Professional Documents
Culture Documents
¡{jFWmmAsmA
Ahmet Kabaklı, Mehmet
Kaplan, Cemil Meriç, Ayhan
Songar, Erol Güngör,
Necmettin Hacıeminoğlu,
Emin Işık, Ahmet Güner,
Ertuğrul Düzdağ, İhsan
Toksarı, M. ilyas Subaşı, Ayla
Ağabegüm, İsa Kocakaplan _
ve Abdülkadir Hayber’in J
değerlendirmeleriyle...
NECİP FAZIL:
O ERLER Kİ
BU S A Y ID A
Necip Fazıl
Kısakürek:
Değerli okuyucu,
Bu ay sîzlere, bir "özel sayı” itinası içinde ÂKİF'i
O E R L E R K İ.. sunuyoruz. Özel sayılar mesele getiren sayılardır. Dergi
ler, özel sayılarla, bir sanat olayını bir şahsiyeti, bir
kültür vakıasını afişe ederek, toplumun dikkatlerini
Doğumunun 110’uncu ve onun üzerinde yoğunlaştırırlar. Özel sayı ile getirilen
istiklâl Marşı’nın kabulünün 62' mesele, dergi açısından, ülke ve toplum için hayati bir
nci yıldönümünde... değer taşır. Dergi,özel sayısına konu teşkil eden vakıa
ile toplumun o gününe mesaj sunar. Mevzuu ile birbi
MEHMET AKİF’İN rine tekabül eden yanlarını vurgular.
Mehmet Âkif de, Türk Edebiyatı nazarında, şahsi
HATIRASINA yeti, hayatı ve eseri ile 80’ler Türkiyesi'nde değerlendi
rilmesi gerekli mesajlar sunacak bir İsimdir, Onun için
• Ahmet Kabaklı doğumunun 110’uncu ve İstiklâl Marşı'nın kabulünün
(Kaybolan ümit yahut Leylâ) 62'nci yıldönümlerini vesile ederek, Âkif çevresinde
• Cemil Meriç V bir özel sayı düzenledik.
V Gerçekten de Âkif, koskoca bir İmparatorluğun
(İki düşman kardeş)
gün baiımını görmüş, o koca yurttan bir vatan parçası
• Ayhan Songar MEHMET ÂKİFİN kurtarabilmek için milletçe girişilen mücadeleyi bütün
(İstiklâl Marşının psikanalizi)
ŞAHSİYETİNDEN ÇİZGİLER heyecanıyla yaşamış, yeni düzen arayışlarını inkisarla
• Erol Güngör takip etmiş ve içinde yaşadığı cemiyetin bütün mesele
(Âkifin yeri neresidir?) • M.Cemal Kuntay’m kaleminden
lerine ma’kes olmuş yaralı bir yürektir.
• Necmettin Hacıeminoğlu T ürk insanı, halen Âkifin hayatından kesitler yaşa
(Gönlümüzde yaşayan Âkif) AKİF’TEN HATIRALAR makta, O'nun Safahat'ta tartıştığı meselelerle boğuş
• Eşref Edip’ten maktadır. OsmanlI'nın çözülüşü, Türkiye'nin kendini
• Ertuğrul Düzdağ
(“Umar miydin” şiiri nasıl yazıldı?) arayışları, sosyal bunalışların kökünde yatan sebepleri,
ÂKİF ÜZERİNE GÖRÜŞLER yabancılaşma vakıası, aydın halk kopukluğu, Akif'ten
• Ayla Ağabegüm
(Âkifin manzum hikâyeleri) Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Sezai bu yana hiçbir neslin gündeminden çıkmamış, bugün
Karakoç, Süleyman Naziften... bizim de yorumlamaya çalıştığımız, sebeplerini ve çıkış
• İsa Kocakaplan yollarını tartıştığımız meselelerdir.
(İstiklâl Marşı’nın tahlili) Âkifin Osmanlı göçerken duyduğu azap, bizim
• M.Mehdi Ergüzel AÇIK OTURUM nesillerimize "Büyük Devlet özlemi" olarak yansımış
(Âkifin hayatı, eserleri gibidir. Âkifin büyük bir öfke ve acı tufanı İçinde anlat
ve bibliyografya) * Prof. Dr. M ehm et Kaplan
tığı “Mülk-i İslâm’ın viraneliği" bugün Hilâlin toparlanı-
(Asım ve Çanakkale
• Dr. Alemdar Yalçın nışının ve yeni çağa söz söyleme iradesinin
şehitleri)
(Meclis’te Âkif) muharrikidir. Sırtındaki küfe ile safahat’a giren çocuk,
* İhsan Toksan bugün sayıları bir hayli kabarmış olarak bu memleketin
• Abdülkadir Hayber (Akif ve Islâm) derdidir. Evden kaçanları, köprü altında sabahlayanları
(ÂkiPte hiciv) * Emin Işık da bir fazlası...
• Muhsin İlyas Subaşı (Akif ve Gençlik) Demek, bugünün hiçbir meselesi Akif'ten kopuk,
(SAFAHAT: Çağımızın * Ahmet Güner Akif'in yabancısı değil, işte bu özel sayı, Akif'te bir ken
didaktik romanı) (Â kifin Mesajı) dimizi arayıştır, 80’ler Türklyesinin fikir, kültür ve sanat
• Dr. Mecit Bumin meselelerini. Akif'le birlikte tartışmaktır.
(Mehmet Âkifin cenazesi Âkifin hayatını, hatıralarını, düşüncelerini, şahsi
Celâl Bayar Meslis'te İstiklâl
ile birlikte bir hatıra; yetini, içinde yaşadığı dünyayı veren açık oturum,
Marşı'nın kabulünü anlatıyor. makale, inceleme ve değerlendirmelerde günümüze
ı n iMnuın » » uzayan ışıklar bulacağınızdan eminiz.
Yeni sayılarda buluşmak dileğiyle, sîzleri dergi
SANAT GÜNLÜĞÜ AKİF'TEN ŞİİRLER nizle başbaşa bırakıyor, saygılar sunuyoruz.
• İstiklâl Marşı
• Bülbül
• Leylâ A h m e t T a ş g e tir e n
S a h ib i: T ü r k E d e b iy a t ı V a k f ı A d ı n a : A hm et KABAKLI
Y a z ı iş le r i M ü d ü r ü : A h m e t T A Ş G E T İR E N
E d e v a tı Y a y ın M ü d ü r ü .
T e k n ik S o r u m lu :
S . S e rv e t K A B A K L I
A buzer DÖKER
• Millî Kültür Vakfı
Dr. Nevzat Atlığ ve Korosuna şeref
Herayınilk id a r e Y e r i: N u r u o s m a n iy e C a d . 1 7/1 C a ğ a lo ğ lu /İS T A N B U L
Ahmet Kabaklı
ik i d ü ş m a n k a r d e ş
Fikret ile Akif.Türkçenin bu iki büyük şairi eserle mut Kemal’in “Son Asır Türk Şairleri’ nde çok sığ üç beş
rine epigraf yaptıkları mısralarla bütün iç dünyalarını satır... Süleyman Nazif'in Akif’i anlatan kitabı dostça ve
dile getirirler. Fikret, benliğini bir küçük burjuva anarşis oldukça isabetli. Bununla beraber o da Akif’in gerçek
tine yakışacak bir gururla yüceltir: kişiliğini belirtmekten uzak. Ne garib... Âkif için yazılmış
Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr-ü- en güzel kitap halâ Kerim Sadi’nin imzasını taşıyor
bâl (1964). Kerim Sadi, Akif’e eğilirken ideolojik saplantılar
Kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tairim dan kurtulmasını bilmiş. Aynı zat, hayatının büyük bir
İnhina tavk-ı esaretten girandır boynuma kısmını Fikret’i yazmağa adamıştı. Ölünceye kadar eserini
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şâirim. bastıracak bir yayın evi bulamadı. Türk basınında son
Bu isyânı hangi hayâl kırıklığı zehirleştirmişti? Bile aylarda görebildiğim en değerli yazı sol bir dergide
meyiz... Bildiğimiz şu ki, dünya edebiyatında pek az şair yayımlanmış. Ufak tefek yanlışlıklarına rağmen dürüst
bu kadar toplum, hatta insanlık dışı kesilebilmiştir. Sanki ve oldukça isabetli (Bilim ve Sanat, sayı 26, Güngör F.
konuşan içli bir sanatçı değil şeytan’ın kendisi. Tüzün). Yazar, belki bütün peşin hükümlerden sıyrıla
Şimdi de Akif’i dinleyelim: mamış. Ama çevresindeki bir çok peşin hükümleri de
Bana sor sevgili kaari, sana ben söyleyeyim bombardıman ediyor. Çoktandır hasretini çektiğim
Ne hüviyette şu karşında duran eş’arım dürüst ve efendice bir yazı.
Bir yığın söz ki samimiyeti ancak hüneri Evet, buhranlar içinde kıvranan toplumumuz Âkif
Netasannu’ bilirim çünkü, ne sanatkârım, den bir çok dersler alabilir ve almalıdır da. Âkif, Cevdet
kendini silen ve gururundan soyunan bir tevazu. Evet, Paşayla başlayan Tunuslu Hayreddin ve Sait Halim
Akif için şiir samimiyettir. Taine’nin dediği gibi “Sanat Paşalarla devam eden bir düşüncenin son büyük temsil
bir çığlıktır.’’ Çok kerö acı, arada bir ümit dolu bir çığlık, cisidir. Ondan alacağımız derslerin başında çoktandr
ölçülerin altüst edildiği bir dünyada yaşıyoruz. Fikret, kaybettiğimiz bir fazilet var: insaf. Ben, Akif’i Fikret’ten
tırnaklarının ucuna kadar aristokrattır. Başka deyişle çok severim. Ama her iki şair de ülkemizin barındırdığı
Avrupanın ölçülerine göre halis bir “sağ”. Âkif ise ilikle milyonlarca “ecsad” arasında ihtişamla parlayan temiz
rine kadar halktandır. Yani aynı ölçülere göre “sofun birer nesildir. Âkif, Fikret aleyhindeki yazılarını “Safahat”-
kendisi. Ne var ki, her iki şair de Batıdan yanlış olarak a almamak efendiliğini göstermiş. Keşke Sultan Hamit’le
aktarılan “hödükçe” sıfatların yüzde yüz dışındadırlar, ilgili hicviyesine de o güzel eserde yer vermemiş olsa idi.
ikisi de bir yıkılış döneminin bütün ızdıraplarını yaşayan “Safahat”, Türk dilinin en mükemmel ve en dolu kitapla
ve gönülleri kendi ülkelerinin meseleleriyle dolu birer rından biri. Akif ise, mistik hülyâlardan uzak, tam birasr-ı
Osmanlı. Aradaki mizaç farkları daha çok yetişme tarzla Saadet müslümanı. Fikret, nasıl sosyalist değilse Âkif’de
rından, aile çevrelerinden gelir. Fikret, politikacıların gerici değildir. Bu iki düşman kardeşi sevgiyle bağrımıza
kaleminde bir sosyalist olarak yüceltilmiş; Âkif ise basmak ve bir yıkılış çağının kaçınılmaz çelişkilerinden
muhafazakârların bayrağı olarak alkışlanmıştır. Fikret’te kurtulamadıkları için suçlamak küstahlığına kapılma
sosyalizmi ifşa edecek tek mısra bulmak kabil değildir. mak bugünkü nesillerin en esaslı bir görevi. Akif, şairdir.
Âkif sömürgeciliğe bütün gönlü ile düşman, ilerici ve Ama yaşadığı kıtanın tarihini bütün derinlikleri ile bilen
samimi bir sanat adamıdır. İnsanları kaypak klişelere ve dertlerini ömür boyu kendi derdi olarak haykıran ezelî
hapsetmek sadece cehaletimizi ifşa eder. Günümüzün bir düşünce adamıdır da. Batının her kepazeliğini yücel
Türk aydını gönlünü tutuşturan korkunç ve içinden çıkıl ten, kendi insanlarında hiçbir çelişkiye tahammül ede
maz meselelerin cevabını Âkif’de arayabilir. Şair, tufana meyen gafil bir neslin veballerinden kurtulmağa
yakalanmış bahtsız bir toplumu gemisine çağıran bir çalışmalıyız. Âkif de, Fikret de, Yahya Kemal de, Necib
nevi Nuh Peygamber. Tezad hayatın kanunudur. Herkes Fazıl da bu ülkenin en mümtaz ve en asil kalemleridir.
aldanabilir. Yalnız o büyük vatan evladı hiçbir zaman Allah bizi içine düştüğümüz bu masoşizm girdabından
yalan söylememiş ve kimseyi hataya sürüklemek iste bir an önce kurtarsın. Şiir bahçesi muhteşem çiçeklerle
memiştir. Ne garibtir ki “Safahat” dilimizin en çok oku donanmış. O çiçeklerin dikenlerine takılmayıp ıtırlarını
nan şiir kitabı olduğu halde Âkif hakkında verilen zevkle koklamak, yapraklarını sevgiyle okşamak ve
hükümler halâ gülünç ve çocukçadır. “ İslâm maziyi değerlendirirken günümüzün politika çamuruna
Ansiklopedisinde Akif’i anlatan bir makale yok. Mah bulanmamak hem şuurumuz, hem haysiyetimiz için en
Türk Edebiyatı MART
selametli yoldur. Akif’i bütün buudlarıyla tanımak için demiş. Ama bu beyti söylemek hakkı herkesden çok
kitabını elimizden düşürmemeliyiz. Fakat bir mabede Akif’dedir.
girer gibi saygı ile ve sevgiyle eğilmeliyiz o sayfalara. Evet. Akif’i dertlendiren umumi hüzün yalnız kendi
Akif, her an tazedir. Zekâsı, sezişi ve imanıyla kördüğüm tarihinden yükselen ıstırap sayhaları değil bütün maz
olmuş bir çok meseleyi aydınlığa kavuşturacak bir vic lum milletlerin, bütün İslam dünyasının maruz kaldığı
dandır Akif. Her namuslu insanın yol arkadaşı ve insafsız istismar faciasıdır. Emperyalizm hiçbir zaman
düşünce tarihimizin kilometre taşlarından biridir. Hiçbir Akif kadar müthiş bir düşman tanımamıştır. Akif hem bir
şairimiz sömürgeci Avrupanın kepazeliklerini onun ülkenin sesidir, hem de bütün bir kıtanın... Bu çığlığa
kadar isabetle sergilememiş ve hristiyan medeniyetinin kulaklarımızı ve gönlümüzü açık bulundurmazsak hata
kangranleşmiş yaralarını gözler önüne sermemiştir. larımızın sonu gelmez. “Safahaf’i okuyun. Hem sonsuz
Namık Kemal: bir zevk duyacaksınız hem de bir çok hakikatlere aşina
olacaksınız. Hem bir edebiyat şöleni hem de bir iman
Bâis-i şekvâ bize hüzn-ü umumidir, Kemal tazelemek. Akitlere belki her zamandan çok bugün ihti
Kendi derdi gönlümün billah gelmez yâdına. yacımız var.
