You are on page 1of 434

GİRİŞ

Borçlunun malvarlığı değerleri üzerinde doğrudan yahut dolaylı etki edecek


nitelikte fiil ve işlemlerde bulunarak alacaklıların cebrî icra işlemlerini zorlaştırması
yahut alacaklıların zararına yol açması veya alacaklılardan bir kısmının diğerlerine
nazaran kayrılmasına sebep olması halinde alacaklıların “tasarrufun iptali davası” açma
yoluna başvurmaları mümkündür. Alacaklılar, tasarrufun iptali davası açarak borçlunun
fiil ve işlemleri sebebi ile alacaklıların cebrî icra sahası dışına çıkmış bulunan mal veya
hakları yeniden kendi cebrî icra sahaları içerisine çekerek alacaklarını tahsil etme
imkânını elde edebileceklerdir.

Çalışmamızda, tasarrufun iptali davasının açılmasından mahkeme tarafından


verilecek nihaî kararla sonuçlanmasına kadar devam eden yargılama sürecini bütün
yönleriyle ele almaya çalışacağız. Bu kapsamda tasarrufun iptali davası bağlamında
ortaya çıkabilecek birçok meseleyi bu konuda doktrinde ileri sürülen görüşleri ve
Yargıtay’ın yaklaşımını da nazara alarak değerlendireceğiz.

Tasarrufun iptali davasının amacını ve hukukî niteliğini ele aldığımız birinci


bölümde tasarrufun iptali davasında hukukî yarar konusunu da ele alarak inceleyeceğiz.
Tasarrufun iptali davasının amacını ve hukukî niteliğini ele almak çalışmamızın
ilerleyen bölümlerinde daha belirgin şekilde ortaya çıkacak tasarrufun iptali davasının
arz ettiği özelliklere de değinmemizi sağlayacaktır. Tasarrufun iptali davasında hukukî
yarar ve aciz vesikası arasındaki ilişkiyi ele almak aciz vesikasına ilişkin doktrinde
yapılan birçok tartışmaya da bir adım atmamızı sağlayacaktır.

İkinci bölümde; tasarrufun iptali davasında taraf olabilecek kişilere yer


verirken haciz yolu ile takipte aciz vesikasının tasarrufun iptali davası bakımından arz
ettiği önem daha belirgin olarak ortaya çıkacaktır. Bu kapsamda İcra ve İflâs
Kanunu’nun 277. madde hükmünde tasarrufun iptali davası bakımından özel dava şartı
olarak öngörülmüş olan aciz vesikasının mahiyetini ve tasarrufun iptali davasındaki
diğer kavramlarla ilişkisini de ele alma imkânına kavuşacağız. Bu bölümde aciz
vesikasının tasarrufun iptali davası bakımından özel dava şartı olarak öngörülmüş
olduğunun kabulü halinde özellikle dava şartı ve bekletici mesele kavramları ile ilgili
olarak ortaya çıkabilecek meseleleri tasarrufun iptali davasının arz ettiği özellikler
bağlamında çözümlemeye çalışacağız. Tasarrufun iptali davası bakımından Yargıtay ve
doktrin tarafından kabul edilen özel dava şartlarını, yargı kararları ile özel dava şartı
öngörülüp öngörülemeyeceği noktasından yola çıkarak ve her bir özel dava şartını
Yargıtay kararları ve doktrindeki görüşler kapsamında ayrı ayrı ele alarak
değerlendireceğiz.

Çalışmamızın üçüncü bölümünde ise tasarrufun iptali davasında yargılamanın


arz ettiği özelliklere de yer vererek yargılama sürecini ele alacağız. Bu bölümde
öncelikle tasarrufun iptali davasının tâbi olduğu yargılama usûlüne ve söz konusu
yargılama usûlü kapsamında Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer verilen
düzenlemelere yer vereceğiz. Yargılama usulüne ilişkin açıklamalarımıza yer verdikten
sonra yargılama safhasında ortaya çıkabilecek ihtiyatî haciz, bekletici mesele, karşı
dava gibi kurumlara özellikle tasarrufun iptali davası bakımından gösterdiği özellikleri
nazara alarak yer vereceğiz.

Çalışmamızın dördüncü bölümünde; İcra ve İflâs Kanunu’nun 278., 279. ve


280. madde hükümlerindeki iptal sebeplerini tasarrufun iptali davasında ispat
faaliyetinin gösterdiği özelliklere de yer vererek ele alacağız. Bu bölümde öncelikle
tasarrufun iptali davasında ispat faaliyetinin gösterdiği özellikleri iptal sebepleri
kapsamında karşımıza çıkabilecek kavramlara da yer vererek genel olarak
değerlendireceğiz. Sonrasında ispat faaliyetinin gösterdiği özellikleri her bir iptal sebebi
bakımından ayrı ayrı ele alarak iptal sebepleri kapsamında ispatı gereken koşul vakıaları
açıklamaya çalışacağız. Bununla beraber tasarrufun iptali davası bakımından önem arz
eden karine ispatı, karşı ispat ve aksini ispat faaliyetini her bir iptal sebebi kapsamında
ayrıca değerlendireceğiz.

Çalışmamızın beşinci bölümünde; muvazaalı işlemlerin tasarrufun iptali


davasının konusunu oluşturup oluşturamayacağı noktasından yola çıkarak Yargıtay
kararlarına sıklıkla konu olan “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”na ilişkin
değerlendirmelerimize yer vereceğiz. Söz konusu değerlendirmeleri yapabilmek için
öncelikle muvazaa davasına ilişkin açıklamalarımıza yer verdikten sonra söz konusu
davanın tasarrufun iptali davası ile arasındaki farkları açıklamaya çalışacağız.

2
Yargıtay’ın “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”na ilişkin görüşüne ve
uygulamasına da yer verdikten sonra Yargıtay’ın görüşünün bir değerlendirmesini
yapacağız.

Çalışmamızın altıncı ve son bölümünde ise tasarrufun iptali davasında


mahkeme tarafından verilebilecek nihai kararlara ve bu kararların sonuçlarına yer
vereceğiz. Bu bölümde tasarrufun iptali davasında mahkeme tarafından verilebilecek
nihai kararları bu kararlara sebep olabilecek durumları da nazara alarak ele alacağız.
Tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde tasarrufa konu malın
satışından elde edilecek bedelin alacaklılar arasında nasıl paylaştırılacağına ihtiyati
haczin tasarrufun iptali davası bakımından arz ettiği özelliğe de değinerek yer vereceğiz.

3
1. BİRİNCİ BÖLÜM

TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ

TANIMI, AMACI, HUKUKİ NİTELİĞİ, KONUSU VE

TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA HUKUKİ YARAR

1.1. Tasarrufun İptali Davasının Tanımı

Roma Hukuku’ndaki adı “actio pauliana” olan ve mukayeseli hukukta bu adla


anılan1 “tasarrufun iptali davası, -İİK m. 97/sondan 2. fıkradaki ve iflâstaki haller hariç
olmak üzere- kesin veya geçici aciz vesikasına sahip alacaklının, kanunda öngörülen
sebeplere isnatla kabili iptal olduğunu iddia ettiği tasarrufî işlemin, sadece kendisi
açısından ve aciz vesikasına bağlanmış alacağı ve fer’ileri nispetinde iptal edilmesini
talep ederek borçlu ile lehine tasarrufî işlemin yapıldığı üçüncü kişiye karşı açtığı, 5
yıllık hak düşürücü süreye ve basit yargılama usûlüne tâbi olan şahsî nitelikte bir
davadır”2. “İİK m.277-284 hükümlerinde düzenlenen “iptal davası” anlamında olmak
üzere uygulamada, “tasarrufun iptali davası” veya “tasarruf işlemin iptali davası”
ifadeleri de kullanılmaktadır”3.

Borçlunun malvarlığı değerleri üzerinde doğrudan yahut dolaylı etki edecek


nitelikte fiil ve işlemlerde bulunarak alacaklıların cebrî icra işlemlerini zorlaştırması
yahut alacaklıların zararına yol açması veya alacaklılardan bir kısmının diğerlerine
nazaran kayrılmasına sebep olması halinde alacaklıların tasarrufun iptali davası açma
yoluna başvurmaları mümkündür4. Alacaklılar tasarrufun iptali davası açarak borçlunun
fiil ve işlemleri sebebi ile alacaklıların cebrî icra sahası dışına çıkmış bulunan mal veya
hakları yeniden kendi cebrî icra sahaları içerisine çekerek alacaklarını tahsil etme

1
Mehmet Kâmil Yıldırım, Nevhis Deren-Yıldırım, İcra ve İflas Hukuku, 8.Baskı, İstanbul: Beta Basım Yayım
Dağıtım, 2021, s.673.
2
Timuçin Muşul, İcra İflas Hukukunda; Tasarrufun İptali Davaları, 3.Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, 2021, s.
21.
3
Timuçin Muşul , İcra ve İflas Hukuku C: II, 6.Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, 2013, s.1740.
4
Bilge Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası,1. Baskı, İstanbul: Fakülteler Matbaası, 1963, s.55.

4
imkânını elde edebileceklerdir. Nitekim tasarrufun iptali davası açma yoluna başvuran
alacaklı, İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 278., 279. ve 280. madde hükümlerinde yer
verilen iptal sebeplerinden birisinin koşul vakıalarının yerine geldiğini somut vakıalarla
ispat ettiği takdirde mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasının kabulü ile alacaklıya
davaya konu mal veya hak üzerinde haciz ve satış isteme yetkisi tanınacaktır. Alacaklı
mahkeme tarafından verilen bu karar doğrultusunda davaya konu edilmiş mal veya hak
üzerinde haciz ve satış işlemleri yapabilecek buna karşılık borçlu ile tasarrufta
bulunarak söz konusu mal veya hakkı edinmiş üçüncü kişi alacaklının cebrî icra
işlemlerine katlanmak zorunda kalacaktır. Üçüncü kişinin buradaki katlanma
yükümlülüğü borçlu ile gerçekleştirdiği tasarruf işlemi kapsamında elde ettiği
hakkından maddi hukuk yönünden vazgeçmesi şeklinde değil üçüncü kişi tarafından
yürütülecek cebri icra işlemleri kapsamında hakkına icraî açıdan müdahalede
bulunulmasına katlanmak şeklinde tezahür edecektir5.

Görüldüğü üzere; tasarrufun iptali davası, elinde aciz vesikası bulunan alacaklı
veya iflâs idaresi yahut İİK’nın 245. ve 255/3. maddelerindeki hallerde alacaklılar
tarafından, İİK’nın 278., 279. ve 280. madde hükümlerindeki iptal sebepleri
kapsamında, borçlu ile üçüncü kişi arasındaki tasarruflara yönelik olarak borçlu ve
borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü kişi veya bunların mirasçıları aleyhine açılabilecek,
tasarrufun iptaline karar verilmesi halinde ise etkisini davayı açan alacaklı bakımından
ve ancak alacaklının alacak ve fer’ileri nisbetinde olmak üzere tasarrufa konu mal veya
hak üzerinde doğuracak bir davadır.

1.2. Tasarrufun İptali Davasının Amacı

İİK’nın 277/1. madde hükmünde; tasarrufun iptali davasında maksadın


borçlunun İİK’nın 278., 279. ve 280’inci maddelerinde yazılı tasarruflarının butlanına
hükmettirmek olduğu ifadesine yer verilmiştir. İİK’nın 277/1. madde hükmünde her ne
kadar butlan ifadesine yer verilmiş ise de tasarrufun iptali davası ile amaçlanan borçlu
tarafından yapılmış tasarrufların butlanına hükmedilmesini sağlamak değildir.

5
Ergun Önen, İnşaî Dâva, 1. Baskı, Ankara: Olgaç Matbaası,1981, s.255; Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal
Davası, s. 155.

5
Kanun koyucu tarafından İİK’nın 277/1. madde hükmünde kullanılan “butlan”6
kavramı esasen hukukî işlemlerin hükümsüzlük hallerinden birisidir. “Bir hukukî
işlemin kurucu unsurları tamam olmakla beraber, genel geçerlilik şartlarından kamu
düzenini ilgilendirecek önemde bulunanların gerçekleşmemiş olması halinde, o hukukî
işlem batıldır, yani kesin olarak hükümsüzdür”7. “Butlan” kavramı hukukî işlemlerin
hükümsüzlük hallerinden bir diğeri olan “yokluk” kavramından farklıdır. Zira “yokluk”
hukukî işlemin kurucu unsurlarının tamam olmaması halinde ortaya çıkan bir
hükümsüzlük halidir8. “Yokluk” halinde hukukî işlemin varlık kazanması mümkün
değildir ve bu yönü ile ortada bir hukukî işlem de yoktur9. Dolayısıyla “yokluk” halinde
hukukî işlemin geçersizliğinden bahsedilemeyecek olup bu yönü ile “butlan”
kavramından farklıdır10.

İİK’nın 277/1. madde hükmünde bahsi geçen borçlunun tasarrufun iptali


davasına konu edilebilecek işlemleri ise ancak hukuken geçerli işlemlerdir ve bu
işlemler medenî hukuk manasında kesin hükümsüz veya yok hükmünde değildir11. Bu
halde olsa olsa borçlu tarafından gerçekleştirilmiş hukukî işlemin medenî hukuka ilişkin
sonuçlarına alacaklı karşısında itibar edilemeyeceği söylenebilecektir12. Nitekim
tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde alacaklı, davaya konu
tasarruf sanki borçlu tarafından hiç yapılmamış gibi tasarrufa konu mal veya hak
üzerinde cebrî icra işlemlerine devam edebilecektir. Ancak borçlu tarafından
gerçekleştirilmiş işlem hukuken geçerli olmaya devam edecektir.

Zaten tasarrufun iptali davası ile amaçlanan da borçlu tarafından geçerli bir
tasarrufa konu edilerek alacaklılarının cebrî icra sahası dışına çıkardığı mal veya hak

6
Butlan kavramı yerine “kesin hükümsüzlük” kavramı da kullanılabilmektedir. Ayrıca “nisbî butlan” kavramı ile
ifade edilen düzeltilebilir geçersizlik hallerinden ayırmak için “butlan” kavramı yerine “mutlak butlan” kavramının
kullanıldığı da görülebilmektedir. Gökhan Antalya, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt V/1,1, Genişletilmiş 2.
Baskı, Ankara: Seçkin Hukuk, 2019, s.185.
7
M. Kemal Oğuzman, Nami Barlas, Medenî Hukuk, 27. Baskı, İstanbul: On İki Levha Yayınları, 2021, s. 207.
8
Oğuzman, Barlas, s. 205.
9
Oğuzman, Barlas, s. 205.
10
Antalya, s. 183.
11
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.8.
12
Saim Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), 6.Baskı, İstanbul:Fakülteler Matbaası, 2002,
s.232.

6
üzerinde alacaklıya cebrî icra yetkisi tanınarak, takibe konu ettiği alacak ve fer’ileri ile
sınırlı olmak üzere alacağını tahsil olanağı sağlanmasıdır13. Keza, malları
haczedilmeden veya hakkında iflâs kararı verilmeden evvel mal ve hakları üzerinde
tasarrufta bulunmak konusunda herhangi bir kısıtı olmayan borçlu14, tasarrufta
bulunarak, alacaklının alacağını tasarrufa konu ettiği malvarlığı değeri üzerinden elde
etmesini engellemeye çalışmaktadır15. Buna karşılık, borçlu aleyhine yaptığı icra takip
işlemleriyle alacağına kavuşamamış alacaklı tasarrufun iptali davası açmakla borçlunun
malvarlığından hukuken geçerli bir tasarrufla çıkmış mal veya hak üzerinde cebrî icra
işlemlerine devam etmek ve böylece alacağını tahsil etmek imkânına kavuşmaktadır16.
Bu yönü ile tasarrufun iptali davası tamamlayıcı bir hukukî olanak olarak karşımıza
çıkmaktadır17. Nitekim yaptığı cebri icra işlemleriyle alacağını elde edemeyen alacaklı
tâli bir yol olarak tasarrufun iptali davası açmak yoluna başvurabilecektir18.

Tasarrufun iptali davasının sübut bulması halinde ise alacaklı takibe konu ettiği
asıl alacak ve fer’ileri ile sınırlı olmak üzere tasarrufa konu mal üzerinde haciz ve satış
isteme yetkisi elde ederek cebrî icra işlemlerine devam etmekte ve tasarrufa konu mal
sanki borçlunun malvarlığına dahilmiş gibi19 maldan istifade ederek alacağına

13
“İcra ve İflas Kanunu'nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun
haciz ya da iflâsından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına
aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın
tahsilini sağlamaktır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 17.10..2018. E. 2016/4822, K. 2018/9247. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/d47a9589-5ab4-4cf1-8578-6a3f88464fe0?q=tasarrufun%20iptali%20davan%
C4%B1n%20konusuz (24 Mayıs 2020).
14
Filiz Berberoğlu Yenipınar, Tasarrufun İptali Davaları, 1. Baskı, İstanbul: Aristo Yayınevi, 2020, s.56; Ramazan
Arslan ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku, 7.Baskı, Ankara: Yetkin Hukuk Yayınları,2021, s.562.
15
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.2; Murat Alper Güven, Duygu H. Arda Bağce, “Tasarrufun İptali
Davası İflasın Ertelenmesi”, İstanbul Barosu Dergisi, 2021, Vol.95, No.2, s.266; Güray Erdönmez, “Nam-ı
Müstear ve Tasarrufun İptali Davaları”, Bankacılar Dergisi, 2006, Vol.17, No.59; Cenk Akil,
“Tasarrufun İptaline Konu Olabilecek İşlemlerin Hukukî Niteliği”, Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, 2014,
Vol.1, No.1, s.79.
16
Erhan Günay, Öğreti Görüşü Ve Yargıtay Kararları Eşliğinde Tasarrufun İptali Davası (Borçlu Muvazaası),
5.Baskı, Ankara: Seçkin Yayınevi, 2019, s.22; Sıtkı Akyazan, “Takip Hukukunda İptal Dâvası”, Adalet Dergisi,
1963, Vol.1, No.3-4, s.235; Adnan İnanç, “Tasarrufun İptali Davasının Hukukî Sonuçları”, İstanbul Barosu Dergisi,
2016, Vol.90, No.5, s.146; Güven, Bağce, s.252.
17
Mehmet Kâmil Yıldırım, “Tasarrufun İptali Davasının İşlevi Bakımından Aciz Vesikası İle İlişkisi Hakkında
Düşünceler”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2009, Vol.11, Özel Sayı-Prof. Dr. Bilge Umar, Türk
İcra-İflas Hukukunda İptal Davası,’a Armağan, s.973; Hasan Ali Kaplan, “Tasarrufun İptali Davası Borçlunun
Mirasçılarına Karşı Açılabilir mi?”, Terazi Hukuk Dergisi, 2013, Vol.8, No.85, s.30.
18
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.232.
19
Mustafa Reşit Belgesay, İcra ve İflas Hukuku İkinci Cilt İflas, 1.Baskı, İstanbul: Maarif Kitapevi, 1946, s.87;

7
kavuşmaktadır20. Bu amaç doğrultusunda alacaklının tasarrufun iptali davasına konu
ettiği mal bir gayrimenkul ise davanın kabulüne karar verilmesi halinde tapudaki kayıt
düzeltilmeden21 alacaklıya gayrimenkul üzerinde haciz ve satış isteme yetkisi tanınarak
alacağını tahsil imkânı sağlanmaktadır22. Tasarrufun iptali davasının kabulüne karar
verilmesi halinde alacaklıya tapudaki kayıt düzeltilmeden gayrimenkul üzerinde haciz
ve satış isteme yetkisi tanınmasına yönelik bu imkân tasarrufun iptali davasının ayni
nitelikte değil şahsî nitelikte bir dava olmasından kaynaklanmakla birlikte bu hususa
aşağıda geniş olarak yer vereceğiz23.

Tasarrufun iptali davası ile amaçlanan alacağını tahsil edemeyen alacaklının


açtığı tasarrufun iptali davasının sübut bulması halinde tasarrufa konu mal sanki hala
borçluya aitmiş gibi24 cebrî icra işlemlerine devam edebilmesine imkân tanımaktır25. Bu
amaç doğrultusunda tasarrufun iptali davasının kabulü halinde tasarrufa konu mal veya
hak yeniden alacaklının cebrî icra alanına çekilmiş olacak26 ve sanki borçlunun

Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, 2013, s.1400; Baki Kuru, İflas ve
Konkordato Hukuku, 3. Tıpkıbasım, İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1992, s.376; Arslan ve diğerleri, s.562.
20
Baki Kuru, Burak Aydın, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, 4.Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, 2020, s.495;
Elifgül Yalçın, Haciz Yolu İle Takipte Açılan Tasarrufun İptali Davasında İspat, 1. Baskı, Ankara: Seçkin
Yayıncılık, 2021, s.16; Güven, Bağce, s.267; Senai Olgaç, Haydar Köymen, Kazai ve İlmi İçtihatlarla Türk İcra ve
İflas Kanunu, 2.Baskı, İstanbul: İsmail Akgün Matbaası, 1965, s.1276; Sabri Şakir Ansay, Hukuk İcra Ve İflas
Usûlleri, 5.Baskı, Ankara: İstiklal Matbaası,1960, s.324; Ali Güneren, İcra İflas Hukukunda Tasarrufun İptali
Davaları,1. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, 2012, s.40.
21
Mehmet Kâmil Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, 1. Baskı, İstanbul : Beta Basım Yayım
Dağıtım, 1995, s.218.
22
“Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini
elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o
taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir (İİKmd.283/1).” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 31.05.2017. E. 2016/15565, K.
2017/6184.E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/b3db2fce-6fef-405e-9930-12cff22ba9d7?q=tasarrufun%20
iptali%20bekletici%20mesele (24 Mayıs 2020).
23
Tasarrufun iptali davasının şahsi nitelikte bir dava olduğu hususundaki açıklamalar için bkz. s.10 vd.
24
Mahmut Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, Tasarrufun İptali Davaları, 6.Baskı, Ankara: Seçkin
Yayınevi, 2020, s.915; Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı,13. Baskı,
Ankara: Yetkin Basımevi, 2000, s.675; Senai Olgaç, “Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda
İptal Davaları”, Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, No.351, 1974,
s.476.
25
Olgaç, Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.457; Seyithan Deliduman,
“İcra ve İflas Hukukumuzda Borç Ödemeden Aciz Belgesi”, (Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, 1995), s.53: Gökçen Turan, “Tasarrufun İptali Davası Pay Alım Teklifi Yükümlülüğü Üzerinde
Bekletici Bir Etki Yapar Mı?”, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2020,Vol.15, No.189,190, s.779;
Yıldırım, Deren-Yıldırım, s.671.
26
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.230; Tunahan Çetinel, Alacaklılara Zarar Verme
Kastıyla Yapılan Tasarruflar Bağlamında Tasarrufun İptali ve Muvazaa Davaları, 1.Baskı, Ankara: Yetkin

8
malvarlığında imiş gibi alacaklı tarafından cebrî icra işlemlerine konu edilebilecektir27.
Böylelikle davacı alacaklı tarafından esasen cebrî icraya konu edilebilecekken
borçlunun tasarrufta bulunması nedeni ile cebrî icraya konu edilememiş malvarlığı
değerleri tasarrufun iptaline karar verilmesi ile birlikte yeniden alacaklının cebrî icra
sahasına çekilmiş olacaktır28. Bu yönüyle tasarrufun iptali davası bir takip hukuku
ihtilâfı olmakla birlikte sonuçları itibari ile maddi hukuk alanında da etkili olmaktadır29.

Bununla beraber borçlunun iflâsı halinde, iflâs idaresi tarafından tasarrufun


iptali davası açılmasına imkân tanınarak, borçlunun malvarlığı değerlerinin iflâs
masasına intikali30 ile iflâs masasının takip alanına sokulması31 ve bu vesile ile iflâs
masası alacaklılarının tamamının32 tatmini amaçlanmaktadır33.

Sonuç olarak; tasarrufun iptali davası ile amaçlanan, borçlunun İİK’nın 278.,
279. ve 280. maddelerindeki iptal sebepleri kapsamında bulunan tasarruflarının, davacı
alacaklı bakımından iptali34 ile kısmen veya tamamen alacağına kavuşamamış ve zarara
uğramış bulunan alacaklının (haciz yolu ile takipte bulunan alacaklının veya iflâs
masası alacaklısının) alacağına kavuşmasını sağlamak35 ve bu vesile ile zarar gören
alacaklıyı tatmin ederek36 korumaktır37. Davanın amacı, alacaklının cebri icra prosedürü

Yayınları, 2020, s.29 .


27
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.234; Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı,
s.495.
28
Güray Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, 2. Baskı, İstanbul: On İkil
Levha Yayınları, 2019 s.8; Sema Taşpınar, “İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunu’nda Yapılan Değişikliklere Genel
Bir Bakış”, 75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki Kuru Armağanı,1.Baskı, Ankara: Türkiye Barolar Birliği Yayınları,
Ocak 2004, s.568; Erdönmez, Nam-ı Müstear ve Tasarrufun İptali Davaları, s.98.
29
Yıldırım, “Tasarrufun İptali Davasının İşlevi Bakımından Aciz Vesikası İle İlişkisi Hakkında Düşünceler”, s.975
30
Arslan ve diğerleri, s.568.
31
Talih Uyar, Tasarrufun İptali Davaları (İİK m.278,279,280), 4.Baskı, Ankara: Bilge Yayınevi, 2011, s.16.
32
Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.662.
33
Ömer Ulukapı, İcra ve İflas Hukuku, 1.Baskı, Konya: Mimoza Basım, Yayım Ve Dağıtım, 2015, s.502.
34
Damla Gürtürk, İvazsız Tasarruflardan Dolayı İptal Davası, 1.Baskı, İstanbul: Seçkin Yayıncılık, 2021 s.20.
35
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1397; Talih Uyar, Temmuz/2020, İcra Ve İflâs Hukukuna İlişkin
Hukukî Mütalâalar,www.e-uyar.com,http://app.e-uyar.com/mutala/index/b220b9df-5dc9-4355-a594-65c2f5ccea
29q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20DAVASI%20konusu%20vergi, (4 Kasım 2021), s.1.
36
Nazif Koçak, İcra Ve İflas Kanununda Açıklamalı- İçtihatlı Tasarrufun İptali Davaları,2. Baskı, Ankara:
Seçkin Yayıncılık, 2008, s.17.
37
Hakan Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, 6.Baskı, İstanbul: On İki Levha Yayınları,
2019, s.551; Uyar, İcra Ve İflâs Hukukuna İlişkin Hukukî Mütalâalar, www.e-uyar.com , http://app.e-
uyar.com/mutala/index/b220b9df-5dc9-4355-a594-65c2f5ccea29?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4
%B0%20DAVASI%20konusu%20vergi,(4 Kasım 2021), s.1.

9
içinde doğrudan doğruya tatmin edilmesi olduğundan, kanun koyucu buradaki
menfaatler dengesinin korunmasında, üçüncü kişiye de fedakârlık ve yükümlülük tahmil
etmeyi uygun görmüştür38.

1.3. Tasarrufun İptali Davasının Hukukî Niteliği

1.3.1. Tasarrufun İptali Davasının Eda Davası Niteliği

Davaların çeşitli ölçütlere göre sınıflandırılması mümkün olmakla birlikte


davacı tarafından talep edilen hukukî korumaya göre davaları eda davası, inşaî dava ve
tespit davası olarak sınıflandırabiliriz39. Davacının davalının bir şeyi vermeye, bir şeyi
yapmaya veya bir şeyi yapmamaya mahkûm edilmesini talep etttiği dava eda davası
olarak adlandırılmaktadır40. Buna karşılık, “bir hukukî durumun kurulması, kaldırılması
veya değiştirilmesi için (yani yenilik doğuran bir hakkın kullanılması için), davacının
tek taraflı iradesinin yeterli olmadığı veya bu konuda tarafların anlaşmasının mümkün
olmadığı, bunun ancak bir mahkeme kararıyla sağlanabildiği durumlarda açılan davaya
inşaî dava”41 denilmektedir. Davacının bir hukukî ilişkinin varlığının veya yokluğunun
tespitini talep ettiği dava ise tespit davası olarak adlandırılmaktadır42.

Tasarrufun iptali davasında ise davacı alacaklı İİK’nın 278., 279. ve 280.
madde hükümlerindeki iptal sebeplerine dayanarak borçlu ile üçüncü kişi arasındaki
tasarrufun kendisi bakımından iptali ile üçüncü kişinin mülkiyetinde bulunan mal veya
hak üzerinde alacak ve fer’ileri nisbetinde haciz ve satış yetkisi talep etmektedir.
Tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde ise alacaklı elde ettiği
haciz ve satış isteme yetkisi kapsamında tasarrufa konu mal sanki hala borçluya aitmiş
gibi cebrî icra işlemlerine devam etme imkânına sahip olmaktadır. Alacaklının
tasarrufun iptali davasında mahkemeden talep ettiği hukukî koruma kapsamında söz
konusu davanın nasıl sınıflandırılacağı hususu doktrinde tartışılmıştır.

38
Önen, s. 155.
39
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, 401; Hakan Pekcanıtez ve diğerleri, Medenȋ Usûl Hukuku II.
Cilt, 15. Baskı, İstanbul: On İki Levha Yayınları, 2017,s. 960; Abdurrahim Karslı, Medeni Muhakeme Hukuku, 5.
Baskı, İstanbul: Filiz Kitabevi, 2020, s. 315.
40
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenȋ Usûl Hukuku II. Cilt, s. 960; Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.401.
41
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenȋ Usûl Hukuku II. Cilt, s. 984.
42
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, 403.

10
Önen, tasarrufun iptali davasının sonuçlarının maddî hukukî durumu etkilemesi
sebebi ile söz konusu davanın hem maddî hem usûlî nitelikli karma karakterli bir dava
olduğu görüşündedir43. Önen’e göre; burada her ne kadar bir iade (edim) yükümlülüğü
varsa da bu yükümlülüğün iptal kararının bir sonucu olduğu düşünüldüğünde hukukî
durumda meydana gelen bozucu nitelikteki değişiklik sebebi ile tasarrufun iptali davası
inşaî bir davadır44. Önen ile aynı görüşte olan Büyük, tasarrufun iptali davasında
mahkeme tarafından yeknesak gibi görünen iki karar verildiğini, malın alacaklının takip
sahasına dahil edilmesinin ve üçüncü kişinin icraya katlanmasının kararın eda kısmını
oluşturduğunu buna karşılık tasarrufların alacaklı bakımından iptalinin inşaya yönelik
olduğunu ifade etmiştir45.

Umar, iptal hakkını bozucu yenilik doğuran hak sayan görüş nazara alınarak
tasarrufun iptali davasının hukukî mâhiyetini açıklamanın mümkün olmadığını ifade
etmiştir46. Umar’a göre; bu görüşün kabul edilebilmesi için, alacaklının iptal hakkını
kullanması halinde, borçlunun geçerli bir tasarrufla üçüncü kişiye devrettiği malın
üçüncü kişinin malvarlığından çıkarak yeniden borçlunun malvarlığına dönmesi
gerekmektedir47. Tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde üçüncü
kişinin mülkiyetinde bulunan malın borçlunun malvarlığına dönme imkânı
olmadığından bu görüşün iptal hakkını bir sistem içerisinde açıklaması mümkün
bulunmamaktadır48. Bu sebeplerle tasarrufun iptali davası inşaî nitelikte bir dava değil
eda davası niteliğinde bir davadır49. Umar’a göre; eda davası niteliğindeki tasarrufun
iptali davasının diğer eda davaları gibi sadece bir tesbit davası olarak da açılması
mümkündür50. Üstündağ, tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde
üçüncü kişinin kendi mülkiyetinde bulunan mallar üzerinde alacaklının cebrî icra

43
Önen, s.255-256; Tasarrufun iptali davasının hukukî niteliğine ilişkin tartışmalar için bkz. Önen, s.255; Umar, Türk
İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s. 21-34; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s. 215-223; Kemal
Arar, İcra ve İflas Hükümleri Cilt:2, 1. Baskı, Ankara: İdeal Basım ve Ciltevi, 1945, s.217-218.
44
Önen, s. 256.
45
Elif Irmak Büyük, Medeni Usûl Hukukunda İnşai Dava ve İnşai Hüküm, 1. Baskı, İstanbul: On İki Levha
Yayınları, 2021, s. 78.
46
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s. 31-32.
47
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s. 32.
48
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.19-20, 32.
49
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.19-20, 32.
50
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.20.

11
işlemlerine tahammül etmek zorunda olması sebebi ile tasarrufun iptali davasının eda
davası niteliği taşıdığını ifade etmiştir51. Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes,
tasarrufun iptali davası neticesinde maddi hukuka ilişkin yeni bir sonuç ortaya
çıkmadığından ve üçüncü kişi sadece alacaklı tarafından yapılan cebrî icra işlemlerine
katlanma yükümlülüğü altına girdiğinden davanın eda davası niteliği taşıdığını ifade
etmiştir52.

Kanaatimize göre; amacı ve sonuçları nazara alındığında tasarrufun iptali


davasının inşaî nitelikte bir dava olmadığı açıktır. Zira davacı alacaklı tasarrufun iptali
davasını açarak yenilik doğuran bir hakkı kullanmayı amaçlamadığı gibi tasarrufun
iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde bir hakkın kurulması, kaldırılması
veya değiştirilmesi gibi yeni bir hukukî durum da yaratılmamaktadır. Oysa ki “inşaî
davalar”da davanın kabulüne karar verilmesi ile birlikte yeni bir hukukî durum
yaratılmaktadır53. “İnşaî” nitelikte olmayan tasarrufun iptali davasının “eda davası”
niteliği taşıdığı açıktır. Nitekim, “eda davası” “davacının, talebinde davalının bir şeyi
yapmaya, bir şey vermeye veya bir şeyi yapmamaya mahkûm edilmesini istediği” 54 ve
neticesinde “davacının istediği edanın (edimin) yerine getirilmesi hususunda davalıya
yöneltilmiş bir emir”55 içerecek şekilde hüküm kurulan bir dava türüdür. Tasarrufun
iptali davasında da davacının mahkeme nezdinde dermeyan ettiği talebinin kabulü
halinde üçüncü kişi, alacaklının tasarrufa konu edilen mal üzerinde alacağını tahsil
edebilmesi için yapacağı cebrî icra işlemlerine katlanmaya veya malı elinden çıkarmış
ise malın bedeli ölçüsünde bir tazminatı nakden ödemeye mahkûm edilmekte ve
mahkeme tarafından bu yönde hüküm tesis edilmektedir56. Bu yönü ile tasarrufun iptali
davasının niteliği itibari ile bir “eda davası” olduğu açıktır57. Tasarrufun iptali davasının

51
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.235.
52
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.552.
53
Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenȋ Usûl Hukuku, Birinci Baskıya Ek 1. Tıpkı Baskı, İstanbul:
Legal Yayınevi, 2016, s.210.
54
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenȋ Usûl Hukuku II. Cilt, s.960.
55
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenȋ Usûl Hukuku, s.204.
56
Nuray Tülek, “Tasarrufun İptali Davasında Üçüncü Kişi”, İzmir Democracy University Social Sciences Journal,
2018, Vol. 1, No. 2, s. 64-65.
57
Tasarrufun iptali davasının eda davası olduğu yönünde görüşler için bkz. Muşul, İcra ve İflas Hukukunda
Tasarrufun İptali Davaları, 2017, s.18; Olgaç, Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal
Davaları, s.472; Çetinel, s.28; Levent Börü, “İcra ve İflâs Hukukunda Zarar Verme Kastından Dolayı İptal Davası

12
kabulüne ilişkin kararın yol açtığı maddi hukuka ilişkin sonuçlar da zaten bu eda
hükmünden diğer bir ifade ile üçüncü kişinin alacaklının cebrî icra işlemlerine katlanma
yükümlülüğünden kaynaklanmaktadır. Nitekim alacaklı tasarrufun iptali davasının
kabulüne karar verilmesi ile birlikte elde ettiği haciz ve satış isteme yetkisi kapsamında
cebrî icra işlemlerine devam ederek kararın maddi hukuk bakımından sonuç
doğurmasına sebep olacaktır. Buna karşılık mahkeme tarafından verilen iptal hükmü
maddi hukuk bakımından bir sonuç doğurmayacaktır. Zira mahkeme tarafından iptal
hükmü verilmiş olsa da borçlu ile üçüncü kişi arasındaki tasarruf hukuken geçerliliğini
korumaya devam edecek ve iptal edilmeyecektir. Dolayısıyla hukuken geçerli bir
tasarrufla borçlunun malvarlığından çıkarak üçüncü kişinin malvarlığına dahil olan
tasarruf konusu mal da borçlunun malvarlığına geri dönmeyecek kanaatimizce iptal
hükmü bu yönü ile maddi hukuk bakımından bir sonuç doğurmayacaktır. Kanaatimize
göre; mahkeme tarafından verilen iptal hükmü esasen alacaklının cebrî icra işlemlerine
devam etmek hususunda elde ettiği haciz ve satış isteme yetkisinin diğer bir ifade ile
üçüncü kişinin katlanma yükümlülüğünün maddi hukuk bakımından sınırlarını
göstermektedir. Zira mahkeme borçlu ile üçüncü kişi arasındaki tasarruf işleminin
alacaklının alacak ve fer’ileri yönünden iptaline karar vererek bir yandan alacaklının
cebri icra yetkisinin sınırlarına işaret ederken diğer yandan borçlunun katlanma
yükümlülüğünün sınırlarını çizmektedir.

1.3.2. Tasarrufun İptali Davasının Şahsî Dava Niteliği

Tasarrufun iptali davasında davacı alacaklı alacak hakkına dayanarak,


borçlunun malvarlığından geçerli bir hukukî işlemle çıkmış bulunan mal üzerinde
tarafına haciz ve satış yetkisi verilmesini talep etmektedir. Burada alacaklının borçludan
olan alacağına dayalı dava hakkı şahsa sıkı sıkıya bağlı olmayan alacağa bağlı fer’i
nitelikte bir haktır58. Diğer bir ifadeyle burada alacaklının şahsına bağlı bağımsız
nitelikte bir hak söz konusu değildir59. İşte bu sebeple, tasarrufun iptali davası ancak

(İİK m. 280)”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2009, Vol.58, No.3,s.517.
58
Deliduman, “İcra ve İflâs Hukukumuzda Borç Ödemeden Aciz Belgesi”, s.54; İdil Tuncer Kazancı, Tasarrufun
İptali Davalarında İspat,1.Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları,2015, s.30.
59
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.22.

13
elindeki aciz vesikası ile alacağını ispatlayabilen alacaklı tarafından açılabilmektedir60.
Nitekim, tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde de alacaklı
tasarrufa konu mal üzerinde ancak alacak ve fer’ileri nisbetinde olmak üzere alacağını
alma hak ve yetkisine sahip olabilecektir61. Bu durum tasarrufun iptali davası ile
alacaklıya şahsî hakkına dayalı fer’i nitelikte bir talep ve dava hakkı verildiğini ortaya
koymaktadır62. Dolayısıyla alacaklının dava hakkının temelinde alacak hakkı
yattığından tasarrufun iptali davası şahsî nitelikte bir davadır63. Doktrinde de tasarrufun
iptali davasının şahsî nitelikte bir dava olduğu aynî nitelikte bir dava olmadığı
hususunda görüş birliği bulunmaktadır64. Yargıtay da tasarrufun iptali davasının şahsî
nitelikte bir dava olduğunu kararlarında ifade etmektedir65.

Tasarrufun iptali davasının şahsî nitelikte bir dava olması başka bir ifade ile
aynî nitelikte bir dava olmaması sebebiyle tasarrufun iptali davasının kabulüne ilişkin
mahkeme hükmünün de aynî nitelikte bir etkisi olmayacaktır. Nitekim, İİK’nın 277/1.
madde hükmünde her ne kadar tasarrufun iptali davası ile amaçlananın tasarrufun
butlanına hükmedilmesi olduğu belirtilmiş ise de esasen tasarrufun iptali davası ile

60
Tolga Akkaya, “Alacaklılardan Mal Kaçırmaya Yönelik Muvazaalı Tasarrufların İcra ve İflas Kanunu’nda
Düzenlenen İptal Davasına Konu Olup Olmayacağı Sorunu”, Legal Medenȋ Usûl ve İcra İflas Hukuku Dergisi, 2006,
Vol.2, No.3, s.668.
61
“…iptal davası hukukî niteliği itibariyle dava konusu malın aynıya ilişkin olmayıp, şahsi bir davadır. Bunun doğal
sonucu olarak da dava ve tasarrufa konu mal devir alanın mal varlığından çıkartılarak borçlunun mal varlığına iade
edilemez. Sadece alacaklıya malın bedelinden alacağını alma imkanını sağlar. İptal davasının amacı, İİK 277. ve
devamı maddelerinde öngörüldüğü gibi borçlunun mevcudunu azaltmaya yönelik tasarruflarını iptal
ettirmektir. İİKnun 283. maddesi hükmüne göre iptal davasının konusu taşınmaz mal olduğu takdirde, davalı 3. şahıs
üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan bu taşınmazın haciz ve satışı istenebilir. Diğer söyleyişle
bu dava alacaklıya borçlunun mal kaçırma amacıyla yaptığı tasarrufla ilgili mal üzerinde alacağın tahsilini sağlama
yetkisini verir. Bu yetki de alacak miktarı ile sınırlıdır.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 19.06.2002. E. 2002/15-495,
K.2002/528.E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/6db67a89-0be1-4bf9-aeba-6e70090bef99?q=tasarrufun
%20iptali%20hukukî%20niteli%C4%9Fi%20%C5%9Fahsi%20dava (27 Aralık 2020) .
62
İsmail Ercan, Uygulamacılar İçin İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, 8.Baskı, Ankara: Seçkin Yayınları, 2021,
s.1477.
63
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.552.
64
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.19-20; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı,
s.681; Arslan ve diğerleri, s.563; Belgesay, İcra ve İflas Hukuku İkinci Cilt İflas, s.87; Uyar, Tasarrufun İptali
Davaları, s.16-17; Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.552; Muşul, Tasarrufun İptali
Davaları, s.21; Ulukapı, s.499; Yıldırım, Deren-Yıldırım, İcra Ve İflas Hukuku, s.671; Güneren, s.49; Tuncer
Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.30.
65
“…İptal davası ayni bir dava olmayıp şahsi bir davadır...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 24.03.2011. E. 2010/8291,
K.2011/2676.E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/fecc7b95-202a-4d18-a54e-270b4e08c908?q=%22tas
arrufun%20iptali%22%20%22hukukî%20yarar%22 (27 Aralık 2020).

14
maddi hukuk anlamında tasarrufun butlanına karar verilmesi talep edilmemektedir66.
Dolayısıyla ancak hukuken geçerli bulunan tasarruflara karşı açılabilen tasarrufun iptali
davasının kabulü ile beraber dava konusu tasarruf hükümsüz hale gelmemektedir.
Tasarrufun iptali davasının kabulü halinde uyuşmazlık konusu tasarruf hükümsüz hale
gelmediğinden, iptal davasına konu edilen mal üçüncü kişinin malvarlığından çıkarak
borçlunun malvarlığına geri dönmemektedir. Davanın kabulüne karar verilmesi halinde
alacaklı yalnız dava konusu mal üzerinde ve ancak alacak ve fer’ileri ile sınırlı olmak
üzere alacağını almak hak ve yetkisini elde etmektedir67. Bu bakımdan tasarrufun iptali
davasının kabulüne ilişkin hükmün aynî bir etkisi bulunmamaktadır68.

Tasarrufun iptali davasının şahsî nitelikte bir dava olması diğer bir ifade ile
eşyanın aynına ilişkin bir dava olmaması sebebi ile mahkeme tarafından verilebilecek
tasarrufun iptali kararı belirttiğimiz gibi yalnız davanın davacısı alacaklının alacağı ve
fer’ileri nispetinde ve ancak tasarrufa konu mal üzerinde hüküm ve sonuçlarını
doğuracaktır69. Zaten bu sebepledir ki, tasarrufun iptali davasında müddeabih tasarrufa
konu edilen malın değerine göre değil, alacaklının elinde bulunan aciz vesikasında yer
alan alacak miktarı ile tasarrufa konu edilen malın değerinden hangisi az ise ona göre

66
İsmet Sarısözen, “İcra ve İflas Hukukuna Göre İptal Davasında Yargılama Usûlü”, Ankara Barosu Dergisi, 1977,
No.1, s.52.
67
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.20; “Tasarrufun iptali davası, hukukî yönüyle
ayni dava olmayıp, şahsi davadır. Dava, borçlunun hukukî işlemlerini yok edici nitelikte bir hukukî sonuç yaratmaz
ve iktisap edenin borçludan kazandığı iktisaba etkisi yoktur. Bir başka anlatımla bu nitelikteki dava sonunda taşınır
ya da taşınmaz mülkiyeti el değiştirmiş olmaz. Takip borçlusu ile şikâyet eden 3. kişi arasındaki satış işleminin
hükümsüzlüğü nedeniyle, taşınmaz üzerindeki kaydın düzeltilmesine yer olmadan; takip alacaklısının, alacağını tahsil
edebilmesini sağlayacak şekilde 3. kişi adına kayıtlı bulunan taşınmazın haciz ve satışını isteme yetkisi vardır.”
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 01.10.2009. E. 2009/9217, K. 2009/17695. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/43a9b75a-cb50-4def-9393-7bb91b7def3b?q=tasarrufun%20iptali%20hukukî%20niteli%C4%
9Fi%20%C5%9Fahsi%20dava (27 Aralık 2020) .
68
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.19.
69
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.20; “Dava, İİK'nın 277 vd. maddelerine dayalı tasarrufun iptali
istemine ilişkindir. Bu tür iptal davalarında amaç, borçlunun haciz veya iflâsından önce yaptığı ve aslında geçerli olan
bazı tasarrufların geçersiz ya da iyi niyet kurallarına aykırılık sebebiyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve
dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Burada dava, taşınmazın aynına
yönelik ayni bir dava olmayıp, alacağın tahsiline yönelik şahsi nitelikte bir davadır. İİK'nın 283/1.maddesinde
davacının iptal davası sabit olduğu takdirde, bu davaya konu teşkil eden mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını elde
edeceği, davalı 3.kişi üzerindeki kaydın tashihine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebileceği hükme
bağlanmıştır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 01.03.2016. E. 2014/12951, K. 2016/3018. KAZANCI HUKUK
OTOMASYON.https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2014-12951.htm&kw=2016.+E.+`201
4/12951,`+K.+`2016/3018`&cr=yargitay#fm (5 Haziran 2020).

15
belirlenmektedir70.

Tasarrufun iptali davasına konu malın menkul veya gayrimenkul olması da


davanın bu niteliğinde bir değişikliğe yol açmamaktadır71. Nitekim iptali talep edilen
tasarrufa konu mal bir gayrimenkul olsa dahi tasarrufun iptali davasının kabulü halinde
mahkeme tarafından mülkiyetin intikali yönünde bir karar verilemeyecektir72. Diğer bir
ifade ile mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasının kabulü halinde taşınır veya
taşınmaz malın mülkiyetini değiştirecek nitelikte bir karar verilemeyecek olup73,
gayrimenkulün borçlu adına tapuya tesciline yönelik hüküm kurulamayacaktır74.
Tasarrufun iptali davası ile “malın mülkiyetinin davalıdan (üçüncü şahıstan) alınarak
borçluya ait olduğuna karar verilmemekte, sadece, alacaklı (davacı) malın bedelinden
alacağını (şahsî hakkını) almak yetkisini elde etmektedir”75. Tasarrufun iptali davasında
davalının iflâsı halinde davacı alacaklı iflâs alacağını ancak iflâs masasına karşı öne
sürebilecek olup tasarrufa konu malın iflâs masasından çıkartılmasını
isteyemeyecektir76.

Tasarrufun iptali davasının ayni nitelikte değil şahsî nitelikte bir dava olması
davaya uygulanacak yetki kuralları bakımından da önem arz etmektedir. Şahsî nitelikte
bir dava olması sebebi ile iptali talep edilen tasarruf bir gayrimenkule ilişkin olsa dahi
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 12. madde hükmünde yer alan taşınmaza
ilişkin yetki kurallarının tasarrufun iptali davası bakımından uygulanma imkânı

70
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.20; Talih Uyar ,“Muvazaa” Nedenine Dayalı Tasarrufun İptali
Davalarının Koşul ve Sonuçları” , Ankara Barosu Dergisi,2017, Vol.75, No.3, s.268; Koçak, s.18.
71
Erol Ertekin, İzzet Karataş, İstihkak Ve Tasarrufun İptali Davaları, 1.Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, 1995,
s.576.
72
“İİK'nun 277 ve müteakip maddelerine göre alınmış tasarrufun iptaline ilişkin kararın amacı, yalnızca
borçlunun tasarrufuna konu ettiği maldan alacaklının alacağını tahsil olanağını sağlamaktan ibaret olup, konusu ayni
değil, sırf şahsi hakka mütealliktir. Tasarrufun iptali davası, hukukî yönüyle ayni dava olmayıp, şahsi davadır. Dava,
borçlunun hukukî işlemlerini yok edici nitelikte bir hukukî sonuç yaratmaz ve iktisap edenin borçludan kazandığı
iktisaba etkisi yoktur. Bir başka anlatımla, bu nitelikteki dava sonunda taşınır ya da taşınmaz mülkiyeti el değiştirmiş
olmaz.” Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 08.12.2011. E. 2011/9093, K. 2011/27212. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/0a3d17dc-3ed6-484c-8aac-ada71b27a04c?q=tasarrufun%20iptali%20hukukî%20niteli%C4%9
Fi%20%C5%9Fahsi%20dava (27 Aralık 2020).
73
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.26-27; Güneren, s.49.
74
Yenipınar, s.56.
75
Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.377-378.
76
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.19-20; Uyar, ““Muvazaa” Nedenine Dayalı Tasarrufun İptali
Davalarının Koşul ve Sonuçları” ,s.269; Akyazan, Takip Hukukunda İptal Dâvası, s.237.

16
bulunmamaktadır77. Zira gayrimenkul üzerindeki şahsî haklara ilişkin davalar HMK’nın
12. madde hükmündeki kesin yetki kapsamında değillerdir78. Yine aynı sebeple,
tasarrufun iptali davasının konusu bir gayrimenkul olsa dahi taşınmaz mal ile ilgili ayni
haklara ilişkin HMK’nın 367/2. madde hükmündeki zorunluluktan bahsedilemeyecek ve
tasarrufun iptali davasının kabulüne ilişkin kararın ilâmlı icra takibine konu edilebilmesi
için kesinleşmesine de gerek olmayacaktır79. Görüldüğü üzere; tasarrufun iptali
davasına konu malın bir gayrimenkul olması halinde, taşınmazlara ilişkin yetki
kurallarının uygulanamamasının ve kararın kesinleşmeden infaza konu edilebilmesinin
sebebi de söz konusu davanın şahsî nitelikte bir dava olmasıdır.

1.4. Tasarrufun İptali Davasına Konu Tasarruflar

İİK’nın 277. madde hükmünde tasarrufun iptali davasının İİK’nın 278., 279. ve
280. madde hükümlerindeki tasarruflara karşı açılabileceği belirtilmiştir. İİK’nın 278.
ve 279. madde hükümlerinde de İİK’nın 277. madde hükmünde olduğu gibi yine
“tasarruf” kavramı kullanılarak iptal davası açılabilecek tasarrufların neler olabileceği
tek tek belirtilmiştir. İİK’nın 280. madde hükmünde ise “tasarruf” kavramı yerine
“işlem” kavramına yer verilerek borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı
tüm işlemlerin madde hükmünde yer verilen diğer koşulların da bulunması halinde
iptale tâbi olacağı ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere; İİK’nın 277., 278. ve 279. madde
hükümlerinde “tasarruf” kavramına yer verilmiş, İİK’nın 278. ve 279. madde
hükümlerinde ise iptale tâbi tasarrufların neler olduğu tek tek belirtilmiştir. Buna
karşılık İİK’nın 280. madde hükmünde “işlem” kavramına yer verilmiş olmakla birlikte
söz konusu iptal sebebi kapsamında bulunan iptale tâbi işlemler tek tek belirtilmemiştir.
Böylelikle alacaklıların tasarrufun iptali davasını sadece İİK’nın 278. ve 279. madde

77
Uyar, Tasarrufun İptali Davaları (İİK m.277-284), s.16,17.
78
Hakan Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I.Cilt , 15. Baskı, İstanbul: On İki Levha Yayınları, 2017, s.
295.
79
“İİKnun 277 ve müteakip maddelerine göre alınmış tasarrufun iptaline ilişkin kararın amacı, yalnızca
borçlunun tasarrufuna konu ettiği maldan alacaklının alacağını tahsil olanağını sağlamaktan ibaret olup, konusu ayni
değil, şahsi hak doğurucu niteliktedir… Bir başka anlatımla bu nitelikteki dava sonunda taşınır ya da taşınmaz
mülkiyeti el değiştirmiş olmaz. Bu durumda ilam HMKnun 367/2 maddesi kapsamında kalmayacağından infaz
edilebilmesi için kesinleşme şartı aranmaz.” Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 17.05.2012. E. 2012/3796, K. 2012/4368. E-
UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/7e435792-62ae-4f6a-91ea-b9280757414d?q=tasarrufun%20iptali%20h
ukuki%20niteli%C4%9Fi%20%C5%9Fahsi%20dava (27 Aralık 2020).

17
hükümlerinde yer verilen tasarruflara karşı değil borçlu tarafından yapılan diğer
işlemlere karşı açabilmesine de imkân tanınmıştır80. İleride iptale tâbi tasarruflara ilişkin
ayrıntılı açıklamalarda bulunacağız81. Ancak, İİK’nın 277., 278. ve 279. madde
hükümlerinde “tasarruf” kavramına yer verilmiş olmasına rağmen İİK’nın 280.
maddesinde “işlem” kavramına yer verilmiş olması ve İİK’nın 280. maddesi
kapsamında iptali talep edilebilecek tasarruflara madde hükmünde tek tek yer
verilmemiş olması sebebi ile iptale tâbi tasarruflar hususunda genel bir çerçeve çizmek
yerinde olacaktır.

1.4.1. Tasarrufun İptali Davasına Konu Edilebilecek Tasarruflar

İİK’nın 277., 278. ve 279. madde hükümlerinde bahsi geçen tasarruf


kavramının tanımına Türk Medenî Kanunu (TMK) ve Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK)
açık olarak yer verilmemekle birlikte söz konusu kavramı bir hakkı veya hukukî ilişkiyi
devreden, sınırlayan, sona erdiren, içeriğini değiştiren ve bu yönüyle hakkı veya hukukî
ilişkiyi doğrudan doğruya etkileyen bir işlem olarak tanımlamak mümkündür82. Bir
işlemin tasarruf işlemi olarak kabul edilebilmesi için bulunması gerekli unsurlar; 1)
tasarruf işleminden önce mevcut bir malvarlığı hakkının olması 2) tasarruf işleminden
sonra malvarlığı hakkında meydana gelmiş bir sonuç olmasıdır83.

Buna karşılık kişi, malvarlığının aktifinde yer alan kısımlara etki etmeksizin
sadece pasifini arttıran işlemler yaparsa bu durumda borçlandırıcı işlemden bahsetmek
gerekecektir84. Belirtmek gerekir ki borçlandırıcı işlemin konusunu teşkil eden edimin
kişinin mülkiyet hakkına etkisi bulunmadığından ve bu yönü ile malikin tasarruf hak ve
yetkisini sınırlandırmadığından aynı şeyin birden fazla borçlandırıcı işleme konu
edilebilmesi mümkündür85. Bu yönüyle kişinin malvarlığı üzerinde hiçbir etki
doğurmayan borçlandırıcı işlemlerinin tasarrufun iptali davasına konu edilebilmesi

80
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 8.
81
İptale tâbi tasarruflar konusundaki açıklamalar için bkz. s. 204 vd.
82
Gülşah Vardar Hamamcıoğlu, Medenî Hukuk’ta Tasarruf İşlemi Kavramı, 1.Baskı, İstanbul: On İki Levha
Yayınları, 2014, s. 47.
83
Antalya, s. 170.
84
Antalya, s. 169.
85
Antalya, s. 169.

18
mümkün değildir86.

İİK’nın 277., 278. ve 279. madde hükümlerinde her ne kadar tasarruf


kavramına yer verilmiş ise de tasarrufun iptali davasının konusunu sadece tasarruf
işlemleri oluşturmamaktadır. Buradaki tasarruf kavramının tasarruf işlemlerinden daha
geniş bir kavram olarak hukukî işlemleri ve hukukî fiilleri de kapsayacak en geniş
şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir87.

Tasarruf kavramı içerisinde değerlendirilmesi gereken hukukî fiil, insanın


kendi iradesi ile vuku bulan davranışlarını ifade etmekte olup kavram olarak hukukî
işlemleri de kapsamaktadır88. Kendisine hukukî sonuç bağlanmış irade beyan veya
beyanlarını ifade eden bir kavram olarak hukukî işlemler ise belirttiğimiz üzere hukukî
fiil kavramının kapsamı içerisinde bulunmaktadır89. Hukukî işlemden söz edebilmek
için iradenin yalnızca fiile değil onun hukukî sonucuna da yönelmiş olması
gerekmektedir90. Ayrıca hukuk düzeni tarafından iradenin yöneldiği hukukî sonucun
ancak bu irade açıklamasına bağlanmış olması da gereklidir91. Buna karşılık hukukî
fillin bir sonuç doğurabilmesi için kanunun ona bir sonuç bağlaması gerekmektedir92.

Hukukî işlemlerle sınırlı olmamak ve hukukî işlemlerden daha geniş olmak


üzere hukuk düzeninin sonuç bağladığı hukukî fiillerin tasarrufun iptali davasının
konusunu oluşturduğunu söylemek mümkündür93.

86
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 133-161.
87
Memduh Yelekçi, İcra ve İflas Kanunu, 1.Baskı, Ankara: Demircioğlu Matbaası, 1986, s.607; Umar, Türk İcra-
İflas Hukukunda İptal Davası, s. 54-55; Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 1398; Muşul, İcra ve İflas
Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s. 140-141; Talih Uyar, “Tasarrufun İptâli Davalarının Konusu (İİK m. 278,
279, 280)” , TBB Dergisi, 2008, Vol.21, No.78, s.287; Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.34;
“Tasarruf kavramı borçlunun malvarlığını azaltıcı nitelikte hukukî işlemleri ve hukukî fiillerini de içerdiğinden....”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 14.04.2015. E. 2013/19827, K. 2015/5866. E-UYAR.https://app.e-
uyar.com/karar/index/461e5013-0cfb-4997-9a19-64fd3b3b90c1?q=tasarrufun%20iptali%20hukuki%20i%C5%9Flem
%20hukukî%20fiil (11 Ocak 2021).
88
Oğuzman, Barlas, s.164,166.
89
Gökhan Antalya, Murat Topuz, Medenî Hukuk I. Cilt, 4. Baskı, Ankara: Seçkin Yayınları, 2021, s. 195.
90
Murat Yavaş, Senetle İspat ve Senede Karşı Senetle İspat Kuralları İle Bu Kuraların İstisnaları, 2. Baskı,
Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2020, s. 241.
91
Yavaş, Senetle İspat ve Senede Karşı Senetle İspat Kuralları İle Bu Kuraların İstisnaları, s. 241.
92
Yavaş, Senetle İspat ve Senede Karşı Senetle İspat Kuralları İle Bu Kuraların İstisnaları, s. 266.
93
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.54-55 ; Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal
Davası), s.239

19
Belirtmek gerekir ki, borçlunun tasarrufun iptali davasına konu edilebilecek
tasarrufları olumlu (bir şeyi yapmak) veya olumsuz (bir şeyden kaçınmak) şekilde
tezahür edebilecektir94. Nitekim borçlunun gayrimenkulünü ipotek etmiş olması95,
intifa hakkını devretmesi96, serbest bölgelerdeki üst hakkını devretmesi97, alacağını
temlik etmesi98, genel kredi sözleşmesi imzalaması99 gibi maddi hukuka ilişkin olumlu
tasarrufları alacaklı tarafından tasarrufun iptali davasına konu edilebilecektir100. Buna
karşılık borçlunun vadesi gelen bonoyu protesto etmekten kaçınması gibi maddi hukuka
ilişkin olumsuz tasarrufları da tasarrufun iptali davasına konu edilebilecektir101.
Borçlunun olumlu veya olumsuz nitelikteki tasarrufları maddi hukuka ilişkin olabileceği

94
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 133-161.
95
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.3410; “Somut olayda, davacı alacaklı tarafından 5 ayrı takip dosyası
yönünden dava açarak dava konusu taşınmaz üzerindeki ipoteğin iptali talep edilmiştir. Davanın kabulü halinde dava
dayanağı takip dosyası belirterek, bu takip dosyalarındaki alacak ve ferileri ile sınırlı olarak ipoteğin iptali ile
davacıya haciz ve satış isteme yetkisi verilmesi gerekirken...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, E. 2017/4893, K.
2019/12398. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2017-
4893.htm&kw=E.+`2017/4893,`+K.+`2019/12398`&cr=yargitay#fm (24 Mayıs 2021).
96
A.Şahabettin Sertkaya - Süleyman Kul, Tasarrufun İptali Davaları, 1.Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, 2016,
s.60; “İİK'nun 277 ve müteakip maddelerindeki düzenlemeler doğrultusunda, bononun 5.6.2002 tanzim tarihinden
sonraki dönemde yani 17.4.2003 tarihinde yapılan intifa hakkının devrine ilişkin tasarrufun iptâli mümkündür. “
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 01.05.2008. E. 2008/215, K. 2008/2287. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/b7668e84-27b1-4058-a59e-a90219031da1?q=tasarrufun%20iptali%20hukukî%20i%C5%9
Flem%20hukukî%20fiil (11 Ocak 2021).
97
“…karar dairemizin 31.01.2017 tarih 2016/.... Esas 2017/..... Karar sayılı ilamı ile Serbest Bölgelerdeki üst yapı
hakkının devrine ilişkin tasarrufların İİK’nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılan tasarrufun iptali davasına
konu olabileceğinden bahisle bozulmuştur. … usûl ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA...” Yargıtay
17. Hukuk Dairesi, 24.12.2019. E. 2017/4510, K. 2019/12397. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/8f3376b0-8eff-44fb-945c-04d42e508421?q=%22tasarrufun%20iptali%20davas%C4%B1n%
C4%B1n%20konusu%22 (11 Ocak 2021).
98
Necmeddin M. Berkin, İflas Hukuku Dersleri, 1.Baskı, İstanbul: Hamle Matbaası,1966, s.444; Muşul, Tasarrufun
İptali Davaları, s.150; “Diğer taraftan davacıya yapılan temlik, IlK’nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca iptâli
istenebilen bir tasarruftur. Böyle bir tasarrufun iptâli için dava açılabileceği gibi, kendisine temlikin geçerliliğine
ilişkin dava yöneltilen kişi de, tasarrufun iptâle tâbî bir tasarruf olduğunu ileri sürebilir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
11.03.1999. E. 1999/1146, K. 1999/1615. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/162fbec5-53a9-43b3-9c58-
1130340a6d07?q=1999/1146 (5 Haziran 2020).
99
“Davacı vekili, davalı borçlu ... aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak malı bulunamadığını ileri
sürerek, davalı Banka'ya müzekkere yazılıp borç bildirimi yapılmış olmasına rağmen borçluya kredi
kullandırılmasına dair tasarrufun iptali ile 750.000 TL'nin davalılardan tahsilini istemiştir. Banka'nın diğer davalı
....'ye yeniden kredi vermesinin diğer alacaklıların haklarını ihlâl ettiğinin ve hakkın kötüye kullanılması mâhiyetinde
olduğunun anlaşılmasına...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 08.12.2014. E. 2013/9818, K. 2014/17868. KAZANCI
HUKUK OTOMASYON.https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2013-9818.htm&kw=08.12.2014
.+E.+`2013/9818,`+K.+`2014/17868`&cr=yargitay#fm (11 Ocak 2021).
100
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 133-135.
101
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 133-135; Umar, Türk İcra-İflas
Hukukunda İptal Davası, s.54; Talih Uyar, Alper Uyar, Cüneyt Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali
Davaları, 5.Baskı, Ankara: Bilge Yayınevi, 2018, s. 22.

20
gibi takip hukukuna da ilişkin olabilecektir102. Keza, üçüncü kişi tarafından borçlu
aleyhine yürütülen takip işlemleri sırasında borçlunun zamanaşımı def’inde
bulunmamak, takibin iptali veya taliki talebinde bulunmamak gibi takip hukukuna
ilişkin olumsuz tasarrufları da iptal davasının konusunu oluşturabilecektir103.
Belirtmek gerekir ki, borçlunun yalnız malvarlığını azaltan tasarrufları değil
malvarlığının artmasını önleyen tasarrufları da tasarrufun iptali davasının konusunu
oluşturabilecektir104. Nitekim alacaklılara zarar verme kastı ile borçlu tarafından mirasın
reddine ilişkin yapılan işlem105, borçlunun üçüncü kişi lehine kadastro tespiti

102
Borçlunun maddi hukuka ilişkin, takip hukukuna ilişkin ve medeni usûl hukukuna ilişkin olumlu ve olumsuz
tasarruflarının ayrımı için bkz. Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.133-
161.
103
Talih Uyar, “Muvazaalı İcra Takipleri (Borç İkrarları) ile Borçlunun Süresi İçinde Zamanaşımı İtirazında
Bulunmaması’nın Tasarrufun İptali Davası’na Konu Edilmesi”, İstanbul Barosu Dergisi, 2014, Vol.88, No.3, s.283;
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 148-150; “... 2010/7325 sayılı takip
dosyası incelendiğinden davalı alacaklı şirket vekili ile borçlu şirket temsilcisi....'un icra müdürlüğüne 23.6.2010
tarihinde birlikte giderek takibi kesinleştirdikleri, ...'un şirket borcuna kefil olduğu, hacizlere muvafakat ettiği, ...'un
haczedilen ' aracına yönelik alacaklı tarafından işlem yapılmadığı, ... tarafından çeklerin hatır çeki olarak verildiği
beyan edilmesine, çeklerin keşide tarihlerinde karalamalara olmasına ve çeklere dayalı takiplerin zamanaşımına
uğramasına rağmen takiplerin iptali yönünden borçlu şirket tarafından işlem yapılmadığı ... tarihli Avukat Talih
Uyar'dan alınan mütalaa içeriğinden de anlaşıldığı gibi dava konusu takiplerin zamanaşımına uğramasına rağmen
borçlu tarafından takiplerin iptaline yönelik dava açılmadığı ve davalı 3.kişi ...'in borçlu şirketin durumunu ve
amacını bilebilecek olduğu anlaşılmaktadır. Dosya içindeki maddi ve hukukî olgular birlikte değerlendirildiğinde
davalılar arasındaki dava konusu çekler ile bu çeklere dayalı olarak yapılan icra takiplerinin İİK 280/1 madde
gereğince iptale tâbî olduğu anlaşıldığından...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 24.06.2014. E. 2013/17392, K.
2014/9848. E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/654ee6fb-37be-482c-a747-c4c10dbe4b08?q=tasarrufun%20
iptali%20hukukî%20i%C5%9Flem%20hukukî%20fiil ( 11 Ocak 2021).
104
İdil Tuncer Kazancı, Bahar Öcal Apaydın, “Mirasçıların Alacaklılarını Koruyan Davalar İle Tasarrufun İptali
Davası İlişkisi”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2015,Vol.6, No.4, s.803; Talih Uyar, “Muvazaa
Nedenine Dayalı Tasarrufun İptali Davasının (TBK. mad. 19; İİK mad. 280) Ön Koşulları Nelerdir? Borçlu ile
İşlemde Bulunan Üçüncü Kişinin, Hangi Hallerde “Boçlunun Alacaklılarına Zarar Verme Kasdıyla Hareket Ettiğini
Bilebilecek Durumda” Olduğu Kabul Edilir? (İİK mad. 280/I) Tasarrufun İptali Davasında “Hayatın Olağan Akışına
Aykırılık İddiası” İleri Sürülebilir mi?”, http://app.e-uyar.com/mutala/index/a591d829-c7a1-49ee-abf9-
8665997a9a80?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20DAVASI%20kadastro%20tespit (17 Mart
2022), s.32.
105
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1398,1399; Tuncer Kazancı, Öcal Apaydın, s. 803; “Esas dava İİK’nun
277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Kural olarak mirasın reddi bağışlama
sayılmaz. Ancak borçlunun alacaklılarına zarar verme kastıyla mirası reddetme işlemi tasarrufun iptali davasına konu
olabilmektedir. Mirasın reddine dair işlem ile terekenin açılmasıyla borçlunun aktifine geçecek olan mal para vs.
değerler karşılıksız olarak diğer mirasçılara geçeceğinden borçlunun mirasın reddine ilişkin tasarrufu diğer iptal
koşullarının oluşması halinde İİK'nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca iptale konu olabilecek tasarruflardandır...”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 08.11.2016. E. 2014/19558, K. 2016/10239. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/d12079cd-80cb-4ab4-aefb-c82b15a46c22?q=%22tasarrufun%20iptali%20davas%C4%B1n
%C4%B1n%20konusu%22 (11 Ocak 2021).

21
yapılmasını sağlamak için senet düzenlemesi106 veya hibede bulunması107 da tasarrufun
iptali davasına konu edilebilecektir.

Buna karşılık borçlunun malvarlığı üzerinde hiçbir etki doğurmayan


tasarrufları tasarrufun iptali davasına konu edilemeyecektir108. Nitekim haczi kabil
olmayan mallar ile ilgili borçlu tarafından yapılmış tasarrufların alacaklı tarafından
tasarrufun iptali davasına konu edilmesi mümkün bulunmamaktadır109. Ayrıca, malın
borçlunun mülkiyetinden çıkması sonucunu doğurmayan borçlandırıcı işlemlerin de
tasarrufun iptali davasına konu edilememesi gerekir110. Nitekim bu halde tescil veya
teslim gibi bir tasarruf işlemi yapılmadığından mal borçlunun malvarlığından
çıkmamıştır. Bu bakımdan alacaklının iptal davasına konu etmeden borçlandırıcı işleme
konu mal üzerinde cebri icra işlemlerine devam etme ve alacağını tahsil etme imkânı
bulunmaktadır.111

Görüldüğü üzere; borçlunun, malvarlığını azaltan veya malvarlığının artmasını


önleyen, en geniş manada hukukî işlemleri ve hukukî fiilleri de kapsayan, hukuken

106
Uyar, “Muvazaa Nedenine Dayalı Tasarrufun İptali Davasının (TBK. mad. 19; İİK mad. 280) Ön Koşulları
Nelerdir? Borçlu ile İşlemde Bulunan Üçüncü Kişinin, Hangi Hallerde “Boçlunun Alacaklılarına Zarar Verme
Kasdıyla Hareket Ettiğini Bilebilecek Durumda” Olduğu Kabul Edilir? (İİK mad. 280/I) Tasarrufun İptali Davasında
“Hayatın Olağan Akışına Aykırılık İddiası” İleri Sürülebilir mi?”, s.32;
“…tasarrufun iptali davasına konu işlemlerin, sadece borçlunun malvarlığının artışını önleyen işlemlerin de
davaya konu edilebilmesine, bu nedenle somut olayda, davalı borçlu A. O.'ın, kadastro çalışmaları sırasında sunduğu
ve her zaman düzenlenmesi mümkün bulunan adi senet ile diğer davalı oğlu adına kadastro tespitini sağlamasının da
bir tasarruf işlemi sayılmasına ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre …hükmün onanmasına...” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 04.05.2009. E. 2009/148, K. 2009/2805. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/287aac4b-a15e-4568-
8249-4c6f20cb9d8f?q=%22tasarrufun%20iptali%20davas%C4%B1na%20konu%22 ( 11 Ocak 2021).
107
“Öte yandan, tasarrufun iptali davasına konu işlemlerin sadece borçlunun malvarlığını azaltan işlemlerle sınırlı
olmayıp aynı zamanda malvarlığının artışını önleyen işlemlerde dava konusu edilebilir…Borcun doğmundan sonra
borçlu ... kadastro çalışmaları sırasında dedelerinden kalma ve uzun yıllardır zilyetliklerinde olan dava konusu 27
parça taşınmazını hibe yolu ile davalı eşi ... adına kadastro tespitini sağlamıştır. Yapılan bu mal varlığını artırılmasını
önleyen ve kendi iradesi ile tesbiti sağlayan işlem de bir tasarruf işlemi niteliğindedir. Bu durumda borçlu tarafından
yapılan bu bağış İİK'nun 278/1.maddesi gereğince iptali gerektiğinden...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 24.11.2015.
E. 2015/15440, K. 2015/12652. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/94675a0d-62b0-416d-a607-
6bcec8d687b3?q=%22tasarrufun%20iptali%20davas%C4%B1na%20konu%22 ( 11 Ocak 2021).
108
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 133-161.
109
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 131; Ulukapı, s.499; Belgesay, İcra
ve İflas Hukuku İkinci Cilt İflas, s.87; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.741. Aksi görüş için bkz. Baki Kuru, İcra
ve İflas Hukuku C:4, 3.Baskı, İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım,1997, s. 3476.
110
Güven, Arda Bağce, s.253; Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 1399.
111
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 132; Uyar, “Tasarrufun İptâli
Davalarının Konusu”, s.306; Olgaç, “Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları”,
s.457-458; İnanç, s.135.

22
geçerli tasarrufları İİK’nın 278., 279. ve 280. madde hükümlerindeki unsurları içerdiği
takdirde iptale tâbi kılınmışlardır

1.4.2. Tasarrufun İptali Davasına Konu Edilemeyecek Tasarruflar

1.4.2.1. Borçlunun Taraf Olmadığı Tasarruflar ile Borçlunun Hukuken


Geçersiz Bulunan Tasarrufları

İİK’nın 277/1. madde hükmünde, tasarrufun iptali davası ile amaçlananın


borçlunun İİK’nın 278., 279. ve 280’inci maddelerinde yazılı tasarruflarının butlanına
hükmettirmek olduğu ifade edilmişsede burada maddi anlamda butlanın
kastedilmediğini112 daha evvel belirtmiştik113. Nitekim, alacaklı tarafından tasarrufun
iptali davasına konu edilebilecek tasarruflar borçlunun kendisine ait bir mal veya hak
üzerindeki hukuken geçerli tasarruflarıdır114. Bu kapsamda alacaklı tarafından
tasarrufun iptali davasına konu edilebilecek tasarrufun borçlu veya temsilcisi tarafından
gerçekleştirilmesi115, bu tasarrufun hukuken geçerli bir tasarruf olması ve tasarrufa konu
mal veya hakkın borçluya ait olması gerekmektedir.

Tasarrufun iptali davası açılabilmesi için öncelikli olarak tasarrufun borçlu


veya onun bir temsilcisi tarafından gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir116. Bu
bakımdan borçlunun taraf olmadığı, borçlu veya onun bir temsilcisi tarafından
gerçekleştirilmeyen, borçlu dışındaki üçüncü kişilerin kendi aralarında gerçekleştirdiği
tasarruflar tasarrufun iptali davasının konusunu oluşturamayacaktır117. Diğer bir ifade

112
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.32 ; Sarısözen, İcra ve İflas Hukukuna Göre İptal Davasında Yargılama
Usûlü, s.52.
113
Hukuken geçerli bulunan tasarruflara karşı açılabilen tasarrufun iptali davasının kabulü ile beraber dava konusu
tasarrufun hükümsüz hale gelmeyeceğine ilişkin açıklamalarımız için bkz. s. 5 vd.
114
Çetinel, s.29; Gürtürk, s.20.
115
“Dava, İİK'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali talebine ilişkindir. Bu davanın
açılabilmesi için davacının davalılardan birinden alacaklı olması, hakkında takip yapması, takibin kesinleşmesi
ve tasarrufun, hakkında dava açılan borçlu tarafından yapılmış olması gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
04.06.2018. E. 2016/11867, K. 2018/5803 E-UYAR. ,https://app.e-uyar.com/karar/index/4ca68fb7-b13f-405a-b8fb-
1453110b9a5e?q=tasarrufun%20iptali%20g%C3%B6revli%20mahkeme (25 Mayıs 2020).
116
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.55; Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan
Tasarrufların İptali, s.119.
117
Erdönmez, Nam-ı Müstear ve Tasarrufun İptali Davaları, s.93; “…borçlu yüklenici ile yapılmış herhangi
bir hukukî muamele de dava konusu edilmemektedir. Tasarrufun iptali davasının konusunu, borçlu ile üçüncü kişi
arasında yapılmış hukukî işlemler oluşturduğundan, bu davada tasarrufun iptali hükmüne konu edilebilecek bir işlem

23
ile ancak borçlunun üçüncü kişilerle yaptığı tasarruflar118 tasarrufun iptali davasına
konu edilebilecek olup, tasarrufun iptali davasının davacısı alacaklı ise söz konusu
tasarrufa taraf olmayan üçüncü kişi konumunda bulunmaktadır119. Buna karşılık,
borçlunun tarafı olduğu tasarruf işlemlerine borçlu dışında bir başka kişinin katkıda
bulunmuş olması tasarrufun esasen borçlu tarafından gerçekleştirilmiş olduğu gerçeğini
değiştirmeyecek bu halde de tasarrufun iptali davasının borçluya karşı yöneltilmesi
mümkün olabilecektir120. Ancak borçlunun serbest iradesi ile gerçekleştirmediği
tasarruflar bakımından alacaklı tarafından tasarrufun iptali davası açmak yoluna
gidilmesi mümkün değildir. Bu doğrultuda borçlunun serbest iradesi ile
gerçekleştirmediği borçlunun malvarlığı üzerinde gerçekleşen cebrî icra yolu ile satışlar
tasarrufun iptali davasının konusunu oluşturamayacaktır121. Zira bu halde satış cebrî icra
yolu ile gerçekleştirildiği için borçlu tarafından gerçekleştirilmiş bir satıştan söz
edilemeyeceğinden İİK’da belirtildiği şekilde borçlu ile üçüncü kişi arasında
gerçekleştirilmiş iptal davasına konu edilebilecek bir tasarruftan da
bahsedilemeyecektir122.

Tasarrufun iptali davasına konu edilen tasarrufun borçlu tarafından


gerçekleştirilmesi gerekmekle birlikte tasarrufa konu edilen mal veya hakkın da
borçluya ait olması lazımdır. Bu bakımdan, tasarruf işlemine konu edilen mal veya
hakkın borçluya ait olmaması halinde bunun iptal davasına konu edilmesi de mümkün
olamayacaktır123. Bu husus esasen iptal tasarrufun iptali davasına konu edilebilecek
tasarrufların borçlu tarafından yapılması gerektiğine ilişkin sınırlamanın doğal bir

bulunmamaktadır.” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 28.06.2018. E. 2016/948, K. 2018/3805. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/b8bd6848-55bd-4ebf-a8ca-2c5b7b8892e8?q=%22tasarrufun%20iptali%20davas%C4%B1na
%20konu%22 (11 Ocak 2021).
118
Sabri Şakir Ansay, Hukuk İcra Ve İflas Usûlleri, 5. Baskı, Ankara: İstiklal Matbaası, 1960, s.325.
119
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.13.
120
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.120.
121
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1745; Uyar, Tasarrufun İptali Davaları (İİK m.277-284), s.115; Kuru, İcra ve
İflas Hukuku El Kitabı, s. 1399.
122
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1399.
123
“Tasarrufun iptali davalarının amacı, borçlunun alacağın tahsilini engellemek için menkul ve gayrimenkullerini
devretmesi nedeni ile bu tasarrufların iptali suretiyle alacaklının alacağının bu yolla tahsil imkanı sağlamaktır. Bu
nedenle, öncelikle tasarrufa konu malın borçluya ait bir mal olması bir başka anlatımla tasarrufun borçlu tarafından
yapılması gerekir...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 23.03.2016. E. 2014/12115, K. 2016/3615. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/4decc21f-ada4-4b5a-8f12-c1fd60da622a?q=%22TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4
%B0%20DAVASININ%20AMACI%22 (21 Aralık 2020).

24
sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Borçlunun kendisine ait mal veya hak üzerinde gerçekleştirdiği tasarrufun


tasarrufun iptali davasına konu edilebilmesi için aynı zamanda hukuken geçerli bir
tasarruf da olması gerekmektedir124. Bu bakımdan hukuken geçersiz bulunan tasarruflar
hakkında alacaklı tarafından tasarrufun iptali davası açılması mümkün
bulunmamaktadır125. Zaten bu sebepledir ki borçlunun tasarrufunun hukuken geçersiz
olduğuna ve dolayısıyla tasarrufa konu edilen malın hâlen borçlunun mülkiyetinde
bulunduğuna ilişkin muvazaa iddiaları tasarrufun iptali davasının değil muvazaa ve
istihkak davalarının konusunu oluşturmaktadır126. Belirtmek gerekir ki, tasarrufun iptali
davasına konu edilebilecek tasarrufun gerek maddi hukuk bakımından gerek takip
hukuku bakımından geçerli bulunması gerekli olup yoklukla malûl, batıl veya
muvazaalı127 işlemler hakkında tasarrufun iptali davası açılması imkânı
bulunmamaktadır128.

1.4.2.2.Borçlunun Medenî Usûl Hukukuna İlişkin Olumlu veya Olumsuz


Tasarruflarının Sebep Olduğu Kesinleşmiş Mahkeme Kararları
Borçlunun alacaklılarını zarara uğratabilecek olumlu veya olumsuz nitelikteki
tasarrufları maddi hukuka ilişkin olabileceği gibi takip hukukuna ilişkin de olabilecektir.
Borçlunun maddi hukuka ve takip hukukuna ilişkin olumlu veya olumsuz nitelikteki bu
tip tasarrufları alacaklı tarafından tasarrufun iptali davasına konu edilebilecektir129.
Ancak, borçlu, sadece maddi hukuka ve takip hukukuna ilişkin tasarruflarıyla değil

124
Ercan, s.1477.
125
“Başka bir anlatımla İİK'nın 277 ve devamı maddelerinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli
olarak yapılmış tasarrufların alacaklı davacı yönünden hükümsüz kılınması için açılır, geçersiz olan tasarruflara
karşı tasarrufun iptali davası açılamaz.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 05.06.2012. E. 2012/6085, K. 2012/7365. E-
UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/04ffaab4-9366-442a-b2b8-d45c561ccd4e?q=%22tasarrufun%20iptali%22
%20%22hukukî%20yarar%22 (27 Aralık 2020).
126
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.553.
127
Muvazaalı işlemlerin tasarrufun iptali davasına konu edilip edilemeyeceği hususunu ileride geniş olarak ele
alacağız. Bkz. s.339 vd.
128
Ulukapı, s.498; Pekcanıtez ve diğerleri, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.553; Uyar, Tasarrufun İptali Davaları
(İİK m.277-284), s.88; Uyar, “Tasarrufun İptâli Davalarının Konusu (İİK m. 278, 279, 280)” , s. 289,290; Talih Uyar
“İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptalinin Konusu”, Ankara Barosu Dergisi, 2011, Vol.69, No.1, s. 213.
129
Borçlunun medeni usûl hukukuna ilişkin olumlu ve olumsuz tasarruflarının ayrımına ve söz konusu tasarrufların
iptal davasının konusunu teşkil edebileceğine ilişkin görüş için bkz. Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla
Yapılan Tasarrufların İptali, s.133-161.

25
medenî usûl hukukuna ilişkin tasarruflarıyla da alacaklılarını zarara uğratabilecektir.
Nitekim borçlunun, üçüncü kişi tarafından aleyhine açılmış davayı kabul ederek yahut
üçüncü kişi aleyhine açtığı davadan feragat ederek davaların kendi aleyhine
sonuçlanmasına yol açması ve bu yolla alacaklılarını zarara uğratması mümkün
bulunmaktadır. Yine borçlunun eşi ile anlaşmalı boşanma sözleşmesi imzalayıp
mahkemeye sunarak eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davanın
alacaklıların zararına sebep olacak şekilde neticelenmesine yol açması da pek tabii
mümkün bulunmaktadır. Bu doğrultuda borçlunun bu nev’iden medenî usûl hukukuna
ilişkin olumlu ve olumsuz tasarruflarının, malvarlığını azaltacak veya artmasını
önleyecek diğer bir ifade ile alacaklılarının zararına yol açacak nitelikte kesinleşmiş
birer mahkeme kararına sebep olabileceği açıktır. Bununla beraber borçlunun
alacaklılarını zarara uğratmak maksadı ile gerçekleştirdiği medenî usûl hukukuna ilişkin
olumlu ve olumsuz tasarruflarına ve bu tasarrufların sebep olduğu kesinleşmiş
mahkeme kararlarına karşı tasarrufun iptali davası açılıp açılamayacağı hususu
doktrinde tartışılmıştır.

Umar, borçlunun davayı kabul ve feragat gibi hukukî fiillerinin tasarrufun


iptali davasına konu edilebileceği kanaatindedir130. Umar, boşanma davası alacaklıları
zarara uğratsa dahi boşanmaya ilişkin mahkeme kararına karşı tasarrufun iptali davası
açılamayacaksa da muhtevası itibariyle malvarlığı haklarına karşılık gelen aile hukuku
işlemlerinin tasarrufun iptali davasına konu edilebileceği görüşündedir131. Erdönmez de
borçlunun feragat ve kabul gibi usûl işlemlerini yapmasının medenî usûl hukukuna
ilişkin olumsuz tasarruflar arasında değerlendirilebileceği ve tasarrufun iptali davasına
konu edilebileceği görüşündedir132. Erdönmez, borçlunun boşanma davası sırasında mal
varlığı rejiminin tasfiyesine yönelik olarak eşi ile yaptığı sözleşmenin de borçlunun
medenî usûl hukukuna ilişkin olumlu bir tasarrufu olarak iptal davasının konusunu
oluşturabileceği görüşündedir133. Nitekim Erdönmez’e göre; mahkemenin işlemin
yapılmasına katkıda bulunması borçlunun taraf olduğu tasarruf ile alacaklıların zarara

130
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s. 54. dn.4.
131
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s. 61-62.
132
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.145.
133
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.135.

26
uğraması arasındaki illiyet bağını ortadan kaldırmayacaktır134.

Yargıtay da kararlarında; boşanma sözleşmesinin tarafı olan eşlerin bu vesile


ile alacaklılardan mal kaçırmayı amaç edinebileceklerini, bu bakımdan taraflar
arasındaki sözleşmenin alacaklı tarafından tasarrufun iptali davasına konu
edilebileceğini, zira burada alacaklı tarafından esasen mahkeme kararının değil taraflar
arasındaki boşanma sözleşmesinin dava konusu edildiğini ifade etmiştir135. Yargıtay
borçlunun alacaklılarını zarara uğratmak maksadı ile tarafı bulunduğu davadan feragat
etmesinin de tasarrufun iptali davasına konu edilebileceğini kararlarında ifade
etmiştir136.

Üstündağ, esasen alacaklı olmayan bir kişinin dava sonunda alınan bir kesin
hüküm ile alacaklı hale getirilmesi durumunda alacaklı tarafından kesin hükme karşı

134
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.135.
135
“İlke olarak, taraflar arasında bir anlaşmazlığı hükme bağlayan ilamlara karşı tasarrufun iptâli davası
açılamaz. Tarafların iradelerinin uygunluğu ile bir mahkeme hükmünün elde edilmesi halinde, nizalı bir yargıdan
bahsedilemez. Bu gibi hallerde tarafların uygun iradesi hükmün oluşmasına yetmektedir. Alacaklısından mal
kaçırmak amacında olabilen borçlu, bu durumda amacına uygun bir mahkeme kararı elde edebilecektir. Somut
olayda, davalı borçlu ile diğer davalı eşi, boşanma davasına esas olmak üzere bir protokol hazırlamış ve bunu
mahkemeye sunmuşlardır. Davacı alacaklı, "anılan protokol ile borçlu tarafından eşine devredilen 8 adet taşınmaz
(bağımsız bölüm) hakkındaki tasarrufların iptâlini" istemiştir. Davacının asıl amacı, boşanmaya ilişkin mahkeme
hükmünün iptâli değil, taşınmaz devrine ilişkin tasarrufun iptâlidir. Tasarrufun tarafları karı-kocadır. Boşanma
davasında tarafların mal bölüşümü mahkeme tarafından belirlenmiş değildir. Tarafların mahkemeye anlaşma şeklinde
bildirdikleri iradeleri ile mal paylaşımı belirlenmiştir. Bu gibi hallerde borçlunun alacaklısından mal kaçırabilme
imkanı vardır. Gerek tasarrufun iptâli davalarında, gerekse HUMK.nun 446. maddesinde, yargılamanın yenilenmesi
yoluna başvurmak suretiyle açılan davaların yasal düzenlemelerinin, aynı amaca yönelik olduğu kuşkusuzdur. Bu
durumda mahkeme tarafından tarafların delilleri toplanarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği halde,
yazılı olduğu biçimde "davanın reddine" karar verilmesi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
13.11.2008. E. 2008/1908, K. 2008/5306. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/95134596-18d3-474c-a6a4-
d64b3fc98438?q=%22tasarrufun%20iptali%20davas%C4%B1n%C4%B1n%20konusu%22 (11 Ocak 2021) Aynı
yönde diğer bir karar için bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 24.03.2009. E. 2008/4342, K. 2009/1702.
136
“…davacılar R. Tarım ve Pet. Um. Nak. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti ve M.. Tavukçuluk Entegre Et San. AŞ.
vekilinin 8.4.2013 tarihinde davadan feragat ettiği, aynı dilekçede davalı Ç.. Tar. Hayvan Petrol ve Nak. Tic. ve San.
Ltd. Şti. yetkilisinin feragati kabul ettiği, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi tarafından hükmün kesinleşmesinden önce
feragat edilmesi nedeniyle dosyanın mahkemesine iade edildiği, mahkemenin ek karar ile feragat nedeniyle davanın
reddine karar verdiği ve kararın 13.08.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.Tapu iptal ve tescil davasında,
davacı konumunda yer alan ve eldeki davada davalı borçlu sıfatı bulunan M.....AŞ.nin, lehine tapu iptal ve tesciline
karar verilen ve temyiz aşamasında bulunan davadan feragat etmesi şeklindeki işlemin, o dosyanın davacısı lehine
yapılmış, dolayısıyla eldeki tasarrufun iptali davasında davacı (T. A. AŞ) aleyhine yapılmış bir tasarruf işlemi olduğu
gözetilerek, az yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, davanın esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar
verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde karar verilmesi uygun bulunmamıştır.” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 24.09.2018. E. 2017/3484, K. 2018/8141. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/2ef5c1ba-
6500-43b5-bc18-68a97b6196de?q=tasarrufun%20iptali%20hmk%20%20376 (03 Nisan 2022).

27
tasarrufun iptali davası açılamayacağını ifade etmiştir137. Üstündağ, söz konusu
görüşüne gerekçe olarak kesin hükme karşı tasarrufun iptali davası açılmasının mümkün
olmamasını göstermiştir138. Kuru, borçlunun üçüncü kişi ile anlaşarak, mahkeme
tarafından kendi aleyhine karar verilmesini sağlaması halinde alacaklıların tasarrufun
iptali davası açmak imkânının bulunmadığını buna karşılık alacaklının kesinleşen
mahkeme kararına karşı ancak yargılamanın iadesi yoluna başvurabileceğini ifade
etmiştir139. Yavaş, davanın taraflarından birisinin alacaklılarından mal kaçırmak
amacıyla tarafların hileli davranışlarda bulunarak bir hüküm elde etmeleri halinde bu
hükmün yeniden şekillendirilebilmesi için alacaklı tarafından tasarrufun iptali davası
açmak yoluna gidilemeyeceğini ifade etmiştir140. Yavaş, tasarrufun iptali davasının
konusunun tasarruf işlemleri olduğunu dolayısıyla alacaklının borçlunun tarafı olduğu
bir davada verilmiş bulunan kesin hükme karşı tasarrufun iptali davası açamayacağını
belirterek kesin hükmün iptal edilebilmesi için alacaklı tarafından ancak yargılamanın
iadesi yoluna başvurulabileceğini ifade etmiştir141.

Buna karşılık Umar, alacaklının tasarrufun iptali davası açma imkânının


alacaklıların diğer imkânları ile telahuk edeceğini, hakların birbirini bertaraf
etmeyeceğini bu sebeple alacaklıların tasarrufun iptali davası açmak veya yargılamanın
iadesi yoluna başvurmak hususunda iki farklı imkâna sahip olduğunu ifade etmiştir142.
Umar, her ne kadar alacaklıların yargılamanın iadesi yoluna başvurması mümkünse de
tasarrufun iptali davasındaki iptal sebepleri kapsamında öngörülen ispat kolaylıkları
sebebi ile alacaklıların tasarrufun iptali davası açmak yolunu tercih edeceklerini bu
sebeple yargılamanın iadesine ilişkin düzenlemenin uygulama alanının çok da geniş

137
Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku Cilt I-II, 6. Baskı, İstanbul: Alfa Basım Yayın Dağıtım, 1997, s.
926; Kesinleşmiş mahkeme kararlarına karşı tasarrufun iptali davası açılamayacağına ilişkin diğer görüşler için bkz.
Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usûlü V. Cilt, 6. Baskı, İstanbul: Demir Yayıncılık, 2001, s. 5240, dn. 124;
Murat Yavaş, “Hükme Karşı Üçüncü Kişilerin Müracaat İmkânı”, MİHDER, 2008, Vol. 4, No:11, s.636; Muşul,
Tasarrufun İptali Davaları, s. 143; Burhan Gürdoğan, İflas Hukuku Dersleri, 1. Baskı, Ankara: Ajans-Türk
Matbaası, 1966, s.222,223.
138
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku Cilt I-II , s. 927.
139
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usûlü V. Cilt, s. 5240, dn. 124.
140
Yavaş, Hükme Karşı Üçüncü Kişilerin Müracaat İmkânı, s.636.
141
Yavaş, Hükme Karşı Üçüncü Kişilerin Müracaat İmkânı, s.636.
142
Bilge Umar, “Türk Medeni Usûl Hukukunda İadei Muhakeme”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
1963, Vol. 29, No:1-2, s. 287.

28
olamayacağını ifade etmiştir143.

Borçlunun alacaklılarını zarara uğratmak maksadı ile gerçekleştirdiği medenî


usûl hukukuna ilişkin tasarruflarına ve bu tasarrufların sebep olduğu kesinleşmiş
mahkeme kararlarına karşı tasarrufun iptali davası açılıp açılamayacağı hususunda
doktrindeki görüşler yukarıda yer verildiği gibi olmakla beraber bu hususta bir
değerlendirme yapabilmek için öncelikle alacaklılar tarafından başvurulabilecek bir
hukukî imkân olarak yargılamanın iadesi konusuna değinmek gereklidir.

Kesin hükümlere karşı başvurulabilecek olağanüstü bir kanun yolu olan


yargılamanın iadesi yoluna kural olarak davanın tarafları başvurabileceklerdir144. Ancak
HMK’nın 376. madde hükmü ile yapılan düzenleme kapsamında tarafların
alacaklılarının ve haleflerinin de yargılamanın iadesi yoluna başvurabilmeleri
mümkündür. Söz konusu düzenlemeye göre; alacaklılar, davanın taraflarının anlaşarak
kendilerine karşı hileli hareket yapmaları sebebi ile yargılamanın iadesi yoluna
başvurarak hükmün iptalini talep edebileceklerdir. Davanın taraflarının, taraflardan
birisinin alacaklılarından mal kaçırmak yönündeki amacına ulaşmasını sağlayacak
nitelikteki olumlu veya olumsuz nitelikteki her türlü fiilinin düzenlemede ifade edilen
hileli hareket kapsamında değerlendirilmesi mümkündür145. Belirtmek gerekir ki
alacaklı ancak hilenin hükme etkili olması halinde yargılamanın iadesi yoluna
başvurabilecektir146. Belirtmek gerekir ki, alacaklının, borçlunun da tarafı olduğu
davada davanın taraflarının hileli fiillerde bulunduğunu gerekçe göstererek kesinleşmiş
mahkeme hükmüne karşı yargılamanın iadesi yoluna başvurulabileceği konusunda
ihtilâf bulunmamaktadır. Burada ihtilâf davanın taraflarının hileli davranışları sebebi ile
zarara uğrayan ve yargılamanın iadesi yoluna başvurabilecek alacaklının tasarrufun
iptali davası açma yoluna da başvurup başvuramayacağı noktasında toplanmaktadır.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere tasarrufun iptali davasının konusunu ancak

143
Umar, Türk Medeni Usûl Hukukunda İadei Muhakeme, s.287.
144
Hakan Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku III. Cilt, 15. Baskı, İstanbul: On İki Levha Yayınları, 2017,
s. 2339.
145
Nilüfer Boran Güneysu, “Yargılamanın İadesi Sebebi Olarak Üçüncü Kişilerin Hükmün İptalini Talep Etmesi”,
MİHDER, 2016, Vol. 12, No:33, s. 43.
146
Süha Tanrıver, Medenî Usûl Hukuku Cilt II, 4. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, 2021, s. 158.

29
borçlunun kendi mal veya hakları üzerindeki hukuken geçerli tasarrufları
oluşturabilecektir. Dolayısıyla borçlunun tasarrufları sebebi ile ortaya çıkmış olsa dahi
kesinleşmiş mahkeme kararlarının tasarrufun iptali davasına konu edilebilmesine
kanaatimizce imkân bulunmamaktadır. “Ayrıca bir hükmün kendilerine karşı hileli
olarak elde edildiğini ileriye süren kimseler (alacaklılar; mirasçılar), hükmün bu
tesirlerinden kurtulmak için eğer iptal dâvası yoluna başvurmuş olsalardı; bu suretle bir
mahkemenin hükmünü bir diğer mahkeme ortadan kaldırabilecek idi ki, bu, hükmün
kesinliği ile telif edilemeyecek bir neticedir”147. Bununla beraber kanun koyucu,
alacaklının davanın taraflarının anlaşarak kendisine karşı hileli hareket yapmaları
halinde kesin hükme karşı olağanüstü kanun yolu olarak yargılamanın iadesi yoluna
başvurabilmesini öngörmüş ve dahi alacaklının yargılamanın iadesi yoluna başvuru
sebebini de açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla kanun koyucunun açık iradesi karşısında
borçlunun medenî usûl hukukuna ilişkin tasarrufları sebebiyle de olsa borçlunun bu
tasarruflarının sebep olduğu kesinleşmiş mahkeme kararlarına karşı tasarrufun iptali
davası açılamayacağı kanaatindeyiz. Kaldı ki yargılamanın iadesinin özellikle dava
şeklinde yürütüleceği ve bu sebeple yargılamanın iadesi yoluna başvuran alacaklıya bir
yargı yolundan daha çok bir davadaki hukukî dinlenilme hakkının tanınacağı dikkate
alınırsa bu görüşün hukukî dinlenilme hakkını da ihlâl etmediği anlaşılabilecektir148.

Konuyu doktrinde tartışılan boşanma sözleşmeleri üzerinden de


değerlendirmek isteriz. Boşanma sözleşmesi bir özel hukuk sözleşmesi olmakla birlikte
hâkimin özel onay şartına bağlı bir sözleşmedir149. Bu bakımdan hâkimin karar
vermeden önce taraflarca kabul edilip imza altına alınan boşanma sözleşmesi hakkında
tarafları dinlemesi ve boşanma sözleşmesinin uygun olup olmadığını tespit etmesi
gereklidir150. Ayrıca, hâkim tarafları dinleyip boşanma sözleşmesinin uygun olduğunu
tespit ettikten sonra vereceği kararın hüküm fıkrasında boşanma sözleşmesindeki

147
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku Cilt I-II, s. 927.
148
Muhammet Özekes, Medeni Usûl Hukukunda Hukukî Dinlenilme Hakkı, 1. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları,
2003, s. 212.
149
Esra Pınar Yılmaz Bilgin, Türk Hukukunda Anlaşmalı Boşanma, 1. Baskı, İstanbul: On İki Levha Yayınları,
2016, s. 37.
150
Öz Seçer, “Anlaşmalı Boşanmada Eşlerin Yaptıkları Anlaşma”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2016,
Vol.7, No.2, s. 260.

30
düzenlemelere de yer verecektir151. Dolayısıyla hâkim tarafından uygun bulunmaksızın
hüküm ve sonuçlarını doğurma imkânı bulunmayan boşanma sözleşmesinin iptalinin
talep edildiğinden bahisle kesinleşmiş mahkeme kararının tasarrufun iptali davasına
konu edilebileceğini kabul etmek mümkün değildir152. Zaten boşanma sözleşmesinde
yer alan düzenlemeler mahkeme kararının hüküm fıkrasında da yer alacağından esasen
mahkeme kararı haline de gelmiş olacaktır. Dolayısıyla burada davacı alacaklı
tarafından kesinleşmiş mahkeme kararının iptalinin talep edilmediğini boşanma
sözleşmesinin iptalinin talep edildiğini öne sürmek de pek mümkün değildir. Her ne
kadar tasarrufun iptali davasını açan alacaklının asıl amacı boşanma sözleşmesinin
hükümlerinin iptal edilmesini sağlamak ise de sonuç itibari ile sözleşmede yer alan
düzenlemeler artık bir mahkeme kararının hüküm fıkrası haline de geldiğinden bu
görüşün kabulü mümkün bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir durumun varlığı
halinde alacaklı tarafından ancak yargılamanın iadesi yoluna gidilebilecektir153. Zira,
davanın taraflarının hileli fiileri sebebi ile elde edilen kesinleşmiş mahkeme kararı
kapsamında borçlunun malvarlığında bir azalma meydana gelmişse veya malvarlığında
ortaya çıkabilecek artış engellenmişse zarara uğrayan alacaklının yargılamanın iadesi
yoluna gitmesi pek tabii mümkün bulunmaktadır154.

Erdönmez, alacaklının yargılamanın iadesi yoluna başvurmak için üç aylık


süresi bulunduğunu, söz konusu sürenin geçirilmiş olması halinde artık bu yola
başvuramayacağını, bu halde borçlunun usûl işlemine dayalı olan hükmün ilanihaye
sonuç doğurmaya devam edeceğini belirterek en azından üç aylık sürenin geçirilmiş
olması halinde alacaklıya tasarrufun iptali davası açmak için imkân tanınması
gerektiğini ifade etmiştir155. Gerçekten de HMK’nın 377. madde hükmü ile alacaklılara
yargılamanın iadesi yoluna başvurmak için tanınan ve hükmün öğrenilmesinden itibaren
başlayacak üç aylık süre son derece kısa bir süredir. Ancak kanaatimize göre;

151
Seçer, s.278.
152
Aksi görüş için bkz. Sertkaya, Kul, s. 222,223; Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.951.
153
İdil Tuncer Kazancı, “Bir Yargıtay Kararı Işığında Eşlerin Anlaşmalı Boşanma İle Alacaklılarından Mal
Kaçırmalarının Tasarrufun İptali Davasına Konu Edilmesi Sorunu”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
2015, Vol.6, No.2, s.420.
154
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s. 35.
155
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.147.

31
yargılamanın iadesi yoluna başvurmak için kısıtlı bir süre verilmiş olması sebebi ile
alacaklıya tasarrufun iptali davası açmak imkânının tanınması mümkün değildir. Buna
karşılık alacaklılara yargılamanın iadesi yoluna başvurmak için tanınan üç aylık sürenin
mahkeme hükmünün usûlen öğrenildiği tarihten itibaren değil davanın taraflarının hileli
davranışlarının alacaklılar tarafından öğrenildiği tarihten itibaren başlaması hususunda
kanun koyucu tarafından bir düzenleme yapılması konuya çözüm getirebilecektir156.

1.5. Tasarrufun İptali Davasında Hukukî Yarar

HMK’nın 114. madde hükmünde; genel dava şartlarına yer verilmiş olup,
hükmün “h” fıkrasında “davacının, dava açmakta hukukî yararının bulunması” genel
dava şartları arasında sayılmıştır. HMK’nın 115. madde hükmündeki düzenlemeye
göre; mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında
kendiliğinden araştırabilecek ve taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri
sürebileceklerdir. Görüldüğü üzere; davacının davayı açmakta hukukî yararının
bulunması davanın açıldığı anda varlığı gerekli bir dava şartı olduğundan, mahkeme
tarafından davacının davanın açıldığı anda hukukî yararının bulunup bulunmadığının
re’sen göz önünde bulundurulması gerekmektedir157. Ayrıca belirtmek gerekir ki,
hukukî yarar için davacının sadece maddi hukuk anlamında haklı olması yeterli olmayıp
başka bir yolla hakkını elde etme imkânının da bulunmaması gerekmektedir158.

Tasarrufun iptali davasında da alacaklının tasarrufun iptali davasını açmakta


hukukî yararının bulunup bulunmadığının mahkeme tarafından bir dava şartı olarak
re’sen araştırılması gerekmektedir159. Tasarrufun iptali davasında da davacının davayı

156
Güneysu, s. 39-40; Mert Namlı, Türk ve Fransız Medeni Usûl Hukuku’nda Yargılamanın Yenilenmesi,
1.Baskı, İstanbul: Beta Yayınları, 2014, s. 421.
157
“HMK’nın 114/h maddesinde düzenlenen hukukî yarar, davanın konusuna ilişkin dava şartlarından olup,
davacının dava açmakta hukuken korunmaya değer bir yararının bulunması gerekir. Davada
davacının hukukî yararının bulunup bulunmadığı, mahkeme tarafından re'sen araştırılacak hususlardandır. Dava
açanın, her şeyden önce davanın açıldığı tarih itibariyle davada hukukî yararı, “menfaati” bulunmalıdır. Hukukî yarar,
dava açıldığı anda var olmalıdır, ilerdeki (gelecekteki) bir hukukî yararın varlığı dava açmak için yeterli değildir.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 12.12..2016. E. 2014/21228, K. 2016/11433. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/42d565b3-565b-4ffc-bcd6-af58e183b6ce?q=%22tasarrufun%20iptali%22%20%22hukukî
%20yarar%22 (27 Aralık 2020).
158
Ali Cem Budak, Varol Karaaslan, Medenî Usûl Hukuku, 3. Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, 2019, s.158.
159
Uyar, Uyar, Uyar, İcra Ve İflâs Kanunu Şerhi, www.e-uyar.com , http://app.e-uyar.com/aciklama/view/13e87c82-

32
açmaktaki hukukî yararı dava açıldığı anda bulunmalı ve davacı alacaklı alacağına
kavuşmak için mahkeme tarafından verilecek tasarrufun iptali kararına muhtaç
olmalıdır160. Bu bakımdan alacaklının tasarrufun iptali davası yoluna başvurmaksızın
alacağını tahsil etme imkânı bulunmakta ise tasarrufun iptali davası açmakta hukukî
yararının bulunduğu söylenemeyecektir161. Zira “davacının davasında başarılı olması
ihtimalinde elde edeceği hüküm, onun “hukukî durumunda” bir değişiklik yaratacak ve
“hukukî durumunu” iyileştirecekse davacının hükme ihtiyaç duyduğu ve bu davada
hukukî yararı olduğu kabul edilecektir”162.

Tasarrufun iptali davasında davacı alacaklının, alacağını elde edememiş


olması, borçlunun malvarlığını eksilten fiil ve işlemleri sebebi ile yapacağı cebrî icra
işlemleri ile elde etmesine de imkân bulunmaması dolayısıyla zarara uğramış olması
halinde hukukî yararının bulunduğu söylenebilecektir163. Bu bakımdan aciz vesikası,
alacaklının alacağını cebrî icra işlemleri ile elde edememesi sebebi ile zarara uğradığını
bu yönü ile tasarrufun iptali davası açmakta hukukî yararı bulunduğunu ispat eden bir
belgedir164. Ancak bu durum hukukî yararın bu yönü ile dahi olsa sadece aciz
vesikasının varlığına bağlı olduğu anlamına gelmeyeceği gibi genel bir dava şartı olarak
hukukî yararın varlığının araştırılmasının aciz vesikasının sunulmasında olduğu gibi
yargılamanın ilerleyen aşamalarına bırakılabileceği anlamını da taşımamaktadır165. Zira
alacaklının gerçekleştirdiği cebri îcra işlemleri ile alacağını elde edemediğini diğer bir
ifade ile takibin semeresiz kaldığını takip hukuku bakımından ortaya koyan aciz
vesikasının şikâyet yoluna başvurularak iptal edilmesi pek tabii mümkün
bulunmaktadır. Oysa ki, davacının davayı açarken hukukî yararı ya vardır ya da yoktur.
Kaldı ki, alacaklının tasarrufun iptali davasını açarken borçlu hakkında henüz takip
işlemlerini başlatmamış olması veya başlatmış olduğu takip işlemlerinin kesinleşmemiş
olması ve bu sebeple aciz vesikası elde edememiş olması sebep gösterilerek alacaklının

43fe-4bd6-898a-f1304fac3c8f#_ftn3 (29 Kasım 2021), s.137.


160
Güneren, s.346.
161
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1745; Akil, “Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun İptali Davası
Bağlamında Aciz Belgesi” , s.163.
162
Emel Hanağası, Davada Menfaat, 1. Baskı, Ankara:Yetkin Yayınları, 2009, s. 155.
163
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.72.
164
Üstündağ, İflas Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal Davası), s.230.
165
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.73.

33
davayı açtığı sırada hukukî yararının bulunmadığını söylemek de mümkün değildir. Bu
halde ancak alacaklının borçlu hakkında başlattığı takibin semeresiz kaldığını ve zarara
uğradığını aciz vesikası aracılığı ile tevsik edememiş olduğundan diğer bir ifade ile
dava açmakta hukukî yararı bulunduğunu bu yönü ile ortaya koyamadığından
bahsedilebilecektir.

Bununla beraber alacaklı yaptığı cebrî icra işlemleri kapsamında borçlunun


mallarını haczettirmiş ve bunların bedeli ile alacaklarını tahsil edebilecek durumda ise
zaten tasarrufun iptali davası açmakta hukukî yararı olamayacaktır166. Zira alacaklının
tasarrufun iptali davasının tarafına sağlayacağı hukukî himâyeyi elde etmekte hukukî
yararının bulunması şarttır. Nitekim, “dava diğer bütün yolların kapalı olması halinde
izlenmesine müsaade edilen bir müracaat yoludur”167. Dolayısıyla davacının davayı
açmakla elde etmek istediği sonuca başka bir usûlî yolla ulaşması mümkün ise hukukî
yararın bulunmadığının kabulü gerekmektedir168. Böyle bir durumda alacaklının davayı
açmakta hukukî yararının bulunmaması sebebi ile davanın esasına girilmeksizin dava
şartı yokluğundan usûlden reddine karar verilmesi yerinde olacaktır169.

Buna karşılık alacaklının gerçekleştirdiği cebrî icra işlemleri ile alacağını


kısmen tahsil etmiş olması tasarrufun iptali davası açmakta hukukî yararının
bulunmadığı anlamına gelmeyecektir. Nitekim alacaklı tarafından borçlunun malvarlığı
haczedilmiş ve ancak haczedilen mallar alacaklının alacağını tahsile yeterli gelmemiş
ise alacaklının tasarrufun iptali davası açmakta hukukî yararı olabilecektir170.

166
“… o halde, davacının taşınmazları üzerinde haczin devam ettiği, 3.kişi tarafından da 07.04.2011 tarihinde hacizli
olarak satın aldığı anlaşıldığına ve İİK'nın 277. ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan davalardaki
amaç tasarrufun iptali ile davacı alacaklıya haciz ve satış isteme yetkisi vermek olduğuna göre, davacı hacizli
taşınmazları usûlüne uygun olarak sattırarak alacağını alma imkânına sahipken, bu davayı açmakta hukukî yararı
yoktur.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 10.10.2018. E. 2016/4073, K. 2018/4073. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/ea8b034f-f32f-4545-9411-0c5e3a81bca7?q=%22tasarrufun%20iptali%22%20%22hukukî%2
0yarar%22 (27 Aralık 2020).
167
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku Cilt I-II, s. 279.
168
Hanağası, s. 268.
169
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları,s.61-63.
170
Yelekçi, s.602; Yalçın,s.44 ; “Mahkeme tarafından; davalıların dava konusu taşınmazlar dışında da
taşınmazlarının olduğu anlaşıldığından tasarrufun iptali davası açılmasında hukukî yarar bulunmadığı gerekçesi ile
davanın reddine karar verilmiş ise de, varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir…İcra dosyası
kapsamında borçlunun alacak veya başka taşınır malı olmadığı, dava konusu taşınmaz dışındaki haciz konulan diğer
taşınmazlar üzerinde başkaca haciz ve ipoteklerin olduğu bu hali ile davacının alacağını karşılama imkanı

34
Alacaklının borçlunun gayrimenkulü üzerinde ipoteği bulunması ve söz konusu ipoteğin
alacaklının alacağını karşılamaya yetmemesi halinde de alacaklının tasarrufun iptali
davası açmakta hukukî yararı bulunabilecektir171. Bu kapsamda alacaklı tarafından
borçlunun malvarlığı üzerinde uygulanan hacizlerin veya alacaklı lehine tesis edilmiş
bulunan ipoteklerin alacaklının alacağını tamamen karşılayıp karşılamadığının tespiti
için gerekirse mahkeme tarafından kıymet takdiri yaptırılması ve alacaklının tasarrufun
iptali davasını açmakta bu yönü ile hukukî yararının bulunup bulunmadığının tespiti
yerinde olacaktır172. Bununla beraber borçlunun haczi kâbil başka malları da
bulunmasına rağmen alacaklının bu mallara ilişkin cebrî icra işlemlerine girişmemiş
olması halinde mahkeme tarafından bu konuda araştırma yapılarak alacaklının
tasarrufun iptali davasını açmakta bu yönü ile hukukî yararının bulunup bulunmadığının
tespiti yerinde olacaktır173.

Son olarak, alacaklının yalnız tasarrufun iptali davasını açmakta değil bu


davaya devam etmekte de hukukî yararının bulunması gerektiğini vurgulamak isteriz174.
Zira davacının davayı açarken bulunan hukukî yararının yargılama sırasında ortadan
kalkması pek tâbii mümkündür175. Nitekim, İİK’nın 281/3. madde hükmünde de
tasarrufun iptali davası açıldıktan sonra davalılardan herhangi birisi tarafından

bulunmadığı açıktır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 16.09.2019. E. 2016/13305, K. 2019/8042. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/ee939019-f839-449f-857d-b2ecd7cdbfc1?q=%22tasarrufun%20iptali%22%2
0%22hukukî%20yarar%22 (27 Aralık 2020).
171
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.64.
172
“…anılan takip dosyası incelenerek anılan taşınmazın satılıp satılmadığı satılmamış ise ipotekli taşınmazların
kıymet takdiri yaptırılarak takip konusu alacağın teminat altında olup olmadığı dolayısıyla davacının eldeki davayı
açmakta hukukî yararı bulunup bulunmadığı tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik
incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 15.11.2016. E. 2014/14868, K.
2016/10504. E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/f0d192c0-0cb5-479d-8232-aa20e1190571?q=%22tasarufu
n%20iptali%22%20%22hukukî%20yarar%22 (27 Aralık 2020).
173
“Somut olayda, 11.12.2009 tarihli haciz tutanağı geçici aciz belgesi olarak kabul edilmiş ise de yapılan malvarlığı
araştırmasından davalı borçlunun Ordu Teyneli Mahallesinde onbir adet, Şahincili Mahallesinde iki adet, Aziziye
Mahallesinde bir adet olmak üzere on dört adet taşınmazı olduğu anlaşıldığından öncelikle bu taşınmazlar üzerine
davacı alacaklı tarafından haciz konulup konulmadığı, konulmuş ise takip konusu alacağı karşılayıp karşılamadığı
tespit edilerek davalı borçlunun aciz halinde olup olmadığı belirlenip dava şartı yönünden delillerin değerlendirilmesi
ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay
17. Hukuk Dairesi, 13.01.2013, E. 2012/2993, K. 2013/97. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2012-2993.htm&kw=2013+2993+97+&cr=yargitay#fm
(15 Nisan 2022).
174
Orhan Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, 2. Baskı, Ankara: Seçkin
Yayınları, Eylül 2020, s.63.
175
Hanağası, s.336.

35
davacının alacağının ödenmesi halinde davanın reddine karar verileceği ifade edilmiştir.
Belirtmek gerekir ki, söz konusu düzenlemede yer alan davanın reddedileceğine yönelik
ifadenin HMK’nın 331/1. madde hükmü de nazara alınarak konusu kalmayan davanın
esası hakkında karar verilmesine gerek bulunmadığı şeklinde anlaşılması yerinde
olacaktır176. Zira dava açıldıktan sonra meydana gelen bir olay nedeniyle uyuşmazlık
konusunun ortadan kalkması veya davaya devam edilmesinde tarafların hukukî
yararının artık kalmaması ve dolayısıyla davanın konusuz kalması halinde mahkeme
tarafından esas hakkında karar verilmesine gerek bulunmadığına karar verilmesi
gerekmektedir177.

176
Cengiz Kostakoğlu, “Takip Hukukunda İptal Davaları”, Yasa Hukuk Mevzuat Ve İçtihat Dergisi, 1989, Vol.12,
No.8, s.1056.
177
Hanağası, s. 336,340.

36
2. İKİNCİ BÖLÜM

TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA TARAFLAR

VE ÖZEL DAVA ŞARTI

2.1. Tasarrufun İptali Davasında Taraflar


2.1.1. Taraf Kavramı

Davada tarafın kim olduğunun belirlenmesi; taraflara ilişkin dava şartlarının


incelenebilmesi, mahkemenin yetkisinin belirlenmesi, taraflarca yerine getirilecek usûl
işlemlerinin geçerli bir şekilde yapılıp yapılmadığının tespiti, davada tanık, bilirkişi,
hâkim ve davaya müdahil olabilecek veya olamayacak kişilerin belirlenmesi başta
olmak üzere birçok bakımdan önem taşımaktadır178.

Dava kural olarak, dava dilekçesinde taraf olarak gösterilen davacı ve davalı
arasında yürütüleceğinden mahkeme tarafından hüküm de dava dilekçesinde taraf olarak
gösterilen bu kişiler lehine veya aleyhine tesis edilebilecektir179. Bu durum esasen şekli
taraf kuramının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır180. Nitekim, 20. yüzyılın başında
geliştirilen ve taraf kavramı bakımından genel kabul gören şekli taraf kuramına göre
dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilmek davada taraf olmak için yeterli
bulunmaktadır181.

“Şekli taraf kuramı ile usûl hukuku, maddi hukuktan soyutlanmış ve maddi
hukuk bakımından hak veya borç sahibi olmayan bir kişinin de davanın tarafı
olabileceği kabul edilmiş ve bu durumu açıklamak üzere “dava takip yetkisi” kavramı
ortaya atılmıştır”182. Şekli taraf kuramının bir sonucu olarak ortaya atılan dava takip
yetkisi kavramına dava şartlarına ilişkin HMK’nın 114. madde hükmünde yer
verilmiştir. HMK’nın 114/1. madde hükmünün “e” bendinde yer verilen dava takip

178
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I.Cilt, s.557-558.
179
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I.Cilt s. 558.
180
Baki Kuru, Burak Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I.Cilt, 2. Baskı, İstanbul:YetkinYayınları, 2021, s.
330.
181
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I.Cilt, s. 551.
182
Cenk Akil, “Dava Yetkinliği”, TAAD, Vol.9, No.36, 2018, s. 2.

37
yetkisi bir dava şartı olduğundan, mevcut olup olmadığının mahkeme tarafından
kendiliğinden nazara alınması gerekecektir. Dava şartı olan dava takip yetkisinin
yokluğu halinde ise davanın usûlden reddine karar verilecektir. “Dava takip yetkisi”
HMK’nın 53. madde hükmünde talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisi olarak
ifade edilmiş ve kanunda belirtilmiş istisnaî haller haricinde bu yetkinin maddi
hukuktaki tasarruf yetkisine göre belirleneceği gösterilmiştir. Madde hükmünün
gerekçesinde dava takip yetkisinin, şekli taraf kavramının bir sonucu olduğu hususu
açıkça ifade edilmiştir183.

“Dava takip yetkisi doktrinde bu yetkinin çekişmeli maddi hukuk ilişkisinin


süjelerine ait olup olmamasına göre bağımlı dava yetkisi ve bağımsız dava yetkisi
olmak üzere ikiye ayrılmaktadır”184. Bu ayrım kapsamında HMK’nın 53. madde
hükmünde ifade edildiği şekliyle tarafların dava takip yetkisinin maddi hukuktaki
tasarruf yetkisine göre belirlenmesi hali “bağımlı dava takip yetkisi” olarak
adlandırılmaktadır185. Buna karşılık dava takip yetkisinin maddi hukuktaki tasarruf
yetkisinden bağımsız olarak belirlendiği ve maddi hukuk ilişkisinin tarafı olmayan
kişilere ait olduğu dava takip yetkisi türü “bağımsız dava takip yetkisi” veya “dava
yetkinliği” olarak adlandırılmaktadır186.

Dava takip yetkisinin maddi hukuktaki tasarruf yetkisinden bağımsız olarak


belirlenmesi haline işaret eden “dava yetkinliği” kavramı ise ikiye ayrılmaktadır. Bu
ayrıma göre dava takip yetkisinin kanun koyucu tarafından üçüncü kişiye tanınması hali
“kanundan doğan dava yetkinliği” olarak adlandırılmakta olup dava takip yetkisi kural

183
“Davayı takip yetkisi, maddî hukuktaki tasarruf yetkisinin usûl hukukuna yansımasıdır. Dolayısıyla, kanunla aksi
belirtilmedikçe, bu yetki kural olarak maddî hukuktaki tasarruf yetkisine göre tayin edilir. Maddede davayı takip
yetkisinin tanımına da yer verilmiş bulunmaktadır. Bu tanım, esas itibarıyla davayı takibi de kapsamaktadır. Davayı
takip yetkisi tamamen şeklî taraf kavramının bir sonucudur. Kural olarak dava ehliyeti bulunan kimsenin davayı takip
yetkisi de mevcuttur; ancak, bazı durumlarda tarafın dava ehliyeti olmakla birlikte davayı takip yetkisi kendisi
dışında üçüncü bir kişi tarafından kullanılabilir ya da kanun gereği kullanılması zorunlu olabilir. Bu yetkiyi kullanan
kişinin gerçekte hukukî ilişkinin tarafı olmasına gerek yoktur.” 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 53. madde
hükmü gerekçesi, E-UYAR. https://app.e-uyar.com/gerekce/index/57d9fa81-3c8e-4485-9eba-0fb81b10a279
(17.01.2021).
184
Akil, “Dava Yetkinliği”, s.2.
185
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I.Cilt, s. 594.
186
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I.Cilt, s. 596.

38
olarak iradî değildir187. Bu sebeple iradî dava yetkinliğinin söz konusu olabilmesi için
bazı şartların varlığı gereklidir. “Bunlar, hak sahibinin üçüncü kişiye yetki vermesi;
dava yetkininin kendisine yabancı bir hakkı kendi adına ileri sürme konusunda
korunmaya değer bir menfaatinin olması ve dava takip yetkisinin devredilebilen bir
hakka ilişkin olmasıdır”188.

“Dava takip yetkisi” kavramı maddi hukuk bakımından davanın taraflarca takip
edilebilmesine ilişkin süreci ifade etmekle birlikte bu sürecin sonunda maddi hukuka
yönelik sonucun “sıfat” ile ilgili olduğunu söylemek mümkündür189. Bu noktada
karşımıza çıkan “sıfat” kavramı “dava takip yetkisi”nden farklı olarak usûlî bir kavram
olmayıp “davanın taraflarının ihtilâflı maddi hukuk ilişkisinin gerçek süjesi olup
olmadığı ile ilgilidir”190. Dava yetkisinin sıfata göre belirlendiği “bağımlı dava
yetkisi”nde bu yetki “sıfat”a sahip kişiye ait olması sebebi ile “sıfat” ve “bağımlı dava
yetkisi” kavramları aynı anlamda kullanılsalar da birbirinden farklıdırlar191.

“Sıfat”ın sübjektif hakka ve maddi hukuka ilişkin bir kavram olması sebebi ile
“taraf sıfatı”nın bulunmaması halinde mahkeme tarafından verilecek karar uyuşmazlığın
esasını çözecek nitelikte bir karardır. Bu halde davanın esasa ilişkin sebeplerle reddi
gerekli olup “taraf sıfatı”nın bulunmadığının dava dosyasından anlaşılması halinde bu
hususun hâkim tarafından da re’sen nazara alınması gerekmektedir192. Bunun sonucu
olarak davanın esasa ilişkin bir sebep olarak “taraf sıfatı” bulunmaması sebebi ile reddi
halinde bu hüküm davanın tarafları bakımından maddi anlamda kesin hüküm teşkil
edecektir193.

Taraf, dava takip yetkisi ve taraf sıfatına ilişkin açıklamalarımız yukarıda yer
verildiği gibi olmakla beraber tasarrufun iptali davası bakımından kimlerin davacı ve

187
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I.Cilt, s. 596-597.
188
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I.Cilt,, s. 597 dn.130.
189
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I.Cilt, s. 612.
190
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I.Cilt, s. 606-607; Murat Atalı, İbrahim Ermenek, Ersin Erdoğan,
Medenî Usûl Hukuku, 4. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, s. 231.
191
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I.Cilt, s. 593. dn. 117.
192
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I.Cilt, s. 330; Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I.Cilt, s.
618.
193
Kuru, Aydın, MedenîUsûl Hukuku El Kitabı I.Cilt, s. 334.

39
davalı olabileceğine ilişkin İİK’da yer verilen düzenlemelere ayrıca aşağıdaki bölümde
incelenecektir.

2.1.2. Tasarrufun İptali Davasında Davacı


2.1.2.1. Takip Borçlusu Hakkında İflâs Yolu ile Takip Bulunmadığı
Hallerde Davacı

İİK’nın 277. madde hükmüne göre; “elinde geçici veya kesin aciz vesikası
bulunan alacaklılar, iflâs idaresi, iflâs sırasında veya iflâsın kapanmasından sonra bir
malın ortaya çıkması durumunda alacağın takibi kendisine bırakılmış alacaklı tasarrufun
iptali davasının davacısı olabilir”194. Görüldüğü üzere; İİK’nın 277. madde hükmünde
tasarrufun iptali davasında kimlerin davacı olabileceği tahdidi olarak sayılmış olup özel
bir düzenleme bulunmadıkça bunlar dışındaki kişilerin davacı olması imkânı
bulunmamaktadır195. Belirtmek gerekir ki tasarrufun iptali davasının davacısı gerçek bir
kişi olabileceği gibi tüzel bir kişi de olabilecektir196. Bu kapsamda denilebilir ki borçlu
hakkında iflâs yolu ile takip bulunmadığı hallerde tasarrufun iptali davasının davacısı
geçici veya kesin aciz vesikasına sahip alacaklı olabilecektir197.

Doktrinde baskın görüş olarak; aciz vesikasının tasarrufun iptali davası


bakımından özel dava şartı olduğu, bu hususun mahkeme tarafından re’sen dikkate
alınması gerektiği, aciz vesikasının bulunmaması halinde ise tasarrufun iptali davasının
dava şartı yokluğundan usûlden reddine karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir198. Bu
görüşü ileri süren yazarlara göre alacaklı elindeki aciz vesikası ile alacağını kısmen
veya tamamen tahsil edemediğini ispat etmiş olmaktadır199.

194
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.44.
195
Olgaç, Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal Davaları,s.458; Kuru, İflas ve
Konkordato Hukuku, s.389.
196
Çetinel, s.218.
197
Ansay, Hukuk İcra Ve İflas Usûlleri, s.331.
198
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.496; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.382,383; Pekcanıtez
ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı,s.553,559; Haşmet Sırrı Akşener, İcra Ve İflas Hukukunda
Tasarrufun İptali Davaları, 2.Baskı, İstanbul: Legal Yayıncılık, 2007,s.265; Deliduman, İcra ve İflâs Hukukumuzda
Borç Ödemeden Aciz Belgesi, s.54; Turhan Esener, Türk Hususî Hukukunda Muvazaalı Muameleler, 1.Baskı,
İstanbul: Fakülteler Matbaası,1956, s.106.
199
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1415; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.382,383, Pekcanıtez ve

40
Ancak doktrinde ileri sürülen diğer bir görüşe göre; alacaklının elinde aciz
vesikası bulunması hususu aktif “taraf sıfatı” ile ilgili olup, kanundaki “bu davayı
aşağıdaki şahıslar açabilirler” ifadesinden de bu durum açıkça anlaşılmaktadır200.
Dolayısıyla alacaklının elinde aciz vesikası bulunması “taraf sıfatı”na ilişkin
olduğundan aciz vesikasının yokluğu dava dosyasından anlaşılmakta ise bu hususun
mahkeme tarafından re’sen göz önünde tutulması gerekecektir201. Söz konusu görüşün
kabulü halinde elinde aciz vesikası bulunmayan alacaklı tarafından açılan tasarrufun
iptali davasının mahkeme tarafından esastan reddine karar verilmesi gerekecektir202.
Tasarrufun iptali davasının esastan reddine ilişkin bu karar kesinleştiği takdirde ise
alacaklının kesin hüküm sebebi ile yeniden tasarrufun iptali davası açamayacağının
kabulü gerekecektir.

Yargıtay da doktrindeki baskın görüşle aynı doğrultuda İİK’nın 277. madde


hükmünde yer verilen davacı alacaklının elinde geçici veya kesin aciz vesikası
bulunması gerektiğine ilişkin koşulu tasarrufun iptali davasının görülebilmesi için özel
bir dava şartı olarak kabul etmiş ve bu şartın mahkeme tarafından re’sen dikkate
alınması gerektiğini kararlarında istikrarlı olarak ifade etmiştir203.

Kanaatimize göre de İİK’nın 277. madde hükmünde elinde muvakkat yahut


kati aciz vesikası bulunan her alacaklı tarafından tasarrufun iptali davasının
açılabileceği belirtilerek aciz vesikası tasarrufun iptali davası bakımından özel bir dava
şartı olarak öngörülmüştür. Tasarrufun iptali davasını açan alacaklının elinde kesin veya

diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı,s.533,559; Akşener, İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları,
2.Baskı, s.265; Deliduman, İcra ve İflâs Hukukumuzda Borç Ödemeden Aciz Belgesi, s.54; Esener, Türk Hususî
Hukukunda Muvazaalı Muameleler, s.106.
200
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s. 36; Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan
Tasarrufların İptali, s.56,57; Hülya Taş Korkmaz, Ömer Korkmaz, “Tasarrufun iptali Davalarında Davacı Alacağının
Muvazaalı Olduğu İddiası ve Bu İddianın Hukukun Temel Hak ve İlkeleriyle Bağlantısı”, Fasikül Hukuk Dergisi,
2019,Vol.11, No.111, s. 657; Hakan Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen
Özel Dava Şartları” ,Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 2015, Vol.64, No.4, s. 947,948.
201
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.56,57; Korkmaz, Korkmaz, s. 657.
202
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.56,57; Korkmaz, Korkmaz, s.657;
Albayrak, Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları, s. 947-948.
203
“…davanın dinlenebilmesi için borçlu hakkında alınmış geçici (İİK md. 105) veya kesin (İİK md. 143) aciz
vesikası bulunmalıdır. Bu şart dava koşulu olup mahkeme tarafından re’sen gözetilmesi gerekir.” Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu, 01.12.1999. E. 1999/15-986, K. 1999/997. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/45e27a95-
a061-4a64-b14a-4a61b78dd79a?q=tasarrufun%20iptali%20rehin%20a%C3%A7%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20b
elgesi (23 Ekim 2020) C4%B1+tarihte+&cr=yargitay#fm (20 Mart 2022).

41
geçici aciz vesikası bulunması Kanun’da özel bir dava şartı olarak öngörüldüğünden bu
hususun mahkeme tarafından da re’sen dikkate alınması gerekmektedir204. Kanaatimize
göre; alacaklının elinde aciz vesikasının bulunması alacaklının taraf sıfatının var olduğu
anlamına da gelmemektedir. Zira, aciz vesikası, borçlunun paraya çevrilebilir mallarının
borcu karşılamadaki kifayetsizliğine ilişkin fiili durumu tespit eden buna karşılık
taraflar arasındaki maddi hukuk ilişkisine atıfta bulunmayan bir belgedir205. “Borçlu,
borç ödemeden aciz vesikasına rağmen vesikada yazılı alacağın gerçekte mevcut
olmayıp hukuken kendisini ilzam etmediğini, aciz vesikasının taraflar arasındaki maddi
hukuk ilişkisine uygun düşmediğini ispat etmek yetkisine sahiptir”206. Buna karşılık
“taraf sıfat”ı sübjektif hakka ve maddi hukuka ilişkin bir kavram olarak bulunmaktadır.
Dolayısıyla alacaklının borçludan olan alacağını ancak takip hukuku bakımından tevsik
eden ve aksi ispat edilebilir bir belge olan aciz vesikasının sübjektif hakka ve maddi
hukuka ilişkin bir kavram olarak taraf sıfatına ilişkin olmadığı kanaatindeyiz. Bu
bakımdan alacaklının elinde borçlu hakkında alınmış aciz vesikasının bulunmaması
halinde tasarrufun iptali davasının dava şartı yokluğundan usûlden reddine karar
verilmesi isabetli olacaktır. Tasarrufun iptali davasının dava şartı yokluğundan
reddedilmesi ve davanın reddine ilişkin kararın kesinleşmesi halinde ise kesinleşmiş
karar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceğinden aciz vesikasına ilişkin dava
şartının yerine gelmesi halinde davacı kesin hüküm itirazı ile karşılaşmaksızın yeniden
dava açabilecektir207.

Bununla beraber borçlu hakkında haciz yolu ile takip bulunan hallerde İİK’nın
97/17. madde hükmüne göre; haciz yaptıran alacaklı istihkak davasına karşı geçici veya
kesin aciz vesikası ibrazına mecbur olmaksızın İİK’nın 277. ve devamı madde
hükümlerine dayanarak karşı dava olarak tasarrufun iptali davası açabilecektir.
Dolayısıyla istihkak davasına karşı haciz yaptıran takip alacaklısı geçici veya kesin aciz
vesikasına sahip olmasa dahi tasarrufun iptali davasının davacısı olabilecektir.

204
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1418; Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.989.
205
Selçuk Öztek, İcra ve İflas Hukukunda Borç Ödemeden Aciz Vesikası (İİK m. 143; m. 251), 1.Baskı,
İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1994, s. 15.
206
Öztek, İcra ve İflas Hukukunda Borç Ödemeden Aciz Vesikası (İİK M. 143; m. 251), s. 16.
207
İlhan E. Postacıoğlu, Sümer Altay, Medenî Usûl Hukuku Dersleri, 8. Baskı, İstanbul:Vedat Kitapçılık, 2020, s.
201.

42
2.1.2.2. Borçlunun İflâsında veya İflâsının Kapanmasından Sonra
Davacı
2.1.2.2.1. Davacı İflâs İdaresi

“İflâsına karar verilen borçluya müflis adı verilir”208. Borçlunun iflâsına karar
verilmesinin borçlunun hukukî durumuna birçok bakımdan etkisi bulunmaktadır. Bu
kapsamda borçlu hakkında iflâs kararı verilmesinin borçlunun tasarruf yetkisine de
etkisi olacaktır. Nitekim, İİK’nın 191. madde hükmüne göre; iflâs kararı verildikten
sonra müflisin malvarlığı değerleri üzerindeki her türlü tasarrufu alacaklılara karşı
hükümsüz olacaktır. Kanun koyucu burada bir zaman sınırı tespit ederek müflisin iflâsın
açılmasından sonraki tasarruf işlemlerini hükümsüz saymaktadır. “Bu nedenle, müflis
bakımından tasarrufa yetkisizliğin başlama anı “iflâsın açılması” olarak
belirlenmiştir”209. Söz konusu düzenleme ile müflisin malvarlığı değerleri üzerindeki
tasarruf yetkisi sınırlandırılmış olup alacaklılar lehine nisbî bir hükümsüzlük hâli
öngörülmüştür210.

İflâsın açılması ile birlikte tasarruf yetkisi sınırlandırılan müflis malvarlığı ile
ilgili davalardaki dava takip yetkisini de yitirecektir211. Bu durum müflisin tasarruf
yetkisinin kısıtlanmasının usûl hukuku bakımından etkisini göstermektedir212. Bu halde
müflis masaya ait hukukî münasebetlerle ilgili davaları takip yetkisini kaybedecektir213.
İflâsın açılması ile birlikte müflisin malvarlığına ilişkin davalarla ilgili dava takip
yetkisi artık iflâs idaresine ait olacaktır214. Bu bakımdan müflisin iflâsı halinde iflâs
idaresi bir “dava takip yetkisi” çeşidi olarak “kanundan doğan dava yetkinliği”215 elde

208
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.61.
209
Ahmet Başözen, Müflisin Tasarruf Yetkisi, 1. Baskı, Ankara : Turhan Kitabevi, 2005, s.197.
210
Nevhis Deren Yıldırım, “İflâsın Hukukî Mâhiyeti”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, 1994, Vol.
1- 4, No.54, s.344.
211
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.73; Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku
Cilt I, s.599; Börü, “Sıfat ve Dava Takip Yetkisi”, s. 261.
212
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1226.
213
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.76.
214
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.415.
215
Belirtmek gerekir ki, dava takip yetkisinin üçüncü bir kişiye devredileceğinin kanunda açıkça yazılı olması
halinde kanunî dava yetkinliğinden bahsedilebilecek olup burada da iflâs idaresinin dava takip yetkisi kanunîdir. Bkz.
Pekcanıtez ve diğerleri, Medeni Usul Hukuku I.Cilt, s.597.

43
edecek olup bu durum HMK’nın 53. madde hükmünün gerekçesinden216 de açıkça
anlaşılmaktadır217.

İflâsın borçlunun hukukî durumuna birçok bakımdan etkisi bulunmakta olup


müflisin tasarruf yetkisine ve dava takip yetkisine etkisi dışında bir diğer etkisi de
müflisin derdest bulunan davaları üzerindeki etkisidir. Nitekim, İİK’nın 194. madde
hükmüne göre; müflisin iflâsının açılması ile beraber acele haller istisna olmak üzere
müflisin taraf olduğu hukuk davaları duracak olup hukuk davalarına ancak alacaklıların
ikinci toplanmasından on gün sonrasında devam edilebilecektir218. Duran davalara
iflâsın açıldığı anda davanın bulunduğu durum itibari ile artık iflâs idaresi tarafından
devam edilecektir219. İflâsın açılması ile birlikte müflisin malvarlığına ilişkin davalarla
ilgili dava takip yetkisi elde eden iflâs idaresinin duran hukuk davalarına nasıl devam
edeceğini ve duran hukuk davalarına neden ikinci alacaklılar toplanmasından on gün

216
“Buna göre, davayı takip yetkisi, talep sonucunda belirtilen hakkın ya da hukukî ilişkinin esası hakkında hüküm
alabilme yetkisini ifade etmekte olup, kanunda belirtilen istisnaî durumlar (örneğin, İİKm. 94/II’ye göre, borçlunun
henüz tapuya tescil ettirmediği bir taşınmazını borçlu adına tescil ettirmek için alacaklının icra dairesinden dava açma
yetkisini istemesi, iflâs masasına karşı açılacak davalarda veya iflâs masasının açacağı davalarda iflâs idaresi
tarafından temsil edilmesinde olduğu gibi) dışında, maddî hukuktaki tasarruf yetkisine göre belirlenir. Bu örneklerde
de görüleceği üzere, İcra ve İflâs Kanununda düzenlenen durumda, aslında borçlunun normal olarak dava ehliyeti
mevcuttur. Fakat alacaklı, borçlunun alacağını tahsil için icra dairesinden davayı takip yetkisini alarak, borçlu adına
davayı takip eder. Bu durumda, borçlunun ne taraf ehliyeti ne de dava ehliyeti kaldırılmamış olup, sadece alacaklıya
borçlunun alacağını tahsil için bir yetki verilmiştir. Benzer durum iflâsta da söz konusudur. Müflisin taraf ehliyeti ve
dava ehliyeti mevcut olmakla birlikte iflâs masasına giren mal ve haklar bakımından takip yetkisi iflâs idaresi
tarafından kullanılacaktır.” 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 53. madde hükmü gerekçesi, E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/gerekce/index/57d9fa81-3c8e-4485-9eba-0fb81b10a279 (17.01.2021).
217
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku Cilt I, s. 597.
218
“Ancak müflisin masa malları üzerindeki tasarruf yetkisi kısıtlandığından, masa ile ilgili davalar hakkındaki dava
takip yetkisi ( ve taraf sıfatı ), artık müflise değil, iflâs idaresine aittir. İflâs idaresinin bu dava takip yetkisini kullanıp
kullanmayacağını ( yani davalara devam edip etmeyeceğini ) tespit edebilmek için, ilk önce iflâs organlarının
oluşması ve her dava hakkında esaslı bilgi sahibi olunması gerekir. Bu ise, zaman isteyen bir husustur. İşte bu
nedenle, Kanun, müflisin taraf bulunduğu hukuk davalarının, iflâsın açılması ile belli bir süre için durmasını kabul
etmiştir. ( md. 194 ). İflastan önce açılmış olup da devam eden, müflisin ( davacı veya davalı olarak ) taraf bulunduğu
hukuk davaları, ( maddede yazılı istisnalar dışında) iflâsın açılması ile durur. Bu durma, ikinci alacaklılar
toplantısından ( md. 237 ) on gün sonraya kadar devam eder; ancak bundan sonra, duran hukuk davalarına devam
edilebilir. ( md. 194/1 ) İflâsın açılması ile duracak olan davalar, iflâstan önce açılmış olup da hâlen derdest bulunan (
görülmekte olan ) ve iflâs masasına giren mal, alacak ve haklara dair hukuk davalarıdır. Bunlar, ( davacı olarak )
müflisin açmış olduğu davalar ile müflise karşı ( davalı olarak ) açılmış olan davalardır.” Yargıtay 3. Hukuk Dairesi,
13.12.2020. E.2017/14240, K.2017/15777. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com
.tr/kho3/ibb/files/dsp.ph p?fn=3hd-2017-14240.htm&kw=E.+`2017/14240,`+K.+2017/15777 .+&cr=yargitay#fm (13
Aralık 2020).
219
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.76.

44
sonrasında devam edileceğini anlamak için başta İİK’nın 194. madde hükmünde bahsi
geçen alacaklılar toplanması olmak üzere bazı kavramları açıklamak gerekir.

Alacaklılar toplanması iflâs alacaklılarının iflâs masasının idare ve tasfiyesi


için gerekli kararları almak üzere yaptıkları toplantıya verilen addır220. Alacaklılar
toplanması esasen İİK’nın 221. madde hükmündeki birinci alacaklılar toplanması221 ve
İİK’nın 237. madde hükmündeki ikinci alacaklılar toplanması olarak ikiye
ayrılmaktadır.

Birinci alacaklılar toplanmasına iflâs idaresi tarafından yapılan ilân üzerine


toplantı gününe kadar alacağını yazdıran alacaklılar katılabileceklerdir222. Birinci
alacaklılar toplanmasına katılan alacaklıların alacaklı olup olmadıklarını ve
alacaklarının miktarını tespit etmek ise iflâs bürosunun görevi olarak bulunmaktadır223.
Ancak iflâs bürosu224 tarafından yapılacak inceleme birinci alacaklılar toplanmasının
geçici karakteri sebebi ile basit bir inceleme olup inceleme sırasında alacaklının
alacağını kesin bir şekilde ispat etmesi beklenemeyecektir225. Dolayısıyla bu aşamada
müflisin alacaklılarının kimler olduğunun henüz tam ve kesin olarak bilinemediğini ve
birinci alacaklılar toplanmasına katılan alacaklıların gerçekten alacaklı olup
olmadıklarının henüz tespit edilemediğini söylemek mümkündür. Birinci alacaklılar
toplanmasının bu yapısından ve geçici niteliğinden ötürü birinci alacaklılar
toplanmasında ancak İİK’nın 224. madde hükmünde örnek kabilinden sayılan acele
kararların alınması mümkün olabilecektir.

İkinci alacaklılar toplanması ise İİK 164/3. madde hükmü uyarınca müflis
hakkındaki iflâs kararı kesinleşmedikçe yapılamayacaktır. Bu doğrultuda iflâs idaresi

220
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.442.
221
İİK’nın 221. madde hükmünde ilk alacaklılar toplantısı olarak ifade edilmiştir.
222
Güray Erdönmez, İflâsta Alacaklılar Toplanmasının Yetkileri, 1.Baskı, İstanbul: Legal Yayıncılık, 2005, s.132.
223
Erdönmez, İflâsta Alacaklılar Toplanmasının Yetkileri, s.133.
224
İflâs bürosuna yer verilen İİK’nın 221/1. madde hükmü şu şekildedir; “İlk alacaklılar toplantısına iflâs müdürü
veya yardımcılarından biri başkanlık eder. Müdür, alacaklı oldukları tercihan ellerinde noter veya ipotek senedi gibi
resmi senetle yahut 68/b ve 150/ı maddelerinde belirtilen belgelerle sabit olan kişilerden bir veya iki alacaklı veya
mümesilleriyle birlikte bir büro teşkil eder.” 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu,
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.3.2004.pdf ,(20 Nisan 2022)
225
Erdönmez, İflâsta Alacaklılar Toplanmasının Yetkileri, s.137.

45
müflis hakkındaki iflâs kararı kesinleştikten ve alacakların tespitini yaptıktan sonra
alacakları tamamen veya kısmen kabul edilen alacaklılar ile sıra cetveline kayıt davası
açmış alacaklılardan asliye ticaret mahkemesi tarafından ikinci alacaklılar toplanmasına
katılmalarına karar verilmiş bulunanları ikinci alacaklılar toplanmasına davet edecektir.
Dolayısıyla ikinci alacaklılar toplanmasına ancak alacakları kabul edilmiş alacaklılar ile
sıra cetveline kayıt davası açmış alacaklılardan asliye ticaret mahkemesi tarafından
ikinci alacaklılar toplanmasına katılmalarına karar verilmiş bulunanlar
katılabileceklerdir. Birinci alacaklılar toplanmasının ancak İİK’nın 224. madde
hükmünde örnek kabilinden sayılan acele kararları alması mümkünken ikinci alacaklılar
toplanması masanın menfaati için zaruri görülen hususlarda icap eden tüm kararları
almak hususunda yetkili olacaktır. Bu yönü ile “ikinci alacaklılar toplanması tasfiyenin
yönünü belirlemekte ve masa için en yararlı paraya çevirme usûlünü tespit
etmektedir”226. Birçok konuda yetkili bulunan227 ikinci alacaklılar toplanması müflisin
iflâsının açılması ile duran hukuk davalarına devam edilip edilmeyeceği hususunda da
karar verebilecektir228.

Müflisin iflası ile duran hukuk davalarına ikinci alacaklılar toplanmasından on


gün sonrasında devam edilebilmesinin temel sebebi müflisin iflâsının açılması ile duran
hukuk davalarına devam edilip edilmeyeceği hususunda ancak ikinci alacaklılar
toplanmasında karar verilebilecek olmasıdır229. Bu noktada duran hukuk davalarına
devam edilip edilmeyeceğine ilişkin kararın neden ikinci alacaklılar toplanmasının
yetkisinde olduğunu da kısaca değerlendirmek gerekir. Öncelikle birinci alacaklılar
toplanmasına katılan alacaklıların tespiti her ne kadar iflâs bürosu tarafından yapılacak
ise de iflâs bürosunun yaptığı incelemenin basit nitelikte bir inceleme olduğu ve alacak
bakımından kesin bir ispatın aranmadığı dikkate alınırsa toplantıya katılmasına karar

226
İbrahim Aşık, “İflas Tasfiyesinde Geçici Dağıtma”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları
Dergisi, 2018, Vol. 24, No.1, s.286.
227
İkinci alacaklılar toplanmasının yetkilerine ilişkin olarak bkz. Erdönmez, İflâsta Alacaklılar Toplanmasının
Yetkileri, s.53-127.
228
Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, 1. Baskı, İstanbul: Legal Yayınevi, 2016, s.
634.
229
İflâsın açılması ile duran hukuk davaları arasında acele sonuçlandırılması gereken ve mâhiyeti itibariyle ikinci
alacaklılar toplanmasından on gün sonrasına kadar tatile elverişli olmayan davalar bulunmakta ise bu davalara devam
edilip edilmeyeceği hususunda birinci alacaklılar toplanmasında karar verilebilecektir. Bkz. Üstündağ, İflas Hukuku
(İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.76; Erdönmez, İflâsta Alacaklılar Toplanmasının Yetkileri, s.124.

46
verilen alacaklıların gerçekten alacaklı olup olmadıklarının bu aşamada henüz kesin
olarak bilinemediği anlaşılmaktadır230. Buna karşılık masanın menfaati için icap eden
her türlü kararı almaya yetkili ikinci alacaklılar toplanmasına ancak alacağı kesinleşmiş
alacaklılar ile asliye ticaret mahkemesi tarafından toplanmaya katılmasına izin verilmiş
gerçek alacaklılar katılabileceklerdir. Dolayısıyla iflâsın açılması ile duran hukuk
davalarına devam edilip edilmeyeceği hususunda ancak gerçek alacaklıların iştirak
edebileceği ikinci alacaklılar toplanmasında karar verilecek olması son derece
isabetlidir231. Kaldı ki müflisin taraf olduğu hukuk davalarını devam ettirip ettirmemek
hususunda ikinci alacaklılar toplanmasında karar verilmesi alacaklılara müflisin taraf
olduğu hukuk davaları hakkında bilgi edinebilmeleri ve gerekli değerlendirmeleri
yapabilmeleri için gerekli vakti de sağlayacak olup bu bakımdan iflâs masası
alacaklıları doğru karar alma imkânına da sahip olacaklardır232.

İkinci alacaklılar toplanmasında iflâsın açılması ile duran müflisin taraf olduğu
hukuk davalarına devam edilmesine karar verilmesi halinde davalara iflâs idaresi
tarafından devam edilecektir. Bu durumda iflâs idaresinin kanuni dava yetkini olması
sebebi ile devam edilmesine karar verilen hukuk davalarında kanunî taraf değişikliği
yapılması gereklidir. Zaten “kanunî taraf değişikliği yapılması gereken hallerde, bu
değişikliğin yapılması için karşı tarafın veya davaya çekilecek olan kimsenin rızasına
gerek olmadığı gibi hâkimin iznine de gerek yoktur”233. Dolayısıyla ikinci alacaklılar
toplanmasında takibine karar verilen hukuk davalarını, hâkimin iznine ve karşı tarafın
rızasına gerek olmaksızın görevi dolayısıyla artık iflâs idaresi takip edecektir234.

Müflisin davacı taraf olduğu tasarrufun iptali davalarında da iflâsın açılması ve


tasarruf yetkisinin kısıtlanması ile beraber dava takip yetkisinin iflâs idaresine geçeceği
açıktır235. Bununla beraber acele sonuçlandırılması gereken davalardan bulunmayan

230
Erdönmez, İflâsta Alacaklılar Toplanmasının Yetkileri, s.133-134.
231
Erdönmez, İflâsta Alacaklılar Toplanmasının Yetkileri, s.124.
232
Bkz. İcra İflas Dairesi, 31.12.1966. E. 1966/9218, K. 1966/13346. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/ee2e2dac-d3e1-4919-896f-46c298988d3e?q=1966%209218%2013346 (13 Mart 2022)
Erdönmez, İflâsta Alacaklılar Toplanmasının Yetkileri, s.124.
233
Pekcanıtez ve diğerleri, Medeni Usul Hukuku I.Cilt s.621.
234
Pekcanıtez ve diğerleri, Medeni Usul Hukuku I.Cilt, s. 599.
235
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1422.

47
tasarrufun iptali davasının yargılaması da müflisin iflâsının açılmasıyla duracak olup
tasarrufun iptali davasındaki yargılamaya da ancak ikinci alacaklılar toplanmasından on
gün sonrasında devam edilebilecektir236. Yine diğer hukuk davaları gibi müflisin taraf
olduğu tasarrufun iptali davasına devam edilip edilmeyeceği hususunda da ikinci
alacaklılar toplanması tarafından bir karar verilmesi gerekecektir.

İkinci alacaklılar toplanmasında müflisin davacı olarak taraf olduğu tasarrufun


iptali davasına iflâs idaresi tarafından devam edilmesine karar verilir ise kural olarak
davaya kanunî dava yetkini olan iflâs idaresinin devam etmesi gerekecektir.

Belirtmek gerekir ki tasarrufun iptali davasında davalı borçlunun iflâsının


açılması halinde de davayı takip yetkisi yine iflâs idaresine geçecektir237. Zira, İİK’nın
277. madde hükmünde de tasarrufun iptali davasını açabilecek şahıslar arasında iflâs
haline özgü olarak iflâs idaresine yer verilmiştir. Ayrıca, İİK’nın 187. madde hükmünde
İİK’nın 277 ile 284. madde hükümleri mucibince iptal davasına mevzu olabilecek bütün
şeylerin masaya intikali için iflâs idaresinin lazım gelen davaları açabileceği açık bir
şekilde ifade edilmiştir. Söz konusu düzenlemeler kapsamında borçlunun iflâsı halinde
iflâs idaresi tarafından tasarrufun iptali davası açılmasına veya açılmış bulunan
tasarrufun iptali davasına devam edilmesine imkân tanınarak borçlunun üzerinde
tasarrufta bulunduğu mal veya hakkın iflâs masasına dahil edilmesi amaçlanmaktadır238.
Böylelikle kanun koyucu iflâs alacaklılarını korumak amacı ile tasarrufun iptaline

236
“Dava İİK'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasına ilişkindir…Karar
düzeltme aşamasında davalılar vekili, davacı bankanın iflasına karar verildiğini ve taraf sıfatının kalmadığını
belirtmiştir.İflasın açılması, iflâs masasına giren mal ve haklarla ilgili bilûmum hukuk davalarını acele olanlar istisna
olmak üzere ikinci alacaklılar toplanmasından 10 gün sonraya kadar durdurur. Bu hükmün amacı, iflâsın açılması ile
tasarruf yetkisi kısıtlanıp yerini iflâs idaresi alan alacaklının açtığı davaları devam ettirmekte fayda olup olmadığını
tespit bakımından iflâs idaresine imkan sağlamaktır. İflas idaresinin bu dava takip yetkisini kullanıp
kullanmayacağını tespit edebilmek için, ilk önce iflâs organlarının teşekkül etmesi ve her dava hakkında esaslı bilgi
sahibi olunması gerekir. İşte bu nedenle, İİK'nın 194. maddesine göre hukuk davalarının iflâsın açılması ile belli bir
süre için durması kabul edilmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 08.07.2020, E. 2019/450, K. 2020/4542. KAZANCI
HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2019-450.htm&kw=E.+`2019/4
50,`+K.+`2020/4542 `&cr=yargitay#fm (13 Aralık 2020).
237
“Borçlunun iflâsı halinde, tüm mal varlığı iflâs masasına geçeceğinden, tasarrufun iptali halinde satış isteme
yetkisinin iflâs idaresine verilmesi gerektiği gibi davacı ... Holding A.Ş'nin taraf sıfatı kalmadığından….” Yargıtay
17. Hukuk Dairesi, 17.12.2019. E. 2017/1754, K. 201912056. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2017-1754.htm&kw=+E.+`2017/1754,`+K.+2019+120
56&cr=yargitay#fm (25 Mayıs 2020).
238
Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.673.

48
ilişkin düzenlemeler kapsamında borçlu tarafından tasarrufa konu edilen mal veya
hakkın iflâs masasına alınabilmesine imkân tanımıştır239.

İflâsın açılmasıyla müflisin davalı olduğu tasarrufun iptali davaları da duracak


olup bu davalara ancak ikinci alacaklılar toplanmasının on gün sonrasında devam
edilebilecektir240. Nitekim iflâsın açılması ile duran müflisin davalı taraf olduğu
tasarrufun iptali davalarına devam edilip edilmeyeceği hususunda da ancak ikinci
alacaklılar toplanmasında karar verilebilecektir. Dolayısıyla borçlunun davalı olduğu
tasarrufun iptali davasına devam etmekte bir fayda bulunup bulunmadığının tespit
edilebilmesi için de ikinci alacaklılar toplanmasının yapılması gereklidir241. İkinci
alacaklılar toplanmasında müflisin davalı olduğu tasarrufun iptali davasına devam
edilmesine karar verilmesi halinde davaya kural olarak kanunî dava yetkini iflâs idaresi
tarafından devam edilecektir242. Belirtmek gerekir ki, iflâs idaresinin devam ettiği
davalarda verilen hüküm maddi hukuka ilişkin hakka sahip müflisi etkileyecektir243. Bu
doğrultuda müflisin iflâsın kapanmasından sonra iflâs idaresi tarafından takip edilen

239
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1738.
240
“Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda…Eldeki dava açıldıktan sonra davalı
borçlu şirketin iflâs ettiği anlaşıldığından öncelikle mahkeme tarafından iflâs kararının kesinleşip kesinleşmediği
araştırılarak kesinleşmemiş ise kesinleşmesinin beklenmesi kesinleşmiş ise ikinci alacaklılar toplantısının
yapılmasından 10 gün sonrasına kadar iptal davasının durdurulmasına karar verilmesi...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
24.01.2017. E. 2014/18025, K. 2017/483. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/db1c77a2-b9cf-41df-873a-
e7b1d92d89a5?q=%22tasarrufun%20iptali*%22%20%22%22iflâs%20idaresi*%22%20 (13 Aralık 2020).
241
“İflasın açılması, iflâs masasına giren mal ve haklarla ilgili bilûmum hukuk davalarını acele olanlar istisna olmak
üzere ikinci alacaklılar toplanmasından 10 gün sonraya kadar durdurur. Bu hükmün amacı, iflâsın açılması ile tasarruf
yetkisi kısıtlanıp yerini iflâs idaresi alan alacaklının açtığı davaları devam ettirmekte fayda olup olmadığını tespit
bakımından iflâs idaresine imkan sağlamaktır. İflas idaresinin bu dava takip yetkisini kullanıp kullanmayacağını
tespit edebilmek için, ilk önce iflâs organlarının teşekkül etmesi ve her dava hakkında esaslı bilgi sahibi olunması
gerekir. İşte bu nedenle, İİK'nın 194. maddesine göre hukuk davalarının iflâsın açılması ile belli bir süre için durması
kabul edilmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 08.07.2020, E. 2019/450, K. 2020/4542. KAZANCI HUKUK
OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2019-450.htm&kw=E.+`2019/450,`+K
.+`2020/4542`&cr=yargitay#fm (13 Aralık 2020).
242
“Taraf teşekkülü yargılamanın her aşamasında mahkeme tarafından resen dikkate alınması gereken bir husus
olduğundan, davanın davacı sıfatı alarak İflas idaresi temsilcisi huzuruyla görülmesi ve davanın İİK'nun 277 ve
devamı maddeleri koşullarına göre değerlendirilme yapılarak, verilecek kararın İflas idaresi lehine veya aleyhine
kurulması, gerekirken...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 09.04.2019,. E. 2016/4673, K. 2019/4351. KAZANCI
HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2016-4673.htm&kw=E.+`2016
/4673,`+K.+`2019/4351`&cr=yargitay#fm (13 Aralık 2020).
243
Nevhis Deren Yıldırım, Türk, İsviçre ve Alman Medeni Usûl Hukukunda Kesin Hükmün Subjektif Sınırları,
1. Baskı, İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1996, s. 114.

49
davaları yeniden açması mümkün değildir244.

Tasarrufun iptali davasına kanunî dava yetkini olarak devam edecek iflâs
idaresinin mahkemeye aciz vesikası ibraz etmesine gerek bulunmamaktadır. Nitekim,
İİK’nın 277. madde hükmünün açık düzenlemesinden aciz vesikasının haciz yolu ile
takipte alacaklılar bakımından öngörülmüş özel bir dava şartı olduğu ve iflâs idaresinin
aciz vesikası ibraz etmeksizin tasarrufun iptali davasına devam edebileceği
anlaşılmaktadır245. Zaten, iflâs idaresinin dava takip yetkisi kanundan kaynaklanmakta
olup esasen iflâs idaresi dava konusu hakka da yabancı bulunmaktadır. Bu yönü ile iflâs
idaresinin davaya devam etmekte menfaati bulunduğunu ispat etmesine gerek
bulunmadığı gibi resmi görevi sebebi ile dava takip yetkini olarak bulunan ve esasen
borçlu ile alacaklı arasındaki hukukî ihtilâfa da yabancı bulunan iflâs idaresinin bu özel
dava şartını yerine getirmesi mümkün de değildir. Alacaklıların elinde geçici veya kesin
aciz vesikası bulunması da iflâs idaresinin bu durumunda bir değişiklik
yaratmayacaktır246. Zira borçlunun iflâsının açılması ile beraber dava takip yetkisi iflâs
idaresine geçmiş olup kanunî istisnalar kapsamında taraflarına dava takip yetkisi
verilmediği sürece ellerinde aciz vesikası olsa dahi alacaklıların tasarrufun iptali
davasını takip etmelerine imkân bulunmamaktadır. Kaldı ki, borçlunun iflâsının
açılması hali iflâs alacaklılarının borçlunun malvarlığı değerleri ile tatmin
edilemeyeceğine de karine teşkil etmekte olup bu yönü ile de iflâs idaresinden aciz
vesikası ibraz etmesinin istenmeyeceği tabiidir247.

2.1.2.2.2. İİK’nın 277/3. Madde Hükmünde İİK 245 ve İİK 255/3


Madde Hükümlerine Yapılan Atıf Kapsamında Davacı Alacaklı

İİK’nın 277/3. madde hükmüne göre; elinde aciz vesikası bulunan alacaklı ile
iflâs idaresi dışında olmak üzere İİK’nın 245. maddesinde ve 255/3. maddesinde yazılı
hallerde alacaklıların kendileri de tasarrufun iptali davasında davacı olabileceklerdir.

244
Deren Yıldırım, Türk, İsviçre ve Alman Medeni Usûl Hukukunda Kesin Hükmün Subjektif Sınırları, s. 114.
245
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1422.
246
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.231.
247
Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.393.

50
2.1.2.2.2.1. İİK’nın 277/3. Madde Hükmünde İİK 245 Hükmüne Yapılan
Atıf Kapsamında Davacı Alacaklı

İİK’nın 277/3. madde hükmünde, iflâsta İİK’nın 245. madde hükmündeki


yazılı hallerde alacaklıların da tasarrufun iptali davasında davacı olabilecekleri ifade
edilmiştir. İİK’nın 277/3. madde hükmünde atıf yapılan İİK’nın 245. madde hükmüne
göre müflise ait çekişmeli bir hakkın alacaklılar tarafından takibinde fayda görülmez ise
o hakkın takip yetkisi isteyen alacaklıya devredilmesi gerekmektedir. Nitekim iflâs
idaresi müflisin tarafı olduğu davada başarı şansı olmadığını düşünüyorsa davanın takip
edilmemesine karar verebilecektir248. Ancak iflâs idaresinin kararının kesinleşebilmesi
için ikinci alacaklılar toplanmasının da davanın takibinde fayda görmemesi ve bu yönde
karar alması gereklidir249. Dolayısıyla iflâs idaresi müflise ait çekişmeli bir hakkın
takibinde bir fayda olmadığı düşüncesi ile davanın takip edilmemesine karar verir ve bu
karar ikinci alacaklılar toplanması tarafından da uygun bulunursa iflâs idaresinin kararı
kesinleşecek ve çekişmeli hakkın takibi isteyen alacaklıya devredilecektir250. Bununla
beraber talepte bulunan alacaklıya devredilecek takip yetkisi bakımından evvelce
açılmış bir davanın bulunup bulunmadığı önemli olmadığı gibi müflisin davada davacı
veya davalı olmasının da bir önemi bulunmamaktadır251.

