Professional Documents
Culture Documents
BİRİNCİ BÖLÜM
-İÇİNDEKİLER-...........................................................................................................1-
-Muhtasar Şemail-i Şerif Tercümesi ........................................................................ 4-
-BİRİNCİ BAB-Rasulullah Efendimizin HEYET VE ŞEKLİ saadetlerini beyan eden
hadisi şerifleri ihtiva etmektedir ..................................................................................6-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.HADİSLER
-HADİSLERİN ÖZETİ-.................................................................................................16-
-İKİNCİ BAB – Resul-i Ekrem Hazretlerinin MÜHRÜ nübüvveti hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır..............................................................................16-
-1.2.3.3.4.5.6. HADİSLER-
-ÜÇÜNCÜ BAB- Kâinatın süruru (SAM) Efendimizin SAÇLARI hakkında vârid olan
hadisi şeriflerin beyanındadır..........................................................................................19-
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-DÖRDÜNCÜ BAB- Peygamberlerin en güzeli Efendimizin SAÇ VE SAKALLARINI
TARAMAYIP SÜSLEMEYE dair vârid olan hadisi şerifler beyanındadır................21-
-1.2.3.4.5.HADİSLER-
-BEŞİNCİ BAB- Habibullah Efendimiz Hazretlerinin BAŞ VE SAKALINDA VESAİR
BEDENİNDE OLAN KILLARIN BEYAZ OLMASI ile ilgili gelen hadisler.............23-
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-ALTINCI BAB- Efendimiz Hazretlerinin SAÇ VE SAKALINI BOYAMALARI
hakkındadır........................................................................................................................27-
-1.2.3.4. HADİSLER-
-YEDİNCİ BAB- Efendimiz Hazretlerinin SÜRMELİ GÖZLERİ hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanındadır..........................................................................................29-
-1.2.3.4.5.HADİSLER-
-SEKİZİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin ELBİSELERİ hakkında vârid olan
hadisi şerifler hakkındadır...............................................................................................30-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.13.14.HADİSLER-
İKİNCİ BÖLÜM
-BİRİNCİ BAB-................................................................................................................34-
-1.2.HADİSLER-
-İKİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin AYAĞINA GİYDİĞİ MESTLERİ hakkında
vârid olan hadisi şeriflerin beyanındadır.....................................................36-
-1.2.HADİSLER-
-İBRETLİ BİR HİKAYE-.................................................................................................38-
-ÜÇÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin NA’LLERİ (ayakkabıları) hakkında
vârid hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.......................................................................38-
-1.2.3.4. 5.6.7.8.9.10.HADİSLER-
-DÖRDÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin MÜHRÜ ŞERİFİ hakkında vârid
olan hadisi şerifler beyanındadır.......................................................................................41-
-1.2.3.4.5.6.7.8. HADİSLER-
-BEŞİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretleri MÜHRÜ NİCE TAKINDIKLARI hakkında
vârid olan hadisi şerifler beyanındadır..............................................................................45-
-1.2.3.4.5.6.7. HADİSLER-
-ALTINCI BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin KILIÇLARININ ÖZELLİKLERİ
hakkında vârid olan hadisi şeriflerin beyanındadır.........................................................49-
-1.2.3.4.HADİSLER-
-YEDİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin ZIRHLARININ SIFATI hakkında vârid
olan hadisi şeriflerin beyanındadır...................................................................................50-
-1.HADİS-
-SEKİZİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin MİĞFERİ hakkında vârid olan hadisi
şeriflerin beyanındadır.......................................................................................................52-
-1.2.HADİSLER-
-DOKUZUNCU BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin AMAMESİ,SARIĞI hakkında vârid
olan hadisi şeriflerin beyanındadır.........................................................................53-
-1.2.3.4.5.HADİSLER-
-ONUNCU BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin İZARI şerifi hakkında vârid olan hadisi
şeriflerin beyanındadır.........................................................................................................55-
-1.2.3.4.HADİSLER-
-ONBİRİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerine mahsus olan YÜRÜYÜŞÜ hakkında
vârid olan hadisi şeriflerin beyanındadır............................................................................57-
-1.2.HADİSLER-
-ONİKİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin TÜLBEND kullanması hakkında vârid
olan hadisi şerif
beyanındadır..........................................................................................................................58-
-ONÜÇÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin OTURUŞUNUN HEYETİ VE
KEYFİYETİ hakkında vârid olan hadisi şerif beyanındadır..........................................59-
-1.2.3.HADİSLER-
-ONDÖRDÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin DAYANDIKLARI ŞEY hakkında
vârid olan hadisi şeriflerin beyanındadır...........................................................................60-
-1.2.3.4.5.HADİSLER-
-ONBEŞİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin mukteza gereği KİMLERE
DAYANDIĞI hakkında varid olan hadisi şerifleri beyanındadır....................................63-
-1.2. HADİSLER-
ONALTINCI BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin YEMESİ hakkında varid olan hadisi
şeriflerin beyanı hakkındadır...............................................................................................64-
-1.2.3.4.5.HADİSLER-
-ONYEDİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin YEDİKLERİ EKMEĞİN VASFI
hakkında varid olan hadisi şerifin beyanındadır................................................................66-
-1.2.3.4.5.6.7.HADİSLER-
-ONSEKİZİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin yeme esnasında yedikleri KATIK
ile çeşitli yiyeceklerden yemiş oldukları şeylerin hakkında varid olan hadisi şeriflerin
beyanındadır..........................................................................................................................70-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.13.14.15.16.17.18.19.20.21.22.23.24.25.26.27.28.29.30.HADİS
LER-
-ONDOKUZUNCU BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin yemekten evvel ve sonra
mübarek ELLERİNİ YIKAMALARI sıfatı hakkında varid olan hadisi şeriflerin
beyanındadır........................................................................................................................83-
-1.2.3. HADİSLER-
-YİRMİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin yemekten evvel ve sonra;BİSMİLLAH
VE ELHAMDULİLLAH gibi söylediği kelam hakkında varid olan hadisi şeriflerin
beyanı hakkındadır.............................................................................................................84-
-1.2.3.4.5.6.7.HADİSLER-
2
-YİRMİBİRİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin SU İÇTİKLERİ KÂSELERİ
hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanındadır.......................................................87-
-1.2.HADİSLER-
-YİRMİ İKİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin MEYVESİNİN SIFATI hakkında
varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır............................................................88-
-1.2.3.4.HADİSLER-
-YİRMİ ÜÇÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin İÇTİKLERİ ŞEYLERİN SIFATI
hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır..........................................90-
-1.2.HADİSLER-
-YİRMİ DÖRDÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin İÇMESİ hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır..............................................................................92-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10. HADİSLER-
-YİRMİ BEŞİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin GÜZEL KOKULU NESNE
SÜRÜNMESİ sürünmesi hakkında varid olan hadisi şerfilerin beyanı hakkındadır..94-
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-YİRMİ ALTINCI BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin KELÂMI ŞERİFLERİNİN
KEYFİYETİ hakkında olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır..............................97-
-1.2.3. HADİSLER-
-YİRMİ YEDİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin GÜLMELERİNİN KEYFİYETİ
hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır...........................................99-
-1.2.3.4.5.6.7.8. HADİSLER-
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
-BİRİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin MİZACI hakkında varid olan hadisi
şeriflerin beyanı hakkındadır........................................................................................103-
-1.2.3.4.5.6. HADİSLER-
-İKİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinden MEVZUN ve ÖLÇÜLÜ olarak vaki olan
şerefli KELÂMLARININ beyanı hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanındadır.106
-1.2.3.4.5.6.7.HADİSLER-
-ÜÇÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin GECE VAKTİ OLAN YÜCE
KELÂMLARINI beyan hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır...112-
-1.2.HADİSLER-
-DÖRDÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin UYKULARININ SIFATI hakkında
varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.............................................................115-
1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-BEŞİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin İBADETLERNİN VASFI hakkında varid
olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır. .....................................................................117-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.13.14.15.16.17.18.HADİSLER-
-ALTINCI BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin DUHA yani KUŞLUK NAMAZI
KILMASI hakkında varid olan hadisi şerifin beyanı hakkındadır..............................123-
-1.2.3.4.5.6.7.8.HADİSLER-
-YEDİNCİ BAB- Kişinin kendi evinde TETAVVU (nafile) NAMAZINI KILMASININ
EFDAL olduğu beyanındadır...........................................................................................126-
1.HADİS-
SEKİZİNCİ BAB-Resul-i Ekrem Hazretlerinin ORUCU hakkında varid olan hadisi
şeriflerin beyanı hakkındadır...........................................................................................126-
1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.13.14.15.16.HADİSLER-
3
-DOKUZUNCU BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin KUR’AN-I AZİMUŞŞÂNI NE
VECİHLE OKUDUKLARININ KEYFİYETİ hakkında varid olan hadisi şeriflerin
beyanı hakkındadır...........................................................................................................130-
-1.2.3.4.5.6.7.8.HADİSLER-
-ONUNCU BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin AĞLAMALARI hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır...............................................................................132-
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-ON BİRİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin DÖŞEKLERİ hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır..............................................................................136-
-1.2.HADİSLER-
-ON İKİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin TEVAZUU hakkında varid olan hadisi
şeriflerin beyanı hakkındadır..........................................................................................137-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.HADİSLER-
-ON ÜÇÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin GÜZEL AHLAKI hakkında varid
olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.......................................................................144-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.13.14.HADİSLER-
-ON DÖRDÜNCÜ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin HAYALARI hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır................................................................................149-
1.2.HADİSLER-
-ON BEŞİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin HACAMETİ hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.................................................................................149-
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-ON ALTINCI BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin ESMA-İ ŞERİFELERİ yani
kendilerine ıtlak olunan isimler hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı
hakkındadır.........................................................................................................................150-
-1.2.HADİSLER-
-ON YEDİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin hâl-i hayatlarında GEÇİMİNİN
KEYFİYETİ hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.......................151-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.HADİSLER-
-ON SEKİZİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin ÖMRÜ SAADETLERİ hakkında
varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır..............................................................155
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-ON DOKUZUNCU BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin ÂHİRETE TEŞRİFLERİNİN
KEYFİYETİ hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.....................157-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.10.11.12.HADİSLER-
-YİRMİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerinin MİRASLARI hakkında varid olan
hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır................................................................................162-
-1.2.3.4.5.6.HADİSLER-
-YİRMİ BİRİNCİ BAB- Resul-i Ekrem Hazretlerini RÜYADA GÖRMENİN BEYANI
hakkında varid olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.............................................164-
-1.2.3.4.5.6.7.8.9.HADİSLER-
-HATİME-...........................................................................................................................168-
-İMAM TİRMİZİ-..............................................................................................................169-
4
Peygamberlik mührü,boy ve giysileri,temizliği,sabır ve kanaatla ahiret işlerini dünyanın
faydalı işlerine tercih eden güzel halleri kısaca,Âhirete göç etme zamanına kadar
geçirmiş oldukları tüm hal ve fiiller,gerek harbde,gerek sair vakitlerde geçirdiklerini
mütalaa ile görülecektir ki;gerçekten o zat (ASM) Allah’ın sevgilisi imiş ve ona olan
muhabbeti de bu minval üzere daha da artacaktır. Öyle ki burada anlatılanlar ile onu
tanıyan kimse onu rüyada müşahede etmekle şereflenir.Zira;ehli Kur’an,ehlullah ve ehli
hadis;ehli Rasûlullahtır. Hepside hadislerin mesnedleriyle sabittir.
Bilinmelidir ki;tüm mü’minlerin kendisine tabi olduğu ahirzaman peygamberi
Hz. Muhammed Efendimizin şekil ve Şemaili Şerifesini,âzalarındaki tenasüb,suretindeki
güzellik,ahlakındaki övgü,güzel fiil ve amellerinden olan hoş muamelesi ve tavır ve
vakar ve güzel idaresi her mü’min tarafından bilinmesi gerekir. Uyulması mümkün
olanlara uymak gerektiğinden,âyette:”(Rasûlüm)De ki:Eğer Allah’ı seviyorsanız bana
uyunuz ki Allah’da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”1 Hitabına mazhar
olarak,Allah tarafından sevilmeye mazhar olunsun.
Kitapta Peygamberimizin sîret ve sûreti yani dış ve iç yapısı delillerle anlatılırken
neticede şiirlerle ve veciz bir şekilde o konuyu özetler mahiyette bitirilmektedir.
“İşte bak: Hüsn-ü sîret ve cemal-i suret ile mümtaz bir zâtı görüyoruz ki; elinde
mu'ciznüma bir kitab, lisanında hakaik-aşina bir hitab, bütün benî-Âdeme, belki cin ve
inse ve meleğe, belki bütün mevcudata karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı
hilkat-ı âlem olan muamma-i acibanesini hall ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı
muğlakını fetih ve keşfederek, bütün mevcudattan sorulan, bütün ukûlü hayret içinde
meşgul eden üç müşkil ve müdhiş sual-i azîm olan "Necisin? Nereden geliyorsun?
Nereye gidiyorsun?" suallerine mukni, makbul cevab verir.” 2
“Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir cemal ile mümtaz bir zâtın şuhuduna
meraklı bir iştiyak; herkes vicdanen hisseder.” 3
“Evet Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm'a güzel bir adam nisbet edilse, yine çirkin
göründüğü;”4 Peygamberimiz;”Ben kardeşim Yusuf’tan da güzelim”buyurmuşlardır.
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ahval ve evsafı, Siyer ve Tarih suretiyle
beyan edilmiş. Fakat o evsaf ve ahval-i galibi, beşeriyetine bakar. Halbuki o Zât-ı
Mübarek'in şahs-ı manevîsi ve mahiyet-i kudsiyesi o derece yüksek ve nuranîdir ki;
Siyer ve Tarihte beyan olunan evsaf, o bâlâ kamete uygun gelmiyor, o yüksek kıymete
muvafık düşmüyor. Çünki es-sebebü ke'l-fâil sırrınca: Her gün, hattâ şimdi de, bütün
ümmetinin ibadetleri kadar bir azîm ibadet sahife-i kemalâtına ilâve oluyor. Nihayetsiz
rahmet-i İlahiyeye, nihayetsiz bir surette, nihayetsiz bir istidad ile mazhar olduğu gibi,
her gün hadsiz ümmetinin hadsiz duasına mazhar oluyor. Ve şu kâinatın neticesi ve en
mükemmel meyvesi ve Hâlık-ı Kâinat'ın tercümanı ve sevgilisi olan o Zât-ı Mübarek'in
tamam-ı mahiyeti ve hakikat-ı kemalâtı, Siyer ve Tarihe geçen beşerî ahval ve etvara
sığışmaz. Meselâ: Hazret-i Cebrail ve Mikâil, iki muhafız yaver hükmünde Gazve-i
Bedir'de yanında bulunan bir Zât-ı Mübarek; çarşı içinde, bedevi bir arabla at
mübayaasında münazaa etmek, bir tek şahid olan Huzeyfe'yi şahid göstermekle görünen
etvarı içinde sığışmaz.
İşte yanlış gitmemek için; her vakit mahiyet-i beşeriyeti itibariyle işitilen evsaf-ı
âdiye içinde başını kaldırıp, hakikî mahiyetine ve mertebe-i risalette durmuş nuranî
şahsiyet-i maneviyesine bakmak lâzımdır. Yoksa, ya hürmetsizlik eder veya şübheye
düşer.”5
1
Al-i İmran.31.
2
Sözler.B.Said Nursi.236.
3
Age.650.
4
Age.626.
5
Mektubat.97.
5
“Şimdi, şu zâtın delail-i sıdkı ve berahin-i nübüvveti yalnız mu'cizatına münhasır
değildir. Belki ehl-i dikkat için, hemen umum harekâtı ve ef'ali, ahval ve akvali, ahlâk ve
etvarı, sîret ve sureti, sıdkını ve ciddiyetini isbat eder. Hattâ meşhur ülema-i Benî
İsrailiyeden Abdullah İbn-i Selâm gibi pek çok zâtlar, yalnız o Zât-ı Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sîmasını görmekle, "Şu sîmada yalan yok, şu yüzde hile
olamaz!" diyerek imana gelmişler.”6
“Peygamberimiz (A.S.M.) mu'cizatından ve hasaisinden başka, ef'al ve ahval ve
etvarında beşeriyette kalıp, beşer gibi âdet-i İlahiyeye ve evamir-i tekviniyesine münkad
ve mutî' olmuş. O da soğuk çeker, elem çeker ve hâkeza... Herbir ahval ve etvarında
hârikulâde bir vaziyet verilmemiş. Tâ ki ümmetine ef'aliyle imam olsun, etvarıyla
rehber olsun, umum harekâtıyla ders versin. Eğer her etvarında hârikulâde olsa idi,
bizzât her cihetçe imam olamazdı. Herkese mürşid-i mutlak olamazdı. Bütün ahvaliyle
Rahmeten lil-âlemîn olamazdı.”7
“Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm Resulullahtır ve bütün Resullerin
ekmelidir ve bütün mahlukatın efdalidir.” 8
BİRİNCİ BAB
6
Age.90.
7
Age.311.
8
Age.316.
6
Ensar ve Hazreç kabilesinden olan Enes Bin Malik peygamberimizin
hizmetleriyle şeref buldu. 10 yaşında idi. 10 sene hizmet etti. Yaşı yüze ulaşıp,Basra’da
hicretin 91.inde vefat etti. Yüz adet evladı dünyaya gelip,yetmişsekizi erkek idi.
“Buharî ve Müslim haber veriyorlar ki: İbn-i Abbas'a şöyle dua etmiş:
"Allahım! Onu dinde fakîh kıl ve ona tefsir ilmini öğret." Buharî, Vudû': 10, İlim: 17, Fedâilü'l-Eshâb: 24;
Müslim, Fedâilü's-Sahâbe: 138; İbni Hibban, Sahih, 9: 98; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:327; Ali el-Kari, Şerhu'ş-
Şifâ, 1:661; Hafâcî, Şerhu'ş-Şifâ, 3:130; İbnü'l-Esîr, Câmiu'l-Usûl, 9:63; Müsned, 1:264, 314, 328, 330; el-
Hâkim, el-Müstedrek, 4:534.
Duası öyle makbul olmuş ki; İbn-i Abbas, Tercüman-ül Kur'an ünvan-ı zîşanını
ve Habr-ül Ümme, yani allâme-i ümmet rütbe-i âlîsini kazanmış. Hattâ çok genç iken,
Hazret-i Ömer, onu ülema ve kudema-yı sahabe meclisine alıyordu.
Hem başta İmam-ı Buharî, ehl-i kütüb-ü sahiha haber veriyorlar ki: Enes'in
vâlidesi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a niyaz etmiş ki: "Senin hâdimin olan
Enes'in evlâd ve malı hakkında bereket ile dua et." O da dua etmiş:
"Allahım! Onun malını ve evlâdını çoğalt. Ve ona ihsan ettiğin nimetlere bereket ver."
demiş. Hazret-i Enes âhir ömründe kasem ile ilân ediyor ki: "Ben kendi elimle yüz
evlâdımı defnetmişim. Benim malım ve servetim itibariyle de, hiçbirisi benim gibi
mes'ud yaşamamış. Benim malımı görüyorsunuz ki pek çoktur. Bunlar, bütün dua-yı
Nebeviyenin bereketindendir."9
Hz.Enes buyurdu:Rasul-i Ekrem (SAM) Hazretlerinin boyları;ne uzun ne
kısa,mutavassıt ve orta boylu idi. O’n ailk bakan kimse orta boylu zan edip,uzuna yakın
diye hükmederdi.
Beyhaki ve İbni Asakir rivayet ettilerki;Rasulullah her kimle yan yana gelse,o
kimseden uzun görünürdü. Eğer iki uzun kimseler arasında bulunsa idiler,ikisinden de
uzun görünürdü. Lakin tek başına olduklarında,orta boylu görünürdü.
İbni Seb’a rivayet etti ki;Hz. Fahri Alem oturduklarında mübarek göğüsleri
oturanlardan yüksek görünürdü. Yani Rasul-ü Ekrem Efendimiz birkaç kişiyle
oturduğu vakitte mübarek omuzları,beraber oturduğu kimselerden yüksek görünürdü.
Bu keyfiyet Resûli Ekremin mu’cizatındandır. Yani ümmetinden hiçbir kimse zahiri
suretinde ona denk olmadığı gibi,sîret ve mâna yönünden de ona denk değildi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek bedeninin rengi;kireç gibi beyaz ve esmer
olmayıp kırmızı ile karışık,nurani bir beyaz idi.
Mübarek kılları ziyade kıvırcık olmayıp,kıvırcık ile düz arasında idi.
Allahu Zülcelal Hazretleri tebliği ahkâm için kırk yaşında irsal eyledi.
Fil olayından ellibeş gün önce rebiül evvel ayının 12. gecesi dünyaya teşrif eyledi.
Ve ittifakla vahiy kırk yaşının tamamında oldu. Mesud ve İbni Abdil Ber 40. senenin
sonunda gönderildi,dediler. Şeyh Şihabuddin bin Hacer bunun sahih olduğunu söyledi.
Cumhurca da bu görüş meşhur olup,Ramazan ayında gönderilmiştir.
Cumhur-u ehli hadis ve siyer,Nebiyyi Muhterem bi’setten sonra Mekke’de on üç
sene ikamet etti. Üç senesi gizli ve sonra on sene âşikâre olarak halkı hakka davet
buyurdu. Enes Hazretlerinin on sene diye rivayeti aşikâre olan davetin müddetini beyan
eder.
9
Mektubat.B.Said Nursi.144.
7
Rasuli Ekrem Hazretleri Medine’de dahi on sene ikamet etti.
Nebiyyi Muhterem Efendimizin yaşları altmışüç seneye ulaştığında Hak Taâla
mübarek ruhlarını kabz edip ruhu saadetleri a’layı illiyyine uruc etti.
Hazreti Enesin ifadelerindeki farklılıklar,küsuratın çıkarılmasındandır.
Rasul-i Ekrem Hazretlerinin dar-ı bekaya teşrifinde mübarek başında ve
sakalında yirmi beyaz mübarek kıl olmadı. Yine Enes’den mervidir ki,onyedi,ya onsekiz
beyaz kıl var idi. İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Hz.Enes’den üç vasıta ile bize rivayet
etti.
Tirmizi Hazretlerinin ismi şerifi Muhammed ve künyesi Ebu İsadır.Pederlerinin
dahi ismi İsa olup,büyük pederleri Sûre’ (Tirmizi) dir. Ceyhun kenarında Medinet-ür
Rical namıyla bir karyenin ismidir. Tirmizi Hazretleri Meşayihin büyüklerindendir. İlk
asırlarda gelib ulemayı izam ve hafız ve meşayihı İslâmdan çok kimseden ilim aldı.
Velhasıl İmamı Asr ve Huffazı dehr idi. Ve adalet ve zabtı müttefekun aleyhtir. Cami-i
Sahihi Tirmizi kütüb-ü sitteden idi ki,büyüklüğüne şahiddir.
Şeyh Abdullahi Ensariden nakledilir ki;Camii Tirmizi benim yanımda kütübü
hamseden daha menfaatlıdır.
Müşarun ileyh,Tirmizi hazretlerinin mübarek yaşları yetmiş seneye ulaştığında
279 tarihinde vefat edip,tirmizde defnolunmuştur.
Hadisin Senedi: İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Reca Kuteybe bin Said’den,o dahi, Malik bin
Enesden,o dahi Rebi’a bin Abdurrahmandan,o dahi Hz. Enesden rivayet buyurdu.
“Buharî, Müslim, İbn-i Hibban, Tirmizî gibi kütüb-ü sahiha; tâ zaman-ı
sahabeye kadar, o yolu o kadar sağlam yapmışlar ve tutmuşlar ki, meselâ Buharî'de
görmek, aynı sahabeden işitmek gibidir.”10
10
Mektubat.128.
8
hurilerin alnına ve cennetin tüm oda ve sarayları üzerine;” Lâ İlâhe İllallah
Muhammedur Rasulullah”diye yazdı. Ve Hz. Âdem tevbe ederken;”Ya
Rabbi,Muhammed hürmetine,diye şefaat dilediğinde Hak Taâla:”Sen Muhammedi
neden bildin?”buyurduğunda;”Beni topraktan yarattığında gözümü açıp gördüm
ki,bütün semavat ve arş üzerinde:” Lâ İlâhe İllallah Muhammedur
Rasulullah”yazılmış,o zaman bildimki,Muhammed cümleden makbuldür.”dediğinde
Hak Taâla bunu tasdik edip:”Yâ Âdem Muhammed cümleden Muazzez ve Muhteremdir
ve senin evladındandır. Cümle peygamberlerin sonunda aleme teşrif eder. Seni,semavat
ve arş ve cenneti ve tüm mahlukatı onun hürmetine yarattım.”buyurdu.
Resul-i Ekrem Hazretleri hadisi kudsisinde:”Levlâke levlâke lema halaktül
11
eflâk” buyurdu. Yani;”Habibim sen olmasa idin ben felekleri yaratmazdım.” Yani senin
hürmetine yarattım.
Ve Hz. Âmineye rüyasında tüm mahlukatın ulusuna hamilesin. Doğduğunda ismi
şerifi Muhammed tesmiye edilsin,diye tenbih olundu.
Hadisin Senedi:İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Hamîd bin Mes’adetül Basri’den,oda Abdul
Vehhabüs Sakafi’den,oda Hamidüt Tavilden,o dahi Enes bin malik (RA) den rivayet buyurdu.
11
Şualar.B.Said Nursi.521,Mesnevi-i Nuriye.B.Said Nursi.38,Sonsuz Nur.F. Gülen. 1 / 8, Keşful
Hafa.Acluni. 2 / 232,164,No.2123,Mektubat.İmam-ı Rabbani. 2 / 320, Hülasa kitabında Sağani Mevzu
olduğunu söyler,mana bakımından sahih’dir,der.
9
Resul-i Ekrem efendimizin Hüsnü cemalleri gayet ziyade olduğundan tamamen
güzelliği zahir olmaz idi. Zikri geçtiği üzere,tamamen güzelliği zahir olsa idi ashab
hazeratı onun cemaline nazar etmeğe takat getiremezlerdi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Muhammed bin
Ca’ferden,oda Şu’be’den,oda Ebu İshak’dan,oda Berab bin Âzib’den rivayet buyurdu.
10
BEŞİNCİ HADİS : Hasan bin Ali Hazretlerinden mervidir. Hz. Hasan
Peygamber Efendimizin torunudur. Cennet ehlinin gençlerinin seyyididir.Künyesi Ebu
Muhammed,Lakabı Nakiy’dir. Hicreti Nebeviyenin 3. senesi Ramazanı şerifin ortasında
dünyaya teşrif buyurdu. Hz. Aliniin şehid olduğu saatte 40 bin kişi kendisine biat etti.
Hicretten 41 sene geçtikten sonra Hilafet işlerini Hz. Muaviyeye teslim edip,45 tarihinde
dâr-ı bekaya irtihal ettiler. Mübarek nesilleri Hasan bin Hasan ve Zeyd bin Hasen’den
devam etti.
İmam-ı Hasan Hazretleri buyurdular ki;Validem Fatımatüz Zehra Hazretlerinin
validesi bir biraderi olan Hind bin Ebi Haleden sordum.
Bu Hind,Resul-i Ekrem Hazretlerinin iki oğlu olan Hind bin Ebi Haledir ki,
validesi Haticetül Kübradır. Haticetül Kübra Resul-i Ekrem Hazretlerine herkesten
evvel iman getirdiği ulema arasında müttefekun aleyhtir. Resul-i Ekrem Hazretleri 25
yaşında ve Haticenin 40 tama olmuştu ki aralarında izdivac akdi oldu. Ve Hind Resuli
Ekrem Hazretlerinin terbiyelerinde büyüdü. Ve Resul-i Ekremin İbrahimden başka kız
ve erkek evladının tümü Haticeden oldu. Nebiyyi Muhterem Efendimizin nikahı altında
25 sene kalıp,yaşı 65’e ulaştığında Mekkede,Nübüvvetin 10. senesinde dâr-ı bekaya
irtihal buyurup Hücun dağında defnolundu.
Hz.Hasan buyurdular ki;Hind Resul-i Ekrem Hazretlerinin vasfını öğrendi.
Hz.İmam Resul-i Ekrem Hazretlerinin evsafını Hindden sorduğunda,tümüyle beyan etti.
Hind Resul-i Ekremin şerefi hizmetleriyle müşerref olduğundan dolayı layıkıyla şemaili
kerimelerine vakıf ve evsafı celilelerini hakikatıyla zabtetmekle Hz. Hasan ondan Resul-
i Ekremin Hey’et ve Şemailini sordu ve sordum buyurdu.
Hz. İmam buyurur ki; İbni Ebi Halenin Resul-i Ekremin bazı evsafı cemilelerini
vasfeylemesini isterdim. Hilye-i Nebeviyyeyi beyan eylemesini ister idim ki,ta o vasfa
teşebbüs edip,o vasfı hayalimde hıfz edeyim ve onunla ahlaklanayım.
İmamı Hasan(RA) Hazretlerinin Resul-i Ekrem Efendimizin dâr-ı bekaya teşrif
buyurduklarında temyiz yaşına tamamen ulaşmadığı cihetle eşkalini hıfz ve suretini
zabta kadir olmamakla,yukarıdaki sözü söylemiş oldu.
Velhasıl İmam-ı Hasan Resul-i Ekrem Hazretlerinin vasfını tamamen bilen
Halam Hind bin Ebi Hâleden bazı güzel vasıflarını beyan eylemesini ister olduğum
halde, Hz.Peygamberin Hilye ve Şekil ve Hey’etinden sordum ki vasfını kendi hayalimde
hıfzeyleyeyim,buyurdu.
Hind bin Ebi Hâle buyurdu;Resul-i Ekrem Hazretleri haddi zatında kadri büyük
idi.
Resul-i Ekrem Beni Âdem içinde en büyük,kendisine,cemaline nazar edip
bakanların kalblerinde büyük idi. Ayın birinci ve ikinci gecesi doğana Hilal ve 14. gecesi
doğana Bedir ve sair gecelerde doğana kamer denir. Yani Resuli Ekremin vechi
kerimleri gayet nurani ve parlak olmakla Bedir gecesinde parlayan ay gibi vechi
saadetleri parlar ve ışıldardı.
Resul-i Ekrem Hazretleri Ahseni Mahlukat (varlıkların en güzeli) ve Eltafı
Kâinat(Kâinatın en latif ve incesi) olup,hiçbir zaman alemde ona denk bir mevcud yok
iken,benzersiz bir yüz ve parlayan yüzü şâirane aya teşbih edilmiştir. İbni Ebi Hâlenin
bu teşbihten maksadı Peygamberin parlayan yüzünün güzelliğini ve parlaklığını ta’lim
ve temsil yoluyla insanların zihinlerine yerleştirmektir.
Resul-i Ekrem Hazretleri orta boyludan uzunca idi. Gayet uzun olup eti az olan
kimseye Müşezzeb denir. Resuli Ekrem Hazretleri ziyade uzun değildi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek başlarında olan mübarek saçları bizzat iki
bölük olsa kendi haline bırakır ve mübarek başlarının iki tarafına salarlardı. Ve o ayrı
11
olan saçı toplamazlardı. Eğer binefsihi ayrı ve iki bölük olmasa bu surette mübarek
saçlarını ayırır ve başlarının iki tarafına salmayıp,toplandığı hal üzere terkederlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek saçlarını çoğalttığı vakit,mübarek kulağının
yumuşağını geçerdi.
İbni Hacer der;Resul-i Ekrem Hazretlerinin rengi şerifleri kırmızılık karışmış
beyaz idi.
Alın dedikleri yerin sağ ve sol tarafına Cebin denir. Resul-i Ekrem Hazretlerinin
Alnı ve alnının iki tarafı açık idi.
Resul-i Ekremin mübarek kaşları yay gibi olup,ucları gözün ucuna uzamış idi.
Uçları ince ve uzun idi. Resul-i Ekrem Hazretlerinin kaşları gayet uzun ve ince,kavisli ve
ziyadesiyle tam olup,neredeyse birbirine yakın idi. Resul-i Ekrem Hazretlerinin kaşları
çatık değildi. Mübarek kaşları hakkında sahih olan budur. İmamı Ma’bed rivayetinde,
Resul-i Ekrem Hazretlerinin kaşları birbirine bitişik idi,dedi. Açıklaması ise budur ki;
Zahiren Resul-i Ekremin kaşları bitişik görünürdü lakin dikkatlice bakıldığında iki
kaşları arasında bir ince aralık görünürdü. Velhasıl;iki kaşları zahiri hesaba göre
birbirine bitişik,hakikatta ise bitişik değildi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin iki kaşları arasında bir damar vardı ki,kızma
anında o damar hareket edip meydana çıkar ve görünürdü. Kızmanın dışında da
görünür, ancak açık olmazdı. Kızması simasından bilinirdi. Peygamberin yüzünün
aynası nur olup,memnuniyet ve kızgınlığı belli olurdu. Kendi nefsi için ömründe
kimseye kızmadı.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek burnunun her iki taraf kaşları biraz
yüksekçe ve üstü ince idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Mübarek burunları için bir nur var idi ki,burnu
yükselmişti.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Mübarek burunlarına hakkıyla nazar edip
düşünmeyen ve ilk bakışta nazar eden kimse;Burnunun kamışının ortası yüksek ve üst
tarafı düz ve uç tarafı alçakça zan ederdi. Amma dikkat edip baktığında,burnunun üst
tarafı yüksekçe idi. Yani,burnunun kaşları tarafı biraz yüksekçe ve üstü ince idi.
Burnunun üzeri nurani ve güzeldi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Sakalı Şerifleri büyük idi. Ne kıvırcık,ne de düz idi.
