You are on page 1of 56

Kontrast

Foto g r af Der gisi Sayı:45 Ocak - Subat


, 2015

Suriye’den Göç Olgusu


. Cavidan Soykan . Şenay Özden . UNHCR . Doç. Dr. Veysel Ayhan
. Saner Şen . Mete Çarkçı . Yasin Akgül . Ümit Bektaş
ana sponsorluğunda
yayımlanmaktadır.
. Özcan Yurdalan . Orhan Alptürk . Eda Çalışkan
Dosya
Kontrast
Konusu
Editör
Kontrast AFSAD
Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği
Adına Sahibi
Ocak - Şubat Mustafa ERTEKİN

Yayın Yönetmeni (Sorumlu Müdür)


Kamuran FEYZİOĞLU

Merhaba Yayın Kurulu


Burcu VARDAR
Cemile ERDOĞAN AKBAY
Ceren ÖZCAN
Deniz KORAŞLI
Ebru ERDOĞAN
Mültecilik kavramsal olarak bir vatansızlık Esin YÖNDEM ÖZÇELİK
sorunu gibi görülse de özünde birebir bir Hakan TEMİZSOY
insanlık sorunudur. “Olmak” ve “var olmak” Mehmet VİDİNLİ
Yiğit KOÇBAY
arasında süre giden çatışmalarımızın bir
Zeynep HAMURDAN
sonucu aslında. Salt olmaktan öteye geçip,
bizi var eden sosyal kimliklerimizin bir Redaksiyon
uzantısı olarak çıkıyor karşımıza. İnsan her Mine HOŞGÜN SOYLU
yerde “olabilirdi” hâlbuki, ancak her yerde
“var olabilmesinin” mümkün olamadığını Grafik Tasarım
Cem DEMİR
görüyoruz. Canlı örnekleri ise yoğun bir
şekilde Suriye’den gelen göç. Şimdilik, Reklam
“var olmaktan” öte bir “olmak” savaşı Cem DEMİR
içerisindeler. Temel ihtiyaçlarını giderseler
yeter. Yeni nesilleri, bu topraklarda yetiştikçe Yönetim Yeri (Dergi İletişim)
AFSAD – Bestekar Sok. No: 28/21
“var olma” kaygılarını daha çok hissedeceğiz.
Kavaklıdere – Ankara
Yetişkinlerle konuşulduğunda ilk serzenişleri, Tel: 0312 4172115
çocuklarının eğitim ve öğretimden uzak Faks: 0312 4172116
kalmış olmaları oluyor. Şu an kendileri GSM: 0533 7388208
“olsalar” da gelecek nesillerinin “var www.kontrastdergi.com
www.afsad.org.tr
olabilmesini” istiyorlar. Dosya konumuzda
kontrast@afsad.org.tr
şu an nasıl “oldukları” ve gelecekte “var İki ayda bir yayımlanır.
olmalarının” nasıl gerçekleşebileceğine
bakmaya çalıştık bir nebze de olsa.
Baskı Mattek Matbaa
Ağaç İşleri Sanayi Sitesi 1354 Caddesi 1362
Sokak No: 35 İvedik ANKARA/TÜRKİYE
Tel:0.312.433 23 10 Pbx
Faks:0.312.434 03 56
Yayın Türü: Bölgesel Süreli
Kontrast Yayın Ekibi Adına ISSN: 1304-1134
Yayın Yönetmeni
Kamuran Feyzioğlu Her hakkı saklıdır. Bu dergide yer alan; yazı, makale,
kamuranfeyzioglu@gmail.com fotoğraf, karikatür, illüstrasyon, vb.’nin, elektronik
ortamlar da dahil olmak üzere, kullanım hakları
AFSAD (Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği)’a ve/
veya eser sahiplerine aittir. İzin almaksızın, hangi
dilde ve hangi ortamda olursa olsun, materyalin
tamamının ya da bir bölümünün kullanılması
yasaktır.

Dergide yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına


aittir.

Kapak Fotoğrafı: Cem Demir


Suruç Şanlıurfa 2014
(Rojova Çadır Kenti)

2 3 AFSAD
İçindekiler

4 SURİYE’DEN GÖÇ OLGUSU


Hazırlayanlar:
38 F/64
Ertelenen Bir Cevap
Burcu VARDAR Özcan YURDALAN
Ebru ERDOĞAN
Yiğit KOÇBAY
Zeynep HAMURDAN

4 Mültecilik ve İnsan Hakları


40 Portfolyo
Cavidan SOYKAN “Az kısalt !” İstasyon Berberi Cavit
Yusuf DARIYERLİ
7 Suriyeli Sığınmacılarla Hazırlayan: Ceren ÖZCAN
Dayanışma(ma)
Pratikleri
Şenay ÖZDEN

9 UNHCR’nin, Türkiye’nin Suriye


Acil Durumu Müdahalesine Sağ- 45 Karşı-laşan Düşünceler
Fotoğraf ve Fotoğrafik Görsel Dil
ladığı Destek
Orhan ALPTÜRK
Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliği

15 Suriyeli Mülteciler Realitesi ve


Uzun Dönemli Planlamalara
Dönük Öneriler 48 Usta İşi
Sami GÜNER
Doç. Dr. Veysel AYHAN Hazırlayan: Deniz KORAŞLI

18 Savaşın Mağduru Yine Siviller!..


Saner ŞEN

24 IŞİD, Kobani Savaşı 52 Ve Sinema...


Film Şeridinde Akan Yaşamlar
ve Kobani Göçü
‘Göç’ Yolundan Sinemaya
Mete ÇARKÇI
Yansımalar...
Eda ÇALIŞKAN
29 74. Ferman Ezidiler
Yasin AKGÜL

34 Anlamak Okuyoruz
Ümit BEKTAŞ 54 Görünüre Dair
Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar
John BERGER
Hazırlayan: Burcu VARDAR
Dosya
Konusu
Mültecilik ve İnsan Hakları
Ocak - Şubat

Cavidan SOYKAN
Ankara Üniversitesi
SBF İnsan Hakları Merkezi
soykan@politics.ankara.edu.tr

Mültecilik sadece hukuki bir statü olarak vatandaşlığın yitirilmesi


değil, aynı zamanda içine doğulan siyasi topluluğun, ulusal kimliğin
de kaybı demektir.

Mülteci çalışmaları alanı, insan haklarının en poli- tik bir sürece işaret eder. Mültecinin sığınma talebin-
tik konularından birini oluşturur. Çünkü mültecilik, de bulunduğu devlet de aslında onun toplumsal ve
insanın vatandaşı olduğu toprakları zulüm tehdidi siyasal yapıya bir tehdit oluşturmayacağı varsayımın-
nedeniyle terk etmesi sonucu tüm haklarını yitirdiği dan hareket eder. Vatandaşlık bağıyla bağlı olduğu
ve insanlığın korumasına ihtiyaç duyduğu bir duru- siyasi topluluğu terk etmek zorunda kalan mülteci,
ma işaret eder. Bugün kabul gören ve temelleri 1789 insan haklarına tekrar kavuşabilmek için önce başka
İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’ne uzanan insan bir siyasi topluluk tarafından kabul edilmelidir. Ulus-
hakları anlayışına göre, herkesin sırf insan olmak- üstü insan hakları mekanizmalarının koruduğu temel
tan kaynaklanan, doğuştan sahip olduğu vazgeçilmez hak ve özgürlükler, henüz bir dünya devletinden söz
ve devredilemez birtakım hakları vardır. Devletler edemeyeceğimiz için, ancak yine bir ulus-devlet içe-
vatandaş olsun ya da olmasın egemenlik yetkisi al- risinde gerçekleştirilebilir. Hannah Arendt’in (1949)
tındaki herkes için bu hakları sağlamak, korumak “İnsan Haklarının Paradoksu” olarak tanımladığı
ve gerçekleştirmekle yükümlüdür. II. Dünya Savaşı bu durum, kişinin insan haklarını yitirmesinin ya da
sonrası Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi tara- mülteci haline gelmesinin, onu tam da bu bahsettiği-
fından uluslararası sözleşmeler yoluyla oluşturulan miz insan hakları anlayışının tarif ettiği durum içeri-
insan hakları mekanizmaları, bu anlayışın bir devamı sine soktuğunu, ama onu burada bu soyut kutsal in-
olarak ulus-üstü düzeyde temel hak ve özgürlüklerin sanlığından başka aslında hiçbir şeyin beklemediğini
korunması amacını taşır. Böylece ulus-devlet sistemi bize anlatır. Arendt’e göre, kişi, insan olmanın temel
içerisinde yaşayan ama vatandaş olmayan göçmenler, niteliği olan insan onurunu yitirmeden de insan hak-
mülteciler ve vatansızlar da bu haklardan yararlana- larını yitirebilir. Sadece üyesi olduğu siyasi toplulu-
bilecek ve içinde yaşadıkları devlet haklarını ihlâl et- ğu yitirmek kişiyi, insan haklarının dayanağı sayılan
tiğinde ulus-üstü koruma mekanizmalarına başvura- insanlıktan çıkarmaya yeter. Bu nedenle de soyut
bilecektir. bir insan hakları anlayışındansa ‘haklara sahip olma
hakkını’, diğer bir deyişle siyasi bir topluluğun üyesi
Temel hak ve özgürlüklerin anayasalar dışında ulus-
olma hakkını savunmamız gerekir. 1
lararası sözleşmeler yoluyla ‘herkes’ için korunur hale
gelmesi, teoride vatandaşlık kurumunun önemini yi- Bugün ülkesindeki savaş ve şiddetten kaçarak kom-
tirdiği ve artık günümüzde kaynağını insan hakları şu devletin sınırlarında koruma arayan ya da denizde
anlayışından alan bir ulus-ötesi üyelik modelinden lastik bir botla karşı kıyıya çıkmaya çalışan sığınmacı-
söz edebileceğimiz tartışmalarına yol açmıştır. İşte ların yaşadığı durum tam da budur. O sınır noktasın-
bu iddianın doğruluğunu bize kanıtlayacak olan, için- da, denizde bot üstünde ya da karada bir tır kasasında
de yaşadığı ulus-devletin koruması dışında kalan ve sığınacak çıplak insanlıklarından başka hiçbir şeyleri
söz konusu insan hakları anlayışının çizdiği çerçeve- yoktur mültecilerin. Ne zaman ki varmak istedikleri
de temel haklarına tekrar kavuşabilmek için başvu- ülke önce onları topraklarından içeri kabul eder ve
rabileceği insanlıktan başka hiçbir şeyi kalmayanlar, sonra hukuki bir statü tanıyıp, o siyasi topluluğun
diğer bir deyişle mültecilerdir. Mültecilik sadece hu- bir parçası kılar, işte o zaman mülteciler ayrıldıkları
kuki bir statü olarak vatandaşlığın yitirilmesi değil, ülkeleri ile birlikte kaybettikleri insan haklarına da
aynı zamanda içine doğulan siyasi topluluğun, ulu- tekrar kavuşmuş olurlar. Ancak sözleşmelerle koru-
sal kimliğin de kaybı demektir. Tam da bu nedenle, nan uluslararası hukuka bakacak olursak, mülteciler
başka bir ülkenin hukuki korumasından yararlanmak açısından korunan bir sığınma hakkından söz etme-
için sığınma talebinde bulunanlar açısından travma- miz mümkün değildir. Arendt’in bundan yarım yüzyıl

4 5 AFSAD
önce işaret ettiği gibi insan haklarına en çok ihtiyacı ile sınırlı tutma seçeneği tanınmıştır. Sözleşmeye
olanlar bu hakları en az gerçekleştirebilme ihtimali bu coğrafi sınırlama ile taraf olan dünyadaki üç ül-
olanlardır. II. Dünya Savaşı sonrası Birleşmiş Millet- keden biri de Türkiye’dir (Diğer iki ülke ise Mada-
ler’in temellerini attığı insan hakları anlayışını temsil
gaskar ve Kongo’dur.).Türkiye’nin sözleşmeye taraf
eden en temel belge, 1948 tarihli İnsan Hakları Evren- olduğu 1961 yılından beri ülkedeki sığınmacıların
sel Beyannamesi’ne göre; herkesin sığınma arama ve büyük çoğunluğunu Avrupa dışından gelen İranlı-
başka ülkelerin korumasından yararlanma hakkı var- lar, Iraklılar ve Afganlar oluşturmuştur. 2011 yılın-
dır ama buna karşılık, devletlerin hukukça tanımlan- dan beri de toplamda bir milyon altı yüz bin Suriyeli
mış bir koruma sağlama ödevi yoktur. sığınmacı Türkiye’den koruma talep etmiştir.2 An-
cak Suriyeliler kitlesel olarak uluslararası koruma-
Uluslararası insan hakları hukukunda mültecinin ta-
ya ihtiyaç duyduğundan, hukuki durumları Türki-
nımını yapan ve uluslararası korumaya dair en temel
ye’de bireysel statü belirleme prosedürüne tabi di-
ilkeleri içeren 1951 tarihli “Mültecilerin Hukuki Sta-
ğer sığınmacı gruplarından farklılaşmaktadır. 1951
tüsüne İlişkin Sözleşme” de, devletlere, mültecilere
sözleşmesine göre; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir top-
koruma sağlama konusunda herhangi bir sorumluluk
lumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerin-
yüklemez. Mültecilik ve sığınma hakkı arasında ku-
den dolayı zulme uğrayacağına dair haklı bir korku
rulabilecek tek bağlantı, sözleşmenin 33. maddesinde
taşıyan ve vatandaşı olduğu ülkenin korumasından
düzenlenen geri göndermeme ilkesidir. Bu ilke zaman-
yararlanmayan veya söz konusu korku nedeniyle
la uluslararası teamül hukukunun bir parçası haline
yararlanmak istemeyen kişilere
gelmiş ve sözleşmeye taraf olmayan
bireysel statü belirleme işlemi so-
devletler açısından da bağlayıcılık Aslında nucunda taraf devletler mülteci
kazanmıştır. Söz konusu ilkeye göre,
mülteciler her ne şekilde olursa ol- uluslararası statüsü tanır. Türkiye, sözleşmeyi
coğrafi sınırlama ile uygulamayı
sun zulüm görecekleri bir ülkeye geri
gönderilemezler. Ancak bu noktada mülteci hukuku tercih ettiğinden bu statüyü sade-
ce Avrupa Konseyi üyesi ülkeler-
mülteci ve sığınmacı arasındaki ay-
rıma dikkat etmemiz gerekir. Sığın- devletlerin den gelen sığınmacılara tanımak-
tadır. Ne var ki uygulamada bu
macı terimi; sınır geçmiş, başka bir
ülkeden sığınma talep etmiş ama he- göç kontrolü statünün şimdiye kadar kaç kişiye
tanındığına dair elimizde net bir
nüz mülteci statüsü kazanmamış ki-
şiler için kullanılır. Geri gönderme- üzerindeki bilgi yoktur.
me ilkesinin geçerli olabilmesi için
sığınmacının başka bir ülke toprağı-
egemen gücü ile Coğrafi sınırlama nedeniyle Av-
rupalı başvurucu sayısı az olduğu
na adım atmış ve talepte bulunmuş
olması gerekir. Bugün içinde yaşa-
insanların mevcut için Türkiye sözleşmenin uygu-
lanması için bir kanun hazırlama
dığımız dönemde devletlerin izlediği uluslararası gereği duymamıştır. Hâlbuki söz-
sıkı sınır koruma politikaları, sığın- leşme statü belirleme prosedürü-
macıları düzensiz göçmene çevirerek koruma ihtiyacı nü tamamen taraf ülkelere bırak-
daha sınırda uluslararası korumaya tığı için sığınmacıların temel hak
erişimlerine engel olmaktadır. As- arasında bir ve özgürlüklerinin korunması
lında uluslararası mülteci hukuku amacıyla bu alanın bir kanunla
devletlerin göç kontrolü üzerindeki uzlaşma aracıdır. düzenlenmesi gerekir. Sığınma ve
egemen gücü ile insanların mevcut uluslararası koruma alanı bu ne-
uluslararası koruma ihtiyacı arasında bir uzlaşma ara- denle Türkiye’de politika düzeyinde bir insan hak-
cıdır. 1951 Sözleşmesi, statü belirleme işlemleri konu- ları sorunundan ziyade yabancılar hukuku sorunu
sunda sessiz kalarak, bu konuyu devletlerin egemenlik olarak algılanmış ve geçtiğimiz yıla kadar devlet
yetkisine bırakmıştır. Bu anlamda devletler sadece ko- tarafından bir göç yönetimi politikası inşa edilme-
ruma sağlayıp sağlamamaya değil, kendi topraklarında miştir. Bunda, göç politikasının ilk olarak 1934 ta-
mültecilik statüsünden ne şekilde yararlanılacağını da rihli İskân Kanunu ile düzenlenmiş olması ve göçün
belirlemeye yetkilidir. Cumhuriyet’in ilanından sonra bir ulusal kimlik
inşa aracı olarak görülmesinin de etkisi büyüktür.
1951 Sözleşmesi, Soğuk Savaş döneminde iki farklı si-
2013 yılı Nisan ayında kabul edilen Yabancılar ve
yasi kampın güç mücadelesi sonucu Avrupa merkezli
Uluslararası Koruma Kanunu, Türkiye’nin bu alan-
hazırlanmış bir metindir. Sözleşme uluslararası koru-
da kabul ettiği ilk kanundur. Ancak bu kanun da
mayı coğrafi olarak Avrupa, zamansal olarak da 1951
coğrafi sınırlama korunarak hazırlandığı için aynı
yılı öncesinde meydana gelen olaylarla sınırlı tutmuş-
anlayışı devam ettirmiş ve sığınma prosedürünü
tur. 1967 yılında kabul edilen ek bir protokolle zaman-
yabancılar hukuku ile birlikte düzenlemiştir. Bu
sal sınırlama tamamen kaldırılmış olsa da imzacı ülke-
kanun öncesinde sığınma 1994 yılında hazırlanan
lere coğrafi olarak sözleşmenin uygulamasını Avrupa
bir yönetmelikle yönetiliyordu. 1980’li yılların sonu lararası mülteci hukukunun ilkeleri ile uyumludur.
ile 1990’ların başında Irak’tan, Saddam Hüseyin’in Uluslararası hukuk; devletlere, mülteciler söz konusu
zulmünden kaçarak sınırlarımıza gelen Kürt mülteci- olduğunda doğrudan bir kabul ve koruma yükümlü-
lerin durumu o dönem bölgede yaşanan olaylar nede- lüğü getirmez. Başta da belirttiğimiz gibi mülteci ça-
niyle daha ziyade bir terör ve güvenlik sorunu olarak lışmaları alanı, ülkelerin vatandaşlık ve dolayısıyla da
algılanmış ve hükümet acilen hukuki bir düzenleme ulusal kimlik siyasetleri ile çok yakından alakalıdır.
yapma gereği duymuştu. Çıkarılan 1994 Yönetmeliği Ulus-devletler meşruiyetlerini ve devamlılıklarını bu
esas olarak kitlesel akınları sınırda durdurmayı ve sı- kapanmaya borçludur. Türkiye de kendi toplumsal
ğınmacıların sınırı geçmelerini önlemeyi hedef alacak ve siyasal yapısına tehdit olabileceğini düşündüğü
şekilde düzenlenmiştir. gruplara karşı uluslararası hukuku egemenlik yetkisi
dâhilinde farklı yorumlamış ve uygulamıştır. Bu an-
Suriyelilere karşı 2011 yılından beri izlenen açık kapı
lamda mültecilik, bize sadece bugünkü insan hakları
ve geri göndermeme ilkesini içeren politikanın aksi-
anlayışının ‘öteki’nin haklarını korumadaki yetersiz-
ne, 1990’larda Irak’tan gelen mülteciler sınırda dur-
liğini göstermekle kalmaz, aynı zamanda söz konu-
durulmuş ve daha sonra inşa edilen üç kampta barın-
su devletin insan haklarına bakışını da yansıtır. Bu
dırılmıştır. 1992’de Körfez Krizi’nin sona ermesiyle
minvalde, Türkiye’nin son dönemdeki insan hakları
birlikte gelenler Irak’ın kuzeyinde oluşturulan gü-
karnesinin pek de parlak olmadığını söylemek yanlış
venli bölgeye geri gönderilmiştir. Aslında Iraklı mül-
olmayacaktır.
tecilerin o dönem gördüğü muamele, Yugoslavya’da
patlak veren iç savaştan kaçarak 1992 ile 1997 yılları Kaynaklar
arasında Türkiye’den koruma talep eden Bosnalı sı-
1- Arendt, H. (1948) [1998], Totalitarizmin Kaynakla-
ğınmacıların durumundan da farklılaşır. Türkiye bu
rı-2 Emperyalizm, İletişim Yayınları.
grup için de açık kapı politikasını baştan beri izlemiş
ve gelenlerin bir kısmı İskân Kanunu hükümlerinden 2-‘Hayatta Kalma Mücadelesi: Türkiye’deki Suri-
yararlanarak önce göçmen daha sonra da vatandaşlık ye’den Gelen Mülteciler’, Uluslararası Af Örgütü ra-
statüsü kazanmıştır. Farklı sığınmacı gruplarına kar- poru: http://www.amnesty.org.tr/icerik/59/1454/
şı Türkiye’nin tarihsel olarak farklılaşan politikası, suriye
aslında bu yazı boyunca açıklamaya çalıştığımız ulus-

