You are on page 1of 169

Ludwig Wittgenstein

DEFTERLER
1914-1916
birey yaymcihk : 168

Felsefe Serisi

Kitabın Özgün Adı:


Notebooks: 1914-1916, Basil Blackwell, Oxford, 1961

kapak
Ahmet Altay

Baskı Cilt

Lord

Bil inci Baskı

Mayıs 2004

ISBN

975-8618-97-0

birey yayıncılık
Yerebatan Cad. Çatalçeşme Sok.
Üretmen İş Ham No: 29/17 Cağaloğlu / İstanbul
Tel: 0212/511 33 69-528 51 13 Fax: 0212/511 77 16
web: bireykitap^com
info @bireykitap.com
Ludwig Wittgenstein

DEFTERLER
1914 - 1916

Editörler:
G. H. von Wright & G. E. M. Anscombe

İngilizce'ye Çeviren:
G. E. M. Anscombe

Türkçesi:
Ali Utku

birey
(Josef Johann) Ludwig Wittgenstein
26 Nisan 1889'da Viyana'da doğdu. Avusturya demir çelik endüstrisinin,
kumculanndan Kari Wittgenstein'm oğlu, çok yetenekli sekiz kardeşin en
küçüğüydü. Berlin Charlettenburg'da iki yıl makine mühendisliği öğrenimi
gördü. Matematiğin temellerine karşı geliştirdiği ilgiyle, mantık ve felsefe
çalışmalanna yöneldi. Russell'm Principles of Mathematics'mi ve Frege'yi
okudu, yeni mantık konusunda öğrenim görmek için Cambridge'e gitti.
Birinci Dünya Savaşı patlayınca, gönüllü olarak Avusturya ordusuna yazıldı.
Savaş boyunca mantık ve felsefe notları tuttu. Cephede yanından hiç
ayırmadığı defterlere kaydettiği bu notlarda, Tracîatus'ta^ öğretisinin
temellerini attı. 1919'da toplumsal yaşama dönerken, Tractaîus'la. bütün
felsefi sorunlan nihai çözümlerine kavuşturduğunu düşünüyordu. Felsefeyi
bırakarak ilgisini başka alanlara çevirdi. 192rde babasının ölümü üzerine
kendisine kalan muazzam mirası dağıtarak, beş parasız kalmayı seçti. Bir
öğretmen yetiştirme okuluna katıldı ve 1926'ya kadar Aşağı Avusturya'nın
çeşitli bölgelerinde ilkokul öğretmenliği yaptı. Öğretmenliği bıraktıktan
sonra. Viyana yakmlannda bir manastırda kısa bir süre bahçıvanhk yaptı.
İzleyen iki yıl içinde kızkardeşinin Viyana'da yaptırdığı evin planını çizdi ve
inşaat işlerini idare etti. 1929'da ani bir kararla ve Tractatus'un bazı
öğretilerine karşı giderek büyüyen memnuniyetsizliklerle yeniden felsefeye
döndü. Cambridge Trinity CoUege'da öğretim üyesi oldu. 1939'da
Cambridge Üniversitesi'nde felsefe kürsüsüne atandı. 1930'dan itibaren,
Cambridge'in küçük smıflannda hemen her yıl verdiği derslerde, bir grup
öğrenci karşısında Tractatus'tàn ayn, yeni bir felsefe geliştirdi. Hider'in
Avusturya'yı işgalinden sonra İngiliz vatandaşlığına geçti. 29 Nisan 1951'de
Cambridge'de kanserden öldü.

Başlıca Eserleri
Tractatus Logico-Philosophicus (1922; Tractatus Logico-Philosophicus,
çev. Oruç Aruoba, YKY, 2003), Philosophical Investigations (1953; Felsefi
Soruşturmalar, çev. Deniz Kanıt, Küyerel Yayınlan, 1998), The Blue and
Brown Books (1958; Mavi ve Kahverengi Kitaplar), Notebooks 1914-16
(1961; Defterier), Zettel (1967; Zettel, çev. Doğan Şahiner, Nisan Yayınlan,
2004 On Certainty (1969; Kesinhk Üzerine), Philosophical Grammar,
{191 A-, Felsefi Gramer).

Ali Utku:
1969 yılında doğdu. Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe
Bölümü'nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmakta.
içindekiler
Sunuş/7
Editörlerin Önsözü / 9
Defterler / 11
EK I: Mantık Üzerine Notlar / 113
Başlangıç / 113
I. Önermelerin Çift Kutupluluğu. Mana ve Anlam. Doğruluk ve
Yanlışlık/114
II. Atomik Önermelerin Çözümlenmesi. Genel Tanımlanamayanlar,
Yüklemler, v b . / 1 1 9
III. Moleküler Önermelerin Çözümlenmesi: ab-İşlevleri / 1 2 2
IV. Genel Önermelerin Çözümlenmesi / 126
V. Sembolizmin İlkeleri: Bir Sembolde Sembolleştiren. Olgulara
Karşılık Olgular/127
VI. Tipler/129
EK II: Norvec'de G. E. Moore'a Yazdırılan Notlar / 1 3 3
EK III: Wittgenstein'ın Russell'a
Mektuplarından Seçmeler, 1912-1920/149
SUNUŞ
Mantığın c e h e n n e m i n d e n bir ideal dil tasarımı çıkaran
Tractaîus Logico-Philosophicus, Wittgenstein'm, Cambridge'de
R u s s e i r i a birlikteliğiyle başlayan, Birinci D ü n y a S a v a ş ı ' n d a
cepliede d e v a m eden ve M o n t e C a s s i n o eteklerindeki İtalyan savaş
esirleri k a m p ı n d a üslubunu arayan soruşturmalarının bir
neticesiydi. Düşüncelerini kitaplaşmış olarak g ö r m e k t e n b ü y ü k
tedirginlik duyan, kılı kırk yaran bir m ü k e m m e l i y e t ç i n i n d ü ş ü n c e
ve ifadenin olanaklarını zorladığı bir sürecin ürünü. Çevirisi
sunulan Defterler 1914-1916, Tractatus'un bu o l u ş u m sürecine ait
öniıazırlıklarmı içeriyor v e g e n ç W i t t g e n s t e i n ' m d ü ş ü n m e ve
y a z m a biçiminin b ü t ü n c ü l bir resminin çıkarılmasına olanak
sağlıyor.
Muhatabının yaşamının tüm düşünsel niteliğini
değiştirmeye a z m e t m i ş bir filozofun monologlarını ifşa eden
metni, okuyucusuyla b a ş b a ş a bırakırken, çeviri aşamasındaki bazı
katkıları özellikle a n m a m gerekiyor. İsmail Öğretir, uyarı ve
önerileriyle her z a m a n olduğu gibi yine yanımdaydı. A h m e t Sarı,
günlüklerin A l m a n c a orjinaliyle karşılaştırılmasına olanak sağladı.
Sebahattin Çevikbaş, lojistiğin gelişimine ilişkin d o y u m s u z
tartışmalara ortaklık etti. V e Sadık Erol Er, düzelti k o n u s u n d a
yardımcı oldu. H e p s i n e teşekkür b o r ç l u y u m .
AUUtku
EDİTÖRLERİN ÖNSÖZÜ
W i t t g e n s t e i n ' m çalışma alışkanlığı, kendisini uğraştıran
sorunlar üzerine ayrı paragraflar ya d a — t e k bir paragraftan d a h a
fazlasını içerebilecekleri i ç i n — b a z e n adlandırdığı şekliyle
'değiniler' n o t e t m e k tarzmdaydı. Sonuçlarının, tatminkar bir kitap
m e y d a n a getirecek olan bir d ü z e n l e m e s i n i d a h a sonra elde e t m e y e
çalıştı. B u , 'değiniler' içine giren d ü ş ü n c e kadar zor bir
çalışmaydı; ve tatmin olduğu t ü m değimleri, sonuç olarak ortaya
çıkan kitapta birleştirmeyi a m a ç l a m a d ı . Matematiğin Temelleri
Üzerine Değiniler ya da elinizdeki kitap gibi, defterlerinden bir
d e r l e m e y l e , Felsefi İncelemeler ya d a Tractatus arasında b ü y ü k
bir fark vardır.
O n u n t ü m y a z m a evrelerine ait ön ç a l ı ş m a l a n m içeren
defterlerinin çoğu, 1 9 5 0 ' d e kendisinin isteğiyle i m h a edildi.
Bunlar, Tractatus'un filizlenme d ö n e m i n e ait defterlerinin b ü y ü k
bir ç o ğ u n l u ğ u n u içerdi. B u n u n l a beraber, b u n l a r d a n üçü, şans
eseri V i y a n a yerine G m u n d e n ' d e , en genç kızkardeşi B a y a n
S t o n b o r o u g h ' u n e v i n d e bırakılmış o l d u ğ u n d a n g ü n ü m ü z e ulaştı.
Bu defterler 1914-16 yıllarında, Wittgenstein 26-27
yaşlarındayken k a l e m e alınmıştır. İlk ikisi kesintisizdir. B u n l a r ,
elinizdeki kitabın ana gövdesini oluşturmaktadır. Ekler, biri
1 9 1 3 ' d e d ü z e n l e n e n ve R u s s e l l ' a verilen ve diğeri 1 9 1 4 ' d e
N o r v e ç ' t e G. E . M o o r e ' a yazdırılan iki notlar dizisini içeriyor; ve
ayrıca W i t t g e n s t e i n ' m R u s s e l l ' a m e k t u p l a r ı n d a n Tractatus'idi ilgili
pasajları.
B u materyalleri Tractatus araştırmacılarına bir y a r d ı m olarak
yayımlıyoruz. B u n l a r ı n p e k çoğu, Tractatus'un kendisinden d a h a
kolay değildir; doğal olarak gelişimi gösterir; bu y ü z d e n
Tractatus'nniâlcrden farklı görüşler sunuyor g ö r ü n d ü ğ ü n d e ,
ikisini uzlaştırmak gerekmez. Tractatus'un belirli yorumları için
delil olarak k u l l a n m a telaşına d ü ş m e m e k gerekir. Y i n e d e ,
W i t t g e n s t e i n ' m Tractatus'taki değinilerinin bağlamını hangi
sorunların oluşturduğunu açıkça gösterir: bu yolla, t a m a m e n
ilgisiz bağlamların bir yorumla ö n e sürüldüğü yerde bir kanıtı
susturmaya hizmet edecektir.
Tractatus'taki kayıtlara az çok b e n z e y e n paragraflara işaret
ettik. B u r a d a k i bir t a m ' d e ğ i n i ' n i n Tractatus'iaki bir t a m kayıtla
pratik olarak özdeş olduğu yerde, yalnızca Tractatus n u m a r a s ı n ı
verdik; bir Tractatus kaydının bir kısmıyla pratik olarak ö z d e ş
olduğu yerde, Tractatus n u m a r a s ı n d a n önce Bakınız (Bkz-)
uyarısını k o y d u k ; v e az ç o k benzerlik b u l u n a n , a n c a k e n azından
sözcüklerin seçiminde bir a n l a m farkı olan yerde, ya da
Tractatus'takı bir şeyin defterlerdeki bir 'değini"nin bir kısmıyla
aynı olduğu yerde, Tractatus n u m a r a s m d a n ö n c e Karşılaştırınız
(Krş.) uyarısını koyduk.
Defterlerdeki ç o k az şeyi dışarıda bıraktık: s e m b o l i z m
taslaklarında zaten daima bulunan, y o r u m l a n a m a y a c a k ya da
başka türlü ilgi çekici o l m a y a n atlamaları. W i t t g e n s t e i n ' m
mantıksal formüllerde sembolizmi kullanımı çoğu kez deneyseldir
ve o her z a m a n , örneğin noktaların kullanımında, tek bir kurala
sadık kalmaz. Y i n e de biz, b u n a sistematik b i ç i m d e m ü d a h a l e
e t m e k istemedik. Birkaç yerde açık k a l e m hatalarını tashih ettik y a
da bir formülü, tasarlanan anlamını d a h a açık kılacak şekilde
birazcık değiştirdik.
Editörler, m a n ü s k r i defterlerin sahibi olan W i t t g e n s t e i n ' m aile
üyelerine; k e n d i s i n e y a z d ı n l a n notları ö d ü n ç v e r m e s i n d e n dolayı
Profesör ' G . E. M o o r e ' a ; W i t t g e n s t e i n ' m kendisine yazdığı
m e k t u p l a r a girilmesine ve onların k o p y a edilmesine izin
verdiğinden dolayı L o r d R u s s e l l ' a ve fmansal desteğinden dolayı
Rockefeller K u r u m u n a minnettardır. Tashihteki y a r d ı m için B a y
M . S z a b o ' y a d a teşekkürler.

TEŞEKKÜR
W i t t g e n s t e i n ' m Notebooks 1914-1916 eserinin editörleri ve
Basil B l a c k w e l l & Mott, W i t t g e n s t e i n ' m Tractatus Logico
Philosophicus'undan alıntı yapılmasına izin verdiğinden dolayı
R o u t l e d g e & K e g a n Paul L t d . ' y e minnettardır.
DEFTERLER
22.8.14.
M a n t ı k kendi başının çaresine bakmalıdır. [Bkz., 5.473.]
İşlevlerin sözdizimi kuralları genel olarak ortaya konulabilirse,
şeylerin, niteliklerin vb. t ü m teorisi gereksizdir. A y n ı z a m a n d a , bu
teorinin ya Grundgesetzen' de ya da Principia Mathematica'ddi
sözü edilen şey olmadığı da t ü m ü y l e açıktır. T e k r a r edelim:
m a n t ı k kendi başının çaresine bakmalıdır. Olanaklı bir im, aynı
z a m a n d a imleyebilmelidir de. G e n e l d e olanaklı olan her şey, aynı
z a m a n d a geçerlidir de. "Sokrates P l a t o n ' d u r " u n niçin anlamsız
o l d u ğ u n u n açıklamasını hatırlayalım. Y a n i , bizim istemli bir
b e l i r l e m e y a p m a m a m ı z d a n dolayı, şöyle söyleyelim, bir imin
k e n d i içinde geçersiz o l m a s ı n d a n dolayı D E Ğ İ L . [Krş., 5.473]

2.9.14.
Mantıkta, belirli bir a n l a m d a , y a n ı l m a m ı z olanaksız olmalıdır.
B u şunu söylemekle zaten k ı s m e n dile getirilir: m a n t ı k kendi
başının çaresine bakmalıdır. B u son derece derin ve önemli bir
kavrayıştır. [Krş., 5.473]
F r e g e der ki: u y g u n b i ç i m d e k u r u l m u ş h e r t ü m c e anlamlı
olmalıdır; ve b e n d i y o r u m ki: her olanaklı t ü m c e u y g u n b i ç i m d e
k u r u l m u ş t u r ve eğer anlamlı değilse, bu, b i z i m o n u n bazı
parçalarına hiçbir a n l a m v e r m e m e m i z d e n kaynaklanır. B u n u
yaptığımızı s a n s a k b i l e . [Krş., 5.4733]

3.9.14.
M a n t ı ğ ı n kendi başının çaresine b a k a c a k olması, felsefenin
göreviyle nasıl bağdaşabilir? Örneğin şöyle sorsak: şu şu, bir
ö z n e - y ü k l e m biçimi olgusu m u d u r ? , " ö z n e - y ü k l e m biçimi"yle
neyi kastettiğimizi kesinlikle b i l m e m i z gerekir. G e n e l d e bu tür bir
biçimin olup olmadığını b i l m e m i z gerekir. B u n u nasıl bilebiliriz?
" İ m l e r d e n ! " A m a nasıl? Ç ü n k ü elimizde b u b i ç i m i n hiçbir imi
yok. D o ğ r u s u şunu söyleyebiliriz: ö z n e - y ü k l e m biçiminin imleri
gibi davranan imlere sahibiz, ancak bu, gerçekten bu biçimin
olguları olması gerektiği a n l a m ı n a gelir m i ? Yani, bu imler n e
z a m a n t ü m ü y l e ç ö z ü m l e n i r ? V e b u r a d a bir soru d a h a ortaya
çıkıyor. " B ö y l e t a m bir ç ö z ü m l e m e var m ı d ı r ? " Ye eğer yoksa: O
z a m a n felsefenin görevi nedir!!?
O z a m a n şunları k e n d i m i z e sorabilir miyiz: Ö z n e - y ü k l e m
biçimi var mıdır? B a ğ m t ı s a l b i ç i m var m ı d ı r ? R u s s e l v e benim,
h a k k ı n d a sürekli k o n u ş t u ğ u m u z biçimlerin g e n e l d e herhangi biri
var mıdır? (Russel, şöyle diyecektir: " E v e t ! B u apaçıktır".
Pekâlâ!)
O z a m a n : gösterilmesi gereken her şey, özne-yüklem
T Ü M C E L E R İ ' n i n vb. varoluşuyla gösterilirse, felsefenin görevi,
b e n i m aslında s a n d ı ğ ı m d a n farklıdır. A m a b u b ö y l e değilse, o
z a m a n eksik olan şeyin bir d e n e y i m türü aracılığıyla gösterilmesi
gerekecektir ve b e n b u n u olanaksız olarak g ö r ü y o r u m .
Belirsizlik, açıkça şu soruda yatıyor: i m ve i m l e n e n şeyin
mantıksal özdeşliği gerçekten n e y e d a y a n ı y o r ? V e b u soru, (yine)
t ü m felsefi sorunun temel bir g ö r ü n ü m ü d ü r .
Şöyle bir felsefi s o m verilmiş olsun: örneğin, " A i y i d i f ' i n bir
ö z n e - y ü k l e m ö n e r m e s i olup olmadığı; ya d a " A , B ' d e n d a h a
parlaktır"ın bir b a ğ m t ı s a l ö n e r m e olup olmadığı. Bu tür bir soru
nasıl karara bağlanabilir? —Örneğin— ilk soruya o l u m l u yanıt
verilmesi gerektiğine, h a n g i açıklık türü b e n i ikna edebilir? (Bu
son d e r e c e ö n e m l i bir sorudur.) B u r a d a k i biricik açıklık, yine şu
son derece kuşkulu "apaçıklık'' mıdır? T a m a m e n b u n a b e n z e y e n ,
a m a d a h a yalın ve d a h a temel olan bir soruyu ele alalım, yani
şunu: G ö r ü ş alanımızdaki bir nokta bir yalın nesne, bir şey midir?
B u tür soruları şimdiye k a d a r h e p g e r ç e k felsefi sorular olarak
g ö r d ü m : ve kuşkusuz bir a n l a m d a öyledirler —^ama yine, b u tür
bir soruyu hangi açıklık karara bağlayabilir? Buradaki
formülleştirmede bir yanlışlık y o k mudur, ç ü n k ü b u s o r u d a b a n a
sanki hiçbir şey apaçık değilmiş gibi geliyor; b u soruların asla,
tümüyle karara bağlanamayacaklarını kesinlikle
s ö y l e y e b i l e c e k m i ş i m gibi geliyor.

4.9.14.
Özne-yüklem tümcesinin varoluşu, gerekli her şeyi
göstermiyorsa; o z a m a n bu, kesinlikle yalnızca b u b i ç i m e ait tikel
bir o l g u n u n varoluşuyla gösterilebilir. V e b u tür bir olguya ilişkin
bilgi m a n t ı k için temel olamaz.
Gerçekten, ö z n e - y ü k l e m b i ç i m i n d e olan bir ime sahip
o l d u ğ u m u z u varsayalım, bu, ö z n e - y ü k l e m önermelerini ifade
e t m e k için, ö z n e - y ü k l e m tümcelerimizin o l d u ğ u n d a n bir şekilde
d a h a m ı u y g u n olurdu? D e ğ i l m i ş gibi görünüyor! B u i m l e m e
bağıntısından m ı kaynaklanıyor?
M a n t ı k belirli s o r u l a n y a n ı t l a m a k s ı z m tamamlanabilseydi, o
z a m a n onları yamtlama/c^^zm t a m a m l a n m a s ı gerekirdi.
İ m v e i m l e n e n şey arasındaki mantıksal özdeşlik, o n u n i m d e ,
imlediği şeydekinden d a h a az y a da d a h a ç o k tanınmasına izin
v e r i l m e m e s i n e dayanır.
İ m v e i m l e n e n şey, b ü t ü n mantıksal içerikleri b a k ı m ı n d a n
özdeş olmasaydılar, o z a m a n m a n t ı k t a n d a h a temel bir şeyin d e
olması gerekecekti.

5.9.14.
4)(a).(l)(b).aRb = T a n (^[aRb]
"İşlev", "kanıt", " t ü m c e " vb. sözcüklerin mantıkta b u l u n m a s ı
gerekmediğini hatırla.
İki sınıfın ö z d e ş olduğunu s ö y l e m e k bir şey ifade eder. B u n u
iki şey için s ö y l e m e k hiçbir şey ifade etmez. B u , zaten R u s s e l l ' m
tanımının geçersizliğini gösterir.

6.9.14.
Son t ü m c e , aslında matematikteki özdeşliğe karşı çok ç o k eski
itirazdan b a ş k a hiçbir şey değildir. Y a n i , eğer 2 x 2 gerçekten 4 ' e
eşitse, o z a m a n b u ö n e r m e , a = a ' d a n d a h a fazla hiçbir şey ifade
e t m e z tarzındaki itiraz.
Şöyle denilebilir miydi: M a n t ı k , kendileriyle çalıştığı işlevlerin
çözümlenebilirliği ile ilgili değildir.

7.9.14.
Ç ö z ü m l e n m e m i ş bir ö z n e - y ü k l e m ö n e r m e s i n i n bile, tamamen
belirli bir şeyin açık bir bildirimi o l d u ğ u n u hatırla.
Şöyle d i y e m e z miyiz: Bu, t ü m ü y l e b i z i m ç ö z ü m l e n e m e y e n
ö z n e - y ü k l e m tümceleriyle ilgilenmemize değil, ancak b i z i m ö z n e -
y ü k l e m tümcelerimizin bu tür tümcelerle her y ö n d e n aynı tarzda
d a v r a n m a s ı , yani bizim ö z n e - y ü k l e m tümcelerimizin mantığının,
bunların mantığıyla aynı olması gerçeğine bağlıdır? Bizi
ilgilendiren konu, yalnızca mantığı tamamlamaktır ve
ç ö z ü m l e n m i ş ö z n e - y ü k l e m tümcelerine karşı başlıca itirazımız,
onların çözümlerini b i l m e d i k ç e sözdizimlerini k u r a m a y a c a k
olmamızdır. A m a görünüşte bir ö z n e - y ü k l e m tümcesinin mantığı
gerçek bir ö z n e - y ü k l e m tümcesinin mantığıyla aynı o l m a m a l ı
imdir? Şayet ö n e r m e y e ö z n e - y ü k l e m biçimi veren bir t a n ı m l a m a
olanaklıysa...?

8.9.14.
R u s s e l l ' m o n c a sözünü ettiği "apaçıklık"tan, yalnızca dilin
kendisi herhangi bir mantıksal hatayı önlüyorsa mantıkta
vazgeçilebilir. V e b u "apaçıklık"ın t ü m ü y l e yanıltıcı olduğu ve
d a i m a yanıltıcı olageldiği açıktır. [Krş., 5.4731.]

19.9.14.
" B u sandalye k a h v e r e n g i d i r " gibi bir ö n e r m e son d e r e c e
k a r m a ş ı k bir şey söylüyor görünür, ç ü n k ü bu önermeyi hiç
kimsenin belirsizlik bahanesiyle o n a itirazlar getiremeyeceği bir
tarzda ifade e t m e k isteseydik, son d e r e c e u z u n olması gerekecekti.

20.9.14.
Bir t ü m c e n i n , kendi anlamının mantıksal bir resmi olması, etki
altında k a l m a y a n bakış için apaçıktır.
Olguların işlevleri var mıdır? Örneğin, " Ş u n u n d u r u m
o l m a s m d a n s a , b u n u n d u r u m olması d a h a iyidir".
O z a m a n , p imiyle " p ' n i n d u r u m olması iyidir" tümcesinin geri
kalan imleri arasındaki bağlantı nedir? B u bağlantı n e y e dayanır?
Etki altında k a l m a y a n yargı şu olacaktır: A ç ı k ç a p harfinin iki
yakın imle u z a m s a l bağıntısına. A m a p olgusu hiçbir şey
i ç e r m e y e n türden olsaydı n e olurdu?
" p olması iyidir"in, " p . eğer p ' y s e iyidir"de çözümlenebilmesi
p e k olası.
Şöyle varsayıyoruz: p durum D E Ğ İ L D İ R : şu halde "şu p ,
iyidir" d e m e k n e a n l a m a gelir? " p " n i n doğru m u yoksa yanlış mı
olduğunu bilmeksizin, p ş e y - d u r u m u n u n iyi o l d u ğ u n u t a m a m e n
açık bir b i ç i m d e söyleyebiliriz.
Bu, dilbilgisindeki şu ifademizi aydınlatır: "Bir sözcük bir
diğerine g ö n d e r m e d e b u l u n u r " .
Yukarıdaki d u r u m l a r d a sözü edilen şey, önermelerin nasıl içsel
b i ç i m d e birbirlerine bağlı olduklarını söyleyecektir. Önerme
bağının nasıl ortaya çıktığını da. [Krş., 4.221]
Bir işlev bir önermeye nasıl gönderme y a p a b i l i r ? ? D a i m a o ç o k
ç o k eski sorular.
K e n d i n i sorulara b o ğ m a ; kafana takma.
"(|)(\|/x)": Bize bir ö z n e - y ü k l e m önermesinin bir işlevinin
verildiğini v a r s a y a l ı m ve işlevin ö n e r m e y e g ö n d e r m e y a p m a
tarzını şunları söyleyerek açıklamaya çalışalım: İşlev yalnızca
d o ğ r u d a n d o ğ r u y a ö z n e - y ü k l e m önermesinin öznesiyle bağıntılıdır
ve imlediği şey bu bağıntının mantıksal çarpımı ve ö z n e - y ü k l e m
ö n e r m e imidir. Şimdi b u n u söylersek, şu sorulabilir: B u gibi
önermeyi açıklayabiliyorsan, o z a m a n yerine geçtiği şeyin benzer
bir açıklamasını niçin v e r m i y o r s u n ? Yani " O , bir ö z n e - y ü k l e m
olgusunun bir işlevi değil de, bu tür bir olgunun mantıksal çarpımı
ve o n u n öznesinin bir işlevi m i d i r ? " B u son açıklamaya yapılan
itirazın, d a h a öncekiler için d e geçerli olması g e r e k m i y o r m u ?

21.9.14.
Şimdi birden bire b a n a , bir anlamda, bir şey-durumunun bir
niteliğinin d a i m a içsel olması gerektiği acıkmış gibi görünüyor.
(l)a, \t/b, a R b . Şayet ilk iki ö n e r m e doğruysa, a R b şey-
d u r u m u n u n d a i m a belirli bir niteliğe sahip olduğu söylenebilir.
Şöyle d e d i ğ i m d e : p ' n i n d u r u m olması iyidir, o z a m a n bu
kendinde iyi olmalıdır.
Şimdi, bana, ş e y - d u r u m l a r m m işlevlerinin olamayacağı açık
görünüyor.
23.9.14.
Şu sorulabilirdi: eğer s o n u n d a ş e y - d u r u m u n u n hiçbir şekilde
içermediği ortaya çıkıyorsa, p şey-durumu nasıl oluyor d a bir
niteliğe sahip olabiliyor?

24.9.14.
Bağıntıların bir bağlaşımı nasıl olanaklıdır sorusu, d o ğ r u l u k
sorunuyla özdeştir.

25.9.14.
Ç ü n k ü ikincisi, ş e y - d u r u m l a r ı n m bağlaşımlarının nasıl olanaklı
olduğu sorusuyla özdeştir (bir imleyen ve bir imlenen).
O, yalnızca oluşturucu öğelerin bağlaşımları aracılığıyla
olanaklıdır; isimler ve isimlendirilen şeyler arasındaki b a ğ l a ş ı m
bir ö r n e k sunar (ve bağıntıların bir bağlaşımının bir şekilde
m e y d a n a geldiği d e açıktır.)
laRbI ; | a b | ; p = a R b T a n .
B u r a d a bir yalın im, bir şey-durumuyla bağlaşıyor.

26.9.14.
İki b o y u t l u y a z ı m ı z d a istediğimiz herhangi bir a n l a m ı ifade
edebileceğimize yönelik —^kesinlikle iyi k u r u l m u ş — güvenimizin
temeli n e d i r ?

27.9.14.
Bir ö n e r m e , yalnızca kendi kendisinin mantıksal resmi o l m a k l a
kendi anlamını ifade edebilir.
Şu işaretler arasındaki benzerlik çarpıcıdır:
"aRb"
"aaR. Rab".

29.9.14.
Önermenin genel kavramı, önerme ve şey-durumu
k o o r d i n a s y o n u n u n t a m a m e n genel bir kavramanı da b e r a b e r i n d e
getirir: T ü m sorularımın ç ö z ü m ü , son derece yalın olmalıdır.
ö n e r m e d e , dünya, deneysel olarak bir araya getirilir. (Paristeki
m a h k e m e salonunda bir o t o m o b i l k a z a s m m kuklalar vb.
aracılığıyla temsil edilmesi gibi.^) [Krş., 4.031]
B u , d ü p e d ü z d o ğ r u l u ğ u n doğasını vermelidir (eğer kör
değilsem).
H e r sözcüğün, yerine geçtiği şeyin bir temsili olduğu hiyeroglif
yazıyı d ü ş ü n e l i m . A y n ı z a m a n d a , ş e y - d u r u m l a r m m gerçek
resimlerinin doğru ve yanlış olabilecekleri gerçeğini de
d ü ş ü n e l i m . [Krş., 4.016]

" : B u r e s i m d e , sağ yandaki figür A kişisini


temsil ediyor v e sol yandaki figür B kişisinin yerine geçiyorsa, o
z a m a n t a m olarak şu önesürülebilir: " A , B ile e s k r i m y a p ı y o r . "
R e s i m - y a z ı d a k i ö n e r m e doğru v e yanlış olabilir. D o ğ r u l u k ve
yanlışlığından b a ğ ı m s ı z olarak bir a n l a m a sahiptir. B u d u r u m u n
göz ö n ü n e alınmasıyla, o n u n özsel olan her şeyi tanıtlamasının
olanaklı olması gerekir.
Tüm şey-durumlarmm, kağıt üzerinde resimlere
d ö n ü ş t ü r ü l e b i l e c e ğ i n d e n e m i n o l m a m a m ı z a r a ğ m e n , yine d e şey-
d u r u m l a n m n t ü m mantıksal niteliklerini iki b o y u t l u bir el
yazısında r e s i m l e y e b i l e c e ğ i m i z d e n e m i n o l d u ğ u m u z söylenebilir.
B u r a d a hâlâ ç o k fazla yüzeydeyiz, a m a iyi bir temel
üzerindeyiz.

30.9.14.
R e s i m d e , sağ yandaki figürün de, sol yandakinin d e bir şeyin
bir temsili olduğu söylenebilir, ama bu d u r u m o l m a s a y d ı bile,
onların göreli k o n u m u bir şeyin bir temsili olabilirdi. (Yani bir
bağıntı.)

Bu değini, Wittgenstein'm daha sonralan arkadaşlanmn çoğuna bahsettiği bir


kazaya işaret eder. (Krş., G. H. von Wright, Ludwig Wittgenstein, a
Biographical Sketch, in Philosophical Review, Vol. LXIV, 1955, ss. 532-
533.) Bununla beraber, mevcut manüskrinin tarihinden hareketle, bu kazanm
Doğu Cephesi'nde bir siperde meydana geldiği kabul edilemez, (ed.)
Bir r e s i m varolmayan bağmtıları sunabilir. B u nasıl
olanaklıdır?
Şimdi, yine, varoluşlarının imin varoluşuyla temin edilmesi
için, sanki t ü m bağıntıların mantıksal olması g e r e k i y o r m u ş gibi
görünüyor.

2.10.14.
" a R b , b S c " d e , a ve c ' y i birbirine bağlayan şey " . " imi değil,
iki t ü m c e d e aynı " b " harfinin yer almasıdır.
B u ö n e r m e şu şu a n l a m a sahiptir yerine, derhal şunu
söyleyebiliriz: bu ö n e r m e şu şu ş e y - d u r u m u n u temsil eder. [Bkz.,
4,031]
O, onu mantıksal b i ç i m d e resimler.
Yalnızca şu yolla önerme doğru ya d a yanlış olabilir: o,
yalnızca bir ş e y - d u r u m u n u n bir resmi olmakla gerçeldikle
uyuşabilir ya da u y u ş a m a z . [5fe., 4.06]

3.10.14.
Ö n e r m e , yalnızca mantıksal bir b i ç i m d e eklemli olduğu ölçüde
bir ş e y - d u r u m u n u n bir resmi olabilir (Bir yalın — e k l e m l i -
o l m a y a n — i m n e doğru, n e de y a n h ş olabilir. [Krş., 4.032]
İsim, isimlendirilen şeyin bir resmi değildirl
Ö n e r m e , yalnızca bir resim olduğu ölçüde bir şey söyler!
[Bkz., 4.02]
Totolojiler, hiçbir şey söylemezler, ş e y - d u r u m l a r m m resimleri
değildirler: kendileri mantıksal açıdan t a m a m e n yansızdırlar. (Bir
totolojiyle bir ö n e r m e n i n mantıksal çarpımı ikincinin [önerme]
k e n d i s i n d e n n e d a h a fazla, n e d e d a h a az bir şey ifade eder)
[5fa., 4 . 4 6 2 ve 4.465]

4.10.14
" x " ve " y " , hiç bir şeyin yerine g e ç m e s e l e r bile, " x R y " n i n bir
bağıntının imieyici öğesini içerebileceği açıktır. V e bu d u r u m d a ,
bağıntı, bu i m d e imlenen tek şeydir.
A m a b u durumda^, "kilo"nun bir şifreyle şöyle ifade edilmesi
nasıl olanaklı olur: " B e n iyiyim"? B u r a d a elbette yalın bir im, bir
şey ö n e s ü r ü y o r v e başkalarına bilgi v e r m e k için kullanılıyor.
Peki b u anlamıyla, " k i l o " sözcüğü doğru ya d a yanlış o l a m a z
mı?

5.10.14.
Her durumda, yalın bir imi, bir tümcenin anlamıyla
bağlaştırmak kesinlikle o l a n a k l ı d ı r . —
M a n t ı k yalnızca gerçeklikle ilgilenir. V e b u y ü z d e n tümceler
Y A L N I Z C A gerçekliğin resimleri oldukları ö l ç ü d e tümcedirler.
A m a , T E K B İ R sözcük nasıl doğru ya d a yanlış o l A B İ L İ R ? O,
gerçeklikle u y u ş a n ya d a u y u ş m a y a n düşünceyi hiçbir d u r u m d a
ifade e d e m e z . B u n u n eklemli olması gerekir.
T e k bir sözcük, şu a n l a m d a d o ğ r u ya da yanlış olamaz:
gerçeklikle uyuşabilmesi ya da u y u ş a m a m a s ı anlamında.

6.10.14.
Biri diğerinin mantıksal resmi olabilen iki karmaşığın genel
kavramı, b ö y l e c e tek bir a n l a m a sahiptir.
İki karmaşığın u y u ş u m u açıkça içseldir ve b u n e d e n d e n dolayı
dile getirilemez, yalnızca gösterilebilir.
" p " doğrudur, p dışında hiçbir şey söylemez.
" ' p ' d o ğ r u d u r " , —^yukarıdakine g ö r e — yalnızca gösterilebilen
bir şeyi görünüşte söylçyen t ü m şu i m bağlamları gibi yalnızca bir
sözde-önermedir.

7.10.14.
Bir (t)a ö n e r m e s i veriliyse, o z a m a n o n u n t ü m mantıksal
işlevleri d e ('-(|)a, vb.) daima onunla birlikte verilidir! [Krş., 5.442]

8.10.14.
Bir ş e y - d u r u m u n u n t a m ve t a m - o l m a y a n resimleri. (İşlev artı
kanıt, işlev artı kanıt yoluyla resimlenir.)

Geriye gönderme
" D a h a öte ç ö z ü m l e n e m e z " ifadesi, aynı z a m a n d a "işlev", " ş e y "
vb. ile birlikte dizinde gösterilenlerden biridir; A m a o n u n
aracılığıyla dile g e t i r m e y e çalıştığımız şey nasıl gösteriliri
(Elbette, ya bir şeyin y a d a bir karmaşığın d a h a öte
ç ö z ü m l e n e m e y e c e ğ i söylenemez.)

9.10.14.
Bağıntıların d o ğ r u d a n bir bağlaşımı gibi bir şey olsaydı, şu
sorulacaktı: bu d u r u m d a , b u bağıntılarda yer alan şeyler
birbirleriyle nasıl bağlaşırlar? Manaları düşünülmeksizin
bağıntıların d o ğ r u d a n bir bağlaşımı gibi bir şey var m ı d ı r ?
A c a b a , yalnızca şu ifadeler arasındaki g ö r ü n ü ş t e benzerlik
y ü z ü n d e n "bağıntılar arası bağıntılar" varsayımında yanılıyor
muyuz:
"şeyler arası bağıntılar"
ve "bağıntılar arası bağıntılar"?
Tüm bu düşüncelerimde, bir yerde bir tür T E M E L H A T A
yapıyorum.
V a r o l m a önermelerinin olanağına ilişkin soru, mantığın
ortasında değil, aksine ilk b a ş l a n g ı c ı n d a ortaya çıkar.
"Sonsuzluk Aksiyomu"na uyan tüm sorunlann, "(3x)x = x "
ö n e r m e s i n d e zaten ç ö z ü l m e s i gerekir. [Krş., 5.535]

10.10.14.
Ç o ğ u kez bir değini ortaya k o n u l u r ve a n c a k d a h a sonra o n u n
nasıl doğru olduğu görülür.

11.10.14.
Şimdi, b i z i m g ü ç l ü ğ ü m ü z , çözümlenebilirliğin y a da o n u n
karşıtının dilde y a n s ı m a m a s ı g e r ç e ğ i n d e yatmaktadır. B u , şu
a n l a m a gelir: Görülebildiği kadarıyla, tek başına dilden, örneğin
g e r ç e k ö z n e - y ü k l e m olgularının o l u p olmadığını ç ı k a r m a m ı z
olanaklı değildir. A m a b u olguyu ya d a o n u n karşıtını nasıl dile
g e t i r E B İ L İ R İ Z ? Bunun gösterilmesi gerekir.
A n c a k çözümlenebilirlik sorusuna hiç kafa y o r m a m ı ş s a k n e
olacak? ( O z a m a n , hiçbir şeyin yerine g e ç m e y e n , a m a yalnızca
mantıksal nitelikleri aracılığıyla dile getirmeye yardımcı olan
imlerle iş görürdük.) Ç ü n k ü ç ö z ü m l e n e m e y e n ö n e r m e bile, kendi
anlamının mantıksal niteliklerini yansıtır. O z a m a n şöyle
dediğimizi varsayalım: Bir ö n e r m e n i n d a h a öte çözümlenebilmesi
gerçeği, kendisini, b i z i m tanımlar aracılığıyla onu d a h a öte
ç ö z ü m l e m e m i z d e ve onunla, h e r d u r u m d a sanki o t a m olarak
ç ö z ü m l e n e m e z m i ş gibi iş g ö r m e m i z d e gösterir.
"Sonsuz sayılara ilişkin ö n e r m e l e r " i n t ü m ü n ü n sonlu imler
aracılığıyla temsil edildiğini hatırla.
A m a , — e n azından F r e g e ' n i n m e t o d u n a g ö r e — 100.000.000
sayısını t a n ı m l a m a k için, 100 milyon ime gereksinimimiz yok
mu? (Bu, onun sınıflara ya da şeylere uygulanıp
u y g u l a n a m a d ı ğ ı n a bağlı değil midir?)
S o n s u z sayılarla ilgili önermeler, mantığın tüm önermeleri gibi,
imlerin kendilerinin h e s a p l a n m a s ı yoluyla ele alınabilirler (Çünkü,
özgün ilksel imlere hiçbir durumda yabancı bir öge
e k l e m l e n e m e z ) . B ö y l e c e b u r a d a , yine, imlerin kendilerinin, temsil
ettikleri şeyin t ü m mantıksal niteliklerine sahip olmaları gerekir.

12.10.14.
T a m a m e n ç ö z ü m l e n m i ş bir önermenin, i m l e m i n d e içerilen
şeyler kadar isimler içerdiği sıradan olgusu; b u olgu, dil
aracılığıyla d ü n y a n ı n t a m a m e n kuşatıcı temsilinin bir örneğidir.
S o n s u z l u k A k s i y o m u gibi önermelerin gerçek a n l a n u m d a h a
t a m olarak a n l a m a k için asal s a y ı l a n n tanımlarının incelenmesi
gerekecek.

13.10.14.
M a n t ı k kendi başının çaresine bakar; t ü m y a p m a n u z gereken
o n u n b u n u nasıl yaptığına b a k m a k ve görmektir. [Krş., 5.473]
Şu ö n e r m e y i d ü ş ü n e l i m : " Y a l n ı z tek üyesi olan bir sınıf
vardır". Y a d a aynı şeyi ifade e d e n şu önermeyi:
(3^):.(3x):(t)x:(|)y.(l)z.-Z)y,, .y = z
" ( 3 x ) x = x"i ele alırsak, b u ö n e r m e yanlış olsaydı, asla
y a z l a m a y a c a ğ ı n d a n totoloji olarak anlaşılabilirdi, a m a b u r a d a ! Bu
ö n e r m e S o n s u z l u k A k s i y o m u yerine incelenebilir.
Aşağıdaki tümcelerin bulundukları biçimiyle anlamsız
o l d u k l a n m bilirim: Yalnızca şeyler varolduğunda, sayılardan söz
edebilir m i y i z ? Y a n i , örneğin, d ü n y a yalnızca bir şeyden b a ş k a
hiçbir şeyden o l u ş m a s a y d ı , B İ R şeyin varolduğundan söz edebilir
m i y d i k ? Russell b ü y ü k bir olasılıkla şöyle diyecektir: Bir şey
varsa, o z a m a n aynı z a m a n d a bir ( 3 x ) | = x işlevi d e vardır.
Ama!—
B u işlev b ö y l e değilse, o z a m a n yalnız bir kanıtla sağlanan bir
m a d d e s e l işlev varsa, l ' d e n söz edebiliriz.
Şu gibi ö n e r m e l e r d e d u r u m nedir:
(3^),(3x).(^x:
ve (3(t)).(3x).~(t)x.
B u n l a r d a n biri bir totoloji midir? B u önermeler bir b i l i m
ö n e r m e s i midirler, yani b u n l a r ö n e r m e midirler?
Ama, genellik iminin değil, değişkenlerin mantığın
karakteristiği o l d u ğ u n u hatırlayalım.

14.10.14
T a m a m e n genellenmiş önermelerin bir bilimi gibi bir şey var
mıdır? B u , son d e r e c e olanaksız gibi görünüyor.
Şu açıktır: T a m a m e n genellenmiş önermeler varsa, anlamları
imlerin istemli bir d ü z e n l e m e s i n e bağlı değildir! B u n u n l a beraber,
bu d u r u m d a , bu tür bir i m b a ğ l a m ı dünyayı yalnızca k e n d i
mantıksal nitelikleri yoluyla temsil edebilir; yani o n e yanlış, n e d e
doğru olabilir. B ö y l e c e t a m a m e n genellenmiş önermeler yoktur.
A n c a k şimdi sıra u y g u l a m a d a !
Şimdi şu önermeleri ele alalım: x). (|)x"
ve " ^ ( 3 ^ , X ) . ^ x " .
B u n l a r d a n hangisi totolojik, hangisi çelişiktir?
İçsel bağıntılarda yer alan önermelerin karşılaştırmalı bir
d ü z e n l e m e s i n e g e r e k s i n i m d u y m a y a d e v a m ediyoruz. B u kitap,
hiç ç e k i n m e d e n diyagramlarla donatılabilir.
(Totoloji söylüyor g ö r ü n d ü ğ ü şeyi gösterir, çelişme söylüyor
g ö r ü n d ü ğ ü şeyin karşıtını gösterir.)
B i z e yalnızca bir dil verilir verilmez, genelde olanaklı olan
t a m a m e n genel önermelerin t ü m ü n ü kurabileceğimiz açıktır. V e
bu tür i m b a ğ l a m l a r m m d ü n y a h a k k ı n d a gerçekten herhangi bir
şey söyleyebileceklerine n e r e d e y s e hiç i n a m l m a m a s ı n m nedeni
budur. — A m a , öte yandan, t e m e l - ö n e r m e d e n t a m a m e n genel
ö n e r m e y e b u k a d e m e l i geçiş!
Şöyle diyebiliriz: T a m a m e n genel ö n e r m e l e r t ü m ü y l e a priori
kurulabilirler.

15.10.14
A n c a k " ( 3 x , (|)), (|)x"de içerilen biçimlerin sırf varolmaları, b u
önermenin doğruluğunu ya da yanlışlığını tek başına
belirleyebilirmiş gibi gomnmüyorl B ö y l e c e , örneğin hiçbir t e m e l -
ö n e r m e n i n değillemesinin doğru olabileceği düşünülemezrmş gibi
görünmüyor. A n c a k b u iddianın kendisi değillemenin ANLAMINI
ilgilendirmeyecek m i d i r ?
Açıkça, h e r t a m genel ö n e r m e y i bir olgu türünün varolmasının
evetlemesi ya d a değillemesi olarak kavrayabiliriz. A m a bu, t ü m
ö n e r m e l e r için geçerli değil m i d i r ?
K e n d i anlamı h a k k ı n d a bir şey söylüyor g ö r ü n e n h e r i m
b a ğ l a m ı , bir sözde-önermedir (mantığın t ü m önermeleri gibi).
Ö n e r m e , bir ş e y - d u r u m u n u n mantıksal bir m o d e l i olmalıdır.
A m a b u n u , kesinlikle yalnızca öğelerinin istemli bir b i ç i m d e
nesnelere b a ğ l a n m ı ş olması yoluyla yapabilir. Şimdi, t a m genel
ö n e r m e d e d u r u m b u değilse, o z a m a n onun, kendisi dışında
herhangi bir şeyi nasıl temsil edebildiğini a n l a m a k güçtür.
Ö n e r m e d e , — s ö z g e l i m i — şeyleri deneysel olarak, gerçeklikte
olmaları gerekmeyen şekilde düzenleriz; a m a mantık-dışı bir
d ü z e n l e m e y a p a m a y ı z , ç ü n k ü b u n u y a p a b i l m e k için dilde
mantığın dışına ç ı k m a m ı z gerekirdi. — A m a , t a m genel ö n e r m e
yalnızca "mantıksal değişmeler"! içeriyorsa, o z a m a n o b i z i m için
- y a l n ı z c a - bir mantıksal yapıdan b a ş k a bir şey o l a m a z ve bize
kendi mantıksal niteliklerini göstermekten b a ş k a bir şey y a p a m a z .
— Ş a y e t t a m genel ö n e r m e l e r varsa, — o n l a r d a deneysel olarak
d ü z e n l e d i ğ i m i z şey nedir! [Krş., 4 . 0 3 1 ve 3.03]
' G e r ç e k ' t e n k o r k u l d u ğ u n d a (şu an b e n i m yaptığım gibi), asla
tüm g e r ç e k sezilemez.
B u r a d a , ö n e r m e öğelerinin kendi anlamlarıyla bağıntılarını,
sözgelimi, ö n e r m e n i n kendileri aracılığıyla dış d ü n y a y l a bağlantı
k u r d u ğ u duyargalar olarak g ö r d ü m ; ve b u d u r u m d a , bir ö n e r m e n i n
genellemesi bu duyargaların çizilmesine benzer; sonuçta t a m a m e n
genel ö n e r m e t ü m ü y l e soyutlanana dek. A n c a k b u r e s i m doğru
m u d u r ? [(|)a yerine ( 3 x ) . d e d i ğ i m d e , gerçekten d e bir d u y a r g a
çizer m i y i m ? ] [Krş., 2.1515]

16.10.14.
B u n u n l a beraber, şimdi " ( 3 x , (|)).(|)x"in yanlış olamayacağını
g ö s t e r m e k için ortaya k o y d u ğ u m temeller, ' H 3 x , (t)).(t)x"in yanlış
o l a m a y a c a ğ ı n ı n gösterilmesine bir kanıt o l a c a k olanla kesinlikle
aynı t e m e l l e r m i ş gibi görünüyor; ve b u r a d a temel bir hata ortaya
çıkıyor. Ç ü n k ü niçin ikincinin değil de, birinci ö n e r m e n i n
kesinlikle bir totoloji olarak kabul edildiğini a n l a m a k t ü m ü y l e
olanaksızdır. Ama, " p . ~ p " vb. vb. çelişmesinin doğru
o l a m a y a c a ğ ı m ve yine d e o n u n kendisinin bir mantıksal yapı
olduğunu unutma.
Bir temel-önermenin değillemesinin doğru olmadığını
varsayalım, b u d u r u m d a " d e ğ i l l e m e " , karşıt d u r u m d a k i n d e n b a ş k a
bir m a n a y a sahip değil midir?
"(3(|)):(x). (j)x"—bu önermenin, n e bir totoloji n e d e bir ç e l i ş m e
olmadığı n e r e d e y s e kesinmiş gibi görünür. B u r a d a sorun son
d e r e c e keskinleşir.

