Professional Documents
Culture Documents
La'lîzâde Abdülbâkî Ve Gidâ-Yi Rûh Adli Eseri̇
La'lîzâde Abdülbâkî Ve Gidâ-Yi Rûh Adli Eseri̇
Muhammet ÖZDEMİR∗
ÖZET
Gıdâ-yı Rûh 18. yüzyılda dini, tasavvufî, ahlaki konularda manzum-mensur olarak yazılmış
edebi didaktik bir eserdir. Eser 21’i Mesnevî-i Şerîf’ten olmak üzere 48’i farklı tasavvufi eserden derle-
nen 72 adet mensur hikaye ve Mesnevî-i Şerîf’ten derlenmiş 477 beyitten oluşmaktadır.
Yirmi beş bin beyti aşkın bir eser olan Mesnevî-i Şerif’in tamamının tercüme ve şerh edilmesi
zor olduğu için aralarında ilgi olan beyitler mutasavvıflarca öncelik sırasına göre derlenmiş ve
müridlerin istifadesine sunulmuştur. Gıdâ-yı Rûh da bu şekilde oluşturulmuş bir intihâb-ı mesnevî
örneğidir.
Bu çalışmada La’lizâde Abdülbâkî’nin hayatı hakkında bilgi verilerek, Gıdâ-yı Rûh’un tanıtımı
yapılacak, eserde işlenen konulara göre Mesnevi’nin muhtelif ciltlerinden derlenen beyitler tespit edile-
cek ve müellifin eseri oluştururken izlediği usûl değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: intihab, La’lîzâde Abdülbâkî, Gıdâ-yı Rûh, tasavvuf, Mesnevî.
ABSTRACT
Gıdâ-yı Rûh (Food of Soul) is a literary and didactic work that has been written in verse and
prose in 18th century. It’s based on religious, mistic and moral issues. The work includes 72 prose
stories and 477 couplets. 21 of these stories selected from Mathnawi and the couplets related to these
stories. The other 48 stories compiled from different mistical works.
Mathnawi-i Sharif is a work composed of more than twenty five thousands couplets.
Because of it’s difficult to be translated and commented all work, the couplets related to each other
―――――――――
∗
Arş. Gör., Ordu Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
73
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
has been compiled in order of priority and importance by sufis. Gıdâ-yı Rûh is an example of election
of mathnawi (intihâb-ı mesnevî) written in that way.
The purpose of this study is to give information about La’lîzâde Abdülbâkî’s life, introduce
the Gıdâ-yı Rûh by indicating the couplets which compiled from Masnavi’s various volumes and
evaluate the methods followed by author in writing the work.
Key Words: selecting, La’lîzâde Abdülbâkî, Gıdâ-yı Rûh (Food of Soul), Sufism, Mathnawi.
GİRİŞ
Mesnevi içerik ve tahkiye metodu bakımından güçlü bir eser olması sebebiy-
le İslami, tasavvufî, felsefi ve edebi boyutunun zenginliği dairesinde her okuma ve
yazmada ortaya yeni bir yorum zenginliği çıkmış, tercüme ve şerhleri adeta telif eser
hüviyetine bürünmüştür.
Yazıldığı dönemden itibaren birçok kez, kısmen veya tamamen tercüme ve
şerh edilen Mesnevi-i Şerif, hacimli bir eser olması nedeniyle şerh edilirken tamamı
veya bir kısmı –beyit sırasına veya belli bir bölüme göre- şerh edilmiş, aralarında ilgi
olan beyitler ise intihab tercüme ve şerhleri olarak kaleme alınmıştır.1
İntihab, ( )انتخابbir şeyi veya kimseyi benzerleri arasından ayırma; tercih
etme, seçme manasına gelmektedir.2 Mesnevi’nin hacimli bir eser olması ve tamamı-
nın tercüme ve şerhinin meşakkatli bir iş olması nedeniyle dervişlerce okunması
elzem görülen kısımlar bazı şeyhler tarafından aralarında ilgi bulunan beyitleri bir
araya getirmek münasebetiyle derlenmiş ve bu çalışmaların, farklı konularda bir
araya getirilen beyitlerle devam etmesiyle, intihab-ı mesnevi oluşturmak gelenek
halini almıştır. Oluşturulan bu seçkilerin başında Yusuf Sîne-çâk’ın Cezîre-i Mesnevî
adlı eseri gelmektedir. 3
18. yüzyıl Osmanlı Devletinde ilmiye sınıfına mensup dini ve tasavvufi
ilimlere hakim; nasir, şair, şarih ve hattat olarak dönemin önemli bir siması olan
La’lîzâde Abdülbâkî (1679/1746)’nin kaleme aldığı ve tarafımızca yüksek lisans tezi
olarak çalışılan Gıdâ-yı Rûh4 adlı eseri dini, tasavvufi, ahlaki, fıkhi konular üzerine
manzum ve mensur olarak yazılmış didaktik bir eserdir. Gıdâ-yı Rûh’da işlenen ko-
nularla alakalı; ayetler, hadisler, ve çeşitli kaynaklardan nükteler, manzum ve men-
sur hikâyeler nakledilmiştir.