6 7 AFSAD
Dosya
Konusu
Suriyeli Sığınmacılarla
Dayanışma(ma) Ocak - Şubat

Pratikleri

Şenay ÖZDEN
Hamiş Suriye Kültür Evi
senay.ozden@gmail.com

Türkiye’de hükümetin ilk dönemde Suriyelilere yönelik yaygın


bir şekilde kullandığı “mülteci değil, misafir” söylemi, devletin
sığınmacılara yönelik sorumluluklarını ve sığınmacıların sahip
oldukları hakları düzenleyecek yasal bir çerçevenin çok uzun bir
süre oluşturulmamış olması; Gaziantep, Kahramanmaraş, Ankara
ve İstanbul gibi birçok ilde Suriyelilere yönelik sokak saldırıları ve
ev kundaklama girişimlerinin ve genel olarak halk arasında gitgide
yaygınlaşan sığınmacı karşıtı duruşun arka planını hazırladı.

Mart 2011’de Suriye’de halk ayaklanmasının başla- söylem hâkim oldu: mezhepsel ve dini kimlik üzerin-
masından sadece bir kaç ay sonra Suriyeli sığınma- den sığınmacılarla dayanışan bir söylem ve sığınmacı
cılar Türkiye’ye gelmeye başladılar. İlk gelenler, reji- karşıtı, ırkçı, ayrımcı söylem. Bu iki söylemi de eleşti-
min baskısından, tutuklanma ve işkence tehdidinden rebilecek, hak temelli bir duruş ise ne yazık ki çok geç
kaçan barışçıl eylemcilerdi. Türkiye’ye gelen sığınma- oluşmaya başladı. Hak temelli dayanışma söylemi ve
cıların sayısı, Esad rejiminin uyguladığı şiddetle doğ- pratikleri, Suriyeli sığınmacılara karşı nefret söylemi-
ru orantılı olarak arttı. Köylerin, mahallelerin rejim nin ve linç girişimlerinin yükselmesiyle başladı.
tarafından bombalanmaya başlaması; Suriye’de mu-
Türkiye’de hükümetin ilk dönemde Suriyelilere yö-
halefetin silahlanması ve ayaklanmanın bir iç savaşa
nelik yaygın bir şekilde kullandığı “mülteci değil, mi-
dönüşmesiyle sığınmacı sayısı katlanarak arttı. Yak-
safir” söylemi, devletin sığınmacılara yönelik sorum-
laşık son bir buçuk yıldır ise, IŞİD ve benzeri selefi, ci-
luluklarını ve sığınmacıların sahip oldukları hakları
hatçı örgütlerin kontrolü altındaki bölgelerden kaçan
düzenleyecek yasal bir çerçevenin çok uzun bir süre
Suriyelilerin Türkiye’ye geldiklerini görüyoruz.
oluşturulmamış olması; Gaziantep, Kahramanmaraş,
Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye gelmeye başlama- Ankara ve İstanbul gibi birçok ilde Suriyelilere yöne-
sından itibaren, bu mesele hak temelli bir anlayışla lik sokak saldırıları ve ev kundaklama girişimlerinin
değil, Türkiye’deki mevcut siyasi kutuplaşma çerçeve- ve genel olarak halk arasında gitgide yaygınlaşan sı-
sinde tartışıldı. Genelleme yapacak olursak, AKP’nin ğınmacı karşıtı duruşun arka planını hazırladı. “Mül-
Suriye siyasetini destekleyen kişi ve kurumlar Suri- teci değil, misafir” söylemi “Misafirse misafirliğini
yeli sığınmacılarla “Müslüman kardeşlerimiz, misa- bilsin”, “Misafir dediğin bu kadar uzun süre kalmaz”,
firlerimiz” söylemi üzerinden dayanışırken, AKP si- “Misafir dediğin yatak odasına kadar girmez” söylem-
yasetine eleştirel kesimler ise, sığınmacıları AKP’nin lerine dönüştü. Bu cümleleri dile getiren sığınmacı
dış politikasının doğrudan bir sonucu olarak tanım- karşıtı kesimlerin hükümetten talebi, ya sığınmacıla-
layıp, sığınmacılarla dayanışmanın “AKP yandaşlığı” rın sınır dışı edilmesi ya da en iyi ihtimalle kamusal
olarak algılanabileceğinden çekinerek, bu meseleden hayattan uzak, şehir dışında kamplara hapis edilme-
uzak durmayı tercih ettiler. Bunun yanı sıra, Suriyeli leridir. Sığınmacıların Türk kültürünü bozduğunu,
sığınmacıların daha yoğun olarak yaşamaya başladı- vatandaşların hayatını ve yaşam koşullarını tehdit
ğı Hatay, Gaziantep gibi bazı sınır illerinde sınıfsal ettiklerini dillendiren birçok eylem gerçekleştirildi.
ve kültürel farklılıklar üzerinden ırkçı ve sığınmacı Bu eylemlerin sonrasında, Gaziantep ve İstanbul’da
karşıtı ayrımcı söylemler yükselmeye başladı. “Suri- birçok sığınmacı zorla kamplara götürülürken, bazı
yeliler oturmayı kalkmayı bilmiyor”, “cahil, eğitimsiz şehirlerde Arapça tabelalar belediye kararıyla indi-
Suriyeliler” gibi cümleler ve sığınmacılara yönelik rildi. Yetkililerin bu meseleyi, Suriyelileri daha fazla
şehir efsaneleri yaygın bir şekilde duyulmaya başlan- görünmez kılarak çözme siyasetleri, sığınmacı karşıtı
dı. Özetle, ilk dönemde sığınmacılara yönelik iki ana ırkçı eylemlere yeşil ışık yakmış oldu.
Sığınmacı karşıtı, ırkçı nefret söyleminin bir aya- Türkmen sığınmacıları, Alevilerin Alevi sığınmacıları
ğını milliyetçi ve yabancı düşmanı kimlik siyaseti oluşmuştur. Bu durum, Türkiye’de göçmen ve sığın-
oluştururken, diğer ayağını ise Türkiye’nin yapısal macı meselesini kimlik siyasetine indirgeyerek, hak
sorunlarının kaynağını irdelemek yerine, bu sorun- temelli bir savunuculuk yapılmasını engellemekle
ların sorumluluğunu Suriyeli sığınmacılara yükle- birlikte, Suriyelileri de mezhepsel kimlikler edinme-
mek oluşturdu. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, ye itmiştir.
Türkiye’de de işsizlik, konut sorunu, sağlık hizmetle-
Türkiye’de Kobanili sığınmacılarla dayanışma, Koba-
rinin yetersiz kalması gibi meselelerden sığınmacılar
nilileri siyasi özneler ve aktörler olarak gören bir da-
sorumlu tutuldu. Sığınmacı karşıtlığına karşı, insan
yanışmayken, özellikle Arap Suriyelilere yönelik algı
hakları örgütlerinin ve bazı emekçi örgütlerin dü-
“dilenci” ve savaştan kaçmış “zavallı” Suriyeliler im-
zenlediği eylemler gerçekleşti. Bu eylemler arasında
geleri üzerine dayalıdır. Bu sığınmacılarla dayanışma
benim en çok önemsediklerim, karşımıza almamız
pratikleri büyük ölçüde, Suriyelilerle birlikte, sığın-
gerekenin Suriyeli sığınmacılar değil, hem Türkiyeli
macıları vatandaşla eşit, siyasi ve toplumsal özneler
hem de sığınmacı emekçileri sömüren kapitalist dü-
olarak kurgulayan, vatandaşla sığınmacının arasın-
zenin olduğunu vurgulayan emekçi eylemleriydi. Bu
daki farkı silen pratikler olarak değil, vatandaşın sı-
eylemler, vatandaşlık ve bir devlete aidiyet üzerinden
ğınmacının hakkını savunmaya soyunduğu, sığınma-
oluşmuş eşitsiz ilişkiyi sorgulayan en etkili eylem-
cının sesi olduğu, zaman zaman Suriyeli sığınmacıları
lerdi. Bir devletin sığınmacılarla kurduğu ilişkinin,
“çocuklaştıran”, Türkiye’ye gelmeden önceki siyasi ve
yine aynı devletin vatandaşıyla kurduğu ilişkiden çok
toplumsal özneliklerini yok sayan hiyerarşik ilişkiler
farklı olmadığını, yapısal ve sınıfsal eşitsizlikleri göz
olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısı ile şimdiye kadar,
önüne almadan sığınmacılarla dayanışma pratikle-
hak savunucularla Suriyeli sığınmacıların birlikte ör-
rinin oluşturulamayacağını göstermesi açısından bu
gütlediği dayanışma pratikleri çok cılız kalmıştır. Su-
eylemler çok önem taşımaktadır.
riyeli sığınmacılar, kültürel, fikirsel ve siyasi anlamda
Türkiye’de hükümetin mezhep ve etnik kimlik üze- üretim yapan kişiler olarak algılanmamaktadır. Tür-
rinden belirlediği sığınmacı siyasetine tepki ve ce- kiye’de artık yapılması gereken, sığınmacıların şehir-
vap olarak, muhalif hareketler de genel bir sığınmacı de ve kamusal hayatta vatandaşlar kadar hak sahibi
hakkı savunuculuğundan ziyade, kimlik üzerinden olmaları gerektiğini savunan, sığınmacıların hem
savunuculuk yapmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’de siyasi hem kültürel özneler olarak yer aldığı, insani
her siyasi ve toplumsal kesimin kendi sığınmacı gru- yardım üzerinden değil, hak temelli dayanışma ey-
bu oluşmuştur. Hükümetin, Sünni sığınmacıları, lemlerinin örgütlenmesidir.
Kürt hareketinin Kürt sığınmacıları, milliyetçilerin

8 9 AFSAD
Dosya
Konusu
UNHCR’nin, Türkiye’nin
Suriye Acil Durumu Müdahalesine Ocak - Şubat