17.10.14.
E ğ e r t a m genel önermeler varsa, o z a m a n bu tür ö n e r m e l e r
"mantıksal d e ğ i ş m e z l e r " i n deneysel birleşimleriymiş gibi g ö r ü n ü r
(!)
A m a , t a m a m e n genel ö n e r m e l e r aracılığıyla t ü m dünyayı
t a m a m e n b e t i m l e m e k olanaklı değil m i d i r ? ( H e r y ö n d e n sorun b a ş
gösteriyor.)
Evet, t a m a m e n genel önermelerle ve b ö y l e c e hiçbir i s i m türü
y a d a b a ş k a gösterici imler kuUanmaksızın, d ü n y a t a m a m e n
betimlenebilir. V e gündelik dile u l a ş m a k için, bir " ( 3 x ) " d e n sonra,
" v e bu X A ' d ı r " vb. denilerek, yalnızca isimlerin vb. işe
katılmasına g e r e k s i n i m duyulacaktır. [Krş., 5.526]
Böylece, neyin bir temsili olduğunu söylemeksizin dünyanın
bir resmini tasarlamak olanaklıdır.
Örneğin, d ü n y a n ı n A ve B şeylerinden ve F niteliğinden
oluştuğunu ve F ( A ) ' n ı n d u r u m olduğunu ve F ( B ) ' n i n olmadığını
varsayalım. B u dünya, aynı z a m a n d a aşağıdaki önermelerle de
betimlenebilir:
(3x,y).(3(t)).x 1^ y.(|)x. -^y:(\>u.(^z. Z)u,z -u = z
(3^).(ıt/).v = c^
(3x,y).(z).z = X v z = y
V e burada, yalnızca nesneleri özdeşleştirebilmek için aynı
z a m a n d a son iki tipin ö n e r m e l e r i n e de g e r e k s i n i m duyulur.
Elbette, t ü m bunlardan, tamamen genel önermelerin varolduğu
sonucu çıkar!
Ama, yukarıdaki ilk önerme yeterli değil midir:
(3x,y,(t))(|)x.~(t)y.x?^y? Özdeşleştirme güçlüğü, t ü m d ü n y a n ı n şöyle
başlayan tek bir genel ö n e r m e d e betimlenmesiyle giderilebilir:
"(3x,y,z ... (|)\|/ ... R,S . . . ) " ve şimdi b u n u bir mantıksal ç a r p ı m
izler, vb.
E ğ e r "(|), bir b i r i m işlevdir ve (x).(l)x'dir" dersek, bu, bir o kadar
da "Yalnızca bir tek şey var!" demektir. (Bu yolla görünüşte
"(3x)(y).y = x " ö n e r m e s i n d e n kurtulduk.)

18.10.14.
Açıkçası b e n i m hatam, ö n e r m e aracılığıyla mantıksal
r e s i m l e m e n i n yanlış bir kavrayışında yatıyor.
Bir bildirim, d ü n y a n ı n mantıksal yapısıyla ilgili olmayabilir,
ç ü n k ü bir bildirimin g e n e l d e olanaklı olması için, bir ö n e r m e n i n
A N L A M L I olABİLlVIESİ için, dünyanın, sahip olduğu mantıksal
yapıya zaten kesinlikle sahip olması gerekir. D ü n y a n ı n mantığı
t ü m doğruluk ve yanlışlığı önceler.
Kabaca s ö y l e m e k gerekirse: herhangi bir ö n e r m e n i n genelde
anlamlı olabilmesinden önce, mantıksal değişmezlerin bir imleme^
sahip olmaları gerekir.

19.10.14.
D ü n y a n ı n ö n e r m e l e r aracılığıyla b e t i m l e n m e s i , yalnızca
imlenen şeyin k e n d i k e n d i n i n i m i o l m a m a s ı n d a n dolayı
olanaklıdır! U y g u l a m a — .
K a n t ' m "Salt m a t e m a t i k nasıl o l a n a k l ı d ı r ? " sorusunun
totolojiler teorisi aracılığıyla aydınlatılması!
Hiçbir isim anmaksızın dünyanın yapısını b e t i m l e y e b i l m e m i z
gerektiği açıktır. [Krş., 5.526]

20.10.14.
Ö n e r m e , kendisini doğru ya d a yanlış kılan ş e y - d u r u m u n u n
mantıksal yapısını g ö r m e m i z e olanak vermelidir. (Bir resmin, eğer
bu r e s i m hatasızsa (doğruysa), r e s i m d e temsil edilen şeylerin yer
alması gerektiği u z a m s a l bağıntıyı göstermesi gerektiği gibi.)
Dil aracılığıyla m a n t ı k s a l r e s i m l e m e teorisinin bize verdiği ilk
şey, doğruluk-bağmtısı h a k k ı n d a bir parça bilgidir.
Bir resmin biçimi, (genelde gerçekliğin resimlenebilmesi için)
resmin gerçeklikle uyuşması GEREKTİĞİ biçim olarak
adlandırılabilir. [Krş., 2 . 1 7 v e 2.18]
Dil aracılığıyla mantıksal r e s i m l e m e teorisi, — t a m a m e n genel
bir b i ç i m d e — bize şunu söyler: B i r ö n e r m e n i n doğru yada yanlış
olabilmesinin —gerçeklikle uyuşabilmesi ya da
u y u ş a m a m a s ı n m — olanaklı olması için, ö n e r m e d e bir şeyin
gerçeklikle özdeş olması gerekir. [Krş., 2.18]

"Bedeutung"u, burada ve başka yerde, "reference" (imlem) ile karşılamamın


nedeni, okuyucunun dikkatini, (a) Wittgenstein'm "Sinn" (sense/mana) ve
"Bedeutung"u (reference/imlem ya da bir sözcük ya da tümcenin temsil ettiği
şey anlamında meaning/anlam) kullanımında, Frege'nin etkisi altında
olduğuna ve (b) onun, Notebooks'un bu evresindeki ve mantıksal
değişmezler ya da tümcelerin "Bedeutung"a sahip olduğunu reddettiği
Tractatus'taki fikirleri arasında büyük bir zıtlık olduğuna dikkat çekmektir.
(İng. çev.).
" p " d e değilleyen, " p " n i n yanındaki bu işareti değil, bu
n o t a s y o n d a " - - p " ile aynı a n l a m a sahip t ü m imler için ortak olan
şeydir; ve b u yüzden, şunlarda ortak olan şeydir:

^p
p ve aynısı genellik
~pv~p n o t a s y o n u için d e
~ p . ~p geçerlidir.
vb., vb.

[Krş., 5.512]
Sözde-önermeler öyledirler ki, çözümlendiklerinde,
söylemeleri gereken şeyi yalnızca y e n i d e n gösterirler.
B u r a d a , önermenin, Russellcı b e t i m l e m e n i n yaptığı şekilde, bir
karmaşığı betimlediği d ü ş ü n c e s i için bir d o ğ r u l a m a y a sahibiz:
ö n e r m e , mantıksal nitelikleri aracılığıyla karmaşığı betimler.
Ö n e r m e , mantıksal yapı islcelesi aracılığıyla bir d ü n y a kurar ve
bu, gerçekten ö n e r m e d e , eğer ö n e n n e doğruysa, mantıksal her
şeyin d u r u m u n u n nasıl olacağını görebilmemizin nedenidir: bir
yanlış ö n e r m e d e n sonuçlar çıkarabiliriz, vb. (Bu şekilde, "(x,(j)).
(|)x" doğruysa, bu ö n e r m e n i n bir "\)/a" önermesiyle çelişeceğini
görebilirim.) [Krş., 4.023]
IVIaddesel ö n e r m e l e r d e n t a m a m e n genel ö n e r m e l e r çıkarma
olanağı —-birincinin ikinciyle anlamlı içsel bağıntılar içinde yer
alabileceği o l g u s u — , t a m a m e n genel önermelerin ş e y - d u r u m l a r m a
ilişkin mantıksal yapılar olduklarını gösterir.

21.10.14.
Sıfınn Russellcı tanımı s a ç m a değil midir? Bir x(x-^x)
sınıfından g e n e l d e söz edebilir m i y i z ? Y a bir x ( x = x ) sınıfından
söz edebilir miyiz? Ç ü n k ü x;^x m i , yoksa x = x mi x ' i n bir
i ş l e v i d i r ? — S ı f ı r ı n , (3(j)):(x)~(})x hipotezi aracılığıyla tanımlanması
g e r e k m e z m i ? V e b e n z e r bir şey t ü m diğer sayılar için de
geçerlidir. Şu halde bu, şeylerin sayılarının varolduğu hakkındaki
t ü m sorulara ışık tutar.
0 = â{{3(/>):{x)-^x.a = û{(/>u)]Tm,

l=a{(3<z^)::(3x).(Z^x:^y.^z.Z)y^ y=z:ör=û(^u)}Tan.
(Kıvrımlı parantez içindeki eşitlik imi iptal edilebilir, eğer
şöyle yazıyorsak: ^--^-^

Ö n e r m e , k e n d i doğruluk olanağım içermelidİT (ve b u yolla


göstermelidir), a m a olanaktan daha. fazlasını değil. [Krş., 2.203 v e
3.02 ve 3.13]
( x ) . ~ x ( < z ) x ) s ı n ı f l a r t a n ı m ı m için, x((Z^x)'in sıfır olduğu ve
sıfırın tanımının 0 = â [x).-a Tan. durumunda olduğu
önesürümdür.
(j)a ö n e r m e s i n i n d o ğ r u l u k olanağının, (3x,(|)).(l)x olgusuyla
bağlantılı o l d u ğ u n u d ü ş ü n d ü m . A m a niçin (l)a'nın, yalnızca aynı
b i ç i m i n bir b a ş k a ö n e r m e s i varsa olanaklı olabileceğini a n l a m a k
olanaksızdır. (l)a kesinlikle h e r h a n g i bir ö r n e ğ e g e r e k s i n i m
d u y m a z . (Peki yalnızca ^a, ve \)/a iki temel ö n e r m e s i n i n
v a r o l d u ğ u n u ve (|)a'nın yanlış o l d u ğ u n u varsayalım: Niçin b u
ö n e r m e , eğer \|/a d o ğ r u y s a anlamlı olabilsin?)

22.10.14.
Ö n e r m e d e , i m l e m i y l e özdeş bir şeyin olması gerekir, a m a
ö n e r m e i m l e m i y l e özdeş o l a m a z ve b ö y l e c e onda imlemiyle ö z d e ş
olmayan bir şeyin d e olması gerekir. ( Ö n e r m e , temsil ettiği şeyin
mantıksal özelliklerine ve ayrıca başka özelliklere sahip olan bir
düzenlemedir, a m a bu, istemli ve farklı im-diUerinde farklı
olacaktır.) B ö y l e c e aynı mantıksal özelliklere sahip farklı
d ü z e n l e m e l e r olması gerekir; temsil edilen şey b u n l a r d a n biri
olacaktır ve b u d ü z e n l e m e y i , aynı mantıksal özelliklere sahip
diğer d ü z e n l e m e l e r d e n a y ı r m a k temsilin işi olacaktır. ( Ç ü n k ü
b a ş k a türlü temsil açık olmayacaktır.) T e m s i l i n bu kısmı (isimlerin
atanması) istemli koşullar aracılığıyla gerçekleşecektir. B u y ü z d e n

Şöyle okunmalıdır: (|)u olması için, hiçbir öğenin (|) olmaması için, u
öğelerinin tüm sımflannm sınıfı, (ed.)
her önermenin, istemli b i ç i m d e belirlenmiş imlemlere sahip
özellikler içermesi gerekir.
Bu, t a m a m e n genellenmiş bir ö n e r m e y e uygulanmaya
çalışılırsa, o n d a d a aynı temel hatanın b u l u n d u ğ u görülür.
T a m a m e n genel önermelerin genelliği, a n z i genelliktir. O,
rastlantı eseri varolan t ü m şeylerle ilgilidir. V e bu, onun bir
m a d d e s e l ö n e r m e olmasının nedenidir.

23.10.14.
Mantıksal r e s i m l e m e teorim, bir y a n d a n tek olanaklı teori
olarak görünüyor, öte y a n d a n o n d a ç ö z ü l e m e z bir çelişki var gibi
görünüyor!
T a m a m e n g e n e l l e n m i ş ö n e r m e t a m a m e n belirlenmezse, o
zaman, d ü ş ü n m e y e alışık o l d u ğ u m u z gibi, bir ö n e r m e g e n e l l e m e
aracılığıyla maddeselleştirilemez.
İster tikel bir şey üzerine, ister varolan t ü m şeyler üzerine bir
şey önesüreyim, b u ö n e s ü r ü m eşit b i ç i m d e maddeseldir.
" H e r şey"; bu, sözgelimi, "a ve b v e c"nin yerini alan bir
betimlemedir.
İmlerimiz yansıttıkları d ü n y a kadar beiirlenimsiz olsaydılar, n e
olurdu?
İmdeki imi t a n ı m a k için kullanıma dikkat e t m e k gerekir.
[Krş., 3.326]
E ğ e r "(x). (|)x" aracılığıyla dile getirdiğimiz şeyi, bir "(|)x"
dizinine ö n e k koyarak, örneğin şu gibi: " G e n . (|)x", dener ve dile
getirirsek, b u , yeterli olmayacalctır (neyin genelleniyor olduğunu
bilemeyiz).
E ğ e r onu, bir " x " dizini aracıhğıyla, örneğin şu gibi: (1)(XG),
g ö s t e r m e y e çalışsaydık, bu da u y g u n olmayacaktır (bu şekilde
genellik alanım bilemeyiz).
E ğ e r onu, b o ş kanıt yerlerine bir işaret koyarak, örneğin şu
gibi: "(G,G).\|/(G,G)", y a p m a y a çalışmayı düşünseydik, bu u y g u n
olmayacaktır (değişkenlerin özdeşliğini yerleştiremeyiz).
T ü m b u sembolleştirme metotları u y g u n değildir, çünkü
zorunlu mantıksal niteliklere sahip değildirler. T ü m bu im
koleksiyonları, gerekli m a n a y ı önerilen şekilde resimleme
g ü c ü n d e n yoksundurlar. [Krş., 4.0411]

24.10.14
G e n e l d e bir bildirim y a p a b i l m e k için, — b i r a n l a m d a — eğer
b i l d i r i m doğru ise, şeylerin n e d u r u m d a o l d u ğ u n u b i l m e m i z
gerekir (ve bu, kesin olarak resimlediğimiz şeydir). [Krş., 4.024]
Ö n e r m e b i l m e d i ğ i m şeyi dile getirir; a m a o n u ifade e d e b i l m e k
için genelde b i l m e m gereken şeyi, onda gösteririm.
Bir tanım, bir totolojidir ve iki terimi arasındaki içsel
bağıntıları gösterir!

25.10.14
A m a b u n u n nasıl bir mantıksal r e s i m l e m e o l d u ğ u n u ö ğ r e n m e k
için, niçin asla bireysel tikel bir imi i n c e l e m i y o r s u n ?
T a m a m e n ç ö z ü m l e n m i ş ö n e r m e imlemini yansıtmalıdır.
Aynı zamanda, güçlüğümüzün tamamen genellenmiş
ö n e r m e n i n k a r m a ş ı k olarak g ö r ü n m e m e s i n d e n başladığını d a
söyleyebiliriz.—
O, t ü m diğer ö n e r m e l e r gibi, mantıksal bir b i ç i m d e bir araya
gelen bileşen parçalarının istemli semboUeştirilmesinden oluşuyor
g ö r ü n m e z . O, bir b i ç i m e S A H İ P olarak değil, kendisi, k e n d i n d e
t a m bir b i ç i m olarak görünür.
M a n t ı k s a l d e ğ i ş m e z l e r e ilişidn, asla varolup varolmadıklarını
sorma gereksinimi d u y u l m a z , çünkü onlar yok ö/abilirler de.
"(j)(x)", (x).(j)x'in d u r u m olduğunu niçin yansıtamaz? Bu,
t ü m ü y l e b u r a d a yalnızca bu imin bir şeyi nasıl—hangi tür y o l l a —
yansıttığına bağlı değil midir?
S a v a ş a n dört çift insanı temsil e t m e k istediğimi varsayalım;
yalnızca birini temsil e d e r e k ve şöyle diyerek b u n u y a p a m a z
mıyım: " B u onların t ü m d ö r d ü n ü n g ö r ü n ü m ü d ü r " ? (Bu e k
aracılığıyla temsil türünü belirlerim.) ( B e n z e r b i ç i m d e , (x).(i)x'i,
"(j)(x)" aracılığıyla temsil ederim.)
H i ç b i r hipotetik içsel bağıntı olmadığını hatırla. E ğ e r bir yapı
verilirse ve o n a yapısal bir bağıntı, o z a m a n ilk yapıyla bağıntıya
sahip b a ş k a bir y a p m m olması gerekir. (Bu, yapısal bağıntıların
d o ğ a s ı n d a içerilir.)
V e bu, yukarıdaki değininin doğruluğuna tanıklık eder: onun
bir b a h a n e olmasını önler.

26.10.14.
B ö y l e c e , i m ve imlenen şeyler arasındaki mantıksal özdeşlik
zorunlu değilmiş, a m a ikisi arasında yalnızca bir içsel, mantıksal
bağıntı z o r u n l u y m u ş gibi görünüyor. (Bu tür bir bağıntının kabul
edilmesi, temel —^içsel— bir özdeşlik türünün k a b u l edilmesini
belirli bir a n l a m d a içerir).
Söz konusu olan, yalnızca, imlenenin mantıksal kısmının, imin
ve sembolleştirme m e t o d u n u n mantıksal kısmıyla t a m a m e n
belirlenebilmesidir: i m ve sembolleştirme m e t o d u n u n beraberce,
i m l e n e n l e mantıksal olarak ö z d e ş olması gerekir.
Ö n e r m e n i n m a n a s ı , yansıttığı şeydir. [Krş., 2.221]

27.10.14.
" x = y " , bir önermesel b i ç i m değildir. (Sonuçlar.)
" a R a " n ı n , " a R b . a = b " ile aynı i m l e m e sahip olacağı açıktır.
B ö y l e c e , t a m a m e n ç ö z ü m l e n m i ş bir notasyon aracıhğıyla, " a = b "
sözde-önermesinin ortadan kalkmasını sağlayabiliriz. Yukarıdaki
değininin d o ğ r u l u ğ u n u n en iyi kanıtı.
M a n t ı k s a l r e s i m l e m e teorimin güçlüğü, kağıt üzerindeki imler
ve b u d ü n y a d a dışarıdaki bir şey-durumu arasında bir bağlantı
b u l m a güçlüğüydü.
D o ğ r u l u ğ u n , ö n e r m e ve şey-durumu arasındaki bir bağıntı
o l d u ğ u n u h e p söyledim, a m a b u tür bir bağıntıyı a y ı r d e d e m e d i m .
T a m a m e n genellenmiş önermelerle d ü n y a n ı n temsili, dünyanın
kişisel-olmayan temsili olarak adlandırılabilir.
D ü n y a n ı n kişisel-olmayan temsili nasıl gerçekleşir?
Ö n e r m e , tasarladığımız şekliyle gerçeJdiğin bir modelidir.
[Sfe., 4.01]

28.10.14.
"n sayıda şey v a r d ı r " sözde-önermesinin dile g e t i r m e y e
çalıştığı şey, farklı imlemleriyle n sayıda özel ismin
mevcudiyetiyle dilde görünür. (Vb.)
T a m a m e n genel ö n e r m e l e r i n betimlediği şey, aslında belirli bir
a n l a m d a d ü n y a n ı n yapısal nitelikleridir. B u n u n l a beraber, bu
ö n e r m e l e r doğru ya d a yanlış da olabilirler. O n l a n n anlamlı
olmalarına bağlı olarak, d ü n y a b u sürekli u z a n ı m alanına da
sahiptir.
S o n u n d a , her ö n e r m e n i n d o ğ r u l u k ya d a yanlışlığı d ü n y a n ı n
genel yapısında bir farka yol açar. V e o n u n yapısına t ü m temel-
önermelerin T O P L A M I y l a tanınan u z a n ı m alanı, tamı t a n u n a
tamamen genel önermeler tarafından sınırlanan alandır.
[Krş., 5.5262]

29.10.14.
Ç ü n k ü , eğer bir t e m e l - ö n e r m e doğruysa, o z a m a n her halde bir
t e m e l - ö n e n n e daha doğrudur. [Bkz., 5.5262]
B i r ö n e r m e n i n d o ğ r u olabilmesi için, o n u n h e r şeyden ö n c e
d o ğ r u l u ğ a el verişli o l m a s ı gerekir v e mantığı t ü m ilgilendiren
budur.
Ö n e r m e , s ö y l e m e y e çalıştığı şeyi göstermelidir. — O n u n , k e n d i
i m l e m i y l e bağıntısı, bir b e t i m l e m e n i n , kendi k o n u s u y l a bağıntısı
gibi olmalıdır.
Bununla beraber, şey-durumunun mantıksal biçimi
b e t i m l e n e m e z . — [Krş., 4 . 1 2 ve 4.121]
Ö n e r m e ve i m l e m i arasındaki içsel bağıntı, sembolleştirme
metodu —şey-durumunu önermeye yansıtan koordinatlar
sistemidir. Ö n e r m e , t e m e l koordinatlara tekabül eder.
ap ve bp iki koordinatını, P m a d d e s e l noktasının (ab) yerinde
b u l u n a c a ğ ı n ı bildiren bir ö n e r m e olarak kavrayabiliriz. B u
bildirimin olanaklı olabilmesi için, a v e b koordinatlarının
gerçekten bir yeri belirlemesi gerekir. B i r bildirimin olanaklı
olabilmesi için, mantıksal k o o r d i n a t l a n n gerçekten mantıksal bir
yeri belirlemesi gerekir!
(Genel ö n e r m e l e r i n k o n u s u gerçekten dünyadır; d ü n y a , onlarda
bir mantıksal b e t i m l e m e aracılığıyla kendi g ö r ü n ü m ü n ü üretir.
—^Ve bu, dünyanın gerçekten onlarda bulunmayışının nedenidir,
tıpkı b e t i m l e m e k o n u s u n u n b e t i m l e m e d e bulunmayışı gibi.)
p d u r u m olmasa bile, belirli bir anlamda, p ' n i n mantıksal
biçiminin, m e v c u t olması gerektiği olgusu, sembolik olarak p ' n i n
- p ' d e b u l u n d u ğ u olgusu aracılığıyla kendisini gösterir.
G ü ç l ü k şudur: p ' n i n biçimi türünden bir şey, eğer bu biçimin
hiçbir şey-durumu yoksa, nasıl varolabilir? V e bu d u r u m d a ,
gerçekten b u b i ç i m n e y e dayanır?
Ç ö z ü m l e y i c i önermeler yoktur.

30.10.14.
Şöyle diyebilir miyiz: "~(!)(x)"de, "(|)(x)" &di\xdimnadığı şekilde
yansır.
Bir resimde, neyin d u r u m olmadığını temsil ederek, o l u m s u z
bir olguyu da temsil edebiliriz.
B u n u n l a beraber, bu temsil metotlarını kabul edersek, o z a m a n
temsil etme bağıntısının karakteristiği gerçekten nedir?
Şöyle d i y e m e z miyiz: Farklı mantıksal koordinat sistemleri
olduğu kesindir!
Bir r e s i m aracılığıyla bile, bir temsili sunmanın farklı tarzları
vardır ve temsil eden şey yalnızca i m ya da r e s i m değil, aynı
z a m a n d a temsil metodudur. Tüm temsile ortak olan şey, onların
uygun ya da uygunsuz, doğru ya da yanlış olabilmeleridir.
O z a m a n — r e s i m ve temsil etme tarzı temsil edilen şeyin
t a m a m e n dışındadır!
İkisi birlikte doğru ya da yanlıştır, yani resim, belirli bir
tarzda, (Elbette bu t e m e l - ö n e r m e için de geçerlidir!)
Herhangi bir önerme değillenebilir. V e bu, " d o ğ r u " ve
"yanlış"ın t ü m önermeler için aynı şeyi ifade ettiğini gösterir. (Bu,
olası en b ü y ü k ö n e m e sahiptir). ( R u s s e l ' m aksine.)
Ö n e r m e n i n imleminin, o ve onun temsil metodu aracılığıyla,
onu onaylıyor ya da yanlışlıyor olarak sabitlenmesi gerekir.
[Krş., 4.023]
M a n t ı k t a hiçbir yanyanalık yoktur, hiçbir sınıflandırma
olamaz. 5.454]
31.10.14.
"(3x,(l)).(|)x" gibi bir ö n e r m e , bir t e m e l - ö n e r m e kadar
karmaşıktır. Bu, "(|)" ve "x"i açıkça ayraç içinde ifade e t m e
z o r u n l u l u ğ u m u z d a ortaya çıkar. İkisi, — b a ğ ı m s ı z b i ç i m d e —
d ü n y a y l a sembolleştirici bağıntılar içinde yer alırlar, tıpkı bir
"v|/(a)" temel-önermesinin d u r u m u n d a olduğu gibi. [Krş., 5.5261]
Şöyle değil midir: M a n t ı k s a l değişmezler ö n e r m e n i n temel
biçimlerinin temsil ettiği tarza işaret eder.
Ö n e r m e n i n imleminin, o ve o n u n temsil e t m e tarzı aracılığıyla,
onu onaylıyor ya da yanlışlıyor olarak sabitlenmesi gerekir. B u n u n
için onun, ö n e r m e tarafından t a m a m e n betimlenmesi gerekir.
[Krş., 4.023]
T e m s i l e t m e tarzı resimlemez; yalnızca ö n e r m e bir resimdir.
T e m s i l e t m e tarzı, gerçekliğin resimle nasıl karşılaştırılması
gerektiğini belirler.
H e r şeyden ö n c e t e m e l - ö n e r m e biçiminin resimlemesi gerekir;
t ü m r e s i m l e m e o n u n aracılığıyla gerçekleşir.

1.11.14.
Ö n e r m e n i n , imlemiyle sahip olduğu temsil e t m e bağıntısı ve
d o ğ r u l u k bağıntısını kolayca birbirine karıştırırız. T e m s i l e t m e
bağıntısı farklı ö n e r m e l e r için farklıdır, ikincisi t ü m ö n e m e l e r için
bir ve aynı şeydir.
"(x,(l)).(j)x", bir (|)a.\|/b.Oc vb. olgusunun biçimiymiş gibi
görünür. (Benzer b i ç i m d e (3x).(|)x, gerçekten d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z gibi
(j)a'nın biçimi olacaktır.)
V e bu, b e n i m hatamın b u l u n d u ğ u yer olmaİL
T e m e l - ö n e r m e y i incele: "(j)a"nın biçimi nedir ve o, "~(|)a" ile
nasıl bağıntılıdır?
D a i m a b a ş v u r m a k isteyeceğimiz bu ö r n e k uygulamanın, imin
k e n d i s i n d e içerilmesi gerekir. [Krş., 5.525]
Ö n e r m e n i n mantıksal biçimi, o n u n bileşen parçalarının biçimi
aracılığıyla zaten verili olmalıdır. ( V e bunların yalnızca
önermelerin manasıyla, ilgili olması gerekir, onların d o ğ r u l u k ve
yanhşlıklarıyla değil.)
ö z n e n i n ve y ü k l e m i n b i ç i m i n d e , ö z n e - y ü k l e m önermesinin
olanaği zaten bulunur, vb.; a m a — h a k l ı o l a r a k — onun doğruluk
ve yanlışlığı h a k k ı n d a hiçbir şey b u l u n m a z .
R e s i m , sahip olduğu gerçeklikle bir şekilde bağıntıya sahiptir.
V e söz k o n u s u olan, o n u n nasıl temsil etmesi gerektiğidir. A y n ı
resim, nasıl temsil etmesi gerektiğine bağlî olarak gerçeklikle
u y u ş a c a k ya da u y u ş m a y ı başaramayacaktır.
Ö n e r m e ve b e t i m arasındaki benzerlik: bu imle u y u m l u olan
karmaşık. ( T a m a m e n grafik tasarımdaki gibi.)
B u karmaşığın, yalnızca b u n u n l a (ya d a bu türden herhangi bir
şeyle) u y u m l u olduğu söylenemez, ancak b u n u n g ö r ü n d ü ğ ü
söylenebilir. V e b u n e d e n l e , b e t i m l e m e , farklı bir karakter alır.
[Krş., 4.023]
Bir ö n e r m e n i n doğru m u yoksa yanlış mı olduğu g ö r ü n m e s i
gereken bir şeydir.
B u n u n l a beraber, o n u n nasıl görüneceğini ö n c e d e n b i l m e m i z
gerekir.
İki insanın savaşmadığı, savaşmadıkları temsil edilerek
resmedilebiîir ve aynı z a m a n d a savaştıkları temsil edilip, bu r e s i m
şeylerin nasıl olmadığını gösteriyor diyerek de. O l u m l u olgular
aracılığıyla o l d u ğ u kadar, o l u m s u z olgular aracılığıyla da temsil
t&ebiliriz- — B u n u n l a beraber, t ü m istediğimiz aslında temsil e t m e
ilkelerini incelemektir.
"p d o ğ r u d u r " ö n e r m e s i , ' p ' n i n mantıksal çarpımı ve ' p '
önermesini b e t i m l e y e n bir " ' p ' " ö n e r m e s i ve iki ö n e r m e n i n
oluşturucu öğelerinin bir bağlaşımı ile aynı i m l e m e sahiptir. —
Ö n e r m e ve i m l e m arasındaki içsel bağıntılar, ' p ' ve " ' p ' "
arasındaki içsel bağıntılar aracılığıyla resmedilir. (Kötü değini)
Kısmi sorunlara dalmaya kalkma, daima tümüyle bir tek büyük
sorun üzerine özgür bir görüşün, hatta bu görüş açık bir görüş
olmasa bile, olduğu yere kaç.
"Bir ş e y - d u r u m u 'düşünülebilir' ( ' t a s a r l a n a b i l i r ' ) " şu a n l a m a
gelir: K e n d i k e n d i m i z e o n u n bir resmini yapabiliriz. [3.001]
Ö n e r m e bir mantıksal yer belirlemelidir.
B u mantıksal yerin varoluşu, a n c a k bileşen parçaların varoluşu
yoluyla sağlanır, anlamlı önermelerin varoluşu yoluyla.
Mantıksal yerde hiçbir karmaşığın olmadığını varsaysak bile,
bir k a r m a ş ı k vardır, o z a m a n bu şudur: bu mantıksal yerde değil.
[Krş., 3.4]

2.11.14.
Totolojide d ü n y a y l a u y g u n l u k koşulları (doğruluk koşulları)
-temsil e t m e b a ğ ı n t ı l a r ı — birbirini ortadan kaldırır, böylelikle
totoloji gerçeklikle hiçbir temsil e t m e bağıntısı içinde yer a l m a z
(hiçbir şey söylemez). [Krş., 4.462]
a=a, p D p ile aynı a n l a m d a bir totoloji değildir.
Ç ü n k ü bir ö n e r m e n i n doğru olması, onun gerçeklikle belirli bir
bağıntıya sahip o l m a s ı n d a n değil, ancak belirli bir bağıntıya
gerçekten sahip olmasından ileri gelir.
Şöyle değil midir: yanlış ö n e r m e , doğru ö n e r m e gibi ve kendi
yanlışlık ve d o ğ r u l u ğ u n d a n b a ğ ı m s ı z olarak anlamlıdır, a m a hiçbir
i m l e m e sahip değildir? (Burada, " i m l e m " s ö z c ü ğ ü n ü n d a h a iyi bir
kullanımı yok m u d u r ? )
Şöyle diyebilir miyiz: B a n a ö z n e ve y ü k l e m verilir verilmez,
bir ö z n e - y ü k l e m ö n e r m e s i ve o n u n imlemi arasında varolacak ya
da varolmayacak bir bağıntı da verilir. Ö z n e ve y ü k l e m i gerçekten
bilir bilmez, aynı z a m a n d a , ö z n e - y ü k l e m önermesinin yanlış o l m a
d u r u m u için bile zorunlu bir öngereklilik olan bağıntıyı d a bilirim.

3.11.14.
O l u m s u z bir ş e y - d u r u m u n u n varolmasının olanaklı olması için,
olumlu ş e y - d u r u m u n u n resminin varolması gerekir. [Krş., 5.5151]
T e m s i l e t m e bağıntısının bilgisi, yalnızca ş e y - d u r u m u n u n
bileşen parçalarının bilgisi üzerine kurulmalıdır.
O z a m a n şöyle d e m e k olanaklı mı: ö z n e - y ü k l e m ö n e r m e s i n i n
v e ö z n e v e y ü k l e m i n bilgisi, içsel bir bağıntının bilgisini, vb. bize
verir?
B u da t a m a m e n doğru değildir, çünkü herhangi bir tikel özneyi
ya da yüklemi b i l m e gereksinimimiz yoktur.
Temel-önermeyi bir şey-durumunun resmi olarak
d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z açıktır. — B u nasıl olur? [Krş., 4.012]
Temsil etme bağmtısmm olanağmm, önermenin kendisi
aracılığıyla verilmesi g e r e k m e z m i ?
Ö n e r m e n i n kendisi, k e n d i n e u y g u n olanı, uygun o l m a y a n d a n
ayırır.
Örneğin: ö n e r m e verilirse ve uygunluk da, o z a m a n şey-
d u r u m u ö n e r m e y e u y g u n düşü Y O R ise ö n e r m e doğrudur. Y a da:
ö n e r m e veriliyse ve u y g u n - o l m a m a da; o z a m a n şey-durumu
ö n e r m e y e u y g u n d ü ş m ü y o r ise, ö n e r m e doğrudur.
A m a u y g u n l u k ya da u y g u n - o l m a m a ya d a b u gibisi bize nasıl
verilir?
Ö n e r m e n i n nasıl temsil ettiği b a n a nasıl ^öy/^nebilir? Y a da bu
b a n a hiç söylenemez m i ? V e eğer bu böyleyse, onu "&//"ebilir
m i y i m ? O n u n b a n a söylenebileceği kabul ediliyorsa, o z a m a n
b u n u n bir ö n e r m e aracılığıyla yapılması gerekecektir; a m a bu
ö n e r m e onu yalnızca gösterebilirdi.
Söylenebilen, a n c a k bir ö n e r m e aracılığıyla söylenebilir. V e
b ö y l e c e , tüm önermelerin anlaşılması için gerekli olan hiçbir şey
söylenemez.
Ö n e r m e l e r i n olanağının bir koşulu olan ve t a m a m e n genel
ö n e r m e l e r d e eksikliğini g ö r d ü ğ ü m i m ve imlenen şeyin b u istemli
bağlaşımı, orada, genellik n o t a s y o n u aracılığıyla bulunur; tıpkı
t e m e l - ö n e r m e l e r d e isimler aracılığıyla b u l u n m a s ı gibi. ( Ç ü n k ü
genellik n o t a s y o n u resme ait değildir.) B u yüzden genelliğin kendi
g ö r ü n ü m ü n ü t a m olarak bir kanıt gibi ortaya k o y d u ğ u sürekli
kabul edildi, [i^r^., 5.523]
Y a l n ı z c a bitmiş bir ö n e r m e değillenebilir. ( V e benzeri t ü m a b -
işlevleri^ için geçerlidir) [Krş., 4 . 0 6 4 ve 4.0641]
Ö n e r m e bir ş e y - d u r u m u n mantıksal resmidir. D e ğ i l l e m e ,
değillenen ö n e r m e n i n bitmiş anlamına g ö n d e r m e d e bulunur, o n u n
s u n u m tarzına değil. [Krş., 4.064 ve 4.0641]
E ğ e r bir resim, d e m i n söz edildiği şekilde, d u r u m - o l - m a y a n -
şeyi sunarsa, bu, a n c a k o n u n doğru ö/mayan bu şeyi s u n u m u
aracılığıyla gerçekleşir.

" ab-işlevleri, doğmiuk-işlevleridir. Krş., Ek I. (ed.)


37
Ç ü n k ü r e s i m sanki şöyle der: "Bu b ö y l e değildif ve " o nasıl
d e ğ i l d i r ? " s o m s u n a , olumlu ö n e r m e t a m yanıttır.
Şöyle denilebilir: değiUeme, değillenen ö n e r m e tarafından
belirlenen aynı mantıksal 3^ere g ö n d e r m e d e bulunur. [Bkz., 4 . 0 6 4 1 ]
Yalnızca, üzerinde bir kez d u r m u ş olduğun s a ğ l a m temeli
yitirmemelisin.
D e ğ i l l e y e n ö n e r m e , değillenen ö n e r m e d e n farklı bir mantıksal
yer belirler, [iîfe., 4.0641]
Değillenen ö n e r m e , yalnızca değillenen alan ve geri kalan alan
arasında sınır çizmez; gerçekten değillenen alanı gösterir.
D e ğ i l l e y e n ö n e r m e , kendi mantıksal yerini belirlemek için
değillenen ö n e r m e n i n mantıksal yerini kullanır. İkincisini, ilkinin
dışındaki yer olarak belirleyerek. [Bkz., 4.0641]
Ö n e r n ı e , yansıttığı şey varolduğu z a m a n doğrudur.

4.11.14.
Ö n e r m e , ınantıksal yeri nasıl belirler?
R e s i m , bir ş e y - d u r u m u n u nasıl s u n a r ?
B u n u n l a beraber, resmin kendisi şey-durumu değildir, asla
d u r u m olması gerekmez.
Bir i s i m bir şeyin temsilcisidir, bir başkası bir b a ş k a şeyin ve
kendi kendilerine bağlıdırlar; b u şekilde b ü t ü n l ü k ş e y - d u m m u n u
yansıtır—^bir canlı resim gibi. [Krş., 4 . 0 3 1 1 ]
M a n t ı k s a l bağlantının, elbette, isimlerin temsil ettikleri şeyler
arasında olanaklı bir bağlantı olması gerekir; ve eğer isimler
gerçekten şeyleri temsil ediyorlarsa, bu her z a m a n d u r u m
olacaktır. İyice dikkat edilsin ki, b u bağlantı bir bağıntı değil,
yalnızca bir bağıntının tutulmasıdır.

5.11.14.
B u şekilde ö n e r m e , ş e y - d u r u m u n u temsil eder —-sanki kendi
y u m r u ğ u ü z e r i n d e y m i ş gibi.
A m a şöyle d e d i ğ i m d e : ö n e r m e n i n oluşturucu öğelerinin
bağlantısının temsil edilen n e s n e l e r için olanaklı olması gerekir
— b u , t ü m sorunu i ç e r m e z m i ? V a r o l m a y a n bir bağlantı nesneler
arasında nasıl olanaklı olabilir?
"Bağlantı olanaklı olmalıdır" şu a n l a m a gelir: Ö n e r m e ve şey-
d u r u m u n u n oluşturucu öğelerinin belirli bir bağıntı içinde
bulunmaları gerekir.
O zaman, bir ö n e r m e n i n bir ş e y - d u r u m u n u sunması için
yalnızca ö n e r m e n i n bileşen parçalarının şey-durumunun bileşen
parçalarım temsil etmeleri ve birincilerin, ikinciler için olanaklı
olan bir bağlantı içinde b u l u n m a l a r ı gereklidir.
Ö n e r m e imi, s u n d u ğ u olgunun olanağını garanti eder (bu
olgunun gerçekten d u r u m olduğunu değil); bu genel önermeler
için de geçerlidir.
Ç ü n k ü eğer (|)a olumlu olgusu veriliyse, o z a m a n böylece
(x).(l)x, ~(3x).(l)x, (i)a vb. v b . ' n i n olanağı da verilidir. ( T ü m
mantıksal değişmezler zaten t e m e l - ö n e r m e d e içerilir.) [Krş., 5.47]
R e s i m böyle oluşur.
R e s i m l e bir mantıksal yeri r e s m e t m e k için, ona bir
sembolleştirme tarzı iliştirmemiz gerekir (olumlu, olumsuz vb.)
Örneğin, eskrim yapan kuklalar aracılığıyla nasıl eskrim
ydipûmadığını gösterebiliriz.

6.11.14.
V e her n e k a d a r resim, neyin gerçekleşmediği yerine, neyin
gerçekleşmem^^/ gerektiğiyim ilgiliyse de, bu d u r u m ~(|)a ile
t a m a m e n aynıdır.
Değillenen ö n e r m e y i değilleme olanağı, yeri geldiğinde,
değillenenin zaten bir ö n e r m e olduğunu ve yalnızca bir ö n e r m e y e
ön-hazırlık o l m a d ı ğ ı m gösterir. 4.0641]
Şöyle diyebilir miyiz: İşte resim, a m a o n u n söylemesi gereken
şeyin n e o l d u ğ u n u bilinceye kadar, doğru olup olmadığını
söyleyemeyiz?
Şu halde resim, d ü n y a y a kendi gölgesini düşürmelidir.

7.11.14.
U z a m s a l ve mantıksal yer, her ikisinin de bir varolma olanağı
olmalarında uyuşurlar. [Krş., 3.411]

8.11.14.
Olasılık hakkındaki önermelerde, d e n e y l e onaylanabilen şeyin
m a t e m a t i k olması olanaklı değildir. [Krş., 5.154]
Olasılık önermeleri, bilimsel yasaların soyutlamalarıdır. [Krş.,
5.156]
Onlar genellemelerdir ve bu yasaların tam-olmayan bir
bilgisini dile getirirler. [Krş., 5.156]
Örneğin, eğer bir k a v a n o z d a n siyah ve b e y a z bilyeler ç e k s e m ,
birini ç e k m e d e n ö n c e , beyaz ya da siyah bir bilye alıp
almayacağımı s ö y l e y e m e m , çünkü b u n u n için doğa yasalarım
yeterince iyi bilmemekteyimdir, a m a yine de bilirim ki, eğer orada
çok sayıda eşit siyah ve beyaz bilye varsa, çekimin sürdürülmesi
halinde, çekilen siyah bilyelerin sayısı, b e y a z bilyelerin sayısına
yaklaşacaktır. D o ğ a yasalarını bunmi k a d a r kesin bilirim. [Krş.,
5.154]

9.11.14.
Şimdi, olasılık bildirimlerinde b i l d i ğ i m şey, d o ğ a biliminin
g e n e l l e n m e m i ş önermelerinin belirli genel nitelikleridir, örneğin
belirli açılardan simetrileri ve başka açılardan asimetrileri gibi, vb.
[i^r^., 5.156]
B u l m a c a resimler ve ş e y - d u r u m l a r m m görünümleri [Krş.,
5.5423]
E n iyi keşiflerime fırsat veren şey, güçlü skolastik d ü ş ü n c e m
adını v e r m e k i s t e d i ğ i m şey ola gelmiştir.
"Değil p " ve " p " birbiriyle çelişiktir, her ikisi d e doğru o l a m a z ;
a m a her ikisini d e kesinlikle dile getirebilirim, her ikisi de
varolmayı resmeder. O n l a r yan y a n a bulunabilirler.
Y a da d a h a ç o k " p " ve " ~ p " , bir r e s i m ve bu resmin dışındaki
sonsuz d ü z l e m gibidirler. (Mantıksal yer)
Dışarıdaki sonsuz uzamı, yalnızca resmi bu uzamı
sınırlandırmak için kullanarak kurabilirim.

10.11.14.
"p olanaklıdır" d e d i ğ i m d e , bu, " p a n l a m l ı d ı r " d e m e k midir? İlk
ö n e r m e dil h a k k ı n d a mıdır ki, bir ö n e r m e iminin ("p") varoluşu
onun anlamı için özsel olsun? (Bu d u r u m d a o, t a m a m e n ö n e m s i z
olacaktır.) A m a o d a h a ç o k " p v ~ p " n i n gösterdiği şeyi söylemeye
çalışmaz mı?
B e n i m i m dili üzerine incelemem, filozofların mantık felsefesi
için d a i m a temel olarak kabul ettikleri d ü ş ü n c e süreçlerinin
incelenmesine karşılık değil midir? —^Ancak onlar d a i m a temel
psikolojik incelemelere takılıp kaldılar ve benzer bir tehlike b e n i m
m e t o d u m için d e söz k o n u s u d u r . [5fa., 4.1121]

11.11.14.
" a = b " bir ö n e r m e , x=y de bir işlev olmadığı için, bir " x(x=x)
sınıfı" bir k u r u n t u d u r ve sıfır sınıfı denilen şey de, eşit b i ç i m d e
böyledir. ( T ü m c e l e r i n kuruluşunda, nerede x = x , a = a vb.
kullanılırsa kullanılsın, insan gerçekten d a i m a böylesi t ü m
d u r u m l a r d a bir a l d a t m a c a aracılığıyla bir güçlüğün üstesinden
gelindiği d ü ş ü n c e s i n e sahip olmuştur; sanki "a vardır"ın
" ( 3 x ) x = a " . ) a n l a m ı n a geldiğinin söylenmesi gibi.
Bu yanlıştır: çünkü sınıfların tanımının kendisi gerçek
işlevlerin varoluşunu sağlar.
Bir sıfır sınıfı işlevi önesürüyor g ö r ü n d ü ğ ü m d e , b u işlevin, sıfır
olan t ü m işlevlerin gerçeği olduğunu söylüyorum—^ve hiçbir işlev
sıfır olmasa bile söyleyebilirim.
X ^ X . =x.
(x).~(!)x ile ö z d e ş m i d i r ? Kesinlikle!
Ö n e r m e , şu v e ş u n u n şey-durumu olması olanağına işaret eder.

12.11.14.
D e ğ i l l e m e , t e m e l - ö n e r m e n i n kendisiyle aynı
a n l a m d a bir
betimlemedir.
Önermenin doğruluğuna olanaklı denilebilmelidir, bir
totolojinin d o ğ r u l u ğ u n a kesin ve bir çelişmenin d o r u l u ğ u n a
olanaksız. Burada zaten olasılık hesabında gereksinim
d u y d u ğ u m u z bir d e r e c e l e n d i r m e iması buluruz. [4.464]
Totolojide, temel-önerme elbette yine resimler, ama
gerçeklikle öyle eksik bir b i ç i m d e bağlıdır ki, gerçeklik sınırsız
özgürlüğe sahiptir. Ç e l i ş m e , yeri geldiğinde, altlarında hiçbir
gerçekliğin v a r o l a m a y a c a ğ ı bu tür sınırlamaları yükler.
Sanki mantıksal değişmezler temel-önermenin resmini,
gerçeklik üzerine yansıtır — g e r ç e k l i k , sonradan bu yansıtmaya
uyabilir ya d a u y a m a z .
H e r n e k a d a r t ü m mantıksal değişmezlerin yalın ö n e r m e d e
zaten b u l u n m a s ı gerekse de, k e n d i n e özgü ön-resminin de, o n d a
b ü t ü n ve a y r ı ş m a m ı ş olarak kesinlikle b u l u n m a s ı gerekir.
O z a m a n , b u ön-resim, gerçekten bir ö n e r m e değildir (bir
ö n e r m e g ö r ü n ü m ü n e sahip olsa bile) ve F r e g e ' n i n " v a r s a y ı m " ı n a
karşılık gelebilir.
B u d u r u m d a , ö n e r m e , d ü n y a üzerine yansıyan ön-resimden
oluşacaktır.

13.11.14,
B a ş k a l a r ı n d a n d a h a çok, b u çalışmada, ç ö z ü l d ü ğ ü düşünülen,
b a ş k a y ö n l e r d e n sanki ç ö z ü l m ü y o r m u ş g ö r ü n e n sorular üzerinde
d ü ş ü n m e y i s ü r d ü n n e y e değer.

14.11.14.
Olumsuz olguların modeller aracılığıyla temsil edilmesi
düşüncesi. Örneğin: iki d e m i r y o l u treninin raylarda şu şu şekilde
durması gerekir. Ö n e r m e , resim, m o d e l — o l u m s u z a n l a m d a —
ötekilerin hareket özgürlüklerini kısıtlayan katı bir c i s i m gibidir;
o l u m l u a n l a m d a , içinde bir c i s i m için yer olan s a ğ l a m tözle sınırlı
u z a m gibidir. [Krş., 4.463]

mm
B u t a s a r ı m ç o k açıktır v e ç ö z ü m e yol göstermesi gerekir.

15.11.14.
R e s m i n gerçekliğe yansıması.

——— ^ Gerçeklik
*

— 77p IVIodel (Resim)

( M a x w e i r i n m e k a n i k modeller m e t o d u . )
ö n c e d e n yazdığın şey h a k k ı n d a ü z ü l m e . Sanki şimdiye kadar
hiçbir şey o l a m a m ı ş gibi, yalnızca yeniden d ü ş ü n m e y e başlamayı
sürdür.
R e s m i n , güya d ü n y a y a düşürdüğü şu gölge: B u gölgenin t a m
bir kavrayışına nasıl ulaşabilirim?
îşte derin bir gizem.
B u , değillemenin gizemidir: Bu, şeylerin nasıl oldukları
değildir ve yine, şeylerin nasıl olmadıklarım söyleyebiliriz.—
Ç ü n k ü ö n e r m e yalnızca bir şey-durumun betimlemeûâir. (Ama
bu, hala t ü m ü y l e yüzeydedir.) [Krş., 4.023]
Başlangıçtaki tek bir kavrayış, ortada bir yerdeki p e k ç o ğ u n d a n
d a h a değerlidir.

16.11.14.
O n d a l ı k işaretlemeyi olanaklı kılmak için, "O" iminin ortaya
konulusu: b u p r o s e d ü r ü n mantıksal anlamı.

17.11.14.
V a r s a y a l ı m ki, "(i)a" doğrudur: ~(l)a'nm olanaklı olduğunu
s ö y l e m e k neyi ifade e d e r ? ((j)a'nm kendisi, --(~(j)a) ile anlamca
eşdeğerdir.)

18.11.14.
Bu, t a m a m e n yalın bir b i ç i m d e mantıksal yerin varoluşu
meselesidir.
A m a , n e A l l a h ' ı n belasıdır bu "mantıksal yer"!?