İkisinin ortası mu’tedil idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek Yanakları düz idi,mürtefi ve yumru
değildi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek Ağızları geniş idi. Bu durum ise Resul-i
Ekremin sözünün kuvvet ve fesahatına,genişlik ve belağatına delildir. Hatta Resul-i
Ekrem Hazretleri meharici hurufa yani harflerin çıkışına o kadar riayet ederek
konuşurlardı ki,Fasih olmayanların kudretinden hariç olurdu.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek Ön Dişleri seyrekçe ve inci gibi tane tane
idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek göğsünden saadetli göbeğine kadar ince
hat gibi kıllar vardı.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek Boyunları gayet güzel ve cemalde,yaptığı
resmin azalarına tam ihtimam gösterip değer veren resimcinin yaptığı resmin boynu gibi
idi ve gümüş gibi berrak ve saf idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin tüm azası mütenasib ve cümle eczası uygun ve güzel
idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin azayı şerifleri semizlikten kaynaklanmaksızın
büyük idi.
12
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Vücudu şeriflerinde olan mübarek etleri sıkı
olup,sarkmış değildir. Hasılı O,semizlik ile zayıflık arasında idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek Karnı ile göğsü düz idi yani mübarek
karnı göğsü üzerine ve mübarek göğsü karnı üzerine zâid değildi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Mübarek göğüsleri geniş ve enli idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin iki omuzlarının arası geniş idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mafsalları,toplu olan kemikleri büyük idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin âzayı saadetleri elbiseden soyulduğu vakitte gayet
nurlu ve parlak idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek göğüslerinin üst tarafındaki çukur ile
göbeği arasındaki kılları incelik ve uzunlukta hat gibi uzanmış idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek iki memelerinde ve karnında göğsünden
göbeklerine varıncaya kadar hat gibi uzamış olan kıllardan başka kıl yoktu.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin kol,pazu ve kürek kemiklerinde ve sinesinin üstünde
çok kıl var idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek bileklerinde biri baş parmak ve biri küçük
ve serçe parmağına bitişik olan diğer diğer parmakları uzun idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin el ayası yani mübarek ellerinin avuçları geniş idi.
Buda cömertlik alametidir.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek ellerinin ve ayaklarının parmakları kalın
ve elleri ve ayakları büyükçe idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek parmakları mutedil olarak uzunca idi.
İmamı Hasan buyurur ki,İbni Ebi Hâle,parmakları uzundu,dedi.
Velhasıl, Resuli Ekrem Hazretlerinin el ve ayakları ve diğer âzaları uzunca ve
kalınca idi. Hüsnü hali kokusundan bilinirdi. Günlerce o koku gitmezdi. Nefesi misk gibi
olurdu.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek ayaklarının altı yerden yüksekçe idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek ayaklarının üstü düz olup,üzerlerinde kir
ve yarık,yırtık yok idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek ayaklarının üstü ziyade düz olduğundan
su dökülse durmayıp her tarafa akar idi. Şeyhi Cezeri,ayaklarının eti hafifti,buyurdu.
Resul-i Ekrem Hazretleri yürüme esnasında mübarek ayaklarını yerden kuvvetle
kaldırırlar ve istenilen tarafa yönelip,sağ ve sollarına meyletmiyerek,bir miktar önlerine
meyl buyururlardı.
Resul-i Ekrem Hazretleri ayaklarını yere vurmayıp vakar ve sükunet ile tevazu
üzere yürürlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin yürüyüşleri hızlı ve adımları uzun idi. Bununla
beraber yürüyüşü vakar üzere olup acele ile değildi.
Resul-i Ekrem Hazretleri yürüdükleri vakit mekan ve arz sanki yüksekten iner
gibi idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri bir şeye yöneldiklerinde tüm beden,cümle endam ve
tenleriyle yönelirlerdi. Dönüp etrafına nazar ettiğinde tüm cansızlar ve ağaçlar secde
eylerlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretleri sebebsiz etrafına bakmaz belki sanki alemi ğaybla
meşgul olup,önüne bakar gibi idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin yer yüzüne bakmaları,göğe bakmalarından daha
çok olurdu. Ve yer yüzüne bakışları nihayet tevazu ve ziyade huşu ve hazreti zülcelalden
gayet hayalarından dolayı idi. Biline ki,Ebu Davek Abdullah bin Selamdan,Resul-i
Ekremin ekser nazarları sema tarafına doğru demelerinden murad;vahyi beklemek ve
13
ahkâmı şer’iyyenin nüzulünü bekleme vakti idi,demektir.Onun aleme nazarı,Hak ile idi
pazarı.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Mübah olan şeylere yüksek nazarları göz ucu ile idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri ashabıyla yola gittiklerinde gözetir ve korur ve
zayıflarına riayet eder,fakirlerine yardım için kendileri hepsinin arkasında yürürdü.
İmamı Dâremi sahih bir senedle rivayet etti ki; Resul-i Ekrem Hazretleri;benim sırtımı
melaike için eğdik diye ashabına tenbih buyurdular.
Resul-i Ekrem Hazretleri karşılaştığı kimseye önce selam verirdi. Bu ise
tevazudandır.
Önce selam vermelerinden ulema şu hükümde bulundu ki;başlangıçta selam
vermek sünnet olup,selama karşılık vermek farz olmakla farzın sevabı sünnetin
sevabından çok olduğuna binaen, Resul-i Ekrem Hazretleri çok sevaba nail
olmaya,karşılaştıkları kimseyi kendi nefislerine tercih ettiklerindendir,dediler.
Velhasıl,selamı vermek sünnet,selamı almak farzı kifayedir,dediler.
Hadisin Senedi: Hz.Tirmizi bu hadisi şerifi Süfyan bin Veki’den,oda Cemi’bin Amirden,oda Ebi
Halenin çocuğundan ve Beni Temim kabilesinden Ebu Abdullah künyesiyle bilinen bir zattan,oda İbni Ebi
Haleden,oda Hasan bin Ali(RA)dan rivayet buyurdu.
14
gönderildi. Güzellik ve cemale sahib olduğundan Medineye geldiğinde ahali onu temaşa
etmeye çıkarlardı. Hz. Cibril Nebi Aleyhisselama ekseriya Hz. Dıhyenin suretine
temessül edip gelirdi. İmamı Tirmizinin bu hadisi şerifi zikirden muradı İbrahim
aleyhisselamın Hazreti Fahri Aleme benzerliğini beyandır.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Leys bin Saidden,oda
Eslemi Mekkinin oğlu Ebu Zübeyr Muhammedden,oda Cabir bin Abdullahi Ensariden rivayet buyurdu.
“Eimme-i hadîs haber veriyorlar ki: "Hazret-i Cebrail'i çok defa, hüsn ü cemal
sahibi olan Dıhye suretinde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın yanında sahabeler
görüyorlardı.”12
İKİNCİ BAB
12
Mektubat.156.157,57,Sözler.194,Sünuhat-Tuluat-İşarat.92.
15
Resulullah Efendimiz geçen semavi kitaplarda Hatemi Nübüvvet ile tavsif edilmiş
ve ehli kitap yanında Nebiyyi Âhirizzaman,nübüvvet mührü ile bilinmiş olduğundan
cismi saadetlerinde risalet mührü zahir oldu.
16
BEŞİNCİ HADİS : Abdullah bin Büreyde Hazretleri buyurdular ki;Pederim
Büreyde’den işittim,der idi ki;Hatemi Burcu Risalet Medineye seyir ve hicret
buyurduğu vakit Selmanı Farisi huzuru saadete,üzerine taze hurma konulmuş bir sofra
Hz.Peygamberin huzuruna konulduğunda,Nebiyyi Zişân Hazretlerinin;Ya Selman,bu
nedir? diye sordukları suale Hz. Selmanın cevab olarak;Bu getirdiğim size ve ashabınıza
sadakadır,demesi üzerine,Ya Selman,bu sadakayı kaldır,zira bizler,peygamberler
topluluğuyuz,sadaka yemeyiz,buyurdular.
Hadisi rivayet eden Büreyde buyurdu ki;Hz. Selman şeref buyuran peygamberin
emrine imtisalen,huzuru saadetten sofrayı kaldırıp,ertesi günü o sofra misali bir sofra
sunduğunda Efdal-ul Enbiya Efendimizin;Ya Selman,bu getirdiğin nedir? Sualine cevab
olarak;Ya Rasulallah,size hediyedir,dediğinde Resul-i Ekrem Hazretleri gelen şeyin
kıymetli ve yüksek zatlarına mahsus olması düşüncesini def için ashabı kiramına;
Benimle beraber yemeğe buyurunuz,sofraya yakın olunuz,buyurdular. Sonra Selmanı
Farisi Resuli Ekrem Hazretlerinin sırtlarında olan Peygamberlik mührüne bakıp
gördüğünde,Hak Nebi olduğunu bilip İslâmın şerefiyle şereflendi.
Çünki Hz.Selman yaşlı birisine hayli müddet hizmet edip,o yaşlı vefatına
yakın;Ya Selman,uyanık ol ki bu günden sonra dini İsanın hükmü bitti. Zira İncili Şerif
ve geçmiş kitaplarda yazılıdır ki , Seyyidi Alem (s.a.v) Mekke i Mükerremede gönderilip
bir müddetten sonra taşları siyah ve sahasında gayet uzun boylu hurmalar olan bir yere
hicret eder. Ve o Hatemul Mürselin Hazretlerinin üç alameti olup; evvela sadaka kabul
etmez. İkincisi, hediye kabul eder. Üçüncüsü, iki omuzu arasında nübüvvet mührü
vardır.Ya Selman , eğer her iki dünya saadetini kazanmak istersen, benim vefatımden
sonra buralarda durmayıp o Seyyidüs Sakaleynin olduğu şerefli yere gidip kendini
ashabı kiramı zümresine ilhak ettiresin, buyurduğundan Hz Selman pirin vefatından
sonra bir kafileye katılarak Arab diyarı tarafına yol aldı. Velâkin kafile ahalisi bunu
getirip köyün vadisinde –Esirimiz- diyerek bir yahudiye sattılar Ve o yahudinin Beni
Kureyzeden amca-zâdesi gelip Hz. Selmanı satın alarak Medine-i Münevvere tarafına
getirdi. Şimdi Hz. Selman Resul-i Ekrem Efendimizin oraya geldiğini işitip,hemen
huzuru saadete gelerek bu üç alameti gördüğünde tereddütsüz nebiyyi âhirizzaman
olduğunu tasdik eyledi.
Hz. Selman bir yahudinin kölesi olduğundan Cenabı peygamber kırk kıyye
gümüş vermek ve üçyüz kadar hurma fidanı dikmek ve meyve verinceye kadar Hz.
Selman o fidanlara hizmet etmek üzere,Hz. Selmanı satın aldılar. Şimdi Resul-i Ekrem
Hazretleri mu’cize eliyle hurma fidanlarını dikti,lakin içinden bir tanesini Hz. Ömer-ül
Faruk dikti. Nebiyyi zişan hazretlerinin diktikleri fidanlar o sene meyve verdiler. Fakat
onların yanında (Hz. Ömer’in diktiği) bir fidan hurma vermedi.
Şimdi Resul-i Ekrem Hazretleri; bu fidanın hali nedir ki,meyve vermemiş?
buyurup Hz. Ömer;Ya Rasulallah,o meyve vermeyen fidanı ben diktim. Ona sizin
bereketli eliniz değmedi,dediğinde Hz. Peygamber o fidanı çıkarıp mübarek elleriyle
diktiklerinde,o sene o dahi meyve verdi.13
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek elleriyle diktikleri fidanların o senede
meyve vermeleri bir mu’cize-i celile ve o fidanlar ile beraber Hz. Ömer’in diktiği fidanın
meyve vermediğinden onu dahi sökerek mübarek elleriyle diktiklerinde,onun dahi o
sene meyve vermesi,kezalik bir mu’cize-i acibedir.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi Ebu Ammardan,oda pederi Hüseyinden,oda Abdullah bin
Büreydeden rivayet buyurdu.
13
Bak.Mektubat.148.
17
ettim.Müşarun ileyh,Hatemi Nübüvvet o süruru enbiyanın mübarek arkalarında
yumrulanmış gül kadar bir parça idi,buyurdular.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Ebu Haşim Bişr
bin Reba’dan,oda Ebu Akîl Bişri Durkiden,oda Ebu Nadreden rivayet uyurdu.
14
Muhammed.19.
18
veya ihtiyat veya azimet noktasında ilişseler de, hususî ilişirler. Bid'a da deseler, bid'a-i
hasene nev'inde dâhildir. Çünki vesile-i salavattır.” 15
ÜÇÜNCÜ BAB
15
Lem’alar.Said Nursi.106.
19
Mîrik Şâhın sözüne göre,Nebiyyi Muhterem Hazretlerinin bu iki tarafa saçlarını
salıvermek âdetine başlamaları vahiy iledir. Çünki bu âdeti terketmediler.
Binaenaleyh,ekser ulema sünneti şerif budur,dediler. İmamı Nevevi salmak ve ayırmak
caizdir,buyurdu.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi Süveyd bin Nasrdan,oda Abdullah bin Mübarekten,oda
Yunus bin Yezidden,oda Zühriden,oda Ubeydullah bin Abdullahtan,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.
DÖRDÜNCÜ BAB
BİRİNCİ HADİS : Hz. Âişe’den mervidir ki;Ben hayız olduğum halde Resuli
Ekrem Hazretlerinin mübarek başlarının saçlarını tarardım,buyurdu.
Bu hadisi şeriften çıkarılan hüküm şu ki;Bir kimse mahremine başını taratması
caizdir.O mahrem gerek abdestli olsun,gerek olmasın,Risalet-Meâb Efendimiz ümmete
genişlik için Hz. Âişeye saadetli başlarını taratmasıyla cevazına işaret buyurdu.
Hadis kendisinden rivayet olunan Hz. Âişe;Ebu Bekris Sıddık Hazretlerinin
kerimeleri,kızlarıdır. Rasulullahın nikahlı üçüncü zevceleridir.
Annesinin isimleri Ümmü Dûman binti Âmir bin Azîm bin Abdişemsdir ki,Hz.
Fahri Âlem rüya aleminde Cenabı Âişe’yi görüp sorduklarında,sizin dünya ve âhirette
hususi nikahlınızdır,dediler. Binaenaleyh,çok geçmeyip nübüvvetten sonra,hicretten
önce Hz. Âişeyi altı yaşında iken Mekkede yüksek zatlarına akid buyurdular. Ve
hicretten sonra Medinede zifaf buyurdular. İki sene sonra ve birkaç ay geçtiğinde halvet
buyurdular. O vakitte Hz. Âişe dokuz yaşında idiler. Bu durumda akid ile halvet arası üç
sene kadardır.
Hz. Âişe Hazretleri Muhammed (SAM) ile beraber dokuz sene ve beş ay
yaşayıp,Risalet-Meâb Efendimiz âhirete irtihal buyurdular. Ve ondan sonra ömrünün
sonuna kadar başka bir kimsenin nikahı altına girmediler. Peygamberimizin ahirete
göçünde onsekiz yaşını beş ay geçmişti. Zevcatı Tahirat içinde Hz. Âişeden fazla âlime ve
saliha ve abide ve fakiha ve zahide ve arife ve şaire yoktu. Onun için ashabı kiramın bir
müşkülü olduğunda Hz. Âişeye sorup,doğru cevab alırlardı.
Ve Hz. Âişenin Rasulullahtan rivayet ettikleri 1210 hadisi şeriften 174 hadiste
Ebu Abdullah Muhammed bin İsmail Buhari ile Ebül Hüseyin Müslim bin Haccac
Kuşeyri Hazretleri müttefiktirler.
Ve İmamı Buhari yalnız 54 hadis ve İmamı Müslim dahi yalınız 68 hadis rivayet
etmişlerdir. Diğerleri sair cami kitablardadır. Sahabe ve tabiinden 200 kadar kimseler
Hz. Âişeden hadisi şerifler rivayet etmişlerdir.
Hz. Âişe ile Hz. Hatice Rasulullahın diğer zevcelerinden azize ve şerife ve fadile
olmakla bu ikisini diğer ezvacı tahirat üzerine tercih ve tafdil ederlerdi. Amma Hz.
Peygamberin temiz kızları Hz. Fatımat-uz Zehra yüz ve çehrece,Hz. Âişe ve Hz.
Hatice’den fazla ziyade idi.
Zira Hz. Âdem cennetten yeryüzüne inip ve Hz. Havva’dan ayrılarak,uzun yıllar
inleyip,ağlamışlardı. Ve cennet kapısında Muhammed (ASM),dört halife ve Hasan ve
Hüseyin ve Fatımat-uz Zehra’nın şerefli isimlerini görüp hıfzetmiş ve Hz. Âdemin
tevbesinin kabulü için bir vasıtaya muhtaç olması,ilahi iradenin muktezasından olması
sebebiyle,zikredilen kıymetli isimler Hz. Âdemin gönlüne ilham yoluyla bırakılmakla,
Cenâb-ı Hak’tan bunlar ile şefaat dileyip duasına icabet edilmekle,tevbesi makbul
olduktan sonra Hz. Havva ile bir araya geldiler.
20
Bundan anlaşıldı ki;Hz. Fatımat-uz Zehra tüm mü’mine ve müslime kadınların
seyyidesidir. Ondan sonra Hz. Âişe ve Hz. Hatice Hazretleridir. Bu ikisinden
sonra,peygamberin diğer zevceleridir. Ve bunlardan sonra Hz. Meryemdir,sonra
Âsiyedir, sonra Hz. Sâre,sonra Hz. Hacer,sonra Hz. Züleyha ve Rabiadır.
Vatka ki Hz. Âişenin yaşları takriben ellibeş’e vardığında,hicreti nebeviyyenin 57.
senesi,Ramazan ayının 17 Salı günü Medinede bu fani aleme veda ettiler. Ebu Hureyre
namazını kılıp,cesedi pâkini vasiyetleri üzerine Bâki Mezaristanına defnettiler.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi İshak bin Mûsel Ensariden,oda Maînden,oda Malik bin
Enesden,oda Hişam bin Urveden,oda pederi Urveden,oda Hz. Âişeden rivayet buyurdu.
21
İmamı Nevevi buyurdu ki;Dini kaide şu cihetledir ki;Tekrim ve Tezyin kabilinden
olan eşyada sağ eliyle başlamak ve bunların hilafında sol eliyle başlamak müstehabdır.
Yine İmamı Nevevi buyurdu ki;ulema-i ehli sünnet ittifak ettiler ki;bir kimse
abdeste sol tarafından başlarsa,abdesti sahih olur ise de,faziletinden mahrum olur.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Hannaddan,oda Ebul Ahvesden,oda Eş’as bin Ebi
Şa’şadan,oda pederinden,oda Mesruktan,oda Âişeden rivayet buyurdu.
BEŞİNCİ BAB
22
Hz. Ömer-ül Faruk yalınız kına ile boyardı. Amma siyah ile saç ve sakal boyamak
menedilmiştir.
Malum olsun ki;Hz. Ebubekir-is Sıddık’ın ismi Abdullahtır. Ebubekir künyesidir.
Bekirin babası demek. Pederlerinin ismi Osmandır. Künyesi Ebu Kuhafedir.Ve Hz.
Sıddıkın bir lakabı Atik’tir. Atik tesmiyesinin sebebi budur ki;Bir gün Hz. Fahri Alem
(SAM) mübarek gözüne bakıp;”Allahın ateşten âzadlı kuludur.” Ve bu lakab ile şöhret
buldu.
Ve bir lakabları dahi Sıddıktır. Ziyade inançlı,doğru demektir. Resuli Ekrem
Hazretlerini peygamberlik davasında ve İslâma davette ve mi’raç işinde,ahiret ile ilgili
haberlerde tereddütsüz tasdik edip,inandığı için Sıddık diye lakablandılar.
Sahabeden nakledilir ki;Hz. Ebubekirin imanı,semadan nazil olmuş vahye benzer
idi. Zira cahiliyet zamanında Hz. Sıddık Şamda ticaret etmekte iken bir olay görüp
Buheyra adında bir rahibe olayı arzettiğinde Rahib;ne taraftansın ve hangi
kabiledensin? diye söyleyince suale Sıddıkı Ekberden;Mekke kavminden ve Kureyş
kailesindenim,cevabını aldığında,müjdeleyip kavminden yakında bir ulu peygamber
çıkar,hayatında veziri ve ahirete teşrif buyurduktan sonra halifesi olsan gerek ve o dahi
ahirzaman peygamberi olsa gerek,diye tabir etmiş. Ve Hz. Sıddık bu sırrı içinde gizlemiş
idi.
O zamanda Hz. Habibi Huda Efendimiz İslâma davete başladılar. Hz.
Ebubekir;Ya Muhammed! Bu davayı ediyorsun,buna şahidin var mı? dedi. Hz.
Peygamber,Ya Ebubekir,Şam tarafında gördüğün rüya,sana şahid yetmez mi? diye
cevab verdiklerinde kat’a tereddüt etmeyip kelime-i şehadet getirerek, Resul-i Ekrem
Hazretleriyle sarılıp,mübarek iki gözlerinin arasını öptü.
Naklolundu ki;Sultan-ur Rusûl Efendimiz Allahın emri ile Mekkeden hicret
etmek isteyip,benim ile bu yolda kim yol arkadaşı olur ve can ve baş kim koyar?
buyurduklarında,Hz. Ebubekir herkesden öne geçip;Anam ve babam,mal ve canım
hepsi senin yoluna feda olsun,ya Rasulallah,bu hizmete ben kulunu kabul eyle,diye iltica
ve tazarru eylemesi üzerine Hz. Fahri Âlem kabul buyurup,geceleyin birlikte
seyreylediler. Hz. Sıddık Rasulullahı koruyup bazen arkasına,bazen önüne ve bazen
sağına geçerdi ve bazen Nebiyyi Zişan Hazretlerini omuzuna alıp,düşman izini
bulmaması için kendi ayak parmaklarının üzerine basar idi ve bu esnada Hazreti
Rasulullah buyurdular ki;Ya Ebabekir!Izdırap çekersin. Kendi nefsin için mi
korkarsın? Cevab verdi ki;Hâşa ki Ebubekir bu yolda kendi canını kayıra! Velakin ya
Rasulallah,senin mübarek cesedinden bir kıla halel ve zarar gelmesinden,benim gibi
birinin başının düşmesi ehvendir,önemsizdir.
Hz. Fahri Âlem:Üzülme,Allah bizimle beraberdir,buyurdular. Vaktaki mağaraya
geldiler. Ebubekir;Ya Rasulallah sabredin,o mağaraya ben kulun girsin. Yırtıcı hayvan
ve haşerattan sakın. Eğer zarar verici hayvan var ise,zararı Ebubekir görsün, dediğinde,
Hz. Peygamber izin verip,Müşarun ileyh mağaraya girdiler ve gördüler ki,sayısız yılan
ve akrebler var ise de,Hz. Sıddıkı gördüklerinde her biri dağılıp deliklerine girdiler.
Hz. Sıddık mübarek cübbesini parçalayıp o delikleri kapattı. Lakin bir deliğe
parça yetmeyip açık kaldığından onu mübarek ayağıyla tutmayı düşünerek,Hz. Fahri
Âlemi getirip de sabah oluncaya kadar ayağını o deliğe tuttu.
Sabah olup Rasulullah Efendimiz Sıddıkı Ekberin önünde cübbesini
göremeyince;Ya Ebabekir,hani cübben,ne oldu?diye sorup,Hz. Sıddıkta,yolunda cübbeyi
parça parça edip akreb ve yılan deliklerini tuttum,cevabını aldıklarında, mübarek
ellerini kaldırıp:”Allahım,kıyamet günü Ebabekri,benim derecemle beraber kıl.”diye
dua eylediler. O esnada Nebiyyi Muhterem Hazretleri,Hz. Ebubekrin yüzünde değişiklik
görüp sordular. Hükmü gerçekleştirip tüm delikleri tuttum,fakat bir deliğe cübbe
parçası yetmeyip ona ayağımı tıkamıştım. Birkaç saattir ki,bir yılan gelip ayağımı sokar
23
ve korkarım ki ayağımı gidersem,çeksem gelip çıkar ve size bir zararı olur, dediğinde
Hz. Peygamber,Hz.Ebubekire;
“Onunla benim arama girdin.”buyurup,ayağını delikten çektiğinde,hemen zehirli
bir yılan korkunç bir şekilde görüldü. Resul-i Ekrem Hazretleri;Ey yılan,benim mağara
ve yol arkadaşımı ve sırlarıma vakıf olanı,Haktan haya etmeyip,niçin zehirleyip cefa
ettin?diye azarlayınca,o yılan cevab verme cesareti gösterip dedi ki;Ya Habiburrahman,
ey ins ve cinnin nebisi,senin aşıkın sadece insan değildir belki hayvanlar topluluğunda
senin küçücük müştakların vardır. Ben kulun çok yanmış,hayvan ve insandan niceyi
hayatından etmişim. Bir yılan idim lakin bir uludan senin evsafını işitip aşık divanen
olmuş,bu sıkıntılı mağaraya ayağınla geleceğini bilmiştim. Bundan dolayı uzun
zamandır ki ben biçare yılan bu sıkıntılı mağaraya sığınıp,gece gündüz yollarını gözetir
idim. Tâ ki doğuşun,tiryakını zehirli odama merhem ve derdime çare edeyim. Çünki en
mesud vakitte,bu karanlık mağarada arkadaşın gündüz gibi doğdu,arkasından devlet
güneşim doğdu. Ama ne oldu ki arkadaşın bana engel oldu.
Binaenaleyh,korku ve haya ben kulundan zail olup,bu küstahlık benden oluştu,
diye özür beyan ettiğinde Hz. Rasulullah (SAM) yılanın özrünü kabul ederek,Sıddık-ı
Âzamın zehirli yarası üzerine ağzının suyunu merhem edip şifa buldu.
Hadisin Senedi : İmam Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşardan,oda Ebu Davud
Tayalisiden,oda Hümam bin Yahyadan,oda Katadeden rivayet buyurdu.
İKİNCİ HADİS : Enes bin Malik Hazretlerinden mervidir ki;Ben Resuli Ekrem
Hazretlerinin saadetli başları,latif sakallarında ondört kılın dışında beyaz kıl saymadım,
buyurdular.
Hadisin Senedi : İmam Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Mansurdan,oda Yahya bin Musayı
Belhîden,oda Abdurrezzak bin Hümam bin Nafiden,oda Ma’merden,oda Sabitten,oda Enes bin malikten
rivayet buyurdu.
16
Fetih.2.
24
olan Zatı Şerifin Cenabı Saadetlerine kıyametin hallerinden olan bir şey hasıl olmaz
ki,kendi nefsi şerifleri için bu sûre-i şerifelerden mübarek vücudlarına ihtiyarlık
gele,belki bu sûrelerde mezkur olan haller bizim serencamımız olacağı malumu
seniyyeleri olup ve biz zayıf biçarelere nefsimizden daha merhametli ve şefkatli
bulundukları cihetle vücudu saadetlerinde beyaz zahir oldu.”Peki inkâr
ederseniz,çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek o günden kendinizi nasıl
koruyabileceksiniz?”17 buyurdu.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi Ebu Küreybden,oda Muhammed bin Alâdan,oda
Muaviyeden,oda Hişamdan,oda Şeybandan,oda Ebu İshakdan,oda İkrimeden,oda Hz. İbni Abbasdan
rivayet buyurdu.
17
Müzzemmil.17.
25
Bir sofrada Muhammed ismiyle isimlenmiş bir kimse bulunsa,Hak Taala o
yiyeceğe bereket ihsan eder. Ve bir evde Muhammed ismiyle isimlenmiş bir kişi
bulunsa,Hak Taala o haneyi ve ehlini tüm belalardan ve kazalardan emin eder.
ALTINCI BAB
18
En’am.164,İsra.15,Fatır.18,Zümer.7,Necm.38.
26
boyamadı,buyurması,ekser vakitte demek olur. Bu hadisi şerifte boyamış gördüm,
dediği,bazı vakitte demektir,dediler.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek saçı çok temiz ve sakalları
gayet siyah olmakla beraber,beyazı yirmi adede ulaşmamış idi. Lakin cevazına işaret
için bazı kerre kına kullanırlardı.
Hadisin Senedi: İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan, oda Amr bin
Âsımdan,oda Hammad bin Selemeden,oda Hamîd Tavilden,oda Enes Hazretlerinden rivayet buyurdu.
Malum ola ki;ulemayı rical;saçlarını boyamak mı daha münasib,terki mi daha
münasib diye ihtilaf ettiler. Bazı ulema,boyamak münasibtir,dediler. Zira Buhari ve
Müslim ve Nesa-i,Ebu Hureyreden rivayet ettiler ki, Resul-i Ekrem Hazretleri;Yehud ve
Nasara saçlarını kınalamaz,sizler onlara muhalefet için kınalayın,buyurdular. Ve
binaenaleyh,İmamı Hasan ve Hüseyin ve Ashabı kiramın büyükleri,saçlarını ve
sakallarını kınarlardı.
Bazı ulema kınalamamak evladır,dediler. Çünki Resul-i Ekrem Hazretleri;bir
kimse İslâmda sakal ağartsa,kıyamet gününde onun ak sakalı kendisine nur olur,
buyurdular. Hatta İmamı Ali ve Seleme bin Ekva’ve Übey bin Ka’b ve sahabenin
büyüklerinden bazıları kınalamadılar.
Ve Taberani ibni Mesud’dan rivayet etti ki; Resul-i Ekrem Hazretleri ak sakalı
değiştirmeyi sevmezdi. Bu delillerin hepsi sahih ve muteber olması sebebiyle
Muhaddisini Kiram Resul-i Ekrem Hazretlerinin müşriklere muhalefet eden işlerine
imtisalen kınalamalıdır. Ve kına ile sakalını boyamak,bir beldenin adeti olmayan bir
yerde,kınalayarak şöhret olmamak için kınayı terkeylemek evladır,dediler.
Amma siyahla saç ve sakal boyamak,keraheti tahrimiye ile mekruhtur. Bazıları
kadınlara caizdir,dediler.
YEDİNCİ BAB
27
ÜÇÜNCÜ HADİS : Cabir bin Abdullah Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;
Resul-i Ekrem Hazretleri;uykuya varacağınız zaman sürmeye devam edin,sürmelenin.
Zira sürme ile sürmelenmek göze cila verip,kirpikleri bitirir,buyurdu.
Malum ola ki;Bedeni ibadetler,sebeblerin selametiyle mükemmel ve temiz bir
kalb ile Allaha yönelmekle olur. Sürme ile sürmelemenin göze faydası olması,yalnız
dünya faydası zannolunmasın. Zira gözün sıhhatinde kıbleye yönelme ve Kur’an-a
bakma,temiz ile temiz olmayanı ayırmak gibi faydalar olmakla,hakikatta uhrevi
menfaatlara da vesile kılınmış. Hz. Peygamber sürme ve sürmelenme ile emir
buyurmuşlardır. Gözde parlaklık olmazsa,fayda da doğru olmaz. Ve gözde kirpikler
olmazsa,gözde toz ve buna benzer şeylerden salim olmaz ki,dış ve iç alemde hakkın
birliğine delalet eden beyanları müşahede edip,ibret ehli zümresine dahil olur.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin sürme çekmenin faydasını beyan ederek bu sürme
göze cila verir ve kirpik bitirir,buyurmalarında;insanlardan bu sünneti irade eden
kimsenin ilaç kasdıyla sürmelenmesi uygun olup,kadın gibi sadece süs kasdetmemesine
işaret vardır. Bu sebepten İmamı Malik erkekler için tedavinin dışında sürme
kullanmanın kerahetine hükmetti.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Muhammed bin
yezidden,oda Muhammed bishaktan,oda Muhammed bin Münkedirden,oda Cenabı Cabirden rivayet
buyurdu.
SEKİZİNCİ BAB
28
adında dört çocuğu olduktan sonra,H.4.senesinde Ebu Seleme vefat etmekle o senenin
Şevvalinde Resuli Ekrem Hazretleri Ümmü Selemeyi kendilerine nikahladılar. Bunlar
dahi ziyadesiyle âlime,fakîha,saliha,âbide,zâhide idiler. Onun için İbni Abbas ve Âişe ve
Zeyneb ve Zeynebin kızı ve değerli evladları Ömer ve Said bin Müseyyeb ve sahabe ve
tabiinden bir çok cemaat Ümmü Seleme Hazretlerinden hadisi şerifler rivayet ettiler.
Ömrü azizleri seksendört’e vardığında Hicretin 59.senesinde aleme veda ederek Hz.Ebu
Hureyre yahud Sa’d bin Zeyd namazını kılıp bâki kabristanına defnettiler.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Hamîd Râziden,oda Fadl bin
Musadan,oda Abdulmü’min bin Halidden,oda Abdullah bin Büreydeden,oda ümmül Mü’minin Ümmü
Selemeden rivayet buyurdu.
29
DÖRDÜNCÜ HADİS : Enes bin Malik Hazretlerinden mervidir,buyurdular ki;
Resul-i Ekrem Hazretleri Üsame binti Zeyd’e dayanarak saadethanelerinden çıktılar.
Üzerlerinde latif manzaralı kalın pamuktan dokunmuş bir elbise olup,hacıların ihram
bağladığı gibi mezkur elbisenin bir ucunu sağ koltuğu altından alıp,sol omuzu üzerlerine
ırakmışlardı. O halde,huzurlarında bulunanlar ile namaz kıldılar.
Hadisin Senedi : Hz. Tirmizi bu hadisi şerifiAbd bin Hamidden,oda Muhammed bin
Fudeylden,oda Hammad bin Selemeden,oda Habib bin Şehidden,oda Hasandan,oda Enes bin Malikden
rivayet buyurdu.
