You are on page 1of 247

1.

Basım: Ekim 1998, Dharma Yayınları


2, Basım: Nisan 2004, Dharma Yayınları
ÇEMBERE GİRİŞ
Bir Rus Psikiyatr Tarafından Keşfedilen
Kadim Sibirya Bilgeliği

Olga Kharitidi

Çeviri: Cem Şen


Teşekkür

Çembere Giriş'in ortaya çıkmasında emeği geçen ve desteğini esirgemeyen


herkese minnettarlığımı ve teşekkürlerimi sunarım. Kita bın ortaya çıkmasında
emeği geçen Audrey Kogumayan'a, William H. Whitson'a, Marion Weber'e,
Paula Gunn Allen'a, Maki Erdely’ye, Wendy Gilliam'a, Dee Pye’a, Ansley’e,
Kathy Sparkes'a, Rebecca Latimer’e, Winston O. Franklin'e, Barbara McNeil’e,
Carol Rachbari'ye, Elisabeth Hebron'a, Jane Ann Dow’a, Douglas Price-
Williams'a, Carol Guion’e ve diğerlerine içten teşekkürlerimi sunarım.
Yazar ile yayıncı arasındaki zor ve duygusal anlamda yoru cu olması
beklenen diyalogları profesyonelliği ve tükenmez mizah duygusuyla esin dolu
bir yaratıcılığa dönüştüren yayıncım Douglas H. Latimer’a özellikle
minnetlerimi sunarım.
Bütün sevgim ve minnettarlığımla tüm aileme...
Eğer gökyüzünde.
Rüzgârda,
Ağaçlarda ya da çalılarda,
ifade edilebilen
Ve hayvanlar tarafından işitilen
bir şey varsa
O zaman bırakın bu Kutsal Bilgi
Bize geri dönsün.

AT HARVAVE DA ( VN 6 6 )

Ge le n e ğe gö r e, bu k utsal şar kı, Kutsal Bilgi’nin iletilmesine izin


v e r ildiği dur um larda f ar kında olmadan yapılabilecek bir h ata için
ö zür n iteliğindedir.
Yazarın Notu

u, ilgin ç o la ylar zincirinin ben i Sibir y a’ n ın No v o sibir sk k en t in de


B bir p sik iya tr o larak çalışır k en Alt ay Dağlar ı’ n dak i gizem li t ar ih i
bö lge le r de bir dizi o lağanüstü şamanik deneyiml er in v e k eşif ler in için e
a t a n h aya tım ın bir dö neminin gerçek öyk üsüdür . Birk aç küçük istisn a dı -
şın da k it abımın içindeki tüm o laylar aynen anlatıldığı şek ilde y aşan m ış -
t ır . Ya ln ız ca a ile lerin v e bazı arkadaşlarımın ö zel y aşam lar ın ı k o r um ak
iç in bir k aç k üçük değişik lik y aptım. İtalik ile ay r ılm ış ( şim dik i zam an -
da y a z ılm ış ola n) bö lüm ler do ğr udan do ğr uy a gün lük ler im den alın m a -
dır . Ka r şılıklı k onuşm alar anımsadığım kadar ıy la v e elim den geldiğin ce
a y n e n a ktarılmıştır. Kitabın içindeki çizimler Altay Dağlar ı’ n da bulun an
k a dim bir m e z a r dak i m um y an ın üzer in dek i dö v m eler den v e m ezar da
bulun a n diğe r sa n at eser ler in in üzer in dek i desen ler den alın m ışt ır .

Olga Kharitidi
Başlangıç

a ğm ur so n un da kesildi ve bulutlar, do ğudan esen güçlü r üzgârla ça -


Y buc a k dağılıv erdi. P encerem in dışında sessizlik v ar dı v e hava n er e -
de y se t üm üyle kararmıştı. Açık balko n kapısın dan esen ser in r üzgâr , ıs-
la k a sf a ltta n v e n em li y apr aklardan gelen ho ş bir k o k uy u o dam a t aşıdı.
Oda m ın ışık lar ın ı sö n dür üp , y at m adan ö n ce gö k y üzün e bir kez daha
ba k m a k iç in balk o n a çık t ım . Büt ün şeh ir , y an lar ın dak i lo m bar lar dan
ışık la r ı p a r lay an dev asa bir y o lcu gem isin i an ım sat ar ak ö n üm de uzanı -
y o r du. Ge r ç ek t e ise, bu dev asa, ışık lı şeh ir y aln ızca yeryüzünün küçük bir
p a r ç a c ığıy dı; ışık lar ı, ber r ak , h uzur lu gö k y üzün de p ar ılday an bin lerce
y ıldız ın a lt ın da sö n ük k alıy o r du.
Da r ba lk o n um un p ar m ak lık lar ın a day an m ış, t aze, h oş kokulu havayı
de r in de r in İ çim e çek er k en bir den bir e gö k y üzündeki yıldızlardan bir ta nesi
diğe r le r in e o r an la git t ik çe dah a p ar lak v e dah a b üy ük bir h al alm a y a
ba şla dı. Ar dın dan san k i gö k y üzü ik iy e y ar ıldı. T ıp k ı dev bir kasırga gibi
büy ük bir h ızla dö n er ek y ak laşt ı v e gö r üş alan ım ın t üm ün ü k ap ladı.