Nurettin T opcu’dan
AKİF VE ASIM
Safahat’ın yaradılış tarihinde tesir yapan sanat yor. Sanatkâr devrini kurtaracak olan ideal genci
eserleri Yeni camii, Süleymaniye ve Fatih camii sahneye çıkarıyor. Âsım’ın şahane heykelini yapı
gibi ulu mabedler, bir de Osmanlı musikîsidir. Biri yor. Hakikatte bu hayâl ettiği kendi gençliğidir. Esa
plâstik, öbürü fonetik mahiyette olan bu iki unsuru sen Asım şairin bulunduğu yaşın olgunluğu ile
çıkarırsanız bir taraftan Akif’in nazmını ebedî kılan birleştirip yaptığı kendi gençlik heykelidir, kendi
muhkem direkleri yıkmış, öbür taraftan şair’in ızdı- idealinin heykelidir.
rabındaki lirizmi öldürmüş olursunuz. Bunlara Sanatkâr Âsım’daki şahsiyet olduğu halde kendi
Mısır’ın Ehramları ve “ Karnak” larıyla Kur’ân’ın dışında bir Asım arıyor. Asımlar arıyor. Acaba ken
mûsikîsini de ilâve etmek lâzımdır. disinden sonra hayatta Âsım’lar gözüktü mü? İtiraf
edelim ki Asım ruhunun mirasına sahip bir gençlik
s. 78. yetiştiremedik. Âsım’ın nesli başladığı yerde son
buldu. Cemiyetimizde ilim ve irfanıyle inkılâp yapa
**0 nu n ifadesi üç hârikanın terkibi mahsulüdür: cak olan Âsım'ın yerinde hep siyaset ve muvaffaki
Bin yıllık tarih, bizzat kendi ruhunun fezâya çekilmiş yet nimetleri kovalayan, dünya varlığına minnetli,
kılıcı andıran Süleymaniye’lere nazire bir beden ve kuvvet karşısında zebun yaşayan çelimsiz iradeli,
bir de Allah kitabı." birbirlerine güvenemeyen bir gençlik görüyoruz.
Âsım’da görülen; üzerinde durulmaya değer
s. 78 hâdise bu kitapta Akif’in sanat için sanat yapma
dâvasının yer almış olmasıdır. Bu eserde Akif
nazımla oynar, şiiri şakrak terennümlerinden zevk
B izim realitemizde başlayan eser, böylece İlâhi alır.
idealizm ile nihayete erdi. Kâh dua, kâh isyan eti, Aşk kendisine yeten sanatın dünyasında dolaşır
kâh ümit ve teselli sundu ve nihayet sonsuzluğun gibidir. Hayattan kaçan sanatkâr sanatına sığına
kapısını çalarak ruhun selâmetini ondan diledi. cak zannedilir. Sanki hayatı bırakarak sanatı
sevmiştir.
s. 71-73 Başından sonuna kadar nazım tekniğinde maha
ret ve hüner vesikası olan bu eser, Akif’in “Gülistân”ı
“- Ya Nebî şu halime bak!
veya “ Mesnevf’sidir. Çanakkale destanı, şiir
Aşk ile isyanın, sevda ile duanın birleştiği bu
sanatında aşılmaz zirve olmuş insan ideali Sadî ile
muhteşem sahne ruh ile tabiatın çarpıştığı yerde
islâmın ruhunu sonsuzluktan temâşa edilen bir Mevlâna’dan sonra bir defa daha sanat ve hikmetin
kalemi ile abideleştirmiştir. Bu kitapta en bayağı
âbide haline getirmiştir.
realizim en cesur idealizim ile kucaklaşıyor. En
(.........) kaba tasvir sahneleri, en ulvî hayallerle başbaşa
A sım ” A kifin sanatında bir merhaledir. Onda durmaktadır. Maharetli bir nazım mimarisinin
birinci devrenin idealizmi yeni bir dâvayı doğrulu üstünde yer yer hayal saltanatları yükseltilmiştir.
s. 86-88)
Türk Idehiuau MART
MECLİSTE
ÂKİF
E d e b iy a t tarihimiz için çok eski sayıl E ncüm eni” nin ra p o ru n d a “ İslâm safh asın a isabet eden bu ten ak u z u n
m ayacak k a d ar yakın bir devirde yaşa Şâiri M ehm ed A k if (B.) İz m it” kaydı n orm al yan lışlard an o rtay a çıktığını
mış edebiyatçılarım ız h akkın d a verilen b u lu n m ak tad ır. (2) A dı geçen rap o rd a san ıy o ru z. A ncak meclisin 18-7-1336
bilgiler m aalesef eksik veya yanlışlarla m eb’uslukların k ab u lü n ü n k âtip ta ra tarihli 37. içtim a’ında M .A k ifin bir
d o ludur. Bu d urum , M ehm et A kif gibi fından o k u n a ra k oya sunulduğunu te z k ire si o k u n u r ki b u n a göre:
ihm al edilm em esi icab eden şairlerim iz görü y o ru z. A ncak K astam onu m eb’ “ B,M .M eclisi riyâset-i celîlesine
için de aynıdır. usu A b d ü lk âd ir K em ali Bey’in incele 14-7-1336 ta rih ve 270 sayılı
Birinci dönem B urdur m eb’usu ola melerin titizlikle yapılm ası yolundaki em irnâm e-i riyâsetpenâhîleri cevabı
rak vazife yapan M ehm et A k if E rsoy’ teklifi üzerine m ü n ak aşalar çıkm ıştır. dır. Evvelce B u rd u r livasından intihap
un meclis zabıtlarına geçmiş k o n u şm a Bu m ünakaşalar sırasında şâir mecliste edilmiş ve Liva-i m ezk û ra giderek
ları ve h akkındaki m alûm atla alâkalı değildir. Z ab ıtla ra geçm ediğini san d ı m üntehip ve m üvekkillerim le tem asta
çalışm am ızı henüz tam am layam adık. ğım ız bir itiraz sonucu olduğu k an aa bulunm uş o ld u ğ u m d an B u rd u r Livâsı
A ncak, gözden geçirebildiğim iz zab ıt tini güçlendirecek şu sözler O ’nun azâlığını tercihen Biga azâlığm dan
lard an öğrendiğim iz bilgiler de sa n a t meb’us seçimine aittir: “ Mehmed Akif istifa ettiğim i a rz ile teyyid-i hürm et
çının hayatı ve şahsiyeti ile alâkalı Bey b u rad a değil. Bir şey söyleyem eyiz ederim efendim. (14).
aydınlatıcı bilgi verebilecek m ahiyet efendim .” (3) 17.7.1336
tedir. Z a b ıtla ra geçen k o n u şm a la rd a n B.M.M. Burdur Livası
Meclis zab ıtların d an elde ettiğim iz İzm it’ten daha önce tesbit edilen meb’us azasın d an M ehm ed A kif
ilk bilgiler, M .A k if in hayatıyla alâkalı sayısının üstünde meb’us için maz G ö rü ld ü ğ ü gibi tak rird e Biga âzâlı-
o larak dah a önce tavzih edilmiş bir b ata hazırlandığı o rtay a çıkm ıştır. ğından da sö z edilm ektedir. S anatçının
husûstadır. H ocam ız Prof. D r. K aya Buna rağm en encüm enin teklifi aynen üç ayn yerden meb’us olarak seçildi
Bilgegi! S afah ât’ta ve diğer k a y n ak kabul edilm iştir. ğini ve meclisin b u n u m u h telif o tu ru m
larda A k if in doğum yeri ile ilgili bilgi Bu k o n u şm ad an b ir ay önce to p la lard a kabul ettiğini tesbit ettik. Aynı
lerin yanlışlığını o rtay a koyuyordu. nan 24. içtim a’da ise y u k arıd a verilen şekilde Fezi ve K âzım K a rab ek ir P aşa’
Buna göre A kif, F atih -S arıg ü zerd e bilginin aksine M .A k ifin B u rd u r’dan ların da birden fazla yerden seçildikle
değil, Ç an ak k ale’nin Bayram iç kasa meb’us seçilmesine dair bir encümen rini g ö rü y o ru z. Bu d u ru m , b ir yanlışlık
b asında d o ğ m u ştu r (1). ra p o ru b u lu n m ak tad ır. sonucu olabileceği gibi m u h telif illerde
Meclis zab ıtların d a A k ifin önce Kütahya meb’usu ve kâtip H aydar isim tesbit eden yetkililerin tesiri ile de
İz m it’ten d ah a sonra ise B iga’dan mil Bey, “ İslâm Şâiri M .A k if Bey” in de olabilir. Böylece Şâirin meclise İzm it’i
let vekili seçildiğine dair iki m a z b a ta ile b u lu nduğu ra p o ru n k abulünü teklif saym azsak önce Biga azâsı o la ra k gir
karşılaştık. Bu bilgiler de yenidir. 3-7- eder. Bu r a p o r d a mecliste k abul edilir. diğini fak a t d ah a so n ra B u rd u r’u tercih
1336 tarihli birinci devre 26. içtim a’ B urada hem en görüleceği gibi b irte n â - ettiğini söyleyebiliriz. Şâirin d ik k ati
ın d a o k u n a n “ T e tk îk -ı M e z â b ıt kuz göze çarpıyor. Meclisin kuruluş mizi çeken b ir özelliği de B u rd u r’a
Türk Idebiflatı— — MART 10
giderek önce kendisini seçenler ve Etm esin tek vatm ım dan beni dünyada runu müdafaa edememiştir:
halkla g ö rü ştü k ten sonra tem sil vazife cüdâ” (İnşaallah sâdâları) — Rakip Bey (Kütahya): Yani siyaâsi-
sini üzerine alm asıdır. M eclis, şiiri bir yemin ve bir ahit yatı mekteplere sokmak mı efendim2
M .A k if in Biga’yı tem silen seçilme heyecanı ile dinlemiş, tasdik etm iştir. — Muhiddin Bey (Umum Müdür):
sinde Biga M utasarrıflığına bağlı “ K al’ Dokuzuncu ve onuncu bölümden sonra Hayır efendim, emir buyurursanız onla
a-i S u ltân î’nin Bayram iç k asab asın d a” da alkışlanan marşın okunuşu tam am rın teferruatını da arz ederim.
doğm uş olm asının rolü d üşünülebilir landıktan sonra Abdülgafur Efendi toplu — Abdulgafur Efendi 5Keresi): Beh
(5). M ecliste şâirin dosyasını h enüz dua ettirir, yukarda aldığım ız bölüm çet Bey buyurdunuz, Kastamonu Sultanî
görem ediğim iz için kesin b ir k an a a t lerde alkışlanan yerler dikkat edilirse Müdürü, bir müsamerede T.Fikret Bey’
z ik r e d e m iy o r u z . A n c a k “ S ic il-i birinci meclis üyeleri istiklal marşındaki in Tarih-i Kadîm’ini okuyan değil mi
U m û m îy e” de zik re d ile n d o ğ u m vatan, m ukaddesat, istiklâl gibi mef efendim2
yeriyle ilgili B ayram iç kasabası kaydı hum lara büyük bir im an ve heyecanla — Matbuat Müdür-i Umumisi Bey
nın görüşlerim izi kuvvetlendirdiğini bağlıdırlar. (6) (devamla) Bilmiyorum. (O ’dursadaları)
M .A kif in meclis zabıtlarına geçen iti Tarih-i Kadîm’i okuduğunu, şusunu,
sanıyoruz.
raz veya m ünakaşa tarzındaki konuşma busunu vallahi bilmiyorum.
Meclis zab ıtların d an İstiklâl M arşı’
larına fazla sık raslamıyonuz. Z ab ıtlar — M.Akif (Burdur): O ’nu bilmeyen
nm k abûlü ile alâkalı-dolayısıyla şâiri
da bulabildiğim iz bir münakaşa ise kaldı mı? (10)
ilgilendiren-konuşm aları vardır. Bu
sanatçının karakterini meclisteki itiba Bu münakaşaların olduğu günlerde
husu stak i ilktoplantı 1.3.1337 tari
rını gösterm esi bakım ından son derece M.Akif Bey, Kastamonu ya gidip gel
hinde olm uştur. Meclisin heyecanını ve
enteresandır. Birinci dönemin 159. mektedir. Anadoluda matbuatın ileri
hassasiyet gösterdiği hususları o rtay a
içtim a’ında “ M atbuat ve istihbarat olduğu şehirlerimizden bir de Kastamo
koym ası bak ım ın d an m ühim olan bu
umum m üdürlüğü” bütçesi üzerine yapı nu’dur. Şâir, hem halkın heyecanını hem
o tu ru m u kısaca özetleyelim :
lan konuşm alarda M .A kif in de destek Kastamonu’nun payışını ve hem de Mat
K arasi M eb’usu H aşan Basri Bey,
lediği açıkça hissedilen Abdulgafur buat hayatını gayet iyi bilir. Bunu, şairin
istiklâl m arşı güftesinin kürsüden
Efendi, Umum M üdürlüğün icraatını istiklal marşı henüz mecliste kabul edil
okunm asını teklif,eder. M eclis, M aarif
alenen tenkit eder. Bu tenkitleri şöyle meden yayınını, Kastamonu’da neşredi
N ezareti’nin seçtiği yedi güfteden her
sıralayabiliriz: len Açıksöz gazetesine vermesinden
hangi birinin okunm asın ı kabul eder.
M atbuat Umum M üdürlüğüne devle anlıyoruz. Açıksöz gazetesinin 21 Şubat
M a arif N azırı H am d u llah Suphi
tin metüvâzi bütçesinden ayrılan 171 bin 1337 tarihli 123. sayısında yayınlanan
Bey, en çok A kif Bey’in şiirini beğendi
lira tahsisat, m üsrifâna harcanm ıştır. İstiklal Marşı okuyuculara gazete tara
ğini söyleyerek okum aya başlar. Şiirin
A bdulgafur E fen d i’nin tenkidindeki fından şöyle tanıtılır:
birinci bölüm ünün birinci m ısraı şid
hareket noktasını kendi sözleriyle şu “ Şâir-i âzam ve muhterem üstadımız
detli alkışlarla kesilm iştir. Bu m ısra
şekilde özetleyebiliriz: M.Akif Beyefendi üstadımız (İstiklâl
bilindiği gibi:
“ Şurasını da arz edeyim ki; bendeniz Marşı) ünvanlı bedâyi-i nefıslelerinin ilk
“ Korka, sönmez bu şafaklarda yüzen
fedâkâr ve ham iyetkâr olan milletimi neşir şerefini gazetemize lutuf buyurdu
al sancak;
zin, fakat gayr-ı münevver halkımızın lar.
