Professional Documents
Culture Documents
ı I
* * *
K em e rlerin izi b a ğ la y ın ç ü n k ü b u o ld u k ç a
sa rsın tılı b ir y o lc u lu k o la ca k .
Y A Z A R IN D İĞ E R K İT A P L A R I:
Sensiz
ÖZGÜN ADI: Falling Under
KİTABIN ADI: Sensiz
YAZAR: Jasinda Wilder
ÇEVÎREN: Fatma Zeynep öztürk
EDİTÖR: Zeynep Küçük
KAPAK TASARIM: Karen Yardımlı
BASKI VE CÎLT: Kitap Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti.
Merk. Efendi Mah. Davutpaşa Cad. No: 123 Kat: 1
Topkapı/Zeytinburnu/İstanbul
Sertifika No: 16053
ISBN: 978-605-9126-36-6
k o p ya la n m a sı, ço ğ a ltılm ası, dağıtılm ası, ya yım la n m ası, değiştirilm esi, tercüm e edilm esi v eya sair
şek illerd e işlen m esi, h e r tü rlü ticari k u lla n ım a k o n u edilm esi; k ayn a k b elirtilerek eğitim veya
ta n ıtm a a m a çlı a lın tılam a d ışın d a , eserden h erh a n g i b ir surette alın tılam a y apılm ası v e eserin her
n e ad altın d a olu rsa o lsu n k u lla n ım a k o n u ed ilm esi 5846 sayılı ilgili kan u n çerçevesinde yasak
P E N A Y A Y IN L A R I A Ş .
H alaskargazi C addesi N o : 51 Şişli-İstanbul
w w w .penayayinlari.com
Sensiz
İngilizceden Çeviren:
Fatma Zeynep Öztürk
P
P EN A
A lıntısı yapılan tü m şarkılar, şarkı isim leri ve şarkı sözleri ilgili telif
sah ip lerin in m ülkiyetin dedir. Bu eser b ir k u rg u d an ibarettir. Burada geçen
İsimler, karakterler, ye r isim leri ve olaylar tam am en h ayal ürünüdür.
G e rçe k kişi ve olaylarla ilgisi yoktur.
Sevgili okuyucular; bu kitap sizin için.
Bu serinin hepimizi çıkardığı yoğun, zahmetli
ve değerli yolculukta bana eşlik eden sizler için.
Siz Nell ve Colt'u, Becca ve Jasonı kalplerinize
aldınız. Onları benim kadar sevdiniz. Onları
gerçek kılmama yardım ettiniz. Bu kitap, kendini
bu karakterlerle, onların mücadeleleri ve karşı
karşıya geldikleri sorunlarla özdeşleştiren herkes için.
Teşekkürler, sîzleri seviyorum.
1
MASMAVİ
Oz
E ylül
Dik dik bakmak hiç kibar bir davranış değil.” Gür kızıl-sarı
saçlarını omzunun üstüne attı. “Adın ne?”
Onıu/ silktim. “Ben de kibar biri değilim zaten. Adım Oz.”
Kaşlarını çattı. “Oz mu? Kimliğinde böyle mi yazıyor?”
“Fark eder mi?”
“ Hayır, ama...”
Profesör sözünü kesti. “Siz ikiniz acele edin. Başka bir dersim
daha var.”
Ders on dakika sonra başlayacak olsa da öğrenciler içeri girip
yerlerine oturmaya başlamışlardı. İkimiz de sınıftan çıktık. İsim
konusunda ısrar etmemesi için yavaşça sıvıştım. O öylesine bir
kızdı işte, canımı sıkacak bir şey yoktu. Diğer sınıfa, dünya tarihi
dersime doğru yürüdüm. Ders kötü değildi ama sıkıcıydı. Tam
içeri girecektim ki kızın arkadaşlarıyla konuştuğunu gördüm.
Döndüm ve ona doğru ilerledim. Kendime, az önce gösterdiğim
aşırı tepkinin önemsiz olduğunu kanıtlamaya çalışıyordum.
“Ben senin ismini öğrenemedim.” Diğer kızların ikisi de
güzeldi ama onlar umurumda değildi.
Yani onları görüyordum ama... sadece orada duruyorlardı işte.
Güzellerdi. Ama seksilikte bu kızla aynı galakside bile değillerdi.
Bana bakıyorlardı ama ben onları görmezden geliyordum. Ben
dikkatimi insanı hipnotize eden mavi gözleri olan kızılkafaya
vermiştim.
“Ben de şeninkini öğrenemedim.” Bir kaşını kaldırdı.
Gözlerimi devirdim. “Adım Oz. Üçüncü sınıftan beri bunu
kullanıyorum. Annem bile bana kimlikteki ismimle hitap
etmez.’'
“Ve bu isim?..”
Rahatsız olarak ve duyduklarıma inanamayarak kafamı
salladım. “Neden ilgilendin ki?”
Omuz silkti. “Merak ettim.”
13
Kylie masada oturuyor, kim bilir kime bir mesaj daha atıyordu.
Buzdolabına yaslandım, peynirden bir parça kestim ve bıçağın
üstünden ağzıma attım. Kylie bu akşam çok sessizdi. Sanırım
sebebini biliyordum.
Peynirin ağzını kapatarak, “Ondan hoşlanıyor musun?” diye
sordum.
Telefonu çok dikkatli bir şekilde masaya bıraktı. “Kimden,
baba?”
“Şu yeni çocuktan. Oz. Motosikletli çocuk.”
Kızardı ve kafasını çevirdi. “Çok... şaşırtıcı bir çocuk.”
Bu sıradan bir cevap değildi. îlgimi çekti. “Şaşırtıcı mı? Nasıl
yani?”
Omuz silkti. “Yani... beklediğim gibi değil. Onu dış görü
nüşüyle yargıladım diyebilirim. Motosikleti, yamalı deri ceketi,
dövmesi filan var. Ben de... Ne bileyim. Düşündüğüm gibi
değilmiş.”
Jasinda Wilder
Güldüm.
Nell önce kime konuşacağını bilemeyerek arada kalmış
gibiydi. “Colton. Az önce sözlerine dikkat et diyerek kızımızı
uyardım. Senin ona örnek olman lazım.” Kylie’ye döndü. “Ve
sen, genç hanım. Motosikletli çocuk mu?” Nell beni görmezden
geldi. “Dökül bakalım, Ky.”
