You are on page 1of 11

MEDENİ USUL

MEDENİ USUL USÜL İŞLEMLERİ - İLKELER

Usül İşlemleri

Davanın açılmasından sonuçlanmasına kadar birçok işlem yapılır.

I. Taraf Usül İşlemleri

a)  Davanın açılmasından hükmün kesinleşmesine kadar yagılamanın ilerlemesi amacıyla tarafların
aralarında yaptıkları ya da tarafla mahkeme arasında yapılan işlemler taraf usül işlemleridir. Bu işlemler
yargılamanın yürütülmesine yarayan ve bu şekilde davanın sonucuna etkili olan irade ve bilgi
açıklanmasıdır.

Davanın çözümüne etkili olmayan açıklamalar usül işlemi sayılmaz


Taraf işlemlerinin en önemli hususu davaya etkili olmalarıdır.
Davaya yararlı ama davadan önce de usül işlemleri yapılabilir. Örneğin ihtiyadi haciz kararı gibi.

b) Taraf usül işlemlerinin özellikleri

Taraf usül işlemleri özel hukuk anlamında hukuki işlemler değildir. Bu nedenle taraf usül işlemleri ancak
dava ilişkisi içinde hukuki sonuç doğurur.

Taraf u.i hukuki işlemlerden ayırt edilmesi önemlidir Çünkü hukuki işlemler usül hukuku değil, maddi
hukuk gükümlerine tabiidir.Bazı durumlarda usül hukukunun mu yoksa maddi hukukun mu esas
alınacağı sorunu ortaya çıkar. Öte yandan bir işlemin etkisi hem usül hem de maddi hukukta
düzenlenmişse burada da karar vermek kolay olmayacaktır. Örneğin dava açılmasının hem maddi
hukuka hem de usül hukukuna  ilişkin sonuçları vardır. Böyle bir durumlarda hukuki işlem hakkında
karar verirken hangi etkiinin ilk derece olduğuna bakılır 

Buna göre dava açılmasının maddi hukuka ilişkin sonucu olan zamanaşımının kesilmesi ikinci
derecedir. Sonuç olarak bir hukuki işlein usül işlemi sayılabilmesi için onun usuli etkisinin birinci
derecede olmasına bağlıdır. Örneğin cevap dilekçesinde daha önce ileri sürülmemiş olan takasın ileri
sürülmesi bir maddi hukuk işlemidir. Fakat takasın daha önce ileri sürülmüş olduğunun ileri sürülmesi
bir usül işlemidir.

Usül işlemlerinin geçerliliği bu işlemi yapan tarafın taraf ve dava ehliyetine sahip olmasını
gerektirmektedir. Bunun yanında tarafın dava takip yetkisinin de varlığı gerekir.
Sonuç doğuran taraf usül işlemleri mahkemeye karşı yapılır. Buna karşılık doğrudan etkili olan taraf
usül işlemleri genellikle mahkemeye bazen karşı tarafa bazen de her ikisine karşı yöneltilir.
Eğer bu işlemler sözlü olarak yapılırsa mahkeme bunu tutanağa geçirir bunun dışında  dilekçe ile
karşı tarafa ya da mahkemeye yöneltilir.

Bazı usül işlemleri özel olarak belirlenen şekilde yapılmalıdır. Örneğin dava dilekçesinde bulunması
gereken hususlar Kanun'da tek tek belirtilmiştir. Bu yüzden dilekçenin şekli zorunludur.

Usül işlemleri medeni hukuk hükümlerine tabi olmadığından irade fesadı sebebiyle iptal edilemez.
Ancak usül işlemlerinin maddi bir hatadan kaynaklandığı hallerde geçersiz sayılabilir. Öreğin Hukuk
Muhakemeleri Kanununda maddi hataya dayanan ikrarın geri alınabileceği kabul edilmiştir Hem
maddi hukuk hem de usül hukuku işlemi karakterini taşıyan feragat, kabul ve sulh gibi usül işlemleri 
bu söylediklerimize istisna teşkil eder ve bunlar medeni hukuka ilişkin sebeplerden dolayı iptal
edilebilir.
Usül işlemleri  şarta bağlanamaz. İstisna olarak  davacı davasını birden fazla hukuki sebebe
dayandırarak mütelahik dava veya vakıalar aynı kalarak terditli dava açılabilir Böylelikle bir usül
işlemi diğer bir usül işleminin başarılı ya da başarısız olmasına bağlanmıştır.