30
idi.Halk bu sudan ellerini ıslatıp yüzlerine sürerler ve suyun bitiminde o suya
ulaşamayanlar,nail olanların ellerine kendi ellerini sürerek teberrük ederler idi.
Hadisin Senedi : İmamı Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Gayladan,oda Abdurrezzaktan,oda
Süfyan Sevriden,oda Avn bin ebi Cuheyfeden,oda pederi Cuheyfeden rivayet buyurdu.
31
ziyade göründüğünden,temizliğe sebeb olduğundan ve bununla beraber beyazın yapılışı
hali üzerine baki kalıp değiştirilmediğinden hayatta dahi efdaldir.
Hadisin Senedi : Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Süfyandan,oda Habib bin Ebi Sabitten,oda Meymun bin ebi Şebibten,oda Semure bin
Cündübten rivayet buyurdu.
32
Tabirci İbni Sirin buyurdu ki,biz Ebu Hureyrenin yanında idik.(Hureyre
denilmesi;yavru kedileri sevdiği içindir.)Hz.Ebu Hureyrenin üzerinde keten bezinden aşı
boyasıyla boyanmış iki elbise olup,iki elbisenin birine sümkürdü ve burnunu sildi.
Vallahi ben kendimi görür idim ki,mescidi şerifte,minberi şerif ile Hz.Âişenin hücresi
arasında baygın kendimden geçmiş olduğum halde,secde eden kimsenin durumu gibi
yere kapanmış idim.
Şimdi bir adam gelip beni bu haletimde gördüğünde,beni çarpılmış zan edip,
ızdırabımın sakin olması için ayağını boğazıma basardı.Halbuki ben çarpılmış değil
idim,ancak benim bu halim açlıktan idi.
Hadisten anlaşılan mâna ise;Tabirci İbni Sirin buyurdu ki,biz Ebu Hureyre
Hazretlerinin yanında bulunduk.Üzerlerinde kırmızı toprak ile boyanmış iki elbise var
idi.O iki elbiseden birine sümkürüp ve burnunu silip akabinde buyurdu ki,peh peh,Ebu
Hureyre keten bezine burnunu sildi.Vallahi ben kendimi görür idim ki, mescidi şerifte,
minberi şerif ile Hz.Âişenin hücresi arasında baygın kendimden geçmiş olduğum halde,
secde eden kimsenin durumu gibi yere kapanmış idim.Bir adam gelir,beni çarpılmış zan
edip,ızdırabımın sakin olması için ayağını boğazıma basardı.Halbuki ben çarpılmış değil
idim,ancak benim bu halim açlıktan idi,diye Ebu Hureyre geçmişteki fıkrayı beyan
buyurdu.
Malum ola ki,Hz.Ebu Hureyre vakti saadette Ashabı Suffeden olup,daha sonra
iki kırmızı elbise giyip kendini ehli dünya oldum,zannıyla kendilerinin evvelki fakirliğini
zikredip,o elbisenin birine burnunu silme ile muradı,dünyanın zinetini tahkirdir.Biz
biçareler hal ve durumumuzu tefekkür edelim.
İbni Hibban rivayet eder ki;Ebu Hureyre buyururlar;üç gün miktarı asla yemek
yemedim.Açlığın galebesinden bîtab oldum,yorgun düştüm.Çoğu Ebu Hureyre
çarpılmış,derlerdi.
İttifaken; Resul-i Ekrem Hazretleri Ashabı Suffe için bir kâse terid,yağla ıslanmış
ekmek getirdiler.Ashab yemeye başladılar.Ben dahi,beni davet edeler diye kendimi
gösterdim.Amma ben kımıldayıncaya kadar Ashabı Kiram kalkdılar.Kâsede bir şey
kalmamış,ancak kenarında teridden eser kalmış. Resul-i Ekrem Hazretleri beni
gördüğünde mübarek parmaklarını koyup,kâsede bir lokma toplandı.O lokmayı
mübarek parmaklarıyla bana verip;”Bismillah diye ye.”buyurdular.Allah hakkı için o
lokmayı yedim.Ve isteğim üzere doydum,diye Ebu Hureyre buyurdular.
“Başta Buharî, kütüb-ü sahiha -nakl-i kat'î ile- beyan ediyorlar ki: Hazret-i Ebu
Hüreyre aç olmuş, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın arkasından gidip, menzil-i
saadete gitmişler. Bakarlar ki bir kadeh süt, oraya hediye getirilmiş. Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm emretti ki: "Ehl-i Suffe'yi çağır!" Ben kalbimden dedim ki: "Bu
sütün bütününü ben içebilirim. Ben daha ziyade muhtacım." Fakat emr-i Nebevî için
onları topladım, getirdim. Yüzü mütecaviz idiler. Ferman etti: "Onlara içir!" Ben de o
kadehteki sütü birer birer verdim. Her birisi doyuncaya kadar içer, diğerine veririm.
Böyle birer birer içirerek, bütün Ehl-i Suffe o sâfi sütten içtiler. Sonra ferman etti ki:
"Geriye seninle ben kaldık, iç." Buharî, Rikâk: 17; Tirmizî, Sıfatü'l-
Kıyâme: 36, no. 2477; Müsned, 2:515; Tirmizî (tahkik: Ahmed Şâkir), no. 2479; el-Hâkim, el-Müstedrek,
3:15; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:296.
Ben içtim. "İçtikçe, iç!" ferman eder; tâ ben dedim: "Seni hak ile irsal eden Zât-ı
Zülcelal'e kasem ederim, yer kalmadı ki içeyim." Sonra kendisi aldı. Bismillah deyip
hamdederek bâkiyesini içti. Yüzbin âfiyet olsun.”19
19
Mektubat.B.Said Nursi.118.
33
İmamı Tirmizinin bu hadisi şerifi zikirden muradı,ashabı kiramın geçim
zorluklarını beyan ile, Resul-i Ekrem Hazretlerinin geçim sıkıntılarını beyandır.
Hadisin Senedi:Hz.Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,Kuteybe Hammad bin
Zeydden,Hammad Eyüb Sahtiyaniden,Eyüb Muhammed bin Sirinden rivayet buyurdu.
İKİNCİ BAB
20
Mektubat.age.163,172.
34
“Hem -nakl-i sahih-i kat'î ile- imana gelen Habeş Meliki olan Necaşî, Hicretin
yedinci senesinde vefat ettiği gün ashabına haber vermiş, hattâ cenaze namazını kılmış.
Bir hafta sonra cevab geldi ki, aynı günde vefat etmiş.”21
Büreyde buyurur ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Necaşinin hediye olarak
gönderdiği mestini tam bir temizlik içerisinde ayaklarına giydiler ve sonra abdest alıp o
mestin üzerine meshettiler.
Bu hadisi şeriften hediye kabulünün ve sırf siyah mest giymenin cevazı dahi,
mestler abdestli iken giyilse,abdest bozuldukta ayağını yıkamak lazım olmayıp, mest
üzerine meshetmenin cevazı zahir oldu.
Hadisin Senedi: Tirmizi bu hadisi şerifi Hammad bin Seriden,Hammad Veki’den,Veki’ Delhim
bin Salihden,Delhim Hüceyr bin Abdullahtan,Hüceyr İbni Büreydeden,oda pederi Büreydeden rivayet
buyurdu.
Taberani ve Beyhaki İbni Abbasdan rivayet ettiler ki;bir gün Resul-i Ekrem
Hazretleri kazayı hacet için insanlardan uzağa gittiler. Ve bir ağaç altında oturarak
mübarek ayaklarından mestlerini çıkarıp yere koydular. Abdestten sonra mestlerinin
birini giydiler ve birini dahi giyecekleri vakitte havadan bir kuş inerek o mesti kapıp
havaya uçup,mesti baş aşağı tuttuğunda,içinden bir yılan yere düştü. Resul-i Ekrem
Hazretleri bu hali gördüğünde;bu Rabbimin ikramlarından bana bir ikramıdır,
buyurdular.Ve daha sonra şu duayı okudular:”Allahümme eûzü bike min şerri men
yemşi alâ batnihi ve min şerri men yemşi alâ ricleyn ve min şerri yemşi alâ
erbain”Mânası:”Allahım sana;karnı üzerine yürüyen,iki ayağı üzerine yürüyen ve dört
ayağı üzerine yürüyenlerin şerrinden sığınırım.”
21
Mektubat.age.104,164,174.
35
ÜÇÜNCÜ BAB
ÜÇÜNCÜ HADİS : İsa bin Tahman buyurdu;Enes bizim için iki kılsız papuç
çıkardı.O iki na’lın iki tasması var idi.
İsa bin Tahman dedi ki,Enes’den sonra Sabit adındaki bir kimse bana dedi
ki;Enes Hazretlerinin çıkardığı iki na’l, Resul-i Ekrem Hazretlerinin na’li idi.
Özetle:Tirmizi buyurdu ki;Ebu Ahmed Zübeyr vasıtasıyla Ahmed bin Meni’ İsa
bin Tahman’dan bize haber verdi ki;bir gün İsa bin Tahman Hz.Enesin meclisinde
idi.Hz.Enes iki na’l gösterdi.Na’lin kimin olduğunu söylemedi.Enesin meclisinden
sonra,tabiinden Sabit adında bir kimse bana dedi ki;Ya isa bin tahman malumun
olsunki,Hz.Enesin gösterdiği na’ller Resul-i Ekrem Hazretlerinin papuçları idi.
Bu özet mânadan anlaşıldı ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin na’lleri,nebinin
vefatından sonra bereket için korunurdu.
36
Bu hadis tabaklanmış derinin temizliğine delalet eder.
İbni Ömer buyurdu ki;Ben dahi Resul-i Ekrem Hazretlerine muvafakat için
na’lin tasması,bağ ve köselesi dabağatlanmış ve cilalanmış severim.
İbni Hacer buyurur ki;kabir üzerine oturmak nehyolunduğu gibi,kabirde
zaruretsiz papuç ile gezmek nehyedilmiştir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Musa ensariden,oda Maînden,oda Malikden,oda
Said bin ebi Said Hakberiden,oda Ubeyd bin Cüreycden rivayet eyledi.
37
SEKİZİNCİ HADİS : Hz.Cabir’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri
bir kimseyi sol eliyle yemekten nehyetti,yahud bir papuçta yemekten yasakladı.
Özetle:Hz.Cabirden menkuldür ki; Resul-i Ekrem Hazretleri insanları sol eliyle
yemek yemekten ve bir papuç ile yürümekten nehyettiler. Bu hadiste olan insanları
nehye mahsus gibi görünüyorsa da;(hadisde rical-erkek) ifadesi geçmektedir.Şer’i
işlerde asıl olan erkekler olup,kadın ona tabidir.
Resul-i Ekrem Hazretleri çocuklara dahi sol eliyle yedirip içirmemeyi tenbih
buyurdular.Hatta Ömer bin Ebi Seleme’nin,Ben Rasul-i Ekrem’in kucağında idim,bana
sağ elinle al ki,sağ el ile yemek yemeyi mutad edinmiş olasın,buyurdular,dediğini rivayet
ederler.
Hadisin Senedi:Bu hadisi şerifi Tirmizi İshak bin Mûsadan ve onlar Maînden ve onlarda
Mâlikden,oda Ebu Zübeyir tabi’den,oda Cabirden alıp naklettiler.
38
olmasında,eğer pabuçta iki kayış ibadet yoluyla olsaydı,Hz.Osman pabuçta bir kayış
edinmezdi.
DÖRDÜNCÜ BAB
BİRİNCİ HADİS : 4. babta beyan olunan hadisi şeriflerden 1.hadis Enes bin
Malik’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretlerinin mührü şerifleri gümüşten
idi.Gerek mühürlü olsun,gerek mühürsüz olsun, Resul-i Ekrem Hazretlerinin gümüşten
olan mühürlerinin kaşı yani ismi şerifleri yazılmış olan taş,Habeşe mensub taş idi.Yani
akik idi,demektir.Zira akik ekseriya Habeş ve Yemen diyarından gelir.
Özetle:Enes bin Malik, Resul-i Ekrem Hazretlerinin mührü şerifleri gümüşten
yapılmış ve taşı,habeş taşı yani yemen akikinden idi,dediler.
Hadisin Senedi. Bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Abdullah bin Vehbden,oda
Yunusdan,oda İbni Şihabdan,oda Enes bin Malikden nakl ve rivayet buyurdular.
39
İKİNCİ HADİS : İbni Ömer’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri
gümüşten mühür edindi.
Resul-i Ekrem Hazretleri etrafa olan,Meliklere gönderdikleri mektubları o
mühürle mühürler idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri o mührü parmağına takmaz idi. Mîrik Şah buyurur ki;
Resul-i Ekrem Hazretleri mührü parmağına takmaz idi,demenin mânası budur ki ;
mektuba mühür vurdukları vakit parmaklarından çıkararak mühürleyip,yine
parmaklarına takarlar idi. Mühür parmakta iken mühürlemezdi,demektir.
Hattabi dedi ki; Resul-i Ekrem Hazretleri mühür takmazdı,demenin mânası;
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mühür edinmekten muradı,zinet kasdıyla olmayıp,
gerektiğinde mühür vurmak içindir,dedi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybeden,oda Ebu Avaneden,oda Ebi Beşirden,oda
Nâfi’den,oda İbni Ömerden rivayet buyurdu.
40
ALTINCI HADİS : Enes’den mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri
mübarek fermanı yazmak diledi.Acem Melikine,Rum Melikine,Habeş Melikine, Resul-i
Ekrem Hazretleri bu üç melike ferman yazılmasını emreylediği esnada,ashabdan bir
kimse Resul-i Ekrem Hazretlerine dedi ki;Bu Meliklerden hiç birisi mühür
konulmadıkça,mektubu kabul etmezler.
Resul-i Ekrem Hazretleri o sahabiden bu sözü işittiğinde bir mühür yapmayı
emrettiler.Bazılar dediler ki,o mührü şerifi beyan eden kimsenin ismi,Ya’la bin Ümeyye
idi.
Resuli Ekrem Hazretlerinin mührünün halkası gümüştür.O mührün kaşına;
”Muhammed-Rasul-Allah”lafzı şerifi nakşolundu.
Malum ola ki,muhaddisinin rivayeti üzere üç fermanı şerif yazıldı.Biri Kisraya
gönderildi.Kisrayı laine fermanı hümayun ulaştığında,tamamen küfrü inadından daveti
hakka icabet etmeyip,o yazılan mektubu parça parça etti.Bu haber Resul-i Ekrem
Hazretlerine ulaştığında;”Allahım onun mülkünü parça parça et.”diye buyurdular.Az
vakitte kisranın mülkü tarumar oldu.
“Perviz denilen Fars padişahı, name-i Nebeviyeyi yırtmış. Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm'a haber geldi. Şöyle beddua etti: "Yâ Rab! Nasıl
mektubumu paraladı, sen de onu ve onun mülkünü parça parça et." İşte şu bedduanın
tesiriyledir ki; o Kisra Perviz'in oğlu Şirveyh, hançer ile onu paraladı. Sa'd İbn-i Ebî
Vakkas da, saltanatını parça parça etti. Sasaniye Devleti'nin hiçbir yerde şevketi
kalmadı. Fakat Kayser ve sair Melikler, name-i Nebeviyeye hürmet ettikleri için,
mahvolmadılar.”22
Mu’cize eseri olarak;“Kisra'nın oğlu babasını öldürdüğünü aynı dakikada haber
verdiğini”23tarih-i siyer haber vermektedir.
“Veladet-i Ahmediye (A.S.M.) gecesinde Kâ'be'deki sanemlerin sukutu ile, Kisra-
yı Faris'in saray-ı meşhuresi olan eyvan'ı inşikak etmesi gibi, irhasat denilen yüzer
hârikalar tarihçe meşhurdur.”24
Ve ikinci ferman Kaysere ulaştığında kabul edip,fermanı korudu.Lakin askerinin
kendisini öldüreceğini yakînen bildiği için,imanını açıklayamadı.Lakin mektubu şerife
tazim sebebiyle uzun müddet Rum mülkü zevalden korundu.
Ve dahi fermanı şerifin biri Necaşiye ulaştığında şerefi islâm ile müşerref oldu.
Nitekim Necaşi menkıbesi daha önce yazılmıştı.
Hadisin Senedi:Bu hadisi şerifi Tirmizi,Nasr bin Ali Cehzemi,ebu Ömerden,oda Nuh bin
Kaysdan,oda Halid bin Kaysdan,oda tabiî Katadeden,oda Hz.Enesden rivayet buyurdu.
22
Mektubat.age.146.
23
Age.495.
24
Age.211.
41
Hadisin Senedi:Bu hadisi şerifi Tirmizi İshak bin Mansurdan,oda Said bin Âmirden,oda
Hümamdan,oda İbni Cüreycden,oda Zühriden,oda Hz.Enesden rivayet buyurdu.
BEŞİNCİ BAB
BİRİNCİ HADİS: 5.babta beyan olunan hadisi şeriflerden 1. hadis Aliyyibni Ebi
Talib Hazretlerinden mervidir,buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri mührü mübarek sağ
eline takar idi.
Hâsılı mâna; Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek mühürlerini sağ eline takarlar
idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Sehilden,oda Yahya bin Hassandan,oda
Süleyman bin Bilalden,oda Şerik bin Abdullah ebi Nemreden,oda İbrahim bin Abdullah bin
Hanînden,oda pederinden,pederi Aliyyibni Ebi Talibden rivayet buyurdu.
42
Malum olsun ki;Hz.Ali, Resul-i Ekrem Hazretlerinin ammi-zâdesidir ve damadı
muhteremidir.Osman bin Muğireden mervidir ki;Hz.Alinin hilafetinin sonunda,
Ramazanı şerif girip Hasan Ve Hüseyin ve İbni Abbas ile iftar ederler idi.Üç lokmadan
ziyade yemek yemedi.Niçin yemezsin,ya Emirel Mü’minin,diye sual ettiklerinde, isterim
ki,karnım yiyecekten boş olduğu halde ölüm bana gele,diye cevab buyurdular.
Ravi rivayet eder ki;bu üslub üzere vâki olarak yani az yiyerek bir gece sonra,ya
iki gece sonra şehid oldular.”Emhasibte enne eshabel kehfi”,”(Resulüm)Yoksa sen
(sadece) Kehf ve Rakim sahiblerinin ibrete şayan olduklarını mı sandın?”25 âyeti
kerimesinde münasebetle,tefsiri kebirde yazmıştır ki;bir siyah kul var idi,İmamı Aliye
muhabbet ederdi.Bir gün heva-i nefisle ve şeytanın aldatmasıyla hırsızlık yaptı.İmamı
Alinin hilafeti zamanı idi,huzuru şeriflerine getirdiler.İmamı Ali sordu.İnkâr etmeyip,
hırsızlığı ikrar ettiğinde İmamı Ali Şeriata göre elini kesdi.Ve o arabda kesilen elini sağ
eline alıp giderken yolda Selmanı Farisi ve İbni Küvabe tesadüf etti. Sordular ki;Elini
kim kesdi?Arab cevab verdi ki;Emirel mü’minin Ali kesdi.Dediler ki;Elini keseni ne hoş
medih edersin.Cevab verdi ki;Nice medih etmem,o kimseyi ki elimi emri hakla kesdi ve
beni cehennem ateşinden kurtardı.
Hz.Selman kulun cevabını tahsin edip,İmamı Aliye haber verdiğinde,arabı
huzuruna davet edip,o kesilen elini yerine koyup bir mendil ile üzerini örtüp,İmamı Ali
dua ve tazarrua başladı.Bu esnada semadan bir ses işitti ki,mendili kaldırdılar, gördüler
ki,olduğu gibi Allahın izniyle eli yerine bitişmiş.
Nakledilir ki;Bir gün İmamı Ali sahrada tek başına gezerken bir düşman
pehlivana tesadüf edip durdu,düşman hamle edip,hamlesini menetti.Kendileri hamle
ettiklerinde Allahın yardımıyla galebe edip,göğsü üzerine çıkıp,başını kesmek
isteyince,düşman yalvarıp;er olan bastığını boğazlamaz,ya Ali,dediğinde onu âzad
eyledi.Ve bu halde imamı Ali dalgın iken tekrar düşman hamle eyledi.İmam hamlesini
defedip,yine altına aldığında düşman yalvarıp;Ya Ali,sana mürüvvet madeni derler,
bana eman ver,diyen düşmanı yine âzad eyledi.Bu defa düşman fırsat gözleyip İmamı
Aliye tekrar hamle eyledi.Hamlesini defeyleyip başını kesmek üzere iken düşman gördü
ki,artık eman talebinin hiçbir yanı yok,bu halde bir ihanet etmiş olayım,diye mübarek
yüzüne tükürdü.
Hz.Ali bu halette düşmanı koyuverip,yürü âzadsın,serbestsin,dedi.Düşman sordu
ki;Ya Ali,ben üç defa sana hıyanet ettim.Sonunda bunun gibi bir ihanet daha ettim.Eğer
senin yerinde ben olsam,kızgınlığımdan seni parça parça ederdim.Sebeb ne oldu ki,sen
beni âzad ettin?
İmamı Ali cevab verdiler ki;Bizim gazamız iki türlüdür;Biri senin gibi kâfir ile
gaza etmektir ki,Allah rızası için olur ve biri de nefsimizle gazadır ki,ona muhalefetle
olur.Seninle savaşmam Allah rızası için idi.Kaç kere o ihaneti ettin,eğer o halde
öldürsem,nefsim rızası için öldürmüş olurdum ve nefsim yol bulup galebe etmiş olurdu.
Onun için seni âzad ettim.Nefsimi basdım ve gazayı ekber etmiş oldum ki,senin gibi
kâfirin zararından,mü’mine nefsinin zararı fazladır.
O kâfir bu sözleri işitip ve kalbinden hidayet güneşi doğup,islâmla müşerref oldu.
43
sordum.Bana cevab verdi ki;Mührü sağ elime taktığımın sebebi budur ki;Abdullah bin
Caferi gördüm.Mührü sağ eline takardı. Ve Abdullah bin Cafer buyurdu ki; Resul-i
Ekrem Hazretleri mührü sağ eline takardı.Yani ben dahi Resuli Ekrem Hazretlerine bu
hususta ittiba ettim.
Bu hadisi şeriften anlaşılır ki;Her şeyde Resul-i Ekrem Hazretlerine ittiba,güzel
bir iştir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu Hadisi Şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Harundan,oda Hammaddan
beyan ve rivayet eyledi.
Malum ola ki;Bu Abdullah Hz.Alinin kardeşi olan Caferi Tayyarın oğludur. Sahabi oğlu
sahabidir.
Abdullah Habeşistan yurdunda doğdu.Ve Habeşistan ülkesinde İslâmda ilk
doğan budur. Resul-i Ekrem Hazretlerine Abdullah biat ettiğinde yedi yaşında idi.On
yaşına ulaştığında Resul-i Ekrem Hazretleri âlemi bekâya teşrif buyurdu.Hicretten
seksen sene geçince Medine-i Münevverede dâr-ı bekâya teşrif buyurdu.
44
BEŞİNCİ HADİS : İbni Ömer’den mervidir ki,buyurdu; Resul-i Ekrem
Hazretleri gümüşten bir mühür edindi.Mührün kaşını avucunun içine aldı.Yani Resul-i
Ekrem Hazretleri parmağına mühür taktığı vakit,mührün kaşı mübarek avuc tarafında
olurdu,dedi.Lakin ulema buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri mührün kaşını
avucunun içine koymak hususunda bir şey emir eylemediler.İki tarafını koymak
caizdir,dediler.
Selefi Salihin iki yönle amel ettiler.Hatta İbn-i Abbas mührün kaşını parmağın
içine koyarlar idi,dediler.Bundan anlaşıldı ki;Abdullah bin Ömer Resul-i Ekrem
Hazretleri mührün kaşını avucun,parmağın içine koyduğu vakti beyan ettiler.
İmamı Nevevi buyurdu ki;Mührün kaşını avucun içine koymak evladır.
Gururdan sakınmaya sebeb olur.Bu beyandan anlaşıldı ki;kibir ve ucübden beri olan
kimse mührün kaşını gerek avucun dışına ve gerek avucun içine koymak sünnettir.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin gümüşten olan mührünün kaşına nakşolunmuştur:
”Muhammed-Rasul-Allah”lafzı şerifi dahi, Resul-i Ekrem Hazretleri,her hangi bir
kimsenin kendi yüzüğüne ve mührüne;”Muhammed-Rasul-Allah”lafzını
nakşeylemekten nehiy buyurdular.Zira bu misullu mühür,Rasulullaha mahsustur.
İbn-i Ömer buyurdu ki;nehyinin sebebi budur ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
mührü edinmekten murad,gönderdikleri fermanları mühürlemek içindir.Muhammed
Rasulullah lafzı şerifi o fermanlarda kendilerine mahsus bir alamettir.Eğer başkalar
dahi Resul-i Ekrem Hazretlerinin mührünün nakşı gibi nakış eyleseler fesada sebeb olur.
Binaenaleyh,Muhammed Rasulullah nakşı, Resul-i Ekrem Hazretlerinin
mührüne mahsus olur.Başka bir ferdin mührüne Muhammed Rasulullah lafzı
nakşolunması nehyolundu.
Abdullah ibn-i Ömer’in şu rivayet ettiği mühür o mühürdür ki,Muaykıb
adındaki kimsenin elinden düştü.Bi’ri Hatem denilen kuyuya Muaykıb Hz.Ömerin
hilafet vaktinde Beytül Mâlin emini idi.Hz.Osmanın hilafetinde,Hz.Osmanın mühürcüsü
idi.Bi’ri Hatem kenarında Hz.Osman oturmuş iken,bir şey mühürlemek gerektiğinde o
mühürcüsü olan Muaykıba verir iken yahud Hz.Osman ondan alır iken Allahın hükmü
ile Hatemi Şerif kuyuya düştü.
Bazı rivayette,Hz.Osmanın elinden düştü.Bazı rivayette,Muaykıbın elinden
düştü,dedikleri ikisinin arasında olduğu içindir,dediler.Şeyh İbn-i Hacer böyle tahkik
eyledi.
Hadisin Senedi: Tirmizi bu Hadisi Şerifi Ahmed bin ebi Ömerden,oda Süfyandan,oda Eyyub bin
Musadan,oda Nafi’den,oda İbni Ömerden rivayet buyurdu.
45
altundan mühür edindiler.O vakitte altundan mühür erkeklere haram değildi.Sonra
vahiy nazil olup,erkeklere altundan mühür (yüzük) haram oldu.
Vahiy nazil olduğu gibi, Resul-i Ekrem Hazretleri o altun yüzüğü parmağından
çıkardı.Saadetle buyurdu ki;ben bu altun yüzüğü ebediyyen takmam.Ashabı Kiram
Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüzüğü parmağından çıkarıp,ebedi takmam buyurduğunu
işittikleri gibi,parmaklarından altun yüzükleri çıkardılar.İmamı Azamdan rivayet ettiler
ki;yüzükte itibar halkayadır.Yüzük üzerine altundan nakş etmek caizdir ,dedi. Harbde
altunla kılıç ve kalkan ve kuşak caizdir.Harbden sonra bunları çıkarmak lazımdır.
ALTINCI BAB
46
altun ve gümüş olduğu halde.Yani Resul-i Ekrem Hazretlerinin kılıcında olan gümüşün
üzerine altun yaldız olunmuş idi,demektir.
Bu hadisi şerifin ravisi olan Talib dedi;Ben Şeyhim Hud’dan sual ettim ki,üzerine
altun yaldız olan gümüş Resul-i Ekrem Hazretlerinin kılıcının ne tarafında idi.Şeyhim
Hud bana cevab verip dedi ki;Kılıcın kabzası gümüş idi,yani ravi demek ister ki; Resul-i
Ekrem Hazretlerinin Mekkenin fethi günü kılıcında olan altun yaldızlı gümüş kılıcın
kabzasında idi.
Hadisin mânası;Mezyede Hazretleri buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
Mekkenin fethi günü Mekkeye kılıcının üzerinde altun ve gümüş olduğu halde girdi.
Yani Resul-i Ekrem Hazretlerinin kılıcında olan gümüşün üzeri altun ile yaldızlanmış
idi,demektir.Bu hadisi şerifi Mezyededen rivayet eden Hud’dan rivayet buyuran Talib
Hazretleri buyurdu ki;bunu rivayet eden Hud’a sual ettim ki,üzerinde altun yaldız olan
gümüş Resuli Ekrem Hazretlerinin kılıcının ne tarafında idi?Hud Hazretleri buyurdular
ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin gümüşünün kabzası gümüş idi.Ravi demek ister
ki;Mekkenin fethi günü Resul-i Ekrem Hazretlerinin kılıcında altun yaldızlı gümüş
kılıcının kabzasında idi.
Hadisin Senedi:Bu hadisi Tirmizi Ebu Cafer bin Muhammedden,oda Talib bin Hüceyrden,oda
Huddan,oda Mezyededen rivayet buyurdu.
YEDİNCİ BAB
BİRİNCİ HADİS : 7.babta beyan olunan hadisi şeriften 1. hadis Zübeyir bin
Avvamdan mervidir;Malum olsun ki;Zübeyir bin Avvam Aşere-i Mübeşşere’den
(cennetle müjdelenen on kişiden biri) dir.Habeşistana Resul-i Ekrem Hazretlerinin
emriyle hareket etmişti.Bir müddetten sonra yine Mekkeye gelip, Resul-i Ekrem
Hazretlerine ulaştılar,idi. Resul-i Ekrem Hazretleri Medineye hicret buyurup,Zübeyir
dahi Medineye hicret eyledi.Gazada küffara başlangıçta kılıç sıyıran budur.Zübeyir bin
47
Avvam sekiz yaşında şerefi sohbetle müşerref olmuştur.Altmışdört yaşına ulaştığında
otuzaltı tarihinde Sarkuz adında bir eşkiyanın elinde şehid oldu.
Zübeyir bin Avvam buyurdu;Uhud günü Resul-i Ekrem Hazretlerinin üzerinde
iki zırh vardı.
Mîrik Şah buyurdular ki;O iki zırhın biri Zatil Fudul adındaki zırh idi ve biri
Fudde adındaki zırh idi.Bazı ehli siyer böyle rivayet buyurdu.
Resul-i Ekrem Hazretleri bulunduğu mahalden hareket ile büyük bir taş üzerine
çıkıp, yöneldi.Tâ ki ashab Resul-i Ekrem Hazretlerini görüp hayatına muttali olmakla
yanına toplansınlar,toplandılar.Zira o gün harbin şiddeti cihetiyle Resul-i Ekrem
Hazretlerini göremediklerinden ashaba helecan gelmişti.O helecanı def edip ve Ashabı
Kiramı şâd buyurmak için Resul-i Ekrem Hazretleri yüksek bire yere çıkmayı murad
ettiler,idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri o taş üzerine çıkmaya güç yetiremediler,O iki zırhların
ağırlığından dahi Resul-i Ekrem Hazretlerinin vücudu şeriflerine isabet eden yaranın
za’fından...Zira o gün cenkde küffar tarafından Resul-i Ekrem Hazretlerine saldırıp
yaralamışlardı.Cezahullahi hayrel ceza.-Allah en güzel şekilde cezalarını versin-
Resul-i Ekrem Hazretleri Talhayı oturttu,kendi altına yani Resul-i Ekrem
Hazretleri taşa çıkmak için Talhanın sırtına mübarek ayaklarıyla basdı. Resul-i Ekrem
Hazretleri Talhanın sırtına basıp onun yardımıyla taşa çıktı.Hatta Resul-i Ekrem
Hazretleri o taşın üzerine çıkıp yerleşti.
Hadisin ravisi Zübeyir bin Avvam buyurdu;Ben Resul-i Ekrem Hazretlerinden
işittim,buyurdular;Talha nefsi için cenneti yahud şefaatı yahud büyük ecri vacib kıldı.
Yani Zübeyir buyurur ki;-O gün Resul-i Ekrem Hazretleri Talhayı cennet ile müjdeledi.
Aşere-i Mübeşşerenin biri de Talhadır.Zira o gün Talha nefsini Resuli Ekrem
Hazretlerinin uğruna feda etti.Ve o gün Talha bir eli çolak oldu.Vücudu şerifine dahi
seksenden ziyade yara isabet eyledi.
Malum ola ki;Ashabı Kiram Resul-i Ekrem Hazretlerinin uğruna mallarını ve
canlarını feda edip saadeti dareyni kazandılar.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifiAbdullah bin SaidEşecden,oda Yunus bin Bekirden,oda
Muhammed bin İshakdan,oda Yahya bin Abbasdan,oda pederi Abbasdan,oda ceddi Abdullahtan,oda
Zübeyir bin Avvamdan rivayet buyurdu.7.babta beyan olunan hadisi şerfilerden 2. hadis Sâib bin
Yezidden mervidir.
Malum ola ki,Uhud olayı h.3.senede idi.Hz.Sâib yedi yaşında olarak pederi Yezid
ile o senede veda haccında idiler.Böyle olunca Sâib bu hadisi uhud gazasında bulunan
ashabdan birinden nakletti.
Sâib dedi;Uhud günü Resul-i Ekrem Hazretlerinin üzerinde iki zırh var idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri o iki zırhın birini zırh gibi altına ve birini örtü ve perde gibi
üstüne giyer idi.
Mîrik Şah buyurur ki;Bilinen budur ki,iki zırhı,biri birinin üzerine
giydiklerinde,zırhın birini önce giyip,üzerine bez ve kumaştan bir gömlek giydikten
sonra ikinci zırhı giyerlerdi.Zira iki zırhın arasında engel ve perde olmadıkça layıkıyla o
zırhlar biri birine temas etmez yani bitişmez.Üstüne giyilen zırha Zahare,içeri giyilen
zırha Batane derler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni ebi Ömerden,oda Süfyan bin Uyeyneden,oda Yezid
bin Hasifeden,oda Sâib bin Yezidden nakleyledi.
