You are on page 1of 157

İÇİNDEKİLER

BİRİNCİ BÖLÜM

-İÇİNDEKİLER-...........................................................................................................1-
-Muhtasar Şemail-i Şerif Tercümesi ........................................................................ 4-
-BİRİNCİ BAB-Rasulullah Efendimizin HEYET VE ŞEKLİ saadetlerini beyan eden
hadisi şerifleri ihtiva etmektedir ..................................................................................6-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.HADİSLER
-HADİSLERİN ÖZETİ-.................................................................................................16-
-İKİNCİ BAB – Resul-i Ekrem Hazretlerinin MÜHRÜ nübüvveti hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır..............................................................................16-
-1.2.3.3.4.5.6. HADİSLER-
-ÜÇÜNCÜ BAB- Kâinatın süruru (SAM) Efendimizin SAÇLARI hakkında vârid olan
hadisi şeriflerin beyanındadır..........................................................................................19-
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-DÖRDÜNCÜ BAB- Peygamberlerin en güzeli Efendimizin SAÇ VE SAKALLARINI
TARAMAYIP SÜSLEMEYE dair vârid olan hadisi şerifler beyanındadır................21-
-1.2.3.4.5.HADİSLER-
-BEŞİNCİ BAB- Habibullah Efendimiz Hazretlerinin BAŞ VE SAKALINDA VESAİR
BEDENİNDE OLAN KILLARIN BEYAZ OLMASI ile ilgili gelen hadisler.............23-
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-ALTINCI BAB- Efendimiz Hazretlerinin SAÇ VE SAKALINI BOYAMALARI
hakkındadır........................................................................................................................27-
-1.2.3.4. HADİSLER-
-YEDİNCİ BAB- Efendimiz Hazretlerinin SÜRMELİ GÖZLERİ hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanındadır..........................................................................................29-
-1.2.3.4.5.HADİSLER-
-SEKİZİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin ELBİSELERİ hakkında vârid olan
hadisi şerifler hakkındadır...............................................................................................30-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.13.14.HADİSLER-

İKİNCİ BÖLÜM

-BİRİNCİ BAB-................................................................................................................34-
-1.2.HADİSLER-
-İKİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin AYAĞINA GİYDİĞİ MESTLERİ hakkında
vârid olan hadisi şeriflerin beyanındadır.....................................................36-
-1.2.HADİSLER-
-İBRETLİ BİR HİKAYE-.................................................................................................38-
-ÜÇÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin NA’LLERİ (ayakkabıları) hakkında
vârid hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.......................................................................38-
-1.2.3.4. 5.6.7.8.9.10.HADİSLER-
-DÖRDÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin MÜHRÜ ŞERİFİ hakkında vârid
olan hadisi şerifler beyanındadır.......................................................................................41-
-1.2.3.4.5.6.7.8. HADİSLER-
-BEŞİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretleri MÜHRÜ NİCE TAKINDIKLARI hakkında
vârid olan hadisi şerifler beyanındadır..............................................................................45-
-1.2.3.4.5.6.7. HADİSLER-
-ALTINCI BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin KILIÇLARININ ÖZELLİKLERİ
hakkında vârid olan hadisi şeriflerin beyanındadır.........................................................49-
-1.2.3.4.HADİSLER-
-YEDİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin ZIRHLARININ SIFATI hakkında vârid
olan hadisi şeriflerin beyanındadır...................................................................................50-
-1.HADİS-
-SEKİZİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin MİĞFERİ hakkında vârid olan hadisi
şeriflerin beyanındadır.......................................................................................................52-
-1.2.HADİSLER-
-DOKUZUNCU BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin AMAMESİ,SARIĞI hakkında vârid
olan hadisi şeriflerin beyanındadır.........................................................................53-
-1.2.3.4.5.HADİSLER-
-ONUNCU BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin İZARI şerifi hakkında vârid olan hadisi
şeriflerin beyanındadır.........................................................................................................55-
-1.2.3.4.HADİSLER-
-ONBİRİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerine mahsus olan YÜRÜYÜŞÜ hakkında
vârid olan hadisi şeriflerin beyanındadır............................................................................57-
-1.2.HADİSLER-
-ONİKİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin TÜLBEND kullanması hakkında vârid
olan hadisi şerif
beyanındadır..........................................................................................................................58-
-ONÜÇÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin OTURUŞUNUN HEYETİ VE
KEYFİYETİ hakkında vârid olan hadisi şerif beyanındadır..........................................59-
-1.2.3.HADİSLER-
-ONDÖRDÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin DAYANDIKLARI ŞEY hakkında
vârid olan hadisi şeriflerin beyanındadır...........................................................................60-
-1.2.3.4.5.HADİSLER-
-ONBEŞİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin mukteza gereği KİMLERE
DAYANDIĞI hakkında varid olan hadisi şerifleri beyanındadır....................................63-
-1.2. HADİSLER-
ONALTINCI BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin YEMESİ hakkında varid olan hadisi
şeriflerin beyanı hakkındadır...............................................................................................64-
-1.2.3.4.5.HADİSLER-
-ONYEDİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin YEDİKLERİ EKMEĞİN VASFI
hakkında varid olan hadisi şerifin beyanındadır................................................................66-
-1.2.3.4.5.6.7.HADİSLER-
-ONSEKİZİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin yeme esnasında yedikleri KATIK
ile çeşitli yiyeceklerden yemiş oldukları şeylerin hakkında varid olan hadisi şeriflerin
beyanındadır..........................................................................................................................70-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.13.14.15.16.17.18.19.20.21.22.23.24.25.26.27.28.29.30.HADİS
LER-
-ONDOKUZUNCU BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin yemekten evvel ve sonra
mübarek ELLERİNİ YIKAMALARI sıfatı hakkında varid olan hadisi şeriflerin
beyanındadır........................................................................................................................83-
-1.2.3. HADİSLER-
-YİRMİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin yemekten evvel ve sonra;BİSMİLLAH
VE ELHAMDULİLLAH gibi söylediği kelam hakkında varid olan hadisi şeriflerin
beyanı hakkındadır.............................................................................................................84-
-1.2.3.4.5.6.7.HADİSLER-

2
-YİRMİBİRİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin SU İÇTİKLERİ KÂSELERİ
hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanındadır.......................................................87-
-1.2.HADİSLER-
-YİRMİ İKİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin MEYVESİNİN SIFATI hakkında
varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır............................................................88-
-1.2.3.4.HADİSLER-
-YİRMİ ÜÇÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin İÇTİKLERİ ŞEYLERİN SIFATI
hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır..........................................90-
-1.2.HADİSLER-
-YİRMİ DÖRDÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin İÇMESİ hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır..............................................................................92-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10. HADİSLER-
-YİRMİ BEŞİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin GÜZEL KOKULU NESNE
SÜRÜNMESİ sürünmesi hakkında varid olan hadisi şerfilerin beyanı hakkındadır..94-
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-YİRMİ ALTINCI BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin KELÂMI ŞERİFLERİNİN
KEYFİYETİ hakkında olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır..............................97-
-1.2.3. HADİSLER-
-YİRMİ YEDİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin GÜLMELERİNİN KEYFİYETİ
hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır...........................................99-
-1.2.3.4.5.6.7.8. HADİSLER-

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

-BİRİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin MİZACI hakkında varid olan hadisi
şeriflerin beyanı hakkındadır........................................................................................103-
-1.2.3.4.5.6. HADİSLER-
-İKİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinden MEVZUN ve ÖLÇÜLÜ olarak vaki olan
şerefli KELÂMLARININ beyanı hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanındadır.106
-1.2.3.4.5.6.7.HADİSLER-
-ÜÇÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin GECE VAKTİ OLAN YÜCE
KELÂMLARINI beyan hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır...112-
-1.2.HADİSLER-
-DÖRDÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin UYKULARININ SIFATI hakkında
varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.............................................................115-
1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-BEŞİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin İBADETLERNİN VASFI hakkında varid
olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır. .....................................................................117-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.13.14.15.16.17.18.HADİSLER-
-ALTINCI BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin DUHA yani KUŞLUK NAMAZI
KILMASI hakkında varid olan hadisi şerifin beyanı hakkındadır..............................123-
-1.2.3.4.5.6.7.8.HADİSLER-
-YEDİNCİ BAB- Kişinin kendi evinde TETAVVU (nafile) NAMAZINI KILMASININ
EFDAL olduğu beyanındadır...........................................................................................126-
1.HADİS-
SEKİZİNCİ BAB-Resul-i Ekrem Hazretlerinin ORUCU hakkında varid olan hadisi
şeriflerin beyanı hakkındadır...........................................................................................126-
1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.13.14.15.16.HADİSLER-

3
-DOKUZUNCU BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin KUR’AN-I AZİMUŞŞÂNI NE
VECİHLE OKUDUKLARININ KEYFİYETİ hakkında varid olan hadisi şeriflerin
beyanı hakkındadır...........................................................................................................130-
-1.2.3.4.5.6.7.8.HADİSLER-
-ONUNCU BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin AĞLAMALARI hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır...............................................................................132-
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-ON BİRİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin DÖŞEKLERİ hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır..............................................................................136-
-1.2.HADİSLER-
-ON İKİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin TEVAZUU hakkında varid olan hadisi
şeriflerin beyanı hakkındadır..........................................................................................137-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.HADİSLER-
-ON ÜÇÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin GÜZEL AHLAKI hakkında varid
olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.......................................................................144-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.13.14.HADİSLER-
-ON DÖRDÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin HAYALARI hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır................................................................................149-
1.2.HADİSLER-
-ON BEŞİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin HACAMETİ hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.................................................................................149-
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-ON ALTINCI BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin ESMA-İ ŞERİFELERİ yani
kendilerine ıtlak olunan isimler hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı
hakkındadır.........................................................................................................................150-
-1.2.HADİSLER-
-ON YEDİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin hâl-i hayatlarında GEÇİMİNİN
KEYFİYETİ hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.......................151-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.HADİSLER-
-ON SEKİZİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin ÖMRÜ SAADETLERİ hakkında
varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır..............................................................155
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-ON DOKUZUNCU BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin ÂHİRETE TEŞRİFLERİNİN
KEYFİYETİ hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.....................157-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.HADİSLER-
-YİRMİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin MİRASLARI hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır................................................................................162-
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-YİRMİ BİRİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerini RÜYADA GÖRMENİN BEYANI
hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.............................................164-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.HADİSLER-
-HATİME-...........................................................................................................................168-
-İMAM TİRMİZİ-..............................................................................................................169-

MUHTASAR ŞEMAİLİ ŞERİF TERCÜMESİ

Hoca Muhammed Raif Efendinin yazmış olup,1311 (1895) yılında Maarif


Nezareti’nin 995 numaralı ruhsatıyla,Matbaa-i Osmaniye’de basılmıştır.Kendisinin
ihtisar edip kısalttığı Osmanlıca bu eserini bizlerde kısaltarak;varlıkların en güzeli,şekil
ve şemâllerinde ne derece hüsnü letafet bulunduğu beyan olunmuştur. Efendimizin

4
Peygamberlik mührü,boy ve giysileri,temizliği,sabır ve kanaatla ahiret işlerini dünyanın
faydalı işlerine tercih eden güzel halleri kısaca,Âhirete göç etme zamanına kadar
geçirmiş oldukları tüm hal ve fiiller,gerek harbde,gerek sair vakitlerde geçirdiklerini
mütalaa ile görülecektir ki;gerçekten o zat (ASM) Allah’ın sevgilisi imiş ve ona olan
muhabbeti de bu minval üzere daha da artacaktır. Öyle ki burada anlatılanlar ile onu
tanıyan kimse onu rüyada müşahede etmekle şereflenir.Zira;ehli Kur’an,ehlullah ve ehli
hadis;ehli Rasûlullahtır. Hepside hadislerin mesnedleriyle sabittir.
Bilinmelidir ki;tüm mü’minlerin kendisine tabi olduğu ahirzaman peygamberi
Hz. Muhammed Efendimizin şekil ve Şemaili Şerifesini,âzalarındaki tenasüb,suretindeki
güzellik,ahlakındaki övgü,güzel fiil ve amellerinden olan hoş muamelesi ve tavır ve
vakar ve güzel idaresi her mü’min tarafından bilinmesi gerekir. Uyulması mümkün
olanlara uymak gerektiğinden,âyette:”(Rasûlüm)De ki:Eğer Allah’ı seviyorsanız bana
uyunuz ki Allah’da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”1 Hitabına mazhar
olarak,Allah tarafından sevilmeye mazhar olunsun.
Kitapta Peygamberimizin sîret ve sûreti yani dış ve iç yapısı delillerle anlatılırken
neticede şiirlerle ve veciz bir şekilde o konuyu özetler mahiyette bitirilmektedir.
“İşte bak: Hüsn-ü sîret ve cemal-i suret ile mümtaz bir zâtı görüyoruz ki; elinde
mu'ciznüma bir kitab, lisanında hakaik-aşina bir hitab, bütün benî-Âdeme, belki cin ve
inse ve meleğe, belki bütün mevcudata karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı
hilkat-ı âlem olan muamma-i acibanesini hall ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı
muğlakını fetih ve keşfederek, bütün mevcudattan sorulan, bütün ukûlü hayret içinde
meşgul eden üç müşkil ve müdhiş sual-i azîm olan "Necisin? Nereden geliyorsun?
Nereye gidiyorsun?" suallerine mukni, makbul cevab verir.” 2
“Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir cemal ile mümtaz bir zâtın şuhuduna
meraklı bir iştiyak; herkes vicdanen hisseder.” 3
“Evet Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm'a güzel bir adam nisbet edilse, yine çirkin
göründüğü;”4 Peygamberimiz;”Ben kardeşim Yusuf’tan da güzelim”buyurmuşlardır.
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ahval ve evsafı, Siyer ve Tarih suretiyle
beyan edilmiş. Fakat o evsaf ve ahval-i galibi, beşeriyetine bakar. Halbuki o Zât-ı
Mübarek'in şahs-ı manevîsi ve mahiyet-i kudsiyesi o derece yüksek ve nuranîdir ki;
Siyer ve Tarihte beyan olunan evsaf, o bâlâ kamete uygun gelmiyor, o yüksek kıymete
muvafık düşmüyor. Çünki es-sebebü ke'l-fâil sırrınca: Her gün, hattâ şimdi de, bütün
ümmetinin ibadetleri kadar bir azîm ibadet sahife-i kemalâtına ilâve oluyor. Nihayetsiz
rahmet-i İlahiyeye, nihayetsiz bir surette, nihayetsiz bir istidad ile mazhar olduğu gibi,
her gün hadsiz ümmetinin hadsiz duasına mazhar oluyor. Ve şu kâinatın neticesi ve en
mükemmel meyvesi ve Hâlık-ı Kâinat'ın tercümanı ve sevgilisi olan o Zât-ı Mübarek'in
tamam-ı mahiyeti ve hakikat-ı kemalâtı, Siyer ve Tarihe geçen beşerî ahval ve etvara
sığışmaz. Meselâ: Hazret-i Cebrail ve Mikâil, iki muhafız yaver hükmünde Gazve-i
Bedir'de yanında bulunan bir Zât-ı Mübarek; çarşı içinde, bedevi bir arabla at
mübayaasında münazaa etmek, bir tek şahid olan Huzeyfe'yi şahid göstermekle görünen
etvarı içinde sığışmaz.
İşte yanlış gitmemek için; her vakit mahiyet-i beşeriyeti itibariyle işitilen evsaf-ı
âdiye içinde başını kaldırıp, hakikî mahiyetine ve mertebe-i risalette durmuş nuranî
şahsiyet-i maneviyesine bakmak lâzımdır. Yoksa, ya hürmetsizlik eder veya şübheye
düşer.”5

1
Al-i İmran.31.
2
Sözler.B.Said Nursi.236.
3
Age.650.
4
Age.626.
5
Mektubat.97.

5
“Şimdi, şu zâtın delail-i sıdkı ve berahin-i nübüvveti yalnız mu'cizatına münhasır
değildir. Belki ehl-i dikkat için, hemen umum harekâtı ve ef'ali, ahval ve akvali, ahlâk ve
etvarı, sîret ve sureti, sıdkını ve ciddiyetini isbat eder. Hattâ meşhur ülema-i Benî
İsrailiyeden Abdullah İbn-i Selâm gibi pek çok zâtlar, yalnız o Zât-ı Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sîmasını görmekle, "Şu sîmada yalan yok, şu yüzde hile
olamaz!" diyerek imana gelmişler.”6
“Peygamberimiz (A.S.M.) mu'cizatından ve hasaisinden başka, ef'al ve ahval ve
etvarında beşeriyette kalıp, beşer gibi âdet-i İlahiyeye ve evamir-i tekviniyesine münkad
ve mutî' olmuş. O da soğuk çeker, elem çeker ve hâkeza... Herbir ahval ve etvarında
hârikulâde bir vaziyet verilmemiş. Tâ ki ümmetine ef'aliyle imam olsun, etvarıyla
rehber olsun, umum harekâtıyla ders versin. Eğer her etvarında hârikulâde olsa idi,
bizzât her cihetçe imam olamazdı. Herkese mürşid-i mutlak olamazdı. Bütün ahvaliyle
Rahmeten lil-âlemîn olamazdı.”7
“Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm Resulullahtır ve bütün Resullerin
ekmelidir ve bütün mahlukatın efdalidir.” 8

BİRİNCİ BAB

Rasulullah Efendimizin HEYET VE ŞEKLİ saadetlerini beyan eden hadisi


şerifleri ihtiva etmektedir :
Mervidir ki;Rasul-i Ekrem Hazretlerinin bedeni mübarekinde toplanmış olan
tüm iç güzellikler,hiçbir ferdin bedeninde olmayan zahiri güzelliğe de delalet etmektedir.
Hatta İmam-ı Kurtubi;rivayet eder ki;Nebiyyi Muhterem Hazretlerinin hüsnü cemali
tamamen zâhir olmuştur. Eğer tüm zahiri güzelliklerinin tamamı zahir ve açık olsa idi
sahabe-i kiram ona nazar etmeğe takat getiremezlerdi.

BİRİNCİ HADİS : Sahabe;Mü’min olduğu halde Rasulullah (SAM) Efendimizi


görmüş,yahut Rasulullah Efendimiz onu görmüş olacak.Abdullah İbni Mektum gibiler
a’ma olup Rasûlullahı görmemiş ancak onun zamanında yaşayıp ,o tarifin içine
girmektedirler.
Ancak onun zamanında yaşamak kâfi olmayıp,onu görmek veya onun tarafından
görülmüş olmak gerektir. Veysel Karâni Peygamber Efendimiz zamanında yaşadığı
halde onu görmemiş ve onun tarafından görülmediği için sahabe sayılmamıştır.
Rasulullah Efendimizi gerek büluğ halinde,gerek büluğdan önce görmüş
olsun,nitekim sahabeden Muhammed bin ebi Bekre olduğu gibi ki;Peygamberimizin
vefatından üç ay evvel dünyaya teşrif buyurmuşlardır. Lakin Nebi Aleyhisselamı
çocukluk halindeyken gördü. Bundan dolayı ashabdan sayıldı. Bazı muhaddisler
Rasulullah Efendimizi gerek peygamberlik vaktinde gerek peygamberlik vaktinden önce
görmeyi de sahabeden addetmişlerdir. Nitekim Rahib Buheyra Peygamber Efendimizi
Şam’a giderken peygamberlikten önce,12 yaşında iken,bir bulutun güneşten muhafaza
için devamlı bulunmasını ilk gören bu rahib iman etmiş olduğundan sahabeden
sayılmıştır.
Muhacir ise;Mekke müşriklerinin peygamberimizi öldürmek üzere ittifak ettiği
bir sırada Allah tarafından Cebrailin bildirmesiyle Medine-i Münevvereye hicret etti.
Kendisiyle beraber hicret edene muhacir ve Medine-i Münevverede kendilerine yardım
edenlere de Ensar denildi.

6
Age.90.
7
Age.311.
8
Age.316.

6
Ensar ve Hazreç kabilesinden olan Enes Bin Malik peygamberimizin
hizmetleriyle şeref buldu. 10 yaşında idi. 10 sene hizmet etti. Yaşı yüze ulaşıp,Basra’da
hicretin 91.inde vefat etti. Yüz adet evladı dünyaya gelip,yetmişsekizi erkek idi.
“Buharî ve Müslim haber veriyorlar ki: İbn-i Abbas'a şöyle dua etmiş:

"Allahım! Onu dinde fakîh kıl ve ona tefsir ilmini öğret." Buharî, Vudû': 10, İlim: 17, Fedâilü'l-Eshâb: 24;
Müslim, Fedâilü's-Sahâbe: 138; İbni Hibban, Sahih, 9: 98; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:327; Ali el-Kari, Şerhu'ş-
Şifâ, 1:661; Hafâcî, Şerhu'ş-Şifâ, 3:130; İbnü'l-Esîr, Câmiu'l-Usûl, 9:63; Müsned, 1:264, 314, 328, 330; el-
Hâkim, el-Müstedrek, 4:534.
Duası öyle makbul olmuş ki; İbn-i Abbas, Tercüman-ül Kur'an ünvan-ı zîşanını
ve Habr-ül Ümme, yani allâme-i ümmet rütbe-i âlîsini kazanmış. Hattâ çok genç iken,
Hazret-i Ömer, onu ülema ve kudema-yı sahabe meclisine alıyordu.
Hem başta İmam-ı Buharî, ehl-i kütüb-ü sahiha haber veriyorlar ki: Enes'in
vâlidesi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a niyaz etmiş ki: "Senin hâdimin olan
Enes'in evlâd ve malı hakkında bereket ile dua et." O da dua etmiş:

"Allahım! Onun malını ve evlâdını çoğalt. Ve ona ihsan ettiğin nimetlere bereket ver."
demiş. Hazret-i Enes âhir ömründe kasem ile ilân ediyor ki: "Ben kendi elimle yüz
evlâdımı defnetmişim. Benim malım ve servetim itibariyle de, hiçbirisi benim gibi
mes'ud yaşamamış. Benim malımı görüyorsunuz ki pek çoktur. Bunlar, bütün dua-yı
Nebeviyenin bereketindendir."9
Hz.Enes buyurdu:Rasul-i Ekrem (SAM) Hazretlerinin boyları;ne uzun ne
kısa,mutavassıt ve orta boylu idi. O’n ailk bakan kimse orta boylu zan edip,uzuna yakın
diye hükmederdi.
Beyhaki ve İbni Asakir rivayet ettilerki;Rasulullah her kimle yan yana gelse,o
kimseden uzun görünürdü. Eğer iki uzun kimseler arasında bulunsa idiler,ikisinden de
uzun görünürdü. Lakin tek başına olduklarında,orta boylu görünürdü.
İbni Seb’a rivayet etti ki;Hz. Fahri Alem oturduklarında mübarek göğüsleri
oturanlardan yüksek görünürdü. Yani Rasul-ü Ekrem Efendimiz birkaç kişiyle
oturduğu vakitte mübarek omuzları,beraber oturduğu kimselerden yüksek görünürdü.
Bu keyfiyet Resûli Ekremin mu’cizatındandır. Yani ümmetinden hiçbir kimse zahiri
suretinde ona denk olmadığı gibi,sîret ve mâna yönünden de ona denk değildi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek bedeninin rengi;kireç gibi beyaz ve esmer
olmayıp kırmızı ile karışık,nurani bir beyaz idi.
Mübarek kılları ziyade kıvırcık olmayıp,kıvırcık ile düz arasında idi.
Allahu Zülcelal Hazretleri tebliği ahkâm için kırk yaşında irsal eyledi.
Fil olayından ellibeş gün önce rebiül evvel ayının 12. gecesi dünyaya teşrif eyledi.
Ve ittifakla vahiy kırk yaşının tamamında oldu. Mesud ve İbni Abdil Ber 40. senenin
sonunda gönderildi,dediler. Şeyh Şihabuddin bin Hacer bunun sahih olduğunu söyledi.
Cumhurca da bu görüş meşhur olup,Ramazan ayında gönderilmiştir.
Cumhur-u ehli hadis ve siyer,Nebiyyi Muhterem bi’setten sonra Mekke’de on üç
sene ikamet etti. Üç senesi gizli ve sonra on sene âşikâre olarak halkı hakka davet
buyurdu. Enes Hazretlerinin on sene diye rivayeti aşikâre olan davetin müddetini beyan
eder.

9
Mektubat.B.Said Nursi.144.

7
Rasuli Ekrem Hazretleri Medine’de dahi on sene ikamet etti.
Nebiyyi Muhterem Efendimizin yaşları altmışüç seneye ulaştığında Hak Taâla
mübarek ruhlarını kabz edip ruhu saadetleri a’layı illiyyine uruc etti.
Hazreti Enesin ifadelerindeki farklılıklar,küsuratın çıkarılmasındandır.
Rasul-i Ekrem Hazretlerinin dar-ı bekaya teşrifinde mübarek başında ve
sakalında yirmi beyaz mübarek kıl olmadı. Yine Enes’den mervidir ki,onyedi,ya onsekiz
beyaz kıl var idi. İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Hz.Enes’den üç vasıta ile bize rivayet
etti.
Tirmizi Hazretlerinin ismi şerifi Muhammed ve künyesi Ebu İsadır.Pederlerinin
dahi ismi İsa olup,büyük pederleri Sûre’ (Tirmizi) dir. Ceyhun kenarında Medinet-ür
Rical namıyla bir karyenin ismidir. Tirmizi Hazretleri Meşayihin büyüklerindendir. İlk
asırlarda gelib ulemayı izam ve hafız ve meşayihı İslâmdan çok kimseden ilim aldı.
Velhasıl İmamı Asr ve Huffazı dehr idi. Ve adalet ve zabtı müttefekun aleyhtir. Cami-i
Sahihi Tirmizi kütüb-ü sitteden idi ki,büyüklüğüne şahiddir.
Şeyh Abdullahi Ensariden nakledilir ki;Camii Tirmizi benim yanımda kütübü
hamseden daha menfaatlıdır.
Müşarun ileyh,Tirmizi hazretlerinin mübarek yaşları yetmiş seneye ulaştığında
279 tarihinde vefat edip,tirmizde defnolunmuştur.
Hadisin Senedi: İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Reca Kuteybe bin Said’den,o dahi, Malik bin
Enesden,o dahi Rebi’a bin Abdurrahmandan,o dahi Hz. Enesden rivayet buyurdu.
“Buharî, Müslim, İbn-i Hibban, Tirmizî gibi kütüb-ü sahiha; tâ zaman-ı
sahabeye kadar, o yolu o kadar sağlam yapmışlar ve tutmuşlar ki, meselâ Buharî'de
görmek, aynı sahabeden işitmek gibidir.”10

İKİNCİ HADİS : Enes Bin Malik Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;Resûl-i


Ekrem Hazretleri orta boylu idi.Malum ola ki,Reb’a mu’tedil kamet yani orta boylu
demektir. Lakin itidali kamet için kamet sahibi olan şahsa kıyasla belli bir sınır vardır.
Zira boy sahibinin kendi karışı ile yedi karış miktarı olan kamete mu’tedil derler. Eğer
boy sahibi zikredilen miktardan ziyade olursa uzun ve kısa olur ise kısa sayılır.
Rasul-i Ekrem Hazretlerinin kâmetleri kendi karışlarıyla yedi karış miktarı
olmakla Reb’a denilmesi sahihtir. Malum ola ki,mu’tedil boy;uzuvlar ile uyumlu olursa
ilk vakit ve anda uygun sayılır. Zira nice şahıslar vardır ki,boyu ölçülü olup âzaları
mütenasib ve uyumlu olmamakla o şahsın endâmı selim bir yapıya uygun olmaz.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin endâmı âzalarıyla tam bir tenasüb içinde olduğu
zahirdir.
Resul-i Ekrem Hazretleri ziyade uzun ve kısa değildi. Cismi nazifleri güzel idi.
Kılları kıvırcık ve düz olmayıp,ikisi arasında idi. Renkleri esmer idi. Esmerden
murad;sırf beyazı nefyetme ve az bir kırmızılığı isbattır. Yani Resul-i Ekrem
Hazretlerinin rengi,bir beyaz kimseki henüz hamamdan çıkmış olup kendisine kızıllık
ârız olduğu vakitteki rengi gibidir. Yani Resul-i Ekrem Hazretlerinin Levni Şerifi
kırmızıyla karışık nurani beyaz idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri yürüdükleri vakitte,bir yere giderken bir miktar önüne
eğilir idi.
Malum olsun ki;Cenâb-ı Peygamber Aleyhisselam varlık alemine teşriflerinden
önce melaike ve peygamberlerin dilinde,kitab ve suhuflarda mükerreren medih ve sena
olunmakla Zât-ı Şeriflerine Muhammed tesmiye olundu. Zira Muhammed lafzı şerifi
çok çok sena ve hamd ve medih olunmuş mânasınadır. Ve Hak Taala fahri aleme bu ismi
şerifi tesmiye buyurup semavat ve arşı yarattığında arş üzerine;” Lâ İlâhe İllallah
Muhammedur Rasulullah” diye yazdı. Ve cenneti yarattığında Tuba ağacı üzerine ve

10
Mektubat.128.

8
hurilerin alnına ve cennetin tüm oda ve sarayları üzerine;” Lâ İlâhe İllallah
Muhammedur Rasulullah”diye yazdı. Ve Hz. Âdem tevbe ederken;”Ya
Rabbi,Muhammed hürmetine,diye şefaat dilediğinde Hak Taâla:”Sen Muhammedi
neden bildin?”buyurduğunda;”Beni topraktan yarattığında gözümü açıp gördüm
ki,bütün semavat ve arş üzerinde:” Lâ İlâhe İllallah Muhammedur
Rasulullah”yazılmış,o zaman bildimki,Muhammed cümleden makbuldür.”dediğinde
Hak Taâla bunu tasdik edip:”Yâ Âdem Muhammed cümleden Muazzez ve Muhteremdir
ve senin evladındandır. Cümle peygamberlerin sonunda aleme teşrif eder. Seni,semavat
ve arş ve cenneti ve tüm mahlukatı onun hürmetine yarattım.”buyurdu.
Resul-i Ekrem Hazretleri hadisi kudsisinde:”Levlâke levlâke lema halaktül
11
eflâk” buyurdu. Yani;”Habibim sen olmasa idin ben felekleri yaratmazdım.” Yani senin
hürmetine yarattım.
Ve Hz. Âmineye rüyasında tüm mahlukatın ulusuna hamilesin. Doğduğunda ismi
şerifi Muhammed tesmiye edilsin,diye tenbih olundu.
Hadisin Senedi:İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Hamîd bin Mes’adetül Basri’den,oda Abdul
Vehhabüs Sakafi’den,oda Hamidüt Tavilden,o dahi Enes bin malik (RA) den rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS : İshak’dan mervidir,buyurdu ki;Ben Bera bin Âzib sahabiden


işittim,buyurdu;Resuli Ekrem hazretlerinin mübarek bedeninde olan kılları ,gerek
başında olan kılları ve gerek sakalı şerifinde olan kılları kıvırcık ile düz arasında idi.
Boyu mu’tedil yani orta boylu idi. İki omuzlarının arası geniş idi. Mübarek iki
döşlerinin geniş ve neciblik ve reislik alameti idi.
Mübarek başından omuzlarına doğru sarkmış çok olan saçları mübarek iki
kulağının yumuşağına ulaşmış idi.
Ma’lum ola ki;Bedenindeki mübarek kılları beyanında değişik rivayetler
olmuştur.
Bir rivayette iki kulağının yarısına ulaşmış ve bir rivayette kulaklarına ulaşmış
ve bir rivayete omuzlarına ulaşmış ve bir rivayette kürek kemiklerine kadar ulaşmış idi.
Kadı Iyaz rivayetler arasında farklılıkların yönünü;vakitlerin ihtilafından olarak
değerlendirir. Yani mübarek saçlarını kesmediği vakitte kâh kulaklarına ve kâh
kulaklarının yarısına ve kâh kulak yumuşaklarına ulaşırdı. Uzun ve kısalık bu
itibarladır.
İmamı Nevevi buyurdu ki;Resul-i Ekremin üzerinde kırmızı Hulle var idi.
Hulle ise;İki veya tek parçadan oluşan giysi.
İmam-ı Şafii;Kırmızı renkli elbise giymek caizdir,demiştir. İmam-ı Âzam
ise;kırmızı elbise nehyedilmiştir,demiştir.
Bu hadiste vaki olan hulle,kırmızıdan murad tek renk değil belki kırmızı karışımı
tabir olunandır.
Bera bin Âzib buyurur ki;Ben Resul-i Ekrem Hazretlerinden daha güzel bir şey
görmedim. Resuli Ekrem cümle bildiğim,gördüğüm şeylerden daha güzeldir.
Bera bin Âzib Resul-i Ekrem Hazretlerinin cemali pür-kemalini beyan esnasında
kendisinin o zata kemali iman,tam bir itikad ve yakinin olduğunu bildirir. Zira bu söz
kemali muhabbetten ileri gelir. Bu zatın sinni temyiz,idrak ve irfana ulaştığı saatten beri
her zaman kalbine Resul-i Ekremden ğayrı bir şey daha güzel görünmemiş olduğunu bu
hadisi şerifte ihbar vardır. Zira Resul-i Ekremden ziyade güzellikte denk bir kimse
yoktur. Zira o Mahbub-u Hudadır.

11
Şualar.B.Said Nursi.521,Mesnevi-i Nuriye.B.Said Nursi.38,Sonsuz Nur.F. Gülen. 1 / 8, Keşful
Hafa.Acluni. 2 / 232,164,No.2123,Mektubat.İmam-ı Rabbani. 2 / 320, Hülasa kitabında Sağani Mevzu
olduğunu söyler,mana bakımından sahih’dir,der.

9
Resul-i Ekrem efendimizin Hüsnü cemalleri gayet ziyade olduğundan tamamen
güzelliği zahir olmaz idi. Zikri geçtiği üzere,tamamen güzelliği zahir olsa idi ashab
hazeratı onun cemaline nazar etmeğe takat getiremezlerdi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Muhammed bin
Ca’ferden,oda Şu’be’den,oda Ebu İshak’dan,oda Berab bin Âzib’den rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS : Bu gelecek hadisi şerif İmamı Muhammed Buhari


vasıtasıyla Hz. Ali Kerremallahu Veche’den bize rivayet etti. Müşarun ileyh Buhari
hazretleri Muhaddislerin imamıdır. Sahihi sahibidir. Künyesi Ebu Abdullahtır.
Malum ola ki,ilim eğer Eb(Baba)-İbn(Çocuk)-Üm(Anne)-Bint(kız)
kelimelerinden biriyle masdar olursa yani ilmin başlangıcında zikredilen dört lafızdan
biri olursa,ona Künye denir. İmamı Buhari Hazretlerine Ebu Abdullah (Abdullahın
babası) denildiği gibi...
Muhammed Buhari hazretleri 194 senesi Şevvalinin üçüncü günü Cuma
namazından sonra dünyaya teşrif buyurdu. Ve 256 senesinin kurban bayramı gecesi
yatsıdan sonra alemi bekaya ruhları uruc etti. Ve Hartenk nâm karyede vücudu şerifleri
defnedildi. Ve ömürleri 63 sene oldu. İmam-ı Buhari Hazretlerinin vefat gününe
gelinceye kadar Hartenk karyesi başka isim ile tesmiye olunmuştu.Ölümü anında
Semerkand ahalisi cenaze namazına hazır olmak için zikredilen karye Buharaya iki
fersah miktarı olduğundan yürümeye kudreti olmayanlar merkeb tutup,ancak halk çok
olmasıyla merkeb yetmeyip,bir merkeb kendi kıymetinin iki katına kiraya ulaştığı
cihetle karyeye bu ad verilmiştir.
Ve İmam-ı Buhari Hazretlerinin Buharadan zikredilen karyeye nakline sebeb bu
idi ki,Buhara Şâhı olan Halid Şâh istedi ki İmam-ı Buhari Hazretleri her gün saray-ı
Şâha gelip muhterem evladlarına ilim öğretsin. İmam-ı Buhari icabet etmeyip şu vecihle
cevab verdi ki;ilmi şerif muhterem ve aziz olmakla onu insanların kapısına götürüp zelil
ve hor etmek bir yönüyle makul değildir. Eğer evladının tam tahsilini istiyorsan;Kemâle
âr ve ilim tahsil etmeye haya olmaz. Diğer talebeler gibi üstadın zahmetine katlansınlar,
dediğinde Şâh bir çok kere adamlar gönderip davet ederek evlatlarının özel ders
almalarını taleb etti.
İmam ise bazısına ilmi tahsis edip de,diğerlerini mahrum etmenin layık
olmayacağını söyleyince Şâh bu duruma sinirlenerek mezkur karyeye nefyetti. Yola
düşen imamın kalbi ise kırıktı. Rivayet edildi ki;İmamın yürüyüşü müddetinde Hakkın
ğayreti zuhur ederek Şâh,evladları ve ekser ahali kahroldu.
İmam-ı Buhari Hazretleri Hz. Aliden vasıta ile rivayet etti ki;Nebi Aleyhisselam
orta boylu idi. Mübarek elleri ve ayakları büyük idi. Malum ola ki,erkekte elleri ve
ayakları büyük olmak övülmüş,kadında ise övülmemiştir.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Mübarek Başları büyük idi. Zira kişinin başı büyük
olmak dimağında olan kuvvelerin kemaline delildir.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek omuzları ve dizleri ve bilekleri kemikli idi.
Kemiğin büyüklüğü kuvvetin alametidir.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek göğsü çok kıllı olmayıp,göğsünden aşağı
göbeğine doğru bir ince değnek gibi kılları ulaşıyordu.
Resul-i Ekrem Efendimiz yürüdüğü vakitte önüne eğilir idi,güya yüksek
mekândan aşağı iner gibi.
Hz.Ali buyururlar ki;Resul-i Ekrem Hazretleri Resulullahtan önce ve sonrasında
ondan daha güzel görmedim. Hepsinden güzeldir. Zira Mahbub-u Rabbül Alemindir
(SAM).
Hadisin Senedi:İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi İmamı Buhariden,o dahi Ebu Naimden,o dahi
Mesudiden,o dahi Osman bin Müslim bin Hermezden,o dahi Nafi bin Cebir bin Mut’imden,o dahi Ali bin
ebi Talib’den rivayet buyurdu.

10
BEŞİNCİ HADİS : Hasan bin Ali Hazretlerinden mervidir. Hz. Hasan
Peygamber Efendimizin torunudur. Cennet ehlinin gençlerinin seyyididir.Künyesi Ebu
Muhammed,Lakabı Nakiy’dir. Hicreti Nebeviyenin 3. senesi Ramazanı şerifin ortasında
dünyaya teşrif buyurdu. Hz. Aliniin şehid olduğu saatte 40 bin kişi kendisine biat etti.
Hicretten 41 sene geçtikten sonra Hilafet işlerini Hz. Muaviyeye teslim edip,45 tarihinde
dâr-ı bekaya irtihal ettiler. Mübarek nesilleri Hasan bin Hasan ve Zeyd bin Hasen’den
devam etti.
İmam-ı Hasan Hazretleri buyurdular ki;Validem Fatımatüz Zehra Hazretlerinin
validesi bir biraderi olan Hind bin Ebi Haleden sordum.
Bu Hind,Resul-i Ekrem Hazretlerinin iki oğlu olan Hind bin Ebi Haledir ki,
validesi Haticetül Kübradır. Haticetül Kübra Resul-i Ekrem Hazretlerine herkesten
evvel iman getirdiği ulema arasında müttefekun aleyhtir. Resul-i Ekrem Hazretleri 25
yaşında ve Haticenin 40 tama olmuştu ki aralarında izdivac akdi oldu. Ve Hind Resuli
Ekrem Hazretlerinin terbiyelerinde büyüdü. Ve Resul-i Ekremin İbrahimden başka kız
ve erkek evladının tümü Haticeden oldu. Nebiyyi Muhterem Efendimizin nikahı altında
25 sene kalıp,yaşı 65’e ulaştığında Mekkede,Nübüvvetin 10. senesinde dâr-ı bekaya
irtihal buyurup Hücun dağında defnolundu.
Hz.Hasan buyurdular ki;Hind Resul-i Ekrem Hazretlerinin vasfını öğrendi.
Hz.İmam Resul-i Ekrem Hazretlerinin evsafını Hindden sorduğunda,tümüyle beyan etti.
Hind Resul-i Ekremin şerefi hizmetleriyle müşerref olduğundan dolayı layıkıyla şemaili
kerimelerine vakıf ve evsafı celilelerini hakikatıyla zabtetmekle Hz. Hasan ondan Resul-
i Ekremin Hey’et ve Şemailini sordu ve sordum buyurdu.
Hz. İmam buyurur ki; İbni Ebi Halenin Resul-i Ekremin bazı evsafı cemilelerini
vasfeylemesini isterdim. Hilye-i Nebeviyyeyi beyan eylemesini ister idim ki,ta o vasfa
teşebbüs edip,o vasfı hayalimde hıfz edeyim ve onunla ahlaklanayım.
İmamı Hasan(RA) Hazretlerinin Resul-i Ekrem Efendimizin dâr-ı bekaya teşrif
buyurduklarında temyiz yaşına tamamen ulaşmadığı cihetle eşkalini hıfz ve suretini
zabta kadir olmamakla,yukarıdaki sözü söylemiş oldu.
Velhasıl İmam-ı Hasan Resul-i Ekrem Hazretlerinin vasfını tamamen bilen
Halam Hind bin Ebi Hâleden bazı güzel vasıflarını beyan eylemesini ister olduğum
halde, Hz.Peygamberin Hilye ve Şekil ve Hey’etinden sordum ki vasfını kendi hayalimde
hıfzeyleyeyim,buyurdu.
Hind bin Ebi Hâle buyurdu;Resul-i Ekrem Hazretleri haddi zatında kadri büyük
idi.
Resul-i Ekrem Beni Âdem içinde en büyük,kendisine,cemaline nazar edip
bakanların kalblerinde büyük idi. Ayın birinci ve ikinci gecesi doğana Hilal ve 14. gecesi
doğana Bedir ve sair gecelerde doğana kamer denir. Yani Resuli Ekremin vechi
kerimleri gayet nurani ve parlak olmakla Bedir gecesinde parlayan ay gibi vechi
saadetleri parlar ve ışıldardı.
Resul-i Ekrem Hazretleri Ahseni Mahlukat (varlıkların en güzeli) ve Eltafı
Kâinat(Kâinatın en latif ve incesi) olup,hiçbir zaman alemde ona denk bir mevcud yok
iken,benzersiz bir yüz ve parlayan yüzü şâirane aya teşbih edilmiştir. İbni Ebi Hâlenin
bu teşbihten maksadı Peygamberin parlayan yüzünün güzelliğini ve parlaklığını ta’lim
ve temsil yoluyla insanların zihinlerine yerleştirmektir.
Resul-i Ekrem Hazretleri orta boyludan uzunca idi. Gayet uzun olup eti az olan
kimseye Müşezzeb denir. Resuli Ekrem Hazretleri ziyade uzun değildi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek başlarında olan mübarek saçları bizzat iki
bölük olsa kendi haline bırakır ve mübarek başlarının iki tarafına salarlardı. Ve o ayrı

11
olan saçı toplamazlardı. Eğer binefsihi ayrı ve iki bölük olmasa bu surette mübarek
saçlarını ayırır ve başlarının iki tarafına salmayıp,toplandığı hal üzere terkederlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek saçlarını çoğalttığı vakit,mübarek kulağının
yumuşağını geçerdi.
İbni Hacer der;Resul-i Ekrem Hazretlerinin rengi şerifleri kırmızılık karışmış
beyaz idi.
Alın dedikleri yerin sağ ve sol tarafına Cebin denir. Resul-i Ekrem Hazretlerinin
Alnı ve alnının iki tarafı açık idi.
Resul-i Ekremin mübarek kaşları yay gibi olup,ucları gözün ucuna uzamış idi.
Uçları ince ve uzun idi. Resul-i Ekrem Hazretlerinin kaşları gayet uzun ve ince,kavisli ve
ziyadesiyle tam olup,neredeyse birbirine yakın idi. Resul-i Ekrem Hazretlerinin kaşları
çatık değildi. Mübarek kaşları hakkında sahih olan budur. İmamı Ma’bed rivayetinde,
Resul-i Ekrem Hazretlerinin kaşları birbirine bitişik idi,dedi. Açıklaması ise budur ki;
Zahiren Resul-i Ekremin kaşları bitişik görünürdü lakin dikkatlice bakıldığında iki
kaşları arasında bir ince aralık görünürdü. Velhasıl;iki kaşları zahiri hesaba göre
birbirine bitişik,hakikatta ise bitişik değildi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin iki kaşları arasında bir damar vardı ki,kızma
anında o damar hareket edip meydana çıkar ve görünürdü. Kızmanın dışında da
görünür, ancak açık olmazdı. Kızması simasından bilinirdi. Peygamberin yüzünün
aynası nur olup,memnuniyet ve kızgınlığı belli olurdu. Kendi nefsi için ömründe
kimseye kızmadı.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek burnunun her iki taraf kaşları biraz
yüksekçe ve üstü ince idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Mübarek burunları için bir nur var idi ki,burnu
yükselmişti.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Mübarek burunlarına hakkıyla nazar edip
düşünmeyen ve ilk bakışta nazar eden kimse;Burnunun kamışının ortası yüksek ve üst
tarafı düz ve uç tarafı alçakça zan ederdi. Amma dikkat edip baktığında,burnunun üst
tarafı yüksekçe idi. Yani,burnunun kaşları tarafı biraz yüksekçe ve üstü ince idi.
Burnunun üzeri nurani ve güzeldi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Sakalı Şerifleri büyük idi. Ne kıvırcık,ne de düz idi.
İkisinin ortası mu’tedil idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek Yanakları düz idi,mürtefi ve yumru
değildi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek Ağızları geniş idi. Bu durum ise Resul-i
Ekremin sözünün kuvvet ve fesahatına,genişlik ve belağatına delildir. Hatta Resul-i
Ekrem Hazretleri meharici hurufa yani harflerin çıkışına o kadar riayet ederek
konuşurlardı ki,Fasih olmayanların kudretinden hariç olurdu.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek Ön Dişleri seyrekçe ve inci gibi tane tane
idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek göğsünden saadetli göbeğine kadar ince
hat gibi kıllar vardı.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek Boyunları gayet güzel ve cemalde,yaptığı
resmin azalarına tam ihtimam gösterip değer veren resimcinin yaptığı resmin boynu gibi
idi ve gümüş gibi berrak ve saf idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin tüm azası mütenasib ve cümle eczası uygun ve güzel
idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin azayı şerifleri semizlikten kaynaklanmaksızın
büyük idi.

12
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Vücudu şeriflerinde olan mübarek etleri sıkı
olup,sarkmış değildir. Hasılı O,semizlik ile zayıflık arasında idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek Karnı ile göğsü düz idi yani mübarek
karnı göğsü üzerine ve mübarek göğsü karnı üzerine zâid değildi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Mübarek göğüsleri geniş ve enli idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin iki omuzlarının arası geniş idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mafsalları,toplu olan kemikleri büyük idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin âzayı saadetleri elbiseden soyulduğu vakitte gayet
nurlu ve parlak idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek göğüslerinin üst tarafındaki çukur ile
göbeği arasındaki kılları incelik ve uzunlukta hat gibi uzanmış idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek iki memelerinde ve karnında göğsünden
göbeklerine varıncaya kadar hat gibi uzamış olan kıllardan başka kıl yoktu.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin kol,pazu ve kürek kemiklerinde ve sinesinin üstünde
çok kıl var idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek bileklerinde biri baş parmak ve biri küçük
ve serçe parmağına bitişik olan diğer diğer parmakları uzun idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin el ayası yani mübarek ellerinin avuçları geniş idi.
Buda cömertlik alametidir.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek ellerinin ve ayaklarının parmakları kalın
ve elleri ve ayakları büyükçe idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek parmakları mutedil olarak uzunca idi.
İmamı Hasan buyurur ki,İbni Ebi Hâle,parmakları uzundu,dedi.
Velhasıl, Resuli Ekrem Hazretlerinin el ve ayakları ve diğer âzaları uzunca ve
kalınca idi. Hüsnü hali kokusundan bilinirdi. Günlerce o koku gitmezdi. Nefesi misk gibi
olurdu.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek ayaklarının altı yerden yüksekçe idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek ayaklarının üstü düz olup,üzerlerinde kir
ve yarık,yırtık yok idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek ayaklarının üstü ziyade düz olduğundan
su dökülse durmayıp her tarafa akar idi. Şeyhi Cezeri,ayaklarının eti hafifti,buyurdu.
Resul-i Ekrem Hazretleri yürüme esnasında mübarek ayaklarını yerden kuvvetle
kaldırırlar ve istenilen tarafa yönelip,sağ ve sollarına meyletmiyerek,bir miktar önlerine
meyl buyururlardı.
Resul-i Ekrem Hazretleri ayaklarını yere vurmayıp vakar ve sükunet ile tevazu
üzere yürürlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin yürüyüşleri hızlı ve adımları uzun idi. Bununla
beraber yürüyüşü vakar üzere olup acele ile değildi.
Resul-i Ekrem Hazretleri yürüdükleri vakit mekan ve arz sanki yüksekten iner
gibi idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri bir şeye yöneldiklerinde tüm beden,cümle endam ve
tenleriyle yönelirlerdi. Dönüp etrafına nazar ettiğinde tüm cansızlar ve ağaçlar secde
eylerlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretleri sebebsiz etrafına bakmaz belki sanki alemi ğaybla
meşgul olup,önüne bakar gibi idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin yer yüzüne bakmaları,göğe bakmalarından daha
çok olurdu. Ve yer yüzüne bakışları nihayet tevazu ve ziyade huşu ve hazreti zülcelalden
gayet hayalarından dolayı idi. Biline ki,Ebu Davek Abdullah bin Selamdan,Resul-i
Ekremin ekser nazarları sema tarafına doğru demelerinden murad;vahyi beklemek ve

13
ahkâmı şer’iyyenin nüzulünü bekleme vakti idi,demektir.Onun aleme nazarı,Hak ile idi
pazarı.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Mübah olan şeylere yüksek nazarları göz ucu ile idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri ashabıyla yola gittiklerinde gözetir ve korur ve
zayıflarına riayet eder,fakirlerine yardım için kendileri hepsinin arkasında yürürdü.
İmamı Dâremi sahih bir senedle rivayet etti ki; Resul-i Ekrem Hazretleri;benim sırtımı
melaike için eğdik diye ashabına tenbih buyurdular.
Resul-i Ekrem Hazretleri karşılaştığı kimseye önce selam verirdi. Bu ise
tevazudandır.
Önce selam vermelerinden ulema şu hükümde bulundu ki;başlangıçta selam
vermek sünnet olup,selama karşılık vermek farz olmakla farzın sevabı sünnetin
sevabından çok olduğuna binaen, Resul-i Ekrem Hazretleri çok sevaba nail
olmaya,karşılaştıkları kimseyi kendi nefislerine tercih ettiklerindendir,dediler.
Velhasıl,selamı vermek sünnet,selamı almak farzı kifayedir,dediler.
Hadisin Senedi: Hz.Tirmizi bu hadisi şerifi Süfyan bin Veki’den,oda Cemi’bin Amirden,oda Ebi
Halenin çocuğundan ve Beni Temim kabilesinden Ebu Abdullah künyesiyle bilinen bir zattan,oda İbni Ebi
Haleden,oda Hasan bin Ali(RA)dan rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS : Hz.Cabirden mervidir,buyurdular ki;Ben bir mehtablı gecede


Sıracı Alem (SAM) Efendimizi gördüm. Üzerlerinde kırmızı var idi.”
Hz.Cabirin kırmızı hulle giydiğini beyan ile muradı;tam bir dikkat ve hıfzını
gösterir.
Yüzü nurlu olan peygamber ile,aydan hangisinin daha ziyade güzel olduğuna
vakıf olmaklığım için bir kere Resulullahın yüzüne baktım. Vallahi benim yanımda
Nebiyyi Muhterem Hazretlerinin mübarek yüzleri aydan daha ziyade güzel idi.
Eğer Yakub Muhammedi görseydi, Yusufu övmezdi.
Hadisin Senedi: Hz. Tirmizi bu hadisi şerifi Hannad bin Seriden,oda Abser bin Kasımdan,oda
Eş’as bin Sevardan,oda Ebi İshaktan,oda Cabir bin Semure (RA)dan rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS : Cabir bin Abdullah (RA)dan mervidir;gerçek olarak Resul-i


Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Benim üzerime,huzuruma Enbiya (AS) arz olundular
yani Mi’raç gecesinde gösterildiler.
(Bir çok siyer ehli Resul-i Ekrem Hazretleri semavata çıkmazdan önce büyük
peygamberler Beyti Makdiste (Kudüste) toplandılar ve onlara imam olarak cemaatla
namaz kıldılar,diye söylediler.)
O gece Musa (AS) yı gördüm. İnsanlar arasında zayıflık ile semizlik arasında orta
bir durumda idi. Şenu-e erkeklerindendir.
(Şenû-e;Yemende bir kabile olup,bu kabileye mensub olanlar nazif ve nesebleri
temiz,ahlak ve güzel amelleri beğenilen ve zayıflık ile semizlik arasında orta bir
durumda olduklarından Hz. Peygamber Musa Aleyhisselamı bu kavme teşbih buyurdu.)
Ve ben o gece İsa bin Meryem Aleyhisselamı gördüm. Benim gördüğüm
kimselerden suret cihetinde Mes’ud-üs Sakafinin oğlu Urve ona pek ziyade benzer. Hz.
Urve orta boylu ve hamamdan çıkmış gibi kırmızı yüzlüce idi.
Ve ben o gece İbrahim Aleyhisselamı gördüm. Benim gördüğüm kimselerden
suret cihetinde ona ziyade benzeyen sizin sahibinizdir.(Yani Nebi Hazretlerinin
kendileridir)
Ve ben Cebraili gördüm. Benim gördüğüm kimselerden ona surette ziyade
benzeyen Dıhyedir,buyurdular.
Dıhye Hazretleri Beni Küleyb kabilesinden ve ağaç altında biat edenlerdendir.
Kadri yüksektir. Bedir savaşında bulunmayıp,daha sonra olan gazaların tümünde hazır
oldu. Sultan-ul Enbiya tarafından hicretin altıncı senesi elçilik ile Kayser-Ruma

14
gönderildi. Güzellik ve cemale sahib olduğundan Medineye geldiğinde ahali onu temaşa
etmeye çıkarlardı. Hz. Cibril Nebi Aleyhisselama ekseriya Hz. Dıhyenin suretine
temessül edip gelirdi. İmamı Tirmizinin bu hadisi şerifi zikirden muradı İbrahim
aleyhisselamın Hazreti Fahri Aleme benzerliğini beyandır.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Leys bin Saidden,oda
Eslemi Mekkinin oğlu Ebu Zübeyr Muhammedden,oda Cabir bin Abdullahi Ensariden rivayet buyurdu.
“Eimme-i hadîs haber veriyorlar ki: "Hazret-i Cebrail'i çok defa, hüsn ü cemal
sahibi olan Dıhye suretinde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın yanında sahabeler
görüyorlardı.”12

SEKİZİNCİ HADİS : Said Ceriri’den mervidirki;Ben Ebu Tufeyl Hazretlerinin


yer yüzünde benden başka Resul-i Ekrem Hazretlerini görenlerden bir kimse kalmadı.
Ya Said,Hatemul Mürselin Hazretlerinin Şemaili saadeti nebevilerini benden
sor,dediğini işitip o Resuli Ekrem Hazretlerini bana gördüğün gibi tavsif buyur,dedim.
Ebu Tufeyl (RA) vasfa başlayıp,cismi saadetleri beyaz ve latif,hoş ve kemal
derecesinde güzel,yapıları yakışıklı ve güzel,ne uzun ve ne kısa ve bedeni mübarekleri ne
semiz ve ne zaif olup tüm âzaları gayet uygun ve düzgün idi. Allahın rahmet ve selamı o
nebiyyi zi-şân üzerine olsun,buyurdular.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Süfyan bin Key’ ile ve Muhammed bin Beşşardan
bu ikisi Yezid bin harundan,odaSaidi Ceririden rivayet buyurdu.

DOKUZUNCU HADİS : İbni Abbas Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;


Resul-i Ekrem Hazretlerinin ikisi üstünde ve ikisi altında olan dört mübarek ön dişleri
seyrekçe ve gayet berrak olduğundan konuştukları vakitte o dişleri inciler gibi görünüp
aralarında nur zahir olur,görünürdü.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan,oda
İbrahim bin Münzirden,oda Abdulaziz bin Sabitten,oda İsmail bin İbrahimden,oda
Musa bin Akabeden,oda Küreybden,oda İbni Abbas’dan rivayet buyurdu.
Bu babta zikredilen hadisi şerifleri bir kimse tamamıyla mütalaa edip hadisi
şeriflerden anlaşılan Şemaili Şerifi hayal hazinesinde korusa kâinatın en güzeli olan
zatın nurlu cismi saadetlerini göz önüne getirebilir. Bu yüce zata muhabbetleri
artıp,rüyada görmesine sebeb olur ve rüyada gördüğü şemail,o zata uygun olup
olmadığına da vakıf olur.

HADİSLERİN ÖZETİ : Resul-i Ekrem Hazretleri orta boylu ve herkesin yanında


beğenilecek kadar büyükce başlı idi. Ve bedenlerinin renkleri kırmızıya yakın beyaz ve
mübarek burunlarının iki katlarının birleştiği taraf gayet ölçülü yüksekçe ve gözleri
siyah,kaşlarının arası az aralık ve mübarek sakalının kılları sık ve omuzlarının arası
geniş ve omuz başları kalın ve göğüsleri enli ve elleri ile ayakları kalınca ve saçları düz
ile kıvırcık arasında ve gerdanları (Boyunları) saf ve berrak olup herhangi taraflarına
dönseler bütün bedeni saadetleriyle dönerler ve yürürken süratle gidip,yokuştan aşağı
iner gibi seyir ve hareket ederler idi.(SAM)

İKİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin MÜHRÜ nübüvveti hakkında varid olan hadisi


şeriflerin beyanı hakkındadır.

12
Mektubat.156.157,57,Sözler.194,Sünuhat-Tuluat-İşarat.92.

15
Resulullah Efendimiz geçen semavi kitaplarda Hatemi Nübüvvet ile tavsif edilmiş
ve ehli kitap yanında Nebiyyi Âhirizzaman,nübüvvet mührü ile bilinmiş olduğundan
cismi saadetlerinde risalet mührü zahir oldu.

BİRİNCİ HADİS : Saib bin Yezid’den mervidir,buyurdular ki;Halam beni alıp


peygamberin huzuruna getirdi. Ve ya Rasulullah hemşire-zâdemin ağrısı vardır,dedi.
Resul-i Ekrem Hazretleri saadetli elleriyle benim başımı sığadı. Ve benim için
bereket ile dua buyurdu. Ve abdest aldı,derhal benden elem gidip Hazreti Peygamberin
abdest suyunun kalanından içtim ve edebe riayet için mübarek arkaları tarafına durup
mührü nübüvvete nazar eyledim. O mührü nübüvvet o Cismi Mesudun iki kürekleri
arasında idi. Mührü Nübüvveti gördüm. Sağ yanına yakın idi. Keklik yumurtası
büyüklüğünde idi.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi Kuteybe bin Saidden,oda Hatim bin ismailden,oda
Ca’d bin Abdurrahmandan,oda Saib bin Yezidden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Cabir (RA) Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;Ben Resul-i


Ekrem Hazretlerinin iki omuzu arasında peygamberlik mührünü gördüm,güvercin
yumurtası kadar kırmızıya yakın bir renk idi.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi Said bin Ya’kub Talkaniden,oda Eyyub bin Cabirden,oda
Semmak bin Harbden,oda Cabir bin Semureden rivayet etti.

ÜÇÜNCÜ HADİS : Rumeysa (RA.ha)dan mervidir,buyurdular ki;Ben Resul-i


Ekrem Hazretlerine o derece yakın idim ki,eğer isteseydim gayet yakın olduğumdan
omuzları arasında olan peygamberlik mührünü öperdim. Lakin nihayet heybetinden
öpemedim. O esnada Hatemul Murselin Hazretlerinin, Sa’d bin Muaz (RA) vefat ettiği
gün Arşur-Rahman titredi diye beyan buyurduğu son latif kelamını işittim.
Müşarun ileyh,Sa’d bin Muaz Hazretleri ensarın seyyididir. Kabilesi içinde emri
geçerli olduğundan kendisinin İslâma gelmesi sebebiyle umum Abdul Eşhel kabilesi
İslâma geldiler. Gazve-i Bedirde hazır ve Gazve-i Uhudda Hazreti Peygamberin apaçık
hizmetlerinde idi. Hicretin 5. senesi zilkadesinde hendek gününde ok ile yaralanıp,bir
türlü kanını durdurmak mümkün olamadığından bir ay sonra vefat etti ve Baki
mezarlığına defnedildi.(RA)
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Mus’abı Medeniden,oda Yusuf bin
Mâcuşundan,oda pederinden,oda Âsım bin Amr bin Katadeden,oda Rumeysa-i sahabiyeden rivayet
buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS : Ebu Zeyd Amr bin Ahtabul Ensari’den mervidir,


buyuruyorlar ki; Şeriat ve mucize sahibi Efendimiz Hazretleri,benim içimde mührü
nübüvveti görmek arzusu olduğunu keşfedip;Ya Eba Zeyd,bana yakın ol ve arkamı
elinle mesheyle. Ben dahi emirlerine imtisalen yanlarına gidip sırtlarını mesheyledim.
Tamamen parmaklarım Hatemi Nübüvvet üzerine deydi.
Eba Zeydden rivayet eden Ulba der ki;Hatem lafzını işittiğimde,Ya Eba
Zeyd,peygamberlik mührü nasıl şeydir,dedim.Cevabında;Peygamberlik mührünün
etrafında birbirine yakın ince kıllar var idi,buyurdu.
Bilinsin ki bu kıssada Resul-i Ekrem Hazretleri Eba Zeyde kemali inayet ve iltifat
buyurdular. Zira Hazreti Peygamber Eba Zeydi şu yüksek yakınlığa tahsis ile bu yüksek
mertebe ile müşerref kıldı. Ve mübarek ellerini Ebu Zeydin yüzüne koyup sürerek;
”Allahım onu güzelleştir.” diye dua buyurdu. Binaenaleyh,müşarun ileyh hazretleri 120
sene yaşamış olup,baş ve sakallarında ancak birkaç kıl ağarmıştı.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Ebu Âsım
Dahhakdan,oda Uzre bin Sabitten ve Uzre Ulba bin Ahmerden,oda Ebu Zeyd Amr bin Ahtabul Ensariden
rivayet buyurdu.

16
BEŞİNCİ HADİS : Abdullah bin Büreyde Hazretleri buyurdular ki;Pederim
Büreyde’den işittim,der idi ki;Hatemi Burcu Risalet Medineye seyir ve hicret
buyurduğu vakit Selmanı Farisi huzuru saadete,üzerine taze hurma konulmuş bir sofra
Hz.Peygamberin huzuruna konulduğunda,Nebiyyi Zişân Hazretlerinin;Ya Selman,bu
nedir? diye sordukları suale Hz. Selmanın cevab olarak;Bu getirdiğim size ve ashabınıza
sadakadır,demesi üzerine,Ya Selman,bu sadakayı kaldır,zira bizler,peygamberler
topluluğuyuz,sadaka yemeyiz,buyurdular.
Hadisi rivayet eden Büreyde buyurdu ki;Hz. Selman şeref buyuran peygamberin
emrine imtisalen,huzuru saadetten sofrayı kaldırıp,ertesi günü o sofra misali bir sofra
sunduğunda Efdal-ul Enbiya Efendimizin;Ya Selman,bu getirdiğin nedir? Sualine cevab
olarak;Ya Rasulallah,size hediyedir,dediğinde Resul-i Ekrem Hazretleri gelen şeyin
kıymetli ve yüksek zatlarına mahsus olması düşüncesini def için ashabı kiramına;
Benimle beraber yemeğe buyurunuz,sofraya yakın olunuz,buyurdular. Sonra Selmanı
Farisi Resuli Ekrem Hazretlerinin sırtlarında olan Peygamberlik mührüne bakıp
gördüğünde,Hak Nebi olduğunu bilip İslâmın şerefiyle şereflendi.
Çünki Hz.Selman yaşlı birisine hayli müddet hizmet edip,o yaşlı vefatına
yakın;Ya Selman,uyanık ol ki bu günden sonra dini İsanın hükmü bitti. Zira İncili Şerif
ve geçmiş kitaplarda yazılıdır ki , Seyyidi Alem (s.a.v) Mekke i Mükerremede gönderilip
bir müddetten sonra taşları siyah ve sahasında gayet uzun boylu hurmalar olan bir yere
hicret eder. Ve o Hatemul Mürselin Hazretlerinin üç alameti olup; evvela sadaka kabul
etmez. İkincisi, hediye kabul eder. Üçüncüsü, iki omuzu arasında nübüvvet mührü
vardır.Ya Selman , eğer her iki dünya saadetini kazanmak istersen, benim vefatımden
sonra buralarda durmayıp o Seyyidüs Sakaleynin olduğu şerefli yere gidip kendini
ashabı kiramı zümresine ilhak ettiresin, buyurduğundan Hz Selman pirin vefatından
sonra bir kafileye katılarak Arab diyarı tarafına yol aldı. Velâkin kafile ahalisi bunu
getirip köyün vadisinde –Esirimiz- diyerek bir yahudiye sattılar Ve o yahudinin Beni
Kureyzeden amca-zâdesi gelip Hz. Selmanı satın alarak Medine-i Münevvere tarafına
getirdi. Şimdi Hz. Selman Resul-i Ekrem Efendimizin oraya geldiğini işitip,hemen
huzuru saadete gelerek bu üç alameti gördüğünde tereddütsüz nebiyyi âhirizzaman
olduğunu tasdik eyledi.
Hz. Selman bir yahudinin kölesi olduğundan Cenabı peygamber kırk kıyye
gümüş vermek ve üçyüz kadar hurma fidanı dikmek ve meyve verinceye kadar Hz.
Selman o fidanlara hizmet etmek üzere,Hz. Selmanı satın aldılar. Şimdi Resul-i Ekrem
Hazretleri mu’cize eliyle hurma fidanlarını dikti,lakin içinden bir tanesini Hz. Ömer-ül
Faruk dikti. Nebiyyi zişan hazretlerinin diktikleri fidanlar o sene meyve verdiler. Fakat
onların yanında (Hz. Ömer’in diktiği) bir fidan hurma vermedi.
Şimdi Resul-i Ekrem Hazretleri; bu fidanın hali nedir ki,meyve vermemiş?
buyurup Hz. Ömer;Ya Rasulallah,o meyve vermeyen fidanı ben diktim. Ona sizin
bereketli eliniz değmedi,dediğinde Hz. Peygamber o fidanı çıkarıp mübarek elleriyle
diktiklerinde,o sene o dahi meyve verdi.13
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek elleriyle diktikleri fidanların o senede
meyve vermeleri bir mu’cize-i celile ve o fidanlar ile beraber Hz. Ömer’in diktiği fidanın
meyve vermediğinden onu dahi sökerek mübarek elleriyle diktiklerinde,onun dahi o
sene meyve vermesi,kezalik bir mu’cize-i acibedir.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi Ebu Ammardan,oda pederi Hüseyinden,oda Abdullah bin
Büreydeden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS : Ebi Nadre’den mervidir,dediler ki;Ben Ebu Saidi Hudri’den


Hatemul Enbiya Hazretlerinin,peygamberlik mühürlerinin keyfiyetinden sual

13
Bak.Mektubat.148.

17
ettim.Müşarun ileyh,Hatemi Nübüvvet o süruru enbiyanın mübarek arkalarında
yumrulanmış gül kadar bir parça idi,buyurdular.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Ebu Haşim Bişr
bin Reba’dan,oda Ebu Akîl Bişri Durkiden,oda Ebu Nadreden rivayet uyurdu.

YEDİNCİ HADİS : Abdullah bin Sercis Hazretlerinden mervidir, buyurdular


ki;Ben huzuru saadete geldim. Halbuki Hz. Peygamber ashabdan bir cemaatın içinde
oturmuşlardı. Huzuru saadete,yer değiştirerek Hatemul Enbiya Hazretlerinin sırtları
tarafına gittim. Hz. Peygamber nübüvvet nuruyla,içimde peygamberlik mührünü
müşahede etmek arzusu olduğunu keşif buyurup,mübarek sırtlarından hırkalarını
kaldırdılar. Şimdi ben hatemi nübüvveti gördüm. O mührü nübüvvet Hatemul Mürselin
Hazretlerinin mübarek arkası üzerinde yumruk şeklinde idi. Her ne kadar miktarda
yumruk gibi yok ise de yani;Hatemi Nübüvvet Cildi Saadet ile eşit olmayıp,yüksek idi.
Ve o peygamberlik mührünün etrafında inciler gibi benler var idi.
Şimdi saadetli sırtlarından dönüp,Rasulullahın yüz tarafına gelerek,Ya
Rasulallah,Hak Taâla senin ümmetini mağfiret etsin,dedim. Resuli Ekrem Hazretleri
dahi,Ya Abdullah,Allah Taala hususuyla seni mağfiret etsin,buyurdular.
Hadisi rivayet eden Âsım dedi ki,Abdullah bin Cercis Hazretleri bu hadisi şerifi
haber verip Hatemul Enbiya Efendimizin kendi hakkında istiğfar buyurduğunu ifade
ettiğinde,huzurunda olanlar Hz. Abdullahın ne mertebe saadete nâil olduklarını
anladıklarından gıpta edip,Ya Abdullah,Rasulullah senin için istiğfar etti,dediklerinde
Hz. Abdullah;Evet,Nebiyyi Muhterem Hazretleri benim ve sizin için istiğfar etti,
buyurduktan sonra:”(Ey Muhammed) Hem Kendinin hemde mü’min erkeklerin ve
mü’min kadınların günahının bağışlanmasını dile!”14 âyeti kerimesini
okuyarak,meclisinde olanları müjdelediler.
İmamı Beyhaki buyurur ki; Resuli Ekrem Hazretleri dâr-ı bekaya teşriflerinde
saadetli yüzlerinde değişiklik görülemediğinden,Ashabı Kiram âhirete göç edip
etmediğinde şüpheye düştüler. Binaenaleyh,Esma binti Umeysi saadetli sırtına elini
koyup nübüvvet mührünü bulamadığında,Hatemul Enbiya Efendimiz ahirete teşrif
buyurmuşlar,zira Hatemi Nübüvvet alınmış ve ref’ olunmuş,buyurdu.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi Ahmed bin Mikdamdan,oda Hammad bin Zeydden,oda
Âsımul Ahvelden,oda Abdullah bin Sercisden rivayet buyurdu.
““Bugün Re'fet Bey'in bir mektubunu aldım. Lihye-i Şerife hakkındaki suali
münasebetiyle diyorum ki: Hadîsçe sabittir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın
Lihye-i Saadetinden düşen saçların taneleri mahduddur. Otuz kırk tane veya elli altmış
tane gibi az bir mikdarda iken, binler yerde Lihye-i Saadetin saçları bulunması, beni bir
zaman çok düşündürdü. O vakit hatırıma gelmiş ki: Lihye-i Saadet, yalnız Lihye-i
Şerifin saçlarından ibaret değil, belki re's-i mübarekinin traş oldukça hiçbir şeyini
kaybetmeyen Sahabeler, o nurlu ve mübarek ve daimî yaşayacak saçları muhafaza
etmişler. Onlar binlerdir. Şimdiki mevcuda müsavi gelebilirler. Yine o vakit hatırıma
geldi ki: Acaba her câmide bulunan, sened-i sahih ile bu saç Hazret-i Risalet'in saçı
olduğu sabit midir ki, ona karşı ziyaret makul olabilsin? Birden hatıra geldi ki: O
saçların ziyareti, vesiledir. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a karşı salavat
getirmeye sebeb ve bir hürmet ve muhabbete medardır. Vesilelik ciheti o şeyin zâtına
bakmaz, vesilelik cihetine bakar. Onun için eğer bir saç hakikî olarak Lihye-i Saadet'ten
olmazsa, madem zahir hale göre öyle telakki edilmiş ve o vesilelik vazifesini yapıyor ve
hürmete ve teveccühe ve salavata vesile oluyor; kat'î sened ile o saçın zâtını teşhis ve
tayin lâzım değildir. Yalnız, aksine kat'î delil olmasın, yeter. Çünki telakkiyat-ı âmme ve
kabul-ü ümmet, bir nevi' hüccet hükmüne geçer. Bazı ehl-i takva böyle işlerde, ya takva

14
Muhammed.19.

18
veya ihtiyat veya azimet noktasında ilişseler de, hususî ilişirler. Bid'a da deseler, bid'a-i
hasene nev'inde dâhildir. Çünki vesile-i salavattır.” 15

ÜÇÜNCÜ BAB

Kâinatın süruru (SAM) Efendimizin SAÇLARI hakkında vârid olan hadisi


şeriflerin beyanındadır.

BİRİNCİ HADİS : Enes bin Malik’ten mervidir,buyurdular ki;Güzellik ve


cemalin kaynağı Efendimiz Hazretlerinin saadetli başlarında olan saçları,mübarek
kulaklarının yarısına varmış idi.
Hadisin Senedi : İmam Tirmizi bu hadisi Aliyyibni Hacerden,oda İsmail bin İbrahimden,oda
Hâmid bin Tavîlden,oda Enes bin malik hazretlerinden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Hz. Âişe Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;Ben ve Fahri


Âlem bir kabdan gusül ederdik.Halbuki Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek
başlarında anber kokulu saçlarının boyları,mübarek omuzlarına ulaşmamış ise
de,mübarek kulaklarının yumuşağını geçmiş yani mübarek boyunlarının yarısına
ulaşmış idi.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi Hannad bin Serîden ve Hannad Abdurrahman bin Ebiz
Zenaddan,oda fukaha-i seb’anın (Yedi meşhur fakihin) biri olan Hişamdan,oda pederi Urveden ve cenabı
Urve Âişe’den (RA.ha) rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Bera bin Âzib Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;Risalet-


Meâb Efendimiz orta boylu idi ve mübarek başlarında olan mübarek saçları,mübarek
kulaklarının yumuşağına dökülüyordu.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi şerif Ebu Ca’feril Esam Ahmed bin Meni’den,oda Ebu
Katenden,oda Şu’beden,oda Ebu İshakdan,oda Berâ bin Âzibden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS : Katade Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;Ben Enes


bin Malikten Seyyidüs Sakaleyn Hazretlerinin mübarek başlarında olan mübarek
saçlarının keyfiyetinden sordum. Müşarun İleyh Hazretleri Cenabı Peygamberin
mübarek saçları kıvırcık ve ibrişim (ipek) gibi düz olmayıp,ikisi arasında ve mübarek
kulakları yumuşağına erişmiş idi,buyurdular.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Dehb bin
Cerirden,oda pederi Cerir bin Hazimden,oda Katadeden rivayet buyurdu.
Bazan uzun olduğunda,biraz keserlerdi.

BEŞİNCİ HADİS : Hz. Alinin hemşiresi Ümmühani’den mervidir ki;Nebiyyi


Zişan Hazretleri bir kere Mekkeye teşrif buyurduklarında dört zülüfleri (saç bölüğü)
var idi,buyurdu.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi Muhammed bin Yahyadan,oda Süfyan bin Uyeyneden,oda
İbni Ebi Necihden,oda İmam Mücahidden,oda Ümmühani binti Ebi Talibden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS : İbni Abbas Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;Putlara


tapan müşrikler saçlarını iki bölük edip yarısını sağa ve yarısını sola koydukları ve ehli
kitab saçlarını alınları üzerine salıverdikleri zaman,Hz. Peygamber müşriklerin
âdetlerinden sakınmak ve ehli kitab arasında peygamberlerden kalan neshedilmemiş
âdetleri severek,mübarek saçlarını alnı üzerine salıverirlerdi. Velakin sonra âdetlerini
değiştirerek mübarek saçlarını saadetli başlarının iki tarafına salıverip mübarek alnı
üzerinde sç bırakmadılar.

15
Lem’alar.Said Nursi.106.

19
Mîrik Şâhın sözüne göre,Nebiyyi Muhterem Hazretlerinin bu iki tarafa saçlarını
salıvermek âdetine başlamaları vahiy iledir. Çünki bu âdeti terketmediler.
Binaenaleyh,ekser ulema sünneti şerif budur,dediler. İmamı Nevevi salmak ve ayırmak
caizdir,buyurdu.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi Süveyd bin Nasrdan,oda Abdullah bin Mübarekten,oda
Yunus bin Yezidden,oda Zühriden,oda Ubeydullah bin Abdullahtan,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ BAB

Peygamberlerin en güzeli efendimizin SAÇ VE SAKALLARINI TARAMAYIP


SÜSLEMEYE dair vârid olan hadisi şerifler beyanındadır.

BİRİNCİ HADİS : Hz. Âişe’den mervidir ki;Ben hayız olduğum halde Resuli
Ekrem Hazretlerinin mübarek başlarının saçlarını tarardım,buyurdu.
Bu hadisi şeriften çıkarılan hüküm şu ki;Bir kimse mahremine başını taratması
caizdir.O mahrem gerek abdestli olsun,gerek olmasın,Risalet-Meâb Efendimiz ümmete
genişlik için Hz. Âişeye saadetli başlarını taratmasıyla cevazına işaret buyurdu.
Hadis kendisinden rivayet olunan Hz. Âişe;Ebu Bekris Sıddık Hazretlerinin
kerimeleri,kızlarıdır. Rasulullahın nikahlı üçüncü zevceleridir.
Annesinin isimleri Ümmü Dûman binti Âmir bin Azîm bin Abdişemsdir ki,Hz.
Fahri Âlem rüya aleminde Cenabı Âişe’yi görüp sorduklarında,sizin dünya ve âhirette
hususi nikahlınızdır,dediler. Binaenaleyh,çok geçmeyip nübüvvetten sonra,hicretten
önce Hz. Âişeyi altı yaşında iken Mekkede yüksek zatlarına akid buyurdular. Ve
hicretten sonra Medinede zifaf buyurdular. İki sene sonra ve birkaç ay geçtiğinde halvet
buyurdular. O vakitte Hz. Âişe dokuz yaşında idiler. Bu durumda akid ile halvet arası üç
sene kadardır.
Hz. Âişe Hazretleri Muhammed (SAM) ile beraber dokuz sene ve beş ay
yaşayıp,Risalet-Meâb Efendimiz âhirete irtihal buyurdular. Ve ondan sonra ömrünün
sonuna kadar başka bir kimsenin nikahı altına girmediler. Peygamberimizin ahirete
göçünde onsekiz yaşını beş ay geçmişti. Zevcatı Tahirat içinde Hz. Âişeden fazla âlime ve
saliha ve abide ve fakiha ve zahide ve arife ve şaire yoktu. Onun için ashabı kiramın bir
müşkülü olduğunda Hz. Âişeye sorup,doğru cevab alırlardı.
Ve Hz. Âişenin Rasulullahtan rivayet ettikleri 1210 hadisi şeriften 174 hadiste
Ebu Abdullah Muhammed bin İsmail Buhari ile Ebül Hüseyin Müslim bin Haccac
Kuşeyri Hazretleri müttefiktirler.
Ve İmamı Buhari yalnız 54 hadis ve İmamı Müslim dahi yalınız 68 hadis rivayet
etmişlerdir. Diğerleri sair cami kitablardadır. Sahabe ve tabiinden 200 kadar kimseler
Hz. Âişeden hadisi şerifler rivayet etmişlerdir.
Hz. Âişe ile Hz. Hatice Rasulullahın diğer zevcelerinden azize ve şerife ve fadile
olmakla bu ikisini diğer ezvacı tahirat üzerine tercih ve tafdil ederlerdi. Amma Hz.
Peygamberin temiz kızları Hz. Fatımat-uz Zehra yüz ve çehrece,Hz. Âişe ve Hz.
Hatice’den fazla ziyade idi.
Zira Hz. Âdem cennetten yeryüzüne inip ve Hz. Havva’dan ayrılarak,uzun yıllar
inleyip,ağlamışlardı. Ve cennet kapısında Muhammed (ASM),dört halife ve Hasan ve
Hüseyin ve Fatımat-uz Zehra’nın şerefli isimlerini görüp hıfzetmiş ve Hz. Âdemin
tevbesinin kabulü için bir vasıtaya muhtaç olması,ilahi iradenin muktezasından olması
sebebiyle,zikredilen kıymetli isimler Hz. Âdemin gönlüne ilham yoluyla bırakılmakla,
Cenâb-ı Hak’tan bunlar ile şefaat dileyip duasına icabet edilmekle,tevbesi makbul
olduktan sonra Hz. Havva ile bir araya geldiler.

