You are on page 1of 36

Hukuk dalları kendi içinde kamu hukuku dalları ve özel hukuk dalları şeklinde ikiye ayrılır.

Kamu hukuku dalları devlet ile kişi arasındaki ilişkileri düzenler.


Bunlar Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Ceza Hukuku, Vergi Hukukudur. Özel hukuk dalları kişi ile kişi arasındaki ilişkileri düzenler. Özel hukuk dalları
Medeni Hukuk, Borçlar Hukuku, Ticaret Hukukudur. İcra – İflas Hukuku ise karma hukuk dalıdır. Medeni Hukukun bölümleri şu şekildedir. BAŞLANGIÇ:
MEDENİ HUKUKA GİRİŞ, 1. KİTAP: KİŞİLER HUKUKU, 2. KİTAP: AİLE HUKUKU, 3. KİTAP: MİRAS HUKUKU, 4. KİTAP: EŞYA HUKUKU, 5. KİTAP: BORÇLAR
KANUNUDUR. TBK Madde 646: “Bu Kanun 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 5. kitabı olup onun tamamlayıcısıdır”.

BAŞLANGIÇ: MEDENİ HUKUKA GİRİŞ

Sosyal Hayatı Düzenleyen Kurallar: Bunlar ahlak kuralları, görgü kuralları, din kuralları, örf ve adet kuralları, hukuk kurallarıdır. Bunlardan ahlak, görgü,
din kurallarının yaptırımı toplum tarafındandır (manevi müeyyideler). Hukuk kurallarının yaptırımı ise devlet tarafındandır (maddi müeyyideler). Şimdi
maddi müeyyideleri inceleyelim.

Hukukun Yaptırımları (Maddi Müeyyideler)


 Ceza: Suç niteliği taşıyan davranışa uygulanan yaptırımdır. Cezalar hapis cezası ve para cezası şeklinde ikiye ayrılır. Türkiye’de idam cezası
kaldırılmıştır.
 Cebri İcra: Borcunu yerine getirmeyen veya mahkeme kararına uymayan kişilere uygulanan yaptırımdır. Örneğin borcunu ödemeyen kişiye haciz
uygulanıp mallarının zorla alınması veya çocuğunun velayeti kendisinden alınan ebeveynin çocuğu vermemesi üzerine zorla kendisinden alınması
 Tazminat: “Sözleşmeye aykırılık” ve “Haksız fiil” durumlarında kişinin zararının maddi ve manevi olarak giderilmesini sağlayan yaptırımdır.
 Geçersizlik: Bir hukuki işlemin kanunun aradığı şekilde yapılmaması sonucunda hukuki sonuç doğurmamasıdır. Türleri şunlardır:
- Yokluk: Hukuki işlemin hiç yapılmamış gibi olması halidir. Hukuki işlemin kurucu unsurları yoksa yokluk yaptırımına tabidir. Örneğin evliliğin
resmi memur önünde yapılmaması veya iki erkeğin birbiriyle evliliği yokluk yaptırımına tabidir. Hukuki işlemin yokluğunu herkes, her zaman
ileri sürebilir. Yokluk, hakkın kötüye kullanılmasını teşkil etse bile ileri sürülebilir. Bu işlemin hükümsüz olması için davaya gerek yoktur.
Hâkim yokluğu resen (kendiliğinden) dikkate alır.
- Butlan (Kesin Hükümsüzlük): Bir hukuki işlemin kurucu unsurları var ancak geçerlilik unsurları yok ise o işlem butlandır. İşlem yapılmıştır
ama geçersizdir. Bir işlemin butlanla hükümsüzlüğünü hâkim resen dikkate alır. Ancak evlenmenin ve ölüme bağlı tasarrufların butlanla
geçersizliği hâkim tarafından resen dikkate alınamaz. Bunların geçersizliğinin ileri sürülmesi gerekir. Normalde bir hukuki işlem kesin
hükümsüzse hiçbir hukuki sonuç doğurmaz ancak evlilik, geçersizliği hâkimce tespit edilinceye kadar tüm hüküm ve sonuçlarını doğurur.
Örneğin butlanla bitmiş bir evlilikte daha önce doğmuş bir çocuk varsa bu çocuk evlilik birliği içinde doğmuş sayılır. Butlan tam veya kısmi
olabilir. Geçersiz bir hukuki işlemin bir kısmını geçerli saymak mümkünse kısmi hükümsüzlük (kısmi butlan) söz konusudur.
Yokluk Butlan
İşlem hiç yapılmamış gibidir. İşlem yapılmıştır ancak geçersizdir.
Yokluk kısmi olamaz. Butlan kısmi olabilir. Bu durumda işlemin bir kısmı geçerlidir.
Yokluk her zaman ileri sürülebilir. Butlan her zaman ileri sürülebilir.
Hâkim yokluğu resen dikkate alır. Dava açmaya gerek Hâkim butlanı resen dikkate alır. Dava açmaya gerek yoktur. Ancak evlilik
yoktur. ve ölüme bağlı tasarrufta butlanı hâkim resen dikkate alamaz. İptal davası
açılması gerekir. Butlanla bitmiş bir evlilik, hâkimin kararına kadar tüm
hüküm ve sonuçlarını doğurur.
Yokluğun sebepleri şunlardan biri olabilir: Butlanın sebepleri şunlardan biri olabilir:
 Hukuki işlemin kurucu unsurlarının olmaması  Hukuki işlemin kurucu unsurlarının olması ancak geçerlilik unsurlarının
 İrade beyanı olmaması veya irade beyanlarının olmaması
uyuşmaması  Hukuki işlemin emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine, genel ahlaka,
kişilik haklarına aykırı olması, imkânsız olması
 Hukuki işlemi yapan kişinin ehliyetsizliği
 Hukuki işlemin muvazaalı olması

- Askıda Geçersizlik (Noksanlık, Tek Taraflı Bağlamazlık): Bu durumda işlemin tamamlayıcı unsurlarından biri yoktur. Tamamlayıcı unsur
yerine gelirse işlem geçerli olur, yerine gelmezse hükümsüz olur. Noksanlık durumunda işlemi yapan taraf işlemle bağlı değilken karşı taraf
işlemle bağlıdır. Örneğin sınırlı ehliyetsiz kendisini borç altına sokan işlemleri kanuni temsilcinin izni olmadan yapamaz. Yaparsa işlem askıda
geçersizdir. Bu durumda sınırlı ehliyetsiz işlemle bağlı değilken karşı taraf bağlıdır. Eğer kanuni temsilci işleme icazet verirse geçerli olur.
- İptal: İdari bir işlemin mahkeme kararıyla iptal edilmesidir. Yokluk ve butlanı hâkim resen dikkate alırken, iptal hak sahibi tarafından ileri
sürülmelidir. Kişi iptal hakkını zamanında ileri sürmezse işlem geçerli hale gelir.

Hukukun Türleri
 Pozitif Hukuk (Müspet Hukuk): Yürürlükte bulunan yazılı ve yazısız tüm hukuk kurallarıdır.
 Mevzu Hukuk: Yürürlükte bulunan yetkili makamlarca konulmuş yazılı hukuk kurallarıdır. Mevzuat kelimesi mevzudan gelir.
 İdeal (Tabii – Doğal) Hukuk: Olması istenen hukuk düzenidir.
 Tarihi Hukuk: Yürürlükten kalkan hukuk kurallarının bütünüdür.

Medeni Hukukun Kaynakları: Medeni hukukun kaynakları asli kaynaklar, tali kaynaklar, yardımcı kaynaklar şeklinde üçe ayrılır:
 Asli Kaynaklar: TMK m. 1: “Kanun özüyle ve sözüyle değindiği bütün konularda uygulanır…” demektedir. Burada “Kanun” ifadesinden kastedilen
sadece kanun olmayıp kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik, içtihadı birleştirme kararlarını vs. kapsar. Bunlar asli kaynaklardır.
 Tali (İkincil) Kaynaklar: Bunlar örf ve adet hukuku ile hâkimin yarattığı hukuktur. Örf ve adet, medeni hukukun yazılı olmayan kaynağıdır. Örf ve
âdetin hukuk kaynağı olabilmesi için maddi unsuru (süreklilik) manevi unsuru (genel inanış), hukuki unsuru (devlet gücüyle yaptırım) olmalıdır.
TMK m. 1: “… Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkim örf ve adet hukukuna göre… karar verir” demektedir. O halde örf ve adet, hâkimin
kanunda bir hüküm yoksa başvuracağı hukuk kaynağıdır.
 Yardımcı Kaynaklar: TMK m. 1: “… Hâkim karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından faydalanır. Bunlar yardımcı kaynaklardır.
Kanunun Özüyle ve Sözüyle Uygulanması: TMK m. 1: “Kanun özüyle ve sözüyle değindiği bütün konularda uygulanır…” demektedir. Hâkimin ilgili
hükmün sözünü ve özünü anlaması için hükmü yorumlaması gerekir. Örneğin “Çimenlere basmak yasaktır” diye hüküm olduğunu düşünelim. Eğer birisi
bisikletle çimen üstünden geçerse bu hükmün uygulanmaması gerektiğini ileri sürebilir. Ancak hükmün özü çimenlerin korunmasıdır. Bu yüzden hâkim
bisikletle geçen kişiye de bu hükmü uygulayabilir. Kanun hükümleri düz anlam, zıt anlam, atıf yoluyla, evleviyetle olmak üzere 4 şekilde uygulanır.
 Düz Anlam: Hükmün olduğu gibi anlaşılmasıdır. Örneğin TMK m. 11: “Erginlik 18 yaşın doldurulmasıyla başlar”. Yani kişi 18 yaşındaysa ergindir.
 Zıt Anlam (Zıt Kanıt): Örneğin TMK m. 19: “Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir”. Demek ki kişinin sürekli olarak
yerleşme niyeti olmadığı yerler (hastane, okul, hapishane vb.) yerleşim yeri olamaz.
 Atıf: Örneğin TMK m. 122’ye göre nişanın bozulması sonucunda alışılmışın dışında hediyelerin geri verilmesinde sebepsiz zenginleşme hükümleri
uygulanır. Görüldüğü gibi burada sebepsiz zenginleşme hükümlerine atıfta bulunulmuştur.
 Evleviyet (Haydi Haydi): Örneğin TMK’ya göre 3. dereceye kadar akrabalar arasında evlilik yasaktır. Bu hüküm ile 3. dereceye kadar akrabalar
arasında nişanlanmanın da yasak olduğu sonucuna varılabilir.

Kanun Hükümlerinin Yorumlanması: Kanun hükmünün özünün/gerçek anlamının tespit edilebilmesi için hâkimin yaptığı faaliyete yorum denir. Kanunun
hem sözü hem özü yorumlanmalıdır. Hâkim yorum yaparken kıyas, evleviyet ve zıt kanıta başvurabilir. Yorum yöntemleri şunlardır:
 Söze Göre Yorum (Lafzi Yorum): Kanun hükmü yorumlanırken hükümde geçen kelimelerin anlamları, metin içindeki yerleri dikkate alınır. İlk
uygulanması gereken yorum yöntemi budur. Hâkim yorum yaparken önce kanunun sözüne bakar. Sonuç çıkmazsa özüne bakar.
 Sübjektif Tarihi Yorum: Hüküm yorumlanırken kanun koyucunun o hükmü koyarken ki amacı araştırılır.
 Objektif Tarihi Yorum: Kanun koyucunun amacı değil de o hükmün koyulduğu tarihteki anlamı araştırılır.
 Objektif Zamana Uygun Tarihi Yorum: Kanun hükmü konulduğu tarihteki gibi kalmamaktadır. Zamana göre değişmektedir. Kanun koyucu aynı
hükmü bugün koysaydı nasıl bir hüküm olurdu sorusunun cevabı aranır.
 Serbest Yorum: Yorum yapılırken kanun metnine bağlı kalınmaması tamamen serbest şekilde yorum yapılmasını ifade eder.
Not: Yorum türleri yasama yorumu, idari yorum, yargı yorumu şeklindedir. 1982 Anayasası yasama yorumunu kabul etmez. Yargı yorumu
ise onu yapan hâkimi ve mahkemeleri bağlamaz.

Hukuk Kurallarının Türleri


 Emredici Hukuk Kuralları: Aksi taraflarca kararlaştırılamayan hükümlerdir. Emredici hukuk kurallarına aykırılık butlanla sonuçlanır.
 Yedek Hukuk Kuralları: Tamamlayıcı ve yorumlayıcı olmak üzere ikiye ayrılır.
- Tamamlayıcı Kurallar: Aksi taraflarca kararlaştırılabilen, kararlaştırılmadığı takdirde uygulanacak kurallardır.
- Yorumlayıcı Kurallar: Örneğin “ay ortası” ibaresi için kanunda “ayın ortası, ayın 15. günüdür” şeklinde hüküm bulunmasıdır.
 Tanımlayıcı Kurallar: Bir kuralın ne olduğunu tanımlar. Statik kurallardır.

GENEL HÜKÜM - ÖZEL HÜKÜM AYRIMI


Kanunun tümüne ve aynı nitelikteki ilişkilerin büyük kısmına uygulanabilen hükümlere genel hükümler denir. Belirli hukuki ilişkileri
düzenleyen ve bunlar dışında başka ilişkilere uygulanamayan hükümlere özel hükümler denir. Genel kanun ile özel kanunun uygulanması:
- Genel kanun eski özel kanun yeni ise: Kural olarak özel kanun uygulanır. Ancak genel kanun özel kanunu tamamlıyor olabilir. Bu
durumda özel kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel kanun uygulanır.
- Özel kanun eski genel kanun yeni ise: Bu durumda kanun koyucunun iradesini araştırmak gerekir. Eğer kanun koyucunun iradesi yeni
genel kanun ile eski özel kanun hükümlerini kaldırmak ya da değiştirmekse genel kanun uygulanır.

I. Hâkimin Hukuk Yaratması ve Hâkimin Takdir Yetkisi

A. HÂKİMİN HUKUK YARATMASI: TMK m. 1: “… Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa hâkim örf ve adet hukukuna göre bu da yoksa kendisi kanun
koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir…” şeklindedir. Yani hâkimin hukuk yaratabilmesi için iki koşul gerçekleşmelidir.
1) Kanunda uygulanabilir bir hüküm olmayacak (Buna kanun boşluğu denir.)
2) Örf ve adet hukukunda da uygulanabilir bir hüküm olmayacak (Buna hukuk boşluğu denir.)

Hâkimin kanunda boşluk olup olmadığını anlaması için yorum yapması gerekir. Hâkim açık, gerçek, bilinçsiz boşluk halinde hukuk yaratır. Hâkimin
yarattığı hukukun diğer hükümlerle çelişmemesi gerekir. Hâkim soyut ve genel bir hüküm ortaya koymalıdır. Hâkim hukuk yaratırken bilimsel
görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanabilir. Yargı kararlarından sadece içtihadı birleştirme kararlarına hâkimin uyması zorunludur. Hâkim
hukuk yaratırken diğer hükümlerin ruhundan veya özünden yararlanabilir. Yani kıyas yoluna gidebilir. Hâkim gerektiğinde hukuk yaratmaktan
kaçınamaz. Hâkimin yarattığı hukuk ne kendisini ne de diğer hâkimleri bağlar. Hâkimin yarattığı hukuk üst yargı denetimine tabidir. Gerektiğinde
hukuk yaratma yetkisi kanun tarafından verildiğinden bu durum kuvvetler ayrılığı (yasama – yürütme – yargı) ilkesine ters düşmez.

B. HÂKİMİN TAKDİR YETKİSİ: TMK m. 4: “Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı
emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir” der. Hâkimin takdir yetkisi, kanunun çok genel veya soyut olan hükümlerinin
somut olaya uygulanmasıdır. Hâkim bu yetkisini ancak kanunun kendisine bu yetkiyi verdiği durumlarda kullanabilir. Hâkim kendisine takdir
yetkisi verildiği durumlarda hukuk yaratmaz, var olan hükmü tamamlar. Bu açıdan hâkime takdir yetkisi verilen yerlerde HÜKÜM İÇİ BOŞLUK
(KURAL İÇİ BOŞLUK) olduğu söylenebilir. Hükümde “haklı veya önemli sebep”, “muhik sebep”, “hakkaniyet”, “uygun önlemler”, “işin niteliği
gereği”, “uygun tazminat” gibi deyimler hâkime takdir yetkisi verildiğini gösterir. Hükümde “yapabilir, edebilir” gibi kelimeler varsa bu da
hâkime takdir yetkisi verildiğine işarettir. Hâkim takdir yetkisini kullanırken olayın özelliklerini göz önüne alır. Ayrıca uzman bilirkişilerden
yararlanabilir. Hâkimin takdir yetkisi üst yargı denetimine tabiidir.
HÂKİMİN HUKUK YARATMASI (TMK m. 1) HÂKİMİN TAKDİR YETKİSİ (TMK m. 4)
İlgili olaya uygulanabilecek bir kanun hükmü yoktur. İlgili olaya uygulanabilecek bir kanun hükmü vardır.
Hâkimin hukuk yaratabilmesi için hukuk boşluğu (kanun boşluğu + Hâkimin takdir yetkisini kullanabileceği yerde kural içi boşluk
örf ve adet kuralının olmaması) olmalıdır. Buradaki boşluk açık/ (hüküm içi boşluk) vardır. Hâkim takdir yetkisini ancak kanun
bilinçsiz/gerçek boşluktur. Hâkim hukuk yaratırken daha serbesttir. kendisine bu yetkiyi verdiğinde kullanabilir. Hükümde “haklı veya
Hâkimin hukuk yaratması kuvvetler ayrılığı ilkesine ters düşmez. önemli sebep”, “muhik sebep”, “hakkaniyet”, “uygun önlemler”,
“işin niteliği gereği”, “uygun tazminat” gibi ifadeler olmalıdır.
Hâkim gerektiğinde hukuk yaratmaktan kaçınamaz. Hâkim gerektiğinde takdir yetkisini kullanmaktan kaçınamaz.
Hâkim hukuk yaratırken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından Hâkim takdir yetkisini kullanırken bilirkişilerden yararlanabilir.
yararlanabilir. Kıyas yoluna gidebilir.
Hâkimin yarattığı hukuk üst yargı denetimine tabidir. Hâkimin takdir yetkisi üst yargı denetimine tabidir.

1. Kanun Boşluğu Türleri

a. Bilinçli Boşluk – Bilinçsiz Boşluk: Kanun koyucu bir kanun boşluğunu bilerek ve isteyerek bırakmışsa bilinçli boşluk vardır. Buna karşılık
kanun koyucunun özenli hareket etmemesinden dolayı, düzenlenmesi gereken bir hususta hüküm yoksa bilinçsiz boşluk vardır.
b. Açık Boşluk – Örtülü Boşluk: Kanunda sözüyle ve özüyle uygulanabilecek bir hüküm bulunmadığı durumlarda söz konusu olan boşluk açık
(gerçek, bilinçsiz) boşluktur. Kanunda bir hüküm bulunmasına rağmen bu hüküm kanun koyucunun gerçek amacıyla çelişki doğurması
durumunda ortaya çıkan boşluğa örtülü boşluk denir. Örneğin tam ehliyetsiz birinin işlemleri hukuki sonuç doğurmaz. Ancak tam
ehliyetsizin piyango biletine büyük ikramiye çıkarsa bu hükmün uygulanması adaletle çelişir. Örtülü boşluğa ancak hâkim hükmedebilir.
c. Gerçek Boşluk – Gerçek Olmayan Boşluk: Açık, gerçek ve bilinçsiz boşluk aynı anlama gelir. Gerçek olmayan boşluk kanun hükmünün
tatmin edici olmaması, ihtiyaca cevap vermemesidir.

2. Boşluk Olarak Nitelendirilemeyecek Durumlar

a. Kasıtlı Susma: Kanun koyucu olumlu bir çözümü öngörerek olumsuz çözümleri öngörmemesi halinde ortaya çıkar. Kasıtlı susma halinde
karşıt – zıt kavram kanıtına başvurulur.
b. Hukuk Dışı Alan: Hukuk dışı alan hukukun ilgilenmediği (ahlak kurallarının, din kurallarının geçerli olduğu) alan ifade edilir. Örneğin
medeni kanun bilerek dini evlenmeyi düzenlememiş bunu hukuk dışı alan kabul etmiştir.

II. Hak Kavramı: Hak, hukuk tarafından koruma altına alınmış ve hak sahibinin bu korumayı istemek yetkisine sahip bulunduğu menfaatlerdir.

A. HAKLARIN TASNİFİ

1. Konularına Göre Haklar: Bu ayrımda haklar parayla ölçülüp ölçülememesine göre ayrılır.

a. Malvarlığı Hakları (Mamelek Hakları): Kişinin parayla ölçülebilen haklarıdır.


 Alacak Hakları: Alacaklının borçludan bir şeyi verme, yapma veya yapmamayı isteme yetkisi veren haktır. Alacak hakları çok çeşitlidir.
 Ayni Haklar: Hak sahibine bir eşya üzerinde doğrudan hâkimiyet sağlayan ve bu nedenle de herkese karşı ileri sürülebilen haklardır.
Ayni haklar kanunda sınırlı sayıdadır. Sözleşmeyle bunlar dışında yeni ayni haklar tanımlanamaz. Medeni Kanunda ayni haklar
mülkiyet hakkı ve sınırlı ayni haklar olmak üzere ikiye ayrılır:
- Mülkiyet Hakkı: Mülkiyet hakkı hak sahibine eşya üzerinde en geniş yetkileri/tüm tasarruf yetkilerini tanıyan ayni haktır.
Mülkiyet hakkı sahibine malik denir. Mülkiyet hakkına tek kişi sahipse tek kişi mülkiyeti, birden fazla kişi sahipse paylı mülkiyet
veya elbirliğiyle mülkiyet söz konusudur.
- Sınırlı Ayni Haklar: Hak sahibine mülkiyet hakkının tanıdığı yetkilerden bir veya birkaçını veren haklara sınırlı ayni hak denir.
Sınırlı ayni haklar irtifak, rehin, taşınmaz yükü şeklinde 3 gruba ayrılır. Taşınır rehinleri hariç hepsi taşınmazlarla ilgili haklardır.
 İrtifak Hakları: İrtifak hakları hak sahibine bir taşınmazı kullanma ve o taşınmazdan yararlanma hakkını veren ayni
haklardır. İrtifak; eşyaya bağlı veya kişisel olabilir. Eşyaya bağlı irtifak bir taşınmazda bir diğer taşınmaz lehine kurulur.
Örneğin geçit hakkı. Kişisel irtifaklar ise kişiye bağlı irtifak ve düzensiz kişisel irtifak olmak üzere ikiye ayrılır.
Kişiye Bağlı İrtifaklar (Şahsi İrtifak) Düzensiz Kişisel İrtifaklar (Karma İrtifak)
Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardır. Bu haklar başkasına Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar değildirler. Devri mümkün olduğu
devredilemediği gibi mirasçılara da geçmez. gibi mirasçılara da geçebilirler.
İntifa Hakkı: Sahibine bir malı kullanma ve semerelerinden Üst Hakkı: Sahibine bir arazinin altında veya üstünde yapı
yararlanma yetkisi veren haktır. yapmak veya mevcut yapıyı muhafaza etmek yetkisi veren haktır.
Sükna (Oturma) Hakkı: Sahibine bir binanın tamamında veya bir Kaynak Hakkı: Sahibine başkasının arazisinde bulunan bir
bölümünde oturma yetkisi veren haktır. kaynaktan su alma yetkisi veren haktır.
Diğer İrtifak Hakları: Atış eğitimi, spor alanı, geçit gibi yapılar yapma hakkı veren irtifak haklarıdır. Bu irtifaklar devredilemez ve
mirasçılara geçmez.

 Rehin: Alacak sahibinin alacağını teminat altına alan ve alacak tahsil edilmediğinde rehin konusu eşyanın satılıp paraya
çevrilmesi ile alacağın karşılanmasına imkân veren haktır. Taşınır ve taşınmaz rehni şeklinde ikiye ayrılır. Taşınmaz rehni
türleri ipotek, ipotekli borç senedi, irat senedidir. Taşınır rehni türleri hapis hakkı, ticari işletme rehni, gemi ipoteği,
hava aracı ipoteği, rehinli tahvilat, alacak ve diğer haklar üzerindeki rehinlerdir.
 Taşınmaz Yükü: Bir taşınmaz malikinin sahip olduğu taşınmaz dolayısıyla bu taşınmaz teminat olmak üzere bir kimseye bir
şeyi vermek veya yapmakla yükümlü olmasını ifade eder. Örneğin bir domates tarlası sahibinin bu domatesleri salça
fabrikasına verme borcu altına girmesi ve söz konusu tarlanın borcun teminatı olması taşınmaz yüküdür.
 Yenilik Doğuran Haklar: Kullanılmalarıyla yeni bir hukuki durumu kuran, değiştiren veya bozan haklardır. Kurucu, bozucu, değiştirici
yenilik doğuran haklar olmak üzere 3’e ayrılır.
- Kurucu Yenilik Doğuran Haklar: Hak sahibine tek taraflı irade beyanında
Yenilik doğuran hakların özellikleri:
bulunarak yeni bir hukuki ilişkinin kurulması yetkisi veren haklardır.
- Tek taraflı irade açıklamasıyla kullanılırlar.
Örneğin alım (iştira), ön alım(şufa) geri alım (vefa), kabul hakkı
- Kayıt ve şarta bağlanamazlar.
- Değiştirici Yenilik Doğuran Haklar: Hak sahibine tek taraflı irade
- Bir kez kullanılmakla tüketilirler.
beyanında bulunarak mevcut bir hukuki ilişkiyi değiştirmek yetkisi
- Dava yoluyla da kullanılabilirler.
veren haklardır. Örneğin ayıplı malın iadesi ve paranın geri alınması
- Kullanıldıktan sonra geri alınamazlar.
- Bozucu Yenilik Doğuran Haklar: Kullanıldıkları zaman mevcut bir hukuki
- Zamanaşımına değil, hak düşürücü süreye
durumu tamamen ortadan kaldıran haklardır. Örneğin istifa, azil, iptal,
tabidirler.
fesih, mirasın reddi, takas

 Fikri Haklar: Kişinin bilim, sanat, edebiyat, güzel sanatlar, teknoloji gibi alanlarda ortaya koyduğu ürünler üzerindeki haklarıdır.

b. Kişilik Hakları: Para ile ölçülemeyen haklardır. Vücut bütünlüğü, şeref vb. Bu tür haklar devredilemez ve mirasçılara geçmezler.
2. İleri Sürülebilecek Çevreye Göre Haklar
a. Mutlak Haklar: Sahibi tarafından herkese karşı ileri sürülebilen haklardır. Kişilerin bazı kişiler ve mallar üzerinde mutlak hakkı vardır. Ayni
haklar, kişilik hakları, velayet hakkı, fikri haklar mutlak haklardandır. Mutlak haklar kanunda yazılanlarla sınırlıdır.
b. Nispi Haklar: Sadece taraflar arasında ileri sürülebilen haklardır. Nispi haklar çok çeşitlilik gösterebilir. Alacak hakkı, kira hakkı, yenilik
doğuran haklar nispi haklara örnektir. Kanunda sayılmış olan bazı nispi haklar tapuya şerh verilmek suretiyle üçüncü kişilere karşı ileri
sürülebilir. Şerh vermek nispi hakkı mutlak hak haline getirmez. Sadece nispi hakkı kuvvetlendirir. Şerh verilmiş bir nispi hak herkese karşı
değil, sadece hak iddia eden 3. kişilere karşı ileri sürülebilir. TMK ve TBK’da sayılan tapu kütüğüne şerh verilebilen başlıca haklar şunlardır:
- Arsa payı karşılığı inşaat
Örnek: A ve B kira sözleşmesi yapmıştır. Sözleşme devam ederken ev sahibi A evi C’ye satmıştır.
- Taşınmaz satış vaadi
Bu durumda B kiracılık hakkını C’ye karşı ileri süremez. Çünkü kira hakkı nispi bir haktır. Sadece
- Kira A’ya karşı ileri sürülebilir. Ancak B kira hakkını tapuya şerh verirse artık C’ye karşı da ileri sürebilir.
- Alım, önalım, gerialım hakları
- Bağışlayana dönme koşulu ile bağışlamada bağışlayanın hakkı
- Taşınmaz rehininde sonraki sırada yer alan rehinli alacaklının boşalan dereceye geçme hakkı
- Paylaşmalı mal ayrılığında evliliğin bitmesi durumunda eşit olarak paylaşma konusu olan aile konutunda kalma hakkı
- Üst hakkı sona erdiğinde üst hakkı sahibine ödenmesi kararlaştırılan bedele ilişkin anlaşmadan doğan haklar

3. Kullanımlarına Göre Haklar


a. Devredilebilen Haklar: Genellikle para ile ölçülebilen haklardır. Bir hukuki işlem ile devredilebilir veya miras ile geçebilir.
b. Devredilemeyen Haklar: Kişiye sıkı sıkı bağlı olan haklardır. Evlenme, vasiyet düzenleme, çocuğunu tanıma hakkı vb. İntifa ve sükna hakkı
ayni hak olmalarına rağmen devredilemez. Kişi kendisine sıkı sıkıya bağlı haklarıyla ilgili işlem yapacağı zaman kararı kendisi vermelidir.
Ancak hakkı kullanırken temsilci kullanabilir. Örneğin boşanma davasında kişi boşanmaya kendi karar verir ancak işlemleri yürütmesi için
temsilci atayabilir. Ancak kişiye sıkı sıkıya bağlı bazı haklar temsilci aracılığıyla kullanılamaz. Örneğin evlenme, nişanlanma, vasiyetname

4. Amaçlarına Göre Haklar


a. Yenilik Doğuran Haklar: Yukarıda açıklandı.
b. Alelade Haklar: Hukuken kullanılıp kullanılmaması değişiklik yaratmayan haklardır. Örneğin icapta bulunma, öğüt verme

5. Bağımsız Olup Olmamasına Göre Haklar


a. Bağımsız Haklar: Başka bir hakka bağlı olmadan tek başına varlığını sürdüren haklardır. Örneğin mülkiyet hakkı, alacak hakkı
b. Bağımlı Haklar (Fer’i Haklar, Yan Haklar): Bağımsız bir hakka bağlı olan, bağımsız hak var olmadan kendi de var olamayan haklardır. Faiz,
cezai şart, rehin bağımlı haklara örnektir. Örneğin alacak hakkı sona ererse ona bağlı faiz hakkı da sona erer.

B. HAKKIN KAZANILMASI: Hakkın kazanılmasında iyiniyet (sübjektif iyiniyet) kuralı geçerlidir. TMK m. 3: “Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç
bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır…” İyiniyet, kişinin bir hakkın kazanılmasına veya bir hukuki sonucun doğmasına ilişkin bir
engeli bilmemesini ifade eder. İyi niyetin arandığı bir hukuki işlemi temsilci yapıyorsa hem temsilcinin hem de temsil olunanın iyi niyetli olması
gerekir. Kanuna göre iyiniyet bir karinedir. Yani kanun herkesin iyiniyetli olduğunu varsayar. Bu sebeple kimse bir işlemde iyiniyetli olduğunu
ispatla yükümlü değildir. O kişinin iyiniyetli olmadığını iddia eden kişi bunu ispatlamalıdır. Ancak TMK m. 3: “…Kendisinden beklenen özeni
göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz” diyerek istisna belirtmiştir. Hakkın kazanılma yolları şunlardır:

1. Hukuki Olay: Hukuk düzeninin kendisine hukuki sonuç bağladığı olaylardır. İrade dışı olur. Örneğin doğum ve ölüm bir hukuki olaydır.
2. Hukuki Fiil: Kendisine hukuki sonuç bağlanan insan davranışıdır. Kitap yazarının kitabın telif hakkını kazanması, balık tutanın balığın mülkiyetini
kazanması… Hukuki fiiller hukuka uygun fiiller ve hukuka aykırı fiiller şeklinde ikiye ayrılır. Hukuka uygun fiiller bilgi ve tasavvur açıklaması,
duygu açıklaması, irade açıklamasıdır. Hukuka aykırı fiiller ise borca aykırılık ve haksız fiillerdir.
3. Hukuki işlem: Kişinin arzu ettiği ve hukukun bu arzuya bağladığı belirli bir hukuki sonuca yönelmiş irade açıklamasıdır. Hukuki işlemler tek taraflı
veya çok taraflı olabilir. (Tek taraflı ve çok taraflı hukuki işlemler Borçlar Hukukunda anlatılacaktır)
C. HAKKIN KULLANILMASI: Hakkın kazanılmasında iyiniyet (sübjektif iyiniyet), hakkın kullanılmasında dürüstlük kuralı (objektif iyiniyet)
geçerlidir. TMK m. 2: “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır…”.
İyiniyet (Sübjektif İyiniyet) Dürüstlük (Objektif İyiniyet)
Hakkın kazanılmasında ve hukuki sonucun doğmasında geçerlidir. Hakkın kullanılmasında ve borcun ifasında geçerlidir.
Yukarıdakiler dışında sözleşmenin birincil noktalarının Yukarıdakiler dışında sözleşmenin kurulmasında, tamamlanmasında,
tamamlanmasında, sözleşmenin şekle tabi tutulmasında, boşluk yorumlanmasında, uyarlanmasında, sözleşme öncesi ilişkide, kanuna
doldurmada iyiniyet kuralı geçerlidir. karşı hilenin önlenmesinde dürüstlük kuralı geçerlidir.
Hakkın Kötüye Kullanılması: TMK m. 2: “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” şeklindedir. Hakkın kötüye kullanımı dürüstlük kuralıyla aynı maddede
düzenlendiğinden ikisi arasında önemli bir bağ vardır. Hakkın kötüye kullanımı için geçerli bir hakkın varlığı, hakkın dürüstlük kuralına açıkça
aykırı kullanılması, hakkın kullanımından başka birinin zarar görmesi veya zarar görme tehlikesine maruz kalması gerekir. Ancak hakkı
kullanan kişinin zarar verme kastının bulunması zorunlu değildir.