İİK’nın 245. madde hükmünün kanun koyucu tarafından öngörülmesinin


amacı; alacaklılar toplanmasının üçüncü kişileri korumak gayesi ile çekişmeli bir
hakkın takibinden vazgeçilmesi yönünde bir karar vermeleri halinde alacaklıların
çekişmeli hakkın dava takip yetkisini elde etmesine imkân tanımaktır252. Bu bakımdan
alacaklılar toplanmasında çekişmeli hakkın takibinden vazgeçilmesi halinde alacaklı
dava takip yetkisinin tarafına devredilmesini talep eder ise ikinci alacaklılar toplanması
dava takip yetkisini talep eden alacaklıya devretmek zorundadır253. Buna karşılık talepte
bulunan alacaklının dava takip yetkisine sahip olabilmesi için alacaklılar toplanmasının

248
Seyithan Deliduman, İflâs Tasfiyesinde Alacaklılar Toplanması, 1. Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2002, s.
103.
249
Erdönmez, İflâsta Alacaklılar Toplanmasının Yetkileri, s.84.
250
Deliduman, İflâs Tasfiyesinde Alacaklılar Toplanması, s. 104.
251
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.165-166.
252
Erdönmez, İflâsta Alacaklılar Toplanmasının Yetkileri, s. 84.
253
Erdönmez, İflâsta Alacaklılar Toplanmasının Yetkileri, s. 84.

51
çekişmeli hakkın takibinden vazgeçmesi ve bu hakkı alacaklıya devretmek konusunda
bir karar vermesi gerekmektedir254.

Müflise ait çekişmeli hakkın iflâs idaresi tarafından takip edilmemesine karar
verilmesi halinde bir veya birkaç alacaklının dava takip yetkisinin devrini talep etmesi
de mümkün olabilecektir. Çekişmeli hakka ilişkin dava takip yetkisinin birden fazla
iflâs masası alacaklısı tarafından talep edilmesi halinde devrin bunların tamamına
birden yapılması gerekecektir255. Bu durumda dava takip yetkisinin devredildiği iflâs
masası alacaklıları artık birbirinden bağımsız bir şekilde hareket edemeyeceklerdir256.
Ancak dava takip yetkisinin devredildiği iflâs masası alacaklılarından bir kısmı bu
yetkiyi kullanmak istemezlerse bu durumda diğer iflâs masası alacakları bu yetkiyi
münferiden kullanabilecek ve elde edilen sonuçtan da bizzat yararlanabileceklerdir257.
Buna karşılık dava takip yetkisinin devredildiği iflâs masası alacaklılarının hepsi birden
bu yetkiyi kullanmak isterlerse aralarında bir dava ortaklığı doğacak ve elde edilen
bedel sıraları nazara alınarak aralarında paylaştırılacaktır258.

İİK’nın 277/3. madde hükmünde İİK’nın 245. madde hükmündeki hallerde


alacaklıların davalı olabileceği ifade edilmiş olup ikinci alacaklılar toplanmasında
tasarrufun iptali davasının takibinden vazgeçilmesi yönünde bir karar verilmesi halinde
de dava takip yetkisinin bu yetkiyi isteyen masa alacaklısına devredilmesi
gerekecektir259. Dolayısıyla İİK’nın 245. madde hükmü kapsamında talepte bulunan
iflâs masası alacaklısına tasarrufun iptali davasını takip yetkisinin devredilip
devredilmeyeceğinin anlaşılabilmesi için de ikinci alacaklılar toplanmasının yapılması
gereklidir260. Belirtmek gerekir ki, iflâs alacaklısı ancak talep ettiği dava takip

254
Erdönmez, İflâsta Alacaklılar Toplanmasının Yetkileri, s. 84.
255
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.167.
256
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.167.
257
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.167.
258
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.168.
259
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.47; Arslan ve diğerleri, s.568.
260
“Yapılacak iş, davacının İİK'nun 245.maddesi gereğince yetki alabilmesi için ikinci alacaklılar toplantısının
yapılmasının veya iflâs idaresinin bu davayı takip etmek üzere karar vermesi hususunun bekletici mesele
yapılarak davacı sıfatı tamamlandıktan sonra karar verilmelidir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 10.10.2017. E.
2016/6597,K.2017/8850. KAZANCI HUKUK OTOMASYON .https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.ph
p?fn=17 hd-2016-6597.htm&kw=E.+`2016/ 6597,`+K.+`2016/6597`&cr=yargitay#fm (13 Aralık 2020).

52
yetkisinin ikinci alacaklılar toplanmasında261 verilecek bir kararla tarafına devredilmesi
halinde tasarrufun iptali davasını takip edebilecektir262. Çünkü, müflisin iflâsının
açılması ile birlikte dava takip yetkisi kural olarak iflâs idaresine ait olacağından iflâs
masası alacaklısı ancak tarafına İİK’nın 245. madde hükmü kapsamında dava takip
yetkisi verilmesi halinde tasarrufun iptali davasına devam edebilecektir263.

Bununla beraber isteyen alacaklıya devredilecek takip yetkisi bakımından


evvelce açılmış ve derdest bulunan bir tasarrufun iptali davasının bulunup
bulunmadığının da bir önemi olmayacaktır264. Nitekim İİK’nın 187. madde hükmünde
İİK’nın 277 ile 284. madde hükümleri mucibince iptal davasına mevzu olabilecek bütün
şeylerin masaya intikali için iflâs idaresinin lazım gelen davaları açabileceği açık bir
şekilde ifade edilmiştir. Dolayısıyla ikinci alacaklılar toplanmasında tasarrufun iptali
davasının açılmasından ve açılacak davanın takibinden vazgeçilmesi yönünde bir karar
verilmesi halinde de dava takip yetkisinin bu yetkiyi isteyen masa alacaklısına
devredilmesi gerekecektir. Zaten borçlunun iflâsından sonra iflâs masası alacaklılarının
doğrudan doğruya tasarrufun iptali davası açması mümkün olmayıp ancak ikinci
alacaklılar toplanmasında davanın açılmasından ve takibinden vazgeçilmesi yönünde bir
karar verilmesi halinde davayı açma ve takip hakkının, bu hakkı isteyen iflâs

261
Hatta belirtmek gerekir ki ikinci alacaklılar toplanmasından sonra ortaya çıkan tasarrufun iptali davasını açma
hakkının İİK’nın 187. madde hükmü kapsamında iflâs idaresi tarafından kullanılıp kullanılmayacağı şayet
kullanılmayacak ise bu konudaki dava takip yetkisinin İİK’nın 245. madde hükmü kapsamında isteyen alacaklıya
verilip verilemeyeceği hususunda başka alacaklılar toplanmaları da yapılması mümkündür. Bkz. Kuru, İstinaf
Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku, 2. Baskı, s. 635.
262
“…öncelikle iflâs kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak, kesinleşmemiş ise kesinleşmesinin bekletici
mesele yapılması, kesinleşmiş olması halinde ise davacının eldeki davayı takip edebilmesi için İflas İdaresinden
İİK'nun 245. maddesi gereğince yetki alması gerektiği, yetki aldığı takdirde eldeki davayı takip edebileceği, aksi
halde davanın İflas İdaresi temsilcisi huzuruyla görülmesi ve verilecek kararın İflas İdaresi lehine veya aleyhine
kurulması gerekirken...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 25.09.2019,. E. 2016/18708, K. 2019/8478. KAZANCI
HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2016-18708.htm&kw=+E.+`
2016/18708,`+K.+`2019/8478`&cr=yargitay#fm (13 Aralık 2020).
263
“Bu durumda, davacının eldeki davayı takip edebilmesi için İflas İdaresinden İİK'nun 245. maddesi gereğince
yetki alması gerekmektedir. Davacıya bu hususta iflâs idaresi tarafından yetki verilip verilmediği araştırılarak, yetki
aldığı takdirde eldeki davayı takip edebileceği, aksi halde davanın İflas idaresi temsilcisi huzuruyla görülmesi ve
verilecek kararın İflas idaresi lehine veya aleyhine kurulması gerekirken...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 17.12.2019.
E.2017/5464,K.2019/12063.KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/
dsp.php?fn=17hd-2017-5464.htm&kw=.+E.+`2017/5464,`+K.+`2019/12063`&cr=yargitay#fm (25 Mayıs 2020).
264
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.165-166.

53
alacaklısına devredilmesi gerekmektedir265.

Tasarrufun iptali davasının kendisine dava takip yetkisi verilen iflâs masası
alacaklısı tarafından açılması yahut açılmış bulunan davaya devam edilmesi halinde de
dosyaya aciz vesikası sunulmasına gerek bulunmamaktadır266. Tasarrufun iptali
davasında aciz vesikası sunulmasına gerek bulunmadığına ilişkin istisna İİK’nın 277.
madde hükmünün açık lafzı kapsamında İİK’nın 245. madde hükmü gereğince davayı
takip yetkisi verilmiş iflâs alacaklısı bakımından da geçerlidir.267. Çünkü bu halde iflâs
masası alacaklısının davada taraf olarak yer almasının dayanağı borçlu hakkında aldığı
aciz vesikası değil İİK’nın 245. madde hükmü kapsamında ikinci alacaklılar
toplanmasında alınan karar sonucunda elde ettiği davayı takip yetkisidir268. Zaten bu
sebepledir ki, iflâs masası alacaklısı ancak iflâs idaresinin tarafına vereceği dava takip
yetkisine ilişkin belgeyi sunduktan sonra tasarrufun iptali davasında usûl işlemlerini
yapmaya başlayabilecektir.

Tasarrufun iptali davasının dava takip yetkisi kapsamında iflâs masası


alacaklısı tarafından takibi neticesinde bir bedel elde edilir ise bu bedelden masraflar
çıkarıldıktan sonra öncelikle iflâs masası alacaklısının alacağı verilecek, sonrasında
artan bir bedel olur ise bu bedel iflâs masasına intikal edecektir269. Buna karşılık dava
takip yetkisi birden fazla iflâs masası alacaklısına devredilmiş ise elde edilen bedel
masraflar çıkarıldıktan sonra sıraları nazara alınarak dava takip yetkisinin devredildiği
iflâs masası alacaklıları arasında paylaştırılacaktır270. Ancak bundan sonra artan bakiye
bir bedel olur ise bu bedel iflâs alacaklıları arasında garameten paylaştırılmak üzere

265
Deliduman, İflâs Tasfiyesinde Alacaklılar Toplanması, s.105.
266
Talih Uyar, “Tasarrufun İptali Davasının Tarafları”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2014, Vol.
16, Özel Sayı- Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan, s.3049; Günay, s.33.
267
“Bu durumda, iflâs masasının oluşturulup oluşturulmadığı sorularak, İİK'nin 277/2.maddesine göre işlem
yapılmak üzere, iflâs idaresinin davayı takip edip etmeyeceği yada davacıya bu davayı takip için yetki verilip
verilmeyeceği sorularak, davanın takibinin mümkün olması halinde, iflâs eden borçlu hakkında açılan davada aciz
belgesinin ibrazı koşulunun aranmayacağı hususu dikkate alınarak, davanın esasına girilip uyuşmazlağın
çözümlenmesi gerekmektedir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 10.03.2015. E. 2013/15953, K. 2015/4093. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/3b647a6d-3c7d-4a75-9157-e90aa8da3730?q=%22tasarrufun%20iptali*%22%20
%22%22iflâs%20idaresi*%22%20 (13 Aralık 2020).
268
Akyazan, Takip Hukukunda İptal Dâvası, s.243; Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.169.
269
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.232.
270
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.168.

54
iflâs masasına intikal edecektir.

2.1.2.2.2.2. İİK’nın 277/3. Madde Hükmünde İİK 255/3 Hükmüne


Yapılan Atıf Kapsamında Davacı Alacaklı

İİK’nın 277/3. madde hükmünde İİK’nın 245. madde hükmü dışında İİK’nın
255/3. madde hükmüne de atıf yapılmıştır. Söz konusu atıf kapsamında İİK’nın 255/3.
madde hükmünde yazılı hallerde de iflâs alacaklılarının tasarrufun iptali davasında
davacı olabileceği ifade edilmiş ve müflisin iflâsının kapanmasından sonraki sürece
işaret edilmiştir.

İİK’nın 277/3. madde hükmü ile atıf yapılan İİK’nın 255/3. madde hükmünde
borçlunun iflâsının kapanmasından sonra şüpheli hakların mevzubahis olması halinde
iflâs dairesinin ne şekilde hareket edeceği düzenlenmiştir. İİK’nın 255/3. madde
hükmündeki düzenlemeye göre; iflâs kapandıktan sonra şüpheli hakların mevzubahis
olması halinde iflâs dairesi, bu keyfiyeti alacaklılara mektupla yahut ilân yolu ile
bildirerek İİK’nın 245. madde hükmü gereğince işlem yapacaktır. Söz konusu atıf
kapsamında borçlunun iflâsının kapanmasından sonra şüpheli hakların mevzubahis
olması halinde de şüpheli alacağı takip yetkisinin alacaklılara devredilmesi mümkün
bulunmaktadır. İİK’nın 277/3. madde hükmünde İİK’nın 255/3. madde hükmüne
yapılan atıftan, iflâs dairesinin iflâs kapandıktan sonra tasarrufun iptali davasına konu
edilebilir bir durum olduğunu tespit etmesi halinde bu keyfiyeti alacaklılara mektupla
yahut ilân yolu ile bildirerek alacaklıların bu talep hakkını dermeyan edip
etmeyeceklerini tespit etmesi gerektiği anlaşılmaktadır271.

İİK’nın 255/3. madde hükmünde keyfiyetin alacaklılara bildirilmesinden sonra


İİK’nın 245. madde hükmüne göre işlem yapılacağı ifade edilmiştir. İİK’nın 277/3.
madde hükmünün İİK’nın 255/3. madde hükmüne göndermesiyle İİK’nın 245. madde
hükmüne yapılan atıftan, borçlunun iflâsının kapanmasından sonra tasarrufun iptali
davasına konu edilebilir bir durum olması ve alacaklıların bu hakkın takibinden
vazgeçmesi halinde dava takip yetkisinin talepte bulunan alacaklıya devredilmesi

271
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.172.

55
gerektiği anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere; bu halde de alacaklının, alacaklıların oyları
doğrultusunda iflâs dairesinin vereceği yetki kapsamında “kanundan doğan dava
yetkinliği”ni elde etme imkânı bulunmaktadır272. Söz konusu düzenlemeler kapsamında
dava takip yetkisinin talepte bulunan alacaklıya devredilmesi halinde alacaklı,
alcaklıların takibinden vazgeçtiği tasarrufun iptali davasını açarak davaya devam
edebilecektir273.

İİK’nın 255/3. madde hükmünde İİK’nın 245. madde hükmüne atıf yapılmakla
birlikte, iflâs dairesinin alacaklıların şüpheli hakkı dermeyan edip etmeyecekleri
konusundaki oylarını ve şüpheli hakkı takip yetkisinin taraflarına devrini talep edip
etmediklerini nasıl tespit edeceği konusuna bir açıklık getirilmemiştir. Üstündağ, iflasın
kapanmasından sonra şüpheli bir hakkın söz konusu olması halinde iflâs dairesinin
alacaklıların oylarını sirküler yolu ile tespit edebileceğinin İİK’nın 255. madde
hükmünün son fıkrasından çıkarılabileceğini ifade etmiştir274. Üstündağ, bu durumda
iflâs dairesinin alacaklıları bir alacaklılar toplanmasına da davet edebileceğini ifade
etmiştir275. Kanaatimizce de bu halde iflâs dairesinin, alacaklıların şüpheli hakkın
dermeyan edilip edilmeyeceği hususundaki oylarını ve şüpheli hakkın takip yetkisinin
taraflarına devrini talep edip etmediklerini sirküler göndererek veya alacaklılar
toplanmasına davet ederek tespit etmesi mümkün bulunmaktadır. Zira İİK’nın 245.
madde hükmüne yapılan atıftan şüpheli bir hakkın söz konusu olması ve alacaklıların bu
hakkı dermeyan etmek istememesi halinde takip yetkisi isteyen alacaklıya bu hakkın
devredilmesi gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. İflâs dairesinin düzenleme gereği hareket
edebilmesi için öncelikle şüpheli hakkın takip edilip edilmeyeceği hususunda
alacaklıların oyuna başvurması gerektiği de açıktır. Bununla beraber alacaklıların
şüpheli hakkın takip edilmemesine karar vermeleri ihtimaline binaen alacaklıların takip
yetkisinin devrini isteyip istemediklerinin de iflâs dairesi tarafından tespiti
gerekmektedir. Bu bakımdan İİK’nın 255/3. madde hükmü kapsamında şüpheli hakka
ilişkin keyfiyeti alacaklılara mektupla da bildirebilecek olan iflâs dairesinin aynı yolla

272
Akil, “Dava Yetkinliği”, s.3.
273
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1422.
274
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.159.
275
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.172.

56
alacaklıların oyuna ve görüşlerine de başvurabileceği kanaatindeyiz. Bu halde iflâs
dairesinin alacaklıların oylarını ve görüşlerini tespit edebilmek için alacaklıları
alacaklılar toplanmasına davet edebilmesi de mümkündür276. Ancak söz konusu süreçte
artık iflâs kapanmış olduğundan alacaklıların alacaklılar toplanmasına katılımı
muhtemelen düşük düzeyde kalacağından ve alacaklılar toplanmasına ilişkin sürecin
işletilmesi her halde sirküler yolu ile alacaklıların oy ve görüşlerine başvurulmasından
daha masraflı olacağından iflâs dairesinin sirküler yoluna başvurması kanaatimizce daha
yerinde olacaktır.

İİK’nın 255/3. madde hükmünde açıkça yer verilmemesine rağmen İİK’nın


240. madde hükmünde zaten ikinci alacaklılar toplanmasından sonra yapılacak
alacaklılar toplanmalarında iflâs idaresinin sirküler yolu ile alacaklıların oylarına
başvurulabileceği açıkça düzenlenmiştir. Ancak, İİK’nın 240. madde hükmünde
sirkülerin içeriği, alacaklıların oylarını kullanabilecekleri süre gibi hususlara yer
verilmediği görülmektedir.

Kale, sirkülerin somut olayın özellikleri dikkate alınarak açık ve yanlış


anlaşılmalara sebep olmayacak şekilde düzenlenmesi gerektiğini, alacaklıların hangi
süre içerisinde cevap verebileceklerinin de somut olayın özellikleri nazara alınarak iflâs
idaresi tarafından belirlenmesi gerektiğini ifade etmiştir277. Kale, cevap süresinin her bir
alacaklı bakımından sirkülerin o alacaklıya tebliğ tarihinden itibaren başlayacağını,
alacaklının iflâs idaresinin belirlediği süre içerisinde cevap vermesi gerektiğini, aksi
halde alacaklının kabul oyu kullanmış olacağını belirterek bu hususlara sirkülerde
açıkça yer verilmesi gerektiğini ifade etmiştir278. Erdönmez, alacaklının cevap süresinin
sirkülerin tarafına tebliğ tarihinden itibaren başlaması sebebi ile her bir alacaklı
bakımından cevap süresinin farklı tarihte başlayacağını bu durumun bertaraf

276
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.159,172.
277
Serdar Kale, “İcra ve İflas Hukukunda Sirküler”, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
2020,Vol. 7, No:1, s. 246.
278
Kale, “İcra ve İflas Hukukunda Sirküler”, s. 246.

57
edilebilmesi için alacaklıların cevap süresinin iflâs idaresi tarafından aynı tarihte
başlatılabileceğini ifade etmiştir279.

Kanaatimize göre; İİK’nın 255. madde hükmü kapsamında alacaklılara


gönderilebilecek sirküler bakımından da iflâs dairesi söz konusu görüşler doğrultusunda
hareket edebilecektir. Bu doğrultuda iflâs dairesinin sirküleri, alacaklıların şüpheli hak
konusunda yeterli bilgiye sahip olmalarını ve menfaatlerine uygun şekilde oy
kullanmalarını temin edecek açıklıkta düzenlemesi gerektiği kanaatindeyiz. Ayrıca
sirküler yolu ile alacaklıya şüpheli alacağın takibinden vazgeçilmesi halinde takip
yetkisinin tarafına devri hususunda bir talebinin olup olmadığının da sorulması uygun
olacaktır. İflas dairesinin sirküler yolu ile alacaklıların oy ve görüşlerine başvururken
alacaklıların hak kaybına uğramaması için sirkülere cevap süresini aynı tarihte
başlatması da yerinde olacaktır.

İflâs dairesi, alacaklıların oy ve görüşlerini sirküler yolu ile veya alacaklılar


toplanmasında tespit ettikten sonra, alacaklıların oy ve görüşleri doğrultusunda hareket
edecektir. Şayet alacaklılar çekişmeli hakkı takip etmek isterlerse artık çekişmeli hakkın
takibi alacaklılar tarafından verilecek talimatlar kapsamında iflâs dairesi tarafından
yürütülecektir280.

Alacaklıların çekişmeli hakkın takibinden feragat etmeleri halindeyse, dava


takip yetkisinin talepte bulunan alacaklıya devredilmesi gerekecektir281. Alacaklılardan
birkaçının dava takip yetkisinin tarafına devrini talep ettiğinin anlaşılması halinde takip
yetkisinin devrinin bunların tamamına birden yapılması gerekmektedir282. Bu durumda
dava takip yetkisinin devredildiği iflâs masası alacaklıları artık birbirinden bağımsız bir
şekilde hareket edemeyeceklerdir283. Ancak dava takip yetkisinin devredildiği iflâs
masası alacaklılarından bir kısmı bu yetkiyi kullanmak istemezlerse bu durumda diğer
iflâs masası alacakları bu yetkiyi münferiden kullanabilecek ve elde edilen sonuçtan

279
Erdönmez, İflâsta Alacaklılar Toplanmasının Yetkileri, s.229.
280
Serdar Kale, “İflas Kapandıktan Sonra Borçluya Ait Yeni Mal Bulunması (İİK M. 255)”, İstanbul Medipol
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2015, Vol. 2, No:1, s.140.
281
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.172.
282
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.172.
283
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.167.

58
bizzat yararlanabilecektir284. Buna karşılık dava takip yetkisinin devredildiği iflâs
masası alacaklılarının hepsi birden bu yetkiyi kullanmak isterlerse aralarında bir dava
ortaklığı doğacak ve elde edilen kazanç, sıraları nazara alınarak aralarında
paylaştırılacaktır285. Ancak bundan sonra artan bakiye bir bedel olur ise bu bedel iflâs
alacaklıları arasında garameten paylaştırılmak üzere iflâs masasına intikal edecektir.

Tasarrufun iptali davasının, kendisine İİK’nın 255. madde hükmü gereğince


dava takip yetkisi verilen alacaklı tarafından açılması halinde de dosyaya aciz vesikası
sunulmasına gerek bulunmamaktadır286. Tasarrufun iptali davasında aciz vesikası
sunulmasına gerek bulunmadığına ilişkin bu istisna İİK’nın 277. madde hükmünün açık
lafzı kapsamında İİK’nın 255. madde hükmü gereğince davayı takip yetkisi verilmiş
alacaklı bakımından da geçerlidir. Çünkü bu halde alacaklının davada taraf olarak yer
almasının dayanağı borçlu hakkında aldığı aciz vesikası değil İİK’nın 255. madde
hükmü kapsamında alacaklılar tarafından alınan karar sonucunda elde ettiği davayı
takip yetkisidir. Zaten bu sebepledir ki, alacaklı ancak iflâs dairesinin tarafına vereceği
dava takip yetkisine ilişkin belgeyi sunduktan sonra tasarrufun iptali davasında usûl
işlemlerini yapmaya başlayabilecektir.

İİK’nın 255/3. madde hükmünde iflâs dairesinin İİK’nın 245. madde hükmü
mucibince hareket edeceği açıkça ifade edilmiş olup diğer hususlar bakımından İİK’nın
245. madde hükmü kapsamında yer verdiğimiz açıklamalarımızı hatırlatmakla
yetineceğiz.

2.1.3. Tasarrufun İptali Davasında Davalı

İİK’nın 282. madde hükmünde; tasarrufun iptali davasında davalıların kimler


olabileceği düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemeye göre tasarrufun iptali davası,
“borçlu ve borçlu ile hukukî muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine
ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları” aleyhine açılabilecektir. Görüldüğü
üzere; tasarrufun iptali davası birden fazla davalıya karşı açılacak olmakla beraber bu

284
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.167.
285
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.168.
286
Talih Uyar, “Tasarrufun İptali Davasının Tarafları”, s.3049; Günay, s.33.

59
davalılardan birisi pek tabii borçlu olarak bulunmaktadır287. İİK’nın 282. madde hükmü
de nazara alınarak denilebilir ki tasarrufun iptali davası, tasarrufun iptali davasına konu
edilen mal üzerinde tasarrufta bulunan borçlu ve üçüncü kişi ile bunların mirasçıları
aleyhine açılabilecektir.

İİK’nın 282. madde hükmündeki düzenlemeden anlaşılabileceği üzere


tasarrufun iptali davasının davacı alacaklı tarafından bu kişilere karşı beraberce açılması
gerekmektedir288. Bu bakımdan tasarrufun iptali davasında borçlu ve borçlu ile
tasarrufta bulunan üçüncü kişi arasında “sübjektif dava yığılması” olarak da adlandırılan
“dava arkadaşlığı” bulunmaktadır289. Bu kişilere karşı birlikte dava açılması yasal
düzenlemede bir zorunluluk olarak öngörüldüğü için borçlu ve borçlu ile tasarrufta
bulunan üçüncü kişi arasındaki dava arkadaşlığı “mecburî dava arkadaşlığı” olarak
bulunmaktadır290. Burada “mecburî dava arkadaşlığı”nın kanundan kaynaklanması
sebebiyle borçlu ve borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü kişi arasında “şekli bakımdan
mecburî dava arkadaşlığı”291 bulunduğunu da belirtmek gerekir292. “Şekli anlamda
mecburî dava arkadaşları”na karşı birlikte dava açılması zorunlu olmakla birlikte, dava
arkadaşları dava içerisinde birbirlerinden bağımsız şekilde usûlî işlemler yapabilecek

287
Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.113.
288
“Somut olayda; dava konusu taşınmaz önce borçlu tarafından 10.3.2009 tarihinde dava dışı babası İ. E.'a
satıldığından İİK 282 madde gereğince aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunan dava dışı İ. E.'a dava dilekçesinin
tebliği ile duruşmaya katılımının sağlanması, taraf teşkili tamamlandıktan sonra bildireceği delillerin toplanması ve
değerlendirilmesi,borçlu ile dava dışı İ. E. arasındaki 10.3.2009 tarihli tasarrufun yukarıdaki açıklamalar
doğrultusunda iptale tâbî olup olmadığının belirlenmesi, iptale tâbî olduğu takdirde 6.5.2009 tarihli tasarruf yönünden
değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken taraf teşkili sağlanmadan kurulan hüküm isabetli
görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 09.04.2013. E. 2012/7744, K. 2013/5115. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/68fd127c-0c21-445f-929d-03fd5b045c5d?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0
%20%C4%B0HT%C4%B0YAT%C4%B0%20HAC%C4%B0Z (14 Kasım 2020).
289
Timuçin Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, 4.Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, 2012, s.698.
290
Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.698.
291
“Bazı hallerde, birden fazla kişiye karşı dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde, kanun, gerçeğin
daha iyi ortaya çıkmasını ve taraflar arasındaki hukukî ilişkinin daha iyi karara bağlanmasını sağlamak için, birden
fazla kişiye karşı dava açılmasını zorunlu kılmıştır. … Davalılar, kanundan doğan (şekli, biçimsel) zorunluluktan
dolayı dava arkadaşı durumundadırlar.” Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usûlü III. Cilt, 6. Baskı, İstanbul: Demir
Yayıncılık, 2001, s. 3310.
292
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1423; Uyar, Tasarrufun İptali Davaları (İİK m.277-284), s.77; Timuçin
Muşul, “Tasarrufun İptali Davasında Dava Şartı Olarak Aciz Vesikası, Sorunlar Yargıtay Kararları Ve
Düşüncelerimiz”, Legal Hukuk Dergisi, 2004, Vol.2, No.22, s.2823; Ulukapı, s.511; Arslan ve diğerleri, s.706-707.

60
olup bu bakımdan birlikte hareket etmek zorunda değillerdir293.

Tasarrufun iptali davasında olduğu gibi özel bir kanun hükmü sebebi ile
davalılar arasında “şekli anlamda mecburî dava arkadaşlığı” bulunması halinde davanın
bütün davalılara birlikte yöneltilmesi zorunludur ve bu hususun mahkeme tarafından da
re’sen dikkate alınması gereklidir294. Dolayısıyla davalı tarafta şekli bakımdan mecburî
dava arkadaşlığı olmasına rağmen davacı davalılardan sadece birisine dava açmış ise
hâkimin bu eksikliği re’sen dikkate alması gerekmektedir295. Zira şekli anlamda
mecburî dava arkadaşı olan davalılarda eksiklik bulunması halinde bu eksiklik
giderilmeden aleyhine dava açılan davalı hakkında bir karar verilmesi de mümkün
değildir296.

Tasarrufun iptali davasında da borçlu ile üçüncü kişi arasında “şekli anlamda
mecburî dava arkadaşlığı” olduğu hususunun mahkeme tarafından re’sen dikkate
alınması gerekli olup bu yönü ile davalı taraftaki eksiklik giderilmeden davanın esasına
girilmesi mümkün değildir297. İstihkak davasına karşı dava olarak açılan tasarrufun
iptali davasında da takip borçlusu ile üçüncü kişinin “şekli anlamda mecburî dava
arkadaşı” olduğu hususunun mahkeme tarafından re’sen dikkate alınması gerektiğinden
davalı taraftaki eksiklik giderilmeksizin yine davaya devam edilmesi mümkün
değildir298. Tasarrufun iptali davasında davalılar bakımından bir eksiklik bulunması

293
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s.714.
294
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1146.
295
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s.706.
296
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s.706-707.
297
“İ.İ.K. 282 maddesi uyarınca, tasarrufun iptali davaları, borçlu ile borçlu arasında hukukî muamelede bulunan
veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılabileceğini, hatta kötü
niyet sahibi üçüncü şahıslar aleyhine de açılabileceğini düzenlemiştir. İİK282 madde hükmüne göre Borçlu ve onunla
hukukî muamelede bulunan 3.kişi arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan her ikisinin de davalı olarak
gösterilmesi gerekir. Davacı tarafça borçlunun davaya dahil edilmesi ve taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına
girilerek taraf delillerinin toplanması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken...” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 06.05.2019. E. 2016/19535, K. 2019/559. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/b3da2171-92d1-
4296-bd4d-5e80d619e0d8?q=%22tasarrufun%20iptali*%22%20%22zorunlu%20dava%20arkada%C5%9Fl%
C4%B1%C4%9F%C4%B1*%22 (13 Aralık 2020).
298
“Taraflar arasındaki istihkak-tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda…madde hükmüne
göre tasarrufun iptali davası, borçlu, borçlu ile hukukî işlemde bulunan veya borçlunun ödeme yaptığı kişiler ile
bunların mirasçılarına ve kötüniyetli kişilere karşı açılabilir. Bu nedenle borçlu ve borçlu ile hukukî işlemde bulunan
kişi arasında kanundan kaynaklanan zorunlu dava arkadaşlığı vardır. Diğer bir ifade ile tasarrufun iptali davalarında
takip borçlusu yasal hasım konumunda olduğundan karşı dava dilekçesi ekli duruşma gün ve saatini gösterir uyarılı
davetiye ile duruşmaya davet edilip taraf teşkili sağlandıktan sonra toplanacak delillere göre işin esası

61
halinde bu eksikliği re’sen nazara alacak olan mahkeme tarafından hakkında dava
açılmamış bulunan “şekli anlamda mecburî dava arkadaşı”na da tebligat yapılarak
eksikliğin giderilmesi gerekmektedir299. Ancak söz konusu eksiklik giderildikten sonra
mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasının esasına girilerek tarafların sunacağı
delillerin toplanması ve davanın esası hakkında bir karar verilebilmesi mümkün
olacaktır300. Aksi halde tasarrufun iptali davasında davalı taraftaki eksiklik
giderilmeksizin mahkeme tarafından yargılamaya devam edilerek hüküm kurulmuş
olacaktır301. Zaten davalı taraftaki eksikliğin hâkim tarafından re’sen gözetilmesi
gerektiğinden mecburî dava arkadaşı olan borçlu ve üçüncü kişiye savunma hakkı
verilmeksizin ve dava dilekçesi ile duruşma günü tebliğ edilmeksizin tasarrufun iptali
davasında karar verilmesi imkânı da bulunmamaktadır302.

Nitekim, HMK’nın 27/1. madde hükmünde davanın taraflarının kendi hakları


ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahip oldukları açıkça ifade edilmiştir.
HMK’nın 27/2. madde hükmünde303 hukukî dinlenilme hakkının; a) yargılama ile ilgili

hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 27.10.2011. E. 2011/8836, K. 2011/9949.
E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/c1e5226c-93f8-4bf5-aef6-91253afb6ef0?q=tasarrufun%20iptali%20kes
inle%C5%9Fmi%C5%9F%20bir%20takibin%20varl%C4%B1%C4%9F%C4%B1 (19 Aralık 2020).
299
“İİKnun 282. maddesi gereğince iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukukî muamelede bulunan veya borçlu
tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Ayrıca, kötü niyetli üçüncü
şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir. Somut olayda davaya konu araçlar davalı borçlu adına kayıtlıyken dava
dışı ...Lojistik firmasına, ... Lojistik firması tarafından da diğer davalılara satıldığı anlaşılmıştır. 3.kişi ile borçlu
arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan Mahkeme tarafından öncelikle dava dilekçesi ve duruşma gününün
dava dışı borçlu ... Lojistik firmasına tebliği bu şekilde taraf teşkilinin tamamlanması ve ... davaya devam edilmesi ve
sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 22.11.2017. E. 2015/9580, K.
2017/10877. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2015-
9580.htm&kw=E.+`2015/9580,`+K.+`2017/10877`&cr=yargitay#fm (13 Aralık 2020).
300
“İ.İ.K. 282 maddesi uyarınca, tasarrufun iptali davaları, borçlu ile borçlu arasında hukukî muamelede bulunan
veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılabileceğini, hatta kötü
niyet sahibi üçüncü şahıslar aleyhine de açılabileceğini düzenlemiştir. İİK 282 madde hükmüne göre Borçlu ve
onunla hukukî muamelede bulunan 3.kişi arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan her ikisinin de davalı
olarak gösterilmesi gerekir. Davacı tarafça borçlunun davaya dahil edilmesi ve taraf teşkili sağlandıktan sonra işin
esasına girilerek taraf delillerinin toplanması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken...” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 06.05.2019. E. 2016/19535, K. 2019/559. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/b3da2171-
92d1-4296-bd4d-5e80d619e0d8?q=%22tasarrufun%20iptali*%22%20%22zorunlu%20dava%20arkada%C5%9Fl
%C4%B1%C4%9F%C4%B1*%22 (13 Aralık 2020).
301
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.714.
302
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.463.
303
HMK’nın 27/2. madde hükmünde yer verilen hukukî dinlenilme hakkının üçüncü unsuru olarak mahkemenin,
açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesi ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesi hususlarına yer
verilmiş olup bu unsura ilişkin açıklamalar için bkz. s. 353 vd.

62
bilgi sahibi olunmasını, b) açıklama ve ispat hakkını da içerdiği ifade edilmiştir.
Görüldüğü üzere; hukukî dinlenilme hakkının unsurlarından birisi bilgilenme hakkı olup
tarafların kendi hakları ile ilgili verilecek kararlara etki edebilmesi için herşeyden önce
yargılamanın varlığından ve yargılamada yapılan usûl işlemlerinden haberdar olmaları
gerekmektedir304. Ayrıca hukukî dinlenilme hakkının diğer bir unsuru olarak, davanın
taraflarına kendi hakları ile ilgili olarak dayandıkları somut vakıaları ve hukukî
sebepleri açıklayarak bunların ispatına ilişkin delilleri sunma imkânı da tanınmalıdır305.
Hukukî dinlenilme hakkının iki unsuru olan bilgilenme ve açıklama hakları aynı
zamanda hukukî dinlenilmenin birbirini takip eden iki aşamasıdır306. Zira söz konusu
unsurlar kronolojik olarak da birbirini takip etmektedir307. Bu bakımdan hukukî
dinlenilme hakkının kapsamında bulunan haklardan önce bilgilenme hakkı ortaya
çıkmakta, yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında bilgi sahibi olan taraf açıklama
hakkını kullanabilmektedir308.

Dolayısıyla davacı tarafından tasarrufun iptali davasında davalı olarak


gösterilmemiş olsa dahi mecburî dava arkadaşlarına da tebligat yapılarak bilgi sahibi
olmalarının sağlanması ve bundan sonra sunacakları açıklamalar ile deliller nazara
alınarak davanın esası hakkında bir karar verilmesi HMK’nın 27. madde hükmünde
ifadesini bulan hukukî dinlenilme hakkının da bir gereğidir. Aksi görüşün kabulü
halinde davalı tarafta bulunması zorunluluk arz eden mecburî dava arkadaşına hukukî
dinlenilme hakkı verilmeksizin mahkeme tarafından karar verilmiş olacaktır.

Tasarrufun iptali davasına konu mal veya hak üzerinde tasarrufta bulunan
borçlu veya üçüncü kişinin ölümü halinde ise davanın bunların mirasçıları aleyhine
açılması gerekmektedir. Nitekim, davalı üçüncü kişinin ölümü halinde tasarrufun iptali
davasının mirası reddetmeyen mirasçılara309 karşı açılması gerekmektedir310. Yine aynı

304
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s. 488.
305
Postacıoğlu, Altay, s. 169.
306
Özekes, Medeni Usûl Hukukunda Hukukî Dinlenilme Hakkı, s. 85-86.
307
Özekes, Medeni Usûl Hukukunda Hukukî Dinlenilme Hakkı, s. 86.
308
Özekes, Medeni Usûl Hukukunda Hukukî Dinlenilme Hakkı, s. 86.
309
“Şunu da belirtmek gerekir ki mirasçılar mirasbırakanın iptal davasına konu edilen tasarruftan faydalandığı miktar
oranında sorumludurlar.” Bkz. Akyazan, Takip Hukukunda İptal Dâvası, s.243-244.
310
Güneren, s.1202; Ulukapı s.512.

63
şekilde borçlunun ölümü halinde de tasarrufun iptali davasının mirasçılara karşı
açılması gerekmektedir. Buna rağmen tasarrufun iptali davasının borçlunun veya
üçüncü kişinin mirasçılarına karşı açılmamış olması veya dava açılan mirasçılarda
eksiklik bulunması halinde ise söz konusu eksikliğin kanunî taraf değişikliği
kapsamında giderilmesi gerekmektedir311. Davalı taraftaki bu eksikliğin hâkim
tarafından da re’sen dikkate alınması gerekmekte olup bu durumun hâkim tarafından
tespiti halinde davalı taraftaki eksikliği giderebilmesi için davacı tarafa süre vermesi
gerekmektedir312.

Tasarrufun iptali davası, aralarında mecburî dava arkadaşlığı bulunan bu


kişilerden başka dava konusu mal üzerinde üçüncü kişi ile tasarrufta bulunmuş
dördüncü kişi (veya dördüncü kişi dışında olmak üzere tasarrufun iptali davasına konu
mal üzerinde kronolojik sıra ile tasarrufta bulunan diğer kötü niyetli kişiler) aleyhine de
açılabilecektir313. Tasarrufun iptali davasıyla iyi niyetli kişilerin hakları ihlâl
edilemeyeceğinden, üçüncü kişi ile tasarrufta bulunan dördüncü kişinin iyi niyetli
olması halinde bu kişiye (veya dördüncü kişi dışında olmak üzere tasarrufun iptali
davasına konu mal üzerinde kronolojik sıra ile tasarrufta bulunan diğer iyi niyetli
kişilere) karşı husumet yöneltilmesi de mümkün olmayacaktır314. Diğer bir ifade ile
borçlu ile tasarruf muamelesinde bulunan üçüncü kişi tasarrufa konu malı bir diğer
dördüncü kişiye devretmiş ve fakat bu dördüncü kişi iyi niyetli ise bu kişi aleyhine
tasarrufun iptali davası açılamayacak veya davanın açılmış olması halinde dava
reddedilecek; buna karşılık ancak kötü niyetli ise dördüncü kişi hakkında tasarrufun
iptali davası açılabilecek veya davanın açılmış olması halinde davanın kabulüne karar

311
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s. 565.
312
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s. 564.
313
“İİKnun 282. maddesi gereğince iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukukî muamelede bulunan veya borçlu
tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Ayrıca, kötü niyetli üçüncü
şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir. Buradaki üçüncü kişiden maksat, borçlu ile doğrudan işlem yapan değil,
borçlu ile işlemde bulunan kişiden mal veya hakkı satın alan kişi olup uygulamada buna dördüncü kişi denilir.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 01.04.2019. E. 2016/15028, K. 2019/3910. LEXPERA.
https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/17-hukuk-dairesi-e-2016-15028-k-2019-3910-t-1-4-2019 (25 Ekim
2021).
314
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.242; Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.393.

64
verilebilecektir315.

Tasarrufun iptali davası açılabilmesi için üçüncü kişi ile tasarrufta bulunan
dördüncü kişinin kötü niyetli olması gerektiği kanun maddesinde açıkça düzenlenmiş
olup mecburî dava arkadaşları (borçlu ve borçlu ile karşılıklı tasarruf muamelesinde
bulunan üçüncü kişi) ile bu kötü niyetli dördüncü kişi arasında “ihtiyari dava
arkadaşlığı”316 bulunmaktadır. “İhtiyari dava arkadaşlığı”nın söz konusu olduğu
hallerde “mecburî dava arkadaşlığı”nda olduğu gibi davacı tarafından dava
arkadaşlarının tamamı aleyhine dava açılması zorunlu olarak bulunmamaktadır317.
Tasarrufun iptali davasında mecburî dava arkadaşları (borçlu ve borçlu ile karşılıklı
tasarruf muamelesinde bulunan üçüncü kişi) ile dördüncü kişi arasında “ihtiyari dava
arkadaşlığı” bulunduğundan alacaklı tarafından dördüncü kişiye karşı dava açılması
zorunluluğu bulunmadığı gibi tarafına dava açılması halinde dördüncü kişinin diğer
davalılar ile birlikte hareket etme zarureti de bulunmamaktadır318. Kaldı ki, davacı bu
halde davasını kötü niyetli ise bu dördüncü kişiye de yönelterek tasarrufun iptalini talep
edebileceği gibi dördüncü kişi iyi niyetli ise borçlu ile üçüncü kişi aleyhine ikame ettiği
tasarrufun iptali davasını bedele de dönüştürebilecektir319.

Şunu da belirtmek gerekir ki, borçlu ile üçüncü kişi arasındaki tasarrufun iptali
nedenleri ile üçüncü kişi ile dördüncü kişi (veya dördüncü kişi dışında olmak üzere
tasarrufun iptali davasına konu mal üzerinde kronolojik sıra ile tasarrufta bulunan diğer
kötü niyetli kişiler) bakımından öne sürülecek iptal nedenleri de birbirinden farklı
olacaktır320. Dolayısıyla tasarrufun iptali davasında kötü niyetli bu dördüncü kişinin

315
Arslan ve diğerleri, s.568; Yelekçi, s.614.
316
“Davaları arasında Kanun’da öngörülen bağlantı bulunan (m.57) birden fazla kimse, davanın davacı veya davalı
tarafında taraf olarak birlikte yer alırsa ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu olur.” Bkz. Pekcanıtez ve diğerleri,
Medenî Usûl Hukuku I. Cilt s. 686.
317
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s. 687.
318
Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.121.
319
“Bu tür davalarda, borçlu ve onunla hukukî muamelede bulunan üçüncü kişiler zorunlu dava arkadaşı olup her
ikisinin de davalı olarak gösterilmesi gerekmektedir. Bundan sonra üçüncü kişiden dördüncü kişiye devir olması
halinde davacı alacaklı isterse davayı bedele dönüştürür. Dilerse dördüncü kişiye de dava açarak tasarrufun iptalini
isteyebilir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 12.02.2018. E. 2015/5903, K. 2018/859. KAZANCI HUKUK
OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2015-5903.htm&kw=E.+`2015/5903,`
+K.+`2018/859`&cr=yargitay#fm (13 Aralık 2020).
320
“Üçüncü kişiden devir alan şahıs yani dördüncü kişi ise ihtiyari dava arkadaşı olup davacı alacaklı dilerse bu

65
(veya dördüncü kişi dışında olmak üzere tasarrufun iptali davasına konu mal üzerinde
kronolojik sıra ile tasarrufta bulunan diğer kötü niyetli kişiler) davalı olarak gösterilerek
tasarrufun iptalinin talep edilmesi halinde tasarrufun iptali nedenlerinin bu ihtiyari dava
arkadaşları bakımından mahkeme tarafından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bununla beraber ihtiyari dava arkadaşları savunmalarını kendi davaları bakımından ileri
sürebileceklerdir321.

Şayet tasarrufun iptali davası borçlunun tarafı olduğu birden fazla tasarrufa
yönelik olarak açılmış ise bu halde dava her bir tasarruf bakımından ayrı ayrı
değerlendirilecek olup bu durumda borçlu ile farklı tasarruf işlemleri gerçekleştiren
üçüncü kişiler arasında da yine mecburî değil ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu
olacaktır322.

2.2. Tasarrufun İptali Davasında Özel Dava Şartı


2.2.1. Genel Olarak

“Dava şartı, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve karar


verilebilmesi için varlığı veya yokluğu mutlaka gerekli olan şartlardır”323. Dava şartları
“genel dava şartı” ve “özel dava şartı” olarak ikiye ayrılmaktadır. Her dava için
aranması gereken şartlar “genel dava şartı” olarak adlandırılmaktadır324. HMK’nın
114/2. madde hükmündeki düzenlemeye göre genel dava şartları dışında kanunla özel
dava şartları öngörülebilmesi de mümkündür325. Söz konusu düzenleme kapsamında
diğer kanunlarda bazı dava çeşitleri için öngörülen ek dava şartları “özel dava şartı”

kişiye karşı dava açabileceği gibi dilerse davayı bedele dönüştürür. Öte yandan borçlu ve üçüncü kişi
arasındaki tasarrufun iptali nedenleri, üçüncü kişi ile dördüncü kişi arasındaki iptal nedenleri birbirinden farklıdır.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 11.12.2018. E. 2017/3842, K. 2018/12023. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2017-3842.htm&kw=11.12.2018.+E.+`2017/3842,`+K
.+`2018/12023.`&cr=yargitay#fm (13 Aralık 2020).
321
İbrahim Aşık, “İhtiyari Dava Arkadaşlığında Görevli ve Yekili Mahkeme ile Zorunlu Arabuluculuk Sorunu”,
İlamat Torbası İstinaf Mahkemesi Karar İncelemeleri, Vol. 2, İstanbul: Filiz Kitabevi, 2021, s.3.
322
“Dava iki ayrı taşınmazın farklı davalılara yapılan satışının iptaline dair olup, davalılar ... ve ... arasında ihtiyari
dava arkadaşlığı olup her birinin tasarrufu bağımsız davaya konu olup ayrı ayrı değerlendirilmeleri gerekmektedir.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 26.06.2018. E. 2016/14623, K. 2018/6393. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2016-14623.htm&kw=Yarg%C4%B1tay+17.+Hukuk+D
airesi,++26.06.2018.&cr=yargitay#fm (13 Aralık 2020).
323
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.927.
324
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.927.
325
Yalçın, s.37.

66
olarak adlandırılmaktadır326.

Her dava için aranması gereken genel dava şartları dışında bir davaya ilişkin
“özel dava şartı”nın öngörülüp öngörülmediği son derece önemlidir. Zira dava şartları
gerçekleşmeden mahkeme tarafından davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve
karar verilebilmesi mümkün olmayacaktır. Ayrıca, davaya bakan mahkeme dava
şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden inceleyecek
ve taraflar da dava şartlarındaki eksikliği her zaman ileri sürebileceklerdir327. Dava
şartlarında noksanlık bulunması halinde noksanlığın giderilmesi mümkün bulunmakta
ise mahkeme tarafından davacıya bunun giderilebilmesi için kesin süre verilmesi
gerekmektedir. Mahkeme tarafından verilen kesin süre içerisinde noksanlığın
giderilememesi halinde ise davanın dava şartı noksanlığı sebebiyle usûlden reddine
karar verilmesi gerekecektir328. Dava şartı noksanlığı sebebiyle mahkeme tarafından
verilen davanın usûlden reddine ilişkin bu karar davayı esastan çözümleyen bir karar
olmadığından kesin hüküm teşkil etmeyecektir. Bu kararın taraflar bakımından kesin
hüküm teşkil etmemesi sebebiyle davacı tarafından dava şartındaki noksanlık
giderildikten sonra aynı konuda ve aynı hukukî sebebe dayanılarak ikinci bir dava
açılması mümkün olabilecektir329.

Kanun koyucu İİK’nın 277/1. madde hükmü kapsamında yaptığı düzenleme ile
“aciz vesikası”nı tasarrufun iptali davası bakımından özel dava şartı olarak
öngörmüştür330. Söz konusu düzenlemeye göre alacaklının tasarrufun iptali davası
açabilmesi için elinde borçlu hakkında alınmış aciz vesikası bulunması gerekmektedir.

Yargıtay müstakar hale gelmiş kararlarında tasarrufun iptali davası bakımından


aciz vesikasına ilişkin Kanun’da öngörülen bu özel dava şartının yanı sıra başkaca özel

326
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I. Cilt, s. 394.
327
Budak, Karaaslan, s.153.
328
Hakan Albayrak, Serkan Ağar, “Tasarrufun İptali Davalarının Kamu İcra Hukuku Ve Genel İcra Hukuku
Çerçevesinde Özel Dava Şartları Bakımından Karşılaştırılması”, TBB Dergisi, 2016, Vol.29, No.124, s.450.
329
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, 51; Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.1159.
330
Kuru, Aydın, MedenîUsûl Hukuku El Kitabı I. Cilt, s. 394.

67
dava şartlarının da aranacağını ifade etmektedir331. Yargıtay’a göre; borçlu hakkında
kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması, davacının gerçek bir alacağının olması ve
iptale konu tasarrufun borcun doğumundan sonra gerçekleştirilmiş olması tasarrufun
iptali davası bakımından aranması gerekli diğer özel dava şartlarıdır332. Yargıtay,
mahkeme tarafından tasarrufun iptaline ilişkin sebeplerin somut olayda gerçekleşip
gerçeklemediği ele alınmadan evvel mahkeme tarafından genel dava şartlarının yanı sıra
bu özel dava şartlarının bulunup bulunmadığının da araştırılması gerektiği, ancak genel
dava şartları ile birlikte bu özel dava şartlarının da bulunması halinde davanın esasına
girilerek iptal sebeplerinin incelenebileceği görüşündedir333.

331
“6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ( HMK ) 114. maddesinde belirtilen ve bütün davalar bakımında
geçerlilik taşıyan dava şartlarının yanında tasarrufun iptali davasında, bu davaya özgü birtakım özel dava koşulları da
bulunmaktadır. Bu tür davaların dinlenebilmesi için davacının davalı borçluda gerçek bir alacağının bulunması,
borçlu hakkında yapılan icra takibinin kesinleşmiş olması, iptal konusu tasarrufun borcun doğumundan sonra
yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış aciz belgesinin bulunmasıdır. Açılan tasarrufun iptali davasında taraf
oluşumu gerçekleşmişse, hâkim, öncelikle, dava koşullarının (şartları) varlığını kendiliğinden inceler.
Çünkü iptal davasının esasına girilebilmesi için dava koşullarının bulunması gerekir. İlk önce, mahkemeye
ilişkin dava koşulları, sonra taraflara ilişkin dava koşulları, dava süresinde açılmışsa son olarak dava konusuna
ilişkin dava koşulları ve iptal davasına özgü dava koşulları incelenir. Dava koşullarından birisi yoksa mahkemece
davanın esasına girilmeden davanın dava koşulu yokluğu nedeniyle usûlden reddine karar verilir (Güneren, s .466).
Bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.03.2005 tarihli ve 2005/15-100 E., 2005/119 K., 30.04.2019 tarihli ve
2017/17-1791 E., 2019/498 K. sayılı kararlarında da belirtilmiştir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 09.03.2021. E.
2017/17-2702,K.2021/237.KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?f
n=hgk-2017-17-2702.htm&kw=tasarrufun+iptali+%C3%B6zel+dava+%C5%9Fartlar%C4%B1+aciz+vesikas%C4
%B1&cr=yargitay#fm (20 Mart 2022).
332
“…Diğer taraftan tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
(HMK)'nun 114. maddesinde düzenlenen ve bütün davalar için geçerlilik taşıyan genel dava şartları yanında bir takım
özel dava şartlarının varlığı da aranmaktadır. HMK'nın 114/2. maddesinde "Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına
ilişkin hükümler saklıdır." denilmek suretiyle bazı münferit davalarda özel bir takım dava şartlarının öngörüldüğü
kanuni düzenlemelerin varlığına da işaret edilmiştir. Nitekim, tasarrufun iptali davasının kendine özgü dava
şartlarından biri olan "alacaklının kesin veya geçici aciz vesikasına haiz olması" İİK'nın 277. maddesinin 1/1.
bendinde düzenleme altına alınmıştır. Ancak bunun dışında öğretide ve Yargıtay kararlarında benimsenen özel dava
şartları da bulunmaktadır. Bu özel şartları, Hukuk Genel Kurulunun 23.10.2013 gün ve 2013/17-224 E., 2013/1478
K.sayılı kararı ile 30.03.2016 gün ve 2014/17-843 E., 2016/433 K. sayılı kararlarında da belirtildiği gibi
davacının gerçek bir alacağının olması, borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması ve iptal
konusu tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olmasıdır. Genel ve özel dava şartlarının önemi, davanın
esastan görülüp karara bağlanabilmesi için varlığı ya da yokluğunun hâkim tarafından davanın her aşamasında
kendiliğinden gözetilebilmesi ve taraflarca eksikliğin davanın her aşamasında ileri sürülebilmesidir...” Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu, 15.11.2017. E. 2017/17-2361, K. 2017/1371. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/ff712cc6-8138-42f7-904d-27006cb5e651?q=Yarg%C4%B1tay%20Hukuk%20Genel%20Ku
rulu%202361%201371 (19 Aralık 2020).
333
“Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki ...
takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında
alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİKnun 277 md) bulunması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise
İİKnun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.” Yargıtay 17.

68
Yargıtay’ın bu görüşüne ilişkin doktrindeki görüşlere ve değerlendirmelerimize
her bir özel dava şartı bakımından aşağıda yer vereceğiz334. Ancak konuyu her bir “özel
dava şartı” bağlamında ayrı ayrı ele almadan evvel özel dava şartlarına ilişkin
HMK’daki düzenlemeler karşısında Yargıtay kararları ile “özel dava şartı” öngörülüp
öngörülemeyeceği hususunda bir değerlendirme yapmak isteriz.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu yakın tarihli bir kararında HMK’nın 114/2.
madde hükmüne de vurgu yaparak şu ifadelere yer vermiştir;
“tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun (HMK) 114. maddesinde düzenlenen ve bütün davalar için geçerlilik
taşıyan genel dava şartları yanında bir takım özel dava şartlarının varlığı da
aranmaktadır. HMK'nın 114/2. maddesinde “Diğer kanunlarda yer
alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır." denilmek suretiyle bazı
münferit davalarda özel bir takım dava şartlarının öngörüldüğü kanuni düzenlemelerin
varlığına da işaret edilmiştir. Nitekim tasarrufun iptali davasının kendine
özgü dava şartlarından biri olan "alacaklının kesin veya geçici aciz vesikasına haiz
olması" İİK'nın 277. maddesinin 1/1. bendinde düzenleme altına alınmıştır. Ancak
bunun dışında öğretide ve Yargıtay kararlarında benimsenen özel dava şartları da
bulunmaktadır. Bu özel şartları, Hukuk Genel Kurulunun 23.10.2013 tarihli ve
2013/17-224 E., 2013/1478 K.; 30.03.2016 tarihli ve 2014/17-843 E., 2016/433 K.;
15.11.2017 tarihli ve 2017/17-2361 E., 2017/1371 K. sayılı kararlarında da belirtildiği
gibi davacının gerçek bir alacağının olması, borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra
takibinin bulunması ve iptal konusu tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış
olmasıdır. Genel ve özel dava şartlarının önemi, davanın esastan görülüp karara
bağlanabilmesi için varlığı ya da yokluğunun hâkim tarafından davanın her
aşamasında kendiliğinden gözetilebilmesi ve taraflarca eksikliğin davanın her
aşamasında ileri sürülebilmesidir (HMK m. 115/1). Dava şartlarının, davanın

Hukuk Dairesi, 18.10.2017. E. 2015/7454, K. 2017/9292. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/d67eb0a5-


3741-4d05-8353-201ac2451089 (25 Ekim 2020).
334
Yargıtay’ın kabul ettiği özel dava şartlarına ilişkin doktrindeki görüşler için bkz. s. 98 vd.

69
açılmasından hükmün verilmesine kadar var olması gerektiği kuşkusuzdur”335.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu söz konusu kararında; HMK’nın 114/2. madde
hükmü ile “bazı münferit davalarda özel bir takım dava şartlarının öngörüldüğü kanuni
düzenlemelerin varlığına da” işaret edildiğini belirterek İİK’nın 277/1. madde
hükmünde bahsi geçen aciz vesikasının tasarrufun iptali davası bakımından bu
kapsamda değerlendirilebileceğini ifade etmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,
tasarrufun iptali davası bakımından İİK’nın 277/1. madde hükmünde öngörülen aciz
vesikası dışında öğreti ve Yargıtay kararları ile benimsenen özel dava şartlarının da
bulunduğuna dikkat çekerek davacının gerçek bir alacağının olmasının, borçlu hakkında
kesinleşmiş bir icra takibinin bulunmasının ve iptal konusu tasarrufun borcun
doğumundan sonra yapılmış olmasının diğer özel dava şartları olarak aranması
gerektiğini ifade etmiştir. Görüldüğü üzere Yargıtay Hukuk Genel Kurulu HMK’nın
114/2. madde hükmünde kanuni düzenlemelerle özel dava şartları öngörülebileceğine
işaret edildiğini belirtmekle birlikte öğreti ve Yargıtay kararları ile de özel dava şartı
öngörülebileceğini kabul etmektedir.

Albayrak, kanunda açıkça dava şartı olduğu belirtilen aciz vesikası dışında
Yargıtay kararları ile bir kısım “özel dava şartları” öngörülmüş olmasını HMK’daki
düzenlemeler kapsamında eleştirmiştir336. Albayrak, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe
girmesinden evvel yürürlükte bulunan HUMK’a göre dava şartlarının yargı kararları ile
belirlenebiliyor olması sebebi ile konunun doktrinde tartışılmasına gerek duyulmadığını
buna karşılık HMK’da getirilen düzenlemeler kapsamında konunun değerlendirilmesi
gerektiğini ifade etmiştir337. Albayrak’a göre; HMK’nın 114. maddesinin ikinci
fıkrasında ancak kanunla “özel dava şartı” öngörülebileceği belirtilmiş olup kanunda
öngörülmemiş olmasına rağmen yargı kararları ile “özel dava şartı” öngörülmüş olması

335
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 14.09.2021. E. 2017/(17)4-2773, K. 2021/987. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/f857bab7-f382-473c-841b-2f49b9d05b7d?q=tasarrufun%20iptali%20%C3%B6zel%20dava%2
0%C5%9Fartlar%C4%B1 (14 Nisan 2022).
336
Albayrak’ın bu konudaki değerlendirmeleri için bkz. Albayrak, “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay
Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s. 931- 974.
337
Albayrak, “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s. 935.

70
artık sorun teşkil edebilecektir338. “Kanun tarafından dava şartı olarak belirtilmeyen
durumların özellikle yeni HMK döneminde Yargıtay tarafından dava şartı olarak kabul
edilebilmesi artık daha zordur”339. Albayrak, HMK’nın 114. maddesindeki düzenleme
kapsamında Yargıtay’ın alanının son derece daraldığını vurgulayarak usûl ekonomisi
gereği Yargıtay tarafından bazı özel dava şartlarının içtihat yolu ile getirilmesi yolunun
tamamen kapalı olduğunu söylemenin de oldukça güç olduğunu ifade etmiştir340.

Uyar/Uyar/Uyar, Yargıtay tarafından öngörülen özel dava şartlarını takip


konusu alacağın iptali istenen tasarruftan önce doğmuş olmasına ilişkin özel dava şartı
bakımından ele almıştır. Uyar/Uyar/Uyar, Yargıtay tarafından özel dava şartı olarak
kabul edilen takip konusu alacağın iptali istenen tasarruftan önce doğmuş olması
hususunun İİK’da açıkça düzenlenmemesi sebebi ile İİK’nın 279. ve 280. madde
hükümlerindeki iptal sebepleri bakımından dava şartı olarak kabulünün isabetli
olmadığını ifade etmiştir341.

Erdönmez de konuyu takip konusu alacağın iptali istenen tasarruftan önce


doğmuş olmasına ilişkin özel dava şartı bakımından İİK’nın 280. madde hükmü
kapsamında değerlendirmiştir342. Erdönmez yaptığı değerlendirmede söz konusu
görüşün İİK’nın 280. madde hükmü bakımından kabulüne sebep olacak pozitif bir
dayanağının bulunmadığını madde hükmünde bu yönde bir ifadeye yer verilmediğini
belirtmiştir343.

Kanaatimize göre; kanun koyucu İİK’nın 277/1. madde hükmü kapsamında


yaptığı düzenleme ile “aciz vesikası”nı tasarrufun iptali davası bakımından özel dava
şartı olarak öngörmüştür. Bunun dışında İİK’nın 278/1. madde hükmündeki açık
düzenleme sebebi ile sadece söz konusu madde hükmü kapsamında iptale tâbi bulunan
tasarruflar bakımından borcun doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olması özel
dava şartı olarak öngörülmüştür. Nitekim İİK’nın 278/1. madde hükmündeki

338
Albayrak, “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s. 935.
339
Albayrak, “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s. 937.
340
Albayrak, “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s. 937.
341
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s. 457.
342
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 97-103.
343
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 97.

71
düzenlemede tasarrufun iptaline karar verilebilmesi için tasarrufun “…haczin veya aciz
vesikası verilmesinin sebebi olan … tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde”
yapılmış olması aranmaktadır. Ancak kanunda açıkça belirtilen aciz vesikası ile İİK’nın
278. madde hükmü kapsamında iptale tâbi bulunan tasarruflar bakımından borcun
doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olması dışında Yargıtay tarafından öngörülmüş
diğer şartların özel dava şartı olarak kabulü mümkün olmamalıdır. Zira, HMK’nın dava
şartlarına ilişkin sistematiği bakımından kanunla düzenlenmemiş hususların “özel dava
şartı” olarak kabulüne olanak bulunmadığı düşüncesindeyiz. Nitekim, Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu’nun da atıf yaptığı HMK’nın 114/2. madde hükmünde diğer kanunlarda
yer alan dava şartlarının saklı olduğu belirtildiğinden özel dava şartlarının ancak
kanunla ihdâs edilebileceği açıktır. Bu bakımdan kanunî bir dayanağı bulunmaksızın
Yargıtay kararları ile özel dava şartı öngörülmesinin kabulüne olanak bulunmadığı
düşüncesindeyiz. Söz konusu düşüncenin Yargıtay’ın tasarrufun iptali davasındaki
yerleşik uygulaması kapsamında sorun yaratabilecek nitelikte olduğu düşünülebilecekse
de kanun koyucunun açık iradesine rağmen aksi görüşün kabulü kanaatimizce mümkün
değildir. Bununla beraber kanaatimizce borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin
bulunmasının, alacaklının gerçek bir alacağının olmasının veya İİK’nın 279. ve/veya
İİK’nın 280. madde hükümleri kapsamında iptale tâbi bulunan tasarrufların borcun
doğumundan sonra gerçekleştirilmiş olmasının tasarrufun iptali davası bakımından
“özel dava şartı” olarak aranmaması tasarrufun iptali davasının öngörülme amacına da
aykırı olmayacaktır.

Nitekim, tasarrufun borcun doğumundan sonra gerçekleştirilmiş olmasının


İİK’nın 279. ve/veya 280. madde hükümleri kapsamında iptale tâbi bulunan tasarruflar
bakımından özel dava şartı olarak aranmaması tasarrufun iptali davasının amacına ve
karakteristik yapısına aykırılık teşkil etmeyecektir. Zira, tasarrufun iptali davasının
amacı, alacaklıların cebrî icra prosedürü içinde doğrudan doğruya tatmin edilmesi
olduğundan, kanun koyucu buradaki menfaatler dengesinin korunmasında, üçüncü
kişiye dahi fedakârlık ve yükümlülük tahmil etmeyi uygun görmüştür344. Kanun’da özel
bir dava şartı olarak öngörülmemesine rağmen İİK’nın 279. ve/veya 280. madde

344
Önen, s. 155.

72
hükümleri kapsamında iptale tâbi bulunan tasarruflar bakımından tasarrufun borcun
doğumundan sonra gerçekleştirilmiş olmasını aramak alacaklıların cebri icra prosedürü
içerisinde tatmin edilmesine katkıda bulunmak bir yana sonuçları itibariyle kötü niyetli
borçluların himâye edilmesine dahi yol açabilecektir. Keza, borçlu malvarlığı
değerlerini tasarruf işlemine konu ederek alacaklılarının cebrî icra sahası dışına
çıkarttıktan sonra da borçlanabilecektir. Bu halde Kanunda açık bir düzenleme
bulunmamasına rağmen tasarrufun borcun doğumundan sonra gerçekleştirilmiş olmasını
özel bir dava şartı olarak aramanın alacaklı ile borçlu arasındaki menfaatler dengesi
bakımından olumsuz etkileri olabilecektir.

Alacaklının gerçek bir alacağının varlığının özel dava şartı olarak aranmaması
da tasarrufun iptali davasının öngörülme amacına aykırılık teşkil etmeyecektir. Zira
alacaklının gerçek bir alacağının olmaması halinde alacaklının tasarrufun iptali davası
açmakta hukukî yararının bulunması zaten mümkün değildir. Bu bakımdan gerçek bir
alacağın varlığının özel bir dava şartı olarak aranmaması aslında sonuçları itibariyle
tasarrufun iptali davası bakımından bir değişikliğe yol açmayacaktır. Bununla beraber
davacının gerçek bir alacağının olması sübjektif hakka ve maddi hukuka ilişkin bir
kavram olduğundan özel dava şartı olarak nitelendirilmesine de kanaatimizce imkân
bulunmamaktadır. Dava şartları esasa ilişkin olmadığından davanın esasına girilmeden
evvel incelenmesi gereken usûlî konulardır345. Bu bakımdan gerçek bir alacağın
varlığına ve dolayısıyla maddi hukuka ilişkin bu hususun dava şartı olarak nitelenmesi
mümkün olmadığı gibi mahkeme tarafından diğer dava şartları gibi davanın esasına
girilmeden evvel incelenmesi de mümkün değildir.

Borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunmasının tasarrufun iptali


davasında özel dava şartı olarak aranmaması da tasarrufun iptali davası bakımından
farklı sonuçların ortaya çıkmasına yol açmayacaktır. Zira, tasarrufun iptali davasının
açılabilmesi için alacaklının elinde borçlu hakkında alınmış aciz vesikasının bulunması
İİK’nın 277/1. madde hükmünde zaten özel dava şartı olarak öngörülmüştür.
Alacaklının söz konusu aciz vesikasını elde edebilmesi için borçlu hakkında kesinleşmiş

345
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 927.

73
bir icra takibinin bulunması bu yönüyle zorunlu olduğundan bu hususun bağımsız bir
özel dava şartı olarak kabul edilmesine kanaatimizce gerek de bulunmamaktadır.

Alacaklının tasarrufun iptali davası açabilmesi için İİK’nın 277/1. madde


hükmünde öngörülen özel dava şartı ile Yargıtay kararları ile kabul edilmiş diğer özel
dava şartlarına bu şartlara ilişkin doktrinde yapılan tartışmaları da nazara alarak aşağıda
sırası ile yer vereceğiz.

2.2.2. Tasarrufun İptali Davasında Özel Dava Şartı Olarak Öngörülen


Aciz Vesikası

2.2.2.1. Aciz Vesikasının Tasarrufun İptali Davası Bakımından Özel


Dava Şartı Olarak Değerlendirilip Değerlendirilemeyeceği Sorunu

İİK’nın 277. madde hükmüne göre; “elinde geçici veya kesin aciz vesikası
bulunan alacaklılar” tasarrufun iptali davasının davacısı olabileceklerdir. Görüldüğü
üzere; kanun koyucu tasarrufun iptali davasında alacaklının elinde kesin veya geçici
aciz vesikası bulunmasını bir koşul olarak aramaktadır. Bunun sebebi alacaklının
alacağını borçlunun üçüncü kişi lehine yaptığı tasarrufların konusunu oluşturan mal ve
haklardan tahsil edebilmesinin ancak borçlunun borçlarını ödemede aciz haline düşmesi
halinde haklılık kazanacağı düşüncesinden kaynaklanmaktadır346.

Yargıtay, İİK’nın 277. madde hükmünde yer verilen davacı alacaklının elinde
geçici veya kesin aciz vesikası bulunması gerektiğine ilişkin koşulu tasarrufun iptali
davasının görülebilmesi için özel bir dava şartı olarak kabul etmiş ve bu şartın mahkeme
tarafından re’sen dikkate alınması gerektiğini kararlarında istikrarlı olarak ifade
etmiştir347.

346
Muşul, “Tasarrufun İptali Davasında Dava Şartı Olarak Aciz Vesikası, Sorunlar Yargıtay Kararları Ve
Düşüncelerimiz”, s.2824.
347
“…davanın dinlenebilmesi için borçlu hakkında alınmış geçici (İİK md. 105) veya kesin (İİK md. 143) aciz
vesikası bulunmalıdır. Bu şart dava koşulu olup mahkeme tarafından re’sen gözetilmesi gerekir.” Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu, 01.12.1999. E. 1999/15-986, K. 1999/997. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/45e27a95-
a061-4a64-b14a-4a61b78dd79a?q=tasarrufun%20iptali%20rehin%20a%C3%A7%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20be
lgesi (23 Ekim 2020).

74
Doktrinde baskın görüş de alacaklının elinde geçici veya kesin aciz vesikası
bulunmasının tasarrufun iptali davası bakımından özel bir dava şartı olduğu, bu hususun
mahkeme tarafından re’sen araştırılması gerektiği, dolayısıyla aciz vesikasının
bulunmaması halinde tasarrufun iptali davasının dava şartı yokluğundan usûlden
reddedilmesi gerektiği yönündedir348. Ancak doktrinde ileri sürülen diğer bir görüşe
göre; alacaklının elinde geçici veya kesin aciz vesikası bulunması hususu davacının
aktif “taraf sıfatı” ile ilgili olup kanundaki “bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler”
ifadesinden de bu durum açıkça anlaşılmaktadır349. Dolayısıyla alacaklının elinde geçici
veya kesin aciz vesikası bulunması hususu “taraf sıfatı”na ilişkin bir konu olduğundan,
bu hususun yokluğu ancak dava dosyasından anlaşılmakta ise mahkeme tarafından
re’sen incelenmesi ve bu hususun yokluğunun tespiti halinde mahkeme tarafından
davanın esastan reddine karar verilmesi gerekmektedir350.

Kanaatimize göre; aciz vesikası taraf sıfatı kavramı ile doğrudan ilişkili
olmayıp aciz vesikasının varlığı taraf sıfatının da var olduğu anlamına gelmemektedir.
Zira, aciz vesikası alacaklının alacağını diğer bir ifade ile sübjektif hakkını ispata
yarayan bir belge olmakla birlikte şikâyet yolu ile iptali mümkün bulunmaktadır. Kaldı
ki alacaklının elinde aciz vesikası bulunması borçlunun menfi tespit davası açarak borcu
olmadığını ispat etmesine de engel olamayacaktır351. Aciz vesikasının şikâyet yolu ile
iptal edilmesi yahut takip borçlusunun menfi tespit davası açarak alacaklının alacağı
bulunmadığını ispat etmesi halinde söz konusu vesikanın alacaklının sübjektif hakkını
ispat bakımından fonksiyonu ortadan kalkmış olacaktır. Zaten kesin aciz vesikasının
dahi borç ikrarı mâhiyeti sadece takip hukuku bakımındandır352. Yoksa kesin aciz

348
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.496; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.382,383; Pekcanıtez
ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.553,559; Ejder Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 1. Baskı,
Ankara: Yetkin Yayınları, 2016, s.1208; Arslan ve diğerleri, s.568; Selçuk Öztek, “Tasarrufun İptali Davalarında
Ortaya Çıkan Bazı Sorunlar Ve Yargıtay’ın Bu Sorunlara İlişkin Uygulanması”, Selçuk Öztek (Ed.), Kâmil Yıldırım
(Ed.), Nevhis Deren- Yıldırım (Ed.), Prof. Dr. Ergun Önen’e Armağan içinde (319-332), İstanbul: Alkım
Yayınevi, 2003, s.329-330; Postacıoğlu, Altay, s. 224.
349
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.56,57; Korkmaz, Korkmaz, s. 657,
Albayrak, Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları, s. 947-948.
350
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.56,57; Korkmaz, Korkmaz, s.657;
Albayrak, Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları, s. 947-948.
351
Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s.745.
352
Ertekin, Karataş, s.624.

75
vesikası maddi hukuk bakımından borç ikrarı mâhiyetinde bir belge değildir. Buna
karşılık “taraf sıfat”ı sübjektif hakka ve maddi hukuka ilişkin bir kavram olarak
bulunmaktadır. Dolayısıyla alacaklının borçludan olan alacağını ancak takip hukuku
bakımından tevsik eden aciz vesikasının taraf sıfatına ilişkin olmadığı kanaatindeyiz.

Kanaatimize göre; İİK’nın 277. madde hükmünde elinde geçici veya kesin aciz
vesikası bulunan alacaklıların davacı olabileceği açıkça ifade edilmiş olup bu yönü ile
aciz vesikası kanun koyucu tarafından tasarrufun iptali davası bakımından öngörülmüş
özel bir dava şartıdır. Bu bakımdan alacağını borçlunun malvarlığından kısmen veya
tamamen tahsil edemeyen alacaklının açtığı tasarrufun iptali davasının kabulüne karar
verilebilmesi alacaklının alacağını geçici veya kesin aciz vesikası ile belgeleyerek özel
dava şartını yerine getirmesine bağlıdır. Belirtmek gerekir ki, tasarrufun iptali davasını
açan davacı alacaklının elindeki kesin veya geçici aciz vesikası aynı zamanda davacı
alacaklının davadaki hukukî yararını tevsik edici bir belge olarak bulunmaktadır353.
Dolayısıyla söz konusu özel dava şartı yerine geldiğinde alacaklının alacağını tahsil
edemediği ve borçlu tarafından yapılan tasarrufun aynı zamanda alacaklıya zarar verdiği
de ispat edilmiş olduğundan aciz vesikası bu durumun tevsikine de hizmet edecektir354.
Ancak bu durum hukukî yararın sadece bu belgenin varlığına bağlı olduğu anlamına
gelmeyeceği gibi genel dava şartı olan hukukî yararın varlığının araştırılmasının aciz
vesikasının sunulmasında olduğu gibi yargılamanın ilerleyen aşamalarına
bırakılabileceği anlamını da taşımamaktadır355.

Davacı alacaklının söz konusu fonksiyonlara sahip geçici veya kesin aciz
vesikasını alması yeterli olmayıp aynı zamanda mahkeme tarafından hüküm verilinceye
kadar geçici veya kesin aciz vesikasının geçerliliğini kaybetmemiş olması da
gerekmektedir356. Aksi halde mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasının yine dava
şartı yokluğundan usûlden reddine karar verilmesi gerekecektir357.

353
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.230; Yalçın, s.42.
354
Börü, İcra ve İflâs Hukukunda Zarar Verme Kastından Dolayı İptal Davası (İİK m. 280)”, s.495; Çetinel, s.28.
355
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.73.
356
Akil, “Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun İptali Davası Bağlamında Aciz Belgesi”, s.173.
357
Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.987.

76
İİK’nın 277. madde hükmündeki açık düzenlemeye göre; borçlu hakkında
haciz yolu ile takip bulunması halinde açılabilecek tasarrufun iptali davasında, davacı
taraf olarak yer alacak alacaklının elinde kesin veya geçici aciz vesikası bulunması
gereklidir. Kural bu olmakla beraber istisnaî olarak Kanun’da açıkça yer verilen bazı
hallerde tasarrufun iptali davasında alacaklının elinde kesin veya geçici aciz vesikası
bulunması bir dava şartı olarak aranmayacaktır358.Nitekim İİK’nın 97. maddesinin 17.
fıkrasında istihkak davasına karşı haczi yaptıran alacaklı tarafından dava dosyasına
kesin veya geçici aciz vesikası sunulmaksızın icra mahkemesinde mütekabilen
tasarrufun iptali davası açılabileceği ifade edilmiştir. Ancak istihkak davasına karşı
alacaklı tarafından asliye hukuk mahkemesinde müstakilen açılmış bir tasarrufun iptali
davası bulunmakta ise bu dava yasal düzenleme kapsamında karşı dava olarak
değerlendirilemeyeceğinden bu halde alacaklı tarafından dosyaya aciz vesikası
sunulması gerekecektir359.

Borçlu hakkında iflâs yolu ile takip bulunması halinde tasarrufun iptali
davasının davacısı elinde kesin veya geçici aciz vesikası bulunan alacaklı yerine iflâs
idaresi veya iflâs masası alacaklısı olabilecektir. Borçlunun iflâsının kapanmasından
sonra ise iflâs dairesi veya iflâs masasından alacağını tamamen alamamış alacaklılar

358
Bir kısım özel kanunlarda da aciz vesikası aranmaksızın tasarrufun iptali davası açılabileceğine ilişkin
düzenlemeler bulunmaktadır. Nitekim, 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun ”Faaliyet izni kaldırılan veya Fona
devredilen bankalara ilişkin ortak hükümler” kenar başlıklı 109. maddesindeki düzenleme şu şekildedir. : “Fon,
faaliyet izni kaldırılan veya Fona devredilen bankada mevduat ve katılım fonu sahipleri ile diğer alacaklıların
haklarını korumaya yönelik olarak gerekli göreceği her türlü tedbiri alır. Faaliyet izni kaldırılan veya Fona devredilen
bankanın hâkim ortakları ve tüzel kişi ortaklarının sermayesinin yüzde onundan fazlasına sahip gerçek kişi
hissedarları ve yöneticilerinin mal, hak ve alacaklarına Fonun talebi üzerine mahkeme tarafından teminat şartı
aranmaksızın ihtiyatî tedbir veya ihtiyatî haciz konulabilir, bu kişilerin yurt dışına çıkışları yasaklanabilir. Bu şekilde
alınan ihtiyatî tedbir ve ihtiyatî haciz kararları, karar tarihinden itibaren altı ay içinde dava, icra ve iflâs takibine konu
olmaz ise kendiliğinden ortadan kalkar. İlgililer hakkında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 11 inci bab
hükümlerine göre açılacak iptal davalarında aciz vesikası şartı aranmaz.” Faaliyet izninin kaldırıldığı veya Fona
devredildiği tarihten itibaren bankanın alacaklılarından temlik yoluyla alacak edinen borçlular, temlik yoluyla
edindikleri alacakları ile bankaya olan borçlarının takasının yapılması veya mahsup edilmesi talebinde bulunamaz.
Bu sonucu doğuracak takas ve mahsup işlemleri banka açısından geçersizdir.” 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu,
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.3.2004.pdf (3 Şubat 2022); Yine 6362 Sayılı Sermaye Piyasası
Kanununun ” Tedricî tasfiye” kenar başlıklı 86/10. maddesindeki düzenleme şu şekildedir. : “YTM’nin, hakkında
tedricî tasfiye kararı verilenler nedeniyle sahip olduğu dava hakkı genel zamanaşımı süresine tâbîdir. 2004 sayılı
Kanunun 278 inci, 279 uncu ve 280 inci maddelerinde belirtilen hâllerin varlığı hâlinde, aciz vesikası ibrazına gerek
olmaksızın YTM tarafından iptal davası açılabilir.” 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu,
https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6362.pdf (3 Şubat 2022).
359
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.55; Ertekin, Karataş, s.631-632.

77
tasarrufun iptali davasının davacısı olabileceklerdir. Keza, İİK’nın 277/2. madde
hükmündeki düzenlemeye göre; tasarrufun iptali davasının davacısı iflâs idaresi yahut
İİK’nın 245. ve 255. maddeleri kapsamında alacaklıların alacağı kararlar doğrultusunda
alacaklılar olabilecektir. Söz konusu düzenleme kapsamında tasarrufun iptali davasının
davacısının iflâs idaresi veya iflâs dairesi yahut İİK’nın 245. veya 255. madde
hükümleri kapsamında tarafına takip yetkisi devredilen alacaklılar olması halinde
davacı tarafından dava dosyasına kesin veya geçici aciz vesikası sunulmasına gerek
bulunmamaktadır360.

2.2.2.2. Tasarrufun İptali Davasında Aciz Vesikasının Sunulması

Alacaklının elinde borçlu hakkında alınmış geçici veya kesin aciz vesikası
bulunmasının özel dava şartı olup olmadığı hususunda doktrinde farklı görüşler olmakla
beraber, geçici veya kesin aciz vesikasının alacaklı tarafından dosyaya ne zaman ibraz
edilebileceği hususu da doktrinde tartışılmıştır.

Doktrinde ileri sürülen bir görüşe göre; aciz vesikasına ilişkin özel dava
şartının davanın açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilmesi zorunlu olduğundan
borçlu hakkında alınmış geçici veya kesin aciz vesikasının tasarrufun iptali davasının
açıldığı tarihte alacaklının elinde bulunmaması halinde davanın reddine karar verilmesi
gerekmektedir361. Doktrinde ileri sürülen diğer bir görüşe göre ise; alacaklının elinde
borçlu hakkında alınmış geçici veya kesin aciz vesikası bulunması özel bir dava şartı
olduğundan davanın esasına girilip görülebilmesi için gerekli olmakla birlikte davanın
açıldığı sırada bulunmaması dava şartı yokluğu nedeni ile davanın reddine neden
olamayacaktır362. Bu görüşe göre; alacaklı tarafından tasarrufun iptali davasının açıldığı
tarihte kesin veya geçici aciz vesikası sunulamamakla birlikte söz konusu vesikanın
düzenlenebilmesi için gerekli şartlar bulunmakta ise davanın dava şartı yokluğu ile

360
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.55.
361
Berkin, İflâs Hukuku Dersleri, s.456; Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.36-37.
362
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1418; Sertkaya, Kul, s.206; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.400;
Sıtkı Akyazan, İcra Ve İflas Kanundaki Yeni Ve Değişik Hükümler Üzerinde İnceleme Ve Açıklamalar,
1.Baskı, Ankara: Yeni Cezaevi Matbaası,1965, s.321; Üstündağ, İflas Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal Davası),
s.240 dn.2

78
reddine karar verilmemelidir363. Bu görüşü savunan yazarlardan bazıları bu durumda
mahkeme tarafından davacı alacaklıya geçici veya kesin aciz vesikasını ibraz edebilmesi
için kesin bir süre verilmesinin uygun olacağını, alacaklının kesin süre içerisinde aciz
vesikasını ibraz edememesi halinde ise davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ifade
etmişlerdir364.

Yargıtay verdiği eski tarihli kararlarında geçici veya kesin aciz vesikasının
davanın açıldığı tarihte davacı alacaklının elinde bulunması gerektiği görüşünde
olduğundan aciz vesikasının davanın açıldığı tarihteki varlığını sıkı bir şekilde
aramıştır365. Ancak Yargıtay daha sonra bu konudaki görüşünü değiştirerek tasarrufun
iptali davasında karar verildikten sonra dahi davacı alacaklı tarafından kesin veya geçici
aciz vesikası sunulabileceğini kararlarında ifade etmiştir366. Yargıtay müstakar hale
gelen kararlarında; davacı alacaklının geçici veya kesin aciz vesikasını dava açıldıktan
sonra veya temyiz aşamasında ve hatta hükmün onanmasından veya bozulmasından
sonra367 dahi ibraz etmesinin mümkün olduğunu ifade etmektedir. Bununla beraber,
Yargıtay’a göre; her ne kadar aciz vesikasının süresinde sunulmadığından bahisle
davanın reddine karar verilemeyecek ise de geçici veya kesin aciz vesikası davacı

363
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1418; Sertkaya,Kul, s.206; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.400;
Akyazan, İcra Ve İflas Kanundaki Yeni Ve Değişik Hükümler Üzerinde İnceleme Ve Açıklamalar, s.321; Üstündağ,
İflas Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal Davası), s.240 dn.2.
364
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.400; Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s. 3500.
365
“Davadan önceki haciz işlemlerine dayalı olarak düzenlenen ve davanın devamı sırasında dosyaya ibraz
edilen aciz vesikası ile borçlunun aciz halinin açıldığı tarihte gerçekleştiği sabit olduğuna ve
bununla dava şartı tamamlanmş bulunmasına göre, iptal davasının esastan incelenmesi ve varılacak uygun sonuç
dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, dava açma koşulunun dava tarihinde tahakkuk etmemiş olduğu görüş ve
düşüncesi ile davanın reddine dair hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 22.10.1984.
E.1984/1407, K.1984/3166. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/f
iles/dsp.php?fn=15hd-1984-1407.htm&kw=tasarrufun+iptali+davas%C4%B1+aciz+vesikas%C4%B1+dava+% C5%
9Fart%C4%B1+davan%C4%B1n+a%C3%A7%C4%B1ld%C4%B1%C4%9F%C4%B1+tarihte+&cr=yargitay#fm
(20 Mart 2022).
366
“Davanın reddine dair verilen karar sonrası dosyaya giren katkı payı alacağı ilamının, kesinleştiği ve bu ilama
dayalı olarak başlatılan icra dosyasında borçlu aleyhinde alınmış kesin aciz belgesi de dosyaya eklenmiştir.
Mahkemece davacının alacaklı olduğu icra dosyasına özgü olarak işin esasına girilerek davanın diğer şartları
araştırılarak bir karar verilmesi gerekir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 28.03.2012. E. 2012/17-25, K. 2012/241.
KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-2012-17-
25.htm&kw=2 012+17+25++tasarrufun+iptali+hukuk+genel+kurulu+241&cr=yargitay#fm (06 Nisan 2022).
367
“Aciz belgesinin dava açılmadan, dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasından ve hatta hükmün Yargıtay'ca
onanmasından veya bozulmasından sonra bile sunulma olanağı vardır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 13.11.2019. E.
2017/3576, K. 2019/10546. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/03f68608-73c7-4d31-98d7-
85f3cd048a65?q=tasarrufun%20iptali%20aciz%20vesikas%C4%B1%20dava%20%C5%9Fart%C4%B1 (20 Aralık
2020).

79
alacaklı tarafından ibraz edilmediği müddetçe davanın kabulüne karar verilmesi imkânı
da bulunmamaktadır368.

Yıldırım, Yargıtay’ın bu görüşünün tasarrufun iptali davası ile aciz vesikası


arasındaki bağı zayıflattığını, alacaklının tasarrufun iptali davasını bir silah olarak
kullanmasını kolaylaştırsa da davalı borçlu ve üçüncü kişiler bakımından olumsuz
sonuçlar doğurabileceğini ifade etmiştir369. Yargıtay’ın söz konusu görüşünün
tasarrufun iptali davası ile aciz vesikası arasındaki ilişkiyi zayıflattığını
düşünmemekteyiz. Nitekim tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilebilmesi için
her halde alacaklının kesin veya geçici aciz vesikasını dosyaya sunması gerekli olup
tasarrufun iptali davası ile aciz vesikası arasındaki ilişkide kanaatimizce bir değişiklik
meydana gelmemektedir. Yalnız tasarrufun iptali davası ile aciz vesikası arasındaki
ilişkinin mahkeme tarafından değerlendirilmesi böylelikle yargılamanın ilerleyen
aşamalarına bırakılmış olabilecektir.

Kanaatimize göre; davacı alacaklının tasarrufun iptali davasını açtığı tarihte


elinde kesin veya geçici aciz vesikası bulunmaması her halde davanın dava şartı
yokluğundan reddine sebep olmamalıdır. Zira, alacaklının tasarrufun iptali davasını
açmadan evvel borçlu hakkında icra takip işlemlerine girişmesine rağmen elinde
olmayan çeşitli sebeplerle takibi kesinleştirmesi mümkün olmayabilir. Nitekim alacaklı,
borçlu hakkında ilâmsız icra takibi işlemlerine giriştikten sonra borçlunun takibe konu
borca itiraz ederek takibin kesinleşmesini engellemesi mümkündür. Bu halde
alacaklının borçlu aleyhine cebrî icra işlemlerine devam edebilmesi için itirazın iptali
davası açmak yoluna başvurması mümkün bulunmakta ise de söz konusu davanın
neticelenmesi ve alacaklının aciz vesikasını elde edebilmesi uzun zaman alabilecektir.
Bu durumda aciz vesikasının tasarrufun iptali davasının açıldığı tarihte alacaklı
tarafından alınmış olması gerektiği yönündeki görüş kabul edilirse, alacaklının

368
“Aciz belgesi davanın her aşamasında hatta karar düzeltme aşamasında dahi ibraz edilebilir. Davalı borçlunun
aczini gösteren kesin ya da geçici aciz vesikası dava şartı olduğundan mahkeme tarafından aciz halini gösteren
belgeler sunulmadan davanın kabulüne karar verilmesi isabetli değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 09.05.2011. E.
2010/10595, K.2011/4459. E-UYAR.http://app.e-uyar.com/karar/index/fb04b41e-00b1-4002-8447-d191eb8b1870?q
=tasarrufun%20iptali%20ivazs%C4%B1z%20tasarruf (17 Ocak 2021).
369
Yıldırım, “Tasarrufun İptali Davasının İşlevi Bakımından Aciz Vesikası İle İlişkisi Hakkında Düşünceler”, s.982.

80
tasarrufun iptali davasını açabilmek için uzun yıllar beklemesi gerekebilecektir.
Dolayısıyla tasarufun iptali davasını uzun bir süre açamayan alacaklı İİK’nın 281/2.
madde hükmünde tasarrufun iptali davası bakımından öngörülmüş ihtiyatî haciz
kurumundan ve ihtiyatî haciz kararı kapsamında ileride tasarrufa konu mal üzerinde
elde edebileceği hacze iştirak imkânından da yararlanamayacaktır. Oysa ki, tasarrufun
iptali davası bakımından önem arz eden İİK’nın 268. madde hükmündeki düzenlemeye
göre alacaklı ihtiyatî haciz kararına müsteniden tasarrufa konu mal üzerine ihtiyatî haciz
koydurmuş olması halinde kendiliğinden ve muvakkaten kesin hacze iştirak
edebilecektir. Alacaklının takibi kesinleştirebilmek için neticesini beklediği davanın
uzun yıllar sürebileceği nazara alındığında alacaklı borçlu hakkındaki takibi
kesinleştirerek aciz vesikası elde edene kadar elinde aciz vesikası bulunan başka bir
alacaklı tasarrufun iptali davasını açıp neticelendirerek alacağını tasarrufa konu malın
bedelinden elde edebilecek ve artan bir bedel olursa bu bedel üçüncü kişiye iade
edilebilecektir. Bu durumda alacaklı artık borçlu hakkında aciz vesikası elde etse dahi
alacağını tasarrufa konu malın satışından elde edilen bedelden alma ümidini
kaybedecektir. Hatta belki alacaklının tasarrufun iptali davası bakımından öngörülmüş
beş yılllık hak düşürücü süre içerisinde icra takibini kesinleştirerek aciz vesikasını elde
etmesi dahi mümkün olmayabilecektir. Dolayısıyla tasarrufun iptali davasının açıldığı
tarihte alacaklının elinde aciz vesikası bulunması gerektiğine ilişkin düşüncenin kabulü
kanaatimizce isabetli bulunmamaktadır.

Alacaklının elinde aciz vesikası bulunması tasarrufun iptali davası bakımından


özel dava şartı olarak öngörüldüğünden bu durumda hâkimin HMK’nın 115/2. madde
hükmü kapsamında hareket ederek alacaklıya aciz vesikası sunabilmesi için kesin süre
vermesi, alacaklının aciz vesikasını kesin süre içerisinde sunamaması halindeyse
tasarrufun iptali davasının reddine karar vermesi gerektiği düşünülebilir. Alacaklının
karşı karşıya kalabileceği riskleri göz ardı ederek bu düşüncenin kabul edilebilmesi için
kanaatimizce alacaklıya verilen kesin sürenin hukuken sonuç doğurabilmesi
gerekmektedir.

HMK’nın 115/2. madde hükmünde dava şartındaki eksikliğin giderilmesi için


hâkimin vereceği sürenin kesin olduğu belirtilmekle beraber, madde metninde sürenin

81
ne kadar olduğu belirtilmemiş sürenin miktarı hâkimin takdirine bırakılmıştır370.
“Hâkim süre belirlerken de takdir yetkisini, her somut olayın özelliğini, tarafların
durumunu, objektif hukuk kurallarını ve hepsinin de üstünde yargılamanın amacını göz
önüne alarak kullanmalı ve vereceği sürenin hakkı kısıtlamamasına bilhassa dikkat
etmelidir”371. Hâkim tarafından kesin süre verilirken, kesin süreye konu işlemin tarafına
kesin süre verilen tarafça yerine getirilebilecek bir işlem olması ve verilen sürenin
işlemin yapılması için yeterli ve makul bir süre olması zorunludur372. Bununla beraber
hâkim tarafından verilen kesin sürenin hukukî sonuç doğurabilmesi için kesin süreye
ilişkin kararın usûlüne uygun olması da gereklidir373. Aksi halde kesin sürenin hukuken
sonuç doğurabilmesi mümkün olmayacaktır. Alacaklının aciz vesikasını borçlunun
itirazı sebebi ile açtığı davanın sonuçlanmaması nedeni ile elde edemediği nazara
alındığında aciz vesikasının elde edilmesine ilişkin işlemin alacaklı tarafından yerine
getirilebilecek bir işlem olmadığı açıktır. Bu bakımdan hâkim tarafından verilen kesin
süre içerisinde alacaklı tarafından yerine getirilebilecek bir işlem bulunmadığından
kanaatimize göre alacaklıya aciz vesikası ibraz edebilmesi için kesin süre verilmesi
zaten mümkün değildir. Aksi düşüncenin kabulü halinde hâkim tarafından alacaklıya
aciz vesikasını sunması için verilecek kesin sürenin nasıl belirleneceğinin de
cevaplanması gerekmektedir. Nitekim, hâkimin alacaklıya vereceği kesin sürenin
hukuken sonuç doğurabilmesi için makul bir süre olması gerektiği nazara alındığında
alacaklıya aciz vesikasını ibraz edebilmesi için makul bir süre verilmesi mümkün
olabilecek midir? Aciz vesikasına ilişkin eksikliği giderebilmesi için hâkim tarafından
alacaklıya makul bir süre verilmedikçe bu sürenin hukuken sonuç doğurması mümkün
olabilecek midir? Kanaatimize göre, bu sorulara olumsuz cevap vermek gerekmektedir.

370
Ejder Yılmaz, “Hukuk Muhakemeleri Kanununda Süreler”, Yaşar Üniversitesi Dergisi, 2013, Vol.III, Prof.Dr.
Aydın Zevkliler’e Armağan (özel sayı), s. 3167-3190.
371
Yılmaz, “Hukuk Muhakemeleri Kanununda Süreler” s. 3174.
372
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 30.11.2021. E. 2021/923, K. 2021/3330. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=7hd-2021-923.htm&kw=`taraflar%C4%B1n+yerine+getirebilec
e%C4%9Fi`&cr=yargitay#fm (8 Nisan 2022).
373
“…kesin sürenin hukukî sonuç doğurabilmesi için buna ilişkin ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde
oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının da
ilgili tarafa ihtar edilmiş olması gerekir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 22.06.2021. E. 2017/3-3179, K. 2021/806.
KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-2017-3-
3179.htm&kw=`sonu%C3%A7+do%C4%9Furabilmesi`+`kesin+s%C3%BCrenin+usûl%C3%BCne+uygun+olmas%
C4%B1`&cr=yargitay#fm (8 Nisan 2022).

82
Alacaklıya aciz vesikasına ilişkin eksikliği giderebilmesi için makul bir sürenin
verilemeyeceği, verilse dahi alacaklının bu eksikliği kendi yaptığı işlemlerle
gideremeyeceği nazara alındığında bu konuda hâkimin alacaklıya vereceği kesin sürenin
hukuken sonuç doğuramayacağı kanaatindeyiz. Buna karşılık aciz vesikasına ilişkin
dava şartındaki bu eksiklik İİK’nın 115/2. madde hükmünün ikinci cümlesinde ifade
edildiği gibi giderilebilmesi mümkün ve bu bakımdan giderilebilmesi için alacaklıya
imkân tanınması gereken bir eksikliktir. Ancak kanaatimize göre söz konusu eksiklik
kesin süre içerisinde giderilebilecek bir eksiklik değildir. Bu durum aciz vesikasının
elde edilebilmesi için izlenmesi gereken takip hukuku prosedüründen
kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla aciz vesikasının arz ettiği özellik sebebi ile bu
husustaki eksikliği giderebilmesi için alacaklıya kesin süre verilemeyeceği, kesin süre
verilse dahi bu sürenin hukuken sonuç doğurmayacağı kanaatindeyiz374. Zira söz
konusu görüşün dava şartı kurumunun mâhiyetine aykırı olabileceğini kabul etmekteyiz.
Ancak tasarrufun iptali davasının amacının alacaklıların cebri icra prosedürü içinde
doğrudan doğruya tatmin edilmesi olduğu ve kanun koyucunun buradaki menfaatler
dengesinin korunmasında, üçüncü kişiye dahi fedakârlık ve yükümlülük tahmil etmeyi
uygun gördüğü375 nazara alındığında aksi görüşün kabulü alacaklıların tasarrufun iptali
davasının sağladığı imkândan faydalanmasının önüne geçebilecektir. Bu bakımdan
alacaklı ile borçlu arasındaki menfaat dengesinin kurulabilmesi için önemli bir olanak
sağlayan tasarrufun iptali davasından beklenen hukukî himayenin alacaklıya
sağlanabilmesi için en uygun çözümün bu olduğu kanaatindeyiz.

Postacıoğlu’nun dava şartlarının davanın açıldığı tarihteki duruma göre


değerlendirileceği hususundaki kurala ve bu konudaki klasik görüşe ilişkin

374
“Somut olayda mahkeme tarafından davacı vekiline ön inceleme duruşması için çıkarılan tebligat üzerine şerh
düşülerek aciz belgesini duruşma gününe kadar sunması için kesin süre verilmiştir.Mahkeme tarafından verilen kesin
süre sonunda aciz belgesinin sunulmadığı ve icra dosyasından da alınmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiş ise de verilen kesin süre usûlüne uygun olmadığı gibi temyiz incelemesinden sonra bile sunulabilme imkanı
olan aciz belgesinin sunulması için verilen kesin sürenin hukuken sonuç doğurmayacağı da ortadadır.” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 19.12.2016. E. 2014/24505, K. 2016/11689. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2014-24505.htm&kw=`2014/24505`+E+`2016/11689`+K
&cr=yargitay#fm (26 Aralık 2021).
375
Önen, s. 155.

83
değerlendirmelerine bu noktada yer vermek isteriz376. Postacıoğlu, dava şartlarının
davanın açıldığı andaki duruma göre mahkeme tarafından değerlendirileceği yönündeki
klâsik görüşün etki ve gücünü korumakla birlikte, bu ilkenin sakıncalarına uygulamanın
duyarsız kalmadığını ve kuralın şiddetini hafifletmek hususunda uygulamada eğilimler
gösterildiğini ifade etmiştir377. Postacıoğlu, uygulamadaki bu eğilimler arasında
Yargıtay’ın aciz vesikasının sunulmasına ilişkin görüşünü de zikretmiştir378.
Postacıoğlu, Yargıtay’ın tasarrufun iptali davasında alacaklının aciz vesikası ibraz
etmesine ilişkin özel dava şartının davanın seyri sırasında tamamlanabileceğini kabul
ettiğini ve böylece klâsik görüşün sakıncalarını gidermeye çalıştığını ifade etmiştir379.
Postacıoğlu, uygulamada ortaya çıkan sakıncalar sebebiyle dava şartı hususunda klasik
görüşe getirilecek istisnaların tek bir fikirde toplanmasının mümkün olduğunu belirterek
bu konudaki ortak fikrin “eksik olan şartı tamamlayan tasarrufun geçmişe yönelik bir
etkiye sahip bulunması olgusu” olabileceğini ifade etmiştir380. Postacıoğlu’na göre; “bu
takdirde, eksik dava şartlarını tamamlanmasına daha kolay ve belki de asıl kuralı
zedelemeden gitmek mümkün”381 olabilecektir.

Postacıoğlu’nun dava şartlarının davanın açıldığı tarihteki duruma göre


değerlendirileceği hususundaki kuralın ve bu konudaki klasik görüşün sakıncalarına
ilişkin endişesi yerindedir. Zaten Yargıtay’ın da alacaklının aciz vesikası ibraz etmesine
ilişkin özel dava şartının davanın seyri sırasında tamamlanabileceğine ilişkin kabulünün
temelinde bu yatmaktadır. Kanaatimizce Yargıtay’ın bu görüşü de söz konusu
sakıncaları bertaraf etmek için öngördüğü çözüm yolu da tasarrufun iptali davasının
uygulaması bakımından isabetlidir. Postacıoğlu’nun ifade ettiği gibi bu gibi sakıncaları
ortadan kaldırmak hususunda klasik görüşe istisna olarak getirilebilecek “eksik olan
şartı tamamlayan tasarrufun geçmişe yönelik bir etkiye sahip bulunması olgusu” konuya
dava şartı kavramı bakımından da çözüm getirebilecektir.

376
Postacıoğlu, Altay, s.425-430.
377
Postacıoğlu, Altay, s.428.
378
Postacıoğlu, Altay, s.429.
379
Postacıoğlu, Altay, s.429.
380
Postacıoğlu, Altay, s.428.
381
Postacıoğlu, Altay, s.428.

84
Bununla beraber Yargıtay’ın davacı alacaklının geçici veya kesin aciz
vesikasını dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasında ve hatta hükmün
onanmasından veya bozulmasından sonra dahi ibraz etmesinin mümkün olduğu
yönündeki görüşünün382 aciz vesikasına ilişkin eksikliğin tasarrufun iptali davasının
seyri sırasında giderilebileceğine ilişkin görüş ile çelişip çelişmediğine de değinmek
isteriz. Belirtmek gerekir ki Yargıtay kararlarında, her ne kadar aciz vesikasının
süresinde sunulmadığından bahisle davanın reddine karar verilemeyecek ise de geçici
veya kesin aciz vesikası davacı alacaklı tarafından ibraz edilmediği müddetçe davanın
kabulüne karar verilmesi imkânının bulunmadığını da ifade etmiştir383. Yargıtay’ın
davacı alacaklının geçici veya kesin aciz vesikasını dava açıldıktan sonra veya temyiz
aşamasında ve hatta hükmün onanmasından veya bozulmasından sonra dahi ibraz
edebileceğine ilişkin kararlarının sebebi ilk derece mahkemelerinin tasarrufun iptali
davasında davacı alacaklının aciz vesikasını dava açtıktan sonra sunmasına imkân
tanımamasından ve alacaklının aciz vesikası elde edebilmesi bakımından sonuçlanması
icap eden davaları bekletici sorun yapmamasından kaynaklanmaktadır. İlk derece
mahkemelerinin Yargıtay’ın görüşü doğrultusunda384 tasarrufun iptali davasında
alacaklının aciz vesikası elde edebilmesi bakımından sonuçlanması icap eden davaları
bekletici sorun yapmaları halinde davacı alacaklının istinaf ve temyiz kanun yollarına
başvurulduktan sonra aciz vesikasını ibraz etmesi söz konusu olmayacak, alacaklı aciz
vesikasını davanın seyri sırasında dosyaya sunma imkânına kavuşacaktır. Görüldüğü

382
“Aciz belgesinin dava açılmadan, dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasından ve hatta hükmün Yargıtay'ca
onanmasından veya bozulmasından sonra bile sunulma olanağı vardır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 13.11.2019. E.
2017/3576, K. 2019/10546. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/03f68608-73c7-4d31-98d7-
85f3cd048a65?q=tasarrufun%20iptali%20aciz%20vesikas%C4%B1%20dava%20%C5%9Fart%C4%B1 (20 Aralık
2020) .
383
“Aciz belgesi davanın her aşamasında hatta karar düzeltme aşamasında dahi ibraz edilebilir. Davalı borçlunun
aczini gösteren kesin ya da geçici aciz vesikası dava şartı olduğundan mahkeme tarafından aciz halini gösteren
belgeler sunulmadan davanın kabulüne karar verilmesi isabetli değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 09.05.2011. E.
2010/10595, K. 2011/4459. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/fb04b41e-00b1-4002-8447-
d191eb8b1870?q=tasarrufun%20iptali%20ivazs%C4%B1z%20tasarruf (17 Ocak 2021).
384
“Bu davaların görülebilmesi için borçlunun aciz halinde olması ve borçlu hakkındaki takibin kesinleşmiş olması
dava şartlarındandır. Dava şartlarının davanın başlangıcında mevcut olması gerekmekle birlikte ancak yargılama
sırasında tamamlanması da mümkündür…Bu halde mahkeme tarafından, itirazın iptali davasının kesinleşen
sonucunun bekletici mesele yapılması, takibin kesinleşmesi halinde ise aciz belgesi yerine geçebilecek haciz
tutanağının da bu aşamadan sonra araştırılarak oluşacak sonuca göre, karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme
ile yazılı şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 25.09.2019. E. 2016/17512,
K.2019/8472. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/5f32755d-1062-4fb7-961f-11c3a2e939be?q=tasarrufun%
20iptali%20bekletici%20mesele (24 Mayıs 2020).

85
üzere; aciz vesikasına ilişkin eksikliğin davacı alacaklı tarafından tasarrufun iptali
davasının seyri sırasında giderilebileceği hususundaki görüşün davacı alacaklının geçici
veya kesin aciz vesikasını dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasında ve hatta
hükmün onanmasından veya bozulmasından sonra dahi ibraz edebileceğine ilişkin
Yargıtay kararları ile çelişmediği açıktır.

Doktrinde de bazı yazarlar tarafından davacı alacaklının aciz vesikası


sunmasına ilişkin özel dava şartı bakımından sonuçlanması gerekli davalar bulunmakta
ise hâkim tarafından tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmemesi buna karşılık
görülmekte olan davaların bekletici sorun olarak değerlendirilerek davaların neticesinin
beklenmesi gerektiği kabul edilmektedir385. Peki alacaklının borçlu hakkında aldığı aciz
vesikasını sunması dava şartı olduğuna göre söz konusu görüş doğrultusunda hâkimin
alacaklının aciz vesikasını alabilmesi için neticelenmesi gereken davaları bekletici sorun
yapması mümkün olabilecek midir? Belirtmek gerekir ki, dava şartları esasa ilişkin
olmayıp usûli olarak öncelikle değerlendirilmeleri gerektiğinden ön inceleme
aşamasında incelenmeleri gerekmektedir386. Buna karşılık dava şartlarının ve ilk
itirazların inceleneceği ön inceleme aşamasında kural olarak bekletici sorun kararı
verilememektedir387. Nitekim “davada bir bekletici sorun sebebinin ortaya çıkıp
çıkmadığı davanın esasına ilişkin belirli tespitlerin yapılmasıyla anlaşılabilecektir”388.
Bu durumda aciz vesikasının da bir dava şartı olduğu ve bu konudaki noksanlığın
alacaklı tarafından giderilemediği nazara alınarak hâkimin söz konusu davaların
sonuçlanmasını bekletici sorun yapamayacağı haklı olarak ileri sürülebilecektir389.
Ancak Postacıoğlu’nun da ifade ettiği gibi dava şartlarının davanın açıldığı tarihteki
duruma göre değerlendirilmesi halinde ortaya çıkan sorunun istisna getirilerek “eksik
olan şartı tamamlayan tasarrufun geçmişe yönelik bir etkiye sahip bulunması olgusu” ile

385
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 2018, s.796 ; Erdönmez, Alacaklılara
Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.50; Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, s.1230; Muşul, İcra ve
İflas Hukuku C:II, s.1777; Sertkaya, Kul, s.196; Akil, “Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun İptali Davası
Bağlamında Aciz Belgesi”, s.169 ; Karşı görüş için bkz. İbrahim Aşık, Medenî Usûl Hukukunda Bekletici Sorun,
1.Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2012, s.106.
386
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.927.
387
Aşık, Medenî Usûl Hukukunda Bekletici Sorun, s.49.
388
Aşık, Medenî Usûl Hukukunda Bekletici Sorun, s.43.
389
Aşık, Medenî Usûl Hukukunda Bekletici Sorun, s.108.

86
giderilebilmesi mümkün olmalıdır. Nitekim bekletici sorun hususunda ortaya çıkan bu
durum da yine davacı alacaklının aciz vesikası sunmasının özel bir dava şartı olarak
öngörülmüş olmasından kaynaklanmaktadır. Bununla beraber belirtmek gerekir ki,
borçlunun alacaklının başlattığı icra takibi kapsamında yapabileceği “borca itiraz”
esasen hakkın esasına ve içeriğine ilişkin bir itiraz olup borçlunun itirazı sebebiyle
alacaklı tarafından açılabilecek davalar da alacaklının gerçek bir alacağının bulunup
bulunmadığı meselesi ve davacı alacaklının ihtilâflı maddi hukuk ilişkisinin gerçek
süjesi olup olmadığı ile ilgili olacaktır. Söz konusu iddianın ön inceleme aşamasında
belirmesinin sebebi usûli bir konu olmasından değil aciz vesikasının dava şartı olarak
öngörülmüş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan borçlunun alacaklının gerçek
bir alacağı bulunmadığına yönelik iddiaların sadece alacaklının aciz vesikası elde
edebilmesi bakımından değil alacaklının taraf sıfatı bakımından da bekletici sorun
yapılması gerekeceği açıktır. Keza söz konusu iddiaların alacaklının elinde aciz
vesikası olsa ve tasarrufun iptali davası bakımından özel dava şartı yerine gelmiş olsa
dahi borçlu tarafından açılabilecek menfi tespit davası yolu ile de ileri sürülebilmesi
mümkündür. Bu halde hâkim tarafından menfi tespit davası bekletici sorun olarak kabul
edilebilecekken aciz vesikasının dava şartı olduğu ileri sürülerek itirazın iptali davasının
bekletici sorun yapılamayacağını ileri sürmek isabetli olmayacaktır. Söz konusu
sebepler kapsamında kanaatimizce aciz vesikasının ve tasarrufun iptali davasının
kendine özgü yapısı nazara alındığında alacaklının aciz vesikası elde edebilmek için
açtığı davaların tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun yapılması zaruret arz
etmektedir.

2.2.2.3. Tasarrufun İptali Davasında Alacaklı Tarafından


Sunulabilecek Geçici veya Kesin Aciz Vesikası

Tasarrufun iptali davası bakımından özel dava şartı olan aciz vesikasının
alacaklı tarafından sunulmasına ilişkin açıklamalarımız yukarıda yer almakla birlikte
alacaklı tarafından sunulabilecek kesin veya geçici aciz vesikasının mâhiyetine de yer
vermek isteriz. Belirtmek gerekir ki, kesin veya geçici aciz vesikasının mâhiyetini
anlayabilmek için öncelikle İİK’nın 143. ve 105. madde hükümlerindeki düzenlemeleri
incelemek gerekmektedir.

87
İİK’nın 143. madde hükmü “borç ödemeden aciz vesikası” kenar başlığını
taşımakta olup düzenlemenin birinci fıkrasına göre; “alacaklı alacağının tamamını
alamamışsa ve aciz vesikası düzenlenmesi için gerekli şartlar yerine gelmişse, icra
dairesi kalan miktar için hemen bir aciz vesikası düzenleyip alacaklıya” verecektir. Söz
konusu düzenlemenin ikinci fıkrasında ise “bu vesika ile 105 inci maddedeki vesika
borcun ikrarını mutazammın senet mâhiyetinde olup alacaklıya 277’nci maddede yazılı
hakları verir” ifadelerine yer verilerek birinci fıkrada bahsi geçen aciz vesikasının
alacaklıya İİK’nın 277. maddesi kapsamında tasarrufun iptali davası açma hakkı
vereceği belirtilmiştir.

İİK’nın 143. madde hükmünde atıf yapılan ve yine “borç ödemeden aciz
vesikası” kenar başlığını taşımakta olan İİK’nın 105. maddesinin birinci fıkrasında
“haczi kabil mal bulunmazsa haciz tutanağı 143’üncü maddedeki aciz vesikası
hükmündedir” ifadesine yer verilerek bu halde tutulan haciz tutanağının borç ödemeden
aciz vesikası hükmünde olacağı ifade edilmiştir. İİK’nın 143. madde hükmündeki
düzenleme İİK’nın 105. madde hükmünün birinci fıkrasındaki düzenleme ile birlikte ele
alındığında görülmektedir ki madde hükümlerinde bahsi geçen “borç ödemeden kesin
aciz vesikası” veya “borç ödemeden kesin aciz vesikası hükmündeki haciz tutanağı”
alacaklıya İİK’nın 277. maddesi kapsamında tasarrufun iptali davasını açma hakkı
vermektedir.

İİK’nın 105. madde hükmünün ikinci fıkrasında ise “geçici aciz vesikası”na
ilişkin düzenlemeye yer verilmiş olup “icraca takdir edilen kıymete göre haczi kabil
malların kifayetsizliği”ni gösteren haciz tutanağının geçici aciz vesikası yerine geçeceği
ve alacaklıya İİK’nın 277. madde hükmündeki hakları vereceği açıkça ifade edilmiştir.

Söz konusu düzenlemelerden anlaşılabileceği üzere; alacaklı İİK’nın 143.


madde hükmünde belirtilen “borç ödemeden kesin aciz vesikasını”, İİK’nın 105. madde
hükmünde belirtilen “borç ödemeden kesin aciz vesikası hükmündeki haciz tutanağı”nı
veya “geçici aciz vesikası yerine geçecek haciz tutanağı”nı tasarrufun iptali dosyasına
sunarak kesin veya geçici aciz vesikasına ilişkin özel dava şartını yerine getirmiş

88
olacaktır390. Bu doğrultuda belirtmek gerekir ki her haciz tutanağı değil ancak İİK’nın
105. madde hükmünde belirtilen şartları havi haciz tutanakları tasarrufun iptali
davasının dinlenebilmesi için gerekli olan aciz vesikası şartını yerine getirmiş
olacaktır391. Buna karşılık alacaklının elindeki rehin açığı belgesine dayanarak
tasarrufun iptali davası açma imkânı bulunmadığını belirtmek gerekmektedir392.

Belirtmek gerekir ki, İİK’nın 143. madde hükmünde bahsi geçen borç
ödemeden kesin aciz vesikasının düzenlenebilmesi için çeşitli şartların varlığına ihtiyaç
bulunmaktadır. Bu şartlar; 1) borçluya ait mahcuz mallar bakımından satış ve satış
bedelinin paylaştırılması safhasının sona ermiş olması 2) borçlunun satışı yapılan mal
dışında haczi kabil malının bulunmaması 3) alacaklının alacağını masraf ve faizler de
dahil olmak üzere tamamen alamamış olmasıdır393. Söz konusu şartların yerine gelmesi
halinde icra dairesi alacaklının alacağının (masraf ve faizler de dahil olmak üzere)
açıkta kalan miktarı için aciz vesikasını düzenleyerek alacaklıya verecektir394. İşte bu
belge İİK’nın 143. madde hükmünde bahsi geçen “borç ödemeden aciz vesikası”dır.
Söz konusu belgenin “kesin borç ödemeden aciz vesikası” olarak adlandırılması da
mümkündür395. İİK’nın 68. madde hükmü kapsamında borç ikrarını havi senet
mâhiyetinde olan borç ödemeden aciz vesikası alacaklıya tasarrufun iptali davası açma
hakkı vermektedir396. Ancak belirtmek gerekir ki borç ödemeden aciz vesikasının bu
borç ikrarı mâhiyeti sadece takip hukuku bakımındandır397. Nitekim borç ödemeden
aciz vesikası alacaklının alacaklı olduğunu yalnız takip hukuku bakımından ortaya
koyan bir belge niteliğinde olup borçlunun tasarrufun iptali davası görülür iken aksini

390
“…davanın dinlenebilmesi için borçlu hakkında alınmış geçici (İİK md. 105) veya kesin (İİK md. 143) aciz
vesikası bulunmalıdır. Bu şart dava koşulu olup mahkeme tarafından re’sen gözetilmesi gerekir.” Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu, 01.12.1999. E. 1999/15-986, K. 1999/997. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/45e27a95-
a061-4a64-b14a-4a61b78dd79a?q=tasarrufun%20iptali%20rehin%20a%C3%A7%C4%B1%C4%9F%C4%B1%2
0belgesi (23 Ekim 2020).
391
Muşul, “Tasarrufun İptali Davasında Dava Şartı Olarak Aciz Vesikası, Sorunlar Yargıtay Kararları Ve
Düşüncelerimiz”, s.2830.
392
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1418; Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.987; Ertekin,
Karataş, s.627.
393
Öztek, İcra ve İflas Hukukunda Borç Ödemeden Aciz Vesikası (İİK M. 143; m. 251), s.48-51.
394
Öztek, İcra ve İflas Hukukunda Borç Ödemeden Aciz Vesikası (İİK M. 143; m. 251), s.51-53.
395
Öztek, İcra ve İflas Hukukunda Borç Ödemeden Aciz Vesikası (İİK M. 143; m. 251), s.22.
396
Arslan ve diğerleri, s.361.
397
Ertekin, Karataş, s.624.

89
iddia ederek ispat etme imkânı da bulunmaktadır398. Borçlunun bu iddiası kapsamında
mahkeme tarafından yapılacak “inceleme, sonuç itibarıyla davanın temelindeki alacağın
mevcut olup olmadığının tartışılması anlamına gelecektir”399. Dolayısıyla yapılacak
inceleme neticesinde borç ödemeden aciz vesikasında yer verilen alacağın mevcut
olmadığı tespit edilir ise kesin aciz vesikasının borç ikrarı mâhiyetinden de
bahsedilemeyecektir.

İİK’nın 105/1. madde hükmünde ise; borçlunun haczi kabil bir malı
bulunmaması halinde tutulan haciz tutanağının kesin borç ödemeden aciz vesikası
mâhiyetinde olduğu belirtilmiştir. Görüldüğü üzere; İİK’nın 105/1. madde hükmünde
bahsi geçen haciz tutanağı doğrudan kesin borç ödemeden aciz vesikası mâhiyetinde
olup bu hususta ayrıca bir belge düzenlenerek alacaklıya verilmesine gerek
bulunmamaktadır400. Belirtmek gerekir ki, haciz tutanağının kesin borç ödemeden aciz
vesikası niteliğini taşıyabilmesi için; 1) mal yokluğu nedeniyle uygulanamayan haczin,
kesin haciz olması 2) borçlunun haczi kabil hiçbir malının bulunamaması gereklidir401.
Aksi halde haciz tutanağı kesin borç ödemeden aciz vesikası niteliğinde
olamayacağından alacaklıya İİK’nın 277. madde hükmü kapsamında tasarrufun iptali
davası açma hakkı da vermeyecektir.

Yargıtay borçlunun haczi kabil bir malı bulunmadığına ilişkin olarak tutulan
haciz tutanağının kesin borç ödemeden aciz vesikası olarak nitelendirilebilmesi için
borçlunun haczi kabil bir malı bulunmadığı hususunun şüpheye mahal vermeyecek
şekilde ortaya konulması gerektiği, gerçeği yansıtmayan şekli haciz tutanağının kesin
borç ödemeden aciz vesikası olarak kabulüne olanak bulunmadığı görüşündedir402.

398
Deliduman, “İcra ve İflâs Hukukumuzda Borç Ödemeden Aciz Belgesi”, s.57.
399
Pekcanıtez ve Diğerleri, Medeni Usul Hukuku I. Cilt, s.560.
400
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.256.
401
Öztek, İcra ve İflas Hukukunda Borç Ödemeden Aciz Vesikası (İİK M. 143; m. 251), s.34-35.
402
“…bu eski adreste yapılan haciz işlemi sırasında borçlu ve borçluya ait malın bulunamaması gayet doğal olup;
buna ilişkin tutulan haciz tutanağı da şeklidir. Gerçek durumu yansıtmayan şekli haciz tutanağının kesin aciz vesikası
niteliğinde olduğu söylenemez. Ayrıca, anılan takipte yukarıda belirtildiği üzere, asıl borçlunun mal varlığına ilişkin
yapılan araştırma da yetersizdir. Buna göre, şekli haciz tutanağında borçlunun haczi kabil malının bulunamadığına
ilişkin tespit, asıl borçluya yönelik tüm yasal yolların tüketildiği anlamına gelmemektedir. Şu durum karşısında,
mahkeme tarafından asıl borçlu hakkında girişilen icra takibinde yapılan hacizde haczi kabil bir malın
bulunamadığına ilişkin tutanağın kesin aciz vesikası olarak kabulü…usûl ve yasaya aykırıdır.” Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu, 22.06.2011 E. 2011/13-333, K. 2011/438. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/e4a010d5-f5c1-

90
Erdönmez, alacaklının kesin borç ödemeden aciz vesikası mâhiyetindeki haciz
tutanağına dayanarak tasarrufun iptali davası açabilmek için borçlunun borcunu ödemek
için hiçbir malvarlığı bulunmadığını şüpheye yer olmayacak şekilde ortaya koyması
gerektiğini bu bakımdan Yargıtay’ın görüşünün isabetli olduğunu ifade etmiştir403.
Kanaatimize göre; borçlunun hiçbir malvarlığı bulunmadığı hususunu şüpheye yer
vermeyecek şekilde ortaya koyamadığı sürece tutulan haciz tutanaklarının kesin borç
ödemeden aciz vesikası olarak kabul edilmesi mümkün olmamalıdır. Bu kapsamda
haciz tutanağında borçlunun hiçbir malvarlığı bulunmadığına ilişkin kayıt açıkça
bulunmasına rağmen haciz tutanağının tutulduğu icra dosyası kapsamından borçlunun
malvarlığı hakkında yeterince araştırma yapılmadığı yahut borçlunun haczi kabil
malvarlığı bulunduğu anlaşılmakta ise söz konusu haciz tutanağının kesin borç
ödemeden aciz vesikası olarak kabulü mümkün olmamalıdır. Vurgulamak gerekir ki
burada tasarrufun iptali davasına bakan mahkeme tarafından incelenen husus haciz
tutanağının hukuken geçerli olup olmadığı değil borçlu hakkında tutulan haciz
tutanağının İİK’nın 105. madde hükmü kapsamında kesin borç ödemeden aciz vesikası
niteliğinde bulunup bulunmadığıdır404.

Ayrıca belirtmek gerekir ki tutanağın kesinleşmiş bir takibe istinaden


uygulanan haciz sırasında değil de ihtiyatî haciz sırasında tutulmuş olması halinde ise
haciz tutanağının içeriği tek başına haciz tutanağının kesin borç ödemeden aciz vesikası
niteliğinde olmasını sağlamayacaktır405. Bu bakımdan ihtiyatî haciz sırasında tutulan
haciz tutanağı ile borçlunun hiçbir malvarlığının bulunmadığı tespit edilmiş olsa dahi
ihtiyatî haczi tamamlayan merasim yerine getirilmemiş ve icra takibi kesinleşmemiş ise
ihtiyatî haciz sırasında tutulan tutanak kesin borç ödemeden aciz vesikası niteliğinde
değerlendirilemeyecektir406. Zira ihtiyatî haczin kesinleşebilmesi için ihtiyatî haczi
tamamlayan merasimin yerine getirilmesi tek başına yeterli olmayıp borçlunun takibe

4b0a-8ef8-ee18cc7a0848?q=13%20304%20438%202011 (3 Şubat 2022).


403
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.72.
404
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C: II, s.1521.
405
Kuru, alacaklının ihtiyatî haciz tutanağının tutulmasından sonra süresi içerisinde icra takibi yapmış veya alacak
davası açmış olması halinde ihtiyatî haciz tutanağı ile tasarrufun iptali davası açabileceği görüşündedir. Kuru’ya göre
bu halde ihtiyatî haciz devam edeceğinden takibin kesinleşmesine gerek bulunmamaktadır. Bkz. Kuru, İcra ve İflas
Hukuku El Kitabı, s. 1416, 1418 dn. 15; Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s. 3490.
406
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1419.

91
itiraz etmemesi veya borçlunun itiraz etmesine karşılık alacaklı tarafından itirazın iptali
yahut itirazın kaldırılması davalarının açılması ve bu davaların kabulü gerekmektedir407.

İİK’nın 105/2. madde hükmünde sözü geçen borçlunun “icraca takdir edilen
kıymete göre haczi kabil malların kifayetsizliği”ni gösteren haciz tutanağı ise geçici
aciz vesikası niteliğinde olup kesin aciz vesikasından farklı olarak İİK’nın 68. madde
hükmü kapsamında borç ikrarını havi bir senet değildir408. Haciz tutanağının geçici aciz
vesikası niteliğini taşıyabilmesi için gerekli şartlar; 1) haciz tutanağının kesin haciz
sırasında tutulmuş olması 2) icra müdürünün yaptığı kıymet takdirine göre haczedilen
malların alacağı karşılayamayacağının anlaşılmış olması 3) icra müdürünün yaptığı
kıymet takdirinin kesinleşmesidir409. Bu halde de icra dairesi tarafından geçici bir aciz
vesikası düzenlenerek alacaklıya verilmesine ihtiyaç bulunmadığı gibi410 icra
dairelerinin bu hususta bir yetkisi de yoktur411. Dolayısıyla ayrıca bir vesika
düzenlenmesine ihtiyaç olmaksızın İİK’nın 105/2. madde hükmünde belirtilen
nitelikleri haiz haciz tutanağı geçici aciz vesikası niteliğinde olup alacaklıya İİK’nın
277. madde hükmü kapsamında tasarrufun iptali davası açma hakkı vermektedir. Buna
karşılık tutanağın kesinleşmiş bir takibe istinaden uygulanan haciz sırasında değil de
ihtiyatî haciz sırasında tutulmuş olması halinde haciz tutanağının içeriği tek başına haciz
tutanağının geçici borç ödemeden aciz vesikası niteliğinde olmasını sağlamayacaktır412.
Belirtmek gerekir ki geçici aciz vesikasının tek hükmü alacaklıya tasarrufun iptali
davası açma hakkı vermesidir413. Bununla beraber Yargıtay bazı hususların haciz

407
Yıldırım, “Tasarrufun İptali Davasının İşlevi Bakımından Aciz Vesikası İle İlişkisi Hakkında Düşünceler, s.975
408
“Buna ilişkin haciz tutanağı geçici acizbelgesi hükmündedir. Alacaklıya İİK’nın 277. maddesinde yazılı hakları
verir. Yani iptal davası açma hakkı verir. Geçici aciz belgesi kesin aciz belgesinden farklı olarak İİK’nın 68. maddesi
anlamında borç ikrarını havi bir senet niteliğinde değildir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 14.01.2020 E. 2019/17-
16, K.2020/7. E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/f9a62186-5831-40a0-a1a2-08f8ca71ef17?q=tasarrufun
%20iptali% 20aciz%20vesikas%C4%B1%20dava%20%C5%9Fart%C4%B1 (20 Aralık 2020).
409
Öztek, İcra ve İflas Hukukunda Borç Ödemeden Aciz Vesikası (İİK M. 143; m. 251), s. 24-28.
410
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.256.
411
“Dosyaya ibraz edilen 21.10.2005 tarihli geçici aciz belgesi ise İcra Müdürlüğü tarafından düzenlenmiş olup İcra
Müdürlüklerinin geçici aciz belgesi düzenleme yetkisi bulunmamakla...” Yargıtay 17 Hukuk dairesi, 10.05.2010 E.
2010/20, K.2010/4399. E-UYAR.http://app.e-uyar.com/karar/index/caa1c8d9-2c57-46d2-bc8a-aada49a03639?
q=tasarrufun%20iptali%20rehin%20a%C3%A7%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20belgesi (23 Ekim 2020).
412
Öztek, İcra ve İflas Hukukunda Borç Ödemeden Aciz Vesikası (İİK M. 143; m. 251), s. 26 ; Kuru, İcra Ve İflas
Hukuku El Kitabı, s.1419.
413
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.256 ; Öztek, İcra ve İflas Hukukunda Borç Ödemeden Aciz
Vesikası (İİK M. 143; m. 251), s. 30; Arslan ve diğerleri, s. 361.

92
tutanağı ile tespiti halinde alacaklının elinde geçici aciz vesikası bulunduğunun kabul
edilmesi gerektiği görüşündedir. Yargıtay’a göre; borçlu kayıpsa ve adresi de
bulunamıyorsa, borçluya tebligat yapılamıyorsa, borçlunun hakkında birçok takip
bulunuyorsa, borçlunun bilinen adreslerinde haczi kabil mal bulunamıyorsa borçlunun
aciz hali gerçekleşmiş sayılacağından, bu durumu tespit eden haciz tutanaklarının geçici
aciz vesikası olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmaktadır414. Akil, her ne kadar
ortada teknik anlamda bir aciz belgesi yokken takip dosyasının içeriğinden hareketle
boçlunun aciz içerisinde bulunduğu kural olarak kabul edilemeyecek ise de borçlunun,
alacaklısının haciz işlemini sürekli olarak adres değiştirmek suretiyle engellemesinin
TMK’nın 2. madde hükmündeki hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı olduğunu
belirterek borçlu hakkında aciz belgesi düzenlenmeksizin de tasarrufun iptali davası
açılabileceğinin kabul edilebileceğini ifade etmiştir415. Ancak kanaatimize göre
Yargıtay’ın söz konusu görüşünün kabulüne olanak bulunmamaktadır. Nitekim davacı
alacaklının elinde borçlu hakkında alınmış aciz vesikası bulunması gerektiği İİK’nın
277. madde hükmü kapsamında açıkça ifade edilmiş olup tasarrufun iptali davasına
sunulabilecek geçici aciz vesikasının mâhiyeti de İİK’nın 105. madde hükümünde
açıkça düzenlenmiştir. Dolayısıyla açık kanuni düzenlemelere rağmen bir kısım hayat
olaylarından yola çıkarak elinde aciz vesikası bulunmayan alacaklıya tasarrufun iptali
davası açmak hususunda imkân tanınmasının mümkün olmadığı kanaatindeyiz.

Yargıtay alacaklının elinde borçlu hakkında alınmış aciz vesikası bulunmasının


tasarrufun iptali davası bakımından özel dava şartı olarak öngörüldüğünü ve bu şartın
hâkim tarafından re’sen nazara alınması gerektiğini belirterek alacaklı tarafından
dosyaya sunulan haciz tutanağının geçici aciz vesikası niteliğinde olup olmadığının da
tasarrufun iptali davasına bakan mahkeme tarafından re’sen incelenmesi gerektiğini

414
“Dairemizin yerleşmiş içtihatlarına ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 02.03.2005 gün, 2005/15-100-119 Sayılı
kararına göre, borçlu hakkında aciz vesikası alınmamakla birlikte, borçlu kayıp ve adresi saptanamıyorsa, saptanan ve
bilinen adreslerinde de icraca, borçlunun haczi kabil malının bulunmadığı tespit edilmiş ise, bu durumu tespit eden
haciz tutanağı geçici aciz vesikası niteliğindedir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 13.10.2020. E. 2018/4344, K.
2020/5506. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2018-
4344.htm&kw=E.+`2018/4344,`+K.+`2020/5506`&cr=yargitay#fm(20 Aralık 2020).
415
Akil, “Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun İptali Davası Bağlamında Aciz Belgesi”, s.185,186.

93
ifade etmektedir416. Erdönmez, Yargıtay’ın bu görüşünün aciz vesikasının amacına ve
niteliğine uygun olduğunu, zaten borçlunun malvarlığının alacaklının alacağını
karşılamaya yeterli olmadığını göstermesi sebebi ile haciz tutanağının geçici aciz
vesikası niteliğinde olduğunu, söz konusu görüşün alacaklının ancak takibin semeresiz
kaldığını ispat etmesi halinde üçüncü kişinin malvarlığının haczine imkân veren iptal
davasının koşullarına da uygun bulunduğunu ifade etmiştir417.

Kanaatimize göre Yargıtay’ın görüşünün de Erdönmez tarafından bu hususta


yapılan değerlendirmelerin de kabulü gerekmektedir. Nitekim tek fonksiyonu alacaklıya
tasarrufun iptali davasını açmak hususunda yetki vermek olan geçici aciz vesikası
niteliğindeki haciz tutanağının öngörülmesinin nedeni borçlunun malvarlığı değerlerinin
alacaklının alacağını karşılamaya kâfi bulunmadığının tevsik edilmesi ihtiyacından
kaynaklanmaktadır. Bu yönü ile geçici aciz vesikasının alacaklının alacağını borçlunun
malvarlığından kısmen de olsa tahsil edemediğini tevsik eden bir belge olarak ispat
fonksiyonu da bulunmaktadır. Haciz tutanağında borçlunun malvarlığı değerlerinin
alacaklının alacağını karşılamakta kifayetsiz kaldığına ilişkin açık bir kayda yer
verilmiş olsa dahi bu kaydın gerçeğe aykırı olması ise haciz tutanağının kendisinden
beklenen ispat fonksiyonunu yerine getirememesine yol açacaktır. Kaldı ki, alacaklının
tasarrufun iptali davası açarak geçerli bir hukukî işlemle üçüncü kişinin malvarlığına
geçmiş bulunan mal ve haklar üzerinde haciz ve satış isteme yetkisi talep edebilmesi
için alacağına kısmen de olsa kavuşamamış olduğunu diğer bir ifade ile borçlunun
malvarlığının alacaklarını karşılamakta kifayetsiz kaldığını ispat etmesi zorunlu olup bu
durumu gerçeğe uygun bir şekilde tevsik etmeyen haciz tutanağının geçici aciz vesikası
olarak kabulü de mümkün olmamalıdır.

Kanaaatimize göre; haciz tutanağının geçici aciz vesikası niteliğinde bulunup

416
“Bu durumda, aciz halinin dava şartı olduğu ve resen nazara alınması gerektiği gözden uzak tutulmadan davacı
tarafa hacizli mevcut malların takip konusu borcu karşılayıp karşılamayacağının belirlenmesi amacıyla uygun bir
mehil verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi yerine …davanın reddi isabetli değildir.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 05.11.2012. E. 2012/12576, K. 2012/12009. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/765ef48d-c5c6-
40a4-82c8-81a0215278b8?q=tasarrufun%20iptali%20aciz%20vesikas%C4%B1%20dava%20%C5%9Fart%C4%B1
(20 Aralık 2020).
417
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.67-70; Aynı yönde görüş için ayrıca
bkz. Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.987.

94
bulunmadığının tasarrufun iptali davasını görmekte olan mahkeme tarafından
değerlendirilmesi mümkün olmalıdır. Nitekim, tutulan haciz tutanağının geçici aciz
vesikası niteliğinde olmadığına ilişkin bir iddia bulunmakta ise yahut bu durum
mahkeme tarafından re’sen tespit edilmiş ise aciz vesikasının özel dava şartı olarak
öngörüldüğü de nazara alınarak haciz tutanağının geçici aciz vesikası niteliğini taşıyıp
taşımadığının mahkeme tarafından tespiti yerinde olacaktır. Bu kapsamda alacaklının
elindeki haciz tutanağının geçici aciz vesikası niteliğinde bulunup bulunmadığının
anlaşılabilmesi için tasarrufun iptali davasına bakan mahkeme tarafından borçlunun aciz
halinde olup olmadığının ve davacı alacaklının borçlunun malvarlığı değerlerinden
alacağını elde etme imkânının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi
gerekmektedir418. Hatta dosya kapsamından borçlunun başkaca mallarının bulunduğu
anlaşılmakta ise tasarrufun iptali davasına bakan mahkeme tarafından bu hususta da
gerekli araştırmalar yapılarak borçlunun malvarlığı değerlerinin alacaklının alacağını
karşılamaya yetip yetmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir419. Bu kapsamda
davacı alacaklının alacak miktarı hesaplanmak ve davalı borçlunun diğer alacaklılarının
alacakları da nazara alınmak suretiyle borçlunun malvarlığı değerlerinin de kıymet
takdirleri yaptırılarak alacaklı tarafından tasarrufun iptali davasına sunulan haciz
tutanağının geçici aciz vesikası niteliğinde olup olmadığının mahkeme tarafından
değerlendirilmesi yerinde olacaktır420. Söz konusu hususlar mahkeme tarafından nazara

418
“Bu durumda, taşınmazların kıymet takdirlerinin yapıldığı tarih itibari ile gerek davacı alacaklının gerekse
davacının takibinden önce taşınmazlar üzerindeki mevcut hacizlere ilişkin takip dosyalarındaki borç miktarı
belirlenmeli ve davacının alacağını karşılama imkanı olup olmadığı, diğer bir ifade ile borçlunun aciz halinin mevcut
olup olmadığı tespit edilerek sonucuna göre … inceleme yapılarak karar verilmesi yerine eksik inceleme ile …
hüküm tesisi usûl ve yasaya aykırıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 28.01.2020. E. 2018/4277, K. 2020/127 . E-
UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/d6838bdf-5065-453c-8987-8e22864e9971?q=tasarrufun%20iptali%20aci
z%20vesikas%C4%B1 (20 Aralık 2020).
419
“Mahkeme tarafından; somut uyuşmazlıkta 14/10/2011 tarihli haciz tutanağı geçici aciz belgesi olarak kabul
edilmiş ise de; icra dosyası kapsamından davalı borçlu ... adına kayıtlı dava konusu edilen hisse dışında ... ilinde
gayrimenkul hisselerinin de olduğu gerek beyan gerek dosya içerisindeki tapu kayıtlarından anlaşılmasına göre anılan
taşınmazlara ait tapu kayıtları istenerek, üzerinde bulunan farklı hacizlerde değerlendirilerek kıymet takdiri yapılıp
borçlunun hissesine düşen kısmın parasal değerinin ve bu değerlerin davacının alacağını karşılayıp karşılamayacağı
ve bu kapsamda borçlunun aciz halinin gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun tartışılarak sonucuna göre karar
verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
19.02.2018. E. 2015/11041, K. 2018/1095. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/5af6ca59-9da2-423c-8b17-
e8163fee094d (25 Ekim 2020).
420
“Uyuşmazlık borçlunun aciz halinin var olup olmadığı noktasında toplanmaktadır…Yapılacak iş, borçlu adına
kayıtlı tüm araç ve taşınmaz mallarını üzerindeki haciz, ipotek ve diğer sınırlamaları gösterir şekilde celp edilerek,
gerekirse değerleri konusunda kıymet takdiri yapılarak, araç ve taşınmazın değerlerine göre üzerlerindeki haciz ve

95
alınarak değerlendirildikten sonra tasarrufun iptali dosyasına sunulmuş haciz
tutanağının geçici aciz vesikası niteliğinde olmadığının anlaşılması halinde ise davanın
dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerekmektedir421. Yeniden vurgulamak
isteriz ki burada tasarrufun iptali davasına bakan mahkeme tarafından incelenen husus
haciz tutanağının hukuken geçerli olup olmadığı değil borçlu hakkında tutulan haciz
tutanağının İİK’nın 105. madde hükmü kapsamında geçici aciz vesikası niteliğinde
bulunup bulunmadığıdır422. Buna karşılık alacaklı tarafından tasarrufun iptali davası
sırasında sunulan kesin veya geçici aciz vesikası icra mahkemesine yapılan bir şikâyet
kapsamında iptal edilmediği sürece hukuken geçerliliğini koruyacak olup bu hususun
tasarrufun iptali davasına bakan mahkeme tarafından incelenmesi mümkün değildir423.
Ancak, takip işlemlerinin sona ermesinden sonra dahi hükümsüz bir takip sonucu
verilmiş aciz vesikasının şikâyet yolu ile iptal edilebilmesi mümkündür424. Belirtmek
gerekir ki, aciz vesikasının şikâyet yolu ile iptali talep edilmiş ise bu talebe ilişkin
davanın tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun olarak ele alınması
gereklidir425. Yargıtay, aciz vesikasının iptaline ilişkin davanın tasarrufun iptali davası
bakımından ön sorun olarak ele alınması gerektiği görüşündedir426. Muşul, Yargıtay’ın
aciz vesikasının iptaline ilişkin davanın tasarrufun iptali davası bakımından ön sorun

ipotekleri karşılamaya giderek davacının alacaklarını karşılamaya elverişli olup olmadığı tespit edilerek
borçlunun aciz halinin belirlenmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi usûl ve yasaya aykırı olmuştur.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 20.05.2019. E. 2016/9173, K. 2019/6371. E-UYAR https://app.e-
uyar.com/karar/index/b2f55dc9-94a2-4d0d-9278-7be659641352?q=tasarrufun%20iptali%20aciz%20vesikas%C4%
B1%20dava%20%C5%9Fart%C4%B1 (20 Aralık 2020).
421
“Bu durumda mahkeme tarafından davacının dayanağı olan icra takip dosyasında haciz konulan davalı borçluya
ait taşınmazların borcunu karşılayıp karşılamayacağı hususunda bilirkişi incelemesi yapılması, borcu karşılayacağının
anlaşılması halinde davanın ön şart yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi … gerekirken...” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 19.02.2015. E. 2013/7676, K. 2015/2983. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/970b0dc4-2b6a-
4134-8453-9e0e1846ca77?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20%C4%B0HT%C4%B0YAT%C4
%B0%20HAC%C4%B0Z(14 Kasım 2020).
422
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1521.
423
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.384-385; Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1520; Sertkaya, Kul, s.207.
424
Hakan Pekcanıtez, Cemil Simil, İcra-İflâs Hukukunda Şikâyet, 2. Baskı, İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2017, s.
151.
425
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s. 362 ; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1418; Aşık, Medenî Usûl
Hukukunda Bekletici Sorun, s. 106-107.
426
“Aciz belgesine dayanılarak açılan iptâl davası sırasında, "aciz belgesinin iptâli için dava açıldığı" ileri sürülürse
ve belgelenirse, açılan bu davanın tasarrufun iptâli davasının sonucuna etkisi olacağından ön mesele yapılması
gerekir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 02.03.2005. E. 2005/15-100, K. 2005/119. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/1320fa51-42d6-4a22-9834-3f1b5ac6e631?q=tasarrufun%20iptali%20aciz%20vesikas%C4%
B1%20mesele (23 Ekim 2020) .

96
olarak ele alınacağına ilişkin görüşünün isabetli olmadığını, söz konusu davanın
bekletici sorun olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir427. Muşul’un görüşüne
biz de katılmaktayız. Nitekim, “davanın çözümlenmesi için öncelikle karara bağlanması
gereken ön sorun hakkında başka bir mahkeme veya merciin karar vermesi gerekiyorsa
bu ön sorun bekletici sorun olarak nitelendirilmektedir”428. Dar anlamda ön sorun
hakkında ise bizzat yargılamayı yapan mahkeme tarafından karar verilmesi gerekli olup
ön sorun bir dava değildir429. Bu kapsamda aciz vesikasının iptaline ilişkin dava
tasarrufun iptali davasına bakan mahkemeden başka bir mahkeme tarafından karara
bağlanacağından bu halde söz konusu davanın bekletici sorun olarak değerlendirilmesi
gerekmektedir.

Alacaklı tarafından dosyaya sunulan aciz vesikası şikâyet üzerine icra


mahkemesi tarafından iptal edildiği takdirde ise alacaklının elinde borçlu hakkında
alınmış aciz vesikası ortadan kalkmış olacağından tasarrufun iptali davasının dava şartı
yokluğundan reddine karar verilmesi gerekecektir430.

Son olarak belirtmek gerekir ki, alacaklının takip borçlusu hakkında açtığı
birden fazla takip dosyası bulunması halinde, tasarrufun iptali davasını açmakla tahsilini
amaçladığı takip dosyası tahtında kesin veya geçici aciz vesikası alarak tasarrufun iptali
dosyasına sunması gerekli olup mahkeme tarafından bu kapsamda değerlendirme
yapılması gerekmektedir431. Yine vurgulamak gerekir ki, alacaklının elinde geçici veya
kesin aciz vesikası bulunup bulunmadığı hususu mahkeme tarafından değerlendirilirken
hangi davalı borçlunun tasarrufunun iptali istenmekte ise o davalı borçlu bakımından

427
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s. 362.
428
Aşık, Medenî Usûl Hukukunda Bekletici Sorun, s. 43 ; Hakan Pekcanıtez, “Bekletici Sorun (Meselei Müstehire)”,
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1980, Vol. 1, No. 1, 1980, s. 252.
429
Aşık, Medenî Usûl Hukukunda Bekletici Sorun, s. 43.
430
Pekcanıtez ve diğerler, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.559; Akil, “Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun
İptali Davası Bağlamında Aciz Belgesi”, s.176-177.
431
“…somut olayda 2008/199 esas sayılı takip dosyası yönünden verilmiş bir aciz belgesi de bu nedenle yoktur.
Davacı vekili "aynı borçlu hakkında davacıya olan borcu nedeniyle başka bir takip (Korkuteli İcra Müdürlüğünün
2008/871 Esas) dosyası nedeniyle borçlu hakkında düzenlenmiş 17.4.2008 tarihli haciz tutanağının İİK 105. madde
kapsamında olduğunu" belirtmiş ise de, bu tutanağın 2008/199 Esas sayılı takip dosyası yönünden geçerliliğini
tartışmak, takibin kesinleşmesinden sonra yani itirazın iptaline karar verilmesi halinde değerlendirilmesi
gereken bir husustur.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 20.05.2009. E. 2009/2978, K. 2009/3396. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/f2105136-4485-4c08-9b29-e89a15cbba5d?q=tasarrufun%20iptali%20kesinle%
C5%9Fmi%C5%9F%20bir%20takibin%20varl%C4%B1%C4%9F%C4%B1 (19 Aralık 2020).

97
geçici veya kesin aciz vesikası sunulup sunulmadığının değerlendirilmesi
gerekmektedir432. Diğer bir ifadeyle tasarrufun iptali dosyasına sunulan geçici veya
kesin aciz vesikasının iptali talep edilen tasarrufta bulunan borçlu hakkında
düzenlenmiş olması gerekmektedir433.

2.2.3. Tasarrufun İptali Davası Bakımından Yargıtay’ın Kabul Ettiği Özel


Dava Şartları

2.2.3.1.Kesinleşmiş Bir İcra Takibinin Varlığı

2.2.3.1.1. Kesinleşmiş Bir İcra Takibinin Varlığının Tasarrufun İptali


Davası Bakımından Özel Bir Dava Şartı Olarak Değerlendirilip
Değerlendirilemeyeceği Sorunu

Yargıtay’a göre tasarrufun iptali davası bakımından aranması gerekli özel dava
şartlarından birisi kesinleşmiş bir icra takibinin varlığıdır434. Yargıtay, kesinleşmiş bir
icra takibi bulunmaksızın alacaklının borçlu hakkında aciz vesikası elde edemeyeceğini
bu yönü ile kesinleşmiş bir icra takibinin varlığının tasarrufun iptali davası bakımından
özel dava şartı olarak kabul edilmesi gerektiği görüşündedir435.

432
“Her ne kadar mahkeme tarafından takip dosyasındaki tüm borçluları kapsar nitelikte aciz vesikası alınması
gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmişse de tasarrufun iptali davalarında, dava koşulları hangi
borçlunun tasarrufunun iptali istenmiş ise dava koşulu o borçlu yönünden değerlendirilmesi gerekmektedir.” Yargıtay
17. Hukuk Dairesi, 23.10.2019. E. 2016/13286, K. 2019/9824. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2018-4991.htm&kw=E.+`2018/4991,`+K.+`2020/128`&cr
=yargitay#fm(24 Mayıs 2020).
433
Muşul, “Tasarrufun İptali Davasında Dava Şartı Olarak Aciz Vesikası, Sorunlar Yargıtay Kararları Ve
Düşüncelerimiz”, s.2823.
434
“Dava İİK'nun 277 vd. maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasına ilişkindir... ve İflas Kanununun
277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında diğer dava koşullarının yanında gerçek bir
alacağın ve kesinleşmiş bir takibin varlığı gereklidir. Bu dava koşulları davanın sonuna kadar devam etmelidir.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 15.05.2018. E. 2016/17343, K. 2018/5031. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2016-17343.htm&kw=E.+`2016/17343,`+K.+`2018/5031
`&cr=yargitay#fm(19 Aralık 2020).
435
“Ayrıca tasarrufun iptali davasının açılması şartlarından birisi de takip tarihinde kesinleşmiş bir alacağın
bulunmasıdır. İcra takibi ancak ödeme emrinin borçluya tebliğinden itibaren 7 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşir.
Borçlular, icra takibine itiraz etmişse takip kesinleşmez. Şayet borçlunun itirazı üzerine, alacaklı itirazın kaldırılması
veya itirazın iptali davası açmışsa ortada kesinleşmiş bir icra takibi bulunmayacağından, borçlu hakkında
haciz uygulaması da istenemez (İİK madde 78 vd.) ve dolayısıyla geçici aciz vesikası yerine geçecek,
alacaklıya tasarrufun iptali davası açma hakkı veren tutanak düzenlenemez (İİK madde 105) veya
kesin aciz vesikası verilemez (İİK madde 143). ” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 11.03.2013. E. 2012/5385, K.

98
Doktrinde de kesinleşmiş bir icra takibinin varlığının özel dava şartı olarak
aranması gerektiği ifade edilmiştir436. Söz konusu görüşe göre; tasarrufun iptali
davasında davacı alacaklı tarafından borçlu hakkında alınmış geçici veya kesin aciz
vesikasının sunulmasına ilişkin özel dava şartı, alacaklı tarafından borçlu hakkında bir
icra takibi yapılmış olmasını zorunlu hale getirmektedir437. Alacaklının evleviyetle
borçlu hakkında bir icra takibi yapıp kesinleştirmeksizin kesin veya geçici aciz vesikası
alarak tasarrufun iptali davasına sunma imkânı bulunmamaktadır438. Dolayısıyla borçlu
hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunmasının özel bir dava şartı olarak
öngörülmüş olması esasen tasarrufun iptali davasının doğası gereğidir439. Kesinleşmiş
bir icra takibinin bulunup bulunmadığı hususu tasarrufun iptali davası bakımından
varlığı gerekli özel dava şartlarından birisi olduğundan bu hususun mahkeme tarafından
re’sen nazara alınması gerekmektedir440.

Kesinleşmiş bir icra takibinin varlığı, tasarrufun iptali davası bakımından


İİK’nın 277. madde hükmünde özel dava şartı olarak öngörülmüş aciz vesikası ile
yakından bağlantılıdır. Zira, alacaklının borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz
vesikasına sahip olabilmesi için borçlu aleyhine icra takibi başlatması ve başlattığı icra
takibinin kesinleşmiş olması gereklidir. Alacaklı tarafından başlatılmış icra takibinin
kesinleşmemesi halinde borçlu aleyhine haciz talebinde bulunulamayacağından, İİK’nın
105. madde hükmünde ifadesini bulan geçici veya kesin aciz vesikası hükmündeki haciz
tutanaklarının düzenlenmesi mümkün olmadığı gibi İİK’nın 143. madde hükmünde
bahsi geçen kesin borç ödemeden aciz vesikasının düzenlenmesi de mümkün değildir.
Dolayısıyla İİK’nın 277. madde hükmünde ifadesini bulan alacaklının elinde borçlu
hakkında alınmış geçici veya kesin aciz vesikası bulunması gerektiğine ilişkin özel dava

2013/3137. E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/f6b55563-30f8-458c-8a9c-5f690a7f19ad?q=tasarrufun%2
0iptali%20aciz%20vesikas%C4%B1 (20 Aralık 2020).
436
Albayrak, “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s.938, 941;
Sertkaya, Kul, s.190; Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.76; Koçak, s. 26 ;
Kostakoğlu, s. 23; Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.457, 784,785; Kuru, İcra
Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1416.
437
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.784.
438
Uyar, Tasarrufun İptali Davaları (İİK m.277-284), s.53.
439
Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.79.
440
Sertkaya, Kul, s.190; Albayrak, “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava
Şartları”, s. 940.

99
şartı borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin varlığını da zorunlu hale
getirmektedir. Ancak bu zorunluluk kesinleşmiş bir icra takibinin varlığının aciz
vesikasına ilişkin özel dava şartından bağımsız bir özel dava şartı olarak öngörülmesine
kanaatimizce yol açmamalıdır. Zaten kesinleşmiş bir icra takibinin varlığı tasarrufun
iptali davası bakımından özel bir dava şartı olarak kabul edilse dahi alacaklının elinde
kesin veya geçici aciz vesikası bulunması hususundaki özel dava şartı yerine geldiği
takdirde kesinleşmiş bir icra takibinin bulunmasına ilişkin özel dava şartının mahkeme
tarafından ayrıca ele alınarak değerlendirilmesine gerek bulunmayacaktır. İşte
tasarrufun iptali davasında özel dava şartı olarak öngörülen aciz vesikası ile borçlu
hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması arasındaki bu ilişki nedeniyle
kesinleşmiş bir icra takibinin varlığının bağımsız bir özel dava şartı olarak
öngörülmesine ihtiyaç bulunmamaktadır.

2.2.3.1.2. Kesinleşmiş Bir İcra Takibinin Varlığının Tasarrufun İptali


Davası Bakımından Özel Bir Dava Şartı Olarak Kabul Edilmesi
Halinde Borçlu Hakkındaki İcra Takibinin Kesinleşmesi

Kesinleşmiş icra takibinin varlığının özel bir dava şartı olarak kabul edilmesi
halinde icra takibinin kesinleşmesi tasarrufun iptali davası bakımından önemli hale
gelecektir. Kaldı ki tasarrufun iptali davası bakımından özel dava şartı olduğunu
düşündüğümüz aciz vesikasının varlığı kesinleşmiş icra takibinin varlığını da zorunlu
kıldığından, icra takibinin kesinleşmesi hususundaki Yargıtay görüşüne ve doktrindeki
görüşlere bu kapsamda yer verilmesi uygun olacaktır.

Yargıtay kararlarında tasarrufun iptali davasının açıldığı tarihte davalı borçlu


hakkında açılmış bir icra takibi bulunmasa dahi bu eksikliğin sonradan
giderilebileceğini, bu doğrultuda tasarrufun iptali davası görülmekte iken alacaklı
tarafından davalı borçlu hakkında icra takibi açılıp kesinleştirilerek özel dava şartının
yerine getirilebileceğini ifade etmiştir441. Yargıtay her ne kadar icra takibinin

441
“Tasarrufun iptali davasında varlığı zorunlu bulunan icra takibinin, dava tarihinden önce yapılmış
olması bir zorunluluk olmadığından icra takibinin dava tarihinden sonra yapılmasının bir önemi yoktur. Önemli olan
yargılama aşamasında borçlu hakkında icra takibinin varlığıdır(Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.3.2012 gün ve
2012/17-25, 11/241sayılı kararı ve 15.H.D.18.11.2003 T.5510E-5515 K.sayılı kararları da aynı doğrultudadır.).”

100
kesinleşmiş olması tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için gerekli ise de bu
eksikliğin yargılama sırasında da giderilebileceği görüşündedir442. Yargıtay alacaklı
tarafından borçlu hakkında icra takibi başlatılmasına rağmen borçlunun itirazı sebebiyle
icra takibinin kesinleşememesi halinde alacaklı tarafından borçlunun itirazının
kaldırılması ve iptali için açılmış bulunan davaların tasarrufun iptali davası bakımından
bekletici sorun yapılması gerektiğini kararlarında ifade etmektedir443. Buna karşılık
davalı borçlunun takibe itirazı üzerine davacı alacaklı tarafından itirazın iptali veya
itirazın kaldırılması davası açılmamış ise veya açılmış olmakla beraber bu davaların
reddine karar verilmiş ise artık davalı borçlu hakkında kesinleşmiş bir takip
bulunamayacağından dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi
gerekecektir444.

Doktrinde de davacı alacaklı tarafından borçlu hakkında icra takibinin


tasarrufun iptali davasının açılmasından önce veya sonra başlatılmış olmasının bir
öneminin bulunmadığı kabul edilmektedir445. Bu doğrultuda tasarrufun iptali davasının

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 11.03.2013. E. 2012/5718, K. 2013/3199. E-UYAR. https://app.e-


uyar.com/karar/index/bfe4b27a-f801-4f96-92ac-c975fde33c54?q=tasarrufun%20iptali%20kesinle%C5%9Fmi%C5%
9F%20bir%20takibin%20varl%C4%B1%C4%9F%C4%B1 (19 Aralık 2020).
442
“Dava, İİK 277 ve devamına göre açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu tür davaların görülebilmesi için
diğer dava koşullarının yanında kesinleşmiş bir takibin varlığı da gereklidir. Ancak dava koşullarındaki eksikliklerin
niteliğine göre yargılama sırasında tamamlanması mümkündür.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 15.11.2017. E.
2015/9517, K.2017/10559. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?f
n=17hd-2015-9517.htm&kw=E.+`2015/9517,`+K.+`2017/10559`&cr=yargitay#fm(19 Aralık 2020).
443
“Somut uyuşmazlıkta da davacı yan tasarrufun iptali davası sırasında takibe geçmiş ve davalı tarafından takibe
itiraz edilmesi üzerine itirazın hükümden düşürülmesi için davacı yan tarafından itirazın iptali davası açılmış olması
bakımından artık sözkonusu dava şartının varlığı ya da yokluğu bu itirazın iptali davasının sonucuna göre
belirlenebilecektir. Bu durumda bozma ilamında da belirtildiği gibi sözkonusu itirazın iptali davasının sonucunun
beklenerek oluşacak duruma göre karar verilmesi gerekmektedir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 30.03.2016. E.
2014/17-843, K. 2016/433. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/7141b200-3695-47b6-a54a-
b106985468d3?q=tasarrufun%20iptali%20kesinle%C5%9Fmi%C5%9F%20bir%20takibin%20varl%C4%B1%C4%9
F%C4%B1 (19 Aralık 2020).
444
“Dava dayanaklarından Bursa 4.İcra Müdürlüğünün 2008/11539 sayılı takip dosyasındaki alacak ile ilgili olarak,
borçlu tarafından süresinde borca itiraz edildiğinden takip durmuş, alacaklı tarafından açılmış ve
sonuçlanmış bir itirazın iptali davası da olmadığından takip konusu alacak kesinleşmemiştir. Bu durumda Bursa
4.İcra Müdürlüğünün 2008/11539 sayılı takip dosyası ile ilgili olarak tasarrufun iptali talebinin kesinleşmiş bir alacak
bulunmadığından ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
06.04.2015. E. 2013/17991, K. 2015/5395. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/198e0950-4b9a-45f5-ad88-
395cd85482db?q=kesinle%C5%9Fmi%C5%9F%20bir%20takibin%20varl%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20tasarruf
un%20iptali (19 Aralık 2020).
445
Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.968; Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve
Karşılaştırılması s.78; Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.785; Sertkaya, Kul,

101
açılmasından sonra borçlu hakkında icra takibinin yapılmış olması tek başına tasarrufun
iptali davasının reddine neden olamayacaktır446. Nitekim yargılama sona ermeden
borçlu hakkında bir icra takibinin yapılmış olması ve bu takibin kesinleştirilmiş olması
bu özel dava şartının yerine gelmesi bakımından yeterli olacaktır447. Tasarrufun iptali
davasının görüldüğü sırada davacı alacaklı tarafından borçlu hakkında açılmış bir icra
takibinin bulunması buna karşılık icra takibinin kesinleşmemiş olması halinde ise
mahkeme tarafından icra takibinin kesinleşmesinin beklenmesi yerinde olacaktır448. Zira
borçlu tarafından alacaklı tarafından başlatılan icra takibine itiraz edilmesi halinde icra
takibi kesinleşememiş olacak ve bu sebeple takibin kesinleşebilmesi için alacaklı
tarafından itirazın iptali veya itirazın kaldırılması yoluna başvurularak borçlunun
itirazının iptali veya kaldırılması gerekecektir449. Şayet tasarrufun iptali davasındaki
davacı alacaklı tarafından davalı borçluya karşı açılmış bir itirazın iptali yahut itirazın
kaldırılması davası var ise bu davaların mahkeme tarafından bekletici sorun yapılması
ve ancak bu davalar neticelendikten sonra mahkeme tarafından tasarrufun iptali talebi
hakkında bir karar verilmesi yerinde olacaktır450.

Kanaatimizce; kesinleşmiş bir icra takibinin varlığının, tasarrufun iptali davası


bakımından özel dava şartı olarak kabul edilmesine gerek olmamakla birlikte aciz
vesikasının özel dava şartı olarak öngörülmesi sebebi ile tasarrufun iptali davasının
kabulüne karar verilebilmesi için varlığı zorunlu bir unsurudur. Zira, alacaklı tarafından
başlatılan icra takibinin kesinleşmesi, gerek icra müdürlüğü tarafından kesin borç
ödemeden aciz vesikasının düzenlenebilmesi için gerek haciz sırasında tutulan haciz
tutanaklarının geçici veya kesin aciz vesikası mâhiyetinde olabilmesi için takip
prosedüründe tamamlanması gerekli bir aşamadır. Bu bakımdan kesinleşmiş bir icra
takibinin varlığının bağımsız bir özel bir dava şartı olarak öngörülmesine gerek
bulunmadığı gibi takibin kesinleşip kesinleşmediği hususunun mahkeme tarafından

s.195.
446
Sertkaya, Kul, s.195.
447
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.785.
448
Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.968.
449
Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.79; Akşener, İcra Ve İflas
Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.59.
450
Sertkaya, Kul, s.196; Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.968.

102
ayrıca tespitine de gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla kesinleşmiş bir icra takibinin
varlığı bakımından Yargıtay ve doktrin tarafından bekletici sorun yapılması gerektiği
belirtilen davaların kanaatimizce bu özel dava şartı bakımından değerlendirilmesine
gerek bulunmamaktadır. Bu bakımdan icra takibinin kesinleşebilmesi için neticelenmesi
gereken davaların bekletici sorun yapılıp yapılmayacağı hususunun icra takibinin
kesinleşmesi bakımından değil aciz vesikasına ilişkin özel dava şartı bakımından
değerlendirilmesi yerinde olacaktır.

2.2.3.2. Gerçek Bir Alacağın Varlığı

2.2.3.2.1. Gerçek Bir Alacağın Varlığının Tasarrufun İptali Davası


Bakımından Özel Bir Dava Şartı Olarak Değerlendirilip
Değerlendirilemeyeceği Sorunu

Yargıtay kararlarında, tasarrufun iptali davası ile davacı alacaklıya alacağı ve


fer’ileri nisbetinde olmak üzere üçüncü kişinin malvarlığı üzerinde cebrî icra yetkisi
tanınmış olacağını, bu yolla alacaklıya borçludan olan alacaklarını tahsil olanağının
sağlandığını, alacaklının şekli alacaklarının değil gerçek alacaklarının tahsilinin
amaçlandığını bu bakımdan alacaklının gerçek bir alacağı olup olmadığı hususunun
tasarrufun iptali davası bakımından özel bir dava şartı olarak kabul edilmesi gerektiğini
ifade etmiştir451.