Eserde bulunan toplam 72 mensur hikayenin 21’i Mesnevi’den tercüme
edilmiş ve bir adet hikaye ise Sürûrî’nin Şerh-i Mesnevi adlı eserinden alınmıştır.
Tercüme hikayelere beyitlerin Farsça orijinalleri de eklenerek hikayenin akışı ve
―――――――――
1 Mesnevi’nin tercüme ve şerhleri konusunda detaylı bilgi için bkz. İsmail Güleç, Türk Edebiyatında
Mesnevi Tercüme ve Şerhleri, İstanbul: Pan Yayıncılık, 2008.
2 Yaşar Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2007, C.2, s. 2192.
3 Detaylı bilgi için bkz. İsmail Güleç, “Türk Edebiyatında Cezire-i Mesnevi Şerhleri” Osmanlı Araş-
tırmaları: The Journal of Ottoman Studies, XXIV (2004), s. 159–179.
4 Muhammet Özdemir, Gıdâ-yı Rûh (İnceleme-Metin), Ordu: Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2012.
74
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
konu bütünlüğü göz önünde bulundurularak farklı ciltlerden farklı beyitler derlen-
miş, seçkiler oluşturulmuştur. Diğer kaynaklardan nakledilen hikayeler ve hikaye
bulunmayan bahislerden sonra ise Mesnevi’den konuyla ilgili Farsça beyitler yazıl-
mıştır.
Bu çalışmada intihâb-ı mesnevi olarak kaleme alınmış olan Gıdâ-yı Rûh tanı-
tılmaya ve araştırmacıların istifadesine sunulmaya çalışılmıştır. Müellif hakkında
kısaca bilgi verilerek eser; içerdiği konular, kullanılan kaynaklar, tahkiye metodu ve
intihab edilen hikayeler bakımından değerlendirilmiş, Mesnevî’den nakledilen özet
tercümeler mahiyetindeki hikayelerle Farsça beyitler tanıtılmaya çalışılmıştır. Hikaye
başlıkları ve Farsça beyitlerin tercümeleri için Abdülbâkî Gölpınarlı’nın Mesnevi
Tercemesi ve Şerhi5 isimli eseri kullanılmış ve bu eser dipnotlarda ve metin içi kaynak
gösteriminde “Mesnevi” olarak belirtilmiştir.
1. La’lîzâde Abdülbâkî
La’lîzâde Abdülbâkî Efendi, Bayrami-Melamîlerden6 Mesnevi şârihi Sarı Ab-
dullah Efendi’nin (ö. 1071/1661) kızından torunu olan La’lî Mehmed Efendi’nin
iki oğlundan birisidir.7 1090 (1679) yılında İstanbul’da doğmuştur.8 Mehmet Nail
Tuman şeceresini; La’lizâde Abdülbakî Efendi bin La’lizâde Şeyh Mehmed Efendi
bin İbrahim Efendi bin Reisü’l-Küttâp Ali La’lî Efendi bin Ali Efendi bin Mustafa
Efendi bin Seyyid Mehmed Efendi (ya da Muhammed) şeklinde nakletmektedir.9
Tarikat olarak Bayrâmîliğin Melâmîlik koluna mensup olan La’îzâde
Abdülbâkî’nin Melamilik ile münasebeti babasının gayretleriyle çocukluğunun ilk
devrelerine kadar uzanmaktadır. Babası henüz bir bebek iken onu Seyyid Haşim
Efendi’nin sohbetlerine götürmüştür.10 La’lîzâde Abdülbâkî “Âlim-i rabbânî, âmil-i
hakkânî, vâsıl-ı esrâr-ı rûhânî ve mürşidim” dediği babası tarafından yetiştirilmiş-
tir.11 Babası La’lîzâde Abdülbaki’ye Mevlana Mesnevisi’ni, İbn-i Fârız Divanı’nı
Davud Kayseri’nin Füsûsu’l-Hikem Şerhi mukaddimesini, Molla Fenari Şerhi ve
Miftâhu’l-Gayb’ı okutmuştur. La’lîzâde riyaziye ve felsefe ile de meşgul olmuş ve
tahsilini tamamladıktan sonra müderrisliğe başlamıştır.12 Hûbyar Mahallesi Katib
Mustafa Efendi Medresesi, Tevkiî Câfer Çelebi Medresesi, Hoca Hayreddin Medre-
―――――――――
5 Abdülbâkî Gölpınarlı, Mesnevi Tercemesi ve Şerhi, İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1985.
6 Melâmîlik ve Bayrâmî-Melâmîlik hakkında detaylı bilgi için bkz. Abdülbaki Gölpınarlı, Melâmîlik ve
Melâmîler (Tıpkı Basım), İstanbul: Gri Yayınları, 1992.
