You are on page 1of 286

See discussions, stats, and author profiles for this publication at: https://www.researchgate.

net/publication/306108403

Sorularla, Resimlerle DÜNYAYI YÖNETEN GİZLİ GÜÇLER-SECRET POWERS


THAT RULE THE WORLD

Book · November 2007

CITATIONS READS

0 4,931

1 author:

Umit Sayin
Istanbul University
68 PUBLICATIONS   904 CITATIONS   

SEE PROFILE

Some of the authors of this publication are also working on these related projects:

Dear Peter, Still working on ESR phenomenon and I have known people Ziss, Switzerland. My mail is humitsayin@gmail.com View project

Revista Científica Arbitrada de la Fundación MenteClara View project

All content following this page was uploaded by Umit Sayin on 15 August 2016.

The user has requested enhancement of the downloaded file.


Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 1
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 2

Sorularla, Resimlerle

DÜNYAYI YÖNETEN GİZLİ


GÜÇLER
Doç. Dr. Ümit Sayın

Birinci Kitap:
Gizli Örgütlerin Temel
Yöntemlerine Giriş

Son Bilderberg 2007-İstanbul Yorumları ve Listeleriyle Birlikte


Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 3

ARKA KAPAĞIN SPOTLARI:

 Dünyayı yönetmekte olan gizli güçler nelerdir?


 Küresel Elit’in ve Küresel Sermayenin gizli yöntemleri ve örgütleri nelerdir?
 Masonik gizli örgütler nedir?
 Bu örgütlerin gizli yöntemleri nelerdir?
 Masonluk nedir?
 Masonluktaki, Örgütlerdeki gizli işaretler, semboller, felsefe, haberleşmeler
nedir?
 Masonluk, Mafya ve Gizli Örgütler. P2 Mason-Mafya Locası.
 Türkiye’de Sabetaycı-Masonik örgütlenme nedir?
 İllüminati’nin Masonlukla veya diğer gizli örgütlerle bağlantıları nedir?
 Tapınakçılar, Gül-Haç, Kuru Kafa ve Kemikler, Bohem Klübü, Yuvarlak Masa.
 CFR, Bilderberg ve Trilateral Komisyon nedir? Ne yapmak istemektedirler?
 İstanbul-2007 Bilderberg toplantısında neler konuşulmuştur, ne kararlar
alınmıştır, kimler katılmıştır?
 Anadolu’da kurulmuş olan gizli örgütler nelerdir?
 Ahilik, Bektaşilik ve Batinilik gizli örgüt yapısına sahip midir? Tapınakçıları ve
Masonları etkilemişler midir?
 Hasan Sabbah, Alamut ve Zihin Kontrolü.
 Teşkilat-ı Mahsusa.
 Siyonizm ve Siyon Protokolleri.
 Masonik gizli örgütler, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye’nin parçalanması.
 Derin Devletler nedir? Hangi alt yapıları vardır?
 Gelişmiş ülkelerde Derin Devlet.
 Türkiye’de ulusalcı ve Türkçü, Kemalist bir Derin Devlet var mıdır?
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 4

YAZAR HAKKINDA BİLGİ:

1961 yılında Muğla’da doğan H. Ümit Sayın, 1966 yılında ailesinin İstanbul’a
yerleşmesiyle ilk öğrenimini Melihat Şefizade İlkokulunda, Orta öğrenimini Kadıköy Maarif
Kolejinde tamamladı. 1979-1980 yılında İstanbul Tıp Fakültesine girdi. 1986’da Tıbbı
bitirip, 1987 yılında Cerrahpaşa Farmakoloji Anabilim dalında ihtisasa başladı. 1989-
1990’da Kanada St. John’s’da Memorial University of Newfoundland’de Psikoloji
bölümünde bir yıla yakın eğitim gördü. 1992 yılında İngiltere Oxford Üniversitesi, Deneysel
Psikoloji departmanında ve daha sonra Hollanda Groningen Üniversitesi, Tıbbi Kimya
departmanında çalıştı ve araştırma yaptı. 1993 yılında ihtisasını bitiren Sayın, yine aynı yıl
morfin bağımlılığı ve eroin bağımlılığının tedavisinde kullanılabilecek bir yöntem üzerinde
çalışırken, OHAL bölgesine, Diyarbakır’a sürüldü. Türkiye’de bilim yapılamayacağı
kanaatine varan Sayın, 1994 yılında Amerika Birleşik Devletleri Wisconsin Üniversitesi,
Nöroloji bölümüne doktora sonrası eğitim yapmak üzere gitti. Yaklaşık sekiz yıl ABD’de
akademik kadroda nörobilim, elektrofizyoloji, nöropsikofarmakoloji, öğrenme, epilepsinin
mekanizmaları konularında çalışan Sayın 2002 yılında Türkiye’ye kesin dönüş yaptı.
Halen İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsünde Doçent olarak çalışmaktadır; ama
Haziran 2006’dan beri İstanbul Üniversitesi yönetimi kendisini üniversiteden atmaya
çalışmaktadır! Bilimsel çalışmaları sırasında 50 civarında uluslararası bilimsel yayını ve
bildirisi, 4 kitap çevirisi, ‘Cinselliğin Farklı Boyutları’ (1993-YOL Yayınları), ‘Gizli Örgütler,
11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi’ (2006-Neden Kitap), ‘Derin Devletler, Gizli Projeler
ve Kirli Gerçekler’ (2006-Neden Kitap) isimli üç kitabı vardır. Elinizde tutmakta olduğunuz
kitap ‘Gizli Örgütler’ serisinin ilk kitabıdır. Popüler bilim yazıları da yazan Sayın’ın Bilim ve
Ütopya, TÜBİTAK Bilim Teknik ve diğer dergilerde yayınlanmış yaklaşık 60 civarında
popüler bilim makalesi mevcuttur. Halen üzerinde çalışmakta olduğu konular arasında
Psikoaktif maddeler, Uyuşturucu ve Uyarıcı Bağımlılığı, Psikofarmakoloji konularının
yanısıra Zihin Kontrolü, Kara Bilim, Gizli Örgütler, Mafya ve Küresel Uyuşturucu Ticareti,
Derin Devlet, Psikolojik Savaş gibi paramedikal konular da vardır. Yaşantısının yaklaşık 9
yılı yurdışındaki Batı Üniversitelerinde ve akademik ortamlarında geçen Sayın, 2002’den
beri yaşadıklarından sonra halen Türkiye’de bilim yapılamayacağına ve artık Türkiye’deki
çöküşün durdurulmasının zor olduğuna inanmaktadır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 5

Gizli Örgütlerin bizim için en iyi yanı günün birinde gizliliklerini


yitirmeleridir! Çünkü hiç bir şey gizli kalmaz!
İki kişinin bildiği birşey ise zaten artık gizli değildir!
Sonuçta gizli bir örgüt yoktur!
Gizli olmaya çalışan örgütler vardır!
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 6

Bu kitap Teşkilat-ı Mahsusa’nın bilinen ve bilinmeyen kahramanlarına,


Türkiye Cumhuriyetini 2007-2020 arasında, Büyük İsrail Projesinin
uygulanması sırasında son tasfiye sürecinden kurtarması olası tek kurum
olarak varlığını sürdüren Türk Silahlı Kuvvetlerine, ailemdeki bu ülke için
mücadele etmiş, savaşmış subaylara, komutanlara ve tüm şehitlerimize
ithaf olunur.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 7

Teşekkür

Bu kitabın yazılması sırasında bana destek veren Av. Suat Parlar’a, fotoğraf çekimi
konusunda desteklerinden dolayı Birol Yılmazlar’a, Robert Gaylon Ross’a, Texe Marrs’a,
Tony Gosling’e, James Tucker’a, Daniel Estulin’e; makalelerinden bazılarını kullandığım için
Neval Kavcar’a, bu konuda bilgisine başvurduğum bazı yazar dostlarıma ve Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bazı değerli subaylarına teşekkür ederim. Bu konudaki bilgileri medyaya
sunmama destek olan, Flash TV’ye, Avrasya TV’ye (ART), Habertürk TV kanalına, Ulusal
Kanala, Meltem ve Mesaj Kanallarına teşekkür ederim.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 8

İÇİNDEKİLER:

Dünyayı Yöneten Güçler Ne Demektir?


Ekosistemler ve İnsan Bilinci Ne Durumdadır?
Kaos ve Bilderberg Toplantısı: Sosyal Kaos mu?
Kapitalizm, Doğa ve İnsan Küresel Elitin Aldığı Önlemler Sonucu Ne Durumdadır?
Doğa’ya Verilen Zarar Daha da Büyük!
Yeni Dünya Düzeni, Mega-Kapitalist Ekonomi ve Postmodern Sosyal Çarpıklık Nedir?
Dünyayı Yönetmekte Olan Gizli Güçlerin Temelini Oluşturan En Tepedeki 200 Şirketin
1999’daki Dökümü
İnsanın Fonksiyonu Nedir?
P2 Mason Locasının ve P2-Gladyo Bağlantılarının Türkiye Uzantısı Var mıdır?
Dünyayı Neden Gizli Güçler ve Gizli Örgütler Yönetmektedir?
Bu Kitap Neden Yazıldı ?
Bu Kitabın Daha Fazla Detaylarını Anlatan Bir Devamı Olacak mı ?
Masonlar ve Masonik Gizli Örgütler Hakikaten Çok Zararlılar mı? Hiç Tarihte İyi Bir Yönleri
Olmadı mı?
Masonların İnsanlığa Hiç Olumlu Yönleri Olmamış mıdır?
Siyonizm ve Yahudilik Üstünde Neden Bu Kadar Duruyoruz? Yahudilerin Kültürünün Hiç İyi
Bir Yönü Yok mu?
Masonik Gizli Örgütlerin Temel Özellikleri Nelerdir?
Seçilmiş ve özgün olma
Mason Locası Nasıl Kurulur, Kaç Kişidir?
Sır Üstadı Olmak, Gizli Çalışmak, Gizli Bir İş Yapıyor İmajı
Temel ilkelere uyulmazsa yok edileceği düşüncesi
İlerideki Gizli Eylemlere ve Supralegal Sisteme Hazırlanmak; Sır Tutmak, Sır Üstadı
Olmak
Güçlü bir grupla bütünleşme, bir yere ait olma ve desteklenme duygusu
Gizem, Sembolizm, Allegori, Ağdalı Anlatım
Esoterik (içrek, gizemli), mistik, ağdalı, karmaşık jargon
Derin bir felsefe yapıyormuş, her eylemin veya lafın derin bir felsefi anlamı varmış
imajı
İnisiasyon, başlangıç ritüeli veya tekris
Yeniden doğma, gruba girmekle yeni bir hayata-sisteme doğma, reenkarnasyon imajı
ve söylemi
Ritüeller ve Törenler
Beyin yıkama, Zihin Kontrolü ve kendini güçlü olana bırakma psikolojisi
Cezalandırma Mekanizmaları
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 9

Masonik Dereceler Nedir? Anlamları ve Gizlilikleri nedir?

Masonlarda ve Gizli Örgütlerde Gizli Haberleşme Kelimeleri Nelerdir?

Masonik Ritüellerdeki Bu Gizli Kelimelerin Tevrat ve Yahudi İdeolojisiyle İlişkisi var mıdır?
Hiram Abif Efsanesinin veya Yahudi Efsanelerinin Masonluktaki Anlamı, İçeriği ve İşlevi
Nedir?
Kuru Kafa ve Kemikler Cemiyetinin Ritüelleri Masonik Ritüellere Benzemekte midir?

Gizli Örgütlerin Temel Ortak Özellikleri ve Kriterleri Nelerdir? Nasıl Bir Örgüte Gizli Bir Örgüt
Diyebiliriz? Örnekler Nelerdir?
Bahsedilen Kuru Kafa ve Kemikler Örgütü Çok Güçlü müdür?
Yahudi Teşkilatı B’nai B’rith Güçlü müdür?
Dünyayı Yöneten Güçler Neden Gizlidir ve Hep Gizli Kalacaklardır?
Siyon Protokolleri Nedir ve Neden Bahsederler? Siyon Protokollerine Ait Temel Bazı İlkeler
Nelerdir?
ABD’nin Temel Kuruluş İdeolojisinde ve 1 Doların Üzerinde Siyonizme veya Masonluğa,
Masonik Gizli Örgütlenmelere Ait Semboller ve İzler Var mıdır?
Zihin Kontrolü gizli örgütler için neden önemlidir? Beyin yıkama nedir ve gizli teşkilatlar nasıl
beyin yıkar? Psikolojik Harp nedir ve gizli örgütler, istihbarat teşkilatları nasıl psikolojik harp
yaparlar? Zihin kontrolü ve gizli örgütler içiçe midir?

Tarih boyunca dünyayı yönetmeye çalışan gizli güçler nasıl örgütlenmişlerdir?


Türklerde benzer gizli örgütlenmelere örnek var mıdır? Türklerde ve Müslümanlarda gizli bir
örgüt benzeri yapı olarak AHİLİK nedir?
Türkler’de Bir Gizli Örgüt Yapısı Olarak Bektaşilik Nedir?
Teşkilat-ı Mahsusa’nın Gizli Örgütlerle Bağlantısı Nedir?
Dinler ve Felsefelerle Gizli Örgütlenmelerin Ne İlişkisi Vardır?
Bilimle Gizli Örgütlenmelerin ve Gizli Teşkilatların İlişkisi Nedir?
Doğudaki Gizli Örgütlenmelere Örnek Olarak Batiniler Nedir, Hasan Sabbah kimdir? Alamut
Devleti Nedir?
Türkiye’de Sabetaycı-Masonik Örgütlenme Nedir?
Gül Haç (Rose-Croix) Örgütü Nedir? İllüminati ve Masonlarla İlişkileri Var mıdır?
İllüminati nedir? İllüminatinin izinde giden ve onunla ilişkili gizli örgütler nedir? İlluminati-
masonluk ilişkisi nedir?
20. Yüzyılın Şekillenmesinde Etkili Olmuş Gizli Cemiyetler Nelerdir? Nasıl Etkili Olmuşlardır?
OSS ve CIA bir CFR Yapılanması mıdır? CFR’ye Derin Dünya Devleti Denebilir mi?
BİLDERBERG ve Trilateral Komisyonun Bu Gizli Örgütlerle Bağlantıları Nedir?
Bilderberg-İstanbul-2007
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 10

CFR-Bilderberg-Trilateral Konstantinopolis Üçlemesi


R. Gaylon Ross ile Bilderberg Hakkında Söyleşi
Tony Gosling ile Bilderberg Hakkında Söyleşi
Bilderberg Avcısı James Tucker ile Orient Express’de Oryantal-Federal Bir Buluşma
Postmodern Bir Bilderberg Toplantısı-İstanbul 2007
İstanbul 2007 Bilderberg Katılımcıları
Gizli Örgütler, Teşkilatlar ve Derin Devletler
Derin Devlet Nedir? Türkiye’de Derin Devlet Var mı?
Devlet Nedir?
Derin Devlet Nedir?
Derin Devlet Olması İçin Bir Ülkede Neler Olmalı?
Derin Devletle, Devlet Arasındaki Farklar Nedir?
Dünya’da Derin Devlet Nasıldır?
İngiliz ve Amerikan Derin Devleti
Türkiye’de Derin Devlet Var mı?
Bir Türk Derin Devleti Olsaydı Aşağıdakiler Olabilir miydi?
EKLER:
Petrol Kanunu Neler Getirdi, Neler Götürdü?
Masonların Türk Petrol Sistemindeki Rolü
CIA Bağlantılı Uluslararası Şirketlerin Listesi
Seçmenler, Oylar ve Elektronlar
Sun Microsystems - Koç İle 22Temmuz
2000 Yılı Nüfusu ile 2007 Yılı Seçimi
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 11

ÖNSÖZ

Elinizde tutmakta olduğunuz bu kitap, ‘Dünyayı Yönetmekte Olan Gizli Güçler ve


Örgütler’ dizisinin ilk kitabıdır. Bu konudaki bazı ön bilgileri ‘Gizli Örgütler, 11 Eylül ve
Büyük Ortadoğu Projesi’ isimli kitapta vermiştik. Bu kitabın hedefi ise sorularla ve
yanıtlarla, resimlerle okunabilirliği arttırarak Gizli Örgütlerin temel yöntemleri, birbirleriyle
ilişkileri hakkında bir ön fikir vermek, önemli olanların isimlerini zikretmektir. Bu dizinin
devamında bahsedilen pek çok Gizli Örgüt sistemi, Mısırlılardan, günümüze kadar detaylı,
sistematik ve anlaşılabilir bir biçimde işlenecektir. Bu serinin devamında, Mısır ve
Mezapotamya uygarlıklarının, Hristiyan uygarlığının, Roma-Germen-Anglo Sakson
Uygarlığının, Hint-Çin-Japon ve Uzakdoğu uygarlıklarının, Müslüman uygarlığın kurmuş
oldukları Gizli Teşkilat, Tarikatlar, Gizli Cemaatler ve yapılar yabancı kaynaklar da elden
geçirilerek, sistematik incelenecektir. Daha sonraki kitaplarda Türk ve Anadolu uygarlıklarının
Gizli Cemiyetleri, onu takip ederek de Masonların Gizli Cemiyetleri sistematik olarak ele
alınacaktır. Türkçe’de 2002’den sonra bu konulardaki kitaplarda bir patlama olmuştur, fakat
ne yazık ki, bu kitapların büyük çoğunluğu dezinformasyon doludur. Çalıntı bilgilerle ve
internetten indirilen yanlış bilgilerle dolu kitaplar çoktur.

Neden Gizli Örgütler? Çünkü dünyayı onlar yönetmekte, bizim kaderimize,


geleceğimize onlar hükmetmektedirler. 12 Eylül 1980 NATO-Askeri darbesinden beri temel
mesleğim olan tıp, nörobilim ve farmakolojinin yanısıra sosyal yapıların ve toplumların neden
böylesine kolay sosyal mühendislik yöntemleriyle, psikolojik savaş yöntemleriyle yönetilebilir
olduğunu araştırmaya başladım. Zihin Kontrolü, Beyin Yıkama ve Psikolojik Savaş
konularına da Gizli Örgütleri, Küresel Eliti ve Emperyalizmi araştırırken girdim. 1980 öncesi
tahminlerimiz doğru çıkmıştı, NATO’nun gizli orduları ve Batının Derin Devletleri, Türkiye’de
FM-31-15 Amerikan-NATO talimnamesi doğrultusunda hem sağ, hem radikal şeriatçı, hem
de pek çok sol örgütü kurmuş, desteklemiş, bunlara silah sağlamışlardı. Bir ayaklanma
olmadığı halde, Henry Kissenger’in (Galula takma ismiyle), CFR talimatıyla kaleme aldığı
rivayet edilen ‘Ayaklanmaları Bastırma Talimnamesi’ gereğince, bir sosyal müsamere
oynanmıştı. Komünistçilik oynayanlarla, Milliyetçilik oynayanlar birbirleriyle ölümüne
çarpıştırılmış ve ABD-NATO destekli ‘Our Boys’ darbesinin alt yapısı hazırlanmıştı. 1.5-2
milyona yakın kişi hakkında takibat yapan, CIA-12 Eylül Cuntacıları, yaklaşık 50-100 bin
civarında kişiyi – CIA’in ‘School of America’sında’ öğrenilen yöntemleriyle-, CIA-KUBARK
talimnamesi uygulanarak işkenceden geçirdi. 200-300 bine yakın kişi yıllarca hapis yattı,
bunların bir kısmı ne suç işlemiş olduğunu bile uzun süre öğrenemedi. Binlerce kişi
Üniversiteden, kamu görevinden atıldı. 1960 Anayasası’nın getirmiş olduğu sosyal eşitlikçi,
Ulus Devleti savunan, özgürlükçü Anayasa bir şekilde yok edilmeli, Atatürkçülük, Milliyetçilik,
Türkçülük, Ulusalcıklık, Vatanseverlik, Ulus-Devlet, Tam Bağımsızlık, Anti-Emperyalizm gibi
kavramlar bu ulus Devletin özünden kazınmalıydı! Bu konudaki ilk adımı malum kişi ve
arkadaşları, üstelik de Atatürkçülük adına, attılar. Yeşil Kuşak Teorisinin bir ön aşaması
olarak Ilımlı İslamın temelleri, Anglo Sakson istihbaratının engin tecrübesinin kontrolü ve
şefkatli kolları (!) altında o dönemlerde atıldı. Aslında Masonik Gizli Örgütlerin ve Anglo
Sakson Derin Devletlerinin Türkiye’ye girmesi ve Türkiye’yi işgali 1945’ten sonra başlamış,
Türkiye’nin yönetimi hiç bir zaman Türklere bırakılmamıştı, çünkü Türkiye zengin petrol
okyanuslarının ve maden yataklarının üzerinde, Ortadoğu’da çok büyük stratejik öneme
sahip bir ülkeydi. Asya’yı, Akdenizi ve Ortadoğu’yu kontrol etmek isteyen önce Türkiye’yi
kontrol etmeliydi. ‘Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkeydi!’ Ancak işlerine
gelirse, Türkiye’yi, devletin parasıyla parti adına propaganda yapanların dağıttığı yardımlarla
(kömür, altın, yiyecek paketi, alışveriş kuponu vb.) satın alınabilen, bilinçli olarak
yoksullaştırılmış cahil bir grubun oylarına bırakmak mümkün olabilirdi. Ama sosyal
parametreleri kontrol edebileceklerse, bunun adına da DEMOKRASİ diyorlardı. Son altın
vuruş kararları 2007-İstanbul Bilderberg toplantısında alındı. Türkiye’yi korumak ve
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 12

kollamakla görevli kurumlar ise üç maymunu oynuyordu. ‘Dükkan kapanmış! Kepenkler


inmişti!’ 22 Temmuz ve 28 Ağustos, tarihe birinci Kemalist Cumhuriyetin bitip, 2. Yeni
Osmanlıcı Cumhuriyetin başlangıç tarihleri olarak geçecekti. Cumhuriyet mitingleri ise bir
serap ve bir hayalden ibaretti, herkes kendine verilen rolünü yapmıştı. Bazı partiler de ip
atlayıp, seksek oynadılar. Tüm tablo Breugel’in ‘Çocuk Oyunları’ tablosundaki kadar
sürreeldi! 2007’de Türkiye Cumhuriyetinin tam tasfiye süreci başlayacaktı. Artık ‘Ordular ilk
hedefimiz SEVR’di.’

Türkiye’yi bekleyen tehlikeler konusunda pek çok yerde konuşma, TV programı


yaptım, bu konuda kitaplar yazdım. Küresel Sermaye’nin planlarına karşı, diğer Kemalist
aydınlar gibi herkesi uyarmaya çalıştım. Ama borsanın düşmesi veya yükselmesi herşeyden
önemliydi, bizler ise bir avuç ‘Sevr Paranoyaklarıydık’ ; paranoyamız tutunca ‘Sevr, Sevr’
diye hıçkırırdık! ! Mütareke medyası ve şeriatçı medya sürekli bizlere saldırdı! Sanki,
Türklüğü ve vatanımızı savunmak suç haline getirilmişti, kendi ülkemizde azınlık olmuştuk!

2002’de Türkiye’ye dönüp, Ulusalcı, Atatürkçü, Vatansever, anti-emperyalist çizgide


mücadele vermeye başladıktan sonra bazı odaklarca hayatım zehir edilmeye çalışıldı. Bu
konularda, gizli örgütleri deşifre eden çalışmalar yapmak tehlikeliydi. Masonlar, TV
programlarımdan ve kitaplarımdan çok rahatsızlardı. Türlü tehditler, uyarılar, entrikalarla beni
yıldırmaya çalıştılar. Akademik ortamdan uzaklaştırılmam için bir sürü kirli tezgah düzenlendi.
Mücadeleyi halen sürdürüyorum, almakta olduğum ölüm tehditlerine rağmen sürdürüyorum.
Ömrüm yeterse de üzerinde çalışmakta olduğum sistemi yazıp bitirmeyi düşünüyorum. Gizli
Örgütler serisi bu sistemin önemli bir parçasıdır, çünkü dünyada işlerin, geri ve gizli planda
nasıl sürmekte olduğunu bilmek için bu konulara girmek, Gizli Örgütleri öğrenmek
kaçınılmazdır. Masonik Gizli Örgütler ve Gizli Cemiyetlerin çalışma sistemleri anlaşılmadan
da onlarla mücadele edilemez.

21. yüzyıl yeni sosyal sistemlerin kaleme alınacağı, Wahshi Kapitalizme karşı yeni
seçeneklerin deneneceği bir yüzyıl olacaktır. 6.5 milyar insan sadece 50 bin Küresel Elit’e, 50
milyon da yöneticiye hizmet etmektedir. Bu Firavunlar Devrinin ne bir demokrasi, ne hukuk
sistemi, ne de insancıl bir sistem olduğu söylenebilir. Bu sistemin ortadan kaldırılması için
evrensel bazı yeni alternatifler mutlaka tanımlanacaktır. Bu atılımlara Güney Amerika’da,
Putin Rusya’sında, Uzak Doğu’da şahit olmaktayız. Tek kutuplu emperyalist dünya, diyalektik
bir gerçeklik olarak, Shanghai Örgütü gibi yeni örgütlerin doğmasına neden olmaktadır.
Yirmibirinci yüzyılda ya Ulus-Devletler çökecek, ya da milliyetçilik ve Ulus Devlet kavramları
güçlenecektir.

Ben çalışmalarımı öncelikle Türkiye ve Türkler için yapıyorum. Benim üzerinde


çalıştığım sistem Türkler içindir! ‘Halkların Kardeşliği’, ‘Evrensel Demokrasi’, ‘İnsan Hakları
ve Demokrasi’ gibi söylemlerin emperyalistler tarafından Ulus Devletin ve Milliyetçiliğin
tasfiye edilmesi için kötüye kullanıldığını düşünüyorum. Türkler’in bu Coğrafya’da en az bir
500 yıl tam bağımsız bir biçimde yaşaması temel hedefimiz olmalıdır. 2. Cumhuriyetlere, 3.
Cumhuriyetlere geçilir; sonra bir de bakmışsınız ki, yeni bir Kaostan, Dünya Savaşından
veya İSTİKLAL Savaşından sonra Atatürk Cumhuriyeti yeniden kurulmuş! Tam bağımsız,
özgürlükçü, anti-emperyalist bir Türkiye için de başka bir alternatif de yoktur, çünkü bu
Atatürk Cumhuriyeti, Türklerin bağımsızlaştırılması için, emperyalizme karşı kurulmuştur ve
hiç bir millet köle olarak yaşamak istemez! Kölelikten, er ya da geç uyanır ve kurtulur!

Bahsedilen kitap dizisinin çeşitli farklı konuları olacaktır. Bazı yazarların okunması
zor, dev külliyatlı ve sistematik bilgi içermeyen, karışık kitaplarının aksine ben mümkün
olduğunca sistematik, kolay anlaşılır, kolay okunur kitaplar yazmaya çalışıyorum. Önce bir
konuyu kendim anlamadan ve şematize etmeden yazmamaya gayret gösteriyorum.
Kitaplarımda kullandığım resimler algı psikolojisi ve öğrenme konusunda edindiğim bilgiler ve
tecrübeler sonucu okunmayı kolaylaştırmaktadır. İnsan algısının % 75-80’i görsel algıdır. Bir
kitapta okunan binlerce satırdan akılda sadece üç cümle kalır, ama bilgiyle eşleştirilmiş 100
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 13

resimden en az 50’si akılda kalır. Bu nedenle görsel materyeli kitaplarımda geliştirmek temel
hedefim olacaktır.

Mutlaka masonlar bu kitaba da çok kızacaklar ve bana türlü şekillerde saldırmak,


yaşantımı zorlaştırmak isteyeceklerdir. Benim Masonlarla bir sorunum yoktur! Ama tüm Türk
Masonlarını bazı gerçekleri anlamaya davet ederim. Bu kitapta anlatılmaya çalışılan tezler
arasında Masonlarla ilgili şu bilgi önemlidir:
‘Masonluk ve onun geçmişindeki cemiyetler 11. yüzyıl ile 19. yüzyılın ortalarına kadar
insanlık için çok olumlu işler başarmış, aydınlanma çağını başlatmış, Fransız İhtilalinin ve
Amerikan Devriminin gelişmesinde çok olumlu görevler üstlenmiş, tarihi bir misyonu yerine
getirmişlerdir. Masonluğun doğuşunda Anadolu’daki Ahilik, Bektaşilik ve Mevleviliğin de
önemli etkileri olmuştur. Fakat 1830’lardan başlayarak ve 1850’den sonra şiddetlenerek
Masonik örgütler ve Masonlar SİYONİZMİN kontrolüne girmişlerdir. Siyonizmin ne olduğunu
ise bu kitapta bulacaksınız. Bugün Türkiye’deki hiç bir Mason sanmasın ki, Siyonizmin Deli
Gömleği kendilerine hayatlarının hiç bir döneminde giydirilmeyecek ve etkisini hayatlarında
görmeyecekler. Siyonizm ve Yahudi gizemciliği, Yahudi Emperyalizmi tüm ülkelerde
MASONLUĞU bir Truva Atı gibi kullanmaktadır.’

Bu kitapda Masonlara veya Yahudilere saldırıldığı imajı alınabilir. Halbuki bizim ne


Masonlarla ne de, Yahudilerle ilgili bir sorunumuz yoktur. Bizim sorunumuz Türkiye’yi kontrol
altına almak, sonra da farklı hedefler veya Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında
parçalamayı amaçlayan Emperyalist Siyonizm’ledir; herkesin dini inanışlarına veya dinine
saygımız sonsuzdur. Kimse ülkesinin parçalanmasını istemez ve ses çıkarmamazlık
yapamaz. Ama ne yazık ki, Türkiye’ye ölü toprağı atılmış gibidir, Türk halkı bu yüzyılda,
Küresel Postmodern Delilikten payını alıp, adeta bir Sosyal-Şizofreni, bir Stockholm
Sendromu1 yaşamaktadır.

Bu konudaki çalışmalarım tüm saldırılara rağmen sürecektir. Atatürk milliyetçiliğini,


vatanımızı, Laik Cumhuriyeti, Hukuk Devletini savunma konusunda milyonlarca sessiz
insanın olduğuna ve sayımızın gün geçerek katlanarak, artacağına inanıyorum. Ama şu
gerçeği her zaman göz önüne almalıyız. 1919-1923 arasında da tüm Dünya’ya karşı
savaşıyorduk, halen tüm Dünya’ya karşı savaşıyoruz. İstiklal Savaşı aslında hiç bir zaman
bitmedi, Karşı-Devrim sürecine dönüştü. Bu günler de geçecektir, Neoconlar da gidecektir ve
Büyük Ortadoğu Projesi de bitecektir. Siyonizme hizmet eden, Amerikalı olsun, Yahudi olsun,
Mason olsun, Türk olsun, hiçbirisinin bu konuda başarılı olması imkansızdır. Biz, Ön-Türkleri
de katarsanız, 10 000 yıldır bu topraklarda varız ve varolmayı sürdüreceğiz. Ama önce
kiminle savaştığımızı bilmemiz gerekir. Bu kitap ve devamında yazılacak olan dizi size bunu
anlatacaktır.

Ne Mutlu, Türküm Diyene ve Türk Ulus Milletine!

Doç. Dr. Ümit Sayın


Eylül 2007

Kızıltoprak- İstanbul
umitsayin@gmail.com, usayin1@yahoo.com

1
Stockholm Sendromu: Kurbanın, kendisini kaçıran veya kendisine kötülük, işkence eden kişiye karşı bağlılık
ve duygusal çekicilik duyması, ondan şikayetçi olmaması. Bu olay tesadüfen 1970’li yıllarda, Stockholm’de bir
banka soygununda bankada rehine olarak kalan görevlilerin beklenmedik davranışları sonucunda tanımlanmıştır.
Ünlü Medya Patronu Patricia Hearts de aynı şekilde kendini kaçırıp, bir terörist haline getirenlere karşı tavrı
mahkemede onları savunmak olmuştur. Kaçırma, işkence, zarar verme, rehin alma, tecavüz etme gibi durumlarda
bazen kurban, saldırgana duygusal olarak aşırı düzeyde bağlanmakta, onun yaptıklarını haklı çıkarmaya
çalışmaktadır. Bu üzerinde çalışılması gereken ciddi bir sosyal fenomendir. Türk halkının da Ulus Devlet bilinci,
21. yüzyılda adeta rehin alınmıştır; Türk halkı ağır bir Stockholm Sendromu geçirmektedir. Bunun bir başka
çeşidine deneysel psikoloji literatüründe ‘Öğrenilmiş Çaresizlik’ (Learned Helplessness) de denilmektedir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 14

Dünyayı Yöneten Güçler Ne Demektir?

Dünyayı yöneten gizli güçler, dünyadaki tüketim ve üretim maddelerinin ve


sistemlerinin daha iyi kontrol edilebilmesi için kurulmuş gizli örgütlenmelere verilen genel
bir isimdir. Bugün dünyayı aslında gizli güçler değil, Küresel Elit ve Küresel Sermaye
dediğimiz bir yapı yönetmeye çalışmaktadır, gizlilik bunların politik sistemlerinin, siyasi
yapılarının ve çokuluslu şirketlerin kurmuş olduğu gizli topluluklardan gelmektedir. Bazı
ülkelerde istihbarat örgütleri, sivil örgütler, düşünce kuruluşları ve Üniversitelerdeki bazı
yapılarla kendini gösteren Derin Devletler hem kendi ülkesini, hem de dünyayı kontrol
etmeye, yönetmeye çalışır! Bu ister Ulus Derin Devlet olsun (Rusya, Çin, Fransa,
Almanya, İskandinav Ülkeleri vb.), ister Şirket-Derin Devlet olsun (ABD, İngiltere, vb.)
çok sistemli bir istihbarat - gizli örgüt - bilim camiası – Üniversite - Sivil Toplum örgütü
ağıyla örülmüştür.

Bahsedilen Küresel Elit, aslında eski hanedanlardan ve krallıklardan çok da farklı bir
yapıya sahip değildir. Yani bugün pek çok ülke totaliter bir oligarşi ile yönetilmektedir.
Küresel Elit’in, eski hanedan, krallarla ve toprak sahipleri ile ilgisi olduğu gibi çok zengin,
uzun süredir dünyadaki üretim ve tüketim sistemini kontrol eden bir gizli yapıyla da ilişkisi
vardır. Bu Küresel Elit’in temel felsefesi bugün için var olan tüm tüketim sistemlerini,
enerjiyi ve üretimi kendi kontrolünde tutmak, sınırsız bir egoizmle kendi sınıfları içindeki
50 bin civarındaki Eliti ve onlara destek sağlayan 20-50 milyonluk nüfusu sınırsız
olarak, dünyanın geri kalanlarının aç kalması pahasına zenginleştirmektir. Bu Küresel
Elit’in sayısı tam olarak belirli değildir. ABD’deki yaklaşık 25 bin kişi, tüm ülkedeki gelirin
yaklaşık olarak % 80’ini elinde tutmaktadır. Dünya’nın diğer ülkelerinde de benzer bir
durum mevcuttur, özellikle kapitalizmin kayıtsız şartsız geçerli olduğu Batı ülkelerinde de
yaklaşık bir 25 bin kişi Küresel Elit’in Amerika dışındaki kısmını oluşturmaktadır.
Firavunlaşma ve Tiranlaşma yolunda olan ve çokuluslu şirketleri, bilimi ve enerji
sistemini (petrolü), kontrol altında tutan bu Elit, onlara yardımcı olan yan sınıfsal
yapılanmayla birlikte bir kaç on milyonu bulmaktadır. Yani tüm dünyayı ve insanlığı
tepedeki 50 bin kişilik Küresel Elit ile birlikte, hepi topu 20-50 milyon insan kontrol
altında tutmaktadır. Küresel sermaye ve Küresel Elit, bu güce hakim olabilmek ve gücü
elinde tutabilmek için aslında yüzyıllardır büyük bir mücadele ve dev bir gizli örgüt
yapılanması içindedir.

Aslında bu, mafyanın temel felsefesinde olan bir ilkedir ve doğa ne yazık ki
mafyadan yanadır! Yani doğada güçlüler, zayıfları yok ederler, zayıflar ve güçsüzler
üzerinde dominans (baskı) kurarlar. Büyük balık, küçük balığı yutar. Arslan ve kaplan,
ceylanı veya zebrayı parçalayıp yer. Şempanze veya Goriller aleminde, Primatlarda
güçlü olan hayvanlar sürüyü yönetirler, bunun için bazı liderlik kavgaları yapılır. Doğanın
bir hukuğu yoktur. Doğada hiç bir tür, başka bir türü yok ettiği veya kendi türünden bir
hayvanı yok ettiği için yargılanmaz. Doğa sadece doğal seleksiyon süresince bazı türlerin
evrimleşmesini ve daha güçlü veya doğaya uyumlu bir tür olarak ortaya çıkmasını ister.
Bu nedenle doğanın kanunu, kaba kuvvet kanunudur. Doğanın kanunu mafya
kanunudur, faşist ve acımasızdır. Doğanın kanunu aynı zamanda kapitalizmin de
kanunudur. Bu nedenle doğa ve kapitalizm vahşidirler, acımasızdırlar, yok etmeye veya
zayıfın yok olmasına izin verirler.

Bu durum insancıl veya iyi olmayabilir, fakat gerçek budur! Bu gerçek ve ana temel
kural, Dünya isimli 4.5 milyar yıl yaşındaki gezegende, yaklaşık 3.5 milyar yıldır
hücrelerin, 50 milyon yıldır memelilerin, 1.5-2 milyon yıldır da primatların, son 150-200
bin yıldır ise Homo sapiensin (modern insan) evrimleşmesini sağlamıştır.

Bizim gibi düşünen bilim insanları bir kural olarak bu sistemin tamamen karşısındadır,
siz de bu sisteme karşı olabilirsiniz, insan yapısı hukuk sistemleri çok daha başarılıdır ve
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 15

insancıldır; ama biz doğada gerçek olandan bahsediyoruz. Mükemmelleşmiş bir sosyal
sistem veya hukuk sistemi ise henüz kurulamamıştır. Hiç şüphesiz ki, Kemalizm’in
temelinde var olan Karma Ekonomi ve eşitlikçi bir ekonomi ve eşitlikçi sosyal sistem, şu
anda en mantıklı ve insancıl sistem gibi görünmektedir. Vahşi kapitalizm, dünyayı ve
insanlığı getirmiş olduğu aşama olarak kesinlikle iyi bir sistem olarak ele alınamaz,
aksine, kapitalizm ve çok uluslu şirketlerin, tekelci şirketler sisteminin katı etkisi
yeryüzünden kaldırılmadan insanların veya toplumların savaşlardan, katliamlardan,
işkenceden ve acıdan kurtulması mümkün olmayacaktır, çünkü tüm insanlık sadece bir
avuç insanın daha zengin ve güçlü olması için tüm enerjisini tüketmektedir. Küresel Elit’in
ve Emperyalizmin dünyayı getirmiş olduğu aşamayı daha iyi anlayabilmeniz için doğadaki
sisteme ve insan bilincine değinelim biraz isterseniz.

Ekosistemler ve İnsan Bilinci Ne Durumdadır?2

Vahşi kapitalist sistem doğadaki herşeyi mantıksız ve tutarsız bir biçimde tüketti,
sömürdü, doğayı kirletti ve küresel ısınmaya neden oldu. Sürekli tüketmeye ve sürekli kar
etmeye yöneldi. Daha fazla hidrokarbonlar yakıldı, daha fazla doğayı kirleten ama önlemi
alınmayan üretim yapıldı, daha fazla atmosfer kirlendi, insana zarar verecek ne varsa daha
fazlası insanın ekosistemine eklenerek dünyaya sunuldu. Kanser riskinin arttırılmasından,
AIDS-Ebola gibi yapay olduğu iddia edilen virüslerin yayılmasına kadar mazlum dünya
nüfusu (özellikle de Anglo Sakson ve Yahudi olmayan nüfus) üzerinde inanılmaz oyunlar
oynandı. CFR’nin (Council on Foreign Relations, Amerikan Derin Devlet yapılarından birisi)
1930’larda planladığı faşist Öjenik (Eugenics) ve Sosyal Darwinizm fikirleri gizli projeler
halinde geliştirildi. Öjenik kendilerinden olmayan dünya nüfusunu azaltmayı ve kendi ari
ırklarını yaratmayı öneriyordu. Sonuç ortada!

Beş yıl içinde bir önlem alınmazsa, ‘Kelebek Etkisi’ artarak devam edecek ve gerek bilim
araştırma kurumlarının, gerekse Birleşmiş Milletlerin vermiş oldukları raporlara göre, 2099’da
(tabii o zamana kadar gezegen kalırsa) dünyadaki sıcaklık 6-8 santigrad derece artacak.
Bunun sonucu olarak da buzulların erimesi, tüm ekosistemin değişmesi gündeme gelecek.

Aslında Kaos teorisini bilmeyenler için düz mantıkla durum böyle, sanılıyor ki bir 90 yıl
vaktimiz var! Kaos teorisini işin içine katarsanız durum daha da vahim bir hale geliyor. Ama
önce Einstein’in bir sözüyle başlayalım, durumun vehametini vurgulamaya:

« Arıların varlığı insan için hayatî önem taşır. Günün birinde arılar yeryüzünden
kaybolursa, bu, insan soyunun nihayet 4 yıllık ömrü kalmıştır, anlamına gelir. Zira arı
olmayınca bitkiler arası döllenme durur. Bu olmayınca da geride ne bitki, ne hayvan kalır,
ne de insan! ».

Wurzburg Üniversitesi’nden Prof. Joergen Tautz daha detaylı olarak durumu şöyle
açıklıyor:

« Çiçek ve bitki türlerinin polenleri, tabiatın bu iş için şekillendirdiği arıların bacaklarındaki


tüylere takılır. Ve 130 000 farklı bitki türüne konan arılar, bunların tohumlanmasını ve
üremesini sağlar. Bir fikir vermek için söylüyorum: tek bir kovandaki arılar günde 1 milyon

2
Bu yazıdaki 8-23’üncü arasındaki bölümlerin kısaltılmış bir kısmı internetteki köşe yazılarında da Mayıs-
Haziran 2007’de yayınlanmıştır (www.kuvayimilliye.net , www.trakyanethaber.com vb.). Ayrıca, Türkiye’de bilgi
hırsızlığı ve intihal ne yazık ki çok fazladır. Gerek internette bazı Türk internet yazarları, gerek kitap yazarları
kolayı bulmuşlardır, bizim internete konan yazılarımızı kopyala-yapıştır kullanıp, hiç bir kaynak göstermeden
kitaplara dönüştürmektedirler. Örneğin bu başlangıç yazılarında benim Bilderberg ile ilgili yazdıklarım, ismim
silinerek ve bir kısmındaki bilgiler kaldırılarak Özel Büro isimli bir yahoo dağıtım grubu tarafından sanki kendileri
yazmışlar gibi dağıtılmıştır. Bu gibi temel etik ilkelere aykırı hırsızlıklar Türkiye’de çok olmaktadır. Bazı yazarlar
benim yazdıklarımı aynen kopyalayıp, hiç referans veya ismimi göstermeden, sanki kendileri yazmış gibi
kitaplarda bile kullanmışlardır. Bu olguların sayısı iki, üç’den fazladır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 16

çiçeği dölleyebilir. Bu aşılama ve dölleme düzeni bozulursa önce bitkiler yok olur; sonra
sırayla hayvanlar ve insanlar » ( Hakkı Devrim: "Arılar gidiyor dönmüyor..", Radikal,
22.04.2007)…

Evet! Arıların şu anda hızla yeryüzünden yokolması değil sorun, aynı dölleme işlemini
yapan binlerce böcek, larva, kelebek (bir kaç gün yaşasa bile) türü de hızla yok oluyor. Kaos
sistemine ait verilebilecek en iyi örneklerden birisi arılardır. ABD’de hesaplanan sayı bir yılda
arıların yaklaşık 14 milyar dolarlık meyve, sebzeyi döllediği3. Bakın adamlar hesaplarken
bile ne kadar kapitalistçe düşünüyorlar, arıların ölümünden ne kadar zararımız olur diye
bakıyorlar konuya! Halbuki sorun sadece arıların ölümü değil, sorun yeni böcek türlerinin,
yaklaşık 3.5 milyar yılda gelişmiş ve evrimleşmiş bir sistemin ölümü. Yenisini bir 3.5 milyar
yılda sil baştan yapabilecek misiniz?

Gözlerinizi kapatın ve sayın, 100 bine kadar sayabilecek misiniz? 1 milyon çok büyük
bir rakamdır. 1 milyon yılı zihninizde canlandırabiliyor musunuz? Bin kere milyon milyar
eder. Bir de bir milyar yılı düşünün! Bu gezegen 4.5 milyar yıl önce varolduğunda oksijen
çok azdı. Yaşam yoktu. 1-2 milyar yıl sonra yeşil algler oksijen ürettiler, 1.5-2 milyar yıl önce
oksijen arttı. Derken oksijen kullanan hücreler, derken diğer canlılar yaratıldı veya oluştu.
Arılar ve böcekler 400 milyon, memeliler 50 milyon yıldır var, hızla bitkilerin dünyanın
heryere yayılmasını, döllenmelerini ve çapraz döllenmeyi, mutasyonları sağladılar. Bu
mekanizma kendi kendine işleyen ‘Kozmik Bilinçsel’ bir mekanizma. Hiç bir arı, hiç bir böcek,
hiç bir sarmaşık, hiç bir şalgam, hiç bir piton yılanı, hiç bir gergedan, hiç bir baobob ağacı, hiç
bir orman bütün ve tüm-sistem içinde ne kadar hür ve bağımsız, birbiriyle kozmik bir bağ
içinde yaşayan bu yapının farkında değil, sessizce biyolojik saatinin tiktaklarını dinliyor ve
mutlu bir şekilde yerini diğerlerine bırakıyor. Hiçbiri KÖTÜ değil! Bir aslan zavallı bir ceylanı
yerken bile, biz insanlar kadar kötü değil. O sadece 4.5 milyar yıllık bir sistemin ve dengenin
kendine düşen görevini yapıyor. Kötüyü evrimleştirmiş bilinç sadece insan bilinci, bu kötülük
bilinci doruğunu ise vahşi kapitalizmde yaşıyor!

150 yıl kadar önce bir Kızılderili şefininin topraklarını satın almak isteyen bir Amerikan
Başkanına yazdığı mektubu aynen alıntı yapıyorum:

“ Washington’daki Büyük Şef,

Beyaz adam silahlarla gelip, toprağımızı satın almak istiyor. Gökyüzünü, toprağın ısısını
nasıl alıp satabilirsiniz? Bu fikir bize garip gelir. Eğer biz havanın tazeliğine ve suların
parıltılarına sahip değilsek, onları nasıl satın alabilirsiniz? Bu dünyanın her parçası benim
insanlarım için kutsaldır. Her parlayan çam iğnesi, bütün kumlu sahiller, karanlık
ormanlardaki sis, her açık alan ve vızıldayan böcek, halkımın tecrübe ve anılarında kutsaldır.
Ağaçların gövdelerinden akan sular, Kızılderililerin anılarını taşır.

3
http://joecrubaugh.com/blog/category/science/ son Erişim 15 Haziran 2007.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 17

Dereler ve nehirlerden akan, parıldayan sular, sadece su değil ama atalarımızın


kanlarıdır. Eğer size toprak satarsak, onun kutsal olduğunu hatırlamalı ve çocuklarınıza da
öğretmelisiniz. Suyun mırıltısı babamın babasının sesidir. Nehirler erkek kardeşlerimizdir,
susuzluğumuzu giderirler. Nehirler kanolarımızı taşır, çocuklarımızı beslerler. Eğer size
toprağımızı satarsak, hatırlamalı ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki, nehirler bizim
kardeşlerimizdir ve bundan dolayı sizler de nehirlere, herhangi bir kardeşe göstereceğiniz
kibarlığı göstermelisiniz

Dünya, beyaz adamın kardeşi değil ama düşmanıdır ve onu fethetti mi, ilerlemeye devam
eder. Babalarının mezarını geride bırakır ve aldırmaz. Çocuklarından dünyayı kaçırır,
aldırmaz. Onların haklarını unutmuştur. Annesi olan dünyaya ve kardeşi olan gökyüzüne;
satın alınan, yağma edilen, koyunlar ya da parlak boncuklar gibi değişilen bir malmış gibi
davranır, iştahı dünyayı yiyip bitirecek ve geride sadece bir çöl bırakacaktır.

Beyaz adamların şehirlerinde sakin yer yoktur. Baharda yaprakların açılışını ya da


böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Ama bu belki benim vahşi olmamdan ve
anlamadığımdandır. İnsan eğer bir kuşun yalnız ağlayışını veya su birikintisi etrafında
tartışan kurbağaların seslerini duymazsa hayatın anlamı nedir?

Toprağımızı alma teklifinizi düşüneceğiz. Eğer satmaya karar verirsek, bir şart
koyacağım. Beyaz adam bu toprağın hayvanlarına kardeşi gibi davranacak. Hayvanlar
olmadan insan nedir? Eğer bütün hayvanlar bitse, insan, ruhun büyük yalnızlığından ölürdü.
Çünkü, hayvanlara ne olursa, insana da aynısı olur, kısa süre içinde!

Ayakları altındaki toprağın, büyükbabalarının külleri olduğunu çocuklarınıza


öğretmelisiniz. Böylece toprağa saygı duyarlar. Dünya annenizdir. Dünyaya ne olursa, onun
oğullarına da aynısı olur. Eğer insanlar yere tükürürse kendi üzerlerine tükürürler. Dünya
insana ait değildir, insan dünyanındır.

Birkaç saat ya da birkaç kış sonra, bu dünyada bir zamanlar yaşamış büyük kavimlerin
veya şimdi ufak topluluklar halinde ormanda dolaşanların çocukları da kalmayacak, bir
zamanlar sizinkiler gibi güçlü ve umutlu olanların mezarlarında yas tutmak için. İnsanlar gelir
ve gider, denizin dalgaları gibi. Tanrısı kendisiyle arkadaş gibi konuşan ve yürüyen beyaz
adam bile, bu ortak kaderden ayrı tutulamaz.

Beyaz adam belki bir gün keşfeder, Tanrımız aynı Tanrı. Şimdi bizim toprağımıza sahip
olmak istediğiniz gibi, ona da sahip olduğunuzu düşünebilirsiniz. Ama olamazsınız. O insanın
tanrısı ve şefkati Kızılderili için de, beyaz adam için de aynı. Bu dünya onun için değerli ve
dünyaya zarar vermek onun yaratıcısını küçümsemektir. Beyazlar da geçip gidecek, belki
bütün diğer kavimlerden önce. Yatağına pislik yığmaya devam et, bir gece kendi pisliğinde
boğulacaksın.

Biz, Buffalolar katledildiğinde, vahşi atlar ehlileştirildiğinde, ormanın gizli köşeleri pek çok
insanın kokusuyla dolduğunda ve diri tepelerin görünümü konuşan tellerle lekelendiğinde,
anlayamıyoruz. Çalılık nerede? Gitmiş! Kıvrak taylarla av hayvanlarına elveda demek nedir?
Yaşamın sonu ve yaşamaya başlamanın başlangıcı.

Bu dünyadan en son Kızılderili de yok olduğunda ve anası sadece çayırlar üzerinde


hareket eden bir bulutken, bu kıyılar ve ormanlar hala halkımın ruhunu muhafaza edecekler.
Çünkü halkım bu dünyayı, yeni doğan bebeğin annesinin yürek atışını sevdiği gibi sever.
Öyleyse, eğer topraklarımızı satarsak, onu bizim sevdiğimiz gibi sevin, onunla bizimki gibi
ilgilenin. Bu diyarın anısını, onu aldığınızdaki gibi saklayın. Bütün gücünüz, aklınız ve
kalbinizle, onu çocuklarınız için koruyun ve sevin. Tanrının hepimizi sevdiği gibi.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 18

Bildiğimiz bir şey var. Tanrımız aynı Tanrı. Bu dünya onun için değerli. Beyaz adam bile
bu ortak kaderden ayrı tutulamaz. Bütün bunlardan sonra kardeş de olabiliriz. Göreceğiz! ”

Beyaz adama ve Washington’daki büyük şefe biyoloji-ekoloji-kaos teorisini öğreten ve


özetleyen bu Kızılderili şefi büyük olasılıkla okuma yazma bile bilmiyordu. Ama o arıları da,
ormanı da, çağlayanları da, gökyüzünü de, güneşi de, akarsuları da, bizonları da, kendi ırkını
su çiçeği virüsü emdirilmiş battaniyeleri verip soykırım yapan beyaz adamın (Anglo
Saksonların) torunları bilim adamlarından çok daha iyi biliyordu! Arıların önemini çok iyi
kavramıştı ve bilinci şu andaki politikacıların, işadamlarının, çok uluslu şirket sahiplerinin,
bilim insanlarının bilinçlerinden çok daha ilerdeydi. Kızılderilinin bilinci doğanın bilinciydi.
Beyaz adamın bilinci ise kendi yaratmış olduğu Şeytanın bilinci.

Evet kendini üstün sanan beyaz adam koca uçan demirlerle geldi, komşumuz Irak’ı
binlerce kez bombaladı. Milyonlarca insanın ölümüne neden oldu, milyarlarca arının, bitkinin,
böceğin ve ormanın, tahılın yokedilmesini sağladı. Afrika’dan ülkemize doğru yeni bir buğday
mantarı geliyor. Moleküler biyoloji harikası (!) bu mantarın fonksiyonu tüm buğday tahılını bir
kaç ay içinde yok etmek, 1-2 yıl içinde Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye ulaşıyor. Eğer bir önlem
alınmazsa tüm tahılımız heba olacak ve bir yandan da Şeytanın bilinci tüm Ortadoğu’yu
kasıp kavuruyor, yokediyor. Büyük Ortadoğu Projesinin Eşbaşkanları da bu bilincin
buradaki temsilcileri! Onlar da en az Washingtondaki, psikotik Büyük Beyaz Mongol Şef
kadar kötüler, acımasızlar; hedefleri Türkiye’yi yok etmek!

Kaos ve Bilderberg Toplantısı: Sosyal Kaos mu?

Kaos Teorisi doğadaki olayları anlamak için geliştirilmiştir. Temelde James Gleick’in
ünlü kitabı KAOS’da4 izah edildiği gibi ilk olarak meteorolojik olaylar araştırılırken, hava
katmanlarının hareketlerini matematiksel modellendirme üzerine kurulmuştur. Daha sonra
KAOS teorisi gerek tıp, gerekse diğer bilimlerin de içine girmiş ve doğadaki karmaşık ve
birbirini farklı parametrelerle etkileyen olayları açıklamak için kullanılmıştır.

KAOS teorisinin ünlü söylemini herhalde hatırlayacaksınız "Pekinde bir kelebek


kanatlarını çırptığında, Los Angeles-Amerika’da bir Hortum meydana gelebilir!".

Bu olaya KELEBEK ETKİSİ denir. Evet, gerçekten de hiç ummadığınız minik faktörler bir
araya gelip, ana sistemdeki etki kuvvetlerini veya bileşke kuvvetlerini değiştirebilir, aynı bir
köprüde uygun adım yürüyerek köprünün titreşim rezonansını etkileyip, köprüyü çökertebilen
bir tabur gibi! Atmosferdeki olaylar çok zor tahmin edilebilir, çünkü bir faktör, diğer faktörü
etkiler, o da diğerini, etkili faktörlerin vektöriyel toplamı bazen havanın yatışmasına, bazen
ise hortum oluşmasına neden olur.

Aslında biyolojik yapılarda da benzer kaotik mekanizmalar etkilidir; insan vücudunda


mesela. Bir tek minik bir mekanizmanın bozulması, bir kelebek etkisi yaratıp, zincirleme tüm
diğer mekanizmaları bozması gibi. Bazı enzim eksikliklerinde veya azalmalarında tüm
vücudun dengesinin bozulması gibi. Astronomlar Kelebek Etkisinin ve Kaos Teorisinin
aslında Evrende de geçerli olduğunu ve aslında hem mikrokozmos, hem de
makrokozmosdaki olaylarda matematiksel bir model olarak KAOS teorisinin etkili olduğunu
söylemekteler.

Arıların hızla öldüğünden ve bunun yaratacağı sonuçlardan bahsetmiştik. Bu sonuçlar


gerçekten de ölümcüldür. Sadece bitkilerde döllenme olayını doğadan kaldırırsanız veya
arılardan, böceklerden alıp, sadece rüzgarın kaotik etkisine, tesadüfe bırakırsanız; inanılmaz
bir hızla bitki örtüsünün yok olabileceği gerçeğini görürsünüz. Kaos Teorisinin hesaplarına
4
James Gleick. Chaos: Making A New Science, London: Penguin Books, 1987.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 19

göre etki sanıldığından çok daha kısa sürede kendisini gösterecektir. Doğanın milyarlarca
yılda yarattığı dengelerle oynanamaz. Oynamamalıyız! Doğa hızla kendisini insanlardan
kurtarabileceği bir kaotik yokoluşa veya yeniden kendini düzenlemeye doğru zorlanıyor.
İnsanlar artık Tanrıyı kıyamete zorlamaya başladılar. Yeniden düzen kurulduğunda ise büyük
olasılıkla insanlar ortamda bir daha var olmamak üzere yok olacaklar!

Kaos Teorisini ve Kelebek Etkisini, sosyal olaylarda ve insan yaşamında da görmek


mümkün! Bu konuda size mutlaka izlemenizi önereceğim iki film var: Kelebek Etkisi
(Butterfly Effect, 2004; d.: Eric Bress, Mackye Gruber) ve Koş Lola Koş (Run Lola Run,
1998; d.: Tom Tykwer). Bu iki film de bize aslında insan yaşantısında çok minik bir
gecikmenin veya çok minik bir olayın zincirlemesine nasıl bir kelebek etkisine yol açtığını
gösteriyor. Hepimiz aslında Kelebek Etkisini kendi öz yaşantımızda da yaşıyoruz. Yani
sadece makro ve mikro kozmosdaki olayların birbirini etkilemesinde değil, insan
davranışlarının veya sosyal olayların gelişmesinde de bu etkiyi görmek mümkün! Örneğin
İkinci Dünya Savaşının gelişmesi tamamen kaotik ve kelebek etkisine dayanan bir sürece
bağlıdır! Bilinçli olarak da CFR, Skulls and Bones, Thule Cemiyeti gibi gizli cemiyetler
tarafından istenmiş ve bilinçli olarak da bu zincirleme etki oluşturulmuştur! Sonuç ortada! Biz
Türkler, ikinci dünya savaşının zorunlu bir yaptırımı olarak NATO’ya girmemizin bedelini çok
ağır ödedik, halen de ağır ödüyoruz.

Gerek Kaos Teorisi, gerekse Kelebek Etkisi artık sadece sosyal olaylar değil, aynı
zamanda da ekonomik olaylarda da kendini gösteriyor. Tüm borsa patronları artık kendilerine
kaos teorisi ile uğraşmış matematikçiler ve ’oyun teorisi’ (game theory) uzmanları
kiralıyorlar. Çünkü benzer şekilde olayın parametreleri çok değişici. Örneğin, George Soros
isimli borsa simsarı bu oyunları ve kirli tezgahları çok iyi bilenlerden, hocası ünlü Postmodern
filozof Karl Popper!

Yahudi kökenli George Soros ekonomide yarattığı veya geliştirdiği spekülatörlüğü ile
borsadan çok para kazanmış, bu parayı kendi özel amaçları ve ülkeleri karıştırmak için
harcamış5 . Bununla da kalmamış, CIA ve NED’in (National Endowment for Democracy) bir
uzantısı olan Açık Toplum Enstitüsünü ve Açık Toplumu (Open Society) kurmuş. NED
ise CIA’nın bir yan kuruluşu6 (EK-3’teki listeye de bakınız). Sözde hedef şeffaflık ve
demokrasi! Gerçekte hedef toplumlarda bu kavramların içini boşaltıp, Küresel Elitin çıkarları
doğrultusunda sosyal karmaşa yaratmak! Bu yapı bilindiği gibi turuncu devrimleriyle ünlü.
Yugoslavya, Rusya, Ukrayna vb. 20-30 bin kişiyi bir araya toplayıp, birer de turuncu atkı
taktılar mı bu ülkelerde devrim yapmış bu arkadaşlar! Yani sosyal yapıları izliyor, Kelebek
Etkisi oluşacağını anladığı zaman Soros amca başlatıyor Kelebeğinin kanatlarını
çırptırmaya . Derken etki büyüyor, büyüyor; bir süre sonra ABD’li istihbarat örgütlerinin de
yardımıyla dev gibi oluyor. George Soros pek çok gizli cemiyetin de üyesi, Round Table,

5
Detaylı bilgi için, Mustafa Yıldırım. Sivil Örümceğin Ağında, İst: Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2004.
6
Bill Blum. Rogue State: A Guide to the World’s Only Superpower, Maine:Common Courage Press, 2000.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 20

Masonluk, CFR, Trilateral Komisyon, Bilderberg vb. Bu örgütlerin hepsi toplum


mühendisliğini çok iyi biliyorlar.

Bilderberg dedik de, bu yazının ilk kaleme alındığı tarihlerde İstanbul’daki ünlü çok gizli
uluslararası BİLDERBERG toplantısının (31 Mayıs-3 Haziran 2007) başlamış olduğunu
hatırladık. Küresel Elit ve kendini seçilmiş sanan 200 civarında amca oturdular; nasıl politik,
ekonomik kaos yaratarak Büyük Ortadoğu Projesinden daha karlı çıkarız diye İstanbulda
toplandılar ve konuştular. Tek Dünya Hükümetinin planlarını yapıyorlar7. Bir sosyal
karmaşayı oluşturmaktan kurulduğu günden beri geri durmamış olan Bilderberg nedir, nasıl
bir gizli örgüttür, dünyayı gizlice nasıl yönetmeye çalışmaktadır bir hatırlayalım!

Gerek George Soros ve gerekse Bilderberg toplantısında İstanbul’a gelen elitler ve


Küresel Sermaye Türkiye’deki 22 Temmuz seçimlerine müdahale etti. Milyarlarca dolar
kredi ve milyarlarca dolar bu seçimler için harcandı. Sonuç ortada Kırmızı-Beyaz Al Bayrak
Devrimine karşı Turuncu-Yeşil Dolar Devrimi, varoşlardaki ve köylerdeki aç, önündeki 2
ayı nasıl geçireceğini kara kara düşünen halkı satın almayı başardı. Yani pek çok gizli örgüt,
Bilderbergle birlikte bu seçimlerin ve Türk politikasının bizzat içindeydi! Sonuçları Türkiye
için yıkımsal olsa da, Kemalizm Türkiye’de tasfiye ediliyor olsa da, Türkiye parçalanıyor da
olsa bu kitapta bahsedilen Dünya’yı Yöneten Gizli Güçler’in nasıl seçimi etkileyen pek çok
parametreyi kontrol ettiklerini gördük. Örneğin Büyük Loca ve tüm Masonlar bir tek partiyi
destekleyeceklerini açıkladılar ve Medya’dan, reklam şirketlerine kadar her kilit noktadaki
mason birader bu parti için çalıştı8! Bir zamanlar Adnan Menderes için yaptıkları gibi!

BİLDERBERG Nedir?9

1921’de kurulan CFR’nin (Council of Foreign Relations-Dış İlişkiler Konseyi veya ABD
Derin Devletinin temel çekirdeği) temel küreselleşme planları daha kurulduğu günden beri
biliniyordu. CFR, ABD içinde kontrolü 2. dünya savaşı sırasındaki askeri yönetimle ve FBI
isimli örgütü kurarak sağladı (1908’de kurulan Federal Büro yeni şeklini aldı). O dönemlerde
Amerikan Derin Devletinin iskeletini teşkil eden CFR tek jandarmalı kapitalizmi
Avrupa’ya da yaymak zorundaydı. Eski CFR başkanı ve Rockefeller’in Chase Manhatten
Bankası başkanı olan John Mc Cloy, OSS (Office of Strategic Services) isimli istihbarat
örgütünün kurulmasını önerdi. OSS Bill Donovan tarafından 1941-1942’de savaş
yıllarında kurulmuştur.

Temel çatıyı CFR, Round Table, Masonlar, Skulls and Bones gibi gizli örgütler
oluşturmaktadır. OSS 1947’de CIA isimli örgüte dönüştü. 1950’de General Walter
Bedel Smith başa geçince Avrupa’da CIA’in tüm işlerini ve paravan şirketlerini
oluşturabilecek ve Avrupayı kontrol edebilecek bir örgüt oluşturulmasını istedi.

Bilderberg, CFR-Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar-Skulls and Bones-Round Table ve


diğer gizli örgütlerin Avrupa ayağını oluşturmak için, aslında kitaplarımızda bahsettiğimiz 50
bin Küresel Elitin hizmetine tüm Avrupa ekonomisini sunabilmek için kuruldu.
Hollanda’da Oosterbeek şehrinde Bilderberg otelinde 1954’de kurulmuştur. Her yıl bir
ülkede pek çok ülkenin ileri gelenleriyle birlikte çok gizli toplantılar yapar. Katılanlar hiç bir
bilgi vermezler, kayıt ve yazmak yasaktır.

7
Daniel Estulin. Klüp Bilderberg, İst.: April Yayınları, 2007.
8
Seçimlerin nasıl manupüle edilmiş olabileceği hakkında bir fikir alabilmek için, EK-4’de ‘Seçmenler, Oylar ve
Elektronlar’ başlıklı makalemi ve Neval Kavcar’ın bu konudaki makalelerini okuyunuz.
9
Detaylı bilgi için, Daniel Estulin. Klüp Bilderberg, Çev. Cihat Taşçıoğlu, İst. April, 2006; R. Gaylon Ross. Who
is Who of the Elite?, Spicewood-Texas: RIE Press, 2000; Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve Büyük
Ortadoğu Projesi, İstanbul: Neden Kitap, 2006; Jim Marrs. Rule by Secrecy, NewYork: Harper Collins, 2000.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 21

Bilderbergin kurucuları arasında Hollanda Prensi Bernhard ve Polonyalı sosyolog Dr.


Joseph Hieronim Retinger de vardır. Retinger, Bilderbergin babası olarak bilinir.
Bilderberg aslında Amerikan sermayesinin ve elitinin, CIA’in Avrupa ayağıdır. Prens
Bernhard’ın eski bir NAZİ üyesi olduğu bilinmektedir.

Bilderberg toplantılarında ülkelerin kaderleriyle ilgili çok gizli kararlar alınır ve bu alınan
gizli kararlar her koşulda uygulanır. En gizli ve önemli kararları en iç çekirdek bilir. Herkes her
toplantıya giremez. Yani iç içe çemberlerden oluşan bir yapı mevcuttur. Türkiye’nin
kaderi de bu toplantılarda tayin edilmiştir. Son olarak 2007’de İstanbul’da yapılan Bilderberg
toplantısı sonrası seçimlerde ve ekonomide gördüğümüz değişimler gibi (ilerideki Bilderberg
ile ilgili bölüme bakınız!)

Türkiye’yi uzun dönem yöneten pek çok kişi uzun dönem Bilderberg üyesi olarak
kalmıştır. 1950’li yıllardan sonra pek çok iç ve dış politikayı Türkler değil, Bilderberg,
CFR ve Trilateral Komisyon Üyeleri belirlemiştir!

Kapitalizm, Doğa ve İnsan Küresel Elitin Aldığı Önlemler Sonucu Ne


Durumdadır?

Dünya gezegeni vahşi ve düşüncesiz, bilimsel olmayan KAPİTALİZMİN ve


Emperyalizmin ve onların gizli ordularının ve örgütlerinin etkisiyle 21. yüzyılda da hızla
kirletiliyor, ekolojik dengeler bozuluyor ve dünya nüfusu hızla fakirleşiyor. Uluslararası
verilerle, aşağıda sıralanan bazı gerçekleri çarpıcı bir biçimde gözler önüne sermek
istiyorum, bu gerçekleri gözönüne aldıktan sonra gerek gezegenimizi, gerekse insanlığın
durumunu bir yorumlayalım isterseniz10. Dünyayı yönetmekte olan ve bizi bir FİRAVUNLAR
DEVRİNE doğru götürmekte olan Küresel Elit ve onun gizli örgütlerinin son 150 yıldaki
marifetlerini bir sıralayalım.

1. Dünyanın yarısı ( 3 milyar insan) günde sadece 2 dolarla yaşıyor (ayda 60 dolar) 11
2. En fakir 48 ülkenin gayri sıhhi milli hasılası (GDP-Gross Domestic Product),
dünyadaki en zengin 3 adamın toplam gelirinden daha az.
3. 21. yüzyıla girdiğimizde yaklaşık 1 milyar kişi okuma yazma bilmiyor veya isimlerini
yazıp, imzalayamıyor (her altı kişiden biri).
4. 2000 yılında, dünyada silahlara ayrılan paranın sadece yüzde biri harcansaydı, her
yıl tüm dünyadaki okumamış olan çocukları okutmak mümkün olabilirdi.
5. Dünyadaki en zengin 100 oluşumun % 51’ini tröstler ve çokuluslu şirketler, geri kalan
% 49’unu ise devletler oluşturuyor. Bu tröst ve çokuluslu şirketlerin (corporations)
en tepedeki 200 tanesi dünyadaki tüm gelirin % 75’ine sahip. Artık şirketler, tröstler
ve çokuluslu şirketler, pek çok devletten çok daha güçlü.12
6. Dünyadaki gelişmiş ülkelerdeki popülasyonun (nüfusun) yaklaşık % 20 si, dünyadaki
tüketim malzemelerinin toplam % 86-90’nını tüketiyor13.
7. Dünyadaki zengin ülkelerdeki en zengin kişilerin yüzde 5’i, ihracatın % 82’sine
sahip, yabancı yatırımların da % 68’ine sahip. En alttaki % 5 ise, bu oranların %
1’inden çok daha azına sahip.
8. Zenginler ile yoksullar arasındaki gelir ve mal dağılımı 1820 ile 1992 arasında
incelendiğinde, şöyle bir sonuç görülüyor (ortalama değerler kıyaslanıyor):

1820’de en zengin kişiler en fakir kişilerden ortalama 3 kat zengindi.

10
(http://www.globalissues.org/TradeRelated/Facts.asp#fact1 )
11
Ignacio Ramonet, The politics of hunger, Le Monde diplomatique, November 1998.The 9th International Anti-
Corruption Conference Plenary Address by James Wolfensohn, August 2000., EarthTimes.org, October 24, 2000.
12
http://www.ips-dc.org/reports/top200.htm
13
http://hdr.undp.org/reports/global/1998/en/
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 22

1913’de bu oran 11 katına çıktı.


1950’de bu oran 35 katında çıktı.
1973’de bu oran 44 katına çıktı.
1992’de ise bu oran 72 katına çıktı.
Yani 21. yüzyılda yaklaşık olarak, en zengin sınıf, en fakir sınıftan nerdeyse 80
kat daha fazla şeye sahip. Bu alınan değerler ortalama değerlerdir. Aslında durum
çok daha vahimdir. Örneğin en tepedeki 358 milyarder tröst sahibinin toplam geliri,
gezegendeki gelirin nerdeyse % 45’ine ve toplam 2.5-3 milyar insanın gelirine
yakındır. Yukardaki oranlar belli persentiller için belirtilmiştir.14

9. ÇOCUKLAR:
2000 yılında tüm dünyada yaklaşık 1.7 milyon çocuk fakirlik yüzünden ölmüştür.
o 2000 yılında dünyada 2.2 milyar çocuk yaşamaktadır. Bu çocukların 1
milyardan fazlası aşırı yoksuldur.
o 1.9 milyar çocuğun 640 milyonunun barınağı ve evi yoktur (3 çocuktan biri).
o 400 milyonunun temiz ve sağlıklı suyu yoktur (5 çocuktan biri).
o 270 milyonunun ise sağlık hizmetlerine ulaşımı yoktur, hiç bir sağlık hizmeti
alamamaktadırlar (7 çocuktan biri).
o 121 milyon çocuk hiç eğitim alamamaktadır.

2003 yılında 10.6 milyon çocuk 5 yaşına ulaşmadan ölmüştür (bu sayı Fransa,
Almanya, İtalya ve Yunanistan’daki toplam çocuk sayısına eşittir). 2.2 milyon çocuk
aşısızlık yüzünden, 15 milyon çocuk da HIV-AIDS nedeniyle ölmektedir15.

10. 48 en fakir ülke tüm küresel ihracatın sadece % 0.4’ünü yapabilmektedir.


11. 1999’da en zengin 200 kişinin toplam geliri (mal hariç) yılda 1 trilyon doları
geçiyordu; buna karşın gelişmemiş 43 ülkedeki 582 milyon insanın toplam
geliri sadece 146 milyon doları buluyordu. (Bu resmi sayıdır, gayri resmi sayılar
çok daha fazlaydı!) Örneğin J.P. Morgan ve Rockefeller ailelerinin sadece
ikisinin toplam gelirinin ve mal varlığının 6-7 trilyon doların üzerinde olduğu
bilinmektedir. Usame bin Laden ailesinin ise Amerika’daki aktif parasının 1.5-2
trilyon dolar olduğu bilinmektedir. Birleşmiş Milletlerin vermiş olduğu ve
Batılıların kullanmakta olduğu sayılar aslında gerçek oranları çok da doğru
yansıtmamakta ama sadece bir ön fikir vermektedir.
12. 1.1 milyar insan (tüm dünya nüfusunun altıda biri), temiz sudan yoksundur. 2.6
milyarı ise çok sağlıksız koşullarda yaşamaktadır (üçte biri). Bu temiz suya
sahip olmayan nüfusun, üçte biri günde 1 doların altında parayla yaşarken,
üçte ikisi 2 doların altında parayla yaşamaya çalışıyor.
13. Tüm bunlara karşın ABD’nin istihbarat örgütlerinin başını çektiği psikoaktif madde
(temelde, ekstazi, metamfetamin, cannabis, haşhaş, eroin vb.) ticaretinden yılda

14
http://hdr.undp.org/reports/global/1999/en/
15
http://www.unicef.org/sowc05/english/index.html
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 23

kazanılan miktar 0.7-1 trilyon dolar civarındadır. ABD’nin sadece kendi silah
harcaması yılda 500 milyar doları geçmiştir (resmi rakamları genellikle bir kaç
misli ile çarpmak gereklidir, resmi sayılar silah ve uyuşturucu ticaretinde gerçek
değerleri vermemektedir). Küresel olarak silahlara ayrılan para bir kaç yılda bir
kaç trilyon dolardır.

14. Tüm bunlara karşın 1998 yılında, Dünyaya ait enteresan bir harcama listesiyle
karşı karşıyayız16.

HARCAMA YAPILAN ALAN (YIL 1998) Milyar


Dolar
Amerika’da kozmetiklere harcanan para 8
Avrupa’da dondurmaya yapılan harcama 11
Avrupa ve ABD’de parfümlere yapılan harcama 12
Avrupa ve ABD’de ev hayvanlarının yiyeceklerine yapılan
17
harcama

Japonya’da iş içi eğlenme ve fantezi oyunlarına harcanan para 35

Avrupa’da Sigaraya harcanan para 50


Avrupa’da alkollü içeceklere harcanan para 105
Bazı Narkotik maddelere harcanan para (eroin, opiyatlar) 400-500
Dünya’da 1998’de silahlanmaya harcanan para 780
Tüm dünyadaki psikoaktif maddelere harcanan para 600-1000
1000-1500
2007’de Dünya’da silahlanmaya harcanan para
arasında

Bu yazıyı hazırlarken, Birleşmiş Milletler veya UNICEF, WHO sayfalarında


rastladığım diğer sayılar ve gerçekler çok daha korkunçtur. Sadece burnumuzun dibindeki
Irak’ta Amerika’nın faşist ideallerini gerçekleştirmek ve Amerikalı şişkolar 10-20 sent
daha ucuza benzin kullansınlar diye (ABD’de benzin Türkiye’dekinin 3-5 katı daha
ucuzdur), 1 milyon insan öldürülmüş, 3-3.5 milyonun üzerinde insan evsiz kalmış,
milyonlarca insan yaralanmış, yüzbinlerce kadına tecavüz edilmiş, 500 binin üzerinde
insana işkence yapılmıştır. Uluslararası mahkemeler, uluslararası insan hakları kurumları,
uluslararası sağlık veya yardım teşkilatları ve insanlığı savunduğunu iddia eden diğer
teşkilatlar, vakıflar, uluslararası dev kuruluşlar (WHO, UNICEF, Birleşmiş Milletler, Kızıl
Haç, Yardım kuruluşları) yapılanmalar 2003’ten beri suskun durmaktadır. George W. Bush
ismindeki ruh hastası şahıs aslında bir insanlık suçlusudur; ama bütün dünya bu suça suç-
ortaklığı etmektedir.

Bunun bir benzerini Vietnam’da da gördük. Vietnam savaşı, savaş milyarderlerinin,


silah tüccarlarının ve uyuşturucu baronlarının işine yaramıştı. JFK buna son vermek
isterken Amerikan Şirket-Mafya Derin Devleti tarafından öldürüldü. Irak savaşı ve PKK’nın
bize karşı yapmakta olduğu ve Barzani-Talabani-PKK-ABD-İsrail beşgeninde gelişen bu
son terörist saldırılar da öyle! PKK-Barzani-Talabani birbirinden ayrılamaz bir bütünlük

16
Maude Barlow. Water as Commodity - The Wrong Prescription, The Institute for Food and Development Policy,
Backgrounder, Summer 2001, Vol. 7, No. 3.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 24

arzetmektedir. Ama Türkiye’de her yere sızmış ihanet şebekesi de bu sistemin içine
katılmakta ve Barzani ve Talabani peşmerge-aşiret reislerine orada devlet kurmaktadırlar!

Doğa’ya Verilen Zarar Daha da Büyük!

Küresel Elit’in ve Dünyayı Yöneten Gizli Güçlerin çıkarları, kapitalizm ve


emperyalizm nedeniyle doğa’ya verilmekte olan zarar ise çok daha büyüktür, sadece
kuşları alırsanız, değişen iklim koşulları hava kirlenmesi veya küresel ısınma ile
önümüzdeki 50 yıl içinde 400- 500 civarında kuş türünün yok olmasını sağlayacak, 2100
yılında ise 950 ile 1800 arasındaki kuş türü kaybolmaya yüz tutacak 17 .

Arıların azalmakta olduğundan ve ABD ve Avrupa’da son yapılan araştırmalara göre


arı kolonilerinin % 60-80’inin öldüğünden bahsetmiştik. Teksas’da % 70, Kalifornia’da
% 30-60 oranında azaldıkları biliniyor. Bunun nedeni ise tam olarak kesinleşmiş değil, cep
telefonu radyasyonu, küresel ısınma, yeni ortama saçılan deneme amaçlı virüsler,
insektisidler, özellikle de GDO’lu (genetik yapısı değiştirilmiş) besinler bu nedenle
suçlanıyor. Arılar genetik yapısı değiştirilmiş meyve çiçeklerine konmak istemiyorlar (bu
arada GDO’lu tohum yasasının 2006’da Türkiye’de kabul edilmiş olduğunu da
hatırlatalım!). Arıların bir kaç on yılda dünyadaki sayılarının azalmasıyla, bitki türlerinin
döllenmedeki düşme nedeniyle azalacağı varsayılıyor.

Dünyada’ki küresel ısınmaya neden olan karbondioksitin % 31’ini ABD, % 28’ini


Avrupa, % 13’ünü Rusya üretmektedir. Yani karbondioksitin % 73’ü üç büyük endüstri
merkezi tarafından üretilmektedir. Bu ülkeler bu konuda hiç bir önlem almadıkları gibi,
2089-2099’da sıcaklığın yaklaşık tüm gezegende 5 ile 8 santigrat derece arasında
artmasını, buzulların erimesini ve ülkelerini suların basmasını engelleyemeyeceklerdir18. En
fazla sıcaklık artışı, Kuzey Kutbu, Grönland, Alaska ve Rusya’nın kuzeyinde olacaktır.
Bu da anlattığımız gibi katostrofik etkileri önceden tahmin edilemeyen bir KAOS etkisi ve
Kelebek Etkisi oluşturacaktır.

17
http://www.livescience.com/animals/070604_warming_birds.html
18
http://www.wri.org
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 25

Bilim adamlarına göre küresel ısınmanın ilk akla gelen sonuçları şöyle olacaktır19:

1. Buzulların erimesinin yanısıra, ormanlık alanlardaki nemin azalması ve çok


kolay çıkabilecek orman yangınları, özellikle Amazonlar’da ve büyük
ormanlarda (jungle) 2030-2050 arasında çıkabilecek büyük orman yangınlarını
durdurmak mümkün olmayacaktır. Pek çok hayvan türü yok olacağı ve bu orman
yangınlarının gezegendeki oksijeni azaltacağı gibi, yangınlar korkunç
karbondioksit artışına, herşeyin daha da kısır döngüye girmesine neden olacaktır.
2. Tüm deniz kenarındaki alanları sular basacaktır, bu sırada yeni depremlerin
oluşması ve tsunamilerin artması beklenmektedir. Buzullar ve Glasierler
(dağlardaki temel su kaynağımız olan buz ve kardan oluşan dev tabakalar) hızla
erimektedir. Yani gezegenin yedek su deposu hızla kaybolmaktadır. Okyanusların
hareketleri ve su baskınları Amerika sahillerini, Kuzey ve Batı Avrupa Sahillerini,
Avustralya ve Güney Doğu Asya sahillerini kilometrelerce eritecektir. 2150-
2200’lerde, eğer önlem alınmazsa, bugünkü deniz kenarındaki pek çok büyük
şehir (Londra, Amsterdam, New York, Washington, D.C., Virginia, Los Angeles,
San Fransisco vb.) denize gömülecektir.
3. Pek çok hayvan ve bitki türü yok olacaktır, 80-90 yıl bu türlerin yeterli evrimi
geçirmesi ve kendilerine yeni uygun genler geliştirmeleri için yeterli bir süre
değildir. Bu nedenle yeryüzündeki 800 bin civarındaki böcek türünün hızla bir kaç
yüzbine, 10 bin çeşit kuş türünün hızla bir kaç bine, 20 bin çeşit balık türünün
10-12 bine, 4000 çeşit memeli türünün ise sadece 1000-1500’e düşebileceğinden
bahsedilmektedir. Bu sayılar kesin sayılar değildir, sadece tahminlerdir. Etki çok
daha kısa zamanda çok daha fazla olabilir.
4. Isınma insan yapısı pek çok cisme zarar vereceği gibi, dünya yüzeyindeki
katmanları da etkileyecek ve depremlerin, doğal felaketlerin oluşmasını
kolaylaştıracaktır. Bu etkiler 2050-2060’dan sonra çok artabilir, kaotik ve
zincirleme etkiye göre kıtalar yeniden şekillenebilir.
5. Antartika’da bile son bir 20-30 yılda 125 civarında dev göl yok olmuştur. Tüm
kıtalardaki kullanılabilir su miktarı çok azalacaktır. Şu anda bile insanlara su
yetmediği düşünülürse, 2030-2040’larda petrol savaşları gibi, su savaşları
yaşanacaktır. Dünya çöle dönecektir. Nehirler ve göller kurayacaktır.
6. Doğa’da yaşayan pek çok hayvan türü öleceği ve yok olacağı gibi, av hayvanları
azalacak, pek çok hayvan türü ise sulak, dağlık yerlere kaçacaklar, insanlardan
uzaklaşacaklardır. Greenhouse kısırdöngüsü ise kaotik etki ile sadece 2110’larda
yeni bir buzul çağının başlamasına ve dünyanın dengesini yitirmesine,
mevsimlerin değişmesine, ağır ve çok zor doğa koşullarına yol açabilecektir.
Bugün önlem alınmazsa, 2120-2150’arasında o zamanki dünya nüfusunun
yaklaşık % 60-80’inin, salgınlar, besin ve su eksikliği, hastalıklar, yetersiz yaşam
koşulları, savaşlar veya Öjenik prensiplerini savunan Küresel Elitin kendisini
korumak için alacağı önlemler nedeniyle, kırılacağı ve öleceği tahmin
edilmektedir.

Evet, WAHSHI KAPITALİZMİN ve Kapitalizmin Gizli Örgütlerinin bize son 100-150


yılda sunduğu gerçeklerden bahsettik. Bunun sonucunda bir avuç insan, yaklaşık 50 bin
Küresel Elit ise gününü gün etmekte, hiç bir doğa, insanlık, gezegen düşüncesi ve
sorumluluğu olmadan ve doğaya karşı hiç bir önlem almadan, hiç bir uluslararası anlaşma
imzalamadan, her geçen yıl nasıl daha fazla para kazanacaklarının hesabını yapmaktadırlar.
Bu gezegen Wahshi Kapitalizmi ve onu oluşturan, kurgulayan ve yöneten insanları son kez
ve ebediyen tasfiye etmeye hazırlanmaktadır! Aslında Kızılderili Reisinin dediği gibi bu

19
http://www.livescience.com/environment/top10_global_warming_results-1.html
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 26

insanlar hiç bir zaman bu gezegenin sahibi ve yöneticisi olmamışlardır, kendi sonlarını
hazırlamaktadırlar!...

Evet, bu yazılar kitabın konusu olan gizli örgütlerin bir uzantısı olan Bilderberg
toplantılarının İstanbul’da 31 Mayıs-3 Haziran 2007’de, her zamanki gibi tam da Dolunay
(!?) zamanı yapılması sırasında kaleme alınmıştı (Dolunay işin şakası!). Bu dönemlerde
Bilderberg toplantısıyla ilgili araştırmalarımız hakkında yazılan bazı köşe yazıları ise ilerideki
satırlarda yer alacak. Bilderberg önemliydi, çünkü kitabımızın konusu olan ‘Dünyayı
yöneten gizli güçlerin’ önemli bir örgütüydü. Sonunda Küresel Elit ve Bilderberg
toplantısının sonuçları ve daha önceki çalışmaları 22 Temmuz 2007’de kendisini gösterdi.
Türkiye artık Küresel Elitin’di ve parçalanma, tam köleselleşme, Ulus Devletin yıkılması, 2.
Cumhuriyet dönemine geçilebilirdi.

Yeni Dünya Düzeni, Mega-Kapitalist Ekonomi ve Postmodern Sosyal Çarpıklık


Nedir?

Bilindiği üzere Yeni Dünya Düzeni veya Küresel Elitin Yeni Firavunlar Düzeni çok
da yeni bir ideoloji değil! Geçmişi 16.-18. yüzyıllara Aydınlanma dönemlerine, hatta daha
öncesine kadar uzanmakta. O zamanın hakim sınıflarının oluşturmuş olduğu bir çeşit
pastadan en fazla pay alma yarışının bir parçası! Aileler, derebeyleri, soylular, bizlere
demokratikmiş gibi sunulan sistemlerde halen çokuluslu şirketlere ve tröstlere dönüşmüş
durumda. Aileler ve hanedanlar hala dünyayı yönetiyor ve birer Firavun edasıyla herşeyi
kasıp kavuruyor.

Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan üretim, artı-değer kavramları, işçi ve Burjuvazi
sınıflarının doğması ve bilimi yöneten bir bilim adamı elitler zümresinin oluşması bu temel
sistemi ortaya koymuş durumda. Daha sonra gelişen Kapitalist sistem, Karl Marx’ın (1818-
1883) zamanında belirlemiş olduğu biçimde seyretmedi!20 Aksine Almanya’da Faşistler hızla
yükselerek başa geldi! Birinci ve İkinci Dünya savaşları gelişti. Rusya’da 1917’de Lenin ve
Bolşevikler tarafından Marksist bir Devrim yapılmasına rağmen, Amerika’da kapitalizmin
merkezinde, söylenenin aksine sosyalist bir yapılanma gelişmedi! Tam tersine daha önceki
bölümde bahsettiğimiz gibi, korkunç bir vahşi kapitalizm tüm Anglo-Sakson ve onları büyük
ölçüde yönetmekte olan Yahudi-Siyonizm dünyasında hakim oldu!

20
Karl Marx. Das Kapital, 1867. Birinci Cilt bu tarihte yayınlandı. Ama ikinci ve üçüncü ciltler Karl Marx 1883’te
öldükten sonra çalışma arkadaşı filozof Friedrich Engels tarafından 1885 ve 1894 yıllarında eldeki yazılı
müsveddeler düzeltilerek yayınlandı. Dördüncü cilt ‘Artı Değerler Üzerine Teori’ Karl Kautsky tarafından 1905-
1910 arasında yayınlandı.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 27

1991’de Rusya’da komünist sistemin çöküşüyle birlikte, hem Rusya, bu dönemlerde


de Çin, kapitalist-karma bir ekonomiye girmek zorunda kaldı! Üstelik de Rusya’da Komünist
sistemi, komünist partiden ve polit bürodan gelen, KGB’nin şefi Gorbaçov bitiriyordu! Çin
ise tamamen 1970’lerden sonra ve MAO’nun ölümünden sonra, ABD ile ticaret yapmaya
başlamış ve kapitalist ekonominin pek çok kuralını içine sindirmeye başlamıştı! Bugün
Amerika’da Wal-Mart, Kohl’s veya Sears’a girin, orada satılan tüketim malzemelerinin %
60-80’inin Çin malı olduğunu görürsünüz21. Wal-Mart’ın sahibi WALTON ailesinin yaklaşık
80-100 milyar dolarlık serveti büyük ölçüde Uzak Doğu üretimine dayanıyor. Çin’de yapılan
bir ayakkabı, 30 dolara satılırken, aynı ayakkabı ABD’de yapılsa, 250 dolara satılacak. Ya da
Çin’de yapılan bir gömlek 5-8 dolara satılırken, ABD’de yapılan bir gömleğin en düşük satış
fiyatı 50 dolar olabilir. Örnekleri çoğaltabiliriz. Elektronikte de Çin ve Uzak Doğu hakimiyeti
eline almış. Ama Çin’den gelen malzemelerin büyük çoğunluğunun ABD imalatı olanların
nerdeyse 7-10 kat daha ucuz olduğunu görürsünüz. ABD bazı temel tüketim malzemelerini
Çin’den veya Uzakdoğu’dan almazsa, petrolünü de Ortadoğu’dan almazsa ciddi bazı
ekonomik problemlere boğulur.

Amerika ciddi bir petrol bağımlısı, hergün Amerikalılar yabancı petrole 390 milyon
dolar ödüyorlar. Yılda yaklaşık 160 milyar dolar eder. 2025 yılında Ortadoğu dünya
petrolünün % 36’sını sağlayacak ve 2025’te ABD günde 28.3 milyon varil petrol
tüketecek (bugünkünden daha fazla). Alternatif bir kaynak veya yakıt bulunabilmiş değil22!

Cumhuriyet gazetesinin verdiği bir habere göre dünyada sadece 42 yıllık petrol
kalmıştır23. 2050 yılında tüm dünyadaki petrol rezervleri tükenmeye yüz tutacaktır. Yani
önümüzdeki 40 yıl, hem petrol, hem su savaşlarının yaşanacağı cehennemden beter ve
büyük olasılıkla 3. Dünya savaşının yaşanacağı bir yüzyıl olacaktır (bence, 3. Dünya savaşı
11 Eylül 2001 tarihinde başlamıştır):

‘.... Dünyanın kesinleşmiş petrol rezervi cari cari üretim düzeyini 42 yıl daha
sürdürebilecek düzeyde bulunuyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından
Uluslararası Enerji Ajansı verileri dikkate alınarak hazırlanan, Türkiye Petrol Piyasası
Raporuna göre 2005 yılı sonunda dünyanın petrol rezervi 1293 milyar varil olarak belirlendi.
Rezervlerin yüzde 62’si Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde toplanıyor. Tüm
rezervlerin yüzde 20’si ile Suudi Arabistan dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip ülkesi
konumunda bulunuyor. En büyük rezerve sahip 20 ülkenin yüzde 7’si Kuzey Afrika ülkesinde
yer alıyor. 2005 yılında gerçekleşen günlük ortalama 83.6 milyon varillik petrol üretiminin,
35.5 milyon varili ve 2006 yılında gerçekleşen günlük ortalama 84.5 milyon varillik petrol
üretiminin 35.2 milyon varili, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) tarafından yapılıyor.
Dolayısı ile dünya petrol üretiminin yüzde 40’ından fazlası OPEC ülkeleri tarafından
sağlanıyor.
Rapora göre, 2005’te küresel petrol talebi günlük 83.7 milyon varil, 2006’da 84.5
milyon varil düzeyinde gerçekleşti. Dünya enerji talebinin yüzde 58.1lik kısmı OECD
ülkelerine, yaklaşık dörte birlik bir kısmı sadece ABD’ye ait bulunuyor....’

ABD tek başına günlük 20.6 milyon varil ile en büyük petrol tüketicisi ülke komununda
bulunuyor. Bu miktar yılda 7.5 milyar varil eder ve şu andaki tüm dünya reservinin 170’de
biridir. ABD’nin 2040’larda petrol tüketimi günde 30 milyon varil olacağı varsayılınca yılda
bu miktar yılda 11 milyar varile ulaşır ki, bu miktar tüm dünya rezervinin yaklaşık 118’de
biridir. Tabii burada her yıl bir o kadar rezervlerin azaldığı hesaplanırsa, belki de rezervler
sanıldığından önce bile tükenebilir. Bu durumda emperyalist ve wahshi kapitalist ülkeler bu
petrol alanlarını içeren ülkeleri kaçınılmaz olarak işgal edecekler ve oralardaki gelişmekte
olan kültürleri köleleştirerek, ellerinde petrol ve enerji kaynaklarına el koyacaklardır. Büyük

21
John Triman. Dünyayı Sömüren Amerika, Altın Kitaplar, 2007.S:66-71.
22
John Triman. Dünyayı Sömüren Amerika, Altın Kitaplar, 2007. S:84-87.
23
Dünyada 42 yıllık petrol kaldı. Cumhuriyet Gazetesi, Ekonomi Servisi, 19 Ağustos 2007, S: 13.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 28

Ortadoğu Projesi bu kapsamda ele alınmalı ve Küresel Elitin, Büyük İsrail adı altındaki bir
planla Türkiye ve Ortadoğu’daki veya Kafkaslardaki zengin petrol alanlarını ele geçirme
projesi olarak adlandırılmalıdır. (Not: EK-1’deki, Türkiye’deki son petrol yasası ile ilgili
makaleye bakınız)

Bugün bakıyoruz ki, Rusya’daki ve Çin’deki Marksist Devrimlerin çoğu karma


ekonomi içeren ve kapitalizmle entegre olmuş bir sisteme yani KARMA ekonomiye yönelmiş.
Devlet işin içinde, Norveçte, Almanya’da, Fransa’da olduğu gibi, oto-kontrol sistemleri var;
ama vergilendirme iyi yönetiliyor ve çeteleşmeye izin verilmiyor. Üstelik Devlet güçlü ve
Devlet bazı şirketlerin, bazı ülkelerde % 30-55 arasında kontrolüne sahip!

Hukuk sistemleri bu ülkelerde evrimleşmiş ama yine de mafya var! Üstelik çok güçlü!
Benzer bir sistem Türkiye’de ne zaman kurulmaya çalışıldı? M. Kemal Atatürk tarafından
1923’te! Atatürk burjuvazi yaratılmadan daha mükemmel bir sisteme geçilemeyeceğini
biliyordu! Önce Burjuvaziyi ve işçi sınıfını yaratmaya çalıştı! Tüm öngörüleri doğruydu, bir
Bolşevik Devrimi yapmaya kalksaydı başarılı olamayabileceğini de biliyordu! Kemalist
Devrim, kendi sistemini getiriyordu! Yanlız teorik yönü eksik kalıyor ve geliştirilmeyi
bekliyordu. Kemalist Devrim pek çok ülkeye örnek oldu! Temelinde mazlum ve sömürülen
ulusların tam bağımsızlığını ve kayıtsız-şartsız ulusal egemenliğini içeriyordu! 2007’de
Türkiye’de Kemalist Devrimin tamamen tasfiye edilmesi aşamasına gelinmişse de, henüz
son söz söylenmemiştir.

Bugün Türkiye’de (Temmuz 2007) itibariyle bankaların yabancı payı % 42’ye, hisse
senetlerindeki yabancı payı % 70’e, hazine ve bono tahvillerinde yabancıların payı 23’lere
yükseldiyse; stratejik kurumlar (Türk Telekom, Tüpraş, PETKİM gibi) bir kaç yıllık karına
satılırken, yabancı bir bankanın (Citybank) 3 milyar dolarlık vergi borcu bir bakan imzası ile
kaldırılıyorsa24 (üstelik de City Bank ve Deutsche Bank gibi bankalar 3-4 milyar dolar gibi
bir parayı bir gecede piyasadan çekerek, 2001 ekonomik krizini yaratmışlardı!), o ülkede
ciddi bir egemenlik ve devlet zafiyeti sorunu mevcuttur ve bu teşhisi koymak için ekonomist
veya iktisatçı olmaya gerek yoktur. Yeni Dünya Düzeni, IMF, Dünya Bankası ve Küresel
Elit pek çok gelişmekte olan ülkeyi sömürürken, Türkiye’yi de bu anaforda yutmak ve Büyük
Ortadoğu Projesi ile birlikte 22-24 Müslüman ülkeyi parçalamak istemektedir. Mega-
kapitalizmin veya emperyalizmin dünyayı ve Türkiye’yi nasıl yoksullaştırdığının rakamları
ortadadır25.

Türkiye’de ve Dünya’da gelişmekte olan ve adına ancak Postmodern Delilik Çağı


diyerek açıklayabileceğimiz bir sistem öylesine etkili olmuştur ki, insanları adeta aptallaştırıp,
onların zekalarıyla alay eden Postmodern sanat, Postmodern Felsefe (Karl Popper ve
George Soros’u bu kapsamda unutmayalım!), Postmodern bilim bir çeşit Postmodern
Sosyal Çarpıklık ve Çürüme yaratmıştır. Bugün Amerika dahil, dünyanın pek çok ülkesinde

24
Aydınlık Dergisi. Haziran 2007 sayıları.
25
http://www.globalissues.org/TradeRelated/Poverty/Corruption.asp
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 29

Türkiye’deki gibi bir çeşit sosyal şizofreni mevcuttur. Bu öyle bir sosyal şizofrenidir ki,
artık tek kutuplu hale gelmiş dünyada, sadece Küresel Sermayenin istediği olabilmektedir;
İtalya’da Berlusconi gibi kanlı P2-Gladyo-Mafya örgütü üyesi ve mafya elemanı bir kişi dev
basın kampanyaları ile hükümetin başına geçebilmekte; ABD’de George W. Bush gibi
I.Q.’sunun 80-90’larda olduğu söylenen ve pot üzerine pot kırarak Bushism isimli yeni bir
politika ve söylem türünün tanımlanmasına neden olan bir şahıs 2 kez Amerikan başkanı
olarak seçilebilmekte; Sarkozy gibi bir yabancı düşmanı, yabancı kökenlilerden oy alarak
Fransa Cumhurbaşkanı seçilebilmekte; Yeltsin gibi bir etki-ajanı ve vatan haini , tüm
Rusya’daki sosyal sistemin ve ekonominin rezilini çıkardıktan ve Rusya’yı daha çok IMF’nin
kölesi haline getirip, tüm sosyal reformları ortadan kaldırdıktan sonra, tekrar propaganda ile
seçimleri kazanabilmektedir. Türkiye’de ise Cumhuriyet Devrimini yıkmaya ant içmiş kişiler,
Anayasal düzeni kaldırmaya, değiştirilemiyecek maddeleri değiştirmeye ve Atatürksüz bir
Anayasa kurmaya çalışanlar ülke yönetiminde en etkin konuma gelebilmektedirler. Dünya
insanları 1990’dan sonra Soğuk Savaşın bitmesiyle iyice aptallaştırılmışlar, teknolojik
oyuncakların (cep telefonu, bilgisayarlar, şans oyunları, televizyon, uyuşturucular, teknolojik
diğer tüketim malzemeleri, v.b.) cazibesine kapılmış bir vaziyette kendilerini tamamen
gerçekleri görmekten uzaklaştırmışlardır. Bir Küresel Şizofreni, bir Küresel Düşünce
Bozuklukluğu, bir Küresel Kişilik Parçalanması ile karşı karşıyayız. Evet, Kapitalist Kişilik
Bozukluğu olarak belki yüzyıllar sonra tanımlanabilecek olan bir sahtekar, iki yüzlü, tutarsız,
sadece o anı düşünen ve yaşayan, yalancı, mantıktan ve bilimden uzak, çıkarcı, üçkağıtçı,
egoist, çeteleşmeye müsait, insanlığa düşman bir kişilik yapısı ile karşı karşıyayız.
1990’lardan sonra muteber olan Kapitalist Kişilik Bozukluğu’dur.

Bu çağda dünya dengelerini adeta bazı baronlar veya Küresel patronlar


belirlemektedir. Örneğin, 2000 yılında Taliban’ın etkisiyle Afganistan’da uyuşturucu üretimi
nerdeyse sıfıra düşmüş; ABD’nin Afganistan’ı 2001’de işgal etmesiyle birlikte bu miktar
1999’daki miktarının bile üstüne aniden yükselmiştir26. Tüm dünya’da akmakta olan
uyuşturucu-uyarıcı miktarı toplam 0.8-1 trilyon dolardır (300-400 milyar doları narkotik
analjeziklerden ve eroinden geliyor). Aklanan bu güç, Uluslararası Şirketlere, Petrol
tröstlerine, baronlara ve Küresel Elite daha da güç katmış ve 2004’te dünyadaki 8.3
milyon en yukarıdaki zenginlerin malı dünya nüfusunun % 0.13’ünü oluşturmasına rağmen,
bu kişiler dünyadaki tüm mal varlığının % 25’ine sahiptiler 27. Karl Marx, Das Kapital’i
yazarken, elinde bugünkü ekonomi, bilim ve teknoloji ile ilgili parametrelerin, verilerin ve
bilgilerin hiçbiri yoktu tabii ki! Lenin, 1917 Devrimini yaparken de, Nükleer tehditin,
bilgisayar ve internet bilgi çağının, petrol ürünleri çağının ne olduğunu hiç bilmiyordu. Mao Ze
Tung, Çin halkını açlıktan kurtaran Büyük Devrimini yaparken de, kapitalist sistemin
teknoloji, bilim ve dünyadaki tüketim malzemelerini böylesine acımasız ve sınırsız

26
Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve BOP, İst.: Neden Kitap, 4. Genişletilmiş baskı, 2006.
27
Eileen Alt Powell. Some 600,000 join millionaire ranks in 2004, Associate Press, June 9, 2005.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 30

kullanacağını bilmiyordu. Bugün Çin’de veya Tailand’da Nike ayakkabılarını üreten


fabrikalarda çalışan çocukların o ayakkabılar ABD’de tanesi 50-60 dolara satılırken, günde
sadece 10-15 sente çalışacaklarını ve tüm gün bir tabak pirinç ile idare edeceklerini de
bilmiyordu!

Postmodern Kapitalist çağ tam bir delirium ve çıldırma dönemini yaşamaktadır. Bir
anaforun içinde hızla kendi kendini de yoketmeye, insanlığa, tüm kültüre ve gezegene zarar
vermeye devam etmektedir. Buna karşı alternatifler mutlaka gelişecektir. Türkiye Cumhuriyeti
bu vahşi kapitalist, saldırgan, işgalcı, sadist sisteme alternatif üretmesi olası ülkelerden
birisidir. Türk yazarlarına, ekonomistlerine ve düşünürlerine, felsefecilerine büyük iş
düşmektedir. 21. Yüzyıl Ortadoğu’da müslüman kültürler ile Haçlı kültürünün vereceği
ekonomik savaşlara veya silahlı, tüfekli savaşlara gebedir. Bekleyip göreceğiz, yeni sistemler
üretilebilecek mi? Yoksa vahşi postmodern kapitalizm bu gezegenle birlikte kendi kendini yok
edecek mi?

Evet, dünyayı tröstler, korporatlar (büyük çokuluslu şirketler) ve dev uluslararası çok
uluslu aşırı kapitalist eğilimli dev şirketler yönetmektedir. Bu şirketlerin hakimiyeti için ise dev
bir gizli örgüt ağı, gizli masonik ağ ve istihbarat örgütü ağı örülmüştür. Ekler kısmında CIA
bağlantılı şirketlere baktığınızda bunların bir kısmının dev şirketler listesinde de yer aldığını
görürsünüz. CIA elemanları kendi aralarında teşkilata ŞİRKET (Company) derler, gerçekten
de CIA bir şirketler ağı gibi ve şirketlerle birlikte çalışır. CIA ve benzeri bazı istihbarat
örgütleri bu şirketlerin dünyadaki kayıtsız şartsız hakimiyetinin polisiye ve askeri gücüdür.
Her türlü kirli, örtülü (kovert) operasyonu yaparlar. Bunların içinde Amerikan şirketlerinin
çıkarlarını yurt dışında korumak da vardır. Aşağıda sıralanan 1999’daki en yukarıdaki 200
şirketin 82’si ABD’de var olan 30 civarındaki istihbarat örgütünün ve gizli örgüt
yapılanmalarının (CFR, Bilderberg, Skulls and Bones, Round Table veya Bohem Klübü vb.)
sayesinde bu güce erişmişlerdir. Aşağıda bu en yukarıdaki 200 şirketin özellikleri
özetlenmiştir.

DÜNYAYI YÖNETMEKTE OLAN GİZLİ GÜÇLERİN TEMELİNİ OLUŞTURAN EN


TEPEDEKİ 200 ŞİRKETİN 1999’DAKİ DÖKÜMÜ

1. Aşağıdaki tablolarda dünyadaki 21. yüzyıla girerken 1999’daki en yukarıdaki 200


şirketin dökümü verilmektedir. Küresel Elitin sahip olduğu şirketlerin, kara para
dışındaki, legal tröstleri ve şirketleri bunlardır.

2. Bu şirketlerde yaklaşık 22.7 milyon kişi çalışmaktadır.

3. Bu şirketler dünyadaki ekonominin 1999’da yaklaşık % 30’una sahiptiler. Bugün


(2005) ise yaklaşık % 40’ına sahiptirler.

4. Bu şirketlerin birleşik satışları en yukarıda kalan 10 ülkenin dışındaki dünyadaki


tüm üretiminden ve GDP’ sinden fazladır.

5. Bu şirketler tüm dünyadaki ekonomi veya siyasi konularda söz sahibidirler ve


pek çok konuda kararları onlar alırlar.

6. Bu şirketlerden 82’si ABD şirketidir, 41’i ise Japon şirketidir. Ama bu Japon
şirketleri de ABD şirketleri tarafından kurulmuş veya hisselerine ortak
olunmuştur.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 31

7. 1999’da bu şirketlerin yıllık gösterilen resmi ciroları 8.3 trilyon dolar, karları ise,
385 milyar dolardı. Bu resmi sayılar genellikle gerçek ciroların veya kazançların
çok daha ufak miktarıdır ve 5-7 kat daha fazlası söz konusudur.

8. Birleşmiş Milletlerin resmi verilerine göre uyuşturucu (eroin) ticaretinden elde


edilen miktar bile yılda 325 milyar dolar civarındadır. Bu kara para adı geçen
büyük şirketlere de akmaktadır. Dolayısı ile verilen bu resmi sayılar çok da
gerçeği yansıtmamaktadır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 32

Şirket Ciro Kar İşçi Sayısı Alan Ülke


(milyon $) (milyon $)
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 33
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 34
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 35
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 36

İnsanın Fonksiyonu Nedir?

Homo Sapiens neden bu evrende vardır? Neden, bu gezegende böylesi bir evrim
süreci yaşanmıştır? Tanrı neden mafyayı aratmayan bu acımasız, yarışma sürecine izin
vermiştir? Doğa neden böyle acımasızdır ve kaba kuvvet, mafya kanunları doğada
geçerlidir? Bunlar tamamen felsefi ve teolojik sorulardır. Bu kitabın konusundan
uzaktırlar. Tanrı’nın neden insana böyle bir yol seçmiş olabileceği; bazı dinlerin insanlar
tarafından yaratılmış olup, olmadığı da bu kitabın konusu değildir! Bu konular tartışmaya
açıktırlar. Şu bir gerçektir ki, insan üst düzey primat atalarından evrimleştikten bir süre
sonra, sosyal yaşantıya geçmiştir. Sosyal yaşantı, Homo Erectus döneminde de vardı!

Homo Sapiens, sosyal yaşantıya müsait bir beden yapısına, dile, beyin yapısına ve
kortekse (beyin kabuğu), el hareketlerine (korteksin eldeki motor hareketleri koordine
etmesi!) sahipti. Soyutlama yeteneği vardı, kelimeler oluşturabiliyor, birbiriyle
haberleşebiliyordu. Vücudu, sesi ve eliyle (el hareketleriyle) iletişim kurabiliyor ve insan
grupları oluşturabiliyordu. Bu durumda da sosyal bir yapı oluşturması mümkündü. Aslında
benzer sosyal yapılara şempanzelerde ve gorillerde de rastlamaktayız; balinalar ve
yunuslar da bu tip haberleşmeye sahiptirler. İnsan sosyal yapıları önce küçük topluluklar,
sonra da köy büyüklüğündeki topluluklar biçiminde oluşturdu ve varoluşu bir süre sonra
bu sosyal yaşantıların ve paylaşmanın varlığına bağlı hale geldi. Sosyal yaşantı Homo
sapiens türünün yok olmasını önleyen en önemli etmenlerden birisidir.

Doğadaki diğer hayvanlara baktığınız zaman, pek çoğunun doğada yaşamak için
aslında insandan çok daha gelişmiş olduğunu görürsünüz. Örneğin insan C vitaminini ve
bazı aminoasitleri vücudunda sentezleyemez ve dışarıdan almak zorundadır, halbuki
inekler sadece ot yiyerek her ikisini de vücutlarında sentezleyebilirler 28. Bu nedenle insan
avlanmak zorundaydı, avlanmak için de diğer hayvanlardan daha iyi yetenekleri yoktu!
Homo Erectus zamanında ilk kez alet yapmayı öğrenen insan bu aletleri (taştan balta
yapmak gibi) avlanmak için kullandı, ateşi bulması ise daha kolay olarak yiyeceklerini
pişirmesini, vahşi hayvanlardan korunabilmesini sağladı. Homo Sapiensin doğadaki
macerası çok zor ve sancılı, acı bir maceradır. Homo Sapiens doğadaki, doğal mafyaya
karşı mücadele etmiştir.

Doğanın mafyöz kurallarını ve doğal seleksiyonu gören insan doğal olarak, mafyayı
yani kaba güce dayanan temel kural koyma sistemini doğaya ve hayvanlar alemine
bakarak öğrendi. Kadınlar, üreme, avlanan hayvan, güçlü olan bireylerindi. Yani kötü
olmak ilk insanın dünyasında çok doğaldı! Bugün şeytansı, kötü gördüğümüz veya hukuk

28
Randolph M. Nesse and George C. Williams. Why We Get Sick, A New Science of Darwinian Medicine,
N.Y. : Vintage Books, 1994. S:130-132.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 37

sistemlerimizin cezalandırdığı pek çok davranış (adam öldürme, çalma, ırza geçme gibi)
ilkel insanın dünyasında çok normaldi. İlkel insan ve ilkel erkek, çoğunlukla dişilerle
tecavüz ederek çiftleşti ve çocuk sahibi oldu. Çalmak onun dünyasında çok normaldi.
Öldürmek, yaralamak ve işkence yapmak da ilk insanın dünyasında normaldi. Bunun
örneklerini ve devamını yazılı olan tarih boyunca da gördük. Belki de hiç bir hayvan
türünde olmadığı kadar kendi türüne zarar veren insandır. İnsanlık tarihi, kan, acı,
işkence, soykırım ve yok edişin tarihidir. Bu özellik Homo Sapiens’e son 2 milyon yıllık
evrimi ve doğal seleksiyonu sonucu gelişmişti ve bizim bugün ‘kötü’, ‘şeytansı’, ‘sapık’
dediğimiz, hukuk sistemleriyle cezalandırdığımız pek çok davranış ve pek çok ilkel insan
tavrı o zamanlar var olabilmek ve devam edebilmek için çok doğaldı. Dolayısı ile KÖTÜ
yüzbinlerce yıl boyunca evrimleşti. Kötü herşeye hakim oldu, bugün mafyöz dediğimiz,
hukuk dışı, çete davranışı insanların sosyal olaylarını yönetti. Bu mafyöz, kapitalizmin
kökenini oluşturan davranış tarzı çok yakın bir tarihe kadar insanın kurduğu sosyal
yapılarda mevcuttu. Taa ki, hukuk icat edilene kadar! Hukuk, mafyaya ve doğadaki
çetesel sisteme karşı icat edilmiştir. Hukuk insanın, çetesel, mafyöz ve doğadaki
acımasız kapitalizm-benzeri sisteme karşı kurmuş olduğu bir düzenleme ve sosyal uyum
mekanizması olarak gelişmiştir. Ama henüz hiç bir hukuk sistemi mükemmelleşmemiştir.
İnsanlara eşitlik, adalet getirmeyi sağlayamamıştır. Hele uluslararası hukuk emperyalist
ülkelerin ve ABD’nin son işgallerinden sonra (Afganistan, Irak vb.) tamamen ortadan
kalkmış durumdadır! Hukuğun hedefi çetesel, eşitliksiz koşulları ortadan kaldırmak
olduğu halde, bugün halen çeteler veya mafyalar ya da gizli örgütler-supranasyonal
teşkilatlar hukuk sistemlerini işlerine geldiği gibi yönetmektedirler!

Özellikle Türkiye’de hukuk sistemi büyük ölçüde iflas etmiş durumdadır, yargının
bağımsız olup, olmadığı tartışılmaktadır ve MAFYOKRASİ denebilecek, demokrasinin
sanal ve sadece görüntüde var olduğu, aslında sistemin arkasındaki farklı güçlerin hukuk
sistemini ve yargı sistemini yönettiği izleninimi –bazen vermekte olan- bir yapı mevcuttur.
Aslında bu sistem ABD’de de mevcuttur; fakat Türkiye’de çok farklı istihbarat örgütleri ve
Derin Devletler politik, siyasi ve sosyal sistemin içine girdikleri için, İtalya’daki P2-
Locasındaki –aslında- illegal örgütlenme benzeri yapılar Türkiye’nin de içine nüfuz
etmiştir29. Bu konuda basına ve Aydınlık dergisine yansımış iki MİT raporuna rağmen, bu
raporda mafya-yabancı derin devlet ilişkileri teleffuz edilmiş kişiler halen çok kritik
noktalardadırlar; raporun baş aktörleri halen parti başında kalabilmektedirler. Yani
NATO’nun gizli bir yapılanması olan Gladyo (Stay Behind örgütleri) Türkiye’yi büyük
ölçüde infiltre olmuş ve işgal etmiş durumdadır. Türkiye’de Anayasa’nın, hukuk
sisteminin, istihbarat ve Devlet (ve de Derin Devlet) sisteminin baştan detaylı olarak
kurulması gerekmektedir.

İsterseniz İtalya Örneğini tanıtmak için Daniele Ganser’in ‘Nato’nun Gizli Orduları’
isimli kitabından CIA’nın veya CFR’nin yaratmış olduğu bu Küresel Çeteleşme’yi
okuyalım30:

......... ‘P2 Direktörü Licio Gelli ile CIA’nın komünistleri iktidar dışında tutmak amacıyla,
İtalya siyasetine ne kadar çok müdahale ettikleri yıllar sonra açığa çıkacaktı. 1919
yılında doğan Gelli yarı eğitimli birisiydi ve 13 yaşında okul müdürüne vurduğu için
okuldan atılmıştı. 17 yaşında gönüllü olarak Kara Gömleklilere katıldı ve Franco adına
savaşmak için İspanya İç Savaşına katıldı. İkinci Dünya savaşı süresince savaşmak
üzere SS’de Alman Herman Goering emrinde başçavuş olarak görev yaptı ve savaş
sonrasında Amerikan ordusuna kaçarak, İtalyan sol kanat partizanlarının elinden zor
kurtuldu. ABD’deki Mason Locasından Frank Gigliotti, Gelli’yi kişisel olarak Loca

29
Suat Parlar. Kirli İşler İmparatorluğu, Bibliotek Yayınları, 1996; Suat Parlar. Kontr-Gerilla Kıskacında
Türkiye, İstanbul: Bibliotek Yayınevi, 1997.
30
Danielle Ganser. Nato’nun Gizli Orduları, Çev. Gülşah Karadağ, İst: Güncel Yayıncılık, 2005, 144-147.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 38

bünyesine aldı ve ona Roma’daki CIA istasyonuyla yakın işbirliği içersinde İtalya’da
antikomünist hükümeti kurma görevini verdi.....

....Nixon’un Ulusal Güvenlik danışmanı Henry Kissenger Gelli’ye 1969 sonbaharında


400 yüksek düzey İtalyan NATO askerini P2 Locasına kabul etme yetkisi vermişti. Gelli
Birleşik Devletlerle kurduğu mükemmel irtibatı soğuk savaş boyunca sürdürdü...

.... Nisan 1981’de Milano sulh yargıçları, bir suç soruşturması kapsamında Licio
Gelli’nin Arezzo’daki villasına baskın düzenledi ve varlığı bilinmeyen P2’ye ait dosyaları
ele geçirdi. Ardından Tina Anselmi başkanlığında bir meclis araştırması pek çok İtalyan’ı
şaşkınlığa uğratan bir gerçeği ifşa etti. Anti komünist P2 Locası yapılanmasının el
konulan üye listesinde 962 isim bulunuyordu. Toplam üye sayısının 2500 üzerinde olduğu
tahmin ediliyordu. Ele geçirilen üye listesi bir tür ‘İtalya’da kim kimdir?’ listesi gibiydi ve
İtalya’nın salt en muhafazakar isimlerini değil, aynı zamanda toplumun en güçlü
üyelerinden bazılarını da kapsamaktaydı: Carabinieri paramiliter polis gücünün yüksek 52
üyesi, İtalya Ordusunun yüksek rütbeli 50 askeri, Maliye polisinin yüksek rütbeli 37 ismi,
İtalyan Deniz Kuvvetlerinin yüksek rütbeli 29 komutanı, 11 polis müdürü, 70 varlıklı ve
nüfuzlu sanayici, 10 banka müdürü, bakanlık yürütmekte olan 3 isim, 2 eski bakan, 1
siyasi parti lideri,38 parlamento üyesi, 14 kıdemli hakim. Sosyal hıyararşinin daha alt
basamaklarında bulunan diğer isimler arasında valiler ve hastane yöneticileri, profesörler,
noterler ve gazeteciler bulunmaktaydı. En önemli üye P2’nin keşfinden nerdeyse 20 yıl
sonra Mayıs 2001’de İtalya Başbakanı olan SILVIO BERLUSCONİ idi...
(Not: Berlusconinin mafya ilişkileriyle ve kara para ile nasıl medyanın tüm
kuruluşlarını satın alarak, beyinleri kontrol ettiğini ve mafyöz ilişkilerini başbakanken de
sürdürdüğünü unutmayın; ayrıca bu kirli ilişkiler ağının içinde Berlusconi’nin PKK’yı
savunması ve desteklemesi de vardı, Ü.S.)

Gladyo adı verilen bu yapı halen İtalya’da aktiftir, güçlüdür ve mafya ile içiçedir.
Henüz hukuk sistemleri bunu yok edememiştir, yani temelde denetimi NATO’nun ve
CIA’nın kontrolünde olan bir Supranasyonel ve hukuklar üstü güç İtalya’da mevcuttur.
Merkezi Mason cemiyetlerinden, CIA’dan ve Amerikan Derin Devletinden,
Bilderberg’den başlayan bir gizli ve derin örgütlenme yapısı İtalya’da heryeri bir ahtapot
gibi sarmıştı. Bunun bir benzerine de Susurluk kazasıyla ortaya çıkan Türk
Gladyo’sunda rastladık. Benzer yapılanmalar Türkiye’de de vardır ve Türkiye’yi Küresel
sermayenin esiri etmeye çalışmaktadır.

Gladyo-gizli örgüt-istihbarat örgütü-dini merkez (Vatikan)-masonluk çizgisinde


belki de en iyi örnek teşkil eden P2 Locasını isterseniz bir de Suat Parlar’ın tecrübeli
birikiminden izleyelim 31:

31
Suat Parlar. Kirli İşler İmparatorluğu, İst.: Mephisto, 2. baskı, 2006, S:68-75.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 39

‘........ Mafya, olağan hukuk düzenini bir paçavraya çevirir, yargılanabilir, mahkemeye
çıkabilir, ancak mahküm olmaz; çünkü ‘deliller hep yetersizdir’. Delillerin yeterli olması
durumunda ise bu delilleri ‘bertaraf edebilme ayrıcalığını’ kullanır. Çünkü istihbarat
örgütleri, yargıçlar, politikacılar ile ortaklık ilişkileri vardır. Buna karşı çıkanları sistem yok
eder. İtalyan yargıcı Giovanni Falcone ve Borselino mafyanın Almanya ve İsviçre’deki
finans ilişkilerini araştırırken öldürüldüler.

Mafya, sistem dışı değildir, sistemin kendisidir. Mafya düzen demektir. Herhangi bir
devletin mafios yapıları ortadan kaldırması kendi varlığını tehlikeye düşürür. Örneğin,
mafios işleyişin ve narko finans trafiğinin izlenmesi, banka ve borsa kurumlarının
konumunu ortaya çıkarır. Siyasi dayanaklar aranırsa ne olur? İtalya’daki gibi hükümetler
düşer. İtalya bu konuda önemli veriler sunan bir örnektir. ‘Adalet mercileri ne zaman
İtalya finans çevrelerinin, inşaat, turistik gelişme, yerel politikalar veya özel sektör
harcama fazlalarının kabuğunu kaldırsalar altından mafya çıkmaktadır.....

.......Bu durum, salt İtalya için geçerli değildir. Pakistan’dan Amerika’ya kadar birçok
ülkede devlet organları ile yeraltı ekonomisi ve mafyatik yapılar karşılıklı bağımlılık ilişkisi
içindedirler. Tüm bu mafyatik yapılar bir ahtopot gibidir. Gizli servisler, güvenlik örgütleri
ve masonik kurumlar (veya bu kitapta bahsedilen masonik gizli örgütler, Skulls and
Bones, Vatikan, Opus Dei, Round Table vb.; Ü.S.) destekli yeraltı imparatorlukları,
boyuttadır. Vatikan kapitalist enternasyonelin en etkili kurumları arasındadır. O tıpkı
mafya gibi uluslararası bir holdinge dönüşmüştür. Vatikan, Chase Manhatten Bank,
Bankers Trust, Morgan Bank, Fransa’da Rothschilds; Zürih ve Londra’da Credit Suisse,
General Motors, Shell, Gulf Oil, General Electric, IBM gibi şirketlerde hissedardır.
Vatikan’ın kendi bankası IOR (Instituto Perle Opere Di Religione) ise mafyanın mali
ilişkilerinde kullandığı ve hiçbir kanuna bağlı olmamasından dolayı paraları aklamakta
aracı haline getirdiği bir kurumdur (bkz. Uğur Mumcu, Papa, Mafya ve Ağca)........

..... Dayanışma sendikasının (Papalık-Vatikan-P2-Mafya-politikacı-SuperNato


bağlantılı) finansmanı için gereken paralar, CIA’dan ve Milano’da bulunan Banco
Ambrosiano’dan geliyordu. Bankanın yönetiminde ise Roberto Calvi vardı. Calvi P2
(Propagando Due) mason locasının üyesiydi. 1982 yılında, bu bankanın çökmesine
neden olan para yardımlarını da mason lideri ve P2 locasının kurucusu Licio Gelli’nin
emriyle yerine getiriyordu. Gelli’nin P2 locasında çok sayıda Amerikalı, bu arada
CIA’nın İtalya istasyon şefi de üyeydi. Bankanın Polonya’daki faaliyetleri ortaya çıkınca,
bu konuda açıklamada bulunanlar öldürüldü. Bu arada Calvi de, İngiltere’de 18 Haziran
1982’de Londra’nın ve İngiliz masonluğunun önemli bir simgelerini taşıyan ‘ Kara
Biraderler Köprüsünün’ altında boynundan asılı olarak bulundu. Daha sonraki yıllarda
Calvi’nin sırları aydınlandı. Banco Ambrosiano, 1978-1981 yılları arasında Polonya’ya
40 milyon doların üzerinde para akıtmıştı. Polonya’da sosyalizm çöktükten sonra,
masonların bu yardımları karşılıksız kalmadı. Medya Kralı Berlusconi’nin desteklediği
Nicola Grauso adlı bir yayıncı, Polonya’nın belli başlı gazetelerini ele geçirdi. Medya
kralı Berlusconi de P2 Locası üyesiydi. Polonya’daki televizyon reklamları da PUBLI
POLSKA adlı Berlusconi’nin firmasının denetimindeydi. 1982’de Banco Ambrisiano
batınca, 1.250 milyar dolarlık, borcun büyük kısmını Vatikan bankası IOR üstlendi. Ancak
bu örtülü operasyonları Vatikan tek başına finanse edebilecek durumda değildi. Vatikan
bu amaçla yeni bir organizasyona gitti. Deutsche Bank’ın yönetim kurulu başkanlığında
bulunmuş Joseph Herman Abs gibi isimler, bu yeni finans organizasyonunda başı
çektiler. Ayrıca Opus Dei örgütü de devreye girdi. IOR’un mali durumunu düzelten bu
‘müminler’ Vatikan’ın Doğuya yönelik yeni politikasının esasları, Papa XXIII. Johannes
tarafından formüle edilmişti. Buna göre batı, para gücüne dayanarak doğuyu, ideolojik
olarak ve dini olarak ilhak edecekti. Roma imparatoru Vespasian’ın bir zamanlar dediği
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 40

gibi ‘para pis kokmuyordu’, ABD-CIA, Vatikan, Mafya, Masonik Örgütler, Nato ve
spekülatörler ‘Kutsal İttifak’ oluşturmuşlardı....

........Doğu’ya yönelik operasyonlarda Gladyo örgütleri kullanıldı. Gladyo içinde her


tür meslekten görevli bulunuyordu. ‘Gladyo’ mensupları çoğunlukla askeri istihbarat
servisleri içinden seçiliyordu. Seçilme ölçütleri, askeri yeterlilik veya sabotaj,
provakasyon, vb. gibi becerilerle sınırlı değildi. Örneğin İtalya’da açığa çıktığı kadarıyla,
işadamları, yöneticiler, bankacı ve borsa uzmanları da Gladyo üyesi olabiliyordu.
Aralarında büyük işadamları yanında mafya üyesi olabiliyordu. İtalya’da Gladyo ve P2
Mason Locası içiçe geçmişti. Gladyo’nun bulunduğu NATO ülkelerinin pekçoğunda
durum aynıydı. Her türlü parlamento ve hükümet kontrolünün dışında çalışan ‘GLADYO’,
kendisini vareden soğuk savaş koşulları ortadan kalkmasına karşın faaliyetlerine devam
etmiştir. 1980’li yılların ortalarından itibaren en azgın anti-komünist bile ‘Doğu Bloku’nun
‘Batı’yı işgal edemeyeceğini biliyordu. ‘Gladyo’ sözde (!) Komünist bir işgal altında, ülke
içinde direniş örgütü olarak faaliyete geçecekti. Ancak bu gerekçe ortadan kalkmasına
rağmen Gladyo örgütleri bu faaliyetlerine devam ettiler. Gladyo 1993 yılında bile
icraatlarına tüm hızıyla devam ediyordu........

.........P2 üyelerinin bağlantılı olduğu başka bir örgüt ise Kudüsteki ‘Kutsal Mezar
Tarikatı’ idi. Bu önemli örgüt koyu bir anti-komünist imana sahiptir. .......

....... Öyle bir ilişkiler ağı söz konusudur ki, 70’li yıllarda Milano’lu Banker Michele
Sindona, zamanının ünlü mafya aileleri olan İnzerillo-Bontade-Di Maggi’lerin gelirlerini
idare ediyordu. Sindona aynı zamanda Vatikan’ın bankası olan IOR ile de içli dışlıydı.
IOR, zamanının en büyük komünizm düşmanı, Litvanya kökenli Amerikalı Piskopos Paul
Marcincus’a bağlıydı. Sindona iflas ettiği zaman, Marcinsus’un ona yardım için görev
verdiği iki başpiskopastan biri ‘Kudüsteki Kutsal Mezar Tarikatı’nın’ lideri olan Kardinal
Guiseppe Caprio idi. Vatikan’ın verdiği görev Sindona’nın borçlarının ödenmesiydi.
(Not: bu kardinaller ve Sindona gibi kişiler araştırılınca çoğunun mason veya benzer
bir masonik örgüt üyesi olduğu görülmektedir, Şunu da vurgulamakta yarar var,
Sindona’nın daha sonra hem P2-hem Licio Gelli- hem de Gelli ile Reagan’la birlikte seçim
kampanyasını yöneten Guarino arasındaki bağlantılar mahkeme kayıtlarında vardır ve
Kutsal Mezar Tarikatı mafya ile birlikte çalışmaktadır, Ü.S.)......

....... Kutsal Mezar Tarikatı üyelerini en etkili konumlara getirebilmeyi başarabilmiştir.


Örneğin, mafya türü bir yapılanmayı örgütlemek ve cinayete teşvik suçundan yargılanan
şövalye Guilio Andreotti 7 kez başbakan olmuştur. Andreotti dışında yirminin üzerinde
bakan aynı tarikata üyedir. İtalya’da şövalye Antonio Fazio’nun Merkez Bankası
başkanlığına getirilmesi de oldukça önemlidir......
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 41

...... Tarikat yargıç Falcone ve Borsellino’un öldürülmesinden de sorumlu


tutulmaktadır. Bu tarikatın istihbarat ve güvenlik örgütlerinde de pek çok üyesi vardır.
Palermo emniyet müdürlüğü cinayet masası şefi Brona Contrade ilk akla gelenlerden
birisidir. Tarikatın önemli ortağı Kont Artura Cassina’dır. Cassina’nın şirketleri Berlin
Duvarı çöktükten sonra en fazla büyüyen ticari kuruluşlar arasındadır. Cassina, Tarikatın
1988 yılında Sicilya sorumlusuydu. Tarikat enternasyonal içeriğe sahiptir. Almanya’nın
finans ve bankacılık sektöründen üst düzey üyeleri vardır. Deutsche Bank’ın pek çok
yöneticisi, Weschebank, Giroverbank, ile Kuzey Ren Vestfalya bankalarının üst düzey
görevlileri Kutsal Mezar Tarikatına üyedir. Eski başbakanlardan Adenauer’in danışmanı
ve Deutsche Bankın yönetim kurulu başkanı Josef Abs da tarikatın şövalyesiydi. Ayrıca
ZDF televizyonunun ilk başkanı Karl Holzhamer, Bavyera eski eyalet başkanı Max
Streibl, Nazi dönemi yargıçlarından Baden Württenberg, Eyalet başkanı Hans
Filhinger de tarikata üyeydi......
(Not: bu tarikat ve benzeri masonik tarikatlar araştırıldığında bu isimlerin büyük
çoğunun hem mason örgütlerine üye olduklarını göreceksiniz, hem de bazılarının
isimlerinin Bilderberg ve Trilateral Komisyon toplantılarında geçtiğine, Ü.S.)....

..... İtalya’da masonlarla, mafya nerdeyse içiçe girmiştir. Yargıç Cordova, masonların
listelerine el koymak isteyince, en büyük tepkiyi devlet başkanı Fransesco Cossiga’dan
görmüştü. Sadece Sicilya’da faaliyet gösteren mason locası sayısı 113 idi. En az 30
locada mafyanın egemenliği bulunmaktaydı. Örneğin Palermo A. Diaz şark Locasında
en etkili isim mafya patronu Vito Cassiofetto’dur. En çok üyesi bulunan ‘Garibaldi’
locasında ise mafya patronlarından Giovanni La Cascio, Giovanni La Baldo ve Pietro
Teresi gibi etkili isimler bulunmaktadır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 42

Görüldüğü üzere 20. yüzyılın ortalarında ve sonunda yukarıda bahsedilen mafyöz


ilişkiler ağı artık çok detaylı olarak tüm devletlerin, hükümetlerin her yanını sarmış ve bir
mafyöz toplum yapısı oluşturmuştur. Murat Çulcu’nun deyimiyle, Mafyöz Toplum
Yapısı pek çok ülkededir ve her yanı sarmıştır32. Bu çarka Türkiye de dahildir33. Bu çarkla
ilgili daha detaylı araştırmalarımız ileride yayınlanacaktır. Ama burada değinmek
istediğimiz şey, NATO’nun veya yabancı gizli servislerin ve bazı ülkelerin Derin
Devletlerinin hiç de hukuka bağlı ve saygılı olarak çalışmadıkları, her türlü uyuşturucu-
kaçakçılık-örtülü ve illegal operasyon işinde olduklarıdır. Kitapta yöntemlerinin bir kısmına
değineceğimiz gizli örgütler veya masonik gizli örgütlerin en iyi örneğini teşkil eden P2
Locası halen aktiftir ve Gladyo ile birlikte faaliyetlerini sürdürmektedir. Masum
görünümde olan mason teşkilatının nasıl bir ölümcül mafya teşkilatı haline gelebileceğinin
en iyi örneklerinden birisini ise İtalya’daki P2 Locası, onun Büyük Üstadı Licio Gelli
oluşturmaktadır. Bu olaylar ortaya çıktıktan sonra Londra Birleşik Büyük Locasının
İtalya’daki tüm locaları afaroz ettiği söylentisi de çıkarılmıştır. Ama bu ne kadar doğrudur
bilinemez. Çünkü P2 Propaganda Due Locası bir Büyük Loca veya farklı bir rit biçimde
çalışmış, 2500 üyeye sahip olmuştur. Normal koşullarda bir mason locasının maksimum
sayısı 200-300’ü geçemez. Sadece Licio Gelli’nin evinde çıkan liste 900 küsur kişiden
oluşmaktadır. Bunların içinde ise çoğu loca üstad-ı muhteremliği yapmış kişiler vardır.
Dolayısı ile P2 tek bir loca değildi, alt localardan oluşan veya bir çok locadan oluşan bir
çeşit RİT’di (Skoç riti veya York Riti gibi). 2500 kişilik bir üye sayısı ile en az 10 loca (veya
fazlası) oluşabilirdi. P2 (Propaganda Due) bu nedenle sıradan bir tek Mavi Loca olarak
ele alınmamalıdır, bir çeşit operasyonel ve istihbari bir Kırmızı Loca görünümündedir
veya Localar üstüdür. Dünyanın pek çok ülkesinde Mavi Locaların bu eylemlere girmesi
zor görünmektedir, çünkü sadece 3 yıllık bir eğitim ve gözetim, beyin yıkama ile
insanların böylesine gizlilik gerektiren teşkilatlarla bağlantılı olması olasılığı pek yoktur;
örneğin Locanın sadece bir iki kişisinin bile bu faaliyetleri farketmesi ve savcılığa veya
basına bildirmesi yeterli olabilir.