Doktrinde bir kısım yazarlar, Yargıtay’ın bu görüşü ile aynı doğrultuda olmak
üzere gerçek bir alacağın varlığını tasarrufun iptali davası bakımından diğer bir özel
dava şartı olarak değerlendirmektedirler452. Söz konusu yazarlara göre; tasarrufun iptali

451
“Çünkü dava şartlarından birisi de tasarrufta bulunan kişinin borçlu olması gereğidir. Eğer tasarrufta bulunanın
alacaklıya gerçek bir borcu olmadığı iddia ediliyorsa, bu durumda tasarruf sahibinin öncelikle
borçlu sıfatı çözümlenmelidir. Bu nedenledir ki, üçüncü kişi-davalının, borcun gerçek olmadığı iddiası ve
muvazaanın varlığı yönündeki savunmasının araştırılmasında zorunluluk vardır…Tasarrufun iptali davalarında
alacaklıya alacağını tahsil olanağı sağlanırken bu alacaklının alacağının şeklen varlığının değil, gerçekliğinin
amaçlandığını göz ardı etmemek gerekir…Sonuç olarak tasarrufun iptali davasının görülebilirlik şartlarından biri olan
“alacağın varlığının gerçek olması” hususunun araştırılmasında zorunluluk bulunmaktadır.” Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu, 23.10.2013. E. 2013/17-224, K. 2013/1478. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/4e07dd0a-4f9f-
4bd1-ba0b-bfb3084ae33d?q=ger%C3%A7ek%20bir%20alaca%C4%9F%C4%B1n%20varl%C4%B1%C4%9F%
C4%B1%20tasarrufun%20iptali (19 Aralık 2020).
452
Senai Olgaç, İcra Ve İflas İkinci Cilt, 1.Baskı, Ankara: Olgaç Matbaası,1978, s.1878; Berkin, İflas Hukuku

103
davasının dava şartlarından birisi alacaklının alacağının aciz vesikasına bağlanmış
olması iken diğer bir dava şartı alacaklının alacağının varlığıdır453. Bu özelliği
nedeniyle tasarrufta bulunanın alacaklıya gerçek bir borcu olmadığı iddia ediliyorsa bu
durumda tasarruf sahibinin borçlu sıfatının öncelikle çözümlenmesi gerekmektedir454.
Alacaklı tarafından icra takibine konu edilmiş gerçek bir alacağın olmadığının tespiti
halinde ise söz konusu icra takibine dayalı tasarrufun iptali davasının özel dava şartı
yokluğundan reddine karar verilmelidir455. Gerçek bir alacağın varlığına ilişkin bu özel
dava şartının da diğer özel dava şartları gibi tasarrufun iptaline ilişkin kararın
kesinleşmesine kadar devam etmesi gerekmektedir456.

Buna karşılık doktrinde bir kısım yazarlar; gerçek bir alacağın varlığının özel
bir dava şartı olarak değerlendirilemeyeceğini bu hususun taraf sıfatına ilişkin bir itiraz
olduğunu ileri sürmüşlerdir457. Gerçek bir alacağın varlığının taraf sıfatına ilişkin bir
husus olduğunu ileri süren doktrindeki bu görüşe göre; davacı alacaklının gerçek bir
alacağının olup olmadığı meselesi esasa ilişkin bir mesele olup özel dava şartı olarak
kabul edilmesi mümkün değildir458. “Çünkü bir hususun dava şartı olarak
nitelendirilmesi için Kanunda bu hususun ayrıca belirtilmesi şayet yargı kararı ile dava
şartı olarak kabul edilecek ise mahkeme tarafından resen incelenecek mâhiyette bir
husus olması gerekir”459. Tasarrufun iptali davası açabilmek için davacının alacaklı
olması pek tabii gereklidir ancak alacaklılık sıfatı taraf sıfatına ilişkin bir konudur460. Bu
bakımdan davacının gerçek bir alacağının olması taraf sıfatı ile ilgili bir konu
olduğundan davanın esasına ilişkindir ve özel dava şartı olarak kabul edilmesi mümkün
olmamalıdır461. Dolayısıyla alacaklının gerçek bir alacağının bulunmaması halinde

Dersleri, s.447; Üstündağ, İflas Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal Davası), s.230; Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4,
s.3503-3506; Arslan ve diğerleri, s.569; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.70.
453
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1420; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.70.
454
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1420.
455
Muşul; Tasarrufun İptali Davaları, s.70.
456
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.68.
457
Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”,s.940 ;
Korkmaz, Korkmaz, s.657.
458
Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s.947;
Korkmaz, Korkmaz, s. 657.
459
Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s. 943-944.
460
Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s. 944
461
Korkmaz, Korkmaz, s. 657.

104
mahkemenin taraf sıfatı yokluğundan davanın reddine karar vermesi gerekecektir462.

Öncelikle belirtmek gerekir ki gerçek bir alacağın varlığının bir dava şartı
olarak mı yoksa taraf sıfatına ilişkin bir itiraz olarak mı değerlendirileceği hususu
mahkeme tarafından yapılacak inceleme ve verilecek karar bakımından önem arz
etmektedir. Zira, usûl hukukuna ilişkin savunma vasıtaları arasında yer alan dava
şartlarına HMK’nın 114. maddesinde yer verilmiş olup HMK’nın 115. madde hükmüne
göre dava şartlarının davanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebilmesi de mahkeme
tarafından re’sen nazara alınabilmesi de mümkündür463. Bu kapsamda gerçek bir
alacağın varlığı bir dava şartı olarak değerlendirildiği takdirde taraflarca ileri sürülmese
dahi bu dava şartının varlığı mahkeme tarafından re’sen incelenebilecek olup yokluğu
halinde davanın dava şartı yokluğundan usûlden reddine karar verilmesi gerekecektir.
Dolayısıyla bu kararın kesinleşmesi halinde kesinleşmiş bulunan karar maddi anlamda
kesin hüküm teşkil etmeyeceğinden dava şartının yerine gelmesi halinde davacı kesin
hüküm itirazı ile karşılaşmaksızın yeniden dava açabilecektir464. Buna karşılık maddi
hukuka dayanan itirazlar bir hakkın doğumuna engel olan veya bir hakkı sona erdiren
vakıalar olup ancak itirazın dosyadan anlaşılması halinde hâkim tarafından re’sen göz
önünde tutulması gerekmektedir465. Bu bakımdan dava dosyasından anlaşılmayan maddi
hukuka dayanan bir itiraz sebebinin hâkim tarafından re’sen dikkate alınması mümkün
değildir466. Bu doğrultuda basit yargılama usûlünde süresi içerisinde verilmiş cevap
dilekçelerinden anlaşılmayan itiraz sebepleri savunmayı genişletme yasağına tâbi olacak
ve davacı tarafça muvafakat edilmediği veya davacı tarafça ıslah yolu ile öne
sürülmediği takdirde hâkim tarafından dikkate alınamayacaktır467. Dolayısıyla gerçek
bir alacağın varlığı taraf sıfatına ilişkin bir itiraz olarak değerlendirildiği takdirde gerçek
bir alacağın varlığına ilişkin itirazın ancak usûlüne uygun şekilde dosyaya girmesi ve bu
durumun dosya muhteviyatından anlaşılması halinde mahkeme tarafından nazara
alınabilecektir. Bununla beraber mahkeme tarafından alacaklının gerçek bir alacağının

462
Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s.947.
463
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I. Cilt, s.492.
464
Postacıoğlu, Altay, s. 201.
465
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1208.
466
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I. Cilt, s.490.
467
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I. Cilt, s.491.

105
bulunmadığının tespiti halinde tasarrufun iptali davasının esastan reddine karar
verilmesi gerekecektir.

Kanaatimize göre; gerçek bir alacağın varlığının taraf sıfatına ilişkin bir husus
olduğuna ilişkin görüş isabetli bulunmaktadır. Zira alacaklının gerçek bir alacağının
bulunup bulunmadığı meselesi davacı alacaklının ihtilâflı maddi hukuk ilişkisinin
gerçek süjesi olup olmadığı ile ilgili olup, bu hususta mahkeme huzuruna getirilen
itirazlar hakkın esasına ve içeriğine ilişkindir. Zaten “taraf sıfatı” kavramı usûlî bir
kavram olmayıp “davanın taraflarının ihtilâflı maddi hukuk ilişkisinin gerçek süjesi
olup olmadığı ile ilgilidir”468. Maddi hukuk kavramı içerisinde yer alan “taraf sıfatı”
hakkın esasına ve içeriğine ilişkin bir kavramdır469. Bu bakımdan “taraf sıfatı”nın
bulunmaması halinde davanın esastan reddedilmesi gerekmekte olup, “taraf sıfatı”nın
bulunmadığının dava dosyasından anlaşılması halinde bu hususun hâkim tarafından da
re’sen nazara alınması gerekmektedir470. Dolayısıyla alacaklının gerçek bir alacağının
bulunmaması halinde davanın “taraf sıfatı” bulunmaması sebebi ile esastan reddine
karar verilmesi gerekecek ve kesinleşmesi halinde bu karar davanın tarafları
bakımından maddi anlamda kesin hüküm teşkil edecektir471.

2.2.3.2.2. Davacı Alacaklının Gerçek Bir Alacağı Olmadığı Hususunda


Borçlu veya Üçüncü Kişi Tarafından İddiada Bulunulması

Davalı borçlu tarafından davacı alacaklının alacağının gerçek bir alacağa


dayanmadığı yönünde bir iddiada bulunulmaması ve bu iddianın üçüncü kişilerce de
ileri sürülmemesi halinde davacı alacaklının borçludan gerçek bir alacağının bulunup
bulunmadığı hususu tasarrufun iptali davasını görmekte olan mahkeme tarafından
kendiliğinden incelenemeyecektir472. Davalı borçlu veya üçüncü kişi tarafından
mahkeme önüne getirilebilecek bu iddia esasen alacaklı tarafından tasarrufun iptali

468
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s. 606-607.
469
Postacıoğlu, Altay, s. 276.
470
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I. Cilt, s. 330; Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s.
618.
471
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I. Cilt, s. 334.
472
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.560; Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında
Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s.948-949; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1418.

106
davasına dayanak olarak gösterilen aciz vesikasındaki alacağın gerçek bir alacak olup
olmadığının tartışılması anlamına da gelmektedir473. Davacı alacaklının davalı
borçludan gerçek bir alacağının bulunup bulunmadığına ilişkin olarak öne sürülen
iddiaların diğer bir ifade ile tasarrufta bulunanın borçlu sıfatının tasarrufun iptali
davasını gören mahkeme tarafından evleviyetle çözümlenmesi gerekmektedir474.

Bu noktada şunu belirtmek gerekir ki davacı alacaklının davalı borçludan


gerçek bir alacağı olmadığı hususu davalı borçlu tarafından öne sürülebileceği gibi
davalı borçludan mal veya hak iktisap eden üçüncü kişiler tarafından da öne
sürülebilecektir. Şimdi sırası ile davalı borçlunun ve davalı borçlu ile hukukî tasarrufta
bulunan davalı üçüncü kişinin davacı alacaklının takip konusu ettiği alacağının gerçek
bir alacağa dayanmadığına ilişkin olarak mahkeme önüne getirebilecekleri iddialara
değineceğiz.

2.2.3.2.2.1. Davalı Borçlunun, Davacı Alacaklının Gerçek Bir Alacağı


Bulunmadığı Yönünde İddiada Bulunması

Davalı borçlunun, davacı alacaklının gerçek bir alacağı bulunmadığı yönündeki


iddiasını tasarrufun iptali davasını görmekte olan mahkeme nezdinde dile getirmesi
mümkün olduğu gibi açacağı menfi tespit davası kapsamında öne sürebilmesi de
mümkündür475.

Davalı borçlunun, davacı alacaklının gerçek bir alacağının bulunmadığına


yönelik iddiasını menfi tespit davası açarak öne sürmesi halinde söz konusu davanın
tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun yapılıp yapılamayacağı hususunda
doktrinde farklı görüşler öne sürülmüştür.

473
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı,s.560.
474
“Sayılan bu koşullardan “alacaklının borçluda gerçek bir alacağının olması” koşulunun irdelenmesi, somut olayın
çözümünde önem taşımaktadır. Eğer tasarrufta bulunanın alacaklıya gerçek bir borcu olmadığı iddia ediliyorsa, bu
durumda tasarruf sahibinin öncelikle borçlu sıfatı çözümlenmelidir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 19.02.2019. E.
2018/1554, K.2019/1781. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/74043ed5-ac82-4e12-bdc5-9ad5dcc0e587?q
=ger%C3%A7ek%20bir%20alaca%C4%9F%C4%B1n%20varl%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20tasarrufun%20iptali
(14 Aralık 2020).
475
Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s.948-956.

107
Muşul, tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilebilmesi için davacı
alacaklının alacağının varlık ve miktarının da kesinleşmesi gerektiğini diğer bir ifade ile
davacının gerçek bir alacağının bulunması gerektiğini belirterek davalı borçlu tarafından
bir menfi tespit davasının açılmış olması halinde söz konusu davanın tasarrufun iptali
davasından önce veya sonra açılmış olması fark etmeksizin davada verilecek kararın
kesinleşmesinin bekletici sorun yapılmasının yerinde olacağını ifade etmiştir476.
Sertkaya/Kul, kesinleşmiş icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasının sonucunun
tasarrufun iptali davası bakımından beklenmesine gerek olmadığını aksi görüşün kabulü
halinde kötü niyetli borçluların tasarrufun iptali davası açmak hususunda teşvik edilmiş
olacağını ifade etmiştir477. Erdönmez ve Albayrak ise alacaklı ve borçlu arasında bir
menfi tespit davası bulunması halinde söz konusu davanın tasarrufun iptali davasından
önce veya sonra açılmış olması fark etmeksizin somut olayın özelliği dikkate alınarak
bekletici sorun yapılabileceğini ifade etmiştir478.

Yargıtay müstakar hale gelmiş kararlarında davalı takip borçlusu tarafından


menfi tespit davası açılmış olması halinde söz konusu davanın tasarrufun iptali davası
bakımından bekletici sorun yapılması gerektiğini ifade etmiştir479. Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu bir kararında tasarrufun iptali davası temyiz edildikten sonra açılan menfi
tespit davasının dahi tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun yapılabileceğini
ifade etmiştir.480 Yargıtay’a göre; davacı alacaklının açtığı menfi tespit davasının reddi
halinde davacı alacaklının alacağını ispat edememesi nedeni ile mahkeme tarafından

476
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.777.
477
Sertkaya, Kul, s. 196.
478
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.777; Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların
İptali, s.62; Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”,
s.968-969.
479
“Mahkeme tarafından, menfi tespit davasının tefrik edildikten ve ayrı esasa kaydı yapıldıktan
sonra, tasarrufun iptali davasının diğer ön koşullarının gerçekleşmiş olduğunun anlaşılması halinde, gerçek bir borç
ilişkisinin varlığı tasarrufun iptali davasını etkileyeceğinden bekletici mesele yapılarak sonucuna göre karar verilmesi
gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 03.12.2018. E.
2016/2995, K. 2018/11579. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/8cd6d496-ae5a-49bc-9bf0-
0185441e99df?q=tasarrufun%20iptali%20ger%C3%A7ek%20bir%20alaca%C4%9F%C4%B1n%20bekletici (19
Aralık 2020).
480
“Bu durumda, somut uyuşmazlıkta bozma kararı sonrasında açılan menfi tespit davasının sonucunun beklenerek,
oluşacak duruma göre bir karar verilmesi için direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması gerekir. ” Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu, 15.11.2017. E. 2017/17-2361, K. 2017/1371. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/ff712cc6-8138-42f7-904d-27006cb5e651?q=tasarrufun%20iptali%20kesinle%C5%9Fmi%C5
%9F%20bir%20takibin%20varl%C4%B1%C4%9F%C4%B1 (19 Aralık 2020).

108
tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesi gerekmektedir481. Buna karşılık
davacı alacaklının takip borçlusu davalıdan gerçek bir alacağı olduğu hususunu ispat
etmesi halinde ise mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasının esasına girilerek
inceleme yapılması gerekmektedir482.

Kanaatimize göre; alacaklının gerçek bir alacağının bulunup bulunmadığı


meselesi davacı alacaklının ihtilâflı maddi hukuk ilişkisinin gerçek süjesi olup olmadığı
ile ilgili olup bu hususta mahkeme huzuruna getirilen itirazlar hakkın esasına ve
içeriğine ilişkindir. Bu bakımdan borçlunun menfi tespit davasındaki iddiaları esasen
davacı alacaklının taraf sıfatına ilişkin iddialar olarak bulunmaktadır. Dolayısıyla
alacaklı ile borçlu arasında bir menfi tespit davası bulunması halinde söz konusu
davanın tasarrufun iptali davasından önce veya sonra açılmış olması fark etmeksizin
somut olayın özelliği dikkate alınarak bekletici sorun yapılması yerinde olacaktır.
Ancak davalı alacaklının “taraf sıfatı”nın bulunmaması halinde davanın esastan
reddedilmesi gerektiğinden borçlunun açtığı menfi tespit davasının borçlu lehine
sonuçlanması halinde davanın esastan reddedilmesi gerekecektir.

Davalı borçlunun alacaklının gerçek bir alacağı bulunmadığına ilişkin iddiasını


menfi tespit davası açmadan tasarrufun iptali davasını görmekte olan mahkeme
nezdinde öne sürmesi halinde bu iddianın mahkeme tarafından incelenip
incelenemeyeceği hususuna da değinmek isteriz. Albayrak, söz konusu iddialar
tasarrufun iptali davasına bakan mahkeme tarafından değerlendirilerek bu konuda bir

481
“…ancak davalı üçüncü kişinin alacağın gerçek olmadığı yönünde iddiaları olduğundan bu hususun araştırılarak,
sonuçta gerçek bir alacağın varlığı kanıtlandığında davanın kabulüne aksi durumda davanın reddine karar verilmesi
gerektiğinden bahisle bozulmuş, bozmadan sonra davanın alacağın gerçek olmadığının anlaşıldığı gerekçesi ile
davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava İİK'nun 277 ve devamı
maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasına ilişkindir. …Dava alacağın gerçek olmadığından yani dava
ön koşul yokluğunda red edildiğinden…onanması gerekmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 10.02.2019. E.
2018/5894, K.2019/11731. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php
?fn=17hd-2018-5894.htm&kw=E.+`2018/5894,`+K.+`2019/11731`&cr=yargitay#fm (19 Aralık 2020).
482
“…menfi tesbit davası sonucunda borçlunun takip dosyasındaki borcun 20.000,00 TL lık kısmı yönünden borçlu
olmadığının tesbitine karar verilmiş kalan 98.733.27 TL borç kesinleşmiştir. Mahkeme tarafından, bu maddi ve
hukukî olgular dikkate alınarak menfi tesbit davası sonucu bakiye kalan alacak yönünden esasa girilerek taraf delilleri
toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi
usûl ve yasaya aykırıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 27.10.2014. E. 2013/10344, K. 2014/14415. KAZANCI
HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2013-10344.htm&kw=E.+`
2013/10344,`+K.+`2014/14415`&cr=yargitay#fm(19 Aralık 2020).

109
tespitte bulunulsa dahi bu tespitlerin tasarrufun iptali davasında hüküm fıkrasına
yansımayacağını, söz konusu tespitlerin mevcut usûl hukuku sistemimiz açısından
kesinleşmesinin söz konusu olmadığını belirtmiştir483. Albayrak’a göre; söz konusu
iddiaların tasarrufun iptali davasına bakan mahkeme tarafından incelenebileceğinin
kabulü halinde mahkeme tarafından bu konuda verilecek kararın daha sonra borçlu
tarafından açılabilecek menfi tespit davasına etkisinin ne olacağı, alacaklının gerçek bir
alacağı bulunmadığına yönelik karar verilmesi halinde icra takibinin akıbetinin ne
olacağı gibi konular sorun teşkil edebilecektir484. Albayrak tarafından dile getirilen
endişeler ve değerlendirmeler son derece isabetlidir. Dolayısıyla alacaklının gerçek bir
alacağı bulunmadığına ilişkin iddianın borçlu tarafından tasarrufun iptali davasına
bakan mahkemenin önüne getirilmesi halinde söz konusu itirazın mahkeme tarafından
ön sorun olarak ele alınarak çözümlenmesinin birçok soruya ve soruna neden
olabileceği kanaatindeyiz. Bu bakımdan tasarrufun iptali davasında borçlunun
alacaklının gerçek bir alacağı olmadığı hususundaki itirazlarını tasarrufun iptali davasını
gören mahkemenin önüne getirmesi halinde mahkeme tarafından borçluya menfi tespit
davası açmak için süre verilmesi isabetli olacaktır. Kaldı ki, borçlunun alacaklının
gerçek bir alacağı olmadığı yönündeki iddiasını menfi tespit davası açarak öne
sürebilmesi diğer bir ifade ile hukukî himaye talep edebilmesi de mümkündür.
Dolayısıyla borçlu tarafından öne sürülen alacaklının gerçek bir alacağının
bulunmadığına ilişkin iddianın tasarrufun iptali davasında ön sorun olarak ele alınarak
çözümlenmesi zorunluluk arz etmemektedir.

2.2.3.2.2.2. Üçüncü Kişinin, Davacı Alacaklının Gerçek Bir Alacağı


Bulunmadığı Yönünde İddiada Bulunması

Yargıtay, tasarrufun iptali davasında üçüncü kişinin, davacı alacaklının davalı


borçludan gerçek bir alacağının bulunmadığına yönelik iddia da bulunabileceğini, böyle
bir iddianın önüne gelmesi halinde mahkemenin bu iddiayı değerlendirmesi gerektiğini
kararlarında ifade etmişir485. Nitekim tasarrufun iptali davasının kabulüne karar

483
Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s.952.
484
Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s.953-954.
485
“Bu özelliği nedeniyle aciz nedenine dayalı tasarrufun iptali davasında davalı 3. kişi aciz belgesine

110
verilmesiyle birlikte davacı alacaklı elde ettiği cebrî icra hak ve yetkisini geçerli bir
tasarrufla üçüncü kişinin mülkiyetine geçmiş bulunan mal veya hak üzerinde
kullanabilecek olup, üçüncü kişinin bu iddiayı ileri sürmekte pek tabii hukukî yararı
bulunmaktadır486. Yargıtay, gerçek bir alacağın varlığının tasarrufun iptali davası
bakımından özel bir dava şartı olarak öngörülmüş olması sebebi ile alacaklının gerçek
bir alacağının bulunmadığına yönelik üçüncü kişi tarafından mahkeme önüne getirilen
bu iddianın hâkim tarafından re’sen nazara alınması gerektiği görüşündedir487. Bu
bakımdan söz konusu iddianın varlığı halinde mahkeme tarafından gerekirse bilirkişi
incelemesi yaptırılarak davacı alacaklının davalı borçludan gerçek bir alacağının olup
olmadığı hususunun incelenmesi gerekmektedir488. Yargıtay, gerçek bir alacağın
varlığının tasarrufun iptali davası bakımından özel bir dava şartı olarak öngörülmüş

dayanan alacağın gerçekte olmadığını iddia ve ispat edebilir. Çünkü dava şartlarından birisi de tasarrufta bulunan
kişinin borçlu olması gereğidir. Eğer tasarrufta bulunanın alacaklıya gerçek bir borcu olmadığı iddia ediliyorsa bu
durumda tasarruf sahibinin öncelikle borçlu sıfatı çözümlenmelidir. Bu nedenledir ki 3.kişi davalının
borcun gerçek olmadığı iddiası ve muvazaanın varlığı yönündeki savunmasının mahkeme tarafından incelenmesi
gerekir. Eğer gerçek bir borç yoksa alacak da söz konusu olamayacağından iptal davasının dinlenmesi mümkün
olmaz.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 16.01.2014. E. 2013/15104, K. 2014/446. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/5e730901-7136-4e99-8bff-b2189667b3a6?q=ger%C3%A7ek%20bir%20alaca%C4%9F%C4
%B1n%20varl%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20tasarrufun%20iptali (13 Aralık 2020).
486
“Tasarrufun iptali davası sırasında, 3. kişi tarafından davacı alacağının gerçek bir alacak olmadığının ileri
sürülmesi mümkündür. 3. kişinin bu durumu ileri sürmesinde hukukî yararı olduğu da tartışmasızdır.” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 11.04.2012. E. 2012/1729, K. 2012/4537. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/deaebbc2-
0077-4825-897c-ef5b1ddc58cf?q=tasarrufun%20iptali%20kesinle%C5%9Fmi%C5%9F%20bir%20takibin%20varl%
C4%B1%C4%9F%C4%B1 (19 Aralık 2020).
487
“Davalı üçüncü kişinin alacağın gerçek olmadığı ve borçlunun aciz hâlinde olmadığı yönündeki savunmasının
üzerinde durulmasının gerektiği, zira aynı zamanda dava şartı olan bu hususların da mahkeme tarafından
kendiliğinden araştırılacağı hususunda bir kuşku bulunmamaktadır. Mahkeme tarafından bu yönde
yapılmış bir araştırma ve inceleme bulunmamaktadır. Bu durumda mahkeme
tarafından davacının alacağının gerçek olup olmadığının araştırılması …gerekmekte iken; mahkemenin beyan
dilekçesine, araç kayıtları gibi belgeler ile araştırmanın yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi
yerinde değildir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 14.09.2021. E. 2017/(17) 4-2773, K. 2021/987. KAZANCI
HUKUK OTOMASYON. http://app.e-uyar.com/karar/index/f857bab7-f382-473c-841b-2f49b9d05b7d?q=ger%C3%
A7ek%20bir%20alaca%C4%9F%C4%B1n%20varl%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20dava%20%C5%9Fart%C4%B1
(3 Şubat 2022).
488
“Davalı ..vekilinin takip konusu alacağın gerçek bir alacak olmadığı, gerçek bir alacak olsa bile iptali istenen
tasarruftan sonra doğduğu yönünde itirazı bulunduğundan mahkeme tarafından öncelikle takip konusu alacağın
gerçek bir alacak olup olmadığı, gerçek bir alacak ise; borcun hangi tarihte doğduğunun tespiti amacıyla, ..Asliye
Ticaret Mahkemesinin 2009/372 Esas 2011/196 Karar (Bozmadan sonra 2011/363 Esas 2011/425 Karar) sayılı
dosyasının incelenmesi; davacı ile davalı borçlunun ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, davalı
3.kişi şirketin savunmasının değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı
hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 14.04.2015. E. 2015/1798, K. 2015/5869. E-
UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/a8ecffd8-a50e-4799-b4ca-9a31f447ed64?q=kesinle%C5%9Fmi%C5%9F
%20bir%20takibin%20varl%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20tasarrufun%20iptali (19 Aralık 2020).

111
olması sebebiyle üçüncü kişinin iddiasını ispat etmesi halinde tasarrufun iptali davasının
özel dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir489.

Doktrinde de davalı borçlu tarafından davacı alacaklının alacağının gerçek bir


alacağa dayandığı yönünde bir iddia öne sürülmemiş olsa dahi davalı borçlu ile
tasarrufta bulunan üçüncü kişinin bu iddiayı mahkeme önüne getirme olanağının
bulunduğu kabul edilmektedir490. Kuru, üçüncü kişinin aciz vesikasına dayanan alacağın
gerçekten bulunmadığı hususunda iddiada bulunarak bunu tasarrufun iptali davasında
ispat edebileceğini ifade etmiştir491. Kuru, tasarrufta bulunan borçlunun borçlu
olmasının tasarrufun iptali davasının dava şartlarından birisi olduğunu bu bakımdan
üçüncü kişi tarafından bu yönde bir iddiada bulunulması halinde öncelikle tasarruf
sahibinin borçlu sıfatının çözümlenmesi gerektiğini ifade etmiştir492.
Korkmaz/Korkmaz, üçüncü kişinin tasarrufun iptali davasına bakan mahkemede
alacaklının gerçek bir alacağı olmadığı yönünde bir itirazı ileri sürmesi halinde bu
itirazın mahkeme tarafından incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Korkmaz/Korkmaz’a
göre; “aksine düşünce davalı üçüncü kişinin adil yargılanma hakkının silahların eşitliği
ilkesine, hukukî dinlenilme hakkının, açıklama yapma ve ispat hakkı ile açıklamaların
dikkate alınmasına ilişkin unsurun da ihlâline yol açar”493. Albayrak, üçüncü kişinin
böyle bir itirazda bulunması halinde tasarrufun iptali davasına bakan mahkemenin bu
itirazı ön sorun olarak menfi tespit davasındaki ispat kuralları kapsamında
değerlendirmesi gerektiğini bu durumda mahkeme tarafından verilecek kararın kesin
hüküm mâhiyetinde olmadığını ifade etmiştir494.

Kanaatimize göre; üçüncü kişinin, davacı alacaklının diğer davalı borçludan


gerçek bir alacağı bulunmadığına, bu bakımdan davacı alacaklı ile davalı borçlu

489
“Bu halde davanın alacağın gerçek olmadığı dolayısıyla ön koşul yokluğundan reddine karar verilerek …
hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırı olmuştur.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
07.05.2019. E.2016/13103, K.2019/5606. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ib
b/files/dsp.php?fn=17hd-2016-13103.htm&kw=E.+`2016/13103,`+K.+`2019/5606`&cr=yargitay#fm(18 Aralık 2020)
490
Sertkaya, Kul, s.176; Albayrak, “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava
Şartları”, s .942; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1420; Yalçın, s.38-39; Korkmaz, Korkmaz, s. 658.
491
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1420.
492
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1420.
493
Korkmaz, Korkmaz, s. 659.
494
Albayrak, “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s .951, 958.

112
arasında muvazaa bulunduğuna ilişkin iddiası esasen davacı alacaklının ihtilâflı maddi
hukuk ilişkisinin gerçek süjesi olup olmadığı ile ilgili olup bu hususta mahkeme
huzuruna getirilen itirazlar hakkın esasına ve içeriğine ilişkin olduğundan bu hususun
hâkim tarafından re’sen nazara alınması gerekmektedir. Kaldı ki, davalı üçüncü kişinin
söz konusu iddiayı başka bir davaya konu ederek hukukî himaye talep etmesi imkânı da
bulunmamaktadır. Bu bakımdan aksi düşüncenin kabulünün üçüncü kişinin adil
yargılanma hakkını ihlâl edeceği açıktır. Kanaatimize göre; üçüncü kişi tarafından
mahkeme önüne getirilen bu iddianın ispatı halinde davacı alacaklı tarafından açılmış
bulunan tasarrufun iptali davasının alacaklının gerçek bir alacağı bulunmaması sebebi
ile esastan reddedilmesi gerekecektir.

2.2.3.3.Tasarrufun Borcun Doğumundan Sonraki Bir Tarihte Yapılmış


Olması

2.2.3.3.1. Tasarrufun Borcun Doğumundan Sonraki Bir Tarihte Yapılmış


Olmasının Tasarrufun İptali Davası Bakımından Özel Bir Dava
Şartı Olarak Değerlendirilip Değerlendirilemeyeceği Sorunu

Yargıtay’a göre tasarrufun iptali davası bakımından aranması gerekli özel dava
şartlarından bir diğeri de borçlunun borcunun tasarrufun yapıldığı tarihten önce doğmuş
olmasıdır495. Yargıtay tasarrufun borcun doğumundan sonra gerçekleşmiş olmasının
tasarrufun iptali davası bakımından özel bir dava şartı olduğu ve bu özel dava şartının
mahkeme tarafından re’sen incelenmesi gerektiği görüşündedir496. Dolayısıyla borcun
doğum tarihinin tasarruf tarihinden sonra olduğunun tespiti halinde tasarrufun iptali

495
“Ayrıca icra takibine konu borcun doğum tarihi 10.7.2001, tasarruf tarihi ise 31.5.2001 olup, tasarruf borcun
doğum tarihinden önce yapılmıştır. Borcun doğumunun tasarruf tarihinden önceki tarihli olduğu da iddia ve ispat
edilmiştir. Bu durumda mahkeme tarafından "davanın dinlenebilme şartların oluşmaması nedeniyle" reddine karar
verilmesi gerekirken … karar oluşturulması doğru olmamıştır.” Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 13.10.2004. E.
2004/2178, K. 2004/5077. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/c3039e6a-fbb8-4b54-9399-
f7ed0b0661d9?q=%22tasarrufun%20iptali%20davas%C4%B1na%20konu%22 (11 Ocak 2021).
496
“Ayrıca İİK 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi
için borcun, iptali istenen tasarruftan önce doğması "dava önkoşulu" olup mahkeme tarafından re'sen araştırılmalıdır.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 22.03.2010. E. 2010/645, K. 2010/2548. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/7996e707-78f1-4a14-9fbc-7e8aea584542?q=tasarrufun%20iptali%20ivazs%C4%B1z%20tasa
rruf (17 Ocak 2021).

113
davasının dava şartı yokluğundan usûlden reddine karar verilmesi gerekmektedir497.
Yargıtay, tasarrufun borcun doğduğu tarihten sonraki bir tarihte yapılmış olmasının
yeterli olduğunu tasarrufun yapıldığı tarihte borçlunun temerrüde düşüp düşmemesinin
söz konusu özel dava şartının varlığı bakımından bir önemi bulunmadığını kabul
etmektedir498.

Yargıtay tarafından kabul edilen bu özel dava şartının tasarrufun iptali davası
bakımından özel bir dava şartı olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususu
doktrinde tartışmalıdır.

Doktrindeki bir görüşe göre; Yargıtay tarafından tasarrufun iptali davasında


tasarrufun borcun doğumundan sonraki bir tarihte yapılmış olmasının özel bir dava şartı
olarak öngörülmüş olması isabetlidir499. Bu görüşü savunan yazarlara göre; borcun
doğum tarihinde borçlunun mali durumu hakkında gerekli araştırmayı yapmaksızın
borcun doğumuna sebep olan işlemlere taraf olan alacaklı esasen riski göze almış
olduğundan alacağına kavuşamadığı takdirde bunun sonuçlarına da katlanmalıdır500. Bu
durum adalet duygusunu zedelemediği gibi hakkaniyete de uygun düşmektedir501.

497
“…borcun, iptali istenen tasarruftan sonra doğmuş olması nedeniyle dava ön koşularının bulunmamasına göre,
davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 23.12.2014. E. 2013/8622, K. 2014/19259. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/94b4fe9b-
7de4-4cbd-85f7-ddffad05909a?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20%C4%B0HT%C4%B0YAT
%C4%B0%20HAC%C4%B0Z (14 Kasım 2020).
498
“Tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması yeterli olup tasarruf sırasında borçlunun mütemerrid
olması da mecburi değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 15.09.2014. E. 2013/3346, K. 2014/11706. E-UYAR.
http://app.e-uyar.com/karar/index/c31330bd-d352-4cef-a53b-8aedc64c8340?q=tasarrufun%20iptali%20ivazs%C4%
B1z%20tasarruf (17 Ocak 2021).
499
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları,s. 95-96; Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1766; Ulukapı, s.501;
Abdurrahim Karslı, İcra ve İflas Hukuku, 3.Baskı, İstanbul: Alternatif Düşünce Yayınevi, 2014, s.544; Sertkaya,
Kul, s.156; Kostakoğlu, s.1048; Akşener, İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.59; Çetinel, s.89;
Güneren, s.677; Murat Atalı, İbrahim Ermenek, Ersin Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, 4.Baskı, Ankara: Yetkin
Yayınları, 2021, s.729; Koçak, s.20; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1402. Kuru, daha evvel borcun
doğumunun tasarruftan önce veya sonra gerçekleşmesinin tasarrufun iptaline karar verilmesi bakımından bir şart
olarak değerlendirilmemesi gerektiğine ilişkin görüşü desteklemekte ise de bu görüşünü sonradan değiştirmiş olup bu
durumu şöyle açıklamıştır: “Borçlunun, tasarrufta bulunurken, o tarihte (tasarruf tarihinde) mevcut olmayan bir
alacaklısına zarar vermesi mümkün olmadığından, İflas ve Konkordato Hukuku Kitabımda belirttiğim bu konudaki
görüşümden dönmek ve Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin yukardaki kararlarındaki görüşünü benimsemek gereğini
duymuş bulunmaktayım. Buna göre, bir tasarrufun İİK’nun 278-280. maddelerine göre iptale tâbî olması için,
tasarrufun, davacı alacaklının alacağının doğumundan sonra yapılmış olması gerekir.” Kuru, İcra ve İflas Hukuku
C:4, s.3419).
500
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s. 95-96; Muşul, İcra ve İflas Hukuku C: II, s.1766.
501
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C: II, s.1766; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.95.

114
Nitekim hayatın olağan akışına göre borçlunun ekonomik olarak aciz içinde olduğunun
alacaklı tarafından bilinmesi halinde borcun doğumuna sebep hukukî işlemde bulunması
mümkün değildir502. Diğer bir ifade ile alacaklı borçlunun borcun doğum tarihindeki
ekonomik durumunu nazara alarak hareket etmiş ve ileride alacağını tahsil edebileceğini
öngörmüştür, ki bu bakımdan davranışının sonuçlarına da katlanmalıdır503.

Doktrindeki diğer bir görüşe göre ise; Yargıtay’ın aradığı tasarrufun borcun
doğumundan sonraki bir tarihte yapılmış olmasına ilişkin özel dava şartının tasarrufun
iptali davası bakımından aranmasına gerek bulunmamaktadır ve bu bakımdan tasarrufun
iptali davasının dinlenebilmesi için borcun doğumunun tasarruftan önce veya sonra
gerçekleşmiş olmasının bir önemi yoktur504. Bu görüşü savunan yazarlara göre; hak
düşürücü süre ve diğer koşullar var olduğu sürece alacaklıları zarara uğratan ve
borçlunun malvarlığının azalmasına sebep olan tasarrufların borç ilişkisinin
doğumundan sonra yapılmış olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır505. Nitekim
kötü niyetli borçlu alacaklılarını zarara uğratacak ve malvarlığını azaltacak mâhiyette
tasarrufları gerçekleştirdikten sonra da kötü niyetli olarak alacaklılarından borç alabilir,
ki borçlunun bu kötü niyetli davranışının hukuken korunması mümkün değildir506.
Dolayısıyla tasarrufun borcun doğum tarihinden sonra gerçekleştirilmiş olması özel bir
dava şartı olarak arandığı takdirde borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak için yaptığı
bu gibi kötü niyetli tasarruflarının önü açılmış olacaktır507. Diğer taraftan bu hususun
özel bir dava şartı olarak aranmaması ve mahkeme tarafından bu hususa önem
atfedilmeksizin somut olayın koşulları değerlendirilerek karar verilmesi halinde
alacaklıların daha az hak kaybına uğraması da sağlanmış olacaktır508. Kaldı ki, ilk
görüşü savunanların ileri sürdüğü gibi borcun doğumuna sebep olan işlemlere taraf olan
alacaklının borcun doğum tarihinde borçlunun mali durumu hakkında gerekli ve yeterli

502
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.95.
503
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.95; Güneren, s.419.
504
Necmeddin M. Berkin, İflas Hukuku, 4. Baskı, İstanbul: Fakülteler Matbaası, 1972, s.499; Umar, Türk İcra-İflas
Hukukunda İptal Davası, s. 61; Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası) s.232-233; Albayrak,
“Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s.964-966.
505
Arslan ve diğerleri, s.563.
506
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.98.
507
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.103.
508
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.103 .

115
araştırmayı yapmaması sebebi ile bu davranışının sonuçlarına katlanmasını istemek de
isabetli bir davranış olmayacaktır509. Zira alacaklı tedbirli davranarak borçlunun mali
durumunu araştırsa dahi kamu tüzel kişilerinden ve özel tüzel kişilerden borçlunun
malvarlığı hakkında tam bir bilgi alması mümkün olmadığından alacaklının
davranışının sonuçlarına katlanmasını beklemek de mümkün değildir510.

Doktrinde yukarıda yer verilen bu görüşler kapsamında karma nitelikte bir


başka görüş daha ileri sürülmüştür511. Bizim de katıldığımız bu görüşe göre; İİK’nın
278. madde hükmü kapsamında iptale tâbi bulunan tasarruflar bakımından borcun
doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olması özel bir dava şartı olarak aranmalıdır.
Bunun aksinin kabulü İİK’nın 278. madde hükmündeki açık düzenlemeye aykırılık
teşkil edecektir. Nitekim İİK’nın 278/1. madde hükmündeki düzenlemede tasarrufun
“…haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan … tarihe kadar geriye doğru olan
müddet içinde” yapılmış olması bir şart olarak aranmıştır. Dolayısıyla bu düzenleme
kapsamındaki iptal sebepleri bakımından tasarrufun borcun doğumundan sonraki bir
tarihte gerçekleştirilmiş olmasının bir dava şartı olarak aranması isabetlidir512. Buna
karşılık, İİK’nın 279. ve 280. madde hükümlerinde böyle bir sınırlama olmamasına
rağmen tasarrufun borcun doğumundan sonraki bir tarihte gerçekleşmesinin özel bir
dava şartı olarak aranması kanunda yer verilen düzenlemelere açıkça aykırılık teşkil
edecektir513.

509
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.99; Uyar, İcra Ve İflâs Hukukuna
İlişkin Hukukî Mütalâalar, www.e-uyar.com , http://app.e-uyar.com/mutala/index/62a61179-33e6-4e4e-93a1-
b4f89145818c?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20DAVASI (4 Kasım 2021).
510
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.92 .
511
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s. 126-127; Serdar Kale, “Aciz Halindeki Borçlunun Bir
veya Birkaç Alacaklısını Kayıran Hukukî Fiilleri Dolayısıyla İptal Davası (İİK m. 279)”, Selçuk Öztek (Ed.), Kâmil
Yıldırım (Ed.), Nevhis Deren- Yıldırım (Ed.), Prof. Dr. Ergun Önen’e Armağan içinde (191-204), İstanbul: Alkım
Yayınevi, 2003, s.193; Tolga Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284)”, Eskişehir
Barosu Dergisi, 2006, Vol.1, No.11, s.22-23; Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların
İptali, s.95-103; Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davalar, s.185,186; Olgaç, Yargıtay
İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.467 .
512
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.186.
513
Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284)”, s.22-23.

116
2.2.3.3.2. Tasarrufun Borcun Doğumundan Sonraki Bir Tarihte Yapılmış
Olmasının Tasarrufun İptali Davasında Özel Bir Dava Şartı
Olarak Kabul Edilmesi Halinde Borcun Doğum Tarihinin Tespiti

Tasarrufun iptali davası bakımından borcun doğumunun tasarruftan önce


gerçekleşmesinin özel bir dava şartı olarak kabul edilmesi halinde borcun kaynağının ve
hangi tarihte doğduğunun tespiti önemli hale gelecektir514. Belirtmek gerekir ki,
“borcun doğum tarihi her somut olayın verileri dikkate alınmak suretiyle incelenip
irdelenerek tespit”515 edilmelidir.

Borcun doğum tarihinin tespit edilebilmesi için alacağın dayanağı nazara


alınarak bir değerlendirme yapılması yerinde olacaktır. Bu bakımdan ortaya çıkabilecek
çeşitli ihtimalleri nazara alarak konuyu değerlendirmek uygun olacaktır.

2.2.3.3.2.1.Banka Kredi Sözleşmeleri Bakımından Borcun Doğum Tarihinin


Tespiti

Alacağın borçlu ile alacaklı banka arasındaki kredi sözleşmesine dayanması


halinde borcun doğum tarihinin nasıl tespit edileceği hususu doktrinde tartışılmıştır.
Uyar’a göre; kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihin borcun doğum tarihi olarak esas
alınması gerekmektedir516. Sertkaya ve Kul’a’ göre; kredi sözleşmesinin imza tarihinin
borcun doğum tarihi olarak esas alınması gerekmekte ise de birbirinin devamı
niteliğinde birden fazla kredi sözleşmesi imzalanması halinde ilk imzalanmış kredi
sözleşmesinin borcun doğum tarihi olarak esas alıması yerinde olacaktır517. Muşul’a
göre ise; alacaklı banka ile borçlu arasında karz ilişkisi olduğuna şüphe olmayan kredi
sözleşmesinde sözleşmenin imzalanması ile birlikte sadece ödünç para vermeyi taahhüt

514
“Tasarrufun iptali davasında iptal kararı verilebilmesi için kural olarak borcun tasarruf tarihinden önce doğmuş
olması gerekir. Alacaklının, borçlanmanın gerçekleştiği tarihteki borçlunun malvarlığına güvenerek işlem yapması
gözönüne alınarak, borcun doğumundan önceki tasarruflar iptal davasına konu edilemez. Bu nedenle borcun hangi
tarihte doğduğu ve borcun doğumuna ilişkin hukuksal nedenin kaynağının araştırılması gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 08.04.2013. E. 2012/16730, K. 2013/5034. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/7c40f5d6-2c42-
470e-a0c4-b2da4a9dbe69?q=borcun%20do%C4%9Fum%20tarihi%20tasarruf%20tarihi (19 Aralık 2020).
515
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s .96.
516
Uyar, “Tasarrufun İptali Davasının Tarafları”, s. 3038.
517
Sertkaya, Kul, s. 156,157.

117
eden bankanın ödünç para verme borcu doğacak olup borçlunun aldığı ödünç parayı
iade borcu ancak banka tarafından taahhüt edilen kredinin kendisine ödenmesi ile
birlikte doğacaktır ve bu sebeple kredi sözleşmesinin imzalanması ile birlikte borcun
doğmuş olacağı yönündeki görüş isabetli bulunmamaktadır518.

Yargıtay da müstakar hale gelmiş kararlarında; borçlu ile alacaklı banka


arasında imzalanmış kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihin borcun doğum tarihi olarak
kabul edilmesi gerektiğini, taraflar arasında birden çok kredi sözleşmesinin bulunması
halinde ise kredi ilişkisinin başladığı ilk tarihin tespit edilerek borcun doğum tarihi
olarak bu tarihin nazara alınması gerektiğini ifade etmiştir519. Bu kapsamda banka ile
borçlu arasında sürekli yenilenen kredi ilişkisi bulunması halinde borcun doğum tarihi
olarak yenilenen ilişki tarihinin değil kredi sözleşmesinin ilk imzalandığı tarihin nazara
alınması gerekmektedir520.

Söz konusu görüşleri değerlendirebilmek için öncelikle banka genel kredi


sözleşmesinin yapısını ve hukukî niteliğini ele almak gerekir. Banka genel kredi
sözleşmesi kendine özgü yapısı olan bir çerçeve sözleşme niteliğinde bulunmakla
birlikte ancak münferit kredi sözleşmeleri imzalanması suretiyle yürürlüğe girecek,
münferit kredi kullanımı olmadığı sürece uyuyan bir sözleşme niteliğinde olacaktır521.
Nitekim, genel kredi sözleşmesi sadece banka açısından tek taraflı bir borç

518
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s. 119-120,123.
519
“Dava, İİK 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Dosya içerisindeki
belgelerden, davacı alacaklı banka ile davalı borçlu arasındaki kredi ilişkisinin 18.05.1990 yılı itibari ile başladığı,
sonrasında kredi sözleşmeleri imzalanmaya devam edildiği, davacı ile davalı borçlu arasındaki alacak-borç ilişkisinin
başlangıcının dava konusu tasarruf tarihinden önceye dayandığı anlaşılmaktadır. Mahkeme tarafından bu husus
gözardı edilmesi isabetli olmamıştır. O halde, borcun doğumu tasarruftan önce doğduğunun kabulü ile İİK277 ve
devamı maddeleri uyarınca iddia ve savunma beyanları gözönüne alınarak tasarrufların iptale tâbî olup olmadığı aynı
yasanın 278-279 ve 280 maddeleri hükümlerine göre irdelenerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken
yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 20.12.2017. E.
2015/8647, K. 2017/11899. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/d8b9d09a-0006-4168-878e-
b00fb7f671ee?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20%C4%B0HT%C4%B0YAT%C4%B0%20HAC
%C4%B0Z (14 Kasım 2020).
520
“…borçlu ile alacaklı arasındaki kredi sözleşmesi 28.02.2002 tarihinde imzalanmış ve bu tarihten itibaren sürekli
yenilenen bir borç ilişkisi meydana gelmiştir. Bu nedenle borcun doğumunu yenilenen ilişki tarihi değil sözleşmenin
imza tarihidir. Dairemiz ve Yargıtay'ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 01.04.2019.
E. 2016/15235, K. 2019/3909. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/192008cc-de75-43db-8def-
21382edbb9b8?q=borcun%20do%C4%9Fum%20tarihi%20tasarruf%20tarihi (19 Aralık 2020).
521
Davut Gürses, Banka Genel Kredi Sözleşmesi, 1. Baskı, İstanbul: On İki Levha Yayınları, 2016, s. 135.

118
doğurmaktayken (müşteri ile münferit kredi sözleşmesi yapmak borcu) münferit kredi
sözleşmesi hem banka (münferit sözleşmeye konu kredi borcunun yerine getirilmesi)
hem de müşteri (vadesi geldiğinden kredi borcunu bankaya ödeme borcu) yönünden
olmak üzere iki taraflı borç doğuran sözleşmelerdir522.

Kredi sözleşmesinin bir karz akdi olduğu dolayısıyla banka tarafından taahhüt
edilen kredinin borçluya ödendiği tarihin borcun doğum tarihi olarak esas alınması
gerektiği yönündeki görüşe katılmamaktayız. Zira, banka ile müşterisi arasındaki genel
kredi sözleşmesi banka bakımından yalnızca müşteri ile münferit kredi sözleşmesi
imzalamak hususunda bir borç doğurmakta olup genel kredi sözleşmesinin karz akdi
olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır. Buna karşılık münferit kredi
sözleşmeleri bakımından bir değerlendirme yapıldığında ise bu görüşün nakdi krediler
dışındaki diğer kredileri açıklayamadığı hususundaki eleştirilere biz de katılmaktayız523.
Bununla beraber nakdi bir kredinin kullanılmasını konu alan kredi sözleşmelerinin
ödünç sözleşmesine yaklaştığı kabul edilebilecekse de bu tip münferit kredi
sözleşmelerinin amacının müşteriye kredi sağlamak olduğu nazara alındığında buradaki
edimin ödünç sözleşmesindeki işlevini kaybetmiş olduğunu ve kredinin amacı
doğrultusunda evrildiğini de kabul etmek gerekmektedir524.

Kanaatimize göre; münferit sözleşmeler imzalanmaksızın yürürlüğe


giremeyecek ve müşteri bakımından herhangi bir borç doğuramayacak genel kredi
sözleşmelerinin borcun doğum tarihi olarak nazara alınması mümkün değildir. Bununla
beraber münferit kredi sözleşmesi “tek aşamalı, doğrudan hak ve borçlar doğuran birer
kendine özgü sözleşme”525 borcun doğum tarihi tespit edilirken münferit kredi
sözleşmelerinin nazara alınması isabetli olacaktır. Ancak banka ile müşterisi arasındaki
genel kredi sözleşmesine dayanılarak birden fazla münferit kredi sözleşmesi imzalanmış
ise bu halde her bir münferit kredi sözleşmesi bakımından borcun doğum tarihinin ayrı

522
Ünal Somuncuoğlu, “Banka Genel Kredi Sözleşmeleri ve Kefalet”, Terazi Hukuk Dergisi, Vol. 15, No. 165,
2020, s.1059.
523
Tekinalp Ünal, Banka Hukuku’nun Esasları, 2. Baskı, İstanbul: Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2009, s.481; Büşra,
Uysal. “Kredi Açma Sözleşmesinin Hukukî Niteliği”, Terazi Hukuk Dergisi, Vol. 6, No:56, 2011, s.15; Murat
Baykal, “Banka Kredi Sözleşmesi”, BATİDER, Vol. 21, No:3, 2002, s. 66.
524
Gürses, s. 136.
525
Gürses, s. 137.

119
ayrı değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Diğer bir ifade ile bankanın alacağının
dayanağı hangi münferit kredi sözleşmesi olarak bulunmakta ise o münferit kredi
sözleşmesinin imza edildiği tarihin, banka ve müşterisi arasında yazılı bir münferit kredi
sözleşmesi bulunmamakta ise kredi ilişkisinin kurulduğu anın borcun doğum tarihi
olarak nazara alınması gerekecektir. Zira banka ile müşterisi arasındaki münferit kredi
işlemleri için her zaman yazılı bir sözleşme imzalanmamakta olup münferit kredi
sözleşmelerinin genel kredi sözleşmeleri gibi belirgin olmamasının nedeni de budur526.

Borçluya kefil olan üçüncü kişi tarafından borcun bankaya ödenmesi halinde
üçüncü kişi kefil tarafından bankanın haklarına halef olarak açılan tasarrufun iptali
davasında da borcun doğum tarihi kefil olunan münferit kredi sözleşmesinin imza tarihi
olacaktır527. Ancak kanaatimizce bu halde de kredi sözleşmelerine ilişkin yukarıda yer
verdiğimiz hususların nazara alınarak borcun doğum tarihinin tespiti yerinde olacaktır.

2.2.3.3.2.2.Kambiyo Senetleri Bakımından Borcun Doğum Tarihinin Tespiti

Alacağın dayanağının kambiyo senedi olması halinde ise borcun doğum


tarihinin kesin bir şekilde çekteki keşide tarihi veya bonodaki düzenleme tarihi
olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira daha evvelden doğmuş bir borç için borçlu
tarafından sonradan çek veya senet düzenlenmesi mümkün bulunduğundan borcun
gerçek doğum tarihinin araştırılarak tespit edilmesi yerinde olacaktır528. Borçlunun
borcunun dayanağının kambiyo senedi olması halinde borcun doğum tarihini tespit
edebilmek için bu ihtimali ikili bir ayrıma giderek değerlendirmek gerekmektedir. Zira

526
Gürses, s. 125.
527
“Nitekim, tasarrufun iptali davasının görülebilirlik şartlarından biri olan “borcun tasarruftan önce doğması” koşulu
yönünden bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın çözümünde kefilin ödeme yaptığı tarihin borcun doğum
tarihi olarak kabul edilip edilmeyeceği hususu açıklığa kavuşturulmalıdır. 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun ''Kefilin
hakları'' başlıklı 496. maddesinde kefilin eda ettiği şey nispetinde alacaklının haklarında ona halef olacağı
öngörülmüş; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun ''Kefilin rücu hakkı'' başlıklı 596. maddesinde de kefilin alacaklıya
ifada bulunduğu ölçüde onun haklarına halef olacağı düzenlenmiştir…Buna göre, davacı-kefil ödeme yaptığı
31.03.2011 tarihinde alacaklı – bankanın haklarında ona halef olmuştur. Tasarrufun iptali istemi de alacaklının
haklarındandır. Bu durumda kefil yönünden borcun doğum tarihinin asıl borcun doğduğu; diğer bir ifade ile kefil
olduğu kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihin borcun doğum tarihi olarak kabul edilmesi gerekir.” Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu 16.09.2015. E. 2013/17-2350, K. 2015/1759. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/c141325c-
c4e1-4a37-965f-320ee9cc7445?q=tasarrufun%20iptali%20kesinle%C5%9Fmi%C5%9F%20bir%20takibin%20var
l%C4%B1%C4%9F%C4%B1 (19 Aralık 2020).
528
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1402.

120
kambiyo senetlerinden olan bonoda bir vade bulunmasına karşılık çekte esasen vade
bulunmamaktadır.

Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 776. madde hükmünde yer alan düzenlemeye
göre; kambiyo senetlerinden olan bonoda düzenleme tarihi ve vade tarihi bulunması
gerekmektedir. Dolayısıyla bononun üzerinde bulunan düzenleme tarihi borçlunun
borcunun doğum tarihi olarak kabul edilmelidir. Bu kapsamda bononun düzenleme
tarihinin ilke olarak borcun doğum tarihi olarak kabul edilmesi ve borcun doğum
tarihinin tasarruf tarihinden önce olup olmadığının bu tarih nazara alınarak tespit
edilmesi gerekmektedir529. Ancak borçlunun borcun doğum tarihinin bonodaki
düzenleme tarihinden önce olduğu iddiası bulunmakta ise bu durumda borçluya bu
husustaki delilleri sorulmalı buna mukabil davacı taraftan da delilleri sorularak530
taraflar arasındaki hukukî ilişki, sözleşmeler, faturalar, ticari defter ve kayıtlar
değerlendirilmelidir531.

529
“Somut olayda davacı alacaklı Konya 13. İcra Müdürlüğü'nün 2010/6867 sayılı dosyası ile icra takibine girişmiş
olup takibin dayanağı olduğu anlaşılan senedin keşide tarihi 18.02.2010'dur, başka bir
anlatımla borcun doğum tarihi 18.02.2010'dur. Bu husus borcun dayanağını oluşturan aynı tarihli kredi
sözleşmesinden de anlaşılmaktadır. Davaya konu edilen taşınmaz ise borçlu tarafından davalı üçüncü kişi A.K.'e
27.01.2010 tarihinde satılmıştır. Bu durumda tasarruf tarihi borcun doğum tarihinden önce olduğundan davacının
davasının reddine karar verilmesi gerekirken bu husus gözden kaçırılarak davanın kabulüne karar verilmesi bozmayı
gerektirmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 01.10.2015. E. 2015/8818, K. 2015/9967. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/826fd40e-257a-45c8-9d84-e315a0052ab8?q=borcun%20do%C4%9Fum%20tarihi%20tasarruf
%20tarihi (19 Aralık 2020).
530
“Borç kaynağı kambiyo senedi olduğu hallerde, senedin düzenlenmesini gerektiren hukukî veya ticari ilişkinin
başladığı tarihin araştırılması ve sözü edilen bu ilişki daha önce tarih ise borcun doğum tarihi olarak kabul edilmesi
gerekir. Davacı taraf "borçlu davalı ile senetlerin düzenlenmesinden önce aralarında şirket pay devri gibi ticari
ilişkilerin bulunduğunu" savunduğuna göre, mahkeme tarafından bu yönde bir araştırma ve inceleme yapılması
gerekir. Bu nedenle, davacı ile davalı borçlu arasında senetlerin düzenlenme tarihinden önce herhangi bir ticari veya
hukukî ilişki olup olmadığı yönünden davacı taraftan delillerini sunması istenilmeli, buna mukabil davalı tarafın da
varsa delillerini ibraz etmesi istenilmeli, tarafların varsa ticari defterleri ve banka kayıtları gibi resmi belgeleri
üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmalı, ondan sonra toplanan ve toplanacak olan tüm deliller birlikte
değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere "davanın reddine" karar
verilmiş olması doğru bulunmamıştır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 25.02.2010. E. 2009/10668, K. 2010/1657. E-
UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/e0b16320-713f-479f-8452-b8669506cc16?q=borcun%20do%C4%9Fum
%20tarihi%20tasarruf%20tarihi (19 Aralık 2020).
531
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.203; “Somut olayda icra takibine konu olan bonoların
26.11.2008, 05.01.2009 ve 06.03.2009 tarihlerinde tanzim edilmiş olup, tasarruf tarihi ise 14.10.2008’dir. Buna
göre tasarruf tarihi borcun doğum tarihinden öncedir. Ancak alacaklı davacı alacağının tasarruf tarihinden önce
doğduğunu ileri sürerek buna ilişkin fatura ve sözleşme ibraz etmiştir. Bu durumda mahkeme tarafından bonoların
tanzimine neden olan ilişkinin belirlenmesi amacı ile davacı tarafından bildirilen fatura ve sözleşmelerin irdelenmesi,
alacaklı davacı ile borçlu davalı ticaret ile uğraşan şirket olmaları nedeniyle tüm ticari defter ve kayıtları üzerinde

121
Kanaatimize göre; borcun doğum tarihinin her türlü delille ispat edilebilmesi
mümkün bulunmaktadır532. Hatta gerekirse davacı alacaklı ile davalı borçlu isticvap
edilerek borcun doğumu hususundaki temel ilişki dahi sorulabilmelidir533. Taraflarca
deliller sunulduktan ve gerekli ise taraflar isticvab edildikten sonra borcun doğum tarihi;
taraflar arasındaki hukukî ilişki, borç ve alacak ilişkisi, sözleşmeler, faturalar ile ticari
defter ve kayıtlar incelenmek sureti ile bilirkişi incelemesi marifeti ile tespit
edilmelidir534.

Bono üzerinde düzenleme tarihine ve vade tarihine yer verilmesine karşılık çek
üzerinde ancak keşide tarihine yer verilebilecektir. Çekte sadece keşide tarihi
bulunmasına karşılık TTK’nın 795. madde hükmüne göre çek görüldüğünde ödenecek

bilirkişi marifeti ile inceleme yapılarak aralarındaki ticari ve hukukî ilişkinin ve varsa alacak borç tarihinin
belirlenmesi, davacının alacağının tasarruf tarihinden önce doğmuş olması halinde işin esasına girilerek hasıl olacak
sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı olduğu üzere davanın reddine
karar verilmiş olması doğru bulunmamıştır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 03.02.2011. E. 2010/5065, K. 2011/674.
E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/e2b096fe-2a6e-4fe0-82d1-acdd6f8cac26?q=borcun%20do%C4%9Fum
%20tarihi%20tasarru f%20tarihi (19 Aralık 2020).
532
“Bu durumda borcun doğum tarihinin her türlü delile kanıtlanabileceği gözönünde bulundurularak, davacı
tarafın borcun doğum tarihine ilişkin olarak bildirdiği tüm delillerin toplanması, taraflar arasında ticari ilişki olup
olmadığının araştırılması, gerektiğinde tarafların varsa ticari defterleri üzerinde inceleme yapılması, senetlerin
alacaklı davacıya ciro yolu ile geçtiğinden, bu yönde de gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, varsa taraf
tanıklarının dinlenmesi böylece tüm deliller toplandıktan sonra, yemin deliline başvurulması ve hasıl olacak sonuca
göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere eksik araştırma ve inceleme sonucunda "davanın reddine"
karar verilmiş olması doğru bulunmamıştır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 12.11.2009. E. 2009/5996, K. 2009/7494.
E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/6a1397e4-b659-45a2-b68c-8d53dc20b0c6?q=borcun%20do%C4%9
Fum%20tarihi%20tasarruf%20tarihi (19 Aralık 2020).
533
“Böyle bir durumda, davacı vekiline takip konusu borcun doğumuna ilişkin temel ilişki konusunda delillerini
sunması için süre verilmesi, sunduğu delillerin toplanması, davacı ve davalı borçlunun ticari defter ve kayıtları
üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, gerektiğinde davacı ve borçlunun isticvabı ile borcun doğumunun tespiti;
daha önce doğduğu ispatlandığı takdirde buna ilişkin dava koşulunun gerçekleştiği kabul edilerek işin esasına
girilerek iptal nedenlerinin oluşup oluşmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir..” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 02.05.2019. E. 2016/15560, K. 2019/5474. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/e322d3ac-
787e-4f9b-a39f-be39d0e41ba3?q=borcun%20do%C4%9Fum%20tarihi%20tasarruf%20tarihi (19 Aralık 2020).
534
“Bu durumda öncelikle dava dışı D...İnş. Mal. Pet. Oto ve Tek. Tic. Ltd. Şti. ile davacı arasındaki yukarıda
belirtilen fatura ve sevk irsaliyelerine konu akaryakıt alışverişinin ve davacı tarafından dava dışı D.. Ltd. Şti'ne
yapılan ödemelerin tesbiti bakımından davacı ile dava dışı D... Ltd. Şti'nin ticari defterleri üzerinde bilirkişi
incelemesi yaptırılması ve gerektiğinde davacı tarafından D..Ltd. Şti yetkililerin tanık olarak dinlenmesi talep
edildiğinden şirket yetkilisinin de bu konuda tanık olarak dinlenmesi, davacı ile D... Ltd. Şti. arasında ticari ilişki
belirlendiği takdirde davacı ile davalı borçluların ticari defterleri üzerinde sözkonusu akaryakıt alışverişinin varlığı
yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılması,…ilgili ceza dosyasının istenmesi, davacı ve davalı tanıklarının dinlenmesi
ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek takip konusu borcun doğumunun tespit edilmesi gerekirken eksik incelemeye
dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 19.02.2013. E. 2012/4326, K. 2013/1955.
E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/3256605c-a17c-451d-bdd9-53dafc0bd5a2?q=TASARRUFUN%20%
C4%B0PTAL%C4%B0%20%C4%B0HT%C4%B0YAT%C4%B0%20HAC%C4%B0Z (14 Kasım 2020).

122
bir kambiyo senedi olup çek üzerinde buna aykırı bir kayıt var ise bu kayıt yazılmamış
hükmündedir. Bu kapsamda çek üzerinde her ne kadar bir keşide tarihi bulunmakta ise
de çekin bankaya ibraz edildiği tarihte ödenmesi gerekmektedir535. Dolayısıyla çek
üzerinde bulunan keşide tarihinin zaten borcun doğum tarihi olmadığı açıktır. Bu
bakımdan borcun doğum tarihinin çekin keşide tarihinden başka bir tarih olduğu iddia
edilmekte ise bu iddia nazara alınarak inceleme yapılması ve borcun doğum tarihinin bu
kapsamda tespiti gereklidir536. Dolayısıyla borcun doğum tarihinin çekin üzerindeki
keşide tarihinden önce olduğu iddiası bulunmakta ise bu iddianın yine bilirkişi
incelemesi marifetiyle taraflar arasındaki ticari ilişki, kesilen faturalar ile ticari defter ve
kayıtlar kapsamında değerlendirilerek iddianın doğru olup olmadığının tespiti
gerekmektedir537.

Sonuç olarak; alacağın dayanağının çek veya bono olduğu hallerde borcun
doğum tarihinin kıymetli evrak üzerindeki düzenleme tarihinden veya keşide tarihinden
başka bir tarih olduğu iddiası bulunmakta ise asıl alacağın doğduğu tarihin tespiti
gerekmektedir538. Taraflar arasındaki ilişkide borcun doğum tarihinin daha evvelki bir
tarih olduğu ve borcun esasen bir sözleşmeye dayandığı iddia ve ispat edilir ise borcun

535
Bununla beraber, 6273 sayılı Kanun ile 5941 sayılı Çek Kanunu’na yapılan ilave ile çekin üzerindeki keşide
tarihinden evvel bankaya ibrazının geçersiz olacağı, ibrazı halinde banka tarafından ödeme yapılmayacağı
düzenlenmiş olup böylelikle 6102 sayılı TTK’nın 795/1. ve 2. fıkraları ile Çek Kanunu’nun 3/8. fıkrasının
uygulanması durdurulmuştur. (Bkz. 6273 sayılı Kanun’un geçici 3. Madde hükmü). Resmî Gazete, Çek Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/02/2012 0203M1-1.htm ,(15 Mart
2022).
536
“Yani çekler vadeli olarak verilmiştir. İptali istenen tasarruflar ise 28.4.2006 - 31.7.2006 - 20.10.2006 tarihlerinde
gerçekleşmiştir. Çeklerde vade olmayacağı kural ise de, borcun doğum tarihinin tespitinin gerektiği kabul
edilmiştir. Somut olayda da vadeli çek verildiğinden ve davacı taraf borcun daha önce doğduğunu iddia ettiğinden
kural olarak borcun gerçek doğum tarihinin araştırılması gerekmektedir. Bu durum dava şartı olup mahkeme
tarafından res'en araştırılması gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 06.11.2012. E. 2012/2959, K. 2012/12122. E-
UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/754db76f-9e4e-491c-a285-fe3a1faa47c7?q=borcun%20do%C4%9Fum
%20tarihi%20tasarruf%20tarihi (19 Aralık 2020).
537
“Dava koşulu gerçekleşmediği takdirde işin esası hakkında hüküm kurulamaz.Somut uyuşmazlıkta; davacının
alacağına konu olan çekler 14.03.2014 ve 17.03.2014 keşide tarihli olup; iptali istenen tasarruf ise 04.02.2014
tarihinde yapılmıştır…mali müşavirlerden oluşan üçlü yeni bir heyetten rapor alınarak ve davacı alacaklının dava dışı
borçlu Y... İnş. Ltd. Şti. ve davalı D.. İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti’nin 2012- 2013-2014 yıllarını kapsar şekilde ticari
defterleri üzerinde inceleme yapılarak davacı alacaklı ile dava dışı borçlu Y... İnş. Ltd. Şti arasındaki ticari ilişkinin
tasarruf tarihinden önceye dayalı olup olmadığının tespiti yapılması, borcun daha önce doğduğu ispatlandığı takdirde
işin esasına girilerek iptal nedenlerinin oluşup oluşmadığı araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken
…yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 16.10.2019. E.
2017/2385, K.2019/9454. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/b663cf05-ceda-4a7a-ba77-218c94d6de78?
q=tasarrufun%20iptali%20bekletici%20mesele, (24 Mayıs 2020).
538
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s. 112.

123
doğum tarihinin sözleşmenin imzalandığı tarih olarak kabul edilmesi gerekmektedir539.
Yine taraflar arasındaki ilişkinin ve borcun doğumunun bir faturaya dayandığı iddia ve
ispat edilir ise bu halde borcun doğum tarihinin fatura tarihi olarak kabul edilmesi
gerekmektedir540. Başkaca bir kayıt olmamakla beraber çek teslim ve tesellüm tutanağı
bulunmakta ise borcun doğum tarihinin tespiti bakımından bu tutanağın
değerlendirilerek mahkeme tarafından bir karar verilmesi yerinde olacaktır541.

2.2.3.3.2.3. Mahkeme İlâmına Bağlı Alacaklar Bakımından Borcun Doğum


Tarihinin Tespiti

Mahkeme ilâmına bağlı alacaklar bakımından borcun doğum tarihinin nasıl


tespit edileceği hususuna da değinmek isteriz. Akşener, ilâma dayalı borcun doğum
tarihinin tespiti hususunda ilâmın alındığı davanın niteliğinin önem arzettiğini belirterek

539
“Davacı alacaklı bu çeklerin 23.11.2007 tarihinde borçlu ile aralarında düzenlenmiş olan factoring sözleşmesi
gereğince verildiğini belirterek buna ilişkin olarak sözleşme sunmuştur.Bilirkişinin borçlu kayıtlarında yaptığı
inceleme ile de bu ilişki teyid edilmiştir.Ticari hayatta çeklerin vadeli ödeme aracı olarak kullanıldığı bir gerçek olup,
bu sözleşme gereğince verildiği, taraflar arasında bu çeklerin verilmesini gerektirir bir ilişkinin varlığı taraflarca iddia
ve ispat edilmediğine göre borcun doğumunun bu sözleşmenin düzenlendiği 23.11.2007 tarihi olarak kabulü
gerekir..” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 15.05.2018. E. 2015/17101, K. 2018/5044. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/428de53c-b760-41f8-af9a-82cb6d233c1b?q=borcun%20do%C4%9Fum%20tarihi%20tasarruf
%20tarihi (19 Aralık 2020).
540
“Öte yandan ticari yaşamda çeklerin vadeli ödeme aracı olarak da kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Somut olayda,
dava dayanağı takibe konu çek tarihi 20.09.2011 tarihi olmakla birlikte, davacı vekili, davacı alacaklıya bu çekin süre
gelen ticari ilişki nedeni ile verildiğini, borç kaynağı olarak gösterilen bir kısım faturaların 18.03.2011 tarihinde
düzenlendiğini, bir kısım malların ise faturasız gönderildiğini belirtmiştir. Borçlunun takibe konu borç miktarı ile
ilgili bir itirazı olmamış ve takip kesinleşmiştir. Bu durumda, iptali istenilen takip dayanağı borcun doğum tarihi
18.03.2011 kabul edilerek bu tarihten sonra yapılan satışlar yönünden mahkeme tarafından, işin esasına girilerek taraf
delilleri toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, aksi düşüncelerle reddine karar
verilmesi usûl ve yasaya aykırıdır” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 16.06.2015. E. 2014/4397, K. 2015/8759 E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/a161e116-fe43-440c-9067-f3cd6a0f6668?q=kesinle%C5%9Fmi%C5%9F%20bi
r%20takibin%20varl%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20tasarrufun%20iptali (19 Aralık 2020).
541
“Her ne kadar mahkeme tarafından "borçluya çek koçanının tasarruf tarihinden sonra 27.12.2002 tarihinde teslim
edilmesi nedeniyle borcun tasarruf tarihinden önce doğmasının mümkün olmadığı" kabul edilmiş ise de, davacı
alacaklı tarafından mahkemeye 12.12.2002 tarihli 'çek teslim tesellüm belgesi' ibraz edildiği halde bu belge üzerinde
yeterince durulmamıştır. Bu nedenle az önce belirtilen belgenin kim tarafından teslim edildiği, teslim eden kişinin
şirket adına yetkili olup olmadığı, borçlu olmayan bir kişinin neden böyle bir belge düzenleme gereği
hissettiği, borçlu ile alacaklı arasında tasarruf tarihinden önce bir ticari ilişkinin olup olmadığı, hususunun
araştırılması, gerektiğinde borçlu şirketin ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, davacı
tarafın borcun tasarruf tarihinden önce doğduğuna ilişkin delilleri varsa ibraz ettirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre
bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 15.10.2009. E. 2009/4848, K. 2009/6420. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/9276a092-
b7f8-4e41-8010-4de4eb4e52bb?q=borcun%20do%C4%9Fum%20tarihi%20tasarruf%20tarihi (19 Aralık 2020).

124
konuyu davalar bakımından yapılan sınıflandırma kapsamında ele almıştır542. Akşener,
bu doğrultuda davada talep edilen hukukî korumaya göre yapılan sınıflandırmayı esas
almış ve konuyu eda davası, inşaî dava ve tespit davası olmak üzere üçlü ayrım
kapsamında değerlendirmiştir543. Ancak kanaatimize göre; ilâma dayalı bir borcun
doğum tarihinin yalnızca davaların sınıflandırılması nazara alınarak tespiti isabetli
olmayacaktır. Zira borcun doğum tarihi maddi hukuka ilişkin bir konu olup borca
dayanak hakkın doğmasına sebep olan hukukî fiil veya işlemin vuku bulduğu tarihin
tespitini gerektirmektedir. Bununla beraber ilâma dayalı borcun doğum tarihinin tespiti
hususundaki görüşümüzü açıklayabilmek için biz de davada talep edilen hukukî
korumaya göre yapılan sınıflandırmayı esas alarak bir değerlendirmede bulunacağız.

Davacı tarafından talep edilen hukukî korumaya göre davaları eda davası, inşaî
dava ve tespit davası olarak sınıflandırabiliriz544. Bu üç dava da birbirinden farklı
özellikler taşımakta olup eda davası ve tespit davası neticesinde verilen hükümler
açıklayıcı nitelikte, inşaî davaların sonunda verilen hükümler ise yaratıcı niteliktedir545.
Ancak bu dava çeşitlerinin hepsinde mahkeme tarafından öncelikle bir tespit yapılması
gereklidir. Mahkeme ancak bir tespitte bulunduktan sonra davacı tarafından talep edilen
hukukî korumaya göre tespit yanında edaya yahut inşaya yönelik hüküm
verebilecektir546.

“Eda davası” “davacının, talebinde davalının bir şeyi yapmaya, bir şey
547
vermeye veya bir şeyi yapmamaya mahkûm edilmesini istediği” ve neticesinde
“davacının istediği edanın (edimin) yerine getirilmesi hususunda davalıya yöneltilmiş
bir emir”548 içerecek şekilde hüküm kurulan bir dava türüdür. Bununla beraber eda
davasının kabulü halinde mahkeme tarafından verilen hüküm bir emri içermekle birlikte

542
Haşmet Sırrı Akşener, “Borcun Doğum Anı ve Tasarrufun İptali Davaları Yönünden Önemi”, Legal Hukuk
Dergisi, 2008, No:72, s. 4012.
543
Akşener, “Borcun Doğum Anı ve Tasarrufun İptali Davaları Yönünden Önemi”, s. 4012.
544
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenȋ Usûl Hukuku II. Cilt, s. 960.
545
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenȋ Usûl Hukuku II. Cilt, s. 960.
546
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenȋ Usûl Hukuku II. Cilt, s. 960.
547
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenȋ Usûl Hukuku II. Cilt, s. 960.
548
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenȋ Usûl Hukuku, s.204.

125
davacının hakkının varlığı da tespit edilmiş olacaktır549. Dolayısıyla eda davası
neticesinde mahkeme tarafından verilecek emir hükmü değil bu hükme dayanak olan ve
mahkeme tarafından varlığı tespit edilmiş bulunan hakkın doğduğu tarih borcun doğum
tarihi olarak değerlendirilmelidir550. Örnek vermek gerekirse; haksız fiil nedeni ile
maddi tazminata hükmedilmesi halinde davacının hakkının doğduğu tarihin diğer bir
ifade ile haksız fiilin gerçekleştiği tarihin borcun doğum tarihi olarak tespiti isabetli
olacaktır551. Bu halde borcun doğum tarihi olarak mahkemenin tazminat konusunda
verdiği karar tarihinin veya bu kararın kesinleşme tarihinin nazara alınması mümkün
değildir552. Konuyu bir başka örnek üzerinden işçi alacakları bakımından da ele
alabiliriz. İşçinin kıdem ve ihbar tazminatı talebi ile açtığı işçilik alacağı talepli davada
kıdem ve ihbar tazminatına hükmedilebilmesi için öncelikle işverenin işçinin iş akdini
haklı bir neden olmaksızın feshettiğini mahkemenin tespit etmesi gerekmektedir. Zira
işçinin kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanabilmesi için işverenin işçinin iş akdini
haklı bir sebep olmaksızın feshetmesi gerekmektedir553. Aksi halde işçinin kıdem ve
ihbar tazminatına hak kazanması mümkün olmayacaktır554. Dolayısıyla işçinin kıdem
ve ihbar tazminatı alacaklarının diğer bir ifade ile işverenin işçiye borcunun doğum
tarihi işverenin işçinin iş akdini haklı bir sebep olmaksızın feshettiği tarihtir. Buna
karşılık Yargıtay işçi alacaklarının tahsil edilemememesi sebebi ile işverene karşı açılan
tasarrufun iptali davasında borcun doğum tarihinin kıdem ve ihbar tazminatının
hesabında dikkate alınan işçinin işe başladığı tarih olduğu görüşündedir555. Ancak

549
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenȋ Usûl Hukuku II. Cilt, s. 971.
550
Akşener, “Borcun Doğum Anı ve Tasarrufun İptali Davaları Yönünden Önemi”, s.4012.
551
Akşener, İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.61; Sertkaya, Kul, s.157.
552
“Somut olayda borç, 7.4.1995 tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminata
ilişkindir. Borç, haksız fiilin kaynaklandığına göre, bunun sonucu olarak borcun haksız fiilden vuku bulduğu
7.4.1995 tarihinde, tasarrufların da 11.2.2000 ve 10.2.2000 tarihlerinde vuku bulduğu nazara
alındığında, borcun tasarruf tarihlerinden önce doğduğunun kabulü zorunludur.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
30.10.2007. E. 2007/4395, K. 2007/3299 E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/35daa41b-5522-4de5-82c6-
2449b5c378dc?q=tasarrufun%20iptali%20borcun%20do%C4%9Fum%20tarihi%20%20haks%C4%B1z%20fiil%20t
rafik%20kazas%C4%B1 (19 Aralık 2020).
553
Sarper Süzek, İş Hukuku, 14. Baskı, İstanbul: Beta Basım, 2017, s. 733-735
554
Süzek, s. 733-735
555
“1-Davacıların alacağı kıdem tazminatı, ihbar tazminatı genel tatilde çalışma türünden gerçekleşen alacağa
ilişkindir. İş akidleri 02.05.2012-02.04.2012 tarihlerinde fesh edilmiş ise de kıdem tazminatı ve bir
kısım işçi alacaklarının hesabında işe girdikleri davacı M. için 16.12.1996, davacı A. için 01.08.1993 tarihinden
itibaren hesaplamalar yapıldığından borcun doğumunun bu tarihlerin esas alınması gerekmektedir. Dairemizin
yerleşmiş uygulaması da bu yöndedir. Mahkeme tarafından, tasarrufun borcun doğumundan önce yapıldığı kabul

126
kanaatimize göre; Yargıtay’ın bu görüşü isabetli bulunmamaktadır. Zira işçinin kıdem
ve ihbar tazminatına hak kazanabilmesi için iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı bir
neden olmaksızın fehedilmesi gerekli olup işçinin alacağının doğumuna işverenin fiili
neden olmaktadır. Nitekim şayet işveren işçinin iş sözleşmesini haklı bir nedene
dayanarak feshetmiş olsa idi işçinin kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanması mümkün
olamayacaktı. Yargıtay’ın kararında dikkate aldığı işçinin işe başladığı tarih işçinin
alacak hakkının hesabında nazara alınması gerekli bir unsur olup işçinin alacak hakkının
doğumuna sebep olması mümkün değildir. Nitekim doğum tarihi tespit edilmek istenen
kıdem ve ihbar tazminatı borcu ile işçinin işe başladığı tarih arasında bir illiyet bağı
olmadığı açıktır.

Tespit davalarına ilişkin olarak mahkeme tarafından verilen kararlar icra


takibine konu edilemeyeceğinden bu davalar bakımından borcun doğum tarihinin
tespitinin pratikte bir yararı olmayacağı ileri sürülebilecektir556. Bununla beraber bir
hakkın veya hukukî ilişkinin varlığının tespitine ilişkin olumlu tespit davalarında
verilecek hükmün bu hakka veya hukukî ilişkiye bağlı alacakların doğum tarihinin
tespiti bakımından önemli olduğu kanaatindeyiz. Nitekim eda davası sonucunda
verilecek ilamın tespite ilişkin kısmı ile tespit davası sonucunda verilecek tespit kararı
arasında kesin hüküm etkisi bakımından bir fark bulunmamaktadır557. Dolayısıyla tespit
davasına ilişkin olarak mahkeme tarafından verilen karar bir hakkın varlığını tespit
etmekte ise o hakkın doğumuna sebep olan işlemin veya fiilin gerçekleştiği tarihin
borcun doğum tarihi olarak kabul edilmesi gerekmektedir.

İnşaî nitelikte davalar ise mevcut hukukî durumda değişiklik yaratan, kural
olarak geleceğe yönelik etki doğuran ve kural olarak etkisinin başlangıç noktası inşaî
hükmün kesinleştiği tarih olan davalardır558. Bu bakımdan borcun doğum tarihinin

edilerek diğer delililer birlikte değerlendirildikten sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı
şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 10.05.2016. E. 2014/15792, K.
2016/5697. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/8c4a2b13-3dde-4e67-80d8-2ff005d2a981?q=tasarrufun%2
0iptali%20borcun%20do%C4%9Fum%20tarihi%20i%C5%9F%C3%A7i%20alaca%C4%9F%C4%B1 (19 Aralık
2020).
556
Akşener, “Borcun Doğum Anı ve Tasarrufun İptali Davaları Yönünden Önemi”, s. 4013.
557
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I. Cilt, s. 407.
558
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenȋ Usûl Hukuku II. Cilt, s. 985.

127
tespiti bakımından mahkemenin verdiği inşaî nitelikte hükmün kesinleşme tarihinin
dikkate alınmasının isabetli olduğu düşünülebilecektir559. Ancak kanaatimize göre; bu
görüşün kabulü için borcun mahkemenin inşaî nitelikteki kararından kaynaklanması
gerekmektedir. Akşener, inşaî nitelikte olan boşanma davasında mahkeme tarafından
tarafların boşanmasına karar verilmesi ve eşlerden birisi lehine maddi tazminata
hükmedilmesi halinde diğer eşin maddi tazminata ilişkin borcunun doğum tarihinin
mahkeme kararının kesinleştiği tarih olduğu görüşündedir560. Ancak kanaatimize göre;
bu düşünce isabetli bulunmamaktadır. Nitekim boşanma davası inşaî nitelikte bir dava
olmakla beraber boşanmaya bağlı maddi tazminat talebi bir eda davasıdır561. Dolayısıyla
eda davasına ilişkin açıklamalarımız boşanma davasında talep edilen maddi tazminat
bakımından da geçerli olmalıdır. Kaldı ki, her ne kadar maddi tazminata
hükmedilebilmesi için mahkeme tarafından boşanma kararının verilmesi gerekmekte ise
de mahkeme tarafından hükmedilecek maddi tazminatın sebebi esasen verilen boşanma
kararı değil diğer eşin kusurlu davranışlarıdır. Zaten maddi tazminatın boşanmaya bağlı
bir hak olarak değerlendirilmesinin sebebi de boşanmaya bağlı fiillerden
kaynaklanmasıdır562. Bu değerlendirmeler kapsamında kanaatimize göre; maddi
tazminata boşanma kararı ile hükmedilmiş olsa dahi maddi tazminattan kaynaklanan
borcun doğum tarihi boşanmaya sebep olan fiillerin vuku bulduğu tarihtir563. Yine
kanaatimize göre inşaî nitelikte davalarda mahkeme tarafından verilen hükmün
kesinleşmesinin borcun doğum tarihi olarak kabul edilebilmesi için borcun mahkemenin
inşaî nitelikteki kararından kaynaklanması gerekmektedir.

Yukarıda yer verdiğimiz açıklamalar kapsamında mahkeme tarafından


verilecek ilâmlar bakımından borcun doğum tarihinin sadece davacının açtığı davanın
hukukî niteliği nazara alınarak tespit edilmemesi gerektiği düşüncesindeyiz.

559
Akşener, “Borcun Doğum Anı ve Tasarrufun İptali Davaları Yönünden Önemi”, s. 4013.
560
Akşener, “Borcun Doğum Anı ve Tasarrufun İptali Davaları Yönünden Önemi”, s. 4013.
561
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenȋ Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1094.
562
Gözde Zeytin Çağrı, “Boşanmada Maddi Tazminat,” (Doktora Tezi, Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2020), s.44.
563
“Dava İİK'nın 277 vd. maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Dosya içerisindeki bilgi ve
belgelerden, borcun doğumunun boşanma davası değil, bu davaya açmayı gerektirir fiillerin başladığı tarih olarak
kabulü gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 13.01.2015. E. 2013/14349, K. 2015/224. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/14451d13-401c-47fc-99b4-cafe7a6174a7?q=tasarrufun%20iptali%20borcun%20do%C4%9F
um%20tarihi%20bo%C5%9Fanma%20haks%C4%B1z%20fiil (19 Aralık 2020).

128
Kanaatimize göre; tüm dava çeşitleri bakımından mahkeme tarafından öncelikle bir
tespit yapılması gerektiğinden ve bu tespit hükmü ile esasen bir hakkın veya hukukî
ilişkinin varlığı veya yokluğu tespit edidiğinden borcun doğum tarihinin bu tespit
hükmü de nazara alınarak belirlenmesi daha isabetli olacaktır.

129
3. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA YARGILAMA

3.1. Tasarrufun İptali Davasında Görevli Mahkeme

Anayasa’nın 142. madde hükmüne göre; mahkemelerin görevi ancak kanunla


düzenlenmektedir. Yine Anayasa’nın 36. madde hükmüne göre; hiçbir mahkeme görevi
içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacaktır. HMK’nın 1. madde hükmünde de
mahkemelerin görevinin ancak kanunla düzenlenebileceği ve göreve ilişkin kuralların
kamu düzeninden olduğu açıkça ifade edilmiştir. HMK’nın 114/1-c madde hükmünde
ise “mahkemenin görevli olması” hususu dava şartları arasında sayılmış olup, HMK’nın
115/1. madde hükmünde; dava şartlarının mevcut olup olmadığının mahkeme tarafından
davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılacağı ve tarafların da dava şartı
noksanlığını her zaman ileri sürebileceği ifade edilmiştir.

Söz konusu düzenlemelerden davanın görevli mahkemede açılmış olmasının


genel bir dava şartı olduğu ve bu dava şartının bütün davalar bakımından geçerli olduğu
anlaşılmaktadır. Yine söz konusu düzenlemelerden anlaşılmaktadır ki bir davada görevli
mahkeme ancak kanunla belirlenebilecek olup, kamu düzeninden olan mahkemenin
görevine ilişkin kurallar mahkeme tarafından re’sen nazara alınacak veya taraflarca
yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilecektir564. Davanın görevli mahkemede
açılmamış olması halinde ise davayı görmekte olan mahkeme görevli mahkemenin
hangisi olduğuna da kararında yer vererek görevsizlik kararı verecektir565. Görevsizlik
kararı usûle ilişkin nihaî bir karar olup mahkeme görevsizlik kararını verdikten sonra
davadan elini çekecektir566.

Yukarıda yer verilen mahkemelerin görevine ilişkin HMK’daki düzenlemeler


tasarrufun iptali davası bakımından da geçerlidir. Nitekim tasarrufun iptali davası
bakımından da göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup mahkemenin görevli olup

564
Sertkaya, Kul, s.94.
565
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s. 242.
566
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I.Cilt, s. 157.

130
olmadığı hususu mahkeme tarafından re’sen nazara alınacak veya taraflarca
yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilecektir567. Dolayısıyla davanın açıldığı
mahkemenin görevli olup olmadığı hususu tasarrufun iptali davası bakımından da dava
şartlarından olup, görevli mahkemede açılmaması halinde tasarrufun iptali davasında da
usûle ilişkin bir nihaî karar olarak görevsizlik kararı verilecektir. Görüldüğü üzere
görevli mahkemenin tespiti hususu yargılama süreci bakımından son derece önem arz
etmekte olup şimdi tasarrufun iptali davası bakımından hangi mahkemenin görevli
olduğu hususuna değinmek isteriz.

“Türk hukukunda özel hukuk davalarına bakmakla görevli mahkemeler (hukuk


mahkemeleri) asliye hukuk mahkemeleri ve (icra mahkemeleri, iş mahkemeleri, fikri ve
sınai haklar mahkemesi gibi) özel görevli mahkemeler olarak ayrıma tâbi tutulabilir”568.

HMK’nın 2. madde hükmünde asliye hukuk mahkemesinin görevine yer


verilmiştir. Madde hükmünün birinci fıkrasına göre; dava konusunun değer ve miktarına
bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda
görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Madde hükmünün ikinci fıkrasına göre
ise; diğer dava ve işler bakımından aksine bir düzenleme bulunmadıkça yine asliye
hukuk mahkemeleri görevlidir. Bu bakımdan özel hukuk uyuşmazlıklarına ilişkin
davalarda asliye hukuk mahkemesinin genel görevli mahkeme olduğunu söylemek
yerinde olacaktır569.

567
“Dava, İİK'ın 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Tasarrufun iptali, davaları
mutlak ticari dava niteliğinde olmayıp şahsi nitelikte ve borçlunun tasarruflarına yönelik bulunduğundan asliye
hukuk mahkemelerinin görevine girmektedir. Öte yandan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği
01/07/2012 tarihinden itibaren açılan davalarda artık asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasındaki
ilişki işbölümü değil görev ilişkisidir. Somut olayda da dava bu tarihten sonra 16/04/2014 tarihinde İİKnin 277 ve
devamı maddelerine dayanılarak açılmış olup görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. (HGK’nun 2014/17-
2389 Esas 2016/129 Karar) Görev kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gereken
hususlardandır. Öte yandan HMK'nun 114/1-c maddesine göre dava şartlarındandır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
09.04.2018. E. 2016/8983, K. 2018/3951. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/2404688f-016d-44ca-b07f-
7fc599a21803?q=tasarrufun%20iptali%20g%C3%B6revli%20mahkeme (25 Mayıs 2020).
568
Budak, Karaaslan, s.42.
569
“Aynı Kanun'un 2. maddesinde de “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin
davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk
mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer
dava ve işler bakımından da görevlidir.” düzenlemesi getirilerek asliye hukuk mahkemelerinin genel görevli
mahkeme olduğu belirlenmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 15.12.2014. E. 2014/21422, K. 2014/18595.

131
İİK’nın 277. ve devamı madde hükümlerinde yapılan düzenlemelere
bakıldığında ise tasarrufun iptali davasına bakmakla görevli mahkeme hususunda özel
bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir. Nitekim İİK’nın 281/1 madde
hükmünde yapılan düzenlemede sadece “mahkeme” ibaresine yer verildiği, tasarrufun
iptali davasına bakmakla görevli mahkeme yönünden HMK’nın 2/1. madde hükmünün
aksine bir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmaktadır570. Bu kapsamda tasarrufun
iptali davasına bakmakla genel mahkemelerin görevli bulunduğunu söylemek yerinde
olacaktır. HMK ve İİK’da yer verilen düzenlemeler bir arada ele alındığında tasarrufun
iptali davasına bakmakla görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu
anlaşılmaktadır571. Nitekim alacaklı açacağı tasarrufun iptali davası ile borçludan tahsil
imkânı bulamadığı alacağını, dava neticesinde uyuşmazlık konusu mal veya hak
üzerinde cebrî icra işlemlerine devam etme hak ve yetkisi elde ederek tahsil etmeyi
amaçlamaktadır. Dolayısıyla tasarrufun iptali davasında görevli mahkeme davacı
alacaklı tarafından uyuşmazlık konusu haline getirilen tasarrufu İİK’nın 277. ve devamı
madde hükümlerinde yer verilen iptal sebepleri bakımından inceleyecektir. Bu
bakımdan tasarrufun iptali davasında görevli mahkeme bakımından alacağın mâhiyetine
veya tarafların tacir sıfatı olup olmadığına göre bir belirleme yapılmasına gerek
bulunmamakta olup neticeten ticaret mahkemesinin davayı görmekle görevli mahkeme
olmadığını söylemek mümkündür572. Zira asliye hukuk mahkemesi ile arasında görev
ilişkisi bulunan asliye ticaret mahkemesinin bakmakla görevli kılındığı ticari davalar
ikiye ayrılmaktadır. “Bunlar, tarafların sıfatına bakmadan işin mâhiyeti gereği bir
davanın ticari sayılması (mutlak ticari dava) ve tarafların sıfatına (tacir olmak) ve işin
mâhiyetine bakmak suretiyle davanın ticari dava sayılması (nispi ticari dava) şeklinde
belirtilebilir” 573.

Mutlak ticari davalar tarafların sıfatına ve dava konusu ihtilâfın ticari

LEXPERA https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/17-hukuk-dairesi-e-2014-21422-k-2014-18595-t-15-12-2014
(31 Mayıs 2020).
570
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.376; Talih Uyar, Tasarrufun İptali İptâl
Davalarında “Yetki”, “Görev”, “Süre”, “Harç”, “Vekalet Ücreti” , Yargı Dünyası Dergisi, 2008, Vol.1, No.152, s.14.
571
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.293; Arslan ve diğerleri, s.569; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.550.
572
Uyar, Uyar, Uyar, İcra Ve İflâs Kanunu Şerhi ; Sertkaya, Kul, s.95.
573
Seyithan Deliduman, Yakup Oruç, “Ticari Davalar”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları
Dergisi, 2012, Vol. 18, No. 2. (Özel Sayı), s. 103.

132
işletmeyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK’da düzenlenen davalar ile diğer
kanunlarda düzenlenmekle beraber ticari dava olduğu açıkça düzenlenen davalardır.
Nispi ticari davalar ise şarta bağlı olarak ticari dava sayılmakta olup bu sebeple nispi
olarak nitelendirilmektedirler ve iki kısma ayrılmaktadırlar574. TTK’nın 4/1. madde
hükmünün “f” bendinin son cümlesine göre; bazı hükümlerin uygulamasından doğan
davalar, tarafların ticari işletmesi ile ilgili iseler ticari dava sayılırlar, ki bunlar ilk kısım
nispi ticari davalardandır575. TTK’nın 4/1. madde hükmünün birinci fıkrasında "her iki
tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları" da şarta bağlı
olarak ticari dava olarak sayılmış bulunmaktadır, ki bunlarda ikinci kısım nispi ticari
davalardır. Dolayısıyla bir davanın ticari sayılabilmesi için; “i) Davanın her iki
tarafının da tacir olması ve ii) Dava konusu ihtilâfın her iki tarafın da ticari işletmesiyle
ilgili bulunması”576 şarttır ve bu şartların bir arada bulunması gerekmektedir. Söz
konusu düzenlemelere göre bir davanın mutlak ticari dava veya ilk kısım nispi ticari
davalardan sayılabilmesi için TTK’da veya diğer kanunlarda açık düzenleme bulunması
veya kanunda sayılan bir kısım davalardan olup tarafların ticari işletmesi ile ilgili
olması gerekmektedir.

Buna karşılık tasarrufun iptali davasının ticari dava olduğuna ilişkin açık bir
düzenleme olmadığı gibi kanunda sayılan bir kısım ticari davalar arasında da
sayılmamıştır. Diğer taraftan alacaklının tasarrufun iptali davasının görülebilmesi için
davanın her iki tarafının tacir olmasının veya taraflar arasındaki uyuşmazlığın ticari
işletmesi ile ilgili olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Bu bakımdan ikinci kısım
nispi ticari davalar arasında değerlendirilmesi imkânı da bulunmamaktadır. Zira
yukarıda da belirttiğimiz gibi tasarrufun iptali davası kapsamında mahkeme tarafların
tacir sıfatına veya alacağın tarafların ticari işletmesi ile ilgili olup olmadığına
bakmaksızın uyuşmazlık konusu tasarruf bakımından İİK’nın 277. ve devamı madde

574
Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 27. Baskı, Ankara :Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2014,
s.104.
575
Türk Borçlar Kanununun Havale (TBK m.555–560) ve Vedia (Saklama) (TBK m.561–580) hükümlerinden doğan
davalar ile Fikir ve Sanat eserlerine ilişkin olarak başta 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ve ilgili diğer
mevzuattan doğan davalar taraflardan birinin ticari işletmesi ile ilgili iseler ticari dava sayılmaktadır. (TTK 4/1-f son
cümle) 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu, https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.6102.pdf (15 Mart 2022).
576
Rıza Ayhan, “Son Değişikliklerle Ticarî Dava ve Ticaret Mahkemelerinin Görev Sahası Hakkında Getirilen
Yenilikler”, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2015, Vol.1, No.1, s. 25.

133
hükümlerinde yer verilen iptal sebeplerinin somut olayda bulunup bulunmadığını
değerlendirecektir.

Örnek olarak; bir tacirin mesleki faaliyetini yerine getirebilmek amacı ile ticari
nitelikteki banka kredi sözleşmesini imzaladıktan ve sözleşmeye konu krediyi
kullandıktan sonra, kredi taksitlerini vadesinde ödememesi üzerine bankanın krediyi kat
etmesi ve alacağının tahsili için giriştiği icra takibinin semeresiz kalması halinde, tacir
sıfatına sahip borçlu ile üçüncü kişi tacir arasında gerçekleştirilen tasarrufun iptali için
açtığı tasarrufun iptali davasını gösterebiliriz. Her ne kadar işbu davada banka -5411
sayılı Bankacılık Kanunu’ndan kaynaklanan kredi işlemlerinden doğan- mutlak ticari iş
niteliğindeki alacağı için tacir sıfatına sahip borçlu ile tacir sıfatına sahip üçüncü kişi
arasında gerçekleştirilen tasarrufun iptali için dava açmış ise de davanın ticaret
mahkemesinde görülme imkânı bulunmamaktadır. Zira burada alacaklının alacağının
ticari bir işten veya tarafların ticari işletmesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığının veya
davanın ya da iptali talep edilen tasarrufun taraflarının tacir sıfatının bulunup
bulunmadığının tasarrufun iptali davası bakımından bir önemi bulunmamaktadır577.
Zaten yalnız alacağın bankacılık işleminden kaynaklandığı hallerde değil alacağın
haksız fiil, mal satış sözleşmesi, hizmet sözleşmesi, kira sözleşmesi veya başkaca
işlemlerden kaynaklandığı hallerde de tasarrufun iptali davasında görevli mahkeme
takip konusu alacağın kaynağına göre belirlenemeyecektir578. Neticeten mutlak veya
nispi ticari dava niteliği bulunmayan tasarrufun iptali davasının asliye ticaret
mahkemesinde görülme imkânı bulunmadığı açıktır579. Tasarrufun iptali davası
görülmekte iken borçlunun iflâs etmesi halinde de davanın hukukî niteliği
değişmeyecek olup bu halde de dava asliye hukuk mahkemesinde görülmeye devam
edecektir580.

Şunu da belirtmek gerekir ki, 6102 sayılı Kanun’daki düzenlemeler yapılmadan


evvel asliye mahkemeleri ile ticaret mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi
olarak bulunduğundan ancak davalı tarafça iş bölümü itirazında bulunulması halinde iş

577
Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.693.
578
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.302.
579
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.293; Sertkaya, Kul, s.95.
580
Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.112.

134
bölümü ilişkisinin mahkemelerce nazara alınması mümkün bulunmaktaydı581. 6102
sayılı TTK’daki düzenlemeler kapsamında ise ticaret mahkemeleri ile diğer mahkemeler
arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi olarak değil görev ilişkisi olarak kabul edildiğinden
taraflarca öne sürülmemiş olsa dahi tasarrufun iptali davasının asliye ticaret mahkemesi
önüne getirilmesi halinde mahkeme tarafından bu hususun re’sen nazara alınarak
görevsizlik kararı verilmesi gerekecektir582.

Diğer yandan her ne kadar ticari davalar bakımından zorunlu arabuluculuk şartı
getirilmiş ise de asliye ticaret mahkemesinde görülme imkânı bulunmayan tasarrufun
iptali davaları bakımından arabulucuya başvurma zorunluluğu da bulunmamaktadır583.
Zira ticari dava olarak bulunmayan tasarrufun iptali davalarında ticari davalarda aranan
arabuluculuk şartının aranmayacağı açıktır584.

Sonuç olarak, tasarrufun iptali davasının asliye ticaret mahkemesinde görülme


imkânının bulunmaması, HMK ile genel görevli mahkeme olarak asliye hukuk
mahkemelerinin görevli kılınması ve İİK’nın 281/1. madde hükmünde sadece
“mahkeme” ibaresine yer verildiği nazara alındığında tasarrufun iptali davalarında
görevli mahkemenin “asliye hukuk mahkemesi” olduğu açıktır.

Yine belirtmek gerekir ki, tasarrufun iptali davasını görmekle görevli asliye

581
Akşener, İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.231.
582
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.377.
583
“Öte yandan; İİK'nun 277 vd. Maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarının, ticari dava nitelikleri
bulunmadığından ticaret mahkemelerinde bakılamaz. Zira tasarrufun iptali davalarında amaç borçlunun aciz ya da
iflâsından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da iyiniyet kurallarına aykırılık nedeniyle
alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini
sağlamaktır. İptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nisbî nitelikte yasadan doğan bir dava olup
tasarrufa konu malların 3. Kişi tarafından satın alınmış olmasının ya da uyuşmazlığın davalılar arasında çıkmasının
görev hususunun belirlenmesine doğrudan bir etkisi yoktur. Kaldı ki davada incelenmesi gereken husus davalı
borçlunun yaptığı tasarruflarının iptali gerekip gerekmediği, başka bir anlatımla İİK 277 vd. maddelerinde belirtilen
şartların gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Açıklanan şekli ile görevin, İİK 281/1 maddesine göre genel mahkemelere
ait olduğu, davanın ticari dava olmadığı da açıktır.Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkeme tarafından; davacı banka
tarafından davalıların kendi aralarında yapmış oldukları tasarrufun İİK'nun 277 ve devamı maddeleri
gereğince iptali istemi ile açılan tasarrufun iptali davasının ticari dava olarak değerlendirilmesi ile davanın dava şartı
yokluğu sebebiyle usûlden reddine karar verilmesi hatalı olup davacının istinaf talebinin kabulüne karar verilmesi
gerektiği anlaşılmıştır.” Konya BAM 3. Hukuk Dairesi, 13.06.2019. E. 2019/528, K. 2019/8554. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/ccaa6025-3143-4123-b5a5-6b4bde6e13d0?q=tasarrufun%20iptali%20g%C3%
B6revli%20mahkeme (25 Mayıs 2020).
584
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.37.

135
hukuk mahkemesi İİK’nın 281. madde hükmü kapsamında alacaklı tarafından yapılacak
ihtiyatî haciz başvurularını da incelemekle görevlidir. İİK’nın 281. madde hükmü
kapsamında yapılan ihtiyatî haciz talebinin reddi halinde davacı alacaklı tarafından bu
karara karşı yapılacak itiraz başvurularının da bu kapsamda “asliye hukuk mahkemesi”
tarafından incelenmesi gerekmektedir585.

Daha sonra geniş olarak yer vereceğimiz üzere586 Yargıtay kararlarında


istikrarlı olarak; alacaklı tarafından TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında muvazaa
sebebine dayalı olarak açılan iptal davasında, İİK’nın 283. madde hükmünde yer verilen
sonuçlardan yararlanmaya yönelik talepte bulunulması halinde bu talebin incelenmesi
gerektiği ifade edilmektedir. Yargıtay, söz konusu davayı “muvazaa hukuksal nedenine
dayalı iptal davası” olarak nitelendirmekte olup bu davaların da asliye hukuk
mahkemesinde görülmesi gerektiğini ifade etmektedir. Nitekim Yargıtay “muvazaa
hukuksal nedenine dayalı iptal davası” açılması halinde de dava konusunun alacaklının
alacağına dayanak olarak gösterdiği borçlu ile arasındaki ilişki olmadığını, dava
konusunun davalı borçlu ile davalı üçüncü kişi arasında muvazaalı olduğu iddia edilen
tasarruf olduğunu, bu bakımdan alacaklı ile borçlu arasındaki alacağın dayanağı olan
ilişkinin dikkate alınamayacağını, tasarrufun iptali davası gibi bu davanın da mutlak
nitelikte ticari dava ya da nispi nitelikte ticari dava olmadığını gerekçe göstererek
davanın asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiğini ifade etmiştir587.

Tasarrufun iptali davasını görmekle görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi


olmakla beraber aksine açık düzenleme bulunması halinde tasarrufun iptali davası

585
“Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına, davanın İİK 277 vd. maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine dair olup bu davalardaki
amacın; borçlunun haciz ya da iflâsından önce yaptığı bazı tasarrufların geçersiz yada iyiniyet kurallarına aykırılık
sebebiyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalması ve dolayısıyla o mal üzerinde cebri icraya devamla alacağın tahsilini
sağlamaya yönelik olmasına, bu niteliği itibarıyla ticaret mahkemesinin görevi içinde sayılan ticari davalardan
olmamasına, davacının ihtiyatî haciz talebinin reddine dair itirazının İİK 281/1 madde gereğince görevli Asliye
Hukuk Mahkemesince incelenmesi gerektiğinden…hükmün ONANMASINA…karar verildi” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 29.04.2014. E. 2014/7632, K. 2014/6502. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2014-7632.htm&kw=E.+`2014/7632,`+K.+`2014/6502`&c
r=yargitay#fm (5 Haziran 2020).
586
“Muvazaa hukuksal sebebine dayalı iptal davası”na ilişkin açıklamalarımız için bkz. s. 332 vd.
587
Bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 10.02.2016. E. 2014/17-2389, K. 2016/129. KAZANCI HUKUK
OTOMASYON.https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-2014-17-2389.htm&kw=Yarg%C4%B1
tay++Hukuk+Genel+Kurulu,++10.02.2016+&cr=yargitay#fm(6 Haziran 2020).

136
kanunda açıkça görevli kılınan bir mahkeme tarafından da görülebilecektir. Zaten
HMK’nın 2/1. madde hükmündeki düzenlemeye göre; ancak aksine bir düzenleme
bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi genel görevli mahkeme olup, aksine bir
düzenleme bulunması halinde kanunun göreve ilişkin açık hükmü uygulanacaktır.

Nitekim İİK’nın 97/17. madde hükmünde istihkak davasına karşı haczi


yaptıran alacaklı tarafından mütekâbilen iptal davası açılabileceği belirtilmiş olup
tasarrufun iptali davası burada karşılık dava olarak düzenlenmiş bulunduğundan söz
konusu davanın da istihkak davasının açıldığı mahkemede diğer bir ifade ile icra
mahkemesinde açılması gerektiği ortadadır588. Bu kapsamda istihkak davasına karşı
dava olarak açılacak tasarrufun iptali davası bakımından görevli mahkeme icra
mahkemesidir589. Ancak tasarrufun iptali davası istihkak davasına karşı verilecek esasa
cevap dilekçesi ile birlikte karşı dava olarak açılmamış buna karşılık ayrı bir dilekçe ile
bağımsız bir dava olarak açılmış ise bu durumda davanın yine genel görevli mahkemede
görülmesi gerekecektir590. Bu kapsamda müstakilen açılacak tasarrufun iptali davasının
asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiğinin kabulü yerinde olacaktır591.

Yine 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 101.
madde hükmünde, söz konusu kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan
uyuşmazlıkların iş mahkemelerinde görüleceği açıkça düzenlenmiştir592. Dolayısıyla bu

588
“Somut olayda, davacı 3.kişi tarafından açılan istihkak davası üzerine, davalı alacaklı cevap dilekçesi ile karşılık
dava açmış ise de mahkeme tarafından karşılık dava (tasarrufun iptali) yönünden görevsizlik kararı verilmiştir.
İİKnun 97/17. maddesinin açık hükmü karşısında, davalı alacaklı tarafından açılan karşılık tasarrufun iptali davasının
esasına girilerek taraf delilleri toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, karşılık dava
yönünden görevsizlik kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 13.10.2011. E.
2011/4006, K. 2011/9120. E-UYAR https://app.e-uyar.com/karar/index/0952a832-8413-406f-9c07-
37d9096b8b67?q=tasarrufun%20iptali%20har%C3%A7 (25 Mayıs 2020).
589
Olgaç, Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.475; Kuru, İcra Ve İflas
Hukuku El Kitabı, s.1427; Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.692; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları,
s.314; Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.558; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.550; Sertkaya,
Kul, s.96.
590
Sertkaya, Kul, s.96.
591
“Ancak, tasarrufun iptali davası cevap dilekçesi ile birlikte karşı dava olarak açılmamış, Ankara Batı Asliye
Hukuk Mahkemesinin 2014/ 488 Esasına kaydı yapılarak istihkak davası ile birleşme talebi olan bağımsız bir dava
olarak açılmıştır. Bu nedenle, görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.” Yargıtay 8. Hukuk Dairesi,
27.03.2019. E. 2019/1786, K. 2019/3341. E-UYAR https://app.e-uyar.com/karar/index/03359c69-a486-4d3f-b97f-
cc125ee1036b?q=tasarrufun%20iptali%20g%C3%B6revli%20mahkeme (25 Mayıs 2020).
592
“Dava dayanağı alacak, Sosyal Güvenlik Kurumunun prim alacağı olup 5510 sayılı Yasa'nın 88. maddesinin 16.
fıkrasında "Kurumun süresi içerisinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Amme

137
kanun kapsamında Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından açılacak tasarrufun iptali
davasında iş mahkemesi görevli mahkeme olacaktır593. Bu bakımdan söz konusu
Kanun kapsamında açılacak tasarrufun iptali davasının asliye hukuk mahkemesinde
görülme imkânı bulunmayıp bu durumun mahkeme tarafından re’sen nazara alınması ve
asliye hukuk mahkemesinde açılmış olması halinde davanın görev yönünden reddine
karar verilmesi gerekmektedir594.

3.2. Tasarrufun İptali Davasında Yetkili Mahkeme

İcra ve İflas Kanunu’nda tasarrufun iptali davasının görüleceği yetkili


mahkeme hususunda özel bir hüküm öngörülmemiştir595. Bu sebeple HMK’da
mahkemelerin yetkisine ilişkin olarak öngörülmüş bulunan genel düzenlemeler
tasarrufun iptali davası bakımından da geçerli olacaktır596. Dolayısıyla tasarrufun iptali
davası bakımından yetkili mahkemenin tespit edilebilmesi için mahkemelerin yetkisine
ilişkin HMK’daki düzenlemeleri incelemek gerekmektedir.

HMK’nın 6. madde hükmünde yetkili mahkemenin tespitine ilişkin genel bir


kural belirlenmiş olup düzenlemeye göre; her davanın kural olarak davalının yerleşim
yeri mahkemesinde açılması gerekmektedir597. Söz konusu düzenleme daha evvel

Alacaklarının Tahsil ve Usûlü Hakkındaki Kanunun 51.102, ve 106. maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır.."
aynı maddenin 19. fıkrasında da "Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil ve Usûlü Hakkındaki Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun
alacaklı birimin bulunduğu yer İş Mahkemesi yetkilidir." denilmektedir (506 sayılı Yasa'nın 80/7). Anılan Yasa'nın
101. maddesinde de aynı yönde bir düzenleme ile "Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde,bu Kanun
hükümlerinin uygulamasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür" hükmü yer almaktadır
(506 sayılı Yasa'nın 134.maddesi). …Bu durumda, dava Sosyal Güvenlik Kurumunun prim alacağından
kaynaklandığından, uyuşmazlığa genel mahkemelerde bakılamayacağından davanın görev yönünden reddi ile
dosyanın görevli İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir. Mahkeme tarafından bu maddi ve
hukukî olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve yasaya aykırıdır.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 21.10.2019. E. 2017/1410, K. 2019/9704. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/87d18bf3-505e-
4ab3-b271-ce42929b55ff?q=tasarrufun%20iptali%20g%C3%B6revli%20mahkeme (25 Mayıs 2020).
593
Sertkaya, Kul, s.474.
594
Emine Halman Çetin, Tasarrufun İptali Muvazaa İnançlı İşlem ve Nam-ı Müstear, 1. Baskı, Ankara: Adalet
Yayınevi, 2016,s.9.
595
Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.692; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.281.
596
Berkin, İflas Hukuku Dersleri, s.330.
597
Hülya Taş Korkmaz, “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Görev, Yetki Ve Yargı Yeri Belirlenmesine
İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi”, Yaşar Üniversitesi E-Dergisi, 2013, Vol.8, Özel Sayı,
https://journal.yasar.edu.tr/wp-content/uploads/2014/01/21-H%C3%BClya-TA%C5%9E-KORKMAZ.pdf (29 Kasım
2021),s.1774.

138
yürürlükte bulunan HMUK.’un 9. madde hükmündeki düzenleme ile aynı içerikte olup
yeni düzenlemede eski düzenlemeden farklı olarak sadece “yerleşim yeri” ibaresine yer
verilmiştir598. HMK’nın 7. madde hükmünde ise davalının birden fazla olması halinde
yetkili mahkeme bakımından uygulanacak kurala yer verilmiş olup düzenlemeye göre
açılan davada birden fazla davalı bulunmakta ise davanın bunlardan birisinin bulunduğu
yerleşim yeri mahkemesinde açılması mümkün bulunmaktadır599.

Dolayısıyla yetkili mahkemeye ilişkin özel bir düzenlemenin öngörülmediği


tasarrufun iptali davası bakımından mahkemelerin yetkisine ilişkin genel kurallar
geçerli olup bu kapsamda tasarrufun iptali davasının davalılardan birisinin yerleşim yeri
mahkemesinde açılması gerekmektedir600. Bu doğrultuda tasarrufun iptali davasının
mecburî dava arkadaşı olarak bulunan borçlu ve borçlunun tasarrufta bulunduğu üçüncü
kişiye karşı birlikte açılması gerektiğinden davanın davalılardan birisinin bulunduğu
yerleşim yeri mahkemesinde açılması mümkündür601. Şayet davalı borçlu ve davalı
üçüncü kişi aynı yerleşim yerinde ikamet etmekte iseler tasarrufun iptali davasının
davalıların ikisinin de yerleşim yeri olarak bulunan yer mahkemesinde açılması
gerekmektedir602. Buna karşılık davalı borçlu ve davalı üçüncü kişi farklı yerleşim
yerlerinde ikamet etmekte iseler tasarrufun iptali davasının bu davalılardan birisinin
yerleşim yeri mahkemesinde açılması uygun olacaktır603.

598
Ali Cem Budak, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Görev, Yetki ve Yetki Sözleşmesi (HMK m.5-19)
Konularında Getirdiği Yenilikler”, Bankacılar Dergisi, 2013, Vol.24, Özel Sayı, s.44.
599
Korkmaz, “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Görev, Yetki Ve Yargı Yeri Belirlenmesine İlişkin
Hükümlerinin Değerlendirilmesi”, s.1775.
600
Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.692; Üstündağ, İflas Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal Davası),
s.223.
601
“Davacı alacaklı vekili, borçlu M. hakkında takip başlatıldığını, borçlunun alacağı karşılayacak mal varlığı
bulunmadığı, alacaklılardan mal kaçırma amacı ile borçlunun dava konusu taşınmazı hem yiğeni aynı zamanda
damadı olan diğer davalı V.'ye devrettiğini belirterek bu tasarrufun iptaline karar verilmesini istemiştir….Dosyadaki
yazılara toplanan delillere hükmün dayandığı gerektirici sebeplere ve davalı borçlu M.'in ikametgah adresi İstanbul
olup HMK'nun 7/1 maddesi gereğince davacı davalılardan birinin ikametgah mahkemesinde dava açmasının mümkün
bulunması…” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 06.12.2016. E. 2014/20086, K. 2016/11215. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/dd5422a4-b982-4b48-b45a-2e64bf18a9fd (25 Ekim 2021).
602
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1426; Uyar, Tasarrufun İptali İptâl Davalarında “Yetki”, “Görev”,
“Süre”, “Harç”, “Vekalet Ücreti” ,s.13; Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.558; Ertekin,
Karataş, s.589.
603
Arslan ve diğerleri,s.569; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.283; Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda
Tasarrufun İptali Davaları, 2018, s.360; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.550.

139
Mahkeme tarafından tasarrufun iptali davası görülmekte iken davalının
yerleşim yeri mahkemesi değişmiş olsa dahi mahkemenin yetkisinde bir değişiklik
olmayacaktır604. Zaten HMK’da davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri
mahkemesinin yetkili olduğu açıkça belirtilmiş olup bu düzenleme ile davalının
yerleşim yeri değişikliğinden mahkemenin yetkisinin etkilenmemesi amaçlanmıştır605.

Tasarrufun iptali davasında iptali talep edilen tasarruf bir taşınmaza ilişkin olsa
dahi davanın davacı lehine sonuçlanması tasarrufa konu gayrimenkulün aynını
etkilemeyeceğinden yukarıda yer verdiğimiz genel yetki kuralları yine
uygulanacaktır606. Diğer bir ifade ile tasarrufun iptali davası malın aynına ilişkin aynî
nitelikte bir dava olmadığından davaya bakan mahkemenin yetkisinin taşınmazlar
bakımından öngörülmüş bulunan kesin yetki kuralına göre belirlenmesi mümkün
değildir607. Zira tasarrufun iptali talebine konu mal bir taşınmaz olsa dahi daha evvel de
belirttiğimiz üzere bu durum tasarrufun iptali davasının kişisel hakka dayalı şahsî bir
dava olma niteliğinde değişikliğe sebep olmayacak ve davacı alacaklı aynî bir hak elde
etmiş olmayacaktır. Dolayısıyla her halde kişisel hakka dayalı şahsî bir dava olma
niteliğini koruyan tasarrufun iptali davasında HMK’nın 12. maddesinde kendisine yer
bulan taşınmaza ilişkin kesin yetki kuralının uygulanma imkânı yoktur608. Bu bakımdan
tasarrufun iptali davasında iptali talep edilen tasarrufa konu mal bir taşınmaz olsa dahi
taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi yetkili olamayacak, yetkili mahkemenin tespiti
bakımından yine HMK’daki genel yetki kuralları geçerli olacaktır609.

Aynı şekilde alacaklının alacağı borçlu tarafından ika edilmiş bir haksız fiil

604
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.283.
605
Korkmaz, “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Görev, Yetki Ve Yargı Yeri Belirlenmesine İlişkin
Hükümlerinin Değerlendirilmesi”, s.1775.
606
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.282.
607
Üstündağ, İflas Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal Davası), s.243; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1426;
Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.692; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.232; Muşul,
Tasarrufun İptali Davaları, s.281.
608
“İİK'nun 277 ve devamı maddelerine göre genel mahkemelerde açılacak iptal davaları için yasada özel bir yetki
düzenlemesi yapılmamıştır. Bu nedenle iptal davalarında, HUMK'nun 9 ve devamı maddelerinde düzenlenen yetki
kuralları geçerlidir. İptal davaları, ayni hakka değil, kişisel hakka dayanan davalardır. Bu nedenle davanın konusu
taşınmaz olsa bile, taşınmazlara ilişkin kesin yetki kurallarına düzenlenen HUMK'nun 13. maddesi hükmü bu
davalarda uygulanmaz.” Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 27.6.2006 E. 2006/3505, K. 2006/3951. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/3f6368e4-2da5-49ad-b496-b4fd865221df?q=3505/3951 (26 Haziran 2020).
609
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1426; Sertkaya, Kul, s.103.

140
sebebi ile ortaya çıksa dahi tasarrufun iptali davasında haksız fiilden doğan davalardaki
yetkili mahkemeye ilişkin HMK’nın 16. maddesinin uygulanma imkânı yine
bulunmayacaktır. Zira alacaklının tasarrufun iptali davası açma hakkı esasen haksız fiile
ilişkin düzenlemelerden değil İİK’da yer verilen tasarrufun iptali sebeplerine ilişkin
düzenlemelerden kaynaklanmakta olup tasarrufun iptali davasında yetkili mahkemenin
tespitinde HMK’nın 16. madde hükmünün uygulanma imkânı olmayacaktır610.

Buna karşılık İİK’nın 97/17. madde hükmü kapsamında istihkak davasına karşı
dava olarak açılabilecek tasarrufun iptali davası bakımından yetkili mahkeme farklılık
arz etmektedir. Bu yönü ile istihkak davasına karşı dava olarak açılan tasarrufun iptali
davası, görevli mahkeme hususunda olduğu gibi tasarrufun iptali davası bakımından
yetkili mahkemeye ilişkin açıklamalarımızın da bir istisnasını oluşturmaktadır. Nitekim,
madde hükmü kapsamında açılabilecek tasarrufun iptali davası bir karşılık dava olarak
öngörüldüğünden söz konusu davanın da istihkak davasının açıldığı yer mahkemesinde
görülmesi gerekmektedir611. Zira HMK’nın 13. madde hükmüne göre; kesin yetkinin
söz konusu olmadığı hallerde, asıl davaya bakan mahkeme, karşı davaya da bakmaya
yetkili olarak bulunmaktadır. Daha evvelde belirttiğimiz üzere tasarrufun iptali davası
bakımından öngörülmüş kesin yetki kuralı bulunmamaktadır. Bu bakımdan üçüncü kişi
tarafından açılmış bulunan istihkak davasına karşı takip alacaklısı tarafından
açılabilecek tasarrufun iptali davasında istihkak davasının görüldüğü mahkeme yer
bakımından da yetkili olacaktır.

Tasarrufun iptali davasında mecburî dava arkadaşlarından birisi olan davalı


borçlu ile davacı alacaklı arasında bir yetki sözleşmesi bulunması halinde söz konusu
yetki sözleşmesinin davalı üçüncü kişiyi bağlayıp bağlamayacağı, davanın görüleceği
yetkili mahkemenin farklılık arz edip etmeyeceği hususunu da ele almak isteriz.
Nitekim, geçerlilik koşullarını taşıyan yetki sözleşmesi taraflarını bağladığı gibi kural
olarak cüzi ve külli haleflerini de bağlayacaktır612. Tasarrufun iptali davasında davalı
üçüncü kişinin bu kapsamda olup olmadığını değerlendirmek yerinde olacaktır.

610
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.558.
611
Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.119.
612
İbrahim Aşık, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre Yetki Sözleşmesi”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2011,
No. 97, s. 42.

141
Kural olarak tasarrufun iptali davasının davacı alacaklı tarafından borçlu ve
üçüncü kişiye karşı beraberce açılması gerekmektedir. Bu kişilere karşı birlikte dava
açılması yasal düzenlemede bir zorunluluk olarak öngörüldüğü için borçlu ve borçlu ile
tasarrufta bulunan üçüncü kişi arasında “mecburî dava arkadaşlığı” bulunmaktadır613.
Burada “mecburî dava arkadaşlığı”nın kanundan kaynaklanması sebebiyle borçlu ve
üçüncü kişi arasında “şekli bakımdan mecburî dava arkadaşlığı” bulunduğunu belirtmek
gerekir614. “Şekli anlamda mecburî dava arkadaşları”na karşı birlikte dava açılması
zorunlu olmakla birlikte, dava arkadaşları dava içerisinde birbirlerinden bağımsız
şekilde usûlî işlemler yapabilecek olup bu bakımdan birlikte hareket etmek zorunda
değillerdir615. Mecburî dava arkadaşlarından her birinin bağımsız hareket edebilmesi
sebebi ile “şekli bakımdan mecburî dava arkadaşlığı” “ihtiyari dava arkadaşlığı”na
benzemektedir616. Borçlu tarafından imzalanmış yetki sözleşmesi ise ihtiyari dava
arkadaşlarını bağlamayacaktır617. Dolayısıyla davacı alacaklı ile davalı borçlu
arasındaki yetki sözleşmesi tasarrufun iptali davasında borçlu ile mecburî dava arkadaşı
olan diğer davalı üçüncü kişiyi bağlamayacaktır.

Ancak, Yargıtay davacı alacaklı ile davalı borçlu arasındaki yetki


sözleşmesinin geçerli olmak kaydı ile diğer mecburî dava arkadaşı üçüncü kişiyi de
bağlayacağını, yetki sözleşmesi ile belirlenen mahkemenin tasarrufun iptali davası
bakımından da yetkili hale geleceğini kararlarında ifade etmiştir618. Söz konusu

613
Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.698.
614
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1423; Uyar, Tasarrufun İptali Davaları (İİK m.277-284), s.77; Muşul,
“Tasarrufun İptali Davasında Dava Şartı Olarak Aciz Vesikası, Sorunlar Yargıtay Kararları Ve Düşüncelerimiz”,
s.706-707.
615
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s. 714.
616
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s. 714.
617
Nur Bolayır, Medeni Usûl Hukukunda Yetki Sözleşmeleri, 1. Baskı, İstanbul: Beta Yayınevi, 2009, s. 69.
618
“Davacı vekili, “davalı borçlu B. aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak malı bulunmadığını” ileri
sürerek “davalı borçlu B.'nin üzerine kayıtlı taşınmazını mal kaçırma amaçlı davalı H. İ. K.'a sattığını”
belirterek tasarrufun iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. … Bunun yanında davacı alacaklı T. Halk
Bankası A.Ş.'nin icra takibinekonu ettiği ve borçlu B. tarafından imzalanan alacağın dayanağı kredi sözleşmesinde
sözleşmeyi imzalayan banka şubesinin bulunduğu yer Bursa mahkemelerinin yetkisi kabul edilmiştir. Bu
durumda davacı davasını yetkili mahkemede açmış olduğundan, mahkeme tarafından davanın esasına girilerek
tarafların delillerinin toplanması ondan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış
değerlendirme sonucu yazılı olduğu üzere yetkisizlik kararı verilmesi doğru bulunmamıştır.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 09.05.2012. E. 2012/1609, K. 2012/5943. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/d3f1ade1-5d54-
4936-8da3-385dd4cbff04?q=%22tasarrufun%20iptali*%22%20%22zorunlu%20dava%20arkada%C5%9Fl%C4%
B1%C4%9F%C4%B1*%22 (13 Aralık 2020) Aynı yönde diğer kararlar için bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,

142
kararlardan anlaşıldığı kadarı ile Yargıtay borçlu ve üçüncü kişi arasında “maddi
bakımdan mecburî dava arkadaşlığı” bulunduğu görüşündedir. Dolayısıyla davacı
alacaklı ile davalı borçlu arasındaki yetki sözleşmesinin tasarrufun iptali davasında
borçlu ile mecburî dava arkadaşı olan diğer davalı üçüncü kişiyi de bağlayacağı ve bu
davalı bakımından da yetki sözleşmesi ile belirlenen mahkemenin yetkili hale
geleceğini kararlarında ifade etmiştir619. Ancak davalı borçlu ile mecburî dava arkadaşı
olan diğer davalı üçüncü kişi arasında “şekli bakımdan mecburî dava arkadaşlığı”
bulunduğundan Yargıtay’ın vardığı sonuç kanaatimizce isabetli bulunmamaktadır.

Belirtmek gerekir ki, tasarrufun iptali davası bakımından kesin yetki kuralı
öngörülmediğinden yetkiye ilişkin kurallar tasarrufun iptali davasını görmekte olan
mahkeme tarafından re’sen nazara alınamayacaktır. Bu kapsamda tasarrufun iptali
davasının davacı alacaklı tarafından yetkili mahkemede açılmamış olması halinde bu
hususun davalılar tarafından HMK’nın 116/1. madde hükmünün “a” bendi kapsamında
cevap dilekçesinde ilk itiraz olarak öne sürülmesi gerekecektir. Nitekim HMK’nın 19/2.
madde hükmüne göre cevap dilekçesinde ileri sürülmemiş bulunan yetki itirazı
taraflarca sonradan ileri sürülse dahi mahkeme tarafından dikkate alınamayacaktır.
Dolayısıyla basit yargılama usûlüne tâbi tasarrufun iptali davasında yetki itirazının
davalılar tarafından en geç iki haftalık cevap verme süresi içerisinde veya davaya cevap
verme süresi mahkeme tarafından uzatılmış ise bu süre içerisinde verecekleri cevap
dilekçesinde ileri sürülmesi gerekecektir. Bu kapsamda süresi içerisinde ileri
sürülmemiş yetki itirazının mahkeme tarafından nazara alınma imkânı bulunmadığından
davalılar tarafından sonradan yapılan yetki itirazının mahkeme tarafından reddine karar
verilmesi gerekecektir620. Ayrıca belirtmek gerekir ki, davalılar tarafından süresi

14.04.2014. E. 2014/3491, K. 2014/5710. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/580721ee-b8b9-4573-9348-


debdfb233426?q=tasarrufun%20iptali%20mecburi%20dava%20arkada%C5%9Fl%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20y
etki%20itiraz%C4%B1 (08 Nisan 2022); Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 12.06.2014. E. 2014/8262, K. 2014/9714. E-
UYAR.http://app.e-uyar.com/karar/index/c64ef3e3-a328-44c6-a11e-47add412a85e?q=tasarrufun%20iptali%20me
cburi%20dava%20arkada%C5%9Fl%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20yetki%20itiraz%C4%B1 (08 Nisan 2022).
619
Yargıtay ile aynı yönde görüş için bkz. Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.284.
620
“İptal davaları basit yargılama usûlüne tâbî olup yetki itirazının en geç dava dilekçesinin tebliğ tarihinden itibaren
iki haftâlik cevap süresi içerisinde yapılması gerekir. Somut olayda, davalı borçlu Ö.'e dava dilekçesi 17.03.2014
tarihinde eşinin imzasına tebliğ edilmiştir. Aynı şekilde üçüncü kişi davalı O.'a da dava dilekçesi 02.05.2014
tarihinde tebliğ edilmiş olup süresi içerisinde her iki davalı da cevap dilekçesi sunmamıştır. 21.10.2014 tarihinde
yapılan ön inceleme duruşmasında her iki davalı vekili de hazır olup yetki itirazında bulunmamışlar, tahkikata

143
içerisinde yapılacak yetki itirazında HMK’nın 19/2. madde hükmü uyarınca tasarrufun
iptali davasına bakmakla yetkili mahkemenin de açıkça belirtilmesi gerekli olup aksi
halde mahkemenin usûlüne uygun olmayan yetki itirazının reddine karar vermesi
gerekecektir621. Buna karşılık yetki itirazının süresi içerisinde ve usûlüne uygun olarak
ileri sürülmesi halinde ise tasarrufun iptali davasına bakan mahkeme HMK’nın 20.
madde hükmündeki düzenleme kapsamında davalının yetki itirazının kabulüne ve
davanın yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verecektir.

Yargıtay borçlu ve borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü kişi arasında “maddi
bakımdan mecburî dava arkadaşlığı” bulunduğu düşüncesiyle622 mecburî dava
arkadaşlarının yalnızca birisi tarafından dermeyan edilen yetki itirazı süresinde olsa
dahi tasarrufun iptali davası bakımından bir sonuç doğurmayacağı görüşündedir623.
Hatta Yargıtay’a göre; tasarrufun iptali davasında mecburî dava arkadaşlarından
yalnızca birisi tarafından süresi içerisinde yapılmış yetki itirazının yetki itirazında
yetkili mahkemenin açıkça belirtilmemiş olması nedeni ile geçersiz olması halinde diğer

geçilmesini talep etmişler ve aynı celse tahkikata geçilmesine karar verilmiştir. Davalı Ö. vekilinin bu aşamadan
sonra 10.02.2015 tarihinde sunmuş olduğu beyanla yetki itirazında bulunması mümkün değildir. Bu durumda usûlüne
uygun yetki itirazı bulunmadığından…yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi usûl ve yasaya aykırı olmuştur.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 13.09.2018 E. 2016/4248, K. 2018/7765. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/e255a552-5428-4761-b5e8-22f0b846032d?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%
20YARGILAMA%20USÛL%C3%9C (22 Kasım 2020).
621
“Somut olayda yetki itirazında bulunan G., yukarıda belirtilen iki haftâlik süreyi geçirdikten sonra yetki itirazını
içeren dilekçe verdiği gibi HMK’nin 19/2 maddesine göre (yetkinin kesin olmadığı bu davada) yetki itirazında birden
fazla yetkili mahkeme olmasına rağmen seçtiği yetkili mahkemeyi açıkça belirtmemiştir. Hal böyle olunca davalının
yetki itirazının süresinde olmadığı, cevap dilekçesinin uzatılması için ek bir süre de verilmediği nazara alınarak yetki
itirazının reddi ile yargılamaya devam edilmesi yerine yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 18.03.2013. E. 2013/430, K. 2013/3527. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/4749c815-
f077-446c-8044-ec8db5841ac2?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20YARGILAMA%20USÛL%
C3%9C (22 Kasım 2020).
622
Talih Uyar, Cüneyt Uyar, “Tasarrufun İptali Davalarında Yetki İtirazında Bulunma Şekli”, İstanbul Barosu
Dergisi, 2019, Vol. 93, No:3, s. 69.
623
“İİK'nun 282. maddesi gereğince davalı borçlu ile borçlu ile doğrudan veya dolaylı işlem yapan 3.kişiler arasında
zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan ve zorunlu dava arkadaşları usûl işlemlerini birlikte yapmak zorunda
olduklarından yetki itirazının da davalılarca birlikte ileri sürülmesi gerekir. İşlem yapan 3.kişiler arasında zorunlu
dava arkadaşlığı bulunduğundan ve zorunlu dava arkadaşları usûl işlemlerini birlikte yapmak zorunda olduklarından
yetki itirazının da borçlu ve 3.kişi tarafından birlikte ileri sürülmesi yasa gereğidir. Yalnız bir davalı tarafından ileri
sürülen yetki itirazı hukukî sonuç doğurmaz. HMK'nun 60. maddesine göre ise zorunlu dava arkadaşları birlikte
hareket etmek zorundadır Yalnız bir davalı tarafından ileri sürülen yetki itirazı hukukî sonuç doğurmaz.” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 18.03.2019. E. 2016/9925, K. 2019/3167. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2016-9925.htm&kw=E.+`2016/9925,`+K.+2019/3167+
&cr=yargitay#fm (26 Haziran 2020).

144
mecburî dava arkadaşı tarafından yapılmış usûlüne uygun yetki itirazı da geçersiz hale
gelecektir624.

Daha evvelde belirttiğimiz üzere625 tasarrufun iptali davasında davalı borçlu ve


üçüncü kişi arasında şekli anlamda mecburî dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Şekli
anlamda mecburî dava arkadaşlarına karşı birlikte dava açılması zorunlu olmakla
birlikte, dava arkadaşları dava içerisinde birbirlerinden bağımsız şekilde usûlî işlemler
yapabilecek olup bu bakımdan birlikte hareket etmek zorunda değillerdir626. Mecburî
dava arkadaşlarından her birisinin bağımsız hareket edebilmesi sebebi ile şekli anlamda
mecburî dava arkadaşlığı ihtiyari dava arkadaşlığına benzemektedir627. Bu bakımdan
şekli anlamda mecburî dava arkadaşları birbirlerinden bağımsız olarak usûlî işlemler
yapabileceklerdir. Dolayısı ile mecburî dava arkadaşlarından birisi tarafından süresinde
ve usûlüne uygun yetki itirazında bulunulmamış olsa dahi bu diğer mecburî dava
arkadaşının yetki itirazının mahkeme tarafından kabul edilmemesine sebep
olamayacaktır.

Belirtmek gerekir ki tasarrufun iptali davasındaki mecburî dava arkadaşları ile


arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunan dördüncü kişi (mecburî dava arkadaşı üçüncü
kişi ile iptal davasına konu mal veya hak üzerinde tasarrufta bulunan kişi) bakımından
da usûlî işlemleri birlikte yapmak konusunda bir zorunluluk bulunmamaktadır. Nitekim,
dördüncü kişi tarafından yapılan yetki itirazı süresinde ve usûlüne uygun bulunmakta
ise mecburî dava arkadaşları tarafından süresinde ve usûlüne uygun yetki itirazında
bulunulmamış olsa dahi bu dördüncü kişinin yetki itirazının mahkeme tarafından kabul
edilmesi ve yapılan yetki itirazı kapsamında tasarrufun iptali davasının dördüncü kişi

624
“Zorunlu dava arkadaşı olan borçlu ve üçüncü kişinin yetki itirazını birlikte ve geçerli olarak yapmaları
gerekirken, üçüncü kişinin yetki itirazı geçersiz olduğundan borçlunun yetki itirazının üçüncü kişiye sirayet etmesi
mümkün değildir.Davalı üçüncü kişi yargılamaya devam ettiğinden HMK'nun 60/2 cümlesinin uygulama imkanı da
bulunmamaktadır. Mahkeme tarafından, bu halde yetki itirazlarının dikkate alınmaması gerekirken hatalı
değerlendirme ile yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi usûl ve yasaya aykırı olmuştur.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 21.06.2016. E. 2016/9114, K. 2014/7613. E-UYAR https://app.e-uyar.com/karar/index/34963dd5-d560-
4996-9ad2-d73470c9c327?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20YARGILAMA%20USÛL%C3%
9C (22 Kasım 2020).
625
Davalı borçlu ile davalı 3. kişi arasında şekli anlamda mecburî dava arkadaşlığı olduğuna ilişkin açıklamalarımız
için bkz. s.59 vd.
626
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s. 714.
627
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s. 714.

145
bakımından tefrik edilerek yetkili mahkemeye gönderilmesi gerekmektedir628.

Görüldüğü üzere; “şekli anlamda mecburî dava arkadaşları” davalı borçlu ile
davalı üçüncü kişinin de bu kişilerle “ihtiyari dava arkadaşı” olan dördüncü kişinin de
usûlî işlemleri beraber yapmaları zorunlu olmadığından her birisinin usûlüne uygun
şekilde yapacağı yetki itirazı birbirinden bağımsız bir şekilde hukuken sonuç
doğurabilecektir. Ancak bu durumda tasarrufun iptali davası bakımından kesin yetki
kuralı da bulunmadığından dolayı borçlu, üçüncü kişi ve dördüncü kişinin yetki
itirazları kapsamında tasarrufun iptali davasının her bir davalı bakımından tefrik
edilmesi gerekebilecektir. Bu durumda tasarrufa konu aynı mal sebebi ile açılmış
bulunan tasarrufun iptali davasının her bir davalı bakımından farklı mahkemeler
nezdinde incelenmesi ihtimali ortaya çıkâbilecektir. Mecburî dava arkadaşları borçlu ve
üçüncü kişi ile ihtiyari dava arkadaşı dördüncü kişinin davasının tefrik edilmesi
ihtimalinde ortaya çıkacak bu durum yine isabetli olmamakla birlikte tasarrufun iptali
davasında dördüncü kişinin tefrik edilen davasının bekletici sorun yapılması mümkün
olabilecektir. Böylelikle dördüncü kişinin davasının reddedilmesi halinde alacaklı
borçlu ve üçüncü kişinin davalı bulunduğu tasarrufun iptali davasını bedele
dönüştürebilecektir. Buna karşılık zorunlu dava arkadaşı borçlu ve üçüncü kişi
arasındaki davanın tefrik edilmesi halinde farklı mahkemelerde yürütülecek davaların
diğer davayı bekletici sorun yapması da mümkün olamayacaktır. Bu bakımdan mecburî
dava arkadaşları borçlu ve üçüncü kişinin davasının tefrik edilmesi ihtimalinde ortaya
çıkacak sonuç isabetli olmayacaktır629. Bu sebeple Uyar/Uyar’ın da önerdiği gibi
tasarrufun iptali davası bakımından yetkili mahkeme hususunda özel bir hüküm

628
“4. kişi davalı şirket ise süresi içerisinde yapmış olduğu yetki itirazında şirket adresi olan Bursa mahkemelerini
yetkili olarak göstermiş olması bakımından yetki itirazı usûlüne uygun olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan,
İptal davalarında borçlu ile üçüncü kişi arasında zorunlu dava arkadaşlığı olup, üçüncü kişiden satın alan dördüncü
kişi ile aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayıp bunlar arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığı niteliğinde
olması nedeniyle sadece 4. kişi konumundaki davalının yetki itirazında bulunması halinde bu davalı yönünden
dosyanın tefrik edilerek yetkili mahkemeye gönderilmesi gerekirken dava dosyasının tamamının yetkisizlik kararı ile
Bursa Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiş olması da doğru değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 28.11.2011.
E. 2011/4925, K. 2011/11356. E-UYAR https://app.e-uyar.com/karar/index/765b43d7-0a3e-4b48-9c5d-
afbe814a599a?q=%22tasarrufun%20iptali*%22%20%22zorunlu%20dava%20arkada%C5%9Fl%C4%B1%C4%9F%
C4%B1*%22 (13 Aralık 2020).
629
Uyar, Uyar, “Tasarrufun İptali Davalarında Yetki İtirazında Bulunma Şekli”, s. 70.

146
öngörülmesi isabetli olabilecektir630.

3.3. Tasarrufun İptali Davasında Yargılama Usûlü

HMK’nın 316/1. madde hükmünde kanunlarda açıkça belirtilenler dışında


olmak üzere basit yargılama usûlüne tâbi dava ve işler sayılmıştır. Dolayısıyla kanun
koyucu tarafından açıkça basit yargılama usûlüne tâbi kılınmadıkça dava ve işlere yazılı
yargılama usûlünün uygulanması gerekmektedir631.

Kanun koyucu İİK’nın 281. madde hükmünde tasarrufun iptali davasında


uygulanacak yargılama usûlüne ilişkin özel bir düzenlemeye yer vermiş olup
düzenlemeye göre mahkeme tasarrufun iptali davasını basit yargılama usûlü ile görüp
hükme bağlayacaktır632. HMK’nın 316/1. madde hükmündeki açık ifade ve İİK’nın 281.
madde hükmündeki açık düzenleme karşısında tasarrufun iptali davasında basit
yargılama usûlünün uygulanacağı açıktır633.

Söz konusu düzenleme kapsamında tasarrufun iptali davası bakımından


uygulanacağı anlaşılan basit yargılama usûlünde yazılı yargılama usûlüne nazaran daha
hızlı bir yargılama usûlü öngörülmüş olup bir kısım yargılama aşamaları kısaltılmış ve
hızlandırılmıştır634.

Şimdi HMK’da basit yargılama usûlüne ilişkin düzenlemeler kapsamında


tasarrufun iptali davasında uygulanacak yargılama usûlüne değinmek isteriz.

3.3.1. Tasarrufun İptali Davasında Dava Dilekçesinin ve Cevap


Dilekçesinin Sunulması

HMK’nın 317. madde hükmünde; basit yargılama usûlünde davanın

630
Uyar, Uyar, “Tasarrufun İptali Davalarında Yetki İtirazında Bulunma Şekli”, s. 70.
631
Budak, Karaaslan, s.317.
632
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.499; Arslan ve diğerleri, s.569; Mehmet Kâmil Yıldırım, “4949
Sayılı Kanunun Getirdiği Değişikliklerle İcra İflas Kanunu’nda Yer Alan İptal Davalarına ve İflâsın Ertelenmesine
İlişkin Yeni Hükümler”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2004, Vol. 1, No. 2, s.479; Yıldırım,
“Tasarrufun İptali Davasının İşlevi Bakımından Aciz Vesikası İle İlişkisi Hakkında Düşünceler s.976.
633
Muşul,Tasarrufun İptali Davaları,s.711.
634
Budak, Karaaslan, s.317-318.

147
açılabilmesi ve davaya cevap verilebilmesi için dilekçe verilmesi gerektiği ifade
edilmekle beraber dilekçelerde bulunması gerekli hususlara yer verilmemiştir. HMK’nın
322. madde hükmünde ise; basit yargılama usûlüne ilişkin hüküm bulunmaması halinde
yazılı yargılama usûlüne ilişkin hükümlerin uygulanacağı ifade edilmiştir. Dolayısıyla
basit yargılama usûlünde dava açılırken verilecek dilekçede hangi hususlara yer
verileceğine ilişkin bir düzenleme olmadığından yazılı yargılama usûlüne ilişkin
düzenlemelerin nazara alınması gerekecektir.

Yazılı yargılama usûlüne ilişkin HMK’nın 119. maddesi635 “dava dilekçesinin


içeriği” kenar başlığını taşımakta olup madde metninde sayılan hususlara dava
dilekçesinde yer verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Söz konusu düzenlemeler
kapsamında HMK’nın 119. maddesindeki düzenlemenin basit yargılama usûlüne ilişkin
davalar bakımından da uygulanacağı açıktır. Söz konusu düzenlemede yer verilen ve
dava dilekçesinde bulunmasının gerekli olduğu ifade edilen hususlara tek tek yer
vermemiz mümkün bulunmamakla beraber, bunlardan bir kısmı daha sonra ele alınacak
konular bakımından önem arz ettiğinden kısaca değinmek isteriz.

HMK’nın 119/1. maddesinin “e”, “f”, “g” ve “ğ” bentlerinde davacının dava
dilekçesinde; iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık
özetlerine (e bendi); iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğine (f
bendi); dayanılan hukukî sebeplere (g bendi) ve açık bir şekilde talep sonucuna (ğ
bendi) yer vermesi gerektiği ifade edilmiştir. Bununla beraber HMK’nın 119/2. madde
hükmünde dava dilekçesinde bazı hususlar bakımından eksiklik bulunması haline özgü
olarak bir yaptırım da öngörülmüştür. Söz konusu düzenlemeye göre dava

635
HMK’nın “dava dilekçesinin içeriği” kenar başlıklı 119. Maddesi şu şekildedir; “ (1) Dava dilekçesinde aşağıdaki
hususlar bulunur: a) Mahkemenin adı. b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri. c) Davacının Türkiye
Cumhuriyeti kimlik nUmar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası,ası. ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve
davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri. d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava
konusunun değeri. e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra nUmar, Türk İcra-İflas Hukukunda
İptal Davası,ası altında açık özetleri. f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği. g) Dayanılan
hukukî sebepler. ğ) Açık bir şekilde talep sonucu. h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası. (2)
Birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması hâlinde, hâkim davacıya eksikliği
tamamlaması için bir haftâlik kesin süre verir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış
sayılır.” 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6100.pdf(15
Mart 2022).

148
dilekçesindeki eksikliğin tamamlanması için davacıya bir haftalık kesin süre verilecek
olup eksikliğin bir haftalık kesin süre içerisinde davacı tarafından giderilmemesi halinde
mahkeme tarafından davanın açılmamış sayılmasına karar verilecektir. Buna karşılık
HMK’nın 119/2. madde hükmünde birinci fıkranın “e”, “f”, “g” bentlerinde belirtilen
hususlar bakımından bir eksiklik bulunması halinde söz konusu yaptırımın
uygulanmayacağı ifade edilmiştir.

HMK’nın 119/1. maddesinin “e”, “f”, “g” ve “ğ” bentleri nazara alındığında
davacı alacaklının dava dilekçesinde tasarrufun iptali iddiasının ispatına ilişkin somut
vakıalara her bir somut vakıanın hangi delillerle ispat edileceğine ve tasarrufun iptaline
neden olarak gösterdiği hukukî sebeplere ve talep sonucuna yer vermesi gerektiği
anlaşılmaktadır636.

Bununla beraber HMK’nın 119/1. madde hükmünün “e” ve “f” bentlerinde


vakıa ve delillerin gösterilmesi hususuna değinilmiş olup davacının dava dilekçesinde
iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerine ve iddia
edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğine yer vermesi gerektiği ifade
edilmiş ve davacı bakımından somutlaştırma yükü öngörülmüştür. Dolayısıyla davacı
alacaklı dava dilekçesi ile tasarrufun iptali sebebinin koşul (soyut) vakıaları ile buna
denk gelecek somut vakıaları ortaya koyarak bunlara ilişkin delilleri de mahkemeye
ibraz etmeli veya mahkeme tarafından delillerin toplanması için gerekli bilgileri
dilekçesinde belirtmelidir637. Dava dilekçesindeki bu unsuru tamamlayan düzenleme ise
HMK’nın 194. madde hükmüdür638. HMK’nın 194. madde hükmünde de tarafların
dayandıkları vakıaları ispata elverişli şekilde somutlaştırmaları ve hangi delilin hangi
vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri bir zorunluluk olarak
öngörülmüştür. Bu bakımdan basit yargılama usûlünde de taraflar dayandıkları somut
vakıaları ortaya koyarak dayandıkları delillerin hangi vakıanın ispatı için gösterdiklerini
belirtmek zorundadırlar. Zaten “ispat faaliyeti, talebin dayandırıldığı hukuk normunda
düzenlenen koşul (soyut) vakıaları karşılayacak şekilde ileri sürülen somut vakıa

636
Ulukapı, s.513.
637
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.62.
638
İbrahim Aşık, “Güncel Yargıtay Kararları Işığında Dava ve Cevap Dilekçesinin Unsurları”, Zirve Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 2014, Vol. 3, No. 3, s. 161.

149
iddialarının doğruluğu konusunda hâkimde kanaat uyandırma faaliyetidir”639.
Dolayısıyla davacı alacaklının tasarrufun iptali davasında iddiasını ispat edebilmek için;
dayandığı tasarrufun iptali nedeninin koşul vakıaları ile bu koşul vakıaların yerine
geldiğine ilişkin somut vakıaları delilleri ile birlikte ortaya koyması gerekmektedir.
“Somutlaştırma taraflar için bir yüktür, bunu yerine getirmeyen taraf sonuçlarına
katlanacaktır”640. Buna karşılık HMK’nın 119. madde hükmünün ikinci fıkrasında bu
hususlara ilişkin olarak dava dilekçesinde eksiklik bulunması haline ilişkin bir yaptırım
öngörülmemiştir. Pek tabii davacı bu eksiklik sebebi ile somutlaştırma yükünü yerine
getirmediği için davasını ispat edememe riski ile karşı karşıya kalabilecek olmakla
beraber davanın açılmamış sayılması riski ile karşı karşıya kalmayacaktır641.

HMK’nın 119. madde hükmünün “g” bendinde ise davacının dava dilekçesinde
dayandığı hukukî sebeplere yer vermesi gerektiği ifade edilmiştir. Ancak yukarıda da
yer verdiğimiz üzere davacının dava dilekçesinde hukukî sebeplere yer vermemesi yine
HMK’nın 119/2. madde hükmü kapsamında bir yaptırımla karşılaşmayacaktır. Bu
bakımdan davacı alacaklı tasarrufun iptal edilebilmesi için İİK’nın 278., 279. ve 280.
madde hükümlerinde yer verilen iptal sebeplerinden hangisine dayandığına yani
davanın hukukî sebebine dava dilekçesinde yer vermek zorunda değildir642. Diğer bir
ifade ile davacı tarafından hukukî sebebin gösterilmemiş olması dava dilekçesinde bir
eksiklik bulunduğu anlamına gelmeyecektir643. Nitekim her ne kadar HMK’nın 119.
madde hükmünde hukukî sebepler dava dilekçesinde bulunması gerekli hususlar
arasında sayılmış ise de eksikliği halinde davacıya kesin süre verilemeyeceğinden
hukukî sebepler dava dilekçesinde bulunması zorunlu unsurlardan birisi olarak
değerlendirilemeyecektir644. Zaten hâkim davacı tarafından dava dilekçesi ile ileri
sürülen hukukî sebeplerle bağlı olmayıp HMK’nın 33. madde hükmü kapsamında kanun

639
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1627.
640
Aşık, “Güncel Yargıtay Kararları Işığında Dava ve Cevap Dilekçesinin Unsurları”, s. 161.
641
Muhammet Özekes, “HMK Bakımından Dava Dilekçesinde Eksiklik Bulunması Halinde Yapılması Gereken
İşlemler”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2014, Vol. 16, Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan,
Özel Sayı, s. 288.
642
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.494.
643
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı,s.494; Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.354; Kuru Arslan, Yılmaz,
İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.671; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1414; Talih Uyar, “İptal Davalarında
Yargılama Usûlü”, Legal Hukuk Dergisi, 2008, Vol.6, No.69, s.3003.
644
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1146.

150
hükmünü re’sen bulup uygulamak ile yükümlü bulunmaktadır645. Bu bakımdan huzura
getirilen vakıalara uygulanabilecek kanun hükmünü re’sen bulup uygulamak HMK’nın
33. madde hükmü kapsamında hâkimin görevi olarak düzenlenmiştir646. Dolayısıyla
hâkim davacı tarafça huzura getirilen somut vakıaları nazara alarak İİK’nın 278., 279.
ve 280. madde hükümlerindeki iptal sebeplerinden herhangi birisinin uyuşmazlık
konusu olayda gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek zorundadır647. Bu
bakımdan davacı tarafça dava dilekçesinde hangi tasarrufun iptali sebebine dayanıldığı
hiç belirtilmemiş veya yanlış belirtilmiş olsa dahi somut vakıalara uygulanacak kanun
hükmü hâkim tarafından re’sen bulunarak somut vakıalara uygulanacaktır648.

Ancak HMK’nın 119/2. madde hükmündeki düzenlemeye göre; davacının dava


dilekçesinde birinci fıkranın “ğ” bendinde yer verilen “açık bir şekilde talep sonucu”
bakımından bir eksiklik bulunur ise eksikliğin tamamlanması için mahkeme tarafından
davacıya bir haftalık kesin süre verilecek olup eksikliğin bir haftalık kesin süre
içerisinde giderilmemesi halinde ise mahkeme tarafından davanın açılmamış
sayılmasına karar verilecektir. Dava dilekçesinde eksik olması halinde mahkeme
tarafından verilen bir haftalık süre içerisinde giderilmesi zorunlu olan “açık bir şekilde
talep sonucu” bu bakımdan dava dilekçesinin önemli bir unsuru olarak bulunmaktadır.

Alacaklı, tasarrufun iptalini talep ettiği dava dilekçesinde söz konusu


düzenlemeye uygun bir şekilde yer vereceği talep sonucu ile uyuşmazlık konusu yaptığı
tasarruf işleminin kendisi bakımından alacak ve fer’îleri nisbetinde iptali ile iptal
davasına konu ettiği mal veya hak üzerinde tarafına haciz ve satış isteme yetkisi
verilmesini talep edecektir649. Borçlunun iflâsı halinde ise iflâs idaresi veya iflâs
idaresinin yetki verdiği iflâs alacaklısı tarafından talep sonucu olarak tasarrufun iptali
ile borçlunun üzerinde tasarrufta bulunduğu uyuşmazlık konusu mal veya hakkın iflâs

645
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.495-498; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1429.
646
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.737.
647
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.734-735; Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.710.
648
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.12.
649
Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.550 ; Murat Atalı, İbrahim Ermenek, İcra ve İflas Hukuku, 4. Baskı, Ankara:
Seçkin Yayınları, 2021, s.249 ; Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.560.

151
masasına iade edilmesi talep edilecektir650. Diğer bir ifade ile “mal, lehine tasarruf
yapılmış olan üçüncü kişinin elinde ise, iptal davasının konusu, o mal üzerinde cebrî
icraya müsaade edilmesi, yani davacı alacaklının alacağı için o malı haczedilip satılması
veya (iflâstaki iptal davasında) o malın borçlunun iflâs masasına verilmesidir”651.

Davalı borçlu ile davalı üçüncü kişi arasında tasarruf işlemine konu edilerek
üçüncü kişiye devredilen mal veya hak üçüncü kişi tarafından yeniden bir tasarruf
işlemine konu edilerek iyi niyetli dördüncü bir kişiye devredilmiş ise (tasarrufun iptali
davası iyi niyetli kişilerin haklarını ihlâl edemeyeceğinden) davacı alacaklı tasarrufun
iptali davasını dördüncü kişiye yöneltebileceği gibi davalı üçüncü kişinin nakden
tazminata mahkûm edilmesini de isteyebilecektir. Bu durumda davacı alacaklı İİK’nın
283/2. madde hükmü kapsamında dava dilekçesinde talep sonucu olarak; davalı
borçludan olan alacağı ve fer’îlerinden fazla olmamak üzere, tasarrufun iptali davasına
konu edilen malın veya hakkın üçüncü kişi tarafından elden çıkartıldığı tarihteki gerçek
değeri nisbetinde üçüncü kişinin nakden tazminata mahkûm edilmesi talebinde
bulunabilecektir652.

Dava dilekçesi ve içeriğine ilişkin açıklamalarımız yukarıda yer verildiği gibi


olmakla davacı alacaklı tarafından tasarrufun iptali davası açılırken mahkemeye sunulan
dava dilekçesi tarafına tebliğ edilen davalı borçlu ve davalı üçüncü kişi (veya dördüncü
kişi) tarafından mahkemeye davacının dava dilekçesine karşı cevap dilekçesi
sunulabilecektir. HMK’nın 317/2. madde hükmüne göre; basit yargılama usûlüne tâbi
davalarda dava dilekçesine karşı cevap dilekçesinin verilme süresi dava dilekçesinin
davalıya tebliğinden itibaren iki hafta olarak bulunmaktadır. Ancak mahkeme durum ve
koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız
olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, cevap
süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı
geçmemek üzere ek bir süre de verebilecektir. Tasarrufun iptali davasında da basit
yargılama usûlü uygulanacağından davalı borçlu veya davalı üçüncü kişi tarafından

650
Atalı, Ermenek, s.249.
651
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1415.
652
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1429; Atalı, Ermenek, s.249; Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku
Ders Kitabı, s.560.

152
davaya cevap verme süresi mahkemeden daha uzun bir süre talep etmedikleri veya talep
etmelerine rağmen mahkeme tarafından ek bir süre verilmediği takdirde dava
dilekçesinin tebliğinden itibaren iki hafta olacaktır653.

Basit yargılama usûlünde cevap dilekçesinin sunulmasına ilişkin HMK’nın


317. madde hükmü ve delillerin ikamesine ilişkin HMK’nın 318. madde hükmü
kapsamında davalılar da cevap dilekçeleri ile birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi
vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delilleri
dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların
bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar.

Tasarrufun iptali davasında alacaklı tarafından dava açılırken sunulacak dava


dilekçesi ile davalı tarafından sunulacak cevap dilekçesine ilişkin düzenlemeler
yukarıda yer verildiği gibi olmakla beraber belirtmek gerekir ki basit yargılama usûlüne
tâbi davalarda taraflar cevaba cevap dilekçesi ve ikinci cevap dilekçesi
veremeyeceklerdir. Tasarrufun iptali davası bakımından da basit yargılama usûlü
uygulandığından davacı tarafından cevaba cevap dilekçesi sunulamayacağı gibi davalı
tarafından ikinci bir cevap dilekçesi sunulması imkânı da bulunmamaktadır654.
Dolayısıyla söz konusu düzenlemeler kapsamında tasarrufun iptali davasında dava
dilekçesinin mahkemeye verilmesi ile birlikte davayı genişletme ve değiştirme yasağı;
cevap dilekçesinin verilmesi ile birlikte ise savunmayı değiştirme ve genişletme yasağı
başlayacaktır655. Doktrinde Tuncer Kazancı; özellikle basit yargılama usûlüne tâbi
davalarda tarafların cevaba cevap dilekçesi ve ikinci cevap dilekçesi verememelerini
sebep göstererek tasarrufun iptali davasının basit yargılama usûlüne tâbi olmasını haklı

653
“Dava İİK’nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. İİK’nin 281.
maddesinde Tasarrufun iptali davalarının basit yargılama usûlü ile görülüp hükme bağlayacağı belirtilmiştir. 6100
Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 317/2. maddesine göre basit yargılama usûlüne tâbi davalarda davaya
cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak mahkeme durum ve koşullara göre
cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında
mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus ve iki haftayı geçmemek üzere ek bir süre verebilir. Ek cevap
süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 01.11.2016. E.
2016/7289, K. 2016/9682. E-UYAR https://app.e-uyar.com/karar/index/0f061aca-36b6-45c6-a120-
698ffa8c2aea?q=tasarrufun%20iptali%20yarg%C4%B1lama%20usûl%C3%BC (25 Mayıs 2020).
654
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.717.
655
Baki Kuru, Burak Aydın, Medeni Usûl Hukuku El Kitabı II. Cilt, 2. Baskı, Ankara: Yetkin Basımevi, 2021,
s.1703; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.289, 717.

153
olarak eleştirmiştir656. Tuncer Kazancı, tasarrufun iptali davasında koşul vakıalara
ilişkin somutlaştırma faaliyetinin güçlükler arz ettiğini, davacı bakımından
somutlaştırma yükünün dava dilekçesi ile beraber hızlıca yerine getirilmesinin mümkün
olmayabileceğini, özellikle içsel bir duruma işaret eden koşul vakıaların
somutlaştırılması hususunda yoğun bir ispat faaliyetine ihtiyaç duyulabileceğini bu
bakımdan cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile bu faaliyetin daha sıhhatli bir
şekilde yerine getirilebileceğini belirterek tasarrufun iptali davası bakımından yazılı
yargılama usûlünün daha uygun olduğunu yerinde olarak ifade etmiştir657. Kanaatimizce
de Tuncer Kazancı’nın önerdiği üzere tasarrufun iptali davasının yazılı yargılama
usûlüne tâbi olması tarafların somutlaştırma yükü ve ispat faaliyeti bakımından daha
isabetli olacaktır.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere davacı dava dilekçesi ile davayı açarken, davalı
dava dilekçesine karşı cevap dilekçesini sunarken dayandığı vakıaları somutlaştırarak
delillerinin hangi vakıanın delilini teşkil ettiğini açıkça belirtmek, elinde bulunan
delilleri sunmak ve mahkeme tarafından getirtilmesi gereken deliller var ise bunların
bulunabilmesini sağlayacak bilgileri mahkemeye sunmak yükümü altında
bulunmaktadırlar658. Söz konusu düzenlemeler kapsamında davacı iddia yükünü yerine
getirmediği takdirde davasını ispat edememek riski ile karşı karşıya kalabilecek olmakla
birlikte; davalı bakımından savunma yapmak hususunda bir zorunluluk öngörülmemiş
olduğundan ve hatta davalı savunma yapmadığı takdirde HMK’nın 128. madde hükmü
kapsamında davacının öne sürdüğü vakıaları inkâr etmiş sayılacağından savunma
yükünü yerine getirmeyen davalı bu gibi bir riskle karşı karşıya kalmayacaktır659.

Son olarak yazılı yargılama usûlünün aksine basit yargılama usûlüne tâbi
davalarda taraflara dayandıkları belgeleri dosyaya sunmaları veya mahkeme getirtilecek
delillere ilişkin gerekli açıklamayı yapmaları için mahkeme tarafından ayrıca bir süre
verilemeyeceğinden söz konusu düzenlemelerin geçerli olacağı tasarrufun iptali davası

656
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.62.
657
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.62.
658
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı II. Cilt, s.1700; Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Şerhi C:4, 4. Baskı, Ankara: Yetkin Basımevi, 2021, s.4669.
659
Özekes, “HMK Bakımından Dava Dilekçesinde Eksiklik Halinde Yapılması Gereken İşlemler”, s. 288.

154
bakımından dava dilekçesinde ve cevap dilekçesinde bir eksiklik bulunmamasının son
derece önem arz ettiğini belirtmek isteriz660.

3.3.2. Tasarrufun İptali Davasında Ön İnceleme, Tahkikat ve Karar

Tasarrufun iptali davasını gören mahkeme dava dilekçesi ve cevap dilekçesi


sunulduktan veya cevap dilekçesinin sunulmasına ilişkin süre geçtikten sonra ön
inceleme safhasına ve bu safhanın da tamamlanmasının ardından tahkikat safhasına
geçecektir.