7 Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul: Matbaa-i Âmire,1333, C. 1, s., 159.
8 Haşim Şahin, “Eyüp’te Bir Melâmî: La’lîzâde Abdülbâkî Efendi”, Târihi, Kültürü ve Sanatıyla
Eyüpsultan Sempozyumu IX, İstanbul 2005, s. 228; Nihat Azamat, “La’lizade Abdülbaki”, DİA, 27,
Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2004 s. 90.
9 Mehmet Nail Tuman, Tuhfe-i Nâilî, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı, Yayınlar Dairesi Başkanlığı,
1949, c. 2, s. 1212.
10 Şahin, agm., s. 228; Azamat, agm., s. 90.
11 Büşra Çakmaktaş, La’lîzâde Abdülbâkî’nin Mebde’ ve Meâd Adlı Eseri (İnceleme-Metin), İstanbul:
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010, s. 3.
12 Azamat, agm., s. 90.
75
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
―――――――――
13 Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: MEB Yayınları, 2004, II, s.749–750,
753–765; Ramazan Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf 18. Yüzyıl, İstanbul: İnsan Yayınları, 2003,
s. 522.
14 Şahin, agm., s.228.
15 Ali Bolat, Bir Tasavvuf Okulu Olarak Melâmetîlik, İstanbul: İnsan Yayınları, 2011, s. 383-384.
16 Azamat, agm., 90.
17 Şahin, agm., s. 230.
18 Abdülbaki Gölpınarlı Melamilik ve Melamiler adlı eserinde tercüme ve telif olmak üzere yedi
eserden bahsetmektedir. Mehmed Süreyya Sicill-i Osmânî’sinde tercüme olarak iki eserden
bahsetmektedir. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde Nihat Azamat müellif hakkında
hazırlamış olduğu maddede ikisinin güvenilirliği şüpheli olmak üzere on iki eseri olduğunu
belirtmektedir. Bursalı Mehmed Tahir Osmanlı Müellifleri adlı eserinde sekiz eserden bahseder.
76
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
üzere toplam yirmi yedi eseri bulunan La’lîzâde Abdülbâkî’nin en meşhur eseri
Sergüzeşt adıyla da bilinen Sarı Abdullah Efendi’den sonraki Melâmîlerin tarihleri
hakkında yazılan Bayrâmî-Melâmîlerini konu edinen eseridir. Eser, Tahir
Hafızalioğlu tarafından sadeleştirilerek Melâmîlik Yolunda Görüp Öğrendiklerim ve
Sergüzeşt adıyla iki kez yayımlanmıştır.19 Eser hakkında bir de yüksek lisans tezi
hazırlanmıştır.20 Bir diğer önemli eseri de tasavvufi kavram ve meseleler hakkında
yazılan ve Nakşibendî şeyhleri hakkında bilgi veren Mebde’ ve Meâd adlı eseridir. Bu
eser üzerine bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır.21
2. Gıdâ-yı Rûh
La’lîzâde Abdülbâkî Gıdâ-yı Rûh’u22 kaleme alırken, tıpkı Yusuf-ı Sine-çâk’ın
eserine Cezire-i Mesnevi ismini, Mesnevi’nin 6. cildindeki “Eğer mana denizine susamışsan
cezire-i Mesnevî’den denize bir su yolu aç” anlamındaki I. cilt 925. beyitte geçen ‘Cezire-i
Mesnevî’ lafzından verdiği gibi23 Gıdâ-yı Rûh ismini Mesnevî’nin 2. cildinden,
كر غذای نفس جويد ابترست
ور غذای روح خواھد سرورست
“Eğer o insan nefsin gıdasını ararsa ebterdir, şakîdir; rûhun gıdasını ararsa serverdir,
saîddir.”24 anlamındaki beyitten “ruhun gıdası” manasına gelen “gıdâ-yı rûh” lafzından
vermiştir. Bu beyit eserin Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Fatih, nr. 2744
ve Hekimoğlu, nr. 475’de kayıtlı olan nüshalarının başında da yer almaktadır.
15. yüzyıldan itibaren kendi yönetim mekanizmasını şekillendiren bir tarikat
olan Bayramî Melâmîliği’nde diğer tarikatlarda olan ayrıntılı görev dağılımı ve bu
yönde bir kadrolaşma yoktur. Melâmî şeyhi denilen mutasavvıflar ise aslen Melâmî
olup kendilerini başka tarikatlarda gösterip başka tekkelerde postnişinlik yapan
Ramazan Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl) adlı eserinde ise yirmi yedi eserden
bahseder.
19 Tahir Hafızalioğlu, Melâmîlik Yolunda Görüp Öğrendiklerim, Konya: Kardelen Yay., 2010; Sergüzeşt-
Aşka ve Aşıklara Dair, İstanbul: Furkan Kitaplığı, 2001.