20
Bundan anlaşıldı ki;Hz. Fatımat-uz Zehra tüm mü’mine ve müslime kadınların
seyyidesidir. Ondan sonra Hz. Âişe ve Hz. Hatice Hazretleridir. Bu ikisinden
sonra,peygamberin diğer zevceleridir. Ve bunlardan sonra Hz. Meryemdir,sonra
Âsiyedir, sonra Hz. Sâre,sonra Hz. Hacer,sonra Hz. Züleyha ve Rabiadır.
Vatka ki Hz. Âişenin yaşları takriben ellibeş’e vardığında,hicreti nebeviyyenin 57.
senesi,Ramazan ayının 17 Salı günü Medinede bu fani aleme veda ettiler. Ebu Hureyre
namazını kılıp,cesedi pâkini vasiyetleri üzerine Bâki Mezaristanına defnettiler.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi İshak bin Mûsel Ensariden,oda Maînden,oda Malik bin
Enesden,oda Hişam bin Urveden,oda pederi Urveden,oda Hz. Âişeden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Enes bin Malik Hazretlerinden mervidir, buyurdular ki ;


Kâinatın seçkini Efendimiz mübarek saçlarını çok kere yağlarlar ve sakallarını ekseriyet
üzere tararlardı.
İbni Cevzinin Vefa ismiyle bilinen kitabında Hz. Enesden rivayet ettiğine göre
Resul-i Ekrem Hazretlerinin uyudukları yere misvak ve abdest suyu ve sakal tarağı
konurdu ki,uyandıkları vakit misvakı kullandıktan sonra abdest alıp,sonra tarağı
kullanırlardı.
Hatibi Bağdadi Hz. Âişeden rivayet etti ki, Resul-i Ekrem Hazretleri mukim ve
yolcu iken yanlarında ayna,sürmelik,tarak,kürdan,misvak,bu beş şeyi eksik etmezlerdi.
Ve Ebu Hilal rivayetinde;sakallarını taradıktan sonra ayineye bakıp;”Allahım!
Yaratılışımı güzel yaptığın gibi,ahlakımıda güzel yap.”duasını okurlardı.
Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek saçlarına yağ sürdükten sonra,sarıklarını
yağın eserinden korumak için,sarıkları altına çok kere tülbend koyup,yağ eseri saçtan
zail olduğunda tülbendi çıkarırlardı.
Yapılarının kemali letafet ve nezafetinden dolayı,mesela bizim beldelerimizde
ahlak sahiblerinden nazif kimselerin sünneti nebeviyyeye riayet edip,sıcak günlerde
başında olan teri def için kavuğun altına tülbend koydukları gibi;o kadar yağlarlardı
ki ,başlarına koydukları tülbend,yağcının elbisesi gibi olurdu. Kokucu yağcı,koku yağı
şişelerini sardığı tülbend kokunun tesirinden nasıl olur ise,o peçe dahi öyle olurdu.
Hz. Enesin bu hadisden muradı; Resuli Ekrem Hazretleri başlarını yağladıkta
peçe koyarak sarıkları yağ eserinden korunduğunu ifade ve cisim ve elbiseleriyle kemali
nezafette olduğunu beyandır. Bilineki, Resul-i Ekrem Hazretlerinin tavrı ahlaklı ve
elbiseleri gayet pâk ve temiz idi. Hatta elbisesi kirli bir kimseyi görüp,şu adam elbisesini
yıkayacak şey bulamadı mı?buyurdular. Ve herkese elbisesinin temiz olmasına
çalışmalarıyla emir buyururlardı.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi şerifi Yusuf bin isadan,oda Veki’den,oda Rebi’den,oda
yezid bin Ebbandan,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS : Hz. Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri abdest almak ve mübarek saç ve sakallarını ve mübarek ayaklarına papuç
giymek istedikleri vakit sağ eliyle ve sağ ayağıyla ve sağ tarafıyla başlamayı pek
severlerdi. Yani Resul-i Ekrem Hazretleri abdestte ve gusülde ve saç ve sakal taramakta
ve papuç giymekte sağından başlarlardı.
Bu hadisi şerifte üç şey zikrolundu;amele müteallik ki,abdest ve gusüldür. Zinete
müteallik ki,saç ve sakal tarayıp yağlamaktır. Üçüncü,giyime müteallik ki,pabuç
giymektir. Bu üç şeyi zikirden murad budur ki,bütün işlerde gerek ibadetler,gerek
âdetlerde sağ ile başlamak sünnettir. Fakat sol el istibra ve istinca (tuvalette
temizlenmek) ve sümkürmek ve bunun emsali şeylerde kullanılır.
Mescidden çıkışta ve helaya girişte ve ayağından mest,pabuç ve emsalini
çıkarmakta sol ayakla başlamak lazımdır.

21
İmamı Nevevi buyurdu ki;Dini kaide şu cihetledir ki;Tekrim ve Tezyin kabilinden
olan eşyada sağ eliyle başlamak ve bunların hilafında sol eliyle başlamak müstehabdır.
Yine İmamı Nevevi buyurdu ki;ulema-i ehli sünnet ittifak ettiler ki;bir kimse
abdeste sol tarafından başlarsa,abdesti sahih olur ise de,faziletinden mahrum olur.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Hannaddan,oda Ebul Ahvesden,oda Eş’as bin Ebi
Şa’şadan,oda pederinden,oda Mesruktan,oda Âişeden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS : Abdullah bin Mağfel Hazretlerinden mervidir,


buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri her vakitte saç ve sakal tarayıp yağlamaktan
nehiy buyurdu. Yani Nebiyyi Zi-şan Hazretleri tüm vakitte devamlı saç ve sakal tarayıp
yağlamaktan nehiy buyurdu lakin bazı kere saç ve sakal tarayıp yağlamaktan nehiy
buyurmadı.
Hadisin Senedi: İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Bessardan,oda Yahya bin
Saidden,oda Hişam bin Hassandan,oda Hasanı Basriden,oda Abdulah bin Mağfelden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS : Abdullah bin Mağfel Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;


Gerçekten Resul-i Ekrem Hazretleri saçlarını zaman zaman tarayıp yağlarlardı.
İmamı Nesa-i Hamîd bin Abdurrahmandan rivayet ettiği üzere,Cenab-ı Hamid
dedi ki; Resuli Ekrem Hazretleri ile çok vakit sohbet etmiş bir zata rast geldim. Nebiyyi
Zi-şan Hazretleri bizi her gün sakal taramaktan nehyetti,buyurdu. Bazı muhakkikin
dediler ki;hergün devamlı yapmaktan nehyettikleri tekellüf (zoraki),tezyin ve
süsleme,nefse uymaktan sakındırmaktır. Zira sakal taramak,yağ sürünmek ve
vücudunu kirli şeylerden temizlemek,mü’minlerden birbirlerine kerahet hasıl olmasın
gerekçesiyle ve nezafeti islâmın şanından olduğu içindir. Yoksa mücerred tezyin için
değildir. Binaenaleyh,Hz.Peygamber her vakit yağlayıp taramaktan nehyedip,bazı
vakitte yapmaktan nehyetmedi.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Hasan bin Urfeden,oda Abdusselamdan,oda Yezid
bin Ebi Halidden,oda Ebil Alâ Evdîden,oda Hamîd bin Abdurrahmandan,oda Abdullah bin Mağfel
isminde bir sahabiden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ BAB

Habibullah Efendimiz Hazretlerinin BAŞ VE SAKALINDA VESAİR


BEDENİNDE OLAN KILLARIN BEYAZ OLMASI ile ilgili gelen hadisler.

BİRİNCİ HADİS : Tabiinden meşhur Katade Hazretlerinden mervidir,


buyurdular ki;Risalet-Meâb Efendimiz kına ile saçını ve sakalını boyadılar mı? diye Hz.
Enesden sual ettim.
Hz. Enes cevab olarak buyurdular ki;Nebiyyi Âli Cenab Efendimiz saç ve
sakalını kına ile boyamadılar. Zira Mahbubu Kibriya Efendimizin saç ve sakallarının
beyaz olması,kına ile boyama mertebesine ulaşmadı. Ancak beyazı sakal başlarında
birkaç tane idi.
İmamı Buhari rivayet ettiler ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin beyaz kılları sakal
başlarında ve çenesinde idi.
Müslim Hz. Enesden rivayet etti ki;Nebiyyi Muhteremin ağarmış sakal
başlarında ve çenesi üstünde ve mübarek başlarında idi. Ve Hz. Enesden diğer rivayette;
Resuli Ekrem Hazretlerinin beyaz olmuş kıllarının toplamı 20 adede ulaşmamış idi.
Hz. Enes,lakin Sıddık-ı Ekber Hazretleri saç ve sakallarını kına ve çivit otuyla
birbirine karıştırıp boyarlardı.
Çünki bu durumda beyaz olan kıllar kumral olur,yalnız kına olunca kırmızı olur.
Çivit otu;Yemen Ve Afrikada dağlık bölgede yetişen bir ottur.

22
Hz. Ömer-ül Faruk yalınız kına ile boyardı. Amma siyah ile saç ve sakal boyamak
menedilmiştir.
Malum olsun ki;Hz. Ebubekir-is Sıddık’ın ismi Abdullahtır. Ebubekir künyesidir.
Bekirin babası demek. Pederlerinin ismi Osmandır. Künyesi Ebu Kuhafedir.Ve Hz.
Sıddıkın bir lakabı Atik’tir. Atik tesmiyesinin sebebi budur ki;Bir gün Hz. Fahri Alem
(SAM) mübarek gözüne bakıp;”Allahın ateşten âzadlı kuludur.” Ve bu lakab ile şöhret
buldu.
Ve bir lakabları dahi Sıddıktır. Ziyade inançlı,doğru demektir. Resuli Ekrem
Hazretlerini peygamberlik davasında ve İslâma davette ve mi’raç işinde,ahiret ile ilgili
haberlerde tereddütsüz tasdik edip,inandığı için Sıddık diye lakablandılar.
Sahabeden nakledilir ki;Hz. Ebubekirin imanı,semadan nazil olmuş vahye benzer
idi. Zira cahiliyet zamanında Hz. Sıddık Şamda ticaret etmekte iken bir olay görüp
Buheyra adında bir rahibe olayı arzettiğinde Rahib;ne taraftansın ve hangi
kabiledensin? diye söyleyince suale Sıddıkı Ekberden;Mekke kavminden ve Kureyş
kailesindenim,cevabını aldığında,müjdeleyip kavminden yakında bir ulu peygamber
çıkar,hayatında veziri ve ahirete teşrif buyurduktan sonra halifesi olsan gerek ve o dahi
ahirzaman peygamberi olsa gerek,diye tabir etmiş. Ve Hz. Sıddık bu sırrı içinde gizlemiş
idi.
O zamanda Hz. Habibi Huda Efendimiz İslâma davete başladılar. Hz.
Ebubekir;Ya Muhammed! Bu davayı ediyorsun,buna şahidin var mı? dedi. Hz.
Peygamber,Ya Ebubekir,Şam tarafında gördüğün rüya,sana şahid yetmez mi? diye
cevab verdiklerinde kat’a tereddüt etmeyip kelime-i şehadet getirerek, Resul-i Ekrem
Hazretleriyle sarılıp,mübarek iki gözlerinin arasını öptü.
Naklolundu ki;Sultan-ur Rusûl Efendimiz Allahın emri ile Mekkeden hicret
etmek isteyip,benim ile bu yolda kim yol arkadaşı olur ve can ve baş kim koyar?
buyurduklarında,Hz. Ebubekir herkesden öne geçip;Anam ve babam,mal ve canım
hepsi senin yoluna feda olsun,ya Rasulallah,bu hizmete ben kulunu kabul eyle,diye iltica
ve tazarru eylemesi üzerine Hz. Fahri Âlem kabul buyurup,geceleyin birlikte
seyreylediler. Hz. Sıddık Rasulullahı koruyup bazen arkasına,bazen önüne ve bazen
sağına geçerdi ve bazen Nebiyyi Zişan Hazretlerini omuzuna alıp,düşman izini
bulmaması için kendi ayak parmaklarının üzerine basar idi ve bu esnada Hazreti
Rasulullah buyurdular ki;Ya Ebabekir!Izdırap çekersin. Kendi nefsin için mi
korkarsın? Cevab verdi ki;Hâşa ki Ebubekir bu yolda kendi canını kayıra! Velakin ya
Rasulallah,senin mübarek cesedinden bir kıla halel ve zarar gelmesinden,benim gibi
birinin başının düşmesi ehvendir,önemsizdir.
Hz. Fahri Âlem:Üzülme,Allah bizimle beraberdir,buyurdular. Vaktaki mağaraya
geldiler. Ebubekir;Ya Rasulallah sabredin,o mağaraya ben kulun girsin. Yırtıcı hayvan
ve haşerattan sakın. Eğer zarar verici hayvan var ise,zararı Ebubekir görsün, dediğinde,
Hz. Peygamber izin verip,Müşarun ileyh mağaraya girdiler ve gördüler ki,sayısız yılan
ve akrebler var ise de,Hz. Sıddıkı gördüklerinde her biri dağılıp deliklerine girdiler.
Hz. Sıddık mübarek cübbesini parçalayıp o delikleri kapattı. Lakin bir deliğe
parça yetmeyip açık kaldığından onu mübarek ayağıyla tutmayı düşünerek,Hz. Fahri
Âlemi getirip de sabah oluncaya kadar ayağını o deliğe tuttu.
Sabah olup Rasulullah Efendimiz Sıddıkı Ekberin önünde cübbesini
göremeyince;Ya Ebabekir,hani cübben,ne oldu?diye sorup,Hz. Sıddıkta,yolunda cübbeyi
parça parça edip akreb ve yılan deliklerini tuttum,cevabını aldıklarında, mübarek
ellerini kaldırıp:”Allahım,kıyamet günü Ebabekri,benim derecemle beraber kıl.”diye
dua eylediler. O esnada Nebiyyi Muhterem Hazretleri,Hz. Ebubekrin yüzünde değişiklik
görüp sordular. Hükmü gerçekleştirip tüm delikleri tuttum,fakat bir deliğe cübbe
parçası yetmeyip ona ayağımı tıkamıştım. Birkaç saattir ki,bir yılan gelip ayağımı sokar

23
ve korkarım ki ayağımı gidersem,çeksem gelip çıkar ve size bir zararı olur, dediğinde
Hz. Peygamber,Hz.Ebubekire;
“Onunla benim arama girdin.”buyurup,ayağını delikten çektiğinde,hemen zehirli
bir yılan korkunç bir şekilde görüldü. Resul-i Ekrem Hazretleri;Ey yılan,benim mağara
ve yol arkadaşımı ve sırlarıma vakıf olanı,Haktan haya etmeyip,niçin zehirleyip cefa
ettin?diye azarlayınca,o yılan cevab verme cesareti gösterip dedi ki;Ya Habiburrahman,
ey ins ve cinnin nebisi,senin aşıkın sadece insan değildir belki hayvanlar topluluğunda
senin küçücük müştakların vardır. Ben kulun çok yanmış,hayvan ve insandan niceyi
hayatından etmişim. Bir yılan idim lakin bir uludan senin evsafını işitip aşık divanen
olmuş,bu sıkıntılı mağaraya ayağınla geleceğini bilmiştim. Bundan dolayı uzun
zamandır ki ben biçare yılan bu sıkıntılı mağaraya sığınıp,gece gündüz yollarını gözetir
idim. Tâ ki doğuşun,tiryakını zehirli odama merhem ve derdime çare edeyim. Çünki en
mesud vakitte,bu karanlık mağarada arkadaşın gündüz gibi doğdu,arkasından devlet
güneşim doğdu. Ama ne oldu ki arkadaşın bana engel oldu.
Binaenaleyh,korku ve haya ben kulundan zail olup,bu küstahlık benden oluştu,
diye özür beyan ettiğinde Hz. Rasulullah (SAM) yılanın özrünü kabul ederek,Sıddık-ı
Âzamın zehirli yarası üzerine ağzının suyunu merhem edip şifa buldu.
Hadisin Senedi : İmam Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşardan,oda Ebu Davud
Tayalisiden,oda Hümam bin Yahyadan,oda Katadeden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Enes bin Malik Hazretlerinden mervidir ki;Ben Resuli Ekrem
Hazretlerinin saadetli başları,latif sakallarında ondört kılın dışında beyaz kıl saymadım,
buyurdular.
Hadisin Senedi : İmam Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Mansurdan,oda Yahya bin Musayı
Belhîden,oda Abdurrezzak bin Hümam bin Nafiden,oda Ma’merden,oda Sabitten,oda Enes bin malikten
rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS : Simak Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;Ben Cabir bin


Semureyi işittim,gerçekten Hz. Cabir Resuli Ekrem Hazretlerinin beyaz olan kıllarından
soruldu;Hz. Cabir soranlara cevaben, Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek saçlarına yağ
sürdüğü vakit mübarek kılları birbirine karışarak beyazları görünmez idi ise de,saadetli
başlarına yağ sürmediği vakit mübarek başındaki saçın beyazı görünür idi,buyurdu.
Yani Hz. Simak bin Cabirin yanında hazır olduğumdan,soranların suallerini ve Hz.
Cabirin böylece cevab verdiğini işittim,dedi.
Hadisin Senedi: İmamı Tirmizi bu hadisi Ebu Musa Muhammed bin Mesnadan,oda Ebu Davud
Tayalisiden,oda Şu’beden,oda Cenabı Simakten rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS : Abd bin Ömer’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i


Ekrem Hazretlerinin beyaz olmuş kılları yirmi’ye yakın yani yirmi’ye ulaşmamış idi.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Ömer bin Velid Kûfiden,oda
Kütübü Sitte meşayihinden olay Yahya bin Âdimden,oda Şeriki Kûfiden,oda Abd bin Ömerden,oda
Nafiden,oda İbni Ömer hazretlerinden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS : İbni Abbas’dan mervidir,buyurdular ki;Hz. Sıddık Cenabı


Peygambere;Ya Rasulallah,sizde beyazlık zahir oldu,saçınız ve sakalınız ağardı.”dedi
Şefi’i Rûzi Ceza Hazretleri,Hazreti Sıddıka cevab olarak; Hud,Vâkı’a, Vel-
Mürselat ve Amme yetesâelûne (Nebe),İzeş-şemsu küvviret (Tekvir) sûre-i celilelerinde
mezkur olan kıyamet gününün halleri beni ihtiyar eyledi ve saç ve sakalımı
ağarttı,buyurdu.
Beyana hacet olmadığı üzere rûzi kıyametin şefiî ve Makamı Mahmudun sahibi
ve;”Böylece Allah,senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar.”16 kavli şerifin mazharı

16
Fetih.2.

24
olan Zatı Şerifin Cenabı Saadetlerine kıyametin hallerinden olan bir şey hasıl olmaz
ki,kendi nefsi şerifleri için bu sûre-i şerifelerden mübarek vücudlarına ihtiyarlık
gele,belki bu sûrelerde mezkur olan haller bizim serencamımız olacağı malumu
seniyyeleri olup ve biz zayıf biçarelere nefsimizden daha merhametli ve şefkatli
bulundukları cihetle vücudu saadetlerinde beyaz zahir oldu.”Peki inkâr
ederseniz,çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden kendinizi nasıl
koruyabileceksiniz?”17 buyurdu.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi Ebu Küreybden,oda Muhammed bin Alâdan,oda
Muaviyeden,oda Hişamdan,oda Şeybandan,oda Ebu İshakdan,oda İkrimeden,oda Hz. İbni Abbasdan
rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS : Ashabı Nebiden Rübab kabilesinden,Ebu Rimse


Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;Ben huzuru saadete gelmek şerefine nail oldum.
Oğlum dahi benimle beraber idi. Ebu Rimsenin oğlu buyurdu ki;Pederim veyahut diğeri
tarafından Hz.Peygamber bana gösterildi. Ben o nuru mücessem (SAM) Hazretlerini
gördüğüm anda bu Zat-ı Âli Cenab Allahın Nebisi ve Hak Peygamberidir,dedim. Çünki
cemal,kemal ve azamet ve heybet ve nuraniyet ve letafetleri bir derecede idi ki,
Nebiyyullah olduğuna,mu’cize gösterme,delil ve bürhana ihtiyaç yok idi. Bu sebebten
gördüğüm anda Hak Nebi olduğunu bildim.
O zaman Resul-i Ekrem Hazretlerinin üzerinde iki yeşil elbise olup,mübarek baş
ve temiz sakallarında olan birkaç mübarek kıllarda ağarma olmuş ve o ağarma henüz
kızarmaya başlamış idi.
Yani hadisi rivayet eden buyurur ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin birkaç tane
ağarmış idi. Lakin kılların uçları kızarmağa başlamış idi. Zira ağarma kılların
uçlarından başlayıp,kıllar evvela kırmızı,sonra yavaş yavaş beyaz olur. Böyle oldu
ise,Ebu Rimse Resuli Ekrem Hazretleriyle karşılaştığı vakitte mübarek kıllarında
henüz kızarma görünmeye başlamış ise de ağarma derecesine varmamış idi.
Malum olsun ki, Resul-i Ekrem Hazretleri her ne vakit halleri beyan olunur
ise,şu zikrolunan hadisi şerifler ile beyan olunduğu cihetle, Resul-i Ekrem Hazretlerine
ve ahvaline muhabbet etmek ve her ne vakit mübarek yüce isimleri zikrolunursa,yüce
isimlerine tazim ve Salatı Şerife getirmek gerekir.
Abdulmuttalib Hazretleri rüyasında sırtından bir gümüş zincir çıkıp dört bölük
olarak,biri semaya ve biri zemine ve biri mağribe ve biri maşrika gidip cümleyi ihata
ettikten sonra dönüp güya bir ağaç olmakla,her bir yaprağı üzerinde bir nur
göründüğünü görüp,tabir edicinin ifadesiyle,sulbünden bir peygamberi zişan dünya
alemine teşrif edip,meşrık ve mağrib ehli onun şeriatına tabi olurlar. Ve ehli semavat ve
arz ona hamd ve sena ederler ve semavata uruc eder. Ve nurlu mübarek cesedleri arza
defnolur,diye tabir ettiğinden doğum anında Muhammed tesmiye eyledi.
Abdullah bin Malik, Hind’de yüksek bir ağaç gördüm. Ceviz gibi meyvesinin iki
kat kabuğu var. O kabukları kırıldığında içinde kat kat bükülmüş yeşil yapraklar var. O
yaprakların katları açıldığında en güzel yazıyla:”Lâ İlahe İllallah Muhammeder-
Resulullah” yazılmış olmakla Hind ehli tazim ederler ve hastalarına içirdiklerinde şifa
bulur ve onun hürmetine diyerek ettikleri hayırlı dualar,icabete karin olmakla yağmur
yağar,der idi.
Ashabı Kiram,Ya Rasulallah;erkek evladımız olduğunda adını Muhammed
koyalım mı? dediklerinde Hz. Peygamber vurma,küfür ve tahkir etmeyip,bana ettiğiniz
gibi tazim ederseniz Muhammed tesmiye edin. Zira benim ismimle isimlenmiş iken onu
tahkir etmek,beni tazime aykırıdır,buyurdu.

17
Müzzemmil.17.

25
Bir sofrada Muhammed ismiyle isimlenmiş bir kimse bulunsa,Hak Taala o
yiyeceğe bereket ihsan eder. Ve bir evde Muhammed ismiyle isimlenmiş bir kişi
bulunsa,Hak Taala o haneyi ve ehlini tüm belalardan ve kazalardan emin eder.

ALTINCI BAB

Efendimiz Hazretlerinin SAÇ VE SAKALINI BOYAMALARI hakkındadır.

BİRİNCİ HADİS : Ebu Rimse Hazretleri buyurdular ki;Ben Rasulullahın yüce


huzuruyla müşerref oldum. Oğlum dahi benimle beraber idi. Risalet-Meâb Efendimiz;
Şu yanındaki kimse oğlun mudur?buyurdular.Bende,evet-oğlumdur ve oğlum olduğuna
şehadet ederim,dediğimde:”Oğlun senin cinayetinle ve sen oğlunla,cinayetiyle
sorulmazsınız, buyurdular.
Çünki zamanı cahiliyette pederin cinayetiyle oğul ve oğulun cinayetiyle baba
sorgulanır idi. Bu kaide:”Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez.” 18 kavli şerifiyle
iptal olunarak,bir kimse başkasının cinayetiyle sorulanmayıp,her nefis kendi
günahından mesul olduğundan Hz. Peygamber beyan ve izah buyurdu.
Ebu Rimse Hazretleri o esnada Resul-i Ekrem Hazretlerinin saçlarında olan
beyazı kına ile boyanmasından dolayı kırmızı gördüm,buyurdu.
Kütübü Sitte sahiblerinden Ebu Davud Hazretleri dahi,Cenabı Habibi Hudanın
kına ile sakallarını boyadığını rivayet etti. Hz. Peygamberin saçlarını kına ile boyayıp
boyamadığı hususunda değişik rivayetler var ise de,Müslimi şerheden Muhyiddin
Nevevi,Nebiyyi Zişan Hazretleri mübarek sakallarını bazen boyayıp bazen
terketmekle,herkes gördüğü durum üzere rivayet eyledi,dedi.
Hadisin Senedi : imamı Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Haşimden,oda
Abdulmelik bin Umeyrden,oda Eyad bin Lakitten,oda Ebu Rimseden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Osman bin Mevhib Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;


Resul-i Ekrem Hazretleri saçlarını kına ile boyarlar mıydı? diye Ebu Hureyreden sual
olundu. Hz. Ebu Hureyre;Evet boyarlar,idi buyurdu.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi Süfyan bin Veki’den,oda pederi Veki’den,oda
Şerikten,oda Osman bin Mevhibden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS : Ashabı Kiramdan Beşir bin Hasasiye Hazretlerinin zevcesi


Cehzemeden mervidir,buyurdular ki;Peygamber Hazretlerini güneş doğar gibi hane-i
saadetinden çıkarken gördüm. Mübarek saçlarının kıllarını meshederlerdi. Halbuki
başlarında kınadan yahut kına boyasından eser var idi.
Yani müşarun ileyha Hazretleri, Resul-i Ekrem Hazretleri yıkamış olduklarından
mübarek başlarını silerek ve kurulayarak çıkıp,mübarek başında kınadan eser
gördüm,der.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi İbrahim bin Harun Belhiden,oda Nadr bin
Zerareden,oda Ebu Cenabtan,oda Eyad bin Lakitten,oda Cehzemeden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS : Enes bin Malik Hazretlerinden mervidir ki;Ben Efdal-ul


Enbiya Efendimizin mübarek saçlarını kına ile boyanmış gördüm,buyurdu. Hz. Enes
geçmiş babta zikrolunan hadisi şerifinde,Resuli Kibriya Hazretleri kınalamadı. Zira
saçları boyama mertebesine ulaşmadı,demiş olduğundan,bu hadisi şerifi geçmiş babtaki
hadisine zıd gibi görünürsede,Muhaddisini Kiram bu iki hadisin arasını tevcih
edip,Hz.Enesin geçmiş babta, Resul-i Ekrem Hazretleri kına ile saç ve sakalını

18
En’am.164,İsra.15,Fatır.18,Zümer.7,Necm.38.

26
boyamadı,buyurması,ekser vakitte demek olur. Bu hadisi şerifte boyamış gördüm,
dediği,bazı vakitte demektir,dediler.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek saçı çok temiz ve sakalları
gayet siyah olmakla beraber,beyazı yirmi adede ulaşmamış idi. Lakin cevazına işaret
için bazı kerre kına kullanırlardı.
Hadisin Senedi: İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan, oda Amr bin
Âsımdan,oda Hammad bin Selemeden,oda Hamîd Tavilden,oda Enes Hazretlerinden rivayet buyurdu.
Malum ola ki;ulemayı rical;saçlarını boyamak mı daha münasib,terki mi daha
münasib diye ihtilaf ettiler. Bazı ulema,boyamak münasibtir,dediler. Zira Buhari ve
Müslim ve Nesa-i,Ebu Hureyreden rivayet ettiler ki, Resul-i Ekrem Hazretleri;Yehud ve
Nasara saçlarını kınalamaz,sizler onlara muhalefet için kınalayın,buyurdular. Ve
binaenaleyh,İmamı Hasan ve Hüseyin ve Ashabı kiramın büyükleri,saçlarını ve
sakallarını kınarlardı.
Bazı ulema kınalamamak evladır,dediler. Çünki Resul-i Ekrem Hazretleri;bir
kimse İslâmda sakal ağartsa,kıyamet gününde onun ak sakalı kendisine nur olur,
buyurdular. Hatta İmamı Ali ve Seleme bin Ekva’ve Übey bin Ka’b ve sahabenin
büyüklerinden bazıları kınalamadılar.
Ve Taberani ibni Mesud’dan rivayet etti ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ak sakalı
değiştirmeyi sevmezdi. Bu delillerin hepsi sahih ve muteber olması sebebiyle
Muhaddisini Kiram Resul-i Ekrem Hazretlerinin müşriklere muhalefet eden işlerine
imtisalen kınalamalıdır. Ve kına ile sakalını boyamak,bir beldenin adeti olmayan bir
yerde,kınalayarak şöhret olmamak için kınayı terkeylemek evladır,dediler.
Amma siyahla saç ve sakal boyamak,keraheti tahrimiye ile mekruhtur. Bazıları
kadınlara caizdir,dediler.

YEDİNCİ BAB

Efendimiz Hazretlerinin SÜRMELİ GÖZLERİ hakkında varid olan hadisi


şeriflerin beyanındadır.
Kehl;Göze sürme çekmek,sürmeli göz. Kühl;Sürme.

BİRİNCİ HADİS : İbni Abbas Hazretlerinden mervidir ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri;”Hicaz ve İsfehan sürmesi ile sürmeleniniz.” Faydaları;Gözden yaş akmayı
keser ve gözde olan yaraları defedip,göz damarlarını muhkem kılar. Ve göze baştan inen
kötü maddeleri izale ile,gözün sıhhatini korur.Ve göze cila verir ve gözü güzel eder. Ve
kirpikleri büyütüp bitirerek göze kuvvet verir. Ve göze düşen çöpü giderir ve gözü saf
eder. Yaşlı ve çocuklara gayet faydalıdır.
Binaenaleyh,Nebiyyi Muhterem Hazretleri ümmetlerine sürme çekmek ile emir
buyurdu.
Hz. İbni Abbas gerçek olarak buyurdular ki;Gerçekten Resul-i Ekrem
Hazretlerinin sürmedanı var idi. O sürmedandan her gece uykuya dalmadan üç kere
mübarek sağ ve üç kere sol gözüne sürme çekerlerdi.
Hadisin Senedi :Hz. Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Hamidur Raziden,oda Ebu Davud
tayalisiden,oda Abbad bin Mansurdan,oda İkrimeden,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : İbni Abbas Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki; Resul-i


Ekrem Hazretleri uykudan önce sürme ile üç kere mübarek sağ ve üç kere sol gözüne
sürme çekerlerdi.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi Ali bin Hacerden,oda Yezid bin harundan,oda Abbad bin
Mansurdan,oda Cenabı İkrimeden,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

27
ÜÇÜNCÜ HADİS : Cabir bin Abdullah Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;
Resul-i Ekrem Hazretleri;uykuya varacağınız zaman sürmeye devam edin,sürmelenin.
Zira sürme ile sürmelenmek göze cila verip,kirpikleri bitirir,buyurdu.
Malum ola ki;Bedeni ibadetler,sebeblerin selametiyle mükemmel ve temiz bir
kalb ile Allaha yönelmekle olur. Sürme ile sürmelemenin göze faydası olması,yalnız
dünya faydası zannolunmasın. Zira gözün sıhhatinde kıbleye yönelme ve Kur’an-a
bakma,temiz ile temiz olmayanı ayırmak gibi faydalar olmakla,hakikatta uhrevi
menfaatlara da vesile kılınmış. Hz. Peygamber sürme ve sürmelenme ile emir
buyurmuşlardır. Gözde parlaklık olmazsa,fayda da doğru olmaz. Ve gözde kirpikler
olmazsa,gözde toz ve buna benzer şeylerden salim olmaz ki,dış ve iç alemde hakkın
birliğine delalet eden beyanları müşahede edip,ibret ehli zümresine dahil olur.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin sürme çekmenin faydasını beyan ederek bu sürme
göze cila verir ve kirpik bitirir,buyurmalarında;insanlardan bu sünneti irade eden
kimsenin ilaç kasdıyla sürmelenmesi uygun olup,kadın gibi sadece süs kasdetmemesine
işaret vardır. Bu sebepten İmamı Malik erkekler için tedavinin dışında sürme
kullanmanın kerahetine hükmetti.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Muhammed bin
yezidden,oda Muhammed bishaktan,oda Muhammed bin Münkedirden,oda Cenabı Cabirden rivayet
buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS : İbni Abbas Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;


Resul-i Ekrem Hazretleri sizin sürmelerinizin hayırlısı İsmid denilen sürmedir. Göze cila
verip,kirpikleri bitirir,buyurdular.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Bişr Fadıldan,oda
Abdullah bin Osman bin Haym-den,oda Said bin Cübeyrden,odaAbdullah bin Abbas hazretlerinden
rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS : Abdullah bin Ömer Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;


Resul-i Ekrem Hazretleri:”İsmid denilen sürmeyi çekmeye devam edin. Muhakkak
ismid denilen sürme göze cila verir ve kirpikleri bitirir,buyurdu.
Malum olsun ki;sürme çekmek uykudan önce sünnet olup,uykudan sonra sünnet
olmadı. Zamanımızda bazı cahillerin işlediği gibi. Zira Sultanı Rüsul,Mahbubu Huda
Hazretlerinin mübarek gözleri kudretten sürmeli iken,uykudan önce sürme kullanırdı.
Uykudan önce abdest anında sürmenin kendisi zail olup,izi kalırdı. Böyle olur
ise,sürme çekileceği vakitte uykudan önce üç kerre sağ ve üç kerre sol göze çekmelidir.
Sabah vaktinde abdest aldıkta sürme zail,eseri bâki olur,sünnet olan budur.
Her ne ki sünnettir,o şey fıtri,makbul ve mahbubtur.

SEKİZİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin ELBİSELERİ hakkında vârid olan hadisi şerifler


hakkındadır.

BİRİNCİ HADİS:Ümmül Mü’minin Ümmü Seleme Hazretlerinden mervidir,


buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerine ziyade sevimli gelen,gömlek idi. Bunun üstü
pamuktan,altı ridadan ve izardan ziyade örttüğü içindir.
Ümmü Seleme;Rasulullahın altıncı zevceleridir. Diğer söylenilen isimleri;Âtika
binti Âmir bin Rebia’,asıl isimleri;Hind binti Ebi Ümeyne bin Sehil bin Muğire bin
Abdullahtır.
Daha önce Ebu Seleme bin Abdulesedin nikahı altında olup,onunla beraber
Habeşistana hicret ettiler. Orada Ebu Selemeden;Zeyneb ve Seleme ve Ömer ve Dürre

28
adında dört çocuğu olduktan sonra,H.4.senesinde Ebu Seleme vefat etmekle o senenin
Şevvalinde Resuli Ekrem Hazretleri Ümmü Selemeyi kendilerine nikahladılar. Bunlar
dahi ziyadesiyle âlime,fakîha,saliha,âbide,zâhide idiler. Onun için İbni Abbas ve Âişe ve
Zeyneb ve Zeynebin kızı ve değerli evladları Ömer ve Said bin Müseyyeb ve sahabe ve
tabiinden bir çok cemaat Ümmü Seleme Hazretlerinden hadisi şerifler rivayet ettiler.
Ömrü azizleri seksendört’e vardığında Hicretin 59.senesinde aleme veda ederek Hz.Ebu
Hureyre yahud Sa’d bin Zeyd namazını kılıp bâki kabristanına defnettiler.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Hamîd Râziden,oda Fadl bin
Musadan,oda Abdulmü’min bin Halidden,oda Abdullah bin Büreydeden,oda ümmül Mü’minin Ümmü
Selemeden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Esma binti Yezid’den mervidir,Esma Yezid-il Ensari’nin


kızıdır.Bir gün Esma huzuru saadete gelip dedi ki;Ya Rasulallah,ben cariyeniz Nisa-i
Müslimin tarafından gönderilerek geldim. Ayaklarının topraklarına yüz sürüp şu
şekilde arz ettiler ki;biz biçareler ev ve çocuk işleriyle meşgul olduğumuzdan dolayı
cemaatta hazır,cihada güç yetiremeyip,erkekler her hususta bizim üzerimize üstün gelip
ve sevaba nâil olmakta,bizden mükemmeldirler.
Lakin kocalarımız küffar ile cihadda iken her birimiz kudretimiz miktarı onların
mallarını muhafaza ve evladlarını terbiye etmeğe ihtimam ederek erkeklerin ulaştıkları
ecre bizler dahi ulaşabiliyor muyuz?diye her birerleri,Efendimizden açıklamasını
istemekte ve bu hususta fermanınızı beklemektedirler.
Şimdi Hoca-i Kâinat Efendimiz bunları dinleyip saadetle buyurdular ki;Ya
Esma,müslüman kadınlara söyle ve anlat ki;her biri sıdkla kocasının hizmetinde
bulunur ve hanımlık hukukuna riayet eder ise,şüphe yoktur ki,erkeklerin nâil olduğu
ecre nâil olurlar.
Hz.Esma buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin gömleğinin uçları
bileklerine ulaşıp geçmezdi.
Cezeri buyurdu ki;gömleğin kolu bileği geçmemek sünnet olduğuna bu hadis
delildir.
Gömleğin dışındaki elbisede hadisçiler;bunda sünnet olan parmakların başını
geçmemektir,dediler.
İbni Abbasdan rivayet olundu ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin giydiği gömlek
topuklarının üzerine ulaşır ve yenleri parmaklarının başıyla beraber görünür
idi,buyurdu.
Muhaddisler bu iki hadisin arasını şu yönle beyan ettiler ki;Nebiyyi Muhterem
Hazretlerinin gömleği birkaç tane idi.Bazı gömleklerinin kolu bileklerine ve bazının
kolu parmaklarına ulaşırdı. Allahu a’lem.
Hadisin senedi.Hz.Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Muhammed bin Hacceden,oda Muaz bin
Hişamdan,oda pederi Hişamdan,oda Bedid bin Meysereden,oda Şehr bin Hûşibden,oda Esma binti
Yezidden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS : Kurre’den mervidir,buyurdular ki;Hz. Peygambere biat


etmek için Müzeyne kabilesinden bir cemaat ile huzuru saadete geldim.Ve Resul-i
Ekrem Hazretlerinin mübarek arkalarındaki gömlek düğmesi olmadığından yahut
Kurre dedi ki;düğmesinin iliği bulunmadığından gömleklerinin yakasından elimi sokup,
peygamberlik mührüne dokundum.
Bu rivayettte,gömleğin düğmesinin olup olmamada meydana gelen şüphe,
Kurrenin oğlu Muaviyeden geldi.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Ammar Hüseyin bin Harisden,oda Ebu
naimden,oda Züheyrden,oda Urve bin Abdullah bin Kuseyrden,oda Muaviye bin Kurreden,oda pederi
Kurreden rivayet buyurdu.

29
DÖRDÜNCÜ HADİS : Enes bin Malik Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;
Resul-i Ekrem Hazretleri Üsame binti Zeyd’e dayanarak saadethanelerinden çıktılar.
Üzerlerinde latif manzaralı kalın pamuktan dokunmuş bir elbise olup,hacıların ihram
bağladığı gibi mezkur elbisenin bir ucunu sağ koltuğu altından alıp,sol omuzu üzerlerine
ırakmışlardı. O halde,huzurlarında bulunanlar ile namaz kıldılar.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi şerifiAbd bin Hamidden,oda Muhammed bin
Fudeylden,oda Hammad bin Selemeden,oda Habib bin Şehidden,oda Hasandan,oda Enes bin Malikden
rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS : Ebu Said Hudri Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;


Resul-i Ekrem Hazretleri yeni bir elbise giyseler,o elbiseyi isimi ile söylerler idi.Mesela o
elbise,yeni bir amame ise;”Allah o amameyi bana kisve kıldı.”yahud gömlek ise;” Allah
o gömleği bana kisve kıldı”Yahud Rida yani Hırka ise;” Allah o ridayı bana kisve
kıldı.”derlerdi.Yani yeni elbise her ne olur ise,bu şekilde buyururlardı.
Hz. Peygamber yeni elbisenin ismini zikredip giydikten sonra;Ya Rabbi,tüm
hamdedenlerin hamdi sana mahsustur. Benim kuvvetimin müdahalesi yok iken bu
elbiseyi bana giydirdiğin gibi,bu kisvenin ve kisve kendi için yapılan âzanın hayrını
senden niyaz ederim.Ve dahi kisvenin ve kendisi için yapılan âzanın şerrinden,ya rabbi
sana sığınırım,diye dua ederlerdi.
Mîrik Şah buyurur ki;Elbisenin hayrı geç eskimek ve temiz olup kibir için
olmamaktır. Elbise kendi için olan uzvun hayrı,sıcaktan ve soğuktan korumak ve
elbiseyi ihsan eden Hak Sübhanehu ve Taâlanın ibadetinde bulunmaktır. Ve elbisenin
şerri çabuk eskimesi ve haram ve kirli ve kibir için bulunmasıdır. Ve elbise kendi için
olan uzvun şer ve günaha vesile olmasıdır.
Hadisin Senedi : Tirmizi bu hadisi şerifi Süveyd bin Nasr’dan,oda Abdullah bin Mübarekten,oda
Said bin Eyasdan,oda Ebi Nadreden,oda Ebi Said Hudriden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS : Enes bin Malik Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;


Resul-i Ekrem Hazretlerinin giydiği elbiselerin içinde ziyade severek giydiği yeşil Yemen
yapımı bol çizgili keten,pamuktan elbise idi. Cennet ehlinin elbisesi yeşil olduğundan,
Resul-i Ekrem Hazretleri yeşili ziyade severlerdi.
Mîrik şah buyurdu ki;bu hadisi şerifte Resul-i Ekrem Hazretlerine elbisenin
ziyade sevileni pamuktan elbise idi ve geçmiş hadisde gömlektir buyuruldu ise bu iki
hadisi şerifin Tevcih ve Tevilinde;kamis yani gömlek,elbisenin altına giyilir olmakla daha
güzel olurken,elbise yeşil olduğu için gömlek üzerine giyinilmiş olan elbiseye nisbeten
sevimli oldu,denilir.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Muaz bin
Hişamdan,oda Pederi Hişamdan,oda Katadeden ve cenabı Katade Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS : Ebi Cuheyfe Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;Ben


Seyyidil Mürselin Efendimiz Hazretlerini görmek şerefine nail oldum.Mübarek
arkalarında koyu kırmızı elbise var idi. Güya ben hala saadetli parlayan dizlerine
bakıyorum.
Süfyan buyurdu ki;Ebu Cuheyfenin, Resul-i Ekrem Hazretlerinin üzerinde
gördüm,buyurduğu kırmızı elbiseden murad;bir yeri siyah ve bir yeri kırmızı olan
Yemen yapılı elbisedir. Zira bu elbise sırf yeşil Yemenli elbiseye denildiği gibi,kırmızı ve
siyahla karışık alacaya dahi denir. Binaenaleyh,alaca giymek müstehab ve sırf kırmızı
giymek mekruhtur.
Hz.Cuheyfenin Risalet-Meâb Efendimizi görmesi,Mîrik Şahın sözüne göre;Veda
haccı senesi Batha-i Mekke denilen mevkide vaki olmuştur.O mevkide Resul-i Ekrem
Hazretleri abdest alıp bir miktar su fazla kaldı ve o suyun kokusu miskden daha güzel

30
idi.Halk bu sudan ellerini ıslatıp yüzlerine sürerler ve suyun bitiminde o suya
ulaşamayanlar,nail olanların ellerine kendi ellerini sürerek teberrük ederler idi.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Gayladan,oda Abdurrezzaktan,oda
Süfyan Sevriden,oda Avn bin ebi Cuheyfeden,oda pederi Cuheyfeden rivayet buyurdu.

SEKİZİNCİ HADİS : Bera bin Âzib’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretlerine yaraştığı kadar kırmızı elbisenin,nev-i beşerden diğer bir ferde yaraştığını
görmedim. Gerçekten mübarek saçları iki taraftan omuzlarına yakın yerlere ulaşır idi.
Malum ola ki;kırmızı elbise hakkında ulema ihtilaf edip,bunlar şu zikrolunan
hadisi şeriflere nazaran,sadece kırmızı giymek mutlaka caizdir ve bazılar mutlaka,
sadece kırmızı giymek caiz değildir,dediler. Bazıları dahi,gayet kırmızı giymek mekruh
ve açıkça kırmızı olur ise değildir. Ve bir kısmı da zinet ve şöhret kasdıyla olur ise,
kırmızı giymek mekruhtur ve bir kısmıda ipliği kırmızıya boyanıp,daha sonra
dokunmuş olur ise,giymek caizdir. Ve bir takımda sarı ile boyanmış kırmızı mekruhtur.
Ve bazıları yalınız kırmızı renkli elbise giymek nehyedilmiş ve sair renk ile karışık,alaca
kırmızı nehyedilmemiştir,dediler.
Evlâ olan,hakkında bir çok ihtilaf olan şeyi terktir.
Hadisin Senedi : Tirmizi bu hadisi şerifi Aliyyibni Haşremden,oda İsa bin Yunusdan,oda
İsrailden,oda Ebu İshakdan,oda Bera bin Âzibden rivayet buyurudu.

DOKUZUNCU HADİS : Ebu Rimse Hazretlerinden mervidir ki;Ben Hazreti


Fahri Âlemi iki yeşil Yemen mamulü elbise giymiş oldukları halde gördüm,buyurdular.
Hadisin Senedi : Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Ubeydullah bin Eyaddan,oda Ebu Rimseden rivayet buyurdu.

ONUNCU HADİS : Kayle (r.ah)’den mervidir,buyurdular ki;Ben Resul-i Ekrem


Hazretlerini gördüm,üzerlerinde zaferan ile boyanmış ve boyasını atıp solmak
derecesine varmış eskice iki izar (peştamal)var idi.
Malum ola ki, Resul-i Ekrem Hazretleri,varlıkların başlangıcından nihayetine
kadar eşsiz haybet,azamet,güzellik ve cemallerin tüm güzelliğini tamamlayıcı olarak
yardıma ihtiyacı olmadığından,elbise gerek yeni ve gerek eski olsun,temizliğine bakıp
giyerlerdi. Şimdi bu keyfiyete vâkıf olarak,Allahın ihsan buyurduğu şeylere kanaat
edip,övünce sebeb olacak elbise giymek hevesinde olmamalıdır.
Hadisin Senedi : Tirmizi bu hadisi şerifi Abd bin Hamîdden,oda Affan bin Müslimden,oda
Abdullah bin Hassan Anberiden,oda pederi ve validesi tarafından dedeleri olan Dahîbe ve Alîbeden,oda
Mahremenin Kura kayleden rivayet buyurdu.

ONBİRİNCİ HADİS : İbni Abbasdan mervidir,buyurdu ki;Hoca-i Kâinat


Efendimiz;Siz elbisenin beyazına devam ediniz. Hayatta olanlarınız beyaz giysin ve vefat
edenlerinizi beyaz ile kefenleyiniz. Zira beyaz elbise sizin elbiselerinizin hayırlısıdır,
buyurdular.
Beyaz elbisenin hayırlı olmasının sebebi;gelecek hadisi şerifte beyan olunacaktır.
Hadisin Senedi :Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Bişr bin Mafdaldan,oda
Abdullah bin Osman bin Haşimden,oda Said bin Cübeyrden,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

ONİKİNCİ HADİS : Semure bin Cündübden mervidir,buyurdular ki; Resul-i


Ekrem Hazretleri;Sizler beyaz elbise giyin. Zira gerçekten beyaz elbise ziyade temiz ve
ziyade güzeldir. Ölülerinizi dahi beyaz ile kefenleyin,buyurdular.
Bazı Meşayih dediler ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin ümmeti merhumelerine
hali hayatta ve ölüm vaktinde beyaz ile emri buyurduklarının hikmeti budur ki;kabre
yönelip gideceğinden,büyük bir meclise gidecek kimseye beyaz elbise efdal olduğu
gibi,ölü için dahi beyaz kefen efdaldir. Ve hali hayatta beyaz elbisede pisliklerin eseri

31
ziyade göründüğünden,temizliğe sebeb olduğundan ve bununla beraber beyazın yapılışı
hali üzerine baki kalıp değiştirilmediğinden hayatta dahi efdaldir.
Hadisin Senedi : Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Süfyandan,oda Habib bin Ebi Sabitten,oda Meymun bin ebi Şebibten,oda Semure bin
Cündübten rivayet buyurdu.

ONÜÇÜNCÜ HADİS : Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri üzerlerinde siyah kıldan dokunmuş izar(peştamal) olduğu halde sabah vakti
saadethanelerinden dışarı çıktılar.
Buhari ve Müslim rivayet ettiler ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin bir siyah kisvesi
var idi. Bazen giyerek kemali tevazularından;ben abdi aciz abdler gibi giyerim,
buyururlardı.
Hadisin Senedi: İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Yahya bin Zekeriya bin
ebi Zaideden,oda pederi Zekeriyadan,oda Mus’ab bin Şeybeden,oda Safiyye binti Şeybeden,oda Hz.
Âişeden rivayet buyurdu.

ONDÖRDÜNCÜ HADİS :Hz.Şu’beden mervidir,buyurdular ki;Gerçekten Resul-


i Ekrem Hazretleri Rum cübbesi (Şam hırkası) giydiler. Bu cübbenin kolları dar idi.
Buradan çıkarılan hükme göre;Yünden dokunmuş elbise giymek ve seferde dar
yenli elbise giymek ve necis mamullerden olmayan ecnebi mamulleri kullanmak,üç
imam nezdinde caizdir.
İmam-ı Malike göre bir çok elbise sahibi olanlar,yünden mamul elbise
giymesinden sakınmalıdır.Zira yünden elbise giymek zühdü bildirir.Ve amelini gizlemek
evladır. Hazerde ve mukimken giyilecek elbisenin yenlerini (kollarını) bol yaptırmalıdır,
abdest vaktinde suhulet olması için. Amma yenlerin ifratla bol olması dahi bid’attir.
Çünki Ashabı Kiramın elbiselerinin yenleri,ifrat derecesinde bol değildi. Nihayet yenler
bir karış kadar bol olmak iktiza eder.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Yusuf bin İyasdan,oda Veki’den,oda Yunus bin ebi
İshakdan,oda pederi ebi İshalkdan,oda Şa’biden,oda Muğire bin Şu’beden,oda pederi Şu’beden rivayet
buyurdu.

ŞEMAİLİ ŞERİF TERCÜMESİNİN İKİNCİ CÜZÜ

Üç cüz üzere toplanması düşünülen Muhtasar Şemaili Muhammedî’den ikinci


cüz bir çok babı müştemildir.
BİRİNCİ BAB

Resuli Ekrem Hazretlerinin HAYAT VE HAYATI KENDİSİYLE HASIL


OLAN ŞEYİN KEYFİYETİ hakkında vârid olan hadisi şeriflerin beyanındadır.

BİRİNCİ HADİS:Muhammed bin Sirin Hazretlerinden mervidir,müşarun ileyh


kadri yüksek tabiindendir. Hz.Enesin kölesi mükâtebe (âzad edilmesi şartlara
bağlı,anlaşmalı köle ve hizmetçi)yoluyla âzad etmiştir. Eimme-i Sitte (Altı imam)
Meşayihindendir. Has meclis ve latifliğe ve rüya tabirinde benzersiz,altı evladı var idi
ki,her biri muhaddislerdendir. Muhammed,Said,Enis,Yahya,Hafsa,Kerime.
Anlatılır ki;güzellik sahibi bir hatun var idi.İbni Sirinin kendisine davet
ettiğinde,İbni Sirin kaçınıp,daha sonra (rüyada)gördüler ki,bir güzel yüzlü kimse gelip
ağzına tükrüğünü atıp buyurduktan sonra;Ey İbni Sirin bin Yusuf bin Yakubum,sen
bana iffette ve temizlikte ortak oldun. Bugünden sonra rüya tabirinde dahi benim
ortağım ol,buyurdu.İbni Sirin uykudan uyanıp kendisini tabirde benzersiz buldu.Hatta
tabiratı kitaplarda yazılmış ve meşhurdur.110 tarihinde vefat etti.

32
Tabirci İbni Sirin buyurdu ki,biz Ebu Hureyrenin yanında idik.(Hureyre
denilmesi;yavru kedileri sevdiği içindir.)Hz.Ebu Hureyrenin üzerinde keten bezinden aşı
boyasıyla boyanmış iki elbise olup,iki elbisenin birine sümkürdü ve burnunu sildi.
Vallahi ben kendimi görür idim ki,mescidi şerifte,minberi şerif ile Hz.Âişenin hücresi
arasında baygın kendimden geçmiş olduğum halde,secde eden kimsenin durumu gibi
yere kapanmış idim.
Şimdi bir adam gelip beni bu haletimde gördüğünde,beni çarpılmış zan edip,
ızdırabımın sakin olması için ayağını boğazıma basardı.Halbuki ben çarpılmış değil
idim,ancak benim bu halim açlıktan idi.
Hadisten anlaşılan mâna ise;Tabirci İbni Sirin buyurdu ki,biz Ebu Hureyre
Hazretlerinin yanında bulunduk.Üzerlerinde kırmızı toprak ile boyanmış iki elbise var
idi.O iki elbiseden birine sümkürüp ve burnunu silip akabinde buyurdu ki,peh peh,Ebu
Hureyre keten bezine burnunu sildi.Vallahi ben kendimi görür idim ki, mescidi şerifte,
minberi şerif ile Hz.Âişenin hücresi arasında baygın kendimden geçmiş olduğum halde,
secde eden kimsenin durumu gibi yere kapanmış idim.Bir adam gelir,beni çarpılmış zan
edip,ızdırabımın sakin olması için ayağını boğazıma basardı.Halbuki ben çarpılmış değil
idim,ancak benim bu halim açlıktan idi,diye Ebu Hureyre geçmişteki fıkrayı beyan
buyurdu.
Malum ola ki,Hz.Ebu Hureyre vakti saadette Ashabı Suffeden olup,daha sonra
iki kırmızı elbise giyip kendini ehli dünya oldum,zannıyla kendilerinin evvelki fakirliğini
zikredip,o elbisenin birine burnunu silme ile muradı,dünyanın zinetini tahkirdir.Biz
biçareler hal ve durumumuzu tefekkür edelim.
İbni Hibban rivayet eder ki;Ebu Hureyre buyururlar;üç gün miktarı asla yemek
yemedim.Açlığın galebesinden bîtab oldum,yorgun düştüm.Çoğu Ebu Hureyre
çarpılmış,derlerdi.
İttifaken; Resul-i Ekrem Hazretleri Ashabı Suffe için bir kâse terid,yağla ıslanmış
ekmek getirdiler.Ashab yemeye başladılar.Ben dahi,beni davet edeler diye kendimi
gösterdim.Amma ben kımıldayıncaya kadar Ashabı Kiram kalkdılar.Kâsede bir şey
kalmamış,ancak kenarında teridden eser kalmış. Resul-i Ekrem Hazretleri beni
gördüğünde mübarek parmaklarını koyup,kâsede bir lokma toplandı.O lokmayı
mübarek parmaklarıyla bana verip;”Bismillah diye ye.”buyurdular.Allah hakkı için o
lokmayı yedim.Ve isteğim üzere doydum,diye Ebu Hureyre buyurdular.
“Başta Buharî, kütüb-ü sahiha -nakl-i kat'î ile- beyan ediyorlar ki: Hazret-i Ebu
Hüreyre aç olmuş, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın arkasından gidip, menzil-i
saadete gitmişler. Bakarlar ki bir kadeh süt, oraya hediye getirilmiş. Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm emretti ki: "Ehl-i Suffe'yi çağır!" Ben kalbimden dedim ki: "Bu
sütün bütününü ben içebilirim. Ben daha ziyade muhtacım." Fakat emr-i Nebevî için
onları topladım, getirdim. Yüzü mütecaviz idiler. Ferman etti: "Onlara içir!" Ben de o
kadehteki sütü birer birer verdim. Her birisi doyuncaya kadar içer, diğerine veririm.
Böyle birer birer içirerek, bütün Ehl-i Suffe o sâfi sütten içtiler. Sonra ferman etti ki:

"Geriye seninle ben kaldık, iç." Buharî, Rikâk: 17; Tirmizî, Sıfatü'l-
Kıyâme: 36, no. 2477; Müsned, 2:515; Tirmizî (tahkik: Ahmed Şâkir), no. 2479; el-Hâkim, el-Müstedrek,
3:15; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:296.
Ben içtim. "İçtikçe, iç!" ferman eder; tâ ben dedim: "Seni hak ile irsal eden Zât-ı
Zülcelal'e kasem ederim, yer kalmadı ki içeyim." Sonra kendisi aldı. Bismillah deyip
hamdederek bâkiyesini içti. Yüzbin âfiyet olsun.”19

19
Mektubat.B.Said Nursi.118.

33
İmamı Tirmizinin bu hadisi şerifi zikirden muradı,ashabı kiramın geçim
zorluklarını beyan ile, Resul-i Ekrem Hazretlerinin geçim sıkıntılarını beyandır.
Hadisin Senedi:Hz.Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,Kuteybe Hammad bin
Zeydden,Hammad Eyüb Sahtiyaniden,Eyüb Muhammed bin Sirinden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Malik bin Dinar’dan mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri ekmekten kat’a doymadı.Ancak insanlar ile yediği vakitte doydular.
Malik bin Dinar,ben dafaf’ın manası nedir,diye çöl ehlinden bir kimseden
sordum.O kimse cevab olarak;insanlar ile yemek yemektir,dedi.Şimdi bu haberin
mânası, Resul-i Ekrem Hazretleri yalınız yedikleri vakitte ekmekten ve etten
doymadılar.Lakin insanlar ile yediği vakitte bu ikisinden her birinden doydular.
Malum olaki Tirmizinin Malik bin Dinar hadisini beyandan muradı; Resuli
Ekrem Hazretlerini ve ashabı kiramı,fukarayı ihtiyar edip,geçim bolluğundan
sakındıklarını beyandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Cafer bin Süleymandan,Cafer
Malik bin Dinardan rivayet buyurdu.
Malik bin Dinar;Tabiinden olduğu için hadis mürsel oldu.Hadisin ravilerinden, Rasulullah
tarafından bir ravi sakıt olursa,o hadise hadisi mürsel denir.Bu hadiste olduğu gibi.Zira bu hadisi şerifte
Resuli Ekrem Hazretlerinin halini beyan eden ashabtan râvi terkedilmiştir.

İKİNCİ BAB

Resuli Ekrem Hazretlerinin AYAĞINA GİYDİĞİ MESTLERİ hakkında vârid


olan hadisi şeriflerin beyanındadır.

BİRİNCİ HADİS : Büreyde Hazretlerinden rivayet olundu. Büreyde, Resul-i


Ekrem Hazretlerini Mekkeden Medineye hicret ederken Ğamim denilen yere geldiğinde
seksen kadar kimse ile gelip sohbetin şerefiyle şereflendiler.Yatsı namazını Hz.
Peygamberin arkasında eda edip kavminin tarafına gittiler.Uhud gazasından sonra
Medineye gelip birkaç gazada hazır oldular.Ve Medinede Resul-i Ekrem Hazretlerinin
dâr-ı bekaya teşrifinden sonra bir müddet kalıp,daha sonra Basraya,Basradan
Horasana gittiler. Ve daha sonra Mervede ahirete teşrif ettiler.
Büreyde Hazretleri buyurdu ki;Habeş Meliki Necaşi Resul-i Ekrem Hazretlerine
hediye yoluyla iki nakışsız siyah mest gönderdi.
Biline ki;Habeş Meliklerine Necaşi,Yemen melikine Teb’a (Tübba;Ki
Hz.Peygamberin bi’setten evvel geleceğini haber veren ve şiiri ile imanını ilan eden bir
Yemen Meliki)20,Fars Melikine Kisra,Rum Melikine Kayser,Şam Melikine Hirakl,Mısır
Melikine Fir’avun denilir.Lakin halen Habeş Melikine Hattâ derler.Bu hediyeyi
gönderen Necaşinin ismi Eshamedir.
Mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Necaşiye bir mektub yazıp ve Ömer bin
Ümeyye ile gönderip,İslâma davet eyledi.Necaşi İslâmı kabul etti.
İbni Hibban rivayet eder ki;Necaşi Hz.Peygambere ubudiyet-nameyi yazıp ve
hediye yoluyla gömlek,iç çamaşır,şal,mest gönderdi.H.9. senesinde Necaşi vefat etti.
İmam Buhari rivayet eder ki,Hz.Cabir buyurdu ki Necaşi vefat ettiği gün
Peygamber Efendimiz Sahabe-i Kirama;Bugün Habeşde bir Raculü Salih vefat
eyledi.Cenaze namazını eda edelim,buyurduklarında,bizler saf olduk,Nebi Hazretleri
dahi imam olup Necaşinin cenaze namazını eda ettik.Hatta ben ikinci safta idim.

20
Mektubat.age.163,172.

34
“Hem -nakl-i sahih-i kat'î ile- imana gelen Habeş Meliki olan Necaşî, Hicretin
yedinci senesinde vefat ettiği gün ashabına haber vermiş, hattâ cenaze namazını kılmış.
Bir hafta sonra cevab geldi ki, aynı günde vefat etmiş.”21
Büreyde buyurur ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Necaşinin hediye olarak
gönderdiği mestini tam bir temizlik içerisinde ayaklarına giydiler ve sonra abdest alıp o
mestin üzerine meshettiler.
Bu hadisi şeriften hediye kabulünün ve sırf siyah mest giymenin cevazı dahi,
mestler abdestli iken giyilse,abdest bozuldukta ayağını yıkamak lazım olmayıp, mest
üzerine meshetmenin cevazı zahir oldu.
Hadisin Senedi: Tirmizi bu hadisi şerifi Hammad bin Seriden,Hammad Veki’den,Veki’ Delhim
bin Salihden,Delhim Hüceyr bin Abdullahtan,Hüceyr İbni Büreydeden,oda pederi Büreydeden rivayet
buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Muğire bin Şu’beden rivayet olundu,buyurdular ki;Hz.Dıhye


Resuli Ekrem Hazretlerine iki mest hediye eyledi. Resul-i Ekrem Hazretleri dahi o iki
mesti mübarek ayaklarına giydiler.
Hz.Dıhye;sahabe içinde güzellik sahibidir.Hatta Cebrail Nebi Aleyhisselama çok
kerre o Dıhyenin suretinde gelir idi.
Mîrik Şah şöyle zikreyledi; Resul-i Ekrem Hazretleri o iki mesti eski olup
yırtılıncaya kadar giydiler.Halbuki bu iki mestler temiz midir bilmezler idi.
Özetle;Muğire bin Şu’be buyurdular ki;Sahabe-i Kiramdan Dıhye Hazretleri
Resul-i Ekrem Hazretlerine bir çift mest hediye eyledi. Resul-i Ekrem Hazretleri o
mestleri yırtılıncaya kadar giydiler.Halbuki araştırıp o mestlerin aslı temizmidir yoksa
temiz değil midir,bilmezlerdi. Resul-i Ekrem Hazretleri bu mestleri araştırmaksızın
mübarek ayaklarına giydiklerinde işaret buyurdular ki;eşya-i meçhulede (bilinmeyen
şeylerde) asıl olan taharettir.Temizliği bozacak bir alamet zahir olmadıkça bu mestlerin
yapılışı temiz midir,değil midir diye sual lazım değildir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saiidden,oda Yahya bin Zekeriya bin ebi
Zaideden,Yahya Hasan bin Ayaşdan,oda Ebi İshakdan,oda Şa’biden,Şa’bi Muğire bin Şu’be
Hazretlerinden rivayet buyurdu.
Mîrik Şah buyurdu ki;Bu iki hadisi şerif Resuli Ekrem Hazretlerinin mest giyip
ve üzerlerine mesh ettiklerine delildir. Hz.Peygamberin seferde ve hazerde iki mest
üzerine mesh buyurduğu ehli sünnet yanında tevatür ile sabit olmuştur.

İBRETLİ BİR HİKAYE

Taberani ve Beyhaki İbni Abbasdan rivayet ettiler ki;bir gün Resul-i Ekrem
Hazretleri kazayı hacet için insanlardan uzağa gittiler. Ve bir ağaç altında oturarak
mübarek ayaklarından mestlerini çıkarıp yere koydular. Abdestten sonra mestlerinin
birini giydiler ve birini dahi giyecekleri vakitte havadan bir kuş inerek o mesti kapıp
havaya uçup,mesti baş aşağı tuttuğunda,içinden bir yılan yere düştü. Resul-i Ekrem
Hazretleri bu hali gördüğünde;bu Rabbimin ikramlarından bana bir ikramıdır,
buyurdular.Ve daha sonra şu duayı okudular:”Allahümme eûzü bike min şerri men
yemşi alâ batnihi ve min şerri men yemşi alâ ricleyn ve min şerri yemşi alâ
erbain”Mânası:”Allahım sana;karnı üzerine yürüyen,iki ayağı üzerine yürüyen ve dört
ayağı üzerine yürüyenlerin şerrinden sığınırım.”

21
Mektubat.age.104,164,174.

35
ÜÇÜNCÜ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin NA’LLERİ (ayakkabıları) hakkında vârid hadisi


şeriflerin beyanı hakkındadır.

BİRİNCİ HADİS : Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki;Ben konuşarak


sual ettim.Ya Enes, Resuli Ekrem Hazretlerinin papuçları nice idi.Kıbelleri yani yanları
var mı idi,yok mu idi?Enes Hazretleri buyurdu; Resuli Ekrem Hazretlerinin giydiği
papuçlarının iki yanları var idi.
Kıbal;Na’lin tasmasına dikilmiş iki kayıştır ki;bir baş parmağı ile yanında olan
parmağın arasında olur ve biri dahi orta parmağı ile yanında olan parmağın arasında
olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi Muhammed bin Beşşardan,İbni Beşşar Ebu davuddan,oda
İmam Hümmamdan,oda Katadeden,oda Hz.Enesden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : İbni Abbas’dan mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin na’linin iki tasması var idi.Na’linin tasmaları iki kat idi.
Musannifin bu hadisi zikretmesi papuçların tasmaları iki kat olduğunu beyan
içindir. Bu pabuçlar İstanbul Topkapı Müzesinde,Kutsal Emanetler bölümünde
bulunmaktadır.
Hadisin Senedi: Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Küreyb Muhammed bin Alâ’dan,oda Veki’den,oda
Süfyandan,oda Halid Huzadan,oda Abdullah bin Harisden,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.
Malum ola ki, Resul-i Ekrem Hazretlerinin oniki amucası var idi.Sekizi Nebi
Âleyhisselama yetişip,göremediler idi,dördünü gördüler idi.İkisi iman etmedi,biri Ebu
Talib ve biri Ebu Leheb idi.Ve dahi ikisi iman ettiler;Biri Hz. Hamza ve birisi Hz.Abbas
idi. Bu hadisi şerifin ravisi İbni Abbas Resul-i Ekrem Hazretlerinin ammizadesi idi.

ÜÇÜNCÜ HADİS : İsa bin Tahman buyurdu;Enes bizim için iki kılsız papuç
çıkardı.O iki na’lın iki tasması var idi.
İsa bin Tahman dedi ki,Enes’den sonra Sabit adındaki bir kimse bana dedi
ki;Enes Hazretlerinin çıkardığı iki na’l, Resul-i Ekrem Hazretlerinin na’li idi.
Özetle:Tirmizi buyurdu ki;Ebu Ahmed Zübeyr vasıtasıyla Ahmed bin Meni’ İsa
bin Tahman’dan bize haber verdi ki;bir gün İsa bin Tahman Hz.Enesin meclisinde
idi.Hz.Enes iki na’l gösterdi.Na’lin kimin olduğunu söylemedi.Enesin meclisinden
sonra,tabiinden Sabit adında bir kimse bana dedi ki;Ya isa bin tahman malumun
olsunki,Hz.Enesin gösterdiği na’ller Resul-i Ekrem Hazretlerinin papuçları idi.
Bu özet mânadan anlaşıldı ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin na’lleri,nebinin
vefatından sonra bereket için korunurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS :Ubeyd bin Cüreycden mervidir,Ubeyd tabiinden


Medinelidir.
Ubeyd sual yoluyla İbni Ömer Hazretlerine dedi ki;Ben dibağ olmuş,tabaklanmış
na’lleri sen giyer olduğun halde gördüm.Devamının hikmeti nedir,dedi. İbni Ömer cevab
verdi ki;Ben Resul-i Ekrem Hazretlerini na’llerini giyer olduğu halde gördüm.O na’ller
ki,na’llerin köselesinde dahi boyanmış,tabaklanmış kıl olmadığı halde giyerken
gördüm.O na’ller mübarek ayaklarında iken abdest aldıklarını gördüm.Yani Resul-i
Ekrem Hazretleri mübarek ayakları yaş iken na’lleri giyerler idi.

36
Bu hadis tabaklanmış derinin temizliğine delalet eder.
İbni Ömer buyurdu ki;Ben dahi Resul-i Ekrem Hazretlerine muvafakat için
na’lin tasması,bağ ve köselesi dabağatlanmış ve cilalanmış severim.
İbni Hacer buyurur ki;kabir üzerine oturmak nehyolunduğu gibi,kabirde
zaruretsiz papuç ile gezmek nehyedilmiştir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Musa ensariden,oda Maînden,oda Malikden,oda
Said bin ebi Said Hakberiden,oda Ubeyd bin Cüreycden rivayet eyledi.

BEŞİNCİ HADİS : Ebu Hureyre Hazretlerinden mervidir,buyurdu; Resul-i


Ekrem Hazretlerinin na’linin tasmasında iki yön var idi.Tafsili geçti.
Hadisin Senedi:Bu hadisi Tirmizi İshak bin Mansurdan,oda Abdurrezzaktan,oda
Ma’merden,İbni ebi Zi’bden,oda Salih Mevla Tevimeden,oda Ebu Hureyreden nakl ve rivayet buyurdu.
Malum olsunki;3. babta zikrolunan hadis ile bu 5. hadis lafız ve mâna yönüyle bir iselerde,1.hadis
Enes Hazretlerinden mervi olduğu için 5. hadisi dahi Tirmizi zikir ve beyan eyledi ki,bu iki hadisin
senedleri muhtelif olduğunu beyan içindir.

ALTINCI HADİS : Süddi’den (İsmail bin Abdurrahman) rivayet olundu,


dedi;Amr’dan işiten kimse bana haber verdi ki,Amr buyurur;
(Amr,sahabi olup,Rasulullah ahirete irtihal ettiğinde oniki yaşında idi. Süddi
Amr’dan bu hadisi rivayet eden kimsenin ismini beyan etmedi.Lakin Muhaddisin beyan
ettiler ki,o kimsenin ismi Ata bin Sâibtir.)
Amr bin Haris buyurur ki;Ben Resul-i Ekremi gördüm,namaz kılarlar idi. İki kat
dikilmiş iki mübarek papuç ayaklarında iken,papuçta iki kat yapışmış kösele,biri birine
yapışmış olduğu halde...
Hanefi buyurur ki, Resul-i Ekrem Hazretlerinin papuçları iki kat deriden
dikilmiş idi.Namazdan murad,cenaze namazı idi,dediler.
Özetle:İsmail bin Abdurrahman Süddi demiştir ki;bir kimse Amr bin Haris’in,
ben Hz.Peygamberi ayağında iki kat dikilmiş papuç var iken namaz kıldığını
gördüm,dediğini bize haber verdi.
Hadisin Senedi: Tirmizi bu hadisi Ahmed bin Meni’den,oda Ebu Ahmedden ve onlar
Süfyandan,oda Tefsir sahibi İsmail bin Abdurrahman Süddiden,onlar dahi Amr bin Harisden dinlemiş bir
tabiinden alıp,rivayet ettiler.

YEDİNCİ HADİS : Ebu Hureyre’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri saadetle buyurdu;sizden biriniz bir papuç ile yürümesin yani bir ayağında
pabuç,bir ayağı yalın yürümesin,iki ayağına pabuç giysin yahut iki ayağından pabucunu
çıkarsın.
Özetle:Ebu Hureyre buyurur ki; Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdu;Elbette
sizden biriniz tek pabuç ile yürümesin.İster ise iki pabuç beraber giysin,ister ise iki
pabucu beraber çıkarıp,yalın ayak olsun.
Bu hadisi Tirmizinin bu makamda zikri,şu mânaya işaret içindir ki; Resul-i
Ekrem Hazretleri bir pabuç ile yürümemiştir.
Hattabi buyurdu ki;Her çift olan şey örme,deri,çorap gibi bir tekini giyip,bir
tekini giymese ve rida-ı (hırkayı) bir döşüne koyup bir omuzuna itmemek,kezalik bir
ayağına örme ve bir ayağına pabuç giymek mekruhtur,dediler.
Yine Hattabi buyurdu ki;Bir pabuç ile yürümede nehyolunduğunun hikmeti odur
ki;aklın zaifliğine ve korkunç görüşe hamlolunur. Bazılar âzalar arasında ölçü olmadığı
için yasaklanmıştır,dediler.
İbni Arabi,bir pabuç ile yürümek,şeytan yürüyüşüdür,dedi.Beyhaki,halkın
âdetine aykırıdır,ondan kaçınmak lazımdır,dediler.
Hadisin Senedi:Bu hadisi şerifi Tirmizi İshak bin Mûsa Ensariden,oda Maînden,oda
Mâlikden,oda Ebi Zenaddan,oda A’recden,oda Ebi Hureyreden rivayet buyurdu.

37
SEKİZİNCİ HADİS : Hz.Cabir’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri
bir kimseyi sol eliyle yemekten nehyetti,yahud bir papuçta yemekten yasakladı.
Özetle:Hz.Cabirden menkuldür ki; Resul-i Ekrem Hazretleri insanları sol eliyle
yemek yemekten ve bir papuç ile yürümekten nehyettiler. Bu hadiste olan insanları
nehye mahsus gibi görünüyorsa da;(hadisde rical-erkek) ifadesi geçmektedir.Şer’i
işlerde asıl olan erkekler olup,kadın ona tabidir.
Resul-i Ekrem Hazretleri çocuklara dahi sol eliyle yedirip içirmemeyi tenbih
buyurdular.Hatta Ömer bin Ebi Seleme’nin,Ben Rasul-i Ekrem’in kucağında idim,bana
sağ elinle al ki,sağ el ile yemek yemeyi mutad edinmiş olasın,buyurdular,dediğini rivayet
ederler.
Hadisin Senedi:Bu hadisi şerifi Tirmizi İshak bin Mûsadan ve onlar Maînden ve onlarda
Mâlikden,oda Ebu Zübeyir tabi’den,oda Cabirden alıp naklettiler.

DOKUZUNCU HADİS : Ebu Hureyre’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri buyurdu;Sizden biriniz pabuç giymek dilediğinde sağ tarafı ile başlayıp,evvel
sağ ayağa giysin ve dahi pabuç çıkarmak istediğinde sol tarafı ile başlayıp,evvela sol
ayağının pabucunu çıkarsın.Pabuç giydirildiğinde sağ ayak ayakların evveli olsun,
pabuç çıkarıldığında sağ,ayakların sonu olsun...
Özetle:Ebu Hureyre dedi ki, Resul-i Ekrem Hazretleri;Sizden biriniz pabuç
giymek istediğinde,sağ tarafı ile başlayıp evvela sağ ayağına giysin ve pabucu çıkarmak
istediğinde başlangıçta sol ayağının pabucunu çıkarsın,pabuç giyilirken sağ ayak
ayakların evveli ve çıkarılırken sonu olsun,buyurdular.
Malum olsun ki; Resul-i Ekrem Hazretleri bu hadisi şerifin başlangıcında pabuç
giymenin usulünü tarif buyurduktan sonra,yine tekrar hadisin sonunda beyan
buyurmalarından murad,pabucun ahkâm ve kullanılışı kolay olmadığından
merhameten Ümmeti Muhammediyesine tafsilen anlatmaktır.Pabuç (ayakkabı)
giymekten murad ayağı muhafaza olup,sağ taraf sol taraftan efdal olduğundan
ayakkabı başlangıçta sağ ayağa ikram edilmek lazım gelir ki;Hz.Peygamber işte bu
lüzumu bu hadisle beyan buyurdular.
Şeyh İbni Hacer ve Kadı Iyaz pabuç hakkında Resul-i Ekrem Hazretlerinin
emirleri İstihbab için olmasında icma’ vardır,diye nakil ettiler.
Hadisin Senedi: Tirmizi bu hadisi Kuteybeden,oda Malikten,oda Ebiz Zenaddan,oda Tabiî
A’recden,oda Ebu Hureyreden nakl ve rivayet buyurdu.

ONUNCU HADİS : Hz.Âişe’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri


şerefli işlerde sağ tarafı kullanmayı severdi,gücü yettikçe yapardı,zaruret vaktinde sol
tarafını kullandıklarına işaret vardır.
Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek saçını taramada,pabuçlarını giymede,abdest
almada sağ tarafı kullanmayı severlerdi.
Malum ola ki;şu üç şeyi zikirden murad;sağ tarafı bu üçe mahsus demek
değil,belki Resul-i Ekrem Hazretleri başından ayağa varıncaya teyemmün edip ,bereket
dilediklerine temsildir.
Hadisin Senedi:Bu hadisi Tirmizi Ebu Musa Muhammed bin Mesnadan,oda Ebu Musa
Muhammed bin Ca’ferden,oda Şu’beden,oda Eş’as bin ebi Şa’şadan,oda pederi Şa’şadan,oda Mesruk
tabiinden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.
3.babta beyan olunan hadisten 11.hadis Ebu Hureyreden mervidir,buyurdu;
Resul-i Ekrem Hazretlerinin her bir pabucu için iki ayakkabı tasması var idi.Kezalik
Ebubekir ve Ömerin her bir pabuçları için iki nalin tasması var idi.
Pabucun tasmasının orta yerinden,pabucun ucuna kadar bir kayış olup,iki
parmak bir tarafından,üç parmak bir tarafından olur.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin pabucunda iki kayış olduğu âdet
yoluyla olup,ibadet yoluyla olmadığına işaret vardır.Hz.Osmanın pabucunda bir kayış

38
olmasında,eğer pabuçta iki kayış ibadet yoluyla olsaydı,Hz.Osman pabuçta bir kayış
edinmezdi.

DÖRDÜNCÜ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin MÜHRÜ ŞERİFİ hakkında vârid olan hadisi


şerifler beyanındadır.
Malum olsun ki;bu babta zikrolunan hadisi şeriflerden anlaşılan mânaların özeti;
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mührü şeriflerinin maddesi ne cinsden olduğu ve o mührün
kaşı ne cinsden olduğu ve üzerinde kazınmış olan ibare kaç satır olduğu ve o mühür ne
sebeble edindiği ve Resul-i Ekrem Hazretlerinin vefatından sonra bu mührü şerif
kimlere intikal etmiş olduğunu tarif ve tafsildir.
Rivayet edilen hadislerden istifade edildiğine göre, Resul-i Ekrem Hazretleri
yüksek huzurlarında bulunanlara hitaben çevredeki Melik ve Krallara birer kıt’a nâme-
i saadet yazılıp ve gönderilmesiyle dini mübin olan İslâma davet edeceğini beyan
buyurmasıyla,ashabtan bazıları tarafından mühürlenmeyen yerin,Melik ve Sultanlar
nazarında muteber olmadığı,beyan olunması üzerine Resul-i Ekrem Hazretleri bir âdet
mührün yapılmasını ve hazırlanmasını emir ve ferman buyurduklarından,kaşını yani
İsmi Şerifi Nebevi işlenip,kazınan taşı akik olmak üzere gümüş bir mühür yapılıp
takdim olunduğu andan,etraftaki Meliklere hitaben meydana gelen yüksek emirleri
yazıp mühürledikten sonra mübarek parmaklarına takarlardı.Ve üzerinde kazınmış
olan ibareye tazim kasdıyla helaya giderken parmaklarından çıkarmayı itiyad eylediler.
Bazı raviler ol vakit yapılan mührün kaşı dahi gümüşten yapılmış idi.
Gerek birinci söz ve gerek ikinci söz sahih olduğundan,birinin yalınız taşı
akik,diğer biri gümüş ve diğerinin taşı dahi gümüş olmak üzere Hâtemen Nebiyyin
Efendimizin iki kıt’a hâtemi şerifi olduğu sabit olmuştur.
Zikredilen mühür daima saadetli parmaklarında olduğundan,gerektiği zaman
yazılan emirleri mühürlemek için çıkarırlar ve sonra yine parmaklarına takarlardı.
Mührü şerifin kaşında;”Muhammed Rasul-Alllah”ve bir kavilde;”Lâ ilahe
illallah Muhammed Rasul-Allah”ve bir kavilde;”Bismillahirrahmanirrahim,”ibare-i
şerifesi kazınmış olduğundan her yönüyle övgüye layık tazim ve vakar idi.Peygamberin
mührünün nakşı hakkında eğer zikrolunan üç rivayet nakil edilmiş ise de,birinci görüş
diğer görüşlere tercih edilip;”Muhammed-Rasul-Allah”ibare-i şerifesi üç satır üzerine
yazılmış.Yani birinci satırı “Muhammed”,ikinci satırı;”Rasul”,üçüncü satırı;”Allah”
olmak üzere tertip ve kazınmıştı.
Mezkur mührü şerif Resul-i Ekrem Hazretlerinin alemi bekaya teşrif ettikleri
saate kadar ellerinde kalıp,irtihalinden sonra Hz.Ebubekire intikal ve onun irtihalinde
Hz.Ömere ve ondan sonra Hz.Osman bin Affana intikal etti.Hz.Osman kaza ile Eris
kuyusuna düşürüp,bir daha bulamadı.

BİRİNCİ HADİS : 4. babta beyan olunan hadisi şeriflerden 1.hadis Enes bin
Malik’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretlerinin mührü şerifleri gümüşten
idi.Gerek mühürlü olsun,gerek mühürsüz olsun, Resul-i Ekrem Hazretlerinin gümüşten
olan mühürlerinin kaşı yani ismi şerifleri yazılmış olan taş,Habeşe mensub taş idi.Yani
akik idi,demektir.Zira akik ekseriya Habeş ve Yemen diyarından gelir.
Özetle:Enes bin Malik, Resul-i Ekrem Hazretlerinin mührü şerifleri gümüşten
yapılmış ve taşı,habeş taşı yani yemen akikinden idi,dediler.
Hadisin Senedi. Bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Abdullah bin Vehbden,oda
Yunusdan,oda İbni Şihabdan,oda Enes bin Malikden nakl ve rivayet buyurdular.

39
İKİNCİ HADİS : İbni Ömer’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri
gümüşten mühür edindi.
Resul-i Ekrem Hazretleri etrafa olan,Meliklere gönderdikleri mektubları o
mühürle mühürler idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri o mührü parmağına takmaz idi. Mîrik Şah buyurur ki;
Resul-i Ekrem Hazretleri mührü parmağına takmaz idi,demenin mânası budur ki ;
mektuba mühür vurdukları vakit parmaklarından çıkararak mühürleyip,yine
parmaklarına takarlar idi. Mühür parmakta iken mühürlemezdi,demektir.
Hattabi dedi ki; Resul-i Ekrem Hazretleri mühür takmazdı,demenin mânası;
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mühür edinmekten muradı,zinet kasdıyla olmayıp,
gerektiğinde mühür vurmak içindir,dedi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybeden,oda Ebu Avaneden,oda Ebi Beşirden,oda
Nâfi’den,oda İbni Ömerden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS : Enes bin Malik’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin mührü şerifi gümüşten idi.O mührün taşı gümüşten idi. Yani Resul-i
Ekrem Hazretlerinin bütün gümüşten bir mührü var idi.Mîrik Şah buyurdu ki;bu
hadisi şerif Resul-i Ekrem Hazretlerinin müteaddid mührü olmak üzere hamledilir.
Hadisin Senedi: Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Hafs bin Ubeyddden,oda
Züheyr ebu Haysemeden,oda tabiînden Hamîdden,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS : Enes bin Malik’den mervidir,buyurdu;Vaktaki Resul-i


Ekrem Hazretleri Hudeybiyeden dönüş ânında dine davet için Avem Melikine fermanı
göndermek eylediler ise,ashabdan bir kimse Resul-i Ekrem Hazretlerine beyan ve ifade
ettiği;Ya Rasulallah,Acem mektuba itimad etmezler,ancak mühürlenmiş mektuba
itimad ederler.
Resul-i Ekrem Hazretleri bu kimsenin sözünü dinledikte,kendileri için bir mühür
yapılmasına emir buyurdular.
Hadisi rivayet eden Enes buyururlar ki;bu hadisi rivayet ettikleri vakitte,güya
mührün beyazını Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek parmağında görüyorum.Yani
bu hususta o derece Hz.Enes’in yakîni var idi ki,hâla Resul-i Ekrem Hazretlerinin
parmağında mührü görür gibiyim,diye buyurdu.
Mîrik Şah buyurdu ki,bu hadisten mühür takınmak açıkça görülmüş oldu.
Bazı alimler dediler ki;erkekler gümüşten mühür edinseler,layık olan budur ki;
yüzük kaşını parmağın iç tarafına koyalar,tâ ki süs kasdıyla takma vehmini defetmek
için.
İbni Battal yüzüğün kaşını parmağın dış ve içinde koymak hakkında kavli hadis
vârid olmadı,dedi.
İmam Malik’den sual ettiler ki;siz yüzüğün kaşını parmağın içine koyar mısınız?
Cevabında;Hayır,dedi.
Özetle;Amel;niyet,zinet üzere mebnidir.Eğer yüzük takınan kimsenin muradı
zinet değilse,mührün kaşı gerek parmağın dışında ve gerek parmağın içinde olsun,
caizdir.