Belirtmek gerekir ki; basit yargılama usûlünün uygulandığı davalar bakımından


ön inceleme ve tahkikat işlemleri yazılı yargılama usûlüne nazaran basitleştirilmiştir.
Nitekim, HMK’nın 320. madde hükmündeki düzenlemeye göre; mahkeme mümkün ise
tarafları davet etmeden dosya üzerinden, bunun mümkün olmaması halinde ise yapacağı
ilk duruşmada ön incelemeyi yapacaktır661. Basit yargılama usûlünde tarafları
duruşmaya davet etmeden karar vermesinin mümkün olmadığı hallerde mahkeme
yapacağı ilk duruşmada; dava şartları, ilk itirazlar, hak düşürücü süre ve zamanaşımı
hakkında tarafları dinleyecek, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları
ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit edecek, tarafların sulh olup olmadıklarını,
sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğunu tutanağa
yazdıracak ve tahkikat safhasını bu tutanağı esas almak suretiyle yürütecektir662.
Görüldüğü üzere; yazılı yargılama usûlünden farklı olarak basit yargılama usûlünde
mahkeme ön inceleme duruşması yapmaksızın ön incelemesini dosya üzerinde veya ilk
duruşmada tamamlayarak tahkikat aşamasına geçebilecektir663.

Söz konusu düzenlemeler kapsamında tasarrufun iptali davasını görmekte olan


mahkeme, taraflarca dava dilekçesi ve cevap dilekçesi sunulduktan veya cevap
dilekçesinin sunulmasına ilişkin süre geçtikten sonra daha önce dosya üzerinden karar
verilemeyen hallerde ilk duruşmada dava şartları, ilk itirazlar, hak düşürücü süre ve

660
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku III. Cilt, s. 2099.
661
Efe Dırenisa, Medenî Yargılamada Ön İnceleme Aşaması, 1. Baskı, İstanbul: On İki Levha Yayınları, 2021, s.
237.
662
Orhan Eroğlu, Medeni Usûl Hukukunda Ön İnceleme, 2. Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2020, s. 215-216.
663
Budak, Karaaslan, s.317-318.

155
zamanaşımı hakkında davacı ve davalıyı dinleyerek ön incelemesini yapacaktır664.
Dolayısıyla tasarrufun iptali davasını görmekte olan mahkeme, ilk duruşmada hak
düşürücü süre ve ilk itirazların yanı sıra genel dava şartları ile tasarrufun iptali davaları
bakımından öngörülmüş bulunan özel dava şartlarını inceleyecektir665. Mahkeme
tarafından daha sonra yapılacak tahkikat işlemleri de işte bu ilk duruşmada tutulan
tutanak kapsamında yürütülecektir.

HMK’nın 320/3. madde hükmüne göre ise; mahkeme tarafların dinlenmesi,


delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını ön incelemenin yapıldığı ilk
duruşma hariç olmak üzere iki duruşmada tamamlayacaktır. Duruşmalar arasındaki süre
ise bir aydan daha uzun olamayacaktır666. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin
uzaması, istinabe yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hâllerde ise
hâkim gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilecek ve
ikiden fazla duruşma yapabilecektir. Dolayısıyla tasarrufun iptali davasına bakan
mahkeme de HMK’nın 320/3. madde hükmündeki düzenlemeler kapsamında ön

664
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.717.
665
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.722.
666
Söz konusu düzenlemelerden basit yargılama usûlüne tâbî davalarda tahkikatın ön inceleme duruşmasından
sonraki iki aylık süre içerisinde tamamlanacağı anlaşılmaktadır. Ancak tasarrufun iptali davalarının görüldüğü asliye
hukuk mahkemelerindeki davaların 2012 ile 2019 yılları arasındaki ortalama görülme süresine bakıldığında
yargılamanın çok daha uzun süre devam edebildiği görülmektedir. Adalet Bakanlığı İstatistiklerine göre asliye hukuk
mahkemelerinde bir davanın ortalama görülme süresi 2013 yılında 330 gün, 2014 yılında 303 gün, 2014 yılında 278
gün, 2015 yılında 282 gün, 2016 yılında 350 gün, 2017 yılında 419 gün, 2018 yılında 408 gün ve 2019 yılında 425
gündür. (Bkz. Adli Sicil ve İnstatistik Genel Müdürlüğü, Adli İstatistikler 2019, s. 142,
https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/22420211427211062020170359HizmeteOzel-2019-
bask%C4%B1-%C4%B0SA.pdf , (8 Nisan 2022) Uzun süren yargılamalar sebebiyle yargıda hedef süre
uygulamasına geçilmiştir. 23 Haziran 2017 tarihli ve 30105 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak 01/09/2017 tarihi
itibariyle yürürlüğe giren “Soruşturma, Kovuşturma veya Yargılama Hedef Sürelerinin Belirlenmesi ve
Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik”in 4. maddesinde hedef süre; soruşturma, kovuşturma veya yargılamaların
tamamlanmasında gözetilen, ilgilileri için hak doğurmayan, yargısal süreçleri iyileştirmeyi amaçlayan ve Kurul’un
görüşü alınarak Bakanlık tarafından belirlenen süre olarak tanımlanmıştır. Resmî Gazete, Soruşturma, Kovuşturma
Veya Yargılama Hedef Sürelerinin Belirlenmesi Ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik,
https://www.mevzuat.gov.tr/File/Generate
Pdf?mevzuatNo=23688&mevzuatTur=KurumVeKurulusYonetmeligi&mevzuatTertip=5 (8 Nisan 2022) Yargıda
Hedef Süre Uygulaması’na; adli yargı ilk derece hukuk mahkemeleri, ceza mahkemeleri ile idari yargı ilk derece
idare ve vergi mahkemelerinde 03/09/2018 tarihinde; adli yargı ilk derece Cumhuriyet başsavcılıklarında ise
01/10/2018 tarihinde başlanılmıştır. Diğer yandan; soruşturma, kovuşturma veya yargılama hedef sürelerinin dava
taraflarına tebliğ edilmesi uygulamasına ise 01/01/2019 tarihinde geçilmiştir. (Bkz. T.C. Adalet Bakanlığı Strateji
Geliştirme başkanlığı, 2020 Yılı Bakanlık Faaliyet Raporu, s. 142,
http://www.sp.gov.tr/upload/xSPRapor/files/YSIGO+1032021104609ADALET_BAKANLIGI_2020_YILI_FAALI
YET_RAPORU_.pdf , (8 Nisan 2022).

156
incelemenin yapılacağı ilk duruşma ve sonrasında yapılacak iki duruşma dışında ancak
zorunlu hallerde duruşma yaparak tahkikatı tamamlayacaktır667.

HMK’nın 321/1. madde hükmünde mahkemenin tahkikatın tamamlanmasından


sonra tarafların son beyanlarını alıp yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını
tefhim edebileceği ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere; basit yargılama usûlünde yazılı
yargılama usûlünde olduğu gibi taraflara son kez beyanda bulunabilmeleri için ayrıca
süre verilemeyecek olup sözlü yargılama duruşması da yapılmayacaktır. Düzenlemeden
de açıkça anlaşılabileceği üzere HMK’da basit yargılama usûlü bakımından yazılı
yargılama usûlünde öngörülmüş bulunan sözlü yargılama aşamasına yer verilmemiş
olup hâkim tarafların son beyanını aldıktan sonra tahkikatın bittiğini bildirerek kararını
tefhim edebilecektir, ki tasarrufun iptali davasında da aynı usûl uygulanacaktır668.

HMK’nın 321/2. madde hükmüne göre ise; mahkeme tarafından kararın


tefhimi hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile
gerçekleşecektir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa
geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararını tefhim
edebilecektir. Sadece hüküm özetinin tutanağa yazdırılarak kararın tefhim edilmesi
halinde ise mahkemenin gerekçeli kararını en geç bir ay içinde yazarak tebliğe
çıkartması gerekmektedir.

Tekrar belirtmek gerekir ki; HMK’nın 322/1. madde hükmünde belirtildiği


üzere HMK ve diğer kanunlarda basit yargılama usûlü hakkında hüküm bulunmayan
hâllerde, yazılı yargılama usûlüne ilişkin hükümler uygulanacaktır. Bu bakımdan
mahkeme tasarrufun iptali davasını görürken HMK’da basit yargılama usûlüne ilişkin
düzenleme bulunmaması halinde yazılı yargılama usûlüne ilişkin düzenlemeleri dikkate
alarak yargılamayı yapacaktır.

3.3.3. Tasarrufun İptali Davası ve Adli Tatil

Basit yargılama usûlüne tâbi tasarrufun iptali davasının adli tatilde görülmeye

667
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.717.
668
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.719.

157
devam edilip edilmeyeceğine süreler bakımından önem arz etmesi sebebi ile bu hususa
kısaca değinmek isteriz.

Muşul’a göre; tasarrufun iptali davası basit yargılama usûlüne tâbi ve acele
işlerden olduğundan, bu davalar bakımından süreler adli tatilde de işlemeye ve
tasarrufun iptali davasının görülmesine devam edilecektir669. Yine acele işlerden olması
sebebi ile tasarrufun iptali davasında davalı olarak bulunan borçlu hakkında iflâs kararı
verilmiş olması da tasarrufun iptali davasının ikinci alacaklılar toplantısından on gün
sonrasına kadar durmasına sebep olamayacaktır670. Muşul, tasarrufun iptali davasının
“ivedi” olduğuna ilişkin bir kayıt olmasa da bu davaların kanun koyucu tarafından basit
yargılama usûlüne tâbi kılınmasına “ivedi” görülecek davalardan olmasının sebep
olduğunu, bu bakımdan adli tatilde görülmesine yasal bir engel bulunmadığını ifade
etmiştir671. Uyar’a göre ise tasarrufun iptali davalarına adli tatilde bakılamayacak olup
adli tatil içerisinde sona eren süreler adli tatilin bittiği tarihten itibaren bir hafta
uzayacaktır672.

Kanaatimizce de HMK’nın 103. madde hükmünde adli tatilde görülecek dava


ve işler arasında basit yargılama usûlüne tâbi davalara ve tasarrufun iptali davalarına yer
verilmemiş olup tasarrufun iptali davaları adli tatilde görülmeye devam edecek davalar
arasında bulunmamaktadır. Bu kapsamda tasarrufun iptali davalarında adli tatilin
içerisinde bitmesi halinde süreler HMK’nın 104. madde hükmü kapsamında
kendiliğinden bir hafta süre ile uzamış olacaktır.

Yargıtay’da, Uyar’ın isabetli bir şekilde ifade ettiği görüşe paralel olarak basit
yargılama usûlüne tâbi davaların HMK’nın 103. madde hükmünde sayılan davalar
arasında yer almadığını belirterek tasarrufun iptali davasının adli tatil içerisinde
görülemeyecek davalardan olduğunu ve bu bakımdan tasarrufun iptali davasındaki

669
Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.709,710; Muşul, İcra ve İflas Hukuku C: II, s.1832; Muşul,
Tasarrufun İptali Davaları, s.717.
670
Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.710; Muşul, İcra ve İflas Hukuku C: II., s.1833; Muşul, Tasarrufun
İptali Davaları, s.717.
671
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.713-714.
672
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 2018, s.462 ; Aynı yönde görüş için bkz.
Sertkaya, Kul, s.249 ; Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s. 224.

158
sürelerin adli tatil içerisinde sona ermesi halinde sürelerin kendiliğinden bir hafta
uzayacağını ifade etmiştir673.

3.4. Tasarrufun İptali Davasında Harç, Gider Avansı ve Delil İkamesi


İçin Avans
3.4.1. Tasarrufun İptali Davasında Peşin Harç ve Başvurma Harcı

HMK’nın harç ve avans ödenmesi kenar başlıklı 120/1. madde hükmüne göre;
“davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı
tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak
zorundadır”. Söz konusu düzenlemeye göre; davacı, yargılama harçlarını dava açarken
mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.

Davacı tarafından dava açılırken mahkeme veznesine yatırılması gerekli


yargılama harçları başvurma harcı ile peşin harçtır. Başvurma harcı dava açılırken
davacının peşin olarak ödemesi gerekli maktu bir harçtır674. Peşin harç ise I sayılı
tarifeye göre hesaplanacak karar ve ilâm harcının ¼’ü olup nisbî olarak hesaplanan bu
harcın da peşin olarak mahkeme veznesine ödenmesi gerekmektedir675. Harçlar
ödenmedikçe yargılamaya ilişkin sonraki işlemler yapılamayacağından başvurma harcı
ve peşin harç yatırılmamış ise davanın mahkeme tarafından incelenerek hükme
bağlanması mümkün değildir676.

Tasarrufun iptali davasında da Harçlar Kanunu’nun 27. madde hükmü


kapsamında maktu olan başvurma harcı ile Harçlar Kanunu’nun 28/a. madde hükmü

673
“Ancak 01.11.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK'nun 103.maddesinde ise adli tatil içinde
görülebilecek davalar sayılmış olup basit yargılama usûlüne tâbî davaların adli tatilde görülebileceğine dair hüküm
bulunmamaktadır. Bu durumda adli tatil süresince temyiz süresi işlemeyeceğinden davalı tarafın vermiş olduğu
temyiz dilekçesinin süresinde olduğunun kabulü ile mahkemenin 03.09.2014 tarihli temyiz dilekçesinin reddine dair
Ek kararın bozularak kaldırılmasına karar verilip esasın incelemesine geçildi;” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi
07.06.2016 T. E. 2014/20994, K. 6940. E-UYAR http://app.e-uyar.com/karar/index/1a712cf2-6b32-4ba2-b65a-
d2346ac7f828?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20DAVASI%20adli%20tatil (15 Ocak 2022).
674
Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, Medenî Usûl Hukuku Ders Kitabı, 7. Baskı, İstanbul: On
İki Levha Yayınları, 2019, s.545; Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usûl Hukuku, s.812.
675
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usûl Hukuku, s.812; Erdal Tercan, Cumhur Rüzgaresen, "Harçlar
Kanunu m. 28/A ve m. 32’nin Mahkeme Kararları ve Yeni Kanuni Düzenlemeler Işığında Değerlendirilmesi",
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2010, Vol.14, No.1-2, s.165,166.
676
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usûl Hukuku, s.813.

159
kapsamında nisbî harcın (I sayılı tarifeye göre hesaplanacak karar ve ilâm harcının
¼’ünün) peşin olarak mahkeme veznesine yatırılması gerekmektedir677. Harç kamu
düzenine ilişkin bir husus olduğundan harcın yatırılıp yatırılmadığının tasarrufun iptali
davasını gören mahkeme tarafından re’sen nazara alınması gerekmektedir678.

Nisbî harcın söz konusu olduğu davalarda harç; davacının açtığı davadaki dava
değeri üzerinden Harçlar Kanunu’ndaki düzenlemeler nazara alınarak hesaplanmaktadır.
Tasarrufun iptali davasında dava açıldığı sırada yatırılması gereken nisbî harç
hesaplanırken ise takip konusu alacak miktarı ile (kat'i aciz belgesi düzenlenmiş ise aciz
belgesindeki miktar) iptali istenen tasarrufun tasarruf tarihindeki gerçek değeri
karşılaştırılarak düşük olan değerin hesaplamaya esas alınması gerekmektedir679. Diğer
bir ifade ile alacaklının takibe konu ettiği alacak ve fer’îleri ile tasarrufun iptali
davasında iptali istenen tasarrufun gerçek değerinden hangisinin değeri daha az ise nisbî
peşin harcın ona göre hesaplanması gerekmektedir680. Bu kapsamda bilirkişi incelemesi
yaptırıldıktan ve iptali istenilen tasarrufa konu malın değeri belirlendikten sonra eksik
yatırılmış harç olduğu tespit edilir ise eksik harcın yatırılması için mahkeme tarafından
davacı alacaklıya iki haftalık kesin süre verilmesi gerekecektir681. Mahkeme tarafından
verilen kesin süre içerisinde eksik harcın yatırılmaması ve böylelikle dava şartı
eksikliğinin giderilmemesi halinde ise davanın usûlden reddine karar verilmesi
gerekmektedir682.

677
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.498; Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı,
s.561; Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.727.
678
Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.222.
679
“Yine tasarrufun iptali davalarında dava değeri tasarruf konusu şey ile takip konusu alacak ve ferilerinden hangisi
daha az ise ona göre belirlenir. Dava konusu şeyin değeri ise tasarruf tarihindeki tespit edilecek rayiç bedelidir.
Ayrıca dava konusu şey davalı üçüncü kişi tarafından dava dışı kimselere temlik edilmişse davacının, bu davalı
hakkında davasını nakden tazmine dönüştürme veya temlik alan kişiyi de davaya dahil etme imkanı bulunmaktadır.
Yine nakden tazmin miktarı belirlenirken üçüncü kişi davalının eşyayı elinden çıkarttığı tarihteki rayiç değer nazara
alınır. Ayrıca nizalı şey borçlu adına hisseli olarak kayıtlı ise bu hisse miktarı nazara alınır. Dava harcı, vekalet ücreti
ve sair işlemler bu doğrultuda belirlenir.” Antalya BAM 4. Hukuk Dairesi, 09.01.2018. E. 2017/1394, K. 2018/4. E-
UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/77fae361-e1af-4b37-95b6-f1bedaad428d?q=tasarrufun%20iptali%20dav
an%C4%B1n%20konusuz (24 Mayıs 2020).
680
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.561; Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler,
s.695; Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.727; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.232
681
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.901.
682
“Tasarrufun iptali davalarında dava değerini, takip konusu alacak ile iptali istenilen tasarruf konusu malın
değerinden hangisi az ise o değer oluşturur. Dava değeri ise yargılama sonunda hükmedilecek harç, vekalet ücreti

160
Borçlu hakkında iflâs yolu ile takip bulunması halinde ise nisbî peşin harcın
hesaplanmasında tasarrufun iptali davasının konusunu oluşturan tasarrufun değerinin
esas alınması gerekmektedir683.

İstihkak davasına karşı açılan tasarrufun iptali davası bakımından da takip


konusu alacak ve fer’îleri ile tasarrufun iptaline konu edilen malın gerçek değerinden
hangisi az ise onun üzerinden ¼ oranında nispi karar ve ilâm harcının peşin olarak
alınması ancak ondan sonra davaya bakılması gerekmektedir684. İstihkak davasına karşı
açılacak tasarrufun iptali davasında da aynı şekilde nisbî peşin harç yatırılmaması
halinde mahkeme tarafından davaya devam edilmesi ve tasarrufun iptali talebi
bakımından nihaî karar verilmesi mümkün değildir685.

3.4.2. Tasarrufun İptali Davasında Gider Avansı ve Delil İkamesi İçin


Avans
3.4.2.1.Tasarrufun İptali Davasında Gider Avansı

HMK’nın harç ve avans ödenmesi kenar başlıklı 120/1. madde hükmüne göre;

gibi yargılama giderlerinin hesabında matrah olarak esas alınır. Kısaca tasarrufun iptali davasının kabulü
halinde harç ve vekalet bu dava değerine göre belirlenirken, iptal takip konusu alacak ve ferilerine göre belirlenir. Öte
yandan HMK'nun 120.maddesine göre davanın başında yatırılması gereken ve harcın da dahil olduğu avansın eksik
olduğunun anlaşılması halinde, mahkeme tarafından davacıya eksikliği tamamlanması için iki haftâlik süre
verilir, harç eksikliğinin tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 05.03.2019. E. 2016/10708, K. 2019/2453. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/bff3ef12-be55-
4b2e-9af1-e51b1efbdd8d?q=tasarrufun%20iptali%20har%C3%A7(25 Mayıs 2020).
683
Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.1197.
684
“Dava İİK 96 ve devamı maddeleri gereğince açılmış 3.kişinin istihkak davası ile alacaklı tarafından İİK 97/17
maddeye dayalı karşılık iptal davası istemine ilişkindir. Tasarrufun iptali davaları nispi harca tâbîdir. Dava açılırken
davacının maktu başvuru harcı ile alacak miktarı ile iptali istenen tasarrufun değeri karşılaştırılarak az olan değer
üzerinden hesaplanacak nispi karar ilam harcının %059.4'nun 1/4 oranındaki harcı da peşin olarak ödemesi
gereklidir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 20.09.2011. E. 2011/152, K. 2011/7901. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/52f7d33b-cd38-4a97-b26f-e4604bdf06e3?q=tasarrufun%20iptali%20har%C3%A7 (25 Mayıs
2020).
685
“Bu durumda davanın yasal dayanağı İİK’nun 97/17, İİK’nun 277 ve onu izleyen maddelerine
dayalı tasarrufun iptali davasıdır. Tetkik merciince karşılık tasarrufun iptali davası, basit yargılama usûlüne göre
incelenir. Bu nedenle karşılık iptal davası Harçlar Yasasına bağlı (1) sayılı ek Tarife uyarınca nisbî harca tâbîdir.
Merciice karşılık dava açan alacaklıya 1/4 peşin nispi karar ve ilam harcını 28. madde uyarınca yatırması için uygun
bir önel vererek harç yatırıldığı takdirde, karşılık dava konusunda karar verilmesi gerekirken yargı harçlarından
alınacak ödenmedikçe sonraki işlemlerin yapılamayacağını öngören 32. maddeye aykırı olarak, harç alınmadan
yargılamaya devam olunarak alacaklının karşılık davasının reddine karar verilmesi usûl ve yasaya aykırı olup
bozmayı gerektirir.” Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 13.05.2003. E. 2003/3701, K. 2003/4563. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/0aafd5ce-f06d-4a24-935f-467025b8014c?q=tasarrufun%20iptali%20har%C3%A7 (25 Mayıs
2020).

161
davanın açıldığı tarihte yargılama harçları ile birlikte her yıl Adalet Bakanlığı’nca
çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek tutarda gider avansının davacı
tarafından mahkeme veznesine yatırılması zorunlu bulunmaktadır686. Görüldüğü üzere;
HMK’nın 120/1. madde hükmündeki düzenleme ile gider avansı tarifesini belirlemek
konusunda Adalet Bakanlığı yetkili kılınmıştır. Söz konusu yetki kapsamında Adalet
Bakanlığı tarafından hazırlanan “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesi”
2 Ekim 2021 tarihli 31616 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir687.
Bununla beraber Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 6 Ağustos 2015 tarihli
29437 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Bölge Adliye ve Adli
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri
Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik” kapsamında da gider avansına ilişkin
düzenlemelere yer verilmiştir688.

“Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesi”nin 3. maddesine göre;


gider avansı her türlü tebligat ücreti ile posta ücretleri gibi giderleri kapsamaktadır.
Buna karşılık “Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet
Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik”in
205. maddesinin birinci bendine göre; “gider avansı, her türlü tebligat ve posta ücretleri,
keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderler için davacıdan alınan meblağı"
ifade etmektedir. Söz konusu maddenin üçüncü bendine göre; gider avansının yeterli
olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde, mahkemece bu eksikliğin
tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilecek olup dava şartı olan gider
avansının yatırılmaması veya tamamlanmaması hâlinde ise dava, dava şartı
yokluğundan reddedilecektir.

Söz konusu düzenlemelerden anlaşılabileceği üzere HMK’nın 120/1. madde

686
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usûl Hukuku, s.239.
687
Resmî Gazete, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesi,https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/20
21/10/20211002-31.htm#:~:text=Gider%20avans%C4%B1%20her%20t%C3%BCrl%C3%BC%20tebligat%20
%C3%BCcreti%20ile%20posta%20%C3%BCcretleri%20gibi%20giderleri%20kapsar.&text=MADDE%204%20%E
2%80%93%20(1)%20Davac%C4%B1,TL%20toplam%C4%B1n%C4%B1%20avans%20olarak%20%C3%B6der, (8
Nisan 2022).
688
Resmî Gazete, Bölge Adliye Ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî Ve Yazı
İşleriHizmetlerininYürütülmesine DairYönetmelik , https://www.mevzuat.gov.tr/File/GeneratePdf?mevzuatNo=2361
5&mevzuatTur=KurumVeKurulu sYonetmeligi&mevzuatTertip=5 , (8 Nisan 2022), s.3.

162
hükmünde gider avansı kavramına yer verilmekle beraber gider avansının nelerden
ibaret olduğu belirtilmeksizin gider avansı tarifesini belirlemek konusunda Adalet
Bakanlığı’na yetki verilmiştir. Adalet Bakanlığı’nın HMK’nın 120/2. madde hükmü
uyarınca verilen yetki kapsamında çıkardığı gider avansı tarifesinin 3. maddesinde ise
gider avansının her türlü tebligat ücreti ile posta ücretleri gibi giderlerden oluştuğu ifade
edilmiştir. Buna karşılık yine Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan Yönetmelik’in
205/1. maddesinde gider avansının, her türlü tebligat ve posta ücreti, keşif gideri,
bilirkişi ve tanık ücretinden oluştuğu ifade edilmiştir.

Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes, söz konusu Yönetmelik’in 205.


maddesindeki düzenlemeyi kanunî düzenlemeye aykırı olarak gider avansının içinde
delil ikamesi için avans kapsamında bulunan keşif ve bilirkişi giderlerinden de
bahsedilmesi sebebi ile eleştirmiştir689. Nitekim, “delil ikamesi için avans” kenar
başlıklı HMK’nın 324. madde hükmüne göre; taraflardan her biri ikamesini talep ettiği
delil için mahkeme tarafından belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak
zorundadır ve taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gerekli gideri yarı
yarıya avans olarak ödeyeceklerdir690. Dolayısıyla Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin
Özkan/Özekes’in belirttiği üzere Yönetmelik’in 205. maddesi hatalı olarak delil avansını
da kapsayacak şekilde düzenlenmiştir691. Kılıçoğlu, HMK’nın 120/1. madde hükmünde
tarife ile belirlenecek gider avansı tutarının içerisine nelerin dahil olabileceğinin veya
tutarın ne kadar olabileceğinin belirlenmediğini, madde hükmünün bu hususlarda yasal
bir çerçeve çizmediğini ifade etmiştir692. Kılıçoğlu’na göre; sınırını çizmeden ve
ölçüsünü koymadan yürütmeye düzenleme yetkisi veren İİK’nın 120/1. madde hükmü
Anayasa’nın yasama yetkisinin devrini yasaklayan 7. maddesine aykırı bulunmakla
birlikte idarenin bu tip uygulamalarına da kapı aralamaktadır693.

689
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 935.
690
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usûl Hukuku, s.816.
691
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 935.
692
Evren Kılıçoğlu, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Gider Avansına İlişkin Düzenlemeleri Hakkında
Değerlendirmeler”, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kazancı Hakemli Hukuk Dergisi, 2012, Vol. 99-100, s.
57.
693
Kılıçoğlu, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Gider Avansına İlişkin Düzenlemeleri Hakkında
Değerlendirmeler”, s. 57-58.

163
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gider avansına ilişkin verdiği bir kararında
Yönetmelikteki düzenlemenin HMK’nın 324. madde hükmü nazara alınarak
değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında;
söz konusu Yönetmelik’te her ne kadar delil avansı için gerekli giderlerin de gider
avansı içerisinde olacağı belirtilmişse de HMK’nın 324. madde hükmü nazara
alındığında “dava şartı olan gider avansının delillerin ikamesi dışındaki yargılama
giderleri için dikkate alınması, tanık dinlenmesi, bilirkişi raporu alınması ve keşif gideri
gibi delil ikamesine yönelik giderlerin ise gider avansı içinde değerlendirilmemesi”
gerektiğini ifade etmiştir694.

Görüldüğü üzere; “Bölge Adliye ve Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Cumhuriyet Başsavcılıkları İdari ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair
Yönetmelik”in 205. maddesindeki düzenlemenin hatalı olduğu hususu Yargıtay
tarafından da doktrin tarafından da vurgulanmaktadır. Söz konusu Yönetmelik’in 205.
madde hükmündeki hatalı ifadenin delil ikamesi için avansa ilişkin HMK’nın 324.
madde hükmü nazara alınarak değerlendirilmesi halinde ise söz konusu hatalı ifadenin
dikkate alınamayacağı açıktır. Ancak Kılıçoğlu’nun da ifade ettiği üzere HMK’nın
120/1. madde hükmü ile gider avansı bakımından çerçevesi çizilmemiş bir yetkinin
yürütmeye devredilmesi sebebi ile hatalı düzenlemeler yapılmasına kapı aralanmıştır.

Yukarıda yer verdiğimiz gider avansına ilişkin düzenlemeler HMK’nın delil


ikamesi için avansa ilişkin 324. madde hükmü nazara alınarak değerlendirilecek olursa
gider avansının, her türlü tebligat ücreti ile posta ücretleri gibi giderleri kapsadığı
anlaşılmaktadır. Gider avansı, HMK’nın 114/g. madde hükmü ile dava şartları arasında
sayılmıştır. “Dava şartlarının incelenmesi” kenar başlıklı HMK’nın 155/2. madde
hükmünde ise; mahkemenin dava şartı noksanlığını tespit etmesi halinde davanın

694
“Dolayısıyla yukarıda belirtilen Yönetmelik hükümleri, 6100 sayılı Kanun’un 120. maddesindeki gider avansı ile
ilgili düzenleme ve 324. maddedeki delil ikamesi için avans kuralının birlikte değerlendirilerek dava şartı olan gider
avansının delillerin ikamesi dışındaki yargılama giderleri için dikkate alınması, tanık dinlenmesi, bilirkişi raporu
alınması ve keşif gideri gibi delil ikamesine yönelik giderlerin ise gider avansı içinde değerlendirilmemesi gerekir.”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 05.04.2017. E. 2017/12-1141, K. 2017/641. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/6a1c111c-b2bc-435a-8ad0-b12fd4ff1ce0?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%
20har%C3%A7%20yat%C4%B1r%C4%B1lmas%C4%B1%20usûlden%20reddine (7 Haziran 2020).

164
usûlden reddine karar vereceği, buna karşılık dava şartı noksanlığının giderilmesi
mümkün ise bunun tamamlanması için ilgili tarafa kesin süre verileceği, ancak verilen
kesin süre içerisinde dava şartı noksanlığı ilgili tarafça giderilmemişse davayı dava şartı
yokluğu sebebiyle usûlden reddedeceği düzenlenmiştir. Nitekim, HMK’nın 120/2.
madde hükmünde de gider avansının “yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması
hâlinde, mahkeme tarafından, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık
kesin süre” verileceği ifade edilmiştir.

Söz konusu düzenlemelerden anlaşılabileceği üzere; esasen davanın usûlden


reddini gerektiren gider avansı eksikliğinin sonradan giderilebilmesi mümkün
olduğundan mahkeme tarafından dava şartı eksikliği sebebi ile dava hemen
reddedilmeyip gider avansına ilişkin eksikliğin giderilebilmesi için davacı tarafa kesin
süre verilmesi gerekmektedir695. Mahkeme tarafından verilen kesin süre içerisinde
davacı tarafça gider avansı yatırılmak sureti ile dava şartı eksikliğinin giderilmemesi
halinde ise davanın usûlden reddine karar verilmesi gerekecektir696.

Dava şartları arasında sayılan gider avansı eksikliği yargılamanın her


aşamasında mahkeme tarafından re’sen dikkate alınabileceği gibi yargılama süresince
taraflarca da ileri sürülebilecektir. Buna karşılık taraflardan birisinin adli yardımdan
yararlanması halinde adli yardımdan yararlanan tarafın gider avansı ödeme zorunluluğu
da olmayacağından söz konusu dava şartının adli yardımdan yararlanan taraf
bakımından aranmayacağı açıktır697.

Gider avansı genel bir dava şartı olarak bulunduğundan yargılama süresi
boyunca varlığını koruması gereklidir698. Buna karşılık yargılamanın sonunda artan
gider avansı bulunması halinde hükmün kesinleşmesinden sonra mahkeme tarafından
kendiliğinden ilgili tarafa iade edilecektir699.

695
Kılıçoğlu, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Gider Avansına İlişkin Düzenlemeleri Hakkında
Değerlendirmeler”, s. 88.
696
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usûl Hukuku, s.239.
697
Pekcanıtez, Atalay, Özekes, Medenî Usûl Hukuku Ders Kitabı, s.207.
698
Pekcanıtez, Atalay, Özekes, Medenî Usûl Hukuku Ders Kitabı, s.603.
699
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usûl Hukuku, s.239.

165
Belirtmek gerekir ki, gider avansı yatırılmaksızın davanın açılması mümkün
değilse de her nasılsa gider avansı yatırılmaksızın dava açılmış olması halinde mahkeme
tarafından ön inceleme aşamasında davacıya gider avansı yatırması için iki haftalık
kesin süre verilmesi, bu süre içerisinde yatırılmaması halinde ise davanın usûlden
reddine karar verilmesi gerekmektedir700.

3.4.2.2.Tasarrufun İptali Davasında Delil İkamesi İçin Avans

HMK’nın “delil ikamesi için avans” kenar başlığını taşıyan 324. madde
hükmüne göre; taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkeme tarafından
belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır ve taraflar birlikte aynı
delilin ikamesini talep etmişlerse, gerekli gideri yarı yarıya avans olarak
ödeyeceklerdir701. Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer
taraf bu avansı yatırabilecek olup aksi hâlde tarafların üzerinde serbestçe tasarruf
edemeyeceği dava ve işler saklı kalmak üzere talep olunan delilin ikamesinden
vazgeçilmiş sayılacaktır702.

Delil ikamesi için avansa dava şartları arasında yer verilmediğinden, delil
ikamesi için avansın yatırılmamış olması mahkemenin davanın esasına girip yargılama
yapmasına ve hüküm vermesine engel teşkil etmeyecektir. Nitekim, HMK’nın 324.
madde hükmüne göre; tarafların ikamesini talep ettikleri deliller için gereken avansı
yatırmak için mahkeme tarafından kesin süre verilecek olup kesin süre içerisinde delil
avansının yatırılmaması halinde ilgili taraf ikamesini talep ettiği delile dayanmaktan
vazgeçmiş sayılacaktır.

Söz konusu düzenlemeler kapsamında delil ikamesi için yatırılması gereken


avansın verilen kesin süreye rağmen yatırılmaması davanın dava şartı yokluğundan
mahkeme tarafından reddine sebep olmayacaktır. Bu halde mahkeme tarafından
yapılması gereken kesin süre içerisinde yatırılması gereken avans hangi delilin ikamesi
için talep edilmiş ise HMK’nın 324. maddesi kapsamında ilgili tarafın o delile

700
Pekcanıtez, Atalay, Özekes, Medenî Usûl Hukuku Ders Kitabı, s.206.
701
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usûl Hukuku, s.816.
702
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usûl Hukuku, s.816.

166
dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar vererek mevcut delil durumu kapsamında bir
karara varmaktır.

3.4.3. Tasarrufun İptali Davasında Gider Avansı ve Delil İkamesi İçin


Avans Arasındaki Farklar

Gider avansının davanın başında yatırılması gerekmekle birlikte delil ikamesi


için avansın davanın başında yatırılması zorunlu bulunmamaktadır703. Ayrıca gider
avansının yatırılmaması veya eksik yatırılması halinde davanın dava şartı yokluğundan
reddine karar verilmesi gerekmekte olup dava şartları arasında yer almayan delil
ikamesi için avansın yatırılmaması halinde davanın dava şartı yokluğu sebebi ile
reddine karar verilemeyecek buna karşılık yalnızca ilgili taraf delil ikamesi talebinden
vazgeçmiş sayılacaktır704. Dolayısıyla mahkeme tarafından yatırılması için kesin süre
verilen avansın, gider avansı mı yoksa delil ikamesi için avans mı olduğuna ve kararda
yatırılmasına karar verilen avansı yatırmamanın sonuçlarının nelerden ibaret
bulunduğuna kararında yer vermesi isabetli olacaktır705.

Nitekim Yargıtay tasarrufun iptali davasına ilişkin olarak verdiği bir kararında;
gider avansı ile delil ikamesi için avansın yatırılma anı ve yatırılmaması halinde ortaya
çıkacak sonuçlar bakımından farklılık arz ettiğine dikkat çekerek mahkeme tarafından
gider avansı olarak yatırılmasına karar verilen tutarın kararda delil ikamesi avansa
ilişkin tutardan ayrı ve net bir şekilde belirtilmesi gerektiğini, bununla beraber hem
gider avansının hem de delil ikamesi için avansın yatırılmamasının hukukî sonuçlarının
da ilgili tarafa açıklanarak ihtar edilmesi gerektiğini, aksi halde gider avansı eksikliğinin
verilen kesin süre içerisinde yatırılmaması sebebi ile davanın dava şartı yokluğu sebebi
ile reddine karar verilmesinin mümkün olmadığını ifade etmiştir706. Yargıtay bir başka

703
Pekcanıtez, Atalay, Özekes, Medenî Usûl Hukuku Ders Kitabı, s.207.
704
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.922.
705
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.923.
706
“HMK'nın 120. maddesindeki gider avansı ile ilgili düzenlemenin 324. maddedeki delil ikamesi için avans kuralı
ile birlikte değerlendirilmesi ve dava şartı olan gider avansının delillerin ikamesi dışındaki yargılama giderleri için
dikkate alınması gerekir. Dolayısıyla delil ikamesi için alınacak avans ile dava şartı olan gider avansının birbirinden
ayrılması, delillerin ikamesi için alınacak avansın gider avansı içinde yer almaması zorunludur.Tanık dinlenmesi,
bilirkişi raporu alınması ve keşif gideri gibi delil ikamesine yönelik giderlerin gider avansı içinde değerlendirilmesi
olanağı HMK'nın 324. maddesi düzenlemesi karşısında yoktur. Ayrıca delil ikamesi avansının da ispat külfetine göre

167
kararında; tasarrufun iptali davasında gider avansı yatırılması bakımından verilen kesin
sürenin HMK’nın 115/2. maddesinde sözü geçen sonuçları doğurabilmesi için
“mahkeme tarafından bu konuda yapılacak ihtarda taraflardan yerine getirilmesi istenen
yükümlülüğün açıkça belirtilmesi, avans ve giderlere ilişkin harcama kalemlerinin ve
miktarlarının net olarak belirlenmesi, sürenin hâkim tarafından belirleneceği hallerde
makûl bir sürenin verilmesi, verilen sürenin kesin olup olmadığının belirtilmesi ve
yapılması istenen yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde sonuçlarının ne
707
olduğunun tereddüde yer vermeyecek şekilde ilgili tarafa bildirilmesi” gerektiğini
ifade etmiştir.

Yargıtay’ın da kararlarında ifade ettiği üzere gider avansı ve delil ikamesi için
avansın yatırılma anı ve yatırılmaması halinde davanın taraflarının karşılabileceği
sonuçlar birbirinden farklılık arz etmektedir. Nitekim, gider avansının yatırılmaması

taraflara yükletilmesi gerekir…Ara kararından talep edilen giderin, gider avansı veya delil ikamesi avansı olup
olmadığı denetlenememektedir. Zira yukarıda açıklandığı gibi gider avansı dava şartı iken, delil ikamesi avansı dava
şartı olarak nitelendirilemeyecektir. Delil ikamesi avansının verilen kesin süre içinde yatırılmaması davanın dava şartı
yokluğu ile reddine neden teşkil etmez. Taraf belirtilen sürede delil avansı giderini yatırmazsa dayandığı o delilden
vazgeçmiş sayılır. Mahkeme, dava şartı olarak belirlediği gider avansına yönelik ara kararında gider avansını
oluşturan harç, tebligat gibi gider gerektiren işlemleri kalem kalem açıklamalı, her kalemin miktarını ayrı ayrı
göstermeli, dava şartına yönelik gider avansı ile ilgili olarak verilen kesin sürede yatırılmasının sonuçlarını da
duruşma zaptına açıkça yazmalıdır. Ayrıca bu avans dışında delil ikamesine yönelik avans isteniyor ise
HMK'nın 115. maddesine göre değil, 324. maddesine göre işlem yapmalıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
28.11.2012. E. 2012/634, K. 2012/13198. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2012-634.htm&kw=E.+`2012/634,`+K.+`2012/13198`&c
r=yargitay#fm (7 Haziran 2020).
707
“Yargılamayı yapan mahkeme tarafından taraflara herhangi bir işlemi yapması, eksikliği gidermesi, avans
ve giderleri yatırması, belgeleri sunması vb. nedenlerle süre verilmesi halinde mahkeme tarafından bu konuda
yapılacak ihtarda taraflardan yerine getirilmesi istenen yükümlülüğün açıkça belirtilmesi, avans ve giderlere ilişkin
harcama kalemlerinin ve miktarlarının net olarak belirlenmesi, sürenin hakim tarafından belirleneceği hallerde makul
bir sürenin verilmesi, verilen sürenin kesin olup olmadığının belirtilmesi ve yapılması istenen yükümlülüğün yerine
getirilmemesi halinde sonuçlarının ne olduğunun tereddüte yer vermeyecek şekilde ilgili tarafa bildirilmesi
gerekmektedir. Somut olayda; …gider avansının yetersiz olduğu anlaşıldığından davacı vekiline 1.000,00 TL ek
gider avansı yatırması için 2 haftâlik kesin süre verilmesine ve kesin süre içerisinde eksik gider avansı yatırılmadığı
taktirde HMK’nın 114/1-g,115/2 ve 120/2 maddeleri gereğince davanın usûlden reddedileceğinin bildirildiği,
ihtaratın da yapıldığı belirtilmiş, verilen kesin süreye rağmen davacının gider avansını yatırmaması gerekçesi ile
davanın dava şartı yokluğundan reddine karar … verilmişse de verilen karar dosya kapsamına uygun değildir. Bölge
adliye mahkemesince; Mahkemenin 28.02.2017 tarihli ara kararında, dosyaya ne kadar gider avansı yatırıldığı, ne
kadar bakiye gider avansı kaldığı, araç ücretinin ne kadar olacağı yönünde tereddüte mahal verilmeksizin açıkça ve
kalem kalem belirtilerek ara karar kurulması gerektiği gerekçesi ile davacının istinaf talebinin kabulüne … karar
verilmesi gerekirken yazılı olduğu gerekçe ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
11.12.2019. E. 2018/550, K. 2019/11816. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/a23d120d-7d66-4d4b-938e-
1aba8d88dec6?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20HAR%C3%87%20YARGILAMA%20G%C4
%B0DERLER%C4%B0%20DEL%C4%B0L%20AVANSI(06 Haziran 2020).

168
veya eksik yatırılması halinde davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi
gerekmekte olup dava şartları arasında yer almayan delil ikamesi için avansın
yatırılmaması halinde davanın dava şartı yokluğu sebebi ile reddine karar
verilemeyecek buna karşılık yalnızca ilgili taraf delil ikamesi talebinden vazgeçmiş
sayılacaktır. Dolayısıyla mahkeme tarafından yatırılması için kesin süre verilen avansın,
gider avansı mı yoksa delil ikamesi için avans mı olduğuna ve yatırılmasına karar
verilen avansı yatırmamanın sonuçlarının nelerden ibaret bulunduğuna kararında yer
vermesi isabetli olacaktır.

3.5. Tasarrufun İptali Davasında Hâkimin Takdir Yetkisi

İİK’nın 281. madde hükmüne göre; tasarrufun iptali davasını basit yargılama
usûlü ile görüp hükme bağlayacak olan hâkim aynı zamanda bu davalara ilişkin
ihtilâfları hal ve şartları göz önünde tutarak serbestçe takdir ederek halledecektir.
Görüldüğü üzere; söz konusu düzenleme kapsamında tasarrufun iptali davasına
uygulanacak yargılama usûlüne yer verilmekle yetinilmemiş aynı zamanda davaya
bakan hâkimin takdir yetkisini nasıl kullanacağına da işaret edilmiştir. Nitekim
düzenlemeden açıkça anlaşılabileceği üzere hâkim basit yargılama usûlünü
uygulayacağı tasarrufun iptali davasında hal ve şartları göz önüne alarak dava hakkında
serbestçe karar verebilecektir708.

İİK’nın 281. madde hükmündeki düzenleme kapsamında tasarrufun iptali


davasında hâkimin takdir yetkisine ilişkin olarak doktrinde farklı görüşler ileri
sürülmüştür709. Doktrinde ileri sürülen bir görüşe göre; İİK’nın 281. madde hükmündeki
düzenlemenin tasarrufun iptali davasında hâkimin takdir yetkisi bakımından bir önemi
bulunmamakta olup tasarrufun iptali davası da hâkim tarafından usûl hukukunun genel
hükümleri çerçevesinde incelenerek karara bağlanacaktır710. Doktrinde ileri sürülen

708
Yıldırım, “Tasarrufun İptali Davasının İşlevi Bakımından Aciz Vesikası İle İlişkisi Hakkında Düşünceler”, s.976;
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.233; Yıldırım, Deren-Yıldırım, s.688; Karslı, İcra ve İflas
Hukuku, s.550; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.674; Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali
Davalarında İspat, s. 65.
709
Görüşler için bkz. Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.242-243 ; Uyar, “İptal Davalarında
Yargılama Usûlü”, s.3005.
710
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, söz konusu düzenlemenin bir önemi bulunmadığını nitekim söz

169
diğer bir görüşe göre ise; tasarrufun iptali davasının davacı alacaklı tarafından ispatı
çeşitli güçlükler arz etmekte olup söz konusu düzenleme ile hâkime tanık delili de dahil
olmak üzere her tür delili değerlendirme olanağı tanınmış ve böylelikle tasarrufun iptali
davası bakımından delil serbestisi getirilmiştir711. Kanaatimizce de söz konusu madde
hükmü ile kendisine tanınan takdir hakkı kapsamında hâkim, tasarrufun iptali davasında
HMK’da deliller için getirilmiş sınırlamalara tâbi olmaksızın, tanık delili de dahil olmak
üzere her türlü delile dayanarak hüküm verebilecektir712.

İİK’nın 281. madde hükmü kapsamında hâkime tanınan takdir hakkının


sebebinin borçlu ile üçüncü kişi arasındaki tasarruf işlemine yabancı olarak bulunan
alacaklının ispat faaliyetinde karşılaştığı güçlük olduğunu belirtmek gerekir713. Zira,
borçlu ile üçüncü kişi arasındaki tasarruf işlemine yabancı olan davacı alacaklının ispat
faaliyeti sırasında birçok güçlük yaşayacağı açık olup kendisinden tasarruf işleminin
tarafı imiş gibi delilleri mahkeme önüne getirmesi beklenemeyecektir714. Bu nedenle,
İİK’nın 281. madde hükmü kapsamında hâkime tanınan takdir yetkisi sadece ispat
ölçüsü ve sonucu ile ilgili olmayıp, senetle ispat kuralına ilişkin sınırlamalar geçerli
olmaksızın, her türlü delilin hâkim tarafından değerlendirilebileceğini ifade
etmektedir715. Diğer bir ifade ile HMK’da kendisine yer bulan senetle ispata ilişkin
kurallar tasarrufun iptali davası bakımından uygulanamayacak olup ispat faaliyeti
sırasında birçok güçlükle karşılaşması muhtemel olan davacı alacaklıdan yazılı bir
delilin aksini başka bir yazılı delille ispat etmesi istenemeyecektir716. Bu çerçevede
İİK’nın 281/2. madde hükmünün önemli bir fonksiyonu bulunmakta olup kanun

konusu düzenleme olmasaydı dahi kasdın her türlü delille ispatının mümkün bulunduğunu ifade etmektedir. Bkz.
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.96,97,98.
711
Murat Yavaş, “Tasarrufun İptali ve İstihkak Kurumlarında Perdenin Kaldırılması”, Tüzel Kişilik Perdesinin
Aralanması, I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, 02 Şubat 2008, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi,
Sempozyum Kitabı, İstanbul 2008, s. 218; Gürdoğan, s.243-244; İsmet Sarısözen, “İptal Davasında Yetki ve Görev”,
Ankara Barosu Dergisi, 1977, Vol.1, No.3, s.454; Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.499; Atalı,
Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.729-730; Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.560-
561; Arslan ve diğerleri, s.569; Uyar, “İptal Davalarında Yargılama Usûlü”, s.3005; Tuncer Kazancı,Tasarrufun
İptali Davalarında İspat, s.65-66; Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.1127.
712
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.499.
713
Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.729-730.
714
Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.729-730.
715
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.560-561; Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.395-
396; Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1430; Uyar, “İptal Davalarında Yargılama Usûlü”, s.3005.
716
Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.1082, 1127.

170
koyucunun söz konusu düzenlemeyi yaparak maddi gerçeği arama gayesinde olduğu
anlaşılmaktadır717.

Hâkim tasarrufun iptali davasını basit yargılama usûlüne göre inceleyip karara
bağlayacak ve delilleri serbestçe takdir edecek olmakla beraber İİK’nın 278., 279. ve
280. madde hükümlerinde yer verilen iptal sebepleri kapsamında öngörülmüş bir kısım
karineleri, varsayımları ve özel ispat kurallarını da nazara alacaktır718. Dolayısıyla
davacı alacaklı tarafından kesin bir şekilde ispat edilmesine imkân bulunmayan
tasarrufun iptali davasında hâkim karar verirken; HMK’da deliller bakımından
getirilmiş sınırlamalara bağlı olmaksızın tanık delili de dahil olmak üzere her türlü delili
değerlendirerek, kanun koyucu tarafından getirilmiş bulunan karineleri, varsayımları ve
özel ispat kurallarını nazara alarak davanın açılmasındaki amacın yerine getirilmesini
sağlamaya çalışacaktır719. Söz konusu karinelere, varsayımlara, emare yolu ispat
imkânlarına ve özel ispat kurallarına tasarrufun iptali sebepleri incelenirken yer
verilecek720 olmakla beraber davacı alacaklı hangi iptal sebebine dayanırsa dayansın
hâkimin önüne gelen tasarrufun iptali davasında takdir yetkisinin sınırının esasen
İİK’nın 281. madde hükmü ile belirlendiğini söylemek mümkündür.

3.6. Tasarrufun İptali Davasında İhtiyatî Haciz

Tasarrufun iptali davasında mahkeme tarafından verilebilecek ihtiyatî haciz


kararına ilişkin olarak İİK’da özel bir düzenleme vardır. İİK’nın 281/2. madde
hükmünde yer verilen söz konusu düzenlemeye göre; “tasarruf konusu edilen mal
üzerinde” veya “mal yerine kaim olan bedel nisbetinde davalıların malvarlığı üzerinde”
alacaklının talebi üzerine mahkeme tarafından ihtiyatî haciz kararı verilebilecektir721.

717
Yavaş, Tasarrufun İptali ve İstihkak Kurumlarında Perdenin Kaldırılması, s.218.
718
Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, İcra ve İflas Hukuku Temel Bilgiler,18.Baskı, İstanbul:
On İki Levha Yayınları, 2021, s.344.
719
Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.395-396; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.674
Arslan ve diğerleri, s.569; Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.1082; Uyar, “İptal Davalarında
Yargılama Usûlü”, s.3005.
720
Tasarrufun iptali davasının ispatının arz ettiği özellikler için bkz. s.208 vd.
721
Üstündağ İİK’nın 281/2. madde hükmünde ihtiyatî hacizden bahsedilmesinin dahi lüzumsuz olduğunu tasarrufun
iptali davası ile amaçlananın alacaklının alacağına kavuşması olduğunu bu amaç kapsamında zaten genel hükümler
kapsamında mahkeme tarafından ihtiyatî haciz kararı verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bkz. Üstündağ, İflas

171
Tasarrufun iptali davasına konu edilen mal üzerinde, borçlu ile tasarrufta
bulunan davalı üçüncü kişi tarafından (veya davalı üçüncü kişi ile tasarrufta bulunan
davalı dördüncü kişi tarafından) tasarrufta bulunulmasını engellemek ve davanın
sonunda tasarrufun iptaline karar verilmesi halinde alacaklının alacağına kavuşmasını
temin etmek üzere böyle bir düzenlemeye gidilmiştir.

Söz konusu amacı temin etmek üzere; tasarrufun iptali davasına konu edilen
mal, borçlu ile tasarrufta bulunan davalı üçüncü kişi tarafından (veya davalı üçüncü kişi
ile tasarrufta bulunan davalı dördüncü kişi tarafından) başka bir kişiye devredilmemiş
ise tasarrufa konu edilen mal üzerinde davacı alacaklı tarafından ihtiyatî haciz talebinde
bulunulabilecektir. Buna karşılık tasarrufun iptali davasına konu edilen mal borçlunun
yaptığı tasarrufun tarafı üçüncü kişi (veya davalı üçüncü kişi ile tasarrufta bulunan
davalı dördüncü kişi) tarafından tasarrufun iptali davasının davalısı olarak bulunmayan
bir başka kişiye devredilmiş ise davacı alacaklı ancak davalıların malvarlığı üzerinde
mal yerine kaim olan bedel nisbetinde ihtiyatî haciz istenmesi mümkün olabilecektir.

Davacı tarafından tasarrufa konu edilen mal üzerinde veya mal yerine kaim
olan bedel nisbetinde davalıların malvarlığı üzerinde ileri sürülebilecek ihtiyatî haciz
talebinin de tasarrufun iptali davasını görmekle görevli bulunan asliye hukuk
mahkemesi tarafından incelenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda tasarrufun iptali
davasının görevsiz mahkemede açılması halinde davacının ihtiyatî haciz talebi görevsiz
mahkeme tarafından incelenemeyecek olup bu halde mahkeme görevsizlik kararı
vermekle yetinecektir722. Mahkeme tarafından verilecek görevsizlik kararının akabinde

Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal Davası),s.244.


722
“Dava İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu davalarda
amaç; borçlunun haciz ya da iflâsından önce yaptığı bazı tasarrufların geçersiz ya da iyiniyet kurallarına
aykırılık nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalması ve dolayısıyla o mal üzerinde cebri icraya devamla
alacağın tahsilini sağlamaktır. Ayni nitelikte değil şahsi nitelikte dava olduğu gibi bu tür davalar sonuçları
itibarıyla daha çok lehine tasarrufta bulunulan 3. kişilerin hukukunu ilgilendirmekte, her somut olay özelliğine
göre temelinde muvazaa veya haksız fiil gibi kabul edilebilecek tasarruflar nedeniyle alacaklı zarara
uğramaktadır. Bu niteliği itibarıyla ticaret mahkemesinin görevi içinde sayılan ticari davalardan olmadığı, 6102
Sayılı Türk Ticaret Kanununda bu konuda yeni bir düzenleme de bulunmamaktadır. Açıklanan bu maddi ve
hukuksal gerekçelerle eldeki davada Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olması nedeniyle davanın esasına
girilerek incelenmesi ve toplanacak delillere göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi
isabetli görülmemiştir.(Dairemizin 9.5.2012 tarih 2012/166 E-2012/5920 K sayılı ilamı da aynı doğrultudadır.
)Diğer yandan İİK 281.madde uyarınca verilecek ihtiyatî haciz kararı dava konusu şey ile ilgili olduğundan

172
tasarrufun iptali davasını açan davacı alacaklının ihtiyatî haciz talebini de tasarrufun
iptali davası ile beraber görevli asliye hukuk mahkemesinin önüne getirmesi yerinde
olacaktır. İİK’nın 281. madde hükmü kapsamında yapılan ihtiyatî haciz talebinin reddi
halinde davacı alacaklı tarafından bu karara karşı yapılacak itiraz başvurularının da bu
kapsamda “asliye hukuk mahkemesi” tarafından incelenmesi gerekmektedir723.

İİK’nın 281/2. madde hükmünde yer verilen düzenlemeden açıkça


anlaşılabileceği üzere tasarrufun iptali davasında davacı alacaklının tasarrufa konu mal
üzerinde veya mal yerine kaim olan bedel nisbetinde davalıların malvarlığı üzerinde
ancak ihtiyatî haciz talep edebilmesi mümkündür.

Yargıtay müstakar hale gelen kararlarında tasarrufun iptali davasında davacı


tarafından ihtiyatî haciz kararı yerine ihtiyatî tedbir kararı verilmesi yönünde bir talepte
bulunulmuş olsa dahi bu talebin mahkeme tarafından ihtiyatî haciz talebi olarak
değerlendirilerek karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir724. Uyar/Uyar/Uyar,
mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasında hatalı olarak ihtiyatî tedbir kararı
verilmesi halinde bu tedbir kararına sıra cetvelinde yer verilemeyeceğinden ve bu
durum davacı alacaklının hak kaybına sebebiyet verebileceğinden Yargıtay’ın bu

görevli mahkeme tarafından değerlendirilmesi gerekir. Zira hangi tasarrufların iptale tâbî olduğu ve bu yöndeki
deliller bu mahkeme tarafından gözönüne alınacaktır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 26.03.2013. E. 2013/3101, K.
2013/4187. E-UYAR.http://app.e-uyar.com/karar/index/62232e58-848d-4ade-8830-114a772adca4?q=Yarg%C4%B1
tay%2017.%20Hukuk%20Dairesi,%20%2026.03.2013 (14 Kasım 2020).
723
“Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına, davanın İİK 277 vd. maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine dair olup bu davalardaki
amacın; borçlunun haciz ya da iflâsından önce yaptığı bazı tasarrufların geçersiz yada iyiniyet kurallarına aykırılık
sebebiyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalması ve dolayısıyla o mal üzerinde cebri icraya devamla alacağın tahsilini
sağlamaya yönelik olmasına, bu niteliği itibarıyla ticaret mahkemesinin görevi içinde sayılan ticari davalardan
olmamasına, davacının ihtiyatî haciz talebinin reddine dair itirazının İİK 281/1 madde gereğince görevli Asliye
Hukuk Mahkemesince incelenmesi gerektiğinden…hükmün ONANMASINA…karar verildi” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 29.04.2014. E. 2014/7632, K. 2014/6502. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2014-7632.htm&kw=E.+`2014/7632,`+K.+`2014/6502`
&cr=yargitay#fm (5 Haziran 2020).
724
“Dava İİKnın 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali isteğine ilişkindir. Mahkeme
tarafından istenilen ihtiyatî tedbirin verilmesinin yargılamayı gerektirdiği gerekçesiyle davacının isteminin
reddine karar verilmiş ise de verilen karar dosya içeriğine uygun düşmemektedir. İİKnın 281/2 maddesi
uyarınca iptale tâbî tasarruflar hakkında ihtiyatî haciz kararı verilebileceği ön görülmüştür. Bu nedenle dava
dilekçesinde her ne kadar ihtiyatî tedbir talep edilmiş ise de hukukî nitelendirme hâkime ait olduğundan talebin,
ihtiyatî haciz talebi olarak nitelendirilmesi gerektiği açıktır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 11.04.2013. E.
2013/3965,K.2013/5221.E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/4aad0a89-0942-4351-a20dbbbe4b97f7ff?q=
TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20%C4%B0HT%C4%B0YAT%C4%B0%20HAC%C4%B0Z (14
Kasım 2020).

173
görüşünün isabetli olduğunu ifade etmiştir725. Üstündağ, İİK’nın 257. madde hükmü
kapsamında ihtiyatî haciz talep edilebilecek durumlarda alacaklı tarafından ihtiyatî
tedbir talebinde bulunulmuş olsa dahi talebe sıkı sıkıya bağlı kalınarak ihtiyatî tedbir
kararı verilmemesi gerektiğini ifade etmiştir726. Pekcanıtez, Üstündağ’ın görüşüne
katıldığını ifade ederek davacı alacaklının ihtiyatî haciz yerine ihtiyatî tedbir talep
etmesi halinde mahkeme tarafından talebin gerçek niteliği dikkate alınarak karar
verilmesi gerektiğini ifade etmiştir727. Pekcanıtez’e göre; alacaklı ihtiyatî tedbir
talebinde bulunsa dahi bu talebin niteliği ihtiyatî haciz veya alacaklının amacı ihtiyatî
haciz koruması sağlamaksa tarafların hukukî nitelendirmeleriyle bağlı olmayan hâkim
tarafından ihtiyatî haciz kararı verilmesi gerekmektedir728.

Kanaatimize göre; davacı alacaklı tarafından tasarrufun iptali davasında ihtiyatî


tedbir talebinde bulunulmuş olsa dahi tasarrufun iptali davası açma yoluna başvuran
alacaklının İİK’nın 281/2. madde hükmündeki ihtiyatî haciz korumasından yararlanmak
istediği açıktır. Bu bakımdan davacı alacaklı tarafından ihtiyatî tedbir talebinde
bulunulması halinde mahkeme tarafından ihtiyatî haciz talebinde bulunulmuş gibi kabul
edilerek inceleme yapılması isabetli olacaktır. Söz konusu sonuç geçici hukukî
korumalar bakımından da geçerli olan taleple bağlılık ilkesine de aykırı
bulunmamaktadır. Zira Pekcanıtez’in belirttiği gibi hâkim tarafların hukukî
nitelendirmeleriyle bağlı bulunmadığından, hâkimin davacı alacaklının talebinin gerçek
niteliğini nazara alması yerinde olacaktır.

Davacı alacaklı tarafından tasarrufun iptali davasında ihtiyatî haciz talebinde


bulunulması ve bunun kabulü halinde davacı alacaklının ihtiyatî haciz kararını nasıl
uygulayabileceğine aşağıda yer vereceğiz729. Bununla beraber ihtiyatî haciz talebinin
mahkeme tarafından reddi halinde bu karara karşı davacı alacaklı tarafından istinaf

725
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.480-481.
726
Saim Üstündağ, İcra Hukukunun Esasları, 8. Baskı, İstanbul: Fakülteler Matbaası, 2004, s.481.
727
Muhammet Özekes, İcra ve İflas Hukukunda İhtiyati Haciz, 1. Baskı, Ankara: Seçkin Yayınevi, 1999, s.69-70.
728
Özekes, İcra ve İflas Hukukunda İhtiyati Haciz, s.70.
729
Tasarrufun iptali davasında verilen ihtiyatî haciz kararının uygulanması hakkında açıklamalarımız için bkz. s.179
vd.

174
yoluna başvurulmasının mümkün olduğunu belirtmek isteriz730. Buna karşılık
mahkeme tarafından ihtiyatî haciz talebinin kabulü halinde bu karara karşı istinaf kanun
yoluna başvurulamayacak olup davalı borçlu ve davalı üçüncü kişinin ihtiyatî haciz
kararını veren mahkemeye ancak itirazda bulunmaları mümkündür731. Mahkemenin
ihtiyatî haciz talebinin kabulüne ilişkin kararına karşı yapılacak itiraz üzerine mahkeme
tarafından itirazın reddine karar verilir ise bu halde davalı borçlu ve davalı üçüncü kişi
bu karara karşı istinaf yoluna başvurabilecektir732.

3.6.1. Tasarrufun İptali Davasında Mahkeme Tarafından İhtiyatî Haciz


Kararı Verilebilmesinin Şartları

İİK’nın 281/2. madde hükmünün ikinci cümlesinde yer verilen düzenlemeden


borçlu ile üçüncü kişi arasında tasarrufa konu edilen malın üçüncü kişi tarafından elden
çıkarılmamış olması halinde ihtiyatî haciz kararı verilebilmesi için alacaklı tarafından
teminat sunulup sunulmayacağının ve dahi sunulması istenilecek teminat miktarının
mahkeme tarafından takdir edileceği açıkça anlaşılmaktadır733. Belirtmek gerekir ki söz
konusu düzenlemede mahkeme tarafından ihtiyatî haciz kararı verilebilmesi için davacı
alacaklı tarafından teminat gösterilmesi bir zorunluluk olarak öngörülmemiş ise de
teminat gösterilip gösterilmeyeceği hususu mahkemenin takdirinde bir konu olarak
bırakılmıştır734. Bu kapsamda mahkemenin ihtiyatî haciz kararı verebilmek için davacı
alacaklı tarafından teminat gösterilmesine karar vermesi de mümkündür. Mahkeme
tarafından söz konusu düzenleme kapsamında verilebilecek ihtiyatî haciz kararı ancak
tasarrufun iptali davasına konu edilen mal hakkında olabilecektir735.

Buna karşılık İİK’nın 281/2. madde hükmünün üçüncü cümlesine göre; borçlu
ile üçüncü kişi arasında tasarrufa konu edilen malın borçlu gibi üçüncü kişi tarafından
da elden çıkarılması ve bu nedenle davacı alacaklı tarafından tasarrufa konu mal yerine

730
Selçuk Öztek, Türk Medeni Yargılama Hukukunda İstinaf ve Temyiz, 1. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları,
2021, s. 131.
731
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1431.
732
Öztek, Türk Medeni Yargılama Hukukunda İstinaf ve Temyiz, s. 131.
733
Necip Bilge, Burhan Gündoğan, Son Değişikliklere Göre Gerekçeli İcra ve İflas Kanunu, 1.Baskı, Ankara:
Ajans-Türk Matbaası,1965, s.108.
734
Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3551; Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.396.
735
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.560.

175
kaim olan bedelin davaya konu edilmesi halinde mahkeme tarafından ihtiyatî haciz
kararı verilebilmesi için davacı alacaklı tarafından teminat gösterilmesi
gerekmektedir736. Diğer bir ifade ile bu halde davacı alacaklı tarafından teminat
gösterilmeden tasarrufun iptali davasını gören mahkeme tarafından ihtiyatî haciz kararı
verilmesi imkânı bulunmamaktadır737. Belirtmek gerekir ki tasarrufun iptali davasının
konusunun bedele dönüşmesi halinde ihtiyatî haciz kararı ancak dava konusu edilen
tasarrufa konu mal yerine kaim olan bedel nisbetinde olmak üzere davalıların malvarlığı
hakkında verilebilecektir.

İspat ölçüsünün düşük tutulduğu geçici hukukî koruma önlemlerinde hâkim


“yaklaşık ispat ölçüsünü esas alacak ve ihtilâflı vakıa tam olarak ispat edilememiş olsa
bile, ileri sürülen iddiayı ispat edilmiş kabul edebilecektir”738. Geçici hukukî önlemler
bakımından hâkimin esas alması gereken yaklaşık ispat, “ileri sürülen, iddia edilen
husus hakkında hâkimde tam kanaat uyanmasını sağlayan, tam ispat olmayıp;
gerekçelendirilmiş iddiadan daha fazla, tam ispattan daha az bir durumu ifade eder, ki
bu da ileri sürülen vakıaların olabilirliği hakkında kuvvetli bir kanaat
uyandırılmasıdır”739. Görüldüğü üzere; yaklaşık ispatta hâkimin ispat edilmesi gerekli
olayı hakikate yakın görmesi ve inanılır bulması gerekmektedir740. Bu bakımdan
yaklaşık ispatta ispat edilmek istenen olayın olma ihtimalinin olmama ihtimalinden
yüksek bulunduğuna hâkim tarafından kanaat getirilmekle beraber olayın olmama
ihtimali olduğu da bilinmektedir741.

Doktrinde geçici nitelikte hukukî korumanın bir alt türü olarak tasarrufun iptali
davasında ihtiyatî haciz kararı verilebilmesi için de yaklaşık ispatın yeterli olduğu kabul
edilmektedir742. Zaten geçici hukukî korumaların temel özellikleri nazara alındığında

736
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.750.
737
Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3551.
738
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku I. Cilt, s. 845.
739
Özekes, “İcra ve İflas Hukukunda İhtiyati Haciz”, s. 221- 222.
740
Ahmet Başözen, “Güncel Yargıtay Kararları Işığında İhtiyati Tedbirlerde Yaklaşık İspat ve İhtimal Kavramı”,
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2014, Cilt. 16, Özel Sayı, Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan,
s.656.
741
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1720.
742
Talih Uyar, Tasarrufun İptali Davaları, s. 26; Hakan Albayrak, Medeni Usûl ve İcra İflas Hukukunda
Yaklaşık İspat, 1. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, 2013, s. 274.

176
ihtiyatî haciz talebinin ispatında da yaklaşık ispatın yeterli olduğunda tereddüt
edilmemesi gerekir743. Doktrinde İİK’nın 281/2. madde hükmü kapsamında ihtiyatî
haciz kararı verilebilmesi için tasarrufun iptali davasında aranan dava şartlarının
gerçekleşmesinin beklenemeyeceği dolayısıyla alacaklının aciz vesikası sunmasının
zorunlu bir husus olarak aranmayacağı aksi düşüncenin kabulü halinde davacı
alacaklının dava sonunda alacağının tahsilinde güçlük yaşayabileceği ifade edilmiştir744.
Buna karşılık tasarrufun iptali davası bakımından öngörülen özel dava şartlarından
birisinin bulunmadığı dava dosyasından açıkça anlaşılmakta ise mahkeme tarafından
teminat karşılığında dahi ihtiyatî haciz kararı verilmesinin mümkün olmayacağı ifade
edilmiştir745.

Yargıtay da geçici hukukî korumalara ilişkin yargılamalarda aranacak ispat


ölçüsünün asıl hukukî koruma yargılamasından farklı olduğunu bu bakımdan geçici
hukukî korumalara ilişkin yargılamalarda yaklaşık ispat ölçüsünün yeterli olduğunu
kararlarında ifade etmiştir746. Yargıtay, tasarrufun iptali davasında mahkeme
tarafından ihtiyatî haciz kararı verilebilmesi için tam ispatın aranmasının mümkün

743
Evrim Erişir, Geçici Hukukî Korumanın Temelleri ve İhtiyati Tedbir Türleri, 1. Baskı, İstanbul : On İki
Levha Yayınları, 2013, s. 217.
744
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.748,763; Sertkaya, Kul, s.256.
745
Uyar, İcra Ve İflas Hukukuna İlişkin Hukukî Mütalaalar, s. 1142.
746
“Bu düşürülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli
görülmektedir. Doktrinde bu yön karar verilmesi için tam ispat ölçüsü yerine yaklaşık ispat ölçüsü olarak ifade
edilmektedir. Ancak, yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen
dışına çıkılacağı anlamına gelmez. Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse
getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi
için, ispat yükü üzerine düşen tarafın bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü
çerçevesinde ispat etmesi gerekir. Tam ispatın arandığı durumlardan bu ölçü tereddütsüz ortaya
konmalıdır. Yaklaşık ispat durumundan ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul
etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu gözardı etmez. Bu sebepledir ki,
genelde geçici hukukî korumalara, özel de ihtiyatî tedbire ve ihtiyatî hacze karar verilirken haksız olma
ihtimalide dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. Geçici hukukî korumalarda,
bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması
gibi sebeplerle yaklaşık ispat yeterli görülmüştür. Bu çerçevede aslında ispat ölçüsü bakımından bir yenilik
getirilmemekle birlikte, “ Yaklaşık ispat” kavramı kullanılarak doktrinde kabul gören ifade tasarıya alınmış,
ayrıca burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak
istenmiştir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 11.04.2018. E. 2015/21-3372, K. 2018/766. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/4030172a-5c84-44f1-8942-08bdb34b0036?q=ge%C3%A7ici%20hukukî%20koruma%20ihti
yati%20haciz%20yakla%C5%9F%C4%B1k%20ispat(8 Şubat 2022) Aynı yönde diğer bir karar için bkz. Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu, 20.12.2013. E. 2013/21-1791, K. 2013/1676. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/84d0ddaf-c992-412f-aa93-c4c53d36700f?q=ge%C3%A7ici%20hukukî%20koruma%20ihti
yati%20haciz%20yakla%C5%9F%C4%B1k%20ispat(8 Şubat 2022).

177
olmadığını davacı alacaklı tarafından yaklaşık ispat ölçüsünde yerine getirilecek bir
ispat faaliyetinin yeterli olduğunu bu bakımdan tasarrufun iptali davasının kabulü için
gerekli tüm koşulların gerçekleşmesinin beklenmesinin mümkün olmadığını ifade
etmiştir747. Yargıtay aksi düşüncenin kabulü ile ihtiyatî haciz talebinin reddine karar
verilmesi halinde tasarrufun iptali davası ile amaçlanan sonuçların elde edilmesinin
mümkün olmayabileceğini bu bakımdan davaya ilişkin tüm koşulların yerine gelmesi
beklenmeksizin mahkeme tarafından ihtiyatî haciz kararı verilmesi gerektiğini
kararlarında vurgulamıştır748. Yargıtay bu kapsamda tasarrufun iptali davasını açan
alacaklının elinde geçici veya kesin aciz vesikası bulunmasa dahi davacı alacaklının
ihtiyatî haciz talebinin reddedilemeyeceğini zira özel dava şartlarındaki bu eksikliğin
sonradan giderilmesinin mümkün bulunduğunu ifade etmiştir749.

Kanaatimize göre; geçici hukukî korumanın bir alt türü olarak bulunan
tasarrufun iptali davasındaki ihtiyatî haciz kararı bakımından da hâkimin yaklaşık ispat
ölçüsünü esas alması gerektiği hususunda bir tereddüt olmamalıdır. Bu halde hâkimin

747
“Tasarrufun iptali davalarında İİK 281/II fıkrası hükmüne göre hakim, iptale tâbî tasarrufların konusu olan
mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyatî haciz kararı verebilir. Teminatın lüzum ve miktarı mahkeme
tarafından takdir ve tayin olunur. Şu kadar ki, davanın elden çıkarılmış mallar yerine kaim olan kıymete
taalluku halinde, teminat göstermeksizin ihtiyatî haciz kararı verilemez. Somut olayda da davacının isteminin
bu kapsamda değerlendirilerek dava ve haciz talebi için tam bir ispat aranması yerine davacının ileride
telafisi imkansız zararlarının oluşabileceği nazara alınarak, ihtiyatî haciz isteminin az yukarıda
belirtilen kapsamda teminatlı ya da teminat aranmaksızın kabul edilmesi yerine şartların oluşmadığı
gerekçesiyle istemin reddine karar verilmesi doğru değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 24.03.2014. E.
2014/307, K.2014/4222 .E-UYAR.http://app.e-uyar.com/karar/index/c032fa55-5ebb-42ab-8040-4843a7cc92df?q=
24.03.2014(7 Haziran 2020).
748
“Tasarrufun iptali davalarında İİK 281/II fıkra hükmüne göre hakim, iptale tâbî tasarrufların konusu olan
mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyatî haciz kararı verebilir. Teminatın lüzum ve miktarı mahkeme
tarafından takdir ve tayin olunur. İhtiyati haciz için davaya ilişkin tüm koşulların gerçekleşmesinin beklenilmesi
dava ile elde edilecek sonuçların alınamamasına yol açabileceğinden ve İİK’nun 281/2 maddesinde açıkca
“iptale tâbî tasarrufların konusu olan mallar hakkında” ibaresi kullanıldığından davacının ihtiyatî haciz
isteminin teminatlı veya teminatsız olarak kabulü mümkün olduğundan yazılı gerekçe ile istemin reddine karar
verilmiş olması doğru değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 08.11.2016. E. 2016/10547, K. 2016/10248. E-
UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/ae7c0c14-77be-496f-9f8d-42d79afb3c28?q=TASARRUFUN%20%C4
%B0PTAL%C4%B0%20%C4%B0HT%C4%B0YAT%C4%B0%20 HAC%C4%B0Z(14 Kasım 2020).
749
“Tasarrufun iptali davalarında İİK 281/II fıkra hükmüne göre hakim, iptale tâbî tasarrufların konusu olan
mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyatî haciz kararı verebilir. Teminatın lüzum ve miktarı mahkeme
tarafından takdir ve tayin olunur. İhtiyati haciz için davaya ilişkin tüm koşulların gerçekleşmesinin beklenmesi
dava ile elde edilecek sonuçların alınamamasına yol açabileceğinden ve aciz belgesi yargılamanın her
aşamasında giderilebilecek bir eksiklik olduğundan ihtiyatî haciz istemenin kabulüne karar verilmesi gerekirken
yazılı gerekçe ile istemin reddine karar verilmiş olması doğru değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 29.03.2016.
E.2016/810,K.2016/3945. E-UYARhttp://app.e-uyar.com/karar/index/d5eb4553-869b-4a8e-ad99-6ef0e3eff6a0?q=29
.03.2016 (14 Kasım 2020).

178
alacaklıdan tam ispat beklemesi mümkün olmadığından aciz vesikasına ilişkin dava
şartının yerine getirmesini beklemesi de isabetli olmayacaktır. Borçlunun alacaklı
tarafından başlatılmış icra takibine itiraz etmesi halinde alacaklının aciz vesikası
alamayacağı da nazara alındığında aksi düşüncenin kabulü alacaklının ihtiyatî haciz
korumasından faydalanamamasına sebep olacaktır.

3.6.2. Tasarrufun İptali Davasında Verilebilecek İhtiyatî Haciz Kararının


Uygulanması

İİK’nın 281/2. madde hükmüne göre; alacaklının talebi üzerine “tasarruf


konusu edilen mal üzerinde” veya “mal yerine kaim olan bedel nisbetinde davalıların
malvarlığı üzerinde” ihtiyatî haciz kararı verilebilecektir.

Mahkeme tarafından bu kapsamda verilebilecek ihtiyatî haciz kararının


infazının varsa alacaklı tarafından evvelce başlatılmış asıl takip dosyası üzerinden
sağlanması mümkündür750. İhtiyatî haciz kararının infazının, alacaklı tarafından
alacağının tahsili için evvelce açmış olduğu dosya üzerinden talep edilebilmesi
mümkünse, başka bir takip dosyası üzerinden infazının istenmesi de mümkündür751.

Tasarrufun iptali davası kapsamında verilebilecek ihtiyatî haciz kararı


bakımından, İİK’nın 261. madde hükmü kapsamında kararın on gün içerisinde infazının
talep edilmesi zorunluluğu bulunmadığı gibi, İİK’nın 264. madde hükmü kapsamında
ihtiyatî haczi tamamlayan merasimin yerine getirilmesine de gerek bulunmamaktadır752.

750
“Tasarrufun davası sonucunda verilen ihtiyatî haciz kararları, dava süresince devam etmekte, davanın
kabulü ile de kesin hacze dönüşmektedir. Bu nedenle İİKnun 281/2.maddesi uyarınca verilen ihtiyatî haciz
kararının, asıl icra dosyasından infazı istenebilir.” Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 19.11.2015. E. 2015/20996, K.
2015/28850. E-UYAR.http://app.e-uyar.com/karar/index/f704acac-0cf2-4dd9-90ab-ac8bdd956fc3?q=%20%2019.1
1.2015%20%22ihtiyati%20haciz%22(14 Kasım 2020).
751
“Tasarrufun iptali davası sonucunda verilen ihtiyatî haciz kararları, dava süresince devam etmekte, davanın
kabulü ile de kesin hacze dönüşmektedir. Bu nedenle İİKnun 281/2.maddesi uyarınca
verilen ihtiyatî haciz kararının, temyiz olunan kararın gerekçesinde de belirtildiği üzere asıl icra dosyasından
infazı gerekir ise de ayrı bir icra dosyasında infaz edilmiş olmasının da ulaşılmak istenilen sonuca olumsuz bir
etkisi de bulunmamaktadır.” Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 05.11.2015. E. 2015/19229, K. 2015/27046. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/d23432cf-2529-4959-b24c-8a45bf146f94?q=tasarrufun%20iptali%20ihtiyati%
20haciz(9 Haziran2020).
752
“İİKnun 281/2 maddesi uyarınca verilen ihtiyatî haciz kararını tamamlayıcı merasim yönünden, İİKnun 264.
maddesi uygulanmaz.” Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, 12.06.2013. E. 2013/4044, K. 2013/9122. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/72910eee-6488-4d2a-834c-e09cca78c22c?q=tasarrufun%20iptali%20ihtiyati%

179
Diğer bir ifade ile İİK’nın 281/2. madde hükmü kapsamında verilebilecek ihtiyatî haciz
kararının infazı için davacı alacaklının ihtiyatî haczi tamamlayan merasimi yerine
getirmesine veya başkaca bir işlem yapmasına gerek bulunmamakta olup davacı
alacaklının ihtiyatî haciz kararını icra takip dosyasına sunması yeterlidir753.

Borçlu ve üçüncü kişi arasında tasarrufa konu edilen malın üçüncü kişi
tarafından elden çıkarılmamış olması ve bu bakımdan tasarrufun iptali davasının ve
İİK’nın 281/2. maddesinin birinci ve ikinci cümlelerindeki düzenleme kapsamında
mahkeme tarafından verilebilecek ihtiyatî haciz kararının konusunun borçlunun
üzerinde tasarrufta bulunduğu mal olması halinde ihtiyatî haciz kararı ancak söz konusu
mal üzerinde uygulanabilecektir754. Bu bakımdan söz konusu düzenleme kapsamındaki
ihtiyatî haciz kararının tasarrufun iptali davasına konu edilen mal dışında ve dava dışı
üçüncü kişilerin haklarını ihlâl edecek şekilde verilmesi ve uygulanması mümkün
değildir755. Bu doğrultuda mahkemenin tasarrufa konu mal hakkında verdiği ihtiyatî
haciz kararının tasarrufa konu mal üzerinde uygulanabilmesi ancak tasarrufa konu malın
tasarrufun iptali davasının davalılarına ait olması halinde mümkün olabilecektir756.

Buna karşılık borçlu ile üçüncü kişi arasında tasarrufa konu edilen malın borçlu
gibi üçüncü kişi tarafından da elden çıkarılması ve bu nedenle davacı alacaklı tarafından
tasarrufa konu mal yerine kaim olan bedelin dava konusu edilmesi halinde İİK’nın
281/2. madde hükmünün üçüncü cümlesine göre verilebilecek ihtiyatî haciz kararı
tasarrufa konu mal yerine kaim olan bedel nisbetinde olmak üzere ancak davalıların tüm
malvarlığı değerleri üzerinde uygulanabilecektir757. Bu durumda ihtiyatî haciz kararının
artık davalılara ait olmayan tasarrufa konu mal üzerinde veya davalılar dışında üçüncü

20haciz (9 Temmuz 2020).


753
Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, s.1243.
754
Berkin, İflas Hukuku, s.502-503; Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s. 560.
755
Arslan ve diğerleri, s.730.
756
“Öte yandan 3. kişi, taşınmazı, ihtiyatî hacizli olarak devralmış ise de, 16.07.2013 tarihinde alacaklının talebi ile
konulan haciz, yeni bir haciz niteliğinde olup, şikayetçi üçüncü kişiye ait hisse üzerine haciz konulması usûl ve
yasaya aykırıdır. O halde mahkeme tarafından taşınmaz üzerine konulan 16.07.2013 tarihli haczin kaldırılmasına
karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.” Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 20.10.2015. E.
2015/25723, K.2015/25152. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/f4613997-b58c-400d-b524-f06803cca1be?q
=20.10.2015%20%2216.07.2013%20%22 (14 Kasım 2020).
757
Pekcanıtez, Atalay, Özekes, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.344.

180
kişilerin malvarlığı değerleri üzerinde uygulanması mümkün bulunmamaktadır.

Belirtmek gerekir ki, mahkeme tarafından İİK’nın 281/2. madde hükmü


kapsamında verilen ihtiyatî haciz kararının uygulanması sırasında ortaya çıkabilecek
şikâyetlerin haczi tatbik eden icra dairesinin bağlı bulunduğu icra mahkemesi tarafından
incelenmesi gerekecektir758.

İİK’nın 281/2. madde hükmü kapsamında verilen ve takip dosyası üzerinden


infaz edilmiş bulunan ihtiyatî haciz kararının etkisi tasarrufun iptali davasına ilişkin
yargılama devam ettiği müddetçe sürecek olup bu yönü ile ihtiyatî haciz kararı
tasarrufun iptali davasına sıkı sıkıya bağlı bulunmaktadır759. Bununla beraber mahkeme
tarafından tasarrufun iptaline karar verilmesi halinde ihtiyatî haciz kesin hacze
dönüşecek olup davacı alacaklı tarafından tasarrufun iptali kararı icra dosyasına ibraz
edilerek cebrî icra işlemlerine devam edilebilecektir760. Böylelikle davacı alacaklı yeni
bir icra takibine girişmeksizin icra takip dosyasına tasarrufun iptali kararını sunup
tasarrufa konu mal üzerinde veya davalıların malvarlığı değerleri üzerinde cebrî icra
işlemlerine devam ederek elde edilen satış bedelinden alacağını tahsil edebilecektir761.
Dolayısıyla davacı alacaklı lehine verilmiş bulunan ihtiyatî haciz kararı tasarrufun iptali
davasının kabulüne karar verilmesi ile birlikte kesin hacze dönüşeceğinden bu aşamada
davacı alacaklı tarafından haczin düşmemesi için süresi içerisinde satış avansı
yatırılması ve satış talebinde bulunulması yerinde olacaktır762.

758
“Bu durumda, yukarıda özetlenen niteliğine göre, şikayetçinin icra mahkemesine başvurusu, tasarrufun iptaline
konu malın elden çıkarılması nedeni ile bedelinin nakden tazminine ilişkin dava sırasında verilen ihtiyatî haczin
infazı ile ilgili şikayet niteliğinde olup, İİKnun 261. maddesinin son fıkrasına göre bu şikayeti infazı yapan icra
dairesinin bağlı olduğu İstanbul İcra Mahkemesi incelemekle görevli ve yetkili olup, mahkeme tarafından yukarıda
açıklanan ilke ve kurallar uyarınca şikayetçinin ileri sürdüğü şikayet nedenleri incelenerek oluşacak göre bir karar
vermek gerekirken görevsizlik kararı verilmesi isabetsizdir.” Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, 03.03.2016. E.
2015/28372, K.2016/6132. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/7440b06c-5e4e-4083-9343-775f9d746dec?q
=03.03.2016%20%22m.281 (9 Temmuz 2020).
759
Akşener, İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.380.
760
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1431; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.755; Sertkaya, Kul, s.257;
İnanç, s.145.
761
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.756.
762
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.483.

181
3.6.3. Tasarrufun İptali Davasında Verilebilecek İhtiyatî Haciz Kararı ile
Benzer Kurumların Karşılaştırılması

Geçici hukukî korumalar kanun yollarının kişiler tarafından etkin bir şekilde
kullanılabilmesi, kanun yollarının kullanılması ile elde edilebilecek mahkeme
kararlarının uygulanabilir olması bakımından son derece önemli bulunmaktadır763.
Nitekim HMK’da da “geçici hukukî korumalar” başlığı altında geçici hukukî koruma
vasıtalarına yer verilmiştir. HMK’nın 389. ve devamı madde hükümlerinde geçici
hukukî korumalara ilişkin düzenlemelere yer verilmiş olup söz konusu düzenlemeler
kapsamında HMK’da bahsi geçen geçici hukukî korumaları a) ihtiyatî tedbir b) delil
tespiti c) diğer geçici hukukî korumalar olarak üçe ayırmak mümkündür764. HMK’da
ihtiyatî tedbir ve delil tespitine ilişkin düzenlemelere yer verilmiş olmakla beraber diğer
hukukî korumalar bakımından da genel bir düzenlemeye yer verilmiştir. HMK’nın 406.
madde hükmünde diğer kanunlardaki geçici hukukî korumalara ilişkin özel hükümlerin
saklı olduğu ifade edilerek diğer hukukî korumalara işaret edilmiştir.

Görüldüğü üzere; geçici hukukî koruma bir üst kavram olup ihtiyatî tedbir ve
ihtiyatî haciz bu üst kavram altında yer alırlar765. İşte tasarrufun iptali davasında davacı
alacaklının talebi üzerine mahkeme tarafından verilebilecek geçici bir hukukî koruma
olarak ihtiyatî haciz kararı da HMK’da yapılan tasnife nazaran diğer hukukî korumalar
arasında bulunmaktadır.

3.6.3.1. Tasarrufun İptali Davasında Verilebilecek İhtiyatî Haciz


Kararı ile İİK’nın 257. Madde Hükmündeki İhtiyatî Haciz Kurumunun
Karşılaştırılması

İİK’nın 257. ile 268. madde hükümlerinde düzenlenmiş bulunan “ihtiyatî haciz,
para alacaklarına ilişkin mevcut veya müstakbel bir takibin sonucunun güvence altına
alınması için, mahkeme kararı ile borçlunun malvarlığına el konulmasını sağlayan

763
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı II. Cilt, s. 1259.
764
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı II.Cilt, s. 1260.
765
Evren Kılıçoğlu, “Haksız İhtiyati Tedbirden ve İhtiyati Hacizden Doğan Sorumlulukta Zamanaşımı”, Sakarya
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2017, Vol. 5, No. 1, s. 32.

182
geçici hukukî bir korumadır”766. İhtiyatî haczin şartları kenar başlığını taşıyan İİK’nın
257. madde hükmüne göre; “rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para
borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz
mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir”. İİK’nın 259. madde
hükmünde ise ihtiyatî hacizde teminata yer verilmiş olup söz konusu düzenlemeye göre
“ihtiyatî haciz istiyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü
şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve Hukuk Usûlü Muhakemeleri
Kanununun 96 ncı maddesinde yazılı teminatı vermeğe mecburdur”.

Görüldüğü üzere; kanun koyucu tarafından İİK’nın 257. ve devamı madde


hükümlerinde alacaklıların para alacakları için başvurabilecekleri genel bir ihtiyatî haciz
yoluna yer verilmiştir. İİK’nın 281/2. madde hükmünde yer verilen ihtiyatî haciz
kurumuna ise alacaklılar yine para alacakları için başvuracak olmakla beraber söz
konusu hukukî imkândan ancak tasarrufun iptali davası açmaları halinde
faydalanabileceklerdir. Dolayısıyla İİK’nın 257. madde hükmündeki düzenlemenin
İİK’nın 281/2. madde hükmündeki düzenlemeye nazaran daha genel bir uygulama alanı
olduğunu söylemek mümkün bulunmaktadır. Kaldı ki, tasarrufun iptali davasında
mahkeme tarafından İİK’nın 281/2. madde hükmü kapsamında ihtiyatî haciz kararı
verilebilmesi için İİK’nın 257. madde hükmünde vadesi gelmiş borçlar ve vadesi
gelmemiş borçlar bakımından ayrı ayrı belirtilmiş şartların yerine gelmesine gerek
bulunmamaktadır. Nitekim tasarrufun iptali davasını açan alacaklı tasarrufun iptal
sebeplerinin uyuşmazlık konusu olayda gerçekleştiğini yaklaşık ispat ölçüsünde ispat
edebilir ve bu yönde hâkim de bir kanaat uyandırırsa hâkim tarafından İİK’nın 257.
madde hükmündeki şartlar aranmaksızın ihtiyatî haciz kararı verilebilecektir.

Belirtmek gerekir ki borçlu ile üçüncü kişi arasında tasarrufa konu edilen mal
üçüncü kişi tarafından elden çıkarılmadığı müddetçe davacı alacaklı davasını bedele
dönüştüremeyecek olup; bu takdirde mahkeme tarafından İİK’nın 281/2. madde hükmü
kapsamında verilebilecek ihtiyatî haciz kararı ancak iptali talep edilen tasarruf konusu
mal üzerinde uygulanabilecektir. Buna karşılık İİK’nın 257. madde hükmü kapsamında

766
Özekes, İcra ve İflas Hukukunda İhtiyati Haciz, s.12.

183
mahkeme tarafından verilebilecek ihtiyatî haciz kararı ancak alacaklının alacağı
nisbetinde olmak üzere aleyhine ihtiyatî haciz talebinde bulunulan kişinin mal, hak ve
alacaklarını da kapsayacak şekilde tüm malvarlığı değerleri üzerinde uygulanabilecektir.

Borçlu ile üçüncü kişi arasında tasarrufa konu edilen mal üçüncü kişi
tarafından elden çıkarılmadığı müddetçe mahkeme tarafından İİK’nın 281/2. madde
hükmü kapsamında teminat istenmeksizin ihtiyatî haciz kararı verilebilmesi mümkün
bulunmaktadır767. Diğer bir ifade ile bu halde ihtiyatî haciz kararı verilebilmesi için
teminat istenip istenmeyeceği ve istenecek ise teminatın miktarı kanun koyucu
tarafından mahkemenin takdirine bırakılmıştır768. Buna karşılık İİK’nın 257. madde
hükmünde ihtiyatî haciz talebinde bulunan alacaklının mahkemeye teminat göstermesi
bir zorunluluk olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla İİK’nın 257. ve devamı madde
hükümlerindeki ihtiyatî hacze ilişkin genel düzenlemeden farklı olarak İİK’nın 281/2.
madde hükmüne göre tasarrufa konu edilen malın üçüncü kişi tarafından elden
çıkarılmamış olması halinde davacı alacaklının mahkemeye teminat göstermesi bir
zorunluluk olarak bulunmamaktadır769. Bununla beraber tasarrufun iptali davasında
borçlu ile üçüncü kişi arasında tasarrufa konu edilen malın üçüncü kişi tarafından elden
çıkarılmış olması ve bu suretle dava konusunun tasarrufa konu mal yerine kaim olan
bedel olması halinde davacı alacaklının teminat göstermesi bir zorunluluk olarak
öngörülmüş olup İİK’nın 257. madde hükmündeki düzenlemeye benzer şekilde teminat
gösterilmeksizin davacı alacaklı lehine ihtiyatî haciz kararı verilemeyecektir.

Ayrıca İİK’nın 281/2. madde hükmü kapsamında verilen ihtiyatî haciz


kararının infazı için İİK’nın 261. madde hükmünde yer verilen on günlük süre içerisinde
icra dairesine başvurulmasına gerek olmadığı gibi İİK’nın 264. madde hükmündeki
tamamlayıcı merasimin uygulanmasına da gerek bulunmamaktadır. Ancak İİK’nın 257.

767
“Her ne kadar davalı M. vekili verilen ihtiyatî haciz kararının yersiz olduğunu belirtmiş ise de, 2004 sayılı
İcra İflas Kanununun 281/2. maddesinde tasarrufun iptali davalarına özgü özel bir ihtiyatî haciz düzenlemesinin
yer aldığı, bu maddeye göre hakimin iptale tâbî tasarrufun konusu olan mallar hakkında alacaklının talebi
üzerine ihtiyatî haciz kararı verebileceği hüküm altına alınmıştır. İİK'nın 257 ve izleyen maddelerindeki
genel ihtiyatî haciz kurallarından farklı olarak burada teminat alınması da zorunlu değildir.” Adana BAM 3.
Hukuk Dairesi, 13.02.2018. E. 2018/142, K. 2018/168. E-UYAR http://app.e-uyar.com/karar/index/9d813823-68dc-
4e46-8881-0ad005a0bdfe?q=13.02.2018 (14 Kasım 2020).
768
Atalı, Ermenek, s.250.
769
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1430.

184
madde hükmü uyarınca verilen ihtiyatî haciz kararı bakımından alacaklının İİK’nın 264.
madde hükmü uyarınca tamamlayıcı merasimi yerine getirebilmek için düzenlemede
öngörülen süreler içerisinde takip veya dava yoluna başvurması gerekli bulunmaktadır.

Yine belirtmek gerekir ki mahkeme tarafından tasarrufun iptaline karar


verilmesi ile birlikte ihtiyatî haczi kesin hacze dönüşen davacı alacaklı tasarrufun
iptaline ilişkin kararı alarak daha evvel başlattığı takip dosyasına sunabilecek ve bundan
başka bir işleme gerek olmaksızın cebrî icra işlemlerine devam edebilecektir. Buna
karşılık İİK’nın 257. madde hükmü kapsamında ihtiyatî haciz kararı verilir ve bu
kararın akabinde alacaklı tarafından açılacak davanın kabulüne karar verilir ise
davacının bir aylık süre içerisinde takip talebinde bulunması gerekecektir770. Bu
bakımdan her iki düzenleme farklılık arz etmekte olup tasarrufun iptali davasının
davacısı alacaklının yeni bir takip başlatmaksızın cebrî icra işlemlerine devam
edebileceği anlaşılmaktadır771.

Görüldüğü üzere; İİK’nın 281/2. madde hükmü ile İİK’nın 257. madde
hükmünde yer verilen ihtiyatî haciz kararları belli hallerde alacaklı tarafından sunulacak
teminat, belli hallerde ihtiyatî haciz kararının uygulanacağı malvarlığı ve ihtiyatî haciz
kararı verilebilmesinin şartları bakımından birbirinden farklılık arz etmektedir.

3.6.3.2. Tasarrufun İptali Davasında Verilebilecek İhtiyatî Haciz


Kararı ile HMK’nın 389. Madde Hükmündeki İhtiyatî Tedbir Kurumunun
Karşılaştırılması

“İhtiyati tedbir, kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı
veya davalının (dava konusu ile ilgili olarak) hukukî durumunda meydana gelebilecek
zararlara karşı öngörülmüş, geçici nitelikte, geniş veya sınırlı olabilen hukukî

770
“Tasarrufun iptali davalarında verilen ihtiyatî haciz kararı sonrası dava kabulle sonuçlandığı takdirde, alacaklı
tarafından başlatılacak bir icra takibi olmadığı gözden kaçırılarak, İİK'nun 264/III. maddesindeki 1 aylık süreden
esinlenmek suretiyle bu dosyada taşınmazlar üzerine konulan ihtiyatî haciz ve ihtiyatî tedbirlerin kararın
kesinleşmesinden 1 ay sonrasına kadar devamına şeklinde hüküm oluşturulması doğru olmamıştır.” Yargıtay 15.
Hukuk Dairesi, 18.04.2006. E. 2006/44, K. 2006/2304. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/f82d8eb7-fef5-
4ea9-b337-56d230531396?q=%22%C4%B0%C4%B0K%22nun%20264(9 Temmuz 2020).
771
Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, s.1243.

185
korumadır”772. Diğer bir ifade ile ihtiyatî tedbir para dışındaki bütün başka talepleri
temin etmektedir773.

HMK’nın 389. ve devamı madde hükümlerinde ihtiyatî tedbir kararına ilişkin


genel düzenlemelere yer verilmiştir. “İhtiyati tedbirin şartları” kenar başlığını taşıyan
HMK’nın 389. madde hükmüne göre; “mevcut durumda meydana gelebilecek bir
değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da
tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi
bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında
ihtiyatî tedbir kararı verilebilir”. “İhtiyati tedbirde teminat gösterilmesi” kenar başlıklı
HMK’nın 392. madde hükmüne göre ise; “ihtiyatî tedbir talep eden, haksız çıktığı
takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara
karşılık teminat göstermek zorundadır”.

Görüldüğü üzere; HMK’nın 389. madde hükmüne göre ihtiyatî tedbir talebinde
bulunan alacaklının mahkemeye teminat göstermesi bir zorunluluktur. Buna karşılık
İİK’nın 281/2. madde hükmü kapsamında borçlu ile üçüncü kişi arasında tasarrufa konu
edilen mal üçüncü kişi tarafından elden çıkarılmadığı ve davanın konusu söz konusu
tasarrufun iptali talebinden ibaret olduğu takdirde mahkeme tarafından teminat
istenmeksizin ihtiyatî haciz kararı verilebilecektir.

Ayrıca HMK’nın 389/1. madde hükmünden anlaşılabileceği üzere alacaklı


tarafından ihtiyatî tedbir talebi ancak uyuşmazlık konusu yapılan şeyler hakkında
istenebilecektir. Dolayısıyla ihtiyatî tedbirin ancak uyuşmazlık konusu şeyler hakkında
uygulanması mümkün olabilecektir. Tasarrufun iptali davasına konu edilen malın borçlu
ile tasarrufta bulunan üçüncü kişinin elinde bulunması halinde de ihtiyatî haciz
uyuşmazlık konusu mal üzerinde uygulanacaktır. Buna karşılık tasarrufun iptali
davasına konu edilen mal üçüncü kişi tarafından iyi niyetli dördüncü bir kişiye
devredilmiş ise tasarrufun iptali davasının konusu davacı alacaklı tarafından bedele
dönüştürülebilecek olup bu halde davacı alacaklı “davalıların malvarlığı üzerinde mal

772
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku III. Cilt, s. 2461.
773
Saim Üstündağ, İhtiyati Tedbirler, 1. Baskı, İstanbul: Fakülteler Matbaası, 1981, s. 5.

186
yerine kaim olan bedel nisbetinde” ihtiyatî haciz talebinde bulunabilecektir. Dolayısıyla
bu halde İİK’nın 281/2. madde hükmü kapsamında mahkeme tarafından verilecek
ihtiyatî haciz kararı davalıların mal, hak ve alacaklarını da kapsayacak şekilde
malvarlığı değerleri üzerinde uygulanacak olup bu bakımdan kararın uygulama alanı
uyuşmazlık konusu şey olmayacaktır. Dolayısıyla tasarrufun iptali davasına konu edilen
malın borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü kişi tarafından dödüncü kişiye devredilmiş
olması ihtimalinde her iki düzenleme arasında talebin konusu ve uygulanacağı şey
bakımından farklılık bulunmaktadır774.

Bununla beraber İİK’nın 281/2. madde hükmü kapsamında verilen ihtiyatî


haciz kararı mahkeme tarafından tasarrufun iptaline karar verilmesi ile birlikte
kesinleşecek olup bu yönü ile ihtiyatî haczin etkisi mahkeme tarafından karar
verilinceye kadar devam edecektir. Buna karşılık mahkeme tarafından ihtiyatî tedbir
kararı verilmesi halinde bu kararın etkisi aksi kararda açıkça belirtilmediği takdirde
HMK’nın 397/2. madde hükmü kapsamında nihaî kararın kesinleşmesine kadar devam
edecektir775. Dolayısıyla İİK’nın 281/2. maddesi kapsamında verilen ihtiyatî haciz
kararı ile HMK’nın 389. madde hükmü kapsamında verilen ihtiyatî tedbir kararı
arasında etki süresi bakımından farklılık bulunmaktadır.

Şunu da belirtmek gerekir ki tasarrufun iptali davasında davacı alacaklı


tarafından İİK’nın 281/2. madde hükmü kapsamında ihtiyatî haciz talep edilmekle
birlikte genel hükümler dairesinde HMK’nın 389. madde hükmü kapsamında ihtiyatî
tedbir de talep edilebilecek olup mahkeme tarafından ihtiyatî tedbir kararı da
verilebilecektir776.

3.7. Tasarrufun İptali Davasında Bekletici Sorun

“Bekletici sorun” kenar başlığını taşıyan HMK’nın 165. madde hükmündeki


düzenlemeye göre; bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın

774
Özekes, söz konusu farklılığa İİK’nın 257. ve devam maddelerindeki ihtiyatî haciz ve HMK’nın 389.
maddesindeki ihtiyatî tedbirler bakımından yer vermiştir. Bkz. Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku III. Cilt,
s. 2549-2550.
775
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1833.
776
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.499, dn. 4; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.550.

187
tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukukî ilişkinin mevcut olup olmadığına
kısmen veya tamamen bağlı ise mahkeme tarafından o davanın sonuçlanmasına veya
idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilecektir. Mahkemenin görmekte
olduğu davada başka bir mahkemenin vereceği kararı bekletici sorun yapması hem
çelişkili kararların verilmesinin önüne geçecek hem de uyuşmazlıklar zamandan ve
emekten tasarruf edilerek usûl ekonomisine uygun bir şekilde kolayca çözümlenmiş
olacaktır777. Tasarrufun iptali davası bakımından da hüküm verilebilmesi için çözüme
kavuşturulması gereken ve sorun teşkil eden hususlar bekletici sorun yapılarak
yargılama bekletilebilecektir. Bununla beraber tasarrufun iptali davası bakımından
hüküm verilebilmesi için çözüme kavuşturulması gereken ve sorun teşkil eden hususlar
farklılık arz edebilecek olup bu hususlara aşağıda değinmek isteriz.

İİK’nın 277. madde hükmü kapsamında alacaklının elinde borçlu hakkında


alınmış kesin veya geçici aciz vesikası bulunması tasarrufun iptali davası bakımından
özel dava şartı olarak öngörülmüştür. Alacaklı elinde bulunan borçlu hakkında alınmış
kesin veya geçici aciz vesikasını tasarrufun iptali davasına sunarak aciz vesikasına
ilişkin özel dava şartını yerine getirmiş olacaktır. Alacaklının elindeki kesin veya geçici
aciz vesikası aksi sabit oluncaya kadar İİK’nın 8. madde hükmü kapsamında hukuken
geçerli olacaktır778. Bu bakımdan davacının tasarrufun iptali davasına sunduğu geçici
veya kesin aciz vesikası niteliğindeki haciz tutanağı şikâyet yoluyla icra hâkimliği
tarafından ortadan kaldırılmadıkça usûlüne uygun şekilde düzenlenmiş olup
olmadığının tasarrufun iptali davasını görmekte olan mahkeme tarafından incelenmesi
mümkün değildir779. Buna karşılık borçlunun aciz vesikasının hukuken geçersiz olduğu
iddiasıyla icra mahkemesi nezdinde şikâyet yoluna başvurması mümkündür. Borçlunun
şikâyet yoluna başvurarak aciz vesikasının iptalini talep etmesi halinde ise alacaklının
elinde borçlu hakkında alınmış geçerli bir aciz vesikası bulunup bulunmadığı
dolayısıyla aciz vesikasına ilişkin özel dava şartının mevcut olup olmadığı ancak icra
mahkemesi nezdinde görülmekte olan şikâyet neticesinde verilecek karara bağlı
olduğundan söz konusu davanın tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun

777
Ejder Yılmaz, "Usûl Ekonomisi", Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2008, Vol.57, No.1, s.252.
778
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.384-385; Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1520; Sertkaya, Kul, s.207.
779
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.384-385; Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1520; Sertkaya, Kul, s.207.

188
yapılması gerekmektedir780. Zira alacaklı tarafından dosyaya sunulan geçici veya kesin
aciz vesikası şikâyet üzerine icra mahkemesi tarafından iptal edilirse alacaklının elinde
borçlu hakkında alınmış geçici veya kesin aciz vesikası bulunmasına ilişkin dava şartı
ortadan kalkmış olacağından görülmekte olan davanın dava şartı yokluğundan usûlden
reddine karar verilmesi gerekecektir781.

Görüldüğü üzere alacaklının davayı açtığı tarihte elinde aciz vesikası


bulunması halinde aciz vesikasına ilişkin şikâyetin sonucunun bekletici sorun yapılması
mümkündür. Buna karşılık tasarrufun iptali davasının açıldığı tarihte alacaklının elinde
aciz vesikası bulunmaması halinde, alacaklının aciz vesikası elde edebilmesi için
sonuçlanması gereken işler ve davalar bulunmakta ise kanaatimize göre bunların da
tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun yapılması gerekmektedir. Bu
konudaki görüşlerimize daha evvel yer verdiğimiz için burada yeniden yer
vermeyeceğiz782. Söz konusu görüş doğrultusunda çözüme kavuşturulması gereken ve
sorun teşkil eden hususlar farklılık arz edebilecektir.

Alacaklının tasarrufun iptali davasını açmadan evvel borçlu hakkında icra takip
işlemlerine girişmesine rağmen elinde olmayan çeşitli sebeplerle takibi kesinleştirmesi
ve aciz vesikası elde etmesi mümkün olmayabilir. Nitekim alacaklı, borçlu hakkında
ilâmsız icra takibine giriştikten sonra borçlunun takibe konu borca itiraz ederek takibin
kesinleşmesini engellemesi mümkündür. Bu halde alacaklının borçlu aleyhine cebrî icra
işlemlerine devam ederek aciz vesikası alabilmek için itirazın iptali yahut itirazın
kaldırılması yoluna başvurması gerekebilecektir. Bu durumda alacaklının elinde aciz
vesikası bulunmaması sebebiyle tasarrufun iptali davasının reddedilmemesi, itirazın
kaldırılması talebinin veya itirazın iptaline ilişkin davanın sonucunun tasarrufun iptali

780
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1419; Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1778; Uyar, “Tasarrufun İptali
Davasının Tarafları”, s.3022,3023 ; Akil, “Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun İptali Davası Bağlamında Aciz
Belgesi”, s.169, 176,177 ; Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.91-92; Aşık,
Medenî Usûl Hukukunda Bekletici Sorun, s. 106-107; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.233.
781
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.559; Akil, “Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun
İptali Davası Bağlamında Aciz Belgesi”, s.176-177.
782
Alacaklının borçlu hakkında aciz vesikası alabilmesi için sonuçlanması gereken davaların bekletici sorun
yapılabileceğine ilişkin açıklamalarımız için bkz. s.85 vd.

189
davası bakımından bekletici sorun yapılması yerinde olacaktır783. Zira ancak bu
uyuşmazlıklar neticelendikten sonra alacaklı kesin haciz isteme yetkisine kavuşabilecek
ve özel bir dava şartı olarak öngörülmüş olan aciz vesikasını elde edebilecektir784. Aynı
yönde olmak üzere ancak davanın lehine neticelenmesi halinde alacaklının aciz vesikası
alması mümkün olabileceğinden davacı alacaklı ve davalı borçlu arasında görülmekte
olan borçtan kurtulma davasının da bekletici sorun yapılması yerinde olacaktır785. Yine
borçlu tarafından açılan menfi tespit davasında tedbir kararı verilmesi halinde
alacaklının takip işlemlerine devam ederek aciz vesikası alma olanağı
bulunamayacağından borçlu tarafından açılmış menfi tespit davasının da görülmekte
olan tasarrufun iptali davasında bekletici sorun yapılması isabetli olacaktır786. Belirtmek
gerekir ki tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun yapılması gereken söz
konusu davalar hakkında mahkeme tarafından karar verilmesi yeterli olmayıp kararların
kesinleşmesinin beklenmesi isabetli olacaktır787.

İhtiyatî haciz sırasında tutulan haciz tutanağının da İİK’nın 105. madde hükmü
kapsamında geçici veya kesin bir aciz vesikası olarak kabulüne imkân
bulunmamaktadır788. Bu bakımdan ihtiyatî haciz sırasında tutulan haciz tutanağında
borçlunun hiçbir malvarlığının bulunmadığı tespit edilmiş olsa dahi ihtiyatî haczi
tamamlayan merasim yerine getirilmemişse veya ihtiyatî haczi tamamlayan merasim

783
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 59; Muşul, Tasarrufun İptali
Davaları, s. 782.
784
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.60 ; Muşul, Tasarrufun İptali
Davaları, s.61-63.
785
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.60.
786
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.60.
787
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.777,784; “Somut olayda dava koşulları yönünden dosya incelendiğinde;
davacı tarafın davalı hakkında ... 2. İcra Müdürlüğü'nün 2012/4987 sayılı dosyası ile başlattığı icra takibinin davalının
itirazı üzerine durduğu ve yapılan itirazın haksız ve kötü niyetli olduğundan bahisle ... 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin
2012/628 Esas sayılı dosyası ile itirazın iptali davası açıldığı ve davacının davasının kabulü ile davalının ... 2. İcra
Müdürlüğünün 2012/4987 sayılı dosyasına bulunduğu itirazın iptali ile takibin devamına karar verildiği ancak verilen
kararın henüz kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda ortada kesinleşmiş bir icra takibi de yoktur. Bu nedenle
anılan itirazın iptali davasının kesin olarak sonuçlanıp sonuçlanmadığı araştırılarak, kesinleşmemiş ise anılan
davanın bekletici mesele yapılmasına karar verilmesi bu dosya içeriğine ve oluşacak sonuca göre dava şartları
yeniden değerlendirilerek esasa girilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usûl ve
yasaya aykırıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 05.10.2020. E. 2019/2738, K. 2020/5058. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/c143878f-2c14-4527-99d8-9e864edde9a5?q=tasarrufun%20iptali%20ger%C3%A7ek%20bir
%20alaca%C4%9F%C4%B1n%20bek letici (19 Aralık 2020).
788
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1419.

190
yerine getirilmekle beraber ödeme emrine takip borçlusu tarafından itiraz edilmiş ve
alacaklı tarafından itirazın iptali yahut itirazın kaldırılması yoluna başvurulmakla
beraber borçlunun itirazı henüz iptal edilmemiş yahut kaldırılmamış ise davacı
alacaklının aciz vesikası elde edebilmesi mümkün olamayacaktır789. Zira ihtiyatî haczin
kesinleşebilmesi için ihtiyatî haczi tamamlayan merasimin yerine getirilmesi tek başına
yeterli olmayıp borçlunun takibe itiraz etmemesi veya borçlunun itiraz etmesine karşılık
alacaklı tarafından itirazın iptali yahut itirazın kaldırılması yoluna başvurulması ve bu
davaların kabulüne karar verilmesi gerekmektedir790. Bu bakımdan ihtiyatî haczin kesin
hacze dönüşebilmesi için takip edilmesi gerekli söz konusu sürecin ve alacaklı
tarafından açılmış davaların tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun
yapılması yerinde olacaktır791. Zira ancak bu halde borçlu hakkında yapılmış ihtiyatî
haczin kesin hacze dönüşmesi mümkün olabilecektir.

Borçlu tarafından alacaklının gerçek bir alacağı bulunmadığı iddiası ile bir
menfi tespit davası açılmış olması halinde menfi tespit davasına bakan mahkeme
tarafından tedbir kararı verilmemiş olsa dahi menfi tespit davasının da tasarrufun iptali
davası bakımından bekletici sorun yapılması gerektiğini düşüncesindeyiz792. Zira

789
Muşul, “Tasarrufun İptali Davasında Dava Şartı Olarak Aciz Vesikası, Sorunlar Yargıtay Kararları Ve
Düşüncelerimiz”, s.2830; Akil, “Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun İptali Davası Bağlamında Aciz Belgesi”,
s.191; Ertekin, Karataş, s.626.
790
Yıldırım, “Tasarrufun İptali Davasının İşlevi Bakımından Aciz Vesikası İle İlişkisi Hakkında Düşünceler, s.975.
791
“Davacı alacaklı banka 13.4.2001 tarihinde Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesinden borçlu aleyhine
aldığı ihtiyatî haciz kararı üzerine, ihtiyatî haczi infaz ettirmiş ve 17.4.2001 tarihinde de ihtiyatî haczin, İcrai hacze
çevrilmesi için talepte bulunmuştur…Şayet borçlunun itirazı üzerine, alacaklı itirazın kaldırılması veya itirazın iptali
davası açmışsa ortada kesinleşmiş bir icra takibi bulunmayacağından, borçlu hakkında haciz uygulaması da istenemez
( İİK madde 78 vd. ) ve dolayısıyla geçici aciz vesikası yerine geçecek, alacaklıya tasarrufun iptali davası açma hakkı
veren tutanak düzenlenemez ( İİK madde 105 ) veya kesin aciz vesikası verilemez ( İİK madde 143 ). Bu nedenle
somut olay açısından borçlu şirket hakkında kesinleşmiş bir icra takibi bulunmadığından 17.4.2001 günlü haciz
tutanağının İİK 105. maddesinde açıklanan geçici aciz belgesi niteliğini iktisap ettiği de kabul edilemez.İcra takibine
itiraz üzerine alacak kesinleşmemiş ise de, alacaklı banka tarafından itirazın iptali davası açıldığına göre, …davanın
sonucunun beklenmesi gerekir.” Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 16.02.2005. E. 2004/5141, K. 2005/808. KAZANCI
HUKUK OTOMASYON.https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=15hd-2004-5141.htm&k
w=ihtiyatî+haczi+bekletici+mesele&cr=yargitay#fm (6 Şubat 2022).
792
Aynı yönde görüşler için bkz. Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1416; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları,
s.782; Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.62; Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu
Şerhi, s.1230; Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.1152,1153; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.777;
Aynı yönde Yargıtay görüşü için bkz. “Mahkeme tarafından, menfi tespit davasının … tasarrufun iptali
davasının diğer ön koşullarının gerçekleşmiş olduğunun anlaşılması halinde, gerçek bir borç ilişkisinin varlığı
tasarrufun iptali davasını etkileyeceğinden bekletici mesele yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı
şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 03.12.2018. E. 2016/2995, K.

191
davacının taraf sıfatına sahip olabilmesi için takibe konu ettiği alacağının gerçek bir
alacak olması gerekmektedir. Menfi tespit davası tasarrufun iptali davasından sonra
açılmış olsa ve menfi tespit davasında tedbir kararı verilmemiş olsa dahi kanaatimize
göre tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun yapılması isabetli olacaktır793.
Dolayısıyla alacaklı ile borçlu arasında menfi tespit davası bulunması halinde söz
konusu davanın tasarrufun iptali davasından önce veya sonra açılmış olması fark
etmeksizin bekletici sorun yapılması yerinde olacaktır794. Belirtmek gerekir ki
tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun yapılması gereken menfi tespit
davası hakkında mahkeme tarafından karar verilmesi yeterli olmayıp kararın
kesinleşmesinin beklenmesi isabetli olacaktır795.

Davacı alacaklının tasarrufun iptali davasında alacaklının alacağının dayanağı


olarak gösterdiği mahkeme ilâmının üst mahkeme tarafından bozulması halinde de
ilâma konu uyuşmazlık hakkında mahkeme tarafından yeniden bir karar verilmesinin
beklenmesi bu bakımdan dosyanın bekletici sorun yapılması, yapılacak yargılama
neticesinde davacı alacaklının alacağının varlığının saptanması halinde, tasarrufun iptali
davasında davanın esasına girilerek İİK'nın 277. ve devamı madde hükümlerine göre
inceleme yapılması isabetli olacaktır796.

2018/11579.E-UYARhttps://app.e-uyar.com/karar/index/8cd6d496-ae5a-49bc-9bf0-0185441e99df?q=tasarrufun%20ipta
li%20bekletici%20mesele (24 Mayıs 2020); Ayrıca menfi tespit davasının tasarrufun iptali davası bakımından
bekletici sorun yapılıp yapılamayacağı hususunda doktrinde ileri sürülen görüşler için bkz. s.107 vd.
793
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.62.
794
Aynı yönde görüşler için bkz. Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.777; Albayrak , “Tasarrufun İptali
Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları” s.968-969; Erdönmez, Alacaklılara Zarar
Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.62.
795
“Somut olayda, dava dayanağı takip konusu alacak ile ilgili olarak, borçlu İ. tarafından davacı alacaklı aleyhine
açılan menfi tesbit davasında, Çifteler Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/16 Esas 2021/15 Karar sayılı ilamı ile
borçlunun borçlu olmadığının tesbitine karar verilmiş kararın henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır. Buna göre, Çifteler
Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/16 Esas 2021/15 Karar sayılı ilamının kesinleşmesi bekletici mesele yapılmalı,
borcun olmadığı hususunun kesinleşmesi halinde, davanın reddine, aksi durumda şimdiki gibi karar verilmelidir.”
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 09.11.2021. E. 2021/1384, K. 2021/8516. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/e066aad8-9ac9-4510-ab1e-5bde9e7303bc?q=tasarrufun%20iptali%20bekletici%20mesele%20
kesinle%C5%9Fme (14 Nisan 2022).
796
“Mahkeme tarafından, dava takip dosyasındaki alacağın kaynağı Kadıköy 3.Asliye Hukuk Mahkesinin 2011/348
Esas 2011/518 Karar sayılı ilamının Yargıtay 7.Hukuk Dairesi tarafından bozulduğunu, bozma ilamında alacağın
yatırım ortaklığı şeklinde değerlendirildiği, taşınmazın tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda katkıları
belirlenerek satışının yapılıp payları oranında taraflara paylarının verilmesi gerektiğinin belirtildiği, bu
durumda tasarrufun iptali davasının dayanığı icra takibine konu ilamın hukukî geçerliliğini yitirdiği …buna göre iptal

192
Tasarrufun iptali davasında verilecek hükmü etkileyecek başka nitelikte
hususlar bulunmakta ise bu hususlara ilişkin dava ve işlemlerin de tasarrufun iptali
davası bakımından bekletici sorun yapılması kanaatimizce uygun olacaktır.

Nitekim alacaklının alacağının tahsili hususunda yaptığı takip ve satış


işlemlerinin neticesinin de tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun olarak
değerlendirilmesi gerekebilecektir. Zira davacı alacaklının davalı borçlunun mahcuz
mallarına ilişkin gerçekleştirdiği satış işlemleri neticesinde alacağının tamamını tahsil
etmesi ihtimali bulunmakta ise davacı alacaklının gerçekleştirdiği satış işlemlerinin
tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun yapılması isabetli olacaktır797.
Tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun yapılan satış işlemleri neticesinde
davacı alacaklının alacağının tamamını tahsil etmesi halinde konusuz kalan tasarrufun
iptali davasında mahkeme tarafından esas hakkında karar verilmesine gerek
bulunmadığına karar verilmesi gerekecektir798.

Yine zorunlu dava arkadaşı olan borçlu ve üçüncü kişi aleyhine açılmış
bulunan tasarrufun iptali davasının, tasarrufun iptali davasına konu mal üzerinde üçüncü
kişi ile tasarrufta bulunan dördüncü kişiye karşı açılmış tasarrufun iptali davasından
tefrik edilmesi ve bu kapsamda tasarrufun iptali talebinin ihtiyari dava arkadaşları

davasının koşullarının oluşmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından
temyiz edilmiştir…Bu davaların görülebilmesi için, diğer dava koşullarının yanında tasarrufun iptali istenilen işlemin
borcun doğumundan sonra gerçekleşmiş olması ve borçlunun alacak hakkının sabit olması gerekir…Bu durumda,
anılan dosyanın bekletici mesele yapılarak yargılama sonunda tahsili gereken bir alacağının varlığının saptanması
halinde, davanın esasına girilerek İİK'nun 277 ve devamı maddelerine göre inceleme yapılması, aksi durumda konusu
kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı
şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 14.03.2017. E. 2014/21254, K.
2017/2725. E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/0b3dd933-5fa2-4834-b6ad-dab994dfa7c9?q=tasarrufun%20
iptali%20bekletici%20mesele (24 Mayıs 2020).
797
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.62-63; Muşul, Tasarrufun İptali
Davaları, s.797.
798
“Somut olayda dava konusu taşınmaza ilişkin akit tablosundan … 27.İcra Müdürlüğünün 2013/7625 ve ... 10.İcra
Müdürlüğünün 2013/1502 sayılı takip dosyalarından ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapıldığı
anlaşılmaktadır. Bu durumda anılan icra dosyalarının incelenerek akamete uğramış ise şimdiki gibi, taşınmaz
yönünden satış işlemi devam ediyorsa icra dosyasının bekletici mesele yapılarak, takip dosyası alacaklısının ihale
bedelinden alacağını aldıktan sonra bir bedel kalmış ise bu bedelin tahsiline aksi durumda konusu kalmayan dava
hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usûl veyasaya
aykırıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 21.02.2017. E. 2014/23279, K. 2017/1758. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/71d6ff66-5b3a-4924-a983-95876a32475d?q=tasarrufun%20iptali%20bekletici%20mesele (24
Mayıs 2020).

193
bakımından farklı mahkemeler tarafından değerlendirilmesi halinde dördüncü kişiye
karşı açılmış bulunan tasarrufun iptali davasının sonucunun borçlu ve üçüncü kişi
aleyhine açılmış bulunan tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun yapılması
gerekmektedir799. Zira davacı alacaklı tarafından dördüncü kişiye karşı açılmış bulunan
tasarrufun iptali davasında verilecek karar yine alacaklı tarafından borçlu ve üçüncü kişi
aleyhine açılmış bulunan tasarrufun iptali davasında verilecek kararı etkileyecektir.
Nitekim dördüncü kişi hakkında açılmış tasarrufun iptali davasının reddine karar
verilmesi halinde borçlu ve üçüncü kişi aleyhine açılmış bulunan tasarrufun iptali davası
bedele dönüşecektir. Mahkeme tarafından borçlu ve üçüncü kişi aleyhine açılmış olan
tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verildiği takdirde ise üçüncü kişinin
alacaklının alacak ve fer’îleri ile sınırlı olmak üzere taşınmazın satış tarihindeki gerçek
değerine karşılık gelen bedelden sorumlu olmasına karar verilecektir.

Bazı hallerde de tasarrufun iptali davasının görülmeye devam edilebilmesi için


bazı hususların çözüme kavuşturulması gerekebilecektir. Nitekim tasarrufun iptali
davasında davalı borçlu şirketin iflâsına karar verilmesi halinde alacaklının ancak ikinci
alacaklılar toplanmasında alınacak karar çerçevesinde iflâs idaresinin kendisine vereceği
yetki kapsamında davaya devam edebilmesi mümkün olduğundan tasarrufun iptali
davasının görülmeye devam edebilmesi için ikinci alacaklılar toplanmasının beklenmesi
gerekebilecektir. Zira ancak iflâs kararının kesinleşmesinin akabinde yapılacak ikinci
alacaklılar toplanmasında iflâs idaresinin davaya devam edip etmeyeceğinin veya
davanın iflâs idaresi tarafından takibinde fayda görülmez ise alacaklıya dava takip
yetkisi verilip verilmeyeceğinin anlaşılması mümkün olabileceğinden ikinci alacaklılar
toplanmasının tasarrufun iptali davası bakımından bekletici sorun yapılması

799
“Somut olayda davacı, davasını üçüncü ve dördüncü kişiler aleyhine açmış, dördüncü kişi R. Gıda A.Ş. yetki
itirazında bulunduğundan onun yönünden dava tefrik edilmiş, dosyanın Bursa Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine
gönerilmesine karar verilmiştir. Bu halde yapılması gereken iş, belirtilen bu davanın bekletici mesele yapılarak eldeki
davada dava dışı kalan dördüncü kişi R. Gıda A.Ş'nin kötü niyetinin ispatlanması halinde tüm tasarrufların iptaline,
aksi durumda ise yani dördüncü kişinin kötü niyetinin ispatlanmamış olması halinde ise, mahkeme tarafından ilk
verilen davanın kabul kararını temyiz etmeyen davalı Mehriban yönünden karar kesinleşmiş olduğundan, davalı
Mehriban'ın taşınmazı ellerinden çıkardıkları 15.01.2010 tarihindeki değeri oranında alacak ve ferilerini geçmeyecek
şekilde bedelden sorumlu olmalarına karar verilmelidir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 27.11.2019. E. 2017/2745, K.
2019/11166. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/3d2274c1-19f1-4715-81fe-21af06f1970a?q=tasarrufun%
20iptali%20bekletici%20mesele (24 Mayıs 2020).

194
gerekmektedir800.

Yine tasarrufun iptali davasının konusuz kalması halinde mahkeme konusuz


kalan davanın esası hakkında karar verilmesine gerek bulunmadığına karar vermekle
birlikte tarafların davanın açıldığı tarihteki haklılık durumuna göre yargılama giderlerini
takdir edecektir801. Davanın konusuz kalması sebebi ile esas hakkında karar verilmesine
gerek bulunmadığına ilişkin kararın mahkeme tarafından yargılama giderlerinin hangi
tarafa yükletileceği hususunda verilecek karara esas alınması imkânı bulunmamaktadır.
Bu sebeple davanın konusuz kalması halinde yargılama giderlerinin hangi tarafa
yükletileceği hususunda bir karar verilebilmesi için mahkeme tarafından yargılamaya
devam edilerek tarafların davanın açıldığı tarihteki haklılık durumunun tespit edilmesi
gerekmektedir802. Bu bakımdan tasarrufun iptali davasında tarafların davanın açıldığı
tarihteki haklılık durumlarının mahkeme tarafından tespit edilebilmesi için açılmış
bulunan davalar bulunmakta ise bu davaların bekletici sorun yapılması yerinde
olacaktır803.

Yukarıda yer verdiğimiz üzere tasarrufun iptali davası bakımından


mahkemenin davanın esasına girip davayı neticelendirebilmesi için çözüme
kavuşturulması gereken ve sorun teşkil eden hususlar var ise bu hususlar bekletici sorun

800
“…öncelikle iflâs kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak, kesinleşmemiş ise
kesinleşmesinin bekletici mesele yapılması, kesinleşmiş olması halinde ise davacının eldeki davayı takip edebilmesi
için iflâs idaresinden İİK'nun 245. maddesi gereğince yetki alması gerektiği, yetki aldığı takdirde eldeki davayı takip
edebileceği, aksi halde davanın iflâs idaresi temsilcisi huzuruyla görülmesi ve verilecek kararın iflâs idaresi lehine
veya aleyhine kurulması gerekirken...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 18.06.2019. E. 2016/13878, K. 2019/7718. E-
UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/e1eb28a9-0716-4f84-9603-1094f8282549?q=tasarrufun%20iptali%20
bekletici%20mesele (24 Mayıs 2020).
801
Davanın konusuz kalması halinde haksız çıkan tarafa yükletilecek yargılama giderlerine ilişkin açıklamalar için
bkz. s.355 vd.
802
“O halde; Mahkeme tarafından yargılamaya devam edilerek toplanan ve toplanacak deliller birlikte
değerlendirilerek vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden tarafların haklılık ve haksızlık durumlarının tespiti
yapılarak sonucuna göre vekalet ücreti ve yarma giderlerine hükmetmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde eksik
inceleme ile karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 06.05.2019. E. 2016/16289, K.
2019/5538. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/9b79d168-1be6-4497-86db-4415139b9c95?q=tasarrufun%
20iptali%20%20davan%C4%B1n%20konusuz%20kalmas%C4%B1, (31 Mayıs 2020).
803
“Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının borçlunun iflâsının kesinleşmesi sebebi ile konusuz kalması ve
karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği halde dahi davanın açıldığı tarihte hangi tarafın haklı
olduğu ve dolayısıyla yargılama giderlerinin hangi tarafça ödeneceği hususunda hüküm verebilmek için dahi
taraflarca açılmış davaların bekletici mesele yapılması gerekebilecektir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 19.11.2019. E.
2017/5569,K.2019/10790.E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/26b216f7-ed6a-4314-8dd1-2824e4886061?
q=tasarrufun%20iptali%20bekletici%20sorun (24 Mayıs 2020).

195
yapılarak yargılama bekletilebilecektir. Buna karşılık tasarrufun iptali davası da başka
davalar bakımından mahkemenin davanın esasına girip davayı neticelendirebilmesi için
çözüme kavuşturulması gereken bir husus haline gelebilecektir804. Bu davalar
bakımından ise mahkemenin tasarrufun iptali davasını bekletici sorun yaparak
yargılamayı bekletmesi gerekecektir805. Nitekim tasarrufun iptali davasının üçüncü kişi
tarafından haciz alacaklısına karşı açılan istihkak davasına karşı dava olarak
açılmayarak davacı alacaklı tarafından müstakil bir dava olarak açılması halinde açılan
tasarrufun iptali davasının istihkak davası bakımından bekletici sorun yapılması
gerekebilecektir806.

3.8. Tasarrufun İptali Davasının Karşı Dava Olarak Açılması

İİK’nın 97/17. madde hükmüne göre; istihkak davasına karşı haczi yaptıran
alacaklı İİK 277. ve devamı madde hükümlerine dayanarak üçüncü kişi tarafından
açılmış bulunan ve icra mahkemesi nezdinde görülmekte olan istihkak davasına karşı
dava olarak iptal davası açabilecektir.

Buna karşılık borçlunun malvarlığı üzerinde alacaklı tarafından haciz


uygulandıktan sonra gerek İİK’nın gerek 97. madde hükmü kapsamında gerekse İİK’nın
99. madde hükmü kapsamında açılan istihkak davalarında iptal iddiasının def’i yolu ile
ileri sürülüp sürülemeyeceği hususunda doktrinde tartışma bulunmaktadır. Birinci
görüşe göre; istihkak davasında iptal iddiasının def’i yolu ile ileri sürülmesi mümkün
olmayıp bu bakımdan alacaklı ancak kanun koyucunun İİK’nın 97/17. madde
hükmündeki imkândan faydalanarak iptal iddiasını dava yolu ile öne sürebilecektir807.
Bizim de katıldığımız ikinci görüşe göre ise; istihkak davasında def’i yolu ile iptal
iddiasında bulunabilmesi mümkün olup alacaklı dilerse def’i yolu ile dilerse karşı dava
açarak iptal iddiasında bulunabilecektir808. Nitekim İİK’nın 97/17. madde hükmündeki

804
Uyar, “İptal Davalarında Yargılama Usûlü”, s.3010.
805
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.556.
806
Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3515; Kudret Aslan, Hacizde İstihkak Davası,1. Baskı, Ankara:Turhan
Kitabevi, 2005, s.491.
807
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.243.
808
Sabri Şakir Ansay, Hukuk İcra Usûlleri İflas, 1.Baskı, Ankara: Matbaa Yeni Cezaevi, 1942, s.107; Umar, Türk
İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.92-93; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.233-236; Yıldırım,

196
düzenleme ile alacaklıya her ne kadar karşı dava yolu ile tasarrufun iptali davası
açabilme imkânı tanınmış olsa da söz konusu düzenleme alacaklının istihkak prosedürü
içerisinde iptal iddiasını def’i yolu ile ileri sürmesini engellememektedir809. İİK’nın
97/17. madde hükmünde ile öngörülen düzenlemeye göre üçüncü kişi tarafından açılan
istihkak davasına karşı dava olarak alacaklı tarafından tasarrufun iptali davası
açılabilmesi mümkün bulunmaktadır810. Söz konusu düzenleme kapsamında hacze konu
malın İİK 97. madde hükmü kapsamında borçlunun elinde bulunması ve üçüncü kişi
tarafından istihkak davası açılması halinde alacaklı tarafından karşı dava olarak
tasarrufun iptali davası açılabilecektir811. Buna karşılık hacze konu malın İİK’nın 99.
madde hükmü kapsamında üçüncü kişinin elinde bulunması ve istihkak davasının
alacaklı tarafından açılması halinde istihkak davasının davacısı alacaklı olabileceğinden
alacaklı tarafından karşı dava olarak tasarrufun iptali davası açılması imkânı
bulunmamaktadır812. Bu halde alacaklı tarafından ancak istihkak davasının yanı sıra
müstakilen tasarrufun iptali davası açılabileceği yönündeki görüş kanaatimizce
isabetlidir813.

İİK’nın 97/17. madde hükmüne göre; istihkak davasına karşı haczi yaptıran
alacaklı muvakkat veya kati aciz belgesi ibrazına mecbur olmaksızın üçüncü kişi
tarafından açılmış bulunan ve icra mahkemesi nezdinde görülmekte olan istihkak
davasına karşı dava olarak iptal davası açabilecektir814. “Görüldüğü gibi, alacaklı iptal
davasını istihkak davasına karşılık dava olarak açtığı durumlarda, kanunkoyucu aciz

Deren-Yıldırım, s.672; Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.191-192; Aslan, s.460.
809
Aslan, s.460.
810
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.234.
811
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.495; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı,
s.671; Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1770; Yelekçi, s.612.
812
Çiğdem Yazıcı, Medenî Ûsûl Hukukunda Karşı Dava, 1. Baskı, İstanbul: On İki Levha Yayınları, 2021, s. 344;
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat ,s.191-192.
813
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.192.
814
“Mahkeme tarafından, davalı -karşı davacı alacaklı tarafından İİK 97/17. madde gereğince açılmış karşılık iptal
davanın reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun düşmemektedir.
Anılan madde uyarınca 3. kişi hacze dayalı istihkak davası açmış ise davalı takip alacaklısı geçici veya kesin aciz
belgesi sunmak zorunda olmaksızın bu davaya karşı karşılık tasarrufun iptali davası açabilir.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 27.11.2012. E. 2012/11563, K. 2012/13096. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/74c0b505-a795-
49ce-b01f-0bfc0d7f68e5?q=tasarrufun%20iptali%20har%C3%A7 (25 Mayıs 2020).

197
vesikasını aramayarak onu bir kez daha farklı bir açıdan himaye etmiştir”815.

Tasarrufun iptali davası ile istihkak davasındaki “ortak özellik, alacaklı, borçlu
ve üçüncü kişinin ihtilâf içinde bulunuyor olmaları ve alacaklının borçlu ile üçüncü kişi
arasındaki ilişkiye yabancı olmasından dolayı, zarar verici mâhiyette cereyan eden
işlemden olumsuz yönde etkilenme olasılığıdır”816. Bu bakımdan gerek istihkak davası
ile gerek tasarrufun iptali davası ile amaçlanan borçluların alacaklıları zarara uğratmaya
yönelik işlemlerine karşı alacaklıları korumaktır817. Buna karşılık istihkak davası ile
tasarrufun iptali davası davacının mahkeme huzuruna getirdiği iddialar bakımından
farklılık arz etmektedir. Nitekim, istihkak davasında davacı tarafından malın borçlunun
olduğu iddia edilmekte iken tasarrufun iptali davasında davacı tarafından malın
borçlunun malvarlığından geçerli bir tasarrufla çıktığı buna karşılık söz konusu
tasarrufun İİK’nın 278., 279. ve 280. madde hükümlerinde yer verilen sebeplerle
iptaline karar verilmesi gerektiği iddia edilmektedir818. Dolayısıyla tasarrufun iptali
davası ancak borçlunun hukuken geçerli bulunan tasarruflarına karşı açılabilecek
olmakla ve bu bakımdan davacı tarafından mahkeme huzuruna getirilen iddialar
istihkak davasındakinden farklı olmakla birlikte, hacze konu malın İİK’nın 97. madde
hükmü kapsamında borçlunun elinde haczedilmesi sebebi ile üçüncü kişi tarafından
açılmış bir istihkak davası bulunmaktaysa ve buna karşılık tasarrufun iptali davasının
koşulları bulunmaktaysa alacaklı karşı dava olarak tasarrufun iptali davası
açabilecektir819.

Söz konusu düzenleme kapsamında haciz alacaklısı tarafından karşı dava


olarak açılabilecek tasarrufun iptali davası iki noktada tasarrufun iptali davası ile ilgili
genel düzenlemelerden ayrılmakta olup bunlar; alacaklının aciz vesikası ibraz etmesine
gerek bulunmaması ve davanın icra mahkemesi nezdinde görülecek olmasıdır820.

815
Murat Yavaş, “İcra ve İflas Hukukunda Tüzel Kişiliğin Perdesinin Kaldırılması Teorisi”, Terazi Hukuk Dergisi,
2008, No: 24, s. 31.
816
Yavaş, “İcra ve İflas Hukukunda Tüzel Kişiliğin Perdesinin Kaldırılması Teorisi”, s. 31.
817
Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.665.
818
Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s. 665; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları,
s.665.
819
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.553; Arslan ve diğerleri, s 564.
820
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.92.

198
Dolayısıyla İİK’nın 97/11. madde hükmündeki düzenleme aynı zamanda haciz yolu ile
takibin söz konusu olduğu hallerde tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için
alacaklının elinde kesin veya geçici aciz vesikası bulunmasına ilişkin özel dava şartının
tek istisnası olarak bulunmaktadır821.

Belirtmek gerekir ki, haciz alacaklısı tarafından karşı dava olarak tasarrufun
iptali davası açılabilmesi için öncelikle üçüncü kişi tarafından açılmış bir istihkak
davası bulunması gereklidir. Diğer bir ifade ile ancak bu halde haciz alacaklısı
tarafından karşı dava olarak tasarrufun iptali davası açılabilecektir. Bu bağlamda
belirtmek gerekir ki, İİK’nın 97/11. madde hükmündeki düzenleme kapsamında istihkak
davası basit yargılama usûlüne göre görülerek karara bağlanacak davalardandır.
HMK’nın 317/2. madde hükmüne göre ise basit yargılama usûlüne tâbi davalarda dava
dilekçesine karşı cevap dilekçesinin verilme süresi dava dilekçesinin davalıya
tebliğinden itibaren iki haftadır. İstihkak davalarında da basit yargılama usûlü
uygulanacağından davalı tarafından davaya cevap verme süresi davalı tarafından talep
edilmediği veya mahkeme tarafından ek bir süre verilmediği takdirde dava dilekçesinin
tebliğinden itibaren iki haftadır. HMK’nın 133/2. madde hükmüne göre ise; karşı dava,
davaya cevap süresi içerisinde cevap dilekçesi ile beraber veya ayrı bir dilekçe ile
açılabilecektir. Dolayısıyla tasarrufun iptali davasının karşı dava olarak dava dilekçesine
karşı iki haftalık cevap verme süresi içerisinde açılması gerektiği açıktır. Davalının cevap
süresinin mahkeme tarafından uzatılmış olması halinde ise karşı dava mahkeme tarafından
uzatılmış bu süre içerisinde de açılabilecektir822.

Görüldüğü üzere; HMK’nın 133/2. madde hükmünde karşı davanın


açılabileceği süreye ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığından mahkeme tarafından
cevap süresinin uzatılmasına karar verilmediği takdirde alacaklının iki haftalık cevap
süresi içerisinde istihkak davasına karşı dava olarak tasarrufun iptali davası açabileceği
yönündeki görüşe biz de katılmaktayız823. Bu kapsamda alacaklının, cevap süresi
geçtikten sonra veya cevap süresi mahkeme tarafından uzatılmış ise bu süre bittikten sonra

821
Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1421; Uyar , “Muvazaa” Nedenine Dayalı Tasarrufun İptali Davalarının
Koşul Ve Sonuçları”, s.291.
822
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı II. Cilt, s. 1187.
823
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları,s.877; Aslan, s.487; Yazıcı, s. 342.

199
açacağı tasarrufun iptali davasının İİK’nın 97/11. maddesi kapsamında istihkak
davasına karşı bir dava olarak değerlendirilmesi kanaatimizce mümkün değildir.
Doktrinde bu görüşün aksini savunan ve davaya cevap süresi geçtikten sonra da karşı
dava olarak tasarrufun iptali davası açılabileceğini savunan yazarlar824 bulunmakla
beraber yasal düzenlemeler nazara alındığında kanaatimizce aksi görüşün kabulü
mümkün değildir.

Yargıtay’ın da istihkak davasına karşı açılabilecek tasarrufun iptali davasının


alacaklı tarafından cevap dilekçesi için öngörülmüş süre içerisinde açılmaması halinde
karşı dava olarak değil müstakil bir dava olarak değerlendirilmesi gerektiği yönünde
kararları bulunmaktadır825. Yargıtay’a göre; bu durumda müstakil bir dava olarak
değerlendirilmesi gereken tasarrufun iptali davası, hatalı olarak karşı dava olarak
değerlendirilerek istihkak davası ile birlikte görülmüşse dahi esasen müstakil olarak
açılmış bulunan tasarrufun iptali davasının tefrik edilerek asliye hukuk mahkemesine
gönderilmesi yerinde olacaktır826. Nitekim istihkak davasına karşı dava olarak
açılmamış müstakil bir dava olarak bulunan tasarrufun iptali davasının, istihkak davası

824
Sıtkı Akyazan, İcra Ve İflas Kanundaki Yeni Ve Değişik Hükümler Üzerinde İnceleme Ve Açıklamalar,
1.Baskı, Ankara: Yeni Cezaevi Matbaası,1965, s.181; Lütfi Dalamanlı, “Hacizden Mütevellit İstihkak Dâvaları”,
Adalet Dergisi, 1961, Vol.52, No.9-10, s.910.
825
“Davalı 3.kişi vekili, istihkak davasına karşı açılan tasarrufun iptali davasının cevap dilekçesi ile açılması
gerektiğini, bağımsız açılan tasarrufun iptali davasının icra mahkemesinde görülemeyeceğini savunarak davanın
reddini istemiştir. Mahkeme tarafından İİK'nin 97/17. maddesi uyarınca alacaklı tarafından
açılan tasarrufun iptali davasının karşı dava olarak kabulünün mümkün olmadığı, müstakil bir dava olarak
açılan tasarrufun iptali davalarında ise icra mahkemesinin görevli olmadığı, davaya genel mahkemede bakılması
gerektiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı alacaklı vekilince temyiz edilmiştir…davacı
alacaklı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usûl ve yasaya uygun bulunan hükmün
ONANMASINA…” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 21.02.2013. E. 2012/11509, K. 2013/2020. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/e393523d-cbe1-4763-b8a4-7c07e5ab71a2?q=istihkak%20kar%C5% 9F%C4%B1
%20dava%20g%C3%B6revli%20mahkeme%20tasarrufun%20iptali (06 Haziran 2020).
826
“Somut olayda alacaklı, davasını karşılık değil bağımsız olarak açmış olduğundan, bu davanın istihkak davası ile
birleştirilerek görülmesi usûl ve yasaya aykırıdır. İcra mahkemesince yapılacak iş, istihkak davası ile
birleştirilen tasarrufun iptali davasının ayrılarak ayrı bir esasa kaydedilmesine, daha
sonra tasarrufun iptali davası dava dilekçesinin görev yönünden reddine, dosyanın dava değerine
göre görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar vermek ve iptal davası
sonucunu istihkak davası yönünden bekletici sorun yapmaktan ibarettir.” Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 28.06.2004. E.
2004/4836, K. 2004/6344. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/1a20e915-3f55-433f-b99c-
351cb11dc291?q=istihkak%20kar%C5%9F%C4%B1%20dava%20g%C3%B6revli%20mahkeme%20tasarrufun%20i
ptali (06 Haziran 2020).

200
ile birleştirilerek görülmesi imkânı bulunmamaktadır827.

İİK’nın 97/17. madde hükmü kapsamında istihkak davasına karşı dava olarak
açılabilecek tasarrufun iptali davasında, davacının haciz alacaklısı olması
gerekmektedir828. Davacı alacaklının karşı dava olarak açacağı tasarrufun iptali
davasını; malvarlığı üzerinde haciz işlemi uygulanan borçlu ile istihkak iddiasında
bulunan üçüncü kişi aleyhine beraberce açması gerekmektedir. Bu bakımdan istihkak
davasına karşı dava olarak açılacak tasarrufun iptali davasında, malvarlığı üzerinde
haciz işlemi uygulanan borçlu ile istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişi arasında
zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır829. Bununla beraber istihkak davasına karşı
dava olarak açılacak tasarrufun iptali davasına bakmakla “icra mahkemesi” görevli
olduğundan davacı alacaklının tasarrufun iptali davasını istihkak davasının görülmekte
olduğu yer icra mahkemesinde açması gerekmektedir830.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere tasarrufun iptali davasının istihkak davasına


karşı dava olarak açılması halinde alacaklının elinde kesin veya geçici aciz vesikası
olup olmadığı hususu özel bir dava şartı olarak aranmayacaktır. Ancak geçerli bir
haczin varlığının gerek istihkak davası bakımından gerek karşı dava olarak açılabilecek
tasarrufun iptali davası bakımından varlığı gerekli bir koşul olduğunu belirtmek
isteriz831. Şayet alacaklı tarafından tatbik edilmiş geçerli bir haciz bulunmamakta ise
icra mahkemesinin davanın esasına girmeksizin davayı reddetmesi gerekmektedir832.

Belirtmek gerekir ki, alacaklı ancak hakkında üçüncü kişi tarafından açılmış
istihkak davası bulunan mallar bakımından tasarrufun iptali davası açabilecek olup
üçüncü kişi tarafından hakkında istihkak davası açılmamış mallar bakımından karşı
dava olarak tasarrufun iptali davası açamayacaktır833. Bu kapsamda geçerli bir şekilde

827
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.879.
828
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.880.
829
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.884.
830
Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.726..
831
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.882; Aslan, s. 497.
832
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.882.
833
“İİK'nun 97/17. maddesinde; 3. kişinin alacaklıya karşı İcra mahkemesinde açtığı hacizden doğan istihkak
davasına karşı, haciz yaptıran davalı alacaklının karşılık olarak tasarrufun iptali davası açabileceği öngörülmüştür. Bu
halde tasarrufun iptali davasının konusu; yalnızca 3. kişinin davasına konu ettiği hacizli mala ilişkin olabilir. Bunun

201
haczedilmiş ve hakkında üçüncü kişi tarafından istihkak davası açılmış mallar dışında
başkaca mallar için de karşı dava olarak alacaklı tarafından tasarrufun iptali davası
açılmış olması halinde bu mallar bakımından tasarrufun iptali davasını görme imkânı
bulunmayan icra mahkemesinin bu talepleri tefrik ederek tasarrufun iptali davasını
görmekle görevli asliye hukuk mahkemesine göndermesi gerekmektedir834.

İİK’nın 97/17. madde hükmündeki açık düzenlemeye göre; istihkak davasında


icra mahkemesi tarafların gösterecekleri bütün delilleri serbestçe takdir ederek bir karar
verecektir835. Söz konusu düzenlemeye benzer bir düzenleme tasarrufun iptali davası
bakımından İİK’nın 281. madde hükmünde öngörülmüş olup söz konusu düzenlemede
hâkimin tasarrufun iptali davasına müteallik ihtilâfları hal ve şartları göz önünde tutarak
serbestçe takdir ve halledeceği ifade edilmiştir836. Dolayısıyla istihkak davasına karşı
açılacak tasarrufun iptali davasında da hâkimin İİK’nın 278., 279. ve 280. madde
hükümlerindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini hal ve şartları göz önünde
tutarak serbestçe takdir ederek bir karar vereceği açıktır837. Bu kapsamda mahkeme
istihkak davası ile karşı dava olarak açılmış tasarrufun iptali davasını birlikte görecek,
tasarrufun iptali davası kapsamında İİK’nın 278., 279. ve 280. madde hükümlerindeki
iptal sebeplerinden birisi bakımından gerekli koşulların gerçekleştiği kanaatine varırsa

dışındaki başka mallarla ilgili olarak alacaklı yanca açılan karşılık iptal davası istihkak davası ile birlikte
incelenmez.” Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 14.07.2015. E. 2005/6344, K. 2005/7509. KAZANCI HUKUK
OTOMASYON.https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=21hd-2005-6344.htm&kw=E.+`2005/6344,`
+K.+`2005/7509`&cr=yargitay#fm (11 Ocak 2021).
834
“Alacaklı İİK’nun 97/17 fıkrasına dayalı ve karşı dava olarak tasarrufun iptali davası açmıştır. Karşılık olarak
açılan tasarrufun iptali davanın konusunu istihkak davası açılan mallar oluşturmaktadır. Bu mallar dışında kalan
şeyler karşılık davanın konusu olamaz. Ayrıca tasarrufun iptaline ancak takip konusu alacak miktarı ile sınırlı olarak
verilmesi gerekmektedir. Bu nedenlerle, sadece dava konusu hacizli makinalarla ilgili olarak borçlu ve 3.kişi arasında
yapılan devir işleminin iptaline, takip konusu alacak miktarı ile sınırlı olarak verilmesi gerekir. Taşınmaz olan fabrika
istihkak davasının konusu olmadığından alacaklının bu taşınmaz satışı ile ilgili tasarrufun iptali istemi bağımsız
olarak açılacak tasarrufun iptali davasının konusunu oluşturacak ve görevli mahkeme ise dava değerine göre Asliye
Hukuk mahkemesi olacaktır. Mahkeme tarafından, davalı-karşılık davacı
alacaklının tasarrufun iptali davasının taşınır mallara ilişkin olan isteminin takip konusu alacak miktarı ile sınırlı
olarak kabulüne, taşınmaz satışı ile ilgili istemi yönünden ise görevsizlik kararı vererek talep halinde görevli Asliye
Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usûl
ve yasaya aykırıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 27.11.2012. E. 2012/6897, K. 2012/13171. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/10db2c84-9d7e-4a5a-bd24-ff31932b4a77?q=%22tasarrufun%20iptali%20dav
as%C4%B1n%C4%B1n%20konusu%22 (11 Ocak 2021).
835
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.891.
836
Aslan, s.496.
837
Aslan, s.496.

202
tasarrufun iptali davasının kabulüne buna karşılık istihkak davasının reddine karar
verecektir838. Bu doğrultuda üçüncü kişi tarafından açılan istihkak davasının reddi ile
alacaklı tarafından karşı dava olarak açılmış tasarrufun iptali davasının kabulüne karar
verilir ise alacaklıya takibe konu ettiği alacak ve fer’îleriyle sınırlı olmak üzere
tasarrufun iptali davasına konu mal üzerinde cebrî icra yetkisi tanınacak ve alacaklı bu
suretle elde edilecek satış bedelinden alacağını alma hakkını elde edecektir.

Yukarıda da yer verdiğimiz üzere alacaklı tasarrufun iptali davasını İİK’nın


97/17. madde hükmündeki düzenleme kapsamında istihkak davasına karşı dava olarak
açabileceği gibi ayrı ve bağımsız bir dava olarak da açabilecektir. Nitekim İİK’nın
97/17. madde hükmündeki düzenleme borçluya Kanun tarafından tanınmış istisnaî bir
imkândır839. Ancak bu durumda ayrı ve bağımsız bir dava olarak açılan tasarrufun iptali
davasında alacaklının kesin veya geçici aciz vesikasına sahip olup olmadığı hususunun
özel dava şartı olarak dikkate alınması gerekecektir.

Bununla beraber belirtmek gerekir ki tasarrufun iptali davasının istihkak


davasına karşı dava olarak açılmış olması buna karşılık istihkak davasının HMK’nın
320/4. madde hükmü kapsamında takipsiz bırakılarak açılmamış sayılmasına karar
verilmesi halinde karşı dava olarak açılmış olan tasarrufun iptali davası müstakilen
açılmış bir dava haline geleceğinden davanın görevli asliye hukuk mahkemesine
gönderilmesi yerinde olacaktır840.

838
Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s. 3510-3511.
839
Aslan, s.489-490.
840
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, 2021, s.896; “Dava İİK 96 ve devamı maddeleri gereğince 3. kişi tarafından
açılmış istihkak davası ile alacaklı tarafından karşı dava olarak İİK 97/17. madde gereğince
açılmış tasarrufun iptaline ilişkindir. İİK 97/17 madde gereğince 3.kişinin açtığı hacizden
doğan istihkak davasına karşı, haczi yaptıran alacaklı ,bu yasanın 11.babı hükümlerine dayanarak karşılık dava olarak
İcra Mahkemesinde tasarrufun iptali davası açabilir. Tasarrufun iptali davası karşı dava olarak açılmayıp ayrı
açılırsa davaya icra mahkemesinde değil genel mahkemelerde bakılması gerekir.Somut olayda 5.5.2009 tarihinde
müracaata bırakılan istihkak davası hakkında 11.8.2009 tarihinde HUMK'nun 409/5.madde gereğince açılmamış
sayılmasına karar verilmiş olmakla ortada açılmış bir istihkak davası bulunmadığından davalı alacaklı tarafından
açılan tasarrufun iptali davasıyla ilgili olarak dava dilekçesinin görev yönünden reddine, karar kesinleştiğinde ve
talep halinde tasarrufun iptali davası yönünden dosyanın görevli ve yetkili Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekirken esas hakkında karar verilmesi doğru görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 11.10.2011. E. 2011/5274, K. 2011/9074. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/dfcb6b8d-c507-
4216-821d-372b47b4c3e2?q=istihkak%20kar%C5%9F%C4%B1%20dava%20g%C3%B6revli%20mahkeme%20tasa
rrufun%20iptali (06 Haziran 2020).

203
4. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA
İPTAL SEBEPLERİ

4.1. Tasarrufun İptali Davasında Hâkimin Dava Dilekçesindeki İptal


Sebebi ile Bağlı Olmaması

Medenî yargılama hukukunda tasarruf ilkesinin alt kurallarından birisi de


hâkimin taraf dilekçesi ile bağlılığı kuralıdır841. Söz konusu kural kapsamında hâkimin
davacının dava dilekçesi ile de bağlı olduğu açıktır. Zaten mahkemenin hükmünün
sınırını davacının dava dilekçesinde hakkında karar verilmesini talep ettiği şey
belirlemektedir842. Bu bakımdan davacının dava dilekçesindeki talep sonucu ile bağlı
bulunan hâkim davacının ileri sürdüğü hayat olayı ile de bağlı olacaktır843. Hâkimin
taraf dilekçesi ile bağlılığı kuralının tasarrufun iptali davasında ileri sürülen hukukî
sebeplerle bağlılığına yol açıp açmadığı konusu doktrinde farklı görüşlerin ileri
sürülmesine sebep olmuştur.

Kuru, davacı tarafça dava dilekçesinde hangi tasarrufun iptali sebebine


dayanıldığı hiç belirtilmemiş veya yanlış belirtilmiş olsa dahi somut vakıalara
uygulanacak kanun hükmünün hâkim tarafından re’sen bulunarak somut vakıalara
uygulanması gerektiğini belirterek hâkimin dava dilekçesinde gösterilen sebeple bağlı
olmadığını ifade etmiştir844. Muşul, HMK’nın 33. madde hükmü kapsamında huzura
getirilen vakıalara uygulanabilecek kanun hükmünü re’sen bulup uygulamanın hâkimin
görevi olarak düzenlendiğini bu sebeple hâkimin dava dilekçesindeki hukukî sebeple
bağlı olmadığını ifade etmiştir845. Erdönmez, dava dilekçesinde iptal sebeplerinden
yalnızca birisine dahi dayanılmış olsa somut vakıaların diğer iptal sebeplerinin koşul
vakıalarını karşılayıp karşılamadığının hâkim tarafından re’sen incelenmesi gerektiğini

841
Nedim Meriç, Medenî Yargılama Hukukunda Tasarruf İlkesi, 1. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, 2011, s. 98.
842
Meriç, s. 98-99.
843
Meriç, s. 99 .
844
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.495-498; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1429.
845
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.737.

204
ifade etmiştir 846.

Yargıtay da müstakar hale gelmiş kararlarında tasarrufun iptali davasında


hâkimin dava dilekçesinde gösterilen iptal sebepleri ile bağlı olmadığını ifade
etmiştir847. Yargıtay, hâkimin huzuruna getirilen tasarrufun iptali sebebinin koşul
vakıaları kapsamında somut olay bakımından yaptığı değerlendirmede söz konusu iptal
sebebine ilişkin koşul vakıaların somut olayda gerçekleşmemiş olduğunu tespit etmesi
halinde koşul vakıaları bulunmaktaysa diğer iptal sebepleri kapsamında davanın
kabulüne karar verebileceğini kararlarında ifade etmiştir848. Bu bakımdan hâkim davacı
alacaklı tarafından dayanılmamış olsa dahi İİK’nın 278., 279. veya 280. maddelerinde
yer verilmiş olan ancak davacı alacaklı tarafından dava dilekçesinde dayanılmamış
bulunan diğer bir iptal sebebine dayanarak da tasarrufun iptali davasının kabulüne karar
verebilecektir849. Yargıtay bir kararında davacı alacaklı tarafından dava dilekçesinde
hangi tasarrufun iptali sebebine dayanılarak iptal iddiasının mahkeme huzuruna
getirildiği açıklanmamış olsa dahi hâkimin dava dilekçesindeki somut vakıaları

846
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.12.
847
“Dava İİK’nın 277 vd. maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Borçlunun aciz ya da iflâsından
önce yaptığı iptale tâbî tasarrufları üç grup altında ve İİKnun 278, 279 ve 280. maddelerinde düzenlenmiştir. Ancak
bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar sınırlı olarak sayılmış değildir. Kanun, iptale tâbî bazı tasarruflar
için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tâbî olduğu hususunun tayinini hakimin takdirine
bırakmıştır (İİKmd.281). Bu yasal nedenle de davacı tarafından İİKnun 278, 279 ve 280. maddelerden birine
dayanılmış olsa dahi mahkeme bununla bağlı olmayıp diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebilir
(Y.H.G.K.25.11.1987 Tarih, 1987/15-380 Esas ve 1987/872 Karar sayılı ilamı).” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
24.01.2011. E. 2010/4362, K. 2011/344. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/7585ec29-dd8f-4715-a052-
f4bd30f478f8?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20%C4%B0HT%C4%B0YAT%C4%B0%20HAC
%C4%B0Z (14 Kasım 2020).
848
“Somut olayda icra takibi sırasında yapılmış bir fiili haciz bulunmamaktadır. Tasarruf ise alınan aciz belgesinden
geriye doğru 2 yıl içinde kalmamaktadır. Bu nedenle bedel farkından dolayı iptale karar verilemez. Ancak davacı
tarafından İİKnun 278, 279 ve 280.maddelerden birine dayanılmış olsa dahi, mahkeme bununla bağlı olmayıp, diğer
maddelerden birine göre iptal kararı verebilir (Y.H.G.K.25.11.1987 Tarih, 1987/15-380 Esas ve 1987/872 Karar
sayılı ilamı).” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 26.01.2012. E. 2011/7668, K. 2012/598 . E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/e99d0792-ad1b-4270-abcb-c33073d03791?q=tasarrufun%20iptali%20ivazs%C4%B1z%20t
asarruf (17 Ocak 2021).
849
“Ancak açıklanan ilkeler ve toplanan delillerden tasarrufun bir ve iki yıllık sürelerin dışında yapıldığı, diğer bir
ifade ile haciz tarihinden geriye doğru iki yıl içinde yapılmadığı anlaşıldığından bedel farkı bulunsa bile tek başına ta-
sarrufun iptali için yeterli değildir. Ancak davacı tarafından İİKnun 278, 279 ve 280. maddelerinden birine
dayanılmış olsa dahi, mahkeme bununla bağlı olmayıp diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebilir
(YHGK.nun 25.11.1987 tarih ve 1987/15-380 Esas 872 Karar sayılı kararı)” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
29.03.2011. E. 2010/611, K. 2011/2823 . E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/4086b871-80e6-44be-b6ef-
a432d0097e86?q=%22tasarrufun%20iptali%22%20%22hak%20d%C3%BC%C5%9F%C3%BCr%C3%BCc%C3%B
C%20s%C3%BCre%22 (17 Ocak 2021).

205
değerlendirerek uyuşmazlığa uygulanabilecek iptal sebebini re’sen araştırması ve bu
doğrultuda uyuşmazlığı hükme bağlaması gerektiğini ifade etmiştir850.

Doktrindeki çoğunluk görüşü ile Yargıtay’ın görüşünü eleştiren Tuncer


Kazancı, tasarrufun iptali davasında her bir iptal nedenine aynı hukukî sonuç
bağlanmışsa da aranan koşul vakıaların farklı olduğunu, söz konusu farklılığın hâkimin
uygun gördüğü iptal nedenine göre hüküm tesis etmesinin önüne geçtiğini ifade
etmiştir851. Tuncer Kazancı, davacının dava dilekçesinde dayandığı vakıaların hangi
hukukî sebep altında altlanmasını istediğini bildirerek dayandığı hukukî sebebe ait koşul
vakıalara denk gelen somut vakıalara dilekçesinde yer vermesi gerektiğini ifade
etmiştir852. Tuncer Kazancı, davacı alacaklının dilekçesinde dayandığı hukukî sebebe
ilişkin koşul vakıaların somut olayda gerçekleşmemiş olması halinde ise hâkimin “ispat
yüküne ilişkin bir kararla” davayı reddetmesi gerektiğini ifade etmiştir853.

Kanaatimize göre; hâkimin tarafların dilekçeleri ile bağlılık kuralı dava


dilekçesinde gösterilen hukukî sebeple de bağlı olmasına yol açmamalıdır. Bu durum
tasarruf ilkesinin bir istisnası değildir854. Hâkim tarafların birden fazla hukukî sebep
altında altlanması mümkün olan vakıaları mahkeme huzuruna getirmeleri halinde
tarafların dayandığı hukukî sebeple bağlı olmamalıdır855. Çünkü hâkim tarafların
dayandığı vakıalara uygun hukukî sebepleri HMK’nın 33. madde hükmü kapsamında
re’sen bulup uygulamakla yükümlüdür856. HMK’nın 33. madde hükmü ile düzenlenmiş
olan hâkimin hukuku re’sen uygulaması ilkesi olarak adlandırılan kurumun iki boyutu

850
“İİK borçlunun, iflâstan önce yaptığı iptale tâbî tasarruflarını üç grup altında düzenlemiştir (md. 278-279-280). Bu
maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar tahdidi olarak sayılmış değildir. Kanun iptale tâbî bazı tasarruflar için
genel bir tanımlama yapılarak hangi tasarrufların iptale tâbî olduğu hususunun tayini hakimin takdirine bırakmıştır
(md. 281) Dava dilekçesinde İİKnun 278-279-280. maddelerinden hangisine istinaden iptal istendiğinin belirtilmesi
de zorunlu değildir. Hatta bu maddelerden biri gösterilmiş olsa bile mahkeme bununla bağlı olmayıp, diğer
maddelerden birine dayanarak iptal kararı verebilir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 25.11.1987. E. 1987/15-
380,K.1987/872.E-UYARhttp://app.e-uyar.com/karar/index/38a013ff-3e6b-4c34-84d2-f2bc3d1de4e8?q=tasarruf
un%20iptali%20ivazs%C4%B1z%20tasarruf(17 Ocak 2021).
851
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s. 64-65.
852
Tuncer Kazancı Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s. 64.
853
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s. 64.
854
Meriç, s. 107.
855
Meriç, s. 106.
856
Aşık, “Güncel Yargıtay Kararları Işığında Dava ve Cevap Dilekçesinin Unsurları”, s. 165.