Taraf usül işlemleri tek taraflı işlemlerdir.

c) Taraf Usül İşlemlerinin Çeşitleri

Taraf u.i ilk olarak tek yanlı ya da iki yanlı olarak ayırmak mümkündür. İki yanlı taraf usül işlemlerine
usül sözleşmeleri de denilmektedir. Usül hukukunda irade özgürlüğü ilkesi egemen olmadığından
taraflar yargılama usulünü değiştiremez. Ancak bazı hallerde taraflara sözleşme yapma imkanı
tanınmıştır. Yetki sözleşmesi, tahkim sözleşmesi gibi örnek verilir. Bu sözleşmeler tarafların karşılıklı
iradeleri ile yapılır. Usül sözleşmeleri dışında kalan taraf işlemleri ise tek taraflı usül işlemidir.

Usül sözleşmeleri;

1. Gerçek usül sözleşmesi

2. Maddi hukuka ilişkin ve yan etkisi bulunan sözleşmeler

3. Karma sözleşmeler

olarak 3 e ayrılır. Gerçek usül sözleşmesi yetki sözleşmesidir. Bu sözleşme ile aslında yetkisiz bir
mahkeme yetkili hale getirilmektedir. Bunun dışında kanun yolundan feragat de gerçek usül
sözleşmesidir. Usül hukukuna ilişkin yan etkisi bulunan özel hukuk sözleşmesine örnek olarak
sözleşmede ifa yerinin belirtilmiş olması halinde bu ifa yerinin 10. maddeye göre yetkili mahkemenin
seçimini de etkilemesi gösterilebilir. Bunun yanında hakem sözleşmeleri de böyledir. Bunun gibi sulh
sözleşmesi de karma sözleşmedir yani hem usül hukuku hem de maddi hukuk etkisi göstermektedir.

MEDENİ USÜL HUKUKUNA HAKİM OLAN İLKELER

I. Tasarruf İlkesi

A. Anlamı:

Özel hukuk taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkanı vermiştir. Özel hukuktan
kaynaklanan tasarruf yetkisi uyuşmazlıktan önce başlayıp uyuşmazlığın yargı organına intikal ettiği ve
onun önünde görüldüğü anda da devam eder. Hak sahibi uyuşmazlık konusu hakkını dava edip
etmemekte dava ettikten sonra davalı ile yargılama içinde ya da dışında uzlaşmakta sulh yapmakta
serbesttir.

Kısaca bu ilke tarafların yargılamanın başlangıcını konusunu sona ermesini belirleyebilmeleri dava
konusu üzerinde serbestçe tasarruf edebilmeleri anlamına gelir.

B. Tasarruf ilkesinin sonuçları


Medeni usül hukukunda kendiliğinden dava açılmaz. Bu sonuç " davacının olmadığı yerde dava ve
hakim yoktur " şeklindedir. Hiç kimse kanunda açıkça belirtilmedikçe kendi lehine olan bir davayı
açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz. ==Taraf iradesine öncelik verilmesi ve tarafın talebinin
esas alınması sadece davanın açılmasında değil yargılama sırasında taraflara ait birçok usül işleminde
de kendisini  gösterir. Ayrıca taraflar yargılamanaın sona ermesinde de tasarruf yetkisine sahiptir. ==

İstisna olarak bazı konularda kamu yararı düşüncesiyle devletce yetkiler tanınmıştır. Örneğin evliliğin
butlanını eşler yanında savcı da dava edebilir.

Davacı mahkemeden "derdime çare bulun, haksızlığı önleyin" şeklinde içeriği belli olmayan genel bir
talepte bulunamaz bulunsa da bu konuda bir karar verilmez. Talep olmadan karar verilemez. Hukuk
Muhakemeleri Kanunun 119. m "davacı açık bir şekilde talepte bulunmalıdır".