Sağladığı Destek

Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliği

Türkiye, insan hareketlerinin merkezinde da, 2013 Nisan ayında kabul edilen ve 2014 Nisan
olduğundan farklı göç hareketlerine tanıklık etmiş ve ayında yürürlüğe giren Yabancılar ve Uluslararası
sığınacak yer arayanlara yüzyıllar boyunca kapılarını Koruma Kanunu önemli bir dönüm noktasıdır.
açmıştır. Geçtiğimiz 54 yıl boyunca, UNHCR (United Geldikleri ülkeye bakılmaksızın, tüm sığınmacılar
Nations High Commissioner for Refugees - Birleşmiş ve mültecilere ilke olarak uluslararası standartlara
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği), Türkiye’de uygun şekilde koruma sağlamak ve yardım etmek
varlık göstermiş ve uluslararası koruma ihtiyacında için bütüncül bir çerçeve sağlamaktadır. Bu kanunun
olan insanlara, sığınacak liman olmasını sağlayan bu uygulama yönetmelikleri, kanunun tam olarak hayata
insani geleneği devam ettiren yetkililerle çalışmıştır. geçirilmesi için kritik önem taşımaktadır.
Türkiye, çok yüksek sayıda mülteciye ev sahipliği Suriye’deki çatışma başladığından bu yana 3,5 yıldan
yapan ülkelerden biridir ve Türkiye’de uluslararası fazla süre geçmiş ve hali hazırda büyük çoğunluğuna
korumaya ulaşan nüfus yalnızca ülkedeki yüksek bölgedeki komşu ülkelerin ev sahipliği yaptığı 3,2
sayıdaki Suriyeli mültecileri değil, aynı zamanda milyondan fazla Suriyeli mülteci olmuştur. 7,6
aralarında Iraklı, Afgan ve İranlıların da olduğu milyon insan Suriye içinde yerinden edilmiş olup; 5
birçok uyruktan ve diğer birçok ülkeden insanları da milyonu çocuk olan 12,2 milyon kadar insanın yine
içermektedir. Suriye içinde acil olarak insani yardıma ihtiyacı
olduğu tahmin edilmektedir. Bölgede Suriyeli
Türkiye Cumhuriyeti, Mültecilerin Statüsüne dair
mültecilere ev sahipliği yapan ülkelerden biri olan
1951 Sözleşmesi’ne ve 1967 Protokolü’ne taraf
Türkiye, mültecilerin kayıt altına alınma işlemini
olup, yükümlülüklerini Avrupa’da meydana gelen
gerçekleştiren yetkililerin paylaştığı verilere göre,
olaylardan dolayı koruma talebinde bulunan
aralarında yaklaşık 222.000’i Türkiye tarafından
mültecilerle sınırlandıran coğrafi kısıtlamayı
kurulan ve yönetilen 22 kampta yaşayan, tahmini
sürdürmektedir. Türkiye, yükümlülüklerini ‘Avrupalı
1,6 milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği
mülteciler’ (Avrupa Konseyi’ne üye ülkeler) ile
yapmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık
sınırlı tuttuğu için; diğer ülkelerdeki olaylardan
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD)
dolayı ülkelerinden kaçmak durumunda kalmış
tarafından yönetilen kamplardaki mültecilere; gıda,
olan sığınmacılara, UNHCR kendileri için başka
barınma, eğitim, temel hizmetler ve sağlık hizmeti
bir yerde kalıcı bir çözüm bulana kadar Türkiye’de
sağlanmaktadır.
geçici sığınma sağlanmaktadır. UNHCR, uluslararası
koruma ihtiyacı içinde olan insanları belirleme ve Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’ndaki
geçici sığınmaya ilişkin ulusal prosedür ile paralel tanımı ile ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı
mülteci statüsü belirleme işlemini Avrupalı olmayan ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma
sığınmacılar için yapmaktadır. 2014 Kasım ayı sonu bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen
itibariyle, Türkiye’de UNHCR’nin ilgi alanına giren veya sınırlarımızı geçen ve haklarında bireysel
yaklaşık 190.000 (Suriyeli olmayan) sığınmacı ve olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi
mülteci vardır. yapılamayan yabancılara sağlanan korumayı ifade
eden Geçici Koruma Rejimi Suriyeliler için 2011
Türkiye, mültecilerin statüsüne dair 1951
yılında ilan edilmiştir. Türkiye, Suriye acil durumunu
Sözleşmesi’ne coğrafi sınırlamasını sürdürüyor olsa
takiben Suriyeli mülteciler için bu statüyü ilan eden
ilk ülkedir. Geçici koruma ilke olarak, Türkiye’ye yaklaşık 190.000 kişinin geldiğini bildirdiği, 19 Eylül
kabul edilme, koruma ve ihtiyaç duyulduğu süre 2014 acil durumunun ardından; UNHCR, yetkilileri
boyunca ülkede kalma ve zorla geri gönderilmeye desteklemek, acil ihtiyaçları değerlendirmek
karşı korumayı kapsamaktadır. ve diğer insani aktörler arasında müdahalenin
koordinasyonunu sağlamak için saha çalışanlarını
İlk Suriyeli mültecilerin Türkiye’de sığınma talebinde
derhal bölgeye sevk etmiştir. Türkiye’nin bu
bulunduğu Suriye’deki krizin başından bu yana
akına yönelik müdahalesine desteği çerçevesinde,
UNHCR, Türkiye ile yakın iş birliği içerisinde olup,
UNHCR, yetkililerle koordinasyon içerisinde,
Türkiye’deki Birlemiş Milletler kuruluşlarının
mültecilerin acil ihtiyaçlarını karşılamak üzere
Türkiye’nin müdahalesini destekleme çabalarına
temel yardım malzemeleri sağlanmasında Türkiye’yi
liderlik etmekte ve koordinasyonu sağlamaktadır.
desteklemiştir. Yalnızca Ayn al-Arab’dan gerçekleşen
Bunun yanında 2014 yılında, Suriyeli mülteciler
bu akına yönelik, UNHCR’nin planladığı müdahale
için 6. Bölgesel Müdahale Planı çerçevesinde,
hava, kara ve deniz yoluyla
UNHCR, diğer ortaklarla
birlikte, mültecilere koruma Bölgede Suriyeli yardım tedariklerinin getirileceği
bir lojistik operasyon ile 200.000
sağlanması, temel ihtiyaçlar ve mültecilere ev faydalanıcıyı hedeflemiştir.
elzem hizmetler, sağlık, eğitim,
gıda ve geçim kaynakları/ev sahipliği yapan Ayrıca, UNHCR, Türk yetkililer
tarafından Suruç bölgesinde
sahibi halkın desteklenmesi ülkelerden biri 30.000’den fazla kapasiteli
gibi çeşitli hedef sektörlerde olan Türkiye, yeni bir kampın kurulmasını
yardım sağlanmasında Türkiye
Cumhuriyeti’ni desteklemeye mültecilerin kayıt desteklemektedir.
devam etmektedir. altına alınma işlemini Hali hazırda, desteğe ihtiyaç
duyulan öncelikli önem taşıyan
UNHCR çalışanları; kayıt, gerçekleştiren alanlardan biri kayıt işlemlerinin
kamp yönetimi, hassas
durumların tespit edilmesi,
yetkililerin paylaştığı tamamlanmasıdır. Türkiye’deki
gönüllü geri dönüş ve diğer verilere göre, Suriyeli mültecilerin büyük
çoğunluğunun şehirlerde
korumaya ilişkin hususlarda aralarında yaklaşık yaşıyor olması ve bu bağlamda
teknik destek sağlamak üzere
tüm kamplarda düzenli olarak
222.000’i Türkiye birçoğunun temel hizmetlere
varlık göstermektedir. Buna ek tarafından kurulan ve
erişim konusunda güçlüklerle
karşı karşıya olmasıdır. Türk
olarak, UNHCR eğitim, sağlık yönetilen 22 kampta yetkililerin verdiği bilgilere göre,
ve beslenme, su, sanitasyon
(hijyen ve sağlık koşullarının yaşayan, tahmini 2014 Kasım ayı sonu itibariyle,
Türkiye’de 1.1 milyondan fazla
oluşturulması) ve alan planlama 1,6 milyondan fazla Suriyeli mülteci kayıt altına
konularında ek teknik uzmanlık Suriyeli mülteciye alınmış olup, bu mültecilerin
için kamplara çalışanlarını
göndermektedir. ev sahipliği 850.000’den fazlası kampların
dışında kaydedilmiştir.
Donörlerin sağladığı önemli yapmaktadır. Mültecilerin kayıt altına alınması
destek sayesinde, UNHCR’nin koruma, hassas durumlar ve
Türkiye’nin müdahalesine, hem kamplarda hem de ihtiyaçların tespit edilmesinde ilk adımı teşkil
kamp dışında yaşayan Suriyeli mültecilere yönelik ettiğinden ve Türkiye’deki mültecilerin çoğunluğu
olmak üzere, temel yardım malzemesi desteği kamp dışında yaşadığından, UNHCR, yetkililerle
(barınma, kış ihtiyaçları, gıda yardım desteği, gerçekleştirdiği görüşmeler sonunda, ihtiyaçların ve
mesleki eğitim programları ya da özel ihtiyaçları hassas durumların tespit edilmesi üzere Türkiye’nin
olan mülteciler için malzemeleri de içeren) toplamda kamp dışında yaşan Suriyeli mültecileri kayıt altına
186,5 milyon ABD Doları’na erişmiştir. Açıktır ki, alma çabalarını 34 mobil koordinasyon/kayıt merkezi
çok daha fazla desteğe ihtiyaç vardır ve Türkiye 2014 bağışıyla desteklemiştir.
sonuna yaklaşırken Suriyeli mülteciler için Bölgesel
Dördüncü yılını doldurmaya yaklaşan Suriye acil
Müdahale Planı çerçevesinde Suriyeli mültecilere ev
durumunda, özellikle Güney Doğu Bölgesi’ndeki
sahipliği yapan ülkelerin gereksinimlerinin fonlanma
illerde, yüksek sayıda Suriyeli mültecinin yaşadığı,
oranlarına bakıldığında bu kriz boyunca komşu
hatta bazılarında mültecilerin sayısının ev sahibi
ülkeler arasında Suriyelilere yönelik müdahalesi
halkın nüfusunu geçmiş olduğu görülmektedir. Bu
kapsamındaki gereksinimleri için %29 oranıyla en
durum ev sahibi halk ve kaynaklar üzerinde bir baskı
düşük düzeyde fon desteği almış ülke durumundadır.
oluşturmaktadır. Mültecilere ev sahipliği yapan
Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki Ayn al-Arab (Kobani halkın desteklenmesi konusu da, örneğin sağlık
olarak da bilinen) şehrinden yetkililer tarafından hizmetlerinde, önemli bir alandır. Suriyeli mültecilerin

10 11 AFSAD
sayısı sebebiyle, sağlık hizmetleri, özellikle küçük olan mültecilerin ihtiyaçlarına cevap verebilmek
şehirlerde, kapasiteleri zorlayabiliyor. Bu alanda ev için insani kuruluşların, uluslararası topluluktan
sahibi halkın desteklenmesi bağlamında, UNHCR, daha fazla ve sağlam desteğe ihtiyacı vardır.
hem kamplarda hem de kamp dışında mültecilere Uluslararası topluluktan daha fazla destek alarak,
sağlık hizmeti sağlamak üzere kullanılacak mobil Birleşmiş Milletler ve Birleşmiş Milletler Mülteciler
sağlık klinikleri bağışında bulunmuştur. Yüksek Komiserliği, Suriyeli mültecilerin acil
ihtiyaçlarına cevap vermek için kendilerini daha iyi
Destek sağlanması önemli olan bir diğer alan ise,
konumlandırabilirler.
kamp dışında yaşayan Suriyeli çocuklara eğitim
sağlanmasıdır. Suriyeli mülteci nüfusunun yarısını Unutulmamalıdır ki bir mülteci krizine cevap vermek
çocukların oluşturduğu göz önüne alındığında, uluslararası sorumluluktur ve bu gibi krizlere
Birleşmiş Milletler kayıp kuşağın önlenmesi için yalnızca fon desteği aracılığıyla değil farklı yollarla
destek çalışmalarını sürdürmekte ve yetkililer ve dayanışma gösterilebilir. UNHCR, aile birleşimi,
sivil toplum örgütlerinin okul açma çabalarını, insani kabul programları, öğrenci vizeleri verilmesi,
dil eğitimleri, burs programları ve materyal ile burs imkânları sağlanması ve daha fazla Suriyelinin
desteklemektedir. insani kabul programlarına dâhil edilmesine olanak
sağlayacak farklı tüm mekanizmaların da arasında
Yetkililer tarafından paylaşılan sayılara göre,
bulunduğu diğer koruma yolları için de destek
daha önce de belirtildiği gibi Suriyeli mültecilerin
çağrısında bulunmaktadır.
çoğunluğuna ev sahipliği yapan bölge ülkelerinin 6.
Bölgesel Müdahale Planı çerçevesindeki fonlanma Bu kadar fazla sayıda insanı, bu uzunlukta bir süre
düzeyleriyle karşılaştırıldığında Türkiye en düşük için, böyle şartlarda kabul etmek, şüphesiz her ülke
fonlanma oranına sahiptir. Biz donörlere önemli için büyük zorluklar teşkil eder. Birleşmiş Milletler
destekleri için müteşekkiriz. Fakat git gide uzayan Mülteciler Yüksek Komiserliği, Türkiye ve Türk
bir süre boyunca evinden uzakta olmaya devam halkına, 3,5 yıldan uzun bir süredir, sayıları şu anda
eden, artan sayıda mülteci karşısında, ihtiyaçlar 1,6 milyondan fazla sadece Suriyeli mülteciye devamlı
büyümekte ve derinleşmektedir. Hassas durumda olarak koruma ve yardım sağladığı için müteşekkirdir.

Fotoğraf: © UNHCR / E. Gürel


UNHCR tarafından hava yoluyla getirilen yardım 25 Eylül 2014’te Adana’ya ulaştı. Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyindeki Ayn
al-Arab’dan (Kobani olarak da bilinen) kaçan yaklaşık 190.000 kişinin Türkiye’ye geldiğini bildirdiği 19 Eylül acil durumu-
nun ardından, UNHCR mültecilerin acil ihtiyaçlarını karşılamak üzere temel yardım malzemeleri sağlanmasında Türkiye’yi
desteklemiştir. UNHCR’nin planladığı müdahale hava, kara ve deniz yoluyla yardım malzemelerinin getirildiği bir lojistik
operasyonla 200.000 faydalanıcıyı hedeflemiştir. UNHCR takip eden malzemeleri sağlamıştır: sınır boyunca yeni gelenlere
ilk yardım amaçlı içme suyu, battaniye, mat, sünger yatak, mutfak seti, kışlık kıyafet, plastik örtü, hijyen kiti, hijyenik ped,
çocuk bezi ve yetişkinler için bez, depolama amaçlı büyük çadır ve su bidonları. UNHCR, Türkiye tarafından Suruç bölgesinde
30.000’den fazla faydalanıcı kapasiteli yeni bir kampın kurulmasını da desteklemektedir.
Fotoğraf: © UNHCR / E. Gürel
UNHCR, Türkiye’nin Ayn al-Arab’dan (Kobani olarak da bilinen) yaklaşık 190.000 Suriyeli mültecinin geldiğini bildirdiği
ani akına yönelik, mültecilerin acil ihtiyaçlarına cevap vermek üzere Türkiye’yi temel yardım malzemeleri sağlanmasında
desteklemiştir. UNHCR, acil ihtiyaçları değerlendirmek, yetkilileri desteklemek ve diğer insani aktörler arasında yapılacak
müdahalenin koordinasyonunu sağlamak üzere alandaki çalışanlarını derhal bölgeye göndermiştir.

Fotoğraf: © UNHCR
İki kız kardeş Akçakale mülteci kampındaki çadırlarının önünde kurdukları bahçede patlıcan ve karpuz yetiştiriyor. 11 ya-
şındaki kız kardeş Suriye’de evindeyken de sebze yetiştirdiğini anlattı. UNHCR Türkiye’nin Suriye acil durum müdahalesini
desteklemek için 210.000’in üzerinde dört mevsim ve aile çadırı sağlıyor.

12 13 AFSAD
Fotoğraf: © UNHCR / A. Akad
Nizip-1 kampında AFAD, Türk Kızılayı ve UNHCR Suriyeli çocuklara oyuncak dağıtıyor.

Fotoğraf: © UNHCR / E. Argunhan


UNHCR, Türkiye’nin Ayn al-Arab’dan (Kobani olarak da bilinen) yaklaşık 190.000 Suriyeli mültecinin geldiğini
bildirdiği ani akına yönelik müdahaleye yardım ediyor. UNHCR, acil ihtiyaçları değerlendirmek ve diğer insani
aktörler arasında yapılacak müdahalenin koordinasyonunu sağlamak üzere alandaki çalışanlarını derhal bölgeye
göndermiştir. Müdahalesi çerçevesinde, UNHCR mültecilerin acil ihtiyaçlarına cevap vermek üzere Türkiye’yi
temel yardım malzemeleri sağlanmasında desteklemiştir. UNHCR’nin planladığı müdahale hava, kara ve deniz
yoluyla yardım malzemelerinin getirildiği bir lojistik operasyonla 200.000 faydalanıcıyı hedeflemiştir. UNHCR
takip eden malzemeleri sağlamıştır: sınır boyunca yeni gelenlere ilk yardım amaçlı içme suyu, battaniye, mat,
sünger yatak, mutfak seti, kışlık kıyafet, plastik örtü, hijyen kiti, hijyenik ped, çocuk bezi ve yetişkinler için bez,
depolama amaçlı büyük çadır ve su bidonları. UNHCR, Türkiye tarafından Suruç bölgesinde 30.000’den fazla
faydalanıcı kapasiteli yeni bir kampın kurulmasını da desteklemektedir.
14 15 AFSAD
Dosya
Konusu
Suriyeli Mülteciler Realitesi
ve Uzun Dönemli Planlamalara Ocak - Şubat

Dönük Öneriler

Doç. Dr. Veysel AYHAN


IMPR* Başkanı
veyselayhan@gmail.com

Hukuki olarak Suriyeliler mülteci olarak kabul görmese


de son düzenlemelerle birlikte şartlı mülteci kavramı ile
sorunun üstesinden gelinmeye çalışıldığını belirtmek
gerekir. Bununla birlikte Suriyeliler iyi bir yaşam sürmekten
ziyade; öncelikli olarak güvenlik, beslenme, barınma, sağlık
ve çocukların eğitimi gibi temel ihtiyaçlarını karşılama
arayışındadırlar.