D. HAKLARIN KORUNMASI

1. Devlet Eliyle Hakkın Korunması: Dava Hakkı kişinin hakkını mahkeme önünde istemesini ifade eder. Dava çeşitleri:
Eda Davaları Tespit Davaları İnşai (Yenilik Doğuran) Davalar
Davacının; davalının bir şey yapma, verme ve bir Bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın mevcut olup Yenilik doğuran hakların kullanılmasına ilişkin
şeyden kaçınmaya mahkûm edilmesini talep ettiği olmadığının belirlenmesi amacıyla açılan davalara olarak açılan davalara inşai (yenilik doğuran)
davalara eda davası denir. tespit davası denir. dava denir.
Mülkiyet hakkına dayanarak malın geri verilmesi Bir hukuki ilişkinin mevcut olduğunun tespiti Boşanma davası, evlenmenin butlanı davası,
isteniyorsa istihkak davası, borcun yerine isteniyorsa müspet tespit davası, hukuki ilişkinin soybağının reddi davası, babalık davası yenilik
getirilmesi isteniyorsa ifa davası, bir zararın mevcut olmadığının tespiti isteniyorsa menfi doğuran davaların önemli örneklerini
giderilmesi amaçlanıyorsa tazminat davası tespit davası söz konusu olur. oluştururlar.

Kişiler iddiaya karşılık savunmada bulunabilir. İnkâr; iddianın tamamen reddine dayanan bir savunmadır. İtiraz; iddianın eksik ya da hatalı
olduğunu savunmadır. Defi; özel bir sebeple borçtan kaçınma halidir. Örneğin A B’nin kendisine 500 TL borcu olduğu iddiasındadır. B böyle bir
borcun olmadığını ileri sürerse inkâr, bu borcu ödedim derse itiraz, zamanaşımı geçtiği için borcu ödemeyeceğini belirtirse defi olur.
2. Kişinin Kendi Eliyle Hakkını Koruması: Meşru müdafaa, zaruret hali, kuvvet kullanma şeklinde 3 tanedir. Bu kavramlar Ceza Hukuku’nda ön
plana çıkacağından burada açıklama yapılmayacaktır.

E. HAKLARIN KAYBEDİLMESİ: Hakkın kaybedilmesi de hakkın kazanılması gibi hukuki olay, hukuki fiil, hukuki işlem yoluyla gerçekleşir.

III. İspat Yükü: TMK m 6: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”
demiştir. Dava açma durumunda kişi iddiasını ispatla yükümlüdür. Ancak bazı durumlarda kişinin ispat yükü yoktur. Bu durumlar şunlardır:
- Hayatın olağan akışına uyan olguların ispatı gerekmez.
- Hâkim önünde ikrar (kabul) edilen olguların ispatı gerekmez.
- İddiası karineye dayanan kişinin ispat yükü yoktur. Karine, aksi ispat edilene kadar doğru kabul edilen olgudur. Aksi ispat edilebilen
karineye adi karine, aksi ispat edilemeyen karineye kesin karine denir. Babalık karinesi, iyiniyet karinesi, resmi sicillerin doğruluğu
karinesi adi karine iken analık karinesi, resmi sicillerin herkesçe bilindiği karinesi kesin karinedir. Örneğin iyiniyet bir karine
olduğundan kimse bir işlemde iyiniyetli olduğunu ispatla yükümlü değildir. O kişinin iyiniyetli olmadığını iddia eden bunu ispatlamalıdır.
Yani adi bir karine olduğundan aksi ispat edilebilir.
- İddiasını resmi sicil ve senetlere dayandıran kişi ispat yükünü yerine getirmiş sayılır. TMK m. 7: “Resmi sicil ve senetler belgeledikleri
olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça her
hangi bir şekle tabi değildir”.
BİRİNCİ KİTAP: KİŞİLER HUKUKU

Giriş: Hak ve borç sahibi olabilen varlıklara kişi denir. Kişiler gerçek kişi ve tüzel kişi olmak üzere ikiye ayrılır. Gerçek kişiler insanlardır. Tüzel kişiler ise
gerçekte var olmayan ancak hukuk düzeninin kendilerine kişilik tanıdığı belirli niteliklere sahip, belli amaca yönelmiş kişi ve mal topluluklarıdır.

GERÇEK KİŞİLER

Kişiliğin Başlangıcı ve Sona Ermesi: Gerçek kişilerde kişiliğin başlangıcı tam ve sağ doğumla olur. Sağ doğum kişinin doğduğu anda bir an bile olsa yaşam
belirtisi göstermesidir. Doğum 1 ay içinde nüfusa bildirilir. Kişilik ölümle sona erer. Ölüm ise 10 gün içinde nüfusa bildirilir. Ölen kişinin kişiye bağlı hakları
dışında diğer hakları mirasçılara geçer. Ölen kişinin cesedi eşyaya dönüşmez ve hukuki işleme konu olmaz örneğin satılamaz. Ancak vasiyet etmişse
örneğin organlarının ve/veya cesedinin tedavi, bilimsel araştırma için bağışlanmasını isteyebilir. Ölümün ispatı bundan kendi lehine hak çıkaracak kimseye
düşer. Kişiliğin ölüm yoluyla değil (cesedin bulunamadığı durumlar) istisnai yollarla sona ermesi şu durumlarda olur:

 Ölüm Karinesi: Bir kimse ölümüne kesin gözle bakılacak şekilde kaybolursa, cesedi bulunamamış olsa bile gerçekten ölmüş sayılır. Ölüm karinesi
halinde mirasçıların talebi gerek olmadan mahallin en büyük mülki amirinin emriyle nüfusa ölüm kaydı düşülür. Ancak mirasçıların talebiyle
mahkeme kararıyla da ölüm kararı alınabilir. Ölüm karinesi ölümün tüm hüküm ve sonuçlarını doğurur. Mirası mirasçılara geçer. Varsa kişiliğin
evliliği kendiliğinden sona erer. Bu hüküm ve sonuçlar nüfusa ölüm kaydının düşüldüğü anı değil olayın gerçekleştiği anı dikkate alır.
 Birlikte Ölüm Karinesi: Birden çok kişinin hangisinin önce öldüğü belirlenemiyorsa aynı anda öldüğü kabul edilir. Yani birlikte ölüm karinesi
kişinin öldüğünün tespiti için değil, ölüm anının tespiti için öngörülmüş bir karinedir. Bu kişiler birbirlerinin mirasçısı olamazlar.
 Gaiplik Karinesi: Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli
olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların (eşi, mirasçıları) başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir. Örnek: Gemisi
batan A’nın oğlu B ve annesi C hayattaysa annesi C gaiplik için mahkemeye başvuramaz. Çünkü B hayattayken C mirasçı olamayacağından A’nın
ölümünden C’nin bir hakkı doğmayacaktır. Yetkili mahkeme, kişinin Türkiye'deki son yerleşim yeri mahkemesidir. Gaiplik kararının istenebilmesi
için ölüm tehlikesinin üzerinden en az 1 yıl veya son haber tarihinin üzerinden en az 5 yıl geçmelidir. Mahkeme başvuruda iki kez ilan verir. İlk
ilan gaiplik ile ilgili bilgisi olanları çağırmak için yapılır ve süresi 6 aydır. Bundan sonra 2. ilan yapılır. 2. ilandan sonra beklemek gereksizdir.
Mahkeme kişinin gaipliğine hükmedebilir. Gaiplik kararı ölüm tehlikesinin gerçekleştiği veya son haberin alındığı günden başlayarak hüküm
doğurur. Hakkında gaiplik karar verilmiş kişinin mirasçıları tereke malları kendilerine teslim edilmeden önce teminat vermek zorundadırlar. Bu
güvence terekenin mirasçılara tesliminden itibaren ölüm tehlikesi içinde kaybolmada 5 yıl, uzun süre haber alınamama da 15 yıl ve her halde
gaibin 100 yaşına varmasına kadardır. Gaiplik kararı kişinin evliliğini kendiliğinden sona erdirmez. Gaibin eşinin ayrıca evliliğin feshi için
başvuru yapması gerekir. Eğer gaip sonradan ortaya çıkarsa terekenin iadesi konusunda zilyetliğin iadesi hükümleri uygulanır.
ÖLÜM KARİNESİ GAİPLİK KARİNESİ
Ölümüne kesin gözle bakılan olayda kaybolma Ölüm tehlikesi içine kaybolma veya uzun zamandır haber alınamama
Kişinin ölmüş olduğuna dair karinedir. Kişinin kayıp olduğuna dair karinedir.
Mahallin en büyük mülki amirince veya mahkemece alınabilir. Mahkemece alınması zorunludur.
Resen hükmedilebilir. Hakları bu ölüme bağlı olanların talebiyle alınabilir. Resen gaipliğe
hükmedilmez. Gaiplik kararı 10 gün içinde nüfusa bildirilir.
Ölüm karinesine hükmedilmesi için belirli bir süre öngörülmemiştir. Ölüm tehlikesinin üzerinden en az 1 yıl son haber tarihinin üzerinden
en az 5 yıl geçmiş olmalıdır.
Mirasçılar hiçbir teminat göstermeksizin mirasa sahip olurlar. Ancak Mirasçılar teminat karşılığı mirasa sahip olurlar. Gaipliğine
ölüm karinesi hükmedilen kişi daha sonra ortaya çıkarsa mirasçılar hükmedilen kişi daha sonra ortaya çıkarsa mirasın iadesi için
sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre aldıklarını iadeye yükümlü zilyetliğin iadesi hükümleri uygulanır.
olurlar.
Varsa kişinin evliliği kendiliğinden sona erer. Varsa kişiliğin evliliği kendiliğinden sona ermez.
Ölüm karinesinin hüküm ve sonuçları olayın gerçekleşme anında Gaiplik karinesinin hüküm ve sonuçları olayın gerçekleşme anından
itibaren başlar. veya son haber tarihinden itibaren başlar.
Not: Hem ölüm karinesi, hem birlikte ölüm karinesi hem de gaiplik karinesi aksi ispat edilebilir karinelerdir. Yani adi karinelerdir.

I. Ehliyet

A. Hak Ehliyeti: TMK m. 8: “Her insanın hak ehliyeti vardır…” Hak ehliyeti kişinin hak ve borç sahibi olabilmesi ehliyetidir. Hak ehliyeti tam ve sağ
doğum şartıyla ana rahmine düşmeyle başlar. Örneğin mirasın açıldığı tarihte mirasçı olabilecek bir cenin varsa paylaşım doğuma kadar ertelenir.
B. Fiil Ehliyeti: Fiil ehliyeti kişinin kendi iradesiyle hak ve borç sahibi olabilmesi ehliyetidir. Bir kişinin fiil ehliyetine sahip olabilmesi için 3 şartı
taşıması gerekir. Fiil ehliyetinin şartları ayırt etme gücü, erginlik, kısıtlı olmamaktır.

 Ayırt Etme Gücü (Temyiz Kudreti): Kişinin makul surette hareket edebilme yeteneğidir. Ayırt etme gücünü ortadan kaldıran genel nedenler
yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk, uyuşturucu kullanmış olma vb.
 Erginlik: Kişinin fiil ehliyetine sahip olabilmesi için belirli bir olgunluğa erişmiş olması gerekir. Kişi 3 farklı şekilde ergin olabilir.
- Belirli Bir Yaşa Gelme ile: 18’ine basan herkes ergin sayılır. 18 yaşını dolduranın velayeti veya varsa vesayeti kendiliğinden kalkar.
- Evlenme ile Erginlik: 17 yaşını dolduran kadın ve erkekler velilerinin rızasıyla evlenebilirler. 16 yaşını dolduranlar ise pek önemli bir
sebebin varlığı halinde hâkim kararıyla evlenebilir. Olanak varsa karardan öne ana ve baba veya vasi dinlenir. Evlenme ile kazanılan
erginlik evliliğin herhangi bir sebeple sona ermesi ile kaybedilmez. Hatta evlilik geçersiz olsa bile erginlik kazanılır. Ancak örneğin 17
yaşında evlenme yoluyla ergin olan A fiilen 18 yaşına basılması zorunlu olan işlemleri yapamaz. Örneğin oy kullanamaz.
- Mahkeme Kararıyla Erginlik (Yargısal Erginlik): Yargısal erginliğin şartları şunlardır. 15 yaşını tamamlamış olmak, küçüğün isteği,
velinin (hem anne hem baba birlikte) izni, varsa vasinin izni, küçüğün menfaati, mahkeme kararı
 Kısıtlı Olmamak: Kısıtlı olma nedenleri şunlardır:
- Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı Not: Yaş küçüklüğü kısıtlanma sebebi değildir.
- Savurganlık
- Alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı
- Kötü yönetim, Kötü yaşam tarzı
- Bir yıl veya daha uzun süre özgürlüğü bağlayıcı ceza
- İstek üzerine (Kişi hastalık, sakatlık, yaşlılık gibi sebeplerle kısıtlanmasını isteyebilir)

C. Fiil Ehliyetine Göre Kişilerin Sınıflandırılması

a. Tam Ehliyetliler: Ayırt etme gücüne sahip, ergin ve kısıtlı olmayan kişilerdir. Her türlü hukuki işlemi tek başlarına yapabilirler.
b. Tam Ehliyetsizler: Ayırt etme gücünden yoksun kişilerdir. Kanunda belirtilen birkaç istisna dışında bu kişilerin yaptıkları hukuki işlemler
hükümsüzdür. Tam ehliyetsizin yaptığı işlemler yasal temsilcinin onayı da olsa, kişi sonradan ayırt etme gücüde kazansa, iyiniyetli de olsa,
tamamen tam ehliyetsizin yararına da olsa geçersizdir. Eğer işlemin geçerli olması isteniyorsa kanuni temsilci tarafından yeniden yapılması
gerekir. Sadece yasal temsilci tam ehliyetsiz adına işlem yapabilir. Ancak bazı işlemler vardır ki yasal temsilci bile yapamaz. Bunlara yasak
işlemler denir. Yapılırsa butlanla hükümsüz olurlar. Yasak işlemler şunlardır:
- Kefil olma
- Vakıf kurma Tam ehliyetsizin haksız fiillerinden dolayı hakkaniyet sorumluluğu vardır. Tam ehliyetsiz kusursuz
sorumluluk zararlarından sorumludur. Tam ehliyetsiz lehine yapılan vekâletsiz iş görmeden dolayı iş
- Önemli bağışlamada bulunma görene karşı sorumludur. Tam ehliyetsizler sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre sorumlu tutulabilir.

c. Sınırlı Ehliyetsizler: Ayırt etme gücü olan ancak ergin olmayan veya kısıtlı olan kişiler sınırlı ehliyetsizdir. Sınırlı ehliyetsizin kendisini borç altına
sokan işlemleri (satım sözleşmesi, banka hesabı açtırma…) ancak yasal temsilcinin izniyle geçerli olur. Tasarruf işlemleri içinde bu böyledir.
Eğer izin yoksa işlem askıda geçersiz kabul edilir. Örnek: 17 yaşındaki A telefon almak için B ile sözleşme yaptığında işlemin geçerli olması için
A’nın yasal temsilcisinin icazeti gerekir. B ise işleme bağlıdır. İşlemin geçersizliğini ileri süremez. Sınırlı ehliyetsizler kendilerini borç altına
sokmayan işlemleri ve kişiye sıkı sıkıya bağlı işlemleri tek başlarına yapabilirler. Ancak evlenme, nişanlanma, evlilik dışı doğan çocuğu tanıma,
evlat edinilmeyi kabul, miras sözleşmesi, ergin kılınma, isim değişikliği talebi kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar olmasına rağmen bunları ancak yasal
temsilcinin izniyle kullanabilirler. Sınırlı ehliyetsizler yönetimi kendilerine bırakılmış olan mallarla ilgili hukuki işlemleri kendilerini borç altına
sokacak mahiyette olsa dahi tek başlarına yapabilirler. Sınırlı ehliyetsizler yönetimi bir meslek veya sanat için kendilerine bırakılmış olan
mallarla ilgili hukuki işlemleri kendi başlarına yapabilirler. Sınırlı ehliyetsizler vasiyetnameyi tek başlarına yapabilirler ancak miras sözleşmesi
yapabilmek için yasal temsilcinin rızası gerekir. Sınırlı ehliyetsiz başkaları için rıza ile temsilci olabilir ama kanuni temsilci olamaz. Yasak işlemleri
(kefil olma, vakıf kurma, önemli bağışlamada bulunma) ise sınırlı ehliyetsizler hiç yapamazlar. Bunları yasal temsilci de yapamaz.

İzin – İcazet – Onama Farkı: İzin hukuki işlemden önce verilir. İcazet ve onama hukuki işlemden sonra verilir.

d. Sınırlı Ehliyetliler: Fiil ehliyetinin şartlarına sahip olmakla birlikte tedbir amaçlı kendilerine yasal danışman atananlar ve evliler sınırlı
ehliyetlidir. Evli kişinin kefil olma, evlat edinme, aile konutuyla ilgili işlem yapma, eşlerin paylı malik olması halinde pay üzerinde tasarrufta
bulunma işlemlerinde eşinin rızası gerekir. Kendisine tedbir amaçlı yasal danışman atanan kişiler aşağıdaki işlemleri yapabilmesi için yasal
danışmanın izni gerekir. Bu işlemler yasal danışmanın onayına kadar askıda geçersizlik yaptırımına tabidir.
- Dava açma - Ödünç verme ve alma
- Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar - Anaparayı alma, bağışlama
üzerinde başka bir ayni hak kurulması - Kambiyo taahhüdü altına girme
- Kıymetli evrakın alımı, satımı, rehnedilmesi - Kefil olma
- Olağan yönetim sınırlarını aşan yapı işleri

Tam Ehliyetliler Sınırlı Ehliyetliler Sınırlı Ehliyetsizler Tam Ehliyetsizler


Fiil ehliyetinin 3 şartına da haiz olan Fiil ehliyetinin 3 şartına da haiz Ayırt etme gücü olan ancak ergin olmayan Ayırt etme gücü olmayan kişilerdir.
kişilerdir. olmalarına rağmen kendilerine yasal veya kısıtlı olan kişilerdir.
danışman atananlar ve evlilerdir.
Her türlü hukuki işlemi tek başlarına Evliler: Kefil olma, evlat edinme, aile Kendilerini borç altına sokan işlemleri tek Bu kişilerin yaptıkları hukuki işlemler
yapabilirler. konutu işlemi, eşlerin paylı malik başlarına yapamazlar. Yasal temsilci izni hüküm ifade etmez. Tam ehliyetsizin
olması halinde payda tasarruf gerekir. Kendilerini borç altına sokmayan yaptığı işlemler yasal temsilcinin onayı
işleminde diğer eşin izni gerekir. işlemleri kendi başlarına yapabilirler. da olsa, kişi sonradan ayırt etme gücüde
Kendilerine Yasal Danışman Kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları tek başlarına kazansa geçerli hale gelmez. Tam
Atananlar: Dava açma, taşınmaz kullanabilirler. Ancak evlenme, nişanlanma, ehliyetsizle işlem yapan kişinin iyiniyetli
işlemi, kıymetli evrak işlemi, tanıma, evlat edinilme, miras sözleşmesi, olması veya tamamen ehliyetsizin
olağanüstü yapı işleri, ödünç verme – ergin kılınma, isim değişikliği talebinde yararına olması da işlemi kurtarmaz.
alma, anaparayı bağışlama, kambiyo yasal temsilci izni gerekir. Eğer işlemin geçerli olması isteniyorsa
taahhüdü, kefil olma işlemlerini ancak Yönetimi Kendilerine Bırakılmış Mallar: kanuni temsilci tarafından yeniden
yasal temsilcinin onayıyla yapabilirler. Bunlarla ilgili işlemleri kendilerini borç altına yapılması gerekir. Yasak işlemleri ise
Yasal temsilci onay verene kadar bu soksalar dahi tek başlarına yapabilirler. yasal temsilcileri yapamaz. Yasak işlemler
işlemler askıda geçersizdir. Yasak işlemleri hem kendileri hem de yasal kefil olma, vakıf kurma, önemli
temsilcileri yapamaz. bağışlamada bulunmadır.

Tam Ehliyetliler Sınırlı Ehliyetliler Sınırlı Ehliyetsizler Tam Ehliyetsizler


Haksız fiillerinden sorumludur. Haksız fiillerinden sorumludur. Haksız fiillerinden sorumludur. Haksız fiillerinden sorumlu değildir. Ancak tam ehliyetsizin
haksız fiillerinden dolayı hakkaniyet sorumluluğu vardır.
Dava ehliyetleri vardır. Dava ehliyetleri vardır. Sadece kişiye sıkı sıkıya bağlı Dava ehliyetleri yoktur.
işlemlerde dava ehliyetleri vardır.
II. Hısımlık: Doğum yoluyla oluşan hısımlığa kan hısımlığı, evlenme yoluyla oluşan hısımlığa kayın hısımlığı, evlatlık ilişkilerinden doğan hısımlığa yapay
kan hısımlığı denir. Kan hısımlığı alt soy – üst soy hısımlığı ve yan soy hısımlığı olarak iki şekilde düzenlenir. Kişinin çocukları, torunları ile altsoy, ana
– baba, büyükanne – büyükbabasıyla üst soy ilişkisi vardır. Kişinin kardeşleriyle, kardeşlerinin altsoyuyla, teyze, dayı, amca, hala ile yan soy hısımlığı
vardır. Eğer köklerden her ikisi de ortak ise tam kan yan soy hısımlığı, köklerden biri ortak ise yarım kan yansoy hısımlığı söz konusudur. Bir kişinin
hısımlık derecesi doğum sırası izlenerek hesaplanır. Kişinin ana-babası ve çocuklarıyla 1. derece hısımlığı vardır. Kişinin büyükanneyle olan hısımlığı 2.
derecedir. En yakın yan soy olan kardeş ise 2. derece hısımdır. Çünkü kardeşe ulaşmak için önce anne sonra kardeşe ulaşmak gerekir. Evlenmeyle
oluşan hısımlık derecesini kişi kendisini eşinin yerine koyarak bulabilir. Örneğin kişinin teyzesiyle olan hısımlığı 3. derece yan soy kan hısımlığı iken
kişinin eşinin teyzesiyle olan hısımlığı 3. derece yan soy kayın hısımlığı olur. Evlilik sona erse bile (sebep fark etmez) kayın hısımlığı sona ermez.
Ancak yeni doğanlarla eski kayın hısımları arasında hısımlık ilişkisi kurulmaz. Evlat edinme durumunda ise sadece evlatlık ile evlat edinen arasında
ilişki kurulur. Ama evlatlığın kendi kan hısımlığı bozulmaz. Evlatlık ilişkisi mahkeme kararıyla ortadan kalkarsa evlatlık hısımlıkta ortadan kalkar.

- Kişinin ana – babayla olan hısımlığı 1. dereceden üst soy kan hısımlığıdır. (Kişiden ana/babaya 1. Doğum)
- Kişinin torunlarıyla olan hısımlığı 2. dereceden alt soy kan hısımlığıdır. (Kişiden çocuğa 1. Doğum, çocuktan toruna 2. Doğum)
- Kişinin kardeşiyle olan hısımlığı 2. dereceden yan soy kan hısımlığıdır. (Kişiden ana/babaya 1. doğum, ana/babadan kardeşe 2. doğum)
- Yukarıda yeğen (kardeşin çocuğu) denseydi cevap 3. dereceden yansoy kan hısımlığı olurdu. Çünkü araya bir doğum daha girmektedir.
- Kişinin dayısıyla olan hısımlığı 3. dereceden yan soy kan hısımlığıdır. (Kişiden ana/babaya 1. doğum, ana/babadan anneanne/dedeye
2. Doğum, anneanne/dededen kızına (teyze) 3. Doğum
- Yukarıda kuzen denseydi cevap 4. dereceden yansoy kan hısımlığı olurdu. Çünkü araya bir doğum daha girmektedir.

III. Yerleşim Yeri (İkametgâh): Kişinin sürekli oturmak amacıyla bulunduğu yer yerleşim yeridir. Hem gerçek hem tüzel kişilerin yerleşim yeri vardır.
Velayet altındaki çocukların yerleşim yeri ana babasının yerleşim yeri; ana babasının ortak yerleşim yeri yoksa çocuğun kendisine bırakıldığı ana veya
babanın yerleşim yeridir. Vesayet altındakilerin yerleşim yeri vesayet makamının (sulh mahkemesi) olduğu yerdir. Kural olarak kişinin hayatını
sürekli idame ettirmek için bulunduğu yer yerleşim yeri kabul edilir. Bu sebeple kişinin sağlık ceza, eğitim sebebiyle bulunduğu yerler yerleşim yeri
sayılmaz. Ancak kişinin başka yerleşim yeri yoksa buralar itibari yerleşim yeri sayılır. Bir kişinin birden çok yerleşim yeri olamaz. Ancak bu kural ticari
ve sınai kuruluşlar hakkında uygulanmaz. Herkesin bir yerleşim yerinin olması zorunludur. Bir yerleşim yerinin değiştirilmesi yenisinin edinilmesine
bağlıdır. Önceki yerleşim yeri belli olmayan veya yabancı ülkedeki yerleşim yerini bıraktığı hâlde Türkiye'de henüz bir yerleşim yeri edinmemiş olan
kimsenin hâlen oturduğu yer, yerleşim yeri sayılır. Tüzel kişilerin yerleşim yeri, kuruluş belgesinde başka hüküm yoksa işlerin yönetildiği yerdir.

IV.Kişilik Hakları: Örnek olarak vücut bütünlüğü, şeref, haysiyet, onurun verilebileceği kişilik hakları mutlak haklardandır. Kişiye sıkı sıkıya bağlıdır.
Mirasla geçemez. TMK m. 23: “Kimse hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez. Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka
ya da ahlaka aykırı olarak sınırlayamaz. Yazılı rıza üzerine insan kökenli biyolojik madde alınması mümkündür. Ancak biyolojik madde verme borcu
altına girmiş olandan edimini yerine getirmesi istenemez; maddi ve manevi tazminat isteminde bulunulamaz.” Zamanaşımı veya hak düşürücü süreye
tabi değildir. Kişilik hakkına saldırı, üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı
kılınmadıkça hukuka aykırıdır. Bu durumda kişi, kişilik haklarına zarar veren üçüncü kişiye dava açma hakkına sahiptir. Dava, davacının veya davalının
yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Davacı düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere duyurulmasını isteyebilir. Kişilik hakkına saldırı halinde
açılabilecek davalar:
 Tespit Davası: Durumun tespiti için açılır.
 Men (Saldırıya Son Verme) Davası: Devam etmekte olan bir saldırının sona erdirilmesi amacıyla açılan davadır.
 Önleme Davası: Saldırı gerçekleşmeden önce saldırının ortaya çıkmasını engellemek için açılan davadır.
 Tazminat Davası: Kişilik hakkı haksız saldırı nedeniyle zarara uğrayan kişinin uğradığı zararın tazmini için açtığı davadır. Burada zarar verenin
kusurlu olması şartı aranır. Diğer davalarda kusur şartı aranmaz. Tazminat davası maddi veya manevi olabilir. Maddi tazminat
devredilebilirken manevi tazminat karşı taraf kabul etmedikçe devredilemez. Mirasla geçemez.
 Haksız Kazancın İadesi Davası: Kişilik hakkına saldırı nedeniyle zenginleşen kişinin elde ettiği haksız kazancın vekâletsiz iş görme hükümlerine
göre kendisine iadesi için açılan davadır.

V. Ad – Soyad

A. Ad: Kişinin adı, doğduğu an ana-babası tarafından birlikte konulur. Anne ve baba belli değilse isim nüfus idaresi tarafından konulur. Evlatlık küçük
ise evlat edinen evlatlığa yeni isim koyabilir. Kişi adını değiştirmek istiyorsa asliye hukuk mahkemesine başvurur ancak mahkeme bu taleple bağlı
değildir. Ad değişmekle kişisel durum değişmez. Kişi adını en çok 1 kez değiştirebilir. Adının değişmesinden zarar gören kimse, bunu öğrendiği
günden başlayarak 1 yıl içinde bu kararın iptalini isteyebilir. Bir kimsenin belirli bir iş veya faaliyette asıl ismi yerine kullandığı ada müstear ad
(takma ad, mahlas) denir. Üçüncü kişiler tarafından kişiyi anmak amacıyla konulan ada ise lakap denir. Hem müstear ad (takma ad) hem de lakap
kişilik hakları kapsamında tıpkı isim gibi koruma altındadır. Adı haksız olarak kullanılan kusur varsa tazminat ödenmesini isteyebilir.

B. Soyad: Evlilik içinde doğan veya evlilik sona erdikten sonra 300 gün içinde doğan çocuk babanın soyadını taşır. Evlilik dışı doğan çocuğun ananın
soyadını taşıyacağına dair hükmü Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir. Ana babası belli olmayan çocuğun soyadı nüfus idaresince verilir. Kadın
evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak isterse kocasının soyadı önünde kendi soyadını da kullanabilir. Boşanma halinde kadının kocasının
soyadını kullanması ancak kadının menfaati varsa ve kocaya zararı yoksa mümkündür. Evlatlık evlat edinenin soyadını alır. Ama evlatlık erginse
isterse evlat edinenin soyadını alır. Soyad değişikliği ancak hâkimden istenebilir. Hâkim burada takdir yetkisini kullanır. Evlilik birliği devam ederken
kadın soyadı değişikliği talep edemez. Evli erkeğin soyadı değişirse eşinin ve ergin olmayan çocuklarının soyadı kendiliğinden değişir. Soyadın
değişmesinden zarar gören kimse 1 yıl içinde değiştirme kararına itiraz edebilir.
VI. Kişisel Durum Sicili: Kişisel durum sicili bu iş için atanmış memurlar tarafından tutulur. Yabancı memleketlerdeki Türkiye temsilcilerine
Cumhurbaşkanlığının onayı ile nüfus memurluğu yetkisi verilebilir. Mahkeme kararı olmadıkça kişisel durum sicilinin hiçbir kaydında değişiklik
yapılamaz. Tescile esas olan bir bildirimin doğru olmadığının tespit edilmesi veya kime ait olduğu bilinmeyen cesedin kimliğinin belli olması ya da
gaiplik kararının kaldırılması sebepleriyle zorunlu olan değişiklikler, ilgilinin kütükteki kaydının düşünceler sütununa yazılarak yapılır. Kişisel durum
sicilinin tutulmasından doğan zararlar, kusurlu memura rücu edilmek kaydıyla Devletçe tazmin edilir. Tazminat ve rücu davaları, kişisel durum
sicilinin tutulduğu yer mahkemesinde açılır.

A. Cinsiyet Değiştirme: Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse şahsen başvurarak mahkemeden cinsiyet değişikliğine izin verilmesini ister. İznin
verilebilmesi için başvuru sahibinin 18 yaşını doldurması, evli olmaması, transseksüel yapıda olması, psikoloji ve üroloji ile ilgili gerekli konularda
resmi sağlık raporunun olması şarttır. Verilen izne bağlı olarak uygun ameliyatın gerçekleştirildiğinin resmî sağlık kurulu raporuyla doğrulanması
hâlinde, mahkemece nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin yapılmasına karar verilir.

TÜZEL KİŞİLER

Belirli ve sürekli bir amaç için bir araya gelmiş kişi veya mal topluluğuna tüzel kişi denir. Kişi toplulukları; dernekler, şirketler, siyasi partiler ve
kooperatiflerdir. Mal topluluğunun en önemli örneği vakıflardır. Tüzel kişiler çok çeşitli olmakla birlikte TMK’da sadece Dernekler ve Vakıflar
düzenlendiğinden sadece bunlar hakkında bilgi verilecektir. Tüzel kişiler, gerçek kişiler gibi hak ve fiil ehliyetine sahiptir. Amacı hukuka ve ahlaka aykırı
olan kişi ve mal toplulukları tüzel kişilik kazanamaz. Tüzel kişiler, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini
kazanırlar. Bu organlar vasıtasıyla hak ve borç edinebilirler. Organlar kusurlarından dolayı kişisel olarak sorumludurlar. Tüzel kişinin yerleşim yeri kuruluş
belgesinde başka bir hüküm yoksa işlerinin yönetildiği yerdir. Sona eren tüzel kişinin kişiliği, ehliyeti tasfiye amacıyla sınırlı olmak üzere tasfiye sırasında
da devam eder. Tüzel kişilerde malvarlığının tasfiyesi kanunda veya kuruluş belgesinde aksine hüküm yoksa terekenin resmi tasfiyesi hükümlerine göre
yapılır. Tüzel kişiliklerin kuruluş sistemleri şunlardır:
 Serbest Kuruluş Sistemi: Dernekler mahallin en büyük mülki amirine; Siyasi Partiler İçişleri Bakanlığına bildirimle tüzel kişilik kazanır.
Sendikalar bulunduğu ilin valisine gerekli belgelerin verilmesi ile kurulur
 Tescil sistemi: Vakıflar asliye hukuk mahkemesi, Ticaret Şirketleri ise ticaret siciline tescille tüzel kişilik kazanırlar.
 İzin Sistemi: Kamu Hukuku Tüzel Kişileri temel örnektir.

I. DERNEKLER: Dernek, gerçek veya tüzel en az 7 kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere bilgi ve çalışmalarını
sürekli olarak birleştirdikleri tüzel kişiliğe sahip kişi topluluğudur. Dernek kurucularının ve üyelerinin fiil ehliyetine sahip olması gerekir. Dernekler tek
amaç için kurulabilir. Dernekler yurtdışında şube açabilirler ve yurtdışında kurulmuş dernek ve kuruluşlara üye olabilirler. Yabancı dernekler Dışişleri
Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının izniyle yurtiçinde şube açabilirler. Türkiye’de yerleşme hakkına sahip yabancı gerçek
kişiler dernek kurabilirler ve kurulmuş derneklere üye olabilirler. Onursal üyelik için bu şart aranmaz. Dernekler amacını gerçekleştirmek için ticaret
dâhil birden çok alanda faaliyet yürütebilirler. Ancak üyelere kar sağlamak amacıyla ticari faaliyet yürütemezler. Yine de üyelerin zaruri ihtiyaçlarını
karşılamak için dernekler sandık kurabilir. Kamu yararına faaliyet yürütmeyen ve bir ticari işletme işleten dernekler tacir sayılır. Bir derneğin kamu
yararına dernek Cumhurbaşkanı kararıyla tespit edilir. Kamu yararına derneğin şartları; 1) En az 1 yıl faaliyette bulunma 2) Derneğin amacının toplum
yararına olması 3) Gelirin en az yarısının bu amaç için harcanması 4) Son bir yılda 50.000 TL’yi geçen alım ve satımların rekabet koşullarına uygun
yapılması 5) Malvarlığı ve gelirinin tüzükte belirtilen amacı gerçekleştirmeye yetecek kadar olması. Kamu yararına dernekler en az 2 yılda bir
denetlenir. Kamu yararına dernekler;
- Ticari işletme işletse bile tacir sayılmazlar. Not: 5 aynı amaçlı derneğin birleşirse federasyon, 3 aynı amaçlı
- Borç ödemelerinden acze düşmeleri sona erme sebebi değildir. federasyonun birleşmesiyle konfederasyon kurulur. Bunların ayrı tüzükleri
- Vergiden istisna ve muafiyet kurallarından yararlanırlar. vardır. Dernek, üyesi olduğu federasyonun, federasyon, üyesi olduğu
- Tenkiste son sırada yer alırlar. konfederasyonun genel kurulunda en az 3 üye ile temsil olunur. 3 ay
boyunca federasyonların üye sayısı 5’ten, konfederasyonların üye sayısı
3’ten aşağı düşerse bunlar kendiliğinden sona ererler.