İtalya’daki yakın zamanda ortaya çıkarılmış insanın uygun koşullarda hemen


çeteleşmeye yönelebileceğini kanıtlayan bu örnek yapıyı hatırladıktan sonra,
tekrar insanın doğadaki yapısına dönersek:

İlkel insanın dünyasında doğal olarak birbirine yardımlaşmanın getirmiş olduğu


çetesel faaliyet de kendi sistemi içinde evrimleşti. Yüzyıllar boyu, çeteler çetelere saldırdı.
Çeteler, çeteleri yönetti; halen de yukarıdaki örnekleriyle bunu görebilmekteyiz. En iyi
örgütlenen, düşman hakkında en iyi bilgi toplayan ve en iyi aletler yapan çeteler, diğer
çeteleri alt etti, onların kadınlarını, çocuklarını ve mallarını aldı, kendi çetelerine kattılar.
Bu eylemler yüzbinlerce yıl devam etti.

Hepimizin beyninin bir yerlerinde, kollektif bilinç dışımızda o günlere yönelik bazı izler,
DNA kayıtları veya bilgiler mutlaka mevcuttur. Saldırganlık, vahşet, sadizm, yoketmek,
öldürmek, nefret, acı çektirmek, egoizm, bize biyolojik yapımızın vermiş olduğu bir
sistemin bir sonucudur.

Her zaman tüketim malzemeleri sosyal yapılara yetmemiş, avlanma alanları, su veya
tüketim malzemeleri her zaman paylaşılmak veya bunlar için savaşılmak zorunda
kalınmıştır. Örneğin kölelik insanlık tarihi kadar eskidir. Bir grup çete, başka bir grup
çeteyi alt ettiği zaman, yenilen çeteye ait yabancı dil konuşan veya daha farklı olan grup

32
Murat Çulcu. Dünyamızı Saran Mafia, Cilt I, II ve III , İstanbul, Kastaş Yayınevi, 1992. ; Murat Çulcu. Mafia
Üzerine Notlar, İstanbul, Kastaş Yayınevi, 1998.
33
Adil Serdar Saçan . Akbabalar Örgütü, İstanbul: Bir Harf Yay., 2005; Adil Serdar Saçan. Küresel ve Yerel
Mafya Kıskacında Son KALE, İstanbul: Bir Harf Yay., 2006; Murat Çulcu. Mafia Üzerine Notlar, İstanbul,
Kastaş Yayınevi, 1998; Robert Greene, Knut Royce, Les Payne. The Heroin Trail, N.Y.:Signet Books, 1974.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 43

diğerlerine ölümüne hizmet etmek ve tüm mal varlıklarını onlara vermek zorunda
kalmışlardır. Bu durum ne getirmiştir? Çetesel- bugün adına mafyöz dediğimiz-
faaliyetlerin insan grupları arasında gayet normal olarak kabul edilmesini. Yani çetesel
faaliyet veya mafyöz faaliyet bizim bilinç dışımızda, kollektif bilinç dışımızda mevcuttur.
Hukuk sistemleri tarafından kontrol edilmediği zaman hemen ortaya çıkmaya müsaittir. O
yüzden Hukuk Devletleri ve Hukuk Devletlerinin savunulması ve uygulanması en
bilimsel düşünce sistemidir.

Zamanla bu çeteler, daha büyük çetelere ve ordulara dönüşmüştür. Ordular bir insan
grubunun içinden çıkan ve her türlü yok edici faaliyeti gösterebilecek yapılar haline
gelmişlerdir. İnsanın insanı yok ediciliği ise hiç bir zaman azalmamış aksine artarak
devam etmiştir. Bunun son örneğini 20. yüzyılda yaşanan ve yaklaşık 60-80 milyon
kişinin ölmüş olduğu iki dünya savaşı göstermiştir. Aslında bu şavaşlar birer paylaşım
savaşıdır. Hedef dünyayı ve tüketim malzemelerini, doğal kaynakları ve enerjiyi
paylaşmaktır. 11 Eylül 2001 tarihinde Anglo-Sakson ve Yahudi kültürler tarafından
çıkarılmış olan 3. Dünya savaşı da belki son PAYLAŞIM Savaşıdır. Hedef enerji
alanlarının, önemli madenlerin ve temel bazı tüketim maddelerinin veya araçlarının
kontrol altına alınabilmesidir. Büyük Ortadoğu Projesi de bu tipde bir paylaşım için
ortaya çıkarılmış, hedefi Büyük İsrail olan Siyonist bir projedir34.

İnsanın varolması için oluşturmuş olduğu çetelerin sağlıklı yapılarda olabilmesi için
farklı bir piramitsel örgütlenmeye ihtiyaç duyulmuştur. Bu piramitin tepesindekiler o insan
grubunu yönetenlerin genetik yapılarını taşıyan ve onların soyundan olan kişiler olmuştur.
Ama piramitin tepesindekilere yardım eden bir sınıf da belirmiştir. Bu kişilerin işlerine
yarayan ve sistemi piramitin üstündeki azınlık yararına kullanabilen din adamları,
esnaflar, tüccarlar, bilim adamları, savaşçılar, subaylar yeni yönetici sınıfın üst düzey
elemanları olmuşlardır. Piramitin altında ise bu sınıflara hizmet eden halk, köylüler, daha
sonra işçiler yer almışlardır, 150-200 yıl önceye kadar da bunların altında bir de köle
sınıfı mevcuttu. Böylece var olan yönetici ve aristokrat dediğimiz sınıfın bireyleri
kendilerine daha fazla düşünme, üretme, bilimi oluşturma, toplumu kontrol etme, kontrolü
elinde tutabilmek için sistemler ve stratejiler geliştirme ve güç kullanma, en önemlisi de
güç merkezi haline gelecek sistemler (gizli cemiyetler) kurma zamanı ve finansı
bulmuşlardır. Bugün bu gizli cemiyetler, onlarla savaşmak isteyenlerden 10-20 hamle
daha öndedir.

Gerek kendi sınıfları içindeki etkin kişilere veya yapılara karşı, gerekse yabancı
ülkelere, topluluklara veya yabancı insanlara karşı iç içe geçmiş dairelerdeki gibi yeni
örgütler, yeni çeteler ve yeni daha güçlü sistemler kurmak zorunda kaldılar. Bu sistemler
gizli örgütlerin temelini oluşturdu. En içteki çelik çekirdek ve gizli çekirdek ise gizli

34
Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve BOP, İst: Neden Kitap, 4. Genişletilmiş baskı, 2006; Jim Marrs. Rule
by Secrecy, NewYork: Harper Collins, 2000. Gaylon Ross. The Elite Don’t Dare Let Us Tell the People.
Spicewood-Texas: RIE Press, 2005, S:5-50.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 44

olduğu müddetçe yaşayacağı için, mümkün olduğu kadar gizli bırakıldı. Ama bugün bu
yapının temelinde Siyonist bazı teorilerin veya gizli yapıların bulunduğu tahmin
edilmektedir. Gizlilik, yüzyıllar boyu gerek Vatikan gibi dini temele dayanan çeteler veya
mafyalar için, gerekse Vatikanla mücadele eden Tapınak Şövalyeleri veya Yahudi gizli
örgütlerinin oluşturduğu çeteler için çok hayati önem taşımıştır.

Dini yapılar pek çok detaya, sisteme, dinamiğe, ilkelere ve örgütlenme yapısına sahip
olduğu için gizli örgütlerin ilk oluşum yeridirler. Vatikan ve yüzyıllara dayanan çok gizli
örgütlenmeleri buna bir örnektir (Opus Dei gibi,Opus Dei 1928 ylında kurulmuş olmasına
rağmen, çok büyük bir Katolik Gizli Örgüt ağının mirasını almıştır, ayrıca mutlaka adı
bilinmeyen başka gizli Vatikan örgütleri vardır) Daha sonra dine karşı çıkan veya dinle
savaşan sistemler de (Satanizm, Gül-Haç, Tapınak Şövalyeleri veya Pro-masonik gizli
yapılar) hep gizli örgüt yapılanmasına ve istihbarat örgütü sistemine yönelmişlerdir.
Aslında gizli örgütler, istihbarat örgütlerinin ilk oluşan sistemleridirler 35. Zaten daha sonra
pek çok ülkede bu gizli örgütler, istihbarat örgütlerinin temellerini oluşturmuştur. Örneğin
ABD’de Skulls and Bones, CFR gibi Derin Devlet yapıları, OSS (Office of Strategic
Services) ve CIA (Central Intelligence Agency) gibi istihbarat örgütlerinin temellerini
oluşturmuştur. Pek çok CIA direktörü, hem CFR üyesidir, hem Masondur, hem de
Skulls and Bones Society üyesidir36. Bilindiği üzere İngiltere’deki Derin Devletin ve gizli
yapıların temelini Mason gizli teşkilatları ve bunlarla işbirliği içindeki aristokrat sınıf ve bu
aristokrat sınıfın kurmuş olduğu gizli cemiyetler, teşkilatlar ve klüpler oluşturmuştur.

35
Aytunç Altındal. Gül ve Haç Kardeşliği: Avrupa Birliğinin Gizli Masonik Kimliği, Ankara: Yeni
Avrasya Yayınları, 2003; Aytunç Altındal. Bilinmeyen Hitler, Ankara: Yeni Avrasya Yayınları, 2002; Aytunç
Altındal. Vatikan ve Tapınak Şovalyeleri, Ankara: Yeni Avrasya Yayınları, 2002.
36
Bu kişiler ve listeleri için bkz. R. Gaylon Ross ve Ümit Sayın. Küresel Gizli Elit. İst. Neden Kitap. 2007
(hazırlanıyor) ayrıca bkz. Antony Sutton. America's Secret Establishment, Montana:Liberty House Press, 1986;
Antony Sutton. Trilaterals over Washington, Montana:Liberty House Press, 1988; Antony Sutton. The Secret
Cult of the Order, Montana: Liberty House Press, 1990.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 45

İşte ana soruya gelirsek dünyayı yöneten güçler, gücü, tüketim ve üretim
malzemelerini elinde tutan, devlet erkini elinde bulunduran, orduya hükmeden bu gizli
güçler olmuştur. Tarihin her döneminde bir imparatorluk, diğerlerine dominans ve baskı
sağlamıştır. Bunlar içinde Mısır, Roma, Pers, Helen, Osmanlı ve İngiliz imparatorluklarını
örnek olarak sayabiliriz. Bugün ise bu rolü Rusya, Çin, İngiltere, Almanya, Fransa ve ABD
oynamak istemektedirler. Tarihsel süreç içinde dünyayı yöneten güç bu
imparatorluklardan birisi olmuştur. Tarihin akışına bu imparatorlukların başındakiler yön
vermişlerdir. Bu imparatorlukların başındaki çelik çekirdek, gizli öz yapı ise ancak
yüzyıllar boyu varlığını gizli cemiyetler veya gizli teşkilatlarla sürdürebilirdi. Bu nedenle
Homo sapiens’in kurduğu her sosyal sistem bir süre sonra kendi iç çelik çekirdeğine
sahip gizli yapılarını oluşturmayı başardı, bu yapı ne kadar sağlamsa, o sosyal yapının
ömrü o kadar uzun oldu.

Bugün istihbarat örgütleri ve Derin Devlet olarak görmekte olduğumuz o yapının


temelinde aslında hiç bilinmeyen ve detaylı olarak ortaya konmamış bu gizli örgütlenme
mantığı vardır. Örneğin bir emperyal haline gelmiş olan Büyük Britanya (İngiltere) böyle
bir gelenek sayesinde önce masonik örgütlenme sistemini, buna dayanan aristokrasiyi
kurmuş daha sonra da, kendi içinde istihbarat sistemlerini bu ‘gizli örgüt’ geleneğinden
geliştirmiştir.

Benzer şekilde Alman gizli devleti diyebileceğimiz SS’ler öncelikle Thule Cemiyeti
(1912) tarafından kurulmuşlar ve daha sonra da Nazi sisteminin çelik çekirdeğini
oluşturmuşlardır37. Thule Cemiyeti, Almanya’da 1776 yılında kurulmuş olan
İLLUMİNATİ isimli gizli teşkilatın bir yan koludur. Bu dönemlerde Avrupa’da 200’ü aşkın
masonik gizli örgüt yapısı kurulmuştur38.

Benzer bir Derin Devlet veya Gizli Devlet yapısı, yine İllüminatinin bir kolu olan Skulls
and Bones Society (Kuru Kafa ve Kemikler Cemiyeti) general William Russel ve
Alphonso Taft tarafından 1832’de kurulmuştur. Alphonso Taft 1876’da Savunma
Bakanı olmuştur, ayrıca hem Adalet Bakanlığı hem de Amerikan başkanlığı yapan
William Howard Taft’ın babasıdır. Yani bu gizli cemiyet, Amerikan Gizli Devletinin içinde
çok özel bir yapıya sahiptir. CFR’nin pek çok kurucusu da bu cemiyetin içinden çıkmıştır.
Dolayısı ile nerden bakarsak bakalım, dünyanın hemen her ülkesinde ve Derin Devlet
yapısı olan ülkelerinde (İngiltere, Amerika, Almanya, Fransa vb.) gizli cemiyetlerin, birer
piramitsel etki ile sosyal yapıyı işgal ettiğini ve uzun dönem saklı kalarak, gizli kalarak
devlet ve sosyal sistem içine nüfuz ettiğini görürüz.

37
Aytunç Altındal. Gül ve Haç Kardeşliği: Avrupa Birliğinin Gizli Masonik Kimliği, Ankara: Yeni Avrasya
Yayınları, 2003; Aytunç Altındal. Bilinmeyen Hitler, Ankara: Yeni Avrasya Yayınları, 2002; Aytunç Altındal.
Vatikan ve Tapınak Şovalyeleri, Ankara: Yeni Avrasya Yayınları, 2002.
38
Baron Rudolf von Sebottendorf. Eski Masonların Uygulamaları, Bektaşi, Gülhaç, Simya Sırları, İst.: Hermes
Yayınları. 2006. Robert Macoy. A Dictionary of Freemasonry, N.Y.: Gramecy Books, 1989; Arthur Edward
Waite. A New Encyclopedia of Freemasonry, N.Y.: Random House-Wings Books, 1970.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 46

Örneğin Skulls and Bones Society (Kuru Kafa ve Kemikler Cemiyeti) 1832’lerde
kurulduğu halde, ilk kez adı, 1975’den sonra bazı dergilerde ortaya çıkmıştır 39.
Amerika’da bu konuda ilk ciddi makalelerin veya kitapların yazılması 1985’ten sonra
mümkün olmuştur. Yani bu cemiyet tam 150 yıl boyunca çok gizli kalmayı başarmıştır, hiç
kimse bu cemiyetten haberdar olmamıştır. Örneğin, bir süikaste kurban giden John
Fitzgerald Kennedy bile başkan olduğu halde bu cemiyetten haberdar değildi, Katolik
olduğu için zaten bu cemiyete girmiş olma imkanı yoktu. Ama onun çevresindeki CIA
elemanı baba George Bush bir Skulls and Bones üyesiydi. Bu gizli cemiyet o dönemde
de pek çok hedeflediği işi başarmış ve büyük olasılıkla başka bir gizli cemiyete
dönüşmüştür. Ama Amerikan tarihine baktığınızda dünya tarihi, savaşlar veya ekonomi
üzerine etkili olmuş, binlerce kişinin bu cemiyetin rahle-i tedrisatından geçmiş olduğunu
görürsünüz. Masonik diğer cemiyetler de böyledir, Amerikayı kuranların hemen hepsi
masondur. Masonluk, 19. yüzyıldan sonra Siyonizmin katı etkisine girmiştir. Avrupa’da
21. yüzyılda Siyonizm son aşamaya gelmiştir. Gerek Masonik gizli cemiyetler, gerekse
Skulls and Bones oldukça ırkçı ve kendine özgün elitçi bir yapıya sahiptir. Özellikleri çok
gizli olmalarıdır. Üyelerin büyük çoğunluğu üyeliklerini reddeder ve kabul etmezler 40.

Yale’de kurulmuş olan Skulls and Bones Cemiyetinin (Kuru Kafa ve Kemikler)
yanısıra, yine Yale Üniversitesinde kurulmuş, Scroll and Key (Parşömen ve Anahtar),
Wolf’s Head (Kurt Başı) kurulmuş olan alternatif ve rakip gizli topluluklardır, bunlar gibi
Yale’de kurulmuş diğer etkili veya etkisiz cemiyetler şöyledir:

Kuruluş
İsim
Yılı
Skull and Bones Society
(Kuru Kafa ve Kemikler 1832 Yale University
Cemiyeti)
Scroll and Key Society
1842 Yale University
(Parşömen ve Anahtar)
Berzelius 1848 Yale University
Book and Snake Society
1863 Yale University
(Kitap ve Yılan Cemiyeti)

39
Antony Sutton . America's Secret Establishment, Montana:Liberty House Press. 1986; Antony Sutton. The
Secret Cult of the Order, Montana: Liberty House Press, 1990; Antony Sutton. Trilaterals over Washington,
Montana:Liberty House Press, 1988.
40
Kris Millegan (editor). Fleshing out Skulls and Bones, Chicago-ILL.: Thrine Day, 2003; Antony Sutton.
America's Secret Establishment, Montana:Liberty House Press. 1986; Antony Sutton, The Secret Cult of the
Order, Montana: Liberty House Press, 1990; Antony Sutton. Trilaterals over Washington, Montana:Liberty
House Press, 1988.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 47

St. Anthony Hall 1867 Yale University


Wolf's Head Society
1883 Yale University
(Kurt Başı Cemiyeti)
Elihu 1903 Yale University
Manuscript Society
1952 Yale University
(Elyazması Cemiyeti)
1800’lerin
Sage and Chalice Society Yale University
sonu

Bu toplulukların veya Stanford, Harvard gibi eski üniversitelerde kurulmuş olan diğer
gizli toplulukların ne kadar toplum içinde başarılı oldukları ise henüz bir sırdır. Mutlaka
benzer gizli örgütler vardır ve en az Skulls and Bones kadar Amerika’da etkilidirler. Ama
henüz bu cemiyetlerin temel nitelikleri, üyeleri ve etkinlikleri hakkında hiç bir bilgi edinmiş
durumda değiliz. Skulls and Bones Society her yıl sadece 15 kişi kabul eder! Bu 15 kişi
çok özel törenlerle topluluğa katılırlar. Fakat Amerika’daki tüm sistemi her yıl sadece 15
kişinin katılmış olduğu bir gizli cemiyetle kontrol altında tutmak mümkün değildir. Mutlaka
Skulls and Bones Cemiyetinin yanısıra eski üniversitelerde kurulmuş olan başka gizli
cemiyetler de mevcuttur. Sadece YALE Üniversitesinde kurulmuş en az 9 gizli
cemiyeti bugün biliyoruz41.

Hiç unutulmaması gereken, gerek Derin Devletlerin, gerekse gizli cemiyetlerin temel
tohumları Üniversitelerde atılmıştır. Bu Amerika, İngiltere, Almanya için böyledir. Örneğin
Rotschilds hanedanlığının desteklediği ve hem kraliyette etkili, hem de İngiliz Derin
Devletini oluşturan Round Table isimli gizli örgüt, Oxford Üniversitesindeki gizli
toplantılarla, Mason localarında doğmuştur42. Bir gizli cemiyetin çok güçlü felsefi,
matematiksel, sosyal, akılcı ve bilimsel temellere oturması gereklidir. Bu ortam ise ancak
KAMPÜS tipinde çalışan Üniversitelerde mümkün olabilir. Öncelikle tüm bilim insanları
veya akademisyenler sürekli birbirleriyle bu kampüslerde 24 saat birlikte yaşamalıdırlar.
Skulls and Bones Cemiyetinin doğduğu YALE Üniversitesi böyle bir kampüsdür,
Oxford ve Cambridge Üniversiteleri de pek çok gizli cemiyetin doğmasına neden
olmuşlardır ve şehirle, üniversite içiçedir. Daha doğrusu bu gizli cemiyetleri doğuran yapı
genellikle bir Üniversite-Şehirdir. Üniversite ve akademi olmadan, gizli cemiyetlerin fikirsel
tabanı beslenemez. İLLUMİNATI isimli gizli örgüt de benzer şekilde Ingolstadt
Üniversitesindeki bir hukuk profesörü olan Adam Weishaupt tarafından 1776 yılında
atılmıştır.

41
Kris Millegan (editor). Fleshing out Skulls and Bones, Chicago-ILL.: Thrine Day, 2003;
http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_collegiate_secret_societies
42
Ümit Sayın. Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler, 4. baskı, İst.: Neden Kitap, 2006,
S:235-254.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 48

Bahsedilen nedenlerle Gizli Cemiyetler, Gizli Teşkilatlar bu ülkelerde varoluşun


temelini teşkil etmiştir. Bugün dünyaya hakim olan iki medeniyet bu gücünü gizli örgüt
kurma yeteneğine borçludur. Bunlardan bir tanesi Anglo Sakson Medeniyeti, diğeri ise
Yahudi dinine bağlı Medeniyet’dir. Eğer güçlü bir devlet yapısı kurmak istiyorsanız, gizli
cemiyetler ve onlara bağlı olarak da çekirdek, derin bir devlet yapısı kurmak
zorundasınız. Bu sistemin de bir felsefesi, tutarlılığı ve derinliği olmak zorunda.

Anglo Saksonlar, İngiliz ve Germenlerle karışmış sarışın mavi gözlü Kuzey ırklarını
temsil etmektedirler. Bugünkü Kanada, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Yeni
Zelanda ve İngiltere’deki temel hakim medeniyeti oluşturmuşlardır. Bu medeniyetler
Vatikanla çoğunlukla çelişmişler, Hristiyanlığın fanatik katı kuralları ile savaşmışlardır. Bu
savaş onlara bilim alanında ve bağımsız düşünce alanında diğer milletlere göre ilerleme
şansı tanımıştır. Bu sırada Katoliklere ve Vatikan’a düşman olan Yahudiler’den büyük
destek almışlardır. Bugün İngiliz ve Kuzey Avrupa milletlerinin son 500 yıllık tarihine
baktığınızda temel bilimin (matematik, fizik, kimya, astronomi vb.) bu ülkelerde geliştiğine
şahit olursunuz.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 49

Gerçeklerden birisi şudur: Dinsel baskılardan arınmış olan medeniyetler, bilimsel


yönden, öncelikle de savaş teknolojisi yönünden daha hızlı gelişmişlerdir. Matbaanın
icadı (Gütenberg-Almanya), fiziğin en temel yasalarının keşfi ve Calculus’un (Yüksek
Matematiğin) keşfi (Sir Isaac Newton-İngiltere), fiziğin daha üst yasalarının ve
Rölativitenin keşfi (Einstein-Almanya ve Yahudilik), kimyanın keşfi (Pek çok Alman
araştırıcı veya simyacı), Kuantum fiziğinin keşfi (Rutherford, Bohr, Heisenberg vb.-
Almanya, Danimarka) ve daha birçok buluş ve insanlığın kilometre taşı bu kültürler
tarafından sağlanmıştır. Ne yazık ki Müslüman ve Arap kültürleri 7. yüzyıldan 10. yüzyıla
kadar yapmış oldukları atılımlara devam edememişlerdir (bunun nedenleri farklı
kitaplarda tartışılabilir). Şu unutulmamalıdır ki, saydığımız ve bahsettiğimiz pek çok bilim
adamı aslında Orta Çağda bir gizli cemiyete üyedir (Siyon Tarikatı-Gül Haç-İllüminati-
Tapınak Şövalyeleri, gizli masonik örgütler gibi). Gizli cemiyetler ve teşkilatlar
kurabilme yapısı temelde bilimin gelişmesinde de büyük rol oynamıştır.43 Hür ve Kabul
Edilmiş Masonluk da 19. yüzyılın ortalarında Siyonizmin etkisine girinceye kadar bu bilim
adamlarını, bilimin gelişmesini ve bilimsel-akılcı düşünceyi desteklemiştir.

Bu örneğin bir istisnası vardır. O da Yahudi Medeniyetidir. Yahudiler, radikal ve koyu


olarak dinlerine bağlı olmalarına karşın, önemli bir özellikleri daha vardır. Pek çok farklı
toplumun içinde azınlık olarak ve simbiyoz biçimde o toplumlara karışmadan, özünü
yitirmeden, yaşayabilmektedirler. Bu kendi dini geleneklerinden, Kutsal Kitaptaki
(Tevratta’ki), Kabala’daki, Torah veya Talmud’daki öğretilerden gelmekte ve Yahudi
halkına büyük bir güç sağlamaktadır. Yani yaklaşık 3000 yıldır yazılı veya yeniden
kaleme alınarak evrimleşmiş sistemleri mevcuttur. Bu nedenle Yahudiler değişmeden bu
vakite kadar gelmeyi başarmışlar, ama bilimle ilgili de pek çok üst düzeyde araştırmacı
yetiştirmişlerdir. Burada şu gerçeği yineleyelim: Yahudi olunmaz, Yahudi doğulur! Yani
Yahudilik, bu din tarafından insanlara verilmiş özel bir haktır ve Yahudi bir ananın
çocuğu Yahudi olabilir; kadından geçen bir dini genetik yapı (!?) ile çocuğa Yahudilik
geçer. Kutsal kitaba göre Yahudilerin Tanrısı, sadece Yahudilere hizmet eder ve
sadece Yahudiler için vardır. Böylesi ırkçı ve faşist bir aksiyomla din kitabı yazılınca da,
o din kitabı doğal olarak Yahudileri üstün ırk olarak kabul etmektedir; bu gerçeğin çok az

43
Ümit Sayın. Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler. İstanbul: Neden Kitap, 2006.
Michael Baigent , Richard Leigh , and Henry Lincoln. Holly Blood, Holly Grail. New York: a Dell Book, 1983.
David Barret. Secret Societies, New York: Blanford, 1999.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 50

insan bugün farkındadır. Amerika’da Bush’un ve Neo-conların bir kısmının bağlı


bulunduğu sayıları 30 milyonu aşan Evangelistler de, benzer biçimde temel kitap olarak
TEVRATI alırlar ve aslında protestan kültür içine Siyonist Yahudiler tarafından
konulmuş bir Truva atıdırlar. Aynı Türk kültürünün içine Anglo Sakson istihbaratı
tarafından konulmuş olan ve Ilımlı İslamı savunan Nurcular gibi! Aslında Müslüman
ülkelerdeki cemiyetler veya cemaatler de birer gizli örgüttür ve bunlar çok kolay terör
örgütüne veya organize suç teşkilatına dönüşebilir. Bugün dünyada 15-17 milyon
Yahudi vardır, dünya nüfusuna oranları çok az olduğu halde, Küresel Elit ve yönetici
sınıf, bilim insanları arasındaki oranları çok daha fazladır. Bu onların üstün ve yetkin bir
ırk olduğunu göstermez, bu onların var olan bir sistemi nasıl iyi devam ettirdiklerini ve
gizli örgüt, gizli teşkilat ve gizli yapılar kurma yeteneklerinin ne kadar gelişmiş olduğunu
gösterir. Yoksa Yahudiler üstün bir ırk değillerdir, diğer ırklardan daha zeki ve çalışkan da
değillerdir. Aksine aynı genlerin kendi içlerinde devr-i daim etmesinden dolayı pek çok
genetik hastalığa yatkın olmaları daha olasıdır.

Gizli cemiyetlerin veya gizli örgütlerin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Şu gerçek hiç
unutulmamalıdır: İki kişinin bildiği bir şey artık gizli değildir. Ayrıca insanın ne kadar
sır tutabileceği, işkence altında veya farklı fizyolojik koşullar altında her türlü sırrı karşı
tarafa verebileceği göz önüne alınırsa, aslında çok da gizli bir yapı kurulamayacağı
ortaya çıkar. Bu nedenle tüm gizli yapılar tarih boyunca kendilerine çok çeşitli yaşama
yöntemleri, varoluş biçimleri geliştirmişlerdir. Ayrıca hepsinde beyin yıkama, zihin
kontrolü de çok büyük bir önem taşımaktadır. Ritüelik sistem ve dini inanç sistemi veya
inanç sistemleri beyin yıkamak veya insan bilincini kontrol etmek için kullanılmıştır.
Sembolizm, gizli öğreti, büyü veya esrarlı bir teori bu gizli örgütlerin birer silahı olarak
geliştirilmişlerdir. Bu kitapta gizli cemiyetler ve gizli örgütlerin tarih boyunca geldiği
aşamada nasıl şekillendiği temel nitelikleri ile ele alınmaktadır. Örgütlerin kendi detayları
bu çalışmayı takip eden bir kitapta ele alınacaktır.

P2 Mason Locasının ve P2-Gladyo Bağlantılarının Türkiye Uzantısı Var


mıdır?

Uğur Mumcu bu bağlantıların bir kısmını açığa çıkarmaya başladığı sırada havaya
uçuruldu. Büyük olasılıkla CIA-Gladyo-P2 Locası bağlantılı örgütlerle birlikte44 bu cinayeti
işledi, cinayetin çözülmesi hakkında fazla yol alınamadı. Uğur Mumcu, koyu Kemalist,
44
Detay için bkz. Uğur Mumcu. Papa, Mafya, Ağca, İst.: Tekin Yayınevi, 7. basım, 1993; Suat Parlar.
Kontrgerilla Kıskacında Türkiye, İst.: Mephisto, 4. Baskı, 2006; Suat Parlar. Kirli İşler İmparatorluğu, İst.:
Mephisto, 2. Baskı, 2006; Suat Parlar. Kontrgerillanın İşgal Kuvvetleri: 16 Mart 1978 Katliamı, İst.: Mephisto,
2007.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 51

Vatansever, Cumhuriyetçi, Laik, devletle direkt bağlantıları olan bir hukukçu ve


gazeteciydi. P2 Mason Locasının direkt Türkiye ve Ortadoğu bağlantıları vardır. Bu
konuda yazılan kitaplar bir avuçtur, konu en iyi bu kitapta refere edilmiş olan Suat
Parlar’ın kitaplarında açıklanmaktadır. Suat Parlar’ın ‘Kontrgerilla’nın İşgal Kuvvetleri’
isimli kitaptan bu bağlantılara ait kısa bir giriş yapalım isterseniz45:

‘... Vahe Ohannes’in ‘ülkücü kuruluşlar’a silah sağlayan Bekir Çelenk ile ilişkisi
ortadadır. Bir isim benzerliği midir bilinmez, Vahe Ohannes Köylüyan ile bağlantılı olarak
Mehmet Saral adlı bir kişinin adı geçiyordu. Ayrıca ‘Kıbrıs’taki bu dosyalardan 3’ünde,
Mehmet Saral’ın adı anılmış bulunuyor’ (Vatan Sağolsun, Çetin Yetkin, İst. 1997,
Toplumsal Dönüşüm Yayınları, S:55) Bu isim, 16 Mart 1978 günü İstanbul
Üniversitesinde bulunan ülkücü gruptaki şahısın adıyla aynıdır. Ancak aynı kişi midir,
bilinmiyor. Ülkücülerin yolları Ermeni İşadamları ile hep keşisiyor, MHP İstanbul il örgütü
yöneticilerinden Berker İnanoğlu’nun Bekir Çelenk ile dostluğu biliniyor. İnanoğlu, bir ara
Holland Park Road’da, Overseas Visitors adlı küçük bir otelin işletmeciliğini yapıyordu.
Otelin sahibi ise Muradyan isimli bir Ermeniydi. Bekir Çelenk bu otelde en çok İnanoğlu
ile görüşüyordu. Ayıca gemi işleriyle ilginenen Roman Keşişyan ve Manuk Manukyan,
Çelenk’in en sık görüştüğü isimlerdi (Manuk Manukyan, ünlü Genelev ve Kadın Ticareti
patronu Matild Manukyan’ın yeğeniydi).
CIA ve Gladyo şebekeleri içinde paramiliter Bozkurların yolu, uluslararası
operasyonlar kullanılan ASALA’yı yönlendiren ve istihbarat dünyasının karanlık
ortamının ekonomi politiğinden beslenen Ermeni uyuşturucu-silah kaçakçıları ve
bankerleriyle keşisiyordu. Bu isimlerden MHP finansçısı Bekir Çelenk’in ortağı Henry
Arslanyan’dır. Silah kaçakçısı Ali Açmak’ın, Henry Arslanyan organizasyonu ile Varna
limanından getirttiği Belçika yapısı silahlar, daha sonra Orta Anadolu’daki Çorum ili
Sungurlu ilçesi MHP eski başkanı Şakir Pabuç’a satılıyordu. İtalya’da Trento sorgu
yargıcı Palermo tarafından tutuklanan Henry Arslanyan’ın bir ABD ajanı olduğunu
İtalyan parlamento üyesi Giancarlo Paitta açıklıyordu. Arslanyan, uluslararası silah ve
uyuşturucu ticaretinin kilit isimlerinden birisiydi. Bir ucu Türkiye’deki paramiliter
Bozkurtlara ulaşan İtalya’daki silah ve uyuşturucu işinde kilit isim Arslanyandı.
Arslanyan’ın İtalyan sorgu yargıcına verdiği ifadeler istihbarat örgütü SİSMİ ile P2
Mason Locasına kadar uzanıyordu. Arslanyan, CIA bağlantılı, Vatikan bankeri,
Roberto Calvi ile yakın dosttu. Calvi ise P2 Mason Locası şefi Gelli ile işli dışlıydı ve bu
ilişkiler ağı NATO’ya bağlı Gladyo örgütüyle içiçe geçiyordu.
Bu gerekli parantezle birlikte 16 Mart katliamına döndüğümüzde olayda kullanılan
bombanın temin edildiği ilişkiler ağında; Ermeni örgütleriyle bağlantılı silah, döviz
kaçakçılarının odaklandığı ve kontrgerillanın köklü bir kurumlaşmaya sahip olduğu
Kıbrıs’ta görev yapmış olan esrarengiz yüzbaşı gibi askerler ile eylem hattı Bahçelievler
katliamından Papa suikastine kadar uzanan bir gladyo yapılanmasının tetikçisi Abdullah
Çatlı bulunuyordu.......

Görüldüğü gibi P2 Locasının, Gladyo aracılığı ile, Türkiye ile uyuşturucu ve uyarıcı
ticareti-silah ticareti yaptığı yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Hatta bir zamanlar Fransız
Bağlantısı (French Connection) denen uyuşturucu rotası Türkiye-İtalya-Fransa üzerinden
geçmekteydi ve bunu kuran ünlü Amerikan gangsteri Lucky Luciano ise CIA’nın öncülü
OSS ile anlaşarak 2. Dünya savaşından sonra hapisten çıkarılacak ve Türkiye’den
başlayıp Milano-Sicilya-Marsilya’ya kadar uzanan bir hatta, uyuşturucu (öncelikle eroin)
ticaretini uzun süre yönetecekti. Lucky Luciano’nun da P2 Locası kuran Licio Gelli ve
daha sonra bu locada görev alan diğer masonlarla ilişkileri bilinmektedir. P2 Locasının,
Türk masonik teşkilatları veya ağlarıyla ilişkileri var mıydı? Bu sorunun yanıtı halen
karanlıktır. Ama istenirse ve Mason listeleri ile karşılaştırılırsa bu sorunun yanıtına ait

45
Suat Parlar. Kontrgerillanın İşgal Kuvvetleri: 16 Mart 1978 Katliamı, İst.: Mephisto, 2007. S:313-317.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 52

izler 1988 ve 1997’de yayınlanmış olan MİT raporlarında bulunabilir. Bu karşılaştırmaları


ve detayları zamanı gelince yayınlayacağız.

Dünyayı Neden Gizli Güçler ve Gizli Örgütler Yönetmektedir?

Öncelikle gizli güçler dediğimiz zaman uzaylılar veya gözle görünmeyen yaratıklar
veya daha farklı hiç bilinmeyen bir medeniyet akla gelmemelidir; gizli güçle doğaüstü
yetenekleri veya görünmeyen güçleri kasdetmiyoruz! Gizli güçler ile temel ve gizli bir
felsefesi, dünya görüşü olan, belirli hedefleri olan ve dünyadaki sosyal yapılar üzerinde
tarihin bir döneminde (veya pek çok döneminde) etkili olabilmiş etkin gizli teşkilatlar
veya örgütler kastedilmektedir. Zaten tüm istihbarat yapılanmalarının veya Derin
Devletlerin temelini de bu gizli yapılar oluşturmaktadır.

Örneğin Katoliklik böyle bir yapıya sahiptir. Vatikan örgütlenmeleri çok gizlidir.
Dünyayı 1000 yıldan fazla yönetmişlerdir. Vatikan’ın karanlık papazları, piskoposları
sömürge sisteminin temel mimarlarıdır! Dünyadaki pek çok sosyal sistem üzerinde etkili
olmuşlardır. Bir felsefeleri vardır, her ne kadar kendi içinde çok çelişse de! İnsanları
yönetmek için ‘bir artı bir eşittir üç’, yani baba, oğul ve kutsal ruh, gibi garip çıkarsamaları
vardır. Bakire bir kadının bir çocuk doğurduktan sonra halen bakire kalabileceğine,
güneşin dünya etrafından döndüğüne, yaşayıp yaşamadığı halen tartışılan İsa’nın
çarmıha gerilerek tüm insanların günahını çektiğine milyonlarca kişiyi inandırabilecek bir
beyin yıkayıcı felsefeleri, inanç sistemleri ve ritüelik sistemleri vardır. Benzer şekilde
Yahudilik de aynı özelliklere sahiptir.

Dünyayı çok uzun süredir bu tip organizasyonlar yönetmektedir. Yani dini yapılar veya
dinlere karşı çıkan yapılar birbirleriyle çarpışmışlardır. Yahudilik, Protestanlık ve Katoliklik
bir 2000 yıl bu gizli yapılanmaların ve cemaatlerin özünü oluşturmuştur.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 53

İslamda, Türklerde, Osmanlı’da da tabii ki benzer gizli örgütler vardır. Fakat İslam bir
din ve sosyal sistem olarak ele alındığında, diğerlerine oranla daha insancıl, eşitlikçi,
sosyalist, hoşgörülü ve düzen kurucudur. İslamın da başlangıçta var olmasında kendi
içindeki gizli örgütler mutlaka rol oynamıştır. Böyle bir gizli yapılanma aslında Yunan ve
Helen eserlerinin (ve bilmediğimiz nice diğerlerinin) Arapça’ya çevrilerek saklanmasını
sağlamıştır. İslam yükseliş dönemlerinde bir alternatif olarak Hristiyanlığa göre çok daha
akılcı, tutarlı ve sistemlidir. Rönesansın ve Reformun Avrupa’da gelişmesi sırasında
Arap, Türk, Pers ve Müslüman kültürlerinin büyük olumlu etkileri olmuştur. Pek çok
Rönesans alimi veya Gül-Haç üyesi özellikle bu eserlere ulaşabilmek için Arapça veya
Türkçe (Osmanlıca) öğrenmiş ve Müslümanlarla çok iyi temaslarda bulunmuşlardır.
Tapınak Şövalyeleri ise Türklerle Anadolu’da yakın temaslar kurmuşlar, Türk
geleneğinden, Bektaşi geleneğinden pek çok sembolizmayı, gizli felsefi öğeleri içlerine
almışlardır. Aslında bu bilginin bir kısmı Hz. Ömer döneminde, Mısır’ın işgal edilmesi
sırasında Mısır’dan kaçan Osiris rahiplerine ait bazı alt kültürlerin daha toleranslı olan
Anadolu’ya yerleşmesi sonucu, Türklerle paylaşılmıştır46.

Yani Anadolu, gerek Pers, gerek Mısır, gerek eski Mezopotamya, gerekse Bizans ve
Helen kültürlerinin bir araya geldiği ve kaynaştığı, hatta uzakdoğu kültürlerinin bile
etkisinin yer yer görüldüğü bir erime potası halini almıştır. Türkler’in bu bölgeye 1071’den
çok daha önce küçük gruplar halinde geldiği düşünülmektedir. Örneğin, Etrüsk’lerin
Türklerin bir kolu olduğundan ve Göktürk alfabesine benzer bir alfabe kullandıklarından
bahsedilmektedir47. Bu ortamda pek çok farklı kültür birbiriyle kaynaşmıştır. Dolayısıyla
Anadolu kültürünün içinde farklı dinler, farklı bilgi sistemleri, felsefi sistemler erimiştir. Bu
nedenle, gizli cemiyet yapısı da Anadolu’da çok ilerleme kaydetmiştir. Tapınak
şövalyeleri zamanında, Anadolu’da çeşitli kaleler inşaa eden Avrupa’lı bu şövalyeler, bir
süre sonra bu kültürlerden çok etkilenmişlerdir. Örneğin Mısır kültürü, Budist kültür,
Türk kültürü, Pers kültürü, pek çok gizli cemiyet yapılarının içine girmiştir. Öyle ki,
Masonluk, Bektaşilik ve Mevlevilikle ilgili gelenekler, gizli semboller, işaretleşmeler,
söylemler birbirlerine çok benzemektedir; çünkü bu masonik bilgilerin çoğu aslında
Batıya, Avrupa’ya Anadolu’dan götürülmüştür. Özellikle Tapınak Şövalyelerinin
Vatikan’dan ve Fransa’daki engizisyondan kaçarak Britanya’ya ve İskoçya’ya yerleştikleri
ve bugünkü masonluğun temelini attıkları düşünülürse, Masonluktaki temel bazı
sembollerin, gizli işaretlerin veya felsefenin 11-13. yüzyıl arasındaki Anadolu’dan Batıya
gittiği görülür48.

46
Cihangir Gener. Ezoterik ve Batıni Doktrinler Tarihi, Ank:Piramit, 10. Basım, 2004. S:34-46 ve 207-274; A.
Nevzad Odyakmaz. Bektaşilik, Mevlevilik ve Masonluk, İst: Mephisto, 2005.
47
http://tr.wikipedia.org/wiki/Etr%C3%BCskler (son erişim 20 Temmuz 2007).
Etrüskler, İtalya'nın Tiber ile Arno nehirleri arasında yeralan Etruria bölgesinde yaşamış ve MÖ
6.yüzyıla dek varlığını sürdürmüş bir halkın adı olup Eski Romalılar tarafından Etrusci veya Tusci adlarıyla
tanımlanmışlardır. Etrüsk halkı ve kültürü zamanla Roma İmparatorluğu içinde erimiştir. Etrüskler İtalya’daki diğer
kavimlerden çok daha ileri bir uygarlık düzeyindeydiler. Roma uygarlığının, mitolojisindeki ilahlardan, hukukundan
yol yapım tekniklerine kadar, kökünü hemen hemen tümüyle Etrüsk uygarlığından almış olduğu günümüzde
saptanmış durumdadır. Etrüskler’in dini, Çiçero’nun değindiği gibi, vahyedilmiş bir dindi ve 12’li sistemi baz alan
bir inisiyatik örgütlenmeleri vardı.
Kendilerine ait özgün bir dile sahip olan Etrüskler, Yunanlılar tarafından Tyrrhenoi veya Tyrrsenoi
adlarıyla bilinmişlerse de kendilerini Rasna veya Raśna olarak tanımlamışlardır. Roma kenti, Etrüsklerin hakimiyet
bölgesinde kurulmuş olup Romalıların Veii kentini talan etmelerine dek (MÖ 396) kentin Etrüsklerin yönetiminde
olduğu sanılmaktadır. Yunan tarihçi Heredot'a göre Etrüskler, Lidya'dan İtalya'ya göç etmişlerdir, bunun yanı
sıra pek çok tarihçi de Etrüskler ile doğu uygarlıklarının adetleri arasında bağ kurmaktadır. Bu sebeplerden dolayı
Etrüsklerin kökeninin Doğu uygarlıklarına dayandığını savunurlar.
MÖ 7-3 yüzyıllar arasında yaşamış Etrüsklere ait 80 iskeletten alınan DNA örnekleri Etrüsklerin
genetiğinin bugünkü Anadolu Türkleri ile ilişkili olduğunu ispatlamış, Eski Yunan efsanelerinde de sıkça anlatıldığı
gibi bu durum antik çağda Anadolu'dan İtalyan yarımadasına yapılan göçlerle açıklanmaktadır. Son dil bilim
çalışmaları da Etrüsk dilinin ve alfabesinin Türklerin kullandığı dile ve alfabeye yakın olduğunu göstermiştir.
48
A. Nevzad Odyakmaz. Bektaşilik, Mevlevilik ve Masonluk, İst: Mephisto, 2005; Cihangir Gener. Ezotorik ve
Batini Doktrinler Tarihi, Ank: Piramit, 2004, S: 207-274.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 54

11. yüzyıl ile 19. yüzyıl arasında etkin olan pek çok gizli örgütü bilmiyoruz. Sadece
bazılarından izler kalmıştır. Ama hiç şüphe yok ki, gerek Hristiyan kültürlerinde gerekse
müslüman kültürlerinde gizli örgütler ve cemiyetler varlıklarını yüzyıllarca, birbirine
transforme olarak sürdürmüşlerdir. Bu gizli örgütleri araştırmak çok önemlidir, çünkü
insanlık tarihini aydınlatacak gerçek öz bilgi bu gizli örgütlerin veya gizli yapıların
içinde mevcuttur. Pek çok açıklanmayan olayı veya medeniyetlerin yükseliş veya
çöküşlerini bu gizli yapıların içinde gelişen olaylarla açıklamak günün birinde mümkün
olacaktır; ama bu konuda dezinformasyon da çoktur ve popülizm için pek çok yalan
yanlış kitap yazılmaktadır!

Bir gerçek var ki, o da şudur: Hiç birşey göründüğü gibi değildir. Gördüğünüz her
detayın altında, her farklı yapıda başka bir gerçeklik bulursunuz. Detaylara indiğiniz
zaman size yeni kapılar açılır. Dünyadaki dev kapitallerin veya büyük gücün yönetilmesi
söz konusu olunca da hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Dünyayı yöneten gizli
teşkilatlar, cemiyetler veya güçler kendilerini ortaya koymazlar, kendilerini gizlerler. Gizli
kalmayan bir güç, er ya da geç, düşman tarafından keşfedilecek, saldırılacak ve yok
edilecektir. Bu nedenle dünyayı yönetmeye karar vermiş mekanizma yüzyılların
deneyimiyle bu gerçeği bilmektedir ve teorisi en az 3000 yıllık bir teoridir. Sürekli üzerine
yeni bilgiler eklenmiştir. Son 100 yıldır ise yeni bir enformasyon ve bilgi devrimi çağına
giriyoruz. Bu çağda size sunulan bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ne kadarının gerçek
yönünü biliyorsunuz, bunu kimse bilemez. Bir başka gerçek varsa, o da 21. yüzyılın bir
BÜYÜK AĞABEY çağı olacağı ve aynı George Orwell’in yazmış olduğu ‘1984’ isimli
kitapta anlatıldığı gibi dünyayı yöneten gizli güçlerin veya cemiyetlerin dünyayı tam bir
faşist Firavunlar devrine götürdüğüdür.

Biz Türkler ise bu kültürlerin arasında bir yerdeyiz ve bulunduğumuz coğrafya itibarıyla
özellikle Yahudi kültürünün saldırısına fazla maruz kalacağımız bir dönemde yaşıyoruz.
Özellikle bahsedilen son savaş (Armageddon) Yahudilerle Türkler ve Müslümanlar
arasında yapılacaktır ve bu bir ölüm kalım savaşıdır! Bu nedenle varlığımızı
sürdürebilmek için gözlerimizi açmamız ve gerçekleri çok iyi görmemiz gerekmektedir,
aksi takdirde Türk ırkı ve Türk Kültürü bir 50 yıl içinde yok edilme tehlikesiyle karşı
karşıya kalacaktır. Gerekiyorsa bu kültürün içinden, Türkçü ve vatansever yeni bir kültür
yaratmamız gerekmektedir. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk bu gerçeği görmüş ve bu
kültürü yaratma atılımının ilk hamlelerini yapmıştır, ama ne yazık ki Atatürk’ü öldürdüğü
iddia edilen gizli yapılanmalar49 , Türklere ve Müslümanlara son ağır darbeleri vurmaya
hazırlanmaktadır. Siyonist Yahudi kültürü, onların içimizdeki Truva Atları olan Masonik
Gizli Örgütler50 kesinlikle Türk Kültürünün ve Türk Medeniyetinin dostu değildir. Bu
düşmanlığın örneklerine Osmanlı tarihinde, Cumhuriyet tarihinde rastladık, halen
rastlamaktayız. Üst düzey masonik gizli örgütler kayıtsız şartsız İsrail veya Yahudiler için
çalışmakta, Büyük İsrail planında gereken rollerini yapmaktadırlar! Bunun son kanıtını
yıllardır milyonlarca dolar para akıttığımız ve bizi Amerika’da Ermeni Lobisine karşı
desteklemesi için resmen satın aldığımız, ünlü Yahudi Örgütü ADL (Anti-Defemation
Leage) göstermiştir. ADL bir soykırımın sadece Yahudilere yapıldığını uzun süredir iddia
ederken, Büyük İsrail Projesinin gelişmesi kapsamında, sözde Ermeni Soykırımını kabul
ettiğini açıklamıştır. Bu karar ABD’deki pek çok makamı etkileyecek ve 2008-2010
arasında büyük olasılıkla ABD senatosunda da sözde Ermeni Soykırım Yasası

49
Ogün Deli. AGONİ: Atatürk’ün Ölümündeki Sır Perdesi, İst: Lazer yayınları, 2004; Ogün Deli. Atatürk Nasıl
Öldürüldü, İst. Akis Kitap, 2006; Ali Kuzu. Atatürk’ü Kimler Öldürdü, İst.: Bilge Karınca, 2006.
50
Masonik Gizli Örgütler ile Mason Cemiyeti kastedilmemektedir. Benzer yöntemler kullanan, tüm diğer gizli veya
yarı gizli teşkilatlardan bahsedilmektedir. Bunların içinde belki en masumlarından bir tanesi Hür ve Kabul Edilmiş
Mason Cemiyetidir (Mavi Localardır). Bilmeyenler tarafından Mavi Localar çok abartılmakta, çok farklı biçimlerde
anlaşılmaktadır. Ayrıca bu kitabın masonlarla veya bir zamanlar aydınlanma hareketlerini planlamış, uygulamış
Masonlarla bir sorunu yoktur. Sorun Türk kültürüne zarar vermeyi hedefleyen ve Büyük İsrail Projesini
destekleyen Siyonist Felsefe ve Siyonist eylemlerledir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 55

çıkarılacaktır. Bunu Türkiye açısından yansıması ise katastrofik olacak, dev tazminatlar
uluslararası mahkemeler tarafından karara bağlanacaktır. Ardında da toprak taleplerinin
geleceği aşikardır! 22 Temmuz Seçimlerinde Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Derneğinin
Büyük Locası tüm mason teşkilatı olarak bu konuda AB kriterlerini uygulamayı temel
politika haline getirmiş bir partiye oy vermiş ve desteklemiştir.

Kuruldukları zaman insanlığın iyiliği ve kardeşliği, demokrasi için çalışan masonik


teşkilatlar ne yazık ki, 19. yüzyılda Yahudi kültürünün etkisine ve kontrolüne girmiş
bulunmaktadır. 20. yüzyılda ise bu teşkilatlar tamamen Yahudi Kültürünün ve Yahudi gizli
örgütlerinin truva atları haline dönüşmüştür. Yahudi kültürünü bu başarılarından dolayı
kutlamak gerekir. Şunu unutmamalı, biz Türklerin Yahudilerle veya Musevilikle veya
Musa’nın getirmiş olduğu dinle bir sorunumuz yoktur. Bizim sorunumuz, Büyük
Ortadoğu Projesi veya Büyük İsrail Projesine bu teşkilatların destek vermesidir. Büyük
İsrail Projesi ise Müslüman kültürlerin sonunu getirmek, ülkelerini parçalamak ve
Yahudilerin kuklası bir Kürdistan kurmayı hedeflemektedir. Bu planın sonunda Türkiye
kaçınılmaz olarak Sevr koşullarına benzer koşullarla parçalanacaktır. Bizim derdimiz bu
proje ve Yahudilerin veya bu gizli örgütlerin bu projeye destek vermesiyle ilgilidir. Bizim
sorunumuz Musevi dini değildir; bizim sorunumuz Siyonizmin Emperyalist planlarıdır!

Dünyada neden gizli yapılar etkilidir? Bunun cevabını bu kitabı okuduktan sonra ve
gizli yapıları biraz tanıdıktan sonra vereceksiniz. Bu kitap gizliliğe ve gizli örgütlere bir
başlangıç ve tanışma kitabıdır.

Bu Kitap Neden Yazıldı ?

Bu kitabın temel yazılma nedenlerinden birisi gelecekte yayınlamak için


hazırladığım çok daha detaylı gizli örgüt kitaplarına bir başlangıç ve giriş yapabilmektir.
Dünyayı yöneten gizli örgütler konusunu 1990’lı yılların başından beri araştırıyorum.
Yaklaşık 20 yıllık bir birikimin küçük bir kısmı bu kitapta ele alınmaktadır. Bundan sonraki
kitap ‘Dünyayı Yöneten Gizli Örgütleri’, ‘Anadolu’da ve Türkler, Müslümanlar’daki Gizli
Örgütleri’, daha sonraki de ‘Masonları’ detaylı ve sistematik ele alacaktır. Gittiğim yabancı
ülkelerde de bunların izlerinin peşinden gitmeyi ve araştırmayı sürdürdüm, bu konularda
kitaplara ve bilgilere ulaştım. İlk üzerinde çalıştığım konu Mason Teşkilatı idi. Masonlar
(Hür ve Kabul Edilmiş Mason Teşkilatı-Mavi Localar) hakkında vardığım ve kitapta
defalarca tekrarlanan sonuç şudur:

‘Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar’ (Mavi Localar) başka gizli örgütlere,


masonik ritlere bir insan havuzu oluşturmasına ve bir ön-eğitim yeri olmasına rağmen,
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 56

pek çok kişi tarafından abartıldığı kadar tehlikeli teşkilatlar değildir. Zaten 3-5 yıllık bir
eğitim ve rahle-i tedris ile bu sağlanamaz. Tehlikeli olan Siyonizmin veya Küresel Elit
sermayesinin denetimine girmiş diğer Masonik Gizli Örgütlerdir. Ayrıca 19. yüzyılda
Siyonizmin tesirine girene kadar, masonlar insanlık için çok olumlu işler de yapmışlardır.
Bunların içinde demokrasinin geliştirilmesi, eşitlik, kardeşlik, insan hakları, hürriyet
fikirlerinin ve bireyin gelişmesi, laiklik vardır. En önemlisi bilim alanında ciddi atılımlar
yapmakla birlikte, dinci-radikal ve şeriatçı görüşlere karşı masonlar büyük mücadele
vererek akılcılığın ve bilimin yeşerebileceği bir ortam hazırlamışlardır. Çünkü laikliğin-
sekülerizmin olmadığı ve din kitapları ile yönetilen sistemlerde bilim, akılcılık, demokrasi,
insan hakları ve insanların eşitliği gelişememiştir.

Daha sonra diğer gizli örgütlerle tanıştım ve onları araştırdım. Bu konularda Türkçe’de
yazılan kitaplar çok sınırlı olduğu gibi çevrilen veya yazılan kitapların büyük çoğunluğu
dezinformasyonlar ile doludur. Bu konuların merak edildiğini gören pek çok popülizm
meraklısı gazeteci veya yazar, ordan burdan topladıkları (bazen de bizim
yazdıklarımızdan çaldıkları!) bilgilerle satışı olan bu konuda farklı kitaplar yazmaya
çalışmışlardır. Ben bu kitapların büyük çoğunluğunun çıkmasını bekledim. Bu konuda
Türk literatürüne katkıda bulunarak çok değerli kitaplar yazan, Talat Turhan, Cihangir
Gener, Ömer Tecimer, Mahir Kaynak, Aytunç Altındal, Atilla Akar, Doğu Perinçek, Suat
Parlar gibi yazarların yazdığı kitapların haricinde fazla güvenilecek pek kaynak olduğuna
inanmıyorum. Özellikle Talat Turhan bu konudaki ilkleri gerçekleştirmiş, çok değerli bir
araştırmacıdır. Değerli araştırmacı Aytunç Altındal’ın da eserleri mutlaka takip edilmelidir.
Bu yazarların haricinde sadece isim yapmak veya popülizm amacıyla kitap yazmış pek
çok gazeteci veya yazar bulunmaktadır. Bu konularda kitap yazabilmek için yabancı
ülkelerde bulunmak, o kültürleri incelemiş olmak, onların dilinde pek çok eseri gözden
geçirmiş, o gizli örgütlerin ruhunu bir ölçüde yaşamış olmak gerekmektedir. Bizde ise
internetten indirilen bir kaç belirsiz ve gerçek olup olmadığı belli olmayan bilgi ile
araştırmacı gazetecilerimiz, kes-yapıştır-postala şeklinde, bazı mesnetsiz ve tutarsız
kitaplar yazmaktadırlar. Bu kitapların çoğunda bilimsel referanslandırma da
bulunmamaktadır. Bu kitapların çoğu Türk literatüründe, içerdikleri yanlış bilgiler
nedeniyle dezinformasyon yapmakta, insanların kafalarını karıştırmaktadırlar.

Bu kitap gelecekte yayınlayacağım gizli örgütlerle ilgili kitaplara bir giriş yapmak için
kaleme alınmıştır. Bu giriş (üvertür) çok detaylı referanslarla desteklenmiş başka
kitaplarla birbirini takip edecektir. Bu kitapta bazı temel bilgilere ve konunun felsefi veya
hikayesel yönüne yöneldim, temel bazı prensipleri veya temel ilkeleri açıklamaya
çalıştım. Görsel materyeller günümüzde kitapların okunurluğunu ve anlaşılırlığını
arttırmakta, okunan materyelin ruhuna uygun resimler kitaba farklı bir kişilik
kazandırmaktadır. Algı psikolojisinin belirlediği üzere okunan materyelin akılda kalması
görsel olarak karşılaştırılıp, eşleştirilen imgelerle daha kolay olmaktadır. Bazı yazarlar,
birbiriyle ilişkili veya ilişkisiz, tonlarca materyeli yanyana getirmekte, farklı kitaplardan
sayfalarca alıntı yapmakta, bir senteze ulaşmadan kalın, hacimli kitaplar yazarak,
okuyucuya değil, kendi egolarına hizmet etmektedirler. Tabii, bu tip kitaplardan kazanılan
para da daha fazladır. Halbuki bu konulardaki kitapların hedefi, okuyucunun gözünü
korkutmak değil, aksine konuların anlaşılabilirliğini artırmak, bilgileri sistematik olarak
sunmak olmalıdır. Bu nedenle bu kitaba mümkün olduğu kadar fazla konuyla ilgili resim
ekledik.

Okunurluğu çok bölmemek için çok detaylı bilgiler ve referanslar konmamış, soru-
cevap şeklinde ve resimli olarak hazırlanmıştır. Detaylı bilgiler daha sonraki çalışmalara
ayrılmıştır. Bu kitapta okuyacaklarınız konunun bazı temel ilkelerini ve ruhunu ortaya
koymaktadır.

Bu Kitabın Daha Fazla Detaylarını Anlatan Bir Devamı Olacak mı ?


Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 57

Bu kitabın detaylarını, gizli örgütlerin tarihini ve yapısını anlatan bir dizi kitabı
önümüzdeki yıllar içinde yayınlamayı düşünüyorum. Bu dizi aslında Türk literatürüne giren bir
deşifre külliyatı olacaktır. Dünyadaki gizli örgütleri deşifre etmeden, onların biz Türkler’e karşı
çevirmekte oldukları komploları veya entrikaları anlamamız mümkün değildir. Her zaman
savunduğum gibi, Türkler’in ve Derin Türk Milletinin içinden Vatansever, Ulusalcı, Milliyetçi,
Türkçü bir Türk Derin Devletinin çıkarılması zamanı gelmiştir; bu Derin Devletin Anayasası,
talimnamesi ve tüzüğü var olan Anayasa ile çelişmemek ve tutarlı olmak koşuluyla artık
vatansever düşünürler, aydınlar, felsefeciler, sosyal bilimciler, hukukçular ve bilim adamları
tarafından yazılmalıdır.

Derin Devlet konusunda kendimizi aldatmayalım. Bizim Yüce lider Mustafa Kemal
Atatürk’ün ölümünden sonra ne bir Derin Devletimiz olmuş, ne de Teşkilat-ı Mahsusa gibi
bağımsız ve sadece bu ülke için çalışan bir istihbarat örgütümüz olmuştur. Türk Derin Devleti
denen yapı tamamen yabancı istihbarat örgütlerinin veya yabancı derin devletlerin uzantısı,
uluslararası mafyanın uzantısı haline gelmiş olan bir yapıdır. Diğer kitaplarımda bahsettiğim
gibi51, milliyetçi ve Türkçü bir Türk Derin Devletinin baştan inşaa edilmesi çok zor değildir,
bu mutlaka yapılacaktır, bu eylem gerçekleştirilirken de bu yazmakta olduğumuz külliyatlar,
tarih bilgileri, istihbarat tarihi çalışmaları, planlar, ilkeler, talimnameler, anayasa taslakları ve
yöntemleri hep sistematik olarak kullanılacaktır. Biz bu işi yaparken bir gizlilikle değil, gayet
açık bir biçimde yapmaktayız. Ayrıca hedeflerimizden birisi de tutarlı bir sosyal sistem
kurmaktır. Bu sistemler eğer, kendi kesesini doldurmaktan başka bir iş yapmayan, hortumcu
ve sadece bir Lale Devri içinde yaşayan, bizden önceki kuşaklar tarafından kurulmuş olsaydı
ve bu yazılar daha önce yazılmış olsaydı, şu anda çok daha güçlü bir ülke konumunda
olurduk. Ne yazık ki bu kitabın yazıldığı Ağustos 2007 ayında, Türkiye bir ekonomik yokoluş
ve sosyal tasfiye sürecinin içinde hızla ilerlemektedir, Cumhuriyet yöneticiler tarafından hızla
tasfiye edilmektedir. Biz ise mütevazi yaşantımızı sürdürürken, Türk kültürüne ve toplumuna
bu bilgileri sunmak için zamanımızı, enerjimizi, emeğimizi ve beynimizi harcamayı Mustafa
Kemal Atatürk’ün bize bırakmış olduğu Bursa Nutku’nun veya Gençliğe Hitabe’nin bir
gereği olarak yerine getiriyoruz.

Türkiye’ye döndüğüm tarihten itibaren bu deşifrasyonları sürdüyorum. Pek çok


televizyon kanalında 2000’lerin başında bu bilgileri halka açıkladığım zaman Mütareke Basını
ve ilgili mütareke elemanları bizleri birer komplo teorisyeni olarak yorumlamışlardı. Daha
sonra Batı literatüründe çıkan bazı kitapların çevrilmesi sonucunda da iyice anlaşıldı ki,
söylediklerimizin tümü doğrudur. Eksiği vardır, fazlası yoktur. Söylemekte olduğumuz olgular
birer birer çıkmaktadır. Aynı 11 Eylül ve BOP hakkında söylediklerimizin birer, birer çıkması
gibi!

51
Ümit Sayın. Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler, İst: Neden Kitap, 2006; Ümit Sayın. Gizli
Örgütler, 11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi, İst: Neden Kitap, 2006. Suat Parlar. Kontr-Gerilla Kıskacında
Türkiye, İstanbul: Bibliotek Yayınevi, 1997; Suat Parlar. Kirli İşler İmparatorluğu, İst.:Bibliotek Yayınları, 1986,.
Suat Parlar. Silahlı Bürokrasinin Ekonomi Politiği, İstanbul:Mephisto Yayınları, 2005.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 58

Gizli Örgütleri ve dünyayı yönetmekte olan sistemleri araştırırken pek çok istihbarat
örgütü elemanıyla ve cemiyetlerin üyeleri ile karşı karşıya geldim. Çok fazla tehtid aldım.
Evime polis baskınları yapıldı, savcılar hakkımda soruşturmalar yürüttüler! Hakkımda
uydurma, sahte bilgilerle dolu, yazmadığım şeyleri yazmış gibi gösteren, küçük düşürücü
web siteleri yapıldı! Yabancı derin devletlerin veya mafyanın Türkiye’deki uzantıları başıma
bir sürü sorun açmaya çalıştılar. Ölümle burun buruna geldiğim oldu! Bir sürü suç
duyurusunda bulundum! Bir çok kez tanımadığım kişiler tarafından fiziksel saldırıya uğradım!
11 Eylül saldırıları hakkındaki gerçekleri, anti-emperyalist çizgide deşifre etmeye
başladığımdan beri son iki yılım (2005-2007) ızdırap, belirsizlik, sürekli ölüm tehditleri, sürekli
bir varoluş mücadelesi ile geçmiştir! Türkiye’yi tasfiye etmek isteyen Anglo Sakson ve
Yahudi Medeniyeti ve Küresel Elitin Gizli Yapılanmaları ile işbirliği yapanlar, pek çok kişiye
yaptıkları gibi son 2-3 yıldır, T.V. programlarımdan ve bu konulardaki kitaplarımdan sonra
bana da Türkiye’deki yaşantımı Cehennem etmek istemişlerdir! Ama beni üniversiteden
atmayı başarsalar da, maaşımı kesseler de, uydurma suçlar bulup, hapislere atsalar da ya
da sonunda öldürseler de Türkler ve Türkiye için mücadelem sürecektir. Deşifrasyon kaldığı
yerden devam edecektir. Zaten Türkiye’deki üniversiteleri ne hale getirdikleri de ortadadır!
Dünyadaki başka üniversitelerde çalışmış bir bilim insanı olarak Türkiye’deki
‘üniversitelerin’, üniversal bir ‘varlığını’ görmekte zorlanıyorum! Bu görüşlerimde, içinde
bulunduğum Üniversite yapısının benim üzerimdeki etkileri fazladır.

Tez öğrencilerime hep söylediğim söz şudur: ‘ Yükselebileceğiniz en yüksek mevki,


sadece 3 metre karelik bir mezar alanıdır!’ Evet, hiç kimse ama hiç kimse, kendini ne
kadar Tanrısal sanırsa sansın daha yukarı çıkamaz, sadece 3 metre aşağı iner ve 3
metrekarelik bir alana razı olmak zorundadır. Hiç bir kral, yönetici, papa, başpiskopos,
başbakan, başkan, rektör bir kaç yıllık güçlerinden sonra hiç bir yere yükselememişlerdir.
Hepsi şu anda birer kalsiyum karbonat (kemiğin ana bileşeni) yığını olarak tarihteki tozlu,
kurtlu, böcekli ve topraklı yerlerini almışlardır. Kalan tek şey eserlerdir ve bu yazdıklarımızdır.
Yazılanlar pek uçmaz. O nedenle beni bugün Üniversiteden atmak isteyen, hapse
attırmaktan mutluluk duyacak üniversite yöneticileri veya politikacılar bilmelidirler ki, Tarih,
onların 3 metrekarelik ebedi alanlarını çoktan hazırlamıştır ve tarihte yaptıkları ile,
verdikleri zararların kayıtları, oluşturdukları nefretlerin insanlardaki anısı ile
hatırlanacaklardır. Caligula’yı, Nero’yu, Hitler’i hatırlayın! Ülkelerine karşı yaptıkları
ihanetleri, zulümleri, düşmanlıkları hep kayıtlara geçecektir. Tarihten ders almayan, tarihi
hazırlayamaz. Tarihi bilmeyen ve kullanamayan ise varoluşunu sürdüremez!

Bize türlü düşmanlıklar yapan bu güçlerle ve Türkiye’yi yoketmeye azmetmiş


Amerika, Avrupa Birliği, İsrail gibi ülkeler, sinsi Siyonist Yahudi Medeniyeti ve onların
kurmuş oldukları gizli örgütlerle mücadele eden biz- bir avuç aydın- ise sadece bu
gezegende ve bu ülkede zamanımızı doldurup, görevimizi yaptıktan sonra bahsedilen 3
metre derinlikdeki, 3 metre karelik yere gitmeden önce bu başarının huzurunu yaşayacağız.
Çünkü tarih biziz, bize hükmetmeye çalışan derebeyleri, krallar, padişahlar, despot
Üniversite yöneticileri veya elinde imza yetkisi olan seviyesiz bürokratlar yaratmıyorlar tarihi!
Tarihi bizler yaratıyoruz! Fransız ihtilalini biz yaptık, Kemalist Türk Cumhuriyet
Devrimini biz gerçekleştirdik! Tarihi Mustafa Kemaller ve onun meçhul askerleri yaratıyor!
Türk tarihini ve Türkiye’nin varoluşunu bizim gibi kişiler yazdıkları, düşündükleri ile,
kurdukları sistemlerle oluşturuyorlar. Diğer ‘lüzumsuz despotlar’ ise günün birinde,
mezarlarına tükürmeye hazır binlerce insanın dönüp de bakmayacağı, o tarihin boş
sayfalarında, lanetle anılıp kaybolup, gidecekler! Tarih onları boş bir kabuk gibi, zamanın
tozlu sayfaları arasına gömecek, onlar tarihe nefretle anılan, insanlığa hiç bir şey
vermemiş, aptal birer Tiran, birer Diktatör olarak geçecekler!

Masonlar ve Masonik Gizli Örgütler Hakikaten Çok Zararlılar mı? Hiç


Tarihte İyi Bir Yönleri Olmadı mı?
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 59

Yetersiz ve bilgisiz komplo teorisyenleri tarafından ne yazık ki Masonlarla da ilgili çok


fazla dezinformasyon yapılmaktadır. Masonlar hatta bazı ülkelerde gereğinden fazla
abartılmaktadırlar. Şunu unutmamanız gereklidir: Masonlar, içlerine aldıkları elemanları
eğitimli, belli bir noktaya gelmiş, başarılı ve zeki insanlardan seçtikleri için Masonların içinde
ülkesini satmayan, vatansever olan, Siyonistlerin peşinden ve onlarının ideallerinin
doğrultusunda gitmeyen aktif pek çok kişilikli ve kaliteli mason da vardır. Masonların içinde
pek çok anti-emperyalist, Atatürkçü, vatansever, akılcı akademisyen de vardır. Ama sorun bu
kişilerin masonluğun gerçek yüzünü, dünyadaki gizli örgütlenmeleri ve Masonluğun merkezi
olan United Grand Lodge of England’ın veya İsrail’deki Locaların Türkiye için vermiş
oldukları Büyük Ortadoğu Projesi kararlarını bilmemelerinden, gerçek masonluğun ne
olduğunu doğru dürüst incelememelerinden kaynaklanmaktadır. Zaten normalde Mavi
Localardaki masonların % 30-40’ı devamsızdır ve masonlukla bağlarını koparmıştır. Geri
kalan % 30-40 oranında mason ise sadece iş ilişkileri, sosyal yapı için masonluğun içinde
varlığını devam ettirir. Kırmızı Localara (Skoç Ritine) geçen geri kalan % 20-30’luk oran ise
daha çok felsefi derecelerde ilerlemek için bu tehlikeli havuza devam eder. Mavi Localar
tehlikeli değildir (örneğin İtalya’daki P2 locası büyük olasılıkla bir kırmızı locaydı). Mavi
Localar bir havuz rolü görür. Aynı Lions klübünün masonlar veya masonik gizli örgütler için
bir havuz rolü görmesi gibi. İstanbul-Beyoğlu’ndaki Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar
Derneği, Mavi Localardır. Tehlikeli olan Kırmızı Localardaki üst derecelerden İsrail ve
Yabancıların amaçları için devşirilen Siyonistleşmiş Masonlardır. Yoksa Mavi Localardaki
masonların büyük çoğunluğu ne ülkesi satmaya razı olur, ne vatan hainidir, ne de
Siyonizm için çalışır. Pek çoğu masonluğu bile doğru dürüst bilmez ve bu konular hakkında
hiç bir derin bilgiye sahip değildir. O nedenle Masonların tümü hakkındaki bu ön yargı çok
yanlıştır. Kırmızı Localara devam edebilmek için Mavi Localarda Üstad olmak gereklidir.
Mavi Localardan geçen % 30’luk, Kırmızı Localardaki Üstad Masonların ise sadece % 20-
40 gibi bir oranı Siyonizmle içiçedir. Özellikle Yahudi kökenli olma oranı Kırmızı
Localardaki dereceler ilerledikçe artar.

Sonuçta Türkiye’de her mason teşkilatına girmiş olan kişinin bu sisteme hizmet ettiği,
Siyonist olduğu söylenemez. Ama Kırmızı Localar da başka düğüm ve geçiş noktalarıdır.
Öyle ki, bu Localarda Küresel Elitin veya Siyonizmin işine yarayacaklar sistematik olarak
önce bir şekilde kendilerine bağlandıktan sonra tamamen devşirilirler. Bu kişiler ise çok etkin
ve kilit noktalara gelirler. Kurtlar Vadisi dizisindeki Baronun katıldığı gizli masonik, İllüminati
benzeri yapılar Türkiye’de de vardır. Ama masonik örgüt deyince, çok geniş bir örgüt ağını
kastediyoruz, Hür ve Kabul Edilmiş Masonları kasdetmiyoruz. Bana gelen sorularda bunun
hep yanlış anlaşıldığını gördüm. Aşağıda anlatılanlar Türk Masonluğu değil, Anglo Sakson ve
Yahudi Masonluğu veya Fransız Masonluğuna ait bilgilerdir. Masonik örgütlerle kastedilen
ise Hür ve Kabul Edilmiş Mason Teşkilatları değildir, Masonik Teşkilatla kastedilen
tamamen benzer ve masonlarla analoji gösteren, bazı ilkeleri aşağıda sıralanmış
teşkilatlardır. Sonuçta en önemli nokta Türkiye’deki her masonun veya bu derneğe girmiş,
çıkmış veya devam eden herkesin vatan haini veya ülke aleyhine çalışan birisi olarak
algılanmasının önlenmesi gereklidir. Bu konuda korkunç bir dezinformasyon ve kafa
karışıklığı mevcuttur.

Masonların veya tüm masonik teşkilatların satanist oldukları ve şeytana hizmet


ettikleri, dinsiz oldukları da bir dezinformasyondur. Masonik örgütlere giren Aleister
Crowley gibi kişilerin 33. derece Skoç Riti ve Satanist oldukları, ünlü masonik teorisyen
Albert Pike’ın ise Satanist öğeler içeren pek çok şey yazdığı doğrudur. Ama masonluğun ve
masonik gizli örgütlerin Satanizmle temel bir ilgisi yoktur. Olsa olsa o tip masonik örgütler
bazı satanist sembolleri veya geleneksel olarak Vatikanla mücadele etmiş oldukları için,
kliseye karşı olan bazı eserleri veya yöntemleri kullanmış olmalarıdır. Masonlar tabii bazı
Satanist alt kültürleri bağlantılı oldukları istihbarat örgütleriyle birlikte kurmuş da olabilirler.
Satanistlelerle ve Wicca (Cadı) kültleri, tarikatlarıyla Masonların ortak bir özellikleri de
Ortaçağ’da her ikisinin de Klise ve Vatikan tarafından yasaklanmış olması, yakalananların ise
Hermetizm ve Cadılıkla suçlanıp yakılmış olmalarıdır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 60

Masonların İnsanlığa Hiç Olumlu Yönleri Olmamış mıdır?

19. yüzyılda tamamen Siyonizmin etkisine girmeye başlayıncaya kadar masonların


aslında eylemleri çok önemlidir. Amerikan Devrimi ve Fransız Devrimi masonlar ve onların
felsefi, gizli alt yapısı tarafından gerçekleştirilmiştir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyetinin ve
Teşkilatı Mahsusa’nın kurulmasında rol oynayan İttihat ve Terakki Cemiyetinin pek çok
üyesi masondur. Teşkilatı Mahsusa’yı kuranlardan Enver Paşa da masonlara çok yakın bir
kişidir; mason değildir, ama aynı dönemlerdeki bir Osmanlı Paşası olan Talat Paşa hem
İttihat ve Terakkici, hem de masondur. Masonluğun ve masonik gizli örgütlerin aslında
geçmişte Gül-Haç ve Tapınak Şövalyeleri ile akrabalığı ele alınırsa, pek çok ünlü bilim adamı
(Leonardo Da Vinci, Boyle, Isaac Newton vb.), yazar (İnsan hakları düşüncelerinin
temellerini atan ‘Sefillerin’ yazarı Victor Hugo, Voltaire, Jan Jacques Roussou vb)
sanatçı (Mozart, De Bussy vb.) aydınlanmacı felsefeci (Hegel, Spinoza vb.) bu tip gizli
masonik örgütlere (Gül-Haç veya Siyon tarikatı52) girmişlerdir; mason olan pek çok bilim
adamı da vardır53.

. Ünlü Bazı Mason Bilim Adamları


Alexander Boden (1913-1993)
Avusturyalı Kimyacı ve yazar
Vannevar Bush.
(1890-1974) MIT Mühendisi ve mucit.
Erasmus Darwin. (1732-1802)
Tıpçı, Botonikçi ve İngiliz Royal Society’nin kurucusu
Harold Eugene Edgerton (1903-1990)
Elektrik Mühendisi, MIT.
Sir Alexander Fleming (1881-1955),
Penisilinin mücidi.
Edward Jenner (1749-1823)
Doktor ve Çiçek aşısını bulan kişi
William Worrall Mayo (1819-1911)
Hospital, Rochester, hastanesini kuran kişi, mucit
William James Mayo (1861-1939)
Mayo Kliniği kuran cerrah
Jacques and Joseph Montgolfier
Balonun mucitleri
Jacob Perkins (1766-1849)
Makina Mühendisi ve mucit
James F. Smathers
Elektrikli daktilonun mucidi
James Watt. (1736-1819)
Buhar makinasının mucidi, enerji konusunda mucit Royal Society

Aydınlanmacı felsefenin, bilimin ve Rönesansın gelişmesinde Siyon tarikatından,


Gül Haç’a, Tapınak şövalyelerine kadar pek çok gizli cemiyet rol almış ve 11. yüzyıl ile 17.
yüzyıl arasında Klisenin ve Vatikan’ın fanatizmi ile mücadele etmişlerdir. Krallık sisteminin alt
edilmesinde, Avrupa’da demokrasinin gelişmesinde mutlaka Katoliklikle ve Vatikanla
mücadele eden bu gizli cemiyetlerin büyük rolü olmuştur. Ama ne yazık ki pek çok masonik

52
Gül-Haç teşkilatı ile Siyon Tarikatının birbirinin benzeri veya devamı olduğu sanılmaktadır. Bazı kaynaklar
Siyon Tarikatı diye bir tarikat olduğunu bile yadsırlar. Siyon isminin burda Siyonizmle alakası yoktur. Belki bu bile
Siyon isminin kullanılması için yaratılmış olan bir dezinformasyon olabilir. Gizli Örgütlerle ilgili dezinformasyon da
çok fazladır. Bkz. Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi, İst.:Neden Kitap, 4.
Genişletilmiş baskı, 2006, S:57-60.
53
http://freemasonry.bcy.ca/texts/liberal/science.html. Son erişim tarihi 3 Ağustos 2007.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 61

gizli cemiyet ve masonlar 19. yüzyılda büyük ölçüde Siyonizmin ve Yahudi ırkçılığının
etkisine girmişlerdir.

Ayrıca Milliyetçilik fikirlerinin, Eşitlik ve Kardeşlik fikirlerinin yeşerdiği ve geliştiği


Fransız İhtilali (1789) Mason Localarında üretilen bir felsefenin, örgütlenmenin ve eylemin
sonucunda oluşmuştur. Fransız İhtilalinde etkin işler yapmış önderlerin pek çoğu masondur
(Voltaire, Frederick, Rousseau, Robespierre vb.) . İngiliz emperyalizmini alt eden Amerikan
devrimi de aslında masonik örgütlenmeler sayesinde başarılmıştır. George Washington
masondur. Ayrıca Amerika’daki ilk başkanların, köleliliğe karşı mücadele verenlerin
(Abraham Lincoln gibi) çoğu masondur. Masonluk bu yüzyılda tamamen Siyonizmin etkisi
altına girinceye kadar, masonların fanatik dinci sistemlere karşı mücadeleleri, bilim
dünyasındaki başarıları, kendi sosyal sistemlerindeki fanatizmle mücadeleleri çok iyi
bilinmektedir ve insanlığa büyük yararları olmuştur.

Siyonizm ve Yahudilik Üstünde Neden Bu Kadar Duruyoruz? Yahudilerin


Kültürünün Hiç İyi Bir Yönü Yok mu?

Burada yeri gelmişken belirtmemiz gereken çok önemli bir nokta vardır. Bizim
Yahudilerle veya Hz. Musa’nın dini ile, Musevilikle ilgili hiç bir sorunumuz, çelişkimiz,
çatışmamız yoktur. Yahudilerin içinde çok iyi, insanlığa hizmet etmiş ve etmekte olan kişiler
mevcuttur. En büyük sorun Siyonizm ve Yahudi Irkçılığı peşinden gitmekte olan
Musevilerdir. Ama ne yazık ki bu grup çoğunluğu oluşturmaktadır ve radikal dincidirler,
Yahudi şeriatından yanadırlar. Siyonist olmayan kişilerle veya Yahudilerle hiç bir sorunumuz
yoktur; bu kitap onları dışlamaktadır; konunun dışında tutmaktadır. Siyonizm ve katı-radikal,
sömürgeci ve emperyalist olmayan Yahudiler de vardır ve bu Yahudiler bizimle birlikte
Türkiye’de veya ABD’de Amerikalılarla birlikte uyum içinde yaşamaktadırlar. Siyonist
Yahudilik ise en sonunda Türkiye’yi parçalamayı ve Türkiye’yi, Türkleri köleleştirmeyi
hedeflemektedir. Bu nedenle bizim sorunumuz, Siyonizmledir, Yahudilikle veya Musevi
diniyle değil! Herkesin dinine veya inançlarına saygımız vardır. Ama bizlerin varoluşuna
kasteden Siyonist, radikal sömürgeci Yahudi ideolojisi ile elbette çatışmak zorundayız.
Burada ele alınan, bizlerle yüzyıllardır gayet uyumlu bir biçimde topraklarımızda yaşayan
azınlık Yahudiler veya bizlerle birlikte bu ülkeyi kalkındırmış Yahudiler değildir. Türkiye
Cumhuriyetinin leyhine çalışmış pek çok Yahudi işadamı veya bilim adamı da mevcuttur;
örneğin Hitler Almanya’sından kaçan Yahudiler Türk Üniversitelerinde bazı departmanların
temellerini atmışlardır. Bu kitapta ele alınan, Masonluğu bir Siyonist teşkilat haline getiren,
Siyonizmin ve Yahudilerin dünyadaki kayıtsız şartsız hakimiyetlerini isteyen ırkçı, faşist,
emperyalist ideolojinin peşinden giden Yahudilerdir. Bu eğilimi olan Yahudilerdir ki, kitapta
bahsedilen gizli cemiyetleri de kullanarak, bizim gibi mazlum ulusları sömürmeye,
parçalamaya kalkmaktadırlar.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 62

Masonik Gizli Örgütlerin Temel Özellikleri Nelerdir?54

Gizli Örgütler konusunda en iyi bildiğimiz örgütlenme masonik örgütlenmedir. Diğer


gizli örgütlenmeleri bu masonik örgütlenmelerle kıyasladığımız zaman benzer bazı yapıları
ve şekilleri görmekteyiz.

Masonik örgütlenmelerle kastettiğimiz, sadece Mason derneklerinin örgütlenmesi


değil, tarih boyunca gelişmiş tüm gizli esoterik tarikat ve gizli örgütlerin, masonlarla içiçe
geçmiş yapısal özellikleridir. Bir model olarak mason örgütlenmelerindeki sistemi ele alırsak
temel olarak esoterik ve sistematik bir felsefi olan gizli örgütlerin ana motiflerini de ele almış
oluruz.

Bu dernek, cemaat veya gizli teşkilatlarda üyelere verilen ve hissetmesi istenen bir
illüzyon vardır, o da tüm üyelerin seçilmiş olduğu illüzyonudur. Bu sistem bugün Amerikadaki
Fraternity (kardeşlik) klüplerinden, diğer lokal klüplere veya tüm gizli teşkilatların hepsine
sirayet etmiştir.

Seçilmiş ve özgün olma:

Seçilmiş olmak, gizli teşkilatların ve üyelerin en önemli karakterlerinden birisidir. Bu


örgütlerin çoğunluğu üyeleri hakkında soruşturma yaparlar, soruşturmaları daha önce bu
dernek veya cemaatte yer almış tecrübeli üyeler yapar. Temel kriterleri veya kişilik seçim
ilkeleri olmasa da masonluğa girerken Türkiye’de genellikle 1-2 yıla yakın, ABD’de 3-10 aya
yakın, Avrupa’da ise bir-üç yıla yakın bir takibat yapılır. İngiltere’de konuştuğum masonlar bu
takibatın önemli olduğunu, farklı ortamlarda kişilerin tanındığını, bazı tesadüfler yaratılarak
bu kişilerin bu olaylara tepkilerinin ölçüldüğünü söylemişlerdi. Daha sonra Londra Masonik
müzenin kütüphanesinde karşılaştığım bazı kitaplarda bu işin bir talimnamesi, tüzüğünün de
olduğunu gördüm. Amerika’da masonluğa seçilmek bu kadar ciddi bir iş değildir. Ama
Avrupa’da ince eleyip sık dokurlar.

54
Görsel materyel internetten alınmıştır. Masonik gizli ritüeller ve gizli işaretler artık pek çok sitede
yayınlanmaktadır. Örnek: http://www.sacred-texts.com/mas/dun/index.htm (son erişim Haziran 2007). Ayrıca bkz.
Duncan’s Ritual of Freemasonry. N.Y.: Crown Publishers, basım tarihi belirsiz. 1800’lü yılların ortalarında
yazılmış olan Duncan’s Ritual of Freemasonry, aslında anonimleşmiş bir eserdir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 63

Amerika’da bir kaç ayda masonluğa giren kişi uygun ücretleri ödediği takdirde, 1.5-2
yıl içinde Mavi Localarda Üstad mason olabilir. Bu süre Avrupa’da üç yıl ile dört buçuk yılı
bulmaktadır. Bu nedenle seçilme işlemi önemlidir. Amerika’da Skoç Riti ve York Riti olan
Kırmızı Localarda terfi etmek para ve mevki ile olduğu için, çok hızlı bir biçimde bir kişi 3.
dereceden 30. dereceye 5-8 yıl kadar kısa bir sürede gelir. Halbuki Avrupa’da her basamağı
atlaya atlaya bu dereceye gelmek söz konusudur, bir üstad masonun 30. dereceye gelmesi
15 yıl kadar zaman alabilir. Bu süre içinde sürekli masonluğun temel prensiplerine bağlı
kalmak zorundadır. Türkiye’de ise terfiler Amerika’dakinden daha yavaş, Avrupa ve
İngiltere’dekinde daha hızlıdır. İngiltere’de Skoç Ritine bağlı sadece 33 tane 33. derecede üst
düzey mason olmasına karşılık, Amerika bu kuralı bozmuştur. Amerika’da bölgesel masonik
yapıya veya eyaletlere göre 33. derecede mason sayısı farklıdır, yani Amerika’da Masonluk,
daha fazla kapitalizme ve satın almaya hizmet etmektedir.

Masonluğa veya benzeri örgütlere seçilmek ömür boyu sürdürülecek bir yaşam biçimi
haline geleceği için kişilerin bu gizli örgütlere seçimi önemlidir. Masonluğun hedeflerine
uygun kişilik, karakter yapısındaki veya dünya görüşündeki kişileri kendi yöntemlerine veya
çizelgelerine göre sınarlar; tesadüfi karşılaşma ortamları yaratıp, sınavlardan geçirirler.
Sonunda işlerine yarayacağına emin oldukları bireyler üzerinde karar kılarlar. Bu bireyi
yetiştirmeye başlarlar.

Masonlarda veya benzer gizli örgütlerde üyelere verilen imaj, kendilerinin çok derin
felsefesi olan, eski yöntemleri, tarihi olan gizli bir cemiyete uzun araştırmalardan sonra
seçilmiş oldukları imajıdır. Bu beyin yıkanması ve kişinin tamamen kendini gruba bırakması
için çok gerekli bir düşüncedir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 64

Gerek SBS (Skulls and Bones Society) olsun, gerek Rose Croix (Gül Haç) vb. olsun,
bu cemiyetlere seçilen herkese çok önemli bir seçimden geçmiş hissi ve illüzyonu yaratılır.
Masonik derneklere katılan kişiler kendilerini elit ve farklı görürler ve bu konu her derneğin
toplantısında sürekli işlenerek beyinlere kazınır. İnsanlara diğer insanlardan ayrıcalıklı olduğu
imajı sürekli verilir; zaten işleri, yaşam standartları yükseltilerek bu otomatik olarak sağlanır.
Masonik örgütlere hizmet eden kişiler kendilerini çok güçlü, gizli ve etkin, her zaman
yardımına koşacak bir dev teşkilatın olduğunu sanırlar. Bunun yanılgı olduğunu geç anlarlar,
bazıları da ömürleri boyunca anlayamazlar. CFR, Bilderberg gibi Masonik örgütlere girenler
ise çok daha zengin ve elit bir gruba girdikleri için kendilerinden çok emin olurlar.

Teşkilat genellikle kişilerin bilinçli olarak başını belaya sokar, sonra da kendi yardım
ediyormuş gibi kurtarır (aynı yöntem, şantaj amaçları veya ücretsiz adam çalıştırmak için
istihbarat örgütlerinde de vardır). Şu unutulmamalıdır, gerek masonik örgütler olsun, gerekse
Küresel Elit’in değişik aşamalardaki, piramitin çeşitli boyutlarındaki örgütler olsun piramitin
tepelerine çıktıkça kötüleşme düzeyi artar; bireyi had safhada kullanmak, sömürmek isterler.
Bunun için de aile yapısına varıncaya kadar insanların özel yaşantısına sızmak isterler.
Bunun yöntemlerinden birisi de üyelerin evleneceği kadınların da bu cemiyetlerin fertlerinin
kızları arasından seçilmesidir. Böylece çocukları ve eşleriyle de bu gizli cemiyetlere
bağlanmış olan kişinin fazla bir bağımsızlık şansı yoktur. En tehlikeli masonik örgüt ajanları
masonların veya masonik örgütlerin üyelerinin kendi eşleridirler.

Kadınlar masonluğa alınmazlar (Fransız ekolü ve Türkiye’de ise Tepebaşı-111’ler


olarak bilinen Grand Orient Francais birer istisnadır; oralarda kadın locaları mevcuttur), ama
fazlasıyla içindedirler. Örneğin kadınların da kendi kurdukları localar mevcuttur (Eastern Star-
Doğu Yıldızı gibi). Bu localar da iç örgütsel istihbarat faaliyetinin önemli bir kısmını
tamamlarlar, aile içindeki boşlukları doldururlar ve yeni bir dedikodu ve haberalma
mekanizmasının doğmasını sağlarlar. Kadınlar, erkeklerin katıldığı masonik toplantılara
katılamazlar, ama Töno Blanş adı verilen ve Localarda yapılan toplantılara grup halinde
katılıp, aile halinde kardeş sofralarında yemek yiyebilirler. Töno Blanşlar aslında masonların
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 65

veya benzer teşkilatların kızlarının da geldikleri bir topluluk olduğu için dünyanın hemen her
yerinde bir ‘çöpçatan gecesi’ faaliyeti de görür. Bu gecelerde ve toplu yemeklerde farklı
aileler ‘masonik şartlanma ortamında’ karşılaşırlar ve bu ortamın mistifiye edilmiş
atmosferinde ‘seçilmiş’ birer birey olmanın verdiği gururla, birbirlerine daha fazla yaklaşırlar.

Masonluk için anlatmakta olduğumuz bu yapıların pek çoğu doğal olarak Tapınak
Şövalyeleri, İllüminati türevi organizasyonlar, Skulls and Bones Society, Round Table,
Pilgrem Society, Scroll and Key, Wolf’s Head, Thule Society, Theosophy Society, gibi
cemiyetlerde de değişik nüanslarla mevcuttur. Daha gizli bazı cemiyetlerde ise daha açık,
fakat hepsinde bireyler kendilerinin özel olarak seçilmiş olduklarını düşünürler ve özel olarak
toplum içinde bir yerlere geleceklerini bilirler. Örneğin Skulls and Bones Society’ye yeni
tekris edilen (inisiye edilen) bir kişi, üst düzey bir dernek üyesinin yanına eğitime verilir.
Genellikle üyeliğe her yıl 15 kişi kabul edilir tüm Yale kampüsü içinde, Zengin Tutorlar (yeni
üyenin yanına verildiği kişi) yeni üyelere hiç beklemedikleri sürprizler yapmayı severler,
örneğin Skulls and Bones’a girip Bonesman (kemik-adam) olmuş kişi bir sabah uyandığında
kapısında kendisine alınmış yeni model bir Ferrari bulabilir. Ya da derneğe girdiğinin altıncı
ayında bir anda kendisine yazılmış 100 bin dolarlık bir çek veya kendisine alınmış ve değeri
300 bin dolar olan bir daire anahtarı ile karşı karşıya gelebilirler. Bu cemiyetlere girenler
genellikle Küresel Elit’in çocukları olduğu için bu ufak hediyeler onlara çok mütevazi
gelebilir. Skulls and Bones’a girebilmek için 2 kuşak önceden Anglosakson ve bir kaç
kuşaktır Protestan olmak temel ilkedir.

Yahudilerin kurdukları masonik cemiyetler (Bna’i Brith vb.) veya daha gizli cemiyetler
hakkında ise bilgimiz çok azdır, en ketum ırk veya kültürün Yahudiler olduğu hesaba
katılırsa, ketumiyet ve egoizm Yahudi kültürünün bir özelliği veya parçası gibi ele alınırsa bu
cemiyetlerin ne kadar gizli törenlere veya yöntemlere sahip olduğu ortaya çıkabilir. Yahudi
cemiyetlerini detaylı anlatmayı bu nedenle başka bir çalışmaya bırakıyorum.

Mason Locası Nasıl Kurulur, Kaç Kişidir?

Mason Locaları yaklaşık 10 civarındaki görevli ile birlikte, temelde 30-35 kişi ile
kurulur. Yılda ABD’de 2-4 arasında, İngiltere’de bir, Avrupa’da 1 veya 2 tekris (inisiasyon
töreni yapılır), Türkiye’de ise 1-2 civarında tekris töreni yapılır. Avrupa ve İngiltere’de
tekrislerde bir ile 3 kişiden fazla kişi o locada cemiyete katılamaz. Genellikle sayı birdir.
ABD’de ve Kanada’da bu sayı her tekris töreninde 5-6’ya kadar çıkabilir. Türkiye’de de 4-6
arsındadır. Genellikle toplantılar 15 günde bir yapılır ve toplantılara katılmak mecburidir,
katılmayınca bir mazeret göstermek gerekir. Uzun süre gelmeyenler uykuya yatmış sayılırlar.
Bir Loca Türkiye’de 200-250 civarını aşınca yeni bir Loca’nın doğuşu gerçekleşir. ABD’de ve
Kanada’da bir loca genelde 300-400 civarında; İngiltere’de 200 civarında, Avrupa’da da ise
200-400 civarındadır. ABD’de yeni loca kurmak kolaylaştırılmıştır. İngiltere’de ise daha
zordur. Türkiye’de de çok kolay yeni localar teşekkül edebilmektedir. Bu bahsettiklerimiz
Mavi Localar içindir. Mavi Localar temelde bir sosyal klüp niteliğindedir. Türkiye’de veya
ABD’de Mavi Locaların, İtalya’daki P2 gibi tehlikeli bir yapıya dönüşme olasılıkları çok
düşüktür. Skulls and Bones Cemiyetinde her yıl tüm cemiyete sadece 15 kişi katılır.
Benzeri diğer masonik örgütlerde de Loca sistemlerinde yıldaki tekris töreni sayısı biri,
katılımcı da 2’yi geçmez.

Sır Üstadı Olmak, Gizli Çalışmak, Gizli Bir İş Yapıyor İmajı:

İnsanlara gizli ve herkesin bilmediği, farklı, derin bir iş yapıyormuş hissinin verilmesi
insanları bu örgütlerde oldukça etkiler. Bu nedenle gizlilik bu derneklerde ve örgütlerde
sürekli işlenir. Gizli tanışma, el sıkışma, işaretleşme, kendini gizemli gösterme hemen
hepsinin özelliğidir. Bu şekilde insanlar farklı ve gizli, başkalarının bilmediği farklı bir yere ait
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 66

olmanın garip mutluluğunu ve güvenini yaşarlar. Gizlilik ritüellerden, inisiasyon (başlangıç,


tekris) törenlerine, haberleşmelere, şifreli konuşmalara kadar gider.

Tüm gizli cemiyetlerin en önemli öğelerinden birisi de bir gizli iş yapıyormuş havasıdır.
Bu işe de yarar, çünkü insanların beyinlerini yıkamak ve sisteme, havaya uydurmak için bu
gereklidir de! Bu sayede gizlilik genel hava olarak yaratılınca, gizlenmesi gereken bilgilerden
4 tanesi kaçacağına, belki de bir tanesinin kaçması sağlanmış olur.

Gizlilik nedeniyle masonik ritüellerin pek çoğu ezbere okunur. Aslında ritüellerde gizli
olacak hiç bir öğe yoktur, pek çok Yahudi sembolünden başka! Ama yine de gerek
Amerika’da, gerekse Avrupa’da bu ritüellerin ezberlenmesi zorunludur. Türkiye’de ise Loca
görevlileri genellikle ritüeli kitaptan okurlar! Ne yazık ki üst düzey masonlar merkezi
Londra’da olan United Grand Lodge of England’a gönülden bağlıdırlar. Bu şu demektir:
masonik tüm yapılar, karar ve sistem olarak Anglo Saksonlara ve Yahudilere bağlıdırlar.
Çünkü Yahudilerin ve İsrail’in İngiliz Büyük Localarındaki etkileri çok fazladır. İngiltere’de
Round Table’ın kurucularının çoğu da Yahudi kökenliler ve masonlardır; Yahudi
Rothschilds ailesinin bu cemiyetlerin kuruluşundaki payı çok büyüktür.

Türkiye’deki üçüncü derece ritüelinden bir örnek vermek gerekirse, gizli olsun diye
ritüel kitaplarında şöyle yazar55:

Üs:. Muh:., K:.miz Üs:.lık bilgi:. Aldı. Yükseldiği D:.yi belirtecek sim:.
Kendisine vermenizi rica ederim.

I. Na:. Ka:.im yeni Üs:. K:.imize D:.sinin en yük:. Sim:. Olan Üs:. Ön:. Lüğünü
tak: zevkini size bırakıyorum.
K:.im Üs:. Muh:.in emriyle, mesleğimizdeki ilerlemenizin alameti olan ve
üzerinde 3 G:. Bulunan Üs:. Ön:. Ünü takıyorum. Bu Ön:. Yanlız M:. Taki yük:.
Mevkinizi değil, biraz önce etmiş olduğunuz yeminle üzerinize aldığınız gö:. De belirtir.
Aynı zamanda Ç:. Ve Kal:. K:.lerinizin aydınlanmaları ve M:.lukta yetişmeleri ile de
görevli olduğunuz hatırlatırılır.

Görüldüğü gibi masonluktaki sembolizasyon genellikle AYDINLANMA terimini çok


kullanmaktadır, buna İLLUMİNATİ (aydınlanma), Bohem Klübü (Bohemian Grove), Skulls
and Bones ve diğer masonik gizli cemiyetlerde de fazlaca rastlanır; rivayete göre ancak bu

55
Masonlukla ilgili eski bir Mimar Sinan dergisinden alınmıştır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 67

cemiyetlerden geçmekle ve özel olarak seçilmiş olmakla ve bu cemiyetlerin özel törenlerine


katılarak aydınlanabilir insan! Bu, tabii ki beyin yıkamak için ustaca bir söylemdir. Yahudi
efsanesinden değiştirilme törenlerle veya Yahudi sembolizasyonları ile insanların ne kadar
aydınlandığını günümüzde Küresel Elitin oluşturmuş olduğu totaliter yapı göstermiştir.
Siyonist Yahudilerin yapmış oldukları soykırımlar bu felsefenin ne kadar AYDINLANMACI (!)
olduğunu ortaya koymaktadır (son soykırım Mayıs-Haziran 2006 aylarında Lübnan halkına
karşı yapılmış, 10 bin sivil Müslüman katledilerek, öldürülmüştür).

Ayrıca Amerikan başkanlarının büyük kısmı masondur, Küresel Elitin de çoğu


masondur! Bu Küresel Elit’in dünyayı 21. yüzyılda getirmiş olduğu yapı herhalde insanlık
adına utanılacak ve tiksinilecek bir durumdur! Bunun neresi aydınlanmadır? Dünyadaki
gelirin % 45’ini sadece 358 kişi kontrol etmektedir. 6 milyar insanın 5 milyarı açlık
sınırında yaşamakta, 1.5-2 milyarı temiz sudan yoksun yaşamaktadır. Savaşlar, petrol
savaşları tüm hızıyla devam etmektedir. İşkence ve tecavüz artık Amerikan askerinin bir
sembolü haline gelmiştir. Bu yüzyılın sonunda, Küresel Elit’in düşüncesizce ürettiği karbon
dioksit yüzünden tekrar buzul çağına girilecektir. Hangi aydınlanmadan, hangi derin
felsefeden bahsetmektedirler?! Sözü edilen Ülkü Mabedi bu gezegen yok olduktan
sonra mı inşaa edilecektir? Yoksa o Ülkü Mabedi başka bir gezegende midir?

Dolayısı ile hiç bir biçimde aydınlanmak söz konusu olmasa da hedef İlluminasyon
veya Aydınlanmadır. Yani bir çeşit çift düşüncedir; bir mason olan George Orwell’in ünlü
romanı “1984’de” kurgulamış olduğu gibi! Bu aydınlanma ve ışığı (nuru) görmek ise sadece
ve sadece Siyonist Yahudi prensiplerine hizmet ederek mümkün olabilir. Bunlardan bir
tanesi Ülkü Mabedini veya Süleymanın Tapınağını yapmaktır. Bir sürü bilim adamı,
profesör, hukukçu bu ritüelleri okurlar ve uygularlar ama bir tanesi de dönüp sormaz!

‘Kardeşim, nedir bu Ülkü Mabedi veya Süleymanın Tapınağı, sonuçta bu iş


Türkler ve Türkiye için yararlı mı, zararlı mı?’

Gerçekte Ülkü Mabedi veya Süleymanın Tapınağı ya da yarım kalan Tapınağı nedir
biliyor musunuz? İsrail devleti ve Büyük İsrailin ta kendisidir! Ülkü Mabedi TEK DÜNYA
DEVLETİDİR! Esrarengiz Bilderberg cemiyetinin inşaa etmeye çalıştığı tek dünya
hükümetidir! Küresel Elit’in başarmak üzere olduğu sistemdir. Ulus Devletlerin Ortadoğu
coğrafyasında İsrail Şeriat Devleti için çökertilmesidir!

Aynı şekilde dünyanın her bir tarafında benzer ritüeller yapılır, benzer yeminler
okunur. Bir zamanlar kendine has bir felsefe ve bağımsızlık için mücadele verilmiş olmasına
rağmen, son 100 yıldır masonik aktivitelerin hepsi İsrail veya Yahudiler içindir. Protestan,
Katolik, Budist ülkelerin tümünde ülkede yaşayanların inancı ne olursa olsun Mason
mabetlerinde veya benzer masonik örgütlerde zikredilen şey ‘TEK DÜNYA DEVLETİ’dir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 68

Başlangıçlarda ve Fransız İhtilali sırasında Milliyetçilik kavramlarını geliştirmiş olmasına


karşın artık masonik örgütlenmeler Milliyetçiliğe karşıdırlar ve sadece bir tek ırkın
milliyetçiliğinin bir silahı haline gelmişlerdir. Bu da Yahudi Milliyetçiliğidir! Bu durum ise
Büyük İsrail’in kurulması ile sonuçlanacaktır.

Bu durumu Localardaki kimse eleştirmez! Çünkü hepsi çıraklıktan itibaren beyni


yıkanmış birer Musevi hayranı Truva savaşçısına dönüşmüşler, ‘çok gizli, çok derin,
felsefesini ancak 33. derecede anlayabileceklerini’ sandıkları, absürd bir yolculuğa
çıkmışlardır. Tıpkı tekris sırasında çıkartılmış oldukları ve tamamen Yahudi felsefesini
ve/veya efsanelerini aşılamayı hedefleyen inisiasyon (tekris) yolculuklarında olduğu gibi!

Üstelik bazı araştırıcılara ve masonlara göre56, Skoç Ritinin 33. dereceden sonra bir
de 34. derecesi mevcuttur. Rivayete göre bu derecede çok farklı bir kapı açılır ve 33.
derecedeki üstadlar, Kabala ile tanışırlar. Tarihi kayıtlarda böyle bir dereceden
bahsedilmiyor, ama 30. derecenin üzerinde farklı düğümlere veya farklı Yahudi yanlısı
örgütlere geçitlerin olduğu bilinen bir gerçek!

Görüleceği üzere gizlilik ve gizli, esrarengiz birşeyler yapıyor olma hissi veya havası
aslında bu sistemi yönetenlerin çok işine yaramaktadır. Bu konudaki semboller, allegoriler,
hikayeler, masonik derin anlamlar hakkında ciltler dolusu kitap yazılmıştır. Masonluğun
geçmişini Mısırlılara, Adem’e hatta uzaylılara kadar uzatan vardır. Hatta, Tanrının gerçek
dininin Masonluk olduğunu, yani tek din olduğunu, onun da Yahudilik olduğunu söylecek
kadar ileri gidenler olur. Halbuki Müslümanlık, Yahudilikten sonra gelmiş ve daha gelişmiş
bir dindir.

Bu gizlilik havası ve imajı sadece masonik örgütlerde değil, tüm gizli örgütlerde
mevcuttur. Gizliliğin derin felsefesini ise detaylı diğer kitaplarda bulabilirsiniz.

Temel ilkelere uyulmazsa yok edileceği düşüncesi:


Bu örgütlere giren herkes çok detaylı bir yemin yapar. Bu yemini bozduğunda ölümü
kabul ettiğini beyan eder hatta, Skulls and Bones Society ve ILLUMİNATİ’de gruba yeni
kabul edilenler birer vasiyetname yazar ve bu vasiyetname onların kalbini deleceği söylenen
kılıçların ucuna takılıp törenle yakılır. İLLUMİNATİ, Skulls and Bones Society, Rose Croix
(Gül Haç) ve Bohemian Grove (Bohem Klübü) için bu ölüm fermanı gerçekten de doğrudur.
Eğer ilkelere uyulmazsa ve yeminde söylenen şeyler yerine getirilmezse kişi ya cezalandırılır
ya da mutlaka ortadan kaldırılır. Bunu genellikle teşkilatın kendisi yapmaz ama bu işi yapan
taşeronlar mutlaka bulunur. Sonra da ölen kişinin tabutu başında kendilerine has özel
törenler yapıp, şifreli ağıtlar yakıp ağlarlar.
Sıradan mason örgütlerinde (mavi veya kırmızı localarda) böyle ölümcül bir tehdit
kesinlikle yoktur, her ne kadar tekris törenlerinde kılıçların yeni giren adayın göğsünü
deleceği tehtidi yapılsa da! Mavi localarda en fazla kişiler uykuya yatarlar, masonlar da
onunla ilişkiyi keserler; kırmızı localarda ise, derecesine göre, o kişiye bazı yaptırımlar veya
kötülükler uygulamaya çalışabilirler; ama bu hiç bir zaman Skulls and Bones’daki gibi
öldürmeye kadar gitmez! Bunun bir istisnası İtalya’da Licio Gelli isimli CIA bağlantılı Gladyo
elemanının kurmuş olduğu illegal P-2 Locasıdır. Bu loca İtalya’da pek çok cinayet ve illegal
eylem işlemiştir. Bunun benzerleri her zaman çıkabilir. Mafya üyelerinin mason olmasını
engelleyecek herhangi bir kural ise yoktur! Ne olduğunu bilmediği bir örgüte alınan kişi,
insanlığın kardeşliği ve iyi insan olmak için çalışacağını sanıp, bir gizli örgüte girmektedir.
Bu örgütün çok gizli olduğu, bilgilerin basamak basamak öğrenileceği, yani ham taşın
zamanla yontulup, Pitagoras kurallarına göre bir küp yapılacağı söylenmektedir. Ama bu
kişiden ne yaptığını ve gerçeklerini hiç bilmediği bu gizli örgüte girerken kayıtsız şartsız,

56
İngiltere ve ABD’de konuştuğum masonların ve gizli örgüt araştırmacılarının verdiği ifadelere göre.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 69

sırları vermemek veya bu örgüt hakkında hiç bir gerçeği açıklamamak üzere yemin
ettirilmektedir.
Birinci derecesine başlıyorsunuz, ama üçüncü derecede Yahudi Hiram Abif
efsanelerini dinleyeceğinizi, 16. derecede Kudüs Prensi olacağınızı, 18. derecede Gül-Haç
şövalyesi, 30. derecede KADOSH Şövalyesi olacağınızı, 33 derecede ise ne olacağınızı
bilmiyorsunuz!

Bildiğimiz Hür ve Kabul Edilmiş Mason Localarında ölüm veya cezalandırılma sadece
semboliktir. Ama bu örgütün 17-18. yüzyılda oluşturmuş olduğu diğer örgütlerde böyle bir
gizli öldürme sistemi olduğu, hatta Karındeşen Jack isimli katilin bir mason locasının kiralık
katili olduğu söylenmiştir. İtalya’da Gladyo’nun uzantısı haline gelen P2 (Propoganda Due)
isimli locanın ise pek çok cinayet işlediği bilinmektedir. Ünlü bankacı Calvi’nin cinayeti P2
Mason locası tarafından işlenmiştir57.
Temel ilkelere uyulmazsa kişilerin veya üyelerin başlarına birşey geleceği düşüncesi
yaygındır ve bu aslında hukuk sistemine aykırıdır. Hem Türkiye’deki Anayasaya ve Hukuk
Sistemine, hem de dünyadaki diğer ülkelerdeki hukuk sistemlerine aykırıdır. Bu durum eğer
örneklerine rastlanırsa bazı Mason teşkilatlarının suç işleyebilen ve ceza hukukunun
kapsamına giren ve çete-mafya kapsamına giren birer teşkilat olarak ele alınması
düşüncesini de gerektirir! Söylediğimiz gibi İtalya, İngiltere gibi ülkelerde bu mafyöz yapıya
tanık olunmuştur. Son 150 yıldır dünyada 50’yi aşkın çeşitte masonik rit ve mason cemiyeti
mevcuttur. Bunların hepsi gizlidir ve birbirlerinden farklı çalışırlar. Öz temel ritüeller ve
yöntemler birbirine benzemektedir. Bu mason teşkilatları veya masonik gizli örgütler temelde
Gladyo, Staybehind veya SüperNato gibi gizli askeri istihbarat ve operasyon teşkilatlarının
da uzantısı olarak da çalışabilirler. Türkiye’de bildiğimiz Hür ve Kabul Edilmiş Mason
Locasının (Mavi Localar) bu bağlantıları olduğu konusunda ise henüz hiç bir delil yoktur!
Gerçekte bazı Mason Locaları ve bu Supranasyonel (Uluslarüstü) tüm gizli
örgütler bağlı bulundukları devletin Anayasasını ve temel Hukuk Sistemini değil, DERİN
DÜNYA DEVLETİNİN Gizli Hukuk sistemini kullanırlar. Bu nedenle bu tip masonik gizli
örgütlerin varoluş aksiyomları zaten bir devletler üstü yapı oluşturmakta ve bildiğimiz
geleneksel HUKUK’la çelişmektedir. Bu nedenle hepsinin araştırılması ve o ülkenin
Anayasasına veya Hukuki sistemine aykırı birşeyler yapıyorsa kapatılması gerekir. Büyük
Locaların veya Supranasyonel bu tip organizasyonların (İllüminati, Bohemian Grove,
Skulls and Bones, Opus Dei vb. gibi örgütlerin) hepsi uluslar veya devletler üstü bir
sistemle yönetilirler. Mavi Localar bir havuz, Kırmızı Localar ikinci ve daha seçkin bir
havuzdur. Kırmızı Locaların farklı derecelerinden itibaren başka Supranasyonel (uluslarüstü)
gizli örgütlere geçişler başlamaktadır. Bu örgütlerin pek çoğu ise henüz deşifre edilememiştir.
Sadece bazı duyumlar vardır. Mustafa Kemal Atatürk Mason Localarını Ekim 1935’te
57
Danielle Ganser . Natonun Gizli Orduları, İstanbul: Güncel Yayıncılık, 2005; Suat Parlar. Kirli İşler
İmparatorluğu, İst.:Mephisto, 2. Baskı, 2006.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 70

milli çıkarlara ve Cumhuriyetin Bağımsızlık prensiplerine uymadığını düşündüğü için


kapatmıştır.

İlerideki Gizli Eylemlere ve Supralegal Sisteme Hazırlanmak; Sır Tutmak,


Sır Üstadı Olmak:
Sır tutma ve sır saklama masonik tüm örgütlenmelerin temelini oluşturur. Çünkü
gelecekte paylaşılacak sırlar büyüktür. Öyle sırlar yaşanacaktır ki, birlikte yalan
söylenebilecek, sahtekarlık yapılabilecek, uluslar dolandırılabilecek, savaşlar çıkarılacak ve
Küresel Elit daha zengin ve etkin hale gelecektir. Bu nedenle bu Supranasyonal örgütlerin
(Bohem Klübü, Bna’i B’rith, Round Table, Skulls and Bones, CFR, Bilderberg vb.) ve
sistemlerin gizleri de çok dikkatle saklanmalıdır. Bunun ilk eğitim yerleri küçük masonik
örgütlerdir. Daha sonra gizlilik derecesi artar.
Bu nedenle beyin yıkama yöntemlerinde ve ritüellerinde sır saklama sürekli işlenir. Sır
saklamadığı düşünülen kişiler uyarılır ve zamanı gelince cezalandırılır. Hiram Abif bile sır
saklama pahasına, gizli kelimeleri vermemiştir. Ama öldürmüşlerdir onu. Hikaye aşağıda
okuyacağınız gibi biraz tutarsız da olsa yine de masonik tarihçe açısından önem
taşımaktadır!
Masonik örgütlenmelerin bu nedenle istihbarat örgütlerindeki ve polis teşkilatlarındaki
kilit noktalara çok ihtiyaçları vardır. Ayrıca bazı masonik teşkilatların bu işleri çok iyi
yapabilen mafya teşkilatları ile de ilişkisi vardır. İtalya’da olduğu gibi tüm bir loca mafya ve
Gladyo üyesi çıkabilir. Bilderberg veya Skulls and Bones Society gibi örgütlerin zaten
telefon veya ev dinleyecek teşkilatları vardır. Bahsedilen tüm masonik örgütlenmeler belirli
düzeyde sır tutma özelliklerinden emin olmadıkça üyelerini terfi ettirmezler. Sonunda öyle bir
noktaya gelinir ki, insan adeta bir kukla olur ve sadece kendisinden söylenmesinin istendiği
şeyi söyler. Tepedeki yöneticiler ise Küresel Elit’in veya istihbarat sistemlerinin ve
Yahudilerin tarif ettiği kişilerdir.
Bunun en iyi örneğini oluşturan George W. Bush, artık konuşurken veya
konuşturulurken kendini tutamayıp sırıtmakta ve alaycı alaycı gülümsemektedir. Bush uç
noktadaki bir kukladır. Demokrat Partinin adayı John F. Kerry ile birlikte yakın yıllarda Skulls
and Bones Society’e (1966 ve 1968) girmiştir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 71

George W. Bush ile aynı yıl 1968’de Bonesman (Kemikadam) olan diğer 13 kişinin listesi
şöyledir58:

Leslie Roy Austin


Roberts Richards Birge
Christopher Walworth Brown
Kenneth Saul Cohen
Rex Williams Cowdry
Donald Extra
Gregory III G. Gallico
Robert Karle III Guthrie
Ward Brutton Kolar
Rober Davis Jr, McCallum
Carl Thomas Schmidt
Donald Arthur Schollander
Brinkley Stimson Thorne

Güçlü bir grupla bütünleşme, bir yere ait olma ve desteklenme duygusu:
Bir Gruba ait olma hissi bu örgütlerin en güçlü beyin yıkama ve propaganda
yöntemidir. Üyelere sürekli yanlız olmadıkları konusunda teminat verilir. İstenilenler
yapıldıkça üyeler desteklenir. Bu masonik örgütün gücüne ve gizlilik seviyesine göre üyeleri
farklı ödüllerle ödüllendirmeye kadar gider. Öncelikle ticaretle uğraşanların şansı artar,
doktorların veya avukatların müşterileri veya bağlantıları artar. Derken devlet kademesinde
etkin bir yapı ile karşılaşıldığı zaman, buradaki yapının içine girilir. Supranasyonal
organizasyonlar olan Bohem Klübü, Skulls and Bones, Round Table, CFR (Council on
Foreign Relations- Dış İlişkiler Koseyi; Amerikan Rockefeller ve J.P. Morgan üslü derin şirket
devleti) Bilderberg, Trilateral Komisyon ve diğer gizli örgütler zamanla kişilerden aldıkları
karşılığında, getirdikleri seviyenin de düzeyi artar. Küresel Çete veya Derin Dünya Devleti
Çetesi sonunda insanları iyice robotlaştırabildiğini ve istenilenlerin dışına çıkılacağını bildiği
zaman ve kişileri yok edecek dev dosyalara ve klasörlere sahip olduğu zaman kişiler çok
daha üst seviyelere getirilir. Derin Dünya Devleti Mafyasının en önemli özelliği, piramitin
üstüne çıkardığı insanlar hakkında çok kirli işleri ile ilgili, çok fazla pis dokümana sahip
olmasıdır. Çünkü kişinin geldiği noktalarda eğer söylenilen yapılmazsa 24 saat içinde kişiyi
yok etmek mümkün olabilmelidir.
Bunun güzel bir örneğini hem Bilderberg, hem Round Table, hem Mason, hem
Trilateral Komisyon üyesi, hem de CFR üyesi olan BILL CLINTON yaşamıştır. Oval ofiste
ona yaşatılan Oral Seks saatleri, gerektiği bir zaman ortaya çıkarılmıştır. Ona oral seks
yapan Monica Lewinsky ismindeki fahişe ise tetiğe basıldığında görevini yerine getirmiştir.

58
Kris Millegan (editor). Fleshing out Skulls and Bones, Chicago-ILL.: Thrine Day, 2003.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 72

Eğer Küresel Çete veya Derin Dünya Mafyası istemeseydi Monica Lewinsky bir saniye bile
konuşamazdı. Ama kimbilir Bill Clinton hangi emirler veya isteklerle ters düşmüştür?
Bu masonik örgütlenmelerde hep söylenir: önemli olan teşkilattır, birey önemsizdir.
Tanrıya inanç hemen hepsinde temel şarttır. Yahudilik dışındaki sosyal yapılarda fazla dindar
olmayan insanlar tercih edilir, ama masonların dinsiz oldukları veya dinsizliği yaydıkları doğru
değildir. Bu iddia bir zaman kendileriyle savaşan fanatik Vatikan piskoposları tarafından veya
papazları tarafından ortaya atılmıştır. Masonik örgütleri en güçlü kılan şey teşkilatın
söylediklerini harfiyen yapmaktır, örneğin bir kilit noktada iseniz, işe alacağınız veya
yükselteceğiniz kişiler size teşkilat ya da tarikat tarafından söylenir. İnsanın veya diğer
insanların, kişisel yeteneklerinin bir önemi yoktur. Kayıtsız şartsız aynı tarikattan olanlar
kardeşlerine öncelik tanır ve hizmet eder. Bu hizmet tabii bir süre sonra 5 verdikten sonra,
kendilerine olumlu bir şekilde geri döner. Kararları kimin aldığı belirsizdir. Kararlar genellikle
belirsizlik içinde farklı kanallardan iletilir. Masonik örgütlerin tümünde iç dinamikler çok
karışıktır ve hep bir iç savaş vardır. Bu iç savaş gizlice bir güç savaşımı olarak sürdürülür.
Dolayısıyla bu masonik gizli örgütlerin veya Derin Dünya Devleti Çetesinin sanıldığı kadar
da güçlü olduğu düşünülmemelidir.
Masonik bütün teşkilatlarda, özellikle de Supranasyonel masonik teşkilatlarda
(örnek: İllüminati, Round Table, Gül-Haç, B’nai B’rith, Farklı Ritler, Skulls and Bones, The
Group, Bohemian Grove, Bilderberg vb.) korkunç komplolar ve entrikalar döner (Mavi
Localar bu kapsamın kısmi olarak dışındadır). Tabii bu bahsettiğimiz mücadele her ülkede
bilinen sıradan mason teşkilatları için çok geçerli değildir.

Gizem, Sembolizm, Allegori, Ağdalı Anlatım :


Sembolizm insanların kafalarını karıştırmak, her sözde ve her cümlede çok derin
anlamlar varmış hissini vermek için çok önemli bir beyin yıkama yöntemidir. Rose Croix,
Bohemian Grove, Skulls and Bones Society, ILLUMİNATİ, Opus Dei, B’nai B’rith,
Round Table gibi örgütlerde sembolizma çok fazladır. Allegorik konuşmalar, uzun ritüeller
ve birden fazla anlama çekilebilecek diyaloglar ‘masonik derinliğin’ bir parçasıdır. Bu derinliği
anlayan mutlaka vardır, ama genellikle üyelerin çoğunluğu sadece derinlik ve gizem
hissetmekle yetinirler.
Özellikle eski metinlere veya geleneklere dayanan, kökenini Tapınak Şövalyeleri,
İllüminati gibi esrarengiz örgütlerden alan gizli masonik teşkilatlarda bu tip ağdalı anlatıma,
törensel uslübe ve felsefi tarza çok sık rastlanır. Burada temel alınan daha iyi beyin
yıkayabilmek ve insan psikolojisi üzerindeki etkiyi arttırmaktır. Sembolizm, allegorik anlatım
tarzı ve ağdalı ifadenin temel hedefleri şöyle özetlenebilir:
 Gerçekte bir felsefe veya derinlik olmadığı halde, tüm ritüellere, tüm
konuşmalara bir derinlik ve anlaması güç görünen bir hava katma.
 İnsanların üzerindeki şartlandırmayı arttırmak.
 İnsanlar üzerindeki psikolojik etkiyi ve kendini bırakmayı arttırmak.
 Gruba çok büyük bir literatürün veya çok detaylı bir geçmişin üzerine oturuyor,
büyük tarihi bir geçmişin mirasını kullanıyor izlenimi vermek.
 Tarihsel derinliği arttırarak insanlara sistemin, ritüellerin ve sembolizmin büyük
bir literatür ve düşünsellik mirasının üstüne oturduğu izlenimini vermek.
Böylece ritüellerin ve söylemin etkisini arttırmak.
Örneğin masonik sembolizma üzerine kitaplar yazılmıştır59. Bu ilkeleri kim
koymuştur, ne zaman koymuştur, hangi gerçeğe ve sisteme dayanarak koymuştur bu

59
George H. Steinmetz, Freemasonry: Its Hidden Meaning, Virginia: Macoy Publishing, 1976; C. W.
Leadbeater. Freemasonry and its Ancient Mystic Rites, N.Y.: Gramercy Books, 1986.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 73

meçhuldür. Ama arkada 1000 yıllık bir birikim ve felsefi yapı olduğu bilinmektedir.
Hatta bilginin bir kısmı Mısır’a Osiris rahiplerine gitmektedir, bir kısmı ise
Mezopotamya uygarlığında mevcuttur. Sembolik örnek olarak AKASYA’yı alırsanız,
Akasya ağacı, üstadlığın simgelerinden birisidir. Bir mason veya bu konularla
uğraşan birisi ‘Akasyayı gördüm’ derse, bu üstad ritüelinden geçtiğini gösterir.
Akasya, Hiram Abif efsanesinde mezarının başına dikilen bir daldır, onu öldürenler
mezarı belli etmek için ordaki bir akasya dalını mezarının başına dikmişlerdir. Ama
masonik literatürde akasya aynı zamanda ölümsüzlüğü de simgelemektedir. Ama
neyin ölümsüzlüğünü?! İnsan ölümsüz olamaz, Hiram Abif de ölümsüz olamaz, Hz.
Süleyman veya Mısır Kralları da, ölümsüz olan ideoloji ve felsefedir.
Bu neyin felsefesidir? Gerçekte bu Ülkü Mabedinin inşaasını ve Süleyman
tapınağının inşaasının bitirilmesi için gerekli olan felsefenin ideolojisidir. Bu felsefe ve
ideoloji nedir? Herhalde insanlığın kardeşçe ve barış içinde galaksiler arası evrende
huzurla yaşamasının felsefesi ve ideolojisi değildir. Bu Büyük İsrail’in kurulmasının
ideolojisidir, bu Mesihin tekrar gelmesi için Armageddon’a (son büyük savaş)
hazırlanmanın felsefesidir, zaten bu bilgiler ve efsaneler Tevratta mevcuttur ve
herşey Tevrat’a göre ele alınmaktadır. Bu kimin ideolojisidir? Bu ideoloji ve felsefeyle
Buda’nın, Hintlilerin, Çinlilerin, Tatarların, Japonlar’ın, Zen Budistlerin,
Türkler’in ve Türk Kültürünün, Afrikalı’ların, Müslümanlar’ın ve Arapların,
Zulu’ların, Rusların, Eskimolar’ın, İspanyolların, Brezilyalılar’ın veya Kübalıların,
Yeni Gineliler’in, Perulu’ların vb. bir ilgisi var mıdır? Onların kültürlerinde veya Türk
kültüründe var olan gerçekler midir veya efsaneler midir bunlar? Yunan
Efsanelerinde, Helen masallarında, Göktürk Yazıtlarında, İskandinav Kültüründe,Türk
Efsanelerinde böyle ‘İyi ile Kötünün’ son savaşından sonra da bizim coğrafyamızda
bir Yahudi devletinin, bir Büyük İsrail’in kurulmasından bahsedilmekte midir?
Neden İsrail Bayrağının üzerindeki iki çizgiden birisinin NİL, diğerinin ise FIRAT
olmasından bahsedilmektedir? Bu diğer uluslar için barışçıl bir felsefe midir?
Hayır. Dolayısı ile masonik gizli örgütlerin sembolizması aslında SİYONİZMİN ve
Siyonist Yahudi Irkçılığının sembolizmasıdır (akasyadan başka örnekler de
verilebilir, örnekler ilerdeki çalışmalarda çoğaltılacaktır). Bu durum aslında Tapınak
Şövalyelerinde veya Gül Haçta veya 18. yüzyıldaki veya 19. yüzyılın başındaki
masonlukta yoktu. 1850’lerden sonra Siyonizmin denetimine giren masonluk bu
sonuçları doğurmuştur. Bugünün masonluğu 1789 Fransız Devrimini gerçekleştiren
veya Amerika’daki kolonilere İngiliz Emperyalizmi karşısından özgürlük sağlayan
masonluk değildir. Burda yine yeri gelmişken tekrarlayalım, bizim Musevilikle veya
Yahudilerle herhangi bir sorunumuz veya çelişkimiz yoktur. Bizim temelde Siyonizm
ve Yahudi Emperyalizmi peşinden giden Siyonistlerle sorunumuz ve çelişkimiz vardır.
Bir örnek vermek gerekirse, Türkiye’de petrol çıkarılmasının ertelenmesi
konusunda Türkiye’deki masonik yapılanmaların ciddi etkisi olduğu bilinmektedir60.

Esoterik (içrek, gizemli), mistik, ağdalı, karmaşık jargon:


Mistisizm ve esoterik bir dil kullanmak, konuşmalarda, konferanslarda bu imajı vermek
masonik teşkilatların beyin yıkama yöntemlerinden en önemlisidir. Çünkü insanların
mistisizm ihtiyacına cevap verirler. İnsanlarda varolan mistisizm veya olayları mistifiye etme
ihtiyacı bilinen bir ihtiyaçtır. En inançsız insanlarda bile bu psikolojik eğilim ve ihtiyaç vardır.

60
Bu konuda EK-1’de Büyük Mason Locasının ve Uluslararası Mason teşkilatlarının desteklediği bir partinin
çıkartmış olduğu petrol yasasına ait bazı bilgiler Hikmet Uluğbay tarafından sunulmaktadır. Detaylı okunursa
silahlı işgal kadar kötü bir anlamı olan Petrol Yasasının Türkiye’nin bağımsızlığını nasıl olumsuz etkilediği
görülebilir. EK-2’de ise petrol konusundaki kilit yerlerde çalışmış masonlara ait bilgi verilmektedir. Hakan Yılmaz
Çebi’nin bir makalesinden alınan bir bölüm özet olarak konmuştur.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 74

Gerçekten de insanlarda beynin sağ temporal lobunda bir mistisizm merkezi


saptanmıştır. Sağ temporal lobdan kaynaklanan epilepside (sara) farklı mistik hezeyanlar
görülebileceği gibi, temporal lob tümörleri de bu tip hezeyanları ve psikolojik yaşantıları
tetikleyebilir. PET taramaları ve diğer bazı elektrofizyolojik deneylerde (EEG-brain mapping
gibi) ile yapılan çalışmalarda sağ temporal lobda ibadet ve dualarla aktive olan bazı bölgeler
olduğu iddia edilmektedi61.

Teşkilat ne kadar derin ve gizli işler yapıyorsa verilen mistisizm havası ve kullanılan
esoterik jargon o kadar artar. Çoğunlukla bu cümlelerin bir anlamı olması gerekmez, önemli
olan insanları etkilemek, beyinlerini yıkamak ve çok derin bir felsefeye hizmet ettikleri imajını
onlara vermektir. Burada temel bazı ilkelerini dile getirdiğimiz bu gizli örgütlerin elimizde olan
materyeline göre (Skulls and Bones, İlluminati, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar, Bohemian
Grove, Round Table vb. gibi) esoterik jargon ve mistik ifadeler oldukça fazladır.

Yukarıda anlatıldığı gibi bunun hedeflediği temel amaç, beyin yıkama ve entellektüel
insanlardaki derin psikolojik etkiyi arttırmaktır. Özellikle Yahudi felsefesi ve Yahudi gizemciliği
ve masonluk ya da masonik örgütler arasındaki ilişki ilginçtir. Masonlukla uğraşan ve onun
teorisini yazan pek çok yazar, Alpert Pike, Arthur Edward Waite62 vb. gibi, aslında Kabala
ve satanizmle de uğraşmışlardır. 33. derece Büyük Üstadlarından Aleister Crowley, aynı
zamanda büyünün ve kara büyünün temel kurucularından ve Altın Şafak tarikatının (Golden
Dawn) Büyük Üstadlarındandır63. Ama bunlara dayanarak Masonların veya masonik
örgütlerin de satanizmle ve şeytansı işlerle uğraştığını söylemek mantıklı ve bilimsel bir
söylem olamaz!

61
http://www.leapingfromthebox.com/art/kmg/learningstyles2.html (son erişim tarihi 15 Ağustos 2007); David
Yellin. Left Brain, Right Brain, Super Brain: The Holistic Model, Paper presented at the Annual Meeting of the
Oklahoma Reading Council of the International Reading Association (28th, Lawton, OK, March 12-13, 1982);
Michael Gazzaniga. Nature's Mind: The Biological Roots of Thinking, Emotions, Sexuality, Language, and
Intelligence, N.Y.: Basic Books, 1994.
62
Albert Pike. Morals and Dogma, Charleston, 1871; Arthur E. Waite. A New Encyclopedia of Freemasonry,
N.Y.: Random House-Wings Books, 1970.
63
Aleister Crowley. Magick, in Theory and Practice, London: Castler Pub., 1991.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 75

Benzer şekilde Hitler’in ve Einstein’in ilham aldıkları ünlü esrarengiz yazar Madam
Blavatsky de İlluminatinin bir çeşit devamı olan Theosophy Society’i (Teozofi Cemiyeti)
kurmuştur, bu cemiyet ise Alman Thule Cemiyetinin oluşmasında etkili olmuştur. Madam
Blavatsky’nin (1831-1891) eserleri de masonik alt kültür ve literatürle içiçedir, yazdığı 1500
sayfalık ünlü eser Secret Doctrine (Gizli Doktrin) aslında pek çok farklı kültürün içiçe geçtiği
bir felsefe çorbasıdır64. Gizli Doktrin Upanişadlardan Kabala’ya kadar pek çok mistik yapıtı
kullanmakta, madde ve kuantum fiziği hakkında bile öngörülerde bulunmaktadır. Einstein’in
ilk ilhamları bu eserden aldığı söylenmektedir. Blatvasky’nin eserleri daha sonra masonik
literatürün jargonunda sıklıkla kullanılacaktır. Bazı iddialara göre, Blavatsky’nin eserlerinde
büyük miktarlarda Upanişadlardan ve diğer bazı 19. yüzyıl kitaplarından çalıntılar vardır.
Blavatsky’nin bu eserleri yazarken garip bir transa, Farklı Bilinç Haline (Altred States of
Consciousness) geçtiği gözönüne alınırsa, bu iddialar doğru da olabilir! Fakat 1500 sayfalık
bir eser olan Gizli Doktrin’in tümünün çalıntı olduğuna dair bir bilgi yoktur, ama temeli
Esoterik Hint ve Budizm felsefesine dayanmaktadır.

Bugün pek çok kült, tarikat, yeniçağ dini de benzer etkileri yapmaya çalışmaktadır.
Batıdaki yeniçağ kültleri, dinleri birleştirmeye çalışan ve Türkiye’de etkili olan bazı yeni tarz
tarikatların tümü aslında bu mistisizmi ve gizemi kullanmaktadırlar65 .

64
Helena Blavatsky. The Secret Doctrine, 1888.
65
Margaret Singer. Cults in our Midst, N.Y. :Jossey Bass Pub. 1995.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 76

Derin bir felsefe yapıyormuş, her eylemin veya lafın derin bir felsefi anlamı
varmış imajı:

Skulls and Bones, Thule Cemiyeti, ILLUMİNATİ gibi örgütlerde çok derin ve sanki
uzaydan, Tanrıdan gelmiş gibi bilgiler verilir. Yani insanlar varolmayan bir derin felsefe ile
etkilenmeye çalışılırlar. Sembolizm ve anlamı net olmayan ritueller ve konuşmalar bu
teşkilatların derin felsefe imajını yaratmak için kullandıkları temel yöntemdir.
Yahudi kökenli kitaplar olan Kabbalah (Kabala) Torah’dan kökenini alan bir metindir.
Orjinal Kabala’nın anlaşılması için İbranice (Hebrew) bilinmesi gerektiği söylenir. Newton’un,
Einstein’in ve Mendelyev’in Kabala çalıştıkları, madde ile ilgili bazı temel ilhamları ordan
aldıkları söylenmektedir, bunun doğruluğu tartışılabilir. Ama Kabala’nın uzayı, insan
yaşamını, insanın maddi ve spiritüel yapısını, fiziği anlatan bir büyü kitabı olduğu da
belirtilmektedir. Kabala kökenini, eski yazıtlardan; Babil, Sümer, Mezopotamya ve Mısır
yazıtlarından almaktadır. Aynı şekilde Talmud ise yaklaşık 10 ile 20 cilt arasında, binlerce
sayfa olan bir ‘kanunlar kitabıdır’, Talmud’un da çok eski yazıtlardan geldiği belirtilmektedir.
Yahudi medeniyeti ve yazıtları, binlerce yıllık (en az 3000 yıllık, büyük olasılıkla 5000 yıllık)
bir bilgi birikimi üzerine oturtulmuştur. Bilgilerin irdelenmesi ve incelenmesi konusundaki
detaylar ise çok fazladır. Siyon Protokollerinin ise Yahudi kültüründe bulunan 70’ler
meclisindeki veya diğer meclislerdeki üst düzey dini otoriteler tarafından yazıldığı iddia
edilmektedir. Siyon Protokolleri, Yahudilere kendi sosyal sınıfları veya başka sosyal sınıflar
içinde nasıl davranacaklarına dair bir talimname, bir tüzüktür. Hedefi Yahudileri sonunda
dünyanın hakimi yapmaktır.