2011 Mart ayından itibaren Suriye’de başlayan göç etmesi de insani krizin derinleşerek süreceği-
halk hareketi kısa süre içerisinde silahlı bir iç sa- ne işaret etmektedir. ABD ve bölge uzmanlarının
vaşa dönüşürken, Suriye İç Savaşı şimdiden Or- yaptığı değerlendirmelere bakılırsa, çatışmala-
tadoğu bölgesinde siyasal, ekonomik ve toplum- rın beş yıldan daha uzun bir süre süreceği ifade
sal etkiler bırakmış durumdadır. Bu sonuçlardan edilmektedir. Zira çatışmaların kısa sürede sona
öte Suriye krizini önemli kılan unsurlardan biri ermesi durumunda bile geriye dönüşün sınırlı dü-
de insani boyuttur. İç savaş sırasında yaşamını zeyde kalacağı dikkat çekmektedir. Birçok yerle-
yitirenlerin sayısı 300 bini geçerken, yerinden şim bölgesi çatışmaların etkisiyle büyük bir yıkım
edilenlerin sayısı ise milyonları aşmış durumda- yaşarken, toplumsal düzeyde de Suriyelilerin 2011
dır. Tam olarak bilinemese de yaklaşık 5 milyona öncesi gibi birlikte yaşaması da oldukça güçtür.
yakın Suriyelinin ülke dışına göç etmek zorunda Geriye dönülmez bir sürecin içerisinde olduğumuz
kaldığı belirtilmektedir. Aynı şekilde ülke içinde realitesi Suriyeli mültecilere dönük uzun dönemli
de yaklaşık 5-6 milyon kişinin de yer değiştirmek planlamaların yapılmasını da zorunlu hale getir-
zorunda kaldığı ifade edilmektedir. Dolayısıyla 10 mektedir. Bu durumda Türkiye’nin daha uzun dö-
milyonun üstünde bir kitle Suriye İç Savaşı’ndan nemli program ve planlamalar içerisine girmesi de
doğrudan etkilenirken, geri kalan kesimlerde sa- gerekecektir.
vaştan farklı şekilde etkilenmeye devam etmek-
Öte yandan her ne kadar hukuki olarak Suriyeliler
tedir. İç savaş öncesi toplam nüfusunun yaklaşık
mülteci olarak kabul görmese de son düzenleme-
23 milyon olduğu düşünülecek olursa, Aralık 2014
lerle birlikte şartlı mülteci kavramı ile sorunun üs-
itibarıyla nüfusun yaklaşık yarısı iç savaşın etkile-
tesinden gelinmeye çalışıldığını belirtmek gerekir.
rine doğrudan maruz kalmış bulunmaktadır. Su-
Bununla birlikte Suriyeliler iyi bir yaşam sürmek-
riye dışına gitmek zorunda kalanların önemli bir
ten ziyade; öncelikli olarak güvenlik, beslenme,
kısmı ise doğrudan komşu ülkelere sığınırken, en
barınma, sağlık ve çocukların eğitimi gibi temel ih-
büyük göç hareketi Türkiye ve Lübnan’a olmuş-
tiyaçlarını karşılama arayışındadırlar. Mülteciler,
tur. Çatışmaların yaşandığı bölgeler dikkate alın-
ev sahibi ülkeler ve toplumlar açısından da farklı
dığında, göç hareketinin süreceği öne sürülebilir.
etkiler doğurmaktadır. Planlı ve iyi koordine edil-
Nitekim, Kobani’de IŞİD’in saldırıları sonucu 190
meyen durumlarda toplumsal düzeyde ekonomik
bin kişinin çok kısa süre içerisinde Türkiye’ye
paylaşım, sosyal sorunlar, salgın hastalıklar gibi
sağlık problemleri veya etnik-mezhepsel dengele- mıştır. Genel Müdürlük esas itibariyle göç alanına
rin değişmesinin yarattığı gerginlikler mültecileri ilişkin politika ve stratejileri uygulamak, bu konu-
kabul eden ülke halkı arasında farklı tartışmaların larla ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordi-
oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Türkiye’deki nasyonu sağlamak, yabancıların Türkiye’ye giriş
duruma dikkat çekecek olursak, benzer gerginlik ve Türkiye’de kalışları, Türkiye’den çıkışları ve
ve durumların yaşandığı görülmektedir.  sınır dışı edilmeleri, uluslararası koruma, geçici
koruma ve insan ticareti mağdurlarının korunma-
Türkiye’deki Suriyeliler: sıyla ilgili iş ve işlemleri yürütmek üzere görevlen-
Misafirlikten Ev Sahipliğine dirilmiştir. Dolayısıyla Türkiye krizden yaklaşık
2 yıl sonra Suriyelilerin durumlarına dönük daha
29 Nisan 2011’de 252 Suriyelinin Hatay sınırın-
kapsamlı strateji ve politikaların belirlenmesinin
dan ülkeye girişiyle birlikte Türkiye uzun dönem-
zorunlu hale geldiğini görmeye başlamış bulun-
li sonuçları olacak ilk mülteci dalgasıyla tanışmış
maktadır.
olmaktaydı. Her ne kadar daha önceleri Iraklı
Kürtlerin toplu göçüne ev sahipliği yapılmışsa da, Bu bağlamda Türkiye’deki temel kriz alanlarının
yeni göç dalgası öngörülenin ötesinde bir etkiye başında, kamp dışında kalan Suriyelilerin ihtiyaç-
yol açacağı ilk günden kendini larının karşılanması, toplum-
göstermeye başlamıştı. Nite- Barınma sal, ekonomik, kültürel, eğitim
kim 252 kişilik ilk göç dalgası ve benzeri alanlarda yeni du-
2015 yılına girilirken 2 mil- merkezlerinin ruma ilişkin düzenlemelerin
yonluk bir kitleye ulaşmış bu- bulunduğu yapılması gerekecektir. Barın-
lunmaktadır. AFAD verilerine ma merkezlerinin bulunduğu
göre 7 Kasım 2014 itibarıyla bölgelerde kamp bölgelerde kamp dışında kalan
barınma merkezleri içinde ve dışında kalan Suriyelilerin yanı sıra büyük
dışında yaklaşık 1 milyon 645 şehirlere de doğru yoğun bir
bin Suriye vatandaşı Türki-
Suriyelilerin yanı göç dalgası başlamış bulun-
ye’de bulunmaktadır. Türki- sıra büyük şehirlere maktadır. Özellikle İstanbul,
ye’de 10 ilde 22 barınma mer- Ankara, Adana, Mersin, İzmir
kezinde bulunan Suriyelilerin,
de doğru yoğun bir ve Bursa gibi illerde Suriyeli
toplam Suriyeli nüfusunu an- göç dalgası başlamış nüfusu hızlı bir şekilde art-
cak %10’unu oluşturmaktadır. maya başlamıştır. İstanbul’un
Toplam 16 çadır kent, 1 geçici
bulunmaktadır. kısa bir süre sonra en büyük
kabul merkezi ve 6 konteyner Özellikle İstanbul, Suriyeli nüfusunu barındıran
kentte kalanların sayısı 226 il olması kaçınılmaz gibi gö-
bin civarındayken, yaklaşık 1.5
Ankara, Adana, rünmektedir.
milyondan fazla Suriyeli ise Mersin, İzmir ve Öte yandan Türkiye’ye göç
ülke içerisine dağılmış durum-
dadır. Barınma merkezlerinde
Bursa gibi illerde etmek zorunda kalan Suriye-
lilerin önemli bir kısmının 18
Suriyelilerin; barınma, yiye- Suriyeli nüfusu hızlı yaş altı çocuklardan oluşması
cek, sağlık, güvenlik, sosyal
aktivite, eğitim, ibadet, tercü-
bir şekilde artmaya da oldukça önemlidir. Türki-
ye’deki 18 yaş altı Suriyelile-
manlık, haberleşme, bankacı- başlamıştır. rin oranının %53 olduğu ifade
lık ve diğer insani ihtiyaçları edilmektedir. Kadınların oranı
karşılanırken, kamp dışında ise %26’dır. Eğitim ve korun-
kalanların temel hizmetlere ve yardımlara ulaş- ma ihtiyaçları bir yana krizin bir beş yıl daha sür-
ması ise oldukça güçtür. Dolayısıyla kamp dışın- mesi durumunda gençliklerini Türkiye’de yaşama-
daki mültecilerin temel ihtiyaçları ve hizmetlere ya başlayan Suriyelilerin geri dönüşe yönelmeye-
ulaşımını yerel kapasitelerle karşılamak neredey- cekleri de açıktır. Suriye’de kısa vadede istikrarın
se imkânsız hale gelmiş bulunmaktadır. sağlanmasının oldukça zor olduğu dikkate alındı-
Türkiye yoğun göçün etkisiyle ilk kez göçmenler- ğında Suriyelilerin uzun bir süre daha Türkiye’de
le ilgili bir yasa hazırlığı içerisine girerken, kabul kalmaya devam edeceği daha iyi anlaşılmaktadır.
edilen Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları ve İnsa-
ile Suriyelilerin statülerinde yaşanan belirsizliği ni Yardımların Organizasyonu Sorununda
nispi anlamda gidermeye çalışmıştır. Aynı şekilde Öneriler
İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan Göç İdare-
si Genel Müdürlüğü de Yabancılar ve Uluslararası Türkiye’deki Suriyelilerin durumu geçici bir özel-
Koruma Kanunu kapsamında çalışmalara başla- lik olmaktan çıkmış ve kalıcı bir takım düzenleme-

16 17 AFSAD
lerin gerçekleştirilmesini zorunlu hale getirmiştir. Bu kapsamda Tükiye’nin hızlı bir şekilde yerel
Bunlardan birincisi olayın insani boyut üzerinden ve ulusal STK’larını güçlendirici politikaları ha-
değerlendirilmesidir. Suriye’de yaşanan iç savaş- yata geçirmesi gerekmektedir. Türkiye’nin hem
tan dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan Su- kalifiye insan gücünün artması hem de ulusal
riyelilerin Türkiye’ye göç etmesi oldukça doğal ve düzeyde insani projeleri yürütecek STK’ların
insani bir durum olarak görülmesi gerekir. Bunun oluşması için gerekli siyasi ve yasal destekle-
için hem devletin kurumlarının hem yerel yöne- ri oluşturması gerekmektedir. Ulusal STK’ların
timlerin hem de toplumun hazırlanması gereke- güçlendirilmesi için yabancı STK’ların yerel
cektir. Suriyelilerin sivillerin çatışma bölgesine ve ulusal STK’larla işbirliği içinde projelerini
geri gönderilmesi, hem ulusal hem de uluslararası sürdürmesine zemin hazırlanmalıdır. Sayıları
hukuk itibariyle ciddi sonuçlar doğuracağından, 100’ü geçen yabancı STK’lar doğrudan kendi
Türkiye’deki Suriyelilerin geri dönüşü kısa süre- ülkelerinin diplomatik ve siyasi desteğini arka-
de gerçekleşmeyeceği açıktır. Bundan dolayı Tür- sına almasına karşın, Türkiye merkezli yerel ve
kiye yerel kapasitesinin güçlendirici adımları bir ulusal STK’ların desteklerinin oldukça sınırlı
an önce geliştirmesi gerekmektedir. İkinci nokta olduğu görülmektedir. AFAD veya ilgili birim-
ise Suriyelilere dönük sürdürülecek uzun dönemli ler tarafından yapılacak bir düzenleme ile ya-
strateji ve politikaların kimler tarafından gerçek- bancı STK’ların doğrudan faaliyette bulunma-
leştirileceğidir. sı için yerel ve/veya ulusal bir STK ile işbirliği
anlaşması yapması sağlanabilir. Söz konusu
Bu kapsamda Türkiye’deki Suriyelilerin ihtiya-
düzenlemenin yapılması durumunda veya fiili
cının karşılanmasında devlet kurumlarının ağır-
bir durumun oluşturulması halinde kısa süre
lıklı bir rol oynadığı dikkat çekmektedir. AFAD,
içerisinde Türkiye merkezli STK’ların alanda
Kızılay, valilikler, kaymakamlıklar, Göç Dairesi,
önemli bir tecrübe ve birikim elde etmesi sağ-
Sağlık ve Eğitim Bakanlıkları gibi doğrudan dev-
lanacaktır. Böylelikle gelecekte hem Türkiye
letin kurumları sahada bilfiil faaliyetlerde bu-
hem de Suriye, Irak ve Lübnan gibi kriz bölge-
lunmakta veya faaliyetleri koordine etmekte-
lerinde ulusal STK’ların uluslararası projeleri
dir. Öte yandan devletin kurumlarının yanında
yürütmesi sağlanmış olunacaktır.
ise Birleşmiş Milletler, BPRM (The Bureau of
Population,Refugees, and Migration – Mülteci- Nitekim İçişleri Bakanlığı tarafından yaban-
ler ve Göçmen Nüfusu Bürosu), ECHO (Euro- cı STK’ların çalışmasına dönük verilen izin
pean Community Humanitarian Office – Avru- belgelerinde, doğrudan faaliyet ve temsilcilik
pa Topluluğu İnsani Yardım Ofisi) ve büyükel- gibi iki ayrı kavramın kullanılması da ulusal
çilikler gibi kurumlar da sahada farklı şekiller- STK’lar açısından önemli bir durum yaratmak-
de faaliyetlerde bulunmaktadır. Bu aktörlerin tadır. AFAD ve İçişleri Bakanlığı eğer yabancı
dışında sahada her geçen gün sayıları artan STK’lardan, ister temsilcilik ister doğrudan fa-
yabancı STK (Sivil Toplum Kuruluşu)’ların aliyet izni almış olsun, herhangi bir operasyo-
da Suriyelilere dönük yürütülen destek prog- na başlamadan önce ulusal bir STK ile işbirliği
ramlarına farklı şekillerde katıldıkları dikkat anlaşması yapmasını talep ederse, Türkiye’de-
çekmektedir. Özellikle yabancı STK’ların or- ki kapasite sorunu da kısa sürede aşılacaktır.
ganizasyonları sivil olmakla birlikte, kendi ül- Yerel ve ulusal STK’ların korunması noktasın-
kelerinin desteklerini almada oldukça başarılı da izlenecek politika ve stratejiler, kısa sürede
oldukları dikkat çekmektedir. Öte yandan Tür- Türkiye merkezli STK’ların mülteciler, insani
kiye’de ise yüzlerce yerel STK’nın farklı şekil- yardımlar, eğitim programları ve benzeri bir-
lerde Suriyelilerin temel ihtiyaçlarını giderme çok alanda uzmanlaşmasına imkân verecektir.
noktasında hayati bir rol oynamalarına karşın, Ayrıca başta BMMYK (Birleşmiş Milletler Mül-
2014 sonuna gelindiğinde önemli bir kısmı teciler Yüksek Komiserliği) olmak üzere ulus-
kaynak sıkıntısı veya örgütlenmedeki sorun- lararası fon sağlayan kuruluşlarda doğrudan
lardan dolayı sahadaki etkinliklerini yitirmiş ulusal STK’larla işbirliğine daha ciddi şekilde
bulunmaktadır. Hali hazırda oldukça sınırlı sa- yaklaşmaya başlayacaklardır. Aksi durumda
yıda olan ulusal STK’nın sahada faaliyetlerini Türkiye merkezli STK’lar, yabancı STK’ların
sürdürmeye çalıştığı dikkat çekmektedir. Oysa tecrübe ve ilişki ağları karşısında zayıflayacak
uzun dönemli bakıldığında, Suriyelilere dönük ve bir süre sonra da sahadan çekilmek zorunda
çalışmaları sürdürecek olanların başında yerel kalacaklardır.
ve ulusal STK’ların olacağı anlaşılmaktadır. Ya-
bancı STK’ların ise bir süre sonra sahadan çıka- * IMPR International Middle East Peace Research
Center – Uluslararası Ortadoğu Barış Araştırmalar
cağı veya alanda sınırlı etkinlik gösterecekleri Merkezi
hesaplanmaktadır.
Dosya
Konusu
Savaşın Mağduru Yine Siviller!..
Ocak - Şubat

Saner ŞEN
Nar Photos
sanersen@gmail.com

Dört yıla yakın zamandır devam eden çatışma ortamı Bu kampların bazıları yakın zamana kadar Suriyeli
nedeniyle mülteci durumuna düşmüş Suriyelilerin mülteciler için tahsis edilmişti. Bu günlerdeyse, IŞİD’in
sayısı -UNHCR’nin rakamlarıyla- üç milyonu aştı. geçtiğimiz yaz Şengal’i işgal etmesiyle göç etmek
Altı milyondan fazla Suriyelinin de yaşadıkları yerleri zorunda kalan Ezidileri ve Kobaneli Kürtleri ağırlıyor.
terk etmek zorunda kaldığı biliniyor. Esad yönetimi
Devasa mülteci kamplarına sürekli yenileri ekleniyor.
ve muhalifler arasında 2011’de başlayan çatışmalar
Sadece Zaho yakınlarındaki Gawilan Kampı’nda çoğu
nedeniyle yaşanan bu büyük göç dalgasına, son
Ezidi 40 bin mülteci yaşıyor. Kamplarda yer bulamayan
dönemde IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) saldırılarından
binlercesi Suruç’ta olduğu gibi boş buldukları yapılara
kaçan yüzbinler eklendi. İşgal ettiği bölgelerde
sığınıyorlar. El-Kaide türevi radikal İslamcı grupların
gerçekleştirdiği acımasız infazların görüntülerini
yıllardır devam eden saldırıları nedeniyle Musul’u terk
sosyal medya üzerinden dünyayla paylaşan IŞİD’in
etmiş Hristiyanlar, Duhok ve çevresindeki kiliselere
yarattığı korku dalgası; önüne kattığı yüzbinlerce
sığınırken kamplara sığmayan binlercesi, Ezidiler gibi,
insanı yaşadıkları yerlerden başka bölgelere sürdü.
boş inşaat alanlarına, hatta okulların ders yapılmayan
Şanlıurfa’ya bağlı Suruç bunlardan biri. IŞİD
boş dersliklerine yerleşmiş, yaşam mücadelesi veriyor.
saldırılarının; civarda devam eden çatışmalar nedeniyle
Duhok ve Erbil gün geçtikçe daha da büyüyen bir
nüfusu beşe katlanan Kobane’nin sınırına dayandığı
mülteci akınına maruz kalıyor.
Eylül ayında yaklaşık 200 bin kişi sınırın Türkiye
tarafındaki en yakın ilçe olan Suruç’a kaçtı. Günlerce Bölgeden gelen bilgiler çatışmaların yakın zamanda
beklemek zorunda kaldıkları sınırdan geçebilenler, dinmeyeceği yolunda. Bu da Irak ve Türkiye’deki
kamyon kasalarında Suruç’a ve çevresindeki köylere mülteciler için kötü barınma koşullarında sert bir kış
taşındı. Bir kısmı kurulan çadır kentlere yerleştirilirken mücadelesi anlamına geliyor.
bir kısmı akrabalarının evlerine, düğün salonlarına,
* Irak Kürdistan Özerk Bölgesi’nde bir şehir
camilerin avlularına, hatta inşaatlara sığındı. Bir kısmı
da Türkiye üzerinden Kamışlo’ya oradan da Irak’a;
Duhok* ve Erbil civarındaki mülteci kamplarına geçti. Fotoğraflar: Saner ŞEN

IŞİD saldırısından kaçan Kobaneliler kamyon kasasında Suruç’a getiriliyor.

18 19 AFSAD
Duhok’ta yüzlerce yerinden edilmiş Ezidi’yi barındıran Medrese Nevruz Okulu. On binlerce Ezidi kutsal şehirleri
Şengal’den IŞİD’in Ağustos 2014’teki saldırısından sonra kaçmıştı.

Duhok yakınındaki bir inşaata sığınmış Şengal’den gelen Ezidi Aileleri.


Yumurtalık sınır kapısından Türkiye’ye giriş yapan Kobaneliler.

Suruç belediyesine ait kültür merkezine sığınmış Kobaneli aile.

20 21 AFSAD
Suruçtaki mülteci kampları.

Suruçtaki mülteci kampları


Musul yakınlarındaki Bardaraş şehrinde bir camideki Şii Şabaklar. Şii Şabak aileleri IŞİD’in büyük saldırısı ardından Suruç’tan
IŞİD saldırılarından sonra Musul’dan kaçmışlardı. mülteciler.

Kuzey Irak’taki Gawilan


Kampında yaşayan,
Halep’te bir hava saldırısı
sonucu yaralanmış
Suriyeli bir çocuk. Kuzey
Irak’a gelen Suriyeliler
Gawilan Kampına
Kürt güvenlik güçleri
tarafından getiriliyorlar.
Erbil’in yakınında olan
Gawilan Kampı bir yıl
önce genellikle Halep ve
Kamışlı’dan gelen Suriyeli
mülteciler için kurulmuş
ama şu anda genelde IŞİD
saldırısı altında olan Kuzey
Irak’taki Kobane’den
gelen mülteciler kampa
yerleşiyor.

22 23 AFSAD
n Yumurtalık sınırını geçen Kobanili Duhok’taki, Peter ve Paul Kilisesine sığınan Musullu Süryani bir aile. Süryaniler
Musul’dan 2014 yılındaki IŞİD saldırısı yüzünden kaçmışlardı.

