You are on page 1of 2

Bedelsiz Modernleşme*

İHSAN BİLGİN

* Radikal
gazetesinin
5 Eylül 1 9 9 9
H ep beraber birilerine kızıyoruz: Dev-
lete, partilere, belediyelere, müteah-
hitlere, mühendislere, kalfalara, arsa sa-
yeti arsa, proje, demir, çimento, tuğla, in-
şaat işçiliği, doğrama, seramik, parke, la-
vabo, dolap vs.'den ibaret değil. Üstüne
mak üzere, alttyapı ve üstyapı yatırımları-
na konu olan büyük ölçekli faaliyetlerin
de büyük şirketlerin konu ve kâr alanı
g ü n k ü ilavesi hiplerine, hatta sisteme. Tek tek hepsine bir de kentsel donatıların bedelini ekle- içinde olduğunu görüyoruz. Özellikle de
"Radikal İki"de kızmakta haklıyız. Bir kez bunun adını ko- mek gerekiyor. banka ve sigorta şirketleri gibi finans ku-
yayınlanmıştır. yalım. Ancak adını koyduktan sonra bir Peki kim ödeyecek bu bedeli? Toplum çe- ruluşlarının. Oysa bizde 1980'lerin sonuna
adım daha atıp şu soruyu sormak gereki- şitli açılardan sınıflandırılabilir. Konumuz kadar büyük sermayenin bırakalım inşaat
yor: Felaketlere açık bu kentleşme örün- kent olduğuna göre aktörleri de kentin ve imalatı, bu sektörün en kârlı ve en zah-
tüsü neden ve nasıl mümkün oldu? Eğer tüketimi üzerinden okuyalım. Muhtemel metsiz kalemi olan arsa spekülasyonuyla
bu soruyu sorup üzerinde düşünmezsek aktörler şunlar: Kiracılar, bina ve ev sa- bile ilgilenmediğini görüyoruz. Kent dışı
kızgınlığımız, öfkemiz kendi içinde boğu- hipleri, mal ve hizmet üreten şirketler (1). faaliyetler olan baraj ve otoyol yapımları-
lacak. Çaresizlikle boşvermişlik arasında Kiracı zaten böyle bedelleri ödeyecek du- nı bir kenara bırakırsak Türkiye'deki ilk
1.
savrulup duracağız. rumda olmadığı için kiracı kalıyor. Ayrıca büyük inşaat firmaları 1980'lerde komşu
B u noktada mal ve Son cümleyi baştan söyleyelim: 1940'ların da uzun vadede kirasıyla zamana yayıl- ülkelerin büyük ölçekli inşaat talepleriyle
h i z m e t ü r e t e n işyerlerini, ikinci yarısında başlayan, 60'larda hızla- mış olarak ödemiş olacak payına düşeni. birlikte oluşmuş; oluştuktan sonra bile
ofisleri, çarşıları, nan, 70'lerde tıkanan, 80'lerde mecra de- Ev sahibi payına düşeni ödeyecek. Eğer Türkiye içinde kendilerinden beklenebile-
atölyeleri ve fabrikaları ğiştiren, bugünlerde de yeni tıkanıklıkla- evini kiralıyorsa zaman içinde kiralara cek bir faaliyet yoğunluğu içinde olma-
da işin i ç i n e katmış rından söz edilen Türkiye modernleşmesi yansıtarak bir miktarını geri alacak bu be- mışlardır. Bu bize şunu gösterir: Demek ki
oluyoruz. Ç ü n k ü bu kentleşme için gerekli olan ekonomik delin. Şirketlerin bina sahibi veya kiracı kentin üretimi alanında büyük şirketlerin
faaliyetlerin gerçekleştiği kaynakları yaratamamıştır. Ya da kaynak- olmanın dışında da yükümlülükleri olaca- kâr beklentilerine cevap verecek bir ha-
b i n a stoku kentin ları arasından yeterli miktarı kentleşme- ğı kesin (2). Ama kim hangi oranda ve reketlilik yoktur. Ancak öte yandan da ül-
t o p l a m ı i ç i n d e küçük b i r ye ayır(a)mamıştır. Kentleşmenin "bede- hangi termin içinde öderse ödesin ev cid- kenin nüfusu dramatik bir hızla artmakta
yer tutmasına r a ğ m e n , di bir biçimde pahalılaşacak. Ev sahibi ol- ve artan nüfusun üçte biri Doğu Marmara
li" öden(e)memiştir.