Yahudi dini literatürünün dayandığı kaynakların bir insan tarafından ele alınıp
incelemesi pek mümkün değildir, çünkü bu kaynaklar çok fazladır. Bu nedenle bu bilgi
birikiminin birazının bile masonik gizli örgüt veya diğer gizli örgüt literatürüne veya jargonuna
konmuş olması, derin bir felsefeyle veya derin bir talimnameyle ilgili iş yapılıyor, çok geçmişe
dayanan bilgiler kullanılıyor gibi bir imaj vermektedir. Masonik gizli örgütlerin literatürü
hakkında en fazla kitap 1850 ile 2000 yılları arasındaki sürede yazılmıştır, özellikle temelleri
1850-1940 arasında yazılan kitaplarla atılmıştır. Bunda 11 yüzyıldan beri biriktirilmiş olan Gül
Haç, İlluminati ve Tapınak Şövalyelerinin külliyatı, Gizli Bilimler Külliyatı (Simya, Astroloji,
Büyü vb.) bu jargonu, dili ve birikimi sağlayacak niteliktedir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 77

Bir örnek vermek gerekirse, V.İ.T.R.İ.O.L. gizli kilit kelimesi aşağıdaki masonik gizli
örgütlerin törenlerinde ve ilk inisiasyondan (giriş töreni) önce kişinin girmiş olduğu ve bir saat
ile 1 gün arasında bekletildiği Tefekkür Hücresi denen yerde yazılıdır, diğer törenlerde de
bu kelime kullanılır. Bu kelimelerin şu cemiyetlerde kullanıldığı tahmin edilmektedir:
 Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar
 Skulls and Bones Society (Kuru Kafa ve Kemikler Cemiyeti)
 İlluminati
 Thule Cemiyeti (Kelimenin ritüellerde yer alıp almadığı konusunda
kesinlik yoktur, bu kelime Thule’ye, Theosopy -Teozofi- Cemiyetinden
geçmiş olabilir, çünkü Teozofi Cemiyeti benzer simya literatürüyle çok
içli dışlıydı)
 Wicca (Cadı veya Büyü Kültleri)
Tefekkür hücresine örgütün gizliliğine veya derinliğine göre, tüm elbiselerden arındırılıp
girilir. Burada hiç bir şey yapmadan uzun süre oturulur ve vasiyetname yazılır. Bu küçük
odada, kalış süresi uzunsa acıkınca yemek için bir parça somun ekmek, ya da küçük bir
ekmek parçası, Cıva dolu bir kap, eritilmiş kurşun (donmuş) içeren bir kap, İnsan kemikleri ve
kurukafa, Kurukafa resimleri, Tuz dolu bir kap, yanmakta olan üç adet mum, bir kap toprak,
bakır paralar ve bir parça altın (genellikle altın diş) ve bir kap su bulunur. Metal eşya yanına
almak yasaktır. Uzun kalınacaksa, bu suyun haricinde içme suyu da burada mevcuttur. Hür
ve Kabul Edilmiş Masonların dışında kalan teşkilatlarda genellikle bu odaya çırılçıplak girilir.
Burası bir mezardır ve vasiyetname yazma yeridir, çünkü biraz sonra tekris (inisiasyon)
ritüelinde tekrar doğulacaktır. Pek çok masonik örgütte bu odada VİTRİOL isimli bir kelime
aynanın üzerinde yazılıdır. V.İ.T.R.İ.O.L. kelimesi latince şu anlama gelmektedir: VISITA
INTERIORA TERRACE RECTIFICANDOQUE INVENIES OCCULTUM LAPIDEM. Anlamı,
‘Yerin içine gir, orada araştırarak gizli taşı bulacaksın’ dır. Bahsedilen TAŞ, Felsefeci
Taşı’dır, yani bu taşın özelliği SİMYA çalışmalarında kurşundan, altın elde etmek için
kullanılan bilgiyi ve bu konuda yardımcı olan element olmasıdır. Burada Felsefeci Taşı hem
bilgi birikimi, hem de bu kimyasal reaksiyon için gerekli tüm diğer taşları veya elementleri
kasdetmektedir.

Yukarıda verilen tek bir inisiasyon örneğindeki sihirli kelime VİTRİOL bile hakkında
neredeyse bir kitap yazılabilecek kadar jargonun ve felsefenin oluşturulabileceği bir kelimedir
ve insanlara çok derin, anlaşılması zormuş gibi bir imaj vermektedir. Yukarıdaki tefekkür
hücresi bir çok anlam ve sembol içermektedir. Mezar, insanın ölüp, bu örgüte girmekle
yeniden dirileceğini veya bu örgüte ölümüne girdiğini; hava-su-toprak-ateş eski simya veya
Kabala’daki elementleri; kuru kafa, ölümü ve ölümsüzlüğü; cıva, bakır ve altın simya
ilimindeki temel elementleri; çıplaklık, kendini bırakmışlığı, arınmışlığı ve yeniden doğmayı
simgelemektedir.
İnisiasyon, başlangıç ritüeli veya tekris:
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 78

Gruba katılma ve inisiasyon törenleri (tekris) masonik örgütlerin beyin yıkama


sisteminin başlangıcıdır. İnisiasyon sırasında yapılan tören ve kişilere yaptırılanlar masonik
gruptan gruba değişir. Bu inisiasyon törenlerinde insanlar tamamen önceki yaşantılarından
arındırılıp, mistik bir biçimde yeniden doğuşa hazırlanırlar. Skulls and Bones Society’de
kişiler vasiyetlerini yazıp, son derece etkileyici bir ortamda herkesin önünde çırılçıplak önce
bir kaç saatliğine bir teffekkür odasına sonra da tabuta girerler ve orada bir kaç saat
kaldıktan ve türlü maskaralıklar yapıldıktan ve insanların kayıtsız şartsız kendilerini teslim
etmeleri için ortam hazırlandıktan, türlü ritüeller yapıldıktan sonra tabuttan çıkarılırlar ve
yeniden doğmuş sayılırlar. Aslında bu eski büyücü ve şaman ya da cadı alt kültürlerindeki
inisiasyonlarda da kullanılan bir yöntemdir. Bohemian Grove’de (Bohem Klübünde) Henry
Kissenger’in California’daki çiftikte soyunup bir heykelin önünde kıraliçe tarafından takdis
edilerek kabul edilişi basına bile geçmiş bir bilgidir. ILLUMİNATİ’deki inisiasyon törenleri son
derece etkileyicidir. Bu tip törenlerde yeminler edilir, diğer üyeler arasında yeni girenlerin
gözleri bağlanıp, yarı çıplak türlü yolculuklara çıkarılır. Hedef kayıtsız şartsız kişinin kendisini
teslim etmesini ve grubun bir parçası haline gelmesi ve tamamen vecdin ve katılımın
sağlanmasıdır.
Masonik gizli örgütlerde inisiasyonun çok ciddiye alınmasına önem verilir. Ama
benzer inisiasyonlar pek çok gizli örgütte de vardır. İnisiasyonun temel amacı kişide güçlü bir
psikolojik etki yaratmaktır. Bu etkiyle hedeflenen şunlardır:
 Geri dönülmezlik ve tam katılma.
 İnisiasyon sırasında yapılan tüm eylemlerin kayıt edildiği ve gerekli olduğu
veya örgüte ihanet edildiği zaman ortaya çıkarılacağı duygusu (tam bağlanma
getirir).
 Gizlilik.
 Seçilmiş olma ve bir salon dolusu insanın, o kişi için gizli ve eski yazıtlarda
tarif edildiği gibi tören yapıyor olma imajı.
 Uzun süreli bir törenin getirdiği bir çeşit hafif Farklı Bilinç Hali (Altered States
of Consciousness).
 Cinsellik ve uyarılma (bu genellikle Wicca-Cadılık veya Satanizme kaymış gizli
örgütlerde mevcuttur, masonik gizli örgütlerde genellikle törenlere sadece
erkekler katılırlar ve törenlerin cinsellikle ilgisi yoktur; ama Wicca-Cadı veya
diğer erkek-kadınların katıldığı gizli örgütlerde cinsellik ve cinsel motifler
inisiasyonlarda önemli bir yer tutar)

Bir Anglo Sakson gizli cadı topluluğu olan Saex Wicca 1973 yılında Minesota'da
kurulmuştur. Bu gruplara benzer pek çok küçük büyücü ve cadı kovenleri (koven: belli bir
amaç için toplanmış büyücü grup) 60'lı, 70'li yıllarda İngiltere ve Amerika'nın pek çok yerinde
mantar gibi bitmiş; Hippi akımı, 'barış çağı teorileri' ve cinsel devrimin getirdiği kendine özgü
'hür cinsellik' ile ortak yönler kurup, kendilerine has alt kültürler oluşturmuşlardı. Alıntı
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 79

yaptığımız bölüm Saex Wica'ya katılmakta olan bir kadının 'inisiasyon' (katılım) törenine ait
yazılı kayıtlardan alınmıştır, halen bu törenin benzerleri dünyanın pek çok yerinde
yapılmaktadır66 :

'..... Toplantıda her zamankinden daha az kişi vardı. Herkes siyah kukuletalı cübbelerini
çıplak bedenlerinin üzerine giymiş, üstüne büyük, metal madalyonlarını takmıştı; bir süredir
yanmakta olan mumların kokusu, ortamdaki yoğun tütsü kokusuna karışıyordu. Mabetin
görünümü her zamanki gibi loş ve gizemliydi. Tam ortadaki mihrabın üzerinde bir sürü
mumun arasına bir cam kavanozda tuz, bir parça ekmek, bir insan kemiği, özel bir yağ içeren
kayık biçiminde bir kap, bir kadeh şarap, bir keskin kılıç ve büyülü şarkıların bulunduğu kitap
yerleştirilmişti. Rahibenin başunda her zaman ki tacı, rahibin başında da uzun boynuzlu
başlığı vardı; her ikisinin de yüzündeki maskeler tanınmalarını engelliyordu. Onlara yardım
eden 'Kutsal Bakire' ve 'Tapınak Bekçisi', törene katılacak kadını daha önceden hazırlamış
olmalılardı. İnisiasyon törenine katılacaklar 'Kutsal Bakire' ve 'Tapınak Bekçisi' tarafından
daha önceden çırılçıplak soyulur, banyo yaptırılır ve özel kokularla yıkanırdı. Daha sonra
kırmızı bir boyayla alınlarına bir daire onun da içine bir artı işareti ve kalplerinin üstüne de bir
pentagram (yıldız işareti) çizilirdi. Sağ ve sol meme ile genital organları birleştiren çizgiler
ters bir üçgen oluştururdu. Daha sonra bu 'Bakire' piramit biçiminde camdan yapılmış bir
küçük kutunun içine sokulur ve burada uzunca bir süre bekletilirdi. Sonra ritüelin sırasına
göre bakirenin gözleri siyah bantlarla hiç bir şeyi görmeyecek şekilde bağlanır. Kolları ise
arkadan eller karşı kolun dirseklerine ulaşacak biçimde bağlanıp, bu bağ boyundan
dolaştırılarak tekrar arkadan aşağıya inerdi. Bu şekilde tapınağın kapısına Kutsal Bakire ve
Tapınak Bekçisi tarafından getirilen genç kadın kapıda da uzunca bir süre beklemek
zorundaydı. Daha sonra bu yeni katılımcı kız sorgulanır ve uygun bir ritüelle tapınağa
alınırdı. Burada uzun bir inisiasyon töreninden geçen kız ritüele uygun olarak kovenin bazı
fertleriyle birlikte olmaya zorlanırdı. Bu cinsellik onun kovene katılma ritüelinin de bir
sınavıydı. Benzer törenler İngiltere çok yoğun olan diğer wicca gruplarında da rastlanırdı ve
cinsellik bu rituellerin, inisiasyon törenlerinin vazgeçilmez parçasıydı 67:

Aşağıda sonu cinsellikle biten bu inisiasyon töreninin tam çevirisi sunulmaktadır. Bu


ritüellerin inisiasyon törenlerinin çeşitli gizli gruplarda veya cemiyetlerde ne kadar ileri
gidebileceğini göstermek için birer örnek olarak veriyoruz. Amerika’daki diğer büyü ritüeller
kitaplarında da benzerleri vardır68:

KADIN- Bırakın, yalnız, dostsuz ve sevgisiz kimse kalmasın. Herkes barışı ve aradığı
sevgiyi bulsun. Haydi barış içinde dairenin içine, hep birlikte.
ERKEK- Ellerinizi açıp Tanrı ve Tanrıçaya şükranınızı dile getirin ve sönsün tüm kötülükler
kalbimizdeki sevgi ateşinin ışığı ile.

66
Raymond Buckland. Buckland’s Complete Book of Witchcraft, Minnesota: Llewllyn Publications, 1989.
67
Janet ve Stewart Farrar. A Witches Bible: Complete Witches Handbook, Custer/Washington: Phoenix
Publishing, 1996.
68
Raymond Buckland. Buckland’s Complete Book of Witchcraft, Minnesota: Llewllyn Publications, 1989, S:
46-50.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 80

TAPINAK BEKÇİSİ- Çok uzun yollar almış, dağlar tepeler geçmiş birisinden haberler
getirdim. Bizimle aynı mutluluğu paylaşmak ister.
KUTSAL BAKİRE- Çok uzun süredir seyahat ediyor ama artık yolculuğunun sonuna geldiğini
anlamış. İçimizde aradığı gerçekleri bulmak niyetinde.
ERKEK- Neden bahsediyorsunuz?
TAPINAK BEKÇİSİ- Dışarıda bekleyen yalnız ve zavallı bir kızdan bahsediyoruz.
KADIN- Buraya onu kim getirmiş?
KUTSAL BAKİRE- Buraya kendi kendine gelmiş.
ERKEK- Burada ne arıyor?
KUTSAL BAKİRE- Tanrı ve Tanrıçayla bütünleşip, onlarla bir olmayı amaçlıyor. Tanrıya ve
doğaya ibadetimiz sırasında bize katılmak istiyor.
KADIN- Onun güvenilir olduğuna kim tanıklık edecek?
TAPINAK BEKÇİSİ- Ben onu uzun süredir sınıyorum, ona doğru yolu ve diğer yolları
gösterdim. O ise tapınağımıza gelen doğru yolu seçti. Kendisinin uygunluğu konusunda
kovendeki diğer kişilerin de fikri alındı. Şimdi içeri girmek istiyor.
ERKEK- Onu içeri sokup kutsal dairenin içine getirebilir misiniz?
TAPINAK BEKÇİSİ- Evet emirlerinizi tapınağın girişinde beklemektedir.
KADIN- Peki içeri alın.
Kutsal bakire ile Tapınak Bekçisi adayı çıplak, gözleri bağlı bir vaziyette tapınağa
sokup ortadaki dairenin yanına getirirler.
ERKEK- Buraya neden geldin?
ADAY- Sizlere katılmak, Tanrılara ibadet etmek ve büyü mesleğini öğrenebilmek için.
KADIN- Yanında çıplak vücudunun haricinde ne var?
ADAY- Sadece saf ve çıplak bedeninimi ve gerçek kendimi size sunuyorum. Tüm bedenim
ve ruhumla sizinle birlikte olmaya hazırım..
KADIN- Onu büyülü dairenin merkezine getirip diz çöktürünüz.
ERKEK- Tüm bedenin ve ruhunla bizimle birlikte olmaya, Tanrılara ve Doğaya ibadet
etmeye ve bizim gizli güçlerle ilgili sırlarımızı kimseye vermemeye hazır mısın? Verdiğin sözü
tutmazsan şimdi elimdeki bu hançer nasıl kalbine doğrultulmuşsa, o zaman da öyle kalbini
delecektir. Her aşamaya ve eğitime katlanmaya hazır mısın? Bize itaat edecek misin?
ADAY- Evet hazırım. Beni alabilirsiniz.
ERKEK- Seni en eski dinin yeni bir üyesi ilan ediyorum. Büyü geleneklerine uymadığın
zaman başına geleceklere her zaman hazırlıklı ol. Adayın gözlerini açıp, ona beklemekte
olduğu gerçekleri gösteriniz.
Daha önce cinsel birliktelikte bulunmamış adayın gözleri açıldıktan sonra, kutsal
şarap, ekmek ve tuz ile takdis edildi ve özel bir yemin yapması istendi. Daha sonra da
cinselliği törensel olarak yaşaması sağlandı.

Yeniden doğma, gruba girmekle yeni bir hayata-sisteme doğma, reenkarnasyon


imajı ve söylemi:
Yukarıda açıkladığımız gibi masonik örgütlere69 katılan kişilere artık eski insan
olmadıkları ve yeniden doğdukları artık bu grupla bütünleşerek bambaşka bir insan olacakları
imajı verilir. Kişiler sürekli bu konularda uyarılırlar ve insanlar böyle bir özel şansa sahip
olmalarının farklılığını her deminde yaşamak isterler.
Buna masonik örgütlerdeki profesör, bilim insanı, siyasal bilimci seviyesindeki pek çok
kişi şaşılacak bir biçimde inanır. Bu inanç bazı örgütlerde saplantısal düzeydedir ve günlük
yaşantısında gayet normal olan, bilimsel düşünen kişiler, farklı bir ortamı olan masonik
salonlarda bambaşka bir insan olurlar ve bu düşüncelere inanmaya başlarlar. Tabii bu beyin
yıkama mekanizmasının bir parçasıdır. Çok etkileyici atmosferlerde ve değişik müziklerle

69
Masonik örgütler söylediğimiz gibi, sadece Mason Teşkilatı değildir. Benzeri ritüellere veya yöntemlere sahip
tüm diğer örgütlenmelerdir. Bunların zaten temellerini de masonlar atmışlardır. Örneğin Round Table, Gül-Haç,
İllüminati, the Group, Lion Klübü, Skulls and Bones, Golden Dawn (Altın Şafak) vb.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 81

yapılan inisiasyon törenlerinden geçen insanlar, kendileri gibi toplumun kilit noktalarındaki
pek çok diğer etkin insanla birlikte başka yerde görse kahkahadan kırılacağı beyin yıkama ve
bütünleşme törenlerine iştirak eder (Bahsedilen sadece Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar değil,
Skulls and Bones veya değişik diğer örgütlerdir).
Zamanla beyni bir ölçüde yıkanırsa da, bu zihin kontrolü operasyonu aslında
sanıldığı kadar da başarılı olamayabilir. Hür ve Kabul Edilmiş masonların oluşturdukları gizli
cemiyetlerde insanların yaklaşık % 30-35’i (bu oran hem Türkiye için, hem de yabancı ülkeler
için geçerlidir) bu cemiyetin ritüellerine, inanışlarına, ideolojisine, sistemine karşı çıkarak bu
toplantılara devam etmez ve bu teşkilata hizmet etmez. Ya devam etmezler, ‘uykuya
yatmış’ sayılırlar, ya da istifa ederler. Yani Mavi Localarda (ilk üç derece) % 30-35
civarında fire verilir. Geriye kalan % 70 oranındaki masonun hemen hemen yarısı da kişisel
çıkarları, insan ilişkileri ve sosyal ilişkiler için bu çalışmalara girmiştir, Yahudilikle, gizli
felsefelerle veya Masonik gizli örgütlerle pek ilgilenmemektedirler, ama seçilmiş olmak, gizli
bir örgütün elemanı olmak fikri onların egolarını ve gururlarını okşamaktadır. Geri kalan %
20-30 ise, Kırmızı Localara doğru tırmanırlar. Bu yüzden % 30 civarında gizli örgüt
elemanının koşullara ayak uydurabileni ise sadece % 10-20 civarındadır. Bu % 20’nin zaten
yarısı da (% 10-15’i) ya Yahudidir, ya da Yahudi hayranıdır (veya Türkiye’de Sabetaycı
Masonik örgütlenmenin elemanıdır, diğer ülkelerde örneğin ABD’de ya Evangelisttir, ya da
Yahudilerle parallelik gösteren bir mezheptendir). Bu koşullarda Yahudi Gizli Felsefesine
doğan gerçek devşirilmiş insan sayısı bu törenlerde beyni yıkanmaya çalıştıktan sonra % 10-
15’i geçmez. Mavi localarda devşirilmiş ve Yahudilik sistemine kazandırılmış, Kırmızı
Localara da devam eden sayısı, ilk girenlere oranla toplamda % 20, ilk başlangıçta Yahudi
eğilimli olmayanları ele alırsanız ise % 10 civarındadır. Yani Hür ve Kabul Edilmiş
masonluğun içine girip de onların adamı olmak veya çıkamamak diye bir şey yoktur.
Cezalandırma mekanizmaları da sanıldığı kadar ağır, etkili ve acımasız çalışmamaktadır.
Çalıştığı takdirde Mason Teşkilatı bir organize bir suç örgütüne dönüşür.
İLLUMİNATİ, Rose Croix (Gül Haç), Atlantik Konsül, B’nai B’rith, The Group
(İngiltere), Skulls and Bones Society ve Bohemian Grove’da yeniden doğma imajı,
gruptan ayrılırsa cezalandırılma imajı çok daha fazladır ve buna ait örnekler de bu gizli
örgütlere giren kişilere gösterilir. Psikolojik etki bu gizli örgütlerde çok fazladır ve sistem,
ritüeller insanı bu örgüte robotlaştırır.

Ritüeller ve Törenler :
Masonik örgütlenmelerde ritüeller ve törensellik sadece inisiasyon törenlerinde değil, tüm
toplantılarda katı bir disiplin içinde sürdürülür. Rose Croix’da (Gül Haç) ve Skoç ritinde her
üst derecede ritüeller ve törenler farklıdır, İLLUMİNATİ’de beklenmedik ve farklı derecelerin
ve seviyelerin ritüellerine geçilir. Alt derecedekiler, üst derecedeki törenlere giremezler; bu
yasaktır. Törenlerde genellikle tüm metin ezbere ve tiyatro benzeri bir biçimde okunur.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 82

Ama genelde ritüellerde tekrarlananlar ezberlenir ve yazılmaz, söylenenler aynı şeylerdir.


Skulls and Bones Society’de kesinlikle törenlerde kalem kullanılması bile yasaktır, herşey
ezberlenir ve hafızadan söylenir, ama ritüeller hem Skulls and Bones’a özgü, hem de daha
kısa ve özdür . Bu ritüeller grup içindeki belirli kişilerin ve yöneticilerin kontrolünde ve belirli
bir sistematikle gider. Burada da hedef insanlarda sürekli beyin yıkama ve gruba kayıtsız
şartsız katılma duygusunun aşılanması hedeflenir. İnisiasyonlar veya yeniden doğuş denen
törenler çok ihtişamlıdırlar, bunlarla sadece gruba yeni girenlere belli fikirleri aşılamak değil,
aynı zamanda gruptaki insanların da defalarca bu komik, bilimsel düşünceyle ilgisi olmayan
ritüellere ve katılıma zorlanarak beyinlerinin belirli bir çizgi, ideoloji ve yapı doğrultusunda
korunması sağlanır.

Beyin yıkama, Zihin Kontrolü ve kendini güçlü olana bırakma psikolojisi :


Masonik örgütlenmelere burada çok kısa değiniyoruz, sadece beyin yıkama ve kişileri
kayıtsız şartsız etkileri altına alabilme yöntemlerini anlatmak için ele alıyoruz. Burada
anlatılmayan daha pek çok yöntem ile kişilerin her halikarda gruba katılması, kayıtsız şartsız
kendini bırakması sağlanır. Böylece sır tutma ve insanlara istemleri dışında işler
yaptırabilme, grubun tüm isteklerini yerine getirebilmek için bu yöntemler kaçınılmazdır. Zihin
Kontrolü masonik gizli örgütlerin en ilgilendiği konulardan birisidir. Özellikle bu örgütlerdeki
psikiyatrlar veya Yahudi psikologlar bu konularla ve hipnozla çok ilgilenmişlerdir. Aslında
Zihin Kontrolü konusuyla Yahudi felsefesi ve mistik geleneği de çok fazla ilgilenmiştir, beyin
yıkama, psikolojik harp, zihin kontrolü ve bilincin yapısı bu örgütlerin araştırma konuları içine
girmiştir. Cinsellik de bu amaçla çok detaylı kullanılmıştır. Özellikle Mossad ve İsrail
istihbarat örgütleri, kilit noktadaki insanların cinsel yaşantıları üzerine detaylı dosyalar
tutarlar, şantaj için çeşitli filmler çekerler. Ayrıca, bu tip gizli örgütler cinsel eğilimleri de
sistematik araştırırlar. Mossad’ın ve KGB’nin (İsrail ve Rus Derin Devletlerinin) aslında
cinselliği ve kadınları gerek istihbarat ve gerekse operasyon için kullanma konusundaki ünü
ve deneyimleri çok fazladır.
Beyin yıkama tüm gizli örgütlerde, tarikatlarda ve kültlerde en önemli yöntemlerden
birisi olmuştur70. Ritüellerin, ödevlerin, gizli davranışların, gizlilik imajının ve diğer pek çok
teşkilat içi aktivitenin temel amaçlarından bir tanesi de beyin yıkama ve kişiyi tamamen teslim
almaktır. İnsanların psikolojisindeki açık noktaları çok iyi kullanan gizli örgütler, bu noktalara
yönelik çok sistematik, şartlayıcı ve kontrol edici yöntemler geliştirmişlerdir.

Cezalandırma Mekanizmaları:
Yukarıda bahsedildiği gibi, cezalandırma mekanizmaları örgütten örgüte değişir ve
her gizli örgütün cezalandırma biçimi farklıdır. Bu cezalandırma, örgüte ne ölçüde uyulmadığı
ile ilgilidir. Bilderberg, Skulls and Bones, Round Table, İlluminati, 70’ler Konseyi gibi gizli
örgütlere uymamak veya denilenleri yapmamak diye birşey yoktur. Bahsedilen
Supranasyonal (uluslarüstü) organizasyonlarda cezalar tüm konumunu kaybetmek, ölüme
kadar gidebilir. Burada işlemi istihbarat örgütleri veya lokal mafya üstlenir. CIA, Mossad,
MI6, gibi örgütler bu konularda uzmanlaşmışlardır. Masonların Kırmızı veya Mavi Localarında
genellikle çok ağır cezalar verilmemesi rağmen, bazen teşkilatın veya şirketlerin durumuyla
ilgili durumlarda cezalar ağırlaşabilir.

Gizli örgütlerin en ağırından, en hafifine kadar kendilerine ihanet eden üyelerine


verebilecekleri cezalar aşağıda sıralanmıştır:

 Ölüm... cinayet veya kaza biçiminde, o gizli örgütler bağlantılı istihbarat


örgütü, terör örgütü veya polis teşkilatı tarafından verilir, örnek: Gladyo’nun ve

70
Detaylı bilgi için, bkz. Ümit Sayın. Zihin Kontrolü ve Kara Bilim, İst: Neden Kitap, 2008 (hazırlanıyor). Ümit
Sayın, Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler, İst: Neden Kitap 2006.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 83

P2 locasının Calvi’ye vermiş olduğu ölüm cezası. John Fitzgerald


Kennedy’nin, bağlı olduğu örgütlerin isteklerine uymaması sonucu suikasti.
Türkiye’de Mossad ve diğer Yahudi gizli teşkilatları ile bağlantılı, Üzeyir Garih
Cinayeti.
 Kaza (ağır yaralanma)... Bu kazalar tesadüf süsü verilerek oluşturulur,
genellikle trafik kazası biçimindedir. Örnek: Prenses Diana’nın geçirdiği kaza.
 Kaza (hafif yaralanma) .... Bu kazaların çoğu da tesadüf ve kaza süsü
verilerek oluşturulur.
 Hapise Düşme .... Bu genellikle hukuk sisteminin içine sızmış, savcıları ve
hakimleri elde etmiş gizli örgüt elemanları sayesinde başarılır. Bazı olaylar
yaratılabilir. Komplo kurulabilir.
 Ağır mal varlığı kaybı: İflas veya malının büyük kısmını yitirme, bu gizli
örgütlerin kolaylıkla başarabileceği bir iştir.
 Hafif uyarı biçiminde mal kaybı: Bu mal kaybı sadece uyarı biçiminde verilir,
eğer istekler yapılmazsa ve gizli örgüte ihanet sürerse, ağır mal kaybı veya
herşeyin kaybı gelebilir.
 Ailenin ve eşin kaybı: Gizli örgütler kadınları çok kolay kandırabilmekte ve
satın alabilmektedirler, bu nedenle gizli örgüt elemanlarının en zayıf yeri
karıları, eşleri veya çocuklarıdırlar. Bu çok kolay alt edilebilecekleri veya
kontrol altına alınabilecekleri bir noktadır.
 Sosyal Sınıf Kaybı
 İşin kaybedilmesi ve uzun süre işsiz kalma
 Aforoz ve görüşmeme, dostların ve arkadaşların kaybı
 Ağır tehtidler ve tacizler
 Tehditler
 Uyarılar

Şu bir gerçektir ki, dünyayı yönetmekteki gizli güçler olan Supranasyonal


Teşkilatların veya bahsedilen gizli masonik teşkilatların yaptırımları ve eylemleri hiç
bir HUKUK DEVLETİNE uyamaz. Hiç bir Anayasaya uyamaz. Nitekim İtalya’da bir kaç
cesur yargıç ve hakim P2 (Propoganda Due) Locasını (yani P2 çetesini) açığa
çıkartmışlardır, ama çoğu daha sonra öldürülmüştür. P2 locası hakkındaki bilgiler
göstermiştir ki, Masonik gizli örgütler ve bahsedilen gizli Supranasyonal
Teşkilatların eylemleri hukuklar üstüdür. Zaten tüm masonik gizli teşkilatlar
kendilerini hukuklar üstü görürler, onlar için hukuk devletleri veya hukuk sistemleri
kısa süreli veya belli sınıflar için kullanılacak birer yapıdır. O nedenle kilit noktadaki
pek çok hakimi, pek çok savcıyı –aynı Türkiye’de ve İtalya’da olduğu gibi - satın alırlar
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 84

veya kontrol eder hale gelirler. Bu durumu ortaya çıkaran Uğur Mumcu, Necip
Hablemitoğlu gibi vatansever araştırıcılar ise sonunda öldürülürler. Benim de dahil
olduğum bu tip mafya karşıtı, çete karşıtı, ulusalcı insanların hayatları zehir edilmeye
çalışılır, evlerine baskın yapılıp, üniversitelerden atılmaya çalışılırlar! Bu durum
demokrasiyle yönetilen hiç bir ‘hukuk devleti’ adı altındaki devlette aslında gerçek
bir hukuğun olup olmadığının tartışmalı olduğunu göstermektedir.

Bu sistemle ancak ulusalcı bir istihbarat teşkilatı mücadele edebilir, yani bu


mücadele bir savcının veya bir hakimin yapabileceği bir iş değildir, bu yapılarla ancak
dev istihbarat örgütleri veya Derin Devletler mücadele edebilirler. Bu mücadelenin bir
örneğini IMF’yi Rusya’dan kovan, George Soros destekli vakfıları veya Ilımlı İslam-
CIA bağlantılı okulları kapatan eski KGB başkanı Vladimir Putin göstermiştir ve
Rusya hızla eski gücünü kazanmakta, ABD ve Avrupa ile yarış edebilecek bir noktaya
gelmektedir. Bu mücadele dev bir sistematik ve organize hukuk ve istihbarat örgütü
ağının işi olabilir. Dünya’daki ulus devletlerde böyle bir ağ mevcuttur (Japonya,
Almanya, Fransa, Kanada, İskandinav ülkeleri, Rusya, Çin vb.), o ülkelerde bu tip
gizli örgütlerin veya mafyöz yapıların barınması daha zorlaşmaktadır.

Kapitalist sistemin kaçınılmaz olarak dayandığı yapı mafya ve çetedir. Bu


çetelerin üst düzey piramitlerine yaklaştıkça bahsedilen gizli örgütler ve Kurtlar Vadisi
dizisindeki baronların oluşturmuş olduğu konseyler ortaya çıkar. Bu konseyler için
hukuk sadece kullanılan ve kendilerinin amaçlarına hizmet eden bir sistemdir.
Dolayısıyla da tabii ki faili meçhul cinayetler çözülemez. Çünkü cinayetler ve öldürme
zaten cezalandırma mekanizmasının kaçınılmaz bir parçasıdır, burada artık hukuk
üstü bir SUPRALEGAL sisteme çıkılır; Supranasyonel organizasyonlar ise
SUPRALEGAL bir sistem kullanır. Bunlar için uluslararası antlaşmaların da hiç bir
geçerliliği yoktur. Örnek mi istersiniz, hemen verelim:

1) Amerikan istihbaratı, Irak’ta kimyasal ve biyolojik silah, nükleer silah


olduğunu iddia etmiştir. Ama böyle bir silah işgalden sonra
bulunamamıştır. O zaman derhal işgal ettiği ülkeyi terketmesi gerekirdi,
normal hukuk sistemine ve Birleşmiş Milletler yasalarına göre. Ama
burada SUPRALEGAL hukuk sistemi işlemektedir. Birleşmiş Milletlerin
sistematik bir hukuka değil, bir Küresel Çeteye ve Küresel Sermayeye
hizmet ettiği ortaya çıkmıştır. Supralegal hukuk sistemi tek taraflı ve
mafyöz ilkelere göre çalışır.
2) 13 Ekim 2006 tarihinde kitaplarının bir kısmı intihal olduğu iddia edilen ve
Türkiye’yi pek sevmeyen ve ‘Türkler 30 bin Kürt’ü ve 2 milyon Ermeni’yi
kesti’ diyen Orhan Pamuk isimli yazara Nobel edebiyat ödülü verilmiştir.
Aynı gün yine Türk düşmanı olduğu bilinen Hrant Dink isimli Ermeni
kökenli yazara, Norveç’te ifade özgürlüğü nedeniyle Björnsen ödülü
verilmiştir. Ama dev bir çelişki ile aynı gün Fransa’da Türkler’in aleyhine
‘Ermeni Düşünce Suçu’ yasası çıkarılmış, sözde Ermeni soykırımını
reddetmek suç haline getirilmiştir. Avrupa’da iki ülkede Türk düşmanı
yazarlara ödül verilirken, üstelik de ‘ifade özgürlüğü’ ödülü verilirken,
nasıl başka bir Avrupa ülkesinde (Fransa’da) ifade özgürlüğü böylesine
kısıtlanabilir. Bu şimdi hukuk mudur?
3) Türkiye’de Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu, Ahmet Taner Kışlalı,
Muammer Aksoy, Turan Dursun, Eşref Bitlis cinayetleri Supranasyonel
örgütlerin, yabancı istihbarat örgütlerinin işbirliği ile işlenmiştir. Buradaki
ilkeler Supralegal ilkeler olduğu için ve dünya bir hukuk sistemine göre
değil de, bir supralegal hukuk sistemine göre yönetildiği için bu cinayetlerin
failleri bulunamamaktadır! Üstelik Uğur Mumcu’nun katili yakalandığı
zaman bir Profesör (ismi bizde saklıdır ve zamanı gelince açıklanacaktır),
bu kişiyi görmeden sadece telefonla aldığı ifadeye ve telefon muayenesine
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 85

göre, işkence görmüştür deyip, bir rapor vererek bu konudaki çalışmaları


bloke etmiştir. Bu profesörün diğer eylemlerini izlediğiniz zaman, şahısın,
tüm Türkiye Karşıtı eylemlere katılmış olduğunu, pek çok Türkiye’yi
bölmeye, parçalamaya yönelik toplantıya katıldığını görürsünüz.

Bu örnekler çoğaltılabilir, yukarıdaki örnekler Dünyayı Yönetmekte olan Gizli


Güçlerin ve yabancı Derin Devletlerin nasıl rahatlıkla hukuk dışı eylemler yaptığına ve
sistem içindeki hukukçuları veya akademisyenleri nasıl kullandığına dair örneklerdir
ve kitabın Derin Devletlerle ilgili bölümünde anlatılmıştır.

Masonik Dereceler Nedir? Anlamları ve Gizlilikleri nedir?

Masonik derecelere çok kısa olarak değinmekte fayda vardır. Benzer dereceler pek çok
alt kültürde mevcuttur; hatta Müslümanlık içinde Ahilikte, Bektaşilikte de vardır.

Dereceler ve Gizemli Yükselişler:

Pek çok gizli örgütteki çok klasikleşmiş derecelendirme sistemi çırak, kalfa ve üstad
biçimindedir. Ama her örgütte farklı dereceler mevcuttur. Ama bir örgütün temel baz
dereceleri yaklaşık son 2500 yıllık bir geçmişe bakınca bu üç dereceyi ele alır (ileride Ahilik
veya Bektaşilik ile ilgili bölüme bakınız). Gizli masonik örgütlerin daha farklı ritlerinde veya
daha farklı derneklerinde daha değişik derecelendirme mevcuttur. İsterseniz çeşitli gizli
örgütlerdeki derecelere bir bakalım:

Masonluk Mavi Localar:

1.Çırak (Apprentice)
2.Kalfa (Craftsman)
3.Üstad (Master Mason)

Masonluk Kırmızı Localar (Skoç Riti):

4. Sır Üstadı
5. Mükemmel Üstat
6. Gizli Sekreter
7. Nazır ve Hakim
8. Bina Emini
9. Dokuzların Seçilmiş Üstadı
10. Onbeşlerin Seçilmiş Hakimi
11. Yüce Şövalye
12. Büyük Mimar Üstat
13. Royal Arch Şövalyesi
14. Yüce Üstad
15. Doğu Şövalyesi
16. Kudüs Prensi
17. Doğu ve Batı Şövalyesi
18. Rose-Croix Şövalyesi
19. Yüce İskoç
20. Sayın Büyük Üstat
21. Prusya Şövalyesi
22. Lübnan Prensi
23. Tabernakl (Tapınak) Şefi
24. Tabernakl Prensi
25. Tunç Yılan Şövalyesi
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 86

26. Triniter İskoç


27. Kudüs Mabedi'nin Hakim Amiri
28. Güneş Şövalyesi
29. St. Andrew'un Büyük İskoçu
30. Büyük Seçilmiş Kadoş Şövalyesi
31. Büyük Müfettiş
32. Gizli Sırrın Yüce Prensi
33. Genel Büyük Hakim (Pek Muhterem Büyük Üstad)

Kırmızı Localar (York Ritinin) Dereceleri:

A) Royal Arch Mason Chapter (Kraliyet Masonu)


B) Past Master (virtual) (Eski üstad)
C) Most Excellent Master (Mükemmel Üstad)
D) Mark Master (Gizli Sır Üstadı)
E) Select Master (Seçilmiş Gizli Üstad)
F) Super Excellent Master Council (En mükemmel Üstad Konsül)
G) Order of Red Cross (Kızıl Haç Üstadı)
H) Order of Knights of Malta (Malta Şövalyesi Üstadı)
İ) Order of Templer Commandery (Tapınak Şövalyesi Üstadı)
J) Sublime Prince of the Royal Secret (Kraliyet Çok Gizli Büyük Üstad Prensi)
K) Red Cross Constantine (Kızıl Haç Kralı)
L) Shrine (En Mükemmel Pek Muhterem Üstad)
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 87
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 88

Benzer bir sistem aslında Anadolu kültüründe mevcuttur. İleride ele alacağımız
gibi, aslında Ahilikte ve Bektaşilikte de benzer gizli öğeler, dereceler ve eğitimler
mevcuttur. Büyük olasılıkla bu gelenek ve eğilimler Mısır’daki binlerce yıllık
geleneklerin de etkisiyle 10-11. yüzyılda Anadolu’da gelişmiştir. Fakat ne Ahilik, ne de
Bektaşilik içine Siyonist öğeleri kabul etmemiştir. Tapınak Şövalyeleri zamanında bazı
geleneklerin ve yöntemlerin, söylemlerin Anadolu’dan Bektaşi ve Ahi geleneklerinden
alındığı rivayet edilmektedir. Ortak dereceler her ikisinde de Çırak, Kalfa ve Üstad
dereceleridir. Daha önce tekrarladığımız gibi Masonluk da Siyonizmin etkisine 19.
yüzyılın ortalarında girmeye başlamıştır.

AHİLİKTE DERECELER:

1. Yiğit,
2. Yamak,
3. Çırak,
4. Kalfa
5. Usta,
6. Nakip,
7. Halife,
8. Şeyh
9. Şeyh ül Meşayıh.

BEKTAŞİLİKTE DERECELER:

1. Çırak
2. Kalfa
3.Usta
4. Aşık
5. Muhib
6. Derviş
7. Baba
8. Dede
9. Halife
10. Şeyh
11. Pir
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 89

Skulls and Bones Society’de Dereceler:

Bu tip örgütlerde masonlardaki bir derecelendirmenin olup olmadığı detaylı


bilinmemesine rağmen Çırak, Kalfa ve Üstad derecelerininin, Gül-Haç, İlluminati, Tapınak
Şövalyeleri ve diğer yapılarda da mevcut olduğu bilinmektedir. Bu teşkilatlarda kendilerine
göre diğer derecelendirme sistemleri yazılı olarak saklanmadığı ve sadece sözel olarak
kullanıldığı ve çoğunlukla da yıldan yıla, dönemden döneme değiştirildiği için bu konudaki
bilgiler gizli tutulur.

Birinci Derece (ÇIRAK-Entered Aprentice)71:

Birinci derece başlangıç derecesidir. Özel bir törenle bu dereceye girilir. Bu


masonluğa veya bu gizli örgüte inisiasyondur. Hemen her örgütte bu eğitim bir yıl ile üç yıl
arasında sürer. Türklere veya Müslümanlara ait tarikatlarda (Bektaşi, Ahi, Mevlevi vb.) bu
süre daha uzun olabilir. Genellikle bu dereceden yükselmek özel bir sınavla ve dergaha veya
teşkilata uzun süre hizmet etmekle mümkün olabilir. Çıraklık, sadece kendi derecesindeki
toplantılara katılınabilen ve sadece bu konuda bir şeyler öğrenilebilen bir derecedir.
Çıraklığın bütün gizli örgütlerde kendine göre başlangıç işaretleri vardır. Ayrıca başlangıç
kelimeleri vardır. Bunlar artık tüm dünyada deşifre olduğu için bir gizliliği de kalmamıştır.

71
İnternetten ve İngilizce Masonlukla ilgili kitaplardan derlenmiştir. En fazla kullanılan kaynak, Duncan’s Ritual of
Freemasonry’tır. 1850’ler civarında yazılmış olan bu eserdeki resimler artık anonomleşmiştir. Pek çok yayınevi
bu kitabı yayınlamaktadır (bkz. www.amazon.com ) Bu bilgiler ve resimler internette de mevcuttur. Bkz.
http://www.sacred-texts.com/mas/dun/index.htm (son erişim tarihi 15 Ağustos 2007). Resimler internette pek çok
sitede verilen jpg görüntülerinin birleştirilmesiyle yapılmıştır. Bu bölümdeki Hiram Abif ile ilgili bilgi ve görüntüler
de aynı kaynaktan alınmıştır. Duncan’s Ritual of Freemasonry. N.Y.: Crown Publishers, yıl ve copyright belirsiz.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 90

İkinci Derece (KALFA-Fellow Craft) :

Kalfa derecesi üstadlığa geçişteki bir ara derecedir, bunda genellikle üstadlık öncesi
eğitim verilir, örgütün tüm detayları öğretilir, süre bir ile iki yıl arasında değişebilir. Benzer
gizli örgütlerde benzer ikinci dereceler mevcuttur, isimleri farklı olabilir.

Üçüncü Derece (ÜSTAD-Master Mason):

Bu derecede temelde gizli teşkilatın pek çok gizi verilir. Artık bu noktaya gelip de
üstadlık ritüellerini tamamlayan kişilere teşkilatın temel elemanı, pişmiş elemanı gözüyle
bakılır. Yine masonluktaki veya gizli teşkilatlardaki mason üstad işaretleri ve kelimeleri çok
farklıdır. Ülkeden ülkeye değişebilir, ama bunların da çoğu yayınlandığı için artık bir gizliliği
kalmamıştır. Üstadlıktaki gizli kelimeler biz zamanlar üniverseldi, ama artık bu üniversellik ve
gizlilik çok deşifre olduğu için uygulanmamaktadır.

Dördüncü Derece- (SIR ÜSTADI- Mark Master)52:

Hem Skoç Ritinde, hem de York Ritinde benzer bir derece mevcuttur. Bu artık üst
ritlere ilk giriş derecesidir ve sır tutmak çok önemli hale geldiği için, ismi SIR Üstadıdır. Her
ritteki işaretler veya haberleşmeler birbirinden değişik olabilir. Farklı masonik ritler mevcuttur.
Özellikle 19. yüzyılda pek çok gizli rit ve yapı mevcuttu, bunların sayıları 200’ü geçmekteydi.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 91

Bunların bir kısmı Gül Haç, Tapınak Şövalyeleri veya İlluminati benzeri başka örgütlerin de
evrimleşmesiyle ortaya çıkmıştır72.

Masonlarda ve Gizli Örgütlerde Gizli Haberleşme Kelimeleri Nelerdir?

Artık pek çok kitaba düştüğü, internette pek çok sitede yayınlandığı için bu kelimeler her
ne kadar gizliliğini yitirmiş de olsa, kısaca bu kelimelere değinmekte fayda vardır! Kelimelere,
çeşitli teşkilatlarda onların büyülü etkilerine daha sonraki çalışmalarımızda değineceğiz. Bu
gizli kelimeler, gizli örgütlerde ve masonlarda kullanılırlar. Bu gizli haberleşme yöntemleri çok
eskilere, Mısır medeniyetine ve Osiris rahiplerine kadar gider. Onların da almış oldukları
eğitim böylesi bir haberleşmeyi ve gizliliği gerektirmekteydi. Daha sonra bu etki Halife Hz.
Ömer devrinde Mısır’dan kaçan ‘Osiris rahiplerinin mirasını devralmış din adamlarının’,
Anadolu’da yerleşerek yaklaşık 8-13 yüzyılları arasında bu gizemli gelenekleri Anadoluya
getirmeleriyle, Türk kökenli ve bu bölgede şamanizm ile müslümanlık arasında tercih
yapmaya çalışan Türk boyları arasında Ahilik mesleğinde ve Bektaşilikte kullanılmaya
başlandı.

Bazı yazarlara göre Bektaşilik, Mevlevilik ve Masonluk arasında çok benzer ilişkiler
vardır!73. Hatta bu referanslara göre, Masonluğa pek çok gelenek Türklerden ve
Ortadoğu’daki bu esoterik ve gizemli yapılardan geçmiştir. 11. ve 12. yüzyılda bu bölgede
kendilerine has altkültürler kurmuş olan Tapınak Şövalyeleri bu kültürler, Bektaşilik, Ahilik,
Mevlevilik, Melamilik, Yesevilik vb. çeşitli akımlarla etkileşmiş ve gerek bölgedeki
kültürlerden gerekse Osiris rahiplerinin devamı olan bölgeye yerleşmiş Mısırlı rahiplerden
bazı yöntemler ve gizemli sistemler öğrenmişler, daha sonra bu yöntem ve bilgileri
İskoçya’ya götürmüşlerdir.74

Gizli örgütlerde bu tip kelimeler lokal ve gruplara göre çok değişir. Fakat Yahudi kültürü
ile etkileşmiş olan masonlukta ise bu kelimeler temelde aynıdır, ülkeden ülkeye değişirler.

Birinci derecenin temel kelimeleri içinde JAKİN (YAKİN) ve BOAZ vardır. Bu hem mason
locasındaki girişteki iki sütüna verilen isim, hem de Süleyman mabedindeki sütunlara verilen
isimdir. Bu iki kelime de aslında kutsaldır. Birinci dereceden iki kişi birbirleriyle karşılaştıkları
zaman, rivayete göre aralarında şöyle bir diyalog geçer 75, 76:

72
Robert Macoy. A Dictionary of Freemasonry, N.Y.: Gramecy Books, 1989; Arthur Edward Waite. A New
Encyclopedia of Freemasonry, N.Y.: Random House-Wings Books, 1970; Alexandre Piatigorsky. Kim Korkar
Masonlardan, Çev. Aslı Bengisu, İst. Alkım, 2003.
73
A. Nevzat Odyakmaz. Bektaşilik, Mevlivilik, Masonluk. İst.: Mephisto, 2005.
74
Cihangir Gener. Ezoterik ve Batini Doktrinler Tarihi. Ankara: Piramit Yayıncılık, 2004. S:207-280.
75
Duncan’s Ritual of Freemasonry. N.Y.: Crown Publishers, Yılı belirsiz. S:41-50. İngilizce’den çevirisi
yapılmıştır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 92

SORU: Nerden Geliyorsun?


CEVAP: Kudüsteki St. John Locasından.

SORU:Neden buraya geldin?


CEVAP: Kendimi geliştirmek ve hırslarımı bastırabilmek için Masonluğu daha iyi
öğrenmek amacıyla.

SORU:O zaman siz bir Masonsunuz!


CEVAP: Diğer Mason kardeşlerim beni öyle tanırlar!

SORU:Kendinizin bir Mason olduğunu nasıl anlıyorsunuz?


CEVAP:Her zaman deneyerek, reddetmeyerek, itaat ederek, yeniden deneyerek.

SORU: Peki sizin bir Mason olduğunuzu nerden anlayacağım?


CEVAP: Bazı işaretler, gizli işaretler, şifre, kelimeler ve benim girişimin mükemmel
noktaları ile.

SORU: İşaretler nelerdir?


CEVAP: Dik açı, Paralel ve Dik keşişen doğrular.

SORU: Gizli işaretiniz nedir?


CEVAP: Bir Masonun diğer Masonu aydınlıkta veya karanlıkta bile kuşkusuz biçimde
birbirini tanımasını sağlayan dokunuş.

SORU: Bana gizli dokunuşunuzla dokunabilir misiniz?


CEVAP: (Burada gizli işaret verilir ve dokunuşla dokunulur)

SORU: Bu başka neyi ima eder ve gerektirir?


CEVAP: Bir kelimeyi

SORU: Bana bu kelimeyi söyleyin!


CEVAP: Söyleyemem, yasaktır!

SORU: Ne saklıyorsunuz?
CEVAP: Masonların gizli sırrını.

SORU: Bu nedir?
CEVAP: Bu bir gizli dokunuştur!

76
Rober Ambalain. Freemasonry in Olden Times: Ceremonies and Rites from the Rites of Mizraim and
Memphis, N.Y.: Robert Laffont Pub., 2006; Alexandre Piatigorsky. Kim Korkar Masonlardan, Çev. Aslı
Bengisu, İst.: Alkım, 2003.s:328-352.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 93

SORU: Ne dokunuşudur?
CEVAP: Çırak Mason dokunuşudur!

SORU: Bir ismi var mı? (Bu sırada soruyu soran, çırağın elini tutup, başparmağı ile
çırağın işaret parmağı üzerine kuvvetlice bastırır).
CEVAP: Evet vardır!

SORU:Bunu bana söyleyiniz!


CEVAP: Hayır, söyleyemem, bu gizlidir!

SORU: Bunu bana nasıl vereceksiniz!


CEVAP: Ancak, harf harf sizinle birlikte heceleyebilirim.

SORU: O zaman başlayalım! Siz Başlayın.


CEVAP: Hayır siz başlayın!

SORU: Hayır, siz başlayınız!


CEVAP: A.

SORU: B.
CEVAP: O.

SORU: Z.

SORU: BO
CEVAP: AZ.

SORU: BOAZ
CEVAP:BOAZ

SORU: Mason olmaya önce nerede hazırlandın?


CEVAP: Kalbimde.

SORU: Ondan sonra nerde hazırlandın?


CEVAP: Hür ve Kabul Edilmiş bir Mason Locasının yanındaki özel bir odada.

SORU:...şeklinde pek çok soru birbirini takip eder.

Masonik Ritüellerdeki Bu Gizli Kelimelerin Tevrat ve Yahudi İdeolojisiyle İlişkisi


var mıdır?

Bugünkü masonik ritüellerin hemen hepsinde kullanılan semboller veya gizli kelimeler
Tevrattan veya Yahudi gizemciliğinden alınmıştır. Bu Tapınak Şövalyeleri zamanında
nasıldı? Ya da Fransız İhtilali sırasında nasıldı? Tam olarak bilemiyoruz. Ama şu gerçek var
ki, 19. yüzyıldan sonra aktif olan bu masonik ritüellerde tamamen Tevratın veya Yahudi
felsefesinin etkisi vardır. Bu nedenle Yahudilik veya Tevrat, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlukla
içiçe girmiştir. Özellikle Duncan’ın Ritüel kitabından okuyabildiğimiz veya A. Piatigorsky’nin
kitabından gördüğümüz kadarıyla ritüellerin tümü artık deşifre edilmiştir ve bilinmektedir.
Tüm derecelerin gizli kelimeleri bilinmesine karşın, bunları burada deşifre edip yazmıyorum,
çünkü her ne kadar tüm masonların % 10-15 kadarını Siyonizme hizmetlerinden dolayı
eleştirsek de, bu kişilerin gizemine ve gizliliğine, kendine öz ritüellerine saygı duymak
gerektiğine inanıyorum. Sadece örnek olarak aşağıda direkt Tevrattan alınan bir bölümde
geçen kelimenin nasıl Yahudilikle ve masonlukla bağlantılı olduğunu göstermek için örnek
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 94

olarak veriyorum. Üstad masonlarda var olan önemli bir kelime Tubal-Cain77 tamamen
Tevrattan alınmıştır. Bunun gibi pek çok diğer önemli kelime veya sembol de Tevrat ve
Yahudi gizemciliğinden alınmıştır. Tubal-Cain kelimesinin nerden geldiğini Tevrattan
okuyalım:

Kayin (CAİN) ile Habil


BÖLÜM 4
Yar.4: 1 Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve KAYİN (CAIN)'i doğurdu. "RAB'bin
yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim" dedi.
Yar.4: 2 Daha sonra KAYİN (CAIN)'in kardeşi Habil'i doğurdu. Habil çoban oldu, KAYİN
(CAIN) ise çiftçi.
Yar.4: 3 Günler geçti. Bir gün KAYİN (CAIN) toprağın ürünlerinden RAB'be sunu getirdi.
Yar.4: 4 Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi.
RAB Habil'i ve sunusunu kabul etti.
Yar.4: 5 KAYİN (CAIN)'le sunusunu ise reddetti. KAYİN (CAIN) çok öfkelendi, suratını astı.
Yar.4: 6 RAB KAYİN (CAIN)'e, "Niçin öfkelendin?" diye sordu, "Niçin surat astın?
Yar.4: 7 Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah
kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın."
Yar.4: 8 KAYİN (CAIN) kardeşi Habil'e, "Haydi, tarlaya gidelim*fe*" dedi. Tarlada
birlikteykenkardeşine saldırıp onu öldürdü. D Not 4:8 "Haydi tarlaya gidelim" sözleri Septuaginta,
Samiriye Tevratı, Süryanice ve Vulgata'dan alındı.
Yar.4: 9 RAB KAYİN (CAIN)'e, "Kardeşin Habil nerede?" diye sordu. KAYİN (CAIN),
"Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?" diye karşılık verdi.
Yar.4: 10 RAB, "Ne yaptın?" dedi, "Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor.
Yar.4: 11 Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın.
Yar.4: 12 İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak
dolaşacaksın."
Yar.4: 13 KAYİN (CAIN), "Cezam kaldıramayacağım kadar ağır" diye karşılık verdi,
Yar.4: 14 "Bugün beni bu topraklardan kovdun. Artık huzurundan uzak kalacak, yeryüzünde
aylak aylak dolaşacağım. Kim bulsa öldürecek beni."
Yar.4: 15 Bunun üzerine RAB, "Seni kim öldürürse, ondan yedi kez öç alınacak" dedi. Kimse
bulup öldürmesin diye KAYİN (CAIN)'in üzerine bir nişan koydu.
Yar.4: 16 KAYİN (CAIN) RAB'bin huzurundan ayrıldı. Aden bahçesinin doğusunda, Nod*ff*
topraklarına yerleşti. D Not 4:16 "Nod": "Aylak" anlamına gelir. KAYİN (CAIN)'in Soyu
Yar.4: 17 KAYİN (CAIN) karısıyla yattı. Karısı hamile kaldı ve Hanok'u doğurdu. KAYİN
(CAIN) o sırada bir kent kurmaktaydı. Kente oğlu Hanok'un adını verdi.
Yar.4: 18 Hanok'tan İrat oldu. İrat'tan Mehuyael, Mehuyael'den Metuşael, Metuşael'den Lemek
oldu.
Yar.4: 19 Lemek iki kadınla evlendi. Birinin adı Âda, öbürünün ise Silla'ydı.
Yar.4: 20 Âda Yaval'ı doğurdu. Yaval sürü sahibi göçebelerin atasıydı.
Yar.4: 21 Kardeşinin adı Yuval'dı. Yuval lir ve ney çalanların atasıydı.
Yar.4: 22 Silla Tubal-KAYİN (CAIN)'i doğurdu. Tubal-KAYİN (CAIN) tunç* ve demirden çeşitli
kesici aletler yapardı. Tubal-KAYİN (CAIN)'in kızkardeşi Naama'ydı.
Yar.4: 23 Lemek karılarına şöyle dedi: "Ey Âda ve Silla, beni dinleyin, Ey Lemek'in karıları,
sözlerime kulak verin. Beni yaraladığı için Bir adam öldürdüm, Beni hırpaladığı için Bir genci öldürdüm.
Yar.4: 24 KAYİN (CAIN)'in yedi kez öcü alınacaksa, Lemek'in yetmiş yedi kez öcü alınmalı."
Yar.4: 25 Adem karısıyla yine yattı. Havva bir erkek çocuk doğurdu. "Tanrı KAYİN
(CAIN)'inöldürdüğü Habil'in yerine bana başka bir oğul bağışladı" diyerek çocuğa Şit*fg* adını verdi. D
Not 4:25 "Şit": "Bağışlamak" anlamına gelir. O zaman insanlar RAB'be yakarmaya başladı.
Yar.4: 26 Şit'in de bir oğlu oldu, adını Enoş koydu.

Hiram Abif Efsanesinin veya Yahudi Efsanelerinin Masonluktaki Anlamı,


İçeriği ve İşlevi Nedir?
77
Duncan’s Ritual of Freemasonry. N.Y.: Crown Publishers, Yılı belirsiz. S:52-80. İngilizce’den çevirisi
yapılmıştır; Rober Ambalain. Freemasonry in Olden Times: Ceremonies and Rites from the Rites of Mizraim
and Memphis, N.Y.: Robert Laffont Pub., 2006; Alexandre Piatigorsky. Kim Korkar Masonlardan, Çev. Aslı
Bengisu, İst. Alkım, 2003.s:339-352.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 95

Masonik ritüellerde Yahudi sembolizasyonun en güzel örneği olan HİRAM ABİFF


(İngilizce’de çift F ile yazılır) efsanesi detaylı olarak üstad olan ve son törenden geçirilen
gözleri bağlı adaya okunur78. Bilindiği üzere Hiram Abif efsanesi Kutsal Kitaptan
(TEVRAT’tan) ve Yahudi Efsanelerinden alınmıştır.

İngiliz Mason Locaları Ritüellerinden alınma 3. dereceye geçiş ritüelindeki kısmi çeviri
şöyledir:

Üst Düzey Loca görevlilerinden birisi yeni adaya şöyle seslenir:

......... Masonluğa yoksul, karanlıklar içinde ve yapayanlız katılmıştınız. İnsanlar eşit


olarak doğdukları gibi, siz de Masonluğa öyle, eşitlik içinde kabul edildiniz. Burada elbirliği ile
çalışarak, insanlık için, iyilik ve yardımseverlik ilkelerini uygulama yoluna girdiniz. Evrenin Ulu
Mimarının iradesine uyarak, şeytani duygulardan arınmaya, tüm kalbinizi mason kardeşliği
sevgisine açmaya çalıştınız.

Sembollerle düşünüp, size öğretilen yollardan geçtiniz. Kalfalığa tek başınıza değil, başka
kardeşlerinizle Kardeş ağı ve zinciri kurarak, yardımlaşma ile girdiniz. Bu ana kadar tek
başınıza ve kendiniz için geliştirmiş olduğunuz aydınlanmayı sırf kendinizde bırakmayıp, onu
topluma yaymaya çalıştınız ve bir taşı yonttunuz.

Üstadlık yolunda adım atarken, sevgili kardeşim, şimdi Büyük Üstadımızın acı öyküsünü
dinleyiniz.

Vaktiyle, bizim, en yüce değerlere sahip bir Üstadımız vardı. Adı Adon Hiram Abifti.
Sur’da doğmuştu, DUL BİR KADININ OĞLU İDİ.

Günün birinde Hazreti Süleyman, ilk kez tek Yahudi Tanrısı YEHOVA’nın adına bir
MABET yaptırtmayı arzu etti. O, bu işi gerçekten iyi bilen Adon Hiram Abife verdi. Adon
Hiram Abif, binlerce işçiyi bu işe kanalize ederek, herkese iş bölümü verdi. Her işçinin yaptığı
işe göre farklı bir derecesi ve harçlığı vardı. O dönem başka derece olmadığı için, ÇIRAK,
KALFA ve ÜSTAD derecesindeki işçiler kendilerini ancak bir takım özel işaretler ve
dokunmalar, bazı özel kelimeler ile tanıtırlardı. Bunları da ölümcül bir sır olarak saklamak

78
İnternetten ve İngilizce Masonlukla ilgili kitaplardan derlenmiştir. En fazla kullanılan kaynak, Duncan’s Ritual of
Freemasonry’tır. Türkiye’de masonik işaretler ve kelimeler bir sırmış gibi ele alınmaktadır. Halbuki Duncan’s
Ritual of Freemasonry isimli kitabı Amerika’da her kitapçı satmaktadır ve tüm sırlar bu kitabın içinde mevcuttur.
Masonlukla ilgili bilgiler ve görsel materyel Duncan’s Ritual of Freemasonry isimli kitaptan alınmıştır; bu bilgiler
internette de mevcuttur. Bkz. http://www.sacred-texts.com/mas/dun/index.htm (son erişim tarihi Ekim 2006). Bu
bölümdeki Hiram Abif ile ilgili bilgi ve görüntüler de aynı kaynaktan alınmıştır. Duncan’s Ritual of Freemasonry ,
N.Y.: Crown Publishers.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 96

zorunda idiler. Mabet bitmeye yakınken, Kalfalardan ONBEŞİ, göz dikmiş oldukları üstadlık
sırlarını önceden elde etmek istediler. Bunu da zorla elde etmeyi ve bilgiyi zorla Hiram
Abiften almayı düşündüler. Bunlardan ONİKİSİ, böyle bir davranışın hatalarını anlayarak
hemen vazgeçti. Ama üç tanesi bu hareketi sürdürmeye karar verdiler. Gece karanlığı
gelince Üstadın binanın çevresinde tek başına dolaştığı saatte onu çevrelediler. Güney
kapısına doğru yürüyen Hiram Abiften birinci kalfa sırlarını istedi. Ama Hiram sırları
vermektense ölümü göze alacağını söyledi. İsteğine kavuşamayan elindeki aleti hırsla
Üstadın başına indirdi. Yaralanan Abif Batı kapısına döndü, burda ikinci kalfa onu çevreleyip
aynı isteklerde bulundu. Üstad ona da aynı karşılığı verdi ve ondan da bir darbe aldı. Üstad
Güney ve Batıdan çıkamayacağını anlayınca, Doğuya yöneldi, Burada pusu kurmuş olan
üçüncü kalfa ile karşılaştı. Orda pusudaki kalfaya da sırları vermeyen Abif’e kalfa elindeki
duvarcı aleti ile saldırdı ve orda Hiram Abif cansız yere yığıldı. Katiller, cinayetin izini ortadan
kaldırmak için ölüyü karanlıkta tepeler taşıdılar, bir mezar açıp kazarak, oraya gömdüler,
mezarın başına da bir AKASYA dalı diktiler (akasya masonlukta ölümsüzlüğü simgeler).

(Hikaye böyle devam ediyor, derken Hz. Süleyman devreye girip durumun böyle
gelişebileceğini anlıyor ve atlılar yolluyor. Bu sırada üstad olacak kişi de Hiramı rol
olarak oynayıp, bir mezar gibi yapının içine gömülüyor, daha sonra tekar canlanıp
mezardan çıkıyor.)

*****
..... ‘Bugün Masonluğun 3. derecesine yükselmiş bulunuyorsunuz. I. Derece yeni
doğduğunuz bir yaşamın sabahı idi. 2. Derece toplumun içinde geliştirdiğiniz bir öğle vaktiydi.
3. Derece ise yaşamın gün batımını gösteriyor. Bundan geçip ölümsüzlüğe doğacaksınız!

(Hiram Abif’in tekrar diriltildiği ve ruhunun ölümsüzleştiği, Ülkü Mabedini veya


Süleyman’ın Tapınağını tamamlamak için devamlı çalışıp, insanları aydınlattığından
bahsedilir, kim niye Süleyman’ın Tapınağının böylesine ısrarla tamamlanmasını
istemektedir? Bu tapınağın tamamlanması, Yahudilerin ve İsrail’in mi işine
yarayacaktır, yoksa bizim mi, insanlığın mı, Türklerin mi belirsizdir!)

Tablomuzun işte belirtmek istediği budur. İşte Ölümden ölümsüzlüğün doğacağı.

Burada ilk gözünüze çarpan tabut, insanların kaçınılmaz alın yazısı, ölümün sembolüdür.
Tabutun yukarısındaki akasya dalı ise ölümsüzlüğü sembolize eder. Arkasında kemikler dolu
kuru kafa fedakarlığı gösterir. Gerçek ölümsüzlüğe ulaşabilmek için ölümü, şan ve şerefle
göze alabilmek gereklidir.

Tabloda Hiram’ı öldürmek için kullanılan aletleri görüyorsunuz. Bunlar aslında yüce
eserleri oluşturmak için kullanılan mühendislik aletleridir, ama kötü ellerin elinde birer
öldürücü alet haline gelebilmektedir

Gönye erdemi, Pergel nefsimize hakim olmayı, Mala da insanlar arasındaki


ayrıcalıkların giderilmesi gerektiğini anlatır. Tabloda bulunan 5 rakamı üstad Masonun beş
dokunuşunu, Üstad masonda kesinlikle bulunması gereken, doğru sözlülük, kalp temizliği,
eylemde ihtiyat, düşmanlıkta sukünet ve iyilik etmede gayretten oluşan 5 erdemi, Üstad
masonun savaşması gereken kıskançlık, cimrilik, öç alma, kendini beğenmişlik ve
toleranssızlıktan oluşan beş tutkuyu temsil eder. ..... (Burada kimse Loca’da kalkıp da
sormaz, ‘ Şu İsrail’in elindeki tonlarca Kimyasal Silah, zehirli gaz ve nükleer silah ne
akla hizmet burnumuzun dibinde şavaş amacıyla depolanmaktadır? Hiram Abifi
öldüren aletlerden bahsediyorsunuz, ama bu ritüelleri kurgulayan Siyonist Yahudi
medeniyeti daha beter kitle imha silahlarını çok yakınımızda imal ediyor ve depoluyor,
bu ne biçim çelişkidir)
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 97

Bu noktada Alexandre Piatigorsky, masonluk hakkındaki detaylı çalışmasında üstad


mason hakkında şu yorumları yapıyor79:

1. Bir masonun locaya girmeden önce ya da loca dışındaki dinsel konumu,


masonik olarak ‘Üstün bir varlık’ın varoluşuna inancı kabul etmek olarak
tanımlanır. Bu inancın kendisi din değildir. Ancak onun herhangi bir dine
katılımıyla birleştirilebilir (tek dünya dini veya dinler arası diyaloğu
hatırlatmıyor mu? Ü.S.) Böylece bir inancın, Evrenin Ulu Mimarı’nın masonik
diniyle hiçbir ilişkisinin olmadığı kabul edilemez; çünkü bu, masonluğa kabul
edilmenin ön şartıdır......(kesildi...)
2. Dış Ritüele ait olan, Evrenin Ulu Mimarı’na törensel dualar ve referanslar,
masonik dinin biçimini temsil eder-locanın, masonik ritüelinin biçimi olarak
düşünülebileceği anlamında. Bunlar ortak sembolizmalar yoluyla (Tanrı-
Evrenin Büyük Üstadı, Evrenin Ulu Mimarı, Hiram Abif- Üstad), ritüelle
ilişkilidir.
3. Hiram Abifin ölümü ve bunun ritüelde tekrar canlandırılması, masonik dinle,
yanlız ölüm sembolizması yoluyla bağlantılıdır. İsa Mesih’in çarmıha gerilmesi
ve dirilişiyle tüm benzerliklerin taklit edilmesinin nedeni budur. Bir Üstad
‘diriltilmiş bir Hiramdır’ ama Hiram’ın kendisi yeniden dirilmemiştir ve bu
yüzden, bütün ritüel semboliktir. Ortodoks teolojik tanımı itibarıyla Kutsal
Komünyon (Birleşme) ise sembolik değildir. Adayın kelimenin gerçek
anlamında Hiram’a dönüştüğüne inanması düşünülemez, oysa bir Katoliğin
ayinde kullanılan ekmek ve şarabın Hz. İsa’nın et ve kanının yerini aldığına
pekala inandığı varsayılır. Burada ölümlülük düşüncesi kurukafa ve iskelet
gibi amblemleriyle dinsel açıdan tarafsız ritüel ve sadece onun masonik dinsel
ritoriği ile masonik bir adayın belirli ya da belirsiz kişisel dini arasındaki
boşluğu kaplar.

****
Büyük İsrail veya Büyük Ortadoğu Projesinin hızla devam ettiği şu günlerde
görmekteyiz ki, masonik pek çok gizli örgüt (Round Table, Bilderberg vb. da dahil olmak
üzere!) hem Türkiye’de, hem de Küresel Sermaye ile birlikte bu çizgide çalışmaktadırlar. Bu
konuda 2008 yılında çıkarılması olası küresel büyük bir petrol krizinden ve ekonomik krizden
bahsetmektedirler (bkz. İlerideki sayfalarda www.bilderberg.org web sitesinin sahibi Tony
Gosling ile yapılan mülakat). Fırat ve Dicle ile Nil arasındaki alanın Fırat ve Dicle kısmı
nerdeyse 2007’de halledilmiştir. Nehirlerimizi yakında satılığa çıkaracağız, GAP bölgesi de
bu amaçla satılacaktır. Türkiye’nin parçalanma planları konusunda adım adım
ilerlenmektedir. 22 Temmuz seçimlerinde PKK grup kurarak 21 milletvekili ile meclise
girmiştir. Bu konuda ABD ve AB’nin yaptırımlarını daha önceki bir çalışmada detaylı
anlatmıştık80. Türkiye’nin parçalanma projesi tüm hızıyla devam etmektedir. Bir önlem
alınmazsa Türkiye 4 ile 15 yıl içinde parçalanacak ve yaklaşık 22 eyaletimizi içine alan bir
Kuzey Kürdistan kurulacaktır. Masonik gizli örgütlerin, İsrail’in ve Küresel Elitin şu anda
Türkiye için vermiş olduğu karar budur, bu kararı engelleyecek TSK haricinde bir güç şu
anda yok gibi görünmektedir.

79
Alexandre Piatigorsky. Kim Korkar Masonlardan, Çev. Aslı Bengisu, İst. Alkım, 2003.S:362-364.
80
Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylük ve BOP. İst.:Neden Kitap, 2006.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 98

Kuru Kafa ve Kemikler Cemiyetinin Ritüelleri Masonik Ritüellere Benzemekte


midir?

Henüz bu konuda elimize geçmiş veya yayınlanmış bir ritüel olmamasına karşın
Skulls and Bones Society’nin (SBS; Kuru Kafa ve Kemikler Cemiyeti) ritüelleri masonik
ritüellerden bilindiği kadar çok farklıdır. Öncelikle diğer gizli örgütlerle kıyaslandığı kadarıyla
Hür ve Kabul Edilmiş Masonların Ritüelleri artık gizli değildir ve en masum ritüellerdir.
Yanlız içlerinde fazlasıyla Yahudi öğesi, felsefesi veya temel ilkesini içermektedir, bu öğelerin
büyük olasılıkla 1850’lerden sonra girdiği ve 1920’ler civarında son şekillerini aldıkları
sanılmaktadır. Yani sanki masonik ritüeller sistematik olarak bir Tevrat veya Yahudilik
propagandası yapmaktadırlar. SBS ritüellerinde çok daha vahşi öğeler mevcuttur. Üstelik
Bohem Klübü (Bohemian Grove) törenlerinde ise sembolik insan kurban etme ve yakma
törenleri mevcuttur, Bohem Klübü törenleri ve ritüelleri de çok gizlidir. Bu konuda Alex
Jones’un gizlice katıldığı törenlere ait filmler elimizde mevcuttur, bir sürü rahip kıyafetindeki
Küresel Elit’in Tanrı Moloch heykelinin önünde yaptıkları teatrel seromoniler bugün bir
ölçüde deşire edilmiştir. İsterseniz Antony Sutton’ın SBS ritüelleri konusunda yazdıklarını
okuyalım81:

Kuru Kafa ve Kemikler Örgütünün Ritüeli:

.......Teşkilatın ritüeli son derece gizli tutulmaktadır. Şu anda yapabileceğimizin en


fazlası, belli bazı elementleri bir araya getirmek ve olası anlamlarını düşünmektir.
Sıra dışı gizlilik bile ritüelin bir parçasıdır. Üyeler organizasyon, yöntemleri veya
amaçları hakkında bilgi vermemeye yemin etmişlerdir. Sadece FBI bu omerta kuralını
yıkabilmiştir.
Gizlilik inanılmaz boyutlara taşınmıştır. Eğer Teşkilat konusunda bir tartışma
yapılıyorsa, üyeler odada kalamazlar. Teşkilat içinde konuşulan kelimeler kağıtlara
yazılamaz, hatta üyelerin birbirlerine yazdıkları mektuplarda kullanılamaz.......

---------------------------------------------------------------

.... kullanılması gerektiğinde ise bazı kelimeler çok kısaltılarak ve sesli harfler kaldırarak
kullanılır.

k---k---r: kemikler
ş---v---e—ler: Şövalyeler
p---tr---kler: Patriarklar ........... gibi.....

--------------------------------------------------------------------

81
Antony Sutton. Amerikan Gizli Hükümeti: Kurukafa ve Kemikler, Çev. Selim Yeniçeri, İst. Koridor Yay.,
2005. s: 299-301.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 99

Antony Sutton şöyle devam ediyor:


..... Her yıl 15 yeni üye ‘asap bozucu’ olarak tanımlanabilecek ve muhtemelen
erkekliklerini göstermek için uygulanan bir törene tabii tutulmaktadırlar. Rosenbaum’a göre,
üyelik kabul töreni sırasında ‘mezarın korkunç dehizlerinden tuhaf çığlıklar ve iniltiler
yayılmaktadır’.

Üyelik kabul töreninin dört unsuru şöyledir:

Yeni üye bir lahit içinde çırılçıplak yatar.


Yeni üye, seks yaşamındaki ‘sırlarını’ diğer üyelerle paylaşmaya zorlanır.,
İskeletler gibi giyinmiş, deli gibi hareketler yapan patriarklar yeni üyelere doğru ulur ve
bağırırlar.
Yeni üye, bir çamur yığının içinde çırılçıplak güreşmek zorundadır.

Dahası da var. Ama yukarıda verdiğimiz dört unsur bile teşkilatın nasıl çocukça ve
delice bir temel üzerine kurulu olduğunu göstermeye yeterlidir. ....

..............................................

..... Üyelik kabul töreninde aslı olup bitenler, temelde bir zihin kontrolü, beyin yıkama
veya karşılıklı grup yönemidir. Şövalyeler, ağır baskılar sonrasında güç kullanmıyla örülmüş
bi hayatı sürdürecek ve bu geleneği gelecek kuşaklara aktaracak patriarklar haline
gelmektedir.
Kısacası ritüelin asıl amacı zombiler oluşturmak ve küçük bir seçilmiş grubun elindeki
gücün kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlamaktır. Ama ritüelin görüntüsü kesinlikle
sataniktir. Teşkilat içinde satanik sembolizmalar vardır.

Gizli Örgütlerin Temel Ortak Özellikleri ve Kriterleri Nelerdir? Nasıl Bir Örgüte
Gizli Bir Örgüt Diyebiliriz? Örnekler Nelerdir?

Kesinleşmiş ve temel bir gizli örgüt talimnamesi veya tanımı yoktur. Gizli örgütlerin
tümü birbirine göre ciddi değişiklikler gösterirler. Öncelikle gizli örgütleri temelde beşe
ayırabiliriz:

1) Gizli olmadığı halde gizli görünen ve gizliliğinden gücünü almaya çalışan


‘psödo-gizli örgütler’. (örnek: masonik örgütlerin bir kısmıdır, örnek:
Fransız ekolü masonları, Grand Orient Francais, Lions, Rotaryenler gibi
havuz yapılar)
2) Gizliliği deşifre olmuş, ismi duyulmuş, pek çok yazılı materyeli yayın veya
kitaplarda yayınlanmış ‘pro-gizli örgütler’ (örnek: Hür ve Kabul Edilmiş
Masonlar, Mavi Localar, P2 Locası vb.)
3) Gizliliği deşifre olmuş, ismi duyulmuş, ilkelerinin, gizli eylemlerinin bir kısmı
duyulmuş ‘gizli örgütler’. (örnek: Masonların Kırmızı Locaları, Yan
masonik örgütler, B’nai B’rith, Bilderberg)
4) Sadece adı duyulmuş, gizliliğinin, ritüellerinin büyük kısmını koruyan ve
gizliliği tamamen deşifre olmamış gizli örgütler (örnek: Skulls and Bones,
Round Table, İllüminati, günümüzdeki Tapınak Şövalyeleri, Malta
Şövalyeleri, Bohemian Grove, Thule Cemiyeti, Mount Palerin Cemiyeti,The
Nation of Islam).
5) Gerçek Gizli Örgütler: İsmi bile duyulmamış, toplantıları çok gizli,
hakkında kimsenin bir şey bilmediği örgütler. Örnek: YOK.

Yukarıdaki ilk iki örgüt cinsine gizli örgüt demek zordur. Bunlar aslında prototip-gizli
örgüt durumundadırlar ve daha gizli örgütlere havuz eleman sağlamak gibi bir fonksiyon
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 100

görürler. Gerçek gizli örgüt, beşincide belirtilen gizli örgütlerdir. Gizli örgütlerin en önemli
özelliği dinamik oluşlarıdır, en büyük güçleri de buradan gelir. Yani bir örgüt sürekli
metamorfozis (değişim, dönüşüm) içindedir. En ufak bir deşifrasyonda başka bir örgüte
dönüşür, üst düzeydeki elemanlarını transfer eder, ama ilgiyi orda muhafaza etmek ve
dağıtmak için eski örgütü de lağv etmez ve devam ettirir. Bazen bu örgütten çıkıp açıklama
yapanlar olur.

Örnek vermek gerekirse, Skulls and Bones Society, 28 Haziran 1832 yılında
kurulmuştur. 1970’li yıllara kadar böyle bir örgüt olduğunu kimse bilmemiştir (toplam 140-150
yıl gizli kalmıştır). Bu örgütle ilgili ilk kitap 1986 yılında Antony Sutton tarafından
yazılmıştır82. Birinci dünya savaşında ve ikinci dünya savaşında büyük rol oynamış olmasına
rağmen, Skulls and Bones, devletin her kademesine nüfuz etmiş ve Amerikan Şirket-Derin
Devletinin bir parçası haline gelmişken, hiç bir biçimde ortaya çıkmamıştır. Nixon’un
Watergate skandalı ve Vietnam savaşı sırasında, bir ya da iki üyesinin teşkilata ihanet etmesi
ve bu konudaki bazı bilgilerin Esquire dergisinde Eylül 1977’de Ron Rosenbaum’un bir
makalesinde ortaya çıkması sonucu, örgüt tanınmıştır; bu da sadece adının duyulması
biçiminde bir tanınmadır. 1990’larda (1995 yılında Yale Nöroşiruji departmanına bir mülakat
ve konferans için gittiğimde) bile örgütün adını New Haven’da Yale Kampüsünde sorduğum
pek çok YALE üniversite görevlisi bilmiyordu, Amerika genelinde ne Skulls and Bones, ne de
Bohemian Grove’u hiç kimse bilmiyordu. Aynı kampüste kurulmuş olan Scroll and Key, The
Wolfe’s Head (Kurt Başı) gibi örgütler hakkında ise hiç bir şey bilinmemektedir. Bu örgütlerle
ilgili kitaplar son yıllarda yayınlanmıştır. Benzer bir örgüt olan Bohemian Grove (Bohem
Klübü) ise 1860-1870’lerde kurulmuş ama 1975’e kadar gizli kalmış bir örgüttür. 1990’larda
çok gizli idi ve bu konuda hiç bir şey yazılmamıştır. Atom Bombasının yapılma kararı,
Manhattan Projesi kararı, Ay’a gitme kararı örgütün California’daki merkezinde bu örgütte
verilmiştir. Her iki örgütün geçmişi nerdeyse 100 yıl olmasına ve devletin her kademesinde
etkin olmalarına, dünya ile ilgili kararları almalarına rağmen bu örgütler bilinememiştir.

Sanıldığının aksine gerçek gizli örgütler veya adları yukarıda adları anılan
supranasyonel gizli örgütler83 supralegal bir sistem içinde yer alırlar ve kayıtsız şartsız
dokunulmazlıkları vardır. Bu dokunulmazlık her türlü suçu işleme noktasına kadar varsa da
toplum için geçerli olan legal sistem bu örgütler veya ileri düzeydeki elemanları için geçerli
değildir. Kurtlar Vadisi isimli filmdeki konseyler veya Baronlar, bu supranasyonel örgütlerin
birer alt basamağı olarak Türk halkına tanıtılmışlardır. Bahsedilen supralegal sistemin de
kendi içinde bir sistematiği vardır ve yazılı talimnameleri mevcuttur, ama bunu sadece
örgütün üst düzey üyeleri görebilir.

Anlatmak istediğim şey, sanıldığı gibi Batı ülkelerini Anayasalar veya kitapçıdan
aldığınız kanun kitapları yönetmez. Daha kritik ve gizli tüzükler, anayasalar ve talimnameler
mevcuttur. Bu konseylerde alınan kararlar değiştirilemez, her türlü yol mübahtır. Kararlar 50-
80 yıl gibi bir süre için alınırlar. Örneğin İsrail’in kurulma kararı ilk kez 1870’li yıllarda ABD’de
ve İngiltere’de alınmış ve bu Round Table tarafından 1917’de Balfour Deklerasyonu
sayesinde ortaya konmuştur, arkada Rothschild Hanedanlığı vardır. Plan 80-100 yıl için
yapılmıştır. Büyük Ortadoğu Projesi de daha sonra geliştirilmiştir ama bu planın bir
parçasıdır, bu planı bozabilecek iki ulus vardır; o da Türk ulusu ve İran ulusudur.

1917’de yine aynı yıl, emperyalizme ve kapitalizme karşı Bolşevik Devrimi


yapılmıştır. Ama Bolşevik Devrimini yapanların içinde de çok fazla Yahudi vardır; daha sonra
Rusya Yahudilerin karşısında yer almayacak, İsrail’in kurulmasına karşı durmayacaktır.
Lenin 1917’de St. Petersburgh’da yaptığı bir toplantıya 12 kişi çağıracaktır. Daha sonra bir

82
Antony Sutton. America's Secret Establishment, Montana:Liberty House Press. 1986.
83
Supranasyonal Gizli Örgütler, uluslar üzeridirler, bu örgütlerin dokunulmazlıkları vardır. Bilderberg, CFR,
Trilateral Komisyon, Atlantik Konsül, Pasifik Konsül, RIIA, Round Table, Skulls and Bones, Bohemian
Grove, Siyonist Yahudi gizli örgütleri, B’nai B’rith gibi örgütler supranasyoneldir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 101

kısmı Polit Büroda da rol alacak grubun 6’sı Yahudidir. Bu kişilerden bazıları, Lenin (Rus),
Bobnov (Rus), Stalin (Rus, Kafkasyalı), Dzerzhinsky (Polonyalı), Trotsky (Yahudi),
Sokolnikov (Yahudi), Zinoviev (Yahudi), Kamenev (Yahudi), Sverdlov (Yahudi), Uritsky
(Yahudi) dir84.

1917’deki Bolşevik Devrimi’nde Politbüroyu oluşturanlar Grigory Zinonviev


(Yahudi), Lev Kamanev (Yahudi), Grigory Skolnikov (Yahudi), Leon Trotsky (Yahudi), V.İ.
Lenin, Andrei Bobnov, Joseph Stalin’dir. Lenin’in ünlü bir nutku ise Yahudileri sonuna
kadar savunacak, Yahudi ideolojisine hiç değinmeden ve 1917 Balfour deklarasyonun
kapitalistler ve Emperyalist Gizli Yapılanma tarafından verildiğini hiç hesaba katmadan, tüm
Yahudileri kardeş ilan edecekti. Ama garip bir ironi ile, kardeş olarak gördüğü Siyonist
Yahudiler tam 74 yıl sonra, Lenin’in hayatı boyunca mücadele ettiği emperyalistlerle işbirliği
yapacaklar ve George Soros isimli bir Yahudinin de kurmuş olduğu Açık Toplum
Enstitüsünün de yardımıyla yapmış olduğu tüm devrimi, turuncu bir kadife devrimle tersine
döndüreceklerdi. Project Democracy, aslında CIA’in kurmuş olduğu bir gizli projeydi ve
hedefi darbe yapamadığı ülkelerde Demokrasi söylemelerini ve Sivil Toplum Örgütlerini
kullanarak sivil darbeler gerçekleştirmekti85. Lenin’in hesap etmediği Dünyayı Yöneten Gizli
Yapıların temel nitelikleri ve üst katmanların nasıl çalıştığıydı. Yahudilerin ise ‘insanlığın
kardeşliği’ veya ‘Yahudilerin Ruslarla eşitliği’ diye bir olguya inanmadığını hiç bir zaman
Bolşevik Devrimi hesaba katamamıştır.

Antony Sutton muhtelif kitaplarında SBS’nin hem Sovyetler Birliğinin kurulmasına


ve Bolşevik devrimine, hem de Nazilerin geliştirilmesine nasıl yardımcı olduğunu belgeleriyle
anlatmaktadır. Gaylon Ross ‘The Elite Don’t Let Us Tell the People’ isimli kitabında hem
Skulls and Bones Society’nin, hem de Rockefeller gibi bazı zenginlerin, bazı Amerikalı
Yahudilerin Bolşevik Devrimine nasıl maddi destek verdikleri konusunu detaylı işlemiştir86.
Rus Devriminde Yahudilerin rol alması ve Lenin’in Yahudi idealleri konusunda hiç bir yorum
yapmayıp, tüm Yahudileri kardeş ilan etmesi enterasan bir konudur, kendisinin de annesini
Yahudi olduğu iddia edilmektedir. Rus Devriminde rol alan Rus Kökenlilerin sayısı bu grupta
sadece 6 tanedir. Aşağıda Rus Bolşevik Devriminde en etkili olmuş 50 kişinin geldiği köken
sıralanmaktadır. En etkin 50 kişinin 41’i Yahudidir (% 82), sadece 6 Rus vardır. Yüzde
82’sinin Yahudi kökenli olduğu bir Devrim ne kadar Rus Devrimi sayılabilir, bu da tartışma
götürür.

84
Mark Weber. The Jewish Role in the Bolshevik Revolution and Russia's Early Soviet Regime
Assessing the Grim Legacy of Soviet Communism. http://www.ihr.org/jhr/v14/v14n1p-4_Weber.html
85
Mustafa Yıldırım. Sivil Örümceğin Ağında, İstanbul: Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2004.
86
Robert Gaylon Ross. The Elite Don’t Dare Let Us Tell People. Spicewood-Texas: RIE Press, 2005.S:162-
170.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 102

Takma Gerçek Irkı ve Milliyeti

1. Lenin Oulianov ‘ (Rus)


2. Trotsky Bronstein (Yahudi)
3. Steklov Nachamkess (Yahudi)
4. Martov Tsederbaum (Yahudi)
5. Zinoviev Apfelbaum (Yahudi)
6. Goussiev Drapkin (Yahudi)
7. Kamenev Rosenfeld (Yahudi)
8. Souhanov Ghimmer (Alman)
9. Sagersky Krachmann (Yahudi)
10. Bogdanov Silberstein (Yahudi)
11. Gorev Goldman (Yahudi)
12. Ouritzky Radomislsky (Yahudi)
13. Volodarsky Kohen (Yahudi)
14. Sverdlov Sverdlov (?) (Yahudi)
15. Kamkov Katz (Yahudi)
16. Ganetzky Furstenberg (Yahudi)
17. Dann Gourevitch (Yahudi)
18. Meshkovsky Goldberg (Yahudi)
19. Parvus Helphandt (Yahudi)
20. Riazanov Goldenbach (Yahudi)
21. Martinov Zimbar (Yahudi)
22. Tchernomorsky Tchernomordik (Yahudi)
23. Piatnitzky Levin (Yahudi)
24. Abramovitch Rein (Yahudi)
25. Solntzev Bleichman (Yahudi)
26. Zverzditch Fonstein (Yahudi)
27. Radek Sobelson (Yahudi)
28. Litvinov, alias Finkenstein Wallack (Yahudi)
29. Lounatcharsky Lounatcharsky (Rus)
30. Kolontai Kolontai (Rus)
31. Peters Peters (Letonyalı)
32. Maklakovsky Rosenbloom (Yahudi)
33. Lapinsky Levenson (Yahudi)
34. Vobrov Natansson (Yahudi)
35. Ortodoks Akselrode (Yahudi)
36. Garin Gerfeldt (Yahudi)
37. Glazounov Schuize (Yahudi)
38. Lebedieva Simson (Yahudi)
39. Joffe Joffe (Yahudi)
40. Kamensky Hoffman (Yahudi)
41. Naout Ginzburg (Yahudi)
42. Zagorsky Krachmalink (Yahudi)
43. Izgoev Goldman (Yahudi)
44. Vladimirov Feldman (Yahudi)
45. Bounskov Foundamentzky (Yahudi)
46. Manouilsky Manoulisky (Yahudi)
47. Larin Lourie (Yahudi)
48. Krassin Krassin (Rus)
49. Tehicherin Tchicherin (Rus)
50. Goukovsky Goukovsky (Rus)

Bu konunun detaylarına ilerideki çalışmalarda girilecektir.


Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 103

Bahsedilen Kuru Kafa ve Kemikler Örgütü Çok Güçlü müdür?

Bahsedilen bu örgüt çok güçlüdür. 1832 ile 1986 arasında gizli ve hiç bilinmeden
kalmayı başarmıştır. Üstelik CFR, Round Table, Bilderberg, Bohem Klübü (Bohemian Grove)
gibi diğer örgütlere de pek çok yan kol verdiği ve elemanları hem Yüce Divan’da, hem hukuk
sisteminin içinde, hem de ekonomide, parlamentaoda ve yönetimde oldukları için çok
yetkindirler. Aşağıda sıralanan ailelerin hepsi bu teşkilata girmiştir ve etkilidir. Bu aileler
Amerika’yı kuran ve geliştiren sınırsız zengin aileler olduğu düşünülürse kesinlikle
güçlüdürler.

Witney Ailesi ( yerleşim 1635, Watertown, Massachusets),


Perkins Ailesi ( yerleşim 1631, Boston Mass.),
Stimson Ailesi (yerleşim 1635, Watertown, Mass.),
Taft Ailesi (y. 1679, Braintree, Mass),
Wasdworth Ailesi (y. 1632, Newtown, Mass.),
Gilman Ailesi (y. 1638, Hingham, Mass.)
Payne Ailesi (Standard Petrolün sahibi),
Davison Ailesi (J. P. Morgan ve şirketinin sahibi, her iki dünya şavaşında da etkili olmuşlar ve büyük
paralar kazanmışlardır),
Pillsburr Ailesi (Un ticareti),
Sloane Ailesi (Ticaret ve parekende satışının dev ismi),
Weyerhauser Ailesi (Kereste ve orman ürünleri tröstü),
Harriman Ailesi (Demiryolu Kralları),
Rockefeller Ailesi (Standard petrol, Chase Manhatten Bank ve binlerce şirketin sahibi CFR, Trilateral
Komisyon ve Bilderbergin başındaki aile),
Lord Ailesi (y. 1635, Cambridge, Mass.),
Bundy Ailesi (y. 1635, Boston, Mass.),
Phelps Ailesi (y. 1630 Dorchester, Mass.),
Bush aileleri (Baba Bush CIA ve ABD başkanı, oğul Bush bu örgütlerin bir entrikasıyla ABD
başkanlığına getirildi, her ikisi de SBS üyesi)entrikasıyla ABD başkanlığına getirildi, her ikisi de SBS
üyesi).
Yahudi Teşkilatı B’nai B’rith Güçlü müdür?

Amerika'daki Yahudi gizli örgütleri arasında, B'nai B'rith’in (Beni Brit diye okunur)
özel bir yeri vardır ve Yahudilerin ilk Amerika’da kurmuş oldukları Yahudi Teşkilatlarından
birisidir. Daha doğrusu varolan pek çok gizli teşkilatın bir araya gelmesiyle B’nait B’rith
oluşmuştur. "Eski Ahit'in Çocukları" anlamına gelen ve yalnızca Yahudileri üye kabul eden
örgüt, Amerika'daki Yahudi gücünün farklı bir boyutunu oluşturur. Pek çok şirketin, CFR’nin,
Devlet yapısının temelinde İsrail’ın kurulmasında büyük hizmet veren bu gizli teşkilat rol
almıştır.

B'nai B'rith 1840-1843 (???) yılında bir grup Amerikalı Mason Yahudi tarafından
kuruldu. Bu örgütle ilgili çok daha detaylı çalışmalar, ilerleyen kitaplarda sunulacaktır (Henry
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 104

Jones ve diğer 11 Yahudi tarafından 13 Ekim 1843 yılında kurulduğu söylenmektedir). Fakat
gizli bir örgüt olmadığını iddia etse de B’nai B’rith çok gizli bir örgütün veya buz dağının
ortaya çıkmış bir parçasıdır. Örgüt, başlangıçta sadece Mason Yahudilerden oluşan bir
mason locası görünümündeydi. Amerika'daki mason localarının ilk kurucuları olan Yahudiler,
kendilerine has bir loca kurmaya karar vermişlerdi. Aynı P2 gibi farklı yerlere kadar uzanan
bu teşkilatı yarattılar sonunda, B’nai B’rith haricinde pek çok Kabala ve Yahudi felsefesiyle
yoğurulmuş Yahudi teşkilatı vardır aslında. Şunu yeri gelmişken saptamalı. Amerikan Derin
Devleti iki parçalıdır. Birisi yukarıda bahsettiğimiz Skulls and Bones (Kuru Kafa ve
Kemikler) gibi Protestan-Beyaz-Anglosakson (WASP) grubun kurduğu gizli teşkilatların bir
bileşimidir, bir diğeri ise Yahudi destekçisi Mason Localarının ve B’nai B’rith gibi gizli
teşkilatlarının oluşturduğu Siyonist Amerikan Derin Devletidir. Bir de hepsinin üzerinde
pek çok başkanın üye olduğu bir İllüminati benzeri teşkilat olduğu varsayılmaktadır.
Amerika’daki karışık Anglo Sakson sayısı en az 100-150 milyon civarındadır (Toplam nüfus
250-300 milyon arası), iki-üç kuşaktır saf Anglo Sakson sayısı ise en az 30-50 milyon
arasındadır (bunlar tahmini rakamlardır). Ama Amerika’daki Yahudi sayısı ise kendi
kaynaklarından yıllara göre şöyle verilmektedir:
(http://judaism.about.com/od/jewishhumor/f/jewry_usa.htm).

1970: 5,400,000

2005: 5,280,000

2020 civarında olacak sayı: 5,200,000

Tüm dünyadaki Yahudi sayısı ise 15-17 milyon civarındadır. Saf Yahudilerin, Saf
Anglo Sakson nüfusa ABD’deki oranı yaklaşık 5 milyon/50 milyon 1/10’dur (0.1). Yahudilerin
Anglo Sakson toplam nüfusa oranı ise 5 milyon/150 milyon, 1/30’dur (0.033). Bu orana
rağmen nasıl olmuş da ABD’deki Derin Devlet içine zenciler, hispanikler, Alman, Polonya,
İskandinav veya Fransız kökenliler, Müslümanlar, Türkler girememişlerdir? Bu sorunun
yanıtı, Siyonizmin ve Yahudi Felsefesinin çok sinsi bir biçimde hem mason teşkilatlarının
kontrolünü, hem de diğer gizli teşkilatların kontrolünü ellerine geçirmelerinde yatmaktadır. Bu
nedenle bu kitapta bahsedilen Dünyayı Yöneten Gizli Güçlerin ortaya çıkarılması ve
yöntemlerinin anlaşılması çok önemlidir. Kitabın ilerleyen bölümlerinde Derin Devlet kısmına
da değinilecektir. Gizli teşkilatlar genellikle çok zenginler tarafından desteklenirler, devletle
bağlantılıdırlar. Savaşlarda büyük rol alırlar ve ayrıca istihbarat örgütlerinin ve polis
teşkilatlarının içine girerler, genellikle de temelini oluştururlar. Sonuçta, sayıları çok az
olmasına rağmen akıllı davranan ve çok iyi ve gizli örgütlenen Yahudiler ABD’nin Derin
Devletinin içine girmişlerdir. Aynı Türkiye’deki Derin Yapılara Masonik-Yahudi gizli
yapılanmaların girmiş olması gibi.

"Yahudi Ansiklopedisi (Encyclopaedia Judaica) "B'nai B'rith tarafından benimsenmiş


olan gizlilik, ketumiyet gibi özellikler ve pek çok ritüelin, masonik çalışmalardan etkilendiğine
kuşku yoktur. B'nai B'rith Yahudi toplumunun içinde masonluğun bir benzeri olma amacı
taşımıştır" diye yazıyor. (Encyclopaedia Judaica, vol. 10, s.541)

Nitekim B'nai B'rith kurulduğu tarihten bu yana sürekli olarak mason locaları ile
işbirliği ve ittifak içinde bulunmuştur. Her iki güç de birbirini desteklemiştir. Dolayısı ile büyük
olasılıkla Masonik ritüeller son şekillerini 19. yüzyılın ortalarında alırlarken, direkt olarak
B’nai B’rith gibi gizli Yahudi örgütlerinin de etkisindeydiler. Ayrıca gerek masonların orijinleri
olan Tapınak Şövalyelerinin, Gül-Haç Cemiyetinin, gerekse Yahudilerin ortak bir
düşmanları vardı. Bu da yüzyıllarca Vatikan ve Katoliklikti, Ortaçağdan beri acımasız
Engizisyon yöntemleriyle çalışan bu yapı Yahudilerle, Protestanların süreğen bir biçimde
ittifak yapmalarına ve birbirlerini desteklemelerine neden olmuştur. ABD’deki Başkanlara
bakın onca başkan içinde sadece 2 tane Katolik başkan seçilebilmiştir. Zaten sonuncu
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 105

Katolik başkan olan Kennedy ise öldürülmüştür. 43 Amerikan Başkanından yaklaşık 25-35’i
ise Masondur ve Yahudilerle pek çelişmek istemez.

Dünyayı Yöneten Güçler Neden Gizlidir ve Hep Gizli Kalacaklardır?

Dünyayı yöneten güçler bugün tam olarak bilinememektedirler. Bunların en önemli gücü
gizli kalmalarıdır. Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar gizli bir cemiyettir, ama bunların içinde
en masum olanlarından birisidir. Örneğin ABD ve İngiltere’de yüzbinlerce üyesi vardır ve bir
klüp, bir zengin havuzu niteliğinden öteye gidememektedirler. Mavi Localar hakkında
anlatılanlar pek çok ülkede şehir efsanelerinden öteye geçememektedir. Adı ortaya çıkmış bu
gizli cemiyetlerin haricinde pek çok gizli yapılanma mutlaka vardır. Bunlar Küresel Elitin ve
zenginlerin yapılanmalarıdır ve dünyayı getirmiş oldukları durum ortadadır. Biz bu kitapta
veya bu yazılarda sadece Tek Dünya Hükümeti kurmak isteyen gruplardan bahsediyoruz.
Adlarını bildiklerimizden bazılarının en güçlülerden, güçsüzlere kadar isimleri aşağıda
sıralanmıştır, ama bu cemiyetlerin haricinde de halen aktif olan gizli ve ortaya çıkmamış
yapılar vardır87.

 Siyonist bilinmeyen yapılar.


 Bohem Klübü (Bohemian Grove, Kuruluşları 1800’lerin sonu)
 Kuru Kafa ve Kemikler Cemiyeti (Skulls and Bones Society, kuruluş 1832)
 Round Table (Kuruluş 1909, ama ön geçmişi Oxford Üniversitesi kadar eski,
Ortaçağ, Tapınak Şövalyeleri ve masonlara dayanıyor. Zaten Rothschild’in
desteklediği Yahudi Masonlar tarafından Oxford Üniversitesinde kuruldu)
 33’ler Meclisi (Kuruluş Masonik Anderson Anayasasından sonra, 18. yüzyıl)
 B’nai B’rith (13 Ekim1843)
 İlluminati (eski İllüminatinin yeni pek çok dalı olduğu iddia edilmektedir,1 Mayıs
1776, Almanya, ama pek çok ülkeye yayıldı)
 Opus Dei (‘Tanrının İşi’ ve Vatikanın diğer gizli örgütleri, 2 Ekim 1928 de
Madrid’te sıradan bir papaz olan Jose Maria Escriva de Balaguery Albas
tarafından kurulan örgüt aslında çok daha eski Vatikan gizli örgütlerinin bir
birleşkesi haline gelmiştir )
 CFR (Council on Foreign Relations, 1921, Round Table, Masonlar, Skulls and
Bones ve diğer ABD’deki gizli teşkilatlarla birlikte kurulmuştur)
 Bilderberg (1954 yılında, CIA tarafından Avrupa’ya Yahudiliğin prensiplerini, Tek
Dünya Hükümetini ve Küresel Elit’in kontrolünü yaymak için kurulmuştur; İspanya,
Hollanda, İskandinav ve İngiliz Kraliyet aileleri ve aristokrasisi de işin içindedir)
 Trilateral Komisyon (1973, David Rockefeller, Henry Kissenger, Zbigniew
Brzezinski isimli üç Yahudi ideolog tarafından kurulmuştur)
 Eski ve yeni Rose Croix (Gül Haç) (Kuruluş belirsizdir, 11-13 yüzyıl aralarında
kurulup, pek çok gizli örgüte ayrılmış olabilir. Günümüzde gizli veya açık pek çok
kolları vardır. Detaylı felsefesi vardır)
 Siyon Tarikatı (Belirsiz bir tarikattır. Gül-Haç’ın bir kolu veya aynı teşkilat olduğu
sanılmaktadır, 12-13. yüzyılda kurulduğu düşünülmektedir)
 Üst Düzey Masonlar (Kırmızı Localar, Skoç Riti, York Riti, diğer ritler, tüm
dünyada ve tüm ülkelerde yaygındırlar, 16-17. yüzyılda kurulmuşlardır)
 Skoç Riti
 York Riti
 Diğer Ritler (her ülkede çok farklı ritler son 250 yıldır
gelişmiştir)
 Tapınak Şövalyeleri (eski örgütün devamı olan bir benzer örgüt vardı, 11.
yüzyılda kurulmuş ve devamı da mevcuttur)

87
Bu kitapta geçen veya gerçekte var olan tüm gizli örgütler ele alınmamıştır. Bu örgütler birer örnek olarak
sunulmaktadırlar. Tarih boyunca gelişen ve varolan gizli örgütleri ele alsak, bunları sıralamaya sayfalar yetmez.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 106

 Malta Şövalyeleri (Vatikan ve Katolikler tarafından desteklenen geçmişi 11.


yüzyıla kadar uzanan gizli bir örgüt)
 Scroll and Key (Parşömen ve Anahtar, Yale’de kurulmuşt bir örgüt, 1842’lerde
kurulmuştur)
 The Group (İngiltere, 19 yüzyılın sonunda kurulduğu tahmin edilmektedir)
 Atlantik Konsül
 Pasifik Konsül
 Pilgrem Society
 Rotary Klübü (gizli değildir, ama üyelerinin içinde gizli örgüt elemanları vardır)
 Satanist Gruplar
 Ku Klux Klan
 Gizli Wicca (Cadı ve büyü) Grupları (Bu gruplar hermetizmle, Gül-Haç ile,
Tapınak Şövalyeleri ve masonluk ile hep içiçe geçmiş ve yüzyıllar boyu astroloji,
Kabala, simya, büyü konularında çok şeyi paylaşmışlardır).
 Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar (Mavi Localar, yarı gizlidir ve çok zararlı veya
politikalarda çok etkin değildir, her ülkede şubeleri vardır, sosyal klüp
niteliğindedir, 17-18. yüzyılda kurulmuşlardır)
 Lion Klübü (Pek gizli değildir. Dünyadaki en geniş halk klübüdür. 33. Derecedeki
bir Hür Mason ve işadamı Melvin Jones (1879 -1961, Chicago Garden City Locası,
No:141) tarafından 1917’de ABD’de kurulmuştur. 200 ülkede, 1 milyon 350 bin
üyesi ve 45 000 klübü mevcuttur. Bir mason örgüt havuzu olarak çalışır)

Bu kitap sadece bir giriş ve Dünyayı Yöneten Gizli Güçleri, İstihbarat Örgütlerini ve
Derin Devletleri anlatan bir başlangıç kitabı olduğu için sadece bir kısmının isimlerinden
bahsediyoruz. Bu örgütlerin bir kısmını ‘Gizli Örgütler, 11 Eylül ve BOP’ isimli kitabımda
anlatmıştım. Bundan sonraki çalışmada daha detayına girilerek bu örgütler tüm yönleriyle,
sistematik olarak ele alınacaktır.

Yukarıda ele alınanların haricinde yüzlerce başka gizli cemiyet vardır. Hepsinin
birbirleriyle bağlantıları olabilir. Örneğin sadece Kuzey Amerika’da var olan Üniversitelerdeki
gizli Cemiyetlerin listesi aşağıda verilmiştir88. Ama bu cemiyetlerin bir kısmı Fraternity
Klüpleri (kardeşlik kulüpleri) gibi fonksiyon görmektedir. Bir kısmı ise hakikaten toplum
içinde, politikada, ticarette etkin hale gelmiş olan gizli cemiyetlere dönüşmüştür. Bunlar içinde
1920’lere kadar kurulmuş olanlar önemlidir. Çünkü ABD’nin bugünkü Derin Devleti 1. Dünya
Savaşından sonra 1921’de CFR’nin kurulmasıyla şekillenmiş ve tamamlanma 1947 ‘Ulusal
Güvenlik Yasasıyla’ oluşmuştur. 1947’de bu yasayla CIA kurulmuş, 1952’de ise NSA
kurulmuştur. ABD Derin Devletinin tamamlanmasına İngiltere-Oxford’da 1909 Round
Table’ın kurulması (Daha sonra Amerikan Round Table örgütü de oluşacaktır89) ile 4 Eylül
1949’da NATO’nun kurulması arasında süreç olarak bakabiliriz. Burda vurgulamak istediğim
Anglo Sakson kültüründe ve Yahudi kültüründe gizli örgüt kurmak veya gizli kardeşlik-
masonik cemiyetleri kurmak zaten kültürün bir parçasıdır. Fraternity ve Sorority Üniversite
gruplarında bunu zaten görmekteyiz. Dikkat edeceğiniz üzere hep bu gizli cemiyetler
Üniversitelerde, akademik ortamlarda ve kampüslerde varolmuş ve yeşermişlerdir.

Kuruluş
İsim Üniversite
Yılları
The NoZe Brotherhood
1924 Baylor University
Noze Kardeşliği

88
http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_collegiate_secret_societies
89
Ümit Sayın. Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler, İst.: Neden Kitap, 4. Gözden Geçirilmiş Baskı,
2006.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 107

Bishop James Madison Society


1812 College of William and Mary
Kardinal James Madison Cemiyeti
Flat Hat Club 1750, 1913-1943, 1972-
College of William and Mary
Düz Şapka Klübü present
Seven Society, Order of the Crown and Dagger
? College of William and Mary
Yediler Cemiyeti
Philolexian Society 1802 Columbia University
St. Anthony Hall 1847 Columbia University
Quill and Dagger Cemiyeti 1893 Cornell University
Casque and Gauntlet Cemiyeti 1886 Dartmouth College
The Sphinx
1886 Dartmouth College
Sfenk Cemiyeti
Dragon Society
1886 Dartmouth College
Ejderha Cemiyeti
Fire & Skoal Cemiyeti 1975 Dartmouth College
Phrygian Cemiyeti 2005 Dartmouth College
Burning Spear Society
1993 Florida State University
Ateşli Mızrak Cemiyeti
Anak Society Georgia Institute of
1908
Anak Cemiyeti Technology
Eucleian Society
1832 New York University
Eucleian Cemiyeti
Philomathean Society
1832 New York University
Philomathean Cemiyeti
St. Anthony Hall ? Princeton University
Cap and Skull
1900 Rutgers University
Şapka ve Kurukafa Cemiyeti
Order of the Bull's Blood (actual existence is "highly
questionable" 1834 Rutgers University
Öküz Kanı Tarikati
The Order of the Red Lion
? Rutgers University
Kırmızı Aslan Tarikatı
The Squires Society Southern Methodist
1904
(Patronlar Cemiyeti) University
The Machine
1914 University of Alabama
Makina Cemiyeti
Order of the Golden Bear University of California,
1901
Altın Ayı Tarikatı Berkeley
Petal and Thorn 1927 University of Delaware
Florida Blue Key
1923 University of Florida
Florida Mavi Anahatar
The Senior Skull Honor Society
1906 University of Maine

Iron Arrow Honor Society


1926 University of Miami
Çelik Ok Cemiyeti
Order of Angell University of Michigan, Ann
1902
Melek Tarikatı Arbor
University of Missouri-
QEBH 1897
Columbia
Society of Innocents University of Nebraska-
1903
Masumlar Cemiyeti Lincoln
Order of Gimghoul
1889 University of North Carolina
Gimbhoul Tarikatı
Order of the Gorgon's Head 1896 University of North Carolina
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 108

Gorgon’un Başı Tarikatı


The Philomathean Society 1813 University of Pennsylvania
The Eyes of Texas
1976 University of Texas
Teksasın Gözü Cemiyeti
Episkopon Cemiyeti 1858 University of Toronto
IMP Society 1902 University of Virginia
Raven Society 1904 University of Virginia
Seven Society 1905 University of Virginia
Z Society 1892 University of Virginia
Washington University in St.
Thurtene Society 1904
Louis
Theta Nu Epsilon 1870 Wesleyan University
Skull and Bones Society
? Yale University
Kuru Kafa ve Kemikler Cemiyeti
Scroll and Key Society
1842 Yale University
Parşömen ve Anahtar Cemiyeti
Berzelius Society 1848 Yale University
Book and Snake Society
1863 Yale University
Kitap ve Yılan Cemiyeti
St. Anthony Hall Society 1867 Yale University
Wolf's Head Society
1883 Yale University
Kurt Başı Cemiyeti
Elihu Society 1903 Yale University
Manuscript Society
1952 Yale University
El Yazması Cemiyeti
Sage and Chalice Society ? Yale University
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 109

Siyon Protokolleri Nedir ve Neden Bahsederler? Siyon Protokollerine Ait Temel


Bazı İlkeler Nelerdir?

Siyon protokollerine ait bazı kararlar ve kurgulanmış olan kuralların özetleri aşağıda
orjinal Siyon Protokollerinden alınarak yazılmıştır. Bu protokollerin ilk kez 1905’te
Rusya’da yayınlanmasına karşın, Çar’a bağlı Rus gizli polisi tarafından yazdırıldığına dair
bazı söylentiler vardır. Ayrıca Nazilerin ve Hitler Almanya’sının da baş yapıtlarından biri olan
Siyon Protokolleri, faşizme hizmet ettikleri ve Komünist Devrimin temelinde Yahudi Komplosu
olduğunu iddia ettikleri için pek Sol kesim veya Komünistler tarafından sevilmemektedir. Ama
Protokollerin gerçekte M.Ö. 900’lü yıllarda prototiplerinin ‘Siyon’un Eski Babilli Bilgelerinin
Protokolleri’ olarak yazılmaya başlandığı, başlangıçta çok kısa olduğu ve Talmud ile
Kabala’dan esinlendiği, tarih boyunca Yahudi gizli cemiyetleri tarafından evrimleştirildiği
düşünülmektedir. Bu protokoller Rusya’daki olası bir Yahudi destekli devrime karşı gizli polis
tarafından da geliştirilmiş, evrimleştirilmiş veya basılmış olabilir, ama bu konu belirsizdir.
Protokolleri okuduğunuzda ve Yahudilerin gizli cemiyetlerinin tarih boyunca yaptıklarına
baktığınızda protokollere uygun davranıldığını görmektesiniz. Protokollerin Nazi’lerin
başyapıtlarından birisi olması, Nazi’leri sevmememize ve karşı olmamıza rağmen bazı
gerçekleri değiştirmez. Şu unutulmamalıdır ki, Siyonizm de en az Naziler kadar ırkçı ve
faşisttir. Protokolleri okuduğunuzda zaten bir Siyonist Yahudi faşizmi ile karşılaşmaktasınız:

SİYON BİLGELERİNİN PROTOKOLLERİ

1. PROTOKOL

Hak güçte yatar, özgürlük sadece bir fikir, liberalizm, altın, iman, özerklik, sermaye
despotluğu, dahili düşman, izdiham, anarşi, politika ahlaka karşı, güçlü olanın hakkı, Yahudi
– Mason hakimiyetinin yenilmezliği, son beyanatın anlamı, şuursuz insan kalabalığı, siyasi
parti ihtilafı, despotik yönetimin çok daha tatmin edici biçimi, alkol, klasik öğreti, çürüme,
Yahudi – Masonik yönetimin ilke ve kuralları, terör, özgürlük eşitlik kardeşlik, hanedan
yönetiminin ilkeleri, Yahudi olmayan aristokrasinin ayrıcalıklarının iptali, yeni aristokrasi,
psikolojik hesap, özgürlüğün soyutluğu, halk temsilciliğinin kaldırılması.

Konuşmanın açılışını yapan Siyon lideri, ‘ileride meydana koyacağım sistemimiz iki
görüş noktasından hareket eder: Kendimiz ve Yahudi olmayanlar!’ diyerek dünyayı Yahudiler
ve diğer milletler diye kesin bir şekilde ikiye ayırmaktadır.90

1. Protokolde dikkate alınması gereken bir nokta da, kötülük içgüdüleriyle dolu olan
insanların sayısının, iyilerden çok daha fazla olma olduğunun belirtilmesidir. ‘Bu yüzden
onları yönetirken en iyi sonuçlar, soyut bilimsel tartışmalarla değil şiddet ve yıldırma
politikalarıyla elde edilir’ denilmektedir.

Yahudiler tarafında protokolde üzerinde durulan diğer düşünceler şu ifadelerle


açıklanmaktadır:

‘Günümüzde Liberal Yönetimin Gücü yerini Servetin Gücüne bırakmıştır.


Özgürlük fikri gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir fikirdir. Çünkü hiç kimse onu
aşırıya kaçmadan nasıl kullanacağını bilmez. Halkı düzensiz bir kalabalık haline

90
Atilla Akar. Derin Dünya Devleti: Gizli Doktrinin Küresel Efendileri, İst.: Timaş Yayınları, 2003. s. 82-91
Sergius Nilus. Siyon Liderlerinin Protokolleri, İst.:Nokkitap, 2004, s. 175-249;
http://www.geocities.com/siyonprotokolleri/
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 110

getirmek için, belirli bir süre özerklik tanımak yeterlidir. Bunu yaptığınız andan
itibaren, aralarında çok kısa sürede sınıf çatışmalarına dönüşecek olan yıkıcı bir
mücadele başlar. Devlet yanıp yıkılır ve itibari bir yığın külden ibaret kalır. Eğer bir
devlet kendini, kendi içindeki krizlerle tüketirse, ya da kendi içindeki ihtilaflar onu dış
düşmanlar karşısında zayıflatırsa, telafi edilemeyecek kayıplara uğramış ve bizim
hakimiyetimiz altına girmiş demektir. Tamamıyla bizim ellerimizde olan Sermaye
Despotluğu, ona bir saman çöpü uzatır. İster istemez bu çöpe sarılacaktır, aksi
takdirde tamamen dibe vurur.’

‘Hükmetmek isteyen kişi hem kurnaz hem de yapmacıklı olmalıdır. Açık sözlülük
ve dürüstlük gibi üstün insani nitelikler siyasette kusurdur. Bu nitelikler, Yahudi
olmayanların yönetimlerine ait vasıflar olmalıdır. Ve biz, katiyen bu vasıfları kendimize
rehber edinmemeliyiz. Şiddet doktrinimizle zafer kazanacağız ve bütün yönetimleri
kendi süper yönetimimizin bir parçası haline getireceğiz. Tüm itaatsizliklerinin ortadan
kalkması için, merhametsiz olduğumuzu bilmek onlara yetecektir.’ 91

Ayrıca protokolde güç, iktidar, liberalizm, halk gibi kavramlar şu anlamlarda


açıklanmaktadır:

 Yaratılışın kanununa göre hak, kuvvette yatar.


 Siyasetin ahlakla bağı yoktur, ahlaklı hükümdar tahtında duramaz. Bu
gibi vasıflar, Yahudi olmayanların krallıklarına ait olmalıdır. Biz bu
vasıflara göre hareket etmemeliyiz.
 Gayemiz uğruna, rüşvetçilik, düzenbazlık ve hıyanetten çekinmemeliyiz.
 Hürriyet, eşitlik, kardeşlik gibi kelimeleri biz bağırdık, ‘budala
papağanlar’ bu oltamıza takıldı. Gerçekte eşitlik yoktur. Bu gibi sloganlar
Yahudi olmayan hükümetleri ‘mahvedici kurtçuklar’ oldular. Bu sayede
Yahudi olmayanların aristokrasisini mahvetme imkanına kavuştuk.
 Onun yerine, bizim para ve tahsil esasına dayanan kendi aristokrasimizi
kurduk.
 Halk temsilcilerinin değiştirilme imkanı onları bizim elimize verdi ve
bizim tayin imkanımıza bağlandılar.

YORUMLAR (Ü.S.) : Gerçekten de son 200-300 yıllık tarihe baktığınızda bu


protokollere hizmet eden pek çok Yahudinin olduğunu görürsünüz. Örneğin Osmanlı’da
Yahudiler tüm bankerlik sistemini ve para sistemini ele geçirmişlerdi. İngiltere’de Rothschild’s
hanedanlığı gibi Yahudi kökenli bir hanedanlık vardı (kökeni 16. yüzyıla kadar gitmektedir).
Hürriyet- Eşitlik ve Kardeşlik gerçekten de Fransız İhtilali’nin ve Masonluğun prensibidir, fakat
bu protokollerde bahsedildiği gibi Yahudilerin Fransız İhtilalini kontrol ettikleri hipotezi pek
olası bir hipotez gibi görünmemektedir. Sadece masonluğu daha sonra sahiplenmenin bir
ifade tarzıdır.

2. PROTOKOL

Ekonomik savaşlar, Yahudi üstünlüğünün dayanağı, kukla hükümetler ve ‘gizli


danışmanları.’ yıkıcı doktrinlerin başarıları, siyasete uygulanabilirlikleri, basının rolü, altının
bedeli ve Yahudi kurbanların değeri.

91
Atilla Akar. Derin Dünya Devleti: Gizli Doktrinin Küresel Efendileri, İst.: Timaş Yayınları, 2003. S:. 82-91;
Sergius Nilus. Siyon Liderlerinin Protokolleri, İst.:Nokkitap, 2004, S:. 175-249;
http://www.geocities.com/siyonprotokolleri/
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 111

Bu protokolde ekonomik savaşlar, basın, bilim gibi konulardaki talimatlar


işlenmektedir.

‘Gayelerimize ulaşabilmek için savaşların mümkün olduğu kadar arazi


kazançları ile neticelendirilmemesi zorunludur. Böylece savaşlar ekonomik alana
kaydırılacaktır. Halkın içinden kölece itaatlerine göre titizlikle seçeceğimiz yöneticiler,
yönetim sanatında eğitim görmemiş kimselerden olacak ve kendilerinin müşaviri,
uzmanı olan ve bütün dünya işlerini yönetmek amacıyla çocukluğundan beri özel
olarak yetiştirdiğimiz zeki ve bilgili kişilerin elinde oyunumuzun piyonları haline
geleceklerdir. Yahudilerin tertip ettikleri Darwinizm, Marxism, Nietzcheism'in
başarılarını ve bu direktiflerin yahudi olmayanların fikirleri üzerinde nasıl bir bölücü
etki yaptığını görmek herhalde zor olmayacaktır. Basın ihtiyaçları zorunluymuş gibi
göstermeli, halkın şikayetlerini dile getirmeli ve böylece hoşnutsuzluk yaratmalıdır.’ 92

YORUMLAR (Ü.S.) : Bu protokol Yahudi kökenli ve onlarla işbirliği yapan gizli


örgütler veya cemiyetler tarafından uygulanmıştır. Marksizmin veya Darwinizmin Yahudi
kökenli kişiler tarafından kurulmuş olması hiç bir şeyi değiştirmez. Burada aslında her iki
sistem de (Makrsizm ve Darwinizm) aslında teizmden, Tevrattan ve Yahudilikten
uzaklaşmıştır. Aslında Protokollerin metninde bile hem kendi elemanlarına, hem de
karşılarında oldukları yapılara karşı güçlü bir psikolojik savaş öğesi vardır. Bu psikolojik
savaş yapılırken Fransız İhtilalinden, Marksizme, Evrim Teorisine kadar herşeyi dünyaya
yapılan bir Yahudi komplosu olarak yansıtıp; ne kadar güçlü olduklarını anlatma eğilimi
vardır. Halbuki 15-17 milyon nüfusları ile hep kendi içinde çoğalan genetik yapısıyla belki de
en güçsüz ve zayıf ırk veya sosyal yapıdır Yahudiler. Burada çok önemli bir nokta öne
çıkmaktadır. O da, kullandıkları ve truva atı haline soktukları gizli cemiyetler (1850’lerden
sonra kullandıkları masonlar gibi).

3. PROTOKOL

Burada anayasal devletler, kriz yaratma ve hedeflenen krallık gibi konular ele
alınmaktadır:

 Anayasal devletlerin dengesini bozduk.


 Liberalizmi kullanarak onları rekabet haline soktuk. Kısa bir zaman sonra
karışıklıklar ve iflaslar bütün dünyayı kaplayacaktır.
 Bütün halk, yoksulluk nedeniyle, ölesiye çalışma zorunluluğuyla
zincirlenmiştir.
 Bütün dünyaya hükmedecek olan hükümdarlarımızın taç giyme zamanı
geldiğinde, ona engel olmak isteyen her şey yine aynı eller tarafından
ortadan kaldırılacaktır.
 Bilimin bu günkü durumu ve bizim yönlendirdiğimiz gelişimi sayesinde,
insanlar basılı şeylere körü körüne inanıyorlar.
 Fransız İhtilaline ‘Büyük’ sıfatını biz verdik. Onun hazırlanışındaki sırları
gayet iyi biliyoruz. Zira o tamamıyla bizim eserimizdir. O vakitten beri
daima, dünya için hazırladığımız Siyon Kanının Despot Kralı için
çalışıyoruz.
 Krallığımızı kurduğumuz zaman ‘Özgürlük’ kelimesini lügattan silmiş
olacağız.93

92
http://www.geocities.com/siyonprotokolleri/protokol-002.html
93
Atilla Akar. Derin Dünya Devleti: Gizli Doktrinin Küresel Efendileri, Timaş Yayınları, 2003. s. 82-91;
Sergius Nilus. Siyon Liderlerinin Protokolleri, Nokkitap, 2004, s. 175-249;
http://www.geocities.com/siyonprotokolleri/
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 112

YORUMLAR (Ü.S.) : Bu protokol de son 100 yılda Siyonistlerin yönetmekte


oldukları cemiyetler, teşkilatlar veya örgütler tarafından kullanılmıştır. Israrla Fransız İhtilalini
kendilerine mal etmek istemektedirler. Halbuki Fransız İhtilalini o tarihte Yahudilerle çok
bağlantılı olmayan Fransız Masonlar, bazı eğitilmiş yöneticiler ve sefil vaziyette olan halk
yapmıştır. Aksine hem Fransız Devrimi, hem Kemalist Devrim, hem Çin Devrimi, hem de
Amerikan Devrimi bırakın Yahudiler tarafından tezgahlanmayı, aksine Siyon Protokollerine
zıt sosyal olaylardır. Yahudi gizli örgütlenmelerinin halkları yoksullaştırdığı ortadadır. Son
örneğini 22 Temmuz 2007 Türkiye Seçimlerinde gördüğümüz gibi, yaklaşık 5 milyar dolarlık
bir miktarın halk arasında dağıtıldığı, 7 milyon aileye seçim öncesi yiyecek yardımı yapıldığı
söylentileri vardır. Bunlar doğruysa, Türk halkı da önce yoksullaştırılmış, sonra da bir kaç
aylık karın tokluğuna oylarını satmışlardır. Benzeri başka seçim veya psikolojik harp
operasyonları Yahudi gizli örgütlenmeleri tarafından sıklıkla başvurulan yöntemlerden
birisidir, Mossad ajanı Victor Ostrovsky tarafından yazıldığı üzere bu uygarlığın veya
Siyonist Yahudilerin veya Mossad’ın yolu HİLE YOLU’dur.94

4. ve 5. PROTOKOL

Bu protokollerde kendi güçlerinin kaynağı ve yönetimleri bozma stratejileri üzerinde


durulmaktadır:

 Görünmeyen bir gücü kim yıkabilir? Bizim gücümüz böyle gizli bir
güçtür. Yahudi olmayan Masonluk, bize ve amaçlarımıza bir paravan
olarak hizmet eder. Bu sayede gücümüzün hareket planı ve hedefi, tüm
halk için bilinmeyen bir sırdır.
 Yahudi olmayanlara düşünme ve anlama fırsatı vermemek için, ilgilerini
ticaret ve sanayiye çevirmeliyiz. Böylece bütün milletler, kazanç peşinde
birbirleriyle yarışırken, düşmanlarının farkına varamayacaklar ve
tamamen yutulmuş olacaklar.
 Bütün dünyayı yönetmek için Tanrı’nın kendisi tarafından bizzat
seçildiğimiz, peygamberler tarafından söylendi. Biz çok güçlüyüz ve
gücümüzden kaçmanın yolu yoktur. Toplumun tüm güçlerini ele
geçirmek ve elimizde tutmak için, güçlü bir merkezi hükümet kuracağız.
Yeni kanunlar vasıtasıyla, siyasi hayattaki tüm faaliyetleri
düzenleyeceğiz ve krallığımız bir anda ve her yerde muhteşem bir
şekilde ortaya çıkacak. Milletler, bizim gizli elimizin olmadığı önemsiz
özel anlaşma dahi yapamazlar.
 Yahudi olmayanların gücünü azar azar tüketeceğiz ve sonunda uluslar
arası iktidarı bize sunmaya mecbur kalacaklar. Bu durum herhangi bir
şiddet hareketine başvurmaksızın tüm dünya devletlerinin gücünü yavaş
yavaş emerek, üstün bir yönetim kurmamıza olanak sağlayacak.
Bugünkü yöneticilerin yerine Yüksek Hükümet İdaresi adını vereceğimiz
bir mekanizma kuracağız.

YORUMLAR (Ü.S.) : Bu protokoller de uygulanmıştır. Mason teşkilatlarını bir


sürü Yahudi veya Siyonist öğeyle bezemeyi başardıktan sonra her ülkenin içine onlara
hizmet eden bir Truva atı olarak koymuşlardır. Bu ülkelerdeki masonlar dünya insanlığına
veya kardeşliğe ve eşitliğe hizmet ettiğini sanarak mutlu olurlarken, aslında farkında olmadan
Siyonizme hizmet etmeyi sürdürmektedirler. Bu nedenle üst düzeydeki masonların ve Kırmızı
Locaların üst düzeyindeki Yahudi sayısı çok fazladır. 33.ler meclisini, Büyük Locaları
yöneten masonların büyük çoğunluğu ya Yahudidir, ya da Yahudi medeniyetine kendilerini
kanıtlamış kişilerdir. Türkiye’de bu kişiler Sabetaycı-Masonik örgütlenmenin elemanlarıdırlar.

94
Clarie Hoy and Victor Ostrovsky, Hile Yolu (The Way of Deception), İst.: E Yayınları, 1990
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 113

Örneğin Müslümanlığın aleyhine konuşan birisi çok üst derecelere yükselebilir, ama
Yahudiliğin aleyhine konuşan ve Yahudiliği veya Siyonizmi eleştiren birisi kesinlikle bu
Localarda yükselemez. Bugün İngiltere’de 100-120 bin civarında Mavi Loca üyesi Üstad
Mason vardır. ABD’de bu sayı bir kaç milyondur. Türkiye’de toplam iki ekolün de kayıtlı
mason sayısı 20 bini bulmaktadır, devam eden oranı 14-15 000 civarındadır. Yukarıdaki
protokollerdeki sistem sadece mason teşkilatını ele aldığınız zaman gerçekleştirilmiştir.

Bu protokollerde bahsedilen Yüksek Hükümet İdaresi aslında Supranasyonal


Örgütlerin (Bilderberg, Round Table, CFR veya diğer) oluşturmakta oldukları Tek Dünya
Hükümetidir.

6. 7. ve 8. PROTOKOL

Bu protokollerde tekeller, Aristokrasinin elindeki toprakları ele geçirmek, ticaret,


sanayi ve spekülasyon, lüks, ücret artışı ve temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının
yükselmesi, Anarşi ve sarhoşluk, ekonomik entrikalar, silahlanmayı hızlandırmanın amacı,
bütün dünyada uyumsuzluk ve çarpışmaları beslemek, Yahudi olmayanların muhalefetini
yerel ve evrensel savaşlarla engellemek, basın ve kamuoyu, Amerika, Çin ve Japonya
silahları, sorumlu devlet görevlerinin kimlere teslim edileceği gibi konulara değinilmektedir.

 Yakında Yahudi olmayanların servetlerinin dayanamayacağı, büyük


servet havzaları haline gelecek tekeller kurmaya başlayacağız.
 Her ne pahasına olursa olsun, Yahudi olmayanları topraklarından söküp
atmak en büyük zorunluluktur. Bu amaca en iyi şekilde, arazi vergilerini
ve ipotek borçlarını artırmakla varabiliriz.
 Yahudi olmayanların sanayisini tamamen çökertmek için spekülasyonu
yoğun bir biçimde destekleyecek ve lüksü artıracağız. Temel ihtiyaç
maddelerinin fiyatlarını artıracak ve bunun sebebinin tarım ve
hayvancılıkta gerileme olduğunu iddia edeceğiz.
 Tüm Avrupa kıtasında ve Avrupa ile ilişkisi olan diğer kıtalarda,
anlaşmazlıklar ve düşmanlıklar yaratmalı ve böylece tüm ülkeleri kontrol
altında tutmalıyız. Ayrıca, devletlerin kabinelerinde entrikalar, ekonomik
anlaşmalar ve borç yükümlülükleriyle bütün bağları bozmalıyız.
 Hükümetlerde sorumlu mevkilere, -Yahudi kardeşlerimizi getirmemizde
herhangi bir sakınca kalmadığı zamana kadar-, geçmişi ve şöhreti halk
arasında kötü olan kişilere teslim edeceğiz. Bu kişilerin etrafını, siyaset
yazarları, hukuk uygulayıcıları, diplomatlar ve özel okullarımızda süper
eğitim sistemimiz çerçevesinde eğitilmiş kişiler ile kuşatacağız. Eğer bu
kişiler emirlerimize karşı gelmeye yeltenirlerse cezai yaptırımlar ve
ortadan kaybolmalarla karşılaşacaklar. Amacımız, bu kişilerin son
nefeslerine kadar çıkarlarımızı korumalarının sağlanmasıdır.95

YORUMLAR (Ü.S.) : Bu protokoller de bize yabancı değildir. Dünya savaşlarının çıkarılması


sırasında, Türkiye’nin tam sömürgeleştirilmesi sırasında bu fikirlerin çoğu kullanılmıştır.
Yahudiler Avrupa’da bu eylemlerin çoğunu gerçekleştirmişler, Filistinlilerin topraklarını ele
geçirerek 1948’de İsrail’i kurmuşlardır. Türkiye’de de sona gelinmiştir. Bu kitabın yazıldığı
tarihlerde Fırat ve Dicle Nehirlerinin ve GAP’ın satılması gündemdedir. Türkiye üzerindeki
planlar büyüktür ve Kürt Devleti (veya Özgür Kürdistan) fikirleriyle Türkiye parçalanmak

95
Atilla Akar. Derin Dünya Devleti: Gizli Doktrinin Küresel Efendileri, İst.: Timaş Yayınları, 2003. s. 82-91;
Sergius Nilus. Siyon Liderlerinin Protokolleri, İst.:Nokkitap, 2004, s. 175-249;
http://www.geocities.com/siyonprotokolleri/
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 114

istenmektedir. Türkiye’yi yönetenler ise Büyük Ortadoğu Projesinin (Büyük İsrail Projesinin)
eşbaşkanıdırlar. Yani Türkiye’nin Anayasa’ya aykırı olarak bölünmesi kararı çoktan
verilmiştir. Bu projeye Türk Masonların da oy veriyor olmaları olasıdır ne yazık ki!