BEŞİNCİ HADİS : Enes bin Malik’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin mührü şeriflerinin nakşı üç satır idi.Evvelki satırı Muhammeddir.İkinci
satırı Rasul’dür.Üçüncü satırı Allahdır.Mührü şerifin nakşı;”Muhammed-Rasul-
Allah”olur ve bazı rivayette mührün nakşı;”Bismillah-Muhammed Rasul-Allah”dır,
dediler.Lakin doğru olan Hz.Tirmizinin rivayetidir.
Hadisin Senedi:Bu hadisi şerifi Tirmizi Muhammed bin Yahyadan,oda Muhammed bin
Abdullahil Ensariden,oda pederi Abdullahtan,oda Semameden,oda Enes bin Malikden rivayet etti.

40
ALTINCI HADİS : Enes’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri
mübarek fermanı yazmak diledi.Acem Melikine,Rum Melikine,Habeş Melikine, Resul-i
Ekrem Hazretleri bu üç melike ferman yazılmasını emreylediği esnada,ashabdan bir
kimse Resul-i Ekrem Hazretlerine dedi ki;Bu Meliklerden hiç birisi mühür
konulmadıkça,mektubu kabul etmezler.
Resul-i Ekrem Hazretleri o sahabiden bu sözü işittiğinde bir mühür yapmayı
emrettiler.Bazılar dediler ki,o mührü şerifi beyan eden kimsenin ismi,Ya’la bin Ümeyye
idi.
Resuli Ekrem Hazretlerinin mührünün halkası gümüştür.O mührün kaşına;
”Muhammed-Rasul-Allah”lafzı şerifi nakşolundu.
Malum ola ki,muhaddisinin rivayeti üzere üç fermanı şerif yazıldı.Biri Kisraya
gönderildi.Kisrayı laine fermanı hümayun ulaştığında,tamamen küfrü inadından daveti
hakka icabet etmeyip,o yazılan mektubu parça parça etti.Bu haber Resul-i Ekrem
Hazretlerine ulaştığında;”Allahım onun mülkünü parça parça et.”diye buyurdular.Az
vakitte kisranın mülkü tarumar oldu.
“Perviz denilen Fars padişahı, name-i Nebeviyeyi yırtmış. Resul-i Ekrem

Aleyhissalâtü Vesselâm'a haber geldi. Şöyle beddua etti: "Yâ Rab! Nasıl
mektubumu paraladı, sen de onu ve onun mülkünü parça parça et." İşte şu bedduanın
tesiriyledir ki; o Kisra Perviz'in oğlu Şirveyh, hançer ile onu paraladı. Sa'd İbn-i Ebî
Vakkas da, saltanatını parça parça etti. Sasaniye Devleti'nin hiçbir yerde şevketi
kalmadı. Fakat Kayser ve sair Melikler, name-i Nebeviyeye hürmet ettikleri için,
mahvolmadılar.”22
Mu’cize eseri olarak;“Kisra'nın oğlu babasını öldürdüğünü aynı dakikada haber
verdiğini”23tarih-i siyer haber vermektedir.
“Veladet-i Ahmediye (A.S.M.) gecesinde Kâ'be'deki sanemlerin sukutu ile, Kisra-
yı Faris'in saray-ı meşhuresi olan eyvan'ı inşikak etmesi gibi, irhasat denilen yüzer
hârikalar tarihçe meşhurdur.”24
Ve ikinci ferman Kaysere ulaştığında kabul edip,fermanı korudu.Lakin askerinin
kendisini öldüreceğini yakînen bildiği için,imanını açıklayamadı.Lakin mektubu şerife
tazim sebebiyle uzun müddet Rum mülkü zevalden korundu.
Ve dahi fermanı şerifin biri Necaşiye ulaştığında şerefi islâm ile müşerref oldu.
Nitekim Necaşi menkıbesi daha önce yazılmıştı.
Hadisin Senedi:Bu hadisi şerifi Tirmizi,Nasr bin Ali Cehzemi,ebu Ömerden,oda Nuh bin
Kaysdan,oda Halid bin Kaysdan,oda tabiî Katadeden,oda Hz.Enesden rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS : Enes bin Malik’den rivayet olundu,buyurdu ki; Resul-i


Ekrem Hazretleri helaya girmek istedikleri vakit mübarek mührü parmağından
çıkarırlar idi.
Malum ola ki,bir kimse helaya girmek istese,eğer mühründe Allah isminden
yahut peygamber isminden bir isim var ise mesela;Abdullah, Abdurrahman,
Muhammed, Ahmed,Musa,İbrahim gibi,o mührü parmağından çıkarmak lazımdır.Eğer
unutsa,helada hatırına gelse,avucu içine alsın.Yahud sarığına,bir beze,yahud ağzına
koysun,dediler.Hatta doğru bir görüşte;sahrada dahi kaza-i hacet için oturmadan önce
çıkarmak lazımdır,dediler.Mezkur mührü beraber götürmek mekruhtur,bazıları
haramdır,dediler.

22
Mektubat.age.146.
23
Age.495.
24
Age.211.

41
Hadisin Senedi:Bu hadisi şerifi Tirmizi İshak bin Mansurdan,oda Said bin Âmirden,oda
Hümamdan,oda İbni Cüreycden,oda Zühriden,oda Hz.Enesden rivayet buyurdu.

SEKİZİNCİ HADİS: İbni Ömer’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri gümüşten bir yüzük edindiler.O mühür Resul-i Ekrem Hazretlerinin
parmağına takması üzerine hakikaten mübarek ellerinde idi.Yahud iktizasına binaen,bir
şey mühürlemek için yanında bulunmak üzere tasarrufunda idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri alemi âhirete teşrif buyurduktan sonra o mühür,
Ebubekir Hazretlerinin hakikaten elinde yahud tasarrufunda idi. Ve Hz.Ebubekirden
sonra Hz.Ömerin hilafet vaktinde o mühür elinde idi.O mühür Hz.Ömer ahirete irtihal
ettikten sonra Hz.Osmanın elinde idi.
İmamı Buhari rivayeti üzere üç halife o mührü nübüvveti parmaklarına takarlar
idi.Ve iktiza ettikçe,Meliklere ferman yazıldığında mührü şerif ile mühürlerlerdi.Hatta o
Hatemi Şerif Hz.Osman’ın elinden düştü.Bi’ri Eris (Eris kuyusu)denilen yani hatem
kuyusu denilen kuyuya düştü.
Malum ola ki,el’an Medine-i Münevverede,Kubaya yakın mahalde bir bostan
vardır.O bostanda bir kuyu vardır.O kuyunun adına Bi’ri Eris derlerdi.Mührü Şerif
Hz.Osman’ın elinden o kuyuya düştükten sonra adı Bi’ri Hatem oldu,idi.O bostana
gitmek sünneti şeriftir ve gayet ferahlı bir mevzidir.
Benabirin,Hz.Osman’ın hilafet vaktinde o kuyuya bir gün teşrif ettiler.O
kuyunun kenarında oturup ilahi kudreti temaşa ederken,Allahın hükmü ile mübarek
elinden mührü şerif o kuyuya düştü.Büyük bir ihtimam ile mührü aradılar.Allahın
hikmeti ile bulunmadı.Hatta üç gün kadar arayıp takdiri Hudaya rıza gösterdiler.O
mührün kaşının nakşı;”Muhammed-Rasul-Allah”lafzı şerifi idi.
Ebu Seleme rivayet eder ki;Muhacirin Medine-i Münevvereye geldiklerinde suyu
ile imtizac edemediler.Ensardan bir kimsenin bir ev kuyusu var idi,suyu düzenli idi.O
kimse bir kırba ile,suyu pahalıya satardı. Resul-i Ekrem Hazretleri o kimseyi getirtip,o
kuyuyu cennette bir ırmağa satarmısın,dedi.Cevab verdi ki;Ya Rasulallah,ehil ve
iyalimin nafakasına o kuyudan başka hiçbir şeye sahib değilim.Bu haberi Hz.Osman
duyup o kimseye dilediğince mal verip o kuyuyu satın alarak, Resul-i Ekrem
Hazretlerine geldi ve dedi ki;Ya Rasulallah,o kuyuyu eğer satın alsam,o kimse ile ettiğin
pazarlık gibi cennette bir ırmak alır mıyım?
Resuli Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Evet,ya Osman.
Hz.Osman dedi ki;Şimdi kuyuyu satın aldım.Müslümanlar için olsun,ya
Rasulallah.
Hadisin Senedi.Bu hadisi şerifi Tirmizi İshak bin Mansurdan,oda Abdullah bin Nümeyrden,oda
Ubeydullah bin Ömerden,oda Nâfi’den,oda İbni Ömerden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretleri MÜHRÜ NİCE TAKINDIKLARI hakkında vârid olan


hadisi şerifler beyanındadır.

BİRİNCİ HADİS: 5.babta beyan olunan hadisi şeriflerden 1. hadis Aliyyibni Ebi
Talib Hazretlerinden mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri mührü mübarek sağ
eline takar idi.
Hâsılı mâna; Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek mühürlerini sağ eline takarlar
idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Sehilden,oda Yahya bin Hassandan,oda
Süleyman bin Bilalden,oda Şerik bin Abdullah ebi Nemreden,oda İbrahim bin Abdullah bin
Hanînden,oda pederinden,pederi Aliyyibni Ebi Talibden rivayet buyurdu.

42
Malum olsun ki;Hz.Ali, Resul-i Ekrem Hazretlerinin ammi-zâdesidir ve damadı
muhteremidir.Osman bin Muğireden mervidir ki;Hz.Alinin hilafetinin sonunda,
Ramazanı şerif girip Hasan Ve Hüseyin ve İbni Abbas ile iftar ederler idi.Üç lokmadan
ziyade yemek yemedi.Niçin yemezsin,ya Emirel Mü’minin,diye sual ettiklerinde, isterim
ki,karnım yiyecekten boş olduğu halde ölüm bana gele,diye cevab buyurdular.
Ravi rivayet eder ki;bu üslub üzere vâki olarak yani az yiyerek bir gece sonra,ya
iki gece sonra şehid oldular.”Emhasibte enne eshabel kehfi”,”(Resulüm)Yoksa sen
(sadece) Kehf ve Rakim sahiblerinin ibrete şayan olduklarını mı sandın?”25 âyeti
kerimesinde münasebetle,tefsiri kebirde yazmıştır ki;bir siyah kul var idi,İmamı Aliye
muhabbet ederdi.Bir gün heva-i nefisle ve şeytanın aldatmasıyla hırsızlık yaptı.İmamı
Alinin hilafeti zamanı idi,huzuru şeriflerine getirdiler.İmamı Ali sordu.İnkâr etmeyip,
hırsızlığı ikrar ettiğinde İmamı Ali Şeriata göre elini kesdi.Ve o arabda kesilen elini sağ
eline alıp giderken yolda Selmanı Farisi ve İbni Küvabe tesadüf etti. Sordular ki;Elini
kim kesdi?Arab cevab verdi ki;Emirel mü’minin Ali kesdi.Dediler ki;Elini keseni ne hoş
medih edersin.Cevab verdi ki;Nice medih etmem,o kimseyi ki elimi emri hakla kesdi ve
beni cehennem ateşinden kurtardı.
Hz.Selman kulun cevabını tahsin edip,İmamı Aliye haber verdiğinde,arabı
huzuruna davet edip,o kesilen elini yerine koyup bir mendil ile üzerini örtüp,İmamı Ali
dua ve tazarrua başladı.Bu esnada semadan bir ses işitti ki,mendili kaldırdılar, gördüler
ki,olduğu gibi Allahın izniyle eli yerine bitişmiş.
Nakledilir ki;Bir gün İmamı Ali sahrada tek başına gezerken bir düşman
pehlivana tesadüf edip durdu,düşman hamle edip,hamlesini menetti.Kendileri hamle
ettiklerinde Allahın yardımıyla galebe edip,göğsü üzerine çıkıp,başını kesmek
isteyince,düşman yalvarıp;er olan bastığını boğazlamaz,ya Ali,dediğinde onu âzad
eyledi.Ve bu halde imamı Ali dalgın iken tekrar düşman hamle eyledi.İmam hamlesini
defedip,yine altına aldığında düşman yalvarıp;Ya Ali,sana mürüvvet madeni derler,
bana eman ver,diyen düşmanı yine âzad eyledi.Bu defa düşman fırsat gözleyip İmamı
Aliye tekrar hamle eyledi.Hamlesini defeyleyip başını kesmek üzere iken düşman gördü
ki,artık eman talebinin hiçbir yanı yok,bu halde bir ihanet etmiş olayım,diye mübarek
yüzüne tükürdü.
Hz.Ali bu halette düşmanı koyuverip,yürü âzadsın,serbestsin,dedi.Düşman sordu
ki;Ya Ali,ben üç defa sana hıyanet ettim.Sonunda bunun gibi bir ihanet daha ettim.Eğer
senin yerinde ben olsam,kızgınlığımdan seni parça parça ederdim.Sebeb ne oldu ki,sen
beni âzad ettin?
İmamı Ali cevab verdiler ki;Bizim gazamız iki türlüdür;Biri senin gibi kâfir ile
gaza etmektir ki,Allah rızası için olur ve biri de nefsimizle gazadır ki,ona muhalefetle
olur.Seninle savaşmam Allah rızası için idi.Kaç kere o ihaneti ettin,eğer o halde
öldürsem,nefsim rızası için öldürmüş olurdum ve nefsim yol bulup galebe etmiş olurdu.
Onun için seni âzad ettim.Nefsimi basdım ve gazayı ekber etmiş oldum ki,senin gibi
kâfirin zararından,mü’mine nefsinin zararı fazladır.
O kâfir bu sözleri işitip ve kalbinden hidayet güneşi doğup,islâmla müşerref oldu.

İKİNCİ HADİS : Hammad bin Seleme’den mervidir,buyurdu;Ben Ebi Râfi’in


oğlu Abdullahı gördüm.Mührü sağ eline takar idi.Abdullahtan mührü sağ eline
takmasının sebebini sordum.Bana cevab verdi ki;Mührü sağ elime taktığımın sebebi
budur ki;Cafer Tayyarın oğlunu gördüm.Mührü sağ eline takardı.
Abdullah buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri mührü sağ eline takardı.
Özetle:Hammad bin Seleme buyurdular ki; Ben Ebi Râfi’in oğlu Abdullahı
gördüm.Mührü sağ eline takar idi.Abdullah’tan mührü sağ eline takmasının sebebini
25
Kehf.9.

43
sordum.Bana cevab verdi ki;Mührü sağ elime taktığımın sebebi budur ki;Abdullah bin
Caferi gördüm.Mührü sağ eline takardı. Ve Abdullah bin Cafer buyurdu ki; Resul-i
Ekrem Hazretleri mührü sağ eline takardı.Yani ben dahi Resuli Ekrem Hazretlerine bu
hususta ittiba ettim.
Bu hadisi şeriften anlaşılır ki;Her şeyde Resul-i Ekrem Hazretlerine ittiba,güzel
bir iştir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu Hadisi Şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Harundan,oda Hammaddan
beyan ve rivayet eyledi.
Malum ola ki;Bu Abdullah Hz.Alinin kardeşi olan Caferi Tayyarın oğludur. Sahabi oğlu
sahabidir.
Abdullah Habeşistan yurdunda doğdu.Ve Habeşistan ülkesinde İslâmda ilk
doğan budur. Resul-i Ekrem Hazretlerine Abdullah biat ettiğinde yedi yaşında idi.On
yaşına ulaştığında Resul-i Ekrem Hazretleri âlemi bekâya teşrif buyurdu.Hicretten
seksen sene geçince Medine-i Münevverede dâr-ı bekâya teşrif buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS : Cafer bin Muhammed’den mervidir ki,müşarun ileyh İmamı


Cafer-i Sadık lakabıyla lakablanmıştır.Pederi Muhammed Bakırdır.Muhammed Bakır;
İbni Ali,İbni İmamı Hüseyin bin Ali bin ebi Talibtir.İmamı Caferin annesi Firve-dir
ki;Binti Kasım bin Muhammed bin ebi Bekris Sıddıktır.
İmamı Caferin menkıbelerini yazmak ve söylemekle bitmez.Hülasa tüm taifelerin
yanında makbuldur.Cümle faydalarından biri budur ki;Bir kimse öldürücü bir
hastalığa mübtela olsa,Hz.İmamı Cafer o hastaya yüz kere Âyetel Kürsi okusalar,o
kimseye Allah şifa ihsan ederdi.
Anlatılır ki;Abbasiyeden Caferi Devânîki,İmamı Cafer Hazretlerini hazır edip ve
katline ferman eyledi.Bir ejder Caferi Devanikinin üzerine hücum eyledi.Derhal Caferi
Devaniki tevbe ve istiğfar edip Hz.İmamı Caferin huzuru şeriflerine varıp,haya ile
oturup dedi ki;Ya İmamı Cafer,benden her ne ki hatırına gelirse ve ne muradınız var
ise,isteyiniz,hemen isteğinizi yapayım.
İmamı Cafer;Ey Devaniki,senden rica ederim ki,beni huzuruna bir daha hazır
etme,çıkarma ve benden bir şey rica ile diye,rica etme,diye buyurdu.
Hz.İmamı Cafer meşayihi kiramın gerek gizli,gerek açık olarak ulu bir şeyhidir.
İmamı Cafer pederi Muhammed Bakır’dan rivayet etti;Muhammed Bakır ilmin
asıl ve fer’ini,açık ve gizlisini bildiği için Bâkır diye lakabladılar.İmamı Bâkır tabiinin
kıymetlilerindendir.
Hz.Cabir ve Enesden hadis dinlediler.Tüm rivayetlerinden biri budur ki;
Muhammed Bakır Cabirden rivayet eyledi,Cabir buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri
mührü sağ eline takar idi.
Malum olaki İmamı Buhari buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri mührü sağ
eline takar idi,demenin mânası;sağ elinin serçe parmağına takar idi,demektir.Hz.Aliden
mervidir ki;mührü orta parmağına ve salavat parmağına takılmasını nehyetmiştir.
Amma kadının tüm parmaklarına mührü takma caizdir,dediler.

DÖRDÜNCÜ HADİS : Salt bin Abdullahtan mervidir,buyurdu;İbn-i Abbas


mührü sağ eline takar idi.Ve Salt bin Abdullah dedi ki;İbn-i Abbası ancak şöyle
düşünürüm ki;o buyurdu, Resul-i Ekrem Hazretleri mührü sağ eline takar idi.Yani Salt
ibni Abdullah demek ister ki;İbn-i Abbas’ın mührü sağ elinin serçe parmağına taktığı
Resul-i Ekrem Hazretlerine uymak içindir.
Hadisin Senedi:Bu hadisi şerifi Tirmizi Muhammed bin Hamidden,oda Cerirden,oda Muhammed
bin İshakdan,oda Salt bin Abdullahtan rivayet buyurdu.

44
BEŞİNCİ HADİS : İbni Ömer’den mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem
Hazretleri gümüşten bir mühür edindi.Mührün kaşını avucunun içine aldı.Yani Resul-i
Ekrem Hazretleri parmağına mühür taktığı vakit,mührün kaşı mübarek avuc tarafında
olurdu,dedi.Lakin ulema buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri mührün kaşını
avucunun içine koymak hususunda bir şey emir eylemediler.İki tarafını koymak
caizdir,dediler.
Selefi Salihin iki yönle amel ettiler.Hatta İbn-i Abbas mührün kaşını parmağın
içine koyarlar idi,dediler.Bundan anlaşıldı ki;Abdullah bin Ömer Resul-i Ekrem
Hazretleri mührün kaşını avucun,parmağın içine koyduğu vakti beyan ettiler.
İmamı Nevevi buyurdu ki;Mührün kaşını avucun içine koymak evladır.
Gururdan sakınmaya sebeb olur.Bu beyandan anlaşıldı ki;kibir ve ucübden beri olan
kimse mührün kaşını gerek avucun dışına ve gerek avucun içine koymak sünnettir.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin gümüşten olan mührünün kaşına nakşolunmuştur:
”Muhammed-Rasul-Allah”lafzı şerifi dahi, Resul-i Ekrem Hazretleri,her hangi bir
kimsenin kendi yüzüğüne ve mührüne;”Muhammed-Rasul-Allah”lafzını
nakşeylemekten nehiy buyurdular.Zira bu misullu mühür,Rasulullaha mahsustur.
İbn-i Ömer buyurdu ki;nehyinin sebebi budur ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
mührü edinmekten murad,gönderdikleri fermanları mühürlemek içindir.Muhammed
Rasulullah lafzı şerifi o fermanlarda kendilerine mahsus bir alamettir.Eğer başkalar
dahi Resul-i Ekrem Hazretlerinin mührünün nakşı gibi nakış eyleseler fesada sebeb olur.
Binaenaleyh,Muhammed Rasulullah nakşı, Resul-i Ekrem Hazretlerinin
mührüne mahsus olur.Başka bir ferdin mührüne Muhammed Rasulullah lafzı
nakşolunması nehyolundu.
Abdullah ibn-i Ömer’in şu rivayet ettiği mühür o mühürdür ki,Muaykıb
adındaki kimsenin elinden düştü.Bi’ri Hatem denilen kuyuya Muaykıb Hz.Ömerin
hilafet vaktinde Beytül Mâlin emini idi.Hz.Osmanın hilafetinde,Hz.Osmanın mühürcüsü
idi.Bi’ri Hatem kenarında Hz.Osman oturmuş iken,bir şey mühürlemek gerektiğinde o
mühürcüsü olan Muaykıba verir iken yahud Hz.Osman ondan alır iken Allahın hükmü
ile Hatemi Şerif kuyuya düştü.
Bazı rivayette,Hz.Osmanın elinden düştü.Bazı rivayette,Muaykıbın elinden
düştü,dedikleri ikisinin arasında olduğu içindir,dediler.Şeyh İbn-i Hacer böyle tahkik
eyledi.
Hadisin Senedi: Tirmizi bu Hadisi Şerifi Ahmed bin ebi Ömerden,oda Süfyandan,oda Eyyub bin
Musadan,oda Nafi’den,oda İbni Ömerden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS : Muhammed Bakır’dan mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri mührü sağ ellerinin serçe parmaklarına takınırlar idi.Muhaddisin beyan
buyurdular ki;İmamı Bakır bu hadisi şerifi pederi Zeynel Âbidinden işitip,pederinden
işittiği gibi aynen haber verdi.Bu hadiste râvi önce zikrolunmadığından,bu hadise
Munkatı’ denilir.Ve yine Muhaddisin buyurdular ki;İmameyn Hazretleri mührü sol
ellerine taktıkları delalet eder ki, Resul-i Ekrem Hazretlerini bu keyfiyette görmüş
olalar,yahut işitmiş olalar.
Beyhaki rivayet etti ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ve Ebubekir ve Ömer ve Ali ve
İmameyn sol ellerine mühür takındılar,idi.Beyhakinin bu rivayeti delalet eder ki; Resul-i
Ekrem Hazretleri mührü ekseriya sağ eline ve bazen sol ellerine takmışlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda İbni İsmailden,oda Cafer bin
Muhammedden,oda pederi M.Bakırdan rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS :İbni Ömer’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri


altundan bir mühür edindi.O altundan yapılmış olan mührü Resul-i Ekrem Hazretleri
sağ eline takar idi.Akabinde Ashabı Kiram Resul-i Ekrem Hazretleri ne uymak için

45
altundan mühür edindiler.O vakitte altundan mühür erkeklere haram değildi.Sonra
vahiy nazil olup,erkeklere altundan mühür (yüzük) haram oldu.
Vahiy nazil olduğu gibi, Resul-i Ekrem Hazretleri o altun yüzüğü parmağından
çıkardı.Saadetle buyurdu ki;ben bu altun yüzüğü ebediyyen takmam.Ashabı Kiram
Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüzüğü parmağından çıkarıp,ebedi takmam buyurduğunu
işittikleri gibi,parmaklarından altun yüzükleri çıkardılar.İmamı Azamdan rivayet ettiler
ki;yüzükte itibar halkayadır.Yüzük üzerine altundan nakş etmek caizdir ,dedi. Harbde
altunla kılıç ve kalkan ve kuşak caizdir.Harbden sonra bunları çıkarmak lazımdır.

ALTINCI BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin KILIÇLARININ ÖZELLİKLERİ hakkında vârid


olan hadisi şeriflerin beyanındadır.
İmamı Kastalani”Mevahibi Ledünniye”sinde buyurdu ki; Resul-i Ekrem
Hazretlerinin dokuz aded kılıçları var idi.İlk kılıcının ismi Me’burdur. Resul-i Ekrem
Hazretlerinin ilk sahib oldukları kılıç budur.Hicrette Medineye beraber getirdiler.İkinci
kılıcının ismi Adîbdir. Resuli Ekrem Hazretleri Bedir gazasına yöneldiğinde Said bin
Übade hediye eylemiş idi.Üçüncü kılıncının ismi Zülfikardır.Bu kılınca Bedir gazasında
sahib oldular.Hiçbir gazada yanlarından ayırmazlar idi.Dördüncü kılıncının ismi
Kal’dır.Kal’ dedikleri mevzide sahib oldular.Beşinci kılıcının ismi Hatf’dır,ölüm
mânasınadır.Altıncı kılıncının ismi Mahdemdir.Kâtı’ kesen mânasınadır.Yedinci kılıcının
ismi Rasûbdur.Esefle gidici mânasınadır.Sekizinci kılıcının ismi Betârdır. Dokuzuncu
kılıcının ismi Kadîbdir.Kâtı’ mânasına bazılar Kadîb adlı kılıca Resul-i Ekrem
Hazretleri değerli pederi Hz.Abdullah bin Muttalibden miras yoluyla sahib
oldular,dediler.

BİRİNCİ HADİS : Enes bin Malik’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin kılıcının kabzası gümüşten idi.
Malum ola ki;kılıcı ve sair harb aletleri gümüş ile tezyin etmek caiz olduğuna bu
hadisde delalet vardır,dediler.Amma altun ile tezyin mübah değildir.Hanefi dedi ki;
Kuşak dahi bu kabildendir.Amma başlık ve eğer süslemesinde ihtilaf ettiler.Bazılar
mübah dediler ve bazılar süs halidir diye haramdır dediler.Kezalik hançeri ve kılıfı az
bir gümüş ile süslemekte ihtilaf ettiler.
Mîrik Şah buyurur ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin kılıcının yalınız kılıfı gümüş
olduğuna bu hadisi şerif delalet etti.Lakin İbni Sa’d rivayet etti ki, Resul-i Ekrem
Hazretlerinin kılıçlarının askı taktıkları halkaları gümüş idi ve kılıcı ince idi.Ve yine
mervidir ki;Seyfi Şerifin diplik dedikleri mahalli gümüş idi.Vallahu a’lem.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Vehb bin Cerirden,oda
Übeyden,oda Katadeden,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Sa’d bin Ebil Hasenden mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin kılıcının kabzası gümüşden idi.
Hadisin Senedi:Bu hadisi şerfii Muhammed bin Beşşardan,oda Muaz bin Hişamdan,oda
Übeyden,oda Katadeden,oda Said bin ebil Hasenden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS : Mezyede’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri


Mekkenin fethi günü Mekkeye girdi. Resul-i Ekrem Hazretlerinin kılıcının üzerinde

46
altun ve gümüş olduğu halde.Yani Resul-i Ekrem Hazretlerinin kılıcında olan gümüşün
üzerine altun yaldız olunmuş idi,demektir.
Bu hadisi şerifin ravisi olan Talib dedi;Ben Şeyhim Hud’dan sual ettim ki,üzerine
altun yaldız olan gümüş Resul-i Ekrem Hazretlerinin kılıcının ne tarafında idi.Şeyhim
Hud bana cevab verip dedi ki;Kılıcın kabzası gümüş idi,yani ravi demek ister ki; Resul-i
Ekrem Hazretlerinin Mekkenin fethi günü kılıcında olan altun yaldızlı gümüş kılıcın
kabzasında idi.
Hadisin mânası;Mezyede Hazretleri buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
Mekkenin fethi günü Mekkeye kılıcının üzerinde altun ve gümüş olduğu halde girdi.
Yani Resul-i Ekrem Hazretlerinin kılıcında olan gümüşün üzeri altun ile yaldızlanmış
idi,demektir.Bu hadisi şerifi Mezyededen rivayet eden Hud’dan rivayet buyuran Talib
Hazretleri buyurdu ki;bunu rivayet eden Hud’a sual ettim ki,üzerinde altun yaldız olan
gümüş Resuli Ekrem Hazretlerinin kılıcının ne tarafında idi?Hud Hazretleri buyurdular
ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin gümüşünün kabzası gümüş idi.Ravi demek ister
ki;Mekkenin fethi günü Resul-i Ekrem Hazretlerinin kılıcında altun yaldızlı gümüş
kılıcının kabzasında idi.
Hadisin Senedi:Bu hadisi Tirmizi Ebu Cafer bin Muhammedden,oda Talib bin Hüceyrden,oda
Huddan,oda Mezyededen rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS : İbni Sirin’den mervidir,buyurdu;Ben kılıcımı her


keyfiyette Semurenin kılıcı misalinde olmasını,kılıççıya emredip yaptırdım.Sebeb bu idi
ki;Semure,ben kılıcımı Resul-i Ekrem Hazretlerinin kılıcı gibi yaptırdım,dedi.
Zikrolunacağı gibi,Hz.Semure zannı üzere dedi;ben kılıcımı şekilde ve keyfiyette Resul-i
Ekrem Hazretlerinin kılıcı misalinde yaptırdım.
İbni Sirin kılıcını Semurenin kılıcı gibi yaptırdığını ve Semurenin kılıcı Resul-i
Ekrem Hazretlerinin kılıcına müşabih olduğunu beyan ettikten sonra Resul-i Ekrem
Hazretlerinin kılıcının tarifine başlayıp der ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin kılıcı Benî
Hanif kabilesinde yapılan kılıç üslubunda idi.Bu kabilede gayet güzel kılıç yaparlar
idi.Hatta bazılar derler ki; Resul-i Ekrem Hazretlerine bu kılıç Beni Hanife kabilesinden
gelmiş idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Şeca’dan,oda Ebu Ubeydeden,oda Osman
bin Saidden,oda İbni Sirinden rivayet buyurdu.

YEDİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin ZIRHLARININ SIFATI hakkında vârid olan hadisi


şeriflerin beyanındadır.
İmamı Kastalani buyurur ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin silahhanelerinde yedi
aded zırhları var idi.Evvelkisi Zat-ı Fuzûledir. Resul-i Ekrem Hazretleri Bedir ğazasına
gittiği vakitte Sa’d bin Ubadeye buyurmuş idi.İkincisi Zat-ı Veşahdır.Üçüncüsü Zat-ı
Havaşdır.Bazıları bu Zatı havaşı adlı Zırh Davud(AS)ın Calut ile cenk vaktinde
giydiğidir.Bu zırh elden ele intikal ederek Resul-i Ekrem Hazretlerine ulaştı,dediler.
Dördüncüsü Sa’diyedir.Beşincisi Fuddedir.Altıncısı Tebradır.Yedincisi Harnakdır.

BİRİNCİ HADİS : 7.babta beyan olunan hadisi şeriften 1. hadis Zübeyir bin
Avvamdan mervidir;Malum olsun ki;Zübeyir bin Avvam Aşere-i Mübeşşere’den
(cennetle müjdelenen on kişiden biri) dir.Habeşistana Resul-i Ekrem Hazretlerinin
emriyle hareket etmişti.Bir müddetten sonra yine Mekkeye gelip, Resul-i Ekrem
Hazretlerine ulaştılar,idi. Resul-i Ekrem Hazretleri Medineye hicret buyurup,Zübeyir
dahi Medineye hicret eyledi.Gazada küffara başlangıçta kılıç sıyıran budur.Zübeyir bin

47
Avvam sekiz yaşında şerefi sohbetle müşerref olmuştur.Altmışdört yaşına ulaştığında
otuzaltı tarihinde Sarkuz adında bir eşkiyanın elinde şehid oldu.
Zübeyir bin Avvam buyurdu;Uhud günü Resul-i Ekrem Hazretlerinin üzerinde
iki zırh vardı.
Mîrik Şah buyurdular ki;O iki zırhın biri Zatil Fudul adındaki zırh idi ve biri
Fudde adındaki zırh idi.Bazı ehli siyer böyle rivayet buyurdu.
Resul-i Ekrem Hazretleri bulunduğu mahalden hareket ile büyük bir taş üzerine
çıkıp, yöneldi.Tâ ki ashab Resul-i Ekrem Hazretlerini görüp hayatına muttali olmakla
yanına toplansınlar,toplandılar.Zira o gün harbin şiddeti cihetiyle Resul-i Ekrem
Hazretlerini göremediklerinden ashaba helecan gelmişti.O helecanı def edip ve Ashabı
Kiramı şâd buyurmak için Resul-i Ekrem Hazretleri yüksek bire yere çıkmayı murad
ettiler,idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri o taş üzerine çıkmaya güç yetiremediler,O iki zırhların
ağırlığından dahi Resul-i Ekrem Hazretlerinin vücudu şeriflerine isabet eden yaranın
za’fından...Zira o gün cenkde küffar tarafından Resul-i Ekrem Hazretlerine saldırıp
yaralamışlardı.Cezahullahi hayrel ceza.-Allah en güzel şekilde cezalarını versin-
Resul-i Ekrem Hazretleri Talhayı oturttu,kendi altına yani Resul-i Ekrem
Hazretleri taşa çıkmak için Talhanın sırtına mübarek ayaklarıyla basdı. Resul-i Ekrem
Hazretleri Talhanın sırtına basıp onun yardımıyla taşa çıktı.Hatta Resul-i Ekrem
Hazretleri o taşın üzerine çıkıp yerleşti.
Hadisin ravisi Zübeyir bin Avvam buyurdu;Ben Resul-i Ekrem Hazretlerinden
işittim,buyurdular;Talha nefsi için cenneti yahud şefaatı yahud büyük ecri vacib kıldı.
Yani Zübeyir buyurur ki;-O gün Resul-i Ekrem Hazretleri Talhayı cennet ile müjdeledi.
Aşere-i Mübeşşerenin biri de Talhadır.Zira o gün Talha nefsini Resuli Ekrem
Hazretlerinin uğruna feda etti.Ve o gün Talha bir eli çolak oldu.Vücudu şerifine dahi
seksenden ziyade yara isabet eyledi.
Malum ola ki;Ashabı Kiram Resul-i Ekrem Hazretlerinin uğruna mallarını ve
canlarını feda edip saadeti dareyni kazandılar.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifiAbdullah bin SaidEşecden,oda Yunus bin Bekirden,oda
Muhammed bin İshakdan,oda Yahya bin Abbasdan,oda pederi Abbasdan,oda ceddi Abdullahtan,oda
Zübeyir bin Avvamdan rivayet buyurdu.7.babta beyan olunan hadisi şerfilerden 2. hadis Sâib bin
Yezidden mervidir.
Malum ola ki,Uhud olayı h.3.senede idi.Hz.Sâib yedi yaşında olarak pederi Yezid
ile o senede veda haccında idiler.Böyle olunca Sâib bu hadisi uhud gazasında bulunan
ashabdan birinden nakletti.
Sâib dedi;Uhud günü Resul-i Ekrem Hazretlerinin üzerinde iki zırh var idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri o iki zırhın birini zırh gibi altına ve birini örtü ve perde gibi
üstüne giyer idi.
Mîrik Şah buyurur ki;Bilinen budur ki,iki zırhı,biri birinin üzerine
giydiklerinde,zırhın birini önce giyip,üzerine bez ve kumaştan bir gömlek giydikten
sonra ikinci zırhı giyerlerdi.Zira iki zırhın arasında engel ve perde olmadıkça layıkıyla o
zırhlar biri birine temas etmez yani bitişmez.Üstüne giyilen zırha Zahare,içeri giyilen
zırha Batane derler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni ebi Ömerden,oda Süfyan bin Uyeyneden,oda Yezid
bin Hasifeden,oda Sâib bin Yezidden nakleyledi.

SEKİZİNCİ BAB

48
Resul-i Ekrem Hazretlerinin MİĞFERİ hakkında vârid olan hadisi şeriflerin
beyanındadır.
Miğferi,baş miktarınca takınmış zırhdır ki,külah altına giyerler.Başa korunmak
üzere giyilen zırhdır ki,tepesinde bir kubbeli yumurta kadar yaldızlı bir şey vardır.Ve
onun kenarlarında nice halkalar vardır ki,baştan omuz ve göğse inip onları örter.Ve o
Uhud gazasında Resul-i Ekrem Hazretlerinin başlarında idi,dediler.

BİRİNCİ HADİS : 8.babta beyan olunan hadislerden 1. hadis Enes bin


Mâlik’den mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin başında miğfer olduğu
halde Mekkeye girdiler.Ashabdan bir kimse gelip Resul-i Ekrem Hazretlerine;Ya
Rasulallah, İbni Hatal canından korkarak Kâbe-i Şerifenin örtüsüne yapışmıştır,dedi.O
vakit Resul-i Ekrem Hazretleri,hemen katledin,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Malik bin Enesden ve onlar İbni
Şihabdan,oda Enes bin malikden rivayet buyurdu.
İbni Hatalenin katlinin sebebi budur ki;Zamanı cehalette ismi Abduluzza
idi.İslâmı kabul ettiğinde Resul-i Ekrem Hazretleri Abdullah diye tesmiye etmiş idi.Bir
müddet İbni Hatal vahiy kâtibi olmuş idi.Bir gün Resul-i Ekrem Hazretleri İbni Hatel'in
yanına ensardan bir kimseyi yol arkadaşı edip zekât toplamak için gönderdiler.İbni
Hatal ensarlılara kızarak bir ensarlıyı öldürüp kaçtı ve mürted olup geçmiş küfründe
ısrar etmiş idi.Bu İbni Hatalin tağanniyle şiir söyleyen iki cariyesi var idi. Resul-i Ekrem
Hazretlerine,gerek Ashabı Kirama hicviyeler söyleterek düşmanlığını izhar ederdi.
Vaktaki, Resul-i Ekrem Hazretleri Mekkenin fethi günü Mekke-i Mükerremeye
girdiğinde İbni Hatal Mekke-i Mükerremede Beytullaha yapışıp kaldı.Zira cehalet
vaktinde bir kimsenin her ne kadar töhmeti büyük olsa,Kisve-i Şerife yapışınca cürmü
af olunur idi.Lakin Resul-i Ekrem Hazretleri şer’i şerif mûcibince âdeti cahiliyeyi iptal
edip İbni Hatalin katline ferman buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Enes bin Malik’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri Mekkenin fethi senesi Mübarek başı üzerinde miğfer olduğu halde Mekkeye
girdi.Enes buyurdu;Vakta ki Resuli Ekrem Hazretleri mübarek başından çıkardı.
Mervidir ki; miğferi mübarek başlarından çıkardıktan sonra siyah amame,sarık
sardılar,idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin siyah sarık sardıklarında ilâ yevmil kıyam bu
yüksek dinin bâki olmasına işaret vardır.Zira siyah renkde beka vardır,değişme olmaz.
Resul-i Ekrem Hazretlerine ashabtan bir kimse geldi,bazıları o kimse,Ebu
Bürzet-ül Eslemidir,dedi.O sahabi kimse dedi;İbni Hatel Kâbenin perdelerine yapışmış,
duruyor. Resul-i Ekrem Hazretleri bu kelâmı dinlediği gibi,hazır olan cemaata hitab
edip buyurdular;İbni Hateli katledin.O anda katlettiler.
Muhaddisinden Hakim dahi Dâr-ı Kutni rivayet ettiler ki; Resul-i Ekrem
Hazretleri buyurdular;Dört kimseye halde dahi haramda eman vermem:O dörtten
biri,Huveyris bin Nakîd adındaki müşrik,Biri Hilal ibni Hatal ve biri Abdullah bin ebi
Serh,biri İbni Hatal adındaki müşriklerdir.Gerçekten bu dört müşrik katlolundu.Diğer
müşrikler hakkında buyurdular;Mescidi Harama dahil olan emandadır.Ebi Süfyanın
evine giren emandadır.Kendi evinin kapısını kapatan emandadır.Amma bu dördü
hakkında eman yoktur.
Hatta Beyhaki Sa’d bin Ebi Vakkas’dan rivayet eyledi ki;bu dördü öldüreler,
velev Kâbenin örtüsüne yapışırlarsa bile,buyurdu.
Meşayihi hadisten Zühri bin Şihab adındaki şeyh buyurdu;Bana ulaştı,yani
Zühri der ki;Bir sahabiden şu vecihle işittim ki, Resul-i Ekrem Hazretleri fetih günü
Mekkeye girdiği gün ihramlı değildi.

49
Malum ola ki;ulema ihtilaf ettiler,hac ve umre kasdı olmayan kimse Mekkeye
girdiğinde ihram giymek lazım mıdır,yoksa değil midir?İmamı Şafiiden meşhur olan
budur ki;Bir kimse gerek bir hacet için girsin,gerek ticaret için dahil olsun,hac ve umre
kasdı olmadıkça ihram vacib değildir,dedi.
Eimme-i Selase (İmamı Âzam,Muhammed,Yusuf) yanında,mutlaka Mekkeye
dahil olan ne için olursa olsun ihram vacibdir,dediler.
Amma Hanbeliler;Bişr çok kere ihtiyaç sahiblerini istisna ettiler. Hanefiye,
mîkatında, girişinde olanları istisna etti.Yani mikattan içeride sakin olanlar,oturanlar
Mekkeye girdiğinde,hac ve umre kasdı olmadıkça ihram lazım değildir,dedi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İsa bin Ahmedden,oda Abdullah bin Vehbden,onlar Malik
bin Enesden ve onlar İbni Şihabdan,oda Enesden rivayet buyurdu.

DOKUZUNCU BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin AMAMESİ,SARIĞI hakkında Vârid olan hadisi


şeriflerin beyanındadır.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin müteaadid sarıkları var idi.Naklolunduğuna göre
biri yedi zira’(arşın,el parmak uzunluğu,yirmidört parmak uzunluğu,75-90 cm. kadar)
ve biri oniki zira’ uzunluğunda iki sarıkları var idi.Bunları takke üzerine sarınırlar
idi.Ve alt ucuyla üst ucunu önden ve arkadan çıkarıp Taylesan-vâri (şal gibi,başa sarılan
sarığın omuza uzanan ucu) sarkıtırlar idi.Bazı defa sarığı mübarek başlarına dolaştırıp,
ucunu arkaları tarafına sokarlardı.Ve bazı kerre omuzları arasına salıverirlerdi.

BİRİNCİ HADİS : Hz.Cabirden mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin mübarek başında siyah sarık olduğu halde Mekkenin fethi günü,Mekkeye
girdiler.
İmamı Nevevi Sahih-i Müslim şerhinde bu hadisi şerifi şöyle beyan buyurdu;
Resul-i Ekrem Hazretleri Mekkenin fethi günü Mekke-i Mükerremede insanlara tesirli
bir hutbe irad buyurdular.Mübarek başlarında siyah sarık var idi.Şeyhi Cezeri buyurdu
ki; Resul-i Ekrem Hazretleri fetih gününde siyah sarık giydiklerinin sırrı budur ki;Dini
Muhammediye kıyamete kadar bir vecihle değişmeyeceğine işarettir.Zira siyah renk
değişken değildir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerfi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden ve onlar Hammad bin Selemeden,oda Mahmud bin Ğaylandan,oda Veki’den,oda geçen sözü
Hammad bin Selemeden,odaEbu Zübeyirden,oda Cabir bin Abdullah ensariden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Ömer bin Harisden mervidir,buyurdu;Ben Resul-i Ekrem


Hazretlerinin mübarek başlarında siyah sarık gördüm.Başta siyah sarık görmesi fetih
senesine ve başkasına dahi hutbe haline ve başkasına Cuma gününe ve dahi başkalarına
değişik ihtimaller olur.Ve bazı ulema bu hadisi şerif ile siyah giymenin cevazını delil
getirdiler.Her ne kadar beyaz giymek efdal olsa da...
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni ebi Ömerden,oda Süfyandan,oda Mesaviril
Verakdan,oda Cafer bin Amr bin Harisden,oda pederi Amr bin Harisden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:Amr bin Harisden mervidir, Resul-i Ekrem Hazretleri


mübarek başlarında siyah sarık olduğu halde insanlara hutbe okudular,buyurdu.İbni
Hacerden menkuldür ki; Resul-i Ekrem Hazretleri hutbeyi Kâbenin kapısında
okumuşlar.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylan ile Yusuf bin İsadan ve onlar
Veki’den,oda Mesavirul Verakdan,oda Cafer bin amr bin Harisden,oda pederinden alıp nakil buyurdular.

50
DÖRDÜNCÜ HADİS :İbni Ömer, Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek başlarına
sarık sardıkları vakit,sarığın ucunu iki omuzu arasına salıverir idi,buyurdu.
Malum ola ki;İbni Cevzi rivayeti üzere Hz.İbni Ömerden sual olundu ki; Resul-i
Ekrem Hazretleri sarığı ne keyfiyette sararlar idi?Cevab verdi ki;Sarığı mübarek
başlarına dolaştırıp,sarığın ucunu mübarek arkası tarafına sokarlar idi.Bazı kerre
omuzları arasına salıverirler idi,buyurdu.
Siyer kitablarında sahih rivayet ile isbat olundu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
bazen omuzları arasına sarığın ucunu koyuverirler ve bazen salıvermezler idi.
Şeyhi Cezeri buyurur;Ulema buyurdular ki,sünnet olan başına takke giyip,sarığı
takke üzerine sarmaktır.Zira sarıksız takke(şapka) giymek müşriklerin adetidir.Ebu
Davud ve Tirmizi Rüka’dan rivayet ettiler ki; Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular;
Bizim ile müşriklerin arasını kalensevi(takke-şapka) üzerine sarık fark eder,ayırır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Harun bin ishak hemedaniden,oda Yahya bin Muhammed
Medeniden,oda Abdulaziz bin Muhammedden,oda Ubeydullah bin Ömerden,oda İmamı Nâfi’den,oda
İbni Ömerden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS :İbni Abbas’dan mervidir, Resuli Ekrem Hazretlerinin


mübarek başlarında,hasta olan kimsenin başına ön tarafından bağladığı tülbend
gibi,siyah bir sarık olduğu halde insanlara hutbe okudular.
İmamı Buhari buyurur ki;Bu hutbe Resul-i Ekrem Hazretlerinin dâr-ı ahirete
teşrifine yakın olan hastalıklarında idi.Hatta Hz.Enesden İmam-ı Buhari rivayet etti ki,
Resul-i Ekrem Hazretleri bu hutbeden sonra bir dahi minbere çıkıp hutbe
buyurmadılar.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Yusuf bin İsadan,oda Veki’den,oda Ebu Süleyman
Abdurrahman bin Ğuseylden,onlar İkrimeden,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

ONUNCU BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin İZARI şerifi hakkında vârid olan hadisi şeriflerin
beyanındadır.
İzar;bedenin altını örtecek nesnedir.Rida’;Bedenin üstünü örten nesnedir.
Malum ola ki hacıların göğüsten aşağı büründükleri ihrama izar ve sırtına
aldıkları ihrama rida denilir.
İbni Cevzi rivayet eder ki, Resul-i Ekrem Hazretlerinin rida-i saadetlerinin
uzunluğu dört zira ve eni iki buçuk zira idi.
Vakididen rivayet olundu ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin izarının uzunluğu dört
zira ve bir karış,eni iki zira idi.Vakidi rivayetinde rida-i saadetlerinin uzunluğu altı zira
ve eni üç zira ve bir karış idi.

BİRİNCİ HADİS :Ebu Bürde buyurdu ki;Bize Ümmül Mü’minin Hz. Aişe
yamalı bir rida ve kalın iplikten dokunmuş bir izar çıkarıp ve gösterdi,Mefhari
Mevcudat ve sahibi makamı mahmud Resul-i Ekrem Hazretlerinin ruhu kabzolunduğu
vakit vücudu saadetleri bu rida ve bu izarın içinde idi,buyurdu.
Hz.Aişenin bu iki elbise içinde Rasulullah Efendimizin dâr-ı bekâya irtihal
buyurdu,demesi Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu iki libası fakiraneyi giymiş olması,o
peygamberlik günlerindedir,tevehhümünü reddedip,bu iki elbise ile giyinmesi güçlük
vaktinin sonu ve kuvvet zamanında ve fetih ve nusretten sonra genişlik halinde
olup,yoksa darlık halinde değil,olduğunu bildirmek ve ifadedir.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri libası fâhire (gurur elbisesi,gurura sebeb
olacak giysi)giymezler idi.Kemâli tevazularından fakrı seçip,kulluğa layık ve ve münasib

51
olan elbiseler giyerler idi ki;ümmeti merhumesi,Hz.Peygamberin tavrını bilip uymaları
için.
İmam-ı Nevevi buyurur ki;Bu hadisi şerif ve bu hadisi şerifin emsali Resul-i
Ekrem Hazretlerinin dünya lezzetlerinden ziyade yüz çevirip,yetecek kadarla iktifa edip
yetinmek,âdeti kerimeleri olduğunu beyan eder.
Şimdi akıllı olana layık olan budur ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin yoluna
gidip,onun övülen ahlakıyla ahlaklanmak,gerek elbise hususunda ve gerek sair dünya
işlerinde...
Eğer maazallah,Allah korusun, Resul-i Ekrem Hazretlerine uymayıpta;
nefis,şeytan ve hevaya uyup dünya işlerinin çoğaltılmasına çalışır ise,akibeti husran
olacağı mukarrerdir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda İsmail bin İbrahimden,oda
Eyyubdan,onlar Hamid bin Hilalden,oda Ebu Bürdeden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Eş’as dedi ki;amcamdan işittim,oda amcasından haber


verdi.Eş’asın pederi,hemşiresinin amcası dedi ki;Bir vakitte Medine-i Münevverede
izarımı yere sürüyerek yürür idim,arkamdan bir kimse söylüyor ki,sen izarını yukarı
kaldır.İzarı yukarı kaldırmak,ziyade temizliğe sebebtir.Ve ziyade izarın bekâsına
sebebtir.Şimdi bu sözü işitip,dönüp arkama baktım.Meğer izarını kaldır,buyuran,Zât-ı
Nebi Hazretleri imiş.
Ben izarı sürümeğe özür ve mazeret düşüncesiyle Resul-i Ekrem Hazretlerine
dedim ki;Benim yere sürüdüğüm izar,arab katında kıymeti olmayan bir elbisedir.Elbise
kibirden değildir.Bürde-i Melha (arabın kullandığı siyah ve beyaz ile alaca bürde ve
elbiseye derler.)dır.Güya bu sahabi zannetti ki, Resul-i Ekrem Hazretlerinin izarı
kaldır,ile emirden muradı,kibirlilerin izarı gibi yere sürüyerek yürüme,demektir.Bu
zannına binaen,izarın kıymetsizliğiyle özür beyan etti.
Resul-i Ekrem Hazretleri izarı kaldır,ile emirden muradı,bu sahabinin
anlamadığını bilip,buyurdular.Senin için benim fiilime ve halime uymak yok mudur?
İzar hususunda bana uymaz mısın?Uyarsın ya!
O sahabi dedi ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin izarına baktım,gördüm ki;diz ile
ayak arası kısmının yarısına ulaşmış,o vakit bildim ki, Resul-i Ekrem Hazretlerinin,izarı
kaldır,ile emirden muradı;Zât-ı Kudsiye uymak imiş,izar gerek kıymetli olsun,gerek
kıymetsiz olsun..
Bu hadisi şerifi nakilden murad; Resul-i Ekrem Hazretlerinin izarı şerifinin
uzunluğu baldırının yarısına kadar olduğunu beyandır.Ve bizlere dahi elbiselerimizin
uzunluğunu,baldırın yarısına kadar etmeyi tayindir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan ve onlar Ebu Davuddan,oda
Şu’beden,oda Eş’as bin Süleymden alıp rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :Seleme bin Ekvadan mervidir,buyurdu ki;Hz.Osman bin


Affan izar giyer ve izarını baldırının yarısına koyuverir idi.Hz.Osman buyurdular ki;
Benim sahibim yani Nebi Aleyhisselamın izar giymesinin heyeti,benim izar giymemin
heyeti ve şekli gibi idi..
Velhasıl; Resul-i Ekrem Hazretlerinin izarının uzunluğu dizinin yarısına kadar
idi.Malum ola ki,Hz.Seleme Ashabı Kiramdan olup, Resul-i Ekrem Hazretlerinin izar
giymelerinin keyfiyeti malumu iken,Hz.Osmanın izarının keyfiyetini beyan etmesinde
sebeb ne olur denirse;cevab budur ki;İzarın uzunluğu dizin yarısına kadar olmak
meşhur sünnet ve bilinen kaide olup hatta Resul-i Ekrem Hazretlerinin halifesi dahi bu
kaideye riayet edip sünneti tekid ettiğini ifade etmek içindir.Ve sair ümmet dahi bu
kaideye riayet edip,elbiselerinin uzunluğu diz kapağının yarısına kadar edeler,
demektir.Zira Resul-i Ekrem Hazretleri:”Aleyküm bisünneti ve sünneti Hülefa-i Raşidin

52
min ba’di.”,yani:”Ey Ümmetim,siz benim sünnetime ve benden sonra Hulefa-i Raşidinin
sünnetine yapışınız.”demektir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Süveyd bin Nasrdan,onlar Abdullah bin Mübarekden,oda
Musa bin Ubeydeden,oda İyas bin selemetül Ekva’dan,oda pederi Selemeden nakil ve rivayet buyurdu.
Mezkur hadisin ravisi Seleme Hazretleri,ağaç altında biat edenlerdendir.Tüm
kerametlerinden biri,kurt kendilerine konuşmuştur.Zamanı saadette yedi kere gazaya
gitmiştir.Yaşı seksen yaşına ulaştığında h.74.senesinde Medine-i Münevverede vefat
eyledi.
“Beş-altı tarîkle manevî bir tevatür hükmünü almış kurd hâdisesidir ki; bu kıssa-
i acibe çok tarîklerle meşhur sahabelerden nakledilmiş. Ezcümle: Ebu Said-il Hudrî ve
Seleme İbn-il Ekva' ve İbn-i Ebî Vehb ve Ebu Hüreyre ve bir vak'a sahibi çoban
(Uhban) gibi müteaddid tarîklerle haber veriyorlar ki: Bir kurd, keçilerden birisini
tutmuş; çoban, kurdun elinden kurtarmış. Zi'b demiş: "Allah'tan korkmadın, benim
rızkımı elimden aldın." Çoban demiş: "Acaib, zi'b konuşur mu?" Zi'b ona demiş: "Acib
senin halindedir ki, bu yerin arka tarafında bir zât var ki; sizi Cennet'e davet ediyor,
peygamberdir, onu tanımıyorsunuz!" Bütün tarîkler kurdun konuşmasında müttefik
olmakla beraber, kuvvetli bir tarîk olan Ebu Hüreyre ihbarında diyor ki: Çoban kurda
demiş: "Ben gideceğim; fakat kim benim keçilerime bakacak?" Zi'b demiş: "Ben
bakacağım." Çoban ise, çobanlığı kurda devredip gelmiş. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm'ı görmüş, iman etmiş, dönüp gitmiş. Zi'bi çoban bulmuş. Zayiat yok. Bir keçi
ona kesmiş, çünki ona üstadlık etmiş.”26

DÖRDÜNCÜ HADİS:Hz.Huzeyfeden mervidir,malum ola ki,Huzeyfe sahabenin


büyüklerinden Resul-i Ekrem Hazretlerinin sır katibi idi. Resul-i Ekrem Hazretleri
Hendek gazasında müşriklerin hallerine muttali olmak için Hz.Huzeyfeyi casus
göndermiş idi. Ve pederleri Yeman ve biraderleri Safvan Uhud gazasında hazırlardı.
Lakin Uhud gazasında Yeman Hazretleri hataen öldürüldü.Hz.Huzeyfe pederinin
diyetini hibe eyledi.Bir kimse vefat eylese,eğer Huzefye cenaze namazına hazır olur
ise,Hz.Ömer dahi hazır olur idi.Eğer Hz.Huzeyfe hazır olmaz ise Hz.Ömer dahi hazır
olmaz idi.Zira Hz.Huzeyfe münafıkları bilir idi.Ve Hz.Ömer Efendimiz münafıkların
hallerini ondan sual ederler idi.Zira Resul-i Ekrem Hazretleri Huzayfeye bildirmiş
idi.Hemedan,Rey Ve Dînûr adındaki Vilayetler Hz.Huzeyfenin eliyle fetholdu.Hz.Alinin
hilafetinin başlangıcında Huzeyfe dâr-ı bekâya teşrif eyledi.
Hz.Huzeyfe buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri benim baldırımın sinirli etine
yapıştı.Yahud Resul-i Ekrem Hazretleri kendi baldırının sinirli etine yapıştı yani
baldırının yarısına yapıştı.
Hadisi rivayet eden Müslim bin Nezir şüphe edip Huzeyfe Hazretleri şu iki sözün
birini buyurdu,dedi.
Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdu ki;şu sinirli et,izarın yeridir ki,efdal olan
izarın uzunluğu şuraya kadar olmaktır.
Eğer sen efdal ile amelden sakınır isen,izarın yeri sinir etin aşağı,topuktan yukarı
olmaktır.Eğer sen bu yerden dahi sakınır isen,izarın uzunluğu topuğa erişir ise,bilmiş
olasın ki,izarın topuklarda hakkı yoktur.Yani izarın topukları geçmesi caiz değildir.
Malum ola ki,arabın ekser elbiseleri izar ve rida olmakla,hadisi şerifte izar ve
rida zikir olundu.Yoksa gömlek ve sair giyecekler izar gibidir.
Amma bir kimse zaruret hasebiyle izarı topuklarından aşağı geçirmesi, caizdir
dediler.

26
Mektubat.152.

53
Malum ola ki,izar hususunda mezkur olan,erkeklere aid bir hükümdür.Amma
kadın hakkında izarın uzunluğu erkeğin izarından bir karış veyahud bir zira’ ziyade
olmalıdır.
Hülasa-i kelâm;Kadın ne miktar ile örtülür ise,izar ve ridalarını o miktar
yapmalılar.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin nazif bedenlerinde güzellik ve
temizlikten başka bir şey olmamakla,asla izarı ve ridası ve gömleği ve sarığı ve sair
elbiseleri asla kir olmaz idi.Ve vücudu şeriflerinde pire ve sair zararlı böcek olmaz
idi.Üzerlerine sinek konmaz idi.Ve vücudu şerifini sinek emmezdi.
“Hem sinek onu taciz etmezdi, onun cesed-i mübarekine ve libasına konmazdı.
Nasılki evlâdından olan Seyyid Abdülkadir-i Geylanî (K.S.) dahi, ceddinden o hali
irsiyet almıştı; sinek ona da konmazdı.”27

ONBİRİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerine mahsus olan YÜRÜYÜŞÜ hakkında vârid olan


hadisi şeriflerin beyanındadır.
Bilindiği üzere Menba-ı Hüsün ve Cemal ve Mahbubu Hüda Hazretlerinin tüm
âzaları hüsün ve cemalde ve tüm organ ve duyguları kemal mertebesinde olup,kalbi
saadetlerinden doğan hakikat güneşinin ışığı mübarek pâk yüzlerinde zahir idi.
Huzurlarında lamba,fanus yansa,yahud ay doğsa veya güneş parlasa yüzünün
nurundan karanlık geceler,yolda yürürdü yiğitler,kocalar,hükmünce nuru cemali fanus
ve lambanın nurunu,güneş ve ayın parlaklığını mahvederdi.
Bununla beraber mağruru hüsün ve cemal ve mesruru feyzi kemal olmayıp,
mütevaziane hareket,kibir ve gurur tavrı göstermekten korunup sakınarak,yürüme
esnasında,mübarek ayaklarına meyleder ve her nerede olsa iniş bir yerden iner gibi
önüne meylederek yürür ve hareket eylerdi.Yolda giderken kibir ve gurur sahibleri gibi
göğsünü gererek yürümez ve sağına ve soluna salınıp gezmezdi.Yüksek zatlarına mahsus
ve mûtad olan tavır ve yürüyüşleri gayet tabii olup fevkalade vakar ve sekinetle
yürüdüğü halde,refakatında bulunan ihtiyarlar yorulurlardı.Halbuki kendileri en az
derecede zahmet çekmeyip,normal bir hız üzere yürür ve mu’cize-i celile eseri olmak
üzere mübarek ayakları altında güya,yerin damarları toplanır idi.Ve mübarek
ayaklarını yerden kuvvet ile kaldırır yani mübarek ayaklarını yerlere sürmeyerek
inişten iner gibi yürürler idi.Bu ise nihayet kemali tevazudan olup,Zat-ı Kudsi ve Sıfatı
Nebevilerine münhasır bir yürüyüş idi.

BİRİNCİ HADİS : 11.babta beyan olunan hadisi şeriflerden 1.hadis Ebu


Hureyreden mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretlerinden ziyade güzel yahud
hüsünde Resul-i Ekrem Hazretlerine denk hiçbir şey görmedim.Güya güneş felekinde,
yörüngesinde aktığı gibi, Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek yüzünde câri olur
idi,hatta güneşin nuru Resul-i Ekrem Hazretlerinin vechi şerifinden aks ile olmuş idi.
Ebu Hureyre buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinden ziyade yürüyüşte
sür’atli bir kimseyi görmedim.Güya yer yüzü Resul-i Ekrem Hazretlerinin tez
olduğu,zemin dürüldüğü için idi,yoksa Resul-i Ekrem Hazretleri acele yürürler idi
demek değildir.
Resul-i Ekrem Hazretlerine biz arkadan yetişmek için kendimize büyük zahmet
verir idik.Halbuki Resul-i Ekrem Hazretleri kendisine meşakkat verecek derecede
sür’at etmez idi.Belki vakarı teenni üzere idi ve zeminin,mübarek ayağı altında
dolanması mucizat cümlesindendir.
27
Mektubat.178.

54
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda İbni Lühey’adan,oda
Yunusdan,oda Ebu hureyreden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS: Ali ibni Ebi Talib Hazretlerinin evladlarından İbrahim bin
Muhammedden mervidir,buyurdu ki;pederim Hz.Ali, Resul-i Ekrem Hazretlerini
vasfettiği vakitte buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri yürüdüğünde mübarek ayağını
yerden kuvvetle kaldırırdı.Güya inişden inerdi yani Resul-i Ekrem Hazretleri yürürken
mübarek ayaklarını yere sürerek yürümez idi.Belki yerden kuvvet ile ayağını
kaldırıp,iniş yere iner gibi yürür idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Hacerden,oda İsa bin Yunusdan,oda Ömer bin
Abdullahtan,oda Alinin evladından İbrahim bin Muhammedden rivayet buyurdu.

ONİKİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin TÜLBEND kullanması hakkında vârid olan hadisi


şerif beyanındadır.
Koku yağı kullanımından sonra kavuğun altına başa koyarlar.Tâ ki kavuğu ve
sarığı yağ eserinden korusun diye.Bu babta beyan olunan hadisi şerif Enes bin
Malik’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri tülbendi çok kullanırlardı.
Mübarek saçlarını koku yağı ile ekseri yağlardı.Sarıkları yağ izinden korumak için
mübarek başlarına tülbend örtüp,sarığı o tülbendin üzerlerine giyerlerdi.Vaktaki o
tülbenti mübarek saçlarından yağ eseri zail olduğunda çıkarırlar idi.Güya o mübarek
tülbend koku yağı satan kimsenin yahud koku yağı yapan kimsenin koku ile kokulanmış
tülbenti gibi idi.
Yani Hz.Enes demek ister ki;o iki cihan serveri mübarek başına koyduğu
tülbend,başı mesettiği için güzel koku olurdu.Nitekim kokucunun koku şişesini sardığı
tülbendi hoş koku aldığı gibi...
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Yusuf bin İsadan,oda Veki’den,oda Rebi’a bin
Sabihiden,oda Yezid bin Ebandan,oda Enesden rivayet buyurdu.

ONÜÇÜNCÜ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin OTURUŞUNUN HEYETİ VE KEYFİYETİ


hakkında vârid olan hadisi şerif beyanındadır.

BİRİNCİ HADİS :Kayle binti Mahremeden rivayet olundu ki,Kayle mescidde


Resul-i Ekrem Hazretlerini gördü. Resul-i Ekrem Hazretleri dizlerini dikip ve
uyluklarını karnına yapıştırıp,ellerini dizlerinin üzerine bağlar olduğu halde idi.
Kayle buyurdu;Vaktaki ben tevazu izhar edici olarak Rasulullahı gördüğümde
ise,korkudan ben titredim.
Özetle;Kayle binti Mahremeden menkuldür ki; Resul-i Ekrem Hazretlerini
mescidi şerifte kurfesa (mak’adı üzerine oturup dizlerini karnına yapıştırarak iki
kolunu baldırları üstüne kavuşturma) şeklinde gördüm.
Kayle demiştir ki;Ben kurfesa şekliyle oturmuş,kemali mahviyetlerinden tevazu
edici vaziyette gördüm.Heybeti sebebiyle ârız olan korkumdan dolayı vücudum
titremeye başladı.
Kaylenin Rasulullahı bu halde görüp,korkarak titremesi birinci görüşünde
idi.Hatta Kayle bizzat rivayet eder ki,demiştir;Ben Huzuru Saadette titremekte iken
Resul-i Ekrem Hazretlerinin meclisinde olan bir zat;Ya Rasulallah!Bu miskineye
titremek ârız oldu,diye arz ettiler.Ben o esnada Hz.Peygamberin arka tarafları yönünde

55
idim.Beni görmediği halde,Ey Miskine,sakin ol,buyurdular.Onun üzerine kalbimi istila
eylemiş olan titreme ve korku kalkdı.
Hz.Ali buyurdu ki;Başlangıçta Resul-i Ekrem Hazretlerini gören kimseye Resul-i
Ekrem Hazretleri heybetli görünürdü,ancak görüşüp marifet elde eden kimse ona
muhabbet eder idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Hamidden ve onlar Affan bin
Müslimeden,oda Abdullah bin Hassandan,oda nenesinden,oda Kayle binti Mahremeden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Abdullah bin Zeydden rivayet olundu ki;o zat, mescidi şerifte
arkası üzerine yatar olduğu halde,Resul-i Ekrem Hazretlerini gördü.Mübarek ayağının
birini birinin üzerine koymuş olduğu halde yani Resul-i Ekrem Hazretleri istirahat için
günlerden bir günde mescidi şerifin bir tarafında arkası üzerine yatmışlar ve mübarek
ayaklarını uzatıp,birini birinin üzerine koymuşlar.O halde Abdullah bin Zeyd Hazretleri
dahi Resul-i Ekrem Hazretlerini görmüşler.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri mescidde arkası üzerine yatıp,dizinin
birini dikip ve bir ayağını o diktiği dizinin üzerine atmayı nehiy buyurdular.Amma arka
üzere yatıp ayaklarını uzatarak,biribirinin üzerine koymak caizdir.
Tirmizi bu hadisi şerifi beyandan muradı; mescidde bu fiilin cevazını beyandır.
Zira bu fiilde avretin açılması yoktur.Lakin insanlara zararlı olmaz ve uyumaz ise...
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Said bin Abdurrahman Mahzumi dahi
başkalarından,onlar Süfyandan,oda Zühriden,oda Ubad bin Temimden,oda amcası Abdullah bin Zeydden
rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS : Ebu Saidil Hudriden mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri mescidde oturduğu vakitte iki ellerini dizlerinin üzerinden bağlarlardı.Lakin
Resul-i Ekrem Hazretleri Cuma gününde hatib hutbede iken,iki ellerini dizlerinin
üzerinden bağlamayı nehyetti.Zira uyku vermekle,hutbeyi dinlemeye engel olur,belki
abdestin bozulmasına sebeb olur.
Allahın salatı o Resul-i Ekrem Hazretlerinin üzerine olsun.Malum ola ki,Ebu
Davud rivayet etti ki; Resul-i Ekrem Hazretleri sabah namazını kıldığı yerde bağdaş
kurup otururlar idi. Tâ güneş doğuncaya kadar.
Malum ola ki, Resul-i Ekrem Hazretleri ekseriya diz üzerine otururlar idi.Bazen
dizlerini dikip ve uyluklarını karnına yapıştırıp,ellerini dizlerinin üzerine bağlayarak
oturur yani ellerini ayaklarının altından getirip detop çekip bağlarlardı,bazen bağdaş
kurarak ve bazen arka üzere yatmak ümmetine cevazı beyan içindir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu had,isi şerifi Seleme bin Şebibden,oda Abdullah bin İbrahim
Medeniden,oda Rebih bin Abdurrahman bin ebi Saidden,oda pederi Abdurrahmandan,oda ceddi ebi
Saidil Hudriden rivayet buyurdu.

ONDÖRDÜNCÜ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin DAYANDIKLARI ŞEY hakkında vârid olan hadisi


şeriflerin beyanındadır.
Hadislerin özeti; Resul-i Ekrem Hazretleri daima bir tarz üzerine oturmayıp,bazı
defalar sağ tarafına yastık koyarak dayanırlar.Cahiliyet dönemindeki batıl âdetlere
muhalefet için,yemek esnasında bir şeye dayanmaktan nehyedip,ben dayanır olduğum
halde yemek yemem,buyururlardı.Yüksek zatlarının yasdığa dayandıklarını,hadis
imamlarından bir çok kimseler rivayet eylediler ise,yastığı sağ tarafına yahud sol

56
taraflarına mutadları olduğunu haber vermediler.Yalınız İshak bin Mansur yastığı
Resul-i Ekrem Hazretlerinin sol tarafında gördüm,diye haber verdi.
Binaenaleyh,gerek sağ,gerek sol tarafa dayanmak sünnet olup,lakin yastığa,
yahud diğer bir şeye dayanarak yemek yemek memnudur.Zira yemek yerken yastığa
dayanmak kibirlilerin âdet ve tavırlarından olduğundan Hz.Peygamber;Ben ve bana
tabi olanlar yemek esnasında bir şeye dayanmayız,buyurdular.
Arabın cahiliye devrinde ilk müşrikler kibir ve büyüklük göstermek için yastığa
dayanarak yemek yerlerdi.Dayanarak yemek yemek dört nevi olup, Resul-i Ekrem
Hazretleri her ne türlü olursa olsun dayanarak yemek yemeyi nehiy buyurdular.Mezkur
nevilerin birincisi;Bir yanı üzerine,ikincisi;Sol eli yere koyarak onun üstüne dayanmak,
Üçüncüsü;Bağdaş kurup döşüne yaslanmak,Dördüncüsü;Arkasına yastık koyup ona
dayanmaktır ki,bu dört heyet üzere yemek yemek mutlaka zemmedilmiş ve
nehyedilmiştir.

BİRİNCİ HADİS :Cabir bin Semureden mervidir,buyurdu ki;Ben Resul-i Ekrem


Hazretlerini yastığa dayanmış olduğu halde gördüm.O yastık Resul-i Ekrem
Hazretlerinin sol yanında olduğu halde.Lakin Cabir Hazretleri,yastık Resul-i Ekrem
Hazretlerinin sol tarafında olduğunu beyandan murad;sağ tarafına yastık koyup
dayanmak caiz değildir,demek değil.
Muhaddisini Kiram,Hz.Cabirin Resul-i Ekrem Hazretlerini gördükte yastık sol
taraflarında bulunmuş dediler
Hadisin Senedi:Bu hadisi Tirmizi Abbas bin Muhammed Devril bağdadiden,oda İshak bin
Mansurdan,oda İsrailden,oda Simak bin harbden,oda Cabir bin Semureden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS :Hz.Ebubekreden mervidir,sahabi olup Taif gazasında ehli


Taifden birkaç çocuklar ile kaleden inip,sohbetin şerefi ile müşerref oldular. Resul-i
Ekrem Hazretleri Ebubekre’yi seher vaktinde âzad ettiği için Ebubekre tesmiye olundu.
Ebubekre Hazretleri buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri saadetle buyurdular ki;
Ben size günahı kebâirden (Ekberül Kebâir) ziyade büyük günahtan haber vereyim mi?
Yüksek huzurlarında bulunan Ashabı Kiram dediler;Evet,ya Rasulallah,haber
ver.
Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdu;Allaha ortak koşmaktır.Bazılar dediler ki,
Ortak koşma ile murad,Allahtan başkasını ilah edinmektir.
Şeri’ata muhalif olmayan yerde,Anaya ve babaya âsi olmaktır.
Malum ola ki,büyük günah o günahtır ki,şeriatın kurucusu Resul-i Ekrem
Hazretleri o günah hakkında dünyada Had yahud ahirette ceza ile azab ve tehdidi beyan
buyurmuş ola.
Hadisi rivayet eden Ebubekre buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri oturdu.
Halbuki hadisi şerifi konuşması esnasında bir şeye dayanmış idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdu;Kebâirin biri dahi,yalan şahidliğidir.Yani
Resul-i Ekrem Hazretleri bu hadisi şerifi buyururlar iken,bir şeye dayanmışlar idi.
Vaktaki yalan şahidliği hakkındaki söze başladığı vakit o dayandığı şeyden
doğrulup,öyle buyurdular ki,işitenler, Resul-i Ekrem Hazretlerinin yalan şahidliğini
beyan hakkında ihtimamını görüp ziyade sakınalar.
Ve dahi Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu mertebe yalan şahidliğinin nehyinde
ihtimam ettiklerinin sebebi bu ki;Halk arasında çok vaki olur ve halkın yanında kolay iş
görünür.Amma şirk bir şeydir ki,müslümanların kalbi ondan sakınır.Ve dahi valideyne
âsi olmak bir nesnedir ki;selim yapılı olan ondan yüz çevirir.
Hadisi rivayet eden Ebubekre buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ya yalancı
şahidlik buyurdu yahud yalan söz,buyurdu.İkisi dahi bir mânaya yakındır.Kötü
söz,umumiliği mutlaktır.

57
Ebubekre dedi ki; Resul-i Ekrem Hazretleri yalan şehadeti günahı kebâirdendir,
diye o kadar tekrar ve devam buyurdular ki,keşki Resul-i Ekrem Hazretleri tekrardan
sükut edeler ve yüksek nefislerine zahmet vermeyeler idi,dedik.
Malum olsun ki;Şeriatı Mutahharada olan davaların icrası ekseri şahid ile vücud
bulur.Şahid doğru olsun,gerek yalancı olsun, Resul-i Ekrem Hazretlerinin yalancı şahid
hakkında bu mertebe ihtimamı bu ki;Mü’minim diyen kimse Resul-i Ekrem
Hazretlerinin nehyini duyub şehadeti ile şeriatı mutahharanın hükmünü ifsada cesaret
etmeye.İmamı Tirmizinin bu hadisi zikirden muradı,ancak Resul-i Ekrem Hazretlerinin
bir şeye dayanmış olduklarını beyandır.
Hadisin senedi:Bu hadisi şerifi Tirmizi Hamid bin Mes’adeden,oda Beşir bin Mafdelede den,oda
Cerirden,oda Abdurrahman bin ebi Bekreden,oda pederi Ebibekreden nakil ve rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :Ebu Cuheyfe dedi ki, Resul-i Ekrem Hazretleri saadetle
buyurdu;Ben bir şeye dayanır olduğum halde yemek yemem.
Malum ola ki;Her bir âyeti kerimenin nüzul sebebi olduğu gibi,her bir hadisi
şerifin sebebi vürûdu vardır. Bu zikrolunan hadisi şerifin sebebi vürudu budur ki;İbni
Mâce ve Taberani rivayet ederler ki,bir gün Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek
huzurlarına Abdullah bin Yüsr adında sahabi bir pişmiş koyun getirip hediye eyledi.
Resul-i Ekrem Hazretleri Ashabı Kiram ile iki dizleri üzerine oturup yemeye başladılar.
Orada bir A’rabi gelip;Ya Rasulallah,bu oturuş ne oturuşudur,dedi.Bu Arabinin
muradı,siz Süruru Kâinat ve Nebiyyi Muhteremsiniz,böyle biçareler gibi niçin
oturursunuz,demektir. Resul-i Ekrem Hazretleri o Arabiye cevab verip;Allah-ı
Azimuşşan ve Sahibi Kerem kıldı,cebbar ve muânid kılmadı,buyurdular.
İbni Battal buyurur ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin yeme esnasında edeb üzere
oturduğu,Allaha tevazu içindir.Kibarı Muhaddisinden olan Zühriden mervidir ki;Bir
gün Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuru şeriflerine tarafı Hakdan bir Melik geldi.O
Melik başka kerre geldiği yok idi.O Melik dedi ki,ya Rasulallah,Rabbin seni muhayyer
kıldı;Nebiyyi abd mi olursun,Nebiyyi malik mi olursun?Herhangisini murad edersen,
beyan buyur,dediğinde; Resul-i Ekrem Hazretleri müşavere (danışma) misullu
Hz.Cebrailin yüzüne nazar buyurdu.Cebrail dahi tevazu eylemek üzere işaret eyledi.
Resul-i Ekrem Hazretleri abd-i Nebi olmayı ihtiyar ederim,buyurdular.
Binaenâlazalik, Resul-i Ekrem Hazretleri abdiyyet tavrında olup,melik ve
saltanat tavrında olmadılar.
“İşte o zât, bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi, bir rahmet-i bînihayenin
kâşifi ve ilâncısı ve saltanat-ı rububiyetin mehasininin dellâlı, seyircisi ve künuz-u esma-
i İlahiyenin keşşafı, göstericisi olduğundan; böyle baksan -yani ubudiyeti cihetiyle- onu
bir misal-i muhabbet, bir timsal-i rahmet, bir şeref-i insaniyet, en nurani bir semere-i
şecere-i hilkat göreceksin. Şöyle baksan, -yani risaleti cihetiyle- bir bürhan-ı Hak, bir
sirac-ı hakikat, bir şems-i hidayet, bir vesile-i saadet görürsün. İşte bak nasıl berk-i hâtıf
gibi onun nuru, şarktan garbı tuttu ve nısf-ı arz ve hums-u beşer, onun hediye-i
hidayetini kabul edip hırz-ı can etti. Bizim nefis ve şeytanımıza ne oluyor ki; böyle bir
zâtın bütün davalarının esası olan "Lâ ilahe illallah"ı, bütün meratibiyle beraber kabul
etmesin?”28
“İşte bak: O zât öyle bir salât-ı kübrada dua ediyor ki: Güya şu cezire, belki Arz,
onun azametli namazıyla namaz kılar, niyaz eder. Bak, hem öyle bir cemaat-ı uzmada
niyaz ediyor ki: Güya benî-Âdemin zaman-ı Âdem'den asrımıza, kıyamete kadar bütün
nuranî kâmil insanlar, ona ittiba ile iktida edip duasına âmîn diyorlar. Hem bak, öyle bir
hacet-i âmme için dua ediyor ki: Değil ehl-i arz, belki ehl-i semavat, belki bütün
mevcudat, niyazına "Evet yâ Rabbena ver, biz dahi istiyoruz" deyip iştirak ediyorlar.

28
Sözler.237.

58
Hem öyle fakirane, öyle hazînane, öyle mahbubane, öyle müştakane, öyle tazarrukârane
niyaz ediyor ki; bütün kâinatı ağlattırıyor, duasına iştirak ettiriyor.”29
Malum ola ki;yemek yerken dayanmaktan başka şekilde oturmaya kâdir
olmayan kimseye,dayanmaya cevaz verdiler.
Yeme esnasında müstehab olan oturuş;dizleri üzerine oturmaktır.Yahud sağ
dizini dikip sol dizin üzerine oturmaktır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Şerikden,oda Ali bin
Akmerden,oda Ebu Cuheyfeden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS : Ebu Cuheyfeden rivayet olundu;Ali bin Akmer


buyurdular ki; Ben Ebu Cuheyfeden işittim,der idi ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ben
dayandığım halde yemek yemem buyurdular.Tirmizinin bu hadisi getirmekten
muradı,geçen hadis ile olan rivayeti tekiddir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,onlar Abdurrahman bin
Mehdiden,onlar Süfyanı Sevriden,oda Ali bin Akmerden,oda Ebu Cuheyfeden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS : Cabir bin Semureden mervidir,buyurdu;Ben Resul-i Ekrem


Hazretlerini yastığa dayanmış olduğu halde gördüm.
Tirmizi buyurur;Veki’ bu hadisde yastık Resul-i Ekrem Hazretlerinin sol
tarafında olduğunu zikretmedi.
Birkaç kimse hadisi rivayet eden israilden bu hadisi şerifi Veki’in rivayeti gibi
rivayet ettiler.Yani Resul-i Ekrem Hazretlerinin dayandığı yastık sol tarafında mı
yahud,sağ tarafında mı,beyan etmediler.Ancak Resul-i Ekrem Hazretlerinin yastığa
dayandığını beyan ettiler.Tirmizi buyurur ki;Bir kimseyi ben bilmem ki yastık Resul-i
Ekrem Hazretlerinin sol tarafında idi,diye rivayet eyleye.
Ancak hadisi rivayet eden İsrailden İshak bin Mansur rivayetinde Resul-i Ekrem
Hazretlerinin dayandığı yastık sol tarafında idi yani bu hadisi şerifte Resul-i Ekrem
Hazretlerinin yastığa dayandığını çok kimseler rivayet eylediler.Yastık sol tarafında
olduğunu ancak İshak bin Mansur rivayet eyledi.
Hâsılı kelâm;yastığa dayanmak sünneti şeriftir.Yastık gerek sağ tarafında olsun
ve gerek sol tarafında olsun...
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Yusuf bin isadan,onlar Veki’den,onlar İsrailden,onlar
Simak bin Harbden,onlar Cabir bin Semureden rivayet buyurdular.

ONBEŞİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin mukteza gereği KİMLERE DAYANDIĞI hakkında


varid olan hadisi şerifleri beyanındadır.

BİRİNCİ HADİS : 15.babta beyan olunan hadisi şeriflerden 1.hadis Hz.Enes’den


mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri hasta oldular,Hücre-i Saadetinden
çıkıp,Üsame Hazretlerine dayandığı halde,mescidi şerife teşrif buyurdular,idi.Halbuki
Resul-i Ekrem Hazretlerinin üzerinde kalınca bürde,hırka var idi. Resul-i Ekrem
Hazretleri hacıların ihrama sarındığı gibi,o bürdeye sarılmışlar idi.Mihraba geçip
Sahabe-i Kirama imam olup,namaz kıldılar.Bazılar dediler ki,bu keyfiyet Resul-i Ekrem
Hazretlerinin ölüm hastalığında idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan,onlar Amr bin
Âsımdan,oda Hammad bin Selemeden,oda Hamidden,oda Enesden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS :Fadl bin Abbasdan mervidir,Fadl; Resul-i Ekrem Hazretlerinin


amcası Abbasın oğludur.Sahabi oğlu sahabidir.Fadl bin Abbas buyurdu ki;Ben Resul-i
29
Age.239.

59
Ekrem Hazretlerinin dâr-ı ahirete teşrif ettikleri hastalıklarında,Hücre-i Şerifesine dahil
oldum.Halbuki Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek başlarında sarı renkli sarık
(tülbend) var idi.Ben Resul-i Ekrem Hazretlerine selam verdim.Selamımı Resul-i Ekrem
Hazretleri yahud başkaları aldılar.Akabinde Resul-i Ekrem Hazretleri bana seslenip;Ya
Fadl,diye buyurdular.Ya Rasulallah,dedim.Buyurdular ki;Şu tülbend ile benim başımı
sağlamca bağla.
Fadl buyurdular ki;Ben dahi emirlerine imtisal edip o mendil ve sargıyı Resul-i
Ekrem Hazretlerinin mübarek başlarına bağladım.O vakitte sağ yanları üzerine
yatmışlardı,sonra oturdular.Akabinde mübarek elini omuzuma koydular,sonra ayak
üzerine kalkdılar,mescidi şerife teşrif ettiler.
Bu hadisi şerifte uzun bir hikaye vardır,İnşaallah Resul-i Ekrem Hazretlerinin
vefatı babında zikrolunur.
Bu hadisi şeriften anlaşıldığı gibi Seyyidül Müttakin Efendimiz ömrü
mübarekleri son buluncaya kadar saadetle namazlarını cemaatla eda ederler idi.Zira
cemaatla namazın ecir ve sevabı gayet çoktur.Tafsili cami âdabı adındaki kitapta beyan
olunmuştur.

ONALTINCI BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin YEMESİ hakkında varid olan hadisi şeriflerin


beyanı hakkındadır.
Malum olsun ki; Resul-i Ekrem Hazretleri her bir işinde hakimane hareketi
olduğu gibi,yemeği yemeleri hususunda hareketleri dahi hikmete muvafık olup ve bunun
hikmetinin ne olduğu bu babta olan hadisi şeriflerin şerhinde beyan olunacaktır.

BİRİNCİ HADİS:Ka’b bin Malikden mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri mübarek üç parmaklarını yalar idi.Bundan murad;Baş parmak,ikinci
parmak,üçüncü parmaktır.Diğer bir mâna,üç defa yalardı.
Tirmizi buyurdu ki;Bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşarın ğayrı kimse rivayet
eyledi.O kimse dedi; Resul-i Ekrem Hazretleri üç parmağı yalar idi,yıkamazdan yahud
bir şeye silmezden evvel.Başlangıçta orta parmağını,sonra şehadet parmağını, sonra baş
parmaklarını yalar idi.Bu âdetin hikmeti; Resul-i Ekrem Hazretleri yiyeceği israftan
ziyade hıfz ve yiyeceğin bereketini celbetmektir,dediler.Parmağı yalamaklığın edebi
budur ki;parmağını yalayan kimse elinin içini yüzü tarafına tutup yalayacaktır.Ve orta
parmağından başlayıp baş parmağında tamam edecektir,dediler.İmam-ı Müslim rivayet
buyurur ki; Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular;Sizin birinizin lokması düşse,o düşen
lokmaya tozdan,topraktan isabet edeni giderip,o lokmayı yesin,elini silmesin,
yalamadıkça yahud yalanmadıkça.Zira bilinmez ki,yiyeceğin bereketi hangisindedir.
İmamı Nevevi buyurdu ki;Bir yiyecek ki,insan onu yemek için hazırlaya,o
yiyecekte bereket muhakkaktır.Lakin malum değildir ki,o bereket yenilen yiyecekte
midir,ya parmakta olan yiyecekte midir veya sahanın içinde kalan yiyecekte midir,yahud
düşen lokmada mıdır?Layık olan budur ki;bereketi tahsil ve Allahın nimetine tazim için
her birine riayet oluna.
Mîrik Şah Sahih-i Müslimden bir hadisi şerif rivayet eder ki; Resul-i Ekrem
Hazretleri buyurdular;Şeytan sizin her işinize hazır olur ve karışır,hatta yiyeceğiniz
yanında dahi hazır olur.
Şimdi eğer sizden birinizden bir lokma düşse,o lokmadan düşmek ile hasıl olan
ezayı defedip,o lokmayı yesin.Ve şeytan aleyhil la’neye bırakmasın,buyurdular.Mesela
bir kimse yemek yerken elinden bir parçası yere düşse,toz oldu diye terk etmek olmaz.O
lokmayı alıp,silip yahud yıkayıp yemek lazımdır.

60
Malum ola ki;yemek arasında parmağını yalamak istikrah etmeye,
hoşlanmamaya sebebdir,dediler.Zira ağzının yağı parmaklarının üzerinde iken yiyeceğe
sokmaktan tabiat ve fıtrat nefret eder.Amma sünnet olan yiyecekten sonra yalamaktır?
Ve eğer yiyecek arasında parmağını yalamak iktiza eder ise,parmağını yaladıktan sonra
bir şeye silip,daha sonra yiyeceğe koy ki,hazır olanların tabiatına istikrah gelmeye.Zira
mü’minlere eziyet haramdır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,onlar Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Süfyandan,oda Said bin İbrahimden,oda İbni ka’b bin Malikden,oda pederi Ka’b bin
Malikden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Enes’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri yemeğe


başlayıp,yeme işi bittiği vakitte,üç mübarek parmağını yalar idi.
Malum ola ki;Bu hadisten anlaşılan,yiyeceği üç parmakla yemek sünnettir,meğer
zaruret ola.Ama zaruretsiz iki parmağıyla yemek,şeytan yemesidir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hasan bin ali halalden,onlar Affandan,oda Hammad bin
Selemeden,oda Tâbii olan Sabitten,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :Ebu Cuheyfeden mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri


buyurdular;Hele ben (iki taraftan birine)dayanmış olduğum halde yemek yemem.Çünki
iki tarafından birine meyl,yiyeceğin sür’at ile mideye ulaşmasına sebeb ve nüfuzuna
mani olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hasan bin Ali bin Zeyd Sadaiyyul Bağdadiden,oda Yakub
bin İshakdan,oda Şu’beden,oda Süfyanı Sevriden,oda Ali bin Akmerden,oda Ebu Cuheyfeden rivayet etti.

DÖRDÜNCÜ HADİS :Ka’b bin Malik’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri üç parmağıyla yemek yeyip,yemekten sonra üç mübarek parmaklarını yalar
idi,buyurdu.
Malum ola ki;Zaruret gereği dört parmağıyla yahud beş parmağıyla yemek
caizdir,dediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Harun bin İshak Hemedaniden,oda Abede bin
Süleymandan,oda Hişam bin Urveden,oda Ka’b bin Malikin oğlundan,oda pederi Ka’b binMalikden
rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS : Mus’ab bin Süleym’den mervidir,dedi;Ben Hz.Enes’den


işittim,buyururlar idi; Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzurlarına hurma getirildi,yani
hurma getirdiler.Ben Resul-i Ekrem Hazretlerini gördüm,o huzuruna gelen hurmayı
Açlıktan doğan peygamberin oturuşu olan kurfesa yani mak’adı üstüne oturup dizlerini
karnına yapıştırarak iki kolunu baldırları üstüne kavuşturma şeklinde oturduğu halde
yediler.
Bu hadisi zikirden murad;hurma çeşidi bir yemek yenildikte ne türlü oturulur ise
olur,demektir.
Malum ola ki;hurmada gıdalık olduğuna binaen Resul-i Ekrem Hazretleri açlığı
defetmek için hurma yediler.
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın nasılki eli, parmakları, tükürüğü,
nefesi, sözü yani duası çok mu'cizatın mebdei oluyor. Aynen öyle de, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sair letaifi ve duyguları ve cihazatı, çok hârikalara
medardır.”30
Hadisin Senedi:Bu hadisi şerifi Tirmizi Ahmed bin Meni’den,oda Fadl bin Dekînden,oda Mus’ab
bin Süleymden rivayet buyurdu.

ONYEDİNCİ BAB

30
Mektubat.151.

61
Resul-i Ekrem Hazretlerinin YEDİKLERİ EKMEĞİN VASFI hakkında varid
olan hadisi şerifin beyanındadır.

BİRİNCİ HADİS : Hz.Âişe’den mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin Ehli Beyti birbiri ardınca iki gün arpa ekmeğinden doyuncaya kadar
yemediler.Tâ Resul-i Ekrem Hazretleri dâr-ı ahirete irtihal edinceye kadar.
İmam-ı Buhari buyurdu ki;Âl-i Muhammed bir günde iki kere yemek yemediler.
Meğer o günkü iki yemeğin biri hurma idi.
Şeyh İbni Hacer buyurdu ki;bir günde iki kere Âl-i Muhammed yemek yemek
lazım gelse,kolay olması için,bir sırayı hurmaya tahsis ederlerdi.Zira onların dünya ile
iştiğale meyilleri yok idi.Yoksa bulunmadığından değil ve ümmete talim için ki,yiyecek
ve içecekte zorlanmayıp ihtiyaç miktarına kanaat edip,zevk ve rahatı ahirette bulalar.
Müslim Hz.Âişe’den rivayet eder ki; Resul-i Ekrem Hazretleri dünyadan ahirete
intikal etti.Mübarek karınları bir günde iki yiyecekten doymadı.Hurmadan
doyduğunda,arpa ekmeğinden doymadı.Ve arpa ekmeğinden doyduğunda,hurmadan
doymadı.Yani Resul-i Ekrem Hazretleri az yerler idi.Zira az yemek kemaldir ve ümmet
dahi az yeyip,nefsine galib olup,kemale ereler.Ve az yemek sıhhati korumaya sebebtir.
Çok yemek nefsin galebesine ve bozuk mideye ve susamaya belki bütün hastalıklara
sebebdir.
Çünki ümmeti merhume suri ve manevi illet ve hastalıklardan kurtulması için
Resul-i Ekrem Hazretleri az yiyip az içmeyi fiiliyle talim buyurdular.
“İnsana en mühim bir ilâç nev'inden maddî ve manevî bir perhizdir ve tıbben bir
hımyedir ki: İnsanın nefsi, yemek içmek hususunda keyfemayeşa hareket ettikçe, hem
şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi; hem helâl-haram demeyip rast gelen
şeye saldırmak, âdeta manevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o
nefse güç gelir. Serkeşane dizginini eline alır. Daha insan ona binemez, o insana biner.
Ramazan-ı Şerifte oruç vasıtasıyla bir nevi perhize alışır; riyazete çalışır ve emir
dinlemeyi öğrenir. Bîçare zaîf mideye de, hazımdan evvel yemek yemek üzerine
doldurmak ile hastalıkları celbetmez. Ve emir vasıtasıyla helâli terkettiği cihetle,
haramdan çekinmek için akıl ve şeriattan gelen emri dinlemeğe kabiliyet peyda eder.
Hayat-ı maneviyeyi bozmamağa çalışır.”31
“İslâm hükemasının Eflatunu ve hekimlerin şeyhi ve feylesofların üstadı, dâhî-i meşhur

Ebu Ali İbn-i Sina, yalnız tıb noktasında "Yiyin, için, fakat
israf etmeyin." A'râf Sûresi, 7:31. âyetini şöyle tefsir etmiş. Demiş:

31
Mektubat.403.

62
Yani: "İlm-i Tıbb'ı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır.
Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört-beş saat kadar daha yeme. Şifa, hazımdadır.
Yani, kolayca hazmedeceğin mikdarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam
taam üstüne yemektir."32
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnâ ve Muhammed bin Beşşardan,bu
ikisi Muhammed bin Caferden,oda Şu’beden,oda Ebi İshakdan,oda Abdurrahman bin Yezidden,oda
Esved bin Yezidden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS : Süleyman bin Âmir’den mervidir,dedi ki;Hz.Ebi Ümame’den


işittim,buyururlardı; Resul-i Ekrem Hazretlerinin Ehl-i Beytinden arpa ekmeği artıp
kalmadı yani sofrada ihtiyaçtan fazla arpa ekmeği olmaz idi.Bazılar buyurdular ki;arpa
ekmeğinden artmaz idi,demek;Rasulullahın Ehl-i Beyti arpa ekmeğinden doymaz
idi,demekten kinayedir.
İbni Hacer buyurdu ki;Ehl-i Beyt bulup arpadan ekmek yaptıkları şey
yanlarında çok olmaz idi ki,tâ ki arta.Belki çok kere buldukları şey onları doyurmazdı.
Mîrik Şah buyurdu ki;Ehl-i Beytin sofralarında yiyeceklerden fazla bir zerre
ekmek kalmazdı.
Malum ola ki;yeme ve içme hususunda Allah Zülcelal Hazretleri verdiği nimet
her ne ise o nimeti kifayet derecesinde yeyip ve başkalara yedirip,sonrayı düşünmemek
Allahu Zülcelal Hazretlerine kemali tevekküle alamettir.
Zira Allah bir kuluna ki can verdi.Kuluna ekmek dahi verir. Resul-i Ekrem
Hazretleri Sultanı Mütevekkilin,Maden-i Sıdk ve Yakin oldukları için Ehl-i Beyti Kiram
dahi o Sultanı Zişana yakınlık sebebiyle tevekkülün en üst derecesini kazandıklarından
yemek vaktinde sofrada hazır olan her ne ise yeyip sonrayı düşünmezlerdi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abbas bin Muhammed Devriden,oda Yahya bin ebi
Bekrden,oda Hariz bin Osmandan,oda Süleym bin Âmirden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :İbni Abbasdan mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri mübarek karınları yiyecekten hali ve aç oldukları halde birkaç gece birbiri
ardınca bir şey yemeyip evlerinde geceler idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri ve Ezcavı Tahirat akşam yiyeceği düşüncesinde
olmadıkları için bulmazlardı.Fakat bazı kerre su ile yahud bir hurma ile iftar
ederlerdi.Hatta Ashabı Kiram Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu tavrına uymak için,bizler

32
Lem’alar.147.

63
dahi iki gün,üç gün yemek yemeyip siyamı visal(peşpeşe,iki gün aralıksız oruç
tutmak,zaruret olmadıkça mekruh sayılmıştır.) edelim,dediler.
Resul-i Ekrem Hazretleri savmı visalden nehyedip Ashab-ı Kirama buyurdular
ki; Ashabım,Rabbim beni yedirir ve içirir.Sizler bana kıyas olmazsınız.
Zira Resul-i Ekrem Hazretlerinde bir kuvve-i kudsiyye var idi ki,asla dünya
yiyeceği yemese bile olur idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin ve Ehl-i Beytin ekser vakitte yedikleri ekmek,arpa
ekmeği idi.
Ey din kardeşlerim.O iki cihan güneşinin yiyecek bulamadıkları cihetle savmı
visale devam eyledikleri hatıra getirilmesin.El-iyazu billah,bu hatıra mûcibi küfürdür.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin dünya devlet ve gücüne ulaşmamaları,dünya işlerine itibar
etmeyip,her şeyde Allaha tevekkül etmelerinden idi.Hatta murabelerde getirilen
mallar,ganimetler bile,tamamen fakirlere tevzi ve taksim ile,fakirliği seçmelerine halel
getirmemek için yüksek huzurlarında ertesi güne hiçbir şey bırakmazlardı.
Hadisin senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Muaviye Cemhîden,oda Sabit bin
Zeydden,oda Hilal bin Hababdan,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS : Sehl bin Sa’dden rivayet olundu ki;Hz.Sehlden sual


olundu;kepekten saf ve temizlenmiş undan ekmeği Resul-i Ekrem Hazretleri yedi mi
yahut yemedi mi?
Sehl Hazretlerinden soran kimsenin,birkaç defa elenip,beyaz olmuş undan
yapılmış ekmekten muradı; Resuli Ekrem Hazretleri kepeği hiç ayrılmamış undan
ekmek yer idi demek,değildir.
Hz.Sehl Resul-i Ekrem Hazretlerinin ekmeğinden soran kimsenin cevabında
buyurdular; Resul-i Ekrem Hazretleri birkaç defa elenmiş ve beyaz kılınmış,undan
yapılmış ekmeği görmedi,bu kelamda mübalağa vardır.
Allahu Zülcelale kavuştular.Hasılı Kelam; Resul-i Ekrem Hazretleri hayatta
oldukça has ekmek ne gördüler,ne yediler.Bu hadisi şerifte Resul-i Ekrem Hazretlerinin
yiyeceğe zorlanma ve şanına ihtimamı terkini beyan vardır.Zira bu mezkur tekellüfe ve
zorluğa riayet,ehli hamakat ve gaflet ve tenbellerin halidir.
Sehlin Resul-i Ekrem Hazretleri kepekten ziyade pâk ekmek görmedi,demesiyle
muradı;Peygamberlikten sonra demektir.Zira Resul-i Ekrem Hazretleri bi’setten evvel
Şam tarafına ticaret amacıyla iki kere gitti,idi.Buheyra adındaki rahibin ziyafetinde
bulundu,idi.Ehl-i Şam ve Buheyra yanında kepekten fazla pâk,halis ekmek gördü,idi.
Ve bazılar buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri kepekten ziyade pâk,halis
ekmek,Sehlin ilminde görmedi,demektir.
Yine Sehl Hazretlerinden soruldu,denildi ki;Ya Sehl, Resul-i Ekrem Hazretlerinin
zamanı saadetlerinde sizin ekmek için olan unu elemeğe eleğiniz varmı idi?
Sehl bu sorunun cevabında buyurdu ki;Bizim hiç birimizin Resul-i Ekrem
Hazretlerinin zamanı saadetlerinde eleği yok idi.
Ancak Resul-i Ekrem Hazretlerinin zamanı saadetinden sonra ashab ve ashabın
ğayrı elek edindiler.Bazılar,elek bid’atin evvelidir,denildi.
Yine Sehlden soruldu ki;arpa unundan ekmek yoğurmak murad eylediğinizde ne
işlerdiniz?Zira arpanın kepeği çoktur,denildi.
Sehl cevabında buyurdu ki;arpa ununu savurur idik,o undan kepek gibi hafif
olup uçacak şey uçup,bâkisi kalır idi.Sonra kalan undan yoğurup ekmek eder idik,diye
sorana Sehl bin Sa’d cevab verdi.
Şimdi bu sözden anlaşıldı ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ve Ashabı Kiram yiyecek
hususunda katiyyen ihtimam etmezler imiş.Geçmişte beyan olunduğu gibi,belki
ihtimamları o yiyeceğin temizliğine ve helalden olmasına ve o yiyecekten hasıl olan
beden kuvvetini Allah rızasına uygun amele sarfedilmesine imiş.

64
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerfii Abdullah bin Abdurrahmandan,odaUbeydullah bin
Abdulmecid Hanefiden,oda Abdurrahman bin Abdullah bin Dinardan,oda Ebu Hâzımdan,oda Sehl bin
sa’dden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS : Enes’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri ayaklı


sofra,sini altı üzerinde yiyecek yemedi.İskemle üzerinde tepsi gibi sefahet ehli başlarını
aşağı eğmek zahmetinden kurtulmaları için yiyeceği onun üzerinde yerler.Bid’attir,
bid’ati hasene.Zira;zamanı saadette bulunmayıp,sonra ihdas olan şeye bid’at
denir.Lakin caizdir.
Dinde olmayan ancak dine de aykırı olmayan bir şey,dinle çatışmıyor ve
çakışmıyorsa;o bidat değildir.
Dinle çatışan bir insan harika da olsa,o makbul değildir.
İmam Şafii der;"Bir bid'at sahibini havada uçarken görseniz bile bununla
aldanmayınız!"
Resul-i Ekrem Hazretleri ufak çanakta yemek yemedi.Ekseri o çanaklara tereşî
ve salâta tabir olunan yiyecekler konur.Zira bu misullu çanaklarda yemek yenilmesi
harîs olanların halidir.
Resul-i Ekrem Hazretleri için has ekmek yapılmadı.Zira istemezler idi.Çünki o
tekellüf ehlinin işi idi.
Hadisi rivayet eden Yunus buyurdu ki;Ben Katadeden sordum; Resul-i Ekrem
Hazretleri ve Ashabı Kiram yedikleri vakitte,Ne üzerinde yerlerdi?
Katade cevabında;Şu sofralar üzerinde yerlerdi,buyurdu.Katade şu sofralar
diye,meşinden değirmi sofralara eliyle işaret eyledi.Yani Resul-i Ekrem Hazretleri
yemek istedikte yere meşinden değirmi bir sofra yayıp,o sofranın üzerine yiyeceği koyup
yerlerdi.Bizim zamanımızda bu âdet,bazı seyyah ve yolcularda olur.Hz.Katade’den
rivayet eden Yunus,Pabuççu Yunus denilmekle meşhurdur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Muaz bin Hişamdan,oda
babasından,oda Yunusdan,oda Katadeden,oda Hz.Enesden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS :Mesruk’tan mervidir,buyurdu;Hz.Âişe’nin ziyaretine vardım


idi.Hz.Âişe hizmetçisine emreyledi;benim için yiyecek hazırladılar.
Hz.Âişe buyurdu;Her vakit yiyecekten tok olmam akabinde,ağlamak isterim,illa
ağlarım,buyurdu.
Hz.Mesruka yani –her ne zaman doyar isem,ağlamak murad ederim, ağlarım,
demektir.
Mesruk dedi ki;Ya Âişe,ne için her yiyecekte doyduğunda ağlarsın,dedim.
Ben düşünür ve hatırlarım o hali ki, Resul-i Ekrem Hazretleri o hal üzerine
dünyadan ahirete teşrif buyurdu.Vallahi Resul-i Ekrem Hazretleri bir günde iki kerre
ekmekten ve etten doymadı.Yani bir gün olmadı ki, Resul-i Ekrem Hazretleri o günde
iki kere ekmekten ve etten doymuş ola.Onun için her yemek arkasından ağlarım,ya
Mesruk!buyurdular.
Hz.Âişenin her vakit yemekten doydukta ağlamasının sebebi;Hz.Âişe Ümmül
Mü’minin olduklarından,etraftan hediyeler gelmesiyle,fakirliği seçme gibi,geçmişin
yüksek bir mertebesinin geçmesine teessüftür.Hz.Âişe bu kelâmıyla Resul-i Ekrem
Hazretlerinin fakirliği seçip,dünyayı terk ettiklerini beyan buyurdular.
Özetle;Hz.Mesruk dediler ki;Hz.Âişenin ziyaretine gittim,idi.Benim için yemek
hazırlama emrini verdiler.Ben tok olmam akabinde,ağlamak isterim,illa ağlarım,
buyurdu.
Buna sebeb nedir ki,ne için her yiyecekte doyduğunda ağlarsın,dedim.
Ben düşünür ve hatırlarım o hali ki, Resul-i Ekrem Hazretleri o hal üzerine
dünyadan ahirete teşrif buyurdu.Vallahi Resul-i Ekrem Hazretleri bir günde iki kerre

65
ekmekten ve etten doymadı.Yani bir gün olmadı ki, Resul-i Ekrem Hazretleri o günde
iki kere ekmekten ve etten doymuş ola.Onun için her yemek arkasından ağlarım,
buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Abbad binAbbadil
Mehlebiden,oda Mecalibden,oda Şa’biden,oda Mesruktan rivayet buyurdu.
Bu hadisi rivayet eden Hz.Mesruk küçük olduğu halde çalınmıştı.Sonra ebeveyni
bulmuşlar idi.Bu sebebden Mesruk(Çalınmış) ismiyle tesmiye olundu.Nebi
Aleyhisselamın vefatından önce İslama gelip Ashab-ı Kiramdan Ebubekir ve Ömer ve
Osman ve Ali ve İbni Mesud ve Hz. Âişe gibi Sadr-ı Evvele (ilk büyük zatlara) erişmiş
idi.Haricilerle yapılan harbde hazır oldular.102 senesinde ahirete irtihal buyurdular.
Cami-ul Usulde böylece beyan olunmuştur.

YEDİNCİ HADİS :Hz.Âişe’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri


ruhları kabzolunduğu vakte kadar arpa ekmeğinden iki gün birbiri ardınca doymadılar.
Mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretlerine dünya arzolundu,fakirliği seçtiler ve
buyurdular ki;Bir gün aç olayım,sabredeyim ve bir gün tok olayım,şükredeyim
buyurdu.
Tenbih: Resul-i Ekrem Hazretleri her ne kadar fütuhattan ganimet malı topladı
ise de,yine fakirlik tavrını terk buyurmayıp,o malı fukaraya dağıtıp,ertesi güne hiçbir
şey terketmezler idi.
Malum ola ki,Resul-i Ekrem Hazretlerinin fakrı ihtiyar buyurduklarının sırrı
hakkıyla mahşer gününde zuhur eder.Şimdi sen dahi istersen fukarayı sabirin zümresine
dahil olmaya çalış.

ONSEKİZİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin yeme esnasında yedikleri KATIK ile çeşitli


yiyeceklerden yemiş oldukları şeylerin hakkında varid olan hadisi şeriflerin
beyanındadır.
Şu babta zikrolunan hadisi şeriflerin hülasası; Resul-i Ekrem Hazretleri
gıdalarını bir şeye hasretmezlerdi.Her ne kadarda o şey nefis dahi olur ise de...Zira bir
tek gıdaya devam,bedene zarardır.Onun için bazen bir iki çeşit yiyeceği toplar ve bazen
bir vakitte bir çeşit yemek ve son vakitte başka çeşit yerlerdi.Zira bedeni muhafaza ile
memuruz.Kaldı ki ibadet beden ile olur amma ifrat her şeyde mezmumdur.
Yedikleri yiyecekler;sirke,kuru hurma,tavuk eti,tuva kuşunun eti,zeytin
yağı,kabak,helva,koyun eti,kuru et(kavurma),kabak ile pişirilmiş çorba, Biryan(kebab),
bal,çörek otu,yağsız peynir(yoğurt peyniri),kavrulmuş un,taze hurma,hays yani
çekirdeksiz hurma,sade yağ,keş ve undan yapılan bir çeşit arap yemeği,bunlardan ibaret
olup,bunlardan bal ile helva ve soğuk su ve biryan etini severler ve kabak yemeğini
kemali istihsanla yerlerdi.Ve yiyeceklerde kolay bir şey ile iktifa edip, nefis,lezzetli
yemeklerden meneylemek güzel olduğunu îma ederlerdi.
“Sirke ne güzel ekmek katığıdır.”buyurarak ekser vakitte sirke gibi hazmı kolay
ve mideye hafif olan şeyleri ekmeğe katık ederek yemek için hiçbir suretle teklif iktiza
etmediği tefhim ve tenbih eder idi.Ve bizzat kuru arpa ekmeğini sirkeye batırıp yerlerdi.
Yenilmesi şer’an mübah olan hayvan etlerinin kol ve sert taraflarını severler ve etlerin
buraları gayet latif ve lezzetli olduğunu söylerlerdi.Nihayette şehadetleri dahi biryan
edilmiş bir keçi oğlağının kolundan vuku’ bulmuştur.Eti yeme esnasında bıçak ile
keserler ve bazı kerre ısıra ısıra yerlerdi.Bazı kerrelerde arpa unuyla bulamaç yaptırıp
piştikten sonra üzerine bir miktar zeytin yağıyla biber ve zencebil(hoş kokulu bir

66
baharat) ve darçın ve kâkûl(su içinde biten çiçek,çöğen kökü) gibi karışık baharat
dökerek kemali iştiha ve istihsanla yerlerdi.
Velhasıl,yemeğin nevi ve cinsini ayırmayıp her ne hazırlansa hoşça yönelirler ve
akşamdan alıkonulan çeşitli yiyecekleri sabahları yerler idi.Ve yiyecek hususunda ehli
beytini ve bilhassa hürmet sahibi misafirleri kendi zatlarına takdim ve tercih ederler
idi.Ve tencerenin dibinde kalan yiyeceklerin yenilmesini severler ve yemeği hizmetçi ile
birlikte yerlerdi.

BİRİNCİ HADİS : Hz.Âişeden rivayet olundu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


”Sirke ne güzel katıktır.”buyurdu.İmamı Nevevi ve Kadı Iyaz buyurdular ki;Mezkur
hadisten maksud yiyeceklerde kolay bir şey ile iktifa ve leziz,lezzetli yiyeceklerden
meneylemek övülen bir iş olduğunu ifadedir.Hadisi şerifin manası şöyle demek olur
ki;ekmeğe katığı sirke misali zahmeti az ve hafif olan bir şey ile edip zorlanmayalar,
demektir.
Abdullah bin Abdurrahman rivayetinde buyurdu;Yani müşarun ileyhin
rivayetinde şüphe vaki oldu ki, Resul-i Ekrem Hazretleri;”Ni’mel udûmu el-hallu”diye
mi buyurdu,yoksa:”Ni’mel idâmu el-hallu”diye mi buyurdu? Edem ve idam ikisi bir
mânayadır.Şüphe Muhammed bin Sehlin rivayetinde değil,Müslimde Cabir bin
Abdullahdan rivayet olundu ki, Resul-i Ekrem Hazretleri ehlinden katık var mı?diyerek
sual buyurdu.Onlarda yanımızda yok ancak sirke var buyurdular,istedi ve getirtti.”
Ni’mel idâmu el-hallu”buyurduğu halde yemeye başladılar.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Sehl bin Asker ile Abdullah bin
Abdurrahmandan,bu ikisi Yahya bin Hassandan,onlar Süleyman bin Bilalden,oda Hişam bin Urveden,oda
pederinden,pederi Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Simak bin Harb’den mervidir,buyurdu ki;Ben Nu’man bin Beşir


Hazretlerinden işittim,tabiine hitab edip buyurdu;Sizler istediğiniz kadar yemeye ve
içmeye mübtelasınız.Lakin yiyecek ve içeceklerde bu mertebe ifrat, Resul-i Ekrem
Hazretlerinin âdeti kerimesine muhaliftir.
Ol Allah hakkı için ki;Ben sizin ve bizim peygamberimizi, Mübarek karnını
doyuracak kadar eski,kuru hurması olmadığı halde gördüm.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin fakrı ihtiyar ettiklerinin vechi;birkaç
kere beyan olundu.Gafil olmayasınız,bu makamda bu hadisi şerifi zikirden murad,
hurma gıda dahi katık nevinden olduğunu beyandır.
Malum ola ki;Nu’man bin Beşir,Sahabe-i Kiramın mert,yiğit ve ziyade
müttakilerindendir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Ebul Ahvesden,onlar Simak bin
Harbden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :Zehdemil Ceremi’den mervidir,buyurdu ki;Biz ashabdan Ebu


Musa Hazretlerinin meclisinde idik.Yiyecek hazırlandıkta,sofraya tavuk getirildi.
Meclisde hazır olanlardan bir kimse sofraya tavuk kondukta,sofradan kalkıp,geri
çekildi.
Ebu Musa o kimseye hitab edip buyurdu ki;Senin için ne vardır ki,tavuğu
yemeden geri çekildin?
O kimse cevabında dedi ki;Ben tavuğu kötü kokulu bir şey yer olduğu halde
gördüm.Tabiatım tavuktan istikrah eyledi.Ben yemin ettim ki,tavuk yemem.
Ebu Musa o kimseye;-Yakın gel ve sofraya yakın ol.Ve muktezayı tabiattan yüz
çevirip diğer cemaat gibi tavuktan yedi,buyurdu.
Zira gerçekten ben Resul-i Ekrem Hazretlerini tavuk etini yer olduğu halde
gördüm idi.

67
Tirmizinin bu hadisi şerifi zikirden muradı, Resul-i Ekrem Hazretlerinin tavuk
etini yer olduğunu beyandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hannaddan,oda Veki’den,oda Süfyandan,oda
Eyyubdan,odaEbu Kalâbeden,onlar Zahdemil Ceremîden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS :Sefine Hazretlerinden mervidir;Mezkur Sefine Resul-i


Ekrem Hazretlerinin âzadlı kölelerindendir.Cümle-i kerametinden Mesabih-i Şerifte
mervidir ki;Hz.Sefine bir gün yolu şaşırıp askerden geride kaldığında,askeri bulayım
diye Beyâbânda gider iken karşısına bir arslan çıka gelir.Hz.Sefine arslana hitab
edip;Ey arslan,ben Rasulullahın kölesiyim.Yolu şaşırıp,askerden geri kaldım,dediğinde
arslan gelip sahibine yaltaklanır gibi Hz.Sefinenin yanına gelip lisanı hal ile yolu işaret
edip beraber gitmeye başladılar.Her ne zaman arslan bir ses işitse,o ses tarafına çevrilip,
yine dönüp Hz.Sefinenin yanında gelir idi.Arslanın bu hali Hz.Sefineyi düşmandan
muhafaza idi.Bu tarz üzere Hz.Sefine askere ulaştığında,arslan Sefinenin huzurundan
dönüp,yerine gitti.
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın hizmetkârı Sefine, Yemen Valisi Muaz
İbn-i Cebel'in yanına gitmek için, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan emir alıp
gitmiş. Yolda bir arslan rast gelmiş. O Sefine, ona demiş: "Ben, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'ın hizmetkârıyım." Arslan ses verip ayrılmış. İlişmemiş. Diğer
bir tarîkte haber veriyorlar ki: Sefine döndüğü vakit yolu kaybetmiş, bir arslana rast
gelmiş; arslan ona ilişmemekle beraber, yolu da göstermiş.”33
Hz.Sefine;Ben Resul-i Ekrem Hazretleri ile beraber Tuva kuşu eti yedim.
Tuva kuşu;Kaz etinden hafif ve tavuk etinden ağırdır.O kuşun özelliğindendir
ki;onun karnında bir taş vardır,o taşı bir kimse üzerinde taşısa ihtilam olmaz,derler.
Tirmizinin bu hadisi zikirden muradı; Resul-i Ekrem Hazretlerinin av eti
yediğini beyandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Fadl bin Sehl el-A’recil Bağdadiden,oda İbrahim bin
Abdurrahman bin Mehdiden,onlar İbrahim bin Ömer bin Sefineden,oda babası Ömerden,oda ceddi
Sefineden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS :Zehdemil Ceremi’den mervidir,Zehdem;Biz Ebi Musanın


meclisinde idik,buyurdu.Zehdemil Ceremi Ebu Musa Hazretlerinin sofrasına çeşitli
yemekler getirdiler.Diğer yiyeceklerden evvel tavuk eti sofraya getirildi,buyurdu.Ebu
Musanın yiyeceğinde hazır olan kavmin arasında Beni Teym kabilesinden kırmızı
çehreli bir adam var idi.Güya o adam Zehdemin zannı hasebiyle kabilesinin beyi idi.
Hadisi ivayet eden Zehdem buyurdu ki;o adam tavuk etini yemeye yönelmeyip,
sofraya yakın olmadığı için,o adama Ebu Musa hitab edip buyurdu ki;Beri gel,tavuk
etinden ye.Zira ben Resul-i Ekrem Hazretlerini gördüm,tavuk etinden yediler idi,
buyurdu.
Şimdi o kırmızı çehreli adam dedi ki;Ben tavuğu kötü kokulu şey yerken görmüş
olduğumdan,ben tavuğu murdar saydım.Ve yemin ettim ki,hayatta oldukça tavuk eti
yemem.
Hadisin Senedi;Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Hacerden,oda İsmail in İbrahimden,onlar
Eyyubdan,oda Kasım Temimiden,oda Zehdemil Ceremiden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS:Hz.Ömer’den mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri;-


zeytin yağını ekmek katığı edip yeyin ve bedeninize sürün.Zira zeytin yağı mübarek
ağaçtandır,buyurdu.
Malum ola ki;Ebu Naim,Ebu Hureyreden rivayet eder ki,zeytin yağında(bedende
olan yetmiş türlü hastalığa) şifa vardır.

33
Mektubat.154.

68
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Yahya bin Musadan,oda Abdurrezzaktan, oda
Ma’merden,onlar Zeyd bin Eslemden,oda Pederi Eslemden,oda Hz.Ömer bin Hattabdan rivayet buyurdu.
Hz.Ömerin künyesi Ebu Hafsdır.Ve lakabı Farukdur;Hak din ile batıl din arasını
ayırdığı için,İslâma geldiği gün;Ya Rasulallah,Hak din aşikâre olmak gerek ve batıl din
zahir olup,hak dinin gizli kalmasında ne cihet var,dediğinde Hz.Rasulallah;”Ente
Faruk,ya Ömer.”buyurdular.Bu lakab ile meşhur oldu.Hz.Ömer imana geldiğinde
rivayeti meşhure üzere müminler otuzdokuz erkek idi.Hz.Ömer ile kırk tamam oldu.Ve
onbir’de kadından var idi.Böylece kırk tamam oldu.O gün:”Ey peygamber!Sana ve sana
tabi olan mü’minlere Allah yeter.”34 Âyeti kerimesi nazil oldu.
Mervidir;Bir gün Resul-i Ekrem Hazretleri ashaba sordular ki;Bu gün sizden
hanginiz oruçtur?Hz.Ömer dedi ki;Ben,ya Rasulallah.Tekrar buyurdular;Bu gün sizden
hanginiz sadaka verdi;Yine Hz.Ömer dedi ki;Ben,ya Rasulallah.Tekrar buyurdular;
Bugün sizden hasta hatırı kim sordu?Hz.Ömer dedi ki:Ben,ya Rasulallh.Yine
buyurdular ki;Bugün cenaze namazı kim kıldı?Yine Hz.Ömer dedi ki;Ben,ya
Rasulallah. Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdu ki;Cennet sana vacib oldu,ya Ömer.

YEDİNCİ HADİS :Enes bin Malik’den mervidir,rivayet olundu ki; Resul-i


Ekrem Hazretlerine kabak yemek hoş gelirdi.Yani kabağı güzel şey sayıp,yemesini sever
idi.Bundan dolayı Resul-i Ekrem Hazretlerine kabak ile pişmiş bir yemek getirildi.
Yahud kabak ile pişmiş bir yemek için Resul-i Ekrem Hazretleri davet olundu. Resul-i
Ekrem Hazretlerinin kabağı sevdiğini bildiğim için,bana kabak ile pişmiş yiyeceğin
içinden kabağı araştırmaya başladım.Kabdan kabağı buldukça Resul-i Ekrem
Hazretlerinin mübarek önlerine koyar idim,buyurdu.
Bu hadisde delil vardır ki;Bir kâsede değişik yiyecek olup,yiyecek sahibi razı
olduğu surette o kâseden yiyen kimse,başka kimsenin önünde olan tarafa el uzatması
caiz ola.Misafirlerin bazısı bazısının önüne lokma koymak caiz ola,ziyafet sahibinin
rızasına binaen...
Ve dahi kabağın özelliğindendir;aklı ziyade etmek ve mutedil bir rutubet,yaşlık
vermek gibi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Muhammed bin Cafer ile
Abdurrahman bin Mehdiden,bu ikisi Şu’beden,oda Katadeden,oda Hz.Enes bin malikden rivayet
buyurdu.

SEKİZİNCİ HADİS :Cabir bin Tarık Hazretlerinden mervidir,buyurdu ki;


Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek huzurlarına vardım,gördüm ki, Resul-i Ekrem
Hazretleri kabağı parça parça doğrar idi.Ben,ya Rasulallah,kabağı böylece doğramanın
faydası nedir?dedim.Bana cevab olarak;Biz kabağı böylece parça parça etmekle
yiyeceğimizi çoğaltırız,buyurdu.
Bu hadisi şeriften anlaşıldı ki;kabak ve patlıcan misali yiyecek pişmezden evvel
doğranır ise,berekete sebeb olur.Ve yine bu hadisi şeriften anlaşılır ki; Resul-i Ekrem
Hazretleri kemali mürüvvetlerinden ehli beytin hizmetlerine yardım ederler,imiş.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Hafs bin Ğıyasdan,oda İsmail
bin ebi Halidden,oda Hakim bin Cabirden,oda pederi Cabir bin ebi Tarikden rivayet buyurdu.

DOKUZUNCU HADİS :Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular;Ashabdan bir


terzi Resul-i Ekrem Hazretlerini pişirmiş olduğu yiyeceğe davet etti.Bazı muhaddisin
dediler ki;Bu terzi Resul-i Ekrem Hazretlerinin âzadlı kölelerinden idi.Hz.Enes
buyurdu;Ben Resul-i Ekrem Hazretleri ile beraber o terzinin davet ettiği yiyeceğe
gittim.Terzinin menziline vardığımızda Resul-i Ekrem Hazretlerine arpa unundan

34
Enfal.64.

69
yapılmış ekmek getirdi.Bir çorba getirdi ki,o çorbanın içinde kabak ve güneşte kurumuş
et var idi.
Enes buyurdu;Ben Resul-i Ekrem Hazretlerini gördüm,kabağı sevdiklerinden,o
çanağın etrafından kabağı araştırıyor idi.
Enes buyurdu ki;O gündenberi kabağa muhabbet ettim.
Hadisde geçen çanak olan kıs’a;on adet kimsenin yiyeceği miktarı yiyecek alan
çanaktır.
Bu hadisi şerifte vardır ki;Bir kimse kendinden aşağı kimsenin davetine icabet
edip,yiyeceğini yiyebilir.Efendi hizmetkârıyla beraber yemeli.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Malik bin Enesden,oda İshak
bin Abdullah bin ebi Talhadan,oda Hz.Enes bin Malikden alıp,rivayet buyurdu.

ONUNCU HADİS :Hz.Âişe’den mervidir,Hz.Âişe, Resul-i Ekrem Hazretleri


helvayı ve balı sever idi,buyurdu.
Mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretlerine bir kafile geldi ki içlerinde Resul-i
Ekrem Hazretlerinin bir devesi var idi.O deveye un ve bal ve yağ yüklenmiş idi. Resul-i
Ekrem Hazretleri bereket ile dua edip buyurdular ki;Bir tencere getirin,getirdiler.
Tencereyi, ateş üzerine koyup içine bal ve yağ ve un koydular.Layıkıyla katılanıncaya
kadar karıştırdılar,daha sonra tencereyi ateşten kaldırıp yere koyup,yeyiniz diye
buyurdu. Kafile halkı yeyip doydular.
“Evet berekete dair o mu'cizeler gösteriyorlar ki: Muhammed-i Arabî
Aleyhissalâtü Vesselâm, umuma rızık veren ve rızıkları halkeden bir Zât-ı Rahîm ve
Kerim'in sevgili memurudur, pek hürmetli bir abdidir ki; rızkın enva'ında, hilaf-ı âdet
olarak, ona hiçten ve sırf gaybdan ziyafetler gönderiyor. Malûmdur ki: Ceziret-ül Arab,
suyu ve ziraati az bir yerdir. Onun için ahalisi, hususan bidayet-i İslâmdaki sahabeler,
dîk-ı maişete maruzdular. Hem susuzluğa çok defa giriftar oluyorlardı. İşte bu hikmete
binaen, mu'cizat-ı bahire-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm'ın mühimleri, taam ve su
hususunda tezahür etmiş. Bu hârikalar dava-yı nübüvvete delil ve mu'cize olmaktan
ziyade, ihtiyaca binaen Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a bir ikram-ı İlahî, bir
ihsan-ı Rabbanî, bir ziyafet-i Rahmaniye hükmündedir. Çünki o mu'cizatı görenler,
nübüvveti tasdik etmişler. Fakat mu'cize zuhur ettikçe, iman ziyadeleşir, "nurun alâ
nur" olur.”35
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin İbrahim Devrekî,odaSelebe bin Şebib,oda
Mahmud bin Ğaylan,bu üçünden,bu üçü dahi Ebu Üsameden,oda Hişam bin Urveden oda pederi
Urveden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ONBİRİNCİ HADİS :Ümmül Mü’minin Ümmü Selemeden mervidir,haber verdi


ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzurlarına biryan olunmuş yan eti(bud) getirdi idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri o biryandan yediler.Yemekten sonra namaza kalkdılar.Abdest
yenilemediler.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ateş dokunmuş bir şeyi yemek,abdesti
bozmadığını beyan zımnında biryan(kebab) yedikten sonra,namaz için tekrar abdest
almadılar.
İmamı Şafii buyurur ki; Eti yemek aklı ziyade ve işitme duygusunu arttırır.
Hz.Ali’den mervidir ki;Eti yemek bedenin rengini saf ve insanın yaratılışını güzel
kılar.
Bir kimse kırk gün miktarı et yemese,huyu kötü olur buyurdu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hasan bin Muhammed Za’feraniden,oda Haccac bin
Muhammedden,oda İbni Cüreycden,oda Muhammed Yusuftan,oda Atâ bin Yesardan,oda Ümmü
Selemeden alıp rivayet buyurdu.

35
Mektubat.119-120.

70
ONİKİNCİ HADİS :Abdullah bin Haris’den mervidir,Abdullah bin Haris Resul-i
Ekrem Hazretleri ile beraber mescid içinde biryan yedik,buyurdu.Muhaddisin beyan
buyurdular ki;İbni Haris mescidde büryan yediği vakit, Resul-i Ekrem Hazretleri ile
i’tikâfta idiler.Zira mescidde yememek evladır,dediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybeden,oda Lühey’adan,onlar Süleyman bin
Ziyaddan,oda Abdullah bin Harisden rivayet buyurdu.

ONÜÇÜNCÜ HADİS :Muğire bin Şu’be’den mervidir,buyurdu;Bir gece Resul-i


Ekrem Hazretleri ile beraber bir kimseye misafir oldum. Resul-i Ekrem Hazretlerine
biryan olmuş yan eti(bud) getirildi,yani ziyafet sahibi getirdi.Biryan getirildikten sonra
Resul-i Ekrem Hazretleri büyük bıçağı aldı,onunla biryandan benim için kesdi.
Muğire buyurdu;Hz.Bilal geldi. Resul-i Ekrem Hazretlerine namaz vaktinin
girdiğini bildirdi. Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek elinde olan bıçağı,namaza gitmek
için yere bıraktı. Resul-i Ekrem Hazretleri latife yoluyla Hz.Bilale buyurdu;Bilale ne
oldu?Bilale Allah Taala çok hayır versin.Namazın vaktini bilir ve güzel bildirir,
buyurdular.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin âdeti kerimeleri, idi ki,bazen latife
buyurduğunda:”Terebbet yedâhu”yani;”İki eli toprağa yapışsın.”lafzını buyururlar
idi.Bu hadiste Hz.Bilale latife buyurdular.Namazın vaktini Bilalin bildirmesinden ziyade
hoşlandıklarından dolayı...
Hz.Muğire buyurdu;Halbuki benim bıyığım uzamış idi. Resul-i Ekrem Hazretleri
muğireye buyurdu;Bıyığını misvak üzerine koyup,misvaktan fazlasını keseyim yahud
sen bıyığını misvak üzere kırk.
Hadisin Özeti:Muğire bin Şu’be dediler ki;Bir gece Resul-i Ekrem Hazretleri ile
birlikte misafirlikte bulundum.Ziyafet sahibi Resul-i Ekrem Hazretlerine biryan olmuş
yan eti(bud) getirdi. Resul-i Ekrem Hazretleri büyük bıçağı alıp bana bir parça kesdi.
Bilali Habeşi gelip namaz vaktinin girdiğini haber verdiğinde Resul-i Ekrem Hazretleri
elinden bıçağı bırakıp latife yoluyla;Allah Taala Bilal’e hayır versin.Namaz vaktini bilip
güzelce bildirir,buyurdular.Halbuki benim bıyığım uzamış idi.Bana hitaben bıyığını
misvak üzere koyup,fazlasını keseyim yahud bıyığını misvak üzerinde kırk buyurdu.
Bu hadisi şeriften anlaşıldı ki;Misvak kalınlığından fazla bıyığı kırkmak lazımdır
ve yine bu hadisten anlaşıldı ki;namaz vakti olduğunda her şeyi terkedip namaza
başlamak lazımdır.
İmamı Nevevi buyurdu ki;Bıyık kırkmakta sünnet olan dudağın kırmızısı
görülecek kadar olduğuna bu hadisi şerif delildir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Veki’den,oda Mes’ardan,oda
Ebi Sahreden,oda Cami’ bin Şedaddan,oda Muğire bin Abdullahtan,onlar Muğire bin Şu’beden rivayet
buyurdu.

ONDÖRDÜNCÜ HADİS :Hz.Ebu Hureyre’den mervidir,buyurdu; Resul-i


Ekrem Hazretlerine pişmiş et getirildi.O gelen etten kol dedikleri yerini ayırıp Resul-i
Ekrem Hazretlerinin mübarek önlerine konuldu.Kol, Resul-i Ekrem Hazretlerine
merğub idi,rağbet edip,beğenir idi.Zira kol eti ziyade pişkin ve yumuşak ve kuvveti
arttırmaya sebeb olur.
Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek ön dişleriyle o koldan yediler.
Tirmizi bu hadisi şerifi zikirden muradı;eti ısıra ısıra yemek caiz olduğunu
beyandır.Nitekim bıçak ile kesmek caiz olduğunu önceki hadisde beyan eyledi idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Vasıl bin Abdul A’ladan,oda Muhammed bin
Fudayldan,onlar EbiHayyan Temimiden,oda Ebi Zer’adan,oda Ebi Hüreyreden rivayet buyurdu.

ONBEŞİNCİ HADİS :İbni Mes’ud’dan mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri kol etini ziyade severdi.İbni Mesud buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretlerini

71
şehid etmek için kola (buda) zehir konuldu.İbni Mesud şöyle zan eder,düşünür ki;Kolu
yahudiler zehirlediler ki Resul-i Ekrem Hazretleri yeyip şehid olsun diye.
Bu olayı muhaddisin şöyle beyan ettiler ki;Vaktaki Resul-i Ekrem Hazretleri
Hayberi fetih buyurduğunda,Hayber yahudileri içinde Zeyneb bintil Haris adında bir
yahudi kadını var idi.Araştırdı ki, Resul-i Ekrem Hazretleri koyunun âzalarından hangi
uzvun yenilmesini sever?Haber verdiler ki;Kolunu ziyade sever idi.Şimdi o yahudi
kadını sair yahudiler ile müşavereden sonra bir koyun biryan edip,saatinde helak edici
bir zehir bulup o koyunun eczasına hususen omuz ve kola ziyade koyup, Resul-i Ekrem
Hazretlerinin huzuruna o zehirli biryanı hediye yoluyla getirdiler.
Resul-i Ekrem Hazretleri dahi hazır olan sahabe ile o koyunun yenilmesine
başladılar. Resul-i Ekrem Hazretleri koldan bir lokma alıp mübarek ağızlarına almışlar
idi.Derhal ashaba buyurdular ki;Bu koyundan ellerinizi çekin.Zira şu kol,bu koyun
zehirlidir,diye bize haber verdi.
Bir rivayette Hz.Cibril haber verdi.Ashabı Kiram ellerini çekip yemekten vaz
geçtiler.Lakin Bişr bin Bera’ bir lokmayı yutmuş idi. Resul-i Ekrem Hazretlerina zehir
tesir etmedi.Amma Bişre tesir edip vefat etti. Resul-i Ekrem Hazretleri o yahudi kadını
çağırıp buyurdular ki;Ya mel’une!Sen bu koyunu zehirlemişsin.O yahudi kadını dedi
ki;Benim zehir attığımı kim haber verdi? Resul-i Ekrem Hazretleri,şu kol haber verdi,
buyurduğunda o yahudi kadını zehir attığını ikrar etti. Resul-i Ekrem Hazretleri
buyurdular ki;Niçin bu kadar kimsenin helakine çalıştın?Yahudi kadını dedi ki;Ey
Muhammed,hâla sen nübüvvet dâva edersin.Eğer hak peygamber isen,sana zehirden
zarar gelmez.Eğer değil isen,halkı senden kurtarayım,düşüncesiyle yaptım,dedi.
Resul-i Ekrem Hazretleri kemali hilim ve kereminden nefsi şeriflerine bir zarar
olmadığı için o kadını af etmiş idi.Lakin şeriat gereği üzere Bişr bin Bera’ o zehirden
şehid olduğu için,o kadını Bişrin varislerine teslim ettiler.Onlar dahi kısasen katlettiler.
“Şu vak'a-i acibedeki vech-i i'cazı gösterecek iki-üç noktayı dinle:
Birincisi: Bir rivayette var ki, o keçinin kolu haber verdiği vakit, bazı sahabeler
de işittiler.
İkincisi: Hem bir rivayette vardır ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm
haber verdikten sonra dedi: "Bismillah deyiniz, ondan sonra yiyiniz. Zehir daha tesir
etmeyecektir." Şu rivayeti çendan İbn-i Hacer-i Askalanî kabul etmemiş, fakat başkaları
kabul etmişler.
Üçüncüsü: Hem dessas Yahudiler, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a ve
mukarrebîn-i Sahabeye birden darbe vurmak istedikleri halde, birden gaibden haber
verilmiş gibi, hâdisenin inkişafı ve desiselerinin akîm kalması ve o ihbarın ifade ettiği
vakıa doğru çıkması ve hiçbir vakit sahabeleri nazarında mütehalif bir haberi
görülmeyen Zât-ı Ahmediyenin "Şu keçinin kolu bana söylüyor" demesi; herkesin
kulağıyla o keçiden, o sözü işitmesi kadar kanaat-ı kat'iyyeleri olmuş.”36
Hadisin Senedi:Trimizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Ebu davuddan,oda
Zübeyir bin Muhammedden,oda Ebi ishakdan,oda Sa’d bin Iyazdan,onlar İbni mesuddan rivayet
buyurdu.

ONALTINCI HADİS : Resul-i Ekrem Hazretlerinin kölesi olan Ebu Ubeyd


Hazretlerinden mervidir;Ebu Ubeyd Resul-i Ekrem Hazretleri için bir çömlek içinde et
pişirdim,buyurdu. Resul-i Ekrem Hazretleri kol etini ziyade severler idi.Ben dahi kolu
sevdiklerini bildiğimden çömlekten kolun birini Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek
ellerine verdim.O kolu yedikten sonra buyurdular;Bana kol ver,ya Eba Ubeyd.Ben dahi
öbür kolu verdim.Verdiğim kolu dahi yedikten sonra;Bana kol ver,buyurdular.Çünkü
ben iki kol verdim.Kol kalmadı idi.

36
Mektubat.136-137.

72
Bende dedim ki;Bir koyunun kaç kolu olur?İki var idi,verdim.Başka kol yoktur
ki,onu dahi vereyim.
Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;O Allaha kasem ederim ki,benim nefsim
onun elinde yani kudretinde ve iradesindedir.Eğer sükut etseydin yani söylediğini
söylemeyip,emrime uysaydın,ben her istedikçe kol verseydin,kadir olur, verebilirdin,
buyurdu.
Biline ki, Resul-i Ekrem Hazretleri Ebu Ubeyde bir mu’cize izhar buyuracak
imiş,lakin devletli Ebu Ubeyd acele buyurmuşlar.
Hadisin Özeti.Hz.Ubeyd buyurdular ki, Resul-i Ekrem Hazretleri için bir çömlek
içinde pişirdim.Mu’cize sahibi Efendimizin kol tarafını sevdiğini bildiğim için,ben
çömlekten birini çıkarıp Resul-i Ekrem Hazretlerine verdim.Yedikten sonra, bana bir
kol ver, buyurdular.Çömlekten etin öbür kolunu dahi verdim.Onu da yiyip bana;Ya
Ubeyd,bir kol ver,buyurdular.Lakin çömlekte artık kol eti kalmadığı cihetle,Ya
Rasulallah,bir koyunun kaç kolu vardır?İki kolu vardı,verdim.Bir daha yoktur ki,
takdim edeyim,cevabını verdiğimde,O Allah hakkı için ki;Benim nefsim onun yedi
kudretindedir.Eğer sükut edip emrime imtisal etmiş olsaydın,ben her istedikçe,kol eti
vermeğe kadir olurdun,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Müslim bin İbrahimden,
oda Ebân bin Yezidden,oda Katadeden,oda Şehr bin Hûşibden,oda Ebi Ubeydeden rivayet buyurdu.

ONYEDİNCİ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem


Hazretlerine etin içinde kol eti ziyade sevgili değil idi.Lakin Resul-i Ekrem Hazretleri eti
bazı bazı bulurlar ve yerlerdi.Ve kol etin tez pişeni olduğu için Resul-i Ekrem Hazretleri
yemesinden ziyade,tez bitirmek üzere kol etine acele ederdi.Bu cihetle,kol etine
muhabbet eder,zannolunurdu.
Bu durumda Hz.Âişe buyururlar ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin kalbi şerifinde
nefsi kala,-hâşaki- muhabbeti ola.Belki Resul-i Ekrem Hazretlerinin kalbinde
mâsivaullahtan (dünyadan) bir şeye muhabbet edecek yer yoktur.Belki kola muhabbet
tabiri şunun içindir ki;insan bedeninin,sahibinde hakkı vardır.O hakkı bedene vermek
ile,beden yıkılmaktan salim olup ubudiyette çalışır.Bedenin tüm haklarından biri,bazı
bazı et yemektir ki,et sağlığı korumaya sebebtir.Âdeti ilahiyye böyle caridir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hasan bin Muhammed Za’feraniden,oda Yahya bin
Ubadden,oda Felih bin Süleymandan,oda Beni Ubad kabilesinden Abdulvehhab bin Yahya bin
Ubadden,oda Abdullah bin Zübeyirden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ONSEKİZİNCİ HADİS:Abdullah bin Cafer’den mervidir,buyurur; Resul-i


Ekrem Hazretlerini işittim,buyururlar idi;Etin gayet latif ve lezizi sırt etidir.Malum ola
ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin masivaya (Allahın dışında olan her şeye)
meyletmemelerinden,bilmemek lazım gelmez.Belki her şeyi pek âla bilirler,lakin
meyletmezler.Nitekim sırt etinin latif olduğunu bildikleri gibi...
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Ahmedden,oda
Mes’ardan,oda Fehm kabilesinden bir şehyden,oda abdullah bin Ca’ferden rivayet buyurdu.

ONDOKUZUNCU HADİS:Hz.Âişe’den mervidir, Resul-i Ekrem Hazretleri


buyurdu;”Sirke ne güzel katıktır.”yani sirke zatında yahut tekellüf ve zorluk olmadığı
cihetle ne güzel katıktır.

YİRMİNCİ HADİS :Hz.Ali’nin hemşiresi olan Hz.Ümmehani buyurdu


ki;Mekke-i Mükerreme fetholunduğu gün Resul-i Ekrem Hazretleri haneme teşrif
buyurdular.Ve yiyecek var mıdır?diye sual buyurdular idi.Yemeye uygun kuru ekmek
ile sirkeden başka bir şey yoktur,dediğinde,-Getir o kuru ekmek ile sirkeyi.Ol hane

73
ki,onda sirke ola.Katıktan hâli olmadı,buyurdular.Yani katık cihetinden kâfi olur,sair
katığa ihtiyaç olmadı,demek olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi ebu Küreybden,oda ebubekir bin ayaşdan,oda Sabit ebi
Hamzatül Semâlîden,oda Şa’biden,oda hz.Ümmehaniden rivayet buyurdu.

YİRMİBİRİNCİ HADİS : Ebu Musel Eş’ariden mervidir,der ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri buyurdu;Hatunların üzerine Hz.Âişenin üstünlüğü,sair yiyecek üzerine
Teridin(seridde denir,yağla ıslanmış ekmek) üstünlüğü gibidir.
Terid;Çorba yahud süt ile karışmış ekmeğe denir.Kezalik et suyu ile karışmış
ekmeğe dahi derler.Lakin et suyu ile ıslanmış olan terid,ziyade lezzetli olur ve yiyene
kuvvet verir.
“Nihaye”kitabı sahibi buyurdu ki;Bu makamda teridden murad,et suyundan
yapılanıdır.Zira arab yanında terid ekseri etten olur.Muhaddisini Kiram, Resul-i Ekrem
Hazretleri Hz.Âişe’yi teride teşbih buyurduğunun sebebini şöyle beyan buyurdular;Et
ile olan terid lezzet ve kuvveti toplayıp,yenilmesi kolay ve hazmı güzel ve vücuda faydalı
olduğu gibi,Hz.Âişenin yaratılışı güzel,lisanı tatlı ve Resul-i Ekrem Hazretlerine hulus ve
muhabbeti ve hüsnü muaşereti(güzel geçimliliği) ve Resul-i Ekrem Hazretlerinin kelâmı
şerifini anlamaya selahiyetli ve rızayı şerifini tahsile tam çalışması vardır.Hatta
Hz.Âişenin Resul-i Ekrem Hazretlerinden aldığı hakikat ve hükmü,diğer kadınlar
almadılar.Belki Hz.Âişenin Resul-i Ekrem Hazretlerinden rivayet ettiği haberler
gibi,erkekler bile rivayet etmedi,dediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Muhammed bin
Caferden,oda Şu’beden,oda Amr bin Merreden,oda Merre-i Hemedaniden,oda Ebi Musel Eş’ariden
rivayet buyurdu.

YİRMİİKİNCİ HADİS : Ebu Hureyreden mervidir,Ebu Hureyre; Resul-i Ekrem


Hazretlerini keşden (yağsız peynir,süt kurusu,tozu) bir parça yeyip,Mübarek elini ve
ağzını yıkadığı halde gördüm.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin tabiatı şeriflerinde kemali nezafet olduğu için,keş
yedikten sonra mübarek ellerini ve ağızlarını yıkadılar.
Bu hadisden anlaşıldı ki;Her yemekten sonra,elini ve ağzını yıkamak sünnettir.
Bir zamandan sonra Ebu Hureyre Resul-i Ekrem Hazretlerini gördü.Bir
koyunun sırt tarafından bir miktar yediler.Yedikten sonra namaz kıldılar.Namaz için
abdest almadılar.
Bu hadisten anlaşılır ki,Ateşte pişmiş yiyeceği yiyenlerin abdesti bozulmayıp
fakat temizlik için elleriyle ağızlarını yıkamak lazım gelir.
Hadisin Özeti:Rivayet olundu ki;Hz.Ebu Hureyre Resul-i Ekrem Hazretlerini keş
tabir olunan yiyecekten bir miktar yedikten sonra,mübarek elleriyle ağzını yıkadığını ve
bir müddet sonra bir koyunun arkasından biraz yeyip,daha sonra abdest almıyarak
namaz kıldığını görmüş idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin saidden,onlar Abdulaziz bin
Muhammedden,onlar Süheyl bin ebi Salihden,onlar pederlerinden,oda Ebu Hureyreden rivayet buyurdu.

YİRMİÜÇÜNCÜ HADİS :Enes bin Malik’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri Safiyyeyi tezevvüc ettiğinde hurma ve kavrulmuş un(yani sevig,öyle bir
yiyecektir ki,onu su ile karıştırıp tava içinde helva gibi pişirirler.),düğün yiyeceği için
hazırladılar.Hz.Safiyye Musa Peygamberin kardeşi Harun(As)ın neslindendir.Safiyye
kavminin hatunlarının ziyade güzelidir.Kenane bin Ebi Hakikin nikahı altında
idi.Mezkur Kenane Hayber vak’asında h.7.senesi Muharreminde öldürüldü idi. Resul-i
Ekrem Hazretleri Safiyyeyi kendisi için seçti ve nikah eyledi.Safiyye uykusunda görmüş
idi ki;ay kendi hanesine indi.Hz.Safiyyenin bu rüyası, Resul-i Ekrem Hazretleri

74
kendisini nikah eylemekle tabir olunmuştu.50 senesi ahirete irtihal buyurup,bâki
mezarlığına defnolundu.
İbni Hacer buyurdu ki;Velime,düğün yemeği o yiyecektir ki;nikah akdi vaktinde
hazırlarlar.Yahut nikahtan sonra yaparlar.Velime sünneti müekkededir.Efdal olan nikah
akdi vaktinde yapmaktır,dediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni Ebi Ömerden,oda Süfyan bin Uyeyneden,oda Vail bin
Davuddan,oda pederi Bekir bin Vailden,oda Zühriden,oda Enes bin malikden rivayet buyurdu.

YİRMİDÖRDÜNCÜ HADİS: Resul-i Ekrem Hazretlerinin kölesi Ebu Rafi’


Hazretlerinin zevcesi Hz.Selmadan mervidir,Ebu Rafi’ Hazretlerinin ismi Eslemdir.
Daha önce Hz.Abbasın kölesi idi.Hz.Abbas şerefi islâm ile müşeref olduğunda Ebu Rafi’i
Resul-i Ekrem Hazretlerine hediye eyledi. Resul-i Ekrem Hazretleri dahi ziyade
sevincinden Ebu Rafi’i âzad eyledi.Daha sonra Resul-i Ekrem Hazretleri oğlu İbrahim
Hazretlerinin kabilesi olan Selma adındaki cariyesini Ebu Rafi’a tezvic eyledi,
evlendirdi.Hz.Osman Efendimizin şehadetinden önce Ebu Rafi’ Medinede vefat etti.
Selma rivayet buyurdu ki;İmamı Hasan ve İbni Abbas ve Abdullah bin
Cafer,Selmaya ziyaret amacıyla geldiler.Dediler ki;Ya Selma!Bizim için bir yiyecek hazır
eyle ki, Resul-i Ekrem Hazretlerine ziyade sevimli ve seve seve yediği yiyecek olsun.Bu
zatlara cevabında Selma dedi ki;Ey benim oğulcuğum! Resul-i Ekrem Hazretlerinin
severek yediği,yiyeceği sen bugün onu seve seve yemezsin.
Onların her biri dedi ki;O yiyeceği bizler severek yeriz.Hemen sen Resul-i Ekrem
Hazretlerinin sevdiği yiyeceği bizim için hazırla,buyurdular.
Hadisi rivayet eden ravi dedi ki;Selma hazırlamak için kalkdı.Biraz arpa
alıp,değirmende çekerek un yaptı.Sonra o unu toprak tencere içine koyup pişirdi,o
tencereye koyup pişirdiği hamurun üzerine bir miktar zeytin yağı koydu.Biber,Zencebil
ve Kâkule(çöğen kökü) ve Darçın döküp,o yiyeceğin üzerine ekdi.Selma bu yiyeceği
İmamı Hasan ve İbni Abbas ve Abdullah bin Caferin huzuru şeriflerine getirdi.Selma
dedi ki;Bu yiyecek Resul-i Ekrem Hazretlerine ziyade sevimli idi.Bu yiyeceği severek
yönelip yerdi.
Hadisin Özeti:Ebi Rafi’in zevcesi Selma nakleder ki;İmamı Hasan bin Ali ile
Abdullah bin Abbas ve Abdullah bin Cafer Selmayı ziyarete gelip, Resul-i Ekrem
Hazretlerinin ziyade seve seve yedikleri bir yiyeceğin hazırlanmasını istediler.
Hz.Selma;Ey benim oğullarım,Hz.Peygamberin severek yediği yiyeceği bugün siz seve
seve yemezsiniz,diye herbirine cevab verdiğinde;evet,Rasulullahın seve seve yediği
yiyeceği biz severekten yeriz.Sen hemen Hz.Peygamberin ziyadece sevdiği yiyeceği bize
hazırla, demiş olduklarından kalkıp,değirmende biraz arpa üğüttükten sonra bir
tencere içine koyup,bir çeşit arpa unu pişirdikten sonra üzerine biraz zeytin yağıyla
biber ve zencebil ve kakule ve darçın gibi baharat ekerek zikrolunan Zevatı Kiramın
huzurlarına getirip, Resul-i Ekrem Hazretlerinin tam bir istekle yönelip iştiha
buyurdukları yiyecek işte budur,buyurmuşlardı.
Bu hadisi şerifi beyandan murad; Resul-i Ekrem Hazretlerinin her nasıl yiyecek
olur ise tahkir etmeyip,severek ve istekle yediklerini beyandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hüseyin bin Muhammed Basriden ve onlar Fudayl bin
Süleymandan,onlar Ubeydullah bin Ali bin ebi Rafi’in kölesi Fâidden,oda Abdulah bin Aliden,oda
Selmadan rivayet buyurdu.

YİRMİBEŞİNCİ HADİS:Cabir bin Abdullah-il Ensariden mervidir,buyurdu;


Resul-i Ekrem Hazretleri bizim hanemize teşrif buyurdular. Biz dahi onun için bir
koyun kestik.Bizim koyun boğazladığımızı gördüğünde buyurdular ki;Bu menzilde olan
cemaat,bizim eti sevdiğimizi bildiler.Biz istemeden bizim beğendiğimiz et ile ziyafet
murad edip,başka yiyecek kaydında olmadılar.

75
Bu hadiste işaret vardır ki;Hane sahibi mümkün ise misafirin sevdiği şeyi tedarik
eylesin.Misafire dahi layık olan budur ki;hane sahibine zahmet olmaz ise,sevdiği
yiyeceği istesin.
Bu hadisi şerifte bir kıssa vardır;Şeyh İbni Hacer bu kıssayı Hz.Cabirden şu
yönüyle rivayet etti ki;Hendek gazasında Hz.Cabir Resul-i Ekrem Hazretlerinin yemek
yemediklerini hissedip evine geldi.Hanımına dedi ki;yanında yemeye uygun bir şey var
mıdır?Zira Resul-i Ekrem Hazretlerinde ziyade açlık hissettim,dediğinde hanımı bir
dağarcık çıkardı ki içinde bir kile(1040 dirhem) miktarı arpa var.Ve dahi bir semiz
koyunumuz var,dedi.
Cabir buyurdu ki;Ben o koyunu boğazladım ve hatun arpayı değirmende çekip
un etti.Ve eti çömleğe koyup ateş üzerine koyduktan sonra, ben Resul-i Ekrem
Hazretlerine,ayaklarının toprağına yüz sürüp,dedim ki;Ya Rasulallah,iki-üç adama
yetecek miktar yiyecek hazır ettim.Zatınız bir-iki arkadaşınızla teşrif buyurup,bu
bendenizi,kulunuzu mesrur edin,diye davet ettim.
Resul-i Ekrem Hazretleri dahi Hendek gazasında hazır olanların hepsine
buyurdular ki;Ey Ehli Hendek,Cabir yiyecek hazırlayıp hepinizi davet eder.Cümleniz
Cabirin davetine icabet ediniz,buyurdu.
Hz.Cabir buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Ehli Hendeğin cümlesini
davet ettiği gibi,ben evde olan yiyeceğin azlığını ve Ehli Hendeğin çokluğunu düşünüp
telaşa düştüm. Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdu ki;Ya Cabir,sen sür’at ile ve ehli
beytine söyle ki,ben varmadıkça çömleği sehpa üzerinden indirmeyesin ve hamuru
ekmek yapmayasın.Ben dahi sür’atle evime gelip, Resul-i Ekrem Hazretlerinin emrine
imtisal ettik.Ve o saadetle teşrif buyurdular.Hamuru mübarek ağızlarından biraz
tükrük ve çömleğe dahi biraz tükrük koyup ve her birine bereket ile dua ettiler ve
buyurdular ki;hamuru ekmek yapmaya başlasınlar ve çömleği sehpadan indirmeden
kevgir ile içinden etini kurtarsınlar.
Cabir dedi ki;Ehli Hendek bin adet miktarı var idi.Hepsi Turna Kuşu gibi doyup
gittiler ve çömlek önceki gibi sehpa üzerinde kaynar ve bu kadar ekmek yendikten sonra
hamur evvelki kadar idi.İbni Hacerin beyan ettiği kıssa budur.
“İşte şu mu'cize-i bereketi, bin zâtın huzurunda, onları ona alâkadar göstererek
Hazret-i Câbir kasemle ilân ediyor. Demek şu hâdise, bin adam rivayet etmiş gibi kat'î
denilebilir.”37
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Ahmedden,onlar
Süfyandan,oda Esved bin Kaysdan,oda Nebih Anziden,oda Cabirden rivayet buyurdu.

YİRMİALTINCI HADİS:Hz.Cabir’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri mescidi şeriften yahut beyti mübareklerinden çıktılar.Ben kendilerine yakın
idim.Ensardan bir hatunun hanesine indiler.O hatun Resul-i Ekrem Hazretleri ve
etbaına ziyafet için bir koyun kesdi.Pişirip yüksek huzurlarına getirdi. Resul-i Ekrem
Hazretleri o koyundan hazır olan ashabıyla yediler.
O ensarlı hatun Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuru şeriflerine biraz taze hurma
konulmuş bir sepet getirdi.O hurmadan yediler.Sonra öğlen namazı için abdest aldılar,
öğle namazını kıldılar.Sonra o hatunun ziyafetinde başlangıçta kuşluk yiyeceğini yediler
sonra akşam yiyeceğini ikindiden evvel yediler,demektir.
Burada birkaç meseleye işaret edilmiş olmaktadır;Bir yiyeceğin bir miktarını
sabah ve diğer miktarını akşam yemek caiz oluşudur.Diğeri,yemeğin akabinde yemiş tipi
şeylerin yenilmesinin caiz olduğu ve diğeri;bir abdest ile birkaç vakit namaz
kılınmasının caiz olduğu,diğeri;ateşte pişen yiyeceğin yenilmesinde,abdest yenilemenin

37
Mektubat.115.

76
lazım olmadığı,diğeri;bir günde iki kere yemek yemek caiz olduğu,ancak sünnet olanın
bir defasında gayet az yemek olduğudur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni ebi Ömerden,oda Süfyandan,oda Abdullah bin
Muhammed bin Akîl ile Muhammed bin Münkedirden,bu ikisi Hz.Cabirden rivayet buyurdular.

YİRMİYEDİNCİ HADİS :Ümmi Münzir’den mervidir,mezkur Ümmi Münzirin


ismi Selmâdır. Resul-i Ekrem Hazretlerinin halalarından biridir.Buyurdu; Resul-i
Ekrem Hazretleri benim haneme teşrif etti.Hz.Ali onun ile beraber ve benim hanemde
asılı birkaç hurma salkımı var idi.
Ümmi Münzir buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri ayak üzerine kalkıp o asılı
salkımdan hurma yenilmesine başlandı.Hz.Ali dahi Resul-i Ekrem Hazretleri ile
salkımdan hurma yemeye başladı. Resul-i Ekrem Hazretleri Hz.Aliye hitab edip
buyurdu ki;Ya Ali,sen hurma yemekten ferağat eyle.Zira sen hastalıktan yakında
kurtulup,evvelki sağlığın mertebesine varmadın,sana zarardır.
Ümmi Münzir dedi ki;Hz.Ali, Resul-i Ekrem Hazretlerinin emri şerifine
imtisalen, hurma yemeyi terkedip,oturdu.O asılı hurma salkımından yerlerdi.
Ümmi Münzir buyurdu; Ve Hz.Ali hurmadan ferağat eyledi.Hasseten Hz.Ali için
ve sair hazır olanlardan istekli olanlar için kolu arpa unu ile pişirip hazırladım. Resul-i
Ekrem Hazretleri o yiyeceği gördüğünde buyurdular ki;Ya Ali,şu yiyecekten ye.Bu
yiyecek senin mizacına ziyade muvafıktır.
İbni Hacer buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin Hz.Aliyi hurma yemekten
menettiklerinin hikmeti budur ki,mutlaka hastalıktan yeni kalkmış kimseye yemiş çeşidi
şeylerin zararlı olduğunu beyandır.Zira mide yemiş tipi şeylere tez alışmaz.Tabiat zayıf
olmakla o yemişin zararını def’e kâdir olamaz.Arpa suyunda gıdalanma ve yumuşatma
ve tabiatı takviye etmekle,hastalıktan kalkan kimseye gayet faydalıdır.Ve bu hadisi
şerifte işaret vardır ki;gerek hastaya ve gerek hastalıktan yeni kurtulan kimseye perhiz
lazımdır.
İbni Mâce letaifinden bir şey rivayet eder ki;Hz.Süheyb buyururlar ki;Gözümün
biri ağrırdı.Bir gün Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuruna çıktım.Önlerinde ekmek ile
hurma var idi.Beni yemeye davet ettiler.İcabet edip yemeye başladığımda;-Gözün
ağrırken niçin hurma yersin?buyurdular.Ve tarafı âcizanemden ben hurmayı ağrımayan
gözüm cihetinde çiğnemekteyim,diye cevab verişime tebessüm buyurup, hurmayı
yemeye müsaade buyurdular.
Hadisin Senedi:Bu hadisi şerifi Tirmizi,Abbas bin Muhammed Devrîden,oda Yunus bin
Muhammedden,oda Felih bin Süleymandan,oda Osman bin Abdurrahmandan,oda Yakub bin ebi
Yakubdan,oda Ümmi Münzirden rivayet buyurdu.

YİRMİSEKİZİNCİ HADİS :Hz.Âişeden mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri bazen sabahleyin benim kaldığım haneye teşrif edip buyururlardı ki;Yanında
sabah yiyeceği olacak bir nesne var mıdır?Ben bazı vakit;Ya Rasulallah,yoktur,cevabı
verir idim.Derlerdi ki;Ben oruca niyet ettim ve o gün oruçlu olurlardı.
Hz.Âişe buyurdular; Resul-i Ekrem Hazretleri âdetleri üzere bir gün teşrif
buyurdular.Ben dedim ki;Ya Rasulallah,bize bir gün bir hediye verildi.Buyurdular ki;O
hediye nedir?Ben dedim ki;Hays’dır.(Hays;hurma,yağ ve un hepsi karıştırılıp
pişirmekten oluşur.Bazı kere un yerine yağsız peynir koyarlar.Lakin el ile oğup,bu üç
şeyi karıştırarak yaparlar.Eside gibi tatlı ve latif bir yiyecek olur.)Buyurdular ki;Ya
Âişe,bil ki ben bu gün oruçlu olmayı dilemiştim.Lakin oruca kat’i niyet etmemiş
idim.Hz.Âişe buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri oruç tutmayı dileyip ve oruca kesin
niyet(niyeti câzime) etmediğini beyandan sonra Haysdan yediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan oda Beşir bin Seriden,oda
Süfyanı Sevriden,oda Talha bin Yahyadan,oda Âişe bin Talhadan,oda Ümmül Mü’minin Hz.Âişeden
buyurdu.

77
YİRMİDOKUZUNCU HADİS : Yusuf bin Abdullah bin Selamdan mervidir,
Abdullah bin Selam ve oğlu sahabilerdir.Abdullah bin Selamın oğlu dünyaya
geldiklerinde,oğlunu Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuru şerifine getirdi. Resul-i Ekrem
Hazretleri kucağına alıp Yusuf tesmiye buyurdular.Ve müşarun ileyh Abdullah bin
Selam,sahabenin büyüklerindendir.43 tarihinde Medine-i Münevverede vefat etti.
Yusuf bin Abdullah buyurdu;Ben Resul-i Ekrem Hazretlerini gördüm.Arpa
ekmeğinden bir parça mübarek eline aldı.O bir parça ekmeğin üzerine bir hurma koydu
ve buyurdu;Şu hurma şu arpa ekmeğinin katığıdır.Daha sonra o hurma ile ekmeği
yediler.
Bu hadisi şerifte gıdayı bir yönüyle ıslah etmek uygun olduğuna işaret vardır,
dediler.Zira arpanın tabiatı soğuk ve kurudur.Hurmanın tabiatı sıcak ve yaştır.Hurma
ile arpa mutedil olur.Diğer yiyecekler buna kıyas olunsun.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan,odaÖmer bin Hafi bin
Ğıyasdan,oda Ebiden,oda Muhammed bin ebil Yahya Eslemiden,oda Yezid bin ebi Ümeyye
A’verden,odaYusuf bin Abdullah bin Selamdan rivayet buyurdu.

OTUZUNCU HADİS :Enes bin Malik’den mervidir,buyurdu ki, Resul-i Ekrem


Hazretleri Sefl’e ziyade rağbet ederlerdi.Tirmizinin şeyhi olan Abdullah buyurdu ki;
Yani Enes Hazretleri Sefl lafzıyla tencerenin yahud içinde yemek yenilen kabın dibinde
kalan yiyeceği murad eder.Bu hadisi şerifte Resul-i Ekrem Hazretlerinin tevazuuna
delalet vardır.
Hadisin Özeti: Hz.Enes buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri tencerenin
dibinde kalan yiyeceği severlerdi.Bu hadisi şeriften istifade edildiğine göre Resul-i
Ekrem Hazretlerinin âdeti şerifleri ehil ve iyal ve misafir ve muhtaçları kendilerinden
önce tutarlar idi.Ve tencerenin üstünde olanı zikredilenlere verip,kendileri tencerenin
dibinde kalan yiyeceği yerler idi.Tencerenin dibinde kalan yiyeceği sevmeleri,diğerlerini
nefsi şerifleri üzerine yemek yedirmede tercih buyurdukları içindir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan,oda Said bin
Süleymandan,oda Abbad bin Avâmdan,oda Hamidden,oda Hz.Enesden rivayet buyurdu.

ONDOKUZUNCU BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin yemekten evvel ve sonra mübarek ELLERİNİ


YIKAMALARI sıfatı hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanındadır.