206
bulunmaktadır857. Söz konusu ilkenin boyutlarından birisi hâkimin taraflarca getirilen
hayat olayına en uygun hukuk normunu bulması ve bulduğu hukuk normunun
unsurlarının tarafların getirdiği hayat olayı içerisindeki vakıalarla karşılanıp
karşılanmadığını belirlemesidir858. İlkenin ikinci boyutu ise tarafların getirdiği dava
malzemesinden hareketle taraflar arasındaki hukukî ihtilâfı nitelemek görevinin ve
yetkisinin hâkime ait olmasıdır859. “Vakıa ve hukuk arasında yapılan ayrımın doğal bir
sonucu olarak, hâkim talep sonucu çerçevesinde hukukî sebep üzerinde serbestçe
tasarrufta bulunabilecek; tarafın yargılamaya getirdiği somut vakıaların hukuk kuralının
koşul vakıalarını karşılayıp karşılamadıklarını değerlendirecek; anılan karşılaştırma
neticesinde somut vakıalardaki unsurların, hukuk kuralındaki unsurlara uymaları
durmunda ilgili hukuk kuralını uygulayıp bir hükme varabilecektir”860. Davacı
tarafından tasarrufun iptali sebeplerinden yalnızca birisine dayanılarak davanın açılması
halinde hâkim davacı alacaklı tarafından ileri sürülen iptal sebebi sübut bulmasa dahi
diğer iptal sebeplerinin somut olay kapsamında sübut bulup bulmadığını re’sen
araştırmalıdır861. Bu bakımdan hâkim taraflarca mahkeme önüne getirilen somut
vakıaları nazara alarak İİK’nın 278., 279. ve 280. madde hükümlerindeki iptal
sebeplerinden herhangi birisinin uyuşmazlık konusu olayda gerçekleşip
gerçekleşmediğini değerlendirmek zorundadır862. Aksi düşünce ile davacı alacaklının
dilekçesinde dayandığı hukukî sebebe ilişkin koşul vakıaların somut olayda
gerçekleşmemiş olması halinde hâkimin davayı reddetmesi gerektiği kabul edilirse
davası reddedilen davacı aynı somut vakıalara dayanarak farklı hukukî sebeplerle
yeniden dava açmak zorunda kalacaktır863. Kaldı ki söz konusu görüşün kabulü halinde
davacı tarafından dava dilekçesinde herhangi bir hukukî sebebe dayanılmaksızın sadece
talep sonucuna yer verilmesi halinde de hâkimin davayı reddetmesi gerektiği sonucuna
varılması gerekecektir. Oysa ki HMK’nın 119/2. madde hükmüne göre; dava

857
Murat Yavaş, “Medeni Yargılamanın Amacı Bağlamında İspat Yükü Kavramı”, Marmara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 2015, Vol. 21, No: 2, s.746.
858
Yavaş, “Medeni Yargılamanın Amacı Bağlamında İspat Yükü Kavramı”, s.746.
859
Yavaş, “Medeni Yargılamanın Amacı Bağlamında İspat Yükü Kavramı”, s.746.
860
Nur Bolayır, Medenî Usûl Hukuku’nda Hâkimin Hukuku Re’sen Uygulaması İlkesi, 1.Baskı, İstanbul: On İki
Levha Yayınları, 2019, s. 67-68.
861
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.12.
862
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.734-735; Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.710.
863
Meriç, s. 106.

207
dilekçesinde talep sonucu gibi bazı eksiklikliklerin bulunması halinde söz konusu
eksikliğin tamamlanması için davacıya bir haftalık kesin süre verilecek olup eksikliğin
bir haftalık kesin süre içerisinde davacı tarafından giderilmemesi halinde mahkeme
tarafından davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği belirtilmekle beraber hukukî
sebepler bu eksikliklerden birisi değildir. Nitekim HMK’nın 119/2. madde hükmünde
birinci fıkranın “g” bendinde belirtilen hukukî sebepler bakımından bir eksiklik
bulunması halinde söz konusu yaptırımın uygulanmayacağı açıkça ifade edilmiştir. Bu
bakımdan davacı alacaklı tasarrufun iptal edilebilmesi için İİK’nın 278., 279. ve 280.
madde hükümlerinde yer verilen iptal sebeplerinden hangisine dayandığına yani
davanın hukukî sebebine dava dilekçesinde yer vermek zorunda değildir864. Diğer bir
ifade ile davacı tarafından hukukî sebebin gösterilmemiş olması dava dilekçesinde bir
eksiklik bulunduğu anlamına gelmeyecektir865. Davacı tarafından hukukî sebebin
gösterilmemiş olması halinde davanın açılmamış sayılacağına ilişkin açık bir düzenleme
bulunmamakta olup bir hakkın kısıtlanması veya ortadan kaldırılması ancak açık bir
kanun hükmü ile mümkün olabilir866. Dolayısıyla dava dilekçesinde yer alması bir
zorunluluk olarak öngörülmeyen ve dava dilekçesinde bulunmaması davanın açılmamış
sayılması yaptırımı ile dahi karşılanmayan bir sebeple davanın “ispat yüküne ilişkin bir
kararla” reddedileceğinin kabulü mümkün olmamalıdır.

Son olarak belirtmek gerekir ki hâkim huzuruna getirilen somut vakıaları ele
aldığında uyuşmazlığa konu edilen tasarruf bakımından birden fazla iptal sebebinin
bulunduğuna kanaat getirirse davanın kabulüne ilişkin vereceği kararını birden fazla
iptal sebebine dayanarak da verebilecektir.

4.2. Genel Olarak Tasarrufun İptali Sebepleri ve İptal Sebeplerinin


İspatı

İİK’nın 278. 279. ve 280. madde hükümlerinde sayılan iptal sebepleri ile

864
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.494.
865
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.494; Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.354; Uyar, “İptal
Davalarında Yargılama Usûlü”, s.3003; Kuru Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.671; Kuru, İcra
Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1414.
866
Aşık, “Güncel Yargıtay Kararları Işığında Dava ve Cevap Dilekçesinin Unsurları”, s. 166.

208
bunların ispatı hususuna her bir iptal sebebi bakımından aşağıda ayrıntılı olarak yer
vereceğiz. Ancak tasarrufun iptali davasının ispatının gösterdiği özellikleri nazara
alarak iptal sebeplerine yer vereceğimiz sırada kullanacağımız ispata ilişkin bazı kavram
ve kurumlara iptal sebepleri bağlamında yer vermek isteriz. Böylelikle İİK’nın 278.
279. ve 280. madde hükümlerinde sayılan iptal sebepleri ve bunların ispatı hususunda
genel bir değerlendirme ve karşılaştırma yapmak imkânına da sahip olacağız.

Borçlunun malvarlığında azalmaya yol açan ve hukuken geçerli bulunan


tasarruflar İİK’nın 278. 279. ve 280. madde hükümlerindeki unsurları içerdiği takdirde
iptale tâbi kılınmışlardır. Belirtmek gerekir ki iptale tâbi kılınan tasarrufların hepsinde
üçüncü kişinin kötü niyetinin varlığı aranmamaktadır867. Buna karşılık tasarrufun iptali
davası bakımından “müşterek nokta: zarar veren hukukî tasarrufun mevcudiyetidir
(objektif unsur)”868. Nitekim Kanunda sayılan tasarrufun iptali sebeplerinin müşterek
noktası alacaklıları zarara uğratan işlemin olmasıdır869.

İİK’nın 278. madde hükmü “ivazsız tasarrufların butlanı” kenar başlığını


taşımakta olup madde hükmünün birinci fıkrasına göre; “mûtat hediyeler müstesna
olmak üzere, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut
iflâsın açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya
kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru
olan müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıl”dır.
Görüldüğü üzere; İİK’nın 278/1. madde hükmünde borçlu ile üçüncü kişi arasında
yapılmış bağışlamaların ve ivazsız tasarrufların iptale tâbi olduğu ifade edilerek davacı
alacaklı lehine “kanunî karine” öngörülmüştür.

“Kanunî karine” kavramı kanun tarafından belirli bir olaydan belirli olmayan
bir olay için sonuç çıkartılmasını ifade etmekte olup aksinin ispatının mümkün olup
olmamasına göre “kesin kanunî karine” ve “adi kanunî karine” olarak ikiye

867
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.553; Ercan, s.1483.
868
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s. 140.
869
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.131; Börü,“İcra ve İflâs Hukukunda
Zarar Verme Kastından Dolayı İptal Davası (İİK m. 280)”, s.486.

209
ayrılmaktadır870. Kanunî karinenin aksinin ispatının mümkün olması halinde adi kanunî
karineden, mümkün olmaması halinde ise kesin kanunî karineden bahsedilebilecektir.
“Karinenin varlığı hâlinde karineye dayanan kişi bakımından ispatlanacak vakıanın
değişmesi onun lehine bir durum olarak ortaya çıkmaktadır”871. Nitekim, lehine kanunî
karine öngörülen kişinin bilinen vakıayı ispatı daha kolay olacaktır872.

İİK’nın 278/1. madde hükmünde borçlu ile üçüncü kişi arasında yapılmış
bağışlamaların ve ivazsız tasarrufların iptale tâbi olduğu ifade edilmiş ancak davalıya
bunun aksini iddia ve ispat etmek bakımından imkân tanınmamış olup söz konusu
karine kesin kanunî karinedir873.

Belirtmek gerekir ki, kesin kanunî karine söz konusu olsa dahi lehine karine
getirilen taraf ispat yükünden tamamen kurtulmamaktadır874. Zira HMK’nın 190/2.
madde hükmüne göre bir karineye dayanan taraf karinenin temeli olan vakıayı ispatla
yükümlü bulunmaktadır. Bu bakımdan tasarrufun iptali davasında İİK’nın 278/1. madde
hükmü kapsamında lehine karine getirilen davacı alacaklı tarafından karinenin temeli
olan vakıanın ispatı gerekmektedir. Dolayısıyla İİK’nın 278/1. madde hükmü
kapsamında tasarrufun iptaline karar verilebilmesi için davacı alacaklı tarafından borçlu
ve üçüncü kişi arasında ivazsız bir tasarruf veya bağışlama kapsamında
değerlendirilebilecek tasarruflardan birinin var olduğunun ispatlanması gereklidir. Diğer
bir ifade ile “karinenin temeli olan vakıayı ispat yükü” davacı alacaklı üzerinde
bulunmaktadır.

Davacı alacaklı tarafından karine temelinin ispatı hususunda yerine getirilecek


bu ispat faaliyeti “asıl ispat” faaliyetidir875. “Asıl ispat” bir vakıaya dayanan ve ona
ilişkin ispat yükü altında bulunan tarafın yerine getirdiği, ilk gerçekleşen ispat

870
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1656-1657.
871
Yavaş, “Medeni Yargılamanın Amacı Bağlamında İspat Yükü Kavramı”, s.756.
872
Yavaş, “Medeni Yargılamanın Amacı Bağlamında İspat Yükü Kavramı”, s. 756.
873
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.490.
874
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1661.
875
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1660 ; Şanal Görgün, Levent Börü, Mehmet Kodakoğlu,
Medenî Usûl Hukuku, 10. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, 2021,s. 459.

210
faaliyetidir”876. “Karineye dayanan tarafça, karine temelinin ispatına yönelik faaliyet
asıl ispat faaliyetidir ve bu faaliyet sırasında veya faaliyet sonunda delillerin
değerlendirilmesi aşamasında karşı taraf, karine temeli olan vakıanın gerçekleşmiş
olduğu konusunda hâkimde oluşan geçici kanaati sarsmak veya yıkmak üzere karşı ispat
faaliyetine girişebilir ve karşı deliller sunabilir”877. Davacı alacaklının asıl ispat faaliyeti
sırasında veya asıl ispat faaliyetinden sonra davalı borçlu ve üçüncü kişi tarafından
girişilebilecek bu “karşı ispat” faaliyeti ispat edilmiş bir vakıaya karşı bağımsız bir
ispat faaliyeti değildir878. Davalı borçlu ve üçüncü kişinin karşı ispat faaliyetinde
bulunması davacı alacaklının ispat yükünü üstlendikleri anlamına gelmeyecektir879.

Bununla beraber madde hükmünde davacı alacaklı lehine getirilmiş bulunan bu


karinenin aksinin iddia ve ispat edilebilmesi hususunda davalı borçlu ve davalı üçüncü
kişiye bir imkân tanınmamıştır. Bu doğrultuda davalı borçlu ve davalı üçüncü kişi
davacı alacaklı tarafından karinenin temeli olan vakıanın ispatlanmış olması halinde bu
karinenin aksini ispat edemeyecek ve karineye bağlanan sonuçlardan
kurtulamayacaklardır. Zira, kesin kanunî karine söz konusu olduğunda karinenin aksini
ispat edebilmek mümkün olmadığından buradan çıkan ispatta kesin olacaktır880.

Aksini ispat hukukumuzda kavram olarak net bir şekilde ayırt edilmememesine
rağmen özel bir ispat yükü kuralı olan karine ispatı çerçevesinde ortaya çıkan bağımsız
bir ispat yüküdür881. “Aksini ispat” faaliyeti karine temelinin ispatı aşamasından sonra
karşı tarafın karineye bağlanan hukukî sonucu bertaraf etmeye yönelik ispat
faaliyetidir882. İşte borçlu ve üçüncü kişiye İİK’nın 278/1. madde hükmünde öngörülen
karinenin aksini ispat imkânı tanınmamıştır. Davalı borçlu ve davalı üçüncü kişinin
karinenin temeli olan vakıanın ispatı halinde aksini ispat faaliyetinde bulunması
mümkün değil ise de davacı alacaklının karinenin temeli olan vakıaya ilişkin asıl ispat
faaliyeti sırasında karşı ispat faaliyetinde bulunarak karine temeli olan vakıanın

876
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1616.
877
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1660-1661.
878
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1617-1661; Görgün, Börü, Kodakoğlu, s. 459.
879
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt,, s. 1661.
880
Yavaş, “Medeni Yargılamanın Amacı Bağlamında İspat Yükü Kavramı”, s. 756.
881
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1618.
882
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt,, s.1661; Görgün, Börü, Kodakoğlu, s. 459.

211
gerçekleşmediğini ispat edebilmeleri mümkündür883.

İİK’nın 278. madde hükmünün birinci fıkrasında bağışlamaların ve ivazsız


tasarrufların iptale tâbi olduğu ifade edilmiş olmakla birlikte madde hükmünün üçüncü
fıkrasında bir kısım tasarruflar özel olarak belirtilerek bunların bağışlama hükmünde
olduğu ifade edilmiştir. İİK’nın 278/3. madde hükmünde884 bağışlama hükmünde
sayılacak bir kısım tasarruflara tek tek yer verilmiş ve bunların da İİK’nın 278/1. madde
hükmü kapsamında iptale tâbi oldukları belirtilmiştir. Özel olarak belirtilen bu
tasarruflar; karı ve koca ile usûl ve füru, sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil)
hısımlar885, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar; akdin yapıldığı
sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul
ettiği akitler ile borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat
şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleridir.

İİK’nın 278/3. madde hükmündeki bu düzenleme ile kanun koyucu tarafından


bir “varsayım” öngörüldüğünü söylemek mümkündür886. Varsayım kavramı, kanunî
karineden farklı olarak kanunun belirli bir olaya doğrudan sonuç bağlamasıdır887. Ancak
pratik sonuçları bakımından kesin kanunî karine ve varsayımın birbirinden bir farkı
bulunmamakta olup varsayımın da aksinin iddia ve ispat edilebilmesi mümkün

883
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1661.
884
İİK’nın 278/3. madde hükmünün birinci bendindeki “karı ve koca ile” ibaresi ve “sıhren üçüncü dereceye kadar
(bu derece dahil) hısımlar” ibaresi Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş kararlarla iptal edilmiştir. Ancak
Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iptal kararları bu tezin savunulduğu sırada henüz yürürlüğe girmediğinden
açıklamalarımız sırasında yer verilmiştir. Geniş açıklama için bkz. s.227 vd.
885
İİK’nın 278/3. madde hükmü şu şekildedir; “…Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir. 1. (Değişik : 9/11/1988-
3494/53 md.) Karı ve koca ile (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin 16/12/2021 tarihli ve E.: 2021/52, K.2021/97
sayılı Kararı ile “karı ve koca ile” ibaresi iptal edilmiştir. Bu kararında Resmî Gazete’de yayımlanmasından
başlayarak dokuz ay sonra (22/12/2022) yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.) (İptal ibare: Anayasa
Mahkemesi’nin 11/7/2018 tarihli ve E.: 2018/9, K.: 2018/84 sayılı Kararı ile.) sıhren üçüncü dereceye kadar (bu
derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar, (İptal ibare: Anayasa Mahkemesi’nin
26/1/2022 tarihli ve E.: 2021/9, K.: 2022/4 sayılı Kararı ile “sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar”
ibaresi iptal edilmiştir. Bu kararında Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra (22/12/2022)
yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.) 2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun
ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler, 3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı
hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesisettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri,..” 2004 Sayılı İcra ve İflas
Kanunu, https://www.mevzuat.gov.tr/ mevzua tmetin/1.3.2004.pdf (14 Nisan 2022).
886
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1669.
887
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1668.

212
bulunmamaktadır888. Kanun koyucunun İİK’nın 278/3. madde hükmünde öngördüğü bu
“varsayım” kapsamında üçüncü fıkra hükmünde tek tek sayılan işlemler borçlu
tarafından gerçekleştirildikleri takdirde bağışlama gibi kabul edilmekte olup İİK’nın
278/1. madde hükmünde bağışlamaya bağlanmış hukukî sonuçlar bu işlemler
bakımından da ortaya çıkmaktadır889. Dolayısıyla davacı alacaklı sadece İİK’nın 278/3.
madde hükmünde sayilân tasarrufların borçlu ile üçüncü kişi arasında vuku bulduğunu
ispat etmekle varsayıma ilişkin ispat faaliyetini yerine getirmiş olacak ve bu doğrultuda
iptal sebebini de ispat etmiş olacaktır.

İİK’nın 279. maddesi hükmü; “acizden dolayı butlan” kenar başlığını taşımakta
olup, hacizden veya mal bulunmaması sebebi ile acizden yahut iflâsın açılmasından
evvelki bir sene içinde madde metni içerisinde dört bent halinde sayılmış bulunan
tasarrufların yapılmış olması halinde bunların iptaline karar verilebileceği
düzenlenmiştir. Madde hükmünde dört bent halinde sayılan ve iptaline karar
verilebilecek tasarruflar; borçlunun teminat göstermeği evvelce taahhüt etmiş olduğu
haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan
rehinler; para veya mûtat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler;
vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler ile kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için
tapuya verilen şerhlerdir.

İİK’nın 279/1. madde hükmünde dört bent olarak sayılan tasarruflardan


birisinin üçüncü kişi ile borçlu arasında gerçekleşmesi halinde üçüncü kişinin borçlunun
aciz içinde olduğunu bildiği veya bilmesi gerektiği karine olarak kabul edilmiştir890.
Söz konusu düzenleme ile kanun koyucu davacı alacaklı lehine bir başka “kanunî
karine” daha öngörmüştür. Davacı alacaklı madde hükmünde öngörülen karinenin
temeli olan vakıanın gerçekleştiğini ispat ettiği takdirde yine karineye bağlanan
sonuçlardan faydalanabilecektir. Belirtmek gerekir ki, davacı alacaklının karinenin
temeli olan vakıanın gerçekleştiğine ilişkin asıl ispat faaliyeti sırasında davalı borçlu ve
davalı üçüncü kişinin karşı ispat faaliyetinde bulunarak karinenin temeli olan vakıanın

888
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1668-1669.
889
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1668-1669.
890
Arar, s.226,236; Günay, s.155; Cevdet Çatalkaya, İhsan. Bandakçıoğlu, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 1.Baskı,
Ankara: Ayyıldız Matbaası, 1967, s.651-652; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.202.

213
gerçekleşmediğini ispat edebilmesi pek tabii mümkündür. Buna karşılık davacı alacaklı,
davalı borçlu ve davalı üçüncü kişinin karşı ispat faaliyetine rağmen karinenin temeli
olan vakıayı ispat ederek karineye bağlanan sonuçlardan faydalanabilecektir. Ancak
kanun koyucu İİK’nın 279. maddesi kapsamında bir kurtuluş beyyinesi öngörerek
davalı üçüncü kişiye bu karinenin aksini iddia ve ispat etme olanağı da tanımıştır.
Dolayısıyla İİK’nın 279. madde hükmünde öngörülen karine bir “adi kanunî karine”
olup davalı üçüncü kişi “aksini ispat” faaliyetinde bulunarak alacaklının karine
sonucundan faydalanmasının önüne geçebilecektir. Belirtmek gerekir ki, davalı
alacaklının karinenin temeli olan vakıayı ispatından sonra üçüncü kişinin karineye
bağlanan sonucu bertaraf edebilmek için girişeceği bu “aksini ispat faaliyeti” karinenin
temeli olan vakıaya ilişkin alacaklının asıl ispat faaliyetinden ve karşı ispat
faaliyetinden bağımsız bir asıl ispat faaliyetidir891. Aksini ispatta varlığı iddia edilen bir
vakıanın doğru olmadığı değil varlığı ispat edilmiş bir vakıanın öyle olmadığı yönünde
ispat faaliyetinde bulunacaktır892. İİK’nın 279. maddesi kapsamında üçüncü kişi
tarafından yerine getirilecek “aksini ispat faaliyetinde ispat yükü” doğaldır ki üçüncü
kişi üzerinde bulunacaktır. Zaten karine kavramına yer verilen HMK’nın 190/2. madde
hükmünün gerekçesinde de bir karşı ispat faaliyetinden değil karine ile kabul edilen
durumun aksinin ispat edilmesi gerektiğinden bahsedilmiştir893.

İİK’nın 279. maddesi kapsamında madde hükmünde sayılan tasarruflardan


istifade eden üçüncü kişi aksini ispat faaliyetinde bulunarak tasarrufta bulunduğu sırada
borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat eder ise tasarrufun iptali davasının reddine
karar verilmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere; İİK’nın 278. madde hükmünde üçüncü
kişiye tanınmamış bulunan savunma hakkı İİK’nın 279. madde hükmünde sayılan
tasarruflar kapsamında üçüncü kişiye tanınmış bulunmaktadır.

Genel itibari ile alacaklıların bir kısmının diğerlerine nazaran kayrılmasına


ilişkin iptal sebepleri İİK’nın 278. ve 279. madde hükümlerinde düzenlenmekle birlikte
bunun dışındaki hallerde İİK’nın 280. madde hükmündeki genel düzenleme kapsamında

891
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1661.
892
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1618.
893
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I.Cilt, s. 629-630.

214
“zarar verme kastından dolayı iptal” davası açılması gerekmektedir894. Nitekim,
İİK’nın 280. madde hükmünde iptal sebeplerine genel olarak yer verilmiş olup söz
konusu düzenleme bu yönü ile tasarrufun iptali davasının uygulama alanını genişleten
bir niteliğe sahiptir895.

İİK’nın 280. madde hükmü “zarar verme kastından dolayı iptal” kenar başlığını
taşımakta olup madde hükmünde borçlunun alacaklılarına zarar verme kastı ile yaptığı
tasarruflara genel olarak yer verilmiş ve bu bakımdan iptale tâbi olan tasarruflar için
genel bir çerçeve çizilmiştir. Söz konusu düzenleme kapsamında malvarlığı borçlarına
yetmeyen borçlunun alacaklılarına zarar verme kastı ile yaptığı tasarrufların iptaline
karar verilebilmesi için üçüncü kişinin borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve
zarar verme kastını bildiğini veya bilmesi gerektiğini gösteren açık emarelerin
bulunması gerekmektedir. İİK’nın 280. madde hükmünde kendisine yer bulan karineler
bir kenara bırakılırsa malvarlığı borçlarına yetmeyen borçlunun zarar verme kastına,
üçüncü kişinin borçlunun içinde bulunduğu mali durumu bildiğine veya bilmesi
gerektiğine ilişkin ispat faaliyetinin davacı alacaklı tarafından yerine getirilmesi
gerekmektedir896.

İİK’nın 280. madde hükmünün ikinci ve üçüncü fıkralarında kanun koyucu


tarafından davacı alacaklı lehine başka adi kanunî karineler de öngörülmüş bu vesile ile
davacı alacaklıya yine ispat kolaylığı sağlanmıştır. Söz konusu imkân kapsamında
davacı alacaklı İİK’nın 280. madde hükmünün ikinci ve üçüncü fıkralarında yer verilen
karinelerden birisinin temeli olan vakıayı ispat ederek ispat yükünü dayandığı karineye
bağlanan sonuçlarla sınırlı olmak üzere yerine getirmiş olacaktır. Belirtmek gerekir ki,
davacı alacaklının karinenin temeli olan vakıanın gerçekleştiğine ilişkin asıl ispat
faaliyeti sırasında davalı borçlu ve davalı üçüncü kişinin karşı ispat faaliyetinde
bulunarak davacı alacaklının dayandığı karinenin temeli olan vakıanın
gerçekleşmediğini ispat edebilmesi de mümkündür. Buna karşılık davacı alacaklı, davalı
borçlu ve davalı üçüncü kişinin karşı ispat faaliyetine rağmen dayandığı karinenin

894
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.9.
895
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.8.
896
Ecem Doğru, “Tasarrufun İptali Davasında Esasa İlişkin İncelemeler İİK m. 280”, İstanbul Barosu Dergisi, 2015,
Vol.89, No.6, s.136.

215
temeli olan vakıayı ispat ederek o karineye bağlanan sonuçlardan yine de
faydalanabilecektir. İİK’nın 280. madde hükmünün ikinci ve üçüncü bentlerinde
öngörülen karineler kapsamında davacı alacaklının dayandığı karinenin temeli olan
vakıayı ispat etmesi halinde davalı borçlu ve/veya davalı üçüncü kişiye o karinenin
aksini iddia ve ispat etme olanağı da tanınmıştır.

İİK’nın 280. madde hükmünün ikinci fıkrası ile alacaklı lehine getirilen
karineye göre; üçüncü şahıs, borçlunun usûl veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu
derece dahil) sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun içinde bulunduğu
“birinci fıkrada beyan olunan durumunu” diğer bir ifade ile “mali durumunu” bildiği
farz olunacaktır. Oysa ki İİK’nın 280/1. madde hükmündeki düzenlemeye göre;
malvarlığı borçlarına yetmeyen borçlunun alacaklılarına zarar verme kastı ile yaptığı
tasarrufların iptaline karar verilebilmesi için üçüncü kişinin “borçlunun içinde
bulunduğu mali durumu” ve “zarar verme kastını” bildiğini veya bilmesi gerektiğini
gösteren açık emarelerin bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla davacı alacaklının
karine temeli olan vakıayı ispat etmesi halinde sadece üçüncü kişinin borçlunun içinde
bulunduğu mali durumu bildiği farz olunacaktır. Kanun koyucu burada öngördüğü
karineye sadece üçüncü kişinin borçlunun içinde bulunduğu mali durumu bildiği
hususunda “karine sonucu” bağlamıştır. Nitekim karineler esasen koşul vakıa ve
hukukî sonuç olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır897. “Hukukî sonuç, karine
sonucudur ki, iddia hakkında uygulanacak asıl hukuk normunun koşul vakıasına
özdeştir”898. Dolayısıyla karineden yararlanan taraf karinenin temeli olan vakıayı ispat
ederek ispat yükünden ancak o karineye bağlanan karine sonucu çerçevesinde
kurtulabilecektir. Bu bakımdan davacı alacaklı İİK’nın 280/2. madde hükmünde yer
verilen karinenin temeli vakıayı ispat etmekle borçlunun alacaklıları ızrar kastı ile
hareket ettiğini ispat etmiş olamayacağından bu sübjektif şart bakımından ispat yükü
sona ermiş olmayacaktır899. Bununla beraber maddenin devamında borçlu ile tasarrufta
bulunan ve söz konusu fıkrada bahsi geçen üçüncü kişilere İİK’nın 279. madde
hükmünün son fıkrasına göre karinenin aksini ispat etme imkânı da getirilmiştir. Bu

897
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1660.
898
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1660.
899
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.180,181.

216
kapsamda madde hükmünde bahsi geçen üçüncü kişiler tasarrufta bulundukları sırada
borçlunun hal ve vaziyetini bilmediklerini ortaya koyarak karinenin aksini ispat
edebileceklerdir.

İİK’nın 280. madde hükmünün son fıkrasında ticari işletme ve işyerleri ile
ilgili özel bir düzenlemeye ve yine bir karineye yer verilmiştir. İİK’nın 280/3. madde
hükmündeki düzenlemede borçlunun ticari işletmenin veya işyerindeki ticari emtianın
tamamı veya büyük bir kısmı üzerinde tasarrufta bulunması haline özgü olarak alacaklı
lehine bir karine getirilmiş olup bu halde borçlunun alacaklılarını zarara sokmak kastı
ile hareket ettiğinin ve bu kastın üçüncü kişi tarafından bilindiğinin ispat edilmiş olacağı
ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere kanun koyucu İİK’nın 280/3. madde hükmünde
öngördüğü karineye “üçüncü kişinin borçlunun alacaklılarını ızrar kastını bildiği” ve
“borçlunun da ızrar kastiyle hareket ettiği” sonuçlarını bağlamıştır. İİK’nın 280/3.
madde hükmündeki karine kapsamında davacı alacaklı karinenin temeli olan vakıayı
ispat ederek ispat faaliyetini karineye bağlanan sonuçlarla sınırlı olmak üzere yerine
getirmiş olacak diğer bir ifade ile ispat yükünden bu sonuçlarla sınırlı olmak üzere
kurtulmuş olacaktır. “Nitekim, kanunî karineler, ondan yararlanacak kimse lehine
olmak üzere bir ispat muafiyeti ortaya çıkarmaktadır”900. Buna karşılık İİK’nın 280/3.
madde hükmünde borçlu ve üçüncü kişiye söz konusu karinenin aksini iddia ve ispat
etme olanağı da tanınmıştır. Dolayısıyla karinenin temeli olan vakıanın gerçekleştiğinin
davacı alacaklı tarafından ispat edilmesi halinde üçüncü kişi ve borçlu karinenin aksini
ispat ederek davacı alacaklının karineye bağlanan sonuçlardan faydalanmasının önüne
geçebileceklerdir. Belirtmek gerekir ki, “karinenin aksini ispat faaliyeti” sırasında ispat
yükü altında bulunan tarafın karine sonucunu ortadan kaldıracak somut vakıaları
bildirerek bunlar hakkındaki delilleri de ikame etmesi önemlidir901. Bununla beraber
kanun koyucu İİK’nın 280/3. madde hükmünde karinenin aksini ispat yükü altında
bulunan borçlu ve üçüncü kişinin karinenin aksini ispat faaliyetini ne şekilde yerine
getirebileceğine de açıkça yer vermiştir902. Söz konusu düzenlemeye göre borçlu ve
üçüncü kişi tasarrufun iptali davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en

900
Yavaş, Senetle İspat ve Senede Karşı Senetle İspat Kuralları İle Bu Kuraların İstisnaları, s. 95.
901
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1663.
902
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 208.

217
az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu
yerde görülebilir levhalar asılmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle veya bütün
alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilân olunduğunu ispat
ederek karinenin aksini ispat edebileceklerdir.

Yukarıda yer verdiğimiz düzenlemelerden açıkça anlaşılabileceği üzere; İİK’da


bir kısım iptale tâbi tasarruflara yer verilmiş olmakla birlikte iptale tâbi tasarruflar
tahdidi olarak sayılmamış, bunların genel olarak çerçevesi çizilmekle yetinilmiş olup bu
kapsamda iptale tâbi tasarruflar bakımından hâkime takdir hakkı tanınmıştır903. Nitekim,
İİK’nın 281/1. madde hükmüne göre mahkeme tasarrufun iptali davalarına müteallik
uyuşmazlıkları hal ve şartları göz önünde tutarak serbestçe takdir edecektir. Söz konusu
düzenlemeden açıkça anlaşılabileceği üzere hâkim tasarrufun iptali davasında hal ve
şartları göz önüne alarak dava hakkında serbestçe karar verebilecektir904. Bununla
beraber söz konusu düzenleme ile hâkime tanık delili de dahil olmak üzere her tür delili
değerlendirme olanağı tanınmış ve böylelikle tasarrufun iptali davaları bakımından delil
serbestisi getirilmiştir905.

Belirtmek gerekir ki, İİK’nın 281. madde hükmündeki düzenleme ile hâkime
geniş takdir yetkisi tanıyan kanun koyucu İİK’nın 280. madde hükmündeki düzenleme
kapsamında alacaklılara zarar verme kastı ile yapılan tasarruflar bakımından emare yolu
ile ispata da cevaz vermiştir906. Gerek İİK’nın 281. madde hükmü kapsamında hâkime
tanınan takdir yetkisinin, gerek İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında alacaklılara
zarar verme kastı ile yapılan tasarruflar bakımından emare yolu ile ispata cevaz

903
“Borçlunun aciz ya da iflâsından önce yaptığı iptale tâbî tasarrufları, üç grup altında ve İİKnun 278, 279 ve 280.
maddelerinde düzenlenmiştir. Ancak, bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar, sınırlı olarak sayılmış
değildir. Kanun, iptale tâbî bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tâbî olduğu
hususunun tayinini hakimin takdirine bırakmıştır (İİKmd.281).” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 19.12.2017. E.
2016/12602, K.2017/11840. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/7fbede40-233a-4f84-85df-535de636033b
?q=tasarrufun%20iptali%20ger%C3%A7ek%20bir%20alaca%C4%9F%C4%B1n%20bekletici (19 Aralık 2020).
904
Yıldırım. “Tasarrufun İptali Davasının İşlevi Bakımından Aciz Vesikası İle İlişkisi Hakkında Düşünceler” s.976;
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.233; Yıldırım, Deren-Yıldırım, s.688; Karslı, İcra ve İflas
Hukuku, s.550; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.674.
905
Gürdoğan, s.243-244; Sarısözen, “İptal Davasında Yetki Ve Görev”, s.454; Kuru, Aydın, s.499; Atalı, Ermenek,
Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.729-730; Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı,s .560-561;
Arslan ve diğerleri,s.569; Uyar,“İptal Davalarında Yargılama Usûlü, s.3005; Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali
Davalarında İspat, s.65-66; Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.1127.
906
Atalı, Ermenek, s.250.

218
verilmesinin sebebi esasen borçlu ile üçüncü kişi arasındaki tasarruf işlemine yabancı
olarak bulunan alacaklının ispat faaliyetinde karşılaştığı güçlüktür907.

İİK’nın 280. madde hükmündeki açık düzenlemeye göre; borçlunun içinde


bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, tasarruf işleminin diğer tarafı üçüncü
kişi tarafından bilindiği veya bilinmesi gerektiği hususunda açık emarelerin olması
tasarrufun iptal edilebilmesi için yeterli bulunmaktadır908. Söz konusu düzenleme ile
üçüncü kişinin borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve ızrar kastını bildiğine veya
bilmesi gerektiğine ilişkin ispat faaliyetinin davacı alacaklı tarafından emare yolu ile
dolaylı olarak yerine getirilmesine imkân tanınmıştır909.

“Emare” veya “emare ispatı” kavramı “uygulanacak hukuk kuralındaki koşul


vakıaya yabancı komşu vakıaların ispatlanması yoluyla, hayat tecrübesi kurallarına
dayanılarak, hukukî sonuç bakımından önem taşıyan vakıaların ispatlanması (ya da
ispatlanmış sayılması) şeklinde tanımlanmaktadır”910. Diğer bir ifade ile dolaylı ispat
türlerinden bulunan emare (emare ispatı) ile hâkim yaşam deneyine diğer bir ifade ile
hayatın olağan akışına ve mantık kurallarına dayanarak bir sonuca ulaşmaya böylelikle
bir kanaat oluşturmaya çalışacaktır911.

Hâkim tasarrufun iptali davasında delilleri serbestçe takdir edecek olmakla ve


İİK’nın 280. madde hükmündeki düzenleme uyarınca açılan davada emare yolu ile ispat
kurallarını da nazara alacak olmakla beraber İİK’nın 278., 279. ve 280. madde
hükümlerinde yer verilen iptal sebepleri kapsamında öngörülmüş varsayım ve karineleri
de dikkate alacaktır912.

4.3. İvazsız Tasarruflar Bakımından İptal Sebepleri


4.3.1. Genel Olarak

İİK’nın 278. madde hükmüne göre; mûtat hediyeler istisna olmak üzere,

907
Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.729-730.
908
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1830.
909
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.556.
910
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1620.
911
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1620-1621; Görgün, Börü, Kodakoğlu, s. 460.
912
Pekcanıtez, Özekes, Atalay,İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.344.

219
hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflâsın
açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul
olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan
müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır. Söz konusu
düzenlemenin yapılmasına sebep olan düşünce ancak bir karşılık vererek malvarlığında
artış sağlayan bir kişinin hakkının, malvarlığında karşılıksız olarak artış meydana gelen
bir kişinin hakkından daha fazla korunmaya layık olmasıdır913. Kaldı ki borçlunun
borcunu ödemek yerine üçüncü kişi lehine bağışlamada bulunması ahlaken de caiz
bulunmamaktadır914.

“İİK’nun 278. maddesindeki, “ivazsız tasarruflar” sözcükleri ile anlatılmak


istenen, borçlunun hiçbir karşılık olmaksızın, başkalarını zenginleştiren tek taraflı
hukukî işlemlerdir”915. Nitekim, “borçlu hukukî bir yükümü olmaksızın karşı edimi
almadan bir edimde bulunuyorsa bu tasarruf, ivazsız bir tasarruf sayılır”916. Diğer bir
ifade ile “karşılıksız maddi bir menfaatin kaybı neticesini doğuran her tasarruf iptali
kâbil ivazsız bir tasarruftur. Borçlunun karşılıksız olarak alacağından vazgeçmesi”917,
mirası reddetmesi918 gibi haller ivazsız tasarruflara örnek olarak gösterilebilecektir.

İİK’nın 278. madde hükmünde sözü geçen bağışlama kavramına ise TBK’da
yer verilmiş olup TBK.’nın 285/1. maddesindeki düzenleme şu şekildedir; “bağışlama
sözleşmesi, bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana
karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşmedir”. Madde hükmünden
anlaşılabileceği üzere bağışlamanın unsurlarını; bağışlayanın kendi malvarlığından
yaptığı kazandırıcı bir muamele olması, sözleşme olması, sağlar arası muamele olması,
bağışlama sebebiyle (causa donandi) kazandırmanın yapılmış olması olarak

913
Arslan ve diğerleri, s.565; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.542; Sertkaya, Kul, s.300.
914
Belgesay, İcra ve İflas Hukuku İkinci Cilt İflas, s.91.
915
Halman Çetin, s.24.
916
Ertekin, Karataş, s.670.
917
Belgesay, İcra ve İflas Hukuku İkinci Cilt İflas, s.92.
918
Doktrinde mirasın reddinin İİK’nın 278. madde hükmü kapsamında değerlendirilebileceği buna karşılık mirastan
feragatin 278. madde hükmü kapsamında değerlendirilemeyeceği ancak şartları var ise İİK’nın 280. madde hükmü
kapsamında iptal davasına konu edilebileceği ifade edilmektedir. Biz de bu görüşe katılmaktayız. Söz konusu görüş
için bkz. Tuncer Kazancı, Öcal Apaydın, s.802.

220
sayabiliriz919. Söz konusu unsurlar arasında sayılan bağışlayanın kazandırmayı
bağışlama yapılan kişiyi zenginleştirme amacı ile yapması diğer bir ifade ile bir unsur
olarak “causa donandi” son derece önemli olup bağışlama yapanın ifa sebebi (causa
solvendi) ile hareket etmemesi gerekmektedir920. “Burada yapılan işlem ile güdülen
doğrudan doğruya amaç, sadece karşı tarafın malvarlığının karşılıksız olarak
çoğaltılmasıdır”921. Diğer yandan bağışlama yapılan kişinin de bağışlamayı bağışlama
niyeti ile kabul etmesi gerekmektedir922.

Bununla beraber borçlu tarafından henüz icra edilmemiş bağışlama vaatleri


borçlunun malvarlığında azalmaya sebep olmayacağından İİK’nın 278. maddesindeki
“bağışlama” kavramı kapsamında değerlendirilemeyecektir923. Dolayısıyla borçlu
tarafından bir bağışlama taahhüdünde bulunulması ve sonrasında bağışlamanın
gerçekleştirilmesi halinde madde metninde yer alan iki yıllık süre değerlendirilirken
bağışlama vaadinde bulunulan tarihin değil bağışlamanın ifa edildiği tarihin nazara
alınması gerekmektedir924.

4.3.2. İvazsız Tasarrufların İptali Koşulları ve İspatı

Belirtmek gerekir ki, borçlu ile üçüncü kişi arasında yapılmış bağışlama ve
ivazsız tasarrufun İİK’nın 278/1. madde hükmü kapsamında değerlendirilebilmesi ve
iptale tâbi olabilmesi için üçüncü kişinin borçlunun ızrar kastını bilmesine ve hatta
alacaklının ızrar kastı olmasına dahi gerek yoktur925.

Bağışlamanın veya ivazsız tasarrufun lehine yapıldığı üçüncü kişi iyi niyetli

919
Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 5. Baskı, İstanbul:Beta Basım Yayın, 1997, s.225-227
920
Cevdet Yavuz, s.225-225; Mustafa Alper Gümüş, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Borçlar Hukuku
Özel Hükümler, C:I, 3. Baskı, İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2013, s.204. Ayrıca bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,
04.07.2019.E.2019/11-25, K.2019/874. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb
/files/dsp.php?fn=hgk-2019-11-25.htm&kw=`ba%C4%9F%C4%B1%C5%9Flama+s%C3%B6zle%C5%9Fmsi`&c
r=yargitay#fm(14 Aralık 2021).
921
Fikret Eren, Ünsal Dönmez, Eren Borçlar Hukuku Şerhi, C:I, 1. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, 2022,s. 224.
922
Fikret Eren, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 4. Baskı, Ankara: Yetkin Basım Yayın, 2017, s.279.
923
Berkin, İflas Hukuku Dersleri, s.456-457.
924
Berkin, İflas Hukuku Dersleri, s.457; Akşener, İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.120.
925
Berkin, İflas Hukuku Dersleri, s.456; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.542-543; Uyar, İcra Ve İflâs Hukukuna
İlişkin Hukukî Mütalâalar, http://app.e-uyar.com/mutala/index/62a61179-33e6-4e4e-93a1-
b4f89145818c?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20DAVASI (4 Kasım 2021); Tuncer Kazancı,
Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s. 143.

221
olsa dahi söz konusu tasarruf madde hükmü kapsamında iptale tâbi olacaktır926. Nitekim
İİK’nın 278/1. madde hükmündeki düzenlemeye göre tasarrufun hangi saikle
yapıldığının yahut tasarrufun yapıldığı tarihte borçlunun aciz içinde olup olmadığının
tasarrufun iptaline karar verilebilmesi bakımından bir önemi bulunmamaktadır927.

Söz konusu düzenleme ile kanun koyucu tarafından davacı alacaklı lehine
“kesin kanunî karine” öngörülmüştür. Kanun koyucu tarafından kesin kanunî karine
öngörülmüş olmakla birlikte lehine karine öngörülmüş davacı alacaklı ispat yükünden
tamamen kurtulmamaktadır928. Davacı alacaklı İİK 278/1. madde hükmü kapsamında
“karinenin temeli olan vakıayı ispat yükü” altında bulunmaktadır. Bu bakımdan İİK’nın
278/1. madde hükmü kapsamında tasarrufun iptaline karar verilebilmesi için davacı
alacaklı tarafından borçlu ve üçüncü kişi arasında “ivazsız bir tasarruf” veya
“bağışlama” kapsamında değerlendirilebilecek tasarruflardan birisinin var olduğunun
ispatlanması gereklidir. Davacı alacaklı tarafından karine temelininin ispatı hususunda
yerine getirilecek bu ispat faaliyeti asıl ispat faaliyetidir929. Davacı alacaklı tarafından
yerine getirilecek bu asıl ispat faaliyeti sırasında veya asıl ispat faaliyetinin sonunda
delillerin değerlendirilmesi aşamasında borçlu ve üçüncü kişi karine temeli olan
vakıanın gerçekleşmiş olduğu konusunda hâkimde oluşan geçici kanaati sarsmak veya
yıkmak üzere karşı ispat faaliyetine girişerek karşı deliller sunabilecektir930. Davacı
alacaklının asıl ispat faaliyetinden sonra davalı borçlu ve üçüncü kişi tarafından
girişilebilecek bu karşı ispat faaliyeti ispat edilmiş bir vakıaya karşı bağımsız bir ispat
faaliyeti değildir931. Davalı borçlu ve üçüncü kişinin karşı ispat faaliyetinde bulunması
davacı alacaklının ispat yükünü üstlendikleri anlamına da gelmeyecektir932.

Kanun koyucu İİK’nın 278/1. madde hükmünde davacı alacaklı lehine “kesin
kanunî karine” öngörmüş olduğundan borçlu ve üçüncü kişiye karinenin aksini ispat

926
Mustafa Reşit Belgesay, İcra ve İflas Hukuku Şerhi, 2.Baskı, İstanbul: Şaka Matbaası, 1949, s.266.
927
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.64.
928
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1661.
929
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1660.
930
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1660-1661.
931
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1617-1661.
932
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1661.

222
etmek imkânı tanınmamıştır933. Bu doğrultuda davacı alacaklı tarafından karinenin
temeli olan vakıanın ispatlanmış olması halinde borçlu ve üçüncü kişi bu karinenin
aksini ispat ederek karineye bağlanan sonuçlardan kurtulamayacaklardır.

Belirtmek gerekir ki İİK’nın 278/1. madde hükmü kapsamında iptaline karar


verilebilecek “ivazsız tasarruflar” değerlendirilirken borçlu ile üçüncü kişi arasındaki
muamelenin ivazsız olup olmadığının mahkeme tarafından göz önünde bulundurulması
gerekmektedir. İptali talep edilen tasarrufun ivazsız olup olmadığına ilişkin ispat
faaliyetinin davacı tarafından mı yoksa davalı tarafından mı yerine getirileceği
hususunda İİK’nın 278/1. madde hükmü kapsamında açık bir düzenlemeye yer
verilmediğinden bu konu doktrinde tartışılmıştır. Doktrinde ileri sürülen bir görüşe
göre; tasarrufun ivazsız olduğu hususunun davacı alacaklı tarafından ispatı güçlükler
taşımakta olup bu hususun davalı borçlu tarafından ispat edilmesi gerekmektedir934.
Doktrinde ileri sürülen diğer bir görüşe göre ise; tasarrufun ivazsız olarak yapıldığını
iddia eden alacaklı aslında olağan durumun aksini iddia ederek bu iddia kapsamında
kendi lehine sonuçlar çıkarmak istemektedir, ki bu sebeple davacı alacaklı tasarrufun
ivazsız olarak yapıldığını ispat yükü altında olmalıdır935. Bizim de katıldığımız görüşe
göre; olağan durumun aksini iddia eden ve karinenin temelindeki vakıayı ispat yükü
altında bulunan davacı alacaklının tasarrufun ivazsız olarak gerçekleştirildiğini de ispat
etmesi gerekli olup bu konuda da ispat yükü davacı alacaklı üzerinde olmalıdır936.
Belirtmek gerekir ki davacı alacaklının iptale tâbi olduğunu iddia ettiği tasarrufun
ivazsız olduğunu tam ispat ölçüsünde ispatlaması gerekli olup yürüteceği ispat faaliyeti
sırasında borçlunun pasifinde artış gerçekleştiği gibi emareleri göstererek bu hususu
ispat etmesi mümkün olamayacaktır937.

Görüldüğü üzere; İİK’nın 278/1. madde hükmündeki düzenleme ile borçlu ile
üçüncü kişi arasında gerçekleşen bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar düzenlemede

933
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.490.
934
Görüşler için bkz. Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.66; Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas
Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.116-117.
935
Edip Şimşek, İcra ve İflas Kanunu Açıklamalar ve İçtihatlar, 1.Baskı, Ankara: Aydın Yayınları,1989, s.116-
117.
936
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.66; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.182.
937
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.148.

223
öngörülen kesin kanunî karine kapsamında iptale tâbi kılınmışlardır. Dolayısıyla davacı
alacaklının karinenin temeli olan vakıayı ispat etmesi halinde üçüncü kişi bu karinenin
aksini ispat ederek karine sonucundan kurtulamayacaktır.

Buna karşılık İİK’nın 278/1. madde hükmünde mûtat hediyeler açıkça iptale
tâbi ivazsız tasarruflardan ve bağışlamalardan istisna tutulmuştur. Dolayısıyla mûtat
hediyelerin tasarrufun iptali davasına konu edilmesi mümkün bulunmamaktadır938. Söz
konusu düzenlemeden anlaşılabileceği üzere hediyelerin istisna tutulabilmesi için mûtat
olduğunun ispat edilmesi gerekmektedir939. Bu bakımdan borçlunun üçüncü kişilere
verdiği hediyeler ancak mûtat olması, diğer bir ifade ile borçlunun ekonomik durumuna
nazaran yüksek kıymette bulunmaması, örf ve adete uygun olması halinde istisna
olabilecektir940. Bir hediyenin mûtat olup olmadığına ilişkin mahkeme tarafından
yapılacak değerlendirmenin tarafların ekonomik durumu, hediye olunan şeyin mali
değeri gibi hususlar nazara alınarak yapılması yerinde olacaktır941. Bu açıklamalar
kapsamında örnek olarak vermek gerekirse; doğum günü hediyesi, düğün hediyesi veya
örf ve âdete göre verilen hediyeler mûtat hediyeler olarak değerlendirilmeli ve İİK’nın
278. madde hükmündeki iptale tâbi tasarrufların kapsamı dışında bırakılmalıdır. Ancak
borçlunun alacaklılarının alacağını ödemesine tesir edecek mâhiyette bir hediyenin
mutâd sayılması mümkün değildir942.

İİK’nın 278/3. madde hükmündeki düzenleme ile bağışlama hükmünde


sayılacak bir kısım tasarruflara da tek tek yer verilerek, bunların da İİK’nın 278/1.
madde hükmü kapsamında iptale tâbi oldukları belirtilmiştir. Dolayısıyla İİK 278/1.
madde hükmü kapsamında tek tek yer verilmeyen ancak ivazsız tasarruf ve bağışlama
kavramları ile nitelenebilecek tüm tasarrufların yanı sıra İİK’nın 278/3. madde
hükmünde tek tek belirtilerek bağışlama hükmünde sayılan tasarruflar da iptale tâbi

938
Bilge, Gündoğan, s.209.
939
Berkin, İflas Hukuku Dersleri, s.455; Doğru, s.129.
940
Belgesay, İcra ve İflas Hukuku İkinci Cilt İflas, s.92; Akyazan, Takip Hukukunda İptal Dâvası, s.238.
941
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.490; Olgaç, Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas
Hukukunda İptal Davaları, s.463; Ertekin, Karataş, s.671.
942
Belgesay, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, s.266.

224
kılınmıştır943.

4.3.3. Bağışlama Hükmünde Sayılan Tasarrufların İptali Koşulları ve


İspatı

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere ivazsız tasarruf ve bağışlama kavramları ile


nitelenebilecek tüm tasarrufların yanı sıra İİK’nın 278/3. madde hükmünde belirtilen ve
bağışlama hükmünde sayılan tasarruflar da iptale tâbi kılınmış, böylelikle ivaz içeren bir
kısım tasarruflar da bağışlama gibi kabul edilerek bunların İİK’nın 278/1. madde hükmü
kapsamında tasarrufun iptali davasına konu edilebileceği belirtilmiştir944. Nitekim
ekonomik olarak zor durumda bulunan borçluların bazen alacaklılardan mal kaçırmak
gayesi ile bir kısım tasarruflarını görünürde başkaca isimli tasarruflar altında gizlediği
görülmektedir, ki bu sebeple madde metninde sayılan tasarruflar tasarrufun iptali
davaları bakımından bağışlama hükmünde kabul edilmişlerdir945.

Dolayısıyla kanun koyucu tarafından İİK’nın 278/3. madde hükmündeki bu


düzenleme ile bir “varsayım” öngörüldüğünü söylemek mümkündür946. Varsayımın da
aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayıp pratik sonuçları nazara alındığında
kesin kanunî karine ve varsayımın birbirinden bir farkı bulunmamaktadır947.

Kanun koyucu tarafından İİK’nın 278/3. madde hükmü ile öngörülen bu


“varsayım” kapsamında madde hükmünde tek tek sayılan işlemler borçlu tarafından
gerçekleştirildikleri takdirde bağışlama gibi kabul edilmekte olup İİK’nın 278/1. madde
hükmünde bağışlamaya bağlanmış hukukî sonuçlar bu işlemler bakımından da ortaya
çıkmaktadır948. Dolayısıyla davacı alacaklı sadece İİK’nın 278/3. madde hükmünde
sayılan tasarrufların borçlu ile üçüncü kişi arasında vuku bulduğunu ispat etmekle
varsayıma ilişkin ispat faaliyetini yerine getirmiş olacak ve bu doğrultuda iptal sebebini
de ispat etmiş olacaktır.

943
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.14.
944
Gürtürk, s.1.
945
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.491; Arslan ve diğerleri, s.565.
946
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1669.
947
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt s.1668-1669.
948
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1668-1669.

225
İİK’nın 278. madde hükmünün üçüncü fıkrasında bağışlama gibi kabul
edilecek ve bu yönü ile İİK’nın 278. madde hükmünün birinci fıkrası kapsamında
değerlendirilerek iptal davasına konu edilebilecek tasarruflar sayılmıştır.

4.3.3.1. Karı ve Koca ile Usûl ve Füru, Sıhren Üçüncü Dereceye


Kadar Hısımlar, Evlat Edinenle Evlatlık Arasında Yapılan İvazlı Tasarruflar
4.3.3.1.1. Genel Olarak

İİK’nın 278/3. madde hükmünün birinci bendinde yer verilen düzenleme ile
karı ve koca949 ile usûl ve füru, sıhren üçüncü dereceye (üçüncü derece dahil) kadar
hısımlar950, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar bağışlama gibi
kabul edilmektedir. Madde metninde sayılan bu kişiler arasında yapılan ivazlı
tasarruflar düzenleme kapsamında iptale tâbi kılınmışlardır. Söz konusu düzenlemenin
sebebi sanırız ekonomik güçlüklerle karşılaşan borçluların çoğu kez bentte yer verilen
kişilerle tasarrufta bulunmaları ve bu kişilerle gerçekleştirilen tasarrufların ispatında
davacı alacaklının güçlüklerle karşılaşmasıdır951.

Söz konusu bentte yer alan “karı ve koca ile” ibaresi ve “usûl ve” ve “sıhren
üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar” ibareleri Anayasa Mahkemesi’nin
16/12/2021 tarihli ve 2021/52 E. ve 2021/97 K. sayılı ve 26/01/2022 tarihli ve 2021/9 E.
2022/4 sayılı kararları ile iptal edilmiş olup söz konusu kararlar resmî gazetede yayımı

949
Anayasa Mahkemesi’nin 16/12/2021 tarihli ve E.:2021/52; K.:2021/97 sayılı kararı ile İİK’nın 278/3. madde
hükmünün birinci bendinde yer alan “karı ve koca ile…” ibaresi iptal edilmiştir. Bu kararın Resmî Gazete’de
yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra (22/12/2022) yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. Anayasa
Mahkemesi’nin söz konusu iptal kararı tezin yazıldığı sırada henüz yürürlüğe girmemiş olduğundan burada işlenen
iptal sebepleri arasında “karı ve koca” arasındaki tasarruflara da yer verilmiştir. Resmî Gazete, “Anayasa
Mahkemesi’nin 16.12.2021 Tarihli, E. 2021/52, K. 2021/97. Sayılı Kararı” 22.03.2022, S: 31786
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/03/20220322.htm
950
Anayasa Mahkemesi’nin 26/01/2022 tarihli ve E.:2021/9; K.:2022/4 sayılı kararı ile İİK’nın 278/3. madde
hükmünün birinci bendinde yer alan “usûl ve” ile “sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) hısımlar” ibaresi
iptal edilmiştir. Bu kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra (12/01/2022) yürürlüğe
gireceği hüküm altına alınmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu iptal kararı tezin yazıldığı sırada henüz
yürürlüğe girmemiş olduğundan burada işlenen iptal sebepleri arasında “usûl ve” ve “sıhren üçüncü dereceye kadar
(bu derece dahil) hısımlar” arasındaki tasarruflara da yer verilmiştir. Resmî Gazete, “Anayasa Mahkemesi’nin
26.01.2022 Tarihli, E. 2021/9, K. 2022/4. Sayılı Kararı” 12.04.2022, S: 31807
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/04/20220412-3.pdf
951
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.66,67; Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun
İptali Davaları, s.117.

226
tarihinden başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girecektir. Söz konusu iptal kararları
henüz yürürlüğe girmemiş olduğundan iptale tâbi ivazsız tasarruflarla ilgili
açıklamalarımızı “karı ve koca ile” ve “usûl” ile “sıhren üçüncü dereceye kadar (bu
derece dahil) hısımlar” ibarelerini de nazara alarak yapacağız. Bununla beraber Anayasa
Mahkemesi’nin söz konusu iptal kararlarına ve gerekçelerine ilişkin açıklamalara da yer
vereceğiz.

Anayasa Mahkemesi’nin 16/12/2021 tarihli ve 2021/52 E. ve 2021/97 K. sayılı


ve 26/01/2022 tarihli ve 2021/9 E. 2022/4 sayılı kararlarından evvel İİK’nın 278/3.
madde hükmünün birinci bendinde yer alan “neseben veya” ibaresinin iptali için de
Anayasa Mahkemesine başvuru yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi 11/07/2018 tarihli
2018/9 E. ve 2018/84 K. sayılı kararı ile İİK’nın 278/3. madde hükmünün birinci
bendinde yer alan “neseben veya” ibaresinin de iptaline karar vermiştir.

Bu noktada madde hükmü ile iptale tâbi kılınan tasarruflara ilişkin


açıklamalarımıza geçmeden evvel İİK’nın 278. madde hükmünün üçüncü fıkrasının
birinci bendi kapsamında Anayasa Mahkemesi önüne gelen Anayasa’ya aykırılık
iddialarından ve bu iddialara ilişkin yapılan inceleme neticesinde Anayasa Mahkemesi
tarafından verilen kararlardan bahsetmek yerinde olacaktır.

4.3.3.1.2. İİK’nın 278/3. Madde Hükmünün Birinci Bendine İlişkin


Anayasa Mahkemesi’nin İptal Kararlarının Değerlendirilmesi

4.3.3.1.2.1. İİK’nın 278/3. Madde Hükmünün Birinci Bendinde Yer Alan


“neseben veya” İbaresinin Anayasa Mahkemesi’nin Kararı ile
İptal Edilmesi

Bursa 7. Asliye Hukuk Mahkemesi önüne gelen bir uyuşmazlık kapsamında;


İcra ve İflas Kanunu'nun 278. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci ve ikinci bentlerinin
Anayasa’nın 2., 10., 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığını ileri sürerek Anayasa
Mahkemesi tarafından iptallerine karar verilmesini talep etmiştir.

Anayasa Mahkemesi 278. maddenin üçüncü fıkrasının birinci bendine ilişkin


yaptığı incelemede “neseben üçüncü dereceye kadar hısımlar ile yapılan ivazlı

227
tasarrufların”, “bağışlama” hükmünde olduğunu öngören İİK’nın 278. maddesinin
üçüncü fıkrasının birinci bendinde yer alan “neseben veya” ibaresinin Anayasa'ya aykırı
olması sebebiyle iptaline karar vermiştir. Buna karşılık “karı ve koca ile usûl ve füru, …
sıhren …, evlat edinenle evlatlık…” ibarelerinin, itiraz başvurusunda bulunan Bursa 7.
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı
bulunmadığından bu ibarelere ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
reddine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde aşağıdaki ifadelere
yer vermiştir;

“Öte yandan mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden itiraz konusu kuralda;
neseben üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımlar arasında yapılan ivazlı
tasarrufların başka hiçbir koşula bağlı bulunmaksızın bağışlama gibi olduğu, aksinin
iddiası ve ispatı mümkün olmayan bir olgu olarak kabul edilmiştir. Bu bakımdan
tasarruf konusu malın değerinin tam olarak veya fazlasıyla ödenmiş olması, tasarruf
işleminin borçlunun alacaklılarının da menfaatine bulunması, alacaklıların tasarruf
işlemi dolayısıyla zarar görmemesi, alacaklıların alacağı tahsil ve cebrî icra
imkânlarının zorlaştırılmamış hatta kolaylaştırılmış olması sonucu değiştirmeyecektir.
Neseben üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımlar arasında gerçekleşen ivazlı
tasarruflara kesin olarak bağışlama sonucunu bağlayan itiraz konu düzenleme,
taraflara belirtilen hususlarda iddia ve savunmada bulunma, bu hususların ispatı
yönünden delil, bilgi ve belge sunma imkânı vermemektedir” 952.

Belirtmek gerekir ki, Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün kararın Resmî


Gazete'de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar
vermiş olup söz konusu karar 15/11/2018 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanmıştır953.
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı 15/08/2019 tarihi itibarî ile yürürlüğe
girmiş olup bu tarihten sonra mahkemeler tarafından tasarrufun iptali davasına ilişkin
kararlar Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı doğrultusunda verilmektedir.

952
Resmî Gazete, “Anayasa Mahkemesi’nin 11.07.2018 Tarihli, E. 2018/9, K. 2018/84. Sayılı Kararı” 15.11.2018,
S: 3059, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/11/20181115-8.pdf (19 Nisan 2022).
953
Resmî Gazete, “Anayasa Mahkemesi’nin 11.07.2018. E. 2018/9, K. 2018/84. Sayılı Kararı”, 15.11.2018. S:
30596, https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/11/20181115-8.pdf (19 Nisan 2022).

228
4.3.3.1.2.2. İİK’nın 278/3. Madde Hükmünün Birinci Bendinde Yer Alan
“karı ve koca ile” İbaresinin Anayasa Mahkemesi’nin Kararı ile
İptal Edilmesi

Denizli 4. Asliye Hukuk Mahkemesi önüne gelen bir uyuşmazlık kapsamında;


İİK’nın 278. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci bendinde bendinde yer alan “karı ve
koca ile” ibaresinin, İİK’nın 279. maddesinin birinci fıkrasının ikinci bendinin, İİK’nın
280. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “karı veya koca ile”
ibaresinin Anayasa’nın 2., 10., 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığını ileri sürerek
Anayasa Mahkemesi tarafından iptallerine karar verilmesini talep etmiştir.

Anayasa Mahkemesi 278. maddenin üçüncü fıkrasının birinci bendine ilişkin


yaptığı incelemede “karı ve koca ile” yapılan ivazlı tasarrufların”, “bağışlama”
hükmünde olduğunu öngören İİK’nın 278. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
bendinde yer alan “karı veya koca ile” ibaresinin Anayasa'ya aykırı olması sebebiyle
iptaline karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, İİK’nın 279. maddenin birinci fıkrasının
ikinci bendi ve İİK’nın 280. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan
“karı veya koca ile” ibaresine ilişkin olarak ise “sözleşme serbestisi ilkesi gereğince
herhangi bir müdahale öngörülmemiş olan bir tasarrufa Anayasa’nın 5. maddesi
uyarınca devlete yüklenmiş olan pozitif yükümlülükler çerçevesinde yargı kararlarının
uygulanması ve kişilerin alacaklarına kavuşması bakımından etkili bir icra sistemi
kurma sorumluluğu gereğince borçlunun içinde bulunduğu mali durum gözönünde
bulundurulmak suretiyle bir sonuç bağlanmış”954 olması ve “dava konusu tasarruftan
yararlanan üçüncü kişiye hukukî işlemin yapıldığı anda borçlunun borçlarını ödeme
yeteneğinden yoksun olduğunu bilmediğini, başka bir deyişler iyi niyetli olduğunu iddia
ve ispat imkânının da”955 tanınması sebepleriyle Anayasa’ya aykırı olmadığına ve bu
bakımdan başvurunun reddine karar vermiştir.

954
Bkz. Anayasa Mahkemesi’nin 16/12/2021 tarihli ve 2021/52 E. ve 2021/97 K. sayılı kararının 32. paragrafı.
Resmî Gazete, “Anayasa Mahkemesi’nin 16.12.2021 Tarihli, E. 2021/52, K. 2021/97. Sayılı Kararı” 22.03.2022, S:
31786. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/03/20220322.htm (19 Nisan 2022).
955
Bkz. Anayasa Mahkemesi’nin 16/12/2021 tarihli ve 2021/52 E. ve 2021/97 K. sayılı kararının 33. Paragrafı.
Resmî Gazete, “Anayasa Mahkemesi’nin 16.12.2021 Tarihli, E. 2021/52, K. 2021/97. Sayılı Kararı” 22.03.2022, S:
31786. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/03/20220322.htm(19 Nisan 2022).

229
Anayasa Mahkemesi İİK’nın 278. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
bendinde yer alan “karı veya koca ile” ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ilişkin
kararının 22. paragrafında Anayasa Mahkemesi’nin 11/07/2018 tarihli 2018/9 E. ve
2018/84 K. sayılı kararının yukarıda yer verdiğimiz gerekçesine aynen yer vererek söz
konusu karara atıf yapmıştır956.

Belirtmek gerekir ki, Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün kararın Resmî


Gazete'de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar
vermiş olup söz konusu karar 22/03/2022 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanmıştır957.
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu kararı 22/12/2022 tarihinde yürürlüğe
girecek olup bu tarihten sonra mahkemeler tarafından tasarrufun iptali davalarına ilişkin
kararlar Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı doğrultusunda verilecektir.

4.3.3.1.2.3. İİK’nın 278/3. Madde Hükmünün Birinci Bendinde Yer Alan


“usûl ve” ile “sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil)
hısımlar” İbarelerinin Anayasa Mahkemesi’nin Kararı ile İptal
Edilmesi

Turgutlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi


ve İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesi önüne gelen uyuşmazlıklar
kapsamında; İcra ve İflas Kanunu'nun 278. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
bendinin Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığını ileri sürerek Anayasa
Mahkemesi tarafından iptallerine karar verilmesini talep etmişlerdir.

Anayasa Mahkemesi 278. maddenin üçüncü fıkrasının birinci bendine ilişkin


yaptığı incelemede “usûl ve” ile “sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil)
hısımlar” ibarelerinin Anayasa'ya aykırı olduğuna karar vererek iptaline karar vermiştir.

Buna karşılık “karı ve koca ile usûl ve füru” ile “evlat edinenle evlatlık”
ibarelerinin, itiraz başvurusunda bulunan Turgutlu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi,

956
Anayasa Mahkemesi’nin 11/07/2018 tarihli 2018/9 E. ve 2018/84 K. sayılı kararının gerekçesi için bkz. s. 228.
957
Resmî Gazete, “Anayasa Mahkemesi’nin 16.12.2021 Tarihli, E. 2021/52, K. 2021/97. Sayılı Kararı” 22.03.2022,
S: 31786. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/03/20220322.html(19 Nisan 2022).

230
Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi ve İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk
Mahkemesi’nin bakmakta olduğu davalarda uygulanma olanağı bulunmadığından bu
ibarelere ilişkin başvurunun Mahkemelerin yetkisizliği nedeniyle reddine karar
vermiştir.

Anayasa Mahkemesi İİK’nın 278. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci


bendinde yer alan “usûl ve” ve “sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil)
hısımlar” ibarelerinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ilişkin kararının 41. paragrafında
Anayasa Mahkemesi’nin 11/07/2018 tarihli 2018/9 E. ve 2018/84 K. sayılı kararının
yukarıda yer verdiğimiz gerekçesine aynen yer vererek söz konusu karara atıf
yapmıştır958.

Belirtmek gerekir ki, Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün kararın Resmî


Gazete'de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar
vermiş olup söz konusu karar 12/04/2022 tarihinde Resmî Gazetede yayınlanmıştır959.
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu kararı 12/01/2023 tarihinde yürürlüğe
girecek olup bu tarihten sonra mahkemeler tarafından tasarrufun iptali davalarına ilişkin
kararlar Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı doğrultusunda verilecektir.

4.3.3.1.2.4. İİK’nın 278/3. Madde Hükmünün Birinci Bendinde Yer Alan


“neseben veya” ve “karı ve koca ile” ve “sıhren üçüncü dereceye
kadar (bu derece dahil) hısımlar” ve “usûl ve” İbarelerinin
İptaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararlarının
Değerlendirilmesi

Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi borçlu ile tasarrufta bulunan “üçüncü


dereceye kadar neseben ve sıhren hısımlar” ile “karı ve koca” arasındaki ivazlı
tasarrufların aksinin ispatı mümkün olmayacak şekilde başka hiçbir koşula bağlı
bulunmaksızın bağışlama gibi kabul edilmesinin taraflara iddia ve savunmada bulunma
ve bu hususların ispatı yönünden delil, bilgi ve belge sunma imkânı vermediğini ifade

958
Anayasa Mahkemesi’nin 11/07/2018 tarihli 2018/9 E. ve 2018/84 K. sayılı kararının gerekçesi için bkz. s. 228.
959
Resmî Gazete, “Anayasa Mahkemesi’nin 26.01.2022 Tarihli, E. 2021/9, K. 2022/4. Sayılı Kararı” 12.04.2022, S:
31807. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/04/20220412-3.pdf (19 Nisan 2022).

231
ederek düzenlemeyi mülkiyet hakkına ve hak arama özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahale
olarak değerlendirmiş ve ölçülülük ilkesine aykırı bulmuştur.

Belirtmek gerekir ki, İİK’nın 278. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci


bendinde yer alan düzenlemeyi “üçüncü dereceye kadar neseben ve sıhren hısımlar” ile
“karı ve koca” bakımından dahi mülkiyet ve hak arama özgürlükleri kapsamında
Anayasa’ya aykırı bulan Anayasa Mahkemesi’ni “evlat edinen ile evlatlık” bakımından
Anayasa’ya aykırı olarak değerlendireceğine şüphe bulunmamaktadır. Ancak bugüne
değin İİK’nın 278. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci bendinde yer alan “evlat
edinenle evlatlık…” ibareleri iptal iddiası ile yetkili bir mahkeme tarafından Anayasa
Mahkemesi’nin önüne getirilmemiştir. Buna karşılık kanaatimizce bu yönde bir iptal
iddiasının yetkili bir mahkeme tarafından Anayasa Mahkemesi’nin önüne getirilmesi
halinde Anayasa Mahkemesi söz konusu ibarelerin iptali hususunu da daha evvel vermiş
olduğu iptal kararları kapsamında değerlendirecektir.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarından sonra takip borçlusu ile tasarrufta


bulunan “üçüncü dereceye kadar neseben hısımlar” ve “üçüncü dereceye kadar sıhri
hısımlar” ve “karı ve koca” arasındaki tasarruflar bağışlama olarak kabul edilmemesine
rağmen “evlat edinenle evlatlık” arasındaki tasarrufların bağışlama olarak kabul
edilmesinin düzenlemeyi sorunlu bir hale getirdiği açıktır960. Ancak, Anayasa
Mahkemesi’nin söz konusu iptal kararı olmasaydı ve bu kapsamda ortaya çıkan sorunlar
bulunmasaydı dahi İİK’nın 278/3. madde hükmünün birinci bendinde yer verilen
düzenlemenin yerinde olmadığı ve bu bakımdan madde metninde değişikliğe gidilmesi
gereği açıkça ortadadır961.

Zira, Anayasa Mahkemesi kararları ile iptaline karar verilen düzenlemelerin


davalının savunmada bulunma ve savunmasının ispatı için delil sunma imkânını

960
Orhan Emre Konuralp, “Anayasa Mahkemesi’nin Kısmi İptal Kararı Işığında İcra ve İflas Kanunu’nun 278’nci
Maddesine Yönelik Bir Çözüm Önerisi”, MİHDER, 2009, Cilt 15, Sayı 43,s.515 ; Efe Direnisa, “Eşler ve Yakın
Akrabalar Arasındaki İvazlı Tasarrufların Bağışlama Sayılmasıyla İlgili İİK m 278/3-1 Hükmüne İlişkin Bir
Değerlendirme”, İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2020, Vol.19, No.2, s.191-231.
961
Uyar, Uyar , Uyar, İcra Ve İflâs Kanunu Şerhi, http://app.e-uyar.com/aciklama/view/24529bdf-a5dc-4028-
b417-1aa265259065 (8 Aralık 2021), s.30; Konuralp, s.510 ; Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası,
s.66,67; Atalı, Ermenek, Erdoğan İcra ve İflas Hukuku, s.722.

232
kaldırdığı ve hak ihlâllerine neden olabilecek nitelikte olduğu açıktır. Zaten Anayasa
Mahkemesi’nin 16/12/2021 tarihli ve 2021/52 E. ve 2021/97 K. sayılı kararına dikkat
edilirse İİK’nın 279. madde hükmünün birinci fıkrasının ikinci bendi ve İİK’nın 280.
madde hükmünün üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “karı veya koca ile”
ibaresine ilişkin iptal taleplerinin reddedildiği görülecektir. Anayasa Mahkemesi,
İİK’nın 279. maddenin birinci fıkrasının ikinci bendi ve İİK’nın 280. maddesinin
üçüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “karı veya koca ile” ibaresine ilişkin
olarak ise “sözleşme serbestisi ilkesi gereğince herhangi bir müdahale öngörülmemiş
olan bir tasarrufa Anayasa’nın 5. maddesi uyarınca devlete yüklenmiş olan pozitif
yükümlülükler çerçevesinde yargı kararlarının uygulanması ve kişilerin alacaklarına
kavuşması bakımından etkili bir icra sistemi kurma sorumluluğu gereğince borçlunun
içinde bulunduğu mali durum gözönünde bulundurulmak suretiyle bir sonuç
bağlanmış”962 olması ve “dava konusu tasarruftan yararlanan üçüncü kişiye hukukî
işlemin yapıldığı anda borçlunun borçlarını ödeme yeteneğinden yoksun olduğunu
bilmediğini, başka bir deyişler iyi niyetli olduğunu iddia ve ispat imkânının da”963
tanınması sebepleriyle Anayasa’ya aykırı olmadığına ve bu bakımdan başvurunun
reddine karar vermiştir.

Buna karşılık Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının gerekçesinde de yer


verildiği üzere İİK’nın 278. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci bendindeki düzenleme
taraflara belirtilen hususlarda savunmada bulunma, bu hususların ispatı yönünden delil,
bilgi ve belge sunma imkânı vermemekle birlikte mülkiyet hakkının ve hak arama
özgürlüğünün ölçüsüz biçimde sınırlandırılmasına neden olmaktadır. Söz konusu
gerekçeleri de nazara alarak kanun koyucunun İİK’nın 278. maddesinin üçüncü
fıkrasının birinci bendi kapsamında değişikliğe gitmesi gerektiği açıktır. Zira, “kanun
koyucu, özünde ispatı kolaylaştıran bu kurallara başvurmada ölçülülük ilkesinin
gereklerine uygun davranmalı ve gerekli olmadığı hâllerde, diğer taraf aleyhine olmak

962
Bkz. Anayasa Mahkemesi’nin 16/12/2021 tarihli ve 2021/52 E. ve 2021/97 K. sayılı kararının 32. paragrafı.
Resmî Gazete, “Anayasa Mahkemesi’nin 16.12.2021 Tarihli, E. 2021/52, K. 2021/97. Sayılı Kararı” 22.03.2022, S:
31786. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/03/20220322.htm(19 Nisan 2022).
963
Bkz. Anayasa Mahkemesi’nin 16/12/2021 tarihli ve 2021/52 E. ve 2021/97 K. sayılı kararının 33. paragrafı.
Resmî Gazete, “Anayasa Mahkemesi’nin 16.12.2021 Tarihli, E. 2021/52, K. 2021/97. Sayılı Kararı” 22.03.2022, S:
31786. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/03/20220322.htm(19 Nisan 2022).

233
üzere ispat hakkı ihlâllerine sebebiyet verecek kesin kanunî karinelere ve varsayımlara
başvurmamalıdır”964.

Doktrinde kanun koyucunun bu değişikliğe İİK’nın 279. maddesinin son


fıkrasına yollamada bulunmak suretiyle gitmesi gerektiği ve böylelikle üçüncü kişiye
kurtuluş beyyinesi tanınmasının isabetli olacağı yönünde görüş öne sürülmüştür965.
Ancak kanaatimizce böyle bir değişikliğe gidilmeksizin İİK’nın 278/3. madde
hükmünün birinci bendinin söz konusu madde hükmünden tamamen çıkartılması daha
isabetli olacaktır. Zira, İİK’nın 280/2. madde hükmüne göre; borçlu ile tasarruf
muamelesinde bulunan üçüncü kişinin borçlunun karı veya kocası, usûl veya füruu ile
üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya
evlatlığı olması halinde borçlunun mali durumunun ve alacaklıları ızrar kastının
bulunduğunun üçüncü kişi tarafından bilindiği zaten karine olarak kabul edilmiştir.
Bununla beraber İİK’nın 280/2. madde hükmündeki düzenlemede İİK’nın 279.
maddesinin son fıkrasındaki düzenlemeye atıf yapılarak davalı üçüncü kişiye bunun
aksini iddia ve ispat etmek bakımından da imkân tanınmıştır. Dolayısı ile İİK’nın 280/2.
madde hükmündeki düzenlemenin varlığı nazara alınarak İİK’nın 278/3. madde
hükmünün birinci bendindeki düzenlemenin söz konusu madde hükmünden tamamen
çıkartılması isabetli olacaktır.

4.3.3.1.3. Karı ve Koca ile Usûl ve Füru, Sıhren Üçüncü Dereceye


Kadar Hısımlar, Evlat Edinenle Evlatlık Arasında Yapılan İvazlı Tasarrufların
İptali Koşulları ve İspatı

Anayasa Mahkemesi’nin 11/07/2018 tarihli 2018/9 E. ve 2018/84 K. sayılı


iptal kararından önceki ve sonraki dönem arasında İİK’nın 278. madde hükmünün
üçüncü fıkrasının birinci bendi kapsamında iptale tâbi tasarruflar bakımından tek fark
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce borçlu ile “neseben üçüncü dereceye
kadar (bu derece dahil) hısımlar”ın borçlu ile yaptığı tasarrufların da madde hükmü
kapsamında değerlendiriliyor oluşudur. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesinin söz

964
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1669.
965
Uyar, Uyar, Uyar, İcra Ve İflâs Kanunu Şerhi, http://app.e-uyar.com/aciklama/view/24529bdf-a5dc-4028-
b417-1aa265259065 (8 Aralık 2021), s.12

234
konusu iptal kararının yürürlüğe girmesinden sonra takip borçlusu ile annesi, babası,
çocuğu, dedesi, anneannesi, babaannesi, kardeşi, torunu, amcası, amcasının eşi, dayısı,
dayısının eşi, halası, halasının eşi, teyzesi, teyzesinin eşi, kardeş çocukları arasında
yapılan tasarrufların İİK’nın 278. madde hükmü kapsamında değerlendirilmesi imkânı
bulunmamaktadır. Nitekim Yargıtay da tasarrufun iptali davasına ilişkin olarak önüne
gelen bir uyuşmazlıkta verdiği kararında; Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu iptal
kararının yürürlüğe girdiği tarih itibari ile temyiz incelemesinde bulunan tasarrufun
iptali davasında neseben üçüncü dereceye kadar hısımlar bakımından artık İİK’nın 278.
maddesinin üçüncü fıkrasının birinci bendi hükmü nazara alınarak karar
verilemeyeceğine dolayısıyla karar temyiz incelemesinde olsa dahi Anayasa
Mahkemesi’nin iptal kararı doğrultusunda inceleme yapılarak karar verilmesi
gerektiğini ifade etmiştir966.

Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu iptal kararından önce İİK’nın 278/3.


madde hükmünün birinci bendi kapsamında üçüncü dereceye kadar kan hısımları ile
takip borçlusu arasındaki (annesi, babası, çocuğu967, dedesi, anneannesi, babaannesi,
kardeşi968, torunu, amcası, amcasının eşi, dayısı969, dayısının eşi, halası, halasının eşi,

966
“Anayasa Mahkemesinin 11/7/2018 tarih, 2018/9 E 2018/84 Karar sayılı dosyada 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı
İcra ve İflas Kanunu’nun 278. maddesinin üçüncü fıkrasının (1) nUmar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası,alı
bendinde yer alan “...neseben veya…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline; (2) nUmar, Türk İcra-İflas
Hukukunda İptal Davası,alı bendinin ise Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine, iptal kararının Resmî
Gazete’de yayımlanmasından dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine" karar verilmiş, iptal kararı 15.08.2019 tarihli
Resmi Gazete de yayınlanmış ve temyiz incelemesi sırasında yürürlüğe girmiştir. Bu bağlamda somut olayda İİK’nun
278/3-1 maddesinin uygulama olanağı olmamakla...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 13.10.2020. E. 2019/4719, K.
2020/5517. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/78d90960-a1ef-498c-bc8f-c973126411fd (24 Ocak 2021)
967
“Dosyadaki yazılara toplanan delillere hükmün dayandığı gerektirici sebeplere ve davalı borçlu ile S.'ın anne-oğul
olmaları nedeni ile aralarındaki tasarrufun İİK'nun 279/3-1 maddesi gereğince bağış niteliğinde olup iptali
gerekmesine,…” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 25.12.2018. E. 2017/5178, K. 2018/12710. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/c8930917-9675-4a9b-939f-99a67a28617f ( 25 Ekim 2021).
968
“1- Dosyadaki yazılara toplanan delillere hükmün dayandığı gerektirici sebeplere ve İİK'nun 278/3-1. maddesine
göre kardeşler arasındaki tasarruflar bağış niteliğinde olup iptali gerekmesine göre davalılar vekilinin aşağıdaki
bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 28.03.2017. E.
2015/3244, K. 2017/3326. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/ead7b564-30bc-4a46-aecb-
0d31575c8342?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20%C4%B0HT%C4%B0YAT%C4%B0%20HA
C%C4%B0Z (14 Kasım 2020).
969
“…davacı vekilinin, 3. kişi M.'nın borçlu H.'nin dayısı olmasına İİY'nın 278/1 maddesinde "bu derece akrabalar
arasında yapılan tasarrufların bağışlama hükmünde sayıldığının ve iptale tâbî olduğu"nun öngörülmesine … göre de
davalıların temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA...” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 22.03.2010. E. 2010/706, K. 2010/2549. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/f40fe860-2bbf-43ae-
8bf4-5720429b7065?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20%C4%B0HT%C4%B0YAT%C4%B0%

235
teyzesi, teyzesinin eşi, kardeş çocukları arasındaki) tasarruflar da iptale tâbi olduğundan
takip borçlusunun söz konusu tasarrufları hakkında iptal kararı verilmesi mümkün
bulunmaktaydı. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu iptal kararının yürürlüğe
girmesinden sonra takip borçlusu ile üçüncü dereceye kadar kan hısımları arasındaki
tasarruflar artık İİK’nın 278. madde hükmü kapsamında iptale tâbi bulunmamaktadır.

İİK’nın 278. madde hükmünün üçüncü fıkrasının birinci bendinde yer verilen
“karı ve koca ile” ve “usûl ve” ve “sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil)
hısımlar” ibareleri de Anayasa Mahkemesi’nin 16/12/2021 tarihli ve 2021/52 E. ve
2021/97 K. ve 26/01/2022 tarihli ve 2021/9 E. 2022/4 sayılı kararları ile iptal edilmiş
olup söz konusu kararlar Resmî Gazete’de yayımlandıkları tarihten itibaren dokuz ay
sonra yürürlüğe girecektir.

Anayasa Mahkemesi’nin 16/12/2021 tarihli ve 2021/52 E. Sayılı kararı


22/12/2022 tarihinde yürürlüğe girdikten sonra artık karı ve koca arasındaki tasarruflar
da İİK’nın 278. madde hükmü kapsamında iptale tâbi olamayacaktır. Buna karşılık
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı kapsamında yer almayan “füru, … evlat edinenle
evlatlık…” ibareleri iptal edilmediği için Anayasa Mahkemesi’nin 16/12/2021 tarihli ve
2021/52 E. ve 2021/97 K. sayılı kararı yürürlüğe girdikten sonra da borçlu ile
kayınvalidesi970, kayınpederi, eşinin kardeşleri971, eşinin dedesi, eşinin anneannesi,
eşinin babaannesi, eşinin dayısı, eşinin halası, eşinin teyzesi, eşinin kardeş çocukları
arasında yapılan tasarruflar İİK’nın 278. madde hükmü kapsamında
değerlendirilebilecek ve bu kişiler arasında yapılan tasarrufların iptaline karar
verilebilecektir.

20HAC%C4%B0Z ( 14 Kasım 2020).


970
“Mahkeme tarafından davalıların kayınvalide gelin olması nedeniyle davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm,
davalı Naime V. vekili tarafından temyiz edilmiştir…usûl ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve kararda yazılı
diğer gerekçelere göre davacının temyiz itirazları yerinde değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 08.05.2014. E.
2012/16546, K.2014/7241. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.p
hp?fn=17hd-2012-16546.htm&kw=E.+`2012/16546,`+K.+`2014/7241`&cr=yargitay#fm(17 Ocak 2021).
971
“…davalı R.’in borçlu E.’ın kayınbiraderi olmasına İİK'nın 278/1 maddesinde bu derece akrabalar arasında
yapılan tasarrufların bağışlama hükmünde sayıldığının ve iptale tâbî olduğunun öngörülmesine… göre davalılar
vekilinin temyiz itirazlarının reddine,” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 21.03.2011. E. 2010/6891, K. 2011/2510. E-
UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/4a302b9f-4a12-44cb-8b32-507ca7fca494?q=TASARRUFUN%20%C4
%B0PTAL%C4%B0%20%C4%B0HT%C4%B0YAT%C4%B0%20HAC%C4%B0Z (14Kasım 2021).

236
Anayasa Mahkemesi’nin 26/01/2022 tarihli ve 2021/9 E. 2022/4 sayılı kararı
12/01/2023 tarihinde yürürlüğe girdikten sonra ise “sıhren üçüncü dereceye kadar (bu
derece dahil) hısımlar” arasındaki tasarruflar da İİK’nın 278. madde hükmü kapsamında
iptale tâbi olamayacaktır. Buna karşılık Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararları
kapsamında yer almayan “evlat edinenle evlatlık” arasındaki tasarruflar İİK’nın 278/3.
madde hükmünün birinci bendinde yer almaya devam edeceği için İİK’nın 278. madde
hükmü kapsamında bağışlama gibi kabul edildiğinden iptale tâbi olacaktır.

Belirtmek gerekir ki, İİK’nın 278. madde hükmünün üçüncü fıkrasının birinci
bendinde sayılan kişilere ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararı
verilmedikçe veya Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş olan iptal kararları
yürürlüğe girmedikçe söz konusu bentte sayılan kişiler arasındaki tasarruflar İİK’nın
278/1. madde hükmü kapsamında bağışlama gibi kabul edildiğinden iptale tâbi
olacaktır. Buna karşılık İİK’nın 278. madde hükmünün üçüncü fıkrasının birinci
bendinde sayılan kişiler ile borçlu arasında yapılmış bulunan tasarrufların iptale tâbi
olabilmesi için bu kişilerin borçlunun ızrar kastını bilmesine gerek bulunmamaktadır972.
Hatta madde metninde bahsi geçen kişiler tasarrufa konu malı edinebilmek için piyasa
değerine uygun bir bedel ödemiş olsa ve hatta bu ödemeyi bir banka dekontu ile ispat
etse dahi tasarrufun iptaline karar verilmesini engelleyemeyeceklerdir973. Nitekim,
Yargıtay da kararlarında düzenleme kapsamında tasarrufun iptaline karar verilebilmesi
için borçlu ile üçüncü kişinin edimleri arasında fahiş bir fark olup olmamasının bir
önemi bulunmadığını, bu hususun davanın sonucuna bir etkisi bulunmadığını ifade
etmiştir974. Bu bakımdan kanun koyucunun burada bir varsayım öngörerek Anayasa
Mahkemesi Kararlarında da ifade edildiği gibi bahsi geçen üçüncü kişilere hiçbir ispat
hakkı tanımadığını söylemek yerinde olacaktır.

Bununla beraber, iptal davasına konu edilen tasarrufun madde hükmünde bahsi

972
Akşener, İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.123; Ertekin, Karataş, s.673.
973
Sertkaya, Kul, s.303.
974
“İİY'nın 278/1 maddesinde "bu derece akrabalar arasında yapılan ivazlı ya da ivazsız tasarruflar bağışlama
hükmünde sayılacağı ve iptali gerekeceği" hükme bağlanmıştır. Edimler arasında fark olup olmaması sonuca etkili
değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 09.10.2007. E. 2007/3039, K. 2007/3029. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/614b28fc-2705-40ca-b650-93dc199ec573?q=tasarrufun%20iptali%20ivazs%C4%B1z%20tas
arruf (17 Ocak 2021).

237
geçen kişiler arasında yapılmış olduğunun davacı alacaklı tarafından ispat edilmesi
gerekmektedir975. Böylelikle davacı alacaklı, iptal davasına konu edilen tasarrufun
madde metninde bahsi geçen kişiler ile borçlu arasında vuku bulduğunu ispat emekten
başka hiçbir şeyi ispata gerek olmaksızın tasarrufun iptaline karar verilmesini
sağlayabilecektir976. Bu bakımdan davacı alacaklının söz konusu düzenlemede bahsi
geçen kişiler arasında yapılmış bulunan tasarrufun ivazsız olduğunu ispat etmesine
gerek bulunmamaktadır977. Aynı şekilde “bu hısımlar arasında yapılan ivazlı
tasarrufların bağışlama gibi kabul edilerek iptaline karar verilebilmesi için ayrıca
borçlunun alacaklıyı ızrar kastı olup olmadığı ve bu tasarrufların iyi veya kötü niyetli
yapılıp yapılmadığı”978 da tasarrufun iptali kararı verilirken dikkate alınmayacaktır.

Görüldüğü üzere; tasarrufun borçlu ile düzenlemede bahsi geçen üçüncü kişiler
arasında gerçekleşmiş olması ve bunun davacı alacaklı tarafından ispat edilmesi
tasarrufun iptaline karar verilebilmesi için tek başına yeterli olup tasarrufun değerinin
veya alacaklının ızrar kastının üçüncü kişi tarafından bilinip bilinmediğinin bir önemi
bulunmamaktadır979. Dolayısıyla tasarruf muamelesinin borçlu ile madde metninde
bahsi geçen kişiler arasında gerçekleşmiş olması ve bu bağın tasarruf işleminin
gerçekleştiği anda bulunması tasarrufun iptaline karar verilebilmesi için gerekli ve
yeterlidir980.

4.3.3.2. Akdin Yapıldığı Sırada, Kendi Verdiği Şeyin Değerine Göre


Borçlunun İvaz Olarak Pek Aşağı Bir Fiyat Kabul Ettiği Akitler
4.3.3.2.1. Genel Olarak

İİK’nın 278/3. madde hükmünün ikinci bendinde yer verilen düzenleme ile
akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek
aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler bağışlama gibi kabul edilerek iptale tâbi kılınmışlardır.
Söz konusu bentte her ne kadar akit kavramına yer verilmiş ise de bu kavramın tasarruf

975
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.135,136.
976
Akyazan, Takip Hukukunda İptal Dâvası, s.239.
977
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.139.
978
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.561-563.
979
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.559; Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.135.
980
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.563-564.

238
olarak anlaşılması isabetli olacaktır981.

Düzenlemeye göre; verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek
aşağı bir fiyat kabul ettiği tasarruflar varsayım olarak bağışlama gibi kabul edildiğinden
yine takip borçlusu ile muamelede bulunan üçüncü kişilerin iyi niyetli olup olmaması
tasarrufun iptal edilebilmesi bakımından önem arz etmeyecektir982.

4.3.3.2.2. Yapıldığı Sırada, Kendi Verdiği Şeyin Değerine Göre


Borçlunun İvaz Olarak Pek Aşağı Bir Fiyat Kabul Ettiği Tasarrufların İptali
Koşulları ve İspatı

Söz konusu düzenleme kapsamında borçlunun verdiği şeyin değerine göre ivaz
olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği tasarruflar bağışlama olarak kabul edilmiş olup
davacı alacaklı tarafından borçlu tarafından bu şekilde bir tasarrufta bulunulduğu iddia
ve ispat edildiği takdirde mahkeme tarafından tasarrufun iptaline karar verilecektir983.
Bununla beraber iptale konu mal üzerinde üçüncü kişinin pek aşağı bir fiyata tasarrufta
bulunduğunu bilip bilmemesinin de söz konusu düzenleme kapsamında tasarrufun
iptaline karar verilmesi bakımından bir önemi bulunmayacaktır984.

Dolayısıyla davacı alacaklının iptal davasına konu ettiği tasarruf bakımından


borçlunun pek aşağı bir fiyat kabul ettiğini ispat etmesi yeterli olup mahkeme tarafından
tasarrufun iptaline karar verilebilmesi için davacı alacaklının başkaca bir hususu ispata
ihtiyacı bulunmamaktadır985. Dolayısıyla davacı alacaklı, iptal davasına konu ettiği
tasarruf bakımından borçlunun pek aşağı bir fiyat kabul ettiğini ispat etmekle varsayıma
ilişkin ispat yükünü yerine getirmiş olacak ve bu doğrultuda iptal sebebini de ispat etmiş

981
Ertekin, Karataş, s.676.
982
Sertkaya, Kul, s.540.
983
“Somut olayda,dava konusu 4 nolu bağımsız bölüm tapuda 7.500,00 TL satılmış, bilirkişi tarafından satış
tarihindeki gerçek değeri 80.000,00 TL olduğu belirlenmiştir. Davalı O.'ın tapudaki 7.500,00 TL dışında bir ödeme
yaptığı ispatlanmamıştır. Bu durumda İİK'nın 278/2 maddesi gereğince edimler arasındaki aşırı farkın bağışlama
hükmünde sayılıp yapılan tasarrufun iptale tâbî olduğundan ve bu halde 3.kişinin iyi niyet iddiasının
dinlenemeyeceğinden bu taşınmaz ile ilgili tasarrufun iptali gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 19.12.2017. E.
2016/12602, K. 2017/11840. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/7fbede40-233a-4f84-85df-
535de636033b?q=tasarrufun%20iptali%20ger%C3%A7ek%20bir%20alaca%C4%9F%C4%B1n%20bekletici (19
Aralık 2020).
984
Ertekin, Karataş, s.676; Sertkaya, Kul, s.540.
985
Akyazan, Takip Hukukunda İptal Dâvası, s.239.

239
olacaktır. Buna karşılık davalı borçlu ve davalı üçüncü kişi karşı ispat faaliyetinde
bulunarak tasarrufun iptali davasına konu edilen tasarrufun gerçek değeri üzerinden
yapıldığını ve bu bedelin borçluya ödendiği hususunu ispat ederek mahkeme tarafından
tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesini sağlayabileceklerdir986. Ancak
davacı alacaklının iptal davasına konu ettiği tasarruf bakımından borçlunun pek aşağı
bir fiyat kabul ettiğini ispat etmesi halinde davacı alacaklı kanun koyucunun varsayıma
bağladığı sonuçtan faydalanarak mahkeme tarafından tasarrufun iptaline karar
verilmesini sağlayabilecektir.

Borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği tasarruflar belirlenirken
tasarrufa konu malın satışı sırasında ödenen bedel ile tasarrufun yapıldığı tarihteki
piyasa rayiç değeri karşılaştırılacak olup bu değer ile ödenen bedel arasında bir misli
veya daha fazla fark bulunmakta ise tasarrufun iptaline karar verilebilecektir987. Bu
kapsamda iki hususun mahkeme tarafından tespiti önem arz etmektedir. Bunlardan birisi
tasarrufa konusu malın satış değerinin tespiti diğeri ise tasarrufa konu malın satış
tarihindeki gerçek değerinin tespiti olarak bulunmaktadır. Tasarrufa konu mal için
üçüncü kişi tarafından borçluya ödenen bedelin tespiti birçok bakımdan özellik arz
etmekte olup mahkeme tarafından bu tespitin ne şekilde yapılması gerektiğini ele almak
gereklidir.

Tasarrufa konu mal için üçüncü kişi tarafından borçluya ödenen bedel tespit
edilir iken öncelikle tasarruf muamelesi sırasında resmi kayıtlara işlenen bedelin dikkate
alınması gerekmektedir. Ancak takip borçlusu ile muamelede bulunan üçüncü kişi
tarafından resmi kayıtlar dışında ek bir bedel ödendiği iddiası ileri sürülmekte ise bu
iddiaya değer atfedilerek ek ödemenin ispatı bakımından davalı tarafından ileri sürülen
delillerin de mahkeme tarafından toplanması gerekmektedir. Bu kapsamda tasarrufun
iptali iddiasına konu edilen mal bakımından üçüncü kişi tarafından kredi çekilmiş ise
kredi masraflarının, üçüncü kişi tarafından mal üzerinde bulunan ipotek, rehin veya
haciz için ödenen bedeller var ise bu bedellerin ve mal için yapılan tamir ve sair
masraflar varsa bunların da üçüncü kişi tarafından tasarruf konusu mal için ödenen

986
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.595; Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.703.
987
Sertkaya, Kul, s. 540.

240
bedelin tespiti bakımından dikkate alınması gerekmektedir988. Altını çizmek gerekir ki
bu durumda resmi kayıtlarda gözüken ödemeler dışında ancak her zaman taraflarca
oluşturulması imkânı bulunmayan yazılı delillerin dikkate alınması mümkün
olabilecektir.

Yargıtay kararlarında tasarrufa konu mal için üçüncü kişi tarafından borçluya
ödenen bedel tespit edilir iken öncelikle banka hesap ekstresi, banka havalesi veya PTT
havalesi gibi resmi yazılı kayıtların nazara alınması gerektiği kanaatindedir989. Yargıtay
aynı doğrultuda verdiği kararlarında harici satış sözleşmesi gibi taraflar arasında her
zaman düzenlenebilecek nitelikte adi yazılı belgelere dayanılarak üçüncü kişi tarafından
tasarruf konusu mal için ödenen bedelin tespit edilemeyeceğini ifade etmektedir990. Bu
kapsamda Yargıtay üçüncü kişi tarafından yapılmış ve resmi kayıtlarda görünen
ödemelere söz konusu ilkeler kapsamında ek bedel olarak değerlendirilebilecek diğer
ödemelerin de eklenmesi sureti ile belirlenecek toplam bedel ile tasarrufa konu malın
satış tarihindeki gerçek değeri arasında bir misli veya daha fazla fark bulunması halinde
tasarrufun iptali talebinin kabulüne buna karşılık bir misli veya daha fazla fark
bulunmaması halinde tasarrufun iptali talebinin reddine karar verilmesi gerektiği

988
Ertekin, Karataş, s.676; Sertkaya, Kul, s.540.
989
“Tasarruf konusu mal veya hakkın satış bedeli borçlu ile alıcı arasında yapılan satış sözleşmesinde gösterilen
yazılı değerdir. Borçlu tarafından satılan iptal konusu taşınır (araç vs) veya taşınmaz (ev, arsa vs.) mal veya hak
üzerinde ipotek ve haciz kayıtları varsa, ipotek ve haciz bedelinin alıcı üçüncü kişinin ödemesi koşulu ile satışın bu
değerlerin tamamı üzerinden yapıldığı kabul edilir. Bu durumda, edimler arasındaki oransızlığın belirlenmesinde,
tapu, trafik kaydındaki ipotek ve haciz kayıtlarının da göz önünde tutulması gerekir. Bunun için, tapuda veya noterde
yapılan resmî sözleşmede gösterilen satış bedeline, alıcı üçüncü kişi tarafından ödenen ipotek ve haciz tutarı
eklenerek “satış değeri” bulunur. Öte yandan, davalı üçüncü kişi malın satış sözleşmesinde gösterilen satış değeri
ile tasarruf tarihindeki gerçek değeri arasındaki fark bedeli, borçluya haricen ödediğini, satışın gerçek değer
üzerinden yapıldığını savunabilir ve ispat edebilir. Ülkemizde, genellikle taşınmaz satışlarında, tapuda düzenlenen
resmî sözleşmede, satış bedeli olan gerçek değer yerine, emlak vergisine esas alınan daha düşük değer
gösterilmektedir. Satış bedeli ile gerçek satış değeri arasında aşırı fark varsa, alıcı ödemenin gerçek değer üzerinden
yapıldığını ancak, resmî nitelik taşıyan örneğin, bankadaki hesap hareketini gösterir hesap ekstresi, banka havalesi,
PTT havalesi gibi bir belge ile de kanıtlayabilir (G.en, s:718,719, 720, 722 vd.).” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,
20.11.2018. E. 2018/17-141, K. 2018/1747. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/369415fd-afc5-49f4-854e-
3991a537968c?q=tasarrufun%20iptali%20ivazs%C4%B1z%20tasarruf (17 Ocak 2021).
990
“Aradaki bedel farkının borçluya ödendiğine dair resmi nitelik taşıyan, banka havalesi bankadaki para hareketini
gösterir hesap ekstresi, ikramiye ödemesi gibi belge bulunmamaktadır. 23.08.2001 tarihli harici satış sözleşmesi adi
yazılı şekilde düzenlenmiş olup, bunun her zaman temini mümkün olduğundan satış şartlarının 3. maddesinde
belirtilen borçlunun 2 yıl süreyle satılan taşınmazda oturması karşılığı kira bedelin satış bedeline eklenmesi ve buna
göre değer farkının olmadığının kabulü mümkün değildir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 19.03.2008. E. 2008/15-
244, K. 2008/252. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-
2008-15-244.htm&kw=E.+`2008/15-244,`+K.+`2008/252`&cr=yargitay#fm (17 Ocak 2021).

241
görüşündedir991.

Belirtmek gerekir ki yukarıda yer verilen hususların tespiti için mahkeme


tarafından alanında uzman kişilere bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekmektedir.
Bilirkişiler tarafından yapılacak inceleme neticesinde düzenlenen bilirkişi raporunun
hüküm kurmaya elverişli olması halinde mahkeme tarafından bilirkişi raporu
doğrultusunda karar verilebilecektir. Buna karşılık tasarrufun iptali davasına konu
edilen mala ilişkin olarak birden fazla tasarrufun iptali davası açılmış olması ve bu
davalarda alınan bilirkişi raporları arasında çelişki bulunması halinde mahkeme
tarafından bu çelişkinin giderilebilmesi için yeni bir bilirkişi raporu alınması ve ancak
ondan sonra hüküm kurulması yerinde olacaktır992. Dolayısıyla denilebilir ki edimler
arasındaki nisbetsizliğin ve borçlunun pek aşağı bir fiyata tasarrufta bulunup
bulunmadığının tespiti ve dolayısıyla borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul
ettiği tasarruflara ilişkin olarak açılmış bulunan tasarrufun iptali davaları bakımından
bilirkişiler tarafından yapılan incelemeler son derece etkili olarak bulunmaktadır993.

991
“Tapudaki satış bedeli dışında yapılan ödemelerin davalı 3. kişi tarafından devir tarihi veya devir tarihine yakın
tarihli banka hesap hareketleri, banka ödemesi, kredi kullanımı gibi delillerle ispatlanması mümkün olup bu
belgelerdeki meblağların tapudaki bedele eklenerek bedel farkının varlığı değerlendirilmelidir…Dairemiz
uygulamasına göre bankadan havale edilen paranın borçluya ödenen para olduğu kabul edilerek bu durumda bilirkişi
tarafından belirlenen rayiç değer ile davalı 3.kişi tarafından ödendiği ispat edilen değer arasında bedel farkı
bulunmadığı anlaşıldığından mahkemenin bu yöndeki gerekçesine katılma imkanı bulunmamaktadır.” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 07.10.2019. E. 2016/4488, K. 2019/9024. LEXPERA. https://www.lexpera.com.tr/ictih
at/yargitay/17-hukuk-dairesi-e-2016-4488-k-2019-9024-t-7-10-2019 (06 Ocak 2022).
992
“Aynı taşınmaz ve tasarrufla ilgili değerler arasında bu şekilde büyük bir fark ve çelişki bulunması nedeniyle
gerçek değerin saptanmış olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Bu durumda mahkeme tarafından taşınmazın
bulunduğu mahalde dosyada mevcut raporları veren bilirkişiler dışında yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu
marifetiyle talimat yoluyla keşif yaptırılarak mevcut raporlar arasındaki çelişki üzerinde durularak giderilmesini
sağlayacak şekilde ve tasarrufa konu hissenin satış tarihindeki gerçek değeri konusunda rapor alındıktan sonra
sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde davanın kabulü doğru olmamış,
kararın bozulması gerekmiştir.” Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 14.03.2005. E. 2005/399, K. 2005/1425. KAZANCI
HUKUK OTOMASYON.https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=15hd-2005-399.htm&kw=E.+`2005
/399,`+K.+`2005/1425`&cr=yargitay#fm(24 Ocak 2020).
993
Güven, Bağce, s.257.

242
4.3.3.3. Borçlunun Kendisine yahut Üçüncü Bir Şahıs Menfaatine
Kaydı Hayat Şartiyle İrat ve İntifa Hakkı Tesis Ettiği Akitler ve Ölünceye Kadar
Bakma Akitleri
4.3.3.3.1. Genel Olarak

İİK’nın 278/3. madde hükmünün üçüncü bendinde yer verilen düzenleme ile
borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat994 ve
intifa hakkı tesis ettiği akitler995 ve ölünceye kadar bakma akitleri996 de bağışlama gibi
kabul edilmiş olup İİK’nın 278/1. madde hükmü kapsamında iptale tâbi oldukları ifade
edilmiştir997.

Söz konusu düzenlemeye göre borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs
menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar
bakma akitleri de varsayım olarak bağışlama gibi kabul edildiğinden yine takip borçlusu
ile muamelede bulunan üçüncü kişilerin iyi niyetli olup olmaması tasarrufun iptal
edilebilmesi bakımından önem arz etmeyecektir.

4.3.3.3.2. Borçlunun Kendisine yahut Üçüncü Bir Şahıs Menfaatine


Kaydı Hayat Şartiyle İrat ve İntifa Hakkı Tesis Ettiği Akitler ve Ölünceye Kadar
Bakma Akitlerinin İptal Koşulları ve İspatı

İİK’nın 278/3. madde hükmünün üçüncü bendinde yer verilen düzenleme ile
borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa
hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri de bağışlama gibi kabul

994
TBK. MADDE 607- Ömür boyu gelir sözleşmesi, gelir borçlusunun gelir alacaklısına, içlerinden birinin veya
üçüncü bir kişinin ömrü boyunca belirli dönemsel edimlerde bulunmayı üstlendiği sözleşmedir. Sözleşme, aksine
açık bir hüküm yoksa, gelir alacaklısının ömrü boyunca yapılmış sayılır. Gelir borçlusunun veya üçüncü bir kişinin
ömrüyle sınırlı olarak bağlanmış olan gelir, aksi kararlaştırılmamışsa gelir alacaklısının mirasçılarına geçer. 4721
Sayılı Türk Medeni Kanunu, https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.6098.pdf(15 Mart 2022).
995
TMK. Madde 794- İntifa hakkı, taşınırlar, taşınmazlar, haklar veya bir malvarlığı üzerinde kurulabilir. Aksine
düzenleme olmadıkça bu hak, sahibine, konusu üzerinde tam yararlanma yetkisi sağlar. 4721 Sayılı Türk Medeni
Kanunu, https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf(15 Mart 2022).
996
TBK. MADDE 611- Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar
bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu
üstlendiği sözleşmedir. Bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından mirasçı atanmışsa, ölünceye kadar bakma
sözleşmesine miras sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanır.6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu,
https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.60 98.pdf(15 Mart 2022).
997
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.491; Taşpınar, s.659.

243
edilmiş olup davacı alacaklının bu işlemler bakımından da İİK’nın 278/1. madde hükmü
uyarınca bu tasarrufların iptalini talep edebileceği ifade edilmiştir.

Görüldüğü üzere; kanun koyucu tarafından üçüncü bentteki düzenleme


kapsamında bir “varsayım” daha öngörülmüş, borçlunun kendisine yahut üçüncü bir
şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye
kadar bakma akitleri bakımından da İİK’nın 278/1. madde hükmü kapsamında
bağışlamaya bağlanan hukukî sonuçların ortaya çıkmasına imkân tanınmıştır.
Dolayısıyla davacı alacaklının üçüncü bent kapsamında yerine getireceği ispat
faaliyetinin konusu sadece borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı
hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği bir akit veya ölünceye kadar bakma akdi
tesis etmiş olmasıdır. Dolayısıyla davacı alacaklı, borçlunun kendisine yahut üçüncü bir
şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği bir akit veya
ölünceye kadar bakma akdi tesis etmiş olduğunu ispat etmekle varsayıma ilişkin ispat
yükünü yerine getirmiş olacak ve bu doğrultuda iptal sebebini de ispat etmiş olacaktır.
Söz konusu ispat faaliyetini yerine getirmesi halinde davacı alacaklı kanun koyucunun
varsayıma bağladığı sonuçtan faydalanarak mahkeme tarafından tasarrufun iptaline
karar verilmesini sağlayabilecektir.

Dolayısıyla bu bent kapsamında yer verilen tasarruflar bakımından da takip


borçlusu ile muamelede bulunan üçüncü kişinin iyi niyetli olup olmaması veya ivazlar
arasında bir fark bulunup bulunmaması mahkeme tarafından tasarrufun iptaline karar
verilmesi bakımından bir önem taşımayacaktır998. Bu bakımdan söz konusu bendin
kapsamında bulunan tasarruflar ivazlı olarak yapılmış olsalar dahi bağışlama olarak
kabul edilecek ve iptal edileceklerdir999. Söz konusu hukukî işlemlerin borçlu ile üçüncü
kişi arasında yapılmış olması iptal sebebine ilişkin varsayımın yerine gelmesi
bakımından tek başına yeterli olup söz konusu hukukî işlemlerin taraflar arasında
orantısız bir edimle gerçekleştirilmiş olması halinde İİK’nın 278/3. madde hükmünün

998
Akyazan, Takip Hukukunda İptal Dâvası, s.239.
999
Ertekin, Karataş, s.676.

244
üçüncü bendinin yanı sıra ikinci bendi de uygulama alanı bulabilecektir1000.

Bentte yer verilen düzenlemeden açıkça anlaşılabileceği üzere bahsi geçen ve


hak tesis eden akitlerin borçlu tarafından yapılması gerekmekte olup üçüncü şahsın
borçlu lehine yaptığı akitler, örneğin, kaydı hayat şartiyle irat akdi iptal davasının
konusunu oluşturamayacaktır1001.

4.3.4. İİK’nın 278. Madde Hükmü Kapsamında İptale Tâbi Tasarrufların


Haciz veya Aciz yahut İflâstan Evvelki İki Senelik Müddet İçerisinde
Gerçekleştirilmesi Koşulu

İİK’nın 278. madde hükmünün ikinci fıkrasında, madde hükmünde yer verilen
ve bu kapsamda tasarrufun iptali davasına konu edilebilecek tasarrufların iptal davasına
konu olabilmesi için iki yıllık bir süre öngörülmüş bulunmaktadır.

İİK’nın 278. madde hükmünün birinci fıkrasında yer verilen düzenlemeye göre
ise; “bir ivazsız (karşılıksız) tasarrufun İİK madde 278’e göre iptal edilebilmesi için,
tasarrufun, bu tarihten geriye doğru gidilmek suretiyle, haczin veya aciz belgesinin
verilmesinin dayanağı olan alacaklardan (veya iflâs halinde masaya kabul edilen
alacaklardan) en eskisinin tesis edildiği tarihe kadarki geriye doğru olan dönem (süre)
içinde yapılmış olması gerekir”1002.

İİK’nın 278. madde hükmünün birinci ve ikinci fıkrası bir arada ele alındığı
takdirde anlaşıldığı üzere madde hükmünde sayılan tasarrufların iptal davasına konu
olabilmesi için hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut
iflâsın açılmasından, haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya
kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru
olan müddet içinde yapılması gerekli olup bu müddet haciz veya aciz yahut iflâstan
evvelki iki seneyi geçemeyecektir1003.

1000
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.141.
1001
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.186.
1002
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.491.
1003
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.125-126; Hasan Özkan, Açıklamalı- İçtihatlı İcra Ve

245
Görüldüğü üzere; iptali talep edilecek tasarrufun en erken, haciz yolu ile
takipte haczin veya aciz vesikasının verilmesinin sebebi olan alacağın, iflâs yolu ile
takipte masaya kabul olunan alacaklardan en eskisinin tesis edildiği tarihte yapılmış
olması gerekmektedir. Bu kapsamda kanun koyucu İİK’nın 278. madde hükmü
kapsamında iptale tâbi bulunan tasarruflar bakımından borcun doğum tarihinin tasarruf
tarihinden önce olmasını özel bir dava şartı olarak aramaktadır1004. Nitekim İİK’nın
278/1. madde hükmündeki düzenlemede tasarrufun “haczin veya aciz vesikası
verilmesinin sebebi olan … tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde” yapılmış
olması bir şart olarak aranmıştır. Dolayısıyla İİK’nın 278. madde hükmü kapsamındaki
iptal sebepleri bakımından tasarrufun borcun doğumundan sonraki bir tarihte
gerçekleştirilmiş olmasının özel bir dava şartı olarak aranması gerekmektedir1005.
Bununla beraber İİK’nın 278. madde hükmü kapsamında iptal davasına konu
edilebilecek tasarrufun hacizden veya acizden yahut iflâsın açılmasından evvelki iki
sene içerisinde yapılmış olması gerekmektedir.

Madde metninde yer verilen bu süre hak düşürücü bir süre olmayıp dava
açılabilmesi için iptale konu tasarrufun yapılması gereken zaman aralığını belirten bir
süredir1006. Ayrıca belirtmek gerekir ki, İİK’nın 278. madde hükmünde düzenlenen bu
süre ancak aynı madde hükmünde sözü geçen tasarruflar bakımından öngörülmüş olup
diğer madde hükümlerinde belirtilen tasarrufun iptali nedenleri bakımından dikkate
alınması gerekli bir süre değildir. Dolayısıyla İİK’nın 278. madde hükmü kapsamında
kalan tasarrufların madde metninde yer verilen iki yıllık süre içerisinde yapılmamış
olması halinde mahkeme tarafından söz konusu madde hükmündeki iptal sebepleri
bakımından tasarrufun iptali davasının reddine karar vermek gerekmektedir1007.

İflas Davaları Ve Tatbikatı Tasarrufun İptali Davaları, 1.Baskı, İstanbul:Legal Yayıncılık A.Ş., Şubat 2014 s.7 ;
“Somut olayda tasarruf tarihi ile haczin yapıldığı ve aciz vesikasının alındığı tarih arasında iki yıldan fazla süre
geçmiş olduğundan olayda İİKnun 278. maddesinin uygulama yeri bulunmadığı gibi...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
30.09.2010. E. 2010/2912, K. 2010/7562. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/dff400ba-aaaa-4c07-b310-
ef0d8fc6e71c?q=tasarrufun%20iptali%20ivazs%C4%B1z%20tasarruf (17 Ocak 2021).
1004
Borcun doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olmasının İİK’nın 278. Madde hükmü bakımından özel dava
şartı olarak arandığına ilişkin açıklamalar için bkz. s. 246 vd.
1005
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.186.
1006
Arslan ve diğerleri, s.565; Sertkaya, Kul, s.300; Olgaç, Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas
Hukukunda İptal Davaları, s.480.
1007
Akyazan, Takip Hukukunda İptal Dâvası, s.238.

246
Bununla beraber mahkeme tarafından varsa diğer madde hükümlerindeki iptal nedenleri
bakımından da davanın değerlendirilerek unsurları var ise diğer madde hükümleri
kapsamında tasarrufun iptaline karar verilmesi yerinde olacaktır1008.

4.4. Aciz Halinde İken Yapılan Tasarruflar Bakımından İptal Sebepleri


4.4.1. Genel Olarak

İİK’nın 279. madde hükmünde yer verilen düzenlemeye göre; madde metninde
yer verilen tasarruflar aciz içerisindeki borçlu tarafından hacizden veya mal
bulunmaması sebebi ile acizden yahut iflâsın açılmasından evvelki bir sene içinde
yapılmışsa iptale tâbi olacaklardır.

Belirtmek gerekir ki, İİK’nın 279. maddesi kapsamında iptale tâbi kılınan
tasarrufların borçlunun malvarlığını azaltıcı etkide olması gerekmektedir1009. Nitekim
üçüncü kişi ile malvarlığını azaltıcı etkide tasarrufta bulunan borçlu böylelikle borç
ödeme yeterliliğini de kötüleştirmektedir1010.

4.4.2. Aciz Halinde İken Yapılan Tasarrufların İptal Koşulları ve İspatı

İİK’nın 279. madde hükmündeki düzenleme ile borçlunun aciz hali içerisinde
iken yaptığı bir kısım tasarruflarına sonuç bağlanmış olup, hacizden veya mal
bulunmaması sebebi ile acizden yahut iflâsın açılmasından evvelki bir sene içerisinde
aciz hali içerisindeki borçlunun üçüncü kişiler ile yapmış olduğu ve madde hükmünde
dört bent olarak sayılmış bulunan tasarruflar iptale tâbi kılınmıştır. Söz konusu
düzenleme ile borçlunun aciz içinde bulunduğuna ilişkin emareler bulunmaktayken ve

1008
“Somut olayda, davaya konu 3423 ve 3904 parsel sayılı taşınmazların tapudaki satış bedelleri ile rayiç (gerçek)
bedelleri arasında fahiş fark bulunmakla birlikte 2 yıllık süre geçmiş olduğundan İİK'nin 278/3-2.maddesi
gereğince iptali mümkün değildir. Ancak 2 yıllık sürenin aşılmış olması tek başına iptal talebinin reddini gerektirmez.
3423 ve 3904 numaralı parselleri satan borçlu ... ile bu parselleri satın alan ... ve ... nüfusuna kayıtlı olup ... ve ... aynı
yerde oturduklarından, İİK md. 280 şartlarının değerlendirilmesi gerekir. O halde mahkeme tarafından, davalı
... ve ..'in borçlunun alacaklıdan mal kaçırma ya da alacaklıyı zarar kastını bildiği veya bilebilecek durumda
olduğunun değerlendirilerek İİK'nun 280.madde kapsamında 5 yıllık süreye tâbî olduğu dikkate alınarak
karar vermesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi isabetli değildir.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 31.03.2015. E. 2013/18872, K. 2015/5195. KAZANCI HUKUK
OTOMASYON.https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2013-18872.htm&kw=.+E.+`2013/18872
,`+K.+`2015/5195`&cr=yargitay#fm(24 Ocak 2021).
1009
Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.384.
1010
Akyazan, İcra ve İflas Kanundaki Yeni Ve Değişik Hükümler Üzerinde İnceleme Ve Açıklamalar, s.184.

247
borçlunun aciz içerisindeki hal ve vaziyetini anlamak imkânı varken, borçludan
şüphelenmeyen üçüncü kişinin borçlu ile gerçekleştirdiği tasarruf muamelesinin iptaline
karar verilmesine imkân tanınmış olması son derece yerindedir1011.

Madde hükmü “acizden dolayı butlan” kenar başlığını taşımakta olup, kenar
başlığı nazara alındığında madde hükmü kapsamında bulunan tasarrufların borçlu
tarafından aciz halinde iken yapılmış olması gerektiği anlaşılmaktadır. Ancak, Kuru’ya
göre; borca batıklık kavramı yerine madde hükmünde aciz kavramına yer verilmiş
olmakla beraber, madde hükmünde borca batıklık kavramına yer verildiği farz
edilmelidir1012. Zira Kuru’ya göre; madde metninde yer verilen borçlunun hal ve
vaziyeti ifadesinin ancak borca batıklık ile açıklanması imkânı bulunmaktadır1013. Yine
Üstündağ ve Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin Özkan/Özekes’e göre de aciz kavramının
borç ödemeden aciz hali olarak değil borca batıklık olarak diğer bir ifade ile borçlunun
pasifinin aktifinden fazla olması şeklinde değerlendirilmesi gerekmektedir1014. Aynı
yönde olmak üzere Umar, Gürdoğan ve Ansay’a göre de maddedeki acz kavramının
borca batıklık olarak anlaşılması ve kavramın bu şekilde farz edilmesi isabetli
olacaktır1015. Konuya tasarrufun iptali sebepleri bakımından yaklaşan Yıldırım’a göre
ise; İİK’nın 279. maddesindeki iptal nedenlerini diğer iptal nedenlerinden ayıran ölçüt
aslında bir ölçüde diğer iptal nedenleri bakımından da geçerli olan borçlunun aciz hali
değildir1016. “Burada kanun koyucu bir veya birkaç alacaklının kollanmasını kıstas
olarak, kazaüistik metodla, mevcut bir borca karşı teminat olarak önceden taahhüt
edilmediği halde tesis edilen rehin, mûtat olmayan bir vasıtayla ödeme veya vadesi
gelmemiş bir borç için yapılan ödeme (m.279 b.1-3) ile kişisel hakların tapu kütüğüne
şerh edilmesi (b.4) tasarruflarının iptalini öngörmüştür”1017. Bu bakımdan Yıldırım’a
göre de madde hükmünde kastedilen aktifin yetersizliği halidir ve bu hal borçlunun borç

1011
Berkin, İflas Hukuku, s.510.
1012
Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.382, dn.17.
1013
Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku s.382, dn.17; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1407.
1014
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı,s.1407; Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.555;
Üstündağ, İflas Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal Davası),s.237; Doğru, s.129.
1015
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.70; Gürdoğan, s.228; Ansay, Hukuk İcra Ve İflas Usûlleri,
s.328; Gürdoğan, s.228.
1016
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.202.
1017
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.202.

248
ödemeden aciz halinden ve uğradığı nakit darlığından farklıdır1018. Nitekim aktifi
yetersiz olmasına rağmen borçlu tarafından kredi kullanılması ve bu vesile ile borçlunun
nakit para temin etmesi mümkündür ve bu durum kavramlar arasındaki farkı açıkça
ortaya koymaktadır1019. Kanaatimizce de İİK’nın 279. madde hükmü ile borçlunun
aktiflerinin borçlarını karşılamaması kastedilmektedir. Dolayısıyla ancak İİK’nın 279.
madde hükmünde dört bent olarak sayılan tasarrufların borca batık haldeki borçlu
tarafından gerçekleştirilmesi halinde İİK’nın 279. madde hükmü kapsamında tasarrufun
iptali talebinin kabulüne karar verilebilecektir. Bu bakımdan borca batıklık İİK’nın 279.
madde hükmünde dört bent halinde sayılan tasarrufların iptal edilebilmesi için ortak bir
koşul vakıadır1020. Bu noktada belirtmek gerekir ki borca batıklığın özellikle gerçek
kişiler bakımından ispatı oldukça güç bulunmaktadır1021. Nitekim borca batıklığın
tespitinde banka ve diğer sicil kayıtları nazara alınarak aktiflerin kesin olarak tespiti
mümkün olmakla birlikte gerçek pasiflerin tespiti gerçek kişiler bakımından güçlükler
arz edebilecektir1022. Bununla beraber haczi kâbil olmayan ve bu bakımdan paraya
çevrilmesi olanağı bulunmayan malların borçlunun aktifi hesaplanır iken ayrık tutulması
yerinde olacaktır1023.

Görüldüğü üzere madde hükmündeki düzenleme kapsamında; hacizden veya


mal bulunmaması sebebi ile acizden yahut iflâsın açılmasından evvelki bir sene
içerisinde aciz hali içerisindeki borçlunun madde hükmünde dört bent olarak sayılmış
bulunan tasarruflardan birisini üçüncü kişi ile yapması halinde üçüncü kişinin borçlunun
aciz içinde olduğunu bildiği veya bilmesi gerektiği hususu karine olarak kabul
edilmektedir1024. Zira üçüncü kişi, borçlunun içinde bulunduğu aciz durumunu
dolayısıyla hal ve vaziyetini normal bir araştırma ile kolayca tespit edebilecek olup bu

1018
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.155.
1019
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.156.
1020
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.158-159.
1021
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.158-159.
1022
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.163-164.
1023
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.72; Börü, “İcra ve İflâs Hukukunda Zarar Verme Kastından
Dolayı İptal Davası (İİK m. 280)”,s.505.
1024
Arar, s.226,236; Günay, s.155; Çatalkaya, Bandakçıoğlu, s.651-652; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal
Davaları, s.202.

249
bakımdan söz konusu karinenin kabulü son derece yerindedir1025. Zaten kanun koyucu
esasen borçlu ile tasarruf muamelesinde bulunan üçüncü kişinin diğer alacaklılar
aleyhine olmak üzere borçlu ile birlikte hareket ettiği ve kötü niyetli olduğu varsayımı
ile söz konusu tasarrufları iptale tâbi kılmıştır1026.

Söz konusu düzenleme ile kanun koyucu tarafından davacı alacaklı lehine bir
“kanunî karine” öngörülmüştür. Ancak İİK’nın 279. maddesi kapsamında kanun koyucu
davalı üçüncü kişiye bu karinenin aksini iddia ve ispat etme olanağı da tanımış
bulunmaktadır. Dolayısıyla İİK’nın 279. maddesindeki karinenin “adi kanunî karine”
olduğunu söylemek mümkündür.

Davacı alacaklı ancak düzenlemede öngörülen karinenin temeli olan vakıanın


gerçekleştiğini ispat ettiği takdirde karineye bağlanan sonuçlardan faydalanabilecektir.
Belirtmek gerekir ki, davacı alacaklının karinenin temeli olan vakıanın gerçekleştiğine
ilişkin asıl ispat faaliyeti sırasında davalı borçlu ve davalı üçüncü kişinin karşı ispat
faaliyetinde bulunarak karinenin temeli olan vakıanın gerçekleşmediğini ispat
edebilmesi pek tabii mümkündür. Buna karşılık davacı alacaklı, davalı borçlu ve davalı
üçüncü kişinin karşı ispat faaliyetine rağmen karinenin temeli olan vakıayı ispat ederek
karineye bağlanan sonuçlardan faydalanabilecektir. Ancak kanun koyucu İİK’nın 279.
maddesi kapsamında bir kurtuluş beyyinesi öngörerek davalı üçüncü kişiye bu karinenin
aksini iddia ve ispat etme olanağı da tanımıştır.

Bu kapsamda İİK’nın 279. madde hükmü ile İİK’nın 278. madde hükmündeki
düzenlemeden farklı olarak üçüncü kişi lehine olmak üzere karinenin aksini ispat
edebilme imkânının getirildiğini belirtmek isteriz1027. İİK’nın 279. madde hükmü ile
tarafına tanınan bu imkân kapsamında madde metninde sayılan tasarruflardan istifade
eden davalı üçüncü kişi borçlunun aciz içindeki hal ve vaziyetini bilmediğini bilmesinin
de mümkün olmadığını dolayısıyla iyi niyetini ispat ederse alacaklı tarafından açılan

1025
Ekrem Edgü, Hukuk Yargılama Usûlü İcra Ve İflas Hukuku,1.Baskı, İstanbul,1975,s.191; Kuru, İflas ve
Konkordato Hukuku, s.383; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.202; Akkaya, “İcra ve İflas
Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284)”, s.40.
1026
Belgesay, İcra ve İflas Hukuku İkinci Cilt İflas, s.94.
1027
Akyazan, İcra Ve İflas Kanundaki Yeni Ve Değişik Hükümler Üzerinde İnceleme Ve Açıklamalar, s.184.

250
tasarrufun iptali davası dinlenmeyecek ve davanın reddine karar verilecektir1028.
Böylelikle üçüncü kişiye esasen iyi niyetini ispat ederek borçlu ile yaptığı tasarrufu
ayakta tutma imkânı sağlanmış olmaktadır1029. Belirtmek gerekir ki üçüncü kişinin
borçlunun aciz içindeki hal ve vaziyetini bilmemesi, bilmesinin de mümkün olmaması
halinin diğer bir ifade ile iyi niyetinin tasarrufun yapıldığı anda bulunması
gerekmektedir1030.

Davalı alacaklının karinenin temeli olan vakıayı ispat etmesinden sonra üçüncü
kişinin karineye bağlanan sonucu bertaraf edebilmek için girişeceği bu “aksini ispat
faaliyeti” karinenin temeli olan vakıaya ilişkin alacaklının asıl ispat faaliyetinden ve
daha evvel kendisi tarafından gerçekleştirilen karşı ispat faaliyetinden bağımsız bir asıl
ispat faaliyetidir1031. İİK’nın 279. maddesi kapsamında üçüncü kişi tarafından yerine
getirilecek aksini ispat faaliyetinde ispat yükü doğaldır ki üçüncü kişi üzerinde
bulunacaktır. Dolayısıyla İİK’nın 279. madde hükmü kapsamında öngörülen karine
kapsamında karineye ilişkin vakıaların davacı alacaklı tarafından ispatı halinde üçüncü
kişi aksini ispat faaliyeti sırasında borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini bilmesinin de
mümkün olmadığını dolayısıyla iyi niyetli olduğunu hususunda ispat yükü altında
olacaktır1032. Bu bakımdan davalı üçüncü kişi İİK’nın 279. madde hükmünde
öngörülmüş karinenin aksini ispat edebilmek için; borçlunun aciz içindeki hal ve
vaziyetini bilmediğine, bilmesinin de mümkün olmadığına ilişkin iddiasını ispatla ve bu
yolda delil ikamesi ile mükelleftir1033. Zira belirttiğimiz üzere karinenin aksinin ispat
edilmesi hususunda ispat yükü borçlu tarafından lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişi

1028
Sıddık Sami Onar, İcra Hukukunda Temel Bilgiler, 1.Baskı, İstanbul: Kutulmuş Matbaası, 1968, s.285; Olgaç,
Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.467, Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II,
s.1826; Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.555-556 ; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.546;
Ansay, Hukuk İcra Usûlleri İflas, s.106-107; Gürdoğan, s.228-229; Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal
Davası),s.239; Pekcanıtez, Atalay, Özekes, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.342; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El
Kitabı, s.1409; Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284)”, s.39; Sertkaya, Kul,
s.337.
1029
Koçak, s.148.
1030
Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.546.
1031
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1661.
1032
Necmeddin M. Berkin, Tatbikatçılara İcra Hukuku Rehberi, 1.Baskı, İstanbul: Filiz Kitabevi,1980,s.112;
Olgaç, Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.466-467; Muşul, İcra ve İflas
Hukuku C:II, s.1827.
1033
Atalı, Ermenek, s.246; Akşener, İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.125.

251
üzerinde bulunmaktadır1034. Ancak, üçüncü kişi lehine yapılan tasarrufun üçüncü kişinin
temsilcisi vasıtası ile gerçekleştirilmesi halinde karinenin aksinin ispat edilebilmesi için
temsilcinin borçlunun aciz içinde bulunduğunu bilmediği ve bilmesinin de mümkün
olmadığının ispat edilmesi gerekmektedir1035. Bu durumda yani tasarrufa konu işlemin
üçüncü kişinin temsilcisi aracılığı ile gerçekleştirilmesi halinde karinenin aksinin ispatı
hususundaki ispat faaliyeti temsilci bakımından yerine getirilecek olup temsil edilen
üçüncü kişinin borçlunun aciz içinde bulunduğunu bilip bilmemesinin artık bir önemi
bulunmayacaktır1036.

Bununla beraber üçüncü kişinin borçlunun ızrar kastını bilmediğini ispat


ederek karinenin aksini ispat hususundaki ispat faaliyetini yerine getirmesi mümkün
olmayıp üçüncü kişinin borçlunun ızrar kastını bilmemesi tasarrufun iptali davasının
reddine de sebep olamayacaktır1037. Nitekim, üçüncü kişinin borçlunun ızrar kastını
bilmesinin İİK’nın 279. madde hükmündeki tasarrufun iptali sebepleri bakımından bir
önemi bulunmamaktadır1038.

Vurgulamak gerekir ki, üçüncü kişinin karinenin aksini ispat etmek


hususundaki ispat faaliyetini yerine getirebilmesi için hem borçlunun hal ve vaziyetini
bilmediğini hem de bilmesinin mümkün olmadığını ispat etmesi gerekmektedir1039.
Görüldüğü üzere ispat yükü üzerinde bulunan üçüncü kişi burada menfi bir durumu
ispatla yükümlü bulunmaktadır1040. Bu bakımdan üçüncü kişi tarafından yerine
getirilmesi gerekli ispat faaliyeti zorluklar içermekle beraber karineye dayanak

1034
Arslan ve diğerleri, s.566; Şimşek, s.875; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.667; Atalı,
Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.724.
1035
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.79; Talih Uyar, “İcra Ve İflas Hukukunda "Aciz Halinde İken
Yapılan Tasarruflardan Dolayı" İptal (İİK mad 279)”, Bursa Barosu Dergisi, 2011, Vol.35, No.91, s.69; Akkaya,
“İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284)”, s.39.
1036
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.79; Uyar, İcra ve İflas Hukukunda "Aciz Halinde İken Yapılan
Tasarruflardan Dolayı" İptal (İİK mad 279), s.69; Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK
m.277-284)”, s.39.
1037
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.71,79; Ansay, Hukuk İcra Ve İflas Usûlleri, s.329; Uyar, Uyar,
Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 2018, s.180; Ertekin, Karataş, s.707-708; Kale, Aciz
Halindeki Borçlunun Bir veya Birkaç Alacaklısını Kayıran Hukukî Fiilleri Dolayısıyla İptal Davası (İİK m. 279),
s.201.
1038
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.202; Ertekin, Karataş, s.704.
1039
Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.707; Gürdoğan, s.228.
1040
Üstündağ, İflas Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal Davası),s.239.

252
vakıaların davacı alacaklı tarafından ispatı kolaydır1041. Dolayısıyla üçüncü kişinin ispat
faaliyetini yerine getirir iken “borçlunun mali durumunu bilmediğini ve bilmesini
gerektirecek bir halin de bulunmadığını (örneğin, mali durumunun kötü olduğu yolunda
şüphe oluşturacak herhangi bir sebep bulunmadığını) yaklaşık ispat ölçüsünde
ispatlaması”1042 yeterli olup burada tam bir ispat aranmayacaktır. Bununla beraber
davacı alacaklı üçüncü kişinin borçlunun aciz halinde olduğundan şüphe duymasını
gerektiren sebeplerin varlığını ispat ettiği takdirde bu kez üçüncü kişinin bu konuda
gerekli dikkat ve özeni gösterdiğini ispat etmesi gerekmektedir1043.

Tasarrufun iptali davası bakımından borçlu ile üçüncü kişi arasında zorunlu
dava arkadaşlığı olduğu nazara alındığında üçüncü kişi bakımından öngörülmüş
bulunan karinenin aksinin ispatına bağlanmış sonucun olumlu etkisinin davalı borçlu
bakımından da ortaya çıkacağını kabul etmek zorunlu dava arkadaşlığının doğal bir
sonucudur1044.

4.4.3. İİK’nın 279. Maddesi Kapsamında İptale Tâbi Kılınan Aciz


Halinde Yapılan Tasarruflar
4.4.3.1. Genel Olarak

İİK’nın 279. madde hükmü kapsamında iptale tâbi kılınan tasarruflar dört bent
halinde tek tek sayılmış olup karineden yararlanabilmek için davacı alacaklı tarafından
bu tasarrufların borçlu ile üçüncü kişi arasındaki varlığını ispat etmesi gereklidir.
İİK’nın 279. madde hükmünde sayılan tasarruflar ise şunlardır;

• borçlunun teminat göstermeği evvelce taahhüt etmiş olduğu haller


müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler,
• para veya mûtat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler,
• vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler,

1041
Tuncer Kazancı Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.158-159.
1042
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.556.
1043
Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284)”, s.39.
1044
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.167.

253
• kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler1045.
Şimdi bu tasarruflara sırası ile ayrı ayrı değinmek isteriz.
4.4.3.2.Borçlu Tarafından Mevcut Bir Borcu Temin İçin Yapılan Rehinler

İİK’nın 279. madde hükmünün birinci bendinde borçlunun teminat göstermeği


evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir
borcu temin için yapılan rehinler iptale tâbi kılınmıştır.

Zira bu halde borçlu bir zorunluluk olmamasına ve aciz içerisinde bulunmasına


rağmen lehine rehin tesis ettiği üçüncü kişi lehine hareket etmektedir, ki işte bu sebeple
borçlu tarafından üçüncü kişi lehine verilen rehinlerin diğer unsurların da bulunması
halinde iptaline karar verileceği düzenlenmiştir. Nitekim, aciz içerisinde bulunan borçlu
üçüncü kişi lehine tesis ettiği rehin işlemi ile üçüncü kişinin alacağını rehinle temin
ederek diğer alacaklıları aleyhine hareket etmekte olup lehine rehin tesis edilen üçüncü
kişi bu yolla menfaat temin etmektedir1046. Zira rehinli alacaklılar alacaklarına haciz
sahibi alacaklılara nazaran daha erken kavuşacaklarından, bu vesile ile üçüncü kişi de
diğer alacaklılara nazaran alacağına daha erken kavuşma imkânı elde edecektir1047.

Söz konusu düzenleme ile “mevcut borç için önceden taahhüt edilmemiş
teminatın verilmesi” bir koşul vakıa olarak düzenlenmiştir1048. Söz konusu koşul
vakıanın vakıa unsurları ise “mevcut bir borcun olması” ve “borçlunun teminat
göstermediği evvelce taahhüt etmemiş olması”dır1049. Öncelikle belirtmek gerekir ki
koşul vakıanın davacı alacaklı tarafından ispat edilmesi gerektiğinden koşul vakıanın
unsurları olan vakıaları somutlaştırma yükü de davacı alacaklı üzerindedir1050.

Acizden yahut iflâsın açılmasından evvelki bir sene içinde gayrimenkul


üzerinde kurulmuş ipotekler ile menkul mal üzerinde kurulmuş rehinlerin bu bent
kapsamında değerlendirileceği söylenebilecektir. Nitekim İİK’nın 23. madde hükmüne

1045
Bu bent 09.11.1988 tarihli 3494 sayılı Kanun’un 54. maddesi ile madde metnine eklenmiştir. 2004 Sayılı İcra ve
İflas Kanunu, https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.3.2004.pdf (15 Mart 2022).
1046
Üstündağ, İflas Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal Davası), s.239.
1047
Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku,s.723.
1048
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.149.
1049
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.149.
1050
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.159.

254
göre; ““rehin” tabiri, “ipotek” ve “taşınır rehni” tabirlerine giren bütün taşınır ve
taşınmaz rehinlerini” işaret etmektedir ve bentteki rehin kavramının da bu kapsamda
düşünülmesi gerekmektedir1051. Buna karşılık TMK.’nın 893. madde hükmünde
düzenlenen kanunî ipotek hakkı1052 ile yine TMK.’nın 950. madde hükmünde
düzenlenen hapis hakkının1053 diğer bir ifade ile kanunî rehinlerin bu bent kapsamında
değerlendirilmesi imkânı bulunmamaktadır1054. Yine, henüz doğmamış bir borç için
verilen rehin taahhüdü veya henüz doğmamakla beraber ileride doğacak alacak için
kurulan üst sınır ipoteğinin söz konusu bendin kapsamında değerlendirilmesi mümkün
olmayıp ancak şartları var ise İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında iptali hususu
düşünülebilecektir1055.

Bununla beraber İİK’nın 279. madde hükmünde sayılan tasarruflar ancak


hacizden veya mal bulunmaması sebebi ile acizden yahut iflâsın açılmasından evvelki
bir sene içinde yapılmış olmaları halinde iptal edilebileceklerdir1056. Dolayısıyla
borcunu ödemeyen borçlu tarafından tesis edilen rehin işlemi, hacizden veya mal
bulunmaması sebebi ile acizden yahut iflâsın açılmasından evvelki bir sene içinde
yapılmamış ise işbu bent kapsamında değerlendirilemeyecek ve bu bakımdan iptale tâbi
olmayacaktır1057. Bu bir yıllık sürenin hesaplanmasında rehin sözleşmesinin kurulduğu

1051
Olgaç, Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.466; Kuru, İflas ve
Konkordato Hukuku, s.382-383; Güneren, s.788.
1052
Bkz TMK 893. “II. Tescile tâbi kanunî ipotekler 1. Hâller Madde 893- Aşağıdaki alacaklılar, kanunî ipotek
hakkının tescilini isteyebilirler: 1. Satıştan doğan alacağı için satılan taşınmaz üzerinde satıcı, 2. Elbirliği ortaklığına
giren taşınmazlarda paylaşmadan doğan alacakları için birlikte mirasçı olanlar veya diğer elbirliği ortakları, 3. Bir
taşınmaz üzerinde yapılan yapı veya diğer işlerde malzeme vererek veya vermeden emek sarf ettikleri için malzeme
ve emek karşılığı olarak malik veya yükleniciden alacaklı olan alt yüklenici veya zanaatkârlar. Alacaklıların, bu
kanunî ipotek hakkından önceden feragat etmeleri geçerli değildir” 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu,
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf(15 Mart 2022).
1053
Bkz. TMK 950 “B. Hapis hakkı I. Koşulları Madde 950- Alacaklı, borçluya ait olup onun rızasıyla zilyedi
bulunduğu taşınırı veya kıymetli evrakı, borcun muaccel olması ve niteliği itibarıyla bu eşyanın alacak ile bağlantısı
bulunması hâlinde, borç ödeninceye kadar hapsedebilir. Zilyetlik ve alacak ticarî ilişkiden doğmuşsa, tacirler arasında
bu bağlantı var sayılır. Alacaklı, borçluya ait olmayan taşınırlar üzerinde de zilyetliğin iyiniyetle kazanılmasının
korunduğu ölçüde hapis hakkına sahip olur.” 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu,
https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf(15 Mart 2022).
1054
Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.545.
1055
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.205-206.
1056
Ertekin, Karataş, s.705.
1057
“İİK'nun 279/1-1 maddesi borçlunun teminat göstermeyi evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak
üzere borçlu tarafından mevcut bir borcun temini için yapılan rehinler iptale tâbîdir. Eldeki davada İptali istenilen
ipotek 15.04.2009 tarihinde tesis edilmiş haciz ise 04.08.2010 tarihinde yapıldığından anılan yasa maddesi gereği

255
tarihin esas alınması gerekmektedir1058.

İİK’nın 279. madde hükmündeki düzenlemeye dikkat edilir ise iptali talep
edilebilecek rehinler bakımından borçlunun evvelce rehin vermeyi taahhüt ettiği hallerin
ayrık tutulduğu görülebilecektir1059. Nitekim evvelce taahhüt edilmiş olması şartı ile bu
taahhüt gereği borçlunun sonradan diğer bir ifade ile hacizden veya mal bulunmaması
sebebi ile acizden yahut iflâsın açılmasından evvelki bir sene içinde tesis ettiği rehinler
işbu bent kapsamında değerlendirilemeyecektir1060. Buna göre; borçlunun borcunun
temini için evvelce vermeyi taahhüt ettiği ve sonrasında madde hükmünde öngörülmüş
bulunan bir yıllık süre içerisinde tesis ettiği ipotekler iptale tâbi olmayacaklardır1061.
Ancak bu noktada borçlu tarafından üçüncü kişiye verilen ipotek taahhüdünün
Kanun’da belirtilen geçerlilik koşullarını taşıyıp taşımadığı önemli hale gelmektedir.
Zira ancak yasal koşullara uygun şekilde verilmiş ipotek taahhütleri geçerli
olabilecektir. Bu bakımdan, ipotek taahhüdü resmi şekle tâbi olduğundan, resmi şekilde
yapılmamış ve bu yönü ile geçerlilik koşullarını sağlamayan, evvelce verilmiş ipotek

ipotek, haciz veya aciz veya iflâstan evvelki bir yıl içinde yapılmadığından bu madde kapsamında değildir.” Yargıtay
17. Hukuk Dairesi, 01.10.2019. E. 2016/14859, K. 2019/8714. E-UYAR.http://app.e-uyar.com/karar/index
/cb33e379-6171-4f26-b0b6-cf58e06209ea (24 Ekim 2021).
1058
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.205 ; Yargıtay’ın rehin sözleşmesinin kurulma anına ilişkin
olarak verdiği bir kararı oldukça dikkat çekicidir. Yargıtay söz konusu kararında her ne kadar takip alacaklısı
tarafından yapılan haciz işlemlerinden kısa bir süre önce banka lehine ipotek tesis edilmiş ise de bankaların
kullandırdığı kredilere ve imzalanan sözleşmelere karşılık teminat olarak gösterilen tüm gayrimenkuller üzerinde
tarafların talebi halinde resmi senet tanzim edilmeksizin ipotek tesis edileceğinden ve bu hali ile ipotek işleminin
gerekli yasal koşulları taşıdığından bahisle uyuşmazlık konusu ipotek işleminin İİK’nın 279. maddesinin birinci
fıkrasının birinci bendi kapsamında bulunmadığını ve tasarrufun iptaline karar verilemeyeceğini ifade etmiştir. Bkz.
“Davalı Banka tarafından dosyaya sunulan kredi sözleşmeleri dikkate alınmak suretiyle, 2644 Sayılı Tapu Kanunu'
nun 26/9.ncu fıkrasında bankaların açılacak tüm kredilere karşılık teminat gösterilen gayrımenkullerin ipotek
işlemleri, tarafların istemi halinde resmi senet tanzim edilmeksizin alacaklı ile borçlu ve varsa kefilleri arasında
yapılan kredi veya borç sözleşmelerine istinaden Tapu Sicil Müdürlüklerince tapuya tescil edileceğine ilişkin hükmü
karşısında ipotek tesisisi'nin kredi sözleşmelerine istinaden doğrudan tapuya tescil edilmeleri de mümkün olup, davalı
bankanın ipotek tesisinin borçlu açısından İİK 279/1 kapsamında iptal edilebilecek bir tasarruf olmadığından, davanın
reddine karar verilmiş hüküm süresi içerisinde davacı .... Bank dan temlik alan ... vekili tarafından temyiz
edilmiştir…tüm temyiz itirazlarının reddiyle usûl ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 03.05.2017. E. 2014/13890, K. 2017/4957. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/be0606e6-
4540-4325-b5cd-86d0787b5523 (25 Ekim 2021).
1059
Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, s.1219; Akşener, İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.124
1060
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1407.
1061
“İİY'nın 279/1 maddesinde "borçlunun teminat göstermeyi evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak
üzere, borçlu tarafından mevcut bir borcun temini için yapılan rehinlerin (ipoteğin) iptale tâbi olduğu"nun
öngörülmesine … göre davalı … hükmün ONANMASINA.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 27.09.2007. E. 2007/4279,
K.2007/2813. E-UYAR.http://app.e-uyar.com/karar/index/dc76b6da-4c90-489f-b649-fb6c59b8deef?q=tasarrufun
%20iptali%20279%20mevcut%20bir%20borcu%20temin%20i%C3%A7in%20rehinler (25 Ocak 2021).

256
taahhütlerine dayanılarak borçlu tarafından üçüncü kişi lehine tesis edilmiş bulunan
ipotekler iptale tâbi olacaktır1062.

Borçlunun üçüncü kişi lehine tesis ettiği ipoteklere ilişkin açıklamalarımız


yukarıdaki gibi olmakla beraber yine aynı doğrultuda borçlunun hacizden, acizden
yahut iflâsın açılmasından evvelki bir sene içerisinde menkul mal üzerinde üçüncü kişi
lehine tesis ettiği rehinler de borçlunun daha evvel vermeyi taahhüt ettikleri istisna
olmak üzere iptale tâbi olarak bulunmaktadır. Nitekim, madde hükmünde belirtilen bir
yıllık süre içerisinde tesis edilmiş bulunan ve takip borçlusu tarafından bu süreden evvel
taahhüt edildiği ispat edilemeyen rehin işlemine ilişkin tasarrufun iptal edilmesi
gerekmektedir1063. Buna karşılık takip borçlusunun evvelce üçüncü kişi lehine rehin
tesis etmeyi taahhüt ettiği hususu ispat edilir ise tasarrufun iptali davasının reddine karar
verilmesi gerekmektedir1064. Borçlunun üçüncü kişi lehine verdiği rehnin istisnadan
yararlanabilmesi için borçlunun evvelce rehin taahhüdünde bulunduğunun ispat
edilmesi gerekmektedir. Burada rehin vermeye ilişkin taahhüdün evvelce verildiği
hususundaki ispat yükünün borçluya ait olduğunu belirtmek isteriz1065. Ayrıca borçlu
tarafından gerçekleştirilecek buradaki ispat faaliyetinin yani rehinin evvelce taahhüt
edilmiş olduğuna ilişkin ispatın adi yazılı belge ile gerçekleştirilmesi mümkün olmadığı
ancak resmî belge ile yerine getirilmesinin mümkün olduğu düşüncesindeyiz1066.

Son olarak belirtmek gerekir ki, birinci bent kapsamında açılan tasarrufun iptali
davasında mahkeme tarafından davanın kabulüne karar verilmesi halinde sadece rehnin

1062
Olgaç, Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.468; Kuru, İcra Ve İflas
Hukuku El Kitabı, s.1407.
1063
“… borçlu adresinde yapılan 23.01.2014 tarihli haciz İİK'nun 105.maddesi anlamında geçici aciz belgesi
nitelğinde olup ipotek 02.10.2013 tarihinde İİK'nun 279. maddesinde belirtilen 1 yıllık süre içerisinde yapılmış
bulunmasına, borçlunun ipoteği evvelce taahhüt etmiş olduğunun ispatlanmamış bulunmasına göre usûl ve yasaya
uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
19.11.2019. E. 2017/4310, K. 2019/10793. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/9c8e09c0-dee5-4eda-b22a-
49956da16577 (24 Ekim 2021).
1064
“…İİK'nun 279/1-1 maddesine göre borçlunun evvelce teminat göstermeyi, taahhüt etmiş olduğu haller müstesna
olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin edilmiş rehinlerinde iptali gerektiğinden davanın kabul edilen
bölümünde usûl ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre asıl dava yönünden davalılar İ. A.
Day.Tük.Mal.Elekt.Teks.İnş. ve İlet.Hiz. San.Tic.Ltd.Şti ve M.Y. vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile kararın
onanmasına karar vermek gerekmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 06.12.2016. E. 2014/18095, K. 2016/18095. E-
UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/86300e06-768b-466f-8b20-9ec7bcba339b (25 Ekim 2021).
1065
Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.173
1066
Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.173.

257
iptaline karar verilebilecektir. Bu bakımdan üçüncü kişinin borçludan olan alacağı
geçerliliğini korumaya devam edecek ve üçüncü kişi bu alacağını borçludan veya iflâs
masasından teminatsız bir alacak olarak talep edebilecektir1067.

4.4.3.3. Borçlu Tarafından Para veya Mûtat Ödeme Vasıtalarından


Gayrı Bir Suretle Yapılan Ödemeler

İİK’nın 279. madde hükmünün ikinci bendinde borçlu tarafından para veya
mûtat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler iptale tâbi kılınmıştır.
Burada kanun koyucu borçlunun zor durumda kalması halinde olağan olmayan ödeme
araçlarına başvuracağı varsayımından yola çıkarak bu yönde bir düzenleme yapma
yoluna gitmiştir1068.

Söz konusu düzenleme ile “mûtat olmayan ödeme vasıtası ile yapılan
ödemeler” bir koşul vakıa olarak düzenlenmiştir1069. Görüleceği üzere bu koşul vakıa
“ödeme” ve “ödeme aracının mûtat olmaması” şeklinde iki unsurdan oluşmaktadır1070.
Burada koşul vakıanın bir unsuru olarak ödemenin ne suretle yapıldığı hususu esasen
fiili bir duruma işaret etmekte olup ödemenin mûtat olup olmadığı her tür delille ispat
edilebilecektir1071.

Maddede bahsi geçen ödeme kavramı geniş anlamı ile kabul edilerek ifa da bir
ödeme olarak kabul edildiği takdirde bent kapsamında iptale tâbi olduğu belirtilen
tasarrufların da kapsamı genişleyecektir1072. Bu bakımdan söz konusu bendin sadece
para borçları için olmak üzere dar anlamda yorumlanması sanırız yerinde olacaktır1073.
Bu doğrultuda paradan başka borçların ifasının bu bent kapsamında değil İİK’nın 280.

1067
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1407.
1068
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.212; Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî
Tasarruflar (İİK m.277-284)”, s.36.
1069
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.149.
1070
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.154.
1071
Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.177.
1072
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.211; Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî
Tasarruflar (İİK m.277-284)”, s.35.
1073
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.76; Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar
(İİK m.277-284)”, s.36.

258
madde hükmü kapsamında değerlendirilmesi isabetli olacaktır1074. Buna karşılık
borçlunun malını borcunu ödemek için üçüncü kişiye devretmesi yani ifa yerine edim
ve ifa uğruna yapılan edimler söz konusu düzenleme kapsamında iptal
edilebilecektir1075.

Bent kapsamında mûtat olmayan ödemelerin iptale tâbi olduğu belirtilmekle


beraber mûtat veya mûtat olmayan ödemelerin nelerden ibaret olduğu hususu açıklığa
kavuşturulmamıştır. Bu bakımdan borçlu tarafından yapılacak ödemelerin mûtat olup
olmadığının somut durumun özelliklerine, işin mâhiyetine ve ödemenin ne şekilde
yapıldığına göre tayin edilmesi yerinde olacaktır1076.

Umar, borçlu tarafından banknotla, çekle, muaccel olmuş faiz kuponu ile
yapılan ödemelerin mutat ödeme vasıtası olduğu görüşündedir1077. Buna karşılık Umar,
borçlunun borcunu ödemek yerine alacaklısına alacağını temlik etmesinin mûtat
olmayan ödeme vasıtası olduğu görüşündedir1078. Ancak Uyar, borçlunun alacaklısına
ödeme yapmak amacıyla alacağını temlik etmesinin mûtat ödeme vasıtası olduğu
görüşündedir1079.

Kuru, borçlunun borcuna karşılık olmak üzere bir malının mülkiyetini


devretmesinin İİK’nın 279. madde hükmünün birinci fıkrasının ikinci bendi kapsamında
iptale tâbi olduğu görüşündedir1080. Muşul da üçüncü kişinin alacağına mahsuben
borçludan bir mal almış olması halinde borçlunun borcunu mal satışı ile ödemesinin
paradan gayri bir şeyle ödeme olduğunu belirterek İİK’nın 279. madde hükmünün

1074
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.76.
1075
Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.545.
1076
Berkin, İflas Hukuku, s.509; Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.239; Yıldırım, İcra ve
İflas Hukukunda İptal Davaları, s.212; Sertkaya, Kul, s.343; Güven, Bağce, s.258.
1077
Umar, s. 77
1078
Umar, s. 77.
1079
Talih Uyar, “ İcra ve İflâs Hukukunda Aciz Halinde İken Yapılan Tasarruflardan Dolayı İptal, İstanbul Barosu
Dergisi, 2014, Vol.88, No.2, s. 435.
1080
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1408.

259
birinci fıkrasının ikinci bendi kapsamında iptale tâbi olduğunu ifade etmiştir1081.

Yargıtay, borçlunun üçüncü kişiye gerçek bir borcunun bulunması halinde


yaptığı alacağın temliki işleminin belirli şartlar altında ticari örfe uygun mûtat bir
ödeme vasıtası olduğunu kararlarında ifade etmektedir1082. Yargıtay bir kararında
temlik işleminin tasarrufun iptali davası bakımından mûtat bir ödeme vasıtası
sayılabilmesi için dikkat edilmesi gereken şartlara ayrıntılı olarak yer vermiştir.
Yargıtay söz konusu kararında; alacağın temlikinin ticari örf ve adete dayalı mûtat bir
ödeme aracı olduğunu, buna karşılık temlik alacaklısı ve temlik borçlusunun temlik
işleminin öncesinde ticari bir ilişkisi bulunması gerektiğini, temlik miktarı ile temlik
alacaklısının gerçek alacağının miktarının orantılı olması gerektiğini, bu hususların
taraflar tacir ise ticari defter ve belgelerle ispat edilmesi gerektiğini ifade etmiştir1083.
Dolayısıyla borçlu ile üçüncü kişi arasında bir ticari ilişki bulunması ve bu ticari ilişki
devam ederken borçlunun ticari defter ve kayıtlarda bulunan borcuna karşılık alacağını
temlik etmesi halinde mûtat bir ödeme vasıtası olan alacağın temliki işleminin bu bent
kapsamında iptaline karar verilemeyecektir1084.

Yargıtay borçlunun borcuna karşılık malvarlığı değerleri içerisinde bulunan


malın mülkiyetinin devri hususunda ise aksi görüştedir. Yargıtay borçlunun borcuna

1081
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1827; Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.707. Aynı yönde diğer
görüşler için bkz. Olgaç, Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.466;
Sertkaya, Kul, s.343; Ertekin, Karataş, s.706.
1082
“Mahkeme tarafından her ne kadar, İİK'nun 279/1 maddesindeki temlikin borçlunun evvelce taahhüt etmiş
olduğu hallerin dışında teminat amaçlı olarak verildiği, İİK'nun 279/2.maddesine göre mutad ödeme aracı olmadığı
ve İİK'nun 280.maddesine göre üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu bilen veya bilmesi lazım gelen şahıslaradan
olduğu kabul edilmiş ise de gerçek bir alacağı bulunan alacaklıya borçlunun bir başkasından olan para alacağını
temlik etmesi ticari örfe dayalı geçerli bir ödeme aracıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 06.06.2017. E. 2016/18425,
K.2017/6992. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/26027c9f-2bcc-4aa8-88be-ca2420dfc22e?q=tasarrufu
n%20iptali%20279%20aciz%20halinde%20rehin%20mutat (25 Ocak 2021).
1083
“Kural olarak para borcu nedeniyle yapılan temlik işlemlerinin geçerli kabul edilebilmesi için temlik alacaklısı ile
temlik borçlusu arasında temlik öncesi ve sonrası devam eden bir ticari ilişkisinin bulunması, en azından temlik
öncesi bir ticari ilişkinin bulunması, temlik miktarı ile temlik alacaklısının alacağının orantılı olması, (borç - alacak
ilişkisi orantısı), taraflar tacir ise bu durumun tarafların ticari defterleri veya banka hesap hareketleri gibi resmi
belgelerle ispatlanması gerekmektedir. Gerçek bir alacağı bulunan alacaklıya borçlunun bir başkasından olan para
alacağını temlik etmesi ticari örfe dayalı geçerli bir ödeme aracıdır. Temlik işlemi de mutad bir ödeme vasıtasıdır.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 04.12.2019. E. 2017/3841, K. 2019/11462. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/ebaa3062-83d6-495f-8972-b1ae7962dae2 (24 Ekim 2021) Aynı yönde diğer bir karar için
bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 01.10.2019. E. 2017/851, K. 2019/8709. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/26011559-f2cc-4caa-b0af-c1d9d36762f3 (23 Ekim 2021).
1084
Sertkaya, Kul, s.343.

260
karşılık kendisine ait bir malın mülkiyetinin devrinin mûtat bir ödeme vasıtası
olmadığını, bu kapsamda borçlunun para borcuna karşılık malın mülkiyetinin devrine
ilişkin yaptığı tasarruf işleminin iptaline karar verilmesi gerektiğini bir kararında ifade
etmiştir1085. Yargıtay önüne gelen bir başka uyuşmazlıkta borçlunun borcuna mahsuben
elindeki canlı balıkları davalıya devretmesini bent kapsamında iptale tâbi tasarruflar
arasında değerlendirmiş olup canlı balıkları devretmek sureti ile yapılan ödemenin
mûtat bir ödeme vasıtası olmadığını dolayısıyla tasarrufun iptaline karar verilmesi
gerektiğini ifade etmiştir1086.

Kanaatimize göre de borçlunun borcuna karşılık kendisine ait bir malın


mülkiyetini devretmesine ilişkin tasarruf işleminde borçlu paradan gayri bir şeyle
ödeme yapmaktadır. Bu durumda mûtat bir ödeme vasıtasından bahsetmek imkânı
olmadığı gibi söz konusu tasarrufun iptaline karar verilmesi gerektiği açıktır. Buna
karşılık borçlunun alacaklısına olan borcuna karşılık alacağını temlik etmesi halinde
temlik işlemine konu şey esasen para olduğundan mûtad ödeme vasıtaları arasında
değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Dolayısıyla borçlunun alacaklısına olan
borcuna karşılık alacağını temlik etmek suretiyle yaptığı ödemenin İİK’nın 279/1.
madde hükmünün ikinci bendi kapsamında değerlendirilemeyeceği kanaatindeyiz.

4.4.3.4. Vadesi Gelmemiş Borç İçin Yapılan Ödemeler

İİK’nın 279/1. madde hükmünün üçüncü bendi kapsamında borçlu tarafından

1085
“Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına ve borca mahsuben yapılan satışın İİK’nun 279/2. maddesine göre de iptali gerekmesine göre davalı
A.A. vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve yasaya uygun bulunan hükmün
ONANMASINA” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 28.01.2020. E. 2018/3303, K. 2020/124. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/591448d0-4b79-4ab5-a11a-36b2066769c6 (23 Ekim 2021).
1086
“Mahkeme tarafından, İİK'nun 279/2 maddesi gereğince para veya mutad ödeme vasıtalarından gayri bir suret ile
yapılan ödemelere ilişkin yapılan tasarrufların iptali gerekeceği, davalı alacaklı tarafından alacağa mahsuben davaya
konu balıkların davalıya verildiği, alacağın mutad ödeme vasıtaları ile ödenmediği anlaşıldığı ve balıklarda elden
çıkartılmış olduğundan İİK'nun 283/2 maddesi gereğince elden çıkartıldığı tarihteki değeri olan 1.013.070,24 TL'nin
davalıdan tahsiline bu miktar yönünden davanın kabulüne, bedele dönüştürülen alacaklarda faiz
yürütülemeyeceğinden faiz taleplerinin reddine karar verilmiştir…hukuk kurallarına aykırı bir yön bulunmamasına
göre usûl ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 25.02.2020. E. 2018/1569, K. 2020/2061. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/e048d6d2-
3c37-4e95-aa8c-6ca15ca78ee2 (24 Ekim 2021).

261
vadesi gelmemiş borçlara ilişkin olarak yapılan ödemeler iptale tâbi kılınmıştır1087.
Nitekim, “vaktinden önce yapılan bir ödeme, lehdar alacaklının haksız yere menfaat
elde ettiğini ifşa etmektedir”1088. Zira henüz vadesi gelmemiş bir alacak ödendiği
takdirde borçlu bu alacaklıyı diğer alacaklılardan önce tatmin etmiş olmaktadır1089.

Burada “vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler” bir koşul vakıa olarak
öngörülmüş olup davacı alacaklının koşul vakıanın unsurları olarak bulunan “ödeme”
ve “vadesi gelmemiş borç” unsurlarını ispat etmesi gerekmektedir1090.

Bu kapsamda davacı alacaklı bentte öngörülen koşul vakıanın “vadesi


gelmemiş borç” unsurunu borçlu ve üçüncü kişi arasında borç doğuran bir hukukî ilişki
olduğunu ve borcun vadesinin henüz gelmediğini ortaya koyarak ispat etmesi
gerekmektedir1091. Burada önemli olan borçlu tarafından üçüncü kişiye ödeme yapıldığı
anda henüz borcun vadesinin gelmemiş olmasıdır1092. Diğer bir ifade ile madde
hükmünde kastedilen muaccel olmayan bir borçtur1093.