 Derneğin Tüzel Kişilik Kazanması: Dernekler gerekli belgelerini yerleşim yerinin en büyük mülki amirine verdikleri anda tüzel kişilik kazanırlar.
Mülki amir bu belgeleri 60 gün içinde inceler. Kanuna aykırılık veya noksanlık görülürse bunların giderilmesi derhal kuruculardan istenir. 30 gün
içinde kurucular sorunu gidermezse mülki amir asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması için durumu Cumhuriyet
Savcılığına bildirir. Cumhuriyet Savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.
 Derneğin Hak ve Fiil Ehliyeti: Dernekler hak ehliyetini tüzel kişiliği kazandıklarında, fiil ehliyetini zorunlu organlara sahip olduklarında kazanırlar
 Derneklere Üyelik: Fiil ehliyetine sahip her gerçek ve tüzel kişi derneklere üye olabilir. Yazılı olarak yapılacak üyelik başvurusunu yönetim
kurulu en çok 30 gün içinde karara bağlar ve sonuç yazılı olarak başvuru sahibine bildirilir. Genel kurul üyeliğe katılma ve üyelikten çıkma
hakkında son kararı verir. Tüzel kişiler sendika ve siyasi partilere üye olamaz ama derneklere ve vakıflara üye olabilir. TSK, memurlar ve kolluk
kuvvetleri için kısıtlamalar vardır. Çocuk derneklerine 12 yaşını dolduranlar yasal temsilcisinin rızasıyla derneğe üye olabilir ancak yönetim ve
denetim kurulunda görev alamazlar. 15 yaşını dolduranlar ise yasal temsilcinin rızasıyla çocuk derneklerine üye ve kurucu olabilirler. 18
yaşından büyükler çocuk derneklerine üye veya kurucu olamazlar. Üyeler istedikleri an yazılı olarak bildirmek şartıyla dernekten çıkma hakkına
sahiptir. Üyelik için gereken niteliği kaybeden üyelerin üyeliği kendiliğinden sona erer. Tüzükte üyelerin çıkarılma sebepleri gösterilmişse,
çıkarılan kişi bu sebeplerin haksız olduğunu ileri süremez. Dernekten çıkan veya çıkarılan üye dernek malvarlığında hak iddia edemez.
 Dernek Üyelerinin Hakları: Her üyenin genel kurulda 1 oy hakkı vardır ve üye oy hakkını şahsen kullanmalıdır. Hiçbir dernek üyesi dernek ile
kendisi arasındaki bir işlemde oy kullanamaz. Üyelerin ödenti (aidat) verme borcu tüzükte düzenlenir. Tüzükte düzenleme yoksa üyeler
ödentilere eşit olarak katılırlar. Onursal üyelerin oy hakkı yoktur ve ödenti vermek zorunda değildirler.
 Dernek Tüzüğü: Her derneğin bir tüzüğü vardır. Dernek tüzüğünde derneğin adı, amacı, gelir kaynakları, üyelik koşulları, organları ve örgütü ile
geçici yönetim kurulunun gösterilmesi zorunludur. Dernek tüzüğünde “yerleşim yeri, kurucuları” ibaresinin bulunma zorunluluğu kaldırılmıştır.
 Derneğin Organları: Derneğin zorunlu organları genel kurul, yönetim kurulu ve denetim kuruludur. Dernekler bunlardan başka organlarda
oluşturabilirler ancak bu organlara, zorunlu organların görev ve yetkileri devredilemez.
- Genel Kurul (Tüm Üyeler): Derneğin en yetkili organı olup tüm üyelerden oluşur. Diğer dernek organlarını seçer ve denetler. Derneğin
diğer bir organına verilmemiş işleri görür. Şube açmaya genel kurul karar verir. Bu amaçla yönetim kurulu en az 3 kişiye yetki verir. İlk
genel kurul toplantısı 6 ay içinde yapılmalıdır. Ayrıca bu süre zarfında zorunlu organlar oluşturulmalıdır. Genel kurul yönetim kurulunun
en az 15 gün önceden yaptığı çağrı üzerine toplanır. Toplantıya çağrı usulü ve toplantının ertelenmesine ilişkin konular yönetmelikle
düzenlenir. Toplantı çağrısının yazılı olması gerektiği ve yerel bir gazetede ilan edileceği hükmü 2004’te kanundan çıkarılmıştır. Genel
kurul toplantılarının en geç 3 yılda bir yapılması zorunludur. Bütün üyelerin bir araya gelmeksizin yazılı katılımıyla alınan kararlar ile
dernek üyelerinin tamamının kanunda yazılı çağrı usulüne uymaksızın bir araya gelerek aldığı kararlar geçerlidir. Bu şekilde karar alınması
olağan toplantı yerine geçmez. Genel kurul; yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinin 1/5’inin
yazılı başvurusu üzerine yönetim kurulu tarafından olağanüstü toplantıya çağırılır. Yönetim kurulu toplantıya çağırmazsa üyelerden birinin
başvurusu üzerine sulh hâkimi 3 üyeyi genel kurulu toplantıya çağırmakla görevlendirir. Toplantıda bir başkan, yeteri kadar başkan vekili
ve yazman bulunur. Bütün üyelerin çağrı olmadan yazılı veya yazısız aldığı kararlar geçerlidir. Genel kurul üyelerin salt çoğunluğu ile
toplanır ve katılanların salt çoğunluğu ile karar alır. Ancak genel kurul tüzük değişikliği ve derneğin feshinde en az üyelerin 2/3’ünün
katılımıyla toplanır ve katılanların en az 2/3’ünün çoğunluğuyla karar alınır. Toplantı yeter sayısı sağlanamazsa ikinci toplantıda çoğunluk
aranmaz. Ancak, bu toplantıya katılan üye sayısı, yönetim ve denetim kurulları üye tam sayısının iki katından az olamaz. Genel kurul
toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz. Toplantıda yalnızca gündem görüşülür. Ancak toplantıdaki üyelerin en az 1/10’u yazılı olarak
isterse başka konularda gündeme alınır. Toplantıda hazır bulunan üye kararın alınmasından 1 ay içinde, hazır bulunmayan üye kararı
öğrenmesinden itibaren 1 ay içinde her halde en çok 3 ay içinde mahkemeye başvurmak suretiyle kararın iptalini isteyebilir. Diğer
organların kararlarına karşı dernek içi denetim yolları tüketilmedikçe iptal davası açılamaz.
- Yönetim Kurulu (En az 5 asıl + 5 yedek üye): Derneğin yürütme ve temsil organıdır. Temsil görevi yönetim kurulunca üyelerden birine
veya üçüncü kişiye verilebilir. Yönetim kurulu üye sayısı boşalmalar sebebiyle üye tamsayısının yarısının altına düşerse genel kurul, kalan
yönetim kurulu üyeleri veya denetim kurulu tarafından 1 ay içinde toplantıya çağırılır. Çağrı yapılmazsa, üyelerden birinin istemi üzerine,
sulh hâkimi, üç üyeyi genel kurulu toplantıya çağırmakla görevlendirir.
- Denetim Kurulu (En az 3 asıl + 3 yedek üye): Denetim işini yapar ve sonuçları bir raporla genel kurul ve yönetim kuruluna sunar. Aslında
derneklerde iç denetim esastır. Genel kurul, Yönetim kurulu, Denetim kurulu ve bağımsız denetçiler iç denetim yapabilir. Denetim kurulu
dışındakilerin yaptığı iç denetim, denetim kurulunun sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

 Derneğin Gelirleri: Dernek gelirleri, üye ödentisi, dernek faaliyetleri sonucunda veya dernek malvarlığından elde edilen gelirler ile bağış ve
yardımlardan oluşur. Dernekler, benzer amaçlı derneklerden, siyasi partilerden, işçi ve işveren sendikalarından ve meslekî kuruluşlardan maddî
yardım alabilir ve adı geçen kurumlara maddî yardımda bulunabilirler. Ancak derneklerin siyasi partilere yardım edebileceği hükmünü
Anayasa Mahkemesi 2007’de iptal etmiştir. Dernekler, banka aracılığıyla olması şartı ile yurtdışından da yardım alabilirler.

 Derneğin Sona Ermesi


Kendiliğinden Sona Erme (İnfisah) Fesih
Dernekler aşağıdaki hallerde kendiliğinden sona ererler: Genel Kurul Kararıyla: Dernek genel kurulu tam sayısının 2/3’ünün
- Amacın gerçekleşmesi, gerçekleşmesinin olanaksız hale yapacağı toplantı ve 2/3’ünün alacağı kararla derneği sona erdirebilir.
gelmesi veya sürenin sona ermesi Bu sebepten tasfiye tüzüğe göre yapılır. Tüzüğün tasfiye için genel
- İlk genel kurul toplantısının 6 ay içinde yapılmamış ve zorunlu kurula atıf yapması halinde genel kurul kararına göre tasfiye yapılır.
organların oluşturulmamış olması Genel kurul toplanamazsa dernek malvarlığı en yakın amaçlı ve en
- Olağan genel kurul toplantısının iki defa üst üste yapılmaması çok üyeye sahip derneğe kalır.
- Borç ödemede acze düşmüş olması (Kamuya yararlı dernekte Mahkeme Kararıyla: Derneğin amacı hukuka ve ahlaka aykırı hale
bu sebepten sona erme olmaz) gelirse Cumhuriyet savcısı veya bir ilgilinin istemi üzerine mahkeme,
derneğin feshine karar verir. Mahkeme dava sırasında faaliyetten
- Yönetim kurulunun oluşturulmasının olanaksız hale gelmesi
alıkonma dâhil gerekli bütün önlemleri alır. Dernek bu sebeple
feshedilirse malvarlığı en yakın amaçlı ve en çok üyeli derneğe kalır.

II. VAKIFLAR: Vakıf, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve haklarını belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal
topluluğudur. Bir malvarlığının bütünü veya gerçekleşmiş ya da gerçekleşeceği anlaşılan her türlü geliri veya ekonomik değeri olan haklar
vakfedilebilir.

 Vakfın Amacı: Vakfın derneklerin aksine birden çok amacı olabilir ancak dernekler gibi amaçları dışında faaliyet yürütemezler. Ayrıca vakfın
amacının sürekli olması şartı aranır.
 Vakıf Kurma: Vakıf kurma tek taraflı bir irade beyanıdır. Vakıf kurma iradesi, resmi senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf kurmak
bir tasarruf değil taahhüt işlemidir. Vakıflar yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescille tüzel kişilik kazanırlar. Özgülenen malların
mülkiyeti ve haklar tüzel kişiliğin kazanılmasıyla vakfa geçer. Resmi senetle vakıf kurma işleminin temsilci aracılığıyla yapılması, temsil yetkisinin
noterlikçe düzenlenmiş bir belgeyle verilmesine ve vakfa özgülenecek malların belirlenmiş olmasına bağlıdır. Başvurulan mahkeme, mal ve
hakların korunması için gerekli önlemleri resen alır. Mahkemenin verdiği karar, tebliğ tarihinden başlayarak 1 ay içinde başvuran veya Vakıflar
Genel Müdürlüğü tarafından temyiz edilebilir. Bunlar vakfın kurulmasını engelleyen sebeplerin varlığı hallerinde iptal davası da açabilirler.
Yerleşim yeri mahkemesince tescil edilen vakıf, Vakıflar Genel Müdürlüğünce de tescil edildikten sonra resmi gazete ile ilan olunur.
 Vakıf Senedi: Vakıf senedinde vakfın adı, amacı, bu amaca özgülenen mal ve haklar, vakfın örgütlenme ve yönetim şekli ile yerleşim yeri
gösterilir. Vakıf senedinde vakfın amacı ile bu amaca özgülenen mal ve haklar yeterince belirtilmiş ise, diğer noksanlıklar vakfın tüzel kişilik
kazanması için yapılan başvurunun reddini gerektirmez. Bu noksanlıklar tescil kararından önce veya sonra mahkemece tamamlatılabilir. Tescili
istenen vakfa ölüme bağlı tasarrufla özgülenen mal ve haklar amacın gerçekleşmesine yeterli değilse; vakfeden aksine bir irade açıklamasında
bulunmuş olmadıkça bu mal ve haklar, denetim makamının görüşü alınarak hâkim tarafından benzer amaçlı bir vakfa özgülenir.
 Vakfın Organları: Vakfın tek zorunlu organı yönetim kuruludur. Yönetim kurulu her yıl ilk 3 ay içinde vakfın bir önceki yıla ait malvarlığı
durumunu ve çalışmalarını denetim makamına bildirir. Vakfeden vakıf senedinde gerekli gördüğü başka organları da gösterebilir. Vakıflar,
Vakıflar Genel Müdürlüğünce ve üst kuruluşlarınca denetlenir. Haklı sebepler varsa mahkeme, vakfın yönetim organı veya denetim makamının
istemi üzerine diğerinin yazılı görüşünü aldıktan sonra vakfın örgütünü, vakfedenin arzusuna uymayacak hale gelmişse amacını değiştirebilir.
 Faaliyetten Geçici Alıkoyma: İçişleri Bakanlığı, Anayasada öngörülen hâllerde ve belirlenen usullere uygun olarak, denetim makamının da
görüşünü almak suretiyle mahkemece bir karar verilinceye kadar vakfı geçici olarak faaliyetten alıkoyabilir ve derhâl mahkemeye başvurur.
 Vakfın Sona Ermesi: Amacın gerçekleşmesi olanaksız hale geldiğinde vakıf kendiliğinden sona erer ve mahkeme kararıyla sicilden silinir. Yasak
amaç güttüğü veya bulunduğu sonradan anlaşılan veya amacı sonradan yasaklanan vakıf denetim makamının veya Cumhuriyet savcısının
başvurusu üzerine duruşma yapılarak dağıtılır. Vakfın borçlarının tasfiyesinden arta kalan mal ve haklar vakıf senedinde yazan hükümlere göre,
böyle bir hüküm yoksa benzer amaçlı bir vakfa gider. Vakıf malları üzerinde zilyetlik yoluyla kazanma hükümleri uygulanmaz. Derneklerin
uluslararası faaliyette bulunmalarına ve üst kuruluş kurmalarına ilişkin hükümler kıyas yoluyla vakıflar hakkında da uygulanır.

2002 YILINDA KABUL EDİLEN 4721 SAYILI TÜRK MEDENİ KANUNUNDA KİŞİLER HUKUKU İLE İLGİLİ OLARAK YAPILAN ÖNEMLİ DEĞİŞİKLİKLER

DEĞİŞİKLİK 1. Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak mahkemece cinsiyet değişikliğine izin verilmesini isteyebilir. Ancak,
iznin verilebilmesi için, istem sahibinin onsekiz yaşını doldurmuş bulunması ve evli olmaması; ayrıca transseksüel yapıda olup, cinsiyet değişikliğinin
ruh sağlığı açısından zorunluluğunu ve üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu bir eğitim ve araştırma hastanesinden alınacak
resmî sağlık kurulu raporuyla belgelemesi şarttır. Üstü çizili kısım 2018’de Anayasa Mahkemesince iptal edildi.
DEĞİŞİKLİK 2. Dernekler, gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve
çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır. 2003’te veya tüzel ifadesi eklenerek tüzel
kişilerin de dernek üyesi olabilmesi sağlandı.
DEĞİŞİKLİK 3. …Dernek tüzüğünde derneğin adı, amacı, yerleşim yeri, kurucuları, gelir kaynakları, üyelik koşulları, organları ve örgütü ile geçici
yönetim kurulunun gösterilmesi zorunludur… 2004’te dernek tüzüğünde yerleşim yeri ve kurucuları gösterilmesi zorunluluğu kalktı.
DEĞİŞİKLİK 4: “Derneklerin işbirliği yapılmasında yarar bulunan hallerde, Bakanlar Kurulu izniyle yurtdışında bulunan dernek ve kuruluşlara üye
olabilirler”. Üstü çizilen kısım 2003 değişikliğiyle geçersiz hale geldi.
DEĞİŞİKLİK 5: “Yabancı dernekler, uluslararası alanda işbirliği yapılmasında yarar görülen hâllerde ve karşılıklı olmak koşuluyla kültürel, ekonomik
ve teknik konularda bilgi veya teknolojilerinden yararlanmak üzere, Bakanlar Kurulunun izniyle Türkiye’de faaliyette bulunabilirler, şube açabilirler,
DEĞİŞİKLİK 6: “Dernek tüzüğü, derneğe yapılan yazılı bildirimden başlayarak onbeş gün içinde yerel bir gazete ile ilân edilir. Tüzük ve yerleşim yeri
değişikliklerinde de aynı usul uygulanır” 2004 değişikliğiyle bu hüküm ortadan kalktı. Artık dernek tüzüğünün gazeteyle ilanına gerek yoktur.
DEĞİŞİKLİK 7: “Genel kurul toplantılarına hükûmet komiseri katılır. Ancak, komiserin toplantıya katılmaması toplantının yapılmasını önlemez”.
2004 değişikliği ile artık genel kurul toplantılarına hükümet komiseri katılmaz. Toplantıda bir başkan, yeteri kadar başkan vekili ve yazman bulunur.
DEĞİŞİKLİK 8: “Denetimin nasıl yapılacağı, sonuçları ve bu Kanuna göre kurulmuş olsun veya olmasın bütün vakıfların Vakıflar Genel Müdürlüğüne
ödeyecekleri denetim giderlerine katılma payı, vakfın safî gelirinin yüzde beşini geçmemek üzere tüzükle belirlenir”. Bu hüküm 2008’de kalktı
DEĞİŞİKLİK 9: “Vakıflarda üyelik olmaz” Anayasa Mahkemesi 2008’de bu hükmü iptal etmiştir. Artık vakıflara üyelik mümkündür.
DEĞİŞİKLİK 10: “... Her üye altı ay önceden yazılı olarak bildirmek kaydıyla, dernekten çıkma hakkına sahiptir”. 2003 yılı değişikliği
DEĞİŞİKLİK 11: “Mahkeme, denetim makamının başvurusu üzerine, tüzükte gösterilen sebeplerle duruşma yaparak yöneticileri görevden alabilir
ve vakıf senedinde başka bir hüküm yoksa yenisini seçebilir”. Anayasa Mahkemesi 2007’de üstü çizili kısmı iptal etmiştir.
İKİNCİ KİTAP: AİLE HUKUKU

BİRİNCİ BÖLÜM: NİŞANLANMA, EVLENME, EVLENMENİN SONA ERMESİ

I. NİŞANLANMA: Bir erkek ve bir kadının birbirlerine evlenme vaadinde bulunmasıdır.

A. Nişanlanmanın Geçerlilik Şartları: 1) Ayrı Cinsiyetten Olma, 2) Ehliyet: Tam ehliyetliler ve sınırlı ehliyetliler rızaya gerek olmadan nişanlanabilirler.
Sınırlı ehliyetsizler için yasal temsilcinin rızası zorunludur. Eğer velayeti anne ve baba birlikte paylaşıyorsa ikisinin de izni gerekir. Yasal temsilci rızası
olmadan sınırlı ehliyetsizin yaptığı nişanlanma askıda geçersizdir. Nişanlanma, yasal temsilcinin rızası olmadıkça küçüğü ve kısıtlıyı bağlamaz. Tam
ehliyetsizlerin yaptığı nişanlanma ise butlandır/hükümsüzdür. 3) Yakın Hısım Olmamak: 3. dereceye kadar yakın olan hısımla, eski eşin alt ve
üstsoyu ile evlatlık ile evlat edinenin alt ve üstsoyları birbirleriyle nişanlanamaz. 4) Evli Olmamak: Başkasıyla evli bir kimsenin yaptığı nişanlanma
geçersizdir. Ancak nişanlı birisinin başkasıyla yaptığı nişanlanma geçerlidir. Bu durumda ilk nişan geçersiz olur. Eşinin gaipliğine hükmedilen kişi
evliliğin feshini istemedikçe nişanlanamaz. 5) Evlenmeye Engel Derecede Akıl Hastalığı Bulunmamak, 6) Muvazaalı Nişan Olmaması: Muvazaa
kavramı ayrıntılı olarak Borçlar Hukukunda açıklanacaktır. Muvazaalı nişan çevreyi yanıltmak için nişanlıymış gibi görünmedir.
B. Nişanlanmadan Doğan Yükümlülükler: Nişanlanan kişi evlenmeyi gerçekleştirmelidir. Ancak nişanlılık evlenmeye zorlamak için dava hakkı
vermez. Evlenmeden kaçınma hâli için öngörülmüş bir cayma tazminatı veya ceza şartı varsa bile bunlar dava edilemez ancak yapılan ödemeler de
geri istenemez. Bunun dışında nişanlılar birbirlerine sadakat göstermeye mecburdur. Sadakatli olmayan nişanlı tazminat ödemekle yükümlü olur.
C. Nişanlanmadan Doğan Haklar

 Tanıklıktan Kaçınma Hakkı: Nişanlılar birbirinin aleyhine tanıklık yapmaktan kaçınabilir.


 Hâkimlikten Kaçınma Hakkı: Nişanlanmış hâkim nişanlısının açtığı davalara bakmaktan kaçınabilir.
 Haksız Fiiller Yönünden Doğan Haklar: Kişi haksız fiille uğrarsa nişanlısı dava açabilir.
 Mal Rejimi Sözleşmesi Yapma Hakkı: Nişanlılar evlenmeden önce yasal mal rejiminden ayrılıp seçimlik mal rejimlerinden herhangi birini
seçerek mal rejimi sözleşmesi yapabilirler. Halk arasında buna evlilik sözleşmesi denmektedir.

D. Nişanlanmanın Sona Erme Sebepleri: 1) Evlenme: Nişanlıların evlenmesi ile nişanlılık sona erer. 2) Tarafların Anlaşması: Taraflar anlaşarak nişanı
atabilir. 3) Ölüm ve Gaiplik, 4) Bozucu Şartın Gerçekleşmesi: Bozucu şarta bağlı nişanlanmada bozucu şartın gerçekleşmesi ile nişanlılık sona erer.
5) Evlenme Engelinin Ortaya Çıkması: Nişanlılardan birinin sürekli ayırt etme gücünü yitirmesi, cüzzam olması, cinsiyet değiştirmesi vb. 6) Tek
Taraflı Dönme: İradesi yanılma, aldatma, korkutma ile sakatlanan taraf tek taraflı nişanı sona erdirebilir. Kişi sebep olmadan da nişanı atabilir.
E. Nişanlanmanın Sona Ermesinin Sonuçları: 1) Alışılmışın Dışında Hediyelerin Geri Verilmesi: Nişan evlilik dışında nedenlerle sona ererse alışılmışın
dışında hediyeler geri istenebilir. Burada sebebin haklı veya haksız olma şartı aranmaz. Geri isteme hakkı sadece nişanlılara değil, ana babalarına ve
onlar gibi davrananlara da verilmiştir. Hediye malvarlığında bulunmuyorsa misli bir eşya ile geri verilir. Bu konuda sebepsiz zenginleşme hükümleri
uygulanır. 2) Tazminat: Nişanın bozulmasında kusuru olan taraf diğer tarafa tazminat vermekle yükümlüdür. Tazminatı, kusursuz olan tarafın ana
babası ve onlar gibi davrananlar da isteyebilir. Tazminat davası nişanın sona ermesinden 1 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

II. EVLENME: Nişanlıların evlilik birliğini meydana getirmelerini sağlayan hukuki işlemdir.

Evlenmenin Maddi Şartları Evlenmenin Şekli Şartları


 Evlenme Ehliyeti: Evlenme ehliyeti fiil ehliyetinden farklıdır.  Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın içlerinden birinin oturduğu yer
Evlenme ehliyetinin şartları ayırt etme gücüne (temyiz kudreti) evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar. Evlendirme memuru
sahip olma ve belli bir yaşa gelmedir. Ayırt etme gücüne sahip belediye olan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendirdiği
olmayanlar (tam ehliyetsizler) evlenemezler. Olağan evlenme yaşı memur, köylerde muhtardır. Yurtdışında bu görev o ülkedeki Türk
17’dir. 17 yaşlarına basan kadın ve erkekler yasal temsilcilerinin konsoloslarına aittir. Fahri konsolosların evlendirme yetkisi yoktur.
rızası ile evlenebilirler. Olağanüstü evlenme yaşı 16’dır. 16  Eşlerden birinin yabancı olması halinde evlendirmeye belediye
yaşlarına basanlar pek mühim bir sebep olması halinde hâkim memurlukları ile nüfus müdürleri yetkilidir.
kararıyla evlenebilirler. Hâkim mümkünse karardan önce yasal  Başvuru evlenecekler tarafından yazılı veya sözlü olarak yapılır.
temsilciyi dinler. Ancak onun dedikleriyle bağlı değildir.  Nüfus cüzdanı ve nüfus kayıt örneği, önceden evlilik yapılmışsa sona
erdiğine dair belge, küçük veya kısıtlı ise yasal temsilcinin izin
Evlenme Engelleri belgesi, bulaşıcı hastalık bulunmadığına dair rapor gereklidir.
Kesin Evlenme Engelleri Kesin Olmayan Evlenme Engelleri (Evliliği
(Uyulmazsa evliliği geçersiz hale geçersiz hale getirmez)
 Evlendirme memuru başvuruyu inceler. Eksik varsa bunu tamamlar
getirir) veya tamamlatır. Memur evlenmeye engel bir durum görürse
- Bekleme Süresi: Boşanan kadın 300
- Hısımlık: 3. dereceye kadar gün geçmeden evlenemez. Bu süre başvuruyu reddeder ve bunu hemen yazıyla bildirir. Evleneceklerden
hısımlarla evlenilemez. doğum ile sona erer. Kadının hamile her biri ret kararına karşı mahkemede itiraz edebilir. Ret sebebi
Boşanılan eşin altsoyu ve olmadığı anlaşılırsa veya boşandığı mutlak butlansa dava basit yargılama usulü ile Cumhuriyet
üstsoyu ile evlenilemez. Evlat eşiyle tekrar evlenecekse hâkim Savcısının katılımı olmadan (2011 değişikliği) görülür.
edinen ile evlatlığın veya süreyi kaldırır. Bu süre geçmeden  Evlendirme memuru, başvuruda eksiklik yoksa veya mahkeme ret
bunlardan biri ile diğerinin yapılan evlilik geçerlidir. kararını iptal ederse evleneceklere evlenme gün ve saati veya
altsoyu ve eşi arasında evlilik - Bazı Bulaşıcı Hastalıklar: Bazı evlenme izin belgesi verir. Evlenme izin belgesi 6 ay boyunca
yapılamaz. hastalıklara sahip kişiler iyileştiğini herhangi bir evlendirme memuru önünde evlenebilme hakkı sağlar.
- Evli Olma: Evli olanın belgelemeden evlenemezler. Buna
 Evlenme evlendirme memurunun ve ayırt etme gücüne sahip 2 ergin
başkasıyla yaptığı evlilik rağmen evlenirlerse evlenme
geçersizdir. geçerlidir. Bu hastalıklar frengi, tanığın önünde açık olarak yapılır. Evlenme tarafların olumlu
- Ağır Akıl Hastalığı: Bu derece belsoğukluğu, yumuşak şankr, cevapları üzerine gerçekleşir. Memur eşlere bir aile cüzdanı verir.
akıl hastalığı olmayanlar cüzzamdır. Verem durumunda ise  Aile cüzdanı gösterilmeden evlenmenin dini töreni yapılamaz.
evlenmelerine bir sakınca nikâh 6 ay ertelenir. AIDS ve HIV Evlenmenin geçerli olması dini törenin yapılmasına bağlı değildir.
olmadığını resmi sağlık raporu evlenmeye engel değildir.  Yetkili memur önünde yapılmış olan bir evliliğin diğer şekil
ile ispatlarlarsa evlenebilirler. kurallarına uymama sebebiyle butlanına karar verilemez.
A. Evliliğin Genel Hükümleri

a. Genel Olarak: Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Birliği eşler beraberce yönetirler. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle
sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak
ve yardımcı olmak zorundadırlar.
b. Evlilik Konutu, Meslek ve İşi: Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler. Eşler anlaşmazlığa düşmeleri durumunda hâkime başvurabilirler. Evliler
farklı yerleşim yeri seçebilirler. Eşler meslek ve iş seçiminde birbirlerinden izin almak zorunda değildirler.
c. Kadının Soyadı: Evlenen kadın kocasının soyadını kullanmaya mecburdur ancak isterse evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine
yapacağı yazılı başvuru ile kocasının soyadı önünde kendi soyadını kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın bu haktan sadece bir soyadı
için faydalanabilir. Evlilikte kocanın soyadı ailenin soyadı sayılır. Kadın evlilik süresince soyadını değiştirmek için mahkemeye başvuramaz.
d. Vatandaşlık: Bir yabancının Türk vatandaşıyla evlenmesi yabancıya doğrudan Türk vatandaşlığını kazandırmaz. Evliliğin en az 3 yıl sürmesi gerekir.
Bunun yanında evlilik birliği ile bağdaşmayacak faaliyette bulunmama, milli güvenlik ve kamu düzeni bakımında engel teşkil etmeme şartları
aranır. Evlenme ile Türk vatandaşlığı kazanan yabancılar evlenmenin butlanına karar verilmesi halinde iyiniyetli iseler vatandaşlığı kaybetmezler.
e. Evlilik Birliğinin Temsili: Eşler evlilik birliğini temsil ederler. Hâkim haklı yere yetki vermişse veya gecikmede sakınca bulunuyorsa evlilik birliğini
eşlerden sadece biri de temsil edebilir. Birliğin temsilinde eşler üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumlu olurlar. Eşlerden her biri birliği temsil
yetkisini kullanmaksızın yaptığı işlemlerden bireysel olarak sorumludur. Eşlerden biri birliği temsil yetkisini aşar veya bu yetkiyi kullanmada
yetersiz kalırsa hâkim, diğer eşin istemi üzerine temsil yetkisini kaldırabilir veya sınırlayabilir. Temsil yetkisinin kaldırılmasının veya sınırlanmasının
iyiniyetli üçüncü kişilere karşı sonuç doğurması, durumun hâkimin kararıyla ilân edilmesine bağlıdır.
f. Eşlerin Hukuksal İşlemlerinde Kısıtlamalar: Evliler sınırlı ehliyetli sayılır. Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira
sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz
malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne gerekli şerhin verilmesini tapu müdürlüğünden isteyebilir. Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile
sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile
müteselsilen sorumlu olur.
g. Evlilik Birliğinin Korunması: Eşlerin yükümlülüklerini ihlal etmesi durumunda hâkim çeşitli önlemler alabilir. Bu önlemler şunlardır:

 Uzlaştırma, İhtar, Uzman Yardımı İçin Yönlendirme


 Eşlerin Evlilik Birliği Giderlerine İlişkin Parasal Katkının Belirlenmesi: Eşin ev işlerini görmesi, çocuklara bakması, diğer eşin işinde karşılıksız
çalışması, katkı miktarının belirlenmesinde dikkate alınır. Bu katkılar, geçmiş bir yıl ve gelecek yıllar için istenebilir.
 Birlikte Yaşamaya Ara Verilmesi: TMK’ya göre eşlerden biri ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi
biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir. Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hâkim,
eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının
yönetimine ilişkin önlemleri alır.
 Borçlulara Yönelik İşlemler: Eşlerden biri, birliğin giderlerine katılma yükümlülüğünü yerine getirmezse, hâkim onun borçlularına, ödemeyi
tamamen veya kısmen diğer eşe yapmalarını emredebilir. Buradaki borçlardan kasıt özel hukuktan doğan borçlardır.
 Eşin Belirli Bir Malvarlığı Üzerinde Tasarruf Yetkisinin Sınırlanması: Ailenin ekonomik varlığının korunması için gereken ölçüde, eşlerden
birinin istemi üzerine hâkim, belirleyeceği malvarlığı değerleriyle ilgili tasarrufların ancak onun rızasıyla yapılabileceğine karar verebilir.
Hâkim, eşlerden birinin taşınmaz üzerinde tasarruf yetkisini kaldırırsa, re'sen durumun tapu kütüğüne şerhedilmesine karar verir.
 Eşlerin Temsil Yetkisinin Kaldırılması veya Sınırlanması

III. EVLENMENİN SONA ERMESİ

A. Eşlerden Birinin Ölümü, Gaipliği veya Cinsiyet Değiştirmesi: Evlilik birliği eşlerden birinin ölmesi ile kendiliğinden sona erer. Gaiplik durumunda
diğer eş mahkemeden evliliğin feshini isteyebilir. Evliliğin feshi gaiplik başvurusu ile istenebileceği gibi ayrı bir dava ile de istenebilir. Eşlerden birinin
cinsiyetini değiştirmesi ile de evlilik sona erer.

B. Evlenmenin Hükümsüz Olması: 1) Yokluk: Evlenmenin kurucu unsurları yoksa evlenme yok hükmündedir. Evlenmenin kurucu unsurları evlenmenin
ayrı cins kişiler tarafından yapılması, evliliğin resmi memur önünde yapılması ve iki tarafın evlendirme memuru önünde aynı anda hazır olmalarıdır.
Örneğin sadece dini nikâh yapılması durumunda resmi memur şartına uyulmadığından o evlilik yokluk hükmüne tabi olacaktır. 2) Butlan: Bir hukuki
işlemin butlan olması durumunda hâkim bunu resen nazara alır. Ancak evliliğin butlanı için iptal davası açılmalıdır. Dava açılıp butlan kararı
alınıncaya kadar evlenme tüm hüküm ve sonuçların doğurur. Burada açılan dava bozucu yenilik doğuran davadır. Evlilik sebebe bağlı olarak mutlak
butlan davası veya nispi butlan davası açılmasını gerektirir. Mutlak butlan davasını Cumhuriyet Savcısı veya ilgili herkes (eş, anne, baba, mirasçı…)
açabilirken nispi butlan davasını sadece butlan sebebinden etkilenen kişi açabilir.