Kylie bana baktı, ağzıyla seni öldüreceğim dedi. Güldüm.
“Önemli bir şey değil. Adı Oz. Onu pek tanımıyorum. Moto
sikleti olduğunu, tatlı ve nazik biri olduğunu biliyorum.”
Güldüm. “Sana nazik davranmış olabilir ama nazik biri
olduğundan gerçekten şüpheliyim.”
Kylie kaşlarını çattı. “O da buna benzer bir şey söyledi.”
“Akıllı, terbiyeli ve hoşsohbet olmak nazik olmakla aynı
şey değildir,” dedim. “Ben mesela. Birçok şeyim. Ama nazik
değilim.”
Kylie kaşlarını daha çok çattı. “Evet, naziksin.”
Güldüm. “Ben senin babanım, Kylie. Baban olarak sana
nazik olmak zorundayım zaten.”
Kylie annesine baktı. “Babam nazik biri mi?”
Nell güldü. “Yoo. Bana karşı genellikle nazik. Sana karşı da
her zaman öyle. Onun dışında diğerlerine?.. Karşısındakini ne
kadar sevdiğine bağlı olarak değişir.”
Kylie, “Oz beni bıraktığında ona da pek nazik davranmadın,”
diye belirtti.
Parmaklarımı kütlettim. “Kızım, tek çocuğum, dövmeli,
uzun saçlı bir çocukla, motosikletle çıkıp geliyor. Onu biraz
korkutmak benim görevim.”
“Bu Oz kaç yaşında?” Nell’in sesi sakindi ama Kylie de ben
de onun sakin olmadığını biliyorduk.
Kylie annesine bir kaşını kaldırarak baktı. “Anne. Gerçekten
Sensiz 31
Sonraki birkaç ayda bir düzen oluştu. Jiffy Lube’da düzgün bir
iş buldum. Arabaların yağını değiştiriyordum. Pek iyi bir şey
değildi ama işti işte. Cebime para giriyordu ve anneme faturaları
ödemede yardım edebiliyordum.
Kylie ve ben kampüsteki küçük kafede takılıyorduk. Evet,
ondan hoşlanıyordum ama şansımı zorlayacak değildim. Hatta
hısimhı WiUer
Amarth. Şarkının adı ‘A Beast Anı I’. Diğer death metal grupla
rına göre bunlar biraz daha melodik.”
Dinledi. Bakışları iri, ağzı sımsıkı kapalıydı. Bunu sevme-
mişti. Diğerleri bu kadar kasvetli değildi ve hiddet yaymıyordu.
Bu şarkıda hiç ışık, iyi bir taraf yoktu. Sürekli karanlık, sert ve
aşırıydı.
Şarkı bitince gözle görülür bir şekilde rahatladı. “Tanrım,
Oz. Vay canına.”
Güldüm. “Evet. Sana söylemiştim.”
Kafasını yana doğru eğdi. “Ama buradaki yeteneği görebi
liyorum. Bu kadar sert, bu kadar hızlı ve bu kadar uzun süre
çalmak? Her şarkıyı? Bu şekilde çalmak için gereken enerji...
gerçekten sarsıcı.”
îlk başta verdiği içgüdüsel tepkiyi aşabilmesi beni etkilemişti.
“Bu tarz müziğin canlı performanslarını bir izlemen lazım.
İnsanlar kan revan İçinde dönüyorlar eve. Ciddiyim. Kırık
kemiklerle filan. Gerçekten çok vahşi. Ama haklısın, bu şekilde
çalmak için hız ve teknik hassasiyet lazım.”
Yüzünü buruşturarak titredi. “Canlı performansı pas geçmek
istiyorum. Tahmin edebiliyorum.”
Güldüm . “Hayır, tahmin edebileceğini sanmıyorum.”
Tişörtüm ün kolunu kaldırdım ve sol pazımdaki kalın bir yara
izini gösterdim. “ Bu yarayı bir death metal gösterisinde aldım.
Kim in çaldığını bile hatırlamıyorum. Sanırım biraz... kendimi
kaybetmişim. Denver’ın arka sokaklarındaki köhne bir barda
çalan yerel bir grup. Aslında içeri bile alınmamam gerekiyordu.
Daha on yedime girmemiştim ama güvenlik biraz... gevşekti.
Neyse... adamlardan birinin bileklerinde çivili bilekliklerden
vardı. Çiviler çok keskindi ve beş santim filandı. Adam sağa
sola sallanıp tekmeler savuruyor, çırpınıp duruyordu. Bir sürü
insanı yaralamıştı. Grup da onu iyice gaza getiriyordu. Adam
Sensiz 61
gibi aslında içten içe onlar gibi olmayı dilerken sert ve soğuk
gibi görünerek dışarıda kalıyordun. Uyum sağlayamıyordun,
asla da sağlayamayacaktın.
Bu amatörler gecesini başarabilir miydim? Evet, muhte
melen. YouTube videolarından, kütüphane kitaplarından saat
lerce çalışarak öğrenebildiysem basit akustik gitar akortlarını da
öğrenebilirdim, değil mi?
inledim. “Tamam. Peki, deneyeceğim. Ama söz vermiyorum.”
Çığlık atıp ellerini çırptığı şu hareketten yaptı ve odanın
karşısından koşarak bana sarıldı. Donup kaldım. Daha önce
kimse bana sarılmamıştı. Annem bana sarılmazdı. Tek gecelik
ilişkilerde bana sarılan olmazdı. Böyle bir kucaklamayla ne yapa
cağımı bilmiyordum. Kollarını boynuma dolamıştı. Vücudunu
bana doğru bastırmıştı. Yüzü göğsümdeydi. Bana uzanmak için
parmakuçlarında duruyordu. Ben uzundum. Kylie’yse 1.67 cm
filandı. Beni bırakmadı ama ayaklarının üstünde normal bir
şekilde durdu ve geriye çekilerek bana baktı. Elleri omuzlarım-
daydı. Yüzünde suçlayıcı bir bakış vardı.
“Sarılma işini hiç beceremiyorsun.”
Güldüm. “Pek tecrübem yok.”