Mahkeme talepten fazlasına da karar veremez. Bu ilke kanun yollarına başvuruda da geçerlidir.

C. Tasarruf ilkesinin istisnaları

Medeni usül hukukunda davanın kendiliğinden açılmayacağının istisnası bulunmamaktadır. Ancak


davanın açılmasından sonra özellikle aile ve şahsın hukukuna ilişkin hususlarda istisnalar karşımıza
çıkmaktadır. Bununla birlikte bu hallerde de mahkeme kendiliğinden davaya bakmaz davacı tarafından
dava açılması gereklidir; ancak dava açıldıktan sonra bu davalarda kabul ve sulh mümkün değildir.

II. Taraflarca  Getirilme Hazırlık İlkesi


A. Anlamı:

Uyuşmazlığın mahkemece cözülmesi için davacı belli bir taleple mahkemeye başvurmalıdır. Örneğin
davacının mülkiyetin kendisine ait olduğu iddia ettiği kamyonun teslimi boşanmayı talep etmesi gibi.
Mahkeme hükümlerin somut olayda gerçekleşip gerçekleşmemiş olmasını araştıracaktır.  Medeni usül
hukukumuzda taraflarca hazırlama ilkesi geçerlidir. Dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak
getirilmesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiştir. Davada taraf maddi hukuka göre ne kadar haklı
olursa olsun talep sonucunu dayandırdığı vakiaları mahkemeye sunmamış ise talebi reddedilir.

B. Taraflarca getirilme illkesinin sonuçları

Taraflarca getirilme ilkesi Hukuk Muhakemeleri Kanunun 25. maddesine göre  kanunda öngörülen
istisnaar dışında hakimin iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate
alamamasını ve onlara hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunmamasını ifade eder. Kanunla belirtilen
durumlar dışında hakm kendiliğinden delil toplayamaz. Davacı talep sonucunu haklı gösterecek
vakıaları mahkemeye sunmalıdır. Davalı ise savunmasında dayandığı itiraz ve def'ileri haklı göstericek
vakıaları ileri sürecektir. Bu ilkenin gereği olarak hakim kendi kişisel bilgisini de yargılamada
kullanamaz.

Bu ilkenin bir sonucu olarak mahkeme sadece taraflarca ileri sürülen vakıaları inceleyebilir. Buna kural
olarak deliller de dahildir. Taraflarca getirilme ilkesi deliller hakkında da geçerli olmasına rağmen
vakıalar ile dillerin ileri sürülmesi birbirinden farklıdır. Taraflar talep sonucunu dayandırdıkları vakıaları
dilekçeleriyle mahkemeye sunmalıdırlar. Mahkeme uyuşmazlıkla ilgili vakıaları incelerken bu vakıanın
kimin tarafından getirildiği önem taşımaz Bunun anlamı tarafın mahkemeye getirdiği vakıanın onun
aleyhine de kullanabilinmesidir. Örneğin sözleşmeye  dayanarak davalıdan talepte bulunan davacının
dayandığı sözleşmenin ahlaka aykırı olduğu tespit edilirse talep reddedilir.

III. Teksif İlkesi


Bu ilkeye göre taraflar bütün iddia ve savunma nedenlerini belli bir usül kesitine kadar ileri
sürmelidir. Bu usül kesitinden sonra ileri sürülen dava malzemeleri kural olarak mahkemece kabul
edilmemektedir. Bu ilke usül ekonomisi ile de yakından ilgilidir. Bunun sebebi davaların gereksiz
yere ve kötüniyetle  uzatılmasını önlemektir Bu tü bir ilke kabul edilmemiş olsaydı davayı
kaybedeceğini fark eden taraf yeni iddia ve savunmalar ileri sürerek davayı gereksiz şekilide
uzatacaktır.

