Professional Documents
Culture Documents
1820-1913
ŞEVKET PAMUK
BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ
İKİNCİ BÖLÜM
19.yy başlarında Osmanlı imparatorluğunun kendi içindeki ticareti dış ticaretten çok daha
önemliydi (dış ticaret toplam üretimin %2 ya da %3’ünü aşmıyordu). Birinci Dünya Savaşına
kadar geçen yaklaşık yüz yıllık sürede Osmanlı İmparatorluğunun Batı ve Orta Avrupa ile
ticareti daha önceki dönemlerde görülmemiş boyutlarda büyüdü. Genişleyen dış ticaretle
üretimin bileşimi iki yönden etkilenmiştir. Bir yandan dış pazarlar için tarımsal meta üretimi
yaygınlaşırken diğer yandan sanayileşmiş ülkelerden ithal edilen mamul mallar karşısında
zanaate dayanan üretim gerilemiştir. Osmanlı ekonomisi tarımsal mallar ihraç eden, mamul
mallar ve belirli gıda maddeleri ithal eden bir duruma gelmiştir.
1838 Balta Limanı Anlaşması (İngilizler ile) ile Osmanlı dış ticaretteki tekeller düzenini
kaldırmış ve devlet olağanüstü vergiler ya da sınırlamalar uygulama hakkından vazgeçmiştir.
Böylece Osmanlı hammaddelerinin dış ticarete açılması kolaylaştırılmış, devlet mali bunalım
dönemlerinde başvurduğu önemli bir ek gelir kaynağını kaybetmiş ve bu da Avrupa para
piyasalarında borçlanmanın yolunu açmıştır. Bu anlaşma ile ithalat ve ihracattan alınan vergi
oranları yeniden düzenlenmiş yabancı tüccarlar iç gümrük vergisinden muaf tutulmuştur. Kısa
vadede ihracatta önemli artışlar görülmesi açısından dış ticaretin kolaylaştırılması
düzenlemesi vergi düzenlemesinden daha önemli iken, uzun vadede böyle bir anlaşmayla
Osmanlı devleti kendi gümrük vergilerini Avrupa devletleriyle birlikte saptamayı kabul etmiş
ve böylece bağımsız bir dış ticaret politikası izleme hakkından vazgeçmiş olduğu için vergi
düzenlemesi daha önemlidir. Anlaşmayı imzalamaktaki amaç, İngiltere’ye sunulan iktisadi
ödünler karşılığında, İngiltere’nin Osmanlı devletinin toprak bütünlüğünü korumasını
sağlamaktır, (çoğu Avrupa ülkesi İngiliz mallarına karşı korumacı önlem alınca İngiltere’nin
de dış pazara ihtiyacı doğmuş ve birçok ülke ile ticaret anlaşması imzalamıştır). İleri
teknolojiyi, yüksek emek verimliliğini sağlayan makineleri kullanan Avrupa sanayisi
karşısında Osmanlı emekçileri düşük ücretleri kabul ederek direnebilmiştir. Bugün,
azgelişmişliğin önemli bir boyutu olarak kabul edilen, düşük ücretler gerektiren emek yoğun
üretim dallarında uzmanlaşma olgusunun kökenlerini 19. yy’daki bu tür gelişmelerde bulmak
mümkündür.
1840 – 1913 arasında Osmanlı dış ticareti daralan coğrafi sınırlara rağmen büyük gelişim
göstermiştir. 1840 – 1913 tarihleri arasında coğrafi sınırlardaki daralma nedeniyle nüfus
artmamış, 20,8 milyon dolaylarında kalmıştır. 19.yy’da Osmanlı ve Avrupa ihracat artış
oranları birbirine oldukça yakındır. Bu yakınlık da Osmanlı imparatorluğunun 19.yy’da
Avrupa ve dünya ekonomisinin içine güçlü bir biçimde çekildiğini göstermektedir. 1913
yılının GSMH tahminleri kullanıldığında, 1. Dünya savaşı öncesinde Osmanlı ihracatının
GSMH’nın %14,1’ine, ithalatın ise GSMH’nın %19,4’üne ulaştığı görülmektedir. Bu veriler,
göre, Osmanlı ekonomisinin 18. Ve 20.yy Türkiye ekonomisine göre oldukça açık, dünya
ekonomisi ile bütünleşmiş, hammadde ihraç eden, mamul mallar ithal eden bir ekonomi
durumuna geldiğini göstermektedir. Ayrıca 1913’te net tarımsal üretimin %26,5’i ihraç
edilmektedir. Toplam üretimin %10’unun net tarımsal üretimin %20’den fazlasının ihraç
edilmesi, meta üretiminin yaygın olduğu bir ekonominin varlığını göstermektedir.