BİRİNCİ HADİS :İbni Abbas rivayet buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
kazayı hacet edecek yerden çıktılar.Ve huzurlarına yiyecek getirdiler.Yüksek
huzurlarında olan bazı sahabe dedi ki;Ya Rasulallah,yüksek zatlarınıza abdest suyu
getirelim mi?
Buyurdular ki; Namaz kılmak murad ettiğim vakitte ,Ben ancak abdest ile
emrolundum.
Muhaddisin dediler ki; Resul-i Ekrem Hazretlerine abdest suyu getireyim
mi,diyen sahabi,yemekten önce abdest almak farz zannedermiş.Bundan dolayı Resul-i
Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Abdest namaz için farzdır.Yoksa yemek yemek için
farz değildir.
Malum ola ki;Abdest birkaç yerde lazımdır;Namaz ve tilavet secdesi,Kur’an-ı ele
alma ve Kâbeyi tavaf..
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerfi İbni meni’den,oda İsmail bin İbrahimden,oda
Eyyubdan,oda İbni Melikeden,onlar İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

78
İKİNCİ HADİS :İbni Abbas buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Heladan
çıktılar.Huzurlarına yiyecek hazırlandı.Bazı sahabe dediler ki;Ya Rasulallah,abdest
almaz mısınız?Buyurdu ki;Namazımı kılacağım zaman abdest alacağım.Halbuki bu
vakitte yiyecek yiyeceğim,namaz kılacak değilim.Abdesti almayı gerektirecek bir durum
yoktur,buyurdular.
Bu iki hadisde yiyecekten evvel abdest almanın vücubunu nefyeden,yiyecekten
evvel ellerini yıkamanın müstehab olmasını nefiy lazım gelmez.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Said bin Abdurrahman Mahzumiden,oda Süfyan bin
uteybeden,oda Amr bin Dinardan,oda Said bin Huveyrisden,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :Selman-ı Farisi’den rivayet olunur,buyurdular ki;Ben


Tevratta okudum,yiyeceğin bereketinin sebebi,yemek yedikten sonra ellerini yıkamaktır.
Yemekten sonra el yıkamak berekete sebeb olduğunu Tevratta okumuş olduğumu Resul-
i Ekrem Hazretlerine haber verdim.
Resul-i Ekrem Hazretleri benim sözümü dinleyip yiyeceğin bereketine sebeb,
yemek yemeden evvel ellerini yıkayıp,yemek yedikten sonra ellerini yıkamaktır,
buyurdu.
Resul-i Ekrem Hazretleri işaret buyurdular ki;Şeriatı Muhammediye Tevratın
üzerine ziyadedir.Zira Tevratta yemekten sonra elini yıkamak idi.Amma Şeriatı
Muhammediyede hem yemekten önce,hem yemekten sonra elini yıkamaktır.
Malum ola ki;Yemekten evvel ellerini yıkamak,nimeti temiz bir şekilde
karşılamaktır.Allahın ihsanı olan yiyeceğe tazim ve ikramdır.Yemekten sonra ellerini
yıkamak,yemeği yeme vaktinde hasıl olan şeyden ellerini temizlemek içindir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Yahya bin Musadan,oda Abdullah bin Numeyrden,oda
Kays bin Rebi’den,onlar Ebi haşimden,oda Zâzândan,oda Selmani Farisiden nakil ve rivayet buyurdu.

YİRMİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin yemekten evvel ve sonra;BİSMİLLAH VE


ELHAMDULİLLAH gibi söylediği kelam hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı
hakkındadır.

BİRİNCİ HADİS :Hz.Ebu Eyyubel Ensari’den mervidir;Müşarun ileyh


sahabenin büyüklerindendir.İsmi Halid bin Zeyddir.Ensardan Hazreç kabilesindendir.
Hz.Ali ile çok harblerde bulundu.Kostantiniyyeye (İstanbula) Allah yolunda mücahid
olarak teşrif edip,dâr-ı bekâya göç etmiştir.Hâla İstanbul Eyüb semtinde kabri şerifi ile
teberrük olunur.Ahval ve menakibi kitablarda yazılmış olmakla,burada tafsile gerek
olmamıştır.
Hz.Halid buyurdu;Bir gün Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuru şerifinde idik.
Resul-i Ekrem Hazretleri için yiyecek hazırlandı.Biz dahi beraber yemeye başladık.
Hz.Halid dedi ki;Ben müddeti ömrümde,yememizin başlangıcında bu yiyecekten
bereketli yiyecek görmedim.Yine bu yiyeceğin sonunda,bu yiyecekten bereketsiz yiyecek
görmedim.
Hasılı kelâm;Hz.Halid demek ister ki;o yiyecek ki,Huzuru Rasulullaha geldi.Biz
ondan yemeye başladık.Yiyecekte ziyade bereket var idi.Birden o yiyecekten bereket zail
oldu.Ben dahi taaccüb edip Resul-i Ekrem Hazretlerinden sormam lazım geldi.Ben,ya
Rasulallah,bu ne keyfiyettir ki,bu yiyecekten bereket birden zail oldu,dedim.
Resul-i Ekrem Hazretleri bana cevaben buyurdu ki;Ya Halid,biz yemeye
başladığımızda –Bismillah-deyip başladık.Allah Taala yiyeceğe bereket ihsan eyledi.Biz
yiyeceğe başladıktan sonra,bir kimse yiyeceğe oturdu,o kimse Bismillah demedi.Şeytan o
kimse ile yeyip,yemekten bereket zail oldu,diye Hz.Halid’e cevab buyurdular.

79
Cumhuru ulema;Şeytan yer ve içer,dediler.Ve yine buyurdular ki;Bir cemaat
yemeğe beraber başlasa,içlerinde biri Bismillah dese,sairlerine de kifayet eder.Amma
sonradan bir kimse o cemaatın içine gelip yemeğe otursa,Bismillah demese,o kimseye
önceki Besmele kifayet etmez.Besmelesiz yiyen kimse ile şeytan beraber yer.
Nitekim hadisten anlaşıldı ki;Eğer denilse, Resul-i Ekrem Hazretleri ile o
sonradan gelen adam sebebiyle yiyecekte şeytan nasıl bulunur ki, Resul-i Ekrem
Hazretlerinin sâye-i devletinde Hz.Ömerin geçtiği yoldan şeytan bile geçmez idi.
Cevaben; Resul-i Ekrem Hazretleri sahabeye besmelesiz yemek yiyen ile beraber
şeytanın yemesini bilfiil göstermek murad buyurdular.Ve-hâşa sümme hâşa ki- Resul-i
Ekrem Hazretlerinin huzuruna şeytanın gelmesi düşünülemez.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda İbni Lühey’adan,oda Yezid bin
ebi Habibden,oda Raşid bin Cündül Yafi’îden,onlar Habib ibni Evsden,oda Ebu Eyyubel Ensariden aldı
ve rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS :Hz.Âişeden mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri


buyurdular ki;Ümmet ve ashabım,sizden biriniz yemek yemeye başlayıp Bismillah
demeyi unutsa,o kimse:”Bismillah evvelehu ve âhirehu “desin.Yani yemeğin tüm
eczasında Allah Taalanın ismi ile yerim,demektir.
Bu hadisi rivayet eden Tirmizinin bunu zikirden muradı;Yiyen kimse besmeleyi
unutsa,o kimseye besmele demek ne yolla olacağını beyandır.
Malum ola ki;Emir vücub için ve mendubiyet ve mübah için olur.Bu makamda
Resul-i Ekrem Hazretlerinin;Bismillah evvelehu ve âhirehu-desin emri,mendubiyet
içindir.Yani gerek yiyeceğin evvelinde Bismillah demek,gerek unutup yeme esnasında
Bismillah evvelehu ve ahirehu demek,mendub ve müstehabdır,dediler.
Tenbih:Bismillah evvelehu sözünde lâmın fethiyle ve ahirehu sözünde râ-nın
fethiyle okunacaktır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Yahya bin Musadan,oda Ebu Davuddan,onlar Hişam
Destevâîden,onlar Bedil Ukayliden,oda Abdullah bin Ubeyd bin Umeyrden,oda Ümmü Gülsümden,oda
Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :Ömer bin Ebi Seleme’den rivayet olundu ki;Ömer bin Ebi
Seleme ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek huzurlarına girdi.Halbuki Resul-i
Ekrem Hazretlerinin yanında yiyecek var idi.Ömere şefkat edip buyurdu ki;Ey benim
oğulcuğum,yemeğe yakın ol,dahi Bismillah de ve sağ elinle yemeği ye ve kendi
tarafından ye ve başkasının önünden lokma alma.
Ömer bin Ebi Seleme Resul-i Ekrem Hazretlerinin üvey oğludur.Validesi Ümmü
Seleme Resul-i Ekrem Hazretlerinin ezcavı mutahharatındandır. Resul-i Ekrem
Hazretleri dâr-ı bekâya teşrif ettiğinde,Ömer dokuz yaşına ulaşmış idi.Seksen tarihinde
vefat etti.
Hülasa-i Kelâm; Resul-i Ekrem Hazretlerinin üvey oğlu olan Ömer bin Ebi
Seleme’ye yemeğin âdabını talim buyurdular.
Tenbih:Cumhuru ulema dedi ki;Bu hadisi şerifte üç emir vardır;Biri Bismillah ve
biri;sağ el ile yemek ve biri;Önünden yemek.Her biri mendubiyet içindir.Bazı ulema sağ
ile yemek işi vücub için olduğu düşüncesine vardılar.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Sabah Haşimi Basriden,oda Abdul
A’ladan,onşar Ma’merden,oda Hişam bin Urveden,oda pederinden,onlar Ömer bin ebi Selemeden rivayet
buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS : Ebu Said-el Hudri’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri yeme işlemi bittikten sonra:”Elhamdulillahil-lezi et’amena ve sakânâ ve
ceâlena müslimin.”buyururlar idi.Yani:”Bizi yedirip içiren ve müslümanlardan kılan
Allaha hamdolsun.”

80
Bu hadisi şeriften anlaşılır ki;Yemekten sonra Allaha hamdetmek sünnettir.
Denildi ki,yemekten sonra Allaha hamd irad etmenin faydası,nimeti verene şükrü
edâdır.Şükrün Allahu Taaladan ziyade olmasını talebdir.Zira Allah buyurdu:”Eğer
şükrederseniz,elbette bende size nimeti ziyade ederim.”38
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Ahmed
Zübeyriden,onlar Süfyan Sevriden,oda Ebi Haşimden,oda İsmail bin Riyahdan,onlar Riyah bin
Ubeydeden,oda Ebi Saidil Hudriden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS :Rivayet olundu ki,Ebu Ümame buyurdular; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin huzurundan yemek sofrası kaldırıldığı vakit:”Ben Allaha hamdederim,
öyle bir hamd ile ki;Nihayeti yok ve riya ve gösterişten uzak ve daim ve kesik değil ve
öyle bir hamd ile ki;terkedilmiş olmayıp,ondanda yüz çevrilmeyip,müstağni kalınmadığı
halde ey Rabbimiz.”diye hamdederlerdi.
Bu hadisi şeriften anlaşılır ki;Yemek işlemi bittiği vakit,Cenâb-ı Hakka mutlaka
hamdeylemek sünneti şeriftir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Yahya bin Saidden,oda
Sevr bin Yezidden,oda Halid bin Mi’dandan,oda Ebi Ümameden rivayet buyurdu.
Beyhaki buyurdu ki;Haberde varid olmuştur ki,Bir cemaat bir sofrada yemek
yerken,içlerinden bir kimse eğer doymuş olursa dahi sofradan kalkmasın.Zira oturan
kimseler utanmış olur.
Özetle;Sofraya beraber oturup,beraber kalkmak gerektir.Müslimde rivayet
olundu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri, bir kavmin yanında yiyecek yeseler,o kavme dua
etmeden gitmezlerdi.

ALTINCI HADİS:Hz.Âişe’den rivayet olundu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


ashabdan altı kimse ile yemek yerlerdi.Şimdi bir arabi geldi,Bismillah demeyip,o
yiyeceği iki lokma eyledi.Hülasa arabi iki lokma alınca yemek tükendi. Resul-i Ekrem
Hazretleri buyurdular ki;Eğer arabi Bismillah demiş olsaydı,Bismillah demenin bereketi
sebebiyle yiyecek size yeterdi. Resul-i Ekrem Hazretleri beyan buyurdular ki;o arabinin
Besmeleyi terki sebebiyle yemekten bereket gidip,yiyecek tükendi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebubekir bin Ebandan,oda Veki’den,oda Hişam
Destevaiden,oda Bedil bin Mesiretül Ukeyliden,onlar Abdullah bin Ubeyd bin Umeyrden,oda Ümmü
Gülsümden,onlar Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS :Hz.Enes’den menkuldür,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri


buyurdular ki;Allah Taala o kuldan razı olur ki;bir kere yemek yemekle yer.(Bir kerede
yer)Ve bir kere su içmekle içer.(Bir kerede içer)O yemek karşılığında ve o içmek
mukabilinde Hz.Allaha hamd eder.Yani kişi yiyip yahut içip Allaha hamd etmesi
sebebiyle,Hak Taala o kulundan razı olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Henad ile Mahmud bin ğaylandan,bu ikisi Ebu
Üsameden,oda Zekeriya bin ebi Zaideden,oda Said bin ebi Bürdeden,onlar Enes bin Malikden rivayet
buyurdu.

YİRMİBİRİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin SU İÇTİKLERİ KÂSELERİ hakkında varid olan


hadisi şeriflerin beyanındadır.

BİRİNCİ HADİS:Hz.Sabit’ten menkuldür ki,buyurdu;Enes bize ağaçtan


yapılmış kuvvetli ve kenarı demirden çenberlenmiş bir kadeh çıkardı.

38
İbrahim.7.

81
Enes dedi ki,Ya Sabit,işte bu gördüğün kâse Resul-i Ekrem Hazretlerinin su
içtikleri kâsedir.
Mîrik Şah dedi ki;Hz.Enesin çıkardığı kâse halis ağaçtan yapılmış gayet güzel,eni
uzunluğundan fazla idi.Güya fukarayı Nakşibendiyenin Keşkûl-ü (Keşkûl;Yüzünden bir
kapak açılarak içi alınan büyük Hindistan cevizidir ki,fakirler içine ekmek ve yemek
koyarlar.) gibi,o kâsenin kenarı kıymetli demirden çenberli idi.
Rivayet olundu ki;Hz.Enes Resul-i Ekrem Hazretlerinin kadehinin halkasına,
münasib olduğu mahalline gümüşten yahut altından bir halka takmayı dilemiş idi.Onu
Enesin annesi Ümmü Selemenin zevci Ebu Talha men etti ve buyurdu ki;Ya Enes, Resul-
i Ekrem Hazretlerinin yaptığı şeyi değiştirme.
İmamı Hacer rivayet etti ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin kadehi şerifi Nadr bin
Enes’in terekesinden sekizyüz bin dirheme satıldı.
İmamı Buhari,o kadehi ben Basrada gördüm,içinden su içtim,dedi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hüseyin bin el-Esvedül Bağdadiden,onlar Ömer bin
Muhammedden,oda İsa bin Tahmandan,onlar Hz.Sabitten rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS :Hz.Enes buyurdu; Ben Resul-i Ekrem Hazretlerine içilecek


şeylerin hepsini,şu kadeh ile içirdim.
Yani ondan bedel;suyu,nebizi,bal şerbetini,südü içirdim.Yani zikredilenleri
Resul-i Ekrem Hazretleri o kadehten içerlerdi.Kadehin tafsili geçen hadisde geçmiştir.
Hz.Enes,içecek şeylerden su ile başladı.Zira su içilen şeylerin en önemlisidir.Zira
Hak Taala:”Her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi?”39buyurdu.
İçilen şeylerin biri de nebizdir.Nebiz;hurma içeceği,o suya hurma veya başka
tatlılardan koyarak yapılır,üzüm ,bal,buğday,arpa gibi.
Nihaye’de beyan olunduğu gibi, Resul-i Ekrem Hazretleri için gecenin evvelinde
nebiz yapılır idi.O gecenin gününün sabah vaktinde içerler idi.Ve gelen gecede içerler idi
ve ertesi gün ikindiye kadar içerler idi.Eğer o nebizden bir şey bâki kalır ise hizmetçiler
içerler idi.Yahut Resul-i Ekrem Hazretleri hizmetçiye emir buyururlar o nebizi dökerler
idi.
Müslim rivayet etti ki,bu nebiz kuvveti ziyade etmede büyük menfaatı vardır.O
nebizi üç günden sonra içmezler idi.Sarhoşluk veren şeye dönmesi korkusundan dolayı
böyle yapılırdı.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan,oda Amr bin
Âsımdan,oda Hammad bin Selemeden,onlar Hamid ile Sabitten,bu ikisi Hz.Enesden rivayet buyurdu.

YİRMİ İKİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin MEYVESİNİN SIFATI hakkında varid olan hadisi


şeriflerin beyanı hakkındadır.
Rağıb dedi ki;Tüm meyveye Fakihe denir.Bazılar nar ile hurmanın ğayrı,
dediler.Kur’an-da.”İkisinde de her türlü meyvalar,hurma ve nar var.”40 kavli şerifinde
Ve Nahl ve Rummanın fâkiheye atfı ile bu ikisi arasında aykırılık iktiza eder.Hurma ile
nar meyveden sayılmış olmadığı İmamı Âzamın görüşüdür.Zira İmamı Âzama göre
fakihe odur ki;onunla nimetlenip gıdalanma ve tedavi olunmaya.Halbuki hurma ile
gıdalanma ve nar ile tedavi olur.

BİRİNCİ HADİS:Abdullah bin Cafer’den menkuldür ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri hıyar ile taze hurmayı beraber yerler idi.

39
Enbiya.30.
40
Rahman.68.

82
İmamı Kurtubi dedi ki;Bu hadisten anlaşılır ki,yiyeceklerin tabiatına riayet
olunmalı.Zira yaşlıkta hararet ve hıyarda soğukluk olmakla,ikisi beraber yenildiğinde
mutedil olurlar.Mutedil olan şey yenildiğinde mizacını tadil eder ve sıhhati korur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İsmail bin Musa Fezariden,oda İbrahim bin Sa’dden,onlar
pederinden,oda Abdullah bin Caferden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS :Hz.Âişe’den mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri karpuz ile
taze ve olgun hurmayı beraber yerlerdi.Zira karpuz soğuk ve hurma sıcak olmakla
hurmada olan sıcaklığı karpuzun soğukluğunu kırıp mizacı mutedil kılar.
Muhaddisinden Ebu Davud ve Tirmizi rivayet ettiler ki; Resul-i Ekrem
Hazretleri karpuz ile hurmayı yeyip buyururlardı ki;hurmanın sıcaklığı,karpuzun
soğukluğunu ve karpuzun soğukluğu hurmanın sıcaklığını defeder.
Tenbih:Türk lugatında Bostan tabiri kavun ile karpuza şümulü olduğu gibi,
Batıh-ın dahi arab lugatında kavun ile karpuza şümulü olması sebebiyle,bazılar bu
hadisi şerifte Batıh-la murad,kavundur,dediler ve bazılar dahi karpuzdur,dediler.Zahir
ve doğru olan karpuz olmasıdır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ubeyd bin Huza-i Basriden,oda Muaviye bin
hişamdan,oda Süfyandan,onlar Hişam bin Urveden,oda pederinden,onlar Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :Ebu Hureyre’den menkuldür ki,buyurdu;İnsanların


âdetleri,gerek sahabi olsun,gerek sahabinin ğayrı olsun bu idi ki;Her meyvenin
turfandasını gördükte,o turfandayı teberrüken Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek
huzurlarına getirirlerdi.Ve dahi Resul-i Ekrem Hazretlerini kendi nefislerine takdim
için yaparlardı.Tâ ki Resul-i Ekrem Hazretleri hürmetine Allahu azimuşşan meyvelere
bereket ihsan etsin diye.
Şimdi Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuru şeriflerine gelen turfanda meyveyi
mübarek ellerine aldıklarında saadetle buyururlardı;Ya Allah,bizim meyvelerimize
bereket ihsan eyle.Ya Allah,bizim şehirlerimize bereket ihsan eyle.Ya Allah,bizim sa’
tabir olunan (1040 gr) kilelerimize ve med (18 litrelik ölçek)tabir olunan ölçeklerimize
bereket ihsan eyle.
(Sa’ ve Müd ile murad;bu ikisi ile ölçülen şeydir.)
Ya Allah,İbrahim Peygamber senin kulun ve dostun ve peygamberindir.Ben dahi
senin kulun ve peygamberinim.İbrahim sana Mekke için dua etti,ben dahi sana Medine
için dua ederim,İbrahim Peygamberin Mekke için sana ettiği dua misullu...O İbrahim
Peygamberin Mekke için ettiği duanın dahi bir misli ile...
Ebu Hureyre buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri turfanda meyveyi mübarek
eline alıp,zikrolunan duaları bitirdikten sonra gördüğü çocukların en küçüğünü
çağırıp,o turfanda meyveyi ona verirdi.
Malum ola ki bu hadisi şerifte birkaç mesele vardır:
1.Mesele: Resul-i Ekrem Hazretleri zâd ve zahirelerin bereketi için dua
buyurdular.Zira zahire;geçim işinin en büyük temeli olmakla beraber,ahiret işlerine
dahi ziyade yardımı vardır.
2.Mesele:Sa’ bir ölçektir ki;ona dört müd miktarı şey sığar.Ulemanın ittifakıyla;
amma müddün miktarında ulema ihtilaf ettiler.İmamı Şafii ve fukahayı Hicaz dediler
ki;Müd o ölçektir ki;bir rıtl ve bir sülüsü (üçte biri) rıtli Irakî miktarı şeyi alır.Amma
İmamı Âzam ve fukahayı Irak buyurdular ki;Müd,iki rıtli Irakîdir.Bir rıtl 130 miktar
şeyi alır.
Rıtl;12 ukiyye değerinde ağırlık.Her ukiyye 40 dirhemdir.Bu ölçü Bağdata,Şama
vs-ye göre değişiyor.Şam-da 480 dirhemdir.
3.Mesele:İbrahim (AS)ın Mekke hakkında olan duası,Hak Taala Hazretlerinin
Kur’an-ı Aziminde:”Ey Rabbimiz!Ey sahibimiz!Namazı dosdoğru kılmaları için

83
ben;çocuklarımdan bir kısmını senin Beyti Hareminin (Kabenin) yanında,ekinsiz bir
vadiye yerleştirdim.Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici
kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver.Umulur ki,bu nimetlere şükrederler.”41 âyeti
kerimesinde beyan buyurduğudur.
4.Mesele: Resul-i Ekrem Hazretlerinin Medine-i Münevvere hakkında
buyurduğu duanın semeresinin zuhuru,kendi zamanı saadetlerinde Hulefa-i Raşidinin
günlerinde Medine-i Münevvere gayet be gayet muazzam ve mamur ve müşerref olduğu
ve hamden lillah bu günümüze kadar Medine-i Münevvere mamur ve muazzam ve
cümle mü’minin ve mü’minatın kalbleri o mukaddes yere müştak olması ve Resul-i
Ekrem Hazretlerinin buyurduğu dua-i şerifin semeresindendir.Allaha dileyene kadar
Medine-i Münevverede o duanın semeresi görünmektedir.
Medine hakkında Resul-i Ekrem Hazretlerinin buyurduğu duanın semeresi bu
vecihle zahir olduğu onun bir mu’cizesidir.
5.Mesele: Resul-i Ekrem Hazretlerine turfanda hediye geldiğinde huzuru
devletlerinde Ehli Beytten ve gayrıdan çocuk bulunur ise,yaratılışlarının büyüklüğünün
gereği bu idi ki;başkasının çocuğunu Ehli Beyt üzerine tercih edip,o turfandayı
başkasının çocuğuna verirlerdi.
6.Mesele: Resul-i Ekrem Hazretleri kendisine hediye olan turfandayı kendileri
yemediklerinin hikmeti budur ki;herkesin elde etmesi ve yemesine güç yetirecek
mertebe çoğalmayıpta,sairleri yemesinden mahrum bulundukça kendileri o meyvenin
yenilmesini mürüvvetlerinden hariç görürlerdi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Musadan,oda Maînden,oda Malikden,onlar
Sehil bin ebi Salihden,oda pederinden,onlar Ebu Hureyreden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS :Rübeyya’a binti Muavvizden mervidir ki, buyurdu;


Amcam Muaz beni Resul-i Ekrem Hazretlerine gönderdi.Bir tabak ile o tabakta biraz
taze hurma ve birkaç üstü tüylüce ufak hıyar konulduğu halde...
Resul-i Ekrem Hazretleri hıyarı severlerdi.Rübeyye’a binti Muavviz dedi ki;
Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuru şeriflerine amcam Muazın benim ile gönderdiği,
içinde hurma ve ufacık tüylü hıyar olan tabağı getirdim.Halbuki yanlarında takı var
idi.O takılar Resul-i Ekrem Hazretlerine Bahreyn ismiyle meşhur olan beldeden gelmiş
idi.Ve mübarek elini o tatlıdan doldurup bana verdi.
Huliyye;takı,kadınların gümüşten ve altından ve cevahirden zinet için
takındıkları şeydir.
Resul-i Ekrem Hazretleri cûd-u kereminden bir tabak taze hurma ve birkaç
ufacık hıyar mukabilinde altun ve gümüşten bir avuç verdiler.Kemali sehalarına ve tam
bir münasebete riayetlerine delalet eder.Zira kadına zinet verici şeye ziyade layık
olduğundan, Resul-i Ekrem Hazretleri Rübeyye’a takıyı ihsan buyurması cihetiyle,
münasebete riayet etmiş olur.Rübeyye’a-nın bu hadisi şeriften muradı; Resul-i Ekrem
Hazretlerinin kemali sehalarını ve münasebete riayetlerini beyandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin hamid Râzîden,oda İbrahim bin
Muhtardan,onlar Muhammed bin ishaktan,oda Ebi Ubeyde bin Muhammed bin Ammar bin
Yasirden,onlar Rübeyye’a binti Muavviz bin Afrâdan rivayet buyurdu.

YİRMİ ÜÇÜNCÜ BAB

41
İbrahim.37.

84
Resul-i Ekrem Hazretlerinin İÇTİKLERİ ŞEYLERİN SIFATI hakkında varid
olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.

BİRİNCİ HADİS :Hz.Âişe’den menkuldür ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerine ziyade içeceklerin sevimlisi;soğuk tatlı su idi.
Muhaddisler buyurdular ki;tatlı su istemek zühde mani değildir.Hatta Resul-i
Ekrem Hazretleri için tatlı su istenir idi.Soğuk su ile bal şerbeti edip içerlerdi.
Bazı muhaddisler buyurdular ki;Hz.Âişenin bu hadisi şerifte Resul-i Ekrem
Hazretlerinin soğuk tatlı suyu severdi,sözünden muradı;bal şerbeti ve üzüm
hoşafıdır,dediler.
Ve İbni Kayyım buyurdu ki;Bal yemek ve aç karnına bal şerbeti içmek bedenin
sıhhatini korumada benzersizdir ve balgamı izale eder ve midede olan fazla şeyleri
giderir.Soğuk su yaş olmakla harareti kesip,bedeni korur,lakin terli ve hamamdan
çıkmış ve vakitsiz değil ise.Allahu A’lem
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni ebi Ömerden,oda Süfyandan,onlar Ma’merden,oda
Zühriden,oda Urve bin Zübeyrden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS :İbni Abbas’dan mervidir ki,buyurdu;Ben ve Halid Resul-i


Ekrem Hazretleri ile beraber Hz.Meymûnenin hanesine vardık.Meymune bize bir kab
süt getirdi. Resul-i Ekrem Hazretleri, ben sağ tarafında ve Halid sol tarafında
olduğumuz halde,o sütün birazını içti.Ve bana buyurdu ki;Sütün geri kalanı senin
içindir ki,sen sağ tarafında bulundun.Eğer hüsnü rızan ile ister isen bu südü Halide
verirsin.
Malum ola ki;Bir kimse su,süt,şerbet ve herneise içse,o kimsenin sağında ve
solunda kimseler bulunsa,o içtiği şeyin geri kalanını sağ tarafında olan kimseye vermek
sünnettir.Zira Resul-i Ekrem Hazretlerinin âdeti şerfi bu idi.Amma sağ tarafında
bulunan küçük,sol tarafında büyük olur ise;o bakiyeyi sağ tarafında olan küçüğe teklif
edip,eğer o küçük razı olur ise sol tarafında olan büyüğe vermek caiz olur.
Ben,Ya Rasulallah,bana layık değildir.Senin içtiğin sütün mübarek bakiyesini
içmeye başka bir ferdi,ben kendi üzerime takdim edeyim,dedim.
Bu sözden sonra Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdu ki;Hz.Allah bir kimseye bir
yiyeceği yemek müyesser eylese,o yiyeceğin şükranesi için yemekten sonra o kimse bu
duayı okusun:”Allahümme bârik lenâ fîhi ve et’ımnâ hayran minhu.”,”Ya Rabbi,sen bu
yiyecekte bizim için bereket ihsan eyle ve bu yediğimiz yiyecekten hayırlı yiyecek ihsan
eyle.”
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Hz.Allah bir kimseye süt içmek nasib
eylese,o kimse süt içtikten sonra bu duayı okusun:” Allahümme bârik lenâ fîhi ve zidna
minhu.”yani:”Ya Rabbi,sen bu süte bizim için bereket ihsan eyleVe bize bu içtiğimiz süt
nevinden ziyade eyle.”
İbni Abbas buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;yiyecek ve içeceğin
makamına sütten başka bir şey kâim olmadığını,süt kişiyi hem tok tutar,hem harareti
keser,demektir.
Hz.Cabir buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ensardan bir kimsenin hanesine
teşrif buyurdular ki,o hanenin havalisinde su akar idi. Resul-i Ekrem Hazretleri o
Ensara selam verdikten sonra buyurdu ki;eğer kırbada gecelemiş (geceden kalma)
suyun var ise,getir içelim.Yok ise şu akan sudan içeriz.
O Ensar dedi ki;gecelemiş suyum vardır.Çardağına gitti,bir kâseye su koyup ve
hanesinde olan koyundan o soğuk suya biraz süt sağıp geldi.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri
saadetle içtiler.

85
Kastalani buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri sütü bazen saf,halis (katışıksız) ,
bazen soğuk su ile karıştırıp içerlerdi.Zira süt taze sağıldıkta sıcak olur.Arabistanın
sıcaklığı çok olmakla,sütün hararetini soğuk su ile defederlerdi.
Bu 2.hadisde zikrolunan Meymune ki;İbni Abbas ve Halid bin Velid Resul-i
Ekrem Hazretleri ile beraber hanesine teşrif etmişlerdi.O Meymune Resul-i Ekrem
Hazretlerinin ezvacı mutahharatındandır.Ve Halid bin Velidin ve İbni Abbasın ve Yezid
bin Esemmin Meymune halalarıdır.Meymune hanesine Resul-i Ekrem Hazretleri ile bu
ikisinin girmeleri,mahrem oldukları içindir.H.7.senesi Resul-i Ekrem Hazretleri Sırf
nam mevkide Meymuneyi tezevvüc ettiler.H.61.tarihinde Hz.Meymune Baîne nam
mevzide vefat edip,namazını İbni Abbas edâ edip o yerde defin ve mescid bina
olundu.Hâla ziyaret ve teberrük olunur.Ve Meymune Resul-i Ekrem Hazretlerinin
zevcelerinin sonuncusudur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda İsmail bin İbrahimden,oda Ali
bin Zeydden,oda Ömer bin ebi Harmeleden,onlar İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

YİRMİ DÖRDÜNCÜ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin İÇMESİ hakkında varid olan hadisi şeriflerin


beyanı hakkındadır.
Hadislerin Özeti: Resul-i Ekrem Hazretlerinin her fiilinde özel âdabları olduğu
gibi,su ve meşrubatı ve saire için dahi mazbut âdetleri olduğundan,meşrubatın
zikredilen âdablara uygun surette içilmesi sünneti seniyyedendir.Suyun ayakta
içilmesine cevaz var isede,zemzemden başka herhangi meşrubat içecek olur ise
olsun,otururken içilmesi evlâ ve efdaldir. Resul-i Ekrem Hazretleri zemzemi ayakta ve
diğer içecekleri oturarak içerlerdi.Ayakta su içilmesi caiz olduğunu (yani haram
olmadığını) bildirmek için nâdiren ayakta içtikleri mervidir.Her ne vakit su vesair bir
içecek içseler,içme esnasında üç defa nefes alırlar.Ve her nefesde Besmele ile başlayıp
bitirdikten sonra Elhamdulillah buyururlardı.
Vakı-a şu ki;Su içerken iki veya üç kere nefes alınmakta bir çok faydalar
vardır.İnsanın susuzluğunu keser ve hazma yardım eder.Mideye yavaş yavaş ulaşan
soğuk suyun zarar vermesinden korkulmaz isede,bir defadakinde inen soğuk suyun
vücudun normal hararetini söndürüp,sahibini telef etmesinden yahutvücudun normal
hararetini zayıf düşürmesinden korkulur.Böyle olmasa dahi mide ve ciğeri ifsad ile nice
nice kötü hastalıkların zuhurunu netice verir.Özellikle sıcak beldelerde yaz mevsiminin
hararetinin şiddeti zamanında birden soğuk içmekten sakınmalıdır.Eğer soğuk su
Peygamberimizin tarifi üzere,nefes alarak,teenni ile içilir ise;soğuk su,harareti ziyade
olan mideye teenni ile varacağından,ilk defada giderilemiyen harareti ikinci defada,
yahut üçüncü defada defeder ve keser.
Soğuk suyun bir anda içilmesinde zuhuru tarif olunan fenalıklardan başka;su
içilirken nefes alacak yer kapanıp,boğazda kalıp,boğulmak dahi hatıra gelen korkulu
durumlardandır.Eğer nefes alarak içilir ise,bu tehlikelerden dahi korkulmaz.Onun için
Hz.Peygamber su içerken sıra sıra ve dura dura içilmesini ve su kabının içine nefes
verilmemesini ve zarar verici eziyetlerden korunmak için,içilecek suyun içinin
görünmesini emir ve tavsiye ederlerdi.Şerbet yahut hoşaf gibi içecekler içilirken dahi
birkaç kere nefes almak iktiza eder.

BİRİNCİ HADİS :İbni Abbas buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri zemzemden
ayakta oldukları halde içtiler.Zemzem Mekke’de bilinen bir kuyudur.Çok olmakla
zemzem tesmiye olundu.Yeryüzünde bundan efdal su yoktur.

86
Malum ola ki;Ayakta su içmekten Resul-i Ekrem Hazretleri nehiy buyurdular.
Zira insan vücuduna zararlıdır.Amma zemzemi şerif hakkında caiz ve evladır,dediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Haşimden,oda Âsım el-Ahvel ile
Muğireden,bu ikisi Şa’biden,onlar İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS :Abdullah bin Amr buyurdu;Ben Resul-i Ekrem Hazretlerini


ayak üzerinde olduğu halde ve oturduğu halde,su içerken gördüm.
Muhaddisler beyan buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ayakta su içmek
caiz olduğunu beyan için,nâdiren ayakta su içerler.Ekmel ve efdal olduğunu beyan için
ekseri oturduğu halde içerlerdi ve ayakta su içmekten nehiy buyurduğu,tıbben zararlı
olduğu içindir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Muhammed bin Caferden,onlar
Hüseyin Ma’lemden,oda Amr bin Şuaybdan,oda Abdullah bin amr bin Âsımdan rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :Hz.İbni Abbasdan mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerine ayakta oldukları halde zemzemden su verdim,vermemin akabinde içtiler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin hacerden,onlar İbnul Mübarekten,oda Âsım el-
Ahvelden,oda Şuaybdan,onlar İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS :Nezzal bin Sebreden mervidir,buyurdu;Hz.Aliye su


getirdiler.Halbuki Hz.Ali Kûfe mescidinin ortasında,kendileri için özel olan
parmalıklarla çevrili yüksek yerde insanlara va’zederdi.
Hz.Ali o sudan bir avuç aldı,ellerini yıkadı,ağzına su verdi ve burnuna su verdi ve
mübarek yüzüne yaş elini sürerek mesheyledi.Sonra o bardakta kalan suyu,Hz.Ali
ayakta olduğu halde içti idi.Sonra buyurdular;Şu benim tafsil üzerine işlediğim
işi,abdesti bozulmayan kimsenin abdestidir yani mücerred nezafet ve serinlemek için
demektir.
Ben Resul-i Ekrem Hazretlerini gördüm,benim işlediğim gibi işledi.Yani abdesti
var iken,bir gün bir bardak su getirdiler.Bir avuç su aldı,mübarek ellerini yıkadı,
mazmaza etti ve istinşak etti ve mübarek yüzüne ve kollarına ve mübarek başlarına
mesh buyurdu ve kalan abdest suyunu ayakta içti.
Tirmizi Hazretlerinin bu hadisi şerifi zikir ve beyandan muradı; Resul-i Ekrem
Hazretleri ayakta olduğu halde içtiklerini ifade içindir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Küreyb Muhammed bin Âlâ-i ile Muhammed bin
Tarif Kufiden,bu ikisi İbni Fadıldan,oda A’meşden,onlar Abdulmelik bin Meysereden,oda Nezzal bin
Sebreden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS :Hz.Enes buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri su içtikleri


vakit kâseyi mübarek eline alıp,bir iki yudum içip,kâseyi ağzından ayırıp nefes aldıktan
sonra,yine kâseyi ağzına alıp bir miktar dahi içip nefes aldıktan sonra,yine kâseyi ağzına
alıp bir iki yudum dahi içerler idi.Yani üç kere bu şekilde içerler idi demektir.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri buyururlar idi ki;Suyu bu vecih üzere içmek,ziyade
hazma yardım eder ve susuzluğu fazlasıyla keser.
İmamı Taberani Ebu Hureyreden rivayet eder ki; Resul-i Ekrem Hazretleri üç
defa su içerken,herbir defada kâseyi ağzına yakınlaştırdığında Bismillah ve ağzından
ayırdıkta Elhamdulillah buyururlardı.
Beyhaki rivayet eder ki, Resul-i Ekrem Hazretleri buyururlar;Sizin biriniz su
içtiği vakit yavaş yavaş,sıra sıra içsin,birdenbire içmesin,zira ciğer hastalığı oluşur
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Said ile Yusuf bin Hammaddan,bu ikisi
Abdul Varis bin Saidden,oda Ebi Âsamdan,onlar Enes bin malikden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS: İbni Abbas’dan mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri içme
esnasında iki kere nefes alırlar idi.Yani Resul-i Ekrem Hazretleri eğer iki kere nefes

87
almakla suya kanar ise,iktifa eder,yetinirler idi.Ve eğer teneffüs ile kanmaz ise üç kerre
nefes alırlar idi.Su içerken teneffüsün mutlaka üç defa olmasının gerekmediğine bu
hadisde delalet vardır.Tabiatın iştihasına göre bazen iki teneffüs,bazen üç nefes almak
caizdir.Teneffüsün suret ve kolaylığı önceki hadisde tafsil olundu.Lakin içme esnasında
teneffüs suya mahsus değildir.Hoşaf,süd,şerbet hepside böyledir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Haşremden,oda İsa bin Yunusdan,oda Rüşd bin
Küreybden,oda pederinden,onlar İbni Abasdan rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS :Kebşe’den mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri


benim haneme teşrif buyurdu;Asılı kırbanın ağzından ayakta oldukları halde
içtiler.Kebeşe buyurdu ki,kırbanın ağzını teberrük için kesdim.Ve Resul-i Ekrem
Hazretlerinin mübarek ağzı dokunduğu yere herkesin dokunmaması için...
Malum ola ki;Hz.Peygamberin ayakta içmeleri kırba asılı olup,oturarak içmek
mümkün olmadığı içindir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni Ebi Ömerden,oda Süfyandan,oda Yezid bin Yezid bin
Cabirden,onlar Abdurrahman bin ebi Ömerden,oda Ceddesi Kebeşeden rivayet buyurdu.

SEKİZİNCİ HADİS:Sümame’den menkuldür ki,buyurdu;Hz.Enes bin Malik


suyu üç defada içerlerdi.Herbir defada teneffüs eder idi.Ve Enes bin Malik buyurdu;
Resul-i Ekrem Hazretleri içtiğinde üç kere nefes alırlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda İzzet bin Sâbin Ensariden,oda Sümame bin Abdullahdan rivayet buyurdu.

DOKUZUNCU HADİS:Hz.Enes’den mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri bizim hanemize teşrif etti.Bir asılı kırba var idi. Resul-i Ekrem Hazretleri
ayakta oldukları halde içtiler.Enes buyurdu ki;Validem Ümmü Süleym ayak üzerine
kalkıp tâ kırbanın yanına vardı ve buldu.Kırbanın ağzını kesdi,teberrüken sakladı.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan,oda Ebu Âsımdan,oda
Cüreycden,oda Abdulkerimden,onlar Enes bin Malikin kızının oğlu Berâdan,oda Enes bin Malikden
rivayet buyurdu.

ONUNCU HADİS :Aşere-i Mübeşşreden Sa’d bin Vakkas’dan mervidir, buyurdu


ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ayakta olduğu halde bazen suyu yahud abdestten baki
kalan suyu yahud zemzem suyunu içerler idi.
Muhaddislerin bu hadisi şeriften muradı; Resul-i Ekrem Hazretlerinin bazen
ayakta oldukları halde su içtiklerini beyandır.

YİRMİ BEŞİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin GÜZEL KOKULU NESNE SÜRÜNMESİ


sürünmesi hakkında varid olan hadisi şerfilerin beyanı hakkındadır.
Kastalani buyurur ki;Koku kullanılmaksızın,güzel koku Resul-i Ekrem
Hazretlerinin peygamberliğinin özelliğinden idi.Hatta Hz.Enesin; Resul-i Ekrem
Hazretlerinin kokusundan daha güzel misk ve anberden bir şey koklamadım,
buyurduğunu İmamı Ahmed bin Hanbel rivayet etti.Beyhaki ve Darimi ve Ebu
Naim,Cabir bin Abdullahtan rivayet ettiler ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin vücudu
saadetlerinde bir derece güzel koku var idi ki;herhangi bir yoldan geçseler,o yolu gayet
güzel bir koku kapladığından,yüksek zatlarını o civarda görmemiş olanlar bile güzel
koku delaletiyle,Hz.Peygamberin o yoldan teşrif buyurduğuna hükmederlerdi.
Taberani rivayet etti ki;Ukbe bin Firkat hazretlerinin zevcesi Ümmü Âsım
buyurdu ki;Biz Ukbenin nikahı altında dört hatun idik.Herbirimiz kokulu şey

88
kullanımında birbirimizle yarışırcasına mübalağa eylerdik.Ve biri birimizden daha
güzel ve kokulu olmayı ister idik.Amma zevcemiz olan Ukbe,hiçbir çeşit koku
kullanmadığı halde,güzel kokusu,hepimizin kokusundan fazla güzel idi.Ve hatta halk
güzel kokularda Ukbenin kokusu gibi güzel koku görmedik,derlerdi.Ben bir gün, bizler
güzel koku kullanımında herne kadar güç sarfediyorsakta,yine sende olan tabii
koku,bizim ârizi kokumuza takaddüm ve galebe ediyor,sebebi nedir?diye zevcimden
sorduğumda buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin zamanı saadetlerinde bir
hastalığa mübtela oldum,idi. Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek ellerine tükürüp çıplak
olduğum halde,benim sırtımı ve karnımı sığadılar.O hastalık benden gidip,o vakitten
beri bedenimde bu güzel koku zuhur etti.
Taberani rivayet eder ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuru şeriflerine
sahabiden biri gelip kızının cihazı hususunda yardım istedi. Resul-i Ekrem Hazretleri
dahi mübarek terlerinden bir şişeye iki damla koyarak,bu şişeyi kızına götür ve söyle
ki;İçindeki şey ile kokulansın,buyurduğundan bu zatın kızı her ne vakit zikredilen
terden kokulandıysa,bütün Medine ahalisi koklarlar idi.Hatta onun evine;”Beytül
Mutayyibin-Güzel koku sürünenlerin evi) diye isimlendirdiler.
Müslim Hz.Enesden rivayet buyurdu ki;Birgün Enes bin Malikin hane-i
saadetine teşrif vaki olmuş ve atı nebevileri rahat bir uykuya varıp vücudu şerifleri
terlemeye başlamış idi.Hz.Enesin validesi Ümmü Süleym bir şişe tedarikiyle
Hz.Peygamberin vücudu saadetlerinde zahir olan terden alıp mezkur şişeye koyarken,
Resul-i Ekrem Hazretleri uykudan uyanıp,Ümmü Süleymin harekatını gördüler.Ya
Süleym,ne işlersin?diye sorduğunda,kokumuza koymak için,mübarek terinizi alıyorum,
cevabını almasıyla,evet ondan a’la güzel koku olmaz,buyurdular.

BİRİNCİ HADİS :Enes bin Malik’den menkuldür ki, Resul-i Ekrem


Hazretlerinin misk ve râmın dedikleri şeyden yapılan kokusu var idi.Ondan
kokulanır,sürünürler idi.
Muhaddisler beyan buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin kullandıkları
kokular;rengi açık olmayanlar idi.Misk ve anber ve ud(hoş kokulu buhur) gibi. Resul-i
Ekrem Hazretleri bazı kerre buhurdanlığa ud ağacı koyub buhurlanırlardı.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Râfi’den,oda Ebu Ahmed Zübeyriden,oda
Şeybandan,onlar Abdullah bin Muhtardan,oda Musa bin Enes bin Malikden,oda pederi Enes bin
Malikden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS :Sümame bin Abdulah’tan mervidir,buyurdu ki;Hz.Enes kokuyu


reddetmeyip az-çok kabul ederler idi.Hz.Enes buyurdu ki, Resul-i Ekrem Hazretleri
kokuyu reddetmezler idi.Yani Resul-i Ekrem Hazretlerine bir kimse kokulu yağ
verse,kabul buyururlar idi.
Ebu Davud ve Nesa-i ve Ebu Avane Ebu Hureyreden rivayet ederler ki; Resul-i
Ekrem Hazretleri buyurdular;Bir kimseye koku sunulsa reddetmesin,belki kabul
etsin.Zira koku ağır yük değildir.Ve kokusu güzeldir,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda İzzet bin Sâbitten,onlar Sümame bin Abdullahtan rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :İmamı Ömer’den menkuldür ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri buyurdular ki;Üç türlü hediye vardır,reddolunmaz.Yastık,koku,süt.Yani
Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Bir kimseye bir adam dayanmak için yahud
uyku vaktinde başı altına koymak için bir yastık verse,bunları kabul etmelidir.Bir kimse
bu üç hediyeyi kabul etmese Resul-i Ekrem Hazretlerinin emri şerifinin aksini yapmış
olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda İbni Ebi Fudeykden,oda
Abdullah bin Meslemden,oda Meslem bin Cündübden,onlar İmamı Ömerden rivayet buyurdu.

89
DÖRDÜNCÜ HADİS: Resul-i Ekrem Hazretleri saadetle buyurdular ki;
Erkeklerin sürüneceği koku o kokudur ki,rayihası açık olup,rengi kapalı ola.Mesela gül
suyu ve misk ve anber ve ud gibi.Ve kadının sürüneceği koku o kokudurki,rengi zahir
olup,kokusu gizli ola.Za’feran ve kına gibi.
Muhaddisler buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin,kadının kokusu zahir
olan kokuyu sürünmesinler,diye nehiyden muradları,evlerinden dışarı çıktıkları vakitte
demektir.Amma kocaları yanında iken her çeşit koku ile kokulansalr caizdir,dediler.
Eimme-i kiramın haber verdiğine göre,erkekler için koku sürünmenin vakti;
Cuma,bayram,ihram vakti,toplantıya gidildiğinde,Kur’an okurken,ilim vaktindedir.Ve
kadın için vakti;kocasıyla buluşma vaktidir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Davud Hufriden,oda
Süfyandan,oda Cerirden,onlar Ebu Nadreden,onlar Tefaviden,oda Ebu Hureyreden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Ebu Osman Mehdi’den mervidir ki;buyurdu, Resul-i Ekrem


Hazretleri sizden birinize reyhan yani kokusu güzel bir ot verilse,o reyhanı
reddetmeyip,kabul eylesin.Zira reyhan cennetten çıktı,buyurdular.Bazılar dediler ki;
cennetten çıkan reyhanın aynı değildir,belki reyhan denilen şeyin tohumu cennetten
çıkmıştır.Zira reyhan cennetin kokusu beşyüz senelik yoldan duyulur.
Bazı hadisi şerifte varid olduğu gibi,Hak Taala Hazretleri dünyada kokulu şeyleri
yarattı ki;kullar güzel kokulu dünya ile,ahiretin güzel kokulu şeylerini hatırlayıp,salih
amellerini ziyade ederek a’mali saliha sebebiyle cennete ulaşmaları içindir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin halife ile Amr bin Aliden,bu ikisi Yezid
bin Zeri’den,oda Haccac Sevafdan,oda Hannandan,onlar Ebu Osman Nehdiden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS:Cerir bin Abdullah’tan rivaye olundu,bu zat H.51.senesi


Kûfede Karfas denilen yerde vefat etti.Saadet asrında bir gün Resul-i Ekrem
Hazretlerinin huzuru âlilerine gelip, at üzerinde oturamadığından şikayet eyledi. Resul-i
Ekrem Hazretleri dahi mübarek elleriyle sinesine vurup dua eyledi.Duasının tesiriyle
ata binmek hususunda arab atlarının ziyade şecaatlısı oldu.
Cerir bin Abdullah buyurdu ki;Ben Hz.Ömerin huzuru şeriflerine çıktım.Yani
Cerir demek ister ki;Hz.Ömer gerçi benim at üzerinde olan bahadırlığımı bilirler ise
de,piyadelikte olan şecaata muttali olmamakla piyadeliğimde olan celadetime ve çabuk
olduğuma vakıf olmak için beni halifenin huzuruna arzettiler. Cerir dahi Hz.Ömere
celadetini göstermek için hırkasını bıraktı.
Hz.Ömerin huzurunda Cerir orta kuşak olduğu halde,merdane yürüdü.Hz.Ömer
Ceririn piyadelik halinde olan celadetini tavır ve yürüyüşünden anlayıp;Ey Cerir,ridanı
arkana alıp yürümeden vaz geç,celadetin zahir oldu,buyurdu.Çünki o vakitte hükümdar
olan zata ekseriya asker sunarlar idiki,askerinin şecaatlı ve şecaatsız ve celadet sahibi
olmayanlarına haberdar olmakla beğendiğini kabul ve beğenmediğini reddeyleye yani
harb esnasında herbirini muktedir olacağı makamda istihdam etmek için...
Şimdi Hz.Ömer hazır olan kavme hitab edip buyurdu ki;Ben Ceririn suretinden
güzel bir kimse görmedim.Lakin işittik ki,Hz.Yusufun cemali sureti Cerirden daha
güzeldir,buyurdular.Hz.Ömerin hüsün ve cemali Cerirden güzel cemal görmedim,
buyurması,ümmetin herbirine nazaran güzel olduğunu ve Ceririn hakkında;Yusufun
cariyesi-kölesi sözü layık olduğunu bildirmek için olup,yoksa peygamberlerin en güzeli
olan Peygamberimizin hüsün ve cemali hiçbir kimseye kıyas kabul etmediği,herkesce
bilinmek hasebiyle,Hz.Ömer Ceririn güzelliğini beyanda,yüksek hüsün ve cemallerinden
bahsetmek gerekmez.
Onun hüsün ve cemali o derece kemalde idi ki;onu hakkıyla idrak edip anlamak
mümkün değildir.Habibi kibriyada olan hüsün ve cemali ancak o hüsnü veren halıkı

90
kâinat bilir.Hüsün ve cemal sahibi olan kimseler ekseriya güzel ve kokulu şey
kullandıkları cihet ve münasebetle bu hadisi şerif bu makamda zikrolundu.
Hadisin Senedi:Tirmizi Bu hadisi şerifi Ömer bin İsmail bin Mecaliden,oda babasından,onlar
Beyandan,oda Kays bin ebi Hazimden,oda Cerir bin Abdullahtan rivayet buyurdu.

YİRMİ ALTINCI BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin KELÂMI ŞERİFLERİNİN KEYFİYETİ hakkında


olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin fesahat ve belağatını tarif ve ifadeden
tüm füseha,güzel söz söyleyenler acizlerdir.Hatta beni Nehd Resul-i Ekrem
Hazretlerinin huzuru şeriflerine gelip,güzel kelimelerini dinlediğinde taaccüb ederek,Ya
Rasulallah,biz hepimiz bir beldede büyüdük.Yüksek zatınız,bazı araba,bazı lugat ile
konuşursunuz ki,biz onu anlıyamayız,hikmeti nedir?dedi. Resul-i Ekrem Hazretleri
cevab buyurdu ki;Hak taala beni gayet güzel edeb ile tedib buyurdu ve tüm arab
lugatına vâkıf kıldı.

BİRİNCİ HADİS :Hz.Âişe’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretlerinin


kelâmı,sizin şu söylediğiniz gibi söylemez idi ki,hatta her dinleyen kimse layıkıyla
anlayamaz idi.Belki Resul-i Ekrem Hazretleri konuşur iken ağır ve her kelamın arasını
fasıl ve tefrik edip ayırarak konuşurlardı.Hatta Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek
huzurlarında oturup,kelamı şerifini dinleyen zatlar,o inci gibi olan kelam,gayet hüsnü
eda ile söylendiğinden dolayı hıfz ve ezber ederler idi.
Mervidir ki;Bir kimse Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek kelamlarını harf be
harf saymak istese,saymaya kadir olur idi.Lakin zannolunmaya ki,bizler dahi öyle ağır
ağır söylemeye kadiriz.Bizim ağır ağır sözümüzden dinleyene ağırlık gelir.Çünki
Nebilerin en fasihi,açık ve net konuşanı olan Resul-i Ekrem Hazretlerinin ağır ağır
konuştukları halde,konuşma esnasında geçen vakit ve zaman,bizim fevkalade çabuk
çabuk söylediğimiz kelimelerin geçiş müddeti kadar idi.Bu mutlaka mu’cize-i
nebeviyedir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hamid bin Mes’adetül Basriden,oda Hamid bin
Esvedden,onlar Üsame bin Zeydden,oda Züheyr tabiiden,onlar Urve bin Zübeyirden,oda Hz.Âişeden
rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri anlaşılması gerekli olan kelimeyi,kendilerinden layıkı vechiyle alınıp
düşünülmesi için üç kere konuşmak âdeti kerimelerinden idi.
Tenbih: Resul-i Ekrem Hazretlerinin anlaşılan makamda üç kere kelimeyi
konuşmasında,halk üzerine kemal derecesinde güzel bir ahlak ve şefkat ve
merhametlerine delalet vardır.Ve üç kere konuşmalarında şunu bildirmektedir ki;Aklın
yüksek ve orta ve aşağı üç mertebesi olup,aklı ilk mertebede olan ilk kere konuşmada
anlar ve aklı ikinci mertebede olan kimse ikinci kere konuşmada anlar,aklı üçüncü
mertebede olan kimse üçüncü kere konuşmada anlar.Üç kere konuşmada anlamayan,
asla anlamaz velevki bir çok kerre ile olsun...
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Yahyadan,oda Ebu kuteybe Selm bin
Kuteybeden,oda Abdullah bin Mesnadan,onlar Sümameden,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :İmamı Hasan’dan mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin hakkıyla vasfına ârif olan dayım Hind bin Ebi Haleden sordum,bu halin
tafsili kitabın evelinde beyan olundu.
Ben dedim ki;Ey dayım, Resul-i Ekrem Hazretleri konuştuklarında ne keyfi
yette konuştuklarını bana vasfeyle.

91
Hind buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri daima Allah Taalayı düşünür ve
Allahı taalanın huzuru deryasında dalmış idi.Yani ekseri Resul-i Ekrem Hazretleri
sükut üzere olurlardı.
Haberde gelmiş ki;Allah Taala hüzünlü kalblere muhabbet eder.”ve:”Allah
Taalayı bir saat (bir ân) tefekkür ve düşünmek,bir sene (nafile) ibadetten hayırlıdır.”
Resul-i Ekrem Hazretlerinin ehli dünya gibi dünya ile istirahatları olmaz idi.Ve
susma zamanı,konuşma zamanından daha uzun idi.Ve gerekmedikçe konuşmazlardı.Ve
konuşmanın başında ve sonunda Allahın ismini zikrederdi.Kelamı hak ve sevab,doğru
olup,çok mânaları,az lafızlar ile söyler ve ifade ederlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek kelamlarında meramını yerine getirmekten
fazla yahut noksan bir lafız yoktur.Ve huyu hoş ve güzel haslet olmakla hiçbir ferde cefa
etmezler ve bir vakit hiçbir ferdi tahkir etmezlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretleri her ne kadar az olur ise de,mutlaka nimete tazim
ederler ve asla bir nimeti zemmetmezlerdi.Belki her nimete hamd ve şükür ile mukabele
ederler.Ve yiyecek ve içeceği lezzetsizliği için zem ve güzelliği için methetmezlerdi.Yani
her ne kadar lezzetsiz olur isede,o nimeti veren Allah Taalaya tazim için,o nimete tazim
ederler idi.Zemmetmedikleri nimet olduğundan dolayı idi ve methetmedikleri hırsı
olmadığı içindir.
Resul-i Ekrem Hazretlerini dünyanın makamı ve malı,kızmaya götüremez idi.Ve
dünyaya aid olan işler onu daraltmaz ve sıkmazdı.
Şimdi hakdan tecavüz olunsa ve bir kimse hakdan yüz çevirse ve batılı icra etse;
Resul-i Ekrem Hazretleri bir derece kızarlar idi ki,hiçbir şey asla kızmalarına
mukavemet ve hışımlarına engel olamazdı.Hatta tecavüz olunan hak için yardım olunup
ve o hak yerini bulmadıkça...
Resul-i Ekrem Hazretleri kendi nefsi şerifleri hususunda bir kimseye kızmayıp,o
kimseye intikam sadedinde olmazlardı.Belki hilim ve kerem ile mukabele ve kötülük
edene iyilik ederlerdi.Ve bir şeye işaret murad ettikleri vakit,mübarek elleriyle işaret
buyurup,parmak ile işaret buyurmazlardı.Zira parmağıyla işaret etmek kibirlilerin
halidir.
Resul-i Ekrem Hazretleri bir şeye taaccüb ettikleri vakit,mübarek elini
bulunduğu heyetten çevirirdi.Yani taaccüb vaktinde mübarek avucu içi gök tarafına
açık bulunsa,yer tarafını çevirirler ve mübarek ellerinin içi yer tarafına ise,gök tarafına
çevirirlerdi.Alemin halleri ve acaiblikleri değişeceğine işaret için idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri konuştukları vakit,konuşmaları eliyle beraber
idi.Konuşmasının eliyle beraber olmasının keyfiyetini beyan içindir.
İbni Ebi Hale buyurur ki; Resul-i Ekrem Hazretleri konuşma ânında sağ eliyle
sol elinin baş parmağının iç tarafına vurmak,âdeti kerimeleri idi.Hikmeti ne olduğunu
Allah ve Rasulü daha iyi bilir.
Resul-i Ekrem Hazretleri bir keimseye kızdıkları vakit kırılır,intikam etmeyip
kemali hilim ve kerem ile mukabele belki yüz çevirip ve afda mübalağa ederlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretleri şâd oldukları vakit,tevazu edip gülerlilik göstermemek
için, mübarek gözlerini kaparlar idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin büyük gülmeleri tebessüm olup,tebessümleri
vaktinde safi ve berrak,inci taneleri gibi üst dişleri görünür idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Süfyan bin Veki’den Cemi’ bin Ömer bin Abdurrahman
Acliden,oda Haticetül Kübranın eski kocası Ebu Hâlenin oğlundan Beni Temimden Ebu Abdurrahman
adındaki kişiden,oda İbni ebi haleden,oda Hasan bin aliden rivayet buyurdu.

YİRMİ YEDİNCİ BAB

92
Resul-i Ekrem Hazretlerinin GÜLMELERİNİN KEYFİYETİ hakkında varid
olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.

BİRİNCİ HADİS:Cabir bin Semure’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin mübarek baldırları kalın değildi.Zira Resul-i Ekrem Hazretlerinin tüm
âzalarında hüsün ve tenasüb vardır.Kalın baldır,güzel değildir.
Resul-i Ekrem Hazretleri herhangi bir şekilde gülmez idi,ancak tebessüm
ederlerdi.
Muhaddisler buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin gülmeleri ahiret işi için
olup,dünya işleri için ses etmeyerek,güleç yüzlülükten fazla etmezlerdi.
Hz.Cabir buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek yüzlerine
baktığım vakitte ve ilk bakışta mübarek gözlerine sürme çekmiş,der idim.Halbuki
mübarek nurlu gözleri,kudretten sürmeli olup,gözlerinin siyahlığı sürmeden değildi.
Hz.Cabir Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek gözleri kudretten sürmeli
olduğunu beyan etti.Yoksa sürme çekmezdi demek değildir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Ubad bin Avâmdan,onlar
Haccac binErtaddan,oda Simak bin Harbden,onlar Cabir bin Semureden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS :Abdullah bin Haris’den mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerinden tebessümü çok bir kimse görmedim.
Tebessüm;ses etmeyerek gülümsemektir.Yani Abdullah bin Haris demek ister ki;
Resul-i Ekrem Hazretleri güleç yüzlü idi.Bazılar buyurdu ki;Abdullah bin Harisin
muradı; Resul-i Ekrem Hazretlerinin tebessümleri,gülme yoluyla olan gülmelerinden
çoktur.Diğer insanların gülmeleri tebessümlerinden fazladır,demektir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda İbni Lühey’adan,oda Abdullah
bin Muğireden,onlar Abdullah bin Harisden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :Abdullah bin Haris’den mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin ekser vakitlerde gülmesi değil idi,geçmiş tebessümde beyan olunduğu
gibi,sessiz gülümsemektir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Halid Halâldan,oda Yahya bin İshak
Seylehaniden,onlar Leys bin Saidden,onlar Yezid bin ebi Habibden,oda Abdullah bin Harisden rivayet
buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS:Ebi Zer’den mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri buyurdular ki;Ben cehennemden kurtulanlardan cennete ilk giren kişiyi ve
cehennemden en sonra çıkacak kişiyi bilirim.Kıyamet gününde bir kimse hesab yerine
getirilir ve melaikeye emrolunur ki;şu kimsenin küçük olan günahlarını,büyük olan
günahları o kimseden gizli olduğu halde, kendisine birer birer arzedin.
Şimdi büyük günahları gizlenip,küçük günahları arz olunan kişiye melaike;Ey
kimse,sen falan senenin falan gününde falan saatinde şöyle bir günah işledin,derler.Bu
şahsın dahi hatırına gelip,tasdik ederek,inkâr etmez.Halbuki o kişi küçük günahdan sual
olunduğunda,büyükten sual olunacağında şüphe kalmadı,diye büyük günahlarından
korkarak ızdıraba düşer.
Bu kişi,büyük günahlardan sual olunur isem,halim ne olur,diyerek düşünce ve
korkuda iken;Günahları bağışlayan Allah,Şu kulumun her işlediği seyyienin
karşılığında hasene verin,diye melaikeye hitab eder.
Bu bîçare günahkâr,ummadığı bir şekilde lutuf ve inayete ulaştığını görünce,hırs
ve tamaa düşüp benim daha büyük günahlarım vardır.Amel defterinde onların kaydını
göremiyorum,keşki onlar dahi meydana çıkıpta,karşılığında büyükçe iyilikler ihsan
buyurulsa idi,diye endişe eder.

93
Ebu Zer buyurdu ki;bu kişinin haseneye(iyiliğe) hırsı ile söylediği sözü nakli
esnasında, Resul-i Ekrem Hazretlerini gördüm.Bir derecede güldülerki,hatta azı
dişlerinin arkasındaki altlı üstlü bulunan Nevaciz dişleri göründü.Nevaciz,âdet olarak
gülme vaktinde görünen dişlerdir.
Tirmizi bu hadisi şerifi zikirden muradı;ahiret işleri için Resul-i Ekrem
Hazretlerinden birkaç defa gülme vaki olduğunu beyan içindir ki;bu hadisi şerifte Allah
Taalanın kullarına olan lutuf ve ihsanını bildirme vardır.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin kıyamet hallerine,ehli cennet,cehennem ve ehli
hesabın hallerine tam haberdar olduğu bu hadisi şerif ile sabittir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Ammardan,oda Veki’den,oda A’meşden,onlara
Ma’rur bin Süveydden,onlar Ebi Zerden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Cerir bin Abdullah’tan mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri İslâmı kabul ettiğim gündenberi,beni sadetle istediğim şeyden menetmeyip
istediklerimi verdi.Ve o zamandan beri beni gördükçe gülerler idi.Bu hadisi şerifte işaret
vardırki;Bir kimse sevdiği bir adamı görse,tebessüm eylemek iktiza eder.
Umulurki; Resul-i Ekrem Hazretleri Ceriri her gördüğünde güldüklerinin bir
ciheti;Cerir hüsün ve cemale mazhar olduğu içindir.Hatta zikri geçtiği üzere Hz.Ömer
Cerire,-Yusuful Emet-buyurmuşlardır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin meni’den,oda Muaviye bin Amrdan,oda
Zaideden,oda Beyandan,oda Kays bin ebi Hâzimden,oda Cerir bin Abdullahtan rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS :Abdullah bin Mesud’dan mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri buyurdular ki;Ben mü’minlerin günahkarlarından,cehennemden en sonra
çıkan kimseyi bilirim.Cehennemden en sonra çıkan kişi, kıçı üzerine sürünerek
cehennemden çıkar ve adama derler ki,yürü cennete gir.
Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;O kişi meleklerden bu sözü dinledikten
sonra,cennete girmek için,cennet tarafına yönelir.Şimdi o kişi cenneti a’la kapısından
girip,ehli cenneti görür ki,herkes birer yüksek yer sahibi olarak otururlar.Kendisine
oturacak yer kalmamıştır zannıyla dönerek;Ya Rabbi,cennete girişimi ferman
buyurdun.Ben dahi girdim,lakin herkes cennette yerlerini almasıyla bana yer
kalmamış,ben dahi döndüm,der.
Şimdi o kişiye derler ki;Sen dünyada olan zamanımı hatırına getirdin.Yani bu
dünya zamanına mı kıyas eylemek ve bu dünya vaktinde herkes yerinde oturup,
başkasına oturacak yer kalmadığı vakit gibi mi zannetmektesin? O kişi dahi;evet,dünya
zamanı hatırıma gelip,cenneti dünyaya kıyas eyleyerek,bana yer kalmadı zannıyla
döndüm,diye cevab vermesi üzerine,o adama derlerki;cenneti dünyanın hal ve
zamanlarına kıyas etmiyerek,hatırına gelen şeyleri yani herne kadar geniş menziller ve
kasır ve bağ ve bostanlar,nehirler,ağaçlar,hizmetkârlar ve diğer isteklere dair her neki
ister isen iste,zihninde büyültüp çoğalttığın şeyler kendince herne kadar büyük ve çok
isede,bugün esirgenmeyip,hepsi verilecektir.
Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;O kişi herneki muradı var ise hepsini
ister.Evet,o adama derler ki,istediğin şeyler senin içindir.Ve isteklerinden fazla olarak
bildiğin dünyanın on misli kadarı ihsan buyurulmuştur.
Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;O kişi kendi hakkında zuhur eden
keremi ilahiyeyi düşünüp gayet sevincinden der ki,Ya Rabbi,benimle alay mı edersin?
Halbuki sen padişahı azimuşşansın.
İbni Mesud buyurdu ki;Adamın bu sözünü beyan esnasında Resul-i Ekrem
Hazretlerini gördüm.Bir derecede güldülerki hatta nevacizleri göründü.
Bu hadisi şerif ile murad; Resul-i Ekrem Hazretlerinin ahiret işleri için
tebessümün dışında gülmüş olduklarını beyandır.

94
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hannad bin Sedîdden,oda Ebu Muaviyeden,oda
A’meşden,onlar İbrahimden,oda Ubeydetül Selmaniden,onlar Abdullah bin Mesuddan rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS:Ali bin Rebia’dan mervidir,dedi ki;Ben Hz.Alinin huzurunda


bulundum.Hz.Aliye benim için bir binek getirildi.Vaktaki Hz.Ali ayağını üzengiye
koymak istedi.Bismillah dedi,çıkıp hayvanın üzerine yerleştiğinde Elhamdulillah
dedi.Hayvanın üzerinde oturduktan sonra:”Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve
takdis ederiz,yoksa biz bunlara güç yetiremezdik.”42 bu âyeti kerimeyi okudu.Bu âyeti
okuduktan sonra üç kere Elhamdulillah ve üç kere Allahu ekber deyip,sonra bu duayı
okudu:”Sübhaneke innî zalemtü nefsi,fağfirli, 43Feinnehu yağfiruzzunûbe illâ ente44”bu
duadan sonra Hz.Ali güldüler.
İbni Rebi’ dedi ki;Hz.Alinin güldüğünü merak edip,Ey Mü’minlerin emiri,sebeb
nedir ki,duadan sonra güldün?dedim.
Hz.Ali cevab olarak buyurdu;Ben Resul-i Ekrem Hazretlerini aynen benim
yaptığım gibi yapar gördüm ve sordum ki,Ya Rasulallah,Güldüğünüze sebeb nedir?
Saadetle buyurdular ki;Ya Ali!Rabbin o vakitte kulundan hoşnud olur ki,o kul;Ya
Rabbi,benim günahlarımı mağfiret eyle,diye niyaz eder,bu niyaz eden kul bilir
ki;Allahdan başka mağfiret edecek yoktur yani günahkârın sahibi rabbül
alemindir.Mağfiret dileyip ve ondan başka bir ferd günahı affedemeyeceğini bilip,o
vecihle niyaz ve itikad ederse,Allahu taala o kulun niyazından hoşnud ve razı
olacağına,Resul-i Ekrem Hazretleri kemali sürurlarından gülmüşler.
Ve Hz.Ali ve Resul-i Ekrem Hazretlerinin gülmesine uyarak güldüler.Bu usul
üzere bineğin üzerine binip,duadan sonra gülmek sünnettir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Ebul Ahvesden,onlar Ebu
İshakdan,oda Ali bin Rebi’adan rivayet buyurdu.

SEKİZİNCİ HADİS :Amr bin Said’den mervidir.Sa’d bin ebi Vakkasın oğlu
Âmir dedi ki;Pederim Sa’d Hz.peygamberin Hendek gününde mübarek nevacizleri yani
azı dişlerinin arkasındaki altlı üstlü dişleri görününceye kadar güldüklerini ben
gördüm,dedi.
Âmir dedi ki;Hendek gazası gününde Resul-i Ekrem Hazretlerinin gülmesinin
sebebi ne idi?diye pederim Sa’dden sordum.
Cevab buyurdu ki;Hendek gününde bir kalkanlı adam var idi.Ve benim dahi ok
atmada maharetim olup,attığım ok hedefe isabet ederdi.Ve o kalkanlı kimse kalkanını
bazen sağına ve bazen soluna çevirir idi.
Yani kalkan çevirmekten muradı,siper edip arkasında gizlenir idi.Ve ben bir ok
çıkarıp o kimsenin fırsatını gözettim.Vaktaki o adam kalkanın ardından başını çıkarıp
cephesi yani alnı göründü.Hazırlamış olduğum oku attım.Ok o kimseden sapmayıp,
alnından vurdu.Ve arkası üzerine düşüp,kemali ızdırabından ayağını kaldırdı.
Resul-i Ekrem Hazretleri bu adamın bu suretle öldürüldüğünü taaccüb edip bir
derece güldüler ki,nevaciz dişleri göründü.Çünki o adam kâfir idi.Ve harb esnasında
Resul-i Ekrem Hazretleri ve ashabı kiramı hakkında kötü kelimeler söyler idi.Ve
kalkanı ile alnını oktan korur idi.Allahın ve rasulünün düşmanı olan bir hainin katli
sürura sebeb olduğundan Resul-i Ekrem Hazretleri güldüler.
Âmir buyurdu ki;pederim Sa’dden o vakit Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu kadar
gülmesine ne sebeb oldu?diye sordum.Pederim Sa’d cevab verdi ki;Sa’dın o kâfire ettiği

42
Zuhruf.13,Mektubat.16.
43
Kasas.16.”Rabbim!Doğrusu kendimi ziyana uğrattım.Beni bağışla.”Bak.Neml.44.
44
“Günahları Allahtan başka kim bağışlayabilir?”Âl-i
İmran.135,31,İbrahim.10,Taha.73,Şuara.51,82,Ahzab.71,Zümer.53,Ahkaf.31,Saf.12,Nuh.4,

95
iş oldu.Yani herifin siper arkasında bulunmuş olduğu halde telef edilmiş olması
oldu,cevabını verdiler.
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın hâdimi ve bir kumandanı ve Hazret-i
Ömer'in zamanında ordu-yu İslâmın baş kumandanı ve İran'ın fâtihi ve Aşere-i
Mübeşşere'den olan Hazret-i Sa'd İbn-i Ebî Vakkas diyor:
Gazve-i Uhud'da ben Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın yanında idim.
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o gün kavsi kırılıncaya kadar küffara oklar attı.
Sonra bana okları veriyordu. "At!" diyordu. Nasl'sız, yani okun uçmasına yardım eden
kanatları olmayan okları verirdi. Ve bana emrederdi: "At!" Ben de atardım. Kanatlı
oklar gibi uçardı, küffarın cesedine yerleşirdi.”45
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifiMuhammed bin Beşşardan,oda Muhammed bin Abdullah
Ensariden,oda İbni Avndan,onlar Muhammed bin Muhammed bin Esvedden ve odaÂmir bin Sa’dden
rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ CÜZ
Muhtasar Şemaili Şerif Tercümesinin 3. cüzü

BİRİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin MİZACI hakkında varid olan hadisi şeriflerin


beyanı hakkındadır.
İstihza ve eziyet ve sıkıntısız olan latifeye mizaç derler.İmamı Tirmizinin;
”Camius Sahih”inde beyan olunduğuna göre;gülmeyi ve kalb hastalığını îras eden ve
zikrullahı ve dinen ehemmiyetli şeyleri düşünmekten alıkoyan yahud eza ve sıkıntıyı
netice veren ve düşmanlık ve hasede sebeb ve heybet ve vakarı izale eden latifeyi Resul-i
Ekrem Hazretleri nehyetmiş ve menetmişlerdir.Bu zararlara sebeb olmayan latifelerin
hepsi mübah olduğundan Resul-i Ekrem Hazretleri ashabının gönlünü hoş etmek için
bazen latife buyururlardı.

BİRİNCİ HADİS:Hz.Enes buyurdu ki, Resul-i Ekrem Hazretleri bana iki kulak
sahibi buyurdular.
Bunun sebebi Hz.Enesin iki kulağı büyük olduğu içindir.
Tirmizi buyurdu;Mahmud bin Ğaylan dediki;Benim şeyhim olan Ebu Üsame
buyurdular idi; Resul-i Ekrem Hazretlerinin;Ya zel Uzuneyn-ey iki kulak sahibi- kelamı
şerifinden yüksek muradları latifedir.Hz.Enes Resul-i Ekrem Hazretlerinin şerefi
hizmetiyle müşerref olduğu zamanda on yaşında idi. Resul-i Ekrem Hazretleri Enese
latife yoluyla,bazı kere iki kulak sahibi,diye buyururlardı.Muradı âlileri budur ki;
Söylenen sözü gereği gibi dinlemeğe teşvik ve tenbihdir.Zira hak taala bir kimseye iki
kulak ihsan eyleye,o kimse kendisine söylenilen sözden gaflet edip,güzelce söz
dinlemekle ihtimam etmez ise,Allahın ve insanların yanında mazur olmaz.
Muhtemeldir ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin Hz.Enese latife edip,iki kulak
sahibi buyurduğunun sebebi,Hz.Enesin işitmesi kuvvetli ve ziyade olduğu içindir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebi Üsameden,onlar
Şerikden,oda Âsimul Ahvelden,onlar Enes bin malikden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS :Enes bin Malik’den mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri bizim içimize karışır ve latife ederlerdi.Hatta benim küçük biraderime
hoşnud etmek için;Senin Nüğayyir ne işledi?diyerek latife buyururlar idi.

45
Mektubat.138.

96
Hz.Enesin Ebu Umeyr künyesiyle adlanmış küçük kardeşi var idi ki,Nuğayyir
dedikleri kuş ile oynar idi.Yani kafesde o çocuğun Nuğayyir isminde bir kuşu var
idi.Çocuk olması hasebiyle o kuş ile eğlenirken,bir gün kuş öldü.O çocuk üzüldü.Ve
Resul-i Ekrem Hazretleri o çocuğu taltif için;Ya Eba Umeyr,Mâ faalen Nuğayr.-Ey Eba
Umeyr,Nuğayr ne işledi?-buyurdular.
Nuğayyir dedikleri,serçe gibi kırmızı gagalı bir kuştur.Bazılar dediler ki;
Nuğayyir,ehli Medinenin bülbül dedikleri kuştur.
Resul-i Ekrem Hazretleri o çocuğa bu latifeden muradı şerifleri;o çocuğun
yanında olan kimselere,fani olan bir şeye kalbi bağlamak layık olmadığını bildirmek ve
ölümsüz olan Allaha kalbi bağlamanın layık olduğunu beyandır.
Hz.Tirmizi buyurdu ki;Bu hadisi şeriften istinbat olunan mesaili fıkhiyye budur
ki; Resul-i Ekrem Hazretleri bazen latife ederler idi.
Ve geçen hadisde vardır ki, Resul-i Ekrem Hazretleri küçük çocuğu künyeledi,o
çocuğa “Ya Eba Umeyr”buyurdu.
Ve geçen hadisde vardır ki;Küçük çocuğa oynamak için kuş verilmekte bir
sakınca yoktur.Eğer bu kuşa zulmetmeyeceği malum olursa mesela kafesde büyümüş ve
kafesde yaşayışı güzel olan kuşlarki,kanarya gibi çocuğun hatırını hoşnud etmek için bir
kimse kafesi,çocuğun yanında tutup,çocuğa sevinç vermek caizdir.Amma evcil olmayan
kuşları tutup,çocuğa vererek o kuşa eziyet ettirmek yahud evcil olan kuşlarki,kanarya
ve tuti yani papağan gibileri,kafesli ya kafessiz çocuğun eziyet etmesi caiz değildir.Ve
günahını o kuşlara eziyet ettiren çeker.
Resul-i Ekrem Hazretleri bu küçük çocuğa;Ya Eba Umeyr,ma faalen Nuğeyr-
lafzını bu sebebden buyurdular ki,zira bu çocuğun bir Nuğayyir kuşu var idi ki,onunla
oynardı.Bu kuş kaybolmakla,bu çocuk mahzun oldu.O küçük çocuğu hoşnud etmek için
latife edip,Ya Eba Umeyr,ma faalen Nuğayr-lafzı şerifini buyurdu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hennaddan,oda Veki’den,oda Şu’beden,oda Ebi
Tayahdan,onlar Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :Ebi Hureyre'den mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerine Ashabı Kiram;Ya Rasulallah,siz bizi latifeden men buyurursunuz,kendiniz
bize latife edersiniz,bunun hikmeti nedir?dediler.
Resul-i Ekrem Hazretleri bu sualin cevabında saadetle buyurdular ki;Ben
hakdan başka konuşmam.Hatta latifemde dahi hak konuşurum.Eğer siz dahi latifenizde
batıl söylemeyip alaya ve eza ve yalan sözü söylemez iseniz,size dahi latife mübah
olur,buyurdular.
Bu hadisi şerifden anlaşılan mesele;Bir kimse latife yoluyla yalan söylese haram
olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed Devriden,oda Ali bin Hasan bin Şakikden,oda
Abdullah bin Mübarekten,oda Üsame bin Zeydden,oda Saidil Makberiden,onlar Ebu Hureyreden rivayet
buyurdu.
DÖRDÜNCÜ HADİS:Hz.Enes’den mervidir ki,bir çeşit hamakatı olan bir kimse
Resul-i Ekrem Hazretlerinden bir binek istedi. Resul-i Ekrem Hazretleri dahi latife
ile,binek isteyen adama;Ya fülan,ben seni dişi deveden doğmuş bineğe bindirmek
isterim,buyurdu.
O adam yavru deve ihsan olunacak zannıyla;Ya Rasulallah,Ben deve yavrusuyla
ne işliyeyim?Yavru deve beni nice götürür?dedi.
Resul-i Ekrem Hazretleri o kimseye cevab buyurdular ki;Devenin küçük ve
büyüğünü dişi deve doğurmaz mı?Benim deve yavrusundan muradım,binmeye uygun
dişi deveden doğmuş büyük devedir,buyurdular.
Malum ola ki;bu latife-i şerifede işaret budur ki;Bir şahsa,bir söz söylendiğinde,o
kimse o sözden maksud ne olduğunu layıkı ile anlayamaz ise,o kimseye;Sen sözü

97
anlamaz bir adam imişsin,diye reddetmeyip,o kimseye sözden maksad ne olduğunu
güzelce anlatmak iktiza eder.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Halid bin Abdullahdan,oda
Hamîdden,onlar Enesden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS :Hz.Enes’den mervidir,buyurdular ki;Çölde yaşayan bir adam


var idi ki,ismi Zâhir idi.O Zahir adındaki sahabi Resul-i Ekrem Hazretlerinin ziyaretine
geldikçe,çölde olan çiçeklerden,meyvelerden,bitkilerden,çölde bulunan şeylerden Resul-i
Ekrem Hazretlerine hediye getirir idi.
Zahir çöle gitmek istediğinde Resul-i Ekrem Hazretleri şehirden çöle lazım olan
şeyleri verir idi.Zahire bu ikramı ettiklerinde buyurdular ki;Zahir bizim badiyemiz
(ova-çöl) gibidir.Zira her geldiğinde bize çöl malı getirir.Bizler dahi Zahir için,şehirde
oturup bulunan,çöle lazım eşyayı ona veririz.
Resul-i Ekrem Hazretleri Zahiri gayet sever idi.Halbuki Zahir Hazretleri güzel
bir suret sahibi değil idi.Zira itibar,ahlak güzelliğinedir.Zira varid oldu ki;”Allah Taala
insanın suretlerine ve mallarına bakmaz,belki kalblerine ve amellerine nazar eder.”
Hz.Zahir günlerden bir gün çölden gelip,çarşıda malını satmak için oturmuş idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri Zahirin arkasından yavaş yavaş geldiler.Zahir malını
satmakla meşgul olduğundan, Resul-i Ekrem Hazretlerinin geldiğinden haberdar
olamadılar. Ve Resul-i Ekrem Hazretleri latife için Zahiri ardından kucakladı ve iki
mübarek elleriyle Zahirin iki gözlerini kapattılar.Halbuki Zahir Resul-i Ekrem
Hazretlerini görmedi.Ve dedi ki;Kimdir beni ardımdan kucaklayan?Her kim ise
koyuversin.dedi ve göz ucuyla Zahir ardına baktı.Kendini kucaklayanın Resul-i Ekrem
Hazretleri olduğunu bildi.
Ve Zahir,fırsat ganimettir,diye,sırtını teberrük ve bereketlendirmek amacıyla
Resul-i Ekrem Hazretlerinin saadetli göğsüne yapıştırmaya çalışdı.
Resul-i Ekrem Hazretleri latife yoluyla,Kimdir şu kulu satın alacak?buyurdular.
Hz.Zahir,Ya Rasulallah,benim gibi bir köleye kim akçe sayar,ben kıymet
etmem,zira güzel yüzlü değilim,dedi.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri Zahire buyurdu ki;Ya Zahir,gerçi sen zahire
(dışa,yüzeye) bakanların yanında kıymet etmez isen de,Allahın yanında kıymetsiz
değilsin.Belki ağır kıymetlisin.
Yahud Resul-i Ekrem Hazretleri,Ya Zahir,sen Allahın yanında,kıymetli ve ağır
bahalısın,buyurdular.
Bu hadisi şerifte işaret olunduğuna göre;itibar suret güzelliğine olmayıp,sirete
yani ahlak güzelliğinedir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Mansurdan,oda Abdurrezzaktan,onlar
Ma’merden,oda Sabitten,onlar Enes bin malikden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS :Hz.Hasan-ı Basri’den mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin huzuruna bir yaşlı hatun geldi.O hatun Abdulmuttalibin kızı Safiyedir
ki,Zübeyir bin Avvâmın validesidir.Hz.Ömerin hilafeti günlerinde ahirete intikal
buyurmuştur.
Hz.Safiyye dedi ki,Ya Rasulallah,benim için dua buyur ki,Allah cennetine koya.
Resul-i Ekrem Hazretleri latife yoluyla,koca ve yaşlı hatunu Allah Taala cennete
koymaz,buyurdular.
Hasanı Basri buyurdu ki;Hz.Safiyye Resul-i Ekrem Hazretlerinin latifesinden
muradını anlamayıp,koca ve yaşlı hatun cennete girmez-imiş diye,ağlayarak geri gitti.
Resul-i Ekrem Hazretleri Safiyyenin hakkında olan kelamı şerifini anlamadığına
vakıf olup,buyurdular ki;Safiyyeye haber verin,yaşlı hatunlar ihtiyarlık sıfatıyla cennete

98
girmez.Belki cennete giren hatunları Hak Taala otuzüç yaşındaki surette tasvir edip,
daha sonra cennete koyar.
Resul-i Ekrem Hazretleri Kur’an-ı Kerimden delil getirip buyurdular ki:”Biz
cennet ehli kadınlarını (hurileri) dünyada olan yaratılışlarına aykırı ve başka yaratılış
ile iade ettik,yarattık.Onları bakireler kıldık.(zevcelerine yakınlaştıklarında,onları
bakire bulurlar.)Eşlerine düşkün ve yaşıttırlar.(kocalarına gönüllerinin derinliklerinden
aşık ve bağlıdırlar.)”46
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Hamidden,oda Mus’ab bin Mikdamdan,oda
Mübarek bin Fudaleden,onlar Hasanı Basriden rivayet buyurdular.

İKİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinden MEVZUN ve ÖLÇÜLÜ olarak vaki olan şerefli


KELÂMLARININ beyanı hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanındadır.

BİRİNCİ HADİS:Hz.Aişe’den mervidir,Hz.Âişeye soruldu ki, Resul-i Ekrem


Hazretleri bir şairin şi’rinden konuştular mı?Hz.Âişe cevab buyurdu ki;İbni Revahanın
şiirinden birkaç beyit söyledikleri oldu.Bu Abdullah bin Revaha ensarlı ve Hazreclidir.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin nükeba yani araştırıcı ve bilginlerinden biridir.Uhud ve
Hendek ve Hudeybiye ve Umretül Kadâ misali gazalarda Resul-i Ekrem Hazretleri ile
hazır idi.H.8.senesinin Cemadiyel ûlasında(cemaziyel evvel,arabi ayların beşincisi),Şam
yerinde olan Mute gazvesinde şehid oldu ve kendileri güzel şairlerden idi.
Hz.Âişe buyurdular ki;ve Resul-i Ekrem Hazretleri şiirden şu mısraları
buyurdular;”En yakın zamanda senin bilmediğin eşyayı gösterir ve sana haber getirir,o
kimse ki,sen ona yiyecek ve azık vermeyip ve senin terbiyen altında olmayıp,senden
ücret istemez.Yani Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu beyitte ikinci mısra-ı söylemekten
muradları şuna işarettir ki;Ben sizleri hakka davet ettiğim için,sizden ücret istemem,
ancak benim sizleri davetim Allah içindir.Benim ücretimi bana Rabbim verir. 47
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Hacerden,oda Şerikden,onlar Mikdam bin
Şüreyhden,oda pederi Şüreyhden,onlar Hz.Âişeden rivayet buyurdular.

İKİNCİ HADİS :Hz.Ebu Hureyre’den mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri saadetle buyurdular;Şairlerin söyledikleri şiirlerin en ziyade doğrusu,
Lübeydin kelimesidir.Ve o kelime;”Elâ külli şey’in,mâ halallahe bâtilun.” mısraıdır.
Yani:”Bil ki,Allahdan başka her şey fanidir.”Lübeyd Hazretleri bu beyti, Allahın:
”O’nun zatından başka herşey helak olacaktır.”48 kavli şerifinden iktibas etmiştir.Zira
Lübeydin sözü,bu kavli şerife mânada uygundur.
Bu Lübeyd Rebiatül Âmirinin oğludur.Künyesi Ebu Akîldir.Kendi kavmi olan
Beni Cafer tarafından elçilik yoluyla Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuru şeriflerine
geldiğinde,şerefi islâm ile müşerref oldu.Hz.Osmanın hilafeti vaktinde Lübeydi Kufeye
emîr atadılar.Ömer bin Hattab,bir gün Lübeyde buyurdular ki;Ya Lübeyd,isterim ki,
bana kendi şiirinden birkaç beyit okuyasın.Lübeyd,Ya Emirel Mü’minin,Hz.Allah bana
sure-i Bakara,Âl-i İmranı talim edeliden beri asla şiir söylemedim,dedi.49
Hz.Ömer hoşlanıp Lübeydin beytül malden ulufesi yani maaşı olan miktarı
arttırdı.H.41.senesinde dâr-ı bekaya irtihal buyurdu.Yaşı 157’ye ulaşmış idi.

46
Vakıa.35-37.
47
Bak.En’am.90,Hud.29,51,Furkan.57,Şuara.109,127,145,164,180,Sad.86,Şura.23.
48
Kasas.88.
49
Bak.”Biz ona(peygambere)şiir öğretmedik.Hem bu ona gereklide değildir.Onun söyledikleri ancak
Allahtan gelmiş bir hatırlatma,açık bir
okumadır.”Yasin.69,Enbiya.5,Saffat.36,Tur.30,Hakka.41,Şuera.224.

99
“Arab kavmi maarifsiz, bedevi bir millet idi. Muhitleri de, onlar gibi bedevi bir
muhit idi. Divanları, şiir idi. Yani medar-ı iftihar olan hallerini, şiir ile kayd-u muhafaza
ederlerdi. İlimleri, belâgat idi. Medar-ı iftiharları, fesahat idi. Sair kavimlerden fazla bir
zekâya mâlik idiler. Başka insanlara nisbeten cevval fikirleri vardı. İşte Arab kavmi
böyle bir vaziyette iken ve zihinleri de bahar çiçekleri gibi yeni yeni açılmaya başlarken,
birdenbire Kur'an-ı Azîmüşşan yüksek belâgatıyla, hârika fesahatıyla mele-i a'lâdan
yeryüzüne indi. Arabların medar-ı iftiharları ve timsal-i belâgatları olan ve bilhassa
Kâ'be duvarında teşhir edilmek üzere altun suyu ile yazılmış "Muallakat-ı Seb'a"
ünvanıyla anılan en meşhur ediblerin en belig ve en fasih eserlerini iftihar listesinden
sildirtti.”50
“Kur'anın hergün daha fazla tecelli etmekte olan güzellikleri, hergün daha fazla
anlaşılan fakat bitmeyen esrarı, şiir ve nesirde üstad olan müslümanları, üslûbunun
nezahet ve ulviyeti huzurunda diz çökmeye mecbur etmektedir.” 51
“Kur'an şiir midir? Değildir, fakat onun şiir olup olmadığını tefrik etmek
müşkildir. Kur'an şiirden daha yüksek bir şeydir.” 52
Kur’an;“ Ve ehl-i şiir ve hitabet tabakasına karşı; garib, güzel, yüksek üslûb-u
bediin i'cazını gösterir.”53
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın dahi zamanında Ceziret-ül Arab'da en
ziyade revaçta dört şey idi:
Birincisi: Belâgat ve fesahat.
İkincisi: Şiir ve hitabet.
Üçüncüsü: Kâhinlik ve gaibden haber vermek.
Dördüncüsü: Hâdisat-ı maziyeyi ve vakıat-ı kevniyeyi bilmek idi.
İşte Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan geldiği zaman, bu dört nevi malûmat sahiblerine
karşı meydan okudu.”54
“Hem de, âyetler, sahibinin şuunat ve ef'alinden bahseder. Şiir ise, fuzulî olarak
gayrdan bahseder. Hem de filcümle âdi şeylerden bahsi hârikulâdedir. Şiirin
hârikulâdelerden bahsi, alelekser âdidir.”55
“Ceziret-ül Arab ahalisi o asırda ekseriyet-i mutlaka itibariyle ümmi idi.
Ümmilikleri için mefahirlerini ve vukuat-ı tarihiyelerini ve mehasin-i ahlâka yardım
edecek durub-u emsallerini kitabet yerine şiir ve belâgat kaydıyla muhafaza ediyorlardı.
Manidar bir kelâm, şiir ve belâgat cazibesiyle eslaftan ahlafa hâfızalarda kalıp
gidiyordu.”56
“Her insan kıymetli bir sözünü ve fiilini bâkileştirmek için iştiyakla kitabet ve
şiir, hattâ sinema ile hıfzına çalışır.”57
“Şiir ise çendan kıymetdar, şirin bir vasıta-yı ifadedir. Fakat şiirde hayal
hükmettiği için hakikata karışır, hakikatların suretini değiştirir. Bazan hakikat birbirine
geçer.”58
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Ebu Saltın oğlu Ümeyye İslâmı kabul
etmeye yakın oldu.Malum ola ki;Ümeyye adındaki kimse Efendimizin bi’setinden önce
olan cahiliyet vaktinde ibadet eder ve bi’setine iman getirmiş idi.

50
İşaratül İ’caz.122.
51
Age.215.
52
Age.218.
53
Mektubat.181.
54
Mektubat.184-185.
55
Mesnevi-i Nuriye.195.
56
Sözler.368.
57
Şualar.257.
58
Barla Lahikası.334.

100
Ümeyye Hak Taalayı isbat hakkında nice beliğ şiir söyler idi.Müslim Sahihinde
rivayet eder ki;Şerid adındaki sahabi buyurdu ki;Bir gün Resul-i Ekrem Hazretleri ile
arkadaş olmuş,arkasındaydım.Bir tarafa yöneldik.Bana buyurdular ki;Ümeyyenin
şiirlerinden hatırında var mıdır?Ben dahi dedim ki;Evet,vardır.Buyurdular ki;Oku.Ben
dahi okudum.Daha oku,buyurdular.Ben dahi okudum.Hasılı,yüz beyit miktarı okudum.
Buyurdular ki;Ümeyye müslim olmağa yakın oldu.
Malum ola ki;Vakti cahiliyet;o vakte derler ki;peygamber olmaya.Yahud geçen
peygamberden geride kalan bir kitab olmaya yahud kitab olur ise de,o taife duymamış
ola.Bu vakti cahiliyette olan kimselerin tamamen küfrüne hükmolunmaz.Eğer aklı ile
istidlal edip delil getirse ki;Bu mahlukatın bir halıkı vardır deyip puta tapmaz ise,o
kimse kâfir değildir.Amma peygamber gönderildikten sonra,o peygamberi kabul etmez
ise,her ne kadar kendi aklıyla hakkı bilir ise de kâfirdir.
Ve dahi bu hadisi şerifte işaret vardır ki;Nasihat ve ibreti müştemil olan mevzun,
ölçülü kelâmı dinlemek ya okumak veya okutmak caizdir.Mesela Siyeri Nebi,
Muhammediye ve Mevlidi Şerif gibi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Süfyan Sevriden,onlar Abdulmelik bin Umeyrden,onlar Ebu Hureyreden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:Hz.Cündüb’den mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin mübarek parmaklarına taş dokunup kanadı idi.İmam Buharinin
rivayetinde,Kermaninin beyanı üzere bu iş Uhud gazasında idi,dediler.
Resul-i Ekrem Hazretleri taş dokunup yaralanan mübarek parmaklarına hitab
edip,buyurdular ki;Ey parmak,niçin elem çekersin,fakat biraz kan ile doldun.Senin
karşılaştığın elem,Allah Taalanın yolundadır,boş değildir,buyurdular.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri şair değildir,zira Hak Taala;” Biz
ona(peygambere)şiir öğretmedik.Hem bu ona gereklide değildir.Onun söyledikleri ancak
Allahtan gelmiş bir hatırlatma,açık bir okumadır.”59buyurdu.
Bir adam Resul-i Ekrem Hazretlerine şair dese,kâfir olur.Ama bazı mevzun
kelam yüksek lisanlarından sadır olsa,o kelama şiir denilmez.Zira kasd ile değildir.Belki
fesahat lisanlarından öyle mevzun sadır olmuştur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Muhammed bin
caferden,onlar Şu’beden,oda Esved bin Kaysdan,onlar Cündüb bin Süfyan Beceliden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS :Bera bin Âzib’den mervidir,Künyesi Ebu Ammaredir.


Buyurdular ki;Bir adam benden sordu ki,Ya Eba Ammare,Huneyn gazası günü Resul-i
Ekrem Hazretleri küffar ile cenk ederken, Resul-i Ekrem Hazretlerini terkedip,sizler
küffardan firar ettiniz mi?
Hz.Bera o adama cevab verdi ki;Hepimiz birden kaçmadık.Yemin ederim ki,
Resul-i Ekrem Hazretleri küffar ile cihadda sabiti kadem,yerinde direnen oldu.Lakin
insanların ileri gidenleri perişanlık suretini gösterdiler.İleri ve öncü kuvvetlerin
perişanlığına sebeb bu idi ki;küffar tarafından Hevazin kabilesi ok ile karşılamış ve o
kabile ok atıcılık ile bilinmektedir.Halbuki Resul-i Ekrem Hazretleri şecaatlı olarak
Düldül üzerinde idi.Bu hal onun kemali şecaatına delalet etmektedir.Zira bu halde asla
firar tasavvur olunmaz.Ve Resul-i Ekrem Hazretlerinin amcazadesi ve hem süt kardeşi
olan Ebu Süfyan Hazretleri. Resul-i Ekrem Hazretlerinin Düldüllerinin dizginini tutmuş
idi.Halbuki Resul-i Ekrem Hazretleri küffara hücum edip buyururlar idi ki;Ben o
Nebiyyim ki,peygamberliğimde asla yalan yoktur.Ve ben Abdulmuttalib oğluyum,
buyurdu. Resul-i Ekrem Hazretleri cenk esnasında kemali şecaat ve salabetlerinden
böyle buyururlar idi.

59
Yasin.69.

101
Malum ola ki;Huneyn Gazası o gazadır ki;Zil-mecarr adındaki mevzi-e yakın bir
vadide olmuştur.Ve o vadinin ismine Huneyn derler.Vaktaki buradaki mevzide cenk
kurulduğu esnada, Resul-i Ekrem Hazretleri Düldül adında beyaz bineğe binip,küffar
tarafına yöneldiklerinde,sabahın karanlığı vaktinde İslâm askerinin öncülerine bir
yönden ok yağdırıp gerilettiler.Öncülerin gerilemesinden dolayı,sair insanlar dahi
perişan olmakla, Resul-i Ekrem Hazretleri Düldülü küffar tarafına şiddetle sürmeğe
başladığında amcaları Hz.Abbas bineği tutup ve süt kardeşi Ebu Süfyan Düldülün
dizginini tutarak,düşman içine girmekten bu iki zat menetmeye çalıştılar.Amma Resul-i
Ekrem Hazretleri kemali şecaatlarından;Ben o Nebiyyim ki,nübüvvetimde asla yalan
yoktur ve ben Abdulmuttalib oğluyum.,buyururlar idi.
Amma Ashabı Kiramın öncülerinin gerilemesi,cengin ahvalinden olan bazen ileri
ve bazen geri gitmek sureti idi.Ve o perişanlık hengamında Resul-i Ekrem Hazretleri
amcaları Hz.Abbasa emir buyurdular ki;Ensara nida eyle,dönsünler.Hz.Abbas dahi,Ya
Ashabuş Şecere,diye nida ettiğinde,çünki müslümanlar Hz.Abbasın sesini işittiler,
Lebbeyk,Lebbeyk (buyur,buyur) diyerek Resul-i Ekrem Hazretlerinin tarafına o derece
hızlı gitiler ki,az bir zamanda yine Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek huzurlarında
toplandılar.
Resul-i Ekrem Hazretleri Ashabı Kirama emir ve ferman buyurdu ki;Gönül
birliği ile küffar toprak gibi,hakir olarak hamle edeler.Her biri arslan gibi küffara
hücum ve savaşa başladılar.O vakit Resul-i Ekrem Hazretleri,cenk karıştı,buyurdular.
Ve yerden bir avuç toprak alıp,müşriklerin tarafına serptiler.Ne kadar bin-binlerce-
kâfir var ise hepsinin gözleri ve ağızları toprak ile doldu.Küffar hezimete uğradı. Resul-i
Ekrem Hazretleri emir buyurdular ki;Herkes gücü yettiğini katleyleye amma çocuk ve
kadınların katlinden nehiy buyurdular.Ve buyurdular ki;Herkes öldürdüğü kâfirin
malını alsın.Hatta o gün Ebu Talha yirmi kadar kâfirin malına hak kazandı.
Bihamdillahi Taala Resul-i Ekrem Hazretlerinin devletleri sayesinde İslâm askeri
mansur ve küffar kahroldu.
Tirmizinin bu hadisi zikirden muradı;Rasuli Ekrem Hazretlerinden kasıtsız
geçen hadisi şerifin mevzun vaki olduğudur.
“Hem Gazve-i Huneyn'de, başta İmam-ı Müslim olarak ehl-i hadîs haber
veriyorlar ki: Gazve-i Huneyn'de -Bedir gibi- küffar, şiddetle hücum ederken, yine bir
avuç toprak atıp, "Şâheti'l-vücuh" (yüzleri ve bahtları kara olsun)diyerek, herbirinin
kulağına bir "Şâheti'l-vücuh"kelimesi girdiği gibi; biiznillah, herbirinin yüzüne bir avuç
toprak gitti. Gözleriyle meşgul olup, kaçtılar. İşte Bedir'de ve Huneyn'deki hârika olan
şu hâdise, esbab-ı âdi ve kudret-i beşer dâhilinde olmadığından, Kur'an-ı Mu'ciz-ül

Beyan (Attığın zamanda sen atmadın,fakat


60
Allah attı.) ferman eder. yani "O hâdise, kudret-i beşer haricindedir. Kuvve-i beşeriye
ile değil; belki fevkalâde bir surette, kudret-i İlahiye ile olmuştur."61
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Yahya bin Saidden,onlar
Süfyan Sevriden,oda Ebu İshakdan,onlar Bera bin Âzibdeb rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS :Enes bin Malik’den menkuldür,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri Kaza-i Umre olayında Mekke-i Mükerremeye girdi.
Malum ola ki;bu hadisi şerifi layıkıyla anlayabilmek,bu hadisde olan kıssayı
nakle bağlıdır.Kıssa budur ki; Resul-i Ekrem Hazretleri umre niyetiyle h.6.senesi
zilkadesinde,1400 miktarı ashab ile Medineden çıkıp,Mekkeye dokuz mil miktarı(mil bir
kilometreden fazla,toplam on km kadar) uzaklıkta olan Hudeybiye adındaki yere teşrif
60
Enfal.17.
61
Mektubat.136.

102
ettiğinde,Mekkenin müşrikleri Resul-i Ekrem Hazretlerinin Mekkeye girip umre
etmelerine mani oldular idi.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri ertesi sene o niyet ettikleri
umreyi kaza için Sahabe-i Kirama emir buyurdular ki;Hudeybiyede her kim bulundu
ise,bu sene-i mübarekede umreye niyet eylesin. Resul-i Ekrem Hazretleri izzet ve vakar
ile bineğine binip ve Ashabı Kiram kılıçlarını kuşanıp, Resul-i Ekrem Hazretlerinin
kutlu hizmetinde azamet ve heybet ile Mekke-i Mükerremeye girdiler.Enes
Hazretlerinin,Resul-i Ekrem Hazretleri Umre-i kazada Mekkeye girdi,buyurduğu,bu
giriştir.
Ve Resul-i Ekrem Hazretlerinin şairlerinden olan İbni Revaha adındaki sahabi
Resul-i Ekrem Hazretlerinin önünde yürüyerek bu şiiri okur idi:
“Hallû benil küffar an sebîlihi.
Elyevme nadribküm alâ tenzilihi.”
“Ey evladı küffar, Resul-i Ekrem Hazretlerinin yolundan savulun.Bugün nusret
bizimdir.Eğer su-i kasd ederseniz,sizi vururuz.Allah tarafından, Resul-i Ekrem
Hazretlerinin üzerine vahiy nazil olmuştur.
Ey evladı küffar,eğer Resul-i Ekrem Hazretlerine su-i kasd ederseniz,sizi öyle bir
vuruş ile vururuz ki,başlarınızı bedenden giderir.Ve o bizim size olan vuruşumuz,dostu
dostuna unutturur.Yani sizin ile bir derece cenk ederiz ki,bizim cengimizin şevketinden,
her kâfir kendi başı kaydına düşüp,sevdiğini unutur.”Böylece İbni Revaha şiiri
okurdular.
Ve Ömer bin Hattab buyurdular ki;Ya İbni Revaha,sen Resul-i Ekrem
Hazretlerinin önünde ve Haremi Şerifte şiir söylersin.Bu yer,edeb mahallidir,şiir mahalli
değildir.Yani Hz.Ömer huzuru saadette şiir söylemek edebi bozar,diye meneyledi.
Resul-i Ekrem Hazretleri İbni Revahanın söylediği kelimeler,edebe aykırı şiirler
olmadığını Hz.Ömere beyan için buyurdular ki;Ya Ömer,İbni Revahayı haline bırak.
İbni Revahanın söylediği kelimelerin küffara tesiri ok atmanın tesirinden fazladır.
Malum ola ki,bu hadisi şerifte kaside söylemenin ve na’tı şerif okumanın
cevazına işaret vardır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Mansurdan,oda Abdurrezzaktan,oda Cafer bin
Süleymandan,oda Sabitten,onlar Enes hazretlerinde rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS :Hz.Cabir’den mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


ile yüz kereden ziyade bir meclisde bulundum ve sohbetlerinin şerefiyle şeref buldum.
Halbuki Ashabı Kiramın bazısı bazısından sevilen şiirin okunmasını isterdi ve cahiliyet
zamanında geçen şeylerden söyleşirler idi.Halbuki Resul-i Ekrem Hazretleri sükut
edip,Ashabı Kiramı menetmezlerdi.Ve bazı Ashabı Kiramın hikayeleriyle tebessüm
buyururlardı.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri kemali hilim ve keremlerinden va’z ve
dinin taliminden başka vakitte Ashabı Kiram ile oturdukları olur idi.O vakitte Ashabı
Kiram Kur’an-ı Azimuşşanın fesahat ve belağatından bahsederek,cahiliye vaktinde
bizim fasih ve benzer kabul etmez saydığımız beyitler ve şiirler,Kur’an nazil olduğunda
fesahat ve belağatın ne olduğu bilinip,başlangıçta zannolunan en iyi şairlerin değişmiş ve
bozuk ve fesahatsız olduğu görünür oldu,derler.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri vasıtasıyla
kendilerine gönderdiği Kur’anın şükrünü edaya vesile olması için geçmiş şiirlerden
bazen okuyup o şiirlerin batıl olduğunu ve Kur’an-ı Azimuşşanda olan fesahat ve
belağatın,beşerin gücünden hariç bulunduğunu yâdederek,İslâmiyetin yüksek nimetine
nâil olduklarına kemali iftihar ve teşekkür ederlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretleri Ashabı Kiramın yüce İslâm dininin ve Kur’an-ı
Azimuşşanın kadrini bilip,teşekkür eylediklerinden memnun oldukları gibi,Ashabı
Kiramın bazı rivayetlerine de tebessüm buyururlardı.Bir gün Resul-i Ekrem
Hazretlerinin huzurunda bulunan Ashabı Kiramdan biri;hiçbir cemaatın putu,bizim

103
kavmin putu kadar kendine tapanlara fayda verici olmadı.Zira biz putumuzu süt
kurusundan yapmış idik.Vaktaki yurdumuzu kıtlık istila etti,zikrolunan putu parça
parça edip cemaata taksim ettik.Hem umum cemaatı hemde bizim hane halkını idare
ederek kıtlıktan kurtardı,dedi.Bu zatın sözüne Resul-i Ekrem Hazretleri tebessüm
buyurdular.
Diğer biride taptığımız putun üzerine bir tilki çıkıp,yüzüne gözüne bevletti.Hatta
putun gözü kör oldu.Ben bu halden müteessir olup dedim ki;Bu nasıl uluhiyettir ki,tilki
gelip üzerine bevletsin?İşte bu olay üzerine puta tapınmaktan vaz geçip,müslüman
oldum,diyerek cahiliyet âdetlerini zemmeyledi.Ashabı Kiramın Resul-i Ekrem
Hazretlerinin yüksek huzurlarında söyleşdikleri sözler bu misullu şeyler olup,yoksa
Resul-i Ekrem Hazretlerinin meclisinde mâlâyani sözler ile vakit geçirmeye cüret etmek
hiçbir ferdin haddi değil idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Hacerden,oda Şerikden,oda Simak bin
Harbden,onlar Cabir bin Semureden rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS:Şerid Sakafi buyurdu ki;Bir gün Resul-i Ekrem Hazretleri bir
yere gitmek üzere binekleri arkasına binmeyi emir buyurdular.Ben dahi bineğin
arkasına bindim idi.Yürüme esnasında güzelce İbni Ümeyyenin şiirlerinden Resul-i
Ekrem Hazretlerine yüz beyit okudum.Ümeyyenin okuduğum şiir ve beyitleri
Vahdaniyeti İlahiye ve haşir ve neşre dair olduğundan, Resul-i Ekrem Hazretleri
beğenerek biraz daha okumaklığımı ferman buyurduklarından dolayı yüz adet beyt
okudum.Hz.Peygamber bu şiirleri tamamıyla dinkedikten sonra,Ümeyye müslüman
olmaya yakın oldu,buyurdular.

ÜÇÜNCÜ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin GECE VAKTİ OLAN YÜCE KELÂMLARINI


beyan hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin bazı gecelerde Ezvacı Tahiratı, (Mü’minlerin
anneleri diye de bilinen Peygamberimizin pâk,temiz ve iffetli hanımları.” Zât-ı Risaletin
akvali gibi, ef'al ve ahvali ve etvar ve harekâtı dahi menabi-i din ve şeriattır ve ahkâmın
me'hazleridir. Şıkk-ı zahirîsine Sahabeler hamele oldukları gibi, hususî dairesinde mahfî
ahvalâtından tezahür eden esrar-ı din ve ahkâm-ı şeriatın hameleleri ve râvileri de,
Ezvac-ı Tahirattır ve bilfiil o vazifeyi îfa etmişlerdir. Esrar ve ahkâm-ı dinin hemen
yarısı, belki onlardan geliyor. Demek bu azîm vazifeye, bir çok ve meşrebce muhtelif
Ezvac-ı Tahirat lâzımdır.”62) taltif ve kalblerini memnun etmek için olan kelimelerin
beyanındadır.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin âdeti kerimeleri şu şekilde câri olmuş
idi ki;Ezvacı Tahirelerinin kalblerini ferahlatmak ve memnun edip,onlar ile hüsnü
muaşeret yani güzel geçim için bazı latifeli acib hikayeler buyururlar idi.Hatta İmamı
Buhariden mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular;İmanı ziyade kâmil ve
olgun olan mü’min,huyu ziyade güzel olup ve ehline ziyade lutuf ile muamele edendir.

BİRİNCİ HADİS :Hz.Âişe’den mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


bir gece Ezvacı Mutahharaya bir acib hikaye buyurdular idi.
Çünki gece buyurdukları acib hikayeyi temiz hanımları dinlediler.İçlerinden bir
hatun Resul-i Ekrem Hazretlerinin nakil buyurdukları hikaye,hurafe hikayesi gibi ola
dedi.

62
Mektubat.28.

104
Malum ola ki,arablar arasında âdet bu idi ki;bir acib hikaye dinleseler,hurafe
hikayesi derler idi.Ama hurafe ne olduğunu bilmezler idi.Ve Resul-i Ekrem
Hazretlerinin buyurdukları hurafe hikayesine teşbih eylemesi üzerine, Resul-i Ekrem
Hazretleri dahi hurafe ne olduğunu beyana başladılar.Buyurdular ki;Siz hurafe ne
olduğunu bilir misiniz?Hurafe Yemende Beni Ûzre kabilesinden bir adam idi.Cahiliyet
zamanında hurafeyi,cin taifesi esir ettiler.Çok zaman hurafe,cinniler arasında durdu.
Sonra hurafeyi cinniler yine insanların arasına götürdüler idi.
Ve cinniler arasında gördüğü acaib ve gariblikleri insanlara haber verir idi.Ve
insanlar bir acib hikaye dinleseler,bu söz hurafe derler idi. Resul-i Ekrem Hazretleri o
hatuna hurafeyi beyan vesilesiyle,lutuf ile te’dib buyurdular ki, Resul-i Ekrem
Hazretlerinin kelamını cin arasında tahsis olunan hurafe hikayelerine soğuk bir teşbihde
bulunmasından dolayı...
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hasan bin Sabahdan,onlar Ebi Nadrden,oda Akîl
Sakafiden,oda Abdullah bin Akîlden,onlar Mücadilden,oda Şa’biden,onlar Mesrukdan,oda Hz.Âişeden
rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir ki,buyurdu;Onbir hatun bir yere


oturup,kocalarının güzel ve kötü hallerinden bir şeyi gizlemeyip,vaki’ olan hali birer
birer söylemeğe birbirleriyle sözleşip akdettiler.Kirmanî,bu hatunların hepsi Yemen
tarafından idi,buyurdu.
Evvelki hatun dedi ki;Benim kocam yüksek dağ tepesi üzerinde semiz olmayan
devenin eti gibidir.O dağın tepesine çıkmak kolay değildir ki,o dağın tepesine çıkıp
faraza bir yol ile o dağın tepesine çıkılsa,o deve eti semiz değildir ki,o tepede olan et o
yerden nakloluna,dedi.
Sanki birinci hatun teşbih yoluyla demektedir ki;Benim kocam bir yönüyle
faydalanmaya uygun biri değildir.Bana hayrı olmadığından başka,kendisine dahi hayrı
yoktur.Ve gayet çirkin huylu olmakla,yanına yakın olmak mümkün değildir.Bari böyle
olduğuna göre,devlet ve gücü olsaydı,devleti de yok ki ona gönül bağlana,dedi.
Malum ola ki;Bu evvelki hatunun sözünden,hatunların kocalarını zemme
muktedir oldukları anlaşılıyor.
İkinci hatun dedi ki;Ben zevcimin sırrını izhar ve beyan etmem.Zira korkarım
ki,ben zevcimin sırrını ve halini açıklasam,işitip buna rencide olur.Eğer zevcimin sırrını
ve halini zikredecek olsam,ondan çektiğim gamları ve eziyeti zikrederim,dedi.
Güya buda şöyle demek istedi ki;Ben dahi zevcimden hoşnud değilim.Benim ile
kötü geçimi vardır.Lakin susarım ki,işitip ayrılığa sebeb olmasın,bu dahi çirkin bir
şeydir,diye sükut ederim,dedi.
Üçüncü hatun dedi ki;Benim zevcim kötü huyludur.Eğer yanında konuşur
isem,boşanmış olurum.Eğer kızgınlığımdan,edebimden susarsam;ne zevci olan hatunlar
gibi olurum,ne de kocası olmayan hatunlar gibi olurum,dedi.
Güya bu hatunda demiş oldu ki;Benim zevcim o kadar kötü huyludur ki;eğer
bazı söz söylesem beni boşar.Eğer sussam,zevci olan hatunlar gibi değilim ki,diğer zevc
gibi benim ile güzel geçimi olsun.Zevci olmayan hatunlar gibi değilim ki,bir başkasıyla
evleneyim.Ama benim halim ikisinin orta yerindedir ki,ne zevcim var desem olur,nede
zevcim yok desem olur,dedi.
Bu üçüncü hatunun sözünden anlaşılan,hatunların güzel ve iyi geçimi matlubdur.
Dördüncü hatun dedi ki;Benim zevcim Hicaz geceleri gibi mûtedil olup,onda ne
hararet ve ne soğukluk vardır.Onun için benim zevcimden korkum ve usanmam
yoktur,dedi.
Yani bu hatun teşbih yoluyla,zevcinden hoşnutluk gösterdi ki;benim zevcimin
huyu mutedildir.Kendisinden korkulacak bir şey yoktur.Ve onun kelamı,tabiatıma
düşkünlük ve zihnime yorgunluk ve usanç vermez,dedi.

105
Beşinci hatun dedi ki;Benim zevcim eve girdiğinde kedi gibi çok uyur.Ve eğer
evden dışarı çıksa arslan kesilir.Uhde ve sorumluluğunda olan bir şeyi,nihayet
cömertliğinden hiç sormaz,dedi.
Güya bu hatun zevcini methedip demiş oldu ki;Benim zevcim gündüzlerde malı
ve işi çok ve diğer meşakkatli işlerle meşguliyet sebebiyle vücuduna yorgunluk
geldiğinden akşam olup eve girdiğinde çok uyur.Ve gündüz dışarı çıktığında şecaat ve
kahramanlık gösterir.Cömertlik ve keremden öyle bir seviyeye ulaşmıştır ki;mal,rızık ve
zahireleri sorup,falan şey ne oldu demez,dedi.
Altıncı hatun dedi ki;Benim zevcim eğer yiyecek yerse;dürer,büker,yutar.Eğer su
içerse bir damla bırakmaz.Eğer yatarsa,yorgana bürünür yatar.Elini benim yorganın
içine sokup,bedenime dokunmaz ki,benim üzüntüme vakıf ola,dedi.
Sanki bu hatun zevcini zemmetmiş oldu ki,benim zevcim çocuklar gibi yeyip
içtikten sonra,evin bir köşesinde yorganına sarılıp uyur.Ve benim halim nicedir,diye elini
uzatıp bakmaz ki,ben açmıyım,tokmuyum,üşürmüyüm,mahzunmuyum halimi
bile.Böyle bir hayırsız adamdır,dedi.
Yedinci hatun dedi ki;Benim zevcim yorgundur yahud süratli giden at gibidir.
Gayet ahmaklığından işi birbirine karışmıştır.Herneki hastalık varsa,benim zevcimde
mevcuddur.Benim zevcimin yanına varır isen,ya başını yarar,ya âzandan bir uzvunu
kırar yahud hem başını yarar ve hem bir yerini kırar,dedi.
Yani bu hatun zevcini o derecede zemmetmiş oldu ki;benim zevcim yorgun ve
orgun ve ahmak ve tüm hastalıklar kendinde var iken;eğer yanına varacak olur isen,o
derece kötü huyludur ki başını yarar,ya bir yerini kırar,ordan kovar,böyle bir murdar
heriftir,dedi.
Sekizinci hatun dedi ki;Benim zevcim eliyle bana yapışsa,güya tavşan yapışır gibi
eli yumuşaktır.Kokusu iyi kokulu ot gibidir.
Sanki bu hatun zevcinden hoşnudluk gösterip,benim zevcim tavşan gibi yavaş ve
iyi kokulu ot gibi kokusu güzeldir.Lakin bir faydası yoktur,dedi.
Dokuzuncu hatun dedi ki;Benim zevcimin evi yüksektir.İhtiyaç sahiblerinin
görmesi için yüksektedir.Kocam kişilik sahibi olup,cömertliğinden dolayı çok ziyafet
verir.Kılıcının bağı uzun yani uzun boyludur.
“Meselâ: "Filanın kılıncının bendi uzundur" ve "Ramadı çoktur" denildiği vakit,
o adam uzun ve sahî ola... Ramad ve kılıncı hiç olmazsa da kelâm sadıktır.” 63
Benim zevcimin evi mahallenin ortasındadır ki;etraftan gelip eğlenirler.
Yani bu hatun demiş oldu ki;Benimki kişileri seven ve güleç ve uzun boylu bir
kimsedir.Hatta mahallemiz halkı eğlenmeye ve danışmak için burada toplanırlar,dedi.
Onuncu hatun dedi ki;Benim zevcimin ismi Mâlikdir.Ne olduğunu bilir misiniz?
Kocasını medih ve senada pek ileri giden dokuzuncu kadının zevcinden hayırlıdır.Benim
zevcimin çok develeri vardır.Otlamaya gidip,uzaklaşmaz,kabileye yakın yerde otlarlar
ki,eve misafir geldiğinde hazır bulunup lüzumu miktarı kesilmeleri içindir.Çünki
hanemize misafir gelse sevinçlerinden saz çalmaya başlayıp,develer o sazın sadasını
işittiğinde kesin olarak bilirler ki,bizim sahibimiz ziyafet için bizden birini
boğazlıyacaktır.
Güya bu hatun zevcini güler yüzlülük ve zenginlik ile medih edip,öbür hatunların
zevclerine tefevvuk ettirmiş,üstün göstermiş oldu.
Onbirinci hatun dedi ki;Benim zevcimin ismi Ebu Zer’dir..Nice kimse olduğunu
bilir misiniz?Kulağımı mücevherli küpenin ağırlığından sarkıttı ve pazularımı yağdan
doldurdu yani ziyade semirdim,iyi baktığından ve beni şâd ve sevinçli eyledi.Ve bundan
dolayı,nefsim dahi bana övünmeklik gösterdi.

63
Muhakemat.Bediüzaman Said Nursi.45,15.

106
Benimle tezevvüc murad ettiğinde birkaç koyunlu,hali fakir bir cemaat içinde,bir
mağarada buldu ki,koyunları gayet az olmakla,o mağarada kalıp dururlardı.Yani Ebu
Zer beni aldığında biz böyle fakir idik.Ebu Zer beni fakir olan bir toplumdan alıp öyle
bir yere getirdi ki,onların atları ve develeri ve ekinleri ve çeşitli hububatın harmanları
olmakla,sünbüllerden,başaklardan çıkan daneleri samandan ayırmağa çalışan bir çok
hizmetçileri var idi.Yani bu mertebe Ebu Zer’ çiftlik ve her türlü koyunlar, harman,
hizmetçi sahibidir.Ve onun yanında sözüm geçerlidir.Ve bana olan çok sevgisinden ben
uyusam,beni uykudan uyandırmaz,sabaha kadar uyurum.Çok yemekle güzel
yiyeceklerden hasıl olan harareti def için gönlüm istediği kadar su içip,suya kanarım ,
dedi.
Hz.Âişe buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri bu hikayeleri dinleyip;Ya Âişe
Ümmü Zer’ adındaki hatuna,Ebu Zer’ adındaki zevci nasıl hayırlı olduysa,bende sana
öyle hayırlıyım,buyurdular.
Bu tabir ve teşbihi Hz:Âişe validemizi taltif ve gönlünü hoş etmek için olup yoksa
ne mümkündür ki,Ümmül Mü’minin,Hz.Âişenin Resul-i Ekrem Hazretlerinden bulduğu
devlet gibi,Ümmü Zer’ adındaki hatun zevcinden böyle bir devlet bulsun.Ve Ebu Zer’
kim oluyor ki, Resul-i Ekrem Hazretleri ona benzetilmiş olsun?
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali in Hacerden,oda İsa bin Yunusdan,oda Hişam bin
Urveden,oda kardeşi Abdullah bin Urveden,oda Urveden,onlar Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin UYKULARININ SIFATI hakkında varid olan


hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.

BİRİNCİ HADİS :Berâ bin Âzib’den rivayet olundu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
yatacak yerlerinde uyumak istediğinde,sağ elinin ayasını,sağ yanaklarının altına koyar
idi.
Kastalani –Mevahibi Ledünniye-sinde buyurdu ki;sağ yanına yatıp uyumakta,bir
sırrı azim vardır.Zira kalb sol tarafına bağlı olmakla,sol yanına yatıp uyuyan kimsenin
uykusu ağır olur.Ama sağ tarafına yattığı vakit,kalb muzdarib olmakla tez uyanır.Gerçi
sol tarafı üzerine rahat olur ise de,kalbe zararlıdır.Zira âza kalb tarafına meyletmekle,
sair maddeler kalb üzerine olur.Arka üzeri yatmak istirahat için zarar etmez,lakin uyku
için zararlıdır.Yüz üzeri yatmak hepsinden kötüdür,buyurdu.
Kütüb-ü Sitte sahiblerinden İbni Mâce rivayet eder ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
mescidde bir şahsı yüzü aşağı yatar gördüler.Mübarek ayaklarıyla uyandırıp,kalk,zira
bu uyku ehli cehenneme mensub uykudur,buyurdular.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri yattıklarında bu duayı okurlardı:”Ya Rabbi!
Kullarını dirilttiğin günde,Sen beni azabından hıfzeyle”
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri azaptan tüm zamanda korunmuştur.Bu
duayı ümmetlerine talim için buyurmuşlardır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda İsrailden,oda Ebu İshakdan,oda Abdullah bin Yezidden,oda Bera bin Azibden rivayet
buyurdu.

İKİNCİ HADİS :Hz.Huzeyfe’den rivayet olunur,buyurdu ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri uyku için yataklarına girdiklerinde,bu duayı okur idi:”Ya Rabbi!Ben senin
ismin ile uyurum ve senin ismi şerifini zikir üzere uyanıp kalkarım.”
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri kalkdıklarında bu duayı okurlar idi:”Herbir hamd o
Allaha mahsusdur ki,bizi uyuttuktan sonra uyandırdı.Ve geçim için o Allahu Taalaya

107
bölük bölük ayrılıp,dönülür.Ve kıyamet gününde tüm halkın son olarak vardığı yer,o
Hak Taalanın huzurudur.Herkes hayır ve şer amelinin cezasını bulur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifiMahmud bin Ğaylandan,oda Abdurrezzaktan,onlar
Süfyandan,oda Abdulmelik bin Umeyrden,oda Rebiî bin Hiraşdan,onlar Huzeyfeden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


her gece uyuma kasdıyla yatağına girdiğinde,iki ellerinin ayalarını(avuç içlerini) bir
yere toplayıp,bu üç sureyi okuyarak,iki ayalarına üfürürler idi.Sonra iki ayalarıyla
âzayı şerifesinden kadir oldukları kadar âzalara meshederler idi.Başlangıçta mübarek
başını meshederlerdi.Daha sonra yüzlerini meshederlerdi.Sonra mübarek kollarını ve
mübarek göğüslerini ve mübarek dizlerini meshederlerdi.Ve üç defa bu işi işlerler
idi.Yani üç kere bu sure-i şerifi okuyarak,mübarek ayalarına üfleyip,üç defa beyan
olunduğu suret üzere,mübarek âzalarına mesh buyururlardı.Malum ola ki;her geceden
murad;iktiza ettiğinde,her gece demektir.Mesela yüksek vücudlarında bir hastalık gibi
bir şeyi olduğunda okurlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Mafdal bin Fudaleden,oda
Akîlden,onlar Zühriden,oda Urveden,onlar Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS :İbni Abbas’dan mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri uyudular.Hatta mübarek ağızlarına Bûf (püf) dediler. Resul-i Ekrem
Hazretlerinin âdeti seniyyelerinden idi ki,uyuduğu vakitte Bûf ederler idi.
Ve Hz.Bilal teşrif buyurdular. Resul-i Ekrem Hazretlerine namaz vakti olduğunu
bildirdiler.Kalkdılar,namazı eda buyurdular.Halbuki abdest almadılar.Velakin uyuyup
abdest almaksızın namaz kılmak Resul-i Ekrem Hazretlerine mahsusdur.Zira
Efendimizin mübarek gözleri uyur,kalbi saadetleri uyumaz idi.Kalbi saadetin
uyumaması hadesten men ederdi.
Bu hadisi şerifte bir hikaye vardır.İnşaallah Resul-i Ekrem Hazretlerinin ibadeti
hakkında olan babın 4.hadisinde zikrolunur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Süfyandan,onlar Seleme bin Küheylden,oda Küreybden,onlar İbni Abbasdan rivayet
buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Hz.Enes buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri yatağına yattığı


vakitte buyururlardı;”Hamd ve sena o Allaha mahsusdur ki,bize yiyecek yedirdi ve bize
içecek içirdi ve bizim lüzumlu şeylerimizi bize verdi ve bizi akşam oldukta
meskenlerimize sığındırdı.Varlıklar içerisinde bir çok varlık vardır ki,Rabbül Alemin o
mahlukun dilediğini en mükemmel bir şekilde verdi ve akşam olduğunda bir duracak
mekan ihsan etmemiştir,demektir.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri bu duayı şerifde işaret buyurdular ki;Bir
kimsenin Hak Taala yiyeceğini ve içeceğini ve sair levazimatını verip,akşam olduğunda
kendi yatağında yatmak,bir nimeti uzmadır ki,şükründe ihtimam lazımdır.Zira nice
kulları vardır ki,duracak yeri yok,lüzumlu ihtiyaçları noksan, bunların halini düşünmek
gerekdir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin mansurdan,oda Afândan,onlar Hammad bin
Selemeden,oda Sabitten,onlar Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS:Ebu Katade’den mervidir,buyurdu ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri seferde gece giderken istirahat ve uyku için gece sonunda indiğinde,sağ
tarafının üzerine yatarlar idi.
İbni Hacer, Resul-i Ekrem Hazretleri yan üstü yattıkları vakitte mübarek
başlarının altına çamurdan yapılmış kireç tabir olunan şeyi alırlar idi,buyurdu.

108
Aliyyül Kâri, Resul-i Ekrem Hazretlerinin başının altında kireç olması,bazı
karyelerde olur idi.Çöllerde ve sahralarda kireç tabir olunan şeyi bulmaz ki,yattıkları
vakitte mübarek başlarının altına alsınlar,demiştir.
Eğer Resul-i Ekrem Hazretleri seferde gece giderken,sabahdan evvelce biraz
istirahat ve uyku için inseler,sağ yan üzerine yatıp,mübarek kolunu dikip,başlarını ayası
üzerine koyarlardı.Muradları bu idi ki;sair ashab dahi Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu
minval üzere yattığını görüp,yorgunluk hasebiyle uykuya varıp,sabah namazını
geçirmesinler.

BEŞİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin İBADETLERİNİN VASFI hakkında varid olan


hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.

BİRİNCİ HADİS:Muğire bin Şu’be’den mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri namaz kılmakta bir derece meşguliyet ve gayret etti ki,hatta iki mübarek
ayakları şişti.
Ve Ashabı Kiram Resul-i Ekrem Hazretlerine;Ya Rasulallah,siz namaz kılmakta
o derece ciddi ve yorgunluğu istersiniz ki,mübarek ayaklarınız ayakta durmaktan şişti.
Halbuki Hak Taala sizden geçmiş ve gelecek bağışlanmıştır,dediler.
“Böylece Allah,senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar.”64
Resul-i Ekrem Hazretleri,Rabbim Taalanın bana ihsan buyurduğu nimet
karşılığında,ben ziyade şükredici kul olmayayım mı?buyurdular.
Rebiül Ebrar adlı kitapta Hz.Aliden rivayet olundu ki;Bir kavim Hz.Allahdan
korkduğu için ibadet ederler.Bu ibadet abdlerin fiilidir.
Ve bir kavim dahi Hz.Allahdan sevab karşılığında ibadet ederler.Bu ibadette
tüccar fiilidir.
Ve bir kavim dahi Hz.Allahın verdiği nimet karşılığında şükür için ibadet
ederler.Bu minval üzere ibadet hürlerin fiili ve işidir,buyurdu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadii şerifi Kuteybe bin Said ile Bişr bin Muazdan,bu ikisi Ebu
Avaneden,oda Ziyad bin Alâkadan,onlar Muğire bin Şu’beden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Ebu Hureyre’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri namaz hususunda bir derece gayret ederler idi ki,hatta mübarek ayakları
şişer idi.
Ebu Hureyre buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretlerine dediler ki,Şaşılır ki,siz bu
derece namaz hususunda gayret edersiniz ve kendinize bu kadar zahmeti seçersiniz.
Halbuki Allah Taala sizlere haber verdi ki,Allah sizi mağfiret etti,dediler.
Resul-i Ekrem Hazretleri bunlara cevab olarak;Ben ziyade şükredici bir kul
olmayayım mı? buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Ammar Hüseyin bin Harisden,oda Fadl bin
Musadan,oda Muhammed bin Ömerden,oda Ebi Selemeden,onlar Ebu Hureyreden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:Esved bin Yezid’den mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin


gece vakti kıldığı namazların keyfiyetini Hz.Âişeden sordum,buyurdu; Resul-i Ekrem
Hazretlerinin âdeti seniyyeleri bu idi ki,ekseriya o gecede yatsı namazını eda buyurup
uyurlar idi.Sonra gecenin üçte birinde kalkıp,diledikleri kadar namaz kılarlar idi.Ve
seher vakti olunca,vitir namazını eda ederler idi.
64
Fetih.2.

109
Malum olsun ki;Seher,gecenin son altıda biri demektir.İbni Abbasdan mervidir
ki; Resul-i Ekrem Hazretleri vitir namazının ilk rekatında:”Sebbihisme Rabbikel a’la”
ve ikinci rekatta:”Kâfirun” Ve üçüncü rekatta”İhlas sure-i şerifelerini okurlar idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri yüksek muradları kadar teheccüdü dahi vitri kıldıktan
sonra istirahat için yataklarına yatarlar idi. Eğer muradı devletleri olur ise,Ezvacı
Mutahharata yönelir ve bazı latifeler yaparlar idi.Ve sabah ezanını işittiklerinde süratle
yataktan kalkıp,gusül gerekti ise,guslederlerdi.Ve eğer gusül gerekmedi ise,abdest alıp
sabah namazının iki rekat sünnetini haremi saadetlerinde eda buyurup,sabah
namazının farzını eda için mescidi şerife teşrif buyururlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Muhammed bin
Caferden,onlar Şu’beden,oda Ebi İshakdan,onlar Esved bin Yezidden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS:Küreyb’den mervidir,İbni Abbasdan Küreyb bize haber


verdi ki;İbni Abbas bir gece teyzesi Meymunenin yanında yatmış idi.İbni Abbas
buyurdu ki;Ben başımı yastığın enine koyup yattım. Resul-i Ekrem Hazretleri dahi
mübarek başlarını yastığın uzunluğu tarafına koyup yattılar.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri güzel bir uyku uyuyarak daldılar.İbni Abbas
buyurur ki,tahminen gecenin yarısı ya yarısından evvelce ya yarısından sonraca oldu.
Resul-i Ekrem Hazretleri uykudan uyanıp kalkdılar.Mübarek elleriyle mübarek
yüzlerine mesh buyurdular.Sonra Âl-i İmranın sonunda olan on âyeti okudular ki,o
âyetler;”İnne fi halkissemavati”den,sonuna kadardır.
Malum ola ki;Bir kimse uykudan kalktığında,eğer cünüb değil ise,bu âyetleri
okumak mendubdur.Bu âyetleri okuduktan sonra Resul-i Ekrem Hazretleri kalkıp asılı
olan mataradan abdest aldılar.Abdesti güzel güzel tam olarak aldılar.Sonra kalkıp
namaz kılmaya başladılar.
İbni Abbas buyurdu ki;Ben kalkdım,abdest aldım ve Resul-i Ekrem
Hazretlerinin sol tarafına durdum.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek sağ elini benim
başım üzerine koyup,sonra benim sağ kulağımı tuttu ve burdu.Yani Resul-i Ekrem
Hazretleri İbni Abbasın kulağını burduğu şuna tenbihdir ki; Resul-i Ekrem
Hazretlerinden sudur eden fiilleri basiretle hıfzeyle.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri teheccüde (gece namazına)başladı.İki rekat namaz
kıldılar.Daha sonra iki rekat,daha sonra iki rekat,daha sonra iki rekat,daha sonra iki
rekat,daha sonra iki rekat kıldılar.Tirmizinin şeyhinin şeyhi olan Ma’n iki rekat lafzını
altı kerre tekrar eyledi.Toplam oniki rekat namaz olur.Teheccüdün nihayet sayısı budur.
İbni Abbas buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri teheccüdden sonra vitir
kıldılar.Çünki âdeti kerimeleri vitir namazını teheccüdden sonra kılmak idi.Sonra
yattılar.Zahire göre uyudular.
Sonra sabah namazını bildirmek için müezzin Resul-i Ekrem Hazretlerine
geldi.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri iki rekat fecir sünneti hafifce (kısa sure ve sürede)
kıldılar.Daha sonra mescide teşrif buyurup sabah namazını kıldılar.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Malik bin Enesden ve İshak bin
Musa Ensariden,oda Mainden,onlar Malikden,oda Mahreme bin Süleymandan,onlar Küreybden,oda İbni
Abbasdan rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:İbni Abbas’dan mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem


Hazretleri gece vakti onüç rekat namaz kılarlardı.Geçen hadisde beyan olunduğu gibi
zahir olan üç rekatı vitir olmasıdır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Küreyb Muhammed bin A’ladan,oda Veki’den,onlar
Şu’beden,oda Ebi Hacreden,onlar İbni Abasdan rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS:Hz.Âişe’den mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri teheccüd


namazını kılmasalar,kılmamaya sebeb uyku galebe edip,namaza muktedir olmaması

110
yahud mübarek gözleri uykulanıp namazı kılmak mümkin ise de,lakin Resul-i Ekrem
Hazretlerinin çekinmesi olan huşu bulunamayacağıdır.Bu hallerin zuhuru sebebiyle
teheccüd terk olunsa,gündüz oniki rekat namaz kılarlar idi.
Bu hadisin meâlinden anlaşıldı ki;Bir kimse gece vakti âdeti olan namazını yahud
evrad ve ezkarını bir mani sebebiyle terk eylese,ertesi gün o terkeylediği namazı yahud
evrad ve ezkarı kaza etmek münasib ve layık olur.
Hadisin Senedi:Kuteybe bin Saidden,oda Ebu Avaneden,oda Katadeden,onlar Zerare bin
Evfadan,oda Said bin Hişamdan,onlar Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS:Ebu Hureyre Resul-i Ekrem Hazretlerinden rivayet eder ki;


Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular;Sizden biriniz teheccüd namazı kılmak için
kalksa,iki rekat hafife(kısa,ağır ve uzun,sıkıcı olmayan sureler ) ile başlasın.Tâ ki nefsine
kolay bir iş yapıp,geri kalan namazı sevinç üzere eda ederek,tedric ile tabiatına ibadeti
mutad eylemiş olsun.Ve teheccüd namazını iki rekat hafife ile iftitah etsin, başlasın,diye
tabirden murad;teheccüd namazını iki rekata tahsis edip kasretmek layık olmadığına
işarettir.En azı,dört yahud altı rekat kılmak münasibtir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Alâdan,oda Ebu Üsameden,onlar Hişam
bin Haandan,oda Muhammed bin Sirinden,onlar Ebu Hureyreden rivayet buyurdular.

SEKİZİNCİ HADİS:Zeyd bin Halidden mervidir,buyurdular ki;Seferde bir gece


Resul-i Ekrem Hazretleri teheccüdü nice kılar?diye ihtimam ile bakar ve hıfzederdim.
Zeyd buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin teheccüd namazına layıkıyla
haberdar olmak için, Resul-i Ekrem Hazretlerinin kapısının eşiğine başımı koydum.
Yahud çadırına dayandım ve nazarımı vererek bakdım,gördüm ki; Resul-i Ekrem
Hazretleri evvela iki rekat hafife kıldılar,sonra iki rekat tavile yani uzun,çok süren
namaz kıldılar ki,âdeta kıldıkları namazın üç misli miktarı idi.Bu manayı ifade için
Zeyd Tavileteyn (yani iki uzun) lafızlarını te’kiden zikrettiler.Daha sonra iki rekat daha
kıldılar,bu iki rekat evvelki kıldıkları iki rekata nisbetle kısaca idi.Daha sonra yine iki
rekat kıldılar,bu da öncekine nisbetle kısa idi.Daha sonra yine öncekine nisbetle kısaca
olarak iki rekat daha kıldılar.Bundan sonra yine iki rekat kıldılar,bu da öncekine
nisbeten kısa idi.Sonra üç rekat vitir kıldılar. Resul-i Ekrem Hazretlerinden sudur eden
namaz onüç rekat oldu.Başlangıçta kıldıkları iki rekat hafifeden ayrı idi.Ancak iki rekat
hafife ile onbeş rekat namaz oldu ki,oniki-si teheccüd,üçü vitir namazı idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Malik bin Enesden ve İshak bin
Musadan,oda Maînden,oda Malikden,oda Abdullah bin ebi Bekirden,oda pederinden,oda Abdullah bin
Kaysdan,oda Zeyd bin Halid Cüheniden rivayet buyurdu.

DOKUZUNCU HADİS :Ebu Seleme bin Abdurrahmandan mervidir,haber verdi


ki;Ebu Seleme Hz.Âişeden, Resul-i Ekrem Hazretleri ramazan gecelerinde teheccüd
namazı ne keyfiyette kılarlar idi?diye sual etti.
Hz.Âişe buyurdular ki;Benim hanemde,benim gördüğüm şu vecihledirki; Resul-i
Ekrem Hazretleri ramazan gecesinde ve sair gecelerde teheccüd namazını onbir
rekattan ziyade kılmazlar idi.Evvela dört rekat namaz kılarlar idi ki,o dört rekatın
güzelliğinden ve uzunluğundan sorma.Yani o rekatların güzelliği ve uzunluğu öyle bir
dereceye ulaşmıştır ki,vasfı kabil değildir.Sonra dört rekat namaz dahi kılarlar idi
ki,güzellikde eşsiz,uzunlukta benzersiz,vasfı mümkün değildir.Sekiz rekat teheccüd
namazını kıldıktan sonra,üç rekat vitir namazını bir selam ile kılarlar idi.
Malum ola ki;Hadisi şerifin zahiri delalet eder ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
teheccüd namazında dört rekatta bir selam verdiler.Bu rivayete göre İmamı Azam
yanında efdal olan budur ki;gece ve gündüzde,nafile namazlarda dörtte bir selam
vermektir.Amma İmamı Muhammed ve İmamı Yusuf yanında,gece kılınan nafilelerde
iki rekatta bir selam vermektir.Hz.Zeydin geçmiş hadisdeki rivayetinde olduğu gibi.

111
Hz.Âişe buyurdular ki;Ben dedim ki,Ya Rasulallah,siz yatsı namazını kıldıktan
sonra vitir namazını eda etmezden evvel uyursanız,şayet ki uykudan uyanamayıp vitir
namazı geçer ise,dedim. Resul-i Ekrem Hazretleri cevab buyurdular ki;Ya Âişe,ben
uykudan uyanamayıp ve terk etme ve de geçmesinden korkmam.Zira benim zahirde
gözlerim uyur,lakin kalbim uyumaz.Vakti geldiğinde kalkıp,teheccüdü ve vitri eda
ederim,buyurdular.
Resul-i Ekrem Hazretleri teheccüd namazını daima bir tertib üzere
kılmadığından,Hz.Âişe dahi gördüğü gibi rivayet buyurdu.Nitekim daha önce geçen
Zeydin rivayeti onüç rekat idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Musadan,oda Maînden,oda Malikden,oda Said
bin ebi Saidden,oda Ebi Seleme bin Abdurrahmandan rivayet buyurdu.

ONUNCU HADİS:Hz.Âişe buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ekser


gecelerde onbir rekat namaz kılarlardı.Ve namazı bitirdikten sonra,eğer sabah yakın ise
dinlenmek için mübarek sağ yanının üzerine yatarlar idi.Eğer sabah vakti yakın
olmayıp,seher vakti olur ise,uyku için yatarlardı.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Musadan,oda Maînden,oda Malikden,oda İbni
Şihabdan,oda Urveden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ON BİRİNCİ HADİS :Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri bazı kerre gece vaktinde dokuz rekat namaz kılarlar idi ki;altı rekatı
teheccüd,üç rekatı vitir olur idi.
Malum ola ki;Muhaddisler şöyle buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
teheccüdü vitir ile beraber yedi rekattan noksan ve onüç rekattan ziyade etmedilerdi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hennaddan,oda Ebul Ahvesden,oda A’meşden,oda
İbrahimden,oda Esvedden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ON İKİNCİ HADİS:Huzeyfe bin Yemani’den mervidir,Huzeyfe gece vakti Resul-i


Ekrem Hazretleri ile teheccüd namazı kılmış olduğundan,onun namazının keyfiyetini
beyana başlayıp buyurdular ki;Vaktaki Resul-i Ekrem Hazretleri namaz kılmayı
dilediklerinde iftitah tekbirinde:”Allahu Ekberu zül melekuti vel ceberut vel kibriya vel
azameti”,”Allahu Teala zatında ziyade uludur,Melekut (hakimiyet)sahibidir,Malikül
mülkdür ve gayb alemi tasarrufundadır.Ceberut sahibidir ki,Kahhar demektir.Kibriya
sahibidir ki,noksanlıklardan münezzehtir.Azamet sahibidir ki,künhü idrak olunmaktan
münezzehtir.” Lafzı şerifini buyururlardı.
Huzeyfe buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri bu kelimeleri okuduktan
sonra,sure-i Fatiha ve sure-i Bakarayı okudular,sonra rüku ettiler,rükuun müddeti,
kıyamı müddetine yakın idi.Ve rükularında;”Sübhane Rabbiyel azim.Sübhane Rabbiyel
azim.”,”Azim olan Rabbimi,noksanlıklardan tenzih ederim.”lafzını çok çok okurdu.
Sonra başını rükudan kaldırıp kıyamda durmasının süre ve müddeti,rükuun
müddetine yakın idi.Ve halbuki kıyamda;”Lirabbiyel hamd.Lirabbiyel hamd.”,”Hamd
Rabbime mahsus”lafzı şerifini çok çok buyururlardı.
Sonra secde eylediler.Secdesinin müddeti,rükuundan sonra olan kıyamın
müddetine yakın idi.Halbuki secdede;”Sübhane Rabbiyel A’la.Sübhane Rabbiyel
A’la”,”Yüce olan Rabbimi noksanlıklardan beri kılarım.”lafzı şerifini çok çok
buyururlardı.
Sonra mübarek başlarını secdeden kaldırdı.İki secdenin arasında oturuşun
müddeti,secdenin müddetine yakın idi.Ve oturması halinde:”Rabbiğfirli, Rabbiğfirli.”,
”Rabbim beni mağfiret eyle.”lafzı şerifini çok çok söylerlerdi.
Ve bu namazda dört sure-i celileyi okudular.
Mîrik Şah dedi ki;Bu hadisi şerifin zahiri iktiza eder ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
bir rekatta sure-i Bakarayı okudu.Lakin Âl-i İmran ve Nisa ve Mâide’yi ikinci rekatta

112
mı okudu,yahud geri kalan üç rekatta mı okudu,açıklamadı.Bazılar buyurdular
ki;Zahir olan o namaz dört rekat idi.Geri kalan üç rekatta Âl-i İmran ve Nisa ve
Mâide’yi okudu.İkincinin birinciden uzun olması lazım gelmemesi için idi.
İmamı Tirmizi buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri sure-i Nisadan sonra Mâide
mi okudu,yoksa sure-i En’am-ı mı okudu?Rivayet eden Şu’be şüphe etti.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Muhammed bin
Caferden,oda Şu’beden,oda Amr bin Merreden,oda Ebu Hamzadan,oda Beni Abeseden bir kimseden,oda
Huzeyfetül Yemaniden rivayet buyurdu.
Beyt:Ey kişi!Bütün gece sabaha kadar uykudasın.Kabrin için bir ışık yak.Yani
kalk,geceleyin teheccüd namazı kıl.Zira gece kılınan namazın sahibine Allah üç nur
ihsan eder:Biri o kimsenin kalbinde,biri yüzünde ve biri dahi o kimsenin kabrindedir.

ON ÜÇÜNCÜ HADİS :Hz.Âişe buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri bir


bütün gece bir âyet ile kâim oldular,ibadetle geçirdiler.Yani o gece namazda,her rekatta
o âyeti tekrar okudular,demektir.
Ebu Ubeyd Ebu Zerden rivayet ederek,”Fedailül Kur’an”adındaki kitabında
buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri kıyamda ve rükuda ve sücudda bir âyeti
okuduğu halde,gecelerden bir gece tâ sabaha kadar namaz kıldı.Hz.Ebu Zerden soruldu
ki;o âyet hangi âyet idi?Ebu Zer cevab buyurdular ki;İn tuazzibhüm feinnehüm
îbaduke ve in tağfir lehüm feinneke entel azizul hakim.”,”Eğer kendilerine azab edersen
şüphesiz onlar senin kullarındır.Eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet
sahibisin.”65 âyeti kerimesi idi.
Sahihi Müslimde Hz.Aliden ve Hz.İbni Abbasdan rivayet olunan hadislere
binaen,bizlere rükuda ve secdede Kur’an okunmasından nehiy ulaştı.Yani Resul-i
Ekrem Hazretleri kıyamda ve rükuda ve secdede bir âyet ile namaz kılmışlar diye, bizde
kılar isek caiz değildir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebubekir Muhammed bin Nâfi’ Basriden,oda Abdulsamed
bin Abdulvarisden,oda İsmail bin Müslim Abdiden,oda Ebi Mütevekkilden,oda Hz.Âişeden rivayet
buyurdu.

ON DÖRDÜNCÜ HADİS:Abdullah bin Mesud’dan mervidir,buyurdular ki;Bir


gece Resul-i Ekrem Hazretleri ile namaz kıldım.Bir derece kıyamda durdular ki,ben hoş
olmayan bir iş düşündüm.
İbni Mesuda sordular ki;Kasd edip düşündüğünüz şey ne idi?
İbni Mesud cevabında; Resul-i Ekrem Hazretlerinin kıyamda uzun durmasından
hatırıma geldi ki,kendileri kıyamda kılar olduğu halde,oturayım ve namazı oturduğum
yerde kılayım.Lakin bu husus edebe aykırı olmakla o fikri defedip yine kıyamda
durdum,buyurdu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Süleyman bin Harbden,oda
Şu’beden,oda A’meşden,oda Ebi Vâilden,oda Abdullah bin Mesuddan rivayet buyurdu.

ON BEŞİNCİ HADİS:Âişe’den mervidir ki, Resul-i Ekrem Hazretleri oturduğu


yerde namaza başlayıp,oturduğu halde Kur’an okurlar idi.Ve okuduğu sureden
tahminen otuz ya kırk âyet miktarı kaldıkta ayak üzerine kalkıp o geri kalan âyetleri
kâim olduğu halde okurlardı.Bu kavli şeriften anlaşılır ki;Oturuşta okuduğu otuz ya
kırk âyetten ziyade imiş.Zira çok kerre geri kalan şey diye,az nesneye denilir.
Sonra rüku ve secde edip,sonra ikinci rekatta dahi,ilk rekatta tafsil olunduğu
vecih üzere işler idi.Bu hadisi şerifte nafile namazda böyle yapmanın cevazını beyan
vardır.Lakin Kur’an-ı çok okur ise mesela herbir rekatta yarım cüz yahud daha ziyade
okur ise demektir.

65
Mâide.118.

113
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Musa Eş’ariden,oda Maînden,oda Malikden,oda
Ebi Nadrdan,oda Ebi Selemeden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ON ALTINCI HADİS:Abdullah bin Şakik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i


Ekrem Hazretlerinin nafile kıldığı namazın keyfiyetinden,Hz.Âişeden sual ettim ve
buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin âdetleri bu idi ki,bir gece salatı tavileye
yani uzun,peşpeşe olan namazı ayakta kıldığı halde ve bir gece salatı tavileyi oturur
olduğu halde kılarlar idi.Okumayı tamamladıktan sonra rükua ve secdeye kıyamdan
intikal eder idi.Yani kıyamdan rükua ve rükudan secdeye demektir.Eğer oturdukları
yerden namaza başlayıp,okumayı oturduğu yerde ederler ise,rüku ve sücudu dahi
oturdukları yerde ederler idi.
Malum ola ki;Ulema icma ettiler ki,ümmet kıyama kadir iken,nafile namazı
oturarak kılmak caizdir.Lakin sevab cihetinden kaimin yarı sevabına müstehak
olur,dediler.
Amma Resul-i Ekrem Hazretlerinin kıyamı ve kuudu ümmete kıyas
olunmaz.Zira o cevazı beyan için işlerler idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Heşimden,oda Halid
Huzâdan,oda Abdullah bin Şakikden rivayet buyurdu.

ON YEDİNCİ HADİS:Peygamberimizin temiz hanımlarından Hz.Hafsa’dan


mervidir;Malum olsun ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Hz.Hafsayı hicretten otuz ay sonra
Şabanın başında tezevvüc eyledi.Ve Hafsa muhacirlerden idi.Ve altmış yaşına
ulaştığında H.45 senesi Şabanında vefat etti.Ve Resul-i Ekrem Hazretlerinden altmış
hadis rivayet buyurdu.Ve Hz.Ömerin kızları idi.
Hz.Hafsa buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri nafile namazda oturduğu halde
kılardı.Ve bir kısa sureyi okuyup,bir derece Kur’an-ın huruf ve harekat ve sekenatını
tebyin ve meharicini,çıkışını temyiz edip ayırarak,teenni yoluyla mânasını düşünerek
okur idi ki;hatta Resul-i Ekrem Hazretlerinin açıklaması üzere okuması sebebiyle
okudukları, sure-i Enfal gibi bir kısa sure mesela sure-i A’raf gibi uzun sureden uzun
olur idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Musa Ensariden,oda Maînden,oda
Malikden,oda İbni Şihabdan,oda Sâib bin Yezidden,oda Muttalib bin ebi Vera’adan,oda Hz.Hafsadan
rivayet buyurdu.
ON SEKİZİNCİ HADİS:Hz.Âişe Ebu Selemeye haber vererek buyurdular ki;
Resul-i Ekrem Hazretleri nafile namazı ekseri oturduğu halde kılmadıkça ahirete teşrif
etmedi.Yani Hz.Âişe demek ister ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ömrünün sonlarında
nafile namazları ekseri oturduğu halde kılarlardı.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu ahdisi şerifi Hasan bin Muhammed Za’feraniden,oda Haccac bin
Muhammedden,oda İbni Cüreyhden,oda Osman bin ebi Süleymandan,oda Eba Seleme bin
Abdurrahmandan,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ALTINCI BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin DUHA yani KUŞLUK NAMAZI KILMASI


hakkında varid olan hadisi şerifin beyanı hakkındadır.
Kuşluk namazının ilk vakti göğün kenarından güneş iki mızrak boyu çıktığı
vakittir.Son vakti,zeval vaktinden evvelce olan vakittir.
Malum ola ki;kuşluğun ilk vaktinde kılınan namaza İşrak namazı denir.Ve
kuşluğun son vaktinde kılınan namaz Salatı Zeval ve Evvâbin namazı denir.Ama bu iki
vaktin ara yerinde olan namaza duha yani kuşluk namazı tesmiye olunur.

114
BİRİNCİ HADİS :Maâze’den mervidir,buyurdular ki;Bir gün Ümmü Mü’minin
Hz.Âişeden Resul-i Ekrem Hazretleri duha namazını kılar mı idi?diye sordum.
Hz.Âişe cevab verdi ki;Evet, Resul-i Ekrem Hazretleri duha namazını bazen dört
rekat kılarlar idi ve bazen Aziz ve Celil olan Hz.Allah dilediği miktarı dört rekat üzerine
ziyade eder idi,buyurdu.
Lakin hadisciler beyan ettiler ki; Resul-i Ekrem Hazretleri duha namazını oniki
rekattan ziyade kıldığı rivayet olunmadı,dediler.Ama ekseri dört rekat kılar idi, dediler.
Ve yine hadisciler dediler ki;duha namazının en azı iki rekat caiz ise de,dört rekat
kılmak efdaldir,dediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Davud Tayalisiden,oda
Şu’beden,oda Yezid Reşkden,oda Maâzeden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS :Enes bin Malik’den mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri duha
namazını altı rekat kılarlar idi yani bazı vakitte demektir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Hakim bin
Muaviyeden,oda Ziyad bin Ubeydullahtan,oda Hamîd Tavilden,oda Enes bin malikden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:Abdurrahman bin Ebi Leyla’dan mervidir,buyurdu ki;Bana


sahabeden bir kimse Resul-i Ekrem Hazretlerinin duha namazını kıldığını haber
vermedi,ancak Ümmehani haber verdi.
Ümmehani haber verdi ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Mekkenin fethi gününde
Ümmehani’nin hanesine teşrif buyurdular.Ve teberrüken(uğur ve bereket sebebiyle)
gusleylediler.Gusülden sonra sekiz rekat duha namazı kıldılar.
Ümmehani buyurdu ki;Ben hiçbir vakitte Resul-i Ekrem Hazretlerinin farz ve
nafile namazlarında bu kıldığı sekiz rekat namaz gibi,hafif namaz kıldığını görmedim.
Lakin rüku ve sücudu tamam eylediler.Yani Ümmehani’nin Resulü Ekremin kıldığı
sekiz rekat hafif idi,buyurması,namazın kıyamında uzun sure ve teşehhüdlerde uzun
dua eylemediler,demektir.Yoksa tadili erkanı terk demek değildir.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin duha namazını daima hafifçe kıldığı
bu hadisi şerif ile sabit olmaz.Zira onun fetih gününde,başka meşguliyet olduğundan
hafif kıldılar.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Muhammed bin
Caferden,oda Şu’beden,oda Amr bin Merreden,oda Abdurrahman bin ebi Leyladan rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS:Abdullah bin Şakik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i


Ekrem Hazretleri duha namazını kılar mı idi?diye Hz.Âişeden sordum.
Hz.Âişe cevab olarak;Kılmazlar idi,ancak seferden geldiği vakit kılarlardı,
buyurdu.Mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri seferden geldiğinde,elbette kuşluk
vaktinde gelip evvela mescide teşrif buyururlar idi.Ve mescidde iki rekat namaz kılıp
mescide otururlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni Ebi Ömerden,oda Veki’den,oda Kehmis bin
Hasenden,oda Abdullah bin Şakikden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Ebu Saidel Hudri’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri bazı günlerde kuşluk namazını kılarlar idi ki,hatta biz Resul-i Ekrem
Hazretleri kuşluk namazını terketmez der idik ve sonra terk ederler idi ki,hatta biz
Resul-i Ekrem Hazretleri bir daha kuşluk namazı kılmaz,der idik.
Müslim Sahihinde buyurdular ki;Kuşluk namazının faydalarından biri budur
ki;İnsanda olan üçyüzaltmış mafsala lazım gelen sadakaya kuşluk namazı kifayet eder.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ziyad bin Eyyub Bağdadiden,oda Muhammed bin
Rebi’adan,oda Fudayl bin Merzuktan,oda Atiyyeden,oda Ebi Saidel Hudriden rivayet buyurdu.

115
ALTINCI HADİS:Ebu Eyyub-el Ensari’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i
Ekrem Hazretlerinin şemsin zevali akabinde dört rekat namaz kılmak âdeti
seniyyelerinden idi.
Hz.Halid buyurdu ki;Ben Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu dört rekat namaza
devamlılıklarını görüp,kendilerinden hikmetini sordum.Buyurdular ki;Göğün kapıları
zeval vaktinin akabinde açılır.Ve öyle namazının edasına kadar kapanmaz.Ve benim bir
hayır amelimin o saatte göğe yükselmesine muhabbet ederim.Yani bu hikmete mebni bu
namaza devam ederim,buyurdular.
Hz.Halid Ebu Eyyub buyurdu ki;Ya Rasulallah,bu dört rekatın herbirinde
zammı sure var mıdır?dedim.Evet,vardır buyurdu ve bu dört rekatı ikişer rekat kılıp
selam vermek olur mu?diye sordum.İki rekatta bir selam olmaz belki dört rekat kılıp
kade-i ahirede selam verilir,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Heşimden,oda Ubeydeden,oda
İbrahimden,oda Sehm bin Mencabdan,oda Kaz’adan,oda Karsa’dan,oda Ebu Eyyubel Ensariden rivayet
buyurdu.

YEDİNCİ HADİS:Abdullah bin Sâb’den mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


güneş,gündüzün yarı dairesinden zail olduğunda,öğlenin farzından evvel dört rekat
namaz kılarlar idi.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Zevalden sonra bir saat vardır ki,o
saatte gök kapıları açılır ve benim bir ameli salihimin o saatte göğe çıkmasına muhabbet
ederim,buyurdular.
Beyzavi buyurdular ki;Bu rivayet olunan dört rekattan murad;Öğlenin
farzından evvel kıldıkları öğlenin sünnetidir.
“Bir tek kelimeyi aynı anda milyon, belki milyar kelime olarak, cilve-i kudret

sahife-i havada istinsah ettiği gibi; (O’na ancak güzel


66
sözler yükselir(ulaşır).Onları da Allaha ameli salih ulaştırır.) âyetinin remziyle her
kelime-i tayyibe, bütün küre-i havada birden, âdeta zamansız, kalem-i kudret ile
istinsah edildiği gibi; manevî ve makbul hakikatların bir yazar-bozar tahtası hükmünde
olan küre-i havada kudretin acib bir mu'cizesinin zaman-ı Âdem'den beri ülfet perdesi
altında ehl-i gaflet nazarında saklandığı gibi; şimdi radyo namı verdikleri ayn-ı hakikat
ile sabit olmuş ki: İçinde hadsiz bir ilim ve hikmet ve irade bulunan gayr-ı mütenahî bir
kudret-i ezeliyenin cilvesi, her zerre-i havaîde hazır ve nâzırdır ki; hadsiz ayrı ayrı
kelimeler herbir zerre-i havaînin küçücük kulağına girip, incecik dilinden çıktığı halde
karışmıyor, bozulmuyor, şaşırmıyor.”67
“Bir melaike var, kırk bin başı var. Her başında, kırk bin dil var. Her bir dilde,
kırk bin tesbihat yapıyor. Altmışdört trilyon tesbihat aynı anda söylüyor. Demek küre-i
hava, bu melaike gibidir. Yani; bu melaikenin tesbihatı adedince her kelime-i tayyibe,
hava sahifesinde yazılıyor.”68
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Ebu Davuddan,oda
Muhammed bin Mesnadan,oda Mücahidden,oda Abdullah bin Sâbden rivayet buyurdu.

SEKİZİNCİ HADİS:Hz.Ali’den mervidir;Hz.Ali öğlenin farzından evvel dört


rekat namaz kılarlar idi. Resul-i Ekrem Hazretlerinin öğlenin farzından önce yani
zevalin arkasında öğlenin sünnetini kıldıklarını ve bu namazın rekatlarında
uzattıklarını zikrederlerdi.

66
Fatır.10.
67
Emirdağ Lahikası.B.Said Nursi.2/121,117.
68
Age.2/124.Bak.Kastamonu Lahikası.43.

116
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Selemeden,oda Ömer bin Ali Makdemiden,oda
Mes’ar bin Küdamdan,oda Ebi İshakdan,oda Asım bin Damreden,oda Hz.Aliden rivayet buyurdu.

YEDİNCİ BAB

Kişinin kendi evinde TETAVVU (nafile) NAMAZINI KILMASININ EFDAL


olduğu beyanındadır.
Tetavvu ile murad;farzın dışında olan namazdır ki;müekked sünnetler ve
müstehablar ve kuşluk ve bunların emsali gibi.

BİRİNCİ HADİS:Abdullah bin Said’den mervidir,buyurdular ki;Nafile namazı


evimde mi kılmak daha efdaldir yoksa mescidde mi eda etmek efdaldir?diye Resul-i
Ekrem Hazretlerinden sordum.Buyurdular ki;Sen görüyorsun ki,benim evim mescide
ziyade yakındır ve ben evimde nafile namaz kılmayı,mescidde kılmaktan ziyade severim.
Yani Resul-i Ekrem Hazretleri demek ister ki;Nafile namazı evimde kılmam
kolay olması için değildir.Lakin farzları mescidde kılmak bana sevimlidir, buyurdular.
Ulema nafile namazı evde kılmak sevgili ve güzel olduğunun yönünü şöyle beyan ettiler
ki;riyadan uzak ve bereketi eve ulaştığından başka,şeytanı evden kovmaya sebebdir.
Hadisin Senedi:Trimizi bu hadisi şerifi Abbas Anberiden,oda Abdurrahman bin Mehdiden,oda
Muaviye bin Salihden,oda Alâ bin Harisden,oda Haram bin Muaviyeden,oda amcası olan Abdullah bin
Sa’ddan rivayet buyurdu.

SEKİZİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin ORUCU hakkında varid olan hadisi şeriflerin


beyanı hakkındadır.