Mutlak Butlan Davası Sebepleri Nispi Butlan Davası Sebepleri


 Ayırt etme gücünden sürekli yoksunluk  Ayırt etme gücünden geçici yoksunluk: Sarhoş olma, uyuşturucu
 Eşlerden birinin evli olması: Eşlerden biri evliyse veya eşi gaip olan kullanma gibi sebeplerle ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi
kişi evliliğin feshini istemeden evlenmişse 2. evliliği mutlak evlenmişse dilerse butlan davası açabilir.
butlanla sakattır. Ancak 2. evlilik yapıldıktan sonra birinci evlilik  Yanılma (1. Evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi
boşanma, ölüm veya butlan sebeplerinden biriyle sona ermişse ve düşünmediği halde yanılarak razı olmuşsa, 2. Eşinde, onunla birlikte yaşamayı
2. evliliği yapan eş iyi niyetli ise butlana karar verilemez. kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte
 Evlenmeye engel derecede akıl hastalığının bulunması: Akıl yanılarak evlenmişse.)
hastaları ancak evlenmelerine engel olmayacak düzeyde akıl  Aldatma (1. Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun
tarafından veya onun bilgisi altında bir başkası tarafından aldatılarak evlenmeye
hastası olduklarını resmi sağlık raporuyla ispatlarsa evlenebilirler.
razı olmuşsa, 2. Davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır tehlike oluşturan bir
 Evlenemeyecek derecede yakın akraba olma: 3. dereceye kadar hastalık kendisinden gizlenmişse.)
akrabalarla (Örneğin aile üyeleri, teyze, hala, amca, dayı, yeğen)  Korkutma (Burada korkutma ağır bir tehlike unsuru içermelidir).
yapılan evlilik mutlak butlanla sakattır. Ancak kuzen 4. derece  Yasal temsilcinin izninin olmaması (Yasal temsilcinin izni olmadan evlenen
akraba olduğunda kişi kuzeniyle evlenebilir. Bunun dışında kişi 18 yaşına basarsa, kısıtlılık kararı kalkarsa veya kadın gebe kalırsa artık
boşanılan eşin altsoyu ve üstsoyu ile yapılan evlilikle sakattır. butlan davası açmak mümkün değildir. Haklı sebep olmadan evlenmeye izin
Evlatlığın ve evlat edinenin alt soyu ve bunların eşlerinden birinin vermeyen yasal temsilciyi küçük veya kısıtlı şikâyet edebilir. Bu durumda hâkim
birbirleriyle yapacakları evlilikte mutlak butlanla sakattır. evlilik için izin verebilir).
Mutlak butlan davası Cumhuriyet Savcısı veya ilgili herkes (anne, baba, Dava açma hakkı sadece yukarıdaki sebeplerden birine maruz kalan eşe aittir.
çocuk, mirasçı vs.) tarafından açılabilir. Evlenme mutlak butlanla sakat Yasal temsilcinin izni olmaması durumunda ise velayet hakkını eşler eşit
ise savcı dava açmaya mecburdur. Ancak ilgililer dava açmaya mecbur kullanıyorsa ikisinin birlikte dava açması gerekir. İlgililer nispi butlan davası
değildir. Evlilik sona ererse savcı artık dava açamaz ama ilgililer hala açamazlar. Ancak mirasçılar önceden açılmış davaya devam edebilirler.
dava açabilirler. Akıl hastalarının ve ayırt etme gücüne sahip Dava sonucunda iyiniyetli olmadığı anlaşılan eş mirasçı olamaz.
olmayanların sonradan iyileşmeleri durumunda iptal davasını yalnızca bu
kişi açabilir. Yani mutlak butlan nispi butlana döner.
Mutlak butlan davasının açılması süreye bağlı değildir. Evlenmenin İptal davası açma hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği tarihten başlayarak 6 ay
butlanı davasında, yetki ve yargılama usulü bakımından boşanmaya her halde evlenmenin üzerinden 5 yıl geçmekle düşer. Bu süreler yasal
ilişkin hükümler uygulanır. Evlenirken iyiniyetli eşin bu evlenme ile temsilcinin izninin olmaması durumunda geçerli değildir. Yasal temsilci
kazanmış olduğu kişisel durum korunur. istediği zaman dava açabilir. Yeter ki küçükler ergin olmamış, kısıtlılık kararı
kalkmamış veya kadın gebe kalmamış olsun.

C. Boşanma: Boşanma, eşler hayattayken kanunda öngörülmüş bir sebebe dayanarak eşlerden birinin açacağı dava sonucunda evlilik birliğinin hâkim
kararıyla sona erdirilmesidir. Hâkim kanunda öngörülmeyen bir sebebe dayanarak boşanmaya karar veremez.

a. Boşanma Sebepleri: Özel boşanma sebepleri ile genel boşanma sebepleri şeklinde ikiye ayrılır.
Özel Boşanma Sebepleri  Akıl Hastalığı: Bu sebebe dayalı boşanma davası açmak için
eşlerden birinin akıl hastası olması ve bunun geçmesinin mümkün
 Zina: Zina eşlerden birinin evlilik devam ederken karşı cinsle olmadığının sağlık raporuyla tespit edilmesi gerekir. Akıl hastalığı
bilerek cinsel ilişkiye girmesidir. Zina sebebiyle dava açma süresi diğer eş için hayatı çekilmez yapmalıdır. Akıl hastalığına bağlı
zinanın öğrenilmesinden 6 ay her halde zina eyleminin üzerinden boşanma davası süreye tabi değildir.
5 yıl geçmekle düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
 Hayata Kast ve Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış: Bu sebepten Genel Boşanma Sebepleri
dava açma hakkı sebebin öğrenilmesinden itibaren 6 ay her
halde davranışın üzerinden 5 yıl geçmekle düşer. Affeden tarafın  Evlilik Birliğinin Temelden Sarsılması: Eşler arasında önemli fikir
dava hakkı yoktur. ve duygu ayrılığı olmasıdır. Boşanabilmek için bu sarsılmanın
 Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme: Eşlerden biri suç işler ortak hayatı çekilmez yapması gerekir. Bu sebepten boşanmada
veya haysiyetsiz hayat sürerse diğer eş boşanma davası açabilir. davalıya, kusuru daha az olduğu takdirde itiraz etme hakkı
Bu sebepten dava süreye tabi değildir. tanınmıştır. Ancak itiraz kötü niyetliyse veya korunmaya değer bir
 Terk: Terk sebebiyle boşanma davası açılma şartları şunlardır: yarar kalmamışsa hâkim boşanmaya karar verir.
- Eşlerden birinin ortak konutu haksız yere terk etmesi: Haklı  Eşlerin Anlaşması: Bu sebepten boşanma şartları şunlardır:
sebeple terk eden eşe boşanma davası açılamaz. Eşlerden biri - Evlilik en az 1 yıl sürmüş olmalıdır.
diğerini gitmeye zorlarsa zorlayan terk etmiş sayılır. - Hâkimin tarafları bizzat dinlemesi gerekir.
- Terkin en az 6 ay sürmesi: Terk eden 6 ay dolmadan dönerse - Tarafların yapmış oldukları anlaşmanın hâkim tarafından
dava açılamaz. uygun bulunması gerekir.
- Terk eden eşe hâkim veya noter tarafından ihtarda
bulunulması ve buna rağmen eşin dönmemesi: Boşanma  Ortak Hayatın Yeniden Kurulamaması: Bu sebepten boşanma
davasının açılabilmesi için hâkim veya noter tarafından terk davası açmanın şartları şunlardır:
eden eşe süre belirtilerek ihtar çekilmelidir. Terk üzerinden 4 - Daha önce herhangi bir boşanma sebebine dayanılarak
ay geçmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan açılmış olan davanın reddedilmiş olması: Davanın hangi eş
sonra 2 ay geçmedikçe dava açılamaz. (2011 değişikliği öncesi tarafından hangi sebeple açıldığının önemi yoktur.
ihtar çekmeye sadece hâkim yetkiliydi. 2011’de noter eklendi) - Boşanma talebinin reddinden sonra 3 yıl geçmesi ve bu süre
içinde de ortak hayatın kurulamaması

b. Boşanma Davası: Boşanma davası açan eş mahkemeden boşanmaya veya ayrılığa karar verilmesini isteyebilir. Boşanma kararı evlilik birliğinin
sona ermesine, ayrılık kararı evlilik sona ermeden evliliğin tatil edilmesine yöneliktir. Eğer başvuran taraf ayrılık isterse hâkim boşanmaya karar
veremez. Ancak başvuran taraf boşanma isterse hâkim ister boşanma ister ayrılık kararı verir. Boşanma davası açma hakkı kişiye sıkı sıkıya
bağlıdır. Sınırlı ehliyetsiz bile yasal temsilci izni olmadan bu hakkı kullanabilir. Eşlerden biri ölürse evlilik sona ereceğinden mirasçılar boşanma
davası açamazlar. Ancak daha önceden açılmış boşanma davasını sürdürebilirler.
c. Dava Sırasında Alınacak Önlemler: Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim geçici önlemleri resen alır. Boşanma ve ayrılık davası açılması
eşlere ayrı yaşama hakkı verir. Eşler anlaşamazsa ortak konutu terk edecek olanı hâkim belirler. Hâkim ayrıca eşlerden birinin diğerinin geçimine
ne oranda katkıda bulunacağına (tedbir nafakası) karar verir. Tedbir nafakası boşanma veya ayrılık kararının kesinleşmesiyle sona erer. Mal
rejimine ilişkin önlemler alınır. Dava sırasında eşler ayrı yaşayacakları için çocukların hangi tarafta kalacağına hâkim karar verir.
d. Boşanmada Yargılama Usulü: Boşanmada yargılama aşağıdaki hususlar saklı kalmak kaydıyla HMK’ya tabidir.

- Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.
- Hâkim, bu olgular hakkında gerek re'sen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.
- Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz.
- Hâkim, kanıtları serbestçe takdir eder.
- Boşanma veya ayrılığın fer'î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.
- Hâkim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

e. Boşanma Davasının Sonuçları (Ayrılık Kararı Verilmesi Halinde): Eğer hâkim ayrılığa karar verirse ayrılık süresi 3 yıldan çok olamaz. Mahkeme
boşanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel
ilişkilerini düzenler. Velayeti kendisine verilmeyen eş çocuğun bakım ve giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır. Hâkim istem halinde bu
giderlerin irat biçiminde ödenmesine karar verebilir.
f. Boşanma Davasının Sonuçları (Boşanma Kararı Verilmesi Halinde): 1) Kişisel Sonuçlar: Boşanma halinde eşlerin bağlı olduğu mal rejimine ilişkin
hükümler uygulanır. Kadın evlenme ile kazandığı kişisel durumunu korur ancak evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. Kadının kocasının
soyadını kullanması ancak kadının menfaati varsa ve kocaya zararı yoksa mümkündür. Eşler miras hukukundan doğan hakları kaybederler.
Boşanma davası sonuçlanmadan eşlerden biri ölmüşse evlilik ölümle bitmiş sayılır ve eşin mirasçı olamaması için ölen eşin mirasçılarının davayı
sonuçlandırması gerekir. Ancak sağ kalan eş kusurlu değilse mirasçı olabilir. Evlilik devam ederken eşlerin birbirinden olan alacakları için
zamanaşımı boşanma sonucu durduğu yerden işlemeye başlar. 2) Mali Sonuçlar: Maddi ve Manevi Tazminat: Maddi tazminat irat biçiminde
ödenebilirken manevi tazminatın toptan ödenmesi mecburidir. Tazminatın konusu yalnızca para olabilir. Hem maddi hem manevi tazminat
boşanma kararının üzerinden 1 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Yoksulluk Nafakası: Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha
ağır olmamak koşuluyla, diğer taraftan mali gücü oranında süresiz nafaka isteyebilir. Yoksulluk nafakasının şartları talep olmalı, talep eden eş
kusursuz veya daha az kusurlu olmalı, nafaka isteyen eş boşanmayla yoksulluğa düşmeli, ödeyecek tarafın ödeme gücü olmalıdır. Nafaka
ödeyecek tarafın kusurunun olması gerekli değildir. Yoksulluk nafakası toptan veya irat biçiminde ödenebilir. Nafaka davası boşanmadan sonra da
açılabilir. Nafaka talebi boşanma kararından 1 yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Doğmuş nafaka alacağı ise 5 yıllık zamanaşımına tabidir.
Yoksulluk nafakası süresizdir. Ancak taraflardan birinin ölümü veya nafaka alan tarafın evlenmesi ile kendiliğinden kalkar. Nafaka alan tarafın
evlenmemesine rağmen evli hayatı yaşaması, yoksulluğun ortadan kalkması, haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla nafaka
kaldırılır. 3) Çocuklarla İlgili Sonuçlar: Evlilik sona erdiğinde velayet ana ve babadan birine verilir. Ancak velayeti kendisinden alınan eşin çocukla
görüşme hakkı vardır. Çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile kişisel ilişki kurulması hakkı 3. kişilere, tanınabilir. İştirak Nafakası:
Velayeti elinden alınan eş çocuğun giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır. İştirak nafakası çocuğun ergin olmasına kadar devam eder.
Ancak ergin çocuğun eğitimi devam ediyorsa ana ve baba eğitim sona erene kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.

NAFAKA TÜRLERİ
Tedbir Nafakası Yoksulluk Nafakası İştirak Nafakası Yardım Nafakası
Boşanma davası sırasında eşlerden Boşanma davası sonrası eşlerden Velayeti kendisine verilmeyen eşin Zor durumdaki yakın akrabalara
birinin diğerine yapacağı parasal birinin diğerine yapacağı parasal çocuğun giderleri için vereceği verilen nafakadır. Ayrıntıları sonra
katkıdır. katkıdır. nafakadır. açıklayacağız.

IV. MAL REJİMİ: Eşler mal rejimi sözleşmesi (halk arasında evlilik sözleşmesi) yapmamışsa edinilmiş mallara katılma rejimini seçmiş sayılırlar. Buna
yasal mal rejimi denir. Bunun dışında eşler sözleşme ile mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimlerinden birini seçebilirler. Bunlara
da seçimlik mal rejimi denmektedir. Mal rejimi sözleşmesi nişanlıyken veya evlendikten sonra yapılabilir. Mal rejimi sözleşmesi temsilci vasıtasıyla
yapılamaz. Küçükler ile kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızasını almak zorundadırlar. Mal rejimi sözleşmesi, noterde düzenleme veya onaylama
şeklinde yapılır. Ancak, taraflar evlenme başvurusu sırasında hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak da bildirebilirler. Haklı bir sebep varsa
hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine, mevcut mal rejiminin mal ayrılığına dönüşmesine karar verebilir. Eşler, her zaman yeni bir mal rejimi
sözleşmesiyle önceki veya başka bir mal rejimini kabul edebilirler. - Mal ortaklığını kabul etmiş olan eşlerden birinin iflâsına karar verildiği takdirde,
ortaklık kendiliğinden mal ayrılığına dönüşür. Eşlerden birinin açık veya örtülü olarak mallarının yönetimini diğer eşe bırakması hâlinde, aksi
kararlaştırılmış olmadıkça vekâlet hükümleri uygulanır. Eşlerden her biri, diğerinden her zaman mallarının envanterinin resmî senetle yapılmasını
isteyebilir.

a. Edinilmiş Mallara Katılma: Edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar.

Edinilmiş Mallar Kişisel Mallar


Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını
vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.
1. Çalışmasının karşılığı olan edinimler, 1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
2. Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya 2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir
personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız
ödemeler, kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
3. Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar, 4. Kişisel 3. Manevî tazminat alacakları,
mallarının gelirleri, 4. Kişisel mallar yerine geçen değerler
5. Edinilmiş malların yerine geçen değerler

Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle, bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan edinilmiş mallara dâhil olması gereken malvarlığı
değerlerinin kişisel mal sayılacağını kabul edebilirler. Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara dâhil
olmayacağını da kararlaştırabilirler. Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar
edinilmiş mal kabul edilir. Her eş, yasal sınırlar içerisinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bunlar
üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir. Aksine anlaşma olmadıkça, eşlerden biri diğerinin rızası olmadan paylı mülkiyet konusu maldaki
payı üzerinde tasarrufta bulunamaz. Eşlerden her biri kendi borçlarından bütün malvarlığıyla sorumludur. Mal rejimi, eşlerden birinin ölümü
veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer. Mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına
geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer.

İKİNCİ BÖLÜM: SOYBAĞI

I. Soybağının Çocuk ile Ana Arasında Kurulması: Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur. Çocuğun başka bir kadın adına nüfusa kaydı bu
kadınla çocuk arasında soybağı kurulduğu anlamına gelmez. Bu halde açılacak dava ile kişisel durum sicilinin düzeltilmesiyle yetinilir.
II. Soybağının Çocuk ile Baba Arasında Kurulması

A. Evlilik: Çocuk ile baba arasında soybağı ana ile evlilik ile kurulur. Çocuk bu evlilikten önce veya sonra doğsa da bu hüküm uygulanır.
a. Doğum Sırasında Evli Olma: Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak 300 gün içinde doğan çocuğun babası kocadır.
Eşlerin fiilen ayrı yaşamaları veya hâkim tarafından ayrılık kararı verilmesi babalık karinesine engel değildir. Koca hakkında gaiplik kararı varsa
300 günlük süre son haber veya ölüm tehlikesi tarihinden itibaren başlar. Bu süre geçtikten sonra doğan çocuğun kocaya bağlanması, ananın
evlilik sırasında gebe kaldığının ispatıyla mümkündür. Çocuk evliliğin sona ermesinden başlayarak 300 gün içinde doğmuş ve ana da bu arada
yeniden evlenmiş olursa, ikinci koca baba sayılır.
b. Doğumdan Sonra Evlenme: Evlilik dışında doğan çocuk, anne ve babasının birbiriyle evlenmesi hâlinde kendiliğinden evlilik içinde doğan
çocuklara ilişkin hükümlere tâbi olur. Eşler, evlilik dışında doğmuş olan ortak çocuklarını, evlenme sırasında veya evlenmeden sonra, nüfus
memuruna bildirmek zorundadırlar. Bildirimin yapılmamış olması, çocuğun evlilik birliği içinde doğmuş sayılmasını engellemez. Ana ve
babanın yasal mirasçıları, çocuk ve Cumhuriyet savcısı sonradan evlenme yoluyla soybağının kurulmasına itiraz edebilirler. Çocuğun altsoyu
da, çocuğun ölmüş ya da ayırt etme gücünü sürekli olarak kaybetmiş olması hâlinde itiraz hakkına sahiptir.

SOYBAĞININ REDDİ DAVASI


Çocuk ile baba arasında soybağı babalık karinesine dayanır. Babalık karinesi adi bir karinedir. Yani aksi ispat edilebilir. İşte çocuk ile baba arasında
soybağının gerçeği yansıtmadığına ilişkin davaya soybağının reddi davası denir. Kanun, evlilik birliği içinde doğan çocuğun babasının koca
olduğunu söylemektedir. Ancak, zina eden bir kadının çocuğunun babası kocası olmayabilir. İşte kanun koyucu bu ihtimali de düşünmüş ve
kocaya bu gibi durumlarda soybağının reddi davası açma hakkı tanımıştır.
 Bu dava baba veya çocuk tarafından açılır. Dava açma süresi bitmeden kocanın ölmesi, gaipliğine karar verilmesi, ayırt etme gücünü
yitirmesi halinde kocanın altsoyu, ana babası veya baba olduğunu iddia eden kişi 1 yıl içinde soybağının reddi davasını açabilir.
 Çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüşse davacı, kocanın baba olmadığını ispat etmek zorundadır. Evlenmeden başlayarak en az 180
gün geçtikten sonra ve evliliğin sona ermesinden başlayarak 300 gün içinde doğan çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılır. Çocuk,
evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmüşse, davacının başka bir kanıt getirmesi gerekmez
 Soybağının reddi davası hak düşürücü süreye tabidir. Koca, davayı baba olmadığını veya karısının zina ettiğini öğrendiği tarihten
başlayarak 1 yıl (2009 öncesinde kanun; Olayın öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl, her halde 5 yıl içinde dava açılır demekteydi. Anayasa
Mahkemesi “her halde 5 yıl” ifadesini iptal etmiştir). içinde açmak zorundadır. Ergin olmayan çocuğa atanacak kayyım olayı
öğrenmesinden itibaren 1 yıl içinde dava açabilir. Anayasa Mahkemesi kayyım içinde 5 yıllık süreyi iptal etmiştir. Taraflar ve üçüncü kişiler
soybağının belirlenmesi için zorunlu olan ve sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan araştırma ve incelemelere rıza göstermek zorundadır.

B. Tanıma: Babanın evlilik dışında dünyaya gelen çocuğuyla soybağı kurulmasını sağlayan tek taraflı bir işlemdir. Çocuğun kabulüne gerek yoktur.
Tanıma yenilik doğuran bir işlemdir. Tanıma, babanın, nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmî senette veya
vasiyetnamesinde beyanla olur. Başka bir erkekle soybağı bulunan çocuk bu bağ geçersiz kılınmadıkça tanınamaz.

 Tanıma kişiye sıkı sıkıya bağlı hak olduğundan baba bunu bizzat kullanmalıdır. Tanıma beyanında bulunan kimsenin ayırt etme gücü
olması gerekir. Tanıma işlemini yapan sınırlı ehliyetsiz ise kanuni temsilcinin rızası aranır.
 Tanıma çocuk yaşarken yapılabileceği gibi çocuk öldükten sonra da yapılabilir.
 Tanıyan yanılma, aldatma, korkutma sebebiyle tanımanın iptalini isteyebilir. Bu halde iptal davası anaya ve çocuğa karşı açılır. Ana,
çocuk ve çocuğun ölümü hâlinde altsoyu, Cumhuriyet savcısı, Hazine ve diğer ilgililer tanımanın iptalini dava edebilirler. Davacı
tanıyanın baba olmadığını ispatla yükümlüdür. Ana veya çocuk tarafından tanıyanın baba olmadığı iddiasıyla açılan iptal davasında ispat
yükü, tanıyanın, gebe kalma döneminde ana ile cinsel ilişkide bulunduğuna ilişkin inandırıcı kanıtları göstermesinden sonra doğar.
 Tanımanın iptali davası hak düşürücü süreye tabidir. Tanıyanın dava hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin kalktığı
tarihten itibaren 1 yıl her halde tanımanın üzerinden 5 yıl geçmekle düşer. İlgililerde bu 1 yıllık süre tanıyanın çocuğun babası
olamayacağını öğrenmelerinden başlar. Çocuğun dava hakkı ise ergin olmasından başlayarak 1 yıl geçtikten sonra düşer. Gecikmeyi
haklı kılan sebep varsa bu sebep kalktıktan sonra 1 ay içinde dava açılabilir.

C. Babalık Davası: Tanıma da baba “Bu benim evladım” derken babalık davasında anne veya çocuk “Çocuğumun babası bu / Benim babam bu”
diyerek dava açmaktadır. Bu dava da soybağı kurduğundan yenilik doğuran bir davadır. Ana veya çocuk birlikte veya ayrı ayrı dava açabilirler.
Dava babaya karşı açılır. Baba ölmüşse mirasçılarına karşı da açılabilir. Babalık davası çocuğun doğumundan önce veya sonra açılabilir. Ananın
dava hakkı doğumdan 1 yıl geçmekle düşer. Çocuk ile başka bir erkek arasında soybağı ilişkisi varsa, bir yıllık süre bu ilişkinin ortadan kalktığı
tarihte işlemeye başlar. Bir yıllık süre geçtikten sonra gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak 1 ay içinde
dava açılabilir. Dava sonucunda babalığa hükmedilirse soybağı ilişkisi kurulmuş olur. Babalık davasında çocuk için nafaka talep edilebileceği gibi
ana da çeşitli taleplerde bulunabilir. Ana, baba veya mirasçılardan şu giderlerin ödenmesini isteyebilir. 1) Doğum Giderleri 2) Doğumdan Önceki
ve Sonraki Altışar Haftalık Geçim Giderleri 3) Gebelik ve Doğumun Gerektirdiği Diğer Giderler. Çocuk ölü doğmuş olsa bile hâkim bu giderlerin
ödenmesine karar verebilir. Üçüncü kişiler veya sosyal güvenlik kuruluşlarınca anaya yapılan ödemeler tazminattan indirilir.
D. Evlat Edinme: Evlat edinme de soybağının kurulma yollarından biridir. Ancak burada soybağı kan ile değil sözleşme ile kurulmaktadır. Bu sebeple
evlatlık sebebiyle oluşan soybağına yapay soybağı denir. Küçüğü ve ergin ile kısıtlıyı evlat edinme farklı hükümlere tabidir. Eğer başvurudan sonra
küçük ergin olursa şartlar yerine getirilmişse küçüklere ilişkin olan hükümler uygulanır.

a. Küçüklerin Evlat Edinilmesi: Küçüklerin evlât edinilmesine ilişkin aracılık faaliyetleri, ancak Cumhurbaşkanınca yetki verilen kurum ve
kuruluşlarca yapılır. (2) Aracılık faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin hususlar Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir. Küçüklerin
evlat edinebilmesinin şartları şunlardır:
 Küçüğün 1 yıl süreyle bakılmış ve eğitilmiş olması
 Evlat edinmenin küçüğün yararına olması ve evlat edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı zedelenmemesi
 Eşler birlikte evlat edinebilirler: Eşlerin birlikte evlat edinebilmesi için en az 5 yıl evli olmaları veya 30 yaşını doldurmaları gerekir.
Eşlerden biri diğerinin çocuğunu evlat edinecekse en az 2 yıl evli olmaları veya evlat edinecek eşin 30 yaşını doldurması şartı aranır.
Evli olan kişiler kural olarak tek başlarına evlat edinemezler. Ancak evli bir kişi eşinin sürekli ayırt etme gücünü kaybettiğini, 2 yılı aşkın
süredir nerede olduğunu bilmediğini veya 2 yılı aşkın süredir ayrı yaşamakta olduğunu ispatlarsa tek başına evlat edinebilir.
 Evli olmayan kişi 30 yaşını doldurmuşsa evlat edinebilir
 Evlat edinen evlatlıktan en az 18 yaş büyük olmalıdır
 Evlat edinilecek küçük ayırt etme gücüne sahipse rızası olmalıdır: Vesayet altındaki küçük, ayırt etme gücüne sahip olup olmadığına
bakılmaksızın vesayet dairelerinin izniyle evlât edinilebilir.
 Küçüğün evlat edinilmesinde ana ve babasının da rızası gerekir: Rıza mahkemede sözlü veya yazılı olarak verilebilir. Rıza evlat edinen
kişi belli olmasa bile geçerlidir. Rıza, çocuğun doğumundan 6 hafta geçmeden verilemez. Verilen rıza 6 hafta içinde aynı usulle geri
alınabilir. Ancak geri almadan sonra verilen rıza kesindir. Bazı hallerde rıza aranmaz. 1) Ana babanın kim olduğu, uzun süreden beri
nerede olduğu bilinmiyorsa veya ayırt etme güçleri yoksa 2) Küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yerine getiremiyorsa. Özen
yükümlülüğünü yerine getiremeyen ana ve babaya rızalarının aranmadığı yazılı olarak bildirilir. Küçük, gelecekte evlât edinilmek
amacıyla bir kuruma yerleştirilir ve ana ve babadan birinin rızası eksik olursa mahkeme bu rızanın aranıp aranmamasına karar verir.

b. Erginlerin ve Kısıtlıların Evlat Edinilmesi: Erginlerin ve kısıtlıların evlat edinebilmesinin şartları şunlardır:
 Evlat edinenin altsoyu varsa, altsoyun açık muvafakati olmalıdır.
 Evlat edinilenin evli olması halinde eşinin rızası gerekir: Eşin rızası herhangi bir şekle tabi değildir.
 Şu 3 durumdan herhangi birisinin gerçekleşmesi gerekir: 1) Bedensel veya zihinsel özrü sebebiyle sürekli yardıma muhtaç ve evlat
edinen tarafından en az 5 yıldan beri bakılıp gözetilmişse 2) Evlat edinen tarafından küçükken en az 5 yıl süreyle bakılıp gözetilmiş ve
eğitilmişse 3) Diğer haklı sebepler mevcut ve evlat edinilen en az 5 yıldan beri evlat edinen ile aile halinde birlikte yaşamakta ise
 Bu sayılan şartlar dışında küçüklerin evlat edinilmesine ilişkin hükümler kıyas yoluyla burada da uygulanır: Örneğin evlat edinmenin
evlatlığın yararına bulunması, evli kişilerin birlikte evlat edinmesi vb.

c. Evlat Edinme Kararı: Evlât edinme kararı, evlât edinenin oturma yeri mahkemesince verilir. Mahkeme kararıyla birlikte evlâtlık ilişkisi
kurulmuş olur. Evlât edinme başvurusundan sonra evlât edinenin ölümü veya ayırt etme gücünü kaybetmesi, diğer koşullar bundan
etkilenmediği takdirde evlât edinmeye engel olmaz.
d. Evlat Edinme İlişkisinin Sonuçları:
- Evlat edinen ile evlatlık arasında soybağı kurulur. Ana babanın velayet hakkı sona erer. Evlat edinenin velayet hakkı doğar.
- Evlatlık evlat edinenin mirasçısı olur. Evlat edinen, evlatlığın mirasçısı olmaz. Evlatlık evlat edinenin hısımlarının mirasçısı olmaz.
- Evlatlık küçük ise evlat edinenin soyadını alır. Evlat edinen isterse çocuğa yeni bir ad verebilir. Ergin olan evlatlık isterse evlat
edinenin soyadını alır.
- Eşler tarafından birlikte evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlat
edinen eşlerin adları yazılır.
- Evlat edinen ile evlatlık veya bunlardan biri ile diğerinin altsoyu ve eşi arasında kesin evlenme yasağı meydana gelir.
- Evlâtlığın aile bağlarının devam etmesi için evlâtlığın naklen geldiği aile kütüğü ile evlât edinenin aile kütüğü arasında her türlü bağ
kurulur. Ayrıca evlâtlıkla ilgili kesinleşmiş mahkeme kararı her iki nüfus kütüğüne işlenir.

e. Evlatlık İlişkisinin Sona Ermesi: Evlatlık ilişkisi ancak iptal davası açılarak sonlandırılabilir. İptal davası açma hak düşürücü süreye tabidir.
Dava hakkı kaldırılma sebebini öğrenmeden 1 yıl geçmekle düşer. Evlatlık ilişkisinin kaldırılma sebepleri şunlardır: Evlat edinme ilişkisinin
kurulabilmesi için rızası gereken kişilerin rızasının olmaması durumunda veya diğer noksanlıklar varsa küçüğün menfaati ağır biçimde
zedelenmeyecekse iptal istenebilir. Noksanlık giderilirse bu yola gidilemez.