19.11.14.
Önerme ve mantıksal koordinatlar: budur mantıksal yer.
[Krş., 3.41]

20.11.14.
Önermenin manasına tekabül eden gerçeklik, bileşen
parçalarından b a ş k a kesinlikle hiçbir şey olamaz, ç ü n k ü b a ş k a her
şey k o n u s u n d a kesinlikle bilgisiziz.
Gerçeklik b a ş k a herhangi bir şeyden oluşsaydı bile, bu, her
halde n e gösterilebilir n e de dile getirilebilirdi; çünkü birinci
d u r u m d a , o, d a h a öte bir oluşturucu öge olacaktı, ikinci d u r u m d a
ifade, orijinal ifade için olduğu gibi, kendisi için sonradan aynı
sorunun varolacağı bir ö n e r m e olacaktı.

21.11.14.
"(|)a"nın m a n a s ı n ı anladığımız, a m a o n u n doğru m u yoksa
yanlış mı o l d u ğ u n u bilmediğimizde, gerçekten neyi biliriz? B u
d u r u m d a , (|)av~(l)a'dan d a h a fazla bir şey b i l m e m ; ve bu, hiçbir şey
Z?//mediğim a n l a m ı n a gelir.
Bir ö n e r m e n i n m a n a s ı n a tekabül eden gerçeklikler yalnızca
o n u n bileşen parçaları olduklarından, mantıksal koordinatlar da
yalnızca bunlara g ö n d e r m e yapar.

22.11.14.
B u noktada, yine dile getirilemeyecek bir şeyi dile getirmeye
çalışıyorum.

23.11.14.
H e r n e kadar ö n e r m e n i n yalnızca bir mantıksal u z a m alanına
işaret etmesi g e r e k s e de, t ü m mantıksal u z a m ı n da, o n u n
aracılığıyla zaten verilmesi g e r e k i r . —
Aksi halde, değilleme, ayrıklık vb. aracılığıyla sürekli yeni
öğeler —^ve k o o r d i n a s y o n i ç i n d e — ortaya ç ı k m a y a d e v a m
edeceklerdir ki, bunların elbette o l m a m a s ı gerekir. [Krş., 3.42]

24.11.14.
Ö n e r m e ve şey-durumu, ö l ç ü m ç u b u ğ u ve ölçülecek uzunluk
gibi birbirleriyle bağıntılıdır.
"(x).(|)x" önennesind&n çıkarılabilecek "(|)a" önermesi,
iminde bile genelliğin nasıl s u n u l d u ğ u n u gösterir.
V e aynı şey, elbette, herhangi bir genellik n o t a s y o n u için de
geçerlidir.
Ö n e r m e d e , gerçekliğe karşı bir ön-resim koyarız.
( O l u m s u z olgular incelenirken, sanki onlar ö n e r m e iminin
varoluşunu öngerektiriyormuş düşüncesi sürdürülür.)
O l u m s u z önermenin imi o l u m l u önermenin imi aracılığıyla
kurulmalı m ı ? (Sanırım öyle.)
O l u m s u z önermenin, niçin bir o l u m s u z olgu aracılığıyla dile
getirilebilmesi gerekmez? Sanki ölçüm çubuğu yerine,
karşılaştırma nesnesi olarak ö l ç ü m ç u b u ğ u dışındaki u z a m
alınıyormuş gibi. [Krş., 5.5151]
" ~ p " önermesi, " p " önermesi ile gerçekten nasıl çelişir? İki i m
arasındaki içsel bağıntıların ç e l i ş m e ifade etmesi gerekir.
Elbette her ne z a m a n o l u m s u z bir ö n e r m e y e sahip olsak şöyle
s o r m a k olanaklı olmalıdır: D u r u m olmayan nedir! A m a b u n a
yanıt, elbette yeri geldiğinde yalnızca bir önermedir. (Bu değini
eksik.)

25-1M4
Bir i m olarak hizmet veren o l u m s u z şey-durumu, elbette yeri
geldiğinde onu ifade e d e c e k bir ö n e r m e olmaksızın da kusursuz
b i ç i m d e t a m varolabilir.
B u sorunların i n c e l e n m e s i n d e , onlar sürekli sanki zaten
ç ö z ü l m ü ş gibidirler; sorunların ç o ğ u kez t a m a m e n g ö z ü m ü z d e n
kaçması gerçeğinden k a y n a k l a n a n bir yanılgı.
~(j)a'nın d u r u m olduğunu, a n c a k (/>x ve a'yı gözlemleyerek
görebilirim.
îşte soru: olumlu olgu birincil, o l u m s u z u ikincil midir ya da
onlar aynı d ü z e y d e midirler? V e eğer öyleyse, pvq, pZ)q vb.
olguları hangi düzeydedirler? B u n l a r ~p ile aynı d ü z e y d e değil
midirler? A m a o zaman, tüm olgularm aynı d ü z e y d e olmamaları
m ı gerekir? Soru gerçekten şudur: O l u m l u olgulardan b a ş k a
olgular var mıdır? ( Ç ü n k ü d u r u m o l m a y a n şeyi onun yerine d u r u m
olan şeyle karıştırmamak güçtür.)
T ü m ab-işlevlerinin, yalnızca gerçekliği ö l ç m e k için çok sayıda
farklı metotlar oldukları açıktır.
B a n a hiç huzur v e r m e y e n şu düalizm, olumlu ve o l u m s u z
olgular.
Ç ü n k ü bu tür bir d ü a l i z m varolamaz. A m a ondan nasıl kaçılır?
Ö n e m i e n i n doğasını anlamakla, t ü m bunlar kendiliğinden
ç ö z ü m e kavuşacaktır.

26.11.14.
Bir şey hakkındaki t ü m o l u m l u bildirimler ortaya konulursa,
t ü m o l u m s u z bildirimler d e zaten ortaya k o n u l m a z m ı ? V e t ü m
m e s e l e budur.
K o r k t u ğ u m o l u m l u v e o l u m s u z düalizmi yoktur, ç ü n k ü (x).(|)x
vb. vb. n e olumlu, n e d e olumsuzdur.
O l u m l u ö n e r m e n i n o l u m s u z d a b u l u n m a s ı n a gerek yoksa, her
d u r u m d a , olumlu ö n e r m e n i n ön-resminin olumsuz ö n e r m e d e
bulunması gerekmez mi?
~ a R b ve --bRa arasında — h e r h a n g i bir olanaklı n o t a s y o n d a
yaptığımız g i b i — bir a y r ı m yaparak, herhangi bir n o t a s y o n d a
o l u m s u z ö n e m e d e k i kanıt ve kanıt-yeri arasında belirli bir
b a ğ l a ş ı m önvarsayabiliriz; ki bu, ilgili olumlu ö n e r m e n i n ön-
resmidir.
O z a m a n , kendisiyle h e n ü z hiçbir şeyin söylenmediği
ö n e r m e n i n oluşturucu öğelerinin bu bağlaşımı, ö n e r m e d e k i g e r ç e k
r e s i m midir?
B e n i m açıklık y o k s u n l u ğ u m , bağıntıların doğası k o n u s u n d a k i
bir anlayış y o k s u n l u ğ u n a d a y a n m ı y o r m u ?
Bir resim değillenebilir m i ? Hayır. V e resimle ö n e r m e
arasındaki fark b u n d a yatar. R e s i m , bir ö n e r m e olarak hizmet
verebilir. A m a bu d u r u m d a ona, şimdi bir şey söylemesine yol
açan bir şey e k l e n m i ş olur. Kısacası: yalnızca r e s m i n d o ğ r u
o l d u ğ u n u reddedebilirim, a m a resmi r e d d e d e m e m .
R e s m i n oluşturucu öğelerini, nesnelerle b a ğ l a ş t ı n n a m l a r e s i m
bir ş e y - d u r u m u n u temsil e t m e y e ve doğru ve yanlış o l m a y a başlar.
(Örneğin, a resmi, a odasının içini temsil eder vb.)

27.11.14.
" p " yanlış olduğunda, " ~ p " doğrudur. Böylece, " ~ p " doğru
ö n e r m e s i n i n bir parçası bir yanlış önermedir. Yalnızca " - " i ş a r e t i ,
o n u nasıl gerçeldikle u y g u n kılabilir? Elbette, b u n u n yalnızca " ~ "
işareti değil, a m a farklı değilleme imleri için ortak olan her şey
olduğunu zaten söylemiştik. V e t ü m bunlar için ortak olan şeyin,
değillemenin k e n d i anlamından çıkması gerekir. V e böylece, bu
yolla d e ğ i l l e m e iminin kesinlikle kendi imlemini yansıtması
gerekir. [T^r^., 5.512]

28.11.14.
D e ğ i l l e m e , t e m e l - ö n e r m e n i n ab~işlevleriyle birleşir. V e temel-
ö n e r m e n i n mantıksal işlevlerinin, kendi imlemlerini t ü m diğerleri
kadar yansıtmaları gerekir.

29.11.14.
ab-işlevi t e m e l - ö n e r m e n i n dışında d u r m a z , ona nüfuz eder.
Gösieıilebilen şey söylenemez. [4.1212]
Özdeşlik imini n o t a s y o n u m u z u n dışında tutmanın ve özdeşliği
daima yalnızca imlerin özdeşliğiyle göstermenin (belirli
koşullarda) t ü m ü y l e olanaklı olacağını sanıyorum. B u d u r u m d a ,
elbette (î)(a,a), (x,y). (j)(x,y)'nin bir özel d u r u m u olmayacak ve
(j)a, (3x,y).(j)x.(()y'nin bir özel d u r u m u olmayacak. A m a o zaman,
(j)x. (j)yz)xy ^ = y ' n i n yerine basitçe ~(3x,y).(l)x.(j)y yazılabilecek.
[Krş., 5.53 ve 5.533]
B u n o t a s y o n aracılığıyla, (x)x = a sözde-önermesi ya da
benzeri bir ö n e r m e , t ü m d o ğ r u l a m a g ö r ü n ü m l e r i n d e n yoksun
olacaktır. [Krş., 5.534]

1.12.14.
Ö n e r m e sanki şöyle der: B u resim, b u tarzda bir şey-durumunu
s u n a m a z (ya d a sunabilir).

2.12.14.
Bu, tümüyle önermeyi salt resimden ayıran şeyin
kararlaştırılmasına bağlıdır.

4.12.14.
~ ~p = p özdeşliğine bakalım: bu, diğerleriyle birlikte, p imini
belirler, ç ü n k ü o, " p " ve p ' n i n ortaklaşa sahip oldukları bir
şeyin o l d u ğ u n u söyler. B u sayede, im, çifte değillemenin bir
evetleme olduğu olgusunu yansıtan nitelikleri kazanır.

5.12.14.
" p v ~ p nasıl hiçbir şey s ö y l e m e z ?

6.12.14.
N e w t o n c u m e k a n i k d ü n y a n ı n betimlenmesini birlikli bir
b i ç i m e sokar. Ü z e r i n d e düzensiz siyah lekeler bulunan bir b e y a z
yüzey düşünelim. Şimdi şöyle diyoruz: B u şekilde hangi r e s i m
türü ortaya çıkarsa çıksın, yüzeyi u y g u n b i ç i m d e ince dört köşeli
ağla örterek v e her karenin siyah y a d a b e y a z o l d u ğ u n d a n söz
ederek, bu yüzeyin b e t i m l e n m e s i n e h e r z a m a n istediğim kadar
yakın gelebileceğim. B u yolla, b u y ü z e y i n betimlenmesini birlikli
bir b i ç i m e sokabileceğim. B u b i ç i m istemlidir, çünkü üçgen ya d a
altıgen bir ağ kullanıldığında aynı şekilde başarılı olabilirdim.
Olabilir ki, ü ç g e n bir ağ aracılığıyla b e t i m l e m e daha
yalmlaşacaktı; yani yüzeyin, d a h a k a b a üçgen bir ağla, daha ince
kare bir ağla yaptığımızdan d a h a doğru bir betimlemesini
verebilirdik (ya da tersi) vb. D ü n y a y ı betimlemenin farklı
sistemleri b u farklı ağlara tekabül eder. M e k a n i k , şunu söyleyerek,
dünyanın betimlenmesinin biçimini belirler: bir dünya
b e t i m l e m e s i n d e k i t ü m önermelerin, verili bir kaç ö n e r m e d e n
—^mekaniğin a k s i y o m l a r ı — verili bir tarza sokulmuş olmaları
gerekir. B u yolla, d o ğ a bilimi binasının inşa edilmesi için yapı
taşları tedarik e d e r ve şöyle der: n e tarz bir bina k u r m a k istersen
iste, bir şekilde, bu yapı taşlarıyla ve yalnız bunlarla k u r m a n
gerekir.
Tıpkı herhangi bir istemli sayının sayılar sistemi aracılığıyla
yazılabilmesi gerektiği gibi, h e r h a n g i bir istemli fizik ö n e r m e s i n i n
m e k a n i k sistemi aracılığıyla yazılabilmesi gerekir.
[6.341]
V e b u r a d a m a n t ı k ve m e k a n i ğ i n göreli k o n u m u n u görürüz.
(Ağın, bir yığın figürden oluşması d a kabul edilebilir.)
Y u k a r ı d a sözü edilen tarzda bir konfigürasyonun, verili
biçimdeki bir ağ aracılığıyla betimlenebilmesi, konfigürasyon
hakkında hiçbir şey ö n e s ü r m e z (çünkü bu, bu tür herhangi bir
konfigürasyon için geçerlidir.). B u n u n l a beraber, konfigürasyonu
karakterize eden şey, belirli bir incelik derecesindeki belirli bir ağ
aracılığıyla betimlenebilir. B u yolla, gerçekten olabileceği şekilde,
N e w t o n c u m e k a n i k aracılığıyla betimlenebilmesi de, bize d ü n y a
h a k k ı n d a hiçbir şey söylemez. ( B u n u uzun süre hissettim.) —^bir
m e k a n i k aracılığıyla, bir başkası aracılığıyla olandan daha yalın
b i ç i m d e betimlenebilmesi de, yine d ü n y a hakkında bir şey söyler.
[Krş,, 6.342]
M e k a n i k , dünyanın bir tek plana göre betimlenmesi için
g e r e k s i n i m d u y d u ğ u m u z t ü m önermeleri k u r m a y ö n ü n d e bir
girişimdir. ( H e r t z ' i n g ö r ü n m e y e n kütleleri.) [Krş., 6.343]
H e r t z ' i n g ö r ü n m e y e n kütleleri, kendi itirafına göre, sözde-
nesnelerdir.

7.12.14.
Önermenin mantıksal değişmezleri, onun doğruluk
koşullarıdır.

8.12.14.
D o ğ r u ve yanlış düşüncelerimizin arkasında, d a i m a ancak
sonradan ışığa çıkarabildiğimi^ ve d ü ş ü n c e olarak dile
getirebildiğimiz karanlık bir arka plan yer alacaktır.

12.12.14.
p.totoloji = p , yani totoloji hiçbir şey söylemez.

13.12.14.
K e n d i kendini iptal eden bir i ş l e m olması, değillemenin
doğasını tüketir m i ? B u d u r u m d a , XP ^ p olduğunu
varsaydığımızda, eğer xxp = P ise, %'nin değillemenin yerine
geçmesi gerekecektir.
Bir kere şu kesindir ki, b u iki eşitliğe göre % artık evetleme
ifade etmeyebilir.
V e b u işlevlerin yok o l m a kapasitesi, onların mantıksal
olduklarını g ö s t e r m e z m i ?
15.12.14.
Şu açıktır: ab-işlevinin yazılı imleri için, istediğimiz her hangi
bir şeyi ortaya koyabiliriz, gerçek i m kendisini otomatik olarak
biçimlendirecektir. V e bu gerçekleştiğinde, hangi nitelikler kendi
kendilerine biçimlenecek?
( Ö n e r m e d e ) resmi çerçeveleyen mantıksal yapı iskelesi,
mantıksal uzamı belirler. [Krş., 3.42]

16.12.14.
Önermenin tüm mantıksal uzama baştan sona uzanması
gerekir. [Krş., 3.42]

17.12.14
ab-işlevinin imleri m a d d e s e l değildirler, başka türlü y o k
olamazlardı. [Krş., 5.44 ve 5.441]

18.12.14.
G e r ç e k ö n e r m e iminde, şey-durumunda ayırdedilebildiği kadar
şeyin ayırdedilebilmesi gerekir. Bu, onların özdeşliğinin dayandığı
şeydir. [Krş., 4.04]

20.12.14.
" p " d e , " ~ p " d e k i n d e n n e d a h a fazlası n e d e d a h a azı tanınabilir.
Bir şey-durumu, nasıl " p " ile uyuşabilir ve " ~ p " ile u y u ş a m a z ?
Aşağıdaki soru d a sorulabilir: Şayet başka birine m e r a m ı m ı
a n l a t m a k amacıyla dil icat e t m e y e çalışsaydım, ifadelerimiz
h a k k ı n d a onunla hangi tür kurallarda a n l a ş m a m gerekecekti?

23.12.14.
Fizikteki betimlemelerin anlamına ilişkin t e o r i m için
karakteristik bir örnek: İki ısı teorisi; birinde bir m a d d e olarak, bir
diğerinde bir hareket olarak kavranan ısı.

25.12.14.
" ö n e r m e bir şey söyler", sununla özdeştir: O gerçeklikle belirli
bir bağıntıya sahiptir, bu nasıl olabilirse olsun. V e eğer b u
gerçeklik veriliyse ve bu bağıntı da, o z a m a n önermenin anlamı
bilinir. " p v q " gerçeklikle " p . q " d a n vb. farklı bir bağıntıya sahiptir.
Ö n e r m e n i n olanağı, elbette nesnelerin Y E R İ N E G E Ç E N imler
ilkesine dayanır. [Krş., 4.0312]
B ö y l e c e ö n e r m e d e bir şey, kendisinin yerine geçen başka bir
şeye sahiptir.
A m a aynı z a m a n d a ortak bağ vardır.
B e n i m temel d ü ş ü n c e m şu ki, mantıksal değişmezler bir şeyin
yerine geçmez. O l g u n u n mantığı, kendisinin yerine geçecek hiçbir
şeye sahip olamaz. [Bkz., 4.0312]

29.12.14.
Ö n e r m e d e isim, nesnenin yerine geçer. [3.22]
11.1.15.
Bir ö l ç ü m ç u b u ğ u ölçülebilen bir nesnenin bir metre
u z u n l u ğ u n d a o l d u ğ u n u söylemez.
Hatta onun, b u tikel nesnenin ö l ç ü m ü n e hizmet ediyor kabul
edildiğini bildiğimizde bile.
Şunu s o r a m a z mıyız: nesnenin uzunluğu hakkında bir şey
önesürmesi için b u ö l ç ü m ç u b u ğ u n a neyin eklenmesi gerekir?
(Bu e k l e m e olmaksızın ö l ç ü m çubuğu " v a r s a y ı m " olacaktır.)

15.1.15
" p v q " ö n e r m e imi, p durumsa, q d u r u m s a ve her ikisi d e
d u r u m s a doğrudur, başka türlü yanlıştır. B u son derece yalın
olarak görünür; ve ç ö z ü m bu kadar yalın olacaktır.

16.1.15.
Ö n e r m e hipotetik bir şey-durumuyla bağlaşıktır.
B u şey-durumu, kendi betimlemesi aracılığıyla verilir.
Ö n e r m e , bir şey-durumunun betimidir. [5fe., 4.023]
E ğ e r nesne, önesürülen niteliğe sahipse, b e t i m l e m e doğrudur:
eğer şey-durumu, önermeyle sunulan içsel niteliklere sahipse,
ö n e r m e doğrudur.
17.1.15.
" p . q " şey-durumu, " p v q " ö n e r m e s i n e girer.
Fiziğin ağ analojisinde: her n e k a d a r lekeler geometrik
fîgürlerse de, t ü m ü y l e aynı geometri, onların biçimi ve k o n u m u
hakkında elbette hiçbir şey söyleyemez. B u n u n l a beraber, ağ salt
geometriktir, o n u n t ü m nitelikleri a priori verilebilir. [Bkz., 6.35]

18.1.15.
Önerme ve betimleme arasmdald karşılaştırma salt
mantıksaldır ve bu n e d e n l e d a h a öteye taşınması gerekir.

20.1.15.
Nasıl oluyor da, bütün, bir mantıksal k a v r a m oluyor?
Nasıl oluyor da, bütün bir b i ç i m k a v r a m ı oluyor?
Bütünün h e r hangi bir ö n e r m e d e bulunabilmesi nasıl
gerçeldeşiyor?
Ç ü n k ü bu, bir b i ç i m kavramının karakteristik göstergesidir.
Bütün, ö n e r m e n i n içeriğine, b i ç i m e o l d u ğ u n d a n d a h a yakın
olarak görünür.
Bütün: şeyler. Bütün: işlevler. B ü t ü n : bağıntılar: Bütün, sanki
şey, işlev vb. kavramları ile bireysel şey, bireysel işlevler arasında
bağlayıcı bir terimdir.
Genellik, esasen temel BİÇİlMle bağlantılıdır.
Anahtar sözcük—?!

21.1.15.
Ö n e r m e biçiminin, genel i n c e l e m e s i n d e n geçiş: sonsuz zor,
olağanüstü.

22.1.15
B e n i m tüm görevim, önermenin doğasını açıklamaktan ibaret.
Bu, resmi ö n e r m e olan t ü m o l g u l a n n doğasını vermekten
ibaret demektir.
T ü m varlığın özünü vermekten.
( V e burada varlık, varoluşu temsil etmez — b u durumda, o,
anlamsız olacaktı.)

23.1.14.
Değilleme, bir işlemdir.
Bir işlem, bir işlemi gösterir.
Sözcükler sondalara benzer; bazısı ç o k derine uzanır; bazısı
a n c a k biraz derine.
Elbette bir işlem, hiçbir şey söylemez, yalnızca sonucu söyler;
ve bu, onun nesnesine bağlıdır. [Krş., 5.25]

24.1.15.
Mantıksal sözde-işlevler, işlemlert//r.
Yalnızca işlemler yok olabilir!
O l u m s u z önerme, gerçeldiği dışarıda bırakır.
Her-şeyi-kuşatan, dünyayı-yansıtan mantık, bu tür işaretler ve
manipülasyonları nasıl kullanabilir? Yalnızca sonsuz incelikte bir
ağ oluşturmak için, b ü y ü k aynayı oluşturmak için bunların
t ü m ü n ü n birbirlerine bağlanmalarıyla. [5.511]

25.1.15.
Şöyle d e diyebiliriz: p doğru olduğunda, ~p yanlıştır.

29.1.15.
Dil, eklemlidir. [Krş.,3.Ul]

7.2.15.
Müziksel temalar, belirli bir anlamda önermelerdir. B u
nedenle, mantığın doğasının bilgisi, müziğin doğasının bilgisine
yol gösterecektir.

14.2.15.
Matematiksel nesneler —^mantıksal d e ğ i ş m e z l e r — varolskydı,
" B e ş erik y i y o r u m " önermesi, bir matematik önermesi olacaktı.
V e o, bir uygulamalı m a t e m a t i k önermesi de değildir.
Ö n e r m e , imlemini tamamen betimlemelidir. [Krş., 4.023]
4.3.15.
Melodi bir tür totolojidir, o kendisini kendinde tamamlar, kendi
kendine yeter.

5.3.15.
İnsanlık, her zaman yanıtları, — a priori— sistematik biçimde
düzenlenmesi ve tamamen düzenli bir yapı içinde birleştirilmesi
gereken bir sorular alam olması gerektiği yönünde bir sezişe sahip
olmuştur. [Sfe., 5.451]
(Daha eski bir sözcük, daha derine uzanır.)

6.3.15.
Değilleme, aynm, doğru ve yanlış sorunlan, yalnızca tek bir
büyük sorunun, çeşitli biçimlerde yerleştirilmiş büyük ve küçük
felsefe aynalarmdaki yansımalarıdır.

7.3.15.
Tıpkı ~^v vb.'nin aynı işlev olmalan gibi, -rivrı, r| =) ri
vb. de, aynı —yani totolojik— işlevdir. Tıpkı diğerlerinin
incelenebilmesi gibi, o da incelenebilir —ve muhtemelen daha
avantajlı bir biçimde.

8.3.15.
Benim güçlüğüm, yalnızca bir—büyük—ifade güçlüğüdür.

18.3.15
Önerme-iminin en sıkı incelemesinin, onun önesürdüğü şeyi
veremeyeceği açıktır —verebileceği şey, önermenin önesürme
yeterliğidir.

27.3.15.
Resim, bir betimleme yerine geçebilir.

29.3.15.
Nedensellik yasası, bir yasa değil, bir yasa biçimidir. [Krş.,
6.32]
"Nedensellik y a s a s ı " bir sınıf ismidir. V e tıpkı mekanikte
- d i y e l i m — m i n i m u m yasalar — ö r n e ğ i n en az etki yasası-
olması gibi, —^fizikte d e bir nedensellik yasası, bir nedensellik
biçimi yasası vardır. [Krş., 6.321]
Tıpkı insanların nasıl işlediğini kesinlikle bilmeden ö n c e de,
bir "en az e t k i " yasası olması gerektiği gerçeğinin bir sezişine
sahip olmaları gibi.
(Burada, çoğu kez olduğu gibi, a priori, salt mantıksal bir şey
olarak ortaya çıkıyor.)
[Krş., 6.3211]

3.4.15.
Ö n e r m e , d ü n y a n ı n ö l ç ü m aygıtıdır.
Bu, bir sürecin resmidir ve yanlıştır. B u durumda, o nasıl hâlâ
bir sürecin resmi olabilir?
"a", a ' n m yerine geçebilir ve " b " , b ' n i n yerine geçebilir, sonra
"a", " R " ile " b " bağıntısında yer alır: Bu, içerilmesini
beklediğimiz P O T A N S İ Y E L içsel bağıntıdır.

5.4.15.
Ö n e r m e , yalnızca sözcüklerin k a r m a karışık bir yığını değildir.
[ M z . , 3.141]

11.4.15.
M e l o d i de, müzikten a n l a m a y a n insanların düşündükleri gibi,
yalnızca notaların bir karışımı değildir. [Krş., 3.141]

12.4.15.
Önermenin doğasından, bireysel mantıksal işlemlere
uleişamıyorum.

15.4.15.
Yani, ö n e r m e n i n n e şekilde şey-durumunun resmi olduğunu
ortaya k o y a m ı y o r u m .
N e r e d e y s e t ü m çabalarımdan v a z g e ç m e k üzereyim.
16.4.15.
B e t i m l e m e , sözgelimi, temeli olarak betimleme aracıyla ve
sonucu olarak b e t i m l e n m i ş n e s n e y l e d e bir işlemdir.
" D e ğ i l " imi, tüm değilleme imlerinin sınıfıdır.

17.4.15.
Ö z n e l evren.
Ö n e r m e d e mantıksal işlemleri, onun bileşen önermeleri
üzerinde y ü r ü t m e k yerine, işaretlen bunlarla bağlaştırabilir ve
onlarla işlem yapabiliriz. B u d u r u m d a , tek bir ö n e r m e
düzenlemesi, ç o k karmaşık bir tarzda kendisiyle bağlantılı olan bir
işaretler takımıyla bağlaşıktır.

( a R b , cSd, 0 e ) ( ( p v q ) . r : Z) :q.r. = .pvr)

P q r

18.4.15.
p ' d e n - p ' y e geçiş, değilleme işleminin karakteristiği olan şey
değildir. ( B u n u n en iyi kanıtı şudur: değilleme, aynı z a m a n d a
- p ' d e n p ' y e geçişe d e izin verir.

19.4.15.
D i l d e yansıyanı dile getirmek için dili kullanamam. [Krş.,
4.121]

23.4.15.
Bir sakınım yasasına a priori inanmıyoruz, onun mantıksal
biçiminin olanağını a priori biliyoruz. [6.33]
A priori bilinen t ü m şu önermeler, yeter neden, d o ğ a d a
süreklilik vb., vb., t ü m _ i ) u n l a r , d o ğ a bilimi önermelerini
oluşturmanın olanaklı tarzlarıyla bağıntılı a priori sezgilerdir.
[Krş., 6.34]
" O c k h a m l ı ' n m usturası", elbette, istemli bir kural ya da pratik
başarısından dolayı geçerli bir kural değildir. O n u n söylediği şey
şudur: gereksiz im-birimleri hiçbir i m l e m e sahip değildir. [Bkz.,
5.47321]
Aynı amacı yerine getiren imlerin, mantıksal olarak özdeş
olduğu açıktır. Salt mantıksal şey, t a m olarak tüm bunların
başarabildikleri şeydir. 5.47321]

24.4.15.
Mantıkta (matematikte) süreç ve sonuç eşdeğerdir. (Böylece
b e k l e n m e d i k hiçbir şey yoktur.) [6.1261]

25.4.15.
Dil, d ü n y a ile içsel bağıntı içinde yer aldığı için, o ve bu
bağıntılar, olguların mantıksal olanağını belirler. Anlamlı bir ime
sahipsek, bu im, bir yapı ile belirli bir içsel bağıntıda yer
almalıdır. İ m ve bağıntı, imlenen şeyin mantıksal biçimini açıkça
belirler.
A m a şey denen bir şey, bu tür başka bir şeyle bir ve aynı
şekilde bağlantılı olamaz mı?
Örneğin, dilin sözcüklerini mantıksal açıdan eşdeğer birimler
olarak deneyimlediğimiz ve onları kullandığımız açıktır.
D a i m a sanki bir şey olarak ve öte yandan gerçek yalın şeyler
olarak kabul edilebilecek bir şey varmış gibi görünüyor.
Açıktır ki, n e bir kurşun k a l e m çizgisi n e de bir buharlı gemi
yalın değildir. B u ikisi arasında gerçekten mantıksal bir eşitlik var
mıdır?
Yeter n e d e n yasası vb. "yasalar" ağla ilgilidir, ağın betimlediği
şeyle değil. [ M z . , 6.35]

26.4.15.
Gündelik önermelerin kendi yalınlık damgalarını taşımaları
genellik aracılığıyla olmalıdır. Dilin, kendi başının çaresine nasıl
baktığını hatırlamalıyız.
Bir karmaşık hakkındaki önerme, karmaşığın bileşen parçaları
hakkındaki ö n e r m e y l e içsel bağıntı içinde yer alır. [Bkz., 3.24]

27.4.15.
îstenç özgürlüğü, gelecek olayların şimdi BÎLinememesi
gerçeğine dayanır. Ancak, nedensellik — s ö z g e l i m i mantıksal
çıkarım g i b i — bir İÇ zorunluluk olsaydı, onları bilmemiz olanaklı
olurdu. Bilgi ve bilinen şey arasındaki bağlantı, bu mantıksal
zorunluluğun bağlantısıdır. [Bkz., 5.1362]
Dil hakkında endişelenme gereği duyamayız.
Doğru-olmayan, özdeş-olmayan gibidir.

28.4.15.
D e ğ i l l e m e işlemi, sözgelimi, bir - yazılmasına değil, t ü m
değilleme işlemleri sınıfına dayanır.
A m a , bu durumda, bu ideal değilleme işleminin nitelikleri
gerçekten nedir?
İki ö n e s ü r ü m ü n uygunluğu nasıl ortaya çıkar? E ğ e r p v q ' d a ,
q ' n u n yerine p konulursa, ö n e s ü r ü m p haline gelir.
p.q imi aynı z a m a n d a p ' y i önesüren imler arasına dahil midir?
p , pvq imlerinden biri midir?
Aşağıdaki söylenebilir mi: p ' y i önesürmeyen t ü m imler, p
aracılığıyla önesümlmezler ve totoloji ya d a çelişmenin içerdiği
gibi p ' y i i ç e r m e z l e r — t ü m bu imler p ' y i değiller.

29.4.15.
B u şu demektir: p ' y e bağlı olan ve n e p ' y i önesüren n e d e p
tarafından önesürülen t ü m imler.

30.4.15.
Bir işlemin gerçekleşmesinin, elbette, kendisi için hiçbir önemi
yoktur.
p , kendisinden sonuç olarak çıktığı t ü m ö n e r m e l e r tarafından
önesürülür. [5.124]
p ile çeHşen her ö n e r m e p ' y i değiller. [Bkz., 5.1241]

1.5.15.
p . ~ p ' n i n bir çelişme olması gerçeği, - p ' n i n , p ile çeliştiğini
gösterir. [Krş., 6.1201]
Kuşkuculuk, hiçbir sorunun sorulamadığı y e r d e kuşkulanmaya
kalkışınca, çürütülemez değil, açıkça saçmadır. [Bkz., 6.51]
Ç ü n k ü kuşku, ancak bir sorunun varolduğu yerde varolabilir;
bir soru, ancak bir yanıtın varolduğu yerde varolabilir ve bu,
ancak bir şeyin söylenebildiği yerde varolabilir. [Bkz., 6.51]
Şunu söyleyen t ü m teoriler: " B u böyle olmalıdır, başka türlü
felsefe y a p a m a y ı z " ya da " b a ş k a türlü kesinlikle y a ş a y a m a y ı z "
vb., vb., elbette ortadan kalkmalıdırlar.
B e n i m m e t o d u m , serti y u m u ş a k t a n ayırmak değil, yumuşağın
sertliğini görmektir.
Filozofların başlıca hünerlerinden biri, kendilerini
ilgilendirmeyen sorularla uğraşmamalarıdır.
R u s s e l ' m "Scientific M e t h o d in Philosophy"sindeki metodu,
basitçe fiziğin m e t o d u n d a n bozmadır.

2.5.15.
H e m p ' y i h e m d e q ' y u önesüren t ü m imler sınıfı, p.q imidir.
Y a p ' y i ya da q ' y u önesüren t ü m imler sınıfı, " p v q " önermesidir.
[Krş., 5.513]

3.5.15.
H e m totoloji h e m d e çelişmenin, sözgelimi, her ikisinin d e bir
önermeler cetvelinde sıfır n o k t a l a n olmaları anlamında, hiçbir şey
söylemediklerini söyleyemeyiz. Ç ü n k ü onlar en azından karşıt
kutuplardır.
Şöyle diyebilir miyiz: iki ö n e r m e , her ikisini d e önesüren hiçbir
i m olmadığında —-ki bu gerçekten şu anlama gelir: onlar hiçbir
ortak üyeye sahip olmadıklarında—, birbirlerine karşıttırlar? [Krş.,
5.1241]
B ö y l e c e önermeler i m sınıfları olarak düşünülebilir—^"p" ve
" q " önermeleri " p . q " üyesine ortaklaşa sahiptir—ve iki önerme,
birbirlerinin tamamen dışında durduklarında, birbirlerine
karşıttıriar. [Krş., 5.513]

4.5.15.
Sözde t ü m e v a r ı m yasası, her halde bir mantık yasası olamaz,
ç ü n k ü o, açıkça bir önermedir. [Bkz., 6.31]
F x biçiminin t ü m önermelerinin sınıfı, (x) (l)x önermesidir.
5.5.15.
Ö n e r m e n i n genel biçimi var mıdır?
Evet, eğer bununla, tek bir "mantıksal d e ğ i ş m e z " anlaşılıyorsa.
[Krş., 5.47]
"Yalın şeyler var m ı d ı r ? " sorusu sanki anlamlıymış gibi
g ö r ü n m e y e d e v a m ediyor.
V e bu sorunun, kesinlikle saçma o l m a m a s ı g e r e k i r ! —

6.5.15.
"Yalın şeyler var m ı d ı r ? " sözde-tümcesini, sembolik notasyon
içinde d e n e m e k ve dile getirmek b o ş olacak.
V e ancak yine açıktır ki, bu m e s e l e hakkında d ü ş ü n d ü ğ ü m d e ,
ö n ü m d e bir şeyin, yalın bağlaşımın bir kavramı var.
Ama yalını nasıl tasarlayabiliyorum? Burada tüm
söyleyebileceğim şey şudur: her z a m a n " ' x ' imleme sahiptir".
—İşte büyük bilmece!
Yalının örnekleri olarak, her z a m a n görüş alanının noktalarını
d ü ş ü n ü r ü m . (Tıpkı görüş alanının parçalarının, her z a m a n
z i h n i m d e tipik bileşik nesneler olarak c a n l a n m a s ı gibi).

7.5.15.
U z a m s a l karmaşıklık, aynı z a m a n d a mantıksal karmaşıklık
mıdır? Kesinlikle öyle görünüyor.
A m a b e n i m görüş alanımın tektip renkli bir parçası n e d e n
oluşuyor? Minima sensibilia''''dan m ı ? B u tür bir parçanın yeri
nasıl belirlenecek?
Genellikle kullandığımız tümcelerin t ü m ü genellemeler
içeriyor olsa bile, onlarda, özel d u r u m l a n n m bileşen parçalarının
ön-resimleri d e kesinlikle bulunmalıdır. B ö y l e c e geriye bunlara
nasıl ulaştığımız sorusu kalır.

8.5.15.

(Lat.) "en küçük duyulabilir". Bir duyumu meydana getiren en küçük uyancı
(ç.n.).
Belirli bir ön-resmin hiçbir iminin olmadığı gerçeği, bu ön-
resmin m e v c u t olmadığını göstermez. îm-dili aracılığıyla
resimleme, bir ön-resim /minin, bir ön-resim nesnesinin yerine
geçmesi türünden bir tarzda gerçekleşmez. İm ve imlenen şeyle
içsel bağıntı, ikincinin ön-resmini belirler; temel koordinatların
ordinatlarla birlikte bir figürün konumlarını belirlemesi gibi.

9.5.15.
Bir soru: M A N T I K t a yalın nesneler olmaksızın iş görebilir
miyiz?
Açıkçası yalın imler, yani doğrudan bir i m l e m e sahip olan
imler içermeyen önermeler olanaklıdır. V e bunlar gerçekten
anlamlı önermelerdir; onların bileşen parçalarının tanımlarının
kendilerine iliştirilmesine gerek yoktur.
A m a , önermelerimizin oluşturucu öğelerinin bir t a n ı m
aracılığıyla çözümlenebileceği ve eğer önermelerin gerçek
yapısına y a k l a ş m a k istiyorsak ç ö z ü m l e n m e s i gerektiği açıktır. O
zaman, her halde bir çözümleme süreci vardır. V e şimdi bu
sürecin bir sona ulaşıp ulaşmadığını sorabilir miyiz? V e eğer
öyleyse: B u son n e olacaktır?
H e r tanımlı imin, t a n ı m l a n aracılığıyla imlediği doğruysa, o
zaman, b ü y ü k olasılıkla tanımlar zincirinin bir yerde bir sona
sahip olması gerekir. [Krş., 3.261]
Ç ö z ü m l e n m i ş ö n e r m e , ç ö z ü m l e n m e m i ş olandan daha fazla şey
söyler.
Ç ö z ü m l e m e , ö n e r m e y i o l d u ğ u n d a n daha karmaşık kılar, a m a
onu, başlangıçtaki i m l e m i n d e n daha karmaşık kılamaz ve
kılmaması gerekir.
Önerme, imlemi kadar karmaşık olduğunda, tümüyle
çözümlenir.
A m a önermelerimizin imlemi sonsuzca karmaşık değildir.
Ö n e r m e , olgunun resmidir. Bir olgunun farklı resimlerini
tasarlayabilirim. (Mantıksal işlemler bu a m a c a hizmet eder.) A m a
olgunun karakteristiği olan şey, b u resimlerin t ü m ü n d e aynı olacak
ve bana bağlı olmayacaktır.
" p " önermesinin imler smıfıyla, " - p " smıfı vb., vb. zaten
verilidir. Gerçekten zorunlu olduğu gibi.
Ama bu, t ü m önermeler smıfmm bize verili o l m a s m ı
öngerektirmiyor m u ? V e buna nasıl ulaşırız?

11.5.15.
İki totolojinin mantıksal toplamı, başlangıçtaki a n l a m d a bir
totoloji midir? Gerçekten şu tür bir ikilik var mıdır:
totoloji—çelişme?
B i z i m için yalın şey ş u D U R : aşina o l d u ğ u m u z en yalın şey.
— Ç ö z ü m l e m e m i z i n ulaşabildiği en yalın ş e y — o n u n , bir ön-resim
olarak, ö n e m ı e l e r i m i z d e k i değişken olarak görünmesi gerekir
—bu, kastettiğimiz ve aradığımız yalın şeydir.

12.5.15.
(a) R e s i m l e m e v e (b) koordinatlar genel kavramları.
V a r s a y a l ı m ki, " - ( 3 x ) x = x " ifadesi bir önermedir, yani
(sözgelimi) şu önermedir: "Hiçbir şey var değil", o z a m a n b u
önermeyi sembollerle ifade e t m e k için, gerçekten hiç ilgisinin
olmadığı bir (=) bağıntısını kullanmamız gerekmesi b ü y ü k hayret
k o n u s u olacaktır.

13.5.15.
T e k bir mantıksal m a n i p ü l a s y o n , zamanın kişileştirilmesi.
D o ğ r u ucu tuttuğundan e m i n o l m a d a n sakın sıkı d ü ğ ü m atma.
Bir u z a m parçasını bir şey olarak kabul edebilir miyiz? Belirli
bir anlamda, u z a m s a l şeylerden söz ettiğimizde, b u n u açıkça
süreldi y a p a n z .
Ç ü n k ü mesele, — e n azından şu an görebildiğim k a d a n n c a —
tanımlar aracılığıyla isimleri başımızdan atarak ç ö z ü l m ü y o r gibi
görünüyor: örneğin, k a r m a ş ı k uzamsal nesnelet, bana, bir a n l a m d a
t e m e l d e şeyler olarak görünüyor — s a n k i onları şeyler olarak
g ö r ü y o r u m — ve onların isimler aracılığıyla gösterilmeleri, sırf
dilin bir marifeti olmaktan d a h a öte bir şey gibi görünüyor.
Örneğin, U z a m s a l karmaşık nesneler, gerçekten sanki şeyler gibi
görünüyor.
T ü m bunlar neyi imler?
H e r halde, t a m a m e n içgüdüsel olarak şu nesneleri isimler
aracılığıyla gösteririz.

14.5.15.
Dil, organizmamızın bir parçasıdır ve o n d a n daha az karmaşık
değildir. [Krş., 4.002]
Eski karmaşık ve olgu sorunu!

15.5.15.
K a r m a ş ı k teorisi, şu tür önermelerde dile gelir: "Eğer bir
ö n e r m e doğruysa, o z a m a n Birşey vardır"; a, R ile b bağıntısında
yer a l ı r _ ö n e r m e s i y l e dile getirilen olgu ve ö n e r m e doğruysa
" v a r o l d u ğ u " kesin olan R ile b bağıntısında a karmaşığı arasında
bir fark var gibi görünüyor. Sanki bu Birşeyi ve h e m de bir gerçek
" k a r m a ş ı k i m " ile gösterebilmmşız gibi görünüyor. — b u
tümcelerde dile gelen düşünceler t a m a m e n doğal ve sahihtir,
b ö y l e c e onların kaynağında bir gerçek olması gerekir. A m a hangi
gerçek?
Bir karmaşığın, yalnızca o n u n betimi aracılığıyla verilebileceği
ve b u betimin, uygun olacağı ya da uygun olmayacağı o kadar
açıktır. [ M z . , 3.42]
Bir karmaşıktan söz eden ö n e r m e , eğer karmaşık varolmazsa
anlamsız değil, basitçe y a n h ş olacaktır. [Bkz., 3.24]

16.5.15.
U z a m ı g ö r d ü ğ ü m d e , onun t ü m noktalarını görür m ü y ü m ?
" M a n t ı k l a çelişen" birşeyi dilde ortaya koymak, geometride
u z a m yasalarıyla çelişen bir şeklin koordinatlanyla ortaya
k o n u l m a s ı n d a n ya da sözgelimi, varolmayan bir noktanın
koordinatlarının verilmesinden d a h a fazla olanaklı değildir.
[3.032]
Ön-resimlerin varoluşunu önesüren önermeler varsa, biricik
olacaklardır ve bir "mantıksal ö n e r m e l e r " türü olacaklardır ve bu
önermeler dizisi, mantığa olanaksız bir gerçeklik verecektir.
M a n t ı k t a koordinasyon olacaktır.
18.5.15.
B ü t ü n temsillerin, dilimizin t ü m resimsel karakterinin
olanaklılığı, resmin m a n t ı ğ m d a temellenir. [4.015]

19.5.15
H a r e k e t halinde ve kendi hareketiyle birlikte kavranan bir
cismi, bir şey olarak da kavrayabiliriz. B ö y l e c e d ü n y a etrafmda
dönen ay güneşin etrafmda döner. Şimdi burada, bu
s o m u t l a ş t ı r m a n m , mantıksal m a n i p ü l a s y o n d a n başka bir şey
olmadığı açıkça görünüyor. — b u n u n olanaldılığı son d e r e c e d e
önemli olabilse de.
Ya da şu gibi somutlaştırmaları düşünelim: bir melodi,
k o n u ş u l a n bir t ü m c e . —
" ' x ' i m l e m e sahiptir" dediğimde, şu d ü ş ü n c e y e mi sahibim:
sözgelimi, " x " ' i n bu bıçak ya d a bu harf yerine geçebilmesi
olanaksızdır? Asla. Aksine.

20.5.15.
B i r k a r m a ş ı k kesinlilde bir şeydir!

21.5.15.
Fizik yasalarıyla çelişen bir koşullar dizisinin u z a m s a l bir
temsilini pekâlâ ortaya koyabiliriz, a m a geometri yasalarıyla
ç e h ş e n i n k i n i koyamayız. [3.0321]

22.5.15.

' 1 + — + ^— + .
1! 2 !
gibi sonsuz dizilerin matematiksel notasyonu, noktalarla
birlikte b u kuşatıcı genelliğin bir örneğidir. Bir yasa verilir ve
yazılan terimler, r e s i m olarak hizmet verir.
B u şekilde, (x)fx yerine "fx.fy...." yazılabilir.
U z a m s a l ve zamansal karmaşıklar.

23.5.15.
Dilimin smırları, d ü n y a m ı n sınırlarını temsil eder.
Benim r u h u m d e m e y i yeğlediğim gerçekten yalnız bir tek ruh
dünyası var ve a n c a k onunla başkalarının ruhu d e d i ğ i m şeyi
kavrarım.
Yukarıdaki değini, solipsizmin bir gerçek olduğu tarzı
belirlemek için anahtar sunar. [Bkz., 5.62]
Çoktandır şöyle bir kitap y a z m a m ı n olanaklı olacağının
bilincindeyim: " B u l d u ğ u m D ü n y a " [Krş., 5.631]
"Yalın nesneler"in varoluşu varsayımının ana temeli olarak
daima zihnimizde canlanan yalın bağıntı düşüncesi —^isim ve
karmaşık n e s n e arasındaki bağıntıyı d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z d e , bu
t a m a m e n aynı d ü ş ü n c e y e sahip olmaz mıyız?
V a r s a y a l ı m ki, k a r m a ş ı k n e s n e bu kitaptır. O n u " A " olarak
isimlendirelim. O z a m a n kesinlikle " A " n ı n ö n e r m e d e bulunuşu,
b u kitabın olguda b u l u n u ş u n u gösterir. Çünkü önerme, örneğin,
her önerme düzenlemesinde, onun çözülümünü tamamen farklı bir
çözülüm kılmak amacıyla çözümlense bile, istemli biçimde
çözülmez. [Bkz-, 3.4342]
V e farklı ö n e r m e l e r d e bir şeyin isminin b u l u n m a s ı gibi, bileşik
nesnelerin isminin b u l u n m a s ı da, ortak bir b i ç i m ve bir içerik
b u l u n d u ğ u n u gösterir.
B u n a karşın, sonsuzca karmaşık şey-durumu, bir k u r u n t u y m u ş
gibi görünüyor.
A m a aynı z a m a n d a yalın nesnelerin varlığını, belirli yalın
nesnelerden çıkarmadığımız, d a h a çok onları, kendilerine götüren
bir süreç aracılığıyla çözümlemenin son-ürünü olarak,
— s ö z g e l i m i t a n ı m l a m a y l a — bildiğimiz d e kesin görünüyor.
B u b a k ı m d a n , dilin k ü ç ü k bir kısmı anlamsız o l d u ğ u n d a bile,
onu kullanmayı s ü r d ü r m e k hala olanaklıdır. — S o n değininiye
bakınız.
" B u l d u ğ u m D ü n y a " kitabında, aynı z a m a n d a bedenim
hakkında bilgi v e r m e m ve hangi organların istemime boyun
eğdiğini vb. s ö y l e m e m gerekecektir. Çünkü bu, özneyi yalıtmanın
bir yoludur ya da d a h a ç o k önemli bir anlamda, ö z n e gibi bir şeyin
olmadığını göstermenin; çünkü o, bu kitaba girem^>'^n tek şey
olacaktır. [5fa., 5.631]
24.5.15.
Yalın nesnelere aşina o l m a s a k bile, karmaşık nesneleri
aşinalıkla bihV/z; onların karmaşık olduklarını aşinalıkla biliriz.
—^Ve s o n u n d a onların yalın şeylerden oluşması g e r e k m e z m i ?
Örneğin, görüş alanımızın bir parçasını seçip a y m r ı z ve o n u n
daima karmaşık o l d u ğ u n u , o n u n herhangi bir parçasının da hala
karmaşık a m a şimdiden d a h a yalın o l d u ğ u n u görürüz, v b . —
Örneğin, bir yüzeyin tüm noktalarmm sarı olduğunu, bu
yüzeyin herhangi tek bir noktasını görmeksizin g ö r e c e ğ i m i z i
düşünebilir miyiz? H e m e n h e m e n öyle görünüyor.
Sorunlarımızın ortaya çıkış tarzı: sonuçta bir soruya
yoğunlaşan ve nesnelleşen bir gerilimin baskısı.
Örneğin, aynı b i ç i m d e maviyle kaplı bir yüzeyi nasıl
betimleyeceğiz?