“İşte sana şans. Senin de bana sarılman lazım. Hadi bir
daha deneyelim.” Tekrar parmakuçlarında yükseldi, kollarını
boynuma doladı ve beni kendine çekti.
O istediği için elimden geleni yaptım. Kollarımı beline,
sutyen askısının olduğu yerin hemen altına koydum. Bu
platonik, tehditkâr olmayan bir hareketti. Bu kız tek gecelik
bir kız değildi. Onunla hiçbir yere varamazdım. Bu yüzden ona
sarıldım. Yani en azından ben sarıldığımı sanıyordum. Onu
tuttum, vücudunun aldığı her nefesle yükseldiğini hissettim.
Yumuşaklığını, birbirimize çok uyduğumuzu ve kıvrımlarını bir
ayartma gibi hissettiğim gerçeğini görmezden geldim. Bu sadece
Sensiz 63
Bir şey daha var, Ky. Buraya müzik çalışmak için geleceksiniz.
Hepsi bu, tamam mı? Beni anladın değil mi?”
Kızardı. “Baba. Off. Utandırıyorsun beni. Evet, anladım.
Arkadaşız zaten, tamam mı?”
Yüzündeki kızarıklık aksini düşündüğünü gösterse de olayı
göründüğü gibi kabul ettim. Sırtını sıvazladım. “Ben baban
olarak görevimi yapıyorum sadece.”
“Biliyorum, biliyorum.” Ben başka bir şey söylemeye fırsat
bulamadan kapıdan çıktı ve merdivenlere yöneldi.
İki provadan sonra parçanın son halini beğendim. Grup
toparlandı ve merdivenlerden çıkmaya başladı. Nell, Kylie ve Oz
mutfakta humusla ekmek yiyordu. Bu, Beccanın tarifiydi. Bol
sarımsaklı özel bir humus. Bu yemek insanda bağımlılık yapı
yordu. Çok yediğimiz için Becca kocaman Tuppenvare saklama
kaplarına koyup getirirdi. Oz da onlarla birlikte yiyor ve Nell’in
söylediği bir şeye gülüyordu. Bodrumun kapısında durdum ve
onu izledim. İri bir çocuktu. 1.90’dan fazlaydı. Fit ve yapılıydı.
Atkuyruğu yaptığı uzun kahverengi saçları ters taktığı Broncos
şapkasının altına gizlenmişti. Oldukça cafcaflı görünen bir tişört
giymişti. Üstünde bir metal grubunun logosu vardı. Ayağında
eski bir kot pantolonla postal vardı. Sandalyelerden birinin arka
sında bir motorcu ceketi asılıydı. Ceketin her yerinde yamalar
vardı. Çocuğun kollarına baktım. Midem kasıldı. Kollarında
yaralar vardı. Kesik izleri değildi ama yine de korkutucu yara
lardı bunlar. Kazara olmuşa benzemiyordu. Bu yaralar yuvarlak
şeklindeydi ve dirseğinin yakınlarındaydı. Kasti yapılmış sigara
yanıkları olabilirdi belki. Uzaktan bakınca anlayamamıştım.
Başka izler de vardı. Düz, parlak bir tenle buruşuk ve kırışık
kenarlar.
Oz beni gördü, bakışlarımı takip etti ve hemen uzun beyaz
gömleğinin kollarını indirip ellerini cebine soktu. Yüz ifadesi
69
“Yaşlı bir kadına göre seksi. Ayrıca benim için sadece anne
söz konusu.” Bunu düşünmeden söylemiştim, ağzımdan çıkıver-
mişti.
Bu, konunun hızlı bir şekilde değişmesine sebep oldu.
“Babanı hiç tanımadın mı?”
Kafamı salladım. “Hayır. Fotoğrafını bile görmedim. Onunla
ilgili hiçbir şey bilmiyorum.”
Kylie soru sormak için ölüyordu. “Annen bir şey anlatmıyor
mu?
Omuz silktim. “Hayır. Bu onun için... hassas bir konu.
Konuyu açınca kızıyor. Adam ortadan kaybolmuş. Bilmem
gereken tek şey bu.” İç geçirdim. “Sanırım onun adını almışım
ama bundan da tam olarak emin değilim.”
“Demek onun adını almışsın. Onun adı neymiş peki?”
Güldüm.
“İyi denemeydi, tatlım. Ama sana gerçek adımı söylemeye
ceğim.”
“Kahretsin. Bu işe yarar sanmıştım.” Yan tarafına döndü,
kafasını eline dayadı. Bana çok yakından bakıyordu. “Niye
söylemiyorsun?”
“Çünkü adım ona aitmiş. Ben onunla ilgili hiçbir şey bilmi
yorum. Bu yüzden üçüncü sınıfta eğer ondan yardım almadan
kendim olmak istiyorsam kendime ait bir ismim olmasına karar
verdim. Ben de Oz’u seçtim.”
“Niye Oz?”
Omuz silktim. “Uydurma bir şey işte. Ayrıca bana yakıştı.
Oz Büyücüsünü ilk izleyişimde büyücünün çok havalı olduğunu
düşünmüştüm. Yani zaten öyle olması gerekiyordu ama aslında
gerçekte, içinde tamamen farklı bir insanken kendine kocaman
bir imaj oluşturmuştu. Ben de böyle düşündüm. Bu dünyada
hayatta kalmak için içinde hissettiğin şeylerden, olmak istediğim
96 Jasinda Wilder
yordu, sanki bir anlamı varmış gibi. Öylesine bir şey değildi. Bu
bir alışverişti, kabullenmeydi. Bir insana bu kadar bağlanmak
bana yabancı bir şeydi. Anneme bile böyle bağlı değildim ve
daha önce de kimseye bağlanmamıştım. Sadece birkaç saat takıl
dığım kızlar vardı işte. Kylie mi? O ise beni sanki sonsuza kadar
öpüşebilirmişiz gibi öpüyordu. Sanki dünyada, hayatında bu
öpüşme kadar mükemmel başka bir şey yokmuş gibi öpüyordu.
Dudaklarımız ayrıldı. Azıcık bir mesafeden bana bakıyor,
beni inceliyordu. Ellerimi yüzünden, saçlarından çekmedim.
Bir elimi uzun kızıl-sarı buklelerine dolamıştım. Diğeri hâlâ
dünyada başka kimseye göstermediğim bir nezaket ve şefkatle
yüzünü kavrıyordu.