III. Soybağının Hükümleri (Velayete Bağlı Olmayan Hükümleri)

1. Soyadı: Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin soyadını taşır. Babanın soyadı ailenin soyadı sayılır. Ana ve babanın evli olmaması halinde çocuk
ananın veya babanın soyadını taşıyabilir. (Anayasa Mahkemesi 2009’da anne ve baba evli değilse çocuk annenin soyadını taşır hükmünü iptal
etmiştir. Evlilik yoksa çocuk annesinin veya babasının soyasını taşıyabilir) Ancak ergin olmayan çocuğun evlat edinilmesi halinde çocuk evlat
edinenin soyadını taşır.
2. Karşılıklı Yükümlülükler: Ana, baba ve çocuk, ailenin huzur ve bütünlüğünün gerektirdiği şekilde birbirlerine yardım etmek, saygı ve anlayış
göstermek ve aile onurunu gözetmekle yükümlüdürler.
3. Çocuk ile Kişisel İlişki Kurulması: Velayet hakkına sahip olmayan ana veya baba çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahiptir.
Çocuğun huzuru tehlikeye girerse veya bu hakkı kullanmada yetersiz kalırlarsa bu hak kendilerinden alınabilir. Çocuk ile ilişki kurma ancak
mahkeme kararıyla olabilir. Olağanüstü hâller mevcutsa, çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere, özellikle hısımlarına da
tanınabilir. Çocuk ile kişisel ilişkiye yönelik bir düzenleme yapılıncaya kadar, velâyet hakkına sahip veya çocuk kendisine bırakılmış kişinin rızası
dışında kişisel ilişki kurulamaz.
4. Ana Babanın Çocukların Bakım ve Eğitim Giderlerini Karşılama Yükümlülüğü: Çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve
baba tarafından karşılanır. Ana ve baba, olağan dışı herhangi bir sebebin varlığı hâlinde, hâkimin izniyle çocuğun mallarından onun bakım ve
eğitimine yetecek belli bir miktar sarf edebilirler. Ana ve babanın bakım borcu çocuk ergin olana kadar devam eder. Ancak çocuğun eğitimi devam
ediyorsa hala bakmakla yükümlüdürler. Küçüğe fiilen bakan ana veya baba, diğerine karşı çocuk adına nafaka davası açabilir. Ayırt etme gücüne
sahip olan küçük de nafaka davası açabilir. Nafaka her ay peşin olarak ödenir. Hâkim istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verebilir.
Soybağı tespit edilirse, davalının, uygun nafaka miktarını depo etmesine veya geçici olarak ödemesine karar verilebilir. Babalık davası ile birlikte
nafaka istenir ve hâkim, babalık olasılığını kuvvetli bulursa, hükümden önce çocuğun ihtiyaçları için uygun bir nafakaya karar verebilir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: VELAYET

A. Velayet Hakkı: Velayet hakkı, ana ve babanın, küçüklerin ve kısıtlıların bakımlarının sağlanması amacıyla onların kişi ve malları üzerinde sahip
oldukları haklardır. Velayet hakkı sadece ana ve baba (evlat edinmede evlat edinene) tanınmış bir haktır. Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba
velâyeti birlikte kullanırlar. Velayet hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlıdır. Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velâyeti
eşlerden birine verebilir. Ana ve baba evli değilse velâyet anaya aittir. Ana küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velâyet kendisinden alınmışsa hâkim,
çocuğun menfaatine göre, vasi atar veya velâyeti babaya verir. Kendi çocuğu üzerinde velâyeti kullanan eşe diğer eş yardımcı olur.
B. Velayetin Kapsamı: Ana ve baba, çocuğun bakım ve eğitimi konusunda gerekli kararları alır ve uygularlar. Çocuk, ana ve babasının sözünü
dinlemekle yükümlüdür. Çocuğun dinî eğitimini belirleme hakkı ana ve babaya aittir. Ana ve baba, velâyetleri çerçevesinde üçüncü kişilere karşı
çocuklarının yasal temsilcisidirler. İyiniyetli üçüncü kişiler, eşlerden her birinin diğerinin rızasıyla işlem yaptığını varsayabilirler. Ana veya babadan
birinin çocuğu temsilen bir hukuki işlem yapması halinde iyiniyetli işlemin karşı tarafına diğer eşin rızası olmadığı ileri sürülemez. Velâyet altındaki
çocuğun fiil ehliyeti, vesayet altındaki kişinin ehliyeti gibidir. Çocuk, borçlarından ana ve babanın çocuk malları üzerindeki haklarına bakılmaksızın
kendi malvarlığı ile sorumludur. Velâyet altındaki çocuk, ayırt etme gücüne sahip ise ana ve babanın rızasıyla aile adına hukukî işlemler yapabilir;
bu işlemlerden dolayı ana ve baba borç altına girer. Çocuk ile ana veya baba arasında ya da ana ve babanın menfaatine olarak çocuk ile üçüncü
kişi arasında yapılacak bir hukukî işlemle çocuğun borç altına girebilmesi, bir kayyımın katılmasına ve hâkimin onayına bağlıdır.
C. Çocuğun Malları: Ana ve baba, çocuğun mallarını yönetme hakkına sahiptirler. Evlilik sona erince velâyet kendisinde kalan eş, hâkime çocuğun
malvarlığının dökümünü gösteren bir defter vermek ve bu malvarlığında veya yapılan yatırımlarda gerçekleşen önemli değişiklikleri bildirmek
zorundadır. Ana ve baba çocuğa yapılan kazandırmaların gelirlerini kendi menfaatlerine sarf edemezler. Ölüme bağlı tasarruf yoluyla çocuğun
saklı payı ana ve babanın yönetimi dışında bırakılabilir. Miras bırakan yönetimi bir üçüncü kişiye bırakmışsa, tasarrufunda bu kişinin belirli
zamanlarda sulh hâkimine hesap vermesini öngörebilir. Çocuğun malları tehlikeye düşerse ve tehlikenin düşmesi önlenemiyorsa hâkim,
yönetimin bir kayyıma devredilmesine karar verebilir. Ana ve baba, çocuk mallarının geri verilmesinde vekil gibi sorumludurlar. Dürüstlük kuralına
uygun olarak başkasına devrettikleri malların yerine sadece aldıkları karşılığı geri vermekle yükümlüdürler.
D. Çocuğun Ana ve Babaya Karşı Korunması: Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunur veya çocuk manen terk edilmiş hâlde kalırsa
hâkim, çocuğu ana ve babadan alarak bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirebilir. Çocuğun aile içinde kalması ailenin huzurunu inanılmaz
derecede bozuyorsa ve başka çare de kalmamışsa, ana ve baba veya çocuğun istemi üzerine hâkim aynı önlemleri alabilir.
E. Velayetin Kaldırılması: Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ise hâkim şu hâllerde velâyetin kaldırılmasına karar verir:
Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması vb. sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi. Ana
ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması. Velâyet ana ve babanın her ikisinden
kaldırılırsa çocuğa bir vasi atanır. Kararda aksi belirtilmedikçe, velâyetin kaldırılması mevcut ve doğacak bütün çocukları kapsar. Velâyetin
kaldırılmasını gerektiren sebep ortadan kalkmışsa hâkim, resen ya da ana veya babanın istemi üzerine velâyeti geri verir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM VESAYET

A. Vesayet Kavramı: Küçük anne ve babanın velayeti altındadır. Ancak küçüğün anne babası yoksa veya velayet hakkı mahkeme tarafından alınırsa
bu boşluğu dolduracak bir kuruma ihtiyaç vardır. Diğer taraftan kişi ergin olsa da mallarını yönetmekten aciz olabilir. Bu durumda vesayet
kurumları devreye girer. Vesayeti gerektiren haller küçüklük ve kısıtlamadır. (Dolayısıyla kısıtlanma nedenleri ayrıca vesayet sebepleridir)
B. Vesayet Organları

1. Vesayet Daireleri: Bunlar asliye mahkemesi (denetim makamı) ve sulh mahkemesidir (vesayet makamı)
2. Vasi ve Kayyım: Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kendisine ve mallarına özen göstermek ve temsil etmek için vesayet
makamınca atanan vesayet organıdır. Kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır.

C. Vasi Atanması: Vesayet işlerinde yetki küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki vesayet dairelerine aittir. Vesayet makamı, bu görevi
yapabilecek yetenekte olan bir ergini vasi olarak atar. Gereken durumlarda, bu görevi birlikte veya vesayet makamı tarafından belirlenen yetkileri
uyarınca ayrı ayrı yerine getirmek üzere birden çok vasi atanabilir. Rızaları bulunmadıkça birden çok kimse vesayeti birlikte yürütmekle
görevlendirilemez. Haklı sebepler engel olmadıkça, vesayet makamı, vesayet altına alınacak kişinin öncelikle eşini veya yakın hısımlarından birini,
vasilik koşullarına sahip olmaları kaydıyla bu göreve atar. Haklı sebepler engel olmadıkça, vasiliğe, vesayet altına alınacak kişinin ya da ana veya
babasının gösterdiği kimse atanır. Vesayet altına alınan kimsenin yerleşim yerinde oturanlardan vasiliğe atananlar, bu görevi kabul etmekle
yükümlüdürler. Aile meclisince atanma hâlinde vasiliği kabul yükümlülüğü yoktur. Atama kararı vasiye hemen tebliğ olunur. Vasiliğe atanan kişi,
bu durumun kendisine tebliğinden başlayarak on gün içinde vasilikten kaçınma hakkını kullanabilir. İlgili olan herkes, vasinin atandığını öğrendiği
günden başlayarak on gün içinde atamanın kanuna aykırı olduğunu ileri sürebilir. Vesayet makamı, vasilikten kaçınma veya itiraz sebebini yerinde
görürse yeni bir vasi atar. Vasiliğe atanan kimse, vasilikten kaçınmış veya atanmasına itiraz edilmiş olsa bile, yerine bir başkası atanıncaya kadar
vasiye ait görevleri yerine getirmekle yükümlüdür.
Vasiliği Kabul Etmek Zorunda Olmayanlar Vasi Olarak Atanamayacaklar
1. Altmış yaşını doldurmuş olanlar, 1. Kısıtlılar,
2. Bedensel engelleri veya sürekli hastalıkları sebebiyle bu görevi 2. Kamu hizmetinden yasaklılar veya haysiyetsiz hayat sürenler,
güçlükle yapabilecek olanlar 3. Menfaati kendisine vasi atanacak kişinin menfaati ile önemli ölçüde
3. Dörtten çok çocuğun velisi olanlar çatışanlar veya onunla aralarında düşmanlık bulunanlar,
4. Üzerinde vasilik görevi olanlar 4. İlgili vesayet daireleri hâkimleri.
5. Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri,
Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar, hâkimlik ve savcılık mesleği
mensupları.

D. Vesayetin Yönetimi

a. Vasinin Hak ve Görevleri: Vasi kural olarak 2 yıllığına atanır. Vesayet makamı bu süreyi her seferinde 2 yıllığına uzatabilir. 4 yılı dolduran vasi
istersen görevine devam edebilir isterse çekinebilir. Vasinin ücret isteme hakkı da vardır. Vasi, kayyım ve yasal danışmanlar verdiği
zararlardan dolayı sorumludur. Bunlardan zararlardan dolayı Devletin sorumluluğu da vardır. Vasinin görevlerine bakalım.

1. Defter Tutma: Vasiliğe atanma kararının kesinleşmesi üzerine vasi ile vesayet makamının görevlendireceği bir kişi tarafından, vakit
geçirilmeksizin, yönetilecek malvarlığının defteri tutulur. Koşullar gerektirdiği takdirde denetim makamı, vasi ve vesayet makamının isteği
üzerine vesayet altındaki kişinin malvarlığının resmî defterinin tutulmasına karar verebilir.
2. Değerli Şeylerin Saklanması: Kıymetli evrak, önemli belge, değerli eşya vb.
3. Taşınırların Satılması: Vesayet altındaki kişinin menfaati gerektirirse değerli şeylerin dışındaki taşınırlar, vesayet makamının vereceği
talimat uyarınca, açık artırma ile satılır. Hâkim, özel durumları, taşınırın niteliğini veya değerinin azlığını göz önüne alarak pazarlıkla satışa
da karar verebilir. Vesayet altındaki kişinin kendisi veya ailesi için özel bir değer taşıyan şeyler, zorunluluk olmadıkça satılamaz.
4. Taşınmazların Satışı: Taşınmazların satışı, vesayet makamının talimatı uyarınca ve ancak vesayet altındaki kişinin menfaati gerekli kıldığı
hâllerde mümkündür. Satış, vesayet makamının bu iş için görevlendireceği bir kişi tarafından vasi de hazır olduğu hâlde açık artırmayla
yapılır ve ihale vesayet makamının onamasıyla tamam olur; onamaya ilişkin kararın ihale gününden başlayarak on gün içinde verilmesi
gerekir. Ancak denetim makamı, istisnaî olarak özel durumları, taşınmazın niteliğini veya değerinin azlığını göz önüne alarak pazarlıkla
satışa da karar verebilir.
5. Paraların Yatırılması: Vesayet altındaki kişinin kendisi veya malvarlığının yönetimi için gerekli olmayan paralar, faiz getirmek üzere,
vesayet makamı tarafından belirlenen millî bir bankaya yatırılır veya Hazine tarafından çıkarılan menkul kıymetlere çevrilir. Paranın
yatırılmasını bir aydan fazla geciktiren vasi, faiz kaybını ödemekle yükümlüdür. Yeteri kadar güven verici olmayan yatırımlar, güvenli
yatırımlara dönüştürülür.
6. Ticari ve Sınai İşletmeler:
7. Özen ve Temsil: Vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda bulunmak yasaktır.

b. Vesayet Dairelerinin Görev ve Yetkileri: Bunlar 3 tanedir.

1. Şikâyet ve İtirazları İncelemek: Ayırt etme gücüne sahip olan vesayet altındaki kişi ve her ilgili, vasinin eylem ve işlemlerine karşı vesayet
makamına şikâyette bulunabilir. Vesayet makamının kararlarına karşı tebliğ gününden başlayarak on gün içinde denetim makamına itiraz
edilebilir.
2. İzin: TMK vasinin bazı işlemlerinde vesayet makamının iznini arar. Taşınmaz satışı, taşınmaz rehni, ödünç verme ve alma, kambiyo
taahhüdü, mal rejimi sözleşmesi, tahkim, sulh, konkordato örnek verilebilir. Bazı işlemlerde ise hem vesayet makamının hem de denetim
makamının izni gerekir. Evlatlık olma veya evlat edinme, mirasın kabulü veya reddi, küçüğün ergin kılınması vs.
3. Rapor ve Hesapları İncelemek:

E. Vesayetin Sona Ermesi: Vasilik görevi, vasinin fiil ehliyetini yitirmesi veya ölümüyle sona erer. Vasilik görevi, uzatılmadığı takdirde, sürenin
dolmasıyla sona erer. Görevi sona eren vasi, yenisi göreve başlayıncaya kadar zorunlu işleri yapmakla yükümlüdür. Vasi, görevini ağır surette
savsaklar, yetkilerini kötüye kullanır veya güveni sarsıcı davranışlarda bulunur ya da borç ödemede acze düşerse, vesayet makamı tarafından
görevden alınır. Vasinin görevini yapmakta yetersizliği sebebiyle vesayet altındaki kişinin menfaatleri tehlikeye düşerse, vesayet makamı kusuru
olmasa bile vasiyi görevden alabilir. Ayırt etme gücüne sahip olan vesayet altındaki kişi veya her ilgili, vasinin görevden alınmasını isteyebilir. -
İlgililer, vesayet makamının kararlarına karşı, tebliğ gününden başlayarak on gün içinde denetim makamına itiraz edebilirler.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: AİLE TOPLULUĞU

I. YARDIM NAFAKASI: TMK birlikte yaşayıp yaşamadıklarına bakılmaksızın belirli derecedeki kan hısımlarının birbirlerine yardım etmekle yükümlü
tutmuştur. Bu yükümlülüğe yardım nafakası denir. Nafaka yükümlüleri altsoy, üstsoy, kardeşlerdir. Üstsoy ve altsoyda kan bağının kaçıncı derece
olduğu önemsizdir. Yardım nafakasının şartları şunlardır.
 Herkes yardım etmediği takdirde kişi yoksulluğa düşecek olmalıdır: Ayrıca iyiniyetli olmalıdır. Çalışma imkânı ve gücü olan kimse
çalışmadığı için yoksulluğa düşse bile yardım nafakası isteyemez.
 Yardım nafakası yükümlüsü altsoy – üstsoy ise bu kişilerin ödeme güçleri olmalıdır: Hiçbir geliri ve serveti olmayandan nafaka
istenemez. Kardeşlerin durumu farklıdır. Kardeşten nafaka istenebilmesi için kardeşin refah içinde yaşaması gerekir. Hâkim istem halinde
nafakanın irat biçiminde ödenmesine karar verebilir.
 Nafaka yükümlüsü birden fazla ise nafaka alacaklısı bu kişilere belli bir sıra ile başvurabilir: Burada sıra mirasçılıktaki sıraya göre
belirlenir. Dolayısıyla ilk sırada altsoy, ikinci sırada üstsoy, üçüncü sırada refah içinde yaşayan kardeş, dördüncü sırada büyükanne,
büyükbaba gelir. Aynı sırada birden çok nafaka yükümlüsü varsa ödeme güçlerine göre nafaka bunlara paylaştırılır.
 Davacı yoksulluk içinde olduğunu ve nafaka istediği kişilerin sayılan hısımlardan olduğunu ispatla yükümlüdür: Davayı resmi veya
kamuya yararlı kurumlarda açabilir. Yardım nafakası ödeyenin veya ödenenin ölmesi ile kendiliğinden sona erer.

II. EV DÜZENİ

A. Ev Başkanı: TMK evin bir başkanı olacağını ve evi yönetme yetkisinin bu başkana ait olacağını düzenlemiştir. Yönetilenler ev halkı olarak bir arada
yaşayanların hepsini kapsar. Evde yaşayanların ev başkanının otoritesini kabullenmesi gerekir. Örfe göre ev başkanı babadır. Ev başkanının ev
kurallarını belirlemek gibi yetkileri ve ev eşyalarını korumak, evde akıl hastası vb. varsa bunların çevreye zarar vermemesi için gerekli önlemleri
almak gibi yükümlülükleri vardır. Ev başkanı bunların verdiği zararlardan dikkat ve özen sorumluluğunu yerine getirdiğini veya yerine getirse de
olayın gerçekleşecek olduğunu ispat etmedikçe kusursuz sorumludur.
B. Altsoyun Denkleştirme Alacağı: Ana ve baba veya büyük ana ve baba ile birlikte yaşayan ve emeklerini ya da gelirlerini aileye özgüleyen ergin
altsoylar, buna karşılık uygun bir bedel isteyebilirler. Örneğin aile giderlerini karşılayan bir altsoy, yaptığı giderleri bu giderleri karşılamakla
yükümlü olanlardan veya bunlar ölmüşse mirasçılarından isteyebilir. Altsoy bu bedeli borçlunun ölümü halinde isteyebilir. Alacaklı, bu alacağını
borçlunun sağlığında, birlikte yaşamanın sona ermesi veya işletmenin el değiştirmesi, borçluya karşı icra takibi yapılması veya onun iflâsı
hâllerinde de isteyebilir. Bu alacak zamanaşımına uğramaz. Fakat en geç borçlunun terekesinin taksimi anına kadar istenebilir.

III. AİLE MALLARI

A. Aile Vakfı: Aile vakfı, aile bireylerinin eğitim vb. amaçların gerektirdiği harcamaların yapılması için kurulan vakıflardır. Aile vakıflara kural olarak
vakıflar için olan temel düzenlemeye tabidir. Ancak amaç yönünden özgürlükleri yoktur. Bu vakıftan yararlanabilecekler aile bireyleriyle sınırlıdır.
Bir malın veya hakkın başkalarına geçmemek üzere aynı soydan gelenlere kuşaktan kuşağa kalacak şekilde özgülenmesi yasaktır.
B. Aile Malları Ortaklığı: Aile malları ortaklığının amacı, aile başkanının sağlığındaki ekonomik ve sosyal hayat seviyesinin onun ölümünden sonra da
devam ettirilmesidir. Hısımlar, kendilerine geçen mirasın tamamı veya bir bölümüyle ya da ortaya başka mallar koymak suretiyle aralarında bir
aile malları ortaklığı kurabilirler. Aile malları ortaklığı sözleşmesinin resmî şekilde yapılması gerekir. Aile malları ortaklığı, belirli veya belirsiz süre
için kurulabilir. Süre belirlenmediği takdirde ortaklardan her biri, 6 ay önceden bildirmek koşuluyla ortaklıktan çıkabilir. Aksi kararlaştırılmış
olmadıkça, ortaklardan her biri eşit hakka sahiptir. Ortaklar, ortaklık devam ettiği sürece paylarını isteyemeyecekleri gibi, bu payları üzerinde
tasarruf işlemleri de yapamazlar. Aile malları ortaklığı, tüm ortakların elbirliği ile yönetilir. Ortaklardan her biri, olağan yönetim işlerini diğer
ortakların katılmasına gerek olmaksızın yapabilir. Ortaklar, içlerinden birini ortaklığa yönetici olarak atayabilirler. Yönetici, ortaklığı yönetir ve
ortaklıkla ilgili işlemlerde onu temsil eder. Ortaklığı kimin temsil edeceği ticaret siciline kaydedilmiş olmadıkça diğer ortakların temsil yetkisi
bulunmadığı iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Ortaklar, ortaklığın borçlarından müteselsil olarak sorumludurlar. Ortaklık aşağıdaki
hallerde sona erer:
- Bütün ortakların anlaşması veya feshin bildirilmesi
- Ortaklık süresinin bitmesi
- Ortaklardan birinin payının haczedilmesi ve satışının istenmesi
- Ortaklardan birinin iflası
- Ortaklardan birinin haklı sebebe dayanan istemi

Ortaklardan biri feshi bildirir veya iflâs ederse ya da bir ortağın haczedilmiş payının satışı istenirse, öteki ortaklar, ayrılan ortağın veya
alacaklılarının haklarını ödeyerek ortaklığı kendi aralarında sürdürebilirler. Evlenen ortak, fesih bildirimine gerek olmaksızın ortaklıktaki hakkının
kendisine ödenmesini isteyebilir. Ortaklardan birinin ölümü hâlinde ortak mirasçı olarak altsoyunu bırakmışsa, bunlar öbür ortakların rızası ile
onun yerine ortaklığa girebilirler. Ortakların elbirliği ile işlettikleri ortaklığa ilişkin kurallar, kazanç paylı aile malları ortaklığında da uygulanır.
C. Aile Yurdu: Aile yurdu, bir kimsenin taşınmazını üzerinde tasarruf edilemeyecek şekilde ailesine özgülemesidir. Aile yurdu mahkeme kararı ve
tapuya şerh verilerek kurulur. Aile yurdunun büyüklüğü, bir ailenin normal geçimine yetecek ölçüden fazla olamaz. Malikin, taşınmazı veya
üzerindeki tesisi kendisinin işletmesi ya da konutta oturması zorunludur. Alacaklılar ve Aile yurdu kurulması yüzünden haklarının zedelenmesi
ihtimali bulunan kişiler, kuruluştan önce mahkemece yapılan ilânla itirazlarını 2 ay içinde bildirmeye çağrılırlar. Taşınmaz üzerindeki rehin ve
hacizler kaldırılmadıkça, aile yurdu kurulmasına izin verilemez. Borç, vadeye bağlı olsa bile, aile yurdu kurmak isteyen borcu hemen ödeyebilir.
Aile yurdu hakkında, mahkeme eliyle yönetim hâli saklı kalmak kaydıyla, cebrî icra yoluna başvurulamaz. Malik borçlarını ödemede acze
düşerse, aile yurdunu yönetmek üzere mahkemece bir yönetici atanır. Malikin ölümünden sonra aile yurdunun devam edebilmesi için ölüme
bağlı tasarrufla bu istenmiş olmalıdır. Malik sağlığında mahkemeye yapacağı başvuru ile yurda son verebilir. Mahkeme ilanına 2 ay içinde bir
itiraz yapılmaz veya yapılan itirazın haksızlığı anlaşılırsa, mahkeme kütükteki kaydın silinmesine izin verir.
AİLE HUKUKUNDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER LİSTESİ

DEĞİŞİKLİK 1: “…Mutlak butlan sebeplerinden birinin bulunduğuna ilişkin ret kararlarına karşı açılan davalar, basit yargılama usulüyle ve
Cumhuriyet Savcısının hazır bulunmasıyla görülür”.
DEĞİŞİKLİK 2: “Eşlerden biri, … diğerini terk ettiği … takdirde … hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş,
boşanma davası açabilir”. İlgili kanun hükmüne 2011 yılında “veya noter” ibaresi eklenmiştir.
DEĞİŞİKLİK 3: “Koca, davayı (soybağının reddi davası), … her halde doğumdan başlayarak beş yıl içinde açmak zorundadır”. Anayasa mahkemesi
2009’da üstü çizili kısmı iptal etmiştir. Eğer baba ergin değilse soybağının reddi davasını kendisine atanan kayyım açar. Anayasa Mahkemesi kayyım
için de “her halde doğumdan başlayarak beş yıl” süresini 2013’te iptal etmiştir.
3. KİTAP: MİRAS HUKUKU

Miras (Tereke): Kişinin hayattayken sahip olduğu malvarlığı kişiliği son bulduğunda miras (tereke) adını alır. Miras, ölüm olayının gerçekleşmesiyle başka
bir işleme gerek kalmadan kendiliğinden mirasçılara geçer. Mirasın geçmesi için mirasçılarının kabulüne gerek olmadığı gibi bundan haberdar olmaları da
gerekmez. Ölenin mal varlığı ile terekesi her zaman aynı anlama gelmez. Aşağıdaki tabloda istisnaları açıklayalım.

Kişinin Ölümüyle Son Bulan Hak ve Borçlar Malvarlığında Bulunmamasına Rağmen Terekeye Dâhil Olan Hak ve Borçlar
- Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar (evlenme, boşanma…) - Denkleştirmeye tabi kazandırmalar miras bırakanın malvarlığında
- İntifa ve Sükna Hakkı (Bu iki hakta ayni hak olmasına rağmen olmamasına rağmen terekede yer alır.
mirasçılara geçmez. Kişinin ölümüyle son bulurlar). - Edinilmiş mallara katılma rejiminin ölümle sona ermesi halinde sağ kalan
- Miras bırakanın tazminat talebi (Eğer karşı taraf kabul ederse eşe karşı doğan artık değere katılma alacağı, doğrudan tereke de
veya miras bırakan ileri sürerse mirasçılara geçebilir). mirasçıların alacak hakkı olarak doğar.
- Şahsa bağlı borçlar (Örneğin ölen ressamsa onun birisinin
portresini yapma borcu mirasçılara geçmez)

Muris: Miras bırakan kişidir. Eğer kişi ölümünden önce düzenleme yapmışsa vasiyet eden de denir.
Varis: Mirasçıdır. Miras bırakanın ölümü üzerine terekede hak sahibi olan kişidir. Kural olarak borç ve alacaklar bütün olarak mirasçılara intikal olur. Buna
külli halefiyet denir. Birazdan açıklayacağımız yasal mirasçılar ve atanmış mirasçılar külli haleftir. Külli halef eğer tek bir mirasçıysa hak ve borçlar o
kişinin kendi malvarlığına dâhil olur. Eğer birden çok mirasçı varsa elbirliğiyle mülkiyet söz konusu olur. Elbirliğiyle mülkiyet durumunda hiçbir mirasçı
tereke üzerinde tasarrufta bulunamaz. Ancak miras paylaşıldıktan sonra kendilerine kalan şeyler üzerinde hak sahibi olurlar. Külli halefiyette müteselsil
sorumluluk söz konusudur. Örneğin M öldüğünde oğlu A ve kızı B hayattadır. M’nin aktifinde 90 pasifinde 60 TL borcu vardır. Buna göre A ve B 30 TL’yi
paylaşsalar bile alacaklı ister A’dan ister B’den 60 TL’nin tamamını talep edebilir. Külli halefiyette müteselsil sorumluluk halinin iki istisnası vardır.
1) Devlet tereke borçlarından kendisine intikal eden mallarla sınırlı olarak sorumludur. Yani ölen kişinin aktifinde 30 TL pasifinde 50 TL varsa
devlet tüm mirasçılara karşı sadece 30 TL sorumludur. Yani sorumluluk cüzi halefiyettir.
2) Terekenin resmi tasfiyesi istenmişse murisin tasfiyesinden arta kalan borçlarsa mirasçılar bu borçlardan sorumlu olmazlar.

1. MİRASÇILAR

A. Yasal (Kanuni) Mirasçılar: Mirasçı kanun gereği bu sıfatını kazanıyorsa yasal mirasçıdır. Mirasçı olabilmek için bir zümreye dâhil olmak ve kan
hısmı olmak gerekir. Örneğin evlilik dışı doğmuş çocuk ile baba arasında soybağı ilişkisi kurulmadıkça bunlar birbirlerinin mirasçısı olamazlar. TMK
mirasçı olabilecek 3 zümre kabul eder. Birinci zümre murisin altsoyudur. İkinci zümre mirasçılar murisin ana babası ve onların altsoyudur. Üçüncü
zümre mirasçılar ise murisin büyükannesi büyükbabası ve onların altsoyudur. Üçüncü zümreden sonraki hısımlar yasal mirasçı olamazlar. Her bir
zümre kendinden sonraki zümrenin mirasçılığını engeller. Örneğin kişinin birinci zümresinde mirasçısı varsa ikinci ve üçüncü zümreler mirastan
pay alamazlar. Örneğin A öldüğünde kardeşi B annesi C ve oğlu D hayattayken tüm mirası altsoyu olan oğlu alır. Cenin sağ doğmak koşuluyla
mirasçıdır. Zümre başının muristen önce ölmesi halinde zümre başının yerini altsoyu alır. Örneğin M öldüğünde ölen oğlu A’nın çocukları B ve C
hayattaysa A’ya düşen miras B ve C’ye paylaştırılır. Bir zümrede bulunan mirasçı miras bırakana çok hatla bağlıysa her hattan kendisine düşen
mirası kazanır. Ana baba eşit oranda mirasçıdır. Örneğin M öldüğünde annesi A ve babası B ile kardeşi K hayattadır. Bu halde M’nin mirasının
yarısı annesi A’ya yarısı babası B’ye kalır. Ancak babası B hayatta olmasaydı babaya kalan ½ miras kardeşi K’ye kalırdı. Yani zümre başı kendi
altsoyunun mirasçılığına engel olur. Evlatlığın Mirasçılığı: Evlatlık ve altsoyu, evlat edinene alt soyu gibi mirasçı olurlar. Evlatlığın kendi ailesindeki
mirasçılığı da devam eder. Evlat edinen ve hısımları evlatlığın mirasçısı olamazlar. Evlatlıkta kendisini evlat edinenin hısımlarının mirasçısı olamaz.
Sağ Kalan Eşin Mirasçılığı: Sağ kalan eş herhangi bir zümreye dâhil değildir. Şöyle ki eş her zümreyle birlikte mirasçıdır. Ancak bu zümrelerde
kimse kalmamışsa eş mirasın tamamını alır. Eş miras bırakanın altsoyu ile mirasçı ise mirasın ¼’ünü, miras bırakanın ana babası ile mirasçı olursa
mirasın 2/4’ünü, miras bırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocuklarıyla mirasçı olursa mirasın ¾’ünü, bunlar da yoksa mirasın
tamamını alır. Eşin son birlikte mirasçı olacağı kişi murisin amcası, halası, dayısı ve teyzesidir. Eş bunların çocuklarıyla mirasçı olmaz. Örneğin X
öldüğünde hayatta sadece teyzesinin kızı B varsa B tüm mirası alır. Ancak hayatta X’in eşi E ve teyzesinin kızı B varsa tüm mirası E alır. Devletin
Mirasçılığı: Devlet mirasçılığında ise eğer kişinin hiç mirasçısı kalmamışsa veya tüm mirasçılar mirası reddetmişlerse tüm değerleri devlete intikal
eder. Bu yüzden devlette yasal mirasçıdır. Devletin mirasçılığında bazı özel hükümler vardır. Devletin mirasçı olduğu hallerde terekenin resmi
defteri tutulur. Devlet miras bırakanın borçlarından sadece kendisine kalan aktif kadar sorumludur.

B. Saklı Pay ve Saklı Pay Mirasçılığı: Bazı mirasçılarının mirasçılıktan yoksunluk ve çıkarma gibi sebepler olmadıkça miras paylarının belli bir oranı
kanun koyucu tarafından güvence altına alınmıştır. Dolayısıyla kanun koyucu murisin terekesi üzerinde bu paylar üzerinden tasarrufta
bulunmasını engellemek istemiştir. Miras bırakan saklı pay hariç terekesi üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunabilir. Saklı pay mirasçıları murisin
altsoyu (evlatlık dâhil), ana babası ve eşidir. Saklı pay mirasçılığı ile ilgili bilgiler:
- Altsoy için yasal miras payının yarısı
- Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri
- Sağ kalan eş için altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, diğer hallerde yasal
miras payının ¾’ü kadardır.
- Kardeşler saklı pay mirasçısı değildir.
- Saklı pay mirasçılığı murisin tasarrufa bulunması halinde mirasçıların saklı paylarına tecavüz halinde ortaya çıkar. Saklı pay
mirasçılığını örnekle açıklayalım.
Örnek: X ölmüştür. Eşi E ve kızı K hayattadır. X yaptığı vasiyetnamede tüm malları sevgilisi S’ye bırakmıştır. Eğer E ve K’nin
mirasçılıktan çıkarılma ve yoksunluk durumları yoksa saklı payları için S’ye dava açabilirler. Normalde kızı mirastan ¾ eşi ¼
almalıydı. Eşi E kızı K ile (altsoy) birlikte mirasçı olduğundan saklı payı yasal mirasın tamamıdır. Yani mirasın ¼’ü için dava
açabilir. Kızının ise saklı pay oranı yasal miras oranının yarısı kadardır. ¾ / 2 = 3/8 kadar dava açabilir.
Terekenin Tasarruf Edilebilir Kısmının (Net Değerinin) Belirlenmesi: Saklı pay mirasçılığında murisin saklı pay hariç terekesi üzerinde istediği gibi
tasarrufta bulunabileceğini söylemiştik. Ama bunun için tasarruf edilebilir kısmı bulmak gerekir. Bunun hesaplanması için terekeye bazı değerler
eklenir ve çıkarılır.
Terekeden Çıkarılacak Değerler Terekeye Eklenecek Değerler
- Miras Bırakanın Borçları: Vasiyet borcu terekeden - Denkleştirmeye Tabi Kazandırmalar: Denkleştirmeye tabi kazandırmalar
indirilmez. tasarruf oranı aşılmamış olsa bile terekeye iade edilir.
- Cenaze Giderleri - Tenkise Tabi Kazandırmalar: Tenkise tabi kazandırmaların terekeye eklenmesi
- Terekeyi Mühürleme ve Defter Tutma Masrafları için tenkis davası açmaya gerek yoktur. Bu kazandırmalar şunlardır:
- Miras Bırakan ile Yaşayan Kişilerin 3 Aylık Geçim  Denkleştirmeye tabi iken bundan kurtulan kazandırmalar
Giderleri  Mirastan ivazlı feragat halinde mirasçıya ödenen karşılık
 Bağışlayanın serbestçe dönme hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar ve
adet üzerine verilen hediyeler hariç önceki 1 yıl içinde yapılan bağışlamalar
 Saklı payı etkisiz kılma kastıyla yapılan kazandırmalar
 Vakıf kurmak için yapılan kazandırmalar
 Üçüncü kişi yararına hayat sigortası alım bedeli

C. Atanmış Mirasçılar: Miras bırakan, mirasının tamamı veya belli bir oranı için bir veya birden çok kişiyi mirasçı atayabilir. Bir kişinin mirasın
tamamını veya belli bir oranını almasını içeren her tasarruf mirasçı ataması sayılır. Örneğin bir kişi düzenlediği vasiyetname ile A’ya mirasını ¼’ünü
bırakmışsa A atanmış mirasçıdır. Atanmış mirasçılar murisin külli halefidir. Yani murisin borçlarından da sorumludurlar. Yasal mirasçılar atanmış
mirasçılara düşen mirası onlara zilyetlik hükümlerine göre teslim etmekle yükümlüdürler. Atanmış mirasçı gerçek veya tüzel kişi olabilir.
D. Belirli Mal Vasiyeti Alacaklıları: Miras bırakan bir kimseye onu mirasçı atamaksızın belirli bir mal bırakma yoluyla kazandırmada bulunabilir. Belirli
mal bırakma bir kimseye terekedeki bir malın mülkiyetinin veya intifa hakkının kazandırılmasına yönelik olabileceği gibi bir kimse lehine tereke
değeri üzerinden bir edimin yerine getirilmesinin, bir kimsenin borçtan kurtarılmasının, mirasçılar veya belirli bir mal bırakılanlara yükletilmesi
suretiyle de olabilir. Belirli mal alacaklısı cüzi haleftir. Yani ancak kendisine kalan malın borçlarından sorumludur. Kendisine belirli mal bırakılan
kişi o şey üzerinden doğrudan hak kazanmaz; sadece mirasçılara karşı, vasiyet borcunun yerine getirilmesine ilişkin bir alacak hakkı elde eder.
Bırakılan belirli mal, mirasın açılması anındaki durumuyla teslim olunur; yarar ve hasar, mirasın açılması anında kendisine belirli mal bırakılana
geçer. Tasarrufu yerine getirme ile yükümlü olan kimse, mirasın açılmasından sonra bırakılan belirli mala yaptığı harcamalar ve mala verdiği
zararlardan dolayı, vekâletsiz iş görenin haklarına sahip ve borçlarıyla yükümlü olur. Belirli mal bırakma türleri şunlardır:

 Belirli Mal Bırakma: Miras bırakanın terekesinde bulunan bir malı üçüncü bir kişiye ya da mirasçılara vasiyet etmesidir.
 Alt Vasiyet: Bir vasiyet alacaklısına kendisine yapılan vasiyetten başka bir vasiyeti yerine getirme borcu yükleyen vasiyettir. Örneğin M
kütüphanesini A’ya bırakır ancak içindeki kitapları hukuk fakültesine verme borcu yüklerse alt vasiyet söz konusudur.
 Ön Vasiyet: Yasal veya atanmış mirasçılara miras paylarından ayrı olarak bir malvarlığı değerinin bırakılmasıdır. Örneğin A’nın arabasını
oğluna bırakması. Bu durumda oğlu yasal miras payı yanında arabayı da isteyebilir.
 Alacak Vasiyeti: Miras bırakanın bir kimseden olan alacağını bir kimseye vasiyet etmesidir. Lehine alacak vasiyeti yapılan kimse, kişinin
ölümü ile alacak hakkını elde etmez. Vasiyet borçlularının bu alacağı kendisine temlik etmesi gerekir.
 İbra Vasiyeti: İbra borçtan kurtarma anlamına gelir. İbra vasiyeti ise borçlu bir kimseyi borcundan kurtarmak için yapılan vasiyettir.
Lehine ibra vasiyeti yapılan kimse, kişinin ölmesiyle borcundan kurtulmaz. Vasiyet alacaklısı mirasçılardan ibranın yapılmasını isteme
konusunda bir alacak hakkı elde eder.
 İntifa Vasiyeti: Miras bırakan bir kimse lehine intifa hakkı kurulmasını isteyebilir. İntifa tapuda tescil ile kurulur. Kişinin ölmesiyle lehine
intifa vasiyeti yapılan bu hakkı kazanmaz. Mirasçılardan bunu isteme hakkını elde eder.
 İrat Vasiyeti: Miras bırakan vasiyet alacaklısına bir kimseye belirli bir süre veya süresiz olarak para veya eşya verilmesini vasiyet edebilir.