b u faaliyetleri
Kentleşmenin "bedeli" nedir, nasıl hesap- mak kolay olmayacak. İşte o nedenle in- Bölgesi olarak adlandırılan Sakarya-İs-
gerçekleştirenler k e n t i n
lanabilir? Şöyle basitinden bir tablo çize- giltere'de bu yüzyılın başında toplam ko- tanbul-Bursa üçgenine yığılmaktadır. De-
varoluşundan
lim: Bir kenti oluşturan yapı stoğunun ezi- nut stoğunun %90'ı nüfusun %10'unun mek ki en azından bu üçgenin içinde ken-
kapladıkları yerle
ci bir ağırlığını, %80-90'ını konutlar oluş- elindeydi. Kiralar da yükselecek. Kiraların tin üretimine ilişkin faaliyetlere büyük bir
kıyaslanamayacak ö l ç ü d e
yararlanmakta ve pay turur. 0 zaman hesabı kolaylaştırmak için yükselmesi mal ve hizmet üreten şirket ihtiyaç bulunmaktadır. İşte dramatik iki-
almaktadırlar. konutlar üzerinden gidelim. Ama önce kârlarının daha büyük bir bölümünün üc- lem burada başlıyor: İhtiyaç olduğuna
kentin sadece binalardan oluşmadığını da retlere, ücretlerin de daha büyük bir bö- kuşku yok. Ancak sermaye bu ihtiyaçların
2. lümünün kiralara gitmesine neden ola- doğurduğu faaliyet kolları üzerinden bi-
hatırlayalım: Kaldırımlar, yollar, otopark-
B u g ü n de işyerlerinin
lar, garlar, demiryolları, metro istasyonla- cak. Yine bu nedenle Avrupalı işçi sınıfı- rikmiyor. Demek ki bu işler yapılmıyor!
ö r n e ğ i n suya ve elektriğe
rı ve tünelleri, iskeleler, kanalizasyon-su- nın büyük bir bölümü 1920'lere kadar ço- Çünkü yapılıyor olsa önce bu ölçekteki
ikametgahtan daha fazla
telefon-gaz vs. şebekeleri, elektrik direk- luk-çocuk tek odalı evlerde oturuyor ve kuruluşlar talip olacaklardı işlere. Ya da
para ö d e m e l e r i b u
a n l a m d a k i b i r uygula- leri, telefon kulübeleri, duraklar, parklar, helaları diğer ailelerle paylaşıyordu. Bina başka türlü yapılıyor. Kapitalist modern-
manın örneğidir. okullar, kreşler vb.'den oluşan dev sistemi yapmak (yani kentleşmek) pahalı bir iş ol- leşme tarihinin alışık olmadığı bir biçim-
ve bu sistemin maliyetini şöyle bir gözü- duğu için, dolayısıyla da kolay olmadığı de yürüyor işler.
3-
Üstelik de b u ülkeler müzde canlandırmaya çalışalım. (Mal ve için (3). Bedel bir biçimde ödenecek; her- İşlerin nasıl yürüdüğünden önce neden
dünyanın "merkezinde" hizmet üreten işyerlerini, ofisleri, çarşıla- kes de bundan payını alacak. böyle olduğuna bakalım: Neden Türkiye
oldukları için 19. yüzyılın rı, atölyeleri, fabrikaları şimdilik tablonun Şimdi bu tabloyu aklımızda tutarak Türki- tarihinde kentin üretimine en çok ihtiyaç
koşulları i ç i n d e çevre dışında tutuyoruz.) Sonra da bu toplam ye'nin son 50 yıldaki modernleşme öykü- olan bir zaman aralığında bu faaliyet kol-
ülkelerden büyük oranda bedeli o kentteki konut sayısına bölelim. süne bakalım: 1980'lere kadar sermaye ları marjinalize oluyor? ihtiyaç neden kâ-
artık transfer ediyorlar, Bu hesabı yapmış kent ekonomisti var mı birikimi esas olarak imalat sektörünün şu ra dönüştürülmüyor? İşte bunu Türki-
dolayısıyla da bilmiyorum, ancak ürkütücü bir rakam çı- kanalları içinde seyrediyordu: Dayanıklı ye'nin içinden bakarak anlayamayız. Tıp-