“Oz.” Belki de sadece söylemiş olmak için söylüyordu
ismimi. Bilemiyordum. Ama sonra başparmağıyla ağzınım kena
rını okşadı. Kalbim sıkıştı, durdu. “Aynı şekilde hissetmediğini
söyleme. Sanki...”
“Gerçek bir şeymiş gibi mi?” Ona doğruları borçluydum.
“Evet!” dedi. Nefesi yumuşak ve heyecanlıydı. Bir bacağını
üstüme attı. Yüz yüzeydik. Kucağımda oturuyordu. “Sanki
gerçek bir şeymiş gibi. Aynen böyle bir histi.”
“Bu senin ilk öpüşmen miydi?”
Kafasını salladı. “Hayır. Daha önce birkaç kişiyi öpmüştüm.
Yani ben de karşılık verdim. O anlattığım beni öptü dediğim
çocukları kastetmiyorum. Bu dediklerim istediğim için öptüğüm
çocuklardı. Ama hiçbiri böyle hissettirmedi. Fena değildi ama
bu kadar yoğun değildi.”
Avuçlarımı sırtında gezdirip kalçalarına indiın. Dokunu
şumla titredi. “Eğer bir önemi varsa ben de daha önce böyle bir
öpüşme yaşamamıştım. Dediğin gibi yoğundu.”
“Niye ‘eğer bir önemi varsa’ dedin?”
Gözlerim i devirdim ve omuz silktim. “Ne bileyim
106 Jasinda Wilder
"Sen benim için bir şeyler ifade ediyorsun, Oz. Seninle ilgili her
şey benim için bir şeyler ifade ediyor. Sen benim için farklısın.”
“Neden?” Saçındaki bir bukleyle oynadım. Ucunu parmakla
rımın arasında çevirdim. “Anlamıyorum.”
“Sen farklısın.” Bacaklarımın üstüne oturdu. Avuçlarını
göğsüme getirdi, okşadı. “Çok farklısın. Bu hoşuma gidiyor.
Sende... gerçek bir şeyler var. Diğer herkes sanki rol yapıyormuş
gibi.”
Gözlerimi kırpıştırdım. “Ben benim işte.”
Gülümsedi. “Aynen öyle. Bu çok özel bir şey. En azından
benim için.”
Tişörtünün arka tarafı yukarı toplanmıştı. Ellerim omuz
larından omurgasına doğru inerken sıcak, yumuşak tenini
hissettim. Parmaklarımı kumaşın altına sokup tenini araştırmak,
omurlarını okşamak, sutyeninin alt sınırını bulmak bir zorun
luluktu sanki. Ne daha aşağısı ne yukarısı. Dikkatliydim, karar
sızdım. Ama bu güçlü bir şeydi ve Kylie için bununla mücadele
etmem gerekiyordu. Ellerimi ondan çektim. Tenini avuçlarımla,
parmakuçlarımla ve dudaklarımla araştırmama engel olmak için
parmaklarımı yumruk yaptım. Daha önce böyle bir ihtiyacı hiç
hissetmemiş, bununla bu kadar mücadele etmemiş ve kız gönül
lüyse ona dokunma lüksünü reddetmemiştim.
Ama bu kız farklıydı, daha iyisini hak ediyordu.
Ama Kylie’nin farklı düşünceleri vardı. “Bu hoşuma gitti.
Sevdim.” Sırtını eğdi. “Tekrar yap.”
“Yapmasam daha iyi olur.”
“Neden?”
îç geçirdim. Sıcak, aç gözleri benimkilere kilitlenmesin diye
gözlerimi kapattım. “Yapmasam daha iyi olur çünkü sırtına
dokunmakla yetinemeyeceğim. Durmak istemeyeceğim, dura
mayacağım.”
Semiz 107
“O zaman durma.”
“Ciddi değilsin.”
Parmaklarını saçlarıma doladı ve eğildi. “Ben bakireyim, Oz.”
Güldüm. “Evet, tatlım. Biliyorum. Nedeni de bu zaten.”
“Fırsatım oldu. Seçeneklerim. Ama yapmamaya karar
verdim. Bekledim.” Öne doğru eğildi, kalçalarını bana doğru
yaklaştırdı. “Ama beklemiş olmam istememiş olduğum anla
mına gelmez. İstedim. İstiyorum. Uzun zamandır istiyorum.
Ama doğru erkekle olsun istedim. Bir şeyler ifade etsin istedim.
İlk seferde gerçek aşkla olmayabileceğini biliyorum. O kadar saf
değilim. Canımın yanacağını biliyorum. Hayal ettiğimden farklı
olacağını da biliyorum. Ama istiyorum. Oz?” Eğildi ve beni
öptü. O kadar seksi, o kadar sıcak, o kadar açtı ki. Beni kendine
doğru çekti ve vücutlarımızı birleştirdi. Beni öyle bir çılgınlık ve
umutsuzlukla öptü ki sertleştiğimi hissettim. Onun da hissetti
ğini biliyordum. “Seninle olmasını istiyorum.”
6
G Ö STER İLER , M İM İKLER
ve Hayaletler
C olt
beri rahatsız eden bir soruyu dile getirdim. “Kylie, neden kendi
araban yok senin?”
Direksiyonun başına geçti ve motoru çalıştırdı. Motor
pürüzsüz bir hırıltıyla canlandı. “On altı yaşıma girdiğimde
annemlerle bir anlaşma yaptık. İki seçeneğim olduğunu söyle
diler. Birinci seçenekte on altı yaşıma girdiğimde bana araba
alacaklardı ama nereden bakarsan bak kötü bir araba olacaktı.
Eski, kullanılmış, ucuz bir araba. Harçlığımın büyük çoğun
luğu da benzin ve sigorta masraflarına gidecekti. İkinci seçenek,
mezun olup da kendi arabamı alana kadar beklememdi. Bura
daki güzellik harçlığımı bir kenara biriktirecek olmam, annemin
güzel arabasını kullanabilecek olmam ve mezun olduğumda
araba almama yardım edecek olmalarıydı. 4.0’ya yakın bir orta
lamam olduğu için araba konusunda daha çok yardım edecekler.