18.yy’da Doğu Akdeniz Bölgesinin Batı Avrupa ile ticaretinin yarıdan fazlası Fransız
tüccarların denetimindeydi. Fransız devrimi ve Napolyon savaşlarından sonra, Fransa Doğu
Akdeniz ticareti üzerindeki denetimini kaybetmiş, dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi
İngiltere burada da rakipsiz kalmıştır. İngiliz mamul malları 1838 öncesinde Osmanlı
imparatorluğundaki pazarlarını kolaylıkla genişletmiş, Osmanlı hammaddelerinin İngiliz
ticaretine açılması ise ticaret anlaşması sonrasında hızlanmıştır. 1840 ve 1830 öncesinde
Osmanlının diğer Avrupa ülkeleri ile ticareti durgunluk içindedir.
19.yy’ın 2. Çeyreğinde Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde kalan bölgelerin Avrupa ile
ticaretleri, 1730 - 1780 arasında yıllık ortalama %1’in altında bir hızla, 1780 – 1830 yılları
arasında yıllık ortalama %1,5’in altında bir hızla genişlemiştir. Buna karşılık 1830 ve
özellikle 1840 sonrası yıllık ortalama %5’in üstünde bir hızla artmıştır. 19.yy’ın ikinci ve
üçüncü çeyreğinin, Osmanlının dünya pazarları için hammadde üretiminde uzmanlaşmış,
mamul mallar ithal eden bir ekonomi durumuna gelmesi sürecinde 18. yy ile
karşılaştırılamayacak kadar önemli bir dönüm noktası oluşturduğu açıktır.
1840 – 1873 dünya ekonomisinde İngiliz hegemonyasının doruğa ulaştığı dönemdir. Serbest
ticaret döneminde İngiltere dünya pazarlarındaki rakipsiz konumundan yararlanarak Osmanlı
imparatorluğu ve Latin Amerika gibi alanlara nüfuz etmiştir.
Serbest ticaret anlaşması sayesinde 1820’lerden 1880’lere kadar her geçen on yılda
İngiltere’nin Osmanlının Asya vilayetleri pazarlarındaki durumu daha da güçlenmiştir.
Balkanlarda ise Avusturya, coğrafi yakınlıktan ve tuna nehri gibi ulaşım kolaylığından
yararlanarak egemenliğini sürdürmüştür. Ancak Osmanlı balkanlarda toprak kaybettikçe
Avusturya’nın dış ticaretteki payı da azalmıştır. Fransa ise Osmanlı pazarlarında bir daha eski
konumunu elde edememiştir. Ancak Osmanlı, Fransa için önemli bir hammadde ve gıda
maddeleri kaynağı durumundadır, böylece İngiltere, Avusturya ve sonraları Almanya’ya karşı
Osmanlı ticaret dengesinde ortaya çıkan açığın bir kısmı Fransa ticaretindeki fazla ile
karşılanmıştır. Osmanlının Rusya ile ticareti balkan vilayetlerinde hammadde-hammadde
değişimi biçiminde sürmüştür. Osmanlının Almanya ile ticareti 1840 – 1873 döneminde
balkan vilayetleri ile iken, Almanya’nın Anadolu’da İngiltere ile rekabete girmesi 1880’ler ve
1890’larda olmuştur.