Kuzey Irak’ta Erbil


yakınlarında Gawilan
Kampında mülteciler için
kurulmuş bir okul.
Dosya
Konusu
IŞİD, Kobani Savaşı
Ocak - Şubat
ve Kobani Göçü

Mete ÇARKÇI
Grafiker ve Fotoğrafçı
www.metecarkci.com
www.agencelejournal.com

Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD), Irak ve Suriye’de faa- IŞİD, Tel Abyad, (Şanlıurfa Akçakale karşısı) Carab-
liyet gösteren silahlı bir örgüt. IŞİD Irak, Suriye, Fi- lus (Gaziantep’in Karkamış ilçesinin karşısı) ve Rak-
listin ve Ürdün topraklarını içine alan bölgede Şeri- ka’yı kontrol altında tutuyor. Bu üçgenin ortasında
at’a dayalı bir devlet kurmak istiyor.  Kobani var. IŞİD Kobani’yi de alırsa, bölgeler arasın-
da kesintisiz bir irtibat kuracak. Bu bölgelere doğru
2011 sonlarında Muhammed Colani liderliğindeki
ilerlemesi de lojistik olarak kolaylaşacak. Kobani’nin
Nusra Cephesi, El Kaide’nin Suriye kolu olarak kurul-
karşısında ise Şanlıurfa’nın Suruç ilçesi var. IŞİD’in
du. 9 Nisan 2013’te Ebu Bekir Bağdadi’ye ait bir ses
şehre saldırması sonucunda Türkiye’ye göç başlamış
kaydında Nusra Cephesi’nin Irak İslam Devleti’nin
oldu. Suruç’un Yumurtalık köyünden güvenlik kori-
müttefiki olduğu belirtildi. Aynı yıl, Bağdadi Nusra
dorunun oluşturulmasının ardından Türkiye’ye yüz-
Cephesi ile Irak İslam Devleti’nin “Irak-Şam İslam
binlerce insan geçmiş oldu. Birçoğu ailesini bölgeye
Devleti” adı altında bir araya geldiğini açıkladı. 2013
yerleştirdikten sonra savaşa geri döndü. Türkiye’ye
Şubat’ında, El Kaide, Suriye’deki IŞİD’i tanımadığı-
geçen Kobanililer mülteci kamplarında, camilerde,
nı ilan etti ve örgütün Suriye’yi terk etmesini istedi.
okullarda, düğün salonlarında ve boş buldukları de-
El Kaide, Suriye’deki temsilcisinin Nusra Cephesi
polarda yaşamlarını zor şartlarda devam ettiriyorlar.
olduğunu açıkladı. Nusra Cephesi ve IŞİD arasında
birçok cephede çatışmalar yaşandı. En sonuncusu ise
IŞİD’in Nusra Cephesi’nin kontrolündeki Deyr Ez- Fotoğraflar: Mete ÇARKÇI
Zor kentinde kontrolü sağlamasıyla son buldu.

Şanlıurfa iline bağlı Suruç’ta yer alan Yumurtalık köyünden Türkiye’ye uzun bekleyişler sonrasında güvenlik
kontrolü altında giriş yapan Suriyeliler, kimlik tespiti ve sayım için sıra bekliyorlar.

24 25 AFSAD
Şanlıurfa iline bağlı Su-
ruç’ta yer alan Yumurtalık
köyünden Türkiye’ye uzun
bekleyişler sonrasında gü-
venlik kontrolü altında gi-
riş yapan Suriyeliler, araç-
larla bölgenin farklı nok-
talarına hareket ediyor.
Şanlıurfa iline bağlı Suruç’ta
yer alan Yumurtalık köyünden
Türkiye’ye uzun bekleyişler
sonrasında güvenlik kontrolü
altında giriş yapan Suriye’lileri
Türkiye’de bulunan akrabaları
sınırda onları bekliyorlar.

Şanlıurfa iline bağlı Suruç’ta


yer alan Yumurtalık köyün-
den Türkiye’ye uzun bekle-
yişler sonrasında güvenlik
kontrolü altında giriş yapan
Suriyeliler, sağlık kontrolle-
rinden geçtikten sonra araç-
larla bölgenin farklı noktala-
rına hareket ediyorlar.

Şanlıurfa iline bağlı Suruç’ta


yer alan Yumurtalık köyün-
den Türkiye’ye uzun bekle-
yişler sonrasında güvenlik
kontrolü altında giriş yapan
Suriyeliler, araçlarla bölgede
kurulan mülteci kampına gö-
türülüyorlar.

26 27 AFSAD
Kobane’de devam eden Işid saldırıları yanında Türkiye sınırında Suruç ilçesine başlayan göç halen devam ediyor. AFAD
(Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) verilerine göre 170 bin kişiye ulaşan göçmen sayısının Birleşmiş Miletlerin
tahminlerine göre önümüzdeki günlerde 400 bin kişiye ulaşması bekleniyor. Sınırı geçebilen sığınmacılar kayıt altına
alındıktan sonra bir kısmı Afad tarafından Mürşitpınar Sınır Kapısı’na 5km uzaklıkta oluşturulan kamplara, bir kısmı
ise Suruç Belediyesi kontrolünde Suruç merkezinde oluşturulan kamplara götürülerek çadırlara yerleştiriliyor. Kamplar
dışında ilçedeki düğün salonu, kültür merkezi gibi yapılarda da sığınmacıların barındırıldığı gözleniyor. İlçe merkezindeki
sığınmacıların ihtiyaçları büyük oranda Bdp, Suruç Belediyesi ve sivil vatandaşlar tarafından karşılanmanmaya çalışılıyor.
Buna rağmen yetkililerin ifadelerine göre çocuklar için gıda malzemesine ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor.
Fotoğraf: Yasin AKGÜL

28 29 AFSAD
Dosya
Konusu
74. Ferman Ezidiler
Ocak - Şubat

Yasin AKGÜL
Nar Photos
ysinakgul@gmail.com

Birleşmiş Milletler’e göre, Irak’ta terör estiren Radi- şadıklarını 74’üncü ferman olarak kabul ediyorlar.
kal İslam Devleti örgütünün saldırıları altında ‘soy- Ağustos ayı başlarında Irak Şam İslam Devleti tara-
kırım’ tehdidi ile karşı karşıya kalan Ezidiler, tarih fından katliama uğradı.
boyunca da birçok katliama uğradı. Anavatanları
Ezidiler, Osmanlı Devleti’nde ehli kitap olarak görül-
olan ülkelerden kaçmak zorunda kaldılar. İran ve
meyip dışlanmışlar. Ermeni tehciri döneminde devlet
Mezopotamya’da yaşamış, Ortadoğu’nun en kadim
politika ve pratiklerinden Ezidiler de ciddi bir şekilde
topluluklarından biri olan, kökenleri 4 bin yıl önce-
etkilendi. 1912’deki nüfus sayımında 37 bin civarın-
sine dayanan Ezidiler’in hedef olmalarının sebebi ise,
da olan Ezidi nüfusu 1923’te yapılan nüfus sayımında
onlara yapılan yanlış yakıştırmalar ve yaftalamalar-
18 bine düşmüştür. Cumhuriyet’in ilanından sonra
dı. Kimileri onları şeytana tapmakla suçladı, kimileri
da homojenleştirme politikaları nedeniyle göç etmek
“güneşe tapanlar” olarak adlandırdı. IŞİD (Irak Şam
zorunda bırakıldılar. Irak’ta ise Saddam dönemi son-
İslam Devleti) gibi radikaller tarafından ise ‘sapkın’
lanana dek büyük baskılar altında yaşayan Ezidiler,
olarak görüldüler.
ABD işgali sonrası Irak Anayasası’na göre ise dini
Öncelikle Ezidiler, tek tanrılı bir inanca sahip. Hatta, vecibelerini yerine getirme ve en az bir milletvekiline
kendilerini Hz. Adem’den bu yana tek tanrıya inanan sahip olma hakkına sahip.
dünyadaki ilk insanlar olarak tanımlıyorlar. Ancak
Buradaki çalışma onların katliamdan kaçıp Türki-
doğuştan Ezidi olunabiliyor. Ezidiler’in büyük çoğun-
ye’ye girişlerini anlatıyor ve Laleş topraklarındaki son
luğu kendini Kürt olarak tanımlarken, küçük bir kıs-
durumlarını.
mı da Ezidiliğin kendine özgü bir milliyet olduğunu
savunuyor. Yine de genel kabulde Kürt sayılan Ezi-
diler’in ana dili ve ibadetlerinde kullandıkları dil de Fotoğraflar: Yasin AKGÜL
Kürtçe.
Ezidiler, geleneksel
olarak küçük grup-
lar halinde, Irak’la
Suriye’nin kuzey-
batısında ve Türki-
ye’nin güneydoğu-
sunda yaşıyorlar.
Tam sayılarını tah-
min etmek güç. Nü-
fuslarının 70 bin ila
500 bin arasında ol-
duğu düşünülüyor.
Ezidiler hakkında
bugüne kadar veril-
miş 73 ferman emri
bulunuyor. Tarih
boyunca çıkarılan
her ferman ölüm ve
zorunlu göçü bera-
berinde getiriyor.
Ezidiler şu an ya-
30 31 AFSAD
32 33 AFSAD
Dosya
Konusu
Anlamak
Ocak - Şubat

Ümit BEKTAŞ
Reuters
umitbektasumit@gmail.com
Instagram: umitbektas

Bir gecekondu semtine yolunuz düştüyse, terk edil- şu yukarıda anlattığım insanlar. Aynı mahallede bir-
miş bir evin yakınından geçtiyseniz, aracınız bir kır- likte yaşadıkları Türk aileler tarafından kaygıyla izle-
mızı ışıkta takıldıysa, çöp atmak için dışarı çıkmışsa- nen, çoğu dilenerek geçinen mülteci konuklarımız.
nız, yani bir şekilde hayatın içindeyseniz, mutlaka bir
Suriyeli mülteciye rastlamışlığınız vardır. Hatta bu Yıllardır işim gereği çok farklı coğrafyalarda, farklı
aralar o kadar her yerde ve çoklar ki artık görmekten kimliklerde mültecilerle çalıştım. Bu insanların öy-
sıkılmış dahi olabilirsiniz. Kiminiz acır onların hali- külerini dinleyip fotoğraflar çektim, haberler yazdım.
ne; kiminiz varlıklarına anlam veremez. Kimi politik İki düşman “gücün” çatışmasının kurbanı bu insanla-
nedenlerden kızgındır onlara; kimi kayıtsızdır, umur- rın bu çatışmaları ve nedenlerini hiç anlamadıklarını,
samaz. Sizde hangi duyguyu çağrıştırır bilemem ama kavrayamadıklarını fakat kendilerine ait olmayan bir
hiçbir fikir yaşanan dramın büyüklüğünü azaltmaz, tercihle nasıl yerlerinden yurtlarından edildiklerini
acısını dindirmez. görüp üzüldüm. Başlarına gelenin tüm anlamsızlığıy-
la ortada kalmış bu insanları anlamaya çalıştım.
Komşu ülke Suriye’de yaşanmakta olan ve neredey-
se dördüncü yılına girecek olan kaos ve çatışma or- İsmet Paşa’daki mültecilerin fotoğraflarına bakarken,
tamı milyonlarca insanı kendi ülkesinde başka coğ- ya da bir yerlerde bir mülteciye rastladığınızda sizden
rafyalara ve bazılarını da memleketlerinden başka ricam da budur. Yargılamayın; anlamaya çalışın. Ha-
ülkelere sürükledi. Kimileri can korkusuyla, kimileri yat kim olursa olsun bizden olmayanları anlamaya
silah zoruyla evlerinden oldu. Yüzbinlercesi mülteci çalıştıkça anlam kazanacaktır. Dünya ancak birbiri-
olup, Türkiye’nin güney sınırında olduğu gibi çadır mizi anladığımızda yaşanılır bir yer halini alacaktır.
kentleri mesken edindi. Önemli sayıda aile, ya daha Fotoğraflar: REUTERS / Ümit BEKTAŞ
Türkiye’ye girdiği ilk günden, ya da sonradan çadırda (Türkiye)
kalmayı reddetti. Aralarında maddi durumu yeterli
olanlar ev kiralayıp genelde
sınır kentlerine, özelde farklı
kentlere yerleşti. Maddi du-
rumu iyi olmayan Suriyeliler
(kendi ülkelerinde yaşarken
de ekonomik olarak en alt sı-
nıfta yer alan mülteciler) ise
büyük kentlere gelerek park-
ları, kentsel dönüşüm için
yıkılmayı bekleyen gecekon-
duları, terk edilmiş binaları,
metruk yapıları ev sayıp yer-
leşti. Sonuç olarak şimdilik
buralı oldular ve ne zaman
döneceklerini kestirebilen
de yok.
Başkentin kentsel dönüşüm
bekleyen İsmet Paşa Mahal-
lesi’nde terk edilmiş, yıkık
gecekondularda yaşam sa-
vaşı veren Suriyeliler de işte
Suriyeli mülteciler ateş çevresinde ısınıyorlar, Ankara’nın Hacı Bayram Bölgesi, 21
Kasım 2014
34 35 AFSAD
Adamlar sokakta yürürken Suriyeli
mülteci bir kız Ankara’nın Hacı Bayram
Bölgesi’nde oyun oynuyor, 21 Kasım
2014. . Türkiye, komşusu Suriye’deki
katliamdan kaçan 1.7 milyon kadar
kişiye ev sahipliği yapıyor. Meşhur Türk
misafirperverliğine rağmen problemin
büyüklüğü ülkenin hassas sosyal
dengesini bozma tehdidini yaratıyor.
Ankara’nın en yoksul bölgelerinden
biri olan Hacı Bayram, idare
tarafından eski binalar yıkılarak yerine
Osmanlı mimarisini taklit eden yeni
binalar inşa edilerek nezihleştirilmeye
çalışılıyor. Molozlarla çevrili hala
ayakta olan evler ise ya yoksul Türk
aileleri tarafından mesken tutulmuş
ya da cüzi bedellerle tahminen 300
kadar Suriyeli aileye kiraya verilmiş
durumda. Çoğu zaman 75 kişi bir
tuvaleti kullanmak zorunda kalıyor.

Suriyeli çocuklar evlerinin girişinde


duruyor. Ankara 21 Kasım 2014.
Suriyeli mülteci bir kadın evinin
önünde bulaşıkları yıkıyor,
Ankara, 21 Kasım 2014.

Suriyeli mülteci bir çocuk,


kız kardeşini Ankara’nın
Hacı Bayram Bölgesindeki
evine taşırken, 21 Kasım
2014.

Suriyeli mülteci bir erkek


çocuğu kaykay yapıyor,
Ankara, 21 Kasım 2014.

36 37 AFSAD
Suriyeli mülteci bir kadın evinden dışarı bakıyor, Ankara, 21 Kasım 2014.
f/64
Doğaçlama

Ocak - Şubat
Ertelenen Bir Cevap

Özcan YURDALAN
Fotoğrafçı, Yazar
ozcanyurdalan@yahoo.com

İlk fotoğrafçıların İstanbul’da görünmeleri, bu tuhaf netameli alan sadece görsel ilişki kurmakla yetinilen
icadın resmen ilanından hemen sonra oldu. Çok bir süsleme ögesi olmaktan öte başlı başına bir
geçmeden Anadolu da fotoğrafla tanıştı. Suretleri iletişim mecrası, haber, bilgi ve tanıklık membası
cilveli aynada yeniden yaratma marifetine sahip olduğu için pek de masum sayılmaz. Ortalıkta sere
kişiler, sırlarını kendi yakınlarından başlayarak serpe salınması pek hoş karşılanmaz. Bu nedenle
bonkör sayılabilecek bir cömertlikle paylaştılar. fotoğraf, hem devlet hem millet nezdinde makbul bir
Fotoğrafçılık hızla Osmanlı mülküne yayıldı. yere sahip değil. Kültürel katmanlar içinde nereye
Sadece payitahtta kalmadı yani, irili ufaklı şehirler konulacağı, genel kabul görmüş hangi kavramlarla
bütün bakımsızlıklarıyla, Anadolu insanı ise olanca izah edileceği, geleneksel iletişim biçimlerinden
pejmürdeliğiyle objektiflere maruz kaldı. hangisine tekabül edeceği kestirilemediği için ne işe
yarayacağı bilinmeyenlerin arasına itelenir ya da her
Fotoğraf doğumuyla birlikte hayatımıza girdi. Gelişip işe yaratılmaya çalışılan lüzumsuzlukların arasına.
serpilmesi ise olağandan farklı gelgitler içinde oldu.
Düştüğü girdaplar hiç eksilmedi. Belki de bu yüzden Fotografik görüntünün toplumsal anlamlandırması
ergenlikten kurtulması, çiçeklenip meyveye dönmesi her zaman gelgitler yaşadı bu coğrafyada demiştim.
biraz daha zaman alacağa benzer. Fotoğraftan beklenen işlev, her dönemde, o
dönemin kültürel mirasla kurduğu ilişkiye koşut
Kolay değil. Hiç bir zihinsel, duygusal, bilimsel, biçimde kendini inşa etti. Ancak suret okumaya,
teknolojik, teorik, hayali ya da zahiri katkıda görüntülerden hikâyeler çıkarmaya alışkın olmayan,
bulunmadan, fotoğraf denilen görünüm kayıtçısını mesela dini akideleri, terbiyevi kıssaları, resimlerden
hayatının orta yerinde buluvermek bir toplum için destek almadan sadece sözel anlatılardan öğrenen
hiç de kolay değil. Neyse ki her kalıba girebilen bir toplum, elbet fotoğrafı da yabancılayacak,
esnek bir karaktere sahibiz ki fotoğraf da toplumsal yadırgayacaktı, nitekim öyle de oldu. Daha doğrusu
hayatımızda iyi kötü bir yer edinebildi. Sağlam bir yer olup bitmiş bir şey yok. Fotoğraf da tıpkı toplumsal
değil bu ama daha çok eğreti bir ilişme şeklinde bir kimliğimiz gibi kendini tanımlamaya çalışıyor hâlâ.
yer bulma hali.
Bazı hallerde fotoğraflar gerçek kimliğin kanıtı
Fotografik görüntü, ilk günden itibaren toplumda sayılır malum. Belki de biz, geçmişimizle birlikte
egemen olan kültürel kodlarla çatışmalar yaşadı. günümüzün de dürüst bir fotoğrafını çıkarıp orta
Değişen geleneksel değerlere, yenilenen kanaatlere yere koyabilirsek eğer, toplumsal kimliğimizi de
tutunarak dik durmaya çalışan fotoğrafçılığın ve tereddütsüz tanımlayabileceğiz. Üstümüze geçirilmiş
fotoğrafların işlevini anlama gayreti, toplumdaki yalan gömleklerinden birer ikişer soyunarak
karşılığını anlamlandırma çabası dün olduğu gibi ruhumuzu sükûna kavuşturabileceğiz, olgun ve dingin
bugün de eksilmedi (kimliklere, tapulara, diplomalara bir toplum haline gelebileceğiz. Neyse ki günümüzde
yapıştırılan vesikalıkları, polis kayıtlarındaki bu fotoğrafı çekmeye çalışan fotoğrafçılar var. Sadece
fotoğrafları, her biri birbirinden daha değerli olan ve bizim memlekette değil dünyada da “concerned
son derece önemli işleve sahip hatıra fotoğraflarını photographer” diye tanımlanan “farkındalık sahibi
bu meselenin dışında tutuyorum elbet). fotoğrafçılar” bu işin peşindeler.
Malum, günümüz toplumsallığına damgasını Fotoğrafın “foetikası” fikriyatı, felsefesi, etiği,
vurmuş kültürel formatları belirleyen zihnimizin estetiği, hakikat arayıcılığı, gerçekle kurduğu ilişki,
derinliklerindeki inanç katmanları, suretle pek de haberleşme aracı olarak işlevi, toplumsal bellek
barışık kodlara sahip değil. Mesele barışıklık ya oluşturmadaki rolü, tanıklık aktarmadaki etkisi,
da küskünlükle sınırlı kalsa iyi. “Suret” denilen