20 Ayşe Yücel, La’lîzâde Abdülbâkî Efendi’nin Menâkıb-ı Melâmiyye-i Bayrâmiyye’si (İnceleme-Metin),
(GÜSBE, Ankara, 1988, V+181+58, YÖK, Dökümantasyon Merkezi, Tez nr. 3337).
21 Çakmaktaş, age; Ayrıca müellifin diğer eserleri ve nüshaları hakkında bilgi için bkz. Muslu, age., s.
523-524-525.
22 Gıdâ-yı Rûh’un, yüksek lisans tezimizi hazırlarken ana nüsha olarak kullandığımız Milli Kütüphane
nüshası 173 varaktan müteşekkildir ve her sayfası 12 satır ihtiva eder. Eserin toplam altı nüshası,
1. Milli Kütüphane, Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi, nr., 06 Hk 3014.
2. Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Esad Efendi, nr. 1591.
3. Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Fatih, nr. 2744.
4. Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Hekimoğlu, nr. 475.
5. Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Yazma Bağışlar, nr. 2509.
6. Almanya Milli Kütüphanesi, Türkçe Yazma Eserler, nr. Ms.or.oct. 2750’ arşiv numaralarıyla
kayıtlıdır.
23 Güleç, agm., s. 160.
24 Tahirü’l-Mevlevi, Şerh-i Mesnevi, Konya: Selam Yayınları, 1971-1976, II, s. 6632, b. 6632., Bu beyit
Abdülbaki Gölpınarlı’nın tercümesine göre “Nefis gıdasını ararsa sonu yoktur; can gıdasını dilerse baştır,
yücedir.”,(Mesnevi, II, s. 386, b. 2685) şeklindedir.
77
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
―――――――――
25 Bolat, age., s. 250.
26 Mesnevi evliyâların tıp kanunudur, cümle hastalıklara şifâ ondadır.
78
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
79
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
4003, 4004, 4005, 4006, 4007, 4008, 4049, 4050, 4093, 4094, 4095, 4096, 4097, 4098, 4101, 4102,
4103, 4434.
34 Medreselerde okutulan dersler ve ders kitapları hakkında bkz. Mustafa Ergün, “Ders Programları
ve Ders Kitapları Tarihi – ı, Medreselerde Okutulan Dersler ve Ders Kitapları”, Afyon: A.K.Ü.
Anadolu Dil-Tarih ve Kültür Araştırmaları Dergisi, 1996.
80
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
―――――――――
35 Allah, kullarına (tümüne birden) rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, rızkı
dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir (Şûrâ, 42-
27).
81
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
36
MıśraǾ مال مارست مناصب اژدرھا
Bu misali verdikten sonra ise Mesnevî’nin muhtelif hikayelerinden derlediği
aşağıdaki beyitleri eklemiştir.
37
آنچه منصب ميكند با جاھالن
از فضيحت كی كند صد ارسالن
38
حرص بط يك تاست وآن پنجاه تاست
حرص و شھوت مار و منصب اژدھاست
39
حرص بط از شھوت خلقست و فرج
در رياست نيست چندانست درج
40
بار خود بر كس منه بر خويش نه
سرورى را كم طلب درويش به
41
زانكه ھستى سخت مستى آورد
عقل از سر شرم از دل مى برد
42
مال مار آمد كه دردي زھر ھاست
وين قبول جاه ھمچون اژدرھاست
Bu konunun devamında “Duyan kulakların iki parça kıkırdak; fakat gene de
dünyaya bir gürültüdür salmışsın, bir ündür yaymışsın.” anlamındaki beyti Mesnevî’nin V.
Cildinden, 1854. beytin ilk mısraı ve 1855. beytin ikinci mısraını birleştirerek nak-
letmiştir.
43
كوشت پاره از قذر افكنده
طمطراقى در جھان افكندۀ
―――――――――
36 Mal yılandır, makamlar ejderha.
37 Bilgisizlere, geçtikleri yerin, elde ettikleri makamın yaptığı kötülüğü, yüzlerce arslan bir araya gelse
nasıl yapabilir? (Mesnevi, IV, s. 468, b. 1441).
38 Kazın hırsı bir kattır, bununsa tam elli kat; şehvet hırsı yılandır, mevki hırsıysa ejderha (Mesnevi,
V, s. 95, b. 517).
39 Kazın hırsı, boğaza, aşağı yana düşkünlüktendir; fakat başlık, başbuğluk hırsında, bu düşkünlüğün
tam yirmi misli toplanmıştır (Mesnevi, V, s. 95, b. 518).
40 Yükünü başkasına yükleme, kendin yüklen; baş olmayı az iste yoksulluk daha iyi (Mesnevi, VI, s.
60, b. 328).
41 Çünkü varlık, pek üstün bir sarhoşluk verir; aklı baştan uçurur; utancı gönülden giderir (Mesnevi,
V, s. 311, b. 1920).