şeklindedir. M eb’uslar bir de ikinci
tenvir ve irşadı aleyhinde değilim ...(7) Her mısraında Türk ve İslâm ruhunun
bölü m ü n sonu n d a yani:
“ ....H ülasa: Bugün müdîr-i umûmî-i lâ- ulvî ve mübârek hisleri titreyen bu âbi
“ H akkıdır, H akk’a tapan, milletimin
bak bizim göbeğinde yaşadığım ız Ana deyi sanatı kemâl-i hürmet ve mübâhatla
istiklâl.”
dolu h alkının âm âl ve h issiyâtını dercediyoruz.,”
m ısra ın d a n so n ra a lk ışla m ışla rd ır.
lâyıkıyle takdir etm iyor. O , saçı bitme Y azımızın başlangıcında M ehm et
A yrıca m arşın beşinçi kıtasındaki:
dik yetimlerin hakkı verilmeden emâne- A k ifle ilgili m eclisteki çalışm alarım ı
D oğacaktır sana vadettiği günler
tuliahı suistim âl ediyor. Diyeceklerim zın devam edeceğini belirtm iştik. Şâi
H akk’m:
bundan ib arettir.” (8) rin meclis arşivindeki şahsî dosyasını
Kim bilir belki yarın, belki yarından
A b d u lg a fu r E fe n d i d a h a so n ra gö rd ü k ten so n ra daha do ğ ru ve geniş
da yakın.”
İstanbul’dan yüksek m aaşla İngiliz bilgi verebileceğim izi u m uyoruz.
m ısralarının so n u n d a alkışlam ışlardır.
G ö rü ld ü ğ ü gibi mecliste istiklâl fikri m em urlar getirilm esini, devletin m atba 1— Y akın çağ T ü rk K ü ltü r ve E debi
kutsal bir heyecan o larak y a şam ak ta ası olm asına karşılık bir günlük gezete yatı Ü zerine A raştırm alar II, Prof. D r.
dır. M arşın istiklal fikriyle alakalı çıkarılm asını, halkı tenvir adı verilen M .K aya Bilgegil, A ta tü rk üniversitesi
bölüm lerinin d ah a çok heyecan mey faliyetin bir iki ajans haberi ve mektep yayınları E rzu ru m 1980, sh f 406-407.
d an a getirm esinin sebebi b u d u r. N ite tem silleri olmasını tenkid eder. Bu otu 2— Z ab ıt ceridesi, cilt 3
kim altıncı kıtanın sonundaki: rum da M .Akif Beyin katıldığı münaka 3— A.g.y.
“ Verme, dünyaları alsan da, bu cen şalardan biri de Kastam onu Sultânîsi 4— M em âlik-i M ahrusa-i Şâhâneye
net vatanı.” müdürü Behçet Bey (9) üzerindedir. M ahsus M ükem m el ve m ufassal A tlas,
m ısraından sonra, yedinci kıtada: Behçet bey, bir temsil sırasında Tevfık B inbaşı M ehm et N asrullah, K olağazı
“ Kim bu cennet vatan uğruna olmaz F ikret’in “ Tarih-i Kadîm” ini okumuş M ehm et R ü ştü , M ülazım M ehm et
ki feda?” tur. M em leketin içinde bulunduğu acı E şref, İs ta n b u l-ş irk e ti m ü re ttib iy e
m ısraında H am d u llah Suphi Bey’in durum karşısında yapılacak pek çok m atb aası 1325.
okum ası alkışlarla kesilm iştir. müsbet işi bir kenara bırakıp millî heye 6— Z ab ıt C eridesi cilt 2, içitm a 1,1-3-
Y edinci kıtanın m eclisin o and ak i canı söndürecek m ahiyyette şiirler okun 1337 shf. 12-13-14.
havasını, sam îm i heyecanını nasıl y ü k ması halk arasında infial uyandırm ıştır. 7— Z ab ıt C eridesi, 28-2-1337, cilt 8,
selttiği gösterm ek için son iki m ısraını Behçet Beyin daha sonra M atbuat sh f 516-533.
b uraya alalım : Umum M üdürlüğü’ne tayinini şairim iz, 8— a.g.y.
“ C am , cânânı, bütün varımı alsın da Abdulgafur Efendi ve bir çok meb’us ten 9— Behçet Y azardır.
H üdâ kit ederken Umum M üdür, kendi memu 10— Z ab ıt ceridesi c.8.28.1337 sh.533.
Türk FieMuaii MART
Ruhumun senden İlâhi, şudur ancak emeli: Dönm em iş Â sım ’ın nesli seferden
Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli.
K onuşturup şafaklarla rüzgârların dilini
Ferm an getirir Ç anakkale’deki neferden
Bu ezanlar -ki şehâdetleri dînin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
O rdusuna cephe cephe ses veren
Bir mescidin avlusundan yükselmiş
0 zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım;
M ısralar bayraklara nefes veren
Her cerihâmdan İlahî boşanıp kanlı yaşım.
F ış k ırır rûh-ı m ücerret gibi yerden naaşım!
0 zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Yahya Akengin
Artık M illî Mücahede bitmiş, zafer şarkıları söylenmekte,
vatanın her köşesinde şanlı bayrağımız, nazlı hilâlimiz
tekrar dalgalanmaktadır. Yunanlı İzmir den denize dökül Suphi Bey tarafından okunup ayakta dinlenir ve alkışla
müş. İstanbul’daki müstevliler bayrağımızı selâmlıyarak
geldikleri yere çekip gitmişlerdir. Akif, hayır, Akif değil, nırken Mehmet Akif bu tezâhüratı hiç de üstüne alınma
millet milletin şuuru, alt şuuru, bedeni, ruhu, hepsi bir mış, bir kenarda, başı önüne eğik vaziyette durmuş,
den tekrar hilâle döner ve İstiklâl Marşımızı şöyle noktalar: kalmıştır. Bu sahneyi, o büyük günün tek canlı şahidi
Muhterem Celâl Sayar anlatırken aynı heyecanı ben de
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı Hilâl!
duydum, sanki o günleri beraberce yaşadık.
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl!
Akif, son günlerinde, hasta yatağında yatarken ken
Edebiyyen sana yok. ırkıma yok izmihlâl.
disine İstiklâl Marşı için “Acaba yeniden yazılsa daha iyi
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet.
olmaz mı?” diye bir sual sorulmuş. Akif’in cevabı, bu
Hakkıdır Hakka tapan miletimin istiklâl.
marşın neyin destanı, neyin mahsûlü olduğunu anlata
Bu, öylesine milletin malı bir destandır ki, 1 Mart cak bir vecizedir:
1337 (1921) günü Büyük Millet Meclisinde Hamdullah "Allah bir daha bu millete bir istiklâl marşı yazdırmasın!"
Türk Edebiyatı 1____________ MART
Necmettin Hacıeminoğlu
• • • •
GÖNÜLLERDE YAŞAYAN
ÂKİF
in san lık tarihinde asırların üzerinden aşıp bugünlere kadar Ey milleti merhume sakın ye’se kapılma!
gelebilen fikir ve san’at erbabı nâdirdir. Devirler boyu sürekli
olarak gelişen medeniyetlerle beraber zevk ve telakkiler de
, Hissiz mi kalır liicce-i rahmet bize karşı?
değiştiği için, “ Eskimek” ve unutulm ak herkesin kaderidir. mısraları iman dolu ümitle millete mânevi güç veriyordu.
Bizim gibi,tarihi, fırtınalı ve mâceralı “ dolu dizgin” bir milletin Üstadın yaşadığı devirde Türk milletinin dertleri ve mese
fikir ve san’at adamları ise, “vaktinden önce ölmeye” mahkum leleri bugünkünün tamamiyle aynı idi. Onun için Âkif de hiç
edilmiş sayılırlar. Değil mi ya? Kaç defa devlet kurm uş, kaç olm azsa gelecek nesiller kurtulsun diye çırpınmıştı.
defa vatan, rejim ve alfabe değiştirmiş bir milletin düşünen Bari müstakbeli kurtarmaya bir azm ediniz!
beyinleri ile duyan gönülleri, her değişiklikten sonra mâzinin diye yalvarıyor;
karanlığına gömülmüştür. Hele bizden başka hiç kimsenin Ey dipdiri meyyit iki el bir baş içindir;
başına gelmemiş İçtimaî sarsıntıların harab ettiği değerler de Davransaııa, eller de senin, baş da şenindir...
dikkate alınırsa, kayıplarım ızın büyüklüğü daha iyi His yok, hareket yok, acı yok, leş mi kesildin!
anlaşılacaktır.
Hayret veriyorsun bana sen, böyle değildin!
Bir talihsiz millet düşününüz ki, onun profesör ünvanı hayreti içinde öfkeleniyordu.
kazanm ış evlatları, bırakınız beş-altı asır öncesinin milli edebi Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
yatını, dedesinin, hattâ babasının şiir ve rom anlarım anlaya Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
maz seviyede bulunsun. Meselâ Ahmed H aşim ’in oğlu şimdi Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam,
bir üniversitemizin rektörü olsaydı, acaba, babasının O Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam,
BELDE şiirini, hatasız okuyup, eksiksiz anlayıp ve coşkun bir mısraları, karakterinin heykeliydi.
heyecanla hissedebilir miydi? Böylesine hazin bir m anzaraya, En doğrusu, rahmetliyi anlatm ak değil, tekrar tekrar
Japonya’dan K anada’ya ve Uganda’dan Estonya’ya, herhangi okutm aktır.
bir milletin hayatında rastlam ak m üm kün müdür? Üstelik bu Kimlere mi? Bu millete samimiyetle hizmet etmek isteyen
kopukluğun sebebi, ilk anda akla geleceği üzere, sadece Türk- herkese.
çemizin uğradığı ihanet değildir. Türk milleti son yarım asırda
yalnız dilini mi kaybetti? Hani Bilge Kağan’ın mermerleri delen,
/ ------------------------------------------------------------------------------ —
Y usuf Has H acib’in zihinlere nakşedilen, Yunus’un kalbleri
yum uşatan, Nevaî’nin, Fuzulî’nin Şeyh Gâlibin gönülleri fethe
den ve  kifin, Yahya Kemal’in, Necip Fazıl’ın ruhları coştu ÂKİF’İN RUHUNDAN
ran üslubunu duyarak idrak edebilecek nesil? O iman ve
ÖZÜR DİLEME
kültür zemininden feyz alarak yetişen aydın? Diyeceksiniz ki
İstiklâl Marşı şairi her gün dilimizde, bayrağımızda ve törenle
rimizde yaşıyor. Milli marşımızı düzgünce okuyan ve onun
Vefatının 47. doğumunun 110. yılı olması
çıplak mânâsı ile iman dolu muhtevasını anlayan kaç profesör,
kaç müsteşar ve kaç baş yazar bulunur acaba? na rağmen bir âbideni bile dikemedik; adını
Herkese mübalağalı gibi gelen bu karanlık tabloyu A k if bir üniversitemize dahi veremedik...
in, neden nerede yaşadığını göstermek için çizdim. O elbette “ İslâmiyeti anlamadığını, satıhta kaldığını"
yaşıyor ve yaşayacaktır. Ama, maalesef küçük biraydın zümre iddia edecek kadar sapıtmışları gördük; ka
sinin tahakküm ü altında bunalan büyük Türk Milletinin gön lemlerini kırmadık; dillerini koparamadık...
lünde. Halbuki merhum üstad bütün şiirlerini halk okuyup da Affet bizi ey büyük Âkif!...
“ah-vah” çeksin diye değil, aklı, ilmi, vazifesi ve iktidarı olanlar
ders alsın, ibret alsın ve uyansın diye yazmıştı. O kunm ak için
değil, anlaşılmak için yazıyordu. Aslında şiir yazmıyordu.
Türk aydınına tokat atıyor, sille vuruyordu. Fakat ne kadar
acıdır ki, kendisi de gayretlerinin boşuna olduğunun farkın
HORYAT
daydı. Bu hicran içinde:
Haykır, kime lâkin, hani sahipleri yurdun? Ersoydur
Ellerdi yatanlar sağa baktım, sola baktım!., Güreş için er soydur.
mısralanyle hayıflanmaktan başka çaresi yoktu.
Hoşlanmayız Fikret'ten
Ey koca şark, ey ezeli meskenet,
Sen de kalkınmaya bir yol niyyet et!
Sevdiğimiz Ersoy'dur
Korkuyorum Garb’ın elinden yarın,
Kalmayacak çekmediğin mefanet!..
derken de uzak istikbalden dahi ümitsizdi. Gerçi: Aydil EROL
Turk Eriebluaü MART 14
M.Mehdi Ergüzel
MEHMED ÂKİF
“T ürk şiirinde millî-dinî-ahlâkî yeıu bir çığır açmış olan” eder, am a çok istediği halde Mekke’yi ziyâret imkânı bulamaz.
İstiklâl Marşımızın büyük şâiri Mehmec  kif 1873 (H. 1290)’de 1918 Mütareke yıllarında buhranlı günler yaşar, hele 1919
İstanbul’da doğdu. Fatih müderrislerinden olan babası Mayıs’ında İzm ir’in işgali ile büyük üzüntülerinden silkinir.
(Temiz) T ahir Efendi, Arnavutluğun İpek kasabasının Suşisa Sebilürreşad’ı Türk K urtuluş şuurunun alevli bir organı haline
köyünden gelerek Yozgat’h bir hocadan tahsil etmiş, icazet getirerek “ 25 asırdan beri hiçbir vakit istiklâlsiz yaşamamış olan
almıştır. Annesi Buharalı bir şeyhin torunlarından olan Tokat Türk’ün” esir olmayacağına dâir imamnı cesaretle haykırır.
doğumlu Emine Şerife H anım ’dır. A nadolu’ya geçer. Balıkesir’den başlayarak K astam onu’ya
Çocukluğu Fatih’in Sangüzel Mahallesinde, orta halli, köye, kasabaya adeta yayan denebilecek vasıtalarla gider,
m uhafazakâr ailelerin gelenekleri içinde geçti. D ört yaşında camilerde vaazlar verir, millî mücadele yolunda halkımızın
girdiği Em ir Buhari Mahalle M ektebi’nde iki yıl okuduktan birlik duygusunu maneviyatım canlı tutar. S.Halim Paşa’nın
sonra 1879’da M aarif Nezareti’ne bağlı bir ilkokul’a üç sene Fransızca yazdığı “İslâmlaşm ak” adlı eserini çevirerek, tefrika
devam etti. Edebiyata alâkası Fatih M erkez Rüştiyesi’nde baş eder. M eşhur 6. kitabı Asım’ı 1919’d a yayınlar. 1920 Mayı
lar. H afız Divanı, G ülistan ve Mesnevi okur. Babası için: sında Burdur Mebusu olarak I. Millet Meclisi’ndedir.