38 39 AFSAD
iletişim aracı olarak imkânları, hemen hiç bir evreninde kifayetsiz kalıyor. Belki de bu nedenle çok
dönemde dikkatle değerlendirilmedi bu ülkede. sayıda fotoğrafçı son yıllarda hareketlenen toplumsal
süreçlere daha fazla ilgi göstermeye başladı. Gelişen
Cumhuriyetin ilk dönemlerinden itibaren toplumsal teknolojinin imkânlarından yararlanarak ürettikleri
güç odakları gibi irili ufaklı iktidarların tamamı görüntüleri hemen paylaşıyor, toplumdaki karşılığını
fotoğrafı propaganda maksadıyla, “tanıtım” amacıyla pratik içinde arıyorlar. Bu sürecin ilk alametleri
kullandı. Bugün hâlâ Anadolu’nun bağrında yaşayan Ankara’daki Tekel Direnişi sırasında, sürece
fotoğraf meraklıları, fotoğraf dernekleri, o kentin yakından tanık olan fotoğrafçılarla birlikte kendini
görsel tanıtımıyla vazifeli sayarlar kendilerini. Yerel gösterdi. Ardından Gezi İsyanı, Soma Madeni’ndeki
idare de memleketin gönüllü reklam fotoğrafçısı toplu iş cinayeti ve Suriye’den zorunlu göç olayı
gibi görür onları. Devletin ve toplumun fotoğrafla fotoğrafçıların ilgi alanına girdi.
ve fotoğrafçıyla kurduğu tek organik ilişki böyle
bir beklentiyle vücut bulur belki de. Anadolu’nun Gezi İsyanı’nın hemen ardından sayıları hızla
herhangi bir kasabasındaki kamu yöneticisinin artan, giderek daha görünür hale gelen fotoğraf
aklıyla mesela fotoğrafçılara devlet ödülü veren aklın kolektifleri belgeselciler ve bağımsız fotoğrafçılar bu
işleyişi pek de farklı değildir bu anlamda. süreçlerle yakından ilgilendiler. Gel gör ki sıcak olay
görüntülerinin ötesine geçip kendilerinden beklenen
Öte yandan medya da fotoğrafın haber/bilgi/tanıklık derinlikli hikâyeleri ortaya çıkaramadılar. Görsel
değerini hiç bir dönemde hakkıyla değerlendiremedi, iletişim, neredeyse arkaik sayılabilecek tek görüntü
ne işe yarayacağını tam olarak bilemedi. Günümüzde formatına indirgendi. Gayet başarılı tek fotoğraflar
medya içeriğini belirleyenlerin zihninde fotoğrafın üretirken meselenin derinliklerine ışık tutabilecek
bir sayfa süsü olmaktan öte ancak grafik öge olarak kapsamlı hikâyelerden bizi mahrum bıraktılar.
kıymet bulduğunu her sabah elimize aldığımız gazete
sayfalarında, internet sitelerinin ekranlarında açıkça Aslında her biri tarihsel önemdeki bu olaylar sırasında
görüyoruz. Alternatif medyanın karar vericilerinin bağımsız fotoğrafçıların, fotoğraf kolektiflerinin
fotoğrafa ve fotoğrafçıya yaklaşımı daha farklı değil ve belgeselcilerin sıcak haber görüntüsü peşinde
ne yazık ki. koşmaları, AFSAD’ın 1978 yılında topladığı
sempozyumun konusu olan Türkiye’de fotoğraf
Her şeye rağmen fotoğrafçılar yaptıkları işin toplumsal sanatının işlevine, fotografik görüntünün toplumsal
hayattaki işlev arayışını sürdürüyorlar. Süslemeye zihniyetteki yerine dair soruya verilecek anlamlı
yönelik popüler fotoğrafçılık, üretildiği gibi çabuk cevabı biraz daha geciktirdi sanırım.
ve kolayca tüketilen görüntüler, fotoğrafın enerjik

MURAT AZAKLI
fotoğraf malzemeleri

A. Konur Sokak 27/3 Çankaya / ANKARA T. 0 312 417 52 12 C. 0 532 252 60 50 C. 0 538 777 70 70
W. www.muratazaklifoto.com.tr M. muratazaklifoto@gmail.com
Doğaçlama
Portfolyo “Az kısalt !”
Ocak - Şubat İstasyon Berberi Cavit

Yusuf DARIYERLİ
www.yusufdariyerli.com

“Az kısalt !” der bir müdavim. Bir diğeri asker tıraşı bu dükkan, bir zamanlar mahallelinin ve sayıları
ister; bir başkası sakal tıraşı… Burası, kendinden yediyüze varan demiryolu işçilerinin uğrak yeriydi…
gönüllü olarak bir parça saç, sakal bırakmak isteyen O parlak günler geride kaldığı halde burası hala Cavit
erkek müşterilerin uğrak yeri, mahallenin kırk yıllık Bey’in altın bileziğinin parladığı yerdir… O, sanatı ve
berberi Cavit Bey’in küçük, sekiz metrekare berber gıpta edilecek çalışma şevki sayesinde, alınteriyle,
dükkanı. Çiçeklerle kaplı ön cephesindeki camda çalıştığı bu dükkanın ve birkaç adım ötesinde, şimdi
“Berber” yazısı olmasa, buranın bir çiçekçi dükkanı oturmakta olduğu evin sahibi olmuş, meslek sahibi,
olduğunu sanırsınız. geçerli işi olan iki erkek evlat yetiştirmiştir.
Hırsızlama bir sokak fotoğrafı almak istediğimde; Tarihi yarımada yeniden biçimlenirken, İstasyon
elinde tarağı ve makasıyla kapıdan dışarıya uzanıp; Caddesi’nin altından tüneller geçerken, küresel ticaret
“İçerden çekmelisiniz!…” demişti Cavit Bey ilk rüzgarları uğuldarken, işsizler ordusu sokakları
karşılaşmamızda… Sonradan şahit oldum ki, insan arşınlarken, mahallenin eski sakinleri birer birer
bu mekandan sadece tıraş olmuş olarak değil; yarımada dışındaki yeni, modern evlerine taşınırken
beyaz önlüklü, hoş sohbetli adamın maharetli elleri ve çerçevedeki sevilen müşterilerin vesikalıkları
sayesinde rahatlamış olarak ve ilginç eşyalar, eski günden güne solarken Cavit Bey’i eski bir müşterisi
fotoğraflar, aynalar arasında, kanarya sesleri eşliğinde aramaktadır; kulak kabartırsanız cep telefonundan
kısa bir gezinti yapmış olarak, günlük sıkıntılardan ağır bir keman taksimi sesi duyarsınız ve eğer Cavit
biraz da arınmış olarak ayrılabilir… Bey telefonu açmakta gecikirse, ardından bir hüzzam
şarkı duyarsınız…
İstanbul’da metro çalışmaları nedeniyle, şimdilerde
kapatılmış olan Yedikule tren istasyonu ve terkedilmiş Hazırlayan : Ceren ÖZCAN
haldeki tren bakım atölyesinin hemen karşısındaki

40 41 AFSAD
42 43 AFSAD
FOTOĞRAF / PRODÜKSİYON / DİJİTAL BASKI

, Laminasyon, Poster, Fotoğraf, Canvas, Fotoblok, Laminasyon, P


Fotoğraf, Canvas, Fotoblok, Laminasyon, Poster, Fotoğraf, Ca
Fotoblok, Laminasyon, Poster baskıları, Reprodüksiyon,
Fotoğraf, Canvas, Fotoblok, Laminasyon, Poster, Slayt tarama

Slayt - Negatif banyo

sergi fotoğraf
baskıları
Selanik Caddesi, 27/B Kızılay/ANKARA
Tel: 0 312 4180558 pbx Fax: 0.312.4181756 www..ratcolor.com
44 45 AFSAD
Karşı-laşan
Fotoğraf ve Fotoğrafik Görsel Dil Düşünceler
Doğaçlama

Ocak - Şubat

Orhan ALPTÜRK
Akademisyen
Fotoğraf Sanatçısı
orhanalpturk@gmail.com

bilim çalışmaları ve arkasından gelenler ile fotoğraf


kuramına köklü bir şekilde yön vermiştir. 1
“Göstergebilim çalışmaları bir fotoğraf dilinin, (tek-
nik aygıtlara karşılık olarak) bütün fotoğrafların
dayandığı tek bir anlamlandırma sisteminin olma-
dığını; daha çok fotoğraf tarafından çizilen kodların
heterojen bir karamsarlığının olacağını gösterdi. Her
bir fotoğraf bu kodların çoğulluğu temelinde, bir gö-
rüntüden diğerine değişiklik gösteren sayı ve biçim-
lerde anlam kazanır. Bunlardan bazıları (en azından
ilk çözümleme için), fotoğrafa özgüdür (net ve bula-
nık arasında yapılan çeşitli kodlar), bazıları ise değil-
dir (fiziksel hareketlerin beden dili kodları).
Henri Cartier Bresson Örneğin H.C.Bresson’un da beden dili kodları.
Karşı-laşan Düşünceler’de bugüne kadar Doğrudan
(straight) Fotoğrafik söylemin nesnel gerçeklik ile
olan ilişki anlayışında kayıt ve kod sistemi olarak ele
alınışını inceledik. Bugün de hâkim olan anlayışın
bunlara yönelik olduğunu biliyoruz...
Bunun böyle olmasının en temel nedeni de fotoğraf
üretim ve tüketimine yönelik eğitim anlayışı oldu-
ğu kadar asıl nedenlerinden birinin, insanın bitmek
tükenmek bilmeyen nesnel gerçekliği ele geçirmek,
kaydetmek, belgelemek olduğu çok açık ortadadır.
Tabii ki bunun da tarihsel iki nedeni vardır. Birin-
cisi, bu tür fotoğrafın bugün öznel yanları, ideolojik
oluşu tartışıla gelse de sayısız manipülasyon kom-
binasyonları aracılığı ile yaratılan GERÇEKLİK YA- Henri Cartier Bresson
NILSAMASInın bir KOD SİSTEMİ olduğu bilgisi göz
Bundan başka, önemli bir şekilde, varsayılan imti-
ardı edilmektedir. Genel olarak da bu epistomolojik
yazlı ‘fotoğraf dili’ asla dilin kararlarından bağımsız
bilgilerden üreticilerin ve tüketicilerin ilişkisi çeşitli
olamaz. Fotoğrafın altyazısız ya da başlıksız kullanıl-
biçimlerde tüketim dünyası tarafından koparılmak-
dığını çok nadiren görürüz; fotoğrafları uzun metinle-
tadır.
re iliştirilmiş olarak ya da üzerlerine birleştirilmiş bir
İkinci neden de, bu kod sistemine dayalı doğrudan kopya ile kullanmak çok daha kullanışlıdır. Etrafında
fotoğraf anlayışının temsilden kaynaklanan anlam- veya üzerinde herhangi bir etkin yazı olmayan fotoğ-
landırmaya yönelik göndergesi, nesnel gerçekliğe raf bile, bakan kişi tarafından görüldüğünde, dil ile
yönelik olarak değerlendirilirken, bunu sağlayan sis- çözümlenir (ağırlıklı olarak karanlık tonların egemen
tematiğin bir dilsellik sorunu olup olmadığı 1960’lı olduğu bir fotoğrafta bütün anlamlandırmalar bu ka-
yıllara kadar hiç sorgulanmamıştır. ranlık üzerinden yapılır; yorumların pek çoğu, üzgün
bir kişi için kullandığımız ‘iç karartıcı’ metaforu gibi
Ancak bu tarihten sonra, özellikle de, erken gösterge-
dilbilimine aittir).2
değer bir görüşten alan fotoğrafın gücü tam da bu-
nun tersine bir davranışın içinde kendini bulmuştur.
Çünkü bu kuralların birçoğunun görme edimi ile hiç
ilgisi yoktur (daha önceki yazılarımda bunun farkla-
rını detaylı bir şekilde yüz yüze algı konusunda dile
getirmiştim).
Sözel yazın dilinin başlangıcı ve sonu olan çizgisel an-
layışının fotoğrafta karşılığını bulması H.C.Bresson’ın
kritik an (decisive moment) fotoğraf anlayışı etkili
olmuştur. Klasik dil’in giriş-gelişme-sonuç anlayı-
Barbara Kruger şının fotoğrafa yansımasının tipik örnekleridir bu
Buradaki en önemli sorun artık yazı ile birlikte kulla- fotoğraflar. Kritik an gelişme bölümünün en yetkin
nılan fotoğrafların tek başına değerlendirilemeyece- temsilcisi olarak fotoğrafta yer alırken giriş ve sonuç
ğidir. Ortada bir bileşke, yani bir Hybrid (Melez) dil bölümlerinin de izleyici tarafından tamamlanması
ürünü vardır. Çağdaş işlerde de bu yaklaşım bir üre- beklenir. (Hatta bu nedenle aynı fotoğraf üzerine, fo-
tim modeli olarak ele alınmış, hem sanatsal bir form toğrafta hiç de olmayan bir sürü anlamlandırmalar
hem de toplumsal eleştiri aracı olarak görülmeye baş- yakıştırılır ve üretilir). Yazının başında gördüğünüz
lamıştır. Bu türün en etkin örneklerini üretenlerden H.C.Bresson fotoğrafı bunun tipik örneğidir.
biri de Barbara Kruger’dir (1987 den itibaren,özellikle Taşındığı ve paylaşıldığı bağlamın yapısına , ideolji-
de 90’ların başlarında). sine uygun olarak eklemlenen alt yazılar da bu Kritik
20. yüzyılın başlarında İsviçreli dilbilimci ve göster- An’ın yoğunluğunu ve etkisini arttırmak yönünde iş-
gebilimci Fredinanda de Saussere (1913) ve Ameri- lev üstlenirler.
kalı felsefeci Charles Sanders Peirce (1910) dillerin Fotoğrafik söylemin salt görsel bir dil olarak ele alı-
gramer dışındaki yapısını göstergeler olarak ortaya namayışının ve 1980’lerden sonra ortaya çıkışının en
atmasına karşın fotoğraf ve görsel söylemlerde karşı- önemli nedenlerinden biri de ilk günden itibaren sö-
lığını ancak 1960’lardan sonra bulmaya başlamıştır. zel ve yazın diline eklenmek zorunda oluşudur. S/Y
(Bunda kavramsal ve minimalist sanat akımlarının dilinin ortaya çıkış nedeninin de insanın bir toplum-
da etkisi çok büyüktür). sal varlık oluşundan kaynaklanan iletişim kurabilme,
Roland Barthes’ın 1964 yılında yayınlanan Elements nesnel dünyayı kavrayabilme, paylaşabilme ve gide-
de Semiologie kitabı bu konuda öncülük etmiştir. Fo- rek soyut düşünceyi üretebilme gücünden kaynak-
toğraf öğretimini ve hakkındaki yazıları büyük ölçüde lanmıştır. Bu yapı da baştan itibaren bir gerçeklik ya-
hala etkileyen 19. yy estetiğinin aksine göstergebilim nılsaması olarak ele alınan fotoğrafın diğer diller ile
çalışmaları, fotoğrafın ‘saf bir şekle’ ya da ‘dünyanın zorunlu ilşkisini ortaya çıkarmıştır. (Bugün özellikle
penceresine’ veya ‘yazara giden yola’ indirgenemeye- sanat boyutunda bu zorunluluk enine boyuna tartışıl-
ceğini gösterir.3 maktadır. Özellkile de çağdaş felsefeci Gilles Deleuze
tarafından gündeme getirilmiştir).
Fakat unutulmaması gereken en önemli sorun bütün
bu araştırmaların hepsi Doğrudan Fotoğraf’a, yani Halbuki fotoğrafik söylemin bir görsel dil olarak ele
bizim Kod Sistemleri olarak tanımladığımız fotoğra- alınışı onun anlamlandırmasının yine diğer diller ta-
fik görüntülere yöneliktir. Yani fotoğrafik görsel dil rafından yapılmasına hiç bir şekilde engel değildir.
üretime de bağımlı olarak sadece kodlar düzeyinde Aksine yaşadığı dünyaya bakışını, onu kavrayıp de-
sorgulanmış, gerçek DİL yapısının özellikleri sorgu- ğerlendirmesini zenginleştirecek bir olanaktır.
lanamamıştır. Çünkü çok büyük bir oranda fotoğrafçı Bunun aksine fotoğrafın bir görsel dil olanağı olarak
üretimlerinde zaten bunu düşünmemiş, gerçeklik ya- üretilmesi onun adeta ölümü, yok oluşu olarak ele
nılsaması, resim karşısında bir türlü yeterince sanat- alınmaktadır. Bunun ilk çok net açıklamasını Ro-
sal bağlamda kabul görmeyişi de bunu engellemiştir. land Barthes’ın ‘Camera Lucida’ adlı kitabının
Fotoğraf’ın anlamlandırma boyutlarında sözel son bölümünde görürüz. Halbuki R.Barthes burada
ve yazın dil’i ile zorunlu görülen ilişkisi, tasarım ve sadece fotoğrafın göndergesinin doğrudan nesnel
kompozisyon boyutlarında da temel belirleyici fak- gerçekliğe yönelik olmasından nasıl bağımsızlaşaca-
törlerin başında gelir. Bu dilin düz çizgisel , başlan- ğını dile getirme çabasındadır. “Olaybilim görüntü
gıç ve sonu olan bir yapıda olması fotoğraftaki görsel için, hiçlik olan nesnesidir” der. “Oysa benim fotoğ-
öğelerin (göstergelerin) bunu sağlayacak bir yapıda rafta saptadığım yalnızca nesnenin yokluğu değildir;
çerçeve içine yerleştirilmesine, bir araya getirilmesi- aynı zamanda tek bir ve aynı hareketle, aynı biçimde,
ne neden olmuştur. BU YERLEŞTİRME BİÇİMLERİ bu nesnenin gerçekten varolmuş olduğu ve onu gör-
de baştan itibaren resimin biçimsel diline özenerek, düğüm yerde bulunmuş olduğu gerçeğidir. İşte delilik
taklit ederek oluşturulmuş, giderek vazgeçilemeyen buradadır; çünkü bugüne dek aracılar dışında hiç bir
kurallar dizisi haline getirilmiştir. Bu nedenle sayısız temsil beni bir şeyin geçmişine inandıramamıştı”4 ve
fotoğraf kompoziyon kitabı yazılmıştır ve yazılma- devam eder; “Toplum, Fotoğraf’ı uysallaştırma, kim
ya devam edilmektedir… Halbuki önemini görmeye olursa olsun ona bakanı, yüzünün ortasında patla-