42 Mal zehirli yılandır; makam ve mansıbın kabûlü ise ejderha gibidir. Bu beytin ikinci mısraı
Gölpınarlı’da farklı bir nüshadan و آن قبول و سجدۀ خلق اژدھاستhaliyle tercüme edilmiştir. Buna göre
beytin tercümesi şui şekildedir: Mal zehirli yılandır; halkın makbûl görüşü, secde edişiyse
ejderhâdır (Mesnevi, III, s. 52, b. 782).
43 Duyan kulakların iki parça kıkırdak; fakat gene de dünyaya bir gürültüdür salmışsın, bir ündür
yaymışsın (Mesnevi, V, s. 299, b. 1854-1/1855-2).
82
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
83
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
ħāristān ile ŧoldı. Mürūr-ı eyyām ile aġarmaġa başlar. Felegi gör ki
saña ne işler işler.
Beyt
Süleymāna vefā ķılmadı Ǿālem
Ķıyās it bāķisin vallāhu aǾlem
şeklinde hikayede geçen remizlerin kısaca açıklamasını yaparak alınması ge-
reken hisseyi belirtmiştir. Her mensur hikayenin tercümesinden sonra Farsça aslını
da eklemiştir.
Gıdâ-yı Rûh’da “hikâyet, hikayet olınur” şeklinde başlayan 72 adet mensur
hikaye mevcuttur. Bu hikayelerin kaynaklara göre dağılımı şu şekildedir:
Müellif ve Eser İsmi Hikaye
Mevlana Celaleddin-i Rûmî/Mesnevî-i 21
Feridüddin Attâr/Mantıku’t-Tayr 3
Feridüddin Attâr/Musîbet-nâme 3
İmam Zendustî/Ravzatü’l-Ulema 2
Müslihüddin Şirâzî/Bostan 2
Seyyid Alizâde/Şir’a Şerhi(Şir’atü’l- 1
Mevlana Molla Câmî/Baharistan 1
Muhammed el-Kazerûnî/Bahrü’s- 1
Hüseyin Vaiz Kâşifî/Cevâhirü’t-Tefsîr 1
Zebân-nâme 1
Sürûrî/Şerh-i Mesnevî 1
Farsça Hikayeler 5
Kaynağı Belirtilmemiş Hikayeler 30
Toplam 72
―――――――――
46 Hikayelerin başlıkları anlamı bozmayacak nitelikte küçük değişikliklerle A. Gölpınarlı ve Tahirü’l-
Mevlevî’den alınmış ve varak numaraları Gıdâ-yı Rûh’un Milli Kütüphane, Ankara Adnan Ötüken
İl Halk Kütüphanesi, nr., 06 Hk 3014 nüshasına göre verilmiştir.
84
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
85
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
86
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
87
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
88
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
89
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
90
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
91
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
―――――――――
47 Allah’ın azabından emin mi oldular? Fakat ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah’ın (böyle) mühlet
vermesinden emin olamaz (A’raf, 7-99).
48 Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her
şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaldık,
birden bire onlar bütün ümitlerini yitirdiler. [Önceki ümmetler, kendilerine gönderilen peygamberlere
iman etmedikleri için Allah onlara çeşitli darlık ve musibetler verdi; fakat onlar yine inanmadılar.
Cenab-ı Allah, cezalarını artırmak için onlara bütün nimetlerin kapılarını açtı, bol rızık ve
nimetlere gömüldüler. Nimetin gerçek sahibine şükredecekleri yerde zevk ve safaya daldılar, O’nu
unutup şehvetlerine teslim oldular. İşteböyle tam bir sarhoşluk ve dalgınlık anında Allah onları
yakaladı da neye uğradıklarını bilemediler, ne yapacaklarını düşünmekten âciz kaldılar ve helâk
olup gittiler.] (En’âm,6-44).
49 Deniz onları gömüp boğuverdi.(Tâhâ, 78)
92
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
10. Tam akıllı, yarım akıllı ve hiçbir şey olmayan; bu sıfatlarda üç ba-
lık hikayesi, 76a-77a (Mesnevi, IV, s. 525-528)
Üç balıķ deryāda giderler ve seyr ü teferrüc iderler. Bu ĥāl üzre gider-
ken meger gözlerine bir yirde vāfir dāne deger. Biri dir ki bu dānenüñ
altında dāmı olur ŧamaǾ idüp yiyen yol mı bulur. Hele ben ķaǾr-ı
deryāya giderüm ve açlıġuma ķanāǾat iderüm ve biri daħi dir ki bir
miķdār yiyelüm śoñra firār idelüm ve biri daħi dir ki bu arada dām
yoķ ve dāne ise çoķ. Evvelki balıķ ħaźer idüp ķaçar ve selāmet [76 b]
ķapusın kendüye açar. İkinci dāmuñ köşesinde bulunur ve bir
ķulaġından dāma aśılur. Üçünci bį-çāre gör ki ĥırśından neler çeker.