“...benim hem babam hem hocamdır. Ne biliyorsam kendisinden 1921 M art’ında büyük eseri İstiklâl M arşı’nı Taceddin
öğrendim” diyen Âkif bu yıllar için şöyle söylüyor: D ergâhinda yazar. Meciis’te defalarca ayakta dinlenen bu
“Rüşdiye tahsiline devam ederken babamdan Arapça oku muhteşem şiir, edebiyatımızın da zirveleri arasına girer.
yordum, seviyem mektep programından çok yüksekti... Dört 1922’de Şer’iyye Vekâleti Tedkikat ve Te’lifât-ı İslâmiyye
lisanda (Türkçe, Arapça, Farsça, Fransızca) birinci idim ve şiiri H eyeti’ne seçilir, 1923 M ayısında İsta n b u l’a döner.
çok severdim.... Rüştiye’yi bitirince pederim, meslek tercihini Sebilürreşad’ı çıkarmaya devam eder. Aynı yıl kışında A .H a
bana bıraktı. Ben de o zaman parlak bir mektep olan Mülkiye’yi lim Paşa’nın davetiyle Mısır’a gider. İki yıl yazlan da İstanbul’
tercih ettim...” Sonra; birkaç arkadaşıyla, “bu mektep yenidir, dadır. D aha sonra on yıl boyunca Kahire Cam i’ü ’l-Usriyye
çıkanlara memuriyet verilecektir” diye Baytar M ektebi’ne giri D ârülfünûnu’nda Türk Edebiyatı hocalığı yapar. Kahire’ye
yorlar. İki yıl gündüzlü iki yıl da Halkalı’da yatılı okuduktan uzakça bir köy olan H alvan’da oturur.
sonra 1894’de okulu birincilikle bitiriyor. Bu arada Safahat’ Şiir çalışmalan azalır. Kendisini K ur’a.ı tercümesine ver
ında çocukluk hatıralarının arasında: miştir. Büyük mesuliyet duygusuyla ve bir vasiyet ile tam am la
“Beyaz sarıklı, temiz yaşça ellibeş ancak, dığı bu çalışması ne yazık ki elimize ulaşamamıştır.
Vücudu zinde, fakat saç sakal ziyade ak” 1926’da Annesi 90 yaşında iken Beylerbeyi’nde vefat eder.
1933’de Mısır’da yazdığı şiirleri 7. kitabı olarak “Gölgeler’
diye anlattığı çok sevdiği babası vefat etmiş, Sangüzel’deki ’ adıyla basılır.
evleri bir yangın felâketine uğramış, ailece geçim sıkıntıları 1935’de hastalanır, 1936 yazında vatan hasretine dayana
çekilmiştir. maz. İstanbul’a ağır hasta olarak döner. Nişantaşı Sağlık
“İlk memurluğu Ziraat Nezareti’ne bağlı Baytar Dairesi Y urdu’na yatmlır, Mısır apartm anında ayrılan dairede bir süre
müdür yardımcılığıdır. Teftiş için Anadolu ve Rumeli’de uzun oturur. Alemdağında bir çiftliğe hava değişimi için götürülür.
yolculuklar yapar.” 27 Aralık Pazartesi günü Allah’ın rahmetine kavuşur.
Aynı yıl Tophane veznedan Emin Bey’in kızı İsmet Türk gençliğinin omuzları üstünde Edim ekapı Şehitliği’ne
H anım ’la evlenir. 1895 M art’mda ilk şiiri "Kur’ân’a Hitab” götürülen cenazesi en iyi dostlarından B abanzâde Naîm ’in
Mektep Mecmuası’nda yayınlanır. 1898'lerde S .F ünûn’da yanına defnedilir. İstiklâl Marşı ve Fatihalar okunur.
Acem Edebiyatı hakkında serî makaleler yazar. 1908’de İttihat M ithat Cemâl’in deyişiyle:
ve Terakki Cemiyeti’ne girer, D ârülfünûn Edebiyat Müderrisli “Fatih’ten beri şehrin toprağına kendi eseri ilk defnedilen ilk
ğine tayin edilir. Bu sıralarda Eşref Edib’in çıkardığı Sırat-ı ölü!” odur.
M ustakim ’de başyazardır, m anzum ve mensur eserlerini neşre D ostu T ahir G ökm en vefatına şu mısralarla tarih
der. 1911 ’de Safahat’m ilk bölüm ü, bir yıl sonra ikinci bölüm ü düşürüyor:
“SüleymaniyeKürsüsü’nde” çıkar. l912 so n ların d aM ısıra,o ra- “M um gibi yandı ciğer çünkü vatan türküsünü
Medine’ye geçer. 1913’de m üdürünün haksız yere işinden Hep geçen kapkara günlerde terennüm etti
u. laştınlması üzerine bir fazilet örneği olarak Umûr-i Bayta- Çıktı kırklar, bir ağızdan dediler tarihin
riyye m üdür muavinliğinden istifa eder. Aynı yıl ünlü eserinin İçimizden vatanın şâiri  kif gitti (1355)
3. bölümü “Hakkın Sesleri” yayınlanır. 1914’de Başyazar
olduğu derginin adı Sebilürreşad olur. 4. eseri Fatih Eserleri:
Kürsüsünde” burada tefrika edilir.
Aynı yıl Teşkilât-ı Mahsusa aracılığıyla I. Cihan H arbi’ A k if in şiirleri ve nesirlerinin çoğu Sırât-ı M üstakim sonra
nde müttefikimiz Almanya’nın müslüman esirlere muamele da Sebilürreşad dergisinde yayınlanmıştı. Nesirleri edebî ve dinî
sini yerinde görmek üzere davet edilir. Bu seyahat ve makalelerdir. Bazı yabancı ediblerden (Sâdi, İbni Fâriz,
incelemenin intihalarını, düşüncelerini 1917’de yayınladığı 5. Lamartine, Alexandra D um as’dan) tercümeler ve dini konu
kitabı Hatıralar’da anlatır. Berlin dönüşü Necid’e gönderilir. larda da Şeyh Şıblî, Ferid Vecdî, M uham m ed A bduh gibi
Medine’ye geçen Âkif, Peygamberimizin Ravza’sını da ziyaret İslâmcı düşünürlerden çevirdiği yorum lar bunlar arasındadır.
“ Â k ifin harb arabasını iki at çeker: Biri im an ve İslâm
savaşçısı, öbürü şâir... Esas olan birincisi... D âvâ, A k if i anm a
vesilesiyle, yann arkasından muhteşem bir tulü, birdenbire bir
tepecik üzerinde peydahlanacak şanlı süvari gibi o büyük
adamı ve ardındaki ovalar dolusu yeni gençliği gözlemekten
ibarettir. Ne zaman? “ Kim bilir belki yarın belki yanndan da
yakın...”
Kurtuluş Savaşı yıllarındaki hutbeleri, dostlarına m ektupları, HAKKINDA YAZILAN BELLİ BAŞLI ESERLER:
kuvvetli nesirleri arasındadır.
Şiirleri, Safahat (Safhalar) adıyla biraraya getirilmiş 7 1- Süleyman Nazif, M.Akif, Şairin zâtı ve asârı hakkında bazı
kitaptan ibarettir. Eseri 12 bin mısradır. Önce ayrı ayrı basılan mâlûmat ve tetkikat, İst. 1924 (Â kif hakkında yazılmış ilk
bu kitaplar Lâtin harfli baskılarda biraraya getirilmiştir. Ken eserdir.)
disinin Safahat dışında kalan şiirleri 1975’den itibaren Safahat’ 2- O rhan Cevat, M.Akif, H ayatı, Seçme Şiirleri İst. 1937.
a ek bölüm olarak yayınlanmıştır. 3- E.A. Müstecabioğlu, M.Akif, Ferdi ve İçtimai Karakteri
1. Kitab: (Safahat) 1908-1910 arasında yazılmış sosyal ve İst. 1937.
tarihi m anzum hikâyeleri, manzum tasvirleri istibdâdı kötüle 4- A. Nihad Tarlan, Mehmed Akif, İst. 1938.
yen şiirleri içine alır. 5- Eşref Edip, M.Akif, Hayatı Eserleri, İst. 1939
2. Kitab: (Süleymaniye Kürsüsü’nde) Türk bayrağı altında 6- M.C. Kuntay, M.Akif, İst. 1939
İslâm Birliğini telkin amacıyla yazılmış, Rusya Türklerinden 7- F.A. Tansel, Â kif Hayatı ve Eserleri, İst. 1945.
A.İbrahim Efendi’nin Süleymaniye’de verdiği bir vaaz şeklinde 8- C.S. Ongun, M.Akif, H ayatı, Eserleri, Şahsiyeti ve İdeal
düzenlenmiştir. Güzel tasvirler, m anzum fıkralar, zamanın leri, İst. 1947.
geriliğini anlatan parçalar vardır. 9- Z. Güvemli, M.Akif, H ayatı, Sanatı, Şiirleri İst. 1953.
3. Kitab: (H akkın sesleri) Bazı ayet ve hadislerin manzum 10- Nureddin Topçu, Mehmet Âkif, İst. 1957.
yorumlarıyla Türk Halkı, İslâm Birliği içinde iyimserliğe, kur 11- M.F.. Erişirgil, M.Akif, İslâmcı Bir Şâirin Romanı, Ankara,
tuluşa, yükselişe çağrılır, yaralar onarılmaya çalışılır. 1956.
4. kitab: (Fatih Kürsüsünde) İkinci kitapta adı geçen vâiz 12- N.M. Ö ztürkm en-M .A kifde Mekân İst. 1958.
burada da daha olgun ve sistemli olarak “marifet ve fazilet” 13- H.Yücebaş, Bütün Cepheleriyle M.Akif, İst. 1958.
konulannı işler. 14- F.K. Tim urtaş, M .Akif ve Cemiyetimiz, İst. 1962.
5. Kitab: (Hatıralar): Şairin I. Cihan Harbi yıllarında yap 15- Cemal Kutay, Necid Çöllerinde, M.Akif, İst. 1963.
tığı Berlin, Mısır ve Necit seyahatlerinin ibretli hatıraları olarak 16- H.Basri Çantay, Akifnâme, İst. 1966.
batıyı ve bizi değerlendirmesi bakım ından önemlidir. 17- Sezai Karakoç, M.Akif, H ayatı, Aksiyonu, Düşünceleri ve
6. Kitab: (Âsim) A ruza ve Türkçeye hakimiyeti bakım ın Şiiri, İst. 1968.
dan en güzel eseri sayılan bu kitapta memleketi kurtaracak 18- Ahmet Kabaklı, Mehmet Akif, İst. 1970.
gençliğin sembolü olarak, “ marifet ve faziletle yüklü Âsim ve 19- ıM.E. D üzdağ, Safahat Tetkikleri, İst. 1979.
nesli için sohbet tarzında düşünceler dile getirilir. 20- Edebiyat Tarihleri ve Ansiklopedilerde (N.S. Banarlı,
7. Kitab: (Gölgeler) Kurtuluşu müjdeleyen şiirleri ile Mısır’ M .Kaplan, K.Akyüz, V .M .Kocatürk, A. Kabaklı, M ahir İz ve
da yazdığı dini-lirik karam sar ve bezgin manzumeleri bu Mehmet Doğan’m uzun inceleme ve tahlilleri)... ile gazete ve
eserde yer almıştır. dergilerde yüzlerce makale...
Türk Edebiyatı 1
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlıyacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
e'
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
£ - .... **"»*"v
• ^ 1 ■ ;S > *■
... . . ...' ■/ ' ....- • - ' ..
Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:
t ..... ,,
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli;
• - * ■■ f, ' .. « ... .A» - - . -.*• * . .. * # t . « ; ■*> Bu ezanlar'—ki şehâdetleri dînin temeli—
/ w» **•••* Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
- J- ■« ' .. - jT
İsa Kocakaplan
Sezâî Karakoç’tan
ÂKİF VE *
YAHYA 1
. I
KEMÂL ~ \
B e lk i de Akif’in şiirini anlayabilmenin en iyi yolu Mehmed A kif’se genç nesillere, içinde bulunulan
onu Yahya Kemâl’le bir arada düşünmektir. İmpa durumu çizerek, bir yön ve yol gösteriyor ve açık bir
ratorluğun batışında gelen ve şiir türlerinde tek ödeve çağırıyor, ödeve çağırılışla hayal meyal
kalan bu şairler, aynı medeniyetin ve ülkünün şairi hatırlatma arasındaki, çıplak ışıkla alacakaranlık
olarak yanyana durdukları halde, ilk bakışta, şiirle arasındaki fark. Bir savaşta askerleri heyecanlandır
rinin özü ve biçimi bakımından doğu ve batı kadar mak için komutanın yaptığı bir konuşmadır, Akif’in
ayrılıyorlar. Teferruatlıca, bu ayrılığın ilk noktası, şiiri. Ama savaş bittikten sonra, şehit olanlar için
çıkış ağzı, birinde estetiğin, öbüründe ülkünün dikilen anıt ve kitabedir, o kahramanlığın destanıdır.
hedef tutuluşudur. Biri estetikten çıkarak ülküye Y. Kemâl’inki. Yahya Kemâl hep medeniyete, mede
de varıyor, öbürü ülküden başlıyarak hemen esteti
niyetten kalana bakıyor. Medeniyetin, İslâm-
ğini kuruyor ve sonra ikisini birlikte yürütüyor. Biri
Türk m edeniyetinin bıraktıklarının u n u tu l
şimdiki zaman şairidir demiştik; öbürü, estetik için
daha elverişli olan masallaşmış bir geçmiş zama maması, bilinmesi ve ebedîleşmesi, O’nun tasası
dır. O’nu şiirinde ebedileştirebildiği ölçüde şiirinin
nın peşindedir. Muhteşem bir gün batışı karşısında
huzursuz olan bu iki şairden biri, geçmekte ve bit de ebedileşeceğini bilir. Mehmed Akif ise, o mede
niyetin çağdaki gücünün artışı için, o geçmişi
mekte olan günün doğuş vakitlerini hatırlayarak
büyüten fikirler, ülküler ve gelecekte yaşaması
teselli aramakta, öbürüyse mümkün olduğu kadar
güneşin batışını geciktirmek için ışık işçilerini uğruna hayat harcar. Denilebilirse, biri medeniye
tin anatomisine bakıyor, heykelleşen vücuduna,
vazife başına davet etmekte, hiç olmazsa gelecek
öbürüyse fizyonomisine ve fizyolojisine.
günün doğuşuna hazırlamakta çevreyi. Tarihin
geniş açısı içinden, akışa bakan Yahya Kemâl, Yahya Kemâl esere, hep esere bakıyor; impa
ratorluk idealine sıkı sıkıya bağlıdır. Akif’se, eser
eski, mükemmel vakitlere kayıyor ve o vakitlerin
den m üessire, yani im p a ra to rlu kta n çok,
mermerden anıtını yapıyor. Böylece o üstün mede
medeniyetin tarihe serpili eser ve kuruluşlar zinci
niyetin, tarihte olsun kurtulmasını sağlamaya çalı
rinden çok, bütün o serpili eser ve kuruluşlarzinci-
şıyor. Mehmed Akif’se, “aktüel” in içinden bakarak,
rinden çok, bütün o esreleri doğuran İslâmın
siperler kazıyor. Biri medeniyeti arka hatlarda,
kendisine bağlıdır. Bundandır ki, O’nu yeni kuru
öbürü ön hatlarda koruyor. Biri yaşayanın ölmeme
lan Devletin istiklâl Marşı’nı yazmış olarak da göre
sine, öbürüyse ölenin sanatta yaşamasına emek ve
biliyoruz. Millî Marşın şairi ise bundandır ki, Yahya
yürek sarfediyor. Bütün bir Türk-islâm Medeni
Kemâl değildir ve Mehmed Akif’tir.
yeti, geride bir mermer kayası halinde duruyor.