E. Yedek (Alt) Mirasçılık: Miras bırakan atadığı mirasçının kendisinden önce ölmesi veya mirası reddetmesi halinde onun yerine geçmek üzere
yedek mirasçı atamış olabilir. Yedek mirasçı atamada sayı sınırı yoktur. Yedek mirasçı atama geciktirici şarta bağlanmıştır. Bu kural belirli mal
bırakmada da uygulanır.
F. Art Mirasçılık: Örneğin A yüzüğü kızı B’ye bırakmış B’nin de kızı C evlendiğinde yüzüğü kızına vermesini istemişse B ön mirasçı C art mirasçıdır.
Ancak art mirasçılık tek kademelidir. Yani A C’nin de kızı D’ye yüzüğü bırakmasını isteyemez. Ön mirasçı mirası atanmış mirasçılar gibi kazanır. Ön
mirasçı külli haleftir. Ön mirasçının güvence göstermesi şarttır. Bu güvence taşınmazlarda tapu siciline şerh verilerek gösterilebilir. Ön mirasçı
muris tarafından yükümlülüğe tabi kılındığından eşya üzerinde tasarrufta bulunmasını engellenmesi için ön mirasçıya geçen malların sulh
mahkemesinde defteri tutulur. Ön mirasçıya mirası üçüncü kişiye geçirme yükümlülüğü yüklenemez. Ön mirasçı güvence göstermez veya art
mirasçının hakkını tehlikeye düşürürse mirasın resmen yönetimine karar verilir. Art mirasçı ölmüşse miras ön mirasçıya, ön mirasçı da ölmüşse
onun mirasçılarına kalır. Ön mirasçı ölmüşse veya mirastan yoksun kalmışsa veya mirası reddetmişse miras art mirasçıya kalır.
G. Vakıf Kurma: Miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufla vakıf kurması da mümkündür. Vakıf hem vasiyetname ham de miras sözleşmesi ile
kurulabilir. Vakfın tüzel kişilik kazanması ise genel hükümlere tabidir. Vakıf miras bırakanın iradesiyle değil asliye hukuk mahkemesine tescil ile
kişilik kazanır. Ancak vakfın kurulmasını teşkil eden resmi senedin yerini vasiyetname veya miras sözleşmesi alır. Ölüme bağlı tasarrufla kurulan
vakfın miras bırakanın borçlarından sorumluluğu kendisine özgülenen mal ya da haklar ile sınırlıdır.
Vasiyet Borçlusu: Yukarıda belirttiğimiz üzere örneğin lehine alacak vasiyeti yapılan kişi mirasçılardan bunu talep etme hakkı kazanır. Ancak miras
bırakan bu borcu ödemek için mirasçılardan birini görevlendirmiş olabilir. Bu kişiye vasiyet borçlusu denir. Vasiyet borcu, miras bırakanın ölümü
ile doğar; borçlunun mirası kabul etmesi veya ret hakkının düşmesi ile muaccel olur. Ancak vasiyet geciktirici şarta bağlanmışsa vasiyet alacağı
miras bırakanın ölümüyle değil bu şartın gerçekleşmesiyle doğar. Vasiyet alacaklısının alacağı, alacağın doğumundan itibaren 10 yıl geçmesiyle
zamanaşımına uğrar. Vasiyet borçlusu daha önce ölür, mirası reddeder veya mirastan yoksunluk sebebiyle mirasçılıktan çıkarsa bu görev onun
yerini alan mirasçılara geçer.
Vasiyeti Yerine Getirme Görevlisi: Miras bırakanın ölüme bağlı tasarruf ile açıkladığı son arzularını yerine getirmekle görevlendirdiği kişidir. Bu
görevi üstlenmenin tek şartı fiil ehliyetine sahip olmaktır. Ancak hâkim ve savcılar bu görevi yapamaz. Miras bırakan birden çok kişiyi bu görevi
verebilir. Atanan kişi 15 gün içinde bu görevi kabul edip etmediğini sulh mahkemesine bildirir. Beyanda bulunmazsa kabul etmiş sayılır. Bu göreve
atanan kişi ücret isteyebilir. Miras bırakan bunun aksini öngöremez. Bu görevli mirasçılar tarafından da belirlenebilir. Vasiyeti yerine getirme
görevlisi görevini yerine getirirken özen göstermekle yükümlüdür ve ilgililere karşı vekil gibi sorumludur. Bu görevli atandığı takdirde mirasçılar
mirasla ilgili işlem yapamazlar. Ancak mirasçılar görevliyi her zaman sulh mahkemesine şikayet edebilir. Vasiyeti yerine getirme görevlisi sulh
hâkiminin denetimine tabidir. Görevden alınırsa 15 gün içinde asliye mahkemesine itiraz edebilir.
Yükleme: Miras bırakanın yasal ve atanmış mirasçılarına herhangi bir kimse lehine alacak hakkı doğurmaksızın belirli bir şeyi yapmama taahhüdü
yükleyen işlemlerdir. Yüklemenin yerine getirilmesi yükümlünün rızasıyla veya davayla olur. Hukuka veya ahlaka aykırı koşullar ve yüklemeler ilişkin
bulundukları tasarrufu geçersiz kılar. Geçersizlikten kasıt iptal edilebilirliktir.

2. ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLAR: Ölüme bağlı tasarruflar ancak terekeye ilişkin olabilir. Ancak kişinin ölümünden sonra hüküm ifade ederler.

A. Vasiyetname: Bir kimsenin terekesi üzerinde tek taraflı tasarrufta bulunmasını sağlayan ölüme bağlı hukuki işlemine vasiyetname denir.
Vasiyetname yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip olmak ve 15 yaşını doldurmak şartı aranır. Yasal temsilcinin izni gerekmez.
Vasiyetnameden sonra ayırt etme gücü kaybedilirse bu durum vasiyetnameyi geçersiz hale getirmez. Vasiyetname temsilci aracılığıyla yapılamaz.
Vasiyetname sözlü, yazılı ve resmi şekilde yapılabilir.

 Sözlü Vasiyetname: Bunun için miras bırakan son arzularını iki tanığa anlatır ve onlara bu beyanına uygun bir vasiyetname yazmaları için
görev yükler. Kişi ancak ölüm tehlikesi içinde olduğu ve başka türlü vasiyetname yapma imkânı kalmadığında sözlü vasiyetname yapabilir.
Fiil ehliyeti bulunmayanlar, kamu hizmeti yasaklılar, miras bırakanın eşi, üstsoy ve altsoy kan hısımları, kardeşleri ve bunların eşleri tanık
olamazlar. Tanıklar vasiyet edeni dinledikten sonra kişinin sözlü iradesini yazıya döküp mahkemeye bildirmeleriyle gerçekleşir. Tanıkların
mahkemeye birlikte gitmesi zorunludur. Sözlü vasiyetnameyi yapan kişi askerse teğmen veya daha yüksek rütbeli subay, ülke dışında
seyreden bir araçtaysa aracın sorumlu yöneticisi, tedavi için sağlık kurumunda bulunuyorsa o kurumun en yetkili yöneticisi hâkim yerine
geçer ve sözlü vasiyetname bunlara tevdi edilir. Miras bırakan için sonradan diğer şekillerde vasiyetname yapma imkânı doğarsa bu
tarihten itibaren 1 ay içinde sözlü vasiyet hükümden düşer.
 Yazılı Vasiyetname: El yazılı vasiyetnamenin yapıldığı yıl, ay ve gün gösterilerek başından sonuna kadar miras bırakanın el yazısıyla
yazılmış ve imzalanmış olması zorunludur. Eğer birden çok sayfa varsa ve sayfalar arasında iç bağlantı varsa son sayfaya imza atılmış
olması yeterlidir. Yazılı vasiyetname daktilo, bilgisayar gibi araçlarla yazılırsa geçerli olmaz. Ama el yazısıyla kâğıda değil duvara yazılsa bile
geçerlidir. Yazıldığı dil önemsizdir. Yazılı vasiyetnamede tarih mutlaka belirtilmelidir. Bu tarih gün/ay/yıl şeklinde olmasa da olur. El yazılı
vasiyetname, saklanmak üzere açık veya kapalı olarak notere, sulh mahkemesine veya yetkili memura bırakılabilir. Ancak bu hüküm
zorunlu olmayıp kişinin evinde saklaması da geçerlidir. Vasiyet düzenleyen el yazısıyla yaptığı vasiyette istediği zaman ekleme, çıkarma
yapabilir. Ancak tarih belirterek, imza ile yapması gerekir.
 Resmi Vasiyetname: Resmi vasiyetname, noter, sulh mahkemesi veya resmi memur önünde iki şahidin katılımıyla gerçekleşir. Fiil ehliyeti
olmayanlar, kamu hizmetinden yasaklılar, okuryazar olmayanlar, miras bırakanın eşi, üstsoy, altsoy ve kan hısımları, bunları eşleri
tanık veya resmi memur olamazlar. Resmi vasiyetname okuma yazma bilenler için ayrı bilmeyenler için ayrı şekle tabidir. Resmi
vasiyetnamenin düzenlenmesine katılan memurlar ve bunların akrabalarına o vasiyetname ile bir kazandırmada bulunulamaz. Böyle bir
durum varsa vasiyetnamenin tamamı değil sadece o bölümü geçersiz sayılır. Vasiyetname içeriğinin tanıklara bildirimi zorunlu değildir.

Not: Tanığın okuryazar olma şartı resmi vasiyetnamede aranırken sözlü vasiyetnamede aranmaz.

Vasiyetnamenin Geri Alınması: Kişi, ölümüne kadar her zaman vasiyetinden dönebilir. Vasiyetten dönme tam veya kısmi olabilir. Dönmeyi yeni bir
vasiyetname düzenleme ile yapabileceği gibi vasiyeti yok ederek de yapabilir. Üçüncü kişi tarafından yok edilen vasiyet hükümsüz kalır. Ancak kaza veya
üçüncü kişi tarafından yok edilen vasiyetnamenin içeriği herhangi bir şekilde aynen ve tamamen tespit edilebilirse hüküm doğurur. Vasiyetname ile
yapılan ölüme bağlı tasarrufun sonraki bir sağlar arası tasarruf ile geri alınması mümkündür. Belirli mal bırakma vasiyeti de, vasiyetnamede aksi
belirtilmedikçe, miras bırakanın sonradan o mal üzerinde bu vasiyetle bağdaşmayan başka bir tasarrufta bulunmasıyla ortadan kalkar.

B. Miras Sözleşmesi: Vasiyetname yapmak için 15 yaşını doldurmak ve ayırt etme gücüne sahip olmak yeterliyken miras sözleşmesi için fiil
ehliyetinin olması zorunludur. Miras sözleşmesinin karşı tarafı ölüme bağlı tasarrufta bulunmuyorsa temsilci atayabilir ancak ölüme bağlı
tasarrufta bulunan temsilci kullanamaz. Karşı taraf tam ehliyetsizse işlemi onun adına yasal temsilcisi yapar. Ancak yasal temsilci vasi ise sulh ve
asliye mahkemelerinin izni gerekir. Kişi sınırlı ehliyetsizse eğer bir borç altına giriyorsa yasal temsilcinin izni gerekir. ÖNEMLİ NOT: Tam ehliyetsiz
kişi miras sözleşmesi yapıyorsa ve miras bırakan taraftaysa sözleşme kendiliğinden geçersiz hale gelmez! Bu durumda ilgililer sözleşmenin
iptalini isterler. İlgililerin iptal davası açması kişinin ölmesine bağlıdır. Tam ehliyetsiz kişi kendisine miras bırakılan kişiyse miras sözleşmesi
kendiliğinden geçersiz olur. Miras bırakanın aldatma korkutma, yanılma (bu üçüne iradeyi sakatlayan haller denir) haliyle yaptığı miras
sözleşmesi geçersizdir. Ancak miras bırakan bunu 1 yıl içinde ileri sürmelidir. Aksi takdirde sözleşme geçerli olur. Mirasçılarda bunu ileri süremez
hale gelirler. Miras sözleşmesi iradeyi sakatlayan haller dışında bir sebepten geçersizse miras bırakan her zaman iptal isteyebilir. Ancak kişi ölürse
mirasçılar 1 yıl içinde bu sebeple iptal isteyebilirler. Miras sözleşmesinin geçerli olması için resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmesi gerekir.
Vasiyetnameden kişi her zaman dönebilirken miras sözleşmesinden kişi bazı sebepler var olmadıkça sözleşmeden dönemez. Miras sözleşmesiyle
miras ile ilgili hemen hemen her türlü işlem yapılabilir. Hatta vakıf dahi kurulabilir. Mirastan yoksunluk miras sözleşmesinin konusunu
oluşturamaz. Ancak miras sözleşmesiyle mirastan feragat mümkündür. Miras sözleşmesi aşağıdaki hallerde sona erer.

 Tarafların Anlaşmasıyla: Miras sözleşmesinin taraflarının anlaşmasıyla sözleşme sona erebilir. Bu anlaşma adi yazılı şekilde yapılır.
 Mirasçılıktan Çıkarma Sebebinin Gerçekleşmesi: Sözleşmeden sonra kendisine miras bırakılan kişilerin mirasçılıktan çıkarma sebebi
olabilecek davranışlar sergilerlerse miras bırakan miras sözleşmesini tek taraflı ortadan kaldırabilir. Tek taraflı ortadan kaldırma
vasiyetname için kanunda öngörülen şekillerden biriyle yapılır. Miras sözleşmesi kişiye sıkı sıkıya bağlı hak olduğundan yasal temsilci ile
kullanılamaz. Çıkarma sebebinin sözleşmeden sonra gerçekleşmiş olması ve murisin durumu bilmemesi gerekir.
 Sağlar Arası Karşılık Borcunun Yerine Getirilmemesi: Miras bırakan mirasçıya borcunu yerine getirmekle temerrüde düşerse mirasçı
murise uygun bir süre verir. Muris bu süreyi kullanamazsa mirasçı sözleşmeden dönebilir. Bu durumda miras sözleşmesi geçmişe yönelik
olarak sona erer. Kısmen yerine getirilen edimler sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre istenebilir.
 Miras Bırakanın Miras Sözleşmesine Aykırı Tasarrufları: Miras sözleşmesi yapmak miras bırakan kişinin sözleşme konusu mallar
üzerinde sağlar arası veya ölüme bağlı tasarruf yapma yetkisini ortadan kaldırmaz! Miras bırakanın miras sözleşmesine konu mallar
üzerinde yapmış olduğu ivazlı işlemlerin tamamı geçerlidir ve bunlara itiraz edilemez. Ancak ivazlı işlemler dışında olan bağışlamalar ve
ölüme bağlı tasarruflara itiraz edilebilir. Muris miras sözleşmesine konu olan malları dilediği gibi tasarruf edemez. Böyle bir durumda
mirasçılar murisin ölümünden sonra bu tasarruflara itiraz edebilir (iptal davası ile).

Vasiyetname Miras Sözleşmesi


Vasiyetname yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip olmak ve 15 Miras sözleşmesi için fiil ehliyeti gerekir. Ancak ölüme bağlı tasarrufta
yaşını doldurmak gerekir. bulunan taraf tam ehliyetsiz ise işlem kendiliğinden geçersiz hale
gelmez. İptal davası açılması gerekir.
Vasiyetname tek taraflı hukuki işlemdir. Miras sözleşmesi iki taraflı hukuki işlemdir.
Vasiyetname sözlü, yazılı, resmi olarak yapılabilir. Miras sözleşmesinin resmi vasiyetname şeklinde yapılması zorunludur.
Vasiyetname temsilci aracılığıyla yapılamaz. Miras sözleşmesinde ölüme bağlı tasarrufta bulunan temsilci
kullanamazken karşı taraf temsilci kullanabilir. Karşı taraf tam
ehliyetsizse işlemi onun yasal temsilcisi yapar. Eğer bu kişi vasi ise sulh
ve asliye mahkemelerinin izni gerekir.
Kısıtlılar ve ergin olmayanlar yasal temsilcinin rızası olmadan Kısıtlılar ve ergin olmayanlar yasal temsilcinin rızası olmadan miras
vasiyetname yapabilirler. sözleşmesi yapamazlar
Vasiyetnameden her zaman tek taraflı olarak dönülebilir. Dönme Miras sözleşmesi bazı istisnalar dışında tek taraflı olarak sona
vasiyetnameyi yok etme, yeni vasiyetname yapma, sonradan tasarrufta erdirilemez. Dönme vasiyetname için sayılan şekillerden biriyle olur.
bulunma ile olabilir.

3. ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARIN KENDİLİĞİNDEN SONA ERMESİ

 Mirasçının Ölümü: Lehine ölüme bağlı tasarruf yapılanın muristen önce ölmesi ölüme bağlı tasarruflar kendiliğinde sona erer.
 Boşanma: Boşanan eşler birbirlerinin mirasçısı olamazlar. Eşlerin birbirlerine yaptığı ölüme bağlı tasarruflar varsa bunlar boşanma halinde
kendiliğinden ortadan kalkar. Boşanma davası sonuçlanmadan eşlerden biri ölürse diğer eş mirasçı olabilir. Ancak ölen eşin
mirasçılarından biri davaya devam eder ve sağ kalan eşin kusurlu olduğunu ispatlarsa sağ kalan eş mirasçı olamaz. Evliliğin butlanına karar
verilirse eşlerden birinin lehine yapılan ölüme bağlı tasarruflar kendiliğinden sona erer. Mutlak Butlan durumunda butlan davasından
önce eşlerden birisi ölürse onun mirasçıları butlan davası açabilir. Sağ kalan eş iyiniyetli değilse miras alamaz. Nispi Butlan durumunda
eşlerden biri ölürse mirasçılar butlan davası açamazlar. Ancak daha önce açılmış butlan davası varsa buna devam edebilirler. Dava
sonucunda eş iyiniyetli bulunmazsa mirasçı olamaz.
 Mirastan Yoksunluk Sebebinin Gerçekleşmesi: Bir kişinin mirastan yoksunluk halinin ortaya çıkması durumunda ölüme bağlı tasarruflar
irade açıklaması aranmaksızın son bulacaktır.
 Bozucu Şartın Gerçekleşmesi ya da Geciktirici Şartın Gerçekleşmemesi: Miras sözleşmesi bozucu şarta bağlanmışsa ve şart
gerçekleşmişse sözleşme kendiliğinden geçersizleşir. Geciktirici şarta bağlanmışsa geciktirici şart gerçekleşmezse ölüme bağlı tasarruf
geçersiz hale gelir. Ancak şart hukuka ve ahlaka aykırı ise ilişkin bulundukları tasarruf geçersiz olur. Buradaki geçersizden kasıt kesin
hükümsüzlük değil iptal edilebilirliktir. Anlamsız veya başkalarını rahatsız edici koşullar tasarrufu geçersiz kılmaz.
 Sözlü Vasiyette Yeni Vasiyet Yapma İmkânı Olması: Sözlü vasiyet yapıldıktan sonra yazılı veya resmi vasiyet yapma imkânı doğduktan
sonra 1 ay geçmesiyle sözlü vasiyet hükümden düşer.

4. ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLARIN İPTALİ: Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir. İptal davasını ancak tasarrufun iptal
edilmesinde menfaati olan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir. Hükümsüzlük defi yoluyla her zaman ileri sürülebilir.

 Ehliyetsizlik: Gerek vasiyetnamelerde gerekse miras sözleşmelerinde ölüme bağlı tasarruf yapan kimse işlemin yapıldığı anda ölüme bağlı
tasarruf yapma ehliyetine sahip değilse tasarruf iptal edilebilir.
 İrade Sakatlıkları: Kişinin yanılma, aldatma, korkutma sonucu yaptığı ölüme bağlı tasarruf geçersizdir. Ancak miras bırakan 1 yıl içinde
tasarruftan dönmediği takdirde tasarruf geçerli sayılır ve mirasçılar miras bırakanın ölümünden sonra iptal davası açamaz. Ancak miras
bırakan hayattayken hata ve hileyi öğrenememiş veya öldükten sonra 1 yıllık süre henüz dolmamış ise mirasçılar dava açabilirler.
- Hata: Vasiyetnamelerde yanılan tasarrufla illiyet bağı olması şartıyla iptal isteyebilir. Adi saik hatası bile iptal sebebi olabilir. Ancak
miras sözleşmesinde hataya dayanarak iptal isteyebilmek için hatanın esaslı olması gerekir.
- Hile: Vasiyetnamelerde hile ister sözleşme tarafınca ister üçüncü kişi tarafından yapılmış olsun fark olmaksızın iptal istenebilir.
Lehine ölüme bağlı tasarruf yapılan kimse üçüncü kişinin hilesini bilmese dahi iptal istenebilir. Ancak miras sözleşmesinde üçüncü
kişi hilesine dayanarak iptal istenebilmesi için lehine tasarruf yapılanın bunu bilmesi gerekir.
- Korkutma ve Zorlama: Vasiyetnamenin korkutma ve zorlamaya dayalı iptali için TBK m. 37 ve 38’deki şartların gerçekleşmesi
gerekmez. Ancak miras sözleşmesinin korkutma ve zorlamaya dayalı iptali için gerekir.

 Ölüme Bağlı Tasarrufun İçeriği, Bağlandığı Koşullar veya Yüklemeler Hukuka veya Ahlaka Aykırı ise
 Ölüme Bağlı Tasarruf Kanunda Öngörülen Şekle Uygun Yapılmamışsa: Burada şunu hatırlatalım. Ölüme bağlı tasarrufla kendilerine,
eşlerine veya hısımlarına kazandırmada bulunan tasarrufa katılan kişiler olursa tasarrufun tamamı değil sadece bu kısmı iptal edilir.

ÖNEMLİ NOT: Kural olarak ayırt etme gücünün yaptığı işlemin geçersizliği hâkimce resen dikkate alınır. Ancak ölüme bağlı tasarrufun ayırt
etme gücüne sahip olmayan tarafından yapılması halinde işlemin geçersizliği ileri sürülmedikçe hâkimce resen dikkate alınmaz. Evlilik
içinde aynı durum geçerlidir.

A. İptal Davası: Ölüme bağlı tasarrufların iptali için iptal davası açılması gerekir. İptal davası ölüme bağlı tasarrufların tamamına veya bir kısmına
ilişkin olabilir. İptal davası, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir. İptal davasının süresi
içinde açılması gerekir. İptal davası açma hakkı davacının tasarrufu, iptal sebebini ve hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak 1 yıl ve
her halde vasiyetnamenin açılma tarihinin (miras sözleşmesinde mirasçının ölüm tarihi) üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı 10 yıl, iyiniyetli
olmayan davalılara karşı 20 yıl geçmekle düşer. Bu süreler hak düşürücü niteliktedir. Davalının ise def’i hakkı süresizdir.

5. MİRASÇILIKTAN YOKSUNLUK: Mirasçılıktan yoksun olma halleri kanunda açıkça belirtilmiştir. Buna göre bu şartlardan biri gerçekleşirse mirasçılık hali
ortadan kalkar. Ancak mirasçılıktan yoksunluk miras bırakanın affı ile ortadan kalkar. Af şekle tabi değildir. Mirastan yoksunluk yalnız yoksun olanı
etkiler. Mirastan yoksun olanın altsoyu, miras bırakandan önce ölen kimsenin altsoyu gibi mirasçı olur. Örneğin A babası B’yi öldürürse mirastan
yoksundur. Ancak A’nın çocukları B’nin mirasından yoksun değildir. Mirastan yoksun kalacaklar şunlardır:

- Miras bırakanı öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenler


- Miras bırakanı kasten ölüme bağlı tasarruf yapamayacak hale getirenler
- Miras bırakanı ölüme bağlı tasarruf yapmasını onu aldatarak, korkutarak, tehdit ederek yaptıranlar
- Miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufunu kasten ortadan kaldıranlar veya bozanlar.

6. MİRASÇILIKTAN ÇIKARMA: Miras bırakana saklı pay mirasçılarını mirastan uzaklaştırma imkânı veren bir ölüme bağlı tasarruftur. Mirasçılıktan
çıkarma sadece saklı pay sahipleri için mümkündür. Çünkü zaten miras bırakan saklı pay olmayan terekesi üzerinde istediği gibi tasarruf edebilir.
Mirasçılıktan çıkarılan saklı pay sahipleri artık mirastan pay alamayacağı gibi tenkis davası da açamaz. Çıkarma kısmi veya tam olabilir.

a) Cezai Çıkarma: Cezai çıkarma ancak belli sebepler halinde mümkündür. Bunlar (1) Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından
birine karşı ağır bir suç işlemişse, (2) Mirasçı miras bırakana karşı aile hukukundan doğan sorumluluklarını tam olarak yerine getirememişse
miras bırakan saklı pay mirasçılarını mirasçılıktan çıkarabilir. Cezai çıkarmanın geçerli olabilmesi için sebep mutlaka belirtilmelidir.
Mirasçılıktan çıkarılanın altsoyu da mirastan çıkarılmış olmaz. Bunlar her halükarda saklı paylarını alabilirler. Mirasçılıktan çıkarılan kimse
bazı durumlarda tenkis veya iptal davası açarak çıkarmanın iptalini isteyebilir.
- Ölüme Bağlı Tasarruflara İlişkin İptal Sebepleri: Şekil, ehliyetsizlik, hukuka ve ahlaka aykırılık gibi sebeplerle iptal isteme
- Miras Bırakanın Mirasçılıktan Çıkarma Sebebinde Hataya Düşmesi: Hata sebebiyle iptal davası murise değil mirastan çıkarma sonucu
bu çıkarmadan yararlanan mirasçılara karşı açılır. Eğer sebep göstermeden çıkarma varsa çıkarılan tenkis davasıyla saklı payını alabilir.

b) Koruyucu Çıkarma: Ancak altsoyu olan alt soy mirasçılıktan koruyucu olarak çıkarılabilir. Korunan aslında torun ya da onun çocuğudur.
Çıkartılan ise murisin borç batağı içindeki alt soyudur. Miras bırakan hakkında borç ödemeden aciz belgesi bulunan altsoyunu, saklı payının
tamamı için mirasçılıktan çıkarabilir. Ancak, bu yarıyı mirasçılıktan çıkarılanın doğmuş ve doğacak çocuklarına özgülenmesi şarttır. Miras
açıldığı zaman borç ödemeden aciz belgesinin hükmü kalmamışsa veya borç tutarı miras payının yarısını aşmıyorsa koruyucu çıkarma
hükümsüz olur. Çıkarılan mirasçının iptal davası açması gerekir.

7. MİRASÇILIKTAN FERAGAT: Mirasçılıktan feragat mirasçının muris hayattayken onun mirasçılığından feragat ettiğine dair murisle yaptıkları sözleşme
ile ortaya çıkar. Bu sözleşme bizzat muris tarafından yapılmalıdır. Temsilci kullanılamaz. Buna karşılık feragat eden temsilci kullanabilir. Feragat tam
olabileceği gibi kısmi de olabilir. Feragat bir şey karşılığı (ivazlı) olabileceği gibi karşılıksız da (ivazsız) olabilir. Feragat eden mirasçılık sıfatını
kaybeder. Ancak bu durum sadece tam feragatte geçerlidir. Kısmi feragatte mirasçılık sıfatı devam eder. Sözleşmede aksi öngörülmedikçe feragat;
feragat edenin altsoyu içinde geçerlidir. Ancak karşılık alınmaksızın yapılan feragat sözleşmesinde feragat edenin altsoyunun mirasçılığı devam eder.
Feragat sözleşmesi hükümsüz olursa feragat eden mirasçı sıfatını tekrar kazanır.
8. MİRASIN REDDİ: Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler. Mirasın reddi gerçek ret ve hükmi ret olmak üzere iki şekilde olur.

A. Ret Türleri

a) Gerçek Ret: Yasal ve atanmış mirasçıların kendi iradesi ile bu sıfatına son vermesine gerçek ret denir. Ret ancak miras bırakanın ölümünden
sonra gerçekleşebilir. Miras bırakanın ölümünden önce mirastan vazgeçmeye mirastan feragat denir. Bozucu yenilik doğuran mirasın reddi
mirasçılar tarafından sulh mahkemesine yazılı veya sözlü olarak yapılır. Mirası reddeden kişinin tam ehliyetli olması gerekir. Bu hak kişiye sıkı
sıkıya bağlı olmadığından temsilci aracılığıyla kullanılabilir. Ayırt etme gücü olan küçük ve kısıtlılar yasal temsilcilerinin rızası ile mirası
reddedebilir. Tam ehliyetsizler adına yasal temsilcileri mirası reddedebilir. Vesayet altındaki kişilerin mirası reddedebilmesi için asliye ve sulh
hukuk mahkemelerinin izni gerekir. Gerçek reddin özelliklerini verelim.
 Reddin kayıtsız şartsız olması gerekir: Reddin kayıtsız ve şartsız olması gerekir. Ancak mirasın kısmi reddi mümkündür.
 Miras 3 ay içinde reddedilmelidir: Ret yenilik doğurucu hak olduğundan bu süre hak düşürücü süredir. Bu süre, yasal mirasçılar için
mirasçı olduklarını öğrendiği anda atanmış mirasçılar için tasarrufun kendilerine resmen bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar.
Yasal süre içinde mirası reddetmeyen mirasçı mirası kayıtsız şartsız kazanmış olur. Ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke
işlemlerine karışan miras bırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen mirası
reddedemez. Zamanaşımı veya hak düşürücü sürelerin dolmasına engel olmak için dava açılması cebri icra takibi yapılması ret hakkını
ortadan kaldırmaz.
 Vasiyet alacaklılarının vasiyeti reddetmesi mümkündür. Vasiyetin reddinde mirasın reddine ilişkin usule uyulması gerekir.

b) Hükmi Ret: Ölüm tarihinde miras bırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise miras reddedilmiş sayılır. Hükmi reddin
söz konusu olabilmesi için terekenin borca batık olması gerekir. Hükmi ret bir karine olduğundan mirasçıların ayrıca başvuruna gerek yoktur.

B. Reddin Sonuçları: Ret mirasçının bu sıfatını geçmişe etkili olarak miras bırakanın ölüm anından itibaren sona erdirir. Yasal mirasçılardan biri
mirası reddederse onun payı, miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi, hak sahiplerine geçer. Bu kişiler için 3 aylık süre kendi miras
bırakanlarına mirasın intikalini öğrendikleri an başlar. Mirası reddeden atanmış mirasçının payı miras bırakanın arzusunun başka türlü olduğu
anlaşılmadıkça en yakın yasal mirasçılarına kalır. En yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından ret olunan miras, sulh mahkemesine iflas
hükümlerine göre tasfiye edilir. Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir. Altsoyun tamamının
mirası reddetmesi halinde bunların payı sağ kalan eşe geçer. Örnek: M öldüğünde oğlu O, kızı K ve annesi A hayattadır. Bu halde M’nin yasal
mirasçıları O ve K’dır. O mirası reddederse tüm mirası K’ye kalır. Hem O hem K mirası reddederse miras A’ya kalmaz resmi tasfiyeye tabi tutulur.
Bu halde borçlar ödendikten sonra arta kalan miras payı mirası hiç reddetmemişler gibi O ve K’ye verilir. Eğer M’nin eşi E’de hayatta olsaydı ve O
ve K mirası reddetseydi tüm miras E’ye kalırdı. Malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse
alacaklıları veya iflas idaresi kendilerine yeterli güvence verilmediği takdirde ret tarihinden başlayarak 6 ay içinde reddin iptalini isteyebilir.
Reddin iptaline karar verilirse mirasçının payına düşen değerden önce dava açan alacaklının daha sonra diğer alacaklıların borcu ödenir. Arta
kalan değerler ret geçerli olsa idi bundan yararlanacak mirasçılara verilir. Ödemeden aciz miras bırakanın mirasını reddeden mirasçılar onun
alacaklılarına karşı ölümünden 5 yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü alacakları değer ölçüsünde
sorumlu olurlar. Olağan eğitim ve öğretim giderleri ile çeyiz bunun dışındadır. İyiniyetli mirasçı ancak geri verme zamanındaki zenginleşmeleri
ölçüsünde sorumlu olur.