25.5.15.
Bir en küçük görünebilenm görsel imgesi bize gerçekten
b ö l ü n e m e z olarak m ı g ö r ü n ü r ? U z a m ı olan bölünebilirdir. Görsel
i m g e m i z d e , u z a m ı o l m a y a n parçalar var mıdır? Örneğin, sabit
yıldızların i m g e l e r i ? —
M i s t i k olana yönelim, arzularımızın b i l i m tarafından tatmin
edilemeyişinden kaynaklanır. T ü m olanaklı bilimsel sorular
yanıtlansa da, sorunumuza hala hiç değinilmediğini hissederiz-
Elbette, b u d u r u m d a artık sorular yoktur ve b u yanıttır. [Krş.,
6.52]
Her ö n e r m e tarafından, totoloji evetlenir ve çelişme değiUenir.
(Çünkü her hangi bir ö n e r m e y e , manası değiştirilmeksizin ' v e ' ve
bir totoloji eklenebilir; ve aynı b i ç i m d e bir çelişmenin değillemesi
de.)
V e " m a n a s ı değiştirilmeksizin" şu a n l a m a gelir: imin kendisi
hakkındaki özsel şeyi değiştirmeksizin. Ç ü n k ü im, manası
değiştirilmeksizin değiştirilemez. [4.465]
" a R b " anlamlıysa, " a R a " n ı n anlamlı olması gerekir.

26.5.15.
A m a şimdi önermenin genel d o ğ a s m ı nasıl açıklayacağım?
Gerçekten şunu söyleyebiliriz: d u r u m olan (ya da o l m a y a n ) her
şey, bir ö n e r m e aracılığıyla resmedilebilir. A m a burada "durum
olma'' ifadesine sahibiz! B u da sorunsaldır.
N e s n e l e r ö n e r m e için karşılık oluşturur.
Nesneleri ancak /^/mlendirebilirim. İmler onların yerine geçer.
[ M z „ 3.221]

27.5» 1.5.
A n c a k onlar üzerine konuşabilirim, Onları dile getiremem.
[ M z . , 3.221]
" A m a bir önerme ile dile getirilemeyen (ve aynı z a m a n d a bir
n e s n e d e o l m a y a n ) bir şey var o l a m a z mı? B u durumda, bu, dil
aracılığıyla ifade edilemeyecekti; ve onun hakkında soru
sormamız da olanaksızdır.
Olgular dışında bir şey varsa? Hangi önermelerimiz ifade
e t m e k için güçsüzdür? A m a örneğin burada, şeylere sahibiz ve
onları ö n e r m e l e r d e dile g e t i ı m e y e hiç gereksinim duymuyoruz.
Dile getirilemeyen şeyi dile getirmeyiz—. V e DİLE
G E T İ R i l e m e y e n i n dile getirilip getirilemeyeceğini nasıl sormaya
kalkışıyoruz?
Olgular dışmda alan yok mudur?

28.5.15.
" K a r m a ş ı k i m " ve " ö n e r m e " eşdeğerdir.
Şunu söylemek bir totoloji midir: Dil, tümcelerden oluşur.
G ö r ü n ü y o r ki, öyledir,

29.5.15.
A m a dil, tek dil midir?
Niçin dil üzerine, onu b a ş k a bir şeyle koordinasyon içinde
görebileceğim bir tarzda k o n u ş a b i l e c e ğ i m bir ifade biçimi
olmasın?
V a r s a y a l ı m ki, m ü z i k b u tür bir ifade biçimi olsun: O z a m a n
bu, her halde, içinde hiçbir müziksel temanın bulunamayacağı
bilimin karakteristiğidir.
B e n k e n d i m b u r a d a yalnızca tümceleri kaydediyorum. Ve
niçin?
Dil, nasıl biriciktir?

30.5.15.
Sözcükler derin su üzerindeki ince zar gibidir.
Bir t ü m c e n i n n e o l d u ğ u n u sormanın ve bir olgunun — y a da bir
k a r m a ş ı ğ ı n — n e olduğunu sormanın aynı şeye vardığı açıktır.
V e niçin şunu söyleyemeyiz: "Karmaşıklar vardır: o n l a n
isimlendirmek için isimler kullanılabilir ya da onları r e s i m l e m e k
için ö n e r m e l e r " ?
Bir karmaşığın ismi, ö n e r m e d e , yalnızca betimleme yoluyla
b i l d i ğ i m bir nesnenin ismi gibi işlev gösterir. — O n u r e s m e d e n
ö n e r m e bir b e t i m l e m e olarak işlev gösterir.
A m a , yalın nesneler varsa, h e m o n l a n n imlerini, h e m de
diğerlerilerin imlerini " i s i m l e r " olarak adlandırmak doğru m u d u r ?
Y a d a "isim", sözgelimi bir mantıksal k a v r a m mıdır?
" O , bir b i ç i m ve bir içerik için ortak olan şeye işaret e d e r . " —
K a r m a ş ı ğ ı n yapısındaki farka göre, onun ismi farklı bir şekilde
gösterir ve farklı sözdizimsel yasalara bağlıdır.
B u kavrayıştaki yanlışlık, onun, bir yandan karmaşık ve yalın
nesneler arasındaki farkı gösterirken, diğer yandan onları b e n z e r
olarak ele almasında yatar.
V e yine: Oluşturucu öğeler ve karmaşık, birbirlerine b e n z e r ve
karşıt olarak görünürler.
( Ö n ü m ü z d e duran bir k a s a b a planı ve bir ülke haritası gibi,
aynı b ü y ü k l ü k ve farklı ölçeklerde.)
"Bir ismi, gördüklerimin tümüyle, bu kır manzarasıyla, toz
taneciklerinin havadaki dansıyla, tüm bunlarla
bağlantılandırabilirim" düşüncesinin kaynağı nedir; gerçekten de,
bir isim diyebileceğimiz şey b u değilse n e olacaktır?
İsimler, bir tek b i ç i m ve bir tek içerik için ortak olan şeye işaret
eder.—^Yalnızca sözdizimsel kullanımları ile birlikte onlar, belirli
bir mantıksal b i ç i m e işaret ederler.

31.5.15.
Dünyanın betimlenmesinde isimlerin kullanılmasıyla,
dünyanın genel betimlemesi aracılığıyla başarılandan daha fazla
hiçbir şey başarılamaz!
O z a m a n isimler olmaksızın iş görülemez m i ? Kesinlikle hayır.
İsimler, bu şey şu niteliğe sahiptir vb. bir ö n e s ü r ü m için
gereklidir.
Onlar, ö n e r m e biçimini t a m a m e n tanımlı nesnelere bağlarlar.
V e eğer d ü n y a n ı n genel betimlemesi dünyanın bir şablonu
gibiyse, d ü n y a n ı n b u şablonla t a m a m e n kapatılması için, isimler
onu d ü n y a y a iliştirir.

1.6.15.
Y a z d ı ğ ı m her şeyin çevresinde d ö n ü p durduğu b ü y ü k sorun
şudur: D ü n y a d a a priori bir düzen var mıdır? V e eğer öyleyse, bu
düzen n e y e dayanır?
Sise b a k ı y o r s u n v e b u y ü z d e n hedefin zaten yakın o l d u ğ u n a
kendini inandırıyorsun. A m a sis dağılır ve hedef hala görünürde
değildir.

2.6.15.
Şöyle dedim: "Bir totoloji her ö n e r m e tarafından önesürülür";
a m a bu, o n u n niçin bir önerme olmadığını bize yeterince
söylemeyecektir?_Çünkü o, bir önermenin p ve ~p tarafından niçin
önesürülemediğini bize söyledi m i ?
Ç ü n k ü b e n i m teorim, önermenin iki kutba sahip olması
gerektiğini gerçekten ortaya çıkarmaz.
Çünkü şimdi y a p m a m gereken şey, bir önermenin N E K A D A R
söylediği k o n u s u n d a bu teori dili içinde bir ifade bulmaktır. V e
b u n u n totolojilerin hiçbir şey söylemediği sonucunu ortaya
koyması gerekecektir.
A m a s ö y l e n e n i n - m i k t a n n m ö l ç ü m ü n ü nasıl bulabiliriz?
N e olursa olsun b u ö l ç ü m var; ve teorimizin onu ifade
edebilmesi gerekir.
3.6.15.
Şu kesinlikle söylenebilirdi: Bu ö n e r m e , en çok şeyin sonuç
olarak çıktığı en ç o k şeyi söyler.
Şu söylenebilir miydi: Hangisinden en karşılıklı bağımsız
önermeler sonuç olarak çıkar?
A m a bu, şunun gibi işlemez mi: E ğ e r q ' d a n p sonuç olarak
çıkar, a m a p ' d e n q sonuç olarak çıkmazsa, o halde q, p ' d e n d a h a
fazla şey söyler.
A m a şimdi bir totolojiden asla hiçbir şey sonuç olarak çıkmaz.
-—Bununla beraber, o, her ö n e r m e d e n sonuç olarak çıkar. [Krş.,
5.142]
B e n z e r şey, karşıtını tutar.
A m a o z a m a n ! Şu halde çelişme en ç o k şeyi söyleyen ö n e r m e
o l m a y a c a k m ı ? " p . ~ p ' d e n yalnızca " p " değil, aynı z a m a n d a " - - p "
d e sonuç olarak çıkar! Onlardan her ö n e r m e sonuç olarak çıkar,
a m a onlar hiçbirinden çıkmazlar!? A m a bir çelişmeden, yalnızca o
bir çelişme olduğu için, kesinlikle hiçbir şey ç ı k a r a m a m .
A m a eğer çelişme tüm önermelerin sınıfıysa, o z a m a n totoloji
ortak hiçbir şeye sahip olmayan ve t a m a m e n y o k olan önermelerin
herhangi bir sınıfı için ortak olan şey haline gelir. [Krş,, 5.143]
O z a m a n " p v ~ p " yalnızca görünüşte bir i m olacaktır. A m a
gerçeklikte ö n e r m e n i n çözülümü.
Totoloji sanki t ü m önermelerin içinde y o k olur, çelişme t ü m
önermelerin dışında. [Bkz., 5.143]
B u incelemelerde, d a i m a bilinçsiz b i ç i m d e temel önermeyi
başlangıç n o k t a m olarak alıyor g ö r ü n ü y o r u m .
Ç e l i ş m e , önermelerin en dış s m m d ı r ; hiçbir ö n e r m e onu
önesürmez. Totoloji, onların tözsüz orta merkezidir. (Bir dairenin
orta noktası, dairenin iç s m m olarak kavranabilir.) [Krş., 5.143]
(Anahtar sözcükten h e n ü z hala söz edilmiş değil.)
M a n t ı k s a l ç a r p ı m ve mantıksal t o p l a m b u r a d a k a r ı ş t ı n i m a l a n
çok kolay olan şeylerdir.
Ç ü n k ü iki önermenin, bir ö n e r m e tarafından önesürülebilmek
için, ortak bir şeye sahip o l m a l a n gerektiği yönündeki görünüşte
dikkate d e ğ e r s o n u c a ulaşırız.
( B u n u n l a beraber, bir tek sınıfa ait o l m a k da, önermelerin ortak
sahip olabileceği bir şeydir.)
(Burada, t e o r i m d e hala belirli ve kesin bir açıklık yoksunluğu
var. B ö y l e c e belirli bir tatminsizlik duygusu!)
4.6.15.
"p.q", yalnızca " p v q " anlamlıysa anlamlıdır.

5.6.15.
"p.q", " p " ve " q " y u önesürer a m a bu, kesinlikle " p . q " n u n " p "
ve " q " n u n ortak bileşeni olduğu anlamına gelmez, a m a aksine
" p " n i n ve aynı z a m a n d a " q " n u n , "p.q"da eşit olarak içerildiği
anlamına gelir.
Bir önermenin doğru olabilmesi için, aynı z a m a n d a yanlış da
olabilmesi gerekir.
Totoloji niçin hiçbir şey söylemez? Ç ü n k ü her olanaklılık o n d a
ö n c e d e n kabul edilir
Önermenin bir şey söylediği. Önermenin kendisinde
gösterilmelidir ve totolojinin hiçbir şey söylemediği totolojide.
p . - p , p ve - p ' n i n ortak sahip oldukları b u şeydir
— m u h t e m e l e n bu hiçbir şey.
p ' n i n gerçek i m i n d e " p v q " imi zaten içerilir. (Çünkü bu imi
K O L A Y C A b i ç i m l e n d i r m e k o z a m a n olanaklıdır.)

6.6.15.
(Bu teori, yalnızca önermelerden, sözgelimi, s u n d u k l a n şeyle
bağlantı içinde değil, kendilerinde bir dünya olarak söz eder.
R e s i m teorisinin sınıf teorisi^ ile bağlantısı ancak sonradan
t a m a m e n açık hale gelecektir.
Bir totolojinin doğru olduğu söylenemez, çünkü doğru olmak
üzere kurulur.
Totoloji, hiçbir şey S U N M A m a s ı anlamında gerçekliğin bir
resmi değildir; o, — k a r ş ı l ı k l ı ç e l i ş e n — t ü m resimlerin ortaklaşa
sahip o l d u k l a n şeydir.
Sınıf teorisinde, ö n e r m e n i n niçin kendi karşı-önermesine
g e r e k s i n i m d u y d u ğ u h e n ü z açık değildir. Onun, mantıksal u z a m ı n
geriye kalan kısmından ayrılan mantıksal u z a m ı n bir parçası
olmasının nedeni de.

Yani bir sınıf olarak bir önerme teorisi, (ed.)


71
ö n e r m e şöyle der: bu, o n u n nasıl olduğu ya da olmadığıdır: şu.
O, bir olanaklılık sunar ve kendisi açık biçimde -—özelliklerini
t a ş ı d ı ğ ı — bir bütünün parçasını oluşturur ve ondan çıkar.
p v q v ~ p aynı z a m a n d a bir totolojidir.—
~p ile beraber p ' y e izin veren önermeler elbette vardır, a m a ~ p
ile beraber p ' y i önesüren hiçbir ö n e r m e yoktur.

~r -r
~s -s

" p " verili olduğunda, "pvq"nun olanaklılığı, "'-p"nin


olanaksızlığından farklı bir boyutta bir olanaklılıktır.
"pv^p", "pvq"nun T A M A M E N ÖZEL BÎR DURUMUdur.
" p " , " ~ p v q " ile ortak hiçbir şeye sahip değildir.
" p " y e " ~ " e k l e m e m l e , b u ö n e r m e , farklı bir önermeler sınıfına
girer.
H e r ö n e r m e n i n yalnız tek bir olumsuzu vardır; ... " p " n i n
t a m a m e n dışında kalan yalnız tek b i r ö n e r m e vardır. [Krş., 5.513]
Şöyle de denebilirdi: p ve - p ' y i önesüren ö n e r m e , t ü m
önermeler tarafından olumsuzlanır; p ya da - p ' y i önesüren
ö n e r m e , t ü m önermeler tarafından önesürülür.
H a t a m , değillemenin d o ğ a s ı n d a n kaynaklanan şeyi k u l l a n m a
isteğimde, örneğin, o n u n tanımında yatıyor o l m a h . — ^ " p " v e
" ~ p " n i n ortak bir sınıra sahip olması, b e n i m elde e t m e y e
çalıştığım değilleme açıklamasının bir parçası değildir.

7.6.15.
Örneğin, şöyle denebilse: p ' y i ö n e s ü r m e y e n t ü m önermeler,
- p ' y i önesürer, o z a m a n bu, bize uygun bir b e t i m l e m e verecektir.
— A m a b u iş görmez.
A m a ' ~ p " n i n yalnızca " p " y i ö n e s ü r m e y e n türden ö n e r m e l e r
için ortak olan şey o l d u ğ u n u söyleyemez miyiz? ^Ve b u n d a n ,
zaten " p . - p " n i n olanaksızlığı sonuç olarak çıkar.
(Bunların tümü, elbette t ü m önermeler dünyasmm varolmasını
zaten öngerektirir. A c a b a doğru m u ? )
- p ' n i n p dışında kaldığını göstermek Y E T E R L İ D E Ğ İ L D İ R .
Yalnızca, " ~ p " , temelde p 'nin olumsuzu olarak ortaya konulursa,
" ~ p " n i n t ü m niteliklerini türetmek olanaklı olacaktır.
A m a b u nasıl yapılacak?
Y a da bu şunun gibi midir: " ~ p " önermesini asla "ortaya
k o y a m a y ı z " , onunla bir oldubitti olarak karşılaşırız ve örneğin
o n u n p ile ortak hiçbir şeye sahip olmadığı, hiçbir önermenin onu
ve p ' y i içermediği vb., vb. tarzında yalnızca bireysel biçimsel
niteliklerine işaret edebiliriz.

8.6.15.
H e r matematiksel önerme, bir modus ponens'm bir sembolik
temsilidir. (Ve modus ponens'in bir önermede dile
getirilemeyeceği de, açıktır.) [Krş., 6.1264]
p ve - p ortak bir sınıra sahiptir: bu, bir önermenin
o l u m s u z u n u n , yalnızca önermenin kendisi aracılığıyla belirlendiği
gerçeğiyle dile getirilir. Ç ü n k ü şöyle deriz: Bir önermenin
olumsuzu, ... ve şimdi --p ile p ' n i n bağıntısını izleyen bir
önermedir.

9.6.15.
Elbette, basitçe şöyle d e m e k olanaklı olacaktır: p ' n i n
değillemesi p ile ortak hiçbir ö n e r m e y e sahip olmayan önermedir.
" T e r t i u m n o n datur"** ifadesi gerçekten saçmadır. (Çünkü
p v ~ p ' d e hiçbir ü ç ü n c ü şey söz k o n u s u değildir.)
B u n u , bir ö n e r m e n i n olumsuzu k o n u s u n d a k i tanımlamamız
için k u l l a n a m a y a c a k mıyız?

"p ise q; p; o halde q biçimindeki çıkanmm Latince ifadesi. Önbileşenin


evetlenmesi. (ç.n.)
(Lat.) "üçüncü şık yoktur". Mantıkta "A, B'dir ya da A, B değildir" diye
ifade edilen "üçüncünün olanaksızlığı ilkesi"ni dile getiren tümce.
Şöyle d i y e m e z miyiz: yalnızca p ' y e bağlı olan t ü m önermeler
arasında, yalnızca p ' y i önesüren türden ve onu reddeden türden
ö n e r m e l e r vardır.
B ö y l e c e , p ' n i n olumsuzunun, yalnızca " p " y e bağlı ve ''p'yi
önesürmeyen t ü m önermeler sınıfı olduğunu söyleyebilirim.

10.6.15.
"p.qv-q'\ " g ' > ¿ a g / z DEĞİLDİR!
Tüm önermeler yok olur!
" p . q v - q " n u n " q " d a n bağımsız olduğu t a m olgusu, her n e kadar
" q " yazılı imini açıkça içerse de, bize riv-î] biçimi iminin nasıl
görünüşte, a m a yine d e yalnızca görünüşte varolabileceğini
gösterir.
B u , doğal olarak bu " p v ~ p düzenlemesinin gerçekte dışsal
olarak olanaklı olduğu, a m a bu tür bir karmaşığın, bir şey
söylemesinin ve b ö y l e c e bir ö n e r m e olmasının koşullarını
karşılamadığı gerçeğinden kaynaklanır.
"p.qv-q",
" p . r v - r " ile aynı şeyi söyler.
— q ve r her n e söyleyebilirlerse •—: T ü m totolojiler aynı şeyi
söylerler. (Yani hiçbir şeyi.) [Krş., 5.43]
Son değilleme açıklamasından, yalnız p ' y e bağlı ve p ' y i
ö n e s ü r m e y e n t ü m önermelerin —^ve yalnızca b u n l a n n — p ' y i
değillediği sonucu çıkar. B ö y l e c e , " p v - p " ve " p . - p " ö n e r m e
değillerdir, ç ü n k ü ilk im, p ' y i n e önesürer, n e d e reddeder ve
ikincisinin her ikisini d e olumlaması gerekecektir.
A m a sonuçta, pv'-p ve p . ~ p ' y i b a ş k a tümcelerle belirli b i ç i m d e
bağlantı içinde yazabileceğim için, b u sözde-önermelerin,
özellikle b u tür bağlantılar içinde hangi role sahip o l d u k l a n açıkça
ortaya konulmalıdır. Ç ü n k ü onlar, elbette, t a m a m e n anlamsız bir
ek olarak — ö r n e ğ i n anlamsız bir i s i m g i b i — ele alınamazlar.
D a h a ç o k onlar, s e m b o l i z m e aittirler —^aritmetikteki "O" gibi.
[Krş.AÂ6n]
B u r a d a , p v ~ p ' n i n , yine d e hiçbir şey söylemeyen bir doğru
ö n e r m e r o l ü n e sahip olduğu açıktır.
B ö y l e c e yine söylenenin niceliğine geldik.
74
11.6.15.
"p.--p"ııin karşıtı, t ü m önermelerden sonuç olarak çıkar; bu,
"p.~p"nin hiçbir şey söylemediğinin söylenmesi kadar mıdır?
B e n i m daha önceki kuralıma göre, çelişmenin t ü m diğer
önermelerden daha fazla şey söylemesi gerekecektir.

Çelişme | — — — % ~ — — - j Totoloü
Önerme

Ç o k şey söyleyen bir ö n e r m e yanlışsa, o n u n yanlış olması


ilginç olmalı. Ç o k şey söyleyen bir önermenin olumsuzunun,
mutlaka hiçbir şey söylememesinin gerekmesi şaşırtıcıdır.

12.6.15.
H e r h a n g i bir ö n e r m e y l e ilgili olarak şu gerçekten sorulabilir:
doğru olduğunda n e a n l a m a gelir? Yanlış o l d u ğ u n d a n e anlama
gelir?
Şimdi p . ~ p ' d e " v a r s a y ı m " yanlıştan başka hiçbir şey değildir
ve b ö y l e c e b u hiçbir a n l a m a gelmez; ve eğer doğru olsaydı n e
kadar ç o k anlama geleceği k o n u s u n a gelince, elbette b u asla
sorulamaz.

13.6.15.
" p . ' - p " doğru olabilseydi, gerçekten çok şey söyleyecekti. A m a
o n u n doğru olduğu varsayımı, her z a m a n yanlış olduğu
' v a r s a y ı m ' 1 gibi, onunla ilgili değerlendirmeye girmez.
"Doğru" ve "yanlış" sözcükleri önermenin dünyayla
bağıntısına g ö n d e r m e yaptıkları için, b u sözcüklerin, temsil
amaçları için ö n e r m e n i n kendisinde kuUamlabiimeleri tuhaf!
Şöyle dedik: E ğ e r bir ö n e r m e yalnız p ' y e bağlıysa ve p ' y i
önesürüyorsa, o z a m a n o n u değiUemez ve tersi: p ve -p'nin bu
karşılıklı dışlamasının resmi bu mudur? --p'nin, p'nin dışında
kalan şey olması gerçeğinin resmi m i ?
Öyle görünüyor! " - p " önermesi, " p " n i n dışında kalan şeyle
aynı anlamdadır. — ( R e s m i n d ü n y a y l a çok k a r m a ş ı k koordinatlara
sahip olabileceğini d e u n u t m a . )
Basitçe şöyle denebilir: " p - p " , sözcüğün özel a n l a n u n d a
hiçbir şey söylemez. Ç ü n k ü önceden onun doğru biçimde
sunabileceği hiçbir olanak bırakılmaz.
B u n u n yanında, " p ' d e n q sonuç olarak çıkar"sa şu anlama
gelir: E ğ e r q doğruysa, o z a m a n p ' n i n doğru olması gerekir, o
z a m a n "p.-'p"den hiçbir şeyin sonuç olarak çıktığı asla
söylenemez, çünkü " p . ~ p " n i n doğru olduğu hipotezi türünden
hiçbir şey yoktur.

14.6.15.
O zaman, isimlerin, ç o k çeşitli biçimlerin yerine geçebileceğini
ve geçtiğini ve b u n u n , yalnızca sunulabilecek olan b i ç i m e dikkat
çeken sözdizimsel u y g u l a m a olduğunu açıklığa kavuşturmaya
başladık.
Şu halde, yalın nesnelerin isimlerinin sözdizimsel uygulaması
nedir?
Yalın nesnelerden söz ettiğimde b e n i m temel d ü ş ü n c e m nedir?
Sonuçta, ' k a r m a ş ı k n e s n e l e r ' , görünüşte yalın nesnelerde
ulaştığım talepleri kesinlikle karşılamaz m ı ? B u kitaba bir " N "
ismi verirsem ve şimdi N ' d e n söz etsem, N ' n i n bu "karmaşık
n e s n e " y l e , bu biçimler ve içeriklerle bağıntısı, yalnızca isim ve
yalın n e s n e arasında tasarladığımla temelde aynı değil m i ?
Ç ü n k ü dikkat edilsin ki: " N " , d a h a öte ç ö z ü m l e m e d e y o k olsa
bile, yine d e bir tek ortak şeye işaret eder.
A m a , ö n e r m e b a ğ l a m ı dışındaki isimlerin imlemleri n e olacak?
B u n u n l a beraber, soru şunun gibi d e sunulabilir: Y A L D ^
fikrinin, k a r m a ş ı ğ m k i n d e v e ç ö z ü m l e m e fikrinde zaten içerildiği
ve b i z i m b u fikre, yalın nesnelerin ya da onlardan söz eden
önermelerin herhangi bir örneğinden bağımsız olarak ulaştığımız
ve yalın n e s n e n i n varoluşunu, — a priori— mantıksal bir
zorunluluk olarak kavradığımız bir tarzda bulunabilir görünüyor.
Böylece, sanki yalın nesnelerin varoluşu, karmaşık
nesnelerinkiyle, - p ' n i n manasının, p ' n i n manasıyla bağlantılı
olduğu şekilde b a ğ m t ı l ı y m ı ş gibi görünür: yalm n e s n e karmaşıkta
öngörülür.
15.6.15.
(Bu, oluşturucu öğesi karmaşıkta öngörülen olgu ile
karıştınIMAMALI.)
(Filozofların en güç görevlerinden birisi, asıl sorunun nerede
Analizin, d a h a öteye taşınabileceğini ve sözgelimi, onun, aşina
o l d u ğ u m ö n e r m e türlerinden farklı hiçbir şeye götürmesinin
tasarlanamayacağım anlıyorum.
B u saat parlaktır d e d i ğ i m d e , ve " b u saat" ile kastettiğim şey e n
küçük ayrıntıda o n u n bileşimini değiştirdiğinde, o z a m a n bu,
yalnızca t ü m c e n i n anlamının, içeriğinde değiştiğini değil, aynı
z a m a n d a bu saat hakkında söylemekte olduğum şeyin manasını
h e m e n değiştirdiğini d e ifade eder. Ö n e r m e n i n t ü m biçimi değişir.
Bu, isimlerin sözdizimsel kullanımının, gösterdikleri k a r m a ş ı k
nesnelerin biçimini t a m a m e n karakterize ettiği anlamına gelir.
Bir m a n a y a sahip olan her önerme, bir T A M m a n a y a sahiptir
ve bu ö n e r m e , k e n d i s i n d e h e n ü z söylenmeyen şeyin kendi
m a n a s ı n a ait o l a m a y a c a ğ ı bir tarzda gerçekliğin bir resmidir.
E ğ e r " B u saat parlaktır" önermesi bir m a n a y a sahipse, B U
önermenin B U m a n a y a N A S K . sahip olduğu anlaşılabilir
olmalıdır.
E ğ e r bir ö n e n n e bize bir şey söylerse, o z a m a n onun,
gerçekliğin tıpkı o n u n olduğu gibi bir resmi ve bu d u r u m d a t a m
bir r e s i m olması gerekir. — E l b e t t e aynı z a m a n d a o n u n
söylemediği bir şey d e olacaktır. —^ama söylediğini, t a m olarak
söyler ve K E S K İ N t a n ı m l a m a k o n u s u n d a hassas olması gerekir.
Böylece, bir ö n e r m e , gerçekten belirli bir olgunun t a m -
olmayan bir resmi olabilir, a m a o d a i m a tam bir resimdir, [Krş,,
5.156]
B u n u n için, şimdi sanki belirli bir a n l a m d a t ü m isimler gerçek
isimlenmş gibi görünecek. Ya da aynı zamanda
söyleyebileceğimiz gibi, sanki t ü m nesneler belirli bir a n l a m d a
yalın nesnelerdir.

17.6.15
H e r u z a m s a l n e s n e n i n sonsuz sayıda noktalardan oluştuğunu
varsayalım, o z a m a n , şu nesneden söz ettiğimde, t ü m bunları
isimle i s i m l e n d i r e m e y e c e ğ i m açıktır. Burada, o z a m a n , eski
anlamında t a m ç ö z ü m l e m e y e hiç ulsişamayacağım bir d u r u m
olacaktır; ve m u h t e m e l e n bu, t a m a m e n olağan durumdur.
A m a şu kesinlikle açıktır: İnsanlığın kullandığı biricik
önermeler olan önermeler, oldukları gibi bir m a n a y a sahip
olacaklardır ve bir m a n a k a z a n m a k için gelecek bir ç ö z ü m l e m e y i
beklemezler.
B u n u n l a beraber, şimdi şu, mantıklı bir soru olarak görünür:
— ö r n e ğ i n — uzamsal nesneler y a l m parçalardan m ı oluşur; b u
parçaların ç ö z ü m l e n m e s i n d e , d a h a öte ç ö z ü m l e n e m e y e n parçalara
ulaşılır m ı y a d a d u r u m b u değil midir?
— A m a b u n e tür s o r u d u r ? —
Çözümlemede yalm oluşturucu öğelere ulaşmamız gerektiği A
P R İ O R İ açık mıdır—örneğin, çözümleme kavramında içerilen bu
mudur—, y a d a ç ö z ü m l e m e ad infinitum olanaklı mıdır?
B u soru mantıksal bir sorudur ve uzamsal nesnelerin
karmaşıklığı mantıksal bir karmaşıklıktır, çünkü bir şeyin bir
b a ş k a şeyin parçası olduğunu söylemek daima bir totolojidir.
A m a , örneğin bir olgunun B Î R T E K oluşturucu öğesinin belirli
bir niteliğe sahip olduğunu söylemek istediğimi varsayalım? O
z a m a n o n u isimle isimlendirmek ve bir mantıksal t o p l a m
k u l l a n m a k gerekecektir.
V e sonsuz bölünebilirliğe karşı söylenecek hiçbir şey
görünmüyor.
Ve bir y a l m b ö l ü n e m e y e n i n , bir varlık öğesinin, kısaca bir
şeyin varolduğu bize kendisini kabul ettirmeye devam ediyor.
Öğeler isimlerle isimlendirilinceye kadar, Ö N E R M E L E R İ
çözümleyemeyeceğim/z d ü ş ü n c e m i z e aykırı değildir; hayır,
D Ü N Y A n ı n ogelei*den oluşması gerektiğini düşünürüz. V e bu,
d ü n y a n ı n n e ise o olması gerektiği, belirli olması gerektiği
önermesiyle sanki özdeşmiş gibi görünüyor. Ya da başka bir
deyişle, bocalayan belirlenimlerimizdir, dünya değil. Bilgimizin
belirsiz ve tanımsız olduğu b u tür bir anlamda sanki dünyanın
t a n ı m l a n a m a y a c a ğ ı söylendiği ölçüde, şeyler inkar ediliyormuş
gibi görünüyor.
D ü n y a n ı n sabit bir yapısı vardır.
Ç ö z ü m l e n e m e y e n isimler aracılığıyla temsil, tek bir sistem
midir?
T ü m istediğim y a l m z c a anlamımın tümüyle çözümlenmiş
olması içindir.
B a ş k a bir deyişle, önermenin t a m a m e n eklemli olması gerekir.
M a n a s ı n ı n başka bir manayla ortak sahip olduğu her şey,
ö n e r m e d e ayrı ayrı içerilmelidir. E ğ e r genellemeler bulunuyorsa, o
z a m a n tikel durumların biçimleri açıkça gösterilmelidir — v e b u
talebin haklı olduğu açıktır, b a ş k a türlü ö n e r m e asla hiçbir şeyin
bir resmi olamaz. [Krş., 3.251]
Ç ü n k ü , ö n e r m e d e olanaklar açık bırakılırsa, şunun tam olarak
tanımlanması gerekir: neyin açık bırakıldığı. B i ç i m genellemeleri
— ö r n e ğ i n — tanımlanmalıdır. B i l m e d i ğ i m şeyi b i l m e m , a m a
ö n e r m e n i n , N E Y İ bildiğimi b a n a göstermesi gerekir. V e b u
d u r u m d a , u l a ş m a m gereken bu tanımlı şey, z i h n i m d e her z a m a n
sahip o l d u ğ u m şu anlamda t a m a m e n yalın değil midir? D e y i m
yerindeyse o, sıkı olandır.
O zaman, b u d u r u m d a "karmaşık nesneler yoktufla
kastettiğim şey, şudur: genelde karmaşıklığından söz e t m e m i z
olanaklı olduğu k a d a r m c a , ö n e r m e d e nesnenin nasıl bileştiği açık
olmalıdır. — Ö n e r m e n i n anlamı, ö n e r m e d e , onun yalın oluşturucu
öğelerine ayrılmış olarak g ö r ü n m e l i d i r . — V e o z a m a n b u parçalar
gerçekten b ö l ü n e m e z , ç ü n k ü d a h a öte ayrışırlarsa, onlar, kesinlikle
B U N L A R olmayacaklardır. B a ş k a bir deyişle, o z a m a n artık
ö n e r m e n i n yerine daha fazla oluşturucu öğelere sahip bir ö n e r m e
geçemez, a m a aynı z a m a n d a , daha fazla oluşturucu öğelere sahip
hiçbir ö n e r m e d e bu m a n a y a sahip değildir.
Ö n e r a ı e n i n anlamı, ö n e r m e n i n kendisinde t a m a m e n dile
getirildiği zaman, ö n e r m e d a i m a yalın oluşturucu öğelerine ayrışır
— d a h a öte ayrışma olanaklı değildir ve görünüşte bir ayrışma
g e r e k s i z d i r — ve bunlar özgün a n l a m d a nesnelerdir.

18.6.15.
Bir nesnenin karmaşıklığı önermenin anlamının
belirleyicisiyse, o z a m a n o, anlamı belirlediği oranda ö n e r m e d e
resimlenmelidir. V e o n u n bileşiminin bu anlamın belirleyicisi
olmadığı sürece, ö n e r m e n i n nesneleri yalındır, O N L A R d a h a öte
aynşamazlar.
Yalın nesneler talebi, anlamın belirliliği talebidir. [Krş., 3.23]
Çünkü, örneğin bu saatten söz e d i y o r s a m ve b u n u n l a karmaşık
bir şeyi k a s t e d i y o r s a m ve hiçbir şey b u karmaşıldığa bağlı değilse,
o z a m a n bir genelleme, onun önermedeld g ö r ü n ü m ü n ü m e y d a n a
getirecektir ve genellemenin temel biçimleri, genelde verili olduğu
ölçüde t a m a m e n belirlenmiş olacaktır.
E ğ e r bir sonul a n l a m varsa ve bir ö n e r m e onu t a m a m e n dile
getiriyorsa, o zaman, y a l m nesnelerin isimleri d e vardır.
A m a yalın bir ismin sonsuzca karmaşık bir nesneyi
gösterdiğini varsayalım? Örneğin, belki d e görüş alanımızdald bir
p a r ç a b a k l a n d a , o n u n bir çizginin sağında olduğunu önesüreriz ve
görüş alamımzdaki her parçanın sonsuzca karmaşık olduğunu
kabul ederiz. O z a m a n , eğer bu parçadaki bir noktanın çizginin
sağında olacağını söylersek, bu ö n e r m e önceki ö n e r m e d e n sonuç
olarak çıkar ve eğer parçada sonsuz sayıda noktalar varsa, o
zaman farklı içerikli sonsuz sayıda önerme MANTIKSAL
O L A R A K bu ilk önermeden sonuç olarak çıkar. V e bu,
ö n e r m e n i n kendisinin sonsuzca k a r m a ş ı k bir olgu meselesi
olduğunu gösterir. Yani, kendi başına değil, sözdizimsel
uygulamasıyla birlikte ö n e r m e imi.
Şimdi, elbette, gerçeklikte b u tür bir ö n e r m e d e n sonsuz sayıda
farklı önermelerin ç ı k m a m a s ı , tamamen olanaklı olarak görünür,
çünkü görüş alanımız belki d e — y a da b ü y ü k olasılıkla— sonsuz
sayıda parçalardan oluşmaz —^ama sürekli görsel uzam, yalnızca
izleyen bir y a p ı d ı r — ; ve b u d u r u m d a , bilinen ve kendisi her
anlamda sınırlı olan bir önermeden, yalnızca sınırlı sayıda
önermeler çıkar.
A m a şimdi, m a n a n ı n bu olanaklı sınırsız karmaşıklığı onun
belirliliğini zayıflatu" m ı ?
Belirliliği şu yolla d a talep edebiliriz: bir ö n e r m e anlamlı
olacaksa, o zaman, o n u n parçalarından her birinin sözdizimsel
görevinin ö n c e d e n kararlaştırılması gerekir. — Ö r n e ğ i n bir
ö n e r m e n i n o n d a n sonuç olarak çıktığı olgusuyla yalnızca
sonradan karşılaşmak olanaklıdır. A m a örneğin, bîr önermeden
hangi önermelerin sonuç olarak çıktığının, ö n e r m e n i n bir m a n a y a
sahip olabilmesinden ö n c e t a m a m e n kararlaştırılmış olması
gerekir!
G ö r ü ş alanımızdaki parçaların, bir parçanın herhangi tek bir
noktasını bile ayrı bir b i ç i m d e k a v r a y a m a y a c a ğ ı m ı z biçimde yalın
nesneler olması b a n a t a m a m e n olanaklı görünüyor; yıldızların
görsel görünümleri bile kesinlikle b ö y l e görünüyor. Kastettiğim
şey şudur: örneğin, eğer bu saatin ç e k m e c e d e olmadığını
söylüyorsam, b u n d a n , saatteki bir çarkın ç e k m e c e d e olmadığını
mantıksal olarak ç ı k a r m a y a kesinlikle gerek yoktur, çünkü belki
d e saatte bir çarkın olduğu k o n u s u n d a en ufak bir bilgiye sahip
değilim ve b ö y l e c e " b u saat"le içinde çark olan karmaşığı ifade
e d e m e m . V e —^ayrıca— teorik görüş alanımın t ü m parçalarını
g ö r m e d i ğ i m kesindir. Sonsuz sayıda parçalar g ö r ü p görmediğimi
k i m bilir?
Dairesel bir leke g ö r d ü ğ ü m ü z ü varsayalım: dairesel b i ç i m
onun niteliği midir? Kesinlikle değil. Bu, yapısal bir "nitelik"
olarak görünüyor. V e şayet bir lekenin yuvarlak olduğunu fark
edersem, sonsuzca karmaşık bir yapısal niteliği fark etmiş
o l m u y o r m u y u m ? Y a da yalnızca lekenin sınırlı u z a m a sahip
olduğunu fark e d e r i m ve b u da sonsuz bir karmaşık yapıyı
öngerektiriyor görünür.
Şöyle değildir: bir ö n e r m e n i n bir b a ş k a s ı n d a n sonuç olarak
çıkmasından d a h a çok, bir ö n e r m e n i n doğruluğu ötekinin
doğruluğundan çıkar. (Bu, "Tüm insanlar ölümlüdür"
ö n e r m e s i n d e n "Sokrates bir inansa, o halde o ö l ü m l ü d ü r "
önermesinin sonuç olarak çıkmasmm nedenidir.)
B u n u n l a beraber, bir önerme, belirli bir anlamda sonsuzca
karmaşık olmaksızın sonsuz sayıda noktalardan pekâlâ söz
edebilir.

19.6.15.
G ö r ü ş alanımızın karmaşık olduğunu g ö r d ü ğ ü m ü z d e , aynı
z a m a n d a o n u n daha yalm nesnelerden oluştuğunu da görürüz.
G ö r ü n ü r d e hiçbir belirli u y g u l a m a y a sahip olmaksızın, bu ve
şu türün işlevlerinden söz edebiliriz.
Çünkü Fx'i ve tüm öteki değişken biçim-imlerini
kullandığımız zaman, zihinlerimizde herhangi bir örnek
canlanmaz.
Kısacası: eğer ön-resimleri yalnızca isimlerle ilgili olarak
uygulasaydık, ön-resimlerin varoluşunu onların özel durumlarının
varoluşundan hareketle bilebilmemiz olanaklı olacaktı. A m a
aslında değişkenleri kullanıyoruz, bu, d e y i m yerindeyse, herhangi
bireysel durumlardan b a ğ ı m s ı z olarak kendi başlarına ön-
resimlerden söz ediyoruz demektir.
B i z şeyi, bağıntıyı, niteliği değişkenler aracılığıyla resmederiz
ve böylece b u fikirleri, aklımıza gelen tikel durumlardan
türetmediğimizi, a m a onlara bir şekilde a priori sahip o l d u ğ u m u z u
gösteririz.
Ç ü n k ü şu soru ortaya çıkar: Sözgelimi bireysel biçimler, b a n a
d e n e y i m d e veriliyse, o z a m a n onları mantıkta kesinlikle
k u l l a n a m a m ; b u d u r u m d a bir x ya da bir yazamam. Ama
b u n d a n kesinlikle hiç k a ç m a m a m .
D o ğ a l olarak izleyen bir soru: Mantık, işlevlerin ve
benzerlerinin belirli sınıflarıyla ilgili değil midir? V e eğer değilse,
o z a m a n Fx, (l)z'nin vb. mantıktaki anlamı nedir?
O zaman bunlann daha genel anlamm imleri olması gerekir.
Nihayetinde, başlangıçta tasarladığım gibi, bir tür mantıksal
çizelge kuruluşu görünmemektedir.
Ö n e r m e n i n bileşen parçalarının y a l m olması gerekir =
Ö n e r m e n i n t ü m ü y l e eklemli olması gerekir. [Krş., 3.251]
A m a şimdi bu, olgularla çelişiyor G Ö R Ü N m e z m i ?
Ç ü n k ü mantıkta, g ö r ü n ü ş t e eklemli önermelerin ideal
resimlerini üretmeye çalışıyoruz. A m a bu nasıl olanaklıdır?
Y a d a m a n t ı k kurallarına göre, kolayca "Saat m a s a n ı n
üzerindedir" gibi bir ö n e r m e d e n söz edebilir miyiz? Hayır, burada
örneğin, ö n e r m e d e hiçbir tarih verili olmadığını, önermenin
yalnızca görünüşte ... vb. vb. olduğunu söyleriz.
B ö y l e c e b u önermeyi ele a l m a m ı z d a n önce, öyle görünüyor ki,
onu belirli bir tarzda d ö n ü ş t ü r m e m i z gerekiyor.
A m a m u h t e m e l e n b u kesin değildir, çünkü olağan mantıksal
n o t a s y o n u m u z u özel ö n e r m e l e r e pekala uygulayamaz mıyız?
20.6.15.
Evet, söz konusu olan şudur: Sözgelimi Principia
Mathematica'da. o l d u ğ u gibi, mantığı d o s d o ğ r u gündelik
önermelere t a m olarak uygulayabilir miyiz?
Elbette, sonekler, önekler, sesli harflerin değişimi vb. vb.
aracılığıyla ö n e r m e d e dile getirilen şeyi g ö r m e z d e n gelemeyiz.
Ama matematiği ve en büyük başarıyla gündelik önermelere
yani fiziğin önermelerine uygularız.
A m a n e dikkat çekicidir ki: matematiksel fiziğin b e n z e r
teoremlerinde n e şeyler, n e işlevler, n e bağıntılar, n e d e nesnenin
herhangi başka mantıksal biçimleri görünür! Şeyler yerine b u r a d a
elimizde sayılar var ve işlevler ve bağıntılar baştan sona salt
matematikseldirler.
A m a , bu önermelerin katı gerçekliğe uygulandığı elbette bir
gerçektir.
B u teoremlerde değişken — ç o ğ u kez söylendiği g i b i — genelde
uzunluklar, ağırlıklar, z a m a n aralıkları vb. yerine geçerler;
sayılardan b a ş k a hiçbir şeyin yerine geçmezler.
B u n u n l a beraber, sayıları u y g u l a m a k istediğimde, bağıntılara,
şeylere vb. vb, u l a ş ı n m . Örneğin şunu söylerim: B u uzunluk 5
metredir ve burada, bağıntılardan ve şeylerden ve üstelik tümüyle
gündelik a n l a m d a söz ediyorum.
Burada, fiziğin ö n e r m e l e r i n d e değişkenlerin i m l e m i hakkındaki
soruya ulaşırız. Ç ü n k ü bunlar totoloji değildirler.
Bir fizik ö n e r m e s i , eğer uygulaması verili değilse açıkça
manasızdır. Şunu s ö y l e m e k n e m a n a y a gelecektir: " k = m x p " ?
Böylece tam fiziksel ö n e r m e , nihayetinde şeylerden,
bağıntılardan vb, söz eder, (ki gerçekten beklenen budur.)
Şu halde h e r şey, sayıları gündelik şeylere u y g u l a d ı ğ ı m vb.
gerçeğine bağlıdır ki, bu aslında sayıların t a m a m e n gündelik
tümcelerimizde b u l u n m a s ı n d a n daha fazla hiç bir şey söylemez.
G ü ç l ü k gerçekten şudur: tamamen belirli bir anlamı dile
getirmek istediğimizde bile, başarısızlık olanağı vardır. B ö y l e c e ,
d e y i m yerindeyse ö n e r m e m i z i n gerçekten gerçekliğin bir r e s m i
olduğu k o n u s u n d a hiçbir g ü v e n c e y e sahip olmadığımız görülür.
Fizikte olduğu gibi, cismin maddesel noktalam ayrımı, yalm
oluşturucu öğelere ç ö z ü m l e m e d e n başka bir şey değildir.
A m a gündelik kullanımdaki tümcelerin, güya yalnızca
(doğruluk ve yanlışlıklarından t a m a m e n bağımsız) tam-olmayan
bir a n l a m a sahip olmaları ve fizikteki önermelerin güya bir
ö n e r m e n i n gerçekten bir t a m a n l a m a sahip olduğu aşamaya
yaklaşmaları olanaklı olabilir m i ?
" K i t a p masanın üzerinde d u r u y o r " d e d i ğ i m zaman, bu,
gerçekten t ü m ü y l e açık bir a n l a m a sahip midir? ( S O N D E R E C E
önemli bir soru.)
A m a a n l a m açık olmalıdır, ç ü n k ü her şeyden öte önermeyle bir
şey ifade ederiz ve kesinlikle ifade ettiğimiz k a d a n n c a elbette açık
olmalıdır.
" K i t a p masanın üzerindedir" önermesi açık bir anlama sahipse,
o z a m a n durum n e olursa olsun, ö n e r m e n i n doğru m u yoksa yanlış
m ı o l d u ğ u n u söyleyebilmem gerekir. B u n u n l a beraber, kitap hâlâ
" m a s a n ı n üzerinde d u r u y o r " denilip demlemeyeceğini açıkça
s ö y l e y e m e y e c e ğ i m durumlar pekâlâ bulunabilir. O z a m a n — ?
O z a m a n buradaki durum, söylemek istediğim şeyi t a m olarak
bildiğim, a m a sonra onu ifade e t m e d e hatalar yaptığım bir d u r u m
mudur?
Y a d a bu belirsizlik, ö n e r m e d e D A H Î içerilebilir m i ?
A m a aynı z a m a n d a " K i t a p masanın üzerinde d u r u y o r "
önermesi b e n i m anlamımı t ü m ü y l e temsil ediyor da olabilir, a m a
sözcükleri örneğin "üzerinde d u r m a " sözcüğünü, burada özel bir
i m l e m l e kullanıyorum ve onlar, başka yerde başka bir i m l e m e
sahiptirler. Fiille kastettiğim şey, m u h t e m e l e n şimdi kitabın
m a s a y l a gerçekten sahip olduğu oldukça özel bir bağıntıdır.
Ö y l e y s e fiziğin önermeleri ve gündelik yaşamın önermeleri
aslında aynı derecede keskin midir ve fark yalnızca bilim dilinde
imlerin d a h a tutarlı u y g u l a n m a s ı n d a n mı ibarettir?
Bir önermenin d a h a ç o k ya da d a h a az keskin anlama sahip
o l m a s ı n d a n söz etmek olanaklı mıdır yoksa değil midir?
K A S T E T T İ Ğ İ M İ Z şeyin, her z a m a n "keskin'' olması gerektiği
açık görünüyor.
Kastettiğimiz şey konusundaki ifademiz ancak sonradan doğru
ya da yanlış olabilir. V e ayrıca sözcükler tutarlı ya da tutarsız
b i ç i m d e uygulanabilir. Bir b a ş k a o l a n a k var gibi görünmüyor.
Ö r n e ğ i n " M a s a bir metre u z u n l u ğ u n d a d ı r " dediğimde, b u n u n l a
neyi kastettiğim son derece belirsizdir. A m a galiba " B U iki nokta
arasındaki mesafe bir metredir ve b u noktalar m a s a y a aittir"
d e m e k isterim.
Matematiğin gündelik önermelere zaten başarıyla
uygulandığını • söyledik, a m a fiziğin önermelerinde gündelik
dilimizdekilerden t a m a m e n farklı nesnelerden söz edilir.
Önermelerimizin, matematiksel b i ç i m d e iş görebilmesi için, bu tür
hazırlığa uğramaları gerekir m i ? Açıkçası uğramaları gerekir.
Nicelikler söz konusu olduklarında, o z a m a n , örneğin "bu m a s a n ı n
u z u n l u ğ u " gibi bir ifade yeterli olmayacaktır. B u u z u n l u ğ u n
tanımlı olması gerekecektir, sözgelimi, iki yüzey arasındaki
mesafe vb. vb. şeklinde.
M a t e m a t i k s e l bilimler, matematiksel-olmayan bilimlerden,
ikincisi genellikle benzer olan şeylerden söz ederken, gündelik
dilin söz etmediği şeyleri konu edinmeleriyle ayrılırlar.—

21.6.15.
B i z i m g ü ç l ü ğ ü m ü z , sürekli y a l m şeylerden söz e t m e m i z ve
y a l m bir tek şeyin adını a n a m a m a m ı z d ı .
U z a m d a bir n o k t a yoksa, o z a m a n o n u n k o o r d i n a t l a n d a yoktur
ve koordinatlar varsa, o z a m a n nokta da vardır. M a n t ı k t a bu
böyledir.
Y a l m i m özsel olarak yalındır.
O, y a l m bir n e s n e gibi işlev gösterir. (Bu, n e ifade eder?)
Onun bileşimi t a m a m e n farksız hale gelir. O, gözden kaybolur.
D a i m a sanki yalınlar gibi işlev gösteren karmaşık nesneler, ve
sonra fiziğin m a d d e s e l n o k t a l a n vb. gibi gerçekten y a l m n e s n e l e r
d e varmış gibi görünüyor.
B i r ismin, b u l u n d u ğ u ö n e r m e d e k i bir belirsizlikten dolayı bir
k a r m a ş ı k nesnenin yerine geçtiği görülebilir. Bu, b u tür
önermelerin genelliğinden gelir. B u ö n e r m e tarafından h e n ü z her
şeyin belirlenmediğini biliriz. Ç ü n k ü genellik notasyonu bir ön-
r e s i m içerir. [Krş., 3.24]
T ü m g ö r ü n m e y e n kütlelerin, vb., vb. genellik notasyonu altma
girmesi gerekir.
Önermelerin doğruluğa yaklaşmaları nedir ki?
A m a , ömtgin Principia Mathematica'da. olduğu gibi, mantık
gündelik önermelerimize pekâlâ uygulanabilir, örneğin ' T ü m
insanlar ö l ü m l ü d ü r " ve "Sokrates bir insandır"dan, b u mantığa
göre "Sokrates ö l ü m l ü d ü r " sonucu çıkar İd, h e r n e kadar Sokrates
şeyiyle ve ölümlülük niteliğiyle hangi y a p m m ortaya konulduğunu
aynı derecede açık bir b i ç i m d e b i l m e s e k d e , b u açıkça doğrudur.
B u r a d a onlar kesinlikle yalın nesneler olarak işlev gösterirler.
Açıkça bir isimde bir t a n ı m aracılığıyla belirli biçimlerin
yansıtılabilmelerini olanaklı kılan koşullar, o zaman b u ismin aynı
z a m a n d a gerçek bir şey olarak e l e almabilmesinin kendisini d e
garanti eder.
" B u saat m a s a n ı n üzerinde d u r u y o r " gibi bir önermenin, dış
g ö r ü n ü m d e biçiminin t a m a m e n açık ve y a l m olmasına rağmen bir
ç o k belirsizlikler içerdiğinin açık olduğu, herhangi birine açık bir
b i ç i m d e görünür. B ö y l e c e b u yalınlığın yalnızca kurgulanmış
olduğunu görürüz.