Biri geçmiş zamanını, diğeri son zamanını ve
Şair, ona dönüp içinden şanlı geçmişi sembolleşti
geleceğini şiirde yaşatan im paratorluğun bu iki
ren anıtlar çıkarıyor. Öbürüyse günlük medeniyet
şairini bir arada düşünürsek, aynı dünyanın
yaşantısını realist çizgilerle tesbit ediyor. Biri,
tamamlanmış iki cephesini birden yakalamış olu
geçmişin destanını, öbürü günün destanını, yazıyor.
ruz. ikisi birden, bir im paratorluğu bütün halinde
anlatıyorlar ve ifade ediyorlar. OsmanlI devleti,
Burdan giderek, sanat stillerine ulaşabiliriz. geçm işiyle ve batış görünüşüyle şiire g iri
Birinin, günlük dil ve halkın konuşmasına, inişi, yor ve sanat içi bir gerçeklik kazanıyor. İki şair böy
öbürünün sade bir şekilde de olsa, Divan gelene lece birbirini tamamlıyor, biri realizmi ve öbürü
ğini yürütmesi, birinin kelime ve mısra tasarrufuna yeni divan tarzıyla, eskiyi ve yeniyi, klâsiği ve çağ
karşılık, öbürünün bütüncü ve hikâye edici oluşu daşı, antik olanı ve moderni birbirine bağlıyarak,
hep bu temel özelliklerden ileri gelir. İslâm -Türk m edeniyetinin bu büyük vak’ası için,
Yahya Kemâl, çizdiği dünyayı gelecekler için bir bütün halinde sanatının mesajını getirmiş
yapıyor ve yakın bir aksiyonu hedef tutmuyor. oluyorlar.
Türk Edebluan M B — MART
Kısacası fazla konuştum, özür dilerim. Üç temel unsur istiyor Ve bu arada “ ne yapalım?" diye çeşitli çareler, tedbirler
Akif. Sıhhat ve zindelik, iman ve ilim. Teşekkür ederim. Beni düşünülür. Akif, Islâm’ın ilk devrine dönülmesini, Peygamber
dinlediğiniz için sağolun... devrine, ashab devrine dönülmesini teklif eder:
Türk Edehiııaiı I MART
TÂCEDDİN
DERGAHI
VE
YAZARLAR
BİRLİĞİ
Hacettepe Üniversitesi taralından müze haline getirilen Taeeddin Dergâhı Yanındaki "Âkif Evi"
Aylâ Ağabegüm
Uyku yokmuş; gece hep öksürüyormuş; ateşin Ne çare hükm-ü kader âkıbet zuhura gelir,
Olmuyormuş azıcık dindiği... Cenaze şekline girmekte böyle faide ne?
- Ben zaten işin, Senin bu yaptığın Allah'a karşı isyandır
Bir ay evvel biliyordum ne vahim olduğunu... Asıl, felakete sabreyleyenler insandır...
ruhundan iyi anladığı dikkati çekmektedir. Kendi çocuk Aşşağıya tamamını alacağımız "Bebek” adlı hikâye
luk günlerini çok güzel tasvir eder. Fatih'deki "Bayram sinde, Akif’in çocuk ruhunu çok iyi tanıdığı, kardeşler
yeri” küçük bir çocuğun hayranlığı, hayreti, neşesi ve arasındaki küçük kıskançlıkları ve onların oyuncakla içli
tecessüsüyle canlı olarak anlatılır. Bayram yerini dola dışlı oluşlarını göreceğiz. Bebeğin, çocukların, kırılmış
şan çocuğa çekici gelen unsurları şiirde bulabiliriz. bebeğin tasviri İstanbul Türkçesinin en güzel ifadesi ile
Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar, yapılmaktadır.
ikinde darbuka, deflerle zilli şakşaklar,
Biraz gidin: kocaman bir çadır... önünde bütün, BEBEK
Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek içûn
Nöbetle bekleşiyorlar. Aceb içinde ne var? Bizim Cemîle Ferîde’yle bir sabah gelerek
“Caponya’dan gelen, insan suratlı bir canavar!” “Unutma beybaba, akşam birer hotozlu bebek,
Getir, kuzum...” dediler. Ben de kızların keyfi
--Muhallebim ne de kaymak! Kırılmasın diye reddetmedim şu teklifi,
-Şifalıdır mâcun!. Kiraz dudaklı, üzüm gözlü, inci dişli, iki
t- Simid mi istediğin ağa?
Edâlı yosma getirdim. Aman o akşam ki
— Yokmuş onluğum, dursun. Sevinme hâlini bir görmeliydi yavruların!
O başta: kuskunu kopmuş eğerli düldüller Durup oturmadılar hiç; dedim: "Yatın da yarın
Bu başta: paldım düşmüş semerli bülbüller! Bütün gün oynayınız...” Nerde! Kim yatar? O gece,
Baloncular, hacı yatmazlar, fırıldaklar, - Yemekte sızmaya me’lûf olan -Feride’mce,
Horoz şekerleri, civciv öten oyuncaklar; Kabul olunmıyacak söz olursa, yatmaktı.
Yatar mı hiç? O nasıl hisli bir yumurcaktı.
Ferîde’nin yaşı beş yok; Cemîle’ninki yedi;
$u var ki, abla hanım pek hanım tavırlı idi.
Büyük kız oynadı bir parça, sonradan yattı;
Peşin Fiyatına Küçük sabaha kadar hep bebeğini hoplattı.
* Ne ninniden alıyormuş, ne öyle hoppaladan...
"Işıl ışıl bakıyor â! Bebek değil, afacan!”
- Nasıl kırar a canım? Etme oynasın, veriver! Damarlarında şehâmet yüzerdi kan yerine;
- Olur mu beybaba? Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.
- Elbet olur. Fakat biz onlara âit ne varsa elde, yazık,
- Kırarsa eğer? Birer birer yıkarak kahvehâneler yaptık!
Yarın sabah sana ben başka bir behek alırım.
Bizim müdâhaleden sonra, "oyna al bakalım!...”
Deyip Ferîde'ye kerhen uzattı kız bebeği. — Nedir elindeki yâhu?
Ferîde’nin yüzü gülmüştü, baktım, iyden iyi.
Sevindi, oynadı, lâkin bir müsteâr sürür -- Ceride.
Süreksiz oldu. -- At şu pisi.
- Ver artık!
- Acık daha ne olur? -- Neden?
-- Yalan yazıyor, oğlum, onların hepsi.
- Bakındı bey baba?
- Kız, ver de sonradan yine al, Tavanın pervazı atfındaki toprak yuvadan
Mal olmaz insana, âdet değil, emânet mal. Bakıyor bunlara, yan yan, iki çift ince nazar:
Tekerrür etti birazdan şu yolda aynı niyaz: “Ya sizin bir yuvanız yok mu?" diyor anlaşılan,
- Bebeğni ver yine olmaz mı? Oynayım. Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...
- Olmaz!.. I
Ben iltiması diriğ etmedim ikinci sefer. MEYHANE: Âkif her meselede köklü çözümden, kalıcı
- Çok oldu bey baba, ya! Sonra her zaman ister! dan yanadır. Milleti kurtaracak Âsım'ın neslidir, ilmi ile
- Demin de aldı, hemen verdi, içlenir, yapma! irfanı ile mükemmel dünya görüşü ile kurtarıcıdır.
Sen ablasın ne kadar olsa... Meyhaneler-kahvehaneler, miskinlik yuvasıdır. Tembel
- Başka vermem ama, liğe karşıdır. "Nedir üç dört alın, bir yurdu alnından
Çabuk verirsen eğer al da oyna, kız, haydi... boşansın ter” derken, meyhanelerin ve kahvehanelerin
Ferîde’nin bu sefer keyfi pek yolundaydı. kapısına kilit vurulmasını ister, insanlık ruhunun şarap
Epeyce dandiniler yaptı, hayli hoplattı; dalgalan ve sigara dumanları arasında mahvolmasına
Bebek kolunda, hasırlarda bir zaman yattı. dayanamaz.
Fakat ne çâre! Gelip çattı vakt-i istirdât.
Kızın nazarları beyhûde etti istimdât. -- Sar be yoldaşım cigara...
Cemile istedi ısrâr edip emânetini, — Aman bizim Baba Arif susuz muşuz içiyor!
Çocuk da verdi, fakat görmeliydi hiddetini! — Onun bi dalgası olmak gerek: tünel geçiyor.
Büyük kızın eziyordu gurûr-u ma’sûmu, — Moruk, kaçıncı kadeh? Şimdicik sızarsın ha!
Bebek elinde gezerken, şu tıfl-ı mahrûmu. -- Sızarsın mis gibi yer, yapmamış adem değil a.
Ağır gelir ona elbette karşıdan bakmak.
Sokuldu bak yine, hiç şüphe yok ki: yalvaracak, Fener elinde bir erkek, yanında bir de kadın.
“Bebeğni ver” diye, lâkin ben eylemem ibrâm. -- Demek taşınmalı artık çoluk çocuk buraya!
Hayır, değil bu edâ, bir edâ-yı istirhâm: Ayol nedir bu senin yaptığın? Utan azıcık...
“Bebeğmi ver!’’ demesin mi üçüncüsünde kıza? Anan da, ben de, yumurcakların da aç kaldık...
Meğer hukuk da bilirmiş bakın şu saygısıza!..
-- Cehennem ol seni hınzır orospu, git: Boşsun!
MAHALLE KAHVESİ: İnsan ruhunu çökerten toplumun —Ben anladım işi: sen komşu, iyice serhoşsun:
kanayan yarası kahveler.. Yüz yıllardır kanayan bu Ayıltınız şunu yahu!
yaraya köklü bir çözüm bulunamadı. Kiriyle- — ilişmeyin!
dedikodusuyla, küfürüyle, tembel insanlarıyla hâlâ yaşı — Bırakın!
yor. Bugün yargılanan teröristlerin çoğunu barındıran Herif ayıldı mı bilmem, düşüp bayıldı kadın!
kahveler hâlâ açık. Kimbilir, terörle yok edemedikleri
gençliği uyuşturucu ile yok etmeye çalışıyorlar. Belki KÖSE İMÂM: Çocuk meselesinde olduğu gibi, kadın
isimleri değişti. Diskotek dendi, meselesinde de gerçekleri dile getirmeye çalışır. Mey
hane hikâyesinde ki aile faciası da aynı temâ üzerinedir.
“Mahalle kahvesi’’ hâlâ niçin kapanmamalı? Kocasından haksız yere müthiş bir dayak yiyen kadın,
Kapansın elverir bu perde pek kanlı! soluğu Köse İmâm'da alır. Olanları anlatır. Kadının
Hayır, bu yerde, bu şarkın bakılmayan yarası; kusuru; kocasına "üstüme evlenme" demesidir.
Bu, çehresindeki levsiyle yurda yüz karası; Size halt etme düşer.. Döğmüş isem kendi karım.
Keyfim ister döverim, sen diyemezsin: “ Dövme!"
Bu, tecavüz sayılır doğrusu haysiyyetime...
Mahalle kahvesi Şarkin harîm-i kaatilidir; - Hangi haysiyyetin, oğlum? O da varmış desene.
Tamam o esk i batakhaneler mukabbilidir. Sıktı akşam “edemem, üstüme evlenme!” diye.
Zavallı ümmet-i merhume ölmeden gömülür; “Ne demek! Dörde kadar evlenir erkek” demeye
Söner bu hufrede idrâki, sonra kendi ölür. Kalmadan başladı şirretliğe.. Kızmaz mı kafam?
Ya şeriat ne için
Kış uykusunda mı geçmişti ecdâdın? Bize evlenmeyi ta dörde kadar emretsin?
Hayır, o nesl-i necibin, o şanlı evlâdın, iki akşam ne çıkar saye-i hürriyette
Turk Mehilimi MARTI 9
Boşamışsam canım ister boşarım elbette Gözümde iç yüzü derhin; yığın yığın zulümât!
işte meydanda kitab, hem alırız hem boşarız. Bulunduğum o mukkassi mahalden ayrıldım.
-- Dara geldin mi şeriat! Sus ulan izansız! Bu perde bitti mi? Heyhât! Atmadım bir adım,
Ne zaman camiye girdin? Hani tek bir hayrın! Kı ruhu eylemesin böyle bin facia harâb!
Hâyat namına, Yârab, nedir bu devr-i azâb?
Tek kadın çok sana emsal olan erkekler için.