46 47 AFSAD
makla tehdit edip duran deliliği yumuşatma kaygısı mızı sürdürüp fotoğrafın bütün görsel öğelerinin bir-
içindedir. Bunu yapmak için de iki yöntemi vardır. biri ile olan ilişkilerini sorgulamaya başladığımız an-
Bunlardan birincisi, Fotoğraf’ı sanat haline getirmek- dan itibaren bunların birer eğretilem yani metafor ve
tir, çünkü hiçbir sanat deli değildir”.5 Bunları söyler simge olduklarını kavramaya başlarız. Artık onlar bir
çünkü, Barthes sanatın ancak bir dil olanağı olduğu- fotoğrafik gerçeklikte oluşturulan anlamın sözcükle-
nu ve sanatın göndergesinin nesnel gerçekliğe değil, ridir. Dilbilimin genel savını doğrulamaktadırlar...
doğrudan doğruya sanat eserinin kendisine yönelik “Her sözcük gerçek anlamına cümle içinde kavuşur”.
olduğunu çok iyi bilmektedir.
Başka bir örnek olarak da tamamen bir simgesel an-
Ben burada bunu gerçekleştiren her fotoğrafın bir sa- lam ustası olan Loretta LUX ten verebiliriz.
nat olduğunu iddia etmiyorum. Buna karar verecek
“Görsel Dil” oluşturulmasının en temel kurallarından
olan izleyicinin kendisidir. Fotoğrafa yönelik ilişkisi
biri de, çerçeve içinde göreceğimiz görüntü baştan
her anlamda izleyicinin kararlarını belirleyecektir.
Sadece fotoğrafın bir görsel dil olanağı olarak kulla-
nıldığında ne gibi anlamlandırma sonuçlarına neden
olabileceğini dile getirmeye çalışıyorum.
Göstergebilimin ve anlambilimin de ortaya koyduğu
gibi sözel ve yazın dili nesnesi ile bir nedensizlik iliş-
kisi içinde gerçekleşir. Bu da bir toplumsal sözleşme-
dir.
Fotoğrafa gelince daha farklı bir tanımlama yapmak
zorunda kalırız. Çünkü bir fotoğrafın fotoğraf adını
alabilmesi ancak çerçeve içindeki görsel birimlerin
(göstergelerin) tek tek, yani tekil olarak bir gerçeklik
yanılsaması yaratması gerekmektedir. Ama fotoğra-
fa bütün olarak bakıp, görsel öğelerin birbiriyle olan
ilişkisi ile, yani
anlamlandırma Loretta Lux
düzleminde, bu
sona tüm fotoğrafik değişkenleri ve fotoğrafçı özne-
görsel öğeleri
nin tasarımı ile oluşturulur. Yani gördüğümüz, an-
bir metafor, bir
lamlandırmaya çalıştığımız fotoğrafçının oluşturdu-
benzetme, bir
ğu bir fotoğrafik gerçekliktir. Fotoğrafçı dilin birçok
simge olarak
özelliğini tasarımının hedefine göre bir araya getirip
kullanma olana-
kullanır. Bu kimi zaman metafordur kimi zaman bir
ğını elde ederiz.
simge veya benzetmedir. Anlatımının doğrultusunda
Bu da bize bu fo-
ironiye başvurabilir vb. Yani dilin her türlü olanağın-
toğraf’ın bir gör-
dan sonuç amacına göre yararlanır. Bu fotoğrafta da
sel dile dönüş-
L.Lux yine gerçeklik yanılsamasından yola çıkarak
mesini sağlar.
tasarımına başlar. Ama tüm görsel öğelerin bir araya
Çünkü saydığım
getirilip kurulduğu Syntax (sözdizimi) (burada görsel
özellikler nesnel
öğelerin dizimi) bize gerçek anlamlandırmayı getire-
dünyanın değil
cektir. Çocuk, balık, küvet artık birer simgedir...
dilin oluşturucu
Chema Madoz öğeleridir. Nes- Bir daha ki sayıda devam edecek...
nel doğal dünyada bu
yapı yoktur. Bunu bir Kaynaklar:
iki fotoğraf üzerin-
den somutlayalım… 1- Fotoğrafı Düşünmek-Victor Burgin, sf.154-Espas Yayınla-
rı-2013
İspanyol fotoğrafçı
Chema Madoz’un iki 2- Fotoğrafı Düşünmek-Victor Burgin, sf.155-Espas Yayınla-
işinde bunu rahatlık- rı-2013
la gözlemleyebiliriz… 3- Fotoğrafı Düşünmek-Victor Burgin, sf.154-Espas Yayınla-
rı-2013
Bu fotoğraflarda gör-
4- Camera Lucida-Roland Barthes sf-120, Altıkırkbeş Yayın-
düğümüz nesneler- ları-1992
den kiraz ya da terazi,
ya da buz, ilk algımız- 5- Camera Lucida-Roland Barthes sf-122, Altıkırkbeş Yayın-
ları-1992
da kendi adlandırma-
ları içinde algılanıp
tanınırlar. Ama algı- Chema Madoz
Usta
İşi
Doğaçlama
Sami GÜNER
Ocak - Şubat

“Her yıl otomobille Ege’ye, Akdeniz’e seyahatlere giderdik.


Çocukluğumuzda, hatırlarım; giderken yollarda sürekli
dururduk. Çekim gezilerine zaten babam bizi almazdı. Üç
saat boyunca, yolun kenarında bir fotoğraf çekmek için
beklediğimizi hatırlarım.”

Sami Güner 1915’de Priştine’de doğdu. İstanbul 100. Yıl Armağanı, 1983’te Cumhurbaşkanlığı
Lisesi’nden mezun olduktan sonra okuduğu Hukuk Takdirnamesiyle ödüllendirildi.
Fakültesi’ni bırakarak 25 yıl Merkez Bankası’nda
Fotoğraflarından oluşan afişleri, yurt içinde ve
çalıştı ve 1961’de kendi isteği ile emekliye ayrıldı.
uluslararası müsabakalarda altın ve gümüş ödüller
Çok genç yaşlarda başladığı fotoğraf çalışmalarını
kazanarak, çeşitli başarılara da imza atmıştır.
tüm yaşamı boyunca sürdürdü. Fotoğrafın her
dalıyla ilgilenmiş olup, aynı zamanda stüdyo 1982’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (bugünkü
ışıklandırması, film yıkama ve baskı işlerinde de Mimar Sinan Üniversitesi) Fotoğraf Enstitüsü ile
ustalaşarak Türkiye’de ilk renkli fotoğraf çekimini İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği’nin
gerçekleştirenler arasında da yer almıştır. (İFSAK) onur üyeliğine seçilen Sami Güner, aynı
zamanda Japon Fotoğraf Derneği’nin de üyesidir
ve Fotoğraf Sanatı Derneği’nin (FOTOGEN) ilk
başkanıdır. 1986’da Uluslararası Fotoğraf Sanatı
Federasyonu’nun (FIAP) ES FIAP (Üstün Katkıda
Bulunmuş Sanatçı) ünvanına layık görülmüştür.
Türkiye’nin doğal güzelliklerini, sanat ve tarih
zenginliklerini konu alan elli dolayında kitabın
fotoğraflarını çeken Güner, yurt dışı gezilerindeki
fotoğraf çalışmalarını da Türkiye’de sergilemiştir.
1987’de Türk Tanıtma Vakfı’nın (TÜTAV) Türkiye’yi
Dünyaya Tanıtanlar adlı ödülüne, 1989’da da
Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü’ne layık görülmüştür.
1991’de Çin Fotoğrafçılar Birliği’nin Shangai’da
düzenlediği ve 43 ülkeden 2500 fotoğrafçının 12.500
eserle katıldığı, Milletlerarası Fotoğraf Yarışması’nda
“Ağrı Dağı’nda Hayat” fotoğrafıyla birinci olmuştur.
20 Şubat 1991’de sergisinin açılışı için özel otomobiliyle
Bolu’ya giderken geçirdiği trafik kazasında yaşamını
yitirdi. Ünlü fotoğrafçının anısının yaşatılması, hem
de ülkemizde projeye dayalı fotoğraf üretiminin teşvik
edilip, fotoğraf sanatının geliştirilmesi amacıyla ve
fotoğraf dünyamıza yeni bir heyecan kazandırmak
Romantizmini ve duygusallığını katarak güzele için FOTOGEN tarafından ‘Sami Güner Kupası
erişmek, esrarlı güzellikleri yakalamak için 40 Fotoğraf Gösterisi Yarışması’ düzenlenmektedir.
yılını Anadolu topraklarında harcayan sanatçı,
fotoğrafçılığın ülke düzeyinde yayılması, sevilmesi ve Kızı Nazan Ulutekin ve oğlu Fuat Güner babaları
gelişmesine çok büyük bir katkı sağlamıştır. Sami Güner’le olan anılarını şöyle dile getirmektedir.
Fotoğrafları ve fotoğraflarından yararlanılarak yapılan Nazan Ulutekin; “Her yıl otomobille Ege’ye, Akdeniz’e
afişler yurt içi ve yurt dışında birçok kez ödül aldı. seyahatlere giderdik. Çocukluğumuzda, hatırlarım;
Güner, Türk turizmine katkıları nedeniyle 1981’de giderken yollarda sürekli dururduk. Çekim gezilerine

48 49 AFSAD
zaten babam bizi almazdı. Üç saat boyunca, yolun
kenarında bir fotoğraf çekmek için beklediğimizi
hatırlarım.
Arkada çalışma odası vardı babamın. Gözünde
gözlük, ağzında sigarası, masasının başında, bir masa
lambasının ışığı altında çalışırdı sürekli. National
Geographic okurdu. Dia temizlemekten ve onları
düzenlemekten zaman bulursa tabii... KüI uzar, ben
küllüğü zor yetiştirirdim ona. Eline bile almazdı
sigarayı. Dudak tiryakiliğiydi O’nunki...
Babam hep, “Boş bakma, baktığını gör. Bakmak degil,
baktığını görmektir önemli olan” derdi. Hep detayları
görürdü. Güzel dönemde yaşadı babam; 60’lar, 70’ler
her şey için güzel dönemlerdi”.
Fuat Güner; “Babamlar Priştineli; Arnavutluk’tan...
Babamın babası, eşkiya. Savaş çıkıyor, tam da
otel yapacaklarken. Üç sene sınırda bekletmişler
onları. İzmir’e indiklerinde sadece 50 TL paraları
varmış. Sanatçılar kendileriyle biraz fazla ilgili
oluyorlar. Genelde kendi yapmak istediği şeyleri ki. Üstelik atlarken havada, daha iyi açı var diyerek
yapardı. Biz çocuk filmine gitmezdik mesela. Aslında fotoğraf çektiğini de hatırlıyorum. Bir de babam
fotoğraf dünyasında da biraz yalnızdı; babamı biraz fotoğrafı çekmeden satardı. ‘Görüyor musun, bak
kıskanırlardı. İyi iş yapardı, iyi para kazanırdı. çatlamış toprak’ der, farklı açılardan birçok fotoğrafını
Matbaalar, bütün takvim dialarını babamdan çekerdi. ‘Ben bunu sattım’ derdi. ‘Nereye sattın?’ diye
alırlardı. Merkez Bankası’nda çalışırken geziler sorardım: ‘Eczacıbaşı’na sattım; çatlamış, kurumuş
yaparlarmış, vapurla da yurtdışı gezilere giderlermiş. damarlar; ilaç için çok uygun bir kompozisyon’
Lizbon, Marsilya, bütün Akdeniz’i dolaşırlarmış. derdi. Bir çukura girer, makineyi kurar ve bana
Hep elinde fotoğraf makinesi vardı ama, 1961’de koş kuşları kovala derdi. Çukurun içinde bir saat
25 yılı bitirip emekli olana kadar da hep amatördü. beklerdi. Sonunda kuş gelirdi ve babam deklanşöre
Hemen sonrasında Taksim Meydanı’nda Kemal basardı. Daima dia film kullanırdı. Pozometrenin
Baysal ile ortak yer açtı, uzun süre birlikte çalıştılar. gösterdiği değerin bir altını, bir de üstünü çekerdi.
Sonra ayrılıp kendi yazıhanesini açtı. Kendisiyle ilgili İşini sağlama alırdı. Ben de babama yardım ederdim.
bir sürü ilginç anım var. Örneğin bir tanesi; Alanya Film yıkarken yanında bulunurdum. Metrelik, büyük
Kalesi’nin surlarına çıkıp, bir surun üzerinden baskılar yapardık birlikte. Çektiğim fotoğraflara hep
diğerine çılgın gibi atlamasıydı. Üstelik elinde konuşurdu. Hiç beğenmezdi. Her akşam gelir, tek tek
çantalarla... Bana da atla demişti; niye atlayacağım fotoğrafların camlarını açar ve onları temizlerdi. Bu
arada bana coğrafyayı, Osmanlı Tarihi’ni detayıyla
öğreten babamdır. Bir şey sorardım, bunu bilmek için
baştan başlamak lazım derdi. İnanılmaz geriye gider,
şecereler çıkarır ve saatlerce bana anlatırdı. Her şeyi
ezbere bilirdi.
Babam, güzel yaşadı. Türkiye aşığıydı. Dünyadaki
en güzel ülke Türkiye derdi. Babam kimseyi kırmaz,
davet edildiği her yere giderdi. İnsanlara, fotoğrafın
sanat olmasının yanında, bundan para kazanılacağını
da gösterdi. Yoğun iş yapmasına rağmen, laboratuvar
ya da matbaa açayım gibi bir derdi olmadı. Ticari
fotoğrafı çekerken, dört katını da kendine sanat
fotoğrafı olarak çekerdi.
Sami Güner, bir evladın görmek istediği bir babadır.
Çünkü despot, otoriter bir baba tipi değildi.
Eğitimimize çok önem verirdi. İşini gücünü bırakıp
bizimle ilgilenen, ders çalıştıran, yurtsever, Atatürkçü,
milliyetçi bir insandı. Canını verecek kadar yurdunu
severdi. Azimli ve çalışkan bir fotoğraf ustasıydı”.
Eczacıbaşı’nın, Fotoğraf Sanatçıları Dizisi 4 bakarak büyüyen kuşağın bir nevi genetik kodunu
“Sami Güner” kitabının editörü Merih Akoğul ise da oluşturmuştur. Türkiye’de amatör fotoğrafçılık,
Sami Güner için kitapta şunları yazmıştır: doğal güzelliklerin saptandığı manzara ve tarihi-
turistik bölgelerin ele alındığı seyahat fotoğrafçılığı
“Sami Güner’i incelediğimizde gerçek bir Cumhuriyet
ile serüvenine devam etmiştir.
insanını görürüz. Sami Güner bir ülkü olarak da ele
alabileceğimiz ülkesel değerleri, her zaman milli Sami Güner’in amacı, ne doğrudan sanat yapmak,
sınırlarının içinde kalan coğrafya üzerinden büyük bir ne de belgesel anlamda röportaj fotoğrafının üst
azim ve kararlılıkla savunmuştur. Ülkeyi sevmenin, örneklerini vermekti. Ne Anadolu’nun destanını
ne yalnızca yaşanılan şehir, ne gidilen yerler, ne de yazmak gibi epik işlere girişmiş, ne de üst sanat savıyla
inanılan değerlerle ilgisi olmadığını, bunun bir bütün fotoğraflara taşıyabileceğinden daha fazla bir yük
olduğunu Sami Güner’in sergi açılışlarında ya da yüklemişti. Hissiyatı neyse, fotoğrafı da o olmuştur.
gösterilerde yaptığı coşkulu konuşmalardan, dönemin Sami Güner’in en büyük arzusu, var olan güzelliğin
fotoğraf izleyicileri çok iyi hatırlamaktadırlar. O’nun naif bir biçimde insanlarla paylaşılmasıydı. Sami
fotoğrafa yaklaşımı, 19. Yüzyıl Romantikleri gibi Güner bir kült fotoğrafçı olarak fotoğraf tarihimizde
günümüzün sanat yaklaşımlarından çok farklı vardır ve hep var olacaktır”.
olarak ‘güzel’ kavramı üzerinden daha doğru
Biz de kendisini saygıyla anıyoruz.
okunabilmektedir. Çektiği fotoğrafların birçoğunun
takvimlerde yer almasından dolayı Sami Güner, (Sami Güner fotoğraflarının büyük bir kısmında,
tarih ve yer kayıtları olmadığı için fotoğraflarda bu
bazı fotoğrafçılar tarafından bilinçli olarak takvim
bilgiler yer almamaktadır)
fotoğrafçısı olarak nitelendirilmiştir. Ama özellikle
60’lı yıllardan itibaren takvimlerin insanların ufkunu Nazan Ulutekin ve Fuat Güner’e fotoğrafları
yayımlama izni sağladıkları, Eczacıbaşı’na mevcut
açmada ve dünyalarını zenginleştirmede büyük
fotoğrafların dijitallerine ulaşmamızı sağladığı için
katkısı olduğu görülmektedir. Üstelik birçok amatör teşekkür ederiz.
fotoğrafçı, takvim ve kartpostallardaki fotoğraflara
bakarak fotoğraf makinesi satın almak istemiş Kaynaklar:
ve ellerinde makineleriyle o yörelere seyahatler 1- Fotoğraf Sanatçıları Dizisi 4 “Sami Güner”, Dr.Nejat F.
yaparak, bugünkü gezi fotoğrafçılığının temellerini Eczacıbaşı Vakfı Yayınları, İstanbul, 2013
atmışlardır. Türkiye’nin farklı yörelerinden çekilen 2- www.samiguner.com
3- http://tr.wikipedia.org
doğal güzellikler ve tarihi yerler, takvimlerde yer 4- http://www.fotogen.org.tr/sgk.htm
aldıkça bu bölgelere olan ilgi de artmıştır. 5- http://www.fotografokulu.org/sami-guner-kupasi.html
Sami Güner fotoğrafına günümüzden bakıldığında
görülen naiflik, aslında O’nun fotoğraflarına Hazırlayan: Deniz KORAŞLI

50 51 AFSAD
Ve
Sinema...
Film Şeridinde Akan Yaşamlar
Ocak - Şubat
‘Göç’ Yolundan Sinemaya
Yansımalar...