1879 – 1898 Dünyada Büyük Bunalım, Osmanlı Dış Ticaretinde Göreli Durgunluk
Bu alt dönemde Osmanlı dış ticareti büyümeye devam etmekte ancak büyüme hızı
düşmektedir. Görülen bu durgunluğun arkasında, dünya ekonomisinin 1873 – 1896 büyük
bunalımı yatmaktadır. Osmanlıda durgunluk 1897’deki Yunan savaşı nedeniyle 1898’e kadar
sürmüştür. Büyük bunalımın iki özelliği dikkat çekmektedir; dünya ekonomisi tarihinde
merkez ülkelerinin ekonomileri ilk kez bu denli eşzamanlı bir bunalıma girmiştir. Bunalım
sanayileşmiş ülkelerde üretim düzeylerini geriletmemiş, ancak büyüme hızlarını yavaşlatmış,
fiyat düzeylerinde hızlı bir düşüşe yol açmıştır. Bu eğilimler Osmanlı dış ticaretine de
yansımıştır. Osmanlı-Avrupa ticaret hacmi daha yavaş büyümüş, ithalat ve ihracat fiyatları
düşmüş, sanayileşmiş ülkelerden gelen talebin yavaşlaması nedeniyle dış ticaret hadleri
Osmanlı aleyhine dönmüştür. Büyük bunalımın Osmanlı maliyesi ve ekonomisi üzerindeki iki
temel etkisi; büyük bunalım 1873’te Avrupa ve Kuzey Amerika’da mali buhranla başlamıştır.
Borsalardaki kriz, Avrupa’dan sermaye ihracının ve bu arada Osmanlı dış borçlarına yatırılan
fonların tümüyle kesilmesine yol açmış, Osmanlının ödeme gücü olmadığından 1875 – 76’da
iflas gelmiştir. 1881’de Düyun-u Umumiye İdaresi’nin kurulması ile Avrupa mali sermayesi
Osmanlı maliyesini denetimi altına almıştır. 1880’ler ve 1890’larda Osmanlı yeni
borçlanmalara girmemiş ancak önemli borç ödemeleri yapmış, bu fon akımlarının ekonomi
üzerinde olumsuz etkileri görülmüştür.
Bu alt dönemde Osmanlı dış ticareti 1908 sonrasındaki toprak ve nüfus kayıplarına rağmen
büyüme eğilimi içindedir. Bu genişlemenin arkasındaki iki nedenden birincisi; batı
Avrupa’nın yeni bir genişleme ve birikim dönemine girmesiyle birlikte Osmanlı
hammaddelerine olan talep artmış, artan ihracat hacmi ve hammaddeler lehine gelişen ticaret
hadleri, Osmanlı ihracat gelirleri ve ithalat miktarlarının da genişlemesine yol açmıştır. İkinci
neden yabancı sermaye tarafından inşa edilen demiryollarıdır. Demiryolları, iç Anadolu gibi
limanlardan uzak bölgelere ulaştırma maliyetlerini düşürerek bir yandan bu bölge pazarlarını
Avrupa sermayesine kazandırmış, bir yandan bu bölgelerde dünya pazarları için tarımsal meta
üretiminin yaygınlaşmasını sağlamıştır.
1880 sonrası Alman – İngiliz ticari rekabeti başlamıştır. Anadolu’da demiryolu yapımı için ve
ithalatın finansmanı için sağladığı kredilerle Almanya’nın Osmanlıdan ithalatı ve Osmanlının
Almanya’dan ithalatı 1880’lerin ortasından 1913’e kadar çok artmıştır. 1913’te İngiltere’nin
Osmanlı ithalat ve ihracatındaki payı gerilemesine rağmen en büyük paydır. Demiryolları
yapımı yoluyla Almanya Anadolu’yu Fransa Suriye’yi kendi nüfuz bölgelerine dönüştürürken
İngiltere Osmanlının Irak vilayetlerine yönelmiştir.