SEKİZİNCİ BAB
48
Resul-i Ekrem Hazretlerinin MİĞFERİ hakkında vârid olan hadisi şeriflerin
beyanındadır.
Miğferi,baş miktarınca takınmış zırhdır ki,külah altına giyerler.Başa korunmak
üzere giyilen zırhdır ki,tepesinde bir kubbeli yumurta kadar yaldızlı bir şey vardır.Ve
onun kenarlarında nice halkalar vardır ki,baştan omuz ve göğse inip onları örter.Ve o
Uhud gazasında Resul-i Ekrem Hazretlerinin başlarında idi,dediler.
49
Malum ola ki;ulema ihtilaf ettiler,hac ve umre kasdı olmayan kimse Mekkeye
girdiğinde ihram giymek lazım mıdır,yoksa değil midir?İmamı Şafiiden meşhur olan
budur ki;Bir kimse gerek bir hacet için girsin,gerek ticaret için dahil olsun,hac ve umre
kasdı olmadıkça ihram vacib değildir,dedi.
Eimme-i Selase (İmamı Âzam,Muhammed,Yusuf) yanında,mutlaka Mekkeye
dahil olan ne için olursa olsun ihram vacibdir,dediler.
Amma Hanbeliler;Bişr çok kere ihtiyaç sahiblerini istisna ettiler. Hanefiye,
mîkatında, girişinde olanları istisna etti.Yani mikattan içeride sakin olanlar,oturanlar
Mekkeye girdiğinde,hac ve umre kasdı olmadıkça ihram lazım değildir,dedi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İsa bin Ahmedden,oda Abdullah bin Vehbden,onlar Malik
bin Enesden ve onlar İbni Şihabdan,oda Enesden rivayet buyurdu.
DOKUZUNCU BAB
50
DÖRDÜNCÜ HADİS :İbni Ömer, Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek başlarına
sarık sardıkları vakit,sarığın ucunu iki omuzu arasına salıverir idi,buyurdu.
Malum ola ki;İbni Cevzi rivayeti üzere Hz.İbni Ömerden sual olundu ki; Resul-i
Ekrem Hazretleri sarığı ne keyfiyette sararlar idi?Cevab verdi ki;Sarığı mübarek
başlarına dolaştırıp,sarığın ucunu mübarek arkası tarafına sokarlar idi.Bazı kerre
omuzları arasına salıverirler idi,buyurdu.
Siyer kitablarında sahih rivayet ile isbat olundu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
bazen omuzları arasına sarığın ucunu koyuverirler ve bazen salıvermezler idi.
Şeyhi Cezeri buyurur;Ulema buyurdular ki,sünnet olan başına takke giyip,sarığı
takke üzerine sarmaktır.Zira sarıksız takke(şapka) giymek müşriklerin adetidir.Ebu
Davud ve Tirmizi Rüka’dan rivayet ettiler ki; Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular;
Bizim ile müşriklerin arasını kalensevi(takke-şapka) üzerine sarık fark eder,ayırır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Harun bin ishak hemedaniden,oda Yahya bin Muhammed
Medeniden,oda Abdulaziz bin Muhammedden,oda Ubeydullah bin Ömerden,oda İmamı Nâfi’den,oda
İbni Ömerden rivayet buyurdu.
ONUNCU BAB
Resul-i Ekrem Hazretlerinin İZARI şerifi hakkında vârid olan hadisi şeriflerin
beyanındadır.
İzar;bedenin altını örtecek nesnedir.Rida’;Bedenin üstünü örten nesnedir.
Malum ola ki hacıların göğüsten aşağı büründükleri ihrama izar ve sırtına
aldıkları ihrama rida denilir.
İbni Cevzi rivayet eder ki, Resul-i Ekrem Hazretlerinin rida-i saadetlerinin
uzunluğu dört zira ve eni iki buçuk zira idi.
Vakididen rivayet olundu ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin izarının uzunluğu dört
zira ve bir karış,eni iki zira idi.Vakidi rivayetinde rida-i saadetlerinin uzunluğu altı zira
ve eni üç zira ve bir karış idi.
BİRİNCİ HADİS :Ebu Bürde buyurdu ki;Bize Ümmül Mü’minin Hz. Aişe
yamalı bir rida ve kalın iplikten dokunmuş bir izar çıkarıp ve gösterdi,Mefhari
Mevcudat ve sahibi makamı mahmud Resul-i Ekrem Hazretlerinin ruhu kabzolunduğu
vakit vücudu saadetleri bu rida ve bu izarın içinde idi,buyurdu.
Hz.Aişenin bu iki elbise içinde Rasulullah Efendimizin dâr-ı bekâya irtihal
buyurdu,demesi Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu iki libası fakiraneyi giymiş olması,o
peygamberlik günlerindedir,tevehhümünü reddedip,bu iki elbise ile giyinmesi güçlük
vaktinin sonu ve kuvvet zamanında ve fetih ve nusretten sonra genişlik halinde
olup,yoksa darlık halinde değil,olduğunu bildirmek ve ifadedir.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri libası fâhire (gurur elbisesi,gurura sebeb
olacak giysi)giymezler idi.Kemâli tevazularından fakrı seçip,kulluğa layık ve ve münasib
51
olan elbiseler giyerler idi ki;ümmeti merhumesi,Hz.Peygamberin tavrını bilip uymaları
için.
İmam-ı Nevevi buyurur ki;Bu hadisi şerif ve bu hadisi şerifin emsali Resul-i
Ekrem Hazretlerinin dünya lezzetlerinden ziyade yüz çevirip,yetecek kadarla iktifa edip
yetinmek,âdeti kerimeleri olduğunu beyan eder.
Şimdi akıllı olana layık olan budur ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin yoluna
gidip,onun övülen ahlakıyla ahlaklanmak,gerek elbise hususunda ve gerek sair dünya
işlerinde...
Eğer maazallah,Allah korusun, Resul-i Ekrem Hazretlerine uymayıpta;
nefis,şeytan ve hevaya uyup dünya işlerinin çoğaltılmasına çalışır ise,akibeti husran
olacağı mukarrerdir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda İsmail bin İbrahimden,oda
Eyyubdan,onlar Hamid bin Hilalden,oda Ebu Bürdeden rivayet buyurdu.
52
min ba’di.”,yani:”Ey Ümmetim,siz benim sünnetime ve benden sonra Hulefa-i Raşidinin
sünnetine yapışınız.”demektir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Süveyd bin Nasrdan,onlar Abdullah bin Mübarekden,oda
Musa bin Ubeydeden,oda İyas bin selemetül Ekva’dan,oda pederi Selemeden nakil ve rivayet buyurdu.
Mezkur hadisin ravisi Seleme Hazretleri,ağaç altında biat edenlerdendir.Tüm
kerametlerinden biri,kurt kendilerine konuşmuştur.Zamanı saadette yedi kere gazaya
gitmiştir.Yaşı seksen yaşına ulaştığında h.74.senesinde Medine-i Münevverede vefat
eyledi.
“Beş-altı tarîkle manevî bir tevatür hükmünü almış kurd hâdisesidir ki; bu kıssa-
i acibe çok tarîklerle meşhur sahabelerden nakledilmiş. Ezcümle: Ebu Said-il Hudrî ve
Seleme İbn-il Ekva' ve İbn-i Ebî Vehb ve Ebu Hüreyre ve bir vak'a sahibi çoban
(Uhban) gibi müteaddid tarîklerle haber veriyorlar ki: Bir kurd, keçilerden birisini
tutmuş; çoban, kurdun elinden kurtarmış. Zi'b demiş: "Allah'tan korkmadın, benim
rızkımı elimden aldın." Çoban demiş: "Acaib, zi'b konuşur mu?" Zi'b ona demiş: "Acib
senin halindedir ki, bu yerin arka tarafında bir zât var ki; sizi Cennet'e davet ediyor,
peygamberdir, onu tanımıyorsunuz!" Bütün tarîkler kurdun konuşmasında müttefik
olmakla beraber, kuvvetli bir tarîk olan Ebu Hüreyre ihbarında diyor ki: Çoban kurda
demiş: "Ben gideceğim; fakat kim benim keçilerime bakacak?" Zi'b demiş: "Ben
bakacağım." Çoban ise, çobanlığı kurda devredip gelmiş. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm'ı görmüş, iman etmiş, dönüp gitmiş. Zi'bi çoban bulmuş. Zayiat yok. Bir keçi
ona kesmiş, çünki ona üstadlık etmiş.”26
26
Mektubat.152.
53
Malum ola ki,izar hususunda mezkur olan,erkeklere aid bir hükümdür.Amma
kadın hakkında izarın uzunluğu erkeğin izarından bir karış veyahud bir zira’ ziyade
olmalıdır.
Hülasa-i kelâm;Kadın ne miktar ile örtülür ise,izar ve ridalarını o miktar
yapmalılar.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin nazif bedenlerinde güzellik ve
temizlikten başka bir şey olmamakla,asla izarı ve ridası ve gömleği ve sarığı ve sair
elbiseleri asla kir olmaz idi.Ve vücudu şeriflerinde pire ve sair zararlı böcek olmaz
idi.Üzerlerine sinek konmaz idi.Ve vücudu şerifini sinek emmezdi.
“Hem sinek onu taciz etmezdi, onun cesed-i mübarekine ve libasına konmazdı.
Nasılki evlâdından olan Seyyid Abdülkadir-i Geylanî (K.S.) dahi, ceddinden o hali
irsiyet almıştı; sinek ona da konmazdı.”27
ONBİRİNCİ BAB
54
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda İbni Lühey’adan,oda
Yunusdan,oda Ebu hureyreden rivayet buyurdu.
İKİNCİ HADİS: Ali ibni Ebi Talib Hazretlerinin evladlarından İbrahim bin
Muhammedden mervidir,buyurdu ki;pederim Hz.Ali, Resul-i Ekrem Hazretlerini
vasfettiği vakitte buyurdu; Resul-i Ekrem Hazretleri yürüdüğünde mübarek ayağını
yerden kuvvetle kaldırırdı.Güya inişden inerdi yani Resul-i Ekrem Hazretleri yürürken
mübarek ayaklarını yere sürerek yürümez idi.Belki yerden kuvvet ile ayağını
kaldırıp,iniş yere iner gibi yürür idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Hacerden,oda İsa bin Yunusdan,oda Ömer bin
Abdullahtan,oda Alinin evladından İbrahim bin Muhammedden rivayet buyurdu.
ONİKİNCİ BAB
ONÜÇÜNCÜ BAB
55
idim.Beni görmediği halde,Ey Miskine,sakin ol,buyurdular.Onun üzerine kalbimi istila
eylemiş olan titreme ve korku kalkdı.
Hz.Ali buyurdu ki;Başlangıçta Resul-i Ekrem Hazretlerini gören kimseye Resul-i
Ekrem Hazretleri heybetli görünürdü,ancak görüşüp marifet elde eden kimse ona
muhabbet eder idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Hamidden ve onlar Affan bin
Müslimeden,oda Abdullah bin Hassandan,oda nenesinden,oda Kayle binti Mahremeden rivayet buyurdu.
İKİNCİ HADİS : Abdullah bin Zeydden rivayet olundu ki;o zat, mescidi şerifte
arkası üzerine yatar olduğu halde,Resul-i Ekrem Hazretlerini gördü.Mübarek ayağının
birini birinin üzerine koymuş olduğu halde yani Resul-i Ekrem Hazretleri istirahat için
günlerden bir günde mescidi şerifin bir tarafında arkası üzerine yatmışlar ve mübarek
ayaklarını uzatıp,birini birinin üzerine koymuşlar.O halde Abdullah bin Zeyd Hazretleri
dahi Resul-i Ekrem Hazretlerini görmüşler.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri mescidde arkası üzerine yatıp,dizinin
birini dikip ve bir ayağını o diktiği dizinin üzerine atmayı nehiy buyurdular.Amma arka
üzere yatıp ayaklarını uzatarak,biribirinin üzerine koymak caizdir.
Tirmizi bu hadisi şerifi beyandan muradı; mescidde bu fiilin cevazını beyandır.
Zira bu fiilde avretin açılması yoktur.Lakin insanlara zararlı olmaz ve uyumaz ise...
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Said bin Abdurrahman Mahzumi dahi
başkalarından,onlar Süfyandan,oda Zühriden,oda Ubad bin Temimden,oda amcası Abdullah bin Zeydden
rivayet buyurdu.
ONDÖRDÜNCÜ BAB
56
taraflarına mutadları olduğunu haber vermediler.Yalınız İshak bin Mansur yastığı
Resul-i Ekrem Hazretlerinin sol tarafında gördüm,diye haber verdi.
Binaenaleyh,gerek sağ,gerek sol tarafa dayanmak sünnet olup,lakin yastığa,
yahud diğer bir şeye dayanarak yemek yemek memnudur.Zira yemek yerken yastığa
dayanmak kibirlilerin âdet ve tavırlarından olduğundan Hz.Peygamber;Ben ve bana
tabi olanlar yemek esnasında bir şeye dayanmayız,buyurdular.
Arabın cahiliye devrinde ilk müşrikler kibir ve büyüklük göstermek için yastığa
dayanarak yemek yerlerdi.Dayanarak yemek yemek dört nevi olup, Resul-i Ekrem
Hazretleri her ne türlü olursa olsun dayanarak yemek yemeyi nehiy buyurdular.Mezkur
nevilerin birincisi;Bir yanı üzerine,ikincisi;Sol eli yere koyarak onun üstüne dayanmak,
Üçüncüsü;Bağdaş kurup döşüne yaslanmak,Dördüncüsü;Arkasına yastık koyup ona
dayanmaktır ki,bu dört heyet üzere yemek yemek mutlaka zemmedilmiş ve
nehyedilmiştir.
57
Ebubekre dedi ki; Resul-i Ekrem Hazretleri yalan şehadeti günahı kebâirdendir,
diye o kadar tekrar ve devam buyurdular ki,keşki Resul-i Ekrem Hazretleri tekrardan
sükut edeler ve yüksek nefislerine zahmet vermeyeler idi,dedik.
Malum olsun ki;Şeriatı Mutahharada olan davaların icrası ekseri şahid ile vücud
bulur.Şahid doğru olsun,gerek yalancı olsun, Resul-i Ekrem Hazretlerinin yalancı şahid
hakkında bu mertebe ihtimamı bu ki;Mü’minim diyen kimse Resul-i Ekrem
Hazretlerinin nehyini duyub şehadeti ile şeriatı mutahharanın hükmünü ifsada cesaret
etmeye.İmamı Tirmizinin bu hadisi zikirden muradı,ancak Resul-i Ekrem Hazretlerinin
bir şeye dayanmış olduklarını beyandır.
Hadisin senedi:Bu hadisi şerifi Tirmizi Hamid bin Mes’adeden,oda Beşir bin Mafdelede den,oda
Cerirden,oda Abdurrahman bin ebi Bekreden,oda pederi Ebibekreden nakil ve rivayet buyurdu.
ÜÇÜNCÜ HADİS :Ebu Cuheyfe dedi ki, Resul-i Ekrem Hazretleri saadetle
buyurdu;Ben bir şeye dayanır olduğum halde yemek yemem.
Malum ola ki;Her bir âyeti kerimenin nüzul sebebi olduğu gibi,her bir hadisi
şerifin sebebi vürûdu vardır. Bu zikrolunan hadisi şerifin sebebi vürudu budur ki;İbni
Mâce ve Taberani rivayet ederler ki,bir gün Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek
huzurlarına Abdullah bin Yüsr adında sahabi bir pişmiş koyun getirip hediye eyledi.
Resul-i Ekrem Hazretleri Ashabı Kiram ile iki dizleri üzerine oturup yemeye başladılar.
Orada bir A’rabi gelip;Ya Rasulallah,bu oturuş ne oturuşudur,dedi.Bu Arabinin
muradı,siz Süruru Kâinat ve Nebiyyi Muhteremsiniz,böyle biçareler gibi niçin
oturursunuz,demektir. Resul-i Ekrem Hazretleri o Arabiye cevab verip;Allah-ı
Azimuşşan ve Sahibi Kerem kıldı,cebbar ve muânid kılmadı,buyurdular.
İbni Battal buyurur ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin yeme esnasında edeb üzere
oturduğu,Allaha tevazu içindir.Kibarı Muhaddisinden olan Zühriden mervidir ki;Bir
gün Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuru şeriflerine tarafı Hakdan bir Melik geldi.O
Melik başka kerre geldiği yok idi.O Melik dedi ki,ya Rasulallah,Rabbin seni muhayyer
kıldı;Nebiyyi abd mi olursun,Nebiyyi malik mi olursun?Herhangisini murad edersen,
beyan buyur,dediğinde; Resul-i Ekrem Hazretleri müşavere (danışma) misullu
Hz.Cebrailin yüzüne nazar buyurdu.Cebrail dahi tevazu eylemek üzere işaret eyledi.
Resul-i Ekrem Hazretleri abd-i Nebi olmayı ihtiyar ederim,buyurdular.
Binaenâlazalik, Resul-i Ekrem Hazretleri abdiyyet tavrında olup,melik ve
saltanat tavrında olmadılar.
“İşte o zât, bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi, bir rahmet-i bînihayenin
kâşifi ve ilâncısı ve saltanat-ı rububiyetin mehasininin dellâlı, seyircisi ve künuz-u esma-
i İlahiyenin keşşafı, göstericisi olduğundan; böyle baksan -yani ubudiyeti cihetiyle- onu
bir misal-i muhabbet, bir timsal-i rahmet, bir şeref-i insaniyet, en nurani bir semere-i
şecere-i hilkat göreceksin. Şöyle baksan, -yani risaleti cihetiyle- bir bürhan-ı Hak, bir
sirac-ı hakikat, bir şems-i hidayet, bir vesile-i saadet görürsün. İşte bak nasıl berk-i hâtıf
gibi onun nuru, şarktan garbı tuttu ve nısf-ı arz ve hums-u beşer, onun hediye-i
hidayetini kabul edip hırz-ı can etti. Bizim nefis ve şeytanımıza ne oluyor ki; böyle bir
zâtın bütün davalarının esası olan "Lâ ilahe illallah"ı, bütün meratibiyle beraber kabul
etmesin?”28
“İşte bak: O zât öyle bir salât-ı kübrada dua ediyor ki: Güya şu cezire, belki Arz,
onun azametli namazıyla namaz kılar, niyaz eder. Bak, hem öyle bir cemaat-ı uzmada
niyaz ediyor ki: Güya benî-Âdemin zaman-ı Âdem'den asrımıza, kıyamete kadar bütün
nuranî kâmil insanlar, ona ittiba ile iktida edip duasına âmîn diyorlar. Hem bak, öyle bir
hacet-i âmme için dua ediyor ki: Değil ehl-i arz, belki ehl-i semavat, belki bütün
mevcudat, niyazına "Evet yâ Rabbena ver, biz dahi istiyoruz" deyip iştirak ediyorlar.
28
Sözler.237.
58
Hem öyle fakirane, öyle hazînane, öyle mahbubane, öyle müştakane, öyle tazarrukârane
niyaz ediyor ki; bütün kâinatı ağlattırıyor, duasına iştirak ettiriyor.”29
Malum ola ki;yemek yerken dayanmaktan başka şekilde oturmaya kâdir
olmayan kimseye,dayanmaya cevaz verdiler.
Yeme esnasında müstehab olan oturuş;dizleri üzerine oturmaktır.Yahud sağ
dizini dikip sol dizin üzerine oturmaktır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Şerikden,oda Ali bin
Akmerden,oda Ebu Cuheyfeden rivayet buyurdu.
ONBEŞİNCİ BAB
59
Ekrem Hazretlerinin dâr-ı ahirete teşrif ettikleri hastalıklarında,Hücre-i Şerifesine dahil
oldum.Halbuki Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek başlarında sarı renkli sarık
(tülbend) var idi.Ben Resul-i Ekrem Hazretlerine selam verdim.Selamımı Resul-i Ekrem
Hazretleri yahud başkaları aldılar.Akabinde Resul-i Ekrem Hazretleri bana seslenip;Ya
Fadl,diye buyurdular.Ya Rasulallah,dedim.Buyurdular ki;Şu tülbend ile benim başımı
sağlamca bağla.
Fadl buyurdular ki;Ben dahi emirlerine imtisal edip o mendil ve sargıyı Resul-i
Ekrem Hazretlerinin mübarek başlarına bağladım.O vakitte sağ yanları üzerine
yatmışlardı,sonra oturdular.Akabinde mübarek elini omuzuma koydular,sonra ayak
üzerine kalkdılar,mescidi şerife teşrif ettiler.
Bu hadisi şerifte uzun bir hikaye vardır,İnşaallah Resul-i Ekrem Hazretlerinin
vefatı babında zikrolunur.
Bu hadisi şeriften anlaşıldığı gibi Seyyidül Müttakin Efendimiz ömrü
mübarekleri son buluncaya kadar saadetle namazlarını cemaatla eda ederler idi.Zira
cemaatla namazın ecir ve sevabı gayet çoktur.Tafsili cami âdabı adındaki kitapta beyan
olunmuştur.
ONALTINCI BAB
60
Malum ola ki;yemek arasında parmağını yalamak istikrah etmeye,
hoşlanmamaya sebebdir,dediler.Zira ağzının yağı parmaklarının üzerinde iken yiyeceğe
sokmaktan tabiat ve fıtrat nefret eder.Amma sünnet olan yiyecekten sonra yalamaktır?
Ve eğer yiyecek arasında parmağını yalamak iktiza eder ise,parmağını yaladıktan sonra
bir şeye silip,daha sonra yiyeceğe koy ki,hazır olanların tabiatına istikrah gelmeye.Zira
mü’minlere eziyet haramdır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,onlar Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Süfyandan,oda Said bin İbrahimden,oda İbni ka’b bin Malikden,oda pederi Ka’b bin
Malikden rivayet buyurdu.
ONYEDİNCİ BAB
30
Mektubat.151.
61
Resul-i Ekrem Hazretlerinin YEDİKLERİ EKMEĞİN VASFI hakkında varid
olan hadisi şerifin beyanındadır.
Ebu Ali İbn-i Sina, yalnız tıb noktasında "Yiyin, için, fakat
israf etmeyin." A'râf Sûresi, 7:31. âyetini şöyle tefsir etmiş. Demiş:
31
Mektubat.403.
62
Yani: "İlm-i Tıbb'ı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır.
Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört-beş saat kadar daha yeme. Şifa, hazımdadır.
Yani, kolayca hazmedeceğin mikdarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam
taam üstüne yemektir."32
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnâ ve Muhammed bin Beşşardan,bu
ikisi Muhammed bin Caferden,oda Şu’beden,oda Ebi İshakdan,oda Abdurrahman bin Yezidden,oda
Esved bin Yezidden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.
32
Lem’alar.147.
63
dahi iki gün,üç gün yemek yemeyip siyamı visal(peşpeşe,iki gün aralıksız oruç
tutmak,zaruret olmadıkça mekruh sayılmıştır.) edelim,dediler.
Resul-i Ekrem Hazretleri savmı visalden nehyedip Ashab-ı Kirama buyurdular
ki; Ashabım,Rabbim beni yedirir ve içirir.Sizler bana kıyas olmazsınız.
Zira Resul-i Ekrem Hazretlerinde bir kuvve-i kudsiyye var idi ki,asla dünya
yiyeceği yemese bile olur idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin ve Ehl-i Beytin ekser vakitte yedikleri ekmek,arpa
ekmeği idi.
Ey din kardeşlerim.O iki cihan güneşinin yiyecek bulamadıkları cihetle savmı
visale devam eyledikleri hatıra getirilmesin.El-iyazu billah,bu hatıra mûcibi küfürdür.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin dünya devlet ve gücüne ulaşmamaları,dünya işlerine itibar
etmeyip,her şeyde Allaha tevekkül etmelerinden idi.Hatta murabelerde getirilen
mallar,ganimetler bile,tamamen fakirlere tevzi ve taksim ile,fakirliği seçmelerine halel
getirmemek için yüksek huzurlarında ertesi güne hiçbir şey bırakmazlardı.
Hadisin senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Muaviye Cemhîden,oda Sabit bin
Zeydden,oda Hilal bin Hababdan,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.
64
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerfii Abdullah bin Abdurrahmandan,odaUbeydullah bin
Abdulmecid Hanefiden,oda Abdurrahman bin Abdullah bin Dinardan,oda Ebu Hâzımdan,oda Sehl bin
sa’dden rivayet buyurdu.
65
ekmekten ve etten doymadı.Yani bir gün olmadı ki, Resul-i Ekrem Hazretleri o günde
iki kere ekmekten ve etten doymuş ola.Onun için her yemek arkasından ağlarım,
buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Abbad binAbbadil
Mehlebiden,oda Mecalibden,oda Şa’biden,oda Mesruktan rivayet buyurdu.
Bu hadisi rivayet eden Hz.Mesruk küçük olduğu halde çalınmıştı.Sonra ebeveyni
bulmuşlar idi.Bu sebebden Mesruk(Çalınmış) ismiyle tesmiye olundu.Nebi
Aleyhisselamın vefatından önce İslama gelip Ashab-ı Kiramdan Ebubekir ve Ömer ve
Osman ve Ali ve İbni Mesud ve Hz. Âişe gibi Sadr-ı Evvele (ilk büyük zatlara) erişmiş
idi.Haricilerle yapılan harbde hazır oldular.102 senesinde ahirete irtihal buyurdular.
Cami-ul Usulde böylece beyan olunmuştur.
ONSEKİZİNCİ BAB
66
baharat) ve darçın ve kâkûl(su içinde biten çiçek,çöğen kökü) gibi karışık baharat
dökerek kemali iştiha ve istihsanla yerlerdi.
Velhasıl,yemeğin nevi ve cinsini ayırmayıp her ne hazırlansa hoşça yönelirler ve
akşamdan alıkonulan çeşitli yiyecekleri sabahları yerler idi.Ve yiyecek hususunda ehli
beytini ve bilhassa hürmet sahibi misafirleri kendi zatlarına takdim ve tercih ederler
idi.Ve tencerenin dibinde kalan yiyeceklerin yenilmesini severler ve yemeği hizmetçi ile
birlikte yerlerdi.
67
Tirmizinin bu hadisi şerifi zikirden muradı, Resul-i Ekrem Hazretlerinin tavuk
etini yer olduğunu beyandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hannaddan,oda Veki’den,oda Süfyandan,oda
Eyyubdan,odaEbu Kalâbeden,onlar Zahdemil Ceremîden rivayet buyurdu.
33
Mektubat.154.
68
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Yahya bin Musadan,oda Abdurrezzaktan, oda
Ma’merden,onlar Zeyd bin Eslemden,oda Pederi Eslemden,oda Hz.Ömer bin Hattabdan rivayet buyurdu.
Hz.Ömerin künyesi Ebu Hafsdır.Ve lakabı Farukdur;Hak din ile batıl din arasını
ayırdığı için,İslâma geldiği gün;Ya Rasulallah,Hak din aşikâre olmak gerek ve batıl din
zahir olup,hak dinin gizli kalmasında ne cihet var,dediğinde Hz.Rasulallah;”Ente
Faruk,ya Ömer.”buyurdular.Bu lakab ile meşhur oldu.Hz.Ömer imana geldiğinde
rivayeti meşhure üzere müminler otuzdokuz erkek idi.Hz.Ömer ile kırk tamam oldu.Ve
onbir’de kadından var idi.Böylece kırk tamam oldu.O gün:”Ey peygamber!Sana ve sana
tabi olan mü’minlere Allah yeter.”34 Âyeti kerimesi nazil oldu.
Mervidir;Bir gün Resul-i Ekrem Hazretleri ashaba sordular ki;Bu gün sizden
hanginiz oruçtur?Hz.Ömer dedi ki;Ben,ya Rasulallah.Tekrar buyurdular;Bu gün sizden
hanginiz sadaka verdi;Yine Hz.Ömer dedi ki;Ben,ya Rasulallah.Tekrar buyurdular;
Bugün sizden hasta hatırı kim sordu?Hz.Ömer dedi ki:Ben,ya Rasulallh.Yine
buyurdular ki;Bugün cenaze namazı kim kıldı?Yine Hz.Ömer dedi ki;Ben,ya
Rasulallah. Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdu ki;Cennet sana vacib oldu,ya Ömer.
34
Enfal.64.
69
yapılmış ekmek getirdi.Bir çorba getirdi ki,o çorbanın içinde kabak ve güneşte kurumuş
et var idi.
Enes buyurdu;Ben Resul-i Ekrem Hazretlerini gördüm,kabağı sevdiklerinden,o
çanağın etrafından kabağı araştırıyor idi.
Enes buyurdu ki;O gündenberi kabağa muhabbet ettim.
Hadisde geçen çanak olan kıs’a;on adet kimsenin yiyeceği miktarı yiyecek alan
çanaktır.
Bu hadisi şerifte vardır ki;Bir kimse kendinden aşağı kimsenin davetine icabet
edip,yiyeceğini yiyebilir.Efendi hizmetkârıyla beraber yemeli.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Malik bin Enesden,oda İshak
bin Abdullah bin ebi Talhadan,oda Hz.Enes bin Malikden alıp,rivayet buyurdu.
35
Mektubat.119-120.
70
ONİKİNCİ HADİS :Abdullah bin Haris’den mervidir,Abdullah bin Haris Resul-i
Ekrem Hazretleri ile beraber mescid içinde biryan yedik,buyurdu.Muhaddisin beyan
buyurdular ki;İbni Haris mescidde büryan yediği vakit, Resul-i Ekrem Hazretleri ile
i’tikâfta idiler.Zira mescidde yememek evladır,dediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybeden,oda Lühey’adan,onlar Süleyman bin
Ziyaddan,oda Abdullah bin Harisden rivayet buyurdu.
71
şehid etmek için kola (buda) zehir konuldu.İbni Mesud şöyle zan eder,düşünür ki;Kolu
yahudiler zehirlediler ki Resul-i Ekrem Hazretleri yeyip şehid olsun diye.
Bu olayı muhaddisin şöyle beyan ettiler ki;Vaktaki Resul-i Ekrem Hazretleri
Hayberi fetih buyurduğunda,Hayber yahudileri içinde Zeyneb bintil Haris adında bir
yahudi kadını var idi.Araştırdı ki, Resul-i Ekrem Hazretleri koyunun âzalarından hangi
uzvun yenilmesini sever?Haber verdiler ki;Kolunu ziyade sever idi.Şimdi o yahudi
kadını sair yahudiler ile müşavereden sonra bir koyun biryan edip,saatinde helak edici
bir zehir bulup o koyunun eczasına hususen omuz ve kola ziyade koyup, Resul-i Ekrem
Hazretlerinin huzuruna o zehirli biryanı hediye yoluyla getirdiler.
Resul-i Ekrem Hazretleri dahi hazır olan sahabe ile o koyunun yenilmesine
başladılar. Resul-i Ekrem Hazretleri koldan bir lokma alıp mübarek ağızlarına almışlar
idi.Derhal ashaba buyurdular ki;Bu koyundan ellerinizi çekin.Zira şu kol,bu koyun
zehirlidir,diye bize haber verdi.
Bir rivayette Hz.Cibril haber verdi.Ashabı Kiram ellerini çekip yemekten vaz
geçtiler.Lakin Bişr bin Bera’ bir lokmayı yutmuş idi. Resul-i Ekrem Hazretlerina zehir
tesir etmedi.Amma Bişre tesir edip vefat etti. Resul-i Ekrem Hazretleri o yahudi kadını
çağırıp buyurdular ki;Ya mel’une!Sen bu koyunu zehirlemişsin.O yahudi kadını dedi
ki;Benim zehir attığımı kim haber verdi? Resul-i Ekrem Hazretleri,şu kol haber verdi,
buyurduğunda o yahudi kadını zehir attığını ikrar etti. Resul-i Ekrem Hazretleri
buyurdular ki;Niçin bu kadar kimsenin helakine çalıştın?Yahudi kadını dedi ki;Ey
Muhammed,hâla sen nübüvvet dâva edersin.Eğer hak peygamber isen,sana zehirden
zarar gelmez.Eğer değil isen,halkı senden kurtarayım,düşüncesiyle yaptım,dedi.
Resul-i Ekrem Hazretleri kemali hilim ve kereminden nefsi şeriflerine bir zarar
olmadığı için o kadını af etmiş idi.Lakin şeriat gereği üzere Bişr bin Bera’ o zehirden
şehid olduğu için,o kadını Bişrin varislerine teslim ettiler.Onlar dahi kısasen katlettiler.
“Şu vak'a-i acibedeki vech-i i'cazı gösterecek iki-üç noktayı dinle:
Birincisi: Bir rivayette var ki, o keçinin kolu haber verdiği vakit, bazı sahabeler
de işittiler.
İkincisi: Hem bir rivayette vardır ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm
haber verdikten sonra dedi: "Bismillah deyiniz, ondan sonra yiyiniz. Zehir daha tesir
etmeyecektir." Şu rivayeti çendan İbn-i Hacer-i Askalanî kabul etmemiş, fakat başkaları
kabul etmişler.
Üçüncüsü: Hem dessas Yahudiler, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a ve
mukarrebîn-i Sahabeye birden darbe vurmak istedikleri halde, birden gaibden haber
verilmiş gibi, hâdisenin inkişafı ve desiselerinin akîm kalması ve o ihbarın ifade ettiği
vakıa doğru çıkması ve hiçbir vakit sahabeleri nazarında mütehalif bir haberi
görülmeyen Zât-ı Ahmediyenin "Şu keçinin kolu bana söylüyor" demesi; herkesin
kulağıyla o keçiden, o sözü işitmesi kadar kanaat-ı kat'iyyeleri olmuş.”36
Hadisin Senedi:Trimizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Ebu davuddan,oda
Zübeyir bin Muhammedden,oda Ebi ishakdan,oda Sa’d bin Iyazdan,onlar İbni mesuddan rivayet
buyurdu.
36
Mektubat.136-137.