Kanun belli bir aşamadan sonra iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesini
yasaklamış ancak tarafın açıkça muvafakat etmesi durumunda bu yasağın işlemeyeceği kabul
edilmiştir. Şöyle ki  dilekçelerinde bildirmediği yeni vakıalar ileri sürerse karşı taraf açıkça rıza
göstermediği taktirde hakim bu yeni ileri sürülen vakıaları kural olarak nazara alamaz davayı
eski haliyle yürütür. ????????????

IV. Yargılamanın Hakim Tarafından Yapılması

Davanın açılmasının bir sonucu olarak mahkeme açılan davayı amaca ve kanuna uygun şekilde
inceleyerek ve makul süre içinde kararını vererek sonuçlandırmalıdır.

Tasarruf ilkesi ve taraflarca getirilme ilkesiyle dava açıp açmama açılan davanın konusunu belirleme bu
davayla ilgili vakıaların ve delillerin getirilmesi işi taraflara bırakılmış davanın görülmesi ise hakime
bırakılmıştır.

Tarafların tasarruf alanları dışında kalan her türlü durum hakime aittir. Bu çercevede süre verilmesi,
hakimin taktirinde olan sürelerin değişmesi taraf veya ilgililerin davet edilmesi hakim ve yürütmeye aittir.

Davanın üst mahkemeye götürülmesi ise taraflara bırakılmış bir durumdur.

Duruşma günlerini de yürütme olarak mahkeme karar verir. Fakat hakim oturum günü belirlerken,
özellikle avukatlar için tespit edilen günün uygun olup olmadığını sormalı, imkanlar dahilinde taraflara
ve vekillerine de uygun bir gün seçilmelidir.
Okunmayan veya hatalı olan belgelerin düzeltilmesi için tarafa belli bir süre verilir.

V. Davayı Aydınlatma Ödevi

Hukuk Muhakameleri K. 25. maddesine göre kanunda öngörülen istisnalar dışında hakim iki taraftan
birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek
davranışta bulunamaz.

Kanunla belirtilen durumlar dışında, hakim, kendiliğinden delil toplayamaz. Ancak hakim uyuşmazlığın
aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü
hususlar hakkında taraflara açıklama yaptırabilir, delil sunmasını isteyebilir.

Taraflara açıklama yaptırabilir denen hakimin bir "ödevidir" aslında. Çünkü davayı aydınlatma ödevi
sayesinde hakim, iddia veya savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde
doğru olmayan bir karar verilmesini önleyecektir.

Davanın temelini oluşturan vakıalar ve buna dayanan talepler açık olursa hakim doğru bir karar
verebilecektir. Eğer vakıalar, talepler, dilekçe ve beyanlarda açık değilse hakim taraflara
açıklattırmalıdır. Çelişkiler varsa düzeltilmelidir fakat bu yapılırken  yeni vakıalar ileri sürülemez taraflar
değişemez yeni taraf eklenemez.

VI. Doğrudanlık İlkesi

Doğrudanlık ilkesi yargılamanın araya başkaca bir makamm ya da kişi girmeden kararı verecek
mahkeme önünde ve onun tarafından yürütülmesi ve karar verilmesi anlamına gelir. Karar verecek
mercii ile mahkemeyi inceleyen mercii tamamen aynı olmalıdır aksi koşulda adil bir yargılama olamaz.

Kanun'un 197. m doğrudanlık ilkesiyle ilgili önemli bir düzenleme mevcuttur. Bu maddeye göre, kanun
belirlediği istisnalar dışında deliller hakim huzurunda dinlenir ve incelenir. Delilleri değerlendirecek olan
hakim araya kimse girmeden bizzat görüp incelerse daha doğru bir karar ulaşılır denilir.

Bazı zorundalıklardan istisnalar getirilmiştir. Doğrudanlık ilkesi çok katı uygulamak, yargılamayı oldukça
uzatabilmekte, pahalı ibr yargılamaya neden olarak bu sefer usül ekonomisine aykırı olabilmektedir. Bu
yüzden istinabenin gerekli olduğu hallerde bu ilkeden ayrılma söz konusu olabilmektedir.

İstinabe: Bir davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek üzere, başka bir yerde
bulunan tanığın ifadesinin bulunduğu yerdeki mahkemece alınması.  