9. ve 10. PROTOKOL

Bu protokollerde, masonluğun parolası, antisemitizm anlamı, mason diktatörlük,


masonluğa hizmet edenler, eğitim – öğretimin ele geçirilmesi, yanlış teoriler, yer altı,
hükümet darbesi, kibirlilik, liberalizm zehri, anayasa, başkanlar; masonların kuklaları,
masonluk; kanun yapıcı güç, Yeni Cumhuriyetçi Anayasa, masonik despotizme geçiş, tüm
dünyanın efendisinin ilan edileceği an, hastalıklar aşılamak ve masonluğun diğer hileleri,
terör, sınıflar arası aldatma ve nifak gibi unsurlara değinilmektedir.

 Üstün hükümetimiz, diktatörlük olarak ifade edilen güç ve zora dayanan


kavramları içinde barındırır. Uygun zaman geldiğinde biz kanun
koyucular, ölüm cezaları verip bunları infaz edeceğiz.
 Bütün terör hareketleri bizimle baş göstermiştir. Monarşiyi geri getirmek
isteyenler, sosyalistler, komünistler ve her türlü ütopyacılar bizim
hizmetimizdedir. Bunların her biri düzenin tüm kurumlarını yıkarak
devletlere ıstırap çektiriyorlar.
 Yahudi olmayanların kurumlarını zamanından önce yıkmamak için
dikkatli davrandık ve onların hareket mekanizmalarını ele geçirdik.
 Eğitim ve öğretime el attık; yanlış olduğunu bildiğimiz teori ve
prensiplerle Yahudi olmayan gençleri aldattık, şaşırttık ve bitirdik.
 Bizden olmayanların planlarımızı anlamaları halinde gerçekleştirilecek,
batının bütün başkentlerinde dehşet verici bir terör dalgasının ortaya
çıkarılması ve bu başkentlerin tüm kurumları ve arşivleriyle birlikte
havaya uçurulması gibi önlemler aldık.
 Hükümet darbemizi gerçekleştirdiğimiz zaman tüm halklara:’Her şey
korkunç bir biçimde kötü gidiyordu, herkes çektiği acılardan dolayı
tükenmişti. Biz; milliyetler, sınırlar ve para birimlerinin farklılığı gibi size
acı veren her şeyi ortadan kaldırıyoruz. Bize tabi olup olmamakta
özgürsünüz. ‘ O zaman halk bize tabi olacak.
 Liberalizmin zehrini devletlerin organizmasına soktuğumuz zaman,
onların bütün siyasi görüntüleri değişti ve hepsi ölümcül bir hastalığa
yakalandı.
 Zamanla yeni kanun teklif etme ya da mevcut kanunlar üzerinde
değişiklik yapma yetkisini ele alacağız. Başkana, halkoyuna başvuru
hakkı, bizim ifademizle halkın büyük çoğunluğu olan kör kölelerimizin
oyuna başvuru hakkı tanıyacağız ve tek başına savaş açma yetkisi
vereceğiz.
 Bütün ülkelerde, insanlığı tamamen tüketecek derecede kavgalar, kin,
mücadele, fesatlık hatta işkence, açlık, hastalıklar aşılamak ve yokluk
gibi yöntemler kullanarak halkların hükümetler ile olan ilişkilerini
onarılamaz derecede olmalıyız ki Yahudi olmayanlar her türlü konuda
bizden başka sığınakları olmadığı bilincine varsınlar.

YORUMLAR (Ü.S.) : Bizzat protokoller psikolojik harbi içlerinde taşıyor. Yani hem
komünistleri, hem de diğer sistemleri kontrol ettiğini sanmak bir hezeyandan öte gidemez.
Örneğin Çin devriminin neresini Yahudiler kontrol etmişlerdir? Sadece o imaj tüm protokolleri
okuyan Yahudilere veya Yahudi olmayanlara verilmek istenmektedir. Burada gizli öğeler ve
öjenik fikirleri yeşertilmektedir. Görüldüğü gibi protokoller kısmen bile doğru olsa bu
ideolojideki felsefe korkunçtur, hem acımasız, hem aşırı faşist, hem de ırkçıdır. Bunu
yaparken başka yönetimleri ve ırkları köle gibi veya kontrol ederek kullanacaklarını da açıkça
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 115

söylemektedirler. Bu fikirler CFR içinde Öjenik ve üstün ırk fikirlerini inşaa eden Anglo
Sakson medeniyetine, WASP’ın gizli örgütlerine ve bunların içine nüfuz etmiştir; Yahudilere
büyük ölçüde temel olan emperyalist ideolojilerini inşaa etmede yol göstermiştir. Liberal
ekonomi Yahudiler ve kapitalizm tarafından yaratılmıştır. Hedefi vahşi kapitalizme geçiştir.
Vahşi kapitalizmin ve emperyalizmin hedefi ise önce yönetici sınıfları ve ekonomiyi kendine
bağlamak, sonra da Ulus Devletleri ortadan kaldırmaya yönelerek, sonunda içi kemirilmiş bir
ağaç gibi o ülkenin tüm ekonomisini çökertmektir. Ulus Devletlerde var olan sosyal sistemler
ve halkçı önlemler ise zarar ediyor gösterilip, özelleştirilecektir. Son 25 yıldır Türkiye’de
yaptıkları gibi! Türkiye’de Ulus Devletin çökertilmesinin son aşamasına gelinmiştir.

11. PROTOKOL

Bu protokolde yeni anayasa programı, arzu edilen devrimin net detayları, masonluğun
işlevi ve seçilmiş kavim olma, Yahudi olmayanları kandırma gibi konular işlenmiştir.

 Yahudi olmayanlar koyun sürüsüdür ve biz de kurtlar. Koyun sürüsüne


kurtlar daldığı zaman be olur?
 Tanrı bize, biz seçilmiş ırka dağılmayı uygun gördü. Diğerlerine bizim
zayıflığımızmış gibi görünen bu durum seçilmiş ırk olan bize layık
görüldü. Bu dağılma, bütün dünyanın hükümdarı olmaya çok yaklaştıran
gücümüzün ortaya çıkmasını sağladı. Böylelikle atmış olduğumuz temel
üzerine kuracağımız bina için fazla bir yolumuz kalmadı.

YORUMLAR (Ü.S.) : Evrensel bir güç tarafından seçilmiş bir ırk olduklarını her yerde
ilan etmektedirler. Masonlar da bu seçilmiş ırka hizmet eden seçilmiş birer koyun sürüsü
olarak ele alınmaktadır. Son 150 yıllık aktiviteleri ele alınınca, tüm protokollerde söylenen
şeyleri gerçekleştirmişlerdir. Burada tabii en önemli olan bilimi kontrol etmeleridir. Bilimi
kontrol etmeleri gerektiğini ise uzun dönemli Avrupa savaşları sırasında, Avrupalıların
arasında yaşarken gayet iyi anlamışlardır. Bilimi kontrol eden savaş teknolojisini kontrol eder.
Savaş teknolojisini kontrol eden, Dünya’yı kontrol eder.

12. PROTOKOL

12. protokol basına ayrılmıştır ve şu düşünceler belirtilmektedir96:

 Kanunlar tamamen bizim isteklerimiz doğrultusunda kaldırılıp, yine bizim


isteklerimiz doğrultusunda yapılacağından, özgürlük tamamen bizim
elimizdedir.
 Bizim kontrolümüzden geçmeden tek bir tebliğ dahi halka
ulaşmayacaktır. Tüm haberlerin, dünyanın dört bir yanından bürolarına
haber yağan birkaç ajans kanalıyla yayınlanması bu amaca yaklaştığımızı
göstermektedir. Bu ajanslar, sonuçta tamamen bizim olacak ve sadece
bizim onlara emrettiğimiz doğrultuda yayın yapacaklar.
 Yazarlar bize karşı yazmaya yeltenecek olursa, eserlerini
bastırabilecekleri hiçbir yer bulamayacaklar. Yayıncılar ya da matbaacılar
herhangi bir eseri yayınlamadan önce, bu işi yapmak için yetkili
makamlara müracaat etmeye zorunlu olacaklardır. Böylece bize karşı
hazırlanan tüm entrikaları önceden öğreneceğiz ve onlara karşı

96
Atilla Akar. Derin Dünya Devleti: Gizli Doktrinin Küresel Efendileri, İst.: Timaş Yayınları, 2003. s. 82-91;
Sergius Nilus. Siyon Liderlerinin Protokolleri, İst.:Nokkitap, 2004, s. 175-249;
http://www.geocities.com/siyonprotokolleri/
.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 116

davranarak, ele aldıkları konu hakkında yapacağımız açıklamalarla onları


etkisiz hale getireceğiz.
 Merkezi basın dairesi adı altında, toplantılar düzenleyeceğiz ve bu
toplantılarda ajanlarımız aracılığıyla, dikkat çekmeden günlük talimatları
ve parolaları vereceğiz. Bu organize yöntemler, halk tarafından fark
edilemeyen, fakat halkın sevgisini ve güvenini hükümetimize yöneltmeye
yarayan, en ince ayrıntısına dek hesaplanmış ve kesin bir şekilde
güvenilir yöntemlerdir.

YORUMLAR (Ü.S.) Şüphesiz psikolojik harekatı ve zihin kontrolünü en iyi bilen


halk Yahudiler ve Siyonist Musevilerdir. Bu onlar için varoluş kadar önemlidir, çünkü temel
felsefi ideoloji ve ideolojik hedefler hile ve yalan üzerine kurulmuştur. İnsanların beyinlerinde
varolmayan bilgilerin, sahte gerçeklerin belirmesine yol açacak her türlü medya yöntemini
son 100 yılda geliştirmeyi başarmışlardır. Hollywood Yahudilerin kontrolündedir. 15 milyonluk
bir nüfusla 6 milyar insan üzerinde etkinlik kurabilmek için mutlaka bu psikolojik harekatı iyi
bilmek ve uygulamak gereklidir. Yahudilerin psikolojik harekatı veya zihin kontrolünü en iyi
uyguladıkları Devlet ve Ulus Amerikalılardır. Tüm Amerika bir avuç İsrailli’nin arkasındadır ve
WASP (White: beyaz, Anglo Sakson, Protestan) aslında bir ölçüde Siyonist Yahudilerin
kontrolü altına girmiş durumdadır. Siyonizme karşı Amerika’da da bazı hareketler yavaş
yavaş güçlenmektedir.

ABD’de bugün, Yahudilerin de içine girdiği gizli Derin Devletten ve bu ailelerden


izinsiz hiç bir gerçeği yayımlayamazsınız (ABD gizli derin devleti için bkz. Vankin 1996;
Constantine1997; Blum 2000)97. Belirli bir elit zümrenin kontrolü altında olan ABD
medyasının, bunun bir sonucu olarak da dünya medyasının gerçeklerle ilgili fazla bir bilgi
yayınlanması beklenemez. Zaten tüm Amerikan halkı 11 Eylül olayında olduğu gibi medya
tarafından tamamen uyutulmuş ve inanılmaz senaryolar ile sadece Amerikan halkı değil, tüm
dünya kandırılmıştır98. Bu şirketlerin pek çoğunun yöneticisi özel ve elit bir alt kültürden
gelmektedir ve hep aynı söylemi dile getirirler ve Yeni Dünya Düzeni’nin temel bir
parçasıdırlar. Bu eğilim, dünyayı dinlemek ve yönetmek için NSA (National Security Agency)
tarafından kurulmuş ECHELON sisteminin diğer üyeleri İngiltere, Kanada, Yeni Zelanda ve
Avustralya’da da pek değişmemektedir 99. ABD’de de Washington ve New York merkezli
CFR’nin yerini bu ülkelerde Bilderberg ve Trilateral Komisyon almaktadır100.

Medyanın başında da mutlaka Yahudilerin de etkin olduğu bu örgütlerin elemanları


bulunur. Aşağıda bazı örnekleri sıralıyoruz (Kısaltmalar B: Bilderberg üyesi; T: Trilateral
Komisyon; C: Council on Foreign Relations, en az iki veya üç gizli cemiyete üye olanlardan
örnekler verilmiştir, bu örgütler daha sonra tanımlanacaklardır, Kaynak: Ross 2000)101:

Robert Erburu (C ve T): Times Mirror başkanı


Forester Lynn ( B ve C): Netwave Inc. Haberleşme sistemleri
Paul Gigot (B ve C): Wall Street Journal, Washington yazarı.
Henry Anatole Grunwald (B ve C): Time dergisi, editör
Jimmie Lee Hoagland (B ve C): Washington Post, editör yardımcısı.
Claude Imbert (B ve T): Le Point, Paris.

97
William Blum. Rogue State: A Guide to the World’s Only Superpower, Maine:Common Courage Press,
2000; Jonathan Vankin. Conspiracies, Cover-ups and Crimes:From Dallas to Waco, Georgia: Illuminet Press,
1996; Alex Constantine. The Virtual Government, California: Feral House, 1997.
98
Thierry Meysan. Dehşetengiz Hile: Pentagona Uçak Düşmedi. Çeviren Ayşe Meral. İstanbul: Med-Cezir
2002; Atilla Akar. Kıyamet Komplosu, İstanbul: Gendaş 2002. S:187-207.
99
Ümit Sayın. Gizli Hükümetler, Gizli Projeler ve Kara Bilim. Bilim ve Ütopya, 5 (45):60-63; Mart 1998; Nick
Hager. Exposing the Global Surveillance System, Covert Action Quarterly, Winter 1996-1997.
100
Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve BOP, 4. Genişletilmiş baskı, 2006.
101
Gaylon Ross. Who is Who of the Elite?, Spicewood-Texas, RIE Press, 2000; Gaylon Ross. The Elite Don’t
Dare Let Us Tell the People. Spicewood-Texas: RIE Press, 2005, S:2-18.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 117

Wyatt Thomas Johnson (C ve T): CNN başkanı.


Flora Lewis (C ve T): New York Times, Paris, köşe yazarı.
Charles William Maynes (B ve C): Foreign Policy Magazine, Carnegie vakfı (CIA bağlantılı).
Albert J. Wholstetter (B ve C): Wall Street Journal, yazar.
Robert Leroy Bartley (B, C ve T): Wall Street Journal, Editör ve başkan.
Thomas L. Friedman (B, C ve T): New York Times, köşe yazarı.
David Gergen (B , C ve T): US News and World Report, Başkan ve editör.
Katharine Graham (B, C ve T): Washington Post, direktörlerden.
James Fulton Hoge (B, C ve T): Foreign Affairs Magazine direktörü (bu dergi CFR’nin resmi
organıdır).
Mortimer Benjamin Zuckerman (B, C ve T): US News ve World Reports, Atlantic Montly, NY
Daily News. Baş Editör.

13. PROTOKOL

13. protokolde; günlük geçim ihtiyacı, siyaset ve sanayinin sorunları, eğlence, halka
mahsus eğlence yerleri, gerçek tektir ve en büyük sorun gibi konular işlenmektedir.

 Günlük geçim ihtiyacı Yahudi olmayanları sessiz kalmaya mecbur eder


ve onları aciz hizmetkarlarımız haline getirir.
 Siyasi meseleler, asırlardan beri onları yaratan ve yönetenlerin dışındaki
kimselerin anlayamayacakları biçimde şekillendirilmektedir.
 Biz, halk kitleleri ne durumda olduklarını anlamasınlar ve bizlerle
mücadele etmeyi düşünemesinler diye, onların akıllarını oyunlar, zevkler,
eğlenceler, tutkular ve halka açık eğlence yerleri vasıtasıyla çeleceğiz.
Çok yakında her çeşit spor ve sanat yarışmalarının düzenlenmesini
basın aracılığıyla gündeme getireceğiz.
 İlerleme, Tanrı’nın Seçtiği kavim olan biz Yahudilerden başkası bilmesin
diye, gerçeği gizlemeye hizmet eden yanıltıcı bir kavramdır.

14. PROTOKOL

Geleceğin dini, köleliğin gelecekteki durumu, geleceğin dininin erişilmez öğretileri,


gelecekte basılı materyalleri açıklanmaktadır.

 Diğer bütün inanç sistemlerini dünya üzerinden kaldırmalıyız.


 Elimize geçen her fırsatta yayınlayacağımız makalelerle, kendi lütufkar
yönetimimiz ile öncekileri karşılaştıracağız. Yahudi olmayan hükümetlerin
hatalarını en belirgin bir biçimde vurgulayacağız. Onlara karşı çok büyük
bir nefret aşılayacağız. Yahudi olmayanların devlet yapılarını çökertmek
için el altından onları kışkırtıp, verdiğimiz faydasız yönetim şekilleri ile
halkı bıktıracak ve yeniden huzursuzluklara, sefaletlere düşmektense,
yönetimimiz altına girmeyi tercih ettireceğiz.
 Filozoflarımız, Yahudi olmayanların değişik inançlarının hatalı yönlerini
tartışacaklardır. Fakat bizim inancımız, bizden başka kimse tarafından
öğrenilemeyeceği ve sırlarımız açığa vurulmaya cesaret edilemeyeceği
için, inancımızın bakış açısı asla tartışma konusu yapılamayacaktır.
 İlerici ve aydın olarak tanınan ülkelerde anlamsız, iğrenç ve nefret
uyandıran bir edebiyat türü yarattık. Bu edebiyat türü, hazırlayacağımız
söylevler, projeler, anılar, makaleler ile bizden olmayanların
düşüncelerini etkilemek ve onları, belirlediğimiz bilim anlayışı
doğrultusunda biçimlendirmek için kullanılacaktır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 118

YORUMLAR (Ü.S.); Dinleri kaldırmak veya dinleri birleştirmek gerek uzun süredir
Amerika’nın, gerekse Yahudilerin bir hedefi haline gelmiştir. Bu konuda Dinler Diyoloğu ve
Tek Dünya Dini temasları sürmektedir. Ilımlı İslam ise bu gizli örgütlerin ve Siyonizmin bu
coğrafyada kontrol ederek oluşturmak istediği bir İslam çeşididir. Ilımlı İslam’ın özünde
Yahudilerle çok iyi koordine olmak, iyi geçinmek ve WASP gizli yapıları, Derin Devletlerinin
emirlerinden dışarı çıkmamak vardır. Yani İslam Yahudilik ve Protestanlıkla çelişmemelidir,
sosyal yapıya da bu çelişki yansımamalıdır. Günümüzde önerilen tek dünya dini hem içinde
Yahudiliği ve Tevratı temel kitap kabul etmeyi barındıran, hem de Protestanlığın bir mezhebi
olan Evangelizm gibi görünmektedir. Bush ve Neoconların da üyeleri olduğu Evangelistler
çılgınca Büyük İsrail Projesine (Büyük Ortadoğu Projesine) hizmet etmektedirler ve
Müslümanlara karşı bir Haçlı Seferi başlatmışlardır. Bu son Haçlı Seferi, Ortadoğu’daki
verimli, maden zenginliği fazla toprakları (Anadolu gibi), su kaynaklarını (Dicle ve Fırat gibi)
ve Ortadoğu’daki tüm petrol alanlarını ele geçirmek için ve Müslüman kültürleri eninde
sonunda yok etmek için yapılmaktadır. Bu petrol alanları içinde Özgür Kürdistan olarak
haritalarda belirtilen bölgedeki Güney Doğu Anadolu’daki zengin petrol yatakları, İran ve
Irak’taki petrol yatakları da vardır.

15. PROTOKOL

Bu protokolde; Siyonistlerin planlarının çok eski zamanlara uzandığı


vurgulanmaktadır. Ayrıca muhaliflerin ortadan kaldırılması, masonların örgütlenmesi ve İsrail
kralının Avrupa’nın kendisine sunduğu tacı giyerek, kendisini dünyanın atası ilan etmesine
değinilmektedir.

 Mevcut tüm hükümet şekillerinin değersizliği kesin olarak kabul


edildikten sonra her yerde bir veya aynı günde yapılması planlanan
hükümet darbeleriyle krallığımızı kuracak ve bize karşı plan olabilecek
şeylerin mevcut olmadığını kendimize vazife edineceğiz. Bu amaçla
bizim krallığımızı kurmamıza silahla karşı koyanların hepsini
merhametsizce öldüreceğiz. Bize karşı gizli cemiyet kuranları da ölümle
cezalandıracağız.
 Dünyadaki her ülkede hür mason locaları kuracağız ve çoğaltacağız. Bu
localara kamu faaliyetlerinde şöhreti olan veya olabilecek herkesi
çekeceğiz. Çünkü bunlar bizim başlıca haber alma mekanizmamız ve
tesir birimlerimiz olacaklar. Bütün bu locaları sadece bizim bildiğimiz ve
başka kimsenin bilmediği, Siyon liderlerimizden oluşan bir merkezi idare
altında birleştireceğiz.
 İsrail kralı, Avrupa’nın kendisine sunduğu tacı başına giydiği zaman,
dünyanın atası olacaktır.

16. 17 ve 18. PROTOKOL


Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 119

16. protokol, eğitim ve öğretim; 17 ve 18. protokoller ise hukuk, din adamlar, papalık,
güvenlik ve savunma gibi konularla ilgilidir.

 Hukukta, ilk çağ tarihi eğitimini kaldıracak, yerine geleceği


programlayacak dersler koyacağız. Önceki yüzyıllara ait hoşumuza
gitmeyen tüm olayları insanların hafızalarından silecek ve yalnız Yahudi
olmayan hükümetlerin hatalarını anlatacağız.
 Her türlü eğitim özgürlüğünü kaldıracağız. Düşünceleri dizginleme
sistemi olan ‘görerek öğrenme’ yöntemini uygulayacağız.
 Avukatlar şahsi çıkarları için çalışan, en çok ödeme yapan tarafın
kazanması için uğraşan, belirli bir ücret karşılığında çalışıp, kamu
yararına görev yapan raportörler haline getirilecektir.
 Papalık sarayının yıkılma zamanı geldiğinde, görünmeyen bir elin
parmağı, milletleri bu saraya yönlendirecektir. Bununla beraber, milletler
bu sarayın üzerine çullandığı zaman, sanki daha fazla kan dökülmesine
engel olmak istiyormuşuz gibi, sarayın koruyucusu kisvesi ile öne
çıkacağız. Bu kandırmaca sayesinde onun bütün iç organlarına kadar
yayılacağız ve onun bütün gücünü kemirinceye kadar dışarı
çıkmayacağız. Yahudiler’in kralı, kainatın gerçek Papa’sı ve
enternasyonal kilisenin ilk kurucusu olacaktır.
 Yahudi olmayanların krallarına karşı, koyun sürümüzün kör koyunları
olan ajanlarımız vasıtasıyla düzenlediğimiz komplolar ile sık sık
hayatlarına kastederek, onların itibarını en alt seviyeye indirdik.
 Bize karşı suç işleyenler, ciddi bir gerekçesi olup olmadığına
bakılmaksızın ilk şüphede tutuklanacaktır.

YORUMLAR (Ü.S.); Siyonistlerin bugün Vatikan’daki etkileri de 50-100 yıl


önceye göre fazladır. Masonların da Vatikan’daki etkileri özellikle Licio Gelli’nin
yönettiği P2 (Propaganda Due) Locası zamanında çok artmıştır. Vatikan yine de
bugün Siyonizme karşı en dirençli kurumdur. Yabana atılmayacak bir Katolik
çoğunluk bugün Güney Amerika’da, Avrupa’da etkilidir ve Yahudilere karşı savaşması
en büyük güç bugün Katolik teşkilatlarıdır. Müslümanlar, İran’ın haricinde, kontrol
altına alınmışlardır. Türkiye ise savaşı NATO’ya girdiği yıllarda kaybetmeye
başlamıştır. Türkler de bir önlem alınmazsa yakın bir gelecekte köleleştirilmek
üzeredir; Türkiye Cumhuriyetinin son tasfiye süreci bir süre sonra gerçekleşecek ve
mücadele edilmezse Türkiye Büyük İsrail ve Büyük Siyon İdeali paralelinde
parçalanacaktır.

19. PROTOKOL

Bu protokolde dilekçe ve proje sunma hakkı, fitne, politik suçların teşhiri ve


yargılanması üzerinde durulmaktadır.

 Siyasi suçların prestij kazandıran kahramanlıklar olarak addedilmesini


önlemek için, bu suçları işleyenleri cinayet, hırsızlık ve toplumun
nefretini kazanan diğer yüz kızartıcı suçlarla aynı kategoride
yargılayacağız. O zaman kamuoyu bu suçları diğerleri ile aynı şekilde
değerlendirip, aynı ayıp ile karşılayacaktır.
 Basın yoluyla, nutuklarla ve zekici derlenmiş tarih dersi kitaplarıyla,
isyankarları toplum yararı için savaşan kişiler olarak gösterdik. Böylece,
liberal grupların çoğalmasını sağladık ve binlerce Yahudi olmayan sığırı
sürümüze kattık.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 120

20. 21. ve 22. PROTOKOL102

Bu protokollerin en şaşırtıcı tarafı dış ve iç borçlanma gibi ekonomik programlara


değinilmesidir.

 Yahudi olmayanlar için yarattığımız ekonomik krizlerin nedeni,


tedavüldeki parayı çekmemizden başka bir şey değildir. Devletlerdeki
parayı çekmekle devletler sürekli borç almak durumunda kaldılar ve bu
borçlar faiz ödemeleri ile birleşerek devlet bütçelerinin üzerine çullandı
ve onları bu sermayeye muhtaç köleler haline getirdi.
 Biliyorsunuz ki, altının ölçü birimi olması para ihtiyacına cevap
vermediği için, onu ölçü birimi olarak kabul eden devletlerin çöküşüne
neden olmuştur. Tabii biz de altını, bu ihtiyacı karşılayamaması için
mümkün olduğu kadar tedavülden kaldırmaktayız.
 Eğer bugün, Yahudi olmayan kralların devlet idaresindeki yüzeysellikleri,
bakanların rüşvet yemeleri ya da devletin idari kadrolarındaki yetkililerin
finansal konulardaki kıt bilgileri, Yahudi olmayan devletleri, bizim
hazinelerimize ödeyemeyecekleri biçimde borçlandırmışsa, bunda bizim
çok büyük bir payımız vardır.
 Yahudi olmayan devletlerin faiziyle bizden borç para almaları ve bu
borçları ödeyemeyecek duruma gelmeleri, onların beyinlerinin ne kadar
gelişememiş olduğuna delalettir.
 Günümüzün en büyük gücü olan altın avuçlarımızın içindedir ve iki gün
içinde dilediğimiz miktarda altını depolarımızdan tedarik edebiliriz.

YORUMLAR (Ü.S.); Görüldüğü gibi Türkiye’de yapılan tüm ekonomik operasyonlar


protokollerde yer almaktadır. Bu sadece Türkiye’de değil, geri kalmış pek çok ülkede
uygulanmıştır. Öyle ki, diğer ülkelerde başarılı oldukları yerler vardır. Doların kontrolünün
yine Masonik Gizli Örgütlerde olduğunu biliyoruz. 1971’den sonra Dolar altın karşılığı
olmadan basılmaya başlanmıştır. 1913 yılında kurulmuş olan Federal Reserve ise
Dünya’daki ender ÖZEL merkez bankalarından birisidir. Amerika’daki Yahudi ailelerinin bu
yapı üzerindeki kontrolleri çok fazladır. IMF’nin ve Dünya Bankasının temel planları ve
hedefleri 20-22. Protokol arasında özetlenmiştir.

23. PROTOKOL

23. protokolde lüks malların üretiminin azaltılması, küçük sermaye, işsizlik,


sarhoşluğun yasaklanması, eski toplumların öldürülmesi ve yeni bir vücutta yeniden
diriltilmesi ve Tanrı tarafından seçilme konuları üzerinde durulmaktadır.

 İnsanları itaatkar olmaya alıştırmak için, lüks malların üretiminin


azaltılması zorunludur. Bu sayede lükse özendirerek bozduğumuz ahlaki
değerleri yeniden yükselteceğiz. Küçük sermayeyi yeniden
canlandıracağız. Bu bize kişisel sermaye sahibi üreticilerin altını
oyabileceğimiz bir araç sağlayacaktır.
 Yahudi kral başa geçtiğinde dünya halklarına şunu söylememiz mümkün
olacaktır:

‘Tanrı’ya şükredin ve insanlığın kaderinin mührünü alnında taşıyan ve


bizzat Tanrı’nın kendi yıldızını rehber ettiği onun karşısında, bizi
kötülüklerden ve şer güçlerden ondan başkası kurtaramayacağı için diz
çökün.’

102
Sergius Nilus. Siyon Liderlerinin Protokolleri, Nokkitap, 2004, s. 175-249; Atilla Akar. Derin Dünya
Devleti: Gizli Doktrinin Küresel Efendileri, Timaş Yayınları, 2003. s. 82-91.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 121

24. PROTOKOL

Bu protokolde Kral Davut’un hanedanının kökleri belirtilmekte ve kralın eğitimi,


hanedanlığının gerçekleşmesinin yöntemleri üzerinde durulmaktadır.

 Davud soyunun belirlenmiş mensuplarını, krallarını ve onların


veliahtlarını, babadan oğla geçen miras hakkıyla değil; üstün
yeteneklerine göre seçerek, siyasetin en gizli sırlarını, yönetim planlarını,
önceden hazırlanmış planların yüzlerce yıllık tecrübelerin ışığında
uygulamalarını sağlayacağız.
 İktidarın dizginlerini yalnızca, kayıtsız şartsız sert ve hatta zalim bir
biçimde hükmetme yeteneğine sahip olanlar alabileceklerdir.
 Kralların o an için ve gelecek için yaptıkları planları, en yakın
danışmanları dahi bilmemeli; sadece kral ve üç hamisi neyin geleceğini
bilmelidir.
 Davut’un kutsal soyundan gelen dünya hükümdarı, insanlığın desteğini
almak için tüm kişisel arzularından feragat etmelidir.

YORUMLAR (Ü.S.); 24. Protokolde Yahudilere çok net olarak üstün ırk ve kutsallık
atfedilmektedir. Bu konuda Anglo Sakson Protestanların köleleştirilmiş ve Yahudiler
tarafından kandırılmış bir toplum oluşturduğu ortadadır. Türkler de ne yazık ki bu şekilde
kontrol edilmektedirler. Bahsedilen Büyük İsrail kurulduğu zaman gerçekleşecek Nil ile
Fırat arasındaki Vaad Edilmiş Topraklardır (Arz’ı Mev’ud’dur). Anadolu bu toprakların
içinde kalmaktadır. Hızla Türkiye Cumhuriyeti tasfiye edilirken ve Siyon Protokollerinde
belirtildiği gibi zaten zayıf olan ekonomisi çökertilirken, çok kırılgan bir döneme
girilmektedir. Bu dönem de ya İsrail önümüzdeki 20 yıl içinde hedeflerini gerçekleştirecek,
ya da Ortadoğu’da tek Siyonist kalmayacaktır.

Siyon Protokollerinin Son Hedefi Büyük İsrail ve İstanbul’un Alınması mı?

Siyon Protokolleri, yukarıda anlatıldığı gibi Yahudiler tarafından kaleme alınmış,


diğer ulusları ve dünyayı nasıl sömürge haline getireceklerini planlayan ünlü bir yazıttır.
Temel hedef ise dünyaya ve hatta evrene hükmetmektir, bu gerçekleşince kalıcı barışın
geleceğine inanırlar. İlk kez 1905'te ciddi bir ideoloji olarak basılı hale getirilen protokollerin
oluşumu M.Ö. 929'a uzanıyor. O zamanki ismi "Siyon'un Babilli Kabbalah Bilgelerinin
Protokolleri"dir. Yılan, Siyon Protokolleri'nde belirtilmekte olan haritanın önemli bir
sembolizmasıdır. Vaadedilmiş Topraklar'ın kurtarılması ve Büyük İsrail'in kuruluşunun
"sembolik yılanın sakin sinsiliği’yle mümkün olacağına işaret edilmiştir. Burada yılanın başı
Yahudi Bilgeleri'ni, vücudu ise Yahudi halkını temsil etmektedir. Protokollerde belirtilen
dünyayı ele geçirme planında, Büyük İsrail'in kurulması için önce Avrupa'nın her anlamda
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 122

zayıflatılması gerektiği yazar. Yılanın güzergahı önce Moskova, Kiev ve Odesa'yı işaret
eder. Projeye göre Konstantinople (İstanbul) ise Kudüs'ün alınmasından önce fethedilmesi
gereken son kaledir. Bu son kale İstanbul ise Sevr koşulları ile AB’nin uyum yasaları sonucu
karşı karşıya getirilerek kaybedilmekte ve Türklerin elinden çıkmaktadır. Örneğin Vatikan
benzeri Fener Rum Patrikhanesi Ekümenliği tasarısı, Haliç Port, Galata Port, Dubai
Towers, Haydarpaşa Port ve diğer serbest bölge planları hızla uygulamaya sokulmakta ve
İstanbul Siyonist emperyalist planlara teslim edilmektedir103.

Prof. Ahmet Saltık Siyon Protokolleri hakkında Yeni Dünya Düzeni ve Aydınlanma
başlıklı makalesinde şunları söylüyor104:

Bugün YDD, başka bir deyişle küresel faşizm ya da küresel totalitarizm insanlığı
sarıp sarmalamış durumda. Bu sözcükleri fantezi olsun diye kullanıyor değiliz. Ne yazık ki
Türkiye’miz de adım adım Elit’in Küresel Sermaye İmparatorluğu’nun ahtopot kollarına
düşürülmüş bir ülke durumunda!

“Küreselleşme ve Cumhuriyet’in Sağlığı” başlığıyla yayınlanan makalemizde de


benzer değerlendirmelerde bulunmuştuk. Küreselleşmenin hiç de yeni bir olgu olmadığından
söz etmiştik. Bu süreçler gerçekten o denli gerilere gidiyor ki; örneğin sağlıktaki
Küreselleşmeden söz edecek olursak 1851’lere hatta daha da gerilere uzanıyor. Paris’teki ilk
uluslararası sağlık kongresi 1851 yılında düzenleniyor ve orada insanlar aylarca dünyanın
sağlık sorunlarını nasıl çözeriz diye tartışıyorlar. Hintli’nin vebasını Londra’ya nasıl sokmayız
diye ortak önlemler düşünüyorlar, karantina düzenleri geliştiriyorlar. Dolayısıyla Küreselleşme
ideolojisinin veya düşüncesinin sağlık alanında, 1851’den bu yana 150 yıllık bir tarihi
olduğunu söyleyebiliriz.

Aslında Küreselleşmenin tarihini daha da gerilere götürmek olanaklı. Bütün dinler tüm
insanları kapsayan evrensen sistemler kurmayı amaçlamıştır. Örneğin İslamda cihad ve
bütün dünyanın Dar-ül Harp ilan edilmesi, tüm insaların İslam dinine bağlı kılınmasına dek
müslümanlara cihad buyruğunun verilmesi. Bir başka anlamda çok çarpıcı bir Küreselleşme
savı değil mi? Bu Musevilik’te, Hıristiyanlık’ta da böyle. Hırıstiyanlık’ta bu düşünceler
misyonerler aracılığıyla yayılırken, Musevilik daha da fanatik bir boyutta dünya topraklarının
kendilerine vaat edildiği savıyla hareket ediyorlar (Tevrat’taki vaat edilmiş topraklar..
konusu). Kendilerini üstün ırk olarak görüyorlar ve dünyayı yönetmeleri gerektiği
inancındalar. Yani Küreselleşmenin böylesine ırkçı, faşist ve totaliter bir boyutu da var.
20. yy. başlarında kaleme alınan Siyon Protokolleri günümüzde de geçerlidir ve adım adım,
Küreselleşme masalları ile saklanıp gizlenerek, her tür yönetem kulanılarak yaşama
geçirilmektedir.

1700’lerden Bugüne Liberalizmin Serüveni

“Adam Smith, 18. yy’da İngiltere’de yaşamış ve 1790’da ölmüştür. Smith, ekonomik
anlamda liberalizmin kurucusudur. Temel varsayımı şudur : Bir görünmeyen el vardır ve bu
görünmeyen el piyasada insanların istedikleri mal ve hizmetleri alma ya da almama
davranışlarıyla istemi ve sunuyu (talep ve arzı) dengeler. Böylece dinamik bir sunu-istem
dengesi rekabet içinde gerçekleşir. Smith, rekabetin doğal ve gerekli olduğunu savunur, hatta
onu kutsar ve dokunulmaz sayar. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sloganıyla
liberalizmin hızla uygulamaya geçirildiği bir dönem yaşanmıştır.

1860’larda İkinci Sanayi Devrimi’ne girildi. Bu dönemde yaşanan bilimsel-teknolojik


gelişmeler ve buhar gücünün makinelerde kullanılması çok önemli dönüşümlerdir. Suyun

103
Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi, 4. Genişletilmiş baskı, İst.: Neden Kitap,
2006.
104
http://www.ahmetsaltik.com/web2/index.php?option=com_content&task=view&id=17&Itemid=31. Son erişim,
Şubat 2007.Prof. Ahmet Saltık. Yeni Dünya Düzeni ve Aydınlanma, 2002 isimli makalesinden.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 123

kaynatılarak, buhara dönüştürülmesi ve buhar basıncıyla mekanik sistemlerin harekete


geçirilerek evrensel dönme hareketinin sağlanması böylece olanaklı kılınmıştır. 1860’larda
başlayan İkinci Sanayi Devrimiyle birlikte sömürgeci Batı’da hızlı bir sermaye birikimi
gerçekleşir. 1900’lerin başına dek işler kapitalistler için iyi gider ama çok da geçmeden ciddi
bir paylaşım kavgası başlar. 1914-18 arasında yaşadığımız Birinci Dünya Savaşı bu
paylaşım kavgasının sonucudur. Milyonlarca insan bu paylaşım kavgasında telef olur,
yeryüzü yeniden paylaşılır. Ne yazık ki aç gözlü emperyalizm, doymak bilmeyen ihtiraslarını
gemleyemediği için, çok kısa bir süre sonra, 6 yıl süren daha da kanlı İkinci Paylaşım
Savaşı gündeme girer.

Ancak bu iki paylaşım savaşının arasında çok önemli bir olay vardır; 1929 ekonomik
bunalımı. Batı kapitalizmi bu bunalımdan bir türlü çıkamaz. Liberalizmin peygamberi A.
Smith’in “görünmeyen el”i felçtir, bir işe yaramamaktadır. J.M. Keynes, tam da bu sırada
ABD Başkanı F. Roosvelt’in imdadına yetişir. Sosyal devlet reçeteleri, kapitalizmin bitmek
bilmeyen krizlerine çözüm umuduyla, başta ABD olmak üzere birtakım Batı Avrupa
devletlerinde uygulanır. 30’lu yıllar böyle geçer. Ne var ki, hemen ardından bir paylaşım
savaşı daha engellenememiştir. İkinci paylaşım savaşını izleyerek, simetrik bir dünya
yapılanması oluşur....

Prof. Ahmet Saltık’ın da belirttiği gibi, Aslında Yeni Dünya Düzenin temel teorisi ve iç
yapısı sadece Anglo Saksonlar tarafından örülmemiştir. Temelde Yeni Dünya Düzeni ve
Kapitalist sistem, Yahudilerin ve Siyon Protokollerinde belirtilen ilkelerin bir çeşit uygulaması,
bir sosyal deneyidir. Bu sistemin içinde Yahudi ideolojisinin ve Siyonizmin bizzat yer aldığını
bilmekte ve bunun ayırdında olmakta fayda vardır

Hüsamettin Ertürk’ün anılarından aslında bu protokollerle Teşkilat-ı Mahsusa’nın


ilgilendiğini ve bu konuda haberdar olduğunu görüyoruz105. Teşkilat-ı Mahsusa’da, 1900’lü
yılların başında bu protokolleri ve Yahudi hedeflerini ele geçirmiştir. Büyük olasılıkla
bundandır ki, Teşkilat-ı Mahsusa’nın merkez çekirdeğine İttihat ve Terakki’nin mason
kanadı sızamamıştır. Örneğin Talat Paşa mason ve İttihat ve Terakkici olduğu halde,
Teşkilat-ı Mahusasının üyelerinin ve teşkilatın kurucusu Enver Paşanın yakınlarında
olmasına rağmen, teşkilatın içinde yer alamamıştır. Bazı masonlar veya mason İttihat ve
Terakki üyelerinin Teşkilat-ı Mahsusaya sızdıkları düşünülmektedir. 30 bin kişiden oluşan
teşkilatın büyük kısmı subay olduğu için, ancak sivil kadrolarda masonik aktivitelerin
görülmesi mümkün olmuştur. Özellikle Teşkilat-ı Mahsusa üyesi Hüsamettin Ertürk’ün
söyledikleri enteresandır ve Siyon Protokollerinin bu Cumhuriyetin kurulmasında büyük rol
oynayan istihbarat örgütü tarafından bilindiğini göstermektedir:

‘..... Ben Teşkilat-ı Mahsusa’da çalışırken, dünyaya hakim olmak isteyen bu


milletlerarası Siyonist Teşkilatı’nın elimize geçen 22 maddelik düsturları vardır ki, ne kadar
manalıdır. Burada şöyle yazılıdır:

1. Genç nesilleri mugayiri ahlak telkinlerle ifsad etmeli.


2. Aile hayatı yıkılmalı.
3. İnsanlara aşağı sınıflarla tahakküm etmeli.
4. Sanatı zayıflatarak edebiyatı müstehcen ve şehevi bir hale sokmalı.
5. Mukaddesata hürmeti yıkmalı, hürmetle anılan kimseler hakkında rezilane vakalar
uydurulmalı.
6. Hudutsuz bir lüks, baş döndürücü modalar icat edilmeli, çılgınca sarfiyatı teşvik
eylemeli.
7. Kalabalıkların vakitleri, eğlenceler, oyunlarla oyalanmalı, herkes düşünmekten
alıkoyulmalı.

105
Oğuz Akyüz. Misyonerlerin Faaliyetleri ve Propaganda Teknikleri, İst.: Neden Kitap, 2006. S:56-59.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 124

8. Müfrit nazariyelerle fikirler zehirlenmeli, gürültü ve kargaşalıklar yaratılmalı, içtimai


sınıflar arasına kin ve itimasızlıklar sokulmalı.
9. Aristokratlara müthiş vergiler koyarak , onları bunaltmalı, aralarına kin ve
itimasızlıklar saçmalı.
10. Mal sahipleriyle işçilerin arasını bozmalı, grevler ve sabotajlar tertip etmeli.
11. Yüksek tabakanın manevi kuvvetini her çareye başvurarak kırmalı.
12. Sanayiinin ziraati ezmesine imkan vermeli, böylece köylü sınıfını ortadan
kaldırmalı.
13. Saçma nazariyeleri ortaya atarak, halkı gayrikabili tatbik fikirlerle dolambaçlı
yollara sevketmeli.
14. Hayat pahalılığını körüklemeli, ücretleri arttırmalı.
15. Beynelminel meseleler ihdas ederek, milletler arasına kin ve nefret tohumları
serpmeli.
16. Milletlerin mukadderatını tahsil ve terbiyeden mahrum kimselerin ellerine tevdi
etmeli.
17. Bütün hükümet şekillerini değiştirmeli, bir çok sırları ifşaa etmeli.
18. Meşru hükümet tarzlarından mutlak bir istibdada gitmeli.
19. Siyasi, iktisadi buhranlar yaratmalı, servetleri mahvetmeli.
20. Mali istikrarı bozmalı, iktisadi krizleri çoğaltmalı, spekülasyonlara, enflasyonlara
yol açmalı, altını mahdut ellerde toplamalı, muazzam sermayeleri felce uğratmalı.
21. Hükümetlerin ölümlerini hazırlamalı.
22. İnsaniyeti, elem, ıstırap ve yoksulluk içine atmalı’ ......

Görüldüğü üzere Teşkilat-ı Mahsusa üyesi Hüsamettin Ertürk, yukarıda değinilen


Siyon Protokollerini nerdeyse 22 maddede özetlemektedir. Bugün gerek dünyada ve
gerekse Türkiye’de medya ve yayıncılık, bu Siyonist örgütlenmelerin kontrolü altında
yukarıda bahsedilen Küresel Psikolojik Savaşı gerçekleştirmektedir.

ABD’nin Temel Kuruluş İdeolojisinde ve 1 Doların Üzerinde Siyonizme veya


Masonluğa, Masonik Gizli Örgütlenmelere Ait Semboller ve İzler Var mıdır?

Amerikan Dolarının üzerindeki gizli, şifreli işaretler önemlidir, çünkü incelendiğinde 1


Doların üzerine Amerika’nın temel kuruluş felsefesi 19. yüzyılın sonunda anlaşıldığı üzere
işlenmiştir. Bir Doların üzerindeki Süleyman mührü de evrimleşmiştir. Amerika’nın
kuruluşunda George Washington dahil, pek çok kurucu ve etkin masonun rol aldığı
bilinmektedir. Amerika’nın kuruluş tarihi olan 1779’da veya Fransız Devriminin tarihi olan
1789’da masonik gizli örgütlerin ve masonların, Gül-Haç (veya Siyon Tarikatı) ve Tapınak
Şövalyeleri (ve diğer benzeri teşkilatların) etkisiyle bilime önem veren, hürriyet-eşitlik-
kardeşlik (liberty-equality-fraternity) kavramları ve Fransız Devrimiyle getirilen İnsan
Hakları, kadınla erkeklerin eşitliği büyük ölçüde masonik bir çalışmanın ürünüdür. Bu
yönleriyle Masonluk 16. ve 17. yüzyılda insanlık için çok iyi şeyler yapmıştır. Masonluk
Yahudilerin kontrolüne geçene kadar, insanlığın medeniyetinin gelişmesi için çok faydalı işler
yapmış, çok olumlu felsefelerin veya sosyal olayların gelişmesine neden olmuştur. Krallık
sistemini, monarşiyi, derebeylik sistemini çökerten masonların da içinde bulunduğu devrimci
aydınlanmacılardır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 125

Bu kitapta masonik örgütler yerilmek veya kötülenmek için ele alınmamaktadır.


Masonik gizli örgütlerin veya masonluğun 19. yüzyıldan sonra Siyonizmin ve Siyonist
Yahudi gruplarının kontrolüne geçmiş olması yerilmekte ve eleştirilmektedir. Kitabın
kanıtlamaya çalıştığı temel hipotez şudur:

Masonluk ilk ortaya çıktığında Katoliklikle ve radikal-fanatik ortaçağ sistemi ve şeriatçı


yapıyla mücadele ettiği için insanlığa büyük faydalar sağlamıştır. Bilim, demokrasi ve
insan hakları bu sayede gelişmiştir. Fransız İhtilalinin ve Amerikan Devriminin temel
felsefesinde yer alan aydınlanmacı düşünce sistemi aslında yeni bir çağın başlamasına
neden olmuştur.

Fakat gerek felsefi yapısının içine, gerek sembollerinin ve ritüellerinin içine özellikle
19. yüzyılın ikinci yarısından sonra Yahudi felsefesi ve Siyonizm hakim olmuştur. Bu etki
yavaş yavaş 1800’lerin başında başlamış ve özellikle 1850-1930 arasındaki dönemde
Yahudi felsefesi ve Siyonizm masonluğu yavaş yavaş yönetmeye başlamıştır. Bugün
Siyonizmi savunanlar ve İsrail Devletini yöneten radikal Yahudiler katı bir Yahudi şeriat
devletinin veya sisteminin temsilcileridir. Yani bugünkü masonluğun veya bazı masonik
gizli örgütlerin hizmet ettiği Siyonizm aslında masonluğun 11.-18. yüzyıl arasında ortaya
çıkış nedeni olan dini fanatizmi veya oligarşiyi veya totaliter bir yapıyı ve Vatikan benzeri
bir şeriatı dışlayan bir yapı değildir. Halbuki masonluk her türlü fanatizme karşı karşı
aydınlanma ve akılcılık prensipleriyle ortaya çıkmıştır. Rönesansın ve reformun,
aydınlanma çağının gelişmesinde pro-masonik gizli örgütlerin önemli bir rolü vardır.

Resimlerle çok detaya girmeden bir Siyonizm sembolü haline gelmiş olan bir doları
inceleyelim. Son halini 1885-1900’lerde almış olan Süleyman Mührü ve Doların nasıl
Siyonist bir çizgide sembollerle doldurulmuş olduğunu görelim. Bir gizli örgüt ve masonik
gizli sembolizm vesikası haline gelmiş bir doları inceleyelim106.

106
Burada belirtilen yansıların ve şekillerin büyük kısmı, internetten ve internet üzerinden gönderilen artık
anonimleşmiş, yahoogroups veya gmailgroups’taki elektronik postalardan alınmış ve tekrar düzenlenmiştir.
Düzenlenirken, çeşitli kitaplardan ve web sitelerinden bilgilerin doğruluğunun teyidi yapılmıştır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 126

En Önemlisi ABD’nin temel devlet mührü sayılabilecek mühürün nasıl masonik


öğelerle ve Yahudi sembolleriyle dolu olmasıdır. Sanki bu paranın son halinin aldığı
yıllarda, yani 19. yüzyılın ikinci yarısında dünya gezegeninde evrensel bir karar verilmiş
ve bu karara uyulması için, bir ideolojinin ve gelecek planının sembolleri en fazla
kullanılan ve Amerikan ekonomisinin temelini teşkil eden paranın, veya bir doların üzerine
kazınmıştır! Bu sembollerin tesadüfen oraya oturtulmuş olması hemen hemen
imkansızdır.

Bu mühür ki, ABD’yi kuruluşundan beri dünya üzerinde resmi olarak en üst seviyede
temsil eder. ABD’nin imzaladığı tüm uluslararası anlaşmalardaki damgasıdır. ABD bayrağı
ile eşdeğer bir konumda devletin sembolüdür. ABD’nin bağımsızlığını ilan ettiği 4 Temmuz
1776’da aşağıdaki üyelerden oluşturulan bir komite mühürün ilk taslaklarını oluşturmuştur :
Benjamin Franklin (Mason), John Adams, Thomas Jefferson (Mason – ABD 3. Başkanı)
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 127

Tasarlanan bu yeni mühürün içinde nedense Tevrattan alınan bir motif vardır. Ama en
azından etrafında şöyle yazmaktadır: Rebellion to Tyrants is Obedience to God.
Tiranlara (zorbalara) İsyan Tanrıya İtaattir. Burada Tiran olarak kastedilen Mısır’ın
Firavunları, o güne göre de benzeştirilen Britanya İmparatorluğudur. Amerikan Devrimi 13
koloninin bir araya gelerek, İngiliz sömürüsüne karşı bir devlet oluşturması prensibiyle
kurulmuş ve bir Anayasa yapılmıştır. Bu Anayasa 1779 tarihine göre son derece açık
fikirlidir ve masonların o dönemlerdeki aydınlanmacı yönlerinin çoğunu içermektedir.

Aşağıdaki çalışma kabul edilir ve 1782-1841 yılları arasında bu mühür geçerli sayılır.
İlk mühürdeki bu kuşa dikkatli bakılırsa pek kartala benzemez. Uzun boyunludur ve baş
– kuyruk – bacak yapısı değişiktir. Bu efsanevi kuş Phoenix’tir. Yani ölümsüz erkek
Phoenix kuşudur. Yanarak küllerinden tekrar doğan Phoenix, eski Mısır okültizminden
alınmıştır, pek çok şeyi sembolize eder. Kabalaya ve masonluğa, simyaya ait bir
semboldur ! Buraya kadar da bir sorun yoktur. Ama o zamanlar Siyonizm etkisine çok
girmemiş olan Masonlar buraya da Novus Ordo Seclorum, Annuit Coeptis sözlerini
yazmayı ihmal etmezler. Bu sözler aslında çok anlamlıdır ve ilk başlangıçta Yeni Dünya
Düzeni veya Yeni Seküler Düzen olarak anılan, emperyalizme ve radikal dinciliğe bir
karşı çıkıştır. Büyük olasılıkla ‘Yeni Seküler Düzenin Doğuşunu İlan Ederiz’ derken, bu
yüzyılların mirası olan masonik felsefenin bir ifade biçimidir. Çünkü protestanlık da
sekülerizm için müdadele etmiştir. Katı din kuralları ile devlet işleri birbirinden ayrıldıktan
sonra bilim ve sosyal yapı böylesine gelişebilmiştir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 128

Bir süre sonra mühürdeki Phoenix’ten vazgeçilir ve onun yerine Amerika’ya has olan
bir Amerikan Kartalı konur. Aslında Kartal da masonik bir semboldür ve 33. derecenin
sembolü çift başlı kartaldır. Bu aslında Romalılardan gelme bir sembol olup, Roma-
German imparatorluğunun devamı olduğunu simgeleyen bir kuştur aynı zamanda. Fakat
Süleymanın Mührü ve bir dolar bu dönemde tamamen Siyonist ve Yahudi sembolleriyle
donatılır. Örneğin tepedeki 13 yıldızı 2 adet eşkenar üçgenle birleştirince bir heksagon
olan Siyon Yıldızı ortaya çıkmaktadır.

• A- Sağ kanattaki 32 tüy masonluğun ana kollarından biri olan İskoçya Rit’ndeki 32
mertebedir.
• B- Sol kanattaki 33 tüy masonluktaki en üst derecedir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 129

• C- Kuyruktaki 9 tüy masonluğun diğer bir kolu olan York Ritindeki 9 mertebedir.
• D- Bulutun sarı sınırında görülen 24 eşit parça, masonluğun ilk derecesinde öğretilen
24 inch cetvelin sembolüdür.
• E-F Beşgen yıldızlar (pentagram) ve bunlardan oluşan hexagram masonluktada çok
sık kullanılan okült sembollerdir!
• Bu bilgiler bizzat 33. derece masonların New Age isimli ve 1960 tarihli dergide
kendilerinin açıkladıkları sembolik yaklaşımlardır (aşağıya bakınız).

Yine buradaki renklerden altınsarısı (güneşin rengi – eski Mısır tanrısı), yıldızların
gümüşü, simyada eski İbrani alfabesi Gimel’in üçüncü harfi olan ve masonluğun ana
sembolündeki G’yi, mavi ise mason locasını yöneten üstadı simgeler. Bu üç rengin
Fransız İhtilalinden beri tarihsel olarak hem Yahudilik, hemde masonik kültür etkisi altında
en çok kalmış olan dört ülke bayrağının rengi olması da ilginç bir tesadüftür; G
Kalkandaki mavi-kırmızı-beyaz renklerin gematria’ya göre (rabbinik Judaizmde sayısal
sembolizmi yorumlayan bir görüş) karşılığı 103’tür107. Yine bu sayı eski rabbinik bir kelime
olan Bonaim’in (inşa edenler-masonlar) karşılığıdır. Bu üç renk Fransız ihtilalinde ve
Amerikan devriminde kullanılan renklerdir. Masonik söylem Kardeşlik-Eşitlik-Hürriyet
kelimelerine karşılık gelmektedir. Bu renkler aşağıdaki ülkelerin bayrağında
bulunmaktadır.

ABD – İngiltere – Fransa - Hollanda

107
http://www.shabboshouse.com/askrabbi.html son erişim 15 Mayıs 2007; www.demischools.org son erişim 10
Şubat 2007.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 130

Amerikan Dolarında 13 Sayısının Tekrarı:

ABD resmi açıklamasına göre 13 sayısı ilk kuruluştaki 13 koloniyi gösterir. Fakat
mühür bir çok kere ve değişik tarihlerde revize edildiği halde 13 sayısının tekrarlanması
nedense hep korunmuştur. ABD bayrağındaki yıldız sayısının ise, eyalet sayısına göre
arttırıldığına dikkat çekelim.

Neden 13 Katlı piramit vardır? Neden yine masonik sembol olan ve ülkü mabedini
sembolize eden piramit kullanılmıştır? Neden 13 sayısı çok fazla yerde kullanılmıştır =
Birçok kültürde 13 sayısı ölümü, uğursuzluğu – yeniden doğmayı, temsil eder. Okült
ve Batıni, Kabalistik inanışlarda ise 13 aynı zamanda Lucifer’in bir sembolidir; 13 sayısı
Kabala’da ve okült kültlerdeki büyüde çok kullanılır!
(13 yıldız, kalkandaki 13 şerit, 13 ok, 13 yaprak, 13 basamaklı piramit, 13 harf (E
Pluribus Unum - Annuit Coeptis).
Üstelik bu sayıyı sorgulamak komplo teorisyenlerinin yaptığı bir iş değildir. Aşağıda
görüldüğü gibi bizzat masonların kendi kaynakları (Nisan 1960 tarihli New Age dergisinde
33. derecedekilerin konseyi) bu teşhisi koymaktadır ve bir doların üzerinde 13’ün
tekrarının masonik bir sembolizma olduğunu kabul etmektedir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 131

Mührün arka yüzündeki bazı semboller ise masonik özellikleri devam ettirmektedir:

• A: Her Şeyi Gören göz; eski Mısır tanrısı Horus’un gözüdür ve tüm mason
localarında yer alan temel bir semboldür. En temel kabalistik ve Masonik Semboldür!
• B: Tamamlanmamış piramit yarım kalan Süleyman’ın Tapınağıdır (Ülkü Mabedi) ve
ancak Yeni Dünya Düzeni kurulduğunda (bugünkü görüşe göre, tüm dünya devletleri
ve tüm dinler tasfiye edilerek) tamamlanacaktır. (ABD resmi açıklamasına göre
piramitin seçilme nedeni “sağlam” bir yapı olmasındandır!)
http://www.state.gov/r/pa/ei/rls/dos/9087.htm
• C: Piramitin altındaki tarih; MDCCLXXVI (1776) Amerika’nın bağımsızlığını ilan tarihi
ve aynı zamanda yeryüzündeki en gizli ve güçlü gizli-esoterik cemiyet olan
İlluminati’nin kuruluş tarihidir.
• D: Annuit Coeptis; “Doğuşunu ilan ederiz”.
• E: Novus Ordo Seclorum; “Yeni Dünya Düzeni, Yeni Seküler Düzen”.
Yani beraberce “Yeni Dünya Düzeninin doğuşunu ilan ederiz”.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 132

Piramitin üzerine bir üçgen çizip, masonik bir sembol olan bir eşkaner üçgeni de ters
oturtup bir heksagram çizersek ve çıkan şekle bakarsak:

Bu M-A-S-O-N harfleri Siyonist Yıldızla Ortaya Çıkmaktadır. Bu acaba bilinçsiz mi


yerleştirilmiştir? yoksa Her tarafı Kabalistik, Masonik ve Siyonist sembollerle dolu
mühürün özel bir şifresi midir? Bir Doların üzerinde ve diğer paralarda da bazı
sembollerin olduğu söylenmektedir. Örneğin yine bir doların üzerinde Bohem Klübünün
sembolü baykuşu bile görenler olmuştur, ama bu artık hatalı komplo teorisine girmektedir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 133
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 134

Zihin Kontrolü gizli örgütler için neden önemlidir? Beyin yıkama nedir ve gizli
teşkilatlar nasıl beyin yıkar? Psikolojik Harp nedir ve gizli örgütler, istihbarat
teşkilatları nasıl psikolojik harp yaparlar? Zihin kontrolü ve gizli örgütler içiçe
midir?

Zihin kontrolü, beyin yıkama, psikolojik harp birbirleriyle karıştırılan terimlerdir. Bu


konudaki detaylı çalışmalarıma bakabilirsiniz108. Temelde zihin kontrolü daha spesifik bir
eylemi içermektedir. Bireysel ve Toplumsal Zihin Kontrolü diye ikiye ayırabiliriz. Her ikisinin
içine beyin yıkama da girmektedir. Psikolojik Harp ise gerek savaşta, gerekse barışta
kullanılan bir yöntemdir. Savaşta Psikolojik Harp askerler ve ordular üzerine veya halka
karşı uygulanır. Hedef düşmanı korkutmak, yıldırmak, savaşamaz, düşünemez ve olguları
değerlendiremez hale getirmektir. Halka karşı uygulandığında hedef, yalan bilgileri yaymak,
dezinformasyon yapmak, bir kişiyi, grubu veya kurumu halkın gözünde küçük düşürmek,
aşağılamak ve var olmayan gerçekleri insanların beyinlerinde yaratarak, onların farklı
düşünmesini sağlamaktır.

“Zihin kontrolü” psikoloji, sosyal mühendislik, psikiyatri ve nörokimya tekniklerini


çok iyi kullanan kültlerin, partilerin, tarikatların veya istihbarat örgütlerinin uyguladığı,
temelinde bir kişinin veya grubun davranışını, inançlarını, düşünme sistemini ve ideolojisini
kontrol etmek veya değiştirmek, o kişide farklı bir kişilik veya psikolojik yapı oluşturmak için
bilgisi dışında uygulanan tüm yöntemlere verilen addır. Burda hedef kitlesel olarak insanların
inançlarını etkileyebilmektir. Bireysel zihin kontrolü konusunda ilerlemiş bazı teknikler olduğu
ve CIA’nın bu konuda inanılmaz deneyler yaptığı iddia edilmektedir109. Toplumsal zihin
kontrolü daha ziyade tüm beyin yıkama ve psikolojik savaş tekniklerini de içine almaktadır.

Psikolojik Savaş, hem savaşta hem barışta, insanların duygu, düşünce ve


davranışlarını değiştirmek ve istenilen yöne kanalize etmek, ideoloji veya düşünce yapısını
değiştirmek ve beyin yıkamak maksadıyla psikiyatri, nörobilim, sosyal psikoloji bilgilerinin
insan beynini yıkama, ideolojiyi etkileme amacıyla kullanılmasıdır.

Beyin Yıkama ise belirli şartlandırma, propaganda ve fikir empoze etme teknikleri ile
insanların bir ideoloji veya fikir sistemi konusunda düşüncelerini istenilen doğrultuda
etkilemektir. Eğitim, öğretim, propaganda, telkin ve pek çok yöntem de beyin yıkama ve
ideoloji değiştirme tekniklerinin içine girmektedir. En iyi beyin yıkama yöntemlerinden birisi
insanları belirli şeylere inandırmak ve inanç ile mümkün olabilir. Farklı fizyolojik koşullarda,
işkenceyle veya çok daha psikolojik tekniklerle insan beynini yıkamak ve koşullandırmak
mümkündür110. Aşağıdaki referanslarda belirtilen kitaplardaki bilgiler incelenirse (‘Zihin
Kontrolü ve Kara Bilim’ isimli kitapta bu konulara detaylı değinilecektir) artık beyin yıkama,
indoktrinasyon, konversiyon (devşirme), fizyolojik koşulları etkileyerek zihin kontrolü, beyin
yıkama ve insan bilincini tamamen bambaşka bir yöne kanalize etmenin mümkün olduğu
görülecektir.

108
Ümit Sayın. Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler, İst.: Neden Kitap, 4. Geliştirilmiş Baskı, 2006;
Ümit Sayın. Zihin Kontrolü ve Kara Bilim, İst.: Neden Kitap, (hazırlanıyor, 2008); Hasan Erden. Sivil İşgal
Orduları İçimizde, İst.: Kum Saati Yay., 2007; Jim Keith. CIA’den Medyaya Kitlelerin Kontrolü, Çev. Sibel San,
İst.: Nokta Kitap Yay., 2005
109
Colin Ross. The CIA Doctors, N.Y.: Manitou Communications, 2006.
110
Detay için bkz. Kathleen Taylor. Brain Washing: A Science of Thought Control, Oxford: Oxford University
Press, 2004; Denise Winn. The Manipulated Mind: Brainwashing, Conditioning and Indoctrination, London:
Malor Books, 2000; William Sergant. Battle for the Mind: A Physiology of Conversion and Brain Washing,
MA-USA: Malor Books, 1997; J.A.C. Brown. Beyin Yıkama, Çev. Behzat Tanç, İst. : Boğaziçi Yay. 2000.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 135

Gizli teşkilatların, gizli örgütlerin ve cemiyetlerin, tarikatların, cemaatlerin, kültlerin


yüzyıllardır üzerine en fazla eğildikleri konulardan birisi insanların beyinlerini ve ideolojilerini
nasıl kontrol edebilecekleridir. Bu konuda çok fazla çalışma ve deney yapılmış ve yüzyıllar
boyunca insanların yapmış oldukları tüm birikim ve kollektif çalışmalar, bu gizli cemaat ve
örgütlerde bir süzgeçten geçirilmiş ve beyin yıkama, zihin kontrolü konusundaki bilgiler
sistematik olarak kullanılmıştır.

Masonlarda veya masonik gizli cemiyetlerde beyin yıkama ve zihin kontrolü


yöntemleri detaylı olarak geliştirilmiş ve türlü biçimlerde uygulanmıştır. Bu konuda çalışma
yapan Derin Devletlerin ve istihbarat örgütlerinin (CIA, FBI gibi) ne aşamaya geldikleri henüz
bilinmemektedir.

Genellikle kültler, cemaatler, gizli örgütler, gizli teşkilatlar veya istihbarat örgütleri için
çok önemli olan bu tip zihin kontrolü çalışmalarını sistematik olarak araştıran pek çok yapı,
psikoloji, psikiyatri merkezi vardır. Bu konuda çok fazla bilgi birikimi mevcuttur ve bu tip gizli
teşkilatların çoğu bu bilgi birikimini kullanmaktadır. Aslında gizli teşkilatların, cemiyetlerin ve
örgütlerin büyük kısmını Derin Devletler ve bu konuda uzmanlaşmış istihbarat örgütleri kurar.
Yani bir kaç kişinin bir araya gelerek gizli bir cemiyet kurması mümkün değildir. Artık Echelon
teknolojinin olduğu bu çağda ise hiç mümkün değildir. Bir gizli cemiyet görüyorsanız, bu
cemiyetin arkasında mutlaka bir şekilde bir ülkenin Derin Devletinin veya İstihbarat biriminin
olduğuna emin olabilirsiniz. Bu konudaki beyin yıkama, psikolojik savaş ve zihin kontrolü
mekanizmaları da çok gelişmiştir. Örneğin, Patricia Hearts’ün içine alındığı Symbionese
Liberation Army böyle bir örgüttü, Kızıl Tugayların ise CIA ile bağlantısı vardı. Türkiye’de sol
örgütler olarak bilinen, DHKP-C, TİKKO, PKK, hep Amerikalı ve Avrupalı gizli servisler
tarafından kurulmuş gizli terör örgütleridir. Hepsinde beyin yıkama sistemleri çok ilerlemiştir.

Dünyayı yönetmeye çalışan gizli güçlerin Hasan Sabbah zamanlarından beri en


önemli araştırdıkları konulardan bir tanesi de, beyin yıkama ve zihin kontrolü olmuştur. Bu
konuda yüzyılların gizli birikimi, nesilden nesile aktarıla aktarıla, özellikle 20. yüzyıldaki çok
sistematik nörobilim, psikoloji çalışmalarıyla pekiştirilerek gelinen nokta çok belirsizdir. Fakat
emperyalistlerin ve Küresel Elitin gizli örgütlerinin bu konuda çok ilerlediği yapmakta oldukları
ve Türkiye’de de örneğini yakından gördüğümüz Toplumsal Mühendislik çalışmalarının
sonuçlarından öğrenmekteyiz. Toplum mühendisliği konusunda gerek Avrupalı, gerekse
Amerikalı istihbarat örgütleri farklı sosyal deneyler yaparak, ideolojiyi, yönetimi ve sistemi
istedikleri biçimde şekilleyebilmektedirler. Türkiye’deki ulusalcı yapıların bu konuda nerde
olduklarını sorarsanız, ne yazık ki buna verilecek yanıt, çok gerilerde olduklarıdır!
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 136

Tarih boyunca dünyayı yönetmeye çalışan gizli güçler nasıl


örgütlenmişlerdir?

Bu konuda iki tablo ile olguyu detaylandırmaya çalışalım. Bu tabloda Cihangir


Gener’in ‘Esoterik ve Batini Doktrinler Tarihi’ isimli eserinden alınan bir şema
başlangıç olarak kullanılmıştır. Gener’in tablosunda çeşitli kültürler arasında ilişki
kurulmakta ve varlığı halen sorgulanan ve bir İngiliz subayı olan James Churchward
tarafından ilk kez bu yüzyılın başında ortaya konmuş MU ve ATLANTİS medeniyeti temel
alınmaktaydı. Bu medeniyetlerin varlığı hakkında pek çok kanıt ortaya konmuştur, ama
henüz MU ve ATLANTİS medeniyetleri resmi tarihe geçememiştir, iddiaya göre MU
medeniyeti günümüzden yaklaşık 12 000 yıl önce üzerinde yaşayan 60 milyon insanla
birlikte, bir doğal afet nedeniyle Pasifik Okyanusunun derinliklerine karışmıştır 111. Atlantik
okyanusunda yer alan ATLANTİS kıtasının ise M.Ö. 9500 yıllarında (günümüzden 11500
yıl önce), hemen hemen aynı zamanlarda yok olduğundan bahsediliyor112. Bu kıtalar
resmi tarih tezlerine pek uymadığı ve bazı çelişkilere yol açtığı ve Emperyalistlerin ve
Küresel Elitin işine gelmediği için şu ana dek bilimsel ortamlarda fazla kabul görmemiştir.
Ama Etrüsklerin, Truvalıların bir zamanlar farklı bir ırk olduklarını iddia eden Batılılar, artık
yavaş yavaş bu ırkıların Pro-Türk veya Ön-Türk grupları olduğunu kabul etmeye
başlamışlardır. Bu konular Mustafa Kemal Atatürk tarafından da dikkatle incelenmiş ve
araştırılmıştır; hatta Yunanlıların İzmir’de denize dökülmesi sırasında Mustafa Kemal’in
‘Truva’nın öcünü aldık!’ dediğinden bahsedilir. Türkler’in bu bağlantılarını araştırmak için
Tahsin Mayatepek, Meksika’ya yollanmıştır. Atatürk’ün ölümünden sonra, bu konuların
araştırılması terkedilmiş ve tarih, arkeoloji, antropoloji konularında tamamen Batı’ya
bağlanılmış, bu konular zayıf bıraktırılmıştır.

Aslında tarih tezleri ulusların birbiri üzerinde egemenlik kurmaları için genellikle
kullanılmış ve tarih bilgileri, sistemleri değiştirilmiştir. MU medeniyeti ile Türkler ve Ön-
Türkler arasında bağlantı kuranlar da vardır; fakat henüz bu iddiaları doğrulayabilmek ve
iddialara bağlı tarih tezlerini gerçekleştirebilmek için erkendir. Ama şu gerçeği
unutmamak lazım. Ünlü piramitleri inşaa edebilecek bir mimarlık teknolojisine sahip Mısır
uygarlığının M.Ö. 3000 yıllarında birdenbire ortaya çıkışını açıklamak ve elimizdeki MU
ve ATLANTIS medeniyetlerine ait kalıntıları kıyaslamak bize Mısır Uygarlığının aslında
bu uygarlıkların mirası olabileceği konusunda bilgiler vermektedir113. Bu kültürlerin
birbirleriyle bağlantıları aşağıdaki tabloda ele alınmıştır, daha ilerideki kitaplarımızda gizli
örgütlerini inceleyeceğimiz bu kültürler ve medeniyetler kısaca özetlenmiştir. Bu
kültürlerde de Osiris’in veya Horus’un gözü ‘HERŞEYİ GÖREN GÖZ’ aslında MU
medeniyetinde de ele alınan bir semboldür. Mısır medeniyetine sanırız benzer
medeniyetlerden geçmiştir. Bu durumda Masonik gizli örgütlerin başlangıcını
Anadolu’dan, Tapınak Şövalyelerinden alıp, Mısır’a kadar uzatmak gerekebilir ki, en
önemli masonik gizli örgütlenmelerin aslında temeli büyük olasılıkla Osiris Rahipleri
tarafından atılmıştır114. Fakat bu dizinin diğer kitaplarında ele alacağımız ve kanıtlarını
sunacağımız gibi, Masonluk, 1800-1850 arasında Siyonizmden ve Yahudilikten
etkilenmeye başlamış ve 1850’den sonra (B’nai B’rith örgütünün kurulmasından -1843-
sonra) büyük ölçüde Siyonizmin etkisi altına girmiştir. Mutlaka masonik kültürde ve
geleneklerde Yahudi öğeleri eskiden de mevcuttu, ne de olsa, Mısır ve Yahudi
kültürlerine kadar giden bir geçmiş vardı. Fakat 17-18. yüzyılda Masonların ve Masonik
gizli örgütlerin başardıklarıyla, 20. yüzyılda yaptıkları aynı doğrultuda değildir.

111
James Chruchward. Kayıp Kıta MU, Çev. Rengin İkiz, İzmir: Ege Meta Yay., 2006 (Bu kitap 1935 yılında M.
Kemal Atatürk tarafından da çevrilmiş, incelenmiş ve okutulmuştur); James Churchward. Batık Kıta MU’nun
Çocukları, Çev. Ercan Arısoy, İzmir: Ege Meta Yay., 2005.
112
Frank Joseph. Kayıp Uygarlık ATLANTİS, Çev. Nur Nirven, İst. Dharma, 2005.
113
Erik Hornung. Mısır Tarihi, Çev. Zehra Aksu Yılmazer, İst.: Kabalcı, 2004.
114
Cihangir Gener. Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi, Genişletilmiş 10. Baskı, Ankara: Piramit, 2004. S:109-120.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 137

A, B ve C noktalarından itibaren nasıl kültürlerin, gizli örgütlerle içiçe girdikleri


aşağıdaki tabloda özetlenmiştir. Bu konunun detaylarına girmiyoruz. Sadece kültürlerin
ve onların oluşturdukları gizli örgütlenmelerin birbirleriyle bağlantılarına değiniyoruz.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 138

Türklerde benzer gizli örgütlenmelere örnek var mıdır? Türklerde ve


Müslümanlarda gizli bir örgüt benzeri yapı olarak AHİLİK nedir?

Aslında Ahilik, Bektaşilik, Mevlevilik, Yesevilik vb. Anadolu’da 11-13. yüzyıllar


arasında gelişmiş dini tarikatlardır. Fakat bu tarikatların özellikle Ahilik ve Bektaşiliğin
içinde bahsedilen gizli örgüt yapılanması mevcuttur. Belki de Anadolu’da Türkler içinde ilk
kurulan gizli teşkilatlardır hem Bektaşilik, hem de Ahilik. Daha sonra bu teşkilatlar,
Anadolu’da alt kültürler kurmuş olan Tapınak Şövalyeleri aracılığıyla İskoçya’ya ve
Masonik yapılanmalara bir çok geleneğini ve öğesini de aktaracaktır. Aslında bu bilgi de
büyük ihtimalle Mısır’dan ve Osiris Rahiplerinden gelmiştir. Ahilik, Bektaşilik ve benzer
tarikatlarda gizli örgüt yapısına benzer bir yapı vardır 115, çünkü:

 Dergaha veya Tarikata bir giriş töreni ve inisiasyon vardır. Bu


mekanizma sırasında kişi özel olarak seçilir.
 Tarikat veya sistemin içinde basamak basamak çıkan dereceler ve
ödüllendirmeler, çırak, kalfa, usta gibi dereceler vardır.
 Tarikat veya sistemin gizli bir ideolojisi ve gizli herkesin kolayca
anlayamayacağı bir söylemi, felsefesi vardır (Tasavvuftaki ‘Vahdeti
Vücut’ veya ‘ En El Hak’ gibi)
 Sistemin içinde beyin yıkama ve kişiyi kayıtsız şartsız etkisi altına alma
mekanizması vardır.

115
Cihangir Gener. Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi, Genişletilmiş 10. Baskı, Ankara: Piramit, 2004. Nevzat
Odyakmaz. Bektaşilik, Mevlevilik ve Masonluk, İst: Mephisto, 2005. Baha Said Bey. Türkiye’de Alevi, Bektaşi,
Ahi ve Nusayri Zümreleri, İst.: Kitapevi, 2006.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 139

 Sistemin içinde sembolizma, derin bir anlatım biçimi, allegorik anlatım


tarzı, Zen Budizm’dekinin benzeri olan yaşayarak anlama biçimi
mevcuttur.
 Bu dergahlarda veya tarikatlarda sadece din okutulmaz, bu okullardan
geçenler tıp, matematik, astronomi, felsefe de tahsil ederler. Dolayısı
ile bunlar sadece din alimi değil, birer bilim adamıdırlar. Ama bu öğreti
de gizlidir.
 Özellikle Bektaşilikte ve Ahilikte, özel haberleşme biçimleri, işaretleri,
özel sembolleri ve tanınma yöntemleri mevcuttur.
 Ketümiyet, gizlilik ve bilgileri usta bir biçimde saklama hemen hepsinde
katı bir kuraldır.
 Ahilik ve Bektaşilik, Moğol istilası ve diğer savaşlarda gizli birer
teşkilata dönüşerek, Anadolu’nun savunmasını sağlamışlardır. Ayrıca
Yeniçerilik teşkilatının içine de girerek gizli birer yapı oluşturmuşlardır.

Ahiliği, Cihangir Gener şöyle anlatmaktadır116:

... ‘Örgüte giriş diğer Batıni tarikatlar gibi, özel bir tören ile olur117. Törende adaya kuşak
bağlanır ve tüm insanlara karşı sevgi dolu, saygılı olması, doğruluk ve yiğitlikten
ayrılmamaması öğütlenir. Üyelerden kesin bağlılık, sonsuz itaat ve ketumiyet istenir.
Dinsizler örgüte kesin giremez ancak, sofuların da Ahiler arasında yeri yoktur. Ahilikte bilgi
edinme, sabır, ruhun arındırılması, sadakat, dostluk, hoşgörü yasaklara uyma gibi vasıfların
verildiği aşamalardan geçilir. Bu vasıflara sahip olmanın dışında Ahiliğin önde gelen altı
ilkesi şunlardır:

 Elini açık tut


 Sofranı açık tut
 Kapını açık tut
 Gözünü bağlı tut
 Beline sahip ol
 Diline sahip ol.

Ahilikte üç aşamalı ve 9 dereceli bir inisiasyon sistemi uygulanır. Birinci aşama olan
Şeriat kapısında müride mesleki bilgiler, Kuran bilgisi, okuma, yazma, Türkçe, matematik

116
Bu bölüm için en fazla kullanılan kaynak, Cihangir Gener. Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi, Genişletilmiş 10.
Baskı, Ankara: Piramit, 2004. S: 257-269.
117
Bu bölüm için en fazla kullanılan kaynak, Cihangir Gener. Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi, Genişletilmiş 10.
Baskı, Ankara: Piramit, 2004. s: 257-269. Ayrıca, Nevzat Odyakmaz. Bektaşilik, Mevlevilik ve Masonluk, İst:
Mephisto, 2005. S: 111-218; Baha Said Bey. Türkiye’de Alevi, Bektaşi, Ahi ve Nusayri Zümreleri, İst.:
Kitapevi, 2006. S: 227-288.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 140

ile örgütün anayasası niteliğinde olan Fütüvvetname öğretilir. İkinci aşama olan Tarikat
kapısında mesleki bilgi en üst düzeye ulaştırılır, tasavvuf bilgisi, müzik, Arapça ve Farsça
üzerine eğitim yapılır. Bu aşamada mürit ayrıca askeri eğitim de alır. Şeyh mertebesine
erişilen 3. aşama, Marifet kapısıdır. Bu aşamada müritten Tanrı’ya inanması, benliğini
öldürmesi, ululara hizmet etmesi ve cehalet karşısında susması istenir. Ahilik anayasasına
göre ancak bunların tamamlanmasından sonra Hakikat’e ulaşılması, insanın Kemale ermesi
mümkün olur.

Takipçisi olduğu Fütüvvet gibi Ahilik de 9 dereceli bir sisteme dayanır. Her kapı üç
dereceyi içerir. Bu dereceler şöyle sıralanır:

1. Yiğit,
2. Yamak,
3. Çırak,
4. Kalfa
5. Usta,
6. Nakip,
7. Halife,
8. Şeyh
9. Şeyh ül Meşayıh.

Yiğitlik ve Yamaklık, teşkilata kabul öncesindeki hazırlık aşamalarıdır. Ahiliğe gerçek


kabul Çıraklık aşaması ile başlar. Bundan sonraki dereceler ise, Lonca teşkilatının idari
dereceleri niteliğindedir.

Bu basamakların birinden ötekine geçiş süresi fütüvvetnamalere göre 1000 gün,


yaklaşık üç yıla yakın bir aradır; ama yamaklıktan çıraklığa, iki yılda geçilebilirdi. Çıraklıkla
Kalfalık, kalfalıkla Ustalık arası süre; sanatına ve mesleğine göre üç yılı da aşabiliyordu.
Tüm Şeyhlerin lideri konumundaki Şeyh ül Meşayıh’ın bir diğer adı da ‘’Ahi Baba’’ idi.

Çırakların, zaviyelerde düzenli bir kontrol altında bulundurulmaları ve güvenilir kişiler


yönetiminde eğitilmeleri gerekirdi. Fütüvvetnamelerde görüldüğü üzere her çırak yiğidin iki
yol kardeşi, bir yol atası, bir üstadı yani sanat öğretmeni, bir de piri vardı. Ahilere
zaviyelerde, her gece ayrı bir konuda olmak üzere her konunun uzmanlar tarafından meslek
ahlakı, genel ahlak ve terbiye kuralları, din bilgileri anlatılırdı. Öte yandan, haftanın belli bir
gününde ata binmek, kılıç, kalkan, ok ve mızrak gibi silahların kullanılması için askerlik
bilgileri verilirdi.

Atölyede, tezgahta sanat eğitimi, ahi zaviyelerinde kültür ve genel bilgi alarak çifte bir
eğitim gören Türk esnaf ve sanatkarı, hem aralarında güçlü bir dayanışma ve yardımlaşma
kurmuş, hem de yerli Bizans sanatkarlarıyla yarışabilecek bir sanat ve meslek yeteneğine
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 141

kavuşmuş oluyorlardı. Ahilik, Anadolu Türkü’ne alın teri ile geçinme, başı dik, kendine
güvençli ve minnetsiz yaşama yeteneği kazandırmış, bu ruhu onlara aşılamıştır. Ahiler,
aralarında kurdukları güçlü ve etkili bir oto kontrol ile de standart, sağlam ve ucuz mal
satarak, her dinden ve milletten kişilere, güvenli ortamda ürünlerini satarak işlerini
yürütüyorlardı.

Ahiler yalnızca ekonomik örgütlenmeyi değil, Ortaçağ Avrupa’sının Şövalye


Tarikatları gibi dini-askeri bir örgütlenmeyi de gerçekleştirmişlerdi. Örgüte kabul edilen
müride, bir profesyonel asker kadar değilse bile, kendini savunmayı bilecek kadar silah
kullanma sanatı öğretiliyordu. Bu gelenek Mısır’da kurulan Fatımi Fütüvvet örgütünden bu
yana devam etmekteydi.

Selçuklular döneminde, sultanların düzenli orduları dışında ülkedeki en güçlü örgüt,


genç kalfa ve ustalardan oluşan Ahi müfrezeleriydi. Moğol istilaları sırasında sultan
kuvvetlerinin yenilip kaçtığı sırada pek çok kenti Ahi müfrezeleri savunmuştu.

Kendilerini paralı askerler vasıtasıyla koruyan beyler, emirler bile Ahilerden


çekinirlerdi. Moğolların kesin zaferinden sonra, valilerin, beylerin kentlerden kaçmaları
üzerine, onların görevlerini de Ahiler yürütmüşlerdi. Bu dönemde, Selçuklu’ların güçlü veziri
Pervane dahi, Ahilerin gücü karşısında boyun eğmiştir.

Ahilerin ahlak dışı saydığı, ahiyi ahilikten çıkaran şeyler şunlardı:

 İçki içen,
 Zina işleyen
 Münafıklık, dedikodu ve iftira eden
 Gururlanan, kibirlenen
 Merhametsizlik eden
 Kıskanan
 Kin besleyen
 Sözünde durmayan
 Yalan söyleyen
 Emanete hıyanet eden
 Kişinin ayıbını örtmeyen, bu ayıbı yüzüne vuran
 Cimrilik, eli sıkılık eden
 Adam öldüren kişiler örgütten atılırdı.

Üyeleri sadece ehl-i fütüvvet diye adlandırılan İran ve Arap bölgesinde Ahiler gibi bir
sınıfa, örgüte rastlamıyoruz. Oralarda yaran odalarına benzeyen şeylerde yoktur.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 142

Bir Ahi gencinin zaviyeye alınması şöyle olurdu. Ahiliğin dokuz basamağından biri olan
Nakiplik basamağındaki kişi, bir eline tuz alıp, topluluğun ortasında duran suya salar. Bunun
üzerine öteki nakipler kapıyı açarlar, geçmiş erkan erlerini birer birer anıp, dua ederler ve
salavat getirirler, en sonunda zaviyeye alınacak yamağı gösterirler. Bundan sonra, bir sıra
törenle o genci toplulukları arasına almış olurlardı. Bu törenler ve daha sonraki derece
yükseltme törenleri hakkında,ayrıntıya girmiyorum.

Öğretmen Ahi, öğrenmesi için yanına verilen çırağa, mesleki bilgilerin yanı sıra, namaz,
oruç gibi İslam şartlarını öğretir, Ahi ahlak kurallarını kapsayan fütüvvetnamelerin belirttiği
insanlık yöntemlerini de pratik olarak belletirdi. Fütüvvetnamelerdeki bu ahlak kuralları
genellikle Cumartesi günleri öğretilirdi. O zamanlar tatil günleri Perşembe öğlenden sonra
başlayıp, Cuma günü akşamına dek sürdüğünden, Cumartesi günü günümüzün pazartesisi
gibidir. Akşamları yemek yendikten sonra dini, ahlaki ve eğitici kitaplar okunur, sonra sema
ve raks edilirdi. Bu durum bizlere Ahilerin din ile dünya işlerini bir arada yürüten kişiler
olduğunu gösterir.

Ahiler hakkında ilk defa, görgüye dayanan ve toplu bilgi veren kişi, ünlü Berberi gezgin
İbn-i Batuta’dır. İbn-i Batuta, Osmanlı Sultanı Orhan zamanında (1326-1359) Anadolu’nun
bir çok şehir, kasaba ve köylerini gezmiş, Ahilere konuk olmuştur. Batuta izlenimlerini şöyle
anlatıyor:

Bilad-ı Rum adıyla anılan bu ülke dünyanın en güzel yeridir. Tanrı başka yerlerde ayrı
ayrı verdiği güzelliklerin hepsini birden bu ülkeye vermiş. Ahalisinin yüzleri çok güzel,
giysileri temiz, yemekleri nefistir. Bereket Şam’da, şevkat Rum’da (Anadolu’da) dendiği
doğrudur. Yani gerçek şevkat Anadolu halkı olan Türkmenler arasında dır. Bu bölgede hangi
eve yada zaviyeye insek erkek ve kadın komşularımız halimizi, hatırımızı sorarlardı. Burada
kadınlar örtünmezler, erkeklerden kaçmazlar. Ayrılışımızda sanki kendi halkımızdan,
akrabalarımızdan birilermiş gibi candan uğurlarlar, kadınlar ağlarlar. Ahiler, Anadolu’da
oturan Türkmen kavminin her şehrinde, kasaba ve köyünde mevcutturlar. Yabancılara
yardım etmek, onları konuklayıp yedirip içirmek, bütün ihtiyaçlarını görmek, zorbaların
hakkından gelmek, zalim ve edepsiz tabakasını ortadan kaldırmak hususunda bir benzeri
daha yoktur. ‘...

Türkler’de Bir Gizli Örgüt Yapısı Olarak Bektaşilik Nedir?

Bektaşilik kendi ölçüsünde gizli bir örgüt yapısındadır ve aslında masonluğu oldukça
etkilemiştir. Bektaşiliği, Cihangir Gener’in üstad kaleminden bazı bölümler halinde
izleyelim118:

..... Hacı Bektaşi Veli, 1210 yılında Horasan'da doğdu. Burada Yesevi tarikatine
katılan ve "Baba"lığa kadar yükselen Veli, 1240 yılında diğer Yesevi Babalan ve İsmaili
Daileri ile birlikte Anadolu'ya geldi. Burada yakın dostu Baba İlyas'ın yanına gitti ve
Amasya'ya yerleşti. Babailer isyasının arka plandaki örgütleyicilerinden olduğu sanılan
Veli, fazla deşifre olmaması sayesinde büyük katliamdan kurtuldu. Anadolunun birçok
yerini dolaşan Veli, sonunda Kırşehir'in Sulucakaracahöyük bucağına yerleşti ve
Yeseviliğin devamı niteliğinde olan Bektaşiliği yaymaya başladı. Babailer isyanından sağ
kurtulan Yeseviler ve İsmaililer kısa sürede Hacı Bektaş etrafında toplandılar. 1271'de aynı
yerde öldüğünde çevresinde binlerce müridi vardı.

118
Bu bölüm için, Cihangir Gener. Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi, Genişletilmiş 10. Baskı, Ankara: Piramit,
2004. S: 257-269.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 143

Cihangir Gener şöyle devam ediyor119:

......."Din ayrılığı gereksiz. Dinler insanlar arasında anlaşmazlıklara neden oluyorlar.


Aslında tüm dinler dünyada barış ve kardeşliği sağlamak içindir" diyen Hacı Bektaşi Veli,
bu görüşlerini Velayetname adlı eserinde ortaya koydu......

......Bektaşiliğin öncelikli hedefi, temelini sevginin oluşturduğu "Evren-Tanrı-İnsan"


birliğini kavramaktır. İnsan bir sevgi varlığıdır. İnsan Tanrısal niteliklerle donatılmıştır.
Başarının ilk basamağı kişinin kendisini tanıması ve sevmesidir. "Kendini seven Tanrıyı da
sever"... Bektaşilikteki Tanrı sevgisinin en güzel ifadelerinden birisi, şu ünlü dörtlükte
ortaya konulmuştur:

......İnsan, yaşadığı ortamda bağımsız bir varlıktır. Onun görevi alçak gönüllü
davranmak, özünü arındırmak, olgunlaşmak, gösterişten uzak durmak ve yüreğini doğa,
insan ve Tanrı sevgisiyle doldurmaktır. İnsani bedenler amaç için sadece birer vasıtadır.
Bu nedenle insanları kadın-erkek diye ayırmak, ya da sosyal konumlarına veya ırklarına
bakarak küçük görmek yapılabilecek en büyük yanlıştır. Kadın-erkek tüm insanlar eşittir.
Tüm dinler insanı olgunlaştırmak, barış ve kardeşliği yaymak içindir. Oysa zamanla
dinlerin bu anlamları değiştirilmiş ve katı, çekilmez kurallar getirilerek insanların yaşamları
kısıtlanmış, kendilerini geliştirme imkanlarının önüne set çekilmiştir. Gerçek yasaklar,
şeriatın öngördükleri değil, tarikatın temel ilkelerine aykırı davranışlardır.....

.......Bektaşilikte ketumiyet esastır. Bektaşilerin törenleri halka açık değildir. Gizli, özel
ritüelleri vardır ve bunlardaki "Bektaşi Sırrı" büyük bir özenle korunur. Ritüeller açısından
Velayetname'nin özel önemi vardır. Ancak Bektaşiliğin son biçimi ile kurumlaşması, M.S.
1500'lerde, dönemin Bektaşi şeyhi Balım Sultan tarafından yapılan bazı düzenlemeler
neticesinde mümkün olmuştur......

Burada gördüğümüz gibi temel gizli örgüt özelliklerini algılamaktayız. Bektaşilikte


gizliliğin masonluktaki veya masonik gizli örgütlerde olduğu gibi çok önemli olduğunu ve bu
gizliliğin de aslında bir çeşit ritüelik yapısı olduğunu görüyoruz.

.......Bir Bektaşi müridi, öğretiyi ancak bir mürşidin yardımı ile anlayabilir. Mürşidin
(rehberin) varlığı kesinlikle zorunludur. Bu nedenle yeni giren mürid'in mürşidine mutlak
itaati, ona tamamiyle teslim olması son derece doğaldır. Tarikatın sembollerinin ve
pratiklerinin anlaşılması ancak onunla mümkün olur. Bektaşi öğretisi, mürid'in yaşadığı
toplum içinde öğrendikleriyle çok ters olduğu ve özellikle de şeriat öğretileriyle son derece
uyumsuz bulunduğu için yeni gireni olası bir şoktan korumak amacıyla rehberlik sistemine
büyük önem verilmiştir. Mürşid üç sıfat ile tanımlanabilir; Mürebbi, öğretmen ve eğitici.

119
Cihangir Gener. Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi, Genişletilmiş 10. Baskı, Ankara: Piramit, 2004. S: 257-269.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 144

Diğer bir deyişle şeyhin temsilcisi, öğretmen üstad ve ruhsal yaşam sanatında örnek
alınacak kişi. Mürşidin varlığı ile, Bektaşilik sırrı yaşanan bir olgu haline gelir. Müridden
beklenen yegane şey zihnini sürekli açık tutarak, öğrenmesi ve öğrendiklerini en büyük sır
olarak saklamasıdır.

.....Hacı Bektaş, Tanrıdan varolan insanları dört grupta toplar. Bunlar Tanrıya ulaşma
konusunda farklı yöntemler uygulayan insanlardır. Birinci grupta, gerçeği Tanrıya ibadette
arayan sofu kişiler vardır ve dünya üzerindeki insanların oldukça önemli bir bölümü bu
gruptandır. İkinci grupta tarikatın yolunu uygulayan ancak sofuluktan kurtulamayanlar,
üçüncü grupta Tanrı hakkındaki sırları bilme ayrıcalığına sahip, ermişler ve nihayet
sonuncu grupta da Tanrı ile birleşmiş olanlar yer alır. İşte Bektaşilikteki bu dörtlü inanç
biçimine, "Dört Kapı Öğretisi" denilmektedir. Bir Bektaşi, bu dört kapıdan geçmeden Kamil
İnsan olamaz.

....İlk kapı, ortodoks dinsel yasaların öğretildiği Şeriat kapısıdır. Bunu, tarikatın gizli
pratik ve sembollerinin verildiği Tarikat Kapısı ve mistik Tanrı biliminin öğretildiği Marifet
Kapısı izler. Bektaşi için gerçek ancak dördüncü kapı olan Hakikat Kapısı ile gözler önüne
serilir.

Dört kapının her biri on basamaktan oluşmaktadır ve kişi derviş olmak niyetindeyse,
bu basamakları tırmanmak zorundadır.

Şeriat kapısı koşullarını tam olarak uygulayan ve mürşidinin de onayı ile ikinci
dereceye, Tarikat Kapısı'na geçen müride verilen unvan artık "Yol Oğlu" ya da seven bir
dost anlamına gelen "Muhip"tir. Bir muhip ilk iş olarak Pir'e bağlılık yemini etmek ve
bundan önceki tüm günahları için tövbe etmek zorundadır. Bundan sonra muhip, mürşidi
tarafından tarikat kuralları hakkında eğitilir ve bu kuralları anladığını, kabul ettiğini
göstermek üzere saçlarını kestirerek, giysilerini sadeleştirir. Bu kapının dördüncü
basamağını çok sıkı bir çalışma ve disiplin terbiyesi, beşinci basamağını da mürşide ve
tüm kardeşlere hizmet oluşturur. Altıncı basamakta muhip alçak gönüllü davranmak ve
Tanrıdan korktuğunu ihsas etmek durumundadır. Yedinci basamakta Tanrı korkusundan
ona sığınarak kurtulan muhip için daha sonraki sekizinci aşama, dikkatli ve ölçülü
davranmayı öğrenmektir. Dokuzuncu basamakta maneviyat ve sevgi üzerine bilgisini
yoğunlaştıran muhip son basamakta sevginin Tanrısal yönünü tanımakta ve bir üst
dereceye geçmeye hak kazanmaktadır. Görüldüğü gibi, İslam şeriatına uyma zorunluluğu
daha ikinci derecede sona ermektedir. Kadın ve erkeklerin birlikte katıldıkları bu derecede
yapılan törenlere "İkrar ayini" ya da "Ayin'i Cem" adı verilir.

Üçüncü derece, Marifet Kapısıdır. Derece saliklerine "Derviş" adı verilir. Marifet
Kapısı töreninin adı "Vakfı Vücut" törenidir. Dereceyi almak için bazen on yıl dahi bekleyen
Derviş'e bu törende tarikatın resmi tacı giydirilir.

Marifet kapısında insanın, Tanrının, evrenin gizemleri, değerleri ve anlamlan


üzerinde durulur. Doktrinin önde gelen öğretisi olan "Birlik Yasası"nın gizemine varılır.

Dervişin bu kapıda aşması gereken on basamak şöyle sıralanır:

1- Ahlaki davranış disiplini,


2- Hoşgörülü ve alçakgönüllü olmak,
3- Kendini kontrol etmek ve sürekli özeleştiride bulunmak,
4- Sabırlı olmayı bilmek,
5- Cinsel yaşamda temiz ve disiplinli olmak,
6- Herkese karşı cömert davranmak,
7- Kibirli olmamak,
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 145

8- Batıni bilimin ayrıntılarını incelemek,


9- Batıni bilimi uygulama aşamasına sokmak,
10- Kendini tanımak ve bilmek.

Bektaşilik özellikle, yanına çekmeyi başardığı Yeniçerilerin askeri gücü sayesinde


Sünni Osmanlı yönetimine dahi direnebilmiş, Yeniçerilerden çekinen Sünni Halifesi
Osmanlı hükümdarları Bektaşi tekkelerine dokunamamışlardır.

Yaklaşık 700 yıl Sünni yönetimin baskısı altında yaşayan Aleviler ve Bektaşiler,
Mustafa Kemal ile birlikte bu baskılardan kurtulma şansı doğunca, buna dört elle sarıldılar.
Atatürk, Kurtuluş savaşı sırasında bir yandan İttihat ve Terakki cemiyetinin ardılları olan
Türk subaylarınca, diğer yandan da Bektaşi ve Alevilerce desteklendi. Atatürk, milli
mücadeleyi başlatmadan hemen önce, 1919 yılının 25 Aralık'ında Hacı Bektaş dergahını
ziyaret ederek, Bektaşi ve Alevilerin desteğini istedi. İnançları bakımından laik sisteme
zaten yüzyıllardır yatkın olan Aleviler, Kuvayı Milliye'ye tam güçleri ile destek verdiler.
Bunun da ötesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde Atatürk'ün önde gelen destekleyicileri
Alevi milletvekilleriydi. Onların lehteki oyları sayesinde Hilafetin kaldırılması mümkün
oldu120.

Bektaşilik aslında tüm Yeniçeri teşkilatını çok etkilemiştir. Yeniçerilik denebilir ki,
Bektaşilikle birlikte yaşamını sürdürmüş, iki yapı birbirini geliştirmiştir. Yeniçerilerdeki
istihbarat örgütü sisteminin temeli ise Bektaşi dergahlarında atılmıştır, çünkü böyle bir
gizli örgüt temeli ve geçmişi mevcuttur. Gerek Ahiliğin, gerekse Bektaşiliğin, Yeniçeri ve
Osmanlı Ordusu içindeki istihbarat sistemini geliştirdiğinden hiç bir kuşku yoktur. Batıdaki
120
Cihangir Gener. Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi, Genişletilmiş 10. Baskı, Ankara: Piramit, 2004.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 146

gizli örgüt-istihbarat yapılarında gördüğümüz gibi Türk kültüründe de benzer bir gizli örgüt
istihbarat yapısı mevcuttu. Bu konu çok daha detaylı bir çalışmanın konusu olduğu için
burada kısaca değiniyoruz. Fakat, hatırlayalım Batıda gizli örgüt istihbarat zinciri şöyle
gitmiştir:

Tapınak Şövalyeleri-Masonik Gizli Örgütler-İlluminati-Skulls and


Bones-Round Table-Thule Cemiyeti- OSS ve CIA (ABD) ve MI6 (İngiltere); SS’ler
(Almanya).

Baktığımız zaman hemen tüm istihbarat örgütlerinin temelinde ya masonlara ait veya
masonik gizli örgütlere ait bir yapılanma ve insan havuzu oluşturan bir gizli ağ
bulunmaktadır. Bunun bir benzeri büyük olasılıkla Osmanlı’da da vardı, çünkü
istihbaratçılık olmadan bir ordu veya devlet yaşayamaz, istihbarat ve istihbari operasyon
bir devletin var olması için kaçınılmazdır. Olmazsa olmaz, bir yapıdır. Osmanlı’lara ve
Türkler’e mutlaka böylesi bir gizli örgüt yapısından kaynaklanan bir istihbarat sistemi
destek olmuştur. Bu sistemin ise Bektaşi, Ahi ve Mevlevi gizli örgüt yapısından
kaynaklandığı düşünmek mümkündür, belki başka gizli yapılar da mevcuttu. Fakat
sağlıklı ve istihbari sisteme hizmet edebilecek insan havuzu ancak böylesi bir gizli
cemiyet sistemi içinden gelebilirdi. İstihbarat örgütlerinde insan faktörü çok önemlidir, bu
nedenle insan faktörünün geliştirilebileceği masonik gizli örgüt yapısında yapılar çok
gereklidir.

Teşkilat-ı Mahsusa ise İttihat ve Terakki isimli masonik gizli cemiyetin bir ürünüydü.
Yaklaşık 30 bin kişilik Teşkilat-ı Mahsusa’nın büyük kısmı subaylardan oluşuyordu,
içerde siviller de mevcuttu. Mustafa Kemal Atatürk, Teşkilat-ı Mahsusa’nın içine
Yüzbaşı rütbesindeyken girmiştir. Türkiye Cumhuriyetini ise Teşkilat-ı Mahsusa
kurmuştur. Teşkilat-ı Mahsusa öyle bir Cemiyettir ki, sadece yazılı kaynaklarda 10 yıl
görünecektir, 1910 ile 1920 arasında, geri kalan kısmı bir hayalet gibidir. Bu hayaleti ve
Teşkilat-ı Mahsusa hakkındaki bilgiler ise daha sonra CIA ve ABD’li istihbarat örgütleri
tarafından Gladyonun ve Gayri Nizami Harp’in alt yapısı hazırlanırken kullanılacaktır.
Teşkilat-ı Mahsusa ise Osmanlının ve Yeniçerinin, diğer askeri yapıların yüzyıllara
dayanan istihbarat ve savaş, istihbarat deneyimini ve bilgisini taşımaktaydı.

Teşkilat-ı Mahsusa’nın Gizli Örgütlerle Bağlantısı Nedir?

Teşkilat-ı Mahsusa hakkında Suat Parlar’ın kaleminden, ‘Osmanlıdan Günümüze


Gizli Devlet’ isimli eserinden izleyelim121:

121
Suat Parlar. Osmanlıdan Günümüze Gizli Devlet, Genişletilmiş 3. Baskı, İst.: Mephisto, 2005, S: 64-85.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 147

‘... Teşkilat-ı Mahsusa’nın kuruluş tarihi tespit edilememiştir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın


kurucusu Enver Paşadır. 1918 yılında, 5. şubedeki sorgusunda Maliye Nazırı Cavit Bey
‘Hükümet kararı ile yapılmış bir şey değildir’ demiştir. Diğer kurucularına gelince, Enver
Paşa, teşkilatın başına ilk olarak çok sevdiği ve beğendiği Süleyman Askeri Beyi Irak
cephesinden çağırarak getirmiştir. Reisin isteği üzerine yardımcılığına, Atıf Kamçıl Bey
atanmıştır. İki üye de sonradan belirlenmiştir. Emniyet-i Umumiye Müdür Muavini Aziz
Bey ve Dr. Nazım Bey (İttihat ve Terakkici ve Mason). Böylece bu dört isim Teşkilat-ı
Mahsusa’nın nüvesini oluşturmuştur. Beşinci üye olarak Bahattin Şakir bey eklenmiştir.

..... Teşkilat-ı Mahsusa’nın İstanbul’da bulunan merkez örgütü, yönetici komisyona


bağlı olarak dört şubeye ayrılmıştır ve şubenin başında bir subay bulunmaktadır.
1. Rumeli Şubesine Arif Bey.
2. Kafkasya Şubesine Yüzbaşı Rıza Bey.
3. Afrika, Trablusgarp Şubesine Hüseyin Tosun ve Ali Başhamba Beyler.
4. Vilayet-i Şarkiyye masasına Dr. Bahattin Şakir bey. Gönüllü müfrezeler ve
çeteler kurarak gayri nizami harp yöntemleriyle çalışmalarını sürdürmüştür.

..... Teşkilat-ı Mahsusa’nın, resmen ve doğrudan doğruya teması Harbiye


Nezaretiyle olup, bu ilişkiyi reisi yürütmüştür. Örgütün, nezaretin levazım, ve nakliyat
daireleriyle, İttihat ve Terakki ile tüm resmi dairelere ve milli kurumlarla yazışma
yetkisi vardır. Asıl ilginci, Teşkilat-ı Mahsusa’nın bütçesinin gizli olmasıdır. Önceleri
Müdafaa-i Milliye Cemiyetinden para alan örgüt daha sonra Harbiye Nezaretinin
örtülü ödeneğinden para almaya başlamıştır. Ayrıca, Almanlar da örgüte yüklü
miktarda para yardımında bulunmuşlardır. Teşkilat-ı Mahsusa’nın operasyonlarında
söz sahibi Almanlar, faaliyetleri izlemek üzere irtibat subayları görevlendirmişlerdir.
Örneğin Kuşçubaşı Eşref’in Arabistan yarımadasındaki operasyonları ile Alman
otoriteler arasındaki bağlantıyı Teğmen Von Kress Von Kressenstein sağlamıştır.
Enver Paşa ile Alman Genelkurmayı arasındaki bağlar, örgütün operasyonları ile
Alman emperyalizminin çıkarlarının bir noktada kesişmesi belirlemiştir.

..... Teşkilat-ı Mahsusa personeli, ağır kayıplara uğramadan önce 1916 yılında
kadro olarak 30 bin kişiye ulaşmıştır. Örgütün ajanları bugünün düşük yoğunluklu
savaş stratejisi uzmanlarını kıskandıracak niteliklere sahiptir. Örgütün ajanları
arasında doktorlar, mühendisler, gazeteciler, din adamları, tarikatçılar, bir kaç fırka
mensubu politikacı ve geçmişleri kuşkulu ama sadakatlerine güvenilen pek çok gerilla
savaşı uzmanı bulunmaktadır. Gruplar içinde en ağırlıklı olanı subaylardır. Geri
kalanların çoğunluğu Balkanlarda yaşanan gerilla savaşlarında deneyim kazanmış
çetelerde görev yapmış kişilerdi. Adı, İttihat ve Terakkinin adıyla özdeşleşen bu
kontrgerilla örgütünün, kuruluş amaçları nelerdi?

.... Teşkilatın gayesi, bir taraftan bütün İslamları bir bayrak altında toplamak,
bu suretle Panislamizme vasıl olmaktır. Diğer taraftan da, Türk ırkını siyasi bir birlik
içinde bulundurmak, bu bakımdan Pan-Türkizmi hakikat sahasında görmektir. Enver
Paşa’nın, bir yandan Emiri Efendinin İttihat ve Terakki programındaki
Panislamizmden, diğer taraftan da Ziya Gökalp’in Pantürkizminden ilham aldığı
muhakkaktır.
.... Türk-İslam sentezine dayalı politikaların uygulanmasında, çelik çekirdeğin
vurucu gücü ve siyaset planlama merkezi olan örgütün amaçları konusunda bir başka
kaynakta da şu bilgiler yer alıyor:
1. Yıkıcı faaliyetlere karşı mücadele etmek ve imparatorluk içindeki
ayrılıkçı ve milliyetçi grupların düşmanla olası işbirliğine, başka bir
değişle Enver’in vatana ihanet diye tarif ettiği faaliyetlere engel
olmak.
2. Eğitilmiş ve tecrübeli bir ajan kadrosu oluşturmak, İngiliz ve Fransız
sömürgelerine ve Osmanlı imparatorluğunun düşman işgaline
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 148

uğrayabilecek bölgelerine yerleştirmek. Düşmanı sömürgelerde


meşgul tutma stratejik fikrinin Almanlardan çıktığı anlaşılmaktadır.
Bunu gerçekleştirme konusundaki özgül taktikler esas olarak
Teşkilat-ı Mahsusa’nın omuzlarında bulunuyordu.
3. Rus Orta-Asyasında Müslüman Türkler’in ayaklanmasına yol
açacak adımları atmak.
4. Çeşitli Türlerde Harekatlar: Teşkilat-ı Mahsusa ajanlarının silah
altına aldığı ve eğittiği feda edilebilir çetelerle baskınlar, sabotajlar,
şaşırtma hareketleri ve düşmanın haberleşme hatlarının tahribi,
Casusluk.

Osmanlıdaki Teşkilat-ı Mahsusayı çok detaylı inceleyip bir doktora tezi yapan Philip
H. Stoddard ise Teşkilat-ı Mahsusa’nın gizli örgüt ve İttihat ve Terakki bağlantıları
konusunda şunları söylüyor122:

‘..... Enver Paşaya bağlı ‘force speciale’'olan teşkilatı Mahsusa, hem II. Abdülhamit’in
hafiye sisteminin devamını hem de Osmanlılar içinde yeni bir şeyi temsil ediyordu: Bilgi
toplayıp buna göre hareket edecek Batılı anlamda bir politik ve askeri istihbarat örgütü
fikrini Osmanlı Devletin’de yerleştirmek bir İttihat ve Terakkici liderin bilinçli olmayan bir
girişimiydi bu. Ayrıca bu örgüt, askeri veya yarı-askeri harekatlarda çeteler yetiştirmek ve
yönlendirmek gibi askeri roller üstlendi. Bu örgüte ilk defa Teşkilat-ı Mahsusa ismi 1913’te
ya da belki Ağustos 1914’de verildi. Bu isim OSS (Office of Strategic Services) veya OWI
(Office of War Information), veya ‘Special Forces’ (Özel Kuvvetler) ismini
çağrıştırmaktadır.

.... 1918’den sonra Teşkilat-ı Mahsusa yok oldu. Teşkilat-ı Mahsusa ismi 1911-1918
dönemi üzerine Türk kaynaklarında seyrek olarak geçer. Türk olmayan yazarlar ise adını
hiç anmazlar.....

.... Teşkilat-ı Mahsusanın iki para kaynağı vardı. Harbiye Nezaretinin gizli bütçesinden
verilen ödenekler ve Almanya’dan yapılan altın aktarımı..... Kaynakların tümünden
teşkilatın eline geçen toplam miktar 4 milyon altın lira civarındaydı. (1918 fiyatlarıyla
yaklaşık 18 milyon dolar). Eşref Kuşçubaşı, bu miktarın bugünkü değerinin yaklaşık 60-80
milyon dolar olduğunu hesaplamıştır (1950’lili yıllardan bahsediliyor).....

122
Philip H. Stoddard. Teşkilat-ı Mahsusa, Çev. Tansel Demirel, İst.: Arma Yay., 3. baskı, 2003. Bu çalışma 11
Mart 1963’te Princeton Üniversitesinde sunulan bir doktora tezidir. Fakat Stoddard’ın Amerikan Derin Devleti ve
CIA tarafından görevlendirilmiş bir ajan olduğu düşünülmektedir. Bu kişi yazdıklarından çok daha fazla bilgi
toplamıştır. Eşref Kuşçubaşı hayattayken onunla çok detaylı görüşmeler yapmış, hayattaki diğer Teşkilat-ı
Mahsusa elemanlarıyla da görüşmüştür.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 149

.....Makedonya’da İttihat ve Terakki Cemiyeti hücreleri oluşturmak için dolaşan Eşref,


Eyüp Sabri, Enver, Süleyman Askeri, Resneli Niyazi ve diğerleri ordudaki teşkilatlarını
genişlettiler.Kısa bir zaman sonra, Abdülhamit cemiyetin isteklerine boyun eğecekti. Bu
arada, Eşref Bey, bir divan-ı harp tarafından gıyaben idama mahküm edilmişti. Karadağ’a
giderken yakalandı, işkenceden geçirildi ve nihayet Üsküp’e yollandı. Üsküp’te İttihat ve
Terakki yanlısı Mahmut Şevket Paşa vali ve komutandı. Şemsi Paşanın da içlerinde
bulunduğu bir grup subayın araya girmesiyle işkence durduruldu, ama Abdülhamit
Eşref’in kontrol altında tutulmasını istiyordu.’

Görüldüğü gibi Cumhuriyet’in kurulmasında büyük görevler yapmış olan Teşkilat-ı


Mahsusa, pek çok gizli Osmanlı Cemiyetinin bir uzantısıydı ve temelde Alman
Genelkurmayı ile içli dışlıydı. Bu arada Thule Cemiyetinin de hem Teşkilat-ı
Mahsusa’nın gizli sivil örgütü olan Ittihat ve Terakkiye sızmış olduğu ve özellikle de
Teşkilatı Mahsusa’nın kurulmasında yardımcı olduğu tahmin edilmektedir123. Dolayısı ile
Alman gizli örgüt yapılarının pek çoğunun hem İttihat ve Terakkinin, hem de hakkında çok
az şey bilinen Teşkilat-ı Mahsusa’nın içine yerleştirilmiş olduğu varsayılabilir. Yani
İllüminati geleneği bir yanından Thule cemiyeti ile Türk gizli örgütüne bulaştığı gibi, bir
yandan da İttihat ve Terakki Cemiyetinin ileri gelenlerinin çoğunun Hür ve Kabul Edilmiş
Masonlar Cemiyetine üye olduğu düşünülürse, masonik bazı gizli örgüt yöntemleri ile bu
gizli teşkilatlar buluşmuşlardır. Zaten yukarıda belirttiğimiz gibi Bektaşilikde, Ahilikte ve
Yeniçerilerde bu gizli örgüt geleneklerinin, felsefesinin olduğu ve zaten Anadolu’ya 11-13.
yüzyıllardan beri çok yabancı olmadığı görülmektedir.

M. Ali Eren’in ‘Cumhuriyeti Teşkilat-ı Mahsusa Kurdu’ başlıklı yazısında şu görüşlere yer
verilmektedir 124:

.... 50'li yıllar... Türkiye'nin genel görüntüsü, Tek Parti Dönemi'ne nazaran daha bir
güllük gülistanlık. Demokrat Parti'nin ülkeye getirdiği demokrasi ve özgürlük havası, devlet ile
halk arasındaki gerilimi oldukça azaltmış. CHP döneminin Dışişleri Bakanı Hasan Saka'nın
öncülüğünde başlayan Türk-Amerikan ilişkileri, "Marshall Yardımı" ile biraz daha rayına
oturmuş gözüküyor. Gelişen ilişkilerin aslında, Amerika'nin işine yaradığı da su götürmez bir
gerçek. Yüklü bir Osmanlı mirasına sahip Türkiye'de, Amerika'nın yararlanabileceği çok şey
var.

123
Baron von Rudolf von Sebottendorf. Eski Masonların Uygulamaları: Bektaşi, Gül-Haç, Simya Sırları, Çev.
Mehmet Saltık, İst.: Hermes, 2006.
124
M. Ali Eren. ‘Cumhuriyeti Teşkilat-ı Mahsusa Kurdu!’, http://www.enfal.de/tarih37.htm (son erişim, 25
Ağustos 2007)
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 150

....Türkiye'nin yeniden yapılandığı bu yıllarda esrarengiz bir Amerikalı, Ford


Foundation'in da desteğiyle Washington-Ankara-Istanbul ve Washington-Mısır arasında
mekik dokuyor. Türkiye ve Mısır'da eski bir gizli örgütün üyeleri ile sık sık görüşmeler
yapıyordu. Yerli araştırmacılara kapalı tutulan bazı gizli kapılar, Türk-Amerikan ilişkilerinin
yüzü suyu hürmetine, bu kişiye ardına kadar açılıyordu. Philip H. Stoddard adlı bu esrarengiz
Amerikalı, bunca zahmete Osmanlı'nın istihbarat örgütü niteliğindeki Teşkilat-ı Mahsusa
hakkında ayrıntılı bilgi edinebilmek amacıyla katlanıyordu.

.... Trablusgarp Savaşı sonunda kurulan Teşkilat-ı Mahsusa'nın birçok görevlisi


hayattaydı o yıllarda. Bunlardan en önemlisi hiç kuşkusuz Eşref Kuşçubaşı idi. Aziz el-Mısri,
Zübeyde Saplı, Ahmet Salih Harb, Hilmi Musallimi, Satvet Lütfi Tozan ve Hamza Osman
Erkan gibi, her biri adeta "yaşayan tarih" niteliğindeki Teşkilat-ı Mahsusa üyeleriyle Türkiye
ve Mısır'da defalarca biraraya gelen "Esrarengiz Amerikalı" Stoddard, hayatının hazinesini
bulmuştu. Elde ettiği çok önemli bilgileri, 11 Mayıs 1963 tarihinde Princeton Üniversitesi'nde
doktora tezi olarak sundu. Çalışmada 1911-1918 yılları arasında Osmanlı hükümetleri ile
Araplar'ın münasebetleri inceleniyor, Teşkilat-ı Mahsusa'nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki
faaliyetleri araştırılıyordu. Stoddard'in bu kapsamlı çalışması sonunda, örgüt ve faaliyetleri
hakkındaki bütün bilgiler Amerika'nın eline geçmiş oldu.

İstanbul’daki Hür ve Kabul Edilmiş Mason Locasının resmi web sitesinde ‘Türkiye’de Masonluk’ ile
125
ilgili bölümde şu görüşlere yer verilmiştir :

‘‘.....Spekülatif Masonluğun İngiltere de 1717 yılında kurulmasından çok kısa bir süre sonra,
1721 yılında, İstanbul’da Fransız Masonları tarafından ilk loca kurulmuş olmakla beraber, Türkiye
Büyük Locasının 1909 yılında, Meşrutiyetin ilanından sonra ancak kurulabilmiş olmasıyla, bu tarihe
kadar olan devirdeki masonluk eylemleri genellikle dış kaynaklı belgelerden öğrenilmektedir.
1738 yılında İstanbul’da, İzmir’de ve Halep’te Mason localarının açıldığı haberi ‘St. James Evening
Post’ adlı bir Londra gazetesinin 24 Mayıs 1738 tarihli nühasında yazılmaktadır.
Osmanlı toprakları üzerinde adı bilinen ilk loca ise 1748 yılında Halep’te kurulan , İskoçya
Büyük Locasına bağlı, İskenderun Locasıdır. İlk Türk Masonları ise Yirmisekiz Çelebizade Sait
Çelebi, İbrahim Müteferrika ve Humbaracı Ahmet Paşa dır.
Koca Mustafa Reşit Paşa gibi, önemli devlet adamları ve aydınların bu localara girdiği loca
arşivlerinden öğrenilmektedir.
İstanbul da kurulan localar; 1861 yılında ‘Ser Locası, 1867 yılında Prootos ve ‘l’Etoile du
Bosphore’ Localarıdır.
Sultan V. Murad, Şehzade Nurettin Efendi, Şehzade Selahattin Efendi, Şeyhülislam
Musa Kazım Efendi, Şeyhülislam İzzettin Efendi, Şeyhülislam Hayri Efendi, Müderris Mahmut

125
http://www.mason.org.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=13&Itemid=27 (son erişim 25 Ağustos
2007)
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 151

Esad Efendi, Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa, Sadrazam Mithat Paşa, Sadrazam Ahmet Vefik
Paşa, Sadrazam Tunuslu Hayrettin Paşa, Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa, Berlin Büyük Elçisi
Sadullah Paşa, Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal Prootos üyeleridir. Bu devirde İstanbul da kurulan
Mason Locaları aydınların barınağı olmuş ve buralarda yetişen Masonlar Meşrutiyetin kurulmasını
düşünsel ve eylemsel yönlerden etkilemişlerdir.
Abdülhamit, Sultan V. Murad'ın mason olması nedeniyle, ilk devirlerinde masonların
eylemlerine pek karışamamış, fakat V. Muratın ölümünden sonra tutumunu sertleştirmiştir. Bu olaya
bağlı olarak 1905 yılından itibaren localar İstanbul dışında ve özellikle Makedonya'da (Selanik)
açılmaya başlamıştır. Makedonya'da kurulan locaların en önemlileri İtalyan Obediyansına bağlı
‘Macedonia Risorta’ ve ‘Veritas’ Localarıdır. Bu iki locanın üyeleri arasında önemli siyaset, devlet
adamları ve Komutanlar vardır. Kazım Özalp Paşa, Sadrazam Mehmet Talat Paşa, Mithat Şükrü
Bleda, Mehmet Cavit Bey, Manyasizade Refik Bey, Kazım Nami Duru, Bahriye Nazırı Cemal
Paşa, Faik Süleyman Paşa, İsmail Canbulat Bey, Hoca Fehmi Efendi, Osman Adil Bey; Mehmet
Servet Bey, Fazlı Necip Bey ve Emanuel Karasu Efendi bu locaların üyelerindendirler.
Bu tarihe kadar ülkede toplam 23 loca kurulmuştur. Birinci ve İkinci Meşrutiyetin , Jön Türklerin,
İttihat ve Terakki Cemiyetinin kurulması ve eylemleri bu kişilerin gayretiyledir
Aynı zamanda İttihat ve Terakki yöneticileri olan bu kadro, İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra,
Osmanlı İmparatorluğunda Milli Masonluğu kurmak için harekete geçmişlerdir.
Türkiye Büyük Locasının kurulması işlemi sırasında İstanbul’daki Selimiye Süvari Fırkası Komutanı
Prens Aziz Hasan Paşa, Maliye Bakanı Mehmet Cavit Bey, Mehmet Talat Sait Paşa, Mithat Şükrü
Bleda, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Fuat Hulusi Demirelli, Faik Süleyman Paşa, Jandarma Genel
Komutanı Galip Bey, Hüseyin Cahit Yalçın kurucular arasındadır.
1 Ağustos 1909 günü ‘Maşrıkı Azamı Osmani’ adı altında ilk Türkiye Büyük Locası kuruldu.
Büyük Üstadlığa Mehmet Talat Sait Paşa ve yönetime Jandarma Genel Komutanı Galip Paşa, Rıza
Tevfik Bölükbaşı, Osman Talat Bey seçildiler.
1923 de Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, ülkenin yabancıların işgali ve etkilerinden kurtulması
sonucu, Masonlukta yeni bir ulusallık anlayışı ve bilinçlenme başlar ve bünyesini Atatürk devrimleri ve
ilkelerine öz ve biçim olarak uyarlar. Türkiye Büyük Locasının o zamanki ismi olan ‘Maşrıkı Azamı
Osmani’ adı ‘Türkiye Büyük Maşrıkı’ olarak değiştirilir.
Atatürk’ün Cumhuriyetçi kadrosunda görev alanların büyük bölümü Masondur. Bir bakıma
yönetim ve devrimlerin gerçekleştirilmesi Masonlara emanet edilmiştir. Fethi Okyar, Rauf Orbay,
Refet Bele Paşa, Ali İhsan Sabis Paşa, Meclis Başkanı Kazım Özalp Paşa, Meclis Başkanı
Abdülhalik Renda, Başbakan Hasan Saka, İçişleri Bakanları Şükrü Kaya ve Mehmet Cemil
Ubaydın, Dışişleri Bakanları Bekir Sami Kunduh ve Tevfik Rüştü Aras, Sağlık Bakanları Rıza
Nur, Adnan Adıvar, Refik Saydam, Behçet Uz, Milli Eğitim Bakanları Reşit Galip, Hasan Ali
Yücel, Ekonomi Bakanı Sırrı Bellioğlu, Milletvekilleri Cevat Abbas, Atıf Bey, Edip Servet Tör,
Yunus Nadi, Reşit Saffet Atabinen, Memduh Şevket Esendal, Hilmi Uran, Tevfik Fikret Sılay,
Ahmet Ağaoğlu, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan ve Belediye Başkanı Süleyman Asaf İlbay,
İstanbul Valileri Muhittin Üstündağ, Lütfü Kırdar, Danıştay Başkanı Mustafa Reşat Mimaroğlu,
Jandarma Genel Komutanı Galip Paşa, İstiklal Mahkemesi Başkanı Necip Ali Küçüka, Amiral
Mehmet Ali Paşa Atatürk’ün çevresinde ülkeye hizmet etmiş Masonlardır.
Cumhuriyet döneminde Dernekler Kanunu gereği Masonluk kurumları birer dernek statüsüne
sokulmuştur. 1927 yılında Türkiye Büyük Locasının resmi statüsünü içeren derneğe ‘Tekamülü Fikri
Cemiyeti’ adı verilmiş ve bu ad 1929 yılında ‘Türk Yükseltme Cemiyeti’ şekline değiştirilmiştir.
1935 yılında Türk Yükseltme Cemiyeti adı altında dernek statüsünde çalışan Türkiye Büyük Locası
kendi çalışmalarını bizzat kendisi tatil etmiştir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 152

Ülkede oluşan siyasal ve sosyal ortam göz önüne alınarak, Türk Ocakları, Kadınları Himaye
Cemiyeti, Muallimler Derneği, İzcilik Teşkilatı gibi kuruluşlar yasayla kapatılmış ve parti denetimi altına
alınmıştır.
Atatürk, aynı zamanda Mason olan dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile görüşür ve ondan
Masonların üst düzey yöneticilerine genel durumu açıklamasını ve yasaya gerek olmadan kendi
kendilerini tatil etmeleri mesajını iletmesini ister. Sonunda 10 Ekim 1935 günü Mason yöneticileri
tarafından imzalanmış bildirge Anadolu Ajansı tarafından yayınlanır:

“Mes’ul ve maruf imzalar altında Ajansımıza verilmiştir. Türk Mason Cemiyeti memleketimizin
sosyal tekamülünü ve günden güne artan muazzam terakkilerini dikkate alarak ve Türkiye
Cumhuriyetinde hakim olan demokratik ve cidden laik prensiplerin tatbikatından doğan iyilikleri
müşahede ederek faaliyetine, bu hususta hiç bir kanun olmaksızın nihayet vermeyi ve bütün mallarını
memleketimizin sosyal ve kültürel kalkınmasına çalışan Halk Evlerine teberruu muvafık görmüştür.”
Ayrıca Şükrü Kaya hükümet adına kamu oyuna yaptığı resmi açıklamada; “Türk Masonları kendi
ideallerinin hükümetin esas programına dahil olduğunu görerek, kendi teşkilatlarını kendileri fesh
etmişlerdir. Hükümetin bu iş üzerinde hiç bir teşebbüsü ve alakası yoktur” diyerek durumu belirtmiştir.
1946 yılında yeni Cemiyetler Kanununun yürürlüğe girmesiyle, masonlar da yeniden faaliyete geçerler
ve 1948 yılında İstanbul Vilayetine verilen dilekçeyle Türk Mason Derneğini kurarlar. Aynı yıl İzmir ve
Ankara şubeleri açılır.
Daha sonra, Ankara’daki localar birleşerek 1955 yılında kendi Büyük Localarını kurarlar,
İstanbul ve İzmir’deki locaları bu Büyük Locaya katılmaya davet ederler. Aynı yılın sonunda, Merkez
Ankara’da olmak üzere Türkiye Büyük Locası kurulur. Böylece Türk Masonluğu, masonluk ilke ve
kurallarına aykırı olmayan bir şekilde, loca üyelerinin özgür iradeleriyle, dünyadaki diğer benzerleri gibi
kurulmuş olur. Bu tarihten itibaren, Türkiye Büyük Locası kendi obediyansı içinde, kendisine eşit veya
üstün bir güç tanımayan tek bir merkezi yönetim şekline gelmiştir.
Ancak sorun dünya masonluğu için çözülmüş değildir. Çünkü Büyük Locayı oluşturan
Locaların tümü kendiliğinden oluşmamış, Yüksek Şura tarafından kurulmuştur. Türkiyedeki masonlar
bu localarda masonluğa kabul edildiklerinden, dünya masonluğuna göre hem localar, hem de Türk
masonları mason olarak tanınmazlar. Bu olay, Türk masonluğunun tanınması için masonları 22 yıl
daha uğraştıracaktır
Türk Masonluğu bazı yabancı Büyük Localar tarafından tanınmakla beraber, Düzenli
Masonluk olarak tanımlanan ve önderliğini İngiltere, İskoçya ve İrlanda Büyük Localarının yaptığı
obediyanslar tarafından, kuruluşundaki usulsüzlük nedeniyle tanınmamaktadır. Bu nedenle bu
obediyanslarla tanışma ve iyi ilişki kurma çalışmaları başlatılır. Hollanda, A.B.D., Almanya, İsviçre ile
tanınma işleminin nasıl olabileceğine değin çalışmalar yapılır.
Bu arada Türkiye Yüksek Şurasının tanınma girişimi başarılı olmuştur. A.B.D.nin 1861 yılında
tanımış olduğu Osmanlı Yüksek Şurasının devamı olduğu kabul edilerek, patent yenilenmiştir. Bu
olayın etkisiyle, 1962 yılında Newyork ve İskoçya Büyük Locaları, Türkiye Büyük Locasını tanıdılar.
Türkiye Büyük Locası'nın diğer Büyük Localar tarafından tanınmasını sağlamak için, İskoçya Büyük
Locası, Türkiye Büyük Locası için bir Konsekrasyon (Tahsis)Töreni yaptı. Bu törenden sonra, Türkiye
Büyük Locasının, yabancı obediyanslar tarafından tanınmasında büyük artış olmuştur.
Türkiye Büyük Locasının, İngiltere ve İrlanda Büyük Locaları tarafından
tanınma işlemlerinde de sonunda başarıya ulaşılır. İngiltere Büyük locası 1970 tarihinde tanıma
işlemini gerçekleştirdi. Bundan 1 ay sonra da İrlanda Büyük Locası Türkiye Büyük Locasını tanıdı.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 153

Böylece Türkiye Büyük Locası ile, dünya düzenli Masonluk obediyansları arasındaki tüm engeller
ortadan kalkmış oldu.
Bu tarihten itibaren Türkiye’de Masonluk hızla gelişmeye başlamıştır. 1987’de İsrail’de Türkçe
konuşan “Nur" locası, ve 1990’da Almanya-Frankfurt’ta Türkçe konuşan “Türkay” locası açıldı.
Washington “Nur”, Bükreş “Işık”, ve ayrıca 1991’de Bodrum, 1993’de Antalya, 1995’de İstanbul-
Yakacık, 1995’de Eskişehir, 1996’da Marmaris, 2004’te Adana binaları hizmete sokuldu.
Günümüzde Düzenli Türkiye Masonluğunu temsil eden Türkiye Büyük Locası veya Hür ve
Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası Derneğidir. İstanbul Kadıköy ve Yakacık, Ankara, İzmir-
Alsancak ve Karşıyaka, Bursa, Adana, Antalya , Bodrum, Marmaris ve Eskişehirdeki binalarında
çalışan 193 locası ve 13.000 üyesiyle insanlık yolundaki çalışmalarını sürdürmektedir....’’

Görüldüğü gibi, Cumhuriyetin kurulmasında emeği geçmiş pek çok İttihat ve


Terakkici mason mevcuttur. Masonların Teşkilat-ı Mahsusa’nın iç yapısına ne kadar
girdikleri belirsizdir. Dr. Nazım’ın mason olduğundan bahsedilmektedir. Yanlız burda şunu
unutmamalı aynı masonluğun tarihinde olduğu gibi (Fransız İhtilalinde milliyetçilik
görüşlerinin yeşertilmesi, vb.), Türkiye’de de Ziya Gökalp ve Namık Kemal gibi önemli
Türkçü isimler de mason olmuşlardır. Halbuki onlar mason oldukları zaman, gerek Türk-
İslam Sentezine, gerek Pan-İslamizme, gerekse Pan-Türkizme aykırı fikirler ve felsefe
masonluğun içine girmişti. Masonluk Siyonizmin kontrolüne geçmişti. Gerek İttihat ve
Terakkinin, gerekse Jön Türklerin temel fikirlerine Siyonizm tam bir tezat teşkil etmekteydi.
Bu nedenle, masonluğun Osmanlı içinde 1800’lerin başından beri var olmasına rağmen,
masonluğun çatısını oluşturan Sabetaycı Masonik örgütlenme ile Türkçü Masonik
örgütlenmeyi birbirinden ayırmak gerekir. Evet masonların içinden milliyetçi ve Türkçü olan
aydınlanmacı pek çok kişi çıkmıştır. Teşkilat-ı Mahsusa’nın ise subaylardan oluşan büyük
kadrosunu ön planda tuttuğu için, içeri fazla Sabetaycı Masonik yapıyı almadığı
düşünülmektedir. Yukarıda belirtilen terminoloji içinde Milli Masonluk olabilir mi? Bunun çok
güç olduğunu ilerideki çalışmalarda ortaya koyacağız. Masonluk bazı gizli örgüt sistemlerini
öğrenmek ve bazı çatıları kurmak açısından faydalı olsa da, nihayi amaç açısından
Siyonizmin, Büyük İsrail planı dahilinde ele alınınca, Türkçü ve milli bir çizgiye girmesi
zordur. Hele Türkiye’nin parçalanma planlarının dayatıldığı 2007’de buna inanmak oldukça
güçtür. Nitekim 2007’de Bilderberg toplantısından sonra, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar
Büyük Locası, 22 Temmuz seçimlerinde Küresel Sermayenin, İsrail’in ve ABD’nin
desteklediği bir partiyi desteklediklerini açık açık ilan etmişlerdir.

Dinler ve Felsefelerle Gizli Örgütlenmelerin Ne İlişkisi Vardır?

Tüm dinler ve felsefeler yüzyıllar boyunca gizli örgütlenmelerle içiçe olmuşlardır.


Bunları Mısır tarihine götürebilirsiniz126. O devirdeki Osiris rahiplerinin kurmuş oldukları gizli
cemiyetlerle ilgili pek çok detaylı bilgi vardır. Bu cemiyetlerde belirli bir noktaya gelmek uzun
ve zahmetli bir eğitimi gerektiriyordu. Benzer şekilde, daha sonra Anadolu’da etkileri görülen
Yesevilik, Bektaşilik, Ahilik, Sufilik gibi pek çok felsefi akımın da bu gizli örgütlenmelerle ciddi
bağlantıları vardı.

Öyle ki, daha eski dönemlerde felsefi akımlarla gizli örgütlenmeler birbirlerinden pek
ayrılamazlardı, bilim de bu gizli örgütlenmeler içinde yapılırdı! Örneğin eski Pitagoras ve
Thales okulu, Mısırla içiçe gelişmiştir ve gerek Pitagoras, gerekse Thales Mısır’a gitmiş,
oradaki felsefi akımları ve örgütlenmeleri görmüşlerdir. Pitagoras ve Thales, aslında o devir
için çok önemli bazı geometri teoremleri ortaya koymuşlardır, ki bugünkü analitik geometri ve
uzay-zaman hesapları tamamen onların temellerini attıkları matematiğe dayanır. Mimarinin
ve mühendisliğin de temelini teşkil eden bu bilgilerin Mısır’da bulunduğu, bu bilgilerin Mısır ve
Hindistan kökenli olduğu, sıfırın ve dolayısı ile denklemlerin eski Hint ve Mezopotamya
matematiğinde bulunduğu artık bilinmektedir. Dolayısı ile cebir (el cebr, Arapçadan gelir) ve
Geometri, aslında Yunan bilginlerine ve felsefecilerine, bu konuları yüzyıllardır bilen (belki de
126
Cihangir Gener. Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi, Genişletilmiş 10. Baskı, Ankara: Piramit, 2004.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 154

Osiris rahipleri aracılığı ile, çok eski medeniyetlerden kalmış, MU veya ATLANTİS gibi) bazı
birikime sahip Mısırlı keşişler veya bilginler vermişlerdir.