kentleşmelerinin bedeli kacağına hiç kuşku yok. En iyimser tah- tüketim malları, paketlenmiş tüketim kı Türkiye'nin neden hemen 2. Dünya Sa-
b i r ö l ç ü d e ilişkide minle ortalama bir evin maliyetinden da- malları ve inşaat sektörüne girdi teşkil vaşı'ndan sonra kesintisiz bir büyüme ve
o l d u k l a r ı çevre ülkeler ha düşük olmayacaktır bu rakam. Demek eden ara mallar. Büyük firmaların faali- genişleme mecrasına girdiğini de Türki-
tarafından ödenmiş ki o evi meydana getirmek için harcanan yetleri, dolayısıyla da kârları bu kanallar ye'nin içinden bakarak anlayamayacağı-
oluyordu. paranın en azından iki misli harcanacak: içinde yoğunlaşmıştı. Dikkat edilirse bu mız gibi. Çünkü bu dünya ölçeğindeki ye-
Biri kendisi için, diğeri de doğurduğu faaliyet ve kâr alanları içinde doğrudan ni birikim rejimiyle ilgilidir. Şunu vurgula-
kentsel donatı ihtiyacı için. Bir evin "kent- "kentin üretimi"ne konu olan faaliyetlerin mak önemli: Avrupa ve Amerika'nın mer-
sel konut" olabilmesinin bedeli en azın- bulunmadığı görülecektir. Oysa 19. yüzyıl kez ülkeleri de dahil, dünya kapitalizmi
dan bu. Öyleyse "kentsel konutun" mali- Avrupa'sında başta arsa spekülasyonu ol- tüketim toplumunu 1950'lerle birlikte
kurmaya başlamıştır. Bir başka deyişle 15 milyonlar seviyesine çıktı. Bu nereden lım bütün bunlardan: "50 yıldır yanlış şey-
100 yıllık geçmişi olan sanayi devrimi bakılırsa bakılsın yılda ortalama 100 bin ler tüketiyoruz. Bizim aslında otomobile,
1950'lere kadar bugün anladığımız an- yeni konut ihtiyacı demektir. Daha en ba- buzdolabına, bilgisayara ve deterjana ihti-
lamdaki kitlesel tüketim devrimini ger- şından, tarihin tanık olduğu en geniş ve yacımız yoktu!" Bunun yerine bir yana
çekleştirecek bir kapasiteye sahip ola- en sınıflarüstü katılımla bir anlaşmaya otomobilimizi, buzdolabımızı, bilgisayarı-
mamıştır. Süpermarketlerin, reklam sek- varıldı modernleşmenin bütün aktörleri mızı ve deterjanımızı koyalım, öte yana da
törünün, alış-verişin, modanın, medyanın arasında: Herkes sorununu kendi imkân- apartmanmızı ve şehrimizi. Ve kıyaslaya-
1950'ler sonrası yaptığı ilk büyük atak, ları ve inisiyatifiyle çözecek, örgütlü ser- lım. Sonra da neden birincilerin Amerika
bugün içinde yaşamaya alıştığımız ya- maye malzeme satmanın, yönetim ve hu- ya da Japonyada'kilere benzerken öteki-
şam standartlarının başlangıcının da bu kuk da işleyişi kolaylaştırmanın ötesinde lerin arasındaki mesafenin bu denli açık
dönem olduğuna işaret eder. İşte Türkiye bu işe karışmayacaktı. Eşi görülmedik bir olduğunu bir kez olsun düşünelim.
modernleşme rüzgârına tam da bu za- enerjiyle betonarme apartman hamlesi- Ve kızmayı sürdürelim. Ama her kızdığı-
man diliminin başlangıcında yakalandı: ne girişildi. Herkes hemşehrileriyle, kalfa- mız aktörün 50 yıl önce bedelini ödeme-
Otomobilin, beyaz eşyanın, televizyonun, larla, arsa sahipleriyle, müteahhitlerle, den modernleşmek üzere anlaştığımız ve
mutfak aletlerinin, sinemanın, gazetenin, "kooperatif" adı altında biraraya gelmiş anlaşmayı sürekli olarak yenilediğimiz
modanın, Tetra-Pak tarafından kutulanıp müteahhit ve taşeron gruplarıyla, beledi- aktörlerden sadece biri olduğunu da i s t a n b u l ' d a b i r ev.