 Bu istisna aslında mutlak bir istisna değildir çünkü bu işlemler başka hakimler tarafından yapılsa da
asıl karar mekanizması olan hakimin değerlendirmesinden geçmektedir.

Hakimin dava sırasında değişerek yerine yeni bir hakimin gelmesi aslında bu ilkeye bir istisna
oluşturmaktadır.

VII. Hakimin Delilleri Değerlendirmesi


Hakimin delilleri değerlendirmesi ile ilgili hüküm 198. maddededir. Bu hükme göre kanuni istisnalar
hariçinde hakim serbestçe delilleri değerlendirir.

Hakimin serbestçe değerlendirmesi yargılama hukukumuzda tam olarak, ancak takdiri delillerle ispatın
mümkün olduğu hallerde geçerlidir. Zira kesin delillerle ispatın gerekli olduğu durumlarda hakimin
serbestçe değerlendirmesinden söz edilemez hakim kesin delillerle bağlıdır.

Takdiri delilleri ise hakim serbestçe değerlendirir;

Örneğin bir haksız fiil sebebiyle açılan tazminat davasında davalının gösterdiği iki tanık A VE B
davacının otomobiliyle çok hızlı gittiğini buna karşılık C ise en çok 40 km hızla gittiğini ifade etmiş olsun.
Örnekteki gibi hakim mutlaka A ve B'nin ifadesine göre karar vermek zorunda değildir; C'nin ifadesine
dayanarak da karar verebilir. Ancak A ve B'nin kararına neden değer vermediğini açıklamak zorundadır.
Bu açıklamanı tutarlı olması gerekir.

VIII. Adil Yargılanma Hakkı

A. Genel Olarak

İHAS'nin 6. maddesinde yer alan bu hak, Anayasa'nın 36. maddesinde" herkes adil yargılanma hakkına
sahiptir" şeklinde düzenlenmiştir.

Adil yargılanma hakkının ihlali temel hak olan kişi özgürlüğünün ihlali olarak kabul edilmektedir. Bu hak
hukuki dinlenilme hakkından daha geniştir ve bu hakkı da içine almaktadır. İki hakkın temeli de insan
onuruna dayanmaktadır.

B. Adil Yargılama Hakkının Unsurları

1. Kanuni, Bağımsız ve Tarafsız Bir Mahkeme Tarafından Yargılanma

İHAS da 2-5-6. maddelerde yer alan mahkeme terimi kanunla kurulan yürütme organı ile taraflar
önünde tarafsız ve bağımsız olan yargılama güvencesine sahip bir makamı ifade etmektedir.
Mahkemeler görevine giren kobularda belli bir usüle uyarak ve hukuk kurallarına göre karar veren cebri
icra yolu ile gerekirse zorla yerine getirilen mercilerdir.

Mahkemenin kanuni mahkeme olması gerekmektedir. Karar veren hakimler de bağımsız olması gerekir.
Bağımsızlık, hakimin yargı dışında her türlü yabancı organdan etkilenmesine karşı bir korunaktır.
Bağımsızlığın tamamlayıcısı tarafsızlıkır.

2. Makul Süre İçinde Yargılanma

Davaların makul süre içinde bitirilmemesi tarafların yargıya olan güvenini sarsacak ve özlelikle bu
davanın gecikmesinde yararı olana cesaret verecektir. Devletin buna izin vermemesi gerekmektedir.
Anayasımızın 141. m davaların makul sürede bitirilmesi düzenlenmiştir. Bu ilke hukuk devleti gereği
olarak kabul edilmektedir.
Makul sürenin ne zaman aşıldığının tespiti oldukça zordur. Bunun sadece her somut olayda ayrı ayrı
değerlendirilmesi mümkündür. Sürenin başlangıcı olarak mahkemeye başvuru esas alınmaktadır.
Ancak bazı hallerde mahkemeye başvurmadan önce uyuşmazlık konusunda karar almaya yetkili idari
bir mercie başvuru da sürenin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Sürenin sonu olarak, hükmün şekli
anlamda kesinleşmesi yani tüm başvuru yollarının tüketilmiş olması dikkate alınmalıdır.