Pitagoras’ın kurmuş olduğu ekol de numeralojinin ve sayı metafiziğinin bazı


temellerini atmıştır. Bu sistem aslında gizli bir bilim öğretisini tanımlayan ve irdeleyen gizli bir
örgüt haline gelmiş olan Pitagoras Okulu tarafından atılmıştır.

Bilimle Gizli Örgütlenmelerin ve Gizli Teşkilatların İlişkisi Nedir?

Gizli örgütlenmelerin temel özelliklerinden birisi güç kazanmak ve güçlü bir konuma
gelmektir. Bilindiği üzere Ortaçağ dönemlerinde Gül-Haç, İllüminati, Siyon Tarikatı gibi gizli
örgütler kurşundan altın elde edip, çok zengin olmayı hedeflemişlerdi. Daha sonra maddeyi
tamamen yönetmeyi sağlayacak kimya biliminin doğmasına neden olacak SİMYA (Alkemi)
bu gizli örgütlerin hemen tümünün üzerinde çalıştığı bir ön-bilimdi. Simyanın haricinde
uğraşılan astroloji, astronomi bilimini doğuracaktı. Klisenin temel düşüncelerini çürüten
astronomiyi bu gizli cemiyetler kullanmışlardır. Ortaçağda düşünmek Vatikan ve Katolikler
tarafından neredeyse yasaklanmıştı. Bu nedenle sadece Avrupa’da 17. yüzyılda 8 milyon
kişinin CADI teşhisi konarak yakıldığı söylenmektedir. Klisenin söylemlerine karşı çıkmak,
güneşin dünya etrafında döndüğünün tersini söylemek, Anatomi için kadavraları kesmek
Hermetizm ve Cadılıkla suçlanmayı gerektirirdi. Halbuki Siyon Tarikatının (Büyük olasılıkla
aynı çizgide veya aynı tarikat olan Gül-Haç’ın) büyük Üstadı Leonardo Da Vinci, arkasına
almış olduğu bu gizli cemiyet sayesinde yaşamayı ve bir noktaya gelmeyi başarabilmişti,
üstelik tüm Avrupa’da haberleşme ağı olan bu gizli cemiyet pek çok üyesini de koruyor,
bilimde yükselmesini, bilim konularında haberleşmelerini sağlıyordu. Rönansansa katkıda
bulunan pek çok ressam, bilim adamı, astonom, matematikçi (örneğin yine Gül-Haç ve Siyon
Tarikatı Büyük Üstadı Sir Isaac Newton), fizikçi (Galieo Galiei, Copernicus gibi) bu gizli
cemiyetlere üyeydi.

Diyebiliriz ki Vatikan’a karşı verilmekte olan 1500 yıllık gizli savaşı bilimi geliştiren gizli
cemiyetler kazanmıştır. Bunların içinde Tapınak Şövalyeleri, Masonik örgütler, İllüminati,
Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar, Siyon Tarikatı, Gül-Haç Tarikatı vb. vardır. Yani gizli bir
örgüt yapısı hem Almanya’da Reform hareketini getirmiş, hem de Rönesansın ve
Aydınlanma hareketinin gelişmesine yardımcı olmuştur. Fransız İhtilali ve bu ihtilalin fikirleri
Eşitlik, Kardeşlik, Hürriyet, İnsan Hakları, Demokrasi Masonların ve bu gizli örgütlerin bir
başarısıdır ve masonların Krallık sistemine ve Monarşiye, Oligarşiye karşı verdikleri
mücadele sonunda kazanılmıştır. Ne yazık ki, 19. yüzyılda Masonlar ve Masonik gizli
örgütlerin bir kısmı Siyonizmin ve Siyonist ideolojilerin kontrolü altında girmiştir. Siyonizmin
talimnamesi ise SİYON PROTOKOLLERİ gibi yazılı veya yazılı olmayan Yahudi ilkeleridir,
kökeni Yahudi gizemciliğine, Kabalaya kadar gider. 18. ve 19. yüzyıllarda Protestanlarla
birlikte hareket eden Yahudiler ise çok ciddi olarak bilimle uğraşmışlar, pek çok bilim adamı
yetiştirmişlerdir. Bilimin karşısında hiç bir inanç sistemi, felsefe ve ideoloji duramaz. İslam
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 155

ülkelerinin ve Türkiye’nin böylesine geri olmasının nedeni bilimde ilerleyememiş olmalarıdır,


çünkü gerçeği bilim görür, buhar makinasını, uçağı, etkili silahları, tankları, makine yapan
makineleri bilim ve akılcılık, pozitif-nedensel düşünce sistemi yapar; bu buluşların hiçbirisi din
kitaplarında mevcut değildir, sadece yaratıcı insan aklının ürünleridir, fanatik dincilik ise
düşünce sistemini yaratıcılıktan uzaklaştırır, düşünmeyi ve yaratıcılığı statikleştirir. Laiklikten
uzaklaşmış ve dine fanatik, radikal bir biçimde saplanmış uluslar köleleşmeye ve geri
kalmaya mahkumdurlar. Bir ulusun veya milletin ilerlemesi aydınlanma çağında ve
Rönesansda ya da Endüstri Devriminde görüldüğü gibi ancak bilimde atılım yapmasıyla
mümkündür!

Tarihin herhalde en enterasan olgularından birisi, daha ziyade parapsikolojik konulara


eğilen Teozofi Cemiyetinin (Thesophy Society) kurucusu Madam Blavatsky’nin, 1500
sayfalık ünlü kitabı ‘The Secret Doctrine’’in127 (Gizli Doktrin), hem koyu bir Siyonist olan
Albert Einstein’in sürekli yanında bulundurduğu bir başucu kitabı olması, hem de
Hitler’in ve onların gizli cemiyeti Thule Teşkilatının üyelerinin sürekli yanlarında
bulundurdukları bir başucu kitabı olmasıdır. Bu garip bir çelişkidir! Nobel ödüllü ünlü
fizikçi Feynman, Einstein’in nasıl olup da E: mc2 formülüne ulaştığı ve nerden ilham
aldığı sorusunu hep sormuştur. Bunun garip bir cevabını Einstein’in yeğeni vermektedir:
‘Sürekli Gizli Doktrin kitabını okurdu! Ordan inanılmaz etkilendi’128. Hakikaten de literatürü
karıştırdığımızda, Einstein gibi bir fizikçinin bu kitaptan çok etkilendiği görülmektedir.
‘Gizli Doktrin’ aslında, çok eski Upanişadların ve Vedaların içerdiği bazı bilgileri de
içermektedir. Madam Blavatsky hakikaten çok fazla seyahat yapmış ve tüm Hindistanı
da gezmiştir. Bu bilgilerin bir kısmını ordan almış olabilir, fakat Blavatsky’i izleyenler ve
yanındakiler, yazdığı binlerce sayfa bilgiyi kaleme alırken, bazı otlar kullandığını, bir
transa geçerek, trans halinde bu kitaplarını yazdığını rivayet etmektedirler. Blavatsky’nin
hiç kuşkusuz ki, çağına kadar gelmiş olan Gizli Bilimler, Simya ve diğer gizli örgüt
bilgilerini ve Kabala’yı da çalıştığı bilinmektedir. Kabalanın, en derin aşamada insanı
aslında Panteist bir dünya görüşüne doğru götürdüğü rivayet edilmektedir. Bilinç
değiştirici maddeler, trans, Blavatsky, Fizik, Upanişadlar, Rölativite, Mısır Uygarlığı,
Einstein, bunlar birbiriyle çağrıştırıldığında aslında temel öz bir bilginin, bu gezegenin
kültüründe gizlenmiş olduğu ve şifreli bir biçimde bazı kitaplara yerleştirilmiş olduğu
ihtimali öne çıkar. Blavatsky de, rölativite, eter, madde, çekim, parçacıklar kavramlarına
‘Gizli Doktrin’ de girmiştir129; bu kitabı incelediğinizde inanılmaz düzeyde fizik üzerine
spekülasyonlar görürsünüz. Bu nasıl olabilir, gizli bilimler aslında yüzyıllar öncesinden
bilinen bazı bilgileri şifreli olarak günümüze mi getirmiştir acaba? Başka uygarlıklara ait
(Mu veya Atlantis, ya da başkaları) bazı temel bilgiler, o insanların anlayabileceği bir

127
Helana Blavatsky. The Secret Doctrine: The Synthesis of Science, Religion and Philosophy (Gizli Doktrin:
Bilim, Felsefe ve Dinin Sentezi), The Theosophy Company, London, Madras, 1888.
128
http://users.aol.com/uniwldarts/uniworld.artisans.guild/einstein.html ve http://www.theosophy-
nw.org/theosnw/theos/th-hpbm4.htm son erişim 30 Ağustos 2007.
129
http://ourworld.compuserve.com/homepages/dp5/relativ.htm son erişim 30 Ağustos 2007.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 156

biçimde Upanişadların veya Vedaların içinde yer almakta mıdır? Bunun yanıtını ‘Tao of
Phsysics’in’ yazarı Fridjof Capra vermektedir: EVET! Herşeyin bir titreşimden ve dalga
mekaniğinden ibaret olduğunu, modern kuantum fiziğinin bazı bulgularını, Heisenberg’in
‘Belirsizlik İlkesini’ ve rölativite teorisini eski Hint dini yazıtları sözel olarak vermektedir130.
Aslında çok detaylı araştırılması gereken bir konu şudur: M.Ö. 12 000 ile M.S. 1900
arasında pek çok Gizli Örgütün ve Cemiyetin, ulaşmaya çalıştığı ve sokaktaki adamdan
sakladığı gizli bilimler acaba bir şekilde bazı din kitapları veya yazıtlarda ifade edildi mi?
Bu sorunun yanıtı belirsizdir. Ama alternatif akımı ve elektrik motorunu icat eden Nicolai
Tesla’nın böyle esrarengiz fenomenlerle uğraştığı, güçlü manyetik alanlar altında bir
takım psikoloji ve fizik ötesi deneyleri yaptığı da rivayet edilmektedir. John Lilly de,
NIH’deki (Amerikan Sağlık Teşkilatı) ‘Yoksunluk Tankları’nda bazı benzer deneyler
yapmıştır131. Şu bir gerçek ki, Gizli Cemiyetlerin bilimle ilişkili gizli bilgilerinin çoğu
insanlara açıklanmamıştır.

Doğudaki Gizli Örgütlenmelere Örnek Olarak Batiniler Nedir, Hasan Sabbah


kimdir? Alamut Devleti Nedir?

Gizli örgütlerden bahsedince Hasan Sabbah ve Batinilerden bahsetmeden geçmek


haksızlık olur, çünkü Hasan Sabbah Batılı gizli örgütleri sanıldığından çok daha fazla
etkilemiştir. Günümüzde bile F-tipi örgütlenme kendini Batinilere benzetmeye çalışmaktadır;
F-tipi Örgütlenmede henüz bugüne kadar keşfedilmediği üzere benzeri bir haşhişin özelliği
mevcuttur; F.G. isimli şeyh kendini aynı Hasan Sabbah’a benzetmeye çalışmaktadır.
Hasan Sabbah ulaşılması çok zor Alamut kalesinde eğittiği, Ninjalara benzeyen suikastçi
gerillaları ile çevreye büyük bir korku salmıştır. Bu kale ve çevresindeki yerleşim
bölgelerinde gizli bir örgüt kuran Hasan Sabbah, sistemli ilk zihin kontrolü operasyonlarını da
yapan kişi olarak tarihe geçecektir. Bu operasyonlar Hasan Sabbah’ın bilimsel konularda ve
tıpda ne kadar ilerlemiş bir medeniyetin mirasına sahip olduğunu gösterir, yanlız gerek
Türkiye’de, gerekse Batı’da Batiniler ve Hasan Sabbah son derece yanlış tanıtılmıştır. Bu
kişilere Batılılar Hashishin (Haşhişin) ismini verdiler, bu kelime Türkçe’ye Haşhaşcılar diye
çevrildiği için, yanlış olarak Türk literatüründe, Hasan Sabbah’ı Haşhaş kullanarak,
insanlarda kimyasal zihin kontrolü yaptığı söylenmektedir. Halbuki Hashish İngilizce
ESRAR veya CANNABIS (Cannabis Sativa, THC isimli halüsinojeni içeren ot) demektir.
Dolayısı ile aslında kullanılan madde büyük olasılıkla bir veya bir kaç çeşit halüsinojen ve
esrardır (cannabis). Bugün artık yetişmeyen bazı otların veya bitkilerin de kullanılma olasılığı
vardır, çünkü sayıları binleri aşan ve henüz keşfedilmemiş bir çok halüsinojen, tropikal
doğanın içinde keşfedilmeyi beklemektedir. Bunların bir kısmı araştırılmış ve
belgelenmiştir132. Hasan Sabbah’ın kendine has özel karışımlı bir kaç çeşit iksiri olduğu da
bilinmektedir133, bu bilgi bizi şu gerçeğe de götürmektedir, ‘Hasan Sabbah’ın sadece Alamut
kalesinde değil çevrede de farklı bir alt kültür kurmuş olması ve farklı farmakognozik otları
deneyen bir tıp, bilim adamı grubuna sahip olması’. Çünkü insanlarda kimyasal zihin
kontrolünü CIA ve KGB’den tam 1000 yıl önce düşünebiliyor olmak için, pek çok
farmakolojik ve farmakognozik deney yapmak gerekliydi. Bu ise büyük bir bilgi birikimini,
enerjiyi ve çabayı gerektiriyordu, ayrıca yoğun bir deney birikimi de gerekliydi. Alamut
Kalesinde bu bilgi birikiminin olduğu, dillere destan kütüphanesi ele alındığında anlaşılabilir.
Bu bilginin bir kısmı büyük olasılıkla Tropikal iklime sahip ve bu maddelerin denendiği bir
kültür olan Hint kültüründen gelmiş olabilirdi, fakat yine de mükemmel karışımlar, antidotlar,
çok etkili iksirler için ciddi bir farmakoloji, tıp alt yapısı gerekiyordu. Ayrıca tartma, ölçme,

130
Fridjof Capra. The Tao of Physics, N.Y.: Bantam Books, 1975; Gary Zukav, The Dancing Wu Li Masters:
An Overview of the New Physics, N.Y.: Bantam Books, 12. printing, 1989.
131
John Lilly. Programming and Metaprogramming of the Human Biocomputer, N.Y.: Bantam Books; 1974. John
Lilly. The Center of the Cyclone: An autobiography of Inner Space, N.Y: Bantam Books, 1972; Ümit Sayın. Zihin
Kontrolü ve Kara Bilim, İst.: Neden Kitap (hazırlanıyor, 2008).
132
Peter Stafford. Psychedelics Encyclopedia, Berkeley: Ronin Pub., 1992.
133
Faik Bulut. Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği, İst.: Berfin Yay., 2. basım, 2002.
S: 33-45.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 157

matematik, karışım, çözelti, konsantrasyon, cam kapların imali gibi kavramları ve teknolojiyi
de ilkel koşullarda olsa bile kullanabiliyor olmak gerekirdi. Çünkü herkesde aynı neticenin
alınması için bu standardizasyon şarttı. Kısacası, böyle bir zihin kontrolünü başarabilmek için
mutlaka sağlam tıp bilgisi gereklidir. Hasan Sabbah kullandığı yöntemlerle hem Gül-Haç
üyelerine, hem de İllüminati üyelerine örnek teşkil etti. İllüminatinin kurucusu Adam
Weishaupt cannabis ve halüsinojenleri denerdi. Madam Blavatsky’nin ise sürekli bazı otlar
kullanarak trans haline geçtiğinden ve ünlü kitaplarını bu trans halinde yazdığından
bahsedilir. Ünlü tıp adamı ve kahin Nostradamus ise hem Gül-Haç üyesiydi, hem de
geleceği görmek için çok özel halüsinojen bir karışımı kullanıyordu, saatlerce girdiği trans
halinde gelecekle ilgili kehanetlerde bulunuyordu. Yani cadı iksirleri bazen işe yarıyordu!
Ayrıca Dai Hasan Sabbah’ın Fedaileri, öldürmeleri istenen kişileri sadece hançer kullanarak
öldürüyorlardı; önce yanına bir şekilde gizlice yaklaşmayı başarıyorlar, sonra da çok zehirli
bir madde içeren bu hançeri hasımlarına saplıyorlardı. Aslında minik bir derideki çizik bile
kişiyi öldürmeye yeterliydi. Böylece sadece Zihin Kontrolünün değil, Kara Bilimin de ilk
uygulayıcılarından biriydi bu gizli tarikat134. Böyle bir sistem ise iyi çalışan bir farmakoloji,
farmakognozi ve tıp alt yapısı, bilim birikimi ile mümkündü, Hasan Sabbahın bu zehirlerin
panzehirlerini bildiği, onları da gerektiğinde kullandığı rivayet edilir. Ama Büyük Selçuklu gibi
bir büyük devlet bu zehirlerin panzehirlerini bilmiyordu ve Nizamülmülk gibi bir vezirin
öldürülmesi sırasında Selçuklu tıbbı iflas etmişti, ama Toksikoloji konusunda Alamut Kalesi
ve Alamut Devleti daha ilerdeydi. Bu konudaki dezinformasyonlar o kadar fazladır ki, Batılı
tarihçiler Ömer Hayyam, Nizamülmük ve Hasan Sabbah’ın aynı okula gittiğinden bile
cahilce bahsetmektedir, halbuki Nizamülmük (1017- 1096), Hasan Sabbah’tan (1039-1049
arasında doğmuş) en az 30 yaş büyüktür, nasıl aynı okula, aynı zamanda gidebilirlerdi135?

Hasan Sabbah’ın haşhaş değil de başka tip halüsinojen otlar kullandığı konusu çok iyi
düşünülmelidir, çünkü bilindiği üzere narkotik anajezikler (morfin, eroin veya haşhaş tentürü,
haşhaş) insanlarda sanrı (halüsinasyon) oluşturmaz, sadece apatik ve uykulu bir bilinç hali
yapar. Hasan Sabbah, büyük olasılıkla pek çok otu ve halüsinojeni kullandı ve denedi.
Haşhaş ve afyon da kullanmış olabilir. Fakat insanlara çok farklı bir bilinç hali sağlayarak
Marco Polo ve Bernard Lewis’in yanlış ifadelerine göre, ‘onlara Cenneti gösterip, vaad
ediyor, sonra da bu elemanlarını eğitip, çevre ülkelerdeki Hakanları veya Padişahları
öldürmeye gönderiyordu. Hasan Sabbah’ın dediklerini yapınca ebedi olarak Cennet’e gitmek
mümkün olacaktı’. Bu masala bugün inanmak çok zordur. İngilizcedeki suikastçi anlamına
gelen ASSASIN, Hashishin teriminden, yani Batinilerden gelmektedir. Bu kelimenin fiil hali
de Assasinate (Assasination) dir, suikast yapmak anlamına gelmektedir.

134
Ümit Sayın. Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler, İst.: Neden Kitap, 2006; Ümit Sayın. Zihin
Kontrolü ve Kara Bilim (2008, hazırlanıyor).
135
İsmail Kaygusuz. Hasan Sabbah ve ALAMUT. İst.: SU yay., 2004. S:150.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 158

Ünlü Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ün de ölümünden bu suikastçiler sorumludur136,


Batılı kaynaklardan etkilenmiş bir yazıdan alıntı yaparsak:

.... ‘Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk, tehlikenin çok erkenden farkına varmıştı.
Cinayet işleyen Haşhaşin fedailerini ele geçirildiklerinde öldürtüp, ibret olsun diye şehir
meydanlarında teşhir ettirdi. Ancak sahte cennete kavuşmayı umut eden Haşhaşinler, böyle
önlemlerle sindirilemezlerdi. Bunu üzerine bir Selçuklu ordusu 1092'de Alamut Kalesi'ni
kuşattı, ancak alamadı. Hasan Sabbah, kendisini yok etmek isteyen Büyük Selçuklu Veziri
Nizamülmülk'ü Ebu Tahir isimli bir fedaisini göndererek öldürttü. İlhanlı tarihçisi Cüveyni bu
olayı şöyle anlatır:

"Hasan Sabbah, Nizamülmülk'ü öldürtmek için birçok tuzak kurdu. Fedailerine


devletimizi kurtarmak için Nizamülmülk'ü kim öldürecek diye sordu. Fedailerden Ebu Tahir
Arrani hemen göreve talip oldu. Nizamülmülk, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah'la birlikte
Bağdat'a doğru giderken Nihavend'de konaklamıştı.
Ebu Tahir, sufi kılığında akşamleyin vezirin çadırına giderek bir maruzatı olduğunu
söyledi. Büyük Selçuklu Veziri, dilekçeyi okurken Hasan Sabbah'ın fedaisi hançerini çekerek
Nizamülmülk'ün göğsüne sapladı." Büyük Selçuklu Devleti'nin iki numaralı ismini yok eden
Haşhaşinler, bu suikastla büyük bir propaganda yaptılar. Melikşah'ın ölümünden sonra
oğulları arasında başlayan taht kavgaları Haşhaşinler'in iyice kuvvetlenmesine yol açtı.
Melikşah'ın oğlu Berkyaruk Haşhaşiler'e düşman birini vezirliğe getirince fedai
saldırılarından nasibini almıştı. Suikasttan yaralı kurtulan Selçuklu Sultanı, bu olaydan sonra
Haşhaşinler'in üzerine gitmeyerek, uzak durdu. Ancak Haşhaşin terörü o kadar etkili
olmuştu ki, devlet adamları zırhsız gezmiyorlardı. Halk korkudan evinden çıkamaz olmuştu.
Sultan Berkyaruk, bu durum üzerine Haşhaşinler'le tekrar mücadeleye başladı ve birçok
teröristi öldürttü. Daha sonra Moğollar istila sırasında Alamut kalesini ele geçirip, Batinilere
son verdiler.”

Kemal Menemencioğlu Batinileri şöyle özetlemektedir137:

.......‘’ Hasan Sabah ve ona koşulsuz itaatle bağlı Haşişi fedaileri, sahte cenneti ve ünlü
kütüphanesi ile erişilmez Alamut kalesi, önemli mevkide valiler, vezirlerin bir emirle sadık
Haşişi uşakları tarafından suikasta uğramaları yüzyıllardır dillere destan olmuştur. Bu kısa
yazımızda Haşişilerin tarihçelerini ayrıntılı bir şekilde işlemeyeceğiz. Bu konuda zaten birkaç
yetkin kitap ve internet kaynağı vardır. Bunları yazımızın dibinde Kaynakça’da bulabilirsiniz.

136
http://www.bugun.com.tr/haberler/270807/p52694y154.asp
137
Kemal Menemencioğlu. Haşişiler Kimdi? http://www.hermetics.org/hasisiler.html (son erişim 25 Ağustos
2007) Bu yazı özel dağıtılan Consensus dergisi için hazırlanıp Şubat 2007 sayısında bulunmaktadır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 159

Sadece tarihimize damgasını vurmuş bu tarikatı ve etkisini kısaca değerlendirmeyi


çalışacağız.

Haşişiler’in esas adı Arapçada 'koruyucu, bekçi' (bir görüşe göre gizemlerin koruyucuları)
anlamına gelen asessen’den gelir. Ancak, düşmanları tarafından kelime benzerlikten
faydalanarak Haşişiler, yani “haşiş çekenler” (esrarkeşler) ismi onlara giydirilmiştir. Aynı
şekilde batıda suikastçı anlamına gelen “assasin” kelimesi de bu tarikattan türemiştir. Esas
itibarıyla, Haşişiler ilk zamanlar Nizari İsmaililer’in bir koluydu. Bu muhalif topluluk 1094
yılında Halife el-Mutansır’un oğlu Nizar’ın ordu komutanı Bedr ül Cemali’nin tahtan indirilerek
kardeşi el-Mustali’nin halife yapılmasına itiraz eden gruplardan oluşmuştur.

Haşişi davasına üstlenmiş kişilere ‘dai’ denir. Bu kelime esasında Nizari İsmaili
misyonerlere verilirdi. Fedai kelimesi dai kelimesinden gelmektedir. Fedakârlık kelimesi aynı
kökendir. Dailerden ders alan Hasan Sabah 11nci asırda İran’ın Kum şehrinde doğmuştu.
Genç yaşta felsefe, teoloji ve bilimin parlak öğrencisi olan Hasan Sabah daha sonra zekâsını
orta doğuda dehşet saçan eşi benzeri olmayan bir tarikatı kurmak için kullanmıştı. Hasan
Sabah, ilki Alamut olan kervan geçmez bölgelerde yüksek ve erişilmesi zor dağların
tepesinde kaleler zinciri kurmuştu. Dağların Şeyhi (Şeyh-ül Cebel) Hasan Sabah efsanesini
batıda duyuranlar arasında Marco Polo Seyahatname’sinde şöyle yazmıştır:

“Şeyh'in kendi dillerindeki ismi Alaaddin'dir. İki dağ arasındaki bir vadinin girişlerim
kapattırmış ve burayı envaitürlü meyvelerin yetiştiği, eşi benzeri görülmemiş güzellikte bir
bahçeye çevirtmiştir. İçerisine her biri göz kamaştırıcı zarafette resimlerle bezeli, akla havale
gelmeyecek görkemli köşkler ve saraylar inşa ettirmiştir. Kanallardan alabildiğine şarap, süt,
bal ve su akmaktadır. Dünya güzeli kadınların ve genç kızların ellerindeki çalgılardan en hoş
tınılar, dudaklarından en hoş şarkılar dökülür, dans figürleri izleyeni büyüler. Şeyh'in gayesi.
tebaasmı buradan öte bir cennetin olmadığına inandırmaktır. Bunun için, Hz. Muhammed'in
sözünü ettiği, ırmaklarından şarap, süt, bal ve suyun eksik olmadığı, sakinlerini zevklerin
doruklarına eriştiren hurilerle dolu cennet tasvirini örnek almaktadır. Sahiden de, bu civarda
yaşayan Arapların gözünde vadi, cennetin ta kendisiydi!

“Haşîşîler olarak ayırdıklarının haricinde kimse bahçeye alınmıyordu. Bahçenin girişinde,


dünyaya kafa tutabilecek denli güçlü bir kale vardı, başka da bir girişi yoktu. Bizzat kendi
maiyeti altına almak üzere sarayında barındırdığı on iki ila yirmi yaş arası gençlere, tıpkı Hz.
Muhammed gibi, cennet hikâyeleri anlatıyordu; gençler de, Sarrasinler Hz. Muhammed'e
nasıl inanıyorlarsa aynı inançla ona bağlıydılar. Önce kendilerine uyuşturucu bir iksir içirip,
ardından dörderli, altışarlı ya da onarlı gruplar halinde bahçesine sokuyordu. Böylece,
gözlerini açtıkları vakit gençler kendilerini dillere destan bahçede buluyorlardı.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 160

“Uyanıp da kendilerini hayal dahi edemeyecekleri güzellikte bir mekânda buluverince,


buranın cennetin ta kendisi olduğuna kanaat getiriyorlardı. Etraflarında gönüllerince oynaşan
kadınlar ve genç kızlar, kendileri de gençliklerinin baharında olunca, burayı terk etmek
akıllarının uçundan dahi geçmiyordu.

“Bizim ihtiyar dediğimiz Efendi, sarayını alabildiğine görkemli bir hale getirerek, basit dağlı
halkı kendisini Yüce bir peygamber olduğuna inandırmıştı. Haşîşîlerinden birini bir göreve
yollamak istediği vakit, aynı iksirle bu kez sarayına taşıtıyordu. Genç adam gözünü açtığı
vakit, kendisini cennetten sonra hiç de hoş gelmeyecek kalenin içerisinde
buluveriyordu. Ardından, Şeyh'in huzuruna çıkarılıyordu ve genç adam bir peygamberin
huzurunda olduğuna canı gönülden inanarak önünde hürmetle secde ediyordu. Şeyh
nereden geldiğini soruyordu, o da cennetten geldiğini ve burasının Hz. Muhammed'in
Kur'an'da sözünü ettiğinin tıpatıp aynısı olduğunu söylüyordu. Bu da hiç şüphesiz, yanında
hazır bekleyen ve bahçeye henüz davet edilmemiş olanların bir an için dahi olsa bahçeye
girebilme arzularını kamçılıyordu.

“Şeyh, bir hükümdarın katlini isteyeceği vakit gence şöyle diyordu: "Git ve şunu, şunu
öldür; geri döndüğünde meleklerim seni cennete taşıyacaklar. Ölsen dahi, seni cennete
almaları için meleklerimi yollayacağım." Bu sözlerle, geri dönmek için can attığı cennetin
anahtarına ilelebet sahip olduğuna inanan genç, sabırsızlıkla düşmanını katletmeye
koşuyordu. Bu sayede, Şeyh'in, ölümüne karar verdiği kim varsa müritleri sırada bekliyordu.
Elindeki böylesi muazzam gücün yarattığı korku hissi, kendilerini hançerin ucunda hisseden
hükümdarları kendisiyle iyi geçinmeye mecbur kılıyor, tehdit yaratacak fiillerden
alıkoyuyordu. Şunu da eklemeden geçemeyeceğim: Şeyh'in emrinde, kendisiyle tıpatıp aynı
tarzda hareket eden başka kimseler de bulunuyordu. Bunlardan birini Şam'a, bir diğerini de
Doğu Anadolu’ya yollamıştı.” (kaynak Haşişiler – Bernard Lewis)

Ancak, Haşişiler hakkında farklı görüşler de ortaya atılmıştır. İsmail Kaygusuz Hasan
Sabah ve Alamut adlı eserinde şöyle yazmıştır: “Hasan Sabbah'ın özgürlükçü, barışçıl, eşitlik
ve paylaşımcılık temelleri üzerine kurduğu Alamut Devleti, 167 yıl hüküm sürmüştü.
Alamut, Pamir'den güneydoğu Akdeniz kıyılarına ve Filistin'e kadar uzanan geniş Ortadoğu
coğrafyası içinde, 300'e ulaştığı bilinen Baş Dai'lerin yönetiminde, ortaklaşa çalışarak, aynı
kazandan yeniden, özel mülkiyetin olmadığı kale yerleşim birimleri "Darül Hicar"lardan
(Göçmenevleri, Göçmenler yurdu) oluşan bir devletti.

“Hasan Sabbah, düşmanların iddia ettiği gibi kale devletinde ne katiller (assasins) ve
suikastçılar yetiştirmiş ne de uyuşturucu cenneti yaratmıştı. Hasan Sabbah esasen tarihi
belgelerde savaştan kaçınan bir kişilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat düşmanlarının
(Sünnî Bağdat Halifeleri, Selçuklu Sultanları, Haçlılar, Moğollar) sayıca üstün oluşları, O'nun
Alamut'ta savunma amaçlı bir gerilla tanıtma fikrine götürmüştür. Hasan Sabbah'ın seçkin
savaşçılardan oluşan bir silahlı birlik (Fedain) yetiştirdiği anlaşılıyor. Bu "Fedailer" iddiaların
aksine, yalnızca bölge halklarına zulmeden baskıcı yöneticilere suikastlar düzenlemişlerdi.”

Özellikle son zamanlarda orta doğuda meydana gelen olaylardan dolayı Haşişiler
hakkında çok şey yazılmıştır. Bu konuda Bernard Lewis “Haşişiler – İslâm’da Radikal Bir
Tarikat” kitabında şöyle yazmıştır:

“Şüphesiz, Ortaçağ'ın Haşîşileri ile günümüzdeki suretleri arasında yadsınamaz bir


benzerlik mevcuttur: Suriye-İran bağlanışı; terörün planlı bir şekilde kullanımı; davasının
hizmetinde ve öbür dünyada mekânının Cennet olacağına inanan suikastçı ajanın, kendini
kurban etmeye varan adanmışlığı. Saldırıların odağında haricî bir düşmanın yer alması
bağlamında, geçmişte Haçlı ordularına, bugün İsrail’e yönelik eylemlerde bu benzerlik
durumu iyice su yüzüne vurmaktadır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 161

“Benzeşimler listesine bir ekleme daha yapacak olursam, o da, Haşîşîlere ait eylemlerin
yanlış anlaşılması durumudur. Ortaçağdan bu yana Batı dünyasında yaygın olarak kabul
gören bir görüşe göre, Haşişlilerin öfkesi ve hançerleri evvela Haçlılara çevrilmiştir. Bu,
düpedüz yanlıştır. Arkalarında bıraktıkları sayısız kurbanların bir çetelesini tutacak olsak
Haçlıların azınlıkta kaldıklarını, üstelik bunların Müslümanlar arasındaki karışıklıkların
neticesinde hesaptan düşülmüş olduklarını görürüz. Davalarının önünde bertaraf edilmek
üzere duran engeller, İslam dünyasının haricî düşmanları değil, bilakis İslam dünyası içinde
yer alan, çağdaşları olan İslam dünyasının seçkinleri ve bu kimselerin görüşleri olmuştur.
Günümüzde kimi İslamcı terörist örgütlerin İsraillilere ve Batılılara karşı faaliyet yürütmekte
oldukları doğrudur. Fakat uzun vadede daha ses getirecek muhtemel hedefler olarak, İslam
dünyasının mevcut - kendi deyimleriyle mürtet-rejimlerini bellemişlerdir ve hedefleri, bu
rejimleri alaşağı edip yerlerine kendi nizamlarını hâkim kılmaktır. Bu bulgular, Enver Sedat'ın
suikastçılarının beyanlarında ve referans aldıkları eserlerde alenen göze çarpmaktadır.
Grubun lideri gururla "Firavunu öldürdüm" dediğinde, hepimizin tarih kitaplarından tanıdığı
Firavun'u İsrail'le barışmakla itham etmemiştir herhalde.

“Yol yordam noktasında da aralarında ilginç benzerlikler ve zıtlıklar mevcuttur. Ortaçağ'ın


Haşîşîleri, kurbanlarını istisnasız mevcut düzenin idarecileri ve liderleri - krallar, generaller,
vaizler ve önde gelen din adamları - arasından seçmişlerdir. Sadece tepede yer alanlara ve
güç sahibi olanlara saldırmışlar, işinde gücünde olan sıradan insanlara dokunmamışlardır.
Silahlarını - bizzat suikastla görevli Haşîşî’nin kullandığı hançer - neredeyse hiç
değiştirmemişlerdir.

“İslam; Hıristiyanlık ve Musevîlik gibi ahlâkî bir dindir ve inançlarında veya


uygulamalarında terör ve şantaja asla yer yoktur, İslam hukuku cihadı dinî bir vazife olarak
emretmişse de, ne gibi hallerde savaş açılabileceği ve savaşa son verileceği, sivillere nasıl
muamele edileceği, hedef gözetmeksizin zayiat yaratan kimi silahların kullanılmayacağı gibi,
savaşın idaresi hususundaki meseleleri en ince ayrıntısına dek belirlemiştir.”

İsmaililer görünüşte İslami bir yapıya sahipken, İslam öncesi birçok öğretilere
sahiplenmekteydiler. Halife İsmail soyundan gelen Fatımiler farklı dinlere tolerans, sosyal
adalet ve ilime önem verirlerdi. İsmaili Haşişiler Batıni gizli öğretilerini aşama aşama aktaran
dokuz dereceli bir tarikattı. Üst derecelerde radikal heterdoks inançlar verildiği saptanmıştı).
Cihangir Gener’in Ezoterik Batıni Doktrinler Tarihi’nde aşağıda yazdıkları Haşişilerin radikal
fikirler hakkında biraz fikir verebilir bakınız:

“M.S. 874'den, 1256'ya kadar orta doğuda İsmaililer son derece etkin olmuşlardı. Güçleri o
denli artmıştı ki, 1164 yılında, İsmaili İmamı 2. Hasan, Ramazan ayının ortasında şeriatı
kaldırdığını açıklamıştı. Oruç tutmanın yanısıra, namaz kılma ve diğer ibadet
zorunluluklarının da kalktığını duyurmuştu. Oğlu, İmam 2. Muhammed de onun sistemini
devam ettirdi. İslam dininin öngördüğü zorunlu ibadetlere ancak, Selçuklu yönetiminin,
Bağdat hilafeti üzerindeki İsmaili baskısını kaldırması ile geçilebildi.”

Yine son zamanlarda işlenen bazı görüşe göre Hacı Bektaş Veli bir dai ve ayrıca batıda
mevcut çoğu gizli cemiyetlerin Haşişilerden esinlendiği düşünülmektedir. Templiyerlerin
Haşişilerden ne derece etkilendiği bilinmemektedir, ama bir etki olduğu kesin. Ayrıca
günümüzde Michael Baigent ve Richard Leigh’in Tapınak Şövalyeleri – Mabet ve Loca gibi
kitaplar Masonluğun kökeni bazı iddialara göre duvarcı loncalarda değil, Templiyer
tarikatında bulunduğunu kanıtlamaktadır. Diğer bir İsmaili cemiyet olan Saflık Kardeşleri veya
İhvan-üs Safâ’nın Batıda Gül Haç’ın kaynağı olduğuna dair bir görüş de var. Cihangir
Gener’e göre (Ezoterik Batıni Doktrinler Tarihi138):

138
Cihangir Gener. Ezoterik-Batıni Doktrinler Tarihi, Genişletilmiş 10. Baskı, Ankara: Piramit, 2004. S:183-205.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 162

“Hugs De Payens ve diğer Şövalyeler, davet üzerine, Hasan Sabbah'ı Alamut kalesinde
ziyaret ettiler. Burada Sabbah'ın kurduğu sistemi gözleriyle gören Şövalyeler, örgüt ve Batıni
doktrin hakkında da ilk ağızdan bilgiler aldılar. Kudüs'e geldikleri sırada Katolik inancın en
önde gelen savunucuları arasında yer alan Templiyerler, Hasan Sabbah ve Dailerini
tanıdıktan, İsmaili öğretisini derinlemesine inceledikten sonra, Katolik inanç tarzından giderek
uzaklaşırlar ve akılcılığı ön plana çıkaran Ezoterik doktrine bağlandılar. Templiyer'lerdeki bu
inanç değişikliği, kurdukları güçlü örgüt sayesinde tüm Avrupa'ya yayılırken, Katolik
kilisesinin de giderek zayıflamasına yol açtı. İsmaililerle ilişkileri Templiyerler'in tüm
felsefesini değiştirmişti ancak bu ilişki, örgütün sonunu getiren suçlamayı da bünyesinde
barındırdı. Templiyerleri yok etmek için bahane ararken Papalık, tarikatı "Müslümanlarla ilişki
kurmak ve hatta Müslümanlaşmakla" suçladı.”

S. Ameer Ali’ye göre “Avrupa'da dinsel ya da din dışı, tüm gizli örgütlerin oluşmasına yol
açan temel kavramlar Haçlılar tarafından İsmaili'lerden alınmıştır. Tampliye ve Hospitalye
şövalyeleri, Loyola tarafından kurulan Cizvit'ler gibi örgütlerin tümü davalarına kendilerini
adayış biçimleri günümüzde asla görülemeyen özveri sahibi kişilerden oluşmuştur. Haşin
Dominiken'ler, ılımlı Fransisken'ler ve tüm kardeşlik örgütleri, ya Kahire'ye ya da Alamut'a
ulaşacak biçimde geriye bağlanabilirler. Özellikle Tapınakçı Şövalyeleri, Büyük Üstad'ları,
Prior'ları, dinsel adanmışlıkları ve hiyerarşik yapıları ile Doğu'daki İsmaili'lerle en güçlü
benzeşmeyi gösterirler.”

1256 yılında Haran’ı yıkan, Bağdat’tı bir kül yığına döndüren, bir tek canlı bırakmayan
Hülago han Haşişileri de silip süpürdü.....’’

Cihangir Gener’in ortaya koyduğu tezlere göre, Hasan Sabbah Batı’daki kaynaklarda
tanıtıldığı gibi kendi özel zevki için gençlerde kimyasal zihin kontrolü yapan, bir suikastçi asi
gerilla lideri değil, aksine daha 11-12. yüzyılda Tapınakçıları bile etkileyen ve bazı bilimsel
görüşlerin, ezoterik felsefenin Avrupa’ya yayılmasını sağlayacak kadar etkili ve güçlü,
derinliği olan bir filozoftu. Faik Bulut da ‘ Hasan Sabbah Gerçeği’ isimli kitabında benzer
görüşlere yer vermekte, Hasan Sabbah’ın ve İsmailiye Tarikatının Batılılar tarafından
bilinçli olarak ve belli bir politikaya göre kötü tanıtıldığını, dezinformasyon yaptıklarını ve
aslında bu tarikatın çok daha farklı bir kültürü, bilgi ağı, felsefesi, teknolojisi, bilimi ve
derinliği olduğunu savunmaktadır139. Marco Polo’nun anılarında bile bu ağır dezinformasyon
ve yalanların izini görmekteyiz. Hasan Sabbah’ı olumlu yönde savunan tezler doğruya
daha yakındır, çünkü Hasan Sabbah ve Batinilerin izine tüm masonik literatürde, gizli örgüt
literatüründe, Gül-Haçta ve en önemlisi İllüminati literatüründe rastlamaktayız.
İllüminati’nin kurucusu Adam Weishaupt’un bile gizli örgüt kurarken en etkilendiği
kişilerden birisi Hasan Sabbahtır, benzeri bir örgüt kurmaya çalışmıştır. Aynı gerçeği önemli
iki araştırmacı daha savunmaktadır. Suat Parlar’a göre de bu tarikat akılcı, bilimci, aydın,
yenilikçi ve tüm dünyayı etkileyen niteliklere sahipti ve bu konuda Batılıların söylediklerinin
bir kısmı doğru değildi 140 :

.....”Böylece, eşitliksizci Mısır toplumunun gerçek büyüsel ve bilimsel bilgiye sahip


seçkin bir azınlık zümre tarafından yönetilmesi gerektiğini savunuyorlardı. Böylece eşitliksizci
Mısır toplumunun rahipler zümresinden, Pitagorasçı biraderliklere, Platon Akademisine
dayanan bir zincirin halkasını oluşturuyorlardı. 1650’lerde İngiltere’de Royal Society’i
kuranların görünmez heyet ilkesi Hermesçi Gül-Haç zihniyetine dayanıyordu. Radikal
aydınlanma ve mason reformasyonuna kadar uzayan bu süreçte, İsrail’in önceliğini ortaya
koymak Newton’un bile temel hedefiydi’...

139
Faik Bulut. Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği, İst.: Berfin Yay., 2. basım, 2002.
140
Suat Parlar. Türkler ve Kürtler, İst.: Bağdat Yay., S: 241-143. Karşılıklı söyleşi.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 163

Parlar’ın bahsettiği bu grup Pavlakiler (Malatya civarındaki karışık etnik yapıyı içeren,
Hristiyan orijinli bir oluşum ve grup, Bizans’a karşı amansızca savaşmışlardır 141),
Zerdüştler, Zerdüştlerin uzantıları ve bu tarikatlarla sürekli bağlantı ve etkileşim içinde olan
Batinilerdi (Haşhişinler veya İsmailiye tarikatının kolları). Anadolu’da Pavlakiler de
İsmailiye tarikatından etkilenmişlerdi. Zerdüştlerin, Pavlakilerin, Alevi bilgeliğinin, İsmailiye
tarikatının, Budizmin, Mevleviliğin, Yeseviliğin, Ahiliğin ve Bektaşiliğin birbirine geçtiğini ve
birbirini sürekli karşılıklı ve eşgüdümlü olarak etkilediğini görüyoruz (burada Budizmin M.Ö. 6
yüzyılda, Zerdüştlüğün142 ise M.Ö. 1400-1000 arasında devam ettiğini ve 10-13. yüzyıl
arasında gelişen diğerlerine temel teşkil ettiğini unutmayınız!) . Etkilemenin bir silsilesinin
İspanya üzerinden, bir akımının da Tapınakçılar aracılığıyla, Fransa, Almanya, Hollanda,
İngiltere ve İskoçya’ya gittiğini görüyoruz. Gül-Haç (ve Siyon Tarikatı) tarikatında bu fikirler
ve yöntemler Vatikan’ın savunduğu fikirler karşısında birer DEVRİM olarak görülecektir. 11.
yüzyıldan 20. yüzyıla kadar süren gizli teşkilat Siyon Tarikatı (veya Gül-Haç) ve onların
büyük Üstadlarından Leonardo da Vinci, Robert Boyle, Sir Isaac Newton, Victor Hugo
gibi ünlü bilim adamları ve yazarlar bu birikimden derinden etkileneceklerdir.

Gelecekteki çalışmalarda daha detaylı değineceğimiz gibi bu gizli tarikatların ve


cemiyetlerin kurucularında bazı ortak özellikler mevcuttur. Bunlardan birisi de gerek
cemiyetlerde, gerekse cemiyetleri kuranlarda psikoaktif otlara ve Farklı Bilinç Hallerine
(Altered States of Consciousness) karşı ilginin çok fazla olmasıdır. Bilindiği kadarıyla, Dai
Hasan Sabbah ve fedaileri (Batıniler, İsmaililer), Christian Rosenkreutz (Gül-Haç),
Nostradamus (Gül-Haç), Adam Weishaupt (İllüminati), Aleister Crowley (OTO, Gül-Haç,
Golden Dawn-Altın Şafak, Büyü kültleri), Madam Blavatsky (Teozofi Cemiyeti, Theosophy
Society) vb. birbirinin benzeri psikoaktif maddeleri hem kendileri üzerinde, hem de müritleri
üzerinde denemişlerdir.

141
Pavlakiler, (Paulikanlar, Paulicienler), bu grupların içinde Hristiyan veya lokal Batini (Ezoterik) etkilere girmiş
gruplar bulunmaktadır. Suat Parlar’a göre, bu grupların Alevilerin iddia ettikleri gibi saf alevilikle bir ilişkisi yoktur
(kişisel görüşme). Yabancı kaynaklara göre, ilk izlerine 652-872 arasında Anadolu’da rastlanmıştır, Dualist
olmayan bir Hristiyan mezhebinden türemiş bir felsefeye sahiptirler.
142
http://tr.wikipedia.org/wiki/Zerd%C3%BC%C5%9Ft%C3%A7%C3%BCl%C3%BCk (Son erişim 30 Ağustos
2007) Zerdüştçülük, Zerdüştilik, Mecusilik ya da yerel dilde Mazdayasna, Zerdüşt tarafından kurulan ve M.Ö.
1400´den M.Ö. 1000´e kadar devam eden antik bir İran dinidir. Zerdüştçülük, tek Tanrı olan Ahura Mazda
inanışını öğretir. Zerdüştçülüğün en önemli özelliği, en eski tek Tanrılı din olarak kabul edilmesidir. Fakat daha
sonraları dualist bir din olmuş, dualizmin en tanınmış örneklerinden birini oluşturmuştur. Bu dinde müminlerin
beden öldükten sonra dirilip Ahura Mazda´nın huzuruna çıkacağına ve orada sorgulanacaklarına inanılır. Bu
dinin temelinde tanrı ve şeytanın savaşı yatar. Zerdüşt, yeryüzündeki kavganın Tanrının ruhu Spenta Mainyu ile
şeytanın ruhu arasında olduğuna inanırdı ve her inananın iyilik için savaşması gerekirdi. Zerdüşt, Gatalar denen
dörtlükler yazmıştı. Bu dörtlükler Avesta denen kutsal kitapta toplanmıştı. Bu yazılar Zerdüşt´ün neye inandığını
anlatan tek belgedir. Zerdüştçülükteki şeytan inancı ile batı dinlerindeki melek anlayışı arasında benzerlikler
vardır. Zerdüştçülüğün İslamiyetin İran'da yayılmasına kadar devam ettiğine inanılır. MS 600 civarında
Müslümanlarin Pers topraklarını ele geçirmesinden sonra bu dinin müritleri azaldı.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 164

Hasan Sabbah hakkındaki çok detaylı ve doğruya yakın yorumlar, tarihçi ve arkeolog-
araştırıcı, İsmail Kaygusuz tarafından verilmektedir143. Kaygusuz, Batiniler hakkında, Faik
Bulut’un, Cihangir Gener’in, Suat Parlar’ın Hasan Sabbah hakkındaki görüşlerini
destekleyici detaylı bilgiler vermektedir:

....”İsmailileri anlatan en eski kaynaklardan biri, fakat çok acımasız bir İsmaili karşıtı olan
Ata Malik Cuveyni’nin (1228-1283) tarihidir. Gerçek İsmaili inanç ve geleneklerini
çarpıtmadan sorumlu odur. Bu Moğol tarihçisi, yakın bölgeden (Kazvinli) bir Sünni olarak
İsmailileri dinsiz-kafir, sapkın sayan katledilmeleri gerektiğine inanan bir anlayış içinde
Moğollara Alamut kalesinin yakılıp yıkılmasını öğütleyen ve yol gösteren kişidir. 200 000 cilt
kitabın bulunduğu bilinen büyük Alamut kitaplığında aylarca inceleme yapıp, bunlar Şeriata
aykırı, din düşmanlarının kitaplarıdır diyerek yakılmalarını istemiştir. Çeşitli Kur’an ve Tefsir
kitapları dahil, işine yarayanlara da el koyarak onlardan edindiği bilgiler sayesinde Dünya
Tarihini (Cihanguşa) yazmıştır. Onun yüzünden Alamut Devlet arşivi, kitaplığı ve İsmaili
Dai’lerinin yetiştiği Medreseler, Fedayin’in eğitilip yetiştirildiği eğitim-öğretim kurumları yakılıp
yerle bir edilmiştir. Ama ne yazık ki, pek çok tarihçi ve araştırmacılar CUVEYNİ tarafından
tasarlanmış hikayeleri, onun İsmaililere karşı düşmanca tutum ve davranışlarını yakından
incelemedikleri için ürküntü duymadan benimsiyorlar.....

......”Marco Polo, Alamut’un yıkılmasından 16 yıl sonra 1273’de bölgeden geçmiştir.


Kazvinde konakladığı bildirilmektedir. Ama o ne katliamdan kurtulup yer altına kaçmış
İsmailililerden birisiyle konuşmuş, ne de hala kapkara kül ve kömür kaplı Alamut kalesini
gezmiştir. O yanlızca Kazvinlilerin anlatıklarıyla yetinmiş, anlatılan masalları ve uydurma
efsaneleri dinlemiş, bunları not etmiştir.....”

.....” İsmailili tarikatı bir terör örgütü ve terörist yetiştiren bir tarikat değildi, aksine Hasan
Sabbah Savaştan nefret ederdi. Kendisini barıştan uzaklaştıracak şeylerden uzak dururdu.
Gereksiz kan dökülmesine itiraz etti, fakat ezeli batıni düşmanları onu savaş ateşinin içine
ittiler. Ancak böylece büyük güçlerini göstererek, onu ele geçirebileceklerini sandılar. Hasan
Sabbah, kötülük ve zararlı tohumlar saçan, saldırıya hazırlanan bencil yöneticileri öldürmeye
ve kötülüklere kaynaklık eden nedenleri ortadan kaldırmaya sık sık başvururdu. Onlardan
bazılarını öldürüp halkları savaştan kurtardı. İsmaili fedaileri yanlızca iktidarlarını artırmak için
zulüm ve kırım yapan baskıcı yöneticilere, çevreye kin ve düşmanlık saçmayı sürdürenlere
suikastler düzenlemişlerdi......”

143
İsmail Kaygusuz. Hasan Sabbah ve ALAMUT. İst.: SU yay., 2004. S: 13-16.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 165

.......”W. İvanow’un iki cümlesiyle bağlayalım: Doğru bir görüş açısıyla fedailik, savaş
gerillasının yerel bir biçimiydi... Bazı bilgisiz, fakat iddia bilim adamları tarafından yapıldığı
gibi, fedailik (kavramı) içinde Nizari İsmaili öğretisinin en tanınmış organik özelliğini görmek,
kesinlike namuslu olmayan bir tutumdur....”

.....”Kitabımızda İsmaililik inanç ve öğretilerini, tanınmış Suriyeli İsmaili yazar ve


araştırıcılardan Mustafa Galib’in dediği gibi politik ve sosyal görünümlerden hareketle, ancak
tamamıyla tarihsel bağlamda incelemeye çalıştık. Açıkca söylememiz gerekirki, bu çalışma
sadece Alamut Nizari İsmaililiğinin ortaya çıkışı, İsmaili İmam ve büyük Dai’lerinin –özellikle
Hasan Sabbah’ın inceleyip geliştirdiği İsmaili öğretileri, inançsal ve siyaset felsefeleriyle
birlikte İmamların kutsal gölgesinde örgütlenmeleri ve devlet yapısı, büyüyüp yayılması,
yıkılışı ve sonrası üzerinde kısa bir özettir. Çünkü 20. yüzyılın başlarından beri İsmaililik
üzerinde W. İvanow, Bernard Lewis, Henry Corbin, Mustafa Galib, Arif Tamer, G.S. Marshall,
Hodgson, Farhad Daftary gibi pek çok bilim adamı ve araştırmacılar çeşitli dillerde yüzlerce
ciltlik kitaplar yazdılar. Ne var ki, Türkçemizde bu konularda parmakla gösterilecek kadar az
çalışma vardır.....”

......”Günümüzde Nizari İsmaililiği, Alamut geleneğinden kısmen saparak, eski Fatimi


Ortodoksizmine dönüş yapmış. Daha doğrusu kendilerini İsmaili Şiiler olarak tanıtan Nizari
İsmaili Dai’leri ve cemaat önderleri, Kur’an İslami ile tarihsel Batıni felsefe ve cemaat
önderleri, Kur’an İslamı ile tarihsel Batıni felsefe ve öğretilerinin sentezi biçiminde bir
yapılanmaya reforme etmiş görünüyorlar. Batıni Dai’leri aracılığıyla taşınan öğretileri ve inanç
kurumlarıyla Anadolu’da Batıni Aleviliğin (ve de Bektaşiliğin) kökleşmesinde büyük çapta
etkili olmuş Nizari İsmaililiği, bugün Şiiliğe biraz daha yakın durmakta olan tam 22 ülkede
yaşayan İsmaili inançlı halkları gevşek şeriatlar da olsa Şiiliğe yakınlaştırması oranında
Anadolu’da yaşayn Alevilikten biraz daha uzağa düşmektedirler......”

İsmail Kaygusuz, Marco Polo’nun anlattığı masalların ve ‘Yaşlı Dağ adamı ve Cennet
bahçesi’ masallarının tümünü reddediyor ve aslında bahsedilen vadide güzel bir ortam
olabileceğinden, ama insanlara Cenneti göstermek için böyle bir yöntem kullanılmış
olabileceğini kaynaklara dayanarak çürütüyor144. Haşhiş’in (Cannabis) ise o dönemdeki pek
çok Sufi veya Ezoterik akımlar tarafından bilinç genişletici bir madde olarak kullanılmış
olduğunu söylüyor145:

.....” Buna karşılık bir halüsinojen olan haşiş (cannabis) 11. yüzyıldan beri Şamdaki Sufi
çevrelerince yaygın kullanımdaydı ve onlar ortodoks din bilginlerinin nefretine maruz
kalıyorlardı. Franz Rosenthal ‘The Herb: Hashish versus Medieval Muslim Society’ isimli
yapıtında, bu konuda şunları söylüyor: Sufi kardeşlik örgütlerine mensup olanlar tarafından
haşhiş kullanımı ve onların olasılıkla haşiş kullanımının yayılmasındaki büyük rolü olmuştur.
Bu yönde son kanıt olarak gösterilen çeşitli görüşler içinde asıl gerçekliğin bu olduğu kabul
edilebilir...

... “Sufi toplulukları üyelerine Hashishiya deniliyor ve onlar arasında genel olarak as
Hashish Al-Fukara (yoksul otu) adıyla tanınıyordu. Yine aralarında, Hashish başka adlarla da
çağrılıyordu. Yemek azmettirici (hadim al-akvat), Düşünce uyandırıcı (Baithat al-fikr),
çılgınlık-delilik kraliçesi (sultanat al-Junun), yeşillik (al-akhdar), kenevir kızı (ibnat al-Cunbus)
vb...”

...” Nureddin Ali bin el-Cabbar “Qam al-Washin fi dhamm albarasshin” (1583’ten önce
yazılmış) yapıtında hashish kullanan beşyüz civarında grup olduğunu ilk ortaya çıkardı.

144
İsmail Kaygusuz. Hasan Sabbah ve ALAMUT. İst.: SU yay., 2004. S: 35-41.
145
İsmail Kaygusuz. Hasan Sabbah ve ALAMUT. İst.: SU yay., 2004. S: 40-43.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 166

Hashisin Sufiler ve bu tasavvufi ve Batini alt kültürler tarafından kullanılması 11. yüzyıla
kadar inmekteydi..”

Büyük olasılıkla bu yüzyıllarda bilinç genişletici, değiştirici maddeler ve otlar, Anadolu ve


İran’daki pek çok tarikat ve alt kültür tarafından kullanılyordu ve yasak değildi. Melamilerin
de bu tip maddeleri kullandıklarından bahsedilir. Bu gelenek büyük olasılıkla Hindistan ve
Afganistan’dan İran ve Anadolu’ya geçmiştir. Bilindiği üzere bu kültürlerde çoklukla kullanılan
Nargile’nin ilk hedeflerinden birisi de tütün içmek değil, bu tip otları farklı sıvı ortamlarından
(su, şarap, alkol, süt, sıvılaştırılmış bal vb.) geçirerek etkilerini değiştirmektir.

Hasan Sabbah ve Batiniler detaylı olarak bu dizideki kitaplarda ele alınacaktır.

Gül Haç (Rose-Croix) Örgütü Nedir? İllüminati ve Masonlarla İlişkileri Var


mıdır?

Gül Haç Örgütü (Rose-Croix) , genellikle Siyon Örgütü ile karışan bir gizli örgüttür.
Diğer kısımlarda da bahsettiğimiz gibi Gül-Haç ve Siyon Tarikatı birbiriyle içiçe girmiş veya
birbirinin kolları, birbirinin devamı olan örgütlerdir. Siyon Tarikatındaki ‘Siyon’ isminin,
Siyonizmle bir alakası yoktur, tarikatın kurulduğu yere ait bir isimdir! Gül Haç örgütünün ilk
adının tarihte 1188’de duyulmasına rağmen, geçmişi daha öncelere de gidiyor olabilir.
1188’de kurulan ORMUS (inisiye edilenler tarikatı veya tekris edilenler tarikatı) isimli tarikatın
bir adının da l’Ordre de la Rose-Croix Veritax olduğu, bir rivayete göre de İsa’nın çarmıhtan
inip bu tarikatı kurduğu söylense de, Dames Frances Yates’e göre ilk ismine 1614’de
yayımlanan Fama Fraternitatis’de, Confessio Fraternitatis (1615) ve The Chemical Wedding
of of Christian Rosenkreutz’ da (1616) rastlanır. Manifestolarda en az 2 yüzyıl öncesine
dayanan bir gizli kardeşlik örgütünden bahsedilmektedir. Gerek bu manifestolar, gerekse
Gül-Haç örgütünün diğer kaynakları bu örgütün Tapınakçılarla ve Siyon Tarikatıyla içiçe
İngiltere, Hollanda, Fransa, Danimarka, İsveç, Bohemya, Almanya, Avusturya, İspanya,
İtalya gibi ülkelerin içine kadar girdiğini göstermektedir. Hatta bazı ülkelerde kraliyet ailesi ve
aristokrasi ile birlikte hareket ettiği (İngiltere’de 1. Elizabeth (1533-1603), I. James (1567-
1625), İsveç’te Gustav Adolphe (1594-1632), Hollanda’da Maurice Nassau (1567-1625),
Danimarka’da IV. Christian (1577-1648) gibi), ayrıca bu cemiyetin köklerinin eski Mısır,
Yunan ve İslam kaynaklarına indiği artık tüm tarihçiler tarafından belirtilmektedir. Aslında
Gül-Haç tarikatı Hermetizmi, Kabala öğretisini, Ortaçağ gizemciliğini, Simyayı, Gizli Tıbbı,
Rönesansı yeşerten her türlü gizli bilimi ve felseyi içermektedir146.

146
Ömer Tacimer. Gül ve Haç: Batı Uygarlıklarının Yeraltı Kaynakları. İst.: Plan B San., 2004. (Not: Bu kitap
Türkçe’de Gül-Haç ile ilgili yazılmış olan en bilimsel, en detaylı ve en geniş kitaptır, detaylar için bu kitaba
başvurunuz)
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 167

Gül Haç örgütü ile bilgilerin bazıları dezinformasyon da olabilir. Siyon Tarikatından ne
derecede ayrıldığı veya Siyon Tarikatı ile aynı şey olup olmadığı da halen tartışılmaktadır.
Bu konu dizinin ilerideki kitaplarında daha detaylı ele alınacaktır. Bu devirde yazılan ve Rosy
Cross Manifestoları olarak bilinen üç eser bir Hıristiyan olan Rossy Cross’dan (Christian
Rozenkreutz) ve allegorik bir efsaneden ve bir manifestodan bahseder. Almanya’da 1378’de
doğan Rosy Cross Anadolu’ya ve kutsal topraklara gitmiş 106 yaşında 1484’de ölmüştür. Bu
eserler simya ile, gizli bilimle ve tıpla uğraşan kliseye karşı olan gizli bir topluluğun
varlığından dem vurur. Yaklaşık olarak 8-10. yüzyıllardan sonra zaten Klise ve Vatikan’a
karşı pek çok gizli örgüt sökün etmiş, bilimin gelişmesi, Reforma ve Rönesans’a yol açan tüm
gelişmeler bu tarikatların etkisinde gelişmiştir147. Bu Rosy Cross manifestoları sadece bu
ismin zikredilmesi açısından önemlidir. Gül Haç Örgütünün Christian Rozenkreutz
tarafından kurulduğu iddia edilse de bu zaten var olan bir örgüte isim giydirilmesidir. Büyük
olasılıkla var olan başka bir uluslararası tarikat, Tapınakçılarla birlikte varlığını sürdürürken,
Siyon Tarikatı ve Gül-Haç tarikatlarına dönüşmüştür, çünkü aşağıda sıralanan Siyon
Tarikatı Büyük Üstadları, aynı zamanda Gül-Haç tarikatında da yer almışlardır (Leonardo
da Vinci, Robert Boyle, Isaac Newton gibi). Gizli Dosya (Secret Dossier) bazıları tarafından
dezinformasyon olduğu iddia edilen ‘Kutsal Kan, Kutsal Kase’ (Holy Blood, Holy Grail)
isimli kitapta verilmektedir, bu gizli dosyada araştırmacılar aşağıdaki listenin yanısıra pek çok
gizli örgüt belgesi de bulmuşlardır. Siyon tarikatı isimli gizli bir tarikatın 1188 ile 1918
arasında yaşadığı ve Büyük Üstadlarının da aşağıda belirtildiği gibi olduğu iddia
edilmektedir. Bu kişilerin bazıları aynı zamanda masondurlar. Ayrıca Gül Haç isminden ilk
kez 1188 yılında bahsedildiğini hatırlarsak, ‘da l’Ordre de la Rose-Croix Veritax’ isimli
tarikatın da aynı tarihlerde duyulduğunu göz önüne alırsak, Gül Haç, büyük olasılıkla Siyon
Tarikatı ile benzer, birbirinin kolları olan bir gizli örgüttür veya aynı tarikattır148, dikkat edilirse
Büyük Üstadlar farklı ülkelerdendirler ve bahsedilen örgüt uluslararası bir örgüttür:

Jean de Gisors 1188-1220


Marie de Saint Clair 1220-1266
Guillaume de Gisors 1266-1307
Edouard de Bar 1307-1336
Jeanne de Bar 1336-1351
Jean de Saint Clair 1351-1366
Blanche d’Evreux 1366-1398
Nicholas Flamel 1398-1418
Rene d’Anjou 1418-1480
Iolande de Bar 1480-1483
Sandro Filipepi 1483-1510

147
Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi, İst.:Neden Kitap, 4. Genişletilmiş baskı,
2006.
148
Michael Baigent, Richard Leigh and Henry Lincoln. Holly Blood, Holly Grail. New York: a Dell Book, 1983. S:
131-135.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 168

Leonardo da Vinci 1510-1519


Connetable de Bourbon 1510-1519
Ferdinand de Gonzague 1527-1575
Louis de Nevers 1575-1595
Robert Fludd 1595-1637
J. Valentin Anrea 1637-1654
Robert Boyle 1654-1691
Isaac Newton 1691-1727
Charles Radclyffe 1727-1746
Maimilian de Lorraine 1746-1780
Charles Nodier 1801-1844
Victor Hugo 1844-1885
Claude Debussy 1885-1918
Jean Cocteau 1918-

Gül Haç’ın yazılı eserinde masonik sembolizm ve dolaylı anlatım kullanılır, ayrıca Skoç
Ritinde Gül-Haç konusu da detaylı olarak işlenir, 18. derece de Gül-Haç Şövalyeliğidir. Bu
yazılarda belirttiğimiz gibi Siyon Tarikatı da üyesi Boyle ve Leonardo da Vinci’den, İsaac
Newton’a kadar pek çok bilim insanı bu gizli örgüte üye olmuş ve bu örgüt sayesinde kendini
geliştirmiştir (Siyon Tarikatı ile Gül Haç içiçe girmiştir, daha sonra masonluk bunlarla girift bir
biçimde içiçe girmiştir). Örgütün tüm özellikleri masoniktir ve Tapınak Şövalyeleri ile ilişkileri
olduğuna kesin gözüyle bakılmaktadır. Daha sonra ABD’ye masonluğu getiren kişiler ve
Benjamin Franklin’in kendisi bile Gül Haç örgütünün iç çekirdeğindendir. Manifestolar
insanlık için çalışan kardeşlik ve iyiliği yayma motiflerini işler, Fransız İhtilali ve Amerikan
ihtilalinde de gelişen devrimci masonik örgütlenme Rose Croix (Gül Haç) ile içiçedir. Gül
Haç isminin de çok sembolik bir anlamı vardır. Rose Croix ayrıca pek çok yönü ve mistik
işlevi ile Kabalizmle içiçedir, bu da hem Yahudilerden, hem de konuyu işleyen Tapınak
Şövalyelerinden geçmiş bir gelenektir.

1623’de Gül Haç örgütü Pariste çok yaygındı ve bazı üyelerinin görünür, bazı üyelerinin
de görünmez olduğu ve görünmez olanların şeytanla işbirliği içinde olduğu dedikodusunu
doğurmuştur; Gül-Haç örgütü tüm gizli bilimler, parapsikoloji ile de içiçe girmiştir. Bilindiği
üzere 16-19. yüzyıl arasında hipnozla insanları transa sokmak ve gerek hipnoz altında
gerekse farklı biçimlerde RUH çağırmak çok yaygındı. 1640’larda Avrupa ve İngiltere’de pek
çok Rose Croix örgütü mevcuttu ve Ashmole ve Lilly tarafından Londra’da 1646’da kurulan
bir Gül Haç locasının, Tapınak Şovalyeleri ile birlikte Hür ve Kabul Edilmiş Masonluğun,
temelini attığı da iddia edilmiştir. 17. Yüzyıldan sonra Gül Haç örgütü masonluktan daha
gizli ve daha esrarengiz bir biçimde devam etmiş ve bir kola ayrılarak İLLUMİNATİ’yi
oluşturmuştur.

Siyon Tarikatına, Tapınak Şövalyelerine, Operatif Masonluğa Gül-Haç’ı oluşturan bir


kombinasyon olarak bakınca, Aytunç Altındal’ın söylediği gibi karşımıza uluslararası bir
Tapınakçı Haçlı Teşkilatı çıkmaktadır. Bu gizli teşkilat barış zamanlarında ülkeler arasında
koordinasyon kurulmasını ve Vatikan, Papalık ile savaşılmasını sağlamıştır. Savaş
zamanlarında ise büyük olasılıkla geri plana çekilmekteydi. Aytunç Altındal’a göre, Gül ve
Haç teşkilatı Avrupa Birliğinin bel kemiğini oluşturan Masonik bir yapılanmadır 149. Bazı
kaynaklara göre halen mevcuttur.

149
Aytunç Altındal. Gül ve Haç Kardeşliği: Avrupa Birliğinin Gizli Masonik Kimliği, İst.: Yeni Avrasya Yay.,
2003.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 169

Kemal Menemencioğlu Gül Haç Örgütünü bir çevirisinde şöyle ele alıyor150 (kısmi
bölümler verilmiştir), bu çeviri şu açıdan önemli: Makalede, Rossy Cross’un (Christian
Rozenkreutz) nasıl Arap, Müslüman ve Anadolu kültürü ile ilişki kurduğu anlatılmakta. O
devirlerde gizli bilimlere meraklı pek çok Avrupalı bilim adamı veya simyacı Arapça, Farsça
ve Osmanlıca öğrenirdi, çünkü eskiye ait yazılı pek çok gerçek bu bölgede, Anadolu’da
saklıydı:

“.... lgeler arasında en önemlisi yazarları meçhul olan 147 sayfalık Reformasyon veya
"Genel Reform" 1614’te Cassel‘de Wilhelm Wessel matbaası tarafından basıldı.
Reformasyon’un esas kısmı Fama Fraternitatis, 1614 baskısının 91 ve 118 arasındaki
sayfaları oluşturuyordu1. Fama Fraternitatis yaşamını özetlediği Christian Rosenkreutz
tarafından yazılışından iki asır önce kurulan gizli bir kardeşlikten söz ediyor2.

....Asil bir aileden doğan Christian Rosenkreutz erken bir yaşta yetim kalmıştı. Bir
Manastırda yetişip 16 yaşında Arabistan, Mısır ve Fas’a seyahat etmişti (Paul Sedir, Histoire
des Rose-Croix, sayfa 42). Müslüman ülkelerinde bu seyahatleri sırasında çevirdiği
Kitabından kaynaklanan evrensel armoni bilimini ona öğreten Doğu bilgelerle temas
kuracaktı. Bu öğretilere dayanarak aynı anda evrensel dini, felsefi, siyasi ve sanatsal reform
planını tasarladı. Bu planı gerçekleştirmek üzere birkaç müridiyle bir araya gelerek topluluğa
Rose-Croix adını verdi....

..Tarihçiler, Rose-Croix (Gülhaç) Örgütünün kurucusunun asil bir aileden geldiğini


aktarmışlardır, ancak elimizde bunu doğrulayacak herhangi bir belge yoktur. Ancak kesin
olan şey, onun bir oryantalist ve büyük gezgin oluşudur. Fama'ya göre gençliğinde kardeş

150
http://www.hermetics.org/rosecroix.html (Son erişim 30 Ağustos 2007) Kemal Menemencioğlu (not: orjinal
metin kesilmiş, kısmen alınmıştır). Bu yazı sitemizce İngilizce'den tercüme edilmiştir. 1951 yılında "Inconnus"
dergisinde basılan bu yazının, "Order of the Grail Grand Commandery"den Dame Donna tarafından web
sayfamıza verdiği için teşekkür ederiz. Yazının aslı Fransızca'dan İngilizce'ye Elias Ibrahim tarafından tercüme
edilmiştir. Gül Haç Örgütü konusunda ayrıca Modern Okültism ve Maji Bölüm 1'de bilgi verilmiştir. Ayrıca
sitemizce bu yazıda söz edilen Saflık Kardeşleri Ihvan-üs Safa konusunda Ezoterika tarafından verilen
mükemmel bir yazı da vardır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 170

P.A.L. ile birlikte kutsal anıtlara ziyaret etmeye teşebbüs ettiğini, ancak bu kardeşin Kıbrıs'ta
öldüğünü dolayısıyla Kudüs'e gitmediğini anlatmaktadır......

.....Eğer 1378 yılını Christian Rosenkreutz'in doğum yılı olarak kabul edeceksek, Orta-
Doğudaki yolculuğunun 1389 ile 1402 arası ile Birinci Sultan Süleyman'ın saltanatı sırasında
(1402-1410)4 ve şüphesiz Türklerin 29 Mayıs 1453'teki Constantinopolis'in fethinden önce
gerçekleştiğini kabul etmek gerekir. Fetihten önce Avrupa ve İslam dünyası arasındaki
ilişkinin normal olduğu bilinmekte ve C. Rosenkreutz gibi Arap kültürünü taktir eden ve seven
genç birisi, İslam ülkelerde bilgili çevreler tarafından kabul görüp aralarına girme fırsatını
kaçırmazdı. Halifeliğin sonu ile ortaya çıkan entelektüel çöküntüye rağmen Kahire, Bağdat ve
Şam üniversiteleri halen çok itibarlıydı5......

.....Yazarın M kitabı ile ne kastettiğini anlamak oldukça zor. Belki de bu adı taşıyan
Aristo'nun kayıp bir kitabının tercümesi ima edilmektedir, ancak bu pek olası
gözükmemektedir. Çünkü Fama'da aynı şekilde tek bir harfle adlandırılan başka kitaplardan
da söz ediliyor, dolayısıyla bu harflerin C. Rozenkreutz'in Arapça'dan tercüme ettiği kitaplar
için bir sınıflandırma olarak kabul edebiliriz....

..... Özellikle Tıp ve matematik üzerinde çalıştığı üç yıllık bir süreden sonra
Arabistan'dan (Sinu Arabico) etütlerini bitki ve hayvanlara yoğunlaştırdığı Mısır'a hareket etti.
Fas'a doğru yolculuğa çıkmadan önce Mısır'da pek uzun kalmadığı gözükmektedir. Fas için
söyledikleri dikkat çekicidir: "Her yıl Araplar'ın gönderdiği temsilciler toplanırlar ve birbirlerine
Sanatlarda [bilimlerde] daha iyi bir şeylerin keşfedilip keşfedilmediği veya deneylerin temel
ilkelerini çürütüp çürütmediğini sorgularlar. Dolayısıyla, her yıl matematiği, tıbbı ve majiyi
geliştiren yeni şeyler ortaya çıkar"9. Ancak majilerinin tam olarak saf olmadığını ve
Kabala'larının dini doktrinlerle yozlaştığını fark etti10. Fas'ta tanıştığı bilginler diğer Müslüman
ülkelerdeki bilginlerle sürekli temas içindeymiş. "Elementaryler", yani elementleri etüt edenler
ona bir çok sırlarını açıklamışlar11....

.... Sırların söz konusu oluşu kesin bir şekilde gizli cemiyetlerin öğretilerini ima
etmektedir. Esas itibarıyla paganizm'in bir kalıntısı ve heterodoks (aykırı fikirli) bir cemiyet
olan Sabiliği hiç de ima etmemektedir [Aslında, C. Rosenkreuatz'in 4. Hicri (622) asırda
Basra'da gelişen, Saflık Kardeşlerinden ("İhvan-üs-Safâ") sırlarını aldığı düşünmek akla
yatkın gelmekte. Bu cemiyet bağnaz olmadan dogmaları yorumlamaya ve ciddi bir şekilde
bilimsel araştırmaya adanmıştı. Kaynakları Grek filozofların etütlerine dayanan doktrinleri
yeni-pitagorcu bir yöne doğru gelişmekteydi13. Pitagoras ekolünden her şeyi sayısal
değerlere göre algılama alışkanlığını edinmişlerdi. Dogma yorumlarının heterodoks
oluşundan dolayı toplumdan gizli tutulurdu....

... Cemiyetlerinde bir kaç derece vardı, bunların arasında: sanatlar ustası, valiler, idari
işleri yöneten sultan derecesi ve en yüksek derece olan asalet derecesi varmış. Bu son
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 171

derecede ölümde kazanılan bir vizyon veya vahiy haline benzer bir hal tevcih edermiş.
Öğretinin gizli kısmı teurji, kutsal ve melek isimleri, çağrı ve celpler, Kabala ve egzorsizm (şer
etkileri defetme veya şeytan kovma) gibi konular üzerinde yoğunlaşmıştı14. "İhvan-üs-Safâ"
sufilerden farklıdılar ancak bir çok doktrini paylaşıyorlardı. Her ikisi de Kuran teolojisinden
kaynaklanan mistik cemiyetlerdi. İlahi Realitede dogmanın yerine inanç alır15 .....

..... Bu öğretiler C. Rosenkreutz gibi bir Hıristiyan inisiyenin dikkatini çekecek için
yeteri kadar Hıristiyanlıktan kaynaklanan karşılıklı etkileşim taşıyordu. Onlarda bulunan ve
İncil'lerden gelen logos (kelam) doktrini Hıristiyan görüşten farklı olduğu kesindir, ancak bu
doktrinlerin her ikisi Rosicrucian (Gü-Haç) ritüellerde bir şekilde senkronize olduğunu
görmekteyiz. Ruhun Tanrıya yükselişinde İsimlerin nurlanışı eski ahitte verilmekte, ilahi
melekelerin (erdemlerin) nurlanışı İncil'de ve Özün nurlanışı Kuran'da verilmektedir. Hz. İsa
ve Hz. Muhammed görülmeyenin sırını açıklamışlardı17. Bu senkronizeliğin (kaynaşma)
özelliğidir.....

.......Rosicrucian teurji, Sufilerinkinden hemen hemen aynıdır, ama Sufiler Kuran'dan


kaynaklanan çok zengin bir melek bilimine sahiptirler. Çerubim'in yanında İlahi Bilgiyi
simgeleyen al-Nun adında çok daha ihtişamlı bir melek vardır. O semavi kürsünün
önündedir, Arşın (tahtın) altında al Kalam (kalemler) adında melekler ve al-Mudabbır adında
melek vardır. Al-Mufassıl adındaki melek İmamu'l Mubin'in (İlk Zeka) önünde bulunur. Ruhlar
İlahi Bilginin cisimleridir [?]. Sufi mistik mütekamil (mükemmel) mertebesinde ulaştığında
meleklerle irtibat kurar. Eğer onlar görünen ve görünmeyen alemlerin bilgisini ona
bağışlarsalar cisimler, insanlık ve olaylar üzerinde insanüstü güçler kazanır. Çağrılan
melekler artık sadece Tanrının habercileri değil de İlahi Özden İlk Yaratılandan geçen ve
oradan şeylerin metafizik realitesine tezahür eden düşüncesidir. Yüksek Maji, al sihru’l ali
işte bunda yatar. "İlahi Birlik Yolu" kitabında mistik Jili nasıl bir formül aracılığıyla tasavvuf
ehlinin Tanrıdan dilediğini elde ettiğini anlatmaktadır24, 151.

Görüldüğü gibi Gül-Haç örgütünün temellerinde Anadolu’da yeşerip, Mısır’dan


kökenlerini alan ve yukarıdaki bölümlerde sadece değindiğimiz gizli bilimler, ezoterizm ve
Batini sistemler mevcut. Gül-Haç örgütünde Anadolu’da İsmailiye tarikatının bir uzantısı olan
Batinilik veya Haşhaşinlere ait bilginin ve yöntemlerin de kullanıldığı görülmektedir.

151
http://www.hermetics.org/rosecroix.html Kemal Menemencioğlu’nun çevirdiği metin kısaltılmış, fakat ana
metindeki tüm kaynakçalar verilmiştir. Kaynakça: 1) E. Coro tarafından yapılan 63 sayfalık Fransızca çeviri
(Rhea, Paris 1921). Altbaşlık olarak Christian Rosenkreutz'in seyhatları. Fama Fraternitatis'in John Valentin
Andrea tarafından yazıldığı varsayıldı 2) C. Rosenkreutz birçok tarihçi tarafında efsanevi bir kişi olarak kabul
edilir. Ancak Larousse onun yaşam tarihini 1378-1484 olarak vermektedir. 3) Fama Fraternitatis, 1921 Sayfa 21-
27 4) T. Mann, Der Islam, sayfa 116 (İslam) 5) P. Keller, La Question Arabe, sayfa 17 (Arap Sorunu) 6) A.M.
Goichon, La Philosophie d'Avicenne et son Influence en Europe Medievale, 1944, sayfa 105 (İbni Sina ve Ortaçağ
Avrupa'ya Etkisi) 7) Musawir fi Tarik Lubnâni, sayfa 28 8) Fama Fraternitatis, sayfa 33-47, Damkar adı tahrif
edilen bir madrasat (medrese-üniversite) olabilir mi? Belki de gizli ilimlerin itibar gördüğü Medina'da 9) Fama,
sayfa 24 10) Fama, sayfa 24 11) Fama sayfa 27 12) C. Brockelmann, Geseb der Arabischen Literatur, t II 13)
Cara de Vaux, Les Penseurs de L'Islam, t IV, sayfa 107, (İslam Düşünürleri) 14) Cara de Vaux, Les Penseurs de
L'Islam, t IV, sayfa 113 15) R.A. Nicholson, Studies in Islamic Mysticism, 1921, sayfa 79 16) G.VADJER,
Introduction a la pensee juive au moyen age, 1947, S:97 17) R.A. Nicholson, Studies in Islamic Mysticism, 1921,
sayfa 139 18) BOUCHET, L’esoterisme mussulman , (Museen 1910) (Müslüman Ezoterizmi) 19) Fama
Fraternitatis, sayfa 38 20) La pensee at l’ouvre de Peladan , La philosophie Rosicrucienne, 1947 (Gül-Haç
Felsefesi) 21) GOICHON, Introduction a Avicenna , p 32 (İbni Sina'ya Giriş) 22) Al İnsani Kamil 'in yazarıdır 23)
R.A. Nicholson, Studies in Islamic Mysticism, 1921, sayfa 103 24) R.A. Nicholson, Studies in Islamic Mysticism,
1921, sayfa 139
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 172

İllüminati nedir? İllüminatinin izinde giden ve onunla ilişkili gizli örgütler nedir?
İlluminati-masonluk ilişkisi nedir?

İllüminati, tarihteki en gizemli masonik gizli örgütlerden birisidir. 1776’da Adam


Weishaupt tarafından kurulduktan kısa bir süre sonra yeraltına inmiş. Daha sonra de hep
yeraltında kalmıştır. Bu örgüte ayın hiç görünmeyen karanlık yüzü gibi ‘Masonik Gizli
Örgütlerin’ hiç görünmeyen karanlık yüzü diyebiliriz. Türkiye’deki mason locaları İlluminati
ile aralarındaki ilişkiyi reddetmektedirler. Halbuki OTO “Ordo Templi Orientis’ isimli gizemli
örgütü kuran ve “Golden Dawn” isimli büyüyle içiçe olan gizli örgütün kurulmasında rol alan,
33. Derece mason Aleister Crowley’den, Skoç Ritinin baş yapıtı “Morals and
Dogma”nın yazarı Albert Pike’a veya Masonik Ansiklopedilerin yazarı Edward Waite’e
kadar pek çok mason bu ilişkiyi reddetmemektedir, üstelik de büyük ihtimalle kendi
ülkelerindeki İllüminati’nin veya İllüminati türevi bir teşkilatın bir üyesiydiler.

Mason Derneğinin resmi sitesinde İllüminati ve Adam Weishaupt ile masonların


bağlantısı şöyle reddedilmektedir, nedense Masonlar sitelerinde böylesine kesin yargılarla
bilgi verirken hiç bir referans göstermemeyi yeğlemişlerdir152 :

152
http://www.tesviye.org/sayi64/sag5.htm son erişim erişim 27 Ağustos 2007.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 173

...“Başlangıçta Bavyera’da gelişti ve üyeleri hep Alman ya da Avusturyalı olan Ilüminati


Tarikati’in şeflerinin kimlikleri gizliydi. Cemiyetin kurucusu Adam Weishaupt (1748 – 1830) Cizvit
eğitimi almıştı ve daha genç yaşında Ingolstadt Üniversitesi’nde Hukuk Profesörü oldu. Bilimin
yayılması için, Adam Weishaupt Cizvit modelinde gizli bir cemiyet kurmak istiyordu.
Amacı, Fransız Ansiklopedistlerinin, Voltaire’in öğretilerinin kilise tarafından yasaklandığı bir
ortamda, gizli cemiyet yoluyla, parlak gençlere eğitim vermekti. Cizvit rahiplerinden korunmak için de
gizlilik şarttı.
Masonlar uzak durdu: Adam Weishaupt 1774’te Hanover’li bir Protestan Mason’la tanıştı.
Önce, kurmuş olduğu cemiyeti Masonlukla birleştirmeyi düşünmüşse de, Masonluk bir “tarikat” (order
– nizam) olmadığından ve Cizvitlerle kendi yöntemleriyle mücadele etmek istediğinden bu projeden
vazgeçti. 1 Mayıs 1778’de şaşaalı takma adlı beş kişi Illuminati Tarikatını kurdu. Adam Weishaupt’un
kod adı Spartacus idi. Beklentinin dışında, Alman Masonlar Illuminati tarikatına akın etmediler, tersine,
birçok Illuminati Masonluğu seçti. Yalnızca Münih’te başarılı bir faaliyet gelişti, bu nedenle de,
İlluminati’lerin adı Bavyera ile de özdeşleşmiştir. Illuminati sisteminde Çıraklar Ansiklopedistlerin
eserlerini okumak ve kendileri de yazı yazmaya mecburdular. Üst dereceler “Minerval” ve
“Aydınlanmış Minerval” idi. Üst derecelilerin kimlikleri gizli tutulurdu. Her üye diğer üyelerin bilgilerini
üstlerine raporlamak zorundaydı. Masonları aralarına çekememişlerdi, o zaman Masonluğa sızıp
Masonluğu kullanmak gerekiyordu. Münih’te hiç bir Büyük Loca’ya bağlı olmayan bir Mason Locası
kuruldu, Locanın üyeleri Illuminati idi. Mason Illuminati’lerden Baron Adoph Knigge (1752 – 96), “Philo”
kod adıyla Illuminati’lerin başına geçti, tarikatı Hürmasonluk modelinde yapılaştırdı ve bir çok yeni üye
kaydetti. Üyeler arasında Brunswick Dükü Ferdinand, Dük Ernest von Gotha, ünlü şair Goethe de
vardı.
Hegel’in etkisi: Tarikatın amaçları hakkında dolaşan iktidar söylentileri nedeniyle, 22 Haziran
1774’te, Bavyera’da cemiyet ve Hürmasonluk birlikte yasaklandı. Illuminati tarikatı böylece gücünü
kaybetti, 19. yüzyılın başında Hegel’in katılmasıyla biraz canlandı, sonra da eridi, bitti. Hegel milli ve
küresel olayları etkileyerek, tez ve antitezi çarpıştırarak yeni dünya düzenini oluşturacak senteze
varmak istiyordu. Amerika’da, Yale Üniversitesi’nde odaklanan “Kuru Kafa ve Kemikler” Skulls and
Bones cemiyeti bu düşüncenin mirasçısı olmuştur. 1906 yılında Leopold Engel Illuminati Cemiyeti’ni
Berlin’de yeniden kurdu. Savaş sonrası, Frankfurt’ta da benzer bir gelişme oldu. “...

Bu fikirlere Texe Marrs’ın ‘Circle of Intrigue’ isimli kitabı temelden itiraz etmektedir ve
İllüminati’yi şimdi bile masonlarla içiçe geçmiş ve yepyeni kolları olan çok gizli ve dünyayı
yöneten bir teşkilat olarak görmektedir153. Texe Marrs’a göre bugün ‘İncil’den alınan’ bir
kehanete göre dünyayı yönetmekte olan 10 kişilik komisyon aslında ‘Modern İllüminati’nin
kendisidir. Bu komisyonun başında J.P. Morgan, Rockefeller ve Rothschild ailesi
bulunmaktadır. Bu ailelerin soylar boyu üst düzey masonik geçmişleri çok iyi bilinmektedir.
Hatta İngiltere’deki ‘Round Table’ı’ (Yuvarlak Masa), Oxford’da 1909’da kurduran
Rothschilds ailesi daha sonra diğer iki aile birlikte Amerikan Round Table’ını da (Amerikan
Yuvarlak Masa Teşkilatı) kuracaklardır. Yani bu tanıma göre İllüminati aslında pek çok
örgütün genel ismidir. Bugün araştırıldığında bu bilginin daha doğru olduğu görülmektedir.
İllüminati 18. yüzyılda yeraltına inmiş ve hep yeraltında kalmıştır. Başlangıçta Fransız
İhtilaline yardımcı olmuşsa da, sosyalist bazı temel fikirleri taşımışsa da, daha sonra
aristokrasinin kontrolüne geçmiş ve üst aristokrasinin ve elitlerin bir gizli örgütüne
dönüşmüştür. Üstelik hiç bir zaman masonlardan ayrılmamıştır. Avrupa’da son 200 yıldır,
hemen her mason locası havuzunda bir kaç adet İllüminati üyesi de bulunmuştur.
İllüminati, her ülkede farklı isimlere de bürünmüş, farklı örgütlerle içiçe de girmiştir
(İngiltere’de the Group ve Round Table, Amerika’da Skulls and Bones, Almanya’da Thule
Cemiyeti, Avrupa ve ABD’de yeni Gül Haç Teşkilatı vb.)154

153
Texe Marrs. The Circle of Intrigue, Texas: Rivercrest Publishing, 2000 (bu kitap Türkçeye Timaş yayınları
tarafından İllüminati olarak çevrilmiştir). Kitabın yazarı radikal ve koyu katolik bir rahip olduğu için, kitapta
bilimsellikten uzak yorumlar da vardır. Kitapta İncil ve Katolik fikirleri aşırı derecede abartılmış, Satanizmle,
İllüminati ve Masonluk eş tutulmuş ve ekstrem komplo teorilerine uzanan yorumlara ve İncile ait kehanetlere yer
verilmiştir. Anti-Christ (İsa’nın düşmanı İblis), Texe Marrs’a göre Masonlar ve Illuminatidir. Kitap bir bütün olarak
bakıldığında bilimsel bir kitap niteliğinde olmasa da, tarihsel bilgi vermek açısından değeri vardır. Kitapta İllüminati
ve Masonluğun aslında birbirlerinin uzantısı olduğu iddia edilmekte, buna ait kanıtlar, fikirler ve semboller
sunulmaktadır. Her tip Mason örgütüne gereksiz saldırıları açısından, tutarsız yorumlara da sahiptir.
154
Jim Marrs. Rule by Secrecy, NewYork: Harper Collins, 2000. S: 207-268.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 174

İllüminati hakkında çok farklı görüşler, abartılar vardır. Halbuki gerçekler ne Texe
Marrs’ın belirttiği gibi abartılıdır, ne de Masonların söylediği gibi masumdur, gerçekte
İllüminati mason teşkilatlarının üzerinde ve farklı isimlerle kendini göstermiş bir üst teşkilat
görünümündedir, üyeleri arasında masonlar da vardır, başka gizli örgütlerin elemanları da155:

Adam Weishaupt

Adam Weishaupt 1748 yılında Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi ama
Katolik olarak büyütüldü. Babası George Weishaupt 1754 yılında ölünce Cizvitler (Jesuits)
tarafından yetiştirildi. Kendisini Ingostadt Üniversitesinde (BAVYERA) görevli Baron
Ickstatt yetiştirdi. Ingolstadt üniversitesinde Hukuk tahsil edince Protestanlığa geçti. Ayrıca
Eski mitolojileri, felsefeleri ve esoterik örgütleri de detaylı çalıştı. Pitagoras ve Thales’in tüm
eserlerini okudu. Çocukluğu hakkında fazla birşey bilinmiyor. İsminin bile takma
olabileceğinden bahsediliyor. ‘Adam’ ilk adam demekti, ‘Weis’ bilmek demekti, ‘haupt’ ise
lider demekti; dolayısı ile adı ‘Bilenleri ilk yöneten lider’ anlamına geliyordu. Ingolstadt
Üniversitesinden 1768’de mezun oldu, üniversitede öğretim üyesi olarak kaldı. 1772’de
Hukuk Profesörü oldu. 1774 de ise ya Hannover’de ya da Münich’de masonluğa inisiye
edildi. Ama kimse Weisphaupt’un esrarengiz yaşamında hangi örgütlere girdi çıktı, bunun
detaylarını bilmemektedir. Fakat uzun süredir gizli örgütleri, özellikle de Batinileri ve Hasan
Sabbah’ı incelemekteydi. Ayrıca onlardan esinlenerek esrar ve diğer halüsinojenleri denediği
de söylenir. Ama o dönemde pek çok gizli örgüt elemanı, hermetizm veya simyayla ve gizli
bilimlerle uğraşan kişiler bu tip maddeleri deniyorlardı. Pek çok kaynağa göre, 24 yaş gibi çok
genç yaşta Hukuk Profesörü olan Weishaupt’un 17-25 yaşları arasında Gül-Haç ve
Tapınakçılarla ilişkisinin olduğu söylenmektedir. 1 Mayıs 1776’da kendi gizli cemiyetini
kurdu. Bu tarikatın ilk adı ‘The Order of Perfectibilists’ (Mükemmeliyetçiler Tarikatı) idi.
Ama daha sonra ‘Ordo Illuminati Bavarensis’ adını aldı, ya da kısaca ‘İLLÜMİNATİ’.
Cemiyetin ilk toplantısında sadece 5 kişi vardı ve cemiyet sadece erkeklere açıktı. Ama hızla
bir kaç yıl içinde Almanya, Avusturya, Fransa, İtalya, Çekoslovakya, Macaristan ve İsviçre’ye
kadar yayıldı. Bu çağlarda insanların bu tip gizli örgütlere olan ilgisi çok fazlaydı, çünkü
Fransız ihtilali öncesi pek çok Monarşi karşıtı yeni fikir filizlenmişti. İnsanların eşitliği ve
kardeşliği, demokrasi, bağımsızlık, milliyetçilik ve ulus devlet kavramları daha yeni yeni
oluşuyordu. Bu kavramların yerini doldurması için ise sosyal hareketlere ihtiyaç vardı. Bu
sosyal hareketleri ise ancak burjuva ve aristokrasi içinden çıkan gizli cemiyetler
gerçekleştirebilirdi. Yani hepsinin hedefi DEVRİM’di. Ayrıca Klise yeni aydınlanma ve bilim
çağı sonucunda alt edilmişti. Kliseye ve Vatikan’a olan inanç ve güven azalmıştı. Weishaupt
ve İllüminati’nin kurucuları olan Baron Knigge ve Zwack ismindeki bir avukat bir süre
sonra pek çok mason locasının içine kadar uzayan ve Avrupa’nın her yanından bilgi toplayan
bir ağ oluşturmuşlardı. İllüminati’nin gerçek hedeflerinin ne olduğu belirsizdir. Fakat Fransız
İhtilalinde büyük rol oynadıklarından bahsedilmektedir. Temel hedeflerinin 1776-1780
arasındaki yazışmalardan ve ele geçen ilkelerden elde edildiği kadarıyla şöyle olduğu tahmin
edilmektedir:

155
Lindsay Porter. İllüminati (orjinal: Who are the Illuminati?), İst.: Neden Kitap, 2006.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 175

1) Krallık ve monarşi sistemlerine önce tüm Avrupa’da, sonra tüm dünyada son
vermek.
2) Dinlerin hakimiyetine ve Vatikan’ın, Papalığın hakimiyetine tüm dünyada son
vermek.
3) Yeni hukuk sistemleri kurmak.
4) Avrupa’daki tüm aristokrasinin ve yöneten sınıfın ve Masonların içine infiltre olmak
ve onları kontrolü altına almak.
5) Eski geleneklerden gelen (Tapınakçılar, Gül-Haç) bazı ilkeleri ve bilimin
prensiplerini uygulatmak.
6) Dünya’daki yönetim sistemlerini ele geçirmek. Yeni yönetim sistemleri kurmak.

Weishaupt örgütle ilgili nihayi amacını şöyle özetliyordu:

‘ Evrensel mutluluk adayı, özgürlük ve ahlaki eşitliğin olduğu, sürekli insanın önüne
çıkan hiyararşiden, rütbelerden, zenginlikten, uzak bir devlet’156

Objektif bakıldığında bu ilkeler aslında hoş görünmektedir. Masonluğun içinde de


bunlar mevcuttur. Ama bu ilkeler ve örgütün temel yapısı daha sonra tamamen o Monarşinin
ve Krallıkların artıkları olan soylulara geçecek, zengin ve güçlü aileler tarafından İllüminati
ve türev örgütleri kontrol edileceklerdir. Dolayısı ile ilk başta devrimci, eşitlikçi, sosyalist
öğeler içerse de aslında İllüminati tamamen yöneticilerin, zenginlerin ve aristokrasinin işine
yarayan bir örgüt olmuştur. Adam Weishaupt Yahudi olmasına rağmen, tamamen Protestan
ilkeleri benimsemişti ve söylemlerinde, İllüminatinin temellerinde başlangıçta zerre kadar
Siyonizm veya Yahudi Propagandası yoktu. İlluminati’yi bir pro-sosyalist veya pro-komünist
organizasyon olarak niteleyenler de vardır. Weishaupt’un fikirleri incelendiğinde bugünkü
Sosyalist fikirlere yakınlığı bilinmektedir. Öncelikle halkın ve proletaryanın hakimiyetini ve
eşitliğini öngören yazılı fikirleri mevcuttu. Fransız İhtilaline İllüminati örgütünün katkısı
olduğu konusunda hiç bir şüphe yoktur. Hatta mason olan bazı Fransız İhtilali ileri
gelenlerinin aynı zamanda İllüminatist oldukları (Robespierre gibi) rivayet edilmektedir.
İllüminati o zamanlar bir kaç ülkede örgütlenmiş ve üyelerinin birbirlerine her koşulda yardım
elini uzattığı bir teşkilattı. Örneğin, Almanya’da Kral bir İllüminati üyesini idama mahkum
ederse, o kişi İllüminati’deki kardeşleri aracılığıyla Macaristan’da veya İngiltere’de ortaya
çıkabiliyordu. Ortak dil halen Latinceydi. Fakat bu ülkelerdeki İllüminati üyeleri aldıkları
eğitim sonucu genellikle üç önemli dili de biliyorlardı. Bugün Skoç ritinin temel mottosu olan
‘Ordo Ab Chao’ (Kaostan Düzen) bile İllüminatinin bir ideolojisidir. Bu şifre Fransız
İhtilalinin oluşumunu şekillemiştir.

İllüminati’nin tüm örgütlenme biçimi Minerval dereceler denen derecelerle ilerliyor ve


Masonlarınkine çok benziyordu (çırak, kalfa, üstad)157. İlk aşamalarda Çıraklar, sırlarını
açıklamamaya yemin ettiği sürece istedikleri zaman örgütten ayrılma hakkına sahiplerdi.
Detaylı bir anketi doldurmaları ve birebir görüştükleri özel hocaları tarafından eğitilmeyi kabul
ediyorlardı. Burada hocalar (kılavuz, tutorlar) onlar hakkında gizli bir rapor tutuyor ve
değerlendirme yapıyorlardı. Masonlarınkine benzer bir kabul törenleri vardı. Örneğin baykuş
gibi minerval sembollerin bulunduğu bir odada tecrit ediliyorlardı. Burada bağlılık yemini
ediyorlardı. İllüminati aslında bir casusluk ve istihbarat teşkilatı olduğu için onlara bilgi
toplama ve casusluk dersleri öğretiliyordu. Cizvit literatürü iyi bir biçimde değerlendiriliyordu.
Cizvitler 1773’te Papa tarafından tamamen kaldırıldı. Bu yaklaşık 22 000 kişinin Avrupa’da
işsiz ve klisesiz kalması anlamına geliyordu. Cizvitlerin bilgi birikimi daha sonra Masonlara ve
İllüminati’ye geçecekti.

156
John Robinson. Proofs of a Conspiracy, 1798, reprint 1967.
157
Lindsay Porter. İllüminati (orjinal: Who are the Illuminati?), İst.: Neden Kitap, 2006.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 176

1784’de İllüminati Hapsburg’da bir darbe girişiminde bulununca polis ajanları


tarafından infiltre edilmiş ve Bavyera’da yasaklanmıştır. 1785’de ise İllüminatiye üye
olmanın cezası ölüm olarak ilan edilmiştir. Weishaupt 1785’de ise Bavyera’dan kaçmıştır.
Bu sırada yakalanan Lanz ismindeki bir İllüminati kuryesi yakalandığında taşımakta olduğu
çantalarda İllüminatiye ait planlar ve tüzükler ortaya çıkmıştır. Bu planlarda dünyanın nasıl
ele geçirileceğinden ve nasıl çeşitli devrimlerin yapılacağından bahsedilmekteydi. Bu
planlarda örgütün yöneticileri olan Zwack ve Weishaupt’un da adı geçmekteydi. 1786’da
Zwack yakalanmış, Weishaupt ise iyice yer altına inmiştir. Bazı yazarlara göre Weishaupt
1830’da Avrupa’nın başka bir kentinde ölmüştür. Robert Shea ve Robert Anton Wilson ‘un
ünlü ILLUMİNATUS isimli üç ciltlik kitabında belirtildiği üzere Weishaupt, George
Washington’a katılmak için Amerika’ya gitmiştir. Amerika’da bazı gizli cemiyetlerin
kurulmasına destek olduğu (Skulls and Bones, 1832, gibi) söylenmektedir. Daha sonra ise
İllüminati örgütü, hem protestanların hem de Cizvitlerin içinde yeraltında yapısını ve
teorisini sürdürmüştür. Tabii ki, havuz ve eleman devşirme yeri mason localarıydı. İllüminati
bir farklı rit olma yolunda bu yüzyıla kadar yeni biçimlere ve formlara bürünerek geldi.

İllüminati’nin 1780-1790’lardan beri ABD’de olduğuna kesin gözüyle bakılmaktadır.


Hatta ilk üyelerden birisinin Thomas Jefferson olduğu bilinmektedir158. Amerikan
başkanlarından olan, 33. derece mason Thomas Jefferson, aslında bir Weishaupt
hayranıydı ve onun hakkında şunları söylemişti, ona göre İllüminati’nin amacı dünyayı ele
geçirmek değil, dünyayı eğitmekti:

“Weishaupt çoşkulu bir hayırsever gibi görünmektedir. Diğerleriyle beraber... insanın


sonsuz mükemmelliğine inanır. Zamanla herşeyin mükemmel olacağını ve her türlü durumu
idare edebileceğini düşünür. Dolayısı ile kimseye zarar vermemek ve iyi olan şeyi
yapabilmek ve devletin gücünün üzerinde denemesine izin vermemek için her şeyi yapar ve
tabii ki devlet politikasını da etkisiz hale getirir. Robison, Morse ve Barruel’in devlete karşı
komplo olarak adlandırdığı şey bundan ibarettir.”

Thomas Jefferson ile diğer mason olan ABD başkanlarının (James Madison,
George Washington, Benjamin Franklin, James Monroe, Abraham Lincoln vb.)
Amerikan İllüminati’sine üye oldukları iddia edilmektedir. Ama zaten Skulls and Bones,
İllüminati’nin ABD’deki kolu olarak kurulduğuna göre, bahsettiğimiz olası teşkilat herşeyin
daha üzerideki bir teşkilattır. Bu konu ABD’de yıllar boyunca tartışılmıştır. Üstelik Adam
Weishaupt’un temel İllüminati felsefesinin (Yahudi kökenli olmasına rağmen) yaptığı hiç bir
eylem veya söylem Yahudi Propagandasına ve Siyonizme hizmet eder nitelikte değildir.
Buna rağmen bu başkanların üyeliği ve İllüminati örgütü 19. yüzyıl boyunca Amerika’da

158
Lindsay Porter. İllüminati (orjinal: Who are the Illuminati?), İst.: Neden Kitap, 2006.S: 93-100.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 177

tartışılmış ve her tarafa en tepedeki bir gizli örgütün olduğu korkusu salınmıştır. Büyük
olasılıkla şu doğrudur:

“İster adı Amerikan İllüminatisi olsun veya olmasın, veya “P. ve R. Teşkilatı” olsun.
Bohem Klübünün, Skulls and Bones Society’nin, Amerikan Round Table’ının ve
Mason Teşkilatlarının ve Ritlerinin üzerinde başkanların ve sadece üst düzey elitin üye
olabildiği böyle gizli bir teşkilatın olma ihtimali çok yüksektir. Aslında CFR veya diğer
teşkilatlar 1790-1850 arasında kurulmuş böylesi bir iç İllüminati teşkilatının altında ve
emrinde yer almaktadır. Siyonizm burada etkili midir? Kuşkusuz etkilidir. Örneğin
Rockefeller grubunun bu teşkilatın tepesinde olduğu varsayılırsa, tabii ki bu teşkilat
Siyonizmin ilkeleriyle çok da ters düşmemektedir. Yahudi Rotschilds ailesinin 18. yüzyıldan
beri hem İngiliz, hem de Amerikan gizli örgütlerinin üzerindeki etkisi de çok büyüktür.
Özellikle de Siyonizm 1840-1850’lerden sonra tüm Mason teşkilatları üzerinde etkili olmuştur,
bu etki büyük olasılıkla bu tepedeki İllüminati Teşkilatına da geçmiştir!“

Türkiye’de Sabetaycı-Masonik Örgütlenme Nedir?

Osmanlı'da mason teşkilatının bir kısmı ve Ittihat ve Terakki Cemiyetinin, Jön


Türklerin küçük bir kısmı Sabetaycılar tarafından inşaa edilmiştir159. Sabetaycılar (gizli
Yahudi, Sabetay Sevi’nin arkasından giden ve Yahudiliğe bağlı, ama dönme olmuş merkezi
Selanik ve İzmir’de olan grup) berata (Masonlukta merkezi izin demek) sahip ilk locayı
kurmuşlardır. Bu Loca 1778'de İzmir’de kurulmuş ve LES NATIONS RUNIES adını
almıştır160. Bu Loca II. Mahmut tarafından kapatılan localar arasında yer almış ve II.
Mahmuttan sonra tekrar ‘uykudan uyanmıştır’. LES NATIONS RUNIES locasının tümü
levantenler, gayri müslimler ve Sabetaycılardan oluşmaktaydı. Bu Loca Amerika’dan Les
Philadelphes adlı bir Şapitr kurma beratını (iznini) da almıştır. 1826’daki kapanışına kadar
çok ünlü ve şaşalı bir yaşantısı olan bu Sabetaycı ağı İskoçya Büyük Locasıyla ve
Fransa’daki merkezle de koordine çalışmaktaydı. 1760'tan sonra Türkiye'de Cenevre
Büyük Locasının (o zamanlar Avrupa'daki en büyük Yahudi Localarından biriydi, bu
dönemde Yahudi Locaları henüz tüm hakimiyeti ele geçirecek kadar güçlenmemişti)
himayesinde İstanbul'da Saint Jean Locası (1768) ve İzmir'de `La Victoire' Locası (1786)
faaliyette idi. O zamanlar toplantılar Fransızca yapılırdı ve bu azınlıklara, lavantenlere ve
Sabetaycılara ciddi bir esneklik sağlardı, çünkü nüfusun Fransızca bilenlerinin zaten % 65-
80'i Sabetaycı ve yabancı kökenlilerden oluşuyordu. Fark, Avrupa ve Amerika Localarında
sadece Kutsal Kitap (bazılarında İncil de vardır) üzerine yemin edilmesi ve locada sadece
Kutsal Kitap (bazılarında İncil de) olması, Osmanlı'da ise takiyye gereği buna Kur'anı
Kerimin de eklenmesiydi. Sabetaycıların masonluğu kurdukları o kadar bariz birşeydi ki,
Sultan II. Mahmudun 1826’da Mason Localarını kapatmasının temel nedeni, Sabetaycı
Ferruh Efendinin 1820'de Ortaköy-İstanbul'da ilk Türk Locasını (sadece Türkler’den
oluştuğunu iddia eden loca) kurması olmuştur. Sultan Mahmud bu `müslüman işi' değil,
`dönme işi' deyip, aydın birisi olmasına rağmen tüm Mason Localarını kapatmıştır. Büyük

159
Sabetaycılar ya da Sabeteistler, sahte Yahudi peygamberi Sabetay Sevi’nin takipçileridirler.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sabetayc%C4%B1l%C4%B1k (son erişim 27 Ağustos 2007) Sabetaycılık, 17.
yüzyılda İzmir ve çevresinde ortaya çıkan Sabetay Sevi'nin kurucusu olduğu, onu mesih (kurtarıcı son
peygamber) kabul eden, Yahudi Mistisizmine (Kabala) dayanan gizli inanç. Gizliliğin sürdürülmesi amacıyla bu
inanca inananlar bulundukları ülkenin yaygın dininde görünmeyi tercih ederler. Sabetaycılar, belli kurallar
dahilinde tamamen müslüman ismi almakta ve kendilerini her bakımdan "şüphe edilmeyecek ölçüde" müslüman
göstermektedirler. Kendilerini yahudiliğe bağlı bir fraksiyon olarak tanımlasalar da Yahudiler tarafından resmi
olarak bu dine bağlı kabul edilmezler. Yahudi inançlarını ve ritüellerini gizlice uygularlar ve aileden aileye
geçirirler. Taraftarları Sabatayistler, Sabataycı, Sabetaycı, Avdedî, Dönme, Selanikli, Meamin, Maminim,
Takiyyeci, Münafık gibi farklı isimlerle de anılır. Sabetay Sevi bağlıları çeşitli ülkelerde günümüze kadar varlığını
sürdürmüştür. Kutsal şehirleri Selanik'tir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 07.08.2000 tarih B02.1.DIB.0.10-21/1119
nolu yazısına istinaden Sabetaycılık'ın bir İslâm mezhebi ya da tarikati olmadığı ve İslâm düşüncesi içinde de yer
almadığı açıkça belirtilmiştır.
160
Mehmet Fuat Akev. Türkiye’de Masonluk Tarihi ve Türk Toplumunda Masonluğun Rolü, İst. Mimar Sinan
Yayınları, No:13, 1992, ve bu konudaki diğer masonluktan gelme kaynaklar.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 178

olasılıkla locaların içine giren bazı Türkler ve yeni Pan-İslamizm, Pan-Türkizm veya Türk-
İslam Sentezi fikrinde olan masonlar faaliyetleri ve bazı bilgileri saraya kadar taşımışlardır.
Dolayısı ile Osmanlı’da mason localarına giren herkesi ‘Siyonizme hizmet etti !’ biçiminde
değerlendirmek çok hatalı olur!

Misyonerlik faaliyetleri Osmanlı’da kısmi olarak desteği Siyonist Yahudiler’den ve


onlara inanan, hizmet eden Sabetaycılardan almışlar ve Osmanlı topraklarında yaşayan
azınlıklar, Yahudiler ve Sabetaycılar da Büyük İsrail’in (vaad edilmiş topraklar) kurulması
için Osmanlı’nın çökertilmesi gerektiğine kalpten inanmışlardı. Bu konuda araştırdığımız
eski Loca tersimatları, konuşmaları ve tutanakları, bu konularda üstü kapalı da olsa,
Fransızca veya İngilizce Loca içi konferansları verildiğini de göstermektedir (ileride detayları
ile yayınlananacaktır). Osmanlı’daki Masonik faaliyetlerin büyük çoğunluğu aslında Siyonist
Yahudiler ve onlara destek olan Sabetaycılar tarafından gerçekleştirilmiştir. Ender olarak
Türklüğü veya Osmanlıyı savunan masonik faaliyetlere de rastlanmıştır. Sabetaycılar ve
Sabetaycı-Masonik örgütlenme, Osmanlı'nın çökertilmesinde etkili olmuşlardır. Usta
istihbaratçı olan İngilizler bu gerçeği bildikleri için Osmanlı'daki Loca sayısını 19. yyda
arttırmaları gerekiyordu ve öyle de yapmışlardır; masonik faaliyetlerin bir kısmının gerek
İngilizlerin, gerekse Fransızların birer istihbarat, misyonerlik ve insan devşirme faaliyeti
olarak gelişmiş olduğu düşünülmektedir:

1) İstanbul'da Şark İçin Büyük Taşra Locası (Grande Lodge Prorinciale Pour
l'orient....) 24 Haziran 1862'de kurulmuştur. Büyük Üstadları Sir Bulwer (1862-1865), H.
Clarck (1869-1873), John Porter Brown (1869-1873)dür.

2) Şark Locası. 25 Kasım 1856'da Yahudi kökenli İngilizler tarafından kurulduğu


rivayet edilmektedir.

3) ITTIFAK Locası (Alliance Lodge). 30 Mart 1860'da Almanya kökenli Yahudiler


tarafından kurulmuştur. 1884'de faaliyetlerine ara vermiştir.

4) Bulwer Lodge. 9 Kasım 1861 tarihinde İngiliz Büyük Locası beratıyla kurulmuştur.
İngilizce eğitim yapardı, Sabetaycıların yoğunlukta olduğu sanılmaktaydı.

5) Virtue Locası. 18 Kasım 1864 tarihinde Rumlar tarafından kurulmuştur. Rumca


olarak faaliyet gösteren bu locanın ileri gelenleri Osmanlıya karşı çalışmışlardır. İzmirde
bizzat Sabetaycı-Yahudi ve Rum ittifakıyla kurulan localar. Homer Locası (25 Ocak 1860),
La Victorie Locası (27 Kasım 1861), St. John's Locası (4 Mart 1863), Dekream Locası
(1865), St. Georges Locası (1864) SION Locası (1870), Eleusinian Locası (1863)
sayılabilecek pek çok locadan bir kaçıdır ve bunların hepsinde Sabetaycılar etkili konumda
oldukları tahmin edilmektedir.

İstanbuldaki Localardan örnekleri artırırsak:


Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 179

1) ITALIA Locası (1863)


2) ITALIA RISORTA (1868)
3) LA SPERAZA-LA FELICE-LA SCERITA... (1868). Bu localar daha sonra Azizich adıyla
birleştirilmiş ama kısa ömürlü olmuştur.
4) LUCE ORIENTALE (1873)
5) GERMANIA AM GOLDNEN HORN (1863)
6)DIE LEUCTE AM GOLDNEN HORN (1894-1909) Hamburg Büyük Locasının himayesinde.
7) STONIA IONIA ( 1864)... İzmir’de İstanbul’daki ITALIA Locasının devamı olarak. Daha
Sonra Gül-Haç örgütü ile bağlantıları olmuştur.

O dönemde Sabetaycı-Mason veya Osmanlı olup da bu konularda çalışmış üst


düzey görevlilerine örnek verelim (Efendi lakaplıların Sabetaycı olma ihtimalini hatırlayınız).
Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa, Hünkar Yaveri Mahmut Paşa, Mevlevi Şehyi Abdullah
Efendi, Polis Müdürü Sait Mehmet Efendi, Muşir Fuat Paşa, Pertev Paşa, Şehzade V.
Murat, Nurettin ve Kemaleddin Efendiler, Büyük Reşit Paşa, Fuat Paşa, Süleyman
Paşa, Gazi Osman Paşa, Maarif Nazırı Emrullah Efendi, Sadrazam Hakkı Paşa,
Sadrazam Hakkı Paşa, Talat Paşa, Filozof Rıza Tevfik Efendi, Ali Galip Paşa, Dr.
Mehmet Ali Baba Efendi, Süleyman Tevfik Paşa, Maliye Nazırı Cavit Efendi, Cemal
Paşa, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Evkaf Nazırı Sabri Efendi, Polis Müdürü Bedri
Efendi, Doktor Besim Ömer Paşa161.

Masonların kendi sitelerinden alınan ‘Osmanlı’da Masonlar’ şöyle verilmektedir162:

Sultan V. Murad, Şehzade Nurettin Efendi, Şehzade Selahattin Efendi,


Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Şeyhülislam İzzettin Efendi, Şeyhülislam Hayri
Efendi, Müderris Mahmut Esad Efendi, Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa, Sadrazam
Mithat Paşa, Sadrazam Ahmet Vefik Paşa, Sadrazam Tunuslu Hayrettin Paşa,
Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa, Berlin Büyük Elçisi Sadullah Paşa, Şinasi, Ziya Paşa,
Namık Kemal,

Komutanlar: Kazım Özalp Paşa, Sadrazam Mehmet Talat Paşa, Mithat Şükrü
Bleda, Mehmet Cavit Bey, Manyasizade Refik Bey, Kazım Nami Duru, Bahriye Nazırı
Cemal Paşa, Faik Süleyman Paşa, İsmail Canbulat Bey, Hoca Fehmi Efendi, Osman
Adil Bey; Mehmet Servet Bey, Fazlı Necip Bey ve Emanuel Karasu Efendi.

Türkiye Büyük Locasının kurulması işlemi sırasında İstanbul’daki Selimiye Süvari


Fırkası Komutanı Prens Aziz Hasan Paşa, Maliye Bakanı Mehmet Cavit Bey, Mehmet
Talat Sait Paşa, Mithat Şükrü Bleda, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Fuat Hulusi Demirelli, Faik
Süleyman Paşa, Jandarma Genel Komutanı Galip Bey, Hüseyin Cahit Yalçın kurucular
arasındadır.

Burda çok önemli bir olguyla karşılaşıyoruz. Türk masonluğunun geçmişine objektif
bakarsak, şu gerçeklerle karşılaşıyoruz:

1) Mason Localarının büyük çoğunluğu Sabetaycılar ve azınlıklar, yabancılar


tarafından İzmir ve İstanbul merkezli kurulmuş ve ilk locaların çoğu yabancı dilde
çalışmıştır.
2) Osmanlı’daki Mason locaları I. Mahmud, II. Mahmud, II. Abdülhamit tarafından
Siyonist faaliyetlerinden ve misyoner faaliyetlerinden dolayı kapatılmışlardır.

161
Mehmet Fuat Akev. Türkiye’de Masonluk Tarihi ve Türk Toplumunda Masonluğun Rolü, İst. Mimar Sinan
Yayınları, No:13, 1992; Mimar Sinan Yayınlarındaki kitaplardan ve http://www.mason.org.tr/ sitesindeki bilgilerden
derlenmiştir.
162
http://www.mason.org.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=13&Itemid=27
Son erişim 27 Ağustos 2007.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 180

3) Osmanlı’daki Mason locaları çoğunlukla yabancı bir locanın buradaki uzantısı


olarak açılmışlardır, genellikle Üstad-ı Muhteremleri veya yöneticileri laventenler,
Sabetaycılar ve yabancı uyruklular, azınlıklardır.
4) Batı hayranlığının geliştiği Osmanlı’da Mason locaları pek çok üst düzey komutan
veya yönetici, Şeyhüslamı da içlerine almışlardır. Hatta Sultan V. Murat
Masondur.
5) Mason Localarının Osmanlı’da misyonerlik faaliyetleri yaptıklarına dair bilgiler
vardır. Bilindiği üzere pek çok misyonerlik faaliyeti Osmanlı’nın çökmesinde büyük
roller oynamıştır. Bu faaliyetler Türk veya Osmanlı kökenlilerden daha ziyade
locaların içindeki yabancılar veya azınlıklar tarafından yapılmıştır,
6) Mason Locaları, milliyetçilik, Türkçülük fikirlerini geliştiren Genç Osmanlılar
(JönTürkler) ve Ittihat ve Terakki Cemiyeti içine sistematik olarak girmişler, pek
çok ünlü ismi ve karakteri içlerine almışlardır.

Burada şöyle bir durumla karşılaşıyoruz: Osmanlı’daki masonları üç temel gruba ayırmak
mümkün olabilir:

A) Sabetaycılar. Bunlar bugünkü Sabetaycı-Masonik örgütlenmenin temelini


atmışlardır.
B) Osmanlıda yaşayan azınlıklar (Yahudi, Rum, Ermeni vb.), levantenler ve
misyonerlik faaliyetlerine de rastladığımız yabancı uyruklu kişiler.
C) Yeni fikirlerin gelişmesine yol açan, Milliyetçilik, Türkçülük, Pan-İslamizm, Pan-
Türkizm akımlarını oluşturan bir aydın sınıf (Namık Kemal, Şinasi, Ziya Gökalp,
Dr. Nazım, Talat Paşa gibi)

Burda akla hemen şu soru gelmektedir. Sabetaycılar, misyoner eğilimli yabancılar


veya Rumlar, Ermeniler hiç Namık Kemal, Ziya Gökalp, Talat Paşa gibi kişilerle çatışmadı
mı? Çünkü genel fikirlerinin uyuşması mümkün değildi, mutlaka çatıştılar. Temel ideolojileri
ve hedefleri farklıydı. Burda masonik yöntemleri ve kardeşlik fikrini hatırlarsak, zaten
masonik gizli örgütlerin böyle çatışmaları engellemek ve çift-düşünce, takiyye, uyumlu
görünme gibi yöntemleri hep kullandığını ele alırsak, aynı çatılar altında çok farklı
düşünceleri birleştirebileceğini görürüz. Fakat hiç kuşkusuz ki, Sabetaycılık Osmanlı’da
masonluğu ve Mason Localarını inşaa etmeye başladığı tarihten itibaren Yahudi alt kültürü
ve Yahudi din adamları ile içiçe girmişti. Bunun sonunda da A ve B’de bahsedilen gruplar
Siyonizmin etkisine 19. yüzyılda girmişti. Hedef İsrail’in kurulmasıydı. Bunu başardılar. İkinci
hedef ise Türkiye’yi basamak olarak kullanıp Büyük İsrail’i kurmaktır. Bizim mason
cemiyetleri de bu hedefi desteklemekte olduklarını her tavırları ile göstermektedirler. 19.
yüzyılın sonunda henüz bir İsrail kurulmamış olduğu için, Sabetaycılar, Sabetaycı-Masonik
örgütlenme ve Masonların büyük bir kısmı Cumhuriyeti inşaa eden yapının etrafında
toplanmışlardı. Bu konuları detayıyla ilerideki çalışmalarımızda inceleyeceğiz.

20. Yüzyılın Şekillenmesinde Etkili Olmuş Gizli Cemiyetler Nelerdir? Nasıl Etkili
Olmuşlardır?
Hiç kuşkusuz ki, 20. yüzyılın şekillenmesinde öncelikle zengin şirketlerin,
aristokrasinin ve burjuvazinin, Kraliye ailelerinin ve onların uzantılarının rolü olmuştur. Bu
kitap boyunca bahsedilen Gül-Haç, Siyon Tarikatı, Batiniler, Tapınakçılar, Masonlar,
İllüminati ve diğerleri, kuruldukları zaman temelde şu ilkeler için savaşmışlardır:

 İnsanların eşitliği, kardeşlik, sosyal sınıflar arasındaki farkların


kaldırılması veya en azından azaltılması.
 Monarşinin ortadan kaldırılması,
 Hürriyet.
 Akılcılık ve bilim.
 Kadın ve erkeklerin eşitliği. Kadının toplumda ön planlara geçebilmesi.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 181

 Demokrasi (hani halkın yönetimde etkin rol üstlenmesi)


 Katı şeriatçı, dinci sistemlerin ortadan kaldırılması (Avrupa’da Papalık
ve Vatikan, Türkiye’de ise Hilafet, şeriat ve Sultanlık)
 Dünya’daki insanların zenginleşmesi, gezegenin kalkınması.
 Emekçilerin, proleterlerin, işçilerin, memurların daha iyi yaşam
standartları.
 Sosyalleştirilmiş, halkçı, eşitlikçi bir devlet.
 Bireyin, Kralların, aristokrasinin ve şirketlerin üzerinde olan bir güçlü
DEVLET yapısı. Bunun gizli oto-kontrol sistemini içeren bir DERİN
DEVLET.

Ama sonuçta ne olmuşur? Krallıkların uzantısı soylular ve aristokrasi, bizzat bu gizli


örgüt yapılarının içine girmiştir. Bu örgütler Ortaçağ zihniyetine karşı Aydınlanma Devrimini,
Rönesansı başarırken, Fransız, Amerikan İhtilallerini yaparlarken, daha sonra tamamen
yoketmek için savaştıkları aristokrasinin ve soyluların, zenginlerin kontrolü altına girmişlerdir.
Bunun nedeni aslında başından beri bu gizli örgütleri kuranların büyük kısmının zaten üst
Burjuva ve aristokraside olmasında yatmaktadır. Gül-Haç veya Siyon Tarikatı zaten
kurulduğu 12. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar, temelde ‘özgürlük, monarşinin kaldırılması,
hürriyet eşitlik fikirlerini’ işlemiş olsa da, bazı ülkelerde Kraliyetlerin ve Soyluların
kontrolünde gelişmiştir163.

Bu noktada 20. yüzyılın şekillenmesine Siyon Protokollerinin ideoloğu, Yahudi


felsefesi ve gizemciliği çok etkili olmuştur. Yahudiler zaten, Vatikan’a karşı oldukları için
(yüzyıllarca Vatikan Yahudilere eziyet, işkence ve soykırım uygulamıştır). Vatikan’a karşı
olan tüm Protestan yapıların içine girmişlerdir. Bu protestan yapıların içinde kurulan gizli
örgütlerin Gül-Haç, Masonluk, İllüminati, Siyon Tarikatı gibi Ortaçağ ve Yeniçağ gizli
örgütlerinin içinde her zaman yer almış ve Protestanların çoğu ile simbiyoz bir yaşam
sürmüşlerdir.

Fransız İhtilali, Amerikan İhtilali zamanında veya İllüminatinin farklı örgütlere


dönüşerek devam ettiği ilk zamanlarda kesinlikle bir Yahudi ırkçılığının ve Siyonizmin öne
çıktığını görmüyoruz. Yahudiler bu devrimlere destek bile olmuşlardır. Ama 1830’lardan
sonra özellikle mason teşkilatlarının içindeki güçlerini arttırarak, 1850’lerden sonra masonik
yapılanmları, teorilerine, ritüellerine varıncaya kadar ele geçirmiş ve Siyonizmin, Yahudi
felsefesinin temel ilkelerini ön plana çıkartmışlardır. Aslında Kutsal kitap, İncille birlikte basılır
163
Ömer Tacimer. Gül ve Haç: Batı Uygarlıklarının Yeraltı Kaynakları. İst.: Plan B San., 2004
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 182

birlikte okunur ve Hristiyanlara hiç de yabancı bir bilgi birikimi değildir. 19. yüzyılın sonunda
ise arkalarına çok zengin Yahudi ailelerini de alarak (İngiltere’de Yahudi Rothschilds gibi) bu
gizli örgütlenmelerini ve de geleneklerini devam ettirmişlerdir. Aslında devrimci niteliklerle,
insanların kardeşliği, sosyal refah ve eşitlik ilkelerini savunarak doğmuş olan hemen hemen
tüm örgütler 20. yüzyılda Yahudilerin kontrolüne geçmiştir. Yahudilerin etkileriyle İsrail’in
oluşturulması kararları, 1909’da kurulan Masonlar üstü bir cemiyet olarak, Cecile Rhodes’un
başlattığı Round Table Cemiyetinde (Yuvarlak Masa Cemiyeti) çok çalışılmıştır. B’nai B’rith
teşkilatı da varolan ve açığa çıkmamış gizli Yahudi teşkilatlarının buzdağı üzerindeki bir
görünen kısmıdır ve İsrail’in oluşturulması için büyük çaba harcamıştır.

20. yüzyılın temel yapısında rol alan teşkilatların başında CFR (ABD) ve RIIA (Royal
Institute for International Affairs, İngiliz CFR’si) gelir. Geri plandaki gizli örgütler, tabii ki elitleri
içinde barındıran zengin klüpleri Bohem Klübü (Bohemian Grove) ve Skulls and Bones
Society gibi ortaya çıkmış veya çıkmamış pek çok gizli örgüttür. Sonuçta 2. dünya savaşının
bitiminde dünyanın paylaşılması ve tüm hükümetlerin tek dünya hükümetine dönüşmesi
konusu ise 1954’de CFR-CIA tarafından kurulan BİLDERBERG örgütü ile başarılmıştır164.
Trilateral Komisyon ise bu örgütlerin bir yan yapısıdır. Tek dünya hükümeti ve şirketlerin
tekelleşmesi tüm hızıyla sürmektedir. Büyük Ortadoğu Projesi bizim bölgemizde 24 ülkeyi
parçalayıp, yok edecek ve Küresel Eliti bu yapıların efendisi haline getirecek bir projedir ve
2007’de Türkiye kendisini yok edecek bir projenin, gayet şizofrenik bir biçimde eşbaşkanıdır.

OSS ve CIA bir CFR Yapılanması mıdır? CFR’ye Derin Dünya Devleti
Denebilir mi? BİLDERBERG ve Trilateral Komisyonun Bu Gizli Örgütlerle
Bağlantıları Nedir?

Onuncu yüzyıldan (hatta daha önceden başlayıp) bu yüzyıla kadar gelen ve CFR,
Bilderberg ve Trilateral Komisyon’un Yeni Dünya Düzenini tüm dünyaya yaymasıyla
ortaya çıkan Yeni Firavunlar Devri, aslında özellikle belli başlı cemiyetlerin bir potada
erimesi sonucuyla birbirinden etkilenmiş, oluşmuştur, bunlar:
 Siyon Tarikatı (11. yüzyıl-20. yüzyıl)
 Gül-Haç Gizli Örgütü (Rose Croix, 11. yüzyıl- 19. yüzyıl)
 Tapınak Şövalyeleri (Templiyerler, Temple of Knights, Anadolu’da 11.
yüzyıl-13 yüzyıl)
 Tapınakçılar (Tapınak Şövalyelerinin devamı, 11. yüzyıl-19.yüzyıl)
 Operatif Masonlar (Mısır’a kadar dayandığı söyleniyor, Tapınak
Şövalyeleriyle birlikte başladığı varsayılabilir-18. yüzyıla kadar)
 Spekülatif Masonlar (Anderson Anayasasından sonra, 18. yüzyıl-20.
yüzıl)
 B’nai B’rith (1843)
 Teozofi Cemiyeti (Theosophy Society- 1875)
 Üniversite Kampüslerinde kurulan Gizli Cemiyetler:
o İllüminati ve türevleri (1176 ve sonrası).
o Skulls and Bones (1832)
o Bohem Klübü (1870-1880 civarı)
o Thule Cemiyeti (1912)

164
Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve BOP, İst.: Neden Kitap, 2006, S: 87-92; Daniel Estulin. Kulüp
Bilderberg, Çev. Cihat Taşçıoğlu, İst.: April, 2007; Gaylon Ross. Who is Who of the Elite?, Spicewood-Texas,
RIE Press, 2000; Jim Marrs. Rule by Secrecy, NewYork: Harper Collins, 2000. Gaylon Ross. The Elite Don’t
Dare Let Us Tell the People. Spicewood-Texas: RIE Press, 2005, S:2-18.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 183

Burada unutulmaması gereken, bu cemiyetlerin bazılarının başlangıçta fanatizmle ve


radikal dincilikle, kliseyle ve Ortaçağ zihniyetiyle mücadele ettiğidir. Fakat daha sonra bu
gizli cemiyetlerin pek çoğu yozlaşmış ve gerçek kuruluş amaçlarından sapmışlardır.

Bu cemiyetlere daha çok fazlası eklenebilir. Ama, bunların içinde hiç kuşkusuz ki,
Rothschilds ailesi tarafından kurulmuş olan Round Table’ın (Yuvarlak Masa Cemiyeti) yeri
ayrıdır, ismi eski King Arthur’un Yuvarlak Masa Şövalyelerinden gelmektedir.

Round Table geçmişini John Birch society, Tapınak Şovalyeleri, Malta Şovalyeleri
ve ‘Belmont Kardeşliği’ (Belmont Brotherhood) gibi örgütlerden alan bir cemiyettir. Round
Table bugün pek çok ülkeye dağılmış ve diğer gizli cemiyetlerle işbirliği içindeki çok gizli bir
cemiyettir165.

Çok zengin İngiliz yahudisi Cecil Rhodes (1853-1902) ve Alfred Milner (1854-1925)
tarafından temeli atılmıştır. Cecil Rhodes Güney Afrika’da elmas ve maden ticareti ile
zengin olmuş bir küresel elittir. Round Table’ın temel felsefesi Malthus doktirinine ve
dünyadaki popülasyonun artış hızı ile tüketim maddelerinin artış hızının aynı olmaması
sonucunda, bu dünyada fakir ulusların ortadan kaldırılması ve Eugenics (Öjenik, üstün
ırk teorisi) ile üstün bir ırk yaratılması prensibine dayanmaktadır. Bu nedenle de tüm
üretim malzemelerini ve tüm finans sektörünü ve de bilimi ele geçirmek gereklidir. Bu ideoloji
aslında Yahudi gizli cemiyetlerinde, CFR’de, Bilderberg’de, Trilateral Komisyonda ve diğer
yapılarda da vardır. Bu cemiyetlerin hepsi masoniktir ve masonlarla içiçedir166.

Cecil Rhodes (1853-1902) zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldikten sonra
Oxford’da Apollo Universite 357 olu locasında 17 Nisan 1877’de tekris (inisiye) edildi. Aynı
locada üstad mason oldu. Yine Oxford’da 4-33 arasındaki derecelere sahip Skoç Ritinde 30.
dereceye erişti.

Cecil Rhodes 1877’de temel hedeflerini yazdığı bir kitapta ilk hedefinin çok gizli bir
cemiyet kurmak olduğunu söyler. Temeli İngiliz masonluğuna ve İlluminati’nin o zamanki
kalıntı bilgilerine dayanan bir cemiyet kurar. Round Table büyük olasılıkla İllüminati’nin
türev cemiyetlerinden birisidir. Daha önce sözünü ettiğimiz üzere, İllüminati veya Gül-Haç
başlangıçta eşitlikçi ve pro-sosyalist fikirler taşımış bile olsa, 20. yüzyılın başında tüm
masonik örgütler veya İllüminati türevi örgütler zenginlerin, aristokratların ve elitlerin
kontrolüne geçmişti.

Mal varlığının çoğunu da Lord Nathan Rothschild (1840-1915, ) isimli başka bir
masona bırakır, bu kişi Lordlar kamarasının ilk Yahudi üyesidir. Bu ünlü Rothschild
hanedanlığını devam ettiren ve yeni pek çok gizli yapının kurucularındandır. Aile bankacılık
ile uğraşacak ve çok zengin olacaktır. Halen çok güçlüdürler.

165
Ümit Sayın. Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler. İst.: Neden Kitap, 4. Genişletilmiş baskı, 2006.
166
Jim Marrs. Rule by Secrecy, N.Y.: Harper Collins, 2000, sayfa: 82-91
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 184

Skulls and Bones nasıl WASP (beyaz, Anglosakson ve Protestan) ırkçılığına


dayanıyorsa, Round Table da tamamen İngiliz ve Anglo Sakson ırkçılığına dayanır. Hedef
tüm dünyayı Anglo Saksonların hakimiyetine almaktır. Toynbee Salonu isimli özel bir
inisiasyon yerinde Alfred Milner (1854-1925), Rudyard Kipling (1865-1936), Arthur
Balfour (1848-1930, 33. İngiliz başbakanı ve 1917 Balfour Deklerasyonu ile Yahudilere
toprak ve yeni ülke sözü veren ilk küresel elit167) , Lord Rothschild (1840-1915) ve ‘Milner
Kindergarten’ grubu adındaki Oxford mezunu bazı masonları da içine alan bir gizli cemiyet
kurulur. Cecil Rhodes öldükten 7 yıl sonra bu gizli cemiyet 1909 yılında ROUND TABLE
adını alarak faaliyete başlar. Milner’s Kindergarten (Milner’in çocuk bahçesi) denen Oxfordlu
grup şu çekirdek isimlerden oluşmaktaydı:

 Sir Patrick Duncan - South Africa Valisi, 1937-1943


 Philip Henry Kerr, 11th Marquess of Lothian –Amerika’daki İngiliz Büyükelçisi 1939-1940
 Robert Henry Brand, 1st Baron Brand - Lazard Brothers şirketinin yöneticisi 1944’e kadar.
 Lionel Curtis - Royal Institute of International Affairs (RIIA) kurucusu.
 Richard " Dick" Feetham – Avukat, Union of South Africa (Güney Afrika) baş Hakimi, Yüce
Divan Hakimi,
 George Geoffrey Dawson - Times Dergisi Direktörü ve Editörü, 1912-1917
 John Buchan, 1st Baron Tweedsmuir – Romancı ve Kanada’nın 1935-1940 arasındaki Valisi

Gerek Skulls and Bones Society’nin ve gerekse Round Table’ın çalışmaları üç önemli
oluşumu yaratacaktır168:

1) The Royal Institute for International Affairs-RIIA (Kraliyet Dış İlişkiler Enstitüsü).
1919. Bu CFR’nin İngiliz versiyonudur.