İİK’nın 279/1. madde hükmünün üçüncü bendi kapsamında ne suretle


gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin borçlu tarafından yapılan ödemeler iptale tâbi kılınmış
olup bentte tek ayırıcı unsur olarak ödemenin vadesi gelmemiş bir borca ilişkin olması
gereği belirtilmiştir1094. Diğer bir ifade ile sadece vadesi gelmemiş para borçlarının
değil vadesi gelmemiş her çeşit borcun işbu bent kapsamında değerlendirilmesi
gerekmektedir1095. Dolayısıyla yalnızca vadesi gelmemiş bir borç için ödeme yapılmış
olması tasarrufun işbu bent kapsamında değerlendirilebilmesi için yeterli olup alacağın
mâhiyetinin, alacak karşılığında evvelce kıymetli evrak düzenlenip
düzenlenmediğinin1096 veya rehinle temin edilmiş olup olmadığının bir önemi

1087
Üstündağ, İflas Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal Davası),s.238.
1088
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.213.
1089
Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.724; Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar
(İİK m.277-284)”, s.37.
1090
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.163.
1091
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.160.
1092
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1408.
1093
Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284)”, s.37.
1094
Akşener, İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.124; Ertekin, Karataş, s.707.
1095
Sertkaya, Kul, s.348; Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.178.
1096
Yargıtay henüz vadesi gelmemiş bir bonoya dayalı olarak yapılan ödemenin bu madde kapsamında

262
bulunmadığı kanaatindeyiz1097.

Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemelerin borçlunun iradesi ile


gerçekleşip gerçekleşmediğinin de bir önemi bulunmamakta olup icra takibi neticesinde
borçlu tarafından ödeme yapılmış olması da bu bent kapsamında
değerlendirilebilecektir1098. Yine geciktirici bir şarta bağlı olmakla birlikte geciktirici
şart gerçeklemeksizin yapılan ödemelerin vadesi gelmemiş ödemeler kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyiz1099. Aynı şekilde asıl borcun vadesi gelmeden
kefil tarafından yapılan ödemelerin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini
söylemek yerinde olacaktır1100.

Bununla beraber borçlunun henüz vadesi gelmeden mûtat ödeme vasıtalarından


gayrı surette ödeme yapmış olması halinde, borçlunun üçüncü kişi ile yaptığı bu tasarruf
İİK’nın 279. maddesinin birinci fıkrasının hem ikinci bendi hem de üçüncü bendi
kapsamında iptale tâbi olabilecektir1101.

4.4.3.5. Kişisel Hakların Kuvvetlendirilmesi İçin Tapuya Verilen


Şerhler

İİK’nın 279/1. madde hükmünün dördüncü bendinde kişisel hakların


kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler iptale tâbi kılınmıştır. Söz konusu

değerlendirilerek tasarrufun iptaline konu edilebileceğini ifade etmiştir. Bkz. “İİK'nın 278. maddesi uyarınca satış
bedeli ile malın gerçek bedeli arasında önemli derecede farklılık bulunması tasarrufun iptali nedeni olup ayrıca aynı
kanunun 279. maddesi uyarınca mutad ödeme vasıtalarından gayri surette yapılan ve vadesi gelmemiş borç için vuku
bulan ödemeler de iptale tâbî bulunmaktadır. Olayda, taşınmazların satış bedeli tapuda düşük gösterilmiş ancak
yapılan kıymet takdirinde gerçek bedelleri yüksek tespit edilmiştir. Öte yandan, davalı borçlunun borcunu babasının
ödediğini belirterek ibraz ettiği bonoda borçlunun vadesi gelmemiş bir alacak için ödeme yapıldığı ve aralarındaki bu
yakın ilişki nedeniyle ile davalı üçüncü kişiler borçlunun durumunu bildiği ya da bilmesi gerektiğinin kabulü zorunlu
olduğundan tasarrufların iptaline karar verilmesi gerekir..” Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 19.09.2000. E. 2000/3585,
K. 2000/3892. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=15hd-2000-
3585.htm&kw=vadesi+gelmemi%C5%9F+bor%C3%A7+i%C3%A7in+yap%C4%B1lan+%C3%B6demeler+tasarruf
un+iptali&cr=yargitay#fm (25 Ekim 2021).
1097
Arar, s.234.
1098
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.78; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.213;
Kale, Aciz Halindeki Borçlunun Bir veya Birkaç Alacaklısını Kayıran Hukukî Fiilleri Dolayısıyla İptal Davası (İİK
m. 279), s.200.
1099
Ansay, Hukuk İcra Usûlleri İflas, s.106; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1408; Arar, s.235.
1100
Ansay, Hukuk İcra Usûlleri İflas, s.106.
1101
Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1408.

263
düzenleme kapsamında kastedilen borçlunun kendi malları üzerinde üçüncü kişiler
lehine olmak üzere kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhlerdir1102.

Buradaki koşul vakıa “kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya şerh


verilmesi” olup bu koşul vakıanın ispatı halinde tasarrufun iptaline karar verilecektir1103.
Söz konusu koşul vakıanın koşul vakıadan lehine sonuç çıkaran davacı alacaklı
tarafından ispat edilmesi gerekmektedir1104.

Kişisel haklar taraflar arasında hüküm ifade etmekle beraber üçüncü kişilere
karşı ileri sürülebilmesi ancak sicile şerh edilmeleri halinde mümkün hale
gelebilecektir1105. Şahsî nitelikte hak tapu kütüğüne tescil edilmekle aynî bir hak haline
gelmeyecek buna karşılık aynî bir etkiye sahip olacaktır1106. Hatta gayrimenkulün devri
halinde bu şerhler üçüncü kişiye karşı da öne sürülebilecektir1107. Bu doğrultuda tapuda
lehine şerh tesis edilmiş bulunan bir alacaklı diğer alacaklılara nazaran bir öncelik elde
eder ki bu bakımdan bu tip tasarruflar iptale tâbi kılınmışlardır1108. Tapuya şerh edilmiş
satış vaadi sözleşmeleri, kira sözleşmeleri1109, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi,
önalım hakkı sözleşmesi, geri alım sözleşmesi kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için
tapuya verilen şerhlere örnek olarak sayılabilecektir1110. Borçlu tarafından üçüncü kişiye
ait bir kişisel hakkın kuvvetlendirilmesi için tapu siciline verilmiş bu neviden şerhler,

1102
Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, s.1218.
1103
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.157.
1104
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.160.
1105
Kale, “Aciz Halindeki Borçlunun Bir veya Birkaç Alacaklısını Kayıran Hukukî Fiilleri Dolayısıyla İptal Davası
(İİK m. 279)”, s.200-201.
1106
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.214.
1107
Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.545.
1108
Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.724.
1109
Nitekim, Yargıtay kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen kira şerhinin bu bent kapsamında
değerlendirileceğine karar vermiştir. Bkz. “Ancak, özellikle 280. madde metninden; iptale konu tasarrufların kanunda
sayılanlarla sınırlı olmadığı, alacaklıları zarara uğratan hukukî işlemlerin, bu arada somut olayda olduğu gibi
"kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen kira şerhinin de" dava edilebileceği açıkça anlaşılmaktadır.
Dairemizin öteden beri uygulaması da bu doğrultudadır.” Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 07.07.1994. E. 1994/2151, K.
1994/4633. E-UYAR.http://app.e-uyar.com/karar/index/73c2d7c0-94d3-4db7-acca-aa4e624c4ed7?q=ki%C5%9Fisel
%20haklar%C4%B1%20kuvvetlendirilmesi%20tasarrufun%20iptali%20 (25 Ekim 2021).
1110
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1408; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.545; Akşener, İcra Ve İflas
Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.124; Sertkaya, Kul, s.349; Güneren, s.814; Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu
Şerhi, s.1223; Güven, Bağce, s.260.

264
unsurları var ise dördüncü bent kapsamında iptale tâbi olacaklardır1111.

4.4.4. İİK’nın 279. Madde Hükmü Kapsamında Aciz Halinde İken Yapılan
Tasarrufların Hacizden veya Mal Bulunmaması Sebebi ile Acizden yahut İflâsın
Açılmasından Evvelki Bir Sene İçinde Yapılmış Olması Koşulu

Yukarıda yer verdiğimiz İİK’nın 279. madde hükmünde dört bent halinde
sayılan tasarruflar ancak borca batık halde bulunan borçlu tarafından hacizden veya mal
bulunmaması sebebi ile acizden yahut iflâsın açılmasından evvelki bir sene içinde
yapılmış olması halinde iptale tâbi kılınmışlardır1112.

Görüldüğü üzere; kanun koyucu borçlunun aciz halinde iken yapmış olduğu ve
dört bent halinde sayılmış bulunan tasarrufların belirli bir süre içerisinde yapılmış
olmasını şart koşmuştur1113. “Bu sürelerin, iptal davasının bir unsuru (Entstehungsfrist)
ya da bir dava şartı (Ausübungsfrist) veyahut hak düşürücü süre olduğu, günümüzde
tartışılmamakta ve bunun bir kanunî süre olduğu kabul edilmektedir”1114. İlke olarak
kanunî sürenin uzatılması mümkün değil ise de madde hükmünde belirtilen bir yıllık
sürenin konkordato süresi ve fevkalade mühlet devam ettiği süre boyunca uzayacağı
tâbiidir1115.

Madde hükmü kapsamında iptale tâbi bulunan tasarruflar bakımından bir süre
sınırı getirilmiş bulunulmaktadır1116. Madde metninde bahsi geçen bir senelik süre
borçlunun aciz halinde bulunduğu (borca batık olduğu) dönem olarak
bulunmaktadır1117. Söz konusu bir yıllık sürenin başlangıcı ise haciz, mal bulunmaması

1111
Sertkaya, Kul, s.348.
1112
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.555.
1113
Edgü, s.190; Olgaç, Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.467; Akkaya,
“İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284)”, s.32.
1114
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.180 Ayrıca bkz. Kale, “Aciz Halindeki Borçlunun Bir veya
Birkaç Alacaklısını Kayıran Hukukî Fiilleri Dolayısıyla İptal Davası (İİK m. 279)”, s.192.
1115
Olgaç, İcra-İflas İkinci Cilt, s.1897; Ertekin, Karataş, s.704; Kale, “Aciz Halindeki Borçlunun Bir veya Birkaç
Alacaklısını Kayıran Hukukî Fiilleri Dolayısıyla İptal Davası (İİK m. 279)”, s.192; Akkaya, “İcra ve İflas
Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284)”, s.39.
1116
Olgaç, İcra-İflas İkinci Cilt, s.1898.
1117
Olgaç, İcra-İflas İkinci Cilt, s.1897; Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.382; Ulukapı, s.505; Atalı, Ermenek,
Erdoğan, s.723.

265
sebebi ile aciz veya iflâsın açılmasıdır1118. Ancak bir yıllık süre henüz geçmemiş ise ve
İİK’nın 279. maddesi kapsamında koşulları bulunmakta ise tasarrufun iptaline karar
verilebilecektir1119.

Madde hükmünde bahsi geçen bir yıllık sürenin hesabında tasarruf tarihi olarak
tasarrufun fiilen yapıldığı tarih önemlidir1120. Örneğin bir gayrimenkul satışında satış
sözleşmesinin yapıldığı tarihin bir önemi bulunmamakta olup gayrimenkulün satış
işleminin tapu siciline tescil edildiği tarihin dikkate alınması gerekmektedir1121.

Bununla beraber madde metninde sayılan tasarruflar hacizden evvelki bir sene
içerisinde yapılmamış ise tasarrufun İİK’nın 279. madde hükmü kapsamında
değerlendirilmesi imkânı bulunmamakla beraber mahkeme tarafından şartları varsa
tasarrufun diğer iptal nedenleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir1122.

Sonuç olarak denilebilir ki madde metninde dört bent halinde sayılan tasarruf
işlemlerinden birisi, borcunu ödemeyen borca batık haldeki bir borçlu tarafından
hacizden veya mal bulunmaması sebebi ile acizden yahut iflâsın açılmasından evvelki
bir sene içinde yapılmış ise ve fakat üçüncü kişi borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini
diğer bir ifade ile iyi niyetli olduğunu ispat edemez ise tasarrufun iptaline karar
verilebilecektir1123.

1118
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C: II, s.1826; Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.127; Akyazan,
Takip Hukukunda İptal Dâvası, s.239-240.
1119
Ertekin, Karataş, s.705; Erdönmez, Nam-ı Müstear ve Tasarrufun İptali Davaları, s.104.
1120
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.72.
1121
Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284)”, s.38.
1122
“İİK 279/1-1 madde kapsamında 7.8.2009 tarihli tasarruf değerlendirildiğinde anılan ipotek, haciz veya aciz veya
iflâstan evvelki bir yıl içinde yapılmadığından bu madde kapsamında iptale değildir.Ancak borçlu ile davalı E. S.'nin
vekili olduğu şirket arasındaki ticari ilişkiler nedeniyle davalı E. S. borçlunun durumunu ve amacının bilebilecek
kişilerden olması nedeniyle dava konusu 7.8.2009 tarihli ipotek tesisine ilişkin tasarrufun davacının takip konusu
alacak ve fer'ileriyle İİK 280/1 madde gereğince iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi
isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 13.05.2014. E. 2013/748, K. 2014/7523. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/5c4c9acf-6417-409e-ba28-fcc154d8cdf4?q=tasarrufun%20iptali%20279%20mevcut%20bir
%20borcu%20temin%20i%C3%A7in%20rehinler (25 Ocak 2021).
1123
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1826-1827; Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.706.

266
4.5. Alacaklılara Zarar Verme Kastı ile Yapılan Tasarruflar Bakımından
İptal Sebepleri

4.5.1. Genel Olarak

İİK’nın 280/1. madde hükmüne göre; malvarlığı borçlarına yetmeyen bir


borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde
bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya
bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde iptal edilebilir1124. Şu kadar
ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflâs
yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır.

İİK’nın 280/1. madde hükmü alacaklıların, borçlunun alacaklılara zarar vermek


kastı ile yapmış olduğu bütün tasarruflarına karşı iptal davası açabilmesine imkân
tanıyan çerçeve bir norm niteliğinde olup bu yönü ile tasarrufun iptali davasının
kapsamını ve uygulama alanını genişletmektedir1125. Zira, İİK’nın 280/1. madde
hükmünde iptale tâbi tasarrufların nelerden ibaret olduğu genel olarak tanımlanmış olup
söz konusu düzenleme İİK’nın 278. ve 279. madde hükümlerine kıyasla daha genel bir
düzenlemedir1126. Nitekim, borçlunun alacaklılarından biri veya birkaçı ile tasarrufta
bulunarak ve kayırarak diğer alacaklılarını ızrar etme kastı ile hareket etmesi de
alacaklısı olmayan üçüncü bir kişi ile tasarrufta bulunarak alacaklıları ızrar etme kastı
ile hareket etmesi de İİK 280/1. maddesi kapsamında değerlendirilebilecektir1127. Bu
kapsamda borçlunun kayırdığı bir alacaklısı ile yaptığı tasarrufa yönelik olarak İİK’nın
280/1. maddesi kapsamında iptal davası açılabilmesi için borçlunun alacaklısının lehine

1124
Özkan, s.8; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.635; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.546; Pekcanıtez ve
Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.556.
1125
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.8; Arslan ve diğerleri, s.566;
Mehmet Kâmil Yıldırım, “Tasarrufun İptali Davasında Ticari İşletme Devri Karinesi”, Marmara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 2013, Vol.19, No.2, s.475; Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa
Davası Ve Karşılaştırılması, s.181.
1126
Akşener, İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.125; Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, s.1224;
Yıldırım, Tasarrufun İptali Davasında Ticari İşletme Devri Karinesi, s.475; Haşmet Sırrı Akşener, “İ.İ.Y'nin 280.
Maddesinde 4949 Sayılı Yasa İle Yapılan Değişiklik Üzerine Bir İnceleme”, Legal Hukuk Dergisi, 2003,Vol.1, No.9,
s.2209; Doğru, s.129.
1127
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1410; Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3456.

267
yapılan tasarrufla zenginleşmiş olmasına gerek bulunmamaktadır1128. Zira borçlu ile
lehine tasarrufta bulunulan alacaklısı arasında gerçekleştirilen tasarruf kapsamında
borçlu ile üçüncü kişinin edimleri arasında eşitlik bulunsa dahi söz konusu tasarruf
alacaklılardan bir kısmının diğerlerine nazaran kayrılmasına yahut zarara uğramasına
yol açabilecektir1129. Borçlu ile üçüncü kişi arasındaki tasarruf ivazsız olmasa veya
borçlu ile üçüncü kişinin edimleri arasında bir eşitsizlik olmasa dahi alacaklılar
tarafından İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında iptal davası açılması mümkün
olabilecektir1130.

Bununla beraber, İİK’nın 280. madde hükmünün ikinci ve üçüncü fıkralarında


kanun koyucu tarafından alacaklılar lehine karineler öngörülerek davacı alacaklıya ispat
kolaylığı da sağlanmıştır. Nitekim, davacı alacaklı madde hükmünde yer verilen
karinelerden birisinin temeli olan vakıayı ispat ederek gerek üçüncü kişi bakımından
gerek borçlu bakımından yerine getirmesi gereken ispat faaliyetini karineye bağlanan
sonuçlarla sınırlı olmak üzere yerine getirmiş olacak, diğer bir ifade ile ispat yükünden
kurtulmuş olacaktır. Buna karşılık İİK’nın 280. madde hükmünün ikinci ve üçüncü
bentlerinde borçlu ve üçüncü kişi lehine kurtuluş beyyineleri de öngörülmüş olup
düzenleme kapsamında karinelerin aksinin ne şekilde ispat edilebileceğine de açıkça yer
verilmiştir1131. Bu vesile ile kanun koyucu üçüncü kişiye ve borçluya karinenin aksini
ispat ederek karineye bağlanan sonuçlardan kurtulma imkânı da tanımıştır. Bu
kapsamda kanunla düzenlenen karinenin temeli olan vakıanın alacaklı tarafından ispatı
halinde üçüncü kişi ve borçlu karinenin aksini ispat ederek davacı alacaklının karineye
bağlanan sonuçlardan faydalanmasının önüne geçebilecektir.

Görüldüğü üzere; alacaklının, borçlunun üçüncü kişi ile yaptığı tasarruf


kapsamında İİK’nın 278. ve 279. maddelerindeki koşul vakıaları ispat etmesinin
mümkün olmaması halinde İİK’nın 280. madde hükmünde yer verilen düzenlemeye
dayanarak tasarrufun iptalini talep etmesi ve bu kapsamda kanun koyucu tarafından
lehine öngörülmüş bulunan karinelerden birisine dayanarak karineye bağlanan

1128
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.162.
1129
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.171.
1130
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.171.
1131
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 208.

268
sonuçlardan faydalanması mümkün bulunmaktadır.

4.5.2. Alacaklılara Zarar Verme Kastı ile Yapılan Tasarrufların İptal


Koşulları ve İspatı

Yukarıda da yer verdiğimiz üzere malvarlığı borçlarını ödemeye yetmeyen bir


borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tasarruflar borçlunun içinde
bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafı üçüncü kişi
tarafından bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde
İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında iptale tâbi bulunmaktadır. Düzenlemenin açık
ifadesinden anlaşılabileceği üzere malvarlığı borçlarını ödemeye yetmeyen borçlunun
üçüncü kişi ile gerçekleştirdiği tasarrufun İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında
iptaline karar verilebilmesi için birisi objektif diğer ikisi sübjektif olmak üzere üç şartın
varlığının bulunması gerekmektedir1132. Bu kapsamda İİK’nın 280. madde hükmü
uyarınca borçlunun tasarrufunun iptal edilebilmesi için; borçlunun tasarrufu sebebi ile
alacaklının zarara uğraması varlığı gerekli objektif bir şart iken, borçlunun tasarrufta
bulunurken alacaklıları ızrar kastı ile hareket etmesi ve üçüncü kişinin borçlunun mali
durumunu ve ızrar kastını bilmesi veya bilmesinin mümkün olması varlığı gerekli iki
sübjektif şarttır1133. Dolayısıyla alacaklıların zarar gördüğü tasarruf muamelesi
bakımından ancak borçlu tarafından alacaklılarını zarara uğratmak kastı ile yapılmış ise
ve üçüncü kişi borçlunun mali durumunu ve alacaklılarını zarara uğratma kastını
biliyorsa veya bilmesi gerekiyorsa İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında aranan
objektif ve sübjektif şartlar yerine gelmiş olacak ve mahkeme tarafından tasarrufun
iptaline karar vermek gerekecektir1134.

Objektif şart olarak aranan, borçlunun tasarrufu sebebi ile alacaklının zarara
uğramasına ilişkin şartın yalnız İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında iptale tâbi
tasarruflar bakımından arandığını belirtmek isteriz. Nitekim İİK’nın 278. ve 279. madde

1132
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.82; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları,s.173;
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.105 vd.
1133
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.82; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.173;
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.172 vd .
1134
Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.385; Ulukapı, s.508.

269
hükümleri kapsamında borçlunun tasarrufunun alacaklıları zarara uğrattığı karine olarak
kabul edilmektedir1135. Buna karşılık İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında iptale tâbi
olan tasarruflar bakımından borçlunun tasarrufunun davacı alacaklının zararına yol açıp
açmadığı diğer bir ifade ile objektif şartın varlığı her bir olay bakımından ayrıca
değerlendirilmektedir1136.

Borçlunun davaya konu tasarrufu sebebi ile alacaklının zarara uğradığı


hususunda ispat yükünün hangi tarafa ait olduğuna ilişkin olarak madde hükmünde bir
açıklık bulunmamakla beraber davada ispat yüküne ilişkin HMK’nın 190/1. madde
hükmündeki genel kural kapsamında ispat yükünün davacı alacaklıya ait olduğunun
kabulü gerekmektedir1137. Alacaklıyı zarara uğratmamış bulunan tasarrufların iptalinin
talep edilmesi mümkün olmadığından borçlunun üçüncü kişi ile yaptığı tasarrufun
alacaklının alacağını cebrî icra yolu ile alması ihtimalini doğrudan veya dolayısıyla
zorlaştırmış olması gerekmektedir1138. Bu kapsamda davacı alacaklının bu objektif şart
bakımından ispat yükünü yerine getirebilmek için borçlunun tasarrufu sebebi ile cebrî
icra işlemleri sırasında elde edebileceği paranın azalmış olduğunu ortaya koyabilmesi
gerekmektedir1139.

Sübjektif şartlar olarak bulunan borçlunun tasarrufta bulunurken alacaklıları


ızrar kastı ile hareket etmesi ile üçüncü kişinin borçlunun içinde bulunduğu mali
durumu ve ızrar kastını bilmesi veya bilmesinin mümkün olması ise İİK’nın 280. madde
hükmü kapsamında açılacak iptal davasında belirleyici bir rol oynadığından son derece
önemlidir1140. Bununla beraber sübjektif şartların ispat yükünün hangi tarafa ait
olduğuna ilişkin olarak da madde metninde bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Borçlunun alacaklıları ızrar kastı ile hareket ettiğine ve üçüncü kişinin borçlunun içinde
bulunduğu mali durumu ve ızrar kastını bildiğine veya bilmesi gerektiğine ilişkin
sübjektif şartlar bakımından da ispat yükünün HMK’nın 190/2. madde hükmü

1135
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.118.
1136
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.118-119.
1137
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali s.171.
1138
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.57; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.154.
1139
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.172.
1140
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.172.

270
kapsamında davacı alacaklıya ait olduğunu kabul etmek gerekmektedir1141. Nitekim,
davacı alacaklı İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında açtığı tasarrufun iptali
davasında kendi lehine sonuç çıkardığından objektif şartın ve sübjektif şartların ispat
yükünün davacı alacaklı üzerinde olduğunun kabulü gerekmektedir1142.

İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında açılabilecek tasarrufun iptali davasının


sübjektif şartlarından birisi borçlunun alacaklıları ızrar kastı ile hareket etmesi olup iptal
kararı verilebilmesi için varlığı zorunlu bir şart olarak bulunmaktadır1143. Borçlunun
alacaklıları ızrar kastı ile hareket ettiğinin ispat edilememesi halinde varlığı zorunlu
sübjektif şartlardan birisi ispat edilememiş olacak ve mahkeme tarafından davacı
alacaklının açmış olduğu tasarrufun iptali davasının İİK’nın 280. madde hükmü
kapsamında reddine karar verilmesi gerekecektir1144. Belirtmek gerekir ki borçlunun
alacaklılara zarar verme kastı ile hareket etmesi esasen borçlunun içsel durumuna işaret
ettiğinden ispatı oldukça zor bir husustur1145. Bu doğrultuda “zarar verme kastının
bulunması, deruni bir vakıa olduğundan, bu kastın dışa vurumunu ifade eden olaylar
göz önüne alınarak, makûl bir kişinin, dava konusu tasarrufun alacaklıları zarara
uğratacağını anlayabileceği durumlarda kastın mevcudiyetine hükmedilir”1146. Bununla
beraber borçlunun alacaklıları ızrar kastı1147 ile hareket ettiğinin alacaklı tarafından
somut vakıalarla ispatı gerektiğini belirtmek isteriz1148. Somut vakıalarla ispatı gereken
borçlunun ızrar kastı “her türlü delil ve bu arada fiili karineler (yaşam deneyi kuralları,
hayatın olağan akışı) ile ispat edilebilir”1149. Nitekim, borçlunun alacaklılara zarar
verme kastı ile hareket ettiğinin doğrudan ispatı oldukça zor olduğundan tek bir emare
ile olmasa da birbirini tamamlayan birden fazla emarenin varlığı ile kastın ispatı

1141
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.660-661; Ulukapı, s.507; Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla
Yapılan Tasarrufların İptali, s.188, 189, 202; Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.185.
1142
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.556.
1143
Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284)”, s.41.
1144
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.176.
1145
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.165; Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî
Tasarruflar (İİK m.277-284)”,s.43.
1146
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.556.
1147
“Kasd’dan anlaşılması gereken, belli bir sonuca yönelmiş iradedir.” Bkz. Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal
Davası, s.83.
1148
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.176.
1149
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1410; Yıldırım, “Tasarrufun İptali Davasında Ticari İşletme Devri
Karinesi”, s.478.

271
mümkün olabilecektir1150. Bu kapsamda borçlunun alacaklılara zarar verme kastı ile
hareket ettiğine işaret eden emarelere örnek olarak; borçlunun tasarrufta bulunduğu
sırada borca batık ve aciz halinde bulunmasını, borçlu tarafından hayatın olağan akışına
aykırı hareket edilmiş olmasını, borçlu ile üçüncü kişi arasında hısımlık yahut uzun
süredir devam eden yakın bir ilişki veya organik bir bağ bulunmasını gösterebiliriz1151.

İİK’nın 280. madde hükmünde “malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun,


alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı” tasarruflara ilişkin iptal sebeplerine yer
verildiği ifade edilmiştir. Dolayısıyla İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında tasarrufun
iptali davasına konu edilebilecek tasarrufların aynı zamanda malvarlığı borçlarına
yetmeyen bir borçlu tarafından gerçekleştirilmesi gerektiğini dikkatten kaçırmamak
gerekir1152. Bu bakımdan borçlunun tasarrufunun İİK’nın 280. maddesi kapsamında
iptale tâbi olabilmesi için borçlunun alacaklıları ızrar kastı ile hareket etmesi tek başına
yeterli olmayıp aynı zamanda borçlunun malvarlığının borçlarına yetmemesi de
gerekmektedir. Belirtmek gerekir ki “malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlu” ifadesi
ile esasen borçlunun borca batık olması kastedilmekte olup borçlunun borca batık
olması İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında iptale tâbi tasarruflar bakımından bir
şart olarak öngörülmüştür1153. Borca batıklık aciz halinden farklı olarak borçlunun
mevcut ve alacaklarının borçlarını ödemeye yetmemesi haline işaret etmektedir1154.
Nitekim ödemeden aciz halinde borçlu muaccel hale gelmiş borçlarını ödeyebilme
iktidarını likidite sıkıntısı sebebi ile kaybetmiş bulunmaktadır1155. Buna karşılık
borçlunun muaccel olsun olmasın tüm borçları ile aktifleri karşılaştırıldığında borçlunun
borçlarının aktifinden fazla olduğu tespit edilir ise borçlunun borca batıklık hali
gerçekleşmiş olacaktır1156. Belirtmek gerekir ki, borçlunun malvarlığının borçlarını
ödemeye yetmediği hususunun diğer bir ifade ile borçlunun borca batık olduğunun

1150
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.189.
1151
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.191-202.
1152
Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284)”, s.40.
1153
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.82,88.
1154
Sabri Burak Arzova, Murat Yavaş, Barış Küçük, Hukukî ve Mali Yönden İflasın Ertelenmesi ve Borca
Batıklık Bilançosu, 3. Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2016, s. 57.
1155
Ahmet Türk, “Anonim Ortaklıkta Borca Batıklık ve İflasın Ertelenmesi Konusunda 6102 Sayılı Türk Ticaret
Kanunu ve Yürürlük Kanunu İle Getirilen Yenilik ve Değişiklikler”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, 2016, Vol.32,
No.1, s. 8-9.
1156
Türk, s. 8-9.

272
davacı alacaklı tarafından ispat edilmesi gerekmektedir1157.

Bununla beraber hem borçlunun mali durumunun hem de zarar verme kastının
ispatında davacı alacaklıdan tam ispat beklenemeyecek olup davacı alacaklının bu
hususları yaklaşık olarak ispat etmesi yeterli bulunmaktadır1158. Belirtmek gerekir ki,
“yaklaşık ispat, seviyesi düşürülmüş bir ispat seviyesini anlatmak için değil, teknik
olarak bazı usûlî problemlerin aşılması için gerekli ispat faaliyetinin tam ispat
seviyesinde olması gerekmediğini anlatmak için yapılan bir vurgudur”1159. Nitekim
burada olduğu gibi tam ispatın mümkün olmadığı hallerde başvurulabilecek yaklaşık
ispat ölçüsü davacı alacaklının yaşadığı ispat zorluklarına ancak bir çözüm olabilecektir.

İİK’nın 280. maddesi kapsamında açılacak iptal davaları bakımından aranacak


sübjektif şartlardan ikincisi ise üçüncü kişinin borçlunun içinde bulunduğu mali durumu
ve ızrar kastını bilmesi veya bilmesinin mümkün olmasıdır. Söz konusu sübjektif şart
üçüncü kişinin borçlu ile tasarruf muamelesinde bulunduğu sırada kötü niyetli hareket
ettiğine işaret etmekte olup bu yönü ile üçüncü kişinin kendisine ait mal veya hak
üzerinde davacı alacaklı tarafından yapılacak cebrî icra işlemlerine katlanmasının
sebebini ve dayanağını oluşturmaktadır1160.

Üçüncü kişinin borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve ızrar kastını


bilmesine ilişkin sübjektif şart iki alt vakıa olarak üçüncü kişinin borçlunun kastını
bilmesi ve borçlunun mali durumunu diğer bir ifade ile borca batık olduğunu bilmesini
içerisinde barındırmaktadır1161. Bununla beraber belirtmek gerekir ki üçüncü kişinin
borçlunun mali durumunu ve zarar verme kastını tasarrufun vuku bulduğu anda bilmesi
veya bilebilmesi gerekmektedir1162. İİK’nın 280. madde hükmündeki açık düzenlemeye
göre; tasarrufun iptal edilebilmesi için borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve
zarar verme kastının, tasarruf işleminin diğer tarafı üçüncü kişi tarafından bilindiği veya

1157
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.177.
1158
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.556; Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla
Yapılan Tasarrufların İptali, s.195; Akkaya, “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284)”,
s.44.
1159
Albayrak, Medeni Usûl ve İcra İflas Hukukunda Yaklaşık İspat, s.41.
1160
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.173.
1161
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.173.
1162
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.648.

273
bilinmesi gerektiği hususunda açık emarelerin olması yeterli olarak bulunmaktadır1163.
Söz konusu düzenleme ile üçüncü kişinin borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve
ızrar kastını bildiğine veya bilmesi gerektiğine ilişkin ispat faaliyetinin davacı alacaklı
tarafından emareler yolu ile dolaylı olarak yerine getirilmesine imkân tanınmıştır1164.

Nitekim, “tasarruftan yararlanan tarafın, borçlunun iş ilişkilerini ve yaşama


biçimini bilen ve bu nedenle, daha önceki durumuna nazaran, işlemin yapıldığı sırada
mali yönden kötü durumda bulunduğunu, örneğin, malların (taşınmazlarını, otomobilini
vb.) ucuz fiyatlarla elden çıkarmaya çalıştığını, hakkında çok sayıda ya da önemli
miktarda icra takipleri bulunduğunu, iş yerinde ve evinde haciz uygulandığı vb. bildiği
veya bilmesini gerektirecek açık emarelerin bulunduğu ortaya konularak ispat yükü
yerine getirilebilir”1165.

Bununla birlikte üçüncü kişinin borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve


ızrar kastını bildiğine veya bilmesi gerektiğine ilişkin sübjektif şart tasarrufun iptali
davasına bakan hâkim tarafından somut durumun özellikleri nazara alınarak
incelenmelidir1166. Dolayısıyla hâkim dosyaya ibraz edilen deliller ile somut olayın
özelliklerini nazara alarak bir karar verecek olmakla beraber bu halde hâkimin geniş bir
takdir hakkı bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır1167. Belirtmek gerekir ki, üçüncü
kişinin borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve ızrar kastını bildiğine veya bilmesi
gerektiğine ilişkin ispat faaliyetinin yerine getirilmesi sırasında yaklaşık ispat ölçüsü
yeterli olup davacı alacaklıdan kesin delillerin istenmesi mümkün bulunmamaktadır1168.

Söz konusu sübjektif şart bakımından davacı alacaklı tarafından yerine


getirilecek ispat faaliyetinin konusu borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar
verme kastının objektif olarak bilinebilmesi değil bunun üçüncü kişi tarafından

1163
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1830.
1164
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.556.
1165
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.556.
1166
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.175.
1167
Ertekin, Karataş, s.719; Akkaya, İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284), s.43; Eroğlu,
Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.197.
1168
Ulukapı, s.508; Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.556; Tuncer Kazancı, Tasarrufun
İptali Davalarında İspat, s.186.

274
bilinmesi veya bilinebilmesi diğer bir ifade ile öngörülebiliyor olmasıdır1169. Bu
bakımdan üçüncü kişinin gerekli özeni gösterip göstermediği değerlendirilir iken somut
olayın koşulları da dikkate alınarak gösterilen özenin derecesi üçüncü kişinin içinde
bulunduğu sübjektif koşullara göre değerlendirilmelidir1170. Nitekim, “bu şartın
gerçekleşmesi için tasarruftan yararlanan üçüncü kişinin gereken dikkati gösterdiği
takdirde borçlunun durumunu ve işlemin mâhiyetini anlayabilecek durumda olması
yeterlidir”1171. Söz konusu sübjektif şart bakımından borçlu ile tasarrufta bulunan
üçüncü kişiden borçlunun mali durumunun kötü olduğundan veya alacaklılarına zarar
verme kastı ile tasarrufta bulunduğundan şüphelenmesi halinde bu şüpheyi tamamen
giderecek şekilde çaba göstermesi ve bu yolla özen yükümlülüğünü yerine getirmesi de
beklenmelidir1172.

Görüldüğü üzere; sübjektif şartların doğrudan ispatı oldukça zor olduğundan


borçlunun alacaklılara zarar verme kastı ile hareket ettiği ve borçlunun içinde
bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının üçüncü kişi tarafından bilindiği
hususlarının davacı alacaklı tarafından emare ile ispatı mümkün bulunmaktadır.

Yargıtay da kararlarında söz konusu sübjektif şartların ispatı bakımından


emarelere başvurulabileceğini buna karşılık bazı hususların varlığının tek başına
sübjektif şartların emare yolu ile ispatını sağlayamayacağını ifade etmiştir. Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu bir kararında; üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu ve ızrar
kastını bildiğinin veya bilmesi gerektiğinin açık emareler yolu ile ispat edilebileceğini
buna karşılık bu şartların emare yolu ile ispat edilememesi halinde İİK’nın 280/1.
madde hükmündeki düzenleme kapsamında davanın reddine karar verilmesi gerektiğini
belirterek borçlu ve üçüncü kişinin komşu olmalarının başka somut deliller olmaksızın
tek başına üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu ve ızrar kastını bildiğini veya
bilmesi gerektiğini ispat edemeyeceğini ifade etmiştir1173. Yargıtay Hukuk Genel

1169
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.177.
1170
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.175.
1171
Akkaya, İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284), s.42.
1172
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.175.
1173
“Yeri gelmişken hemen belirtilmelidir ki; sırf davalının aynı yerde tasarruf konusu taşınmazdan başkaca
taşınmazlarının da bulunması başka delillerce doğrulanmadığı sürece borçlunun içinde bulunduğu mali durum ve

275
Kurulu aynı doğrultuda verdiği bir başka kararında; borçlu ve üçüncü kişinin komşu
olmalarının başka delillerle desteklenmediği sürece tek başına üçüncü kişinin borçlunun
mali durumunu ve alacaklıları ızrar kastı ile hareket ettiğini bilen veya bilmesi gereken
kişilerden olduğunu dolayısıyla kötü niyetli olduğunu kanıtlayamayacağını, büyük
kentlerde aynı apartmanda oturan kişiler arasında arkadaşlık yakın komşuluk ilişkisi
bulunmaması halinde üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu bilmesinin
beklenemeyeceğini ve sırf bu nedenle tasarrufun iptaline karar verilemeyeceğini ifade
etmiştir1174. Buna karşılık Yargıtay üçüncü kişi ile borçlu arasında akrabalık ilişkisi
bulunmasını hem borçlunun alacaklıları ızrar kastı ile hareket ettiği hem de üçüncü
kişinin borçlunun mali durumunu ve ızrar kastını bildiği hususunda bir emare olarak
kabul etmekte ve bunu kararlarında sıklıkla ifade etmektedir1175.

Bununla beraber Yargıtay’ın birçok kararında İİK’nın 280/1. madde hükmü


kapsamındaki sübjektif şartların emare yolu ile ispatı sırasında hayatın olağan akışını
dayanak aldığı da görülmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir kararında; madde
hükmündeki açık emareler sözcükleri ile ifade edilmek istenenin “fiilî karine denilen

zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu
anlamına gelmemektedir. Dosya kapsamında bu yönde bir delil bulunmadığı gibi, aksine tarafların birbirlerini
tanımadıkları, taşınmazın üçüncü kişiler tarafından satışa çıkarıldığı, üçüncü kişilere duyulan güven ilişkisine
dayanılarak davalının tarım yapmak istediği alanı genişletmek amacıyla dava konusu yan parseli rayiç bedel
üzerinden üçüncü kişilerin araya girmesi ile satın aldığı, ilk etapta resmi işlem yapılmadığı, davalının tarıma uygun
hâle getirip ihya etmeye çalıştığı, tasarrufun amacına uygun hâlde kullanıldığı, resmi akdin ise bu aşamalardan çok
daha sonra vekil aracılığıyla yapıldığı, hesap kat ihtarnamesi ve icra takipleri incelendiğinde söz konusu işlemler
yapılırken borçlunun bankaya ödenmemiş bir borcunun bulunmadığı, borçlunun mal kaçırma kastının dâhi
kanıtlanamadığı, satılan taşınmazın niteliği ve edinim şekli ile kullanım amacı bir arada değerlendirildiğinde İzmir
gibi büyük bir kentte yalnızca tarla komşuları olan satıcı ile alıcının, birbirlerinin maddi durumunu bilebilecek oranda
tanışık olmalarının kendilerinden beklenemeyeceği, tasarrufun sırf bu nedenle de iptal edilemeyeceği açıktır.”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 20.10.2020. E. 2019/44, K. 2020/783. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/af86ebb9-5b75-482a-b557-c2c5a2d061fb?q=280%20borca%20bat%C4%B1k%20olmas%C4
%B1 (13 Şubat 2022).
1174
“Yeri gelmişken hemen belirtilmelidir ki; davalıların komşu olmaları başka delillerce doğrulanmadığı sürece kötü
niyetli olduklarının kabulü için yeterli değildir. Borçlu ile davalı üçüncü kişi arasında iş arkadaşlığı, ticari ilişki ya da
yakın arkadaşlık olduğu hususu ispatlanamamıştır.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 08.10.2019. E. 2017/17-2248, K.
2019/998. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/abf919e8-b392-43bb-9ae7-fd224b929b9e?q=280%20borca
%20bat%C4%B1k%20olmas%C4%B1 (13 Şubat 2022).
1175
“Diğer davalı ... ise taşınmazın bulunduğu yer nüfusuna kayıtlı ve borçlu ile akraba olması nedeni ile
İİK'nun 280/1 maddesi gereğince davalı ...'ın da, borçlunun alacaklılarına zarar verme kastı ile yaptığını ve içinde
bulunduğu mali durumu bilen veya bilmesi lazım gelen kişilerden olduğunun kabulü gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi,18.06.2019. E.2016/11306, K.2019/7701.KAZANCI HUKUK OTOMASYON.https://lib.kazanci.com.tr/k
ho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2016-11306.htm&kw=tasarrufun+iptali+280+`zarar+verme+kast%C4%B1`&cr=yar
gitay# fm (13 Şubat 2022).

276
yaşam deneyi kuralları eş anlatımla hayatın olağan akışı” olduğunu borçlunun on yedi
adet aracın on adedini aynı gün üçüncü kişiye devretmesinin hayatın olağan akışına
aykırı olduğunu, bu bakımdan üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu ve alacaklıları
ızrar kastını bilebilecek kişilerden olduğunun kabulünün zorunlu olduğunu ifade
etmiştir1176. Yargıtay bir başka kararında bu kez borçlunun alacaklılarına zarar verme
kastını hayatın olağan akışına dayanak alarak değerlendirmiştir. Yargıtay söz konusu
kararında; borçlunun cuma günü bir kısım bonolar dayanak gösterilerek aleyhine
başlatılan icra takibi kapsamında düzenlenen ödeme emrini sonraki ilk iş günü icra
dairesinden bizzat tebliğ alarak ödeme emrinin kesinleştirilmesini talep ettiğini, üçüncü
kişi tarafından bu yolla kesinleştirilen icra takibine dayanak senetlere konu borcun
yüksek miktarda bulunduğunu, nitekim bu kadar yüksek miktarda borcun dayanağının
borçlu tarafından makûl bir şekilde ortaya konulamadığını vurgulayarak hayatın olağan
akışına göre borçlunun icra takibine konu edilen bonoları düzenlemesinin alacaklılara
zarar verme kastı ile hareket ettiğini ortaya koyduğunu ve bu bakımdan tasarrufun iptali
davasının kabulüne karar verilmesinin isabetli olduğunu ifade etmiştir1177. Yargıtay bir
başka kararında ise isabetli olarak tasarrufun iptali davasında hayatın olağan akışına

1176
“İİK’nın 280/1 maddesi uyarınca, tasarrufun iptal edilebilmesi için, malvarlığı borcuna yetmeyen bir borçlunun
alacaklılarına zarar verme kastıyla işlemde bulunması yeterli değildir. Ayrıca borçlunun içinde bulunduğu mali
durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin
(karineler) bulunması gerekir. Yasa koyucu bu fıkrada; borçlunun durumunu bilen alıcı yanında "bilinmesini
gerektiren açık emarelerinin bulunduğu haller" sözcüklerine de yer vererek, hâkimin sonuca varmasını
kolaylaştırmıştır. "Açık emareler" sözcüklerinden amaç, fiilî karine denilen yaşam deneyi kuralları eş
anlatımla hayatın olağan akışıdır….Borçlunun aynı gün içinde on yedi araçtan on adedini davalı ...'a (Y. açısından
sekiz araç için dava açılmıştır), yedi aracı da davalı..... Gıda Ltd. Şti'ye devretmesi hayatın olağan akışına uygun
değildir. İİK’nın 280. maddesinde öngörülen yasal ve fiili karineler gereği davalı ...'un borçlunun durumunu ve
amacını bilebilecek kişilerden olduğunun kabulü de zorunludur.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 19.03.2019. E.
2017/17-2697, K. 2019/318. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/c8855ec8-9bb3-49b6-81bc-
fbbb072874fa?q=280%20%20hayat%C4%B1n%20ola%C4%9Fan %20ak%C4%B1%C5%9F%C4%B1 (13 Şubat
2022).
1177
“İstinaf mahkemesi de, davalılardan ... tarafından borçlu ... aleyhine ... 14. İcra Dairesinde başlatılan 250.000,00
TL'lik senede dayalı takip açısından takibin 09/07/2010 (Cuma) günü başlatıldığı, borçlunun hemen 12/07/2010
(Pazartesi) günü İcra Müdürlüğüne giderek ödeme emrini tebliğ aldığı, itirazının bulunmadığını ve takibin hemen
kesinleştirmesini istediği, ayrıca bu kadar yüksek meblağlı borcun kaynağına ilişkin makul, ikna edici savunma
getiremediği, delil bilgi ve belge sunmaması, açıklamaları ile takip sürecindeki
davranışların hayatın olağan akışına aykırı bulunmadığının nazara alındığında borçlu ile üçüncü kişi davalı ...
arasındaki bono düzenlemesi ve icra takibinin mal kaçırmak amacıyla, alacaklıların zararına yapıldığı, mahkeme
tarafından, yazılı biçimde bu davalılar arasındaki tasarrufun iptaline karar verilmesinde isabetsizlik olmadığı...”
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 09.07.2021. E. 2021/1125, K. 2021/4381. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=4hd-2021-1125.htm&kw=tasarrufun+iptali+hayat%C4%B1n
+ola%C4%9Fan+ak%C4%B1%C5%9F%C4%B1++&cr=yargitay#fm (13 Şubat 2022).

277
ilişkin bilgilerden yararlanırken somut olay döngüsünün bütününün dikkate alınması
gerektiğini ifade etmiştir1178. Belirtmek gerekir ki Yargıtay’ın İİK’nın 280/1. madde
hükmü kapsamında hayatın olağan akışına ilişkin bilgileri değerlendirerek verdiği
birçok kararı bulunmakta olup söz konusu kararlar farklı somut vakıalara ilişkin
bulunmaktadır. Bununla beraber Yargıtay bazı somut vakıaların varlığının üçüncü
kişinin borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olduğunu gösterdiğini
kararlarında istikrarlı olarak tekrar etmektedir. Yargıtay müstakar hale gelmiş
kararlarında, üçüncü kişi ile borçlu arasında tasarrufa konu edilmiş bulunan
gayrimenkulün üçüncü kişiye devir tarihinden sonra borçlu veya yakınları tarafından
kullanılmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ve bu durumun üçüncü kişinin
borçlunun mali durumunu ve ızrar kastını bildiğini gösterdiğini ifade etmektedir1179.
Yargıtay yine müstakar hale gelmiş kararlarında; üçüncü kişi tarafından taşınmazın satış
tarihindeki gerçek değerinin üstünde ipotek ve hacizle yükümlü bir şekilde borçludan
satın alınarak ipotek ve hacizlere ilişkin ödemelerin üçüncü kişi tarafından yapılmasını
hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ve bu durumun da üçüncü kişinin borçlunun
mali durumunu ve ızrar kastını bildiğini gösterdiğini belirtmiştir1180.

1178
“Bu olaylar silsilesi içinde, davalı üçüncü kişi ...'nın borçlunun alacaklılardan mal kaçırma amacını bilen veya
bilmesi lazım gelen kişilerden olduğunun kabulü, somut olay döngüsü içinde mümkün görülmemiştir.” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 02.03.2021. E. 2020/1263, K. 2021/2091. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2020-1263.htm&kw=tasarrufun+iptali+hayat%C4%B1n
+ola%C4%9Fan+ak%C4%B1%C5%9F%C4%B1++&cr=yargitay#fm (13 Şubat 2022).
1179
“…yine dava konusu taşınmazın davadan sonra düzenlenen 20.1.2011 tarihli kira sözleşmesine kadar iki yıldan
fazla süre ile borçlu ve çocukları tarafından kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun olmamasına, bu durumun
davalı 3.kişi ...'ın borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olduğunu göstermesine göre anılan
tasarrufun İİK 280/1 madde gereğince iptale tâbî bulunmasına göre davalılar ... ve ... vekilinin aşağıdaki bendin
kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.”Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 12.05.2015. E.
2013/20232, K. 2015/7298. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/65e0c9f7-3362-43af-829a-
4a68392908e8?q=280%20%20hayat%C4%B1n%20ola%C4%9Fan %20ak%C4%B1%C5%9F%C4%B1 (13 Şubat
2022).
1180
“Mahkeme tarafından, ivazlar arasında bir mislini aşan fahiş farkın olduğu, dosya kapsamından davalı ...'in dava
konusu taşınmazı 1.200.000,00 TL ipotek ve 1.607.515,50 TL haciz şerhiyle yükümlü olarak almasının mantığa
ve hayatın olağan akışına uygun düşmediği, davalı ... açısından 16 adet taşınmazın aynı gün
yapılmasının hayatın mutad akışına aykırı bir davranış olduğu; yine davalının bu taşınmazlar için haciz ve ipotek
kaldırmak için para ödemesi karşısında taşınmazların gerçek değerinden çok fazlasına mal olması karşısında bu
durumun da hayatın olağan akışına ters düştüğü, davaya konu tasarrufun, davacı bankaları zarara sokmak kastıyla
yapıldığının kanıtlandığı kanaatine varıldığından bahisle davanın kabulüyle dava konusu ... ada ... parsel 1 nUmar,
Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası,alı bağımsız bölümün üçüncü kişi İ.'in elinden çıktığından 187.500,00 TL
bedelin davalı İbrahimden tahsiline karar verilmiştir… İİK'nın 280/1 maddesi gereğince borçlunun içinde bulunduğu
mali durumu bilmesinin mümkün olmasına göre usûl ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının

278
Yargıtay borçlunun mali durumunun ve zarar verme kastının üçüncü kişi
tarafından bilindiğinin diğer bir ifade ile sübjektif şartların ispatı bakımından borçlu ile
üçüncü kişi arasında organik bağ bulunmasını da bir kriter olarak dikkate almaktadır.
Yargıtay kararlarında sık sık başvurulan organik bağ kavramı özellikle bir tüzel kişinin
sorumlu olduğu bir borçtan bu tüzel kişi ile belirli bir hukukî ilişkiye veya bağa sahip
bir başka tüzel kişinin daha sorumlu kılınabilmesi için kullanılan bir enstrümandır1181.
Belirtmek gerekir ki organik bağın temelinde dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye
kullanılması yasağı bulunmakta olup aynı menfaat grupları tarafından kurulan ve
yönetilen tüzel kişiliklerin kötüye kullanılmasına organik bağ kavramı ile engel
olunmaya çalışılmaktadır1182. Organik bağın varlığı için iki tüzel kişi arasında belirli bir
ilişki bulunması gerekmekle birlikte hangi hallerin varlığı halinde tüzel kişiler arasında
organik bağ bulunduğunun kabul edilebileceği hususunda sınırlı sayıda ihtimalden
bahsedilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla organik bağın varlığının her somut olayın
özelliğine göre ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu bakımdan Yargıtay’ın
tasarrufun iptali davasında tüzel kişiler arasında organik bağın varlığını kabul ettiği
kararlarına yer vermek isteriz.

Yargıtay bir kararında; iki tüzel kişinin yetkilisinin aynı olmasını, iki tüzel kişi
arasındaki organik bağın ispatı bakımından yeterli görmüştür1183. Yargıtay başka bir

onanmasına karar vermek gerekmiştir.” Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 29.06.2021. E. 2021/1104, K. 2021/3815.
KAZANCI HUKUK OTOMASYON.https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=4hd-2021-1104.htm&kw
=tasarrufun+iptali+hayat%C4%B1n+ola%C4%9Fan+ak%C4%B1%C5%9F%C4%B1++&cr=yargitay#fm (13 Şubat
2022).
1181
Selçuk Öztek, Tekin Memiş, “Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin
Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması” Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, I. Uluslararası Ticaret Hukuku
Sempozyumu, 02 Şubat 2008, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Sempozyum Kitabı, İstanbul 2008, s. 209.
1182
Öztek, Memiş, s. 213.
1183
“Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir
isabetsizlik bulunmamasına, her iki tüzel kişilik borlu R...... Tek. İm. Paz. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti. ile davalı
3. kişi şirket G.. İnternational Ltd.Şti.'nin yetkilisinin D. S. olmasına, alacağın temlikine konu olan alacağa ilişkin
davanın devamı sırasında sözkonusu temliki tasarruf işleminin yapılmış olmasının olağan hayat tecrübelerine uygun
düşmemesine, borçlu ve davalı şirket arasında sözkonusu organik bağın bulunmasından dolayı davalı şirketin, borçlu
şirketin alacaklılarından mal kaçırmak ya da alacaklılarını ızrar kastı ile hareket ettiğini bilebilecek kişilerden olması
nedeniyle tasarrufun iptali gerekmesine (İİK 280/1) ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre davalı şirketler vekilinin
tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 18.04.2013. E. 2012/16253, K. 2013/5794. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/30380045-ffa3-4d26-902e-8fe3c9f52c82?q=tasarrufun%20iptali%20organik%20ba%C4%9F%
20t%C3%BCzel%20ki%C5%9Fi%20280 (13 Şubat 2022).

279
kararında aynı konuda faaliyet gösteren iki tüzel kişinin hissedarlarının ve
yöneticilerinin aynı olması halinde bu tüzel kişiler arasında organik bağ olduğunun
kabul edilmesi gerektiğini ifade etmiştir1184. Yargıtay organik bağa ilişkin verdiği diğer
bir kararında borçlu tüzel kişinin yetkilisi ile tasarruf işlemini gerçekleştiren diğer tüzel
kişinin tasfiye memuru temsilcisinin aynı kişi olduğunu ve bu kişinin tasarrufun iptali
davasına konu edilen tasarruf işlemini de diğer tüzel kişi adına vekâleten imzaladığını
belirterek tüzel kişiler arasında organik bağ olduğunu ifade etmiştir1185. Görüldüğü
üzere; Yargıtay alacaklıya zarar verecek nitelikte işlemleri iki tüzel kişi arasında
herhangi bir bağ teşkil edebilecek unsurları organik bağ olarak değerlendirmektedir1186.

Yargıtay tasarrufun iptali davası bakımından verdiği kararlarında organik bağ


kavramına sıklıkla başvurmakla birlikte, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması
(aralanması) kavramından yararlanmamaktadır. Oysa ki, tüzel kişilik perdesinin
kaldırılmasında da organik bağın temelinde olduğu gibi dürüstlük kuralı ve hakkın
kötüye kullanılması yasağı bulunmaktadır1187. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasında,
tüzel kişinin “borçlarından dolayı arkasındaki üyeleri sorumlu kılmak amacıyla tüzel
kişinin hukuken bağımsız ve ayrı olan kişiliği bir tarafa bırakılmakta, dikkate
alınmamaktadır”1188. Tüzel kişilik perdesinin üç farklı şekilde kaldırılmasının mümkün

1184
“Dahili davalı borçlu ... Denetim Danışmanlık ve Yeminli Müşavirlik Ltd. Şti'nin hissedarı olan davalı ..., yeni
kurulan davalı ...nin de sorumlusu ve hissedarı olması nedeni ile iki firmanın hissedarı ve faaliyet alanları aynı olan
iki firma arasında organik bağ mevcuttur.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 17.11.2020. E. 2018/5920, K. 2020/7148. E-
UYAR.http://app.e-uyar.com/karar/index/29da3863-bb9b-4e44-84df-2b2cfb1b89b7?q=tasarrufun%20iptali%20orga
nik%20ba%C4%9F%20 (13 Nisan 2022).
1185
“Mahkemece davalı borçlu şirketin ortakları/ yetkilileri ile davalı 3. kişinin ortakları/ yetkilileri arasında
akrabalık bağının olmadığı, davalı 3. kişinin davalı borçlunun durumunu bilen ve bilmesi gereken kişilerden de
olduğunun ispat edilememesine göre davanın reddine karar verilmişse de dosya içerisinde yer alan ticaret sicil
kayıtlarının yer aldığı CD'de davalı borçlu şirketin yetkilisi olan V. Türkmen’in davalı 3. kişinin de temsilcisi olduğu,
tasfiye memuru olarak işlem yaptığı, dava konusu tasarruf işlemini de davalı borçlu adına ve davalı 3. kişi adına
vekaleten V. Türkmen’in yaptığı anlaşılmaktadır. Davalı borçlu ile davalı 3. kişi arasında organik bağ olduğunun
anlaşılmasına göre davalı 3. kişinin davalı borçlunun durumunu bilen ve bilmesi gereken kişilerden olduğunun
kabulü gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 26.10.2020. E. 2019/4034, K. 2020/6176. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/732cbb6f-09d3-4fd2-8e23-42a1c8f22255?q=tasarrufun%20iptali%20organik%20ba%C4%9F
%20 (13 Nisan 2022).
1186
Yavaş, “İcra ve İflas Hukukunda Tüzel Kişiliğin Perdesinin Kaldırılması Teorisi”, s. 33; Yavaş, Senetle İspat ve
Senede Karşı Senetle İspat Kuralları İle Bu Kuraların İstisnaları, s. 262.
1187
Öztek, Memiş, s. 213.
1188
Veliye Yanlı, Anonim Ortaklıklarda Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve Pay Sahiplerinin Ortaklık
Alacaklılarına Karşı Sorumlu Kılınması, 1. Baskı, İstanbul: Beta Basım, 2000, s 16.

280
olabileceği kabul edilmektedir1189. Bu kapsamda, tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak
borçlu tüzel kişinin yanında hâkim ortağın da sorumlu tutulması halinde perdenin düz
kaldırılmasından; hâkim ortağın yanında tüzel kişinin de sorumlu tutulması halinde
perdenin ters çevrilerek kaldırılmasından bahsedilebilecektir1190. Perdenin çapraz
kaldırılmasında ise aynı hâkim şirkete bağlı yavru şirketler arasındaki perde
kaldırılmaktadır1191.

“Yargıtay tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi olarak isimlendirilen ve


kriterleri üzerinde çokça tartışılan bu kavram yerine o kadar da iddialı olmayan;
ihtilâfları, mümkün olduğunca takip hukuku kuralları içinde çözebilmeye imkân tanıyan
ve her olayın kendi özelliklerine göre ortaya çıkan organik bağ kriterini kullanarak
meseleleri halletme yolunu tercih etmektedir”1192.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu alacak davasına ilişkin bir uyuşmazlık hakkında
verdiği kararında organik bağ ve tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kavramlarına ve bu
kavramlar arasındaki ilişkiye yönelik değerlendirmelerine yer vermiştir. Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu kararında; “organik bağ kavramı, tüzel
kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın
varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir”1193
ifadelerine yer vermiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu organik bağ ve tüzel kişilik
perdesinin çapraz kaldırılması kavramları arasındaki farklara ise şu ifadelerle dikkat
çekmiştir: “somut olayın niteliği gereği organik bağın tespitinde; şirketlerin aynı
holdinge bağlı olması, yöneticilerinin veya kurucularının aynı olması, bir borç
takibinden kurtulmak için hisselerin devredilmesi, muvazaalı işlemler yapılması, hatta

1189
Gülören Tekinalp, Ünal Tekinalp, “Perdeyi Kaldırma Teorisi”, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 1995, Prof.
Dr. Reha Poroy’a Armağan, s. 398-400; Şahin Akıncı, “Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete
Müracaat İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik Bağ Kavramlarının
Elverişliliği ve Yargıtay Uygulamaları”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Vol. 27, No: 3, 2019, s. 663;
Yanlı, s. 16.
1190
Tekinalp, Tekinalp, s. 398-400; Akıncı, s. 663; Yanlı, s. 16.
1191
Yanlı, s. 40; Akıncı, s. 663.
1192
Yavaş, “İcra ve İflas Hukukunda Tüzel Kişiliğin Perdesinin Kaldırılması Teorisi”, s. 33.
1193
Bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 01.07.2020. E. 2019/11-808, K. 2020/504. KAZANCI HUKUK
OTOMASYON.https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-2019-11-808.htm&kw=+01.07.2020.+E.+`2
019/11-808,`+ K.+`2020/504.`+&cr=yargitay#fm(13 Nisan 2022).

281
belirli işlemlerin aynı şekilde ve aynı usûlde yapılması bile rol oynayabilmekte iken;
tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması için iki şirket arasında alacaklıdan mal
kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli olarak işlemlerin yapıldığının
ve bu nedenle asıl borçlu şirketten alacağın tahsil edilemediğinin somut verilerle
ispatlanması”1194 gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu yaptığı
değerlendirmede somut olay bakımından tüzel kişilik perdesinin çapraz olarak
aralanması koşullarının oluştuğunu kabul etmiştir1195.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelen somut olay bakımından dikkat
çekici nokta; davacı alacaklı tarafından evvelce söz konusu tüzel kişiler aleyhine
tasarrufun iptali ve istihkak davalarının da açılmış olmasıdır. Davacı alacaklı tarafından
evvelce açılmış bulunan tasarrufun iptali davası ile istihkak davasında karar veren
Mahkemeler tarafından tüzel kişiler arasında ilişki ve organik bağ bulunduğu kabul
edilerek yine davacı alacaklı lehine hüküm tesis edilmiştir. Görüldüğü üzere aralarında
tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması için gerekli şartlar oluşmasına rağmen söz
konusu davalar bakımından tüzel kişiler arasında ilişki ve organik bağ bulunduğu
hususu tespit edilmekle yetinilmiştir. Bu kapsamda Yavaş’ın da isabetli olarak tespit
ettiği üzere “Yargıtay’ın tutumu, henüz tam olarak da yerleşmemiş olan tüzel kişinin
perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanması yerine takip hukukunun kendine ait
kuralları ile meseleleri halletme yönündedir”1196.

Yargıtay bir kararında bu durumu şu şekilde ifade etmiştir: “davacı, davalı


şirketlerin ortaklık yapıları ve faaliyet alanlarının, adreslerinin aynı olduğu, davalılar

1194
Bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 01.07.2020. E. 2019/11-808, K. 2020/504. KAZANCI HUKUK
OTOMASYON.https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-2019-11-808.htm&kw=+01.07.2020.+E.+`
2019/11-808,`+ K.+`2020/504.`+&cr=yargitay#fm (13 Nisan 2022).
1195
“…sonuç itibariyle yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında; sonradan kurulan davalı T... Mermer ve M...
Üretim İhracat ve Tic A.Ş.'nin asıl borçlu davalı şirketin aktif değerleri ile aynı sektörde faaliyetine devam ettiği, asıl
borçlu şirketin ise gayri faal ve borçlarını ödeyemez durumda olduğu, bu itibarla yeni kurulan davalı şirket ile asıl
borçlu şirket arasında organik bağın ötesinde gerek yönetimsel, gerekse mal varlığı açısından iktisadi bütünlük olup
birbirinin devamı mâhiyetinde oldukları gözetildiğinde, sonradan kurulan davalı T... Mermer ve M... Üretim İhracat
ve Tic A.Ş.'nin asıl borçlu davalı şirketin alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla ve kötü niyetle kurulduğunun
kabulünü gerektirmektedir” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 01.07.2020. E. 2019/11-808, K. 2020/504. KAZANCI
HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-2019-11-808.htm&kw=+01.07.
2020.+E.+`2019/11-808,`+ K.+`2020/504.`+&cr=yargitay#fm(13 Nisan 2022).
1196
Yavaş, “İcra ve İflas Hukukunda Tüzel Kişiliğin Perdesinin Kaldırılması Teorisi”, s. 23.

282
arasında organik ve hukukî bağın bulunduğunu ileri sürerek müşterek borçluluğunun
kabulüne karar verilmesini talep etmiş ise de … şirketlerin unvan benzerliği ve ortaklık
yapısının doğrudan doğruya perdenin kaldırılması teorisinin uygulanmasını
sağlamayacağı, kaldı ki davalı şirketlerin ortaklık yapısı ve yönetim kurulu yapısının
kuruluş aşamasında farklı olduğu, davalıların tüzel kişilik perdesinin arkasına
sığınarak mal kaçırma ya da alacağın tahsilini imkânsız hale getirme yönünde eylemde
bulunduğunun iddia ve ispat edilemediği, ortada borçluyu gizleyen bir perde (örtü)
bulunmadığı, kötü niyetle ve mal kaçırma gayesi ile mevcudu eksiltmeye yönelik
tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı halinde tasarrufun iptali, muvazaa
nedeniyle işlemin iptali gibi hukukî sürecin işletilmesinin mümkün olduğu ve yukarıda
ifade edildiği üzere “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi”nin belirli ve sınırlı
durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu ve somut uyuşmalık
bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşmadığı ve sözü geçen şirketler
farklı tüzel kişiliklere sahip oldukları da nazara alınmadan yazılı şekilde karar
verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir”1197.

Yargıtay söz konusu kararı ile tüzel kişilik perdesinin aralanmasına ilişkin
koşulların oluşmaması halinde alacaklıların tasarrufun iptali davası açmak yoluna
başvurarak alacaklarını elde etme imkânına sahip olduklarını ifade etmiştir. Diğer bir
ifade ile Yargıtay’a göre tüzel kişiler arasındaki dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye
kullanılması yasağına aykırı tasarrufların iptal edilebilmesi için tüzel kişiler arasındaki
perdenin çapraz olarak kaldırılması zorunlu olmayıp organik bağın varlığı yeterlidir.

Yavaş, bu duruma takip hukukunda tasarrufun iptali davaları bakımından da


tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kurumunu akla getirebilecek bazı ihtimaller
bulunmakta ise de bu ihtimallerin söz konusu olduğu ihtilâfların yine de takip
hukukunun kendisine özgü kuralları ile halledilebileceğinin dikkat çekmiştir1198.
Nitekim, kanunî düzenlemelerle tüzel kişinin yanında ya da onun yerine başka bir tüzel
kişiye veya gerçek kişiye başvurulmasına imkân tanınması halinde artık tüzel kişilik

1197
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 03.12.2019. E. 2019/593, K. 2019/9655. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/20fa3ca5-b6db-4460-8bbf-5106efce6434?q=t%C3%BCzel%20ki%C5%9Filik%20perdesinin
%20aralanmas%C4%B1%20tasarrufun%20iptali (13 Nisan 2022).
1198
Yavaş, “İcra ve İflas Hukukunda Tüzel Kişiliğin Perdesinin Kaldırılması Teorisi”, s. 22.

283
perdesinin kaldırılması yoluna gitmeye zaten gerek olmayacaktır1199. Dolayısıyla
Yargıtay tüzel kişi borçlunun bir başka tüzel kişi ile gerçekleştirdiği, dürüstlük kuralına
ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı tasarruflarını, İİK’nın 280/1. madde
hükmü kapsamında organik bağ kavramı bağlamında iptal edebildiği ölçüde tüzel
kişilik perdesinin kaldırılması kavramına başvurmaya gerek duymamaktadır. Ancak,
organik bağ kavramının çözüm getiremediği hallerde örneğin holding bünyesinde
bulunan şirketlerin malvarlığı değerlerinin ortaklara, ortaklar tarafından da başka
üçüncü kişiler üzerine aktarılması halinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluna
başvurulması zorunlu hale gelebilecektir1200. Nitekim Yargıtay şirketlerin malvarlığı
değerlerinin; ortaklara, ortaklar tarafından da başka üçüncü kişiler üzerine veya hâkim
ortağın ilişkili bulunduğu gerçek kişilere devredilmesine ilişkin önüne gelen
uyuşmazlıklarda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinden de yararlanılarak
delillerin toplanması gerektiğini aksi halde eksik şekilde inceleme yapılmış olacağını
ifade ederek bu hallerde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kavramına başvurulması
gerektiğine işaret etmiştir1201.

Yasal düzenleme kapsamında alacaklı tarafından yerine getirilmesi gereken


borçlunun zarar verme kastının bulunduğuna ve borçlunun içinde bulunduğu mali durumun
ve zarar verme kastının üçüncü kişi tarafından bilindiğine veya bilinmesi gerektiğine
ilişkin ispat faaliyeti güçlükler barındırdığından kanun koyucu madde metninde
alacaklıyı koruyabilmek için emare yolu ile ispat dışında davacı alacaklı lehine karineler

1199
Mustafa Dural, “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması (Ya Da Tüzel Kişinin Tabanına Başvurulması)”, 15. Yıl
Sempozyumu, Mayıs 1998, Sermaye Piyasası Kurulu Sempozyum Kitabı, Mayıs 1998, s. 101.
1200
Akıncı, s. 673.
1201
“Mahkemece davanın reddine karar verilmişse de yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli değildir.
Davacı vekili; davalı borçlu ...’ın vinç imalat işi yaptığını, ancak mal kaçırmak için vinç imalatı işi yapan şirketini eşi
... adına gösterdiğini, aslında bu şirketin borçlu ... tarafından yönetildiğini, yapılan işlerin ... tarafından yapıldığını
belirterek bu muvazaalı işlemler nedeniyle gerçekte davalı borçlu ...’a ait olan ... Hidrolik İş Makineleri İmalat Tamir
ve Bakım firmasının da borçlardan sorumlu tutulmasını talep etmiştir. Davacının alacaklı olarak eldeki davayı
açmakta hukukî menfaati bulunduğundan mahkemece tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinden de yararlanılarak
taraf delillerinin toplanması, borçlu ve ...’a ait olan ...Hidrolik İş Makineleri İmalat Tamir ve Bakım firması arasında
maddi ve hukukî organik bağ bulunup bulunmadığı, muvazaalı işlem ve nam-ı müstear olarak yapılan işlem olup
olmadığı belirlenmelidir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 01.06.2020. E. 2018/4496, K. 2020/2972. E-UYAR.
http://app.e-uyar.com/karar/index/8f201706-0a78-46a8-bb86-170a6c85e636?q=tasarrufun%20iptali%20nam%C4%
B1%20m%C3%BCstear%20t%C3%BCzel%20ki%C5%9Filik%20perdesi (13 Nisan 2022) ; Ayrıca bkz. Yargıtay
17. Hukuk Dairesi, 18.01.2021. E. 2019/3945, K. 2021/60. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/7dbd7d4a-
cfae-4d0d-b1e7-f569b3e4a76d?q=tasarrufun%20iptali%20nam%C4%B1%20m%C3%BCstear%20t%C3%BCzel%2
0ki%C5%9Filik%20perdesi (13 Nisan 2022).

284
de öngörmüştür1202.

4.5.3. İİK’nın 280. Maddesi Kapsamında Öngörülmüş Karineler

4.5.3.1. Genel Olarak

İİK’nın 280. madde hükmünün ikinci ve üçüncü fıkralarında kanun koyucu


tarafından davacı alacaklı lehine karineler öngörülmüştür. İİK’nın 280/2. madde
hükmündeki düzenlemeye göre; “üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usûl veya
füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni
veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur.
Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre isbat
edebilir.”

Görüldüğü üzere; borçlu ile tasarruf muamelesinde bulunan üçüncü kişinin


borçlunun karı veya kocası, usûl veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil)
kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı olması halinde borçlunun mali
durumunun ve alacaklıları ızrar kastının bulunduğunun üçüncü kişi tarafından bilindiği
karine olarak kabul edilmiş olacaktır. Dikkat edilirse İİK’nın 280. madde hükmünün
ikinci bendinde karineye sadece üçüncü kişi bakımından sonuç bağlanmıştır.
Dolayısıyla davacı alacaklı sadece söz konusu karinenin temeli olan vakıayı ispat
ederek üçüncü kişi bakımından yerine getirmesi gerekli ispat faaliyetinden kurtulmuş
olacaktır. Bununla beraber söz konusu düzenlemede İİK’nın 279. madde hükmünün son
fıkrasındaki düzenlemeye atıf yapılarak davalı üçüncü kişiye bunun aksini iddia ve ispat
etmek bakımından da imkân tanınmıştır. Bu bakımdan İİK’nın 280/2. madde hükmünde
karşımıza çıkan ve aksi kâbili ispat bulunan söz konusu karine adi kanunî karine olarak
bulunmaktadır. Dolayısıyla üçüncü kişi İİK’nın 279. madde hükmünün son fıkrası
kapsamında borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat ederek karinenin aksinin
ispatı hususunda üzerine düşen ispat yükünü yerine getirmiş olacaktır. Bu halde davacı
alacaklının karinenin lehine sonuçlarından faydalanmasına da artık imkân
bulunmayacaktır.

1202
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.660-661; Atalı, Ermenek, s.246; Arslan ve diğerleri, s.567.

285
İİK’nın 280/3. madde hükmündeki düzenlemeye göre ise; üçüncü kişinin
borçluya ait ticari işletmenin veya borçlunun işyerindeki mevcut ticari emtianın
tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alması yahut bir kısmını iktisapla
beraber borçlunun işyerini sonradan işgal etmesi halinde üçüncü kişinin borçlunun
alacaklılarını ızrar kastını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kastıyla hareket
ettiği bir karine olarak kabul edilmektedir. İİK’nın 280. madde hükmünün üçüncü
bendinde ikinci bentten farklı olarak karineye hem üçüncü kişi bakımından hem de
borçlu bakımından sonuç bağlanmıştır. Nitekim davacı alacaklının karine sebebini ispat
etmesi halinde hem borçlunun alacaklıları ızrar kastı ile hareket ettiği hem de üçüncü
kişinin alacaklının ızrar kastını bildiği ispat edilmiş olacak ve bu hususlar bakımından
alacaklı ispat yükünü yerine getirmiş olacaktır. Bununla beraber İİK’nın 280. madde
hükmünün ikinci bendinde olduğu gibi üçüncü bendinde de bir kurtuluş beyyinesi
öngörülmüştür. Dolayısıyla madde hükmünün üçüncü bendi kapsamında da karinenin
aksinin ispatı mümkün bulunmakla kanun koyucu yine adi kanunî karine öngörmüş
bulunmaktadır. Madde hükmünde öngörülen kurtuluş beyyinesi kapsamında borçlu ve
üçüncü kişi; alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin
yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaların
asılması ile beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle ilân edildiğini veya bütün alacaklıların
ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilân olunduğunu ispat ederek karinenin
aksini ispat edebileceklerdir. Üçüncü kişi ve borçlunun karinenin aksini ispat etmesi
halinde ise artık tasarrufun iptali davasının kabulüne imkân bulunmayacaktır.

Görüldüğü üzere; kanun koyucunun İİK’nın 280. madde hükmünün ikinci ve


üçüncü bentlerinde davacı alacaklı lehine iki karine öngörmüş olması sebebi ile
karinenin lehine sonuçlarından faydalanmak isteyen davacı alacaklının HMK’nın 190/2.
hükmü çerçevesinde yalnızca karinenin temeli olan vakıayı ispatlaması yeterli olarak
bulunmaktadır1203.

1203
Atalı, Ermenek, s.246.

286
4.5.3.2. Borçlu ile Tasarruf Muamelesinde Bulunan Üçüncü Kişinin
Borçlunun Karı Veya Kocası, Usûl veya Füruu İle Üçüncü Dereceye Kadar Kan ve
Sıhri Hısımları, Evlat edineni Veya Evlatlığı Olması Haline İlişkin Karine

İİK’nın 280/2. madde hükmünde; borçlu ile tasarruf muamelesinde bulunan


üçüncü kişi borçlunun karı veya kocası1204, usûl veya füruu ile üçüncü dereceye kadar
(bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise bu durumda
borçlunun içinde bulunduğu malî durumun ve zarar verme kastının üçüncü kişi
tarafından bilindiği kabul edilmekte ve böylelikle aksi kâbili ispat bir karine öngörülmüş
olmaktadır1205. Daha evvel yer verdiğimiz üzere İİK’nın 278. madde hükmünde de
yakınlık derecesi paralel olarak düzenlenmiş kişiler bakımından başkaca bir tasarrufun
iptali sebebi öngörülmüş olup koşul vakıalarının bulunmaması sebebi ile söz konusu
hükmün uygulanamaması halinde davacı alacaklının İİK’nın 280/2. madde hükmündeki
düzenleme kapsamında tasarrufun iptali talebinde bulunarak beş yıllık koruma
süresinden faydalanması mümkün bulunmaktadır1206.

Söz konusu düzenleme kapsamında davacı alacaklı tarafından borçlu ile


üçüncü kişinin karı veya koca, usûl veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece
dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı olduğu yani karine sebebi ispat
edildiği takdirde davacı alacaklı karinenin lehine sonuçlarından faydalanma imkânına
kavuşmuş olacak ve karinenin aksinin ispatı bakımından üçüncü kişi bağımsız bir ispat
yükü altına girmiş olacaktır1207.

1204
“Mahkeme tarafından toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre dava konusutaşınmazın satış tarihi ile rayiç
değerinin çok altında bir miktarda satışının yapıldığı, her iki davalının taşınmazın satışı sırasında evli oldukları bu
haliyle İİK'nun 280. maddesi uyarınca davalı ...'in borçlu olduğu mal varlığının borçlarını karşılamaya yetmediğinin
eşi olan diğer davalı tarafından bilinmesinin gerektiği, davalılar arasında yapılan satış işlemin bu haliyle iptalinin
gerektiği hususu sabit bulunduğundan...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 18.12.2019. E. 2017/3305, K. 2019/12145.
KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2017-3305.htm&
kw=Yarg%C4%B1tay+17.+Hukuk+Dairesi+`2017/3305`+E.++ve+2019/12145+K&cr=yargitay#fm (25 Mayıs
2020).
1205
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.655-656; Atalı, Ermenek, s.246-247; Üstündağ, İflas Hukuku (İflas-
Konkordato- İptal Davası), s.240,241; Akkaya, İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284),
s.42; Olgaç, Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.470-471.
1206
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.215,216.
1207
Berkin, İflas Hukuku, s.511; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.546-547; Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas
Hukuku Ders Kitabı, s.556,557.

287
Dikkat edilirse İİK’nın 280/2. madde hükmünde öngörülen karineye yalnızca
üçüncü kişi bakımından bir sonuç bağlanmış olup davacı alacaklının karine sebebini
ispat etmesi halinde üçüncü kişinin borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar
verme kastını bildiği farz olunacaktır. Diğer bir ifade ile davacı alacaklı karinenin
temeli olan vakıayı ispat etmekle borçlunun alacaklıları ızrar kastı ile hareket ettiğini
ispat etmiş olamayacağından bu sübjektif şart bakımından ispat yükü sona ermiş
olmayacaktır1208. Kanun koyucu burada öngördüğü karineye sadece üçüncü kişinin
borçlunun içinde bulunduğu mali durumu bildiği hususunda karine sonucu bağlamıştır.

Altını çizmek gerekir ki borçlu ile üçüncü kişi arasında sadece madde
hükmünde yer verildiği şekilde bir akrabalık ilişkisi bulunması halinde alacaklının bu
karineden yararlanması mümkün olacaktır1209. Dolayısıyla borçlu ile üçüncü kişi
arasında madde metninde sayilânlardan başka bir akrabalık ilişkisi bulunması halinde
alacaklı madde metnindeki karine sonucundan yararlanamayacaktır. Bu bakımdan
“hasmın mücerret borçlu ile yakın akraba olması bilmeye karine değildir, fakat borçlu
ile yakın akrabalık münasebetlerinde veya öteden beri iş münasebetlerinde bulunmak
hasmın bilmesini muhtemel gösteren ciddi bir emaredir”1210. Diğer bir ifade ile borçlu
ile üçüncü kişi arasında madde hükmünde belirtildiği şekilde akrabalık bağı olmamakla
beraber aralarında akrabalık bağı veya akrabalık bağı dışında bir yakın ilişki bulunması
karinenin temeli vakıanın ispatına neden olmamakla beraber üçüncü kişinin borçlunun
mali durumunu ve ızrar kastını bilmesine veya bilebilmesine yol açacak bir emare
olduğundan diğer koşullarda bulunmakta ise İİK’nın 280/1. madde hükmü kapsamında
tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesine yol açabilecektir1211. Nitekim,
Yargıtay boşanmasına rağmen hala birlikte yaşayan eşlerin tasarrufları İİK’nın 280/2.
madde hükmünde düzenlenen karine kapsamında değilse de bu kişilerin birbirlerinin
mali durumunu bilebilecek kişilerden olmasına göre eski eşler arasındaki tasarrufların
İİK’nın 280/1 madde hükmüne göre iptaline karar verilmesi gerektiği görüşündedir1212.

1208
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.179.
1209
Berkin, Tatbikatçılara İcra Hukuku Rehberi, s.113; Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, s.1225.
1210
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.87.
1211
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.650-651.
1212
“1-Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir

288
İİK’nın 280/2. madde hükmünde sayılan kişilere ilişkin öngörülen karinenin
aksinin ispat edilebilmesi mümkün olmakla birlikte buradaki ispat faaliyetinin ancak
Kanun’da öngörüldüğü şekilde yerine getirilmesi gerekmektedir1213. İİK’nın 280/2.
madde hükmünde üçüncü kişinin bu karinenin aksini ancak İİK’nın 279. madde
hükmünün son fıkrası kapsamında ispat edebileceği ifade edilmiştir1214. İİK’nın 279.
madde hükmünün son fıkrasındaki düzenlemeye göre ise davalı üçüncü kişinin
karinenin aksini ispat edebilmek için borçlunun aciz içindeki hal ve vaziyetini
bilmediğini, bilmesinin de mümkün olmadığını ortaya koyması gerekmektedir.
Dolayısıyla İİK’nın 280/2. maddesindeki düzenleme kapsamında üçüncü kişi sadece
borçlunun aciz içindeki hal ve vaziyetini bilmediğini, bilmesinin de mümkün olmadığını
ispat ederek karinenin aksini ispat edebilecektir1215. Bununla beraber İİK’nın 280/2.
maddesinde üçüncü kişinin karinenin aksini ispatı bakımından İİK’nın 279. madde
hükmüne atıf yapılmış olduğundan burada üçüncü kişi tarafından yerine getirilecek
ispat faaliyetinin yaklaşık ispat ölçüsünde yerine getirilmesinin yeterli olduğunu
belirtmek isteriz1216.

Bu kapsamda; üçüncü kişi borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar


verme kastını bilmediğini ispat ederek karineyi çürütebilecek olup bu halde diğer şartlar
mevcut olsa dahi İİK’nın 280/2. madde hükmü kapsamında tasarrufun iptaline karar
verilemeyecektir1217.

isabetsizlik bulunmamasına, davalı Ü.’nün borçlu H.’in kısa süre önce boşandığı ve zabıta araştırmasına göre de
birlikte yaşadığı karısı olmasına, İİK'nın 278/1 maddesinde bu derece akrabalar arasında yapılan tasarrufların
bağışlama hükmünde sayıldığının ve iptale tâbî olduğunun öngörülmesine, buna ilaveten davalı Ü.’nün kocası olan
borçlu H.’in alacaklılarından mal kaçırmak ya da alacaklılarını ızrar kastı ile hareket ettiğini bilebilecek kişilerden
olması nedeniyle de tasarrufun iptali gerekeceğine…” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 16.05.2011. E. 2010/10158, K.
2011/4861. E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/c7a3ec35-8deb-49f4-b4c3-735d399c5c7f?q=TASARRUFU
N%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20%C4%B0HT%C4%B0YAT%C4%B0%20HAC%C4%B0Z (14 Kasım 2020).
1213
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1830.
1214
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1411; Pekcanıtez, Atalay, Özekes, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler,
s.342.
1215
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.232.
1216
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.555,556.
1217
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.655,656; Atalı, Ermenek, s.246,247; Akkaya, İcra ve İflas Hukukunda
İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284), s.44,45; Arslan ve diğerleri, s.567.

289
4.5.3.3. Üçüncü Kişinin Borçludan Ticari İşletmenin veya İşyerindeki
Mevcut Ticari Emtianın Tamamını veya Mühim Bir Kısmını Devir veya Satın
Alması yahut Bir Kısmını İktisap Etmesi Haline İlişkin Karine

Yasal düzenlemede alacaklı tarafından yerine getirilmesi öngörülen zarar


verme kastının üçüncü kişi tarafından bilindiğine ilişkin ispat faaliyeti yukarıda da yer
verdiğimiz gibi güçlükler barındırdığından kanun koyucu davacı alacaklı lehine ikinci
bir karine öngörmüştür1218.

İİK’nın 280. madde hükmünde davacı alacaklı lehine öngörülen bu diğer


karineye göre; borçluya ait ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın
tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla
beraber işyerini sonradan işgal eden üçüncü kişinin borçlunun alacaklılarını ızrar kastını
bildiği kabul edilmiştir1219. Söz konusu karinenin öngörülmesindeki amacın borçlu
tarafından ticari işletmesinin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamının veya
mühim bir kısmının devredilmesi halinde bu işlemlerin aleni bir şekilde
gerçekleştirilmesi olduğu söylenebilecektir1220.

İİK’nın 280/3. madde hükmündeki söz konusu düzenleme ile davacı alacaklı
borçluya ait ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamının veya
mühim bir kısmının üçüncü kişi tarafından devir veya satın alındığını yahut bir kısmını
iktisapla beraber işyerini sonradan işgal ettiğini ispat etmekle bu karineye ilişkin ispat
faaliyetini yerine getirerek karinenin kendi lehine öngördüğü sonuçlardan
faydalanabilecektir1221.

Davacı alacaklının borçlunun ticari işletmesinin veya işyerindeki mevcut ticari


emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devrettiğini, diğer bir ifade ile karinenin

1218
Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.386.
1219
Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.386; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.661; Muşul, İcra Ve İflas Hukuku
Temel Bilgiler, s.708 ; Atalı, Ermenek, s. 247; Akkaya, İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-
284), s.42.
1220
Berkin, Tatbikatçılara İcra Hukuku Rehberi, s.114; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.547; Tuncer Kazancı,
Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.181.
1221
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.186; Talih Uyar, “Alacaklılara Zarar Vermek Kasdı İle
Yapılan (Hileli) Tasarruflardan Dolayı” İptal (İİK mad. 280*), Ankara Barosu Dergisi, 2017, Vol.75, No.4, s.343

290
temeli olan vakıayı ispat etmesi davacı alacaklının sübjektif şartlar bakımından üzerine
düşen ispat külfetini yerine getirmesi bakımından kâfi olacaktır1222.

Nitekim, İİK’nın 280/3. madde hükmü kapsamında önüne gelen uyuşmazlıkta


mahkeme öncelikle borçluya ait ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari
emtianın satışının yapılıp yapılmadığını veya üçüncü kişilere terk edilip edilmediğini
dolayısıyla ticari işletme devrinin söz konusu olup olmadığını araştıracaktır1223. Bu
hallerden herhangi birisinin somut olayda gerçekleşmesi halinde mahkeme söz konusu
tasarruf işleminin ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını
veya mühim bir kısmını oluşturup oluşturmadığını tespit edecektir1224. Bunun tespit
edilebilmesi için ise “borçlunun, satış tarihindeki aktif ve pasifleri, tasarrufun iptali
davasına konu taşınmazların satış tarihinde ticari işletmenin malvarlığının ne kadarını
teşkil ettiği, ödenmiş sermayesinin ne kadar olduğunun belirlenmesi”1225 gerekmektedir.
Mahkeme yaptığı inceleme neticesinde İİK’nın 280/3. madde hükmünün birinci
cümlesinde yer verildiği gibi üçüncü kişinin borçluya ait ticari işletmenin veya
borçlunun işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir
veya satın aldığını yahut bir kısmını iktisapla beraber borçluya ait işyerini sonradan
işgal ettiğini tespit ettiği takdirde karine kapsamında borçlunun alacaklılarını zarara
sokmak kastı ile hareket ettiğini ve bu kastın üçüncü kişi tarafından bilindiğini kabul
ederek bu hususlar davacı alacaklı tarafından ispat olunmuş gibi tam bir kanaat elde
etmiş olacaktır.

Görüldüğü üzere; kanun koyucu İİK’nın 280/3. madde hükmünde öngördüğü

1222
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.664; Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku,s.725; Muşul, İcra Ve
İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.708.
1223
“Somut olayda ise, bir ticari işletmenin devri söz konusu olup olmadığı yeterince araştırılmamıştır. Özellikle
haciz sırasında davalı 3. kişinin "burasını demirbaşları ile devraldık" şeklindeki beyanı üzerinde durulmamış ve
tasarrufun iptali davasının diğer koşullarının neden oluşmadığı tartışılmadan, yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde
hüküm kurulmuştur. Bu nedenlerle hükmün bozulması gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 05.10.2009. E.
2009/4037, K.2009/5967. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/1af00121-c3b5-4d24-986e-9bd999720e7a?q
=tasarrufun%20iptali%20ivazs%C4%B1z%20tasarruf (17 Ocak 2021).
1224
“Dava konusu iş makinalarının davalı borçlu firmanın İİK'nun 280/3. gereğince ticari işletmesinin mühim bir
kısmını oluşturup oluşturmadığı hususu karar yerinde tartışılmadan ve davalıların aynı sektörde faaliyet göstermeleri
değerlendirilmeden yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 20.03.2019. E. 2016/14056, K. 2019/3264. LEXPERA https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/17-
hukuk-dairesi-e-2016-14056-k-2019-3264-t-20-3-2019 (06.01.2022).
1225
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.658-659.

291
karineye “üçüncü kişinin borçlunun alacaklılarını ızrar kastını bildiği” ve “borçlunun da
ızrar kastiyle hareket ettiği” sonuçlarını bağlamıştır. İİK’nın 280/3. madde hükmündeki
karine kapsamında davacı alacaklı karinenin temeli olan vakıayı ispat ederek ispat
faaliyetini karineye bağlanan sonuçlarla sınırlı olmak üzere yerine getirmiş olacak diğer
bir ifade ile ispat yükünden bu sonuçlarla sınırlı olmak üzere kurtulmuş
olacaktır.Nitekim söz konusu karine iki yönlü bir kanunî karine olup, borçluya ait ticari
işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamının veya mühim bir kısmının
üçüncü kişi tarafından devir veya satın alındığının yahut bir kısmını iktisapla beraber
işyerinin sonradan işgal edildiğinin diğer bir ifade ile karine sebebinin davacı alacaklı
tarafından ispatı ile birlikte borçlunun alacaklılarını zarara sokmak kastı ile hareket
ettiği ve bu kastın üçüncü kişi tarafından bilindiği veya bilinmesi gerektiği ispat edilmiş
kabul edilecektir, ki böylece davacı alacaklı sadece karine sebebini ispat ederek
sübjektif şartları ispat külfetinden kurtulmuş olacaktır1226. Bu yönü ile söz konusu
düzenleme davacı alacaklıyı koruyucu nitelikte olmakla beraber düzenleme
kapsamındaki karinenin tasarrufun iptali davasında borçlunun ve özellikle üçüncü kişinin
durumunu son derece güçleştirdiğini kabul etmek gerekmektedir1227. Zira madde hükmünde
sayılmış bulunan tasarruflar bakımından üçüncü kişi tarafından borçluya yapılan ödeme ile
piyasa rayiç bedeli arasında fahiş bir fark bulunmasa dahi İİK’nın 280/3. madde hükmündeki
diğer koşulların yerine gelmesi ile birlikte borçlu ve üçüncü kişi arasındaki tasarrufun iptali
mümkün olabilecektir1228.

İİK’nın 280/3. madde hükmünde karinenin aksini ispat faaliyetinin ne suretle


yerine getirileceği hususu da ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Nitekim madde
hükmündeki düzenlemeye göre; “bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir,
satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya
ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili
Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek
şekilde münasip vasıtalarla ilân olunduğunu ispatla çürütülebilir.” Dolayısıyla ancak
280. madde hükmünde ifadesini bulan usûlî işlemlerin yerine getirildiği diğer bir ifade

1226
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.186.
1227
Atalı, Ermenek, s.247.
1228
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.658-659.

292
ile sözü geçen devrin, satış veya ticari işletmenin (işyerinin) terk edildiği tarihten en az
üç ay önce durumun yazılı olarak bildirildiği veya ticari işletmenin bulunduğu yerde
görülebilir levhaların asılmasıyla birlikte ticaret sicili gazetesiyle, bu mümkün olmadığı
takdirde, bütün alacaklıların öğrenmelerini temin edecek şekilde münasip vasıtalarla
ilân olunduğunun ispat edilmesi ile birlikte karinenin aksi ispat edilmiş olacaktır1229.
Görüldüğü üzere, karinenin aksinin ispatının ne suretle gerçekleştirilebileceği ayrıntılı
bir şekilde düzenlenmiştir. Ancak karinenin aksinin ispatında ispat yükünün borçlu da
mı yoksa üçüncü kişide mi olduğuna ilişkin bir açıklamaya madde metninde yer
verilmemiştir. Buna karşılık karinenin aksinin ispat yükünün kime ait olacağına ilişkin
olarak İİK’nın 280/3. madde hükmünde bir sınırlama öngörülmediğinden sanırız
karinenin aksinin ispatı halinde lehlerine sonuç ortaya çıkacak olan borçlu veya üçüncü
kişi tarafından ispat edilebileceğinin kabulü gerekmektedir1230. Yargıtay’da karinenin
aksinin ispatına ilişkin ispat faaliyetinin borçlu veya üçüncü kişi tarafından yerine
getirilebileceği görüşündedir1231.

Dolayısıyla borçlu veya üçüncü kişi tarafından ancak; devrin, satış veya ticari
işletmenin (işyerinin) terk edildiği tarihten en az üç ay önce durumun yazılı olarak
bildirildiği veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaların asılmasıyla
birlikte ticaret sicili gazetesiyle, bu mümkün olmadığı taktirde, bütün alacaklıların
öğrenmelerini temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilân olunduğunun ispat edilmesi
halinde karinenin aksinin ispat edilmesi mümkün bulunmaktadır. Bu doğrultuda, davalı
üçüncü kişi veya borçlu madde hükmünde öngörülmüş usûlî işlemleri ispat ederek

1229
Berkin, İflas Hukuku, s.512; Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.725; Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu
Şerhi s.1225; Edgü, s.192; , Talih Uyar “İİK’nun 280. Maddesi Uyarınca İptale Tâbî Kimi Tasarruflar”, Ankara
Barosu Dergisi, 2014, Vol.72, No.3, s.343; Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.386; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El
Kitabı, s.1411,1412; Atalı, Ermenek, s.247.
1230
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.234 Karinenin aksinin ispatı
hususunda ispat yükünün kime ait olacağına ilişkin görüşler için bkz. Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla
Yapılan Tasarrufların İptali, s.234-235.
1231
“Ancak, ticari işletmelerini veya içindeki emtiasının tamamını veya bir kısmını devir veya temlik etmek isteyen
borçlu, bu niyetini alacaklısına yazılı olarak bildirmişse veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir şekilde
asılmış yazılı levhalarla ve ayrıca ticaret sicili gazetesinde eğer bu gazete çıkmıyorsa diğer gazetelerle veya bütün
alacaklıların duyacağı münasip vasıtalarla ilân yaparak bu ilandan veya alacaklıya yapılan yazılı bildirimden itibaren
üç ay bekledikten sonra bu devri gerçekleştirmişse ve bu durumu borçlu veya onun tasarrufta bulunduğu üçüncü kişi
kanıtlamışsa karine çürütülmüş olacaktır. Kısacası, iki yönlü bu karinenin aksini ispat yükü davalı yandadır.”
http://app.e-uyar.com/karar/index/8825555b-2f99-4284-9d86-4cf3ceba4b85?q=tasarrufun%20iptali%20ivazs%C4%
B1z%20tasarruf (17 Ocak 2021).

293
karinenin aksini ispat ettiği takdirde İİK’nın 280/3. madde hükmü kapsamında açılan
tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesi gerekmekle birlikte şartları varsa
diğer tasarrufun iptali sebepleri bakımından somut vakıanın değerlendirilmesi
gerekmektedir1232. Buna karşılık borçlu veya üçüncü kişi tarafından karinenin aksinin
ispatı bakımından öngörülmüş usûlî işlemlerin yerine getirildiği ispat edilemez ise
tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi gerekecektir.

Belirtmek gerekir ki, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da İİK’nın 280/3. madde
hükmü ile öngörülmüş bulunan karineyi detaylı bir şekilde ele aldığı bir kararında
yukarıda yer verdiğimiz hususları tekrar etmiş bulunmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu söz konusu kararında; madde hükmünde yer verilen karinenin dayanağı vakıanın
davacı alacaklı tarafından ispat edilmesi ile birlikte davacı alacaklının sübjektif şartlar
bakımından ispat külfetinden kurtulmuş olacağını, bu durumda davacı alacaklının
karinenin lehine sonuçlarından faydalanmasının ancak karinenin aksinin ispatı halinde
mümkün olduğunu, karinenin aksinin ispatı hususundaki ispat faaliyetinin borçlu veya
üçüncü kişi tarafından yerine getirilebileceğini, karinenin aksini ispat külfeti altında
bulunan borçlu ve üçüncü kişinin “ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya
terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari
işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili
Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek
şekilde münasip vasıtalarla ilân olunduğunu ispatla” karinenin aksini ispat
edebileceğini, söz konusu usûlî işlemlerin yerine getirildiğinin borçlu veya üçüncü kişi
tarafından ispat edilememesi halinde ise tasarrufun iptali davasının kabulüne karar
verilmesi gerektiğini ifade etmiştir1233.

1232
Gürdoğan, s.235-236; Akkaya, İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284), s.45-46.
1233
“Bu karine ile bir taraftan borçlunun alacaklılarını ızrar kastı ile hareket ettiğini ve diğer taraftan da üçüncü
kişinin bu kastı bildiğini kabul etmek suretiyle alacaklıyı ispat külfetinden kurtarmıştır. Buna göre ticari işletmenin
veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya önemli bir bölümünü devir veya satın alan yahut bir kısmını
iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın borçlunun alacaklılarını ızrar kastını bildiği ve borçlunun da bu
hallerde ızrar kastı ile hareket ettiği kabul edilir.Görülmektedir ki , bu karine açıkça davacı alacaklıyı ispat
külfetinden kurtarmaktadır. Öyleyse , bu karine nasıl çürütülecektir. Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya
devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin
bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde
bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilân olunduğunu ispatla çürütülebilir...Yalnız

294
Son olarak belirtmek gerekir ki söz konusu düzenlemeyle esasen ticareti terk
edenlerin ne suretle hareket etmesi gerektiğine ve bu usûle aykırı davrananlar hakkında
başvurulacak şikâyet yoluna ilişkin kuralları belirleyen İİK’nın 44. madde hükmüne paralel
bir düzenleme öngörülmüştür1234. Bu bağlamda ticareti terk etmiş borçluların alacaklıların
zararına tasarrufta bulunması halinde alacaklılar İİK’nın 280/3. madde hükmü kapsamında
tasarrufun iptali yoluna başvurabileceği gibi İİK’nın 44. madde hükmü kapsamında şikâyet
yoluna da başvurabilecektir1235. Ancak ticareti kısmen terk eden tacir bakımından İİK’nın 44.
madde hükmünün uygulanma olanağı bulunmadığından bu halde alacaklı tarafından ancak
İİK’nın 280/3. madde hükmü kapsamında tasarrufun iptali davası açma yoluna
başvurulabilecektir1236.

4.5.4. Tasarruf İşleminin Yapıldığı Tarihten İtibaren Beş Yıl İçerisinde


Borçlu Aleyhine Haciz veya İflâs Yolu ile Takibe Girişilmiş Olması Koşulu

İİK’nın 280. madde hükmüne göre borçlunun alacaklılarına zarar verme kastı
ile yaptığı tasarruflar üçüncü kişinin bunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini gösteren
emarelerin bulunması halinde iptal davasına konu edilebilecek olup madde hükmü

iptal davalarında uygulanma yeri olan 280/4(3) . maddesindeki bu “kötü niyet karinesi” sadece bu davalar yönünden
getirilmiş özel bir hükümdür. Bu hükümle; borçlu ile üçüncü kişiler arasında yapılan hukukî işlemlerde ticari
işletmeyi veya işyerindeki ticari emtianın tamamını veya önemli bir kısmını devir ve satın alan üçüncü kişiler
borçlunun yakını olmasalar bile,borçlunun alacaklılarını zarara sokma amacıyla hareket ettiğini bildikleri kabul
olunmaktadır. Ancak, ticari işletmelerini veya içindeki emtiasının tamamını veya bir kısmını devir veya temlik etmek
isteyen borçlu, bu niyetini alacaklısına yazılı olarak bildirmişse veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir
şekilde asılmış yazılı levhalarla ve ayrıca ticaret sicili gazetesinde eğer bu gazete çıkmıyorsa diğer gazetelerle veya
bütün alacaklıların duyacağı münasip vasıtalarla ilân yaparak bu ilandan veya alacaklıya yapılan yazılı bildirimden
itibaren üç ay bekledikten sonra bu devri gerçekleştirmişse ve bu durumu borçlu veya onun tasarrufta bulunduğu
üçüncü kişi kanıtlamışsa karine çürütülmüş olacaktır. Kısacası, iki yönlü bu karinenin aksini ispat yükü davalı
yandadır. Gerek borçlu gerek üçüncü kişi karinenin aksini geçerli ve inandırıcı delillerle kanıtlamaları gerekir…Eğer,
borçlu daha sonra ticari işletmesini devretmek suretiyle alacaklının alacağını tahsil etme olanağını ortadan kaldırmış
veya çok güçleştirmişse bu halde, yasa koyucu zarar verme kastıyla yapılan tasarrufun iptalini sağlamış, ispat yükünü
borçluya ve onunla hukukî muamelede bulunan üçüncü kişiye yüklemek suretiyle alacaklıları korumuştur…Bu karine
ile, bir taraftan borçlunun alacaklılarını ızrar kastı ile hareket ettiği ve diğer taraftan da üçüncü kişinin bu kastı bildiği
kabul edilerek alacaklı ispat külfetinden kurtarılmıştır.İspat yükü kendisinde olan davalı taraf, bu karineyi çürütecek
bir delile de dayanmamış; eş söyleyişle, Kanunun öngördüğü yasal karinenin aksini kanıtlayacak usûlü işlemlerin
davalı borçlu tarafından yerine getirildiğini iddia ve ispat edememiştir. Bu durumda, karinenin davacı lehine
gerçekleştiğinin kabulü gerekmiştir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 02.02.2005. E. 2005/15-666, K. 2005/1. E-
UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/8825555b-2f99-4284-9d86-4cf3ceba4b85?q=tasarrufun%20iptali%20ivazs
%C4%B1z%20tasarruf (17 Ocak 2021).
1234
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, , s.657.
1235
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.658.
1236
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.182-183.

295
kapsamında tasarrufun iptaline karar verilebilmesi için alacaklı tarafından davaya konu
edilen tasarruf işlemin yapıldığı tarihten itibaren beş sene içerisinde borçlu aleyhine
haciz veya iflâs yolu ile takibe girişilmiş olması gerekmektedir1237.

Şunu da belirtmek gerekir ki, İİK’nın 280. madde hükmüne göre tasarrufun
iptaline karar verilebilmesi için tasarrufların gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde
borçlu aleyhine haciz veya iflâs yoluyla takipte bulunulmuş olması gerekmektedir1238.

İİK’da yer verilen bu düzenleme kapsamında davaya konu edilen tasarruf


işlemin yapıldığı tarihten itibaren beş sene içerisinde alacaklı tarafından borçlu aleyhine
haciz veya iflâs yolu ile takibe girişilmemiş ise diğer unsurlar bulunsa dahi tasarrufun
iptali davasının reddine karar verilecektir1239.

Şunu da belirtmek gerekir ki haciz veya iflâs yolu ile yapılmış takibin
tasarrufun iptali davasının davacısı alacaklı tarafından açılmış olması gerektiğinden bir
başka alacaklı tarafından takip işlemlerine girişilmiş olmasının bu koşulun yerine
gelmesi bakımından bir önemi bulunmamaktadır1240.

İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında değerlendirilebilecek tasarrufların


iptaline karar verilebilmesi için diğer şartların yanı sıra haciz veya iflâs yolu ile
yapılmış takip talebinden geriye doğru beş senelik süre içerisinde yapılmış olması
gerekmektedir1241. Görüldüğü üzere kanun koyucu borçlunun borca batık halde
gerçekleştirdiği ve İİK’nın 280. maddesi kapsamında iptale konu edilebilecek
tasarruflarına kuşku ile yaklaşmış ve bu kapsamda diğer iptal sebeplerine nazaran daha

1237
Ulukapı, s.505; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.654; Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.726
1238
“…dava konusu tasarrufun İİK 280/1.maddeler gereğince 5 yıllık süreye tâbî olduğu, dava tarihi 20.02.2011
itibari ile 5 yıllık sürenin henüz dolmamış olması gözönüne alınarak ve İİK'nun 280.maddesine koşulların somut
olayda gerçekleşmiş bulunmasına göre davanın bu taşınmaz yönünden de kabulüne karar verilmesi
gerekirken mahkeme tarafından aksi yönde …karar verilmesi usûl ve yasaya aykırı olmuştur.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 16.02.2016. E. 2014/7649, K. 2016/1742. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/b5c0cdf9-390f-
4e1a-ba1e-5c45bb3e3fe2 (25 Ekim 2021).
1239
Akkaya, İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284), s.43.
1240
Akkaya, İcra ve İflas Hukukunda İptale Tâbî Tasarruflar (İİK m.277-284),s.43.
1241
Ulukapı, s.506; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1412-1413; Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders
Kitabı, s.494; Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.557; Pekcanıtez, Atalay, Özekes, İcra Ve
İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.342.

296
uzun bir süre öngörmüştür1242. Nitekim borçlunun borca batık halde iken alacaklıları
zararına hareket etmesi ve alacaklıların bir kısmını kayırmasından şüphe edilmesi son
derece yerindedir1243.

Daha evvel de belirttiğimiz üzere İİK’nın 284. madde hükmünde yer verilen
hak düşürücü süreye ilişkin düzenlemeye göre ise; tasarrufun iptali davasını açma hakkı
tasarrufun vukuu tarihinden itibaren beş sene geçmekle düşecektir. Görüldüğü üzere her
iki düzenlemede öngörülen beş senelik sürelerin hesap edilmesi bakımından tasarrufun
yapıldığı tarih önemli olarak bulunmaktadır.

Nitekim, İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında öngörülen beş senelik süre
haciz yolu ile veya iflâs yolu ile takipte takip tarihinden başlamak üzere geriye doğru
hesaplanacak olup ancak bu beş senelik süre içerisinde vuku bulan tasarruflar iptale tâbi
olabilecektir. Diğer yandan İİK’nın 284. madde hükmüne göre; tasarrufun iptali
davasının tasarrufun vuku bulduğu tarihten sonraki beş senelik süre içerisinde
açılmaması halinde alacaklının dava açma hakkı düşecektir. Dolayısıyla her iki
düzenleme birlikte ele alındığında; İİK’nın 280. madde hükmü kapsamındaki
tasarrufların iptaline karar verilebilmesi için tasarrufun vuku tarihinden itibaren beş
sene içerisinde borçlu aleyhine haciz veya iflâs yolu ile takipte bulunulmuş olması ve
yine bu süre içerisinde tasarrufun iptali davasının ikame edilmiş olması
gerekmektedir1244. Zira davacı alacaklı tarafından borçlu aleyhine beş sene süre
içerisinde takip işlemlerine başlanması yeterli olmayıp aynı zamanda Kanun’da
öngörülen hak düşürücü sürenin de geçmemiş olması gerekmektedir1245.

Ancak belirtmek gerekir ki alacaklı borçlu hakkında iflâs yolu ile takip
işlemlerine girişilebileceği gibi doğrudan iflâs davası açması da mümkün
bulunmaktadır. Bu kapsamda alacaklının borçlu hakkında doğrudan iflâs davası açması
halinde alacaklının borçlu hakkında takip yapmasına ilişkin şart aranmayacak olup iflâs
davasının açıldığı tarih ile borçlu hakkında iflâs kararının verildiği tarih arasında geçen

1242
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.108.
1243
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.106.
1244
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.50.
1245
Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.547.

297
sürenin beş senelik sürenin hesabında dikkate alınmaması gerekmektedir1246.

4.6. Kötü Niyetli Dördüncü Kişiler Bakımından İptal Sebepleri

Yukarıda yer verdiğimiz açıklamalar kapsamında İİK’nın 278., 279. ve 280.


madde hükümlerinde belirtilen iptal sebeplerinden birisinin somut olay kapsamında
üçüncü kişi bakımından gerçekleşmiş olduğunun ispat edilmesi halinde borçlu ve
üçüncü kişi hakkında açılmış bulunan tasarrufun iptali davasının kabulüne karar
verilecektir. Ancak tasarrufun iptali davasına konu edilen malın üçüncü kişi tarafından
yeniden bir tasarruf işlemine konu edilerek dördüncü bir kişiye veya dördüncü kişi
tarafından beşinci bir kişiye veya tasarrufun iptali davasına konu mal üzerinde
kronolojik olarak sırası ile tasarrufta bulunan diğer kişilere (bundan sonra hepsi birlikte
dördüncü kişi olarak ifade edileceklerdir) devredilebilmesi de mümkün bulunmaktadır.
Söz konusu ihtimalin gerçekleşmesi halinde davacı alacaklı tasarrufun iptali talebini
ıslaha gerek olmaksızın üçüncü kişi ile birlikte tasarruf muamelesine taraf olarak bulunan
bu dördüncü kişi aleyhine de yöneltebilecektir1247. Bu takdirde tasarrufun iptali
davasının zorunlu dava arkadaşları borçlu ve üçüncü kişi ile beraber ihtiyari dava
arkadaşı dördüncü kişi bakımından da kabulüne karar verilebilmesi için davacı
alacaklının dördüncü kişinin kötü niyetini ispat etmesi gerekmektedir. Nitekim,
“tasarrufun iptali davasının kabul edilebilmesi için dava konusu mal varlığı değerini en
son iktisap eden kişinin kötü niyetli olduğunun ispat edilmesi gerekmektedir”1248.
Ancak vurgulamak gerekir ki, tasarrufun iptali davasının davalıların tamamı yönünden
kabulüne karar verilebilmesi için sadece dördüncü kişinin kötü niyetli olduğunun ispat
edilmesi yeterli olmayıp İİK’nın 278., 279. ve 280. maddelerinde belirtilen iptal
sebeplerinden birisinin üçüncü kişi bakımından gerçekleşmiş olduğunun da ispat
edilmiş olması gerekmektedir1249.

Bu kapsamda davacı alacaklının dördüncü kişiyi tasarrufun iptali davasına


dahil etmesi ve mahkeme tarafından yapılacak yargılama neticesinde dördüncü kişinin

1246
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.53.
1247
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1425.
1248
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.237.
1249
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.852.

298
iyi niyetli olduğuna kanaat getirilmesi halinde mahkeme tarafından kötü niyeti ispat
edilemeyen dördüncü kişi bakımından davanın reddine karar verilecektir. Nitekim,
İİK’nın 282/1. madde hükmü kapsamında tasarrufun iptali davası ile iyi niyetli üçüncü
kişilerin (dördüncü kişi kastedilmektedir) hakları ihlâl edilemeyecektir. Dolayısıyla
tasarrufun iptali davasına konu edilen malın üçüncü kişi tarafından yeni bir tasarrufa
konu edilmesi ve fakat bu yeni tasarrufa taraf olarak bulunan dördüncü kişinin iyi
niyetli olması halinde tasarrufun iptali davası bu dördüncü kişinin haklarını ihlâl
edemeyecek olup dördüncü kişi bakımından tasarrufun iptali davasının reddine karar
verilmesi gerekecektir.

Belirtmek gerekir ki İİK’nın 282/1. madde hükmünde her ne kadar tasarrufun


iptali davasının iyi niyetli dördüncü kişilerin haklarını ihlâl edemeyeceği ifade edilmiş
ise de kötü niyetin ispatında ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı, kötü niyetin hangi
ispat vasıtaları ile ispat edilebileceği, dördüncü kişinin kötü niyetli olabilmesi için hangi
koşul vakıaların somut olay bakımından aranması gerektiği, hangi hallerin dördüncü
kişinin kötü niyetine emare teşkil edebileceği gibi hususlarda hiçbir açıklık
bulunmamaktadır.

Madde hükmünde açıklık bulunmayan hususlardan birisi belki de en önemlisi


ispat yükünün hangi tarafa ait olacağıdır. Bu noktada dördüncü kişinin kötü niyetine
ilişkin ispat yükünün TMK’nın 6. ve HMK’nın 190/1.madde hükümlerindeki
düzenlemeler kapsamında davacı alacaklıya ait olacağını kabul etmek yerinde
olacaktır1250. Nitekim TMK’nın 6. madde hükmüne göre; kanunda aksine bir hüküm
bulunmadığı takdirde taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla
yükümlü olarak bulunmaktadır. HMK’nın 190/1.madde hükmüne göre ise; ispat yükü,
kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî
sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olarak bulunmaktadır.

İspat yükü altında bulunan davacı alacaklının ispat faaliyetini yerine getirirken
hangi ispat vasıtalarından yararlanabileceği hususunda ise sanırız İİK’nın 281. madde

1250
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1424; Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3533; Muşul, İcra ve İflas
Hukuku C:II, s.1807; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.549; Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.1166.

299
hükmünde hâkime tanınmış bulunan takdir hakkı yol gösterici olabilecektir. Nitekim
söz konusu madde hükmü ile kendisine tanınan takdir hakkı kapsamında hâkim
tasarrufun iptali davasında HMK’da deliller için getirilmiş sınırlamalara tâbi
olmaksızın, tanık delili de dahil olmak üzere her türlü delile dayanarak hüküm
verebilecektir. Bu doğrultuda ispat yükü altında bulunan davacı alacaklının dördüncü
kişinin kötü niyetini tanık dahil her tür delille ispat edebileceğini söylemek mümkün
bulunmaktadır1251.

Davacı alacaklının dördüncü kişinin kötü niyetini ispat edebilmek için hangi
koşul vakıaları ispat etmesi gerektiğine ilişkin olarak da madde hükmünde bir açıklık
bulunmamaktadır. Doktrinde bazı yazarlar tarafından üçüncü kişi ile tasarrufta
bulunurken bu tasarrufun iptale tâbi olduğunu bilen veya gerekli dikkat ve özeni
göstermiş olsa idi bilmesi gereken dördüncü kişi kötü niyetli olarak kabul
edilmektedir1252. Belirtmek gerekir ki, dördüncü kişinin tasarrufun yapıldığı anda kötü
niyetli olması gerekli olup üçüncü kişi ile gerçekleştirdiği tasarrufun iptale tâbi
olduğunu sonradan öğrenmesinin dördüncü kişinin kötü niyeti bakımından bir önemi
bulunmamaktadır1253.

Görüldüğü üzere; ispat yükü üzerinde bulunan davacı alacaklı, dördüncü


kişinin üçüncü kişi ile tasarrufta bulunurken bu tasarrufun iptale tâbi olduğunu bildiğini
veya bilmesi gerektiğini her türlü delille ispat ederek dördüncü kişinin kötü niyetini
ispat edebilecek ve böylelikle dördüncü kişi bakımından da tasarrufun iptali davasının
kabulüne karar verilmesini sağlayabilecektir. “Bu bağlamda, taraflar arasındaki organik
bağlantı, kanunda sayılandan daha uzak hısımlık, icra takibi başlamadan veya ihtiyatî
haciz kararı alınmadan yakın bir zaman önce dava konusu mal veya hakkın
devredilmesi, somut olayın özellikleri de dikkate alınarak, dördüncü kişinin kötü niyetli

1251
Uyar, “Tasarrufun İptali Davasının Tarafları”, s.3058.
1252
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1424; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.854,855; Muşul, İcra ve İflas
Hukuku C:II, s.1807; Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.699; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal
Davaları, s.267; Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.1166.
1253
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.854; Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1808.

300
olduğunun ispatında kullanılabilir”1254.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere İİK’nın 281. madde hükmünde yalnızca


tasarrufun iptali davasının iyi niyetli dördüncü kişilerin haklarını ihlâl edemeyeceği
ifade edilmiş olup diğer hususlarda bir açıklık bulunmamaktadır. Bu nedenle üçüncü
kişi ile tasarrufta bulunan dördüncü kişinin kötü niyeti hususunda Yargıtay’ın vermiş
olduğu kararlara da değinmek isteriz. Belirtmek gerekir ki, Yargıtay da kararlarında
ispat yükünün davacı alacaklıda olduğunu ve dördüncü kişinin kötü niyetinin davacı
alacaklı tarafından ispat edilmesi gerektiğini istikrarlı olarak ifade etmektedir1255.
Yargıtay’a göre; davacı alacaklının dördüncü kişinin kötü niyetli olduğunu ispat
edebilmesi için dördüncü kişinin borçlunun mali durumunu ve alacaklıları ızrar kastını
bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat etmesi gerekmektedir1256. Görüldüğü üzere
Yargıtay kararlarında; dördüncü kişinin kötü niyetini İİK’nın 280/1. madde hükmünde
üçüncü kişilerin kötü niyetinin ispatı bakımından öngörülmüş bulunan sübjektif şart
kapsamında değerlendirmektedir. Diğer bir ifade ile, Yargıtay davacı alacaklı tarafından
dördüncü kişinin kötü niyetinin, borçlunun mali durumunu ve ızrar kastını bilmesi veya
bilmesi gerektiğine ilişkin sübjektif şart kapsamında ispat edilebileceğini ifade
etmektedir. Bununla beraber Yargıtay, tasarrufun iptali davasında dördüncü kişinin kötü
niyetinin diğer bir ifade ile borçlunun mali durumunu ve alacaklıları ızrar kastını
bildiğinin veya bilmesi gerektiğinin davacı alacaklı tarafından ancak somut delillerle

1254
Erdönmez, Nam-ı Müstear ve Tasarrufun İptali Davaları, s.101.
1255 “
Davalı M. E. vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Dava İİKnın 277 ve devamı maddeleri uyarınca
açılan tasarrufun iptali isteğine ilişkindir. Aynı yasanın 283. maddesi gereğince borçlu ile hukukî işlemde
bulunan kişi, borçludan aldığı malı bir başka kişiye devrederse alacaklı, devir yapılan kötü niyetli dördüncü kişilere
karşı da iptal davası açabilir. Buradaki "kötü niyetli dördüncü kişiler" iptal davasına konu malı, borçlunun
alacaklısından mal kaçırmak amacıyla temlik ettiğini bilen veya bilmesi gereken kişilerdir. Kötü niyetin ispatı davacı
alacaklıya aittir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 14.03.2013. E. 2013/6166, K. 2013/4065. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/5d021236-8a71-4bf6-9a4c-96172e65c9b1?q=tasarrufun%20iptali%20d%C3%B6rd%C3%B
Cnc%C3%BC%20ki%C5%9Fi%20k%C3%B6t%C3%BC%20niyet (8 Şubat 2022).
1256
“Davalılardan S. doğrudan borçlu ile hukukî muamelede bulunan kişi değil, tasarrufun iptali istenen taşınmazı
üçüncü kişi davalı F. S.'den 14.04.2008 tarihinde satın alan dördüncü kişidir. Bu davalı hakkındaki davanın kabul
edilebilmesi, dolayısıyla onun yaptığı tasarrufun iptali, ancak kötü niyetli olduğunun kanıtlanması durumunda
mümkündür. Davalı S.'ın borçlu davalının mali durumu ile alacaklıları ızrar kastını bilen veya bilmesi lazım
gelen kişilerden olduğu, diğer bir anlatımla kötü niyeti davacı alacaklı tarafından kanıtlanamadığından bu davalı
hakkındaki davanın reddi gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 29.01.2015. E. 2014/1733, K. 2015/1117. E-UYAR.
http://app.e-uyar.com/karar/index/6d78fdc1-9802-4b9c-ab94-ebb7e9fdae15?q=tasarrufun%20iptali%20d%C3%B6
rd%C3%BCnc%C3%BC%20ki%C5%9Fi%20k%C3%B6t%C3%BC%20niyet (8 Şubat 2022).

301
ispat edilebileceğini ifade etmektedir1257. Yargıtay’a göre; başkaca somut deliller
1258
olmaksızın sadece ivazlar arasında fahiş fark olması , yakın tarihlerde satış
işlemlerinin yapılmış olması1259, borçlu ve dördüncü kişinin aynı ilçe nüfusuna kayıtlı
olması1260 gibi hususlar tek başına dördüncü kişinin kötü niyetli olduğunu ispata yeterli
bulunmamaktadır. Buna karşılık Yargıtay dördüncü kişinin üçüncü kişi ile yakın ilişki
içerisinde bulunmasını dördüncü kişinin kötü niyetinin ispatı bakımından önemli
görmektedir. Nitekim, Yargıtay’a göre, davalı borçlu ile dördüncü kişinin yakın ticari
ilişki içerisinde olması1261, akrabalık ilişkisi içerisinde olması1262 dördüncü kişinin

1257
“Bu halde dördüncü kişi yönünden bedel farkı yeterli olmayıp kötü niyetinin somut delillerle ispatlanması
gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 25.11.2019. E. 2017/109, K. 2019/11038. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/f944c672-836e-45d9-a889-d903376504e5?q=tasarrufun%20iptali%20d%C3%B6rd%C3%BC
nc%C3%BC%20ki%C5%9Fi%20k%C3%B6t%C3%BC%20niyet (8 Şubat 2022).
1258
“Somut olayda, davalı borçlu şirket tarafından borcun doğumundan sonra dava konusu taşınmaz 24/12/2014
tarihinde davalı Ö...’e onun tarafından da 30/04/2015 tarihinde davalı dördüncü kişi N....’ya
satılmıştır. Dördüncü kişi konumundaki davalı N.... yönünden ivazlar arasındaki fahiş fark yeterli
olmayıp kötü niyetinin ispatlanmış olması gerekir. Bu davalı yönünden (İİK 282. Maddesi hükmüne göre kötü niyetli
üçünçü kişi) İİK 280/3 maddesinde uygulama yeri yoktur.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 11.02.2019. E. 2019/49, K.
2019/1269.E-UYAR .http://app.e-uyar.com/karar/index/5ba83dc5-e269-410b-8677-cfb12125d804?q=tasarrufun%2
0iptali%20d%C3%B6rd%C3%BCnc%C3%BC%20ki%C5%9Fi%20k%C3%B6t%C3%BC%20niyet (8 Şubat 2022)
1259
“Somut olayda davalılardan C. Niziplioğlu doğrudan borçlu ile hukukî muamelede bulunan kişi değil,
satışlarının iptali istenilen taşınmazları üçüncü kişi davalı Berrak Coşan'dan satın alan dördüncü kişidir. Bu davalı
hakkındaki davanın kabul edilebilmesi, dolayısıyla onun yaptığı tasarrufun iptali ancak kötü niyetli olduğunun
kanıtlanması durumunda mümkündür. Dördüncü kişi yönünden bedel farkı ve yakın tarihlerdeki satış başka delillerle
desteklenmediği takdirde, tek başına iptal nedeni sayılamaz. “ Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 08.06.2010. E.
2010/2341, K.2010/5297. E-UYAR .http://app.e-uyar.com/karar/index/d2b8d056-663e-4fff-b396-42d9ec3f1dd4?q
=tasarrufun%20iptali%20d%C3%B6rd%C3%BCnc%C3%BC%20ki%C5%9Fi%20k%C3%B6t%C3%BC%20niyet
(8 Şubat 2022).
1260
“…sadece davalı borçlular ile aynı ilçe nüfusuna kayıtlı olması kötü niyetinin ispatına yeterli olmayacağından,
davanın davalı 4.kişi M. Dolapcı yönünden reddi ile davalı 3.kişi N.e T.’in taşınmazı elinden çıkardığı 12/08/2014
tarihindeki gerçek değeri üzerinden tazminatın davacının alacak ve fer'ileriyle sınırlı olmak üzere davalı N.e T.’den
tahsiline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırıdır.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 22.02.2021. E. 2020/579, K. 2021/1706. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/9bd092c6-8526-4b9f-
9266-a35fc37ea3f6?q=tasarrufun%20iptali%20d%C3%B6rd%C3%BCnc%C3%BC%20ki%C5%9Fi%20k%C3%B6
t%C3%BC%20niyet (8 Şubat 2022).
1261
“Somut olayda davalılardan N. K. G. Jüt. Ü. T. G.ve K. Ürünler İth. İhr. ve Dahili Tic. Ltd. Şti. dava ve temyize
konu edilen 5932 sayılı parseli doğrudan borçlu davalı E. E. G. T. G. Tur. A. N. M. Paz. İth. İhr. Tic. ve San. Ltd.
Şti.den değil, üçüncü kişi konumundaki davalı E. T. G. A. Nak. İnş. M. Tur.Tic. ve San. Ltd. Şti.den 21.03.2006
tarihinde satın alan dördüncü kişidir. Bu davalı hakkındaki davanın kabul edilebilmesi, dolayısıyla onun
yaptığı tasarrufun iptali, ancak kötü niyetli olduğunun diğer bir anlatımla borçlunun mali durumu ile alacaklıları ızrar
kastını bilen veya bilmesi gereken kişilerden olduğunun kanıtlanması durumunda mümkündür. 4. kişi konumundaki
davalı N. K. G. Jüt. Ü. T. G.ve K. Ürünler İth. İhr. ve Dahili Tic. Ltd. Şti. nin vermiş olduğu cevap dilekçesi ve tüm
dosya içeriğinden borçlu davalı ile yakın ticari ilişkilerinin olduğu, borçlu davalıdan alacaklı olduğu ve taşınmazı da
alacaklarına karşılık almış olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda 4. kişi konumundaki davalı şirketin borçlunun mali
durumu ile alacaklıları ızrar kastını bilen veya bilmesi gereken kişilerden olması nedeniyle dava ve temyiz konusu
5932 sayılı parsel hakkındaki davanın 4.kişi yönünden de kabulüne karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme
sonucu yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,

302
borçlunun mali durumunu ve ızrar kastını bilen veya bilmesi gereken kişilerden
olduğunun ve kötü niyetinin ispatı olarak görülmelidir.

19.09.2013. E. 2013/9896, K. 2013/12437. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/d16d8432-f426-4482-8518-


56555af28e2d?q=tasarrufun%20iptali%20d%C3%B6rd%C3%BCnc%C3%BC%20ki%C5%9Fi%20k%C3%B6t%C3
%BC%20niyet (8 Şubat 2022).
1262
“…dosya içeriğindeki beyanlardan dördüncü kişi olan B.’in borçlu davalının kayınpederi olması nedeniyle
borçlunun mali durumu ile alacaklıları ızrar kastını bilen veya bilmesi gereken kişilerden olduğunun anlaşılmasına ve
kararda yazılı diğer gerekçelere göre davalı İ. Tutar’ın dava konusu 755 ada 2 nolu parsele ilişkin temyiz itirazlarının
reddi gerekmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 26.04.2011. E. 2010/12695, K. 2011/3913. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/78065491-0154-4c83-8f25-7c10f7467ce4?q=tasarrufun%20iptali%20d%C3%B6rd%C3%BC
nc%C3%BC%20ki%C5%9Fi%20k%C3%B6t%C3%BC%20niyet (8 Şubat 2022).

303
5. BEŞİNCİ BÖLÜM

HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYE TÂBİ TASARRUFUN İPTALİ DAVASI


İLE

HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYE TÂBİ OLMAYAN MUVAZAA DAVASI

ARASINDAKİ İLİŞKİ BAĞLAMINDA

“MUVAZAA HUKUKSAL NEDENİNE DAYALI İPTAL DAVASI”

AÇILABİLECEĞİNE İLİŞKİN YARGITAY GÖRÜŞÜ’NÜN

DEĞERLENDİRİLMESİ

5.1. Hak Düşürücü Süre ve Zamanaşımı Süresi Kavramları

“Hak düşürücü süre” ve “zamanaşımı süresi” birer maddi hukuk kavramı


olarak esasa ilişkin hususlardır. “Hak düşürücü süre” ve “zamanaşımı süresi” HMK’nın
114. madde hükmü kapsamında genel dava şartı olmadığı gibi HMK’nın 116. madde
hükmü kapsamında ilk itiraz da değillerdir1263. Nitekim, maddi hukuka ilişkin savunma
sebepleri ancak itiraz veya def’i olarak öne sürülebileceklerdir1264.

Belirtmek gerekir ki, maddi hukuka dayanan bir savunma sebebi olarak
zamanaşımı hususu bir “def’i”dir1265. Zamanaşımı usûlî değil maddi hukuka ilişkin bir
konu olmakla beraber mahkeme tarafından def’i olarak dikkate alınabilmesi için
usûlüne uygun bir şekilde dava dosyasına girmiş olması ve savunma olarak ileri

1263
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1308.
1264
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1309 ; Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı
I.Cilt, s. 488.
1265
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1309 ; Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı
I.Cilt, s. 488.

304
sürülmüş olması gerekmektedir1266. Zira bir def’i söz konusu olduğunda aslında davacı
tarafından öne sürülebilecek bir hak vardır ancak davalı mahkeme önünde bu hakkı
ortadan kaldıran özel bir sebebi mesela zamanaşımını bir def’i olarak ileri sürerek bu
hakkı yerine getirmekten kaçınabilecektir1267. Zamanaşımı def’inin cevap dilekçesinde
ileri sürülmemiş olması halinde ıslah yolu ile veya karşı tarafın muvafakatı ile ileri
sürülmesi mümkün bulunmaktadır1268.

Hak sahibinin hakkını belirli bir süre içerisinde kullanmamış olması nedeniyle
hakkının sona ermesine yol açan süre ise hak düşürücü süredir. “Hak düşürücü süre” de
yine maddi hukuka ilişkin bir savunma vasıtası olmakla birlikte bir hakkı sona erdiren
“itiraz” niteliğindedir1269. İtiraz niteliğinde olması sebebi ile hak düşürücü süre
zamanaşımından farklı olarak savunma olarak ileri sürülmemiş olsa dahi usûlüne uygun
bir şekilde dava dosyasına girmiş ve dava dosyasından anlaşılmakta ise mahkeme
tarafından re’sen nazara alınabileceği gibi taraflarca da her zaman ileri
sürülebilecektir1270.

Görüldüğü üzere “zamanaşımı” ve “hak düşürücü süre” kavramları çeşitli


bakımlardan birbirinden farklılık arz etmekle birlikte hak sahibi tarafından dava
açılmasının da bu kavramlar bakımından farklı etkileri bulunmaktadır. Nitekim hak
düşürücü sürenin öngörüldüğü davalarda hak sahibi tarafından dava açılması ile birlikte
hak düşürücü süre davacı bakımından korunmuş olacaktır1271. Buna karşılık zamanaşımı
süresine bağlı davalarda davanın açılması ile birlikte dava konusu hak bakımından
zamanaşımı süresi kesilecek, bu şekilde kesilen zamanaşımı süresi dava devam ettiği
müddetçe tarafların yargılamaya yönelik her işleminden ve hâkimin her kararından

1266
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1309.
1267
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1309; Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I.Cilt,
s. 488.
1268
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1309; Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I.Cilt,
s. 489.
1269
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I.Cilt, s. 490-491.
1270
Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s. 675; Eraslan Özkaya, Özel Hukukumuzda
Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süreler, 1.Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık, Haziran 2012,s.851.
1271
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I.Cilt, s. 476.

305
sonra yeniden işlemeye başlayacaktır1272.

“Zamanaşımı süresi” ve “hak düşürücü süre” kavramlarına ve bu kavramlar


arasındaki farklılıklara ilişkin açıklamalarımız kısaca yukarıda yer verildiği gibidir.
Bununla beraber belirtmek gerekir ki; HMK’nın 320/2. madde hükmünde yer verildiği
üzere basit yargılama usûlüne tâbi davalarda tahkikat aşamasına geçilmeden evvel
mahkeme tarafından “hak düşürücü süre” ve “zamanaşımı süresi” konusunda gerekirse
ilk duruşmada tarafların dinlenmesi ve bu hususta davalı tarafça dermeyan edilen def’i
ve itirazların değerlendirilmesi gerekmektedir. Bununla beraber yine daha evvel
belirttiğimiz üzere “zamanaşımı süresi” ve “hak düşürücü süre” birer maddi hukuk
meselesi olup şayet bu hususlarda karar verilebilmesi için ayrıca bir inceleme yapılması
gerekli olur ise mahkeme tarafından bu hususlarda karar verilmesi yargılamanın
ilerleyen aşamalarına da bırakılabilecektir1273.

5.2. Tasarrufun İptali Davası Bakımından Öngörülmüş Beş Senelik Hak


Düşürücü Süre

İİK’nın 284. madde hükmünde tasarrufun iptali davası bakımından hak


düşürücü süreye ilişkin özel bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu düzenlemeye göre;
alacaklının tasarrufun iptali davası açma hakkı, iptali talep edilecek tasarrufun
gerçekleştiği tarihten itibaren beş sene geçmekle düşecektir. Zaten İİK’nın 284. madde
hükmünün kenar başlığında “hak düşürücü müddet” ifadesi kullanılmış olup madde
metninden de söz konusu müddetin hak düşürücü bir süre olduğu anlaşılmaktadır1274.
Söz konusu düzenlemenin istihkak davasına karşı açılabilecek tasarrufun iptali davaları
bakımından da nazara alınması zorunlu olup bu halde de davacı tarafından beş senelik
hak düşürücü sürenin geçirilmemiş olması gerekmektedir1275.

Belirtmek gerekir ki, İİK’nın 284. madde hükmünde bahsi geçen beş senelik
hak düşürücü süre tasarrufun iptaline ilişkin düzenlemeler kapsamında yer verilen

1272
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I.Cilt, s. 475.
1273
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1312.
1274
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.112; Şimşek, s.88.
1275
Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.139.

306
İİK’nın 280. madde hükmündeki beş senelik süreden farklı olarak bulunmaktadır.
Nitekim, İİK’nın 280. madde hükmünde yer verilen iptal sebepleri bakımından
öngörülmüş bulunan beş yıllık süre alacaklı tarafından borçluya karşı takip yapma
süresi olarak bulunmaktadır1276. Buna karşılık İİK’nın 284. madde hükmünde bahsi
geçen beş yıllık süre hak düşürücü nitelikte bir süredir1277. Dolayısıyla İİK’nın 280.
madde hükmünde zarar verme kastından dolayı iptal talebinde bulunabilmek için
tasarruf konusu işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş sene içinde borçlu aleyhine
haciz veya iflâs yolu ile takipte bulunulmuş olması bir koşul olarak aranmakta olup
İİK’nın 284. madde hükmünde belirtilen hak düşürücü süreden farklı olarak
bulunmaktadır1278.

Bununla beraber, 6183 Sayılı Kanun’un 26. madde hükmünde de İİK’nın 284.
madde hükmüne paralel bir düzenlemeye yer verilmiş olup, söz konusu düzenlemenin
kenar başlığı her ne kadar zamanaşımı olsa da madde metninde sözü geçen beş yıllık
sürenin de davanın açılması için hak düşürücü bir süre olarak öngörüldüğü
anlaşılmaktadır1279.

İİK’nın 281. madde hükmü ile tasarrufun iptali davasında yargılama usûlüne
ilişkin olarak özel bir düzenleme getirilmiş olup söz konusu düzenlemeye göre
mahkeme tasarrufun iptali davasını basit yargılama usûlüne göre görüp hükme
bağlayacaktır1280. Basit yargılama usûlünün uygulandığı davalar bakımından getirilen

1276
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.558.
1277
Belgesay, İcra ve İflas Hukuku İkinci Cilt İflas, s.103; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.283;
Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.137.
1278
“İddia, savunmalar ve dosya içeriğine göre, davalı borçlunun alacaklılarına zarar verme kastıyla davaya konu
taşınmaz payını, kardeşi olan diğer davalıya devrettiği, bunun da aksini savunup kanıtlayamadığına göre davalı 3. kişi
kardeşin, borçlunun bu zarar verme kastını bilerek taşınmazı devraldığı, böylece İİK'nun 280/1 ve 2. fıkraları
gereğince yapılan işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği ortadadır. O halde, mahkeme tarafından aynı Kanunun
284. maddesi hükmünde öngörülen 5 senelik hak düşürücü sürenin de geçmemiş olduğu gözö nüne alınarak, davanın
kabulüne karar verilmesi gerekirken, İİK'nun 280/1 maddesindeki süresinin tasarruf tarihi ile haciz veya iflâs yoluyla
yapılacak icra takibi arasındaki süre olduğu hususu da dikkatten kaçırılarak, tasarrufun yapıldığı tarih ile davanın
açıldığı tarih arasında 2 seneden fazla zaman geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış,
kararın bozulması gerekmiştir.” Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 11.11.2003. E. 2003/5210, K. 2003/5372. KAZANCI
HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=15hd-2003-5210.htm&kw=E.+`2003/
5210,`+K.+`2003/5372`&cr=yargitay#fm (6 Aralık 2020).
1279
Halman Çetin, s.160 ; Talih Uyar, Alper Uyar, Cüneyt Uyar, Kamu Alacaklarına İlişkin Tasarrufun İptali
Davaları, 1. Baskı, Ankara: Bilge Yayınevi, 2021, s. 50.
1280
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.499; Arslan ve diğerleri, s.569; Yıldırım ,” 4949 Sayılı Kanunun

307
HMK’nın 320/2. maddesindeki düzenlemeye göre ise mahkeme dosya üzerinden karar
verilemeyecek hallerde ilk duruşmada hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında
tarafları dinleyecektir. Ön inceleme sırasında esasa ilişkin konularda karar verilmesi
mümkün olmamakla birlikte hak düşürücü sürenin veya zamanaşımı süresinin geçmiş
olduğunun açıkça anlaşıldığı hallerde hâkimin fazladan tahkikat duruşması yapmasına
gerek bulunmayabilir1281. Bu durumda hâkim ön incelemeye ilişkin işlemleri
tamamlayıp bu hususları tutanağa geçirdikten sonra duruşmada tahkikat aşamasına
geçerek hak düşürücü sürenin veya zamanaşımı süresinin geçirilmiş olması sebebiyle
davayı reddedebilecektir1282.

Tasarrufun iptali davası bakımından öngörülen beş senelik hak düşürücü


sürenin geçmesi ile birlikte alacaklının tasarrufun iptali davası açma hakkı sona erecek
olup, bu sürenin mahkeme tarafından re’sen nazara alınması gerekmektedir. Bu
bakımdan alacaklı tasarrufun iptali talebini ancak Kanun’da öngörülen hak düşürücü
süre içerisinde dermeyan edebilecek olup süresi içerisinde dermeyan edilmeyen
tasarrufun iptali talebi mahkeme tarafından dinlenemeyecektir1283. Diğer bir ifade ile
alacaklının beş senelik süre içerisinde tasarrufun iptaline yönelik talebini dermeyan
etmemesi halinde dava açma hakkı düşecektir1284. Dava şartları ve diğer koşullar var
olsa dahi tasarrufun iptali davasının beş senelik hak düşürücü süre içerisinde
açılmadığının mahkeme tarafından tespit edilmesi halinde davanın hak düşürücü süre
içerisinde açılmaması sebebiyle esastan reddine karar verilmesi gerekecektir1285.

Bu noktada ele alınması gerekli bir diğer konu İİK’nın 284. madde hükmünde
öngörülmüş bu beş senelik hak düşürücü sürenin hesabında başlangıç olarak hangi
tarihin dikkate alınması gerektiği hususudur. Belirtmek gerekir ki beş senelik hak

Getirdiği Değişikliklerle İcra İflas Kanunu’nda Yer Alan İptal Davalarına ve İflâsın Ertelenmesine İlişkin Yeni
Hükümler”, s.479; Yıldırım, “Tasarrufun İptali Davasının İşlevi Bakımından Aciz Vesikası İle İlişkisi Hakkında
Düşünceler”, s.976.
1281
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1309-1310.
1282
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1310.
1283
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası),s.244; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.689.
1284
Muşul, “Tasarrufun İptali Davasında Dava Şartı Olarak Aciz Vesikası, Sorunlar Yargıtay Kararları Ve
Düşüncelerimiz”, s.2824; Kaplan,4949 Sayılı Kanunla Yapılan Değişiklikler Işığında İcra İflâs Hukukunda
Tasarrufun İptali Davaları, s.110 .
1285
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1310.

308
düşürücü süre iptali talep edilen tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren başlayacaktır1286.
Nitekim borçlu ile üçüncü kişi arasında iltizami bir muamele bulunsa dahi tasarrufun
iptali davası bakımından öngörülen bu beş senelik hak düşürücü süre iltizamî
muamelenin yapıldığı tarihten itibaren değil iptali talep edilen tasarrufun mâhiyetine
göre tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren başlayacaktır1287. Dolayısıyla dava konusu
edilerek iptali talep edilen tasarruf bir borçlanma işlemi gereği gerçekleştirilmiş olsa
bile hak düşürücü süre borçlandırıcı işlemin yapıldığı tarihten değil tasarruf işleminin
yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır1288. Yine alacaklı tarafından tasarrufun
iptali davasına konu edilmiş ve borçlu tarafından geçerli bir tasarrufla üçüncü kişiye
devredilmiş bulunan mal şayet bu üçüncü kişi tarafından dördüncü bir kişiye
devredilmiş ise beş senelik hak düşürücü sürenin hesabında yine borçlunun üçüncü kişi
lehine tasarrufta bulunduğu tarihin dikkate alınması gerekecektir1289. Diğer bir ifade ile
bu halde hak düşürücü süre bakımından borçlu ile üçüncü kişinin tasarruf işlemini
gerçekleştirdiği ilk tasarruf tarihi esas alınacaktır1290. Alacaklı tarafından tasarrufun
iptali davasına konu edilen tasarruf bir mahkeme kararına dayanmakta ise bu durumda
da hak düşürücü süre mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren başlayacaktır1291.

1286
“Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir
isabetsizlik bulunmamasına, İİK’nın 284. maddesinde tasarrufun iptali davaları için öngörülen hak düşürücü sürenin
5 yıl olarak belirlenmesine ve bu sürenin tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren başlamasına, … göre davacı vekilinin
temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA…” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
24.01.2011. E. 2010/4457, K. 2011/345. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/07a66756-346e-4790-93e3-
c16d995b8988?q=tasarrufun%20iptali%20hak%20d%C3%BC%C5%9F%C3%BCr%C3%BCc%C3%BC%20s%C3
%BCre (29 Kasım 2020).
1287
Üstündağ, İflas Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal Davası) s.244; Günay, s.240; Akşener, İcra Ve İflas
Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.359.
1288
Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.1120; Üstündağ, İflas Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal
Davası), s.244; Çetinel, s.236.
1289
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları,s.690.
1290
“Davalı borçlu dava konusu taşınmazını 24.12.2003 tarihinde davalı Fahrettin A.'ya satarak devir etmiştir.
Fahrettin A.. da 31.5.2010 tarihinde dördüncü kişiye (davalı M. K'a) satmıştır. Eldeki iptal davası ise 12.7.2012
tarihinde açılmıştır. İİK'nun 284.maddesinde iptal davasının tasarruf tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşü-
rücü süre içinde açılacağı hükme bağlanmıştır. Somut olayda ilk tasarruf tarihi 24.1.2003 yılı olup tasarruf tarihinden
itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre geçmiştir. Mahkeme tarafından davanın hak düşürcü süreden reddi gerektiği
düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 26.02.2015. E.
2013/15681, K. 2015/3432. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/e8540349-59b5-4666-a8a6-
851a8880e12a?q=tasarrufun%20iptali%20hak%20d%C3%BC%C5%9F%C3%BCr%C3%BCc%C3%BC%20s%C3
%BCre(29 Kasım 2020).
1291
“Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usûl veyasaya aykırı bir
yön bulunmamasına, davaya konu tasarruf için hak düşürücü sürenin, tapu iptali ve tescil davasının kesinleşmesinden

309
Sonuç olarak; alacaklının tasarrufun iptali davası açma hakkı, iptali talep edilen
tasarrufun borçlu ile alacaklı arasında vuku bulduğu tarihten itibaren beş sene geçmekle
sona erecektir. Buna karşılık Yargıtay’a göre; tasarrufun iptali davası bakımından
nazara alınması gereken beş senelik hak düşürücü süre geçirilmiş olsa dahi alacaklı
tarafından, TBK.’nın 19. maddesi kapsamında muvazaa sebebine dayalı iptal davası
açılması ve açılan davada İİK’nın 283. madde hükmünde yer verilen sonuçlardan
yararlanmaya yönelik talepte bulunulması mümkündür1292. Hak düşürücü süreye veya
zamanaşımı süresine tâbi olmaksızın açılabilen “muvazaa davası” ile “tasarrufun iptali
davası” arasındaki farklara da yer vererek Yargıtay’ın bu görüşüne değinmek isteriz.

5.3. Türk Borçlar Kanunu’nun 19. Madde Hükmü Kapsamında


Muvazaa Davası

TBK.’nın 19. madde hükmü “sözleşmenin yorumu ve muvazaalı işlemler”


kenar başlığını taşımaktadır. Söz konusu düzenlemeye göre; bir sözleşmenin türünün ve
içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek
amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak
iradeleri esas alınacaktır. Böylelikle doğrudan muvazaa kavramına ilişkin bir tanımlama
yapmayan kanun koyucu dolaylı olarak muvazaalı işlemleri açıklayarak muvazaalı
işlemlere netice bağlamıştır.

itibaren başlamasına, kesinleşme tarihinden itibaren işbu dava açılıncaya kadar, İİK'nın 284. maddesinde öngörülen 5
yıllık hak düşürücü sürenin de geçmiş bulunmasına ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre davacı vekilinin temyiz
itirazlarının reddiyle usûl ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 25.01.2010.
E. 2009/8818, K. 2010/349. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/d1f59e80-1009-41d2-908d-
9959cdc36436?q=tasarrufun%20iptali%20hak%20d%C3%BC%C5%9F%C3%BCr%C3%BCc%C3%BC%20s%C3
%BCre (29 Kasım 2020).
1292
“Davacının kendisinin alacağını akim bırakan bir işleme karşı, takip yapılmamış olması halinde ve İİK 284.
maddedeki hak düşürücü sürenin geçmiş olması gibi durumlarda 818 sayılı BK 18.(6098 sayılı T.B.K 19.)
maddeye dayalı olarak bir dava açabileceği gibi aynı işlem için koşulların varlığı halinde İİK 277 vd maddelerine
göre bir tasarrufun iptali davası açması da mümkündür. Davacının bu seçimlik haklarından BK 18. maddeye dayalı
iptal yolunu seçtiği dava dilekçesinde özellikle vurgulanmış, bunun nedeni olarak da İİK 277 vd maddelerine dayalı
iptal için hak düşürücü sürenin geçmiş olması gösterilmiştir. Bu açık izah karşısında davacının talebi doğrultusunda
inceleme ve araştırma yapılması ve BK 19. maddeye göre yargılamaya devam edilerek bir karar verilmesi yerine
yazılı şekilde davacının İİK 277 vd kapsamında bir dava açtığı kabul edilerek hüküm tesisi isabetli değildir.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 11.03.2013. E. 2012/6461, K. 2013/3144. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/d1cd09d7-18b3-48f2-8558-4e55a3f49563?q=tasarrufun%20iptali%20hak%20d%C3%BC%C
5%9F%C3%BCr%C3%BCc%C3%BC%20s%C3%BCre (29 Kasım 2020).

310
“Muvazaa” tarafların üçüncü kişileri aldatmak niyeti ile gerçek iradelerine
uygun olmayan bir görünüş meydana getirmek hususunda anlaşmalarıdır. Diğer bir
ifade ile burada taraflar görünüşteki sözleşmeyi yaparak üçüncü kişileri aldatmak
konusunda kendi aralarında bir anlaşmaya varmışlardır. O halde muvazaanın
unsurlarını; taraflar arasında muvazaa anlaşması olması, tarafların aralarındaki muvazaa
anlaşması kapsamında hüküm ve sonuç meydana getirmeyen görünürde bir sözleşme
yapmış olmaları ve tarafların üçüncü kişileri aldatmak hususunda iradeye sahip olmaları
şeklinde sıralamamız mümkündür1293. Muvazaanın unsurlarından birisi olan muvazaa
anlaşması; “tarafların görünüşteki danışıklı sözleşmeyi sırf üçüncü kişileri aldatmak için
yaptıklarına ve kendi aralarında hüküm ifade etmeyeceğine yönelik veya gizlenen
sözleşmenin sonuçlarını doğuracağı hususunda”1294 yaptıkları bir anlaşmadır. Tarafların
kendi aralarında hüküm ve sonuç doğurmayacak olmakla beraber üçüncü kişileri
aldatmak gayesi ile yaptıkları sözleşme ise görünürdeki sözleşme olup muvazaanın
diğer bir unsurudur1295. Belirtmek gerekir ki sadece sözleşmeler değil tek taraflı hukukî
işlemler de muvazaanın konusunu oluşturabilecektir1296. Nitekim “hukukî işlemler
işleme katılanların sayısına göre tek taraflı olabileceği gibi, iki ya da daha fazla taraflı
olarak da ihdâs edilebilirler”1297. Muvazaanın üçüncü unsuru ise; tarafların görünürdeki
sözleşmenin niteliğini ve içeriğini üçüncü kişilerden gizlemek hususundaki üçüncü
kişileri aldatma kastıdır1298. Belirtmek gerekir ki, TBK.’nın 19. madde hükmünde
muvazaaya konu işlemin kesin hükümsüz olacağı yönünde açık bir düzenleme
yapılmamış ise de doktrinde hâkim görüş muvazaanın yaptırımının kesin hükümsüzlük
olduğu yönündedir1299. Bu doğrultuda taraflar arasında söz konusu unsurları içerecek
şekilde bir muvazaa anlaşması bulunması halinde üçüncü kişileri aldatma gayesi ile

1293
Esener, s.7.
1294
Antalya, s.347.
1295
Antalya, s. 346 .
1296
Antalya, s. 346.
1297
Yavaş, Senetle İspat ve Senede Karşı Senetle İspat Kuralları İle Bu Kuraların İstisnaları, s. 241.
1298
Antalya, s. 348.
1299
Antalya, s. 352. Doktrindeki diğer bir görüşe göre ise muvazaalı işleme bağlanan hukukî sonuç yokluk olarak
bulunmaktadır. Ancak Eren’e göre bu görüş ile muvazaalı işlemlere bağlanan hukukî sonucun kesin hükümsüz
olduğuna ilişkin hakim görüş arasında pratik sonuçları bakımından bir fark bulunmamaktadır. Eren, s. 414-415.

311
yapılmış görünürdeki sözleşme kesin hükümsüz olacaktır1300.

Bununla beraber, “taraflar yaptıkları danışıklı sözleşmenin arkasına başka bir


sözleşme gizlemiş yani görünen sözleşmenin değil, gizli sözleşmenin hüküm ve
sonuçlarını doğuracağı hususunda anlaşmışlarsa, nitelikli muvazaalı işlem söz
konusu”1301 olacaktır. Görüldüğü üzere, nitelikli muvazaada yukarıdaki unsurlara ek
olarak bir de taraflar arasında gizli bir sözleşme bulunması gerekmektedir1302. Bu gizli
sözleşme görünürdeki muvazaalı sözleşmenin ardında gizlenmiş bir sözleşmedir.
Taraflar arasında nitelikli muvazaanın bulunması halinde taraflar arasındaki
görünürdeki sözleşme kesin hükümsüz olacak buna karşılık tarafların iradesine uygun
olarak yapılmış gizli sözleşme geçerlilik için gerekli koşulları taşıması koşulu ile geçerli
olacaktır1303.

Muvazaalı işlemlerin yaptırımının kesin hükümsüzlük olması sebebi ile kesin


hükümsüzlüğe bağlanan hukukî sonuçlar muvazaalı işlemler bakımından da geçerli
olacaktır. Belirtmek gerekir ki, kesin hükümsüz işlemler yapıldıkları andan itibaren
geçersiz olup zamanla sıhhat kazanamayacaklardır1304. Dolayısıyla muvazaalı işlemler
de baştan itibaren (ex tunc) geçersiz olup zamanla sıhhat kazanmaları da mümkün
bulunmamaktadır. Bu doğrultuda bir işlemin muvazaalı olduğuna ve bu bakımdan
kesin hükümsüz bulunduğuna yönelik iddialar hak düşürücü bir süreye veya bir
zamanaşımı süresine tâbi bulunmaksızın ileri sürülebilecektir1305. İlgili herkes
tarafından bir süreye bağlı olmaksızın ileri sürülebilecek olan hukukî işlemin muvazaalı
olduğu diğer bir ifade ile kesin hükümsüz bulunduğu iddiası bu yönü ile bir itiraz
niteliğindedir1306.

Muvazaalı işlemlere bağlanan hukukî sonuçlar yukarıdaki gibi olmakla beraber


belirtmek gerekir ki muvazaa iddiasının bir dava ikame edilerek mahkeme huzuruna

1300
Haluk N. Nomer, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18. Baskı, Beta Yayınları: İstanbul, 2021, s. 109.
1301
Antalya, s. 349.
1302
Nomer, s. 111.
1303
M. Kemal Oğuzman, M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 1, 19. Baskı, İstanbul: Vedat
Kitapçılık, 2021, s.138.
1304
Antalya, s.187-188; Nomer, s. 67-68.
1305
Antalya, s. 352.
1306
Antalya, s.187-188; Nomer, s. 67-68.

312
getirilmesi de mümkün olabilecektir. Bununla beraber, muvazaalı işlemin tarafları
dışında üçüncü kişilerin de hukukî durumlarının etkilenmesi kaydıyla muvazaa iddiasını
bir dava ikame ederek mahkeme önüne getirmeleri imkân dahilindedir1307. Bu imkân
doğrultusunda üçüncü kişinin muvazaa iddiasını ikame edeceği bir davaya konu etmesi
halinde bu dava “tespit davası” niteliğinde olacak ve hâkim tarafından verilecek karar
da bir “tespit hükmü” olacaktır1308. Muvazaa iddiası itiraz niteliğinde olduğundan bir
işlemin muvazaalı olduğu ve bu bakımdan kesin hükümsüz bulunduğu hususu şayet
dava dosyasından anlaşılmakta ise bu husus taraflarca öne sürülmese dahi hâkim
tarafından re’sen nazara alınacaktır1309.

Muvazaa iddiasında bulunabilecek üçüncü kişiler ise yasal mirasçılar,


alacaklılar veya önalım hakkı sahipleridir1310. Dolayısıyla alacağını borçlusundan tahsil
edememiş üçüncü kişiler de borçlusunun alacaklılarını aldatmak gayesi ile yapmış
olduğu hukukî işlemlerin muvazaalı olduğuna ilişkin iddiasını “muvazaa davası” ikame
etmek sureti ile mahkeme önüne getirebilecektir. Bu kapsamda alacaklı tarafından elde
edilmek istenen amaç bakımından tasarrufun iptali davası ile muvazaa davasının
birbirine yakınlaştığı düşünülebilecektir. Nitekim TBK.’nın 19. madde hükmüne
dayanan muvazaa davasının da alacaklı tarafından alacağını elde etme amacı ile
açılabilmesi pek tabii mümkündür. Ancak TBK.’nın 19. madde hükmüne dayanılarak
açılan “muvazaa davası” ile “tasarrufun iptali davası” esasen nitelikleri, koşulları,
doğurduğu sonuçlar gibi birçok bakımdan farklılık arz etmektedir1311.

5.4. Tasarrufun İptali Davası İle Türk Borçlar Kanunu’nun 19. Madde
Hükmü Kapsamında Açılan Muvazaa Davası Arasındaki Farklar

“«Muvazaa davası» -daha doğrusu; yapılan işlemin muvazaa nedeniyle


hükümsüz olduğunu belirtmek için açılan tesbit davası- ile «iptal davası» güttükleri
amaç bakımından birbirlerine yaklaşırlarsa da, gerçekte, nitelikleri, koşulları,

1307
Antalya, s. 187-188; İsmail Atamulu, Türk Borçlar Hukukunda Muvazaa, 1.Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi,
2017, s.107.
1308
Antalya, s. 187-188.
1309
Oğuzman, Öz, s.186; Nomer, s. 67.
1310
Antalya, s. 357.
1311
Esener, s.105.

313
doğurduğu sonuçlar bakımından birbirinden farklıdırlar”1312.

Tasarrufun iptali davasına göre daha geniş bir uygulama alanı bulunan
muvazaa davasının her türlü muvazaalı işlem ve sözleşme aleyhine açılabilmesi
mümkün olmakla birlikte tasarrufun iptali davası yalnız İİK’nın 278., 279. ve 280.
madde hükümlerinde belirtilen iptal sebepleri kapsamında ve ancak hukuken geçerli
bulunan tasarruflara karşı açılabilecektir1313. Bu kapsamda tasarrufun iptali davası ile
muvazaa davası arasındaki farklardan en önemlisi tasarrufun iptali davasının muvazaa
davasından farklı olarak ancak hukuken geçerli bulunan tasarruflara karşı
açılabilmesidir. Oysa ki muvazaa davasında hükümsüz olduğunun tespiti talep edilen
işlemin muvazaalı olduğu diğer bir ifade ile en baştan itibaren geçersiz olduğu iddia
edilmektedir1314. Dolayısıyla tasarrufun iptali davasında iptali talep edilen tasarruf
hukuken geçerli olmakla beraber; TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında muvazaa
iddiasına dayalı olarak açılan davada davaya konu edilen hukukî işlemin yahut
sözleşmenin baştan itibaren geçersiz olduğu ileri sürülmektedir1315. Bu bakımdan
muvazaalı işlemlerin zamanla sıhhat kazanması mümkün olmayıp herhangi bir hak
düşürücü süreye ve zamanaşımına tâbi olmaksızın muvazaa iddiasının herkes tarafından
ileri sürülmesi mümkünken; ancak hukuken geçerli bulunan tasarrufların konu
edilebildiği tasarrufun iptali davası bakımından kanun koyucu tarafından hak düşürücü
bir süre öngörülmüştür1316. Şimdi muvazaa davası ile tasarrufun iptali davası arasındaki
farklara yer vermek isteriz.

5.4.1. Davacının Davayı Açmaktaki Amacı Bakımından

Tasarrufun iptali davası ile TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında


açılabilecek muvazaa davası arasında davacının davayı açmaktaki amacı bakımından
benzerlik bulunduğu şüphesizdir. Nitekim hakları halel olan alacaklı tasarrufun iptali

1312
Uyar, Tasarrufun İptali Davaları (İİK m.277-284), s.96.
1313
Nihat Yavuz, “Alacaklılardan Mal Kaçırmaya Yönelik İşlemlerin Hukuken Nitelendirilmesi Sorunu Ve Bu
Amaçla Yapılan Muvazaalı İşlemler Hakkındaki Yargıtay Uygulamasından Örnekler”, Yargıtay Dergisi, 1999,
Vol.25, No.3, s.223.
1314
Erdönmez, Nam-ı Müstear ve Tasarrufun İptali Davaları, s.86.
1315
Esener, s.105.
1316
Esener, s.107.

314
davası veya muvazaa davasından birisini açmakla esasen alacağını almayı amaç
edinmektedir. Ancak tasarrufun iptali davasında davacının davayı açmaktaki amacı
davalıdan tahsilini sağlayamadığı alacağını borçlusunun tasarrufa konu ettiği mal
üzerinde cebrî icra yetkisi elde ederek tahsil etmektir1317. Tasarrufun iptali davası ile
amaçlanan da borçlunun üçüncü kişilere geçerli bir tasarrufla devretmiş olduğu ve
böylelikle alacaklılarının cebrî icra sahası dışına çıkartmış bulunduğu mal ve hakkın
tekrar tasarrufun iptali davasını açan alacaklının cebrî icra sahası içine çekilmesine
imkân tanımaktır. Bu amaç doğrultusunda tasarrufun iptali davasının mahkeme
tarafından kabulüne karar verilmesi halinde üçüncü kişi; borçlu ile geçerli bir tasarrufta
bulunarak kendi mülkiyetine naklettiği mal veya hak üzerinde alacaklının cebrî icra
işlemlerine devam etmesine katlanmak mecburîyetinde kalacaktır. Bununla beraber
alacaklının söz konusu mal veya hak üzerinde cebrî icra işlemlerine devam edebilmesi
için söz konusu mal veya hakkın yeniden borçlunun mülkiyetine geri dönmesine gerek
yoktur. Nitekim İİK’nın 283/1. madde hükmündeki düzenlemeye göre; tasarrufa konu
mal bir taşınmaz olsa dahi alacaklının cebrî icra işlemlerine devam edebilmesi için
üçüncü kişi üzerine kayıtlı bulunan taşınmazın kaydında bir değişiklik yapılmasına ve
mahkemece bu yönde bir karar tesis edilmesine gerek bulunmamaktadır.

Buna karşılık, muvazaa davasında, davacının davayı açmaktaki amacı hukukî


işlemin muvazaalı olduğunu ispat ederek muvazaalı işlemin baştan itibaren geçersiz
olduğunun mahkemece tespitini sağlamaktır. Nitekim muvazaalı olması sebebi ile kesin
hükümsüzlük yaptırımı ile karşılaşan ve en baştan itibaren geçersiz bulunan hukukî
işlemin zamanla sıhhat kazanmasına zaten imkân bulunmamaktadır. Hatta taraflar
muvazaalı işlem kapsamında ifada bulunmuş olsalar dahi muvazaalı işlemin geçerlilik
kazanması mümkün olamayacaktır1318. Bu bakımdan tarafların muvazaalı işleme konu
ettikleri şeyin mülkiyetinin muvazaalı işlemin diğer tarafına geçmesine de imkân
bulunmamaktadır1319. Dolayısıyla taraflar arasındaki işlemin muvazaalı olduğunun
mahkeme kararı ile tespit edilmesi halinde muvazaalı işleme konu mal veya hak
yeniden borçlunun malvarlığına dönecek hatta muvazaalı işlemin konusunun bir

1317
Üstündağ, İflâs Hukuku (İflâs, Konkordato, İptal Davaları), s.234.
1318
Atamulu, s.105.
1319
Atamulu, s.101.

315
taşınmaz olması halinde taşınmazın tapu kaydının da düzeltilmesi gerekecektir.

5.4.2. Davacının Hukukî Yararı Bakımından

Tasarrufun iptali davasında davacı alacaklının, alacağını elde edememiş


olması, borçlunun malvarlığını eksilten fiil ve işlemleri sebebi ile yapacağı cebrî icra
işlemleri ile elde etmesine de imkân bulunmaması dolayısıyla zarara uğramış olması
halinde hukukî yararının bulunduğu söylenebilecektir1320. Tasarrufun iptali davasında da
davacının davayı açmaktaki hukukî yararı davanın açıldığı anda bulunmalı ve davacı
alacaklı alacağına kavuşmak için mahkeme tarafından verilecek tasarrufun iptali
kararına muhtaç olmalıdır1321. Bu bakımdan alacaklının tasarrufun iptali davası yoluna
başvurmaksızın alacağını tahsil etme imkânı bulunmaktaysa davayı açmakta hukukî
yararının olduğu söylenemeyecektir1322. Nitekim, “dava diğer bütün yolların kapalı
olması halinde izlenmesine müsaade edilen bir müracaat yoludur”1323. Dolayısıyla
davacının davayı açmakla elde etmek istediği sonuca başka bir usûlî yolla ulaşması
mümkün ise hukukî yararın bulunmadığının kabulü gerekmektedir1324.

Buna karşılık muvazaalı işlemler kesin hükümsüzlük hukukî yaptırımı ile karşı
karşıya bulunduğundan ve bu bakımdan zamanla sıhhat kazanmaları zaten mümkün
bulunmadığından muvazaa iddiası herkes tarafından ileri sürülebilecektir. Bununla
beraber HMK’nın 114. madde hükmünde davacının, dava açmakta hukukî yararının
bulunmasına genel dava şartları arasında yer verilmiş olup muvazaa iddiası herkes
tarafından ileri sürülebilecekse de söz konusu düzenleme kapsamında muvazaa davası
ancak davayı açmakta hukukî yararı bulunan kişiler tarafından açılabilecektir. Bu
bakımdan davacı alacaklının muvazaa davası açmakta hukukî yararının bulunduğunu
ortaya koyabilmesi için borçludan olan alacağının mevcudiyetini ispat etmesi
zorunludur1325. Diğer bir ifade ile muvazaa davasında davacının gerçek bir alacağı

1320
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.72.
1321
Güneren, s.346.
1322
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1745; Akil, “Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun İptali Davası
Bağlamında Aciz Belgesi”, s.163.
1323
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, Cilt I-II, s. 279.
1324
Hanağası, s. 268.
1325
“BK'nun 19.maddesine göre dava açılabilmesi için davacının İİK'nun 277 vd. maddelerine dayalı olarak

316
olduğunu, alacağını başka bir yolla elde etme imkânı bulunmadığını ve bu kapsamda
hukukî yararını ortaya koyması gerekmektedir.