Değerlendirme de üç husus gözetilmiştir;

Dava konusunun niteliği, yargılama sırasında tarafın tutumu ve yargılama yapan mahkemenin
tutumudur.

3. Aleni Surette Yargılanma

Adil yargılanma hakkının bu unsuru ile ilgili olarak aleniyet ilkesi çerçevesinde yapılan açıklamalar
burada da geçerlidir.

4. Hakkaniyete uygun olarak yargılanma

Adil yargılanmanın sağlanabilmesi için çok önemli diğer bir unsur da yargılamanın hakkaniyete uygun
olarak yapılmasıdır. Hakkaniyet taraflar arasındaki tam bir eşitliğin bulunmasını ve bu eşitliğin tüm
yargılama boyunca devam etmesini gerektirir.

IX. Hukuki Dinlenilme Hakkı ,

A. Genel Olarak

== Mahkeme iki tarafa eşit şekilde hukuki dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Bu hak
anayasal bir haktır==

Hukuki dinlenilme hakkı Anayasa'nın 36.m ve İHAS 6. maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkının
en önemli unsurudur. Hukuki dinlenilme hakkı üç unsurdan oluşmaktadır Bu hak öncelikle tarafların
yargılama ile ilgili bilgi sahibi olmasını gerektirmektedir. İkinci olarak taraf bilgi sahibi olduğu konuda
açıklama ve ispat hakkını kullanabilmelidir. Üçüncü olarak mahkemenin bu yapılan açıklamaları ve
sunulan delilleri dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak
gerekçelendirmesini gerektirir.

Bu çerçevede tarafların gerek yargı organlarınca gerekse taraflarca yapılan işlemler konusunda
bilgilendirilmelidir. Bu bilgilendirme tebligat yoluyla yapılmaktadır.

Bu hakkın ikinci unsuru açıklama ve ispat hakkıdır. Taraflar yargılamayla ilgili açıklamada bulunma bu
çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu
haktan eşit yararlanır. Bu durum " silahların eşitliği " olarak adlandırılır. Şüphesiz açıklama ve bu
açıklamaların ispatı için delil sunulması usül kuralları çerçevesinde olacaktır Bunun için belirli şekil ve
süre öngörülmüşse bu süreye uyulması zorunludur.
Üçüncü unsur, tarafların iddia ve savunmalarını yargı orgalarının tam olarak dikkate alıp
değerlendirmesidir. Bu değerlendirmenin de kararların gerekçesinde yapılması gerekir. Eksik, şekli ve
görünüşte gerekçe yazılması bu hakkın ihlali sonucunu doğuracaktır. Yargı organları her iki tarafın iddia
ve savunmaları ile delillerini değerlendirip hangi maddi ve hukuki sebeplerle karar verdiklerini
gerekçelerine yansıtmalıdırlar.

Ortaya çıkacak karar hukukun genel içtihatlarına aykırı ve sürpriz olamaz. Bu durum " sürpriz karar
yasağı " olarak ifade edilir.

B. Hukuki Dinlenilme Hakkının Unsurları

Kanunda da belirtildiği gibi bu hakkın üç temel unsuru bulunmaktadır;

1. Bilgilenme hakkı

Hak sahibi kendisi ile ilgili yargılama içeriğinden tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Gerek
karşı taraf gerekse yargı organının işlemleri ve dosya kapsamına giren her konuda şeklen değil
gerçekten hak sahibinin bilgilendirilmesi sağlanmalıdır.

2. Açıklama ve İspat Hakkı

Hak sahibinin bilgilendiği hususlarda açıklama hakkı tam olmalıdır. Açıklama hakkı kapsamına
yargılamanın temelini oluşturan vakıalar bunların ispatına ilişkin faaliyet ve hukuki sebepler girmektedir.
Bununla birlikte, açıklama hakkı sınırsız bir içini dökme hakkı değildir. Bu konuda hakkın özünü
zedelemeyen yargılamanın sağlıklı işlemesine yönelik sınırlamalar getirilebilir. Kişi bu hakkın
kullanımında serbesttir.