22.6.15.
O z a m a n aynı z a m a n d a E T K İ A L T I N D A K A L M A Y A N
zihinler için, "Saat masanın üzerinde d u r u y o r " önermesinin
anlamının, ö n e r m e n i n kendisinden d a h a karmaşık olduğu da
açıktır.
Dilimizin uylaşımları olağan üstü b i ç i m d e karmaşıktır. H e r bir
ö n e r m e y e d ü ş ü n c e d e aşırı d e r e c e d e ç o k şey eklenir ve
söylenemez. ( B u uylaşımlar, t a m a m e n W h i t e h e a d ' m 'uylaşımlar'ı
gibidir. Onlar belirli bir biçim genelliği ile tanımlanırlar.) [Krş.,
4.002]
Ben yalnızca gündelik tümcelerin belirsizliğini, onun
doğrulanabilmesi için d o ğ r u l a m a k istiyorum.
Belirsiz ö n e r m e y l e neyi kasîettigırm Z?//diğim açıktır. A m a
şimdi başka bir k i m s e anlamaz ve şöyle der: "Evet, a m a o zaman
şu ve şunu e k l e m e n gerektiğini kastediyorsan"; ve şimdi başka bir
kimse yine onu a n l a m a m a k isteyecektir ve ö n e r m e n i n daha da
ayrmtılı b i ç i m d e s u n u l m a s m ı talep edecektir. O z a m a n şöyle
yanıtlayacağım: " Ş i m d i bunu kesin kabul edebiliriz.
Bir kimseye " S a a t m a s a n ı n üzerinde d u r u y o r " d e d i m ve şimdi
o şöyle der: "Evet, a m a eğer saat şu şu k o n u m d a y s a onun masanın
üzerinde olduğunu hâlâ söyleyecek misin?" Ve ben
kararsızlaşacağım. Bu, " d u r m a " ile genelde neyi kastettiğimi
bilmediğimi gösterir. E ğ e r bir kimse, neyi kastettiğimi
bilmediğimi g ö s t e r m e k için beni bu şekilde köşeye sıkıştırırsa,
p a r m a ğ ı m l a uygun karmaşığa işaret e d e r e k şöyle diyeceğim:
"Kastettiğim şeyi Z?//iyorum; t a m olarak B U N U kastediyorum".
V e b u karmaşıkta, gerçekten bir bağıntı içinde iki nesneye
sahibim. — A m a t ü m b u n l a r gerçekten şunu ifade eder: Olgu, bu
b i ç i m aracılığıyla d a B İ R Ş E K İ L D E resmedilebilir.
Şimdi b u n u y a p t ı ğ ı m ve isimler aracılığıyla bir nesneyi
gösterdiğim zaman, b u onları yalın kılar m ı ?
B u n u n l a beraber, t ü m ü y l e aynı b i ç i m d e bu ö n e r m e bir
karmaşığın resmidir.
B u n e s n e bana göre yalındır.
E ğ e r örneğin bir ç u b u ğ u " A " ve bir topu " B " olarak
adlandırırsam, A d u v a r a dayalıdır, a m a B değildir diyebilirim.
B u r a d a A ve B ' n i n içsel d o ğ a s ı g ö r ü n m e y e başlar.
Bir nesneyi gösteren bir isim, böylelikle onunla nesnenin
mantıksal türü tarafından t ü m ü y l e belirlenmiş ve bu mantıksal
türü gösteren bir bağıntıya girer.
V e nesnenin, aslında k a r m a ş ı k ya da y a l m olduğu kadar belirli
bir mantıksal türe ait olması gerektiği d e açıktır.
"Saat m a s a n ı n üzerinde oturuyor'" anlamsızdır!
Yalnızca ö n e r m e n i n k a r m a ş ı k parçası doğru ya da yanlış
olabilir.
İsim, t ü m k a r m a ş ı k i m l e m i n i bir i m l e m e sıkıştınr.

15.4.16.
A n c a k kendi k u r d u ğ u m u z u öngörebiliriz. [Sfe., 5.556]
A m a o zaman bir y a l m n e s n e kavramı şimdi nerede bulunacak?
B u k a v r a m buraya kadar asla gelmedi.
Y a l m işlevler k u r a b i l m e m i z gerekir, çünkü her bir ime bir
a n l a m verebilmemiz gerekir.
Ç ü n k ü yalnızca kendi anlamını garanti eden im, işlev ve
kanıttır.

16.4.16.
Her y a l m ö n e r m e (|)x b i ç i m i n e dönüştürülebilir.
T ü m y a l m önermeleri b u b i ç i m d e n oluşturabilmemizin nedeni
budur.
Tüm y a l m önermelerin b a n a verildiğini varsayalım: o zaman,
basitçe onlardan hangi önermeleri kurabileceğim sorulabilir. V e
bunların tümü önermelerdir ve bu, onların nasıl
sınırlandırıldıklarıdır. [4.51]
(p):p = aRx.xRy...zRb

17.4.16.
Yukarıdaki t a n ı m kendi genel biçimi içinde yalnızca imlerin
manası ile hiçbir ilgisi o l m a y a n yazılı bir notasyon için bir kural
olabilir.
A m a b u tür bir kural olabilir m i ?
T a n ı m , yalnızca kendisi bir ö n e r m e değilse olanaklıdır.
B u d u r u m d a , bir ö n e r m e t ü m önermelerden söz edemez, bir
t a n ı m söz edebilir.

23.4.16.
B u n u n l a beraber, yukarıdaki t a n ı m t a m olarak t ü m önermelerle
ilgili değildir, ç ü n k ü o, özsel olarak gerçek değişkenler içerir. O,
t a m a m e n kendi sonucu kendi temeli olarak ele alınabilen bir
işleme benzer.

26.4.16.
B u yolla, ve bir tek bu yolla bir tipten bir diğerine g e ç m e k
olanaklıdır. [Krş., 5.252]
V e t ü m tiplerin hiyerarşilerde yer aldığını söyleyebiliriz.
V e hiyerarşi, yalnızca işlemler aracılığıyla kurulmakla
olanaklıdır.
E m p i r i k gerçeklik nesnelerin sayısıyla sınırlıdır.
Sınır, y a l m önermelerin toplamında yeniden ortaya çıkar.
[Bkz., 5.561]
Hiyerarşiler gerçeklikten bağımsızdır ve bağımsız olması
gerekir. [Bkz., 5.561]
Onların terimlerinin anlamları nesneler ve isimlerin
bağlaşımıyla belirlenir.

27.4.16.
D i y e l i m İd, birbirleriyle değiştirilemeyen üç kanıtın bir işlevini
temsil e t m e k istedim.
(|)(x): (j)( ),x
Ama birbirleriyle değiştirilemeyen kanıtların mantıkta
herhangi bir ifadesi olabilir m i ? E ğ e r öyleyse bu, kesinlikle
gerçekliğin karakteri hakkında bir şeyi öngerektirir.

6.5.16.
Aslında m o d e m l e r i n t ü m Weltanschauung'u\ sözde d o ğ a
yasalarının, doğal fenomenlerin açıklamaları olduğu yanılsamasını
içerir. [6.371]
B u şekilde onlar, ele geçirilemez bir şeymişçesine d o ğ a
yasaları karşısında kala kalırlar, tıpkı eski zamanların insanlarının
Tanrı ve kader karşısında kala kaldıkları gibi.
V e her ikisi d e haklı ve haksızdırlar. Yeni sistemle, sanki her
şeyin bir temele sahipmiş gibi görünmesi gerekirken, eskiler, açık
bir son-nokta kabul etmeleri anlamında gerçekten daha açıktırlar.
[Bkz., 6.372]

11.5.16.
p I (a, a)
A y n ı z a m a n d a iki temelli işlemler d e vardır. V e " İ "-işlemi b u
türdendir.

Dünyagörüşü (ç.n,)
T|) ... bir işlemin s o n u ç l a n n m dizilerinin istemli bir
terimidir.
( 3 x ) . (|)x
( 3 x ) vb. gerçekten bir i ş l e m midir?
A m a b u n u n temeli n e olacak?

11.6.16.
Tanrı ve y a ş a m ı n amacı hakkında n e biliyorum?
Biliyorum, b u dünyanın varolduğunu.
B e n i m onda, g ö z ü m ü n kendi görüş alanındaki yeri gibi yer
aldığmu.
O n u n hakkında, o n u n anlamı olarak adlandırdığımız bir şeyin
sorunsal olduğunu.
B u anlamın onun içinde değil, a m a dışında olduğunu. [Krş.,
6.41]
Y a ş a m ı n d ü n y a olduğunu. [Krş., 5.621]
İstencimin b u d ü n y a y a nüfuz ettiğini.
İstencimin iyi ya da kötü olduğunu.
B u yüzden iyi ve kötünün bir şekilde dünyanın anlamı ile
bağlantılı olduğunu.
Y a ş a ı m n anlamını, yani dünyanın anlamını Tanrı diye
adlandırabiliriz.
V e T a n n ' n m bir b a b a y a benzetilmesini b u n a bağlayın.
D u a etmek, y a ş a m ı n anlamı hakkında düşünmektir.
D ü n y a olaylarını istencime göre yönlendiremem: B e n t a m a m e n
acizim.
Yalnızca olaylar üzerinde herhangi bir etkiden vazgeçerek
kendimi d ü n y a d a n bağımsız —^ve böylece belirli bir anlamda ona
h a k i m — kılabilirim.

5.7.16.
D ü n y a istencimden bağımsızdır. [6.373]
İstediğimiz her şey gerçekleşseydi bile, bu yine de ancak,
d e y i m yerindeyse kaderin bir lütfü olurdu, çünkü b u n u sağlayacak
olan şey, istenç ve dünya arasındaki mantıksal b a ğ değildir ve
sonra varsayılan fiziksel bağlantıyı isteyemezdik. [6.374]
iyi ya da kötü istem dünyayı etkilerse, a n c a k dünyanın
sınırlarını etkileyebilir, olguları değil, dille r e s m e d i l e m e y e n , a n c a k
dilde gösterilebilen şeyi. [Krş,, 6.43]
Kısacası o n u n dünyayı t a m a m e n farklı bir d ü n y a kılması
gerekir. [Bkz., 6.43]
D ü n y a n ı n , d e y i m yerindeyse, bir bütün olarak artması ya da
azalması gerekir. Sanki anlamın çoğalması ya da kaybolmasıyla.
[Krş,, 6.43]
Ö l ü m d e olduğu gibi, d ü n y a değişmez, a m a varolması sona
erer. [6.431]

6.7.16.
V e b u a n l a m d a Dostoyevski, mutlu olan insan, varoluş amacını
yerine getiriyor d e r k e n haklıdır.
Y a da artık y a ş a m a k t a n başka herhangi bir a m a c a sahip olmaya
g e r e k d u y m a y a n insanın, varoluş amacını yerine getirdiğini d e
söyleyebiliriz. Bu, o n u n tatmin bulduğu anlamına gelir.
Y a ş a m sorununun ç ö z ü m ü , bu sorunun ortadan kalkmasında
görülür. [Bkz., 6.521]
A m a kişinin yaşamı sorunsal o l m a y a c a k şekilde yaşaması
olanaklı imdir? Sonsuzlukta yaşaması, z a m a n d a değil.

7.7.16.
U z u n süren k u ş k u l a n m a d a n sonra, yaşamın anlamının kendileri
için açık hale geldiği insanların, bu a n l a n u n n e d e n ibaret olduğunu
söyleyememelerinin n e d e n i bu değil midir? [Bkz., 6.521]
Bir " n e s n e türü''rm, bu tür nesneler olup olmadığını
bilmeksizin düşünebiliyorsam, o z a m a n k e n d i m için onların ön-
resmini k u r m a m gerekir.
M e k a n i ğ i n m e t o d u b u n a m ı dayanır?

8.7.16.
Bir T a n r ı ' y a inanmak, yaşamın anlamı hakkındaki soruyu
a n l a m a k demektir.
Bir T a n r ı ' y a inanmak, dünyanın olgularının m e s e l e n i n sonu
olmadığını g ö r m e k demektir.
T a n r ı ' y a inanmak, yaşamın bir anlama sahip olduğunu görmek
demektir.
D ü n y a bana v^n7/dir, yani istencim dünyaya zaten orada olan
bir şeye katılır gibi, t a m a m e n dışarıdan katılır.
(İstencimin n e olduğuna gelince, h e n ü z bilmiyorum.)
Bu, yabancı bir istence bağlı o l d u ğ u m d u y g u s u n u n nedenidir.
Bu nasıl olursa olsun, h e r d u r u m d a belirli bir anlamda
bağımlıyız ve bağımlı olduğumuz şeyi Tanrı olarak
adlandırabiliriz.
B u anlamda T a n n basitçe yazgı olacaktır ya d a sununla aynı
şey: Dünya—^ki o istencimizden bağımsızdır.
K e n d i m i kaderden bağımsız kılabilirim.
İki tanrı vardır: dünya ve b e n i m bağımsız Benim.
Y a m u t l u y u m ya d a mutsuz, hepsi bu. Şöyle denebilir: iyi ya
d a kötü yoktur.
M u t l u bir insanın korkması gerekmez. Ö l ü m karşısında bile.
Yalnızca z a m a n d a değil, şimdide yaşayan bir insan mutludur.
Şimdide y a ş a m için ö l ü m yoktur.
Ö l ü m bir y a ş a m olayı değildir. O, dünyanın bir olgusu değildir.
[Krş., 6.4311]
Sonsuzluktan anlaşılan sonlu zamansal süre değil,
zamansallığm-olmayışıysa, o zaman, eğer şimdide yaşıyorsa bir
insanın sonsuz b i ç i m d e yaşadığı söylenebilir. [Bkz., 6.4311]
M u t l u b i ç i m d e y a ş a m a k için dünyayla u y u m içinde olmamız
gerekir. V e b u "mutlu o l m a " n ı n ifade ettiği şeydir.
Öyleyse d e y i m yerindeyse bağımlı g ö r ü n d ü ğ ü m yabancı
istençle u y u m içinde olmam. B u , " T a n r ı ' m n istencini yerine
g e t i r i y o r u m " demektir.
Ö l ü m karşısında korku, yanlış, yani kötü bir yaşamın en iyi
göstergesidir.
V i c d a n ı m dengemi b o z d u ğ u n d a , O z a m a n B i r Şeyle u y u m
içinde değilimdir. A m a b u nedir? Dünya mıdır?
Şunu söylemek kesinlikle doğrudur: V i c d a n T a n n ' n m sesidir.
Örneğin: filanca insanı gücendirdiğimi d ü ş ü n m e k beni mutsuz
eder. B u b e n i m v i c d a n ı m mıdır?
Şöyle denebilir mi: " N e olursa olsun, vicdanına göre d a v r a n " ?
M u t l u yaşa!

9.7.16.
Ö n e r m e n i n en genel biçimi verilemezse, o zaman ansızm yeni
bir d e n e y i m e , d e y i m yerindeyse mantıksal bir d e n e y i m e sahip
o l d u ğ u m u z bir uğrağa ulaşılacaktır.
Elbette bu olanaksızdır.
U n u t m a , (Bx)fx şunu ifade etmez: fx türünden bir x vardır, a m a
şunu ifade eder: Bir " f x " doğru ö n e r m e s i vardır.
fa önermesi tikel nesnelerden söz eder, bütün nesnelerin genel
önennesi.

11.7.16.
Tikel n e s n e ç o k dikkat çekici bir fenomen.
" B ü t ü n n e s n e l e r " yerine şöyle diyebiliriz: B ü t ü n tikel nesneler.
E ğ e r b ü t ü n tikel nesneler veriliyse, " b ü t ü n n e s n e l e r " verilidir.
Kısacası tikel nesnelerle b ü t ü n nesneler verilir. [5.524]
E ğ e r nesneler varsa, o z a m a n " b ü t ü n n e s n e l e r " d e bize
verilidir. [5.524]
B u yüzden, temel önermelerin ve genel önermelerin birliğini
k u r m a n ı n olanaklı olması gerekir.
Ç ü n k ü eğer bize temel ö n e r m e l e r veriliyse, b u n u n l a birlikte
tüm temel ö n e r m e l e r bize verilir ve t ü m genel önermeler bize
verilir. — V e b u n u n l a birlik k u r u l m u ş o l m a z m ı ? [Krş., 5.524]

13.7.16.
T e m e l ö n e r m e ifadesinde bile, b ü t ü n nesnelere a n l a m verildiği
düşüncesi sürdürülür.
(3x)(|)x.x = a
E ğ e r birine i n d i r g e n e m e y e n iki i ş l e m veriliyse, o zaman en
azından onların kombinasyonunun genel bir biçiminin
kurulmasının olanaklı olması gerekir.
(|)x,\|/y|%z , ( 3 x ) . , (x)
Açıkçası, önermelerin bu işlemler aracıhğıyla nasıl
kurulabileceğinin ve önermelerin nasıl k u m l a m a d ı ğ m m kolayca
açıklanabilmesi gibi, aynı z a m a n d a b u n u n da bir şekilde t a m ifade
edilebilmesi gerekir,

14.7,16.
V e b u ifadenin, bir i ş l e m iminin genel biçiminde zaten
verilmesi gerekir.
V e b u n u n , bir işlemin uygulamasının tek meşru ifadesi olması
g e r e k m e z m i ? Açıkçası olması gerekir!
Ç ü n k ü eğer i ş l e m biçimi genelde ifade edilebilirse, o z a m a n
yalnızca doğru olarak uygıûmabileceği türden bir yolla da ifade
edilmesi gerekir.
İnsan kendisini kolayca m u t l u kılamaz.
H e r k i m şimdide yaşarsa korkusuz ve u m u t s u z yaşar.

21,7,16.
Gerçekten insan istencinin d u r u m u nedir? "İstenç"i her şeyden
ö n c e iyi ve k ö t ü n ü n taşıyıcısı olarak adlandıracağım.
Organlarından hiçbirisini kullanamayan ve böylece bayağı
a n l a m d a istencini yerine getiremeyen bir insan düşünelim. Y i n e de
düşünebilecek, isteyebilecek ve düşüncelerini başka birine
aktarabilecektir. B u y ü z d e n b a ş k a insanlar aracılığıyla iyilik ya da
kötülük yapılabilir. Ö y l e y s e etiğin o n u n için geçerli olacağı ve
yine onun etik manada bir istenç taşıyıcısı olacağı açıktır.
Şimdi bu istenç ve insan bedenini harekete geçiren istenç
arasında ilkece herhangi bir fark var mıdır?
Y a da b u r a d a şu yanlış mıdır: isteme ( d ü ş ü n m e ) d e bir istenç
etkinliğidir? ( V e b u a n l a m d a gerçekten istençsiz bir insan canlı
olmayacaktır.)
A m a İstenç g ü c ü olmayan, a m a y a l m z c a T a s a r ı m (örneğin
g ö r m e ) gücü olan bir varlığı kavrayabilir miyiz? Bir anlamda bu
olanaksız görünür. A m a eğer b u olanaklıysa, o zaman etiksiz bir
d ü n y a da varolabilir.

24.7.16.
D ü n y a ve Y a ş a m birdir. [5.621]
Fizyolojik y a ş a m elbette " Y a ş a m " değildir. V e n e d e psikolojik
yaşam. Y a ş a m dünyadır.
Etik, dünyayı k o n u edinmez. Etiğin, dünyanın bir şartı olması
gerekir, m a n t ı k gibi.
Etik ve estetik birdir. [Bkz., 6.421]

29.7.16.
Ç ü n k ü istemenin, kendi yerine getirilmesiyle herhangi bir
mantıksal bağlantı içinde yer almaması bir m a n t ı k olgusudur. V e
aynı z a m a n d a m u t l u n u n dünyasının m u t s u z u n d ü n y a s ı n d a n farklı
bir d ü n y a olduğu d a açıktır. [Krş., 6.43]
G ö r m e bir etkinlik midir?
İyiyi istemek, k ö t ü y ü istemek ve i s t e m e m e k olanaklı mıdır?
Y a da yalnızca istemeyen mi m u t l u d u r ?
" K e n d i k o m ş u n u s e v m e k " istenç anlamına gelir!
A m a eğer i s t e m yerine getirilmezse, istenebilir ve yine d e
mutsuz olunabilir m i ? ( V e b u olanaklılık her z a m a n vardır.)
Genel kavrayışlara göre, kendi k o m ş u n için n e iyi n e d e kötü
hiçbir şey i s t e m e m e k iyi midir?
V e yine belirli bir anlamda i s t e m e m e tek iyi şey olarak
görünüyor.
B u r a d a hala a c e m i c e hatalar yapıyorum! B u n d a kuşku yok!
Başka birisinin başarısız olmasını istemenin kötü olduğu
genellikle kabul edilir. B u doğru olabilir m i ? Bu, o n u n başarılı
olmasını istemelcten d a h a kötü olabilir m i ?
B u r a d a h e r şey d e y i m yerindeyse nasıl istendiğine bağlı
görünüyor.
Şundan d a h a fazla bir şey söylenemez görünüyor: M u t l u yaşa!
[Bkz., 6.43]
M u t l u n u n d ü n y a s ı mutlu bir dünya'dır.
Öyleyse n e m u t l u n e d e m u t s u z bir dünya olabilir m i ?

30.7.16.
"... e c e k s i n " b i ç i m i n d e genel bir etik yasa ortaya
konulduğunda, ilk d ü ş ü n c e şudur: Y a onu y a p m a z s a m ?
A m a etiğin ceza ve ödülle hiçbir işi o l m a d ı ğ r açıktır. B ö y l e c e
bir e y l e m i n sonuçları hakkındaki b u sorunun ö n e m s i z olması
gerekir. E n azından bu sonuçlar olaylar olamaz. Çünkü her şeye
r a ğ m e n b u soru hakkında doğru bir şeyin olması gerekir. Bir tür
etik ödül v e etik cezanın olması gerekir, a m a bunlar eylemin
k e n d i s i n d e içerilmelidir.
V e aynı z a m a n d a ödülün h o ş bir şey, cezanın hoş o l m a y a n bir
şey olması gerektiği de açıktır.
[6.422]
B a s i t ç e m u t l u yaşamın iyi, m u t s u z y a ş a m ı n kötü o l d u ğ u
d ü ş ü n c e s i n e sürekli geri d ö n ü p duruyorum!. §u halde k e n d i m e
sorarsam: A m a niçin mutlu yaşamalıyım, o z a m a n bu, b a n a
k e n d i n d e totolojik bir soru olarak görünür; mutlu y a ş a m k e n d i n d e
d o ğ r u l a n m ı ş olarak görünür, o n u n tek doğru y a ş a m olduğu
görünür.
A m a b u gerçekten bir a n l a m d a derin b i ç i m d e gizemlidir!
Etiğin dile getirilemeyeceği açıktır. [Krş., 6.421]
A m a şöyle diyebiliriz: m u t l u y a ş a m , bir a n l a m d a m u t s u z d a n
d a h a uyumludur. A m a hangi a n l a m d a ? ?
M u t l u , u y u m l u yaşamın nesnel işareti nedir? İşte yine
betimlenebilecek b u tür bir işaretin olamayacağı açıktır.
B u işaret, fiziksel bir işaret değil, yalnızca metafiziksel, aslan
bir işaret olabilir.
Etik, aşkındır. [Bkz., 6.421]

1.8.16.
Şeylerin n e olduğu. T a n r ı ' d ı r
Tanrı, şeylerin n e olduğudur.
Yalnızca yaşamımm biricikliğinm bilincinden d i n — b i l i m — ve
sanat doğar.

2.8.16.
V e b u bilinç yaşamın kendisidir.
E ğ e r k e n d i m d e n başka hiçbir canlı varlık olmasa, bir etik
olabilir m i ?
Etik temel bir şey olarak d ü ş ü n ü l ü r s e , olabilir.
E ğ e r haklıysam, o z a m a n bir d ü n y a n m verili olması etik yargı
için yeterli değildir.
O zaman kendinde d ü n y a n e iyi n e de kötüdür.
Ç ü n k ü etiğin varoluşunu ilgilendirdiği k a d a n y l a , dünyada canlı
m a d d e n i n olup olmadığı t ü m ü y l e bir olmalıdır. V e yalnızca cansız
m a d d e n i n olduğu d ü n y a n ı n kendinde ne iyi n e d e kötü olduğu
açıktır, böylece canlı şeylerin dünyası da kendinde n e iyi n e de
kötü olabilir.
İyi ve kötü yalnızca özne aracılığıyla başlar. V e özne dünyanın
bir parçası değil, dünyanın bir sınırıdır. [Krş., 5.632]
(Schopenhauer gibi) şöyle d e m e k olanaklıdır: İyi ya da kötü
olan tasarımın dünyası değil, isteyen öznedir.
T ü m bu tümcelerin t a m a m e n muğlaklığının bilincindeyim.
O zaman yukarıdakine göre, isteyen öznenin mutlu ya da
m u t s u z olması gerekecek ve mutluluk ve mutsuzluk dünyanın bir
parçası olamayacaktır.
M a d e m k i özne dünyanın bir parçası değil, a m a onun
varoluşunun bir ön gerekliliğidir, öyleyse iyi ve kötü öznenin
yüklemleridir, dünyadaki nitelikler değil.
B u r a d a öznenin doğası t a m a m e n gizlidir.
Çalışmam, mantığın temellerinden dünyanın doğasına doğru
genişledi.

4.8.16.
D ü ş ü n e n özne sonuçta sırf b o ş inanç değil midir?
D ü n y a içinde n e r e d e metafiziksel bir özne bulunabilir? [Bfa.,
5.633]
V e görüş alanındaki hiçbir şeyin, bir göz tarafından görüldüğü
s o n u c u n u n çıkarılabilmesine izin vereceğini sanmıyorum. [Krş.,
5.633]

5.8.16.
D ü ş ü n e n özne kesinlikle sırf yanılsamadır. A m a isteyen özne
vardır. [Krş.,5.631]
İstenç olmasaydı. B e n adını verdiğimiz ve etiğin taşıyıcısı olan
d ü n y a merkezi d e olmayacaktır.
iyi ve kötü olan t e m e l d e B e n ' d i r , d ü n y a değil.
Ben, derin b i ç i m d e gizemli olan B e n ' d i r .

7.8.16.
Ben, bir n e s n e değildir.

1L8.16
B e n , her n e s n e y l e nesnel olarak karşılaşır. A m a B e n ' l e
karşılaşmaz.
B ö y l e c e , gerçekten felsefede B e n ' d e n psikolojik-olmayan
anlamda, söz edilebilecek ve edilmesi gereken bir yol vardır.
[ & ^ . , 5.641]

12.8.16.
B e n , d ü n y a d a k i g ö r ü n ü m ü n ü , d ü n y a n ı n benim dünyam
olmasıyla kazanır. [ M z . , 5.641]
G ö r ü ş alanı, örneğin şu gibi bir b i ç i m e sahip değildir:

Göz
[5.6331]
Bu, hiçbir d e n e y i m i m i z i n a priori o l m a m a s ı gerçeğiyle
ilişkilidir. [Bfe., 5.634]
G ö r d ü ğ ü m ü z her şey b a ş k a türlü d e olabilirdi.
G e n e l d e betimleyebildiğimiz her şey b a ş k a türlü d e olabilirdi.

13.8.16
V a r s a y a l ı m ki, insan kendi istencini etkinleştiremedi, a m a bu
d ü n y a n ı n t ü m ıstırabını ç e k m e k zorunda kaldı, o z a m a n onu n e
mutlu edebilirdi?
B u d ü n y a n ı n ıstırabını savuşturamıyorsa, insan nasıl mutlu
olabilir?
Bilgi yaşamı yoluyla.
İyi vicdan, bilgi y a ş a n u n m k o r u d u ğ u mutluluktur.
Bilgi y a ş a m ı d ü n y a n ı n ıstırabına rağmen mutlu olanın
yaşamıdır..
M u t l u olan tek yaşam, dünyanın h o ş yanlarından vazgeçebilen
yaşamdır.
B u y a ş a m a göre, dünyanın h o ş l u k l a n kaderin pek b ü y ü k
lütfudur.

16.8.16.
Bir nokta aynı anda k ı m u z ı ve yeşil olamaz: ilk bakışta, b u n u n
bir mantıksal olanaksızlık olmasına gerek y o k m u ş gibi görünür.
A m a t a m fizik dili, o n u kinetik olanaksızlığa indirger. Kırmızı ve
yeşil arasında bir yapı farkı olduğunu görürüz.
V e sonra fizik o n l a n bir dizi içinde düzenler. V e sonra burada
nesnelerin gerçek yapısının nasıl aydınlığa taşındığını görürüz.
Bir ekin iki yerde o l a m a m a s ı gerçeği aynı z a m a n d a bir
mantıksal olanaksızlığa d a h a fazla benzer.
E ğ e r nedenini sorarsak, örneğin, o z a m a n dosdoğru şu d ü ş ü n c e
akla gelir: P e k â l â eklerin iki yerde farklı olduğunu ilan edebiliriz
ve bu sonradan u z a m ı n ve eklerin yapısından çıkıyor görünür.
[ & ^ . , 6.3751]

17.8.16.
Bir işlem, bir biçimler dizisinde bir terimden bir sonrakine
geçiştir.
İşlem ve biçim-dizileri eşdeğerdirler.

29.8.16
Soru, temel işlemlerin olağan küçük sayısının t ü m olanaklı
işlemlerin y a p ı ş m a uygun olup olmadığıdır.
Sanki b ö y l e olmalıymış gibi görünüyor.
A y n ı z a m a n d a , b u temel işlemlerin, bizi, bir ifadeden herhangi
bir bağıntılı ifadeye geçirebilip geçiremeyeceğini de sorabiliriz.

2.9.16.
B u r a d a , eğer iyice düşünülürse, solipsizmin salt realizmle
örtüştüğünü görebiliriz.
Solipsizmin B e n ' i uzamsız bir noktaya çekilir ve geriye kalan
şey, o n u n l a koordine edilmiş gerçekliktir.
[5.64]
Tarihin b e n i m l e n e işi var? B e n i m k i ilk ve tek d ü n y a !
Ben'im d ü n y a y ı nasıl b u l d u ğ u m u anlatmak istiyorum.
D ü n y a d a k i b a ş k a insanların b a n a d ü n y a h a k k ı n d a söyledikleri,
b e n i m d ü n y a d e n e y i m i m i n ç o k k ü ç ü k ve ö n e m s i z bir kısmıdır.
Ben'im d ü n y a y ı yargılamam, şeyleri ö l ç m e m gerekir.
Felsefi B e n , insan varlığı değil, insan b e d e n i ya da psikolojik
nitelikleriyle insan ruhu değil, metafiziksel öznedir, d ü n y a n m (bir
parçası değil) sınırı. B u n u n l a beraber, insan b e d e n i , özellikle
b e n i m b e d e n i m , başkaları arasında, hayvanlar, bitkiler, taşlar vb.,
vb. arasında d ü n y a n ı n bir parçasıdır. [Krş., 5.641]
H e r k i m b u n u kavrarsa, kendi b e d e n i ya da insan b e d e n i için
üstün bir yer s a ğ l a m a k istemeyecektir.
O, t a m a m e n naif biçimde, insanlar ve hayvanları b e n z e r ve
birbirine ait n e s n e l e r olarak kabul edecektir.

11.9.16.
Dilin i m l e m e tarzı, o n u n kullanımında yansır.
R e n k l e r i n nitelikler olmadığı, fiziğin çözümlemeleriyle, fiziğin
renkleri sergilediği içsel bağıntılarla gösterilir.
B u n u seslere d e uygula,

12.9.16.
Şimdi, d ü ş ü n c e ve dilin aynı şey olduklarını niçin d ü ş ü n d ü ğ ü m
açık hale geliyor. Ç ü n k ü d ü ş ü n c e bir tür dildir. Ç ü n k ü elbette
d ü ş ü n c e d e ö n e r m e n i n bir mantıksal resmidir ve b u yüzden
kesinlikle bir tür önermedir.

19.9.16.
İnsanoğlu her z a m a n simplex sigillum veri" ilkesinin geçerli
olduğu bir b i l i m aradı. [Krş., 5.4541]

(Lat.) "Yalınlık doğmiuğun mührüdür" (ç.n.).


101
Düzenli ya da düzensiz bir dünya olamaz, böylece d ü n y a m ı z m
düzenli olduğu söylenemez. H e r olanaklı dünyada, k a r m a k a n ş ı k
olsa bile bir d ü z e n vardır, tıpkı u z a m d a da n o k t a l a n n düzenli ya
da düzensiz dağılımlarının olmaması, a m a n o k t a l a n n her
dağılımının düzenli olması gibi.
(Bu değini, bir d ü ş ü n c e için tek malzemedir)
Sanat bir ifade türüdür.
Güzel sanat t a m ifadedir.

7.10.16.
Sanat eseri sub specie aetemitatis** görülen nesnedir; ve güzel
y a ş a m sub specie aetemitatis görülen dünyadır. B u sanat ve etik
arasındaki bağlantıdır.
Nesnelere olağan bakış tarzı nesneleri sanki ortalarından görür,
sub specie aetemitatis görüş d ı ş a n d a n .
Arkaplan olarak t ü m dünyaya sahip o l d u k l a n bir tarzda.
Bu, m u h t e m e l e n b u görüşte nesnelerin u z a m ve z a m a n içinde
g ö r ü n m e k yerine, u z a m ve z a m a n ile birlikte görünmeleri midir?
H e r şey t ü m mantıksal dünyayı değiştirir, d e y i m yerindeyse,
mantıksal u z a n ı m tümünü.
(Kendini zorla kabul ettiren düşünce): sub specie aetemitatis
görülen şey, t ü m mantıksal u z a m l a birlikte görülen şeydir.

8.10.16.
Şeyler arasında bir şey olarak, her şey eşit derecede
önemsizdir; bir dünya olarak her şey eşit derecede önemlidir.
E ğ e r sobayı seyre d a l m ı ş s a m ve sonra b a n a şöyle denir: a m a
şimdi senin t ü m bildiğin sobadır, s o n u c u m gerçekten önemsiz
görünür. Ç ü n k ü bu, meseleyi, sanki b e n sobayı dünyadaki p e k çok
şey arasında bir tek şey olarak incelemişim gibi gösterir. A m a
sobayı seyre daldıysam, o b e n i m d ü n y a m d ı ve başka her şey onun
aksine renksizdi.
(Bütün hakkında iyi, a m a ayrıntıda kötü bir şey)

(Lat.) "Ezeli-ebedi bir bakışla". Deyim, Spinoza tarafından, şeylerin hep


birden, ezeli-ebedi bir bakış açısıyla kavrandığı Tannsal perspektif için
kullanılmıştır, (ç.n)
Ç ü n k ü y a l m şimdi imgesini, t ü m zamansal dünyadaki önemsiz
anlık r e s i m olarak ve gölgeler arasındaki gerçek d ü n y a olarak
g ö r m e k eşit b i ç i m d e olanaklıdır.

9.10.16.
A m a şimdi sonuçta etiğin dünyayla bağlantısının açık
kılınması gerekir.

12.10.16.
B i r taş, bir hayvan bedeni, bir insan b e d e n i , b e n i m b e d e n i m
hepsi aynı d ü z e y d e bulunurlar.
B u n e d e n l e , vuku bulan şeyin bir taştan ya da b e n i m
b e d e n i m d e n kaynaklanıp k a y n a k l a n m a m a s ı , n e iyi n e de kötüdür.
" Z a m a n yalnızca tek y ö n e sahiptir", anlamsız olmalı.
Yalnızca tek y ö n e sahip olmak, z a m a n ı n mantıksal bir
niteliğidir.
Ç ü n k ü eğer bir k i m s e y e yalnızca tek bir y ö n e sahip olmayı
nasıl tasarladığı sorulsaydı, şöyle diyecekti: Bir olay tekrar
edebilseydi, z a m a n tek bir yönle s m ı r l a n d m l m a y a c a k t ı .
A m a bir olayın tekrar etmesinin olanaksızlığı, bir cismin aynı
anda iki y e r d e olmasının olanaksızlığı gibi, olayın mantıksal
d o ğ a s ı n d a içerilir.
Şu doğrudur: İnsan mikro-kozmos^Mr.
B e n kendi d ü n y a m ı m . [Krş., 5.63]

15.10.16.
T a s a r l a n a m a y a n , söylenemez d e . [Krş., 5.61]
Şeyler yalnızca istencimle bağıntıları aracılığıyla " a n l a m "
kazanır.
Ç ü n k ü " H e r şey n e ise odur ve b a ş k a bir şey değildir".
Bir kavrayış: R u h u m u (karakter, istenç) fizyonomimden
çıkardığım gibi, her şeyin ruhunu da (istenç) öylece
fizyonomisinden çıkarabilirim.
A m a r u h u m u f i z y o n o m i m d e n çıkarabilir m i y i m ?
B u bağıntı salt empirik m i d i r ?
B e d e n i m gerçekten herhangi bir şey ifade eder m i ?
O n u n kendisi bir şeyin içsel bir ifadesi midir?
Örneğin, öfkeli bir yüz k e n d i n d e mi öfkelidir, yoksa yalnızca
empirik olarak kötü huyla ilişkili olduğu için m i ?
A m a bu nedensel bağın asla bir b a ğ olmadığı açıktır. [Krş.,
5.136]
Şimdi, (psiko-fiziksel kavrayışın sonucu olarak) karakterimin
yalnızca bedenimin ya da b e y n i m i n yapısında ifade bulduğu ve
dünyanın t ü m geri kalaiıınm yapısında bulmadığı doğru m u d u r ?
Bu, dikkat çekici bir noktayı içeriyor.
O z a m a n r u h u m yani ruh ve dünya arasında gerçekten
paralelizm vardır.
Yalnızca yılanın, arslanm r u h u n u n senin ruhun olduğunu
hatırla. Ç ü n k ü genelde ruhu tanıman yalnızca kendinden dolayıdır.
Şimdi soru, elbette bir yılana t a m bu ruhu neden verdiğimdir.
V e b u n u n yanıtı yalnızca psiko-fiziksel paralelizmde yatabilir:
E ğ e r yılan gibi b a k a c a k ve o n u n yaptığını yapacak olsaydım, o
z a m a n şu ve şu olurdum.
A y n ı durum, fil, sinek ve yabanarısı için d e geçerlidir.
A m a b u r a d a da, b e d e n i m i n y a b a n a n s ı n m k i y l e ve yılanmkiyle
aynı d ü z e y d e olup olmadığı sorusu ortaya çıkar (ve kesinlikle
öyledir), şöyle ki, n e y a b a n a n s m m k i n d e n benimkini, n e de
b e n i m k i n d e n y a b a n a r ı s m m k i n i çıkaramam.
İnsanların eskiden beri n e d e n t ü m dünya için ortak tek bir ruh
o l d u ğ u n a inanmadıkları bilmecesinin ç ö z ü m ü bu m u d u r ?
V e bu durumda, elbette o aynı z a m a n d a cansız şeyler için de
ortak olacaktır.
Gittiğim yol şudur: İdealizm insanları biricik olarak dünyadan
seçip ayırır, solipsizm yalnızca beni seçip ayırır ve sonuçta b e n i m
de dünyanın geri kalanına ait o l d u ğ u m u g ö r ü r ü m ve böylece bir
y a n d a n geriye hiçbir şey k a l m a z ve diğer yandan biricik olarak
dünya kalır. B u yolla, eğer iyice düşünülürse, idealizm realizme
götürür. [Krş., 5.64]

17.10.16.
V e bu a n l a m d a t ü m d ü n y a için ortak olan istençten de söz
edebilirim.
A m a bu istenç, d a h a yüksek bir a n l a m d a benim istencimdir.
T a s a r ı m ı m ı n d ü n y a olması gibi, aynı şekilde istencim d e
dünya-istencidir.

20.10.16.
G ö r ü ş a l a m n u n uzunlukta genişlikten farklı b i ç i m d e oluştuğu
açıktır.
D u r u m , basitçe bir şey g ö r d ü ğ ü m yerde kendimin her yerde
farkına v a r m a m değildir, a m a aksine görüş u z a m ı m ı n belirli bir
noktasında da k e n d i m i b u l m a m d ı r , böylece görüş uzamı sanki bir
b i ç i m e sahiptir.
B u n a karşın yine d e özneyi g ö r m e d i ğ i m doğrudur.
Bilen öznenin d ü n y a d a olmadığı, bilen öznenin olmadığı
doğrudur, [Krş., 5.631]
H e r d u r u m d a k o l u m u kaldırma istemini yerine getirmeyi
düşünebilirim, a m a k o l u m hareket etmez. (Örneğin bir kas
k o r d o n u parçalanmıştır.) D o ğ r u , a m a denilecektir ki, kas k o r d o n u
kesinlikle hareket eder ve istenç ediminin kas kordonuyla bağıntılı
o l d u ğ u n u ve kolla bağıntılı olmadığını t a m a m e n gösterir. A m a
d a h a ileriye gidelim ve kas k o r d o n u n u n da hareket etmediğini vb.
varsayalım. O z a m a n istenç ediminin genelde bir b e d e n l e bağıntılı
olmadığı ve b ö y l e c e sözcüğün sıradan anlamında istenç edimi gibi
bir şeyin olmadığı k o n u m u n a ulaşacağız.
Estetik açıdan, m u c i z e d ü n y a n ı n varolmasıdır. V a r o l a n şeyin
varolması.
Şeylere sanatsal bakış tarzının özü, dünyaya mutlu bir gözle
b a k m a s ı mıdır?
Y a ş a m ciddi, sanat neşelidir.^

21.10.16.
Ç ü n k ü sanatın amacının güzel olan olduğu kavrayışında elbette
bir şey vardır.
V e güzel, m u t l u kılan şeydir.

^ Schiller, Wallensteins Lager, Prolog, (ed.)


105
29.10.16.
Genelliğin k a n n a ş ı k l a , olgunun şey ile olduğundan daha fazla
koordine edilmiş olmadığı söylenemez m i ?
H e r iki i ş l e m imi türü, ö n e r m e d e yan yana bulunmalıdır ya da
bulunabilir.
4.11.16.
İstenç, d ü n y a y a karşı bir t u t u m m u d u r ?
İstencin her z a m a n bir tasarımla bağıntılı olması gerekiyormuş
gibi görünüyor. Örneğin, onu yerine getirdiğimizi sezmeksizin, bir
istenç edimini yerine getirmeyi düşünemeyiz.
Aksi halde o n u n h e n ü z tamamen yerine getirilip getirilmediği
gibi bir soru ortaya çıkabilir.
D e y i m yerindeyse, dünyadaki istenç için sağlam bir zemine
gereksinim d u y d u ğ u m u z açıktır.
İstenç, d ü n y a y a karşı öznenin bir tutumudur.
Kendileriyle bir istenç ediminin gerçekleştiğini ortaya
çıkardığımız düşünceler, onları başka t a s a n m l a r d a n ayırdeden
belirli bir karakteristiğe sahip midirler?
Değilmiş gibi görünüyor.
B u n u n l a beraber, b u durumda, örneğin, bu sandalyenin
istencime d o ğ r u d a n b o y u n eğdiği tasarımına belki ulaşabilirim.
B u olanaklı mıdır?

A y n a d a kare çizmede, görsel veriden t a m a m e n kopulur


ve yalnızca kas hissine dayanılırsa b u n u n başarılabileceği fark
edilir. B ö y l e c e b u r a d a sonuçta her şeyden öte söz konusu olan
t a m a m e n farklı iki i s t e m vardır. Biri dünyanın görsel kısmıyla
ilişkilidir, diğeri kas-hissi kısmıyla.
B e d e n i n aynı organının hareketinin her iki d u r u m d a da söz
konusu o l d u ğ u n u n e m p i r i k açıklığından daha fazla bir şeye sahip
miyiz?
O z a m a n d u r u m , yalnızca istencimle eylemlerimi birleştirmem
midir?
A m a b u d u r u m d a , — b i r anlamda kesinlikle yapabildiğim
gibi— kolumu beş saniye içinde kaldıracağımı nasıl
öngörebilirim? B u n u isteyebileceğimi?
Şu açıktır: istenç edimini zaten yerine getirmeksizin istemek
olanaksızdır.
İstenç edimi eylemin nedeni değil, eylemin kendisidir.
E y l e m e k s i z i n istenemez.
E ğ e r istencin d ü n y a d a bir n e s n e y e sahip olması gerekiyorsa,
n e s n e kasıtlı e y l e m i n kendisi olabilir.
V e istencin bir n e s n e y e sahip olması g e r e k m e z .
A k s i h a l d e hiçbir sağlam z e m i n e sahip o l m a z ve neyi
istediğimizi bilemezdik.
V e farklı şeyler istenemez.
B e d e n i n istençli hareketi, tıpkı dünyadaki herhangi bir
istençsiz hareket gibi, ama istence eşlik e d e r e k ortaya ç ı k m a z m ı ?
A n c a k o n a bir dilek eşlik e t m e z ! A m a istenç eşlik eder.
D e y i m yerindeyse hareketin sorumluluğunu hissederiz.
İ s t e n c i m d ü n y a d a bir yere sarılır ve başka şeylere sarılmaz.
D i l e m e k , e y l e m e k değildir. A m a i s t e m e k eylemektir.
(Dileğim, örneğin sandalyenin hareketine ilişkindir, istencim
kassal bir duyguya.)
Bir eylemi i s t e m e m olgusu, e y l e m i yerine g e t i r m e m d e n
ibarettir, e y l e m e n e d e n olan b a ş k a bir şey y a p m a m d a n değil.
B i r şeyi hareket ettirdiğimde, hareket ederim.
B i r eylemi yerine getirdiğimde, e y l e m d e b u l u n u r u m .
A m a : h e r şeyi isteyemem.—-
Şöyle d e m e k n e ifade eder: ''Bunu i s t e y e m e m " ?
Bir şeyi i s t e m e y e çalışabilir m i y i m ?
Ç ü n k ü i s t e m e düşüncesi, sanki d ü n y a n ı n bir parçasını b a n a
b a ş k a l a r ı n d a n d a h a yakınmış gibi gösterir (ki b u d a y a n ı l m a z
olacaktır).
A m a elbette yaygın bir a n l a m d a y a p t ı ğ ı m şeylerin ve b e n i m
tarafımdan y a p ı l m a y a n başka şeylerin varolduğu yadsınamaz.
O z a m a n b u şekilde istenç, eşdeğeri olarak dünyayla karşı
karşıya gelmeyecektir ki, bu olanaksız olmalıdır.
D i l e k olayı öngörür, istenç o n a eşlik eder.
Bir sürecin dileğime eşlik ettiğini varsayalım. B u süreci istemiş
olacak nuyım?
B u eşlik ediş, istencin zorlayıcı eşlik edişinin aksine arızi
g ö m n m e y e c e k mi?