Hani servet? Hani sıhhat? Ne ararsan mefkûd; SEYFİ BABA: Seyfi Baba yaşlıdır, kimsesizdir. Geçi
Tamtakır bir kese var ortada, bir sıska vücûd! mini sağlamak için çalışmak zorundadır. Soğuk bir
günde kiremitleri aktarmak için çağıırlar. Dam aktarılır
Dinledin, gördün a oğlum. Ne bozuk terbiyemiz ama Seyfi Baba da üşütür. Akif, o geceyi Seyfi Baba’nın
Ne yapıp yapmalı, insanlığı öğretmeliyiz. yanında geçirir. Hastanın içtiği ıhlamurlarla biraz rengi
yerine gelmiştir.
Ne kadınlar, ne sefalet doğuranlar görürüz
işte binlerce çocuk, hem baba sağ, hem öksüz! Ne işin var kiremitlerde a sersem desene!
Üç sınıf halka içim parçalanır hem ne kadar! ihtiyarlık mı nedir, şaşkınım oğlum bu sene,
İhtiyarlar, karılar, bir de küçükler bunlar Hadi aktarmıyayım... Kim getirir ekmeğimi?
Merhamet görmeli, yüz görmeli insanlardan. Oturup kör gibi, nâmerde el açmak iyi mi?
Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası:
Bu cehâlet yürümez; asra bakan: asr-ı ulûm Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası!
Başlasın terbiyemiz ailelerden oğlum.
Sade hürriyeti i’lân ile bir şey çıkmaz Ortalık açmış, uyandım. Dedim, artık gideyim,
Fikr-i hürriyeti hazmettiriniz halka biraz. önce amma şu Fakir âdemi memnun edeyim.
Bir de baktım ki: tek onluk bile yokmuş kesede;
SAİD PAŞA İMAMI: Akif bu şiiri 1931’de Hilvan’da yaz Mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde!
mıştır. Şiirin altında şu not vardır: “Ahlâkı da sesi gibi O zaman koptu içimden şu tehassür ebedî:
İlâhi olan bu adamı çocukluğumda bir kere dinlemiştim.” Ya hamiyetsiz olaydım, ya param olsa idi!
Sultan yalısında büyük bir meviıd toplantısı vardır.
Fakat meşhur mevlidhan istenilen vakitte gelmez. Valide Yaşadığı süre içinde kendi için paranın yokluğunu
sultan kızar. Mevlide onsuz başlanır. Mevlid bitince üzüntüsünü duymamıştır. Bir pardesü alacak parası
imam, bir köhne kayıkla gelir. Valide sultan sitem eder. yoktur. Ne çıkar? Yağmurlu havada sokağa çıkmaz. Ya
Seyfi babalar? Onlara yardım etmek gerektiğinde çare
Henüz akşamdı ki gelsem diye düştüm de yola siz kalır. Parası olan insanlar, hamiyetli olsaydı, belki de
Yürüdüm haylice... derken, hele sen kısmete bak: Akif bu kadar üzülmezdi.
öteden karşıma bir yaşlıca hâtûn çıkarak:
"Göğsün imanlıya benzer, sana bir hizmet var, DİRVAS: Emevî hükümdarı Hişam devrinde, üç yıl
Ama red deme ki zâten beni mahvetmiş ölüm, karanlıktan ekin olmaz. Çölde Bedevilerin çoğu açlıktan
Bir pişman anayım dağ gibi evlâd gömdüm! ölür. Kabile şehleri Hişam’dan yardım istemeye karar
Kızımın cânı için, barî bu kırkıncı gece, /erirler, öyle ya, mademki halife, öyleyse çare bulmalı
Şöyle bir mevlid okutsam diyorum kendimce halkın derdine. Huzura kabul edilirler. Dirvas bir çocuk
Nasıl etsem? Okuyan çok ya... benim yufka elim tur, ama büyüklerle oda içeri girer. Heyecanla söze baş
Hocasının elbet okursun: hadi oğlum gidelim. lar. Hişam çocuğu azarlar.
Ne olur bir yorulursam, hadi bekletme, günah!
Sen benim yavrumu şâd et ki rızâ-en li-llah, Der: Sus a çocuk, büyük dururken,
iki dünyâda aziz eylesin Allah da seni...” Söz sâdir olur mu hiç küçükten?
Hâtunun sözleri divaneye döndürdü beni; Dirvâs o zaman kelâmı tekrar
Ne saray kaldı hâyalimde ne sultan ne filân... Teshir ile der: “ Nedir bu âzâr?
“Çile dolsun yürü öyleyse dedim, oldu olan!" Mikyası mıdır zekâvetinsin?
Size yüzlerce adam mevlid okur benden iyi, Dirvâs’ı çocuk mu zannedersin?
Ama biçareye kızın bağrı yanık anneciği, Bir dinle de sor gör çocuk mu?
Yoklasın merdini nâmerdini insan diyerek, insâf nedir o sizde yok mu?
Eli yüzlerce heyülâya değip boş dönecek,
Fukâranın seneler belki siler göz yaşını, Yok şendeki ihtişâma pâyân
Hangi taş pekse hemen vurmaya baksın başını, Bizlerse alay alay sefîlân!
Elin evlâdın yanmaz parasız bir kimse... Bir yanda demekki fazla var, çok;
Çâresizdim sizi bekletmede... beklettimse. Hayfâ ki öbür tarafta hiç yok.
- Hoca! der, Valide Sultan, beni ağlatma, yeter öyleyse biraz tevâzün ister.
Yeniden mevlid okursan dâ’va da biter. Evvel beni dinle, sonra hak ver:
Nerden buldun bu ihtişâmı?
HASIR: Hikâyede bir aktar dükkânı canlı olarak Halkın mı, senin mi, Hâlıkın’mı?
anlatılır. Zencefil, çöroğtu okunmuş tiryak, ne ararsan Allahın ise eğer bu servet,
bulunur. O arada gelen biri, hasır ister. Beş aydır hasta Bizlerde onun kuluyken, elbet
yatan kimsesiz bir kadın ölmüştür. Hasırı onu sarmak Bir pay talebinde hakkımız var...
için alırlar. Fakirlik -yalnızlık neme lâzımcı insanlar... Bir
anda Akif, için ölüm belki de kurtuluştur. Konuşma devam eder. Hişam cevap veremez.
Türk JCdebiyafF MART
Çocuğun dehasına hayret eder ve “istediği verilsin" der.
Yediden yetmişe hepimiz bu hikâyeyi ibretle okuyalım
ve kendi kendimize soralım” Kimin bunlar? Halkın mı?
Benim mi? Halkın mı?” Boğaziçi Yayınları
KOCAKARI İLE ÖMER: Hikâye bize İslâm dünyası
nın eski ve âdeletli devirlerini düşündürür. O günden bu
Fakülte ve yüksek okullardaki Türkçe dersleri için
yana geçen zaman bazı değerlerin nasıl yok olduğunu temel kitap:
göstermektedir. Karanlık ve soğuk bir gecede Ömer
dolaşmaktadır. Her evin önüde durur. İçerdekiier, olan TÜRK DİL BİLGİSİ
lardan habersiz. Son uğrağı bir çadır olur. “Açız açız"
Prcf. Dr. Muharrem Ergin
diyen çocukları susturmak için boş bir tencereyi
( i . Ü . E d e b iy a t f a k G ö r e lim Ü y e s i)
karıştırıp durmaktadır bir kadın, içeri dalarlar Abbas’la:
-- Senin midir bu küçükler? Yeni baskı • 600 TL.
-- Torunlarım.
-- Ne de çok!
Adam, emîre gidip söylemez mi hâlini? OSMANLICA DERSLERİ
- Ah! Prof. Dr. Muharrem Ergin
Yeni baskı • 650 TL.
Emîre, öyle mi? Kahretsin an-karîb Allah!
Siyası ve Kültürel
Zavallının işi pek çok, zaman bulup gelemez!
Gidip de söylememişsen ne haldesin bilemez. İSLAM TARİHİ
Niçin hilâfeti vaktiyle eğlemişti kabûl?
Yazan: Prof. Dr. Philip K .H itti
Sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbûl?
Çeviren: Prof. Dr. Salih Tuğ
Zavallının işi çokmuş!.. Nedir, muharebe mi?
4 C iltlik lakım ı 1400 TL..
işitme sen de civârında iniiyen alemi,
Medine halkını üryan bırak, Mısır’da dolaş...
101 Soru — 101 Cevap
Bölgeler Açısından
Ömer duyulmada her kalbin inkisârından;
Ömer koğulmada her mâtemin civarından!
AZ GELİŞMİŞLİK
Ömer Halife iken başka kim çıkar mes'ul? Doç. Dr. Mustafa Erkal • 300 TL.
Bir un çuvalını kadını evine taşırlar. Ömer, çalı, çırpı Başarının Sırları
toplayıp ocağı yakmaya çalışır. Ocak tutuşur, yemek
pişer, çocukların yüzü güler. Kadın hayatından mem OKUL VE MESLEK SEÇİMİ
nundur. Ömer o günden sonra imârete gidip nafakasını M. A fif Ergunalp • 250 TL.
almasını söylemiştir.
Kadın Ömer’i affederken “Böyle göster adaletini"
der ve hikaye biter DEDE KORKUT KİTABI
Ağlarım, ağlatamam; hissederim söyliyemem;
Prof. Dr. Muharrem Ergin • 250 TL.
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım!
Oku, şayed sana bir hisli yürek lâzımsa;
Oku zira ona yazdım, iki söz yazdımsa. EGE'NİN TÜRK KALMA
Safahat yukardaki beyitlerle başlar. Okuyup da SAVAŞI
ağlamamak, okuyup da ibret almamak mümkün mü?
Dileğimiz bütün çocukların ve gençlerin elinden Cemal Kutay • 450 lira
düşürmeyeceği bir kitab “Safahat" olsun. Okullarda
ders kitabı olarak okutulsun. En kısa zamanda Asım'ın EGE'NİN KURTULUŞU
neslinin yetiştiğini görmek dileğiyle... Cemal Kutay • 300 lira
AZERBAYCAN
A nadolu insanının kendi sıcak ve ihlaslı Kerim Öder • 200 lira
havasını taşıyan bir A nadolu dergisi:
ORHUN ABİDELERİ
KÜLTÜR VE SANAT Prof. Dr. Muharrem Ergin • 200 lira
Abone olarak milli kültürümüze yaptığımız hizmette
KÜLTÜR VE SANAT'ı güçlendiriniz. (Ayda bir çıkar, T o p lu s ip a r iş le r iç in : B o ü a /iç i Y a y ı n la r ı
 kif in fikriyatı
Türk Edebiyatı
M e h m e t A kif, toplum cu bir san at anlayışına bağlıdır. m ille tle rin in , sö m ü rü c ü d e v le tle rd e n k u rtu la c a ğ ın ı
S an atta güzellikten çok düşünceye, ülküye önem verir. um m ak tad ır. M edenî ve güçlü bir H ıristiyan dünyası nasıl
S a fa h a t’ın her yanı, kudretli nazım diliyle, belirli g örüşler varsa, onun gibi bağım sız ve ileri bir İslâm âlem inin
sav u n m ak tad ır. A ncak, bazı sayfalarda millî ve İlâhî coş Türkiye’nin liderliğinde doğacağına inanmaktadır.
kunluğa ulaşarak benzersiz şiirler yazdığını g ö rü rü z. Millet ülküsü:
G ö k alp gibi A kif’in de tem el görüşü iki esas n o k tay a A k if te millet ve İslâm lık ülkülerinin kaynaşan n o k ta
dayanır:
larını böylece g ö rd ü k ten so n ra bu fikirlerin ayrı ayrı te tk i
1 — Millet ülküsü, kine geçebiliriz. A k ifin anlayışiyle Millet:
2 — İslâmlık ülküsü. “ Var olmayı hak sayan, çalışmayı vazife telâkki eden,
Bu iki düşünce S a fa h a t'ta iç içe o larak birbirini var olmayı çalışma ile elde eden varlıktır.”
tam am lar. Ç ünkü Akif, T ü rk m illetinin İslâm lığın öncü ve Millî hayatın temel felsefesi çalışm ak’tır. A ncak çalı
kurtarıcısı olduğuna inanır. Türklük yıkılırsa İslâmlık da şan to p lu m lar v ar olm ayı hakederler. A k ifin en çok sevdiği
sönecektir.
kelimeler:
A k if e bugün birbirine çok k arıştırılan terim lerle:
üm m etçi diyenler vardır, am a bu terim onu an latam az. Çalışma, gayret, azim ve umut’tur. Sevmediği kavram
Akif, d in ’e bağlı bir milliyetçilik fikrini sav u n arak sadece lar ise:
Irkçılığa karşı olm uştur. Ç ünkü İm p ara to rlu ğ u n nazik Tenbellik, azimsizlik ve karamsarlıktır:
şartları içinde bir de T ü rk -A rap -A rn av u t gibi unsurların Ey dipdiri meyyit, iki el bir baş içindir
“ K avm iyet” güdüsüne kap ılarak birbirlerine düşm an edil Davransana! bak el de senin, baş de şenindir!
meleri ihtim alini devleti m ahvedecek büyük felâket gibi F a k a t, öyle üç beş kişinin çalışm ası ile millet k u rtu l
görntüş: m az. C ihan a rtık değişm iştir. Tek tek b aşarın ın im kânı
"Fikr-i kamiyeti tefin ediyor Peygamber" diye b ö lü cü y o k tu r, o n u n için:
lüğün üstüne yürümüştür. Yoksa Türk töresi; Batıya bakış “ Nedir üç dört alın, bir yurdun alnından boşansın ter!”
k ü ltü r m illiyetçiliği k o n u la rın d a k i d ü şü n c e le ri Z iya diyor.