72
Bende dedim ki;Bir koyunun kaç kolu olur?İki var idi,verdim.Başka kol yoktur
ki,onu dahi vereyim.
Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;O Allaha kasem ederim ki,benim nefsim
onun elinde yani kudretinde ve iradesindedir.Eğer sükut etseydin yani söylediğini
söylemeyip,emrime uysaydın,ben her istedikçe kol verseydin,kadir olur, verebilirdin,
buyurdu.
Biline ki, Resul-i Ekrem Hazretleri Ebu Ubeyde bir mu’cize izhar buyuracak
imiş,lakin devletli Ebu Ubeyd acele buyurmuşlar.
Hadisin Özeti.Hz.Ubeyd buyurdular ki, Resul-i Ekrem Hazretleri için bir çömlek
içinde pişirdim.Mu’cize sahibi Efendimizin kol tarafını sevdiğini bildiğim için,ben
çömlekten birini çıkarıp Resul-i Ekrem Hazretlerine verdim.Yedikten sonra, bana bir
kol ver, buyurdular.Çömlekten etin öbür kolunu dahi verdim.Onu da yiyip bana;Ya
Ubeyd,bir kol ver,buyurdular.Lakin çömlekte artık kol eti kalmadığı cihetle,Ya
Rasulallah,bir koyunun kaç kolu vardır?İki kolu vardı,verdim.Bir daha yoktur ki,
takdim edeyim,cevabını verdiğimde,O Allah hakkı için ki;Benim nefsim onun yedi
kudretindedir.Eğer sükut edip emrime imtisal etmiş olsaydın,ben her istedikçe,kol eti
vermeğe kadir olurdun,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Müslim bin İbrahimden,
oda Ebân bin Yezidden,oda Katadeden,oda Şehr bin Hûşibden,oda Ebi Ubeydeden rivayet buyurdu.
73
ki,onda sirke ola.Katıktan hâli olmadı,buyurdular.Yani katık cihetinden kâfi olur,sair
katığa ihtiyaç olmadı,demek olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi ebu Küreybden,oda ebubekir bin ayaşdan,oda Sabit ebi
Hamzatül Semâlîden,oda Şa’biden,oda hz.Ümmehaniden rivayet buyurdu.
74
kendisini nikah eylemekle tabir olunmuştu.50 senesi ahirete irtihal buyurup,bâki
mezarlığına defnolundu.
İbni Hacer buyurdu ki;Velime,düğün yemeği o yiyecektir ki;nikah akdi vaktinde
hazırlarlar.Yahut nikahtan sonra yaparlar.Velime sünneti müekkededir.Efdal olan nikah
akdi vaktinde yapmaktır,dediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni Ebi Ömerden,oda Süfyan bin Uyeyneden,oda Vail bin
Davuddan,oda pederi Bekir bin Vailden,oda Zühriden,oda Enes bin malikden rivayet buyurdu.
75
Bu hadiste işaret vardır ki;Hane sahibi mümkün ise misafirin sevdiği şeyi tedarik
eylesin.Misafire dahi layık olan budur ki;hane sahibine zahmet olmaz ise,sevdiği
yiyeceği istesin.
Bu hadisi şerifte bir kıssa vardır;Şeyh İbni Hacer bu kıssayı Hz.Cabirden şu
yönüyle rivayet etti ki;Hendek gazasında Hz.Cabir Resul-i Ekrem Hazretlerinin yemek
yemediklerini hissedip evine geldi.Hanımına dedi ki;yanında yemeye uygun bir şey var
mıdır?Zira Resul-i Ekrem Hazretlerinde ziyade açlık hissettim,dediğinde hanımı bir
dağarcık çıkardı ki içinde bir kile(1040 dirhem) miktarı arpa var.Ve dahi bir semiz
koyunumuz var,dedi.
Cabir buyurdu ki;Ben o koyunu boğazladım ve hatun arpayı değirmende çekip
un etti.Ve eti çömleğe koyup ateş üzerine koyduktan sonra, ben Resul-i Ekrem
Hazretlerine,ayaklarının toprağına yüz sürüp,dedim ki;Ya Rasulallah,iki-üç adama
yetecek miktar yiyecek hazır ettim.Zatınız bir-iki arkadaşınızla teşrif buyurup,bu
bendenizi,kulunuzu mesrur edin,diye davet ettim.
Resul-i Ekrem Hazretleri dahi Hendek gazasında hazır olanların hepsine
buyurdular ki;Ey Ehli Hendek,Cabir yiyecek hazırlayıp hepinizi davet eder.Cümleniz
Cabirin davetine icabet ediniz,buyurdu.
Hz.Cabir buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Ehli Hendeğin cümlesini
davet ettiği gibi,ben evde olan yiyeceğin azlığını ve Ehli Hendeğin çokluğunu düşünüp
telaşa düştüm. Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdu ki;Ya Cabir,sen sür’at ile ve ehli
beytine söyle ki,ben varmadıkça çömleği sehpa üzerinden indirmeyesin ve hamuru
ekmek yapmayasın.Ben dahi sür’atle evime gelip, Resul-i Ekrem Hazretlerinin emrine
imtisal ettik.Ve o saadetle teşrif buyurdular.Hamuru mübarek ağızlarından biraz
tükrük ve çömleğe dahi biraz tükrük koyup ve her birine bereket ile dua ettiler ve
buyurdular ki;hamuru ekmek yapmaya başlasınlar ve çömleği sehpadan indirmeden
kevgir ile içinden etini kurtarsınlar.
Cabir dedi ki;Ehli Hendek bin adet miktarı var idi.Hepsi Turna Kuşu gibi doyup
gittiler ve çömlek önceki gibi sehpa üzerinde kaynar ve bu kadar ekmek yendikten sonra
hamur evvelki kadar idi.İbni Hacerin beyan ettiği kıssa budur.
“İşte şu mu'cize-i bereketi, bin zâtın huzurunda, onları ona alâkadar göstererek
Hazret-i Câbir kasemle ilân ediyor. Demek şu hâdise, bin adam rivayet etmiş gibi kat'î
denilebilir.”37
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Ahmedden,onlar
Süfyandan,oda Esved bin Kaysdan,oda Nebih Anziden,oda Cabirden rivayet buyurdu.
37
Mektubat.115.
76
lazım olmadığı,diğeri;bir günde iki kere yemek yemek caiz olduğu,ancak sünnet olanın
bir defasında gayet az yemek olduğudur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni ebi Ömerden,oda Süfyandan,oda Abdullah bin
Muhammed bin Akîl ile Muhammed bin Münkedirden,bu ikisi Hz.Cabirden rivayet buyurdular.
77
YİRMİDOKUZUNCU HADİS : Yusuf bin Abdullah bin Selamdan mervidir,
Abdullah bin Selam ve oğlu sahabilerdir.Abdullah bin Selamın oğlu dünyaya
geldiklerinde,oğlunu Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuru şerifine getirdi. Resul-i Ekrem
Hazretleri kucağına alıp Yusuf tesmiye buyurdular.Ve müşarun ileyh Abdullah bin
Selam,sahabenin büyüklerindendir.43 tarihinde Medine-i Münevverede vefat etti.
Yusuf bin Abdullah buyurdu;Ben Resul-i Ekrem Hazretlerini gördüm.Arpa
ekmeğinden bir parça mübarek eline aldı.O bir parça ekmeğin üzerine bir hurma koydu
ve buyurdu;Şu hurma şu arpa ekmeğinin katığıdır.Daha sonra o hurma ile ekmeği
yediler.
Bu hadisi şerifte gıdayı bir yönüyle ıslah etmek uygun olduğuna işaret vardır,
dediler.Zira arpanın tabiatı soğuk ve kurudur.Hurmanın tabiatı sıcak ve yaştır.Hurma
ile arpa mutedil olur.Diğer yiyecekler buna kıyas olunsun.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Abdurrahmandan,odaÖmer bin Hafi bin
Ğıyasdan,oda Ebiden,oda Muhammed bin ebil Yahya Eslemiden,oda Yezid bin ebi Ümeyye
A’verden,odaYusuf bin Abdullah bin Selamdan rivayet buyurdu.
ONDOKUZUNCU BAB
BİRİNCİ HADİS :İbni Abbas rivayet buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
kazayı hacet edecek yerden çıktılar.Ve huzurlarına yiyecek getirdiler.Yüksek
huzurlarında olan bazı sahabe dedi ki;Ya Rasulallah,yüksek zatlarınıza abdest suyu
getirelim mi?
Buyurdular ki; Namaz kılmak murad ettiğim vakitte ,Ben ancak abdest ile
emrolundum.
Muhaddisin dediler ki; Resul-i Ekrem Hazretlerine abdest suyu getireyim
mi,diyen sahabi,yemekten önce abdest almak farz zannedermiş.Bundan dolayı Resul-i
Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Abdest namaz için farzdır.Yoksa yemek yemek için
farz değildir.
Malum ola ki;Abdest birkaç yerde lazımdır;Namaz ve tilavet secdesi,Kur’an-ı ele
alma ve Kâbeyi tavaf..
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerfi İbni meni’den,oda İsmail bin İbrahimden,oda
Eyyubdan,oda İbni Melikeden,onlar İbni Abbasdan rivayet buyurdu.
78
İKİNCİ HADİS :İbni Abbas buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Heladan
çıktılar.Huzurlarına yiyecek hazırlandı.Bazı sahabe dediler ki;Ya Rasulallah,abdest
almaz mısınız?Buyurdu ki;Namazımı kılacağım zaman abdest alacağım.Halbuki bu
vakitte yiyecek yiyeceğim,namaz kılacak değilim.Abdesti almayı gerektirecek bir durum
yoktur,buyurdular.
Bu iki hadisde yiyecekten evvel abdest almanın vücubunu nefyeden,yiyecekten
evvel ellerini yıkamanın müstehab olmasını nefiy lazım gelmez.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Said bin Abdurrahman Mahzumiden,oda Süfyan bin
uteybeden,oda Amr bin Dinardan,oda Said bin Huveyrisden,oda İbni Abbasdan rivayet buyurdu.
YİRMİNCİ BAB
79
Cumhuru ulema;Şeytan yer ve içer,dediler.Ve yine buyurdular ki;Bir cemaat
yemeğe beraber başlasa,içlerinde biri Bismillah dese,sairlerine de kifayet eder.Amma
sonradan bir kimse o cemaatın içine gelip yemeğe otursa,Bismillah demese,o kimseye
önceki Besmele kifayet etmez.Besmelesiz yiyen kimse ile şeytan beraber yer.
Nitekim hadisten anlaşıldı ki;Eğer denilse, Resul-i Ekrem Hazretleri ile o
sonradan gelen adam sebebiyle yiyecekte şeytan nasıl bulunur ki, Resul-i Ekrem
Hazretlerinin sâye-i devletinde Hz.Ömerin geçtiği yoldan şeytan bile geçmez idi.
Cevaben; Resul-i Ekrem Hazretleri sahabeye besmelesiz yemek yiyen ile beraber
şeytanın yemesini bilfiil göstermek murad buyurdular.Ve-hâşa sümme hâşa ki- Resul-i
Ekrem Hazretlerinin huzuruna şeytanın gelmesi düşünülemez.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda İbni Lühey’adan,oda Yezid bin
ebi Habibden,oda Raşid bin Cündül Yafi’îden,onlar Habib ibni Evsden,oda Ebu Eyyubel Ensariden aldı
ve rivayet buyurdu.
ÜÇÜNCÜ HADİS :Ömer bin Ebi Seleme’den rivayet olundu ki;Ömer bin Ebi
Seleme ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek huzurlarına girdi.Halbuki Resul-i
Ekrem Hazretlerinin yanında yiyecek var idi.Ömere şefkat edip buyurdu ki;Ey benim
oğulcuğum,yemeğe yakın ol,dahi Bismillah de ve sağ elinle yemeği ye ve kendi
tarafından ye ve başkasının önünden lokma alma.
Ömer bin Ebi Seleme Resul-i Ekrem Hazretlerinin üvey oğludur.Validesi Ümmü
Seleme Resul-i Ekrem Hazretlerinin ezcavı mutahharatındandır. Resul-i Ekrem
Hazretleri dâr-ı bekâya teşrif ettiğinde,Ömer dokuz yaşına ulaşmış idi.Seksen tarihinde
vefat etti.
Hülasa-i Kelâm; Resul-i Ekrem Hazretlerinin üvey oğlu olan Ömer bin Ebi
Seleme’ye yemeğin âdabını talim buyurdular.
Tenbih:Cumhuru ulema dedi ki;Bu hadisi şerifte üç emir vardır;Biri Bismillah ve
biri;sağ el ile yemek ve biri;Önünden yemek.Her biri mendubiyet içindir.Bazı ulema sağ
ile yemek işi vücub için olduğu düşüncesine vardılar.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Sabah Haşimi Basriden,oda Abdul
A’ladan,onşar Ma’merden,oda Hişam bin Urveden,oda pederinden,onlar Ömer bin ebi Selemeden rivayet
buyurdu.
80
Bu hadisi şeriften anlaşılır ki;Yemekten sonra Allaha hamdetmek sünnettir.
Denildi ki,yemekten sonra Allaha hamd irad etmenin faydası,nimeti verene şükrü
edâdır.Şükrün Allahu Taaladan ziyade olmasını talebdir.Zira Allah buyurdu:”Eğer
şükrederseniz,elbette bende size nimeti ziyade ederim.”38
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Ahmed
Zübeyriden,onlar Süfyan Sevriden,oda Ebi Haşimden,oda İsmail bin Riyahdan,onlar Riyah bin
Ubeydeden,oda Ebi Saidil Hudriden rivayet buyurdu.
YİRMİBİRİNCİ BAB
38
İbrahim.7.
81
Enes dedi ki,Ya Sabit,işte bu gördüğün kâse Resul-i Ekrem Hazretlerinin su
içtikleri kâsedir.
Mîrik Şah dedi ki;Hz.Enesin çıkardığı kâse halis ağaçtan yapılmış gayet güzel,eni
uzunluğundan fazla idi.Güya fukarayı Nakşibendiyenin Keşkûl-ü (Keşkûl;Yüzünden bir
kapak açılarak içi alınan büyük Hindistan cevizidir ki,fakirler içine ekmek ve yemek
koyarlar.) gibi,o kâsenin kenarı kıymetli demirden çenberli idi.
Rivayet olundu ki;Hz.Enes Resul-i Ekrem Hazretlerinin kadehinin halkasına,
münasib olduğu mahalline gümüşten yahut altından bir halka takmayı dilemiş idi.Onu
Enesin annesi Ümmü Selemenin zevci Ebu Talha men etti ve buyurdu ki;Ya Enes, Resul-
i Ekrem Hazretlerinin yaptığı şeyi değiştirme.
İmamı Hacer rivayet etti ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin kadehi şerifi Nadr bin
Enes’in terekesinden sekizyüz bin dirheme satıldı.
İmamı Buhari,o kadehi ben Basrada gördüm,içinden su içtim,dedi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hüseyin bin el-Esvedül Bağdadiden,onlar Ömer bin
Muhammedden,oda İsa bin Tahmandan,onlar Hz.Sabitten rivayet buyurdu.
39
Enbiya.30.
40
Rahman.68.
82
İmamı Kurtubi dedi ki;Bu hadisten anlaşılır ki,yiyeceklerin tabiatına riayet
olunmalı.Zira yaşlıkta hararet ve hıyarda soğukluk olmakla,ikisi beraber yenildiğinde
mutedil olurlar.Mutedil olan şey yenildiğinde mizacını tadil eder ve sıhhati korur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İsmail bin Musa Fezariden,oda İbrahim bin Sa’dden,onlar
pederinden,oda Abdullah bin Caferden rivayet buyurdu.
İKİNCİ HADİS :Hz.Âişe’den mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri karpuz ile
taze ve olgun hurmayı beraber yerlerdi.Zira karpuz soğuk ve hurma sıcak olmakla
hurmada olan sıcaklığı karpuzun soğukluğunu kırıp mizacı mutedil kılar.
Muhaddisinden Ebu Davud ve Tirmizi rivayet ettiler ki; Resul-i Ekrem
Hazretleri karpuz ile hurmayı yeyip buyururlardı ki;hurmanın sıcaklığı,karpuzun
soğukluğunu ve karpuzun soğukluğu hurmanın sıcaklığını defeder.
Tenbih:Türk lugatında Bostan tabiri kavun ile karpuza şümulü olduğu gibi,
Batıh-ın dahi arab lugatında kavun ile karpuza şümulü olması sebebiyle,bazılar bu
hadisi şerifte Batıh-la murad,kavundur,dediler ve bazılar dahi karpuzdur,dediler.Zahir
ve doğru olan karpuz olmasıdır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ubeyd bin Huza-i Basriden,oda Muaviye bin
hişamdan,oda Süfyandan,onlar Hişam bin Urveden,oda pederinden,onlar Hz.Âişeden rivayet buyurdu.
83
ben;çocuklarımdan bir kısmını senin Beyti Hareminin (Kabenin) yanında,ekinsiz bir
vadiye yerleştirdim.Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici
kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver.Umulur ki,bu nimetlere şükrederler.”41 âyeti
kerimesinde beyan buyurduğudur.
4.Mesele: Resul-i Ekrem Hazretlerinin Medine-i Münevvere hakkında
buyurduğu duanın semeresinin zuhuru,kendi zamanı saadetlerinde Hulefa-i Raşidinin
günlerinde Medine-i Münevvere gayet be gayet muazzam ve mamur ve müşerref olduğu
ve hamden lillah bu günümüze kadar Medine-i Münevvere mamur ve muazzam ve
cümle mü’minin ve mü’minatın kalbleri o mukaddes yere müştak olması ve Resul-i
Ekrem Hazretlerinin buyurduğu dua-i şerifin semeresindendir.Allaha dileyene kadar
Medine-i Münevverede o duanın semeresi görünmektedir.
Medine hakkında Resul-i Ekrem Hazretlerinin buyurduğu duanın semeresi bu
vecihle zahir olduğu onun bir mu’cizesidir.
5.Mesele: Resul-i Ekrem Hazretlerine turfanda hediye geldiğinde huzuru
devletlerinde Ehli Beytten ve gayrıdan çocuk bulunur ise,yaratılışlarının büyüklüğünün
gereği bu idi ki;başkasının çocuğunu Ehli Beyt üzerine tercih edip,o turfandayı
başkasının çocuğuna verirlerdi.
6.Mesele: Resul-i Ekrem Hazretleri kendisine hediye olan turfandayı kendileri
yemediklerinin hikmeti budur ki;herkesin elde etmesi ve yemesine güç yetirecek
mertebe çoğalmayıpta,sairleri yemesinden mahrum bulundukça kendileri o meyvenin
yenilmesini mürüvvetlerinden hariç görürlerdi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Musadan,oda Maînden,oda Malikden,onlar
Sehil bin ebi Salihden,oda pederinden,onlar Ebu Hureyreden rivayet buyurdu.
41
İbrahim.37.
84
Resul-i Ekrem Hazretlerinin İÇTİKLERİ ŞEYLERİN SIFATI hakkında varid
olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.
85
Kastalani buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri sütü bazen saf,halis (katışıksız) ,
bazen soğuk su ile karıştırıp içerlerdi.Zira süt taze sağıldıkta sıcak olur.Arabistanın
sıcaklığı çok olmakla,sütün hararetini soğuk su ile defederlerdi.
Bu 2.hadisde zikrolunan Meymune ki;İbni Abbas ve Halid bin Velid Resul-i
Ekrem Hazretleri ile beraber hanesine teşrif etmişlerdi.O Meymune Resul-i Ekrem
Hazretlerinin ezvacı mutahharatındandır.Ve Halid bin Velidin ve İbni Abbasın ve Yezid
bin Esemmin Meymune halalarıdır.Meymune hanesine Resul-i Ekrem Hazretleri ile bu
ikisinin girmeleri,mahrem oldukları içindir.H.7.senesi Resul-i Ekrem Hazretleri Sırf
nam mevkide Meymuneyi tezevvüc ettiler.H.61.tarihinde Hz.Meymune Baîne nam
mevzide vefat edip,namazını İbni Abbas edâ edip o yerde defin ve mescid bina
olundu.Hâla ziyaret ve teberrük olunur.Ve Meymune Resul-i Ekrem Hazretlerinin
zevcelerinin sonuncusudur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda İsmail bin İbrahimden,oda Ali
bin Zeydden,oda Ömer bin ebi Harmeleden,onlar İbni Abbasdan rivayet buyurdu.
BİRİNCİ HADİS :İbni Abbas buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri zemzemden
ayakta oldukları halde içtiler.Zemzem Mekke’de bilinen bir kuyudur.Çok olmakla
zemzem tesmiye olundu.Yeryüzünde bundan efdal su yoktur.
86
Malum ola ki;Ayakta su içmekten Resul-i Ekrem Hazretleri nehiy buyurdular.
Zira insan vücuduna zararlıdır.Amma zemzemi şerif hakkında caiz ve evladır,dediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Haşimden,oda Âsım el-Ahvel ile
Muğireden,bu ikisi Şa’biden,onlar İbni Abbasdan rivayet buyurdu.
ALTINCI HADİS: İbni Abbas’dan mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri içme
esnasında iki kere nefes alırlar idi.Yani Resul-i Ekrem Hazretleri eğer iki kere nefes
87
almakla suya kanar ise,iktifa eder,yetinirler idi.Ve eğer teneffüs ile kanmaz ise üç kerre
nefes alırlar idi.Su içerken teneffüsün mutlaka üç defa olmasının gerekmediğine bu
hadisde delalet vardır.Tabiatın iştihasına göre bazen iki teneffüs,bazen üç nefes almak
caizdir.Teneffüsün suret ve kolaylığı önceki hadisde tafsil olundu.Lakin içme esnasında
teneffüs suya mahsus değildir.Hoşaf,süd,şerbet hepside böyledir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Haşremden,oda İsa bin Yunusdan,oda Rüşd bin
Küreybden,oda pederinden,onlar İbni Abasdan rivayet buyurdu.
88
kullanımında birbirimizle yarışırcasına mübalağa eylerdik.Ve biri birimizden daha
güzel ve kokulu olmayı ister idik.Amma zevcemiz olan Ukbe,hiçbir çeşit koku
kullanmadığı halde,güzel kokusu,hepimizin kokusundan fazla güzel idi.Ve hatta halk
güzel kokularda Ukbenin kokusu gibi güzel koku görmedik,derlerdi.Ben bir gün, bizler
güzel koku kullanımında herne kadar güç sarfediyorsakta,yine sende olan tabii
koku,bizim ârizi kokumuza takaddüm ve galebe ediyor,sebebi nedir?diye zevcimden
sorduğumda buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin zamanı saadetlerinde bir
hastalığa mübtela oldum,idi. Resul-i Ekrem Hazretleri mübarek ellerine tükürüp çıplak
olduğum halde,benim sırtımı ve karnımı sığadılar.O hastalık benden gidip,o vakitten
beri bedenimde bu güzel koku zuhur etti.
Taberani rivayet eder ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin huzuru şeriflerine
sahabiden biri gelip kızının cihazı hususunda yardım istedi. Resul-i Ekrem Hazretleri
dahi mübarek terlerinden bir şişeye iki damla koyarak,bu şişeyi kızına götür ve söyle
ki;İçindeki şey ile kokulansın,buyurduğundan bu zatın kızı her ne vakit zikredilen
terden kokulandıysa,bütün Medine ahalisi koklarlar idi.Hatta onun evine;”Beytül
Mutayyibin-Güzel koku sürünenlerin evi) diye isimlendirdiler.
Müslim Hz.Enesden rivayet buyurdu ki;Birgün Enes bin Malikin hane-i
saadetine teşrif vaki olmuş ve atı nebevileri rahat bir uykuya varıp vücudu şerifleri
terlemeye başlamış idi.Hz.Enesin validesi Ümmü Süleym bir şişe tedarikiyle
Hz.Peygamberin vücudu saadetlerinde zahir olan terden alıp mezkur şişeye koyarken,
Resul-i Ekrem Hazretleri uykudan uyanıp,Ümmü Süleymin harekatını gördüler.Ya
Süleym,ne işlersin?diye sorduğunda,kokumuza koymak için,mübarek terinizi alıyorum,
cevabını almasıyla,evet ondan a’la güzel koku olmaz,buyurdular.
89
DÖRDÜNCÜ HADİS: Resul-i Ekrem Hazretleri saadetle buyurdular ki;
Erkeklerin sürüneceği koku o kokudur ki,rayihası açık olup,rengi kapalı ola.Mesela gül
suyu ve misk ve anber ve ud gibi.Ve kadının sürüneceği koku o kokudurki,rengi zahir
olup,kokusu gizli ola.Za’feran ve kına gibi.
Muhaddisler buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin,kadının kokusu zahir
olan kokuyu sürünmesinler,diye nehiyden muradları,evlerinden dışarı çıktıkları vakitte
demektir.Amma kocaları yanında iken her çeşit koku ile kokulansalr caizdir,dediler.
Eimme-i kiramın haber verdiğine göre,erkekler için koku sürünmenin vakti;
Cuma,bayram,ihram vakti,toplantıya gidildiğinde,Kur’an okurken,ilim vaktindedir.Ve
kadın için vakti;kocasıyla buluşma vaktidir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Davud Hufriden,oda
Süfyandan,oda Cerirden,onlar Ebu Nadreden,onlar Tefaviden,oda Ebu Hureyreden rivayet buyurdu.
90
kâinat bilir.Hüsün ve cemal sahibi olan kimseler ekseriya güzel ve kokulu şey
kullandıkları cihet ve münasebetle bu hadisi şerif bu makamda zikrolundu.
Hadisin Senedi:Tirmizi Bu hadisi şerifi Ömer bin İsmail bin Mecaliden,oda babasından,onlar
Beyandan,oda Kays bin ebi Hazimden,oda Cerir bin Abdullahtan rivayet buyurdu.
91
Hind buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri daima Allah Taalayı düşünür ve
Allahı taalanın huzuru deryasında dalmış idi.Yani ekseri Resul-i Ekrem Hazretleri
sükut üzere olurlardı.
Haberde gelmiş ki;Allah Taala hüzünlü kalblere muhabbet eder.”ve:”Allah
Taalayı bir saat (bir ân) tefekkür ve düşünmek,bir sene (nafile) ibadetten hayırlıdır.”
Resul-i Ekrem Hazretlerinin ehli dünya gibi dünya ile istirahatları olmaz idi.Ve
susma zamanı,konuşma zamanından daha uzun idi.Ve gerekmedikçe konuşmazlardı.Ve
konuşmanın başında ve sonunda Allahın ismini zikrederdi.Kelamı hak ve sevab,doğru
olup,çok mânaları,az lafızlar ile söyler ve ifade ederlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek kelamlarında meramını yerine getirmekten
fazla yahut noksan bir lafız yoktur.Ve huyu hoş ve güzel haslet olmakla hiçbir ferde cefa
etmezler ve bir vakit hiçbir ferdi tahkir etmezlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretleri her ne kadar az olur ise de,mutlaka nimete tazim
ederler ve asla bir nimeti zemmetmezlerdi.Belki her nimete hamd ve şükür ile mukabele
ederler.Ve yiyecek ve içeceği lezzetsizliği için zem ve güzelliği için methetmezlerdi.Yani
her ne kadar lezzetsiz olur isede,o nimeti veren Allah Taalaya tazim için,o nimete tazim
ederler idi.Zemmetmedikleri nimet olduğundan dolayı idi ve methetmedikleri hırsı
olmadığı içindir.
Resul-i Ekrem Hazretlerini dünyanın makamı ve malı,kızmaya götüremez idi.Ve
dünyaya aid olan işler onu daraltmaz ve sıkmazdı.
Şimdi hakdan tecavüz olunsa ve bir kimse hakdan yüz çevirse ve batılı icra etse;
Resul-i Ekrem Hazretleri bir derece kızarlar idi ki,hiçbir şey asla kızmalarına
mukavemet ve hışımlarına engel olamazdı.Hatta tecavüz olunan hak için yardım olunup
ve o hak yerini bulmadıkça...
Resul-i Ekrem Hazretleri kendi nefsi şerifleri hususunda bir kimseye kızmayıp,o
kimseye intikam sadedinde olmazlardı.Belki hilim ve kerem ile mukabele ve kötülük
edene iyilik ederlerdi.Ve bir şeye işaret murad ettikleri vakit,mübarek elleriyle işaret
buyurup,parmak ile işaret buyurmazlardı.Zira parmağıyla işaret etmek kibirlilerin
halidir.
Resul-i Ekrem Hazretleri bir şeye taaccüb ettikleri vakit,mübarek elini
bulunduğu heyetten çevirirdi.Yani taaccüb vaktinde mübarek avucu içi gök tarafına
açık bulunsa,yer tarafını çevirirler ve mübarek ellerinin içi yer tarafına ise,gök tarafına
çevirirlerdi.Alemin halleri ve acaiblikleri değişeceğine işaret için idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri konuştukları vakit,konuşmaları eliyle beraber
idi.Konuşmasının eliyle beraber olmasının keyfiyetini beyan içindir.
İbni Ebi Hale buyurur ki; Resul-i Ekrem Hazretleri konuşma ânında sağ eliyle
sol elinin baş parmağının iç tarafına vurmak,âdeti kerimeleri idi.Hikmeti ne olduğunu
Allah ve Rasulü daha iyi bilir.
Resul-i Ekrem Hazretleri bir keimseye kızdıkları vakit kırılır,intikam etmeyip
kemali hilim ve kerem ile mukabele belki yüz çevirip ve afda mübalağa ederlerdi.
Resul-i Ekrem Hazretleri şâd oldukları vakit,tevazu edip gülerlilik göstermemek
için, mübarek gözlerini kaparlar idi.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin büyük gülmeleri tebessüm olup,tebessümleri
vaktinde safi ve berrak,inci taneleri gibi üst dişleri görünür idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Süfyan bin Veki’den Cemi’ bin Ömer bin Abdurrahman
Acliden,oda Haticetül Kübranın eski kocası Ebu Hâlenin oğlundan Beni Temimden Ebu Abdurrahman
adındaki kişiden,oda İbni ebi haleden,oda Hasan bin aliden rivayet buyurdu.
92
Resul-i Ekrem Hazretlerinin GÜLMELERİNİN KEYFİYETİ hakkında varid
olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.
93
Ebu Zer buyurdu ki;bu kişinin haseneye(iyiliğe) hırsı ile söylediği sözü nakli
esnasında, Resul-i Ekrem Hazretlerini gördüm.Bir derecede güldülerki,hatta azı
dişlerinin arkasındaki altlı üstlü bulunan Nevaciz dişleri göründü.Nevaciz,âdet olarak
gülme vaktinde görünen dişlerdir.
Tirmizi bu hadisi şerifi zikirden muradı;ahiret işleri için Resul-i Ekrem
Hazretlerinden birkaç defa gülme vaki olduğunu beyan içindir ki;bu hadisi şerifte Allah
Taalanın kullarına olan lutuf ve ihsanını bildirme vardır.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin kıyamet hallerine,ehli cennet,cehennem ve ehli
hesabın hallerine tam haberdar olduğu bu hadisi şerif ile sabittir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Ammardan,oda Veki’den,oda A’meşden,onlara
Ma’rur bin Süveydden,onlar Ebi Zerden rivayet buyurdu.
94
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hannad bin Sedîdden,oda Ebu Muaviyeden,oda
A’meşden,onlar İbrahimden,oda Ubeydetül Selmaniden,onlar Abdullah bin Mesuddan rivayet buyurdu.
SEKİZİNCİ HADİS :Amr bin Said’den mervidir.Sa’d bin ebi Vakkasın oğlu
Âmir dedi ki;Pederim Sa’d Hz.peygamberin Hendek gününde mübarek nevacizleri yani
azı dişlerinin arkasındaki altlı üstlü dişleri görününceye kadar güldüklerini ben
gördüm,dedi.
Âmir dedi ki;Hendek gazası gününde Resul-i Ekrem Hazretlerinin gülmesinin
sebebi ne idi?diye pederim Sa’dden sordum.
Cevab buyurdu ki;Hendek gününde bir kalkanlı adam var idi.Ve benim dahi ok
atmada maharetim olup,attığım ok hedefe isabet ederdi.Ve o kalkanlı kimse kalkanını
bazen sağına ve bazen soluna çevirir idi.
Yani kalkan çevirmekten muradı,siper edip arkasında gizlenir idi.Ve ben bir ok
çıkarıp o kimsenin fırsatını gözettim.Vaktaki o adam kalkanın ardından başını çıkarıp
cephesi yani alnı göründü.Hazırlamış olduğum oku attım.Ok o kimseden sapmayıp,
alnından vurdu.Ve arkası üzerine düşüp,kemali ızdırabından ayağını kaldırdı.
Resul-i Ekrem Hazretleri bu adamın bu suretle öldürüldüğünü taaccüb edip bir
derece güldüler ki,nevaciz dişleri göründü.Çünki o adam kâfir idi.Ve harb esnasında
Resul-i Ekrem Hazretleri ve ashabı kiramı hakkında kötü kelimeler söyler idi.Ve
kalkanı ile alnını oktan korur idi.Allahın ve rasulünün düşmanı olan bir hainin katli
sürura sebeb olduğundan Resul-i Ekrem Hazretleri güldüler.
Âmir buyurdu ki;pederim Sa’dden o vakit Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu kadar
gülmesine ne sebeb oldu?diye sordum.Pederim Sa’d cevab verdi ki;Sa’dın o kâfire ettiği
42
Zuhruf.13,Mektubat.16.
43
Kasas.16.”Rabbim!Doğrusu kendimi ziyana uğrattım.Beni bağışla.”Bak.Neml.44.