9.11.16.
İnanç bir tür d e n e y i m midir?
D ü ş ü n c e bir tür d e n e y i m midir?
T ü m d e n e y i m dünyadır ve ö z n e y e gereksinim duymaz.
îstenç-edimi bir d e n e y i m değildir.

19.11.16.
Bir isteyen öznenin kabul edilmesi için, burada n e tür bir n e d e n
vardır?
Benim dünyam bireyleşmeye uygun m u d u r ?

21.11.16.
Ö n e r m e n i n genel biçimini kurmanın olanaklı olması olgusu
hiçbir şey ifade etmez ama: her olanaklı ö n e r m e biçiminin
Ö N G Ö R Ü L E B İ L m e s i gerekir.
V e bu şu anlama gelir: hakkında şunu söyleyebileceğimiz bir
ö n e r m e biçimiyle asla karşılaşamayız: bu gibi bir şeyin varolduğu
öngörülemez.
Ç ü n k ü bu, yeni bir d e n e y i m e sahip o l d u ğ u m u z ve o n u n
ö n e r m e n i n bu biçiminin olanaklı kılınmasını sağladığı anlamına
gelecektir.
B ö y l e c e önermenin genel biçimini kurmanın olanaklı olması
gerekir, çünkü önermenin olanaklı biçimlerinin a priori olması
gerekir; çünkü önermenin olanaklı biçimleri a prioridir,
ö n e r m e n i n genel biçimi vardır.
B u bağlamda, t ü m önermelerin ortaya çıkıyor kabul edildikleri
verili temel işlevlerin önermelerin mantıksal düzeylerini değiştirip
değiştirmedikleri ya da onların aynı mantıksal d ü z e y d e kalıp
kalmadıkları hiç önemli değildir.
E ğ e r bir t ü m c e kurulabilir olacaksa, zaten kurulabilir olacaktır.
Şimdi atomik işlev kavramını ve "ve böyle d e v a m e d e r "
kavramını açıklamaya gereksinim duyuyoruz.
ile semboUeştirilen " v e b ö y l e d e v a m e d e r " kavramı,
hepsinin en önemlilerinden biridir ve t ü m diğerleri gibi sonsuzca
temeldir.
Ç ü n k ü yalnız o, temel yasalar ve ilksel imlerden "böyle d e v a m
e d e r e k " mantık ve matematiği k u r m a m ı z ı haklı kılar.
" V e böyle d e v a m eder", ilksel imler verildikten sonra, bir imin
ardından bir diğerini " b ö y l e d e v a m e d e r e k " geliştirebileceğimiz
söylendiğinde, eski mantığın ilk başlangıcında derhal ortaya çıkar.
B u k a v r a m olmaksızın, temel imlere saplanıp kalacağız ve
"devam" edemeyeceğiz.
" V e b ö y l e d e v a m e d e r " kavramı ve işlev kavramı eşdeğerdir.
[Krş., 5.2523]
İşlem iminden sonra, işlemin s o n u c u n u n sonradan işlemin
temeli olarak ele alınabileceğini gösteren " . . . . " imi izler; " v e
böyle d e v a m eder",

22.11.16.
İşlem kavramı, t a m a m e n genel b i ç i m d e , kendisine göre imlerin
bir kural dahilinde kurulabilmesidir,

23,11.16.
İşlemin olanaklılığı n e y e bağlıdır?
Yapısal benzerlik genel kavramına.
Örneğin temel-önermeleri tasarladığım şekliyle, onlar için
ortak bir şeyin olması gerekir; aksi halde o n l a n n t ü m ü n d e n
kolektif b i ç i m d e g e n e l d e " t e m e l - ö n e r m e l ç r " olarak söz e d e m e m .
B u d u r u m d a , yine d e onların, işlemlerin sonuçları olarak
birbirlerinden geliştirilmiş olabilmeleri gerekir.

24.11.16,
Bir işlemin genel karakteristiği bilindiğinde, bir işlemin daima
hangi temel bileşen parçalardan m e y d a n a geldiği d e açık olacaktır.
İşlemlerin genel biçimi b u l u n d u ğ u n d a , aynı z a m a n d a "ve böyle
d e v a m e d e r " k a v r a n u n m ortaya çıkışının genel biçimini de
buluruz.
26.11.16.
T ü m işlemler, temel işlemlerin bileşimidir.

.28.11.16.
Y a bir olgu bir diğerinde içerilir, ya d a o, ondan bağımsızdır.

2.12.16.
(|)a yerine, (ax)(|)x yazarsak, genellik notasyonu ve kanıtın
benzerliği ortaya çıkar. [Krş,, 5.523]
Kanıtları, yalnızca özdeşlik iminin bir yanında, yani "(l)a"
yerine (Ex).(|)x.x = a" benzerliğinde bulundukları türden bir yolla
d a ortaya koyabilirdik.
Felsefede doğru metot, aslında söylenebilir olandan, yani d o ğ a
bilimine ait olandan, yani felsefeyle hiçbir ilgisi olmayan bir
şeyden b a ş k a hiçbir şey s ö y l e m e m e k ve sonra her n e zaman başka
birisi metafiziksel bir şey söylemeye kalkışırsa, ona,
tümcelerindeki belirli imlere hiçbir i m l e m vermediğini göstermek
olacaktır. [Bkz., 6.53]
B u metot başka kişiye d o y u r u c u gelmeyecektir (ona felsefe
öğrettiğimiz d u y g u s u n a sahip olmayacaktır), ama tek doğru metot
bu olacaktır. [Sfa., 6.53]

7.1.17.
Bir ö n e r m e l e r hiyerarşisinin olması anlamında, elbette bir
doğruluklar ve değiUemeler vb. hiyerarşisi d e vardır.
A m a en genel anlamda önermeler gibi şeylerin varolması
anlamında, yalnızca bir d o ğ r u l u k v e bir değilleme vardır.
İkinci anlam, genelde önermenin, birinci düzeyden t ü m
önermeleri üreten tek bir işlemin sonucu olarak kavranmasıyla
birinciden elde edilir. V b .
E n aşağı düzey ve işlem t ü m hiyerarşinin yerine geçebilir.

8.1.17.
İki temel-önermenin mantıksal çarpımının asla bir totoloji
olamayacağı açıktır. [Krş., 6.3751]
iki ö n e r m e n i n mantıksal çarpımı bir çelişmeyse ve önermeler
temel önermeler olarak görünüyorsa, b u d u r u m d a g ö r ü n ü m ü n
aldatıcı olduğunu görebiliriz. (Örneğin: A kırmızıdır ve A
yeşildir.)

10.1.17.
İntihara izin varsa, o z a m a n h e r şeye izin vardır.
Bir şeye izin yoksa, o z a m a n intihara izin yoktur.
Bu, etiğin doğasına ışık tutar, ç ü n k ü intihar, d e y i m yerindeyse,
temel günahtır.
V e o incelendiğinde, bu, gazların doğasını k a v r a m a k için civa
gazının incelenmesi gibidir.
Y a d a kendi başına intihar n e iyi, n e d e kötü m ü d ü r ?
EKI
MANTıK ÜZERINE NOTLAR
Eylül 1913

B u notların, biri L o r d R u s s e l l ' m elinde b u l u n a n ve diğeri Bay


H. T. Costello tarafından 25 Nisan 1 9 5 7 ' d e , Journal of
Philosophy, V o l u m e L I V , N o . 9 ' d a yayımlanan iki versiyonu
vardır. B a y Costello, kendi versiyonunu 1 9 1 4 ' d e L o r d R u s s e l l ' d a n
almış. L o r d R u s s e l l ' m kendisi, notların nasıl iki versiyon haline
geldiğini hatırlayamıyor. Oxford, St. A n h o n y C o l l e g e ' d e n B a y J.
Griffin'e, C o s t e l l o ' n u n versiyonunun, W i t t g e n s t e i n ' m kendisi
tarafından, bazı k ü ç ü k değişikliklerle, ilk m a l z e m e n i n bir yeniden
düzenlemesi olarak hazırlandığını gösterecek içsel kanıt
b u l u n d u ğ u n a dikkatimizi ç e k m e s i n d e n dolayı minnettarız. B u
versiyon, ö n c e k i n d e n daha gelişmiş olduğu için, b u r a d a onu,
çoğaltanların hatalarına yönelik bazı k ü ç ü k düzeltmelerle yeniden
ortaya çıkarıyoruz, (ed.)

BAŞLANGıÇ

Felsefede t ü m d e n g e l i m l e r yoktur; o, salt tanımlayıcıdır.


" F e l s e f e " sözcüğü, d a i m a d o ğ a bilimlerinin ü s t ü n d e ya da altında
duran, a m a y a n ı n d a d u r m a y a n bir şeyi imlemelidir. [4.111]
Felsefe gerçeldiğin resimlerini v e r m e z ve bilimsel incelemeleri n e
onaylayabilir, n e d e çürütebilir. O, mantık ve metafizikten oluşur,
m a n t ı k o n u n temelidir. Epistemoloji, psikoloji felsefesidir. [Bkz-,
4.1121] G r a m e r güvensizliği felsefe y a p m a n ı n ilk koşuludur.
Felsefe bilimsel önermelerin (yalnızca ilksel önermelerin değil)
mantıksal biçiminin öğretişidir. Mantıksal önermelerin doğru bir
açıklaması, onlara, t ü m diğer ö n e r m e l e r e karşı biricik bir k o n u m
vermelidir. [6.112]
1. ÖNERMELERIN ÇIFT KUTUPLULUĞU.
MANA VE ANLAM.
DOĞRULUK VE YANLıŞLıK

Frege " ö n e r m e l e r isimlerdir" dedi; Russell "önermeler


karmaşıklara tekabül e d e r " dedi. H e r ikisi de yanlıştır; ve özellikle
" ö n e r m e l e r karmaşıkların isimleridir" ifadesi yanlıştır. Olgular
isimlendirilemez. [Krş., 3.144] Önermelerin isimler olduğu yanlış
varsayımı, bizi "mantıksal n e s n e l e r " olması gerektiği inancına
götürür: çünkü mantıksal önermelerin anlamının bu tür şeyler
olması gerekecektir.
Gerçeklikte bir ö n e r m e y e tekabül eden şey, onun doğru m u
yoksa yanlış mı olduğuna bağlıdır. A m a doğru m u yoksa yanlış mı
olduğunu bilmeksizin, bir önermeyi anlayabilmemiz gerekir. Bir
önermeyi anladığımızda bildiğimiz şey şudur: o doğruysa, neyin
d u r u m olduğunu biliriz ve yanlışsa, neyin d u r u m olduğunu biliriz.
A m a o n u n gerçekten doğru m u yoksa yanlış mı olduğunu
kesinlikle bilmeyiz. [Krş., 4.024]
H e r ö n e r m e temelde doğru-yanlıştır. B ö y l e c e bir ö n e r m e iki
kutba (doğruluk d u r u m u n a ve yanlışlık d u r u m u n a karşılık olarak)
sahiptir. B u n u bir önermenin manası olarak adlandırabiliriz. Bir
önermenin anlamı^ gerçekten ona tekabül eden olgudur. B e n i m
teorimin başlıca karakteristiği şudur: p, -p ile aynı anlama
sahiptir (oluşturucu öge = tikel, bileşen = tikel ya da bağıntı, vb.).
[Krş., 4.0621]
Bir ö n e r m e n i n n e manası, n e d e anlamı bir şeydir. B u
sözcükler tam-olmayan sembollerdir. Önermeleri, doğru m u yoksa
yanlış mı olduklarını bilmeksizin anladığımız açıktır. A m a bir
ö n e r m e n i n anlamını, yalnızca o n u n doğru m u yoksa yanlış m ı
olduğunu bildiğimizde bilebiliriz. Anladığımız şey ö n e r m e n i n
manasıdır. Bir p önermesini a n l a m a k için, p ' n i n "p doğrudur"a
delalet ettiğini b i l m e k yeterli değildir, aynı z a m a n d a - p ' n i n " p
yanlfştır"a delalet ettiğini d e b i l m e m i z gerekir. B u önermenin çift-

"Anlam" (meaning) = "Bedeutımg", şimdilerde çoğu kez "imlem"


(reference) olarak çevrilmektedir, (ed.)
k u t u p l u l u ğ u n u gösterir. Bir ö n e r m e y i , o n u n oluşturucu öğelerini
ve biçimlerini anladığımız z a m a n anlarız. [Krş., 4.024] " a " ve
" b " n i n anlamını bilirsek ve " x R y " n i n b ü t ü n x ' l e r v e bütün y ' l e r
için n e ifade ettiğini bilirsek, o z a m a n aynı z a m a n d a " a R b " y i d e
anlarız. " a R b " önermesini, ya a R b olgusunu ya da d e ğ i l - a R b ' n i n
tekabül ettiği olguyu bildiğimde anlarım; a m a bu, " a R b ya d a
değil-aRb"nin d u r u m o l d u ğ u n u bildiğimde, " a R b " y i , a n l a d ı ğ ı m
y ö n ü n d e k i yanlış kanıyla karıştırılmamalıdır.
D o ğ r u s ö y l e m e k gerekirse, p önermesini " p d o ğ r u d u r " = p ' y i
bildiğimiz z a m a n anladığımızı s ö y l e m e k d o ğ r u değildir; ç ü n k ü
rastlantısal olarak = s e m b o l ü n ü n sağ ve sol yanındaki önermelerin
y a her ildsi d e d o ğ r u y a d a h e r ikisi d e yanlış olursa, doğal olarak
her z a m a n bu, d u r u m olacaktır. Yalnızca bir eşitliğe değil, p
biçiminin ortaya k o n u l m a s ı y l a bağlantılı biçimsel bir eşitliğe
g e r e k s i n i m d u y a n z . İstenen, ö n e r m e biçimleriyle yani içerilen t ü m
t a n ı m l a n a m a y a n l a r l a ilgili biçimsel eşitliktir.
Olumlu ve olumsuz olgular vardır: eğer " B u gül kırmızı d e ğ i l "
ö n e r m e s i doğruysa, o z a m a n o n u n imlediği şey olumsuzdur. A m a
biz " B u gül kırmızıdır" ö n e r m e s i n i n anlamının (o, doğru
olduğunda) olumlu olduğunu bilmedikçe, "değil" sözcüğünün
b u l u n m a s ı b u n u göstermez. Y a l n ı z c a ikisinden, değilleme v e
değillenen ö n e r m e d e n dolayı t a m ö n e r m e n i n anlamının bir
karakteristiği b a k l a n d a ç ı k a r ı m d a bulunabiliriz. ( B u r a d a genel
önermelerin, yani g ö r ü n ü ş t e değişkenler içeren türden önermelerin
değillemelerinden söz etmiyoruz. O l u m s u z olgular, yalnızca
a t o m i k önermelerin değillemelerini doğrular.) O l u m l u ve olumsuz
olgular vardır, d o ğ r u ve yanlış olgular değil.
E ğ e r önermelerin, d o ğ r u l u k ve y a n l ı ş l ı k l a n n d a n bağımsız bir
mana'ydi sahip oldukları gerçeğini unutursak, doğru ve yanlış
kolayca sanki i m v e i m l e n e n şey arasında eşit d e r e c e d e geçerli iki
b a ğ m t ı y m ı ş gibi görünür. (O z a m a n , örneğin, "q", "değil-q"nun
yanlış tarzda imlediğim doğru tarzda imler diyebiliriz.) A m a doğru
ve yanlış, aslında eşit d e r e c e d e geçerli değil m i d i r ? Yanlış
b i ç i m d e ifade edildiklerini bildiğimiz sürece, doğru önermelerle
şimdiye k a d a r yapıldığı gibi, yanlış önermeler aracılığıyla
kendimizi ifade e d e m e z m i y i z ? Hayır, çünkü bir ö n e r m e , o,
ö n e r m e d e ö n e s ü r d ü ğ ü m ü z gibi olduğu zaman doğrudur; ve bu
yüzden eğer " q " ile "değil-q"yu kastediyorsak ve o, önesürmeyi
kastettiğimiz gibiyse, o z a m a n bu yeni y o r u m içinde " q " gerçekten
doğrudur ve yanlış değildir. [4.061-2] A m a "q"yla "değil-q"yla
aynı şeyi ksistedebilmemiz önemlidir, çünkü bu, ne " d e ğ i l "
sembolüne, n e d e onun " q " y l a bileşim tarzına " q " n u n gösteriminin
bir karakteristiğinin tekabül ettiğini gösterir. [Krş., 4.0621]
D o ğ r u l u k teorisi için bir analoji: "beyaz kağıt üzerinde bir
siyah leke düşünelim. O zaman, yüzeyin her noktası için, onun
b e y a z mı yoksa siyah m ı olduğu belirtilerek lekenin biçimi
betimlenebilir. Bir noktanın siyah olduğu olgusuna olumlu bir
olgu tekabül eder; bir noktanın beyaz (siyah değil) olduğu
olgusuna olumsuz bir olgu tekabül eder. E ğ e r yüzeyin bir
noktasını ( F r e g e ' n i n doğruluk-değerleri"nden biri) tasarlarsam,
bu, sanki yargılanabilecek bir varsayım ortaya k o y m a m gibidir.
A m a bir noktanın siyah o l d u ğ u n d a n ya da beyaz olduğundan söz
edebilmek için, önce, bir noktanın ne z a m a n siyah olarak
adlandırılacağını ve n e z a m a n b e y a z olarak a d l a n d m l a c a ğ m ı
b i l m e m gerekir; " p " d o ğ r u d u r (ya da yanlıştır) diyebilmek için,
önce, bir ö n e r m e y e hangi koşullar altında doğru dediğimi
belirlemiş o l m a m gerelcir ve böylelikle önermenin manasım
belirlerim. Analojinin b o ş a çıktığı nokta şudur: kağıdın beyaz ve
siyah olan bir noktasına işaret edebilirim, ama manasız bir
ö n e r m e y e hiçbir şey tekabül etmez, çünkü o, nitelikleri " y a n l ı ş " ya
d a " d o ğ r u " olarak adlandırılabilecek bir şeyi (doğruluk-değeri)
göstermez. Bir ö n e r m e n i n fiili, F r e g e ' n i n sandığı gibi, " d o ğ r u d u r "
ya da "yanlıştır" değildir, a m a doğru olan fiili zaten içermelidir.
[Krş., 4.063]
Dil ve gerçekliğin karşılaştırılması, retina imgesi ve görsel
imgenin karşılaştırılması gibidir: kör noktaya görüş alanındaki
hiçbir şey tekabül etmiyor görünür ve böylelikle kör noktanın
sınırları görsel imgeyi belirler — t ı p k ı atomik önermelerin gerçek
değillemelerinin gerçekliği belirlemesi gibi.
İnsan, "değil-p"yi, " b a ş k a her şey, yalnız p değil" şeklinde
y o r a m l a m a y a kışkırtılır. Bir p olgusundan, sonsuzca başkalarının,
değil-değil-p, vb. çıkması neredeyse inanılmaz bir şey. [5fe.,
5.43] İnsan, her sözcüğün neyi imlediği k o n u s u n d a en ufak bir
fikre sahip o l m a k s ı z m bir m a n a n m dile getirilebileceği semboller
k u r m a k için doğuştan bir kapasiteye sahiptir. [Krş., 4.002] B u n u n
en iyi örneği matematiktir, çünkü insan yakın bir g e ç m i ş e değin,
neyi imlediklerini ya da hiçbir şey imlemediklerini bilmeksizin
sayılar için semboller kullanmıştır.
Önesürüm-imi mantıksal olarak tamamen anlamdan
yoksundur. B u , F r e g e , W h i t e h e a d ve R u s s e l l ' d a , yalnızca bu
yazarların b ö y l e gösterilen önermeleri doğru olarak kabul
ettiklerini gösterir. B u yüzden " f-", ö n e r m e y e , (sözgelimi)
ö n e r m e n i n sayısı kadar az aittir. Bir önermenin, kendisinin doğru
o l d u ğ u n u ö n e s ü r m e s i olanaksızdır. [Krş., 4.442] Ö n e s ü r ü m ,
yalnızca psikolojiktir. Yalnızca ö n e s ü r ü l m e y e n önermeler vardır.
Yargı, emir ve soru, hepsi aynı d ü z e y d e yer alır; a m a hepsi d e
ortak ö n e r m e b i ç i m i n e sahiptir ve bu bir tek bizi ilgilendirir.
M a n t ı ğ ı ilgilendiren yalnızca ö n e s ü r ü l m e y e n önermelerdir.
A şu yargıda b u l u n u r vb. dediğimizde, o z a m a n A ' n m yargıda
b u l u n d u ğ u bir t a m ö n e r m e d e n söz e t m e m i z gerekir. B u yalnızca
ya onun oluşturucu öğelerini ifade etmeyecek, ya da o n u n
oluşturucu öğelerini ve biçimini ifade etmeyecektir, a m a b u özel
d ü z e n d e değil. B u , bir ö n e r m e n i n kendisinin, yargıda b u l u n u l d u ğ u
anlamına gelen bildirimde ortaya çıkması gerektiğini gösterir.
B u n u n l a beraber, örneğin "değil-p", " D e ğ i l l e n e n nedir?"
sorusunun bir a n l a m a sahip olması gerektiğiyle açıklanabilir. " A ,
p (olduğu) yargısında b u l u n u y o r " d a , p ' n i n yerine bir özel isim
g e ç e m e z . B u , b u n u n yerine, " A , p ' n i n doğru o l d u ğ u v e d e ğ i l - p ' n i n
yanlış olduğu yargısında b u l u n u y o r " u k o y a r s a k görünür. " A , p
(olduğu) yargısında b u l u n u y o r " önermesi, A özel ismi, iki
kutbuyla p ö n e r m e s i ve A ' n m bu her iki kutupla belirli bir tarzda
bağıntılı o l m a s ı n d a n m e y d a n a gelir. Bu, açıkça sıradan a n l a m d a
bir bağıntı değildir. H e r doğru yargı teorisinin, " b u m a s a k a l e m
koyacakları k i t a p " k o n u s u n d a yargıda b u l u n m a m ı z ı olanaklı
kılması gerekir ( R u s s e l l ' m teorisi bu koşulu yerine getirmez).
[Krş., 5.5422] Ö n e r m e n i n yapısının tanınması gerekir ve sonra
geri kalan kolaydır. A m a gündelik dil ö n e r m e n i n yapısını örter:
o n d a bağıntılar yüklemler gibi görünür ve yüklemler isimler gibi,
vb.
Bir kanıttan d a h a fazlasına sahip t ü m önermelerin bağmtısal
ö n e r m e l e r olmadıkları varsayımının tek nedeni şudur: eğer
öyleyseler, yargı ve ç ı k a r ı m bağıntılarının istemli bir t a k ı m şeyler
arasında tutulması gerekecektir. Önermelerin karmaşıkların
isimleri olduğu fikri, bir özel isim o l m a y a n her n e olursa olsun, bir
bağıntı için bir i m olduğunu önesürmüştü. Örneğin Russell, her
olguyu bir uzamsal karmaşık olarak tasarlar v e uzamsal
karmaşıkların yalnızca şeyler v e bağıntılardan oluşmasından
dolayı, hepsini böyle kabul eder.
Ç o ğ u kez önermelerin mantıksal işlevlerinin, ya yalnızca b u
önermelerin oluşturucu öğelerini ya d a yalnızca biçimlerini vb.
işlevler içinde ortaya k o y m a y ı amaçlayan açıklamalarına eğilim
gösteririz v e gündelik dilin, eğer gereksinim d u y m u y o r s a t ü m
önermeleri içermeyeceği gerçeğini gözden kaçınrız.
İsimler noktalardır, önermeler oklar — o n l a n n manası vardır.
[Krş,, 3.144] Bir önermenin m a n a s ı doğru ve yanlış iki kutbuyla
belirlenir. Bir ö n e r m e n i n biçimi, bir düzlemin t ü m noktalarını
sağa ve sola ayıran bir doğru çizgi gibidir. Çizgi b u n u otomatik
olarak yapar, ö n e r m e n i n biçimi yalnızca uylaşımla. H e r
ö n e r m e n i n bir bağıntının ifade edilmesi olarak kavranması
yanlıştır. B u tür bir ç ö z ü m e yönelik bir d o ğ a l çaba, "değil-p"nin
" p " n i n karşıtı olarak kabul edilmesine dayanır, o z a m a n b u r a d a
"karşıt" t a n ı m l a n a m a y a n bağıntı olacaktır. A m a anlamlı işlevlerin
(ab^-işlevleri) yerine betimlemeleri k o y m a y a yönelik her tür
çabanın başarısız olması gerektiğini a n l a m a k kolaydır.
" A , p ' y e inanıyor" dediğimizde, bunun, sanki b u r a d a " p " nin
yerine bir özel isim koyabilecekmişiz gibi görünmesi doğrudur.
E ğ e r " A , p ' n i n doğru olduğuna inanıyor" diyorsak, burada ilgili
olanın bir a n l a m değil, bir mana olduğunu görebiliriz ve p ' n i n
y ö n ü n ü daha da açık kılmak için " A , p ' n i n doğru olduğuna ve
değil-p'nin yanlış olduğuna inanıyor" diyebiliriz. B u r a d a p ' n i n iki
kutupluluğu ifade edilir ve yalnızca " A , p ' y e i n a n ı y o r "
önermesini, sözgelimi " A " y ı , a-p-b'yi " a " ve " b " kutuplarıyla bir

"ab" = "DY" = "Doğm Yanlış", (ed.)


118
bağıntıya sahip kılarak, doğru bir b i ç i m d e ab n o t a s y o n u y l a (daha
sonra açıklanmıştır) ifade edebilecekmişiz gibi görünür. Yargı ve
inancın doğasıyla ilgili epistemolojik sorunlar, ö n e r m e biçiminin
doğru bir kavrayışı olmaksızın ç ö z ü l e m e z .
Bir ö n e r m e , olguların davrandıkları^^ imlemle bir standarttır,
a m a isimlerle bu, başka türlüdür. Tıpkı bir okun, aynı a n l a m d a ya
d a karşıt a n l a m d a olmakla başka bir oka davranması gibi, bir olgu
da ö n e r m e y e davranır. İki kutupluluk ve m a n a b ö y l e ortaya çıkar.
B u teoride p , değil-p'yle aynı a n l a m a sahiptir, a m a karşıt manaya.
A n l a m olgudur. U y g u n bir yargı teorisi saçma yargıda b u l u n m a y ı
olanaksız kılmalıdır. [Krş., 5.5422] Bir ö n e r m e n i n bir a b -
işlevi"nin m a n a s ı " , o n u n m a n a s ı n ı n bir işlevidir. [Krş., 5.2341]
D e ğ i l - p ' d e , p sanki tek başına d u r u y o r m u ş gibi, t a m a m e n aynıdır
(Bu nokta, kesinlikle temeldir), " p ya d a q"yu doğru kılan olgular
arasında, aynı z a m a n d a " p ve q " y u d o ğ r u falan olgular da vardır;
b ö y l e c e , önermeler tek bir a n l a m a sahipse, bu tür bir d u r u m d a , b u
iki ö n e r m e n i n özdeş olduklarını söylememiz gerekir. A m a
gerçekte o n l a n n manaları farklıdır v e biz bütün p ' l e r ve bütün
q ' l a r d a n söz etmekle m a n a y ı ortaya koyduk. Sonuçta, moleküler
önermeler, yalnızca onların ab-işlevleri bir genellik imi altında
b u l u n d u ğ u ya da " B u n a i n a n ı y o r u m " vb. gibi b a ş k a bir işleve
katıldıkları d u r u m l a r d a Joıllamlacaklardır, çünkü o z a m a n a n l a m
işin içine girer.

IL ATOlVltK ÖNERMELERİN ÇÖZÜMLENMESİ.


GENEL TANIMLANAMAYANLAR, YÜKLEMLER,
VB.

Şu kuşkulu olabilir: eğer t ü m olanaklı atomik önermeleri


kurduysak, "her birinin d o ğ r u l u k ve yanlışlığını açıkladıysak,
d ü n y a t a m olarak betimlenecektir" (Russell)^^ [Krş., 4.26]
E ğ e r m a n t ı k ilkelerinin doğru olduğu bir dünya yaratıldıysa, bu
d ü n y a d a matematiğin t ü m ü geçerlidir. Bir ö n e r m e n i n doğru

10
"Davranmak" (behave) = "sich verhalten" yani Wittgenstein şunu kasteder:
"olgulann bağıntılı olduklan bir standarttır", vb. (ed.)
Birinci versiyonda, bu değini, "Eğer ... kurduysak" şeklinde başlar, tırnak
işareti ve Russell zikri yoktur. Lord Russell'm elinde bulunan daktiloya
çekilmiş nüshada, muhtemelen kendisi tarafından düşülmüş bir not var:
"Bundan kuşkuluyum", (ed.)
olduğu dünya, bu önermenin oluşturucu öğeleri de yaratılmaksızm
yaratılamaz. [Krş., 5.123]
T a m m l a n a m a y a n l a r iki türdür: isimler ve biçimler. Ö n e n n e l e r ,
y a l m z c a isimlerden m e y d a n a gelemezler, onlar isim sınıfları
olamazlar. [Krş., 3.142] Bir isim, yalnızca iki farklı ö n e r m e d e
b u l u n a m a z , a m a her ikisinde aynı şekilde bulunabilir. Olgulara
g ö n d e r m e yapan semboller olan önermelerin kendileri olgulardır.
(Bu m ü r e k k e p kabının m a s a n ı n üzerinde olması, bu sandalyede
o t u r d u ğ u m u ifade edebilir). Ö n c e d e n hiç işitmediğimiz önermeleri
anlayabilmemiz gerekir. A m a her ö n e r m e yeni bir semboldür.
B ö y l e c e genel t a n ı m l a n a m a y a n sembollere sahip olmamız gerekir.
Yalnızca genel t a m m l a n a m a y a n l a r öğretisi işlevlerin doğasını
anlamamıza olanak verir. B u öğretiyi hesaba katmamak, bizi
çözülemez bir karmaşıklığa sürükler.
Bir önermenin, tüm tanımlanamay anları anlaşıldığında
anlaşılması gerekir. " a R b " d e k i t a m m l a n a m a y a n l a r aşağıdaki
şekilde ortaya konulur: (1) " a " t a m m l a n a m a y a n d ı r , (2) " b "
tanımlanamayandır, (3) " x " ve " y " ne anlama gelirse gelsin,
" x R y " onların anlamı hakkında tanımlanamayan bir şey söyler.
Mantıkta herhangi bir özgül isim ve onun anlamının
bağmtısıyla, verili bir ö n e r m e ve gerçeklik bağmtısıyla olduğu
gibi ilgilenmeyiz. İsimlerimizin anlama sahip olduklarını ve
önermelerin m a n a y a sahip olduklarını bilmek isteriz ve böylece
tanımlanamayan bir " A " kavramını, " ' A ' t a n ı m l a n a m a y a n bir şeyi
gösterir" diyerek ortaya koyarız ya da a R b önermelerinin biçimini
şöyle diyerek: ' " x ' ve ' y ' n i n bütün anlamları için, ' x R y ' , x ve y
hakkında tanımlanamayan bir şey ifade eder".
Bir önermenin biçimi aşağıdaki şekilde sembolleştirilebilir:
öncelikle biri " x " ismine, diğeri " y " ismine sahip olgu çiftlerinin
tekabül ettiği " x R y " biçiminin sembollerini düşünelim. x ' l e r ve
y ' l e r birbirleriyle çeşitli bağıntılarda bulunurlar ve öteki bağıntılar
arasında " R " bağıntısı, birinin arasında b u l u n u r ama diğerlerinin
arasında b u l u n m a z . Şimdi, " x R y " n i n anlamını şu kuralı koyarak
belirlerim: "x"in anlamı " y " n i n anlamıyla R bağıntısında yer
aldığı için, olgular " x R y " y e göre davrandıklarında^^, o zaman
olgular, " x R y " önermesiyle "benzer a n l a m d a " d ı r (gleichsinnig);

Yani: olgular, "x"in imleminin "y"nin imlemiyle R bağmtısmda bulunduğu


"xRy" ile böyle bağmtılı olduklan zaman, (ed.)
aksi halde "karşıt a n l a m d a " (entgegengesetzt). Olguları, b e n z e r
anlamın olguları ve karşıt anlamın olgularına bu şekilde ayırarak,
onları " x R y " sembolüyle bağlaştırırız. B u bağlaşıma isim v e
a n l a m bağlaşımı tekabül eder. H e r ikisi d e psikolojiktir. B ö y l e c e ,
" x R y " biçimini, x ve y ' n i n davranışını, bunların R bağıntısında
b u l u n m a l a r ı n a ya d a b u l u n m a m a l a r ı n a göre ayırdığını bildiğimde
anlarım. B u yolla, t ü m olanaklı bağıntılardan R bağıntısını
çıkarırım, bir isimle, b u ismin anlamını, t ü m olanaklı şeyler
arasından ç ı k a r d ı ğ ı m gibi.
Bir ö n e r m e n i n biçimi olan hiçbir şey yoktur ve bir biçimin ismi
olan hiçbir isim yoktur. B u yüzden, aynı z a m a n d a belirli
d u r u m l a r d a şeyler arasında b u l u n a n bir bağıntının bazen biçimler
ve şeyler arasında b u l u n d u ğ u n u da söyleyemeyiz. B u , R u s s e l l ' m
yargı teorisine aykırıdır.
Semboller göründükleri şeyler değildirler. " a R b " d e , " R " bir
isim gibi görünür, a m a bir isim değildir. " a R b " d e sembolleştirilen,
" R " n i n " a " ve " b " arasında bulunmasıdır. Böylece " R " " a R b " d e k i
t a n ı m l a n a m a y a n değildir. B e n z e r b i ç i m d e "(|)x"de, "(|)" bir isim
gibi görünür, a m a bir isim değildir; " ~ p " d e , "~", "(|>" gibi görünür,
ama onun gibi değildir. B u , mantıksal değişmezlerin
oiMmyacağına işaret eden ilk şeydir. Onlara karşı bir neden,
mantığın genelliğidir: mantık şeylerin özel bir dizisini ele alamaz.
R u s s e l l ' m " k a r m a ş ı k l a r ı " bileşik olmanın yararlı niteliğine
sahip olacaklardı ve "yalınlar" gibi ele almabilmelerinin b u u y g u n
niteliğiyle bir araya geleceklerdi. A m a b u onları yalnızca
mantıksal tipler (biçimler) olarak yararsız kılıyordu, çünkü o
z a m a n bir y a l m konusunda, onun karmaşık olduğunu ö n e s ü r m e d e
anlamlı hale geleceklerdi. A m a bir nitelik bir mantıksal tip
olamaz.
Yanlış b i r bağıntı teorisi, kolayca sanki olgu ve öğenin
bağıntısının, olgu ve ondan sonuç olarak çıkan olgunun
bağmtısıyla a y n ı y m ı ş gibi g ö r ü n m e s i n e yol açar. A m a ikisinin
şöyle ifade edilebilecek bir benzerliği vardır: (|)a.3(j,,a.a = a.
K a ı m a ş ı k l a r hakkındaki h e r bildirim, oluşturucu öğeler
hakkındaki b i r bildirimin v e karmaşıkları t a m olarak b e t i m l e y e n
önermeler hakkındaki bir bildirimin mantıksal çarpımına
ayrılabilir. [Krş., 2.0201] H e r durumda, ç ö z ü m ü n nasıl
sağlanacağı önemli bir sorudur, a m a bunun yanıtı, mantığın yapısı
için kayıtsız şartsız zorunlu değildir. Tekrarlamak gerekirse: bir
karmaşık h a k k m d a y m ı ş gibi görünen her önerme, onun o l u ş t u m c u
öğeleri hakkındaki ve karmaşığı kusursuz biçimde betimleyen
ö n e n n e hakkındaki bir ö n e r m e y e çözümlenebilir; yani karmaşığın
varolduğunu söylemeye eş değer bu önermeye.

ı ı ı . MOLEKÜLER ÖIVERİVİELERİN
ÇÖZÜMLENMESİ:
ab-İŞLEVLERİ

Gerçeklikte bileşik ö n e n n e l e r e n e tekabül ederse etsin, onların


çeşitli atomik önermelerine tekabül edenden daha fazla olmaması
gerekir. M o l e k ü l e r önermeler, atomlarında içerilenin ötesinde
hiçbir şey içermez; onlar, atomlarında içerilenin üstüne hiçbir
m a d d e s e l bilgi eklemezler._Moleküler işlevler hakkında temel olan
her şey onların D - Y (doğru-yanlış) çizelgeleridir (yani doğru
oldukları d u r u m l a n n ve yanlış oldukları d u r u m l a n n bildirimi).
A t o m i k önermelerin ortaya konulmasının, t ü m öteki ö n e n n e
türlerinin anlaşılması için temel olması m u h t e m e l e n a prioridir.
Gerçekte genel önermelerin anlaşılması açık bir b i ç i m d e atomik
önermelerin anlaşılmasına bağlıdır. [Krş., 4.411]
Eski notasyonun yanlış o l d u ğ u n u n düşünülmesinin tek nedeni,
her p önermesinden sonsuz sayıda öteki değil-değil-p, değil-değil-
değil-p önermelerinin çıkabilmesinin pek olası olmayışıdır. [Krş.,
5.43] F r e g e ' n i n , kendisinden "değil-değil-p"nin p ' y l e aynı şeyi
gösterdiği sonucu çıkan " d e ğ i l - p " ve " p ise q" konusundaki
açıklamalarının t a m olanağı, "değil-değil-p"nin p ' y l e aynı
sembole tekabül ettiği bir g ö s t e r i m m e t o d u olmasını olası kılar.
A m a eğer bu gösterim m e t o d u mantık için yeterliyse, onun doğru
bir metot olması gerekir. E ğ e r p = değil-değil-p ise vb., bu,
geleneksel s e m b o l i z m m e t o d u n u n yanlış olduğunu gösterir, çünkü
o, aynı anlamda bir semboller çoğulluğuna olanak verir; ve
buradan, bu tür önermeleri çözümlemede Russell'm
sembolleştirme m e t o d u y l a yönlendirilmememiz gerektiği sonucu
çıkar.
İsimlendirme r e s m e t m e gibidir. B i r işlev, bir düzlemin
noktalarını sağ v e sol olarak ayıran bir çizgi gibidir; o zaman " p
y a d a d e ğ i l - p " hiçbir a n l a m a sahip değildir, ç ü n k ü o, b u düzlemi
ayırmaz. A m a " p ya d a değil-p" gibi belirli bir ö n e r m e hiçbir
a n l a m a sahip o l m a s a da, "Bütün p ' l e r için, p y a d a d e ğ i l - p " gibi
genel bir ö n e r m e bir a n l a m a sahiptir, çünkü b u , " p y a d a değil-p"
s a ç m a işlevini değil, " p ya d a değil-q" işlevini içerir, tıpkı "Bütün
x ' l e r için, x R x " i n " x R y " işlevini içermesi gibi.
Mantıksal çıkarımın, F r e g e ya da R u s s e l l ' m t ü m d e n g e l i m
yasalarına göre yapılabileceği doğrudur, a m a b u , çıkarımı geçerli
kılmaz; ve b u y ü z d e n onlar mantığın ilksel ö n e r m e l e r i değildir.
E ğ e r p , q ' d a n sonuç olarak çıkıyorsa, aynı z a m a n d a ' q ' d a n
çıkarsanabilir d e ve " t ü m d e n g e l i m tarzı" farksızdır. [Krş., 5.132]
" ~ S o k r a t e s " i n hiçbir şey ifade e t m e m e s i n i n n e d e n i , "~x"in,
x ' i n bir niteliğini dile getirmemesidir. " p v ~ p " biçimlerinin imleri
anlamsızdır, a m a " ( p ) p v ~ p " önermesi değildir. E ğ e r b u gülün ya
kırmızı olduğunu y a d a larmızı olmadığını biliyorsam, hiçbir şey
b i l m e m . [Krş., 4.461] Aynısı t ü m ab-işlevleri için geçerlidir.
M a n t ı k s a l nesnelerin varoluşu varsayımı, bilimlerde, " p v q", " p Z)
q " v b . biçiminin önermelerinin, ancak " v " v e " D " b i r genellik-imi
(görünüşte d e ğ i ş k e n ) alanında bulunduldarı z a m a n geçici
olmamalarının dikkate değer görünmesini sağlar. " Y a d a " v e
" d e ğ i l " v b . ' n i n , " s a ğ " ve " s o l " vb. gibi aynı a n l a m d a bağıntılar
olmaması, sıradan insan için açıktır. Eski mantıksal
t a n ı m l a n a m a y a n l a r d a karşılıklı tanımlama olanaklılığı, bunların
doğru t a n ı m l a n a m a y a n l a r olmadıklarını ve d a h a kesin bir b i ç i m d e
de, bağıntıları göstermediklerini göz ö n ü n e serer. [Krş., 5.42]
M a n t ı k s a l t a n ı m l a n a m a y a n l a r yüklemler y a d a bağıntılar olamaz,
ç ü n k ü önermeler, m a n a d a n dolayı, yüklemlere y a d a bağıntılara
sahip olamazlar. N e d e " d e ğ i l " ve " y a d a " , yargı gibi, yüklemlere
ve bağıntılara benzer, ç ü n k ü onlar yeni bir şey ortaya koymazlar.
H e r " p " ö n e r m e s i n i n yerine " ı p " yazalım. Önermelerin
birbirleriyle ve isimlerin önermelerle h e r bağlaşımını, o n l a n n " a "
ve " b " laıtuplarınm b i r bağlaşımıyla sağlayalım. B u b a ğ l a ş ı m
geçişli olsun, O zaman, bu yüzden " ; ; p " , " ; p ' " y l e aynı
semboldür, n sayıda önerme verili olsun. H e r biri n sayıda
ö n e r m e d e n birinin bir kutbu olan her n sayıda üye sınıfını bu
önermelerin "kutuplarının bir sınıfı" olarak adlandırırım,
böylelikle bir üye her üyeye tekabül eder. Sonra her bir kutuplar
sınıfını iki kutuptan (a ve b) biriyle bağlaştırırım. B u şekilde
kurulan sembolleştirme olgusunun manasını tanımlayamam, ama
onu bilirim.
p ' n i n ab-işlevlerinin manası, p ' n i n manasının bir işlevidir.
[Krş., 5.2341] ab-işlevleri, kanıtlarının yeni ayırımlar üretmek için
m e y d a n a getirdiği olgularm ayırımlarım kullanır, ab notasyonu, ya
da ve değirin bağımlılığım ve böylelikle de onların eş zamanlı
t a m m l a n a m a y a n l a r olarak kullanılamayacaklarını gösterir.
H e r moleküler işleve bir D Y (ya da ab) çizelgesi tekabül eder.
B u yüzden, D Y (ya da ab) çizelgesinin kendisini, işlevin yerine
kullanabiliriz. Şimdi D Y çizelgesinin yaptığı şey şudur: D ve Y
harflerini her önermeyle bağlaştırır. B u iki harf atomik
önermelerin kutuplarıdır. Sonra çizelge başka bir D ve Y ' y i bu
kutuplarla bağlaştırır. B u notasyonda t ü m bu maddeler, dış
kutuplar ve atomik olguların kutuplarının bağlaşımıdır. B u yüzden
değil-değil-p ve p aynı semboldür. V e bu yüzden, iki sembolü asla
aynı moleküler işlev için alamayız. A t o m i k önermelerin ab ( D Y ) -
işlemleri iki kutuplu öneımeler oldukları için de, onlar üzerinde
ab-işlemlerini uygulayabiliriz. B ö y l e yapmakla, iki yeni dış kutbu,
eski dış kutuplar aracılığıyla atomik önermelerin kutuplarına
bağlaştırabiliriz.
a-p-b'de sembolleştirme olgusu, sözgelimi a ' n m p ' n i n solunda
ve b ' n i n p ' n i n sağında olmasıdır. [Bu t a m a m e n istemlidir, a m a
kutupların hangi düzende yeralması gerektiğine bir kez karar
verdiysek, elbette uylaşımımıza sadık k a l m a m ı z gerekir. Örneğin,
eğer " a p b " p ' y i söylüyorsa, o z a m a n bpa hiçbir şey söylemez (o,
- p ' y i söylemez). A m a a-apb-b, a p b ' y l e aynı semboldür (burada
ab-işlevi otomatik olarak kaybolur) çünkü burada yeni kutuplar,
eski kutuplarla p ' n i n aynı y a n m a bağlıdır. Soru daima şudur: p ' y e
bağlaştırılan yeni kutuplar, eski kutupların p ' y e bağlaştırıldıkları
yolla nasıl karşılaştırılırlar?] O zaman, a p b veriliyken, yeni
kutupların bağlaşımı geçişli olacaktır ve böylece, örneğin eğer
yeni bir a kutbu herhangi bir şekilde, yani herhangi kutuplar
aracılığıyla, iç a ' y a bağlaştırılırsa, b u şekilde orada sembol
değişmez. B u yüzden, bir ab-işlevini tekrar tekrar gerçekleştirerek,
t ü m olanaklı ab-işlevlerini k u r m a k olanaklıdır ve b u yüzden, t ü m
ab-işlevlerinden, b u ab-işlevini tekrar tekrar gerçekleştirerek elde
edilebilen t ü m bu işlevlerden söz edebildiğimiz gibi söz edebiliriz.
{Krş., Sheffer'in eseri)
"p ya da q"yu doğru kılan olgular arasında, "p ve q"yu doğru
kılan bazıları vardır; a m a " p ya da q"yu doğru lalan sınıf, " p ve
q"yu doğru kılan sınıftan farklıdır ve önemli olan yalnızca budur.
Ç ü n k ü d e y i m yerindeyse ab-işlevlerini ortaya k o y d u ğ u m u z d a b u
sınıfı ortaya koyarız.
p ' n i n ab-işlevleri, yine çift-kutuplu önermeler o l d u k l a n n d a n ,
onlar üzerinde ab-işlevlerini biçimlendirebiliriz vb. B u yolla,
genelde sembolleştirme olgularının çeşitli üyelerde aynı olacağı
bir önermeler dizisi ortaya çıkacaktır. Şimdi tekrarlanan
u y g u l a m a l a n y l a her ab-işlevinin genellenebileceği böyle bir türün
bir ab-işlevini bulursak, o z a m a n , ab-işlevlerinin toplamını, b u
işlevin uygulamasıyla genellenenlerin toplamı olarak ortaya
koyabiliriz. B u tür bir işlev ~ p v ~ q ' d u r . B u olguda, bir yandan
her olanaklı karmaşık ö n e r m e n i n y a l m önermelerin yalın bir a b -
işlevi olduğu ve diğer y a n d a n bir ab-işlevinin tekrarlanan
uygulamasının t ü m b u önermeleri genellemek için yettiği tarzında
bir çelişme v a r s a y m a k kolaydır. Örneğin, bir o l u m l a m a çifte
değillemeyle genellenebiliyorsa, değilleme, herhangi bir anlamda
o l u m l a m a d a içerilmez m i ? " p " , "değil-p"yi m i olumsuzlar yoksa
" p " y i m i öner sürer; yoksa h e r ikisi d e m i ? [Bkz., 5.44] V e konu,
" v " ve ile "iD"ın tanımı ya d a ve " 3 " ile ' V ' n m tanımıyla
nasıl u y u ş u r ? V e örneğin p q ' y u (yani - p v ~ q ' y u ) , b u ifade, t ü m
p ve q kanıtları hakkında t a n ı m l a n a m a y a n bir şey söyler diyerek
değilse, nasıl ortaya koyacağız? A m a ab-işlevlerinin aşağıdaki
gibi ortaya konulması gerekir: p q işlevi, yalnızca ab-işlevlerinin
t ü m olanaklı sembollerini k u r m a k için m e k a n i k bir araçtır. " "
s e m b o l ü n ü n tekrarlanan uygulanmasıyla ortaya çıkan semboller
" p q" s e m b o l ü n ü içermez. Onların sınıfından söz e d e b i l m e k için,
ab-işlevlerinin tüm sembollerini kendisine göre
şekillendirebileceğimiz bir kurala ihtiyacımız var; ve şimdi
onlardan, örneğin, " " işleminin tekrarlanan uygulamasıyla
genellenebilecek işlevlerin bu sembolleri olarak söz edebiliriz. V e
şimdi şöyle deriz: b ü t ü n p ' l e r ve q ' l a r için, " p q", p ve q ' d a
içerilen şu y a l m önermelerin manası hakkında tanımlanamayan bir
şey söyler.