19.yy boyunca Osmanlı hiçbir emperyalist ülkenin denetimi altına girmemiş, üretim
ilişkilerini ve üretim sürecini dönüştürmemiştir. Küçük köylülüğün önemli ağırlığa sahip
olduğu tarımsal yapı Osmanlı devletinin mali temellerinden birini oluşturmuştur. Bu nedenle
Osmanlının ihracata yönelişi daha yavaş ve sınırlı olmuştur.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Son yıllarda yapılan çalışmalar, her çevre ülkesinin net takas ticaret hadlerinin (birincil
malların (hammadde ve tarımsal) fiyatlarının mamul mallar fiyatına oranı) Prebisch ile
Singer’ın ileri sürdüğü uzun dönemli eğilimi (mamul mallar lehine hareket ettiği)
sergilemediğini, ticaret hadlerinin her iki yönde de yirmi yıl veya daha fazla sürebilen
döngüsel hareketler gösterdiğini ortaya koymaktadır.
1854-56 döneminden 1911-13 dönemine Osmanlı ticaret hadleri düşmüştür. Kırım savaşı
konjonktürü ticaret hadlerini Osmanlı ihraç malları lehine çevirdiği için başlangıç olarak
1858-60 dönemi göz önünde bulundurulabilir. Bu durumda düşüş daha az olmuştur. 19.yy’da
verimlilik düzeylerinin sanayileşmiş merkez ekonomilerinde, tarıma dayalı çevre ülkelerinde
olduğundan çok daha hızlı yükselmiştir. Bu durumda mamul malların fiyatlarının daha hızlı
düşmesi ve net takas ticaret hadlerinin birincil mallar lehine seyretmesi beklenirdi. Osmanlı
ticaret hadlerinin bir yükselme göstermemesi, bu dönemde ticaretten ve verimlilik
düzeylerindeki artışlardan esas karlı çıkanın merkez ülkeleri olduğunu göstermektedir.
Merkez ülkeleri verimlilik düzeylerindeki daha hızlı artışların meyvelerini, daha düşük
fiyatlar biçiminde çevre ülkelerine aktarmak yerine, bu sonuçları daha yüksek ücretler ve daha
yüksek kar oranları biçiminde kendi ülkelerinde tutabilmişlerdir.
1854-1871 döneminde dünyada olduğu gibi Osmanlı dış ticareti de hızlı bir biçimde
genişlemiştir (cari ve sabit fiyatlarla %5’in üstünde). Bu dönemde bu döneme rastlayan kırım
savaşı sırasında, Osmanlı ticaret hadleri dünyada birincil malların fiyatlarının artması
nedeniyle düzelmiştir. Buna talep hacmindeki genişleme de eklenince 1856-57 de Osmanlı
ihracatı büyük sıçrama yaşamıştır. Savaş sonrası birincil malların fiyatları ile Osmanlı ihracatı
düşerken, bir-iki yıl sonra Amerikan iç savaşı çıkmış, pamuk kıtlığı meydana gelmiş, ham
pamuk fiyatları pamuklu malların fiyatından fazla yükselmiş, Osmanlı ithalatında pamuklu
mamullerin payı, ihracatındaki ham pamuktan fazla olduğu için 1865’e kadar ticaret haddi
düşmüştür. 1865-71 arasında Osmanlı ticaret haddinde, pamuğun fiyatının normal düzeye
düşmesiyle artış olmuştur. Dünya ekonomisinin yüzyıl ortasındaki genişleme döneminde,
Osmanlı ekonomisinin tarımsal mallarda uzmanlaşması sürecinin, ticaret hadlerinin tarımsal
mallar aleyhine seyretmesine rağmen ilerlediği görülmektedir. Oysa 1850’ler öncesi tarımda
uzmanlaşma ile ticaret hadlerinin tarım lehine dönmesi birlikte görülmüştür.
Osmanlının merkez ülkeleriyle olan ticareti 1880 ve 1890’larda büyümeye devam etmiş ancak
büyüme hızı azalmıştır.