Bu yapı CFR’nin İngiliz versiyonudur. Kökenini yukarıda bahsettiğimiz Masonik


örgütlerden, Round Table’dan ve Uluslararası gizli örgütlerden alır. Kurulduğu merkez
olan Chatham House olarak da isimlendirilir. RIIA’nın temelini Milner’ın Oxford’lu
dostları oluşturur169. Milner’ın Oxford’dan dostları Arthur Glazebrook, George Parkin ve
Güney Afrika’daki ‘Milner Kindergarten’ (Milner Çocuk Bahçesi) grubunun diğer üyeleri
Patrick Duncan, Sir Dougal Malcolm, Lord James Meston, Lord Malcolm Hailey,
Parkins Lionel Curtis gibi isimlerdir. Enstitü Hotel Majestic’te 30 Mayıs 1919’da
kurulmuştur. J.P. Morgan da bu yapının kurulmasında öncülük yapmıştır. Bu gizli örgüt
veya enstitü gerek Pacific Council, gerekse Atlantic Council gibi gizli başka yapıların
ortaya çıkmasını da sağlayacaktır.

2) CFR (Council on Foreign Relations-Dış İlişkiler Konseyi) 1921’te Rockefeller ve


J.P. Morgan ve diğer ailelerin eşliğinde New York’ta kurulur.

Küreselleşme İdeolojisinin Bohemian Grove (Bohem Klübü) ve Skulls and Bones


Society gibi masonik örgütlerden daha az gizli bir branşı olan CFR 21 Temmuz 1921’de
New York’ta kurulmuştur170. Küreselleşmenin gizlilikten çıkıp dünyaya ilanı CFR’nin
kuruluşu ile başlamıştır. 1917’de Başkan Wilson savaş sonrasında yüze yakın elit
adamını toplamış ve global barış (!) planları yapmışlar ve Wilson’ın bilinen on dört nokta
167
Balfour Deklerasyonu 2 Kasım , 1917 tarihinde İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, Siyonist
Federasyonun başkanı Lord Rothschild (Walter Rothschild, 2. Baron Rothschild) tarafından verildi. Ekim
1917’de İngiliz kabinesi Filistinde Yahudilere yeni bir ülke verilmesi planını onayladı.
168
Bu üç örgüt Dünyadaki Devletlerin veya Derin Devletlerin temel çekirdeğini ve iskeletini teşkil eder. Daha
detaylı olarak başka çalışmalarda incelenecektir. Bkz. Halid Özkul. Gizli Ordular, RT, CFR, BG-TC. , İstanbul:
Sorun Yayınları, 2006. Atilla Akar. Derin Dünya Devleti, İstanbul:: Timaş Yayınları, 2003, sayfa:95-129; Ümit
Sayın. ‘Gizli Örgütler, 11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi’, İstanbul:, Neden Yay., 2006, s: 43-91.
169
Halid Özkul. Gizli Ordular, RT, CFR, BG-TC. , İstanbul: Sorun Yayınları, 2006, s: 163-165.
170
Gaylon Ross. Who is Who of the Elite? Spicewood-Texas, RIE Press, 2000; Jim Marrs. Rule by Secrecy,
NewYork: Harper Collins, 2000
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 185

teorisini 8 Ocak 1918’de kongreye sunmuşlardır. Bu öndört noktanın 12.si Türkiye’den


bahsetmekte ve Sevr’e yakın bir harita tanımlaması yapılmaktadır! Bu plan özünde tüm
ekonomik sınırları kaldırmayı amaçlayan ve ABD sermayesini tüm dünyaya hakim
kılmaya yarayan bir plandı. Amerikan Derin Devleti bu planı 2. Dünya Savaşından sonra
da harfiyen ve geliştirerek uyguladı.

CFR için ilk para John D. Rockefeller, Bernard Baruch, Walter Lipmann, Jacob
Schiff, Otto Kahn, Paul Warburg gibi milyonerlerden geldi. Bugün CFR için finans şu
kuruluşlardan gelir: Xerox, General Motors, Bristol-Myers-Squip, Texaco, Alman
Marshal Fund, McKnight Vakfı, Ford Vakfı, Andrew Mellon Vakfı, Rockefeller
kardeşler vakfı, Starr Vakfı vb. CFR yönetim üyeleri bugün dünyadaki her işe karışan ve
ekonomik kontrolü amaçlayan kurum, vakıf, enstitü ve gizli örgüt ile içiçedir. CFR’nin
kuruluşunda

Normal koşullarda CFR’nin anayasaya bile aykırı olduğu iddia edilmişse de bunu
yargılayacak olan Anayasa Mahkemesi veya Yüce Divan üyelerinin büyük çoğunluğu da
CFR üyesidir. J.P. Morgan ve Rockefeller gibi devler CFR’ye büyük paralar yatırırlar.
1988’den beri 14 devlet bakanı, 14 hazine bakanı, 11 Savunma bakanı ve bir sürü federal
büroya ait görevli CFR üyeleri arasından seçilmiştir. Dullestan beri her CIA direktörü,
örneğin Richard Helms, William Colby, George Bush, William Webster, James
Woolsey, John Deutsch, ve William Casey hep CFR üyeleri arasından seçilmişlerdir.
Başkanların seçiminde de aynı yol izlenmektedir, seçmenler bir CFR üyesi ile öteki
arasında tercih yapmak zorunda bırakılmaktadırlar, zaten Demokrat Parti ile
Cumhuriyetçi Parti birbirinden çok farklı değildir ki! CFR’nin gizli raporlarından ve
konferanslarından birinde şöyle denilmektedir171 :

“Silahsızlanma, Amerika’nın bağımsızlığı ve bu bağımsızlığın tek dünya hükümetine dönüşmesi


CFR’nin 1551 üyesinin yüzde 95’ine 1975’te açıklanmıştır. CFR’nin üyelerin yüzde 75’ine
açıklanmamış ve yazılmamış iki gizli amacı daha vardır. Bu oluşumun hedefleri size biraz garip
gelebilir, bunları biraz tartışalım.Bu inancımızın temelinde yatan, tek kutuplu kapitalizmin
dünyanın her yerindeki farklı para birimlerini, banka sistemlerini kredi ve üretim sistemlerini, temel
kaynaklarını tek hükümetle kontrol edilebilir hale getirmek ve aydınlatılmış dünya sistemindeki
üstünlüğümüzü kendi dünya ordumuzla temin etmektir.”

Burada detaylı olarak temel emperyalist ideoloji anlatılmaktadır. CFR, bugün


Amerikan Derin Devletinin en temel çerçeve ve çekirdek yapılarından birisidir. Bu yapı
dünyayı tek kutuplu kapitalizmin hizmetine sokmak ve küreselleşme adıyla tamamen işgal
etmek istemektedir. Bu konuda ise İngiliz gizli örgütleri Round Table, RIIA, IPR ve
Bilderberg, Trilateral Komisyon gibi yapıları kullanmak kaçınılmaz olacaktır.

CFR’nin 21 Temmuz 1921’de kurulduğundan beri, 1945’e kadar merkezi New


York’taki Prat House oldu (Halen merkezi burasıdır: The Harold Pratt House, 58 East 68th
Street, New York, NY 10021). Bu bina Rockefeller tarafından bağışlanmıştı. CFR üyelerinin
büyük çoğunluğu New York ve Washington D.C.’de yaşayan elitlerden oluşuyordu. Daha
ziyade New York ve Washington, D.C.’de yaşayan elitlerden oluşan CFR’nin bugün finans,
komünikasyon, akademi, istihbarat, teknoloji alanlarda en etkin konumlarda bulunan 3300
üyesi mevcuttur172. Şu anda elimizdeki CFR listesinde sayı yaklaşık 2007’de eski üyelerlerle
birlikte 5000 civarındandır. Bu sayı bir zamanlar 1600 ile sınırlıydı. Elimizdeki listede bazı
önemli ve Türkiye’nin kaderini değiştirmiş olan isimler de mevcuttur. Bu enteresandır, çünkü
CFR üyesi olabilmek için Amerikan vatandaşı olmak veya Amerika’ya sadakatini çok katı bir

171
Gaylon Ross. Who is Who of the Elite? Spicewood-Texas, RIE Press, 2000, sayfa: 7-9; Jim Marrs. Rule by
Secrecy, NewYork: Harper Collins, 2000.
172
Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi. İst.: Neden Kitap, 4. Genişletilmiş baskı,
2006.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 186

biçimde ispatlamış olmak gerekir. Bulduğumuz isimlerde eski bir Türk Orgenerali K.E.’nin de
olması hepimizi şaşırtmıştır.

Özellikle tüm CIA, DIA, DEA ve başka istihbarat şefleri bu örgütün de elemanıdır ve
CFR’nin ilkelerinden dışarı çıkamazlar. İlk üyeler arasında New York senatörü Colonel
House, Dışişleri Bakanı (Devlet Bakanlığı) John Foster Dulles, CIA’da uzun süre çalışmış
Allen Dulles, kurucu başkan milyoner John W. Dawis (J.P. Morgan’ın finansörlerinden)
vardı. CFR için ilk para John D. Rockefeller, Bernard Baruch, Jacob Schiff, Otto Kahn,
Paul Warburg gibi milyonerlerden gelmişti, CFR’nin kuruluşunda çok büyük Yahudi
sermayesi de kullanıldığı ve Rothschilds’lerin de bu işin içine oldukları belirtilir. Bugün CFR
için finans şu kuruluşlardan gelir: Xerox, Standard Oil, General Motors, Bristol-Myers-
Squip, Texaco, Alman Marshal Fund, McKnight Vakfı, Ford Vakfı, Andrew Mellon Vakfı,
Rockefeller kardeşler vakfı, Starr Vakfı vb. CFR yönetim üyeleri bugün dünyadaki her işe
burnunu sokan ve ekonomik kontrolü amaçlayan kurum, vakıf, enstitü ve gizli örgüt ile
içiçedir. Enteresan olan Amerika’nın Derin Devletinin oluşturan ve Amerikan’ın geleceği
hakkında bir çok karar verilmesini sağlayan bu vakıftır ve şirketlerin iradesi altındadır.

CFR İkinci Dünya Savaşı’nda çok önemli bir rol oynamıştır. Yayınladığı Foreign
Affairs isimli dergi ile de çalışmalarını tüm dünyaya duyurur. CFR her ne kadar gizli olmayan
bir görünüme sahip olsa da, bu gerçek değildir. CFR, Skulls and Bones, Bilderberg gibi gizli
bir örgüttür. Her yıl hazine sekreteri, CIA veya NSA yöneticileri ile çok gizli, halka açık
olmayan toplantılar yapar. J.P. Morgan ve Rockefeller gibi devler CFR’ye büyük paralar
yatırırlar, ama işadamlarına devletin güvenlik sırları hakkında brifing verilmesini kimse
anlayamaz ve anlatmakla bitip tükenmeyen Amerikan demokrasisinin neresine koyacağını
bilemez. CFR Amerikan Gizli Derin Devletinin ana sütunlarından birisini oluşturmaktadır. Bu
demokrasi ise neden hiç bir şey halka ve basına açıklanmamaktadır? Orası da pek
anlaşılamamaktadır. Gerçi basına açıklansa da farketmez, çünkü CFR tüm medyayı kontrol
eder. 1988’den beri 16 civarında dışişleri bakanı, 17 civarında hazine bakanı, 15 civarında
Savunma bakanı ve bir sürü federal büroya ait görevli CFR üyeleri arasından seçilmiştir.
Özel şirketlerin devletin bu kadar içine girmesi nasıl demokrasi ve hukuk sistemi ile bağdaşır
bunu anlamak ve hukuk-demokrasi devleti ile bağdaştırmak oldukça zordur. Dullestan beri
her CIA direktörü, örneğin Richard Helms, William Colby, George Bush, William
Webster, James Woolsey, John Deutsch, ve William Casey hep CFR üyeleri arasından
seçilmişlerdir. ABD’li pek çok yazar CIA’nın Amerika ve Amerikan halkı için değil, CFR’nin
dostları ve gizli ilişkide olduğu dernekleri için bilgi topladığını dile getirmişlerdir. Gerçekten de
CIA, CFR’nin bir yan örgütüdür. Aslında ABD’deki 30 civarındaki istihbarat örgütü CFR ve
bahsedilen şirketlerin, Küresel Elit’in emrindedir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 187

CFR bu işadamlarının istediği kişileri hep yükseltmiş en üst ve dokunulmaz noktalara


getirmiştir. Bunun en güzel örneği sıradan bir akademisyen olan ve David Rockefeller ile
tanıştıktan sonra şansı açılan Henry Kissenger olmuştur. Clinton döneminde de tüm devlet
yetkilileri CFR üyeleri arasından görevlendirilmiş neredeyse yurt dışına yollanan
büyükelçilerin yarısı CFR içinden seçilmiştir. Başkanların seçiminde de aynı yol
izlenmektedir, seçmenler bir CFR üyesi ile öteki arasında tercih yapmak zorunda
bırakılmaktadırlar, zaten Demokrat Parti ile Cumhuriyetçi Parti birbirinden çok farklı değildir
ki!

Kendi kurduğu dünya ordusu ile tüm dünyadaki kaynakları ve para sistemini kontrol
edip, tüm kaynaklara el koymak aslında 19. yüzyılda masonik örgütleri ele geçirmiş olan
Siyonist Yahudilerin de bir hedefidir. Yani herşey ortadadır, gizlilikleri artık açığa çıkmıştır.
CFR, Amerikan Derin Devleti, Masonik Gizli Teşkilatlar aslında şu hedefe kilitlenmişlerdir
ve Round Table’ın kuruluş amacı olan Öjenik prensiplerini gerçekleştirmektedirler:

 Dünya’daki nüfus sayısının azaltılması (biyolojik savaşla, lokal konvansiyonel


savaşla ve gerekirse nükleer savaşla)
 Dünya’da tek hukuk devleti, tek para birimi, tek dil, tek hükümet oluşturmak.
 Dünya’daki petrol, doğalgaz ve maden bölgelerini bir yolunu bulup kontrol
altına almak.
 Ulus Devletleri yok edip, dünyada 2000 civarında daha kontrol edilebilir ve
daha etnik kökene dayalı devlet, veya kanton kurabilmek.
 Büyük Ortadoğu Projesi ile Ortadoğu’daki 24 ülkenin sınırlarını parçalayıp, bu
bölgedeki müslüman kültürleri daha kontrol edilebilir bir hale getirmek.

CFR aslında gizli bir organizasyondur. Ama web sitesi vardır, Foreign Affairs
isminde dergisi vardır; toplantılara davet açık yapılır, ama bu üyelerin tümü aynı zamanda
masonik başka bir örgütün de elemanı oldukları için mutlaka gizlilik herşeye hakimdir.
CFR’nin gizli bir organizasyon olmadığını söyleyenlere de CFR’nin 1992 yıllık raporundan bir
cümle ile yanıt verilebilir. Sayfa 21: “Tüm toplantılardaki konuşmalar ve açıklamalar bu
toplantılar dışında kimseye açıklanamaz!”173. Aynı raporun, 122, 169, 174, 175 ve 176 ıncı
sayfalarında da bu gizlilik sürekli tekrarlanmakta ve gizlilik bozulup da medya veya birisine bir
bilgi sızdırılırsa nasıl cezalandırılacağı ima ediliyor. CFR daha önceki masonik ilkelerin
tümünün uygulandığı bir örgütlenmedir. Ayrıca CFR’nin ve gizliliğinin ve faşist ideolojilerinin
ABD anayasına aykırı olduğu defalarca zikredilmiştir. Aslında CFR ve bağlantılı örgütler bir
Neo-Nazi planı için mücadele etmektedirler. IMF ve Dünya bankası da CFR’nin tamamen
etkisi ve yönetimi altındadır174. Geri kalmış ülkeleri fakirleştirmek ve ekonomilerini yoketmek
yolunda IMF, CFR’nin emirleri doğrultusunda çalışmaktadır.

Bugün CFR’nin başında Richard Haas olmak üzere Yönetim Kurulunda şu isimler
vardır175:
Carla A. Hills, Başkan; Chairman and Chief Executive Officer, Hills & Company
Robert E. Rubin, Başkan; Chairman of the Executive Committee, Citigroup, Inc.
Richard E. Salomon Vice Chairman;Başkan, Mecox Ventures, Inc.
Richard N. Haass, CFR Başkanı, Council on Foreign Relations
Peter Ackerman, Direktör, Rockport Capital, Inc.
Fouad Ajami M. Khadduri, Prof., Orta Doğu Masası Uzmanı, Paul H. Nitze School of Advanced
International Studies, Johns Hopkins University
Madeleine K. Albright, Müdür, Başkan, The Albright Group LLC
Charlene Barshefsky, Uluslararası Ortak, Wilmer Cutler Pickering Hale and Dorr LLP

173
Gaylon Ross. Who is Who of the Elite? Spicewood-Texas, RIE Press, 2000, sayfa: 7-9; Gaylon Ross. The
Elite Don’t Dare Let Us Tell the People. Spicewood-Texas: RIE Press, 2005, S:2-18.
174
Holy Sklar. editor, TRILATERALISM, Boston: South End Press, 1980. s: 147-149.
175
http://www.cfr.org/about/people/board_of_directors.html
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 188

Henry S. Bienen President, Northwestern University


Stephen W. Bosworth, Dekan, The Fletcher School, Tufts University
Tom Brokaw, NBC Haberler Sevisi.
Sylvia Mathews Burwell, Başkan, Global Development Program, Bill & Melinda Gates Foundation
Frank J. Caufield, Kurucu Başkan, Kleiner Perkins Caufield & Byers
Kenneth M. Duberstein, Yönetim Kurulu Başkanı and CEO, The Duberstein Group, Inc.
Martin S. Feldstein, Başkan, National Bureau of Economic Research
Richard N. Foster, Ortak ve yönetici, Millbrook Management Group LLC
Stephen Friedman, Başkan, Stone Point Capital
Ann M. Fudge
Helene D. Gayle, Başkan ve CEO, CARE
Maurice R. Greenberg, Yönetim Kurulu Başkanı & CEO, C.V. Starr & Co., Inc.
Richard C. Holbrooke, Başkan Yardımcısı, Perseus LLC
Karen Elliott House
Alberto Ibargüen, Başkan ve Üst Düzey Yönetici, John S. and James L. Knight Foundation
Henry R. Kravis, Kurucu ortak, Kohlberg Kravis Roberts & Co.
Jami Miscik, Uluslararası Başkan, Lehman Brothers
Michael H. Moskow, Başkan, Federal Reserve Bank of Chicago
Joseph S. Nye, Jr. Özel Statülü Profesör, John F. Kennedy School of Government, Harvard
University
Ronald L. Olson, Eski Ortak, Munger Tolles and Olson LLP
James W. Owens, Yönetim Kurulu Başkanı & CEO, Caterpillar Inc.
Colin L. Powell, Eski Genelkurmay Başkanı, Ordu
David M. Rubenstein, Kurucu Ortak ve Yönetim Kurulu Başkanı, The Carlyle Group
Anne-Marie Slaughter, Dekan, Woodrow Wilson School of Public and International Affairs, Princeton
University
Joan E. Spero, Başkan, Doris Duke Charitable Foundation
Vin Weber, CEO ve Ortak, Clark & Weinstock
Christine Todd Whitman, Başkan, The Whitman Strategy Group
Fareed Zakaria, Editör, Newsweek International

Mustafa Yıldırım, internetteki bir makalesinde CFR hakkında şunları söylemektedir176 :

CFR (Council on Foreign Relations / Dış İlişkiler Konseyi), I. Dünya savaşı sonrası, ABD,
dünyanın yeniden paylaşımında yerini aldığı Paris Konferansı’nın (Türkiye bu konferansta
paylaşılmıştı) ardından dünya egemenliğini elde edebilmek üzere ABD dış politikasını siyasal ve
ekonomik bir düzene oturtmak için 1921’de kuruldu.
Yaygın kanının tersine, CFR bir Amerikan icadı değildir. ‘Güney Afrika Elmas Kraliçesi’ olarak
ünlenen Cecile Rhodes, Britanya İmparatorluğu’nun dünya egemenliğini sürdürmek amacıyla,
1910’larda “Yuvarlak Masa” toplantıları düzenlemeye başlar. Bu toplantıların sonunda Royal Institute
of International Affairs (RIIA) kurulur.
Güney Afrika Boer savaşçılarından, Sir Alfred Milner, Britanya’nın Güney Afrika Yüksek
Komiseri’dir. Milner’in sekreteri Lionel Curtis, 1919’da kurulan RIIA’nın işin mimarıdır. RIIA, daha
sonraları CFR’nin kuruluşuna yardımcı olmuştur. Böylece, ABD ve İngiltere’nin üst tabakalarının dünya
egemenliği sürdürme çalışmaları bir eşgüdüme kavuşmuştur. Biraz özenli düşünenler, hemen
ayırdedeceklerdir ki, dünya paylaşım savaşı dönemlerinde ve küçüklü büyüklü bölgesel çatışmalarda,
ABD ile İngiltere arasında herhangi bir sürtüşmeye rastlanmaz. Bu uyumda dünyayı ele geçirme
ortaklığının ve eşgüdümün payı denli, arkadaki uluslararası para gücünün ve devlet yönetimlerini ele
geçirmenin de katkısı vardır.
Clinton’un akademik yol göstericilerinden, Georgetown Üniversitesi Dış İlişkiler Okulu tarih
profesörü Caroll Quigley’e göre yuvarlak masa gruplarının yaratıcısı Cecile Rhodes, İngiliz
İmparatorluğu’nun korunması için arka plan topluluklarının örgütlenmesini düşünmüş ve bu tür
çalışmaların sürdürülmesi için bir servet bırakmıştır. Caroll Guigley, ‘Rhodes Bursu’ nun şirketlerle
akademik dünya arasındaki bağları pekiştirmek amacıyla oluşturulduğunu belirtiyor. İlginç bir
rastlantıdır ki, Clinton da Rhodes bursuna uygun görülenler arasındadır. Clinton’un yanı sıra,

176
http://www.tanyeri.net/cfr.htm (Son erişim tarihi 1 Eylül 2007), ayrıca bkz. Mustafa Yıldırım. Sivil Örümceğin
Ağında. İst.: Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2004.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 189

Türkiye’ye sık getirilip, “demokrasi” ve “ahlak” dersi verdirtilen Elliot Levitas ve NED yöneticilerinden
Richard Lugar da Rhodes burslularındandır.
RIIA, nasıl İngiltere üst tabakasının eseriyse, CFR de Amerikan seçkinlerinin eseridir. Bu ‘özel’
görünümlü kulüpte Amerikan denetimli dünya şirketlerinin temsilcileri, ABD başkanları, büyükelçiler,
dışişleri bakanları, borsa şirketlerinin yöneticileri, bankerler, çok uluslu şirketlere bağlı vakıfların
temsilcileri, “think tank” yöneticileri, ‘lobici’ avukatlar, NATO’nun ve ABD’nin önde gelen deneyimli
askerleri, medya patronları ile üniversite yöneticileri, özenle seçilmiş profesörler, federal devlet
kongresinden seçilmiş üyeler ve senatörler, yüksek yargı üyeleri ve zenginler kulüplerinin temsilcileri
yer almaktadır.
CFR, ABD’ye uygun bir dünya düzeni kurulması, bu düzenin siyasal ve ekonomik yönetiminin
elde bulundurulması için gereken kararları almaktadır. II. Dünya savaşına girme kararlarının alt yapısı
ve savaş sonrasının dünya düzeninin planları, CFR çalışma gruplarınca hazırlanmıştır. II. Dünya
savaşı süresince, ABD’nin dünya egemenliği amacını kamuoyundan gizlemek için yaptığı soyut ve
genel açıklamaların içeriğinin yanı sıra, propaganda yöntemi bile CFR komitelerince önerilmiştir.
CFR, II. dünya savaşı sonrasının planlanmasında, eski usul toprak egemenliğine (kolonial)
dayalı sömürgecilik yönteminin geçersizliğini benimseterek, ABD Dünya İmparatorluğunun
kurulmasına ve yönetilmesine aracı olacak barışçıl kurumlaşma kararları ile birlikte, Birleşmiş
Milletler’in yasal ve düzensel tasarımlarını hazırlamıştır.
ABD’nin dünya doğal kaynakları üstündeki egemenliğinin sağlama alınarak, ham madde
kaynağı olarak görülen ülkelere ABD’den mal ihracatını güvenceye kavuşturulmasının tek yolu, ulus-
devlet direncinin kırılmasıdır. CFR, bu amaçlara uygun olarak, “tek dünya - tek devlet” düzeninin
parasal yönetim dizgesinin oluşturulması önerilerinde bulunmuş ve 1942’de dünyanın yeniden ele
geçirilmesi planına uygun bir adla, “Yeniden Yapılanma ve Kalkınma için Uluslararası Banka
(IBRD/Dünya Bankası)’nın kuruluş çalışmalarını gerçekleştirmiştir. Bu arada, dünya para piyasasının
denetimini sağlamak üzere “Uluslararası Para Fonu (IMF)”nin yasal ve teknik çalışmaları da CFR
tarafından yapılmıştır.
Böylece, ABD dış politikasında temel ilke olarak, her yasanın ve her kararın gerekçesi yapılan
“ulusal güvenlik” ve “ulusal çıkar” terimlerinin kapsamı, CFR tarafından belirlenir olmuştur. ABD’de
federal devletin anti-demokratik yapısını eleştirenler, sık sık “Kimin ulusal güvenliği?” ya da “Kimin
ulusal çıkarları?” sorularını yinelerler. Bu tür sorularda haklılık payı azımsanmayacak denli büyüktür.
CFR’nin politik egemenliği demek, büyük şirketlerin, büyük bankerlerin ve onların çevresinde
kenetlenmiş ulusun çok küçük bir bölümünü oluşturan seçkin devlet memurlarının ve akademik
dünyanın egemenliği demektir. “Lobicilik” ya da “halkla ilişkiler” adı altında sürdürülen göz
boyama, yanlış ve eksik propaganda bu seçkinler egemenliğini gizlemeye yöneliktir.
CFR, salt öneren bir örgüt de değildir. Örgütün çalışmaları devlet yönetimiyle birlikte
yürütülmektedir. Örneğin, CFR’nin yaklaşık 100 görevlisi, 1939’dan 1945’e dek, “War and Peace
Studies Project (Savaş ve barış Değerlendirmeleri)” adı altında II. Dünya savaşı sonrasını planlama
çalışmalarını sürdürürken, ABD hükümet yetkilileri de bu çalışmalara katılmışlardır. Planlamanın üst
yönetim komitesine ABD Başkanı Roosevelt’in büyükelçilerinden Norman H. Davis başkanlık
etmiştir. CFR’nin yayın organı “Foreign Affairs”in editörü Hamilton Fish Armstrong komitenin ikinci
başkanlığını yaparken, CFR yürütme direktörü Walter H. Mallory komitenin sekreteri ve Alvin H.
Hansen, Jacob Viner, Whitney H. Shepardson komite üyeliğinde bulunmuşlardır. Komite üyeleri
arasında sonradan CIA’yı kuracak ve direktörlüğünü yapacak olan Allen Welsh Dulles, Hanson W.
Baldwin ve CFR direktörü Isaiah Bowman da bulunmaktaydı. Rockefeller Foundation (Vakfı), bu
çalışmaları başlatmak üzere, nakit 300.000 dolar ödemişti.
Böylece, II. Dünya savaşı öncesinde “büyük alan (Grand Area)” olarak tanımlanan Almanya
dışındaki topraklarda, daha sonra da tüm dünyada, ülkelerin kaderleri ve ABD’nin iç ve dünya
politikası, ABD’nin çok uluslu şirketleriyle bankerlerin kararlarına bağlanmıştır. CFR, dış politikada
salt açık-diplomatik olayları yönlendirmekle kalmayan ve örtülü operasyonların ana hatlarını da çizen
bir kulüp niteliğine sahiptir. CIA direktörleri, CFR’ye raporlar sunmuş, operasyon uygulamaları ve
sonuçları kapalı toplantılarda değerlendirilmiştir. CFR ile ABD federal devlet yönetimi iç içe geçmiştir.
Federal devlet kadrolarının seçiminde, dışişleri görevlilerinin atanmalarında, CFR’nin yönlendirmesii
kaçınılmazdır. Federal devlet yönetiminde en etkili konumlara CFR üyeleri getirilmiş, ya da en etkili
görevlerde bulunanlar sonradan CFR’ye üye olarak alınmışlardır.
CFR, basına kapalı olarak gerçekleştirlen ve konuşma metinleri açıklanmayan toğplantılar
yapar. Bu kapalı toplantılara sınırlı sayıda özel konuklar katılır. Bu tür toplantılar, New York City’de
“58 East 68. Street” adresindeki “The Harold Pratt House” adlı binada bulunan CFR merkezinde
gerçekleştirmektedir. Kapalı ve özel toplantılardan birinde, açıklamalarda bulunan CIA direktörü
Bissel’in raporu, ülkelerin yönetimlerini elemanlaştırılmış kadrolarla ele geçirme yöntem ve
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 190

uygulamalarına açıklık getirmiştir. Daha sonra dışarı sızan ya da sızdırılan bu açıklamalar büyük
yankı uyandırmıştır.
CFR, 1980’li yıllarda “project democracy” operasyonuna uygun olarak, yabancı ülkelerdeki
politikacılarla ve “sivil” kuruluş temsilcileriyle doğrudan ilişkiler geliştirmiştir. Ülkelerin siyasal parti
yöneticileri ve hatta hükümet üyeleri, CFR komisyon toplantılarında “testimony (ifade)”lerde bulunur
olmuşlardır.
CFR, bir bakıma, Birleşmiş Milletler’in yerini alan ve gerçek gücü temsil eden bir kurum
konumundadır. ABD egemenliğini – daha sonraları “küreselleşme” denecektir – kabullenenler ya da
paranın ve silahlı gücün önünde eğilenler, CFR ile ilişkiler kurmaya özenmişlerdir.
CFR, ABD’ye gelen yabancı devlet başkanlarının, başbakanların, ordu yönetimlerinin uğrak
yeri olmuştur. Bu uğrayışlar, bir çok başka ilişkide yapıldığı gibi, konferans adı altında düzenlenen
toplantılarla yasallaştırılmıştır. Burada önemli olan, yabancı devlet adamlarının sözde “düşünce
kulübü” toplantısı adı altında katılımları, yarım yamalak da olsa, ABD dışındaki üçlü egemenlik
ülkelerinin (Trilateral Commission/ ABD-Batı Avrupa-Japonya) borusu arada bir ötse de, uluslar
arasında her şeye karşın hukuksal bir anlaşmaya yaslanan Birleşmiş Milletler kurumu yerine, hiçbir
hukuksal zemini bulunmayan, CFR ve yan örgütlerinin meşrulaştırılmakta, öteki devlet yöneticilerinin
katılımını da özendirmektedir.
Bu meşrulaştırma ya da boyun eğme öylesine bir durum almıştır ki, yaklaşık on yıldır, BM’nin
adı duyulmaz olmuştur. Uluslararası anlaşmazlıkların çözümü artık Akev’de, CFR’de ve NED
bürolarında aranmaktadır. Birleşmiş Milletler ise, Washington çevresinde alınan kararların dikte
ettirildiği bir örgüt konumuna düşürülmüştür. Bu duruma, ABD’nin dünya egemenliğinin dolaylı olarak
kabulü dense yeridir. Çünkü, dolaylı da olsa kabul etmeyen devletlere, ABD yönetimince, “terörist” ya
da “teröre destek veren” ya da “din hürriyeti düşmanı” ya da “İnsan hakları ihlalcisi” damgası
vurulmaktadır.
CFR Toplantılarından Eksik Olmayanlar
AKP kurucusu, sonra başbakan ve daha sonra da Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül, o
zamanların Refah Partisi üyesi, RP-DYP koalisyon hükümetinin devlet bakanı olarak, 26 Şubat
1997’de New York’da CFR’ye gitmiş ve “Yuvarlak Masa Toplantısı”na katılmıştır. Bilindiği üzere,
yuvarlak masa toplantısı kamu-oyuna, hatta ilgili kuruluşun tüm üyelerine açık olmayıp, bilimsel ya da
siyasal bir konferanstan farklıdır. Sınırlı sayıda katılımcıyla gerçekleştirilir. T.C. Devlet Bakanı
Abdullah Gül, orada genel dünya politikalarıyla ilgili bir toplantıya da katılmamıştır. Toplantının
konusu özel ve özgündür: “The Refah (Welfare) Party and Turkish Foreign Policy (Refah Partisi ve
Türk Dış Politikası).” Bu toplantıyı, eski “influence agent” lardan Matthew Nimitz yönetmiştir.
Beş yıl sonra, 6 Nisan 2001’de, yine New York’da, “U.S. – Turkish Relations in the 21st
Century” (21. Yüzyılda Birleşik Devletler - Türk İlişkileri) toplantısı yapılmıştır. Bu toplantıda
TBMM’den Mehmet Ali İrtemçelik (ANAP MV, Eski İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı),
Abdullah Gül (SP MV, TBMM Dışişleri Komisyonu ‘DK’ üyesi), Kamran İnan (ANAP MV, TBMM DK
Başkanı), Tahir Köse (DSP MV, SHP-DYP Hükümeti Eski Sanayi ve Ticaret Bakanı), Oktay Vural
(MHP MV, TBMM DK üyesi), Ayfer Yılmaz (DYP MV, SHP-DYP Ekonomiden Sorumlu Devlet
Bakanı, Eski Hazine Müşteşar Yrd.) konuşmacı olarak bulunmuşlardır. Toplantıda CFR’yi temsilen
“CFR Peace and Conflict Studies (Barış ve Çatışma Değerlendirme)” üyesi, Rockefeller Foundation
(Vakfı 1996-97) görevlilerinden Hint kökenli Amerikalı Bayan Radha Kumkar da yer almıştır.
Bu ciddi ve önemli toplantılarda, neyin nasıl konuşulduğunu, hangi CFR seçkinleriyle
toplanıldığını bilmek güç. Çünkü, Türkiye’de her şeyin ‘şeffaf’ olmasını isteyenler, sözkonusu ABD
olunca, ‘şeffaflık-transperancy’ sloganlarını unutup kapanmaktadırlar. Ne ki, bir TV programında, CFR
toplantısına, Türkiye’deki “türban sorunu”nu anlatabilmek için, tanık olarak Kanada’dan türbanlı bir
bayan getirildiğinin açıklanması, bu işlerin ne denli inceden örüldüğünü de göstermektedir.
CFR çalışmalarına güncel ve Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir örnek:
2001 sonbaharında, ABD’nin Afganistan’a silahlı müdahalesi başlamak ü
üzereyken, CFR’de yapılan bir toplantı sonucunda alınan kararların özeti bile etkinliğin boyutunu
göstermektedir. ABD uzun yıllardır aleyhinde “Din Hürriyeti ve İnsan hakları Raporları”
düzenleyerek iç muhalefet örgütlemekte olduğu Özbekistan’la birdenbire uzlaşmaya varmış ve bu
ülkeyi Afganistan ‘muhalif güçleri’ne lojistik destek verecek bir üs olarak kullanmıştı. ABD,
Afganistan’ı bombalamaya başlarken, aynı günlerde CFR, yakın geleceği çizmekteydi. Orta Asya’ya
yönelik CFR yuvarlak masa toplantısında alınan kararlara göre, ABD’nin Asya politikasının geleceği
biçimlendirilmişti. Özetle:

a)ABD Özbekistan’a uzun dönemli olarak yardımda bulunmamalıdır. Hatta uyuşturucu madde
mücadelesi gibi konularda bile yardımda dikkatli olmalıdır. Bu tür yardımlar, Özbekistan’daki
rejime ve yolsuzluğa yardım etmek demektir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 191

b) ABD baskıcı rejimlere yardımı artırırsa, bu Asya’daki kararsızlığında yükselmesi demektir.


c) Orta Asya ülkeleriyle güvenlik ilişkileri kurulmuştur. Bu ilişkiler, iktisadi gelişmeler ve enerji
alanlarıyla sınırlı bulunmaktadır.

CFR kısaca demek istiyor ki, salt Özbekistan desteklenmeyecek, daha geniş ilişkiler kurulacak.
CFR, ABD’nin doğrudan Orta Asya ülkeleri arasındaki güvenlik (askeri) ilişkilerine girmesini
istememektedir. ilişkilerin ters tepeceğinden endişe taşıdığı görülen CFR, bu ülkelere üçüncü
devletler aracılığıyla girilmesini önermekte ve “Özellikle Türkiye, Hindistan, Avrupa Örgütleriyle ve
hatta Rusya ve İran ile, Orta Asya’da güvenlik ve iktisadi ilişki kurulmasında” yarar görmektedir.
Amerikalıların yumuşak deyişiyle buğulanmış dolaylı anlatımından ayırarak söylemek
gerekirse: ABD, Asya ilişkilerine kendisi doğrudan girerse olumsuzluklarla karşılaşabilir. Bu nedenle
maşa olarak öncelikle Türkiye’yi kullanılmalıdır. Bu noktada bir an durup, Türkiye’de “project
democracy” eyleminin ilk halkalarından olan 1990 Bodrum toplantılarını ve Orta Asya ülkelerinde
ABD’ye entegrasyonu savunanlarca oluşturulan eğitim zincirlerini, NED’in Orta Asya “project”
atölyelerini anımsamakta yarar var!
CFR’nin yuvarlak masa toplantılarında geliştirilen bir öneri, NED ve bağlı örgütlerin
operasyonlarının ABD dış politikasıyla ve askeri işlerle ilişkisini de göstermektedir: “Birleşik
Devletler, Özbekistan’daki insan haklarının geliştirilmesini iteklemeyi sürdürmeli ve – buraya
dikkat- uyumakta olan sivil toplum muhalefet güçlerini desteklemeyi sürdürmelidir. (..) B.D
politikası (son operasyonda) küçük rolleri bulunan Tacikistan ve Kırgızistan’ın da içinde bulduğu
bölgede odaklanmalı...”

ABD hazinesinden “sivil” örgütlere para aktarma organı NED ile CFR ilişkisi
CFR’nin üst düzey yöneticileri hemen hemen hepsi, ya NED ya da NED’e bağlı örgütlerin
yönetimlerinde yer almaktadırlar. Bu yöneticiler “project democracy” dönemi (1983) öncesinde, ya
dünyayı yönlendiren örgütlerde ya da dinsel vakıflarda görev almışlardır. CFR aslında, Rockefeller
kartelleri başta olmak üzere çok uluslu şirketlerin ve finans odaklarının sahiplerini ve üst düzey
yöneticileri ile o şirketlere bağlı vakıfların temsilcilerini, kapalı-gizli oda (think tank) üyelerini, CIA’ye
hizmet verenleri, CIA’ya eleman yetiştiren devlet üniversitelerinin elemanlarını, muhafazakar
(demokrat ve cumhuriyetçi muhafazakar) siyasetçileri, devletin dışişlerinde ve dış misyonlarda görev
yapan elemanları, George Soros ve onun adamları gibi para piyasası oyuncularını buluşturmaktadır.
Bu durumda, operasyonun hedefindeki Türkiye benzeri ülkelerde “sivil” atölyeler adı altında
kurulan alt örgütlenmelerle hazırlanan masum raporları, IRI’ye, NDI’ye ya da CIPE’ye, ACILC’e,
Rockefeller Foundation’a ve benzeri “NGO”lara verdiğini sananlar, fena halde yanılmaktadırlar.
Çünkü, CFR’ye ulaşan bir rapor, kartellere, kilise örgütlerine, istihbaratçılara verilmiş olmaktadır.[1]
Bu tür rapor sunuculuğunda ve ilişkilerde herhangi bir sakınca görmeyenlere denilebilecek bir
şey yok. Ne ki, en “sivil” ve en “şeffaf” olmakla övünüp, halkın gözüne girmeye çalışan bu
atölyecilerin de, CFR’den “şeffaf” olmasını ve toplantı tutanaklarını açıklamasını isteme hakları vardır
herhalde.
Bu tür bilgiler açıklandıkça Türkiye Cumhuriyeti’nin - çoğunlukla anlaşılmaz bir biçimde başka
devletlerin rüzgarına kapılarak- tarihsel geçmişine ve Cumhuriyet devletinin kuruluş ilkelerine hiç de
uygun olmayan maceralara sürüklenmesi, ulusal egemenliğini parçalayacak denli bağımlılaşmasının
nedenleri anlaşılabilecektir.

3) Institute of Pacific Relations (IPR). 1925’te kurulmuştur ve Pasifikle bağlantılı


25 ülkeyi içerir. 1927’de Pacific Council’ dönüşmüştür177.

Bu yapının kurulmasında temel kişi J.P. Morgan ve Rockefellerlar tarafından


desteklenen aynı zamanda CFR üyesi Jerome D. Greene idi. Pacific Council her zaman
İngiliz Derin Devleti ve RIIA tarafından kontrol altında tutuldu. Enstitüye dahil olan ülkeler
arasında, ABD, Çin, Rusya, Britanya, Fransa, Hollanda, Hindistan, Pakistan, Japonya,
Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Filipinler vardı. Bu ülkelerin hemen hepsinde
enstitünün şubeleri mevcuttur. Adı 1927’de Pacific Council olan yapının 1930’larda 17
çekirdek üyesinin en az beşi Milner’ın Oxford’daki grubundandı. Jerome D. Greene
(ABD), F. W. Eggleston (Avusturalya), N. W. Rowell (Kanada), D.Z.T. Yui (Çin), Lionel

177
Halid Özkul. Gizli Ordular, RT, CFR, BG-TC. , İstanbul: Sorun Yayınları, 2006, s: 165-167.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 192

Curtis (Britanya), I. Nitabo (Japonya), Sir James Allen (Yeni Zelanda) farklı ülkelerden
gelen üyeleri oluşturuyordu. Bu yapı genellikle İngiliz istihbaratı MI6 ile ve CIA ile ve
Britanya Derin Devletinin bir uzantısı olarak çalıştı, ama 2. Dünya savaşından sonra
CFR’nin bir uzantısı olmayı sürdürdü. Açık toplum enstitüsü veya George Soros’un
‘yeni sömürgecilik’ anlayaşının temel mimarlarından birisi bu yapıdır, George Soros’la ve
RIIA ile ve diğer Yahudi gizli yapılarıyla içiçe çalışır.

Masonik örgütler ve Round Table bu yapıların temel özünü ve Anglo Sakson


emperyalizminin çekici gücünü oluşturacaktır. Bu emperyalizm ise şirketlerin temelini
oluşturduğu, zenginlerin ve küresel elitin yönettiği, Batı’nın Derin Devletleri sayesinde
gerçekleştirilecektir. Bahsedilen Derin Devletler Bilim adamlarından, felsefecilerine,
kimyacısından, istihbaratçısına ve romancısına kadar kollektif bir çalışmanın ürünüdür.
Sosyal sistemlerin sistematiği, insanın detaylı incelenmesi, sosyal yapıların ve insanların
irdelenmesi, türlü sosyal deneyler ve bilimsel binlerce veri bu Derin Devletlerin oluşmasında
rol oynamıştır. Özellikle temel teoriler, felsefenin, biyolojinin, fiziğin ve tıbbın gelişmesiyle
birlikte ve gizli bilimlerin de işin içine katılmasıyla birlikte bir gelişme göstermiştir

Daha sonra Amerika’da da örgütlenen bu Round Table’a üye olanlar arasında Morgan,
Rockefeller ve Carnegie. Col. House, Paul Warburg and Benjamin Strong da kurucu
üye olarak eklenecektir. Princeton Enstitüsündeki Institute for Advanced Study de Round
Table’ın bir parçası haline gelecektir. Diğer Amerikan üyeleri arasında Thomas W. Lamont
(J.P. Morgan), George Louis Beer, Walter Lippmann, Frank Aydelotte, Whitney
Shepardson and Jerome D. Greene gibi ünlü isimler bulunmaktadır. Ama bu cemiyet için
önce masonik eğitimden geçmek ve mason olmak esastır. Tabii bu cemiyetler içinde
birbirleriyle kesişim içinde olanlar da mevcuttur. Yani hem CFR ve RIIA üyesi olup hem de
Bilderberg veya Skulls and Bones üyesi olan vardır 178. Bu örgüterin en tepesinde ise
Siyonist gizli yapılanmalar vardır, zaten bahsedilen kişilerin büyük çoğunluğu da Yahudidir.
Bu gizli örgütlerde adı geçen herkes istihbarat örgütleri ile de piramitsel ağın içinde bağlıdır.
Bu piramitsel ağ 1600’ler ile 2000 arasındaki 400 yıllık dönemde, eski uygarlık ve medeniyet
üzerine oluşturulmuştur. Tabii ki bu medeniyet ve birikimin içinde Yahudi felsefesi ve katkısı
fazladır.

BİLDERBERG ve Trilateral Komisyon ise aşağıda bahsedileceği gibi CFR’nin Avrupa,


Kuzey Amerika ve Uzak Doğu ayaklarını oluşturmak ve hedeflerini buralarda
gerçekleştirebilmek için vardır. EK-3’te verilmekte olan CIA-CFR bağlantılı şirketleri
incelerseniz, Amerika’da 30 civarında istihbarat örgütü kuran Küresel Elitin, halkını yaşattığı
polis devletlerinin ve istihbarat örgütlerin yöntemlerini daha iyi anlarsınız. Öyle ki, Anglo
Saksonların, ABD’nin ve İngiltere’nin hiç bir istihbarat örgütü yoktur ki, şirketlerle de iş
yapmasın ve kendi şirketlerine yurt içinde ve yurtdışında çıkar ve pek çok imkan sağlamasın.
Türkiye’de de bizim pek çok şirketimizi satın alan ve ülkemize girip iş yapan şirketlerin
sıradan şirket olduklarını hiç sanmayın! Bunların büyük kısmı, ABD ve İngiltere, İsrail Derin
Devletleriyle ve istihbarat örgütleriyle içiçe olan, koordine çalışan şirketlerdir. EK-3’teki tablo
sadece eski CIA ajanlarının yazdığı kitaplar sayesinde ortaya çıkarılmış olan şirketlerdir.
Bunların çok daha fazlasının, özellikle Türk-Telekom, Telsim gibi stratejik haberleşme
şirketlerimizi alanların yabancı istihbarat örgütleriyle koordine çalıştıkları bilinmektedir.

Türkiye’nin geleceği için bu gizli yapıların ve gizli güçlerin almış oldukları


karar yeniden SEVR mi?
178
Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi. İst.: Neden Kitap, Genişletilmiş 4. baskı,
2006. Ümit Sayın. Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler. İst.: Neden Kitap, 4. Baskı, 2006; Baigent
Michael, Leigh Richard and Lincoln Henry. Holly Blood, Holly Grail. New York: a Dell Book, 1983; Barret David.
Secret Societies, New York: Blanford, 1999; Antony Sutton. America's Secret Establishment, Montana:Liberty
House Press. 1986; Antony Sutton. The Secret Cult of the Order, Montana: Liberty House Press, 1990; Antony
Sutton. Trilaterals over Washington, Montana:Liberty House Press, 1988.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 193

“ Gizli Örgütler, 11 Eylül ve BOP” isimli kitabımda belgeleriyle ortaya koyduğumuz


gibi bu konuda pek çok kitap da yazılmıştır; bu kitaplara göre İsrail, ABD ve Avrupa Birliğinin
çok net bazı hedefleri vardır179.

Bunların bazılarını sıralarsak:

1) Büyük İsrail için, Barzanistan ve Kuzey Kürdistan’ı kurmak. Türkiye’nin Doğusu,


Irakın Kuzeyi ve İran’ın Batısındaki topraklar üzerine bir ‘Özgür Büyük Kürdistan’
kurmak.
2) Kıbrıs’ı tamamen bir Yunan adası haline getirmek. Türk Silahlı Kuvvetlerini ve
Türkleri bir süre sonra adadan atmak.
3) İstanbul’da bir Konstantinopolis kurmak.
4) İstanbul’da Hong Kong benzeri bir serbest bölge kurmak.
5) Vatikan benzeri bir din devletini Fener Rum Patrikhanesinde var etmek.
6) Trabzon’da Rum Pontus devleti kurmak.
7) Doğu’da bazı toprakları ve Artvin’i Ermenistan’a vermek.
8) Ege adalarının çoğuna sahip olup, üstelik de kıta sahanlığını 12 mile çıkartmak.
9) Ermeni, Kürt, Helen, Rum Pontus, Süryani sözde soykırımlarını kabul ettirip,
bunun sonucunda AIHM’de dev tazminatlar ve toprak kazanmak.
10) Sonucunda Türkiye’yi belki de Sevr’den daha kötü koşullarla parçalayıp, Türkleri
köleleştirmek (aslında Türkler bu topraklarda şu an da köle konumundadırlar!).
11) Türkiye’yi bir borç batağı altında bırakıp, ekonomik olarak köleleştirmek.

Bu maddeleri daha da arttırabiliriz. Ama bu kadarı bile ispat edildiğine göre, bir
Kurtuluş, Bağımsızlık Savaşı vermemiz gerektiğini ortaya koyar. Bahsedilen gizli
örgütlerin ve onların 20. yüzyıldaki uzantılarının mutlaka hedeflerinde bu amacı
gerçekleştirmek yatmaktadır. Türkiye artık ölüm kalım savaşı vermesi gereken bir
noktaya gelmektedir. Evet, bu kitapta bahsedilen örgütlerin nihayi hedefi SEVR’dir,
hatta Sevr’den daha da kötüdür. 50-100 yıl sonra bu coğrafyada bir Türk ulusunun
veya kültürünün, medeniyetinin bile kalıp kalmayacağı meçhuldür. Ama Türkiye’nin
oto-kontrolü olması gereken, Türkiye’yi 2007 yılında koruyup, kollaması gereken
kurumlar, ‘dükkanı kapatmışlar, kepenkleri de indirmişlerdir!’

179
Vural Savaş. Türkiye Cumhuriyeti Çökerken. Ankara: Bilgi Kit., 7. Baskı, 2005; Hasan Erden. Sivil İşgal
Orduları İçimizde, İst.:Kum Saati Yay., 2007; Yılmaz Dikbaş. Avrupa Birliği: Tabuta Çakılan Son Çivi, İst.:
Asya Şafak Yay., 2006; Metin Aydoğan. Bitmeyen Oyun: Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler, İzmir:Umay Yay., 57.
baskı. 2005; Sinan Aygün. Avrupa Birliği Sürecinde Mankurtlaşan Türkiye, İstanbul: Bilgi Yayınları, 2006.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 194

BİLDERBERG GİZLİ ÖRGÜTÜ


VE
BİLDERBERG TOPLANTISI – İSTANBUL 2007

Bu bölümde sizlere Bilderbeg İstanbul 2007 toplantısının öncesinde, toplantı


sırasında ve toplantıdan sonra yazmış olduğum bazı internet makalelerini tarihi önem
açısından tekrar revizyondan geçirip sunmaktayım. Bu makaleleri dikkatle okursanız,
toplantıdan önce yazdığım yazılarla, sonraki yazılar paralelinde söylediklerimin nasıl çıktığını,
22 Temmuz Seçimlerinin sonuçlarının nasıl geliştiğini, Barzanistan ve Kuzey Kürdistanla
ilgili alınan kararların nasıl tıkır tıkır işlediğini, nasıl PKK’nın özel partisinin TBMM’ne girip
grup kurduğunu, nasıl Tek Dünya Hükümeti ve Büyük Ortadoğu Projesi, Türkiye’nin
küreselleştirilmesi, stratejik kurumlarının özelleştirilmesi konusunda alınan kararların
uygulandığını ve tıkır tıkır işlediğini göreceksiniz. Üstelik Ulusalcı görünümü altındaki bazı
kişilerin nasıl Gladyo-benzeri birer çete elemanı çıktığını, Milliyetçilik veya Ulusalcılık
konusundaki atılımlara nasıl ketler vurulduğunu, Atatürkçülüğün veya Kemalizmin nasıl
tasfiye edilmeye çalışıldığını, Sivil Anayasa adında 2. Cumhuriyet planının nasıl uygulamaya
geçirildiğini, rejimle ilgili nasıl operasyonlar yapılmaya çalışıldığını tek tek izlediniz. Bu
kararların büyük kısmı uzun süredir planlanan veya 2007’de İstanbul’da yapılan Bilderberg
toplantılarında alınan kararlarla paralellik teşkil etmektedir.

Kırmızı-Beyaz Ay Yıldızlı Devrimlere karşı Soros’un Turuncu-Yeşil Dolar devrimi


galip gelmiştir. Hemen ardından da bir Soros Anayasası hazırlanmaya başlanmıştır. Bir kaç
milyar dolar, Türkiye’de 2001 krizini oluşturmuştu. Ama ondan daha fazla paranın (4-6 milyar
dolar gibi bir rakam tahmin ediliyor) harcandığı 22 Temmuz-Bilderberg-Küresel Sermaye
operasyonunda, yoksulluğa ve açlığa mahkum edilmiş halkın erzak torbaları (makarna, yağ,
pirinç, çay, bulgur vb.), aş, kömür torbaları, devletin sağladığı olanaklar, hediye ve erzak
çekleri, altın veya para ile nasıl satın alınarak Küresel Elitin ve Bilderberg-CFR-Trilateral
Komisyon üçlemesinin izin verdiği ve onayladığı, onların politikalarını yürütebilecek bir
partinin nasıl başa getirildiğini gördünüz. Demokrasinin nasıl satılabilen bir meta haline
geldiğini hep birlikte izledik. 5 Ağustos 2007 tarihli Aydınlık Dergisi, 2002 seçimlerinde hile
yapıldığını ve yaklaşık 3.5 milyon mükerrer oy kullanılmış olabileceğini ve bu seçimlerde de
bazı hileler olabileceğini kapak haberiyle duyurdu. Daha sonra Can Ataklı, Yalçın Bayer,
İlhan Selçuk, Neval Kavcar180, Oktay Akbal, Hikmet Çetinkaya gibi yazarlar da olayın
üzerinde defalarca durdular. MHP ve CHP bu konuda çalışmalar yürüteceğini söylemiş de
olsa, ‘koltuk tutkusu’ sanırız baskın çıktı! Türkiye’de her alanda oto-kontrol sistemlerinin
kalkmış olup olamayacağnın sorgulandığı düşünülürse artık Türkiye Cumhuriyeti bu kitabın
kaleme alındığı 2007 yazında Bilderberg gibi örgütlerin toplantılarında alınan kararlar
doğrultusunda bir çığ gibi uçurumdan yuvarlanmaktadır ve geri dönüşü olmayan bir çöküş,
bir tasfiye edilme durumundadır. Atatürk Cumhuriyeti dönemi sona ermiş ve 2. Cumhuriyet
dönemi başlamıştır. İlginç olan Masonik örgütler ve Hür ve Kabul Edilmiş Mason Büyük
Locası da, Küresel Elitin, Küresel Sermayenin ve Bilderbergin desteklediği kişileri
kayıtsız şartsız destekleme kararı almıştır. Bu da masonların ve masonik örgütlerin Büyük
Ortadoğu (Büyük İsrail) Projesinden ve Küresel Elitin ‘Tek Dünya Hükümetinden’ ve
Türkiye’nin parçalanmasından rahatsız olmayacaklarının en önemli kanıtıdır.

Gerek 22 Temmuz 2007 seçim sonuçları, gerekse ardından ortaya çıkan gelişmeler
Bilderberg-CFR-Trilateral Komisyon hakkında ne kadar haklı olduğumuzu ortaya

180
Neval Kavcar’ın –kendisinden izin alınarak eklenen- bu konudaki iki makalesi EK-4’de bulunmaktadır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 195

koymuştur. 2002’den beri bu gizli örgütleri ve onların yan teşkilatlarını anlatıyorum, deşifre
ediyorum. Bu konuda Türkiye’de çalışan bir avuç insanız, yoğun baskı ve saldırı altındayız,
hedefimiz Atatürk ilkeleri doğrultusunda Ulus Devletimizi ve ülkemizin bölünmez
bütünlüğünü, Anayasamızı korumak. Ama halen bizi komplo teorisyeni olarak yorumlayan
Mütarake Medyası, sınırsız bir destekle bu gizli uluslararası teşkilatların ve Küresel Elitin,
Türk Anayasasına, Türk Ceza Kanununa ve Türk yasalarına aykırı olarak paryalığını ve
köleliğini yapmakta; vatana ihanet derecesinde yabancı sermayenin destekçiliğini yapmakta,
Ulus Devletin tasfiyesine hizmet etmektedir. Ulus Devlet ve Atatürk Milliyetçiliği, Küresel
Elitin çevirmekte olduğu entrikalar nedeniyle hızla tasfiye edilme sürecine girmiştir. Bir önlem
alınmazsa 4-15 yıl içinde Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye Cumhuriyeti
parçalanacak ve Ulus Devlet niteliğini yitirecektir. Ulus Devletin kaldırılabilmesinin önündeki
en önemli engel ise Türk Silahlı Kuvvetleridir, o nedenle bu kitabı Türk Silahlı Kuvvetlerinin
bu ülkeyi kuran grubuna, yani Teşkilat-ı Mahsusa’ya, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve
Şehitlerimize ithaf ettim.

İsterseniz Bilderberg-İstanbul 2007 toplantısı sırasındaki yazılara bir bakalım:

İNTERNET KÖŞE YAZISI-1 (20 Mayıs 2007):

CFR-BİLDERBERG-TRİLATERAL KONSTANTİNOPOLİS ÜÇLEMESİ181:

TOPLANTI ÖNCESİ BİLDERBERG HAKKINDA BİR ÖN YORUM

Bilderbergle ilgili internette tarama yapan bazı televizyon kanalları program yapmak
için aradılar geçen hafta içinde! Bilderberg'e katılan F. Amcanın da katılacağı bir programa
da çağrıldım! Halbuki F. amcanın katıldığı bu toplantıları benden çok daha iyi bilmesi
gerekirdi, üstelik ben yazdıklarım nedeniyle Bilderberg Gizli Örgütü tarafından yakılması
gereken bir cadıydım! Konuşmak ne haddime!

Toplantı 31 Mayıs-3 Haziran arasında yapılacakmış! Çok gizliymiş, otel bile belli
değil! Otelin 1 km yakınına genellikle kimseyi, hiçbir gazeteciyi yaklaştırmıyorlarmış!
ÇIRAĞAN diyen var, İstanbul MİT merkezine yakın olsun diye CONRAD diyen var, HYATT
REGENCY diyen var, SWISS Otel diyen var! CIA ve MİT koruyacakmış gelenleri, 130-140
kişi falan geliyormuş. Toplantının yapılmasına 10 gün var; Henry Kissenger, Paul
Wolfowitz, Donald Rumsfeld gibi uluslararası insanlık suçu işlemiş ünlü simalar da geliyor
toplantıya ama kuş uçmuyor, hiç bir bilgi çıkmıyor (Hepsi hem CFR, hem Trilateral, hem
Bilderberg üyesi), Trilateralin teorisyeni Brezezinski'nin de geleceğinden bahsediliyor!
Aman ha, duyulmasın! Adamlar İran'ın, Türkiye'nin geleceği ile ilgili kararlar alacaklar, belki
hepimizin geleceği bu toplantıda pazarlanacak ama hiç bir bilgi yok! Türkiye'yi babalar gibi
pazarlamaya geliyor Bilderberger amcalar, bizi Bildhamburger yapacaklar !

Bana bir MİT veya Genelkurmay görevlisi çıkıp da söylesin, NATO ile veya
NATO'nun Gizli Ordularıyla (Gladyo, Staybehind) yapılan hangi gizli anlaşmaya göre
Türkiye'de yabancı bir gizli servisin (CIA ve MOSSAD) kontrolünde ve denetiminde
BAĞIMSIZ TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE böyle toplantılar yapılabiliyor? Üstelik de CIA

181
http://www.trakyanethaber.com/yeni/koseyazi.asp?id=240&yid=19;
http://www.kuvayimilliye.net/yazar.php?id=1282
http://www.mimhaber.net/modules.php?name=Kose_Yazilari&file=yazi_oku&sid=1397

Son erişim tarihi 15 Haziran 2007. Bu yazı BİLDERBERG toplantısından 10 gün kadar önce yazılmıştır. Bu
toplantı hakkında yapmış olduğum tahminlerin hemen hepsi çıkmıştır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 196

tarafından 1954'de kurulmuş gizli bir örgüt tarafından. Bunun neresi kanuni? Bu bağımsız
hukuk devletine uygun mu? Bu Türkiye’de yapılan üçüncüsü üstelik! Yeni göreve başlayacak
Yargıtay Başkanımız bize söylesin, hangi ulusal yasayla bu bağdaşıyor? Ya da sayın
Cumhurbaşkanımız bize açıklasın, laikliği korumanın yanısıra, bağımsızlığımızı ve ulusal
güvenliğimizi ilgilendiren böyle bir toplantıya bu kadar kritik bir konjonktürde neden ev
sahipliği yapıyoruz? Ya da diğer devlet büyüklerimiz bize açıklamalı, bu toplantı neden ve
nasıl böylesi kötü ününe rağmen Türkiye'de yapılabiliyor, böylesine kritik krizler atlatılmış bir
dönemde! Her ülkede yüzbinlerce kişinin protestosuyla karşılaşmış, tüm dünyanın lanetlediği
Bilderberg toplantısını hangi yüzle, kim İstanbul'da yapabiliyor?

Daha önce 18-20 Eylül 1959'da Yeşilköy'de yapılmıştı 182. 1959'daki toplantıya
Muharrem Nuri Birgi (NATO ve İngiliz Büyükelçisi), Nurettin F. Alpkartal (Milletvekili),
Tekin Arıburun (Türk Hava Kuvvetleri), Dinç Bilgin (Basın Holding patronu), Vecdi Diker
(Türk Taşımacılık Organizasyonu), Adnan Menderes (Başbakan), General Selahattin
Tokay katılmıştı. Arkasından Adnan Menderes bir darbeyle indirildi, vatana ihanetten asıldı,
yani Yeşilköy Bilderberg toplantısına katılmak ona pek şans getirmemişti. Belki de idam
kararı orda verildi! Çünkü o zamanlar Bilderbergi, CFR'yi kimse bilmezdi, ama yine Türkiye
bağımsızlığını NATO'nun gizli ordularına ve Bilderberg'e çoktan kiralamıştı. Neyse ki, 1960
darbesi birazcık ulusalcı ve Kemalist eğilimli bir darbe oldu!

Ondan sonra Bilderberg toplantısı 25-27 Nisan 1975'de Altın Yunus Oteli
Çeşme'de yapıldı. Toplantıya Natonun gizli elemanlarından Muharrem Nuri Birgi (nasılsa
1957 ile 1975 arasında tam 12 kere Bilderberg toplantısına katılmış, ne çok Bilderberger
seveni varmış!), İhsan Sabri Çağlayangil, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, İhsan
Doğramacı (Hacettepe Rektörü), Kamran İnan, Hasan Fehmi Işık, Prof. Gülten Kazgan
(İst. Ün. Ekonomi) katılmışlar. Toplantının zamanlamasına dikkatinizi çekerim; Kıbrıs Barış
Harekatından bir yıl sonra! 5 yıl sonra 24 Ocak kararları çıkarıldı ve 1980 NATO merkezli
Türkiye'deki bugünkü tasfiye sürecini başlatan 'our boys' darbesini yedik! Yani tesadüfe
bakın ki, Türkiye'de Bilderberg toplantısı yapıldıktan sonra ya ulusalcı bir darbe geliyor, ya
da Natocu!

Geçen yıl ki Kanada'daki toplantıya ise Türkiye'den Egemen Bağış, Ümit Boyner ,
Mustafa Koç, Kemal Köprülü (George Soros'un ARI hareketi yöneticisi), Prof. Özel Soli
(George Soros'un BİLGİ Üniversitesinden), Wolfowitz'in sevgili dostu Cengiz Çandar
katılmışlardı.

Şimdi sorarsınız bu yılki toplantıya kimler katılacak. Öncelikle şunu söyliyeyim. Bu


yayınlanan listeler ve bildirilen isimlerden daha fazla kişi katılıyor. Kayıt dışı. Örneğin geçen
yılki toplantıda Kanada'da listede hiç ismi olmamasına karşın Bill Clinton'ın eşi Hillary
Clinton gizlice arka tünellerden geçip gelip katılmıştı (kaynak: Alex Jones ve J. Tucker'ın
radyo showu ve www.prisonplanet.com ). Toplantı içinde toplantı oluyor ve açıklanan
listelerden çok daha fazla kişi gelebiliyor, daha gizli toplantılara...

Biliyorsunuz İstanbul'un altı tünellerle doluymuş, sürpriz ve gizli katılımcılar olabilir


tabii ki! Bu yıl BOP hakkında karar verilecek! BOP tıkır, tıkır, şıngır mıngır yürümeye
devam edecek! Türkiye'deki ve İran’daki petrol yatakları hakkında kararlar verilecek. Türkiye
daha nasıl güzel küreselleşir, güzelleşir diye kararlar verilecek. Toplantı Türkiye'de yapılıyor,
çünkü, katılımcı listesinin otele sunulmasına ihtiyaç kalmıyor. Otele gizli kanallardan gereken
her Türk girebilsin diye. Üstelik bu seferki bize istihbaratçı martıların getirdiği haberlere göre,
bir TRİLOJİ (Üçleme), yani toplantı hem bir CFR toplantısı (katılan Amerikalıların büyük
kısmı CFR üyesi), hem bir Bilderberg toplantısı, gayri resmi de bir Trilateral Komisyon
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 197

toplantısı . Yani daire içinde daire, oyun içinde oyun, matruşka içinde matruşka! Türk
katılımcıları merak ediyorsanız, hiç merak etmeyin, Türklerden bir sürü giren çıkan olacak,
gizli yeraltı ve yerüstü tünellerinden (!) , zaten o yüzden Türkiye'de yapılıyor, kayıt dışı
Türkler istedikleri gibi girebilsinler diye! Papa hani gelip Konstantinopolis deklerasyonu
vermişti ya, bunlar da gelip, Konstantino-BOP-is deklerasyonu verip gidecekler.

Bilderberg Nedir?183

CFR’nin temel globalizasyon planları daha kurulduğu günden beri bilinmekteydi. Ama
CFR ABD içinde tam bir kontrol sağlamak ve tek jandarmalı kapitalizmi Avrupa’ya yaymak ve
sosyalizm ve komünizm ile mücadele etmek zorunda idi. Eski CFR başkanı ve Rockefeller’in
Chase Manhatten Bankası başkanı olan John McCloy OSS (Office of Strategic Services)
isimli istihbarat örgütünün (Bill Donovan tarafından 1941-1942’de kurulmuştur) kurulmasını
ve CFR ile karşılıklı iletişim içinde çalışmasını sağladı. 1947’de OSS, CIA’ya (Central
Intelligence Agency’e) dönüştürüldü. 1947 Ulusal Güvenlik Kanunu ile de gerek sivil gerekse
kriminal yasalara karşı korunan bir örgüt haline getirildi. Yani CIA, anayasaya rağmen ulusal
güvenlik adına her türlü suçu işleyebilen bir örgüt yapısına kavuştu. 1950’de General Walter
Bedel Smith CIA başkanı olduğu zaman, CFR’den aldığı emir üzerine Avrupa’da etkin bir
örgüt kurulmasını istedi. Daha sonra CIA ve Ulusal Güvenlik Konseyine konan bu şemsiye
daha da güçlendirildi ve 1982’de Reagan tarafından Executive Order 12333 (Etkin Yasa veya
Kanun Hükmünde Kararname 12333) devreye sokuldu184 .

Bilderberg, CFR ve öteki örgütlerin Avrupa ayağını ve etkinliğini teşkil etmek için CIA
tarafından Hollanda’da Oosterbeek şehrinde Bilderberg otelinde 1954’de kurulmuştur.
Dünyanın yönetimi ve globalizasyon konusunda her yıl farklı ülkelerde toplantılar yapar185.
Toplantılar son derece gizli koşullarda ve özel ortamlarda yapılır. Katılanlar bu konuda hiç bir
bilgi vermezler. Spotlight isimli bir dergileri de vardır. Liberty Lobby Inc, 300
Independence Ave., SE, Washington D.C. 20003 adresinden yayın yapar. Bilderberg
örgütünün Avrupa adresi: Maja-Banck Polderman, Bilderberg Meetings, Amstel 216,
1017 AJ, Amsterdam, Hollanda. Bilderbergin ABD adresi ise Charles W. Muller, American
Friends of Bilderberg, Inc. 477 Madison Ave., 6th Floor, New York, NY 10022.

Bilderbergin kurucuları arasında Hollanda prensi Bernhard ve Polonyalı sosyolog


Dr. Joseph Hieronim Retinger de vardır, Retinger Bilderbergin babası olarak bilinir.
Bilderbergin kuruluşunda ABD istihbarat örgütlerinin, özellikle CIA’in rolü olduğu çok iyi

183
Daha önce sunulan bilgiyi yeri geldiği için tekrar kısaca sunuyoruz. Detay için bkz. Ümit Sayın. Gizli Örgütler,
11 Eylül ve BOP, İst.: Neden Kitap, 2006, S: 87-92; Daniel Estulin. Kulüp Bilderberg, Çev. Cihat Taşçıoğlu, İst.:
April, 2007; Gaylon Ross. Who is Who of the Elite?, Spicewood-Texas, RIE Press, 2000; Jim Marrs. Rule by
Secrecy, NewYork: Harper Collins, 2000.
184
Michael Montalvo. Prisoner of the Drug War: George Bush. Prevailing Winds, 8: 76-83.
185
Gaylon Ross. Who is Who of the Elite? Spicewood-Texas, RIE Press, 2000, S: 5-15; Jim Marrs. Rule by
Secrecy, NewYork: Harper Collins, 2000. Gaylon Ross. The Elite Don’t Dare Let Us Tell the People.
Spicewood-Texas: RIE Press, 2005, S:2-18.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 198

bilinmektedir. Prens Bernhard ise eski bir NAZİ SS üyesidir, 1937’de Hollanda prensesi ile
evlenmiştir, ama Nazilerle olan yakın bağları çok iyi bilinmektedir186. ABD’li gizli örgüt ve CFR
üyelerinin bazıları da Bilderberg üyesidir. Retinger ABD’ye CFR başkanlarından Averell
Harriman tarafından getirilmiştir. David ve Nelson Rockefeller, John Foster Dulles ve CIA
direktörü Walter Smith ile görüştükten sonra CIA güdümünde bu gizli örgütü oluşturmuştur.
Bilderbergin oluşmasında etkili diğer isimlerden birisi de Başkan Eisenhover’ın psikolojik
savaş danışmanı C.D. Jacksondır.

Bilderberg, merkezi Hollanda olmak ve içine İngiliz kraliyet ailesini de dahil etmek
üzere CFR’nin Avrupa ayağını oluşturdu. Önemli işadamları, politikacılar, bankerler, medya
sahipleri, askeri kilit isimler ve istihbarat örgütlerinin üst sınıfı ile ilişki kurup onları üye
yaptılar ve her yıl gizli toplantılar düzenlemeye başladılar. 1991’de Bilderberg başkanı
İngiliz Lord Peter Carrington idi. Carrington NATO genel sekreteri, kabine üyesi, CFR’nin
İngiliz kuruluşu olan Royal Institute of International Affairs’ın başkanı idi. Kendisi
Rothschild banka imparatorluğu ile hem evlilik, hem iş bağlantılarına sahipti.

CFR’nin resmi olmadan uluslararası düzeyine taşınmış bir şekli olan Bilderberg yine
İngiliz ve ABD CFR’lerini finanse edilen kişiler ve CIA’in örtülü ödeneği tarafından
destekleniyordu. Bilderberg diğer bir kardeş grup olan Trilateral Komisyona çok
benzemektedir. Bunlarda her ne kadar daha önce bahsedilen masonik ritueller yoksa da
zaten bu grupların çoğuna katılanlar bahsedilen masonik gizli örgütlenmelerin içinde de olan
insanlardır. Her yıl yapılan çok gizli ortamdaki toplantıları hem CIA, hem de o ülkenin
istihbarat örgütü kontrol eder. Türkiye’de son 50 yıldır başa geçen ünlü politikacıların
çoğunluğu Bilderberg üyesidir, halen bu gizli Bilderberg üyeleri Türkiye’nin etkin
yönetiminde rol almaktadırlar. Türkiyedeki toplantılar şu ana dek 18-20 Eylül 1959’da
Yeşilköy-İstanbulda, 25-27 Nisan 1975’de (Çeşme’de Hotel Altın Yunus’da) yapılmıştır.
2001’deki toplantı ise İsveç’de gerçekleşmiştir.

Trilateral Komisyon
Trilateral Komisyon (Trilateral Commission, TK) ABD’de yeşertilen Yeni Dünya
Düzenini tüm dünyaya yani Kuzey Amerika, Avrupa ve Japonyaya daha iyi yayabilmek için
oluşturulmuş ve 1973’te David Rockefeller, Henry Kissenger ve Zbigniew Brzezinski
tarafından kurulmuş gizli bir örgüttür187.

186
Jim Marrs. Rule by Secrecy, NewYork: Harper Collins, 2000.
187
Jim Marrs. Rule by Secrecy, NewYork: Harper Collins, 2000; Gaylon Ross. Who is Who of the Elite?
Spicewood-Texas, RIE Press, 2000, sayfa: 5-15; Holy Sklar. editor, TRILATERALISM, Boston: South End Press,
1980. s: 147-149; Pat Robertson. The New World Order, Dallas: Word Inc. 1991. s: 97. Gaylon Ross. The Elite
Don’t Dare Let Us Tell the People. Spicewood-Texas: RIE Press, 2005, S:2-18.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 199

Brzezinski 1973-1976 arasında başkanlığını yapmıştır. CFR’nin Atlantik ötesi


ülkelerde CIA tarafından örgütlediği bir kuruluş olduğu bilinmektedir. Dikkat edilmesi gereken
bir nokta 1971-1972 arasında Amerikan Merkez Bankası (Federal Reserve Bank) doların
basılmasını, altın karşılığı olmaktan çıkartmıştır, bunun devamında da doların hakimiyetinin
tüm dünyaya yeni bir sistemle yayılması gerekmiştir. Trilateral Komisyon üç saçayağı olarak
bu işlemi de sürdürmüştür.
Adresi: 345 Street, East 46th Street, Suite 711, New York, NY 10017 dir.

1994’teki bir TK bildirisine göre Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya’dan 325 kilit
noktadaki isim TK’ya üyedir. Sistem CFR’da olduğu gibi işlemektedir. Ama bu ABD’nin ve
globalizasyonun tüm dünyaya yayılması için Amerikan-Nazizminin yeni bir oyunu sahneye
koymasından ibarettir. Buradaki hedef yine ekonomik sınırların kaldırılması ve politik,
ekonomik, askeri, politik ciddi noktalardaki kişilerin kontrol altına alınmasıdır. CFR
anayasasındaki ilkeler TK’da da geçerlidir.

Her ne kadar adresi yeri, üyeleri belli ise de Trilateral Komisyonun yaptığı
aktivitelerin ardında gizli amaçlar, ABD’li istihbarat örgütleri ve NATO’nun gizli özel savaş
örgütleri vardır. ABD başkanlarının ve Avrupa, Amerika ve Japonya’daki yönetici kadroların
çoğu TK üyesidir. Tüm dünyada TK, Bilderberg ve CFR birbirinin içine girmişlerdir ve her
üçünün de üyesi olan 50 civarında kişi vardır (daha önce sunuldu). Örneğin Bill Clinton,
Brent Scowcroft (Ulusal Güvenlik Konseyi), John Mark Deutsch (eski CIA direktörü),
Robert Strange McNamara (Savunma Bakanlığı Sekreteri), Henry Kissenger, Walter Fritz
Mondale ( Japonya Büyükelçisi), Benjamin Nye (Hazine sekreteri) gibi dokunulmazlığı olan
isimler her üç teşkilatın da üyesidirler. Üç teşkilata da üye olan dünyanın efendileri (!) işte
şöyledir:

Her Üç Örgüte de Üye Olan Elitler

Paul Arthur Allaire: Xerox şirketi direktörü, CFR direktörü.


Graham T. Allison: Ulusal Politika Merkezi üyesi, eski CFR Direktörü.
D. Orville Andreas: Archer Daniels Şirketi Başkanı.
R. Leroy Bartley: Ünlü Wall Street Journal Editörü.
C. Fred Bergsten: Ünlü Brookings Institition Yöneticisi.
Robert R. Bowie: Kıtalararası Geliştirme Merkezi üyesi.
John Bredemas: Texaco şirketi direktörü, eski senatör.
Zbigniew Brzezinski: Ulusal güvenlik danışmanı, Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü.
John H. Chafe: Senatör, Fin. Sel. Intellig. Direktör.
Bill Clinton: Eski Başkan, Arkansas Valisi.
Richard N. Cooper: Harvard’da Prof. CFR direktörü, Dışişleri Bakanlığı, Ekonomik işler.
Gerald Corrigan: CFR direktörü, Federal Merkez Bankası. Eski direktörü, Goldman Sachs.
Lynn E. Davis: Devlet Bakanı, Dışişleri Bakanı, Uluslararası Güvenlik Sekreteri.
John Mark Deutch: CIA direktörü, Savunma Bakanlığı.
Martin S. Friedman: Prof. (Harvard) Ekonomik Araştırmalar Ulusal Bürosu.
Stephan J. Friedman: Goldman Sachs Şirketi.
Thomas L. Friedman: New York Times gazetesi, köşe yazarı.
David. L. Gergen: US News ve World Report Direktör ve Clinton’ın danışmanı.
Louis Gerstner: IBM Şirketi sahibi ve Başkanı.
Kathrine Graham: Washington Post gazetesi, köşe yazarı ve Brookings Inst.
Maurice Greenberg: CFR direktörü, Am. Int. Group Inc. Başkan Yardımcısı.
Lee Herbert Hesburgh: Senatör, Indiana uluslararası ilişkiler.
W. Alexander Hewitt: Jamaica Büyükelçisi.
James F. Hoge: CFR’nin yayın organı Foreign Affairs’ın direktörü.
Richard Holbrooke: ABD Büyükelçisi, B. M. üyesi Credit S. First Boston Corp.
Vernon E. Jordan: Aikin, Huer and Feld Şirketi, RJR Nabisco yöneticisi.
Henry A. Kissenger: Nıxon ve Carter dönemi Dışişleri Bakanlığı .
Winston Lord: Dışişleri bakanlığı yardımcısı, Doğu Pasifik ve Asya İlişkileri.
Jessica T. Mathews: Uluslararası barış için Carnegie Vakfı Başkanı (CIA ve DIA).
Winston P. McCracken: Michigan Üniversitesi, Prof.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 200

Robert Strange Mc Namara: Dünya Bankası Başkanı, Eski Savunma Bakanı, Brookings Inst. CIA
bağlantılı.
Walter F. Mondale: ABD Büyükelçisi.
J. Benjamin Nye: Hazine Bakanı ve başkanı.
Joseph S. Nye: Ulusal İstihbarat Konseyi Başkanı, Harvard Dekanı.
Rozanne L. Ridgway: Atlantik Konsül, RJR Nab Direktörü.
Charles W. Robinson: Kıtalararası Geliştirme Konsülü, Brookings Inst. (CIA bağlantılı).
David Rockefeller: Chase Manhattan Bankası başkanı, Rockefeller Şirketi Başkanı, CFR başkanı,
Trilateral Komisyon başka. Bahsedilen tüm örgütlerin başındaki çekirdeğin yöneticisi.
Brent Snowcroft: Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan yardımcısı, CFR eski başkanı.
Helmut Sonnefeldt: Brookings ve Carnagie Endowment (CIA bağlantılı).
George Soros: Soros Fund Başkanı, Open Society Institute.
Laura D. Tyson: Prof, Harvard, Ekonomik danışmanlık Komisyonu başkanı.
Paul A. Volcker: Federal Reserve System (Merkez Bankası) Başkanı.
John C. Whitehead: Brookings Institution başkanı (CIA yan kuruluşu) NYC, AEA investor.
Paul D. Wolfowitz: John Hopkins Ünv Dekanı, İleri Uluslararası İlişkiler (CIA).
Robert B. Zoellick: Stratejik ve Uluslararası İlişkiler Merkezi başkanı.
M. Benjamin Mortimer: US News, World Reports, NY Daily News, Atlantic Montly Başkanı ve
yöneticisi, pek çok medyayı kontrol etmekte.

Burada temel olarak anlatılmak istenen 19. yüzyılda bazı gizli cemiyetler, zengin
aileler tarafından yaratılan bir ideolojinin nasıl önce ABD’de CFR olarak kök salıp, sonra nasıl
Bilderberg ve Trilateral komisyon sayesinde her ülkenin iç yapısını ve politikasını,
endüstrisini, medyasını ve sosyal yapısını kontrol ettiğidir. Amerikan derin Devleti ve Dünya
Gizli Hükümetine karşı tüm Amerikalılar ve Avrupalılar bilinçsizdirler, çünkü 45 yıl boyunca
totaliter bir komünizm gelecek korkusu ile uyutulmuşlardır.

İsterseniz Bilderberg’in gerçek hedeflerini bu konudaki uzman Daniel Estulin’den


kısaltarak dinleyelim188:

Bilderbergcilerin Tek Dünya vizyonuna nasıl uşamayı amaçlarığı aşağıdaki Niyetler


listesinde belirtilmiştir189:

A) Tek Uluslararası Kimlik: Tek bir evrensel değerler sistemini egemen


kılmayı amaçlayan uluslararası oluşumlara tüm milliyetçi kimlikleri içerden
çökertme yoluyla ve tamamıyla yok etme yoluyla yok etmeleri için güç
pompalamak.

188
Daniel Estulin. Kulüp Bilderberg, Çev. Cihat Taşçıoğlu, İst.: April, 2007, S: 55-59.
189
Daniel Estulin’in bahsettiği bu niyetler listesi toplantılara katılanlarla da konuşmuş olan Bilderberg Araştırıcıları
tarafından doğrulanmıştır. Listedekiler sadece özettir. Hedeflerden birisini de öjenik ve üstün Anglo-Sakson ve
Yahudi ırkını yaratıp, geri kalan nüfusu temizlemektir. Temizlenecek ve yok edilecek ulusların içinde Türkler de
vardır. Hedef Tek Hükümet, Tek Para Birimi, Tek Yönetim Biçimi, Tek Ordu, Tek Hukuk, Tek Dil ve Tek Ulustur.
Bu ulus Yahudilerle içiçe geçmiş Anglo Sakson (İngiliz-Amerikalı-Kanadalı-Avusturalyalı-Yeni Zelandalı-Alman,
kısmen de Fransız ulusunun bileşeni) Ulusu olacaktır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 201

B) Halkların Merkezileştirilmiş Denetimi: Zihin kontrolü yoluyla tüm


insanlığın kendilere tarafından verilecek emirlere uymasını sağlamak. Bu
planın ana hatları Zbigniev Brzezinski’nin ‘Teknokrasi Çağı’ isimli kitabında
insanın kanını donduracak biçimde tanımlanmıştır. .......
C) Sıfır Büyüme Toplumu: Sanayileşme sonrası süreçte refah belirtilerini
ortadan kaldırmak için sıfır büyüme kavramının geliştirilmesi. Refahın
olduğu yerde gelişme vardır. Refah ve gelişim baskı altında tutma
olgusunun yerleştirilmesini, yerine oturtulmasını olanaksız kılar........
Refahın sona erdirilmesi sanayileşmeye ve tüm nükleer enerji kaynaklı
elektrik üretimine son verecektir.....
D) Sürekli Dengesizlik Konumu: Halkları (fiziksel, zihinsel ve duygusal)
baskı altında tutacak yapay krizler yaratmak. Böylece insanların kendi
kaderlerini tayin etmeye yönelemeyeceği kadar yorgun veyıpranmış halde
kalmasını sağlamak; onları ‘sonucu büyük ölçekte kayıtsızlık olacak aşırı
sayıda seçenekle karşı karşıya bırakmak’
E) Tüm Eğitimin Merkezileştirilmiş Eğitimle Denetlenmesi: Avrupa
Topluluğunun, Amerikan Birliğinin ve gelecekte kurulacak olan Asya
Birliğinin eğitimin genelinde daha fazla denetim kurmayı istemesinin nedeni
Tek Dünyacılara gezegenin gerçek geçmişini sterilize etme olanağı
sağlamaktır. .....
F) Tüm İç ve Dış Politikalar Üzerinde Merkezileştirilmiş Denetimin
Sağlanması: Birleşik Devletlerin davranışları tüm dünyayı etkilemektedir.
Bilderbergciler şu anda Başkan Bush’ın politikaları üzerinde denetim
uygulamaktadırlar.......
G) Birleşmiş Milletlerin Yetkilerinin Genişletilmesi: Halihazırda yerleşmiş
bir kurum BM’leri ele alıp bir dünya hükümetine dönüştürmek.
H) Batı Ticaret Bloğu: NAFTA’yı tüm Batı yarıküre ve Güney Amerika’yı içine
alacak biçimde genişleterek, AB gibi Amerika Birliği oluşturmak.
İ) NATO’nun Genişletilmesi: NATO’nun genişletilerek Tek hükümetin
merkezi olacak Birleşmiş Milletlerin Ordusu olarak kullanılması.
J) Tek Hukuk Sistemi: Uluslararası Adalet Divanını dünya için tek yasa
sistemi haline getirmek.
K) Tek Toplumcu Refah Sistemi: Bilderbergcilere itaatkar kölelerin
ödüllendirilmesi ve sistemle uyuşmamakta direnenlerin yok edilmesini ve
çeşitli komplolarla ortadan kaldırılmasını hedefleyen bir toplumcu refah
devleti düşünmek ve tasarlamaktır.

2007'DE BİLDERBERGER KARDEŞLER NE KONUŞACAK?

2007'de toplantının Türkiye'de yapılması önemli. Çünkü Türkiye'den kayıt dışı pek çok
katılan olabilir. Bazı kutsal kararlar burada alınabilir. Sadece tahminde bulunarak diyoruz ki
bu toplantıda,

1) 22 Temmuz Seçimlerinin nasıl manupüle edileceği. Kimin hangi oranda oy alacağı


ve sürprizlere karşı alınacak önlemler.
2) İran'a karşı alınacak strateji ve Türkiye'nin alacağı tavrın belirlenmesi
3) Türkiye'de artık herkesin bildiği Güneydoğu Petrollerinin nasıl paylaşılacağı.
4) Büyük Orta Doğu Projesinin ilerletilmesi için Ulusal Türk direncinin nasıl kırılacağı
ve bunun DYP-MHP veya CHP üzerinden nasıl yavaşlatılmış Büyük Ortadoğu
Projesine dönüştürülebileceği. Diğer BOP karşıtı partilerin nasıl dize getirileceği.
5) Türkiye'nin tam tasfiyesinin nasıl başarılacağı hakkında dolaylı konuşmalar.
6) Bu tip yazıları yazan bizim gibi ulusalcı, vatansever ve Kemalist insanların nasıl
ortadan kaldırılacağı hakkında gizli bir takım yerli istihbarat birimleriyle yapılan
konuşmalar. Ev baskını planları!
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 202

7) Türkiye'den Kemalizmin (Atatürkçülüğün) acilen tam tasfiyesi için yapılması


gerekenler.
8) Türkiye'ye daha ağır ekonomik yaptırımların nasıl uygulanacağı. Özelleştirme
projeleri, güzelleştirme (!) projeleri.
9) Basın operasyonları-psikolojik harp-kirli tezgahların nasıl yapılacağı konuları.
10) Büyük İsrail Projesinin nasıl gerçekleştirileceği ve Özgür Büyük Kürdistan'ın nasıl
kurulacağı konusunda derin çeşitlemeler!
11) Abdullah Gül’ün veya o ekipten birisinin Cumhurbaşkanı olması için nasıl yeni
önlemler alınabileceği.
12) TSK'ya ne yaptırımlar ve operasyonlar uygulanacağı. TSK'nın nasıl
etkisizleştirileceği. Muhtıra veren paşaların nasıl tasfiye edileceğinin planlanması.

Böyle bir olay olabilir mi? Sizin ülkenize zarar vermek ve ülkenizi parçalamak için
geliyorlar, kendi ülkenizde kendi istihbarat servisiniz onları koruyor, sizin ülkenizin geleceği
ile ilgili kararlar alıyorlar! Ekonominizi bu toplantılarla şu andaki rezil durumuna getirdiler.
Ülkenizi haraç mezat satın aldılar, tüm stratejik kurumlarınızı ele geçirdiler, tüm bankalarınız
onların oluyor! Tüm kaleleriniz, tersaneleriniz, limanlarınız adamların eline geçti. Tek önlem
alan yok! Bankalarımızın % 52’si, borsanın % 70’i, madenlerin kullanma hakkının yaklaşık
% 65’i, stratejik kurumların nerdeyse % 80’i yabancıların kontrolünde.

Bizler Bilderberg'in nasıl bir kuruluş olduğunu yıllardır anlatıyoruz. Hala hiç bir önlem
yok! Kimse protesto bile etmiyor! Yine de bizi Bildhamburger veya Bilderburger yapmak
isteyen Bilderberger amcalar İstanbul'un göbeğinde toplantı yapmaya kalkıyorlar!

Üstelik insan bari benim gibi yıllardır Bilderberg'i ve Masonik Gizli Örgütleri deşifre
etmiş ve herkese gerçek yüzünü göstermiş kişileri mütareke basınının televizyonlarına
davet etmeye utanır! Bilderberg'e karşı çıkılması gerektiğini, söylüyorum; Bilderberg
toplantısına katılmış olan Hazret, utanmadan benimle 'Bilderberg'in Sağlığımıza Yararları'
konusunda bir de program yapmak istiyor!

El insaf!
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 203

İNTERNET KÖŞE YAZISI- 2190

ROBERT GAYLON ROSS İLE BİR SÖYLEŞİ


22-24 Mayıs 2007

Ünlü araştırıcı yazar Robert Gaylon Ross ile ‘Küresel Elit ve İstanbul Bilderberg
Toplantısı ‘ hakkında yaptığımız özel röportajı ekliyoruz. 1995’ten beri CFR, Bilderberg ve
Trilateral Komisyonu ve Amerika’daki gizli cemiyetleri deşifre eden Robert Gaylon Ross ile
2000 yılında ‘Who is Who of the Elite’ kitabını almazdan önce tanışmıştım.

Gerek Gaylon Ross ile gerekse Jim Marrs, William (Bill) Blum, Alex Jones,
Michael Ruppert, Alfred Mc Coy, Rodney Stich ile hem kitaplarını satın alırken, detaylı
konuşma ve konuları uzun uzadıya irdeleme şansı buldum, hem de bazılarıyla dost oldum.
Bu bilgilerin bir kısmını gerek Türkiye’de televizyon programlarında açıkladım, gerekse
kitaplarımda açıklamayı sürdürüyorum.

Bilderberg Toplantısına 5 gün var. Ama hala ortada hiç bir bilgi yok. Gaylon’la
yaptığım telefon konuşmasında, bu toplantının dünyanın kaderini değiştirecek bir toplantı
olacağını, o nedenle çok gizli tutulduğunu, toplantıdan sonra Küresel Elitin, dünyanın kaderini
bambaşka yöne götürecek yönde kararlar alacağını söyledi. Ne Gaylon Ross ne de diğer
arkadaşları, ne de Avrupa’daki dostları hiç bir bilgi almamışlardı ve hepsinin gözü şimdi
İstanbuldaydı! İstanbuldaki toplantı Büyük Ortadoğu Projesinin, Büyük İsrail
Projesinin ve Ortadoğu’daki Devletlerin kaderini tayin edecek.

Ümit Sayın: Amerikan halkı Kuru Kafa ve Kemikler Cemiyeti, Bilderberg,


Trilateral Komisyon ve CFR gibi yapılara nasıl bakmaktadır?
Gaylon Ross: Bunları bilenler gizli olduklarını biliyorlar ve tüm dünyayı yönetmeye
kalktıkları gerçeği karşısında sadece üzülmekten ve tepki duymaktan başka bir şey
yapamıyorlar.
Ümit Sayın: Amerikan halkının yüzde kaçı bu örgütleri biliyor? Nasıl tepki
veriyorlar, ABD’de veya Amerika kıtasında bu gizli cemiyetlere veya Küresel Elite karşı
bir tepki veya karşı hareket var mı?
Gaylon Ross: Yaklaşık Amerikalıların yüzde 90’nından fazlası bu gizli gruplar
hakkında hiç bir şey bilmiyor. Lokal TV ve radyolardan öğrenenler de mümkün olduğu kadar
bu gruplar hakkında birbirlerini bilgilendirmeye çalışıyorlar.
Ümit Sayın: Sen ABD’de bu cemiyetleri ortaya çıkaranlardan birisi olarak, bir
saldırı, bir komplo, bir taciz ile karşılaştınız mı?
Gaylon Ross: 1995’ten beri Küresel Eliti ekspoze ediyorum. Ama hiç kimse onları
ortaya çıkarmamdan dolayı olumsuz yönde bir şey yazmadı veya beni aramadı.
Ümit Sayın: Örneğin Türkiye’den ve kendimden bir örnek vermek istiyorum. Bir
rektör hakkında hakaret içeren e-posta yolladığım iddia edilerek, benim evime polis
baskını yapıldı. Bilgisayarımdaki tüm hard diskler alındı. Beni 1999’dan beri bu
gerçekleri ve gizli cemiyetleri ortaya koyan bir bilim adamı olarak tanıyorsun, bu olayı
nasıl yorumluyorsun?
Gaylon Ross: Bu söylediğin dehşete düşürücü, korkunç birşey! Bazı uluslar var
böyle, ‘NEFRET SUÇU KANUNLARI” çıkartmaya çalışıyorlar, bunların amacı bağımsız
ifadeyi, Küresel Elitin, gizli örgütlerin ortaya çıkarılmasını durdurmak! Bunların bazıları
Almanya, İngiltere, Kanada’da çıkarıldı. Bu tip kanunları Amerika Birleşik Devletlerin’de de
legalize etmeye başladılar.
Ümit Sayın: 2000 yılında senin kitabını aldıktan ve Türkiye’de bu bilgileri
yaymaya başladıktan sonra, Türk toplumunun Küresel Elit hakkında ne kadar
bilgilendiğini biliyor musun? Başka ülkelerle kıyaslandığında Türk toplumu diğer

190
Robert Gaylon Ross ile yapılan söyleşi daha detaylı olarak yayınlanacaktır. Yer sınırımız olduğu için buraya
sadece bir kısmını alabiliyoruz.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 204

ülkelerden çok daha bilgili, bu gizli cemiyetler ve Küresel Elit hakkında. Bu konudaki
yorumun nedir?
Gaylon Ross: Bu bilgilerin ve küresel elitin tüm dünyada ekspoze olmasında yardımcı
olduğumdan dolayı çok mutluyum. Yaşantımın bundan sonrasını da bu şeytani ve kötü
insanları ekspoze etmeye adayacağım.
Ümit Sayın: Başka hangi ülkeler bu bilgilere ulaşıyor, sence bu gizli cemiyetler
ve Küresel Elit tarafından oluşturulmaya çalışılan Dünya Hükümetine karşı geliştirilmiş
olan yeterli bir direnç var mı?
Gaylon Ross: Şüphesiz. Her ülkede internet var. Özellikle internet bu şeytani yapıyı
ortaya çıkardı. Avrupa Birliğinde pek çok kişi bu elitin çabalarına karşı oldukça fazla direnç
gösteriyor.
Ümit Sayın: Bu İstanbul’da yapılacak olan yeni BİLDERBERG toplantısı için
düşüncelerin neler?
Gaylon Ross: Görünen o ki, Bilderbergciler çok daha gizli olmaya başlamışlar
toplantıları hakkında. Şimdiye kadar kimse toplantının nerede yapılacağını bilemiyor. Bu şu
demektir: BU TOPLANTI ÇOK ÖNEMLİ BİR TOPLANTIDIR, ÖNEMLİ KARARLAR
ALINACAKTIR! Bu nedenle hiç bir biçimde bu toplantının yapılmasının tehlikeye girmesini
göze alamıyorlar.
Ümit Sayın: Sence neden bu yıl İstanbul’da yapılıyor!
Gaylon Ross: Büyük olasılıkla İstanbul’da daha güçlü bir güvenlik kontrolü
oluşturabileceklerini düşünüyorlar. Türkiye, Bilderberg kurulduğundan beri daha önce de
toplantı yeri olmuştu.
Ümit Sayın: Sen bu gizli cemiyetler konusunda bir uzman olduğuna göre bu
BİLDERBERG toplantısında ne konuşulacağı hakkında bir tahminin var mı? Temel
konu Enerji Problemi olarak ele alınıyor. Sence Irak hakkında ve İran’ın işgali hakkında
da konuşacaklar mı?
Gaylon Ross: En önemli noktaya vurdun! (yukardakilerin doğru olduğunu kastediyor,
Ü.S.) . Kesinlikle şunları konuşacaklar:
1. Irak’ı nasıl 3-4 yeni devlete bölebileceklerini konuşacaklar.
2. İran’a ne zaman saldıracakları ve hangi ulusların bu saldırıya ve işgale katılacağına karar
verecekler.
3. O bölgede ve dünyada doğal gaz ve petrolün nasıl kontrol edileceğini konuşacaklar.
4. Birleşik Kuzey Amerika’nın nasıl gerçekleştirileceğini konuşacaklar.
5. Birleşik Amerika’nın nasıl yaratılacağını (yani dünyayı yöneten tek krallığı kastediyor, Ü.S.)
konuşacaklar.
6. Birleşik Pasifik Yapısının nasıl yaratılacağını konuşacaklar (burda kastedilen Uzak Asya,
Avusturalya ve diğerlerinin küresel dünya devletine nasıl katılacağı) 7. Ayrıca Çin’i dünyanın
en büyük şeytanı ve en büyük düşmanı ilan edecekler! Korkunç askeri harcamaları haklı
göstermek için her zaman düşmana ihtiyaçları olmuştur.
Ümit Sayın: Küresel Elitin Orta Doğu ve Türkiye Hakkındaki projeler hakkında
ne düşünüyorsun?
Gaylon Ross: İsraile bir kaç yüz mil ötedeki tüm ulusların ve devletlerin geleceği
tehlikededir ve sonunda Siyonist İsrail Devleti tarafından işgal edilmeye çalışılacaklardır.
Bunun hedefi o ülkelerin Siyonist İsrail Devletine katılmasıdır!
Ümit Sayın: Kürtler ve Kürt Teröristlerin Büyük Ortadoğu Projesi ve Büyük
İsrail inşaası konusunda kullanılması hakkında ne düşünüyorsun!
Gaylon Ross: Kürtlerin İsraille çok bağlantılı olduğunu düşünmüyorum. Onlar Irak,
İran ve Türkiye’den toprak koparıp kendi devletlerini kurmaya çalışıyorlar uzun süredir. Bu
devleti kurabilirlerse Siyonist İsrail için mutlaka bir hedef haline geleceklerdir.
Ümit Sayın: Yahudilerin, esoterik, askeri, politik olarak Ortadoğu ve Türkiye’yi
istila etmeleri konusunda ne düşünüyorsun ?
Gaylon Ross: Yukarıdaki yorumlarım bu soruyu kapsıyor.

Ümit Sayın: Belki biliyorsundur. Türkiye’yi parçalamayı ve Büyük Özgür


Kürdistan kurmayı amaçlıyorlar. İran, Irak ve Türkiye toprakları üzerinde. Bu vaad
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 205

edilmiş bir toprakların ve Büyük İsrail’in bir parçası mı olacak sence, yorumların
nedir?
Gaylon Ross: Yukarıdaki yorumlarım bunu da kapsıyor. Siyonist İsrail, Büyük İsrail
projesi için, etrafındaki büyük ulusları önce parçalamak ister ve ondan sonra onların askeri
gücünü zayıflatıp, onları çok daha kolay kontrol edilebilir veya işgal edilebilir hale getirir.
Ümit Sayın: Bana daha önceki haberleşmelerimizde bahsettiğine göre 2-4
yılımız kaldığını söyledin. Neden? Dünya’da veya Orta Doğu’da 5 yıl içinde ne olacak?
Gaylon Ross: Önümüzdeki 5 yıl içinde –birşey yapılmazsa!- Küresel Elit Küresel
Birleşmeyi tamamlamaya çok yaklaşacak. Planladıkları Küresel bölgeler şunlar:
Avrupa Birliği (zaten var)
Afrika Birliği
Amerika Kıtası Birliği
Pasifik Birliği
Sovyet Birliği
Ortadoğu Birliği
Ümit Sayın: Lütfen, Türk halkına ek yorumlar yapabilir misin?
Gaylon Ross: Lütfen seni dinleyen ve izleyen herkese söyle, yaklaşmakta olan
Küresel Birleşme planını anlat. Bu tüm ulusların ve insanlığın bağımsızlığını ve istiklalini
kaybetmesi anlamına gelecektir. Bununla mücadele edin.
Ümit Sayın: Küresel Elite, Gizli Cemiyetlere, CFR’ye, Trilateral Komisyona,
Bilderberge, Round Table’a karşı nasıl önlem alınmasını ve karşı koyulmasını
öneriyorsun?
Gaylon Ross: Her ülkenin halkları ülkelerinin yönetiminde mümkün olduğunca fazla
kontrol sağlamalıdırlar, oto-kontrol mekanizmaları kurmalıdırlar (şu anda hükümetleri
Türkiye’de olduğu gibi gizli cemiyetlerin yönettiğini kastediyor, Ü.S.).
Birleşik Amerika’da, 2 parti sisteminden kurtulup, Federal Hükümetlerde ve Devletteki
milletvekillerini bağımsız kişilerden seçmeliyiz. Ayrıca her seçilen kişi hakkında inisiyatife
sahip olmalı, Referendum ve bu kişinin sorgulanıp, geri çağırılması hakkına sahip olmalıyız.
Böylece ancak, seçilen kişiler bizim istediklerimizi ve halkın yararlarını düşünmek yerine belli
çıkar gruplarının yararını düşündüğü zaman bizim müdahale edip, onları indirme ve duruma
el koyma hakkımız olmalı. Politik yapının içinden parayı ve parasal çıkarı kaldırmalıyız!

Bilderberg.Org Sitesinin Sahibi eski BBC Muhabiri TONY GOSLING ile Mülakat
28 Mayıs 2007

Ümit Sayın: İngiliz halkı gizli cemiyetlere, Kuru Kafa ve Kemikler örgütüne,
CFR’ye, Bilderberg’e, Trilateral Komisyona, CFR’ye ve diğerlerine nasıl bakıyor?
Tony Gosling: Çok kişi artık haberdar oluyor ve gittikçe insanlar artık bu yapılara
şüphe ve olumsuz bakıyorlar. Özellikle demokrasinin artık kalmadığını veya demokrasi
gerisinde başka şeyler olduğunu insanlar tahmin ediyor. Özellikle Kraliçe Prenses Diana’nın
asistanı Paul Burrel’e söylediği ünlü bir söz kulaklardan çıkmıyor “ Bu ülkede hiç birimizin
farkında veya haberinde olmadığı gizli güçler var!”.
Ümit Sayın: İngiltere’de Küresel Eliti aydınlatan veya onlar hakkında bilgi veren
bir grup veya organizasyon var mı? Eğer yokse neden yok bunca bilgi akışına rağmen.
Tony Gosling: Şu andaki Nazi benzeri rejimlerle aşağı sınıf haline veya köleler
haline getiriliyor. Buna karşı çok organize değil ama Grassroot tarzında elitizme karşı
reaksiyon var.
Ümit Sayın: Bilderbeg.org sitesini yönetiyorsun. Devlet veya hükümet
çalışmalarna nasıl bakıyor? MI5 veya Scotlandyard tarafından hiç takip edildin mi?
Taciz edildin mi? Hiç bir zorlukla karşılaştın mı?
Tony Gosling: Hayır. İngiltere hala hür bir ülke. Ama siteye müdahale var sanırım.
Örneğin Bilderberg hakkında bir dokümenter film (DVD) kayboldu son günlerde. Bu yılki
Bilderberg toplantısı için bir google video yapmayı planlıyordum. Ama ne yazık ki orada
olmayacak şimdi.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 206

Ümit Sayın: Hangi oranda İngiliz halkının bu gerçekler ve Küresel Elit hakkında
bilgisi var?
Tony Gosling: Yaklaşık % 2 civarında. Ama bunlar etkili bir % 2 ve etkili bir grup. Pek
çok kişi artık 10 yıl önce olduğu yerde değil ve pek çok şey biliyor.
Ümit Sayın: Örneğin benim evim, bir Rektöre hakaret e-postası attığım
gerekçesiyle basıldı ve harddisklerim polis tarafından kopyalandı. 2000’lerin başından
beri gizli eliti deşifre etmeye çalışan bir bilimi olarak bana bu yapılanı nasıl
yorumluyorsun?
Tony Gosling: Polis tacizi! Unutma Bilderberg gibi organizasyonlar eski bir SS
subayı olan Prens Bernhard tarafından kuruldu. Özünde faşizm olan yapılar bunlar.
Dinlemezler ve sadece emir verirler. Onlara kim ‘Hayır!’ diyebilir!
Ümit Sayın: Türkiye’de çabalarımız sayesinde bir direnç oluşuyor.
Tony Gosling: Şiddete dayanmayan bir direnç oluştuğunu duymak güzel. Aslında bu
konferansı kapatmak iyi olurdu, ancak dünya basınına açık yapılmak koşuluyla bu
konferansa izin verilmeliydi.
Ümit Sayın: Yahudilerin Türkiye ve Ortadoğu hakkındaki Siyonist planları
hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tony Gosling: Siyonist Yahudilerin ve İsrailin Müslüman Türklerin, Müslüman
İran’lıları öldürmesini düşünmek çok zor. Ama bu Kürt problemi hükümetin İran hükümetine
karşı biraz tavır almasına neden oldu. Siyonistlerin hedefi her müslümanın birbirini
katletmesini sağlamaktır. Bu onların genişlemesine yaradığı sürece bölgede bu savaşı
körükleyeceklerdir.
Ümit Sayın: Hangi ülkelerde Dünya Hükümetine karşı direnç var karşı koyma
mevcut. A) İngilere’de B) Avrupada.
Tony Gosling: Bunu tahmin edebilmek zor. Avrupa’da yeterli direnç olup
olmadığından bahsetmek çok zor. Bir kilit adam Boris Berezovsky’dir. Kendisi Rusya’dan
atılmış bir Rus Oligarch’tır. Herkese Putin’in onu ülkeden neden attığını anlatmaya çalışıyor.
Söylediği şu İngiltere ve Rusya halkı arasındaki sempati artıyor, anti-globalist tavır da artıyor.
Putin ise bu konuda yeterince mücadele etmiyor ve Bilderberg veya Küresel Elitin amaçları
gibi konulara fazla yönelmiyor.
Ümit Sayın: Bu yeni İstanbul’daki Bilderberg toplantısı hakkında yorumun
nedir?
Tony Gosling: Tabii ki para hakkında konuşacaklar. Korkunç bir olası finans krizi
konusunda konuşacaklar! Aynı zamanda İran konuşulacak. Ordaki rejimi nasıl
değiştirebilecekleri konuşulacak. Daha önceki delice planları herhalde bir son bulmuştur.
Ümit Sayın: Sence neden bu yıl İstanbul’da yapılıyor?
Tony Gosling: Türk müslümanları İrana saldırmaya ikna etmek umutsuz bir girişim.
Geri planda büyük rüşvetler verseler de bu imkansız gibi. Buradalar çünkü gözler bu bölgede
bu yıl. Tek problem Bilderbergerler için İran’a saldırma planı çok zor görünüyor. Daha önce
yaptıkları çalışmalardan çok daha fazla çalışma yapmaları gerekecek!
Ümit Sayın: Bu gizli cemiyetler hakkında bir uzmansın. Bu toplantıda ne
konuşulacağını düşünüyorsu? Temel konunun Enerji Problemi olduğu söylendi! Irak
veya İran’ın işgali konusunda konuşacaklar mı sence?
Tony Gosling: Şüphesiz bu konuda konuşacaklar. Kendi yarattıkları Irak problemini
çözebileceklerini düşünmüyorum. Günde 100 Arab’ın ortadan kaldırılıp, öldürüldüğünü
görmek bu aşırı hasta ve psikopat ırkçı faşistler için büyük bir zevk oluyordur.
Ümit Sayın: Kürtlerin ve Kürt Teröristlerin Büyük Ortadoğu Projesinde ya da
Büyük İsrail projesinde kullanılması konusunda neler söylüyorsun? Ya da İsrail
bayrağında özetlenmiş olan Vaad Edilmiş topraklar hakkında ne düşünüyorsun.
Bayraktaki çizgiler Fırat ile Dicle nehirlerini ve arasındaki bölge de vaat edilmiş
toprakları gösteriyor!
Tony Gosling: İsa’yı öldürdükleri için İsrail Tanrı tarafından lanetlemiştir. Şu andaki
Gözlerini hırs bürümüş, aç ve psikopat Siyonistler bunun farkında değiller. Ama Neturi Karta
gibi Siyonismin Judaisme aykırı olduğunu savunan kişiler veya gruplar bunu biliyorlar. Ne
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 207

yazık ki, Hitler öylesine fazla Yahudiyi ve Hahamı yoketti ki, şu anda Yahudiler en seküler
humanist rolünü oynuyorlar ve Tanrının yolundan çok uzaklar.
Ümit Sayın: İstanbul Bilderberg toplantısından sonra ne gibi bir olay gerçekleşebilir?
Tony Gosling: Korkunç büyük bir saldırı. Aynı 9-11 gibi. Bu saldırı ABD’de olabilir ve
bunu Amerikan ordusu yapacaktır ve İran’ı suçlayacaktır. Bu toplantı ve bu dönemdeki
kararlar çok önemli enerji marketleri üzerinde Kartellerin kartellerinin Bilderberg tarafından
kurulması için.
Ümit Sayın: Gaylon Ross ile yaptığımız bir söyleşiye göre bu Küresel Eliti
ekspoze etmek için 2-4 yıl kaldığı söyleniyor. Sen 5 yıl içinde ne gibi değişimler
olacağını düşünüyorsun.
Tony Gosling: Dev bir ekonomik çöküş geliyor. Tüm dünya için. Onlar tarafından
planlanacak ve onlar tarafından uygulamaya konacak. Arkasında büyük miktarlarda dünya
popülasyonunun yok edilmesi gelecek. İnsanların mikrochiplenip daha da kontrol altına
alınmasına kadar gidiyor iş. İşçi ve köle sınıfı ve de onun karşısında Elitler olacak.
Ümit Sayın: Lütfen Türk halkı için ek yorumlarını ve mesajlarını söyler misin?
Tony Gosling: Bu insanların bir zamanlar Haçlı Seferleri sırasında neler yaptığını
hatırlayın. Tapınak Şövalyelerinin Orta doğudaki tüm yolları kana buladıklarını unutmayın.
Yüzyıllar süren bir rüyanın sonuna yaklaşıyorlar. Kendilerini Luciferian olarak tanımlıyorlar.
Onları Satanistler olarak da tanırız. Bu insanların köklerinin Hür ve Kabul Edilmiş Masonluk,
Gizli Cemiyetler ve Tapınak Şövalyelerinde olduğunun ayırdında olmanız lazım.

İNTERNET KÖŞE YAZISI- 3


(31 Mayıs 2007):

BİLDERBERG AVCISI JAMES TUCKER İLE ORİENT EXPRESS OTELİNDE


ORYANTEL-FEDERAL BİR BULUŞMA191

Geliyor! Geliyor! Derken geldi!

Kim mi Geldi? GODOT’un bizzat kendisi! Kim demiş GODOT gelmez diye!...

Uluslararası kriminal ilan edilen Bohem Klübü Rahibi Kara Prens Henry Kissenger’lı
BİLDERBERG toplantısı İstanbul’da bugün (31.Mayıs.2007’de) başladı. Hani şu Alex
Jones’un gizlice çektiği filmlerde cübbelere bürünmüş Küresel Tapınağın Şövalyeleri
geldiler. Konstantinopolis ve Türkiye için nihayi planlarını yapıyorlar İstanbul’da.
İstanbulda’lar ama hala güvenlik önlemleri nedeniyle Otel belli değil. Küresel Elitin medar-ı
iftiharı Muhterem Küresel Cani Henry Kissenger’in bugün 14:00’de, İstanbul’da bir yerde
bir konuşma yapacağı (Sabancı İkiz Kuleler deniliyor) söyleniyor.

Bilderberg.org’un sahibi Tony Gosling’le konuşup bir mülakat yaptığımızda


mutlaka James Tucker isimli ‘Bilderberg Avcısını’ izleyin demişti. Robert Gaylon Ross da
aynı kişiyi işaret edip ‘ O mutlaka ne yapıp, edip İstanbul’a gelecektir!’ demişti. Saat 17:00
civarında Orient Express Oteline ulaştığımızda mutlaka CIA ve FBI’ın ve de ‘bizim
çocukların’ oraya adam yolladığını biliyorduk, kendileriyle karşılaştık da! Bazıları sivil polis-
Mitçi görünümlerine aldırmadan ‘Ulusal Kanal’ elemanları olduklarını bile söylediler, bize
bisküit ikram ettiler, ama nedense Ulusal Kanal’dan sorduğumuz hiç kimseyi tanımıyorlardı.
30 Mayıs - 4 Haziran arasında Orient Express Otelinde kalacak olan James Tucker otele
ulaşacağı sırada, otelde Türk Mütareke basınının bazı elemanları, SEE-THINK
PRODUCTIONS’dan bir grup dokümenter film çektiğini söyleyen Amerikalı gazeteci vardı.
Anti-Bilderberg falan deyince benimle çok ilgilendiler. Yaklaşık 8-9 kişiden oluşan ve spor
giyinmiş Federal ajanları andıran genç çocuklar, ‘Aslında biz tarafsızız, hem American Free

191
http://www.trakyanethaber.com/yeni/koseyazi.asp?id=280&yid=19
Son erişim 20 Haziran 2007. Bu yazı BİLDERBERG toplantısı sırasında yazılmıştır. 31. Mayıs. 2007
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 208

Press (Amerikan Hür Basınını), hem sizin yerli basını, hem de Anti-Bilderbergi izleyenleri
izliyoruz’ dediler. Tucker’dan önce ya koruma amaçlı, ya da izleme veya izlemeyi izleme
amaçlı olarak bir grup Amerikalı çoktan koskoca kameraları ve ses cihazları ile mekan
tutmuştu. Çok fazla konuyu bilmiyorlardı ve sadece Bilderbergcileri izleyenleri, izleyenlerle
ilgili bir dokümenter çektiklerini söylüyorlardı. Tucker otele giriş yaparken, tüm ordaki medya,
tarihsel bir olaymış gibi, bu olayı görüntülüyordu.

O mekanı, o havayı yaşamalıydınız. 72 yaşında tonton uçuk bir Amerikalı ihtiyar,


başında üst kısmı yırtık-delik bir hasır kovboy şapkası, 12 saat uçmuş, bitkin, perişan ve
Orient Express’in terasında Mütareke basını, kendisine anlayıp anlamadan bir sürü sorular
soruyor. O da onlar anlamasın diye lafı dolaştırdıkça dolaştırıyor, mahsus alakasız konulara
atlıyor. Tabii bizim Amerikalı Hür basıncılar James Tucker’ın kulağına fısıldamışlar,
karşısındakilerin aslında Bilderbergciler tarafından gönderildiğini. Ama atmosfer öylesine
karışık ki, kimse bilmiyor kim artık kimci ve kim Bilderbergci, kim Mitçi, kimin eli hangi
Bilderbergerlerin cebinde... Romanya’dan, İngiltere’den ve Amerika’dan gazeteciler var.
Tucker bir yandan Türk birası içiyor, bir yandan da eski günleri anlatıyor!

Akşam geç saate kadar, kendisini akşam yemeğine davet edip, Orient Express’in
Oryantal barında James Tucker ile birlikte oluyorum. 1920’lerin Beyoğlu figürlerinden bir anı
olarak kalmış sevimli barmen kız Seda’ya, buranın Agatha Christi’nin Orient Express
oteliyle bir ilgisi olup olmadığını soruyor. Kızcağız üzülerek, bir ilgisi olmadığını, ama
herkesin o nedenle buraya geldiğini söylüyor. Sonra da bana soruyor, ‘Bu amca madem
böylesine önemli, peki neden beş yıldızlı bir otele gitmemiş?’ . ‘Parası yok, bu
seyahatleri de kitaplarını satarak yapıyor!’ diyorum; çünkü American Free Press sayfası
bu bilgiyi veriyor.

James Tucker ile çok fazla şey konuşuyoruz. Kayıt ediyorum (detayları
yayınlanacak). Kendisine ‘Gizli Örgütler, 11 Eylül ve BOP’ isimli kitabımı imzalayıp,
veriyorum. ‘Aman bunu hemen İngilizce’ye çevirmelisin!’ diyor.

James Tucker, Bilderbergin o araştırmaya başladıktan sonra ne kadar korkunç


şeyler yaptığından bahsediyor, 30 yıldır Bilderberg’in toplantı yaptığı her şehre gidiyor, bir
güruh halinde anti-Bilderbergciler de onunla birlikte onun kaldığı yere hücum ediyorlar.
NATO’nun aslında bu Bilderberg toplantılarında nasıl bu noktaya getirildiğinden,
Gladyo’nun asıl fikir babasının Bilderberg toplantılarında alınan kararlar olduğuna kadar
pek çok şey anlatıyor. Gaylon Ross gibi James Tucker da, bu toplantının çok gizli
olduğunu ve bu gizliliğin anlamlı olacağını, toplantıda çok önemli kararların alınacağını
söylüyor. Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye’nin parçalanma projelerinden bahsediyorum.
Onaylıyor, ‘Hedefleri zayıflamış ve kafa tutamayan, militer gücü azalmış, bir Türkiye’dir’
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 209

diyor. Türkiye’yi Siyonist amaçlar için 2 veya 3’e bölmek isteyeceklerdir diyor, aynı bugün
Irak’ta yaptıkları gibi. NATO’nun Bilderbergin yarattığı bir Nazi Şeytanı olduğunu söylüyor;
Bilderbergin de Nazi kalıntısı SS’ler tarafından meydana getirildiğini ekliyor...

SEE-THINK PRODUCTION’sın esrarengiz Newyorker’ları, özellikle İstanbul ve


İzmir’de 3-4 milyon insanın toplanmasıyla ilgili ayrı bir röportaj yapıyorlar, Türk halkının
tepkisini oradaki Anti-Bilderbergci herkes kutluyor. Onlara bu Cumhuriyet Mitinglerinin
anlamını izah ediyorum. James Tucker da çok önemli olaylar bunlar diyor ve Türk halkını
bağımsızlık, anti-emperyalizm, Cumhuriyet, laiklik ve demokrasi için birleştikleri için kutluyor;
“Bunlar iyi haberler, ama herkesi aydınlatmak lazım’ diyor. Küresel Elite karşı ‘10 yıl önce
hiç bir tepki yoktu, bizim ve sizlerin sayesinde şu anda tüm dünya bu şeytani gücün ve
yaptıklarının farkında’, işte ‘Irak’ta olanlar ortada!’ diyor. “Irak’ta olacaklar Bilderberg
toplantılarında da karara bağlanmıştı”, diyor.

Amerika’lılar Kürdistan konulara fazla girmek istemiyorlar. Konunun hassasiyetini


bildiklerinden yanlış bir laf etmekten korkuyorlar. Tucker veya diğerlerine makul bir biçimde
aslında Irak’ta bir Kürdistan’ın kurulmasının Türkiye’nin ulusal güvenliğine aykırı olduğunu,
bir Büyük İsrail’i hedeflediğini ve aslında Yahudilere böylesine hizmet etmekle Amerikalıların
çok ciddi hatalar yaptığını söylüyorum. Onaylıyor, ama diyor CFR ve Bilderberg üyelerinin
çoğu Yahudi. ‘Bu nasıl oldu biz de anlamadık!’ diye ekliyor. Sonra gidiyor Pearl Harbour
günlerine, savaşa nasıl nasıl bilinçli olarak sokulduklarını anlatmaya başlıyor. 11 Eylül
deyince aklına ilk gelen şey Pearl Harbour. Zaten Amerikalıların çoğu da 11 Eylül
saldırısını 2. Pearl Harbour olarak niteliyorlar Yaşlı Tucker amca kendi haline bırakınca
sürekli 1950’lerde ve 1960’larda dolaşıyor, onu bu günlere döndürmek için bazen bayağı
zorlanıyorsunuz. Bir saat sohbet edince neden Bilderbergcilerin James Tucker’i pek ciddiye
ve dikkate almadığını daha iyi anlıyorsunuz. Belki de bir yem olarak kullanıyorlar kendisini.

İNTERNET KÖŞE YAZISI-4


(8 Haziran 2007)

POSTMODERN BİR BİLDERBERG TOPLANTISI-İSTANBUL 2007192

Küresel Elitin Tek Dünya Hükümeti için yaptığı çok gizli BİLDERBERG
toplantılarının yerini James Tucker ve diğer ‘Türk ve Yabancı Bilderberg Avcıları’
konuşup, spekülasyon yapıp, tartışırken, aslında toplantının formatının, Türk halkı ile kafa
bulurcasına, değiştirildiğini farkettik. Çılgın Türkler’in bir çılgınlık yapmasından korkuyorlardı.
Yeni format ‘Hattı İstanbul değil; sathı Konstantinopolis-Bizans’dı’! Çevirecekleri
Bizans Entrikalarına uygun bir biçimde!

Ritz Carlton sadece bir küçük haberleşme ve haber bırakma, haber alma ve
toplantının gerçek yerini saptama merkezi, minik toplantılar merkezi olarak kaldı. Çok ciddi
de korunmadı! Toplantı tüm İstanbul içi ve İstanbul dışı alanlara ve gizli buluşma yerlerine
yayıldı. Daire içinde daire, matruşka içinde matruşka! Toplantıya gelen CFR ve Trilateral
Komisyon üyesi sayısına bakınca önceki tahminimizin doğru olduğunu gördük; hakikaten
söylediğimiz gibi, toplantı tüm İstanbul mekanlarındaki, gizli esoterik buluşma merkezlerine
yayıldı ve bir CFR-Bilderberg-Trilateral Üçlemesi oldu ! Hatta toplantı Ankara’ya kadar
da uzandı!

192
http://www.trakyanethaber.com/yeni/koseyazi.asp?id=302&yid=19
http://turksozu.com/yazar.php?id=1578
http://www.kuvayimilliye.net/yazar.php?id=1466
http://www.mimhaber.net

Son erişim tarihi 20 Haziran 2007. Bu yazı BİLDERBERG toplantısından sonra yazılmıştır. 8 Haziran 2007.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 210

Örneğin Açık Toplum Zehirli Örümcek Adamı George Soros (CFR, Trilateral,
Bilderberg) önce 1 Haziran 2007’de Ankara’ya geldi, pek çok görüşme yaptı ve ertesi gün
İstanbul’a uçtu! George Soros, Açık Toplum Enstitüsü ve Küresel Sivil Örümceklerle
buluşmak için çok gizli toplantılar planladı. Bu arada, utanmadan Soros Enstitüsü yakın
geçmişte ‘İyi Kürt, Kötü Kürt’ isimli 80 dakikalık Türkiye aleyhtarı bir dokümenteri finanse
etmişti ve biz Küresel Zehirli Örümcek Adam George Soros’a tüm kapılarımızı
açıyorduk193.

2001 yılında Washington’da, Güneydoğu Anadolu'da ve Kuzey Irak'ta çekilen film


Soros Belgesel Fonunun listesinde belirtiliyordu (http://www2.soros.org/sdf/document.htm
). PKK'nın Washington temsilciliğini yapan Kani GULAM'ın Beyaz Saray Önünde yaptığı
gösteride 'Türkiye Kürdistan'ı Terk Etsin' sloganıyla başlayan film tam bir PKK ve Barzani
propaganda filmiydi ve Sivil Küresel Örümceklerin tipik bir çalışmasıydı. (Cumhuriyet, 5
Haziran Salı, 2007, s:15)

Filmde yapımcı Kevin Mc Kiernan terör örgütü mensuplarından 'Kürdistan İşçi Partisi
Gerillaları' diye bahsediyordu. Belgeselde Kürtlerden vatanı olmayan dünyanın en büyük
nüfuslu milleti diye bahsediliyor, filmde haritalarla Türkiye'nin Güney Doğusu Kürdistan olarak
gösteriliyordu. Türkler ise 'Geceyarısı Ekspresinde' olduğu gibi kötüleniyordu. Ayrıca PKK
kamplarından görüntüler ve teröristbaşı, bebek katili Abdullah Öcalan ile yapılan bir röportaj
da yer alıyordı. Ve biz Türkler o kadar hoşgörülüydük ki (!) bu filmleri finanse eden,
Türkiye’de sözde Demokrasi (!) Projeleri uygulamak isteyen, Türkiye’de turuncu devrimler
yaparak Türkiye’yi parçalamak isteyen CIA elemanı Soroslara, CFR üyelerine ve
Bilderberger amcalara kapılarımızı ardına kadar açıp, onları koruyorduk! Böylesi bir Bektaşi
hoşgörüsü herhalde dünyanın ancak bu coğrafyasında görülebilirdi!

Postmodern Delilik Çağında, Küresel Rahiplerin Tapınakçı Armageddon


Şövalyelerine de İstanbul’da böylesi bir Postmodern bir buluşma yakışırdı zaten.
Toplantılar Marmara denizinin üzerinde de sürdü! Öyle ki, eski ABD Savunma Bakan
Yardımcısı Paul Wolfowitz (CFR, Trilateral ve Bilderberg), nadide, boyalı medyamızın
ortaya çıkardığı paparazzilere bile takıldı! Günler boyunca boyalı medya Bill Clinton ile de
bir zamanlar öpüşmüş olan esrarengiz kadını aradı durdu. Paul Wolfowitz deniz gezisindeki
bir kaçamakta, kendisine takdim edilen bu bayanı, Bill Clinton gibi French Kissing (Fransız
Öpücüğü) yaparak öpmüştü! Acaba artık BİLDERBERG bazı gizli mesajları French Kissing
şeklinde mi veriyordu? Eh! Şifreli öpüşler, öperken elden ele tutuşturulan flash diskler,
birbirlerinin çantalarına konulan minik hard diskler! Bilderberger amcalar bizi
Bildhamburger veya Bilderburger yaparken bir çok yeni modern yöntemler mi
keşfetmişlerdi?

Toplantıya katılan yaklaşık 17 CFR üyesi Amerikalı ve 8 Trilateral Komisyon üyesi


Amerikalı (aynı kişinin farklı örgütlere üye olduğu durumlar da var! Aşağıdaki listede
Amerikalı CFR, Trilateral üyeleri işaretlenmiştir) Bilderberg-CFR-Trilateral Üçlemesine
katılırken hangi havaalanını kullanmıştı, bu da meçhuldü. Ortada sadece bir tek Ritz Carlton
ve hiç gidip gitmedikleri meçhul Silivri Klassis Otelinin isimleri dolaşıyordu, ama
toplantıların bazıları herhalde geceyarıları Yerebatan Sarayı (!) veya Topkapı Sarayında da
yapılmış olabilirdi! Bu yazının yazıldığı 8 Haziran’a kadar, toplantının bitiminden 5 gün
geçmesine karşın hiç bir bilgi, hiç bir iz yoktu.

193
Mustafa Yıldırım. Sivil Örümceğin Ağında, İst: Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2004.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 211

Bizim için Ulusalcılık-Milliyetçilik açısından en önemli izler ise, Bilderberg


toplantısının başladığı gün 31 Mayıs 2007 tarihinin sabahında, Harp Akademisinde
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın yapmış olduğu tarihe geçen,
muhteşem konuşmaydı! Zamanlama mükemmeldi ve Bilderberg toplantısına iyi bir yanıttı.
Konuşmada soğuk savaş sonrası 11 Eylül’de ve sonrasında NATO’nun yeni düşmanlar
yaratmaya çalıştığı, Batılı Ülkelerin ve müttefik görünümündekilerin aslında PKK’yı veya
teröristleri desteklediği, teröristi destekleyenin de terörist sayılması gerektiği (Barzani,
Talabani, İsrail ve ABD) vurgulandı. Zaten yaklaşık 10 gün kadar önce eski MGK Genel
Sekreteri E. Org. Tuncer Kılınç da, Londra ADD’deki bir konuşmasında, NATO’dan
çıkmamız gerektiğini ve ABD’nin artık stratejik müttefikimiz olmadığını belirtiyordu. Üstelik
CFR (veya Bilderberg heyeti) Genelkurmay başkanlığından 1 Haziran Cuma akşamı
randevü istemişti, ama randevü alamamışlardı. (Yeniçağ Gazetesi, 3 Haziran 2007, Pazar, s:
9)

Ayrıca, Bilderberg toplantısının başladığı 31 Mayıs 2007 Perşembe günü sabahleyin


Harp Akademisinde yapılan ‘Güvenliğin Yeni Boyutları ve Uluslararası Örgütler’ isimli
sempozyumda, Org. Yaşar Büyükanıt, ABD’nin Teröre açıkça destek verdiğini belirtmiş,
resmen NATO’nun ve ABD’nin, Kuzey Irakta’ki teröristleri (PKK, Barzani güçleri)
desteklediğini açıklamıştı. Hemen Bilderberg ve CFR ekibi randevü taleplerini geri çektiler.
Bu durum önemli bir ulusalcı duruşu sergiliyordu, öncelikle uluslararası gizli bir toplantı olan
Bilderberg toplantısı, klasik ve geleneksel temayüle uyulmayarak, tek bir otelde yapılmıyor,
ayrıca pek çok Türk yönetici veya işadamı ile görüşülmesi ön plana alınarak tüm şehire
yayılıyordu. Postmodern ilk Bilderberg toplantısına İstanbul şahit oluyordu!

Belki de Türkiye’nin bir çok yerinde varlığını sürdüren çok uluslu ve çok şehirli Gizli,
Bilderberg toplantısı Ankara’da da devam ediyordu. Aşağıdaki listede adı geçen CFR
üyelerinden, Rockefeller, Soros, Kissenger, Olbruk, Wolfowitz, Perle, Dünya Bankası
Başkanı Zoellick, Femuston, Zordon, Franklin, Soms gibi isimler, yanlarına başka
tanınmayan uluslararası isimleri de alarak, Ankara’da başbakan Erdoğan, Abdullah Gül, Ali
Babacan, Kürşat Tüzmen, Egemen Bağış, Merkez Bankası başkanı Durmuş Yılmaz,
Haluk Dinçer, Tolga Egemen, Aziz Çolakoğlu, Şerif Egeli ve Volkan Bozkır’la gizli
görüşmeler yapıyordu (Yeniçağ Gazetesi, 3 Haziran Pazar, 2007, s:9) . Böylesine
uluslararası gizli görüşmeler Türk Anayasasına ve Türk yasalarına ne kadar uygundu, tabii
bu tartışma götürür.

Sayın AB-Dullah beyin ABD ile (Colin Powell ile görüşürken) yaptığı 9 maddelik
gizli anlaşma henüz hafızalardan silinmemişti. Bu anlaşmanın maddelerinden bazıları özetle
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 212

şöyleydi: Güney Kürdistan’ın kurulmasına izin verilmesi, Türkiye’de federasyona geçilmesi,


PKK sorununa siyasi çözümle yaklaşılması, TSK’nın gücünün ve aktivitesinin düşürülmesi,
Kıbrıs’tan askerin çekilmesi ve Kıbrıs konusundaki tavizler verilmesi, Yunanlılara ve
Ermenilere tavizler verilmesi, Ermeni sözde soykırımının kabul edilmesi vb. (Aydınlık, Kapak
yazısı, 23 Nisan 2007, Sayı:1031 ve Nisan-Mayıs 2007 aylarındaki Aydınlık Dergileri)194.

Bugün Kuzey Irak’a Girmezsek, 2 Yıl Sonra Diyarbakır’a Giremeyeceğiz!

1 Mart Tezkeresinin çıkmamasının ardından hatırlandığı gibi İstanbul’da sözde El


Kaide’ye ait bombalar patlamıştı, onlarca kişi ölmüş, 700 civarında kişi yaralanmıştı.
Bilderberg toplantısının devamındaki hafta ise Tunceli’de bir karakola baskın yapan PKK, 5
Haziran’da 8 erimizi şehit ediyordu, tam o şehitlerimiz toprağa verilmişken 7 Haziran’da 3
erimiz daha uzaktan patlatılan mayınla şehit ediliyordu. Artık nerdeyse hergün şehit vermeye
başlıyorduk! Bu PKK ve onların destekçisi Barzani ile mi OVADA SİYASET yapacaktık?

Küresel Zehirli Sivil Örümceklerin Drakulası George Soros bize ‘vampir dilinde’
ne demişti: ‘Sizin en iyi ihraç malınız, Mehmetçiğin kanıdır!’ Bu insanlar bir yandan
Türkiye’de gizli toplantılar yaparlarken, bir yandan da bizim yerli şebeke bu toplantılara
katılıyor ve bu Küresel Elit Vampirler tarafından siyasi çözümle yaklaşmamız önerilen PKK
ise bu sırada alçakça saldırılarını sürdürüyordu!

Bu erlerin şehit olması karşısında F.cı bir gazete utanmadan ‘Neden Sadece Erler
şehit oluyor, Subaylar Nerde?’ diye başlık atıyordu, aynı ‘Askerlik veya Subaylık yan
gelip yatma yeri değildir!’ diyen kişiler gibi! Halbuki 1983-1997 arasında şehit düşen
subaylarımızın sayısı Kara Kuvvetlerinde 269, Jandarma’da 364 idi. Öyle bir
konjoktürdeydik ki, ya Kuzey Irak’a girip tampon bir bölge oluşturmalıydık, ya da arkasından
Güneydoğumuzu karıştıracak Güney Kurdistan devletinin kuruluşunu sessizce izlemeliydik,
bazı gazete sahipleri ve işadamları orda Barzani’ye devlet kurarken! Bugün Kuzey Irak’a
giremezsek, 2 yıl sonra Diyarbakır’a giremeyecek aşamaya yaklaşıyorduk!