9. TENKİS DAVASI: Saklı pay mirasçıları murisin bu kişilerin saklı paylarına tecavüz etmesi halinde saklı paylarını geri alabilmek için açtıkları davaya
tenkis davası denir. Tenkis davası ancak murisin ölümünden sonra açılabilir. Kişinin ölümünden önce tenkis davası açmak mümkün olmadığı gibi
ihtiyati tedbir de istenemez. Tenkis iddiası defi yoluyla her zaman ileri sürülebilir. Tenkis davası yenilik doğurucu bir davadır.

A. Davacı: Tenkis davasını kural olarak saklı pay sahipleri açarlar. Saklı pay mirasçıları birbirlerinden bağımsız şekilde bu davayı açabilirler ve
sonuçtan sadece davayı açan saklı pay sahibi yararlanır. Saklı pay mirasçıları dışında bunların alacaklıları ve iflas masasının da tenkis davası
açma hakkı vardır. Alacaklıların tenkis davası açabilmesi için mirasın açılması sırasında ellerinde aciz vesikası olmalıdır. Mirasın açılmasından
sonra aciz vesikası edinirlerse tenkis davası açamazlar. Saklı pay mirasçısının iflas etmesi halinde davayı iflas masası açar. Ancak hem alacaklıların
hem de iflas masasının tenkis davası açabilmesi için öncelikle saklı pay sahibine tenkis davası açma süresi vermelidir. Bu süre verimsiz geçerse o
zaman alacaklılar veya iflas masası davayı açar. Alacaklıların açacağı tenkis davası kendi alacakları ile sınırlıdır.
B. Davalı: Tenkis davasında davalılar saklı pay mirasçılarının saklı paylarından yararlanan kişilerdir. Bu kişiler birden fazlaysa saklı pay sahibi ister
hepsine ister bir kısmına tenkis davası açabilir.
C. Süre: Tenkis davası açma hakkı mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl her halde mirasın açılması tarihinden
10 yıl geçmekle düşer.
D. Tenkiste Sıra: Önce ölüme bağlı tasarruflar sonra sağlar arası tasarruflar tenkise tabidir. Ölüme bağlı tasarrufların tamamı tenkise tabi olduğu
halde sağlar arası her tasarruf tenkise tabi değildir. Tenkis saklı pay tamamlanıncaya kadar önce ölüme bağlı tasarruflardan, bu yetmezse en yeni
tarihlisinden en eskisine doğru geriye gidilmek üzere sağlararası kazandırmalardan yapılır.
E. Davalının Sorumluluğu: Kendisine tenkise tabi bir kazandırma yapılan kimse iyiniyetli ise elinde kalanı vermekle borcundan kurtulur. İyiniyetli
değilse iyiniyetli olmayan zilyedin geri verme borcuna ilişkin hükümlere göre sorumlu olur. Yani saklı payın değerinde azalma olmamış gibi
başlangıçtaki iktisabının murisin ölümü sırasındaki değerine göre geri vermekle yükümlüdür. Tenkis borçlusu kazandırma konusunun kendi kusuru
olmaksızın zayi olduğunu veya hasara uğradığını ileri sürerek borcundan kurtulamaz.

10. MİRASTA DENKLEŞTİRME: TMK’da kanuni mirasçılardan bazılarına yapılan belirli nitelikteki kazandırmaların miras bırakanın tasarruf oranını
aşmasa bile mutlak şekilde terekeye iade edileceği düzenlenmiştir. Bunlara denkleştirmeye tabi kazandırmalar denir.
A. Denkleştirmeye Tabi Kazandırmalar: Denkleştirmenin tenkisten farkı denkleştirmeye tabi olan giderler yalnızca karşılıksız (ivazsız) sağlararası
tasarruflardır ve bu tasarruflar sadece kanuni mirasçılara yapılmıştır. Miras bırakanın çeyiz, kuruluş sermayesi, bir malvarlığını devretmek,
borçtan kurtarmak, benzeri karşılıksız kazandırmalar aksi miras bırakan tarafından açıkça belirtilmiş olmadıkça, denkleştirmeye tabidir. Olağan
hediyeler ile evlenme amacıyla yapılan geleneğe uygun giderler denkleştirmeye tabi değildir.

B. Denkleştirme Borçlusu: Denkleştirme borçlusu denkleştirmeye tabi kazandırmaya sahip olan yasal mirasçıdır. Atanmış mirasçılar denkleştirmeye
tabi kazandırmalara sahip olsalar dahi denkleştirmeye tabi olmazlar.
 Miras Bırakanın Altsoyu Dışındaki Yasal Mirasçıların Denkleştirme Yükümlüsü Olmaları: Miras bırakanın bu kazandırmaların
denkleştirmeye tabi olacağını belirtmesine bağlıdır. Buna göre miras bırakanın altsoyu dışındaki yasal mirasçılara yapılan kazandırmalar
ancak bunların miras payına mahsuben yapılmış ise denkleştirmeye tabidir.
 Miras Bırakanın Altsoyunun Denkleştirme Yükümlüsü Olması: Miras bırakanın alt soyu için yaptığı denkleştirmeye tabi kazandırmalar aksi
miras bırakan tarafından belirtilmedikçe denkleştirmeye tabidir.

C. Denkleştirme Alacaklısı: Miras bırakanın kanuni mirasçıları denkleştirme alacaklısıdır. Atanmış mirasçılar ve mirasçılık sıfatını kaybedenler
denkleştirme alacaklısı olamazlar. Birden fazla denkleştirme alacaklısı bulunursa bunlardan birinin yapacağı denkleştirme talebinden diğerleri de
yararlanır. Tenkiste ise sadece dava açanın yararlandığını unutmayınız.

11. MİRASÇILIK SIFATININ İSPATI: Mirasçıların tereke üzerinde bulunan mallarda tasarruf edebilmeleri için mirasçı olduklarını ispat etmeleri gerekir.
Mirasçılık sıfatını ispat eden bu belgeye veraset ilamı adı verilir. TMK bu belgeye mirasçılık belgesi demiştir. Mirasçılık belgesi sulh mahkemesince
veya noterlikçe verilir. Mirasçılık belgesinin geçersizliği her zaman ileri sürülebilir.

12. RESMİ TASFİYE: Her mirasçı, mirası ret veya resmi deftere göre kabul edeceği yerde terekenin resmi tasfiyesini isteyebilir. Bu istem birlikte mirasçı
olanlardan birinin mirası kabul etmesi halinde uygulanmaz. Resmi tasfiye mirasın ret süresi bitmeden yapılabileceği gibi resmi defter tutulması
halinde TMK’da belirtilen süre içinde de yapılabilir. Resmi tasfiye halinde mirasçılar terekenin borçlarından dolayı sorumlu olmazlar. Resmi tasfiye
isteyebilecekler yasal mirasçı, atanmış mirasçı, vasiyet alacaklıları, miras bırakanın alacaklılarıdır. Tereke alacaklıları alacaklarının ödenmediği ve
güvence verilmediği takdirde 3 ay içinde resmi tasfiye isteyebilir. Resmi tasfiye sulh mahkemesince veya sulh mahkemesinin atayacağı bir veya birkaç
tasfiye memuru aracılığıyla olur. Tasfiye memuru sulh mahkemesi gözetim ve denetimi altındadır. Mirasçılar ve tereke alacaklıları tasfiye memurunun
işlemlerine karşı 7 gün içinde yazılı olarak sulh mahkemesine şikâyette bulunabilir. Resmi tasfiye alelade resmi tasfiye ve iflas usulüyle tasfiye olarak
iki şekilde olur. İflas usulüyle tasfiye mevcudu borçlarını ödemeye yetmeyen tereke içindir. Devlet mirasçılığı halinde de resmi tasfiye hükümleri
uygulanır.

13. MİRAS SEBEBİYLE İSTİHKAK DAVASI: Yasal veya atanmış mirasçı, terekeyi veya bazı tereke mallarını elinde bulunduran kimseye karşı mirasçılıktaki
üstün hakkını ileri sürerek istihkak davası açabilir. Normal istihkak davasından farklı olarak miras sebebiyle istihkak davasında sadece taşınır ve
taşınmazlar değil diğer tereke unsurları da girer. Bu davada hâkim mirasçılık sıfatıyla ilgili uyuşmazlıkları çözer. Burada korunan mal üzerindeki
mülkiyet hakkı olmayıp mirasçının bu sıfatıyla sahip olduğu tereke üzerindeki hakkı miras sebebiyle istihkak davasının kabulü halinde tereke davacıya
zilyetliğe ilişkin hükümler uyarınca verilir. Miras sebebiyle istihkak davasında davalı tereke mallarını zamanaşımı yoluyla kazandığını ileri süremez.
Ancak üçüncü kişi mülkiyet hakkını miras açılmadan önce kazanmışsa miras sebebiyle istihkak davası açılamaz. Vasiyet alacaklısı bu davayı açamaz.
Miras sebebiyle istihkak davası normal istihkak davasından farklı olarak süreye tabidir. Bu süre iyiniyetli davalının malı elinde bulundurduğunu
öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl, her halde miras bırakanın ölümünden veya vasiyetnamenin açılmasının üzerinden 10 yıl geçmekle zamanaşımına
uğrar. İyiniyetli olmayanlara karşı zamanaşımı süresi 20 yıldır.
ÜÇÜNCÜ KİTAP: EŞYA HUKUKU

Eşya Hukukunda İyiniyet

Taşınır Eşya Taşınmaz Eşya

Sahibinin elinden rızasız çıkan


Sahibinin elinden rızasıyla Tapudaki kayda güvenerek Yolsuz tescile güvenerek adına
eşyayı iyiniyetle alan ancak
çıkan eşyayı iyiniyetle teslim adına tescil yapılan kişi tescil yapılan iyiniyetli kişi ancak
zamanaşımıyla mülkiyet
alan mülkiyeti kazanır. tescille mülkiyeti kazanır. zamanaşımıyla mülkiyet kazanır
kazanır (5 yıl) (para ve
(10 yıl)
hamiline yazılı senet hariç)

1. Sahibinin elinden rızasıyla çıkan taşınır eşyada: Sahibinin elinden rızasıyla çıkan eşyayı iyiniyetle teslim alan teslimle mülkiyeti kazanır. Örnek:
A ve B aralarında kullanım ödüncü sözleşmesi yapsın. B elinde bulundurduğu A’ya ait bu malı C’ye satsın. Eğer C iyiniyetliyse mülkiyeti kazanır.
Ancak C iyiniyetli değilse mülkiyeti hiçbir zaman kazanamaz.
2. Sahibinin elinden rızası dışında çıkan taşınır eşyada: Sahibinin elinden rızasız çıkan eşyayı iyiniyetle alan ancak zamanaşımıyla mülkiyet kazanır
(5 yıl). Örnek: B A’nın kaybettiği bir eşyayı bulmuş (B bunu çalmışta olabilir) C’ye satmış olsun. C bu malı 5 yıl zilyetliğinde bulundurursa ve A
C’ye malın iadesi için dava açmaz ise C mülkiyeti kazanır. C iyiniyetli değilse mülkiyeti kazanamaz ve 5 yıllık süre önemsiz olur. Eğer A C’ye dava
açıp taşınırı geri alırsa C’de B’ye dava açabilir. Bunun dışında C söz konusu malı 2 yıl sonra iyiniyetli D’ye satarsa D mülkiyeti 3 yılda kazanır.
Sahibinin elinden rızası dışında çıkan eşya da 2 istisnai durum vardır. Sahibinin elinden rızası dışında çıkan eşya çarşı, pazar, mağaza gibi yerde
satıldığında bu malı oradan alan kişi iyiniyetlide olsa mülkiyeti kazanamaz ancak ödediği bedel kendisine iade edilmezse eşyayı iade
etmekten kaçınabilir. 2. si para ve hamiline yazılı senedi iyiniyetle elde eden kişi bunlar sahibinden rızasız çıksa da mülkiyeti kazanır.
3. Taşınmazın olağan zamanaşımı ve tapu siciline güven yolu ile kazanılması: B, A’ya ait bir taşınmazı yolsuz bir tescille satış yoluyla devralırsa
iyiniyetli ise 10 yıl sonra taşınmazın mülkiyetini kazanır. Kötü niyetli ise hiçbir zaman kazanamaz. B’nin 10 yıl süre sonra mülkiyeti kazanmasına
olağan zaman aşımı yoluyla taşınmaz mülkiyeti kazanılması denir. Şimdi B elinde bulundurduğu taşınmazı C’ye satmış olsun. C iyiniyetli ise
yani yolsuz tescilin farkında değilse taşınmazın mülkiyetini tescille kazanır. İşte C’nin bu kazanımı da tapu siciline güven yoluyla taşınmaz
mülkiyetinin kazanılması denir.

Eşya: Bir şeyin eşya olabilmesi için bazı şartları taşıması gerekir. Bunlar üzerinde bireysel hâkimiyet kurma, cismani olma (enerji hariç), iktisadi değeri
olma, sınırlanabilme (örneğin şişe su eşyadır ama akarsu eşya değildir), şahıs dışı varlık olma (insan vücudundan ayrıldıktan sonra bazı uzuvlar eşya
niteliği kazanabilir. Örneğin kan). Ancak ölen kişilerin cesetleri üzerinde yakınlarının bazı hakları vardır. Eşya türleri şunlardır:

a. Taşınır Eşya – Taşınmaz Eşya: Özünde bir değişiklik olmadan bir yerden başka bir yere taşınabilen eşyalar taşınır eşyadır. Medeni Kanun’a göre
taşınmazlar arazi, kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler, taşınmaz üzerinde en az 30 yıllığına kurulmuş olan sürekli ayni haklardır. Şunu
da belirtelim ki arazi üzerindeki bina ve ağaçlar da taşınmaz sayılırlar. Gemi medeni hukukta ve icra iflas hukukunda taşınırdır. Ancak sicile kayıtlı
gemilerin satışı taşınmaz hükümlerine tabidir.
b. Misli Eşya – Gayri Misli Eşya: Sayı, tartı, ölçü ile belirlenebilen eşyalar misli eşyadır. Ferden belirlenmesi gereken eşyalar gayri misli eşyadır.
Burada önemli nokta taşınmazların her halde gayri misli eşya olmasıdır.
c. Basit (Yalın) Eşya – Birleşik Eşya – Eşya Birliği: Yalın eşya tek başına varlığı olan eşyadır. Birleşik eşya ise birçok yalın şeyin birleşmesiyle oluşmuş
ancak onu meydana getiren şeylerden ayrı bir varlığı olan eşyadır. Birden çok eşyanın bağımsızlıklarını yitirmeksizin bir amaç için bir araya gelmesi
de eşya birliğidir. Örneğin gümüş yalın eşya, altın gümüş karışımı küpe birleşik eşya, bir çift küpe eşya birliğidir.
d. Bölünebilen Eşya – Bölünemeyen Eşya: Örneğin kumaş, sıvı bölünebilen eşya, televizyon, araba bölünemeyen eşyadır.

1. ZİLYETLİK: Eşya üzerindeki fiili hâkimiyet halidir. Zilyetlik kural olarak taşınır ve taşınmaz eşya üzerinde uygulanır. Bunun dışında zilyetlik bütünleyici
parça, eklenti ve haklar üzerinde de olabilir. Bir eşya üzerinde zilyet olabilmek için fiili hâkimiyet ve zilyetlik iradesi gerekir. Fiili Hâkimiyet: Eşya
üzerindeki fiili hâkimiyet eşyadan doğrudan veya dolaylı yararlanabilme halidir. Burada iki önemli nokta var. Bunlar devamlılık iradesi ve hâkimiyetin
başkasının üzerinden de devam edebilmesidir. Örneğin A kitabı elinde bulundururken veya arabasının bagajına koymuşken kitabın zilyedidir. Ancak
kitabı raftan aldığında zilyedi değildir. Çünkü devamlılık iradesi yoktur. Başka bir örnekse A kitabını B’ye ödünç vermişse B kitabın zilyedidir. Ayrıca B
A’nın hâkimiyetini reddetmiyorsa A’da B aracılığıyla zilyet olur. Zilyetlik İradesi: Örnek verelim. A montunun cebine atılan eroinin zilyedi değildir.
Çünkü zilyetlik iradesi yoktur. Örneğin kişi evinin önüne posta kutusu taktırarak bu kutuya atılacak postaların zilyedi olur. Çünkü bunu baştan kabul
etmiştir. Zilyetlik iradesi vardır. Ancak posta kutusuna atılacak eroinde kişinin zilyetliği yoktur. Zilyetlik için hak sahibi olmak şart değildir. Kaldı ki her
hak sahibi zilyet olmadığı gibi her zilyette hak sahibi değildir. Örneğin A’nın saatini B çaldığında A eşya üzerindeki mülkiyet hakkını kaybetmez ama
hâkimiyeti kaybeder. Bu durumda B eşyanın zilyedidir ancak mülkiyeti hiçbir zaman kazanamayacaktır.

a. Zilyetlik Halleri
 Asli – Feri Zilyetlik: Kişi malik sıfatıyla eşyayı elinde bulunduruyorsa asli zilyettir. Sınırlı bir hak veya kişisel hakka dayanarak eşya üzerinde
hâkimiyet kuran fer’i zilyettir. Bir kişinin asli zilyet olabilmesi için fer-i zilyedinde olması gerekir. Örneğin A telefonu B’ye ödünç verdiğinde
B eşyanın maliki olmaksızın fer-i zilyedi A ise asli zilyedidir. Asli zilyet olabilmek için malik olmak zorunlu değildir. Örneğin A’nın saatini
çalan H saati B’ye kiraladığında H asli zilyet B ise fer-i zilyet olur.
 Doğrudan (Dolaysız) – Dolaylı Zilyetlik: Doğrudan zilyetlik kişi eşyayı doğrudan fiili hâkimiyetinde bulunduruyorsa söz konusu iken dolaylı
zilyetlik ise kişi eşyayı başkasının aracılığıyla fiili hâkimiyetinde bulunduruyorsa söz konusudur. Örneğin A evini B’ye kiraya verdiğinde A evin
dolaylı ve asli zilyediyken, B evin fer-i ve dolaysız zilyedidir. Birden çok kişi dolaysız zilyet olabilir.
 Emin Sıfatıyla – Haksız Zilyetlik: Haklı bir şekilde zilyetlik kazanma emin sıfatıyla zilyetlik, Haksız bir şekilde zilyetlik kazanan haksız zilyettir.

Örnekler
Örneğin A saatini B’ye ödünç vermiştir. B’de Bu saati C’den hırsız H’nin çalması ile A, Zilyetlikle ilgili soruların çözümünde bu hükümler esas alınmalıdır.
saati tamir edilmesi için C’ye bırakmıştır. B ve C’nin zilyetliği sona erer. H haksız - Emin sıfatıyla zilyetten iyiniyetli eşyayı teslim alan ayni hakkı
- A emin sıfatıyla, asli, dolaylı ve tek zilyet olur. H bu saati K’ye kiraya teslimle kazanır. Ancak şahsi hak kazanılmaz. Örneğin A saati
başına zilyettir. verirse; B’ye ödünç vermiştir. B ise C’ye saati satmıştır. C iyiniyetli ise
- B emin sıfatıyla fer-i, dolaylı ve tek - H haksız, asli, dolaylı ve tek başına mülkiyeti kazanır. Ancak C saati kiralasaydı kiracılık hakkını
başına zilyettir. - K haksız, fer-i, dolaysız ve tek kazanamazdı. Çünkü kiracılık şahsi bir haktır.
- C emin sıfatıyla fer-i dolaysız ve tek başına zilyettir. - Zilyetliğin kazanılmasında iyiniyet geçerli değildir.
başına zilyettir.

 Kendisi İçin – Başkası İçin Zilyetlik: Taşıyıcı, komisyoncu, acente başkası için zilyetken kiracı, rehnalan, devralan, ödünç alan kendisi için
zilyettir.

b. Zilyet Yardımcılığı: İşçi, memur, müstahdem gibi kişiler, çalıştıkları kişiye ait eşyalar üzerinde zilyet yardımcısıdır. Bu kişiler eşyanın zilyedi
değildirler. Zilyet yardımcısından eşyayı iyiniyetle teslim alan eşyanın maliki olamaz. Ancak davasız aralıksız 5 yıl iyiniyetli olarak zilyetliğinde
bulundurursa malik olabilir. Eşya, sahibinin rızası dışında elinden çıkmış sayılır ve zilyet yardımcıları zilyedin iadesi davası açamaz.

c. Zilyetliğin Kazanılması: Zilyetlik kural olarak teslimle kazanılır.

 Aslen Kazanma (Tek taraflı fiil): Eşya üzerinde daha önce mevcut bir zilyetliğe dayanmaksızın zilyetliğin kazanımıdır. Örneğin sahipsiz
eşyanın zilyetliğinin kazanımı, hırsız gasp eden ve benzerinin zilyetliği, geçersiz hukuki işleme dayanarak zilyet olanlar, sınırlı ayni hakka
veya kişisel hakka zilyetliği dayanan kişi daha sonra malik sıfatıyla zilyetliği ileri sürerse zilyetliği aslen kazanmış sayılır.
 Devren Kazanma: Bir kişi kendi zilyetliğini başkasına işlem sonucu devrederse, devredilen kişi zilyetliği devren kazanır. Zilyetliğin devren
kazanılması teslimle veya teslimsiz olur.
- Teslimle Kazanma: Eşyanın zilyedi, eşyanın doğrudan fiili hâkimiyetini devrederek eşyayı teslim ederek zilyetliği devreder.
- Teslimsiz Kazanma
 Hükmen Teslim: Kişinin dolaysız zilyetliği bir işlemle özel bir hukuki sebebe dayanarak devam ederken eşyayı teslim etmeden
başkasını dolaylı zilyet kılması halinde ortaya çıkar. İki taraf vardır. Örneğin A, B’den satın aldığı elbiseyi üzerinde değişiklik
yapılması için B’ye bırakmışsa A hükmen teslim ile zilyedi kazanmıştır.
 Kısa Elden Teslim: Bir kimsenin bir eşyayı fer-i zilyet, haksız zilyet veya zilyet yardımcısı gibi sıfatlarla elinde bulundururken bir
hukuki işlemle zilyetlik sıfatının değişmesi halinde kısa elden teslim ortaya çıkar. Örneğin bir mal kendisinde ödünç iken malı geri
vermeden satın alarak asli zilyetliği kazanır. Başka bir örnekte A’nın çaldığı saati sahibinden satın almasıdır.
 Zilyetliğin Havalesi: Doğrudan zilyetliği üçüncü kişide bulunan eşyanın dolaylı zilyetliğinin devridir. Burada üçlü bir ilişki vardır.
Örneğin kitabını A’ya ödünç olarak veren B kitap A’da iken kitabı C’ye satarsa C kitabın zilyetliğini havale yoluyla kazanmıştır.
 Emtia Senetlerinin Devri Yoluyla Zilyetliğin Kazanılması ve Devri: Bir eşya üzerindeki zilyetliği temsil eden senetlerin devri
yoluyla zilyetliğin devridir. Örneğin mal sahibi A malları B’nin deposuna bir emtia senedi karşılığında bıraktığında depo sahibi B
zilyetliği teslimle kazanır. Ancak A emtia senedini D’ye B’de malları C’ye satarsa D ve C iyiniyetliyse C malı teslim aldığı için hem
zilyetliği hem mülkiyeti kazanmış olur. A ve D C’ye karşı hak ileri süremez.

- Tesisen Kazanma: Bir kişi kendisinin zilyetliğini devam ettirirken başkasını zilyet kılarsa (kira, ödünç) diğer kişi zilyetliği tesisen kazanır.

Miras ile Zilyetlik Arasındaki İlişki: Mirasçılar, miras bırakanın ayni haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmaz üzerindeki
zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve miras bırakanın borçlarından kişisel olarak sorumludurlar. Eğer atanmış mirasçılar varsa yasal
mirasçılar, atanmış mirasçılara düşen mirası onlara zilyetlik hükümlerine göre teslim etmekle yükümlüdürler. Başka bir nokta ise murisin (miras
bırakan) ile mirasçıların zilyetliğinin aynı olacağıdır. Örneğin muris fer-i dolaysız zilyet ise mirasçılarda öyle olur. Buna karşılık muris zilyet
yardımcısı ise mirasçıların zilyet yardımcısı olması mümkün değildir.
Gaiplik Karinesi ile Zilyetlik Arasındaki İlişki: Gaiplik karinesi sonucu mirasçılar eğer gaip ortaya çıkarsa mirası zilyetliğin iadesi hükümlerine göre
iade etmekle yükümlüdürler. Ölüm karinesinde ise bu durum sebepsiz zenginleşme hükümlerine göredir.
Vakıf Malları: Vakıf malları üzerinde zilyetlik yoluyla kazanma hükümleri uygulanmaz.

d. Zilyetliğin Korunması: Kuvvet kullanma, dava yoluyla ve idari yoldan korunması mümkündür.

 Kuvvet Kullanma: Hırsızlık, gasp gibi durumlarda zilyetliği korumak için verilen orantılı karşılık halidir. Kuvvet kullanma hırsızlık veya gasp
olayının gerçekleşme anında haklıdır. Yoksa araya süre girdikten sonra kuvvet kullanma söz konusu olamaz. Dikkat edilmesi gereken başka
bir nokta ise zilyet gibi zilyet yardımcısının da kuvvet kullanma yoluna başvurabilmesidir.
 Dava Yoluyla: Baştan belirtelim ki zilyetliğin iadesi davasını açmak için hak iddiası ve hak sahipliği aranmaz. Dava açan bunları ispatla
yükümlü değildir. Başkasının zilyet bulunduğu bir şeyi gasp eden kimse o şey üzerinde üstün hakka sahip olduğunu iddia etse bile onu
geri vermekle yükümlüdür. Ancak üstün hak sahibi olduğunu ispat ederse geri vermekten kaçınabilir. Örneğin A’nın yüzüğünü B çalmış
ve iki gün sonra A yüzüğü zorla geri almıştır. B’nin geri alma davası açması üzerine A yüzüğün kendisinin evlilik yüzüğü olduğunu ispat
edebilirse yüzüğün A’da kalmasına hükmedilebilir. Zilyetliğin iadesi davası gasp edene, külli haleflerine karşı açılabilir ancak cüz’i
haleflerine karşı açılamaz. Örneğin A’nın saatini H çalmışsa A, H’ye zilyetliğin iadesi davasını açabilir. H ölmüşse mirasçılarına da bu davayı
açabilir. Ancak H saati C’ye satmışsa A, C’ye zilyetliğin iadesi davası açamaz. Ancak taşınır veya istihkak davası açar. Zilyetliğin iadesi davası
ancak gasp vb. halinde açılabilir. Örneğin A kitabını B’ye ödünç verip geri alamazsa zilyetliğin iadesi davasını açamaz. Zilyetliğin iadesi
davası açabilmek için gasp edenin kusurlu olma şartı aranmaz. Örneğin A vestiyerden yanlış montu almışsa A’ya karşı bu dava açılabilir.
Gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayarak iki ay ve her hâlde bir yıl geçmekle düşer

e. Zilyetlik Karineleri
 Mülkiyet Karinesi: “Taşınırın zilyedi onun maliki sayılır. Önceki zilyetler de kendi zilyetlikleri süresince o malın maliki sayılırlar” Ancak bu
karineler adi karinelerdir. Hem dolaylı hem dolaysız zilyetler mülkiyet karinesinden yararlanabilir. Ancak dolaylı zilyedin bu karineden
yararlanabilmesi için dolaysız zilyedin bunu kabul etmesi gerekir. Zilyet yardımcıları zilyetlik karinesinden faydalanamaz.
 Fer-i Zilyet Lehine Karine: Taşınıra bir sınırlı ayni hak veya kişisel hak iddiasıyla zilyet bulunan kimsenin iddia ettiği hakkın varlığı karine
olarak kabul edilir. Ancak zilyet bu karineyi kendisine vermiş olan kişiye ileri süremez. Örneğin A kitabını B’ye ödünç vermiş ise B ödünç
hakkının sahibidir ancak bu hakkını A’ya karşı ileri sürüyorsa ispatla yükümlüdür. Ancak A dışındaki kişilere ispatla yükümlü değildir.

f. Zilyetliğin İadesi
 İyi Niyetli Zilyet: Elinde kalan kısmı vermekle sorumlulukta kurtulur. Eşyanın elinden çıkmasından, hasar görmesinden ve yok olmasından
sorumlu değildir. İyi niyetli zilyet yararlı ve zorunlu masrafları isteyebilir. Bunlar ödenmedikçe malı alıkoyma hakkına sahiptir.
 Kötü Niyetli Zilyet: İyi niyetli zilyet hakkında verilen bilgilerin tam tersi uygulanır. Tek ortak nokta vardır. O da kötü niyetli zilyedin zorunlu
masrafları isteyebilmesidir. Ancak bu ödenmezse malı alıkoyma hakkına sahip değildir.

Zilyetliğin İadesi Davası Taşınır Davası İstihkak Davası


- Taşınır ve taşınmaz eşya için açılabilir. - Taşınır eşya için açılabilir. - Taşınır ve taşınmaz eşya için açılabilir.
- Yalnızca eşyayı gasp edene veya külli halefine - Ya elinden rızası dışında çıkma halinde ya da kötü - Mülkiyet devam ettikçe dava açılabilir.
karşı açılabilir. Gasp edenin kusurlu olması şartı niyetli zilyede karşı açılabilir. - Yalnızca mülkiyet iddiasıyla açılabilir. Davacının
aranmaz. - Üstün hak iddiasına dayanan zilyet davasıdır. zilyet olması gerekmez. Hatta hiç zilyet olmamış
- Hak iddiasına dayanmayan zilyetlik davasıdır. - İyiniyetli zilyede karşı, eşyanın elinden malik dahi açabilir.
- Gaspı öğrenmeden itibaren 2 ay her halde 1 yıl çıkmasından itibaren 5 yıl içinde dava açılmalıdır. - Mülkiyet devam ettiği sürece açılabildiğinden
içinde açılabilir. Kötü niyetli zilyede karşı süreyle sınırlı değildir. zamanaşımına tabi değildir.

2. TAPU SİCİLİ: Taşınmazlara ilişkin kayıtların tutulduğu sicildir. Tapu siciline araziler, kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler, taşınmaz üzerindeki
sürekli (30 yıl) ve bağımsız haklar kaydedilir. Ana siciller tapu kütüğü sicili, kat mülkiyeti kütüğü sicili, yevmiye defteri, resmi belgeler, plan
defteridir. Yardımcı siciller mal sahipliği sicili, aziller sicili, düzeltmeler sicili, kamu orta malı sicili, yazışmalar sicili, idari kayıt sicili, mahzen sicilidir.
Kadastrosuz yerlerde tutulan defterler zabıt defteri, ipotek kayıt defteri, fihrist defteridir.

A. Tapu Siciline Hâkim Olan İlkeler


 Taşınmaza Ayrı Sayfa Açma İlkesi: Her taşınmaz için tapudan ayrı sayfa açılır.
 Aleniyet İlkesi: Tapu sicili herkese açıktır. Bu sebeple kimse tapudaki bir kaydı bilmediğini ileri süremez.
 İllilik İlkesi (Nedene Bağlılık): Tapudaki kayıtların geçerli bir sebebe dayanması gerekir. Buna göre geçerli bir hukuki sebebe dayanmaksızın
yapılan tescil “yolsuz tescil” olarak adlandırılır.
 Tapu Siciline Güven İlkesi: Tapuda kayıtlı kişiden iyi niyetle adına yapılan tescille kişi malik olur. Bunu bir örnekle açıklayalım.
- Diyelim ki A’nın taşınmazını S sahte bir vekâletnameyle B’ye satmış ve B adına tescil edilmiştir. Bu durumda B mülkiyeti kazanamaz.
Çünkü ne sicilde adı geçen ne de onun yetkili temsilcisi işlem yapmıştır. B iyiniyetli ise ancak davasız ve aralıksız 10 yıl malik sıfatıyla
zilyetliğinde bulundurursa mülkiyeti kazanır. Ancak B taşınmazı C’ye satarsa C mülkiyeti kazanır. Çünkü tapudaki kayıtlı kişiyle işlem
yapılmıştır ve C üçüncü kişidir. Sicile güven ilkesi şahsi haklarda geçerli değildir. Eğer B, C’ye kiraya verseydi C bu hakkı kazanamazdı.
- Akla gelen bir soru B ölseydi mirasçılar mülkiyet kazanır mıydı? Cevap hayırdır. Çünkü sicile güven ilkesi 3. kişilere karşı uygulanır.

Ancak bazı haller vardır ki sicile güven ilkesi uygulanmaz. Bunlar çifte tapu, özel mülkiyete konu olamayacak olan yerlerin sicil kaydı (orman,
mera…), bağımsız ve sürekli haklar (örneğin irtifak hakkı), vakfedilen mallar, iflasına karar verilmiş taşınmaz (A’nın iflasına mahkemece
hükmedilmiş ancak A, taşınmazı iyiniyetli B’ye satarsa B sicile güvenle mülkiyeti kazanamaz. Yolsuz tescile ilişkin hükümler uygulanır).