1890’ların ortasından 1. Dünya savaşına kadar bir genişleme dönemi olmuş, birincil malların
dünya fiyatları, mamul malların fiyatından daha hızlı artmıştır. 1894-96 ile 1911-13 yılları
arasında Osmanlının ithal ettiği mamul malların fiyatları %12 artarken, ihraç ettiği hammadde
ve gıda maddelerinin fiyatları %28 artmış, ticaret hadlerinde %14 düzelme olmuştur.
Osmanlı-merkez ticaret hadlerinin 1873-96 dünya bunalımı ve onu izleyen genişleme
dönemindeki uzun dönem dalgalanmalarının ticaret hadlerinin normal hareket biçimini
sergilediği söylenebilir. Normal biçime göre, hammadde ve gıda maddelerinin fiyatları esas
olarak mamul mallar fiyatlarından daha büyük dalgalanmalar gösterirler. Bunun en önemli
nedeni, birincil malların arz esnekliğinin daha sınırlı olmasıdır. Böylece dünya talebinin ve
özellikle merkez ülkelerdeki talebin gerilediği buhran dönemlerinde, birincil malların fiyatları
daha hızlı düşer, talebin arttığı genişleme döneminde ise daha hızlı artar. Bu çerçevede, bir
çevre ülkesinin ticaret hadlerinin buhran dönemlerinde gerileyeceği, genişleme dönemlerinde
düzeleceği beklenir.
1873-96 dünya buhranı sırasında ticaret hadlerinin tarımsal ihraç malları aleyhine dönmesi ve
ihracat hacmi büyüme hızının düşmesi tarımda uzmanlaşma sürecini yavaşlatmıştır.
Monokültür koşullarının var olmaması ve ihraç mallarının çeşitliliği, bütün Osmanlı ihraç
malları için dünya pazarı talebinin fiyat esnekliğinin sonsuza yakın olduğu, yani, Osmanlı arz
koşullarının ihracat fiyatı üzerinde herhangi bir etkisinin bulunmadığı anlamına gelmez.
Tütün, afyon, tiftik ve daha sınırlı ölçüde olmak üzere kuru üzüm, incir ve meşe palamudunda
Osmanlı ihracatı, İngiltere ve Almanya’nın ithalatında önemli bir yer tutuyordu. Dolayısıyla,
bu mallarda talep esnekliğinin sonsuz olmadığını, Osmanlı arz koşullarının ihracat fiyatlarını
bir ölçüde etkilediğini söylemek mümkündür. Bu bağlamda tütün en ilginç örneği
oluşturmaktadır. Osmanlı ‘Türk tütünü ’nün tek ihracatçısıydı. 1884 de tütün ekimi, satın
alımı, ihracatı ve yerli tüketim için sigara imali denetiminde tekel yetkisi Avrupa sermayesi
tarafından kurulan tütün rejisine verildi. Reji her yıl belli miktar tahvil sahiplerine aktarıyor,
yatırılan sermaye üzerinden %8’lik bir kısmı hissedarlarına vermeyi kalan karını kendi
hissedarları, Duyun-i Umumiye idaresi ve Osmanlı imparatorluğuna paylaştırmayı kabul
ediyordu. Rejinin amacının düşük miktar yüksek fiyat ile karını azamileştirmek olduğu
söylenebilir. Rejinin politikaları tütünün fiyatını yükseltmiş fakat bundan üreticiden alım
fiyatıyla ihraç fiyatı arasındaki farktan dolayı üretici değil reji faydalanmıştır. Bu örnek,
emperyalist devletlerin müdahalesinden uzak bir çevre ülkesinin arzı kısıtlayarak dış ticaret
hadlerini kendi lehine çevirebileceğini göstermiştir. Ancak Osmanlı ticaret anlaşmaları
yüzünden dış ticaret politikası açısından bağımsızlığını yitirmiştir. Avrupa devletlerinin
baskısıyla 1. Dünya savaşına kadar ithalat ve ihracata koyulan gümrük resimleri son derece
düşük seviyede kalmış, açık ekonomi koşulları egemenliğini sürdürmüştür.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Osmanlı’da yabancı sermaye iki çeşittir. Birincisi 1854’den itibaren Avrupa borsalarında
tahvil satımıyla borçlanma (1876’da borçlarını ödeyemez duruma gelmiş, 1881’de kurulan
Düyun-i Umumiye’nin mali denetimini kabul etmiştir.), ikincisi ise dolaysız yabancı
yatırımlardır (Avrupa sermayesinin yaptığı demiryolları, liman işletmeleri, bankalar, maden
işletmeleri, ticaret evleri, su, gaz, elektrik işletmeleri ve bunlara verilen borçlar).