G ö k a lp ’tan pek farklı sayılm az. M illet fikrinin tem eli olan çalışm a’yı A k if aynı
A kif’in O sm anlı Devleti içindeki İslâm u n surları aynı zam a n d a bir felsefe haline getirm iştir, der ki: “şu âlamde
gözle görm ek istem esi, vicdanlı b ir aydının devleti koru bakarsanız, canlı ve cansız bütün varlıkların âdeta isteyerek
mak için harcadığı çabalardan ibarettir. O vakitki Türkçü Çalışma Kanununa bağlı olduklarını görürsünüz. Kainattaki
lerle esas tartışm ası da bu n o k tad ad ır. B unun için G ö k alp olayların hepsi çalışmanın bir başka görünüşüdür. Çalışma
ve ark ad aşların a Türkçü-milliyetçi diyorsak, A k if ve a rk a nın bittiği ve olmadığı yerdedir ki yokluk başlar. Şu türlü
daşları için de Islâmî-milliyetçi deyim ini kullan m am ız biçimlere giren madde yok mu, onun da aslı birikmiş ve
yerinde olur. yoğunlaşmış çalışmadır”
Ne var ki, B alkan ve Büyük H arb y ıkım larından K u r Ziya G ö k a lp ’ın Hars ve Medeniyet ayrım ı gibi, A k if de
tuluş S avaşı’na geçerken onu Türk-Arap-Arnavut birliği fik çağdaş millet g ö rüşünü iki sü tu n üstüne k u rm u ştu r: Marifet
rinden ister istem ez uzaklaşm ış g ö rü y o ru z. İstiklâl ve Fazilet:
M arşı’nda “ Irkım ” kelimesini k u llan arak sadece İslâm
Tükk-’ü anıyor. M iitareke’den sonra tek ve büyük amacı: Çünkü milletlerin ikbali için evlâdım,
İslâm ın son kalesi olan A n a d o lu ’nun k urtulm asıdır. B un M a’rifet bir de fazilet, iki kudret lâzım.
dan sonra T iirklerin m anevî öncülüğünde uyanacak İslâm Marifet aşağı y ukarı G ö k a ip ’ın Medeniyet ve Tezhip
Turk Edebiyatı MART
AKİF’TEN HATIRALAR
düşüncesine benziyen bir kavram dır. İlim, fen, metot, teknik Ç ü n k ü ilim ad am ı olan M ehm et A kif, o zam an, Batı
ve hüner terim lerini içine alm ak tad ır. A kif, bun ların (am a bilginlerinin ne k a d ar ileri old u k ların ı bilm ektedir. H a ttâ
yalnız b u n ların ) A v ru p a’d an alınm asını ister. Marifet, onların Atom çekirdeğini b u lm ak üzere o ld u k ların ı, b u n d an
h alka refah ve saadet yolunu açacaktır. Ç ünkü D o ğ u ’nun 70 yıl önce h a b er verm ektedir:
eski ve feyizli ilim yuvaları olan Medreseler: “ Üç yüz yıldan
Yarının ilmi nedir halbuki? Gayret müthiş:
beri” bu m arifetten uzak k alarak çağın yürüyen ilm ine ayak
Maddenin kudret-i zerriyesi, uğraştığı iş.
u y du ram am ışlard ır. “Bab-ı fetva denilen daire, ümmî
O yaman kudrete hâkim olabilsem diyerek,
koğuşu” na dön m ü ştü r. Bize “ Kafası gâvur, kalbi müslüman'
Sarfedip durmada birçok kafa, binlerce emek.
’ nesiller lâzım dır. Tevfik Fik ret, oğlu H a lû k ’u nasıl “ İskoç
Ona yükseldi mi artık değişir rûy-i zemin:
ülkeleri”ne yollamışsa, Â kif de kahram anı Asım’ı A vrupa’ Çünkü bir damla kömürden edecektir temin,
ya gönderm ektedir: Öyle milyonla değil, namütenahi kudret,
O çocuklarla beraber, gece gündüz didinin. ibret al kendi özünden aman oğlum, gayret!
Giden üç yüz senelik ilmi tez elden edinin! (Asım’dan)
Türk Mebiuatı MART
Ne var ki, Batı’nm körü körüne taklit edilmesine de m üthiş m esafeler, yabancılıklar girm iştir. H alk, aydın
hiç razı değildir. Ç ünkü milletin "ru h i m ahiyeti" ni bozun evlâtlarından şeytandan k o rk a r gibi k o rk m ak ta, ay d ın lar
taklitten hiçbir hayır beklenem ez. B uradan M ehm et A k if
da halkı küçüm seyip h o r görm ektedir. A ydın, halkın değer
in Fazilet görüşüne geçilecektir:
yargılarını, inançlarını ve mizacını tanımadığı için ona reh
Fazilet: A şağı yukarı Ziya G ö k a lp ’m Hars fikrini k a r ber olm ak gücünü yitirm iş b u lu n m ak ta, halk da onların
şılar... T ü rk lü ğ ü n öz benliği dini, ahlâkı, cevheri dem ektir. hiçbir dediğine in an m am ak tad ır. Bunun sebebi, o k u lları
H er m illetin öz benliği ayrı olduğu için gelişmesi (te k â mızın yabancı eğitim sistem lerini benim seyerek, k ö k ünden
m ülü) de ayrı, biçim de olacaktır. Bugüne k a d a r ki k ö tü lü k kopm uş, yalancı çıkarcı acaip ay d ın lar yetiştirm esidir.
ler, aydınların halka uzaklığı, devletin zulm ü, cahillerin N itekim 300 yıldan beri m edrese ve m ektepler “bir alay
dinim izi hurâfeye bulayışları ve şairlerin bayağı sözleri, bu cahil” ç ık arm ak tad ır.
m illetin cevherini çok şü k ü r hâlâ bozam am ıştır. Bu cevhe O halde, m em leketi k u rta rm a işine ilk o k u l’dan başla
rin T ü rk ’teki varlığını,Ç an ak k ale zaferi ve A n adolu sava mak icap eder. Bu milleti, halkın öz değerlerini k av ray arak
şında d estan lar m eydana getiren M ehm etçik’le im anlı yetişen ve onları b ozm aksızın nasıl yetiştireceğini bilen
ay d ın lar isbat etm işlerdir. İşte, milleti yükseltm ek için bu M uallim ordusu k u rtarab ilir, bu kalkınm a işi u zu n bir
Fazileti de bularak Marifet dediğim iz çağdaş ilim ve sabırla olacaktır: N itekim :
m etotla k aynaştırm ak gerektir. Bir m illette fazilet o lu r d a
“Bab-ıâBleri basmak, adam asmak” suretiyle, yani
m a’rifet olm azsa, o millet yükselm ez. Ç ünkü sinirlere, ilkel
İttlhatçdar’m yaptıkları şekilde bir inkılâp olmayacağı artık
insanlara m ahsus avarelik çöker. G eri b ir hayatı fazilet anlaşılm ıştır. K alkınm a ve gelişme ancak tam yetkili fen ve
zannederler. M arifet olur da fazilet olm azsa, bu ö tekinden h ü n er sahibi a y d ın ların (u zm an ların ) halkın ö nüne geçmesi
daha büyük felâkettir. Ç ü n k ü , ahlâksız ilim , bizi hayvan suretiyle başarılır. Ne v ar ki, bu bilginler, sa n a tk â rla r ve din
laştırır. Z aten bilgisizlikle ahlâksızlık ve ah lâksızlıkla bilgi ad am ları hem T ü rk -Îslâm ru h u n a (yani Fazilete) hem de
sizlik hem en aynı şeylerdir. Bir milletin Batı tekniğini çağın ilim ve irfanına (yani Marifete) m alik olm alıdır.
alm akla beraber kendi özüne bağlı kalarak gelişm esine A ncak bu nitelikte o lan lar, h alkça sevilir ve o n u yüceltebi
Ja p o n y a , en güzel örnektir.
lirler. Bu vasfı taşım ay an lar m illetin başına belâ kesilir.
Asıl Batı m edeniyetine hayran olan ve gençliğe m arifet Akif, bu k o n u d a u m u tlu d u r. Ç ünkü Ç an ak k ale zafe
diye orayı gösteren A kif’in söm ürgeci A v ru p a ’ya ve m az- rini k azan an ve K u rtuluş S avaşında halkın öncüsü olan
lûm milletleri ezmek için kullanılan saldırgan “Medeniyet!”e “ A sım ’m nesli” bu işi başarabilecek b ir nesildir. İm an ve
İse çok sert hücumlar yaptığı görülmektedir. irfan sahibi olan bu aydın gençler, d üşm anları nasıl yendi-
Ulusun, korma, nasıl böyle bir imanı boğar lerse, u fk u m u zu k a ra rta n gerilik ve k ötülüğü de öyle
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar! yeneceklerdir.
Medeniyet denilen maskara mahlûku görün, S afa h a t’d a bu niteliği taşıyan ay d ın lar övülür, kendi
Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün! ideal d ünyasına sığm ayan kim seler ise şiddetle yerilir.
Bazı kişiler, bu gibi m ısraiara b a k a ra k A k if in m edeni A m acı, y u rd u n u seven ve sırasında o n u n için ölebilen yük
yet düşm anı olduğunu söylem ek garipliğine düşm üşlerdir. sek k arak terler yatişm esidir. Y oksa hiç kim seyi şahsî k ır
Fakat onun bu mısralarda medeniyeti değil “Medeniyet gınlığından ö tü tü hicvettiği görülm em iştir. A kif, bütün
denilen” ve bizi kahretm eğe gelen silâhlı, zulüm lü em perya z a m a n la rın T ü rk ç o c u k la rın a şu güzel m ısra la rla
lizmi yerdiği ve A v ru p alı’ya yakışm ayan vahşi d avranışları seslenm ektedir:
lânetlediği kolayca anlaşılm ak tad ır. Sahipsiz olan memleketin batması haktır
Zaten Akif, m edeniyet karşısında olm ak şöyle dursun, Sen sahib olursan bu vatan batmayacaktır.
geriliğin am ansız düşm anıdır. G öreneği ve cahilliği onun İslâmlık Ülküsü:
k ad ar şiddetle hicveden bir şairim iz d a h a y o k tu r, denebilir: İslam cılık akım ının M eşrutiyet’ten önce ve sonra,
Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun. çöken İm p arato rlu ğ u m u z u k u rtarm a ğ a bir tek lif o larak
Onun hesabına birçok hûrâfe uydurdun nasıl ve niçin d o ğ d u ğ u n u bizde ve ö b ü r ülkelerde yetişen
Sonunda bir de tevekkül sokuşturup araya tem silcilerini bu k itab ın b aşında görm üştük.
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya. A k if ve b aşy azarı olduğu S ebilürreşad dergisinde
Görenek neyse onun hükmüne münkad olarak y azan lar, p o litik ad a, k ü ltü rd e ve sa n a tta aydın İslâmcılık’ı
Grab’ın efkârını, âsârını düşman tanımak savunurlar. Efganlı Şeyh Cemaleddin ve Mısırlı Şeyh Abduh
Yenilik nâmına vahy inse kabul eylememek... gibi o n la r da Islâm m illetlerinin ma’rifet ve fazilet yolunda
Hurafeler, üfürükler, düğüm düğüm bağlar, yükselerek bağım sızlığa k avuşm alarını, so n ra da manevi
Mezar mezar dolaşıp hasta baktıran sağlar... yolla birbirlerini desteklem elerini dü şü n ü rler. G ü n ü n
Bir baksana, gökler uyanık, yer uyanıktır; birinde b ir İslâm Devletleri Konfederasyonu kurulm ası da
m üm kün olabilir.
Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır...
A k ifin istediği, milletin cevherine uygun bir m adeni- (Not: İslâm milletlerinin bağımsızlığı ve birliği fikri,
yettir. Bu mutlu sentezin olabilmesi için fertler, teker teker I.Dünya Savaşı so n u n d a iyice sönm üş, im kânsız gibi g ö rü n
ahlâklı ve faziletli o lm alıd ırlar ki, millet de faziletli ve ileri m üştür. A ncak, II.D ü n y a savaşı’nı izleyen y ıllarda sö m ü r
olabilsin. B unun için önce yolsuzluğun, cahilliğin, riyanın, gecilik iflâs edince, Pakistan, Mısır, Fas, Cezayir, Irak,
yanlış tevekkül anlayışının, nifakçılık ve v u rd u m d u y m azlı E n d o n ezy a ve siyah A fika m üslüm anları yeni devletler
ğın kısacası Türk-Îslâm ahlâkına sığmayan kötülüklerin k u ra ra k b irer b irer bağım sızlığa kavuşm uşlardır. B ugün,
yok olm ası gerekir. Bu k o n u d a b üyük yük ay d ın lara d ü ş İslâm ülkeleri a rasın d a m addî-m anevî dayanışm ayı sağla
m ektedir. Ç ünkü halk gövde ise ay d ın lar onun beyni m ak isteyen K ongreler yapılm ak ta, k ü ltü r, san at, ticaret
dem ektir. ilişkileri k u ru lm ak tad ır. D ü n y ad a o tu zu aşkın bağım sız
N e var ki, birbirlerine kafa ve kalb k a d a r y akın ve İslâm ülkesi vardır. B ütün bu m ü slü m an lara ve b aşk a esir
o n lar k a d ar ilgili olm ası gereken bu iki züm renin arasın a milletlere öncülük şerefi Türkiyemizindir. O nlann hürriyet
Tilrk Edebiyatı MART
ve istiklâl aşkını, birleşme ruhunu imanlı şiirle terennüm
eden büyük şairler ise: P ak istan 'lı M uhammed İkbâl ile T ürk
şairi M ehm et A k iftir.)
M ehm et A kif, siyasi an lam d a b ir İslâm cı değildir.
(Z aten dünya m üslüm anlarını tek b ir davlet halinde to p la
mak hiçbir zaman düşünülmemiştir.) A kif için insanlığa AKİF'TEN
hizm et dem ek, o zam an için en perişan düşkün ve istiklâlsiz
bırakılan İslâm m illetlerini u y a n m a k dem ektir. İslâm ülke ŞİİRLER
leri, gerçi geridir ve cahillikle h a ra p tır fakat bunun güna
hını İslâm dinine yüklem eğe kalkm ak büyük haksızlık ve
kasıtlı bir davranıştır, bu tenbfellik g ü n ah ı, olsa olsa Kıır’ân’
ı yanlış anlayan ve yanlış uygulayanların b o y nunadır. K u r’ Bir yığın kundakçıdan yangın görenler milleti,
an iyi anlaşıldığı zam anlard a İbni Sina, F arab î, G azali gibi Şimdi inmiş zanneder mutlak şu müthiş âyeti!
eşsiz bilginler, filozoflar, h u k u k ç u la r yetişm iştir. M üslü- Ey vatansız derbederler, ey denî kundakçılar!
m anlar, asrın ilmi ile harek et ettikleri çağlarda üç kıta Milletin, az çok, duran bir dîni, bir nâmûsu var.
üzerine hükmetmişler, büyük icatlarda bulunm uşlar, sos Şimdi nevbet onların... Yansın da onlar, öyle mi?
yal adalet hissini bütün insanlığa yaym ışlardır. Târumâr olsun bütün bir Müslümanlık âlemi...
Bugün ise her yerde hurâfe, pislik ve tenbellik yuvala Ey, hayâ namında bir hissin vücûdundan bile,
nıyor, Ç ünkü son asırlarda gelen İslâm bilginleri yaşad ık
Pek haberdâr olmayan, yüzsüz, hayâsız! Bak hele!
ları çağın idrakiyle değil eski çağların idraki ile düşündüler.
Arkasından taklak attın en denî bir şöhretin;
Oysa:
Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı Düştü takken, çıktı cascavlak o kel mâhiyyetin!