Śayyād buları görür ve dāmın ŧaşra düşürür. Gūşundan ŧululan
kendüyi ölürlüge urur ve ķārnını śu üzre getürür. Śayyād görür ki öl-
müş. Alup deryāya atar. Ħalāś olup yoldaşınuñ ardından yeter. Buña
sergūzeştinden suǿāl ider. Bu daħi dürlü belā ile ħalāśından ħaber ider.
Yā ķanı ol bir yoldaşuñ ħāli nedür yoħsā giriftār mıdur? Pes ol balıķ
daħi eydür yoldaşımuz ziyādece ŧamaǾ itdi śayyāduñ sepedine gitdi.
Ĥiśśe imdį ey Ǿāķil nefs ü hevā kāmına ve dünyānuñ dāmına düşüp
[77 a] cemǾ-i māl u žulm u bāl u fısķ u đalāl śoñı ħˇāb-ı ĥayāl idügin
bilürken bu ħırś bu ġaflet nedür.
93
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
―――――――――
50 Suçlular simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.(Rahmân, 55-41)
94
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
95
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
―――――――――
51 Kime uzun ömür verirsek biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç düşünmüyorlar mı?(Yâsîn, 36-68).
96
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
Derken Süleyman, bir bucakta, salkım gibi bir yeni otun bittiğini gördü
(Mesnevi, IV, s. 462, b. 1373).
Süleyman, adın ne senin, dilsiz, dudaksız söyle bakalım dedi. Ot, a dünya-
nın padişahı dedi, adım keçiboynuzu (Mesnevi, IV, s. 462, b. 1376).
Süleyman senin ne hâssan var diye sordu; keçiboynuzu, ben nerede bitsem
dedi, orası yıkılır gider (Mesnevi, IV, s. 462, b. 1377).
Benim adım harrubdur, durağım da harap yer; ben şu balçığın yıkıcısıyım
(Mesnevi, IV, s. 462, b. 1378).
Bunun üzerine Süleyman, çabucak anladı ki eceli gelmiş, yola düşmek gerek
(Mesnevi, IV, s. 462, b. 1379).
97
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
98
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
17. Vaaza başlar başlamaz, zulmedenlere, taş yüreklilere, dua eden va-
iz hikayesi, 104a-105a (Mesnevi, IV, s. 358)
Zaman-ı evvelde bir vāǾiž var imiş. Her ķaçan kürsiye naśiĥat içün
çıķsa žālim ve bį-inśāflara duǾā idermiş. Bundan suǾāl iderler ki bu
ŧāife müstaĥaķķ-ı duǾā degildür niçün idersin ve ħilāf-ı rāh-ı śāliĥįne
gidersin. Bu daħi dir ki ben añlardan gördügüm eylügi kimden gör-
düm [104 b] ve anlaruñ cevr ü cefāsından ne devlete irdüm. Niçe duǾā
itmeyeyim ve bu ŧarįķa nice gitmeyeyim her ķaçan dünyāya meyl
itdüm ise anlardan dürlü ĥįle ve mekr ü fesād u cebr ü bühtān-ı ķahr
ile dünyā-yı murdārı ve bį-vefā-yı ġaddārı benüm elümden aldılar ve
deryā-yı Ǿiśyāna ŧaldılar ve kendülerin nār-ı caĥįme śaldılar. İmdi an-
lara duǾā itmek benüm üzerime lāzım belki elzemdür. Anuñçün duǾā
iderim ve ħilāf-ı ŧarįķ-ı selefe giderüm. Eger dünyā baña geleydi
muķarrer şeyŧan baña yol bulurdı ve nice ħilāf-ı rıżā-yı Ĥaķķ olurdı.
Elĥamdülillah anlar benimçün bu ķadar belālar irtikāb itdiler ve
ġıybetüm idüp cehennem yolına gitdiler. Ĥaķķ subĥānehū ve teǾālā
anlaruñ dünyāsın [105 a] çoķ idüp dünyāda ber-murād ve ĥāŧırların
dünyā ile tamām şād eyleye.
Vaaz eden biri vardı; kürsiye çıktı mı, yol kesenlere dua ederdi (Mesnevi,
IV, s. 356, b. 81).
Elini açar, yârabbi derdi; kötülere, bozgunculara, azgınlara sen acı (Mesne-
vi, IV, s. 356 b. 82).
Temiz kişilere dua etmezdi; pis kişilerden başkalarına hayır duada bulun-
mazdı (Mesnevi, IV, s. 356 b. 84).
Ona, böyle bir adet yok dediler; sapıklığa sapanlara hayır duada bulunmak
cömertlik sayılmaz (Mesnevi, IV, s. 356 b. 85).