*3. Dikkate Alınma Hakkı

Taraf açıklamalarını yargı organları tam olarak dikkate alıp değerlendirmelidir. Ancak bu şekilde ilgili
yargılamayı etkileyen bir süje haline gelir. Aksi taktirde bilgilenme ve açıklama hakkı anlamsız
kalacaktır.

Bu sebeple dikkate alma ve değerlendirme yargı organı için mutlak bir yükümlülüktür. Yargı organlarının
şeklen açıklamaları dikkate alması yeterli olmayıp tam olarak değerlendirme yapması da gerekir. Bunun
en somut ortaya çıktığı yer kararların gerekçeleridir. Mahkeme açıklamaları dikkate alarak
değerlendirmesi ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesi hukuki dinlenilme hakkının
gereğidir. Yargı organları sürpriz karar vermemelidir.

X. Alenilik İlkesi

Alenilik ilkesi yargıya güveni sağlamak yönüyle önem taşır. Bu ilke sayesinde yargı fonksiyounu
üstlenen Devletin yargılama görevinin denetlenmesi ve yargının objektifliğin sağlanması kontrol edilir.

Bu ilke yargılamaya, duruşmaya alakası olan olmayan herkesin katılabileceği anlamına gelir. Yargılama
aleni yapılmakla birlikte özellikle, mahkemenin kararı görüşmesi ve tartışması yani müzakeresi gizli
yapılır ancak karar alenen tefhim edilir. Ayrıca istinabe suretiyle yapılan işlemler de kural olarak aleni
değildir ancak taraf ve vekiller bulunabilir.

Bu ilkeye bazı durumlar için istisna getirilmiştir;

Özellikle genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde alenilik ilkesinden
vazgeçilir.

Temel istisnalar;

genel ahlak, kamu güvenliği, kamu düzeni, milli güvenlik, özel hayatın gizliliği, ailenin ve çocukların
korunması

Bunun dışında 7251 sayılı Kanun'la yargılama ile ilgili kişilerin korunmaya değer üstün bir
menfaatinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde de ilgilinin talebi üzerine yahut re'sen mahkemece
duruşmaların gizli yapılmasına karar verilebilir. Bu kanun " tarafların üstün menfaati " olarak anılan
kısmı tam olarak bilinmeyen bir kavram olup, uygulamada karışıklılığa yol açmaktadır.

Duruşmaların gizli yapılması halinde gerekçesi esas hakkındaki kararda belirtilmelidir. Ayrıca duruşma
gizli olsa bile taraflara açıktır. Fakat bu duruşmaya yönelik bilgileri açıklamamalarının gerektiğini aksi
taktirde TCK 285. m ye göre cezalandırılacaktır.

Aleni yapılan davalara basın katılabilir fakat hiçbir şekilde görüntü, ses kaydı vs. alamaz. Ancak dava
dosyasında saklı kalmak kaydıyla yargılamanın zorunlu kıldığı hallerde mahkemece çekim yapılabilir.

xı. Sözlülük-Yazılılık İlkesi

Sözlülük ve yazılılık usül işlemlerinin şeklidir.

Kanunda bazı hallerde zorunlu olarak yargılamada sözlülük ilkesine ağırlık verilmiştir. Örneğin,
hükümden önce mahkeme mutlaka taraflara sözlü savunma imkanı tanımalıdır(m. 186). Bunun yanında
tahkikat aşaması birçok oturumdan oluşur.

TAHKİKAT AŞAMASI: Tahkikat aşaması hakimin en aktif rol oynadığı ve en uzun süren
yargılama aşamasıdır. Bu aşamada taraflar ve tanıklar dinlenir, bilirkişi incelemesi
yapılır, keşif yapılır, gerekli araştırmalar varsa yapılır, deliller incelenerek
dava konusu vakıa ve iddialar değerlendirilir.