44
“Günahları Allahtan başka kim bağışlayabilir?”Âl-i
İmran.135,31,İbrahim.10,Taha.73,Şuara.51,82,Ahzab.71,Zümer.53,Ahkaf.31,Saf.12,Nuh.4,
95
iş oldu.Yani herifin siper arkasında bulunmuş olduğu halde telef edilmiş olması
oldu,cevabını verdiler.
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın hâdimi ve bir kumandanı ve Hazret-i
Ömer'in zamanında ordu-yu İslâmın baş kumandanı ve İran'ın fâtihi ve Aşere-i
Mübeşşere'den olan Hazret-i Sa'd İbn-i Ebî Vakkas diyor:
Gazve-i Uhud'da ben Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın yanında idim.
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o gün kavsi kırılıncaya kadar küffara oklar attı.
Sonra bana okları veriyordu. "At!" diyordu. Nasl'sız, yani okun uçmasına yardım eden
kanatları olmayan okları verirdi. Ve bana emrederdi: "At!" Ben de atardım. Kanatlı
oklar gibi uçardı, küffarın cesedine yerleşirdi.”45
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifiMuhammed bin Beşşardan,oda Muhammed bin Abdullah
Ensariden,oda İbni Avndan,onlar Muhammed bin Muhammed bin Esvedden ve odaÂmir bin Sa’dden
rivayet buyurdu.
ÜÇÜNCÜ CÜZ
Muhtasar Şemaili Şerif Tercümesinin 3. cüzü
BİRİNCİ BAB
BİRİNCİ HADİS:Hz.Enes buyurdu ki, Resul-i Ekrem Hazretleri bana iki kulak
sahibi buyurdular.
Bunun sebebi Hz.Enesin iki kulağı büyük olduğu içindir.
Tirmizi buyurdu;Mahmud bin Ğaylan dediki;Benim şeyhim olan Ebu Üsame
buyurdular idi; Resul-i Ekrem Hazretlerinin;Ya zel Uzuneyn-ey iki kulak sahibi- kelamı
şerifinden yüksek muradları latifedir.Hz.Enes Resul-i Ekrem Hazretlerinin şerefi
hizmetiyle müşerref olduğu zamanda on yaşında idi. Resul-i Ekrem Hazretleri Enese
latife yoluyla,bazı kere iki kulak sahibi,diye buyururlardı.Muradı âlileri budur ki;
Söylenen sözü gereği gibi dinlemeğe teşvik ve tenbihdir.Zira hak taala bir kimseye iki
kulak ihsan eyleye,o kimse kendisine söylenilen sözden gaflet edip,güzelce söz
dinlemekle ihtimam etmez ise,Allahın ve insanların yanında mazur olmaz.
Muhtemeldir ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin Hz.Enese latife edip,iki kulak
sahibi buyurduğunun sebebi,Hz.Enesin işitmesi kuvvetli ve ziyade olduğu içindir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebi Üsameden,onlar
Şerikden,oda Âsimul Ahvelden,onlar Enes bin malikden rivayet buyurdu.
45
Mektubat.138.
96
Hz.Enesin Ebu Umeyr künyesiyle adlanmış küçük kardeşi var idi ki,Nuğayyir
dedikleri kuş ile oynar idi.Yani kafesde o çocuğun Nuğayyir isminde bir kuşu var
idi.Çocuk olması hasebiyle o kuş ile eğlenirken,bir gün kuş öldü.O çocuk üzüldü.Ve
Resul-i Ekrem Hazretleri o çocuğu taltif için;Ya Eba Umeyr,Mâ faalen Nuğayr.-Ey Eba
Umeyr,Nuğayr ne işledi?-buyurdular.
Nuğayyir dedikleri,serçe gibi kırmızı gagalı bir kuştur.Bazılar dediler ki;
Nuğayyir,ehli Medinenin bülbül dedikleri kuştur.
Resul-i Ekrem Hazretleri o çocuğa bu latifeden muradı şerifleri;o çocuğun
yanında olan kimselere,fani olan bir şeye kalbi bağlamak layık olmadığını bildirmek ve
ölümsüz olan Allaha kalbi bağlamanın layık olduğunu beyandır.
Hz.Tirmizi buyurdu ki;Bu hadisi şeriften istinbat olunan mesaili fıkhiyye budur
ki; Resul-i Ekrem Hazretleri bazen latife ederler idi.
Ve geçen hadisde vardır ki, Resul-i Ekrem Hazretleri küçük çocuğu künyeledi,o
çocuğa “Ya Eba Umeyr”buyurdu.
Ve geçen hadisde vardır ki;Küçük çocuğa oynamak için kuş verilmekte bir
sakınca yoktur.Eğer bu kuşa zulmetmeyeceği malum olursa mesela kafesde büyümüş ve
kafesde yaşayışı güzel olan kuşlarki,kanarya gibi çocuğun hatırını hoşnud etmek için bir
kimse kafesi,çocuğun yanında tutup,çocuğa sevinç vermek caizdir.Amma evcil olmayan
kuşları tutup,çocuğa vererek o kuşa eziyet ettirmek yahud evcil olan kuşlarki,kanarya
ve tuti yani papağan gibileri,kafesli ya kafessiz çocuğun eziyet etmesi caiz değildir.Ve
günahını o kuşlara eziyet ettiren çeker.
Resul-i Ekrem Hazretleri bu küçük çocuğa;Ya Eba Umeyr,ma faalen Nuğeyr-
lafzını bu sebebden buyurdular ki,zira bu çocuğun bir Nuğayyir kuşu var idi ki,onunla
oynardı.Bu kuş kaybolmakla,bu çocuk mahzun oldu.O küçük çocuğu hoşnud etmek için
latife edip,Ya Eba Umeyr,ma faalen Nuğayr-lafzı şerifini buyurdu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hennaddan,oda Veki’den,oda Şu’beden,oda Ebi
Tayahdan,onlar Enes bin Malikden rivayet buyurdu.
97
anlamaz bir adam imişsin,diye reddetmeyip,o kimseye sözden maksad ne olduğunu
güzelce anlatmak iktiza eder.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Halid bin Abdullahdan,oda
Hamîdden,onlar Enesden rivayet buyurdu.
98
girmez.Belki cennete giren hatunları Hak Taala otuzüç yaşındaki surette tasvir edip,
daha sonra cennete koyar.
Resul-i Ekrem Hazretleri Kur’an-ı Kerimden delil getirip buyurdular ki:”Biz
cennet ehli kadınlarını (hurileri) dünyada olan yaratılışlarına aykırı ve başka yaratılış
ile iade ettik,yarattık.Onları bakireler kıldık.(zevcelerine yakınlaştıklarında,onları
bakire bulurlar.)Eşlerine düşkün ve yaşıttırlar.(kocalarına gönüllerinin derinliklerinden
aşık ve bağlıdırlar.)”46
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Hamidden,oda Mus’ab bin Mikdamdan,oda
Mübarek bin Fudaleden,onlar Hasanı Basriden rivayet buyurdular.
İKİNCİ BAB
46
Vakıa.35-37.
47
Bak.En’am.90,Hud.29,51,Furkan.57,Şuara.109,127,145,164,180,Sad.86,Şura.23.
48
Kasas.88.
49
Bak.”Biz ona(peygambere)şiir öğretmedik.Hem bu ona gereklide değildir.Onun söyledikleri ancak
Allahtan gelmiş bir hatırlatma,açık bir
okumadır.”Yasin.69,Enbiya.5,Saffat.36,Tur.30,Hakka.41,Şuera.224.
99
“Arab kavmi maarifsiz, bedevi bir millet idi. Muhitleri de, onlar gibi bedevi bir
muhit idi. Divanları, şiir idi. Yani medar-ı iftihar olan hallerini, şiir ile kayd-u muhafaza
ederlerdi. İlimleri, belâgat idi. Medar-ı iftiharları, fesahat idi. Sair kavimlerden fazla bir
zekâya mâlik idiler. Başka insanlara nisbeten cevval fikirleri vardı. İşte Arab kavmi
böyle bir vaziyette iken ve zihinleri de bahar çiçekleri gibi yeni yeni açılmaya başlarken,
birdenbire Kur'an-ı Azîmüşşan yüksek belâgatıyla, hârika fesahatıyla mele-i a'lâdan
yeryüzüne indi. Arabların medar-ı iftiharları ve timsal-i belâgatları olan ve bilhassa
Kâ'be duvarında teşhir edilmek üzere altun suyu ile yazılmış "Muallakat-ı Seb'a"
ünvanıyla anılan en meşhur ediblerin en belig ve en fasih eserlerini iftihar listesinden
sildirtti.”50
“Kur'anın hergün daha fazla tecelli etmekte olan güzellikleri, hergün daha fazla
anlaşılan fakat bitmeyen esrarı, şiir ve nesirde üstad olan müslümanları, üslûbunun
nezahet ve ulviyeti huzurunda diz çökmeye mecbur etmektedir.” 51
“Kur'an şiir midir? Değildir, fakat onun şiir olup olmadığını tefrik etmek
müşkildir. Kur'an şiirden daha yüksek bir şeydir.” 52
Kur’an;“ Ve ehl-i şiir ve hitabet tabakasına karşı; garib, güzel, yüksek üslûb-u
bediin i'cazını gösterir.”53
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın dahi zamanında Ceziret-ül Arab'da en
ziyade revaçta dört şey idi:
Birincisi: Belâgat ve fesahat.
İkincisi: Şiir ve hitabet.
Üçüncüsü: Kâhinlik ve gaibden haber vermek.
Dördüncüsü: Hâdisat-ı maziyeyi ve vakıat-ı kevniyeyi bilmek idi.
İşte Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan geldiği zaman, bu dört nevi malûmat sahiblerine
karşı meydan okudu.”54
“Hem de, âyetler, sahibinin şuunat ve ef'alinden bahseder. Şiir ise, fuzulî olarak
gayrdan bahseder. Hem de filcümle âdi şeylerden bahsi hârikulâdedir. Şiirin
hârikulâdelerden bahsi, alelekser âdidir.”55
“Ceziret-ül Arab ahalisi o asırda ekseriyet-i mutlaka itibariyle ümmi idi.
Ümmilikleri için mefahirlerini ve vukuat-ı tarihiyelerini ve mehasin-i ahlâka yardım
edecek durub-u emsallerini kitabet yerine şiir ve belâgat kaydıyla muhafaza ediyorlardı.
Manidar bir kelâm, şiir ve belâgat cazibesiyle eslaftan ahlafa hâfızalarda kalıp
gidiyordu.”56
“Her insan kıymetli bir sözünü ve fiilini bâkileştirmek için iştiyakla kitabet ve
şiir, hattâ sinema ile hıfzına çalışır.”57
“Şiir ise çendan kıymetdar, şirin bir vasıta-yı ifadedir. Fakat şiirde hayal
hükmettiği için hakikata karışır, hakikatların suretini değiştirir. Bazan hakikat birbirine
geçer.”58
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri buyurdular ki;Ebu Saltın oğlu Ümeyye İslâmı kabul
etmeye yakın oldu.Malum ola ki;Ümeyye adındaki kimse Efendimizin bi’setinden önce
olan cahiliyet vaktinde ibadet eder ve bi’setine iman getirmiş idi.
50
İşaratül İ’caz.122.
51
Age.215.
52
Age.218.
53
Mektubat.181.
54
Mektubat.184-185.
55
Mesnevi-i Nuriye.195.
56
Sözler.368.
57
Şualar.257.
58
Barla Lahikası.334.
100
Ümeyye Hak Taalayı isbat hakkında nice beliğ şiir söyler idi.Müslim Sahihinde
rivayet eder ki;Şerid adındaki sahabi buyurdu ki;Bir gün Resul-i Ekrem Hazretleri ile
arkadaş olmuş,arkasındaydım.Bir tarafa yöneldik.Bana buyurdular ki;Ümeyyenin
şiirlerinden hatırında var mıdır?Ben dahi dedim ki;Evet,vardır.Buyurdular ki;Oku.Ben
dahi okudum.Daha oku,buyurdular.Ben dahi okudum.Hasılı,yüz beyit miktarı okudum.
Buyurdular ki;Ümeyye müslim olmağa yakın oldu.
Malum ola ki;Vakti cahiliyet;o vakte derler ki;peygamber olmaya.Yahud geçen
peygamberden geride kalan bir kitab olmaya yahud kitab olur ise de,o taife duymamış
ola.Bu vakti cahiliyette olan kimselerin tamamen küfrüne hükmolunmaz.Eğer aklı ile
istidlal edip delil getirse ki;Bu mahlukatın bir halıkı vardır deyip puta tapmaz ise,o
kimse kâfir değildir.Amma peygamber gönderildikten sonra,o peygamberi kabul etmez
ise,her ne kadar kendi aklıyla hakkı bilir ise de kâfirdir.
Ve dahi bu hadisi şerifte işaret vardır ki;Nasihat ve ibreti müştemil olan mevzun,
ölçülü kelâmı dinlemek ya okumak veya okutmak caizdir.Mesela Siyeri Nebi,
Muhammediye ve Mevlidi Şerif gibi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Süfyan Sevriden,onlar Abdulmelik bin Umeyrden,onlar Ebu Hureyreden rivayet buyurdu.
59
Yasin.69.
101
Malum ola ki;Huneyn Gazası o gazadır ki;Zil-mecarr adındaki mevzi-e yakın bir
vadide olmuştur.Ve o vadinin ismine Huneyn derler.Vaktaki buradaki mevzide cenk
kurulduğu esnada, Resul-i Ekrem Hazretleri Düldül adında beyaz bineğe binip,küffar
tarafına yöneldiklerinde,sabahın karanlığı vaktinde İslâm askerinin öncülerine bir
yönden ok yağdırıp gerilettiler.Öncülerin gerilemesinden dolayı,sair insanlar dahi
perişan olmakla, Resul-i Ekrem Hazretleri Düldülü küffar tarafına şiddetle sürmeğe
başladığında amcaları Hz.Abbas bineği tutup ve süt kardeşi Ebu Süfyan Düldülün
dizginini tutarak,düşman içine girmekten bu iki zat menetmeye çalıştılar.Amma Resul-i
Ekrem Hazretleri kemali şecaatlarından;Ben o Nebiyyim ki,nübüvvetimde asla yalan
yoktur ve ben Abdulmuttalib oğluyum.,buyururlar idi.
Amma Ashabı Kiramın öncülerinin gerilemesi,cengin ahvalinden olan bazen ileri
ve bazen geri gitmek sureti idi.Ve o perişanlık hengamında Resul-i Ekrem Hazretleri
amcaları Hz.Abbasa emir buyurdular ki;Ensara nida eyle,dönsünler.Hz.Abbas dahi,Ya
Ashabuş Şecere,diye nida ettiğinde,çünki müslümanlar Hz.Abbasın sesini işittiler,
Lebbeyk,Lebbeyk (buyur,buyur) diyerek Resul-i Ekrem Hazretlerinin tarafına o derece
hızlı gitiler ki,az bir zamanda yine Resul-i Ekrem Hazretlerinin yüksek huzurlarında
toplandılar.
Resul-i Ekrem Hazretleri Ashabı Kirama emir ve ferman buyurdu ki;Gönül
birliği ile küffar toprak gibi,hakir olarak hamle edeler.Her biri arslan gibi küffara
hücum ve savaşa başladılar.O vakit Resul-i Ekrem Hazretleri,cenk karıştı,buyurdular.
Ve yerden bir avuç toprak alıp,müşriklerin tarafına serptiler.Ne kadar bin-binlerce-
kâfir var ise hepsinin gözleri ve ağızları toprak ile doldu.Küffar hezimete uğradı. Resul-i
Ekrem Hazretleri emir buyurdular ki;Herkes gücü yettiğini katleyleye amma çocuk ve
kadınların katlinden nehiy buyurdular.Ve buyurdular ki;Herkes öldürdüğü kâfirin
malını alsın.Hatta o gün Ebu Talha yirmi kadar kâfirin malına hak kazandı.
Bihamdillahi Taala Resul-i Ekrem Hazretlerinin devletleri sayesinde İslâm askeri
mansur ve küffar kahroldu.
Tirmizinin bu hadisi zikirden muradı;Rasuli Ekrem Hazretlerinden kasıtsız
geçen hadisi şerifin mevzun vaki olduğudur.
“Hem Gazve-i Huneyn'de, başta İmam-ı Müslim olarak ehl-i hadîs haber
veriyorlar ki: Gazve-i Huneyn'de -Bedir gibi- küffar, şiddetle hücum ederken, yine bir
avuç toprak atıp, "Şâheti'l-vücuh" (yüzleri ve bahtları kara olsun)diyerek, herbirinin
kulağına bir "Şâheti'l-vücuh"kelimesi girdiği gibi; biiznillah, herbirinin yüzüne bir avuç
toprak gitti. Gözleriyle meşgul olup, kaçtılar. İşte Bedir'de ve Huneyn'deki hârika olan
şu hâdise, esbab-ı âdi ve kudret-i beşer dâhilinde olmadığından, Kur'an-ı Mu'ciz-ül
102
ettiğinde,Mekkenin müşrikleri Resul-i Ekrem Hazretlerinin Mekkeye girip umre
etmelerine mani oldular idi.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri ertesi sene o niyet ettikleri
umreyi kaza için Sahabe-i Kirama emir buyurdular ki;Hudeybiyede her kim bulundu
ise,bu sene-i mübarekede umreye niyet eylesin. Resul-i Ekrem Hazretleri izzet ve vakar
ile bineğine binip ve Ashabı Kiram kılıçlarını kuşanıp, Resul-i Ekrem Hazretlerinin
kutlu hizmetinde azamet ve heybet ile Mekke-i Mükerremeye girdiler.Enes
Hazretlerinin,Resul-i Ekrem Hazretleri Umre-i kazada Mekkeye girdi,buyurduğu,bu
giriştir.
Ve Resul-i Ekrem Hazretlerinin şairlerinden olan İbni Revaha adındaki sahabi
Resul-i Ekrem Hazretlerinin önünde yürüyerek bu şiiri okur idi:
“Hallû benil küffar an sebîlihi.
Elyevme nadribküm alâ tenzilihi.”
“Ey evladı küffar, Resul-i Ekrem Hazretlerinin yolundan savulun.Bugün nusret
bizimdir.Eğer su-i kasd ederseniz,sizi vururuz.Allah tarafından, Resul-i Ekrem
Hazretlerinin üzerine vahiy nazil olmuştur.
Ey evladı küffar,eğer Resul-i Ekrem Hazretlerine su-i kasd ederseniz,sizi öyle bir
vuruş ile vururuz ki,başlarınızı bedenden giderir.Ve o bizim size olan vuruşumuz,dostu
dostuna unutturur.Yani sizin ile bir derece cenk ederiz ki,bizim cengimizin şevketinden,
her kâfir kendi başı kaydına düşüp,sevdiğini unutur.”Böylece İbni Revaha şiiri
okurdular.
Ve Ömer bin Hattab buyurdular ki;Ya İbni Revaha,sen Resul-i Ekrem
Hazretlerinin önünde ve Haremi Şerifte şiir söylersin.Bu yer,edeb mahallidir,şiir mahalli
değildir.Yani Hz.Ömer huzuru saadette şiir söylemek edebi bozar,diye meneyledi.
Resul-i Ekrem Hazretleri İbni Revahanın söylediği kelimeler,edebe aykırı şiirler
olmadığını Hz.Ömere beyan için buyurdular ki;Ya Ömer,İbni Revahayı haline bırak.
İbni Revahanın söylediği kelimelerin küffara tesiri ok atmanın tesirinden fazladır.
Malum ola ki,bu hadisi şerifte kaside söylemenin ve na’tı şerif okumanın
cevazına işaret vardır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Mansurdan,oda Abdurrezzaktan,oda Cafer bin
Süleymandan,oda Sabitten,onlar Enes hazretlerinde rivayet buyurdu.
103
kavmin putu kadar kendine tapanlara fayda verici olmadı.Zira biz putumuzu süt
kurusundan yapmış idik.Vaktaki yurdumuzu kıtlık istila etti,zikrolunan putu parça
parça edip cemaata taksim ettik.Hem umum cemaatı hemde bizim hane halkını idare
ederek kıtlıktan kurtardı,dedi.Bu zatın sözüne Resul-i Ekrem Hazretleri tebessüm
buyurdular.
Diğer biride taptığımız putun üzerine bir tilki çıkıp,yüzüne gözüne bevletti.Hatta
putun gözü kör oldu.Ben bu halden müteessir olup dedim ki;Bu nasıl uluhiyettir ki,tilki
gelip üzerine bevletsin?İşte bu olay üzerine puta tapınmaktan vaz geçip,müslüman
oldum,diyerek cahiliyet âdetlerini zemmeyledi.Ashabı Kiramın Resul-i Ekrem
Hazretlerinin yüksek huzurlarında söyleşdikleri sözler bu misullu şeyler olup,yoksa
Resul-i Ekrem Hazretlerinin meclisinde mâlâyani sözler ile vakit geçirmeye cüret etmek
hiçbir ferdin haddi değil idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Hacerden,oda Şerikden,oda Simak bin
Harbden,onlar Cabir bin Semureden rivayet buyurdu.
YEDİNCİ HADİS:Şerid Sakafi buyurdu ki;Bir gün Resul-i Ekrem Hazretleri bir
yere gitmek üzere binekleri arkasına binmeyi emir buyurdular.Ben dahi bineğin
arkasına bindim idi.Yürüme esnasında güzelce İbni Ümeyyenin şiirlerinden Resul-i
Ekrem Hazretlerine yüz beyit okudum.Ümeyyenin okuduğum şiir ve beyitleri
Vahdaniyeti İlahiye ve haşir ve neşre dair olduğundan, Resul-i Ekrem Hazretleri
beğenerek biraz daha okumaklığımı ferman buyurduklarından dolayı yüz adet beyt
okudum.Hz.Peygamber bu şiirleri tamamıyla dinkedikten sonra,Ümeyye müslüman
olmaya yakın oldu,buyurdular.
ÜÇÜNCÜ BAB
62
Mektubat.28.
104
Malum ola ki,arablar arasında âdet bu idi ki;bir acib hikaye dinleseler,hurafe
hikayesi derler idi.Ama hurafe ne olduğunu bilmezler idi.Ve Resul-i Ekrem
Hazretlerinin buyurdukları hurafe hikayesine teşbih eylemesi üzerine, Resul-i Ekrem
Hazretleri dahi hurafe ne olduğunu beyana başladılar.Buyurdular ki;Siz hurafe ne
olduğunu bilir misiniz?Hurafe Yemende Beni Ûzre kabilesinden bir adam idi.Cahiliyet
zamanında hurafeyi,cin taifesi esir ettiler.Çok zaman hurafe,cinniler arasında durdu.
Sonra hurafeyi cinniler yine insanların arasına götürdüler idi.
Ve cinniler arasında gördüğü acaib ve gariblikleri insanlara haber verir idi.Ve
insanlar bir acib hikaye dinleseler,bu söz hurafe derler idi. Resul-i Ekrem Hazretleri o
hatuna hurafeyi beyan vesilesiyle,lutuf ile te’dib buyurdular ki, Resul-i Ekrem
Hazretlerinin kelamını cin arasında tahsis olunan hurafe hikayelerine soğuk bir teşbihde
bulunmasından dolayı...
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Hasan bin Sabahdan,onlar Ebi Nadrden,oda Akîl
Sakafiden,oda Abdullah bin Akîlden,onlar Mücadilden,oda Şa’biden,onlar Mesrukdan,oda Hz.Âişeden
rivayet buyurdu.
105
Beşinci hatun dedi ki;Benim zevcim eve girdiğinde kedi gibi çok uyur.Ve eğer
evden dışarı çıksa arslan kesilir.Uhde ve sorumluluğunda olan bir şeyi,nihayet
cömertliğinden hiç sormaz,dedi.
Güya bu hatun zevcini methedip demiş oldu ki;Benim zevcim gündüzlerde malı
ve işi çok ve diğer meşakkatli işlerle meşguliyet sebebiyle vücuduna yorgunluk
geldiğinden akşam olup eve girdiğinde çok uyur.Ve gündüz dışarı çıktığında şecaat ve
kahramanlık gösterir.Cömertlik ve keremden öyle bir seviyeye ulaşmıştır ki;mal,rızık ve
zahireleri sorup,falan şey ne oldu demez,dedi.
Altıncı hatun dedi ki;Benim zevcim eğer yiyecek yerse;dürer,büker,yutar.Eğer su
içerse bir damla bırakmaz.Eğer yatarsa,yorgana bürünür yatar.Elini benim yorganın
içine sokup,bedenime dokunmaz ki,benim üzüntüme vakıf ola,dedi.
Sanki bu hatun zevcini zemmetmiş oldu ki,benim zevcim çocuklar gibi yeyip
içtikten sonra,evin bir köşesinde yorganına sarılıp uyur.Ve benim halim nicedir,diye elini
uzatıp bakmaz ki,ben açmıyım,tokmuyum,üşürmüyüm,mahzunmuyum halimi
bile.Böyle bir hayırsız adamdır,dedi.
Yedinci hatun dedi ki;Benim zevcim yorgundur yahud süratli giden at gibidir.
Gayet ahmaklığından işi birbirine karışmıştır.Herneki hastalık varsa,benim zevcimde
mevcuddur.Benim zevcimin yanına varır isen,ya başını yarar,ya âzandan bir uzvunu
kırar yahud hem başını yarar ve hem bir yerini kırar,dedi.
Yani bu hatun zevcini o derecede zemmetmiş oldu ki;benim zevcim yorgun ve
orgun ve ahmak ve tüm hastalıklar kendinde var iken;eğer yanına varacak olur isen,o
derece kötü huyludur ki başını yarar,ya bir yerini kırar,ordan kovar,böyle bir murdar
heriftir,dedi.
Sekizinci hatun dedi ki;Benim zevcim eliyle bana yapışsa,güya tavşan yapışır gibi
eli yumuşaktır.Kokusu iyi kokulu ot gibidir.
Sanki bu hatun zevcinden hoşnudluk gösterip,benim zevcim tavşan gibi yavaş ve
iyi kokulu ot gibi kokusu güzeldir.Lakin bir faydası yoktur,dedi.
Dokuzuncu hatun dedi ki;Benim zevcimin evi yüksektir.İhtiyaç sahiblerinin
görmesi için yüksektedir.Kocam kişilik sahibi olup,cömertliğinden dolayı çok ziyafet
verir.Kılıcının bağı uzun yani uzun boyludur.
“Meselâ: "Filanın kılıncının bendi uzundur" ve "Ramadı çoktur" denildiği vakit,
o adam uzun ve sahî ola... Ramad ve kılıncı hiç olmazsa da kelâm sadıktır.” 63
Benim zevcimin evi mahallenin ortasındadır ki;etraftan gelip eğlenirler.
Yani bu hatun demiş oldu ki;Benimki kişileri seven ve güleç ve uzun boylu bir
kimsedir.Hatta mahallemiz halkı eğlenmeye ve danışmak için burada toplanırlar,dedi.
Onuncu hatun dedi ki;Benim zevcimin ismi Mâlikdir.Ne olduğunu bilir misiniz?
Kocasını medih ve senada pek ileri giden dokuzuncu kadının zevcinden hayırlıdır.Benim
zevcimin çok develeri vardır.Otlamaya gidip,uzaklaşmaz,kabileye yakın yerde otlarlar
ki,eve misafir geldiğinde hazır bulunup lüzumu miktarı kesilmeleri içindir.Çünki
hanemize misafir gelse sevinçlerinden saz çalmaya başlayıp,develer o sazın sadasını
işittiğinde kesin olarak bilirler ki,bizim sahibimiz ziyafet için bizden birini
boğazlıyacaktır.
Güya bu hatun zevcini güler yüzlülük ve zenginlik ile medih edip,öbür hatunların
zevclerine tefevvuk ettirmiş,üstün göstermiş oldu.
Onbirinci hatun dedi ki;Benim zevcimin ismi Ebu Zer’dir..Nice kimse olduğunu
bilir misiniz?Kulağımı mücevherli küpenin ağırlığından sarkıttı ve pazularımı yağdan
doldurdu yani ziyade semirdim,iyi baktığından ve beni şâd ve sevinçli eyledi.Ve bundan
dolayı,nefsim dahi bana övünmeklik gösterdi.
63
Muhakemat.Bediüzaman Said Nursi.45,15.
106
Benimle tezevvüc murad ettiğinde birkaç koyunlu,hali fakir bir cemaat içinde,bir
mağarada buldu ki,koyunları gayet az olmakla,o mağarada kalıp dururlardı.Yani Ebu
Zer beni aldığında biz böyle fakir idik.Ebu Zer beni fakir olan bir toplumdan alıp öyle
bir yere getirdi ki,onların atları ve develeri ve ekinleri ve çeşitli hububatın harmanları
olmakla,sünbüllerden,başaklardan çıkan daneleri samandan ayırmağa çalışan bir çok
hizmetçileri var idi.Yani bu mertebe Ebu Zer’ çiftlik ve her türlü koyunlar, harman,
hizmetçi sahibidir.Ve onun yanında sözüm geçerlidir.Ve bana olan çok sevgisinden ben
uyusam,beni uykudan uyandırmaz,sabaha kadar uyurum.Çok yemekle güzel
yiyeceklerden hasıl olan harareti def için gönlüm istediği kadar su içip,suya kanarım ,
dedi.
Hz.Âişe buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri bu hikayeleri dinleyip;Ya Âişe
Ümmü Zer’ adındaki hatuna,Ebu Zer’ adındaki zevci nasıl hayırlı olduysa,bende sana
öyle hayırlıyım,buyurdular.
Bu tabir ve teşbihi Hz:Âişe validemizi taltif ve gönlünü hoş etmek için olup yoksa
ne mümkündür ki,Ümmül Mü’minin,Hz.Âişenin Resul-i Ekrem Hazretlerinden bulduğu
devlet gibi,Ümmü Zer’ adındaki hatun zevcinden böyle bir devlet bulsun.Ve Ebu Zer’
kim oluyor ki, Resul-i Ekrem Hazretleri ona benzetilmiş olsun?
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali in Hacerden,oda İsa bin Yunusdan,oda Hişam bin
Urveden,oda kardeşi Abdullah bin Urveden,oda Urveden,onlar Hz.Âişeden rivayet buyurdu.
DÖRDÜNCÜ BAB
BİRİNCİ HADİS :Berâ bin Âzib’den rivayet olundu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
yatacak yerlerinde uyumak istediğinde,sağ elinin ayasını,sağ yanaklarının altına koyar
idi.
Kastalani –Mevahibi Ledünniye-sinde buyurdu ki;sağ yanına yatıp uyumakta,bir
sırrı azim vardır.Zira kalb sol tarafına bağlı olmakla,sol yanına yatıp uyuyan kimsenin
uykusu ağır olur.Ama sağ tarafına yattığı vakit,kalb muzdarib olmakla tez uyanır.Gerçi
sol tarafı üzerine rahat olur ise de,kalbe zararlıdır.Zira âza kalb tarafına meyletmekle,
sair maddeler kalb üzerine olur.Arka üzeri yatmak istirahat için zarar etmez,lakin uyku
için zararlıdır.Yüz üzeri yatmak hepsinden kötüdür,buyurdu.
Kütüb-ü Sitte sahiblerinden İbni Mâce rivayet eder ki; Resul-i Ekrem Hazretleri
mescidde bir şahsı yüzü aşağı yatar gördüler.Mübarek ayaklarıyla uyandırıp,kalk,zira
bu uyku ehli cehenneme mensub uykudur,buyurdular.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri yattıklarında bu duayı okurlardı:”Ya Rabbi!
Kullarını dirilttiğin günde,Sen beni azabından hıfzeyle”
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri azaptan tüm zamanda korunmuştur.Bu
duayı ümmetlerine talim için buyurmuşlardır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda İsrailden,oda Ebu İshakdan,oda Abdullah bin Yezidden,oda Bera bin Azibden rivayet
buyurdu.
107
bölük bölük ayrılıp,dönülür.Ve kıyamet gününde tüm halkın son olarak vardığı yer,o
Hak Taalanın huzurudur.Herkes hayır ve şer amelinin cezasını bulur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifiMahmud bin Ğaylandan,oda Abdurrezzaktan,onlar
Süfyandan,oda Abdulmelik bin Umeyrden,oda Rebiî bin Hiraşdan,onlar Huzeyfeden rivayet buyurdu.
108
Aliyyül Kâri, Resul-i Ekrem Hazretlerinin başının altında kireç olması,bazı
karyelerde olur idi.Çöllerde ve sahralarda kireç tabir olunan şeyi bulmaz ki,yattıkları
vakitte mübarek başlarının altına alsınlar,demiştir.
Eğer Resul-i Ekrem Hazretleri seferde gece giderken,sabahdan evvelce biraz
istirahat ve uyku için inseler,sağ yan üzerine yatıp,mübarek kolunu dikip,başlarını ayası
üzerine koyarlardı.Muradları bu idi ki;sair ashab dahi Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu
minval üzere yattığını görüp,yorgunluk hasebiyle uykuya varıp,sabah namazını
geçirmesinler.
BEŞİNCİ BAB
109
Malum olsun ki;Seher,gecenin son altıda biri demektir.İbni Abbasdan mervidir
ki; Resul-i Ekrem Hazretleri vitir namazının ilk rekatında:”Sebbihisme Rabbikel a’la”
ve ikinci rekatta:”Kâfirun” Ve üçüncü rekatta”İhlas sure-i şerifelerini okurlar idi.
Resul-i Ekrem Hazretleri yüksek muradları kadar teheccüdü dahi vitri kıldıktan
sonra istirahat için yataklarına yatarlar idi. Eğer muradı devletleri olur ise,Ezvacı
Mutahharata yönelir ve bazı latifeler yaparlar idi.Ve sabah ezanını işittiklerinde süratle
yataktan kalkıp,gusül gerekti ise,guslederlerdi.Ve eğer gusül gerekmedi ise,abdest alıp
sabah namazının iki rekat sünnetini haremi saadetlerinde eda buyurup,sabah
namazının farzını eda için mescidi şerife teşrif buyururlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Muhammed bin
Caferden,onlar Şu’beden,oda Ebi İshakdan,onlar Esved bin Yezidden rivayet buyurdu.