Özellikle de ceza yemezsem veya kaza filan yapmazsam. Tabii ki
ikinci seçeneği seçtim. Aylık harçlığımın üçte birini bir birikim
hesabına koyuyorum. Ne alacak olursam olayım zaten param
olacak. Bu iyi bir anlaşma oldu. Annemin arabasını alamadığım
zamanlar nadir. O zaman da ya babam beni gideceğim yere bıra
kıyor ya da bir başkası gelip alıyor.”
Etkilenmiştim. “Çoğu insanın bu gecikmeli sevinci seçece
ğini sanmıyorum.”
Omuz silkti. “Hayır, muhtemelen seçmezler ama annem ve
babam arabam için en fazla beş bin dolar harcayacaklarını söyle
diklerinde bu paraya neler alabileceğimi internetten araştırdım
ve beklemeye karar verdim.”
Nashville’in merkezine doğru gidiyorduk. Tam olarak
nereye gittiğimizi bilmiyordum ama sürpriz olmasına izin vere
cektim.
“Beş bin dolarla güzel bir araba alınabilir, Ky ” Bira/ önyargılı
konuşmuş gibiydim.
120 Jasinda Wilder
çıkar mısın diye sordum. Bana boş boş baktı. Şaşırmıştı, hatta
panik olmuştu. Şimdi bile onu duyabiliyorum, söylediği her
sözcüğü hatırlıyorum. ‘Ah, Oz. Kusura bakma. Sadece arkadaş
olduğumuzu bildiğini düşünmüştüm. Sen çoğu insanın bildi
ğinden çok daha iyisin ama... seninle çıkamam. Özür dilerim.’
Sonra dönüp gitti. O kadar. Sene sonuna iki hafta vardı. Kalan
derslere gitmedim. Yazın ders almak zorunda kaldım ama
oraya gidip onunla yüz yüze gelmemin imkânı yoktu. Canım
gerçekten yandı, Kylie. Gözlerindeki o bakış. O şaşkınlık. O
acıma. Benim gibi birisi nasıl olur da onun gibi birisi için
yeterli olacağını düşünebilirdi ki? En kötüsü de... hiç kötü
davranmamasıydı. Gülmedi, benimle dalga geçmedi. Benim
ona çıkma teklifi ettiğimi kimseye söylediğini de sanmıyorum.
Ama... bunu düşünmüş olmama bile o kadar şaşırmış gibiydi
ki. Her zaman arkadaş kalacağımız kesinmiş gibi. Gülleri de
geri vermişti.” Tekrar güldüm. Bu kızgın, acı bir gülümse
meydi. “Otuz dolar boşa gitmişti. Gülleri okulun sekreterine
vermiştim.”
Kylie, konuşurken öylece elimde tuttuğum sigarayı elimden
aldı. Kül uzundu, sigaranın ucundan sarkıyordu. Küllüğün
üstüne tuttu, filtre kısmına hafifçe vurdu. İkimiz de gri külün
dökülüp şeklini kaybetmesini izledik. “Bu çok kötü olmuş.
Ve üzücü.” Filtreyi dudaklarına koydu ve içine çekti. Dumanı
içine çekince öksürmemesinden, biraz içinde tutup burnundan
vermesinden nefret ettim. Yanında ben yokken sigara içmi
yordu. Daha bütün bir sigarayı bitirdiği de olmamıştı. Bir iki
fırt alıyordu ama bu kadarı da yeterliydi. O ilk seferden sonra
yanında ot filan içmemiştim. Böyle kalmasına da kararlıydım.
“Oz, ben o değilim. Ben onun gibi değilim,”
Kafamı salladım ve sigarayı elinden aldım. “Biliyorum,
tatlım. Konu bu değil.”
Jasinda Wilder
babanın kızı için istemeyeceği türden her şeye sahipti. Pek çok
bakımdan bana benziyordu. Gençken flört ettiğim kızların
babası olmak istemezdim. Umursamazdım, vahşiydim, sorum
suzdum.
Tek başıma yaşıyordum, kimseye hesap vermiyor, hiçbir
kurala bağlı kalmıyordum. NelI’le bir araya gelene kadar da
hiçbir şeyi umursamamıştım.
Ama Kylie’yi ondan uzak tutamıyordum. Çocuk bana ona
güvenmem için hiçbir sebep vermemişti. Ama ben onu dövmele
rine, piercing yaptırmış olmasına, motosiklet kullanmasına veya
vahşi bir geçmişten gelmesine, şiddeti bilmesine, yumruklarında
kan olmasına bakarak yargılamamam gerektiğini iyi biliyordum.
Onda kendi türümü görüyordum ve bu beni çok korkutuyordu.
Ama işte buradaydım, bir baba, başarılı bir müzisyen ve yapımcı,
son on dokuz yıldır da kocaydım.
Ona olumlu yaklaşmak zorundaydım ama bu durumu
sevmek zorunda değildim.
Sevmiyordum.
Kapının önündeydim, sigara içiyordum. Aslında sigarayı
uzun süre önce bırakmıştım ama arada bir içiyordum. Çok
gergin olduğumda veya Nell’le yoğun bir sevişme sonrasında.
O da arada bir içtiğimi biliyor ve alışkanlık haline getirmediğim
sürece sorun etmiyordu. Sokağın karşısına Jasonla Becca'larm
evine baktım. Verandada bir telefon ışığının Ben’in yüzünü
aydınlattığını gördüm.
Tam o anda ayağa kalktı. Kızgın, canlı adımlarla kapının
önünde dolaşmaya başladı. Ellerini kısa kesilmiş saçlarında
gezdirdi. Tedirgindi, kızgındı. Karşıya geçtim, izmariti bir su
kanalına attım.
“Hey, Ben. N ’aber?” Birkaç adım uzakta durdum. Kızgından
da öte öfkeli, zıvanadan çıkmış haldeydi.
160
Jasinda Wilder
Oz
liydi, atletikti, popülerdi. Bir kızın istediği her şeydi. Birlikte bir
peri masalı tarzı bir şeye sahip olacağımızı düşünürdüm. Uzun
süre aşkını itiraf etmesini bekledim ama yapmadı. Ben de arka
daşlığımızı bozma riskini almak istemedim. Sonra geçen sene
birden kızlarla flört etmeye başladı. Ben de pes ettim. Bu yıl da
sen geldin, aramızda bir şeyler oldu. Şimdi kalkmış, artık her şey
için çok geçken hislerini söylüyor.”