Tüm bu konjonktürde düşünülünce, Küresel Elitin Türkiye ve İstanbul’da düzenlemiş


olduğu Gizli Bilderberg Toplantısının önemi bir kez daha artıyordu! Bu toplantıda alınan
kararların gizli tutulması tüm yasalarımıza aykırıydı. Bu toplantılara iştirak edenlerin yaptığı
da, yargıda yerini bulması gereken ve hukuk sisteminin üzerinde düşünmesi gereken bir
olguydu. Türk Genelkurmayı Bilderberg toplantısına gereken yanıtı tutumuyla ve internet
sitesine koymuş olduğu bildirilerle dolaylı olarak verirken, anlamayana davul zurna değil, ses
bombası bile az geliyordu! Mahalle kabadayısı gibi kenar mahalle yöntemleriyle ülke

194
Doğu Perinçek. Tayyip Erdoğan’ın Yüce Divan Dosyası, İst.: Kaynak Yayınları, 2007; Aydınlık, Kapak
yazısı, 23 Nisan 2007, Sayı:1031.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 213

yönetilemezdi! Zaten Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt da, bunu vurguluyor ve
“Biz mahalle kabadayısı değiliz, Irak’a girmemiz için siyasi irade gerekli!’ diyordu. Ama
ortada bir siyasi irade yoktu; çünkü siyasi irade Küresel Elitin elinde, CFR’nin elinde,
Bilderberg Toplantısını İstanbul’da düzenleyenlerin elindeydi!

Toplantıda ortadoğu’da enerji konuşuluyor, ama bunun yanısıra BOP projesi,


Kürdistan, Irak’ın geleceği, İran’a karşı olası bir saldırı, Türkiye ve dünyada çıkarılması
olası bir ekonomik kriz konuları gündeme alınıyordu. Tabii ki, kapalı kapılar ardında
konuşulan en önemli konulardan birisi de 22 Temmuz seçimleri ve ardından Cumhurbaşkanı
seçimiydi. Bilderberg Gizli Örgütü, Amerikanın ve Küresel Elitin çıkarları doğrultusunda bir
hükümet ve Cumhurbaşkanı istiyordu; Bilderbergin veya Küresel Elitin Ulusal-Milli dirence ve
iradeye ise hiç tahammülü yoktu! Kemalizm ve Atatürkçü Düşünce Sistemi acilen Türkiye’den
yok edilmeliydi, Fettullahçı Ilımlı İslam da zaten bu nedenle yaratılmamış mıydı? F.çı ve N.
Tarikatları Anglo Sakson istihbaratı tarafından içimize konmuş birer Truva Atı değil miydi?

Bilderberg Uzmanlarının Görüşleri

Mülakat yaptığımız Bilderberg uzmanlarının görüşleri ise bu hipotezlerimizi


doğruluyordu:

Robert Gaylon Ross, Küresel Elitin acilen tek dünya hükümetine ve Ortadoğu’da
yeni sınırlara kadar gideceğini belirtip, bizi okuyan tüm Türk halkını Bilderberg’in ve
Küresel Elitin entrikalarına ve Türkiye üzerindeki oyunlarına karşı uyarıyordu. Az
zamanımızın kaldığını söyleyip, Siyonizmin mutlaka Türkiye’yi parçalamayı hedefleyeceğini
ekliyordu. Ross’a göre Kürdistan bu projenin parçasıydı.

Bilderberg.org, sitesinin sahibi Tony Gosling ise Siyonizmin Türkiye’ye büyük


oyunlar oynamaya çalıştığını söylüyor, bu toplantının ardından büyük ekonomik krizlerin,
Ortadoğu’da Türkiye’yi de etkileyecek savaşların ve kaosun gelebileceğinden bahsediyordu.
Ayrıca 11 Eylül benzeri bir olayın yaşanabileceğine dikkati çekip, Türk halkını Bilderberg
Şeytanına ve Küresel Elite karşı uyanık olmaya davet ediyordu.

James Tucker, çok detaylı olarak geçmişte yaşananları hatırlatıp, Küresel Elitin ve
Bilderberg toplantılarının Türkiye üzerinde oynanmakta olan yeni oyunlarına karşı herkesi
dikkatli olmaya çağırıyordu. Kanaltürk karşısında konuşurken, Bilderbergcilerden
‘uluslararası caniler’ diye bahsediyordu!
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 214

Texe Marrs, ise bizi benzer konularda uyarıyor, masonik gizli örgütlerin tehlikesine,
CFR, Bilderberg ve Trilateral komisyonun şeytani planlarına dikkati çekiyordu. Siyonizm
mutlaka alt edilmeliydi, aksi taktirde Türk Ulus devleti parçalanacak ve yok edilecekti!

İSTANBUL BİLDERBERG 2007-SONUÇ

Postmodern ve Sürreel bir Bilderberg toplantısı İstanbul ve Ankara’da düzenlenmiştir.


Bu toplantıya CFR, Bilderberg ve Trilateral Komisyon üyesi pek çok kişi katılmıştır. Böyle
bir uluslararası ve supranasyonal gizli toplantı Anayasaya ve Türk yasalarına aykırıdır. Bu
toplantıda Tek Dünya Hükümetinin oluşturulması için temel kararlar alınmaya devam
edilmiş, Büyük Ortadoğu Projesi, Kürdistan, Türkiye’deki seçimler, Türkiye’nin
ekonomisinin geleceği ve Irak, İran ve Suriye ile ilgili de pek çok karar alınmıştır. Tüm
uzmanlar ve aydınlar Türk halkını Küresel Eliti temsil eden Masonik Örgütlenmelere, CFR,
Bilderberg, Trilateral Komisyon, Round Table vb. gizli yapılara karşı uyarmaktadır.
Küreselleşme süreci içinde bu gizli yapıların dünya halkı için planladıkları sadece kayıtsız
şartsız bir KÖLESELLEŞMEDİR! Tek dünya hükümeti, Ulus Devletlerin sonu olacaktır!

Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk Genelkurmayı ve Türk halkı, Türkiye hakkında


yapılmakta olan düşmanca planlar için uyanık olmak zorundadır. ‘Ne Mutlu Türküm
Diyene!’ ilkesini ve Atatürkçü Düşünce Sistemini benimsemeyenler Türkiye
Cumhuriyetinin düşmanıdırlar ve öyle kalacaklardır! Irak’a veya Kandil dağlarına bir
operasyon yapmak yeterli olmayacaktır, içerdeki işbirlikçi düşmanlara karşı da bir operasyon
çok gerekli hale gelmektedir!

Basından Saptanabildiği Kadar 2007- İstanbul-Bilderberg Toplantısına Katılanlar


(Yeniçağ ve Cumhuriyet Gazetelerinden saptanabilenler)195

Aşağıdaki isimler, basından veya diğer kaynaklar ile saptayabildiğimiz isimlerdir. Aslında bu
kişilerin haricinde pek çok Türk de CFR, Bilderberg ve Trilateral Komisyon üyeleri ile
görüşmüşlerdir. Zaten toplantının bu yıl Türkiye’de yapılmasının nedeni budur.

Hikmet Çetin, Amerika’nın bir zamanlar Cumhurbaşkanlığına hazırladığı Afganistan’daki görevli, bir
Bilderberg müdavimi
Ali Babacan, Maliye Bakanı
Kemal Derviş, Administrator, UNDP
Mustafa V. Koç, Koç Holding A.Ş. Başkanı
Güler Sabancı, Sabancı Holding A.Ş.
Fehmi Koru, Gazeteci, Yeni Şafak
Cengiz Çandar, Gazeteci
Mehmed Ali Birand, Gazeteci
Arzuhan Doğan-Yalçındağ (TÜSİAD Başkanı)
Erkut Yücaoğlu (TÜSİAD eski başkanı)
Kürşat Tüzmen,
Prof. Ayşe Soysal (Boğaziçi Un. Rektörü)
Cüneyt Zapsu, Başbakanlık Danışmanı
Cem Duna,
Emre Gönensay,
Egemen Bağış,
Ümit Boyner, Boyner Holding
Durmuş Yılmaz, Merkez Bankası başkanı
Haluk Dinçer,
Tolga Egemen,
Aziz Çolakoğlu,
Şerif Egeli,

195
30 Mayıs ile 5 Haziran 2007 arasındaki Cumhuriyet ve Yeniçağ gazetelerinden derlenmiştir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 215

Volkan Bozkır,

Katılan Kraliyet ailesi ve diğer Derin Konuklar (Kaynak: Yenicağ Gazetesi ,


04.Haziran.2007, s:8 )

Hollanda Kraliçesi Beatrix, İspanya Kraliçesi Sofia, Belçika Veliaht Prensi Philippe ve
Yunan ekonomi bakanı George Alaoskufis, Portekiz eski başbakanı, eski Fransa dışişleri
bakanı Michel Banier, İsveç Maliye bakanı Anders Borg, Hollanda Dış Ticaret Bakanı Frank
Heemskerk, Finlandiya Maliye bakanı Jyrki Katainen, Fransa Tarım Bakanı Christine
Lagarde, İrlanda Adalet Bakanı Michael Mc Dowell, IMF Başkanı Rodrigo De Rato, AB
komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn.

DANİEL ESTULİN’İN sitesinde ilan ettiği listenin hemen tamamının katıldığı bildirildi!

(listede olmayan diğer katılımcı yeni isimler de eklenmiştir; www.danielestulin.com ;


listelerde Amerikalı CFR ve Trilateral Komisyon üyeleri işaretlenmiştir, diğer ülkelerden
Trilateral Komisyon üyeleri işaretlenmemiştir, onların listeleri ilerideki bir çalışmada
yayınlanacaktır)

George Alogoskoufis, Minister of Economy and Finance (Greece);


Edward Balls, Economic Secretary to the Treasury (UK);
Francisco Pinto Balsemão, Chairman and CEO, IMPRESA, S.G.P.S.; Former Prime Minister
(Portugal);
José M. Durão Barroso, President, European Commission (Portugal/International);
Michel Barnier, former Minister of Esternal Affairs, (France)
Francis Pinto Balsemao, former Prime Minister of Portual (Portugal)
Franco Bernabé, Vice Chariman, Rothschild Europe (Italy);
Nicolas Beytout, Editor-in-Chief, Le Figaro (France);
Carl Bildt, Former Prime Minister (Sweden);
Anders Borg, the Minister of Economic Affairs (Sweden);
Hubert Burda, Publisher and CEO, Hubert Burda Media Holding (Belgium);
Philippe Camus, CEO, EADS (France);
Henri de Castries, Chairman of the Management Board and CEO, AXA (France);
Juan Luis Cebrian, Grupo PRISA media group (Spain);
Kenneth Clark, Member of Parliament (UK);
Timothy C. Collins, Senior Managing Director and CEO, Ripplewood Holdings, LLC (USA);
Bertrand Collomb, Chairman, Lafarge (France);
George A. David, Chairman, Coca-Cola H.B.C. S.A. (USA);
Anders Eldrup, President, DONG A/S (Denmark);
John Elkann, Vice Chairman, Fiat S.p.A (Italy);
Martin S. Feldstein, President and CEO, National Bureau of Economic Research (USA);
James Femuston, CFR (USA)
Timothy F. Geithner, President and CEO, Federal Reserve Bank of New York (USA);
Lloyd Franklin, CFR (USA)
Paul A. Gigot, Editor of the Editorial Page, The Wall Street Journal (USA);
Dermot Gleeson, Chairman, AIB Group (Ireland);
Donald E. Graham, (CFR) Chairman and CEO, The Washington Post Company (USA);
Victor Halberstadt, Professor of Economics, Leiden University; Former Honorary Secretary General of
Bilderberg Meetings (the Netherlands);
Jean-Pierre Hansen, CEO, Suez-Tractebel S.A. (Belgium);
Richard N. Haass, President, Council on Foreign Relations (USA);
Frank Heemskerk, Minister of Foreign Economic Affairs (Netherlands)
Richard C. Holbrooke, CFR, Trilateral, Vice Chairman, Perseus, LLC (USA);
Jaap G. Hoop de Scheffer, Secretary General, NATO (the Netherlands/ International);
Allan B. Hubbard, Assistant to the President for Economic Policy, Director National Economic Council
(USA);
Josef Joffe, Publisher-Editor, Die Zeit (Germany);
James A. Johnson, Trilateral ;Vice Chairman, Perseus, LLC (USA);
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 216

Vernon E. Jordan, Jr., Senior Managing Director, Lazard Frères & Co. LLC (USA);
Anatole Kaletsky, Editor at Large, The Times (UK);
Jyrki Katainen, Minister of Economic Affairs, (Finland)
John Kerr of Kinlochard, Deputy Chairman, Royal Dutch Shell plc (the Netherlands);
Henry A. Kissinger, CFR, Trilateral, Chairman, Kissinger Associates (USA);
Bernard Kouchner, Minister of Foreign Affairs (France);
Henry R. Kravis, CFR, Founding Partner, Kohlberg Kravis Roberts & Co. (USA);
Marie-Josée Kravis, Trilateral. Senior Fellow, Hudson Institute, Inc. (USA);
Neelie Kroes, Commissioner, European Commission (the Netherlands/International);
Ed Kronenburg, Director of the Private Office, NATO Headquarters (International);
William J. Luti, Special Assistant to the President for Defense Policy and Strategy, National Security
Council (USA);
Jessica T. Mathews, CFR, Trilateral. President, Carnegie Endowment for International Peace (USA);
Frank McKenna, Ambassador to the US, member Carlyle Group (Canada);
Thierry de Montbrial, President, French Institute for International Relations (France);
Mario Monti, President, Universita Commerciale Luigi Bocconi (Italy);
Craig J. Mundie, Chief Technical Officer Advanced Strategies and Policy, Microsoft Corporation
(USA);
Egil Myklebust, Chairman of the Board of Directors SAS, Norsk Hydro ASA (Norway);
Matthias Nass, Deputy Editor, Die Zeit (Germany);
Adnrzej Olechowski, Leader Civic Platform (Poland);
Jorma Ollila, Chairman, Royal Dutch Shell plc/Nokia (Finland);
Richard Olbruk, CFR asil üyesi.
George Osborne, Shadow Chancellor of the Exchequer (UK);
Tommaso Padoa-Schioppa, Minister of Finance (Italy);
Richard N. Perle, CFR, Resident Fellow, American Enterprise Institute for Public Policy
Research (USA);
Heather Reisman, Chair and CEO, Indigo Books & Music Inc. (Canada);
David Rockefeller (USA); Rockefeller Vakfı Başkanı, CFR eski başkanı. Trilateral eski başkanı.
Matías Rodriguez Inciarte, Executive Vice Chairman, Grupo Santander Bank, (Spain);
Dennis B. Ross, CFR Director, Washington Institute for Near East Policy (USA);
Otto Schily, Former Minister of Interior Affairs; Member of Parliament; Member of the Committee on
Foreign Affairs (Germany);
Jürgen E. Schrempp, Former Chairman of the Board of Management, DaimlerChrysler AG (Germany);
Tøger Seidenfaden, Executive Editor-in-Chief, Politiken (Denmark);
Lery Soms, CFR (USA)
George Soros, CFR, Trilateral (Opens Society Institue) Soros Foundation, (USA)
Peter D. Sutherland, Chairman, BP plc and Chairman, Goldman Sachs International (Ireland);
Giulio Tremonti, Vice President of the Chamber of Deputies (Italy);
Jean-Claude Trichet, Governor, European Central Bank (France/International);
John Vinocur, Senior Correspondent, International Herald Tribune (USA);
Jacob Wallenberg, Chairman, Investor AB (Sweden);
Martin H. Wolf, Associate Editor and Economics Commentator, The Financial Times (UK);
Paul Wolfowitz, CFR, Trilateral. eski Savunma Bakanı yardımcısı.
James D. Wolfensohn, Special Envoy for the Gaza Disengagement (USA);
Robert B. Zoellick, Deputy Secretary of State (USA); CFR
Klaus Zumwinkel, Chairman of the Board of Management, Deutsche Post AG (USA);
Adrian D. Wooldridge, Foreign Correspondent, The Economist.

GİZLİ ÖRGÜTLER, İSTİHBARAT TEŞKİLATLARI VE DERİN DEVLETLER

Bu kitapta ve bu dizinin devamında ele alınacak tüm gizli cemiyetlerin yüzyıllar


boyunca ya devletlerin bir yapısıyla, ya istihbarat örgütleriyle bağlantısı olmuştur. Bu yüzyılda
ise zaten, izleme ve dinleme teknolojisinin böylesine ileri olduğu bir devirde, Derin Devletler
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 217

veya İstihbarat Örgütlerinin desteği olmadan bir gizli cemiyet veya örgüt kurulamaz.
Günümüzde Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar, sadece masum bir dernek görünümündedirler
ve gizli bir cemiyet olarak ele alınmamalıdırlar. Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar eski gizli örgüt
niteliğini kaybetmişlerdir, zaten Mavi Localar sanıldığı kadar faal olan ve tehlikeli yapılar
değildirler. Bu konuların detaylarına Masonlarla ilgili çalışmada değinilecektir.

İlk çıkışlarında pek çok gizli cemiyet var olan sistemi yıkmak için çıkmış olmasına
rağmen (Gül-Haç, Siyon Tarikatı, İllüminati, Masonluk vb.) bir süre sonra bu gizli teşkilatların
hemen hemen hepsi aristokrasinin, Monarşinin uzantısı olan kişilerin ve yöneticilerin, Elitlerin
kontrolüne girmiştir. Her zaman Kraliyet aileleri, zenginler, monarşinin yöneticileri en az 10-
20 adım daha önde olmuşlar, hatta bazen kendilerinin zıddını savunan bu cemiyetleri
kendileri kurmuşlardır. Örneğin, Skulls and Bones, Hegelien bir yaklaşımla karşıt cemiyetleri
kurma konusunda çok beceriklidir. Dolayısı ile gerçek anlamda bağımsızlık mücadelesi
verebilen örgütler çok uzun yaşayamamış ve yöneticilerin ve zenginlerin örgütleri ve Derin
Devletleri tarafından infiltre edilmişlerdir. Bu konuda beyin ve teorisyen her zaman Kraliçe’nin
Gizli Servisi olan SIS (Secret Intelligence Service) olmuştur. Daha sonra MI6 ve MI5’i
doğuran bu örgüt, Osmanlılara ve Türklere de pek çok düşmanlık yapmış, kazık atmıştır.
Arapların kışkırtılarak üzerimize salınması, pek çok dinci cemaatin kurulup yeşertilmesi
tamamen İngiliz İstihabaratının uzağı gören, “bilge” aklının bir sonucudur. Ne de olsa bu
teşkilat ta Tapınakçılara, Gül-Haç’a, Masonlara kadar uzanmaktadır. Masonlar ve soylular
İngiliz istihbaratı ile içiçedirler ve birbirlerinden ayrılamazlar.

Dünyayı yöneten gerçek gizli güçler Küresel Elitin şirketleriyle ve istihbarat örgütleriyle
koordine olmuş modern Derin Devletlerdir. Yani bu karışık gizli oluşum, hukuk sistemleri, oto-
kontrol mekanizmaları ve istihbarat örgütleriyle tamamen bir Gizli Devlet yapısına
dönüşmüştür. Supranasyonel Teşkilatlar ile de (Bilderberg, CFR, Trilateral), “Supranasyonel
bir gizli hukuk sistemine” veya “hukuksuzluk” sistemine ulaşılmıştır. Bugün Emperyal
Devletlerin veya Ulus Devletlerin ve Şirket-Devletlerin var olabilmesi için de başka bir
alternatif yoktur. Nitekim görünen hükümetler bir anlam ifade etmemektedir. Onlar seçimle
halkın ‘adını DEMOKRASİ’ sandıkları bir sistemle başa gelirler, ama Devletin temel ilkelerinin
ve ideallerinin paralelinde çalışmak zorundadırlar. Sadece baştaki hükümetler değişir, ama
Devletin temel politikası pek değişmez. Devletin almış olduğu 100 yıllık planlar pek
değişmez. Örneğin, İsrail’in kuruluşuna 1910-1917 arasında İngiliz ve Amerikan Derin
Devletleri karar vermişlerdir ve İsrail 1948’de kurulmuştur. Bir benzer şekilde, Büyük
Ortadoğu Projesine 1920’lerde Wilson Prensipleri adı verilen 14 nokta teorisi ile karar
verilmişti, bu halen yürürlüktedir. Genişletilerek ve modifiye edilerek uygulanmaktadır. Bu
projenin kapsamında Türkiye’nin de SEVR’deki bölünme benzeri biçimde parçalanması
gündemdedir. Bu nedenle Devleti ve Derin Devletleri, Dünyadaki emperyal ülkelerin veya
Ulus Devletlerin yapılarını detaylı anlayabilmek, Dünyayı istihbarat sistemleri, polis yapıları
ve şirketlerle yönetmekte olan Gizli Güçleri anlamak açısından çok önemlidir. Burada tabii en
önemli tartışılması gereken konu, Türkiye’de yıllardır üzerinde değinilen bir Derin Devletin
olup olmadığıdır. Türkiye’de bir Derin Devlet var mıdır? Varsa, neden Türkiye ekonomik
olarak, askeri olarak böylesine bağımlıdır? Bu sorunun yanıtı aşağıda işleneceği gibi
şöyledir:

Türkiye’de bir Derin Devlet yoktur. Ya da başka bir değimle Türkler ve Türkiye
Cumhuriyeti için çalışan Ulusalcı ve Türkçü bir Derin Devlet yoktur. Türkiye’de başka Derin
Devletlerin uzantıları, yabancı istihbarat örgütleri her yana sızmışlardır (Amerikan, İngiliz,
İsrail, Alman, Rus, Fransız veya İskandinav, vb.). Yani Türkiye’de bu Derin Devletlerle
bağlantılı Derin Çeteler mevcuttur. Çok kısa olarak bu kitapta, Dünyayı Yönetmekte olan gizli
güçlerin daha iyi anlaşılması açısından, Derin Devlet ve Türkiye’de neden Derin Devlet
olmadığı konusuna değineceğiz196.

196
Dünya’daki Derin Devletler konusu ilerideki çalışmalarda çok daha detaylı olarak ele alınacaktır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 218

Derin Devlet Nedir? Türkiye’de Derin Devlet Var mı?

Daha önceki yazılarımda ve kitabımın bir bölümünde bu konuya değinmiştim197!


Dünya Derin Devletlerini ele alan detaylı bir çalışmanın ardından, olası bir Ulusalcı ve
Türkçü Türk Derin Devletinin ana hususlarını belirlemek ve planlamak vatansever her
akademisyenin görevi olmalı! Bu işi hukukçuların, özellikle Anayasa hukukçularının
yapmasını beklerdik, ama onlar ülke tasfiye edilirken, Anayasa’dan bu ülkenin temel harcı
olan Atatürk İlkeleri, Türklük kavramı çıkarılırken suskun kalmakla yetiniyorlar! Türkiye’de
gerek Türk Silahlı Kuvvetlerine saldırmak ve Jandarma İstihbaratını kötülemek için, gerekse
başka Derin Devletlerin ve istihbarat örgütlerinin derin çetelerini daha kanuni ve legal bir
havaya bürümek için Derin Devlet kavramı mistifiye edildi ve uzun bir süre sanki illegal
faaliyetleri yapan çetesel bir sistemmiş görüntüsüne dönüştürüldü. Halbuki şu unutulmamalı,
gerçek bir Devletin illegal eylemlere ihtiyacı yoktur. Yani Devlet kendine yeni bir hukuki
sistem kurar ve yeni kanallar açarak sistem içindeki sorunları çözer. Elinde kanun yapma
yetkisi de bulunan Devlet için illegalleşerek bazı olguları çözmek anlamsızdır. Bu ancak
başka gizli dış müdahale varsa gerekli olur!

ULUS Devleti korumak için mücadele verenleri yoketmek istiyorsanız ve Devlet içinde
bununla dirençle karşılaşacaksanız, o zaman illegaliteye yönelilir. Bunu yapan ULUS
Devletten ve bu kişilerden rahatsız olan yabancı istihbarat örgütleri veya yabancı Derin
Devletlerdir. Yapılanlara Kovert Operasyon (Örtülü Operasyon) denir. Vatansever ve
Kemalist aydınlar olan Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Org. Eşref Bitlis ve Necip
Hablemitoğlu gibi kişilerin öldürülmesi birer yabancı Derin Devlet operasyonu veya Kovert
Operasyondur. Bu kişilerin korunamaması ve eylemcilerin hedeflerini son derece rahat
biçimde gerçekleştirmeleri de bu ülkede bir Derin Devlet olmadığının en net kanıtlarından
birisidir. Bu kavramların karışmaması için öncelikle temel tanımlara girmekte fayda vardır.

Bilindiği ve kitapta izah etmeye çalıştığımız gibi Dünyayı Yöneten Güçler gizli
örgütlerin, istihbarat örgütlerinin veya çokuluslu şirketlerin yanısıra, bunların oluşturdukları
Derin Devletlerdir. Aslında Derin Devlet kitapta bahsedilen dev gizli örgüt-istihbarat birimi-
gizli teşkilat kompleksinin bir bütününü teşkil etmektedir. Bu kitapta bu yapılara kısaca
değinip, detaylarını gelecek kitaplara bırakalım.

Devlet Nedir?

197
Ümit Sayın. Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler, İst: Neden Kitap, S:231-267. Türkiye’de Derin
Devletin ve İstihbaratın Bugünkü Yapısı, 2006.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 219

DEVLET dil, din, ırk, millet gibi ortak özellikleri olan, ortak kültür ve tarih, aynı
topraklar üzerinde yaşama ve aynı geleceği paylaşma, ülkü birliği gibi amaçları olan halkın
oluşturduğu, bağımsız, hukukla ve kanunlarla yönetilen ve bu yapıyı koruyabilecek,
gelişmesini sağlayabilecek tüm kurumları içeren sosyal sistemdir.

Bir Devletten bahsedebilmek için;


• Bağımsız yaşamakta olan halk ve millet olacak.
• Bu halkın ortak bir dili olacak.
• Bu halkın yaşadığı ortak bir toprağı olacak.
• Bu halkın ortak tarihi olacak.
• Bu halkın ortak kültürü olacak.
• Bu halkın ortak bir gelecek hedefi ve ülküsü olacak.
• Bu halkın ortak bir amacı olacak.
• Bu halkın sosyal bir sistemi olacak.
• Bu halkın ortak bir ekonomisi olacak.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 220

Bir örnek vermek gerekirse, aşiret Reisi Mesut Barzani Peşmergesinin ve Kürtlerin
yukarıdaki koşullara uygun bir yapıya sahip olmadıkları pek çok yönüyle bellidir. Barzanistan
ve zorlanarak kurulmaya çalışılan Kürdistan aslında bir İsrail ve ABD kuklası suni devlettir
ve devlet olma özelliklerinin pek çoğunu taşımamaktadır! Tarihte Kürtlerin bir kez bile
kurdukları bir devlet olmamıştır, şimdi son 2000 yıl içinde 16 devlet kurmuş Soylu Türk
Ulusu ile yarışmaya kalkmakta, onların topraklarını emperyalistlerin köleliğini yaparak ele
geçirmeye çalışmaktadırlar.

Ama bir sistem olarak Devletin oluşabilmesi için;

• Halkın bir arada huzurlu ve güvenli yaşayabilmesi için gerekli kurumlar olması
gereklidir. (Sağlık kurumları, Sosyal Sigorta kurumları, Maliye kurumları, Güvenlik
kurumları, ordular, hükümete yardımcı olan diğer kurumlar, vb.)
• Otokontrolü olan bir hukuk sistemi ve temel kanunları (anayasası) olması gereklidir.
Bu Anayasanın, Anayasa Mahkemesi gibi Oto-kontrol kurumları olması gereklidir. Bu
otokontrol kurumları İngiltere ve Almanya’da olduğu gibi Anayasayı korumak için
istihbari ve operasyonel bazı yapılanmalara sahip olması gereklidir.
• İç ve dış güvenliği sağlayacak tüm kurumları olması gereklidir. (Ordular, istihbarat
örgütleri, güvenlik teşkilatları).
• Özellikle Adalet, İç Güvenlik, Ordu, Dış Güvenlik, kontr-espionaj grupları kesinlikle
hükümetin özel ve şahsi politikalarından etkilenmeyecek ve bu stratejik kurumlarında
başa gelenler kadrolaşamayacaklar; bu durum Anayasa ile engellenecek.
• Halkın bir tehdite karşı varlığını korumakla görevli kurumları olması gereklidir
(istihbarat örgütleri, Ordular ve ulusal güvenlik konseyleri)
• Devletin ana ilkelerini koruyacak, sistemi devam ettirecek, oto-kontrolü olan tüm
kurumları olması gereklidir. Derin Devlet kavramı burda devreye girmektedir.

Aslında Derin Devlet kavramı Devletin büyük kısmının da içerildiği bir kavramdır.
Yabancı dilde mevcut bir kavramdır (Secret State-Gizli Devlet, Shadow Government- Gölge
Hükümet gibi). Genellikle Ulus Devletlerde Derin Devlet, varolan devletin bir sigortası, bir oto-
kontrol sistemidir. Derin Devlet, Ulus Devlet olmayan Amerika gibi ülkelerde ise var olan
şirket-mafyöz-kapitalist yapıların elindeki bir kontrol mekanizmasıdır.

Derin Devlet Nedir?

Derin Devlet, Devletin bütün mekanizmalarının daha gizli ve daha derindeymiş gibi
göründüğü, aslında pek çok devletin içinde olan istihbarat, ordu, gizli polis yapılarıyla içiçe
olan ve hem o devletin ulusal güvenliğini, hem de iç güvenliğini hem ulusal hukukla, hem de
gizli yöntemlerle sağlayacak bir yapıdır! Derin Devlet, Anayasayı, Devletin Kuruluş
aksiyomlarını, Devletin rejimini, laik sistemi, sosyal sistemi de korumak zorundadır. Eğer
bunlar korunmuyorsa, o ülkede, o ülke için çalışan bir Derin Devlet yok demektir.

Ücretsiz İnternet sözlüğü olan Vikipedideki tanımın bile ne kadar yanlış olduğunu görmek
için Vikipediye uzanalım:
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 221

Vikipedinin Tanımı198:

Derin devlet, devletin üst kademesinin; Cumhurbaşkanı, MGK, TSK Komuta


kademesi, MİT, Başbakanlık gibi devletin milli siyaset belgesini hazırlayan ve bunun
uygulanması için gerekli tedbirlerin alınmasını sağlayan kurumların oluşturduğu yapıdır!

Türkiye'de Derin Devletin kökeni Teşkilat-ı Mahsusa'ya dayanır. Gayrinizami Harp için
kullanılır. Türkiye Cumhuriyeti'ni, Kurtuluş Savaşı ile kuranlar bu yapının içinden gelen sivil
ve asker kişiler olup sayıları 30.000 kadardır.

Çağımızda Türkiye'de adı geçen ve devletin yasal ve anayasal kuruluşları ile


bağdaştırılmaya çalışılan Derin Devlet olgusu ile Türkiye Cumhuriyeti devleti ilişkisi
olmadığını ileri sürmektedir.

İddialar

Aşağıda ise çağımızda bazı kesimlerin Derin Devlet kapsamında devlete karşı olan
iddia, zan ve tezleri yer almaktadır:

Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı ve diğer bürokrasi


içinde yerleşik ve kendilerini devletin sahibi olarak gören bir veya birden fazla grup ile
bunların devlet dışındaki bağlantılarına verilen genel addır. Bu kişilerin yurt dışında istihbarat
ve mafya oluşumlarıyla da bağlantıları olduğu düşünülmektedir. Silah ve uyuşturucu ticareti
çeteleriyle de bu oluşumların yolları kesişmektedir. Daha çok Türkçü bir söylem
kullanmaktadırlar. Oluşumun önemli bir amacı da devleti seçilmişlerden korumaktır. Laiklik ve
cumhuriyet korunması gereken değerler olarak sunulmaktadır. Ancak bu tür olaylarda söz
konusu çetelerin kişisel zenginleşme sağladıkları, bu yapılanmalar ile ekonomik ve siyasi
nüfuz elde ettikleri de anlaşılmıştır.

Türkiye'de faili meçhul birçok olayın Derin Devlet tarafından gerçekleştirildiği iddia
edilmiştir. Ayrıca failleri bilinmesine karşın gerçek azmettiricinin bulunamadığı Uğur Mumcu
ve Danıştay Cinayetlerinde de Derin Devlet şüphesi vardır.

Vikipedideki İddialar Doğru mu?

198
http://tr.wikipedia.org/wiki/Derin_devlet
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 222

Vikipedi bile kavram karmaşası yüzünden önce Derin Devlet kurumları içinde
Cumhurbaşkanı, MGK, TSK Komuta kademesi, MİT, Başbakanlık gibi kurumları Uğur
Mumcu ve Danıştay Cinayeti gibi faili meçhuller ile alakalandırmaktadır. Halbuki, Uğur
Mumcu da, saldırıya uğrayan Danıştay üyeleri de Necip Hablemitoğlu da Devlet için
çalışan kişilerdi. Devletin ya da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin onlarla bir sorunu yoktu ki,
onları gizlice öldürtsün. Onlarla sorunu olan bu devletin temel sistemine düşman olan ve bu
devleti çökertmek isteyen düşman Derin Devletlerin istihbarat örgütleridir. Burada akla ilk
gelenler ABD’li, İsrailli ve Alman İstihbarat örgütleridir. Eğer bizim bir istihbarat örgütümüz bu
işlerden birisinde kullanıldıysa, bu şu anlama gelir: Bu örgütlerimizin içine sızma ve devşirme
var. Çünkü bir Devlet veya Derin Devlet sisteminde en tavizsiz ulusalcı olması gereken
kurumlar istihbarat örgütleridir.

Yukardaki şekilde görüldüğü gibi Derin Devlet aslında Devletle içiçe geçmiştir. İçinde
gizli konseyler veya gizli kurullar bulunur. Bu görüşmeler kayıt edilmez, çok özel ve devlet
için güvenilirliği kanıtlanmış stratejik açıdan önemli kişiler bu toplantılara katılabilirler. Ordular
ve askeri konseyler, özellikle de askeri istihbarat bir devletin olmazsa olmaz kurumlarıdır. Bu
kurumlar Derin Devletin belki de en önemli yapılarıdırlar, ama bu kurumlar arasında bir
çelişki olmamalıdır. Yani bir başbakan aslında gerçek bir devlet açısından bir hiçtir!
Varolan programı uygular, önüne sunulan A, B, C planlarından birisini seçer; ama devletin
ana güvenlik şemasıyla veya ana güvenlik stratejisiyle oynayıp onu değiştiremez. Örneğin
kitabın yazıldığı Haziran 2007 tarihinden örnek vermek gerekirse:

Bir Genelkurmay başkanı ve etrafındaki komuta kademesi askeri sırları veya


devletin gizli sırlarını, savaş durumunu en iyi bilen kişilerdir. Türkiye’deki Derin yapılar
öylesine yok edilmiştir ki, Mayıs 2007 ayında sadece PKK saldırıları yüzünden 42 şehit
verilmiştir. Halkın çok sevdiği, vatansever, Atatürkçü, milliyetçi yönleri çok güçlü olarak
bilinen Genelkurmay başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, 12 Nisan 2007’de PKK’nın
Kuzey Iraktaki Barzanistan’dan destek aldığını, oradaki 5000 civarında PKK’lı
teröristin ve/veya Barzani’nin adamı peşmergenin (hangisi hangisinin içinde
bilinmemektedir ama Barzani-Talabani-PKK birlikte hareket etmektedirler) bir
operasyonla yok edilmesi gerektiğini söylemektedir. Buna karşın, bu operasyona ABD
ve AB istemediği için karşı çıkmaktadırlar. Şehitlerin cenazelerine bile artık, yöneticiler
için yapılan anti tezahürat ve linç edilme tehlikesi yüzünden girememektedirler. Org.
Yaşar Büyükanıt, defalarca halkın ve medyanın önünde, ya da Genelkurmayın internet
sitesinde Irak’a operasyon yapılması gerektiği talebini tekrarlamıştır, ama talep ‘Bize
öyle bir talep gelmedi!’ diyip, olayı geçiştirilmiştir. 12 Haziran 2007 tarihinde bir
komutanlarla hükümet yetkilileri arasında zirve yapılmış, zirve sonucunda hükümet
Irak’a girilmemesi kararını almıştır. Görevli kişi şöyle demiştir: ‘Güneydeki 5000
teröristle başa çıkamıyoruz, şimdi de Kuzey Irak’taki 500 teröristle mi
uğraşacağız!’ Halbuki istihbarat raporları bile artık Cumhuriyet Gazetesine intikal
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 223

etmekte (Cumhuriyet Gazetesi, 13 Haziran 2007, Ana sayfa), Güneyde 1400-1600


civarında PKK’lı olduğu, Kuzey Irak’ta ise en az 3600-3800 civarında PKK’lı terörist
olduğunu kamuoyuna sunulmaktadır. Bu arada kaç bin Barzani peşmergesi Kürt’ün ise
PKK teröristi olarak sınırlarımızdan içeri girdiği meçhuldür. Ayrıca ABD’nin Kuzey
Irak’ta dev bir havaalanı ve üs yapmakta olduğu, buraya yerleştikten sonra Güney
Kürdistan’ın ilan edileceği bilinmektedir!

Yukarıda anlatılan koşullar eğer Almanya veya İngiltere veya Fransa’da olsaydı, çok
farklı bir mekanizma devreye girip Genelkurmay’ın bu kararını uygulatırdı. Çünkü ülkenin
geleceği, ülkenin parçalanıp, parçalanmama noktasına ulaşması, ülkenin ulusal güvenliği söz
konusudur. Ama Türkiye’de 2007 yılında bir Derin Devlet olmadığı için, aksine yabancı
Derin Devletlerin uzantıları, yabancı istihbarat örgütlerinin birimleri devletimizin içine nüfuz
etmiş oldukları için Türkiye leyhine hiç bir karar alınamamaktadır. Aynı ülkemizin içinde
bulunan madenlerin ve petrolün Türkiye yararına kullanılamaması gibi. Üstelik bu konuda
çalışma yapanlar (Prof. Muaamer Aksoy, Dr. Necip Hablemitoğlu, Em. Binb. İhsan
Güven gibi) yabancı istihbarat birimleri tarafından öldürülmektedir. Benzer ölüm tehditleri son
3 yıldır, evime uydurma bir nedenle polis baskını yapıldığı 2005 yılından beri bana ve benim
gibi bu konularda çalışan kişilere karşı da çok artmıştır.

Yukarıdaki şekil aslında yabancı Devletlerin ve yabancı istihbarat örgütlerinin ne


kadar fazla içimize girmiş olduğuna dair bazı temel bilgileri göstermektedir. Önceki şekilde
çizilmiş olan saf ve ulusalcı kalması gereken yapı ne yazık ki, gerek Emniyet birimlerine,
gerekse bürokrasiye ve güvenlik teşkilatlarına kadar infiltre olmuştur. Halbuki bir ülkenin
savunma sistemi ve güvenlik teşkilatları, adalet sistemi ve yargı o hukuk devletinin bağışıklık
sistemidir. Şu anda Türkiye cumhuriyeti bağışıklık sistemi çökertilmiş ve AIDS olmuş bir
hastaya benzemektedir. Çünkü artık düşmanlara veya sistemin içine nüfuz eden yabancı
unsurlara, düşmana karşı hiç bir antikor veya hiç bir reaksiyon üretememektedir. Aslında
güvenlik sistemleri kimin düşman olduğunu bile anlayamamaktadırlar. Türkiye’nin 2007’deki
olmayan Derin Devleti veya Devrik-Derin Devletini yukarıdaki şema izah edilmektedir. Öyle
ki, bazı teşkilatlardaki yabancılar tarafından kontrol edildiği iddia edilen bazı yapılar,
Şemdinli’de veya diğer ‘TSK-Ulusalcı’ operasyonlarında olduğu gibi kendi öz Türk Silahlı
Kuvvetlerine karşı operasyon yapmaktadırlar. Üstüne üstlük Mossad ve CIA ile koordine
olduğu iddia edilen bu yapılar çok güvenilir ve TSK içinde çok sevilen Kara Harp Okulu
Komutanı Reha Taşkesen’e karşı 2006 Haziranın’da operasyon yapıp, Türk Mütareke
medyasıyla ve yabancı istihbarat servisleri ile koordine onu tasfiye bile edebilmektedirler.
Burada yeri gelmişken Tümgeneral Reha Taşkesen’i savunan bir yazımı buraya eklemek
istiyorum ki, Türk milleti değerli bir generalini nasıl koruyamadığını ve böylesine kritik
mevkideki, zor yetişen bir generalin nasıl harcandığını görsün diye! Eğer bir Derin
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 224

Devletimiz olsaydı, Tümgeneral Reha Taşkesen’e karşı yapılan operasyonun önüne


geçerdi ve hesabını sorardı, halen kimse araştırmamış, hiç bir savcı konuya eğilmemiştir:

Tümgeneral Reha Taşkesen Neden İstifa Etti?199

Bilindiği üzere Türk Silahlı Kuvvetlerinin Altın Generali olarak bilinen


Tümgeneral Reha Taşkesen kendisine basın ve başka gruplar tarafından yapılan
haksızlıklara karşı önemli bir tepki koydu ve istifa etti.

Mütareke basınının sadece bir gönül işine bağladığı olayın arkasında ne var acaba!
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Altın Generali Reha Paşayı daha iyi tanımak için isterseniz
özgeçmişine bir bakalım:

Trabzon'da 1 Temmuz 1954'te doğan Taşkesen, 1974 yılında Kara Harp Okulu'ndan mezun
oldu. Piyade Subayı olarak Kara Kuvvetlerine katılan Taşkesen, 1975-1984 yılları arasında; değişik
birliklerde, birlik komutanlığı görevini yaptıktan sonra,1986 yılında Kara Harp Akademisi'nden mezun
oldu. Kurmay subay olarak değişik birliklerde karargah subaylığı görevlerini yürüten Taşkesen,
sırasıyla 1990'da NATO Savunma Koleji'nde eğitim almış, 1991-1994 yılları arasında Napoli/İtalya'da
konuşlu NATO Güney Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı Karargahı'nda görev yapmış, 1994-1996
yılları arasında Şemdinli/Hakkari'de Komando Tabur Komutanlığı, Şırnak'ta 23'ncü Jandarma Sınır
Tugayı Kurmay Başkanlığı görevlerini yerine getirmişti. Ocak 1996'da Cumhurbaşkanlığı Başyaveri
olarak atanan Taşkesen, Temmuz 1999'a kadar bu görevi yürüttü. 2.Özel Kuvvetler Alay Komutanlığı
görevinin ardından 2000 yılında Tuğgeneralliğe terfi eden Taşkesen, 2000-2004 yılları arasında
1.Komando Tugayı Komutanlığı görevini yerine getirdi.

2004 yılında Tümgeneralliğe terfi eden Taşkesen, 4'ncü Kolordu Komutan Yardımcılığı ve
1.Mekanize Piyade Tümen Komutanlığı görevinin ardından, Şubat-Ağustos 2005 ayları arasında
Afganistan'da Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvveti Karargahında Harekat komutan
Yardımcılığı yapmıştı. 2005 yılında Kara Harp Okulu Komutanlığı görevine atanan Taşkesen evli
ve iki çocuğu bulunuyor.

A.. dergisine demeç veren ve hakkında Genelkurmay savcılığı tarafından soruşturma


açılan bombacı başka bir Pasham, adı geçen dergide önce;

' Ben de PKK'yı, savcı ve hakimleri korkutmak için bomba attırdım!' diyerek,
Şemdinli Davasında Türk Silahlı Kuvvetlerine bir bomba attıktan sonra,

Reha Paşa konusunda da özetle diyor ki :

" Türkiye'nin en güçlü ve en gizli istihbarat örgütü subay eşleridir, bir subay eşini
aldattı mı, bu dedikodu zinciri, " first lady Paşa hanıma" kadar masonik zincir
halkası biçiminde iletilirmiş; yani Türkiye'nin en tehlikeli ve en korkutucu istihbarat
örgütü olan 'Subay ve General Hanımları Merkezi Haberalma Teşkilatı
(SUGEHMEHT)' eşlerini jurnaller ve güçlü bir ispiyon zinciriyle hayatlarını
söndürürlermiş; yani TSK'yı aslında subay eşleri yönetmekteymiş!"

A... Dergisine demeç veren Sayın bombacı Pasham açıklamalarıyla Türk Silahlı
Kuvvetlerine ve Şemdinli Davasına atmış olduğu bir bombayı da Türk Silahlı
Kuvvetlerinin aile kurumuna atıveriyor! Yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin aile hayatı
dedikodulara dayanmaktaymış; Mossad, SUGEHMEHT üzerinden bir dedikodu yaydı
mı, Paşanın tüm sistemi bozulurmuş; Reha Paşa olayında olduğu gibi!' Gerçeklerden
çok uzak bir fantezi aleminde yaşayan Bombacı Pasham, Tümgeneral Reha Taşkesen
olayını böyle açıklıyor!

199
İnternette Ağustos 2006’da yayınlanan bir yazımdan alınmıştır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 225

Dedikoduyu bırakıp, Olayın Gerçeğine İnelim İsterseniz!

Reha Paşayı uzun süredir, kişisel olarak da, tanıyan bir bilim adamı olarak
Tümgeneral Reha Taşkesen'in özelliklerini sıralamak istiyorum:

1) Tümgeneral Reha Taşkesen koyu Atatürkçü, vatansever, ulusalcı, ilkeleri olan ve


karakteri ya da kişiliği çok güvenilir bir generaldir. Böyle generaller çok zor ve az
yetişir.
2) Gerek Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın ekibinin beyin grubunda, gerekse askeri
istihbaratın beyin grubunda yer alan kendini çok iyi yetiştirmiş, Hukuk Fakültesi
mezunu, çok geniş bir vizyona sahip, yeri çok zor doldurulabilecek
komutanlarımızdan biridir.
3) Tümgeneral Reha Taşkesen, Ulusalcı Güçler tarafından büyük olasılıkla 2015-
2020 arasında Genelkurmay başkanlığına hazırlanmaktaydı! Sicili ve geçmişi
itibarıyla Orgeneral olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Altın Generaliydi. Bahsedilen yıllar Türkiye'deki parçalanma senaryolarının hayata
geçirileceği veya yeni İstiklal Savaşlarının verileceği yıllardır!
4) Tümgeneral Reha Taşkesen, gerektiğinde Türkiye'nin ulusal güvenliği için
NATO'ya veya Türkiye düşmanı her oluşuma karşı çıkabilecek, kayıtsız şartsız
Türkiye'nin bekaasını savunan bir komutandı! Gerektiğinde Mustafa Kemal Atatürk
gibi ' apoletlerini' söküp, mücadeleye hazır bir generaldi!
5) Reha Paşa'nın ilişkisinin sivil veya TSK içinde kötü olduğu insan hemen hemen
yok gibidir! Gerek TSK'da, gerekse sivil hayatta Reha Paşa herkesle çok iyi, sıcak ve
dost ilişkiler kurmuştur. Bu da çok takdir edilecek bir özelliktir. Yetkin bir general her
türlü insanla her türlü görüşmeyi yapar ve ilişkiyi kurar, tıpkı Mustafa Kemal Atatürk
gibi!

Reha Paşa, Kara Harp Okulunda ne yapmıştır?

1) Türklük ve Ulusalcılık bilincinin tüm öğrencilere verilmesini sağlamaya çalışmış,


bilimi ön plana çıkarmıştır.
2) Kara Harp Okulundaki Tarikatçı ve Cemaatçi yapılanma ile mücadele etmiş, bu
şeriatçı yapılanmalara izin vermemiştir. Zaten TSK içinde bu tip oluşumlar yasaktır.
Bu nedenle Fettullahçılar tarafından takip edilmiştir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 226

3) Öğrencilerin Atatürkçülüğe, milliyetçiliğe, akıl ve bilime yönelmelerini sağlamaya


çalışmış, subayların da birer insan olabileceği düşüncesinden yola çıkarak Kara Harp
Okulunda insanlığın ve TSK'nın onuruna yakışır bazı önlemler almıştır!
4) Kara Harp Okulunda çok olumlu, Ulusalcı, Atatürkçü ve çağdaş reformlar
yapmıştır.

YAŞ toplantısına bir ay kala dedikoducu basında nasıl dedikodular ve


dezinformasyonlar çıkmıştır200:

· Kara Harp Okulunda kızlar ve erkekler elele dolaşıyordu. (YALAN!)


· Hamile kızlar vardı. (YALAN!)
· Lokalde sadece bir bira içmek serbestti. (Gayet Normal!)
· Reha Paşanın e-postaları okunmuş ve telefonları dinlenmişti, gönül ilişkisi vardı.
(Özel hayata müdahale: bunu dile getirenler için Gayet Anormal ve SUÇ!)
· Mütareke basınında dev bir dezinformasyon olarak verilen habere göre, Albaylığı
zamanında intikamcı ve gönül ilişkisi olan bir kadın gazeteci bu sesleri kayıt etmişti!
(KUYRUKLU YALAN!)201
· Reha Paşanın sivil hanım ve erkek arkadaşları vardı. (Gayet Normal!)

Belli makamlar tarafından önüne imzasız ihbar mektuplarından oluşan bir dosya,
bir de telefon konuşmalarının çözümü konmuştu. Reha Paşa da Org. Yaşar
Büyükanıt'a karşı hazırlanmış olan bu komploya karşı, komuta zincirine zarar
vermemek için istifa etmişti. Reha Paşa, cep telefonunu da vererek savcıları göreve
çağırıyordu202; ama artık Cumhuriyetin pek fazla savcısı kalmamıştı ki, savcılar bile
göreve gelemiyordu, ya da gelmek istemiyorlardı, çünkü yargının büyük kısmı
denetim altındaydı!

Toplumsal şizofreni öylesine hat safhadaydı ve neredeyse heryere sirayet etmişti


ki! Kimse şu gerçekleri sorgulamıyordu:

1) Genelkurmaya ihbar mektubu olarak imzasız gönderilen herşeyin imha edildiğini,


bu konuda bir genelge olduğunu. İmzasız ve adressiz ihbarların ihbar kabul
edilmediğini, üstelik dosyadaki ihbarların da hava-cıva şeyler olduğunu.

2) Bir tümgeneralin telefonunun dinlenemeyeceğini.

3) Bir tümgeneralin herhangi bir biçimde, nerden geldiği belli olmayan bir ses kaydına
dayanarak sorgulanamayacağını ve hesap vermek zorunda olmadığını.

4) TSK'nın parlak bir tümgeneralinin Mossad ve CIA gibi istihbarat örgütleri ya da


Fettullahçılar gibi tarikatlar tarafından her zaman takibat altında olduğunu ve
istenirse seslerin bile çok kolay olarak dijital tekniklerle taklit edilebileceğini.

5) Çok kolay bu istihbarat birimlerinin e-postaları taklit edebileceğini, sesleri farklı


yerlerden kayıt edip, istenildiği gibi yanyana koyabileceğini. Bazı şeriatçı vakıf ve
cemaatlerin bu gibi yöntemleri şantaj amacıyla uyguladığını.

6) Geleceğin Genelkurmay başkanı olarak hazırlanmakta olan bir generalin telefon


konuşmalarının her zaman yabancı istihbarat örgütleri tarafından kayıt
edilebileceğini.

200
'Güveniniz Yoksa TSK Yıpransın İstemem!', Milliyet, 11 Temmuz 2006, Salı, s: 26;
201
Hürriyet, 16 Temmuz 2006, Pazar, s: 23; Milliyet, 16 Temmuz 2006, Pazar, s: 16.
202
'Savcıları Göreve Çağırıyorum!' Sabah, 17 Temmuz 2006, Pazartesi, s:25.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 227

7) Bir özel ilişki söz konusu olsa bile bunun sadece Reha Paşanın kendisini ve eşini
ilgilendireceğini. TSK'yı 'Televole mantığı ve mentalitesiyle' kimsenin yönetmeye
kalkmaması gerektiğini! Özel hayatın gizliliği ilkesinin acımasızca ve komplolarla
delindiğini.

Yetkili makamlara şunu sormak istiyoruz:

1) İmzasız gelen ihbar mektuplarına dayanıp nasıl bir tümgenerali sorguladınız?


2) Adli Tıp ve dijital incelemesi yapılmamış ve kimin gönderdiği bilinmeyen ses
kayıtlarına dayanarak nasıl bunları gerçek varsayıp, bant çözümünü yaptınız ve bir
tümgenerali böylesine ağır itham altında bıraktınız. İşlenmiş bir suçu (kanunsuz
telefon dinleme) ' doğru bir eylem kabul edip', nasıl bu suça (kanunsuz telefon
dinlemeye) dayanarak Reha Paşayı sorguladınız? Suça iştirak etmiş olmuyor
musunuz?
3) Neden bunlar tam Yüksek Askeri Şura toplantısına bir ay kala yapıldı (2006
Askeri Şurasında Org. Yaşar Büyükanıt’a karşı da bazı komplolar yapılarak
Genelkurmay başkanı olması engellenmiştir!)? Yoksa TSK içinde ciddi bir fikir ayrılığı
ve mücadele mi var?
4) Tümgeneral Reha Taşkesen'in özel hayatından size ne! Reha Paşa'nın
dışındaki her subayın, her politikacının, her hakimin, her milletvekilinin, her savcının,
her işadamının, her akademisyenin özel hayatı ve ilişkileri çok daha mı iyi! Hepsi
mükemmel mi!
5) Bundan sonra tüm generallerinizin üstteğmenlikten itibaren özel ilişkilerinin ve
kimlerle ne konuştuğunun dökümünü yapmayı düşünüyor musunuz? Hiç
beklenmedik bir anda bunlar ortaya mı dökülecek, bir de bu bilgileri Televole veya
'Pasham Beni Gözetliyor!' programına vermeyi düşünüyor musunuz?

Reha Paşa'nın Telefonunu Kim Niye Dinledi?

Daha sonra sırasıyla açıklama yapan Genelkurmay, MİT, Emniyet İstihbaratı


ve Jandarma İstihbaratı böyle bir dinleme yapmadıklarını söylediler! Öyleyse kim
dinlemişti, Harry Potter'daki büyücüler mi, Kara Baron mu?

Bu dinleme kayıtlarına dayanılarak Reha Paşa'ya 'Bunlar nedir?' diye


sorulmuştu. Reha Paşa da Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a karşı yeni bir komplonun
geliştirilmekte olduğunu anlamış ve istifa ederek, kendisine güvenmeyen bir üst
makama (ve H. Beye) verebileceği en iyi yanıtı vermeyi seçmişti!

Hakkında Genelkurmay Savcılığının hemen soruşturma başlattığı A... dergisine


demeç veren diğer Bombacı Pasham verdiği demeçte diyordu ki, 'herkesi dinlerler,
bu olur, normaldir beni de dinliyorlar'. TSK'nın iç dinamiğini SUGEHMEHT'e (Subay
ve General Hanımları Merkezi Haberalma Teşkilatı) bağlayan bombacı paşamız, bu
sorunu da çözmüştü!

Hayır, telefon dinlemek normal değildir.

Telefon dinlenmesi için mahkeme kararı gerekmektedir ve bir suç araştırılıyor


olması gereklidir! Ortada bir suç yokken, herkes herkesin telefonunu dinleyemez
kafasına göre! Üstelik Kara Harp Okulu komutanının telefonu böyle rastgele
dinlenemez! Kim dinlediyse ortaya çıkmalı veya çıkarılmalıdır! Niçin dinlendiği
açıklanmalıdır! Bir Tümgeneral'in telefonu bazı entrikalarda veya komplolarda
kullanılmak için dinlenemez.

Bu konuda bir kaç olasılık vardır!


Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 228

1) Emniyet İstihbaratında yapılanmış oldukları iddia edilen Fettulluhçılar gizlice


dinlemişler ve böyle bir operasyon yapmışlardır. Bu bir Fettullahçı tarikat
operasyonudur. Zaten artık Derin Devlet, Fettullahçılar (CIA ve Mossad’la birlikte)
olmaya başlamışlardır!

2) CIA veya MOSSAD gibi örgütlerden birisi Ulusalcı, keskin çizgileri olan ve
başarılı bir komutanın Kara Harp Okulunda kalmasını engellemek için bu
telefonları dinlemişler ve bir komplo oluşturulmasına neden olmuşlardır. Bu bir
yabancı gizli servis operasyonudur.

Her halikarda bu operasyonu yapan kişilerin cezalandırılması gerekir. Ama sanki


tuz da kokmuştur, tuzun tuzu da! Bir kitabımda vurguladığım gibi Ulusalcı bir
Derin Devletimiz olmadığını bir kez daha anlıyoruz203 ve yeni Genelkurmay
başkanı olan Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı kutlarken, hayretle 'Reha Paşa' olayını
da izliyoruz. Sonucunda TSK'nın paşa gibi bir paşasının, bir altın generalinin istifa
etmesine vesile olmuş olan bazı güçler vardır, ama bu güçler çok isteseler de Org.
Yaşar Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olmasını engelleyememişlerdir.

Reha Paşa neden mi istifa etmiştir?

Türk Silahlı Kuvvetlerini ve Türkiye'yi çok sevdiği için...


Türkiye'nin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütünlüğünü savunduğu için...
Onurlu ve karakterli bir komutan olduğu için...
Kendisi üzerinden Ulusalcı ve vatansever Org. Yaşar Büyükanıt ekibinin bir komplo
ile yıpratılmaması için...

Özel yaşantısı saçma sapan komplolara alet edildiği için...


Bir hukukçu olarak, hukuk dışı uygulamalara içerlediği için....
Belki de gerçek bir PAŞA olduğu için ve AB-D PASHA olamadığı için...

Hikmet Çetinkaya, ‘Fettullah Gülen, ABD ve AKP’ isimli kitabında Kara Harp Okulu ve
Tümgeneral Reha Taşkesen ile ilgili şöyle yazıyor204:

11 Yıl Önce Kara Harp Okulu:

Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Reha Taşkesen’in istifasından sonra ilk olara aklıma
gelen ne oldu biliyor musunuz?

Hemen arşive telefon edip, 1995 yılında çıkan bazı yazılarımı Mahmut Gündüz’e buldurmak
oldu...

15 Ekim 1995 sayı:... Strateji Grubunun Gündem Dergisi.

Günden Dergisi ilginç bir yazı yayınlamış 11 yıl önce:

“ Son dönemde ordunun darbe hazırlığı içinde olduğunu açıklayan Fettullah Gülen’in Kara
Harp Okulunda faaliyet gösteren çok sayıda müridinin gördükleri ‘üst düzey’ himaye
nedeniyle haklarında bir şey yapılmadığı ortaya çıktı.

203
Ümit Sayın. Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler, 2006, İst: Neden Kitap. Bölüm: Dünyada ve
Türkiye'de Derin Devletlerin ve İstihbaratın Yapısı. S:229-269.
204
Hikmet Çetinkaya. Fettullah Gülen, ABD ve AKP, İst: Günizi Yayıncılık, 2007, S: 85-88.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 229

Gündemin elde ettiği bilgilere göre bazı öğrencilerin ‘ekonomik durumlarındaki olağanüstü
iyileşme’ ve izinli oldukları hafta sonları evlere kapanmaları ‘Kara Harp Okulu Disiplin
Kurulu’nun dikkatini çekti. Yapılan araştırmalarda bu öğrencilerin vakıf adı verilen hocalar
eşliğinde toplu olarak Fettullah Gülen’in konuşmalarını içeren video bantları izledikleri ve
Risale-i Nur üzerine çalıştıkları saptandı.

Disiplin kurulu, sayıları 200’ü bulan ve ‘kendini belli etmeden mezun olup ordunun kilit
noktalarına yerleşmeyi’ hedef olarak belirleyen Fettullah Gülen müritlerine yönelik arındırma
operasyonu başlattı. İlk olarak lider kadrolardan ve Aydın Altınayar, sonra Turhan Yıkıcı,
Yücel Yaşlın ve Bülent Daşkın ile birlikte 9 öğrencinin ilişkisi kesildi.

Operasyonu genişleten okul yönetimi, büyük bir bölümü Fettullah Gülen denetimindeki
Akyazılılar Vakfı yur ve dersanelerinde eğitim görmüş diğer müritleri de okuldan atma
hazırlıkları yaparken haklarında istihbarat çalışması yapılan öğrencilerin adlarının bulunduğu
isim listesi, ‘bilinmeyen kişiler’ tarafından öğrencilerin dolaplarına kaldırıldı.

Demek ki o tarihte Kara Harp Okulunda Fettullahçı bir köstebek vardı.

O tarihte Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller, Savunma Bakanı Vefa
Tanır, Genelkurmay başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hikmet
Bayardı.
Peki Kara Harp Okulu Komutanı Kimdi?

Tuğgeneral Yaşar Büyükanıt.

1995 yılında patlak veren Fettullahçı örgütlenme sıradan bir olay değildi.

Gazeteler Kara Harp Okulundaki 90 Fettullahçı öğrencinin adlarını yayımlıyor, Başbakan


Tansu Çiller, ‘Askeri öğrenciler okuldan atılmasın’ diye Büyükanıt Paşayı telefonla arayıp
ricada bulunduğunu haber veriyordu.

Kara Harp Okulundaki 90 öğrenci Fettullah hocanın talebeleri sıfatıyla şimdi TSK’da mı
bilmiyorum. ..

Bildiğim, o tarihte iki astsubay, sekizi Kara Harp Okulu, 16’sı astsubay okulu öğrencisi, 300
de uzman çavuşun TSK’dan atıldığı.

.............................

Bir jandarma astsubayının Yücel Aşkın hakkında hazırladığı raporu hangi gazete yayımladı.
Fettulahçı Zaman!...
Kendileri aleyhine konuşan, yazan gazetecileri, Fettullahçı örgütlenmeye para vermeyen
işadamlarını, politikacıları, bilim insanlarını, askerleri, polisleri, sıkı izlemeye alan haklarında
bilgi toplayan kim?
Fettulahçılar.

Doğu Silahçıoğlu Paşa için ‘Kışlada cami yıkıyor’ haberlerini yapanlar kim?

Zaman gazetesi...

‘Devletin istihbarat örgütü ‘bugün Fettullahçıların elindedir’ diyen kamu görevlileri,


politikacılar, askerler, polisler neden çıkıp açıklama yapmıyor.

Tümgeneral Taşkesen’i tanımam, bilmem... Hiç karşılaşmadım, konuşmadım.


Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 230

Duyduğum şu:

‘Çağdaş, Atatürkçü, Demokrat, yurtsever bir askerdir’

Taşkesen olayı aydınlanmalıdır...

Evet, yukarıdaki şekil yabancı Derin Devletlerin nasıl Türkiye’de operasyon yapmakta
olduklarını göstermektedir. Yani Türkiye’yi yöneten bir Milliyetçi Türk Devleti hemen hemen
ortadan kaldırılmak istenmektedir. CIA ve MOSSAD, koyu Atatürkçü, vatansever, milliyetçi
yönleriyle bilinen Org. Yaşar Büyükanıt’a karşı operasyon yapabilmekte, Şemdinli
iddianamesi gibi şizofrenik bir iddianame hazırlayabilmekte, Kara Harp Okulu komutanına
karşı Mütareke Medyası ile koordine ciddi bir operasyon yapabilmekte, Özel Kuvvetler
Komutanlığının Süleymaniye’de kafasına çuval geçirmekle kalmayıp, aynı zamanda ülke
içinde Özel Kuvvetler Komutanlığını etkisiz hale getirebilecek çok ciddi operasyonlar ve
dezinformasyonlar yapabilmektedir. Yani ülkenin çivisi çıkmıştır. Ülkenin çivisini bazı
devlet yapılarının veya bürokrasinin içindeki, yabancı istihbarat birimlerinin veya yabancı
Derin Devletlerin uzantısı haline gelmiş Derin Çeteler çıkarmışlardır. Dünya’nın başka hiç bir
ülkesinde yabancılar tarafından kısmi olarak devşirilmiş bir yapının, kendi ülkesinin
Jandarma istihbaratına karşı çalışan, düşmanca planlar yapan ve yok etmeye çalışan bir
örneği daha görülemez. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti 2007 yılında bitmeye yüz
tutmuştur205. Alınabilecek önlemlerden birisi Güvenlik Teşkilatlarının bir kısmının,
bağımsızlaştırılması ve hükümetlerin kontrolünden çıkarılması, tarikatçı veya dış bağlantılı
tüm yapıların ortaya çıkarılması ve bazı istihbarat birimlerinin fonksiyonlarının oto-
kontrolünün geliştirilmesi ve FBI benzeri yepyeni ve tarikatçı ve siyasi kadrolaşmanın izin
verilmediği bir KGT (Kamu Güvenliği Teşkilatı) istihbarat örgütünün kurulmasıdır. Bu Batılı
bütün devletlerde böyledir.

205
Adil Serdar Saçan. Akbabalar Örgütü, İstanbul:, Bir Harf Yay., 2005; Adil Serdar Saçan. Küresel ve Yerel
Mafya Kıskacında Son KALE, İstanbul:, Bir Harf Yay., 2006. Olayları detaylı anlamak için bkz. Aydınlık Dergisi,
Danıştay Tertibinin Başı Emniyet İstihbarat Daire Başkanı, Kapak Yazısı, 28 Mayıs 2006, Sayı: 984, s: 4-10.;
Aydınlık Dergisi, Devletin Psikolojik Savunma Organlarında Tasfiye, Kapak Yazısı, 11 Haziran 2006, sayı:
986, s:4-7.; Aydınlık Dergisi, Emniyetteki Örgütün Adı F-Tipi (Serdar Saçanla söyleşi), 28 Mayıs 2006, sayı:
984, s: 20-23; Aydınlık Dergisi, Fethullahçılar İstanbul Emniyetini Ele Geçirdi, Emcet Olcaytu (Serdar Saçanla
söyleşi), sayı: 11 Haziran 2006, s: 10-12 Aydınlık Dergisi, Şemdinli'den Nato'ya SüperNato Tertiplerinin
Hedefi, Kapak Yazısı, 21 Mayıs 2006, sayı: 983,s: 4-8; Aydınlık Dergisi, Danıştay Tertibindeki MİT Üçlüsü,
Kapak Yazısı, 4 Haziran 2006, sayı:985, s: 4-10.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 231

Türkiye’nin aslında yeni istihbarat örgütlerine ihtiyacı vardır. Bunların detaylarını Derin
Devletlerle ilgili gelecekteki çalışmalarımızda sunacağız. En önemli nokta bu istihbarat
örgütlerinin hiç bir hükümet, tarikat, radikal dinci veya bölücü zihniyet, yabancı istihbarat
örgütü veya yabancı Derin Devlet hesabına çalışmıyor olmasının gerekliliğidir. Oto-kontrol
mekanizmaları sağlam olmalıdır ve bu teşkilatlar kayıtsız şartsız Atatürk Milliyetçiliği
doğrultusunda, Türkler ve Türkiye Cumhuriyeti için çalışmalıdır. Eğer en ufak bir yapı bile
yabancılar veya kadrolaşmış, rejimi değiştirmek isteyen bir zihniyet için çalışıyorsa, bu,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ilkelerine aykırıdır ve kayıtsız şartsız yok edilmek
zorundadır. Belki 17. Türk Devletinde, olmazsa 18. Türk Devletinde, belki de 19. Türk
Devletinde Ulusalcı ve Türkçü bir Derin Devlet oluşturulmak zorundadır. Bu Derin Devlet
yukarıdaki şemada gösterilen tüm devşirme yapıları ortadan kaldırmak, yargılamak
zorundadır. Bu ise ancak çok güçlü yeni istihbarat örgütleri ve yeni bir ULUSAL GÜVENLİK
YASASI ile yapılabilir; bu nedenle tüm İSTİHBARAT Yasası baştan ele alınmalı ve yeniden
yapılmalıdır; ABD dünya hakimiyetini bu tip zincirleme yasalarla kurmuştur. Aynı 1947’de
ABD’de nasıl bir Ulusal Güvenlik yasası çıkarıldıysa (National Security Act), Türkiye’de bir
Ulusal Güvenlik yasası çıkarılmak zorundadır. ABD’de bununla da kalınmamıştır; Reagan
döneminde Executive Order 12333 ve diğerleri çıkarılarak, CIA’nın her türlü örtülü
operasyonunun bile önü açılmıştır (ulusal güvenlik için suikast, işkence, illegal her yol dahil!).
Bu yasanın detayları üzerinde çalışması gereklidir, çünkü Türkiye’de bugün Ulusal
Güvenliği koruyucu yeterli hukuki önlemler ve oto-kontrol mekanizmaları yoktur. Ama
öncelikle Türkiye’nin hükümetlerin kontrolünde olmayan, milletvekillerini, savcıları ve
hakimleri bile inceleyip, mafyaya ve çetelere karşı savaşarak, gerektiğinde tutuklayabilecek
hukuki düzenlemelere sahip en az aşağıdaki 3 istihbarat örgütüne ihtiyacı vardır. Bu
örgütlerin hem istihbari, hem de operasyonel hukuki yapısı olmalıdır. Bu yapıların hiçbirisini
hükümetler veya politika ya da yabancı Derin Devletler etkileyememelidir. NATO’nun gizli
orduları ve GLADYO ise kesinlikle bu teşkilatlara infitre olup, süzülememeli ve
girememelidir. Ülkemize devlet ve bürokrasi içine nüfuz etmiş bu gladyo uzantısı örgütlerin
ve çetelerin de mutlaka güçlü başka istihbarat örgütleri tarafından ortaya çıkarılıp, yok
edilmesi gereklidir.

1) ULUSAL GÜVENLİK TEŞKİLATI (UGT): Çok güvenilir, rejimi korumaya yemin


etmiş subaylar ve sivillerden oluşacak, çok gizli bir yapıya sahip bir teşkilat
olmalıdır. % 60-65 oranında subay ve TSK mensubu, % 35-40 oranında ise bilim
insanı, hukukçu, akademisyen, mühendis ve diğer elemanlardan oluşan bir yapıya
sahip olmalıdır. ABD’deki NSA (National Security Agency) benzeri bir yapıya
benzemelidir. Tepeden herşeyi kontrol edebilmelidir. Tüm Güvenlik Teşkilatlarının
tüm elemanları üzerinde bir oto kontrol yapısına sahip olmalı, gerektiğinde
Güvenlik Teşkilatının elemanlarını izleyip, takip edebilmeli, tutuklayabilmeli ve
işlem yapabilmelidir. UGT benzeri teşkilatlar (NSA, Mossad, MI6 vb.) yabancı
devletlerde mevcuttur. UGT’nin temel hedefleri ve amaçları şunlar olmalıdır:
 Çok güçlü bir Ulusal Güvenlik Yasası çıkartmak. Gerektiğinde TBMM’den
bağımsız olarak Ulusal Güvenlikle ilgili yasaları Genelkurmay ve MGK’nin
desteği ve oluruyla yapabilmek.
 Aşağıdaki diğer iki teşkilatın oluşumuna katkıda bulunmak.
 Oto-kontrolü güçlü olan ve Anayasal Sistemi, rejimi koruyucu istihbari ve
operasyonel düzenlemeler yapmak.
 Rejime düşman tüm cemaat ve tarikatlara karşı mücadele etmek.
 Anayasayı, rejimi, Cumhuriyeti, laikliği, hukuk sistemi geliştirmek,
etkinliğini artırmak ve kayıtsız şartsız operasyonel ve istihbari olarak
korumak.
 Mafya ve organize suç örgütleri ile mücadele etmek. Kara para ve
uyuşturucu parasının ekonomiyi veya demokrasiyi, bürokrasiyi satın
almasını önlemek.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 232

 Yasama benzeri kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisine


gerektiğinde Ulusal Güvenlik Konseyi ve Cumhurbaşkanlığının
kontrolünde sahip olmak.
 Yurt içinde ve yurt dışında ulusal güvenlikle ilgili istihbarat toplamak ve
operasyon yapmak.
 Yurt dışında ulusal güvenlik için ve Türkiye’nin çıkarları leyhine kovert
operasyon (örtülü operasyon) yapmak.
 Türkiye’deki şeriatçılık, bölücülük, etnik faşist yapılanma, bölücülük ve
Kürtçülük ile mücadele etmek.
 Türkiye’de bilimin gelişmesine katkıda bulunmak.
 Türkiye’de ekonominin ve bilimsel teknolojinin gelişmesine katkıda
bulunmak.
 Hukuk sistemini ve yargıyı, savcıları, hakimleri ve bürokratları denetlemek.
Mafya ve suç teşkilatları ile ilişkileri olanları yakalamak ve yargılatmak.
 Hakimleri, savcıları, Danıştayı veya Anayasa mahkemesini korumak
(Danıştay saldırılarının tekrarlanmasını önlemek)
 TSK’ya karşı yapılan komploları, operasyonları, gizli saldırıları bertaraf
etmek.
 Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkelerine, Türk Anayasasına, Türkiye
Cumhuriyetinin rejimine veya Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yapılmakta
olan Psikolojik harekat ile etkin olarak mücadele etmek.
 Gerektiğinde Cumhurbaşkanı ile birlikte TBMM’nin lağv edilmesini ve bir
mütabakat hükümetine geçilmesini sağlamak, Başbakanı, bakanları veya
milletvekillerini, görevlerini suistimal ettiklerinde, suç işlediklerinde
yargılayabilmek ve suçlu bulundukları zaman görevden almak. Tüm
bürokrasiyi, bakanlıkları, partileri tepeden izlemek.
 Diğer istihbarat teşkilatlarını gerektiğinde denetlemek ve onlar için oto-
kontrol mekanizması görevini görmek.
 Diğer ulusal güvenlikle ilgili fonksiyonlar.

2) KAMU GÜVENLİĞİ TEŞKİLATI (KGT): Bu teşkilatın benzeri aşağıdaki ülkeler


içinde belirtilmektedir. Örnekleri ABD’de vardır. FBI, MI5, Shabak (Shin-Bet),
Alman Bfv (Anayasayı Koruma Teşkilatı). Bu teşkilat aynı MI5’in, SIS (MI6) den
doğması gibi, UGT’den doğması sağlanmalıdır. TSK, Sivil oranı % 30-40 - % 60-
70 oranında olabilir. Bu teşkilatın hedefi iç istihbarat ve terörle mücadele etmek,
rejimi korumak ve iç düşmanlara karşı önlem almak olacaktır. Bu teşkilat bazı
güvenlik güçlerinin oto-kontolünü yapıcı hukuki yapıya da sokulmalıdır. Tüm Adli
Tıp kurumları ve yapıları ise bu teşkilatın altına bağlanmalıdır. En az birbirinden
bağımsız çalışan 3 adet Adli Tıp Kurumu sistemi olmalıdır.
 İç güvenliği sağlamak.
 Terörle mücadele etmek.
 Emniyetin yapmakta olduğu sıradan asayiş sağlama ve diğer görevleri
sistematik olarak kontrol etmek.
 Emniyet teşkilatını denetlemek ve bir oto-kontrol sistemi oluşturmak.
Emniyet görevlileri hakkında gerekirse araştırma, soruşturma ve
kovuşturma yapmak.
 Hukuk sisteminin işlerliğini denetlemek. Savcı, Hakim ve hukuk sisteminin
diğer personelini izlemek ve denetlemek, gerekirse haklarında soruşturma
ve kovuşturma yapmak.
 Hukuk sisteminin elemanlarını (Savcılar, hakimler, Yargıtay, Danıştay)
korumak.
 Mafya ve Organize suç örgütleri, kara para ile savaşmak.
 Bürokrasi, partiler, siyasi sistem, demokrasi sistemi içindeki çarpıklıkları
saptamak.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 233

 Seçim sistemini kontrol etmek ve geliştirmek. Varolan Anayasa hakkında


geliştirici ve UGTnin, TBMM’nin, Genelkurmayın onayına sunulacak bazı
önerilerde bulunmak.
 Seçimlerin hilesiz ve düzenli yapılmasını, UGT, Jandarma ve Emniyet
Teşkilatı ile sağlamak.
 Anayasayı kayıtsız şartsız, hem istihbari hem de operasyonel olarak
korumak.
 Tarikatlar, cemaatler, anti-laik ve Cumhuriyet sistemi ile çelişen yapılarla
mücadele etmek. Bu konuda katı hukuki düzenlemeler yapmak.
 Anayasal suçları kovuşturmak.
 Gerektiğinde Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar, rektörler,
dekanlar, yöneticiler hakkında gizli takibat yapmak, soruşturma ve
gerektiğinde kovuşturma yapmak.
 Adli Tıp kurumlarını en az birbiriyle alternatif olacak ve ulusalcı temele
oturan 3 farklı yapı içinde kurmak. Bu konuda karar mekanizması en az 3
adet olmalı ve bilimsel çizgisi güçlü olmalıdır.
 Etki ajanlarını, sivil toplum örgütlerini ve ulusal güvenliğe, ulusal çıkarlara,
Türk Anayasasına zarar verebilecek tüm oluşum ve/veya kişilerle ilgili gizli
bilgi toplamak takibat yapmak.
 Diğer İç güvenlik sorunları ile uğraşmak. Bu maddeler arttırılabilir.

3) KONTR-ESPİYONAJ TEŞKİLATI (KET): Bu teşkilat aslında ABD, İngiltere,


Rusya, Fransa ve Almanya’da farklı istihbarat örgütlerinin ön birimleri olarak
kurulmuş ve sonra farklılaşıp ayrı bir istihbarat örgütüne dönüşmüştür. Türkiye
ajanı, içerdeki etki ajanı ve vatan haini bol olan bir ülkedir. Kontr Espionaj Teşkilatı
hem UGT, hem de KGT’nin içinden doğacak ve Türkiye’deki Sivil Toplum
Örümceklerine veya diğer Türkiye’yi parçalamaya yönelik faaliyetlere, rejimi yok
etmeye yönelik faaliyetlere, ya da diğer tarikatçı, kökten dinci, radikal solcu-bölücü
örgütlenmeye karşı kurulmalıdır. Bu teşkilatın aynı İngilizlerdeki Special
Operations Executive (SOE) veya ABD’deki SAS gibi özel operasyonel birimleri
de olmak zorundadır. Türkiye’deki Kürtçü ve her çeşit sol bölücü örgütlenmeye,
Şeriatçı ve rejimi yıkmaya yönelik örgütlenmeye karşı ağır operasyonal yetkilerle
donatılmış böyle bir örgüt şarttır. Bu örgüt içinde de asker-sivil oranı % 40-% 60
civarında olabilir. Bu teşkilat içinde bilim insanı, akademisyen, doktoralı uzman
sayısı çok fazla olmalı ve teşkilat düşünce kuruluşları ile koordine çalışmalıdır.
Görevleri:
 Anayasayı ve rejimi kayıtsız şartsız korumak.
 Yabancı sivil toplum örgütlerinin tüm faaliyetlerini ve Türkiye’deki
ekonomik, bilimsel, sosyolojik, kriminolojik, teknolojik istihbarata karşı
yaptıkları faaliyete karşı durmak.
 Yabancıların Türkiye aleyhine yapmakta oldukları psikolojik savaş
harekatlarına karşı durmak, karşı espionaj ve karşı-psikolojik harekat
yapmak.
 Hukuk sistemine ve anayasal rejime, laik sisteme, Cumhuriyetin temel
niteliklerine karşı faaliyet yapan cemaatlere, tarikatlara, yabancı unsurlara
karşı istihbarat ve operasyonel faaliyetler yaparak, bu yapıları çökertmek.
 Misyonerlik faaliyetlerini izlemek ve bunları engellemek.
 Çeşitli düşünce kuruluşları (Think Thank) oluşturmak. Bu düşünce
kuruluşları ile gizli bir faaliyet içinde, stratejiler ve politikalar üretmek.
 Türkiye içindeki casusluk, etnik bölücülük, rejimi değiştirmeye yönelik diğer
faaliyetleri araştırmak, istihbarat toplamak ve gerektiğinde bağımsız
operasyonlar ile bu faaliyetleri çökertmek.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 234

 Diğer kontr-espionaj faaliyetlerinde bulunmak ve yabancı unsurların


Türkiye’deki faaliyetlerini gizlice izlemek, Türkiye aleyhtarı faaliyetleri bloke
etmek.
 Terör örgütleri ile savaşmak.
 Mafya ve organize suç teşkilatları ile savaşmak.
 Türkiye’nin aleyhine veya yabancı oluşumlar için çalışan, bakan,
milletvekili, bürokrat, siyasi, yönetici, öğretim üyesi, bilim adamı vb. gibi
kişileri izlemek ve bu kişilerin faaliyetlerini ortadan kaldırmak.
 Diğer kontr-espionaj faaliyetleri.

Derin Devlet Olması İçin Bir Ülkede Neler Olmalı?:


Bir Derin Devletin varolabilmesi için, aşağıdaki yapıların varlığı temelde gereklidir. Bu
yapılar bir fikir vermek açısından yazılmaktadır. Aslında bu sistem ve yapılar arttırılablir. Bu
bahsedilenler yazılırken, temel olarak Anglo Sakson istihbarat örgütleri, Batılı Derin Devletler
göz önüne alınarak, onların sahip olduğu sistemler gözden geçirilmektedir:

• Varlığını sürdürmekte olan bir devlet olmalı.


• Devletin yetişmiş, eğitilmiş bu konularda detaylı bilgileri olan bürokratları ve
teknotratları, bilim adamları olmalı.
• Bu devletin varlığını sürdürmesi için otokontrol mekanizmaları ve kurumları olmalı; bu
kurumlar görevlerini eksiksiz yapmalı.
• Gizli ve detaylı bir ANAYASASI veya Tüzüğü, kanunları olmalı (bir zamanlar var olan
Kırmızı Kitap gibi!)
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 235

• Bahsedilen kurumlar arasında hukuki, operasyonel ve fonksiyonel bir çelişki


olmamalı.
• Tüm faaliyetleri GİZLİ olmalı, basına veya halka açıklanmamalı! Bazı iç tüzükleri,
yasaları, talimnameleri de gizli olmalı!
• Sürekli yeni oluşan ve kendini geliştiren istihbari ve operasyonel özel birimleri olmalı!
• Pek çok hukuki, anayasal yapının yanısıra gizli çalışan istihbarat örgütleri ve
sistemleri olmalı.
• Felsefi, hukuki, bilimsel, tarih doktrini olan, ekonomi-politiği tutarlı bir yazılı ideolojisi
ve teorisi olmalı.
• Belirlenmiş uzun dönemli hedefleri olmalı.
• Seçimle gelen hükümetlerden veya değişimlerden etkilenmemeli!

Daha önce de söylediğimiz gibi Batı ülkelerinde Derin Devlet vardır. (İngilizcedeki
isimleri: Shadow Government (Gölge hükümet), Secret Government (Gizli Hükümet)
Secret State (Gizli Devlet) Bu yapı aşağıdaki ülkelerde mevcuttur.
• ABD, İngiltere, İsrail, Japonya, Almanya, Fransa, Rusya, Çin, İskandinav Ülkeleri,
Hollanda, Kanada-Avustralya, Vatikan

Çok kısa olarak bir Derin Devlet içindeki temel yapıları özetlersek aslında devlet içinde
hali hazırda var olan bazı yapılarla devletin kesişim kümesi kurduğunu görürüz.

• İstihbarat Örgütleri (Dış ve iç)


• Ulusal Güvenlik Konseyleri, Milli Güvenlik Kurulları
• Ordular ve ordu istihbaratı
• ULUSALCI-MİLLİYETÇİ Gizli Polis teşkilatları (Ulusalcı diye vurguluyoruz, çünkü
küresel sermaye ile içiçe giren Türkiye’deki bazı yapılanmaları ne yazık ki, F-tipi
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 236

örgütlenmeler gibi yapılarla kendi kendini sistematik olarak kirletmektedir!206 Biz Türk
Polisini Seviyoruz! Türk Polisinin de bizleri, Türk Silahlı Kuvvetlerini ve aydınları
sevmesini istiyoruz. Burada tüm polis teşkilatına karşı bir olumsuz görüşümüz yoktur,
Türk polis teşkilatı, kendi içindeki bu problemleri Milli Hükümetler başa geldiğinde
çözecektir! Şunu hemen belirtelim, polisiyle, askeriyle, aydınıyla, akademisyeniyle,
Türk güvenlik güçleri birbirinden ayrılamaz bir bütündür! Ama gerek bazı çıkarcı
emekli askerlerin içine girmiş olduğu, gerekse Emniyet Teşkilatına girmiş olan, gladyo
uzantıları ayıklanmalıdır! Gerçek Türk polisi güçlüdür ve Türkiye Cumhuriyetinin
sonsuza dek müdafaasından yanadır. Polis-TSK çatışmasını yaratan, CIA ve
Mossad kontrolündeki bazı tarikatçı örgütlenmelerdir! Emniyet ile TSK’nın
çelişkilerine bir son verilmelidir!)

• Gizli veya açık sivil veya resmi Düşünce Kuruluşları (think-thank’ler).


• Bilim kurumları, üniversiteler.
• Yargıtay, Sayıştay, Danıştay gibi hukuk kurumları.
• Kraliyet (İngiliz) veya Başkanlık-Cumhurbaşkanlığı kurumları.
• Gizli Askeri ve sivil konseyler.
• Gölge hükümetler ve gizli tüzükler, anayasaların olduğu konseyler.
• Devlet tarafından kurulmuş hukuk sınırlarında Gizli Örgütler.
• Devletle bağlantılı bazı şirketler.
• O ülkenin Derin Devletine has özelleşmiş, teorik ve fonksiyonel kurumlar.

206
Adil Serdar Saçan. Akbabalar Örgütü, İstanbul:, Bir Harf Yay., 2005; Adil Serdar Saçan. Küresel ve Yerel
Mafya Kıskacında Son KALE, İstanbul:, Bir Harf Yay., 2006. Olayları detaylı anlamak için bkz. Aydınlık Dergisi,
Danıştay Tertibinin Başı Emniyet İstihbarat Daire Başkanı, Kapak Yazısı, 28 Mayıs 2006, Sayı: 984, s: 4-10.;
Aydınlık Dergisi, Devletin Psikolojik Savunma Organlarında Tasfiye, Kapak Yazısı, 11 Haziran 2006, sayı:
986, s:4-7.; Aydınlık Dergisi, Emniyetteki Örgütün Adı F-Tipi (Serdar Saçanla söyleşi), 28 Mayıs 2006, sayı:
984, s: 20-23; Aydınlık Dergisi, Fethullahçılar İstanbul Emniyetini Ele Geçirdi, Emcet Olcaytu (Serdar Saçanla
söyleşi), sayı: 11 Haziran 2006, s: 10-12 Aydınlık Dergisi, Şemdinli'den Nato'ya SüperNato Tertiplerinin
Hedefi, Kapak Yazısı, 21 Mayıs 2006, sayı: 983,s: 4-8; Aydınlık Dergisi, Danıştay Tertibindeki MİT Üçlüsü,
Kapak Yazısı, 4 Haziran 2006, sayı:985, s: 4-10.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 237

Peki bu kurumlar Devletin bilinen kurumları değil midir? Nerde Derin Devlet, nerde
Devlet içinde yer almaktadırlar? Bu konuda en seçici önerme şudur:

Ulusal güvenlikle ilgili ve ulusun, varoluşcu oto-kontrol reflekslerinin devreye girdiği


durumlarda ve bu konularda gizli çalışılması gerektiği konularda Yargıtay ve Danıştay veya
Cumhurbaşkanlığı bir Derin Devlet kurumu haline gelmektedir, normalde bir Devlet kurumu
iken. Ya da devletin gizli projeleri için çalışan üniversite ve bilim yapıları! (örn. Füze
mühendisliği veya ulusal yazılımlar için ASELSAN’la çalışan akademisyenler ve
mühendisler, bir anlamda Derin Devletin parçaları haline dönüşmektedirler ve bu yapıları
koruyucu özel kanunların ve hukuk sistemlerin oluşması gerekmektedir. )

Yani Devletin bilinen ve normal kurumlarını da Derin Devletin birer kurumu haline getiren
temel özelliklerden bazıları şunlardır:
 Ulusal Güvenlik
 Devletin kendini koruma refleksi
 Gizlilik
 Oto-kontrol
 Ülkenin Bekaası vb.

Derin Devletle, Devlet Arasındaki Farklar Nedir?

• Derin Devlet, Devleti içerir.


• Daha gizlidir. Tüm faaliyetlerini gizli tutar.
• Hükümete gelenler Devlet kurumlarını etkileyebilirler, ama Derin devleti
etkileyemezler.
• Gizli yasaları, kendine ve ülkeye has yöntemleri vardır.
• Pek çok eylem, toplantı, yöntem kayıtlara geçmez, gizli kalır; halk ve basın Devletin
aktivitelerinden haberdardır, ama Derin Devletin aktivitelerinden haberdar olamaz
• Derin Devletin teorisi ve ilkeleri kalıcıdır, ama Devletin kendi iç sistemi ve yapısı,
teorisi değişebilir. Derin Devletin temel ideolojisi, o ülkenin temel varoluş ideolojisidir
ve bu Anayasa’da yazılıdır.
• Derin Devlet, Devletin varoluşunun ve devamının bir çeşit oto-kontrolü ve sigortasıdır.
Derin Devlet olmadan, Gerçek bir Devlet olamaz.
• Devletin tüm varoluş mekanizmaları, sistematiği, devamı, teorik alt tabanı, felsefesi
DERİN DEVLET tarafından belirlenir.
• Büyük Devletler, bilimi, ekonomiyi, teknolojiyi, sistemlerini koruyabilmek için Gizli bir
Devlet yapısına gitmişlerdir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 238

• Derin Devlet şirketler kurar (telekom, bilgisayar anakart, yazılım, vb.) bu şirketlerin
yurt içinde veya uluslararası alanda varolması için kovert (örtülü) operasyonlar
düzenleyebilir.
• Büyük çoğunluğunda bu gizli ve derin yapı aktiftir, Politikacılar ve seçimler, demokrasi
bunu etkileyemez.

Dünya’da Derin Devlet Nasıldır?:

İngiliz Derin Devleti207:

İngiliz Derin Devleti’nin geçmişi çok eskilere gider. Kraliyet ailesi ve onunla bütünleşmiş
olan bir Aristokrasi yapısı ve zengin bir aileler zinciri sayesinde bu derin yapı kurulabilmiştir.
Endüstri Devriminden sonra da İngiltere’nin büyük bir emperayal haline gelmesiyle bu çizgi
devam etmiştir. Uluslararası istihbarat gücü içinde MI6’in (SIS-Her Majesty’s Secret Service)
yeri ayrıdır ve 1909’da Majestelerinin (Kraliçe’nin) Gizli Servisi olarak kurulmadan çok daha
önce vardı ve geçmişi en az 200 yıllıktır. Burada İngiliz Soylularının, Lordlarının,
Zenginlerinin, Rothschild ailesinin de bu istihbarat sisteminin içinde olduğunu unutmayalım.
Tam bir Anayasası olmamasına rağmen, İngiltere, Kraliyet ve soylular ile avam halkın uyum
içinde yaşamayı başarabildiği bir ülkedir. Ama tabii ki, gerek soylular, zenginler, gerekse
masonların oluşturdukları ağ bu istihbarat sistemini belirlemiş olduğu ve hedef temelde
Kraliyet ailesine, zenginlere, şirket sahiplerine, Anglo Sakson Elitine hizmet etmek olduğu
için, İngiltere’de Derin Devlet, bir Ulus-Derin Devletten ziyade, bir Şirket-Derin Devlet
niteliğindedir. Masonik gizli yapılarla, istihbarat sistemi içindeki yapı birbiriyle çok ilintilidir.
İngiltere’de, yani Dünya Masonluğunun temel merkezinde, yaklaşık 100 000-150 000
civarında Hür Mason vardır (Türkiye’deki aktif mason sayısının iki farklı dernektekilerin
toplamının yaklaşık 15 000 civarında olduğunu hatırlayın!). İngiltere’de birbiriyle bağlantılı
çalışan çok fazla Loca vardır.

207
Amerikan, İngiliz ve Anglo-Sakson İstihbarat örgütleri ve Derin Devletleriyle ilgili çok daha detaylı bir çalışma
yapılacaktır. Detaylı bilgi için bkz. Paul Todd, Jonathan Bloch. Küresel İstihbarat (Global Intelligence), Çev.
Enver Günsel, İst.:Truva Yay. 2006; Christopher Andrew. Her Majesties Secret Service: The Making of British
Intelligence Community, N.Y.: Viking Books, 1986; Stephen Dorril. MI6: Inside the Covert World of Her
Majesty’s Secret Intelligence Service, N.Y.: Free Press, 2002; Peter Wright. Spycathcer, N.Y.: A Dell Book,
1988; Philip Davies. MI6 and the Machinery of Spying: Structure and Process in Britain's Secret
Intelligence, London: Routledge, 2004.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 239

SIS veya MI6 yıllar boyunca ortaya çıkmamıştır. Adı bile telaffuz edilmemiştir. Aynı
Amerika’daki NSA gibi, yıllarca insanlar birşeyin olduğunu hissetmişler, ama hiç bir zaman
bu teşkilatın ne olduğunu öğrenememişlerdir. Muhteşem bir modern bina kompleksine
geçmeden önce, MI6 eski Londra dışındaki, metruk şatolarda çalışmaktaydı. Ama şimdi
milyonlarca sterlinlik dev merkezi ile gözleri kamaştırmaktadır. Sadece MI6 yıllar boyu James
Bond filmlerindeki imajla tanınmıştır, başka bilgi sızmamıştır. Üstelik CIA’nın kirli
operasyonlarını tanıtan Hollywood filmlerinin aksine, James Bond filmleri genellikle
dahilerden oluşan, herşeye yetenekli olan bir teşkilatı ele almaktadır. ‘Tatlı ve Sert’ dizisinde
izlediğimiz de SIS’dir, çünkü dizi çekildiği tarihlerde MI5 (İç İstihbarat) henüz kurulmamıştı.
1989’da İngiltere’de ABD’ye oranla çok gecikerek çıkan ‘Güvenlik Servisleri Yasası’ sonucu
MI5’in kurulmasına karar verildi ve 1994’de MI5 kuruldu. Daha önce SIS (MI6) altında Bölüm
5 olarak çalışıyordu.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 240

1909’daki resmi kuruluşundan çok daha önce İngiliz Derin Devletinin belkemiğini ve
çatısını oluşturmaya başlayan MI6, Bölüm V adı altında iç istihbarat faaliyetleri
sürdürmekteydi. Kontr-espionaj seksiyonu buna bağlıdır, ama rivayete göre farklı bir kontr-
espionaj teşkilatı da İngiltere’de faaliyet göstermektedir. Bu kontr-espionaj içinde pek çok
düşünce kuruluşu mevcuttur. Bunlardan en çarpıcısı 1958’de kurulmuş ve SIS (MI6)’e bağlı
olan IISS’dir (International Institute of Strategic Studies, Stratejik Çalışmalar için Uluslararası
Enstitü), IISS’in resmi kadrolu eleman sayısı, 2500-3000 civarındadır, yaklaşık 100 ülkede
faaliyet gösterir. Ayrıca pek çok ülkeden ve 450 büyük şirketten de bilgi ve eleman desteği
alır. Dev bir düşünce kuruluşudur. Hem espionaj, hem de kontr-espionaj için çok akıllıca
kurulmuş bir yapıdır.

MI6’in Bölüm VII’si ekonomik istihbarattan sorumludur ve ne yaptığı çok gizlidir. Burada
hedef, şirketlere ve Kraliyet ailesine, soylulara destek olacak istihbarat toplamaktır. EK-3’te
görebileceğiniz gibi bir sürü şirket CIA ve Anglo Sakson istihbarat örgütleri veya Anglo
Sakson Derin Devletlerle birlikte çalışmaktadır. Şirketlerin yurtdışında başarılı olmalarını
sağlamak, onlara istihbarat toplamak, yeni buluşlar hakkında bilgi getirmek veya buluşları
çalmak, dünya piyasasında İngiliz şirketlerinin önünü açmak ve borsadaki korkunç yatırımları
desteklemek MI6-Bölüm VII’nin kontrolündedir.

MI6-Bölüm VIII, ise tüm kovert, örtülü operasyonlardan ve yeraltı faaliyetlerinden,


suikastlerden, illegal operasyonlardan sorumludur. Aynı Mossad’ın faaliyetleri gibi,
yurtdışındaki pek çok gizli operasyonu, suikasti, uyuşturucu operasyonunu yürütür. Bu
örgütlerin bazı seksiyonları (Bölüm VIII gibi) bizzat illegal uyuşturucu-uyarıcı ticaretinden de
sorumludurlar. Böylece, hem pek çok ülkenin illegal alt yapısına süzülünmüş olur, hem de
pek çok gizli, örtülü operasyon için finans elde edilmiş olur. Bu istihbarat örgütleri soğuk
savaşta diğer ülkelerin içindeki uyuşturucu mafyasını kontrol etmek ve ordaki alt yapıyı
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 241

kullanmak için inanılmaz bir tecrübe kazanmışlardır. Derin Devletlerle ilgili bölümde
bahsedilen CIA, MI6, Mossad, BND gibi pek çok dış istihbarat servisi farklı ülkelerde
uyuşturucu ticaretini, üstelik de birbirini destekleyerek yaparlar.

MI6, Bölüm N, ise yabancı diplomatik faaliyetleri yönetir. Bunlar içinde yabancı ülkelere
yerleştireceği politikacıları veya bürokratları devşirmek de vardır. Bu konuda uzmanlaşmış
EXETER gibi üniversitelerle anlaşmaları vardır ve MI6-Bölüm N, Exeter, Oxford, Cambridge
gibi üniversitelerdeki tüm yabancı lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerini, yabancı
diplomatları izler, fişler ve onların özel hayatları hakkında daha sonra kullanmak için bilgi
toplar. En önemli faaliyetlerinden birisi insan devşirmektir. Bunu yapmanın çok ustaca yolları
vardır, Derin Devletlerle ilgili çalışmalarımızda detaylı anlatılacaktır.

MI6-Bölüm D, ise pek çok paramiliter operasyon organize eder, bu bölüm daha sonra
özelleşerek SOE (Special Operations Executive) isimli farklı bir istihbarat örgütünü
doğurmuştur.

24 Kasım 1993 tarihli İstihbarat Servisleri yasası bu teşkilatlar, ISC (Intelligence


Services Commitee) ve Joint Intelligence Commitee (JIC) isimli komitelere bağlandılar. Bu
komitelerde hiç kuşkusuz ki, İngiliz CFR’si olarak niteleyebileceğimiz ve Round Table’ın bir
uzantısı olarak ortaya çıkan, RIIA (Royal Institute for International Affairs, Uluslararası
İlişkiler için Kraliyet Enstitüsü) veya Chatham House dediğimiz yarı-gizli yapının büyük
etkisi vardır. Amerika’daki CFR ile içiçe çalışır ve bu da gerek İngiliz İstihbaratının birleştirici
ağının, gerekse Amerikan istihbaratının akrabalık ilişkilerini pekiştirir. İngiliz istihbaratının
bütçesi Amerika’daki zengin istihbaratçılar kadar iyi değildir. Örneğin MI6’in bütçesi 1.5
milyar sterlin (yaklaşık 3-3.5 milyar dolar) iken, CIA’in bütçesi 30 milyar dolar ile 50 milyar
dolar arasındadır. MI6 ve GCHQ (Government Communications Headquarters) bir zamanlar
ortak çatı altındaydı. Ama Echelon sisteminin İngiltere ayağını oluşturan GCHQ’ın bütçesi
ise 1-2 milyar sterlini (4 milyar dolar) geçmez. Tabii, bu miktarlar gayri resmi ve kesin
olmayan miktarlardır. Ama bir fikir vermek açısından, MI6 ve GCHQ’ın toplam bütçesi,
kesinlikle NSA’nın (National Security Agency, Ulusal Güvenlik Teşkilatı) resmi olarak bilinen
50-70 milyar dolarlık bütçesinin yanına bile yaklaşamaz. NSA, Amerika’nın gerçek Derin
Devletinin temelini teşkil eder ve sanılanın aksine gerçek istihbaratı sağlayan NSA’dır. CIA,
dış istihbaratın sadece % 10-15’ini toplarken, NSA, dış istihbaratın % 30-40’ını toplar208.
Halbuki İngiltere’de tüm yük SIS’dedir; MI6’in (SIS) parçalara ayrılarak yeni istihbarat
örgütleri doğurması ise daha yakın zamanda gerçekleşmiştir. Bunların en önemlisi tabii ki
Bölüm V’in, değişerek MI5 adındaki bir istihbarat örgütünü doğurması olmuştur. Bu ABD’deki,
FBI benzeri bir yapıdır. ABD’de bu yapı Federal Bureau olarak 1908’de kurulmuş, başında

208
Emekli NSA elemanları ile Amerika’da yapmış olduğum mülakatlar sonucu bu bilgilere ulaştım. Daha detaylı
bilgiler ilerideki çalışmalarda yayınlanacaktır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 242

Edgar J. Hoover varken, 1935’de yenilenmeye gidilmiş ve Federal Bureau of Investigation


(FBI) doğmuştur. FBI Amerika’daki polis devleti veya Derin Devlet yapılarının çatısını
oluşturan en temel sistem olarak durmaktadır.

İngiltere’deki MI5, Security Service, Güvenlik Servisi olarak da geçer. Türkiye’de


insanların fişlenmesinden şikayet edenler MI5’in nasıl bu işi ulusal güvenlik adına yaptığına
şahit olmalıdırlar. İçişleri bakanı Jack Straw, 1998’de Avam Kamarasında MI5’de, 440 000
dosya olduğunu ve bunlardan 290 000 tanesinin, servisin 1909’daki kuruluşundan beri
soruşturulmuş ve fişlenmiş bireyler olduğunu söylemiştir. Dosyalardan 13 000 tanesi ‘Yeşil’
kod adlı terörist faaliyetlere aitti. Bu bahsedilen sayılar İngiliz vatandaşları içindir. Yabancıları
da katarsanız bu miktar çok artar, milyonları aşar. Bilindiği kadarıyla MI5 ülkedeki, yabancı
her öğrenciyi, politikacıyı, işadamını, cemaati fişler ve izler. İngiltere ve ABD’de, hele 11
Eylül’den sonra, tüm yabancıların telefonları veya evleri, hiç mahkeme kararı olmaksızın
dinlenmektedir. MI5, İngiltere’de tam şekillenmiş bir anayasa olmasa da, ülkenin bazı temel
ilkelerini, ekonomik çıkarlarını, laiklik ilkelerini korumakla görevlidir. Terörizme ve suç
işlemeye karşı yeniden şekillendirilmiştir.

Gizli başka bir polis teşkilatı olan Scotland Yard ise daha sıradan olayları araştıran
bir polis teşkilatı niteliğindedir. Londra’yı korumakla görevlidir, ama başka şehirlerde de
bağlantıları vardır. İngiltere’nin en eski polis örgütlerinden birisidir. 29 Eylül 1829’da
kurulmuştur ve SIS ile koordine çalışmıştır. 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başında, MI5’in
görevlerini Bölüm V ile koordine olarak yürütmüştür. Vatandaşları fişleme, bilgi toplama ve
yabancıları izleme işinin bir kısmını yapar. Ünlü Sherlock Holmes bu teşkilatın bir elemanı
olarak roman kahramanı olmuştur, Holmes’ün yazarı Sir Arthur Conan Doyle, böyle bir
kahramanın gerçekten de var olduğunu söylemiştir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 243

GCHQ, (Government Communications Headquarters) ise çok gizli görevler üstlenmiş


ve Soğuk Savaş dönemlerinde NSA ile koordine olarak, pek çok istasyondan Doğu Blokunu
dinlemiş, izlemiş bir örgüttür. İngiliz ordusu ve NATO ile koordine çalışır. İngiliz haklarını yurt
dışında da savunur, özellikle soğuk savaştan sonra, İngiliz Şirket-Derin Devletinin önemli bir
yapısı olarak, yurt dışındaki dinleme, teknik istihbarat, sigint, imint, uyduların kontrol edilmesi
gibi pek çok önemli görevi üstlenmiştir. İngiliz istihbaratının bütçesi en fazla olan teşkilatı
olarak, İngiliz çıkarlarını her ülkede korur.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 244

Amerikan Derin Devleti209:


Amerikan Derin Devleti, buradaki kısa bölüme sığdırılmayacak kadar ‘DERİNDİR’. Bu
Derin Devleti ‘Anglo-Sakson İstihbaratı ve Derin Devletleri’ hakındaki başka bir çalışmaya
saklayıp, kısaca bilgi vereceğiz. Öncelikle Amerika’da herşeyin özellikle 1. Dünya
Savaşından sonra, istihbarat ağına ve gizli cemiyetlere bağlı olduğunu söyleyelim. CFR’nin
1921’de kurulmasıyla önceleri 1600 civarında olan CFR üyelerinin sayısı, bugün 3500-4000
civarına varmıştır. CFR Amerikan Derin Devletinin temel çatısını oluşturur. Burada İsrail ve
Yahudi istihbaratının da Amerikan Derin Devletine ve İstihbaratına nasıl fazlasıyla girmiş
olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Mossad nerdeyse CIA ve NSA içinde çok etkin bir konuma
gelmiştir. Bu tabii ki, Yahudilerin kurmuş oldukları ve Amerika’da çok güçlenmiş olan gizli
cemiyetlerin gücünden ve etkisinden, CFR’deki etkiden ileri gelmektedir.

Amerikan Derin Devletinin temel çatısını oluşturan ve sayıları 30’un üzerindeki


istihbarat örgütü, inanılmaz bütçeleriyle ve örtülü ödenekleriyle dünyayı kontrol etmeye
çalışmaktadırlar. Bu ağa, kaçınılmaz olarak Kanada, Avusturalya, Yeni Zelanda ve her ne
kadar İngilizliklerini korusalar ve Amerikan istihbarat örgütlerine uzak dursalar da İngilizler
katılmaktadırlar. Örneğin Echelon (bir zamanlar UKUSA idi) ağında olmakla GCHQ isimli
İngiliz gizli istihbarat teşkilatı kaçınılmaz olarak kapılarını NSA’ye açmak zorunda kalmıştır.
Gerek İngilizlerde, gerekse Amerikalılar’da istihbarat konusundaki uzmanlaşma kaçınılmaz
olmuştur. Örneğin dış istihbarata bile birbirinden bağımsız dört, altı civarında istihbarat
örgütü bakmaktadır. Hepsi birbirinden farklı çalışır ve alınan bilgiler gizlenir. Yani tepedeki
Ulusal Güvenlik Konseyinde veya Ulusal İstihbarat Ofisinde birleşir gibi görünse de, bu doğru
değildir. Her istihbarat örgütü kendi bilgisini kendine saklar. Dolayısı ile Irak konusunda
inanılmaz yanılgılar doğmuştur. Kendilerine ayrılan gizli bütçelerle beraber bir kaç yüz milyar
dolarlık paranın hakkını vermekte midir bu teşkilatlar, bu sorunun yanıtı tabii ki ‘HAYIR’
olacaktır. Aşağıdaki tabloda verilmekte olan özet bilgide, bu istihbarat ağının temelindeki

209
Detaylı bilgi için bkz. (aşağıdaki kitaplar ilerideki çalışmalarda detaylı özetlenecektir):
Philip Agee. Inside the Company: CIA Diary, N.Y.: Stonehill,1975; William Colby and Peter Folbath. Honorable
Men: My Life in the CIA, N.Y.: Simon & Schuster, 1978 ; Patrick McGarvey. C.I.A.: The Myth and the
Madness, N.Y.: Saturday Review Press, 1972;Victor Marchetti and John D. Marks. The C.I.A. and the Cult of
Intelligence, N.Y. Alfred Knopf Inc. 1974; William Blum. Killing Hope: U.S. Military and CIA Inteventions
Since World War II, Maine: Common Courage Press, 1995; Jeffrey T. Richelson. A Century of Spies:
Intelligence in Twentieth Century, Oxford: Oxford University Press, 1995; James Bamford. Body of Secrets:
Anatomy of Ultra Secret NSA, N.Y.: Doubleday, 2001; Jeffrey Richelson, The U.S. Intelligence Community,
Oxford: West View Press, 1989; Ronald Kessler. Inside the CIA, N.Y.: Pocket Books, 1992; Ronald Kessler.
FBI, N.Y.: Pocket Star Book, 1993; Jim Hougan. Spooks: The terrifying true story of spies for hire and their
secret dirty war, N.Y.: Bantam, 1979; James Bamford. The Puzzle Palace: Inside NSA, London: Penguin
Books, 1985.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 245

istihbarat örgütlerinin eleman sayısı en fazla 100 000 civarındadır. Bu elemanların aldıkları
para normal ücretlerden çok yüksektir. Ellerinde sınırsız teknik imkan vardır. Fakat, şirket
devlet olmanın sonucu, bu örgütlerin çoğu ulusal güvenlikten ziyade başka işlerle uğraşır.
Örneğin CIA’nın ulusal güvenlikle ilgili topladığı istihbarat, tüm istihbaratın % 10’unu aşmaz,
sanılanın aksine, asıl yük NSA’dadır. CIA daha ziyade çok kirli işlerle uğraşır, en önemli
uğraşı alanlarından birisi de, şirketlere ve Amerikan kapitalizmine yardım etmektir. Bu
konuda her türlü suikast, gizli operasyon, işkence veya illegal eylemi hiç çekinmeden
gerçekleştirir. EK-3’teki tabloda, CIA’nın içine girdiği ve ortak çalıştığı bazı şirketler
verilmektedir. Bilgisayarların ana kartlarını üreten INTEL firması ise NSA ile koordine ve
ortak çalışır. Yani Amerika’da Derin Devlet çatısı ve istihbarat yapısı tamamen şirketlerle ve
kapitalizmle içiçe girmiştir. Bununla rekabet etmek imkansızdır. Biz Türkiye’de iş yapan,
Petkimi, Türk Telekom’u, Tüpraş’ı vb. alan şirketlerin tümünü bağımsız birer holding veya
şirket olarak görüyoruz, halbuki bu gerçek değildir. Ülkemizin pek çok doğal kaynağını
sömüren veya halkın vergileriyle, Türk Devleti tarafından inşaa edilmiş olan fabrikalarımızı
aslında almakta olan İngiliz, Amerikan, İsrail Derin Devletleri, İstihbarat örgütleri ile koordine
çalışan paravan veya yapay şirketlerdir. 22 Temmuz seçimlerinin alt yapısını hazırlayan SUN
Microsystems’ın da Amerikan Derin Devlet veya CIA ile koordine çalışmakta olduğu
rivayetleri vardır! Bu durumda ‘Türkiye’de seçimlerin ne kadar demokratik ve bağımsız
yapılmış olacağı’ sorusu akla gelmektedir (bkz. EK-4).

Amerikan Derin Devleti temelini Skulls and Bones, Masonik Gizli Örgütler, Round
Table, CFR gibi gizli cemiyetlerden başlayıp, bunların kurmuş oldukları sistematik polis ve
istihbarat yapılarına kadar uzanmaktadır. Bu Derin Devlet yapıları ise dünyanın her yanında
politik sistemleri, seçimleri, siyasi yapıları kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda
değiştirmek istemektedirler. Türkiye Cumhuriyetini parçalamayı ve yoketmeyi hedefleyen,
eşbaşkanı olduğumuz Büyük Ortadoğu Projesi de Amerikan ve İsrail Derin Devletlerinin ortak
bir projesidir ve 4-15 yıl arasında, Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetleri bir önlem almazsa ve
gerektiğinde İsrail-Amerikan Derin Devletleri, istihbarat örgütleriyle çatışmazsa, ‘Türkiye
Cumhuriyeti’ diye birşey kalmayacaktır.

Bu sistemle ve yapıyla mücadele edebilmenin tek yolu vardır. Benzer Derin Devlet
yapıları ve bağımsız istihbarat örgütleri kurabilmek; bilimde ve teknolojide de onların
sayesinde hızla ilerleyebilmek! Mazlum ulusların, emperyalizm karşısında bir yem olmadan
varolabilmeleri için tek şart budur! Türkiye Cumhuriyeti, istihbarat sistemi konusunda ciddi
olarak yetersizlikler çekmektedir. Milli bir hükümetle bu sorunların çözülmesi ise çok kolaydır.
Türkiye’de bu işi başarabilecek yeterli insan ve bilim adamı gücü vardır. Amerikan Derin
Devletini, İngiliz Derin Devletiyle birlikte çok daha detaylı çalışmalarda ele alacağız.
Amerikan Derin Devleti ve istihbaratı bizim kurmuş olduğumuz Teşkilat-ı Mahsusa’dan çok
şey öğrendi. Biz de onların istihbarat servislerinden çok şey öğrendik. Tüm bahsedilenlerin
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 246

yapılması sadece bir ‘Ulusal Güvenlik Yasasının’ çıkarılmasına ve bu yasa kapsamında yeni
bir istihbarat yapılanmasına gidilmesiyle çok kolaydır.

Rus Derin Devleti:


Çok kısa olarak Rus Derin Devletinin istihbarat yapıları aşağıdaki şekillerde
verilmektedir. Rus Derin Devleti, güçlü bir ULUS-DEVLET yapısına sahiptir, tıpkı Fransa’da
veya Almanya’da olduğu gibi. Bu nedenle Rus Devleti zaten Derin Devletten oluşur.
Gorbaçov ve Yeltsin döneminde, SOROS operasyonları ile parçalanan Rusya, yine Derin
Devletin içinden gelen, eski KGB (SVR) başkanı Vladimir Putin tarafından tekrar
toparlanmakta ve ABD karşısında bir güç haline gelmektedir. Rus Derin Devleti ve istihbaratı
da ilerideki çalışmalarda detaylı incelenecektir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 247

Alman Derin Devleti:


Alman Derin Devleti aslında SS’ler ve Naziler zamanındaki yapısından çok
uzaklaşmasına karşın, Doğu Almanya ve onun efsanevi istihbarat örgütü STASİ ile
birleştikten sonra çok güçlenmiştir. BND ve BFV çok güçlü iki istihbarat örgütüdür. Bfv,
temelde iç istihbarat yapısıdır ve Almanya’nın Anayasasını ve rejimini korumayı
amaçlamaktadır.

Alman Derin Devleti de Amerikan Derin Devleti gibi İllüminati’ye kadar uzanan ve pek
çok gizli cemiyetle içiçe gelişen bir tarihe sahiptir. İllüminatinin iki kolu, Skulls and Bones
Society ve Thule Cemiyeti, bu ülkelerde Derin Devlet yapılarını ve istihbarat örgütlerini
şekillemiştir.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 248

Yahudi ve İsrail Derin Devleti:


Mossad, dünyanın belki de en acımasız, vahşi ve fanatik istihbarat örgütlerinden
birisidir. Mossad, Shin-Bet (Shabak) ve Aman (Askeri istihbarat), İsrail’deki temel
istihbarat ağının özünü oluşturmasına karşın, İsrail Derin Devleti gerçekte İsrail’de değil,
Amerika Birleşik Devletlerinde konuşlanmıştır, üstelik de ABD Derin Devletinin bir kısmını
bile oluşturmaktadır. Ne yazık ki, Türkiye’deki yabancı kökenli gladyo benzeri, derin
çetelerin de tepesinde Mossad bulunmaktadır. Yani Prof. Yalçın Küçük’ün belirlemiş
olduğu gibi, Türk Derin Devleti yoktur, Türkiye’de İsrail’in oluşturmuş olduğu Derin yapılar
mevcuttur. Bu tabii ki, Türkiye’nin ulusal güvenliğine ve bütünlüğüne aykırıdır. Ama
1945’ten beri Türkiye’yi Türkler yönetmedikleri için, yapacak birşey yoktur! Türkiye’yi
korumak, kollamakla görevli, Türk Derin Devletini oluşturması olası kurumlar ‘Dükkanları
Kapatmışlar, Kepenkleri de İndirmişlerdir!’
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 249

Türkiye’de Derin Devlet Var mı?

Türkiye’de bir Derin Devlet yoktur. En azından Türkiye için çalışan, milliyetçi ve
Türkçü bir Derin Devlet yoktur.

Türkiye’de sadece başka Derin Devletlerin ve istihbarat örgütlerinin oluşturduğu ve bu


istihbarat yapılarına devşirilmiş olan bazı DERİN ÇETELER vardır!

Keşke Türkiye’de gerçek bir Derin Devlet varolabilseydi ve Türkler ya da Türkiye için
çalışabilseydi ama ne yazık ki, yöneticilerin son 7 yılda aldığı kararlarla bırakın Derin Devleti,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti tasfiye edilmektedir. Zaten uluslararası bir operasyonla bu
göreve gelenler önce bir istihbarat şemsiyesi olan MGK’yı etkisizleştirmişler, sonra da tüm
ulusal, stratejik kurumları pazarlamaya başlamışlardır. Türkiye Cumhuriyetine son 5-10 yılda
verilen zarar belki bir 50 yıl boyunca tamir edilemeyecektir.

Yukarıdaki bazı kriterleri ele alıp araştırdığınızda çoğunun aslında çalışmadığını veya
olmadığını görürsünüz. 1938-1945’ten sonra Türkiye’yi Türkler yönetmemişler ve Türkiye
ile ilgili alınan kararlar Türkiye’nin ve Türklerin leyhine değil, yabancı Derin Devletlerin
yararına olmuştur hep! Türkiye 1952’de NATO’ya girdikten sonra 17. Türk Devletinin yavaş
yavaş yıkılma girişimleri başlamış ve pek çok kovert operasyon yapılmıştır. Özellikle
NATO’nun gizli orduları ve Gladyo Türkiye’de pek çok operasyon yapmıştır 210. Detaya
girmeden bu operasyonların bazılarını sıralarsak:

 İBDA-C, Ergenekon, TİT gibi gizli teşkilatların sağ çizgideki gençler


arasında; Tikko, PKK (1980’den sonra), DHKP-C, DEV-YOL, İGD
gibi gençlik teşkilatlarının ise sol çizgideki gençler arasında kurularak
bu gençlerin birbirleriyle 1960’lı ve 1970’li yıllarda silahlı çatışmalara
sürüklenmesi211.
 Gladyo ve Kontrgerilla etkisiyle, bahsedilen örgütler kullanılarak FM-
31-15 Ayaklanmaları Bastırma Talimnamesi çizgisinde Nato yanlısı
askeri darbelere sürüklenmesi.
 Kemalist ve Ulusalcı olduğu iddia edilen 9 Mart darbesi olacak diye,
karşılığında CIA tarafından 12 Mart 1971 darbesi.
 1 Mayıs 1977’de 39 kişinin kişinin ölümü ve 500’den fazla kişinin
yaralanmasıyla gelişen Taksim provokasyonu.
 16 Mart 1978’de, İstanbul Üniversitesindeki 7 öğrencinin ölümüyle
sonuçlanan bombalama. Bu operasyonun içinde direkt olarak, Gladyo,
P2 Mason Locası uzantıları, Ülkücü-Asala-Ermeni bağlantıları
vardır212.
 Kahraman Maraş Katliamı.
 ‘Our boys’ tarafından yapılan 12 Eylül 1980 darbesi.
 Sivas’taki aydınlarımızın 1993’te Madımak oteline hapsedilerek
yakılma girişimi.
 Gladyo ile koordine yapılan ve yukardaki eylemlerin finansmanını
oluşturan mafya ile içiçe durumdaki uyuşturucu ve silah kaçakçılığı.
 1970-1990’lardan beri pek çok ulusalcı ve Kemalist aydının
katledilmesi (Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye
Üçok, Turan Dursun, Ahmet Taner Kışlalı, Org. Eşref Bitlis, Necip

210
Danielle Ganser. NATO’nun Gizli Orduları, İst: Güncel Yayıncılık, 2005; Suat Parlar. Kontrgerillanın İşgal
Kuvvetleri, İst: Bağdat Yay., 2006; Suat Parlar. Kontrgerilla Kıskacında Türkiye, İst: Mephisto, 2006; Suat
Parlar. Emperyalist Müdahale Doktrinleri ve NATO, İst: Livane, 2004.
211
Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve BOP, İst: Neden Kitap, Genişletilmiş 4. baskı, 2006. S:101-115.
212
Detaylı bilgi için bkz. Suat Parlar. Kontrgerillanın İşgal Kuvvetleri: 16 Mart 1978 Katliamı, İst.: Mephisto,
2007. S:310-370.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 250

Hablemitoğlu, Binb. İhsan Güven vb. Eğer bir Derin Devlet olsaydı bu
aydınların kaderi böyle olmazdı ve bu aydınlar korunurlardı).

Dolayısı ile bırakın bir Derin Devleti, bu insanların güvenliğini koruyabilecek, Devletin
normal güvenlik mekanizmaları bile çalışmamış ve felç edilmiştir. Örneğin Sivas’taki
içlerinde Aziz Nesin’in de bulunduğu aydınların bir otelde yakılma (Madımak Oteli)
olayında istenseydi, Türk Silahlı Kuvvetleri bir kaç saatte o kalabalığı dağıtabilirdi, ama
Başbakan yardımcısı sözde sosyal demokrat Erdal İnönü bile hiç bir şey yapamamıştır.
Halbuki böyle bir olayda, gerek başbakanın ve gerekse Başbakan yardımcısının ve
Genelkurmay başkanının olay yerine gitmesi beklenirdi. Dönemin başbakanı Tansu
Chiller, önemsiz bir olay gibi davranmış ve Van’daki başka bir otel kazası yangını ile bu
olayı karıştırmıştır. Bu katliamın suçluları, gerekli önlemleri almadıkları için o dönemin
bütün üst düzey yöneticileridir. O dönemin bazı bakanları ve etkili insanları halen şu anda
parti yöneticisidir. Hem de aleyhlerine en az ortaya çıkmış, iki tane MİT raporu olmasına
rağmen. Hani nerdedir bu Derin Devlet?

Bir Türk Derin Devleti Olsaydı Aşağıdakiler Olabilir miydi?

 Adnan Menderes döneminde Amerika’ya ve Natoya böylesine bağlanılır


mıydı?
 Türkiye’de bilim, teknoloji böylesine geri ve dışa bağımlı olur muydu? Atatürk
zamanında uçak fabrikalarımızın bile olduğu düşünülürse.
 Türkiye’de Üniversitelerin hali böylesine içler acısı ve çağdışı olabilir miydi?
 Onca darbeye rağmen, güçlü ve Türkler için çalışan bir yapı kurulmaz mıydı?
 Türk ve Türkiye düşmanı Masonik Gizli Örgütler böylesine Türkiye’de
güçlenirler miydi?
 Bir petrol okyanusu üzerinde yüzdüğü halde Türkiye petrol gereksiniminin
yaklaşık % 60-70’ini dışarıdan alır mıydı? (Bkz. EK-1 ve EK-2)
 Madenlerimizi böylesine yabancılara terk eder miydik? (Bkz. EK-1)
 ABD ve NATO yanlısı 12 Mart, 12 Eylül darbelerine gerek kalır mıydı?
 Onca aydın katledilir miydi? Bunlar faili meçhul kalır mıydı? Bu aydınları
koruyan mekanizmalar devreye girmez miydi?
 Devlet kendi bilim adamlarına, üniversitelerine ve aydınlarına böylesine
düşman olur muydu?
 Türkiye’yi bölmek ve parçalamak için böylesine fazla Sivil Toplum Örgütü,
Gizli Örgüt, Gizli Cemiyet veya Yasal Dernek ya da böylesine fazla terörist
yapı kurulur muydu?
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 251

 Gerek sağ ve gerekse sol örgütler Türkiye ve Türkler aleyhine gelişecek bunca
çatışmaya ve silahlı eyleme girerler miydi?
 Rejim karşıtı ve Batı istihbarat örgütleri tarafından Yeşil Kuşak Teorisi için
oluşturulmuş rejim düşmanı, Cumhuriyet ve laiklik, Atatürkçülük düşmanı
tarikatlar ve cemaatler böylesine güçlenir miydi?

 Milli Talebe Teşkilatı veya Milli Görüş Teşkilatı gibi Cumhuriet, rejim, laiklik,
Atatürk düşmanı ve Gladyo yapısı örgütlenmeler 2000’li yıllarda Türk siyasetini
böylesine ellerine geçirebilirler miydi?
 2007’de bir rejim tartışması olur muydu?
 Büyük Ortadoğu Projesi Türkiye ile birlikte 24 ülkeyi parçalamak üzere
tepemizde bir Demokles’in Kılıcı gibi sallanır mıydı?

 MAH gibi istihbarat örgütlerinin elemanlarının maaşını 1950’li yılların sonunda


CIA öder miydi?
 İstihbaratımız böylesine CIA’ye ve Mossad’a bağımlı olur muydu?
 Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah sanayii böylesine dışarıya bağımlı olur muydu?
 Bizi anlamsız biçimde Avrupa Birliği kapısına bağlayan Gümrük Birliğine girer
miydik?
 Amerikan ordusu, 4 Temmuz 2003 tarihinde, Amerikan Ulusal Bayramında,
Kuzey Irak’ta Özel kuvvetlerimizin başına çuval geçirip, peşmergelerin önünde
aşağılarak dolaştırabilir miydi?
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 252

 1 Mart tezkeresi gibi ülkemizin ulusal güvenliğinin aleyhine olan teklifler


‘Bağımsızlık benim tabiatımdır!’ diyen Mustafa Kemal Atatürk tarafından
kurulmuş TBMM’ne getirilebilir miydi?
 ABD, 70 bin kişilik ordusuyla Diyarbakır’da konuşlanmayı teklif bile edebilir
miydi?
 Atatürk Düşmanları TBMM içine girebilir miydi?
 PKK ve teröristler TBMM içine girebilir miydi?
 Avrupa Birliği Uyum Yasaları, İkiz Yasalar çıkar mıydı?
 IMF’ye böylesine bağlanır mıydık? IMF ile tarihte ekonomisi düzelen bir ülke
kayıtlara geçmemişken! IMF’den kopan, uzaklaşan Venezüela, Brezilya,
Malezya, Rusya gibi ülkelerin ekonomileri çok daha iyiye gidip,
bağımsızlaşırken.
 2007’de 300-400 milyar dolar civarında dış borcumuz olur muydu? Böyle
fütursuzca borçanıp, tüm ülkeyi satılığa çıkarır mıydık?
 Ülkemizin deniz yüzeylerine, topraklarına, akarsularına varıncaya satmak
zorunda kalır mıydık?
 Son Petrol yasası çıkar mıydı? Irak’ı işgal ederek petrol yaptırımlarını
oluşturan ABD, son petrol yasasıyla Türkiye’yi işgal etmeden çok daha etkin
yaptırımlar elde etmiştir. (bkz. EK-1 ve EK-2)
 Son Vakıflar yasası çıkar mıydı?
 Son GDO’lu Tohum yasası çıkar mıydı?

 Türkiye’nin en stratejik kurumları (Çeşitli bankalar, Türk Telekom, Telsim,


Tüpraş vb. gibi) haraç mezat yabancı Derin Devletlerin uzantısı olan şirketlere
ve yabancı Derin Devletlere satılır mıydı?
 Bankalarımızın yaklaşık % 42’si (veya yakında daha fazlası) yabancıların
kontrolünde olur muydu?
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 253

 Haberleşmemiz yabancı Derin Devletlerin veya ülkelerin kontrolünde olur


muydu?
 PKK böylesine etkin olup, milyarlarca dolar bize bir terörist savaşta zarar verir
miydi? PKK, 30 bin civarında vatandaşımızın ölmesine, 6000 civarında
askerimizin şehit olmasına neden olur muydu?
 2007’ye gelindiğinde Türkiye’yi yönetenler, PKK ile Ovada Siyaset yapmaya
çalışıp, pazarlığa oturabilirler miydi? PKK gibi bir terörist örgüt halen gücünü
ABD ve Nato’dan alıp sürdürebilir miydi?
 Burnumuzun dibinde aşiret reisleri Kürdistan kurabilirler miydi? Türk
topraklarının parçalanması ve SEVR tehditlerini 2010’larda yaşar mıydık?
 Sözde Ermeni, Rum Pontus, Helen, Süryani, Kürt soykırımları gündeme gelir
miydi?
 Ülkemizin içinde bize karşı çalışan bu kadar çok vatan haini akademisyen ve
Sivil Toplu Örgütü olur muydu? Soros ve uzantısı vakıflar barınabilir miydi?
 Kontr-espinonaj teşkilatlarımız olup da bu bize düşman, gizli yapıları yok
etmez miydi?
 Yabancı Derin Devletler ve yabancı istihbarat örgütleri böylesine kolay
Türkiye’de açık veya kapalı-örtülü operasyon yapabilirler miydi? Bunun
benzeri olan bir ülke daha var mıdır?
 PETKİM gibi askeri açıdan da çok stratejik olan bir kuruluş neredeyse bir yıllık
karına hiç adı duyulmayan ve Ermeni-Rum-Yahudilerden oluşan, Türkiye
aleyhine çalışmış, Ermeni sözde soykırımını desteklemiş ve ASALA’ya destek
vermiş bir yapıya satılır mıydı?

Yukarıda yazdıklarımızı sayfalarca artırabiliriz. Ama yanıt hep aynıdır. Eğer Türkiye
ve Türkler için çalışan, Atatürkçü (Kemalist), Milliyetçi bir Derin Devletimiz olsaydı,
yukarıdakilerin hiç birisi olmazdı. Türkiye şu anda çok kalkınmış, bilimin gelişmiş olduğu,
rejim problemleri yaşamayan, ekonomisi-teknolojisi ve bilimi bağımsız olan, kişi başına
düşen gelirin 10 bin doları aştığı, Avrupa Birliği kapısı önünde dilenmeyen, karakterli ve
kişilikli bir devlet olurdu. 2007’de Devletin son tasfiye dönemlerini yaşamaktayız ne yazık ki!

Bu günler aşılacaktır. Biz Türkler sistematiği olan, detaylı teorisi olan bir Derin Devlet
yapısını günün birinde oluşturacağız veya bu devlet içinde ya da başka bir biçimde bu yapıyı
kuracağız. 21. Yüzyıl krizler yüzyılıdır. Onların istedikleri gibi ‘Ordo Ab Chao’ gelecektir.
Kaostan düzen er ya da geç oluşacaktır. Tüm gezegen Vahşi Kapitalizm ve Tek Kutuplu
Dünya, Emperyalizm yüzünden krizdedir. Bu gezegen ya yaşamayı sürdürecektir ve krizleri
aşacaktır veya yok olacaktır. 50 yıl sonraki bir Ortadoğu’da da Türkler, Asya güçleri ve Türk
Cumhuriyetleri ile bütünlük, dayanışma kurarak büyük bir güç haline geleceklerdir! Bunun
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 254

haricinde hiç bir alternatif yoktur! Vatanı satmakta olanlar veya onların torunları ise
kendilerine yeni bir vatan aramaya şimdiden başlamalıdırlar!
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 255

EKLER VE OKUMA PARÇALARI


EK-1

Hikmet Uluğbay’ın çeşitli sitelerden yayınlanmış olan aşağıdaki makalesi Küresel Elit ve
masonik gizli örgütlenmler tarafından nasıl ülkemizde çıkarılacak olan petrole el konduğunu ortaya
koymaktadır. Ayrıca devamındaki Hakan Yılmaz Çebi’nin bir çalışması uzun yıllardır nasıl Türkiye’deki
petrolün nasıl çıkarılmasının masonlar tarafından kontrol edildiğini ve engellendiğini göstermektedir.
Bu konuda çalışma yapan Prof. Muammer Aksoy, Dr. Necip Hablemitoğlu ve Em. Binbaşı İhsan
213
Güven öldürülmüşlerdir . 2007’de çıkan petrol yasasından önce de aslında Türkiye’deki gizli
Masonik yapı Türkiye’nin ulusal çıkarlarına olan petrol çıkarılması onlarca yıl bloke etmiştir. Masonlar
Türkiye Cumhuriyeti ve Türkler için değil, sadece Tek Dünya Hükümeti ve Siyonizm, Büyük İsrail ve
ABD’deki Küresel Elit için çalışmaktadırlar. Bunu yaparken de sadece kendi çıkarlarını ve kişisel
menfaatlerini düşünmekte, tamamen kendi menfaatlerini ülke çıkarlarının üstünde tutmaktadırlar.
214
Petrol Kanunu Neler Getirdi Neler Götürüyor?

(Hikmet Uluğbay’ın makalesinden alınmıştır; kendisine teşekkür ederim)

Hikmet Uluğbay (27.Ocak.2007)

Dünyanın ikinci petrol paylaşım çatışmalarını çok yoğun bir biçimde yaşadığı sürecin tam ortasında, iki
komşu ülke biri bağımsız diğeri işgal altında, Türkiye ve Irak "Petrol Yasası'"çıkarma deneyiminden
geçmektedir. Türkiye, yasa görüşmelerini geçen hafta tamamladı ve onay için Cumhurbaşkanı'na sundu. Irak'ta
ise Meclis müzakereleri öncesinde yoğun bir görüşme, kulis ve pazarlıklar süreci yaşanmaktadır.
T.B.M.M.'nde geçen hafta içinde, İçtüzüğün 91 inci maddesi çerçevesinde temel kanun müzakere
yöntemi ile, hızla ve tartışmaya yeterli zaman ayırmadan görüşülen Kanun, Türkiye'nin petrol ve doğal gaz
gibi iki önemli yer altı zenginliklerinin işletilmesine yönelik kurallarda çok köklü değişiklikler yapmıştır.
Bu değişikliklerin anlamını doğru değerlendirebilmek için önce, 1954 tarihli Petrol Kanunu'ndan bu
yana petrol dünyasında yer alan bazı temel anlayış ve kural değişikliklerini kısaca hatırlamak uygun
olacaktır.1954 tarihli Petrol Kanunu çıkarıldığında dünyada tam anlamı ile bir petrol bolluğu yaşanmaktaydı.Bu
yıllar, petrol üretimindeki artışın talep büyümesinden çok daha hızlı olduğu dönemdir.