Buna karşılık davanın açılması, karşılık verilmesi, dilekçeler yazılıdır. Çünkü yazılılık sayesinde bu
işlemlerin süresi içinde yapılıp yapılmadığı kolaylıkla tespit edilir. Yazılı usül uygulansa da taraflara
isticvap yapılır.

İsticvap, bir tarafın kendi aleyhine olan belli bir veya birkaç vakıa
hakkında mahkeme tarafından sorguya çekilmesi (dinlenmesi) demektir.

XII. Mahkemede Kullanılan Dil


Dil türkçedir. Taraflar aksini kararlaştıramaz. Tüm kayıtlar, dilekçeler, talepler vs. türkçe metin şeklinde
olmalıdır.

XIII. Tarafların Yükümlülükleri

A. Dürüst Davranma Yükümlülüğü

TMK yer alan dürüstlük ilkesi ( m.2 ) genel bir hukuk ilkesi olup usül hukukunda da geçerlidir. Dürüstlük
kuralı hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesinde hukuka, ahlaka ve örf adet kurallarına
uygun davranma olarak açıklanır.

Devletin yargı organlarının karşısında temel kurallara uyulması tabiidir.

Bu ile hakim tarafından direkt nazara alınabileceği gibi taraflarca da her zaman ileri sürülebilir. Devletin
bir kurumu olan mahkemenin haksız, hileli ve kanuna aykırı şekilde bir yargılama ile çözüme kavuşması
düşünülemez. Bu ilkeye uymak taraflar için bir yükümlülüktür. Davanın açılmasında davacı dürüstlük
kuralına uygun davranmak zorundadır.

Dürüstlük kuralına aykırı olan dava açılması Kanun'da usuli yaptırımlarla engellemeye çalışılmıştır.
Usuli yetkiler de kötü niyetle kullanılmamalıdır. Örneğin davanın gereksiz yere uzaması için taraflardan
hakimin reddine başvurulması, farklı kanun yollarına başvurulması, bekletici sorun yaratmak.

Taraflar gibi avukatlar da dürüstlük kuralına uymalıdır. Avukatlar hem usül hukuku açısından hem de
kendi mesleklerine güvenin korunması için bu mükellefiyete uymalıdır.

Bu ilkeye uymamanın yaptırımı bu tür hareketlere izin vermemekle birlikte Kanun'da ayrıca bazı
yaptırımlara tabiidir. Örneğin 327. maddede dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle davada haklı çıkan
taraf aleyhine yargılama giderine hükmedilebileceği düzenlenmişitir.

B. Doğruyu Söyleme Ödevi

Taraflar doğal olarak sadece kendi lehine olan vakıa ve delilleri mahkemeye sunacak aksi şekilde
olanlara ise göz yumacaklardır. Doğruyu söyleme ödevi tarafın kendi aleyhine olanlar vakıaları
mahkemeye bildirmesi değil karşı taraf aleyhine gerçek olmadığını bildiği bir hususu ileri sürmemesidir.
Doğruyu söyleme ödevi bilinçli olarak gerçeğe aykırı iddialarda bulunmamaktır.

Buradaki yükümlülük subjektif  doğruluk olup objektif doğruluk değildir. Bunun yanında taraf doğru
olarak bildiği hususları mahkemede ileri sürebilir ve bunlar için delil gösterebilir. Taraf, gerçek maddi
durumu yansıtan dava malzemelerini mahkemeye sunmalıdır.

Doğruyu söyleme ilkesi he yazılı hem sözlü olacak durumlarda geçerlidir.

Taraflarca getirme ilkesine göre mahkeme sadece taraflarca getirilen vakıalara göre karar verecektir.
Taaraflardan birisi gerçek olmayan bir vakıa sürmüşse bu durumda hüküm gerçek duruma aykırı
olabilir. Bu ise medeni usül hukukunun maddi gerçeği araştırması amacıyla da çelişir. Bu nedenle:
Taraflardan hiçbirisi, bilerek gerçeğe aykırı vakıaları mahkemede ileri sürmemelidir.
Taraflar tam uyuşmazlık hakkında açıklama yapmalıdır. Sorulara doğru cevap vermesi gerekir

You might also like