Professional Documents
Culture Documents
Hermenotik Ve Yapisokum Kuramina Genel B PDF
Hermenotik Ve Yapisokum Kuramina Genel B PDF
Bilimleri
Dergisi
abstract
An Overview of Hermeneutics and Deconstruction Theory. In essence,
hermeneutics as the humanities is academic discipline that studies correctly
understanding of written text and deals with interpretation of written text. In this
tradition, Derrida appears a marginal thinker in remarkable for his postmodern
standing. Thus, Derrida became a pioneer in the field of hermeneutics as
new approach of understanding of written text with his deconstruction
theory. Having characterized as postmodern and post-structuralist appoach,
Derrida’s hermeneutic theory criticizes modern and structuralist paradigm
which dominates western phisolophy and thought. In this regard, this paper
analysis Derrida’s response and criticism towards modernism and modern
western philosophical thought. In addition to this, the paper also examines
effectiveness of language and subject in relation to understanding rather than
text and logo-centrism in Derrida’s thought system.
key words
Hermeneutics, Derrida, deconstruction, postmodernism.
Hermenötik, metin ve yorum gibi insan varlığının iki temel açılımını “an-
lama” kavramı bağlamında doğrudan tartışma konusu haline getiren bir disip-
lindir. Sistemli bir yöntem olarak hermenötiğin tarihi, hermenötik teriminin
tarihiyle özdeş değildir. Hermenötik kelimesinin türediği köken ile ilgili temelde
iki görüş bulunmaktadır. Bu kelime ilk kabule göre, ifade etmek, izah etmek,
tercüme etmek ve yorumlamak anlamlarının tümünü içinde barındıran Grek-
çe hermeneuein kelimesinin1 bir türevi olarak görülürken (Taşdelen 2008: 20),
bir diğer görüşe göre mitolojik bir karakter olan Hermes’e dayandırılmaktadır.
Efsaneye göre Hermes tanrıların ve özellikle de Zeus’un elçiliğini yapmaktadır.
Hermes, Zeus’tan aldığı mesajları ölümlülere iletme görevini üstlenmiştir. Fakat
bu mesajın iletilmesinde karşı karşıya gelinen şöyle bir sorun vardır; ölümsüz
olduğuna inanılan tanrıların mesajını ilk haliyle insanlara iletmek onların anla-
ma kapasitelerini aşan bir durumdur. Bu nedenle mesajın, aşkın varlıktan çıktığı
şekliyle iletilmeyip, kapasiteleri açısından sınırlı bu insanların anlayabileceği bir
formata dönüştürüldükten sonra iletilmesi gerekmektedir. Buradan hareketle
Hermes’in üstlendiği elçilik görevini, mesajı olduğu şekliyle değil muhatapların
anlayabileceği bir dile aktarmakla yerine getirmesi icap etmektedir. Bir anlam-
da Hermes, tanrısal alanla beşeri alan arasında bir köprü olmalıdır. (Jeanrond
2007: 25) Bu işlem esnasında Hermes, mesajı birebir aktarmak doğru olmadı-
ğından, onu ölümlülerin diline çevirerek, bu aktarma esnasında açıklama ve
yorumlama gibi enstrümanlardan da istifade etmek suretiyle, mesajın muha-
tap kitle tarafından rahatça anlaşılabilir hale gelmesini sağlamaktadır.