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı. Bir külâh kapmaksa şâyet bunca hırsın gâyesi,
İlim ve k ültür geriledikçe K u r’a n 'ın bü tü n çağlara reh Kendi nâmûsun olur, ergeç onun sermâyesi.
ber olan özünü kavrayanlar azalmış ve dondurucu taassup Yoksa, nâmûsuyla, vicdanıyla halkın oynama...
ü stüm üze yayılm ıştır. G üzel dinim izi yalanlar, hurafeler, Sonra kat kat nâsiyenden sarkacak birçok yama!
göz bağcılıklar sanyordu. “Biz dededen böyle gördük” Bir kızarmaz çehre bulmuşsun ya, ey cânî, bürün;
diyenler, bizi yok olm aya sü rü klüyorlardı. Hem bütün dünyâyı ifsâd eyle,hem muslih görün!
A k if in bakışiyle, bu hurafeci, görenekçi kişiler, müs-
Kendi ırzından cömert olmaksa mu’tâdm eğer;
lüm an o lm ak tan çok u zak tırlar. Ç ünkü bu din: “ Ölüler dini
Kendi mâlindir senin, hakkın tasarruf, kim ne der?
değildir. Dünya durdukça dipdiri kalacaktır. Müslümanlık,
hayat dini, insanlık dinidir. İnsanın vicdanı Allah'a dost olmak
Milletin, lâkin henüz mâsûm olan evlâdına
için, insanlıkla birlikte yürümek şanı taşımalıdır. Eğer yürü Verme bir mel’un temâyül mübtezei mu’tâdına!
yemez, dersen İslâm’ın ruhu elden gider, o zaman sen ne
olursun, Allah bilir.” : Biz ki her mevcudu yıktık, gâyesiz bir iîkr ile;
Çünkü biz bilmiyoruz dini, evet bilseydik Yıkmadık bir şey bıraktık... Sâde bir şey; aile.
Çare yok, gösteremezdik bu kadar sersemlik. Hangi bir bünyânı mahvettik de ıslâh eyledik?
Ya açar Nazm-ı Celîl’in bakarız yaprağına
İşte vîran memleket! Her yer delik, her yer deşik!
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına
Bunların ta’mîri kaabil... Olsa ciddiyyet, sebat;
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkiyİe bilin
Lâkin, Allah etmesin, bir düşse şâyet, âilât,
Ne mezarlıkta okumak, ne de fal bakmak için.
Bazıları da tevekkül denen şeyi ters anlamışlar, En kavî kollarla hattâ kalkamaz imkânı yok.
boyuna m iskinlik, tem bellik ediyorlar. Ç alışm adıkları Kim ki kalkar der, onun hayvan kadar iz’ ânı yok!
halde “Allah kısmetimi verir” diyenler var. O ysa A llah, bu “ Ailî bir inkılâb olsun!” diyen me’yûs olur,
gibilerin “kısmeti” ni değil ancak “belâsını” verir. Böyleleri Başka hiçbir şey kazanmaz, sâde bir deyyus olur.
Allah'ı kendilerine “kul” yapmak isteyenlerdir. Akşama Çünkü “çıplak” inkılâbâtın rezâlettir sonu...
k a d a r kahvede o tu ru r, çoluk çocuğun sürünm esine ald ır Ey denî kundakçılar, biz sizde çok gördük onu!
maz so n ra d a her şeyi A llah’dan beklerler:
Bir de halkın dîni var, sık sık taarruzlar gören.
Silâhı kullanan Allah, hududu bekliyen O.
Levâzımın bitivermiş değil mi, ekliyen O! Hâle bak: Millette hissiyatı oym uş öldüren!
Başın sıkıldı mı, kâfi! senin o nazlı sesin: Dîni kurban etmeliymiş, mülkü kurtarmak için!...
"Yetiş!” de, Kendisi gelsin, ya Hızr'ı göndersin! Tut da hey sersem, bu idrâkinle sen âlim geçin!
Evinde hastalanan varsa, borcudur, bakacak; Her cemâatten beş on dinsiz zuhûr eyler, bu hal
Şifa hâzinesi derhal oluk oluk akacak.
Demek ki her şeyin Allah... yanaşman, ırgadın O. Pek tabiidir. Fakat ilhâdı bir kavmin muhal.
Çoluk çocuk ona âit. lalan, bacın, dadın O... Hangi millettir ki elrâdında yoktur hiss-i din?
Ya sen nesin? mütevekkil yutulmaz artık bu! En büyük akvâma bir bak: dîni her şeyden metin.
G örülüyor ki Mehmet A k ifin lslâmiyete bakışı çağdaş Düşm e ey âvâre millet bunların hızlanma;
ilmin istediği ve asla yadırgamadığı bakıştır. O, gerçek dindar Vâkıfız biz hepsinin pek muhtasar irfânına:
lara ve susan dinsizlere kızm ak. Yalnız dini geriye götüren Şark’a bakmaz, Garb’ı bilmez, görgüden yok vâyesi;
lere, bir de T ürk halkının inançlarına küfür edenlere kızar. Bu Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermâyesi!...
yüzden geri kimseler onu zındık, cahil dinsizler ise yobaz diye
kınamışlardır.
16 Cemaziyelâhir 1331
A k ifin İslâmlıkta bütün isteği Peygamber ve dört arka
9 Mayıs 1329
daşı zam anındaki müslüm anlığa yani hurafesiz, gerçek, Kur’
an ruhuna dönm ektir. (1913)
Türk Edebiyatı MART
r --------------------------------------------------------------------------------------------\
BÜLBÜL
H azansız bir zemin isterse, şâyed rûh-u ser-bâzın,
Ufuklar, bu’d-u mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
D eğil bir kayda, sığm azsın — kanadlandın mı— eb’âda;
Hayâtın en muhayyel gâyedir ahrâra dünyâda.
Neden öyleyse matemlerle eyyâmın perişandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilm ez âfâkım!
Teselliden nasibim yok, hazan ağlar bahârımda;
Bugün bir hânüm ansız serseriyim ö z diyârımda!
N e hüsrandır ki: Şark’m ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpa Garb’a çiğnettim de çıktım hâk-i ecdadı!
Hayalimden geçerken şimdi, fikrim hercümerc oldu,
Selâhaddîn-i Eyyûbî’lerin Fâtih’lerin yurdu.
N e zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde O sm ân’ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ’nın!
Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzî serâb olsun; o kudretler,
harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın mâbedinden Yıldırım H ân’ın;
Şenâatlerle çiğnensin m uazzam kabri Orhan’ın!
Ne haybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca m e’vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın!
D olaşsın, sonra, İslâm ’ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! (*)
A n ka ra , N is a n 1 338 (1 9 2 2 )
Türk Edebiyan MART
Abdülkadir Hayber
Burada hicvedilenler; 1908 meşrutiyetinin getirdikleriyle kendile Ya heriften de mi eşek sanıyordun İmam’ı?
rini sokaklarda bulan insan yığınlandır. Böyle bir boşluk içine yuvarla - Birden eşşek deme, biçare henüz müsvedde...
nan insan yığınlarını; ne söylediğini bilmeyen “dilli düdük” denilen (Safahat, sayfa: 391)
hatipler, çevrelerinde her şeyi alkışlamaya hazır "hödükler” ve “bir
zili eksik” olan en ağır başlı görünenler meydana getirirler. Sürüden Vali olarak bulunan bu deli, önemli mevkilerde bulunan kimsele
farkı olmayan böyle topluluklar içinde bulunan “edibler” birbirine rin durumunu ortaya koyması bakımından, çok önemlidir. Akif 1908’
“ana avrat” söverler. Toplumu sefalete sürükleyerek devletin çökü den sonra hemen her meslekte görülen ehliyetsiz kimseleri alay ve
şünü hızlandırmak için çalışan fırsatçılar vardır. Memleketin çöküşü, şiddetle tenkit eder. Eli bayraklı, hürriyetin zevkini çıkaran kimseler
toplumun düşüşüne bağlı olduğundan; fırsatçılar önce ahlâkî çöküşü yer yer köpek kılığında gösterilir. Köse İmam Kuzguncuk yakınla
sağlamaya çalışırlar, gördükleri karşısında hiddetlenen Âkif: rında bulunan Moîla’nm köşküne gideceği sırada, dışarıdan kırk elli
“İt yetiştirmek için toprağı gayet münbit “köpek" le içeriden “Karabaş” denilen köpek karşılıklı “ürüşürler”.
Bularak, fuhş ekiyor salma gezen bir sürü it!” Hemen anlaşarak, bahçeye dolarlar. “Karabaş” öyle bir oyun döktü
(Safahat, 177) rür ki, şaşmamak mümkün değil. Köse İmam, bunların hareketlerini
ve kim olduklarını şu mısralarla anlatır:
Ben şaşırmış bakıyordum ki şadalar dindi:
diyerek şiddetle hicveder. Karabaş salta dururken dönerek silkindi,
Hürriyet nârâları atarak sokakları dolduran bu kalabalıkların Oldu bir zilli köçek, oynadı hop hop göbeği;
memlekete ve millete yabancılıklarını gördüğü için, şiddetle karşı çıkar.
Hani varmış gibi kamında beş aylık bebeği!
“Millet evladının bangır bangır ağladığı” sırada, hürriyeti aldık diye
Karabaş sonra Zuhuriye de çıksın mı sana?
türkü çağıranlara” asla katılamaz. Kökü cahilliğe dayanan bu şuur- Hem nasıl, taş çıkarır, belki, Burunsuz Hasan’a.
suzluklann önüne, ancak eğitimle geçilir. Oysa alkışlanan hürriyet , ca
Ne Arab kaldı, ne ¡.âz kaldı, ne Çerkeş, ne Pomak
hilliği kökünden kazıması gereken okulları da kapatmıştır. Öyle bir kesti ki taklitleri bittim...
— Hele bak!
"Zevk-i hürriyeti onlar daha çok anlamalı.” Çok köpoğluymuş!
Diye mekteplilerin mektebi tekmil kapalı! - Evet, pek de utanmaz şeydi...
(Safahat, sayfa: 176)
- Parsa çok muydu?
- Bırak, toplasın, oğlum, değdi....
Kaçıranlar bile olmuş, o kadar gülmüştük.
“Hürriyet”ten sonra “medreselerin ıslahı” üzerinde çok durulur.
İşte yavrum, bu omuzlarda gezen dilli düdük.
Sık sık, “asrın icabına’ uymadığı söylenebilir. Hükümet son zaman
Havhyan, zil takınan, sonra Zuhuriye dalan.
larda “şımarık bir deliyi götürür bir yere vali diye bağlar” . Vali, bütün
O bizim soytarının kendi değil miydi?
hocaları toplayarak, “yirminci asrın ilim ve fenni”nden bahseder: - Yalan!
- Karabaş gel! diyecektim...
İlim adamıdır, atacaktır bunu elbette ilim;
- Dememiştin ya, sakın?
Parprensip, gelin, ıslâh-ı medâris diyelim."
- Parprensip mi? Bayıldım be!
Fransızca mı?
Türk Edelılnatı MART
- Ne dedim, bilmiyorum tâ öteden bir çapkın, laklığıyla hicvedilerek verilmesinin en büyük sebebi, Âkifin idealidir.
Galiba sezdi ki, yekten dedi: “Halt etme sofu! Âkifin ideali; bir devleti ve milleti de aşarak, bütün bir dinin mensup
Gördüğün fesli senin milletinin feylesofu. larını içine alacak kadar geniştir. Gayesine ulaşabilmesi için, önce
Bu ve emsali dehalar tutuyor memleketi.” mensubu olduğu devletin kurtulması gerekir.
(Safahat, sayfa: 406) Âkifin yaşadığı devir, ard arda büyük felâketlerin koptuğu bir
devirdir. Mehmed Âkifin idealist ve mücadele adamı olmasında,
karakterinin yanında biraz da devrin sosyal, siyasî ve tarihî olayları
Köpeklerle filozof geçinenler, siyasîler, maliyeciler, liyakatsiz nın etkisi olmuştur. Âkifin hicvettiği devri, bu olaylar ve felâketler
kimseler, anlatılır. Elbette bunlardan ibaret değildir Âkif in düşmanı hazırlamıştır. Birbirinden kesin olarak ayıramadığımız sosyal, tarihî
oldukları. Dünyanın, yer altındaki denizde bulunan balığın üzerin ve siyâsî olaylar; devletin çöküşüyle birlikte, bir milletin ve bir dinin
deki öküzün üzerinde durduğunu söyleyen “maskara vaizler” den tutu mensuplarının da çöküşünü ve çözülüşünü getirmektedir. İşte Âkif,
nuz, küçük bir çıkarı için her şeyi feda eden hemen herkes payını alır. böyle bir ortamda çözülüp çöken ve kaybolmak üzere olan bazı temel
Memleket ve millet kaygusu taşımayan insanlann kendi çıkarları unsurların ayakta kalabilmesi için sanatını toplumun hizmetine ver
uğrunda birleşmelerni şöyle tenkit eder: miştir. Gördüğü eksiklikleri ve aksaklıkları tenkid ederken hicivden
Kırpın aylıkları biraz, yahut geciksin vermeyin; faydalanması, sanatının gayesinden ileri gelmektedir. Gaye hiciv
Fodla (+) çiy kalsın, "pilav bitmiş" deyin, göstermeyin; değil, hiciv yoluyla giderilmesi gereken aksaklıklardır. Dînî, ahlâkî ve
Fes, külah, kalpak, sarık vermiş bakarsın el ele; insânî davranışlar adına; dinin kötüye kullanılmasını, ahlâksızlığı ve
Mi'delerden fışkırır tâ Arşa aç bir velvele! insanlığa yakışmayacak davranışları hiciv yoluyla tenkit etmektedir.
(Safahat, sayfa: 2 2 2 ) Âkifin, bu kötülükleri tenkit ederken hiddetlenmesi, kızması, hatta
kötü sözler söylemesi, gülünç göstermesi, güç durumlarda bırakması,
Verilen ilk örneklerden sonra, Mehmed Âkifin çizdiği geniş küçük görmesi, alay etmesi, gülünecek yönlerini vermesi; sanat ve
tablo, Prof.Dr. Mehmet Kaplan’ın deyişiyle, bir “sosyal satir” dir. edebiyat anlayışının yanında; daha çok hiciv sanatının özelliğinden
Ferdî olaylann yanında, daha çok içtimâi aksaklıklarının bütün çıp ileri gelmektedir.
E M IA K K R E D İ
“H İZ M E T Y A R A TIR ”
T a h a T o ro s A rş iv i