5.4.3. Davanın Hukukî Niteliği Bakımından

Tasarrufun iptali davası alacaklıya alacağını tahsil imkânı sağlayan, şahsî


nitelikte bir eda davasıdır. Nitekim, tasarrufun iptali davasında davacının mahkeme
nezdinde dermeyan ettiği talebinin kabulü halinde üçüncü kişi, alacaklının tasarrufa
konu edilen mal üzerinde alacağını tahsil edebilmesi için yapacağı cebrî icra işlemlerine
katlanmaya mahkûm edilmektedir. Dolayısıyla tasarrufun iptali davası niteliği itibari ile
bir eda davasıdır. Tasarrufun iptali davası aynı zamanda şahsî nitelikte bir davadır1326.
Nitekim, ancak hukuken geçerli olarak bulunan tasarruf işlemlerine karşı açılabilen
tasarrufun iptali davasının kabulü ile beraber dava konusu tasarruf hükümsüz hale
gelmemektedir. Tasarrufun iptali davasının kabulü halinde uyuşmazlık konusu tasarruf
hükümsüz hale gelmediğinden iptal davasına konu edilen mal borçlunun malvarlığına
geri dönmemekte, davacı alacaklı yalnız dava konusu mal üzerinde ve ancak alacak ve
fer’îleri ile sınırlı olmak üzere alacağını almak hak ve yetkisini elde etmektedir. Bu
bakımdan tasarrufun iptali davası “aynî nitelikte” değil “şahsî nitelikte” bir davadır1327
ve sonuçları bakımından değerlendirildiğinde aynî bir etkisi de bulunmamaktadır1328.
Tasarrufun iptali davasının şahsî bir dava olması, eşyanın aynına ilişkin bir dava
olmaması sebebi ile tasarrufun iptaline yönelik nihaî karar yalnız davanın davacısı
alacaklı bakımından ve ancak tasarrufa konu mal üzerinde hüküm ve sonuçlarını
doğuracaktır.

Buna karşılık muvazaa sebebi ile taraflar arasındaki işlemin hükümsüz olduğu
iddiası ile TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında açılan muvazaa davası niteliği
itibari ile bir “tespit davası”dır. Muvazaa davasında davacı esasen taraflar arasındaki

açılan tasarrufun iptali davasından farklı olarak davacının kesinleşmiş bir takibin varlığı ön koşul
değildir.Ancak davacının bir alacağının olması da bir dava şartıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 21.02.2018. E.
2015/19079 , K.2018/1206 .KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/d
sp.php?fn=17hd-2015-19079.htm&kw=E..+`2015/19079,`+K.+`2018/1206` &cr=yargitay#fm (19 Aralık 2020).
1326
Arslan ve diğerleri, s.563; Belgesay, İcra ve İflas Hukuku İkinci Cilt İflas, s.87.
1327
Güneren, s.49.
1328
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.19.

317
hukukî işlemin baştan itibaren hükümsüz olduğunun mahkeme tarafından tespitini talep
etmektedir. Bu bakımdan mahkeme tarafından verilecek hüküm de bir tespit hükmü
olacaktır. Mahkeme tarafından işlemin muvazaalı olduğunun tespit edilmesi ile birlikte
muvazaalı işlem ilgili herkes bakımından kesin hükümsüz hale gelecek ve kesin
hükümsüzlük bu yönü ile sadece davacının değil ilgili herkesin hukukî durumunu
etkileyecektir. Bu yönüyle muvazaa davası aynî nitelikte bir davadır. Nitekim söz
konusu tespit ile birlikte muvazaalı işleme konu edilen mal borçlunun malvarlığından
hiç çıkmamış gibi olacak ve bu sonuç sadece davacı bakımından değil ilgili herkes
bakımından etkili olacaktır. İşte bu sebepledir ki muvazaa davasının konusunun bir
taşınmaz olması halinde mahkemece tapu kaydının düzeltilerek borçlu adına tesciline
karar verilmesi gerekecektir.

5.4.4. Hak Düşürücü Süre ve Zamanaşımı Süresi Bakımından

Baştan itibaren (ex tunc) geçersiz olan muvazaalı işlemlerin zamanla sıhhat
kazanması mümkün olmayıp muvazaalı işlemin kesin hükümsüz olduğu yönündeki
iddianın herkes tarafından ileri sürülmesi mümkündür. Bu bakımdan muvazaa
sebebinin ortadan kalkması veya zamanın geçmesi ile muvazaalı olarak bulunan yani
baştan itibaren geçersiz olarak bulunan işlemler geçerli hale gelemeyecektir.
Dolayısıyla baştan itibaren geçersiz bulunan ve zaman içerisinde sıhhat kazanma imkânı
da bulunmayan muvazaalı işlemlere yönelik iddialar bir zamanaşımı süresine veya hak
düşürücü süreye bağlı olmaksızın herkes tarafından ileri sürülebilecektir.

Buna karşılık kanun koyucu tasarrufun iptali davası bakımından beş senelik bir
hak düşürücü süre öngörmüştür. Bu bakımdan tasarrufun iptali davası bakımından
öngörülen beş senelik hak düşürücü sürenin geçmesi ile birlikte alacaklının tasarrufun
iptali davası açma hakkı sona erecektir. Dolayısıyla alacaklı tasarrufun iptali talebini
ancak Kanun’da öngörülen hak düşürücü süre içerisinde mahkeme nezdinde dermeyan
edebilecek olup süresi içerisinde dermeyan edilmeyen tasarrufun iptali talebi mahkeme
tarafından dinlenemeyecektir1329. Hak düşürücü süre bir itiraz niteliğinde olduğundan
hâkim tarafından re’sen nazara alınabileceği gibi taraflarca da her zaman ileri

1329
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.244; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.689.

318
sürülebilecektir1330.

5.4.5. Davanın Tarafları Bakımından

Tasarrufun iptali davasına taraf olabilecek kişiler İİK’nın 277. ve 282. madde
hükümlerinde tek tek belirtilmiştir. İİK’nın 277. madde hükmündeki düzenleme
kapsamında “elinde geçici veya kesin aciz vesikası bulunan alacaklılar, iflâs idaresi,
iflâs sırasında veya iflâsın kapanmasından sonra bir malın ortaya çıkması durumunda
alacağın takibi kendisine bırakılmış alacaklı tasarrufun iptali davasının davacısı”1331
olabilecektir. Görüldüğü üzere; İİK’nın 277. madde hükmünde tasarrufun iptali
davasında davacının kimler olabileceği tahdidi olarak sayılmış olup özel bir düzenleme
bulunmadıkça bunların dışındaki kişilerin davacı olma imkânı bulunmamaktadır. Buna
karşılık muvazaa davasının gerçek bir alacağı olduğunu ve muvazaa davasını açmakta
hukukî yararı bulunduğunu ispat eden üçüncü kişiler tarafından açılabilmesi
mümkündür.

Tasarrufun iptali davası ile muvazaa davası arasında davalı olabilecek kişiler
bakımından da benzer bir farklılık vardır. Nitekim, İİK’nın 282. madde hükmünde
tasarrufun iptali davasında davalı olabilecek kişiler yine tek tek belirtilmiş olup söz
konusu düzenlemeye göre davanın; “borçlu ve borçlu ile hukukî muamelede bulunan
veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları”
aleyhine açılması gerekmektedir. Kural olarak tasarrufun iptali davasının davacı
alacaklı tarafından bu kişilere karşı beraberce açılması gerekmektedir. Bu kişilere karşı
birlikte dava açılması yasal düzenlemede bir zorunluluk olarak öngörüldüğü için borçlu
ve borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü kişi arasında “mecburî dava arkadaşlığı”
vardır1332. Burada “mecburî dava arkadaşlığı”nın kanundan kaynaklanması sebebiyle
borçlu ve borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü kişi arasında “şekli bakımdan mecburî
dava arkadaşlığı” vardır1333. Tasarrufun iptali davasında olduğu gibi özel bir kanun

1330
Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, s.569; Özkaya, s.851.
1331
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.44.
1332
Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.698 .
1333
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1423; Uyar, Tasarrufun İptali Davaları (İİK m.278,279,280),s.77;
Muşul, “Tasarrufun İptali Davasında Dava Şartı Olarak Aciz Vesikası, Sorunlar Yargıtay Kararları Ve

319
hükmü sebebi ile davalılar arasında “şekli anlamda mecburî dava arkadaşlığı”
bulunması halinde davanın bütün davalılara birlikte yöneltilmesi zorunludur ve bu
hususun mahkeme tarafından da re’sen dikkate alınması gereklidir1334.

Tasarrufun iptali davası aralarında mecburî dava arkadaşlığı bulunan bu


kişilerden başka dava konusu mal üzerinde üçüncü kişi ile birlikte tasarrufta bulunmuş
dördüncü kişi (veya dördüncü kişi dışında olmak üzere tasarrufun iptali davasına konu
mal üzerinde kronolojik sıra ile tasarrufta bulunan diğer kötü niyetli kişiler) aleyhine de
açılabilecektir1335. Mecburî dava arkadaşları (borçlu ve borçlu ile karşılıklı tasarruf
muamelesinde bulunan üçüncü kişi) ile bu kötü niyetli dördüncü kişi arasında ise
“ihtiyari dava arkadaşlığı” bulunduğunu belirtmek gerekir. Tasarrufun iptali davasıyla
iyi niyetli kişilerin hakları ihlâl edilemeyeceğinden, üçüncü kişi ile tasarrufta bulunan
bu dördüncü kişinin iyi niyetli olması halinde bu kişiye karşı husumet yöneltilmesi
mümkün olamayacaktır1336. Diğer bir ifadeyle borçlu ile tasarruf muamelesinde bulunan
üçüncü kişi tasarrufa konu malı bir diğer dördüncü kişiye devretmiş ve fakat bu
dördüncü kişi iyi niyetli ise bu kişi aleyhine tasarrufun iptali davası açılamayacak
davanın açılmış olması halindeyse davanın reddine karar verilecektir1337. Bu doğrultuda
davacı alacaklı, tasarrufun iptali davasını borçlu ve üçüncü kişi ile beraber dördüncü
kişiye de yöneltmesi halinde davanın iyi niyetli dördüncü kişi bakımından reddedileceği
kanaatindeyse bunun yerine İİK’nın 283/2. madde hükmündeki imkândan yararlanarak
davalı üçüncü kişinin nakden tazminata mahkûm edilmesini talep edebilecek ve bu
suretle davasını bedele dönüştürebilecektir.

Düşüncelerimiz”, s.2823; Ulukapı, s.511; Arslan ve diğerleri, s.706-707.


1334
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenȋ Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1146.
1335
“İİKnun 282. maddesi gereğince iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukukî muamelede bulunan veya borçlu
tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Ayrıca, kötü niyetli üçüncü
şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir. Buradaki üçüncü kişiden maksat, borçlu ile doğrudan işlem yapan değil,
borçlu ile işlemde bulunan kişiden mal veya hakkı satın alan kişi olup uygulamada buna dördüncü kişi denilir. Borçlu
ile işlemde bulunmayan dördüncü veya ondan sonraki kişiler hakkında dava açılıp açılmaması davacının isteğine
bağlıdır ve bu kişiler yönünden iptal kararı verilebilmesi kötü niyetli olduklarının yani borçlunun alacaklılara zarar
verme kastı ile hareket ettiğini bilen veya bilmesi gereken kişilerden olduklarının kanıtlanmasına bağlıdır.” Yargıtay
17. Hukuk Dairesi, 01.04.2019. E. 2016/15028, K. 2019/3910 K. LEXPERA.
https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/17-hukuk-dairesi-e-2016-15028-k-2019-3910-t-1-4-2019 (25 Ekim
2021).
1336
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.242; Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.393.
1337
Arslan ve diğerleri,s.568; Yelekçi, s.614.

320
Muvazaa davasında ise davalıların kimler olabileceği hususunda Kanun’da bir
düzenlemeye yer verilmemiştir. Bununla beraber davacı alacaklı tarafından muvazaa
davasının borçlunun da aralarında yer aldığı muvazaalı işlemin tarafları aleyhine
açılması gerektiği tabiidir1338. Bu yönü ile muvazaa davasının da borçlu ve borçlu ile
muvazaalı işlemi gerçekleştiren üçüncü kişiye karşı birlikte açılması gerekmekle bu
kişiler arasında da tasarrufun iptali davalarında olduğu gibi “mecburî dava arkadaşlığı”
vardır1339. Ancak muvazaalı işlemin tarafları arasındaki “mecburî dava arkadaşlığı”
kanunda yer verilen bir düzenlemeden kaynaklanmadığından bu kişiler arasında “maddi
bakımdan mecburî dava arkadaşlığı” bulunduğunu söylemek mümkündür. Burada
mecburî dava arkadaşları hakkında mahkemece verilecek hükmün maddi hukuk gereği
birlikte verilmesi zorunludur. Bununla birlikte muvazaalı olduğu iddia edilen işleme
konu malın üçüncü kişi tarafından dördüncü bir kişiye devredilmesi halinde davacı
tarafından muvazaa davasının bu dördüncü kişiye de yöneltilmesi gerekmektedir1340.
Zaten muvazaalı işleme konu edilen mal esasen geçerli bir hukukî işlemle borçlunun
malvarlığından çıkmamış olduğundan dava sonunda malın yeniden borçlunun
malvarlığına dönebilmesi ve bu yönüyle mahkeme tarafından verilecek tespit hükmünün
maddi hukuk bakımından etki doğurabilmesi için malın mülkiyetini elinde bulunduran
dördüncü kişi de muvazaa davasının davalısı olmalıdır.

Belirtmek gerekir ki muvazaalı işlemler esasen üçüncü kişilere (dördüncü


kişilere) karşı da ileri sürülebilecek olup iyi niyetli kişilerin muvazaa iddialarından

1338
Esener, s.107; Yavuz, s.223.
1339
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.164. “Bu durumda mahkemece, davanın dava tarihi itibariyle yürürlükte
bulunan TBK'nın 19. (818 Sayılı BK'nın m. 18) maddesinde düzenlenmiş genel muvazaa iddiasına dayalı iptal
istemine ilişkin olduğunun ve husumetin borçlu ile birlikte, mecburi dava arkadaşı olan, alacağının muvazaalı olduğu
ileri sürülen alacaklıya karşı yöneltilmesi gerektiğinin kabulüyle ispat yükü yönünden genel ilkelere uygun olarak
uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekir.” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 28.05.2019. E. 2018/2648, K. 2021/275.
KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=23hd-2018-2648.htm&kw
=MUVAZAA+TBK+19+DAVA+AR KADA%C5%9ELI%C4%9EI&cr=yargitay#fm (6 Mart 2022).
1340
“Bu tür davalarda, davalı olarak borçlu ve borçlu ile hukukî muamelede bulunan kişiler arasında
mecburi dava arkadaşlığı vardır. Buna göre davalı olarak borçlu ile birlikte lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişi ve
bunlar tarafından devir halinde diğer üçüncü kişilerin yasal hasım olmaları gereği açıktır. Taraf
ehliyeti dava koşullarından olup mahkemece öncelikle ve resen incelenmesi gereken hususlardandır.” Yargıtay 4.
Hukuk Dairesi, 18.10.2021. E. 2021/16268, K. 2021/6959. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=4hd-2021-16268.htm&kw=MUVAZAA+TBK+19+DAVA+A
RKADA%C5%9ELI%C4%9EI&cr=yargitay#fm (6 Mart 2022).

321
korunacağına ilişkin genel bir düzenlemeye Borçlar Kanunu’nda yer verilmemiştir1341.
Bununla beraber Borçlar Kanunu’nda muvazaa iddiasının ileri sürülemeyeceği kişilere
ilişkin istisnalara yer verilmiş olup bu istisnaları; alacak hakkını iyi niyetle yazılı borç
tanımasına dayanarak iktisap eden kimsenin korunması, tapu sicilindeki kayda iyi
niyetle güvenerek aynî hak iktisap eden kimsenin korunması, dürüstlük kuralının şekli
eksikliği gidermesi olarak belirtebiliriz1342. Dolayısıyla söz konusu istisnaların
bulunması halinde iyi niyetli dördüncü kişiye karşı muvazaa iddiası öne sürülemeyecek
olup bu halde dördüncü kişi hakkında açılmış bulunan muvazaa davasının reddine karar
verilecektir. Ancak muvazaa davası bakımından Borçlar Kanunu’nda açık bir
düzenlemeye yer verilmemiş olduğundan bu halde davanın borçlu ile muamelede
bulunan üçüncü kişi aleyhine nakden tazminata dönüşmesi mümkün olamayacaktır1343.
Bu durumda davacı alacaklı tarafından TBK.’nın 49/II. madde hükmü uyarınca
muvazaalı işlemin tarafları aleyhine ancak tazminat davası açılması mümkün
olabilecektir1344.

5.4.6. Yetkili Mahkeme Bakımından

İcra ve İflâs Kanununda tasarrufun iptali davasının görüleceği yetkili mahkeme


hususunda özel bir hüküm öngörülmemiştir1345. Dolayısıyla tasarrufun iptali davası
bakımından mahkemenin yetkisi hususunda genel yetki kuralları geçerli olup tasarrufun
iptali davasının mecburî dava arkadaşı olan davalılardan birisinin yerleşim yeri
mahkemesinde açılması mümkündür1346. Tasarrufun iptali davasında iptali talep edilen
tasarruf bir taşınmaza ilişkin olsa dahi davanın davacı lehine sonuçlanması tasarrufa
konu gayrimenkulün aynını etkilemeyeceğinden genel yetki kuralı yine de
uygulanacaktır1347. Zira her halde şahsî dava olma niteliğini koruyan tasarrufun iptali
davasında HMK’nın 12. madde hükmünde kendisine yer bulan taşınmaza ilişkin kesin

1341
Eren, s. 416.
1342
Antalya, s. 356-357.
1343
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.249.
1344
Atamulu, s.122.
1345
Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.692; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.281.
1346
Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.692; Üstündağ, İflâs Hukuku (İflâs, Konkordato, İptal Davaları),
s.223.
1347
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.282.

322
yetki kuralının uygulanma imkânı yoktur1348. Bu bakımdan tasarrufun iptali davasında
iptali talep edilen tasarrufa konu mal bir taşınmaz olsa dahi taşınmazın bulunduğu yer
mahkemesi yetkili olamayacak yetkili mahkemenin tespiti bakımından yine Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’ndaki genel yetki kuralları geçerli olacaktır1349.

Ancak muvazaa davası aynî nitelikte bir dava olup davanın neticesinde şartları
var ise mahkeme tarafından görünürdeki işlemin hükümsüzlüğünün tespitine karar
verilerek borçlu ve üçüncü kişi tarafından muvazaalı işleme konu edilen mal muvazaalı
işlemde bulunan borçlunun mülkiyetine geri dönecektir. Bu doğrultuda muvazaalı
işleme konu edilen mal borçlunun malvarlığından hiç çıkmamış gibi olacak ve bu sonuç
sadece davacı bakımından değil ilgili herkes bakımından etkili olacaktır. Dolayısıyla
aynî nitelikte bir dava olan muvazaa davasının konusunun bir taşınmaz olması halinde
HMK’nın 12. madde hükmünde kendisine yer bulan taşınmazlara ilişkin kesin yetki
kuralının uygulanması gerekecek ve muvazaa davasının kesin yetkili taşınmazın
bulunduğu yer mahkemesi dışında bir mahkemede açılması mümkün olamayacaktır.

5.4.7. Davacının İspat Faaliyeti Bakımından

Tasarrufun iptali davası ile muvazaa davası arasında davacı tarafından


yürütülecek ispat faaliyeti bakımından da farklılık vardır. Tasarrufun iptali davası ile
muvazaa davası arasında davacının ispat faaliyeti bakımından farklara yer vermeden
evvel davacının her iki dava bakımından yerine getirmesi gerekli ispat faaliyetine sırası
ile yer vermek isteriz.

Tasarrufun iptali davasına ilişkin İİK’nın 281. madde hükmündeki


düzenlemeye göre; hâkim bu davalara ilişkin ihtilâfları hal ve şartları göz önünde

1348
“İptal davaları için "yetki" konusunda bu kanunda özel bir hüküm yer almamıştır. Dava, taşınmazın aynı ile ilgili
değildir. İptal davaları ayni hakka değil kişisel hakka ilişkin davalardandır. Bu dava sabit olduğu takdirde alacaklı
davaya konu mal üzerinden, cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve davanın konusu taşınmaz ise
davalı üçüncü kişinin üzerindeki kaydın tashihine mahal olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir. O
halde taşınmazın aynına ilişkin olmayan iptal davası; HUMK.nun 9 ve sonraki maddelerinde öngörülen kurallara göre
açılabilir. Bu gibi davalarda HUMK.nun 13. maddesindeki kesin yetki kuralının uygulama olanağı yoktur.” Yargıtay
15. Hukuk Dairesi, 23.12.2003. E. 2003/6319, K. 2003/6197.E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/3
49ab342-dbcc-42e1-b6ce-ddc1e6763130?q=6319/6197 (26 Haziran 2020).
1349
Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1426; Sertkaya, Kul, s.103.

323
tutarak serbestçe takdir ederek halledecektir. Söz konusu düzenleme ile davaya bakan
hâkimin takdir yetkisini nasıl kullanacağına işaret edilmiştir1350. Nitekim düzenlemeden
açıkça anlaşılabileceği üzere hâkim tasarrufun iptali davasında hal ve şartları göz önüne
alarak dava hakkında serbestçe karar verebilecektir1351. Tasarrufun iptali davasının
davacı alacaklı tarafından ispatı çeşitli güçlükler arz etmekte olup söz konusu
düzenleme ile hâkime tanık delili de dahil olmak üzere her tür delili değerlendirme
olanağı tanınmış ve böylelikle tasarrufun iptali davası bakımından delil serbestisi
getirilmiştir1352. Söz konusu madde hükmü ile kendisine tanınan takdir yetkisi
kapsamında hâkim tasarrufun iptali davasında Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda
deliller için getirilmiş sınırlamalara tâbi olmaksızın, tanık delili de dahil olmak üzere
her türlü delile dayanarak hüküm verebilecektir1353. Bu nedenle, İİK’nın 281. madde
hükmü kapsamında hâkime tanınan takdir yetkisi sadece ispat ölçüsü ve sonucu ile ilgili
olmayıp senetle ispat kuralına ilişkin sınırlamalar geçerli olmaksızın her türlü delilin
hâkim tarafından değerlendirilebileceğini ifade etmektedir1354.

Belirtmek gerekir ki, İİK’nın 281. madde hükmündeki düzenleme ile hâkime
geniş takdir yetkisi tanıyan kanun koyucu İİK’nın 280. madde hükmündeki düzenleme
kapsamında alacaklılara zarar verme kastı ile yapılan tasarruflar bakımından emare yolu
ile ispata da cevaz vermiştir1355. Gerek İİK’nın 281. madde hükmü kapsamında hâkime
tanınan takdir yetkisinin, gerek İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında alacaklılara
zarar verme kastı ile yapılan tasarruflar bakımından emare yolu ile ispata cevaz
verilmesinin sebebi esasen borçlu ile üçüncü kişi arasındaki tasarruf işlemine yabancı

1350
İİK’nın 281. madde hükmüne ilişkin tartışmalar için bkz. s.169 vd.
1351
Yıldırım. “Tasarrufun İptali Davasının İşlevi Bakımından Aciz Vesikası İle İlişkisi Hakkında Düşünceler” s.976;
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.233; Yıldırım, Deren Yıldırım, s.688; Karslı, İcra ve İflas
Hukuku, s.550; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, s.674.
1352
Gürdoğan, s.243-244; Sarısözen, “İptal Davasında Yetki Ve Görev”, s. 454; Kuru, Aydın, İcra ve İflâs Hukuku
Ders Kitabı, s.499; Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.729-730; Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas
Hukuku Ders Kitabı, s.560-561; Arslan ve diğerleri, s.569; Uyar,“İptal Davalarında Yargılama Usûlü”, s.3005;
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.65-66; Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat,
s.1127.
1353
Kuru, Aydın, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, s.499.
1354
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.560-561; Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.395-
396; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1430; Uyar, “İptal Davalarında Yargılama Usûlü”, s.3005.
1355
Atalı, Ermenek, s.250.

324
olarak bulunan alacaklının ispat faaliyetinde karşılaştığı güçlüktür1356.

Hâkim tasarrufun iptali davasında delilleri serbestçe takdir edecek olmakla ve


İİK’nın 280. madde hükmündeki düzenleme uyarınca açılan davada emare yolu ile ispat
kurallarını da nazara alacak olmakla beraber İİK’nın 278., 279. ve 280. madde
hükümlerinde yer verilen iptal sebepleri kapsamında öngörülmüş varsayım ve karineleri
de dikkate alacaktır1357. Söz konusu varsayım ve karinelere daha evvel geniş olarak yer
vermekle beraber tasarrufun iptali davası ile muvazaa davası arasındaki farkları
davacının ispat faaliyeti bakımından vugulayabilmek için kısaca tekrar etmek
gerekir1358.

İİK’nın 278/1. madde hükmünde borçlu ile üçüncü kişi arasında yapılmış
bağışlamaların ve ivazsız tasarrufların iptale tâbi olduğu ifade edilerek davacı alacaklı
lehine bir karine öngörülmüştür. Bununla beraber madde hükmünde davacı alacaklı
lehine getirilmiş bulunan bu karinenin aksinin iddia ve ispat edilebilmesi hususunda
davalı borçlu ve davalı üçüncü kişiye bir imkân tanınmamıştır. Dolayısıyla İİK’nın
278/1. madde hükmünde öngörülen bu karine “kesin kanunî karine”dir1359. Bu
bakımdan davacı alacaklının karinenin temeli olan vakıayı ispat etmesi halinde davalı
borçlu ve davalı üçüncü kişi bu karinenin aksini ispat edemeyecek ve karineye bağlanan
sonuçlardan kurtulamayacaktır. Davalı borçlu ve davalı üçüncü kişinin karinenin aksini
ispat edebilmeleri mümkün değil ise de davacı alacaklının karinenin temeli olan vakıaya
ilişkin asıl ispat faaliyeti sırasında karşı ispat faaliyetinde bulunarak karine temeli olan
vakıanın gerçekleşmediğini ispat edebilmeleri mümkündür1360.

İİK’nın 278/3. madde hükmünde ise; bağışlama hükmünde sayılacak bir kısım
tasarruflara tek tek yer verilmiş ve bunların da İİK’nın 278/1. madde hükmü
kapsamında iptale tâbi oldukları belirtilmiştir. İİK’nın 278/3. madde hükmündeki bu
düzenleme ile kanun koyucu tarafından bir “varsayım” öngörüldüğünü söylemek

1356
Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.729-730.
1357
Pekcanıtez, Özekes, Atalay, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.344.
1358
İptal sebepleri kapsamında öngörülen karine ve varsayımlara ilişkin açıklamalar için bkz. s.208 vd.
1359
Kuru, Aydın, s.490.
1360
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1661.

325
mümkündür1361. Kanun koyucunun İİK’nın 278/3. madde hükmünde öngördüğü bu
“varsayım” kapsamında madde hükmünde tek tek sayılan işlemler borçlu tarafından
gerçekleştirildikleri takdirde bağışlama gibi kabul edilmekte ve İİK’nın 278/1. madde
hükmünde bağışlamaya bağlanmış hukukî sonuçlar bu işlemler bakımından da ortaya
çıkmaktadır1362. Dolayısıyla davacı alacaklı sadece İİK’nın 278/3. madde hükmünde
sayılan tasarrufların borçlu ile üçüncü kişi arasında vuku bulduğunu ispat etmekle
varsayıma ilişkin ispat faaliyetini yerine getirmiş olacak ve bu doğrultuda iptal sebebini
de ispat etmiş olacaktır.

İİK’nın 279/1. madde hükmünde dört bent olarak sayılan tasarruflardan


birisinin üçüncü kişi ile borçlu arasında gerçekleşmesi halinde üçüncü kişinin borçlunun
aciz içinde olduğunu bildiği veya bilmesi gerektiği karine olarak kabul edilmiştir1363.
Söz konusu düzenleme ile kanun koyucu davacı alacaklı lehine bir başka “kanunî
karine” daha öngörmüştür. Davacı alacaklı madde hükmünde öngörülen karinenin
temeli olan vakıanın gerçekleştiğini ispat ettiği takdirde yine karineye bağlanan
sonuçlardan faydalanabilecektir. Belirtmek gerekir ki, davacı alacaklının karinenin
temeli olan vakıanın gerçekleştiğine ilişkin asıl ispat faaliyeti sırasında davalı borçlu ve
davalı üçüncü kişinin karşı ispat faaliyetinde bulunarak karinenin temeli olan vakıanın
gerçekleşmediğini ispat edebilmesi pek tabii mümkündür. Buna karşılık davacı alacaklı,
davalı borçlu ve davalı üçüncü kişinin karşı ispat faaliyetine rağmen karinenin temeli
olan vakıayı ispat ederek karineye bağlanan sonuçlardan faydalanabilecektir. Ancak
kanun koyucu İİK’nın 279. madde hükmü kapsamında bir kurtuluş beyyinesi öngörerek
davalı üçüncü kişiye bu karinenin aksini iddia ve ispat etme olanağı da tanımıştır.
Dolayısıyla İİK’nın 279. madde hükmünde öngörülen karine bir “adi kanunî karine”
olup davalı üçüncü kişi karinenin aksini ispat ederek davacı alacaklının karine
sonucundan faydalanmasının önüne geçebilecektir. Belirtmek gerekir ki, davalı
alacaklının karinenin temeli olan vakıayı ispatından sonra üçüncü kişinin karineye
bağlanan sonucu bertaraf edebilmek için girişeceği bu aksini ispat faaliyeti karinenin

1361
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1669.
1362
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1668-1669.
1363
Arar, s.226,236; Günay, s.155; Çatalkaya, Bandakçıoğlu, s.651-652; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal
Davaları, s.202.

326
temeli olan vakıaya ilişkin alacaklının asıl ispat faaliyeti ile yine üçüncü kişinin karşı
ispat faaliyetinden bağımsız bir asıl ispat faaliyetidir1364.

İİK’nın 280. madde hükmünün ikinci ve üçüncü fıkralarında kanun koyucu


tarafından davacı alacaklı lehine başka “adi kanunî karine”ler de öngörülmüş bu vesile
ile davacı alacaklıya yine ispat kolaylığı sağlanmıştır. Söz konusu imkân kapsamında
davacı alacaklı İİK’nın 280. madde hükmünün ikinci ve üçüncü fıkralarında yer verilen
karinelerden birisinin temeli olan vakıaları ispat ederek dayandığı karineye ilişkin ispat
faaliyetini o karineye bağlanan sonuçlarla sınırlı olmak üzere yerine getirmiş olacak
diğer bir ifade ile ispat yükünden kurtulmuş olacaktır. Belirtmek gerekir ki, davacı
alacaklının karinenin temeli olan vakıanın gerçekleştiğine ilişkin asıl ispat faaliyeti
sırasında davalı borçlu ve davalı üçüncü kişinin karşı ispat faaliyetinde bulunarak
karinenin temeli olan vakıanın gerçekleşmediğini ispat edebilmesi de mümkündür.
Buna karşılık davacı alacaklı, davalı borçlu ve davalı üçüncü kişinin karşı ispat
faaliyetine rağmen karinenin temeli olan vakıayı ispat ederek karineye bağlanan
sonuçlardan yine de faydalanabilecektir. İİK’nın 280. madde hükmünün ikinci ve
üçüncü bentlerinde davalı borçlu ve davalı üçüncü kişi lehine kurtuluş beyyineleri de
öngörülmüş olup davalılara davacı alacaklının dayandığı karinenin aksini iddia ve ispat
etme olanağı da tanınmıştır. Hatta, karinelerin aksinin davalı borçlu ve davalı alacaklı
tarafından ne şekilde ispat edebileceğine de düzenleme kapsamında açıkça yer
verilmiştir1365. Dolayısıyla karinenin temeli olan vakıanın gerçekleştiğinin alacaklı
tarafından ispatı halinde üçüncü kişi ve borçlu karinenin aksini ispat ederek davacı
alacaklının karineye bağlanan sonuçlardan faydalanmasının önüne geçebileceklerdir.
Davalı alacaklının karinenin temeli olan vakıayı ispatından sonra borçlunun ve üçüncü
kişinin karineye bağlanan sonucu bertaraf edebilmek için girişebilecekleri bu aksini
ispat faaliyeti karinenin temeli olan vakıaya ilişkin ispat faaliyetinden bağımsız bir asıl
ispat faaliyetidir1366.

Görüldüğü üzere; tasarrufun iptali davasında taraflarca yerine getirilecek ispat

1364
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1661.
1365
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s. 208.
1366
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1661.

327
faaliyeti bakımından birçok özel düzenlemeye yer verilmiştir. Buna karşılık muvazaa
iddiasının ispatı hususunda Borçlar Kanunu’nda özel bir düzenlemeye yer
verilmemiştir. Bununla beraber TMK.’nın 6. madde hükmüne göre; kanunda aksine bir
hüküm bulunmadığı takdirde taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını
ispatla yükümlüdür. Yine HMK’nın 190/1.madde hükmüne göre; ispat yükü, kanunda
özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi
lehine hak çıkaran tarafa aittir. Söz konusu düzenlemeler kapsamında üçüncü kişiler de
dahil olmak üzere muvazaa iddiasında bulunan kişilerin bu iddiayı ispat etmesi gerektiği
söylenebilecektir1367.

Muvazaa iddiasının ispatı hususunda TBK.’da özel bir düzenlemeye yer


verilmemiş ise de muvazaa iddiasında bulunan üçüncü kişinin ispat faaliyeti sırasında
delil kataloğundaki delillerden hangilerine dayanabileceği hususunda Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlemeye gidildiği görülmektedir. Nitekim, HMK’nın
203/1-d madde hükmünde “hukukî işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin
muvazaa iddiaları”na senetle ispat zorunluluğunun bir istisnası olarak yer verilmiştir.
Belirtmek gerekir ki, söz konusu düzenlemenin sebebi üçüncü kişinin muvazaalı işlemin
senetle ispatı hususunda yaşayabileceği güçlüklerdir. Zira üçüncü kişi muvazaalı
işlemin tarafları arasındaki ilişkiye yabancı olduğu için taraflardan işlemin muvazaalı
olduğuna ilişkin bir senet alma imkânı olamayacaktır1368. Bu nedenle HMK’nın 203/1-d
madde hükmü kapsamında üçüncü kişilerin taraflar arasındaki sözleşmenin muvazaalı
olduğunu her tür delille ispat edebilmelerine imkân tanınmıştır1369. Dolayısıyla söz
konusu düzenleme kapsamında üçüncü kişinin muvazaa iddiasını tanık dahil her tür
delille ispat edebilmesi mümkündür1370.

Söz konusu düzenlemelerden anlaşılabileceği üzere gerek tasarrufun iptali


davasının gerek muvazaa davasının tanık delili dahil her tür delille ispatına kanun
koyucu tarafından imkân tanınmıştır. Bununla beraber kanun koyucu tasarrufun iptali

1367
Oğuzman, Öz, s.136.
1368
Yavaş, Senetle İspat ve Senede Karşı Senetle İspat Kuralları İle Bu Kuraların İstisnaları, s. 265, 452; Pekcanıtez
ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s. 1858.
1369
Nomer, s. 115.
1370
Antalya, s. 357.

328
davası bakımından davacı alacaklı lehine bir kısım karineler de öngörmüştür. Bu
kapsamda, davacı alacaklı dayandığı karinenin temelini oluşturan vakıaları ispatlayarak
ispat yükünü karineye bağlanan sonuçlarla sınırlı olmak üzere yerine getirmiş olacaktır.
Nitekim davacı alacaklının İİK’nın 278/1. madde hükmü kapsamında kesin kanunî
karinenin temelini oluşturan vakıaları ispatlayarak karineye ilişkin ispat yükünü yerine
getirmesi halinde artık davalı borçlu ve üçüncü kişinin karinenin aksini ispat ederek
karinenin sonuçlarından kurtulmalarına imkân bulunmayacaktır. Davacı alacaklının
İİK’nın 278/2. madde hükmü kapsamında yer alan varsayıma dayanması da pratik
olarak aynı sonuca yol açacaktır. Alacaklının varsayımın temelini oluşturan vakıaları
ispatlayarak varsayıma ilişkin ispat yükünü yerine getirmesi halinde artık davalı borçlu
ve üçüncü kişinin karinenin aksini ispat ederek karinenin sonuçlarından kurtulmasına
imkân bulunmayacaktır. Davalı borçlu ve üçüncü kişi ancak İİK’nın 278. madde
hükmündeki karine veya varsayımın temeli olan vakıanın gerçekleşmediği hususunda
karşı ispat faaliyetinde bulunarak karine veya varsayımın sonuçlarından
kurtulabilecektir. Buna karşılık karine veya varsayımın temeli olan vakıanın
gerçekleştiğinin davacı alacaklı tarafından ispat edilmesi halinde davalı borçlu ve davalı
üçüncü kişi karine veya varsayıma karşı aksini ispat faaliyetinde bulunamayacaktır. Zira
kanun koyucu bu halde borçlu ve üçüncü kişiye karinenin veya varsayımın aksini ispat
etme imkânı tanımamıştır. Dolayısıyla davacı alacaklının İİK’nın 278. madde
hükmünde yer verilen karine ve varsayımın temelini oluşturan vakıalara ilişkin ispat
faaliyetini yerine getirmesi ile birlikte söz konusu iptal sebebi kapsamında mahkeme
tarafından tasarrufun iptaline karar verilmesi gerekecektir. Bununla beraber davacı
alacaklının İİK’nın 279/1. madde hükmünde veya İİK’nın 280/2. ve 280/3. madde
hükümlerinde yer verilen adi kanunî karinelerden birisine dayanarak ilgili kanunî
karinenin temelini oluşturan vakıayı ispat etmesi halinde davalı borçlu ve/veya üçüncü
kişinin karineye bağlanan sonuçlardan kurtulabilmek için kanunî karinenin aksini ispat
etmeleri mümkün olabilecektir.

Ancak muvazaa iddiasında bulunan davacı alacaklı söz konusu iddiasını her
zaman ispat ile yükümlü olacaktır1371. Bu bakımdan muvazaa davasında davacı alacaklı

1371
Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.552.

329
her ne kadar iddiasını tanık dahil her türlü delille ispat edebilecekse de tasarrufun iptali
davasında davacı alacaklı kanunun öngördüğü bir karineye dayanması halinde sadece
karinenin temelini oluşturan vakıayı ispat ederek tanık dinletmeye dahi gerek
olmaksızın karineye bağlanan sonuçlardan yararlanabilecektir1372. Hatta kanun koyucu
tarafından kesin bir kanunî karinenin veya bir varsayımın öngörüldüğü hallerde davacı
alacaklının karine temelini oluşturan vakıayı veya varsayıma konu olayın vuku
bulduğunu ispat etmesi ile iptal sebebi de ispat edilmiş olacağından diğer unsurları da
varsa mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi
gerekecektir.

Bununla beraber muvazaa davasında davacı alacaklının taraflar arasındaki


hukukî işlemin muvazaalı olduğunu ispat etmesi yeterli olup İİK’nın 278., 279. ve 280.
madde hükümlerinde tasarrufun iptali davası bakımından öngörülmüş bulunan koşul
vakıaların ispatına ihtiyacı bulunmamaktadır1373. Oysaki, tasarrufun iptali davası
bakımından hak düşürücü süre ve dava şartlarına ilişkin tüm hususlar yerine gelmiş olsa
dahi İİK’nın 278., 279. ve 280. madde hükümlerinde öngörülmüş bulunan koşul
vakıaların yerine geldiği somut vakıalarla ispat edilemediği takdirde tasarrufun iptali
davasının reddine karar verilmesi gerekecektir.

5.4.8. Sonuçları Bakımından

Tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde taraflar arasındaki


tasarruf hukuken geçerliliğini korumaya devam edecek olup uyuşmazlık konusu
tasarrufa konu mal veya hak borçlunun mamelekine geri dönmeyecektir. Bu yönü ile
şahsî nitelikte bir dava olarak bulunan tasarrufun iptali davasında üçüncü kişiye ait
olarak bulunan malın mülkiyetinde davanın sonuçlanması ile birlikte bir değişiklik de
olmayacaktır. Tasarrufun iptali davasına konu edilen malın bir gayrimenkul olması
halinde de davanın kabulüne karar verilmesi bu bakımdan gayrimenkulün tapu kaydında
bir değişikliğe neden olmayacak buna rağmen davacı alacaklı davalı üçüncü kişiye ait
gayrimenkulün satışını ve paraya çevrilmesini talep ederek cebrî icra işlemlerine devam

1372
Yavuz, s.223.
1373
Belgesay, İcra ve İflas Hukuku İkinci Cilt İflas, s.88.

330
edebilecektir1374. Tapu kaydında bir düzeltme yapılmayacağına ilişkin bu husus İİK’nın
283/1. maddesinde zaten açıkça ifade edilmiştir. Bu bakımdan şahsî nitelikte bir dava
olan tasarrufun iptali davasının kabulüne ilişkin hükmün aynî bir etkisi de
bulunmamaktadır. Nitekim tasarrufun iptali davasının kabulüne ilişkin verilmiş hüküm
ancak davanın davacısı alacaklı bakımından ve ancak tasarrufa konu mal üzerinde
hüküm ve sonuçlarını doğuracaktır. Belirtmek gerekir ki, kural olarak ilâmlar İİK’nın
39/1. madde hükmü kapsamında on yıllık zamanaşımına tâbidir1375. Bu sebeple davacı
alacaklının tasarrufun iptali davasının kabulüne ilşkin ilâmı tarafına tebliğinden itibaren
on yıl içerisinde ilâmlı icra takibine konu etmesi gerekmektedir1376.

Ancak muvazaa davasında davacı, borçlu tarafından yapılmış bulunan


muvazaalı işlemin TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında baştan itibaren geçersiz
olduğunu ileri sürmekte olup açılan davanın kabulüne karar verilmesi halinde bu husus
mahkeme tarafından da tespit edilmiş olacaktır. Mahkeme tarafından taraflar arasındaki
işlemin muvazaalı olduğunun tespit edilmesi ile birlikte muvazaalı işlem ilgili herkes
bakımından kesin hükümsüz hale gelecek ve kesin hükümsüzlük bu yönü ile sadece
davacının değil ilgili herkesin hukukî durumunu etkileyecektir. Bu yönüyle muvazaa
davası aynî nitelikte bir davadır. Nitekim mahkemenin tespit kararı ile birlikte
muvazaalı işleme konu edilen şey borçlunun malvarlığından hiç çıkmamış gibi olacak
ve bu sonuç sadece davacı bakımından değil ilgili herkes bakımından etkili olacaktır.
İşte bu sebepledir ki muvazaa davasının konusunun bir taşınmaz olması halinde
mahkemenin hukukî işlemin hükümsüzlüğüne karar vermesi ile birlikte taşınmazın tapu
kaydında da değişiklik yapılması yönünde hüküm tesis etmesi de gerekecektir.
Belirtmek gerekir ki, ilâmlar İİK’nın 39/1. madde hükmü kapsamında on yıllık
zamanaşımına tâbi olmakla beraber bu kuralın bazı istisnaları bulunmaktadır1377.
Nitekim zamanaşımına tâbi olmayan ayni haklara ilişkin ilâmlar zamanaşımına

1374
Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1434; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı s.675;
Uyar, “İptal Davasının Sonuçları (İİK Mad. 283)”, s.1159.
1375
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, s. 390; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usûlü III. Cilt, s.
3160.
1376
Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 911.
1377
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, s. 390; Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 911.

331
uğramayacaklardır1378. Baştan itibaren geçersiz bulunan ve zaman içerisinde sıhhat
kazanma imkânı da bulunmayan muvazaalı işlemlerin hükümsüzlüğünün tespitine
yönelik ayni nitelikteki muvazaa davası bakımından da bir zamanaşımı süresi
bulunmamaktadır. Bu bakımdan ayni nitelikteki muvazaa davasına ilişkin mahkeme
ilâmının zamanaşımına uğrama ihtimali bulunmamaktadır1379.

5.5. Yargıtay’ın Muvazaa Hukuksal Nedenine Dayalı İptal Davasına


İlişkin Görüşü ve Uygulaması

Yargıtay, tasarrufun iptali davası ile muvazaa davasının amaçları bakımından


birbirine yaklaştığı, buna karşılık nitelikleri koşulları ve doğurduğu sonuçlar
bakımından farklılık arz ettiği görüşünde olup her iki dava arasında birçok bakımdan
farklılık bulunduğuna kararlarında işaret etmiştir1380.

Yargıtay kararlarında bir yandan muvazaa davası ile tasarrufun iptali davası
arasındaki söz konusu farklılıklara işaret ederken diğer yandan alacaklı tarafından
TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında muvazaa sebebine dayalı olarak açılan iptal
davasında, İİK’nın 283. madde hükmünün birinci ve ikinci fıkralarında yer verilen
sonuçlardan yararlanmaya yönelik talepte bulunulması halinde bu talebin mahkeme
tarafından incelenmesi ve karara bağlanması gerektiğini ifade etmektedir. Yargıtay’a

1378
Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 911-912.
1379
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, s. 390; Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, s. 911.
1380
“Gerçekten de, İİKnun 277 md.sinde sözü edilen iptal davaları, borçlu tarafından ciddi ve geçerli olarak
yapılmış bazı tasarruf işlemlerin hükümsüz kılınması için açılır. Oysa, muvazaa davası, alacaklı ve borçlunun
yaptığı tasarrufi işlemin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar, o nedenle bu iki dava
arasındaki fark iptal davasının geçerli muamelelere karşı açılmasına karşın, muvazaa davasının görünürdeki
(zahiri) işlemlere karşı açılmasında kendini gösterir. Şu durum karşısında her iki dava gerek nitelik ve koşulları
gerek hüküm ve sonuçları bakımından birbirinden farklı olduğu açıktır. Bu nedenlerle önümüzdeki davanın İİK
277 ve ardından gelen maddeleri anlamında bir iptal davası olarak benimsenemez. Bu dava diğer bir hukukî
yönüyle ayni dava olmayıp; şahsi davadır. Farklı bir anlatımla dava; taşınır mala veya taşınmaz mala ilişkin
bulunsa dahi, bu malların aynı ile ilgili bir davadan söz edilemez. O nedenle, dava borçlunun hukukî işlemlerini
yok edici nitelikte bir hukukî sonuç yaratmaz ve iktisap edenin borçludan kazandığı iktisaba etkisi yoktur. Eş
söyleyişle; bu nitelikteki dava sonunda taşınır ya da taşınmaz mülkiyeti el değiştirmiş olmaz, davadan önceki
malik şeyin mülkiyetini korur ve mülkiyet ne davacıya ne de borçluya döner. Bu durum karşısında; davalı
iktisap eden, borcu ödeyerek, davadan kurtulma olanağına ve davaya son verme yetki ve hakkına sahiptir.
Denilebilir ki; bu tür dava alacaklı davacıya, alacağını tahsil olanağını sağlayan nisbî nitelikte bir davadır.”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 03.05.2000. E. 2000/4-823, K. 2000/851. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-2000-4-823.htm&kw=E.+`2000/4-823,`+
K.+`2000/851`&cr=yargitay#fm(16 Ocak 2021).

332
göre; davacı alacaklı dava konusu işlemin TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında
muvazaalı olduğunu iddia etmekle birlikte işlemin hükümsüzlüğünün tespiti ile iptali
yerine muvazaalı işleme konu mal üzerinde tarafına cebrî icra yetkisi tanınmasını talep
etmekte ise davacı alacaklıya muvazaalı işleme konu mal üzerinde İİK’nın 283. madde
hükmünün birinci ve ikinci fıkraları kapsamında cebrî icra hak ve yetkisi tanınması
gerekmektedir1381. Yargıtay, TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında davacı alacaklı
tarafından muvazaa sebebine dayalı olarak açılan iptal davasında, İİK’nın 283. madde
hükmünün birinci ve ikinci fıkralarında1382 yer verilen sonuçlardan yararlanmaya
yönelik talepte bulunduğu bu davayı “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”
olarak nitelendirmektedir1383.

Yargıtay tasarrufun iptali davasının muvazaa davasından farklı olarak ancak


hukuken geçerli olan tasarruflara karşı açılabileceğini1384 buna karşılık baştan itibaren

1381
“İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere,
muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde ise iddianın
taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1,2 maddesi
kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi
yönünden hüküm kurulması gerekecektir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 14.10.2020. E. 2019/937, K. 2020/5567. E-
UYAR, https://app.e-uyar.com/karar/index/e7a6aa24-ee60-48ea-8302-9b9f1e0f8283?q=tasarrufun%20iptali%20aciz
%20vesikası%20dava%20şartı (8 Mart 2022).
1382
Yargıtay bazı kararlarında İİK’nın 283. madde hükmünün birinci bendinin (bkz. dipnot 1383,1389,1393,1394,
1395) bazı kararlarında ise İİK’nın 283. madde hükmünün birinci ve ikinci bentlerinin (bkz. dipnot 1381,1437,1438)
sonuçlarından yararlanmaya yönelik talepte bulunulabileceği ve söz konusu düzenlemelerin kıyasen
uygulanabileceğini ifade etmektedir.
1383
Yargıtay bu davayı “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası” olarak nitelendirmektedir. Bkz. “Bir davada
taraflarca ileri sürülen maddi olguların hukukî değerlendirilmesini yapmak, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve
uygulamak hâkimin doğrudan görevidir. Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı
açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla TBK 19. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı
iptal davasıdır. Muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit
ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlâl olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok
taraflı hukukî işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün
benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin
önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek
için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda
davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Muvazaaya dayalı iptal davasında
davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde
iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı,alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1 maddesi
kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını
isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 25.03.2014. E. 2014/1279, K.
2014/4298. E-UYAR .https://app.e-uyar.com/karar/index/9006d5f8-c26a-44a1-b4f3-250f03c461e6?q=muvazaa
%20tasarrufun%20iptali%20terditli%20asliye%20hukuk(16 Ocak 2021).
1384
“Kural olarak iptal davasına konu edilen tasarruflar, muvazaalı akitlerden farklı olarak hukuken geçerlidir.
Başka bir ifade ile muvazaalı akitlerde, görülen akit değil tarafların gerçek iradelerine uygun bulunan akit

333
geçersiz bulunan ve zaman içerisinde sıhhat kazanma imkânı da bulunmayan muvazaalı
işlemlerin bir zamanaşımı süresine veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın herkes
tarafından ileri sürülebileceğini ifade ederek “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal
davası”nın herhangi bir hak düşürücü süreye ve zamanaşımı süresine tâbi olmaksızın
alacaklılar tarafından açılabileceğini ifade etmiştir1385. Görüldüğü üzere; Yargıtay
muvazaa davası ile tasarrufun iptali davası arasındaki bu derin farklılığı dahi “muvazaa
hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nın beş yıllık hak düşürücü süreye tâbi
bulunmaksızın açılmasına gerekçe olarak göstermiştir. Zira muvazaa sebebinin ortadan
kalkması veya aradan bir süre geçmesi muvazaalı işleme sıhhat kazandırmayacağından
muvazaalı işlem geçerli hale gelemeyecek olup muvazaa davası bakımından
zamanaşımı süresinden veya hak düşürücü süreden bahsedilmesi de mümkün değildir.
Dolayısıyla muvazaalı işlem zamanın geçmesi ile geçerli hale gelemeyeceğinden
İİK’nın 283. madde hükmünün kıyasen uygulanması sebep gösterilerek “muvazaa
hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nda beş senelik hak düşürücü sürenin
uygulanacağını ileri sürme olanağı bulunmamaktadır1386.

tarafları bağlayıcı olduğu hâlde, İcra ve İflas Kanunu’nun 277. ve bunu izleyen maddelerinde düzenlenen
tasarruflar özel hukuk ilişkisi açısından geçerliliğini korumaktadır.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 17.01.2019.
E.2017/2051, K. 2019/2719. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/0 cda9461-1e3b-431a-a123-
386287ca512f?q=2017/17%202051%2019 (25 Mayıs 2020).
1385
“Yukarıda yer verilen bilgilere göre, davanın mülga BK 18. maddesinde düzenlenen genel muvazaaya
dayalı bir dava olduğu açıktır. Muvazaa iddiasına dayalı tasarrufun iptali davaları her zaman açılabilir. Çünkü
muvazaa iddialarında "hak düşürücü süre" ya da "zamanaşımı süresi" söz konusu olmaz. Üçüncü kişiler
muvazaa nedeniyle haklarının ihlâl edildiğini ileri sürerek tarafı bulunmadıkları tek taraflı veya çok taraflı
hukukî işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Çünkü muvazaa onlara karşı işlenmiş haksız eylem
niteliğindedir. Muvazaalı işlemin hiçbir hüküm doğurmayacağı, muvazaa sebebinin ortadan kalkması veya bir
zaman geçmesiyle görünüşteki işlemin geçerli hâle gelmeyeceği kuşkusuz bulunduğundan muvazaa iddialarında
zamanaşımı da söz konusu olmayacaktır.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 17.01.2019. E. 2017/17-2051, K.
2019/19. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ib b/files/dsp.php?fn=hgk-2017-17-
2051.htm&kw=E.+`2017/17-2051,`+K.+`2019/19 `&cr=yargitay#fm(26 Ocak 2021) Söz konusu karara karşı yapılan
karar düzeltme başvurusunun da reddine karar verilmiştir. Bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 28.05.2019. E.
2019/351,K.2019/624.KAZANCI HUKUK OTOMASYON. .https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=
hgk-2019-351.htm&kw=`2019/351`+624& cr=yargitay#fm (16 Ocak 2021).
1386
“BK'nun 19.maddesine göre muvazaa nedeniyle açılan iptal davalarında zamanaşımı söz konusu olmaz ve İİK'nın
277 vd. maddelerine göre açılan iptal davalarında aranılan aciz belgesi muvazaaya dayanan iptal davalarında
aranmaz. Davacı vekili dava dilekçesinde açıkça muvazaa hukuksal nedenine dayandığından ve hak düşürücü süre
eldeki davada uygulanmayacağından, davanın TBK'nin 19.maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre
karar verilmesi gerekirken davanın tasarrufun iptali davası olarak nitelendirilerek hak düşürücü süre nedeniyle
davanın red edilmesi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 17.12.2018. E. 2015/19086, K.
2018/12264. E-UYAR .https://app.e-uyar.com/karar/index/2e3b6cb0-e50b-4fa5-8b95-66715b4a11ff?q=%22tasarru
fun%20iptali%22%20%22hak%20d%C3%BC%C5%9F%C3%BCr%C3%BCc%C3%BC%20s%C3%BCre%22 (29

334
Yargıtay “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nda tasarrufun iptali
davası bakımından aradığı özel dava şartlarının varlığına da gerek bulunmadığı
görüşündedir1387. Nitekim “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nın önüne
gelmesi halinde mahkeme davayı hak düşürücü süre ve ispat bakımından muvazaa
davasını nazara alarak değerlendirecek olmakla birlikte davanın hüküm ve sonuçları
bakımından İİK’nın 283. madde hükmünün birinci ve ikinci fıkralarını kıyasen
uygulayacaktır. Bu doğrultuda tasarrufun iptali davası bakımından İİK’da özel bir dava
şartı olarak öngörülen davacı alacaklının elinde kesin veya geçici aciz vesikası
bulunması şartı “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası” bakımından
aranmamalıdır1388. Yine tasarrufun iptali davası bakımından öngörülmüş olan özel dava
şartlarından kesinleşmiş bir icra takibinin varlığı, borcun doğum tarihinin tasarruf
tarihinden önce olması da “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nda varlığı
gerekli bir özel dava şartı olarak bulunmamaktadır1389. Buna karşılık “muvazaa

Kasım 2020).
1387
“Bu durumda ortada İİK'nın 277 vd. maddelerine göre açılmış bir dava bulunmadığı için, o maddelerdeki
koşulların varlığını aramaya gerek yoktur…Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, her iki Kanun'un
birbirinden farklı olduğu ve İİK'daki hükümler gereği zaten muvazaa olgusunun araştırılacağı, İİK'daki düzenleme
daha özel nitelikte bulunduğundan dava süresi ve ispat bakımından BK'nın; hüküm ve sonuçlar bakımından ise
İİK'nın uygulanmasının yasal düzenlemeler karşısında olanaksız olduğu, açılan davanın İİK 277 vd. maddelerinde
düzenlenen tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu ve beş yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, davanın BK'nın 18.
maddesine göre açıldığının kabulü hâlinde dahi bu dava sonucunda İİK'nın 283. maddesinin kıyasen uygulanmasının
mümkün olmadığı yerel mahkeme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan
gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 23.02.2021. E.
2017/17-2249, K. 2021/146. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. Erişim Tarihi: 16 Mart 2022,
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=hgk-2017-17-2249.htm&kw=`muvazaa+hukuksal+nedenine+
dayalı``ispat+bakımından`&cr=yargitay#fm
1388
“Davacının bu davadaki amacı, alacaklarını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan
işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Esasen muvazaaya dayanan bu gibi davalarda davacının icra takibine geçmesi
ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü az yukarıda açıklandığı gibi İİV'nin 277 ve izleyen maddelerinde iptal
davalarına konu olan tasarruflar özünde geçerli olmalarına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkân
verdiği tasarruflardır. Bu davada ise davacı, muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİY'nin
277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak
dava açmasına da engel değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 08.10.2007. E. 2007/4397, K. 2007/3011. KAZANCI
HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2007-4397.htm&kw=E.+`2
007/4397,`+K.+`2007/3011`&cr=yargitay#fm (06 Haziran 2020).
1389
“Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Muvazaaya
dayalı iptal davasında davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. Davacının iddiasını
kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı,alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek
İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını
isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 25.03.2014. E. 2014/1279, K.
2014/4298.E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/9006d5f8-c26a-44a1-b4f3-250f03c461e6?q=muvazaa%
20tasarrufun%20iptali%20terditli%20asliye%20hukuk (6 Haziran 2020), “Muvazaa iddiasına

335
hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nda davacının davalıdan gerçek bir alacağının
bulunması özel bir dava şartı olarak aranmayacak ise de gerçek bir alacağın varlığı
davacının dava açmakta hukukî yararı bulunduğunun ispatı bakımından gereklidir1390.
Nitekim, “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nda davacı alacaklının davalı
borçludan gerçek bir alacağının bulunması, davalı borçlunun alacaklının alacağını elde
edebilmesini engellemek amacı ile muvazaalı olarak tasarruf işleminde bulunması ve bu
kapsamda davacı alacaklının hakkının halel olması alacaklının menfaatinin ortaya
konulabilmesi bakımından gereklidir1391.

Görüldüğü üzere; Yargıtay TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında açılan


muvazaa davasında İİK’nın 283. madde hükmünün birinci ve ikinci fıkralarının
dolayısıyla tasarrufun iptali davasının sonuçları itibari ile kıyasen uygulanabileceği
görüşündedir1392. Nitekim, tasarrufun iptali davasında davacının amacı alacak ve
fer’îleri nisbetinde olmak üzere ve herhangi bir tescil işlemine gerek olmaksızın

dayalı tasarrufun iptali davaları her zaman açılabilecek olup, muvazaa iddialarında hak düşürücü süre ya da
zamanaşımı süresi söz konusu olmaz. Bu, hükümsüzlüğün doğal bir sonucudur. Tasarrufun iptali
davasında tasarrufun, borcun doğum tarihinden sonra yapılması dava açılabilmesinin sebeplerinden
biriyken, muvazaa davalarında işlemin ne zaman yapıldığının bir önemi yoktur. Nitekim, kesin hükümsüz
sayılan bir işlemin ne zaman yapıldığının bir önemi de bulunmamaktadır. Zira işlem, yapıldığı andan itibaren
geçersiz sayılır. Davaya konu edilen muvazaalı işlem, borcun doğumundan önce veya sonra yapılmış olsa da
butlan yaptırımına tâbîdir...”Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 22.03.2021. E. 2020/1254, K. 2021/1330. KAZANCI
HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=4hd-2020-1254.htm&kw=muv
azaa+tasarruf+tarihinin+borcun+do%C4%9Fumundan&cr=yargitay#fm (10 Ocak 2022).
1390
“Dava BK'nun 19.maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptaline ilişkindir. Dosya içerisindeki
bilgi ve belgelerden, davacı ile davalı ... arasında ... Aile Mahkemesi'nin 20013/242 Esas 2017/856 Karar sayılı
dosyası ile boşanmaya karar verildiği ve bu dosyadan davacı lehine mali haklara hükmedildiği anlaşılmaktadır.
Muhtemelen hükmedilecek alacaklar için davacının bu davayı açmakta hukukî yararı bulunmaktadır. Öncelikle
bu tespit yapılmalıdır. BK'nun 19.maddesine göre dava açılabilmesi için davacının İİK'nun 277 vd. maddelerine
dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasından farklı olarak davacının kesinleşmiş bir takibin varlığı ön koşul
değildir. Ancak davacının bir alacağının olması da bir dava şartıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 21.02.2018. E.
2015/19079, K. 2018/1206. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2015-19079.htm&kw=E..+`2015/19079,`+K.+`2018/12
06`&cr=yargitay#fm (19 Aralık 2020).
1391
“Ancak, üçüncü kişilerin muvazaalı muamele ile hakkının halele uğradığının benimsenebilmesi için onun
muvazaalı bulunandan bir alacağının bulunması ve bu alacağının ödenmesini önlemek amacıyla muvazaalı
muamelede bulunulması gerekir.” Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 04.04.1996. E. 1996/2177, K. 1996/2705. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/07b9214c-371d-471e-8df9-9448e6657ce9?q=1996/2177 (6 Haziran 2020).
1392
“Öte yandan BK'nun 19. maddesine dayalı olarak açılan davalarda davacının amacı alacağını tahsil etme
olduğundan İİK'nun 283. maddesinin kıyasen uygulanması gerekmektedir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
03.12.2019. E. 2017/4057, K. 2019/11412. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2017-4057.htm&kw=E.+`2017/4057,`+K.+`2019/11412`&
cr=yargitay#fm (16 Ocak 2020).

336
tasarrufa konu mal üzerinde alacağını alma imkânına kavuşmaktır, ki alacaklının
muvazaa iddiasını ispat etmesi halinde talebi doğrultusunda İİK’nın 283. madde
hükmünün birinci ve ikinci fıkralarında yer verilen usûlle alacağını tahsil imkânına
kavuşması gerektiği açıktır1393. Bu bakımdan “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal
davası”nda muvazaalı işlemin ispatı halinde mülkiyetin nakline veya herhangi bir tescil
işlemine gerek olmaksızın davacı alacaklıya muvazaalı işleme konu mal üzerinde haciz
ve satış işlemleri yapmak hususunda yetki verileceği1394 ve bu yönü ile davacı lehine
aynî nitelikte değil şahsî nitelikte bir hak doğacağı şüphesizdir1395.

Yargıtay “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”na konu malın


borçlu ile tasarrufta bulunan üçüncü kişi tarafından bir diğer dördüncü kişiye
devredilmiş olması halinde tasarrufun iptali davasının sonuçlarının kıyasen ne suretle
uygulanabileceğine de kararlarında yer vermiştir. Yargıtay, muvazaa davasında
muvazaalı işleme konu malın dördüncü bir kişiye devredilmiş olması halinde bu

1393
“Davaya konu edilen satışın muvazaalı yapıldığı kanıtlandığı takdirde, bu satışa konu edilen maldan da alacağın
tahsili için yararlanabilecektir. Davacının bu davadaki amacı tahsil edemediği alacağını tahsil edebilmek için hukukî
muamelenin kendisi yönünden geçersizliğini sağlamaktır. Davacının bu hakkı ayni değil şahsi sonuç hasıl eder.
Davanın, muvazaanın isbatı sonucunu vermesi halinde «tapunun iptaline» değil, (olayda kıyasen uygulanması
gereken İİK'nun 283/1. maddesi uyarınca) «iptal ve tescil olmaksızın da taşınmazın haciz ve satışına» karar
verilecektir. Bu davanın amacı da budur.” Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 04.04.1996. E. 1996/2177, K. 1996/2705. E-
UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/07b9214c-371d-471e-8df9-9448e6657ce9?q=1996/2177 (6 Haziran
2020).
1394
“Davacının bu davadaki amacı, alacak davası sonucu kabul edilip kesinleşecek alacağını alabilmeye yönelik
olarak, danışıklı olduğunu ileri sürdükleri hukukî işlemin kendisi yönünden geçersizliğini sağlamaktır. Yargılama
sonunda davaya konu edilen satışın danışıklı olduğunun kanıtlanması durumunda davacı, satışa konu edilen maldan
da alacağın almak için yararlanabileceklerdir. Ancak, davacının bu hakkı ayni değil şahsi sonuç doğuracağından,
danışıklı işlemin kanıtlanması durumunda tapunun iptaline değil, İcra ve İflas Yasası'nın 283/1. maddesi benzetme
yoluyla ( kıyasen ) uygulanarak, iptal ve tescile gerek olmaksızın taşınmazın haciz ve satışına karar verilecektir. O
halde somut olayda, satış işleminde danışık bulunup bulunmadığı araştırılmalı; davalıların danışıklı bir davranış içinde
bulundukları sonucuna varılması durumunda satış gününde devam eden davada davacı yararına karar verildiği
gözetilerek, bu alacak tutarı ile sınırlı olmak üzere, İcra ve İflas Yasası'nın 283/1. maddesi benzetme yoluyla
uygulanarak, tapunun iptaline gerek olmadan davacının alacağını alabilmesine olanak sağlayacak biçimde, dava konusu
taşınmazın haciz ve satışını isteyebilmesi yönünde karar verilmelidir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 25.05.2011. E.
2011/4-149, K.2011/346. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp
.php?fn=hgk-2011-4-149.htm&kw=`2011/4-149`&cr=yargitay#fm(16 Ocak 2021).
1395
“Yargılama sonunda davaya konu edilen satışın danışıklı olduğunun kanıtlanması durumunda davacı, alacağını
tahsil etmek için satışa konu edilen taşınmazlardan da yararlanabilecektir. Ancak, davacının bu hakkı ayni değil şahsi
bir hak sonucunu doğuracağından, danışıklı işlemin kanıtlanması durumunda, taşınmazı satın alan yönünden tescilin
iptaline değil, İcra ve İflas Yasasının 283/1. maddesi kıyasen uygulanarak, iptal ve tescile gerek olmaksızın
taşınmazın haciz ve satışına karar verilecektir.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 06.05.2008. E. 2007/11233, K.
2008/6330.E-UYAR.http://app.e-uyar.com/karar/index/9cf0d4d2-172d-4b5d-981f-b274e5c03e89?q=11233%206330
(16 Ocak 2021).

337
dördüncü kişiye karşı da husumet yöneltilerek muvazaa iddiasının bu kişi bakımından
da ispat edilmesi gerektiğinden aynı hususların “muvazaa hukuksal nedenine dayalı
iptal davası”nda da nazara alınması gerektiği görüşündedir1396. Nitekim “muvazaa
hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nda ispat bakımından “muvazaa davası”nın
nazara alınması gerekmektedir. Bu bakımdan “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal
davası”nda da davacı alacaklının dördüncü kişi de dahil olmak üzere tüm davalılar
bakımından işlemin muvazaalı olduğunu ispat etmesi zorunlu olup ancak bu takdirde
alacaklıya muvazaalı işleme konu mal üzerinde haciz ve satış isteme yetkisi
verilebilecektir1397. Ancak, davacı alacaklının tüm davalılar bakımından muvazaa
iddiasını ispat edememesi halinde muvazaa davasının tasarrufun iptali davası gibi
bedele dönüşemeyeceği dikkate alınarak “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal
davası”nın reddine karar verilmesi gerekecektir1398.

1396
“Dava, BK'nun 19.maddesine göre muvazaa hukuksal nedeni ile bononun iptali istemine ilişkindir. BK'nun
19.maddesine dayalı davalarda işlemin iptali için sadece üçüncü kişinin değil aynı zamanda dördüncü kişi var ise ona
yapılan işleminde mavazaalı olduğunun ispatlanması gerekmektedir. Somut olayda,davalı ... ve ... arasındaki ilişkinin
muvazaalı olduğu sabit olmakla birlikte alacağı temlik alan davalı ...'in kötü niyetli olduğu iddia ve ispat edilmiş
değildir. İİK'nun 277 vd. maddelerine göre açılan tasarrufun iptali davasından farklı olarak bu davaların bedele
dönüşmesi söz konusu değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 08.03.2016. E. 2014/11329, K. 2016/2882. KAZANCI
HUKUKOTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2014-11329.htm&kw=muvaza
a+hukuksal+nedeni+ile+bononun+iptali+istemine+ili%C5%9Fkindir+d%C3%B6rd%C3%BCnc%C3%BC&cr=ya
rgitay#fm . (8 Mart 2022).
1397
“Davacı vekili, borçlu davalıya tazminat alacağı nedeni ile takip yaptıklarını, borçlunun mal kaçırma amacı ile ...
ve ... plakalı araçları muvazaalı olarak üçüncü kişilere sattığını belirterek, muvazaalı satışların iptali ile
İİK'nun 283.maddesinin kıyasen uygulanmasını istemiştir…Bu halde, mahkemece davaya konu araçları satın
alanların son malike kadar isimleri belirlenmiş olarak, davacıya dava dahili sağlanması için süre verilmesi ve taraf
teşekkülü sağlandıktan sonra tüm kayıt malikleri yönünden BK'nun 19.maddesindeki muvazaa olgusunun
araştırılarak var olduğunun saptanması halinde davanın kabulüne tümü yönünden muvazaanın varlığının
ispatlanmaması halinde dava bedele dönüşmeyeceğinden reddine karar verilmesi gerekmektedir.” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 03.07.2018. E. 2016/1995, K. 2018/6658. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
,https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2016-1995.htm&kw=muvazaa+hukuksal+nedeni+dava+
bedele+d%C3%B6n%C3%BC%C5%9Fmeyece%C4%9Finden&cr=yargitay#fm (8 Mart 2022).
1398
“Davacının talebi TBK'nun 19.maddesi gereğince açılmış muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası
olduğuna göre muvazaalı işlemin diğer tarafı olan yani borçlu tarafından ilk satış yapılan şahıs ve varsa diğer satış
yapılan şahıslarında davaya dahil edilip taraf teşkilinin sağlanması gerekmektedir. HMK'nun 124/3.fıkrasına göre
"maddi hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası
aranmaksızın hakim tarafından kabul edilebilir." Yine anılan maddenin 4. fıkrası da "dava dilekçesinde tarafın yanlış
veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hakim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf
değişikliği talebini kabul edebileceğini" hüküm altına almıştır. Mahkemece dava konusu aracı satın alanların son
malike kadar isimleri belirlenmiş olarak, dahili dava sağlanması için süre verilmesi ve taraf teşkili sağlandıktan sonra
tüm kayıt malikleri yönünden TBK'nun 19.maddesindeki muvazaa olgusunun araştırılarak var olduğunun saptanması
halinde davanın kabulüne tümü yönünden muvazaanın varlığının ispatlanmaması halinde dava bedele
dönüşmeyeceğinden reddine karar verilmesi gerekmektedir.” Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 02.06.2021. E. 2021/1984,

338
Görüldüğü üzere; Yargıtay alacaklının “muvazaa hukuksal nedenine dayalı
iptal davası”nı başkaca bir talebe yer vermeksizin tek başına açabileceği görüşündedir.
Bununla beraber alacaklı mahkemeden terditli talepte bulunarak TBK.’nın 19. madde
hükmü kapsamında muvazaa hukuksal nedenine dayanarak açtığı davada İİK’nın 283.
madde hükmünün birinci ve ikinci fıkralarının kıyasen uygulanmasını, bu talebin
mahkeme tarafından kabul edilmemesi halinde ise tasarrufun İİK 277. maddesi ve
devamındaki hükümler nazara alınarak tasarrufun iptaline karar verilmesini talep
edebilecektir1399. Yargıtay’a göre; davanın terditli olarak açılması halinde mahkemenin
TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında muvazaa nedenine dayanarak açtığı davada
İİK’nın 283. madde hükmünün kıyasen uygulanmasına ilişkin “muvazaa hukuksal
nedenine dayalı iptal” talebi ile İİK’nın 277. ve devamındaki düzenlemeler
kapsamındaki “tasarrufun iptali talebi”ni ayrı ayrı ele alarak değerlendirmesi
gerekmekte olup şayet terditli olarak ileri sürülen taleplerden birisinin unsurlarının
bulunmamasına karşılık diğer talep bakımından aranan unsurlar bulunmakta ise bu
kapsamda unsurları bulunan davanın kabulüne karar verilmesi gerekecektir1400.

5.6. Muvazaalı İşlemlere Karşı Tasarrufun İptali Davası Açılıp


Açılamayacağına İlişkin Doktrindeki Görüşler

TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında muvazaalı bulunan işlemlere karşı


tasarrufun iptali davası açılıp açılamayacağı diğer bir ifade ile muvazaalı işlemlerin
tasarrufun iptali davasına konu edilip edilemeyeceği hususu doktrinde de tartışılmıştır.

K. 2021/2275. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=4hd-2021-


1984.htm&kw=muvazaa+hukuksal+nedeni+dava+bedele+d%C3%B6n%C3%BC%C5%9Fmeyece%C4%9Finden&
cr=yargitay#fm (8 Mart 2022).
1399
“Dava, terditli olarak açılan, İİKnun 277 ve devamı maddelerine göre tasarrufun iptali olmadığı takdirde BK'nun
19.maddesine dayalı muvazaalı işlemlerin iptali isteğine ilişkindir…” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 30.01.2017. E.
2014/24358, K. 2017/742. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/0bd87a6f-2fac-40e0-bd00-
4ba01b92a302?q=muvazaa%20tasarrufun%20iptali%20terditli%20asliye%20hukuk (6 Haziran 2020).
1400
“Mahkemenin, İİK'nun 277.maddesine göre davanın görülebilmesi için gerekli olan kesinleşmiş ve varlığını
devam ettiren bir takip olmadığından bahisle, bu hukukî sebebe dayalı davanın reddi kararı yerinde
olmakla birlikte terditli olarak talep edilen BK'nun 19.maddesi gereğince de davanın reddine karar verilmesi
isabetli bulunmamıştır…Bu nedenlerle BK'nun 19.maddesine göre işin esasına girilerek, oluşacak sonuca göre
karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırıdır.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 27.03.2018. E. 2015/15608, K. 2018/3304. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/96853a9b-7b9c-4c66-a652-7f77265cb389?q=kesinle%C5%9Fmi%C5%9F%20bir
%20takibin%20val%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20tasa%20rrufun%20iptali (19 Aralık 2020).

339
Doktrinde ileri sürülen bir görüşe göre; TBK.’nın 19. madde hükmü
kapsamında muvazaalı olarak bulunan işlemlerin tasarrufun iptali davasına konu
edilmesi mümkündür1401. Bu görüşe göre alacaklı “muvazaalı bir işlem aleyhine de- BK
m.18’e göre muvazanın isbatı daha zor olacağından- İİK m.277 vd.na binaen bir iptal
davası açabilir”1402. Söz konusu görüşü ileri süren yazarlara göre bu görüşün kabulünde
esasen maddi bir zorunluluk vardır1403. Zira tasarrufun iptali davasının ancak hukuken
geçerli bulunan işlemlere karşı açılabileceğini ve bu bakımdan muvazaalı işlemlerin
tasarrufun iptali davasının konusunu oluşturamayacağını ileri sürmek alacaklıları
borçlular tarafından uygulamada sık sık sık başvurulan muvazaalı işlemlere karşı zor bir
durumda bırakacaktır1404. Nitekim bu durumda alacaklıların muvazaa davasının ispatı
hususunda yaşayacakları güçlük hatta imkânsızlık sebebi ile borçluların kötü niyetli
davranışları ödüllendirilmiş olacaktır1405. Buna karşılık alacaklıya muvazaalı işlemlere
karşı tasarrufun iptali davası açma imkânı tanınır ise borçlunun kötü niyetli
işlemlerinden alacaklıların olumsuz şekilde etkilenmesinin de önüne geçilmiş
olacaktır1406. Dolayısıyla borçlunun muvazaalı işlemlerinin önüne geçebilmek için
alacaklıya muvazaalı işlemlere karşı hem muvazaa davası hem de tasarrufun iptali
davası açma imkânının tanınması isabetli olacaktır1407. Söz konusu görüş kapsamında
alacaklının muvazaalı işlemlere karşı bu taleplerden sadece birisini öne sürebileceği gibi
her iki talebini terditli olarak da öne sürebileceği kabul edilmektedir1408.

Doktrinde ileri sürülen ve bizim de katıldığımız diğer bir görüşe göre ise;
muvazaalı olarak bulunan işlemlere karşı tasarrufun iptali davası açılması diğer bir ifade
ile muvazaalı işlemlerin tasarrufun iptali davasına konu edilebilmesi mümkün

1401
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.38; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda
İptal Davaları, s.142,143; Akkaya, “Alacaklılardan Mal Kaçırmaya Yönelik Muvazaalı Tasarrufların İcra ve İflas
Kanunu’nda Düzenlenen İptal Davasına Konu Olup Olmayacağı Sorunu”, s.681.
1402
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.142,143.
1403
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.142,143.
1404
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.38.
1405
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.38.
1406
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.38.
1407
Akkaya, “Alacaklılardan Mal Kaçırmaya Yönelik Muvazaalı Tasarrufların İcra ve İflas Kanunu’nda Düzenlenen
İptal Davasına Konu Olup Olmayacağı Sorunu”, s.681.
1408
Akkaya, “Alacaklılardan Mal Kaçırmaya Yönelik Muvazaalı Tasarrufların İcra ve İflas Kanunu’nda Düzenlenen
İptal Davasına Konu Olup Olmayacağı Sorunu”, s.681.

340
değildir1409. Nitekim, TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında ileri sürülebilecek
muvazaa iddiasının sübut bulması halinde esasen muvazaalı işlemin başından itibaren
geçersiz olduğu da ispat edilmiş olacaktır. Buna karşılık tasarrufun iptali davasında
İİK’nın 278., 279. ve 280. madde hükümlerindeki iptal sebepleri kapsamında hukuken
geçerli bulunan bir tasarrufun iptali ile alacaklıya tasarrufa konu mal üzerinde haciz ve
satış yetkisinin verilmesi talep edilmekte olup bu bakımdan her iki davanın bağdaşması
mümkün değildir1410. Zaten tasarrufun iptali davasının açılması halinde davaya konu
tasarruf işleminin hukuken geçerli bulunduğu da kabul edilmiş olacağından artık
muvazaa iddiasının ileri sürülmesi mümkün değildir1411. Ayrıca baştan itibaren geçersiz
bulunan muvazaalı işlemlere konu mallar zaten borçlunun malvarlığından hiç çıkmamış
olacağından alacaklı tarafından tasarrufun iptali davası açmak yoluna gidilmesine ve
muvazaalı işleme konu mal üzerinde haciz ve satış yetkisi istenmesine gerek de
yoktur1412. Kaldı ki, TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında açılacak muvazaa
davasında işlemin başından beri geçersiz olduğu iddiası ile muvazaalı işlemin
hükümsüzlüğünün tespitine karar verilmesi talep edilmesine karşılık tasarrufun iptali
davasında hukuken geçerli işlemlerin iptali talep edildiğinden hakların yarışması da söz
konusu olamayacaktır1413. Zira hakların yarışabilmesi için aynı talep kapsamında birden
fazla hukukî sebebe dayanılması gerekli olup burada hukukî sebeplerin yarışmasından
da bahsedilemeyecektir.

Bizim de katıldığımız bu görüşü savunan bir kısım yazarlara göre muvazaalı


işlemlere ilişkin iddiaların alacaklılar tarafından istihkak prosedürü içerisinde ileri
sürülmesi mümkün bulunmaktadır1414. Nitekim bir malın borçlu elinde iken alacaklı

1409
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1400; Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3413; Üstündağ, İflas Hukuku
(İflas- Konkordato- İptal Davası), s.234 dn.238c; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.552; Muşul, Tasarrufun İptali
Davaları, ,s.167; Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.33; Ansay, Hukuk
İcra ve İflâs Usûlleri, s.325.
1410
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.167.
1411
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.234; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.167;
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.33; Ansay, Hukuk İcra ve İflas
Usulleri,s.325.
1412
Kuru, s.3413; Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.234 dn.238c; Karslı, İcra ve İflas
Hukuku, s.552.
1413
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.257-258; Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan
Tasarrufların İptali, s.8.
1414
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1400.

341
tarafından haczedilmesi halinde üçüncü kişi istihkak iddiasında bulunursa alacaklının bu
iddiaya itiraz edebilmesi mümkündür1415. Bunun üzerine üçüncü kişi tarafından İİK’nın
97. madde hükmü kapsamında açılabilecek olan istihkak davasında davalı alacaklı
borçlu ile davacı üçüncü kişi arasındaki işlemin muvazaalı olduğu savunmasında
bulunarak ispat edebilecek olup davanın reddine karar verilmesi halinde ise alacağını
hacze konu malın satışından elde edilen bedelden tahsil edebilecektir1416. Alacaklı
tarafından üçüncü kişi elinde iken bir malın haczedilmesi halinde ise bu kez alacaklı
tarafından İİK’nın 99. madde hükmü kapsamında istihkak davası açılması
mümkündür1417. Bu durumda alacaklı açacağı istihkak davası kapsamında malın
muvazaalı bir işlem ile üçüncü kişiye geçtiğini bu nedenle söz konusu malın hâlen
borçluya ait olduğunu iddia ve ispat edebilecek ve davanın lehine sonuçlanması halinde
alacağını hacze konu malın satışından elde edilecek bedelden alabilecektir1418. Nitekim
muvazaalı işlemlere karşı alacaklıyı korumak ihtiyacı duyan kanun koyucu istihkak
prosedürü bakımından alacaklı lehine karineler öngörmekle yetinmemiş icra
mahkemesinin mahkeme nezdinde dermeyan edilen delilleri serbestçe takdir
edebilmesine de imkân tanımıştır1419. Dolayısıyla alacaklı tarafından borçlu ile üçüncü
kişi arasındaki işlemin muvazaalı olduğuna ilişkin ileri sürülebilecek iddiaların istihkak
prosedürü içerisinde halledilmesi pek tabii mümkündür1420.

Borçlunun tasarrufunun tasarrufun iptali davasına konu edilebilmesi için


hukuken geçerli bir tasarruf olması gerekmektedir. Bu bakımdan hukuken geçersiz
bulunan tasarruflar hakkında alacaklı tarafından tasarrufun iptali davası açılması imkânı
bulunmamaktadır. Borçlunun tasarrufunun hukuken geçersiz olduğuna ve dolayısıyla
tasarrufa konu edilen malın hâlen borçlunun mülkiyetinde bulunduğuna ilişkin muvazaa
iddiaları tasarrufun iptali davasının değil muvazaa ve istihkak davalarının konusunu
oluşturmaktadır. Tasarrufun iptali davasına konu edilebilecek tasarrufun gerek maddi

1415
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1400; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.552.
1416
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1400; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı s.665;
Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3413.
1417
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1400; Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3414.
1418
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1400; Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3414.
1419
Murat Yavaş, “İcra ve İflas Hukukunda Tüzel Kişiliğin Perdesinin Kaldırılması Teorisi”, Terazi Hukuk Dergisi,
Vol. 24, (2008), s.31.
1420
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.168; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, s.665.

342
hukuk bakımından gerek takip hukuku bakımından geçerli bulunması gerekli olup
muvazaalı işlemler hakkında tasarrufun iptali davası açılması imkânı bulunmamaktadır.
Bu bakımdan kanaatimizce muvazaalı işlemlere karşı tasarrufun iptali davası açılması
mümkün olmamalıdır. Kaldı ki alacaklılar tarafından ileri sürülebilecek muvazaa
iddialarının İİK’nın 97. ve 99. madde hükümlerindeki istihkak prosedürü içerisinde ileri
sürülebilmesi ve bu yolla üçüncü kişinin mülkiyetinde bulunan mal üzerinde cebrî icra
işlemlerine devam edebilme imkânı da bulunmaktadır. Belirtmek gerekir ki kanun
koyucu istihak davası bakımından bazı ispat kolaylıkları öngörmüş çeşili karinelerle
ispat yükünü üçüncü kişi üzerinde bırakmıştır1421. Ayrıca istihkak davasında hâkimin
dermeyan edilen delilleri serbestçe takdir edebilmesine de imkân tanınmıştır1422.
Dolayısıyla alacaklı muvazaa iddiasını istihkak prosedürü içerisinde ileri sürmesi
halinde lehine bulunan karinelerden yararlanabileceği gibi delil ikame etmek
bakımından da serbestiye sahip olacaktır.

TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamındaki muvazaalı işlemlerin tasarrufun


iptali davasına konu edilmesi mümkün bulunmadığından davacının dava dilekçesinde
açıkça muvazaa sebebine dayanmış olması halinde hâkimin davayı davacının talebini
nazara alarak İİK’nın 277. ve devamı madde hükümleri kapsamında incelemesi
mümkün değildir1423. Zira hâkim davacı tarafından dava dilekçesi ile ileri sürülen
hukukî sebeplerle bağlı olmayıp HMK’nın 33. madde hükmü kapsamında kanun
hükmünü re’sen bulup uygulamak ile yükümlü bulunmaktadır1424. Zaten huzura
getirilen vakıalara uygulanabilecek kanun hükmünü re’sen bulup uygulamak HMK’nın
33. madde hükmü kapsamında hâkimin görevi olarak düzenlenmiştir1425. Dolayısı ile
davacı dava dilekçesinde borçlu ile üçüncü kişi arasındaki işlemin muvazaalı olduğunu
açıkça belirtmişse veya davacının dava dilekçesindeki anlatımlarından borçlu ile üçüncü
kişi arasındaki işleme yönelik olarak muvazaa iddiasında bulunduğu anlaşılmakta ise
artık hâkimin davacının tasarrufun iptali talebi ile bağlı kalarak davayı İİK’nın 277. ve
devamı madde hükümleri kapsamında inceleyemeyeceği kanaatindeyiz.

1421
Yavaş, Tasarrufun iptali ve İstihkak kurumlarında Perdenin Kaldırılması, s. 218.
1422
Yavaş, Tasarrufun iptali ve İstihkak kurumlarında Perdenin Kaldırılması, s. 218.
1423
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.170.
1424
Kuru, Aydın, İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı s.495-498; Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1429.
1425
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s. 737.

343
Bununla beraber şayet İİK’nın 277. ve devamı madde hükümleri kapsamında
açılabilecek tasarrufun iptali davası ile muvazaalı işlemin hükümsüzlüğünün tespiti
talebi ile TBK.’nın 19. maddesine dayalı muvazaa davasının birlikte açılmasının
davacının menfaatine olacağı düşünülmekte ise bu davaların terditli olarak açılabilmesi
mümkündür1426. Nitekim HMK’nın 111. madde hükmü kapsamında davacı açtığı
davada aralarında aslilik-fer’îlik ilişkisi kurmak suretiyle hukukî veya ekonomik yönden
birbiri bağlantılı birden fazla talepte bulunarak ve asıl talebinin kabul görmemesi
halinde yardımcı talebinin kabul edilmesini talep ederek “terditli dava” açma imkânına
sahiptir1427. Bu kapsamda terditli olarak ileri sürülebileceğini düşündüğümüz bu
taleplerin mahkeme tarafından aslilik-fer’îlik ilişkisi içerisinde ve sırası ile incelenmesi
yerinde olacaktır. Terditli talep yığılmasında davacı ancak asli talebinin reddine karar
verilmesi halinde, hakkında karar verilmek üzere fer’î talebini terditli olarak dermeyan
etmektedir1428. Fakat bu durumda davacının asli talep olarak ileri sürdüğü tasarrufun
iptali talebi sadece koşul vakıaların bulunmaması sebebi ile reddedilir ise bu vesile ile
hukukî işlemin geçerli olduğu da tespit edilmiş olacağından ve artık uyuşmazlık konusu
hukukî işlemin muvazaa sebebi ile geçersiz olduğunun tespitine karar
verilemeyeceğinden muvazaa davasının da reddinin gerekeceği açıktır1429. Buna karşılık
tasarrufun iptali davasının usûle ilişkin bir sebeple reddedilmesi halinde borçlunun
üçüncü kişi ile arasındaki tasarrufun hukuken geçerli olup olmadığı inceleme konusu
yapılmamış olduğundan muvazaa sebebiyle hükümsüzlük şeklindeki fer’i talebin
dinlenmesi mümkün olabilecektir1430.

1426
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.40; Arslan ve diğerleri, s.563 ;
Belgesay, İcra ve İflas Hukuku İkinci Cilt İflas, s.88; Belgesay, İcra ve İflas Hukuku Şerhi, s.263,264; Doktrinde
TBK.’nın 19. maddesine göre açılan muvazaa davaları yazılı yargılama usûlüne İİK’nın 277. ve devamı maddelerine
göre açılan tasarrufun iptali davaları basit yargılama usûlüne tâbî olarak bulunduğundan ve farklı yargılama
usûllerine tâbî davaların bir arada görülme imkanı bulunmadığından bu davaların terditli olarak dahi açılması
imkanının bulunmadığı ileri sürülmüştür. Bkz. Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.163.
1427
Pekcanıtez ve diğerleri Medenî Usûl Hukuku II. Cilt, s.1083.
1428
Timuçin Muşul, Medenî Usûl Hukukunda Terdit İlişkileri, 1. Baskı, İstanbul: Fakülteler Matbaası, 1984, s.
105.
1429
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.40; Tuncer Kazancı, Tasarrufun
İptali Davalarında İspat, s.262-263.
1430
Erdönmez, Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali, s.40-41; Tuncer Kazancı, Tasarrufun
İptali Davalarında İspat, s.262-263.

344
5.7. Muvazaa Hukuksal Nedenine Dayalı İptal Davası Konusunda
Yargıtay Görüşüne İlişkin Değerlendirmelerimiz

TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında muvazaalı işlemlere karşı açılabilecek


olan muvazaa davası ile muvazaalı işlemlerin hükümsüz olduğunun mahkemece tespiti
talep edilebilecektir1431. Muvazaa davasının her türlü muvazaalı işlem ve sözleşme
aleyhine açılabilmesi mümkün olmakla birlikte tasarrufun iptali davası yalnız İİK’nın
278., 279. ve 280. madde hükümlerinde belirtilen iptal sebepleri kapsamında ve ancak
hukuken geçerli bulunan işlemlere karşı açılabilecek olup bu yönü ile muvazaa
davasının tasarrufun iptali davasına göre daha geniş bir uygulama alanına sahip olduğu
söylenebilecektir1432. Bununla beraber, “«muvazaa davası» -daha doğrusu; yapılan
işlemin muvazaa nedeniyle hükümsüz olduğunu belirtmek için açılan tesbit davası- ile
«iptal davası» güttükleri amaç bakımından birbirlerine yaklaşırlarsa da, gerçekte,
nitelikleri, koşulları, doğurduğu sonuçlar bakımından birbirinden”1433 farklıdır.

Kanaatimizce bu farklılıklardan en önemlisi tasarrufun iptali davasının


muvazaa davasından farklı olarak ancak hukuken geçerli bulunan tasarruflara karşı
açılabilecek olmasıdır. Nitekim, muvazaa davasında davacı davaya konu ettiği işlemin
muvazaalı olduğunu diğer bir deyişle en baştan itibaren geçersiz olduğunu iddia ederek
mahkeme tarafından işlemin hükümsüz olduğunun tespitine karar verilmesini talep
etmektedir1434. Dolayısıyla tasarrufun iptali davasında iptali talep edilen tasarruf
hukuken geçerli olmakla beraber muvazaa davasında davaya konu edilen işlemin baştan
itibaren geçersiz olduğu ileri sürülmektedir1435. Bu bakımdan muvazaalı işlemler zaten
baştan beri hukuken geçersiz bulunduklarından tasarrufun iptali davasına konu edilmesi
imkânı bulunmamaktadır1436.

Kaldı ki tasarrufun iptali davası bakımından kanun koyucu açık bir düzenleme
getirerek hak düşürücü bir süre de öngörmüştür. Buna rağmen herhangi bir hak

1431
Uyar, Tasarrufun İptali Davaları (İİK m.277-284), s.97.
1432
Yavuz, s.223.
1433
Uyar, Tasarrufun İptali Davaları (İİK m.277-284), s.96.
1434
Erdönmez, “Nam-ı Müstear ve Tasarrufun İptali Davaları”, s.86.
1435
Esener, s.105.
1436
Ulukapı, s.500.

345
düşürücü süreye ve zamanaşımına tâbi olmaksızın “muvazaa hukuksal nedenine dayalı
iptal davası” açılabileceğinin kabul edilmesi kanun koyucunun açık iradesine aykırılık
teşkil edecektir. Kanun koyucunun İİK’nın 283. madde hükmünün birinci ve ikinci
bentlerindeki sonuçların elde edilebilmesi için davacı alacaklının İİK’nın 278., 279. ve
280. madde hükümlerindeki iptal sebeplerinden birisini ispat etmesi gerektiği
hususundaki iradesi de nazara alındığında bunun aksinin kabulüne olanak bulunmadığı
düşüncesindeyiz.

Bu noktada her ne kadar “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nın


muvazaa hukukî sebebine bağlı kalınarak TBK.’nın 19. madde hükmü uyarınca ele
alınacağı buna karşılık hüküm ve sonuçları bakımından İİK’nın 283. madde hükmünün
birinci ve ikinci bentlerinin kıyasen uygulanacağı dolayısıyla kanun koyucunun
iradesinin göz ardı edilmediği ileri sürülebilecekse de kanaatimizce bunun kabulüne
olanak bulunmamaktadır. Zira “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nın
açılabileceğine ilişkin Yargıtay görüşünün kabulü halinde bu yönde açık bir düzenleme
olmamasına rağmen muvazaalı işlemlere İİK’nın 283. madde hükmünün birinci ve
ikinci bentlerinde yer verilen sonuçlar bağlanmış olacaktır.

Ancak bundan da önemlisi “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”


açılmasına imkân tanınması halinde esasen kesin hükümsüz olan muvazaalı işlemlere
bağlanması gereken hukukî sonuçların pratikte ortaya çıkamayacak olmasıdır. Zira
daha evvel de belirttiğimiz üzere TBK.’nın 19. madde hükmünde muvazaaya konu
işlemin kesin hükümsüz olacağı yönünde açık bir düzenleme yapılmamış ise de
doktrinde hâkim görüş muvazaanın yaptırımının kesin hükümsüzlük olduğu yönündedir.
Muvazaalı işlemlerin yaptırımının kesin hükümsüzlük olması sebebi ile kesin
hükümsüzlüğe bağlanan hukukî sonuçlar muvazaalı işlemler bakımından da geçerli
olacaktır. Bu kapsamda muvazaalı işlemler de baştan itibaren (ex tunc) geçersiz olup
zamanla sıhhat kazanmaları da mümkün bulunmamaktadır. Zaten muvazaa davasında
da davacı alacaklı borçlu tarafından yapılmış bulunan muvazaalı işlemin TBK.’nın 19.
madde hükmü kapsamında baştan itibaren geçersiz olduğunu ileri sürmektedir.
Mahkeme tarafından işlemin muvazaalı olduğunun mahkeme kararı ile tespit edilmesi
halinde ise muvazaalı işlem ilgili herkes bakımından kesin hükümsüz hale gelecek ve

346
kesin hükümsüzlük bu yönü ile sadece davacının değil ilgili herkesin hukukî durumunu
etkileyecektir. Nitekim söz konusu tespit ile birlikte muvazaalı işleme konu edilen mal
borçlunun malvarlığından hiç çıkmamış gibi olacak ve bu sonuç sadece davacı
bakımından değil ilgili herkes bakımından etkili olacaktır. Ki bu yönüyle muvazaa
davası aynî nitelikte bir davadır. Bu bakımdan “muvazaa hukuksal nedenine dayalı
iptal davası” açılmasına imkân tanınması halinde maddi hukuk bakımından hiçbir
zaman geçerlilik kazanması imkânı bulunmayan muvazaalı işlemlere davacı alacaklı
bakımından bir takip hukuku müessesi olarak bulunan tasarrufun iptali davasının
sonuçları kapsamında bir nev’i geçerlilik tanınmış olacaktır.

Oysa ki, ilgili herkes tarafından bir süreye bağlı olmaksızın ileri sürülebilecek
hukukî işlemin muvazaalı diğer bir deyişle kesin hükümsüz olduğu iddiası bir itiraz
niteliğindedir. Bu sebeple bir işlemin muvazaalı olduğu ve bu yönü ile kesin hükümsüz
bulunduğu hususu şayet davanın görüldüğü sırada hâkim tarafından anlaşılır ise bu
hususun taraflarca öne sürülmese dahi hâkim tarafından re’sen nazara alınması
gerekecektir. Dolayısıyla “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası” açılmasına
imkân tanınması halinde davacı taraf açıkça muvazaa iddiasına dayanmış olsa dahi
hâkim re’sen nazara alması gerekli bu iddiayı ancak davacı alacaklının talebi
kapsamında değerlendirebilecektir. Bu yönü ile “muvazaa hukuksal nedenine dayalı
iptal davası”nın muvazaa iddiasının bir itiraz niteliğinde bulunduğu ve dahi hâkim
tarafından re’sen nazara alınması gerektiği yolundaki yasal kuralı da zedelediğini
düşünmekteyiz.

Bununla beraber kanaatimizce “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal


davası” açılmasına imkân tanınması halinde diğer üçüncü kişilerin “muvazaa davası”
açarak elde edebilecekleri sonuçlar da engellenmiş olabilecektir. Zira davacı alacaklının
“muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası” neticesinde elde edeceği yetkiye
dayanarak muvazaalı işleme konu malın satışını icra marifetiyle gerçekleştirmesi
halinde artık davacı alacaklı dışındaki üçüncü kişiler “muvazaa davası” açmış olsalar
dahi bu davanın sonuçlarından yararlanamayacaklardır. Keza davacı alacaklının
muvazaalı işleme konu malın satışını icra marifetiyle gerçekleştirmesi halinde artık
üçüncü kişiler tarafından açılabilecek “muvazaa davası” neticesinde borçlunun

347
malvarlığına dönecek bir mal bulunamayacaktır. Dolayısıyla davacı alacaklı dışındaki
üçüncü kişiler TBK.’nın 19. madde hükmü kapsamında “muvazaa davası” açmış olsalar
ve hatta işlemin muvazaalı olduğu mahkeme tarafından faraza tespit edilmiş olsa dahi
mal borçlunun malvarlığına dönemeyecek ve bu bakımdan “muvazaa davası” açmakla
umulan aynî etki de ortaya çıkamayacaktır. Bu bakımdan üçüncü kişiler tarafından
TBK.’nın 19. madde hükmü uyarınca herhangi bir zamanaşımı süresine veya hak
düşürücü süreye bağlı olmaksızın öne sürülebilecek muvazaa iddiasına hukuken
bağlanan sonucun diğer üçüncü kişiler bakımından artık elde edilmesine imkân
olmayacaktır. Bu yönü ile kanun koyucunun üçüncü kişiye herhangi bir zamanaşımı
süresine veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın tanıdığı muvazaa iddiasında
bulunma imkânı, kanunda öngörülmemesine rağmen alacaklıların ihtiyacı sebebi ile
Yargıtay tarafından ihdâs edilmiş “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”
sebebi ile bertaraf edilmiş olacaktır. Alacaklılara “muvazaa hukuksal nedenine dayalı
iptal davası” açmak ve açtıkları dava neticesinde İİK’nın 283. madde hükmünün birinci
ve ikinci bentlerinde yer verilen sonuçlardan yararlanmak hususunda imkân verilmesi
halinde hiç şüphesiz alacaklı elde ettiği haciz ve satış isteme yetkisi kapsamında
alacağını alma imkânına kavuşabilecektir. Ancak “muvazaa hukuksal nedenine dayalı
iptal davası”na bağlanan sonuçlar nazara alındığında bir alacaklının alacak hakkını elde
edebilmesi için üçüncü kişilerin muvazaa iddiasında bulunma haklarını kullanmalarının
ve buna bağlanan sonuçlardan faydalanmalarının önüne geçilmiş olmasının kabulüne
olanak bulunmamaktadır.

Kaldı ki, Yargıtay’ın “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”na


ilişkin görüşlerini alacaklının muvazaa iddiasını dördüncü kişi bakımından ispat
edememesi halinde davanın bedele dönüşemeyeceği noktasından bakarak ele
aldığımızda görüşün kendi içerisinde de tutarlı bulunmadığı görülmektedir.

“Muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nda üçüncü kişi bakımından


davanın bedele dönüşemeyeceğine ilişkin bu görüş evleviyetle alacaklının TBK’nın 19.
madde hükmü kapsamında muvazaa hukuksal nedenine dayanarak açtığı davada İİK’nın
283. madde hükmünün ikinci fıkrasının kıyasen uygulanabileceğine ilişkin görüşü ile

348
çelişmektedir1437. Keza İİK’nın 283. madde hükmünün ikinci fıkrası ile davacı
alacaklıya davasını iyi niyetli dördüncü kişiye yöneltmeksizin üçüncü kişi bakımından
bedele dönüştürme imkânı tanınmış olup tasarrufun iptali davasına bağlanan bu sonucun
“muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nda esasen uygulanmadığı
anlaşılmaktadır. Zaten Yargıtay, “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nda
İİK’nın 283. madde hükmünün birinci ve ikinci fıkralarının sadece haciz ve satış
işlemleri ile sınırlı olmak üzere kıyasen uygulanabileceğini buna karşılık üçüncü kişinin
tazminat sorumluluğuna gidilemeyeceğini bazı kararlarında açıkça ifade etmiştir1438.

Bununla beraber Yargıtay “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nın


dördüncü kişi bakımından bedele dönüşemeyeceğine ilişkin bu görüşünü muvazaa
davasının tasarrufun iptali davasından farklı olarak üçüncü kişi bakımından bedele

1437
Muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasında İİK’nın 283/2. Madde hükmünün uygulanabileceğine ilişkin
kararlar için bkz. “Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki davacı vekilinin sözlü ve yazılı
açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla TBK 19.maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal
davasıdır…İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere,
muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın
aynına dair olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1,2.maddesi kıyasen uygulanarak
iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması
gerekecektir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 20.06.2017. E. 2016/11791, K. 2017/7010. KAZANCI HUKUK
OTOMASYON. Erişim Tarihi: 8 Mart 2022, https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2016-
11791.htm&kw=`muvazaa+hukuksal+nedenine+dayal%C4%B1`+d%C3%B6rd%C3%BCnc%C3%BC+ki%C5%9F
&cr=yargitay#fm; “Mevcut delilerden davalı kooperatifin, arsa maliklerinin alacaklarının tahsilini engellemek
amacıyla kooperatife kalması gereken davaya konu taşınmazları kooperatif yönetim kurulu üyeleri dava dışı İ. Ç. ve
R. Y.'a devrettiği, dava dışı İ.'in davaya konu taşınmazları önce eşine sonra eşi tarafından kardeşi Z.'e devrini
sağladığı, dava açıldıktan sonra da davalı Z.'in davaya konu taşınmazları dava dışı 4.kişiye devretmesinin davalılar R.
ve Z.'in, davalı borçlu kooperatifin durumunu ve amacının bilebilecek kişilerden olması yapılan devir işlemlerinin
muvazaalı olması sebebiyle davacının davasının kabulüyle davalı kooperatif tarafından davalı R.'ye devri yapılan
taşınmazla ilgili İİK 283 madde kıyasen uygulanarak davacıların alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak davaya konu
taşınmaz üzerinde davacılara haciz ve satış yetkisi verilmesine, davalı Z.' e devri yapılan taşınmazlar yönünden ise
davalı Z.'in kötüniyetli olması ve hakkında davanın bedele dönüşmesi sebebiyle taşınmazları elden
çıkardığı,17.9.2009 tarihindeki piyasa değerleri yönünden keşif yapılarak bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenecek
bedelin davacıların alacak ve ferileriyle sınırlı olarak davalı Z.'ten tahsiline karar verilmesi gerekirken dosya kapsamı
ve mevcut delil durumuna uygun olmayan gerekçeyle davanın reddi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 01.07.2014. E. 2013/6484, K. 2014/10414. KAZANCI HUKUK OTOMASYON
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2013-6484.htm&kw=`muvazaa+hukuksal+nedenine+dayal
%C4%B1`+`bedele+d%C3%B6n%C3%BC%C5%9Fmesi`&cr=yargitay#fm (8 Mart 2022).
1438
“BK'nun 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptaline ilişkin davalarda; davacının iddiasını
kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu gözetilerek İİK
283/1,2 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını
isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. Bu madde sadece davacıya haciz ve satış isteme yetkisinin
kıyasen uygulanması olup üçüncü kişinin tazminatla sorumlu olacağı anlamına da gelmemelidir.” Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi, 25.10.2021. E. 2021/1890, K. 2021/7420. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/50719e29-9bb6-
4aa0-a801-b1c526f5b718 (12 Mart 2022).

349
dönüşemeyecek olmasına dayandırmıştır1439. Söz konusu gerekçe dahi Yargıtay’ın
“muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”na ilişkin görüşünün isabetli
olmadığını ortaya koymaktadır. Zira alacaklının muvazaa iddiasını dördüncü kişi
bakımından ispat edememesi halinde davanın üçüncü kişi bakımından bedele
dönüşebilmesi şayet muvazaa davası bakımından kanunda açıkça böyle bir imkân
tanınmasına bağlı ise alacaklıya haciz ve satış isteme yetkisi verilebilmesi için de
muvazaa davası bakımından böyle bir imkânın aranması gerekli değil midir?

Kaldı ki bu görüş “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nda hak


düşürücü süre ve ispat bakımından muvazaa davasının buna karşılık davanın hüküm ve
sonuçları bakımından tasarrufun iptali davasının nazara alınacağına ilişkin düşünce ile
de çelişmektedir. Zira “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nda alacaklının
dördüncü kişiye yönelik muvazaa iddiasını ispat edememesi halinde davanın bedele
dönüşemeyeceğine ilişkin bu kanaate varılabilmesi için “muvazaa hukuksal nedenine
dayalı iptal davası”nda sonuçları itibari ile muvazaa davasının nazara alınmış olması
gerekmektedir. Dolayısıyla “muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davası”nda
tasarrufun iptali davasının sonuçları itibari ile kıyasen uygulandığına ilişkin kararlarda
kullanılan ifadenin de aslında isabetli olmadığı görülmektedir.

1439
“BK'nun 19.maddesine dayalı davalarda işlemin iptali için sadece üçüncü kişinin değil aynı
zamanda dördüncü kişi var ise ona yapılan işleminde mavazaalı olduğunun ispatlanması gerekmektedir. Somut
olayda, davalı ... ve ... arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğu sabit olmakla birlikte alacağı temlik alan davalı ...'in
kötü niyetli olduğu iddia ve ispat edilmiş değildir. İİK'nun 277 vd. maddelerine göre açılan tasarrufun iptali
davasından farklı olarak bu davaların bedele dönüşmesi söz konusu değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
08.03.2016. E. 2014/11329, K. 2016/2882. KAZANCI HUKUK
OTOMASYONhttps://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2014-11329.htm&kw=muvazaa+huku
ksal+nedeni+ile+bononun+iptali+istemine+ili%C5%9Fkindir+d%C3%B6rd%C3%BCnc%C3%BC&cr=yargitay #fm
(8 Mart 2022).

350
6. ALTINCI BÖLÜM

TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ SONUÇLARI

6.1. Tasarrufun İptali Davasında Verilebilecek Nihaî Kararlar ve


Sonuçları
6.1.1. Tasarrufun İptali Davasında Verilebilecek Nihaî Kararlar

HMK’nın 294. madde hükmüne göre; mahkeme usûle veya esasa ilişkin nihaî
bir kararla davayı sona erdirecektir. Nihaî kararlar; a) esasa ilişkin nihaî kararlar
(hükümler), b) usûle ilişkin nihaî kararlar ve c) davanın konusuz kalması halinde verilen
kararlar olarak üçe ayrılmaktadır1440.

Bunlardan ilki, HMK’nın 294/1. madde hükmünün ikinci cümlesine göre


uyuşmazlığın esası hakkında mahkeme tarafından verilen nihaî karar diğer adı ile
hükümdür. “Esasa ilişkin nihaî karar (hüküm) hâkimin maddi hukuk kurallarını
uygulayarak uyuşmazlığı esastan çözdüğü kararlardır”1441. Bu halde mahkemenin esasa
ilişkin bir karar (hüküm) vermesi sebebi ile bu nihaî kararın (hükmün) kesinleşmesiyle
birlikte aynı davanın yeniden açılması mümkün olmayıp açılması halinde kesin hüküm
sebebi ile açılan ikinci davanın reddine karar verilmesi gerekecektir1442.

İkinci tür nihaî kararlar ise usûle ilişkin nihaî kararlardır. Usûle ilişkin nihaî
kararlar davanın esası hakkında bulunmayan buna karşılık usûle ilişkin sorunları karara
bağlayan ve bu bakımdan davaya konu uyuşmazlığı usûle ilişkin olarak sonuçlandıran
kararlardır1443. Usûle ilişkin nihaî kararlar kesin hüküm teşkil etmeyip aynı konuda aynı
davanın yeniden açılması mümkün bulunmaktadır.

Üçüncü tür nihaî kararlar ise davanın açılmasından sonra davanın konusuz
kalması halinde verilebilecek nihaî kararlardır. Bu halde mahkeme tarafından davanın
konusuz kalması sebebi ile davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek

1440
Nihai kararların ayrımına ilişkin bkz. Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I.Cilt, s. 881-884.
1441
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku III. Cilt, s.1974.
1442
Bkz. Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I.Cilt, s. 882.
1443
Postacıoğlu, Altay, s. 735.

351
bulunmadığına karar verilecektir1444.

Tasarrufun iptali davasında önüne gelen delilleri İİK’nın 281. maddesi


kapsamında serbestçe takdir eden mahkeme tarafından verilebilecek nihaî kararlar da
diğer davalarda olduğu gibidir1445.

Mahkeme tasarrufun iptali davasında yaptığı yargılama neticesinde; genel dava


şartları ile özel dava şartının bulunduğuna, İİK’nın 278., 279. ve 280. maddelerinde yer
verilen tasarrufun iptali sebeplerinden birisine ilişkin koşul vakıaların somut olayda
gerçekleştiğine kanaat getirir ise esasa ilişkin bir nihaî karar (hüküm) ile davanın
kabulüne karar verecektir1446.

Tasarrufun iptali davasının hak düşürücü süre içerisinde açılmaması, genel


dava şartlarının mevcut olmaması veya tasarrufun iptali davası bakımından öngörülen
özel dava şartının bulunmaması halinde mahkeme tasarrufun iptali davasının usûle
ilişkin sebeplerle reddine karar verecek ve bu nihaî karar kapsamında davayı
sonuçlandırmış olacaktır.

Buna karşılık mahkeme hak düşürücü süre içerisinde açılmış bulunan


tasarrufun iptali davasında genel dava şartlarının mevcudiyetini ve özel dava şartlarının
bulunduğunu tespit etmekle birlikte; İİK’nın 278., 279. ve 280. maddelerinde yer
verilen iptal sebeplerine ilişkin koşul vakıaların somut vakıalarla ispat edilemediğine
kanaat getirir ise bu kez esasa ilişkin bir nihaî kararla (hüküm) tasarrufun iptali
davasının reddine karar verecektir.

Tasarrufun iptali davası açıldıktan sonra davanın konusuz kalması halinde ise
mahkeme bu hususu tespit ederek davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek
bulunmadığına karar verecektir.

Tasarrufun iptali davasında mahkeme tarafından verilebilecek nihaî kararlar


yukarıda yer verildiği gibi olmakla beraber tasarrufun iptali davasında mahkeme

1444
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku III. Cilt, s.2041.
1445
Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3556.
1446
Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, s.1231.

352
tarafından verilebilecek nihaî kararların içeriğine de değinmek isteriz.

Nihaî kararlarda bulunması gerekli hususlara HMK’nın 297. madde hükmünde


ayrıntılı bir şekilde yer verilmiş olup “bunun sebebi, kararın açık ve gerekçeli olması ve
özellikle hukukî dinlenilme hakkının sağlanmasıdır. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve
savunmalar ve bunları dayandırdıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı
ölçüde bu karar, hukukî dinlenilme hakkında uygun bir karar olacaktır”1447. Bununla
beraber mahkeme tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ile bunları dayandırdıkları
delillere gerekçesinde şeklen yer vermekle beraber gerçekte hiç dikkate alıp
değerlendirmemişse bu karar hukukî dinlenilme hakkına aykırı bir karar olacaktır1448.
Nitekim, HMK’nın 27/2. madde hükmünde; mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak
değerlendirmesinin ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesinin hukukî
dinlenilme hakkının bir unsuru olduğu belirtilmiştir.

Söz konusu hususlara tasarrufun iptali davasında verilebilecek nihaî kararlarda


da dikkat edilmesi son derece önemlidir. Nitekim, tasarrufun iptali davasında mahkeme
tarafından verilecek nihaî kararın somut ve açık olarak gerekçelendirilmiş olması
hukukî dinlenilme hakkının bir gereğidir1449. Bu bakımdan, davacı alacaklı tarafından
hangi tasarrufa konu mal bakımından tasarrufun iptaline karar verilmesinin talep
edildiği dava dilekçesinde açıkça belirtilmemiş ise mahkeme tarafından davacı
alacaklıya bu hususların tereddüde yer vermeyecek şekilde açıklattırılmasından sonra
nihaî karar verilebilecek olup aksi halde davalı tarafın hukukî dinlenilme hakkı ihlâl
edilmiş olacaktır1450. Bununla beraber mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasında

1447
Pekcanıtez ve diğerleri, Medenî Usûl Hukuku III. Cilt, s.1984.
1448
Özekes, Medeni Usûl Hukukunda Hukukî Dinlenilme Hakkı, s. 277.
1449
“Dava, İİK.'nın 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine
ilişkindir...Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması Anayasa hükmüdür (md.141/3).
Mahkemenin, tarafların açıklamalarını dikkate alarak değerlendirmesi ve kararların somut ve açık olarak
gerekçelendirilmesi hukukî dinlenilme hakkının da (HMKmd.27) gereğidir. Bu husus aynı zamanda Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 6.maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkı kapsamında da güvence altına alınmış
haklardandır. Yargı organları her iki tarafın iddia ve savunmaları ile delillerini değerlendirip, sabit görülen maddi
vakıaları ve bunlardan çıkardıkları sonuç ve hukukîsebepleri gerekçelerine yansıtmalıdırlar.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 09.06.2020. E. 2019/5526, K. 2020/3270. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/bb64d194-e6c3-
4e06-9018-9b6dcc696ffc?q=tasarrufun%20iptali%20hukukî%20dinlenilme (7 Şubat 2022).
1450
“Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; alacaklı davacı borçlu davalıların kendisine olan
borçlarını ödeyemediklerini ancak alacaklılardan mal kaçırmak amacı ile başka isim altında kurdukları şirkete

353
verilecek nihaî kararın hüküm kısmının şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde açık
olması gerekmektedir1451. Zira, nihaî kararın hüküm kısmının şüphe ve tereddüt
uyandırmayacak şekilde açık olmaması halinde kararın infazı sırasında güçlüklerle
karşılaşılabilecektir1452. Tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi ile birlikte
davacı alacaklı tasarrufa konu malvarlığı üzerinde cebrî icra işlemlerine devam etme hak
ve yetkisi elde edeceğinden bu hak ve yetkinin hangi icra takiplerine ilişkin olduğunun
da nihaî kararın hüküm fıkrasında açıkça belirtmesi gerekmektedir1453.

malvarlıklarını aktardıklarını öne sürerek yapılan işlemlerin iptalini talep etmiş ise de; dava dilekçesi ve beyan
dilekçelerinde hangi borçlular hakkında hangi danışıklı işlemler ile alacaklılardan mal kaçırdıkları tereddüde yer
vermeyecek biçimde açıklanmamıştır. Davacı alacaklıların tasarrufun iptali davasını açtıklarında borçlu davalıların
hangi tasarrufi işlemleri ile mal kaçırdıklarını açıkça bildirmeleri dava şartlarının, hak düşürücü sürenin sağlıklı bir
biçimde incelenebilmesi, adil yargılama hakkı çerçevesinde yargılamanın sürdürülebilmesi ve silahların eşitliği ilkesi
gereğince savunmanın buna göre yapılabilmesi için gerekli ve zorunludur. Mahkeme tarafından de eksik inceleme
yapılmıştır. Bu durumda mahkeme tarafından; alacaklı davacıdan hangi borçlular hakkında dava açtıklarının, bu
borçluların hangi danışıklı işlemleri ile alacaklılardan mal kaçırdıklarının açıkça ve tereddüde yer vermeyecek şekilde
sorularak açıklattırılması…hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir.” Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu, 28.09.2021. E. 2017/2050, K. 2021/1092. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/8b05033c-bbb2-
4869-9928-73fd98c0219d?q=muvazaa%20tasarrufun%20iptali%20alaca%C4%9F%C4%B1n%20do%C4%9Fumu
%20ko%C5%9Ful%20vak%C4%B1a (10 Ocak 2021).
1451
“Somut olayda, hüküm kısmının birinci bendinde 5321 ada 1 parsel ile ilgili davanın kabulüne karar verilmiş ise
de dava konusunun 5321 ada 1 parsel 3 nolu bağımsız bölüm olması ikinci kısımda e ve f bentlerinde 2937 ada 20
parsel yönünden iki ayrı parsel gibi değerlendirme yapıldığı, Bu şekilde kurulan hükmün infazında zorlukla
karşılaşılabileceği gibi taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde
gösterildiği bir hüküm olarak kabulü de mümkün değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 02.04.2019. E. 2016/9829, K.
2019/3927. E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/aa4aea75-08f6-4b7a-8a29-c69b0648d1ff?q=tasarrufun%2
0iptali%20bekletici%20mesele (24 Mayıs 2020).
1452
“HMK'nın 297. maddesinde hükümde hangi hususların yer alacağı belirtilmiştir. HMK'nın 297/2. maddesinde
hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin taleplerden herbiri hakkında verilen
hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak
şekilde gösterilmesi gerekli olduğu hükmü getirilmiştir. Bunun amacı, hükmün infaz edilecek kısmı sonuç kısmı
olacağından sonuç kısmının infaz ve uygulamaya elverişli olarak yazılmasını sağlayarak infazda tereddüt
yaratmamaktır…Davanın kabulü halinde dava dayanağı takip dosyaları belirterek, bu takip dosyalarındaki alacak ve
ferileri ile sınırlı olarak ipoteğin iptali ile davacıya haciz ve satış isteme yetkisi verilmesi gerekirken, infazda kuşku
yaratacak şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırı bulunmuştur.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 24.12.2019. E.
2017/4893, K. 2019/12398. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2017-4893.htm&kw=`E.2017/4893,`+K.+`2019/12398`&c
r=yargitay#fm (24 Mayıs 2021).
1453
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.818; “Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Dava İİKnın 277
ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali isteğine ilişkindir. Bu tür davalarda yapılan tasarrufun
iptaline karar verilmesi halinde iptale hangi icra takip dosyası yönünden karar verildiğinin hüküm yerinde
gösterilmesi gerekmektedir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 05.01.2014. E. 2013/1807, K. 2014/9014. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/692f997b-273a-4f3b-a754-d6c1dacb5fdf?q=tasarrufun%20iptali%20har%C3%A7
(25 Mayıs 2020).

354
6.1.2. Tasarrufun İptali Davasının Konusuz Kalması Halinde Mahkeme
Tarafından Verilecek Nihaî Karar ve Sonuçları

HMK’nın 331/1. madde hükmünde “davanın konusuz kalması sebebiyle


davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde” ifadesine yer
verilerek davanın konusuz kalması halinde mahkeme tarafından esas hakkında karar
verilmesine gerek bulunmadığına dair karar verileceği dolaylı olarak ifade edilmiştir.

Davacının menfaatinin ortadan kalkmasıyla ya da dava konusunun ortadan


kalkmasıyla davanın konusuz kalması mümkündür1454. Tasarrufun iptali davasında da
bazı hallerde dava konusu ortadan kalkmakta veya tarafların davaya devam etmekte
hukukî menfaati kalmamakta olup bu halde mahkeme tarafından davanın esası hakkında
karar verilmesine gerek bulunmadığına karar verilmesi gerekecektir. Mahkeme söz
konusu karar kapsamında esasen dava konusu hakkın mevcut olmadığını tespit
ettiğinden bu karar bir tespit hükmü niteliğindedir1455. Tasarrufun iptali davası
bakımından alacaklının davaya devam etmekte hukukî yararının kalmamasına veya
uyuşmazlığın konusunun ortadan kalkmasına sebebiyet verebilecek çeşitli ihtimaller
bulunduğundan bu ihtimallere aşağıda değinmek isteriz.

İİK’nın 281/3. madde hükmüne göre; davalılardan birisinin davacının alacağını


ödemesi halinde tasarrufun iptali davasının reddine karar verilecek olup bu halde hâkim
borçlu veya üçüncü kişiyi veya ikisini birden müteselsilen yargılama masraflarının
tamamını ödemeye mahkûm edebilecektir1456. Zira tasarrufun iptali davası ile esasen
davacının alacağına kavuşması amaçlanmakta olup alacaklının alacağının ödenmesi
halinde alacaklı alacağını elde etmiş olacak ve davaya devam etmekte artık hukukî
menfaati kalmayacaktır1457. Belirtmek gerekir ki, davacı alacaklının alacağının
ödenmesi halinde davanın konusuz kalacağına ilişkin bu düzenleme ancak borçlu
aleyhine haciz yolu ile bir takip bulunması halinde uygulanabilecektir1458. Nitekim

1454
Hanağası, s.336.
1455
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usûl Hukuku, s.457.
1456
Onar, s.286; Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.396; Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3553.
1457
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davası), s.244.
1458
Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.1128-1129.

355
borçlu aleyhine iflâs yolu ile takip yapılması halinde alacaklının alacağının ödenmesiyle
değil ancak tasarruf konusu malın değerinin tamamının iflâs idaresine ödenmesi ile
birlikte iflâs idaresinin davaya devam etmekte hukukî bir yararı kalmayacak ve
böylelikle tasarrufun iptali davası konusuz kalmış olacaktır1459. Zira alacaklının
alacağının ödenmesi ile iflâs idaresi esasen tatmin edilmiş olmayacaktır.

Bununla beraber söz konusu düzenlemedeki davanın reddedileceğine yönelik


ifadenin HMK’nın 331/1. madde hükmü de nazara alınarak konusu kalmayan davanın
esası hakkında karar verilmesine gerek bulunmadığına şeklinde anlaşılması yerinde
olacaktır1460. Zira dava açıldıktan sonra meydana gelen bir olay nedeniyle uyuşmazlık
konusunun ortadan kalkması veya davaya devam edilmesinde tarafların hukukî
yararının artık kalmaması ve dolayısıyla davanın konusuz kalması halinde mahkeme
tarafından esas hakkında karar verilmesine gerek bulunmadığına karar verilmesi
gerekmektedir. Buna karşılık bu hallerde kimi zaman hatalı olarak davanın reddi kararı
verilmekte ise de1461 davanın konusuz kalması sebebi ile davanın esası hakkında karar
verilmesine gerek bulunmadığına karar verilmesi yerinde olacaktır. Belirtmek gerekir
ki İİK’nın 281/3. madde hükmündeki düzenleme son derece isabetlidir. Nitekim
alacaklı, borçlu aleyhine başlattığı icra takibi neticesinde alacağını elde edememiş
olduğundan tasarrufun iptali davasını açarak, davalı borçlunun malvarlığından geçerli
bir tasarruf ile çıkmış bulunan mal üzerinde haciz ve satış isteme yetkisi elde etmeyi ve
böylece alacağına kavuşmayı amaçlamaktadır. Bu bakımdan davacı alacaklının
alacağını elde etmek amacı ile açtığı tasarrufun iptali davasında hukukî yararı
bulunmaktadır. Buna karşılık davacı alacaklının davalı borçludan alacağı kalmaması
halinde artık davaya devam etmekte hukukî bir yararı da kalmayacaktır.

Dolayısıyla davacı alacaklının alacağının tasarrufun iptali davasında davalı

1459
Kuru, İflas ve Konkordato Hukuku, s.396 dn.31; Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3582.
1460
Kostakoğlu, s.1056.
1461
“Hükmüne uyulan bozma ilamında, ihale bedelinden kalan para yok ise davanın konusuz kalması nedeniyle karar
verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiğinin belirtilmesine karşın, yazılı olduğu şekilde red kararı
verilmesi, doğru değil bozma nedeni ise de; yapılan yanlışlığın giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte
görülmediğinden…düzeltilerek onanmasına gerekmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 06.02.2017. E. 2014/24877,
K.2017/1045 E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/3a71bd1d-8fbe-4bd0-9624-dbed90f09ce7?q=tasarrufun%
20iptali%20%20davan%C4%B1n%20konusuz%20kalmas%C4%B1 (31 Mayıs 2020).

356
olarak bulunan borçlu veya borçlu ile tasarruf işleminde bulunan üçüncü kişi veya
tasarruf konusu malı üçüncü kişiden devir almış dördüncü kişi tarafından ödenmiş
olması halinde dava konusuz kalacağından mahkeme tarafından konusuz kalan davanın
esası hakkında karar verilmesine gerek bulunmadığına karar verilmesi son derece
isabetlidir1462. Bu kapsamda davacı alacaklının alacağının borçlu tarafından veya borçlu
ile muamelede bulunan üçüncü kişi tarafından ödenmesi halinde tasarrufa konu malı
üçüncü kişiden satın alan dördüncü kişi bakımından da davanın konusuz kalacağının
kabulü gerekmektedir1463.

Davanın borcun ödenmesi sebebi ile konusuz kaldığına ve esas hakkında karar
verilmesine gerek bulunmadığına karar verilebilmesi için mahkeme tarafından alacağın
tamamının ödenip ödenmediğinin araştırılması ancak alacağın tamamı ödenmiş ise dava
konusuz kaldığından davanın esası hakkında karar verilmesine gerek bulunmadığına
karar verilmesi gerekmektedir. Borcun tamamının ödenmemiş olması halinde ise
alacaklının bakiye alacak miktarı ve fer’îleri yönünden dava konusu tasarrufun iptale
tâbi olup olmadığının değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi
gerekmektedir1464. Bununla beraber alacaklının takibe konu ettiği alacak ve fer’îleri

1462
“Dava İİK'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasına ilişkindir.Bu davaların
görülebilmesi için genel dava koşullarının yanında, borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması ve her
dava koşulunda olduğu gibi bu koşulunun kararın kesinleşme aşamasına kadar varlığını devam ettirmesi
gereklidir.Öte yandan, HMK'nun 331.maddesine göre davanın konusuz kalması halinde hakim davanın açıldığı
tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderini takdir ve hükmetmelidir.Somut olayda, davacı vekili
karardan sonra 19.06.2019 tarihi dilekçe ile dava dayanağı borcunun ödendiğini belirtmiş, dava dayanağı G...e İcra
Müdürlüğü'nün … ve ... sayılı takip dosyalarındaki borcun karardan sonra 01.03.2019 tarihinde ödendiği
anlaşılmıştır. Bu durumda davanın konusu kalmadığından dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar
verilmesi yargılama giderinin davadaki haklılık durumuna göre belirmesi için kararın bozulması gerekmiştir.”
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 05.11.2019. E. 2019/3690, K. 2019/10143. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/09bc2be3-8240-489d-aed3-6623c9ab7329?q=tasarrufun%20iptali%20davan%C4%B1n%20k
onusuz (24 Mayıs 2020).
1463
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.499; Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1842.
1464
“Asıl borçlu V.Z. takip konusu borcu 17.6.2013 tarihli dilekçesi ile 17.6.2014-10.6.2017 tarihleri arasında
ödemek üzere taksitlendirmiş ve 17.6.2013 tarihine kadar 15.774,11 TL’lik borcun 3.561,61 TL’si ödemiş ise de
borcun tamamının ödenmediği,davalı borçlu F. hakkındaki takibin devam ettiği, davalı F..’ın asıl borçlu gibi davacı
bankaya karşı borçtan sorumlu olduğu anlaşıldığından öncelikle mahkeme tarafından davacı bankaya müzekkere
yazılarak takip konusu borcun tamamının ödenip ödenmediği tamamı ödenmiş ise davanın konusuz kalması
nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, tamamı ödenmemiş ise bakiye alacak miktarı ve ferileri yönünden dava
konusu tasarrufların İİK’nun 278,279 ve 280/1 madde gereğince iptali tâbî olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna
göre karar verilmesi gerekirken dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun olmayan gerekçeyle davanın reddi
isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 01.11.2016. E. 2014/19668, K. 2019/9678. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/e967d933-b79d-4f9c-8c5e-c2a69549c5a2?q=tasarrufun%20iptali%20davan%C

357
tasarrufun iptali davasına konu edilen malın bedelinden yüksek ise malın bedelinin
ödenmesi halinde de yine tasarrufun iptali davası konusuz kaldığının kabulü
gerekmektedir1465.

Yine alacaklının alacağını elde etmek amacı ile tasarrufun iptali davasına konu
ettiği malın başka bir alacaklının alacağı kapsamında icra marifeti ile satılması ve
gayrimenkulün satışından tasarrufun iptali davasının alacaklısına ödenmek üzere bir
bakiye kalmadığı takdirde de davacı alacaklının alacağını davaya konu mal üzerinde
elde edeceği cebrî icra hak ve yetkisi ile elde etme ümidi kalmayacak ve dava yine
konusuz kalacaktır1466. Zaten davacı alacaklı tarafından tasarrufun iptali davasına
önceden konu edilmiş malın bu halde dava konusu edilmeye devam edilmesine imkân
da bulunmamaktadır. Yine bu durumda mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasının
reddine değil dava konusuz kaldığından karar verilmesine gerek bulunmadığına karar
verilmesi gerekecektir1467. Buna karşılık satışı yaptıran alacaklının alacağı ödendikten
sonra tasarrufun iptali davasının davalısı üçüncü kişinin elinde bakiye bir miktar kalma
ihtimali olur ise bu miktar bakımından tasarrufun iptali davasının görülmesine devam
edilmesi gerekecektir1468.

4%B1n%20konusuz (24 Mayıs 2020).


1465
Olgaç, İcra Ve İflas İkinci Cilt, s.1918; Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.561.
1466
“Dava konusu 896 parsel,757 ada 17 parsel 4 nolu bağımsız bölüm, 95 ada 387 parsel 2 nolu bağımsız bölüm,
757 ada 17 parsel 3 nolu bağımsız bölümün davalı borçlunun ipotek borcu nedeniyle Ziraat Bankası AŞ. tarafından
yapılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip sonucu ipotek borcu nedeniyle satıldığı,satışların kesinleştiği ve satış
bedelinden davalılar A.B. ve E.Z.’a para kalmadığı, dava konusu, 893 ada 3 parsel 6 nolu bağımsız bölümün yine
davalı borçlunun ipotek borcu nedeniyle Anadolu Bank AŞ. tarafından yapılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla
takip sonucu ipotek borcu nedeniyle satıldığı, satışın kesinleştiği ve satış bedelinden davalı E.Z.’a para kalmadığı
anlaşıldığından dava konusu 5 taşınmaz yönünden davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine
yerolmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 01.10.2016. E. 2014/19902, K. 2016/8789. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/2e2ab1e3-7997-
4137-9b75-43270f67aad2 (25 Ekim 2021).
1467
“Kabule göre ise, İİK'nun 283 maddesi gereğince davanın bedele dönüşmesi taşınmazın borçlunun bir başka
alacaklısı tarafından yapılan ihalede satılması halinde de söz konusu olup bu halde ihale sonucunda bir bedel kalıp
kalmadığı araştırılarak kalması halinde bu bedelin davacı alacaklıya verilmesi aksi halde davanın konusu kalmadığına
karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken böyle bir araştırma yapılamaksızın karar verilmesi de
isabetsiz olmuştur.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 04.10.2018. E. 2017/5240, K. 2018/8614. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/d6422613-ce2c-4dee-953e-87fc8a5e73c5?q=tasarrufun%20iptali%20davan%C4%B1n%20k
onusuz(24 Mayıs 2020).
1468
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.790; Talih Uyar, “Birden Fazla Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan Borç
İçin Açılan Tasarrufun İptali Davalarında Borcun Doğum Tarihi Nasıl Belirlenir? Tasarrufun İptali Davasının
“Bedele Dönüşmesi” (İİK283/II) Halinde, Tazminata Esas “Gerçek Değer”İn Hesaplanma Yöntemi”, http://app.e-

358
Aynı yönde olmak üzere tasarrufun iptali davasına konu malın ortadan
kalkması örneğin tasarrufa konu edilen atın ölmesi halinde de yine dava konusuz
kalacağından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmektedir1469.

Yine, haciz alacaklısının tasarrufun iptali davasını açarken dayandığı icra takibi
davanın açılmasından sonra iptal edilir ve bu karar kesinleşir ise tasarrufun iptali davası
bu halde de konusuz kalmış olacaktır1470. Aynı şekilde haciz alacaklısının tasarrufun
iptali davasının açılmasından sonra icra takip dosyasındaki hak ve alacaklarından
feragat etmesi hâlinde de yine dava konusuz kalmış olacaktır1471.

Tüm bu ihtimallerle beraber HMK’nın 315/1. madde hükmünde yer verilen


düzenlemeye de değinmek gerekir. HMK’nın 315/1. madde hükmünde yer verilen
düzenlemeye göre; taraflar aralarında sulh olduktan sonra sulhe göre karar verilmesini
istemezlerse mahkeme tarafından yine karar verilmesine gerek bulunmadığına karar
verilecektir. Bu kapsamda tasarrufun iptali davasında taraflar sulh olmasına karşılık
aralarındaki sulh sözleşmesine göre karar verilmesini istemezler ise davanın konusuz
kalması sebebi ile mahkeme tarafından esas hakkında karar verilmesine gerek
bulunmadığına karar verilmesi gerekecektir1472.

Görüldüğü üzere; dava konusu edilen her bir uyuşmazlık hakkında mahkeme
tarafından verilecek hüküm ilke olarak davanın açıldığı tarihteki fiili ve hukukî
sebeplere göre tesis edilmekle birlikte, dava açıldıktan sonra meydana gelen bir olay

uyar.com/makale/index/542686e6-db64-46d9-9829-a5f48320564d?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B
0%20DAVASI%20konusuz%20kalmas%C4%B1 (26 Ocak 2022).
1469
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1416; “…dava konusu Deliraif, Gençfurkan, BornTo Race, Bennukız,
Kırnıçoğlu, Karacakız ve Yaseminim isimli atlar ölmüş olduğundan bu atlar yönünden dava konusuz kaldığından
karar verilmesine yer olmadığına…” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 09.02.2016. E. 2014/9384, K. 2016/1342.
KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2014-
9384.htm&kw=E.+`2014/9384,`+K.+`2016/1342`&cr=yargitay#fm (17 Ocak 2021).

1471
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.788.
1472
“…davacı ile aralarında sulhname imzalandığı, imzalı sulhnamenin dosyaya ibraz edildiği, sulhnamede dava
konusu takipler, iş bu tasarrufun iptali davası ve bahsi geçen menfi tespit davasının sonlandırılmasına karar verildiği,
150.000,00 TL'nin davalı borçlu tarafından ödendiği, davacının da bu belgenin altına imza attığı, alacağın
dayanağının da kalmadığı belirtilerek karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi talep edilmiştir. Sulh, borcu
sona erdiren sebeplerdendir ve yargılamanın her aşamasında değerlendirilmesi gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
23.10.2019. E. 2016/13286, K. 2019/9824. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/628a2ccf-687a-41fe-b322
b128ffa5a18f?q=tasarrufun%20iptali%20bekletici%20mesele, (24 Mayıs 2020).

359
nedeniyle davanın konusuz kalması veya davacının davaya devam etmekte hukukî
yararının kalmaması halinde mahkeme tarafından uyuşmazlığın esası hakkında infaz
kâbiliyeti bulunan bir karar verilemeyecektir. Bu bakımdan davanın konusuz kalması
sebebi ile mahkeme tarafından karar verilmesine gerek bulunmadığına ilişkin verilecek
hüküm davanın esasını çözecek ve davanın taraflarının haklılığını veya haksızlığını
ortaya koyacak nitelikte bir karar olamayacaktır.

Buna karşılık HMK’nın 331/1. madde hükmüne göre; mahkeme konusuz kalan
davanın esası hakkında karar verilmesine gerek bulunmadığına karar vermekle birlikte
tarafların davanın açıldığı tarihteki haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir
edecektir. Dolayısıyla davanın konusuz kalması sebebi ile esas hakkında karar
verilmesine gerek bulunmadığına ilişkin kararın mahkeme tarafından yargılama
giderlerinin hangi tarafa yükletileceği hususunda verilecek karara esas alınması imkânı
bulunmamaktadır. Bu sebeple davanın konusuz kalması halinde yargılama giderlerinin
hangi tarafa yükletileceği hususunda bir karar verilebilmesi için mahkeme tarafından
yargılamaya devam edilerek tarafların davanın açıldığı tarihteki haklılık durumunun
tespit edilmesi gerekmektedir1473. Alacaklı tarafından istihkak davasına karşı açılan
tasarrufun iptali davasının konusuz kalması halinde de aynı şekilde mahkemenin
tarafların davanın açıldığı tarihteki haklılık durumunu tespit ederek yargılama
giderlerinin haksız çıkan tarafa yükletilmesine karar vermesi gerekecektir1474.

Yargılama giderleri bakımından bir karar verebilmek için mahkeme tarafından


taraflardan hangisinin haksız olduğuna ilişkin değerlendirme yapılır iken somut olaylara
dayanılmalı ve tarafların davadaki haklılık durumu gereği gibi tartışılmadan bir karar
verilmemelidir1475. Bu nedenle tasarrufun iptali davasının konusuz kalması halinde

1473
“O halde; Mahkeme tarafından yargılamaya devam edilerek toplanan ve toplanacak deliller birlikte
değerlendirilerek vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden tarafların haklılık ve haksızlık durumlarının tespiti
yapılarak sonucuna göre vekalet ücreti ve yarma giderlerine hükmetmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde eksik
inceleme ile karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 06.05.2019. E. 2016/16289, K.
2019/5538. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/9b79d168-1be6-4497-86db-4415139b9c95?q=tasarrufun%
20iptali%20%20davan%C4%B1n%20konusuz%20kalmas%C4%B1, (31 Mayıs 2020).
1474
Berkin, İflas Hukuku, s.503; Uyar, “İptal Davalarında Yargılama Usûlü”, s.3009.
1475
“Somut olayda, mahkeme, davanın açılmasına davalıların sebep olduğunu belirtmiş ise de, bu gerekçesini somut
bulgulara dayandırmadığı gibi bu davanın görülmesi için gerekli koşulların dava konusu olayda gerçekleşip
gerçekleşmediği kısaca davanın haklılık durumu gereği gibi tartışılmadan karar verilmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk

360
davanın esası hakkında karar verilmesine gerek bulunmadığına karar vermesi gereken
mahkeme, vekâlet ücreti ve yargılama giderlerinin hangi tarafa ait olacağı hususunda bir
hüküm verebilmek için yine de davanın açıldığı andaki şartlara göre dava dosyasında
ileri sürülen tüm delilleri toplayarak bir değerlendirme yapmalı ve haksız çıkan taraf
aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmetmelidir1476. Bu bakımdan
mahkeme tarafından tarafların haklılığının veya haksızlığının tespiti yönünde bir
değerlendirme yapılır iken; dava dosyasında ileri sürülen delillerin toplanması, sorun
teşkil eden hususlar var ise bunların bekletici sorun yapılarak bu davalarda verilecek
kararların kesinleşmesinin beklenmesi de yerinde olacaktır1477.

Sonuç olarak; davanın konusuz kalması halinde mahkeme yargılama


giderlerine hükmedebilmek için yargılamaya devam ederek tarafların davanın açıldığı
tarihteki haklılık durumlarını tespit edecek ve netice olarak konusuz kalan davanın esası
hakkında karar verilmesine gerek bulunmadığına karar vererek haksız çıkan taraf

Dairesi, 14.10.2019. E. 2017/97, K. 2019/9338. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/8dfd6ac0-8946-4dc8-


a4a0-157cb1d5a9d6?q=tasarrufun%20iptali%20%20davan%C4%B1n%20konusuz%20kalmas%C4%B1. (31 Mayıs
2020).
1476
“Dava, İİK'nun 277 ve devamı maddelerine dayanılarak tasarrufun iptali talepli açılmıştır. Mahkeme tarafından;
yapılan yargılama sırasında davacı vekili tarafından davaya konu borcun icra dosyasına ödendiği bu
nedenle davanın konusunun kalmadığı anlaşıldığından davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer
olmadığına karar verilmiş icra dosyasına borcun dava açıldıktan sonra ödenmesi sebebiyle
davalılar davanın açılmasına sebebiyet verdiklerinden yargılama gideri ve avukatlık ücretinden davalılar sorumlu
tutulmuşlardır. HMK'nun 331/1. maddesinde; "Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar
verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama
giderlerini takdir ve hükmeder" düzenlemesi benimsenmiştir. Bu yasal düzenlemeye göre, davanın açılmasına davalı
tarafın sebep olup olmadığına, davacı tarafın dava açıldığı tarih itibariyle haklı olup olmadığına göre, yargılama
giderlerinin hüküm altına alınması gerekmektedir. O halde mahkeme tarafından yargılamaya devam edilerek, temyiz
eden davalı A.B. yönünden; toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek vekalet ücreti ve yargılama
giderleri yönünden tarafların haklılık ve haksızlık durumlarının tespiti yapılarak sonucuna göre vekalet ücreti ve
yargılama giderlerine hükmetmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi bozmayı
gerektirmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 19.09.2019. E. 2016/17948, K. 2019/8268. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/e8b9deef-784c-48c4-a1b0-e2d435f1193a?q=tasarrufun%20iptali%20davan%C4%B1n%20ko
nusuz, (24 Mayıs 2020).
1477
“Somut olayda borçlu şirketin iflâsına ilişkin kararın kesinleşmesi ile hakkındaki takiplerin düştüğü, davacı
alacaklının davayı takip için iflâs idaresinden yetki aldığı sabittir…Kayıt kabul davasının kabulü halinde davalı
Halil'in takibinin haklı olduğu aksi durumda haksız olduğu tesbit edilmiş olacağından, İstanbul Anadolu 3.Asliye
Ticaret Mahkemesinin 2015/401 Esas sayılı kayıt kabul davasının kesinleşen sonucunun bekletici mesele yapılarak
oluşacak duruma göre karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usûl ve
yasaya aykırı olmuştur.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 19.11.2019. E. 2017/5571, K. 2019/10792. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/2da5d31e-c8b6-4036-92ed-3d7c6c2fb480?q=tasarrufun%20iptali%20bekletici%
20mesele (24 Mayıs 2020).

361
aleyhine yargılama giderlerine hükmedecektir1478. Mahkeme tarafından verilen bu karar
kesinleşmesine gerek olmaksızın haksız çıkan taraf aleyhine olmak üzere ilâmlı icra
takibine konu edilebilecektir.

6.1.3. Tasarrufun İptali Davasının Kabulü Halinde Mahkeme Tarafından


Verilecek Nihaî Karar Ve Sonuçları
6.1.3.1.Tasarrufun İptali Davasının Kabulü Halinde Üçüncü Kişinin Cebrî
İcra İşlemlerine Katlanma Yükümlülüğünün Sınırı ve Hakları

Mahkeme tarafından yapılacak inceleme neticesinde; genel dava şartları ile


tasarrufun iptali davası bakımından öngörülen özel dava şartının bulunduğuna, İİK’nın
278., 279. ve 280. madde hükümlerinde yer verilen tasarrufun iptali sebeplerinden
birisine ilişkin koşulların somut olayda gerçekleştiğine ve diğer unsurların bulunduğuna
kanaat getirir ise esasa ilişkin bir nihaî karar (hüküm) ile tasarrufun iptali davasının
kabulüne karar verecektir.

Tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde mahkeme;


“borçlunun 3.kişi lehine yaptığı tasarrufun, alacaklının takip (icra) dosyasındaki alacak
ve fer’îleri [takip konusu alacak, faiz ve masraf gibi eklentileri (m.138/2) = aciz
vesikasındaki toplam alacak miktarı] ile sınırlı olmak üzere iptaline ve davacı alacaklıya
bu miktar üzerinde haciz ve satış isteme yetkisi tanınmasına (m.283/1) karar verir”1479.

Tasarrufun iptaline karar verilmesi halinde tasarrufun iptali davasına konu


edilen mal veya hak borçlunun malvarlığına dönmeyecek olup üçüncü kişinin
mülkiyetinde kalmaya devam edecektir1480. Bu halde takibe konu ettiği alacak ve
fer’îleri nisbetinde şahsî nitelikte bir hak elde eden davacı alacaklı, davanın kabulüne
karar verilmesi ile birlikte dava konusu mal ve hak borçlunun malvarlığına dönmediği
halde bunlar üzerinde cebrî icra işlemlerine devam etme hak ve yetkisi elde etmiş
olacaktır. Bu bakımdan tasarrufun iptali davasına konu edilen malın bir gayrimenkul
olması da bu durumda bir değişiklik yaratmayacak olup davacı alacaklı davalı üçüncü

1478
Pekcanıtez, Atalay, Özekes, Medenî Usûl Hukuku Ders Kitabı, s.439.
1479
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.808.
1480
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.831.

362
kişiye ait gayrimenkulün paraya çevrilmesini talep ederek cebrî icra ve satış işlemlerine
devam edebilecektir1481.

Belirtmek gerekir ki mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasının kabulüne


karar verilmesi halinde alacaklıya ancak takibe konu ettiği alacak ve fer’îleri ile sınırlı
olmak üzere haciz ve satış isteme yetkisi verilecektir1482. Bu bakımdan davacı alacaklı
cebrî icra işlemlerine devam ederek takibe konu ettiği alacak ve fer’îlerini malın satış
bedelinden tahsil ettikten sonra bakiye bir bedel kalır ise bu bedel davacı alacaklının
cebrî icra işlemlerine katlanmakla yükümlü davalı üçüncü kişiye ait olacaktır1483.
Bakiye bedelin tasarrufun iptali davasının davalısı üçüncü kişiye ait olmasına ilişkin bu
sonuç tasarrufun iptali davasında verilen iptal kararının aslında takip hukukuna özgü bir
iptal kararı olmasından kaynaklanmaktadır1484.

Nitekim tasarrufun iptaline karar verilmesi halinde borçlu ile üçüncü kişi
arasında tasarrufa konu edilmiş bulunan mal veya hak borçlunun malvarlığına
dönmeyecek olup, malın borçluya aidiyeti de söz konusu olamayacaktır. Buna karşılık
tasarrufun iptali davasını açan davacı alacaklı tasarrufa konu mal sanki borçluya aitmiş
gibi cebrî icra işlemlerine devam edecek olup bu yönü ile tasarrufun iptali davasının
kabulüne ilişkin verilmiş olan karar sadece davacı alacaklı lehine sonuç
doğuracaktır1485. Diğer bir ifade ile tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi
halinde davacı alacaklı tasarrufa konu mal üzerinde gerçekleştireceği cebrî icra işlemleri
ile alacağına kavuşma imkânına sahip olacak ancak davanın şahsî bir dava niteliğine
sahip olması nedeni ile bu kararın sonuçlarından diğer bir alacaklının faydalanması
mümkün olamayacaktır1486. Diğer yandan tasarrufun iptali davasının kabulüne karar

1481
Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.732.
1482
“Dava, İİK'nın 277.vd maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Tasarrufun iptali davalarında
davanın kabulüne verilmesi halinde alacaklının icra dosyasındaki alacak ve ferilerine şamil olmak, aciz belgesi alınmış
ise aciz belgesinde yazılı alacak miktarı ile sınırlı olmak üzere tasarrufun iptali ile davacıya haciz ve satış yetkisi
verilmesi gerekirken yazılı şekilde verilmiş olması doğru değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 03.03.2016. E.
2014/7549, K.2016/2626. KAZANCI HUKUK OTOMASYON .https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.ph
p?fn=17hd-2014-7549.htm&kw=E.+`2014/7549,`+K.+`2016/2626`&cr=yargitay#fm (24 Mayıs .2021).
1483
Olgaç, İcra Ve İflas İkinci Cilt, ,s.1923; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.675; Muşul,
Tasarrufun İptali Davaları, s.32; Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.551; Doğru, s.127
1484
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.99.
1485
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.499; Arslan ve diğerleri, s.570.
1486
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.563.

363
verilmesi ile birlikte davalı üçüncü kişi (veya üçüncü kişi ile tasarrufta bulunan
dördüncü kişi) davacı alacaklının tasarrufun iptali davasına konu ettiği malı veya hakkı
haczettirerek satmasına ve satış bedelinden alacak ve fer’îlerini tahsil etmesine diğer bir
ifade ile cebrî icra işlemlerine devam etmesine katlanmakla yükümlü olacaktır.
Görüldüğü üzere; haciz yolu ile takipte üçüncü kişinin; davacı alacaklının tasarrufa
konu mal üzerinde cebrî icra işlemlerine devam ederek malın satış bedelinden alacağını
almasına katlanma yükümlülüğü ancak davacı alacaklının takibe konu ettiği alacak ve
fer’îleri ile sınırlı bulunmaktadır1487. Bu bakımdan davacı alacaklı takibe konu ettiği
alacak ve fer’îlerini malın satış bedelinden tahsil ettikten sonra malın satışından bakiye
bir bedel kalmaması halinde üçüncü kişi, tasarrufun iptali davasının davacısı alacaklıya
ve tasarrufun iptali talebinde bulunma hakkı bulunan diğer alacaklılara karşı
sorumluluktan kurtulmuş olacaktır1488. Alacaklı takibe konu ettiği alacak ve fer’îlerini
malın satış bedelinden tahsil ettikten sonra bakiye bir bedel kalması halinde ise üçüncü
kişinin tasarrufun iptali talebinde bulunma hakkı bulunan diğer alacaklılara karşı
sorumluluğu ancak bu bakiye bedel bakımından devam edecektir1489. Dolayısıyla borçlu
ile tasarruf muamelesinde bulunan davalı üçüncü kişinin tasarrufun iptali davasına konu
edilen malı elden çıkarmaması halinde alacaklılara karşı sorumluluğunun sınırı en çok
bu mal nisbetinde olacaktır. Bununla beraber borçlunun iflâs etmesi halinde üçüncü
kişinin iflâs masasına karşı sorumluluğu alacaklıların alacak ve fer’îlerinden bağımsız
olarak her halde elinde bulunan tasarrufa konu mal nisbetinde olacaktır1490. Diğer bir
ifade ile davalı üçüncü kişinin alacaklıları alacak ve fer’îleri nisbetinde tatmin etmesi
onu iflâs masasına karşı olan sorumluluğundan kurtaramayacaktır.

Aşağıda detaylarına yer vereceğimiz üzere tasarrufun iptali davasına konu


edilen mal veya hakkın üçüncü kişi tarafından yeniden tasarruf işlemine konu edilmesi
halinde davacı alacaklı tarafından üçüncü kişi ile birlikte tasarruf muamelesine taraf
olarak bulunan bu dördüncü kişi aleyhine de iptal davası açılabilecek veya borçlu ve
üçüncü kişi aleyhine açılmış bulunan tasarrufun iptali davasının konusu bedele

1487
Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.73.
1488
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.99-100.
1489
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.99-100.
1490
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.100.

364
(tazminata) dönüştürülebilecektir. Davacı alacaklının bu durumda dördüncü kişiye karşı
tasarrufun iptali davası açmaması ve tasarrufun iptali davasının konusunu bedele
dönüştürmesi halinde üçüncü kişinin tasarrufa konu malı elden çıkardığı tarihteki
gerçek değeri sorumluluğunun sınırını oluşturacaktır.

Bununla beraber, İİK’nın 283/6. madde hükmü kapsamında takip borçlusu


tarafından üçüncü kişi lehine bağış yapılması halinde üçüncü kişinin sorumlu olacağı
bedele ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. Söz konusu düzenlemeye göre; borçlu
tarafından üçüncü kişi lehine bağışlamada bulunulması ve bağışlamaya ilişkin işlemin
iptalinin talep edilmesi halinde üçüncü kişi iyi niyetli ise ancak tasarrufun iptali
davasının açıldığı tarihte elinde bulunan miktarı geri vermekle sorumlu olacaktır1491.
Bu yasal düzenleme tasarrufun iptali davasının iyi niyetli üçüncü kişilerin haklarını ihlâl
edemeyeceğine ilişkin ilkenin bir neticesidir1492. Ancak üçüncü kişi tarafına bağışlanmış
şeyi satarak başka bir şey almış veya bağışlanmış şeyi değiştirmiş ise bu durumda satın
aldığı veya değiştirdiği şeyi de iade etmekle yükümlü olacaktır1493. Söz konusu
düzenleme borçlu hakkında iflâs yolu ile takip bulunması halinde de aynen geçerli
olacaktır1494.

Burada dikkat çekmek istediğimiz bir diğer husus alacaklı tarafından yapılacak
cebrî icra işlemlerine katlanma yükümlülüğü altında bulunan üçüncü kişinin, aleyhine
tasarrufun iptali davası açılması halinde malvarlığında meydana gelebilecek eksilmeyi
İİK’nın 283/3. madde hükmü kapsamında dava yolu ile borçludan talep etmesinin
mümkün bulunmasıdır. Doktrinde malvarlığındaki eksilmeyi davalı borçludan
isteyebilecek üçüncü kişinin borçluya karşılık olarak verdiği şeyi de bu dava
kapsamında geri isteyebileceği kabul edilmektedir1495. İİK’nın 283/3. madde
hükmündeki düzenlemeye göre hâkim tasarrufun iptali davası ile birlikte borçlu
tarafından açılmış bu davayı birlikte karara bağlayabileceği gibi iki davayı ayırarak
öncelikle tasarrufun iptali davasını da karara bağlayabilecektir. Nitekim İİK’nın 283/3.

1491
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1438; Belgesay, İcra ve İflas Hukuku İkinci Cilt İflas, s.91.
1492
Berkin, İflas Hukuku Dersleri, s.468; Olgaç, İcra Ve İflas İkinci Cilt, s.1924.
1493
Belgesay, İcra ve İflas Hukuku Şerhi, s.491.
1494
Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4,s.3581.
1495
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1438; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.550.

365
madde hükmünün ikinci cümlesi ile bu iki davanın ayrılmasına cevaz verilmiş olup bu
iki davanın birbirinden bağımsız olduğu bu düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır1496.
Mahkeme tarafından söz konusu ayırma kararının verilebilmesi için tarafların talepte
bulunması şart olmayıp HMK’nın 167. madde hükmü kapsamında hâkim davaları
ayırma kararını kendiliğinden de verebilecektir1497. Dolayısıyla mahkeme tarafından
ayrılmasına karar verilmediği takdirde tasarrufun iptali davasını görmekte olan
mahkeme bu talep yönünden de karar verecektir. Bu durumda üçüncü kişi mahkeme
tarafından verilecek bu kararı ilâmlı icraya konu ederek malvarlığındaki eksilmeyi
borçludan tahsil edebilecektir1498. Belirtmek gerekir ki, malvarlığında meydana gelen
eksilme için açtığı davanın kabulüne karar verilmesi halinde üçüncü kişinin tasarrufun
iptali davasına konu malın satış bedeli üzerinde bir öncelik hakkı veya bu bedele
başvurma hakkı bulunmayacaktır1499. Borçlunun iflâsına karar verilmiş olması halinde
bu davanın üçüncü kişi tarafından iflâs idaresi aleyhine açılması gerekecektir1500.

Görüldüğü üzere; İİK’nın 283/3. madde hükmü kapsamında üçüncü kişinin


tasarrufun iptali davası açılması halinde malvarlığındaki eksilmeyi borçludan tahsil
edebilmesi için bir dava yolu öngörülmüştür. Bunun yanı sıra İİK’nın 283/4. madde
hükmü kapsamında yine üçüncü kişiye tasarrufun iptali davasının kabulüne karar
verilmesi halinde iptal edilen tasarrufa karşılık borçluya verdiği şeyi veya onun değerini
hakkında haciz yolu ile takip bulunan borçludan talep etme imkânı tanınmıştır.
Borçlunun iflâsına karar verilmesi halinde ise üçüncü kişi iptal edilen tasarrufa karşılık
borçluya verdiği şeyi veya onun değerini iflâs masasından talep edebilecektir1501.
Böylelikle üçüncü kişinin eski haklarını muhafaza etmesine de imkân verilmiş
olacaktır1502. Söz konusu düzenleme kapsamında; davacı alacaklı tarafından İİK’nın
279/1. madde hükmünün üçüncü bendindeki iptal sebebine dayanılarak açılan
tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde üçüncü kişi tarafına vadesi

1496
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1415.
1497
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1432.
1498
Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4,s.3576.
1499
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1437.
1500
Olgaç, İcra Ve İflas İkinci Cilt,s.1924.
1501
Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.732; Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.500;
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1841.
1502
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.500.

366
gelmediği halde borçlu tarafından yapılmış ödemeyi iade ederek eski haklarını
muhafaza edebilecektir1503.

6.1.3.2. Dava Konusunun Tasarrufa Konu Edilen Mal veya Hak Olması
Halinde Mahkeme Tarafından Verilecek Nihaî Karar ve Sonuçları

Borçlu ve üçüncü kişinin birlikte üzerinde tasarrufta bulundukları mal veya hak
hala üçüncü kişinin elinde bulunmakta ise tasarrufun iptali davasının konusunu ancak
tasarrufa konu edilen mal veya hak oluşturabilecektir. Bu durumda davacı alacaklının
mahkemeden talebi davanın kabulü ile borçludan olan alacak ve fer’îleri nisbetinde
olmak üzere uyuşmazlık konusu tasarruf işleminin kendisi bakımından iptali ile
alacağının iptal davasına konu ettiği mal veya haktan cebrî icra yolu ile tahsiline karar
verilmesi olacaktır. Söz konusu talebi inceleyen mahkeme tarafından davanın esasına
ilişkin bir hükümle davacı alacaklı tarafından açılmış bulunan tasarrufun iptali davasının
kabulüne karar verilmesi halinde alacaklının takibe konu ettiği alacak ve fer’îleri ile
sınırlı olmak üzere davaya konu tasarrufun iptaline ve alacağını iptal davasına konu ettiği
mal veya haktan cebrî icra yolu ile tahsiline karar verilecektir. Bu bakımdan davanın
kabulüne karar verilmesi ile birlikte borçlu ve üçüncü kişi arasındaki tasarruf ancak
davacı alacaklı bakımından iptal edilmiş sayılacağından davacı alacaklı elde ettiği bu
şahsî hak kapsamında tasarrufa konu mal sanki borçluya aitmiş gibi cebrî icra
işlemlerine devam ederek takibe konu ettiği alacak ve fer’îlerini tahsil etme hak ve
yetkisi elde edecektir1504.

Zaten bu sebepledir ki davacı alacaklının bu yöndeki talebi kapsamında


mahkeme tarafından tasarrufun iptali yönünde nihaî bir karar verilmesiyle birlikte takip
borçlusu ile üçüncü kişi arasındaki tasarrufa konu mal takip borçlusunun malvarlığına
geri dönmeyecektir. Tasarrufun iptali davasına konu edilen malın bir gayrimenkul
olması halinde de davanın kabulüne karar verilmesi gayrimenkulün tapu kaydında bir
düzeltmeye neden olmayacak buna rağmen davacı alacaklı davalı üçüncü kişiye ait
gayrimenkulün satışını ve paraya çevrilmesini talep ederek cebrî icra işlemlerine devam

1503
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1841.
1504
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1434.

367
edebilecektir1505. Tapu kaydında bir düzeltme yapılmayacağına ilişkin bu husus İİK’nın
283/1. madde hükmünde zaten açıkça ifade edilmiştir. Belirtmek gerekir ki davacı
alacaklı tasarrufun iptali ile beraber tapu kaydının düzeltilmesine karar verilmesini talep
etmiş olsa dahi mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasının kabulüne karar
verilmekle yetinilecek ayrıca tapu kaydının düzeltilmesine ilişkin bir hüküm de tesis
edilemeyecektir1506. İİK’nın 283/1. madde hükmündeki düzenlemeye aykırı şekilde
mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasının kabulü ile taşınmazın davalı borçlu
adına tesciline karar verilmiş ve hatta bu karar kapsamında borçlu adına tescil işlemleri
tamamlanmış ise davalı üçüncü kişi tapu kaydının düzeltilmesi için dava
açabilecektir1507. Nitekim, mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasının kabulü ile
davaya konu ipotek işleminin iptaline karar verilmesi halinde de ipotek kaydının
düzeltilmesine karar verilmesi mümkün bulunmamaktadır1508. Mahkeme tarafından
ipotek işlemine ilişkin tasarrufun iptaline karar verilmesi halinde de davacı alacaklı
gayrimenkulü söz konusu ipotek işlemi hiç tesis edilmemiş gibi satarak alacağını
gayrimenkulün satış bedelinden tahsil edebilecektir1509.

Belirtmek gerekir ki tasarrufun iptali davasına konu mal üçüncü kişinin elinde
olduğu sürece tasarrufun iptali davasının konusunun bedele dönüşme imkânı
bulunmamaktadır1510. Bu durumda diğer unsurlar ile birlikte İİK’nın 278., 279. ve 280.
madde hükümlerinde belirtilen iptal sebeplerinden birisinin somut olay kapsamında
gerçekleşmiş olduğunun ispat edilmesi halinde borçlu ve üçüncü kişi hakkındaki
davanın kabulü ile tasarrufun iptaline karar verilecektir.

1505
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1434; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.675;
Uyar, “İptal Davasının Sonuçları (İİK Mad. 283)”, s.1159.
1506
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.833.
1507
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1435.
1508
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1435.
1509
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.562.
1510
“Dava konusu anason eleme tesisine ilişkin 04.12.2006 ve 05.06.2009 tarihli tasarruflar İİK'nun 280/1 madde
gereğince iptale tâbî olup anılan tesis hâlen davalı S. Ürünleri İnş.Nak.Petr.San.ve Tic.Ltd.Şti'nin elinde olduğundan
davacının dava konusu alacak ve ferileriyle sınırlı olarak dava konusu anason eleme tesisinin devrine ilişkin
04.12.2006 ve 05.06.2009 tarihli tasarrufların davacının alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak iptaline karar verilmesi
gerekirken elden çıkmış gibi düşünülerek davalıların tazminatla sorumlu tutulması isabetli görülmemiştir.” Yargıtay
17. Hukuk Dairesi, 24.05.2016. E. 2015/14749, K. 2016/6338. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/f1a824ee-016e-4536-b97a-91f9f2218545?q=%22tasarrufun%20iptali%20davas%C4%B1na%
20konu%22 (11 Ocak 2021).

368
Tasarrufun iptali davasına konu edilen malın üçüncü kişi tarafından yeniden bir
tasarruf işlemine konu edilmesi halinde ise davacı alacaklı tarafından üçüncü kişi ile
birlikte tasarruf muamelesine taraf olarak bulunan bu dördüncü kişi aleyhine de iptal
davası açılabilecek veya borçlu ve üçüncü kişi aleyhine açılmış bulunan tasarrufun iptali
davasının konusu bedele dönüştürülebilecektir. Bu kapsamda davacı alacaklıya süre
verilerek üçüncü kişi ile karşılıklı tasarruf muamelesinde bulunan bu dördüncü kişiyi
davaya dahil edip etmeyeceği veya davasını bedele dönüştürüp dönüştürmeyeceği
sorulmalıdır.