Hermes’in bunları bir ‘hermeneuein’ etkinliği içinde icra ettiği açıktır. Bu
etkinlik içinde etimolojik olarak hermenötik sözcüğünün dayandığı temeli içe-
ren bir anlam bulunmaktadır. Yani Hermes iletim öncesinde iletişim sürecinin
sorunsuz gerçekleşebilmesi için mesajı eksiksiz bir şekilde anlamalı ki, mesajın
başarıyla aktarılması mümkün olsun. Bunun yanında aktarma sürecinde Her-
mes, işin içine kendi yorumlarını da kattığı için hermenötik teriminin, süreç
içinde oluşan bu yorumlarla ilintili olarak türemiş olabileceği de düşünülmek-
tedir. Hermes’in hermenötik faaliyetinde iç içe geçen anlama ve yorumlamanın
birlikteliğinden ötürü olsa gerek bu kavram Türkçeye aktarılırken kimi zaman
anlama-bilim kimi zaman da yorum-bilim şeklinde ifade edilmektedir. Kavram
daha sonraki süreçte özellikle on yedinci yüzyılda Kitab-ı Mukaddes metinlerin-
deki Tanrı mesajının üstündeki örtünün kaldırılmasını ve yetkin bir kutsal kitap
yorumunun sağlanmasını amaçlayan bir disiplinin adı olarak da kullanılagel-
miştir. Bu bağlamda hermenötiğin ilk kez epistemolojik değerlendirmelerde bir
kriter olarak kullanılması gerektiğini öne süren, onu yöntemsel tartışma konu-
su yapan kişinin Schleiermacher olduğu kabul edilmektedir. (Göka, Topçuoğlu,
Aktay1999: 29)
Filoloji, hukuk ve felsefe alanlarında kaydedilen ilerlemeler hermenötiğin
tarihsel gelişimine katkıda bulunmuştur. Evrensel hermenötikten (universal
Hermenötik ve Yapısöküm Kuramına Genel Bir Bakış 33
yayılma potansiyeline artık kavuşmuş olur. Salt sözle dinleyici üzerinde kurulan
baskı, anlama sürecini, dinleyici aleyhine çevirirken, yazıyla ibre artık okur ta-
rafına kaymış olacağından hem yazarın hem de anlamın bağlayıcılığı ortadan
kalkmış olur. Çünkü yazı için, Derrida’nın kurguladığı huzur metafiziğine göre,
“şimdi” diye işaret edilebilecek belirli bir özel “an”a ve “burada” olarak gös-
terilebilecek belirli bir mekana karşılık gelen huzur veya bulunuş söz konusu
değilldir. “Şimdi”nin bize sunduğu varsayılan kesinlikli bilişsel olanaklar ideali,
olguların geçmiş, gelecek ve şimdiki boyutlarından emin olamadığımız, bu üç
zaman dilimiyle birlikte olayları tesbit edemediğimiz sürece bir yanılsamadan
ibaret olacaktır. Derrida anlamın şimdi ve burada ile kayıtlanmasına, anlamın
zamansal ve mekânsal bağlayıcılarına alternatif olarak ‘différance’2 kavramı-
nı ileri sürmektedir. Bu kavramla işaret edilen aslında dilin metafizik bir kayıt
ve şart altına alınmadan kendi özgür haline bırakılması, doğal durumuna iade
edilmesidir. Différance, farkların öğeler arasında atıfta bulunduğu yerleşimin
sistematik bir oyunudur. Différance, metafiziğin her zaman kolaycı hayat tasav-
vuruna karşı, gerçekte, hayatın her zaman metafiziğin tasarladığından daha zor
olduğunu gösteren bir uyarıdır. Différance, insanın, sürekli görmeye eğilimli ol-
duğu kesinliği, tam yakaladığını sandığı anda, avucundan kaçırmasıdır. Derrida,
bu fikirleriyle ortodoks oluşumlara karşı, varlık ve iktidar mücadelesi veren he-
terodoks yapılanmaların temel dayanak noktalarından biri olmuştur. (Göka ve
diğerleri 1999: 207-211) Derrida, Batının huzur metafiziğindeki söz merkezciliği
kıramadığından dolayı, ‘hakikatin özü’ veya ‘Varlığın anlamı’ hakkında halen
dışarıda keşfedilecek varlık ve hakikate dair bir anlamın peşinde olduğu ve üs-
tesinden gelmek istediği metafiziğin dilini sürdürdüğü gerekçesiyle Hiedegger’i
eleştirmektedir. (Göka ve diğerleri 1999: 214)
Derrida açısından asıl huzur metafiziği, yazının sürekli hazır bulunuşluğu-
dur; çünkü yazı bir kayıttır ve sözü yok olmaktan korur. O, metni merkezileştirir.
Öyle ki neredeyse artık metin dışında hiçbir şey varlığını koruyamaz. (Derrida
1976: 11-4) Burada sözü edilen metin, bir hakikatin taşıyıcısı, bir savın temel-
lendiricisi olmaktan ziyade hakikat ve tez iddiası gütmeyen metnin ikizi duru-
mundaki “önsöz” dür. Önsöz kitabın tersine ne tezdir ne antitez, ne anlamlılığa
delalet eder ne de anlamsızlığa. Önsöz hiçbir zaman kitabın kendisi değildir.