IV. GENEL ÖNERMELERİN ÇÖZÜMLENMESİ

Tıpkı insanların t ü m önermeleri ö z n e y ü k l e m biçimine sokma


u ğ r a ş m a alışık olmaları gibi, her önermeyi bir bağıntı dile
getiriyor olarak k a v r a m a k doğaldır. B u arzuda geçerli olan şey,
R u s s e l l ' m y a p m a bağıntılar teorisi açısından t ü m ü y l e yeterlidir.
Yalnızca özel isimler içeren şu imler karmaşıksa, o z a m a n
yalnızca görünüşte değişkenlerden başka hiçbir şey içermeyen
önermeler y a l m olacaktır. A m a onların olumsuzlamaları n e
olacak? Ö n e r m e l e r her z a m a n karmaşıktır, isimler içermeseler
bile.
Gerçek değişkenler içeren önermeler yoktur. "Değişkenler
b u l u n a n " ö n e ı m e l e r olarak a d l a n d m l a n şu semboller gerçeklikte
hiç d e önermeler değildirler, a m a yalnızca biz değişkenlerin yerine
değişmezleri k o y m a d ı k ç a önermeler haline gelmeyen önermelerin
çizelgeleridir., "x = x " ile dile getirilen hiçbir ö n e r m e yoktur,
çünkü " x " hiçbir a n l a m a sahip değildir. A m a bir "(x).x = x "
önermesi vardır ve "Sokrates = S o k r a t e s " vb. gibi önermeler.
M a n t ı k kitaplarında değişkenlerin bulunması gerekmez, yalnızca
değişkenlerin kullanımını geçerli kılan genel önermelerin
bulunması gerekir. B u n d a n , mantıkta sözde tanımların tanımlar
olmadıkları, a m a yalnızca t a n ı m l a r ı n ' çizelgeleri oldukları ve
b u n l a n n yerine genel önermeleri k o y m a m ı z gerektiği anlaşılır. V e
benzer biçimde, mantığın sözde ilksel tasarımları (JJrzeichen)
ilksel t a s a n m l a r değil, a m a onların çizelgeleridir. Olgular ya da
karmaşıklar ve bağıntılar olarak adlandırılan şeyler olduğu

Lord Russell, her iki versiyonda da bulunan bu deyime hiç bir aydmlatma
getiremiyor, (ed.)
yönündeki yanlış fikir, kolayca sorgulamanın olgularla bir
bağıntısı olması gerektiği kanısına yol açar^"^ ve sonra istemli bir
t a k ı m şeyler arasında bir bağıntı b u l u n u p bulunmadığı sorusu
ortaya çıkar, ç ü n k ü bir olgu, istemli durumlardan sonuç olarak
çıkabilir. Örneğin, p ve p z ) q ' d a n sonuç olarak q ' n u n çıktığını
ifade eden ö n e r m e n i n şu olduğu bir gerçektir: p.p 3 q. =)p,q.q.
Genel ö n e r m e l e r alanında karşılıklı tanımlanabilirlik, a b -
işlevleri a l a n m d a k i l e r l e t a m a m e n benzer sorulara götürür.
M o l e k ü l e r işlevlerin d u r u m u n d a k i gibi, olağan t a m m l a n a m a y a n l a r
için görünüşte değişkenlerin d u r u m u n d a da, aynı itiraz vardır, a b
n o t a s y o n u n u n g ö r ü n ü ş t e değişken önermelere uygulanması,
örneğin, " h e r x için, (j)x" önermesinin, (|)x b ü t ü n x ' l e r için doğru
olduğunda doğru v e (|)x bazı x ' l e r için yanlış olduğunda yanlış
olacağını d ü ş ü n ü r s e k açık h a l e gelir. Bazı v e bütün'ün, uygun
görünüşte değişken n o t a s y o n u n d a eşzamanlı olarak b u l u n d u ğ u n u
görüyoruz. N o t a s y o n ,
(x)(|)x için: a-(x)-.a (j)xb.-(3x)-b ve
(3x)(|)x için: a-(3x)-.a (j)xb.-(x)-b'dir.
Eski tanımlar şimdi totolojik hale gelir.
Ö r n e ğ i n x R y b i ç i m i n i n önermelerini ortaya k o y d u ğ u m tarza
yönelik ç o k doğal bir itiraz şudur: bununla, açıkça c R d ' n i n
a R b ' y l e ortak sahip olduğu şeye de, a R b ' y l e ortak sahip olan
( 3 x , y ) x R y ve b e n z e r i türden önermeler ifade edilmez. Ama x R y
biçiminin ö n e r m e l e r i n i ortaya k o y d u ğ u m u z d a , bu biçimin tikel bir
ö n e m ı e s i n d e n söz etmedik; ve yalnızca b u önermelerin a n l a m ı m
(|)(a,b) biçiminin t ü m önermelerine bağlı kılan herhangi bir şekilde,
bütün (l)'ler için (x,y)(l)(x,y)'yi ö n e s ü r m e y e gereksinim d u y a n z ve
böylelikle işlemimizin geçerliliği sağlanır.

V. SEMBOLIZMIN ILKELERI: BIR SEMBOLDE


SEMBOLLEŞTIREN. OLGULARA KARŞıLıK
OLGULAR

Yalnızca nesnelerin isimlerini içeren türden sembollerin


k a r m a ş ı k o l d u ğ u n u ve b u yüzden "(x,(|))(l)x" ya da " ( 3 x , y ) x R y " n i n

Krş., yukanda, s. 117-118.


yalın olması gerektiğini kabul e t m e k kolaydır. O zaman bunların
ilkini bir biçimin ismi ve ikincisini bir b a ğ m t ı n m ismi olarak
adlandırmak doğaldır. Ama bu durumda, örneğin
" ' - ( 3 x , y ) . x R y ' n i n anlamı nedir? Bir isimden ö n c e " d e ğ i l "
koyabilir miyiz?
Karşılıklı tanımlanamazlık, tanımlanamayanlara henüz
ulaşılmadığını gösterir. [Krş., 5.42] Mantığın
t a m m l a n a m a y a n l a r m m birbirlerinden bağımsız olması gerekir.
E ğ e r bir t a n ı m l a n a m a y a n ortaya konulursa, onun bulunabileceği
t ü m bileşimlerin d e ortaya k o n u l m a s ı gerekir. B u yüzden, onu,
ö n c e bir bileşim için, sonra bir diğeri için ortaya koyamayız;
örneğin eğer xRy biçimi ortaya konulmuşsa, b u n d a n sonra onun,
a R b biçiminin önermelerinde, " ( 3 x , y ) x R y " ve başkaları gibi
önermelerdekiyle t a m a m e n aynı şekilde anlaşılması gerekir. O n u
ilkin bir durumlar sınıfı için, sonra bir diğeri için ortaya
k o y m a m a m ı z gerekir; çünkü eğer onun anlamı her iki d u r u m d a
aynıysa ve her iki d u r u m d a sembolleri bileştirmenin aynı tarzını
kullanma zemini olmayacaksa, o kuşkulu olarak kalacaktır.
Kısacası tanımlanamayan sembollerin ve sembollerin
birleşimlerinin ortaya konulması konusunda, Frege'nin
sembollerin tanımlar yoluyla ortaya konulması k o n u s u n d a
söylediklerinin aynısı, mutatis mutandis"^ geçerlidir. [Krş., 5.451]
A y n ı kanıtın farklı k o n u m l a r d a bulunduğu önermelerden
v a z g e ç m e k olanaksızdır. (j)(a,a)'nın yerine, (l)(a,b).a = b ' n i n
k o n u l m a s ı açıkça yararsızdır.
İki nesneyi, aynı isimle, a m a iki betimleme tarzıyla farklı
şekilde b e t i m l e m e m i z bu nesnelerin ortak karakteristiğini asla
ifade e d e m e z , çünkü isimler istemli olduklarından, aynı z a m a n d a
farklı isimler de seçebilirdik ve o zaman, betimiemelerdeki ortak
öge n e r e d e olacaktı? [Krş., 3.322] Y i n e de insan, bir güçlükte,
d a i m a farklı b e t i m l e m e tarzlarına sığınmaya sürüklenir.
İsimlerin şeyler değil, sınıflar olduğu hatırlanacaktır. " A " , " A "
ile aynı harftir. [Krş., 3.203] B u , h e r sembolik dil için çok önemli
sonuçlara sahiptir.

(Lat.) "Gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra aynen" (ç.n.).


128
Notasyon açısından, bir sembolün her özelliğinin
sembolleştirmediğini gözlemlemek önemlidir. Aynı D-Y
çizelgesine sahip iki moleküler işlevde, sembolleştirenin aynı
olması gerekir. "değil-değil-p"de, " d e ğ i l - p " b u l u n m a z ; çünkü
"değil-değil-p", " p " ile aynıdır ve bu y ü z d e n eğer "değil-p",
"değil-değil-p"de b u l u n d u y s a , o, " p " d e d e bulunacaktır.
Bir k a r m a ş ı k s e m b o l ü n , asla bir tek t a n ı m l a n a m a y a n olarak
ortaya k o n u l m a m a s ı gerekir. B u y ü d e n örneğin hiçbir ö n e r m e
t a n ı m l a n a m a y a n değildir. Ç ü n k ü eğer k a r m a ş ı k sembolün
p a r ç a l a r ı n d a n biri aynı z a m a n d a b a ş k a bir bağlantıda da
bulunursa, orada y e n i d e n ortaya k o n u l m a s ı gerekecektir. V e o, o
z a m a n aynı şeyi ifade e d e c e k midir? T a n ı m l a n a m a y a n l a r ı m ı z ı
ortaya k o y d u ğ u m u z tarzların, yalnızca bu t a n ı m l a n a m a y a n l a r d a n
a n l a m a sahip t ü m önermeleri k u r m a m ı z a o l a n a k v e r m e s i gerekir.
" B ü t ü n " ve "bazı"nın, (sözgelimi) önceden ortaya konulduğu gibi
" b ü t ü n " ve " x R y " d e n , "(x,y).xRy"yi k u r m a y ı olanaklı kılacak bir
tarzda ortaya k o n u l m a s ı kolaydır.
" ' a R b ' k a r m a ş ı k i m i " , a ' n m b ' y l e R bağıntısı içinde yer
aldığını söyler değil; a m a a ' n m , b ' y l e belirli bir bağıntı içinde yer
aldığını, a R b olduğunu söyler" d e m e k gerekir. [Krş., 3.1432]
Y a l n ı z c a olgular anlamı dile getirebilir, bir isimler sınıfı b u n u
yapamaz. [Krş., 3.142] Bu kolayca gösterilir. aRb'de,
sembolleştiren k a r m a ş ı k değildir, a s e m b o l ü n ü n b sembolüyle
belirli bir bağıntı içinde yer alması olgusudur. B ö y l e c e olgular,
olgularla sembolleştirilir ya da d a h a doğrusu: belirli bir şeyin
s e m b o l d e d u r u m olması, belirli bir şeyin d ü n y a d a d u r u m olduğunu
söyler.

VL TİPLER

Hiçbir ö n e r m e kendisi h a k k ı n d a bir şey söylemez, ç ü n k ü


ö n e r m e sembolü, ö n e r m e n i n kendisinde içerilemez; bu, mantıksal
tipler teorisinin temeli olmahdır. [Krş., 3.332]
" B i r e y s e l " , "tikel", " k a r m a ş ı k " v b . ' n i n ilksel mantıksal
tasarımlar o l d u ğ u n u v a r s a y m a k kolaydır. Russell, örneğin,
" b i r e y s e l " ve " m a t r i k s " "ilksel tasarımlardır" der. B u hata,
tahminen genel i m yerine değişkenlerin yerleştirilmesiyle, sanki
m a n t ı ğ m , karmaşıklıktan başka t ü m niteliklerden yoksunlaşmış
şeylere d e ğ i n i y o r m u ş gibi g ö r ü n m e y e başladığı olgusuyla
açıklanacaktır. Sembollerin t a m m l a n a m a y a n l a r m m {Urbilder von
Zeichen) yalnızca genellik imi altında bulunduğunu, asla o n u n
dışında bulunmadığını unutuyoruz.
Bir şey hakkında t a n ı m l a n a m a y a n bir şey söyleyen her önerme,
bir özne-yüklem önermesidir; iki şey hakkında t a n ı m l a n a m a y a n
bir şey söyleyen her önerme, bu şeyler arasındaki ikili bir
bağıntıyı dile getirir, vb. B u y ü z d e n yalnızca bir isim ve bir
t a n ı m l a n a m a y a n b i ç i m içeren her ö n e r m e bir özne-yüklem
önermesidir, vb. Bir t a n ı m l a n a m a y a n sembol, yalnızca bir isim
olabilir ve bu yüzden, bir atomik önermenin sembolü aracılığıyla,
o n u n bir ö z n e - y ü k l e m önermesi olup olmadığını bilebiliriz.
Bir ö n e r m e kendisinde b u l u n a m a z . Bu, tipler teorisinin temel
gerçeğidir. [Krş., 3.332] Bir ö n e r m e d e , t ü m t a m m l a n a m a y a n l a r
değişkenlere dönüşür, o z a m a n geriye t ü m önermeleri içermeyen,
a m a bir t a m tipi içeren bir önermeler sınıfı kalır. Bir (|)(a)
önermesinin bir a oluşturucu öğesini bir değişkene çevirirsek, o
z a m a n bir p [(3x). ^x = p] sınıfı vardır. G e n e l d e bu sınıf, istemli
bir uylaşımla, hala "(l)x" ile ifade ettiğimiz şeye bağımlıdır. A n c a k
anlamı istemli olarak belirlenen t ü m bu sembolleri değişkenlere
dönüştürürsek, hala b u tür bir sınıf vardır. A m a bu, şimdi herhangi
bir uylaşıma bağımlı değildir, yalnızca "(t)x" sembolünün doğasına
bağımlıdır. [Krş., 3.315]
İmlerin b e n z e r olduğu iki tarz vardır: " S o k r a t e s " ve " P l a t o n "
isimleri benzerdir: onların her ikisi d e isimdir. A m a o n l a n n ortak
sahip oldukları her n e olursa olsun, " S o k r a t e s " ve " P l a t o n " ortaya
k o n u l m a d a n ö n c e ortaya k o n u l m a m a s ı gerekir. Aynısı bir özne-
y ü k l e m biçimine d e uygulanır, vb. B u yüzden şey, ö n e r m e , özne-
y ü k l e m biçimi, vb. t a m m l a n a m a y a n l a r değildirler, yani tipler
t a m m l a n a m a y a n l a r değildir.
Bir şey h a k k ı n d a t a n ı m l a n a m a y a n bir şey söyleyen her ö n e r m e
bir ö z n e - y ü k l e m önermesidir, vb. B u yüzden, eğer y a l m z c a bir
isim ve bir b i ç i m içerdiğini bilirsek, bir özne-yüklem önermesini
kavrayabiliriz, vb. B u tiplerin k u r u l u ş u n u verir. B ö y l e c e bir
ö n e r m e n i n tipi, bir tek sembolü aracılığıyla kavranabilir.
Bir doğru görünüşte-değişken n o t a s y o n u n d a özsel olan şey
şudur: (1) o, bir ö n e r m e tipinden söz etmelidir, (2) bu tipin bir
önermesinin hangi bileşenlerinin (biçimler ya da oluşturucu
öğeler) değişmezler olduğunu göstermelidir. ((|)).(l)!x'i ele alalını.
O z a m a n , y u k a n d a k i l e r l e , (|)'nin yerini aldığı sembollerin, tipi
belirlemek için yeterli olan türünü betimlersek, otomatik olarak
"((l)).(l)!x", b u b e t i m l e m e y l e u y u m l u olamaz, çünkü o, "(|)!x"i içerir
ve b e t i m l e m e (|)!x türünün sembolleri içinde semboUeştiren her
şeyi betimlemelidir. E ğ e r b e t i m l e m e bu şekilde tamamlanırsa, kısır
döngüler, örneğin (x)(l)'nin bir ö z n e - y ü k l e m önermesi olduğu
yerde ((î)).(x)(()'nin bulunabilmesi k a d a r az bulunacaktır.
Bir mantıksal tipi bir diğerinden, birinin üyelerine diğerinin
üyeleri için olumsuzladığımız bir nitelik yükleyerek asla
ayırdedemeyiz. Tipler, (sürekli yapıldığı gibi) birinin b u
niteliklere sahip olduğu, ama diğerinin şu niteliklere sahip olduğu
söylenerek birbirinden asla ayırdedilemezler, çünkü bu, her iki
tipin t ü m b u niteliklerinin ö n e s ü r ü l m e s i n d e bir anlam olmasını
öngörektirir. [Krş., 4.1241] V e b u n d a n , en azından, bu niteliklerin
tipler olabileceği, a m a onların önesürümde bulundukları
nesnelerin kesinlikle o l a m a y a c a ğ ı s o n u c u çıkar.
EK II
NORVEÇ^DE G. E. MOORE'A YAZDIRILAN
NOTLAR
Nisan 1914

M A N T I K S A L sözde önermeler, dilin ve bu yüzden Evren'in


mantıksal niteliklerini gösterir, ama hiçbir şey söylemezler. [Krş.,
6.12]
Bu, yalnızca onlara bakmakla bu nitelikleri görebileceğin
anlamına gelir; oysa, uygun bir önermede, önermeye bakarak
neyin doğru olduğunu göremezsin. [Krş., 6.113]
Bu niteliklerin ne olduğunu .^öyZ^mek olanaksızdır, çünkü bunu
yapmak için, söz konusu niteliklere sahip olmayan bir dile
gereksinim duyacaksın ve bunun uygun bir dil olabilmesi
olanaksızdır. Mantık-dışı bir dil kurmak olanaksızdır.
Söylenebilen her şeyi dile getirebilen ya da söyleyebilen bir
dile sahip olabilmen için, bu dilin belirli niteliklere sahip olması
gerekir; ve bu durum olduğunda, onun bunlara sahip olduğu bu
dilde ya da herhangi bir dilde artık söylenemez.
Mantık-dışı bir dil, örneğin bir olayı güç bir duruma
sokabileceğin bir dil olacaktır.
Bu yüzden her şeyi dile getirebilen bir dil, dünyanın belirli
niteliklerini, kendisinin sahip olması gerektiği bu niteliklerle
yansıtır; ve mantıksal sözde-önenneler sistematik bir şekilde bu
nitelikleri gösterirler.
Mantıksal önermeler bu nitelikleri genellikle şöyle gösterir:
biz, bir sembol türünün belirli bir betimlemesini veririz; belirli
şekillerde bileşen b a ş k a sembollerin, bu betimlemenin bir
s e m b o l ü n ü verdiklerini keşfederiz; ve onların bu semboller
' h a k k ı n d a bir şey gösteriyor olduklarını.
Bir kural olarak, olağan mantıkta [verili] betiııdeme bir totoloji
beîîinlemesidir; a m a başkaları, eşit biçimde pekâlâ örneğin
çelişmeyi gösterebilir. [Krş., 6.1202]
H e r gerçek ö n e r m e , söylediği şeyden başka, E v r e n hakkında
bir şeyi gösterir: çünkü, o hiçbir m a n a y a sahip değilse.
kullanılamaz; ve eğer bir m a n a y a sahipse, Evrenin bazı mantıksal
niteliklerini yansıtır.
Örneğin, ^a.,^a. Z) \(/a,\|/a'yı ele alalım. Yalnızca bu ü ç ü n e
bakmakla, 1 ve 2 ' d e n sonuç olarak 3 ' ü n çıktığını görebilirim; yani
bir mantıksal önermenin, yani 0a . (t)a 3 \|/a : D : \|/a önermesinin
doğruluğu olarak adlandırılan şeyi görebilirim. A m a bu bir
ö n e r m e değildir, a m a onun bir totoloji olduğunu görerek, üç
ö n e r m e y e b a k m a k l a d a h a önce g ö r d ü ğ ü m şeyi görebilirim: fark,
şimdi o n u n bir totoloji O L D U Ğ U N U görmemdir. [Krş., 6.1221]
Yukarıdakini a n l a m a k için, bir sembolün, bir totoloji olmak
için hangi niteliklere sahip olması gerektiğini söylemek istiyoruz.
B u n u bir çok yolla söylemek olanaklıdır:
B u yollardan biri, belirli semboller vermektir; sonra onları
birleştirme kurallarının bir dizisini vermek; ve sonra şöyle demek:
verili kurallardan birine göre onları bileştirerek b u sembollerden
oluşturulan herhangi bir sembol bir totolojidir. B u , açıkça b u yolla
elde edeceğin sembol türü hakkında bir şey söyler.
Şu, eski mantığın gerçek işlemidir: o, sözde ilksel önermeler
verir; sözde t ü m d e n g e l i m kuralları; ve sonra k u r a l l a n önermelere
uygulayarak elde ettiğin şeyin, tanıîladığm bir mantıksal önenne
olduğunu söyler. D o ğ r u olan, o n u n elde ettiğin önermelerin türü
hakkında sana bir şey söylemesi, yani b i l e ş i m k u r a l l a n y l a ilk
sembollerden türetilebilmesidir (= bir totolojidir).
B u yüzden bir mantıksal ö n e r m e n i n bir başkasından mantıksal
sonuç olarak çıktığını söylersek, bu, bir gerçek önermenin bir
başkasından mantıksal sonuç olarak çıktığını söylemekten
t a m a m e n farklı bir şey ifade eder. Ç ü n k ü bir mantıksal önermenin
sözde kanıtı onun doğruluğunun kanıtı değildir (mantıksal
önermeler n e doğru n e d e yanlıştırlar), a m a onun bir mantıksal
ö n e r m e olduğunu tanıtlar (= totolojidir). [Krş,, 6.1263]
Mantıksal önermeler, kanıt biçimleridir: bir (ya da daha fazla)
ö n e r m e d e n , bir ya da daha fazla ö n e r m e n i n sonuç olarak çıktığını
gösterirler. [Krş., 6.1264]
Mantıksal önermeler bir şeyi gösterir, çünkü onların ifade
edildikleri dil, 5Ö3;/^nebilen her şeyi söyleyebilir.
Dille gösterilebilon, ama söy/enemeyen şey arasmdaki b u aynı
ayrım, tipler hakkında — ö r n e ğ i n , şeyler, olgular, nitelikler,
bağıntılar arasındaki fark h a k k ı n d a — hissedilen güçlüğü açıklar.
M ' n i n bir şey olduğu söylenemez, bu saçmadır: a m a bir şey " M "
sembolüyle gösterilir. Aynı şekilde, bir önermenin bir ö z n e -
y ü k l e m ö n e r m e s i olduğu söylenemez: a m a sembolle gösterilir.
B u y ü z d e n bir tipler T E O R İ S İ olanaksızdır. Sen yalnızca
semboller h a k k ı n d a konuşabilecekken, o, tipler hakkında bir şey
s ö y l e m e y e çalışır. A m a semboller h a k k ı n d a söylediğin şey bu
s e m b o l ü n şu tipe sahip olduğu değildir ki bu, aynı n e d e n d e n
dolayı s a ç m a olacaktır: a m a sen basitçe şunu söylersin: sembol
budur, bir yanlış anlamayı ö n l e m e k için. Örneğin, " a R b " d e , R bir
sembol değildir, a m a R ' n i n bir i s i m ve bir diğeri arasında olması
semboUeştirir. B u r a d a şunu söylemiş değiliz: hu sembol b u tipe
değil şu tipe aittir, a m a yalnızca şunu: bu sembolleştir ve şu
sembolleştirmez. B u , yine aynı hataya yol açıyor görünür, ç ü n k ü
"semboUeştirir", "tipik b i ç i m d e muğlaktır". D o ğ r u ç ö z ü m l e m e
şudur: " R " özel i s i m değildir ve " R " n i n " a " ve " b " arasında yer
alması bir bağıntıyı dile getirir. B u r a d a " v e " ile bağlanan iki farklı
tip önermedir.
Örneğin, bir özne-yüklem ö n e r m e s i n d e , eğer o, genelde
herhangi bir m a n a y a sahipse, ö n e r m e y i anlar anlamaz onun doğru
m u y o k s a yanlış mı olduğunu b i l m e m e n e karşın, b u biçimi
g ö r d ü ğ ü n açıktır. " M , bir şeydir" biçiminin önermeleri o/salar
bile, onlar gereksiz (totolojik) olacaklardır, çünkü b u n u n
s ö y l e m e y e çalıştığı şey, " M " y i g ö r d ü ğ ü n d e zaten görünen bir
şeydir.
Y u k a r ı d a k i " a R b " ifadesinde, y a p m a k istediğimiz şey t ü m
b e n z e r s e m b o l l e r d e n söz etmekken, b u tikel " R " d e n söz ettik.
Şöyle demeliyiz: bu biçimin hiçbir s e m b o l ü n d e " R " y e tekabül
e d e n şey, bir özel isim değildir ve ["R", " a " ve " b " arasında yer
alır] olgusu, bir bağıntıyı dile getirir. B u s a ç m a ö n e s ü r ü m l e ifade
e d i l m e y e çalışılan şey şudur: b u gibi semboller belirli bir tipe
aittir. B u n u söyleyebilirsin, ç ü n k ü b u n u söylemek için ö n c e
s e m b o l ü n n e o l d u ğ u n u g ö r m e n gereldr: ve b u n u b i l m e d e [bu] tipi
ve bu y ü z d e n aynı z a m a n d a semboUeştirilenin tipini de g ö r ü r s ü n .
Y a n i sembolleştireni b i l m e d e , bilinecek o l a n m t ü m ü n ü bilirsin;
sembol hakkında hiçbir şey söyleyemezsin.
Örneğin, şu iki önermeyi düşünelim: (1) "Burada
semboUeştiren bir şeydir", (2) "Burada semboUeştiren b i r
bağmtısal olgudur (= bağıntı)". Bunlar iki n e d e n d e n dolayı
saçmadır: (a) " ş e y " ve "bağıntı"dan söz ederler; (b) bunlardan
aynı biçimdeki ö n e r m e l e r d e söz ederler. E ğ e r uygun biçimde
çözümlendiyseler, b u iki önermenin t a m a m e n farklı biçimlerde
dile getirilmeleri gerekir v e n e " ş e y " n e d e "bağıntı" sözcüğünün
b u l u n m a m a s ı gerekir.
Şimdi, "şey", " b a ğ ı n t ı " vb. sözcüklerin bulunduğu önermelerin
nasıl uygun b i ç i m d e çözümleneceklerini göreceğiz.
(1) (l)x'i ele alalım. " 0 x ' d e , bir şey sembolleştiriyor"un
anlamını açıklamak istiyoruz. Ç ö z ü m l e m e ş u d u r : —
( 3 y ) . y sembolleştirir. y = " x " . "(|)x"
["x", "y"nin ismidir: "0x" = "'(!)x", " x " i n solundadır' v e "0x"i
söyler.]
İyice dikkat edilsin ki, " x " , b u gerçek y çizgisinin ismi olamaz,
ç ü n k ü bu, bir şey değildir: a m a bir şey'm ismi olabilir; v e
yaptığımız şeyin, aslında bir şey'in bir diğerinin solunda
olmasından m e y d a n a gelen, bir şey'in semboUeştiriidiği bir ideal
sembolün söylenmesiyle neyin ifade edileceğini açıklamak
o l d u ğ u n u a n l a m a m ı z gerekir.
(İyice dikkat edilsin. (3y).(|)y ifadesinde, insan, b u n u n " . . . gibi
bir şey vardır" anlamına geldiğini söylemek eğilimindedir. A m a
aslında " . . . gibi bir y vardır" d e m e m i z gereldr; y ' n i n b i z i m neyi
kastettiğimizi ifade etmeyi sembolleştirdiği gerçeği.
Genelde: b u tür önermeler çözümlendiklerinde, "şey", "olgu",
vb. sözcükler kaybolacakken, onların yerine, konuşuyor
olduğumuzla aynı b i ç i m d e yeni bir sembol ortaya çıkacaktır; ve
b ö y l e c e yerine k o y m a y l a bir tür önermeyi bir diğer türden
çıkMamayacağmnz derhal açık olacaktır.
Dilimizdeki isimler şeyler değildir: biz onların n e olduklarını
bilmeyiz: t ü m bildiğimiz, oniarm bağıntılar, vb», v b / d e n farklı bir
tipe ait olduldandır. B i r b a ğ m t m m bir sembolünün bu tipi, l a s m e n
[bir] şeyin [bir] sembolünün tipiyle kararlaştırılır, çünkü bir
sonraki tipin bir sembolünün onda bulunması gerekir.
İyice dikkat edilsin ki, örneğin "Moore iyidir" gibi herhangi bir
sıradan önermede, bu, "Moore''un "iyi"nin solunda olduğunu
gösterir ve söylemez; ve burada gösterilen şey başka bir önerme
aracılığıyla söylenebilir. Ama bu yalnızca gösterilen şeyin istemli
olan parçasına uygulanır ve onun bunlara sahip olduğu hiçbir
önermede söylenemez.
Sembolleştirenin "R"nin "a" ve "b" arasında olması olduğu
"aRb" biçiminin bir önermesinden söz ettiğimizde, a, R ve b
yalınlar olmadığı için, bu önermenin daha öte
çözümlenebileceğini hatırlamamız gerekir. Ama kesinmiş görünen
şey, onu çözümlediğimizde, onlann diğer iki şey arasında bulunan
bir şeyden meydana geldiği olgusuna göre, sonuçta aynı biçimin
önermelerine ulaşacağımızdır.
İçinde belirli isimler ve bağıntılar bulunan herhangi bir
çözümlenemeyen öneraıeyi bilmeksizin, bir önermenin genel
biçiminden nasıl söz edebiliriz? Bunu yapmada bizi haklı kılan
şey, bu türün çözümlenemeyen herhangi bir önermesini
bilmememize karşın, yine de (3x, y, R).xRy biçiminin bir
önermesiyle (ki bu çözümlenemez) kastedilen şeyi, xRy biçiminin
hiçbir önermesini bilmesek bile, anlayabilmemizdir.
İçinde belirli isimler ve bağıntılar bulunan çözümlenemeyen
herhangi bir önermeye sahipsen (ve çözümlenemeyen önerme ^
içinde yalnızca temel semboller = toplanamayan semboller
bulunan önerme), o zaman ondan, her zaman belirli isimler ve
bağıntılar içerse de çözümlenemeyen (3x, y, R).xRy biçiminin bir
önemesini kurabilirsin.
(2) Burada söz konusu olan aşağıdaki şekilde ortaya
konulabilir. (|)a ve (j)A'yı ele alalım: ve "cj)a'da, bir şey ve (|)A'da bir
karmaşık vardır" ifadesiyle ne demek istendiğini soralım?
(1) demektir ki: (3x). (j)x.x = a
(2) demektir ki: (3x, = \|/x . <j)x/^

^, Frege'nin hır Argumenîstelle (kanıt-yeri) işaretidir, w'ııin bir


Funktionsbııchstabe (işlev-imi) olduğunu göstermektedir, (ed.)
Mantıksal önermelerin kullanımı. Kendisine b a k a r a k bir
totoloji olduğunu göremeyeceğin kadar karmaşık bir ö n e r m e y e
sahip olabilirsin; a m a totolojiler k u r m a kuralımıza göre, onun,
belirli başka önermelerden belirli işlemler aracılığıyla
çıkarılabileceğini gösterdin; ve başka türlü göremeyecekken,
böylece, bir şeyin bir diğerinden sonuç olarak çıktığını
görebilirsin. Örneğin, totolojimiz p Z) q biçimindeyse, q ' n u n p ' d e n
sonuç olarak çıktığını görebilirsin; vb.
Bir ö n e r m e n i n Bedeutung'u ona tekabül eden olgudur, örneğin
" a R b " ö n e r m e m i z olsa, ö n e r m e doğruysa, tekabül eden olgu a R b
olgusu olacaktır, yanlışsa - a R b olgusu. Ama h e m " a R b olgusu",
h e m d e " ~ a R b o l g u s u " ç ö z ü m l e n m e s i gereken tam-olmayan
sembollerdir.
Bedeutung bağıntısından başka. Gerçeklikle (geniş anlamda)
bir bağıntıya sahip bir önerme, Bedeutung'\x bilmediğin, yani o n u n
doğru m u yoksa yanlış m ı olduğunu bilmediğin takdirde, onu
a n l a y a m a y a c a ğ ı n gerçeğiyle gösterilir. B u n u , " O , m a n a y a {Sinn)
sahiptir" diyerek dile getirelim.
Bedeutung'un ç ö z ü m l e n m e s i n d e , Sinn'i aşağıdaki şekilde
buluruz:
Ö n e r m e l e r i n gerçeklikle bağıntısını açıklamak istiyoruz.
Bağıntı aşağıdaki gibidir: onun yalınları anlama sahiptir =
y a l m l a n n isimleridir; ve o n u n bağıntıları, bağıntılarla t a m a m e n
farklı bir bağıntıya sahiptir; ve bu iki olgu, b u n l a n ve yalnızca
b u n l a n içeren bir önermeyle gerçeklik arasında zaten bir tür
mütekabiliyet kurar: yani bir ö n e r m e n i n t ü m yalınları bilinirse,
gerçekliğin t a m ö n e r m e y e belirli bir şekilde davrandığını^^
söyleyerek gerçekliği b e t i m L E Y E B İ L E C E Ğ İ M İ Z Î zaten biliriz.
(Bu, biz gerçekliği önermelerle karşılaştırabiliriz d e m e y e varır.
İki çizginin d u r u m u n d a , hiçbir uylaşım olmaksızın onları
u z u n l u k l a n n a g ö r e karşılaştırabiliriz: karşılaştırma otomatiktir.
A m a b i z i m d u r u m u m u z d a karşılaştırma olanağı yalınlarımıza
(isimler ve bağıntılar) anlamlar verdiğimiz uylaşımlara bağlıdır.)

Tahminen "verhält sich zu", yani "bağmtılıdır". (ed.)


138
Geriye yalnızca yalınlarımız hakkındaki şeyin gerçeklik
hakkındaki şeyi söyleyeceğini söyleyerek karşılaştırma m e t o d u n u
sabitlemek kalıyor._Ömeğin, eşit o l m a y a n uzunlukta iki çizgiyi ele
aldığımızı varsayalım: ve d a h a kısa olanın kendi u z u n l u ğ u n d a
olması olgusunun, d a h a uzun olanın kendi u z u n l u ğ u n d a olmasını
ifade ettiğini söyleyelim. O z a m a n d a h a kısa olanın, şimdi
vereceğimiz türün anlamı k o n u s u n d a bir u y l a ş ı m kuracağız.
B u n d a n şu sonuç çıkar: bir ö n e r m e a n l a m a sahip olduğu
z a m a n , o n u n doğru ya da yanlış o l d u ğ u n u söyleyebileceğimiz için,
" d o ğ r u " ve "yanlış", bir ö n e r m e n i n arızi nitelikleri değildir:
aksine, a n l a m a sahip o l m a k doğru y a da yanlış o l m a k anlamına
gelir: doğru ya da yanlış olma, gerçekten de önermenin, b i z i m
o n u n a n l a m a (Sinn) sahip olduğunu söylemekle kastettiğimiz
gerçeklikle bağıntısını oluşturur.
Farklı önermelerin d u r u m u n d a , sanki bu önermelerin olgulara
tekabül ettikleri tarzın t a m a m e n farklı gibi görünmesi gerçeğinden
dolayı, bir ö n e r m e n i n " d o ğ r u " o l d u ğ u n u söylerken neyin
kastedildiğinde ilk bakışta belirli bir muğlaklık varımş gibi
görünür. A m a gerçekten t ü m d u r u m l a r d a ortak olan, onların bir
önermenin genel biçimine sahip olması gerektiğidir. Bir
ö n e r m e n i n genel biçimini v e r m e d e , şeylerin ve bağıntıların
sembollerini bir araya getirme t a r z l a n n m hangi türünün
gerçeklikte b u bağıntılara sahip şeylere tekabül edeceğini (benzer
olacağını) açıklıyorsun. B ö y l e y a p m a d a , bir ö n e r m e n i n doğru
o l d u ğ u n u söylemekle neyin kastedildiğini söylüyorsun; ve b u n u
ilk ve son defa y a p m a n gerekiyor. " B u ö n e r m e m a n a y a sahiptir"
d e m e k , " ' B u ö n e r m e d o ğ r u d u r ' . . . anlamına gelir' demektir, ( " p "
d o ğ r u d u r = " p " . p .Tan. : yalnızca " p " n i n yerine b u r a d a bir
ö n e r m e n i n genel biçimini ortaya k o y m a m ı z gerekir.)^^

D o ğ r u ve yanlışı t a m a m e n aynı d ü z e y d e ele alıyor g ö r ü n d ü ğ ü


için ilk bakışta ab n o t a s y o n u n u n yanlış olması gerekiyormuş gibi

Okur, Wittgenstein'a göre " ' p ' "nin bir isim olmadığını, önerme kurma
olgusunun bir betimlemesi olduğunu hatırlamalıdır. Bkz., yukanda, s. 155-
136. (ed.).
görünür. E ğ e r notasyon doğruysa, kutuplar arasında bir temel fark
olduğunu sembollerin kendilerinden a n l a m a k olanaklı olmalıdır;
ve bu, gerçekte olanaksızmış gibi görünür.
Bir sembolizmin y o r u m u n u n , aynı tip sembollerin farklı bir
y o r u m u n u n verilmesine bağlı o l m a m a s ı gerekir.
Asimetri, bir "totoloji" olarak adlandırdığımız belirli bir
sembol biçiminin bir betimlemesini v e r m e k yoluyla ortaya
konulur. Yalnızca ab~sembolünün betimlemesi, a ve b ' y e göre
simetriktir; a m a b u b e t i m l e m e artı bir totoloji betimlemesini
sağlayan şeyin bir totoloji olması olgusu onlara göre asimetriktir.
(Bir betimlemenin iki s e m b o l e göre simetrik olduğunu söylemek,
birini bir diğerinin yerine koyabileceğimiz ve ancak betimlemenin
aynı kaldığı, yani aynı şeyi ifade ettiği anlamına gelir.)
p.q ve q ' y u ele alalım. p . q ' y u ab n o t a s y o n u n d a yazdığında,
q ' n u n kendisinden bir sonuç olarak çıktığını yalnız bu sembolden
g ö r m e k olanaksızdır, ç ü n k ü eğer doğru-kutbu yanlış olarak
yorumladıysan, aynı sembol, q ' n u n sonuç olarak çıkmadığı pvq
yerine geçecektir. A m a hangi sembollerin totolojiler olduğunu
söylediğin an, b u n u , onların oldukları olgudan ve q ' n u n sonuç
olarak çıktığı orijinal sembolden g ö r m e k derhal olanaklı hale
gelir.
E L B E T T E mantıksal önermelerin hepsi faklı bir şey gösterir:
onların hepsi, aynı şekilde, yani totolojiler o l m a l a n olgusuyla
gösterirler, a m a onlar farklı totoloj ilerdir v e b u y ü z d e n her bir şeyi
farklı gösterirler.
Sembollerimiz h a k k ı n d a istemli o l m a y a n şey, n e onlar, n e d e
b i z i m verdiğimiz kurallardır; a m a belirli kurallar vererek
ötekilerin sabitîendiği olgusu - mantıksal sonuç olarak çıkar.
[Krş., 3.342]
Böylece, bir çelişme biçimi olduğu kadar bir totoloji biçimi
olarak da ve tersine ele aldığımız biçimi y o r u m l a m a k olanaklı
olacaksa da, onlar mantıksal b i ç i m d e faridıdırlar, çünkü
sembollerin açık biçimi ajmıysa da, onlarda sembolleştirenler
farklıdır ve böylece bir y o r u m d a n semboller hakkında sonuç
olarak çıkan şey, başkasından sonuç olarak çıkandan farklı
olacaktır. A m a a ve b arasındaki fark bir mantıksal b i ç i m farkı
değildir, .şöyle ki, öteki sembollerin yorumları hakkında, tek
başına b u farktan hiçbir şey sonuç olarak çıkmaz. B ö y l e c e ,
örneğin p.q., p v q ab n o t a s y o n u n d a t a m a m e n aynı mantıksal
biçimin sembolleri olarak görünür. A n c a k onlar t a m a m e n farklı
bir şey söylerler; ve eğer n e d e n i n i sorarsanız, yanıt şöyle görünür:
bir d u r u m d a en üsteki çizgi b şekline sahiptir, bir başka d u r u m d a a
şekline. B u n u n l a birlikte, bir totoloji olarak totoloji y o r u m u , bir
mantıksal biçim'in bir yorumudur, belirli bir şeklin bir çizgisine
bir a n l a m verilmesi değildir. Ö n e m l i olan şey, s e m b o l i z m
biçiminin y o r u m u n u n , o n u n mantıksal niteliklerinin bir y o r u m u n u
v e r m e k yoluyla sabitleştirilmesi gerektiğidir, belirli çizgilere
y o r u m l a r v e r m e k yoluyla değil.
M a n t ı k s a l değişmezler, değişkenlere dönüştürülemez: ç ü n k ü
onlarda sembolleştiren şey aynı değildir. Bir değişkenin y e r i n e
geçebilen t ü m semboller, aynı şekilde semboUeştirir.
B i z bir s e m b o l ü betimler ve istemli olarak " B u b e t i m l e m e n i n
bir sembolü, bir totolojidir" deriz. V e sonra, h e m aynı
b e t i m l e m e y i yanıtlayan herhangi bir diğer sembolün bir totoloji
olduğu, h e m d e aynı b e t i m l e m e y i yanıtlamayan herhangi bir
s e m b o l ü n bir totoloji olmadığı d o ğ r u d a n sonuç olarak çıkar. Y a n i ,
bu b e t i m l e m e n i n herhangi bir s e m b o l ü n ü bir totoloji olarak
sabitledik; v e b u sabitleniş, artık h e r h a n g i bir b a ş k a s e m b o l ü n b i r
totoloji olup olmadığına göre istemli değildir.
Bir totoloji olan ve o l m a y a n şeyi b ö y l e c e sabitledikten sonra,
a-b bağıntısının geçişli o l d u ğ u n u istemli olarak y e n i d e n
sabitleyerek, b u iki gerçekten, " p = ~ ( ~ p ) " n i n bir totoloji o l d u ğ u
s o n u c u n a varabiliriz. Ç ü n k ü --(-p) = a-b-a-p-b-a-b. Söz k o n u s u
olan şudur: a-b-a-p-b-a-b'nin a-p-b'yle aynı sembol olduğu
s o n u c u n a ulaştığımız akıl y ü r ü t m e süreci, onun anlamının aynı
o l d u ğ u n u kendisiyle keşfettiğimiz, yani b-a-p-b-a ise, o z a m a n a-
p - b değil, a-b-a-p-b-a-b ise, o z a m a n b-a-p-b-a değil, öyleyse a-b-
a-p-b-a-b ise o z a m a n a-p-b şeklinde akıl yürüttüğümüz yerdekiyle
t a m a m e n aynıdır.
a - b ' n i n geçişli olduğu olgusundan, a-b-a'ya sahip o l d u ğ u m u z
yerde, birinci a ' n m , b ' y l e ikincisiyle aynı bağmtıya sahip olduğu
sonuç olarak çıkar. B u , tıpkı a-doğru, b-yanlışı i m a e d e r v e b -
yanlış, c-doğruyu ima eder gerçeğinden, a - d o ğ m n u n , c-doğruyu
ima ettiğine u l a ş m a m ı z gibidir. V e bir totoloji betimlemesini
sabitleyerek, p = ~ ( ~ p ) ' n i n bir totoloji olduğunu görebileceğiz.
Belirli bir kural verildiğinde, bir sembolün totolojik olması bir
mantıksal doğruluğu gösterir.

a\ - p - b

B u sembol ya bir totoloji ya da bir çelişme olarak


yorumlanabilir.
Onun bir çelişme olarak değil, bir totoloji olarak
yorumlanacağını kararlaştırmada, a ve b ' y e bir anlam
y ü k l e m i y o m m ; yani onların farklı şeyleri, a m a aynı tarzda
semboUeştirdiklerini söylüyorum. Y a p t ı ğ ı m şey, a-kutbunun t a m
sembolle bağlantılı olduğu tarzın, sembol bir çelişme olarak
yorumlansaydı semboUeştireceği tarzdan farklı bir tarzda
semboUeştirdiğini söylemektir. V e yalnızca bağlantının hangi
tarzlarda sembolleştirildiğini göstermek için, a ve b çizgilerini
ekliyorum; böylece aynı çizgi, başka bir sembolde mukabil yerin
neresinde bulunursa bulunsun, orada bağlantının aynı tarzda
sembolleştirmesi d e açık olabilir.
Elbette, herhangi bir ab-işlevini iki dış kutbu hiç
kullanmaksızm, örneğin yalnızca b-kutbunu atlayarak
semboUeştirebilirdik; ve b u r a d a sembolleştirecek olan şey,
önermelerin iç kutuplarının üç çiftinin, öteki kutuplar a-kutbuyla
bağlantılı değilken, a-kutbuyla belirli bir şekilde bağlantılı olması
olacaktır. V e böylece a ve b çizgileri arasındaki fark, onları
kullandığımız yerde, bir d u r u m d a ve diğerinde semboUeştiren
şeylerin farklı bir d u r u m u olduğunu gösterir: bir d u r u m d a belirli iç
kutuplar bir dış kutupla belirli bir tarzda bağlıdırlar, diğerinde
değilÛİYler.
ö r n e ğ i n , ya a-kutbunu atlayarak ya da b - k u t b u n u atlayarak,
hangi b i ç i m e k o y a r s a k k o y a l ı m bir totoloji sembolü, her z a m a n bir
ç e l i ş m e s e m b o l ü olarak kullanılabilecektir.
~ x ' i n anlamsız o l m a nedeni, basitçe s e m b o l ü n e hiçbir
a n l a m v e r m e m e m i z d i r . Y a n i , (|)x ve (|)p aynı tipe aitmişler gibi
g ö r ü n m e l e r i n e karşın, öyle değildirler, ç ü n k ü ~ x ' e bir a n l a m
v e r m e k için, bir niteliğine sahip olmanız gerekecektir. (j)^'de
semboUeştiren şey, (|)'nin bir özel ismin solunda yer alıyor
olmasıdır ve açıkça b u - p ' d e böyle değildir. İçinde bir niteliğin
ismi (kabaca s ö y l e m e k gerekirse) bulunan t ü m ö n e r m e l e r için
ortak olan şey, b u ismin bir isim-biçimmm solunda yer almasıdır.
Örneğin, " A b r a k a d a b r a vSokrates"in bir a n l a m a sahip olmasına
asla ihtimal verilmeyecekken, "Platon S o k r a t e s " i n bir anlamca
sahip olabilirmiş gibi g ö r ü n m e s i n i n nedeni, " P l a t o n " u n bir a n l a m a
sahip o l d u ğ u n u b i l m e m i z d e n ve b ü t ü n d e y i m i n bir a n l a m a sahip
olabilmesi için gerekli olanın, " P l a t o n " u n bir a n l a m a sahip
olabilmesi değil, a m a " P l a t o n " u n bir ismin solunda olmasının bir
anlama sahip olabilmesi o l d u ğ u n a dikkat etmememizden
dolayıdır.
" Y e ş i l o l m a m a n ı n niteliği yeşil değildir"in saçma olmasının
n e d e n i , yalnızca "yeşiF'in bir ismin sağında yer alması olgusuna
a n l a m v e r m e m i z d e n dolayıdır; ve "yeşil o l m a n ı n niteliği" açıkça
bu değildir.
(|), m u h t e m e l e n bir niteliğin s e m b o l ü n ü n solunda (ya da onunla
herhangi b a ş k a bir bağıntı içinde) yer alamaz. Ç ü n k ü bir niteliğin
sembolü, örneğin V|/x, \|/'nin bir isim biçiminin s o l u n d a yer alıyor
ve bir b a ş k a (|) s e m b o l ü n ü n , m u h t e m e l e n b u tür bir olgunmı
solunda yer alamıyor olmasıdır: b u olabilseydi, m a n t ı k dışı bir dile
sahip olabilirdik ki, b u olanaksızdır.
p yanlıştır = ~ ( p d o ğ r u d u r ) T a n .
V, Z) vb. g ö r ü n ü ş t e mantıksal b a ğ m t ı l a n n , ayraçlara, noktalara
g e r e k s i n i m d u y m a l a r ı , yani "sıra"lara sahip olmaları ç o k
önemlidir; ki b u k e n d i başına onların bağıntılar olmadıklarını
gösterir. B u gerçek, ç o k evrensel olduğu için g ö z d e n kaçırılmıştır
— o n u b u kadar ö n e m l i kılan t a m şey. [Krş., 5.461]
Bir ö n e r m e y l e bir diğeri a r a s m d a içsel bağmtılar vardu:; a m a
bir ö n e r m e bir diğer önermeyle, bir ismin oluşturucu öğesi olduğu
ö n e r m e y l e sahip olduğu ve b u ismin o ö n e r m e d e " b u l u n d u ğ u "
söylenerek ifade edilmesi gereken içsel b a ğ m t ı y a sahip olamaz.
B u a n l a m d a bir ö n e r m e bir diğerinde " b u l u n a m a z " .
îçsel bağıntılar, önermelerde dile getirilemeyen, a m a t ü m ü
kendilerini sembollerde gösteren ve sistematik olarak totoloj ilerde
sergilenebilen tipler arasındaki bağıntılardır. Onları "bağıntılar"
olarak adlandırmaya başlamamızın nedeni, mantıksal önermelerin
onlarla, uygun bağmtısal önermelerin bağıntılarla sahip
olduklarına b e n z e r bir bağıntıya sahip o l m a l a n d ı r . Ö n e r m e l e r
birbirleriyle ç o k farklı içsel bağıntılara sahip olabilirler. Bize bir
önermeyi bir diğerinden çıkarma olanağı kazandıran birisi şudur:
sözgeHmi, onlar (l)a ve (|)a D \|/a iseler, o z a m a n (|)a. (t)a 3 \|/a: Z): \|/a
bir totolojidir.
Özdeşlik sembolü, bir işlev ve onun kanıtı arasındaki içsel bağı
dile getirir: yani, (|)a = (3x). (|)x. x = a.
(3x). (|)x. X = a ' n m doğruluğunun koşulları, şöyle denilerek
sırayla dile getirilirse: örneğin, (3x). (|)x. x = a için ve sonra aynı
z a m a n d a (|)a için, eğer şöyle ve şöyle ise b u doğrudur; ve eğer
şöyle ve şöyle ise b u yine doğrudur, vb.; (3x). (])x. x = a : = : (l)a
önermesi bir totoloji olarak görülebilir. M e s e l e y i bu şekilde ifade
etmenin kendisi, ab n o t a s y o n u n u n daha düzgün bir çevirisi olan
kullanışsız bir notasyondur.
Bir s e m b o l d e sembolleştiren şey, mantık kuralları =
sembollerin m a n i p ü l a s y o n l a n n m sözdizimsel k u r a l l a n n a göre
o n u n yerine konabilen bütün semboller için ortak olandır. [Krş.,
3.344]
Bir ö n e r m e n i n bir m a n a y a {Sinn) sahip olup olmadığı sorusu,
onun bir oluşturucu öğesine ilişirin bir diğer önermenin
doğruluğuna asla bağımlı olamaz. Örneğin, (x) x = x ' i n m a n a y a
{Sinn) sahip olup olmadığı, (3x)x = x ' i n doğru olup olmadığı
sorusuna asla bağımlı olamaz. Bu, gerçekliği hiç betimlemez ve
bu yüzden yalnızca sembollerle ilgilidir; ve onların
sembolleşîirmelen gerektiğini söyler^ neyi semboUeştirdiklerini
değil.
N o k t a ve ayraçların semboller oldukları açıktır ve herhangi bir
bağımsız a n l a m a sahip olmadıkları açıktır. B u yüzden, sözde
"mantıksal değişmezler"i u y g u n b i ç i m d e ortaya k o y m a k için,
onların tüm olanaklı birleşimlerinin genel notasy o n u n u = bir
ö n e r m e n i n genel biçimini ortaya k o y m a n gerekir. B u şekilde, her
iki ab-işlevini, özdeşliği ve evrenselliği (üç temel değişmez) eş
zamanlı olarak ortaya koyarsın.
p 3 p değişken önermesi, ~(p.~p) değişken önermesiyle özdeş
değildir. B u n a tekabül e d e n evrenseller özdeş olacaktır. -(p.~p)
değişken önermesi, ~ ( p . q ) ' n u n dışında, - p ' y i q ' n u n yerine
k o y a r a k bir totoloji elde ettiğini gösterir, oysa diğeri b u n u
göstermez.
(a,b)R, (c,d)S iki farklı bağıntısına sahip olduğunda, b u n u n , a
ve c ve b ve d ya da a ve d ve b ve c arasında bir b a ğ l a ş ı m
kurmadığını k a v r a m a k ç o k önemlidir: n e olursa olsun b ö y l e
k u r u l m u ş hiçbir b a ğ l a ş ı m yoktur. Elbette, aynı bağıntıyla
birleştirilen iki t e r i m çiftinin b u d u r u m u n d a bir b a ğ l a ş ı m vardır.
B u , bir bağmtısal olgunun, bir bağ ( E 2) aracılığıyla birleştirilen
terimler ve bağıntılar içerdiğini k a b u l e d e n teorinin doğru
olmadığını gösterir.
B i r ö n e r m e n i n (ya d a işlevin) b a ş k a bir ö n e r m e d e nasıl
bulunabileceği sorusu ortaya çıkar. Ö n e r m e ya da işlevin kendisi
m u h t e m e l e n b a ş k a sembollerle bağıntı içinde b u l u n a m a z . B u
n e d e n l e işlevleri olduğu gibi isimleri d e aynı a n d a bir ö n e r m e y e
ait genel b i ç i m i m i z içinde ortaya k o y m a m ı z gerekir; isimlerin
işaretleri arasında^^ b u l u n m a s ı ve işlevin isimlerin solunda
b u l u n m a s ı olgusuna a n l a m y ü k l e m e k yoluyla neyin ifade
edildiğini açıklayarak.
Bir anlamda, mantıksal önermelerin "postülalar" oldukları
d o ğ r u d u r —^"talep ettiğimiz" bir şey; ç ü n k ü yeterli bir n o t a s y o n
talep ediyoruz. [Krş., 6.1223]
Bir totoloji (bir mantıksal ö n e r m e değil), örneğin içinde hiçbir
a n l a m a sahip o l m a y a n sözcükler yer alan bir ö n e n n e n i n s a ç m a
olmasıyla aynı m a n a d a s a ç m a değildir. O n d a ortaya çıkan şey.