BİRİNCİ HADİS:Abdullah bin Şakik’den mervidir,buyurdular ki;Ben


Hz.Âişeden Resul-i Ekrem Hazretlerinin nafile orucundan sordum.Hz.Âişe cevab
buyurdu ki;Bir çok günde şu yönüyle oruçlu olurlar idi ki;hatta biz ayın günlerini bütün
oruç oldular,der idik.Ve yine bazen orucu şu yönüyle terk eder idi ki,hatta biz ayın
günlerini bütün iftar etti,tutmadı der idik.
Hz.Âişe buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Medine-i Münevvereye teşrif
buyurduğundan beri ramazanı şeriften başka bütün bir ayı oruç tutmadılar. Yani Resul-
i Ekrem Hazretlerinin nafile orucu bir aydan noksan olur idi.Mesela onbeş gün, yirmi
gün gibi.
Malum ola ki;Ramazan orucu H.2. senesinde farz olup, Resul-i Ekrem Hazretleri
dokuz kerre ramazan tutmuşlardır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Hammad bin Zeydden,oda
Eyyubdan,oda Abdullah bin Şakikden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Hz.Enes’den mervidir,Hz.Enes’den Resul-i Ekrem Hazretlerinin


tetavvu orucundan soruldu;Hz.Enes cevab verdiler ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin
tetavvu orucunda âdeti kerimeleri bu idi ki,bazen bir ayda şöyle oruçlu olup,devam
ederler idi ki,hatta biz onun o ayın hiçbir gününde iftar etmek istemez,zannederdik.Ve
bazen bir aydan şöyle iftar ederler idi ki,biz o ayın hiçbir gününde oruçlu olmazlar,
zannederdik.Yani bazen bir ayda ekseriya oruca devam ederler ve bazen bir ayda
ekseriya iftara devam buyururlar idi,demektir.Ama her ay birbiri ardınca böyle idi
demek değildir.
Ve Hz.Enes buyurdular ki;Sen Resul-i Ekrem Hazretlerini gece vakti namaz kılar
görmeyi düşünmeyip,uyur düşündüğün zamanda namaz kılar görür idik.Ve uyur

117
görmeyi düşünmeyip,namaz kılar düşündüğün zamanda,uyur görür idik.Yani gece vakti
Resul-i Ekrem Hazretlerinin nafile namazı senin düşündüğüne uymaz bir tarz üzere
değil idi.Belki her nice müyesser ve kolay olur ise,öyle ederlerdi.Orucu dahi buna
kıyasdır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Hacerden,oda İsmail bin Caferden,oda
Hamidden,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :İbni Abbas’dan mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri bazı günlerde bir derece oruç olurdu ki,hatta biz onun bu oruçtan iftar
eylemek istemez,der idik.Ve bazı günlerde şöyle iftar ederler idi ki,hatta biz bir daha
oruçlu olmak istemez,der idik.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri Medineye teşrif
buyurduğundan beri ramazandan başka bütün bir ayı oruçlu olmadılar.Yani İbni
Abbas, Resul-i Ekrem Hazretlerinin nafile olan orucu bir aydan eksik olur idi,
buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Davuddan,oda
Şu’beden,oda Ebi Bişrden,oda Said bin Cübeyrden,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS:Ümmü Seleme’den mervidir,buyurdular ki;Ben Resul-i


Ekrem Hazretlerini iki ay birbiri ardınca oruçlu olduğunu görmedim,illa Şaban ve
Ramazan aylarını peşpeşe oruçlu olurlar idi.
Malum ola ki;Hz.Âişe ve İbni Abbasdan,önceden rivayet olunan birinci ve
üçüncü hadisler, Resul-i Ekrem Hazretlerinin ramazandan başka bütün bir ay oruçlu
olmadıklarını anlattığından,bu hadisi şerif dahi Resul-i Ekrem Hazretlerinin Şaban
ayını tamamen oruçlu olduğuna delalet ettiğinden önceki hadislere zahiren muhalif
görülüyorsa da,Şaban ayının ekser günlerinde oruçlu olduklarından Ümmü Seleme
Hazretleri ekser için külli bir hüküm olması kaidesiyle,şaban ayında oruçlu idi,demek
istediğinden geçen hadisin beyanlarına muhalif değildir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Süfyandan,oda Mansurdan,oda Salim bin ebi Ca’dden,oda Ebu Selemeden,oda Ümmü
Selemeden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


aylardan bir ayda Şabanda oruçlu olduğundan çok oruçlu olduğunu görmedim yani sair
aylara nisbetle,şabanda orucu çok idi,demektir.
Resul-i Ekrem Hazretleri Şaban ayı günlerinde oruçlu olurlar idi.Ancak gayet az
günlerde oruçlu olmazlar idi,belki ekser günlerde oruçlu olurlar idi.
Nesa-i ve Ebu Davud Üsame bin Zeydden rivayet buyurdular.Üsame buyurdular
ki;Ya Rasulallah,siz şabanda oruçlu olduğunuz kadar,diğer aylarda oruçlu olmazsınız,
bunun hikmeti nedir?diye sorulduğunda cevaben buyurdular ki;Ya Üsame,şaban ayı
öyle bir aydır ki,Receb ve Ramazan arasındadır.Halk onun faziletinden gafildir.Ve
şabanda kulların amelleri Allahın huzuruna yükseltilir.Ben dahi isterim ki,benim
amelim oruçlu olduğum halde yükseltile.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hannaddan,oda Abededen,oda Muhammed bin
Ömerden,oda Ebu Selemeden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS:İbni Mesud’dan mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri her ayın evvelinde üç gün oruçlu olurlar idi.Ve Cuma günlerinde az kerre
iftar ederler idi.Yani ekser Cuma günleri oruçlu olurlar idi.
Bazı ulema buyurdular ki;İmam-ı Âzam ve İmam-ı Malike göre;Cuma günü
oruçlu olmak güzeldir,ama cumhur,çoğunluk;Şafii;Cuma gününü oruca tahsis etmek
mekruhdur,dediler.

118
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kâsım bin Dinar Kûfiden,oda Abdullah bin Musa ile Talk
bin Ğanamdan,onlar Şeybandan,oda Âsımdan,oda Ebu Zerden,oda Abdullah bin Mesuddan rivayet
buyurdu.

YEDİNCİ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


Pazartesi ve Perşembe günlerinde oruçlu olmak uygun olduğunu düşündüğünden
dolayı,o günlerde orucu taleb ederler ve oruçlu olurlar idi.
Ebu Katade rivayet eder ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ekseri Pazartesi günü
oruçlu olduğunun sebebinden soruldu,cevab buyurdular ki;isneyn yani haftanın ikinci
günü olan Pazartesi gününde dünyaya geldim ve Pazartesi gününde Kur’an nazil oldu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Hafs Ömer bin Aliden,oda Abdullah bin
Davuddan,oda Sevr bin Yezidden,oda Halid bin Ma’dandan,oda Rebi’a Cerşiden,oda Hz.Âişeden rivayet
buyurdu.

SEKİZİNCİ HADİS:Ebu Hureyre’den mervidir, Resul-i Ekrem Hazretleri


buyurdular ki;Kulların amelleri Pazartesi ve Perşembe günü Allahın huzuruna arz
olunur.Ve ben dahi isterim ki,benim amelim oruçlu olduğum halde arzoluna,
buyurdular.
Malum ola ki;İbni Talha İbni Abbas’dan rivayet etti ki,herkesin hayır ve şer
ameli hatta yeme ve içmesiyle söylediği sözü ve görüp ve dinlediği dahi yazılıp
arzolunur.Ve dahi amellerin arzı iki çeşittir;Biri,umumi arzdır ki,her sabah ve akşam
vaki olur.Ve biri dahi,hususi arzdır ki,Pazartesi ve Perşembe günlerinde vaki olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Yahyadan,oda Ebi Âsımdan,oda
Muhammed bin Refa’adan,oda Sehl bin ebi Salihden,oda pederinden,oda Ebu hureyreden rivayet
buyurdu.

DOKUZUNCU HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri bir ayın günlerinden;Cumartesi,Pazar,Pazartesi ve sonra gelen ayda Salı ve
Çarşamba ve Perşembe günlerini oruçlu olurlar idi.
Hadiscilerden Tayyibi buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri açıklandığı şekliyle
oruçlu olmakla ümmete sünneti talim buyurdu.Amma altı gün hafta günlerini peşpeşe
oruçlu olmadıkları,ümmete bu babta Resul-i Ekrem Hazretlerine uyarak zahmet
olmasın diye merhametindendir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Ahmed ile Muaviye bin
Hişamdan,bu ikisi Süfyandan,oda Mansurdan,oda Haysemeden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ONUNCU HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri hiçbir ayda Şabanda oruçlu olduğu kadar oruçlu olmazlardı.Belki Şabanda
çok oruçlu olurlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Mus’ab Medeniden,oda Malik bin Enesden,oda Ebi
Nadrden,oda Ebi Seleme bin Abdurrahmandan,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ON BİRİNCİ HADİS:Muaze’den mervidir,buyurdular ki;Ben Hz.Âişeden Resul-i


Ekrem Hazretlerinin her aydan üç gün oruçlu olmak âdeti mi idi?diye sual ettim
Cevabında;Evet,âdeti idi,dedi.
Muaze dedi ki;Ben yine Hz.Âişeden Resul-i Ekrem Hazretlerinin her ayda oruçlu
olduğu bu üç gün,ayın neresinde idi?Evvelinde mi,ortasında mı,sonunda mı?diye
sordum.Hz.Âişe, Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek muradları her nice olur ise,oruçlu
olurlar idi.Gerek evvelinde,gerek ortasında,gerek sonunda olsun yüksek nezdlerinde
beraber idi,diye cevab buyurdu.
Ulema buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri her ayda üç günü oruç için tayin
etmediklerinin sırrı budur ki;eğer belli kılsa,her ayda üç günün orucu vacib zan olunur

119
idi.Vacib zan olunmaması için üç günü muayyen kılmadılar.Eğer bir kimse sünneti icra
için belirtmeksizin her ayda üç günü oruçlu olsa,sünneti icra etmiş olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu davuddan,oda
Şu’beden,oda Yezid Reşkden,oda Muazeden rivayet buyurdular.

ON İKİNCİ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin bi’setinden yani peygamber olarak gönderilmesinden evvel cahiliyet
vaktinde Kureyş Aşure gününde oruçlu olurlar idi. Resul-i Ekrem Hazretleri dahi aşure
gününde oruçlu olurlar idi. Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu günde oruçlu oldukları,
mücerred olarak hayır ameli olmakla o günün orucuyla memur olmuş ola,dediler.Ama
zamanı cahiliyette Kureyşin bu günü oruçlu olduklarının sebebi;Hz.Nuh,Hz.İbrahim
şeriatına imtisalendir,dediler.
Hz.Âişe buyurdular ki;Vaktaki Resul-i Ekrem Hazretleri Medineye teşrif
buyurdular.Aşure gününü oruçlu oldular.Ve başkalarına dahi oruçlu olmalarını emir
buyurdular.Hicretten sonra bu günü tutmak,farz olduğu için,çünki ramazan farz
oldu.Farziyyeti ramazan orucuna münhasır olmakla aşurenin farziyyeti mensuh oldu,
hükmü ortadan kalkdı.Müstehab olmak üzere isteyenler,aşure gününde oruçlu olur,
istemeyenler terk eyler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Harun bin İshak Hemedaniden,oda Abede bin
Süleymandan,oda Hişam bin Urveden,oda pederinden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ON ÜÇÜNCÜ HADİS:Hz.Alkame’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri nafile namaz ve orucu bazı günlere tahsis ederler mi idi?diye Hz.Âişeden
sordum.
Hz.Âişe cevab olarak; Resul-i Ekrem Hazretlerinin ameli devamlı idi.Ve sizin
hanginiz onun tahammül ettiği amele tahammül edebilir.Ve onun devamlılığı gibi
hanginiz devama takat getirebilir?Onun her bir ameli en mükemmel şekildedir.Hemen
siz onun ameline uymaya ve benzemeye gücünüz yettiği kadar çalışınız yeter,
buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Süfyandan,oda Mansurdan,oda İbrahimdenoda Alkameden rivayet buyurdu.

ON DÖRDÜNCÜ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri benim evime teşrif buyurdu.Halbuki benim yanımda bir hatun var idi.Bu
hatun kimdir,diye sual buyurduklarında,geceleri namaz ve zikir ve tilavet ile meşgul
olup,sabahlara kadar uykuyu terki mûtad edinmiş olan Havlâ adında cariye kızdır,
cevabını verdim.
Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Amellere gücünüz yettiği kadar meşgul
olunuz.Kudretinizin derecesinden hariç olan amele devam ile kendinize meşakkat
vermeyiniz.Allahu Taala fazl ve sevabı kesmez,tâ siz ameli kesib,dilemekten
yorulmadıkça.Yani amelinizi kesib duadan geçmedikçe,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Harun bin İshakdan,oda Abededen,oda Hişam bin
Urveden,oda pederinden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ON BEŞİNCİ HADİS:Ebu Salih’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretlerine hangi amel makbul ve sevimli idi,diye Hz.Ümmü Seleme ve Hz.Âişeden
sordum.
Hz.Âişe ve Ümmü Seleme cevab olarak; Resul-i Ekrem Hazretlerinin nezdinde
makbul olan amel sahibi,ona devam ettiği ameldir,eğer o amel az bile olsa,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Haşim Muhammed bin Yezid Rifaiden,oda İbni
Fudeylden,oda Ebi Salihden rivayet buyurdu.

120
ON ALTINCI HADİS:Avf bin Malik buyurdular ki;Bir gece Resul-i Ekrem
Hazretleri ile beraber bulundum.Misvak kullanmayı buyurup,sonra abdest aldı ve sonra
namaz kılmaya kalkdılar.Ben dahi kendisiyle beraber namaza kalkdım.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri iftitah tekbiriyle namaza başlayıp,fatihayı
okuduktan sonra,sure-i Bakarayı okumaya başladı ve Bakara suresini okur iken,bir
rahmet âyeti geldiğinde durup Hz.Allahdan rahmet rica buyurur.Ve bir azab âyeti
geldiğinde durup,azabdan Allahu Taalaya sığınırlar idi.
Malum ola ki;Bu keyfiyet ile namaz,nafileye mahsustur,dediler.
Avf buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Bakara suresini bu keyfiyet ile
tamamladıktan sonra rüku buyurdu.Rükuda,kıyamda durdukları kadar durdular ve
Rükuda;”Sübhane zil ceberut vel melekut vel kibriya-i vel azameti.”lafzı şerifini okurlar
idi.Yani;”Ceberut ve Melekut ve Kibriya ve Azamet sahibi olan Allah-u Azimuşşan-ı
noksanlıklardan tenzih ederim.”
Rükudan sonra secde buyurup,secdelerinde rükuda durdukları kadar durup
geçen tesbihi okudular.
Birinci rekattan sonra ikinci rekatta Fatihayı okuduktan sonra,sure-i Âl-i İmranı
okudular
Üçüncü ve dördüncü rekatta dahi birer sure okuyup,rüku ve sücud ve tesbihlere
birinci rekattaki gibi riayet buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin ismailden,oda Abdullah bin Salihden,oda
Amr bin kaysdan,oda Âsım bin Hamidden,oda Avf bin Malikden rivayet buyurdu.

DOKUZUNCU BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin KUR’AN-I AZİMUŞŞÂNI NE VECİHLE


OKUDUKLARININ KEYFİYETİ hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı
hakkındadır.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri yakıcı ve tesirli sada sahibi oldukları
yani hoş ses bulundukları cihetle,Kur’an okumaya başladıkları vakit,dinleyenleri vecde
ve hale ğark olurlardı.Ve Kur’an-ı Kerimi bazen gizli ve bazen aşikâre olarak tilavet
ederlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin sadası her ne kadar müsaid ise de,ne tağanni eyler
ve ne de sesini yükseltirlerdi.
Cehren okudukları vakit mübarek seslerini evin dışından işitmek mümkün
olmadığından,yalnız evin içinde işitilebilirdi.Tağannisi tabii olup,hızlı veya bildirme
suretiyle talimi değildi.
Malum olduğu üzere;Tağanni,biri tabii ve diğeri talimi olarak iki kısımdır.
Birinci kısmı;talimsiz ve nağamat,ahenk ve güzel ses olmadan okuyuştur.Bu okuyuş
tabiatın sevk ve iktizasıyla olduğundan,alimlere göre caizdir.İkincisi;Fenni musiki ve
nağamatı talim ile hasıl olur.Bu kısım ile ve bu yolda Kur’an-ı Kerim tilaveti caiz
değildir.

BİRİNCİ HADİS:Ya’la bin Memlek’den mervidir,Ya’la bin Memlek Resul-i


Ekrem Hazretlerinin Kur’an okumasının keyfiyetini Ümmü Selemeden sual etti.
Ümmü Seleme durmadan vasfa başlayarak, Resul-i Ekrem Hazretlerinin
kıraatını kelime kelime açıklayıcı idi,deyip onun kıraatı gibi tertil ve tebyin ederek
(yavaş yavaş,yerli yerinde okuyup açıklayarak) Kur’an okumaya başladı.
Bu hadisi şeriften anlaşıldı ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Kur’an tilavetini olduğu
gibi,hakkıyla maharici hurufa (ağızda harflerin çıktığı yere),harflerin yerli yerince
çıkmasına riayet buyurarak tecvid üzere teenni ile kıraat buyururlar,imiş.

121
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Ebul Leysden,oda Ebi
Melikeden,oda Ya’la bin Memlekden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Katade’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin Kur’an-ı Azimuşşanı kıraat etmesinin keyfiyetini Hz.Enesden sordum.
Hz.Enes, Resul-i Ekrem Hazretlerinin kıraatı med sahibi idi.Yani hurufu med ve hurufu
linde med edip mesela meddi tabiide bir elif ve meddi muttasıl ve munfasılda dört elif
miktarı,velhasıl;tecvid ilminde Kıraatı Seb’anın Resul-i Ekrem Hazretlerinin rivayet
ettiği medler ne şekilde ise,o şekilde medlere riayet buyururlar idi,demek olup yoksa
gereksiz medde mübalağa ederdi,demek değildir.
Kıraatı Seb’a;” Kur'an-ı Kerim'i yedi türlü okuma tarzı. Mâna değişmemek
üzere Kur'an-ı Kerim Kureyş, Huzeyl, Havâzin, Kinane, Sakif, Temim ve Yemen
lehçeleriyle "sırat, mâlik, cibril" gibi kelimelerin yedi türlü okunmasına denir. * Yedi
türlü okuma”
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Vehb bin Cerir bin
Hazimden,oda Übeydeden,oda Katadeden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS :Ümmü Seleme’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri Kur’an-ı Azimuşşanı kıraat buyurduğunda kıraatini âyetin sonlarında
durmalarıyla Kıt’a kıt’a ederler idi.Yani Resul-i Ekrem Hazretleri;”Elhamdulillahi
rabbil alemin”deyip durur idi.Sonra;”Errrahmanirrahim.”deyip yine dururlardı.Yani
her âyette dururlardı.Ve;”Mâliki yevmiddin.”okuyup,”Meliki yevmiddin”okumazlar
idi,buyurdu. Cumhuru Kurrâ; ”Meliki yevmiddin”okudukları cihetle,Ümmü
Selemenin;”Mâliki yevmiddin”kıraatini işitmemiş oldukları anlaşılır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin hacerden,oda Yahya bin said Emeviden,oda İbni
Cüreyşden,oda İbni ebi Melikeden,oda Ümmü Selemeden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS:Abdullah bin Ebi Kays’dan mervidir,buyurdular ki; Resul-


i Ekrem Hazretlerinin kıraatı gizli mi idi yahut açıktan mı idi? diye Hz.Âişeden
kıraatının keyfiyetini sordum.
Cevab verdiler ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Kur’an-ı Azimi gizli ve açık olarak
herbir şekliyle okurlar idi.Bazen gizli ve bazen açık kıraat buyururlar idi.
İbni Kays dedi ki;Bu cevabı aldığımda mesrur olup,Elhamdulillah,Allahu
Azimuşşan dinde genişlik buyurup,kullarını tazyik etmedi,dedim.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Muaviye bin Salihden,oda
Abdullah bin ebi Kaysdan rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Hz.Ali’nin kız kardeşi Ümmü Hâniden mervidir, buyurdular


ki;Ben serir ve tahtın üzerinde olduğum halde, Resul-i Ekrem Hazretlerinin Kur’an-ı
Azimuşşanı okuduğunu,gece vakti işitir idim.
Bu hadisden murad; Resul-i Ekrem Hazretlerinin açıktan Kur’an okuduklarını
beyandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Veki’den,oda Mes’arden,oda
Ebil Alâ Abdiden,oda Yahya bin Ca’deden,oda Ümmü Hâniden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS:Muaviye bin Kurre’den mervidir,buyurdu ki;Ben Abdullahtan


işittim,buyurdu ki;Mekkenin fethi günü Resul-i Ekrem Hazretlerini devesine biner
olduğu halde gördüm.Halbuki Resul-i Ekrem Hazretleri;”İnna Fetahnaleke fethen
mübinen.Liyağfirelekallâhu ma takaddeme min zenbike vema teehher..”,(Biz sana
doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik.Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını
bağışlar.”69 Âyetini okurlar idi.

69
Fetih.1-2.

122
Abdullah buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Kur’an-ı kelime kelime okudu.
Ve kıraatini medlerine riayet ile güzel eyledi.
Ve hadisi rivayet eden Şu’be dedi ki;bana Muaviye bin Kurre buyurdu;Eğer
halkın başıma toplanmasından korkmasam, Resul-i Ekrem Hazretlerinin güzel sesi gibi
ses ve güzellik ile size okurdum,dedi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Davuddan,oda Şu’beden,oda
Muaviye bin Kurreden rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS:Katade’den mervidir,buyurdular ki;Allah bir peygamber


göndermedi ki,illa güzel yüzlü ve hoş sesli olarak göndermiş olmasın.Katade buyurdular
ki;Ümmeti Muhammed,sizin peygamberiniz tüm peygamberlerden ziyade güzel yüzlü
ve ziyade hoş sesli idi,yüksek sadası iyi idi.Amma tağanni etmezler idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Nuh bin Kays Hudaniden,oda
Hüsam bin Meskden,oda Katadeden rivayet buyurdu.

SEKİZİNCİ HADİS:İbni Abbas’dan mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri okuduğunda öyle bir vecihle okurlardı ki,kendileri evinde oldukları halde,
evin içinde olan kimseler dinler idi.Ziyade açık olarak kıraat etmezler idi ki,evin
dışındakiler dinlemiş olalar.Yani nihayet derecede açıktan okunmaz ve gayet gizli dahi
yapmazlardı.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan,oda Yahya bin
Hasandan,oda Abdurrahman ebi Zenaddan,oda Amr bin ebi Amrdan,oda İkrimeden,oda İbni Abbasdan
rivayet buyurdu.

ONUNCU BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin AĞLAMALARI hakkında varid olan hadisi


şeriflerin beyanı hakkındadır.
Resul-i Ekrem Hazretleri huşu ve huzularında kemal derecesine ulaştıkları
cihetle havf ve tazimi kibriya ve sevk ve muhabbeti ilahiyeye bağlılık cihetiyle mübarek
kalblerinin inleyiş ve enini zahir olup;Ve eğer benim bildiğimi siz dahi bilmiş olsanız,
hiçbir vakit gülmeyip,hemen ağlardınız,buyurarak,Azameti Kibriyadan korkmak,
muktezayı beşeriyetten olduğunu beyan ve ifade buyurdular.
Taat ve ibadet esnasında kalben ağlamak âdeti kerimeleri cümlesinden olup,hatta
bazen namaz kılarken kalbi şeriflerinden ateş üzerinde kaynayan,sularda zuhur eden
süt kaynaması gibi coşma ve galeyan sesi işitilirdi.Ölüye dahi ağlamak âdeti
Şerifelerinden idiyse de,ağlamaları hüzün ve telaş ve korku nevinden olmayıp,yalnız
mübarek gözlerinden yaş akıtırlardı.Ve sızlanarak ve korkarak ölü üzerine ağlamaktan
nehyederek,mevtaya merhamet suretiyle ağlamak iktiza eder.Mü’min ölü için hediye ve
armağandır.Ölmüş olan ölümünden hoşnud olup,onun haline yüksek ses ile ağlamak,
kârı akıl değil,buyururlar idi.
Her ne vakit mahzun ve üzüntülü olsalar,mübarek sakallarını tutmak,âdeti
Nebevilerinden olmak hasebiyle,yüksek zatlarının hüznü malum olurdu.
Kur’an-ı Kerim okunurken âyetlerin mânalarını fikir ve düşünmek dahi alışıla
gelen âdetlerinden olduğundan,Kur’an okutup dinlemeyi severler ve Furkanı Mübini
dinler iken rikkati kalblerinden dolayı gözlerinden yaş dökerlerdi.Kur’an-ı Kerimi
dinlemekten muradı;dinleyenin tam bir sevinç ve genişliğiyle mânaları düşünmeyi,
okuyandan daha çok kadir olduğunu ima ile,Kur’an-ı Kerim tilavet olunurken can
kulağıyla dinleyip,Kur’an âyetlerinin yüksek mânalarını hayal hazinesinde düşünerek,
gerçek gerekçeleriyle amel ve hareket edilmesi gerektiğini talim idi.

123
BİRİNCİ HADİS:Hz.Abbas’dan mervidir,buyurdular ki;Ben Resul-i Ekrem
Hazretlerinin huzurlarına geldim.Halbuki Zat-ı Akdesleri namaz kılarlar idi.Ve
içlerinde ağlamaktan dolayı bir coşku sesi var idi ki,ateş üzerine konmuş,kaynayan
çömleğin kaynamasından hasıl olan sada gibi idi.
Bu hadisi şeriften Resul-i Ekrem Hazretlerinin ibadette nihayet korku ve huşu
içerisinde olduğuna delil olunur.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri geçmiş ve geleceği bağışlanmış olup,70
Habibi Kibriya iken,Allah-u Azimuşşana korku ve şevkden kalbi saadetlerinin galeyanı
zahir olduğunda,biz biçarelerin korku ve dehşeti nasıl olmalı,düşünülsün.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni Nadrden,oda İbni Mübarekten,odaHamele bin
Selemeden,oda Matrafdan,oda pederi Abdullah bin Şuhayrden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Abdullah bin Mesud’dan mervidir,buyurdular ki;Bir gün Resul-


i Ekrem Hazretleri bana hitab edip,yüksek huzurlarında biraz Kur’an okumaklığımı
ferman buyurdular.Ben dedim ki,Ya Rasulallah,ben sizin huzurunuzda Kur’an
okuyabilir miyim?Haya etmez miyim?Halbuki Kur’an-ı Azimuşşan size nazil oldu?
İbni Mesud dedi; Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Ben Kur’an-ı başka
bir kimseden dinlemeyi severim.
Ben dahi Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek fermanlarına uyarak,sure-i Nisayı
okumaya başlayıp;”Ve ci’na bike alâ hâ ulâ-i şehida”,(41.âyete kadar),”Her türlü
ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve seni de onlara şahid olarak gösterdiğimiz zaman
durumları nasıl olacak?”âyeti celilesine ulaştığında, Resul-i Ekrem Hazretlerinin
mübarek iki gözlerinden yaş aktığını gördüm.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Muaviye bin Hişamdan,oda
Süfyandan,oda A’meşden,oda İbrahimden,oda Ubeydeden,oda İbni Mesuddan rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:Abdullah bin Amr’dan mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin zamanı saadetlerinde bir gün güneş tutuldu.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri
küsuf namazını kılmak için kalkıp,namazda kıyamı bir derece uzattı ki,rüku etmeyecek
zannolundu.Sonra rüku edip,rükuu dahi bir derece uzattı ki,rükudan kalkmayacak
zannolundu.Sonra rükudan mübarek başlarını kaldırıp,bir derece durdular ki,secde
etmeyecek zannolundu.Sonra secde edip,secdede bir derece durdu ki, secdeden
kalkmayacak zannolundu.Sonra ilk secdeden mübarek başlarını kaldırıp bir derece
oturdular ki,ikinci secdeyi etmeyecek zannolundu.Sonra ikinci secdeye varıp bir derece
uzattı ki,secdeden başını kaldırmaya yakın olmadı yani secdeyi ziyade uzattı.
Secdede oldukları halde mübarek nefesini kuvvetli alıp vererek ağladı.Ve
ağlarken buyururlar idi ki;Ya Rabbi,sen bana va’d etmedin mi ki,ben kavmim içinde
oldukça azab etmem,diye ya Rab.Sen bana va’d etmedin mi ki,benim kavmime azab
etmeyesin,onlar istiğfar üzere oldukları halde...Halbuki biz senden mağfiret isteriz.
Resul-i Ekrem Hazretleri iki rekat namaz kıldı.Güneş açılıp,küsuf defoldu.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri minbere çıkıp Allaha hamd ve sena eyledi.Sonra
buyurdular ki;Güneş ve ay Allahın vahdaniyetine delalet eden alametten bazısıdır.Eğer
güneş ve ay tutulur ise,o vakit korku ve tazarru ve namaza hemen koyulun,buyurdular.
Malum ola ki;Hanefi alimlerinin yanında küsuf namazının yolu budur ki;Sultan
tarafından Cuma kılmaya mezun olan kimse yahud ancak küsuf namazı için mezun olan
kimse,gün tutulduğu vakit insanlara imamet edip iki rekat namaz kılarak ezan ve
ikamet ve açıktan kıraat ve hutbe olmak şartıyla ve her rekatta kıraatı uzun eyleye.Ve
namazı tamamladıktan sonra güneş açılıncaya kadar niyaz ve tazarru ve dua ile meşgul
olurlar.Eğer hatib yahud küsuf namazına izinli bulunmaz ise herkes teker teker ikişer
rekat namaz kılarlar ve dua ile meşgul olurlar.
70
Bak.Fetih.2.

124
“Sual: Üstadım, yağmur duası ve namazın neticesi görünmedi, faidesiz kaldı; iki-
üç defa bulut toplandı, yağmur vermeden dağıldı. Neden?
Elcevab: Yağmursuzluk, bu çeşit dua ve namazın vaktidir, illeti ve hikmeti değil.
Nasılki güneş ve ayın tutulması zamanında küsuf ve husuf namazı kılınır ve güneşin
gurubuyla akşam namazı kılınır; öyle de yağmursuzluk, kuraklık, yağmur namazının ve
duasının vaktidir. İbadet ve duanın sebebi ve neticesi, emir ve rıza-i İlahîdir; faidesi,
uhrevîdir. Eğer namazdan, ibadetten dünyevî maksadlar niyet edilse, yalnız onlar için
yapılsa, o namaz battal olur. Meselâ: Akşam namazı güneşin batmaması için ve husuf
namazı ayın açılması için kılınmaz. Öyle de: Bu nevi ibadet, yağmuru getirmek için
kılınsa, yanlış olur. Yağmuru vermek, Cenab-ı Hakk'ın vazifesidir. Biz vazifemizi yaptık,
onun vazifesine karışmayız. Gerçi yağmur namazının zahir neticesi yağmurun
gelmesidir, fakat asıl hakikî, en menfaatli neticesi ve en güzel ve tatlı meyvesi şudur ki:
Herkes o vaziyetle anlar ki, onun tayinini veren, babası, hanesi, dükkânı değil; belki
onun tayinini ve yemeğini veren, koca bulutları sünger gibi ve zemin yüzünü bir tarla
gibi tasarrufunda bulunduran bir zât, onu besliyor, rızkını veriyor. Hattâ en küçücük
bir çocuk da -daima aç olduğu vakit vâlidesine yalvarmağa alışmışken- o yağmur
duasında küçücük fikrinde büyük ve geniş bu manayı anlar ki: Bu dünyayı bir hane gibi
idare eden bir zât; hem beni, hem bu çocukları, hem vâlidelerimizi besliyor, rızıklarını
veriyor. O vermese, başkalarının faidesi olmaz. Öyle ise ona yalvarmalıyız der, tam
imanlı bir çocuk olur.”71
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Cerirden,oda Atâdan,oda pederi
Sâibden,oda Abdullah bin Amrdan rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS:İbni Abbas’dan mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri ölümü yakın bir kızını eline alıp kucakladı.Bir saat miktarı bu hal üzere
tutup,önüne koydu.Önünde iken o kız,ruhunu Hakka teslim etti.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin kızları vefat ettiğinde cariyeleri olan Ümmü Eymen
sesini yükselterek ağladı.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri;Sen huzuru Rasulullahda ağlar
mısın?buyurdular.Ümmü Eymen cevab olarak;Ben sizi ağlar olduğunuz halde
görmedim mi?dedi.
Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Ey Ümmü Eymen,ben
sabredemediğimden telaşla ve bağırarak ağlamam.Benim ağlamam ancak
merhamettendir.Kâmil bir mü’min her halde her hayra yakındır,ruhu bedenden
kabzolunur.Halbuki o mü’min bu hali kendine hayırlı bilip,Allaha hamd eder.Yani
Resul-i Ekrem Hazretleri,sen ölüye ağlarsın,halbuki ölü halinden memnundur.Halinden
hoşnud olana ağlanır mı?buyurdular.
Mervidir ki;Ölüm mü’minin hediye ve armağanıdır.Hediyeden korkulmaz.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu hadisi şerifte beyan olunan küçük kızından murad;
Kendi soyunun kızları mıdır,yoksa torunları mıdır?Bir çok ihtilaf vardır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Ahmedden,oda
Süfyandan,oda Atâ bin Sâibden,oda İkrimeden,oda İbni Abasdan rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri süt kardeşi


olan Osman bin Maz’unun iki gözleri arasından öptü.Halbuki Osman bin Maz’un ölmüş
idi.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri ağlar idi.Veyahut ravi dedi ki; Resul-i Ekrem
Hazretlerinin mübarek gözleri yaş döker idi.
Bu Osman bin Maz’un; Resul-i Ekrem Hazretlerinin süt kardeşi ve Mekke-i
Mükerremede sohbetin şerefi ile müşerref olanların ondördüncüsüdür.Ashabı
Bedirdendir.Hicretten otuz ay geçince,şaban ayında vefat edip,bâki mezarlığına
defnolunduğun da Resul-i Ekrem Hazretleri onun hakkında;Osman bizim için ne güzel
71
Emirdağ Lahikası.1/32.Bak.Mektubat.301,Mesnevi-i Nuriye.225,Nurun ilk kapısı.53,Sözler.200,317.

125
seleftir,buyurdular.Muhacirlerden Medinede ilk vefat eden bunlardır.Sahabenin
faziletlilerinden âbid ve müçtehid bir zat idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Süfyanı Sevriden,oda âsım bin Ubeydullahtan,oda Kasım bin Muhammedden,oda
Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin Ümmü Gülsüm adında bir kızının cenazesinde bulunduk.Halbuki Resul-i
Ekrem Hazretleri kabrin bir tarafında oturmuş idi.Ve ben Resul-i Ekrem Hazretlerinin
mübarek gözlerinden yaş aktığını gördüm.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri cenazede bulunan Ashabı Kirama hitab edip;
aranızda dün gece ehliyle (ailesiyle) yakınlaşmamış kimse var mıdır? buyurdular.
Ashabdan Ebu Talha,Ya Rasulallah,ben dün gece yakınlaşmadım,demesiyle Habibi
Kibriya Ebu Talhaya;Sen kabre in,buyurdular.Ebu Talha kabre inip,Ümmü Gülsümü
kabre indirdi.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri kızlarını kabre indirmek için ashab
arasında,hanımına yakınlaşmamış kimse aramalarının hikmeti budur ki;birkaç gün
yakınlaşmayan kimse şehveti unutup,nefsinden mutmain olur.Ama yakınlaşma
anında,kadına yakınlaşan kimsenin gereği gibi yakınlaşması hatırından çıkmayıp,
nefsinden mutmain yani rahat ve emin olamaz,dediler.Allah ve Rasulü daha iyi bilir.
Ebu Talhanın ismi Zeyddir.Sehl oğludur.Ensardandır. Resul-i Ekrem Hazretleri
Ebu Talha hakkında;Ordu içinde Ebu Talhanın sesi,yüz adamdan hayırlıdır,
buyurdular.Yani Resul-i Ekrem Hazretleri Ebu Talhanın şecaat ve heybetini ve küffarın
Ebu Talhadan ziyade korkmalarını beyan içindir,buyurdu.Hatta Huneyn gününde yirmi
kadar kâfiri öldürüp,ganimetlerini aldı.Menkıbeleri gayet çoktur.
Bu hadisden anlaşıldığına göre;Bir kadın vefat etse,o ölen kadının velisi
tarafından kabirden bir yabancı kimseye,o ölüyü kabre indirmek için izin verilmesinde
bir beis ve sakınca yoktur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Mansurdan,oda Ebi Âmirden,oda Felih bin
Süleymandan,oda Hilal bin Aliden,onlar Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

ON BİRİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin DÖŞEKLERİ hakkında varid olan hadisi şeriflerin


beyanı hakkındadır.

BİRİNCİ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin saadethanelerinde,üzerinde yatıp uyudukları döşeğin yüzü deriden ve
içindeki hurma lifinden idi.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin döşeğinin yüzü meşin ve içi lif olduğu
iki şeye binaendir;Birincisi;Hicaz sıcak memleket olduğu için bu misillu döşek gayet
münasibtir.İkincisi; Resul-i Ekrem Hazretleri mütevazi oldukları için.
Hatta Resul-i Ekrem Hazretleri bir gün,bir hasır üzerine yatıp,hasır mübarek
bedenlerine tesir etmiş idi.Bazı sahabe;Ya Rasulallah,hasırın zahmetini def için,hasırın
üzerine bir elbise ve yüz daha döşeyelim,dediler. Resul-i Ekrem Hazretleri Ashabı
Kirama cevab olarak;Benim dünya ile ne işim vardır?Benim ile dünyanın misali;o atlı
yolcu kimse gibidir ki,bir ağacın gölgesine varıp,bir an durduktan sonra yoluna gidip,o
ağacı terkeder,buyurdular.
Ve bir gün Hz.Ali toprak üzerine yatıp uyurken, Resul-i Ekrem Hazretleri
Hz.Aliyi bu hal üzere görüp medih yoluyla-Ebu Türab-diye künyelediler.

126
Ve Hz.Ali bu künyeden ziyade memnun olur idi.Hatta Resul-i Ekrem Hazretleri
Hz.Aliyi topraktan kaldırıp,üzerinde olan tozları izale buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Hacerden,oda Mesharden,oda Hişam bin
Urveden,oda pederinden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:İmamı Muhammed Bâkır’dan mervidir,buyurdular ki;Ya


Âişe,senin evinde Resul-i Ekrem Hazretlerinin döşeği ne idi?diye Hz.Âişeden soruldu.
Hz.Âişe cevab olarak; Resul-i Ekrem Hazretlerinin döşeği tabaklanmış deriden olup,
içinde olan şey hurma lifi idi,buyurdu.
İmamı Bâkır buyurdu ki;Hz.Hafsadan dahi;Senin evinde Resul-i Ekrem
Hazretlerinin döşeği ne idi?diye soruldu.O da dedi ki;Benim hanemde onun döşeği
yünden dokunmuş palas tabir olunan ihram olup,o ihramı Resul-i Ekrem Hazretlerinin
altına iki kat büküp döşerdik.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri onun üzerinde uyurlar idi ve
bir gece oldu,aklımca bu ihramı dört kat büküp Resul-i Ekrem Hazretlerinin altına
döşesem,onda yatmak için ziyade yumuşak olur idi,dedim.Ve bu düşünce ile ihramı dört
kat büküp altlarına döşedik.
Resul-i Ekrem Hazretleri âdeti şerifeleri üzere ihramın üzerine yattılar.Sabah
olup kalktığında;Siz bu gece benim altıma ne döşediniz?buyurdular.Biz dahi cevab
olarak dedik ki;Ya Rasulallah,bu gece döşediğimiz döşek önceki döşeğinizdir.Lakin
yumuşak olup vücudu şerifiniz rahat etmesi için ihramı dört kat döşemiş idik.
Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Döşeği evvelki haline çevirip,iki kat
edin.Zira döşeğin yumuşaklığı gece namaza kalkmaya bana mani oldu.
Bu hadisi şeriften anlaşıldı ki;döşekte uyumak zühde mani değildir.Lakin
döşeğini ziyade kaba etmek çok uyumaya ve gaflete sebeb ve gecenin taatini terke sebeb
olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ziyad bin Yahyadan,oda Abd bin Meymundan,oda Cafer
bin Muhammedden,oda pederi Muhammed bin Bakırdan rivayet buyurdu.

ON İKİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin TEVAZUU hakkında varid olan hadisi şeriflerin


beyanı hakkındadır.
“Mütevazi olanı Allah yükseltir.”
“Mütevazi olan gayzını yutar.”

BİRİNCİ HADİS:Ömer bin Hattab’dan mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri;Siz beni medihte pek ileri gidip mübalağa eyleyip abartmak,Nasaranın İsa
bin Meryemi medihde ifrat edip,Allahu Azimuşşanın oğlu dedikleri gibi,ben ancak
Allahın kuluyum.Ve siz dahi benim hakkımda Allahın kulu ve Rasulü deyin,buyurdular.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri ashab ve ümmetini kendi hakkında caiz olmayan
vasıf ile medihten nehiy buyurdular.Yani Resul-i Ekrem Hazretlerine Celle Celâluhu,
Azze Şânuhu gibi vasıflar demek caiz değildir.Yoksa Resul-i Ekrem Hazretleri hakkında
denilmesi caiz olan Fahri alem,Şefii rûz-i ceza,Rahmeten lil alemin ve bunun gibi emsali
vasıfları demeyin demek değildir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Meni’den ve Said bin Abdurrahman
Mahzumi ile diğer bir meşayihden ve bunlar dahi Süfyan bin Uyeyneden,oda Zühriden,oda
Abdullahtan,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

127
İKİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki;Bir gün Resul-i
Ekrem Hazretlerinin yüksek huzurlarına bir hatun geldi.Ya Rasulallah,benim size gizli
olarak arzolunacak bir ihtiyacım vardır,dedi.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri,Ey hatun,sen
Medine sokaklarından hangi sokakta diler isen otur,ben seninle otururum ve ihtiyacını
yerine getiririm,buyurdular.
Beğavi buyurdu ki;Bu hatun Resul-i Ekrem Hazretlerinin emri üzere Medine
sokaklarından birinde oturdu.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri dahi varıp o hatunun
ihtiyacını gördü.
Mervidir ki;Fakir bir kimse gelip, Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek saadetli
ellerinden tutarak,istediği yere getirse,o fakirin ihtiyaçlarını gidermek için Resul-i
Ekrem Hazretlerine giderler idi.
Bu hadisi şeriften hakim ve vali ve sair büyüklerin ibret alması gerektir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin hacerden,oda Süveyd bin Abdulazizden,oda
Hamidden,oda Enes bin malikden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri hastaların hatırını sormaya giderlerdi.Cenaze namazında ve defninde hazır
olurlar idi.Ve kemali tevazularından ata ve deveye binmeye kudreti var iken,merkebe
binerler idi.Ve bir âzadsız kul davet etse, icabet buyururlar idi.Beni Kureyze üzerine
sefer edip,orduyu hümayun ile gazaya gittikleri günde hurma lifinden yularlı bir
merkebe binmişler idi.O merkebin üzerinde olan palanı dahi hurma lifinden yapılmış
idi.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri tevazularından her bir hastaya varırlar
idi.Kul olsun,efendi olsun ve âdeti şerifleri bu idi ki;hastanın başı ucuna oturup
halinden sorarak;”Lâ be’se aleyke tahûrun,inşaallah”buyururlar idi.Ve bazı kerre
hastanın ağrıyan yerine mübarek elini koyup;”Bismillah urkîke min külli dâin
yu’zikellâhu yeşfîke”diye dua buyururlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Hacerden,oda Ali bin Mesherden,oda Müslim
A’verden,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i


Ekrem Hazretleri arpa ekmeğine ve kokusu değişmiş ihale yani;iç yağını eriterek
yapılan ekmek katığını yiyeceğine davet olunsa icabet buyururlar idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin bir zırhı yirmi sa’ (kile) karşılığında Ebi Şahm
adındaki yahudiye rehin idi.O zırhı yahudiden kurtaramadan dâr-ı bekâya teşrif
buyurdular.
Mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin irtihalinden sonra Hz.Ebu Bekiri
Sıddık o borcu ödeyerek,zırhı şerifi kurtarıp Hz.Aliye teslim buyurdu.Denildi ki,bu zırh
kaziyesinin nakli,hadisi şerifi tamamlamak içindir,tevazuu beyan için değildir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Vâsıl bin Abdul A’la Kufiden,oda A’meşden,oda Enes bin
Malikden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri bir kerre hac eylediler.Yolda bindikleri devenin semeri eski olup,bu semer
üzerine örtülen örtü eğer satılsa dört dirhem etmez idi.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri bu
kadar tevazu ile beraber;Ya Rabbi,riya ve süm’adan (ihlassızlık) temiz kıl,diye dua
buyurdular.
Riya;beni görsünler diye yapılan iş.
Süm’a;Beni işitsinler diye olan ve yapılan işler.
Hacda ve sair vakitlerde zinetli şeye binmek arzusunda bulunanlar bu hadisi
şeriften ibret alsınlar.

128
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Davud Hazrîden,oda
Süfyandan,oda Rebi’ bin Sabihden,oda Yezid bin Ebandan,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki;Ashabı Kirama


Resul-i Ekrem Hazretlerinden daha sevimli bir kimse yok idi.Hz.Enes buyurdu ki;
Resul-i Ekrem Hazretlerini bu kadar severler iken Zât-ı Kudsilerini gördükleri vakit
kalkmazlar idi.Zira bilirler idi ki,kendine kıyam ettiklerini sevmezler idi.
Bu hadisi şeriften müslümanların bir diğerine tazim için kıyamları mekruh
olduğu anlaşılır ise de,Ulema-i Kiram, Resul-i Ekrem Hazretleri ashabın kendilerine
kıyamını istemedikleri mekruh olduğundan olmayıp,Zât-ı Nebevileri hakkında tazimde
ifrat olunmaması için idi.Ve Ashabı Kiramın birbirlerine kıyamının mekruhiyetine dair
hiçbir şey buyurmayıp,belki İkrime Va’dî bin Hatim ve Fahd bin Sabit ve Cafer bin Ebi
Talib gibi bazı sahabelere kendileri bizzat kıyam buyurdular idi,diye bu hadisi şerifi
tevil edip,Allah için ve Allah yolunda,Ulema ve Süleha ve Meşayiha kıyamı caiz
gördüler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan,oda Affandan,oda
Hammad bin Selemeden,oda Hamidden,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS:Hasan bin Ali’den mervidir,buyurdular ki;Bir şeyi güzelce


vasfetmekte olan dayım Hindden, Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek Hilye-i
Saadetlerinden yani sıfatlarından sual ettim.Çünki Hind bin Ebi Hâlenin Hilye-i
Saadetten biraz şey vasfedilmesini ister idim.Binaenaleyh,Hind,söze başlayıp
buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri kendi zatında azimuşşan ve halkın kalb ve
gözlerinde büyük olup,mübarek yüzlerinin nuru,Bedir gecesinde,ayın nurunun
parlaklığı gibi parlar idi.
Hz.Tirmizi buyurdular ki;Bu hitabın evvelinde zikrolunduğu vecihle Hind bin
Ebi Hâle Hz.İbni Hasana bu hadisi şerifi tamamıyla zikreyledi.Lakin bu makamda
Resul-i Ekrem Hazretlerinin tevazuuna delalet eden tarafı vardır.
İmam-ı Hasan buyurdu ki;Halam Hindin beyan ettiği hadisi bir müddet
kardeşim İmam-ı Hüseyine haber vermedim.Ve sonra haber verdim ise de,kendilerini
şöyle buldum ki,Hilye-i Nebeviyeyi benden evvel bu Hindden sual etmiş ve Hindin
rivayetine kanaat etmeyip,pederi İmam-ı Aliden dahi Resul-i Ekrem Hazretlerinin
Hane-i Şerifinde olan halinden ve Sahabe-i Kiram ile olan muamelesinden sual etmiş
buldum.Ve Hz.Ali oğlu İmam-ı Hüseyinin Resul-i Ekrem Hazretlerine dair,her ne ki sual
etti ise hepsini beyan edip,birşey terketmemiştir.
İmam-ı Hüseyin pederinden işittiği şeyleri beyana başlayıp buyurdular ki;
Pederimden Resul-i Ekrem Hazretlerinin Hane-i Şerifine girişinin keyfiyetinden sual
ettim.Pederim imam-ı Ali buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Hane-i Şerifine
buyurdukları zaman,ikamet buyurdukları vakti üç kısma taksim etmişler idi.Bu
kısımlardan birinci kısmı,ancak Allah Taalanın ibadetine mahsus idi.Namaz ve tilaveti
Kur’an gibi.
Ve ikinci kısmı,ehil ve iyaliyle hüsnü muaşeret ve onların işlerini düzenleme idi.
Ve üçüncü kısmı,kendi nefsi şerifinin maslahatları ve istirahatı için idi.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri Hane-i Saadetlerinde rahatı için olan vakti,kendi ile
insanlar arasında taksim etmiş idi ki,o vakitte huzuru saadete Havassı Mukarrebinden
olan büyük zatlar girip,avam giremezler idi.
Havassı Mukarrebin Huzuru Saadette her ne öğrenmek üzere sorarlar ise,avama
talim ederler idi.Bu vasıta ile avam dahi Resul-i Ekrem Hazretlerinin meclisinden
faydalanırlardı. Resul-i Ekrem Hazretleri ashab ve ümmetine bağlı olan hususların
hiçbirisini,gerek havas ve gerek avam ümmetinden gizlemez ve saklamazlar idi.Ve
Huzuru Saadetlerine kabul ettikleri ashabdan ilim ve salah ve takva sahibi olanlarını

129
herkesden evvel Huzuru Şeriflerine girmeye izin verirler idi.Ve onlara teveccüh ve ikbal
ederler idi ki,sair insanlar dahi salah ve takva,Allahın ve Rasulünün yanında makbul ve
muteber olduğunu bilip,salah ve takvayı kazanalar.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri dünya
ve ahirete bağlı olan hayırlı işleri herkesin dindeki faziletine göre taksim edip,haseb ve
nesebe göre taksim etmezler idi.
Allah-u Taalanın:”Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstün olanınız,
O’ndan en çok korkanınızdır.”72
Ve takva üç mertebedir;Evvelkisi,şirkten takvadır ki,avam-ı mü’mininin halidir.
İkincisi,menhiyattan ve günahlardan takvadırki,havassı mü’mininin halidir.
Üçüncüsü,kalbine masiva-ullahın yani Allahın dışındaki her şeyin girmesinden
takvadır ki,ehlullahın halidir.
“Kalb, takva ile seyyiattan temizlenir temizlenmez hemen onun ardında iman ile
tezyin edilmiş ve süslendirilmiştir.”73
“İbadetin hilkat-ı beşere terettübü iki şeyden ileri geliyor: Ya insanlar ilk
yaratılışında ibadete istidadlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratılmışlardır. Ve o istidadı
ve o kabiliyeti onlarda gören, onların ibadet ve takva vazifelerini göreceklerini kaviyyen
ümid eder. Veyahut insanların hilkatinden ve memur oldukları vazifeden ve teveccüh
ettikleri kemalden maksad, ibadetin kemali olan takvadır.

Şu cümle, her iki noktaya da tatbik edilebilir. Yani istidad ve


kabiliyetinizde ekilen veya vazife ve hilkatinizden kasdedilen takvanın kuvveden fiile
çıkarılması lâzımdır.”74
“Kezalik -bilâ teşbih- Cenab-ı Hak insanlara kemal için bir istidad, teklif için bir
kabiliyet ve bir ihtiyar vermiştir. Bu itibarla Cenab-ı Hak insanlardan o işlerin
yapılmasını intizar etmektedir, denilebilir. Bu teşbih ve istiarede, hilkat-i beşerdeki
hikmetin takva olduğuna ve ibadetin de neticesi takva olduğuna ve takvanın da en
büyük mertebe olduğuna işaret vardır.”75
“Arz, takva üzerine tesis edilmiş bir mescid hükmündedir.”76
“Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i sâlih, emir
dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a racih
olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan
def'-i mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş.
Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata
karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i
azîme içinde amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır. Hem az bir amel-i sâlih, bu
ağır şerait içinde çok hükmündedir.
Hem takva içinde bir nevi amel-i sâlih var. Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir
vâcibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler
günahın tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib
işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak
kasdıyla, menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a'mal-i sâlihadır.”77
“Ey nefis! Eğer takva ve amel-i sâlih ile Hâlıkını razı etti isen, halkın rızasını
tahsile lüzum yoktur; o kâfidir. Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve muhabbet

72
Hucurat.13.
73
İşarat-ül İ’caz.B.Said Nursi.40.
74
Age.94.Bak.Bakara.21.
75
Age.98.
76
Age.203.
77
Kastamonu Lahikası.148.

130
gösterirlerse, iyidir. Şayet onlarınki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünki onlar
da senin gibi âciz kullardır.”78
“Ey ehl-i iman! Bu müdhiş düşmanlarınıza karşı zırhınız: Kur'an tezgâhında
yapılan takvadır. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sünnet-i
Seniyesidir. Ve silâhınız, istiaze ve istiğfar ve hıfz-ı İlahiyeye ilticadır.”79
Resul-i Ekrem Hazretleri Huzur-u Saadetlerine giren zatların bazısı bir ihtiyaç ve
bazısı iki ihtiyaç ve bazısı ziyade ihtiyaç sahibi olup, Resul-i Ekrem Hazretleri ihtiyaç
sahiblerinin her birerlerinin ihtiyaçlarına ve işlerine ihtimam buyurup yerine
getirmekle uğraşırlar idi.Zat-ı Nebevilerinden gerek dünyevi ve gerek uhrevi sual
ettikleri şeylerden soranın haline münasib ve layık ve dünya ve ahirete hayırlı ne ise,
onun hayırlı bir ifadesiyle onları meşgul kılar idi.Ve Meclisi Nebevilerinde bulunanlar,
dini meselelerini sual edip, Resul-i Ekrem Hazretleri o kimselerin her birine lazım geleni
talim ve ifade buyurduktan sonra bu meclisde herneki istifade ettiniz ise,bu meclisde
olmayanları mahrum etmeyip,talim ve tebliğ ediniz.Ve kadın ve erkek ve köle ve cariye
ve başkaları ki,zaaflarından dolayı kendileri gelip bana ihtiyaçlarını sunmaya kudretleri
yoktur.Onların ihtiyaçlarını bana bildiriniz.
Sultana ihtiyaç arz etmeğe kadir olmayan bir kimsenin ihtiyacını her kim arz
ederse,Hak Taala o kimsenin ayaklarını kıyamet gününde,sırat üzerinde sabit eder,diye
yüksek meclislerinde bulunanlara tenbih buyururlar idi.Ve Resul-i Ekrem Hazretlerinin
huzurlarına gelen ihtiyaç sahibleri din işlerinden başka bir şey ifade etmedikleri gibi,
Resul-i Ekrem Hazretleri dahi ihtiyaç sahiblerine layıkı vechi üzere bu ifadeden başka
bir söz söylemezler.Ve meclisi şerifinde hazır olanlardan dini menfaatlar ve dünyaya
lazım olan şeylere bağlı olamyan faydasız kelamı kabul etmezler.Yani abes yere söz
söylemezler idi.Sahabenin büyüklerinden meclisi saadetlerine gidenler,kendileri
faydalanmak ve diğerlerine ifade etmek maksadıyla dahil olup,Meclisi Nebevilerinden
ayrılmazlar idi.Ancak suri ve manevi bir zevk ile lezzet alıp daha sonra ayrılırlar idi.Ve
huzura vakıf olunur,peygamberlerinden ayrılanlar öğrendikleri ilimleri insanlara delil
ve mürşid olup,talim ve tebliğ edici oldukları halde çıkarlardı.
Bu makama kadar İmam-ı Hüseyin Resul-i Ekrem Hazretlerinin Hane-i
Saadetlerinde olan hallerini beyan buyurdu.Ve bundan sonra dahi dışarıdaki hallerinin
beyanını murad eyledi.
İmam-ı Hüseyin buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin dışarıdaki halini
dahi pederim Hz.Aliden sual ettim,buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri dışarı
çıktığında Lisanı Şeriflerini faydasız sözden korurlardı.Ashabı Kiram ile kendileri
arasında muhabbete sebeb olacak kelâmı buyururlar.Ve Ashabı Kirama hoş muamele
buyurup,nefret ettirmezler idi.Ve her kavmin riyaset sıfatını hâiz olanlarına münasib
derece ikram ederler.Ve her kavmin tabiatı kerim ve şefkatli olan kimsesini,kavmi
üzerine reis tayin ederler idi.İnsanların bazısını bazılarından korurlar idi.Ve dahi
yüksek nefislerini,insanların kendilerinden nefret etmelerine karşı korurlar idi.
İnsanların hiç birinden güler yüzü ve güzel ahlakını yani hoş mübarek kelâmlarını
esirgemezler idi.Ve meclisi şeriflerinde yahud cami ve cumada görmedikleri Ashabı
Kiramı sual ve Ashabı Kiram ve müslümanlar arasında gerek uzak ve gerek yakın olan
olaylardan sual buyururlar idi.Ve din ve dünyada güzel şeyin hüsnüne hüküm ve onun
hüsnünü isbat ve çirkin olan şeyin çirkinliği ile hükmedip,onun çirkinliğini beyan ve
ondan men buyururlardı.
Yüksek emirleri her işte mutedil olup,her bir emri ve sözü diğerine muhalif değil
idi.Ve Sahabe-i Kiramın zatlarına mahsus olan maslahatlardan sormazlar yahut işlerine
zafiyet gelir korkusuyla,sahabenin maslahatlarından habersiz kalmayıp,daima din ve
78
Mesnevi-i Nuriye.185.
79
Lem’alar.72.

131
dünyaları hususunu hatırlatır ve doğru yola irşad buyururlar idi.Bütün ibadet ve taatler
ve kulların faydaları için kendilerinde bir derece kemali istidat var idi ki,her bir şeye
kadir olurlar idi.Ve hakkı icrada kusur etmeyip,hakkı dahi tecavüz etmezler idi.Ve
mübarek zatlarına yakın olanlar dahi insanların iyileri ve hayra çalışanları idi.
Ve yüksek huzurlarında efdal olanlar başkalara ziyade hayır murad edenler idi.
Ve Nezdi Saadetlerinde mertebesi yüksek olanlar zaifler üzerine rahim ve şefkat edip,
onlara yardımı ziyade güzel olan kimseler idi.
İmam-ı Hüseyin, Resul-i Ekrem Hazretlerinin oturuşlarının beyanını murad edip
buyurdular ki;pederim Hz.Aliden Resul-i Ekrem Hazretlerinin meclisde oturdukları
vakitteki âdatı şerifesinden dahi sual ettim.Buyurdular ki;Hüsün sahibi olan Resul-i
Ekrem Hazretlerinin kalkış ve oturuşları zikrullah üzere idi. Resul-i Ekrem Hazretleri
oturmuş bir topluluğa geldiğinde,meclisin sonu ve boş tarafına oturup,üst başına
geçmezler idi.Ve başkalara dahi meclisin son ve baş tarafına oturmakla emir buyururlar
idi.Yanında oturanları kabiliyet ve kemallerine göre taltif buyururlar idi.Ve oturanları o
derece taltif ve hoşnud ederler idi ki,herkesi kendi yanında,benden mükerrem kimse
yok,der idi.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri ile yan yana otursa yahut Huzuru Peygamberlerine
bir kimse gelip,ihtiyacını arzeylese sabır ve tahammül edip o kimseyi istiskal etmezler
idi.Hatta o kimse kendi dönüp gidinceye kadar...Yani Huzuru Saadetlerinde biri çok
otursa,o kimse kalkıp gidinceye kadar sabır ve ihtiyacını karşılayıp,hüsnü muamele
ederler idi.Kendi zatlarından bir kimse bir şey istese reddetmeyip verirler.Ve eğer
istenilen şey mevcud değil ise,kavli leyyin,yumuşak bir dil ile vadederler idi.Cömertlik
ve şefkati ve güzel ahlakı umum insanlara ulaşmış idi.Ve insanların şefkatli ve sehavetli
olanı,pederleri makamında idi.
Bütün insanlar kendilerinin sevgili evladı menzilinde olup,şeriatın muktezasında
ve hak hususunda hiçbir ferdi bir ferde tercih buyurmazlar idi.Meclis,peygamberin
şerefli toplantıları,meclisi ilim ve haya ve sabır ve emanet idi ki,ulum ve mearif
zikrolunur.Ve Ashab-ı Kiram haya ve edeb üzere otururlar ve sabır sahibleri olup,
Meclisi Saadette olan halleri başkalardan muhafaza ederler idi.Ve Meclisi Şeriflerinde
ses yükseltilmeyip Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek seslerinden yavaş ve sessiz
söylerler idi.
Allah-u Azimuşşanın:”Ey iman edenler!Seslerinizi peygamberin sesinden fazla
yükseltmeyin.Birbirinize bağırdığınız gibi,peygambere yüksek sesle bağırmayın.Öyle
yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.” 80 kavli şerifine uymak için,
mânayı latifdir.
Ve Resul-i Ekrem Hazretlerinin meclislerinde hiçbir kimsenin ayıbı söylenmez ve
hiçbir kimseye töhmet olunmaz idi.Ve yüksek meclislerinde yanılma ve hata açıklanmaz
idi.Yani Meclisi Nebevide Ashab-ı Kiramdan bil-farz ve takdir,zelle ve hata sadır olsa faş
olunmaz idi.Meclisi Saadette olan Ashab-ı Kiramın hepsi birbirine muvafık ve bir tek
gönül olup,takvaları itibarıyla birbirlerine tekaddüm,geçmiş olma ve üstünlük ve
tefadul,fazilette geçerler idi.Meclisi Şeriflerinde olan Ashabı Kiram mütevazi olup,
Meclisi Saadette yaş ve kıymet cihetinden büyük olanlara tazim ve küçük olanlara
merhamet ederler idi.Ve ihtiyaç sahiblerini,ihtiyacı olmayan üzerine tercih edip,onun
ihtiyacını yerine getirmeye çalışırlar idi.
Ve meclis bilgilenir,bilinir,uzaktan gelenlere ikram ve gözetilerek,hatırları hoş
edilirdi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Süfyan bin Veki’den,odaCemi’ bin Umeyr bin
Abdurrahman Acelîden,oda Beni Temimden,oda Hz.Haticenin eski zevci Ebu Hâle evladına mensub ve
Ebu Abdullah künyesiyle bilinen bir adamdan,oda İbni ebi Haleden,oda İmam Hasan bin Aliden rivayet
olundu.
80
Hucurat.2.

132
SEKİZİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem
Hazretleri;Eğer bana bir koyun ayağı hediye olunsa,Nimeti İlahiyeyi tazim için kabul
ederim.Ve eğer bir ayağa davet olunsam,icabet ederim,buyurdular.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin etin çeşitlerinden bir ayağı kabul buyurmaları,
kemali tevazularını isbat eder.Az şeyi kabul edip,çok sevab kazanmak güzel
ahlakdandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Abdullah bin Bezi’den,oda Bişr bin
Mafdaldan,oda Saidden,oda Katadeden,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

DOKUZUNCU HADİS:Hz.Cabir’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri katıra ve ata binmeyip yürüdükleri halde,benim hatırımı sorup öğrenmek
için evime teşrif buyurdular.
İmam-ı Buhari rivayet eder ki,Hz.Cabir hasta olup Resul-i Ekrem Hazretleri
Hz.Ebubekir ile beraber yürüyerek Hz.Cabirin hatırını sormak için evine teşrif
buyurduklarında,Hz.Cabiri dalgın bulduklarından, Resul-i Ekrem Hazretleri abdest
alıp,abdest suyunu Cabire serptiler.Hemen o saatte Hz.Cabir’in aklı başına geldi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahmandan,oda
Süfyandan,oda Muhammed bin Münkedirden,oda Cabirden rivayet buyurdu.

ONUNCU HADİS:Yusuf bin Abdullah’tan mervidir,buyurdular ki; Resul-i


Ekrem Hazretleri beni Yusuf diye isimlendirdi.Ve beni kucağına oturtup,mübarek eliyle
başımı sığadı.
Bu hadisi şerif Resul-i Ekrem Hazretlerinin tevazu ve güzel ahlak ve çocuklara
olan hoş muamelesine delalet eder
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan,oda Ebu Naimden,oda
Yahya bin ebi Heysem Aktardan,oda Yusuf bin Abdullah bin Selamdan rivayet buyurdu.

ON BİRİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki;sahabeden


terzi bir kimse Resul-i Ekrem Hazretlerini davet eyledi.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri
icabet buyurup,Huzuru Saadetlerine o kimse terid getirdi.Ve o teridin üzerinde kabak
var idi.
Terid;et suyu ile yahud çorba ile ıslanmış ekmeğe derler.Zahir olan bu makamda
terid ile murad,pişmiş kabağın suyuna ıslanmış ekmektir ki,üzerine kabak konuldu.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin böyle bir kimsenin teride davetine icabet buyurmasından
kemali tevazuları anlaşılmış olur.
Hz.Enes buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri o kabaktan alıp ve yemeye
başladı.Çünki Resul-i Ekrem Hazretleri kabağı gayet severler idi.
Hadisi rivayet eden Sabit dedi ki;Ben Hz.Enesden işittim,buyururlar idi ki;
Benim için bir yiyecek pişirilmez,o yiyeceğe kabak konmak mümkün ise,elbette o
yiyeceğe kabak konulur.Yani Resul-i Ekrem Hazretleri kabağı sevdiklerinden,Hz.Enes
dahi kabağı severler idi.Hz.Enesin hizmetçileri,Hz.Enesin kabağı sevdiğini
bildiklerinden kabak ile pişmesi mümkün olan her bir yiyeceğe kabak koyarlar idi.
Bu hadisi şeriften Ashabı Kiramın her bir şeyde ve hatta tabiat ve huy hususunda
Rasulullaha uydukları anlaşılır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Mansurdan,oda Abdurrezzaktan,oda
Ma’merden,oda Sabit Benani ile Âsım Ahvelden,bu ikisi Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

ON İKİNCİ HADİS:Hz.Amre’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri Saadethanelerinde ne işler idi? diye Hz.Âişeden sual ettiler.
Hz.Âişe cevab verip buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri kemali
tevazularından diğer insanlar gibi bir kişi idi.Mübarek eliyle elbiselerinden pire ararlar

133
ve koyununu kendi mübarek elleriyle sağarlar ve kendi işlerini kendileri görürler idi.
Yani kemali tevazularından diğer insanlar gibi saadethanelerinde evlad ve iyaline
yardım ederler idi.Ve kendi işini kendileri görüp,çarşı pazardan satın aldıkları lüzumlu
şeyleri dahi kendileri bizzat yüklenip getirirler idi.Her ne kadar Ashabı Kiram
kendisinin hizmetinde bulunmak,kendilerine sebebi saadet ve devlet olduğunu bilip;Ya
Rasulallah,canımız sana feda olsun,müsaade buyurun şu işi biz görelim ve bu eşyaları
Hane-i Saadetinize biz getirelim,derler idiyse de,kemali tevazularından,herkesin kendi
işini kendi görmesi lazımdır,diye cevab verip,buyururlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin İsmailden,oda Abdullah bin Salihden,oda
Muaviye bin Salihden,oda Yahya bin Saidden,oda Amreden rivayet buyurdu.

ON ÜÇÜNCÜ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin GÜZEL AHLAKI hakkında varid olan hadisi


şeriflerin beyanı hakkındadır.
Hz.Âişe’den Resul-i Ekrem Hazretlerinin ahlakından soruldu,cevab olarak
buyurdular ki;O’nun ahlakı Kur’andır.Kur’anın gadab ettiği şeye gadab eder,kızar ve
Kur’anın razı olduğu şey ile razı olur.Yani Resul-i Ekrem Hazretleri Kur’anda
zikredilen her bir güzel sıfat ile vasıflanmış olup,Kur’anda yazılmış her bir kötü
hasletten sakınırlar idi.

BİRİNCİ HADİS:Harice bin Zeyd’den mervidir,buyurdular ki;Zeyd bin Sabitin


huzuruna bir kısım kimseler gelip,Ya Zeyd, Resul-i Ekrem Hazretlerinin ahvaline dair
haberlerden bize haber ver,dediler.
Zeyd dedi ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin haberlerinden size ne haber vereyim?
Eğer onun tüm ahval ve sözlerinden sual ederseniz,o bir denizdir ki,onun kenarı
yoktur.Fakat bazı hallerinden sorarsanız,layıkıyla haberdar olduğum şeyi beyan
edeyim,deyip buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin komşusu idim.Ve kendilerine
vahiy nazil olduğunda,bana bir adam gönderip çağırırlar idi.Ben dahi huzuru
saadetlerine gidip,nazil olan vahyi onlar için yazar idim.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin meclisinde biz bazı dünya işleri konuşur
isek,kendileri dahi ahlaklarının mükemmellliğinden bizim ile beraber dünya işleri
konuşurlar idi.Yani dünya işlerinden murad,cihada dair istişare ve bunun emsali
kelamlar ki,ahiret faydasına vesile olur.Ve biz ahireti konuşsak,bizimle beraber ahirete
dair kelamlar buyurup,bizi ahirete teşvik ederler idi.Eğer biz yemeğe dair yani bir
yiyeceğin fayda ve zararları ve yeme âdabı gibi bir kelam konuşsak söze katılıp,yiyeceğe
dair bir çok fayda ve zararları beyan buyururlar idi.
Hz.Zeyd bin Sabit bu haberleri haber verip,şu size zikrettiğim işler ve hallerin
cümlesini kendisinden rivayet ederim,buyurdular.
Bu hadisi şerifte Resul-i Ekrem Hazretlerinin güzel ahlakına ve Ashabı Kiramla
hüsnü muaşeret ve onlara olan çok merhametine delalet vardır.Zira Resul-i Ekrem
Hazretleri kendi hallerine kalsalar Allahu Azimuşşandan başka içte ve dışta hiçbir şey
zikir ve tefekkür etmezler idi.Bu takdirce sureten ashabın hal ve kelamlarıyla iştirak
etmeleri,güzel ahlaklarının kemaline delildir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abbas bin Muhammed Devriden,oda Abdullah bin Yezidül
Mukriden,oda Leys bin Saidden,oda Ebi Osman Velidbin ebil Velidden,oda Süleyman bin Hariceden,oda
Harice bin Zeyd bin Sabitten rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Amr bin Âs’dan mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri kavmin en kötülerine güler yüz gösterip,lütuf ve kerem ile bakar ve taltif ile

134
konuşurlar idi ki,o kimselerin Resul-i Ekrem Hazretleri ile aralarında ülfet ve ünsiyet
hasıl olup,islamı kabul etmelerine sebeb olurdu.
Amr buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri bana dahi teveccüh ve ikbal ve lütuf
ile muamele buyururlar idi.Bana bu derece iltifat buyurduklarından dolayı ben kendimi
kavmin hayırlısı zan edip;Ya Rasulallah,ben mi hayırlıyım yoksa Ebubekir mi
hayırlıdır?dedim.Saadetle, Ebubekir hayırlıdır,buyurdular.Bunun üzerine tekrar;Ben
mi hayırlıyım yoksa Ömer mi hayırlıdır?dedim.Ömer hayırlıdır,buyurdular.Daha
sonra,ben mi hayırlıyım,yoksa Osman mı hayırlıdır?dedim.Osman hayırlıdır,
buyurdular.
Çünki Rasulullahtan bu zatları sual edip,soruma hak ve doğru cevab aldım.Böyle
olunca ben istedim ve temenni ettim ki,ne olaydı da Resul-i Ekrem Hazretlerinden bu
şeyi sual etmiş olmayaydım.Zira bildim ki, Resul-i Ekrem Hazretlerinin bana hüsnü
teveccüh ve muamelesi beni taltif ve hoşnud etmeleri için imiş,zannımda hata oldu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Musadan,oda Yunus bin Bekirden,oda
Muhammed bin İshakdan,oda Ziyad bin ebi Ziyaddan,oda Muhammed bin Ka’b Kuraziden,oda Amr bin
Âsdan rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki;Ben Resul-i


Ekrem Hazretlerine on sene hizmet ettim.Kemali hilim ve kerem ve güzel ahlaklarından
bana bir kere öf demediler.Ve hizmetim müddetinde yolsuz bir iş yapsam;Bu işi böyle
niçin işledin,demezler.Ve önemli bir işi terk eylesem,bu işi niçin terk ettin,diye
azarlamazlardı.
Yani bu husus dünya işlerine bağlı demek olup,yoksa din işlerine bağlı,caiz
olmayan bir şeyin icrasına ve elzem olanını terke müsaade buyururlar idi,demek
değildir.
Ve her zaman insanların yaratılış cihetinde en güzeli olup,kendilerinden güzel
huylu bir kimse yok idi.
Hz.Enes buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin elinden yumuşak yün ile
ipekten yapılmış ve halis ipek ve sair bir şeye yapışmadım.Belki latif tabiatlı efendimiz
mübarek elleri ipekten ve sair şeyden daha latif ve yumuşak idi.Ve ben misk ve ıtır koku
koklamadım ki,tüm ahlakı cemeden Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek terlerinden
güzel kokusu olsun.Belki mübarek terlerinin kokusu,tüm güzel kokulu şeylerden daha
hoş idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Ca’fer bin Süleymandan,oda
Baîden,oda Sabitten,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS:Enes bin Malik; Resul-i Ekrem Hazretlerinden rivayet


buyurdu ki;Bir gün Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuruna bir adam geldi.Sarı renkli,
koku sürünüp,eseri zahir olmuş idi. Resul-i Ekrem Hazretlerinin âdeti dahi bu idi ki,bir
kimsenin üzüleceği şeyi yüzüne karşı söylemezler ve hiçbir kimsenin ayıbını yüzüne
vurmazlar idi.Ve o kimse meclisi saadetlerinden kalkıp gittikten sonra Resul-i Ekrem
Hazretleri Ashabı Kirama;Keşke şu kimseye sarı renkli nesne sürünmeyi terketmesini
söyleseydiniz,buyurdular.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Ashabı Kiramın birinde bir çirkinlik
görse kemali hilim ve keremlerinden o münkeri cümleden nehyederler idi ki,o kimse
utanmayarak anlayıp terk etsin diye.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi lafzı değişik manası aynı olduğu halde,Kuteybe bin Said
ile Ahmed bin Abededen,bu ikisi Hammad bin Zeydden,oda Selm Aleviden,oda Enes bin Malikden rivayet
buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


söz ve fiillerinde tabii olarak çirkin iş yapmazlar yani tabiatının iktizası olarak,kelam ve

135
işlerinde yaramaz ve çirkin şey sahibi olmadı ve işlenilecek yanlışları yapmazlardı.Yani
tabiatı iktiza etmediği yaramazlık şey kelamında ve fiilinde işlemezler idi.Yani ne tabii
ve ne kesbi kendilerinden yaramazlık ve çirkin şey vaki olmadı.Ve çarşı ve pazarda
insanlarla hasımlaşıp,seslerini yükseltmezler ve kendilerine kötülük edene kötülük ile
mukabele etmeyip,afv ile muamele ve intikam almaktan sakınırlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Beşşardan,oda Muhammed bin
Caferden,oda Şu’beden,oda Ebu İshakdan,oda Ebu Abd Cedeli Abd bin Abd-den,odaHz.Âişeden rivayet
buyurdu.

ALTINCI HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


mübarek eliyle bir şeye vurmadı.Lakin gazada,cihad vaktinde mübarek eliyle darb edip
vurdu.Ve hiçbir hizmetkârı ve bir zecvesini dahi vurmadılar.
Malum ola ki;hizmetçi ve zevceyi iktiza ettiğinde darb caiz ise de,terki evladır,
dediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Harun bin İshak Hemedaniden,oda Abededen,oda Hişam
bin Urveden,oda pederinden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki;Ben Resul-i Ekrem


Hazretlerinin,Allahın yasakladıklarından bir şey işlenmedikçe,kendilerine olan zulüm
sebebiyle,zalimden intikam kasdında olduğunu görmedim.Eğer Resul-i Ekrem
Hazretlerine olan zulümde,Allah Taalanın haram kıldığı şeylerden bir şey işlenir ise,bir
derece kızarlardı ki,kızma cihetinden insanların ziyade şiddetlisi olurlar idi.Ve Resul-i
Ekrem Hazretleri iki iş arasında muhayyer kılınsa,kolay olanını seçerlerdi.Eğer o kolay
olan şey günaha sebeb olacak ise,ondan ziyade uzak olurlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Abedetüd Dabîden,oda Fadl bin İyazdan,oda
Mansurdan,oda Zühriden,oda Urveden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

SEKİZİNCİ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki;Bir kimse gelip Resul-i


Ekrem Hazretlerinin huzuruna girmeye izin istedi.Ve ben dahi nezdi saadetlerinde
idim.Ve o kimsenin sesini işittiğinde;Şu kimse kavmi arasında yaramaz adamdır,
buyurdular.Ve sonra huzuru saadetlerine kabul buyurup hilim ve kerem ile mükâleme
ve taltif buyurdular.
Hz.Âişe buyurdular ki;O kimse huzuru saadetten çıkıp gittikten sonra;Ya
Rasulallah,bu kimse içeri girmezden önce kötü halini takrir buyurdunuz,sonra huzuru
şerifinize kabul edip kavli leyyin,yumuşak bir dil ile kendisini taltif buyurdunuz,bunun
hikmeti nedir?dedim.
Resul-i Ekrem Hazretleri saadetle buyurdular;Ya Âişe,bazı insanların şerlisi
vardır ki,insanlar onu kendi haline bırakıp,çirkin sözünü dinlemekten sakınmak için
dost gibi görünürler.O adam insanların şerlisi olmakla çirkin sözü dinlememek için ben
dahi taltif ettim,buyurdular.
Bu hadisi şerifte ehli küfrü ve ehli fıskı gıybetin cevazına delalet vardır,dediler.
“Gıybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir:
Birisi: Şekva suretinde bir vazifedar adama der, tâ yardım edip o münkeri, o
kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.
Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesaî etmek ister. Senin ile meşveret eder. Sen
de sırf maslahat için garazsız olarak, meşveretin hakkını eda etmek için desen: "Onun
ile teşrik-i mesaî etme. Çünki zarar göreceksin."
Birisi de: Maksadı, tahkir ve teşhir değil; belki maksadı, tarif ve tanıttırmak için
dese: "O topal ve serseri adam filan yere gitti."
Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor,
belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor, sıkılmayarak aşikâre bir
surette işliyor.

136
İşte bu mahsus maddelerde garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz
olabilir. Yoksa gıybet, nasıl ateş odunu yer bitirir; gıybet dahi a'mal-i sâlihayı yer
bitirir.”81
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni ebi Ömerden,oda Süfyandan,oda Muhammed bin
Münkedirden,oda Urveden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

DOKUZUNCU HADİS:Muhammed bin Münkedir’den mervidir,buyurdular ki;


Ben Cabir bin Abdullahtan işittim,buyurdular ki;Rasulü Ekrem Hazretlerinden dünya
şeylerinden bir şey istenildiğinde,asla red ile cevab vermeyip,istenilen şey var ise
verirler,yok ise va’d buyururlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman
Mehdiden,oda Süfyandan,oda Muhammed bin Münkedirden,oda Cabir bin Abdullahtan rivayet buyurdu.

ONUNCU HADİS:İbni Abbas’dan mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri hayra cömertlikte bulunanların ziyade cömert ve kerimi idi.Yani Zâtı
Nebevilerinden ziyade cömert bir kimse olmaz ve tasavvur dahi olunmaz idi.Ve
Ramazanı Şerifte sonuna kadar,sair zamanda olan cud ve sehavetinden ziyade sehavet
ve cömertlik ederler idi.
Ve Hz.Cibril gelip Kur’an-ı Resul-i Ekrem Hazretlerine okuyup,Cebrail dinler
idi.Ve Resul-i Ekrem Hazretlerine Cibril karşılaştığı vakitte,etrafa gönderilen rüzgarın
yayılıp,beldeye menfaatı umumi ve tam olduğundan ziyade, Resul-i Ekrem Hazretleri
bütün kullara hayır ile faydası umumi ve cömertliği tam idi.Bu derece kemali
sehavetleri güzel ahlaklarından olmuştur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin İmran ebil Kasım Kureşi Mekkiden,oda
İbrahim bin Sa’dden,oda İbni Hişam Zühriden,oda Ubeydullahtan,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

ON BİRİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri kemali tevekküllerinden yarın için zahire hazır etmezler idi.
İmamı Tirmizinin bu hadisi şerifi zikirden muradı; Resul-i Ekrem Hazretlerinin
güzel ahlaklarından biri tevekkül olduğunu beyandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Cafer bin Süleyman
Dabiden,oda Sabitten,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

ON İKİNCİ HADİS:Hz.Ömer bin Hattab’dan mervidir,buyurdular ki;Bir kimse


Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuru saadetlerine gelip onun br şey vermesini niyaz etti.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri o kimseye;Sana verecek yanımda bir şey yoktur.Lakin
kıymetini ben vermek üzere istediğin şeyi satın alarak,bana bir şey geldiğinde o borcu
sahibine vereyim,buyurdu.
Hz.Ömer buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin kelamı şerifini dinledikten
sonra;Ya Rasulallah,bir kimseye bundan önce nice defalar hediye verdiniz.Şimdi
yükümlü olduğunuz kavli leyyini,yumuşak dili ve sözü verdiniz.Hz.Allah size gücünüz
yetmeyen şeyi yüklemedi,dedim.
Resul-i Ekrem Hazretleri bu sözü hoş karşılamayıp,yüksek huzurlarında bulunan
ensardan bir kimsenin;Ya Rasulallah,infak ile arşın sahibi olan Allah,beni fakir
eder,diye korkma,demesine tebessüm buyurdular.Ve o ensarın sözünden bir derece
memnun oldular ki,mübarek Çehre-i Saadetlerinde güler yüzlülük zahir oldu.Ve bu
zatın sözünden sonra ben infak ve fakrdan korkmamak ile memur oldum, buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Harun bin Musa bin ebi Alkameden,oda Hişam bin
Sa’dden,oda Zeyd bin Eslemden,oda babasından,oda Ömer bin Hattabdan rivayet buyurdu.

81
Mektubat.277.

137
ON ÜÇÜNCÜ HADİS:Rübeyye’a binti Muavviz’den mervidir,buyurdular ki;
Resul-i Ekrem Hazretlerine hediye olarak bir tabak taze hurma ve üstü tüylü birkaç
ufak hıyar götürdüm. Resul-i Ekrem Hazretleri altundan yapılmış olarak,kadınların
süsüne mahsus olan şeylerden mübarek avucu dolusu bana verdiler.
Bu hadisi şeriften murad; Resul-i Ekrem Hazretlerinin az bir şey karşılığında,
çok şey verdiklerini zikir ile,peygamberin mükemmel ahlaki güzelliğini beyandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi ali bin Hacerden,oda Şerikden,oda Abdullah bin
Muhammed bin Akilden,oda Rübeyyeâ binti Muavvizden rivayet buyurdu.