market raflarına dizilmiş malların dünya- yelerle küçük ve seri anlaşmalara girişi- unutmadan. (Fotoğraf: Kübra Yılmaz)
ya çığ gibi yayıldığı dönemde. Türkiye yor, arsanın ve inşattın maliyetinden pa-
dünyayla senkrona girmişti bir kere. yına düşeni bir biçimde denkleştiriyor, ev
Dünyada neden kâr ediliyorsa burada da sahibi oluyor, sonra ikincisine, üçüncüsü-
ondan ediliyordu. Dünyada ne satılıyorsa ne, yazlığa yatırımın hesabını yapıyordu.
burada da o satılıyordu. 1980'lerle birlik- Denklem o denli "sağlam" kurulmuştu ki,
te gelen değişime de kolayca ayak uydu- herkes birden kazançlı çıkıyor, İngiltere,
ruldu: Finans, bilgi-işlem, telekomünikas- Almanya gibi ülkelerin 60 yıllık disiplinli
yon, medya, seyahat sektörlerindeki pat- politikalarla ulaştığı %60'lar seviyesinde-
lamayı, hizmet sektörünün yeniden keş- ki konut sahipliği oranı otomatik olarak
fini, sermayenin diğerlerinin yanı sıra tutturuluyordu. Anlaşmanın önemli bir
bunlar üzerinden de birikmesini dünyay- maddesi daha vardı: Kentleşmenin, beto-
la eşzamanlı olarak yaşıyoruz. narme inşaat dışındaki maliyeti kimse ta-
1950'lerde ve 60'larda merkez ülkelerde rafından ödenmeyecek, kaynaklar iki ka-
kamu sübvansiyonları tarafından finanse nala akmaya devam edecekti: Evlerin mo-
edilen sosyal konut ve planlama hamlesi dern sanayinin ürettiği mallarla doldurul-
yeni birikim rejiminin desteği olarak işlev masına ve bir sonraki betonarme apart-
görüyor, hegemonik sektörlere servis ve- manın inşaatına.
riyordu. Yeni sosyal konutlar taze malla- Esneklik üzerine kurulu bu "büyük anlaş-
rın kitlesel olarak tüketilmesini kolaylaş- madın tahammül edemediği bir küme
tıracak istikrar ortamının güvencesi oldu- vardı: Uzun vadeli hesap, akıl ve norm.
lar. Türkiye'nin ikisini birden, aynı güçle Çünkü buralardan gelen sesler "bedeli"
yapacak imkanları yoktu. Kaynaklar ağır- hatırlattılar hep; "yumuşak modernleş-
lıklı olarak televizyona, otomobile, radyo- menin" ödenmemiş bedelini. 0 nedenle
teype, çamaşır makinesine, deterjana bürokrasi, teknokrasi ve meslekler ancak
harcandı o dönem. Tıpkı şimdi de cep te- formasyonlarını kapının dışında bırakmak
lefonuna, şifreli kanallara, seyahate, bor- şartıyla kabul edildiler "büyük anlaşma-
saya doğru yöneldiği gibi. Bu tabii ki kar- yı" ilmik ilmik ören küçük anlaşma ortam-
şılıklı bir ilişkiydi: Yatırımcılar üretim, tü- larının içine. "İşi bilmek" okuldan ve ki-
keticiler de tüketim tercihlerini bu sek- taptan öğrenilenleri unutmak, yerine bu
törlerin mallarından yana kullandı hep. ilişkilerin kendine özgü dilini ve alışkan-
Bilerek ve isteyerek. lıklarını benimsemek anlamına geliyordu.
Peki ya kent? Kentin üretimi ne oldu bu Dilin karışmasında ve anlaşılmaz hale gel-
arada? Ertelenemeyecek acil ihtiyaç ba- mesinde medya patlaması kadar inşaat
rınmadır her zaman. Barınamayan insan yapma konvansiyonlarının ve ortamları-
tüketemez de. Doğu Marmara'nın nüfusu nın da payı olsa gerek.
50 yıl içinde 15 kat artarak 1 milyonlardan Sıkışınca alıştığımız şu sonucu çıkarmaya-

You might also like