Eda ÇALIŞKAN
edacaliskan@yahoo.com

Sinemanın gerçekliğinde, dönüm noktası niteliğinde şecektir. “Gurbet Kuşları” filminde kişilerin toplumla
bir karar olan “Mülteci Yaşam ve Göç” şüphesiz pek çok mücadelesi etkileyicidir. İstanbul’a göç eden ve dağılan
kez filmlere konu olmuştur. Teması mültecilik üzerine bir ailenin öyküsünü anlatırken Refiğ, aynı zamanda,
kurulu bir filmin, duygularında dram kırıntıları bul- göç olayının tarihsel, toplumsal kaynaklarına inip so-
mak hiç sürpriz değildir. Bu seçimin zorluklarıyla baş- runun yorumuna da varıyor” (Scognomillo, 1988: 78-
layan olay örgüsü, kendini yaşamsal döngünün devam 79). Özellikle, karakterlerin, şehirde kalmak ve şehirli
eden çarklarında umut besleyen karakterlerle gösterir. olmak arasındaki mücadeleleri, bu ikilem arasındaki
Sinemanın var oluşuyla beraber, yollarda olma hali etkileşimleri yansıtılmış, esas drama bu temel üzerine
her daim yönetmenlere ve izleyicilere çekici gelmiştir. oturtulmuştur. 1970’li yıllara damgasını vuran, köyden
Bunun sebebi, bu olgunun fazlasıyla yaşamdan olma- kente göçler Türk Sineması’nın Yeşilçam olgusunun
sıdır aslında. Aidiyet duygusu, insanın var olabilmesi, kalbinde kendine yer bulmuş, yıllar süren bir saltanat
sosyolojik anlamda soyunun devamının sağlanabilme- yaşamıştır. Komedi filmlerine de can veren bu konu yıl-
si adına ne denli önemliyse, yabancı olma hali de aynı lar süren bir süreç yaşamıştır. Ertem Eğilmez’in 1974
ayarda zor bir seçimdir. Fazlaca duygu barındıran, an- yılında çektiği, Kemal Sunal, Halit Akçetepe, Zeki Alas-
lamsal bütünde insan olabilme koşullarını baz alan bu ya, Metin Akpınar’ın başrollerini paylaştığı, “Köyden
hikâye, sinemanın büyülü atmosferinde hayat bulunca İndim Şehire” filmi bu yaşamsal farklılıkları nüktedan
izleyen gözünde bir bilinmeyene yolculuktur. Her şey, bir dille, traji komik bir edayla bizlere sunar.
insanlığın temel koşulu olan barınma duygusu ile baş-
60’larla başlayan 70’leri içine alan plak ve eğlence an-
lar. Koşullarından memnuniyetsiz olma başta olmak
layışının farklılaşmasının izleyiciye aktarılması sinema
üzere, insanların çeşitli nedenlerle yolculuğu, yer de-
için yeni bir misyon demekti. Göç filmlerinin perde
ğiştirmeleri filmlerde konu edilmekle kalmaz, sinema
arkasında, müzik endüstrisinde yaşanan değişimler ve
dilindeki güçlü duygu anlatımı ile desteklendiğinde in-
aynı zamanda toplumun kültürel altyapısına etkileri
sanların zorluklarını ve seçimlerinin altında yatan dra-
de ayrı bir tartışma konusu olabilir. Göç edenler çok
matik nedenleri ön plana çıkartır.
geçmeden kendi popüler kültürlerini özellikle müzik
1960’lı yıllar, göç adına devrim niteliğindedir. Köyle- türünde ortaya koyarlar. Arabesk şarkıcı filmlerinin
rinden kasabalarına kadar gitmeye bile imkan bulama- izleyici tarafından çekici bulunması, tüketiminin hızlı
yan pek çok kişi, ülke değiştirmiş, henüz kendi ülkesi- olması toplumun yapısına ilişkin ipuçları da barındır-
nin büyük yerleşimlerinde olmayan bir çok yenilikle ilk maktadır. Bunu yakalamayı başaran bir çok yönetmen
kez karşılaşmış, ciddi bir adaptasyon süreci yaşamıştır. göç konusunu, dram dozu fazlaca arttırılmış filmlerle
Büyükşehirler ve küçük yerleşimler arasındaki yaşam- yansıtmakta oldukça cesur davranmıştır. Başrollerin-
sal farklılıklar bu olguyu doğrudan tetikler. Özellikle de Levent Kırca ve Ayşegül Atik’in oynadığı, Orhan
Türk sinemasında 60’lı yıllarda, ülke içinde ve ülke dı- Aksoy’un yönetmen koltuğunda oturduğu “Altın Şe-
şına yaşanan göçler toplumsal hareketliliği yansıtmak- hir” (1978) filminde İstanbul’a Adıyaman’dan traktör
tadır. Bu dönemin toplum yapısını yansıtmak adına, almak için göç eden bir ailenin öyküsü komedi tınıla-
Halit Refiğ, Metin Erksan, Atıf Yılmaz gibi yönetmen- rıyla anlatılmaktadır. Kadın, şarkıcı bir kızın yanında
ler gerçekçilikle ilgili filmler yapmışlardır. Bu yönet- çalışırken kentlileşmeye özenip kentli olmaya çalışır.
menler büyük ölçüde “İtalyan Yeni Gerçekçiliği” etkisi Film, 1970’lerde, 60’lar kadar olmasa da, göç olgusu-
altındadırlar (Pişkin, 2010). 60’lı yıllarda çekilen göç nun sürdüğünün bir göstergesidir. Yılmaz Güney’in
filmlerinde göç olgusu, kahramanların karakteristik “Baba” (1971) filminde, Cemal ailesine bakabilmek için
özellikleriyle bağdaştırılmış hatta ön plana geçtiği bile Almanya’ya gitmek istese de sağlık nedenleriyle kabul
gözlenmiştir. Örneğin; “Halit Refiğ’in “Gurbet Kuşla- edilmeyince, patronunun oğlunun işlediği bir cinaye-
rı” (1964) filminde kadın sorunsalı göç olgusuna göre ti üstlenmek zorunda kalır. Türkan Şoray’ın “Dönüş”
daha ön plandadır. Başlarda, taşı toprağı altın diye (1972) filminde Almanya’ya giden kocanın kültürel de-
gelinen İstanbul ve Ankara gibi şehirler, sonraları ya- ğişimi ve geride bıraktığı insanlarla beraber ağa köylü
şam nefesinin daralmaya başladığı metropollere dönü- çatışması anlatılmaktadır. Orhan Aksoy’un “Alman-
52 53 AFSAD
yalı Yarim” filmindeyse (1974) zengin Alman ailenin Zeytinburnu/Stocholm Göç Filmleri Festiva-
kızı Maria’yla evlenen Murat’ın öyküsü ve kızın babası li,  Zeytinburnu Belediyesi 08-12 Kasım 2010. Ayrıca
tarafından Murat’a hazırlanan trajik son işlenir. Şerif festival çerçevesinde “GÖÇ FOTOĞRAFLARI SERGİSİ”
Gören’in “Almanya Acı Vatan” (1979) filminde Alman- düzenlendi.
ya’da yaşayan bir kadının ruhsal çöküşü anlatılır. 1985 Malatya Uluslararası Film Festivali, 18-24 Kasım
yılında, Ertem Eğilmez yönetmenliğinde çekilen “Ara- 2011, Malatya’da düzenlendi.
besk” filmi, evinden kaçıp büyük şehire gelen bir kızın Festival of Migrant Film (GÖÇMEN Film-
hikâyesi etrafında, bu göç olgusuna yine nüktedan bir leri Festivali),  12-20 Haziran 2010, Slovenya.
gerçeklikle değinen filmlerdendir. Bu yıllar aynı za- 4.Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali,  7- 13
manda, Almanya’ya göç konusunun da filmlerde birçok Kasım 2014 tarihleri arasında İstanbul’da “Herkes İçin
kez işlendiği bir dönem olmuştur. Adalet” düşüncesi ile gerçekleşen festival, bu yılki tema-
90’lı yıllarda, büyük şehirlerin insan hayatındaki olum- sını “Göç” olarak belirlemişti.
suz etkileri yavaş yavaş fark edilmeye başlandığı için, UNHCR Refugee Film Festival (BM Mülteciler
göç filmleri çekiciliğini yitirmeye başlamıştır. Belki de Yüksek Komiserliği Mülteci Filmleri Festivali),
çekiciliğini yitirmekten ziyade ‘yön değiştirmiştir’ daha Festival 2006 yılından bu yana BMMYK’nın Japonya
doğru tabir olacaktır. Göç olgusunun nedenleri farklı- temsilciği tarafından Tokyo’da gerçekleştiriliyor. Bu
laşmıştır. 1993 yılında, Sinan Çetin’in yönettiği “Berlin
festivalle mültecilerin ve ülkesinde yerinden edilmiş ki-
in Berlin” filmi Almanya’da yaşayan bir Türk aileyi konu
şilerin dünyasını çevreleyen sorunlar konusunda Japon
almaktadır. Kültür farklılıklarını ön planda tutan film,
toplumunda bir bilinç yaratmak hedefleniyor.
başka bir ülkede Türk olarak yaşama mücadelesini ön
planda tutmaktadır. 90’ların sonlarına doğru artık bü- Verzio International Human Rights Documen-
yük şehirin karşı konulmaz çekiciliği değil, savaş, terör tary Film Festival (VERZİO Uluslararası İnsan
gibi nedenler insanları yer değişikliğine iten sebepler Hakları Belgesel Film Festivali),  Macaristan’da
olarak filmlerde hayat bulmaya başlamıştır. Özellikle 2004 yılından beri düzenlenen festivalin programı, sivil
sinemanın maddi sıkıntılar yaşadığı bir dönem olması, savaşlar, politik baskı, terörizm, azınlıklar, mülteciler,
daha popüler konuların işlenmesine neden olmuştur. kadın hakları, kaçakçılık ve çocuk hakları gibi konuları
90’larda yaşanan kişilik çatışmalarının temel sebepleri kapsıyor.
arasında sayılabilecek göç hareketi, kendini göç ettiği Helsinki Mülteci Filmleri Festivali
ortamda yalnız ve yabancı hisseden kişilerin şiddet eği-
limleri göstermesine neden olmuştur. Yavuz Turgul’un Fisahara International Film Festival (FİSAHA-
“Eşkıya” (1996) filminin kahramanı, sevdiğini elinden RA Uluslararası Film Festivali),  Batı Sahra Ulus-
alarak, köyden kente göç etmiş ve burada ekonomik lararası Film Festivali (FiSahara), her yıl Güneybatı Ce-
anlamda başarıyı yakalamış arkadaşından intikam al- zayir’de yer alan Sahrawi mülteci kamplarında gerçek-
mak için büyük kente gelir. Baran karakteri bir anlam- leştiriliyor.
da bu anlatımın örneğidir. Sınırdaki Kadınlar: Kadın ve Göç Programı, Pera
Göç filmlerine dünya sinemasından da bir örnek gel- Film Tarafından, Uluslararası Göç Örgütü işbirliğiyle
sin.... Ünlü yönetmen Costa Gavras imzalı, “Cennet Ba- gerçekleştirildi.
tıda/Eden in West”, Avrupa’da yasadışı göçmen olarak Kaynakça:
yaşayan genç Elias’ın hikâyesini anlatıyor. Kaçak ola- 1- http://www.sgdd.org.tr/Goc-Filmleri
rak, Fransa’ya giden bir gemiye binen Elias, tıpkı İlya- 2- Pişkin, G. (2010), e-Journal of New World Scien-
da’da olduğu gibi, Ege Denizi’nden başlar yolculuğuna. ces Academy, Volume: 5, Number: 1, Article Number:
1960 –2000 sürecinde, sinemada fazlaca yer bulmuş 4C0025
göç konusu, insanın hayatla mücadelesi devam ettiği 3- Scognamillo, G., (1998), Türk Sinema Tarihi, Kabal-
sürece güncel kalacaktır. Bitirirken konuya ilişkin dü- cı, İstanbul
zenlenmiş festivalleri listelemek istedim..
Okuyoruz
Görünüre Dair
Ocak - Şubat Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar

John BERGER
Çeviri: Bülent SOMAY
Metis Yayınları/1999/49 Sayfa

Mesleki kariyerine ressam olarak başlayan John görünenden ötesini göstermeyi işaret etmektedir.
Berger, ustalıkla seçtiği kelimeleriyle bizleri düşünsel
bir serüvene daha sürüklüyor. Resim sanatı üzerine “Boşluk” başlığında ise “Bir resmi kendisi kılan,
kaleme aldığı kitabında aslında fotoğraf ile resmin ne nesneleri nasıl bir arada tuttuğu ya da tutamadığıdır’’
kadar paralel olduğunu da kanıtlıyor. Kitabımız üç kompozisyona dair düşüncelerini aktardığı bu satırlar
bölümden oluşuyor. dikkat çekmektedir.

I Degas’nın Bronz Dansçı Heykeli Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye


Üzerine Doğru Adımlar bölümünde; Robert
Capa’nın “Fotoğrafınız yeterince
II Görünüre Dair Küçük Bir iyi değilse, konuya yeterince
Teoriye Doğru Adımlar yakın değilsiniz demektir’’ sözünü
anımsadım. “Bir resim cansızsa,
III Bir İnsan Çizmek bunun nedeni ressamın modeline,
işbirliğinin başlaması için
Sanat kuramlarına eleştirel yeteri kadar yaklaşmaya cesaret
yaklaşımıyla yirminci yüzyılın edememesidir. Bu durumda
önemli eleştirmenlerinden biri ressam kopyalama mesafesinde
olan Berger, aynı zamanda iyi bir kalmıştır... Aslında ressam bir
de şairdir. Kitabın ilk bölümü bir alıcıdır. Yaratma gibi görünen
şiirle başlıyor; şey, aldığına biçim verme fiilidir.
Fotoğraftaki kadraj seçimimiz

veya ışığı yorumlamamız bizim
Gel beraberce bakalım algıladığımıza biçim verme
eylemimiz değil midir?”
(İkimiz de biliriz ki
Bir İnsan Çizmek bölümünde
Işık uzayla zamanın aracısıdır) üreten herkesin dikkate alması
gereken bir cümleyle yazımızı
… bitirelim. “Ve son. Aynı anda
hırs ve hayal kırıklığı. Zihnimin gözünde çizimimin
‘’Ressam olmak’’ kısmında; yazılarını yalın ve anlaşılır ve gerçek adamın çakıştığını gördüğüm anda yani
bir üslupla kaleme alan yazar, size okurken hayali bir an için modelim poz veren bir model değil yarı
bir resim çizdiriyor. Bunu yaparken de alt metinde yaratılmış dünyamın bir sakini. Deneyimimin
resmetmeden önce neler yapmanız gerektiğini benzersiz bir ifadesi olduğu anda küçük çizimimin
anlatıyor. Sevgili Özcan Yurdalan seminerlerinin ne kadar yetersiz, bölük pörçük ve sakil olduğunu
birinde bu sözü destekler bir cümle kurmuştu anlayıverdim. Sayfayı çevirip yeni bir çizime başladım,
“Fotoğrafı önce kafanızın içinde çekin.” bir öncekinin bıraktığı yerden.”
‘’Renk’’ başlığının altında Berger ‘’Bir ressam olarak İyi okumalar.
mücadeleniz, yok olmalarını sağlamaktır -ki onların
yerini gövdeler alabilsin. Bir renk töz kazanıp bir Hazırlayan: Burcu VARDAR
nesneye dönüştüğünde, renk olmaktan çıkar’’ diyerek

54 55 AFSAD
Hayalinizdeki kareyi birlikte yaşayalım...

Ali Ertan GÜNEY Ağrı 5137m


08.08.2014
-15°C CLEAR
8:40

You might also like