ON DÖRDÜNCÜ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


hediyeyi kabul ederler ve hediye verene mukabilinde mükafat ve ziyadesiyle ihsan
buyururlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Haşrem ve başkalarından,onlar dahi İsa bin
Yunusdan,oda Hişam bin Urveden,oda pederi Urveden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ON DÖRDÜNCÜ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin HAYALARI hakkında varid olan hadisi şeriflerin


beyanı hakkındadır.
Haya;kalbde olan bir hâleti kâmiledir.Onun için Resul-i Ekrem Hazretleri;”El-
haya-ü minel iman”,”Haya imandandır.”buyurdular.

BİRİNCİ HADİS:Katade’den mervidir,buyurdular ki;Ben Abdullah bin Ebu


Utbenin,Ebi Said Hudri’den rivayet etti ki;işittim,Ebu Said el-Hudri buyurdular ki;
Resul-i Ekrem Hazretleri ön tarafında bâkire için olan,peçe içinde oturan bâkire
gelinden ziyade haya sahibi idi.Ve kemali hayalarından hoş görmedikleri şeyi,lisanen
izhar etmeyip,çehrelerinde hasıl olan değişiklikten anlaşılır idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Davuddan,oda
Şu’beden,oda Katadeden,odaAbdullah bin ebu Utbeden,oda Ebu Saidel Hudriden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki;Ben hiçbir vakitte Resul-i


Ekrem Hazretlerinin avret yerini görmedim.
Bu hadisi şerifte işaret vardır ki;haya ehlinden,haya olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Veki’den,oda Süfyandan,oda
Mansurdan,oda Musa bin Abdullah bin Yezid Hatemiden,oda Hz.Âişenin kölesinden,oda Hz.Âişeden
rivayet buyurdu.

ON BEŞİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin HACAMETİ hakkında varid olan hadisi şeriflerin


beyanı hakkındadır.

BİRİNCİ HADİS:Hamid’den mervidir,buyurdular ki;Enes bin Malikden,


hacametçinin yaptığı iş helal mıdır,değil midir?diye sual ettiler.Hz.Enes cevab olarak
buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri hacamet ettirdi.Ve hacamet eden Ebu
Tayyibeye hacametin arkasında ücret olarak iki sa’ (kile) yiyecek verilmesini emir
buyurdular.Ve eğer hacametçinin işi haram olsa, Resul-i Ekrem Hazretleri ücret vermez
idi,diye Hz.Enes o soranlara cevab vermiş oldu.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri Ebu Tayyibenin sahiblerine,Ebu Tayyibenin size her
gün vermekte bulunduğu vazifeyi eksiltin,buyurdular.Onlar dahi eksilttiler.

138
Resul-i Ekrem Hazretleri bu emri verdikten sonra,hacamet sizin tedavi ettiğiniz
şeyin efdalidir,buyurdular.Yahut,hacamet sizin tedavi ettiğiniz şeyin efdalinden
bazısıdır,buyurdular.
Bu hadisi şeriften hacametçinin işi helal olduğu ve hicaz beldesinde hacametin
efdali,devadan olduğu anlaşılır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Hacerden,oda İsmail bin Caferden,oda Hamidden
rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Hz.Ali’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


hacamet ettirdi ve hacametçinin ücretini ver,diye bana emir buyurdular,ben dahi
verdim.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Amr bin Aliden,oda Ebu Davuddan,oda Varaka bin
Ömerden,oda Abdul A’ladan,oda Ebu Cemilden,oda Hz.Aliden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:İbni Abbas’dan mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri mübarek boyunlarının iki tarafında bulunan damarlardan ve iki kürekleri
ortasından hacamet ettirdiler.
Hadiscilerden İbni Mace Hz.Ali’den rivayet etti ki;Cibrili Emin gelip Resul-i
Ekrem Hazretlerine boynunun iki tarafından ve iki kürekleri ortasından hacamet
etmeyi talim eyledi.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri hacametçinin ücretini verdi.Eğer hacametçinin
ücreti haram olsaydı vermezler idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Harun bin İshak Hemedaniden,oda Abededen,oda Süfyanı
Sevriden,oda Cabirden,oda Şa’biden,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS:İbni Ömer’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri bir hacametçi getirtip,hacamet ettirdi.Ve o hacametçiye;yevmiye,
Efendilerine ne verirsin?diye sual buyurdu.Ebu Tayyibe;Günde üç sa’(Kile) veririm,
demesiyle Resul-i Ekrem Hazretleri Ebu Tayyibenin sahiblerine verdiği şeyi az
edip,sahibleri dahi kabul etti.Ve Ebu Tayyibenin hacamet ücretini dahi verdiler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Harun bin İshakdan,oda Abededen,İbni ebi Leyladan,oda
Nafi’den,oda İbni Ömerden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri mübarek boyunlarının iki tarafında olan damarlardan ve iki kürekleri
ortasından hacamet ettirdi ve âdeti seniyyeleri ayın onyedi ve bazı ondokuz ve bazı
yirmibirinci günü hacamet olmak idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdul Kuddüsden,oda Amr bin Âsımdan,oda Hümam ile
Cerir bin Hazimden,bu ikisi Katadeden,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri melel dedikleri yerde,mahrem oldukları halde mübarek ayağının üzerinden
hacamet ettirdi.
Melel;Medineden onyedi mil mesafe uzak olup,Mekke ile Medine arasında olan
bir yerin ismidir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Mansurdan,oda Abdurrezzaktan,oda
Ma’merden,oda Katadeden,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

ON ALTINCI BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin ESMA-İ ŞERİFELERİ yani kendilerine ıtlak


olunan isimler hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.

139
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek isimleri “Camiut Tirmizi” şarihlerinden
Ebubekir bin Arabi merhumun haber verdiğine göre,Allahın yüce isimleri gibi bin isim
olup,bunların yirmiyedisi Kur’an-da ve diğerleri diğer semavi kitablarda yazılmıştır.

BİRİNCİ HADİS:Cübeyir bin Mut’im dedi ki; Resul-i Ekrem Hazretleri saadetle
buyurdular ki;Ben Muhammed ismiyle isimlendirildim.
Malum olsun ki; Resul-i Ekrem Hazretlerine Muhammed tesmiye olunduğu,
güzel hasletleri çok olduğu içindir.Ve ben Ahmed ismiyle dahi müsemmayım.Ve ben
Mahv Nebiyim.Allahu Azimuşşan benim sebebimle küfrü mahveder.Ve ben Hâşirim
ki,insanlar benim gelmem üzere haşir olunur.Yani kıyamet gününde insanlar benden
sonra haşir olunur.Ve ben tüm enbiyanın arkasında geliciyim.Âkib o nebidir ki,ondan
sonra nebi gelmez.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Said bin Abdurrahman Mahzumi ilşe diğer bir zattan bu
ikisi Süfyandan,oda Zühriden,oda Muhammed bin Cübeyir bin Mut’imden,oda babası Cübeyirden
rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Hz.Huzeyfe’den mervidir,buyurdular ki;Medine-i Münevverenin


bazı sokaklarında Resul-i Ekrem Hazretleriyle karşılaşıldığında kendileri saadetle;Ben
Muhammedim,ben Ahmedim,ben Rahmet Nebisiyim.Cenab-ı Peygamberin rahmet
nebisi buyurduğu,onsekiz bin aleme rahmet olduğu içindir.Ve ben Tevbe Nebisiyim ve
Nebiyyüt Tevbe buyurdukları,ümmetinde tevbe edici sair ümmetten ziyade olduğu
içindir.
Ve ben enbiyaya Tevhidin aslında ve temelinde ve mekârimi ahlakta ittiba’
ediciyim.Ve ben haşir ediciyim.Haşrin mânası birinci hadiste geçti.Ve ben büyük büyük
cenklerin Nebisiyim,buyurdular.
Bu hadisi şeriften anlaşıldı ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin zamanı saadetlerinde
cihad ziyade olurdu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Zarif Kufiden,oda Ebubekir bin
Ayaşdan,oda Âsımdan,oda Ebu Vâilden,oda Hz.Huzeyfeden rivayet buyurdu.

ON YEDİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin hâl-i hayatlarında GEÇİMİNİN KEYFİYETİ


hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.
Maişet;yiyecek ve içecekten hayatın kendisiyle hasıl olduğu şeydir.

BİRİNCİ HADİS:Simak bin Harb’den mervidir,buyurdular ki;Numan bin


Beşirin yiyecek ve içecek telaşına düşenleri kınayıp azarlayarak,sizler istediğiniz yiyecek
ve içecekte nimetlenmez misiniz?Ben sizin peygamberinizi gördüm.Eski hurmadan
karnını doyuracak miktarı bir şey bulamaz idi,buyurduğunu işittim.Yani Numan bin
Beşir Hazretleri;sizler dahi az yiyeceğe kanaat hususunda uymakta olduğunuz
peygamberinize iktida ediniz,demek istedi.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri âhireti dünyaya tercih buyurup,fakrı
ihtiyar ettiler.Yoksa dünyada istediği şeyi bulamaz idi,demek değildir.Belki istemezler
idi,demektir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Ebu Ahvesden,oda Simak bin
Harbden rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki;Bizler ki Âl-i


Muhammed’deniz,bir ay bekleyip,bir şey pişirmek için ateş yakmaz idik.Yani bir ay
geçerdi ki,ateş yakıp ocakta bir şey pişirdiğimiz olmazdı.Yeyip ve içeceğimiz ancak
hurma ve su idi.Birkaç defalar beyan olunduğu gibi,hakkında “Levlâke levlâke lemâ

140
halaktül eflâk”,”Eğer sen olmasaydın,sen olmasaydın;Ben felekleri,varlıkları
yaratmazdım.” buyurulan bir zatın fakrı ihtiyarıdır,haşa zaruri değildir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Harun bin İshak Hemedaniden,oda Abededen,oda Hişam
bin Urveden,oda pederi Urveden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:Ebu Talha’dan mervidir,buyurdular ki;Bir gün Resul-i Ekrem


Hazretlerine açlığımdan şikayet edip,karınlarımıza bağladığımız taşları göstermek için
karınlarımızdan elbiselerimizi açtık.Herbirimizin karnında birer taş var idi.Ve Resul-i
Ekrem Hazretlerinin dahi mübarek karınlarında iki taş bağlamışlar idi. Yani karnı aç
olan kimselerin karınlarına taş bağlamaları açlık elemini teskin içindir. Resul-i Ekrem
Hazretlerinin açlığı onlardan ziyade olmak hasebiyle iki taş bağlamışlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin ebi Ziyaddan,oda Seyyardan,oda Sehl bin
Eslemden,oda Yezid bin ebi Mansurdan,oda Enesden,oda Ebu Talhadan rivayet buyurdu.
“Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın küçüklüğünde ona bakan ve
hizmet eden Ümm-ü Eymen demiş: "Hiçbir vakit Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm
açlık ve susuzluktan şikayet etmedi, ne küçüklüğünde ve ne de büyüklüğünde." 82

DÖRDÜNCÜ HADİS:Ebu Hureyre’den mervidir,buyurdular ki;Bir gün Resul-i


Ekrem Hazretleri bir saatte saadethanelerinden dışarı çıktılar ki,o saatte Hane-i
Saadetlerinden dışarı çıkmak âdeti seniyyeleri değil idi.Ve o saatte bir kimse Hücre-i
Saadetine girerek,Rasulullah ile karşılaşması âdet dışı idi.
Hz.Ebubekir âdet dışı olarak bu zikredilen saatte huzuru saadete geldiler.Ve
Resul-i Ekrem Hazretlerinin;Ya Ebabekir,âdet dışı gelmene sebeb ne oldu?
buyurmalarına,Ya Rasulallah,Cenabı Peygamberlerinizle karşılaşıp,mübarek cemalinize
bakmaktır,dediler.Ve az bir zaman geçince Hz.Ömer dahi âdet dışı olarak huzuru
saadete girip, Resul-i Ekrem Hazretlerinin,Ya Ömer,âdet dışı olarak gelmene sebeb ne
oldu?buyurmalarına,Ya Rasulallah,açlık sebeb oldu,cevabını verdiler.O vakit Resul-i
Ekrem Hazretleri;Bende sizin mübtela olduğunuz açlığın bazısına mübtela oldum.Yani
ben dahi acım,buyurdular.
Bu kıssada ima vardır ki;Allah Taalanın tevfikiyle her birinin kalbi,diğerinin
kalbini celbetti.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri ve Ebubekir ve Ömer üçü beraber Ebu Heysem
Ensarinin hanesine teşrif buyurdular.Ve Ebu Heysem hurma ağaçları ve koyunları çok
bir kimse idi.Lakin hizmetkârı olmadığından evinin işlerini düzenlemeye gitmişti. Resul-
i Ekrem Hazretleri Ebu Heysemi evinde bulamayıp;Zevcin ne taraftadır?diye
hatunundan sual buyurdular.Hatun ise;Bizim için tatlı su aramaya gitti,cevabını
verdi.Ve az bir zaman içinde Ebu Heysem bir kırba tatlı su yüklenmiş olduğu halde
geldi.Ve kırbayı bir yere koyduktan sonra gelip, Resul-i Ekrem Hazretleri ile kucaklaştı.
Ve kemali muhabbet ve sevincinden;anam-babam sana feda olsun,ya Rasulallah,dedi.
Sonra Ebu Heysem bu zatları alıp bağına getirdi.Ve oturmaları için bir şey
döşedi.Ve oturduktan sonra Ebu Heysem bir hurma ağacının yanına gitti.Ve bir dal
kopararak Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuruna koyduklarında buyurdular;Ya Eba
Heysem,Bu salkımı getirmekte acele mi ettin?Bizim için hurmayı kendi elinle
ayırmadın?buyurdular.
Ebu Heysem;Ya Rasulallah,hurmayı kendi elimle ayırmadım,isteğim budur ki,siz
kendi mübarek elinizle olmuşunu olmamış ve koruğundan seçesiniz ve hangisinden
murad buyurur iseniz yeyiniz,dedi.
Ve bu zatlar yediler ve kırbada olan sudan içtiler. Resul-i Ekrem Hazretleri
buyurdular ki;Bizim yediğimiz ve gölgelendiğimiz gölge,o Allaha kasem ederim ki,

82
Mektubat.178.

141
benim nefsim onun yedi kudretindedir.O nimetlerdendir ki,siz onun şükrünü hakkıyla
yerine getirdiğinizden kıyamet gününde sual olunursunuz.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri o bahçede kendilerine olan nimetleri beyan etmek
murad buyurup;Serin gölgedir,güzel hurmadır,soğuk sudur,buyurdular idi.
Ebu Heysem bu zatlara yiyecek hazırlamak için evine gitmeyi murad eylediğinde
Resul-i Ekrem Hazretleri;Hanene vardığında elbette bizim için süt sahibi olan hayvanı
kesme,süt vermeyen hayvanı kes,buyurdular.
Ve Ebu Heysem bir dişi oğlak yahut yaşına girmemiş erkek oğlak kesti ve pişirip
bahçede huzuru saadete getirdi ve onlarda yediler.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri Ebu Heyseme;Hizmetkârın var mıdır?diye sual
buyurup Ebu Heysem;Yoktur,dediğinde;Senin hizmetkârın yoktur,bize bir taraftan esir
geldiği vakit,sen bize gel ve o vakitte hazır ol,fermanını buyurdular.
Ve Resul-i Ekrem Hazretlerine iki tane esir getirildi ki,üçüncüsü yok.Yani ikiden
ziyade değil idi.Ebu Heysem huzuru saadete geldi ve o iki esiri gördü.Ve Resul-i Ekrem
Hazretleri Ebu Heyseme;Şu ikisinden birini seç,buyurdular.Ebu Heysem;Ya Rasulallah,
Zatı Saadetiniz benim için seçin,dediğinde buyurdular ki;Bir kimse bir görüş sahibi ile
müşavere edip danışsa,o kimse görüş sahibini emin edinmiş olur.Böyle olunca da ben
dahi doğru olanı sana söyler ve seni sevkederim,buyurarak esirin birine işaret ederek;
Şu esiri al,zira ben bunu namaz kılarken gördüm.Ve bu esiri aldıktan sonra sen buna
iyilikle emir ve bildiğini öğret,buyurdular.
Ve Ebu Heysem esiri alıp ailesine gitti.Ve Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu esir
hakkında buyurduğunu haber verdiğinde Ebu Heysemin hatunu;Ya Eba Heysem,sen
esirin hakkında her ne ki iyilik eylesen, Resul-i Ekrem Hazretlerinin iyilik ile
buyurduğuna ulaşamazsın,meğer bu esiri âzad edesin,dedi.Ebu Heysem dahi;Âzad
olsun,dedi.
Resul-i Ekrem Hazretleri Ebu Heysem ile hatunu arasında geçen hallere muttali
olduğunda;Hak Sübhanehu ve Teala Enbiyadan bir nebiyi ve hulefadan bir halifeyi
göndermedi ki ancak onların ikişer sırdaşı vardır.Onlardan biri;Ona iyilik ile emir ve
kötülükten nehyeder.Ve diğeri;Onu fesaddan men etmez.O kimse ki şerli olan hem
sırrından mahfuz olur,tüm kötülüklerden dünya ve ahirette korunmuş olur,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin İsmailden,oda Âdem bin ebi İyasdan,oda
Şeyban ebi Muaviyeden,oda Abdulmelik bin Umeyrden,oda Ebu Selemeden,oda Ebu Hureyreden rivayet
buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Hz.Kays’dan mervidir,buyurdular ki;Sa’d bin Ebi Vakkasdan


işittim,buyururlar idi ki;Ben Hak yolunda kan döken kimselerin evveliyim.Ve ben bu
ümmette Allah yolunda ok atan kimselerin ilkiyim.Ashabı Muhammedden gaza edici bir
cemaat içinde ben kendimi gördüm.Yani onlar ile gazada bulundum.Yemek yeme
olmadığından dolayı,ağaç yaprağı ve sakız ağacı meyvesi yer idik.Hatta bunlardan
yediğimizden dolayı kazayı hacete vardığımızda,koyun ve devenin atık ve dışkıları gibi
yapardık.
Benim dini mübinde sebkatim ve can baş ile hizmetim var iken,Beni Esed kabilesi
beni,namazı layıkı vechi üzere kılmaz diye tazir eder oldular.Böyle olduysa,yazık benim
başıma.Dini mübin için ettiğim çalışmalar ve çektiğim zahmetler zayi olup,bana faide
vermedi,diye Hz.Sa’d buyurdular.
Malum ola ki;Sa’d bin Ebi Vakkas,Aşere-i Mübeşşeredendir.Beni Esed kabilesi
bu zatı Basra hakimine tekdir ettirmek için iftiraya,nihayet derece infiallerinden,gençlik
zamanında dini mübin yolunda bu kadar meşakkat çekmiş iken;Şimdi son vaktimde
mi,namazı layıkı vechi üzere kılmıyorum?demek murad buyurdular.
İmamı Tirmizinin bu hadisi şerifi zikirden muradı;Ashabı kiramın geçim
darlıklarını beyandır.

142
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ömer bin İsmail bin Mecalid bin Saidden,oda pederi
İsmailden,oda Beyan bin Bişrden,oda Kays bin ebi Hazimden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS:Amr bin İsa’dan mervidir,buyurdular ki;Halid ve Süveyş


adındaki zatlardan işittim,buyurdular ki;Hz.Ömer hilafet zamanında Utbe bin Gazvani
Serasker (ordu kumandanı)edip bir yere gönderdi.Veya Utbenin maiyyetinde bulunan
asker ile tâ arab yerinin nihayetine ve acem beldelerinin arab yerine yakın olan bir yere
kadar git,buyurdu.
Ve Hz.Utbe aldığı emir üzerine asker ile,memur oldukları tarafa yönelip hatta
Mirbed adındaki yere geldiğinde küflü,taşlı bir yeri buldular.Askerler birbirine;burası
acaba neresidir?deyip,Basradır,dediler.
Ve Utbe askerler ile Mirbed adındaki yerden kalkıp,küçük bir köprü karşısına
geldiğinde,vazifeli olduğumuz yer burasıdır deyip,o yere indiler.Muradları,düşmanın su
tarafından gelip,köprüyü zaptetmemesi idi.Halid ve Süveyş bu kıssanın tamamını
zikrettikten sonra dediler ki,Hz.Utbe buyurdu ki;Ben kendimi bu seferde şöyle gördüm
ki,ağaç yaprağından başka yiyeceğimiz yok idi.Ve ağaç yaprağının sert ve sıcaklığından
ağızlarımızın kenarı yara olmuş idi.Halbuki ben Resul-i Ekrem Hazretleri ile beraber
İslâmda yedi kimsenin yedincisi idim.Bir elbise,hırka alıp kendim ile Sa’d bin Malik
arasında o elbiseyi iki parça ettim.Bir parçasına kendim ve bir parçasına Sa’d büründü.
Elbisemizin hali bu idi.
Bürde;Bazı meşlah yapıp giyilir,bir tarafı siyah,bir tarafı beyaz olur.
Meşlahda;altı üstü bir olan ve kol yerine yarıkları bulunan bir çeşit elbise.
Ben Rasulullah ile İslâmda yedincisi olduğum yedi kimseden her biri bir şehrin
emiri oldu.Yakında bizden sonra olan emirleri ve hallerini tecrübe edersiniz.Yani
Hz.Utbe tabiine,sizin emiriniz Ashabı Kiramdan olmakla,sıfatı habibullah ile
mevsuflardır.Bunlardan sonra gelen ümera bu hal üzere olamazlar,demek olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Saffan bin İsadan,oda
Amr bin İsa bin Neame Adeviden rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri peygamberliğinin başlangıcını beyan sadedinde buyurdular ki;Bu başlangıçta
dini açıkladığım vakit bir derece korkutuldum ki,benden başka bir kimse o korkunun
misli ile korkutulmaz ve ben din yolunda bir derece eziyet olundum ki,benden başka bir
kimse o eziyet ile eziyet olunmaz.
İslâm kuvvet buluncaya kadar Resul-i Ekrem Hazretlerinin küffardan çektiği
korku ve gördüğü eziyeti bir kimse görmemiştir.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Benim üzerime öyle bir ay geçti ki,
benim ve Bilalin bir kimseyi layıkıyla doyuracak kadar yiyeceğimiz bulunmaz idi.Fakat
bir miktar az yiyecek bulunur idi ki,gayet azlığından Bilal koltuğu altına gizlese, o
yiyeceği Bilalin koltuğu gizler idi.
O vakitte Hz.Bilal Resul-i Ekrem Hazretlerinin arkadaşı idi.O yiyecekleri
koyacak bir şeyleri olmadığından,Bilal koltuğu altına alır idi.
İmam Tirmizinin bu hadisi zikirden muradı; Resul-i Ekrem Hazretlerinin geçim
zorluklarını beyandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan,oda Ruh bin Eslem ebi
Hatemi Basriden,oda Hammad bin ebi Selemeden,oda Sabitten,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

SEKİZİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin huzurunda sabah ve akşam yiyeceği et ve ekmekten ikisi toplanmadı.
Meğer yiyenler yiyeceğin doyuracağı miktardan çok olduğu vakitte et ile ekmek
toplanırdı.Yani ekmek bulunsa et bulunmaz,et bulunsa ekmek bulunmaz idi.Eğer
misafir çok olur ise,ikisi bulunur idi.

143
DOKUZUNCU HADİS:Hz.Nevfel’den mervidir,buyurdular ki;Aşere-i
Mübeşşereden Abdurrahman bin Avf bizim ile otururlar idi.Ve ne güzel arkadaş
idi.Kendisiyle teklifsiz görüşür idik.Birgün bizim ile beraber çarşıdan döndü.Ve bizi
evine götürdü.Tâ ki evine girdik.Zât-ı Âlileri banyoya girip yıkandıktan sonra,bizim
yanımıza geldi.Ve bizim önümüze içine et ve ekmek konulmuş bir çanak getirilip
konulduğunda,kendileri ağlamaya başladı.
Nevfel der ki;Ya Eba Muhammed!Bu ağlamaya sebeb ve gerekçe nedir?diye sual
ettim.Cevab olarak buyurdular ki;Ey Nevfel,nasıl ağlamıyayım ki, Resul-i Ekrem
Hazretleri dünyadan ahirete intikal buyurdu.Kendi ve ehli beyti arpa ekmeğinden
doymadılar.Dünyada böyle dar bir geçim ile vakit geçirip,biz böyle et ile ekmeği toplayıp
faydalandık.Ben zannetmem ki,Ey Nevfel,bizler kendimize hayırlı olan şey için sağ
kalmış olalım.Belki bize hayırlı olan şey,peygamberimiz gibi dar bir geçim ile zaman
geçirmek ve ona uymak idi.Onun için ağlarım,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Hamidden,oda Muhammed bin
İsmailden,oda İbni ebi Zi’bden,oda Müslim bin Cündübden,oda Nevfel bin Hezeliden rivayet buyurdu.

ON SEKİZİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin ÖMRÜ SAADETLERİ hakkında varid olan hadisi


şeriflerin beyanı hakkındadır.

BİRİNCİ HADİS:İbni Abbas’dan mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri kendine vahiy nazil olduğu halde Mekke-i Mükerremede onüç sene ikamet
buyurdu.Yani kendilerine vahiy nazil olduktan sonra,peygamberliğini izhar edip,onüç
sene Mekkede halkı dine davet buyurdu.Ve elliüç yaşında iken Medine-i Münevvereye
hicret ile on sene dahi Medinede halkı İslâma davet buyurup,altmışüç yaşında dâr-ı
bekâya teşrif buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Ruh bin Abededen,oda Zekeriya
bin ishakdan,oda Amr bin Dinardan,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Cerir’den mervidir ki,Cerir Hz.Muaviyeden işitti;hutbede der


idi ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ile Hz.Ebubekir ve Ömer altmışüçer yaşında dâr-ı
bekâya irtihal buyurdular.Ve ben dahi altmışüç yaşına girdim.
Yani Muaviye onlar gibi altmışüç yaşında vefat etmek talebinde bulunmuş ve
muvaffak olamayıp seksen yaşına yakın olarak vefat etmiş ise de,talebiyle ecrine nail
oldu.Muaviyenin bu makamda Hz.Osman ile Hz.Aliyi zikretmediği,Hz.Osman sekseniki
veyahud seksensekiz yaşlarında şehid olduğu için ve Hz.Alinin ömrü şeriflerinde ihtilaf
olduğundan veyahud o zamanda hayatları devam ettiğindendir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Muhammed bin
Caferden,odaŞu’beden,oda Ebi İshakdan,oda Âmir bin Sa’ddan,oda Cerirden,oda Muaviyeden nakil ve
rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri altmışüç


yaşlarında oldukları halde ahirete teşrif buyurdular.Bu altmışüç senesi ömür
müddetinin en güzeli olduğundan bazı arifler yaşları altmışüçe ulaştığında,hayatının
geri kalanında lezzet kalmadığına işaret için ölüm sebeblerini hazırlarlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hüseyin bin Mehdi Basriden,oda Abdurrezzaktan,oda
Cüreycden,oda İmamı Zühriden,oda Urveden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS:Beni Haşim kölelerinden Umareden mervidir,buyurdular


ki;Hz.İbni Abbasın,Hz.Peygamber altmışbeş yaşlarında vefat etti,buyurduğunu işittim.

144
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin ömrü saadetleri hakkında üç rivayet
olup;bir rivayette altmış ve bir rivayette altmışüç ve bir rivayette altmışbeş denildi,ise de
İmamı Buhari ve Müslim altmışüç rivayetini sair rivayetler üzerine tercih ve diğer
rivayetleri tevil edip,altmış rivayet edenler ukûdu,şartları itibar edip,küsuru düşürerek
kırk-elli-altmış deyip,üçü terk etmişlerdir.Ve altmışbeş rivayet edenler,doğdukları sene
ile,dâr-ı bekâya teşrif ettikleri seneyi saymışlardır,dediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’ ile Yakub bin İbrahim Dûrkiden,bu ikisi
İsmail bin Aliden,oda Halid Huza’dan,oda Umareden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Dağfel bin Hanzele’den mervidir ki; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin nurlu ruhları kabzolundu.Yaşları altmışbeş idi.
İmamı Tirmizi buyurdular ki;Dağfel,Hz.Peygamber altmışbeş yaşında vefat
etti,dedi.Lakin biz Dağfelin Resul-i Ekrem Hazretleri ile karşılaşıp,hadis dinlediğini
bilmez ki,sözünü kabul edelim.Her ne kadar zamanı saadette çocuk değil ise de, Resul-i
Ekrem Hazretlerinden hadis dinlediği malum değildir.Böyle olduğu takdirde Dağfelin
rivayeti makbul değildir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşar ile Muhammed bin Ebandan,bu
ikisi Muaz bin Hişamdan,oda pederinden,oda Katadeden,oda Hasan Basriden,oda Dağfel bin hanzeleden
rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS :Rebia bin Ebi Abdurrahman’dan mervidir ki;Bu zat


Hz.Enesden işitti,buyururlar idi ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ne ziyade uzun boylu ve ne
kısa boylu idi. Ve renkleri ziyade kireç gibi beyaz olmayıp,esmer dahi değil idi.Ve
mübarek saç ve sakalları ziyade kıvırcık olmayıp,ziyade düz dahi değil idi.Belki azca
kıvırcık idi.Ömrü saadetleri kırka ulaştığında Hak Taala Hazretleri ahkamı diniyeyi
tebliğ için nebi gönderdi. Resul-i Ekrem Hazretleri peygamber olduktan sonra on sene
Mekkede ve on sene Medinede ikamet etti ve yaşları altmışa ulaştığında ahirete göç
ettiler.
Halbuki geçmişde beyan olunduğu vecihle,mübarek sakallarında ve başlarında
yirmi kadar beyaz kıl yok idi.Bu hadisi şerifin ravisi şartları itibar edip,kesirleri iskat
etti.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Musa Ensariden,oda Mainden,oda Malik bin
Enesden,oda Rebia bin ebi Abdurrahmandan,oda Enes bin malikden rivayet buyurdu.

ON DOKUZUNCU BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin ÂHİRETE TEŞRİFLERİNİN KEYFİYETİ


hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.
Malum ola ki;tüm peygamberlere ölüm zamanı bildirilip,ahirete gitmeklik ile
dünyada bulunmaklık arasında muhayyer kılındıkları gibi, Resul-i Ekrem Hazretleri
dahi şu ikiden birini kabulde muhayyer kılınmış ise de,bâki nimetleri fâni nimetler
üzerine üstün kılıp,ahirete teşrifi seçmişlerdir.Göç zamanları yakınlaştığında bir gün bir
baş ağrısı arız olarak hasta oldukları halde Hz.Âişenin evinde yatmışlar idi.Hastalık
müddetleri oniki gün,bir rivayete göre ondört gün olup,rebiül evvel ayının ikinci
günü,kuşluk vaktinde dâr-ı bekâya intikal buyurdular.

BİRİNCİ HADİS:Hz.Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki;Benim Resul-i


Ekrem Hazretlerini son görüşüm Pazartesi günü Hz.Âişenin kapısının perdesini açıp,
Ashab-ı Kiram sabah namazını kılar iken,baktığı vakit idi.Ve mübarek ruhu
saadetlerine bakdım,güçsüzlüklerinden parlayan vechi nebevileri mushaf yaprağı gibi
beyazlanmış idi.Halbuki sahabeler Hz.Ebubekire uymuşlar idi. Resul-i Ekrem

145
Hazretleri namaz kılınır iken perdeyi açtıklarından Ashabı Kiram Resul-i Ekrem
Hazretlerini görmeleriyle afiyetlerini anlayarak ziyade sevinçlerinden namazı kesip,
Resul-i Ekrem Hazretlerine mihraba yol vermeyi dilemeleri ve en büyük arkadaşı olan
Hz.Ebubekir Resul-i Ekrem Hazretlerinin emriyle imam olup,o dahi Rasulullah mescide
çıkacak düşüncesiyle mihrabdan çekilecek gibi bir hal göstermesi üzerine Hz.
Peygamber;Herkes kendi makamında olup,namazın bozulmamasını işaret buyurduktan
sonra,perdeyi indirip içeri girdiler.Ve o gün kuşluk vaktinde ahirete teşrif buyurdular.
Hz.Enesin,ruhu saadeti mushaf kağıdına teşbihden muradı;Rasulullahın nurlu
yüzü mushaf gibi hidayet edip yol gösterici ve vücudu şeriflerinin zayıflığından mushaf
yaprağı gibi beyaz ve ince olduğunu beyandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Ammar Hüseyin bin Haris ile Kuteybe bin Said ve
diğer bir zattan,bu üçü Süfyan bin Uyeyneden,oda İmamı Zühriden,oda Enes bin malikden rivayet
buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretlerinin ahirete göçüşleri zamanında,Ashab-ı Kiram Zât-ı Saadetlerinin defni
hususunda ihtilaf edip;bazısı mescidi şerife ve bazısı bâki kabristanına ve bazıları ceddi
İbrahimin (AS) yanına ve bazıları Mekkeye defin edelim dediler.
Ve Hz.Ebubekir buyurdular ki;Ben Resul-i Ekrem Hazretlerinden işittiğim şeyi
unutmadım ki,Hak Taala nebilerden bir nebinin ruhunu kabzetmedi,illa o nebinin defin
olmayı istediği yerde kabzeyledi,buyurdular idi.Böyle olunca siz dahi Hz.Peygamberi
döşeği olan yere defin edin,buyurdu.
Ve Rasululahın vücudu hal-i hayatında kendi Hücre-i Saadeti olup ve gece yattığı
döşeklerinin yerine defnettiler ki,o yere el-an Hücre-i Muattara denilir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Küreyb Muhammed bin Alâdan,oda Ebul Muaviye
Muhammed bin Hazımdan,oda Abdurrahman bin Ebubekir bin Melikiden,oda Ebu Melikeden,oda
Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:Hz.İbni Abbas ve Âişe’den mervidir,buyurdular ki;


Hz.Ebubekir Resul-i Ekrem Hazretlerini vefatlarından sonra iki gözleri arasından
öptüğü, Resul-i Ekrem Hazretlerine uymak için idi.Çünki Resul-i Ekrem Hazretleri süt
kardeşi olan Osman bin Maz’un Hazretlerini ölü olduğu halde iki gözü arasından
öpmüş ve hüzünlerinden Hz.Osmanın üzerine göz yaşı akıtmış olduğu,-ağlama- babında
zikrolunmuş idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşar ve Abbas Anberi ve Sivar bin
Abdullah ve diğer bir zattan ve bunlar Yahya bin Saidden,oda Süfyan Sevriden,oda Musa bin ebi
Âişeden,oda Abdullah bin Abdullahtan,oda Hz.İbni Abbas ile Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki;Hz.Ebubekir Resul-i


Ekrem Hazretlerinin vefatlarından sonra içeri girip ağzını Resul-i Ekrem Hazretlerinin
mübarek iki gözleri arasına ve iki ellerini mübarek iki kolları üzerine koyup;Vâ
Nebiyyâh (vah vah peygamber),vâ Safiyyâh (vah vah safiyyullah,seçkin kişi),vâ Halilâh
(vah vah dost,arkadaş)dedi.
İmamı Ahmed rivayetinde Hz.Ebubekir Cenabı Peygamberin mübarek başları
tarafından gelip,iki gözleri arasından üç defa öperek;birincide,vâ Nebiyyah ve
ikincide,vâ Safiyyah ve üçüncüde,vâ Halilah buyurdu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Nadr bin Ali Cehzemiden,oda Merhum bin Abdulaziz
Attardan,oda Ebu İmran Cevziden,oda Yezid bin Babnusdan,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Hz.Enes’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


Medineye teşrif buyurdukları gün,Medinenin her tarafı,yönü ve eşyası ve herşeyi
karanlık oldu.O nuru cihanı defnederken kabri saadetin toprağından ellerimizi

146
çekmeden,Allah tarafından vahyin kesilmesi ve sohbeti saadetin bereketinin
ayrılmasıyla kalblerimize doğan halleri beğenmez olduk.
Yani Hz.Enes Rasulullahın huzurunda kalblerinin füyuzat ve muhabbetullah ile
parladığını beyan buyurdu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Bişr bin Hilal Savvaf Basriden,oda Cafer bin
Süleymandan,oda Sabitten,oda Enes bin bin Malikden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS :Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri Pazartesi günü ahirete teşrif buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin hatimden,oda Âmir bin Salihden,oda
Hişam bin Urveden,oda pederi Urveden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

YEDİNCİ HADİS:Hz.Caferi Sadık’ın pederleri İmam Muhammed Bâkır


buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Pazartesi günü alemi bekaya teşrif buyurdu.
Pazartesi günü ve Salı gecesi ve Salı günü durup,Çarşamba gecesi defnolundu.
Süfyan dedi ki;İmam Muhammed Bâkırın dışındakiler Resul-i Ekrem
Hazretlerinin defin olduğu vakitte kabri saadete toprak dökmek için kullanılan
küreklerin sesi,gecesi sonunda işitilir idi.
Yani Resul-i Ekrem Hazretleri gecenin üçte birinin sonunda defnolundu,
buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin ebi Ömerden,oda Süfyan bin
Uyeyneden,oda Cafer bin Muhammedden,oda pederi Muhammed Bakırdan rivayet buyurdu.

SEKİZİNCİ HADİS:Ebu Seleme’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri Pazartesi günü vefat edip,Salı günü defnolundu.
İmamı Tirmizi,bu hadis garibdir,buyurdu.Garabeti bundan evvel zikrolunan
hadisin meşhur olduğu cihettendir.Bazılar Ebu Selemenin muradı;Salı günü defin
sebeblerine başlanıp,Çarşamba gecesi defin işi bitti,demektir buyurdular.Bu suretle bu
hadis öncekine muvafıktır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Abdulaziz bin
Muhammedden,oda Şerik bin Abdullah bin ebi Temrden,oda Ebu Selemeden rivayet buyurdu.

DOKUZUNCU HADİS:Ashabı Suffe’den Salim Hazretlerinden mervidir,


buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerine ölüm hastalıklarında baygınlık geldi ve
açılıp namaz vakti geldi mi,buyurdular.Ashabı Kiram;Evet,geldi,dediklerinde;Bilale
söyleyin,ezan okusun ve Ebubekire söyleyin insanlara imamet etsin,buyurduktan sonra
bayıldılar.Ve ayılıp,namazın vakti geldi mi?buyurdular.Evet,geldi,demeleri üzerine;
Bilale söyleyin ezanı okusun ve Ebubekire söyleyin halka imam olsun,buyurduktan
sonra bayıldılar.Ve yine ayılıp bu emri tekrar eylemeleri akabinde Hz.Âişenin,Ey Rasulü
Zülcelal,benim pederim ince kalb sahibi bir kimsedir.Yüksek makamınıza durduğunda
hastalığınızı hatırlayıp ağlar.Kur’an-ı okumaya kâdir olamaz.Keşke imameti başka bir
kimseye emir buyura idiniz,diye olunan ricasından sonra,bayılıp yine kendilerine
geldikten sonra;Bilale söyleyin ezanı okusun ve Ebubekire söyleyin imamet
etsin.Hz.Âişeye hitab ederek;Siz Züleyha gibisiniz,buyurdu.Zira Züleyha Mısırın
hatunlarını davet ve onlara ziyafet ile ikram izhar eyledi.Muradı o hatunların misilsiz
cemal sahibi Yusufu görmeleriyle,kendini Hz.Yusufa aşk ve muhabbette mazur tutarak
kınayıp zemmetmelerini terk etmeleri idi.
Kezalik Hz.Âişenin özür beyaniyle pederinden imameti geri çevirme talebinde
bulunmasından muradı; Resul-i Ekrem Hazretlerinin hastalıklarında Makamı Nebeviye
kâim olmakla insanlar uğursuzluk saymasınlar diye idi. Resul-i Ekrem Hazretleri
Hz.Âişenin bu içindeki isteğini nübüvvet nuruyla keşif edip,kemali hilim ve
keremlerinden;Sen isteğinin dışındakini söyledin,diyerek ümitsiz etmeyip,sizler Yusufun

147
aile ve arkadaşlarısınız,buyurarak gönüllerini aldılar. Resul-i Ekrem Hazretlerinin
imameti Sıddık-ı Ekbere havalesi,Halife-i Rasul olacağına işaret idi.
Hz.Salim buyurdular ki;Hz.Bilale söylediler ezanı okudu ve Hz.Ebubekire
söylediler namazı kıldırdı.
Sonra Resul-i Ekrem Hazretlerinin hastalıkları hafifleşip;Bakınız,benim için
dayanacak bir kimse bulunuz,dayanıp namaza çıkayım,buyurdular.
Ve Hz.Âişenin cariyesi Berire ile Nevbe adındaki zatlar mübarek koltuklarına
girip,Hücre-i Saadet kapısına kadar getirdiklerinde hemen Ashabı Kiram Resul-i Ekrem
Hazretlerini koltukladılar.Ve Hz.Ebubekir Resul-i Ekrem Hazretlerinin Hücre-i
Saadetlerinden çıkıp mescidi saadete yöneldiğini gördüğünde,geriye çekilip yer vermek
istedi ise de, Resul-i Ekrem Hazretleri;Makamında sabit ol,hareket etme,diye işaret
ettiler.
Ve Hz.Sıddık dahi işareti nebevi üzerine yerinde durup namazı tamamlamaya
ihtimam eyledi.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri Hücre-i Saadetlerine avdet ile bir müddet
sonra dâr-ı bekâya göç ettiler.Göç etmeleri ânında Hz.Ebubekire izin vermeleriyle evine
gitmiş idi.Hz.Ömer Rasulullahın irtihallerini işitip,hastalıklarında mûtad-ı
peygamberleri olan bayılma ihtimaline binaen kılıç çekerek, Resul-i Ekrem Hazretleri
vefat etti sözünü her kimden işitir isem,vallahi şu kılıncım ile vururum,dedi.
Hz.Salim buyurdular ki;İnsanların çoklarının okuyup yazmaları olmadığından,
nebiler vefat ettiği zaman ne gerekeceğini kitab mütalaasıyla hüküm çıkarmamışlar.Ve
Resul-i Ekrem Hazretlerinden önce bir peygamber görmeyip,Rasulullahın vefatını ona
kıyas edemediklerinden insanların ekserisi, Resul-i Ekrem Hazretleri vefat etti demeye
cesaret edemeyip bu kelamdan kendilerini men ile mütehayyir kalıp,bana dediler ki;Ya
Salim, Resul-i Ekrem Hazretlerinin arkadaşı olan Sıddıkı Ekberin huzuru şerifine git ve
Zât-ı Âlilerini davet eyle.Umulur ki,bu hayreti def eder,dediler.Ben dahi insanların şu
ifade ve kararları üzerine Hz.Ebubekire gittim.Kendileri avâli denilen mahallesinin
mescidinde idi.Ben Hz.Ebubekre büyük bir ağlayışla geldim.Beni bu halde görüp;Ya
Salim, Resul-i Ekrem Hazretleri vefat mı etti?buyurdu.
Ey Rasulullahın arkadaşı,Hz.Ömer kılıcı çekip;Her kimden Rasulullah vefat
etti,sözünü işitirsem,şu kılıcım ile vururum,diye insanları hayrette bıraktı,şaşkın
etti,dediğimde;Sen git ya Salim,buyurdu ise de,ben beraberlerinde olarak döndüm.
Ve Hz.Ebubekir Hz.Âişenin hücresine geldiğinde insanlar döşeğin yanına
toplanmışlardı.Hz.Ebubekir,bana yol verin,buyurdular.Ve halk bir tarafa çekilip yol
verdiklerinde,Rasulullahın döşeğine kadar gidip Resul-i Ekrem Hazretlerinin üzerine
kapanarak mübarek cismini öpüp;”Muhakkak sen de öleceksin,onlar da ölecekler.” 83
âyeti celilesini okudu.İnsanlar Hz.Sıddıktan bu âyeti kerimeyi işittikten sonra;Ey
Rasulullahın arkadaşı,Rasulullah vefat etti mi?diye sorup,Hz.Sıddıktan,evet,vefat
etti,cevabını aldıklarından,bu zatın doğru söylediğini bilip,beka alemine teşrif
buyurduğunu şüphesiz anlayarak,şüphelerini def ettiler.
Ve insanlar,Ey Rasulullahın arkadaşı Resul-i Ekrem Hazretlerinin üzerine namaz
kılınır mı?dediler.Hz.Sıddık;Evet kılınır,buyurdular.Ve ne suretle kılınır?
demelerine;evvela bir cemaat girip tekbir ve Resul-i Ekrem Hazretlerine salavat
getirsinler ve dua edip çıksınlar ve sonra bir cemaat girip,onlar dahi açıklandığı üzere
namazı eda ettikten sonra çıksınlar.Bu tertip üzere insanlar bölük bölük gelip,hepsi
namaz kılarlar,buyurdu.
Ve halk,Ey Rasulullahın arkadaşı, Resul-i Ekrem Hazretleri defnolunur mu?
yoksa kokup ve değişmeden beri olduğu için,yahud göğe kaldırılmasını beklemek için
yer üstünde terk olunur mu?dediler.
Hz.Sıddık Resul-i Ekrem Hazretleri sair enbiya gibi defnolunur,buyurdu.
83
Zümer.30.

148
Ve hangi yere defnolunur?suallerine, Resul-i Ekrem Hazretlerinin ruhu
kabzolunduğu mekana defnolunur.Zira Hak Taala onun ruhu saadetini kabzeylemedi
ancak bir mübarek yerde ve kendilerinin sevdiği yerde kabzeyledi,buyurdu.İnsanlar
Hz.Sıddıkın doğru ve sahih söylediğini bildirler.
Sonra Hz.Sıddık Resul-i Ekrem Hazretlerini pederi tarafından olan akrabasının
yıkamasını emir buyurdular.Ve mübarek cisimlerini Hz.Ali yıkayıp Hz.Abbas ve
çocukları Fadl ve Kusem Hz.Aliye yardım ettiler.Ve muhacirini kiram toplanıp,halife
tayini hususunu müşavere ettiler.
Ve ey Sıddık,bizi kardeşimiz olan Ensara götür.Onları dahi bizimle beraber halife
tayini işine dahil edelim,dediler.Ashabı Kiramın halife tayini hususunda müşavere
etmeleri Hz.Sıddıkın beliğ bir hutbe irad edip;Ey insanlar, Resul-i Ekrem Hazretleri
dâr-ı bekâya teşrif buyurdu.Daimi olan ancak halıkı kâinattır.Şimdi ümmeti
Muhammed dini Ahmediyeyi ve ahkâmı şer’iyyeyi ikamet edici bir emire muhtaçtır.Bu
meseleyi etrafıyla,güzelce düşünüp istişare ederek görüşünüzü ortaya koyun,
buyurmalarına mebni idi.
Vaktaki Muhacirler Ensarın yanına gittiler ve onlardan görüşlerini sordular.Ve
Ensarı Kiram biraz istişareyle kararlarının neticelerinde;Sizden size bir emir ve bizden
bize bir emir tayin olunsa maslahata uygun olur,demeleri akabinde Hz.Ömer;Ey Ensar,
kim vardır ki onun hakkında;”Eğer siz ona(Muhammede) yardım etmezseniz,(iyi bilin
ki) iki kişiden biri olduğu halde(Rasulullah ve Ebubekir) kâfirler onu (Mekkeden)
çıkardıkları zaman Allah ona yardım etmişti.Hani onlar mağarada(Sevr mağarasında)
idiler,(Ebubekir korkunca Rasulullah)o zaman arkadaşına;-Üzülme Allah bizimle
beraberdir-diyordu.”84âyeti celilesi nazil olmuştur.Bu iki zat kimlerdir?buyurdular.
Yani bu âyeti kerime Resul-i Ekrem Hazretleri ile Sıddıkı Ekberin beraber olup
Hz.Ömer Hz.Sıddıkın kadri celil sahibi olduğunu beyan ile,hakkıyla rasulullahın halifesi
olduğunu bildirdiler.Ve ensarı kiram Hz.Ömeri tasdik edip,Hz.Sıddıkın doğrudan
hilafetine müstahak olduğunu anladılar.
Hz.Salim buyurdular ki;Bunun üzerine Hz.Ömer elini uzatıp Hz.Sıddıktan biat
ettiler.Ve tüm Ashabı Kiram dahi kendi rıza ve hoşnudluklarıyla güzel bir biat ile
Hz.Sıddıka biat ettiler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Nasr bin Cehzemiden,oda Abdullah bin Davuddan,oda
Seleme bin Nebitten,oda Naim bin ebi Hindden,oda Neit bin Şüreytden,oda Hz.Salimden rivayet buyurdu.

ONUNCU HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki;Ölümün şiddetinden


olarak Resul-i Ekrem Hazretlerinden gördüğüm şeyden sonra bir kimseye ölümün hafif
hafif ve kolay olmasıyla gıbta etmem.Velhasıl,ben bir kimseye ölümün şiddetini çirkin
görmem ve bir kimseye şiddetsiz ölüm sebebiyle gıbta etmem.Zira ölümün şiddeti
yüksek dereceye sebeb olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hasan bin Sabahdan,oda Mübeşşir bin İsmailden,oda
Abdurrahman bin Alâdan,oda pederi Alâdan,oda İbni Ömerden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.
Vaktaki, Resul-i Ekrem Hazretlerinin kesin dâr-ı bekâ olmasına üç gün
kaldığında Hz.Cibril ziyaret için teşrif edip;Ya Rasulullah,kendinizi nasıl buluyorsunuz?
dediler. Resul-i Ekrem Hazretleri;Kendimi sıkıntılı ve yorgun olduğum halde
buluyorum,buyurdu.Hz.Cibril ikinci ve üçüncü günü dahi teşrif ile açıklandığı üzere
sualden sonra ölüm meleğinin Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuruna gelmekle izin taleb
ettiğini arz ile beraber, Resul-i Ekrem Hazretlerinden önce hiçbir kimseden izin
istemediğini beyan eyledi. Resul-i Ekrem Hazretleri İzin verdiklerinde,yüksek
huzurlarına teşrif ile,Zâtı Saadetlerinin ruhunu kabz ile terki arasında muhayyer
kılması akabinde Hz.Cibrilin;Ya Muhammed Hak Taala senin kavuşmana müştak

84
Tevbe.40.

149
oldu,buyurması üzerine,ölüm meleğinin ruhu şerifini kabz eylemekliğine izin verip,oda
onun ruhunu kabz buyurdu.

ON BİRİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri ahirete göç halinde bulduğu şeyi bulduğunda,Hz.Fatıma pederlerinin ahirete
intikal edeceğini anlayıp;Vâ keribah yani ya hüzün,ya ğam buyurdu.
Resul-i Ekrem Hazretleri saadetle;Ey Fatıma,bugünden sonra senin pederin için
keder ve mahzuniyet yoktur.Zira bu ölüm sebebiyle olan elem süratle zail olup,senin
pederinin istediği olan zat-ı mukaddese kavuşmak ile,hüsnü hale intikal eder ve yüksek
dereceye nail olup,asla kendisine bir keder isabet etmez.
O büyük şey babana yakın oldu ki,kıyamet gününe kadar Hak Taala o büyük
şeyden hiçbir kimseyi terk edici değildir.O büyük şey ölümdür.Yani her nefis ölümü
tatsa gerektir,85buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Nasr bin Aliden,oda Abdullah bin Zübeyir Bâhili şeyhi
kadim Basriden,oda Sâbit Benaniden,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.

ON İKİNCİ HADİS:İbni Abbas’dan mervidir ki;Bu zat Resul-i Ekrem


Hazretlerini işitti,müjdeleme yoluyla;Benim ümmetimden bir kimsenin kendinden önce
iki evladı vefat etmiş olsa,Hak Taala o kimseyi o iki evladı sebebiyle cennete koyar,
buyurduklarında; Hz.Âişe; Ya Rasulallah,senin ümmetinden bir kimsenin kendinden
önce bir çocuğu vefat etmiş olsa onun hali nasıl olur?diye sordu.
Resul-i Ekrem Hazretleri,o kimse dahi iki evladı vefat eden gibi cennete dahil
olur.Yani muvaffak olunmuş olur,buyurdular.
Hz.Âişe;Ya Rasulallah,senin ümmetinden hiç evladı olmayan ve kendinden önce
bir evladı vefat etmeyenin hali ne olur?diye sorulduğunda;Ben ümmetim için fartım
yani ben ümmetim için şefaat makamında kaim olurum.Zira benim ümmetim benden
ayrılmak acısı gibi hiçbir musibet görmemişlerdir,buyurdular.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin ayrılık acısı yalnız ahirete teşrifi zamanında
bulunup,kendilerinden ayrılık musibetine uğrayanlara tahsis olunmaz.Zira kıyamete
kadar ümmeti Muhammedin herbirerlerinin ayrılık acısıyla yürekleri yanmış
olup,ancak zamanı saadette bulunan Ashabı Kiramın yürekleri daha ziyade ayrılıktan
dolayı ayrılık ateşiyle yanmıştı.

YİRMİNCİ BAB

Resul-i Ekrem Hazretlerinin MİRASLARI hakkında varid olan hadisi şeriflerin


beyanı hakkındadır.
Nebilerin varisi olmayıp malları ve eşyaları fisebilillah vakıf ve sadaka
olduğundan,herbir peygamberin vefatından sonra ehil ve evladının kendi halifesi
tarafından iaşe ve idare edilmesi dini hükümler ve ahkâmı celilelerinden idi.

BİRİNCİ HADİS:Mü’minlerin annesinden Hz.Cüveyriye’nin biraderi Ashabı


Kiramdan Amr bin Haris’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri geriye
bir şey bırakmadı.Ancak hayatı saadetlerinde kullandıkları kılıç ve mızrak ve zırh ve
miğfer ve harbe (kısa mızrak tarzında bir silah) gibi silahlarını ve bindiği katırı ve bir
parça hurmalık bırakdı ki,onu hal-i hayatında sadaka etmiş idi.Ve hurmalık Ezvac-ı
Tahirat ile fukarayı müslimine mahsus idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Hüseyin bin
Muhammedden,oda İsrailden,oda Ebu İshakdan,oda Amr bin Harisden rivayet buyurdu.

85
Âl-i İmran.185,Enbiya.35,Ankebut.57.

150
İKİNCİ HADİS:Ebu Hureyre’den mervidir,buyurdular ki;Hz.Ebubekir halife
olduktan sonra Hz.Fatıma gelip;Ya Halife-i Rasulullah,sen vefat ettiğin vakit,sana kim
varis olur?sualini irad edip ve Hz.Sıddıktan;Hatunum ve Evladım,cevabını alması
üzerine;Ya ben niçin pederime varis olamam?buyurduğunda,Sıddıkı Âzam;Ya
Fatıma,ben senin pederinin;Bize kimse varis olamaz.Bizim mallarımız ve eşyalarımız
sadakadır,buyurduğunu işittim.Lakin Rasulullah hayatı saadetlerinde Ehli Beytine ve
sairlere ne vecihle nafaka vermekte bulunmuş ise,ben dahi öylece nafaka veririm.Senin
nafakana noksanlık vermez,buyurdu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Ebu Velidden,oda
Hammad bin Selemeden,oda Muhammed bin Amrdan,oda Ebu Selemeden,oda Ebu Hureyreden rivayet
buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:Ebu Bahteri’den mervidir ki;Faruku Âzamın hilafet


zamanlarında Hz.Abbas ile Cenabı Haydar hasımlık edip birbirlerine;Ben ziyade
müstehakım,diyerek Hz.Ömerin huzuruna geldiler.Hz.Ömerin huzurunda sahabenin
büyüklerinden Talha ve Zübeyir ve Abdurrahman bin Avf ve Sa’d Hazretleri var idi.
Hz.Ömer,Abbas ve Alinin birbirleriyle husumet yolunda söylediklerini görüp meclisde
olanlara;Ey kimseler,Allah için size sual ederim,söyleyin Resul-i Ekrem Hazretlerinin,
herbir nebinin ehline yedirmiş olduğu malından başkası fisebilillah vakıf ve sadakadır,
buyurduğunu işitmediniz mi?buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Yahya bin Kesir
Anberiden,oda Şu’beden,oda Amr bin Merreden,oda Ebul Bahteriden rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS:Hz.Âişe’den mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri;Biz


Nebileriz,bizim malımıza kimse varis olamaz.Biz her ne bırakır isek sadakadır,
buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Saffan bin İyasdan,oda
Üsame bin Zeydden,oda Zühriden,oda Urveden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Ebu Hureyre’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri;Benim vefatımdan sonra varislerim dirhem ve dinar taksim etmezler.Terk
ettiğim,geride bıraktıklarımın,ezvacımın nafakası ile âmile verilmesi lazım gelenden
sonra hepsi sadakadır,buyurdular.
Bazılarına göre âmilden murad;Hz.Peygamberden sonra olan Hulefa-i Kiram ve
bazılara göre;vakıf olunan bahçenin hizmetçisi ve zekat toplamaya tayin olunan
kimsedir,dediler.
Ezvacı Tahirata verilen nafaka miras olmayıp,mü’minlerin anneleri oldukları
hasebiyle maişetleri için beytül malden tahsis olunan maaştır.Ve herbiri vefat edinceye
kadar Hücre-i Saadetlerinden çıkarılmamışlardır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Süfyandan,oda İbni Zenaddan,oda A’recden,oda Ebu Hureyreden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS:Hz.Âişe’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri


altın ve gümüş ve koyun ve deve terk etmedi.
Hz.Âişeden rivayet eden ravi;Hz.Âişe,cariye ve köle zikretti mi,etmedi mi?onda
şekkim vardır dedi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Süfyandan,oda Âsım bin Behidleden,oda Zürre bin habişden,oda Hz.Âişeden rivayet
buyurdu.

YİRMİ BİRİNCİ BAB

151
Resul-i Ekrem Hazretlerini RÜYADA GÖRMENİN BEYANI hakkında varid
olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.
İmamı Tirmizinin Resul-i Ekrem Hazretlerinin zahiri sıfatları ahlakı
mâneviyesini beyandan sonra,kitabın sonunu o nuru mücessemi rüyada görmekliğin
zikri ile hatmetmesi ve Resul-i Ekrem Hazretlerinın evsafı celilesi layıkıyla bilinip
düşünerek rüyada görüldüğünde,malum olan bu evsafa tatbik edilmek kolay olupta,
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Şemaili Şerifeye uygun olan veya olmayan ne şekilde
görüldüğü malum olması içindir.

BİRİNCİ HADİS:Abdullah bin Mesud’dan mervidir ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri;Bir kimse beni rüyasında görse,gerçekten beni görmüştür.Zira şeytan benim
suretime giremez,buyurdular.
Çünki;Hak Taala Hz.Peygamberi hayatı saadetlerinde her yönüyle şeytandan
koruduğu gibi,vefatından sonra dahi hıfzeyledi.
Ve Resul-i Ekrem Hazretlerini rüyada müşahede etmek,uyanık halde görmek
gibidir.Eğer bir gecede bir çok cemaat Resul-i Ekrem Hazretlerini değişik yönlerde
görürler ise,bu hali gören kimselerin hallerinin farklılığından doğar.Mesela,ayineye
bakan kimseler kendi hallerini yani kendilerini beyaz ise beyaz,esmer ise esmer
görürler.Halbuki ayine o ayinedir.Böyle olunca,bir kimse rüyada Resul-i Ekrem
Hazretlerini tebessüm eder görse,o kimsenin sünnet ile amel ettiğine delalet eder.Ve bir
kimse kızgın görse,sünnetini terk etmiş olduğuna delalet eder.Ve eğer noksan görse,
sünneti noksan olarak eda ettiğine delalet eder.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdullah bin
Mehdiden,oda Süfyandan,oda Ebu İshakdan,oda Ebu Ahvesden,oda Abdullah bin Mesuddan rivayet
buyurdu.

İKİNCİ HADİS:Ebu Hureyre’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem


Hazretleri;Bir kimse beni rüyasında görse,gerçek olarak beni görmüştür.Yani gördüğü
suret benim suretimdir.O kimsenin rüyası şeytani değildir.Zira şeytan benim suretimi
göstermeye yahud bana benzemeye kadir olamaz,buyurdular.
Yahud bu kavli şerifin manası;Beni rüyada gören kimse,uyanık halinde yakinde,
kesin olarak beni görür,demektir.Bu manaya göre, Resul-i Ekrem Hazretlerini rüyada
gören kimseyi iman ile göç etmesi ve dâr-ı bekâda Resul-i Ekrem Hazretlerini görmesi
ile müjdeleme vardır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşar ile Muhammed bin Mesnadan ve
bu ikisi Muhammed bin caferden,oda Şu’beden,oda Ebu Hasînden,oda Ebu Salihden,oda Ebu
Hureyreden rivayet buyurdu.

ÜÇÜNCÜ HADİS:Hz.Tarık’dan mervidir,buyurdular ki;Hz.Peygamber;Bir


kimse beni rüyasında görse,gerçek olarak beni görmüştür,buyurdu.
Hadisi rivayet eden Beni İsa buyurur ki;Bu hadisin senedinde olan Ebu Malikin
ismi Sa’ddir.Pederinin ismi Tarıkdır.Tarık,Ashabı Kiramdandır.Bu hadisden başka çok
hadisler rivayet etti.Ve Ebu Malik tabiinden idi
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Halef bin Halifeden,oda Ebu
Malik Eşcaiden,oda pederi Tarıkdan rivayet buyurdu.

DÖRDÜNCÜ HADİS:Hz.Küleyb dedi ki;Ebu Hureyreden işittim,buyurdular ki;


Resul-i Ekrem Hazretleri;Bir kimse beni rüyada görse,gerçek olarak beni görmüştür.
Zira şeytan benim heyetime giremez.Yani rüyası şeytani değildir,buyurdular.
Âsım bin Küleyb buyurdu ki;Pederim Küleyb dedi ki;Bu hadisi İbni Abbasa
hikaye ve Nebiyyi Muhteremi rüyada,İmamı Hasana benzer surette gördüğümü ifade

152
ettim.İbni Abbas,hakikatta Hz.Hasan Resul-i Ekrem Hazretlerine benzer,buyurdu idi.
İmamı Hasanın Resul-i Ekrem Hazretlerine benzerliliği hakkında bir çok sahih hadisler
varid olduğu gibi;İmamı Hasanın göğsünden başına ve İmamı Hüseyinin göğsünden
ayağına kadar Hz.Peygambere nihayet derece benzerliği,Hz.Aliden rivayet olunmuştur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Abdulvahid bin Ziyaddan,oda
Âsım bin Küleybden,oda pederinden,oda Ebu Hureyreden rivayet buyurdu.

BEŞİNCİ HADİS:Mushafı Şerif yazımını itiyad etmiş olan Yezid Farisi’den


mervidir,buyurdular ki;Ben İbni Abbasın zamanında Resul-i Ekrem Hazretlerini
rüyada görüp,İbni Abbas Hazretlerine haber verdim.İbni Abbas, Resul-i Ekrem
Hazretleri;Bir kimse beni rüyada görse,gerçek beni görmüştür.Zira şeytan bana
benzemeye kadir olamaz,buyururlar idi.Sen gördüğün zatı vasfetmeye kadir olabilir
misin?dediler.
Yezid Farisi buyururlar ki;İbni Abbasa cevab makamında;Evet kadirim,sana
vasfedeyim.Mübarek yakışıklı boyları;ne uzun ve ne kısa ve cismi latifleri ne semiz ve ne
zaif ve parlak,yüzü beyaza meyilli kırmızı yani kırmızı ile karışık nurani beyaz idi.Ve
mübarek iki gözleri kudretten sürmeli ve güler yüzünün her tarafı güzel ve yakışıklı ve
sakalları iki mübarek kulakları arasını ve gerdanı mübarekini (mübarek boynunu)
doldurmuş yani mübarek sakalı çok idi,dedim.
Yezid Farisiden bu hadisi rivayet eden Avf ,Yezidi Farisi rüyasından yani
Rasulullahın vasıflarından daha çok şey söyledi ise de hatırımdan çıkmış dedi.Yezid
Farisi dedi ki;Bu evsafı böylece naklettiğimde İbni Abbas;Ey Yezidi Farisi,eğer Resul-i
Ekrem Hazretlerini hayatı saadetlerinde görmeye nail olsaydın,bundan ziyade vasfa
kadir olamaz idin.Yani hayatı saadetlerinde görüldüğü gibi görmüşsün,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin beşşardan,oda İbni Adiy ile Muhammed
bin Caferden,bu ikisi Avf bin ebi Cemileden,oda Yezid Farisiden rivayet buyurdu.

ALTINCI HADİS:Ebu Katade buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri;Bir


kimse beni rüyada görse doğru ve sabit olarak görmüş olur.O kimsenin rüyası edğasu
ahlam86 yani karışık rüya kabilinden değildir,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin ebi Ziyaddan,oda Yakub bin Sa’dden,oda
kardeşi oğlu İbni Hişam Zühriden,oda Umeysi Zühriden,oda Ebu Selemeden,oda Ebu katadeden rivayet
buyurdu.

YEDİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri;Bir


kimse beni rüyada görse,gerçek olarak beni görmüştür.Zira şeytan benim suretime
görünüp bir ferde görünemez,buyurdu.Ve kâmil mü’minin rüyası nübüvvetin kırkaltı
cüzünden bir cüzdür,buyurdu.
Yani rüyayı salihin emri azimdir.Onun ile gaybi işler malum olur.Nitekim
nübüvvet ile malum olduğu gibi...
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan,oda Mu’la bin
Esedden,oda Abdulaziz bin Muhtardan,oda Sabitten,oda Hz.Enesden rivayet buyurdu.

SEKİZİNCİ HADİS:Muhammed bin Ali dedi ki;Ben pederimden işittim,der idi


ki;Abdullah bin Mübarek,Eğer sen kadılığa mübtela olur isen âsar ve Rasulullahın
haberlerine uy ve Sahabe-i Kiramın bildirdiklerine tabi ol,buyurdu.
Malum ola ki;Takva ve salih kimselerden çok zatlar,hükümetten sakındılar.
Hatta İmamı Âzamın hükümetten içtinabı,kaçınması kâfidir ki,hükümet çeşitli
belalardan bir beladır.
İmamı Tirmizinin bu hadisden muradı;Hadislere uymak lazım olduğunu
beyandır.
86
Yusuf.44.

153
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Aliden,oda pederinden,oda Abdullah bin
Mübarekten rivayet buyurdu.

DOKUZUNCU HADİS:Tabiinin büyüklerinden İbni Sirin’den mervidir,


buyurdular ki; Hadis ilmi yani kitab ve sünnet dinidir.Muktezasıyla amel etmek
lazımdır.Layıkıyla düşünüp dinimizi kimden alacağımızı düşünüp adl ve sika ve
güvenilir kimselerden almaya çalışın,buyurdu.Hadis ilminin şanına ihtimam ve
erbabından alınmak lazım olduğunu beyan için İmamı Tirmizi kitabın sonunu nasihatı
hâvi ve vasiyeti muhtevi olarak Selefi Salihinin kelimelerinden iki kelam ile bitirdi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Aliden,oda Nadr bin Şemilden,oda
tabiinin büyüklerinden,hürmet sahiblerinden İbni Sirinden rivayet buyurdu.
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş:

Yani: "Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz
şehidin ecrini, sevabını kazanabilir." Evet Sünnet-i Seniyeye ittiba, mutlaka gayet
kıymetdardır. Hususan bid'aların istilâsı zamanında sünnet-i seniyeye ittiba etmek daha
ziyade kıymetdardır. Hususan fesad-ı ümmet zamanında Sünnet-i Seniyenin küçük bir
âdâbına müraat etmek, ehemmiyetli bir takvayı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor.
Doğrudan doğruya Sünnete ittiba etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı hatıra
getiriyor. O ihtardan o hatıra, bir huzur-u İlahî hatırasına inkılab eder. Hattâ en küçük
bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdâbında Sünnet-i Seniyeyi müraat ettiği
dakikada, o âdi muamele ve o fıtrî amel, sevablı bir ibadet ve şer'î bir hareket oluyor.
Çünki o âdi hareketiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a ittibaını düşünüyor ve
şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve
ondan şâri-i hakikî olan Cenab-ı Hakk'a kalbi müteveccih olur, bir nevi huzur ve ibadet
kazanır.
İşte bu sırra binaen Sünnet-i Seniyeye ittibaı kendine âdet eden, âdâtını ibadete
çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir.” 87
“İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî (R.A.) demiş ki: "Ben seyr-i ruhanîde kat'-ı
meratib ederken, tabakat-ı evliya içinde en parlak, en haşmetli, en letafetli, en emniyetli;
Sünnet-i Seniyeye ittibaı, esas-ı tarîkat ittihaz edenleri gördüm. Hattâ o tabakanın âmi
evliyaları, sair tabakatın has velilerinden daha muhteşem görünüyordu." Evet
müceddid-i elf-i sâni İmam-ı Rabbanî (R.A.) hak söylüyor. Sünnet-i Seniyeyi esas tutan,
Habibullah'ın zılli altında makam-ı mahbubiyete mazhardır.” 88
“Sünnet-i Seniyenin mes'eleleri, hattâ küçük âdâbları, gemilerde hatt-ı hareketi
gösteren kıblenameli birer pusula gibi, hadsiz zararlı, zulümatlı yollar içinde birer
düğme hükmünde görüyordum.”89
“Evet Cenab-ı Hakk'a iman eden, elbette ona itaat edecek. Ve itaat yolları içinde
en makbulü ve en müstakimi ve en kısası, bilâ-şübhe Habibullah'ın gösterdiği ve takib
ettiği yoldur.”90

87
Lem’alar.B.Said Nursi.49-50. İbni Adiy, el-Kâmil fi'd-Duafâ, 2:739; el-Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb,
1:41; Taberânî, el-Mecmeu'l-Kebîr, 1394; Ali bin Hüsâmüddin, Müntehebâtü Kenzi'l-Ummâl, 1:100; el-
Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 7:282.
88
Age.50.
89
Age.50.
90
Age.52.

154
“Muhabbetullah, Sünnet-i Seniyenin ittibaını istilzam edip intac ediyor. Ne mutlu
o kimseye ki, Sünnet-i Seniyeye ittibaından hissesi ziyade ola. Veyl o kimseye ki, Sünnet-i
Seniyeyi takdir etmeyip, bid'alara giriyor.”91
“Sünnet-i Seniyenin meratibi var. Bir kısmı vâcibdir, terkedilmez. O kısım,
Şeriat-ı Garra'da tafsilâtıyla beyan edilmiş. Onlar muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül
etmez. Bir kısmı da, nevafil nev'indendir. Nevafil kısmı da, iki kısımdır. Bir kısım,
ibadete tabi Sünnet-i Seniye kısımlarıdır. Onlar dahi şeriat kitablarında beyan edilmiş.
Onların tağyiri bid'attır. Diğer kısmı, "âdâb" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniye
kitablarında zikredilmiş. Onlara muhalefete, bid'a denilmez. Fakat âdâb-ı Nebevîye bir
nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakikî edebden istifade etmemektir. Bu
kısım ise (örf ve âdât), muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın
tevatürle malûm olan harekâtına ittiba etmektir. Meselâ: Söylemek âdâbını gösteren ve
yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete
taalluk eden çok Sünnet-i Seniyeler var. Bu nevi Sünnetlere "âdâb" tabir edilir. Fakat o
âdâba ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir, o âdâbdan mühim bir feyz alır. En küçük bir
âdâbın müraatı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı tahattur ettiriyor, kalbe bir nur
veriyor. Sünnet-i Seniyenin içinde en mühimmi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeaire de
taalluk eden Sünnetlerdir. Şeair, âdeta hukuk-u umumiye nev'inden cem'iyete ait bir
ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cem'iyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de
umum cemaat mes'ul olur. Bu nevi şeaire riya giremez ve ilân edilir. Nafile nev'inden de
olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir.”92
“Evet siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyeyi bilen, kat'iyyen anlar
ki: Edebin enva'ını, Cenab-ı Hak habibinde cem'etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyesini
terkeden, edebi terkeder.”93
“Ey insanlar! Ey müslümanlar! Böyle hadsiz bir şefkatiyle sizi irşad eden ve sizin
menfaatiniz için bütün kuvvetini sarfeden ve manevî yaralarınız için kemal-i şefkatle
getirdiği ahkâm ve sünnet-i seniyesiyle tedavi edip merhem vuran şefkatperver bir zâtın
bedihî şefkatini inkâr etmek ve göz ile görünen re'fetini ittiham etmek derecesinde onun
sünnetinden ve tebliğ ettiği ahkâmdan yüzlerinizi çevirmek, ne kadar vicdansızlık, ne
kadar akılsızlık olduğunu biliniz! Ve ey şefkatli Resul ve ey re'fetli Nebi! Eğer senin bu
azîm şefkatini ve büyük re'fetini tanımayıp akılsızlıklarından sana arka verip
dinlemeseler, merak etme! Semavat ve Arz'ın cünudu taht-ı emrinde olan, arş-ı azîm-i
muhitin tahtında saltanat-ı rububiyeti hükmeden Zât-ı Zülcelal sana kâfidir. Hakikî
muti' taifeleri, senin etrafına toplattırır, seni onlara dinlettirir, senin ahkâmını onlara
kabul ettirir!" Evet şeriat-ı Muhammediye ve Sünnet-i Ahmediyede hiçbir mes'ele
yoktur ki, müteaddid hikmetleri bulunmasın.”94
“İşte böyle bir zâtın sünnet-i seniyesine elden geldiği kadar ittibaa çalışmak, ne
kadar kârlı ve hayat-ı ebediye için ne kadar saadetli ve hayat-ı dünyeviye için ne kadar
menfaatli olduğu kıyas edilsin.”95
“Sünnet-i Seniyenin herbir nev'ine tamamen bilfiil ittiba etmek, ehass-ı havassa
dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, binniyet, bilkasd tarafdarane ve
iltizamkârane talib olmak, herkesin elinden gelir. Farz ve vâcib kısımlara zâten ittibaa
mecburiyet var. Ve ubudiyetteki müstehab olan Sünnet-i Seniyenin terkinde günah
olmasa dahi, büyük sevabın zayiatı var. Tağyirinde ise, büyük hata vardır. Âdât ve
muamelâttaki Sünnet-i Seniye ise, ittiba ettikçe, o âdât, ibadet olur. Etmese itab yok.

91
Age.52.
92
Age.53-54.
93
Age.54.
94
Age.55.
95
Age.56.

155
Fakat Habibullah'ın âdâb-ı hayatiyesinin nurundan istifadesi azalır.” 96
“İmam-ı Rabbanî Müceddid-i Elf-i Sâni (R.A.) diyor ki: "Ben seyr-ü sülûk-u
ruhanîde görüyordum ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan mervî olan kelimat
nurludur, sünnet-i seniye şuaı ile parlıyor. Ondan mervî olmayan parlak ve kuvvetli
virdleri ve halleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu. Bu kısmın en parlağı,
evvelkinin en azına mukabil gelmiyordu. Bundan anladım ki; sünnet-i seniyenin şuaı,
bir iksirdir. Hem o sünnet, nur isteyenlere kâfidir, hariçte nur aramağa ihtiyaç
yoktur."97
“Evet nasılki hayat, bu kâinattan süzülmüş bir hülâsadır.. ve şuur ve his dahi
hayattan süzülmüş, hayatın bir hülâsasıdır.. akıl dahi şuurdan ve histen süzülmüş,
şuurun bir hülâsasıdır.. ve ruh dahi, hayatın hâlis ve safi bir cevheri ve sabit ve müstakil
zâtıdır; öyle de maddî ve manevî hayat-ı Muhammediye (A.S.M.) dahi, hayat ve ruh-u
kâinattan süzülmüş hülâsat-ül hülâsadır.. ve risalet-i Muhammediye dahi (A.S.M.),
kâinatın his ve şuur ve aklından süzülmüş en safi hülâsasıdır, belki maddî ve manevî
hayat-ı Muhammediye (A.S.M.), âsârının şehadetiyle hayat-ı kâinatın hayatıdır.. ve
risalet-i Muhammediye (A.S.M.), şuur-u kâinatın şuurudur ve nurudur.. ve vahy-i
Kur'an dahi, hayatdar hakaikının şehadetiyle hayat-ı kâinatın ruhudur ve şuur-u
kâinatın aklıdır. Evet, evet, evet... Eğer kâinattan risalet-i Muhammediyenin (A.S.M.)
nuru çıksa, gitse; kâinat vefat edecek.. eğer Kur'an gitse, kâinat divane olacak ve Küre-i
Arz kafasını, aklını kaybedecek, belki şuursuz kalmış olan başını bir seyyareye
çarpacak, bir kıyameti koparacak.”98

H A T İ M E

Bu kitab “Muhtasar Şemail-i Şerifin Tercemesi” hususu son bulduğu için,Allaha


hamdu sena olduktan sonra;Malum olsun ki;dünya saadeti ve ahiret selametinin
tamamının olması Resul-i Ekrem Hazretlerinin ahlakı celile ve evsafı Cemile-i
Peygamberlerini tamamıyla bilmeye ve her söz ve fiilde Sünneti Seniyye-i
Nebeviyelerine uymaya bağlıdır.Hadis imamlarından Hafız Ebu İsa bin Sûre bin
Dahhak Tirmizi Hazretlerinin dünya ve ahiret selametine ulaşmak için muvahhidine
bilinmeli;iktiza eden tüm incelikler ve hakikatları hâvi,telif ve tasnif ettikleri;”Şemail-i
Şerif”kitabı latifi Resul-i Ekrem Hazretlerinin bil-cümle ahlak ve Evsafı Kerimelerini
câmi bir kitab,âla bulunduğundan iş bu”Muhtasar Tercüme-i Şemail”adındaki kitab,bu
Şemaili Şeriften kısaltılarak tercüme olundu ki,din kardeşlerimize mütaleası ve meâlinin
anlaşılması kolaylıkla hasıl olup,Hz.Peygamberin hallerine haberdar olmaya çalışarak
Resul-i Ekrem Hazretlerine ziyade muhabbet gibi bir mesudiyetin husulü bu fakire(ve
inşaallah ondan da biz fakire-sadeleştiren-) mağfiret sebebi ola.Âmin.

NOT:-Tercüme-i Muhtasar Şemail- adındaki kitab,maarif nezareti celilesinin 995


numaralı ruhsatnamesiyle Padişahı cihan Gazi”Abdulhamid”Han Hazretlerinin 11.Sal-ı
Yemen cülusunda 1304 senesi Şevvalinin sonlarında-Matbaa-i Osmaniyede-tab’ ve
temsil olunmuştur.
Şu beş kimse tarafından tashih ve düzenlemesi yapılmıştır:
1-Bab-ı Meşihat Penahiden tayin olunan Beyazıd Camii Şerifi Dersiâm (asistan)
Mücîzlerinden (icazet verenlerinden) Eğili Eşref-Zâde Hacı Hafız Muhammed Hulusi
Efendi.
96
Age.56.
97
Age.56.
98
Lem’alar.336.

156
2-Fatih Camii Şerifi Dersiâm Mücizlerinden İstanbullu Seyyid Hafız Muhammed
Emin Efendi.
3-Beyazıd Camii Şerifi Dersiâm Mücizlerinden İstanbullu Seyyid Hafız
Muhammed Es’ad Efendi.Matbaa-i Osmaniyede Reis-i Musahhihin.
4-Bab-ı Meşihat Penahiden tayin olunan Aydınlı Kadızâde Hacı Hafız
Muhammed Emin Efendi.
5-Nuru Osmaniye birinci İmamı Rizeli Hoca Hafız Ahmed Efendi.
NOT:Ebu Musa Muhammed et-Tirmizinin eseri olan”Şemail-i Şerif”adlı
eseri;ayrıca Hüsamüddin en-Nakşibend tarafından Tercüme ve Şerh edilmiş,Mehmed
Sadık Aydın tarafından da sadeleştirilmiştir.
Bizlerde Muhammed Râif-in yapmış olduğu; “Muhtasar Şemail-i Şerif”adlı eseri
sadeleştirerek,eklerle yeniden düzenledik.

İMAM TİRMİZİ

Adı;Ebu İsa Muhammed İbni İsa İbni Dahhak olup,209 /824- 279/892 yıllarında,
Türkistan'in Buhârâ vilâyeti; Ceyhun nehri kıyısındaki, Tirmiz kasabasında doğduğu
için ''Tirmizi''olarak anıldı. Hadis ilmini ögrenmek üzere, çok seyâhatler yaptı. Hadis-i
Şerif aldıgı âlimler, sayılamayacak kadar fazladır. İmâm Müslim bunlar arasındadır.
Buharinin ifadesiyle Tirmizi:”Benim senden istifadem,senin benden istifadenden
fazladır.”demiştir.
Bir yönüyle Darir yani âma olarak isimlendirilmiş,bunun ise ömrünün
sonlarında olduğu ifade edilmiştir.
Güvenilir,hafızası kuvvetli,senedi sahih olup,Camius Sahih adlı eseriyle
tanınmaktadır.
Bu kitabı hakkında:”Ben bu kitabı yani el-Müsnedüs Sahih’i telif edince,
Hicaz,Irak ve Horasan alimlerine arzettim,hepsi de onu beğendi.Kimin evinde bu kitab
yani el-Cami bulunursa,sanki evinde konuşan bir Peygamber vardır.”der.
Onun hakkında Zehebi şöyle der:”Buhari öldüğü zaman,Horasanda ilim, hıfz,
verâ ve zühd yönleriyle Tirmizi denginde bir başkasını geride bırakmamıştı.
Hadis ilminde sahih ve zayıfın yanında hasen tabirini kullananlardandır.
Rasulullahın Şemaili yanında sahabenin isimlerini ele alan;”Kitabu Esma-is
Sahabi”adlı eseri de,hadis alanındaki başarısının yanında bu alandaki devamının
başarısını göstermektedir.İlimdeki otoritesi geniş bir şahsiyettir. Tefsir ve Fıkıh alanında
da imtiyaz sahibidir.
Şemail ile ilgili olarak:” Önemli eserlerinden biri de Şemâil-i Nebi kitabıdır.
Sevgili Peygamberimizin, güzelliklerini anlatır. Sayılamayacak kadar bereketli, fâideli
bir eserdir. Okuyanların, murâdlarının gerçeklesmesi yönünde çok mücerreb (tecrübe
edilmiş) olduğu rivâyet edilir. “
Şemailde;Peygamberimizin huy,tabiat,ahlakıyla beraber sîret ve sûreti cem
edilerek zikredilmiştir.
Kütüb-ü Sittede Tirmiziye aid tekrarlarıyla beraber 3951 (süneninde 3962 hadis
mevcuddur.) hadis zikredilmiştir.99
MEHMET ÖZÇELİK
24-10-2002/PERŞEMBE

99
Bak.Kütüb-ü Sitte.Prof.İ.Canan.1/174,234-242.

157

You might also like