Dedi ki: Ben iyiliği bunlardan gördüm, bunlardan öğrendim; bu yüzden de
duada onları seçiyorum (Mesnevi, IV, s. 356 b. 86).
O kadar pis işler işlediler, o kadar zulmettiler, cefada bulundular ki, sonun-
da beni, serden aldılar da hayır işlere koştular (Mesnevi, IV, s. 356 b. 87).
Ne zaman dünyaya yüz tutsam, hemencecik onların ellerinden yaralara, be-
relere uğrardım (Mesnevi, IV, s. 356 b. 88).
Bu yara bere yüzünden de o yana sığınırdım, o kurtlar, tekrar yola getirir-
lerdi beni (Mesnevi, IV, s. 356 b. 89).
Kul, dertten zahmetten Tanrı’ya sızlanır, feryad eder; uğradığı ağrıdan, sızı-
dan yüzlerce şikayette bulunur (Mesnevi, IV, s. 356 b. 91).
Tanrı da ona, ağrı sızı, dert zahmet, sonunda seni yalvaran yakaran bir kul
etti, gerçekleştirdi der (Mesnevi, IV, s. 356 b. 92).
Sen, asıl senin yolunu kesenden, seni bizim kapımızdan uzaklaştıran, bu
kapıdan seni süren nimetten şikayet et (Mesnevi, IV, s. 356 b. 93).
Gerçekte her düşman, senin ilacındır, kimyadır, faydadır sana; senin gönlü-
nü alır (Mesnevi, IV, s. 356 b. 94).
99
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
100
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
101
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
102
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
―――――――――
53 Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. (Tevbe, 9-72)
54 Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez (Kasas, 28-76).
55 Artık kazanmakta olduklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar (Tevbe, 9-82).
103
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
Sürūrį raĥmetullāhi Ǿaleyh yazar. Bir kimesne oġlına dir ki her gün
aħşama degin ne işlersüñ baña taķrįr eyle ve Ǿömrüñi niye ħarc idersüñ
bir bir söyle. Oġlı daħi Ǿale’r-rās diyüp iki gice Ǿale’t-tevālį taķrįr ider.
Üçünci gice Ǿāciz ķalup ŧaraf-ı ħįlāfa gider. Dir ki hey baba ne śorarsın
ķābil degil imiş diyicek babası daħi eydür. Hey cān-ı peder sen bugün üç
günlük Ǿamel taķrįrinde Ǿāciz olursan yārın ĥużūr-ı Ĥaķķda muĥāsebeñü
nice virürsin. Ĥuśūśā suǿāl iden daħi babañ ola. Yā bu ķādar yıllar
itdügüñ fısķ u Ǿiśyān taķrįrinde ĥālüñ nice ola muttaśıf olına maǾlūm.
Mahşer günü her gizli, meydana çıkar; her suçlu, kendiliğinden rezil rüsvay
olur gider (Mesnevi, V, s. 350, b. 2211).
El, ayak dile gelir de tanıklık eder; yardımı dilenen Tanrı’nın tapısında,
onun kötülüğünü söyler (Mesnevi, V, s. 350, b. 2212).
El, ben der, bu çeşit çaldım; dudak, ben der bu çeşit sordum (Mesnevi, V,
s. 350, b. 2213).
Ayak, şehvete koştum der; edep yeri, zina ettim der (Mesnevi, V, s. 350, b.
2214).
Göz, ben harama baktım der; kulak; ben kötü söz dinledim der (Mesnevi,
V, s. 350, b. 2215).
Seçilen beyitlerden sonra ise konuyla ilgili Fussilet Sûresi 20 ve 21. ayetleri
nakledilmiştir;
ٓ
َ َح ٰتّى اِ َذا َما َٓجا ۫ ُؤھَا َش ِھ َد َعلَ ْي ِھ ْم َس ْم ُعھُ ْم َواَ ْب
َوقَالُوا لِ ُجلُو ِد ِھ ْم56 َصا ُرھُ ْم َو ُجلُو ُدھُ ْم بِ َما َكانُوا يَ ْع َملُون
57
ْ ق ُك ﱠل ش
َي ٍء َ َﷲُ الﱠ ۪ ٓذي اَ ْنط ٰ ٓ
ّ لِ َم َش ِھ ْدتُ ْم َعلَ ْين َۜا قَالُوا اَ ْنطَقَنَا
SONUÇ
İncelenmeye çalışılan Gıdâ-yı Rûh içerdiği konular ve müellifin kullandığı
kaynaklar bakımından oldukça zengin bir eserdir. La’lîzâde Abdülbâkî klasik diye
nitelendirebileceğimiz eserlerin çoğunu kaynak olarak kullanmıştır. Eserde işlenen
konular ve konu-alıntı ilişkisine bakıldığında eserin didaktik olarak çok güçlü oldu-
ğunu görülmektedir.