Yazar salt önsözde istediğini söyleyebilir. Bir anlam ortaya koymak, bir tez öne
sürmek zorunda olmadığı gibi bir sistem, bir yapı ve bir bütünlük aramak zo-
runda da değildir. Önsöz, logos merkezli metafizik anlayışlara gösterilen bir
karşı tepkidir. Gelinen nokta, ayak basılabilecek bir topos’un var olmadığı, yön
duygusunun kaybedildiği bir noktadır. Kitabın ortadan kayboluşu ve geriye sa-
dece önsözün kalışı tam da postmodernist bir söylemdir ve bu söylem anlamın
tükenişini simgelemektedir. (Taşdelen 2008: 255)
Derrida’da anlamın tükenişi, özü itibariyle Batı aklına gösterilmiş ciddi bir
tepki ve eleştiridir. O, bir bütün olarak felsefe tarihine yönelttiği eleştirileriyle,
40 Toplum Bilimleri • Ocak 2012 • 6 (11)
adeta yıkıcı bir rol üstlenmiştir. Yıkma tutumu felsefe tarihinde sıkça görülen
doğal bir reflekstir; zira her filozof kendinden önceki filozofun söylediklerine
karşı çıkarak birbirinden beslenen ancak birbirine benzemeyen özerk ve özgün
farklı kuramlar geliştirmiştir. Bir felsefi teori ve kuram, kendisini rasyonel ola-
rak değerlendiren bir başka düşünme tarzı tarafından irrasyonel olarak görüle-
bilmiştir. Derrida, yapısökümüyle yıkıma uğrattığı yapıları, tekrar yapmak için
değil yapılarını bozuma uğratarak tezleri tahtından indirmeyi, aklı ve kelamı
bağlarından çözmeyi amaçlamıştır. Şayet bir alternatif ya da antitez olma iddi-
asıyla ortaya çıksaydı, eleştirdiği döngünün içine kendisi de yerleşmiş olacaktı.
Buna engel olmak amacıyla Derrida, eserlerinde merkezi düşünce ve kavram
üretimini engelleyecek, kendi kendini imha edecek tedbirleri almaktan da geri
durmamış, bu bağlamda metnin ve öznenin önünde, ürettiği dizgenin engel
olmasından da kaçınmıştır.
Notlar
(*) Dr., İstanbul-Haseki Dînî Yüksek İhtisas Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi.
1. Bu fiilin Almanca ve İngilizce karşılıklarında hermenötiğin anlam ve yorum birlikteliği-
ni anlatan şu ayrıntı göze çarpmaktadır. Almanca’da hermeneuein kelimesi verstehen-
anlamak diye tercüme edilirken İngilizce’de interpret- yorumlamak fiiliyle ifade edilir.
Almanca’da belirlenen anlamıyla hermenötiğin anlam merkezli, İngilizce’deki karşılığında
ise daha çok öznenin merkeze oturduğu yorumlama merkezli değerlendirildiğine işaret
etmektedir.
2. “Difference” (Fransızca’da differance) terimi Fransızca “differer” fiiline dayanmaktadır.
Bu fiil aynı anda ‘ayrı olmak’ ve ‘ertelemek’ anlamlarını içinde barındırmaktadır. Bu ne-
denle farklı dillerde bu sözcüğü karşılayacak bir kelime bulmak olanaksız görülüyor. (Mo-
ran 2010: 201)
Kaynaklar
Derrida, Jacques (1976). Of Grammatology. Trans. Gayatri Chakravorty Spivak. London: The
Johns Hopkins University Press.
Eagleton, Terry (1990). Edebiyat Kuramı. çev. Esen Tarım. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Göka, E.- Topçuoğlu, A.- Aktay, Y. (1999). Önce Söz Vardı-Yorumsamacılık Üzerine Bir Deneme.
Ankara: Vadi Yayınları.
Jeanrond, Werner G. (2007). Teolojik Hermenötik. çev. Emir Kuşçu. İstanbul: İz Yayıncılık.
Kemp, John (1968). The Philosophy of Kant. London: Oxford University Press.
Megill, Allan (1998). Aşırılığın Peygamberleri. çev. Tuncay Birkan. Ankara: Bilim Sanat
Yayınları.
Moran, Berna (2010). Edebiyat Kuramları ve Eleştiri. İstanbul: İletişim Yayınları.
Taşdelen, Vefa (2008). Hermeneutiğin Evrimi-Kesitler. İstanbul: Hece Yayınları.
Tatar, Burhanettin (2004). Hermenötik. İstanbul: İnsan Yayınları.