110
yahud mübarek gözleri uykulanıp namazı kılmak mümkin ise de,lakin Resul-i Ekrem
Hazretlerinin çekinmesi olan huşu bulunamayacağıdır.Bu hallerin zuhuru sebebiyle
teheccüd terk olunsa,gündüz oniki rekat namaz kılarlar idi.
Bu hadisin meâlinden anlaşıldı ki;Bir kimse gece vakti âdeti olan namazını yahud
evrad ve ezkarını bir mani sebebiyle terk eylese,ertesi gün o terkeylediği namazı yahud
evrad ve ezkarı kaza etmek münasib ve layık olur.
Hadisin Senedi:Kuteybe bin Saidden,oda Ebu Avaneden,oda Katadeden,onlar Zerare bin
Evfadan,oda Said bin Hişamdan,onlar Hz.Âişeden rivayet buyurdu.
111
Hz.Âişe buyurdular ki;Ben dedim ki,Ya Rasulallah,siz yatsı namazını kıldıktan
sonra vitir namazını eda etmezden evvel uyursanız,şayet ki uykudan uyanamayıp vitir
namazı geçer ise,dedim. Resul-i Ekrem Hazretleri cevab buyurdular ki;Ya Âişe,ben
uykudan uyanamayıp ve terk etme ve de geçmesinden korkmam.Zira benim zahirde
gözlerim uyur,lakin kalbim uyumaz.Vakti geldiğinde kalkıp,teheccüdü ve vitri eda
ederim,buyurdular.
Resul-i Ekrem Hazretleri teheccüd namazını daima bir tertib üzere
kılmadığından,Hz.Âişe dahi gördüğü gibi rivayet buyurdu.Nitekim daha önce geçen
Zeydin rivayeti onüç rekat idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Musadan,oda Maînden,oda Malikden,oda Said
bin ebi Saidden,oda Ebi Seleme bin Abdurrahmandan rivayet buyurdu.
112
mı okudu,yahud geri kalan üç rekatta mı okudu,açıklamadı.Bazılar buyurdular
ki;Zahir olan o namaz dört rekat idi.Geri kalan üç rekatta Âl-i İmran ve Nisa ve
Mâide’yi okudu.İkincinin birinciden uzun olması lazım gelmemesi için idi.
İmamı Tirmizi buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri sure-i Nisadan sonra Mâide
mi okudu,yoksa sure-i En’am-ı mı okudu?Rivayet eden Şu’be şüphe etti.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Muhammed bin
Caferden,oda Şu’beden,oda Amr bin Merreden,oda Ebu Hamzadan,oda Beni Abeseden bir kimseden,oda
Huzeyfetül Yemaniden rivayet buyurdu.
Beyt:Ey kişi!Bütün gece sabaha kadar uykudasın.Kabrin için bir ışık yak.Yani
kalk,geceleyin teheccüd namazı kıl.Zira gece kılınan namazın sahibine Allah üç nur
ihsan eder:Biri o kimsenin kalbinde,biri yüzünde ve biri dahi o kimsenin kabrindedir.
65
Mâide.118.
113
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Musa Eş’ariden,oda Maînden,oda Malikden,oda
Ebi Nadrdan,oda Ebi Selemeden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.
ALTINCI BAB
114
BİRİNCİ HADİS :Maâze’den mervidir,buyurdular ki;Bir gün Ümmü Mü’minin
Hz.Âişeden Resul-i Ekrem Hazretleri duha namazını kılar mı idi?diye sordum.
Hz.Âişe cevab verdi ki;Evet, Resul-i Ekrem Hazretleri duha namazını bazen dört
rekat kılarlar idi ve bazen Aziz ve Celil olan Hz.Allah dilediği miktarı dört rekat üzerine
ziyade eder idi,buyurdu.
Lakin hadisciler beyan ettiler ki; Resul-i Ekrem Hazretleri duha namazını oniki
rekattan ziyade kıldığı rivayet olunmadı,dediler.Ama ekseri dört rekat kılar idi, dediler.
Ve yine hadisciler dediler ki;duha namazının en azı iki rekat caiz ise de,dört rekat
kılmak efdaldir,dediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Davud Tayalisiden,oda
Şu’beden,oda Yezid Reşkden,oda Maâzeden rivayet buyurdu.
İKİNCİ HADİS :Enes bin Malik’den mervidir ki; Resul-i Ekrem Hazretleri duha
namazını altı rekat kılarlar idi yani bazı vakitte demektir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Hakim bin
Muaviyeden,oda Ziyad bin Ubeydullahtan,oda Hamîd Tavilden,oda Enes bin malikden rivayet buyurdu.
115
ALTINCI HADİS:Ebu Eyyub-el Ensari’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i
Ekrem Hazretlerinin şemsin zevali akabinde dört rekat namaz kılmak âdeti
seniyyelerinden idi.
Hz.Halid buyurdu ki;Ben Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu dört rekat namaza
devamlılıklarını görüp,kendilerinden hikmetini sordum.Buyurdular ki;Göğün kapıları
zeval vaktinin akabinde açılır.Ve öyle namazının edasına kadar kapanmaz.Ve benim bir
hayır amelimin o saatte göğe yükselmesine muhabbet ederim.Yani bu hikmete mebni bu
namaza devam ederim,buyurdular.
Hz.Halid Ebu Eyyub buyurdu ki;Ya Rasulallah,bu dört rekatın herbirinde
zammı sure var mıdır?dedim.Evet,vardır buyurdu ve bu dört rekatı ikişer rekat kılıp
selam vermek olur mu?diye sordum.İki rekatta bir selam olmaz belki dört rekat kılıp
kade-i ahirede selam verilir,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’den,oda Heşimden,oda Ubeydeden,oda
İbrahimden,oda Sehm bin Mencabdan,oda Kaz’adan,oda Karsa’dan,oda Ebu Eyyubel Ensariden rivayet
buyurdu.
66
Fatır.10.
67
Emirdağ Lahikası.B.Said Nursi.2/121,117.
68
Age.2/124.Bak.Kastamonu Lahikası.43.
116
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Selemeden,oda Ömer bin Ali Makdemiden,oda
Mes’ar bin Küdamdan,oda Ebi İshakdan,oda Asım bin Damreden,oda Hz.Aliden rivayet buyurdu.
YEDİNCİ BAB
SEKİZİNCİ BAB
117
görmeyi düşünmeyip,namaz kılar düşündüğün zamanda,uyur görür idik.Yani gece vakti
Resul-i Ekrem Hazretlerinin nafile namazı senin düşündüğüne uymaz bir tarz üzere
değil idi.Belki her nice müyesser ve kolay olur ise,öyle ederlerdi.Orucu dahi buna
kıyasdır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Hacerden,oda İsmail bin Caferden,oda
Hamidden,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.
118
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kâsım bin Dinar Kûfiden,oda Abdullah bin Musa ile Talk
bin Ğanamdan,onlar Şeybandan,oda Âsımdan,oda Ebu Zerden,oda Abdullah bin Mesuddan rivayet
buyurdu.
119
idi.Vacib zan olunmaması için üç günü muayyen kılmadılar.Eğer bir kimse sünneti icra
için belirtmeksizin her ayda üç günü oruçlu olsa,sünneti icra etmiş olur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu davuddan,oda
Şu’beden,oda Yezid Reşkden,oda Muazeden rivayet buyurdular.
120
ON ALTINCI HADİS:Avf bin Malik buyurdular ki;Bir gece Resul-i Ekrem
Hazretleri ile beraber bulundum.Misvak kullanmayı buyurup,sonra abdest aldı ve sonra
namaz kılmaya kalkdılar.Ben dahi kendisiyle beraber namaza kalkdım.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri iftitah tekbiriyle namaza başlayıp,fatihayı
okuduktan sonra,sure-i Bakarayı okumaya başladı ve Bakara suresini okur iken,bir
rahmet âyeti geldiğinde durup Hz.Allahdan rahmet rica buyurur.Ve bir azab âyeti
geldiğinde durup,azabdan Allahu Taalaya sığınırlar idi.
Malum ola ki;Bu keyfiyet ile namaz,nafileye mahsustur,dediler.
Avf buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Bakara suresini bu keyfiyet ile
tamamladıktan sonra rüku buyurdu.Rükuda,kıyamda durdukları kadar durdular ve
Rükuda;”Sübhane zil ceberut vel melekut vel kibriya-i vel azameti.”lafzı şerifini okurlar
idi.Yani;”Ceberut ve Melekut ve Kibriya ve Azamet sahibi olan Allah-u Azimuşşan-ı
noksanlıklardan tenzih ederim.”
Rükudan sonra secde buyurup,secdelerinde rükuda durdukları kadar durup
geçen tesbihi okudular.
Birinci rekattan sonra ikinci rekatta Fatihayı okuduktan sonra,sure-i Âl-i İmranı
okudular
Üçüncü ve dördüncü rekatta dahi birer sure okuyup,rüku ve sücud ve tesbihlere
birinci rekattaki gibi riayet buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin ismailden,oda Abdullah bin Salihden,oda
Amr bin kaysdan,oda Âsım bin Hamidden,oda Avf bin Malikden rivayet buyurdu.
DOKUZUNCU BAB
121
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Ebul Leysden,oda Ebi
Melikeden,oda Ya’la bin Memlekden rivayet buyurdu.
69
Fetih.1-2.
122
Abdullah buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri Kur’an-ı kelime kelime okudu.
Ve kıraatini medlerine riayet ile güzel eyledi.
Ve hadisi rivayet eden Şu’be dedi ki;bana Muaviye bin Kurre buyurdu;Eğer
halkın başıma toplanmasından korkmasam, Resul-i Ekrem Hazretlerinin güzel sesi gibi
ses ve güzellik ile size okurdum,dedi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Davuddan,oda Şu’beden,oda
Muaviye bin Kurreden rivayet buyurdu.
ONUNCU BAB
123
BİRİNCİ HADİS:Hz.Abbas’dan mervidir,buyurdular ki;Ben Resul-i Ekrem
Hazretlerinin huzurlarına geldim.Halbuki Zat-ı Akdesleri namaz kılarlar idi.Ve
içlerinde ağlamaktan dolayı bir coşku sesi var idi ki,ateş üzerine konmuş,kaynayan
çömleğin kaynamasından hasıl olan sada gibi idi.
Bu hadisi şeriften Resul-i Ekrem Hazretlerinin ibadette nihayet korku ve huşu
içerisinde olduğuna delil olunur.
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretleri geçmiş ve geleceği bağışlanmış olup,70
Habibi Kibriya iken,Allah-u Azimuşşana korku ve şevkden kalbi saadetlerinin galeyanı
zahir olduğunda,biz biçarelerin korku ve dehşeti nasıl olmalı,düşünülsün.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni Nadrden,oda İbni Mübarekten,odaHamele bin
Selemeden,oda Matrafdan,oda pederi Abdullah bin Şuhayrden rivayet buyurdu.
124
“Sual: Üstadım, yağmur duası ve namazın neticesi görünmedi, faidesiz kaldı; iki-
üç defa bulut toplandı, yağmur vermeden dağıldı. Neden?
Elcevab: Yağmursuzluk, bu çeşit dua ve namazın vaktidir, illeti ve hikmeti değil.
Nasılki güneş ve ayın tutulması zamanında küsuf ve husuf namazı kılınır ve güneşin
gurubuyla akşam namazı kılınır; öyle de yağmursuzluk, kuraklık, yağmur namazının ve
duasının vaktidir. İbadet ve duanın sebebi ve neticesi, emir ve rıza-i İlahîdir; faidesi,
uhrevîdir. Eğer namazdan, ibadetten dünyevî maksadlar niyet edilse, yalnız onlar için
yapılsa, o namaz battal olur. Meselâ: Akşam namazı güneşin batmaması için ve husuf
namazı ayın açılması için kılınmaz. Öyle de: Bu nevi ibadet, yağmuru getirmek için
kılınsa, yanlış olur. Yağmuru vermek, Cenab-ı Hakk'ın vazifesidir. Biz vazifemizi yaptık,
onun vazifesine karışmayız. Gerçi yağmur namazının zahir neticesi yağmurun
gelmesidir, fakat asıl hakikî, en menfaatli neticesi ve en güzel ve tatlı meyvesi şudur ki:
Herkes o vaziyetle anlar ki, onun tayinini veren, babası, hanesi, dükkânı değil; belki
onun tayinini ve yemeğini veren, koca bulutları sünger gibi ve zemin yüzünü bir tarla
gibi tasarrufunda bulunduran bir zât, onu besliyor, rızkını veriyor. Hattâ en küçücük
bir çocuk da -daima aç olduğu vakit vâlidesine yalvarmağa alışmışken- o yağmur
duasında küçücük fikrinde büyük ve geniş bu manayı anlar ki: Bu dünyayı bir hane gibi
idare eden bir zât; hem beni, hem bu çocukları, hem vâlidelerimizi besliyor, rızıklarını
veriyor. O vermese, başkalarının faidesi olmaz. Öyle ise ona yalvarmalıyız der, tam
imanlı bir çocuk olur.”71
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Cerirden,oda Atâdan,oda pederi
Sâibden,oda Abdullah bin Amrdan rivayet buyurdu.
125
seleftir,buyurdular.Muhacirlerden Medinede ilk vefat eden bunlardır.Sahabenin
faziletlilerinden âbid ve müçtehid bir zat idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Beşşardan,oda Abdurrahman bin
Mehdiden,oda Süfyanı Sevriden,oda âsım bin Ubeydullahtan,oda Kasım bin Muhammedden,oda
Hz.Âişeden rivayet buyurdu.
ON BİRİNCİ BAB
126
Ve Hz.Ali bu künyeden ziyade memnun olur idi.Hatta Resul-i Ekrem Hazretleri
Hz.Aliyi topraktan kaldırıp,üzerinde olan tozları izale buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Hacerden,oda Mesharden,oda Hişam bin
Urveden,oda pederinden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.
ON İKİNCİ BAB
127
İKİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki;Bir gün Resul-i
Ekrem Hazretlerinin yüksek huzurlarına bir hatun geldi.Ya Rasulallah,benim size gizli
olarak arzolunacak bir ihtiyacım vardır,dedi.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri,Ey hatun,sen
Medine sokaklarından hangi sokakta diler isen otur,ben seninle otururum ve ihtiyacını
yerine getiririm,buyurdular.
Beğavi buyurdu ki;Bu hatun Resul-i Ekrem Hazretlerinin emri üzere Medine
sokaklarından birinde oturdu.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri dahi varıp o hatunun
ihtiyacını gördü.
Mervidir ki;Fakir bir kimse gelip, Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek saadetli
ellerinden tutarak,istediği yere getirse,o fakirin ihtiyaçlarını gidermek için Resul-i
Ekrem Hazretlerine giderler idi.
Bu hadisi şeriften hakim ve vali ve sair büyüklerin ibret alması gerektir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin hacerden,oda Süveyd bin Abdulazizden,oda
Hamidden,oda Enes bin malikden rivayet buyurdu.
128
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Ğaylandan,oda Ebu Davud Hazrîden,oda
Süfyandan,oda Rebi’ bin Sabihden,oda Yezid bin Ebandan,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.
129
herkesden evvel Huzuru Şeriflerine girmeye izin verirler idi.Ve onlara teveccüh ve ikbal
ederler idi ki,sair insanlar dahi salah ve takva,Allahın ve Rasulünün yanında makbul ve
muteber olduğunu bilip,salah ve takvayı kazanalar.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri dünya
ve ahirete bağlı olan hayırlı işleri herkesin dindeki faziletine göre taksim edip,haseb ve
nesebe göre taksim etmezler idi.
Allah-u Taalanın:”Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstün olanınız,
O’ndan en çok korkanınızdır.”72
Ve takva üç mertebedir;Evvelkisi,şirkten takvadır ki,avam-ı mü’mininin halidir.
İkincisi,menhiyattan ve günahlardan takvadırki,havassı mü’mininin halidir.
Üçüncüsü,kalbine masiva-ullahın yani Allahın dışındaki her şeyin girmesinden
takvadır ki,ehlullahın halidir.
“Kalb, takva ile seyyiattan temizlenir temizlenmez hemen onun ardında iman ile
tezyin edilmiş ve süslendirilmiştir.”73
“İbadetin hilkat-ı beşere terettübü iki şeyden ileri geliyor: Ya insanlar ilk
yaratılışında ibadete istidadlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratılmışlardır. Ve o istidadı
ve o kabiliyeti onlarda gören, onların ibadet ve takva vazifelerini göreceklerini kaviyyen
ümid eder. Veyahut insanların hilkatinden ve memur oldukları vazifeden ve teveccüh
ettikleri kemalden maksad, ibadetin kemali olan takvadır.
72
Hucurat.13.
73
İşarat-ül İ’caz.B.Said Nursi.40.
74
Age.94.Bak.Bakara.21.
75
Age.98.
76
Age.203.
77
Kastamonu Lahikası.148.
130
gösterirlerse, iyidir. Şayet onlarınki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünki onlar
da senin gibi âciz kullardır.”78
“Ey ehl-i iman! Bu müdhiş düşmanlarınıza karşı zırhınız: Kur'an tezgâhında
yapılan takvadır. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın Sünnet-i
Seniyesidir. Ve silâhınız, istiaze ve istiğfar ve hıfz-ı İlahiyeye ilticadır.”79
Resul-i Ekrem Hazretleri Huzur-u Saadetlerine giren zatların bazısı bir ihtiyaç ve
bazısı iki ihtiyaç ve bazısı ziyade ihtiyaç sahibi olup, Resul-i Ekrem Hazretleri ihtiyaç
sahiblerinin her birerlerinin ihtiyaçlarına ve işlerine ihtimam buyurup yerine
getirmekle uğraşırlar idi.Zat-ı Nebevilerinden gerek dünyevi ve gerek uhrevi sual
ettikleri şeylerden soranın haline münasib ve layık ve dünya ve ahirete hayırlı ne ise,
onun hayırlı bir ifadesiyle onları meşgul kılar idi.Ve Meclisi Nebevilerinde bulunanlar,
dini meselelerini sual edip, Resul-i Ekrem Hazretleri o kimselerin her birine lazım geleni
talim ve ifade buyurduktan sonra bu meclisde herneki istifade ettiniz ise,bu meclisde
olmayanları mahrum etmeyip,talim ve tebliğ ediniz.Ve kadın ve erkek ve köle ve cariye
ve başkaları ki,zaaflarından dolayı kendileri gelip bana ihtiyaçlarını sunmaya kudretleri
yoktur.Onların ihtiyaçlarını bana bildiriniz.
Sultana ihtiyaç arz etmeğe kadir olmayan bir kimsenin ihtiyacını her kim arz
ederse,Hak Taala o kimsenin ayaklarını kıyamet gününde,sırat üzerinde sabit eder,diye
yüksek meclislerinde bulunanlara tenbih buyururlar idi.Ve Resul-i Ekrem Hazretlerinin
huzurlarına gelen ihtiyaç sahibleri din işlerinden başka bir şey ifade etmedikleri gibi,
Resul-i Ekrem Hazretleri dahi ihtiyaç sahiblerine layıkı vechi üzere bu ifadeden başka
bir söz söylemezler.Ve meclisi şerifinde hazır olanlardan dini menfaatlar ve dünyaya
lazım olan şeylere bağlı olamyan faydasız kelamı kabul etmezler.Yani abes yere söz
söylemezler idi.Sahabenin büyüklerinden meclisi saadetlerine gidenler,kendileri
faydalanmak ve diğerlerine ifade etmek maksadıyla dahil olup,Meclisi Nebevilerinden
ayrılmazlar idi.Ancak suri ve manevi bir zevk ile lezzet alıp daha sonra ayrılırlar idi.Ve
huzura vakıf olunur,peygamberlerinden ayrılanlar öğrendikleri ilimleri insanlara delil
ve mürşid olup,talim ve tebliğ edici oldukları halde çıkarlardı.
Bu makama kadar İmam-ı Hüseyin Resul-i Ekrem Hazretlerinin Hane-i
Saadetlerinde olan hallerini beyan buyurdu.Ve bundan sonra dahi dışarıdaki hallerinin
beyanını murad eyledi.
İmam-ı Hüseyin buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin dışarıdaki halini
dahi pederim Hz.Aliden sual ettim,buyurdular ki; Resul-i Ekrem Hazretleri dışarı
çıktığında Lisanı Şeriflerini faydasız sözden korurlardı.Ashabı Kiram ile kendileri
arasında muhabbete sebeb olacak kelâmı buyururlar.Ve Ashabı Kirama hoş muamele
buyurup,nefret ettirmezler idi.Ve her kavmin riyaset sıfatını hâiz olanlarına münasib
derece ikram ederler.Ve her kavmin tabiatı kerim ve şefkatli olan kimsesini,kavmi
üzerine reis tayin ederler idi.İnsanların bazısını bazılarından korurlar idi.Ve dahi
yüksek nefislerini,insanların kendilerinden nefret etmelerine karşı korurlar idi.
İnsanların hiç birinden güler yüzü ve güzel ahlakını yani hoş mübarek kelâmlarını
esirgemezler idi.Ve meclisi şeriflerinde yahud cami ve cumada görmedikleri Ashabı
Kiramı sual ve Ashabı Kiram ve müslümanlar arasında gerek uzak ve gerek yakın olan
olaylardan sual buyururlar idi.Ve din ve dünyada güzel şeyin hüsnüne hüküm ve onun
hüsnünü isbat ve çirkin olan şeyin çirkinliği ile hükmedip,onun çirkinliğini beyan ve
ondan men buyururlardı.
Yüksek emirleri her işte mutedil olup,her bir emri ve sözü diğerine muhalif değil
idi.Ve Sahabe-i Kiramın zatlarına mahsus olan maslahatlardan sormazlar yahut işlerine
zafiyet gelir korkusuyla,sahabenin maslahatlarından habersiz kalmayıp,daima din ve
78
Mesnevi-i Nuriye.185.
79
Lem’alar.72.
131
dünyaları hususunu hatırlatır ve doğru yola irşad buyururlar idi.Bütün ibadet ve taatler
ve kulların faydaları için kendilerinde bir derece kemali istidat var idi ki,her bir şeye
kadir olurlar idi.Ve hakkı icrada kusur etmeyip,hakkı dahi tecavüz etmezler idi.Ve
mübarek zatlarına yakın olanlar dahi insanların iyileri ve hayra çalışanları idi.
Ve yüksek huzurlarında efdal olanlar başkalara ziyade hayır murad edenler idi.
Ve Nezdi Saadetlerinde mertebesi yüksek olanlar zaifler üzerine rahim ve şefkat edip,
onlara yardımı ziyade güzel olan kimseler idi.
İmam-ı Hüseyin, Resul-i Ekrem Hazretlerinin oturuşlarının beyanını murad edip
buyurdular ki;pederim Hz.Aliden Resul-i Ekrem Hazretlerinin meclisde oturdukları
vakitteki âdatı şerifesinden dahi sual ettim.Buyurdular ki;Hüsün sahibi olan Resul-i
Ekrem Hazretlerinin kalkış ve oturuşları zikrullah üzere idi. Resul-i Ekrem Hazretleri
oturmuş bir topluluğa geldiğinde,meclisin sonu ve boş tarafına oturup,üst başına
geçmezler idi.Ve başkalara dahi meclisin son ve baş tarafına oturmakla emir buyururlar
idi.Yanında oturanları kabiliyet ve kemallerine göre taltif buyururlar idi.Ve oturanları o
derece taltif ve hoşnud ederler idi ki,herkesi kendi yanında,benden mükerrem kimse
yok,der idi.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri ile yan yana otursa yahut Huzuru Peygamberlerine
bir kimse gelip,ihtiyacını arzeylese sabır ve tahammül edip o kimseyi istiskal etmezler
idi.Hatta o kimse kendi dönüp gidinceye kadar...Yani Huzuru Saadetlerinde biri çok
otursa,o kimse kalkıp gidinceye kadar sabır ve ihtiyacını karşılayıp,hüsnü muamele
ederler idi.Kendi zatlarından bir kimse bir şey istese reddetmeyip verirler.Ve eğer
istenilen şey mevcud değil ise,kavli leyyin,yumuşak bir dil ile vadederler idi.Cömertlik
ve şefkati ve güzel ahlakı umum insanlara ulaşmış idi.Ve insanların şefkatli ve sehavetli
olanı,pederleri makamında idi.
Bütün insanlar kendilerinin sevgili evladı menzilinde olup,şeriatın muktezasında
ve hak hususunda hiçbir ferdi bir ferde tercih buyurmazlar idi.Meclis,peygamberin
şerefli toplantıları,meclisi ilim ve haya ve sabır ve emanet idi ki,ulum ve mearif
zikrolunur.Ve Ashab-ı Kiram haya ve edeb üzere otururlar ve sabır sahibleri olup,
Meclisi Saadette olan halleri başkalardan muhafaza ederler idi.Ve Meclisi Şeriflerinde
ses yükseltilmeyip Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek seslerinden yavaş ve sessiz
söylerler idi.
Allah-u Azimuşşanın:”Ey iman edenler!Seslerinizi peygamberin sesinden fazla
yükseltmeyin.Birbirinize bağırdığınız gibi,peygambere yüksek sesle bağırmayın.Öyle
yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.” 80 kavli şerifine uymak için,
mânayı latifdir.
Ve Resul-i Ekrem Hazretlerinin meclislerinde hiçbir kimsenin ayıbı söylenmez ve
hiçbir kimseye töhmet olunmaz idi.Ve yüksek meclislerinde yanılma ve hata açıklanmaz
idi.Yani Meclisi Nebevide Ashab-ı Kiramdan bil-farz ve takdir,zelle ve hata sadır olsa faş
olunmaz idi.Meclisi Saadette olan Ashab-ı Kiramın hepsi birbirine muvafık ve bir tek
gönül olup,takvaları itibarıyla birbirlerine tekaddüm,geçmiş olma ve üstünlük ve
tefadul,fazilette geçerler idi.Meclisi Şeriflerinde olan Ashabı Kiram mütevazi olup,
Meclisi Saadette yaş ve kıymet cihetinden büyük olanlara tazim ve küçük olanlara
merhamet ederler idi.Ve ihtiyaç sahiblerini,ihtiyacı olmayan üzerine tercih edip,onun
ihtiyacını yerine getirmeye çalışırlar idi.
Ve meclis bilgilenir,bilinir,uzaktan gelenlere ikram ve gözetilerek,hatırları hoş
edilirdi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Süfyan bin Veki’den,odaCemi’ bin Umeyr bin
Abdurrahman Acelîden,oda Beni Temimden,oda Hz.Haticenin eski zevci Ebu Hâle evladına mensub ve
Ebu Abdullah künyesiyle bilinen bir adamdan,oda İbni ebi Haleden,oda İmam Hasan bin Aliden rivayet
olundu.
80
Hucurat.2.
132
SEKİZİNCİ HADİS:Enes bin Malik’den mervidir,buyurdular ki; Resul-i Ekrem
Hazretleri;Eğer bana bir koyun ayağı hediye olunsa,Nimeti İlahiyeyi tazim için kabul
ederim.Ve eğer bir ayağa davet olunsam,icabet ederim,buyurdular.
Resul-i Ekrem Hazretlerinin etin çeşitlerinden bir ayağı kabul buyurmaları,
kemali tevazularını isbat eder.Az şeyi kabul edip,çok sevab kazanmak güzel
ahlakdandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Abdullah bin Bezi’den,oda Bişr bin
Mafdaldan,oda Saidden,oda Katadeden,oda Enes bin Malikden rivayet buyurdu.
133
ve koyununu kendi mübarek elleriyle sağarlar ve kendi işlerini kendileri görürler idi.
Yani kemali tevazularından diğer insanlar gibi saadethanelerinde evlad ve iyaline
yardım ederler idi.Ve kendi işini kendileri görüp,çarşı pazardan satın aldıkları lüzumlu
şeyleri dahi kendileri bizzat yüklenip getirirler idi.Her ne kadar Ashabı Kiram
kendisinin hizmetinde bulunmak,kendilerine sebebi saadet ve devlet olduğunu bilip;Ya
Rasulallah,canımız sana feda olsun,müsaade buyurun şu işi biz görelim ve bu eşyaları
Hane-i Saadetinize biz getirelim,derler idiyse de,kemali tevazularından,herkesin kendi
işini kendi görmesi lazımdır,diye cevab verip,buyururlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin İsmailden,oda Abdullah bin Salihden,oda
Muaviye bin Salihden,oda Yahya bin Saidden,oda Amreden rivayet buyurdu.
ON ÜÇÜNCÜ BAB
134
konuşurlar idi ki,o kimselerin Resul-i Ekrem Hazretleri ile aralarında ülfet ve ünsiyet
hasıl olup,islamı kabul etmelerine sebeb olurdu.
Amr buyurdu ki; Resul-i Ekrem Hazretleri bana dahi teveccüh ve ikbal ve lütuf
ile muamele buyururlar idi.Bana bu derece iltifat buyurduklarından dolayı ben kendimi
kavmin hayırlısı zan edip;Ya Rasulallah,ben mi hayırlıyım yoksa Ebubekir mi
hayırlıdır?dedim.Saadetle, Ebubekir hayırlıdır,buyurdular.Bunun üzerine tekrar;Ben
mi hayırlıyım yoksa Ömer mi hayırlıdır?dedim.Ömer hayırlıdır,buyurdular.Daha
sonra,ben mi hayırlıyım,yoksa Osman mı hayırlıdır?dedim.Osman hayırlıdır,
buyurdular.
Çünki Rasulullahtan bu zatları sual edip,soruma hak ve doğru cevab aldım.Böyle
olunca ben istedim ve temenni ettim ki,ne olaydı da Resul-i Ekrem Hazretlerinden bu
şeyi sual etmiş olmayaydım.Zira bildim ki, Resul-i Ekrem Hazretlerinin bana hüsnü
teveccüh ve muamelesi beni taltif ve hoşnud etmeleri için imiş,zannımda hata oldu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İshak bin Musadan,oda Yunus bin Bekirden,oda
Muhammed bin İshakdan,oda Ziyad bin ebi Ziyaddan,oda Muhammed bin Ka’b Kuraziden,oda Amr bin
Âsdan rivayet buyurdu.
135
işlerinde yaramaz ve çirkin şey sahibi olmadı ve işlenilecek yanlışları yapmazlardı.Yani
tabiatı iktiza etmediği yaramazlık şey kelamında ve fiilinde işlemezler idi.Yani ne tabii
ve ne kesbi kendilerinden yaramazlık ve çirkin şey vaki olmadı.Ve çarşı ve pazarda
insanlarla hasımlaşıp,seslerini yükseltmezler ve kendilerine kötülük edene kötülük ile
mukabele etmeyip,afv ile muamele ve intikam almaktan sakınırlar idi.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Mahmud bin Beşşardan,oda Muhammed bin
Caferden,oda Şu’beden,oda Ebu İshakdan,oda Ebu Abd Cedeli Abd bin Abd-den,odaHz.Âişeden rivayet
buyurdu.
136
İşte bu mahsus maddelerde garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz
olabilir. Yoksa gıybet, nasıl ateş odunu yer bitirir; gıybet dahi a'mal-i sâlihayı yer
bitirir.”81
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi İbni ebi Ömerden,oda Süfyandan,oda Muhammed bin
Münkedirden,oda Urveden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.
81
Mektubat.277.
137
ON ÜÇÜNCÜ HADİS:Rübeyye’a binti Muavviz’den mervidir,buyurdular ki;
Resul-i Ekrem Hazretlerine hediye olarak bir tabak taze hurma ve üstü tüylü birkaç
ufak hıyar götürdüm. Resul-i Ekrem Hazretleri altundan yapılmış olarak,kadınların
süsüne mahsus olan şeylerden mübarek avucu dolusu bana verdiler.
Bu hadisi şeriften murad; Resul-i Ekrem Hazretlerinin az bir şey karşılığında,
çok şey verdiklerini zikir ile,peygamberin mükemmel ahlaki güzelliğini beyandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi ali bin Hacerden,oda Şerikden,oda Abdullah bin
Muhammed bin Akilden,oda Rübeyyeâ binti Muavvizden rivayet buyurdu.
ON DÖRDÜNCÜ BAB
ON BEŞİNCİ BAB
138
Resul-i Ekrem Hazretleri bu emri verdikten sonra,hacamet sizin tedavi ettiğiniz
şeyin efdalidir,buyurdular.Yahut,hacamet sizin tedavi ettiğiniz şeyin efdalinden
bazısıdır,buyurdular.
Bu hadisi şeriften hacametçinin işi helal olduğu ve hicaz beldesinde hacametin
efdali,devadan olduğu anlaşılır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ali bin Hacerden,oda İsmail bin Caferden,oda Hamidden
rivayet buyurdu.
ON ALTINCI BAB
139
Resul-i Ekrem Hazretlerinin mübarek isimleri “Camiut Tirmizi” şarihlerinden
Ebubekir bin Arabi merhumun haber verdiğine göre,Allahın yüce isimleri gibi bin isim
olup,bunların yirmiyedisi Kur’an-da ve diğerleri diğer semavi kitablarda yazılmıştır.
BİRİNCİ HADİS:Cübeyir bin Mut’im dedi ki; Resul-i Ekrem Hazretleri saadetle
buyurdular ki;Ben Muhammed ismiyle isimlendirildim.