Tasarrufun iptali davasının konusunu bedele dönüştürme imkânı da bulunan


davacı alacaklı bunun yerine dördüncü kişiye de tasarrufun iptali davasını
yöneltebilecektir. Bu takdirde tasarrufun iptali davasının dördüncü kişi bakımından da
kabulüne karar verilebilmesi için davacı alacaklının dördüncü kişinin kötü niyetini ispat
etmesi gerekmektedir. Tasarrufun iptali davasının diğer davalılar yönünden kabulüne
karar verilebilmesi içinse sadece dördüncü kişinin kötü niyetli olduğunun ispat edilmesi
yeterli olmayıp İİK’nın 278., 279. ve 280. madde hükümlerinde belirtilen iptal
sebeplerinden birisinin üçüncü kişi bakımından gerçekleşmiş olduğunun ispat edilmiş
olması gerekmektedir1511. Davacı alacaklının yerine getireceği ispat faaliyeti neticesinde
tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde bu kararın üçüncü kişi
bakımından sonuçlarına ilişkin açıklamalarımız dördüncü kişi bakımından da geçerli
olacaktır.

Yukarıda da yer verdiğimiz üzere mahkeme tarafından tasarrufun iptaline karar


verilmesi halinde davacı alacaklı tasarrufa konu mal sanki borçluya aitmiş gibi cebrî
icra işlemlerine devam ederek takibe konu ettiği alacak ve fer’îlerini tahsil etme hak ve
yetkisini elde edecektir. Altını çizmek isteriz ki birden fazla alacaklı tarafından
tasarrufun iptali davası açılması ve bu davalar bakımından birbirinden farklı
mahkemeler tarafından ayrı ayrı olmak üzere tasarrufun iptali kararları verilmesi halinde
veya bu davaların birleştirilerek görülmesi ve birleştirilmesine karar verilen davayı
gören mahkemenin hükmünde her bir alacaklı bakımından tasarrufun iptaline yönelik

1511
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.852.

369
ayrı ayrı karar verilmesi halinde davacı alacaklılar borçlunun malvarlığı üzerinde ayrı
ayrı cebrî icra hak ve yetkisi kazanmış olacaklardır1512.

Bu noktada mahkeme tarafından verilecek tasarrufun iptali kararından sonra


davacı alacaklı tarafından gerçekleştirilebilecek cebrî icra işlemlerine de değinmek
isteriz. Esasen, HMK`nın 367/2. madde hükmü gereğince gayrimenkul ile ilgili aynî
haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe icra edilemeyecek olup bu tip kararların icra
edilebilmesi için hükmün kesinleşmesi zorunlu olarak bulunmaktadır. Buna karşılık,
gayrimenkulün aynına ilişkin olmayan diğer bir ifade ile gayrimenkul üzerindeki kişisel
"şahsî" haklara ilişkin olan ilâmların icraya konulabilmesi için bunların kesinleşmesine
gerek bulunmamaktadır. Şahsî nitelikte bir dava olan tasarrufun iptali davasında da
HMK’nın 367/2. madde hükmünde yer alan düzenlemenin aksine mahkeme tarafından
verilen karara konu mal gayrimenkul olsa dahi kararın icraya konulabilmesi için
hükmün kesinleşmesine gerek bulunmamaktadır1513. Keza tasarrufun iptali davasında
mahkeme tarafından davanın kabulü yönünde verilecek karar ile davacı alacaklı ancak
şahsî nitelikte bir hak elde etmektedir.

Bu kapsamda davacı alacaklı mahkeme tarafından verilen tasarrufun iptali


davasının kabulüne ilişkin kararı daha evvel giriştiği icra takip dosyasına ibraz ederek
cebrî icra işlemlerine devam edebilecektir1514. Bu halde tasarrufun iptali kararının
sunulduğu icra takip dosyasından borçluya yeniden ödeme emri gönderilmesine de
gerek bulunmamaktadır1515. Dolayısıyla davacı alacaklı mahkeme tarafından tasarrufun
iptaline ilişkin verilen hükmü sadece daha evvel açtığı icra takip dosyasına ibraz
etmekle borçlunun üçüncü kişi ile tasarrufta bulunarak alacaklılarının cebrî icra sahası
dışına çıkardığı mal veya hakkı elde ettiği şahsî hakka dayanarak yeniden kendi cebrî

1512
Olgaç, İcra Ve İflas İkinci Cilt, s.1924; Olgaç, Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal
Davaları, s.479.
1513
Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.551.
1514
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1435; Uyar, “İptal Davasının Sonuçları (İİK Mad. 283)”, s.1160;
“Tasarrufun iptali davalarında dava kabulle sonuçlandığı takdirde, alacaklı tarafından başlatılacak yeni bir icra takibi
olmayıp, İİK'nun 281/2 maddesi uyarınca uygulanan ihtiyatî haciz tasarrufun iptali davasının kabulü ile kesin hacze
dönüşür ve davacı alacaklı verilen ilamı icra dosyasına ibraz ederek cebri icra işlemine devam eder.” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 31.01.2017. E. 2016/15521, K. 2017/802. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/b6f43977-
c3d4-433a-9317-937427b94787?q=.%202017/802 (14 Kasım 2020).
1515
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.874.

370
icra sahasına sokmuş olacaktır. Davacı alacaklı cebrî icra işlemlerine devam ederek
tasarrufa konu malın satışını gerçekleştirdiği takdirde elde edilecek bedelden borçlu
aleyhine takibe konu ettiği alacak ve fer’îlerini tahsil edecek olup bundan sonra bir
bedel artar ise bu bedel hâlen malın maliki olarak bulunan davalı üçüncü kişiye
ödenecektir1516. Davalı üçüncü kişinin alacaklılarının üçüncü kişiye ait bulunan bu
bakiye bedele haciz koymaları mümkün olmakla birlikte tasarrufun iptali davasının
davacısı alacaklının haczine iştirak etmeleri mümkün olamayacaktır1517.

Davalı borçlunun iflâs etmesi ve mahkeme tarafından tasarrufun iptaline karar


verilmiş olması halinde ise tasarrufun iptali davasına konu edilen mal veya hak
borçlununmuş gibi iflâs masasına dahil edilecek olup yürütülecek satış işlemleri
neticesinde elde edilecek satış bedeli bu kez iflâs alacaklıları arasında garameten
paylaştırılacaktır1518. Malın satış bedelinden bütün iflâs alacaklılarının alacağının
ödenmesinden sonra bakiye bir bedel artar ise ancak bu bedel davalı üçüncü kişiye
verilebilecektir1519. Ancak bu halde bütün alacaklıların alacağı ödendikten sonra davalı
üçüncü kişiye ödenebilecek bakiye bir bedelin artması zayıf bir ihtimal olup bu
bakımdan malın satış bedelinin tamamı yüksek bir ihtimalle iflâs alacaklılarına
dağıtılmış olacaktır1520. Bu kapsamda borçlunun iflâsı halinde tasarrufun iptali
davasının konusunu teşkil eden mal veya hakkın iflâsa ilişkin düzenlemeler kapsamında
satış işlemlerinin yapılacağını ve bu süreçte iflâs hukukuna ilişkin düzenlemelerin
geçerli olacağını belirtmek isteriz1521. Vurgulamak gerekir ki borçlu hakkında haciz
yolu ile takibin söz konusu olduğu hallerde alacaklılardan birisi tarafından açılmış
bulunan tasarrufun iptali davasının lehe sonuçlarından diğer alacaklıların faydalanması
mümkün değilken; borçlunun iflâsı halinde iflâs idaresinin takip ettiği tasarrufun iptali
davasının lehe sonuçlarından tüm alacaklılar alacakları oranında faydalanacaklardır1522.
Bununla beraber tasarrufun iptali davasına konu edilen mala karşılık olmak üzere

1516
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1435,1436.
1517
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1437.
1518
Muşul, İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, s.711.
1519
Arslan ve diğerleri, s.570; Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.500.
1520
Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.676.
1521
Üstündağ, İflas Hukuku ( İflas- Konkordato- İptal Davası), s.245.
1522
Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.551.

371
üçüncü kişi tarafından borçluya bir karşı ivazda bulunulmuş ve bu ivaz hâlen iflâs
masasında mevcut ise bu ivaz iflâs masası tarafından üçüncü kişiye iade edilecek;
bunun mümkün olmaması halinde ivaz bedeli üçüncü kişi tarafından iflâs alacağı olarak
iflâs idaresine bildirilecektir1523. Üçüncü kişi bu kapsamdaki alacağını tasarrufun iptali
davası sonuçlanmadan evvel İİK’nın 197. maddesi kapsamında şarta bağlı alacak olarak
da iflâs idaresine bildirilebilecektir1524.

Daha evvel detaylı bir şekilde açıkladığımız üzere davalı borçlunun iflâsına
karar verilmesi halinde tasarrufun iptali davasının iflâs idaresi tarafından takip edilerek
sonuçlandırılması mümkün olduğu gibi alacaklıya talebi üzerine İİK’nın 245. veya 255.
madde hükümleri kapsamında tasarrufun iptali davasını takip yetkisinin de verilmiş
olması mümkün bulunmaktadır1525. Söz konusu olanak kapsamında İİK’nın 245. veya
255. madde hükümlerine dayanılarak alacaklıya tasarrufun iptali davası bakımından
dava takip yetkisi verilir ve alacaklının dava takip yetkisi kapsamında takip ettiği
tasarrufun iptali davası olumlu sonuçlanır ise tasarrufa konu malın satışından elde
edilecek bedelin paylaştırılmasına ilişkin süreç davayı iflâs idaresinin takip ettiği
süreçten farklılık arz edecektir. Nitekim bu durumda tasarrufun iptali davasına konu mal
veya hakkın satışından elde edilecek bedelden masraflar çıkarıldıktan sonra öncelikle
dava takip yetkini olarak bulunan iflâs alacaklısının alacağı ödenecek olup ancak bakiye
bir bedel olur ise bu bedel iflâs alacaklıları arasında garameten paylaştırılmak üzere
iflâs masasına intikal edecektir1526. Buna karşılık dava takip yetkisi birden fazla iflâs
alacaklısına devredilmiş ise elde edilen bedel masraflar çıkarıldıktan sonra sıraları
nazara alınarak dava takip yetkisinin devredildiği iflâs masası alacaklıları arasında
paylaştırılacaktır1527. Ancak dava takip yetkisinin devredildiği iflâs masası alacaklıları
arasında yapılan paylaştırmadan artan bakiye bir bedel olur ise bu bedel iflâs alacaklıları
arasında garameten paylaştırılmak üzere iflâs masasına intikal edecektir.

1523
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.562.
1524
Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3581; Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.551.
1525
İİK’nın 245. ve İİK’nın 255. Madde hükümleri kapsamında alacaklıya dava takip yetkisi verilmesine ilişkin
açıklamalar için bkz. s. .50 vd.
1526
Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.551.
1527
Üstündağ, İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), s.168.

372
6.1.3.3. Dava Konusunun Bedele (Tazminata) Dönüşmesi Halinde
Mahkeme Tarafından Verilecek Nihaî Karar ve Sonuçları

Tasarrufun iptali davasına konu edilen mal veya hakkın üçüncü kişi tarafından
yeniden tasarruf işlemine konu edilmesi halinde davacı alacaklı tarafından üçüncü kişi
ile birlikte tasarruf muamelesine taraf olarak bulunan bu dördüncü kişi aleyhine de iptal
davası açılabilecek veya borçlu ve üçüncü kişi aleyhine açılmış bulunan tasarrufun iptali
davasının konusu bedele (tazminata) dönüştürülebilecektir. Zaten bu halde davacı
alacaklı tarafından dava dördüncü kişiye yöneltilmez veya bedele dönüştürülmez ise
mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilse dahi bu kararın
icrası mümkün olamayacaktır1528. Dolayısıyla davacı alacaklının bu iki seçenekten
birisini tercih ederek tasarrufun iptali davasına devam etmesi gerekmektedir.

Ancak, davacı alacaklının dördüncü kişiyi tasarrufun iptali davasına dahil


etmek hususunda bir zorunluluğu bulunmamakta olup isterse davasını bedele de
dönüştürebilecektir1529. Bu kapsamda mahkeme tarafından davacı alacaklıya süre
verilerek üçüncü kişi ile karşılıklı tasarruf muamelesinde bulunan bu dördüncü kişiyi
davaya dahil edip etmeyeceği veya davasını bedele dönüştürüp dönüştürmeyeceği
hususunun sorulması gerekmektedir1530.

Davacı alacaklının tasarrufun iptali davasını bedele dönüştürmesi halinde


mahkeme yaptığı incelemede; genel dava şartları ile tasarrufun iptali davası bakımından
öngörülen özel dava şartının bulunduğuna, İİK’nın 278., 279. ve 280. madde

1528
Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku ,s.732.
1529
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C: II, s.1841.
1530
“Dava konusu araç davalı 3.kişi Ö. P. tarafından 10.3.2010 tarihinde dava dışı Bedir A.'e satıldığından davacı
vekiline seçimlik hakkı ile ilgili olarak davalı 4.kişi Bedir A.'i davaya dahil etmeyeceği veya davasının davalı Ö. P.
yönünden bedele dönüştürüp dönüştürmeyeceği konusunda süre verilmesi, davalı 4.kişi Bedir A.'in davaya dahil
edilmesi halinde dava dilekçesi ve duruşma gününün Bedir A.'e tebliği ile davacı ve davalı Bedir'in bildireceği
delillerin toplanması ve sonucuna göre karar verilmesi; 4.kişi Bedir'in davaya dahil edilmemesi veya davaya dahil
edilip de kötüniyetli olduğunun ispatlanamaması halinde davalılar M. ve Ö. arasındaki dava konusu 21.4.2010 tarihli
ticari plaka ve araç satışına ilişkin tasarrufun yukarıda açıklanan yasal düzenlemelergereğince İİK 278,279,280 ve
283/2 madde gereğince iptale tâbî olup olmadığının belirlenmesi iptale tâbî olduğu belirlendiği takdirde davalı Ö.
Yönünden İİK 283/2 madde gereğince sorumluluğunun belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken
yazılı gerekçeyle hüküm tesissi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 10.06.2014. E. 2014/8579, K.
2014/9328. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2014-
8576.htm&kw=8576+9328&cr=yargitay#fm (11 Ocak 2021).

373
hükümlerinde yer verilen tasarrufun iptali sebeplerinden birisine ilişkin koşul vakıaların
somut olayda üçüncü kişi bakımından gerçekleşmiş olduğuna kanaat getirir ise esasa
ilişkin vereceği bir nihaî karar ile tasarrufun iptali davasının kabulüyle üçüncü kişiyi
nakden tazminata mahkûm edecektir. Davacı alacaklının tasarrufun iptali davasını
dördüncü kişiye yöneltmemesi buna karşılık tasarrufun iptali davasının konusunu bedele
dönüştürmesi halinde üçüncü kişinin sorumluluğunun ve nakden tazminatın sınırı malı
elden çıkardığı tarihteki gerçek değeri nisbetinde olabilecektir1531. Zira İİK’nın 283/2.
madde hükmündeki açık düzenleme kapsamında üçüncü kişinin tasarrufa konu malın
elden çıkartıldığı tarihteki gerçek değeri üzerinden nakden tazminle sorumlu olacağı
açıktır1532. Bu durumda mahkeme davacı alacaklı lehine olmak üzere sadece tasarrufun
iptali davasına konu edilen mala hasren üçüncü kişiyi nakden tazminata mahkûm
edebilecektir1533. Tasarrufun iptali davasının davacısının iflâs idaresi olması halinde ise
üçüncü kişi mahkûm edildiği nakden tazminatı iflâs idaresine ödeyecektir1534.

Davayı bedele dönüştürme imkânını kullanmayan davacı alacaklının dördüncü


kişiyi tasarrufun iptali davasına dahil etmesi ve mahkeme tarafından yapılacak
yargılama neticesinde dördüncü kişinin iyi niyetli olduğuna kanaat getirilmesi halinde
de mahkeme tarafından kötü niyeti ispat edilemeyen dördüncü kişi bakımından davanın
reddine buna karşılık üçüncü kişi bakımından davanın kabulü ile yine üçüncü kişinin
nakden tazminata (bedele) mahkûm edilmesine karar verilebilecektir1535. Nitekim,
İİK’nın 282/1. madde hükmü kapsamında tasarrufun iptali davası ile iyi niyetli üçüncü
kişilerin hakları ihlâl edilemeyecek olup, tasarrufun iptali davasına konu edilen malın
üçüncü kişi tarafından yeni bir tasarrufa konu edilmesi fakat bu yeni tasarrufa taraf
olarak bulunan dördüncü kişinin iyi niyetli olması halinde tasarrufun iptali davası bu
dördüncü kişinin haklarını ihlâl edemeyecektir1536. Dolayısıyla mahkeme tarafından

1531
Umar, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası, s.101.
1532
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.862; Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.271.
1533
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1841.
1534
Uyar, “İptal Davasının Sonuçları (İİK Mad. 283)”, s.1176.
1535
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1838; Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.732.
1536
“İİKnun 282. maddesi gereğince iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukukî muamelede bulunan veya borçlu
tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Ayrıca, kötü niyetli üçüncü
şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir…Dördüncü kişi konumundaki A. yönünden ivazlar arasındaki fahiş fark
yeterli olmayıp kötü niyetinin ispatlanmış olması gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 28.03.2017. E. 2015/2314,

374
yapılacak yargılama neticesinde bu dördüncü kişinin iyi niyetli olduğuna kanaat
getirilmesi halinde dördüncü kişi aleyhine tasarrufun iptali davasının kabulü yönünde
karar verilemeyecek olup dava davalı üçüncü kişi bakımından yine bedele dönüşmüş
olacaktır1537. Bu halde üçüncü kişinin nakden tazminat sorumluluğunun sınırı yine malı
elden çıkardığı tarihteki gerçek değeri nisbetinde olabilecektir1538.

Ancak İİK’nın 283/2. madde hükmüne göre; mahkeme tarafından alacaklının


alacağından ve faizinden fazla bir bedele hükmedilmesi mümkün olmadığından üçüncü
kişinin nakden tazmin sorumluluğu bu bedel ile sınırlı olacaktır1539. Zira davacı alacaklı
tasarrufun iptali davası ile borçlunun tasarrufta bulunarak takip yolu dışına çıkardığı
mal ve hakları yeniden kendi cebrî icra sahasına çekmeyi amaçlamakta olup bu yönü ile
takip hukuku karakterli bir dava olarak bulunan tasarrufun iptali davasında
hükmedilebilecek bedel doğaldır ki alacaklının takip hukukundaki menfaatine bağlı
olarak bulunmaktadır1540.

Sonuç olarak; davacı alacaklının üçüncü kişi ile tasarruf muamelesinde


bulunan dördüncü kişiyi davaya dahil etmeyerek mahkemeden bedele hükmedilmesini
talep etmesi veya dördüncü kişiye (veya tasarrufun iptali davasına konu mal üzerinde
dördüncü kişi ile tasarrufta bulunan diğer bir kişiye) karşı tasarrufun iptali davası
açılmasına karşılık yapılacak yargılama neticesinde dördüncü kişinin (veya tasarrufun
iptali davasına konu mal üzerinde dördüncü kişi ile tasarrufta bulunan diğer bir kişinin)
iyi niyetli olduğunun anlaşılması halinde tasarrufun iptali davasının konusu bedele

K. 2017/3316. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2015-


2314.htm&kw=+`2015/2314`+3316&cr=yargitay#fm(11 Ocak 2021).
1537
“Mahkemenin, davanın reddine ilişkin kararı, Dairemizin 27.10.2014 tarih 2014/11384 Esas 2014/14311 Karar
sayılı ilamı ile davaya dahil edilen 4. kişi durumundaki ...'ın iyiniyetli olduğunun anlaşıldığından, anılan davalı
hakkındaki davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik olmadığı, ancak önceki bozma ilamı ile üçüncü kişiye
yapılan satışta iptal koşullarının mevcut olduğu belirlendiği ve tashihi karar istemi reddedilmiş olduğundan, davalı
3.kişi ... hakkındaki davanın bedele dönüştürülmesi suretiyle kabul edilmesi gerekirken...” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 03.12.2019. E. 2017/5125, K. 2019/11422. KAZANCI HUKUK OTOMASYON.
https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2017-5125.htm&kw=`2017/5125`+`2019/11422.`+&cr=ya
rgitay#fm (26 Mayıs 2021).
1538
Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.732.
1539
Kuru, İcra ve İflas Hukuku C:4, s.3547.
1540
Yıldırım, Deren-Yıldırım, s.687.

375
dönüşmüş olacaktır1541. Davanın bedele dönüşmesi halinde üçüncü kişi tasarrufun iptali
davasına konusu malı dördüncü kişiye devrettiği tarihteki (dördüncü kişi ise tasarrufun
iptali davasına konu malı diğer bir kişiye devrettiği tarihteki) gerçek değeri nisbetinde
alacaklının asıl alacak ve fer’îleri ile sınırlı olmak üzere sorumlu olacaktır1542.
Yapılacak yargılama neticesinde üçüncü kişi (veya kötü niyetli dördüncü kişi)
tarafından tasarrufun iptali davasına konu malın elden çıkartıldığı tarihlerdeki gerçek
değeri üzerinden olmak ve takip alacaklısı davacının takibe konu ettiği alacak ve
fer’îlerini veya aciz vesikasındaki miktarı aşmamak üzere üçüncü kişinin (veya
dördüncü kişinin) bu bedeli ödemesine hükmedilecektir1543. Ancak üçüncü kişi (veya
dördüncü kişi) tarafından ödenecek bu bedele faiz işletilemeyecektir1544. Zira İİK’nın
283/2. madde hükmündeki açık düzenleme karşısında tasarrufun iptali davasının
konusunun bedele dönüşmesi halinde mahkeme tarafından hükmedilecek bedele faiz
işletilmesi mümkün değildir1545.

Görüldüğü üzere; tasarrufun iptali davasının bedele dönüşmesi halinde üçüncü


kişi tasarrufun iptali davasına konusu malı dördüncü kişiye devrettiği tarihteki, kötü
niyetli dördüncü kişi ise tasarrufun iptali davasına konu malı diğer bir kişiye devrettiği
tarihteki malın gerçek değerini nakden tazminle sorumlu olacaklardır. Bu kapsamda
tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde üçüncü kişi ve dördüncü
kişi malın üzerinde tasarruf ettikleri tarihteki gerçek değeri üzerinden nakden tazminle

1541
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.834,835.
1542
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.834,835.
1543
“Temyiz eden davalıların borçlu Holding'in alacaklılarından mal kaçırmak ya da alacaklılarını ızrar kastı ile
hareket ettiğini bilebilecek kişilerden oldukları ispat edilemediğine göre tasarrufun iptali davalarında 3. kişinin ya da
sonraki kişilerin borçludan satın aldıkları malları elden çıkarmaları ve satın alan kişilerin de iyi niyetli olduklarının
anlaşılması halinde İİK'nın 283/2 maddesi uyarınca bedele dönüşen davada üçüncü kişi ya da kişilerin dava konusu
malları ellerinden çıkarttıkları tarihteki gerçek değer oranında bedelle sorumlu tutulmaları gerekir. Hal böyle olunca
temyiz eden davalılar öncesindeki maliklerin (borçlu hariç) taşınmazları ellerinden çıkardıkları tarihteki gerçek değer
ile davacı alacak ve ferilerini geçmemek üzere bedel ile sorumlu tutulmaları yerine yazılı ve yanılgılı gerekçeyle
davanın tümden kabul edilmesi doğru değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 14.10.2014. E. 2013/4721, K.
2014/13297. KAZANCI HUKUK OTOMASYON. https://lib.kazanci.com.tr/kho3/ibb/files/dsp.php?fn=17hd-2013-
4721.htm&kw=+`2013/4721`+13297&cr=yargitay#fm(03 Kasım 2021).
1544
“Dava, İİK'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasına ilişkindir.1- Tasarrufun
iptali davalarında, davanın bedele dönüşmesi ve sonuçta bedele hükmedilmesi halinde bedel üzerinden faiz
yürütülmesi mümkün olmadığından...” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 02.02.2016. E. 2014/12128, K. 2016/1169. E-
UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/c4d40d23-11bb-4e0e-9257-e12dc61adcd2 (25 Ekim 2021).
1545
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.841.

376
sorumlu olacaklardır1546. Tasarrufun iptali davasına konu malın tasarruf tarihindeki
gerçek değerinin tespiti için ise mahkeme tarafından bilirkişi incelemesi yaptırılması
gerekmektedir1547.

Birden fazla alacaklı tarafından tasarrufun iptaline karar verilmesinin talep


edilmesi ve bu talepler kapsamında yargılama devam ederken davaların birleştirilmesine
karar verilmesi halinde tasarrufun iptali davası her bir davacı bakımından ayrı ayrı
bedele dönüşmeyecek olup davalı borçlu ve üçüncü kişi (veya dördüncü kişi) tarafından
yapılmış tek bir tasarruf bulunduğundan tek bir bedel ödenecektir1548. Zira İİK’nın
283/2. madde hükmüne göre iptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar
yerine geçen değere taalluk ediyorsa, üçüncü şahıs ancak bu değerler nisbetinde nakden
tazmine mahkûm edilebilecektir.

Tasarrufun iptali davasının konusunun bedele dönüşmesi ve davanın kabulüne


karar verilmesi halinde mahkeme tarafından verilecek hükmün icrası için ise davacı
alacaklı tarafından doğrudan ilâmlı icra takibi yoluna başvurulabilecektir1549. Belirtmek

1546
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.859.
1547
“Ancak dava konusu taşınmaz 27.11.2008 tarihinde davalı borçlu tarafından davalı Y.'a satıldıktan sonra, davalı
Y. tarafından da 28.07.2009 tarihinde dava dışı A.'e satıldığından mahkeme tarafından davacı vekiline İİK 282.
madde ve 283/2. madde gereğince seçimlik hakkı hatırlatılarak A.'in davaya dahil edilmesi halinde adı geçen 4. kişiye
dava dilekçesi tebliğ edilerek davacının ve davaya dahil edilecek A.'in bildireceği delillerin toplanması ve 28.07.2009
tarihli tasarrufun iptale tâbî olup olmadığının belirlenmesi; 4. kişi A.'in davaya dahil edilmemesi veya kötüniyetli
olduğunun ispatlanamaması halinde davanın bedele dönüşeceği gözönüne alınarak dava
konusu tasarrufun 28.07.2009 tarihindeki gerçek değerinin belirlenmesi için taşınmaz başında keşif yapılarak uzman
bilirkişilerden (inşaat mühendisi, tapu fen elemanı, emlakçı bilirkişi) alınacak rapor sonucuna göre davalı Y.'un
davacının takip konusu alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak nakden tazminatla sorumluluğuna karar verilmesi
gerekirken dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun düşmeyen gerekçeyle ve hukukî nitelendirme hatası
yapılarak hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 19.02.2013. E. 2012/4941, K.
2013/1956 .E-UYAR .https://app.e-uyar.com/karar/index/d591a1d9-bd63-407b-a836-8d418d1f4cce?q=kesinle%C5
%9Fmi%C5%9F%20bir%20takibin%20varl%C4%B1%C4%9F%C4%B1%20tasarrufun%20iptali(19 Aralık 2020).
1548
“Tasarrufun iptalini gerektirir şartlar oluşmuş olup taşınmaz elden çıkarıldığı görülmekle ve elden çıkarılanın
yerine geçen değeri taalluk ettiğinden elden çıktığı tarihteki değeri üzerinden icra dosyalarındaki asıl alacak ve
fer'ileriyle sınırlı olmak üzere davalı E.O.' dan nakden tazminine karar verilmesi doğru bulunmuş olup; ancak
tasarrufa konu yer tek olup ve satış tarihindeki değeri 200.000-TL' dir ancak hükümde birleşen dosya için de ayrıca
200.000-TL' den hüküm kurulmuş, böylece her bir davacı için ayrı ayrı iki kez taşınmazın değerinin ödenmesi gibi bir
durum ortaya çıkmıştır ki infazda tereddüt yaratan bu durumun ortadan kaldırılması yeniden yargılamayı
gerektirmediğinden; HMK 353/1-b.2 maddesi gereğince hükmün bu kısmının düzeltilerek yeni hüküm tesis edilmesi
yoluna gidilmiştir.” İzmir BAM 5. Hukuk Dairesi, 16.02.2018. E. 2017/1506, K. 2018/236. E-UYARhttps://app.e-
uyar.com/karar/index/a7288f65-a7fa-4132-b4cd-3911d13ff2e1?q=tasarrufun%20iptali%20har%C3%A7 (25 Mayıs
2020).
1549
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1436; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.676;

377
gerekir ki para alacaklarına ilişkin ilâmların icra takibine konu edilebilmesi için
kesinleşmesine gerek bulunmamakta olup mahkeme tarafından bedele ilişkin verilecek
karar davacı alacaklı tarafından kesinleşmesi beklenmeden icra takibine konu
edilebilecektir1550.

6.1.4. Tasarrufun İptali Davasının Reddi Halinde Mahkeme Tarafından


Verilecek Nihaî Karar ve Sonuçları

Mahkemeler tarafından verilebilecek nihaî kararlar esasa ilişkin nihaî kararlar


olabileceği gibi usûle ilişkin nihaî kararlar da olabilecektir. Nitekim tasarrufun iptali
davasına bakan mahkeme de esasa ilişkin sebeplerle davanın reddine karar verebileceği
gibi usûle ilişkin sebeplerle de davanın reddine karar verebilecektir.

Usûle ilişkin nihaî kararlar davanın esası hakkında bulunmayan davaya konu
uyuşmazlığı usûle ilişkin olarak sonuçlandıran kararlardır. Tasarrufun iptali davasına
bakan mahkeme de bazı hallerde usûle ilişkin sebeplerle davanın reddine karar
verebilecektir. Örnek olarak belirtmek gerekirse; davacı alacaklının açtığı tasarrufun
iptali davasında, genel dava şartlarında ve özel dava şartında eksiklik bulunmasına
rağmen yargılamanın sonuna kadar bu eksikliğin giderilememiş olması halinde1551,
davacı alacaklı tarafından yargılamanın hiçbir aşamasında aciz vesikasının sunulamamış
olması halinde1552, dava dosyasına sunulmuş aciz vesikasının sonradan hükümsüz hale
gelmesi halinde1553, davacı alacaklının açtığı takibin kesinleştirilememiş ve
kesinleştirilmesinin de mümkün olmaması halinde1554 mahkeme tarafından usûle ilişkin
sebeplerle davanın reddine karar verilecektir. Görüldüğü üzere; tasarrufun iptali
davasının usûle ilişkin sebeplerle reddine genel itibari ile dava şartlarındaki eksiklikler
sebep olabilecektir. Zaten şekli hukuk kurallarına tâbi medenî yargılamada dava

Arslan ve diğerleri, s.570; Börü, “İcra ve İflâs Hukukunda Zarar Verme Kastından Dolayı İptal Davası (İİK m.
280)”,s.524.
1550
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.874.
1551
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.738; Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul
Edilen Özel Dava Şartları”,s.931.
1552
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.496; Muşul, Tasarrufun İptali Davaları,s.382,383; Pekcanıtez
ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.533,559; Uyar, “İptal Davalarında Yargılama Usûlü”, s.3007-3008
1553
Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.559.
1554
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1777; Sertkaya, Kul, s.196.

378
şartlarında bir eksiklik bulunması halinde davanın esasına girilebilmesi mümkün
olmayıp bu halde davanın usûle ilişkin sebeplerle reddine karar vermek gerekecektir1555.
Ancak tekrar belirtmek gerekir ki davanın usûle ilişkin sebeplerle reddedilmesi halinde
mahkeme tarafından verilecek nihaî karar tarafları bakımından kesin hüküm teşkil
etmeyecek olup davanın usûlden reddine sebep olan eksikliğin giderilmesi halinde
yeniden dava açılabilecektir1556. Nitekim, dava şartlarının davanın açıldığı anda mevcut
olması ve yokluğu halinde davanın usûlden reddine karar verilmesi gerekmekle birlikte
bu kararın davanın esasını çözecek nitelikte olmaması ve taraflar bakımından kesin
hüküm teşkil etmemesi sebebi ile dava şartlarındaki eksiklik giderildikten sonra davacı
tarafından aynı konuda ve aynı dava sebebine dayanılarak kesin hüküm itirazı ile
karşılaşılmaksızın yeni bir dava açılabilecektir1557.

Yargıtay kararlarında tasarrufun iptali davalarına bakan mahkeme tarafından


İİK’nın 278., 279. ve 280. maddelerindeki tasarrufun iptaline ilişkin sebeplerin somut
olayda gerçekleşip gerçekleşmediği ele alınmadan evvel genel dava şartlarının yanı sıra
tasarrufun iptali davaları bakımından öngörülmüş özel dava şartlarının bulunup
bulunmadığının araştırılması gerektiğini ancak bu özel dava şartlarının da bulunması
halinde davanın esasına girilerek iptal sebeplerinin incelenmesinin mümkün
olabileceğini ifade etmiştir1558. Nitekim tasarrufun iptali davasına bakan mahkeme söz
konusu incelemeleri tamamladıktan sonra davanın esasına girerek İİK’nın 278., 279. ve
280. madde hükümlerinde ifadesini bulan maddi hukuk kurallarını somut uyuşmazlığa
uygulayacak bu kapsamda uyuşmazlığın esasını çözecek nitelikte bir kararla davanın
esasa ilişkin sebeplerle reddine karar verebilecektir. Örnek olarak belirtmek gerekirse;
davacı alacaklının açtığı tasarrufun iptali davasında İİK’nın 278., 279. ve 280. madde

1555
Yıldırım, Tasarrufun İptali Davasının İşlevi Bakımından Aciz Vesikası İle İlişkisi Hakkında Düşünceler, s.974-
975.
1556
Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s.936.
1557
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.51; Coşkun, İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat, s.1159; Postacıoğlu,
Altay, s. 201.
1558
“Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki ...
takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında
alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİKnun 277 md) bulunması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise
İİKnun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.” Yargıtay 17.
Hukuk Dairesi, 18.10.2017. E. 2015/7454, K. 2017/9292. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/d67eb0a5-
3741-4d05-8353-201ac2451089 (25 Ekim 2020).

379
hükümlerindeki iptal sebeplerinin ispat edilememesi halinde1559, davacı alacaklının
gerçek bir alacağı bulunmaması sebebi ile davada taraf sıfatının bulunmaması
halinde1560, dördüncü kişi aleyhine de iptal davası açılmış olmasına karşılık dördüncü
kişinin kötü niyetinin ispat edilememesi halinde1561, İİK’nın 279. madde hükmündeki
iptal sebepleri kapsamında borçlunun aciz içindeki hal ve vaziyetini bilmediğini
bilmesinin de mümkün olmadığını ispat etmesi halinde1562, davacı alacaklının İİK’nın
280. madde hükmündeki iptal sebepleri kapsamında borçlunun içinde bulunduğu mali
durumun ve zarar verme kastının üçüncü kişi tarafından bilindiğini veya bilinmesi
gerektiğini ispat edememesi halinde1563, tasarrufun iptali davasına bakan mahkeme
tarafından esasa ilişkin sebeplerle davanın reddine karar verilecektir. Tasarrufun iptali
davasının esasa ilişkin sebeplerle reddine karar verilmesi halinde uyuşmazlık artık
esastan çözümlenmiş olacağı için bu kararın kesinleşmesi halinde taraflar bakımından
kesin hüküm teşkil edecek ve aynı taraflar arasında aynı konuda yeniden bir dava
açılması halinde kesin hüküm sebebi ile açılan ikinci davanın reddine karar
verilecektir1564.

Tasarrufun iptali davasının reddine karar veren mahkeme bu karar kapsamında


davacı alacaklı aleyhine yargılama giderleri ile vekâlet ücretine de hükmedecektir1565.
Mahkeme tasarrufun iptali davasını esasa ilişkin sebeplerle reddetmesi halinde nisbi
olarak hesaplanacak, usûle ilişkin sebeplerle reddetmesi halinde ise maktu olarak
hesaplanacak vekâlet ücreti ile diğer yargılama giderleri ve harçların davacı alacaklıya
yükletilmesine karar verecektir. Mahkeme tarafından verilecek bu karar kesinleşmesine
gerek olmaksızın davalılar tarafından doğrudan ilâmlı icra takibine konu edilebilecektir.

1559
Kuru, Aydın, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.501.
1560
Kuru, Aydın, Medenî Usûl Hukuku El Kitabı I.Cilt, s. 334.
1561
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1838; Atalı, Ermenek, Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.732.
1562
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1826 ; Pekcanıtez ve diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.555-556 ;
Karslı, İcra ve İflas Hukuku, s.546.
1563
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.176.
1564
Albayrak , “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen Özel Dava Şartları”, s.936.
1565
Uyar, “İptal Davasının Sonuçları (İİK Mad. 283)”, s.1160.

380
6.2. Tasarrufun İptali Davasında Karar İlâm Harcı, Vekâlet Ücreti ve
Diğer Yargılama Giderleri

Mahkeme tasarrufun iptali davasına ilişkin yargılama sona erdiğinde davacının


talepleri kapsamında nihaî kararını açıklayacak ve nihaî kararının kapsamına uygun
olarak HMK’nın 323/1. madde hükmünde yer verilen yargılama giderlerine de
hükmedecektir. Söz konusu madde hükmünde yargılama giderlerinin nelerden ibaret
olduğu tek tek belirtilmiş olup “a” bendinde karar ve ilâm harçlarına, “ğ” bendinde
vekâlet ücretine diğer bentlerde ise bunların dışındaki diğer yargılama giderlerine1566
yer verilmiştir.

HMK’nın 326. madde hükmünde ise kanunda açıkça yer verilen haller dışında
yargılama giderlerinin ilke olarak aleyhine hükmedilen taraftan alınmasına karar
verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Mahkeme tarafından hükmedilecek kalemlerden birisi olarak bulunan ve


yargılama giderleri arasında sayılan karar ve ilâm harcı konusu parayla değerlendirilen
dava ve işler bakımından nisbî olarak “Harçlar Kanunu Ek I Sayılı Tarife”ye (I Sayılı
Tarife) göre hesaplanacaktır. Ancak, parayla değerlendirilebilen dava ve işler de dahil
olmak üzere davanın reddine karar verilmesi halinde karar ve ilâm harcının maktu
olarak hesaplanması gerekmektedir.

492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun 28. madde hükmündeki düzenlemeye göre ise;
karar ve ilâm harcının ¼’ü nün davanın başında peşin olarak, ¾’ünün ise kararın
tebliğinden itibaren bir ay içerisinde ödenmesi gerekmektedir1567. Buna karşılık
davanın sonunda mahkeme tarafından hükmedilen değere göre alınması lazım gelen

1566
HMK’nın 323. maddesinde yer verilen diğer yargılama giderleri ise; “…b) Dava nedeniyle yapılan tebliğ ve
posta giderleri. c) Dosya ve sair evrak giderleri. ç) Geçici hukukî koruma tedbirleri ve protesto, ihbar, ihtarname ve
vekâletname düzenlenmesine ilişkin giderler. d) Keşif giderleri. e) Tanık ile bilirkişiye ödenen ücret ve giderler. f)
Resmî dairelerden alınan belgeler için ödenen harç, vergi, ücret ve sair giderler. g) Vekil ile takip edilmeyen
davalarda tarafların hazır bulundukları günlere ait gündelik, seyahat ve konaklama giderlerine karşılık hâkimin takdir
edeceği miktar; vekili bulunduğu hâlde mahkeme tarafından bizzat dinlenmek, isticvap olunmak veya yemin etmek
üzere çağrılan taraf için takdir edilecek gündelik, yol ve konaklama giderleri… h) Yargılama sırasında yapılan diğer
giderler.” olarak bulunmaktadır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, https://www.mevzuat.gov.tr/
MevzuatMetin/1.5.6100.pdf (15 Mart 2022).
1567
Budak, Karaaslan, s.311,312.

381
harç peşin yatırılan harçtan fazlaysa Harçlar Kanunu’nun 31. madde hükmü uyarınca
fazla olan miktarın talep edilmesi halinde ilgili tarafa iade edilmesi gerekmektedir.

Davanın vekil ile takip edilmesi halinde mahkeme tarafından hükmedilecek


vekâlet ücreti de HMK’da sayılan yargılama giderlerinden olup her yıl yayınlanan
avukatlık asgari ücret tarifesine göre hesaplanarak davayı kaybeden tarafa
yükletilmesine karar verilecektir1568. Dava konusunun para veya para ile
değerlendirilebildiği davalarda vekâlet ücreti avukatlık asgari ücret tarifesine göre nisbî
olarak hesaplanacaktır1569.

Tasarrufun iptali davasında da karar ve ilâm harcı nisbî olarak


hesaplanacak1570, hesaplanacak tutarın ¼’ü dava açılırken peşin olarak, geriye kalan
¾’lük kısmı ise kararın tebliğinden itibaren bir ay içerisinde ödenecektir. Tasarrufun
iptali davası bakımından da karar ve ilâm harcı kamu düzeninden olup mahkeme
tarafından bu hususun re’sen dikkate alınması gerekmektedir1571. Vekil ile takip edilen
tasarrufun iptali davasında hükmedilecek vekâlet ücretinin de para veya para ile
değerlendirilebilen davalarda olduğu gibi avukatlık asgari ücret tarifesine göre nisbî
olarak hesaplanması gerekmektedir1572. İcra mahkemesi nezdinde istihkak davasına
karşılık dava olarak açılan tasarrufun iptali davasında da vekâlet ücretinin mahkeme
tarafından aynı şekilde hesaplanması gereklidir1573. Ancak, tasarrufun iptali davasının
karşı dava olarak açılması halinde mahkeme tarafından vekâlet ücretine hem istihkak
davası bakımından hem de tasarrufun iptali davası bakımından olmak üzere ayrı ayrı
hükmedilmesi gerektiğini belirtmek isteriz1574.

1568
Budak, Karaaslan, s.314; Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medenî Usûl Hukuku, 15.Baskı, Ankara:
Yetkin Basımevi, 2004, s.851.
1569
Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usûl Hukuku, s.824.
1570
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1429.
1571
“Ancak tasarrufun iptali davalarında karar harcı davanın alacak miktarı ile dava konusu malın gerçek değerinden
hangisi daha az ise o değer üzerinden hesaplanması gerekir…Ayrıca harç kamu düzeni ile ilgili olup resen göz önüne
alınması gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 19.02.2015. 2014/25117 E. 2015/2981. E-UYAR. https://app.e-
uyar.com/karar/index/1c19a6b8-30d4-4ccd-acadf520ac0867c9?q=tasarrufun%20iptali%20har%C3%A70konu%22
(25 Mayıs 2020).
1572
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1433.
1573
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s. 943.
1574
“Uyuşmazlık, İcra ve İflas Kanunu'nun 96 ve onu izleyen maddelerine dayalı üçüncü kişinin istihkak davası ile

382
Yukarıda da yer verdiğimiz üzere para veya para ile değerlendirilebilen
davalarda karar ve ilâm harcı ile vekâlet ücreti dava değeri esas alınarak nisbî olarak
hesaplanacaktır. Tasarrufun iptali davasında nisbî olarak hesaplama yapılırken iptali
talep edilen tasarrufun gerçek değeri ile takip konusu alacak ve fer’îlerinden hangisinin
değeri az ise dava değeri olarak o değer dikkate alınarak yargılama sonunda karar ve
ilâm harcı ile vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekecektir1575. Diğer bir ifade ile
tasarrufun iptali davasına konu edilen tasarrufun tasarruf tarihindeki gerçek değeri
davacı alacaklının aciz vesikasına bağlanmış alacağından fazla ise ancak alacaklının
alacak ve fer’îleri nisbetinde tasarrufun iptaline karar verilebileceğinden harç ve vekâlet
ücretinin de bu alacağa göre belirlenmesi gerekecektir1576. Bu bakımdan tasarrufa konu
mal veya hakkın gerçek değeri belirlenmeksizin mahkeme tarafından karar ve ilâm harcı
ile vekâlet ücretine hükmedilmesi yerinde olmayacaktır1577. Tasarrufun iptali davasında
iptali talep edilen tasarruf birden fazla ise her bir tasarrufun yapıldığı tarihteki gerçek
değeri ile aciz belgesindeki tutarı karşılaştırılacak olup şayet aciz belgesindeki alacağın
tutarı iptali talep edilen tasarrufların gerçek değerleri toplamından fazla ise harç,

davalı alacaklı tarafından İcra ve İflas Kanunu'nun 97/17. maddesine dayalı olarak açılan
karşılık tasarrufun iptali davasına ilişkindir…. Öte yandan, istihkak davalarında alacak miktarı ile haczedilen malların
değerinden hangisi az ise onun üzerinden hüküm tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre
nispi avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekir. Benzer şekilde, karşılık tasarrufun iptali davalarında da, takip konusu
alacak tutarı ile iptal davasına konu tasarrufun değerinden hangisi az ise, o değer üzerinden hüküm tarihinde
yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre nispi avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekir. Mahkeme
tarafından, bu maddi ve hukukî olgular dikkate alınmadan ve alacaklı lehine hükmedilen avukatlık ücretinin neye
göre hesaplandığı, ayrıca söz konusu avukatlık ücretinin tasarrufun iptali davasını da kapsayıp kapsamadığı
gösterilmeden yazılı şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.” Yargıtay 21. Hukuk
Dairesi, 14.11.2007. 2007/13006 E. 2007/20656. E-UYAR https://app.e-uyar.com/karar/index/d020f1aa-7570-4e2d-
ac63-32d7934d5a8e?q=tasarrufun%20iptali%20har%C3%A7 (25 Mayıs 2020).
1575
“Bu tür davalarda dava değerini, takip konusu alacak ile iptali istenilen tasarruf konusu malın değerinden hangisi
az ise o değer oluşturur. Dava değeri ise yargılama sonunda hükmedilecek harç, vekalet ücreti gibi yargılama
giderlerinin hesabında matrah olarak esas alınır. Kısaca tasarrufun iptali davasının kabulü halinde harç ve vekalet bu
dava değerine göre belirlenirken, iptal takip konusu alacak ve ferilerine göre belirlenir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
27.03.2018. 2015/15813 E. 2018/3307. E-UYAR https://app.e-uyar.com/karar/index/b893d842-865d-45bb-bcd1-
515e938f89d7?q=tasarrufun%20iptali%20har%C3%A7 (25 Mayıs 2020).
1576
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.908; Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.674-675;
Yıldırım, İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, s.232; Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, s.1246; Atalı, Ermenek,
Erdoğan, İcra ve İflas Hukuku, s.727; Akil, “Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun İptali Davası Bağlamında Aciz
Belgesi”, s.196.
1577
“Kabule göre de; tasarrufun iptali davalarında vekalet ücretinin takibe konu alacak ile tasarrufun değerinden
hangisi az ise o miktar esas alınmak suretiyle nisbî tarifeye göre hesaplanması gerekirken taşınmazın gerçek değeri
tespit edilmeksizin fazla miktar üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru değildir.” Yargıtay 17. Hukuk
Dairesi, 28.01.2016. 2014/7479 E. 2016/1060. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/c56ceb62-5e37-4237-
833b-6d0da2274f6a (25 Ekim 2021).

383
yargılama gideri ve vekâlet ücreti tutarı iptali talep edilen tasarrufların gerçek
değerlerinin toplam tutarı üzerinden hesaplanacaktır1578. Buna karşılık iflâs yolu ile
takipte tasarrufun iptali davasına konu edilen tasarruf konusu malın tasarruf tarihindeki
gerçek değeri üzerinden nisbî olarak hesaplanacak karar ve ilâm harcı ile vekâlet
ücretinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınması gerekecektir1579.

Tasarrufun iptali davasında hükmedilecek karar ilâm harcı ve vekâlet ücretinin


hesap edilmesine ilişkin ilkeler genel itibari ile yukarıda yer verildiği gibidir. Bununla
beraber mahkeme tarafından hesap edilecek karar ve ilâm harcı ile vekâlet ücreti
hususunda tasarrufun iptali davası bakımından önem arz eden hususlar ile bu kalemlerin
hangi tarafa yükletileceği hususuna mahkemenin verebileceği kararları nazara alarak
daha ayrıntılı değinmek isteriz.

Tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde nisbî olarak


hesaplanacak karar ilâm harcı, vekâlet ücreti ve diğer yargılama giderlerinin HMK’nın
326. madde hükmündeki düzenlemeye göre aleyhine hüküm verilen davalılardan
alınmasına karar verilmesi gerekecektir.

Belirtmek gerekir ki, tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi


halinde aralarında mecburî dava arkadaşlığı bulunan borçlu ve üçüncü kişi harç,
yargılama gideri ve vekâlet ücretinden müştereken ve müteselsilen sorumlu
olacaklardır1580. Tasarrufun iptali davasına konu malın üçüncü kişi tarafından iyi niyetli
dördüncü kişiye devredilmesi ve davacı alacaklının davayı bedele dönüştürmesi halinde
de yine mecburî dava arkadaşı bulunan borçlu ve üçüncü kişi harç, yargılama gideri ve
vekâlet ücretinden müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaklardır1581. Harç,

1578
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1782; Akil, “Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun İptali Davası
Bağlamında Aciz Belgesi”, s.197.
1579
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.427; Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası
İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.221,222.
1580
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.904- 905.
1581
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları,s.904- 905; “Somut olayda iptali istenen tasarrufun tasarruf tarihindeki değeri
olan 16.370,00 TL, takip konusu asıl alacak miktarı olan 7.000,00 TL'den daha yüksek olduğundan harç ve vekalet
ücretinin daha düşük olan alacak miktarı üzerinden, davalı borçlu ile 3.kişi sorumlu olacak şekilde hesaplanması
gerekirken, daha yüksek olan tasarruf değeri üzerinden ve sadece 3.kişi Evliya Y.'i sorumlu olacak şekilde hüküm
altına alınması doğru değil bozma nedeni ise de de yapılan yanlışlığın giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir
nitelikte görülmediğinden hükmün…düzeltilerek onanmasına gerekmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 01.04.2014.

384
yargılama gideri ve vekâlet ücretinden mecburî dava arkadaşı olarak bulunan davalılar
müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları halde mahkeme tarafından yalnızca
mecburî dava arkadaşlarından birisinin sorumlu olacağı yönünde nihaî karar tesis
edilmesi halinde ise bu karar hukuka uygun olmayacaktır1582. Buna karşılık, tasarrufun
iptali davasında davalılar arasında mecburî dava arkadaşlığı bulunmakla beraber
davanın kabulüne ilişkin nihaî karar birbirinden farklı mal ve haklara ilişkin olarak
verilecek ise mahkemenin karar ve ilâm harcı ile vekâlet ücretine davalılar aleyhine ayrı
ayrı hükmetmesi gerekecektir1583. Bu doğrultuda aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı
bulunan davalılara yükletilecek yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin mahkeme
kararında ayrı ayrı belirtilmesi yerinde olacaktır1584. Bu halde mahkeme tarafından her
bir davalı bakımından takip konusu edilen alacak miktarı ile tasarrufa konu edilen malın
gerçek değeri ayrı ayrı karşılaştırılacak olup bunlardan hangisi düşük ise o bedel
üzerinden karar ve ilâm harcı ile vekâlet ücretine hükmedilecektir1585. Aynı yönde
olmak üzere birden fazla davanın birleştirilerek görülmesi halinde davalar

2014/3334 E. 2014/4785. E-UYAR https://app.e-uyar.com/karar/index/9c957318-4acd-455a-ba7b-


73008057c6be?q=tasarrufun%20iptali%20har%C3%A7 (25 Mayıs 2020).
1582
“Kabule göre ise, gerekçede davanın tümden kabulü gibi hüküm kurulup, yargılama giderinin davalılardan
müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi gerekirken sadece A.’dan tahsiline karar verilmesi de
isabetsizdir. Mahkeme tarafından, bu maddi ve hukukî olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi usûl
ve yasaya aykırıdır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 08.11.2016. 2014/14869 E. 2016/10219. E-UYAR http://app.e-
uyar.com/karar/index/d3a5411c-87b3-4ecb-a2a8-0e6f373c2ff5 (25 Ekim 2021).
1583
“Davaların birleşmesi halinde her bir dava bağımsız bir dava olma özelliğini devam ettirdiği gibi davalı üçüncü
kişiler arasında mecburi dava arkadaşlığı olmadığından, yargılama giderinin herbir üçüncü kişinin yaptığı tasarruf
yönünden takip konusu alacak ile tasarrufun yapıldığı tarihteki tasarruf miktarında hangisi az ise o değer üzerinden
ayrı ayrı yargılama giderine hükmedilmesi gerekir. Somut olayda, dava konusu taşınmazların tasarruf tarihindeki
değerleri de belirlenmemiş olduğundan bu eksikliğin ek paporla giderilerek, sonucuna göre herbir üçüncü kişi davalı
yönünden ayrı ayrı yargılama giderine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde tek dava ve davalı varmış gibi karar
verilmesi usûl ve yasaya aykırı olmuştur.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 14.05.2019. E. 2016/9614 K.2019/6030. E-
UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/95675b7f-a9e5-4f82-a0c7-77386cbba80b (25 Ekim 2020).
1584
“…dava konusu tasarrufların birden fazla olduğu, borçlu davalının kendisine ait taşınmazları farklı kişilere sattığı
anlaşılmakla her bir tasarruf için ayrı vekalet ücretine hükmedilip davacı ve davalıların sorumlu oldukları miktarların
ayrı ayrı belirlenmesi gerekirken farklı tasarruflar için tek vekalet ücretinden tüm davalıların birlikte sorumlu
tutulmaları doğru değildir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 03.10.2013. E. 2013/12821, K. 2013/13236. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/a288c564-a4ef-4c91-a39e-20161ff40661?q=tasarrufun%20iptali%20davan%C4
%B1n%20konusuz%20kalmas%C4%B1 (31 Mayıs 2020).
1585
“Bu halde davacının davası kabul edildiğinden, davalı M. yönünden takip konusu alacak miktarından daha düşük
olan ve davacının harcını yatırdığı taşınmazın tapudaki değeri olan 260.000,00 TL üzerinden, yargılama gideri ve
harçtan sorumlu olması gerekmektedir. Davalı C. ise rehin tutarları 575.000,00 TL üzerinden yargılama gideri ve
harçtan sorumlu olması gerekirken hatalı değerlendirme ile ayrım yapmaksızın müştereken ve müteselsilen tahsiline
şekilde karar verilmesi usûl ve yasaya aykırı olmuştur.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 06.02.2018. E.2016/9029
K.2018/651. E-UYAR http://app.e-uyar.com/karar/index/c7d97431-e49d-4036-b615-126fe81d8392 (25 Ekim 2021).

385
bağımsızlığını koruyacağından birleştirilen her bir dava bakımından ayrı ayrı karar ve
ilâm harcı ile vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekecektir1586.

Bununla beraber, tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi halinde


mahkeme tarafından hükmedilen miktara göre Harçlar Kanunu’nun 28. madde hükmü
kapsamında alınması lazım gelen harçlar peşin harçtan fazla ise bakiyesinin
davalılardan tahsili ile peşin alınan harcın HMK’nın 326. madde hükmündeki
düzenleme kapsamında davalılardan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesi
gerekmektedir. Buna karşılık mahkeme tarafından tasarrufun iptali davasında
hükmedilen değere göre alınması lazım gelen karar ve ilâm harcı davacı alacaklı
tarafından dava açılırken yatırilân peşin harçtan fazla bulunmakta ise bu miktar Harçlar
Kanunu’nun 31. madde hükmü kapsamında talebi halinde davacı alacaklıya iade
edilecek olup fazla alınmış olan harcın davalılara yükletilmesine karar verilemeyecektir.
Ayrıca davacı alacaklı tarafından tasarrufun iptali davası açılırken peşin olarak
yatırılmış bulunan harcın iade edilmeyen kısmı ile başvurma harcının HMK’nın 326.
madde hükmündeki düzenleme kapsamında davalılardan tahsili ile davacı alacaklıya
ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.

Tasarrufun iptali davasının esastan reddine karar verilmesi halinde ise nisbî
olarak hesaplanacak vekâlet ücretinin ve diğer yargılama giderlerinin davacı alacaklıya
yükletilmesine karar verilmesi gerekecektir. Ancak bu halde mecburî dava arkadaşı olan
davalılar lehine ayrı ayrı değil tek bir vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini
belirtmek isteriz1587. Zira mecburî dava arkadaşı olan davalılar hakkındaki davanın reddi
sebebinin aynı olması halinde davalılar lehine ayrı ayrı vekâlet ücreti hükmedilmesine
artık gerek bulunmayacaktır1588. Şayet mecburî dava arkadaşı olan her bir davalının

1586
Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1782; Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları,
s.430; Akil, “Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun İptali Davası Bağlamında Aciz Belgesi”, s.197.
1587
“Dava; İİKnun 277 ve devamı maddelerine göre açılan tasarrufun iptâli istemine ilişkin olup aynı yasanın 282.
maddesi uyarınca davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan, davanın aynı nedenle reddi
halinde, davalılar lehine tek vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 03.06.2008.
E.2008/993 K.2008/3000. E-UYARhttps://app.e-uyar.com/karar/index/d020f1aa-7570-4e2d-ac63-32d7934d5a8e?q=
tasarrufun%20iptali%20har%C3%A7 (13 Aralık 2020).
1588
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.430 ; “Karar tarihi itibariyle yürürlükte
bulunan AAÜT'nin 3/2. maddesinde "müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine
açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise

386
vekili bulunmakta ise mahkeme tarafından hükmedilen tek vekâlet ücretinin davalı
vekilleri arasında paylaşılması gerekecektir1589. Yine tasarrufun iptali davasının reddine
karar verilmesi halinde Harçlar Kanunu’nun 28. madde hükmündeki düzenleme ve
Harçlar Kanunu’na ekli I Sayılı Tarife’ye göre karar ve ilâm harcı maktu olarak
alınması gerektiğinden davacı alacaklının davayı açarken yatırdığı peşin yatırılan harcın
maktu harcı aşan kısmının talebi halinde davacı alacaklıya iade edilmesine karar
verilecek olup bu kapsamda davalılar aleyhine karar ve ilâm harcına
hükmedilemeyecektir.

Davanın konusuz kalması halinde ise uyuşmazlığın esası hakkında karar


verilmesine gerek bulunmadığına karar verecek olan mahkemenin tarafların davanın
açıldığı tarihteki haklılık durumunu tespit ederek buna göre karar ilâm harcı ile vekâlet
ücretine ve diğer yargılama giderlerine hükmetmesi gerekecektir1590. Dolayısıyla
tasarrufun iptali davasının konusuz kalması halinde davanın esası hakkında karar
verilmesine gerek bulunmadığına karar verilmesi gereken hallerde karar ilâm harcı ile
vekâlet ücreti ve diğer yargılama giderlerinin hangi tarafa ait olacağı hususunda bir
hüküm verebilmek için mahkeme tarafından davanın açıldığı andaki şartlara göre dava
dosyasında ileri sürülen delillerin toplanarak bir değerlendirme yapılması ve haksız
çıkan taraf aleyhine karar ilâm harcına, vekâlet ücretine ve diğer yargılama giderlerine
hükmedilmesi gerekecektir. Belirtmek gerekir ki, mahkeme tarafların haklılık durumuna
ilişkin değerlendirme yaparken somut olaylara dayanmalı, tarafların davadaki haklılık
durumunu gereği gibi tartışmadan bir karar vermemelidir. Mahkeme tarafından davanın
açıldığı tarihteki haklılık durumuna göre değerlendirme yapılarak davacı tarafından
açılan tasarrufun iptali davasının sübut bulduğuna karar verilmesi halinde mecburî dava
arkadaşı borçlu ve üçüncü kişi beraberce haksız çıkmış olacağından karar ilâm harcı,

her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur" düzenlemesine yer verilmiştir. Somut olayda; davalılar
A.... ve A...'ın davada kendilerini vekille temsil ettirdikleri, davalılar bakımından red sebebinin aynı olduğu
gözetilerek, anılan tarife hükümleri gereği tek vekalet ücretine hükmolunması gerekirken, davalılar lehine ayrı ayrı
vekalet ücretine hükmolunması doğru olmayıp bu yanılgının giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte
görülmediğinden, hükmün…düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
15.03.2018. E.2015/14619 K.2018/2596 E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/e1a4ef04-b165-475f-815c-
16e6e30a2999?q=tasarrufun%20iptali%20davan%C4%B1n%20konusuz (24 Mayıs 2020).
1589
Eroğlu, Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, s.223.
1590
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.944.

387
vekâlet ücreti ve diğer yargılama giderleri bakımından müştereken ve müteselsilen
olmak üzere davalılar aleyhine hüküm tesis edilmesi gerekecektir1591. Mahkeme
davanın açıldığı tarihte hangi tarafın haksız olduğuna ilişkin tespiti kapsamında
yargılama giderlerinden İİK’nın 281/3. madde hükmü kapsamında tüm davalıları
müteselsilen sorumlu tutulabileceği gibi davalıların her birine yükletilen yargılama
gideri miktarını ayrı ayrı belirterek yargılama giderinin bölünmesine veya yargılama
giderlerinin taraflar arasında paylaştırılmasına da karar verilebilecektir1592. Davanın
konusuz kalması halinde de tasarrufun iptali davasına bakan mahkeme tarafından nisbî
vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekecektir1593. Bununla beraber, Avukatlık Asgari
Ücret Tarifesi’nin 6. maddesine göre, taraflar arasındaki uyuşmazlık davanın konusuz
kalması sebebi ile ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar giderilirse, asgari ücret
tarifesine göre belirlenecek ücretlerin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan
sonra giderilirse tamamına hükmolunacaktır1594. Davanın konusuz kalması halinde
mahkeme tarafından davanın esasına ilişkin hüküm verilemeyecek olup Ek I Sayılı
Tarife’ye göre ancak “davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde”
hükmedilebilecek nisbî karar ve ilâm harcına hükmedilmesi mümkün bulunmamaktadır.

1591
“HMK'nun 331. maddesine göre davanın konusuz kalması halinde hakim davanın açıldığı tarihteki tarafların
haklılık durumuna göre yargılama giderine takdir ve hükmeder. Öte yandan, İİK'nun 282. maddesi gereğince borçlu
ile hukukî işlemde bulunan üçüncü kişi mecburi dava arkadaşı olup davada haksız çıkmaları halinde yargılama
giderinden birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olmaları gerekmektedir. Eğer tasarrufun iptali davası sabit
görülmemiş ise davada her iki davalı da haklı aksi halde haksız konumdadır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
01.04.2019. 2016 E. /15015. K. 2019/3908. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/304193ff-7827-4d4c-92c7-
1833a3abb380?q=tasarrufun%20iptali%20davan%C4%B1n%20konusuz (24 Mayıs 2020).
1592
Kuru, İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, s.1431; Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, ,s.561;
Uyar, “İcra Ve îflas Hukukundaki İptal Davalarında Yargılama”, s.135,136.
1593
“Yargılama sırasında üçüncü kişinin açtığı Bozüyük Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/250 E. 2008/648 K.
sayılı dosyasında verilen hükmün onanması ve davacının hükmedilen alacağı icra dosyasına ödemesi nedeniyle
mahkeme tarafından konusu kalmayan asıl dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, ifa gerçekleşmeden dava
açan davacının haksız olduğu gerekçesi ile maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiline karar verilmiştir...Bu durumda
davalı yararına hükmedilecek avukatlık ücretinin Tarifenin üçüncü kısmı dikkate alınarak nispi olarak belirlenmesi
gerekmektedir. Hal böyle olunca mahkeme tarafından, davalı yararına nispi vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiği
yönündeki bozma ilamına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.” Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu, 15.04.2015. E.2013/6-1367. K.2015/1192. E-UYAR http://app.e-uyar.com/karar/index/5f650144-
f17e-4b53-a28d-64f6891c9963?q=2013%201367%20%201192 (04 Kasım 2021).
1594
“Davanın konusuz kalması halinde yargılama giderleri HMK’nun 331.maddesine göre tarafların haklılık
durumuna göre belirlenir ve vekalet ücreti AAÜT nin 6.maddesi gereğince, ön inceleme oturumundan
önce davanın konusuz kalması halinde nisbî vekalet ücretinin yarısına ön inceleme oturumundan
sonra davanın konusuz kalması halinde ise nisbî vekalet ücretinin tümüne hükmedilir.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,
14.05.2019. E. 2016/9097, K. 2019/6024. E-UYAR. https://app.e-uyar.com/karar/index/8d3ef1e5-446c-4917-82bb-
abd7eafca847?q=tasarrufun%20iptali%20%20davan%C4%B1n%20konusuz%20kalmas%C4%B1, (31 Mayıs 2020).

388
Dolayısıyla tasarrufun iptali davasının konusuz kalması halinde karar ve ilâm harcının
maktu olarak alınması gerektiğinden davacı alacaklının davayı açarken yatırdığı peşin
yatırılan harcın maktu harcı aşan kısmının talebi halinde davacı alacaklıya iade
edilmesine karar verilecek olup bu kapsamda haksız çıkan taraf aleyhine karar ve ilâm
harcına hükmedilemeyecektir1595.

Tasarrufun iptali davasının konusuz kalması halinde olduğu gibi davanın


feragat, kabul, sulh veya herhangi bir nedenle sona ermesi halinde de tarafların davanın
açıldığı tarihteki haklılık durumunu inceleyen mahkeme davalıların haksız olduğunu
tespit eder ise yine nisbî vekâlet ücretine hükmedecek olmakla birlikte, uyuşmazlık bu
sebepler kapsamında ön inceleme tutanağının imzalanmasından önce giderilirse nisbî
olarak belirlenen vekâlet ücretinin ancak yarısına hükmolunabilecektir1596.

Yukarıdaki açıklamalarımızdan anlaşılabileceği üzere davanın usûlî


sebeplerden reddi dışındaki hallerde dava aleyhine sonuçlanan tarafa yükletilmek üzere
nisbî vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekecektir1597. Buna karşılık davanın esastan
değil de genel dava şartları ile özel dava şartının bir veya birkaçının olmaması sebebi
usûlden reddine karar verilmesi halinde davacı taraf aleyhine maktu vekâlet ücretine
hükmedilecektir1598. Belirtmek gerekir ki, tasarrufun iptali davasında mecburî dava
arkadaşı olan borçlu ve üçüncü kişinin kendilerini vekille temsil ettirmeleri ve davanın
mecburî dava arkadaşları bakımından aynı sebeple reddi halinde mahkeme tarafından

1595
“Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 29.11.2012 gün,
2012/13460 Esas ve 2012/13300 sayılı bozma ilamının kaldırılmasına yerel mahkemenin 9.2.2012 gün ve 2012/131
Esas ve 2012/17 karar sayılı hükmünün 1. ve 2.bentlerinin hükümden tamamen çıkarılarak 1. bent yerine "dava
konusu taşınmaz davacının alacaklı olduğu İzmir 6.İcra Müdürlüğünün 2005/412 (Yeni nUmar, Türk İcra-İflas
Hukukunda İptal Davası,ası 2012/4006) sayılı takip dosyasından cebri ile satılarak satış bedeli davacıya ödendiğinden
konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına" ibaresinin yazılarak, 2 bent yerine
"Dava konusuz kaldığından Harçlar Kanunu gereğince 405,00 TL harçtan alınması gereken 21.15 TL maktu harcın
mahsubu ile bakiye 383,85 TL harcın talep halinde davacıya iadesine" ibaresinin yazılmak suretiyle hükmün
düzeltilerek ONANMASINA…” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 02.05.2013. E. 2013/3762, K. 2013/6118. E-UYAR.
http://app.e-uyar.com/karar/index/1ae488f2-1dbd-4865-89d7-97a907a676a1?q=tasarrufun%20iptali%20konusuz%
20maktu%20, (8 Şubat 2022).
1596
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.945; Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları,
s.429.
1597
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.932-933; Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, s.1247.
1598
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.903, 935,941; Yılmaz, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, s.1255.

389
yine tek bir maktu vekâlet ücretine hükmedilecektir1599.

Son olarak belirtmek gerekir ki, tasarrufun iptali davası aynî nitelikte bir dava
olmadığından lehine karar ilâm harcı, vekâlet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmiş
bulunan taraf tasarrufun iptali davasında mahkeme tarafından verilmiş bulunan kararın
kesinleşmesine gerek bulunmaksızın lehine verilmiş bulunan kararı ilâmlı icraya konu
edebilecektir1600.

6.3. Tasarrufun İptali Davasında Sıra Cetveli

Tasarrufun iptali davası lehine sonuçlanan davacı alacaklı tasarrufun iptaline


ilişkin elde ettiği hükmü daha evvel açtığı icra takip dosyasına ibraz ederek iptal
davasına konu ettiği mal üzerinde cebrî icra işlemlerine devam ederek malın satış
işlemlerini gerçekleştirebilecektir. Bu doğrultuda davada iptali talep edilen tasarrufa
konu mal borçlu tarafından üçüncü kişiye devredildikten sonra üçüncü kişinin alacaklıları
tarafından söz konusu mal üzerine haciz uygulanmış olsa dahi tasarrufun iptali davasını
kazanan alacaklı söz konusu hacizler yokmuş gibi tasarrufa konu malı sattırarak elde
edilen paradan alacağını tahsil edebilecektir1601. Zira tasarrufun iptaline karar verilmesi
ile birlikte davalı borçlunun yapmış olduğu tasarrufun ve bunun sonuçlarının artık
davacı alacaklıya karşı ileri sürülebilmesi mümkün değildir.

Cebrî icra işlemlerine devam eden davacı alacaklı tasarrufa konu malın satışını
gerçekleştirerek satıştan elde edilen bedelden takibe konu ettiği alacak ve fer’îlerini
tahsil etmeye çalışacaktır. Ancak tasarrufun iptali davasını açan alacaklıdan başka
alacaklıların da tasarrufun iptali davası açmış olması ve tasarrufun iptali davası açan
alacaklıların alacakları toplamının malın satışından elde edilen paradan daha yüksek

1599
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları, s.945.
1600
Uyar, Uyar, Uyar, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s.430.
1601
“Bu kez, şikayetçi A.T. Katılım Bankası A.Ş. vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Tasarrufun iptali
davasının amacı borçlunun haciz tasarruf yetkisinin kısıtlanmamış olduğu bir dönemde yaptığı tasarruflarla mal
varlığından uzaklaştırdığı mallardan bunlar sanki borçluya aitmiş gibi alacaklıların tatmin edilmesini sağlamaktır
(Bkz. B. Kuru İcra ve İflas El kitabı 2.b S-1397). Bu nedenle tasarrufun iptali davası sırasında konulan ihtiyatî haczin
tarihi daha sonra olsa bile davayı kazanan alacaklı, sonraki malikin haciz koydurmuş alacaklılarından daha önce
alacağını tahsil etmelidir. Zira iptal edilen tasarrufun artık davacıya karşı ileri sürülmesi mümkün değildir.” Yargıtay
23. Hukuk Dairesi, 20.02.2014. E. 2013/6937, K. 2014/1209. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/e9c50ac5-
802c-462e-9e3c-ba0a748fc64f?q=2013/6937 (14 Kasım 2020).

390
olması halinde satıştan elde edilen paranın alacaklılar arasında ne şekilde
paylaştırılacağı sorunu gündeme gelecektir.

Bu sorunu öngören kanun koyucu İİK’nın 140. madde hükmündeki düzenleme


ile haciz yolu ile takipte şayet malın satışı ile elde edilen para bütün alacaklıların
alacağını ödemeye yetmezse paranın alacaklılar arasında paylaştırılabilmesi için sıra
cetveli yapılması gerektiğine işaret vermiştir. Belirtmek gerekir ki İİK’nın 140/2.
madde hükmündeki atıf kapsamında iflâs yolu ile takip sırasında paranın bütün
alacaklıların alacağını ödemeye yetip yetmediği nazara alınmaksızın her halde bir sıra
cetvelinin yapılması gerektiği öngörülmüştür1602.

İcra ve İflâs Kanunu ilk alacaklı tarafından uygulatilân kesin hacze diğer
alacaklıların hacze iştirak koşulları kapsamında iştirak etmesine imkân tanımıştır1603.
İİK’nın 100. madde hükmünde ise hacze iştirak edebilecek alacaklılara ve hacze iştirak
koşullarına yer verilmiş olup İİK’nın 140. madde hükmü kapsamında sıra cetveli
düzenlenirken hacze iştirak koşullarının da dikkate alınması gereklidir. Hacze iştirak
edebileceklere ve hacze iştirak koşullarına İİK’nın 100. madde hükmünde yer
verilmekle birlikte İİK’nın 268. madde hükmünde İİK’nın 100. madde hükmüne yapılan
atıf kapsamında ihtiyatî haciz koyduran alacaklılara da hacze iştirak imkânı tanınmış
bulunmaktadır. İhtiyati haciz koyduran alacaklının İİK’nın 268. madde hükmü
kapsamında iştirak edeceği haczin kesin haciz olduğunu belirtmek gerekmektedir1604.

Alacaklılar tarafından birden fazla tasarrufun iptali davasının açılması ve bu


davaların kabulüne karar verilmesi halinde alacaklıların İİK’da yer verilen ilkeler
doğrultusunda hacze iştirakleri söz konusu olabilecektir1605.

Tasarrufun iptali davası bakımından önem arz eden İİK’nın 268. madde
hükmündeki düzenlemeye göre; alacaklının satışı yapılan mal hakkında aldığı ihtiyatî

1602
Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.619.
1603
İbrahim Aşık, “Kamu Alacağı Sebebiyle Konulan Hacze İştirak (Edilememesi) ve Kamu Alacağının Hacze
İştirak Etmesinde Ortaya Çıkan Sorunlar”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Ejder Yılmaz’a
Armağan Cilt I, Ankara: Yetkin Yayınevi, s. 380.
1604
Ahmet Deynekli, “İİK’nın 268. Maddesinde 4949 Sayılı Kanun’la Değişiklik Yapıldıktan Sonra Alınan İhtiyati
Hacizlerde Hacze İştirak Derecesi” ,Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2005, Vol.18, No.57, s.169.
1605
Tuncer Kazancı, Tasarrufun İptali Davalarında İspat, s.77.

391
haciz kararına müsteniden ihtiyatî haciz koydurmuş olması halinde kendiliğinden ve
muvakkaten kesin hacze iştirak edebilecektir.

İhtiyatî haczin kesin hacze iştirak edebilmesi için sıra cetveli düzenlenene veya
malın satışından elde edilen para icra veznesine girene kadar kesinleşmesine de gerek
bulunmamaktadır1606. İhtiyati haciz sıra cetveli düzenlenene veya malın satışından elde
edilen para icra veznesine girene kadar kesin hacze dönüşmese dahi malın satışından
elde edilen paradan ihtiyatî hacze konu alacak için bir para ayrılacak olup, bu paranın
İİK’nın 138/4. maddesindeki düzenleme kapsamında vaziyet anlaşılıncaya kadar sağlam
bir bankaya, banka bulunmayan yerlerde mahkeme veya icra sandıklarına yatırılması
gerekmektedir. İhtiyatî hacze konu alacak için ayrılan bu pay ihtiyatî haczin kesin hacze
dönüşmesi halinde ihtiyatî haciz sahibi alacaklıya ödenecek buna karşılık ihtiyatî haczin
hükümsüz kalması halinde diğer alacaklılara, alacaklı bulunmaması halinde ise borçluya
ödenmesine karar verilecektir1607. Zira alacaklının hacze iştirak edebilmesi için haczinin
kesinleşmesi ve haciz isteme yetkisine sahip olması zorunlu olup aksi halde satıştan
elde edilen paradan pay alması mümkün olamayacaktır1608. Dolayısıyla tasarrufun iptali
davasında davacı alacaklının satışı yapılan mal hakkında aldığı ihtiyatî haciz kararına
müsteniden ihtiyatî haciz koydurmuş olması halinde İİK’nın 268. ve 100. madde
hükümlerindeki düzenlemeler çerçevesinde kendiliğinden ve muvakkaten hacze iştiraki
söz konusu olacaktır1609.

Belirtmek gerekir ki tasarrufun iptali davasında davacı alacaklının İİK’nın 268.


madde hükmündeki düzenleme kapsamında hacze iştirak etmesi mümkün olmaz ise bu
kez elindeki aciz vesikasına dayanarak İİK’nın 100. madde hükmündeki düzenleme
kapsamında hacze iştiraki gündeme gelecektir1610. İİK’nın 268. madde hükmü
kapsamında hacze iştirak edemeyen davacı alacaklının elinde kesin aciz vesikası
bulunmakta ise bu kez İİK’nın 100. madde hükmündeki düzenleme kapsamında haczin

1606
Deynekli, s.169.
1607
Deynekli, s.169.
1608
Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.183.
1609
Canan Ruhi, Ahmet Cemal Ruhi, Hacizde ve İflâsta Sıra Cetveli Sıra Cetveline Karşı Başvuru Yolları, 1. Baskı,
Ankara: Seçkin Yayınları, 2018, s. 31.
1610
Muşul, Tasarrufun İptali Davaları s.756; Muşul, İcra ve İflas Hukuku C:II, s.1834.

392
konulduğu tarih itibari ile hacze iştirak etmesi ve garameten paylaşıma katılması söz
konusu olacaktır1611. Ancak belirtmek gerekir ki tasarrufun iptali davasının davacısı
alacaklının elinde geçici aciz vesikası bulunması İİK’nın 100. madde hükmü
kapsamında hacze iştirak imkânı sağlamayacaktır.1612.

Bununla beraber davacı alacaklının satışı yapılan mal hakkında tasarrufun


iptali davasına bakan mahkemeden aldığı ihtiyatî haciz kararına müsteniden ihtiyatî
haciz koydurmuş olması halinde kendiliğinden ve muvakkaten iştirak edeceği haciz
kesin haciz olarak bulunmaktadır1613. Yeniden belirtmek gerekir ki tasarrufun iptali
davasına bakan mahkeme tarafından verilen ihtiyatî haciz kararı ancak tasarrufun iptali
davasının kabulü ile beraber kesin hacze dönüşecek olup davacı alacaklı ancak bu
kapsamda hacze iştirak imkânına sahip olacaktır1614.

1611
“Mahkeme tarafından, İİK'nın 268. maddesi uyarınca ihtiyatî haczin icrai hacze iştirakinin İİK'nın 100.
maddesinde sayılan koşullar çerçevesinde mümkün olduğu, somut olayda, tasarrufun iptali davalarının hüküm
tarihlerinde ihtiyatî hacizlerin kesin hacze dönüştüğü, bu bakımdan şikayetçinin kesin haciz tarihinin 04.05.2012,
şikayet olunanın kesin haciz tarihinin ise 13.12.2011 olduğu, şikayetçinin takip tarihinin ise şikayet olunanın takip
tarihinden önce olduğu, şikayetçinin takip dosyasında borçlunun haczi kabil malı bulunmadığı yönünde düzenlenen
tutanağın İİK'nın 105/1. maddesi uyarınca kat'i aciz vesikası niteliğinde olduğu, bu hususun, şikayetçi tarafından
İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2009/729 sayılı dosyası üzerinde açılan tasarrufun iptali
davasının gerekçeli kararında da belirtildiği, bu bakımdan 13.11.2009 tarihli ihtiyatî haciz sahibi şikayetçinin,
İİK'nın 100. maddesine göre, şikayet olunan 13.12.2011 tarihli kesin haczine iştirak koşullarını taşıdığı, satış
bedelinin taraflar arasında garameten paylaştırılması gerektiği gerekçesiyle, şikayetin kabulü ile sıra cetvelinin
iptaline dair verilen karar… şikayet olunan vekilinin karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir.” Yargıtay 23.
Hukuk Dairesi, 23.06.2014. E. 2014/1421, K. 2014/4802. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/9d88b480-
0c78-4b25-b53d-3922247db03c?q=2014/1421(14 Kasım 2020).
1612
“…şikayetçi tarafından açılan tasarrufun iptali davasının İİK'nın 105/2. maddesinde belirtilen geçici aciz belgesi
ile açıldığı, mahkemenin bu aciz vesikasının kati aciz vesikası olduğu yönündeki tespitinde isabet bulunmadığı,
geçici aciz belgesi sahibi alacaklı bu belgeye dayanarak tasarrufun iptali davası açabilirse de, bu belgenin İİK'nın
100. maddesi uyarınca hacze iştirak olanağı vermediği, bu durumda, İİK'nın 100/1. maddesinde sayılan koşulları
taşımadığından ilk hacze iştirak hakkı bulunmayan şikayetçinin, şikayetinin reddine karar verilmesi gerektiği
belirtilerek, şikayet olunan yararına bozulmuştur.” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 11.05.2017. E. 2015/1499, K.
2017/1428. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/3a94ce98-cdee-40f8-9c4c-db4f536beee0?q=2015/1499 (14
Kasım 2020).
1613
Mahmut Coşkun, Hacizde ve İflâsta Sıra Cetveli, 1. Baskı, Ankara: Seçkin Yayncılık, 2018,s. 174.
1614
“Şikayet, sıra cetvelinde sıraya ilişkindir.Tasarrufun iptali davaları için geçici hukukî himâye olarak
Kanun Koyucu İİK'nın 281/2. maddesi ile ihtiyatî tedbir değil, iptale tâbî tasarrufun konusunu oluşturan mal
üzerine ihtiyatî haciz konulmasını öngörmüştür. Tasarrufun iptali davalarında İİK'nun 281/2. maddesi uyarınca
uygulanan ihtiyatî haciz, tasarrufun iptali davasının kabulü ile kesin hacze dönüşür. Tasarrufun iptali davalarında
verilen ihtiyatî hacizlerden birinin, ilk kesinleşen ihtiyatî hacze iştiraki İİK'nın 268. ve 100. maddelerine göre
belirlenir. İhtiyati hacizler ise tasarrufun iptali davasının karara bağlandığı tarihte kesinleşir ve bu tarihe göre, sıra
cetvelinde yer alırlar, ayrıca İİK'nın 268. maddesi şartlarında, önceki hacizlere iştirak edebilirler.” Yargıtay 23.
Hukuk Dairesi, 20.09.2013. E. 2013/3259, K. 2013/5585. E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/8a295c0a-fb72-
41e9-8997-d5f9bcbbf6cc?q=tasarrufun%20iptali%20ihtiyati%20haciz (9 Temmuz 2020).

393
Dolayısıyla tasarrufun iptali davasının kabulü yönünde alınan ilk mahkeme
kararıyla birlikte ihtiyatî haciz kesinleşmiş olacağından bu dosyanın sıra cetvelinin
birinci sırasında yer alması gerekecektir. Buna karşılık mahkeme tarafından tasarrufun
iptaline karar verilmesi ile birlikte ihtiyatî haczi kesin hacze dönüşen alacaklı, ihtiyatî
haczinin kesinleşmesinden evvel iptal davasının konusu mal üzerine konulan başkaca
hacizlerin bulunması halinde bu diğer hacizlere iştirak edebilecektir1615.

Bu doğrultuda borçlu tarafından üçüncü kişi ile yapılmış aynı tasarrufa yönelik
olarak birden fazla alacaklı tarafından tasarrufun iptali davası açılmış ise farklı
tarihlerde ihtiyatî haciz kararı verilmiş olsa da ilk hangi alacaklı bakımından tasarrufun
iptali davası kabul edilir ise o alacaklının ihtiyatî haczi kesin hacze dönüşmüş
olacağından ilk kesin haciz o olacaktır1616. Birden fazla tasarrufun iptali davası açılmış
olması halinde farklı tarihlerde ihtiyatî haciz kararı verilmiş olmasına rağmen tasarrufun
iptaline yönelik kararlar aynı tarihte verilmiş ise aynı gün kesinleşen hacizler
bakımından garameten paylaşıma karar verilmelidir1617.

1615
“İİK'nın 268 ve 100. maddeleri uyarınca, ihtiyatî haczin tatbikinden sonra kesin hacze dönüşmeden önce
aynı malları diğer alacaklı tarafından haczedilirse, ihtiyatî haciz alacaklısının sonraki hacze aynı derecede
iştirak edeceği, taşınmaz üzerine ilk ihtiyatî haczin 10.03.2005 tarihinde şikayetçinin alacaklı olduğu davadan
konulduğu, şikayet olunan lehine 04.05.2005 tarihinde konulan ihtiyatî haczin, önceki ihtiyatî haciz kesinleşmeden
konulmuş olması nedeniyle aynı derecede iştirak edeceği gerekçesiyle şikayetin kabulü ile, 22.06.2013 tarihli sıra
cetvelinin iptaline, satış bedelinin taraflar arasında garameten paylaştırılmasına karar verilmiştir…Yukarıda açıklanan
nedenlerle …ONANMASINA…” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 29.12.2014. E. 2014/10366, K. 2014/8547. E-UYAR.
https://app.e-uyar.com/karar/index/86c572be-c990-4d56-8d16-a28df467d92e?q=tasarrufun%20iptali%20ihtiyati%2
0haciz (9 Haziran 2020).
1616
“Mahkeme tarafından, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; tasarrufun iptali davalarında İİK'nın 281/7.
maddesi uyarınca uygulanan ihtiyatî haciz, tasarrufun iptali davasının kabulü ile kesin hacze dönüşeceğinden
şikayetçi İ. D.'ın borçlu aleyhine açtığı ve 17.07.2009 tarihinde kabul ile sonuçlanan Antalya 6. Asliye Hukuk
Mahkemesi'nin 2007/52 Esas sayılı tasarrufun iptali davasının karar tarihinin, şikayet olunan alacaklının açtığı,
13.11.2009 tarihinde sonuçlanan Antalya 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2005/165 Esas sayılı tasarrufun iptali
davasından önce olduğu, bu durumda şikayetçi hacizlerinin daha önce kesinleştiği, şikayetçinin 27.05.2011 tarihli sıra
cetvelinde ilk sırada yer alması gerektiği gerekçesiyle, şikayetin kabulüne, sıra cetvelinin iptaline karar verilmiştir.
Karar, şikayet olunan vekili tarafından temyiz edilmiştir…şikayet olunan vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle
usûl ve kanuna uygun bulunan İcra Mahkemesi kararının İİK’nın 366. maddesi uyarınca ONANMASINA…”
Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 10.04.2013. E. 2013/1618, K. 2013/2302. E-UYAR. http://app.e-
uyar.com/karar/index/783b92b5-9832-4394-8ff5-0fe2145aed6e?q=2013/1618 (14 Kasım 2020).
1617
“Mahkeme tarafından iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; ... ve .... ...'nın .... Asliye Ticaret
Mahkemesinde açtıkları davalar aynı gün yani 09.2010 günü karara bağlanmış olmakla aynı gün kesin hacze
dönüştüğü, bu nedenle ihtiyatî haczin kesin hacze dönüştüğü tarihler dikkate alınmak suretiyle paylaştırmanın ... ve
… arasında garameten paylaştırılmasının doğru olduğu, birleşen dosya şikayetçisi tarafından açılan dava
henüz kabulle sonuçlanmadığından ihtiyatî haczi henüz kesin hacze dönüşmediği gerekçesiyle, her iki şikayetin

394
Bu kapsamda birden fazla tasarrufun iptali davası açılması ve birden fazla
ihtiyatî haciz kararı bulunması halinde hacze iştirak konusunun İİK’nın 268. ve 100.
maddelerine göre çözümlenmesi gerektiği açıktır1618. Mahkeme tarafından verilen
ihtiyatî haciz kararı ancak tasarrufun iptali davasının kabulüne karar verilmesi ile
birlikte kesinleşeceğinden kesinleşme tarihine göre sıra cetvelinde yer almalı ve şartları
varsa ihtiyatî hacizlerin İİK’nın 268. madde hükmü kapsamında kesinleşmiş hacze
iştirak etmeleri sağlanarak alacaklı sıra cetveli düzenlenmelidir1619. Buna karşılık davacı
alacaklının tasarrufun iptali davasında aldığı ihtiyatî haciz kararından sonra ve fakat
tasarrufun iptaline karar verilmesinden önce diğer bir ifade ile ihtiyatî haciz kararının
kesinleşmesinden evvel başka bir alacaklının açtığı davada ikinci bir ihtiyatî haciz
kararı verilmesi halinde aynı derecede hacze iştirak edeceklerdir1620.

Bununla beraber sıra cetveli yapılır iken mahkeme tarafından verilmiş ve


uygulanmış ihtiyatî tedbir kararları kapsam dışında bırakılmalıdır1621. Keza ihtiyatî

reddine karar verilmiştir…şikayetçi... vekillerinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.” Yargıtay 23. Hukuk
Dairesi, 23.01.2017. E. 2015/8665, K. 2017/113. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/b108c7e0-ff82-4bbb-
8de5-1743df90aac2?q=2015/8665( 14 Kasım 2020).
1618
“Tasarrufun iptali davalarının birden fazla açılması halinde iştirak sorunu, İİK’nun 268 ve 100. maddelerine göre
çözümlenmelidir. İİK’nun 281. maddesi uyarınca uygulanan ihtiyatî haciz, tasarrufun iptali davasının kabulü ile kesin
hacze dönüşür. Tasarrufun iptali davalarında verilen ihtiyatî hacizlerin hacze iştiraki İİK’nun 268. maddesine göre
belirlenir. Ancak bu hükme göre iştirakin mümkün olmaması halinde, tasarrufun iptali davası aciz vesikasına
dayanacağından, İİK’nun 100/1. maddesine göre de iştirak sağlanmalıdır.” Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 31.10.2002.
E. 2002/7343, K. 2002/6978. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/fca934da-2dbb-47a4-9bbe-
27e5d7c9c4d7?q=2002/7343 (14 Kasım 2020).
1619
“İhtiyati hacizler ise tasarrufun iptali davasının karara bağlandığı tarihte kesinleşir ve bu tarihe göre, sıra
cetvelinde yer alırlar, ayrıca İcra ve İflas Kanunu’nun 268 inci maddesi şartlarında, önceki hacizlere iştirak
edebilirler.” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 25.01.2012. E. 2011/1046, K. 2012/371. E-UYAR.https://app.e-
uyar.com/karar/index/493dfe1e-fb37-4672-965b- b1cacaaec649?q=tasarrufun%20iptali%20ihtiyati%20haciz (9
Temmuz 2020).
1620
“…şikayet olunan lehine 04.05.2005 tarihinde konulan ihtiyatî haczin, önceki ihtiyatî haciz
kesinleşmeden konulmuş olması nedeniyle aynı derecede iştirak edeceği gerekçesiyle şikayetin kabulü ile,
22.06.2013 tarihli sıra cetvelinin iptaline, satış bedelinin taraflar arasında garameten paylaştırılmasına dair verilen
karar, şikayet olunan vekilinin temyiz istemi üzerine…ilamıyla onanmıştır. Şikayet olunan vekili, karar düzeltme
isteminde bulunmuştur…karar düzeltme isteminin reddi gerekmiştir.” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 10.05.2016. E.
2015/2264,K.2016/3002.E-UYAR.https://app.e-uyar.com/karar/index/8a234d4f-f3a4-44ae-85ee-389d9687d328?q=tasar
rufun%20iptali%20ihtiyati%20haciz (9 Temmuz 2020).
1621
“Şikayet, sıra cetvelinde sıraya ilişkindir. Tasarrufun iptali davaları için geçici hukukî himâye olarak Kanun
Koyucu İİK'nın 281/II. maddesi ile ihtiyatî tedbir değil, iptale tâbî tasarrufun konusunu oluşturan mal üzerine
ihtiyatî haciz konulmasını öngörmüştür. Tasarrufun iptali davalarında verilen ihtiyatî hacizlerden birinin, ilk
kesinleşen ihtiyatî hacze iştiraki İİK'nın 268. ve 100. maddelerine göre belirlenir. İhtiyati hacizler ise tasarrufun
iptali davasının karara bağlandığı tarihte kesinleşir ve bu tarihe göre, sıra cetvelinde yer alırlar, ayrıca İİK'nın 268.
maddesi şartlarında, önceki hacizlere iştirak edebilirler. Eldeki uyuşmazlıkta, şikayet olunan vekili tasarrufun iptali

395
tedbir kararının hacze iştirak etmesi mümkün olmadığından sıra cetvelinde yer almasına
imkân bulunmamaktadır1622. Aynı şekilde davalıdır şerhinin işlenmesi de tasarrufun
iptali davasında verilen ihtiyatî haciz kararının sonuçlarını doğuramayacak olup
alacaklının hacze iştirak etmesini sağlamayacaktır1623.

Dolayısıyla ihtiyatî tedbirler sıra cetveline alınmamalı, ihtiyatî hacizler kesin


hacizlere dönüştükleri tasarrufun iptali davasının karara bağlandığı tarih itibari ile sıra
cetveline alınmalı, ihtiyatî tedbirin sonradan ihtiyatî hacze dönüştürülmesi halinde ise
ihtiyatî tedbirin konulduğu önceki tarihin değil, ihtiyatî haczin tapuya işlendiği tarih
dikkate alınmalıdır1624.

davasında dava dilekçesinde İİK'nın 281/II ve 257. maddelerine istinaden ihtiyatî tedbire karar verilmesini talep
etmiştir. Mahkeme tarafından, 11.01.2008 tarihinde verilen kararla herhangi bir Yasa maddesi belirtilmeksizin "tedbir
talebinin kabulü ile teminat yatırıldığı takdirde tapu sicil müdürlüğüne müzekkere yazılmasına" karar verilerek, tapu
sicil müdürlüğüne gönderilen 30.01.2008 tarihli yazıda taşınmazların davalılar tarafından üçüncü şahıslara devir ve
temlikinin önlenmesi bakımından dava sonuçlanıncaya kadar ihtiyatî tedbir kararı verildiği belirtilmiştir. Tapu sicil
müdürlüğünce taşınmaz üzerine ihtiyatî tedbir şerhi konmuş ve bu durum verilen cevabi yazıyla mahkemeye
bildirilmiştir. Şikayet olunan tarafça, mahkeme tarafından Kanun hükmü yazılmadan verilen ihtiyatî tedbir kararına
ve tapu kaydına ihtiyatî tedbir şerhinin işlenmesine itiraz edilmemiş olmasına göre taşınmaz üzerinde şikayet olunan
tarafından konulmuş usûlüne uygun bir ihtiyatî haciz bulunmadığı kabul edilerek, uyuşmazlığın çözümlenmesi
gerekirken, yanılgılı gerekçelere dayalı hüküm tesisi doğru görülmemiştir.” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 29.06.2015.
E. 2015/1262, K. 2015/4999. E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/b6cc02e4-e8ff-43b4-a046-
1e898e6f3768?q=2015/1262(14 Kasım 2020).
1622
“Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına ve özellikle davacı Abalıoğlu A.Ş.’nin açtığı tasarruf iptali davasında alınan ihtiyatî tedbir kararının,
hacze iştirak edemeyecek olmasına, Özhen Entegre A.Ş.’nin İ. Varol’a yönelik itirazı sıraya ilişkin olmadığından
talebin görev yönünden reddinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre…usûl ve kanuna uygun bulunan merci
kararının …ONANMASINA....” Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 10.11.2000. E. 2000/6442, K. 2000/7653. E-UYAR.
http://app.e-uyar.com/karar/index/8feaa05e-f5a5-4e7a-8eb1-3eefb4af11cf?q=2000/6442 (14 Kasım 2020).
1623
“Dava İİK'nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Tasarrufun iptali
davalarında İİK’nin 281/II fıkrasına göre hakim, iptale tâbî tasarrufların konusu olan mallar hakkında alacaklının
talebi üzerine ihtiyatî haciz kararı verebilir…Kaldı ki, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarına davalıdır şerhi
konulmuş olması İİK'nun 283/2 maddesinde düzenlenen ihtiyatî haczin sonuçlarını doğurmayacağı gibi dava dışı
kişilere satışına da engel oluşturmayacaktır.” Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 16.02.2016. E. 2016/226, K. 2016/1734.
E-UYAR. http://app.e-uyar.com/karar/index/a8979964-e711-4eb5-a6f1-23fefe662d76?q=2016/226 (25 Mayıs 2020).
1624
“Davanın taraflarınca borçlu ve üçüncü kişiler aleyhine tasarrufun iptali davaları açılmış ve bu davalarda bedeli
paylaşıma konu taşınmazlar üzerine ihtiyatî tedbirler konulmuştur. İhtiyati tedbirler (konuldukları tarihte yürürlükte
bulunan) 1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun 101 vd. maddeleri uyarınca kural olarak aynı
münazaalı olan, bir diğer ifade ile davacının üzerinde ayni hak iddia ettiği malların üçüncü kişilere devrinin
engellenmesi amacını güderler. Bir alacağın güvence altına alınması için öngörülen geçici hukukî himâye yolu ise
ihtiyatî haciz olup, bununla mal üzerinde bir ayni hak iddiası ileri sürülmemekte, malın üçüncü kişiye devrine engel
olunmamakta, bunun yerine alacağın o malın satış bedelinden karşılanması ve malın devri halinde haczin, devralana
karşı da dermeyan edilebilmesi imkânı sağlanmaktadır. Tasarrufun iptali davasında da Yasa’nın öngördüğü yol,
iptale tâbi tasarrufun konusunu teşkil eden mal üzerine ihtiyatî haciz konulmasıdır (İİKm.281/II ve 257 vd.). Hal
böyle olunca, mahkeme tarafından öncelikle yapılması gereken iş, davanın taraflarınca açılan

396
Tasarrufun iptali davası bakımından sıra cetveli ve hacze iştirak hususlarında
açıklamalarımız yukarıda yer verildiği gibi olmakla beraber icra müdürlüğü veya iflâs
idaresi tarafından söz konusu düzenlemeler nazara alınarak hazırlanacak sıra cetveli ilân
edilecektir. Bu halde alacaklıların ilân edilen sıra cetveline karşı onbeş gün içerisinde
itiraz etmeleri imkânı bulunmaktadır.

Bu kapsamda bir alacaklı başka bir alacaklının alacağına veya alacağının


sırasına itiraz ediyorsa bir tespit davası niteliğinde olmak üzere İİK’nın 235. madde
hükmündeki düzenleme kapsamında sıra cetveline itiraz davası açabilecektir1625. Sıra
cetveline itiraz davasının sıra cetveli iflâs idaresi tarafından yapılmış olsa dahi alacağına
veya alacağının sırasına itiraz edilen alacaklıya karşı açılması gerekmektedir1626.
Davacı alacaklının sıra cetveline itiraz davasını kazanması halinde alacağına itiraz
edilen alacaklıya sıra cetvelinde ayrılan payın sırasına bakılmaksızın davacı alacaklıya
ödenmesine karar verilecek olup ancak bundan geriye bir para artarsa diğer alacaklılara
sıra cetveli nazara alınarak dağıtılabilecektir1627.

tasarrufun iptali davalarında tapu sicil müdürlüğüne yazılan yazıların ve dolayısıyla tapuya verilen tedbir şerhleri
içeriklerinin, Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanunu’nun 101 ve Türk Medenî Kanunu’nun1010 uncu maddeleri
uyarınca, taşınmazın devrini engelleme amacını güden ihtiyatî tedbir mi, yoksa ihtiyatî haciz mi olduğunun
belirlenmesi olmalıdır. İhtiyati tedbirlerin sıra cetveline alınmayacağı tâbîidir. İhtiyati hacizler ise tasarrufun
iptali davasının karara bağlandığı tarihte kesinleşir ve bu tarihe göre, sıra cetvelinde yer alırlar, ayrıca İcra ve İflas
Kanunu’nun 268 inci maddesi şartlarında, önceki hacizlere iştirak edebilirler. Öte yandan, ihtiyatî tedbirin sonradan
ihtiyatî hacze dönüştürülmesinde, ihtiyatî tedbirin konulduğu önceki tarihin değil, ihtiyatî haczin tapuya işlendiği
tarihin dikkate alınması gerekir.” Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 25.01.2012. E. 2011/1046, K. 2012/371. E-UYAR.
http://app.e-uyar.com/karar/index/493dfe1e-fb37-4672-965b-b1cacaaec649?q=.%202011/1046 (14 Kasım 2020).
1625
Arslan ve diğerleri, s.540.
1626
Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.622.
1627
Kuru, Arslan, Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, s.622; Pekcanıtez ve Diğerleri, İcra Ve İflas Hukuku
Ders Kitabı, s.451.

397
SONUÇ

Ekonomik sıkıntıları nedeni ile ödeme güçlüğü çeken borçlunun malları


haczedilmeden veya hakkında iflâs kararı verilmeden evvel mal ve hakları üzerinde
tasarrufta bulunmak konusunda herhangi bir kısıtı bulunmamaktadır. Bu durumdaki
borçlu, malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunarak, alacaklısının alacağını tasarrufa konu
ettiği malvarlığı değeri üzerinden elde etmesini engellemeye çalışabilecektir. Borçlu
tarafından gerçekleştirilen bu tür tasarruf işlemleri sebebiyle borçlu aleyhine yaptığı
cebrî icra işlemleriyle alacağına kavuşamamış olan alacaklı alacaklarını elde edebilmek
için borçlu tarafından gerçekleştirilen tasarrufların iptalini talep edebilecektir. Alacaklı
tasarrufun iptali davasını açmakla borçlunun malvarlığından hukuken geçerli bir
tasarrufla çıkmış mal veya hak üzerinde cebrî icra işlemlerine devam etmek ve böylece
alacağını tahsil etmek imkânına kavuşabilecektir.

Alacaklının tasarrufun iptali davası açabilmek için elinde borçlu hakkında


alınmış bir aciz vesikası bulunması İİK’nın 277/1. madde hükmü uyarınca özel dava
şartı olarak öngörülmüştür. Aciz vesikası özel dava şartı olarak öngörülmüşse de
tasarrufun iptali davasında alacaklının aciz vesikasını yargılama süreci içerisinde
sunabilmesine de imkân tanınması kanaatimizce isabetli olacaktır. Bu konudaki
kanaatimizin dava şartı kurumunun mâhiyetine aykırı olabileceğini kabul etmekteyiz.
Ancak alacaklı ile borçlu arasındaki menfaat dengesinin kurulabilmesi için önemli bir
olanak sağlayan tasarrufun iptali davasından beklenen hukukî himayenin alacaklıya
sağlanabilmesi için en uygun çözümün bu olduğu kanaatindeyiz. Postacıoğlu’nun dava
şartlarının davanın açıldığı tarihteki duruma göre değerlendirileceğine ilişkin kuralın ve
bu konudaki klasik görüşün sakıncalarını bertaraf etmek hususundaki görüşlerinin bu
meseleye bakış açımızı etkilediğini belirtmek isteriz.

Kanaatimize göre; kanun koyucu aciz vesikası dışında İİK’nın 278/1. madde
hükmündeki düzenleme ile söz konusu madde hükmü kapsamında iptale tâbi tasarruflar
bakımından borcun doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olmasını da özel bir dava
şartı olarak öngörmüştür.

Yargıtay, müstakar hale gelmiş kararları ile kanun koyucu tarafından

398
öngörülmüş aciz vesikasına ilişkin özel dava şartının yanı sıra başkaca özel dava
şartlarının da aranacağını kabul etmiştir. Kanaatimize göre; kanunda açıkça belirtilen
aciz vesikası ile İİK’nın 278. madde hükmü kapsamında iptale tâbi bulunan tasarruflar
bakımından borcun doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olması dışında Yargıtay
tarafından öngörülmüş diğer şartların özel dava şartı olarak kabulü mümkün
olmamalıdır. Zira, 6100 sayılı HMK’nın dava şartlarına ilişkin düzenlemeleri
kapsamında kanunla düzenlenmemiş hususların “özel dava şartı” olarak kabulüne
olanak bulunmadığı düşüncesindeyiz. Bununla beraber kanaatimizce borçlu hakkında
kesinleşmiş bir icra takibinin bulunmasının, alacaklının gerçek bir alacağının olmasının
veya İİK’nın 279. ve/veya 280. madde hükümleri kapsamında iptale tâbi bulunan
tasarrufların borcun doğumundan sonra gerçekleştirilmiş olmasının tasarrufun iptali
davası bakımından “özel dava şartı” olarak aranmaması tasarrufun iptali davasının
öngörülme amacına da aykırı olmayacaktır.

Nitekim, tasarrufun borcun doğumundan sonra gerçekleştirilmiş olmasının


İİK’nın 279. ve/veya 280. madde hükümleri kapsamında iptale tâbi bulunan tasarruflar
bakımından özel dava şartı olarak aranmaması tasarrufun iptali davasının amacına ve
karakteristik yapısına aykırılık teşkil etmeyecektir. Zira, tasarrufun iptali davasının
amacı, alacaklıların cebrî icra prosedürü içinde doğrudan doğruya tatmin edilmesi
olduğundan, kanun koyucu buradaki menfaatler dengesinin korunmasında, üçüncü
kişiye dahi fedakârlık ve yükümlülük tahmil etmeyi uygun görmüştür. Kanun’da özel
bir dava şartı olarak öngörülmemesine rağmen İİK’nın 279 ve/veya 280. madde
hükümleri kapsamında iptale tâbi bulunan tasarruflar bakımından tasarrufun borcun
doğumundan sonra gerçekleştirilmiş olmasını aramak alacaklıların cebri icra prosedürü
içerisinde tatmin edilmesine katkıda bulunmak bir yana sonuçları itibariyle kötü niyetli
borçluların himâye edilmesine dahi yol açabilecektir.

Alacaklının gerçek bir alacağının varlığının özel dava şartı olarak aranmaması
da tasarrufun iptali davasının öngörülme amacına aykırılık teşkil etmeyecektir. Zira
alacaklının gerçek bir alacağının olmaması halinde alacaklının tasarrufun iptali davası
açmakta hukukî yararının bulunması zaten mümkün değildir. Bu bakımdan gerçek bir
alacağın varlığının özel bir dava şartı olarak aranmaması aslında sonuçları itibariyle

399
tasarrufun iptali davası bakımından bir değişikliğe yol açmayacaktır. Bununla beraber
davacının gerçek bir alacağının olması sübjektif hakka ve maddi hukuka ilişkin bir
kavram olduğundan özel dava şartı olarak nitelendirilmesine de kanaatimizce imkân
bulunmamaktadır. Dava şartları esasa ilişkin olmadığından davanın esasına girilmeden
evvel incelenmesi gereken usûlî konulardır. Bu bakımdan gerçek bir alacağın varlığına
ve dolayısıyla maddi hukuka ilişkin bu hususun dava şartı olarak nitelenmesi mümkün
olmadığı gibi mahkeme tarafından diğer dava şartları gibi davanın esasına girilmeden
evvel incelenmesi de mümkün değildir.

Borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunmasının tasarrufun iptali


davasında özel dava şartı olarak aranmaması da tasarrufun iptali davası bakımından
farklı sonuçların ortaya çıkmasına yol açmayacaktır. Zira, tasarrufun iptali davasının
açılabilmesi için alacaklının elinde borçlu hakkında alınmış aciz vesikasının bulunması
İİK’nın 277/1. madde hükmünde zaten özel dava şartı olarak öngörülmüştür.
Alacaklının söz konusu aciz vesikasını elde edebilmesi için borçlu hakkında kesinleşmiş
bir icra takibinin bulunması bu yönüyle zorunlu olduğundan bu hususun bağımsız bir
özel dava şartı olarak kabul edilmesine kanaatimizce gerek de bulunmamaktadır.

Tasarrufun iptali davası ile iptali talep edilebilecek tasarrufların neler olduğu
hususunda İİK’da bir kısım tasarruflara yer verilmiş olmakla birlikte, Kanunda iptale
tâbi tasarruflar tahdidi olarak sayılmamış, bunların genel olarak çerçevesi çizilmekle
yetinilmiştir. Bu kapsamda iptale tâbi tasarruflar bakımından hâkime takdir hakkı
tanınmıştır. Nitekim, İİK’nın 281/1. madde hükmüne göre mahkeme tasarrufun iptali
davalarına müteallik uyuşmazlıkları hal ve şartları göz önünde tutarak serbestçe takdir
ve halledecektir. Söz konusu düzenlemeden açıkça anlaşılabileceği üzere hâkim
tasarrufun iptali davasında hal ve şartları göz önüne alarak dava hakkında serbestçe
karar verebilecektir. Bununla beraber söz konusu düzenleme ile hâkime tanık delili de
dahil olmak üzere her tür delili değerlendirme olanağı tanınarak tasarrufun iptali davası
bakımından delil serbestisi getirilmiştir. Belirtmek gerekir ki, İİK’nın 281. madde
hükmündeki düzenleme ile hâkime geniş takdir yetkisi tanıyan kanun koyucu İİK’nın
280. madde hükmündeki düzenleme kapsamında alacaklılara zarar verme kastı ile
yapılan tasarruflar bakımından emare yolu ile ispata da cevaz vermiştir. Gerek İİK’nın

400
281. madde hükmü kapsamında hâkime tanınan takdir yetkisinin, gerekse İİK’nın 280.
madde hükmü kapsamında alacaklılara zarar verme kastı ile yapılan tasarruflar
bakımından emare yolu ile ispata cevaz verilmesinin sebebi esasen borçlu ile üçüncü
kişi arasındaki tasarruf işlemine yabancı olan alacaklının ispat faaliyetinde karşılaştığı
güçlüktür. Hâkim tasarrufun iptali davasında delilleri serbestçe takdir edecek ve İİK’nın
280. madde hükmündeki düzenleme uyarınca açılan davada emare yolu ile ispat
kurallarını da nazara alacak olmakla beraber İİK’nın 278., 279. ve 280. madde
hükümlerinde yer verilen iptal sebepleri kapsamında öngörülmüş karineleri de dikkate
alacaktır.

İİK’nın 278. madde hükmüne göre; mûtat hediyeler istisna olmak üzere,
hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflâsın
açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul
olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan
müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır. Borçlu ile
üçüncü kişi arasında yapılmış bağışlama ve ivazsız tasarrufun İİK’nın 278/1. madde
hükmü kapsamında değerlendirilebilmesi ve iptale tâbi olabilmesi için üçüncü kişinin
borçlunun ızrar kastını bilmesine ve hatta alacaklının ızrar kastı olmasına dahi gerek
yoktur. Nitekim İİK’nın 278/1. madde hükmündeki düzenlemeye göre tasarrufun hangi
saikle yapıldığının yahut tasarrufun yapıldığı tarihte borçlunun aciz içinde olup
olmadığının tasarrufun iptaline karar verilebilmesi bakımından bir önemi
bulunmamaktadır. Bu bakımdan davalı borçlu ve davalı üçüncü kişiye karinenin aksini
ispat edebilme imkânı tanınmamıştır. İvazsız tasarruf ve bağışlama kavramları ile
nitelenebilecek tüm tasarrufların yanı sıra İİK’nın 278/3. madde hükmünde belirtilen ve
bağışlama hükmünde sayılan tasarruflar da iptale tâbi kılınmış böylelikle ivaz içeren bir
kısım tasarruflar da bağışlama gibi kabul edilerek bunların İİK’nın 278/1. madde hükmü
kapsamında tasarrufun iptali davasına konu edilebileceği belirtilmiştir.

İİK’nın 279. madde hükmünde yer verilen düzenlemeye göre; madde metninde
dört bent olarak sayılan tasarruflar aciz içerisindeki borçlu tarafından hacizden veya mal
bulunmaması sebebi ile acizden yahut iflâsın açılmasından evvelki bir sene içinde
yapılmışsa iptale tâbi olacaklardır. İİK’nın 279. madde hükmü kapsamında iptale tâbi

401
kılınan tasarruflar dört bent halinde tek tek sayılmış olup karineden yararlanabilmek için
davacı alacaklı tarafından bu tasarrufların borçlu ile üçüncü kişi arasındaki varlığını
ispat etmesi gereklidir. Bununla beraber İİK’nın 279. madde hükmü ile İİK’nın 278.
madde hükmündeki düzenlemeden farklı olarak üçüncü kişi lehine olmak üzere
karinenin aksini ispat edebilme imkânı getirilmiştir. İİK’nın 279. madde hükmünde
yapılan düzenleme kapsamında madde metninde sayılan tasarruflardan istifade eden
davalı üçüncü kişi borçlunun aciz içindeki hal ve vaziyetini bilmediğini bilmesinin de
mümkün olmadığını dolayısıyla iyi niyetini ispat ederse alacaklı tarafından açılan
tasarrufun iptali davasının reddine karar verilecektir.

İİK’nın 280/1. madde hükmüne göre; malvarlığı borçlarına yetmeyen bir


borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde
bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya
bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde iptal edilebilir. Şu kadar ki,
işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflâs
yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır. İİK’nın 280/1. madde hükmü alacaklıların,
borçlunun alacaklılara zarar vermek kastı ile yapmış olduğu bütün tasarruflarına karşı
iptal davası açabilmesine imkân tanıyan çerçeve bir norm niteliğinde olup bu yönü ile
tasarrufun iptali davasının kapsamını ve uygulama alanını genişletmektedir. Zira,
İİK’nın 280/1. madde hükmünde iptale tâbi tasarrufların nelerden ibaret olduğu genel
olarak tanımlanmış olup söz konusu düzenleme İİK’nın 278. ve 279. madde
hükümlerine kıyasla daha genel bir düzenlemedir. Malvarlığı borçlarını ödemeye
yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tasarruflar
borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafı
üçüncü kişi tarafından bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu
hallerde İİK’nın 280. madde hükmü kapsamında iptale tâbi bulunmaktadır. Borçlunun
alacaklılara zarar verme kastı ile hareket ettiğine işaret eden emarelere örnek olarak;
borçlunun tasarrufta bulunduğu sırada borca batık ve aciz halinde bulunması, borçlu
tarafından hayatın olağan akışına aykırı hareket edilmiş olması, borçlu ile üçüncü kişi
arasında hısımlık yahut uzun süredir devam eden yakın bir ilişki veya organik bir bağ
bulunması gösterilebilecektir.

402
Belirtmek gerekir ki, tasarrufun iptali davasında tarafların birden fazla hukukî
sebep altında altlanması mümkün olan vakıaları mahkeme huzuruna getirmeleri halinde
hâkim tarafların dayandığı hukukî sebeplerle bağlı olmayacaktır. Zira, hâkim tarafların
dayandığı vakıalara uygun hukukî sebepleri HMK’nın 33. madde hükmü kapsamında
re’sen bulup uygulamakla yükümlüdür. Bu bakımdan hâkim taraflarca mahkeme önüne
getirilen somut vakıaları nazara alarak İİK’nın 278., 279. ve 280. madde
hükümlerindeki iptal sebeplerinden herhangi birisinin uyuşmazlık konusu olayda
gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirmek zorundadır.

Kanun koyucu, İİK’nın 284. madde hükmü kapsamında öngördüğü düzenleme


ile tasarrufun iptali davası bakımından beş senelik hak düşürücü bir süre de
öngörmüştür. Bu bakımdan alacaklı tasarrufun iptali talebini ancak Kanun’da öngörülen
hak düşürücü süre içerisinde dermeyan edebilecek olup süresi içerisinde dermeyan
edilmeyen tasarrufun iptali talebi mahkeme tarafından dinlenemeyecektir. Dava şartları
ve diğer unsurlar var olsa dahi tasarrufun iptali davasının beş senelik hak düşürücü süre
içerisinde açılmadığının mahkeme tarafından tespit edilmesi halinde davanın hak
düşürücü süre içerisinde açılmaması sebebiyle esastan reddine karar verilmesi
gerekecektir. Ancak Yargıtay’a göre; tasarrufun iptali davası bakımından nazara
alınması gereken beş senelik hak düşürücü süre geçirilmiş olsa dahi alacaklı tarafından,
herhangi bir hak düşürücü süreye veya zamanaşımı süresine tabi olmaksızın TBK’nın
19. maddesi kapsamında muvazaa sebebine dayalı iptal davası açılması ve açılan
davada İİK’nın 283. madde hükmünde yer verilen sonuçlardan yararlanmaya yönelik
talepte bulunulması mümkündür. Yargıtay, TBK’nın 19. madde hükmü kapsamında
davacı alacaklı tarafından muvazaa sebebine dayalı olarak açılan iptal davasında,
İİK’nın 283. madde hükmünün birinci ve ikinci fıkralarında yer verilen sonuçlardan
yararlanmaya yönelik talepte bulunduğu bu davayı “muvazaa hukuksal nedenine dayalı
iptal davası” olarak nitelendirmektedir. Oysa ki, tasarrufun iptali davasına göre daha
geniş bir uygulama alanı bulunan muvazaa davasının her türlü muvazaalı işlem ve
sözleşme aleyhine açılabilmesi mümkün olmakla birlikte tasarrufun iptali davası yalnız
İİK’nın 278., 279. ve 280. madde hükümlerinde belirtilen iptal sebepleri kapsamında ve
ancak hukuken geçerli bulunan tasarruflara karşı açılabilecektir. Bu bakımdan alacaklı
tarafından hukuken geçersiz bulunan tasarruflar hakkında tasarrufun iptali davası

403
açılması imkânı bulunmamaktadır. Ancak bundan da önemlisi “muvazaa hukuksal
nedenine dayalı iptal davası” açılmasına imkân tanınması halinde maddi hukuk
bakımından hiçbir zaman geçerlilik kazanması imkânı bulunmayan muvazaalı işlemlere
davacı alacaklı bakımından bir takip hukuku müessesi olarak bulunan tasarrufun iptali
davasının sonuçları kapsamında bir nev’i geçerlilik tanınmış olmasıdır.

Çalışmamızda, tasarrufun iptali davasının açılmasından mahkeme tarafından


verilecek nihaî kararla sonuçlanmasına kadar devam eden yargılama sürecini bütün
yönleriyle ele almaya çalıştık. Bu kapsamda tasarrufun iptali davasında karşımıza çıkan
birçok meseleyi farklı yönleri ile değerlendirebildiğimizi düşünüyoruz. Kanaatimize
göre; kanun koyucu tarafından yapılabilecek yasal düzenlemeler çalışmamız sırasında
karşılaştığımız bazı meselelere çözüm getirebilecektir.

Öncelikle, kanun koyucunun İİK’nın 281. madde hükmünde değişiklik yaparak


tasarrufun iptali davası bakımından yazılı yargılama usulünü öngörmesi isabetli
olacaktır. Kanaatimizce, tasarrufun iptali davasının yazılı yargılama usûlüne tâbi
olması tarafların ispat faaliyeti sırasında karşılaştığı güçlükleri büyük oranda
azaltacaktır.

İkinci olarak, kanun koyucunun İİK’nın 278/3. madde hükmünün birinci


bendindeki düzenlemeyi söz konusu madde hükmünden çıkartmasının isabetli olacağı
kanaatindeyiz. Nitekim söz konusu düzenleme taraflara savunmada bulunma, bu
hususların ispatı yönünden delil, bilgi ve belge sunma imkânı vermemekle birlikte
mülkiyet hakkının ve hak arama özgürlüğünün ölçüsüz biçimde sınırlandırılmasına
neden olmaktadır.

Üçüncü olarak, kanun koyucunun tasarrufun iptali davasında yetkili mahkeme


hususunda özel bir hüküm öngörmesinin de isabetli olabileceği kanaatindeyiz. Nitekim,
“şekli anlamda mecburî dava arkadaşı” davalı borçlu ile davalı üçüncü kişinin de bu
kişilerle “ihtiyari dava arkadaşı” olan dördüncü kişinin de usûlî işlemleri beraber
yapmaları zorunlu olmadığından davalılardan her birinin usûlüne uygun şekilde
yapacağı yetki itirazı birbirinden bağımsız olarak hukuken sonuç doğurabilecektir. Bu
durumda tasarrufa konu aynı mal sebebi ile açılmış bulunan tasarrufun iptali davasının

404
her bir davalı bakımından farklı mahkemeler nezdinde incelenmesi ihtimali ortaya
çıkabilecektir. Bu sonuç tasarrufun iptali davasında yargılamanın sağlıklı bir şekilde
yürütülmesine engel olabileceği gibi usûl ekonomisine de aykırı olacaktır. Söz konusu
sonucun engellenebilmesi için tasarrufun iptali davası bakımından yetkili mahkeme
öngörülmesi isabetli olacaktır.

Son olarak, kanun koyucunun aciz vesikasını özel bir dava şartı olarak
öngörmesi sebebi ile uygulamada karşılaşılan sorunların bertaraf edilebilmesi için
İİK’nın 277. madde hükmünde değişikliğe gidilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu
kapsamda ilk önerimiz alacaklının davanın açıldığı sırada elinde aciz vesikası
bulunmamasına karşılık yargılama süreci içerisinde bu eksikliği tamamlaması halinde
özel dava şartının yerine gelmiş olacağına ilişkin bir düzenlemeye gidilmesidir. Söz
konusu görüşün kabulü mümkün olmaz ise diğer önerimiz “elinde muvakkat yahut kati
aciz vesikası bulunan her alacaklı” ibaresinin İİK’nın 277. madde hükmünden
çıkartılmasıdır. Bunun yerine borçlu aleyhine genel haciz yolu ile takip yoluna başvuran
alacaklıların tasarrufun iptali davası açabileceği yönünde düzenleme yapılması isabetli
olabilecektir. Bununla beraber tasarrufun iptali davası ile aciz vesikası arasındaki bağın
da koparılmaması gerektiği kanaatindeyiz. Bu bakımdan alacaklı tarafından borçlu
hakkında alınmış aciz vesikası sunulmaksızın tasarrufun iptali davasının kabulüne karar
verilemeyeceği yönünde bir düzenleme yapılması da uygun olabilecektir.

405
KAYNAKÇA

Akıncı, Şahin. “Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete Müracaat
İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik
Bağ Kavramlarının Elverişliliği ve Yargıtay Uygulamaları”, Selçuk Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 2019, Vol. 27, No: 3, ss.651-678.

Akil, Cenk. “Dava Yetkinliği”, TAAD, 2018, Vol.9, No.36, ss. 1-20.

Akil, Cenk. “Tasarrufun İptaline Konu Olabilecek İşlemlerin Hukukî Niteliği”, Türkiye
Noterler Birliği Hukuk Dergisi ,2014, Vol.1, No.1, ss. 79-102.

Akil, Cenk. “Yargıtay Kararları Işığında Tasarrufun İptali Davası Bağlamında Aciz
Belgesi”, Ankara Barosu Dergisi, 2004, Vol.72,No.3, ss.161-201.

Akkaya, Tolga. “Alacaklılardan Mal Kaçırmaya Yönelik Muvazaalı Tasarrufların İcra


ve İflas Kanunu’nda Düzenlenen İptal Davasına Konu Olup Olmayacağı
Sorunu”, Legal Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Dergisi, 2006, Vol.2, No.3,
ss.661-684.

Akkaya, Tolga. “İcra ve İflas Hukukunda İptale Tabi Tasarruflar (İİK m.277-284)”,
Eskişehir Barosu Dergisi, 2006, Vol.1, No.11, ss.13-49.

Akşener, Haşmet Sırrı. “Borcun Doğum Anı ve Tasarrufun İptali Davaları Yönünden
Önemi”, Legal Hukuk Dergisi, 2008,No:72, ss. 4007-4013.

Akşener, Haşmet Sırrı. İcra Ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 2.Baskı,
İstanbul: Legal Yayıncılık, 2007.

Akşener, Haşmet Sırrı. “İ.İ.Y'nin 280. Maddesinde 4949 Sayılı Yasa İle Yapılan
Değişiklik Üzerine Bir İnceleme”, Legal Hukuk Dergisi, 2003,Vol.1, No.9, ss.
2209- 2212.

Akyazan, Sıtkı. İcra Ve İflas Kanundaki Yeni Ve Değişik Hükümler Üzerinde


İnceleme Ve Açıklamalar, 1.Baskı, Ankara: Yeni Cezaevi Matbaası,1965.

Akyazan, Sıtkı. “Takip Hukukunda İptal Dâvası”, Adalet Dergisi, 1963, Vol.1, No.3-4,
ss.235-248.

Albayrak, Hakan. Medeni Usul ve İcra İflas Hukukunda Yaklaşık İspat,1.Baskı


Ankara: Yetkin Yayınları, 2013.

406
Albayrak, Hakan. “Tasarrufun İptali Davalarında Yargıtay Tarafından Kabul Edilen
Özel Dava Şartları”, Ankara Üni. Hukuk Fak. Dergisi, 2015, Vol.64, No.4, ss.
931-974.

Albayrak, Hakan ve Ağar, Serkan. “Tasarrufun İptali Davalarının Kamu İcra Hukuku
Ve Genel İcra Hukuku Çerçevesinde Özel Dava Şartları Bakımından
Karşılaştırılması”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2016, Vol.29, No.124, ss.
433-484.

Ansay, Sabri Şakir. Hukuk İcra Usulleri İflas, 1.Baskı, Ankara: Matbaa Yeni
Cezaevi,1942.

Ansay, Sabri Şakir. Hukuk İcra Ve İflas Usulleri, 5. Baskı, Ankara: İstiklal Matbaası,
1960.

Antalya, Gökhan. Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt V/1,1, Genişletilmiş 2. Baskı,
Ankara: Seçkin Hukuk, 2019.

Antalya, Gökhan ve Topuz, Murat. Medenî Hukuk I. Cilt, 4. Baskı, Ankara: Seçkin
Yayınları, 2021.

Arar, Kemal. İcra Ve İflas Hükümleri Cilt:2 İflas, 1.Baskı, Ankara: İdeal Basım Ve
Ciltevi, 1945.

Arkan, Sabih. Ticari İşletme Hukuku, 27.Basım, Ankara :Banka ve Ticaret Hukuku
Araştırma Enstitüsü, 2014.

Arslan, Ramazan ve Yılmaz, Ejder ve Ayvaz Taşpınar, Sema ve Hanağası, Emel. İcra ve
İflas Hukuku, 7.Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, 2021.

Aslan, Kudret. Hacizde İstihkak Davası, 1.Baskı, Ankara : Turhan Kitabevi, 2005.

Aşık, İbrahim. “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre Yetki Sözleşmesi”, Türkiye


Barolar Birliği Dergisi, 2011, No. 97, ss. 11-48.

Aşık, İbrahim. “İhtiyari Dava Arkadaşlığında Görevli ve Yekili Mahkeme ile Zorunlu
Arabuluculuk Sorunu”, İlamat Torbası İstinaf Mahkemesi Karar İncelemeleri,
Vol. 2, İstanbul: Filiz Kitabevi, 2021.

Aşık, İbrahim. “İflas Tasfiyesinde Geçici Dağıtma”, Marmara Üniversitesi Hukuk


Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 2018, Vol. 24, No.1, ss. 270-295.

Aşık, İbrahim. “Güncel Yargıtay Kararları Işığında Dava ve Cevap Dilekçesinin


Unsurları”, Zirve Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2014, Vol. 3, No. 3, ss.
145-175.

Aşık, İbrahim. “Kamu Alacağı Sebebiyle Konulan Hacze İştirak (Edilememesi) ve


Kamu Alacağının Hacze İştirak Etmesinde Ortaya Çıkan Sorunlar”, Ankara

407
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Prof. Dr. Ejder Yılmaz’a Armağan, Cilt I, Ankara:
Yetkin Yayınevi, ss. 380-395.

Aşık, İbrahim. Medenî Usul Hukukunda Bekletici Sorun, 1.Baskı, Ankara: Seçkin
Yayıncılık, 2012.

Atalı, Murat ve Ermenek, İbrahim. İcra ve İflas Hukuku, 4. Baskı, Ankara: Seçkin
Yayınları, 2021.

Atalı, Murat ve Ermenek, İbrahim ve Erdoğan, Ersin. İcra Ve İflas Hukuku, 4. Baskı,
Ankara: Seçkin Yayınları, 2021.

Atalı, Murat ve Ermenek, İbrahim ve Erdoğan, Ersin. Medenî Usûl Hukuku, 4. Baskı,
Ankara: Yetkin Yayınları, 2021.

Atamulu, İsmail. Türk Borçlar Hukukunda Muvazaa,1.Baskı Ankara: Adalet Yayınevi,


2017.

Ayhan, Rıza. “Son Değişikliklerle Ticarî Dava ve Ticaret Mahkemelerinin Görev Sahası
Hakkında Getirilen Yenilikler”, Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
2015, Vol.1, No.1, ss. 11 – 62.

Başözen, Ahmet. “Güncel Yargıtay Kararları Işığında İhtiyati Tedbirlerde Yaklaşık


İspat ve İhtimal Kavramı”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
2014, Cilt. 16, Özel Sayı,Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ’e Armağan, ss. 653-
694.

Başözen, Ahmet. Müflisin Tasarruf Yetkisi, 1.Baskı, Ankara : Turhan Kitabevi, 2005.

Baykal, Murat. “Banka Kredi Sözleşmesi”, 2002, BATİDER, Vol. 21, No:3, ss. 49-90.

Belgesay, Mustafa Reşit. İcra ve İflas Hukuku İkinci Cilt İflas, 1.Baskı, İstanbul:
Maarif Kitapevi, 1946.

Belgesay, Mustafa Reşit. İcra ve İflas Hukuku Şerhi, 2.Baskı, İstanbul: Şaka Matbaası,
1949.

Berberoğlu Yenipınar, Filiz. Tasarrufun İptali Davaları, 1. Baskı, İstanbul: Aristo


Yayınevi, 2020.

Berkin, Necmeddin M. İflas Hukuku, 4. Baskı, İstanbul: Fakülteler Matbaası, 1972.

Berkin, Necmeddin M. İflas Hukuku Dersleri, 1.Baskı, İstanbul: Hamle Matbaası,


1966.

Berkin, Necmeddin M. Tatbikatçılara İcra Hukuku Rehberi, 1.Baskı, İstanbul: Filiz


Kitabevi, 1980.

408
Bilge, Necip ve Gündoğan, Burhan. Son Değişikliklere Göre Gerekçeli İcra ve İflas
Kanunu, 1.Baskı, Ankara: Ajans-Türk Matbaası, 1965.

Bolayır, Nur. Medenî Usûl Hukuku’nda Hâkimin Hukuku Re’sen Uygulaması İlkesi,
1.Baskı, İstanbul: On İki Levha Yayınları, 2019.

Bolayır, Nur. Medeni Usul Hukukunda Yetki Sözleşmeleri, 1. Baskı, İstanbul: Beta
Yayınevi, 2009.

Boran Güneysu, Nilüfer. “Yargılamanın İadesi Sebebi Olarak Üçüncü Kişilerin


Hükmün İptalini Talep Etmesi”, MİHDER, 2016, Vol. 12, No:33, ss. 23-62

Börü, Levent. “İcra ve İflâs Hukukunda Zarar Verme Kastından Dolayı İptal Davası
(İİK m. 280)”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2009, Vol.58, No.3,
ss. 481-537.

Budak, Ali Cem. “Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Görev, Yetki ve Yetki Sözleşmesi
(HMK m.5-19) Konularında Getirdiği Yenilikler”, Bankacılar Dergisi, 2013,
Vol.24, Özel Sayı, ss.1753-1818.

Budak, Ali Cem ve Karaaslan, Varol. Medeni Usul Hukuku, 3.Baskı, Ankara: Adalet
Yayınevi,2019.

Büyük, Elif Irmak. Medeni Usûl Hukukunda İnşai Dava ve İnşai Hüküm, 1. Baskı,
İstanbul: On İki Levha Yayınları, 2021.

Coşkun, Mahmut. Hacizde ve İflâsta Sıra Cetveli, 1. Baskı, Ankara: Seçkin Yayncılık,
2018.

Coşkun, Mahmut. İtirazın İptali, Menfi Tespit ve İstirdat ,Tasarrufun İptali Davaları,
6.Baskı, Ankara: Seçkin Yayınevi, 2020.

Çağrı, Gözde Zeytin. “Boşanmada Maddi Tazminat,” Doktora Tezi, Maltepe


Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2020.

Çatalkaya, Cevdet ve Bandakçıoğlu,İhsan. İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 1.Baskı,


Ankara: Ayyıldız Matbaası, 1967.

Çetinel, Tunahan. Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarruflar


Bağlamında Tasarrufun İptali ve Muvazaa Davaları, 1.Baskı, Ankara: Yetkin
Yayınları, 2020.

Dalamanlı, Lütfi. “Hacizden Mütevellit İstihkak Dâvaları”, Adalet Dergisi, 1961,


Vol.52, No.9-10, ss. 902-914.

Deliduman, Seyithan. “İcra ve İflas Hukukumuzda Borç Ödemeden Aciz Belgesi”,


Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1995.

409
Deliduman, Seyithan. İflâs Tasfiyesinde Alacaklılar Toplanması, 1. Baskı,
Ankara:Seçkin Yayıncılık, 2002.

Deliduman Seyithan ve Oruç, Yakup. “Ticari Davalar”, Marmara Üniversitesi Hukuk


Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 2012, Vol. 18, No. 2. (Özel Sayı), ss. 99-
110.

Deren Yıldırım, Nevhis. “İflâsın Hukuki Mahiyeti,” İstanbul Üniversitesi Hukuk


Fakültesi Mecmuası, 1994, Vol. 1- 4, No.54, ss. 331-346.

Deren Yıldırım, Nevhis. Türk, İsviçre ve Alman Medeni Usûl Hukukunda Kesin
Hükmün Subjektif Sınırları, 1.Baskı, İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım,
1996.

Deynekli, Ahmet. “İİK’nın 268. Maddesinde 4949 Sayılı Kanun’la Değişiklik


Yapıldıktan Sonra Alınan İhtiyati Hacizlerde Hacze İştirak Derecesi” ,Türkiye
Barolar Birliği Dergisi, 2005, Vol.18, No.57, ss. 263-300.

Dırenisa, Efe. “Eşler ve Yakın Akrabalar Arasındaki İvazlı Tasarrufların Bağışlama


Sayılmasıyla İlgili İİK m 278/3-1 Hükmüne İlişkin Bir Değerlendirme”, İstanbul
Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2020, Vol.19, No.2, ss. 191-231.

Dırenisa, Efe. Medenî Yargılamada Ön İnceleme Aşaması, 1. Baskı, İstanbul : On İki


Levha Yayınları, 2021.

Doğru, Ecem. “Tasarrufun İptali Davasında Esasa İlişkin İncelemeler İİK m. 280”,
İstanbul Barosu Dergisi, 2015, Vol.89, No.6. ss. 126-136.

Dural, Mustafa. “Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması (Ya Da Tüzel Kişinin Tabanına
Başvurulması)”, 15. Yıl Sempozyumu, Sermaye Piyasası Kurulu Sempozyum
Kitabı, Mayıs 1998, ss. 97-118.

Edgü, Ekrem. Hukuk Yargılama Usulü İcra Ve İflas Hukuku,1.Baskı, İstanbul, 1975.

Ercan, İsmail. Uygulamacılar için İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 8.Baskı, Ankara:
Seçkin Yayınları, 2021.

Erdönmez,Güray. Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali,2.


Baskı, İstanbul: On İki Levha Yayınları, 2019.

Erdönmez, Güray. İflâsta Alacaklılar Toplanmasının Yetkileri, İstanbul: Legal


Yayıncılık, 2005.

Erdönmez, Güray. “Nam-ı Müstear ve Tasarrufun İptali Davaları”, Bankacılar Dergisi,


2006, Vol.17, No.59, ss. 81-105.

Eren, Fikret. Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 4. Baskı, Ankara: Yetkin Basım Yayın,
2017.

410
Eren, Fikret ve Dönmez, Ünsal. Eren Borçlar Hukuku Şerhi, C:I, 1. Baskı, Ankara:
Yetkin Yayınları, 2022.

Erişir, Evrim. Geçici Hukuki Korumanın Temelleri ve İhtiyati Tedbir Türleri, 1.


Baskı, İstanbul : On İki Levha Yayınları, 2013.

Eroğlu, Orhan. Medeni Usul Hukukunda Ön İnceleme, 2.Baskı, Ankara: Seçkin


Yayıncılık, 2020.

Eroğlu, Orhan. Tasarrufun İptali Davası İle Muvazaa Davası Ve Karşılaştırılması, 2.


Baskı, Ankara: Seçkin Yayınları, 2020.

Ertekin, Erol ve Karataş,İzzet. İstihkak Ve Tasarrufun İptali Davaları, 1.Baskı,


Ankara: Yetkin Yayınları, 1995.

Esener, Turhan. Türk Hususî Hukukunda Muvazaalı Muameleler, 1.Baskı, İstanbul:


Fakülteler Matbaası, 1956.

Gümüş, Mustafa Alper. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na Göre Borçlar Hukuku
Özel Hükümler, C:I, 3. Bası, İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2013.

Günay, Erhan. Öğreti Görüşü Ve Yargıtay Kararları Eşliğinde Tasarrufun İptali


Davası (Borçlu Muvazaası), 5.Baskı, Ankara: Seçkin Yayınevi, 2019.

Güneren, Ali. İcra İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları,1. Baskı, Ankara:
Yetkin Yayınları, 2012.

Gürdoğan, Burhan. İflas Hukuku Dersleri, 1. Baskı, Ankara: Ajans-Türk Matbaası,


1966.

Gürses, Davut. “Banka Genel Kredi Sözleşmesi, 1. Baskı, İstanbul: On İki Levha
Yayınları, 2016.

Gürtürk, Damla. İvazsız Tasarruflardan Dolayı İptal Davası ,1.Baskı, İstanbul: Seçkin
Yayıncılık, 2021.

Güven, Murat Alper ve Arda Bağce, Duygu H.. “Tasarrufun İptali Davası İflasın
Ertelenmesi”, İstanbul Barosu Dergisi, 2021, Vol.95, No.2, ss. 251-257.

Halman Çetin, Emine. Tasarrufun İptali Muvazaa İnançlı İşlem ve Nam-ı Müstear, 1.
Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, 2016.

Hanağası, Emel. Davada Menfaat, 1.Baskı, Ankara:Yetkin Yayınları, 2009.

İnanç, Adnan. “Tasarrufun İptali Davasının Hukuki Sonuçları”, İstanbul Barosu


Dergisi, 2016, Vol.90, No.5, ss. 135-147.

Kale, Serdar. “Aciz Halindeki Borçlunun Bir veya Birkaç Alacaklısını Kayıran Hukuki
Fiilleri Dolayısıyla İptal Davası (İİK m. 279)” ,Selçuk Öztek (Ed.), Kamil

411
Yıldırım (Ed.), Nevhis Deren- Yıldırım (Ed.), Prof. Dr. Ergun Önen’e Armağan
içinde (191-204), İstanbul: Alkım Yayınevi, 2003, ss. 191-204.

Kale, Serdar. “İcra ve İflas Hukukunda Sirküler”, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 2020,Vol. 7, No:1, ss. 239-250.

Kale, Serdar. “İflas Kapandıktan Sonra Borçluya Ait Yeni Mal Bulunması (İİK. M.
255)”, İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2015, Vol. 2,
No:1, ss. 133-142.

Kaplan, Hasan Ali. “Tasarrufun İptali Davası Borçlunun Mirasçılarına Karşı Açılabilir
mi ?“,Terazi Hukuk Dergisi, 2013,Vol.8, No.85. ss. 30-36.

Karslı, Abdurrahim. İcra ve İflas Hukuku, 3.Baskı, İstanbul: Alternatif Düşünce


Yayınevi,2014.

Karslı, Abdurrahim. Medeni Muhakeme Hukuku, 5. Baskı, İstanbul: Filiz Kitabevi,


2020.

Kılıçoğlu, Evren. “Haksız İhtiyati Tedbirden ve İhtiyati Hacizden Doğan Sorumlulukta


Zamanaşımı”, Sakarya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2017, Vol. 5, No.
1, ss. 31-82.

Kılıçoğlu, Evren. “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Gider Avansına İlişkin


Düzenlemeleri Hakkında Değerlendirmeler”, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Kazancı Hakemli Hukuk Dergisi, 2012, Vol. 99-100, ss. 43-126.

Koçak, Nazif. İcra ve İflas Kanununda Açıklamalı-İçtihatlı Tasarrufun İptali


Davaları,2. Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2008.

Konuralp, Orhan Emre. “Anayasa Mahkemesi’nin Kısmi İptal Kararı Işığında İcra ve
İflas Kanunu’nun 278’nci Maddesine Yönelik Bir Çözüm Önerisi”, MİHDER,
2009, Vol. 15, No.43, ss. 497 – 518.

Kostakoğlu, Cengiz. “Takip Hukukunda İptal Davaları”, Yasa Hukuk Mevzuat Ve


İçtihat Dergisi, 1989, Vol.12, No.8, ss. 1037-1057.

Kuru, Baki. İcra ve İflas Hukuku C:4, 3.Baskı, İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım,
1997.

Kuru, Baki. İcra Ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi , 2013.

Kuru, Baki. İflas ve Konkordato Hukuku, 3.Tıpkıbasım, İstanbul: Alfa Basım Yayım
Dağıtım, 1992.

Kuru, Baki. İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku, Birinci Baskı,
İstanbul: Legal Yayınevi, 2016.

412
Kuru, Baki. İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenȋ Usul Hukuku, Birinci Baskıya Ek
1. Tıpkı Baskı, İstanbul: Legal Yayınevi, 2016.

Kuru, Baki. Hukuk Muhakemeleri Usulü III. Cilt, 6. Baskı, İstanbul: Demir Yayıncılık,
2001.

Kuru, Baki. Hukuk Muhakemeleri Usulü V.Cilt , 6. Baskı, İstanbul: Demir Yayıncılık,
2001.

Kuru, Baki ve Arslan, Ramazan ve Yılmaz, Ejder. Medenî Usul Hukuku, 15.Baskı,
Ankara: Yetkin Basımevi, 2004.

Kuru, Baki ve Arslan, Ramazan ve Yılmaz, Ejder. İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı,13.
Baskı, Ankara: Yetkin Basımevi, 2000.

Kuru, Baki ve Aydın, Burak. İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, 4.Baskı, Ankara: Yetkin
Yayınları, 2020.

Kuru, Baki ve Aydın, Burak. Medenî Usul Hukuku El Kitabı I.Cilt, 2. Baskı,
İstanbul:YetkinYayınları, 2021.

Kuru, Baki ve Aydın, Burak. Medeni Usul Hukuku El Kitabı II. Cilt, 2. Baskı, Ankara:
Yetkin Basımevi, 2021.

Meriç, Nedim. Medenî Yargılama Hukukunda Tasarruf İlkesi, 1.Baskı, Ankara: Yetkin
Yayınları, 2011.

Muşul, Timuçin. İcra ve İflas Hukuku C:II, 6.Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, 2013.

Muşul, Timuçin. İcra Ve İflas Hukuku Temel Bilgiler, 4.Baskı, Ankara: Adalet
Yayınevi, 2012.

Muşul, Timuçin. Medenî Usûl Hukukunda Terdit İlişkileri, 1. Baskı, İstanbul:


Fakülteler Matbaası, 1984.

Muşul, Timuçin. Tasarrufun İptali Davaları,3.Baskı, Ankara:Adalet Yayınevi, 2021.

Muşul, Timuçin. “Tasarrufun İptali Davasında Dava Şartı Olarak Aciz Vesikası,
Sorunlar Yargıtay Kararları Ve Düşüncelerimiz”, Legal Hukuk Dergisi, 2004,
Vol.2, No.22, ss. 2823-2834.

Namlı, Mert. Türk ve Fransız Medeni Usul Hukuku’nda Yargılamanın Yenilenmesi,


Birinci Baskı, İstanbul: Beta Yayınları, 2014.

Nomer, Haluk N.. Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 18. Baskı, Beta
Yayınları:İstanbul, 2021.

Oğuzman, M. Kemal ve Barlas, Nami. Medenî Hukuk, 27. Baskı, İstanbul: On İki
Levha Yayınları, 2021.

413
Oğuzman, M. Kemal ve Öz, M. Turgut. Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 1, 19.
Baskı, İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2021.

Olgaç, Senai. İcra Ve İflas İkinci Cilt, 1.Baskı, Ankara: Olgaç Matbaası, 1978.

Olgaç, Senai. “Yargıtay İçtihatlarının Işığı Altında İcra Ve İflas Hukukunda İptal
Davaları”, Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Yayınları, No.351, 1974.

Olgaç, Senai ve Köymen,Haydar. Kazai ve İlmi İçtihatlarla Türk İcra ve İflas


Kanunu, 2.Baskı, İstanbul: İsmail Akgün Matbaası, 1965.

Onar, Sıddık Sami. İcra Hukukunda Temel Bilgiler, 1.Baskı, İstanbul: Kutulmuş
Matbaası, 1968.

Önen, Ergun. İnşaî Dâva, 1.Baskı, Ankara: Olgaç Matbaası, 1981.

Özekes, Muhammet. “HMK Bakımından Dava Dilekçesinde Eksiklik Bulunması


Halinde Yapılması Gereken İşlemler”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 2014, Vol. 16, Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez’e Armağan, Özel
Sayı, ss. 263-300.

Özekes, Muhammet. İcra ve İflas Hukukunda İhtiyati Haciz,1.Baskı, Ankara: Seçkin


Yayınevi, 1999.

Özekes, Muhammet. Medeni Usul Hukukunda Hukuki Dinlenilme Hakkı,1.Baskı,


Ankara: Yetkin Yayınları, 2003.

Özkan, Hasan. Açıklamalı- İçtihatlı İcra Ve İflas Davaları Ve Tatbikatı Tasarrufun


İptali Davaları,1. Baskı, İstanbul:Legal Yayıncılık, 2014.

Özkaya, Eraslan. Özel Hukukumuzda Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süreler,


1.Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2012.

Öztek, Selçuk. İcra ve İflas Hukukunda Borç Ödemeden Aciz Vesikası (İİK. m. 143;
m. 251), 1.Baskı, İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1994.

Öztek, Selçuk. “Tasarrufun İptali Davalarında Ortaya Çıkan Bazı Sorunlar Ve


Yargıtay’ın Bu Sorunlara İlişkin Uygulanması” ,Selçuk Öztek (Ed.), Kamil
Yıldırım (Ed.), Nevhis Deren- Yıldırım (Ed.), Prof. Dr. Ergun Önen’e Armağan
içinde (319-332), İstanbul: Alkım Yayınevi, 2003, ss. 319-332.

Öztek, Selçuk. Türk Medeni Yargılama Hukukunda İstinaf ve Temyiz, 1. Baskı,


Ankara: Yetkin Yayınları, 2021.

Öztek, Selçuk ve Memiş, Tekin. “Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri
Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması”
Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması, I. Uluslararası Ticaret Hukuku

414
Sempozyumu, 02 Şubat 2008, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi,
Sempozyum Kitabı, İstanbul, 2008.

Pekcanıtez, Hakan. “Bekletici Sorun (Meselei Müstehire)”, Dokuz Eylül Üniversitesi


Hukuk Fakültesi Dergisi, 1980, Vol. 1, No. 1, 1980, ss. 249-275.

Pekcanıtez, Hakan ve Simil, Cemil. İcra-İflâs Hukukunda Şikâyet, 2. Bası, İstanbul:


Vedat Kitapçılık, 2017.

Pekcanıtez, Hakan ve Atalay, Oğuz ve Özekes, Muhammet. İcra ve İflas Hukuku Temel
Bilgiler, 18.Baskı, İstanbul: On İki Levha Yayınları, 2021.

Pekcanıtez, Hakan ve Özekes, Muhammet ve Atalay, Oğuz ve Sungurtekin Özkan,


Meral. İcra Ve İflas Hukuku Ders Kitabı, 6.Baskı, İstanbul: On İki Levha
Yayınları, 2019.

Pekcanıtez, Hakan ve Özekes, Muhammet ve Atalay, Oğuz ve Sungurtekin Özkan,


Meral., Medenî Usul Hukuku I. Cilt, 15. Baskı, İstanbul: On İki Levha
Yayınları, 2017.

Pekcanıtez, Hakan ve Özekes, Muhammet ve Atalay, Oğuz ve Sungurtekin Özkan,


Meral., Medenȋ Usul Hukuku II. Cilt, 15. Baskı, İstanbul: On İki Levha
Yayınları, 2017.

Pekcanıtez, Hakan ve Özekes, Muhammet ve Atalay, Oğuz ve Sungurtekin Özkan,


Meral. Medenî Usul Hukuku III. Cilt, 15. Baskı, İstanbul: On İki Levha
Yayınları, 2017.

Postacıoğlu, İlhan ve Altay Sümer. Medenî Usul Hukuku Dersleri, 8. Bası,


İstanbul:Vedat Kitapçılık, 2020.

Ruhi, Canan ve Ruhi, Ahmet Cemal. Hacizde ve İflâsta Sıra Cetveli Sıra Cetveline
Karşı Başvuru Yolları, 1. Baskı, Ankara: Seçkin Yayınları, 2018.

Sarısözen, İsmet. “İcra ve İflas Hukukuna Göre İptal Davasında Yargılama Usulü”,
Ankara Barosu Dergisi, 1977, Vol.1, No.1, ss. 50-58.

Sarısözen, İsmet. “İptal Davasında Yetki Ve Görev”, Ankara Barosu Dergisi, 1977,
Vol.1, No.3. ss. 281-291.

Seçer, Öz. “Anlaşmalı Boşanmada Eşlerin Yaptıkları Anlaşma”, İnönü Üniversitesi


Hukuk Fakültesi Dergisi, 2016, Vol.7, No.2, ss. 259-286.

Sertkaya, A. Şahabettin ve Kul, Süleyman. Tasarrufun İptali Davaları, 1.Baskı,


Ankara: Adalet Yayınevi, 2016.

Somuncuoğlu, Ünal. “Banka Genel Kredi Sözleşmeleri ve Kefalet”, Terazi Hukuk


Dergisi, Vol. 15, No. 165, 2020, ss. 1056-1061.

415
Süzek, Sarper. İş Hukuku, 14. Baskı, İstanbul: Beta Basım, 2017.

Şimşek, Edip. İcra ve İflas Kanunu Açıklamalar ve İçtihatlar, 1.Baskı, Ankara: Aydın
Yayınları, 1989.

Tanrıver, Süha. Medenî Usûl Hukuku Cilt II, 4.Baskı, Ankara:Yetkin Yayınları, 2021.

Taş Korkmaz, Hülya ve Korkmaz, Ömer. “Tasarrufun iptali Davalarında Davacı


Alacağının Muvazaalı Olduğu İddiası ve Bu İddianın Hukukun Temel Hak ve
İlkeleriyle Bağlantısı”, Fasikül Hukuk Dergisi, 2019,Vol.11, No.111, ss. 645-
662.

Taş Korkmaz, Hülya. “6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Görev, Yetki Ve
Yargı Yeri Belirlenmesine İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi”, Yaşar
Üniversitesi E-Dergisi, 2013, Vol.8, Özel Sayı, https://journal.yasar.edu.tr/wp-
content/uploads/2014/01/21-H%C3%BClya-TA%C5%9E-
KORKMAZ.pdf(26.02.2022), ss. 1753-1818.

Taşpınar, Sema. “İsviçre Federal İcra ve İflas Kanunu’nda Yapılan Değişikliklere


Genel Bir Bakış”, 75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki Kuru Armağanı,1.Baskı,
Ankara: Türkiye Barolar Birliği Yayınları, 2004, ss. 599-670.

Tekinalp, Gülören ve Tekinalp, Ünal. “Perdeyi Kaldırma Teorisi”, İstanbul


Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Prof. Dr. Reha Poroy’a Armağan, 1995, ss.387-
404.

Tekinalp, Ünal. Banka Hukuku’nun Esasları, 2. Bası, İstanbul:Vedat Kitapçılık,


İstanbul, 2009.

Tercan, Erdal ve Rüzgaresen, Cumhur. "Harçlar Kanunu m. 28/A ve m. 32’nin


Mahkeme Kararları Ve Yeni Kanuni Düzenlemeler Işığında Değerlendirilmesi",
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2010, Vol.14,
No.1-2, ss. 137-169.

Tuncer Kazancı, İdil. “Bir Yargıtay Kararı Işığında Eşlerin Anlaşmalı Boşanma İle
Alacaklılarından Mal Kaçırmalarının Tasarrufun İptali Davasına Konu
Edilmesi Sorunu”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2015, Vol.6,
No.2, ss.401-424.

Tuncer Kazancı, İdil. Tasarrufun İptali Davalarında İspat, 1.Baskı, Ankara: Yetkin
Yayınları, 2015.

Tuncer Kazancı, İdil ve Apaydın, Bahar Öcal. “Mirasçıların Alacaklılarını Koruyan


Davalar İle Tasarrufun İptali Davası İlişkisi”, İnönü Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 2015, Vol.6, No.4, ss. 775-808.

Turan, Gökçen. “Tasarrufun İptali Davası Pay Alım Teklifi Yükümlülüğü Üzerinde
Bekletici Bir Etki Yapar Mı?”, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
2020, Vol.15, No.189,190, ss. 773-795.

416
Tülek, Nuray. “Tasarrufun İptali Davasında Üçüncü Kişi”, İzmir Democracy
University Social Sciences Journal, 2018, Vol. 1, No. 2, ss. 63-91.

Türk, Ahmet. “Anonim Ortaklıkta Borca Batıklık ve İflasın Ertelenmesi Konusunda


6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu ve Yürürlük Kanunu İle Getirilen Yenilik ve
Değişiklikler”, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, 2016, Vol.32, No.1, ss. 5-60.

Ulukapı, Ömer. İcra ve İflas Hukuku, 1.Baskı, Konya: Mimoza Basım, Yayım ve
Dağıtım, 2015.

Umar, Bilge. Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası,1. Baskı, İstanbul: Fakülteler
Matbaası, 1963.

Umar, Bilge. “Türk Medeni Usûl Hukukunda İadei Muhakeme”, İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 1963, Vol. 29, No:1-2, ss. 261-298.

Uyar, Talih. ““Alacaklılara Zarar Vermek Kasdı İle Yapılan (Hileli) Tasarruflardan
Dolayı” İptal (İİK. mad. 280*)”, Ankara Barosu Dergisi, 2017, Vol.75, No.4, ss.
307-364.

Uyar, Talih. “Birden Fazla Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan Borç İçin Açılan
Tasarrufun İptali Davalarında Borcun Doğum Tarihi Nasıl Belirlenir?
Tasarrufun İptali Davasının “Bedele Dönüşmesi” (İİK.283/II) Halinde,
Tazminata Esas “Gerçek Değer”İn Hesaplanma Yöntemi” , Legal Hukuk
Dergisi, 2018, Vol.16, No.184, ss. 1739-1758.

Uyar, Talih. “İcra Ve İflas Hukukunda "Aciz Halinde İken Yapılan Tasarruflardan
Dolayı" İptal (İİK. mad 279)”, Bursa Barosu Dergisi, 2011, Vol.35, No.91, ss.
69-76.

Uyar, Talih. “ İcra ve İflâs Hukukunda Aciz Halinde İken Yapılan Tasarruflardan
Dolayı İptal”, İstanbul Barosu Dergisi, 2014, Vol.88, No.2, ss. 429-439.

Uyar,Talih. İcra Ve İflâs Hukukuna İlişkin Hukuki Mütalâalar, www.e-uyar.com ,


http://app.e-uyar.com/mutala/index/b220b9df-5dc9-4355-a594-
65c2f5ccea29?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%B0%20DAVASI%2
0konusu%20vergi , Temmuz/2020.

Uyar, Talih. “İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptalinin Konusu”, Ankara Barosu
Dergisi, 2011, Vol.69, No.1, ss. 211-231.

Uyar, Talih. “İİK.’nun 280. Maddesi Uyarınca İptale Tabi Kimi Tasarruflar” Ankara
Barosu Dergisi, 2014, Vol.72, No.3, ss. 415-448.

Uyar, Talih. “İptal Davasının Sonuçları (İİK. Mad. 283)”, Dokuz Eylül Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 2010, Vol.12, Özel S., ss. 1159-1181.

Uyar, Talih.“İptal Davalarında Yargılama Usulü”, Legal Hukuk Dergisi, 2008, Vol.6,
No.69, ss. 3003-3020.

417
Uyar, Talih.“Muvazaalı İcra Takipleri (Borç İkrarları) ile Borçlunun Süresi İçinde
Zamanaşımı İtirazında Bulunmaması’nın Tasarrufun İptali Davası’na Konu
Edilmesi”, İstanbul Barosu Dergisi, 2014, Vol.88, No.3, ss. 282-295.

Uyar, Talih. “Muvazaa” Nedenine Dayalı Tasarrufun İptali Davalarının Koşul ve


Sonuçları”, Ankara Barosu Dergisi,2017, Vol.75, No.3, ss. 265-316.

Uyar, Talih. Muvazaa Nedenine Dayalı Tasarrufun İptali Davasının (TBK. mad. 19;
İİK. mad. 280) Ön Koşulları Nelerdir? Borçlu ile İşlemde Bulunan Üçüncü
Kişinin, Hangi Hallerde “Boçlunun Alacaklılarına Zarar Verme Kasdıyla
Hareket Ettiğini Bilebilecek Durumda” Olduğu Kabul Edilir? (İİK. mad.
280/I) Tasarrufun İptali Davasında “Hayatın Olağan Akışına Aykırılık
İddiası” İleri Sürülebilir mi?, http://app.e-uyar.com/mutala/index/a591d829-
c7a1-49ee-abf9-8665997a9a80?q=TASARRUFUN%20%C4%B0PTAL%C4%
B0%20DAVASI%20kadastro%20tespit, Mart 2022.

Uyar, Talih. “Tasarrufun İptali Davalarının Konusu (İİK m.278,279,280)”, TBB


Dergisi, 2008, Vol.21, No.78, ss. 287-313.

Uyar, Talih. “Tasarrufun İptali İptâl Davalarında “Yetki”, “Görev”, “Süre”, “Harç”,
“Vekalet Ücreti”” , Yargı Dünyası Dergisi, 2008, Vol.1, No.152, ss.13-22.

Uyar, Talih. “Tasarrufun İptali Davasının Tarafları”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 2014, Vol. 16, Özel Sayı- Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ’e
Armağan, ss. 3005-3070.

Uyar, Talih. Tasarrufun İptali Davaları (İİK m.278,279,280) , 4.Baskı, Ankara: Bilge
Yayınevi, 2011.

Uyar, Talih ve Uyar, Cüneyt “Tasarrufun İptali Davalarında Yetki İtirazında Bulunma
Şekli”, İstanbul Barosu Dergisi, 2019, Vol. 93, No:3, ss. 50-70.

Uyar, Talih ve Uyar, Alper ve Uyar, Cüneyt. İcra Ve İflâs Kanunu Şerhi, www.e-
uyar.com , http://app.e-uyar.com/aciklama/view/13e87c82-43fe-4bd6-898a-
f1304fac3c8f#_ftn3

Uyar, Talih ve Uyar, Alper ve Uyar,Cüneyt. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun


İptali Davaları, 5.Baskı, Ankara: Bilge Yayınevi, 2018.

Uyar, Talih ve Uyar, Alper ve Uyar,Cüneyt. Kamu Alacaklarına İlişkin Tasarrufun


İptali Davaları, 1. Baskı, Ankara: Bilge Yayınevi, 2021.

Uysal, Büşra. “Kredi Açma Sözleşmesinin Hukuki Niteliği”, Terazi Hukuk Dergisi, Vol.
6, No:56, 2011, ss. 15-18.

Üstündağ, Saim. İcra Hukukunun Esasları, 8. Bası, İstanbul, 2004.

Üstündağ, Saim. İflas Hukuku (İflas- Konkordato- İptal Davaları), 6.Baskı, İstanbul:
Fakülteler Matbaası, 2002.

418
Üstündağ, Saim. İhtiyati Tedbirler, 1.Baskı, İstanbul: Fakülteler Matbaası, 1981.

Üstündağ, Saim. Medeni Yargılama Hukuku, Cilt I-II, 6. Baskı, İstanbul: Alfa Basım
Yayın Dağıtım, 1997.

Vardar Hamamcıoğlu, Gülşah. Medenî Hukuk’ta Tasarruf İşlemi Kavramı, 1.Baskı,


İstanbul: On İki Levha Yayınları, 2014.

Yalçın, Elifgül. Haciz Yolu İle Takipte Açılan Tasarrufun İptali Davasında İspat, 1.
Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2021.

Yanlı, Veliye. Anonim Ortaklıklarda Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve Pay


Sahiplerinin Ortaklık Alacaklılarına Karşı Sorumlu Kılınması, 1. Baskı,
İstanbul: Beta Basım, 2000.

Yavaş, Murat. “Hükme Karşı Üçüncü Kişilerin Müracaat İmkânı”, MİHDER, 2008,
Vol. 4, No:11, ss.605-646.

Yavaş, Murat. “İcra ve İflas Hukukunda Tüzel Kişiliğin Perdesinin Kaldırılması


Teorisi”, Terazi Hukuk Dergisi, 2008, No: 24, ss. 17-46.

Yavaş, Murat. “Medeni Yargılamanın Amacı Bağlamında İspat Yükü Kavramı”,


Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 2015, Vol.
21, No: 2, ss. 741-762.

Yavaş, Murat. Senetle İspat ve Senede Karşı Senetle İspat Kuralları İle Bu Kuraların
İstisnaları, 2. Baskı, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2020.

Yavaş, Murat. Tasarrufun İptali ve İstihkak Kurumlarında Perdenin Kaldırılması, Tüzel


Kişilik Perdesinin Aralanması, I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, 02
Şubat 2008, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı,
İstanbul 2008, s. 217-232.

Yavuz, Cevdet. Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 5. Bası, İstanbul:Beta Basım
Yayın, 1997.

Yavuz, Nihat. “Alacaklılardan Mal Kaçırmaya Yönelik İşlemlerin Hukuken


Nitelendirilmesi Sorunu Ve Bu Amaçla Yapılan Muvazaalı İşlemler Hakkındaki
Yargıtay Uygulamasından Örnekler”, Yargıtay Dergisi, 1999, Vol.25, No.3, ss.
217-241.

Yazıcı, Çiğdem. Medenî Ûsûl Hukukunda Karşı Dava, 1. Baskı, İstanbul: On İki Levha
Yayınları, 2021.

Yelekçi, Memduh. İcra ve İflas Kanunu, 1.Baskı, Ankara: Demircioğlu Matbaası, 1986.

Yıldırım, Mehmet Kâmil. İcra Ve İflâs Hukukunda İptal Davaları,1.Baskı,


İstanbul:Alfa Yayınları, 1995.

419
Yıldırım, Mehmet Kamil. “Tasarrufun İptali Davasının İşlevi Bakımından Aciz Vesikası
İle İlişkisi Hakkında Düşünceler”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, 2009, Vol.11, Özel Sayı-Prof. Dr. Bilge Umar’a Armağan, ss.973-982.

Yıldırım, Mehmet Kamil. “Tasarrufun İptali Davasında Ticari İşletme Devri Karinesi”,
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, 2013,
Vol.19, No.2, ss. 471-482.

Yıldırım, Mehmet Kamil. “4949 Sayılı Kanunun Getirdiği Değişikliklerle İcra İflas
Kanunu’nda Yer Alan İptal Davalarına ve İflâsın Ertelenmesine İlişkin Yeni
Hükümler”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2004, Vol. 1, No. 2,
ss.471-484.

Yıldırım, Mehmet Kamil ve Deren-Yıldırım, Nevhis. İcra Ve İflas Hukuku, 8.Baskı,


İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım, 2021.

Yılmaz Bilgin, Esra Pınar. Türk Hukukunda Anlaşmalı Boşanma, İstanbul: On İki
Levha Yayınları, 2016.

Yılmaz, Ejder. İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 1. Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, 2016.

Yılmaz, Ejder. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi C:4, 4. Baskı, Ankara: Yetkin
Basımevi, 2021.

Yılmaz, Ejder. “Hukuk Muhakemeleri Kanununda Süreler”, Yaşar Üniversitesi Dergisi,


2013, Vol.III, Prof.Dr. Aydın Zevkliler’e Armağan (Özel sayı), ss. 3167-3190.

Yılmaz, Ejder. "Usul Ekonomisi", Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2008,
Vol.57, No.1, ss. 243-274.

420

You might also like