Mahvolmuştum. Ben’le ilgili söylediği şeylerde haklıydı.
Bunu kaçıracak kadar kör değildim. Çocuğun benden nefret
etmesi için bir sürü sebebi vardı. Bir yanım Kylie için yanlış
adam olduğumu biliyor ve bana Kylie’yi Ben’e itmemi söylü
yordu. Ama bencil tarafım bunun olmasına izin vermeyecekti.
Kylie belli ki beni çok iyi tanıyordu. Bana doğru döndü ve,
“ Bunu aklından bile geçirme, Oz. O şansını kaçırdı artık. Ben
şenleyim,” dedi.
Güldüm. “Hiçbir şey söylemedim ki.”
Gözlerini kısarak baktı. “Ama düşünüyordun.”
Başımla onayladım. “Evet.”
“Düşünme işte. Düşünme.” Beni ön kapıya doğru çekti.
Kendisi de içeri girdi ve Colt’a seslendi. “Baba! Neredesiniz?”
Colt bodrumdan çıktı. “Ne oldu, tatlım?”
Kollarını babasının beline doladı.
“Sahne işi aldık!”
Colt, Kylie’ye sarıldı.
“Süper! Nerede?”
Ona kartı uzattı. “Burada. Yöneticinin adı Dan. Senin için
sorun olmazsa çalmamıza izin vereceğini söyledi. Yaşım küçük
olduğu için en kalabalık saatlerde çalmamın zor olduğunu
söyledi.”
Colt başıyla onayladı. “Evet, doğru söylüyor. Özellikle de
konu Music Row bölgesindeki bar ve kulüplerse. Ama katıla-
Sensiz 183
Senin için, kendim için, bizim için. İkimizin şansı için.” Bütün
bunları, bu pek alışık olmadığım şeyleri dürüstçe, açıkça söyle
miştim. “Bana bakar mısın duygusal bir şapşal gibi konuşup
duruyorum.”
Kylie ağlıyordu. Of, daha başlamadan her şeyi mahvetmiştim.
“Oz. Tanrım, Oz.” Eğildi. Büyük, yumuşak memeleri göğsüme
doğru sarsılıyor, ağzı benim ağzımın karşısında titriyordu.
Saçları yüzümün bir tarafına doğru dağıldı. Yüzümü kavrarken
gözyaşlarını, kalp atışlarını, ellerindeki titremeyi hissettim. “Ne
söyleyeceğimi bile bilmiyorum. İstediğim, ihtiyaç duyduğum
ve hak ettiğim kişi sensin. Ben mükemmel değilim ama böyle
düşünmen beni mutlu ediyor. Çünkü ben de senin mükemmel
olduğunu düşünüyorum. Berbat, perişan, güzel, sert, güçlü, tatlı
ve seksi.”
Üstümden kalktı. Beni kendine doğru çekti. Üstüne çıktım,
kalçalarımı dizlerinin arasına soktum.
Beni bacaklarıyla sardı, omuzlarımdan tuttu ve kafasını
kaldırıp bana baktı. Bekliyor, hiçbir şey söylemeden yalvarı
yordu.
“Kylie, istediğin bu mu? Benimle ve şimdi mi? Emin misin?”
Sormak zorundaydım, emin olmak zorundaydım.
Güldü. “Evet, Oz. Çok eminim. Hazırım. Lütfen, lütfen.
Canım acıyor. İçimde bir yerler acıyor. Kasıklarım alev alacak.
Sana ihtiyacım var. Dokun bana. Zirveye çıkar beni.”
Kahretsin. Buna nasıl direnebilirdim ki? Direnemezdim,
buna gerek de yoktu. Ona iki parmağımla dokundum. Islak
ve sıkıydı. Parmaklarımı içine kaydırdım, onu okşadım,
sevdim. Islaklığını klitorisinin her tarafına yaydım ve o küçük
tomurcuğu okşadım, sevdim. Ta ki nefesi kesilene, altımda
inleyene ve hareket edene kadar. Parmağımla daireler çizdim,
okşadım. Daha derine daldım, içine dokundum. Parmakla-
195
Bazen insanın içinde bir gerilim olur. Aylarca veya haftalarca bir
sızı, bir boşluk, bir şeylerin yaklaşmakta olduğunu söyleyen bir
his olur. Bu histen nefret ediyordum. Bir şey unuttuğunu bilip
neyi unuttuğunu hatırlayamamak gibi bir şeydi. Dikiz ayna
sından baktığında arkadaki arabanın çok hızlı geldiğini gördü
ğünde ama durduğundan kazayı engellemek için yapacak hiçbir
şeyinin olmadığını bildiğin o an gibi.
Sorun Nell değildi. Nell iyiydi. Her zamanki haliyle işini
yapıyordu. Sorun biz de değildik. Biz harikaydık. Aşıktık. Her
hafta birçok kez hissizleşene kadar sevişiyor ve hiç bıkmıyorduk.
Sorun ben de değildim. Her zamanki gibiydim. Triumph moto
rumla uğraşıyordum. Bitirmek üzereydim. The Harris Moun
tain Boys’la çalışıyor ve turneye çıkabilmek için albümlerini
tamamlamaya çalışıyordum.
O zaman... sorun neydi?
Kylie, Oz ve Bendi. Mantıklı gelen tek şey buydu. Kylie’yle
Ben in garajımda kötü bir tartışma yaşadıklarını biliyordum.
O zamandan beri Ben’Ie konuşmamıştım. Derslerine, futbol
Sensiz 211
SÜRÜKLENMEK
Oz
salladı. “Sana neler oldu, Ben? Kimsin sen? Bunun gerçek sebebi
ne?"
Ben olduğu yerde döndü. Elini saçlarında gezdirdi. “Gerçek
sebep mi ne?” Bir parmağını bana doğru uzattı. Kendimi tepki
vermemeye zorladım. “Sebep bu şerefsiz. O senin için doğru
erkek değil, Kylie. Hiçbir zaman olmadı, asla da olmayacak. O
yeri yurdu olmayan birisi işte. Hiçbir zaman senin için yeterince
iyi olmayacak! Üstelik sen onun ne kadar yanlış olduğunu göre
meyecek kadar körsün!”