Osmanlı dış borçlanmasında ikinci dönemi oluşturan 1882 – 1914 yıllarının en önemli
özelliği, kurulan güçlü denetim sayesinde net fon akımlarının yönünün değiştirilmesidir. Borç
alınmaya devam edilmiştir ancak giren miktarın iki katından fazlası da dışarıya ödenmiştir.
1854-1913 dönemi içinde yıllık ortalamalar itibariyle, 1882-1901 Osmanlı dış
borçlanmalarının en düşük düzeyde kaldığı bir alt dönemdir. Bütçe açıklarının yüzyılın
başında tekrar büyümeye başlamasıyla, 1910’ların başında Osmanlı maliyesi eski borçların
faiz ve anapara ödemelerinin ancak artan miktarlarda alınan dış borçlarla karşılayabildiği bir
aşamaya gelmiştir.
1855-1873 dönemindeki fiyatlardaki gerileme 1873-1896 büyük bunalımı ile devam etmiş, bu
yıllarda alınan bir borcun geri ödemesi 1896’da iki katına çıkmıştır. Ancak 1896-1913
döneminde Osmanlı ihracatı fiyatlarında %27 artış olmuş, 1896-1913 Osmanlı dış borç
yükünün gerçek değerinin fiyat hareketleri nedeniyle azaldığı tek alt dönem olmuştur.
1875-76 iflasına kadar İngiliz sermayesi ilk Osmanlı istikrazlarını satın almada en büyük paya
sahiptir. 1860’larda Fransa en büyük alıcı olarak belirmiş ancak İngilizler iflasa kadar
piyasadan tümüyle çekilmemiştir. 1870-73’te Avusturya da istikrazları satın almıştır.
Almanya ise 1888’den sonra Osmanlı istikrazlarını satın almıştır. 1914’e gelindiğinde, Fransa
toplam borçların yarısından fazlasını elinde tutarken Almanya ikinci, İngiltere üçüncü
sıradadır.
1860 ve 1870’lerde dış borçlar dışındaki yabancı sermaye girişinde İngiliz sermayesi birinci
sırada idi. 1880’lerden sonra İngiliz sermayesi kar aktarımı ve önceden giren sermayenin geri
dönmesi biçiminde getirdiğinden fazlasını İngiltere’ye yollamıştır. 1888’de Fransız sermayesi
ikinci sıradaydı. 1914’e gelindiğinde hem dış borçların hem dış borçlar dışındaki yabancı
sermayenin yarısından fazlasını elinde tutuyordu. İngiliz ve Fransız ortak sermayesi ile
kurulan Osmanlı bankasının İngilizler etkisini kaybedince Fransız sermayesinin çıkarlarını
savunmasıyla Fransa Osmanlıda birçok bölgeye yayılmıştır. 1888’den sonra Almanya’nın da
önemli bir paya sahip olduğu görülmektedir.
1860’ların sonuna kadar İngiltere Rusya’nın Hindistan’a inişini engellemek için Osmanlının
toprak bütünlüğünün korunmasını savunmuştur. Amerikan iç savaşının sona ermesi ile
Amerika’dan İngiltere’ye buğday ve pamuk ihracatının yeniden başlaması, Süveyş kanalının
açılması ile Hindistan’a giden yol üzerinde Mısırın öneminin artması ile 1860’ların sonundan
sonra İngiltere Osmanlı toprak bütünlüğünün korunması politikasını terk etmeye başlamıştır.