La’lîzâde Mevlana’nın Mesnevisi’nden 21 hikayenin mensur özetleri ve 477
Farsça beyitle oluşturduğu Gıdâ-yı Rûh’u intihab-ı mesnevi geleneği dairesinde ka-
leme almıştır. Eserin isimlendirilmesi ve te’lif usulü bakımından Yusuf-ı Sîne-çâk’ı
takip etmiştir.
Eserde te’lif sebebi hakkında özel bir bilgi bulunmamaktadır. Mesnevî-i Şerîf
sadece İslam dünyasında değil tüm dünyada rağbet edilen tarikatlar üstü meşhur bir
kaynak eserdir. Melami meşrep bir Nakşibendîlik yolunda olan La’lîzâde
Abdülbâkî, Mesnevî-i Şerîf’ten intihab yoluyla bir eser telif etmekte ve müritlerin
Mesnevî’yi okuması ve istifade etmesinde beis görmemiştir.
―――――――――
56 Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik
edeceklerdir (Fussilet, 41-20).
57 Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? derler. Onlar da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu.
Derler (Fussilet,41-21).
104
Sûfî Araştırmaları - Sufi Studies SAYI 5
Yaklaşık bir asır sonra XIX. yüzyılın ortalarında İstanbul’da Mevlevi olma-
yanlara Mesnevî dersi vermek ve Farsça öğretmek amacıyla Darü’l-Mesnevîler
kurulmuştur. Bunlardan biri Çarşamba Semtinde 1844 yılı Ocak ayında Murad
Molla Nakşibendî Tekkesi’nde tekkenin üçüncü postnişini Mehmed Murad Efendi
(ö. 1848) tarafından tesis edilmiştir.58 Diğeri ise Hoca Hüsameddin (ö. 1869) tara-
fından Küçük Mustafa Paşa Semtinde kendi evinde kurduğu ve daha sonra Eyüp’e
taşıdığı Darü’l-Mesnevîdir.59 Her iki darü’l-mesnevînin Nakşî şeyhleri tarafından
kurulması Nakşibendîlerin Mesnevî’ye verdiği değeri göstermesi bakımından dikkat
çekici ve La’lîzâde’nin Mesnevî’den intihâb yapma sebebini açıklar niteliktedir.
Farsça İranlıların, dolayısıyla mutaasıp medreselilerce dinsizlikle itham edi-
len Şiilerin dili olması nedeniyle medrese ve sıbyan mekteplerinde öğretilmemiştir.60
Farsça öğrenmek ve öğretmenin cesaret gerektirdiği bu tutum karşısında La’lîzâde
Abdülbâkî medreseli ulemânın aydın tabakasından biri olarak bu taassuptan ayrı
durmuş, diğer telif ve tercüme çalışmalarında Farsça yazmaktan çekinmemiştir.
Gıdâ-yı Rûh’da da Farsça’dan mensur tercümelerin yanında 5 tane de Farsça hikaye-
ye yer vermiştir.
Düşünce sanat ve bilim bakımından uyanış devresi gibi görünen fakat Os-
manlı Devleti’nin ekonomik, sosyal ve siyasi bakımdan bir gerileme dönemi olan
18. yüzyılda, La’lîzâde Abdülbâkî, âlim, bürokrat ve mutasavvıf olarak önemli bir
yere sahiptir. Tekkeler vasıtasıyla toplum zeminine yayılan tasavvufu Melâmîlik ve
Nakşibendîlik dairesinde devlet ricaline taşıma ve devlet ile millet arasında bir bağ
oluşturma adına önemli bir rol üstlenmiştir.
KAYNAKÇA
AZAMAT, Nihat, “La’lizade Abdülbaki”, DİA, 27, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı,
2004.
BANARLI, Nihad Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: MEB Yayınları,
2004.
BOLAT, Ali, Bir Tasavvuf Okulu Olarak Melâmetîlik, İstanbul: İnsan Yayınları, 2011.
Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1333.
ÇAĞBAYIR, Yaşar, Ötüken Türkçe Sözlük, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 2007.
ÇAKMAKTAŞ, Büşra, La’lîzâde Abdülbâkî’nin Mebde’ ve Meâd Adlı Eseri
(İnceleme-Metin), İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 2010.
ERGÜN, Mustafa, “Ders Programları ve Ders Kitapları Tarihi – ı, Medreselerde
Okutulan Dersler ve Ders Kitapları”, Afyon: A.K.Ü. Anadolu Dil-Tarih ve
Kültür Araştırmaları Dergisi, 1996.
―――――――――
58 Baha Tanman, “Mesnevihane Tekkesi”, DİA, 29, Ankara: Diyanet Vakfı Yayınları, 2004, s. 335.
59 Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi, c. 8, İstanbul: Koçu Yayınları, 1966, s. 4250; Güleç,
age., s. 19-20.
60 Koçu, a.g.e, s. 4250.
105
Mevlânâ Düşüncesi Araştırmaları Derneği
106