“Bu benim seçimim, Ben!” Sesi iyice yükselmişti. Onu
ittirdi. Bu o kadar çok çaba gerektirmişti ki geriye doğru sende
ledi. Ellerini dizlerine koydu, inledi. Nefes nefeseydi.
“Uzaklaş, Ben. Onu üzüyorsun.” Ben in önünde durdum ve
Kylie’ye ulaşmasını engelledim.
“Yolumdan çekil, Oz. Sen onu hak etmiyorsun. Bunu sen
de biliyorsun.” Sesi demir kadar, çelik kadar sert, bıçak gibi
keskindi.
“Bir şey söyleyeyim mi? Evet, haklısın. Hak etmiyorum.”
Ona yaklaştım. “Hiçbir zaman hak etmedim ve hiçbir zaman
da hak etmeyeceğim. Ama bil bakalım ne oldu? O beni seçti,
dostum. Seni değil. Şansın vardı ama elinden kaçırdın. Şimdi
de kıskanıyorsun. Anlıyorum. O inanılmaz biri. Ben olsaydım
ben de kıskanırdım. Ama hiç gereği yokken sorun yarat
maya kalkma.” Beni geçmeden bir yere gidemeyeceği şekilde
durmuştum.
“Yolumdan çekil, Oz.” Yanımdan geçerek ona doğru gitmeye
çalıştı. Kylie bir elini kaburgalarına koymuş nefes almaya çalışı
yordu. Gözleri ıslaktı, korku doluydu. Bize ulaşmaya çalışıyordu.
İkisinin arasında durdum. “Hayır. Eve git. Kylie senden
eve gitmeni istedi. Git. Bizi yalnız bırak.” Daha çok yaklaştım.
Neredeyse dokunacaktım.
Sensiz 241
Oz
“Evet. Ne olmuş?”
Odamın kapısı açıldı ve Ben içeri girdi. Ellerini ceplerine
sokmuştu. Bana doğru yaklaştı. Daha önce kimsenin gözle
rinde bu kadar ıstırap görmemiştim.
“Ben. Burada ne halt ediyorsun?” diye sordum.
Bir an öylece baktı. Sonra sanki kuvvetli duygularını
bastırmak ister gibi gözlerini sımsıkı kapadı. “Özür dilerim...
Oz. Çok özür dilerim. Öyle davranmamam gerekirdi.”
Gözlerimi kırpıştırdım. Ben, bu odaya girmesini bekle
diğim son insandı. Ondan özür filan da beklemiyordum. “Ne
söylememi istiyorsun gerçekten bilmiyorum.”
“Hiçbir şey. Hiçbir şey söylemek zorunda değilsin. Ben...
yoldan çıkmıştım. Özür dilerim. Sadece bunları söylemek
istedim.” Derin bir nefes aldı ve bıraktı. Kylie’ye baktı.
“Bence özür dilemen gereken kişi ben değilim... Kylie.”
Yüzündeki acı ondan nefret etmemi imkânsızlaştırıyordu. “Bir
kaza oldu, Ben. Kavga kavgadır ama benim gibi bir araba çarp
ması senin de başına gelebilirdi.”
Ben sadece başını salladı. Başka bir şey daha söylemek
istiyor ama söyleyemiyor gibiydi.
Tuhaf bir sessizlik oldu.
Artık daha fazla dayanamadım. Kylie’ye baktım. “İsmim
neden bu kadar önemli?”
“Adın Benjamin. Onunki de öyle.”
Kafamı salladım. “Ee ne olmuş? Bu çok yaygın bir isim.
Tesadüf işte.”
Kylie öne doğru eğildi. “Ama ikiniz birbirinize çok benzi
yorsunuz. İkinizin de ten rengi aynı, nerdeyse tonu bile birebir
tutuyor. Burunlarınız da neredeyse tamamen aynı. Bu tııha»
değil mi? Daha önce de fark etmiştim ama... tsimicrim/in dc
aynı olması tuhaf bir tesadüf.”
254 Jasinda Wilder
Yapacak mı olacak mı
Yapabilir miyiz olabilir miyiz anlan
Bıraktık, görmezden geldik, rolyaptık
Benim böyle düşüncelerim yoktu
isteklerime bir son vermiştim
Yaşadım, nefes aldım, hayatıma devam ettim
Yepyeni bir yol çizdim
Devam ettim ve
Sen ve ben oldum
Her bir gün
Sen ve ben
Sonra ani bir sel gibi
Ani bir baskın gibi
Başkasına âşık oldum
Sen ve ben artık
Sen ve ben değiliz
Sen serisin
Ben başka biriyim
Sen sen değilsin
Ben hâlâ benim
Biz kimiz
Kimiz biz
Nerdeyiz biz
Eskiden neydik
Anladı değil mi?
O her zaman öyleydi
Ben anlayamadım
Zaman çok az
Vakit çok geç
Zaman geçti
Çok çok uzun zaman
Kalbim bir başkasıyla dolu
Ama sen hâlâ semin
Ben halâ benim
Biz diye bir şey yok
Senin kalbin hâla benle dolu
Ama ben o ben değilim
Senin benin değilim
Onun beniyim
Seme olmayacak bir şey istiyorsun
Ama bana bakıyorsun
Sanki şenle biz
Sanki biz her zaman
Sanki eski bİ2der
Yeni bir sen ve bene
Eklenebilirmiş gibi
Bu suçluluğu istemiyorum
İstemeye devam etmeni
Beklemeye devam etmeni
Bağlanmaya, tutunmaya
Devam etmeni istemiyorum
Kendine başka birini bulmanı istiyorum
Yepyeni sen ve ben
Senin yepyeni hayatın
Her bir gün
Öylesine konuştuk
Havadan sudan ve ağır ağır
Keşke biben sem
Ne çok özlediğimi
Eski hallerimizi
Ne çok özlediğimi
A ma göremiyorsun
Semiz 289
Kylie
B ir y ıl sonra
Sahneye çıkmak hiçbir zaman eskimiyordu. Benim açımdan
heyecanını hiçbir zaman kaybetmiyordu. Oz’la her sahneye
çıkışımızda kendimi zinde hissediyordum. Sanki damarlarım
daki kanın yerini ham enerji alıyordu. Hayat daha büyük, daha
renkli, daha mükemmelmiş gibi geliyordu. Annem, babam
ve The Harris Mountain Boys’la turneye çıkmıştık. Bu turne
gerçekten ama gerçekten hayatımdaki en inanılmaz tecrübeydi.