Muhtemelen "Sheffer işaretleri arasmda".


145
onun t ü m yalm p a r ç a l a r m m anlama sahip olmasıdır, a m a bu,
bunlar arasındaki bağlantılar birbirlerini etkisiz kıldıkları ya da
ortadan kaldırdıkları, hepsi yalnız ilgisiz bir tarzda bağlı oldukları
içindir.

Mantıksal işlevlerin hepsi birbirini öngerektirir. Tıpkı p hiçbir


a n l a m a sahip değilse, - p ' n i n d e hiçbir a n l a m a sahip olmadığını
görebildiğimiz gibi, aynı zamanda, eğer ~ p hiçbir anlama sahip
değilse, p d e hiçbir a n l a m a sahip değildir diyebiliriz. (j)a ve a ' y a
ilişkin durum tamamen farklıdır; çünkü burada (|)a, a'yı
öngerektirdiği halde, a, (j)a'dan bağımsız olarak bir anlama
sahiptir.
Mantıksal değişmezler karmaşık semboller olarak görünür,
a m a öte yandan birbirleriyle değiştirilebilirler. B u yüzden
gerçekten karmaşık değildirler; semboUeştiren, basitçe onların
içinde bileştikleri genel tarzdır.
B i r totolojide sembollerin bileşimi, m u h t e m e l e n o n l a n n
anlamlarının her hangi tek bir tikel bileşimine tekabül e d e m e z
— h e r olanaklı bileşime tekabül eder; ve b u y ü z d e n semboUeştiren,
sembollerin bağlantısı olamaz.
Bir lekenin bir diğerinin bolunda olduğunu ya da bir rengin bir
diğerinden d a h a k o y u olduğunu g ö r m e m gerçeğinden, o n u n b ö y l e
olduğu sonucu ç ı k ı y o r m u ş gibi görünür; ve eğer böyleyse,
yalnızca ikisi arasında içsel bir bağıntı varsa, b u olabilir; ve biz,
ikincinin biçimlinin birincinin biçimlinin bir parçası olduğunu
söyleyerek b u n u ifade edebiliriz. V e böylece, mantıksal yasaların,
d ü ş ü n c e n i n biçimleri ve sezginin u z a m ve z a m a n biçimleri olduğu
iddiasına bir m a n a verebiliriz.
Farklı mantıksal tipler, n e olursa olsun ortak hiçbir şeye sahip
olamazlar. A m a n sayıda yerin bir bağıntısının olanağından ya da
bir ile iki yerleri ve bir ile dört yerleri arasında bir analojiden söz
edebileceğimiz gerçeği, farklı yer sayılarıyla bağıntıların ortak bir
şeye sahip olduklarını, b u yüzden farkın, tip farkı olmadığını, a m a
farklı isimler arasındaki farka — d e n e y i m e bağlı bir ş e y —
benzediğini gösterir. Bu, bir ö n e r m e n i n en genel biçimine
gerçekten ulaştığımızı nasıl bilebileceğimiz sorusunu yanıtlar.
B i z i m yalnızca h e r h a n g i bir yer sayısının t ü m b a ğ m t ı l a n için
neyin ortak o l d u ğ u n u ortaya k o y m a m ı z gerekir.
" B e n p ' y e i n a n ı y o r u m " u n " p " ile bağıntısı, " ' p ' , p ' y i söylüyor
(besagt)"un p ile bağmtısıyla karşılaştırılabilir: Ben'in, "p"nin
olabildiği gibi bir y a l m olabilmesi olanaksızdır. [Krş., 5.542]
EK m
WITTGENSTEIN'IN RUSSELL'A
MEKTUPLARINDAN SEÇMELER, 1912-1920

C a m b r i d g e , 22.6.12.
... M a n t ı k h e n ü z yerine oturmamıştır, a m a bir şey b a n a giderek
d a h a açık hale geliyor: Mantığın önermeleri yalnızca görüşünüşte
değişkenler içerir ve görünüşte değişkenlerin u y g u n açıklaması
olarak ortaya çıkabilen n e olursa olsun, sonuçlarının mantıksal
değişmezlerin olmadığı olması gerekir.
M a n t ı k , herhangi bir başka bilimden tümüyle farklı bir tür
olarak ortaya çıkmalıdır.

1.7.12.
... A ş a ğ ı d a k i öneriyi y a p s a m , b e n i m ç ı l d ı m u ş o l d u ğ u m u
d ü ş ü n e c e k misin?: "(x).(j)x" t a m bir sembol değildir, a m a yalnızca
şu türden bir çıkarsamada a n l a m a sahiptir: h ^x z>x\|/x.(l)(a)'dan,
\l/a sonuç olarak çıkar. Y a d a daha genel olarak: h (x).(|)x.Go(a)'dan
(l)(a) sonuç olarak çıkar. B e n — e l b e t t e — b u k o n u hakkında ç o k
kuşlculuyum, a m a b ö y l e bir şey gerçekten doğru olabilir.

Horchreit, Post H o h e n b e r g , A ş a ğ ı Avusturya. (Yaz, 1912.)


... Şu an b e n i en ç o k rahatsız e d e n şey, görünüşte değişken
meselesi değil, daha ç o k " v " , " D " v b . ' n i n anlamıdır. B u son
sözünü ettiğim sorun — s a n ı r ı m — d a h a da temeldir ve eğer
olanaklıysa, yine d e bir sorun olduğu halde d a h a az bilinir. Eğer
" p v q " g e n e l d e bir karmaşığı ifade ediyorsa — k i b u t a m a m e n
k u ş k u l u d u r — , o zaman görebildiğim kadannca, "v"mn d a h a ö n c e
ü z e r i n d e k o n u ş t u ğ u m u z şekilde bir bağın \m parçası olarak ele
alınması gerekir. Sanırım, b u hipotez altındaki t ü m olanaklı
ç ö z ü m yollarını d e n e d i m ve birisi yapacaksa, b u n u n şu gibi bir şey
olması gerektiği s o n u c u n a ulaştım:
" h p ve h q ' d a n h r sonuç olarak ç ı k a r " önermesini şu şekilde
yazalım: "i(p; q; r ) " . B u r a d a " i " , karmaşıkları bağlayan bir bağdır
( b u n a ç ı k a r s a m a adı verebiliriz).
O z a m a n " h G ı (x,y).v. G I ( U , Z ) " şunu ifade edecek:
" h ( G 1 (x,y), E 1 (z,u), p (x,y,z,u)). İ [ G I (x,y); e ı (z,u); (3 (x,y,z,u)]
h ( G 1 (x,y), (z,u), (x,y,z,u)). i[~G ı (x,y); G ı (z,u); p (x,y,z,u)]
h ( G 1 (x,y), (z,u), (x,y,z,u)). i[G ı (x,y); ~G ı (z,u); P (x,y,z,u)]
h ( G 1 (x,y), (z,u), (x,y,z,u)). i[~G ı (x,y); ~G ı (z,u); p (x,y,z,u)]
h P (x,y,z,u)".
E ğ e r p v q " bir karmaşığı ifade etmiyorsa, o z a m a n Allah biliı
neyi ifade ediyor!!

Ağustos, 1912.
... Şimdi ' p v q ' y a vb. gelince: son sekiz haftadan beri tekraı
tekrar şu olanağı — y a n i imlerin şeylerle Bağıntılarının farklı
türlerini varsayarak, t ü m sıkıntılarımızın giderilebileceğini—
d ü ş ü n d ü m ! ! ! A m a bu varsayımın bize hiç d e yardımcı olmayacağı
sonucuna vardım. Aslında bu tür bir teori hazırlarsan, sorunumuza
değinmediğini de göreceğini sanıyorum. Yakınlarda, b u güçlükten
yeni bir çıkış yolu (belki d e değil) buldum. B u yol, burada
açıklanamayacak kadar uzun, a m a sana şu kadarını söyleyeyim,
önermelerin yeni biçimlerine dayanıyor. Ö r n e ğ i n : - i - ( p , q ) ki bu, p
karmaşığının q ' n u n biçiminin karşıt biçimine sahip olduğunu ifade
edecektir. Bu, r.l-'(p,q)'nun, örneğin p , G ı (a,b) ve q, ~ G ı (c,d)
o l d u ğ u n d a elde edildiğini ifade eder. Yeni biçimlerin bir başka
örneği Y ( p , q , r ) ' d i r ki bu, şunun gibi bir şey ifade eder: "r
karmaşığının biçimi, 'ya d a ' tarzında p ve q ' n u n biçimlerinden
m e y d a n a gelir". Bu, V ( p , q , r ) ' n i n örneğin p , G ı (a,b) ve q, G ı (c,d)
ve r, G ı (e,f) v G ı (g,h) vb., vb. olduğunda elde edildiğini ifade
eder. Geriye kalanı senin hayal g ü c ü n e bırakıyorum.

1912.
Sorunlarımızın atomik önermelerle ortaya çıkanlabileceğini
sanıyorum. B u tür bir ö n e r m e d e B a ğ ' m n e tarz bir anlama sahip
olduğunu dikkatle açıklamaya çalışırsan b u n u göreceksin.
B e n b u n u a ç ı k l a y a m a m ve bu soruya açık bir yanıt verilir
verilmez, " v " ve görünüşte değişken sorununun, çözülmeseler bile
çözümlerine çok yaklaşılacağını düşünüyorum. Şu an, "Sokrates
insandır"ı d ü ş ü n ü y o r u m (Aslan Sokrates!).
IV Alleegasse 16. V i y a n a . 26.12Al.
... F r e g e ' y l e , genel hatlarını aşağı yukarı anladığını
d ü ş ü n d ü ğ ü m s e m b o l i z m teorimiz h a k k ı n d a uzun bir tartışma
yaptım. M e s e l e ü z e r i n d e düşüneceğini söyledi. K a r m a ş ı k sorunu
şu an b e n i m için d a h a açık v e o n u çözebileceğimden oldukça
umutluyum.

IV A l l e e g a s s e 16. O c a k 1 9 1 3 .
... " a t o m i k " karmaşıklar k o n u s u n d a k i görüşlerimi değiştirdim:
Şimdi, nitelikler, bağıntılar (sevgi gibi) vb. hepsinin bağlar
olduğunu d ü ş ü n ü y o r u m ! B u , b e n i m , örneğin bir ö z n e - y ü k l e m
önermesini, sözgelimi, "Sokrates insandır"ı, (karmaşık olmadığını
d ü ş ü n d ü ğ ü m ) " S o k r a t e s " v e " b i r şey insandır"da ç ö z ü m l e d i ğ i m
anlamına gelir. B u , ç o k temel bir n e d e n e dayanıyor: şeylerin farklı
tiplerinin o l a m a y a c a ğ ı n ı d ü ş ü n ü y o r u m ! B a ş k a bir deyişle, y a l m
bir özel isimle sembolleştirilen n e olursa olsun, tek bir tipe ait
olması gerekir. V e ayrıca: tipler teorisi, u y g u n bir s e m b o l i z m
teorisi tarafından gereksiz kılınmış olmalıdır: Örneğin Sokrates
ölümlüdür önermesini, Sokrates, ö l ü m l ü l ü k v e (3x,y) G ı ( x , y ) ' d e
ç ö z ü m l e r s e m b a n a " ö l ü m l ü l ü k S o k r a t e s ' t i r " i n saçma olduğunu
söyleyecek bir tipler teorisine g e r e k s i n i m duyarım, ç ü n k ü
ölümlülüğü bir özel isim olarak ele a l ı r s a m (biraz önce yaptığım
gibi), hiçbir şey b e n i yanlış y ö n d e yerine k o y m a d a b u l u n m a k t a n
alıkoyamaz. Ama (şimdi y a p t ı ğ ı m gibi) Sokrates ve (3x).x
ö l ü m l ü d ü r ' d e y a d a genel olarak x v e ( 3 x ) (|)x'de çözümlersem,
yanlış y ö n d e yerine k o y m a d a b u l u n m a k olanaksız hale gelir,
çünkü iki sembol şimdi kendileri farklı bir türe aittirler. E n e m i n
o l d u ğ u m şey, m e v c u t ç ö z ü m l e m e tarzırmn doğruluğu değil, a m a
t ü m tipler teorilerinin, farklı türden şeylermş gibi görünenlerin,
birbirlerinin yerine g e ç m e ihtimali olamayan farklı sembol
türleriyle sembolleştirildiğini gösteren bir s e m b o l i z m teorisiyle
kaldırılması gerektiği olgusudur. B u n u oldukça açık kıldığımı
umuyorum.
ö n c e d e n e 2 (a,R,b) s e k i m d e yazdığım önermeleri, şimdi
R(a,b) şeklinde y a z ı y o r u m ve o n l a n a,b ve (3x.y) R(x,y) Me
kaımaşık değil

çözümlüyorum.

Haziran 1913.
Şimdi senin yargı teorine itirazımı t a m olarak ifade e d e b i l i n m :
"A, a'mn ö ' y l e bir R bağıntısı içinde olduğu yargısında
b u l u n u y o r " önermesinden, eğer doğru olarak çözümlendiyse,
" a R b . v . - a R b " önermelerinin, herhangi bir b a ş k a önermenin
kullanımı olmaksızın d o ğ r u d a n sonuç olarak çıkması gerektiği
açıktır sanıyorum. Bu şart senin teorin tarafından yerine
getirilmiyor.
Hochreit, Post Hohenberg, Aşağı Avustur\'a, 22.7.13.
Çalışmam iyi gidiyor; şimdi sorunlarım her gün daha açık hale
geliyor ve kendimi d a h a ç o k umutlu hissediyorum. T ü m
ilerlemem, Mantığın tammlanamayanlarmm genel türden
olduklan (Mantığın sözde tanımlarmm genel olmasıyla aynı
şekilde) fikrinde ortaya çıkıyor ve bu da yine gerçek değişkenin
zorunluluğundan kaynaklcmıyor.
Yargı teorine itirazımın seni felce uğrattığını işitmekten çok
üzgünüm. Bunun, yalnızca doğru bir önermeler teorisi}ie
giderilebileceğini d ü ş ü n ü y o r u m .

Hochreit. Post Hohenberg, Aşağı AvTisturv'a.


(Bu mektup, 22.7.13 tariiıli mektubunkiiıe
yakın bir zamanda yazılmış gibi görünüyor)
Senin indirgenebilirlik a k s i y o m u n şudur:
I (3f) : (t)x ^ X fix:
şimdi, eğer (|)'yi bir görünüşte değişkene çevirebilirsek, bu,
yalnızca o z a m a n bu ö n e r m e bir a n l a m a sahip olacağından,
tümüyle saçma değildir. Çünkü eğer böyle yapabilirsek, senin
aksiyomundan asla genel yasalar çıkamaz. T a m aksiyom, şimdi
b a n a yalnızca bir g ö z b o y a m a ojomu gibi görünüyor. Eğer o n d a
daha fazla bir şey varsa bilmeliyim. Ö n e s ü r d ü ğ ü n ü z şekilde
a k s i y o m yalnızca bir çizelgedir ve gerçek P p şöyle olmalıdır:
h:.W:(3f):cî)(x)^,flx
ve bu n e r e d e k u l l a n ı l a c a k ? —

5.9.13.
B u r a d a güzel bir fiyordun yanında k ü ç ü k bir yerde o t u r u y o r u m
ve iğrenç tipler teorisi hakkında d ü ş ü n ü y o r u m . H â l â çözülecek
bazı ç o k güç sorunlar (ve yine çok temel sorunlar) var ve bunlara
bir tür ç ö z ü m b u l a n a kadar yazmaya b a ş l a m a y a c a ğ ı m . Y i n e de
bunun, b a n a hala kesinlikle anlaşılamazmış gibi g ö r ü n e n çift-
kutupluluk meselesini herhangi bir şekilde değiştireceğini
sanmıyorum.

c/o Draegni, Skjolden, Sogn, Norveç. 29.10.13.


Özdeşlik t a m bir baş belası ve gayet önemli;
d ü ş ü n d ü ğ ü m d e n çok d a h a fazla öyle. O, (başka her şey gibi)
doğrudan en t e m e l sorunlara, özellikle de bir işlevin farklı
yerlerinde aynı kanıtın bulunmasıyla ilgili sorunlara bağlıdır.
Sorunun bir ç ö z ü m ü için her tür fikre sahibim, a n c a k h e n ü z
tanımlı hiçbir şeye ulaşabilmiş değilim. Y i n e de, cesaretimi
yitirmedim ve d ü ş ü n m e y e d e v a m ediyorum.

30.10.
Bu^^ m e k t u b u d ü n yazdım. Sonradan aklıma yeni fikirler geldi;
moleküler ö n e r m e l e r teorisinde yeni sorunlar ortaya çıktı ve
çıkarsama teorisi yeni ve ç o k önemli bir g ö r ü n ü m aldı. Yeni
fikirlerimin s o n u ç l a n n d a n biri, sanırım, t ü m M a n t ı ğ ı n yalnız bir
tek P p ' d e n sonuç olarak çıktığı olacak!! Şu an b u n u n h a k h n d a
daha fazla şey s ö y l e y e m e m .

Yukandaki mektup; mevcut pasaj bir eklentidir, (ed.)


153
1913.
M e k t u b u n ve daktiloya çekilmiş nüsha için teşekkürler!^^
Olabildiğince s o r u l a n m cevaplayarak başlayacağım:
(1) Senin sorunun baskı hatasından kaynaklandığını s a n ı y o r u m
(f/^-kutupluluk yerine kutupluluk). S ö y l e m e k istediğim şey, bir
önermeyi yalnızca, hem o yanlışsa d u r u m u n n e olacağını ve hem
de o doğruysa d u r u m u n n e olacağını biliyorsak anlayacağımızdır.
(2) - p ' n i n sembolü a-b-p-a-b'dir. p önermesi iki kutba sahiptir
ve bu kutupların bulundukları bir k o n u m u n önemi yoktur, - p ' y i
şunun gibi d e yazabilirsin:

a —b
\
P
/
b —a

ya da b — a — p — b — a vb., vb. T ü m önemli olan, bu eski


kutuplar nerede bulunabilirlerse bulunsunlar, yeni a-kutbunun,
eski b-kutbuyla ve tersi bağlaşabilmesidir. Yalnızca - p ' n i n D Y
çizelgesini hatırlasaydm bu soruyu sormazdın (sanırım). Aslında
ab sembolizminin bütün kuralları doğrudan D Y çizelgesinin
özünden sonuç olarak çıkar.
(3) ab-işlevlerinin ve senin doğruluk-işlevlerinin aynı şey olup
olmadıkları h e n ü z kesin olamaz.
(4) " Y e n i kutupların bağlaşımı geçişli olabilir", bir kutbun
sembolleştirme yoluyla bir diğeriyle ve bu diğerinin üçüncüyle
bağlaşması sayesinde, birinciyi sembolleştirme yoluyla ü ç ü n c ü y e
vb. böylelikle bağladığımızı ifade eder. Örneğin a-b-a-bpa-b-a-b
içinde a ve b , b ve a ' y l a söz edildiği sırayla bağlaşıktırlar ve b u
s e m b o l ü m ü z ü n a-bpa-b'yle aynı şey olduğunu anlamına gelir.
(5) ( p ) p v - p , p v ~ q /^/6?vmden çıkarılır, a m a bu mesele y a l m z c a
özdeşlik açık olduğunda t a m a m e n açık olur (söylediğin gibi). Bir
başka zaman, sana b u mesele hakkında uzun uzadıya yazacağım.

Muhtemelen 1913 Mantık Üzerine Notlar, (ed.)


154
(6) Daktiloya çekilmiş nüsiıadaki açıklama.
(7) B e d e u t u n g ' u n " o l g u " o l d u ğ u n u d ü ş ü n d ü ğ ü n ü söylüyorsun,
b u t a m a m e n doğru, a m a olgular gibi şeylerin olmadığını ve b u
y ü z d e n b u ö n e r m e n i n kendisinin ç ö z ü m l e m e istediğini unutma,
" d i e B e d e u t u n g " d a n söz ediyorsak, özel isimli bir şeyden söz
e d i y o r m u ş gibi görünüyoruz. Elbette "bir o l g u " n u n sembolü bir
ö n e r m e d i r ve b u t a m - o l m a y a n bir sembol değildir.
(8) t a m a-b t a n ı m l a n a m a y a n ı m a n ü s k r i d e sunuluyor.
(9) Genel t a m m l a n a m a y a n l a r m bir açıklaması m ı ? A m a n
T a n r ı m ! B u çok can sıkıcı!!! B a ş k a bir z a m a n ! —^Samimiyetle—
Bir ara sana bu k o n u d a ydizacağım, şayet b u z a m a n zarfında
k o n u y a ilişkin her şeyi ö ğ r e n m e d i y s e n (çünkü, s a n ı n m t ü m bunlar
m a n ü s k r i d e t a m a m e n açık.) A m a şu an özdeşlikle b a ş ı m o kadar
dertte ki, gerçekten herhangi bir u z u n gevezelik y a z a m a y a c a ğ ı m .
... Aşağıdakiler, 25.10.13 tarihli m e k t u b u n d a b a n a sorduğun
soruların bir listesidir:
(1) " ' p . = . " p " d o ğ r u d u r ' u n içeriği n e d i r ?
(2) " ' a p b ' , p ' n i n s e m b o l ü y s e , ' b p a ' - p ' n i n sembolü m ü d ü r ve
eğer değilse n e d i r ? "
(3) "ab-işlevleri adını verdiğin, Principia'nm 'doğruluk
işlevleri' adını verdiği şeydir. ' D o ğ r u l u k işlevleri' ismine niçin
sadık k a l m a y a s m a n l a m ı y o r u m . "
(4) " ß ' l a r ve ö ' l e r hakkındaki k u r a l l a n m , yani 'yeni kutupların
bağıntısı geçişli olacaktır'ı a n l a m ı y o r u m . "
(5) ( M e k t u b u m d a açık) ( 6 ) ' d a öyle.
(7) " ' W e d e r der Sinn n o c h die B e d e u t u n g eines Satzes ist ein
D i n g . J e n e W o r t e sind unvollständige Zeichen.'* diyorsun.
İkisinin de bir şey olmamasını anlıyorum, a m a b e n B e d e u t u n g ' u n
olgu olduğunu d ü ş ü n ü y o r u m , hangisi kesinlikle t a m - o l m a y a n bir
sembolle gösterilmez?"
(7). Soruyu açık olarak yanıtlayıp yanıtlamadığımı
b i l m i y o r u m . Elbette yanıt şudur: Bir ö n e r m e n i n B e d e u t u n g ' u
—elbette t a m - o l m a y a n bir s e m b o l o l m a y a n — ö n e r m e tarafından

"Bir önermenin ne manası ne de anlamı bir şeydir. Tüm sözcükler tam-


olmayan sembollerdir." (ç.n.).
sembolleştirilir, ama "Bedeutung" sözcüğü tam-olmayan bir
semboldür.
(8) ve (9) açıktır.

K a s ı m 1913.
H e r n e kadar a b n o t a s y o n u n d a n sonuç olarak çıkan şeyde
yararlanacak o l s a m da, bu notasyonun anlamının gerekli
olmadığına dikkat e t m e n i diliyorum; yani, bu n o t a s y o n u n nihai
doğru notasyon o l m a y a c a ğ ı ortaya çıksa bile, eğer -—yapman
gerektiğine i n a n d ı ğ ı m g i b i — b u n u n olanaklı bir notasyon
olduğunu kabul edersen, söyleyeceğim şey geçerli olur. Şimdi
dinle! Ö n c e Principia Mathematica'nm ilk 8 b ö l ü m ü n d e içerilen
ya da içerilebilecek Mantıksal önermelerden söz edeceğim.
Onların t ü m ü n ü n bir tek ö n e r m e d e n sonuç olarak çıktığı açıktır,
çünkü bir tek sembolik kural o n l a n n her birini doğru ya d a yanlış
olarak kabul e t m e k için yeterlidir. V e bu bir tek kural şudur:
Önermeyi ab notasyonuna kaydet, (kutupların) tüm
bağlantıları(nı), dışarıdaki kutuplardan içerdekilere doğru izle:
Sonra eğer b-kutbu, yalnızca bir tek önermenin karşıt kutuplarını
içeren türden iç kutupların gruplarıyla bağlantılıysa, o zaman t ü m
ö n e r m e bir doğru mantıksal önermedir. Diğer yandan bu, a-
kutbuyla ilgili d u r u m s a , ö n e r m e yanlış v e mantıksaldır. Sonuç
olarak ikisi d e d u r u m değilse, ö n e r m e doğru ya d a yanlış olabilir,
a m a hiçbir d u r u m d a mantıksal değildir. Örneğin, ( p ) . - p — e l b e t t e
p uygun tipe d ö n ü ş t ü — asla mantıksal bir ö n e r m e değildir ve
onun doğruluğu, mantıksal önermelerden hareketle ne
kanıtlanabilir n e d e çürütülebilir. Aynısı —sayrıca— senin
indirgenebilirlik a k s i y o m u n l a ilgili durumdur, o, asla mantıksal
bir önerme değildir ve aynısı sonsuzluk ve ç a r p ı m aksiyomu için
de geçerlidir. Eğer bunlar doğru önermelerse, onlar "arızi
olarak" doğru ve "özsel olarak" doğru değil diyeceğimiz
şeylerdir. Bir ö n e r m e n i n arızi ya da özsel b i ç i m d e doğru olup
olmadığı, bu ö n e r m e y i ab notasyonuna k a y d e d e r e k ve yukarıdaki
kural uygulanarak görülebilir. —^Bu kuralı b e l i r l e m e d e —
" m a n t ı k s a l " ö n e r m e adını verdiğim, ya özsel olarak doğru ya da
özsel olarak yanlış bir önermedir. Arızi olarak ve özsel olarak
doğru ö n e r m e l e r arasmdaki b u ayrım, —^ayrıca— sonsuzluk
a k s i y o m u v e indirgenebilirlik a k s i y o m u k o n u s u n d a d a i m a sahip
olunan d ü ş ü n c e y i , eğer doğruysalar, şanslı bir rastlantı eseri b ö y l e
o l a c a k l a n d ü ş ü n c e s i n i d e açıklar.
E l b e t t e v e r d i ğ i m kural ilk ö n c e yalnızca senin temel ö n e r m e l e r
adını verdiğin şeyler için uygulanır. A m a b u kuralın t ü m ötekilere
de u y g u l a n m a s ı gerektiğini g ö r m e k kolaydır. Ç ü n k ü iki P p ' n i ,
*9.1 v e *9.11 g ö r ü n ü ş t e değişkenlerinin teorisinde d e düşün. O
z a m a n ^x'm yerine, (3y).(|)y.y = x ' i koy ve bu iki P p ' n i n özel
d u r u m l a n n m , eğer a b n o t a s y o n u n u uygularsan totolojik hale gelen
t ü m öncekilerinkiler gibi oldukları açık hale gelir. Özdeşliğin a b
N o t a s y o n u b u n u açıkça g ö s t e r m e k için yeterince açık değildir,
a m a bu tür bir N o t a s y o n u n oluşturulabileceği açıktır. Bir
mantıksal ö n e r m e n i n , özel durumları ya totolojik —^ve o z a m a n
ö n e r m e d o ğ r u d u r — ya da öz-çelişik (adlandırdığım şekliyle) —^ve
o z a m a n ö n e r m e y a n l ı ş t ı r — olan bir ö n e r m e olduğunu söyleyerek
özetleyebilirim. V e ab n o t a s y o n u basitçe doğrudan bunların
ikisinden hangisinin o olduğunu gösterir (eğer b u n l a r d a n biriyse).
B u , t ü m m a n t ı k s a l önermeleri kanıtlamanın y a d a ç ü r ü t m e n i n
tek bir m e t o d u olmadığı a n l a m ı n a gelir ve şudur: onları a b
notasy o n u n a k a y d e t m e k , bağlantılara b a k m a k ve yukarıdaki kuralı
u y g u l a m a k . A m a eğer tek bir s e m b o l i k kural yetecekse, yeterli
olacak tek bir P p ' n i n d e olması gerekir. T ü m b u n l a r d a n sonuç
olarak çıkan ç o k şey ve yalnızca örtük b i ç i m d e açıklayabildiğim
ç o k şey var, a m a eğer üzerlerinde d ü ş ü n ü r s e n haklı o l d u ğ u m u
göreceksiniz.

N o r v e ç , 1913.
S o n m e k t u b u m d a m a n t ı k h a k k ı n d a y a z d ı ğ ı m şeyi, farklı bir
şekilde ortaya koyarak tekrarlamak istiyorum: M a n t ı ğ ı n t ü m
önermeleri totoloj ilerin genellemeleridir ve totolojinin t ü m
genellemeleri mantığın önermeleridir. B u n l a r d a n b a ş k a mantıksal
ö n e r m e l e r yoktur. ( B u n u tanımlayıcı olarak d ü ş ü n ü y o r u m . )
Ö r n e ğ i n " ( 3 x ) x = x " gibi bir ö n e r m e , gerçekten bir fizik
önermesidir. "(x) : x = x.Z). (3y).y = y " önermesi, mantığın bir
önermesidir: herhangi bir şeyin varolup varolmadığını söylemek
fiziğin konusudur. Aynısı sonsuzluk aksiyomu için d e geçerlidir;
Ko şeylerin varolup varolmamasına, deneyimin karar vermesi
gerekir ( ve d e n e y i m b u n a karar veremez). A m a şimdi senin
indirgenebilirlik a k s i y o m u n a gelince: şeylerden ve sonsuz
sayıdaki bu şeyler arasında yer alan, a m a onların her biri ve her
diğeri arasında yer almayan, dahası sonlu sayıdaki şeyler arasında
asla yer almayan, yalnız bir tek bağıntıdan başka hiçbir şeyin
olmadığı bir d ü n y a d a yaşadığımızı düşün. İndirgenebilirlik
a k s i y o m u n u n bu tür bir d ü n y a d a kesinlikle yer almayacağı açıktır.
A m a aynı zamanda, içinde yaşadığımız dünyanın b u n u n gibi bir
d ü n y a olup olmadığına karar vermenin mantığa göre olmadığı da
b a n a göre açıktır. B u n u n l a beraber, ben k e n d i m totoloj ilerin
gerçekten n e olduklarını h e n ü z açıkça söyleyemem, ancak kaba
bir açıklama vermeye çalışacağım. Mmiıksal-olmayan
önermelerin tuhaf (ve en önemli) karakteristiği, onlann
d o ğ r u l u ğ u n u n ö n e r m e iminin kendisinde görülememesidir.
Örneğin, " M e i e r b u d a l a d ı r " dersem, bu önermenin doğru m u
yoksa yanlış m ı olduğunu, b u önermenin kendisine bakıp
söyleyemezsin. A m a mantığın önermeleri —^ve yalnızca onlar—-
kendi doğruluk ve yanlışlıklarını t a m imin kendisinde dile getirme
niteliğine sahiptirler. B u şartı sağlayacak bir özdeşlik notasyonu
hazırlamada h e n ü z başarı sağlayamadım; a m a b u tür bir
n o t a s y o n u n keşfedilebilmesi gerektiğinden kuşkum yok. Ç ü n k ü
bileşik önermeler (temel önermeler) için a b notasyonu uygundur.
S o n m e k t u b u m d a k i imler kuralını a n l a m a m a n a üzüldüm, çünkü
b u n u açıklamak tarif edilemez derecede canımı sıkıyor! E ğ e r biraz
d ü ş ü n e c e k olursan b u n a kendin ulaşabilirsin.
Bu, p = p ' n i n imidir; bu
i m totoloj iktir, çünkü b
^ yalnızca bir (p) önermesinin
^ karşıt kutuplarından
meydana gelen türden
kutupların parçalarıyla
bağlantılıdır; eğer b u n u 2
kanıttan daha fazlasıyla ilgili önermelere uygularsan, totoloj ilerin
kendisine göre kurulduğu genel kuralı elde edersin. Lütfen k o n u y u
kendin tekrar d ü ş ü n , ben, ilk defa en büyük gönülsüzlükle
verdiğim yazılı bir açıklamayı tekrarlamayı korkunç buluyorum.
Özdeşlik — d e d i ğ i m g i b i — b e n i m için h e n ü z açık değil. B u
yüzden başka bir zaman. E ğ e r İndirgenebilirlik A k s i y o m u n
geçersizse, çeşitli şeylerin başka türlü olması gerekecek. Niçin
aşağıdakini sınıfların bir tanımı olarak kullanmıyorsun:
F[ X ((|)x)] =: yx.3^,.F(\|/) T a n . ?
... Şimdi b ü y ü k soru şudur: H e r totoloj iyi bir ve aynı şekilde
bir totoloji olarak kabul edilebilir kılacak bir notasyon nasıl
kurulabilir? B u mantığın temel sorunudur.
... T a n ı m l a r Teorinin, tamamen kuşkusuz biçimde doğru
o l d u ğ u n u da s ö y l e m e k isterim; her n e k a d a r b u teoride bireysel
ilksel imler, senin sandığından t a m a m e n farklı olsa da.

Skjolden, 15.12.13
Özdeşliğin doğası sorunu totoloj ilerin doğası
a ç ı k l a n m a d ı k ç a yanıtlanamaz. A m a b u sorun, tüm mantığın temel
sorunudur.
Skjolden/Ocak 1914/.
... Şimdi bir b a ş k a soru: "Yeterli N e d e n ilkesi" (Nedensellik
Yasası) basitçe u z a m ve z a m a n ı n göreli o l d u ğ u n u m u söyler? Şu
an b u b a n a tamamen acıkmış gibi görünüyor; çünkü
gerçekleşmesini b u ilkenin dışladığı sanılan t ü m olaylar, genelde
yalnızca m u t l a k bir z a m a n ve m u t l a k bir u z a m d a bulunabilir.
(Elbette b u b e n i m varsayımımı t a m a m e n geçerli kılmaz.) A m a
d ü n y a d a k i biricik şey olan ve b ü t ü n sonsuzluktan itibaren
hareketsiz olan, ve sonra A zamanının bir anında ansızın hareket
e t m e y e b a ş l a y a n bir parçacığın d u r u m u n u d ü ş ü n ; ve benzer
d u r u m l a n : o z a m a n hiçbir a priori kavrayışın, uzam ve zamanın
göreli olması durumundaki dışında, bu tür olayların bize olanaklı
görünmesini s a ğ l a y a m a y a c a ğ ı m , göreceksin —^ya da b e n öyle
inanıyorum. Lütfen b a n a bu k o n u d a k i fikrini yaz.
C a s s i n o , 19.8.19.^^-
(1) ' T a t s a c h e * ve Sachverhalt** arasındaki fark n e d i r ? "
Sachverhalt bir Elementarsatz'a*** eğer o doğruysa tekabül e d e n
şeydir. T a t s a c h e temel önermelerin mantıksal çarpımına, eğer b u
ç a r p ı m doğru ise tekabül e d e n şeydir. Tatsache'yı Sachverhalt
ortaya k o n u l m a d a n ö n c e ortaya k o y m a m ı n nedeni uzun bir
açıklamayı gerektirecektir.
(2) " A m a bir Gedanke*** bir T a t s a c h e ' d i r : o n u n oluşturucu
öğeleri ve bileşenleri nelerdir ve onların resmedilen T a t s a c h e ' n i n
oluşturucu öğeleri v e bileşenleriyle bağıntıları n e l e r d i r ? " B i r
d ü ş ü n c e n i n oluşturucu öğelerinin neler olduğunu bilmiyorum,
a m a o n u n Dilin sözcüklerine tekabül e d e n bu tür oluşturucu
öğelere sahip olmasının gerekli olduğunu biliyorum. Y i n e
d ü ş ü n c e n i n oluşturucu öğelerinin bağıntı türü ve resmedilen
o l g u n u n oluşturucu öğelerinin bağıntı türü konu dışıdır. B u ,
araştırılması gereken psikolojik bir k o n u olacak.
(3) " B e n i m g ö r ü ş ü m d e , tipler teorisi d o ğ m sembolizmin bir
teorisidir: bir y a l m sembol k a r m a ş ı k herhangi bir şeyi dile
getirmek için kullanılamaz: d a h a genel olarak bir sembolün, k e n d i
anlamıyla aynı yapıya sahip olması gerekir." B u kesinlikle
s ö y l e n e m e y e c e k olan şeydir. Bir sembole, neyi dile getirmek için
]^\\2im\abileceğmı b u y u r a m a z s m . Bir sembol ifade edebileceği
her şeyi ifade edebilir. B u kısa bir yanıttır, a m a doğrudur.
(4) " B i r G e d a n k e sözcüklerden m i m e y d a n a g e l i r ? " H a y ı r !
A n c a k gerçeklikle, sözcüklerle aynı bağıntı türüne sahip
psikolojik oluşturucu öğelerden. B u oluşturucu öğelerin neler
o l d u ğ u n u bilmiyorum.

Wittgenstein, Tractatus'un bir kopyasını Keynes eliyle Russell'a gönderdi ve


aşağıdaki mektup Russell'm kitap hakkındaki sorularına bir yamttır. (ed.)
Olgu (ç.n.).
Şey-durumu (ç.n.).
Temel-önerme (ç.n.).
' Düşünce (ç.n.)
(5) " O , N c ' V ' d e n ^ ^ söz e d e m e y e c e k hantallıktadır". B u , bir
ö n e r m e y l e dile getirilebilen şey ve dile getirilemeyen ancak
yalnızca gösterilebilen şeye dair belli başlı soruna değinir. B u
konuyu b u r a d a uzun uzadıya açıklayamam. "2 şey v a r " açık
önermesiyle söylemek istediğim şeyin farklı anlamlara sahip iki
ismin olmasıyla (ya da iki a n l a m a sahip olabilecek bir tek ismin
olmasıyla) gösterildiğini iyice düşün. Bir önerme, örneğin (|)(a,b)
ya da (3(|),x,y).(j)(x,y) iki şey olduğunu söylemez, t a m a m e n farklı
bir şey söyler; ama onun doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu sana
iki şey var diyerek dile getirmek istediğin şey gösterir,
(6) Elbette temel önermeler olumsuz değildir.
(7) " T ü m temel önermeler verilidir önermesinin de verili
olması zorunludur". B u zorunlu değildir, çünkü olanaksızdır da.
B u tür hiçbir ö n e r m e yoktur! T ü m temel önermelerin verili
olması, verili o l m a y a n bir temel m a n a y a sahip hiçbir temel
ö n e r m e n i n olmamasıyla gösterilir. Bu, 5 n u m a r a d a k i y l e aynı
hikayedir.
(8) Eski genellik n o t a s y o n u n d a , neyin doğruluk-işlevi
olduğunu ve neyin salt genellik olduğunu nasıl ayırdettiğimi
sanırım anlamadın. Bir genel ö n e r m e , belirli bir biçimin tüm
önermelerinin bir doğruluk-işlevidir.
(9) " N ( ^ ) " n i n , aynı z a m a n d a ~pv~qv'-'rv....'yi d e ifade
edebileceğini söylemekte t a m a m e n haklısın. A m a b u n u n ö n e m i
yok. S a n ı r ı m " ^ " n o t a s y o n u n u anlamadın. O, " ^ ... nin bütün
değerleri i ç i n " anlamına gelmez. A m a b u konu hakkındaki her şey
kitabımda söyledindi ve onun yeniden yazılamayacağını
düşünüyorum.

9.4.20.
Manüskrin^^ için çok teşekkürler. O n u n ç o ğ u n d a seninle
t a m a m e n u y u ş m u y o r u m : h e m beni eleştirdiğin yerlerde, h e m de

Russell'm sembolizminde, evrensel smıfm yani tüm nesnelerin asal sayısı,


(ed.)
Russel'm Tractatus'SL Giriş'i. (ed.)
yalnızca görüşlerimi açıklamaya çalıştığın yerlerde. A m a önemli
değil. G e l e c e k aramızda yargıda bulunacak. Y a da b u l u n m a y a c a k
—^ve eğer susarsa, b u da bir yargı olacak.

6.5.20
... B u n u n l a beraber, şimdi sana s ö y l e m e m gereken şeye
kızacaksın: G i r i ş ' i n yayınlanmayacak ve sonuçta galiba b e n i m
kitabım da. G i r i ş ' i n A l m a n c a çevirisini elime aldığımdan beri, her
şeyden önce, o n u n eserimle birlikte yayımlanması bir türlü aklıma
yatmadı. Senin İngilizce üslubunun inceliği — e l b e t t e — çeviride
t a m a m e n kayboldu ve geriye kalan şey yüzeysellik ve yanlış
anlamaydı. Şimdi, incelemeyi ve senin Giriş'ini R e c l a m ' a
g ö n d e r d i m ve ona. G i r i ş ' i n yayınlanmasını istemediğimi, a m a onu
yalnızca eserim hakkında kendisini yönlendirmede
kullanabileceğini yazdım. Şimdi, sonuçta R e c l a m ' m eserimi kabul
e t m e m e s i oldukça m u h t e m e l (her n e kadar h e n ü z ondan bir yanıt
a l m a d ı y s a m da).
Güç İstenci
F. Nietzsche
birey/Felsefe, 500 sh. ISBN: 975-8257-70-06
"Benim burada anlatacaklarım, önümüzdeki yüzyılın tarihidir. Ben ne­
yin geleceğini, neyin olacağmı anlatacağım, başka türlü bir şeyin olup bit­
meyeceğini: Nihilizmin Yükselişini. Bu tarih şimdiden anlatılabilir, çünkü
zomnluluğun kendisi burada harekete geçmiş durumdadır. Bu gelecek şim­
diden yüzlerce işaretle dile gelmektedir, bu yazgı her yerde kendini şimdi­
den haber vermektedir. Geleceğin bu müziği için zaten bütün kulaklar dik­
kat kesilmiş bulunmaktadır. Bizim bütün Avrupa kültürümüz uzun süreden
beri, on yıldan on yıla büyüyen gerilimin bir işkencesiyle, tıpkı bir felake­
tin doğrultusunda son hızla yol almaktadır. Tedirgin, cebren güç kullana­
rak, aşın acelecilikle: Tıpkı yolunun sonuna gelmek isteyen ve artık ken­
dini düşünmeyen ve kendi üzerine düşünmekten korkan bir ırmağa benzet­
mektedir."

Aforizmalar
F. Nietzsche
birey/Felsefe, 256 sh. ISBN: 975-8257-46-3

"Ben her türlü ahlaki hüküm vermeye, övmeye ve mahkum etmeye


karşı derin bir tepki duyarım. Alışılagelen ahlaki hükümlere karşı şunu so-
ranm:
Hükmü veren hüküm vermeye esas itibariyle haklı mıdır? O onun ye­
terli derecede üstünde midir?
Onun sağgörüsü, hayal taze, serin ve doğallığını yitirmemiş olarak tu­
tun! His dolu olanların ilik havası, duygusalların boğucu sıcak havası siz­
den uzak olsun!...
İradene inan ve hepimize şunu söyle: "Ben sadece bu olmak istiyo­
rum." Cezanın kendi yasasını kendi üzerine as. Biz olanların infazcısı ol­
malıyız!...
Erişilen mutluluğun mührü nedir? Kişinin kendisinden utanç duyması-
dır. Siz en yakınlarınızın çevresine sokuluyorsunuz ve bunun için özel söz­
leriniz var. Ama ben yine de şunu söylüyorum: Sizin en yakınınıza olan
sevginiz kendinize olan fena sevginizdir."
birey- Sosyal Bilimler

•Afarozdan Diyaloga
Roger Garaudy
•İleri Toplumlarm Smıf Yapısı
Anthony Giddens
•Sosyal Antropoloji
E. Evans Pritchard
•Üçüncü Yol
Anthony Giddens
•Sağlık Sosyolojisi Kadın ve Kendeşme
Nurşen Adak

birey- Türkiye İncelemeleri


• Türkiye'de Siyasal Fikir Hareketleri
H. Bayram Kaçmazoğlu
• Demokrat Parti Dönemi Toplumsal Tartışmaları
H. Bayram Kaçmazoğlu
• Türk Sosyoloji Tarihi Üzerine Araştırmalar
H. Bayram Kaçmazoğlu
• Türkiye'de Siyasal Sosyalleşme
M. Türkhahraman
• Bu Sistem Değişmeli
Recep Yazıcıoğlu
• Sıradışı Bir Vali:
Recep Yazıcıoğlu
• Türk Sosyoloji Tarihine Giriş I
H. Bayram Kaçmazoğlu
birey - Yakın Tarih
• Turgut Özal'ın Anıları
Mehmet Barlas
Türkiye'de Darbeler ve Kavgalar Dönemi
Mehmet Barlas
• Sosyo-Politik Bir Gerçek Olarak
Hocaefendi Sendromu
Mehmet Barlas
• Türkiye Üzerine Pazarlıklar
Mehmet Barlas
• Milli Nizam'dan 28 Şubat'a
Olay Adam Erbakan
Kenan Akın
• Yasaklı Umut
Recep Tayyip Erdoğan
Muhammed Pamuk
• Birinci Cumhuriyet Üzerine Notlar
Mehmet Barlas
• Bir Karaoğlan Hikayesi
-Bülent Ecevit-
Süleyman Kurt
• Liberal Öfkenin Adı
-Besim Tibuk-
M.Emin Kazcı
• Filistin Dramı ve
Yaser Arafat
Kenan Akın
birey - Felsefe

•Aforizmalar
E Nietzsche
• Bilginin Arkeolojisi
Michel Eoucault
• Psikoloji ve Ruhsal Hastalık
Michel Eoucault
• Yapısalcılık ve Post Yapısalcılık
Michel Eoucault
•Metafizik Nedir?
G. Marshal, Bergson, R. Guénon
• İslam Felsefesine Giriş
Dr Muhsin Gerviyani
• Felsefi Tasavvuf
Dr Muhammed Akil
•Albert Camus ve Başkaldırma Felsefesi
Doç. Dr Ali Osman Gündogan
• Sağduyu Eylem Felsefesi
Dr H. Mustafa Açıköz
• Güç İstenci
E Nietzsche
• Felsefede Bir Çıraklık - Gilles Deleuze
Michael Hardt
• Filozofların Tutarsızlığı - Tehafüt'ül- Felasife
Gazali
• Düşünmede Doğru Yöntem
Gazali
• E Nietzsche Hayatı ve Felsefesi
Ahmet Nehil - Baha Tevjik - Memduh Süleyman
• Deleuze ve Guattari
Ronald Boue

You might also like