Malum olsun ki; Resul-i Ekrem Hazretlerine Muhammed tesmiye olunduğu,
güzel hasletleri çok olduğu içindir.Ve ben Ahmed ismiyle dahi müsemmayım.Ve ben
Mahv Nebiyim.Allahu Azimuşşan benim sebebimle küfrü mahveder.Ve ben Hâşirim
ki,insanlar benim gelmem üzere haşir olunur.Yani kıyamet gününde insanlar benden
sonra haşir olunur.Ve ben tüm enbiyanın arkasında geliciyim.Âkib o nebidir ki,ondan
sonra nebi gelmez.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Said bin Abdurrahman Mahzumi ilşe diğer bir zattan bu
ikisi Süfyandan,oda Zühriden,oda Muhammed bin Cübeyir bin Mut’imden,oda babası Cübeyirden
rivayet buyurdu.
ON YEDİNCİ BAB
140
halaktül eflâk”,”Eğer sen olmasaydın,sen olmasaydın;Ben felekleri,varlıkları
yaratmazdım.” buyurulan bir zatın fakrı ihtiyarıdır,haşa zaruri değildir.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Harun bin İshak Hemedaniden,oda Abededen,oda Hişam
bin Urveden,oda pederi Urveden,oda Hz.Âişeden rivayet buyurdu.
82
Mektubat.178.
141
benim nefsim onun yedi kudretindedir.O nimetlerdendir ki,siz onun şükrünü hakkıyla
yerine getirdiğinizden kıyamet gününde sual olunursunuz.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri o bahçede kendilerine olan nimetleri beyan etmek
murad buyurup;Serin gölgedir,güzel hurmadır,soğuk sudur,buyurdular idi.
Ebu Heysem bu zatlara yiyecek hazırlamak için evine gitmeyi murad eylediğinde
Resul-i Ekrem Hazretleri;Hanene vardığında elbette bizim için süt sahibi olan hayvanı
kesme,süt vermeyen hayvanı kes,buyurdular.
Ve Ebu Heysem bir dişi oğlak yahut yaşına girmemiş erkek oğlak kesti ve pişirip
bahçede huzuru saadete getirdi ve onlarda yediler.
Ve Resul-i Ekrem Hazretleri Ebu Heyseme;Hizmetkârın var mıdır?diye sual
buyurup Ebu Heysem;Yoktur,dediğinde;Senin hizmetkârın yoktur,bize bir taraftan esir
geldiği vakit,sen bize gel ve o vakitte hazır ol,fermanını buyurdular.
Ve Resul-i Ekrem Hazretlerine iki tane esir getirildi ki,üçüncüsü yok.Yani ikiden
ziyade değil idi.Ebu Heysem huzuru saadete geldi ve o iki esiri gördü.Ve Resul-i Ekrem
Hazretleri Ebu Heyseme;Şu ikisinden birini seç,buyurdular.Ebu Heysem;Ya Rasulallah,
Zatı Saadetiniz benim için seçin,dediğinde buyurdular ki;Bir kimse bir görüş sahibi ile
müşavere edip danışsa,o kimse görüş sahibini emin edinmiş olur.Böyle olunca da ben
dahi doğru olanı sana söyler ve seni sevkederim,buyurarak esirin birine işaret ederek;
Şu esiri al,zira ben bunu namaz kılarken gördüm.Ve bu esiri aldıktan sonra sen buna
iyilikle emir ve bildiğini öğret,buyurdular.
Ve Ebu Heysem esiri alıp ailesine gitti.Ve Resul-i Ekrem Hazretlerinin bu esir
hakkında buyurduğunu haber verdiğinde Ebu Heysemin hatunu;Ya Eba Heysem,sen
esirin hakkında her ne ki iyilik eylesen, Resul-i Ekrem Hazretlerinin iyilik ile
buyurduğuna ulaşamazsın,meğer bu esiri âzad edesin,dedi.Ebu Heysem dahi;Âzad
olsun,dedi.
Resul-i Ekrem Hazretleri Ebu Heysem ile hatunu arasında geçen hallere muttali
olduğunda;Hak Sübhanehu ve Teala Enbiyadan bir nebiyi ve hulefadan bir halifeyi
göndermedi ki ancak onların ikişer sırdaşı vardır.Onlardan biri;Ona iyilik ile emir ve
kötülükten nehyeder.Ve diğeri;Onu fesaddan men etmez.O kimse ki şerli olan hem
sırrından mahfuz olur,tüm kötülüklerden dünya ve ahirette korunmuş olur,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin İsmailden,oda Âdem bin ebi İyasdan,oda
Şeyban ebi Muaviyeden,oda Abdulmelik bin Umeyrden,oda Ebu Selemeden,oda Ebu Hureyreden rivayet
buyurdu.
142
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ömer bin İsmail bin Mecalid bin Saidden,oda pederi
İsmailden,oda Beyan bin Bişrden,oda Kays bin ebi Hazimden rivayet buyurdu.
143
DOKUZUNCU HADİS:Hz.Nevfel’den mervidir,buyurdular ki;Aşere-i
Mübeşşereden Abdurrahman bin Avf bizim ile otururlar idi.Ve ne güzel arkadaş
idi.Kendisiyle teklifsiz görüşür idik.Birgün bizim ile beraber çarşıdan döndü.Ve bizi
evine götürdü.Tâ ki evine girdik.Zât-ı Âlileri banyoya girip yıkandıktan sonra,bizim
yanımıza geldi.Ve bizim önümüze içine et ve ekmek konulmuş bir çanak getirilip
konulduğunda,kendileri ağlamaya başladı.
Nevfel der ki;Ya Eba Muhammed!Bu ağlamaya sebeb ve gerekçe nedir?diye sual
ettim.Cevab olarak buyurdular ki;Ey Nevfel,nasıl ağlamıyayım ki, Resul-i Ekrem
Hazretleri dünyadan ahirete intikal buyurdu.Kendi ve ehli beyti arpa ekmeğinden
doymadılar.Dünyada böyle dar bir geçim ile vakit geçirip,biz böyle et ile ekmeği toplayıp
faydalandık.Ben zannetmem ki,Ey Nevfel,bizler kendimize hayırlı olan şey için sağ
kalmış olalım.Belki bize hayırlı olan şey,peygamberimiz gibi dar bir geçim ile zaman
geçirmek ve ona uymak idi.Onun için ağlarım,buyurdular.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Abdullah bin Hamidden,oda Muhammed bin
İsmailden,oda İbni ebi Zi’bden,oda Müslim bin Cündübden,oda Nevfel bin Hezeliden rivayet buyurdu.
ON SEKİZİNCİ BAB
144
Malum ola ki; Resul-i Ekrem Hazretlerinin ömrü saadetleri hakkında üç rivayet
olup;bir rivayette altmış ve bir rivayette altmışüç ve bir rivayette altmışbeş denildi,ise de
İmamı Buhari ve Müslim altmışüç rivayetini sair rivayetler üzerine tercih ve diğer
rivayetleri tevil edip,altmış rivayet edenler ukûdu,şartları itibar edip,küsuru düşürerek
kırk-elli-altmış deyip,üçü terk etmişlerdir.Ve altmışbeş rivayet edenler,doğdukları sene
ile,dâr-ı bekâya teşrif ettikleri seneyi saymışlardır,dediler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ahmed bin Meni’ ile Yakub bin İbrahim Dûrkiden,bu ikisi
İsmail bin Aliden,oda Halid Huza’dan,oda Umareden rivayet buyurdu.
ON DOKUZUNCU BAB
145
Hazretleri namaz kılınır iken perdeyi açtıklarından Ashabı Kiram Resul-i Ekrem
Hazretlerini görmeleriyle afiyetlerini anlayarak ziyade sevinçlerinden namazı kesip,
Resul-i Ekrem Hazretlerine mihraba yol vermeyi dilemeleri ve en büyük arkadaşı olan
Hz.Ebubekir Resul-i Ekrem Hazretlerinin emriyle imam olup,o dahi Rasulullah mescide
çıkacak düşüncesiyle mihrabdan çekilecek gibi bir hal göstermesi üzerine Hz.
Peygamber;Herkes kendi makamında olup,namazın bozulmamasını işaret buyurduktan
sonra,perdeyi indirip içeri girdiler.Ve o gün kuşluk vaktinde ahirete teşrif buyurdular.
Hz.Enesin,ruhu saadeti mushaf kağıdına teşbihden muradı;Rasulullahın nurlu
yüzü mushaf gibi hidayet edip yol gösterici ve vücudu şeriflerinin zayıflığından mushaf
yaprağı gibi beyaz ve ince olduğunu beyandır.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Ebu Ammar Hüseyin bin Haris ile Kuteybe bin Said ve
diğer bir zattan,bu üçü Süfyan bin Uyeyneden,oda İmamı Zühriden,oda Enes bin malikden rivayet
buyurdu.
146
çekmeden,Allah tarafından vahyin kesilmesi ve sohbeti saadetin bereketinin
ayrılmasıyla kalblerimize doğan halleri beğenmez olduk.
Yani Hz.Enes Rasulullahın huzurunda kalblerinin füyuzat ve muhabbetullah ile
parladığını beyan buyurdu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Bişr bin Hilal Savvaf Basriden,oda Cafer bin
Süleymandan,oda Sabitten,oda Enes bin bin Malikden rivayet buyurdu.
147
aile ve arkadaşlarısınız,buyurarak gönüllerini aldılar. Resul-i Ekrem Hazretlerinin
imameti Sıddık-ı Ekbere havalesi,Halife-i Rasul olacağına işaret idi.
Hz.Salim buyurdular ki;Hz.Bilale söylediler ezanı okudu ve Hz.Ebubekire
söylediler namazı kıldırdı.
Sonra Resul-i Ekrem Hazretlerinin hastalıkları hafifleşip;Bakınız,benim için
dayanacak bir kimse bulunuz,dayanıp namaza çıkayım,buyurdular.
Ve Hz.Âişenin cariyesi Berire ile Nevbe adındaki zatlar mübarek koltuklarına
girip,Hücre-i Saadet kapısına kadar getirdiklerinde hemen Ashabı Kiram Resul-i Ekrem
Hazretlerini koltukladılar.Ve Hz.Ebubekir Resul-i Ekrem Hazretlerinin Hücre-i
Saadetlerinden çıkıp mescidi saadete yöneldiğini gördüğünde,geriye çekilip yer vermek
istedi ise de, Resul-i Ekrem Hazretleri;Makamında sabit ol,hareket etme,diye işaret
ettiler.
Ve Hz.Sıddık dahi işareti nebevi üzerine yerinde durup namazı tamamlamaya
ihtimam eyledi.Ve Resul-i Ekrem Hazretleri Hücre-i Saadetlerine avdet ile bir müddet
sonra dâr-ı bekâya göç ettiler.Göç etmeleri ânında Hz.Ebubekire izin vermeleriyle evine
gitmiş idi.Hz.Ömer Rasulullahın irtihallerini işitip,hastalıklarında mûtad-ı
peygamberleri olan bayılma ihtimaline binaen kılıç çekerek, Resul-i Ekrem Hazretleri
vefat etti sözünü her kimden işitir isem,vallahi şu kılıncım ile vururum,dedi.
Hz.Salim buyurdular ki;İnsanların çoklarının okuyup yazmaları olmadığından,
nebiler vefat ettiği zaman ne gerekeceğini kitab mütalaasıyla hüküm çıkarmamışlar.Ve
Resul-i Ekrem Hazretlerinden önce bir peygamber görmeyip,Rasulullahın vefatını ona
kıyas edemediklerinden insanların ekserisi, Resul-i Ekrem Hazretleri vefat etti demeye
cesaret edemeyip bu kelamdan kendilerini men ile mütehayyir kalıp,bana dediler ki;Ya
Salim, Resul-i Ekrem Hazretlerinin arkadaşı olan Sıddıkı Ekberin huzuru şerifine git ve
Zât-ı Âlilerini davet eyle.Umulur ki,bu hayreti def eder,dediler.Ben dahi insanların şu
ifade ve kararları üzerine Hz.Ebubekire gittim.Kendileri avâli denilen mahallesinin
mescidinde idi.Ben Hz.Ebubekre büyük bir ağlayışla geldim.Beni bu halde görüp;Ya
Salim, Resul-i Ekrem Hazretleri vefat mı etti?buyurdu.
Ey Rasulullahın arkadaşı,Hz.Ömer kılıcı çekip;Her kimden Rasulullah vefat
etti,sözünü işitirsem,şu kılıcım ile vururum,diye insanları hayrette bıraktı,şaşkın
etti,dediğimde;Sen git ya Salim,buyurdu ise de,ben beraberlerinde olarak döndüm.
Ve Hz.Ebubekir Hz.Âişenin hücresine geldiğinde insanlar döşeğin yanına
toplanmışlardı.Hz.Ebubekir,bana yol verin,buyurdular.Ve halk bir tarafa çekilip yol
verdiklerinde,Rasulullahın döşeğine kadar gidip Resul-i Ekrem Hazretlerinin üzerine
kapanarak mübarek cismini öpüp;”Muhakkak sen de öleceksin,onlar da ölecekler.” 83
âyeti celilesini okudu.İnsanlar Hz.Sıddıktan bu âyeti kerimeyi işittikten sonra;Ey
Rasulullahın arkadaşı,Rasulullah vefat etti mi?diye sorup,Hz.Sıddıktan,evet,vefat
etti,cevabını aldıklarından,bu zatın doğru söylediğini bilip,beka alemine teşrif
buyurduğunu şüphesiz anlayarak,şüphelerini def ettiler.
Ve insanlar,Ey Rasulullahın arkadaşı Resul-i Ekrem Hazretlerinin üzerine namaz
kılınır mı?dediler.Hz.Sıddık;Evet kılınır,buyurdular.Ve ne suretle kılınır?
demelerine;evvela bir cemaat girip tekbir ve Resul-i Ekrem Hazretlerine salavat
getirsinler ve dua edip çıksınlar ve sonra bir cemaat girip,onlar dahi açıklandığı üzere
namazı eda ettikten sonra çıksınlar.Bu tertip üzere insanlar bölük bölük gelip,hepsi
namaz kılarlar,buyurdu.
Ve halk,Ey Rasulullahın arkadaşı, Resul-i Ekrem Hazretleri defnolunur mu?
yoksa kokup ve değişmeden beri olduğu için,yahud göğe kaldırılmasını beklemek için
yer üstünde terk olunur mu?dediler.
Hz.Sıddık Resul-i Ekrem Hazretleri sair enbiya gibi defnolunur,buyurdu.
83
Zümer.30.
148
Ve hangi yere defnolunur?suallerine, Resul-i Ekrem Hazretlerinin ruhu
kabzolunduğu mekana defnolunur.Zira Hak Taala onun ruhu saadetini kabzeylemedi
ancak bir mübarek yerde ve kendilerinin sevdiği yerde kabzeyledi,buyurdu.İnsanlar
Hz.Sıddıkın doğru ve sahih söylediğini bildirler.
Sonra Hz.Sıddık Resul-i Ekrem Hazretlerini pederi tarafından olan akrabasının
yıkamasını emir buyurdular.Ve mübarek cisimlerini Hz.Ali yıkayıp Hz.Abbas ve
çocukları Fadl ve Kusem Hz.Aliye yardım ettiler.Ve muhacirini kiram toplanıp,halife
tayini hususunu müşavere ettiler.
Ve ey Sıddık,bizi kardeşimiz olan Ensara götür.Onları dahi bizimle beraber halife
tayini işine dahil edelim,dediler.Ashabı Kiramın halife tayini hususunda müşavere
etmeleri Hz.Sıddıkın beliğ bir hutbe irad edip;Ey insanlar, Resul-i Ekrem Hazretleri
dâr-ı bekâya teşrif buyurdu.Daimi olan ancak halıkı kâinattır.Şimdi ümmeti
Muhammed dini Ahmediyeyi ve ahkâmı şer’iyyeyi ikamet edici bir emire muhtaçtır.Bu
meseleyi etrafıyla,güzelce düşünüp istişare ederek görüşünüzü ortaya koyun,
buyurmalarına mebni idi.
Vaktaki Muhacirler Ensarın yanına gittiler ve onlardan görüşlerini sordular.Ve
Ensarı Kiram biraz istişareyle kararlarının neticelerinde;Sizden size bir emir ve bizden
bize bir emir tayin olunsa maslahata uygun olur,demeleri akabinde Hz.Ömer;Ey Ensar,
kim vardır ki onun hakkında;”Eğer siz ona(Muhammede) yardım etmezseniz,(iyi bilin
ki) iki kişiden biri olduğu halde(Rasulullah ve Ebubekir) kâfirler onu (Mekkeden)
çıkardıkları zaman Allah ona yardım etmişti.Hani onlar mağarada(Sevr mağarasında)
idiler,(Ebubekir korkunca Rasulullah)o zaman arkadaşına;-Üzülme Allah bizimle
beraberdir-diyordu.”84âyeti celilesi nazil olmuştur.Bu iki zat kimlerdir?buyurdular.
Yani bu âyeti kerime Resul-i Ekrem Hazretleri ile Sıddıkı Ekberin beraber olup
Hz.Ömer Hz.Sıddıkın kadri celil sahibi olduğunu beyan ile,hakkıyla rasulullahın halifesi
olduğunu bildirdiler.Ve ensarı kiram Hz.Ömeri tasdik edip,Hz.Sıddıkın doğrudan
hilafetine müstahak olduğunu anladılar.
Hz.Salim buyurdular ki;Bunun üzerine Hz.Ömer elini uzatıp Hz.Sıddıktan biat
ettiler.Ve tüm Ashabı Kiram dahi kendi rıza ve hoşnudluklarıyla güzel bir biat ile
Hz.Sıddıka biat ettiler.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Nasr bin Cehzemiden,oda Abdullah bin Davuddan,oda
Seleme bin Nebitten,oda Naim bin ebi Hindden,oda Neit bin Şüreytden,oda Hz.Salimden rivayet buyurdu.
84
Tevbe.40.
149
oldu,buyurması üzerine,ölüm meleğinin ruhu şerifini kabz eylemekliğine izin verip,oda
onun ruhunu kabz buyurdu.
YİRMİNCİ BAB
85
Âl-i İmran.185,Enbiya.35,Ankebut.57.
150
İKİNCİ HADİS:Ebu Hureyre’den mervidir,buyurdular ki;Hz.Ebubekir halife
olduktan sonra Hz.Fatıma gelip;Ya Halife-i Rasulullah,sen vefat ettiğin vakit,sana kim
varis olur?sualini irad edip ve Hz.Sıddıktan;Hatunum ve Evladım,cevabını alması
üzerine;Ya ben niçin pederime varis olamam?buyurduğunda,Sıddıkı Âzam;Ya
Fatıma,ben senin pederinin;Bize kimse varis olamaz.Bizim mallarımız ve eşyalarımız
sadakadır,buyurduğunu işittim.Lakin Rasulullah hayatı saadetlerinde Ehli Beytine ve
sairlere ne vecihle nafaka vermekte bulunmuş ise,ben dahi öylece nafaka veririm.Senin
nafakana noksanlık vermez,buyurdu.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Mesnadan,oda Ebu Velidden,oda
Hammad bin Selemeden,oda Muhammed bin Amrdan,oda Ebu Selemeden,oda Ebu Hureyreden rivayet
buyurdu.
151
Resul-i Ekrem Hazretlerini RÜYADA GÖRMENİN BEYANI hakkında varid
olan hadisi şeriflerin beyanı hakkındadır.
İmamı Tirmizinin Resul-i Ekrem Hazretlerinin zahiri sıfatları ahlakı
mâneviyesini beyandan sonra,kitabın sonunu o nuru mücessemi rüyada görmekliğin
zikri ile hatmetmesi ve Resul-i Ekrem Hazretlerinın evsafı celilesi layıkıyla bilinip
düşünerek rüyada görüldüğünde,malum olan bu evsafa tatbik edilmek kolay olupta,
Resul-i Ekrem Hazretlerinin Şemaili Şerifeye uygun olan veya olmayan ne şekilde
görüldüğü malum olması içindir.
152
ettim.İbni Abbas,hakikatta Hz.Hasan Resul-i Ekrem Hazretlerine benzer,buyurdu idi.
İmamı Hasanın Resul-i Ekrem Hazretlerine benzerliliği hakkında bir çok sahih hadisler
varid olduğu gibi;İmamı Hasanın göğsünden başına ve İmamı Hüseyinin göğsünden
ayağına kadar Hz.Peygambere nihayet derece benzerliği,Hz.Aliden rivayet olunmuştur.
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Kuteybe bin Saidden,oda Abdulvahid bin Ziyaddan,oda
Âsım bin Küleybden,oda pederinden,oda Ebu Hureyreden rivayet buyurdu.
153
Hadisin Senedi:Tirmizi bu hadisi şerifi Muhammed bin Aliden,oda pederinden,oda Abdullah bin
Mübarekten rivayet buyurdu.
Yani: "Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz
şehidin ecrini, sevabını kazanabilir." Evet Sünnet-i Seniyeye ittiba, mutlaka gayet
kıymetdardır. Hususan bid'aların istilâsı zamanında sünnet-i seniyeye ittiba etmek daha
ziyade kıymetdardır. Hususan fesad-ı ümmet zamanında Sünnet-i Seniyenin küçük bir
âdâbına müraat etmek, ehemmiyetli bir takvayı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor.
Doğrudan doğruya Sünnete ittiba etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı hatıra
getiriyor. O ihtardan o hatıra, bir huzur-u İlahî hatırasına inkılab eder. Hattâ en küçük
bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdâbında Sünnet-i Seniyeyi müraat ettiği
dakikada, o âdi muamele ve o fıtrî amel, sevablı bir ibadet ve şer'î bir hareket oluyor.
Çünki o âdi hareketiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a ittibaını düşünüyor ve
şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve
ondan şâri-i hakikî olan Cenab-ı Hakk'a kalbi müteveccih olur, bir nevi huzur ve ibadet
kazanır.
İşte bu sırra binaen Sünnet-i Seniyeye ittibaı kendine âdet eden, âdâtını ibadete
çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir.” 87
“İmam-ı Rabbanî Ahmed-i Farukî (R.A.) demiş ki: "Ben seyr-i ruhanîde kat'-ı
meratib ederken, tabakat-ı evliya içinde en parlak, en haşmetli, en letafetli, en emniyetli;
Sünnet-i Seniyeye ittibaı, esas-ı tarîkat ittihaz edenleri gördüm. Hattâ o tabakanın âmi
evliyaları, sair tabakatın has velilerinden daha muhteşem görünüyordu." Evet
müceddid-i elf-i sâni İmam-ı Rabbanî (R.A.) hak söylüyor. Sünnet-i Seniyeyi esas tutan,
Habibullah'ın zılli altında makam-ı mahbubiyete mazhardır.” 88
“Sünnet-i Seniyenin mes'eleleri, hattâ küçük âdâbları, gemilerde hatt-ı hareketi
gösteren kıblenameli birer pusula gibi, hadsiz zararlı, zulümatlı yollar içinde birer
düğme hükmünde görüyordum.”89
“Evet Cenab-ı Hakk'a iman eden, elbette ona itaat edecek. Ve itaat yolları içinde
en makbulü ve en müstakimi ve en kısası, bilâ-şübhe Habibullah'ın gösterdiği ve takib
ettiği yoldur.”90
87
Lem’alar.B.Said Nursi.49-50. İbni Adiy, el-Kâmil fi'd-Duafâ, 2:739; el-Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb,
1:41; Taberânî, el-Mecmeu'l-Kebîr, 1394; Ali bin Hüsâmüddin, Müntehebâtü Kenzi'l-Ummâl, 1:100; el-
Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 7:282.
88
Age.50.
89
Age.50.
90
Age.52.
154
“Muhabbetullah, Sünnet-i Seniyenin ittibaını istilzam edip intac ediyor. Ne mutlu
o kimseye ki, Sünnet-i Seniyeye ittibaından hissesi ziyade ola. Veyl o kimseye ki, Sünnet-i
Seniyeyi takdir etmeyip, bid'alara giriyor.”91
“Sünnet-i Seniyenin meratibi var. Bir kısmı vâcibdir, terkedilmez. O kısım,
Şeriat-ı Garra'da tafsilâtıyla beyan edilmiş. Onlar muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül
etmez. Bir kısmı da, nevafil nev'indendir. Nevafil kısmı da, iki kısımdır. Bir kısım,
ibadete tabi Sünnet-i Seniye kısımlarıdır. Onlar dahi şeriat kitablarında beyan edilmiş.
Onların tağyiri bid'attır. Diğer kısmı, "âdâb" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniye
kitablarında zikredilmiş. Onlara muhalefete, bid'a denilmez. Fakat âdâb-ı Nebevîye bir
nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakikî edebden istifade etmemektir. Bu
kısım ise (örf ve âdât), muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın
tevatürle malûm olan harekâtına ittiba etmektir. Meselâ: Söylemek âdâbını gösteren ve
yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete
taalluk eden çok Sünnet-i Seniyeler var. Bu nevi Sünnetlere "âdâb" tabir edilir. Fakat o
âdâba ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir, o âdâbdan mühim bir feyz alır. En küçük bir
âdâbın müraatı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı tahattur ettiriyor, kalbe bir nur
veriyor. Sünnet-i Seniyenin içinde en mühimmi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeaire de
taalluk eden Sünnetlerdir. Şeair, âdeta hukuk-u umumiye nev'inden cem'iyete ait bir
ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cem'iyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de
umum cemaat mes'ul olur. Bu nevi şeaire riya giremez ve ilân edilir. Nafile nev'inden de
olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir.”92
“Evet siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyeyi bilen, kat'iyyen anlar
ki: Edebin enva'ını, Cenab-ı Hak habibinde cem'etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyesini
terkeden, edebi terkeder.”93
“Ey insanlar! Ey müslümanlar! Böyle hadsiz bir şefkatiyle sizi irşad eden ve sizin
menfaatiniz için bütün kuvvetini sarfeden ve manevî yaralarınız için kemal-i şefkatle
getirdiği ahkâm ve sünnet-i seniyesiyle tedavi edip merhem vuran şefkatperver bir zâtın
bedihî şefkatini inkâr etmek ve göz ile görünen re'fetini ittiham etmek derecesinde onun
sünnetinden ve tebliğ ettiği ahkâmdan yüzlerinizi çevirmek, ne kadar vicdansızlık, ne
kadar akılsızlık olduğunu biliniz! Ve ey şefkatli Resul ve ey re'fetli Nebi! Eğer senin bu
azîm şefkatini ve büyük re'fetini tanımayıp akılsızlıklarından sana arka verip
dinlemeseler, merak etme! Semavat ve Arz'ın cünudu taht-ı emrinde olan, arş-ı azîm-i
muhitin tahtında saltanat-ı rububiyeti hükmeden Zât-ı Zülcelal sana kâfidir. Hakikî
muti' taifeleri, senin etrafına toplattırır, seni onlara dinlettirir, senin ahkâmını onlara
kabul ettirir!" Evet şeriat-ı Muhammediye ve Sünnet-i Ahmediyede hiçbir mes'ele
yoktur ki, müteaddid hikmetleri bulunmasın.”94
“İşte böyle bir zâtın sünnet-i seniyesine elden geldiği kadar ittibaa çalışmak, ne
kadar kârlı ve hayat-ı ebediye için ne kadar saadetli ve hayat-ı dünyeviye için ne kadar
menfaatli olduğu kıyas edilsin.”95
“Sünnet-i Seniyenin herbir nev'ine tamamen bilfiil ittiba etmek, ehass-ı havassa
dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, binniyet, bilkasd tarafdarane ve
iltizamkârane talib olmak, herkesin elinden gelir. Farz ve vâcib kısımlara zâten ittibaa
mecburiyet var. Ve ubudiyetteki müstehab olan Sünnet-i Seniyenin terkinde günah
olmasa dahi, büyük sevabın zayiatı var. Tağyirinde ise, büyük hata vardır. Âdât ve
muamelâttaki Sünnet-i Seniye ise, ittiba ettikçe, o âdât, ibadet olur. Etmese itab yok.
91
Age.52.
92
Age.53-54.
93
Age.54.
94
Age.55.
95
Age.56.
155
Fakat Habibullah'ın âdâb-ı hayatiyesinin nurundan istifadesi azalır.” 96
“İmam-ı Rabbanî Müceddid-i Elf-i Sâni (R.A.) diyor ki: "Ben seyr-ü sülûk-u
ruhanîde görüyordum ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan mervî olan kelimat
nurludur, sünnet-i seniye şuaı ile parlıyor. Ondan mervî olmayan parlak ve kuvvetli
virdleri ve halleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu. Bu kısmın en parlağı,
evvelkinin en azına mukabil gelmiyordu. Bundan anladım ki; sünnet-i seniyenin şuaı,
bir iksirdir. Hem o sünnet, nur isteyenlere kâfidir, hariçte nur aramağa ihtiyaç
yoktur."97
“Evet nasılki hayat, bu kâinattan süzülmüş bir hülâsadır.. ve şuur ve his dahi
hayattan süzülmüş, hayatın bir hülâsasıdır.. akıl dahi şuurdan ve histen süzülmüş,
şuurun bir hülâsasıdır.. ve ruh dahi, hayatın hâlis ve safi bir cevheri ve sabit ve müstakil
zâtıdır; öyle de maddî ve manevî hayat-ı Muhammediye (A.S.M.) dahi, hayat ve ruh-u
kâinattan süzülmüş hülâsat-ül hülâsadır.. ve risalet-i Muhammediye dahi (A.S.M.),
kâinatın his ve şuur ve aklından süzülmüş en safi hülâsasıdır, belki maddî ve manevî
hayat-ı Muhammediye (A.S.M.), âsârının şehadetiyle hayat-ı kâinatın hayatıdır.. ve
risalet-i Muhammediye (A.S.M.), şuur-u kâinatın şuurudur ve nurudur.. ve vahy-i
Kur'an dahi, hayatdar hakaikının şehadetiyle hayat-ı kâinatın ruhudur ve şuur-u
kâinatın aklıdır. Evet, evet, evet... Eğer kâinattan risalet-i Muhammediyenin (A.S.M.)
nuru çıksa, gitse; kâinat vefat edecek.. eğer Kur'an gitse, kâinat divane olacak ve Küre-i
Arz kafasını, aklını kaybedecek, belki şuursuz kalmış olan başını bir seyyareye
çarpacak, bir kıyameti koparacak.”98
H A T İ M E
156
2-Fatih Camii Şerifi Dersiâm Mücizlerinden İstanbullu Seyyid Hafız Muhammed
Emin Efendi.
3-Beyazıd Camii Şerifi Dersiâm Mücizlerinden İstanbullu Seyyid Hafız
Muhammed Es’ad Efendi.Matbaa-i Osmaniyede Reis-i Musahhihin.
4-Bab-ı Meşihat Penahiden tayin olunan Aydınlı Kadızâde Hacı Hafız
Muhammed Emin Efendi.
5-Nuru Osmaniye birinci İmamı Rizeli Hoca Hafız Ahmed Efendi.
NOT:Ebu Musa Muhammed et-Tirmizinin eseri olan”Şemail-i Şerif”adlı
eseri;ayrıca Hüsamüddin en-Nakşibend tarafından Tercüme ve Şerh edilmiş,Mehmed
Sadık Aydın tarafından da sadeleştirilmiştir.
Bizlerde Muhammed Râif-in yapmış olduğu; “Muhtasar Şemail-i Şerif”adlı eseri
sadeleştirerek,eklerle yeniden düzenledik.
İMAM TİRMİZİ
Adı;Ebu İsa Muhammed İbni İsa İbni Dahhak olup,209 /824- 279/892 yıllarında,
Türkistan'in Buhârâ vilâyeti; Ceyhun nehri kıyısındaki, Tirmiz kasabasında doğduğu
için ''Tirmizi''olarak anıldı. Hadis ilmini ögrenmek üzere, çok seyâhatler yaptı. Hadis-i
Şerif aldıgı âlimler, sayılamayacak kadar fazladır. İmâm Müslim bunlar arasındadır.
Buharinin ifadesiyle Tirmizi:”Benim senden istifadem,senin benden istifadenden
fazladır.”demiştir.
Bir yönüyle Darir yani âma olarak isimlendirilmiş,bunun ise ömrünün
sonlarında olduğu ifade edilmiştir.
Güvenilir,hafızası kuvvetli,senedi sahih olup,Camius Sahih adlı eseriyle
tanınmaktadır.
Bu kitabı hakkında:”Ben bu kitabı yani el-Müsnedüs Sahih’i telif edince,
Hicaz,Irak ve Horasan alimlerine arzettim,hepsi de onu beğendi.Kimin evinde bu kitab
yani el-Cami bulunursa,sanki evinde konuşan bir Peygamber vardır.”der.
Onun hakkında Zehebi şöyle der:”Buhari öldüğü zaman,Horasanda ilim, hıfz,
verâ ve zühd yönleriyle Tirmizi denginde bir başkasını geride bırakmamıştı.
Hadis ilminde sahih ve zayıfın yanında hasen tabirini kullananlardandır.
Rasulullahın Şemaili yanında sahabenin isimlerini ele alan;”Kitabu Esma-is
Sahabi”adlı eseri de,hadis alanındaki başarısının yanında bu alandaki devamının
başarısını göstermektedir.İlimdeki otoritesi geniş bir şahsiyettir. Tefsir ve Fıkıh alanında
da imtiyaz sahibidir.
Şemail ile ilgili olarak:” Önemli eserlerinden biri de Şemâil-i Nebi kitabıdır.
Sevgili Peygamberimizin, güzelliklerini anlatır. Sayılamayacak kadar bereketli, fâideli
bir eserdir. Okuyanların, murâdlarının gerçeklesmesi yönünde çok mücerreb (tecrübe
edilmiş) olduğu rivâyet edilir. “
Şemailde;Peygamberimizin huy,tabiat,ahlakıyla beraber sîret ve sûreti cem
edilerek zikredilmiştir.
Kütüb-ü Sittede Tirmiziye aid tekrarlarıyla beraber 3951 (süneninde 3962 hadis
mevcuddur.) hadis zikredilmiştir.99
MEHMET ÖZÇELİK
24-10-2002/PERŞEMBE
99
Bak.Kütüb-ü Sitte.Prof.İ.Canan.1/174,234-242.
157