Bu dönemde Suudi Arabistan'ın petrol yataklarının işletilmesi ivme kazanmaya başlamış, İran'da
Başbakan Musaddık'ın petrolleri millileştirme girişimini baltalamak için alınan diğer önlemlerin yanında Irak'ın
petrol yataklarının işletilmesine hız verilmiştir.
Bu yıllar aynı zamanda, dünyanın 7 dev petrol şirketinin Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Katar,
Venezuela, Meksika ve daha bir çok ülkenin düşük maliyetli ve yüksek kâr marjlı petrol varlıklarını işletme
hakkını ellerinde tuttukları bir dönemdir. Dolayısı ile bu dönem 7 dev petrol şirketinin yeni ülkelerde petrol
araması yapmak için nazlı davrandıkları ve yasal kuralları geniş ölçüde dikte ettikleri bir zaman dilimidir.İşte
Türkiye, 1954 tarihli Petrol Kanunu'nu böyle bir petrol dünyası gerçekleri ortamında çıkarmıştır ve o dönemde
yasanın ABD'li uzmanlarca hazırlandığı yönünde eleştiriler yapılmıştır.
Petrol Kanunu ve uygulamaları konusunda en kapsamlı eleştiriler, 1990 yılında bir suikaste kurban
giden, Prof. Dr. Muammer Aksoy tarafından da yapılmıştı(i).Bu yasa çıktığı tarihten günümüze kadar zaman
zaman değişikliklere de uğramıştır.
1954 tarihli Petrol Kanunu, çıkarıldığı bu petrol bolluğu ortamında en azından şu ilkelere yer vermişti:
Kanun'un 2 nci maddesi, 1973 yılında yapılan bir değişiklikle 'Petrol kaynaklarının millî menfaatlere
uygun olarak '. aranmasını, geliştirilmesini ve değerlendirilmesini' amaç olarak öngörmüştür.
Kanunun 5 inci Bölümü 'Milli Menfaatin Korunması'na ilişkin kuralları belirlemişti.
Bu bağlamda 13 üncü maddenin birinci fıkrası şu hükmü içermekteydi;
'Petrol hakkı sahipleri, 1 Ocak 1980 tarihinden sonra keşfettikleri petrol sahalarında ürettikleri ham petrol ve tabiî
gazın tamamı üzerinden, kara sahalarında yüzde 35 ini ve deniz sahalarında yüzde 45 ini ham veya mahsul
olarak ihraç etme hakkına sahiptirler, geri kalan kısım ile 1 Ocak 1980 tarihinden önce bulunmuş sahalardan
üretilen ham petrol ve tabiî gazın tamamı ve bunlardan elde edilen petrol mahsulleri memleket ihtiyacına ayrılır.'
Bu hüküm, 1983 yılında çıkarılan bir yasa ile Petrol Kanunu bünyesine dahil edilmişti. Zira, Türkiye
Kıbrıs Harekatı sırasında uçaklarına akaryakıt ve yedek parça bulmakta, uygulanan amborgo nedeni ile, çok

213
Büyük olasılıkla Türk istihbarat birimleri bu kişilerin katillerini bilmektedirler. Bu vatansever kişilerin
öldürülmelerini bir kaç yıla kadar kaleme almayı düşündüğüm ‘Türkiye’de Amerikan ve GLADYO Operasyonları’
isimli ilerideki bir çalışmada ele alacağım. Bu cinayetlerin temelinde yabancı Derin Devletlerin Operasyonları
yatmaktadır.
214
İnternetteki çeşitli anonim adreslerden alınmıştır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 256

zorlanmıştı. Bu deneyim dolayısı ile ulusal çıkarlarını korumak için böyle bir düzenleme yapmak gerekmiştir.
Petrol Kanunu 53 üncü maddesi ile bir arama sahasının 50,000 hektardan fazla olamayacağı ve bir bölgede
bir tüzel kişiye aynı zamanda sekiz arama ruhsatı verilebileceği sınırlarını da getirmişti.
Bu sınırlamalar Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) için daha geniş tutulmuştu.
Petrol Kanunu'nun 64 üncü maddesi, Petrol İşleri Genel Müdürlüğüne yeni petrol sahalarını açık arttırmaya
çıkarmadan önce TPAO'na bu sahaları işletmek isteyip istemediğini sorma, ve talep etmesi halinde de o
sahaları bu kamu şirketine tahsis etme yükümlülüğünü getirmişti. Petrol sahaları için verilecek işletme
ruhsatlarının süresi 20 yıl idi ve 10 ar yılı geçmemek üzere en fazla iki defa uzatılabilirdi.
78 inci maddeye göre üretilen petrolün veya doğal gazın yüzde 12.5 i Devlet Hissesi olarak
alınacaktı. 95 inci maddeye göre, petrol ve doğal gaz sahalarını işletenlerin ödeyecekleri gelir vergileri kesintileri
toplamı yüzde 55 i geçmeyecekti. 1954 yılının petrol bolluğu ortamında çıkarılan ve daha sonra gereksinime göre
değişikliklere uğrayan Petrol Kanunu'nun önde gelen ilkeleri özetle bunlardı. Geçen hafta çıkarılan, Türk Petrol
Kanunu'nun temel ilkelerine göz atmadan önce kısaca, 1954-2007 döneminde petrol dünyasının yapısında yer
alan önemli değişiklikler konusunda satır başları ile hafızamızı tazelemek uygun olacaktır.
1943 de Venezuela'da, bu ülkenin ısrarlı takipleri sonucunda, uygulanmaya başlayan petrol rantının ev
sahibi ülke ile yarı yarıya paylaşılması uygulaması 1950 li yıllarda Orta Doğu'da önce Suudi Arabista'da daha
sonra diğer ülkelerde yaşama geçti.1960 yılında yine Venezuela'nın önderlik etmesi ile Petrol Üreten ve İhraç
Eden Ülkeler (OPEC) adı verilen bir kartel kuruldu.
Bunu daha sonra petrol varlıklarının millileştirilmesi süreci izledi. Bu durumun sonucunda 7 dev petrol
şirketinin mülkiyet ve denetimindeki petrol sahaları süratle daraldı. 1973 yılında yaşanan birinci petrol
krizi ile petrol fiyatlarında astronomik artışlar yer aldı. OPEC ülkeleri petrol varlıklarını ulusal şirketleri aracılığı
ile işletir ve pazarlamasını yaparken, zaman zaman Batılı Petrol Şirketlerinden çeşitli yöntemlerle teknik yardım
alma yoluna da gittiler. Sovyetler Birliği'nin dağılım sürecinde bu ülkenin petrol ve doğal gaz varlıkları
özelleştirmeye ve kısmen de yabancı şirketlere açılmaya başlandı. Ancak bu ülke ekonomik ve siyasi sorunlarını
aşıp Putin döneminde yeniden istikrarlı bir yapıya kavuştuktan sonra petrol ve doğal gaz varlıkları üzerindeki
Devlet denetimini güçlendirdi ve mülkiyet yapısını da yeniden kamu elinde toplamaya başladı. Bu
uygulamanın son örneği Sakalin II projesi çerçevesinde görüldü ve Royal Dutch Shell, Mitsui ve Mitsubishi
şirketleri bu proje için kurulan ortak şirketteki sermaye paylarını yarı yarıya indirmeyi kabul ederek Rus kamu
sermaye payının yüzde 50 nin üzerine çıkmasını kabul etmek zorunda kaldılar.
Venezuela son birkaç yıldır ülkesinde faaliyet gösteren yabancı petrol şirketlerinin yükümlülüklerini
vergiler dahil yükseltmeyi başardı. Venezuela, ülkesinde petrol çıkarmak için gelen yabancı petrol
şirketlerinin kurdukları ortaklıklara ortalama yüzde 40 sermaye payı ile katılmaktadır. Bu düzeyde katılımı
olmasına rağmen adı geçen ülke bu işletmeleri millileştirme girişimleri başlatmıştır(ii).
1954-2007 döneminde bir çok devlet, petrol ve doğal gazını aramak ve işletmek üzere kamu
şirketleri kurdu ve ulusal petrol ve doğal gaz yataklarını bu kamu şirketleri veya bu kamu şirketlerinin yabancı
şirketlerle kurdukları ortaklıklarla aramaya ve işletmeye başladılar. Bu girişimler sadece ulusal petrolleri aramak
ve geliştirmek için kullanılmadı dünya ölçeğinde petrol ve doğal gaz arama girişimlerinde de rol aldılar.
Bu konuda en başarılı örneklerden birisi Norveç'in Statoil'i diğeri Brezilya'nın Petrobras'ıdır.
Örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Özellikle son on yıl zarfında Çin ve Hindistan’ın enerjiye ve bu bağlamda petrol ve doğal gaza yönelik
taleplerindeki hızlı artış, dünya petrol piyasasını, talebin arzdan daha hızlı arttığı bir döneme soktu. Bu gelişme
aynı zamanda petrol dünyasında ‘üretim zirvesi’ne ulaşıldığı tartışmalarının yoğunlaştığı bir döneme rastladı.
Bazı uzmanlara göre dünya petrol üretimi tavan yapmıştır ve bundan sonra üretimi arttırabilmek
çok zordur. Diğer bazı uzmanlara göre üretimin tavan yapması 2010 yılı dolaylarında gerçekleşecektir.
Petrol dünyasındaki bu gelişmeler ve ABD'deki Katrina fırtınasının ABD petrol rafinelerine verdiği zarar 2006
yılında petrol fiyatlarını 80 dolar düzeyine kadar yaklaştırdı. Üretimin tavan yapma noktasına geldiği endişeleri
bir çok ülkeyi petrol varlığı olan ve keşfedilmeyi beklenen ülkelerde arama ve üretim yapma hakkı elde
etme yarışına sevketmiştir. Bu bağlamda en aktif olan ülkeler ABD, Çin, Hindistan, Fransa, Japonya, İtalya ve
Rusya'dır. Çin, Hindistan, Fransa, İtalya gibi ülkeler bu yarışa kamu şirketleri ile yoğun bir biçimde
katılmaktadırlar. Saddam Hüseyin döneminde Çin, Fransa ve Rusya bu ülkede petrol arama ve işletme izinleri
elde ettiler, ancak bu anlaşmalar uygulanma şansi bulamadı.
Enerji kaynaklarına yönelik diğer yoğun rekabet alanları Orta Türk Cumhuriyetleri ve Afrika kıtası oldu.
Bu yarışın ulaştığı boyutları enerji politikaları konusunda değerli yazıları ile tanınan M.T. Klare, 2005 yılında
yayınladığı bir makalesine şu başlangıç paragrafı ile tanımlamıştır;
"Enerjiye yönelik küresel mücadelenin yoğunlaşması nedeni ile, Washington'dan Yeni Delhi'ye,
Karakas'a, Moskova'ya ve Pekin'e değin ulusal liderler ve şirket yöneticileri önde gelen petrol ve doğal gaz
kaynaklarını kontrol edebilmek için çabalarını artırmaktadırlar. İşletmeye açılmamış petrol ve doğal gaz
rezervlerine yönelik rekabet şimdiye kadar asla bu düzeyde olmamıştı, hiçbir zaman (Dünyanın) önde
gelen enerji varlıklarını kontrol mücadelesini kazanmaya yönelik parasal, diplomatik ve askeri güç
kullanımı bu boyutlara ulaşmamıştı.(iii)"
2006 yılı başında Kış aylarında Rusya'nın Ukrayna'nın ve Gürcistan'ın doğal gazını kestiği, bu yıl da aynı
işlemi Belarus'a uyguladığı ve İran'ın ülkemize sevkettiği doğal gazı 2007 yılı başında bir süre kestiği göz önüne
alındığında enerji kaynaklarının içinde bulunduğumuz dönemde nasıl bir dış politika aracı haline geldiği de
kolayca anlaşılır. Dünya'da petrol ve doğal gaz üzerine son yıllarda yaşanan olaylar aynı zamanda ulusal stratejik
rezerv bulundurma anlayışlarını da güçlendirmiştir.
Petrolün ve petrol yataklarının çok değer kazandığı ve giderek daha da kazanacağı ortamda çıkarılan
Türk Petrol Kanunu'nun temel kurallarını yukarıdaki gelişmeler ışığında şimdi daha gerçekçi olarak
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 257

değerlendirebiliriz. Çıkarılan yeni yasanın amaç maddesi veya herhangi bir maddesi ülke petrol
kaynaklarının "milli menfaatlere uygun olarak" aranması ve işletilmesi ilkesini içermemektedir. Diğer bir
deyişle, dünya konjonktüründeki gelişmelerin aksine, bu temel ilkenin yasaya dahil edilmesine gerek
görülmediği anlaşılmaktadır.
Oysa ulusal çıkarların önde tutulması doktrini çok köklü bir temele sahiptir. 1855-1865 yılları arasında
İngiliz İmparatorluğu’nun Başbakanlığını yapmış olan Henry Temple Palmerston'un 1 Mart 1848 günü
Parlamento'da yaptığı konuşmasını tarihe mal eden şu sözü, ulusal çıkarların altın kuralını oluşturmuştur; "Bizim
sonsuza dek yanımızda olacak dostlarımız yoktur, ve bizin sürekli kalıcı düşmanlarımız da yoktur. Bizim sürekli ve
sonsuza dek var olacak çıkarlarımız vardır ve işte bu çıkarlarımızı izlemek bizim görevimizdir.(iv)"
Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün petrol sahalarının işletmeye açılması işlemleri sırasında
TPAO'na sahalarla ilgilenip ilgilenmediğini sorma yükümlülüğü de kaldırılmıştır.
Bu noktada TPAO ilgilendiği sahalarla ilgili olarak kendisi teklifte bulunsun savı ileri sürülebilir. Ancak
yönetim kadrosu Hükümetçe atanan bu kuruluşun böyle bir insiyatif kullanma olasılığı çok zayıftır. Kaldı ki,
TPAO'nın varlığını koruyup korumayacağı bile belli değildir. Enerji sektörüne ve bu bağlamda petrol
sektörüne yönelik özelleştirme yaklaşımları göz önüne alındığında bu kuruluşun da yakında özelleştirmeye konu
edilmesi sürpriz olmayacaktır. Ayrıca yeni yasa ülkede çıkarılacak petrol ve doğal gazın bir bölümünün ülke
ihtiyacını karşılanmasında kullanılacağına ilişkin bir kural da koymamıştır. Diğer bir deyişle bu iki düzenleme
ile Türkiye petrol kaynaklarına yönelik gereksiniminin karşılanmasını tümüyle uluslar arası şirketlerin
insafına terketmiş görünmektedir.
Oysa enerji kaynaklarına ve bu bağlamda petrol ve doğal gaza yönelik talep artmaya devam ettikçe bu
maddelerin fiyatları tırmanmaya devam edecek ve petrol üretimi zirveye ulaştıktan sonra bu malı uluslar arası
pazarda bulabilme rekabeti çok daha yoğunlaşacaktır. Arama sahalarının limiti karada 100,000, denizlerde
1,000,000 hektara çıkarılmıştır. Denizlerdeki boyutun bu düzeye çıkarılması petrol kaç ülke kalmıştır? Bu
konuda Irak’a yönelik tartışmalar biraz sonra görülecektir. Yeni yasa, Devlet Hissesi oranını yüzde 12 ye
indirmiş ve çeşitli kriterlere bağlı olarak bu oranın daha düşük düzeylerde uygulanmasına da olanak
tanımıştır.
Petrol ve doğal gaz kaynaklarına yönelik rekabetin dünya ölçeğinde çok yoğunlaştığı bir
dönemde bu kaynakların işletilmesinden alınan Devlet Hissesini bu kadar düşük tutan hemen hiçbir ülke
kalmamıştır. Tersine bir çok ülke esasen yüksek olan Devlet Hisselerini daha da yüksek düzeylere çekmek için
yıllardan beri çalışmakta ve somut sonuçlar elde etmektedir. Türk Petrol Kanunu'nun 19 uncu maddesine göre,
karalarda elde edilen Devlet Hissesi’nin yüzde 50 si, petrol ve doğal gaz işletme ruhsatının bulunduğu ilin il özel
idaresinin açtıracağı hesaba aktarılacaktır.
Böyle bir hüküm, Bütçe yapmanın ademi tahsisi evrensel ilkesine temelden aykırıdır. Hükümet
istiyorsa istediği İl'e istediği boyutta Genel Bütçesinden ödenek ayırabilir. Ancak belirli gelirin belirli boyutunun bir
İl'e tahsisi bütçe yapmanın evrensel ilkelerinden birini temelinden yıkmaktır. Böyle bir yaklaşım doğal kaynaklar
üzerinde bölgecilik akımlarını besler. Böyle uygulamalar ancak federatif yapıdaki devletlerde veya biraz
sonra inceleneceği üzere federatif yapıya götürülmek istenen Irak gibi ülkelerde görülür.
TBMM’deki müzakerelerde CHP Ankara Milletvekili Yakup Kepenek bu düzenlemenin ademi tahsis
yönüne yönelik endişelerini dile getirmiştir.
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı yanıtında Maliye Bakanlığının bu düzenlemeyi desteklediğini
açıklamıştır. Bu durumda önümüzdeki günlerde krom, bakır ve bor madenlerinin işletildiği illerin özel idareleri
benzeri uygulamanın kendi özel idareleri için de yapılması yönündeki isteklerine Hükümetin vereceği
yanıt merakla beklenecektir. Yeni kanuna göre, petrol hakkı sahiplerinin ödeyeceği gelir vergileri kesinti toplamı
yüzde 40 geçemeyecektir. Türk Petrol Kanunu’nun TBMM'ndeki görüşmeleri konunun derinliğine inmeyen ve
yukarıda açıklanan petrol dünyasında 1954 ten bu yana yer alan gelişmeleri izlemek ve algılamaktan uzak bir
görünüm içinde gerçekleşmiştir.
Meclis görüşmelerinde en ilginç gözlem ve eleştiri, CHP Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat
Yücesan'dan gelmiştir. Yücesan, "British Petrol Şirketi'nin Doğu Karadeniz'de açmaya başlayacağı sondaj
öncesinde bu düzenlemenin getiriliyor olması da oldukça dikkat çekicidir(v)"
gözleminde bulunmuştur. Türkiye, Galata Port ihalesinde yaptığı tartışmanın yüzde biri boyutunda tartışma
yapmadan yeni petrol kanununu görüşmüş ve kabul etmiştir.
Görüldüğü üzere, 1954 ten günümüze petrol dünyasında yer alan gelişmeler petrol yataklarına sahip
ülkelerin müzakere güçlerini yükselten bir çok gelişmeye yol açmış olsa bile Türk Petrol Kanunu ulusal çıkarları
koruma açısından 1954 tarihli Petrol Kanunun çok gerisine düşerek çıkmıştır. Bu noktada insan, ulusal çıkarlar
konusunda Palmerston'un yukarıda yer alan sözünün ülkemiz yönetim kadrolarında henüz anlaşılamamış
olmasının üzüntüsünü yaşıyor. Ülkemizin çıkardığı yeni petrol yasasının içeriğine ve çıkarılış tarzına ilişkin bu
gözlemlerden sonra komşumuz Irak'ta çıkarılmaya çalışılan petrol yasasına ilişkin gelişmelere kısaca göz atmak
ülkemizde çıkan yasa hakkında daha da aydınlanmamıza yardımcı olacaktır.
Basına yansıyan bilgilere göre, Irak’n yeni petrol yasasının taslağı bir ABD danışmanlık şirketi tarafından
hazırlanmış, önce büyük petrol şirketlerince daha sonra da IMF tarafından incelenmiştir(vi). Independent
gazetesinde yer alan bilgilere göre, tasarı yabancı petrol şirketlerine üretim paylaşım anlaşmaları yöntemi ile
Irak'ın petrol yataklarını en az 30 yıl süre ile işletme hakkı tanıyacaktır.Irak'ın, bu düzenleme ile üretim
paylaşım anlaşmalarını uygulayan ilk OPEC üyesi olacağı ileri sürülmektedir. Bu gazetenin yorumuna göre, 30 yılı
aşan üretim paylaşım anlaşmaları artık sadece petrol veya doğal gaz kaynaklarının işletmeye açılması öncesinde
yapılan çalışmaların doğa koşulları nedniyle 10 yıl dolayına ulaşması halinde uygulanmaktadır.
Diğer bir kaynakta yer alan haberlere göre Irak Hükümeti, yeni yasa uygulamaya geçtiğinde
uygulayacağı üretim paylaşım anlaşmalarına ilişkin modelleri görüşmek üzere önde gelen petrol şirketlerinin
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 258

temsilcileri ile görüşmeler yapmaktadır(vii). Bu makalenin yazarı Juhasz, Irak'ın uygulayacağı petrol anlaşmaları
için görüşmelerini niye komşuları ile değil de büyük petrol şirketleri ile yaptığı sorusuna da şu yanıtı vermektedir;
"Komşuları Kuveyt, İran ve Suudi Arabistan millileştirilmiş bir petrol politikası uygulamakta ve petrol yataklarının
yabancılarca geliştirilmesini yasaklamış bulunmaktadır. Bu ülkelerden hiçbiri üretim paylaşım anlaşması
yapmamakta, yabancı petrol şirketlerini zaman zaman ve geçici süre ile bazı belirli hizmetleri almak için istihdam
etmektedirler."
Yine basına yansıyan bilgilere göre, Irak’ın petrol yataklarının işletilmesinde alacağı Devlet
Hissesinin (Royalty) yüzde 12.5 düzeyinde olacaktır(viii). Independent Gazetesinde yer alan bir makalede,
yabancı petrol şirketlerinin Irak'ta üretecekleri petrolün kârının yüzde 75 ine kadar olan bölümünü alacakları da
belirtilmiştir(ix).
Aynı gün aynı gazetede yer alan diğer bir makalede, işletmeye alış giderlerinin geri alındığı ilk yıllarda bu
düzeyde kâr alınmasının genel uygulamanın yüzde 40 kadar üzerinde olduğu ileri sürülmüştür(x). Bu son
makalede, Saddam Hüseyin döneminde Fransız şirketi ile imzalanan ancak yürürlüğe giremeyen anlaşmaya göre
Fransız şirketinin işletmeye alış giderlerini karşıladıktan sonra kârdan alacağı payı yüzde 10 olarak belirlendiği de
hatırlatılmaktadır.
Irak merkezi yönetimi ile bölge yönetimleri arasında petrol yasa tasarılarına ilişkin müzakerelerin en
önemli konularından ikisi de yasanın zıvana taşı olacak niteliktedir.
Bunlardan birincisi, halen işletilmekte olan petrol yatakları ile yeni işletmeye alınacak petrol yataklarından
Irak Devleti'nin alacağı "Devlet Hissesi"nin merkezi yönetim ile bölge yönetimleri arasında nasıl
paylaşılacağına ilişkin kuralların belirlenmesidir. İkincisi ise, yeni petrol ve doğal gaz sahalarının aranması ve
işletmeye alınması için gerekli izinleri merkezi yönetimin mi yoksa yerel yönetimin mi vereceği konusudur. Bu
husus da çok hassas bir nitelik taşımakta ve bölge yönetimleri de merkez yönetimi de bu konuda esas söz sahibi
olmak istemektedirler.
Kuzey Irak'taki Kürt İdaresi, şimdiye kaynaklarının aranmasında rekabet fırsatlarını azaltacak ve tekel
durumları yaratacak görünümdedir. Örneğin Doğu Karadeniz’de 1 milyon hektarlık bir saha petrol veya doğal gaz
vaadeden bölgede kaç firma tarafından arama yapılmasına imkan verecektir? Yeni yasa işletme ruhsatı verilme
süresini 30 yıla çıkarırken iki kez 10 ar yıl uzatılabilme olanağını da korumuştur. Dünya'da petrol ve doğal gaz
yataklarının işletilme hakkını 30-50 yıl süre ile vermeye devam eden kadar yapmış olduğu petrol anlaşmalarının
Merkezi Yönetimin onayına konu olmasını istememektedir. Kuzey Irak Yönetimi şimdiye kadar biri Türk şirketi
olmak üzere dört yabancı şirketle petrol arama anlaşması imzalamış bulunmaktadır(xi).
Petrol kanun tasarısı üzerindeki görüşmeler aynı zamanda Irak’ın parçalanıp parçalanmamasını
belirleyecektir. Üzerinde varılabilecek uzlaşı ne olursa olsun bu çözüm aynı zamanda ileriye yönelik iç siyasi
çatışmaların ve gerginliklerin tohumlarını da bünyesinde taşıyacağa benzemektedir. Zira 2003 yılında açılan
Pandora'nın kutusundan "güvensizlik" ve "şüphe" tohumları etrafa saçılmış bulunmaktadır. Türk Petrol Kanunu ile
ilgili bu değerlendirmemi Klare'den bir alıntı ile noktalamak istiyorum. Gelecek on yılların dünya gündemine,
"İslam faşizmi" değil fakat "enerji faşizmi"(azalmakta olan enerji kaynaklarına yönelik giderek askeri
nitelik kazanan küresel mücadele) hakim olacaktır.

(i) Aksoy Muammer Prof. Dr., ‘Türkiye’nin Petrol Faciası ve Çıkar Yol’, Ankara 1965
(ii) Wertheim Peter Howard, ‘Venezuella to nationalize Orinoco oil operations’, Oil and Gas Journal January
10, 2007.
(iii) Klare Michael T., ‘The Global Struggle for Energy’, MotherJones.com, May 9, 2005
(iv) Bartlett John ve Kaplan Justin, Familiar Quotations, sayfa 397.
(v) TBMM Genel Kurul görüşme tutanakları.
(vi) Independent Online Edition, ‘Blood and oil: How the West will profit from Iraq’s most precious
commodity’ January 7, 2007 ve Mahdi Kamil, ‘Iraqis will never accept this sellout to the oil’, The Guardian
Unlimited January 16, 2007.
(vii) Juhasz Antonia, ‘It’s Still About The Oil’, Tompaine.com January 19, 2007.
(viii) Yukarıda adı geçen Independent Gazetesi’nin aynı nüshası.
(ix) Fortson Danny, Murray-Watson A., Webb Tim, ‘Future of Iraq: The spoils of war’, Independent January 7,
2007.
(x) Yukarıda v nolu dipnottaki sayı.
(xi) Hafidh Hassan, ‘Iraq Amended Draft Law Sets Out New PSA Model’, Dow Jones Newswires January 16,
2007.
(xii) Klare Michael T., ‘Petro-Power and Nuclear Renaissance, Two Faces of an Emerging Energo-fascism
(Part 2)’ TomDispatch.Com, January 16, 2007.

(1/27/2007)
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 259

EK-2 215

MASONLARIN TÜRK PETROL SİSTEMİNDEKİ ROLÜ

(Hakan Yılmaz Çebi’nin bir makalesinden alınmıştır; kendisine ve Netpano.com sitesine teşekkür
ederim. Ü.S.)

Güneydoğu"da arama yapanlar arasında en büyük iki petrol şirketi “MOBİL” ve “SHELL” di.
Netpano.com sitesi için farklı bir araştırma hazırladık. Bakın bu ortaklıklar nelerdir. Shell Petrol şirketi uluslararsı
sahada Hollanda-İngiliz ortaklığı etiketi kullanır. Royal-Dutek Shell'e bağlıdır. Sahibi Markus Samuel isimli bir
Yahudi'dir. Diğer petrol arayıcısı şirket "MOBİL" ise bilindiği gibi Yahudi Trilyoner ROCKEFELLER'ın bir çok Petrol
şirketinden biridir.Türkiye'de Petrol aramaya başlandığı 1956 yılından 1968 yılına kadar MOBİL'in Türkiye'deki
Genel Müdürü BÜYÜK ÜSTAD NECDET EGERAN'dı. Necdet Egeran 1954 'te yabancı şirketlerin Türkiye'de
petrol aramasına izin veren Petrol Kanunu'nun kabul edilmesinde en büyük çabayı sarf edenlerden birisi. Aynı
zamanda MTA'nın ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü'nün kurucularından. Daha sonra emekli olup 56'da Mobil'in
başına geçer. Mobil'in petrol bulduğu kuyuları beton dökerek toprak üzerine çıkmasını engellediği söylentilerinin
yaygın olduğu tarihte Mobil'in tek söz sahibi idarecisiydi. ... Dönemin ETİBANK GENEL MÜDÜRÜ BURHAN
ULUTAN da o tarihlerde çalkalanan rivayetleri doğruluyor. Kendisiyle görüşmemiz sırasında yaptığı açıklamada
Ulutan şunları söyledi:

" 1965'LERİN BAŞINDA MOBİL OİL'İN BAŞINDA EGERAN İSİMLİ BİRİSİ VAR. BU ARADA PETROL
BULUNAN KUYULAR DA KAPATILMIŞ..."

O dönem en gündemdeki şahıslarından Necdet Egeran'ın başka büyük bir özelliği daha var. Bu özelliğini
TÜRKİYE'DEKİ MASONLARIN kendi aralarında yayınladıkları "ŞAKÜL GİBİ" isimli mason dergisinden
öğreniyoruz.

ENVER NECDET EGERAN'IN KİMLİĞİ 24 Ekim tarihinde DOĞUŞ LOCASI'nde tekris edildi. (42
YAŞINDA).. Mayıs 1950'de KALFA, Ekim 1950'de ÜSTAD oldu.... Necdet Egeran bilgi Locası'nın 25 kurucu üyesi
arasındadır... 1955 yılında da ÜSTAD-I MUHTEREM oldu... Egeran 1958'de Türkiye Büyük Locası'na GENEL
SEKRETER seçildi. ... Locası tarafından İskoçya Büyük Locasına Fahri Büyük 2. Nazırı unvanı verildi... 1964
yılında 1. BÜYÜK LOCASI'nı temsilen New York Büyük Locası'nın toplantısına davet edildi. .. Necdet Egeran 2
Mayıs 1965'te PEK SAYIN ÜSTAD seçildi. 58 yaşında 16. Masonik yılında TÜRK MASONLUĞUNUN EN GENÇ
BÜYÜK ÜSTADI OLDU..." (Şakül Gibi Dergisi)

Görüldüğü gibi necdet Egeran Amerika'dan ısmarlama gelen Cevat Eyüp Taşman gibi yabancı petrol
şirketlerin türlü entrikalar çevirdiği bir dönemde Türkiye'nin en aktif olma masonu özelliğini de taşıyor. Aynı
tarihlerde petrol çıkan kuyuları betonlayan MOBİL'in Genel Müdürü olması ÇOOOK İLGİNÇ RASLANTI olsa
gerek!!!

Türkiye'nin yıllardır petrol yönünden dışarıya bağımlı kalması ve belki de Ortadoğu'nun sayılı petrol
üreticisi ülkelerinden biri olma şansını kaybetmesi ile TÜRKİYE'DEKİ MASONLUK , SİYONİZM davasına pek
önemli katkılarda bulunmuş ve neticide hipnozlu milletvekillerinin uyuduğu bir anda YENİ PETROL YASASI
MECLİS' TEN TAYYİ MEKAN yaparak geçmiştir
216
BİR DÖNEM TÜRK PETROL REZERVLERİNİ KONTROL EDEN MASONLARIN LİSTESİ

215
http://www.kuvvaimilliye.net/news_detail.php?id=10674&PHPSESSID=73ddd4f0cdd99
216
Bu masonların listeleri www.netpano.com sitesindeki yazılardan alınmıştır. Bilindiği üzere Hür ve Kabul
Edilmiş Masonlar Teşkilatına girenlerin yaklaşık % 25-35’lik bir kısmı bu sistemden ve bu localardan, teşkilattan
çıkmaktadırlar. Üstelik bu kişilerin büyük kısmı masonluğa düşman olmaktadır. Listede Mason teşkilatına daha
sonrada karşı olmuş veya bu teşkilattan ayrılmış kişiler varsa, bize başvurabilirler, isimleri kendi yazdıkları
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 260

SELİM SOYDANBAY.: MOBİL MÜDÜRÜ, DEV LOCASI


KAZIM AKYEL: TÜRKİYE PETROLLERİ GENEL MÜDÜR MUAVİNİ, UYANIŞ LOCASI
İBRAHİM ENVER ALTINLI.: MTA ENSTİTÜSÜ UZMAN, KÜLTÜR LOCASI
İHSAN RUHİ BERENT.: MTA GENEL MÜDÜRÜ, UYANIŞ LOCASI
OSMAN ŞEVKİ FİGEN: MOBİL OİL MARMARA BÖLGESİ MÜDÜRÜ, MUSAVVAF LOCASI
MİTHAT GÜLDÜ.: ETİBANK BAŞKONTROLÜ, İDEAL LOCASI
İHSAN MİZANOĞLU.: PETROL OFİSİ MÜDÜRÜ, İNANIŞ LOCASI
RAUF ROZENTAL.: SOCANİ VAKUM PETROL ŞİRKETİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ.: KÜLTÜR
LOCASI
BAHRİ ERGENE, MOBİL.: FAZİLET LOCASI
BESİM TAN, MOBİL MÜDÜRÜ.: SEVGİ LOCASI
İBRAHİM DERİNER.: ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI ESKİ MÜSTEŞARI, BİLGİ LOCASI
İHSAN KAYIN.: PETROL OFİSİ MÜDÜRÜ, İNANIŞ LOCASI
NİMET DANABAŞ.: MADEN KREDİ BANKASI MÜDÜRÜ, KÜLTÜR LOCASI
SÜHA TUĞRUL AKSOY.: ETİBANK ALIM SATIM ŞUBE MÜDÜRÜ, ÜLKÜ LOCASI
OSMAN BİLEN.: TPAO PERSONEL MÜDÜRÜ, UYANIŞ LOCASI
LÜTFİ ERSİN ÜÇER.: SHELL CO. PLANLAMA MÜDÜRÜ, ÖZLEM LOCASI
SABİH BÜYÜKARIKAN.: ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI MÜŞAVİRİ, UYANIŞ LOCASI
TURHAN KUT.:ETİBANK GENEL MÜDÜR MUAVİNİ, UYANIŞ LOCASI
SABRİ CEREN.: TPAO PAZARLAMA MUHASEBE MÜD., UYANIŞ LOCASI
ZİYA AYTINBAŞ.: TÜRKİYE PETROLLERİ A.O GENEL MÜDÜR MUAVİNİ, UYANIŞ LOCASI
ABDÜLKADİR ASNA.: MTA ENSTİTÜSÜ TTL ŞUBESİ MÜDÜRÜ, UYANIŞ LOCASI
RIFAT AYAYDIN.: TÜRKİYE PETROLLARİ A,Ş., UYANIŞ LOCASI
OSMAN ALİ BERKMAN.: MOBİL MÜDÜRÜ, ANKARA UYANIŞ LOCASI
MEHMET RIZA AKASLAN.:TPAO MALİ İŞLER GRUP BAŞKANI, UYANIŞ LOCASI
ATİLLA AYKOL.: MADEN JEOLOJİ MÜHENDİSİ, DEV LOCASI
AHMET BARAY.: ETİBANK GENEL MD. MUAVİNİ, UYANIŞ LOCASI
ZEKAİ BOYER, TPAO PERSONEL MD. ANKARA UYANIŞ LOCASI
BELGİN ERKAN.: TPAO GENEL MD. İKMAL GRUP BAŞKANI, GÖKKUŞAĞI LOCASI
CENGİZ ERDAL .: PETROL OFİSİ A,Ş. GENEL MD. YARDIMCISI, GÖKKUŞAĞI LOCASI
YALÇIN İLTER .: MOBİL OİL BÖLGE MD. MATRİKÜL N: 1320

Kaynak: www.netpano.com

Araştıran ve yazan : Hakan Yılmaz ÇEBİ

mektubun metni ile bu listeden çıkarılacaktır. Bu konuda söylemek istedikleri aynı ekler bölümünün devamında
kitabın bundan sonraki baskılarında yayınlanacaktır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 261

EK-3

İnternette bulunan, CIA (Amerikan İstihbarat Örgütü, Central Intelligence Agency, Merkezi
Haberalma Teşkilatı) tarafından gizlice kurulduğu iddia edilen şirketlerden bazıları aşağıda
sıralanmıştır. Dünyayı yönetmeye çalışan istihbarat örgütleri sadece istihbarat veya askeri konularla
uğraşmamakta ekonomi, bilim, petrol, haberleşme, medya ve diğer konularda şirketler kurmakta veya
bu şirketlere ortak olmaktadırlar. Yani Dünyayı yöneten gizli güçler aslında dünyayı şirketlerle de
yönetmektedirler. Arkasında istihbarat örgütlerinin olduğu şirketlerin alt edilmesi veya onlarla
yarışılması hemen hemen imkansızdır, çünkü istihbarat örgütlerinin elinde teknik takip imkanları,
operasyon imkanları, örtülü operasyon (adam kaçırma, işkence, suikast, tehdit, şantaj, uyuşturucu
veya uyarıcıları rahatça kullanma, ticaretini yapma imkanı, mafyöz yöntemler vb.) yapma olanakları
vardır. Bu imkanları gerek kendileri ile ilişkili olan şirketler için, gerekse kendi kurdukları şirketler için
kullanırlar. Örneğin Standard Oil, Texaco, Mobil Amerika’da, BP de İngiltere’de aslında Derin Devlet
ve istihbarat örgütlerinden farklı kuruluşlar değillerdir, istihbarat örgütleri, masonik gizli cemiyetler ve
Derin Devletlerle içiçe girmişlerdir.

Aşağıdaki listede bu olası şirketler verilmekte ve yanlarında da hangi kaynakta bahsedildiği


söylenmektedir. Bu listenin kaynağı:

http://www.jar2.com/2/Intel/CIA/CIA%20Fronts.htm dir (Son erişim Temmuz 2007).


 A.P.I. Distributors, Inc. ( Houston’da bir şirket,  Australian Association for Cultural Freedom:
şu eski ajanlar tarafından deşifre edilmiştir Jonathan Kwitney, The Crimes of Patriots
Richard Secord, Thomas Clines, Ted Shackley):  B.R. Fox Laboratories (B.R. Fox Company):,
Johathan Kwitny, The Crimes Of Patriots Jim Hougan, Spooks
 Actus Technology: Victor Marchetti/John D.  Bahamas Commonwealth Bank (Vesco/IOS
Marks, The CIA and The Cult of Intelligence company): Jim Hougan, Spooks
 Aero Associates: (süpheli, yabancılara illegal  Battelle Memorial Institute and other Battelle
silah satışı yaptığı sanılmaktadır). Victor operations (emekli CIA elemanlarını
Marchetti/John D. Marks, The CIA and The Cult kiralamakta): Jim Hougan, Spooks
of Intelligence
 Bird Air (the famous William (Wally) Bird):
 AID (Agency for International Development - Johathan Kwitny, The Crimes Of Patriots
shared facilities with NIA): Victor
Marchetti/John D. Marks, The CIA and The Cult
 BRS Holding Company
of Intelligence  Bruce Campbell and Company: Johathan
 Air America: Victor Marchetti/John D. Marks, Kwitny, The Crimes Of Patriots
The CIA and The Cult of Intelligence  CAN (Tarikatlar Hakkında Bir Ağ, MK-Ultra ve
 Air Asia: Victor Marchetti/John D. Marks, The CIA Zihin Kontrolü operasyonlarının bir uzantısı
olarak: Cult Awareness Network )
CIA and The Cult of Intelligence
 American Committee for Liberation (of
 Caramar (Caribbean Marine Aero Corp.):
Cuba): Victor Marchetti/John D. Marks, The CIA Victor Marchetti/John D. Marks, The CIA and
The Cult of Intelligence
and The Cult of Intelligence
 American Committee on a United Europe:
 Castle Bank and Trust ( bağlantılar hem
Robert Vesco hem de ondan sonra gelen
Eski CIA ajanı Jim Hougan, tarafından Avrupayı
Nugan Hand’e kadar gidiyordu): Johathan
birleştirerek kontrol etme projesi olarak lanse
Kwitny, The Crimes Of Patriots
edilmiştir.
 American Council of Churches (Howard Hunt
 CBS
tarafından kurulmuştur): Torbitt document,  Central Investigative Agency, Jim Hougan,
Internet Spooks
 Anderson Security Associates (Virginia): Jim  Century Special (ICC tarafından kontrol
Hougan, Spooks ediliyordu): Jim Hougan, Spooks
 Armairco (Oliver North Iran-Contra): John  Chalk№s International Airlines (Vesco/IOS
Prados, President's Secret Wars company): Jim Hougan, Spooks
 Arnim Proprietary, Ltd.: Johathan Kwitny, The  Church League of America ( Kliseler ve
Crimes Of Patriots Arthur D. Little (hires retired misyonerlerle bilgi toplamak amacıyla
spooks in quantity): Jim Hougan, Spooks kurulmuştur): Jim Hougan, Spooks
 Asia Foundation: Jonathan Kwitney, The  Civil Air Transport: Victor Marchetti/John D.
Crimes of Patriots Marks, The CIA and The Cult of Intelligence
 Association of Former Intelligence Officers  Civilian Irregular Defense Group(s): John
(AFIO – Eski istihbaratçılar): Mark Lane, Prados, President's Secret Wars
Plausible Denial, Jim Hougan, Spooks  Civilian Military Assistance (Oliver North
 Audio Intelligence Devices, Inc. (Ft. Iran-Contra): John Prados, President's Secret
Lauderdale – NIA ile bağlantılı): Jim Hougan, Wars
Spooks  CMI Investments ( Şu kişileri de içeriyordu:
 Australian Association for Cultural Freedom: Bishop, Baldwin, Rewald, Dillingham and
Jonathan Kwitney, The Crimes of Patriots Wong): Johathan Kwitny, The Crimes Of Patriots
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 262

 Coastal Products  Fidelity Reporting Service (covert


 Cocke and Phillips International (Nugan background checks on Americans): Jim
Hand'’İn Washington D.C. ile direkt bağlantısı): Hougan, Spooks
Johathan Kwitny, The Crimes Of Patriots  Fiduciary Trust Company (Stepchild of IOS):
 Committee for the Defense of National Victor Marchetti/John D. Marks, The CIA and
Interests: John Prados, President's Secret Wars The Cult of Intelligence
 Committee of One Million Against the  Foreign Broadcast Informatin Service (ABD
Admission of Communist China to the United içindeki ve dışındaki tüm radyo istasyonlarını
Nations: John Prados, President's Secret Wars dinler): Victor Marchetti/John D. Marks, The CIA
Comptrol International (Vesco/CIA/arms and The Cult of Intelligence
smuggler partners): Jim Hougan, Spooks  Fouch Electric
 Computerized Thermal Imaging, Inc. (COII -):  Fredrick A. Praeger (YAYINCI – CIA’in istediği
Local discovery, Oregonian kitapları yayınlar): Victor Marchetti/John D.
 Corporate Air Services (Oliver North Iran- Marks, The CIA and The Cult of Intelligence
Contra): John Prados, President's Secret Wars  Functional Devices, Inc. (Russiaville, In.): Jim
 COSECOIN (Corporate Security Consultants Hougan, Spooks
International): Jim Houghan, Spooks  Fund For Peace (headed by spooks): Jim
 Council on Foreign Relations ( CIA’i kuran ve Hougan, Spooks
yöneten Amerikan Derin Devlet Birimi): Victor  GEICO (Government Employees Insurance
Marchetti/John D. Marks, The CIA and The Cult Company - provided NIA with contributions),
of Intelligence Jim Hougan, Spooks
 Crest Detective Agency (Santa Monica): Jim  Geneva's Exchange and Investment Bank
Hougan, Spooks (Vesco controlled): Jim Hougan, Spooks
 Cryogenics, Inc. (controled by Robert  George L. Barnes & Associates (Los
Vesco): Jim Hougan, Spooks Angeles): Jim Hougan, Spooks
 Defense Services, Inc.: Jim Hougan, Spooks  Gibralter Steamship Corp.: Victor
 Defense Systems, International: Jim Hougan, Marchetti/John D. Marks, The CIA and The Cult
Spooks of Intelligence
 Dektor Counterinteligence (Virginia): Jim  Global Financial (Vesco operation): Jim
Hougan, Spooks Directorate of Science and Hougan, Spooks
Technology (CIA’in üniversiteler, araştırma  Golden West Airlines (controled by ICC): Jim
enstitüleri ve diğer yerlerle bağlantısını kurar.): Hougan, Spooks
Victor Marchetti/John D. Marks, The CIA and  Grace Capital (related to COII): Oregonian
The Cult of Intelligence Grand Bahama Development Company (Vesco
 Double Day and Company (CIA kitaplarını operation): Jim Hougan, Spooks
yayınlar): Victor Marchetti/John D. Marks, The  Grandville Road Company (presumed covert
CIA and The Cult of Intelligence operation and its evolution into unnamed
 Double-Check Corporation: Victor Electrical Construction company):
Marchetti/John D. Marks, The CIA and The Cult  Gray and Company (Public Relations firm
of Intelligence working with CIA against American Citizens -
 Eagle Aviation Technology and Services - Oliver North Iran-Contra): John Prados,
(Oliver North Iran-Contra): John Prados, President's Secret Wars
President's Secret Wars  Great American Banks (drug money
 EATSCO (the Egyptian American Transport laundering): Johathan Kwitny, The Crimes Of
and Service Company): Daniel Sheenan, on Patriots
the Secret Team  Gulf Stream, Ltd. (Vesco operation): Jim
 EC Elektrik şirketleri (ABD’de pek çok paravan Hougan, Spooks
elektrik ve elektrik hat döşeme şirketi vardır)  Harper and Row, Inc. (publishers, submitted
o EC Technical Services books critical of CIA to CIA for review and
o EC Voice and Data Jim Hougan, censorship prior to publishing): Victor
Spooks Marchetti, John D. Marks, The CIA And The Cult
o Electrical Contractors of Oregon Of Intelligence
 Encounter (Bu derginin editörü CIA elemanı  Harpoon Harry's (CIA’in Amerikan Askerlerini
idi): Victor Marchetti/John D. Marks, The CIA gözetleyen yan birimi): Johathan Kwitny, The
and The Cult of Intelligence Crimes Of Patriots
 Energy Resources (Oliver North Iran-Contra):  Harrison Salisbury (reporter, regularly
John Prados, President's Secret Wars debriefed by CIA): Victor Marchetti, John D.
 ESI (Electronic Specialties, Inc. -- a Portland Marks, The CIA And The Cult Of Intelligence
area firm controled by ICC): Jim Hougan, Harvard University’s Center for International
Spooks; Marks, The CIA and The Cul
 Evergreen International Air (Victor  Hercules Research Corporation (METC Unit
Marchetti’nin kitabından CIA tarafından silindi): bomb development): Michael Reconoscuito,
Oregonian; John Prados, President's Secret Ted L. Gunderson, others
Wars  Hilary Rodham Clinton (CIA operative): The
 Export Control Systems: Jim Hougan, Spooks Spotlight
 Fairfield Aviation (controled byICC): Jim  Hill & Knowlton (Public Relations firm used
Hougan, Spooks for CIA disinformation campaigns against
American citizens): Johan Carlisle, Public
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 263

Relationships: Hill & Knowlton, Robert Gray, and  Lake Resources (Oliver North Iran-Contra): John
the CIA, Spring 1993 issue of CAQ Prados, President's Secret Wars
 Hogan & Hartson, legal firm (Edward Bennett  Law Enforcement Assistance Administration:
Williams firm): Jim Hougan, Spooks Jim Hougan, Spooks
 Howard Hughes Medical Institute (CIA için  Law Enforcement Intelligence Unit: Daniel
plastik cerrahi yapan bir tıbbı kurum): Jim Sheenan, on the Secret Team
Hughes Corporation, Glomar Explorer (CIA
project to retrieve sunken Soviet nuclear
 Linking Progressive Corp., S.A. (Vesco
operation): Jim Hougan, Spooks
missiles): Jim Hougan, Spooks
 IBM (International Business Machines -- ICC
 Linnco Electric (CIA bağlantılı lokal elektrik
konstriksiyon firması): Victor Marchetti/John D.
(International Controls Corp -- Robert Vesco
Marks, The CIA and The Cult of Intelligence
tarafından kontrol edilir): Jim Hougan, Spooks
 Idaho Power Systems (Lokal konstriksiyon
 Management Safeguards, Inc. (New York):
Jim Hougan, Spooks
firması):
 Impossible Electronic Techniques
 Massachusetts Institute of Technology,
Center for International Studies ( M.I.T.’nin
(Russiaville, In.): Jim Hougan, Spooks
büyük bir kısmı CIA fonları ve CIA düşünce
 Inter-American Capital (Vesco operation): Jim kuruluşları ile doludur): Victor Marchetti/John D.
Hougan, Spooks Marks, The CIA and The Cult of Intelligence
 Inter-Probe, Inc. (METC Unit bomb McCord Associates : Jim Hougan, Spooks
development): Michael Reconoscuito, Ted L.  Mercantile Bank and Trust Company:
Gunderson, others Johathan Kwitny, The Crimes Of Patriots
 Interarmco (International Armament Corp.):  Meridian Arms (METC Unit bomb
Victor Marchetti/John D. Marks, The CIA and development): Michael Reconoscuito, Ted L.
The Cult of Intelligence Gunderson, others
 Intercontinental Industries (controled by  Miami Daily News Victor Marchetti/John D.
ICC): Jim Hougan, Spooks Marks, The CIA and The Cult of Intelligence
 Intermountain Aviation: Victor Marchetti/John  Michigan State University (Güney Vietnamda
D. Marks, The CIA and The Cult of Intelligence yeraltı polis eğitim faaliyetlerinde yer aldı ve
 International Bancorp, Ltd (Vesco/IOS destek verdi): Victor Marchetti/John D. Marks,
company): Jim Hougan, Spooks The CIA and The Cult of Intelligence
 International Business Communications  Military Armaments Corp. (Ingram machine
(Oliver North Iran-Contra): John Prados, gun іMAC-10І mfg): Jim Hougan, Spooks
President's Secret Wars  MITRE Corporation ( Eski ajanları kiralayan ve
 International Credit Bank of Switzerland ( Bu iş veren bir kuruluş): Jim Hougan, Spooks
Şirket Bilderbergcilerle ve Mossadla daha detaylı  National Commission on Marijuana and Drug
bağlara sahiptir.): Jim Hougan, Spooks Abuse ( Bu teşkilat CIA’in direktiflerine uymayan
 International Investigators, Inc. (Robert uyuşturucu patronlarını ve baronlarını etkisiz
Peloquin tarafından kurulduğu sanılmaktadır): hale getirmek için kuruldu): Jim Hougan, Spooks
Jim Hougan, Spooks National Committee for a Free Europe: Victor
 International Police Services (INPOLSE – Marchetti/John D. Marks, The CIA and The Cult
Yabancı Kanunları koruyucu teşkiletlarla of Intelligence
uğraşmak ve onlarla çalışmak için): Jim Hougan,  National Endowment for the Preservation of
Spooks International Research and Trade Liberty: John Prados, President's Secret Wars
Corporation (daha sonra adı EATSCO oldu):  National Intelligence Academy, (NIA, now the
Daniel Sheenan, on the Secret Team Liddy Institute), Jim Hougan, Spooks
 Intertel (International Intelligence  National Railways Security Bureau, Inc.: Jim
Incorporated ): Jim Hougan, Spooks Investair Hougan, Spooks
Leasing (Oliver North Iran-Contra): John Prados,
President's Secret Wars
 National Student Association (CİA fonlarından
kısmi olarak yararlandı): Victor Marchetti/John D.
 IOS (Investor’s Overseas Services): Victor Marks, The CIA and The Cult of Intelligence
Marchetti/John D. Marks, The CIA and The Cult
of Intelligence
 New York Times (CIA’in suçlarını örtbas etmek
için bu ünlü gazetenin her yerinde CIA
 ITT (International Telephone and Telegraph – elemanları çalışmakta şirketi ise CFR
CIA gerek Türkiye’de 1 Mayıs 1977 mitinginde yönetmektedir): Victor Marchetti/John D. Marks,
gerekse Güney Amerika’daki darbelerde bu The CIA and The Cult of Intelligence; others
şirketi paravan bir şirket olarak kullandı.: Victor
Marchetti/John D. Marks, The CIA and The Cult
 Newsweek: Victor Marchetti/John D. Marks, The
CIA and The Cult of Intelligence
of Intelligence
 John P. Muldoon Detective Agency: Jim
 Norman Jaspan Associates (New York - 500
çalışanı olan bir paravan şirket): Jim Hougan,
Hougan, Spooks
Spooks
 Joseph Z. Taylor & Associates ( CIA’in
uyuşturucu kaçakçılığı yapmak için kurduğu yan
 Nugan Fruit Group (Uyuşturucu
operasyonlarına yardımcı olan paravan şirket):
şirket, 25 kg uyuşturucu ile yakalanmalarına
Johathan Kwitny, The Crimes Of Patriots
rağmen, uyuşturucuyla birlikte CIA’in isteği
üzerine salındılar) Jim Hougan, Spooks  Nugan Hand Bank (CIA elmeanı Michael
 Kenyon Electronics: Jim Hougan, Spooks Hand’in bağlantılı olduğu ve uyuşturucu
operasyonlarında yer aldığı kuruluş): Jonathan
 Kilmory Investments, Ltd (Vesco/IOS Kwitney, The Crimes of Patriots
bedfellow): Jim Hougan, Spooks
 Omni Spectra, Inc. (Tempe, Az.): Jim Hougan,
Spooks
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 264

 Orange Spot (Para aklamak için kurulmuş  Summit Aviation (Oliver North Iran-Contra):
meşrubat şirketi): Johathan Kwitny, The Crimes John Prados, President's Secret Wars
Of Patriots  The Aquatic Club: Johathan Kwitny, The
 Overseas Southeast Asia Supply Company Crimes Of Patriots
(Sea Supply): John Prados, President's Secret  The Bourbon and Beefsteak Bar and
Wars Restaurant (CIA’in askerleri gözetlemek ve
 Pacific Corporation: Victor Marchetti/John D. izlemek için kurduğu bir şirket): Johathan Kwitny,
Marks, The CIA and The Cult of Intelligence; The Crimes Of Patriots
John Prados, President's Secret Wars  The Broyhill Building (Arlington -- houses
 PAMCO (Pacific Aircraft Maintenance CIA training facility): Victor Marchetti/John D.
Company) – Marks, The CIA and The Cult of Intelligence
 Phoenix Financial (Vesco operation): Jim  The Law Association for Asia and the
Hougan, Spooks Western Pacific: Jonathan Kwitney, The
 Project Democracy (Oliver North Iran- Crimes of Patriots
Contra): NED’in (National Endowment for  The Second National Bank of Homstead
Democracy) desteklediği ve CFR bağlantılı yapı. (Florida -- drug money laundering): Johathan
Jim Hougan, Spooks Kwitny, The Crimes Of Patriots
 Project Democracy (Oliver North Iran-  The Texas Tavern (CIA’in Amerikan
Contra): John Prados, President's Secret Wars ordusundaki subayları gözetlemek için kurduğu
 Property Resources, Ltd. (Vesco operation): bir şirket): Johathan Kwitny, The Crimes Of
Jim Hougan, Spooks Patriots
 Quantum Corp : Jim Hougan, Spooks  The Washington Monthly: Victor
Marchetti/John D. Marks, The CIA and The Cult
 Radio Americas: Victor Marchetti/John D.
of Intelligence
Marks, The CIA and The Cult of Intelligence
 The World Finance Corporation (1970’lerdeki
 Radio Free Europe: Victor Marchetti/John D.
CIA’in en fazla narkotik ticareti ve araştırması
Marks, The CIA and The Cult of Intelligence
yaptığı dönemdeki paravan şirketi): Johathan
 Radio Liberty: Victor Marchetti/John D. Marks, Kwitny, The Crimes Of Patriots
The CIA and The Cult of Intelligence  Time Magazine: Victor Marchetti/John D. Marks,
 Radio Swan: Victor Marchetti/John D. Marks, The CIA and The Cult of Intell
The CIA and The Cult of Intelligence  Tractron (Vienna, Va.): Jim Hougan, Spooks
 Rapid-American Corp. (Vesco-IOS related):
 Trade Winds, a project involving Robert
Jim Hougan, Spooks
Peloquin an Robert Vesco interests), Jim
 Red Pearl Bay, S.A. (Vesco operation): Jim Hougan, Spooks
Hougan, Spooks  Trident Bank (Vesco operation): Jim Hougan,
 Resorts International (Parent of Intertel): Jim Spooks
Hougan, Spooks  Udall Corp. (Oliver North Iran-Contra): John
 Robert A. Maheu Associates (of Howard Prados, President's Secret Wars
Hughes fame): Jim Hougan, Spooks
 United Fruit Company : John Prados,
 Robert R. Mullen Company (Oliver North Iran- President's Secret Wars
Contra): John Prados, President's Secret Wars  Unnamed Exxon subsidary (CIA Venezula’ya
 SECOIN (Security Consultants International): bu tip şirketler aracılığı ile girdi): Jim Hougan,
Jim Hougan, Spooks Service Observance Spooks
Bureau of The Bell System (Yılda yaklaşık  USIA (United States Information Agency):
kontrol edilemeyen 175 000 telefon konuşmasını
Victor Marchetti/John D. Marks, The CIA and
dinleyip kayıt edip, istihbarat camiasıyla
The Cult of Intelligence
paylaşır): Jim Hougan, Spooks
 USIA Weapon Sales (lokal Portland’daki bir
 Sheffield Edwards & Associates (Virginia):
silah dükkanı)
Jim Hougan, Spooks
 Vanguard Service Corporation: Victor
 Shenandoah Airleasing (Oliver North Iran-
Marchetti/John D. Marks, The CIA and The Cult
Contra): John Prados, President's Secret Wars
of Intelligence
 SIONICS (Ingram machine gun developer):
 Vector, Ltd. (Vesco operation): Jim Hougan,
Jim Hougan, Spooks
Spooks
 Southern Air Transport: Victor Marchetti/John
 Venture Fund (Vesco operation): Jim Hougan,
D. Marks, The CIA and The Cult of Intelligence
Spooks
 Spectre Security Products (Orange, Ca.): Jim
 Wackenhut: Jim Hougan: Jim Hougan, Spooks;
Hougan, Spooks
Michael Riconosciuto, Wackenhut/CIA operative
 St. Lucia Airways (Oliver North Iran-Contra):
 Washington Post (Bu gazete CFR ve CIA
John Prados, President's Secret Wars
denetimindedir, onların istemediği hiç bir makale
 Standard Commerz Bank of Switzerland veya haber yayınlanmaz, yönetimde veya yazar
(Vesco controlled): Jim Hougan, Spooks pek çok CIA görevlisi vardı): Victor
 Stanford Technology Trading Group Marchetti/John D. Marks, The CIA and The Cult
International (STTGI -- Oliver North Iran- of Intelligence
Contra): John Prados, President's Secret Wars  Western International Ground Maintenance
 Streamlight, Inc. (King of Prussia, Pa.): Jim Organization (WIGMO): John Prados,
Hougan, Spooks President's Secret Wars
 Sullivan & Cromwell: John Prados, President's  World Marine, Inc. : Johathan Kwitny, The
Secret Wars Crimes Of Patriots
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 265

 Zapato Off-Shore Oil Company (George Bush


front, Houston, 1963): Mark Lane, Plausible
Denial
 Zapato Petroleum Corp. (George Bush’un
kurduğu ve adı JFK cinayetinde geçen bir
paravan şirket, Houston,1963): Mark Lane,
Plausible Denial
 Zenith Technical Enterprizes: John Prados,
President's Secret Wars

Yukarıdaki listenin kaynağı


http://www.jar2.com/2/Intel/CIA/CIA%20Fron
ts.htm dır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 266

DÇok daha detaylı diğer bir liste aşağıdaki gibi verilmektedir, Bu listelerdeki şirketlerin CIA ve
ABD Derin Devletiyle ilişki payı güçlüdür, çünkü bu şirketler referanslarda da sunulduğu gibi
eski CIA elemanları tarafından, yazmış oldukları kitaplarda deşifre edilmişlerdir. Dünya’daki
Anglo Sakson Derin Devletin dünyayı yönetme biçimlerinden birisi de bu şirketler aracılığıyla
üretimi, ak ve kara parayı kontrol etmek ve uluslararası etkinlik sağlamaktır. Batıdaki
Emperyalist ülkelerde kesinlikle kontrol bu şirketler aracılığıyla da sağlanmaktadır :
üzerinden gerçekleştirir.

http://orange2k.freeservers.com/companies.html (Son erişim Temmuz 2007)

Any information which can further supplement later editions on this "Yellow List", or keep it up-to-date,
would be greatly appreciated by its editor. Send such information to:

Dr. Julius Mader, 1066 Berlin W 66, Mauerstrasse 69 East Germany

CIA’nın Bağlantılı olduğu, ilişki kurduğu, iletişim ve kooperasyon içinde olduğu veya paravan olarak
kurduğu şirket, üniversite, medya kuruluşu veya teşkilatlardan, sivil toplum örgütlerinden bazıları:

*A* American Mutual Insurance Company


AALC, see Afro-American Labor Center American Newspaper Guild
Acrus Technology American Newspaper Publishers Association
ADEP, see Popular Democratic Action American Oriental Society
Advertising Center, Inc. American Political Science Association
Aerojet General Corporation American Red Cross
Aero Service Corp. of Philadelphia American Research Center in Egypt, Inc.
AFME, see American Friends of the Middle East American Society of African Culture
"African Report" American Institute of Cairo
African-American Institute American University - Special Operations Research Office
Afro-American Labor Center (AALC) of American Ames Research Center
Federation of Labor/Congress M.D. Anderson Foundation
of Industrial Organization (AFL/CIO) ANSA (Italian Wire Service)
Agencia Orbe Latinoamericano Antell, Wright & Nagel
Agency for International Development (AID) Anti-Communist Christian Front
Agribusiness Development, Inc. Anti-Communist Liberation Movement
AIFLD, see American Institute for Free Labor Development Anti-Totalitarian Board of Solidarity with the People of
Air America Vietnam
Air Asia Co., Ltd. Anti-Totalitarian Youth movement
Air Proprietary Company Appalachian Fund
All Ceylon Youth Council Movement Arabian-American Oil Company
Alliance for Anti-totalitarian Education Area Tourist Association
America Fore Insurance Group Ashland Oil and Refining Company
American Academy for Girls Asia Foundation
American Association of the Middle East Association of American Geographers
American Chamber of Commerce Association of Computing Machinery
American Committee for Liberation from Bolshevism, Inc. Association of Friends of Venezuela
American Committee for the Liberation of the People of Association of Preparatory Students
Russia Assoziation ungarischer Studenten in Nordamerika
American Committee for the International Commission of "Atlantic Journals and Constitution"
Jurists Atomics, Physics & Science Fund, Inc.
American Economic Foundation Atwater Research Program in North Africa
American Federation for Fundamental Research
American Federation of Labor/Congress of Industrial
*B*
Organization (AFL/CIO)
David, Josephine & Winfield Baird Foundation, Inc.
American Federation of State, County and Municipal
Bank of America
Employees (AFSCME)
Bank of California
American Foundation for the Middle East
Bank of Lisle
American Friends of the Middle East
Bankers Trust Company
American Friends of the Russian Freedom
Baylor University
American Friends Service Committee
Beacon Fund
American Fund for Czechoslovak Refugees
(West) Berliner Verein
American Fund For Free Jurists
(West) Berliner Verein zur Forderung der Bildungshilfe in
American Geographic Society
Entwicklungslandern
American Historical Society
(West) Berliner Verein zur Forderung der Publizistik in
American Institute for Free Labor Development (AIFLD)
Entwicklungslandern
American Machine & Foundry
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 267

Blythe & Company, Inc. Crossroads of Africa


Boeing Company Crusade for Freedom
Boni, Watkins, Jason & Company CSU, see Urugayan Labor Conference
Borden Trust CTM, see Mexican Workers Confederation
Bories Trust Cuban Portland Cement Company
Boy Scouts of America Cuban Revolutionary Council (CRC, Cuban Exile)
Brazilian Institute for Democratic Action (IBAD) Cummings and Seller
Broad and High Foundation Curtis Publishing Company
Brook Club CUT, see Uruguayan Confederation of Workers
Brotherhood of Railway, Airline and Steamship Clerks,
Freight
*D*
Handlers, Express and Station Employees
Daddario & Burns
J. Frederick Brown Foundation
Debevoise, Plimpton, Lyons & Gates
Burgerkomitee fur Au Benpolitik (SS)
(West) Deutscher Kunstlerbund
Bulgarisches Nationales Zentrum
Dominion Rubber Company
Burndy Corporation
Double Chek Corporation
Butte Pipe Line Company
DRE, see Revolutionary Student Directorate in Exile

*C*
*E*
Cahill, Gordon, Reindel & Ohl
Eagleton Institute of Politics - Princeton University
Cahill & Wilinski
East Asian Institute
California Shipbuilding Corporation
East-West Center
Campfire Girls
Ecuadorean Anti-Communist Action
CARE, see Committee for American Relief Everywhere
Ecuadorean Anti-Communist Front
Caribean Marine Area Corporation (Caramar)
Ecuadorean Confederation of Free Trade Union
James Carlisle Trust
Organizations (CEOSL)
Carnegie Foundation
Ecuadorean Federation of Telecommunications Workers
John Carroll University
(FENETEL)
Catherwood Foundation
Editors Press Service
Catholic Labor Foundation
Edsel Fund
Catholic University Youth Organization
Electric Storage Battery Company
CBS Television Network
El Gheden Mining Corporation
CEDOC, see Catholic Labor Center (CRESS)
"Encounter"
Center for Strategic Studies
End Kadhmir Dispute Committee
Center of Studies and Social Action (CEAS)
"Ensayos"
CEOSL, see Ecuadorean Confederation of Free Trade
Entertainment Workers Union
Union Organizations
ERC International, Inc.
Chesapeake Foundation
Enstnischer Nationalrat
Chicago College of Arts and Sciences
Enstnischer Weltzentralrat
Citizens State Bank of Wausau
Europe Assembly of Captive Nations
Civil Air Transport (CAT)
Exeter Banking Company
Clothing and Textiles Workers Union
COG, see Guayana Workers Confederation
Colt's Patent Fire Arms Company *F*
Columbia Broadcasting System (CBS) Farfield Foundation, Inc.
Columbia University Federal League for Ruralist Action (Ruralistas)
Columbian Financial Development Company Federation for a Democratic Germany in Free Europe
"Combate" Fed. Inte. des Journalistes de Tourisme
"EL Commercio" FENETEL, see Ecuadorean Federation of
Com. Suisse d'Aide aux Patrgrols Telecommunications Workers
Committee for American Relief (CARE) First Florida Resource Corporation
Committee for Correspondance First National Bank of Dallas
Committee for Free Albania First National City Bank
Committee for Liberty of Peoples Florence Walsh Fashions, Inc.
Communications Workers of America (CWA) Fodor's Travel Guides (Publishers)
Confederation for an Independent Poland Food, Drink and Plantation Workers Union
Conference of the Atlantic Community Ford Foundation
Congress for Cultural Freedom "Foreign News Service"
Continental Airlines Corporation Foreign Press Association
Continental Press B.C. Forest Products, Ltd.
Cooperative League of America "Fortune"
Coordinating Committee of Free Trade Unionists of "Forum" (Wein)
Ecuador Foundation for International and Social Behavior
Coordinating Secretariat of National Unions of Students Foundation for Student Affairs
(cosec), see Franklin Broadcasting Company
International Student Conference (ISC) Free Africa Organization of Colored People
Cornell University Free Europe Committee, Inc.
Cosden Petroleum Corporation Free Europe Exile Relations
Council on Economic and Cultural Affairs, Inc. Free Europe Press Division
Council of Foreign Relations Freie Universitat (FU)
Cox, Langford, Stoddard & Cutler Frente Departmental de Compensinos de Puno
CRC, see Cuban Revolutionary Council Fund for International, Social and Economic Development
CROCLE, see Regional Confederation of Ecuadorean
Coastal Trade Unions
Cross, Murphy and Smith *G*
Gambia National Youth Council
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 268

General Electric Company International Federation of Newspaper Publishers


General Foods Corporation International Federation of Petroleum and Chemical
General Motors Workers (IFPCW)
Geological Society of America International Federation of Plantation, Agriculture
Georgia Council on Human Relations and Allied Workers (IFPAAW)
Gilbraltar Steamship Corporation International Federation of Women Lawyers (IFWL)
Girl Scouts -- U.S.A. International Geographical Union
Glore, Forgan & Company International Journalists Conference
Goldstein, Judd & Gurfein International Labor Research Institute
Gotham Foundation International Packers, Ltd.
Government Affairs Institute International Polaroid Corporation
W.R. Grace and Company International Police Academy
Granary Fund International Police Services School
Grey Advertising Agency International Press Institute
Guyana Workers Confederation (COG) International Rescue Committee
Gulf Oil Corporation International Secretatiate of the Pax Romana
International Student Conference (ISC)
International Telephone and Telegraph Corporation (ITT)
*H*
International Trade Services
Andrew Hamilton Fund
International Trade Secretariats
Harvard University
International Transport Workers Federation (ITF)
Heights Fund
International Union Officials Trade Organizations
Joshua Hendy Iron Works
International Union of Young Christian Democrats
Himalayan Convention
International Youth Center
Histadrut - The Federation of Labor in Isreal
Internationale Federation der Mittel- und Osteuropas
"Hiwar"
Internationale Organization zur Erforschung
Hobby Foundation
kommunistischer Nethoden
Hoblitzelle Foundation
Internationaler Bund freier Journalisten
Hodson Corporation
Internationales Hilfskomitee
Hogan & Hartson
Ivy League Colleges
Holmes Foundation, Inc.
Hoover Institute on War, Revolution and Peace
"Houston Post" *J*
Hughes Aircraft Corporation Jacksonville University
Hutchins Advertising Company of Canada Japan Cultural Forum
Huyck Corporation Junior Chamber of Commerce (Jaycees)

*I* *K*
IBAD, see Brazilian Institute for Democratic Action KAMI
Independence Foundation Kentfield Fund
"Independent Press Telegram" J.M. Kaplan Fund, Inc.
Independent Research Service Keats, Allen & Keats
Indiana University Kennecott Copper Corporation
Industrial Research Service Kennedy & Sinclaire, Inc.
Institut zur Erforschung der USSR e.V. Kenya Federation of Labour
Institute Battelle Memorial Khmer Airlines
Institute of Contemporary Art Kimberly-Clark Corporation
Institute of Danubian Inquiry Komittee fur internationale Beziehungen
Institute of Garbology Komittee fur Selbstbestimmung
Institute of International Education Komittee fur die Unabhangigkeit des Kaukasus
Institute of International Labor Research Education Korean C.I.A.
Institute of Political Education Korean Freedom and Cultural Foundation, Inc.
Institute of Public Administration
International-American Center of Economic and Social
*L*
Studies
Labor Committee for Democratic Action
International-American Federation of Journalists
Land Tenure Institute
International-American Federation of Working
Sarah Lawrence College
Newspapermen (IFWN)
Lawyer's Constitutional Defense Committee
International-American Labor College
League for Industrial Democracy
International-American Police Academy, see International
League for International Social and Cooperative
Police Academy
Development
International-American Regional Labor Organization
"Life"
(ORIT)
Ligue de la Liberte
Intercontinental Finance Corporation
Litton Industrial Company
Intercontinental Research Corporation
Lockheed Aircraft Corporation
Intermountain Aviation
"London American"
International Armament Corporation (INTERARMCO)
Lone Star Cement Corporation
International Catholic Youth Federation
Lurgi-Gesellschaff mhB (Tochtergesellschaff der
International Commission of Jurists (ICJ)
Metallgesellschaff AG)
International Confederation of Free Trade Unions (IFCTU)
International Cooperation Administration (ICA)
International Development Foundation, Inc. *M*
International Fact Finding Institute Manhatten Coffee Company
International Federation of Christian Trade Unions Manistugue Pulp & Paper Copany
IFCTU, see World Confederation of Labor March of Dimes
International Federation of Journalists Marconi Telegraph-Cable Company
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 269

Martin Marietta Company Pacific Life Insurance


Marshall Foundation Paderewski Foundation
Massachusettes Institute of Technology, Center for Panama Cooperative Fisheries, Inc.
International Pan-American Foundation
Studies (MIT-CIS) Pappss Charitable Trust
Mathieson Chemical Corporation Parker Pen Company
McCann-Erikson, Inc. Jere Patterson & Associates
McDonald, Alford & Roszell Pax Romana
McKesson & Robbins, Inc. Peace Corps
Megadyne Electronics Peace and Freedom
Charles E. Merrill Trust Penobscot Land & Investment Company
Metropolitan-Club Penobscot Purchasing Company
Mexican Workers Confederation (CTM) "Phoenix Gazette"
Miami District Fund Plant Protection, Inc.
Michigan Fund Plenary of Democratic Civil Organizations of Uruguay
Michigan State University Polaroid Corporation
Miner & Associates Polnisches nationaldemokratisches Zentrum
Mobil Oil Company Pope & Ballard
Molden-Verlag Popular Democratic Action (ADEP)
"Der Monat" Possev-Verlag
Monroe Fund Frederick A. Praeger, Inc.
Moore-McCormack Lines, Inc. Pratt & Whitney
Moral Majority Press Institute of India"
Moral Rearmament Movement "PREUVES"
Mosler Safe Company Price Fund
Mount Pleasant Trust Princeton University
Movement for Integrated University Action Public Service International (PSI)
"Ms" Magazine Publisher's Council
Robert Mullen Company
*R*
*N* Rabb Charitable Foundation
Narodno Trudouoj Sojus (NTS) Radio Corporation of America (RCA Corporation)
National Association for the Advancement of Colored Radio Free Asia
People (NAACP) Radio Free Europe
National Academy of Sciences-National Research Council Radio Liberation
National Aeronautics and Space Administration (NASA) Radio Liberty Committee, Inc.
National Board for Defense of Sovereignty and Continental Radio Swan
Solidarity "Raleigh Times"
National Catholic Action Board Rand Corporation
National Council of Churches Reconstruction Finance Corporation
National Defense Front Regional Confederation of Ecuadorean Coastal Trade
National Educational Films, Inc. Unions (CROCLE)
National Education Association Research Foundation for Foreign Affairs
National Federation of Petroleum and Chemical Workers Retail Clerk's International Association
of Ecuador Revolutionary Democratic Front (RFD, Cuban exile)
National Feminist Movement for the Defense of Uruguay Reynolds Metal Company
National Student Press Council of India Rockefeller Brothers Fund
National Students Association (NSA) Rockefeller Foundation
National Rubber Bureau Rockefeller University
National Union of Journalists of Ecuador Rubicon Foundation
NBC Television Rumanisches Nationalkomitee
Newspaper Guild of America Russian and East European Institute
"Newsweek" Russian Institute
New York Corporation Russian Research Center
"New York Daily News" Rutgers University
"New York Times"
New York University
*S*
Norman Fund
Saman
North American Rockwell Corporation
San Jacinto Foundation
North American Uranium, Inc.
San Miguel Fund
Norwich Pharmaceutical Company
"St. Paul Dispatch and Pioneer Press"
Norwich University
"St. Petersburg Times"
"Saturday Evening Post"
*O* SBONR
Oil Workers International Union Schenley Industries, Inc.
Operations and Policy Research, Inc. School of Foreign Affairs
Organix. Ukrainischer Nationalisten (OUN) School of Foreign Service
ORIT, see International-American Regional Labor Scott Paper Company
Organization Sentinels of Liberty
Organization of American States (OAS) Shell Oil Company
"Overseas New Agency" H.L. Sith & Company
Social Christian Movement of Ecuador
Sociedade Anomima de Radio Retransmissao (RARETSA)
*P*
Society for Defense of Freedom in Asia
Pacific Corporation
SODIMAC
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 270

Southern Air Transport University of Utah


Southern Regional Conference University of Vermont
Scripps Howard Newspaper University of Washington
Standard Electronics, Inc. University of Wichita
Standard Oil Company University of Wisconsin
Standish Ayer & McKay, Inc. Untersuchungsausschub freiheitlicher Juristen (UfJ)
Stanford University Uruguayan Committee for Free Detention of Peoples
Steuben Glass, Inc. Uruguayan Committee for the Liberation of Cuba
Stiftelsen fur Noralisk Upprustning Uruguayan Confederation of Workers (CUT)
Victoria Strauss Fund Uruguayan Institute of Trade Union Education (IEUS)
Student Movement for Democratic Action Uruguayan Labor Confederation (CSU)
Sullivan & Cromwell Uruguayan Portland Cement Company
Sullivan & Gregg U.S., see United States
Sylvania Electric Products, Inc.
Synod of Bishops of the Russian Church Outside of Russia
*V*
Systems Development Corporation
Vangard Service Company
"Vos Universitaria"
*T*
"Tarantel Press"
*W*
Thai-Pacific Services Company
Wainwright and Matthews
J. Walter Thompson
Joseph Walter & Sons
John G. Thornton Trust
Warden Trust
Tibet Convention
Warner-Lamber Pharmaceutical Company
Time, Inc.
Erwim Wasey, Ruthrauff & Ryan, Inc.
Tower Fund
Watch Tower Movement
Twentieth Century Fund
Weltvereinigung der Organization des Lehrberufs
Wexton Advertising Agency
*U* Whitney Trust
Unabhangiger Forschugsdienst Charles Price Whitten Trust
Ungarischer Nationalrat Williams College
Unification Church (the "Moonies") Williford-Telford Corporation
United Fund World Assembly of Youth (WAY)
United Methodist Church World Book-Childcraft of Canada
United Lutheran Relief Fund of America, Inc. World Confederation of Labour
U.S. Arms Control and Disarmament Agency Wynnewood Fund
"U.S. News and World Report"
U.S. Rubber Company
*Y*
U.S. Steel Company
Yale University
United States Youth Council
United Ukranian American Relief Committee
United Way York Research Corporation
Universal Service Corporation Young Men's Christian Association (YMCA)
University of California Young Women's Christian Association (YWCA)
University of Chicago
University of Cincinnati
University of Houston *Z*
Zenith Technical Enterprises University
University of Illinois
University of Kentucky Zen Nihon Gakusei Jichikai Sorengo (Zangakuren)
University of Maryland Zentrale for Studien und Dokumentation
ZOPE
University of Miami
University of Michigan
University of Oklahoma
University of Pennsylvania
Yukarıdaki listenin kaynağı aşağıdaki web sitesidir.

http://orange2k.freeservers.com/companies.html (Son erişim Temmuz 2007)

Kaynakça (Yukarıdaki ikinci listenin temel kaynakları aşağıdaki kitaplar olarak gösterilmiştir)
Agee, Philip, Inside the Company: CIA Diary (1976)
Colby, William, and Forbath, Peter, Honorable Men: My Life in the CIA (1978)
Karalekas, Anne, History of the Central Intelligence Agency (1977);
Lefever, Ernest W., and Godson, Roy, The C.I.A. and the American Ethic: An Unfinished Debate (1980);
McGarvey, Patrick, C.I.A.: The Myth and the Madness (1972);
Marchetti, Victor, and Marks, John D., The C.I.A. and the Cult of Intelligence (1975);
Ransom, Harry H., The Intelligence Establishment (1970);
Snepp, Frank, Decent Interval (1977).
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 271

EK-4

3 Kasım ve 22 Temmuz Seçimleri büyük ihtimalle, aynı Amerikalıların uzay projeleri, Pearl
Harbour Baskını ve 11 Eylül saldırısı gibi dev bir psikolojik harpti. Ucunda BOP projesinin
gerçeklenmesi gibi çok karlı bir sonuç mevcuttu! Dünyayı Yöneten Gizli Güçlerin belki de
tamamı işin içindeydi!
217
SEÇMENLER, OYLAR VE ELEKTRONLAR

22 Temmuz 2007 seçimlerinde ilk kez Yüksek Seçim Kurulu ile seçim merkezleri arasında
elektronik haberleşme ve yeni bazı yazılımlar aracılığı ile iletişim sağlanmıştır. Bazı köşe yazarlarının
da şaşırarak değindiği üzere 17:00’de seçim bitmesine karşın ilk sonuçlar 17:30’da bildirilmeye
başlanmış ve yaklaşık 21:00 civarında da oyların neredeyse % 90’ının sayımı şaşılacak derecede
hızlı bitirilmiş, kesin sonuçlar ilan edilmiştir. Halbuki pek çok sandık kurulu başkanının açıkladığı üzere
sadece sandıktaki işlemler en az 1-1.5 saat sürmektedir; bu sonuçların ilçe seçim kurullarına
ulaştırılması ise en az 2.5-3 saatte mümkün olabilir. Yani ilk sonuçların 20:00 civarlarında bildirilmiş
olması gerekirdi. Halbuki 20:00 civarında oyların çoğu belirlenmişti. Ayrıca hiç kimse ilçe seçim
kurullarından SEÇSİŞ isimli bir programlar sonuçların bildirileceğini bu sistemlerin alt yapısının da
SUN Microsystem isimli bir Amerikan şirketi tarafından, J.P. Morgan kredisiyle yapılacağını bilmiyordu.
Bu nasıl olmuştur, sorgulamak gerekir! Elektronik oylama yapılan ülkelerde bile böylesine hızlı bir oy
değerlendirmesi yapılamamaktadır. Elektronik haberleşmeye, elektronlara veya yazılımlara
güvenilerek yapılan seçim sonucu değerlendirmeleri ne kadar geçerli ve değerlidir, bu ciddi bir
tartışma götürür. AKP oyların % 46.5 gibi bir kısmını almış ve 14 milyon seçmenden oy almış gibi
görünmektedir. Elektronik olarak seçim merkezlerinden bildirilen oyların, daha sonra Yüksek Seçim
Kuruluna gönderilen oylarla kıyaslamasının yapılıp yapılmadığı belirsizdir. Seçmen sayıları ve oylar
hakkında 2002 ve 2007 yıllları ele alınınca ciddi tutarsızlıklar vardır (bkz. Aydınlık, 25 Ağustos, 2007,
Kapak yazısı).

2000 yılında George W. Bush’un seçildiği Kasım ayında seçimleri bir Nörobilim Kongresi için
gittiğim New Orleans’daki otel odasından izlemiştim. Seçimler sabah 07:00’de başlamış, tam 24 saat
sürmüştü; yani öteki günün sabahına kadar, hiç uyumadan seçim sonuçlarını otel odasında izlemiştim.
Üstelik oylamanın büyük kısmı elektronik yapılmıştı, Türkiye’dekinden çok daha hızlıydı. Son olarak
Fransa’da elektronik olarak yapılan Sarkozy’nin seçiminde de oyların sayımı ertesi güne kadar
sürmüştü. Bunun arkasından Bush’un ve Neo-conların seçildiğini görünce, Amerika’yı terketmeye
karar vermiştim, çünkü Neo-conların politikalarını, neler yapacaklarını ve söylemlerini son 2 yıldır
izlemekteydim. Dünyayı çok karanlık bir geleceğin beklediğini ve dünyanın bir Armageddon’a doğru
gittiğini biliyordum. Gerçekten de Neo-faşist-coniler (Neo-conlar) dünyaya ölüm, işkence, acı ve kan
saçtılar! Nitekim bir yıl sonra 11 Eylül saldırısı gerçekleşti. Bu saldırının ABD Derin Devleti ve İsrail-
218
ABD kökenli İstihbarat örgütleri tarafından gerçekleştirildiğini kanıtlayan bir kitap yazdım . Daha
sonra bu seçimin de 11 Eylül saldırısı gibi bir askeri darbe olduğu ortaya çıktı, bu konuda tonlarca suç
duyurusu yapıldı. Zaten 2000 yılında Florida’da kesin sahtekarlık yapılmış, ama Yüce Divan bu
konuda olumsuz karar vermişti. Elektronik oylama sırasında gerek 2000, gerekse 2004 seçimlerinde
büyük sahtekarlıklar yapıldığı pek çok bilim adamı tarafından daha sonra iddia edildi. Bu konuda
dokümenter filmler yapıldı. Yani Bush ve Neo-conlar, elektronik seçim sistemini yine Evangelistlerin
ve Yahudilerin hakim olduğu ABD Derin Devletinin içinde gerçekleştirmişler ve büyük olasılıkla dev
bir sahtekarlıkla, yalanla tüm dünyayı ve Amerikan halkını kandırmışlardı. Bilim adamları bu
elektronlarla yapılan seçimin aslında bir göstermelik, sahte demokrasi olduğunu, ABD’de
Nazilerinkinden beter bir faşizm olduğunu dile getirmeye başladılar. Yazılımların her zaman içine

217
Seçimlerden sonraki hafta, olası seçim hilelerini ilk irdeleyen makalelerden birisi olan bu makale pek çok
dağıtım grubunda dağıtılmış, pek çok siteye konmuştur. Bu kitap için makale geliştirilmiştir, yeniden yazılmıştır.
Fakat makalenin ilk yazıldığı site olan www.gazeteci.tv isimli sitedeki köşem ve köşe yazılarım, ‘okunmadığı
gerekçesiyle’ hiç bir sayaç kanıtı gösterilmeden site sahibi T.B. tarafından kaldırılmıştır, halbuki sadece basit bir
google araştırması, bu yazının bahsedilen site refere edilerek pek çok siteye konduğunu gösteriyordu. Umarım bu
yazılar kitaplar içinde daha çok okunur ve umarım bazı insanların gerçek yüzleri, niyetleri, siyasi eğilimleri, gerçek
kişilikleri daha iyi anlaşılır!
218
Ümit Sayın. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi, İst:Neden Kitap, 4. Genişletilmiş Baskı,
2006.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 272

girilebiliyor ve sonuçlar istenildiği gibi istihbarat örgütleri tarafından değiştirilebiliyordu, sonuçlarla


oynanabiliyordu.

Milliyet gazetesinin 25 Temmuz 2007 tarihli haberine göre, Türkiye’de ilk kez bir elektronik
sistem seçim için kullanılmıştı, Seçsiş isimli programla veya başka programlarla bu haberleşme
yapılmış, sonuçlar NSA, CIA ve Mossad’ın çok kolay kontrolüne girebilecek Windows XP ana
kullanım programı ile gerçekleştirilmişti. Üstelik tüm Türkiye’deki haberleşme ve internet ağı olan Türk-
Telekom artık Anti Türk- Oger-Telekomdu, bu şirketin İngiliz İstihbaratı MI6 ve Mossad ile yakınlığı
biliniyordu. Ekim’deki referandumda da aynı elektronik haberleşme yöntemi kullanılacaktı:

Milliyet 25 Temmuz 2007 CNN-Türk... Gökhan Bozkurt’den naklen


22 Temmuz'da oy kullananların parmağı boş yere mi boyandı? Bu yıl ilk kez
uygulanan ''online'' sistem sayesinde aslında parmak boyasına gerek olmadığı ancak
yasadaki bir madde nedeniyle parmakların ''mecburiyetten'' boyandığı belirtiliyor.
Uzmanlara göre yasadaki pürüz giderilirse ve 21 Ekim'de referanduma gidilirse
oylama sırasında parmak boyamaya gerek kalmayacak. Seçsiş adı verilen bilgisayar
programı artık mükerrer oyu engellemek için yapılan kimlik tespitinde boya gibi bir
işarete gerek duymadan seçmeni ayırt edebiliyor.
Bu sistem 22 Temmuz'da ilk kez kullanıldı. Bu yüzden aslında parmak boyasına
gerek yoktu ancak Seçim Kanunu'nda yer alan bir madde yüzünden boya işleminden
vazgeçilemedi.
Sol işaret parmağına sürülen boyanın maliyeti de çok yüksek. Yetkililer, sadece bir
seçimde tüketilen boyaya verilen para ile Türkiye'nin seçim sisteminin tüm teknolojik
altyapısının tamamlandığını belirtiyor. Eğer yeni Meclis yasal düzenlemeyi yaparsa
cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve yasama yılını 4 yıla indiren Anayasa
paketiyle ilgili referandum oylamasında parmak boyamaya gerek kalmayacak.

Sonuçlar nasıl çabuk açıklandı?


Yeni sistemin en dikkat çekici özelliklerinden biri de seçim sonuçlarının çok hızlı bir
şekilde açıklanması.
Son seçimde sonuçlar ilçelerden merkeze, sadece bir tuşa basarak, ortalama 20
saniyede iletildi. Oysa eski sistemde tutanaklar elden götürülüyordu. Bu da sonuçların
açıklanmasını geciktiriyordu.

ELEKTRONİK YAZILIMLAR NE KADAR GÜVENLİ ?

Tabii ki bu sorunun yanıtı ‘elektronik yazılımlar hiç güvenli değil!’dir. Özellikle ana kartları NSA
(National Security Agency)’in ortağı olduğu INTEL firmasında üretilen bilgisayarları ve kendi yazdıkları
kullanım sistemleri (Windows XP gibi) ve yazılım sistemleri ile Dünyaya sundukları bilgi çağı dahiyane
buluşu olan bilgisayarlar, evlerimize ve işyerlerimize konmuş birer truva atıdır. Bu truva atının askerleri
de ordan oraya salınmakta olan elektronlardır. Yani Postmodern Delilik Çağında en
güvenmeyeceğimiz nesneler internet, elektronlar ve elektronik yazılımlardır.

Anglo Sakson istihbaratının önce UKUSA isimli projesi daha sonra ECHELON’a dönüştükten
sonra (1970’lerde) e-posta veya internet zaten orduların ve istihbarat örgütlerinin içinde intranet olarak
kullanılıyordu. Soğuk savaştan sonra bunu halkın kullanımına açtılar, bilgisayarları, yazılımları ve
elektronik casusluğu geliştirdiler. Örneğin PROMIS ismi verilen bir programla yıllarca Mossad ve CIA
tüm doğu bloku bilgisayarlarına süzülüp, banka hesaplarından, insanların özel bilgilerine kadar herşeyi
219
kontrol etmeyi başardı . Bugün ne Rus ordusu ve istihbarat örgütleri, ne Fransız ve Alman istihbarat
örgütleri ve ordusu Amerikan kökenli yazılımları kullanmıyor. İşletim sistemlerini bile kendileri
geliştiriyorlar.

İnsanlara ait bilgiler elektronik ortamda farklı yerlerde olur. Diyelim ki sizin nüfus, vergi ve
doğalgaz idarelerinde, işyerinizde kayıtlarınız var. Promis, bu farklı ortamları ve kişilere ait bölük
pörçük bilgileri bir araya getiriyor, depoluyor ve bunlardan insansı yargılar çıkarıyor. Mesela hangi

219
Patrick Radden Keefe. Echelon: Dünyayı Dinleyen İstihbarat Örgütleri. Çev. Sinem Gül. İst. Defne 2006.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 273

evlerde su kullanımı arttı, hangilerinde azaldı saptıyor ve bundan şu evdeki insan, bu eve geçti gibi
sonuçlar çıkarıyor. İsrail, Promis’i Filistin'de, Avrupa’da ve Rusya’da çok kullandı. Filistinli teröristler
eylem için bazı evlerde bir araya geliyorlardı, bu sırada bu evlerde su kullanımı artıyordu. İsrail su
kullanımı artan hanelerde yoğun gözetime gitti. Yani Promis, bir istihbarat servisinin veya devletin
sizinle ilgili hangi bilgilere ihtiyacı varsa hepsini sağlıyordu. Bilgisayarınızda sakladığınız dosyalardan
yazışmalarınıza, internette gezindiğiniz sitelerden, özel zevklerinize, kredi kartıyla alışverişlerinize,
sağlık durumunuza, psikolojinize kadar insanın günlük yaşamında akla gelebilecek her şeyi kontrol
ediyor. Zaten gözetim toplumu dediğimiz de insanın gündelik yaşamındaki rutinlerin bile belli güçlerin
eline geçmesidir. Promis sadece bir örnektir. Benzeri pek çok program aslında istihbarat örgütleri
tarafından üretilmiştir. Üstelik internet erişim ağınız, (Türk Telekom, Vodafone gibi) gayri milli bir
yapılanmanın kontrolündeyse, hiç bir şansınız kalmıyor.

SEÇİMLERİN SONUÇLARINDA İNTERNET KULLANILMASI

Princeton Üniversitesi profesörlerinden Edward Felten ve iki doktora öğrencisi Arilen


220
Feldman ve Alex Halderman , Amerika’daki elektronik seçim sisteminin çok kolay sahte oylarla
doldurulabileceğini kanıtlayan çalışmalar yaptı. Bu yazıyı takip eden yazıda, Amerika’daki
Neoconların ‘elektronik oy sahtekarlığını’ detaylı olarak anlatacağız. Ama ‘Electronic Voting’ ve
‘Fraud’ veya ‘Quackery’ anahtar kelimeleriyle girerseniz binlerce sayfada Elektronik oylama sisteminin
nasıl dışarıdan hacklenebileceğini, değiştirilebileceğini ve aslında ne kadar güvensiz olduğunu,
istenilen sonuçların istihbarat örgütleri tarafından nasıl çıkarılacağını anlatıyor. İşin içine insan yapısı
yazılım ve elektronik girince, sahtekarlık yapma olasılığı yüksek teknoloji ile çok artıyor.

Şimdi 22 Temmuz Seçimlerine dönersek, bizzat kendim müşahitlik yapmak için CHP’ye
defalarca başvurduğum halde hiç bir sonuç alamadım. CHP’nin örgüt yapısı sorgulanacak durumda !
Anlaşılan her iki taraf da Küresel Sermayenin çıkarlarıyla pek çelişmek istemiyor! Sanki seçimleri
kaybetmek için programlanmışlar, ya da insanın aklına başka şeyler geliyor! Kemikleşmiş ve
kırılamayan bir lider ve örgüt saltanatlığı var! Müşahitlik yapmaya çalışan bir çok kişi tanıyorum, bir
vakıf 30 kişi ile başvurduğu halde hiç bir sonuç alamadı. Üstelik CHP pek çok yerde müşahit
bulunduramadığı ve seçimleri çok ciddiye almadığı için şimdi sandık sonuçları ile seçim sonuçlarını
karşılaştıramıyor. Ayrıca İstanbul’da bile pek çok yerde CHP’nin veya diğer partilerin elemanlarının
olmadığı söyleniyor. Anadolu’nun ücra yerlerini ele alırsanız, bu seçimlerin yapıldığı yerlerde oyların
sayımını, toplanmasını ve işlenmesini izleyebilecek farklı partilerden çok az kişi olduğu olduğu ve oto-
kontrolü olmayan bir seçim yapıldığı ortadadır. Eğer üstelik oylar, direkt olarak seçim yapılan
okullardan, Yüksek Seçim Kuruluna elektronik olarak yollanmışsa, interneti ve bu yazılımları kullanan
bazı istihbarat örgütlerinin (NSA, MI6, Mossad ve CIA gibi) çok kolay gönderilen mesajlara girip, belli
bir oranda oyun istenilen partiye kaymasını sağlaması olasıdır. Bu durumda şu soru akla gelir, tüm
seçim pusulaları ve çevreden gelen oylar, önceden bilgisayarla gönderilen oylarla kıyaslandı mı? Bu
işin klasik sayımı da yapıldı mı? Ben kesinlikle sanmıyorum. Bu seçimi de, Aziz Nesin’i haklı
çıkaracak kadar gayet ‘Türk usulu’ yaptığımız aşikar. Zaten 22 Temmuz’u Aziz Nesin Günü ilan
etmek lazım! Eğer bir tane bile elektronik sahtekarlığın yapıldığı saptanırsa, tüm seçimin iptal edilmesi
gerekir, çünkü o zaman elektronik sahtekarlığın boyutlarını tahmin etmek çok zordur.

Başka bir konu daha var:


Seçim öncesi halka yaklaşık bir kaç milyar dolarlık bağışın kömür, yiyecek, hediye çeki, para,
altın dağıtma, erzak torbası dağıtma, lokal hizmet götürme şeklinde yapıldığı ve halkın resmen
oylarının parayla satın alınarak demokrasiye ve eşitlikçi bir seçime aykırı bir biçimde oyların
yönlendirildiği ortadadır. Bu koşullarda yapılmış olan bir seçim demokratik bir tercihten çok, çaresizlik
içindeki halkın acil ihtiyaçlarının karşılandığı bir ortamda yapılmıştır ve devletin olanakları bir partinin
seçim propagandası ve oyları satın alması için kullanılmıştır. Önce halk yoksullaştırılmış, işşiz
bırakılmış, sonra da bir kaç hafta için karnı doyurulmuştur. Ayrıca, ilk 6 ayda hükümet tarafından
belediyelere yapılan yardım, geçen yılki yardımın bir kaç katını aşmıştır. Devletin imkanlarının bir
partinin propagandası için kullanılması legal midir, hangi hukuk sistemine uyar? Devletin imkanlarıyla
ve bizim vergilerimizle yapılan bu tip yardımların demokratik bir seçim sistemini yansıtmayacağı
ortadadır. Yurtdışındaki Küresel Sermayeden de bu seçimlerle ilgili çok büyük miktarlardaki paranın
seçimde kullanıldığı, bazı basın kuruluşlarının milyar dolar düzeyindeki vergileri affedilerek, nerdeyse
tüm basının tek bir partiyi bu sermaye paralelinde desteklediği bilinmektedir. Bu kapitalin seçim amaçlı

220
http://www.votingfraudnews.com/ (son erişim 17 Haziran 2007).
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 274

kullanılması ise seçimi illegalleştirmektedir. 22 Temmuz sonuçlarında ilan edilmiş olan seçimlerin
illegal olup olmadığı tartışma konusudur.

22 Temmuz 2007 seçimleri ne demokratik, eşitlikçi ve bağımsız koşullarda, ne de halkın hür


iradeyle karar verebileceği koşullarda yapılıp, yapılmadığı pek çok yazar ve aydın tarafından
sorgulanmaktadır.

Bu konudaki iddialar ve düşünceler sadece bana ait değildir; sayın araştırmacı-yazar Neval
Kavcar da benzer görüşleri paylaşmaktadır:

Sun Microsystems - Koç İle 22Temmuz221

Neval Kavcar

Seçimin kerametine devam edelim. Halkın iradesini kesinlikle yansıtmayan, dıştan müdahale
ile yönlendirilen bir seçim süreci yaşanmıştır. Her geçen gün bunun böyle olduğu daha netleşmektedir.
Seçim üzerinde ki gölge kalkana kadar her yeni veriyi de ekleyerek yazmaya devam edeceğim.
22 Temmuz gecesinin ilk saatlerinde Cihan haber Ajansının haberi ile AKP nin öne geçtiği
öğrenildi. Muhalefet ile birlikte iktidarın şok görüntüsü hala gözümün önünde. Beklemedikleri zaferi
kucağında bulan AKP ile ne olduğunu anlayamayan muhalefet ilk günlerini adapte olma problemi ile
geçirdi.
Bu konuda yaklaşık bir aydır yazan köşe yazarları ve Adana’dan resmen başvuran bir
gazeteciye rağmen muhalefetten tık yok. Adeta “girmişiz az çok meclise, keyfimizi bozmanın ne
alemi var “ demeye getiriyorlar.
Sessiz ve kırılmış bir bekleyiş hakim seçmende. “Şaibe” olabilir mi söylemi karşısında
harekete geçmeyen muhalefete de kızgınlar.
Bu bağlamda Aydın’da iki muhalefet partisine gittim. Biriyle boğaz boğaza geldim,
hesap mı vereceğiz dediler, diğeri merkez ilçe başkanı yok diye günlerce oyaladı. En son merkez
ilçe başkanına cepten ulaştığımda; “Ekim de seçim var. Aydın ili sonuçlarının muhalif grubun eline
geçmesini istemiyorum” dedi. Yapacağım şey yedeğini almış oldukları sandık sonuçları ile YSK nın
yayınladığını karşılaştırmaktı, veririz dedikleri sonuçları muhalif kanada teslim edeceğim
korkusundaydı merkez ilçe başkanı. O zaman kendiniz karşılaştırın dediğimde, “baktık, Aydın’da her
şey normal “ dedi. Muhalefetin durumu böyle.
Eğer bu seçimde şaibe olduğunun ispatını muhalefetten bekliyorsanız yanılırsınız.
Vatan Gazetesi yazarı Can Ataklı’nın “Skandal Büyüyor Muhalefet Korkuyor” başlıklı
yazısı durumu çok güzel izah etmiş. Gerek CHP ve gerek MHP içinde, “geçmişi bırakıp geleceğe
bakalım” fikrinin hakim olduğu apaçık görünüyor.
Can Ataklı çok önemli bir ayrıntıyı öne çıkarmış:

“Bu arada dünyanın en büyük yatırım bankalarından JP Morgan’ın seçim sonuçlarının sanal
ortamda aktarılmasını sağlayan Sun Microsystems şirketine sistemi kurabilmesi için kredi
kullandırdığı ileri sürüldü…Sun Microsystems’ın benzer bir yazılım programı için
Yunanistan’da da ihaleyi kazandığı, ancak Yunan hükümetinin “Bu şirketin
Amerika’daki seçimlere hile karıştırdığı yolunda bilgiler var” gerekçesiyle ihaleyi iptal
ettiği de bildirildi. Türkiye’nin ihaleyi bu şirkete verirken bunu göz önüne alıp almadığı
ise merak konusu.” ( Can Ataklı- Vatan- 25.8.2007)

Can Ataklı’yı anlamayanlara tercüme ediyorum:

1- Bir Amerikan Bankası olan JP Morgan Türkiye’de ki seçim sonuçlarının sanal ortamda
aktarılması için Türkiye’ye kredi sağladı.
2- Sistemi Sun Microsystems adına yerel ortağı Koç kurdu.
3- Sun Microsystems’ın benzer bir yazılım programı için Yunanistan’da da ihaleyi kazandı,
ancak Yunan hükümeti “Bu şirketin Amerika’daki seçimlere hile karıştırdığı yolunda bilgiler
var” gerekçesiyle ihaleyi iptal etti.

221
http://www.trakyanethaber.com/yeni/koseyazi.asp?id=458&yid=28 son erişim 8 Eylül 2007. Neval Kavcar’ın
yazısı aynen izniyle alınmıştır. Sayın Neval Kavçar’a insanları bu konuda bilinçlendirdiği için teşekkür ederim.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 275

4- Amerika’da ki seçimlere hile karıştırdığı iddiası olan Sun Microsystems ve Koç ile
Türkiye seçimlere girdi.
5- AKP % 46 oy oranına sahip oldu.
Şimdi elde ne var? Türkiye’nin nüfus sayısının belirsiz, seçmen miktarının da
ona bağlı olarak değişken olduğu verisi ile 22 Temmuz seçimini geride bıraktık.
Amerika’da ki seçimlere hile karıştırmış yazılım şirketi ile seçimlere girmiş olduğumuz
gerçeği var elimizde.
Üstüne üstlük seçimlerin sanal ortamda ki yazılımı için kredi açan Amerikan bankası
Tarhan Erdem’in “Konda” şirketine anket yaptırıyor ve % 46 lık netice ile toplum yönlendiriliyor.
Cemaatte, Cihan haber Ajansı ile bu sahnede yerini alıyor.

Yalçın Bayer’in “Sun” dan gelen cevabı yayınladığı yazısında Sun Microsytems
Türkiye Ülke Müdürü Özhan Toktaş’ın açıklamalarını okuyoruz:
• Biz sadece donanımı tedarik eden bir firmayız
• Türkiye’de doğrudan satış ve ithalat yapmamakta olup bu konuda yerel iş ortaklarıyla
birlikte çalışmaktayız
• Sun’un Yunanistan’ın herhangi bir şekilde seçim ihalesine katılmadığı ve ihalenin
iptaline ilişkin kendilerinin bir bilgisi olmadığını" belirtiyor.
• Sadece Sun Microsystems’in ürettiği donanımlar değil başka hiçbir donanım üreticisinin
ürettiği sunucu/veri depolama donanımlarının belirttiğiniz veya iddia edildiği gibi bir hata
oluşturmasına olanak yoktur." ( Yalçın Bayer – Hürriyet- 26.8.2007)
Neticede Amerikan seçimlerine şaibe karıştırmış Sun ile seçimlere girdik. Hata paysız
yazılım mümkün müdür? Hele belli bir neticeye ayarlanmış yazılım ile.
Sun’un yerel iş ortağı Koç. YSK nin Seç-sis adlı sistemini kuran Koç ve ortağı Sun,
42, 5 milyon seçmenin bilgilerini elektronik ortamda yönetmiştir 22 Temmuz 2007 de.
İhaleyi tamamen Sun’a yıkmadan önce, tekrarlıyorum “kesin nüfusumuz ve seçmen “
sayımız bilinmelidir. Neticede o sisteme hormonlu seçmen sayısı yüklendi ise hormonlu netice
çıkacaktır. Tam bir operasyon geçirdik, narkozdan yeni çıkıyoruz.

Muhalefet ne yazık ki oralı değil. Bu iş çözülmezse bundan sonra sandığa gitmenin de


manası kalmaz. Amerikan yazılım şirketi ile istenilen parti iktidar olur, bunun adına “Sun – Koç
demokrasi “ deriz. Ardından da Türk Demokrasi Vakfı başkanı Ergun Özbudun, NDI ile birlikte
anayasamızı sivilleştirir, geçinir gideriz.

2000 Yılı Nüfusu ile 2007 Yılı Seçimi222

Neval Kavcar

22 Temmuz 2007 de AKP nin % 46 lık oy oranına ulaştığına inansam, analarının ak sütü gibi
helal edeceğim. İster 14 milyon kişiye yeşil kart versinler, isterse kömür dağıtımı hali hazırda sürüyor
olsun. İsterse her yıl bol keseden kitap basıp milyonlarca öğrenciye dağıtsınlar. Fakat tüm bunların
karşılığı olarak vatandaşın bol keseden oy attığına inanmıyorum. Tüm o yaygaralar, malzeme
dağıttılar, bu oy oranı ondan diye inanmamız için çıkarıldı. Evet milyonlarca kişiye yeşil kart dağıtıldı,
işe alındı, kömür verildi, bedava okul kitapları önümüzde ki günlerde evlere girecek. Bunlar doğru.
Fakat karanlık noktalar var.
1990 yılından itibaren nüfus sayımlarının 10 yılda bir yapılması kararlaştırıldı. Bu hesaba göre
en son nüfus sayımı 2000 yılında yapılmış.

22.10.2000 tarihli sayımda Türkiye nüfusu … 67.803.927

Bir daha ki sayım 2010 yılında yapılacak olmakla birlikte, her yıl tutulan istatistikler var Nüfus
ve Vatandaşlık genel Müdürlüğünce.

2006 yılı istatistiğine göre Türkiye nüfusu….74.530.959

2007 istatistiği olmadığı için hesabımızı 2006 dan yapacağız.. Resmi Nüfus sayımı yapılmasa

222
http://www.trakyanethaber.com/yeni/koseyazi.asp?yid=28&id=494 Neval Kavcar’ın internet yazısından
izniyle alınmıştır. Kendisine çok teşekkür ederim. Son erişim 8 Eylül 2007.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 276

da nüfus müdürlüğü, elinde ki verilere bakarak nüfusu yukarıda ki gibi açıklamıştır. 2000 yılı ile 2006
arasında 6,5 milyona yakın bir nüfus artması var ki olağan diye düşünüyoruz.
Bu arada TÜİK’in ev ev gezerek “kimlik numarasına “göre yaptığı tespit ile ilgili açıklaması var.
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanı Ömer Demir, nüfusun 68 milyona düşebileceğini söylüyor. (
9.5.2007- Basın)
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü 74.530.959 rakamına nasıl ulaşmıştır?
Yıllardır tüm doğum ve ölümler anında bilgisayara yükleniyor, yanlışlık olması nerede ise sıfır
ihtimal. TÜİK, 64 milyon olarak açıkladıkları nüfusla birlikte 6 milyon kayıp olduğunu da belirtiyor. İşte o
kayıplardan 4 milyon daha bulunursa nüfus muhtemelen 68 milyon olacak. Vatandaşı saymaktan
aciz bir durumda genel seçim yapıyoruz.
Resmi gazeteleri karıştırırken, 4 Mayıs 2007 CUMA – 2. Mükerrer ve 26512 sayısında YSK
nca yayınlanan karar dikkatimi çekti..
Çıkarılacak milletvekilleri sayısında takip edilecek yöntemle ilgili idi.
“Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığından alınan 4/5/2007 tarihli ve B.02.1.TÜİ.0.78.01.01-622.02
sayılı yazı ile de, en son Genel Nüfus sayımı sonuçları bildirilmiş bulunmaktadır.Bu nedenle;
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığından temin edilmiş bulunan Genel Nüfus Sayımı sonuçları ve….”
Şeklinde devam ediyordu.
En son nüfus sayımı 2000 yılında yapıldı. Ve o tarihte nüfus 67.803.927
Bahsi geçen Resmi gazetenin sonuç kısmında:
“Açıklanan nedenlerle;

1 - 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 4 ve 5 inci maddeleri gereğince belirlenecek seçim
çevreleri ve her seçim çevresinin çıkaracağı milletvekili sayısının tespitinde en son 22 Ekim
2000 tarihinde yapılıp Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığınca ilan edilen Nüfus Sayımı
sonuçlarının esas alınmasına,..”( 26512 sayılı)
22 Temmuz 2007 seçimlerinde, 7 yıl önceki nüfus sayımı verilerini kullanarak milletvekili
sayısını tespit edeceğiz kararını alıyor YSK. Normal mi bu durum?
Nüfus Genel Müdürlüğünün ilan ettiği 74.530.959 rakamı nedir? Yedi yılda nüfus 6,5 milyona
yakın artmış göründüğü ve illerde ki sayının ona bağlı olarak değişmiş olabileceği niye göz önüne
alınmadı? Mayıs ayında seçim kararı alındığına göre, Nüfus sayımı sonucu da pekala açıklanabilirdi.
Milletvekilleri hesabında 2000 verisi kullanıldığına göre, seçmen hesabında hangi yıl
kullanıldı?
2002 yılı genel seçimlerinde seçmen sayısı 41.407.015 (Nüfus 66 milyon 39 bin –DİE)
2007 yılı genel seçimlerinde seçmen sayısı 42.799.303 (Nüfus 74.530.959 – 2006 yılı- Nüfus Ve
Vatandaşlık işleri Genel Md))
22 Temmuz seçimleri ile ilgili kim ne demiş?
• DİE kayıtlarına göre 72 milyon nüfuslu Türkiye'nin 43 milyon seçmenini içeren, yani
nüfusumuzun yüzde 60'ını ilgilendiren SEÇSİS projesinin, MERNİS ve UYAP ile birlikte Türkiye'nin en
büyük üç projesinden biri olduğu vurgulanıyor. Toplam 4 ay gibi kısa sürede hayata geçirilen
SEÇSİS Projesi, e-devlet projeleri arasında ülke çapında en hızlı yaygınlaşarak çevrim-içi çalışan
proje olma özelliğini de taşıyor.(28.5.2007- teknoajan.com)
• Çok önceden hile yapılabileceği öngörüsünde bulunanlar seçmen kayıtlarını bilgisayara
girerek yenileme işlemini erkenden devreye soktular. Sonuç ne oldu biliyor musunuz: Bir önceki
seçime göre artan nüfusla birlikte 43 milyona çıkması hesaplanan seçmen sayısı 40 milyonda kaldı.
Böylece son birkaç seçimde sürekli oradan oraya kaydırılarak oy kullandırılan hayalet seçmenler
ortadan kayboluverdi.( Taha Kıvanç- Yenişafak- 8.8.2007)
• YSK Başkanı Muammer Aydın, "Kesinlikle öyle bir şey yok. Olamaz da zaten. Yazılımı
Havelsan yaptı. Son derece ileri bir teknoloji kullanıldı. Kesinlikle teknik olarak, dışarıdan sisteme
müdahale söz konusu olamaz" dedi.( Medya)
• Yazılımı Havelsan yapmış olsa bile: “Sun Microsystems'ın iş ortağı KoçSistem, Sun Fire
V490
sistemlerin kurulumunu gerçekleştirdi.”( Medya)
• Aydın, bu yıl başında 41 milyon seçmenin kimlik bilgileriyle TC kimlik numaralarının
eşleştirildiğini, mükerrer yazımların ve daha önce ölenlerin kayıtlarının silinmesiyle sağlıklı bir seçmen
kütüğü oluşturulduğunu kaydetti.( Basın – 10 Ağustos 2007)
• Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Bülent Korucu, sonuçlarının kamuoyuna
duyurulmasında Cihan’ın getirdiği yeniliğe dikkat çekerek, 2002 Genel ve 2004 Yerel seçimlerinin
sonuçlarını oy sayma işlemlerinin bitmesinin ardından kısa sürede vererek bir ilki gerçekleştirdik.
Kazandığımız tecrübeler ışığında 22 Temmuz’da aynı başarıya imza atacağız“ dedi..( Fethullah
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 277

Gülen’e yakınlığıyla bilinen medya grubu genişliyor. Uzun yıllardır Zaman gazetesi, Samanyolu TV,
Aksiyon Dergisi, Cihan Haber Ajansı, Burç FM,- Medya-25.12-2006)
• Sandık sayımı yapıldıktan sonra pusulaların fiziksel olarak yer değiştirmesinden önce,
sonuçlar merkezlere telefon, fax ile bildiriliyor; oralardan da YSK'ya doğrudan bağlı ağlar üzerinden
SEC-SIS sistemine giriyor. Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığım böyle bir sistem sandık sayımının
suresine bu secimde gördüğümüz şekilde kesinlikle katkıda bulunmamaktadır. Bilgisayar destekli bir
sistemin sayım sonuçlarını hızlandırabilmesi için gerekli koşul, oylama isleneninin doğrudan
elektronik ortamda yapılmasıdır.
• Bu arada secimden bir hafta önce bir televizyon programına çıkan anketçi Tarhan Erdem,
Başbakan Erdoğan’ın danışmanlarından Mehmet Metinsel ile tartışmış ve “AKP’nin yüzde 40’i asması
imkânsız” demişti. Ayni zat, secimden iki gün önce çıkıp “AKP yüzde 46 alacak” seklinde kesin bir
rakam açıklaması kafama takılan bir başka detaydır. ( Vedat Yenener- Yeniçağ- 26.7.2997)
• Bu arada dünyanın en büyük yatırım bankalarından JP Morgan’ın seçim sonuçlarının sanal
ortamda aktarılmasını sağlayan Sun Microsystems şirketine sistemi kurabilmesi için kredi kullandırdığı
ileri sürüldü. Sun Microsystems’ın benzer bir yazılım programı için Yunanistan’da da ihaleyi kazandığı,
ancak Yunan hükümetinin “Bu şirketin Amerika’daki seçimlere hile karıştırdığı yolunda bilgiler var”
gerekçesiyle ihaleyi iptal ettiği de bildirildi. Türkiye’nin ihaleyi bu şirkete verirken bunu göz önüne alıp
almadığı ise merak konusu.( Can Ataklı- Vatan- 25.8.2997)
• 2002’de aldığım yüzde 34.4 oyun altına düşersem çekilmeyi düşünürüm.( Başbakan
Erdoğan)

Netice Olarak denilebilir ki:


22 Temmuz seçimlerinden önce silindiği belirtilen bir milyonun üzerinde ki mükerrer oy,
mükerrer oyların tamamı mıdır?
Türkiye’nin nüfusu kaçtır?
Nüfusu belli olmayan Türkiye’de, 42.799.303 adet seçmen miktarına nasıl ulaşılmıştır?
Oy kullanmayan seçmenler üzerinde çalışma yapılmış mıdır?
Muhtarlıklarda ki listede oldukları halde sandıklarda adı bulunmayan seçmenler için ne
yapıldı?
Seçimlere iki gün kala çöken YSK sitesine giremeyen seçmen sandığını nereden
öğrenmeliydi?
SECSIS siteminin güvenirliği, TBMM ne verilen önerge de dikkate alınarak bu işten
anlayanlarca kontrolü yaptırılacak mıdır?
Son karar: 22 Temmuz seçimleri üzerinde karanlık bir bulut vardır.
Şaibeli SECSIS devrede oldukça, sandıklara gitmeye, parmak boyamaya gerek kalmamıştır.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 278

KAYNAKÇA
KİTAPLAR:

Agee Philip. Inside the Company: CIA Diary, N.Y.: Stonehill,1975.

Akar Atilla. Derin Dünya Devleti: Gizli Doktrinin Küresel Efendileri, İst.: Timaş
Yayınları, 2003.

Akar Atilla. Kıyamet Komplosu, İstanbul: Gendaş 2002.

Akev Mehmet Fuat. Türkiye’de Masonluk Tarihi ve Türk Toplumunda


Masonluğun Rolü, İst. Mimar Sinan Yayınları, No:13, 1992.

Akyüz Oğuz. Misyonerlerin Faaliyetleri ve Propaganda Teknikleri, İst.: Neden


Kitap, 2006.
Altındal Aytunç. Bilinmeyen Hitler, Ankara: Yeni Avrasya Yayınları, 2002.

Altındal Aytunç. Gül ve Haç Kardeşliği: Avrupa Birliğinin Gizli Masonik Kimliği,
Ankara: Yeni Avrasya Yayınları, 2003.

Altındal Aytunç. Vatikan ve Tapınak Şovalyeleri, Ankara: Yeni Avrasya Yayınları,


2002.

Ambalain Rober. Freemasonry in Olden Times: Ceremonies and Rites from the
Rites of Mizraim and Memphis, N.Y.: Robert Laffont Pub., 2006.

Andrew Christopher. Her Majesties Secret Service: The Making of British


Intelligence Community, N.Y.: Viking Books, 1986.

Aydoğan Metin. Bitmeyen Oyun: Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler, İzmir:Umay Yay.,


57. baskı. 2005.

Aygün Sinan. Avrupa Birliği Sürecinde Mankurtlaşan Türkiye, İstanbul: Bilgi


Yayınları, 2006.

Baigent Michael, Leigh Richard and Lincoln Henry. Holly Blood, Holly Grail. New
York: a Dell Book, 1983.

Baigent Michael ve Leigh Richard. Mabet ve Loca. Çev. M. Renan Mengü, İst.: Emre
Yay., 2000.

Bamford James. Body of Secrets: Anatomy of Ultra Secret NSA, N.Y.: Doubleday,
2001.

Bamford James. The Puzzle Palace: Inside NSA, London: Penguin Books, 1985.

Barret David. Secret Societies, New York: Blanford, 1999.

Bey Baha Said. Türkiye’de Alevi, Bektaşi, Ahi ve Nusayri Zümreleri, İst.: Kitapevi,
2006.

Blavatsky Helena. The Secret Doctrine: The Synthesis of Science, Religion and
Philosophy (Gizli Doktrin: Bilim, Felsefe ve Dinin Sentezi), The Theosophy Company,
London, Madras, 1888.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 279

Blum William. Killing Hope: U.S. Military and CIA Inteventions Since World War
II, Maine: Common Courage Press, 1995.

Blum William (Bill). Rogue State: A Guide to the World’s Only Superpower,
Maine:Common Courage Press, 2000.

Brown J.A.C. Beyin Yıkama, Çev. Behzat Tanç, İst. : Boğaziçi Yay. 2000.

Buckland Raymond. Buckland’s Complete Book of Witchcraft, Minnesota:


Llewllyn Publications, 1989.

Bulut Faik. Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri ve Hasan Sabbah Gerçeği, İst.:


Berfin Yay., 2. basım, 2002.

Capra Fridjof. The Tao of Physics, N.Y.: Bantam Books, 1975.

Chruchward James. Kayıp Kıta MU, Çev. Rengin İkiz, İzmir: Ege Meta Yay., 2006.

Churchward James. Batık Kıta MU’nun Çocukları, Çev. Ercan Arısoy, İzmir: Ege
Meta Yay., 2005.

Colby William and Folbath Peter. Honorable Men: My Life in the CIA, N.Y.: Simon
& Schuster, 1978.

Constantine Alex. The Virtual Government, California: Feral House, 1997.

Crowley Aleister. Magick, in Theory and Practice, London: Castler Pub., 1991.

Çetinkaya Hikmet. Fettullah Gülen, ABD ve AKP, İst: Günizi Yayıncılık, 2007.

Çulcu Murat. Dünyamızı Saran Mafia, Cilt I, II ve III , İstanbul, Kastaş Yayınevi,
1992.

Çulcu Murat. Mafia Üzerine Notlar, İstanbul, Kastaş Yayınevi, 1998.

Davies Philip. MI6 and the Machinery of Spying: Structure and Process in
Britain's Secret Intelligence, London: Routledge, 2004.

Deli Ogün. AGONİ: Atatürk’ün Ölümündeki Sır Perdesi, İst: Lazer yayınları, 2004.

Deli Ogün. Atatürk Nasıl Öldürüldü, İst. Akis Kitap, 2006.

Dikbaş Yılmaz. Avrupa Birliği: Tabuta Çakılan Son Çivi, İst.: Asya Şafak Yay.,
2006.

Dorril Stephen. MI6: Inside the Covert World of Her Majesty’s Secret Intelligence
Service, N.Y.: Free Press, 2002.

Duncan’s Ritual of Freemasonry , N.Y.: Crown Publishers, basım tarihi belirsiz


(1800’lü yılların ortası).

Erden Hasan. Sivil İşgal Orduları İçimizde, İst.: Kum Saati Yay., 2007.

Estulin Daniel. Kulüp Bilderberg, Çev. Cihat Taşçıoğlu, İst.: April, 2007.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 280

Farrar Janet ve Stewart. A Witches Bible: Complete Witches Handbook,


Custer/Washington: Phoenix Publishing, 1996.

Ganser Danielle. Nato’nun Gizli Orduları, Çev. Gülşah Karadağ, İst: Güncel
Yayıncılık, 2005.

Gazzaniga Michael. Nature's Mind: The Biological Roots of Thinking, Emotions,


Sexuality, Language, and Intelligence, N.Y.: Basic Books, 1994.

Gener Cihangir. Ezoterik ve Batıni Doktrinler Tarihi, Ank.:Piramit, 10. Basım, 2004.

Gleick James. Chaos: Making A New Science, London: Penguin Books, 1987

Greene Robert, Royce Knut and Payne Les. The Heroin Trail, N.Y.:Signet Books,
1974.

Hornung Erik. Mısır Tarihi, Çev. Zehra Aksu Yılmazer, İst.: Kabalcı, 2004.

Hougan Jim. Spooks: The terrifying true story of spies for hire and their secret
dirty war, N.Y.: Bantam, 1979.

Hoy Clarie ve Ostrovsky Victor. Hile Yolu (The Way of Deception), İst.: E Yayınları,
1990.

Joseph Frank. Kayıp Uygarlık ATLANTİS, Çev. Nur Nirven, İst. Dharma, 2005.

Kaygusuz İsmail. Hasan Sabbah ve ALAMUT. İst.: SU yay., 2004.

Keefe Patrick Radden. Echelon: Dünyayı Dinleyen İstihbarat Örgütleri. Çev.


Sinem Gül. İst. Defne, 2006.

Keith Jim. CIA’den Medyaya Kitlelerin Kontrolü, Çev. Sibel San, İst.: Nokta Kitap
Yay., 2005.

Kessler Ronald. Inside the CIA, N.Y.: Pocket Books, 1992.

Kessler Ronald. FBI, N.Y.: Pocket Star Book, 1993.

Kuzu Ali. Atatürk’ü Kimler Öldürdü, İst.: Bilge Karınca, 2006.

Leadbeater C. W. Freemasonry and its Ancient Mystic Rites, N.Y.: Gramercy


Books, 1986.

Lilly John. Programming and Metaprogramming of the Human Biocomputer,


N.Y.: Bantam Books; 1974.

Lilly John. The Center of the Cyclone: An autobiography of Inner Space, N.Y:
Bantam Books, 1972.

Macoy Robert, A Dictionary of Freemasonry, N.Y.: Gramecy Books, 1989.

Marchetti Victor and Marks John D. The C.I.A. and the Cult of Intelligence, N.Y.
Alfred Knopf Inc. 1974.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 281

Marrs Jim. Rule by Secrecy, NewYork: Harper Collins, 2000.

Marrs Texe. The Circle of Intrigue, Texas: Rivercrest Publishing, 2000.

Marx Karl. Das Kapital, 1867.

McGarvey Patrick. C.I.A.: The Myth and the Madness, N.Y.: Saturday Review
Press, 1972.

Meysan Thierry. Dehşetengiz Hile: Pentagona Uçak Düşmedi. Çeviren Ayşe Meral.
İstanbul: Med-Cezir, 2002.

Millegan Kris (editor), Fleshing out Skulls and Bones, Chicago-ILL.: Thrine Day,
2003.

Mumcu Uğur. Papa, Mafya, Ağca, İst.: Tekin Yayınevi, 7. basım, 1993.

Nesse Randolph M., Williams, and George C. Why We Get Sick, A New Science
of Darwinian Medicine, N.Y. : Vintage Books, 1994.

Nilus Sergius. Siyon Liderlerinin Protokolleri, İst.:Nokkitap, 2004.

Odyakmaz A. Nevzad. Bektaşilik, Mevlevilik ve Masonluk, İst: Mephisto, 2005.

Özkul Halid. Gizli Ordular, RT, CFR, BG-TC. , İstanbul: Sorun Yayınları, 2006.

Parlar Suat. Kontrgerilla Kıskacında Türkiye, İst.: Mephisto, 4. Baskı, 2006.

Parlar Suat. Emperyalist Müdahale Doktrinleri ve NATO, İst: Livane, 2004.

Parlar Suat. Kirli İşler İmparatorluğu, İst.: Mephisto, 2. baskı, 2006.

Parlar Suat. Kontrgerillanın İşgal Kuvvetleri: 16 Mart 1978 Katliamı, İst.: Mephisto,
2007.

Parlar Suat. Osmanlıdan Günümüze Gizli Devlet, Genişletilmiş 3. Baskı, İst.:


Mephisto, 2005.

Parlar Suat. Silahlı Bürokrasinin Ekonomi Politiği, İstanbul:Mephisto Yayınları,


2005.

Parlar Suat. Türkler ve Kürtler, İst.: Bağdat Yay. 2005.

Perinçek Doğu. Tayyip Erdoğan’ın Yüce Divan Dosyası, İst.: Kaynak Yayınları,
2007.

Piatigorsky Alexandre. Kim Korkar Masonlardan, Çev. Aslı Bengisu, İst. Alkım,
2003.

Pike Albert. Morals and Dogma, Charleston, 1871.

Porter Lindsay. İllüminati (orjinal: Who are the Illuminati?), İst.: Neden Kitap, 2006.

Richelson Jeffrey T. A Century of Spies: Intelligence in Twentieth Century,


Oxford: Oxford University Press, 1995.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 282

Richelson Jeffrey. The U.S. Intelligence Community, Oxford: West View Press,
1989.

Robinson John. Proofs of a Conspiracy, 1798, reprint 1967.

Ross Colin. The CIA Doctors, N.Y.: Manitou Communications, 2006.

Ross Gaylon R. Who is Who of the Elite?, Spicewood-Texas: RIE Press, 2000.

Ross Gaylon R. The Elite Don’t Dare Let Us Tell the People. Spicewood-Texas:
RIE Press, 2005.

Ross, R. Gaylon ve Sayın Ümit. Küresel Gizli Elit. İst. Neden Kitap. 2007
(hazırlanıyor) .

Saçan Adil Serdar. Küresel ve Yerel Mafya Kıskacında Son KALE, İstanbul: Bir
Harf Yay., 2006.

Saçan Adil Serdar. Akbabalar Örgütü, İstanbul: Bir Harf Yay., 2005.

Savaş Vural. Türkiye Cumhuriyeti Çökerken. Ankara: Bilgi Kit., 7. Baskı, 2005.

Sayın Ümit. Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler. İstanbul: Neden
Kitap, 4. Baskı, 2006.

Sayın Ümit. Gizli Örgütler, 11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi, İstanbul: Neden
Kitap, 4. Genişletilmiş baskı, 2006.

Sayın Ümit. Zihin Kontrolü ve Kara Bilim. İst.: Neden Kitap, 2008 (hazırlanıyor).

Sebottendorf, Baron Rudolf von . Eski Masonların Uygulamaları, Bektaşi, Gülhaç,


Simya Sırları, İst.: Hermes Yayınları. 2006.

Sergant William. Battle for the Mind: A Physiology of Conversion and Brain
Washing, MA-USA: Malor Books, 1997.

Singer Margaret . Cults in our Midst, N.Y. :Jossey Bass Pub. 1995.

Sklar Holy. Editor, TRILATERALISM, Boston: South End Press, 1980.

Stafford Peter. Psychedelics Encyclopedia, Berkeley: Ronin Pub., 1992.

Steinmetz George H. Freemasonry: Its Hidden Meaning, Virginia: Macoy


Publishing, 1976.

Stoddard Philip H. Teşkilat-ı Mahsusa, Çev. Tansel Demirel, İst.: Arma Yay., 3.
baskı, 2003.

Sutton Antony. Amerikan Gizli Hükümeti: Kurukafa ve Kemikler, Çev. Selim


Yeniçeri, İst. Koridor Yay., 2005.

Sutton Antony. America's Secret Establishment, Montana:Liberty House Press,


1986.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 283

Sutton Antony. The Secret Cult of the Order, Montana: Liberty House Press, 1990.

Sutton Antony. Trilaterals over Washington, Montana:Liberty House Press, 1988.

Tacimer Ömer. Gül ve Haç: Batı Uygarlıklarının Yeraltı Kaynakları. İst.: Plan B
San., 2004.

Taylor Kathleen. Brain Washing: A Science of Thought Control, Oxford: Oxford


University Press, 2004.

Todd Paul ve Bloch Jonathan, Küresel İstihbarat (Global Intelligence), Çev. Enver
Günsel, İst.:Truva Yay. 2006.

Triman John. Dünyayı Sömüren Amerika, Altın Kitaplar, 2007.

Vankin Jonathan. Conspiracies, Cover-ups and Crimes:From Dallas to Waco,


Georgia: Illuminet Press, 1996.

Waite Arthur Edward, A New Encyclopedia of Freemasonry, N.Y.: Random House-


Wings Books, 1970.

Winn Denise. The Manipulated Mind: Brainwashing, Conditioning and


Indoctrination, London: Malor Books, 2000.

Wright Peter. Spycathcer, N.Y.: A Dell Book, 1988.

Yıldırım Mustafa . Sivil Örümceğin Ağında, İstanbul: Toplumsal Dönüşüm Yayınları,


2004.

Zukav Gary. The Dancing Wu Li Masters: An Overview of the New Physics, N.Y.:
Bantam Books, 12. printing, 1989.

MAKALELER:

Aydınlık Dergisi, Danıştay Tertibindeki MİT Üçlüsü, Kapak Yazısı, 4 Haziran 2006,
sayı:985, s: 4-10.
Aydınlık Dergisi, Danıştay Tertibinin Başı Emniyet İstihbarat Daire Başkanı,
Kapak Yazısı, 28 Mayıs 2006, Sayı: 984, s: 4-10.
Aydınlık Dergisi, Devletin Psikolojik Savunma Organlarında Tasfiye, Kapak Yazısı,
11 Haziran 2006, sayı: 986, s:4-7.
Aydınlık Dergisi, Emniyetteki Örgütün Adı F-Tipi (Serdar Saçanla söyleşi), 28 Mayıs
2006, sayı: 984, s: 20-23.
Aydınlık Dergisi, Fethullahçılar İstanbul Emniyetini Ele Geçirdi, Emcet Olcaytu
(Serdar Saçanla söyleşi), sayı: 11 Haziran 2006, s: 10-12.
Aydınlık Dergisi, Haziran 2007 tüm sayıları.
Aydınlık Dergisi, Şemdinli'den Nato'ya SüperNato Tertiplerinin Hedefi, Kapak
Yazısı, 21 Mayıs 2006, sayı: 983,s: 4-8.
Aydınlık, Kapak yazısı, 23 Nisan 2007, Sayı:1031.
Barlow Maude. Water as Commodity - The Wrong Prescription, The Institute for
Food and Development Policy, Backgrounder, Summer 2001, Vol. 7, No. 3.
Cumhuriyet Gazeteleri, 30 Mayıs ile 5 Haziran 2007 arasındaki sayılar.
Cumhuriyet Gazetesi . Dünyada 42 yıllık petrol kaldı, Ekonomi Servisi, 19 Ağustos
2007, S: 13.
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 284

Eren M. Ali. ‘Cumhuriyeti Teşkilat-ı Mahsusa Kurdu!’,


http://www.enfal.de/tarih37.htm
Hürriyet Gazetesi, 16 Temmuz 2006, Pazar, s: 23.
Kavcar Neval. 2000 Yılı Nüfusu ile 2007 Yılı Seçimi
http://www.trakyanethaber.com/yeni/koseyazi.asp?yid=28&id=494
Kavcar Neval. Sun Microsystems - Koç İle 22Temmuz
http://www.trakyanethaber.com/yeni/koseyazi.asp?id=458&yid=28
Menemencioğlu Kemal. Gül Haç. http://www.hermetics.org/rosecroix.html .
Menemencioğlu Kemal. Haşişiler Kimdi? http://www.hermetics.org/hasisiler.html .
Milliyet Gazetesi. 16 Temmuz 2006, Pazar, s: 16.
Milliyet Gazetesi. 'Güveniniz Yoksa TSK Yıpransın İstemem!', 11 Temmuz 2006,
Salı, s: 26.
Montalvo Michael. Prisoner of the Drug War: George Bush. Prevailing Winds, 8:
76-83.
Powell Eileen Alt. Some 600,000 join millionaire ranks in 2004, Associated Press,
June 9, 2005.
Ramonet Ignacio. The politics of hunger, Le Monde diplomatique, November 1998.
Robertson Pat. The New World Order, Dallas: Word Inc. 1991.
Sabah Gazetesi. 'Savcıları Göreve Çağırıyorum!', 17 Temmuz 2006, Pazartesi,
s:25.
Saltık, Prof. Ahmet. Yeni Dünya Düzeni ve Aydınlanma, 2002 isimli makalesinden.
http://www.ahmetsaltik.com/web2/index.php?option=com_content&task=view&id=17&Itemid
=31 .
Sayın Ümit. Seçmenler, Oylar ve Elektronlar.
http://www.kuvayimilliye.net ve http://www.trakyanethaber.com
Weber Mark. The Jewish Role in the Bolshevik Revolution and Russia's Early
Soviet Regime Assessing the Grim Legacy of Soviet Communism.
Wolfensohn James. The 9th International Anti-Corruption Conference Plenary
Address, August 2000., EarthTimes.org, October 24, 2000.
Yellin David. Left Brain, Right Brain, Super Brain: The Holistic Model, Paper
presented at the Annual Meeting of the Oklahoma Reading Council of the International
Reading Association (28th, Lawton, OK, March 12-13, 1982
Yeniçağ Gazeteleri. 30 Mayıs ile 5 Haziran 2007 arasındaki sayılar.

İNTERNET SİTELERİ:

http://www.trakyanethaber.com
http://www.netpano.com
http://www.kuvayimilliye.net
http://www.hermetics.org
http://joecrubaugh.com/blog/category/science/
http://www.globalissues.org/TradeRelated/Facts.asp#fact1
http://www.ips-dc.org/reports/top200.htm
http://hdr.undp.org/reports/global/1998/en/
http://hdr.undp.org/reports/global/1999/en/
http://www.unicef.org/sowc05/english/index.html
http://www.livescience.com/animals/070604_warming_birds.html
http://www.wri.org
http://www.livescience.com/environment/top10_global_warming_results-1.html
http://www.globalissues.org/TradeRelated/Poverty/Corruption.asp
http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_collegiate_secret_societies
http://tr.wikipedia.org/wiki/Etr%C3%BCskler
http://freemasonry.bcy.ca/texts/liberal/science.html.
http://www.sacred-texts.com/mas/dun/index.htm
http://www.leapingfromthebox.com/art/kmg/learningstyles2.html
Dünyayı Yöneten Gizli Güçler – Ümit Sayın 285

http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_collegiate_secret_societies
http://www.geocities.com/siyonprotokolleri/
http://www.shabboshouse.com/askrabbi.html
http://www.demischools.org
http://www.mason.org.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=13&Itemid=27
http://users.aol.com/uniwldarts/uniworld.artisans.guild/einstein.html
http://www.theosophy-nw.org/theosnw/theos/th-hpbm4.htm
http://ourworld.compuserve.com/homepages/dp5/relativ.htm
http://www.bugun.com.tr/haberler/270807/p52694y154.asp
http://tr.wikipedia.org/wiki/Zerd%C3%BC%C5%9Ft%C3%A7%C3%BCl%C3%BCk
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sabetayc%C4%B1l%C4%B1k
http://www.mason.org.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=13&Itemid=27
http://www.hermetics.org/rosecroix.html
http://www.tesviye.org/sayi64/sag5.htm
http://www.cfr.org/about/people/board_of_directors.html
http://www.bilderberg.org
http://www.4rie.com/
http://tr.wikipedia.org/wiki/Derin_devlet
http://www.votingfraudnews.com/
http://www.ihr.org/jhr/v14/v14n1p-4_Weber.html
http://www.enfal.de/tarih37.htm

View publication stats

You might also like