1888-1896 arasında hem Fransız hem Alman sermayesi Osmanlı ödemeler dengesini olumlu
yönde etkileyecek miktarda yeni yatırımlar yapmıştır. İngiliz sermayesinin Osmanlıya girişi,
İngiltere’nin dünyanın en güçlü devleti olduğu ve serbest ticaret ilkelerinin egemen olduğu bir
dönemde olmuştur. Alman sermayesinin girişi ise emperyalistler arası rekabetin yoğunlaştığı
bir dönemde gerçekleşmiştir.
BEŞİNCİ BÖLÜM
İmparatorluğun tarımsal üretimi 1860 ile birinci dünya savaşı arasında bir kattan fazla
artmıştır. Tarımsal ihracat artış hızı, tarımsal üretim artış hızından çok daha yüksektir.
Tarımsal ihracatın bileşiminde 1878-1913 dönemi boyunca hiçbir ürün ihracata egemen
olmamıştır. 1840-1878 yılları arasında da hiçbir ürünün toplam ihracat içindeki payı önemli
boyutlara ulaşmamıştır.
18.yy’da ayanın güçlenmesine rağmen küçük üreticilik tarımsal yapıların temelini
oluşturmuştur. 19.yy’da da önemlerini korumuşlardır. Köylü işletmelerinin önemlerini
koruyabilmelerinin nedeni, Osmanlı devleti kendi mali temelini oluşturan küçük köylülüğü bir
yandan ağır bir şekilde vergilendirirken aynı zamanda da güçlü bir toprak ağaları sınıfının
doğmasına karşı koruması olmuştur. Diğer bir neden de kırsal alanlarda emeğin göreli kıtlığı
ve toprağın göreli bolluğudur. Bu durum küçük üreticilerin ya da aile işletmelerinin pazarlık
gücünü artırmıştır.
ALTINCI BÖLÜM
İthal mallarının rekabeti üretim ve istihdamda gerilemeye yol açmış, bu darbenin en hızlı
dönemi de 1840 ile 1870’ler arasında olmuştur. 1820’lerin başında Osmanlı ekonomisi
pamuklu ve yünlü tekstilde kendi kendine yeterli durumda iken, 1910’lara gelindiğinde kişi
başına pamuklu tekstil tüketimi iki buçuk katına çıkmıştır. Bu tüketimin yaklaşık beşte dördü
ithal edilmektedir.
YEDİNCİ BÖLÜM
İlk dış borçlanmanın gerçekleştirildiği Kırım savaşı yıllarına kadarki bu dönem, dünya
kapitalizmine açılış sürecinin dış ticaret ile sınırlı kalan aşamasını temsil etmektedir. Sanayi
devrimi ve Napolyon savaşları sonrasında dünya pazarlarında büyük ölçüde rakipsiz kalan
İngiltere, sanayileşen Avrupa’nın korumacılık önlemleri karşısında çevre ülkelerine yönelmiş
ve bu arada Osmanlı-İngiliz ticareti hızla genişlemeye başlamıştır. Birinci dünya savaşına
kadar geçerliliğini koruyacak olan 1838 Ticaret Anlaşmasını, İngiltere’nin dünya ölçeğindeki
girişimlerinin bir parçası olarak ve Osmanlı ekonomisinin dış ticarete açılmasını kolaylaştıran
bir düzenleme olarak değerlendirmek gerekir. Yüzyılın ikinci çeyreğinde, Osmanlı dış
ticaretinin büyüme hızı önceki yüzyıllarda görülmemiş boyutlara ulaşmıştır. Bu hızlı
genişleme sonucunda bir yandan zanaatlere dayalı tarım-dışı üretim faaliyetleri gerilerken,
diğer yandan da dünya pazarları için tarımsal meta üretimi yaygınlaşmıştır. Dönemin bir diğer
özelliği de teknolojik gelişmeler nedeniyle sanayi mamullerinin fiyatlarının hızla düşmeye
devam etmesi, ticaret hadlerini Osmanlı imparatorluğu gibi birincil mallarda uzmanlaşmakta
olan ülkeler lehine döndürmüştür. Yine de yüzyıl ortasında toplam üretim içinde ithalat ve
ihracatın payı oldukça sınırlıdır.