 Devletin Kusursuz Sorumluluğu İlkesi: Tapu sicili hukuka aykırı olarak tutulmuşsa devlet bundan dolayı kusursuz da olsa sorumludur. Devletin
sorumlu olması için memurun kusurlu olmasına gerek yoktur. Ancak varsa devlet, zararın doğmasında kusuru bulunanlara rücu eder. Ayrıca
kişilerin devlete başvurabilmeleri için önce diğer sorumlulara başvurmaları gerekli değildir. Ancak devletin sorumluluğuna başvurabilmek için,
tapu sicilini düzeltme imkânının ortadan kalkmış olması gerekir. Örneğin A’nın taşınmazını S sahte vekâletnameyle B’ye satarsa A tapuda
malik gözükmemesine rağmen hala maliktir ve sicili düzelttirmek için dava açabilir. Dolayısıyla hakkı kaybetmemiş olduğundan ve sicili
düzelttirebildiğinden devletinin sorumluluğuna gidemez. Ancak B bu taşınmazı başkasına satarsa o kişi iyiniyetliyse malik sıfatını kazanır.
Böylece A’nın artık sicil kaydı düzeltimi için şansı kalmaz. Bu durumda S’ye, B’ye veya devlete başvurabilir.
 Tescil İlkesi: Ayni hak kural olarak tescille kazanılır yani tescil kurucu işlemdir. İstisnaları aşağıdaki gibidir.
- Miras: Mirasta mülkiyet kazanımı tescilden önce ölüm anında kazanılır.
- İşgal: Tapuda kayıtlı taşınmazlar işgal yoluyla kazanılamaz. Yine terkin yolsuz bir terkinse işgal ile mülkiyet kazanılamaz. Tapuya kayıtlı
olmayan taşınmazlar işgal yoluyla kazanılamaz.
- Kamulaştırma: Kamulaştırmada bedel konusunda anlaşma sağlanamazsa, idare asliye hukuk mahkemesinde tescile ilişkin açtığı dava
sonucunda mülkiyeti kazanır.
- Mahkeme İlamı: Tescile zorlama davası sonucunda veya ayni hak iddiasına dayanan dava sonucunda kişi mülkiyeti tescilden önce
mahkeme kararıyla kazanır.
- Cebri İcra: İcra sonrası bir malın satışında açık arttırmayı kazanan kişi malik olur.
- Vakıf Malları: Vakıflara özgülenen malların mülkiyetini vakıflar tapu siciline tescille değil mahkeme siciline tescille kazanır.

B. Tapu Sicilinde Yapılan İşlem ve Kayıtlar

a. Tescil: Tapuda yalnızca ayni haklar tescil edilebilir. Alım, geri alım, önalım hakkı (kurucu yenilik doğuran haklar) tescil edilmez. İntifa, sükna ve
üst hakkı da tescil edilir. Alım, geri alım ve ön alım şerh verilirken, intifa, sükna, üst hakkı şerh verilmez.
b. Şerhler: Kanunda şerh verilebilecek haklar sınırlı sayıdadır. Bunlar alım (iştira) hakkı, geri alım (vefa) hakkı, sözleşmeden doğan ön alım (şufa)
hakkı, yasal ön alımdan feragat hakkı, bağışlayana dönme koşuluyla bağışlama, arsa payı karşılığı inşaat hakkı, taşınmaz satış vaadi, kira
hakkı, paylı mülkiyette devir ve tasarruf kısıtlamaları, boşalan dereceye ilerleme hakkıdır.

 Şahsi Hakların Şerhleri


- Alım (İştira) Hakkı: Alacaklıya tek taraflı irade açıklamasıyla taşınmazı satın alma hakkı veren haktır. Alım hakkına ilişkin
sözleşmelerin geçerliliği şekle tabidir. Alım hakkı yenilik doğurucu bir haktır. Bir şahsi hak olan alım hakkı sözleşmeyle doğar ama
herkese karşı ileri sürülebilmesi için şerh gerekir. Paylı mülkiyette paydaşlar payları üzerinde alım hakkını kullanabilirler. Ancak
elbirliğiyle mülkiyette tasfiye payı üzerinde alım hakkı kurulması mümkün değildir.
- Geri Alım (Vefa) Hakkı: Taşınmazını bir kişiye satmış ve devretmiş kimsenin tek taraflı irade beyanıyla o taşınmazı geri alabilme
hakkıdır. Yenilik doğurucu bir haktır. Şerh verilmedikçe üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez.
- Sözleşmeden Doğan Ön Alım (Şufa) Hakkı: Taşınmazın başkasına satılması halinde kullanılabilecek alım hakkıdır. Alım ve geri
alımdan farklı olarak adi yazılı şekle tabidir. Örneğin A ile B önalım sözleşmesi yapsın ancak A taşınmazı C’ye satsın. Bu durumda B
şerh vermeden de hakkını C’ye ileri sürebilir. Hakkın şerh verilmesi ise C’nin bu hakkı bilmediğini ileri sürememesine ve B bu hakkını
C’ye karşı kullanmasa da süresi içinde C’nin başkasına satması halinde o kişilere karşı da hakkını ileri sürebilmesini sağlar.
- Kira Hakkı: Kira hakkı şahsi bir haktır. Tapuya şerh verilmesi halinde herkese karşı ileri sürülebilir.
- Taşınmaz Satış Vaadi: Şahıs hakları en çok 10 yıllığına taşınmaz vaadi en çok 5 yıllığına şerh verilebilir.

Şahsi Hakların Şerhinin Etkisi


1) Birincil (Ayni) Etki: Şerh verilen hak eşyaya bağlı borç haline gelir ki bu halde her yeni malike karşı ileri sürülebilmesini sağlar.
2) İkincil (Munzam) Etki: Şerh verildikten sonra şerhli hakka zarar veren diğer şahsi veya sınırlı ayni hakların etkisini sona erdirebilir.

 Tasarruf Yetkisini Sınırlandıran Şerhler


- Çekişmeli Hakların Şerhi: Kişinin şahsi bir hakka dayanarak ayni hakkın kendisine geçirilmesini talep ettiği hallerde ortaya çıkar.
- Aile Konutu: Eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça kira sözleşmesini feshedemez, konutu devredemez, aile konutu
üzerindeki hakları sınırlayamaz. Aile konutunun maliki olmayan eş tapu kütüğüne konutla ilgili şerhin verilmesini isteyebilir. Burada
şerh bildirici etkiye sahiptir. Yani bu şerh maliki kısıtlamaz. Çünkü malik zaten kanun gereği kısıtlanmıştır. Bu şerh üçüncü kişilere
durumu bildirmeyi amaçlar. Not: Aile konutu, haciz, iflas şerhleri bildiricidir.
- Aile Yurdu: Aile yurdu şerhi kurucudur.
- Haciz: Alacaklının, borçluya ait mallara icra dairesi aracılığıyla el koydurmasına haciz denir. Alacaklı haczedilen taşınmazların satışını
engellemek için şerh verebilir. Ancak bu şerh bildiricidir.
- İflas: Borçlarını ödemekten aciz olan tacirin ödemelerine ilişkin düzenleme için mahkeme tarafından iflasına karar verilebilir. İflas
halinde verilen şerhte bildirici etkiye sahiptir çünkü zaten iflas sonucu tacirin tasarruf yetkisi kısıtlanmıştır.
- Konkordato ile Verilen Süre: Konkordato süresi üç aydır. Bu sürede borçlunun taşınmazları üzerinde tasarruf yetkisi zaten yoktur.
Ancak şerh verilirse iflas ve haciz gibi borçlunun taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkı tamamen kalkmış olur.
 Geçici Tescil Şerhi
- Ayni Hak İddiası: Bir kişinin ayni hak iddiası varsa ve güçlü delilleri varsa bunun şerhini vererek üçüncü kişilerin olası bir hak
kazanımında bundan haberinin olmadığını ileri sürebilmesi engellenebilir. Örneğin M’nin taşınmazını iyiniyetli B yolsuz tescille
kazanmıştır. Burada B taşınmazı 10 yıl zilyetliğinde bulundurmadıkça mülkiyeti kazanamaz. Durumu öğrenen M dava açmış ve ayni
hak iddiasını tapuda geçici şerh vermiştir. Burada önemli nokta bu şerhin B’nin tasarruf yetkisini kilitlememesidir. Yani B bu
taşınmazı C’ye satabilir. Ancak dava M’nin lehine sonuçlanırsa taşınmazın M’nin adına tesciline katlanmak zorundadır.
- Evrak ve Belge Eksikliği: Evraklar eksikse taraflar anlaşmışsa ve tapu müdürü kabul etmişse geçici tescil şerhi verebilirler.

c. Beyanlar: Kişiler beyan edilen hususları bilmediklerini ileri süremezler. Beyan edilebilecek hususlardan bazıları eklentiler, kişiye vasi atama,
devre mülk hakkı, kamu hukuku kısıtlamaları, kanuni geçit hakkı, kat mülkiyetine konu olan taşınmazın arsa payı hakkı

3. AYNİ HAKLAR: Maddi mallar üzerinde herkese karşı ileri sürülebilen haklara ayni hak denir. Bu açıdan hakkın ayni hak olması, mutlak hak olması,
eşya üzerinde doğrudan hâkimiyet sağlaması ve ancak eşya üzerinde kurulabilmesini ifade eder. Ayni hak ilkeleri şunlardır:
 Belirlilik İlkesi: Ayni hak ancak ferden belirli, mevcut bir eşya üzerinde kurulur. Kural olarak ayni hak eşyanın bütününü kapsar. Yani eşyanın
kısımları üzerinde ayrı ayrı hak kurulamaz.
 Aleniyet (açıklık) İlkesi: Aleniyet ilkesi taşınırlarda zilyetlik, taşınmazlarda tapu kütüğüne tescil ile sağlanır. Dolayısıyla kimse eşya üzerindeki
ayni hakkı bilmediğini iddia edemez.
 Sınırlı Sayıda Olma ve Tipe Bağlılık İlkesi: Ayni haklar sınırlıdır. Kanunda sayılı ayni haklar dışında sözleşmeyle yeni ayni hak belirlenemez.
Ayni hakların kurulması belirli şekillere bağlıdır. Taşınırlarda teslim taşınmazlarda tescil ile kurulur.
 Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süreye Tabi Olmama: Bir kişi ayni hakkı kendi rızası olmadığı sürece kaybetmez. Bunun istisnası ayni hakkın
başka biri tarafından zamanaşımı ile kazanılmasıdır.
 Güvenin Korunması İlkesi: Örneğin emin sıfatıyla zilyetten iyiniyetli olarak taşınır eşyayı teslimle alan ayni hakkı kazanır. Örneğin A kalemini
B’ye ödünç olarak vermiş, B’de kalem üzerinde yararlanması için C lehine intifa kurmuştur. Malik A iyiniyetli C’nin intifasına katlanmak
zorundadır. Zararını B’den talep edebilir. Taşınmaz eşyada güven ilkesi tapu siciline güven olarak karşımıza çıkar. Tapudaki kayda güvenerek
işlem yapan iyiniyetli kişi tescille ayni hakkı kazanır.

A. Mülkiyet Hakkı: Kişiye hukuk düzeni içinde her türlü tasarruf imkânını ve hakka saldırı halinde dava açma hakkını sağlar. Mülkiyet hakkının müspet
ve menfi etkisi vardır.
 Müspet Yetki: Malike eşya ile ilgili her türlü tasarrufta bulunma, yararlanma imkânı sağlar.
 Menfi Yetki: Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı koruyabilir. İki yolla koruma mümkündür.
- İstihkak Davası: Daha önce açıklandı.
- El Atmanın Önlenmesi Davası: Malikin mülkiyet hakkını kullanmasının zorlaştığı durumda açılabilir. Zamanaşımına tabi değildir. Saldırı
devam ettiği sürece açılabilir. Saldırıdan sonra bu dava açılamaz. Bu halde tazminat davası açılabilir.

a. Mülkiyetin Kapsamı: Burayı çok kısa keseceğiz. Bütünleyici eşya, temel unsur yok edilmedikçe zarara uğramayan parçadır. Örneğin evin çatısı
Bütünleyici parça eşyanın mülkiyeti dışında bırakılamaz. Asıl eşyadan ayrı bütünleyici eşya üzerinde mülkiyet hakkı kurulamaz.
b. Mülkiyet Çeşitleri

 Hak Sahibinin Belirleniş Şekline Göre


- Kişiye Bağlı Mülkiyet: Doğrudan kişiye bağlanmıştır.
- Eşyaya Bağlı Mülkiyet: Örneğin bir sitenin yüzme havuzu her bir daireye bağlanmış olabilir.

 Kişi Sayısına Göre Mülkiyet


- Ferdi Mülkiyet: Eşya üzerinde bir kişinin mülkiyet hakkı vardır.
- Birlikte Mülkiyet: Eşya üzerinde birden çok kişinin mülkiyet hakkı vardır. Birlikte mülkiyet paylı mülkiyet ve elbirliğiyle (iştirak halinde)
mülkiyet olarak karşımıza çıkar.

Paylı (Müşterek) Mülkiyet Elbirliğiyle (İştirak Halinde) Mülkiyet


Her malikin eşya üzerinde payı vardır. Paylar belli değilse eşittir. Pay kavramı yoktur.
Paydaşlar paylarını satabilir, rehnedebilir. Paylar olmadığından ortaklar bütün üzerinde oybirliği ile
tasarrufta bulunabilirler.
Paydaşlar yarar ve zarara payları oranında katılırlar. Ortaklar bütünden müteselsilen sorumludur.
Konusu eşyadır. Konusu eşya veya topluluktur.
Paylı mülkiyet kanunda yazılanlarla sınırlı değildir. Elbirliğiyle mülkiyet kanunda yazılanlarla sınırlıdır.
Paydaşlardan her biri olağan yönetim işlerini tek başına yapabilir. Her türlü işi ancak birlikte yapabilirler.
Paydaşlardan bir tanesi malın tamamını satarsa emniyeti suiistimal Paydaşlardan biri malın tamamını satarsa hırsızlık suçunu
suçunu işlemiş olur. Taşınırı satın alan iyiniyetli kişi malik sıfatını işlemiş olur. Taşınırı satın alan ancak teslim tarihinden
kazanır. itibaren 5 yıl sonra malik olur.

Paylı Mülkiyet İçin Ek: Paylı mülkiyette pay sahibinin tek başına yapabileceği işlemler şunlardır. Her paydaş payını satabilir, rehnedebilir ve her
paydaşın payı haczedilebilir. Burada yasal ön alım hakkına değinmek gerekir. Çünkü yasal ön alım hakkı ancak paylı mülkiyette söz konusudur.
Paydaşlardan biri payını üçüncü kişiye satarsa diğer paydaşların alıcıya dava açarak yasal ön alım hakkını kullanma imkânı vardır. Ancak bu durum sadece
satış için geçerlidir. Bağışlama, miras, trampa gibi durumlarda yasal ön alım hakkı kullanılmaz. Yasal ön alım hakkını kullanmak için tapuya şerh vermeye
gerek yoktur. Çünkü zaten kanundan doğan bir haktır. Ayrıca yenilik doğuran bir haktır. Bu dava hak düşürücü süreye tabidir. Hak düşürücü süre hak
sahibinin satışı öğrendiği tarihten itibaren değil; satışın noterce hak sahibine bildirilmesiyle başlar. Bu haktan vazgeçmek için yazılı sözleşme yeterlidir.
Ancak herkese karşı ileri sürebilmek için tapuya şerh vermek gerekir. Ortaklardan birinin yasal ön alım hakkını kullanmamış olması diğer satışlardan
feragat ettiği anlamına gelmez. Bunlar dışında her paydaş payları üzerinde intifa hakkı kurabilir (ancak sükna, üst, geçit gibi diğer irtifakları kuramaz bu
irtifaklar oybirliği gerektirir). Her paydaş eşyaya yapılan saldırı halinde dava açabilir. Ancak kendi payı oranında tazminat isteyebilir. Her paydaş paylı
mülkiyetin dağıtılmasını isteyebilir, olağan bakım tamir işlerini yapabilir. Paylı mülkiyette pay sahiplerinin oy ve pay çokluğunu aynı anda sağlayarak
alabilecekleri kararlar şunlardır. İşletme usulünün ve tarım usulünün değiştirilmesi, toprağın ıslahı, kira, olağan yapı işleri, paydaşlardan birinin haklı
sebeplerle paydaşlıktan çıkarılması talebi, olağanüstü bakım tamir işleri. Paylı mülkiyette oybirliği gereken kararlar, malın özgülendiği amacın değişmesi,
eşyanın tamamının devri ve rehni, eşya üzerinde sınırlı ayni hak kurulması (intifa hariç), olağanüstü yapı işleri

El Birliğiyle Mülkiyet İçin Ek: El birliğiyle mülkiyet kanunda yazılanlarla sınırlıdır. Bunlar taksim edilmemiş tereke malların mülkiyeti, eşlerin “mal
ortaklığı” rejimine konu olan malların mülkiyeti, adi şirket mallarının mülkiyeti, aile malları ortaklığında ortaklık malları üzerinde elbirliği mülkiyeti
Taşınmaz Mülkiyeti: Olağan Zamanaşımı ile Kazanım: Bir taşınmazı yolsuz tescile güvenerek davasız ve aralıksız iyiniyetli olarak 10 yıl malik
sıfatıyla zilyedi olan süre sonunda mülkiyeti kazanır. Olağanüstü Zamanaşımı İle Kazanım: Tapu kütüğüne kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız
aralıksız 20 yıl süreyle malik sıfatıyla elinde bulunduran kişi mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir. Olağan
zamanaşımında iyiniyet aranırken olağanüstü zamanaşımında aranmaz.

 Taşınmaz Mülkiyetine Getirilen Kısıtlamalar

- Yasal Önalım Hakkı: Anlatıldı.


- Sözleşmeden Doğan Ön Alım Hakkı: Daha önce açıklanmıştı. Bu haktan yararlanabilmek için tapuya şerh vermek gerekir. Şerh en
fazla 10 yıl için verilebilir.
- Alım (İştira) Hakkı: Daha önce açıklanmıştı. Alım hakkı noter sözleşmesine tabidir.
- Geri Alım (Vefa) Hakkı: İştira gibi noter veya tapuda yapılma şekline bağlıdır.

Taşınır Mülkiyeti: Taşınır mülkiyeti aslen, devren ve miras yolu ile kazanılır.

 Aslen Kazanma Halleri: Kimseden devre dayanan bir işlem olmaksızın kazanılması halidir.

- Sahiplenme (İhraz): Sahipsiz olan taşınırın maliki olmak iradesiyle zilyetlik kurma yoluyla kazanılmasıdır. Örneğin denizden tutulan
balığın mülkiyeti bu yolla kazanılır. Ya da A çantasını çöpe atmıştır. Çöpten alan B çantayı sahiplenme yoluyla kazanır.
- Lükata (Buluntu): Sahipli bir eşya üzerinde mülkiyet hakkının kazanılmasıdır. Kayıp eşyayı bulan kimse malın sahibine, sahibini
bilmiyorsa kolluk kuvvetlerine başvurur. Bulunun şeyin maliki ilan veya kolluk kuvvetlerine bildirme tarihinden itibaren 5 yıl içinde
ortaya çıkmaz ise bulan kimse yükümlülüklerini yerine getirme şartı ile o şeyin mülkiyetini kazanır. Bulunan şey malikine geri
verilirse bulan kimse yaptığı giderlerin ödenmesini ve uygun bir ödül isteyebilir. Kaybedilmiş şey oturulan bir evde veya işyerinde ya
da kamu hizmeti görülen yerde bulunmuşsa o yerin sahibi bulan sayılır anca bunlar ödül isteyemezler. Para ve hamiline yazılı
senetlerin lükata yoluyla mülkiyetinin kazanılması mümkün değildir.
- İşleme (Hukuki Tağyir): Bir başkasına ait eşya işlenmek suretiyle ham halinden daha değerli bir eser meydana getirilirse, kişi iyi
niyetliyse eserin mülkiyetini kazanır. Eşyanın ham sahibine sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre denkleştirici bir bedel öder.
Buna karşın emeğin değeri eşyanın ham halinden düşükse eşyayı ham hali sahibine iade eder ancak sebepsiz zenginleşme
hükümlerine göre denkleştirme bedeli bu kez işleyene verilir. İşleyen kötü niyetliyse eşyayı sahibine iade eder. Kötü niyetli işleyen
haksız fiil hükümlerine tabi olur.
- Zamanaşımı yoluyla kazanma: Taşınır eşyayı haksız zilyetten iyiniyetle teslim alan kişi davasız ve aralıksız 5 yıl zilyetliğinde
bulundurursa mülkiyeti kazanır.
- Define (Gömü): Bilimsel değer taşıyan eşyaya ilişkin hükümler saklı kalmak üzere (bilimsel değer taşıyan defineler kamu malı sayılır)
define, içinde bulunduğu taşınmaz veya taşınır malın maliki olur. Defineyi bulan kimse değerinin yarısını aşmamak üzere malikten
uygun bir ödül isteyebilir.
- Karışma ve Birleşme: Birden çok kişinin taşınır malları önemli bir zarara uğramadan ayrılmayacak şekilde birleşmiş veya karışmışsa o
kişiler paylı mülkiyete sahip olurlar. Bir taşınır diğer bir taşınırla onun ikincil nitelikte bütünleyici parçası olacak şekilde karışır veya
birleşirse eşyanın tamamına parçanın malikine ait olur.

 Devren Kazanma Halleri: Kural olarak taraflar arasındaki bir sözleşme sonucunda zilyetliğin devri yoluyla bir kişinin mülkiyetini başkasına
devrini içerir. Eşya üzerinde zilyetliğin hükmen teslim yoluyla kazanımı halinde mülkiyeti teslimsiz olarak kazanılmış sayılır. Dikkat
edilmesi gereken son husus devredenin hukuki işlem ehliyetine sahip olması gerektiğidir. Durum tam tersi olursa teslim alan kişi o eşyanın
zilyedi olur ama mülkiyetini kazanamaz. O kişi mülkiyeti ancak 5 yıllık zamanaşımıyla kazanacaktır.

B. Sınırlı Ayni Haklar: Sınırlı ayni hakların esas özelliği, mülkiyet gibi ayni hakkın sağladığı kullanma, yararlanma, tasarruf yetkilerinin hepsini değil de
bunlardan yalnızca bir veya birkaçını barındırması ve herkese karşı bu hakların ileri sürülmesini sağlayabilmesidir. Bir taşınmaz üzerinde birden çok
sınırlı ayni hak kurulabilir. Bunlar çelişmiyorsa sıkıntı yoktur. Ancak çelişiyorlarsa ilk tescil edilen hak daha üstün durumda olur. Türleri.

1) İrtifak Hakları: İrtifak hakları malikine katlanma veya kaçınma ödevi yükleyen haklardır. Yapma veya verme ödevi yüklemez. Katlanma ödevi
yükleyen irtifaklar olumlu, kaçınma ödevi yükleyen irtifaklar olumsuzdur. Örneğin manzara kapatmama irtifakı olumsuz iken sükna olumlu bir
irtifaktır.

a) Taşınmaz Lehine İrtifaklar: Taşınmaz lehine irtifak kurulması için tapu kütüğüne tescil şarttır. Taşınmaz lehine irtifak sözleşmesi resmi
şekle tabidir. Malik kendisine ait iki taşınmazdan biri üzerinde diğerinin lehine irtifak kurabilir. İrtifak hakkının zamanaşımı yoluyla
kazanılması, ancak mülkiyeti bu yolla elde edilebilecek taşınmazlarda mümkündür.
b) Şahsi İrtifaklar: Temel özellikleri kişi lehine kurulması (eşya lehine kurulamazlar), kişiye sıkı sıkıya bağlı olması (miras veya hukuki işlem
yoluyla devrolunamazlar), olumlu irtifaklar olmasıdır. İntifa, Sükna ve Üst Hakkı tapuya tescil edilir.

- İntifa Hakkı: Sahibine eşyadan yararlanma, kullanma, eşyayı yönetme imkânı sağlayan haktır. Bu anlamda hak sahibine eşya
üzerinde kurulan en geniş hak sağlayan irtifak hakkıdır. İntifa hakkı yalnızca eşyalar üzerinde kurulmaz. Alacak hakları ve malvarlığı
üzerinde de kurulabilir. Taşınır eşya üzerinde kurulan tek irtifak hakkı intifa hakkıdır. Taşınır eşya üzerinde zilyetliğin devri yoluyla,
taşınmaz eşya üzerinde tapu kütüğüne tescille, alacak hakları üzerinde alacağın temliki ile kurulur. İntifa hakkı gerçek ve tüzel kişiler
lehine kurulur. Gerçek kişiler için en çok ömür boyu tüzel kişiler için en çok 100 yıllığına kurulabilir. İntifa hakkı devredilemez. Ancak
intifa kullanım hakkı devredilebilir. İntifa hakkı devredilemediğinden hak sahibinin ölümüyle son bulur. Ancak malikin ölümüyle
intifa hakkı son bulmaz. İntifa hakkı eşyanın yok olması, hak sahibinin ölmesi, kamulaştırma, cebri icra, sürenin dolması yollarıyla
sona erer. İntifa hakkı sadece miras, sözleşme ve mahkeme kararıyla kazanılabilir
- Sükna (Oturma) Hakkı: Taşınmaz üzerinde tescille kurulur. Sükna ve intifa hakkı sadece kişi lehine kurulabilir eşya lehine
kurulamaz. Ancak sükna hakkı tüzel kişi lehine kurulamaz. Üst hakkı ise hem kişi hem eşya üzerine kurulabilir. Sükna hakkına
sahip kişi taşınmazda ailesiyle oturabilir ancak bu hakkı başkasıyla kullanamaz. Ne sükna hakkı ne de sükna hakkına konu olan
eşyanın kullanım hakkı devredilemez, miras yoluyla intikal edemez.

c) Düzensiz Şahsi İrtifaklar

- Üst Hakkı: Hem şahsi hem ayni irtifaktır. Bir kişinin arazisinin üstüne veya altına yapı yapma, yapıyı muhafaza etme ve kullanma
hakkı sağlar. Sadece taşınmazlar üzerinde kurulur. Ağaçlar ve ormanlar üst hakkına konu olamayacağı gibi kat mülkiyetine konu
bağımsız bölümler de üst hakkına konu oluşturmaz. 10 katlı binanın 9 katı üzerinde üst hakkı olmaz. Ya tamamını kapsar ya da bu
hak kurulamaz. Üst hakkı üçüncü kişilere devredilebilir, miras yoluyla geçebilir. Tapuda tescil ile kurulur. Üst hakkı sürekli (30 yıl) ve
bağımsız nitelikte tapuda ayrı taşınmaz olarak kaydedilebilir. Gerçek ve tüzel kişi lehine kurulabilir. En çok 100 yıllığına kurulur. Bu
sürenin uzatılabilmesi için ¾’ünün dolması gerekir. Kural olarak taraflar aksini kararlaştırmamışsa üst hakkı sonunda bedeli
ödenmeksizin yapı arazi malikine geçer. Ancak bedel ödenmesi kararlaştırılmışsa üst hakkı sahibi kendi lehine ipotek kurulmasını
isteyebilir. Üst hakkı sahibi yetkilerini çok aşarsa malik üst hakkının kendisine devrini isteyebilir.
- Kaynak Hakkı: Başkasının arazisinden çıkan suyun kullanım hakkına ilişkin haktır. Tapuda tescille doğar. Üst hakkı gibi bağımsız ve
sürekli nitelikteyse taşınmaz olarak tapuda ayrı sayfada tescil isteyebilir. Üst hakkı gibi kişiye ve eşyaya bağlı olarak kurulabilir ve
devredilebilir. Kaynak hakkı sahibi suyu alabilmek için gerekli tesis ve mecraları yapma hakkına sahiptir.
- Diğer İrtifaklar: Kişi lehine ya da eşya lehine kurulabilen irtifaklardır. Geçit, mecra, spor alanı tesisi, atış alanı tesisi gibi haklardır.
Kural olarak devredilmez ve mirasçıya intikal etmezler. Bu haklar tapuda tescille doğar. Ancak kanuni geçit hakkı beyanlar hanesinde
yer alır. Gözle görülen mecra için de noter de yapılan sözleşme yeterlidir. Ancak yeraltından geçen mecra için tapu tescili şarttır.

2) Taşınmaz Yükü (Gayrimenkul Mükellefiyeti): Taşınmaz yükü, taşınmaz malikinin üçüncü bir kişiye karşı olumlu bir davranışta bulunması
amacıyla kurulan bir ayni haktır. Tapuya tescili gerekir. Yükümlü malik borcunu yerine getirmediği takdirde alacaklı satış bedeli üzerinden
taşınmazı sattırarak hakkını arama yoluna gidebilir. İrtifak hakkı sahibine bir şeyden kaçınma veya katlanma yükümlülüğü verirken, taşınmaz
yükünde olumlu bir edim yerine getirmeyi yükler. Gerçek veya tüzel kişiler lehine kurulabileceği gibi eşya lehine de kurulabilir. Taşınmaz yükü
zamanaşımına tabi değildir. Muaccel olan edimler borçlunun kişisel borcu haline geldikten sonra (3 yıl sonra) zamanaşımına tabi olur. Taşınmaz
yüküne ilişkin bedel TL veya döviz cinsinden gösterilebilir. Ancak dönemsel edimlerin karşılığı belirtilmemişse yıllık edimlerin 20 katını aşamaz.

3) Rehin Hakları: Rehin, hak sahibine bir alacak yerine getirilmediği takdirde rehnedileni paraya çevirterek bundan alacağını tahsil etme yetkisi
veren ve herkese karşı ileri sürülebilen bir haktır. Asıl alacağa bağlı olduğundan fer-i bir haktır. Lex Commissoira Yasağı: Rehine konu olan
borcun ödenmemesi halinde rehine konu olan eşyanın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine dair önceden yapılan anlaşmalar batıldır.

a) Taşınmaz Rehni: Taşınmaz rehinine hâkim olan ilkeler şunlardır:


- Belirlilik İlkesi: Konuda (eşya) ve miktarda (rehin bedeli) belli olmalıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken temel unsur ipoteğin
tescil miktarı belli olmak zorundayken borç miktarının belli olmasına ya da borcun var olmasına ipotek tescil edilirken gerek yoktur.
Kişinin hiç borcu olmasa veya borç miktarı olmasa bile hakkında ipotek tescil edilebilir. Ancak bir kişinin lehine ipotekli taşınmazı
tescil edebilmesi için alacağını ispat etmesi gereklidir. Yani ipoteğin varlığı alacağın varlığına karine teşkil etmez.
- Aleniyet (Kamuya Açıklık) İlkesi: Taşınmaz rehni tapu kütüğüne tescille doğar. Dolayısıyla hiç kimse rehni bilmediğini ileri süremez.
- Teminat (Güvence) İlkesi: İpotek alacaklısının güvencesi kapsamına asıl eşya, bütünleyici parça, üçüncü kişilere ait olmayan ve aksi
öngörülmedikçe eklentiler, sigorta tazminatı, kamulaştırmalı bedeli, borcun muaccel olmasından itibaren işleyen taşınmazın kira
alacakları girmektedir. Dikkat edilmesi gereken husus bütünleyici parçalar rehinin kapsamı dışında bırakılamaz. Ancak eklentiler
bırakılabilir.
- Sabit Dereceler İlkesi: Aynı taşınmaz üzerinde birden çok rehin olması halinde alacakların sırası sabit dereceler ilkesine göre
belirlenir. Dikkat ediniz tarih sırası değil derece sırasıdır önemli olan

 Taşınmaz Rehni Türleri


- İpotek: Tapuda tescille doğar. Borçlunun şahsi sorumluluğu vardır. Bir kişinin başkasının borcu için kendi taşınmazı üzerinde
ipotek kurması mümkündür. Burada kişinin sadece ayni sorumluluğu vardır. Şahsi sorumluluğu yoktur. Şarta bağlı alacaklarda
ipotek altında alınabilir. İki türü vardır. Anapara İpoteği: Doğmuş borç için kurulur. Üst Sınır İpoteği: Doğmuş veya doğabilecek
borç için kurulur. Borç ödendiğinde ipotek kendiliğinden sona ermez. Terkinle son bulur. Eşyanın yok olması ipoteği sona erdirir
ancak ölüm ipoteği ve ipoteğe konu olan borcu sona erdirmez. İpotek süreli olarak kurulmuşsa, sürenin bitiminden itibaren otuz
gün içinde ipotekli taşınmaz üzerinde İcra ve İflas Kanununun 150/c maddesinde belirtilen şerhin konulmaması hâlinde ipotek,
malikin talebiyle tapu müdürlüğünce terkin edilir. (2019 eklemesi)
- İpotekli Borç Senedi: Kıymetli evraktır. Rehinin senede bağlanmasıdır. Şahsi sorumluluk vardır. Hamiline düzenlenebilir.
- İrat Senedi: Kıymetli evraktır. Rehinin senede bağlanmasıdır. Şahsi sorumluluk yoktur. Hamiline düzenlenebilir. Bir şey yapma ya
da verme borcunu para cinsinden senede bağlama halidir. Senet bedeli tapudaki taşınmazın bedelinin 3/5’ini aşamaz.

b) Taşınır Rehni: Kural olarak teslimle kurulur. Ancak istisnai olarak motorlu taşıtların, hayvanların, gemilerin, ticari işletmelerin ve sivil hava
araçlarının rehni teslime bağlı olmayan rehin türleridir. Örneğin A, B’den aldığı 50 TL borç için B lehine saati üzerinde ipotek kurulabilir.
Böylece A saatini B’ye teslim etmek zorundadır. B alacağını alamazsa saati satıp paraya çevirir. Hapis Hakkı: Alacaklının zilyetliğinde
bulunan borçluya ait bir taşınır eşyayı veya menkul kıymeti borç ödeninceye kadar saklı tutma ve ödenmezse eşyayı parayı çevirme
hakkıdır. Dolayısıyla rızaya bağlı olmayan rehindir. Hapis hakkına konu olan borç ile eşya arasında bağ olmalıdır. Bu bağı hapis hakkı kuran
ispatla yükümlüdür. Ancak tacirler arasında bu bağın doğal olarak var olduğu kabul edilir. Yani hapis hakkı kuran tacirin borç ile eşya
arasındaki bağı ispatlamasına gerek yoktur. Taşınır rehinine hâkim olan ilkeler şunlardır:
- Aleniyet İlkesi: Zilyetlik hal ile belirlenir.
- Belirlilik İlkesi: Taşınır eşya ve rehine konu olan bedel belli olmalıdır.
- Teminatın Bölünmezliği İlkesi: Borcun tamamı ödenmedikçe rehinin tamamının paraya çevrilebileceği ilkesidir.
- Öncelik İlkesi: Aynı eşya üzerinde birden çok rehin kurulmuşsa rehin hakkının önceliği rehin tarihine göre belirlenir.
- Alacağa Bağlılık İlkesi: Rehine konu olan borç ödendiği takdirde rehin sona erer.
- Güvenin korunması İlkesi: Emin sıfatıyla zilyetten eşyayı iyi niyetle rehnalan kişi rehin hakkını kazanır.

Alt Rehin: Rehin alacaklısı rehin üzerinde başkası lehine rehin kurabilir. Malikin rızası aranır.
Art Rehin: Malikin rehinli eşya üzerinde başkası lehine rehin kurmasıdır (Zilyetliğin havalesi). Hükmen teslim yoluyla rehin kurulmaz.

You might also like