Ülkeyi tur otobüsüyle dolaşıyor, her gün yeni eğlenceler, heye
canlı şeyler görüyor, hissediyor, duyuyor ve yapıyorduk.
Oz ve ben her birlikte çalışımızda daha iyiye gidiyorduk. Oz
verimli ve durmak bilmeyen bir şarkı sözü makinesine dönüş
müştü. Kullanabileceği sınırsız duygu ve hayat tecrübesi vardı.
Onu söz yazmayı denemeye ikna ettiğimde sözcüklerin dökü
lüşüne engel olamadığını fark etmişti. Daha çok beste yapmayı
tercih ettiğim için bu durum benim de işime gelmişti.
Yaz turnemizin son ayağındaydık. Ülkenin kuzey sınırındaki
yayı tamamlayıp anne babamın memleketi olan Michigan’dan
sonra Nashville’e dönecektik. Turun son konseri Nashville’de
Sensiz 295
“Ömrüm boyunca
Başımı suyun üstünde
Zorlukla tutuyordum
Sonra bir gün
Seni gördüm
Gözlerimde gizlenen acının
Ağırlığım gördün
306 Jasinda Wilder
Ve acılarımı
Alıp götürmek istedin
kapıldım, Kylie. O günden beri her gün daha çok, daha çok
âşık oluyorum sana.”
Hiç utanmadan ağlıyordum ve kimin gördüğünü umursa
mıyordum. Ayağa kalktım ve Oz’un yanına gittim. Ama o bir
dizinin üstüne çöktü ve yüzüğü kaldırdı. Bu küçük, sade bir
yüzüktü. İnce beyaz, altın bir şerit ve prenses kesim bir pırlan
tadan oluşuyordu; o anda benim için dünyada gördüğüm en
güzel şeydi. Oz’un yüzü ve gözlerindeki aşk hariç en güzel şeydi.
Oz kafasını kaldırıp bana baktı. Kendi duygularını kontrol
etmeye çalıştığı belliydi. “Kylie Calloway, benimle...”
Bitirmesine izin vermedim. Dizlerimin üstüne çöktüm ve
ona sarıldım, dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Sahnede
geriye düştük. Kalabalık çıldırdı, alkışlamaya, tezahürat etmeye
başladı. Oz mikrofonla yüzüğü tutmaya devam etti. Bense
göğsünde yatıyordum. Mikrofonu dudaklarına götürdü.
“Bunu evet olarak alıyorum?”
Sol elimi kaldırdım ve yüzüğü parmağıma taktı. Mikrofonu
aldım. “Evet, Oz! Tabii ki, evet. Bütün kalbimle evet.”
Bizi izleyen binlerce insanı umursamadan öpüşmeye başladık.
Babamın konuştuğunu duydum. “Sana tekrar evlenme
teklif edemem, Nelly, bebeğim ama son yirmi yılın ne kadar
mükemmel geçtiğini söyleyebilirim. Seni o zamankinden bile
daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Önümüzdeki yirmi yılın
her saniyesini seni daha çok sevmekle geçireceğimi söyleyebi
lirim.”
Kalabalık bunu kaldıramadı. Çıldırmışlar, sevinçten delir
mişlerdi. En sonunda ortam fazla ısınmadan Oz’la birbirimizden
ayrıldık.
Annem de ağlıyordu. Mikrofonu Oz’un elinden aldı. “Biliyor
musunuz, ben de Colt’un cümlesini tamamlamasına izin verme
miştim. Anasına bak kızını al oldu, değil mi?”
Sensiz 309
Teklifine bayıldım.”
Sırıttı, sonra beni yere indirdi. “Sana bir sürprizim daha var.”
“Öyle mi? Neymiş?” Daha ne sürprizi olabilir tahmin edemi
yordum.
Arka cebine uzandı ve bir anahtar çıkardı. “Şu gördüğümüz
küçük evi hatırlıyor musun?”
Turne başlamadan önce Oz ve ben birlikte dolaşıyorduk.
Sokaklarda kaybolmuştuk ve satılık küçük, çok tatlı bir evle
karşılaşmıştık. Ben arabadan inmiş ve pencerelerden içeri
bakmıştım. Evi çok beğenmiştim ve almak istemiştim. Hatta
Oz’u ikna etmeye çalışmıştım. Ama o konuyu geçiştirmiş, buna
hazır olmadığımızı söylemişti. Ben de ısrar etmemiştim. Sayılır.
Geçtiğimiz birkaç ayda internetten bakmaya devam etmiş, hâlâ
satılık mı diye araştırmıştım.
“Evet?” diye sordum. Heyecan her yanımı sarmıştı.
Anahtarları elime bıraktı. “O ev artık bizim.”
“ Gerçekten mi?” Sesim heyecandan titriyordu, kendimi
kontrol etmek zorunda kaldım. “Yani... Gerçekten mi? Aldın
mır
Omuz silkti. “Evet. Ama tabii yardım aldım.”
Babam geldi. “Tebrik ederim, bebeğim.”
Oz’un bana ev alırken babamdan yardım alması inanılmazdı.
Önce kime sarılacağımı bilemedim. Bu yüzden ikisine aynı anda
sarıldım. “İkinizi de çok seviyorum.”
Oz’la babam aynı anda, “Ben de seni seviyorum, bebeğim,”
dedi.
Güldüm. Son yirmi dakikadır üçüncü kez ağlamamak için
kendimi zor tuttum. “Ne zaman taşınıyoruz?”
Oz, “Yarın eşyalarımızı almak için bir kamyon gelecek,” dedi.
Kate yanıma geldi ve bana sarıldı. “İkiniz adına çok
mutluyum. Oz, sensiz ev çok sessiz olacak.”
Sensiz 311
Ad:
Soyad:
E-posta:
Doğum tarihi:
Cinsiyet:
Adres (Kataloğumuzun adresinize gelmesini istiyorsanız):
Sevgilerimize,
PENA YAYINLARI