Sanayileşen ekonomiler ve genel olarak dünya ekonomisi için bir genişleme dönemi olan
yüzyılın üçüncü çeyreğinde, İngiltere’nin göreli gücü doruğa ulaşmıştır. Diğer taraftan ticaret
hadlerindeki elverişli hareketlerin durmasına karşın, dünya pazarlarındaki talebin
genişlemesiyle Osmanlı dış ticareti hızla büyümeye devam etmiştir. Kırım savaşı ve
Amerikan iç savaşının etkileri ekonominin dışa açılmakta olan kesimlerinde güçlü bir biçimde
hissedilmiştir. İmparatorluğun kıyı bölgelerinde tarım ve tarım-dışı faaliyetlerin birlikteliğinin
giderek parçalandığı, zanaatlerdeki gerilemenin, tarımda uzmanlaşmanın yaygınlaştığı
görülmektedir.
Öte yandan, Avrupa devletlerinin baskısı altında ekonominin açılışına ilişkin kurumsal
düzenlemeler sürdürülmüştür. Bunlar arasında en önemli olarak devletin kâğıt para basma
yetkisinin 1863’te Osmanlı Bankası’na devredilerek İmparatorluğun fiili olarak altın
standardına bağlanması ve 1866 yılında yabancılara tarım arazisi satın alma hakkının
tanınması sayılabilir.
Dünya ekonomisinin uzun bir göreli durgunluğa girdiği 1890’ların sonlarına kadar süren bu
dönemin en önemli özellikleri Osmanlı ekonomisinin dünya pazarlarına yönelişi sürecinin
yavaşlaması ve Düyun-i Umumiye İdaresinin devletin mali kaynaklarına el koymasıyla
Avrupa’ya artı-değer aktarımının Osmanlı-merkez iktisadi ilişkilerinin egemen boyutu
durumuna gelmesidir.
Bu arada dünya fiyat düzeylerinin 1870’lerin başlarından 1890’ların ortalarına kadar hızla
düşmesi, merkezi devletin reel borç yükünü artırmış, maliye üzerine olumsuz etki yapmıştır.
Mali koşulların ekonomi üzerindeki etkilerine gelince, büyük borç ödemeleri ekonomi
üzerinde olumsuz deflasyonist sonuçlar doğurmuştur. Bu dönemde net borç ödemeleriyle
birlikte dış ticaret açıkları kapanmıştır.
Yüzyılın son çeyreğinde dünya ölçeğinde emperyalistler arası güç dengelerinin değişmesi,
İngiliz hegemonyasının yerini İngiltere, Fransa ve Almanya arasında yoğun bir rekabete terk
etmiştir.
1896 sonrasında dünya ekonomisinin buhrandan sıyrılmasıyla birlikte Osmanlı dış ticaretinin
daha hızlı büyümeye başladığı, tarımsal meta üretimindeki artışların hız kazandığı
görülmektedir. Veriler birinci dünya savaşı öncesinde ekonominin küçümsenemeyecek bir
hızda büyüdüğüne işaret etmektedir. 1901 yılından itibaren dış borçlanmanın yoğunlaştığı
görülmektedir. Dış borçlanmaya koşut olarak dış ticaret açıkları 1903 sonrasında hızla
genişlemiş, 1910’larda yüzyılın en büyük miktarlarına ulaşmıştır. 1910’lara gelindiğinde
Avrupa sermayesinin ekonomi ve maliye üzerindeki denetimi artmış, artı-değer aktarımı
süreklilik kazanmıştır. 1896 sonrasında yabancı sermaye getirdiğinden fazlasını götürür
olmuştur. 1910’lara gelindiğinde Osmanlı ekonomisi çok daha açık ve tarıma dayalı bir yapı
göstermektedir.