Bilinmedik inanılmaz bir gücün yaklaştığını hissediyorumvebir kez


daha bir başka zamana, bir başka mekâna çağrıldığımı biliyorum.
Kaçmak ya da korku duymak için çok geç; gerçi “bilinmeyen"eokadar
alıştım ki, bunun için zaman olsa bile korku duymayacağımıbiliyorum.

11
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Gözümü açıp kapayıncaya dek tüm sahne değişiyor. Bir saniyeönce


görüş açımı berrak bir gece gökyüzü doldururken şuanparlak bir gün
ışığı dolduruyor. Daha önceden hiç görmediğim bir mekânınüzerinde,
havada süzülüyorum. Şu an zihnim, sanki yeni bir İnsanmışım,
geçmişim ile ilgili hafızamda hiçbir şey yokmuş gibi farktıbir şekilde
çalışıyor. Korkmuyorum; her şeyin farkında ve uyumluyum. Buraya
belli bir amaçta getirildiğimi bitiyorum. Bu bilgiyegüvenipbekliyorum.
Yere yaklaştığımda aşağıdaki otlağı görebiliyorum.Uzunotlar ilkbahar
yeşilliğinde ve yeni gelen yaşamla dolu olarak tatlı bir esintiyle
dalgalanıyorlar. Kokularını duyabiliyorum ve bu fiziksel duyum,
zihnimin diğer düşüncelerden arınmasına ve odaklanmamayardımcı
oluyor.
Aniden sağ yanımdan gelen güçlü davul sesi dikkatimi yönlendirmeye
başlıyor. Koku duyum az önce beni bu yeni mekâna çekmişti veşimdi
de işitme duyum bu mekânla olan bağlantımı güçlendiriyor.Bedenim
gökyüzünde rahatça hareket ediyor. Sağ yanıma, davul sesiningeldiği
tarafa dönüyorum. Önümdeki görüntü, hayal bile edemeyeceği m
kadar farklı.
Yirmi beş İle kırk yaşları arasındaki, saçları uzun atkuyruğuşeklinde
bağlanmış on adam, altımda, bir çember oluşturacak şekilde dans
ediyorlar. Yumuşak, toprak rengi tonlarda, daha önceden hiç
görmediğim geometrik desenlerle süslenmiş elbiseleri bana garip
görünüyor. Davul sesi aynı tempoda, sürekli devam ediyor.Erkeklerin
davul sesine uyumlu hareketleri son derece zarif olmasına karşın,
danslarında hata kabul etmez bir kesinlik var. Daha iyi görmek için
yere doğru yaklaştığımda, çemberin tam ortasında yatan bir kadın
görüyorum. Erkekler, yüzlerinde yoğun bir ifadeylekadınınçevresinde
dönerek dans ediyorlar. Israrcı davul sesi haricinde hiçbir ses
duyulmuyor.
ilk başta adamların niçin bana bu kadar alışılmadık göründüklerini
anlamıyorum ama daha fazla ayrıntı gördükçe, bu insanların
yüzlerinde, günümüz insanının yitirdiği bir farkındalık ve törenlerine
tam bağlılık ifadesi olduğunu algılıyo-

12
OLGA KHARIT IDI

rum, Onların kadim zamanların insanları olduklarını ve önümde


sergilenen bu görüntülerin binlerce yıl öncesine ait olduğunu
anlıyorum.
Halen dans çemberlerinin üzerinde uçuyor ve yavaş yavaş aşağı,
burada bulunma amacıma doğru yaklaşıyorum. Aşağıya doğru
yaklaştıkça davul sesinin ve dansın merkezinde yer alankadındaha
net görünmeye başlıyor. Cansız görüntüsü inanılmaz derecedegüzel,
Sarı-gri elbisesinin sadeliği, boynunu ve yeleğini süsleyen özenle
işlenmiş takılarla tezat oluşturuyor. Kolyeler kabacaişlenmiş olmasına
karşın, içlerinde parıldayan elmaslar muhteşem. Kadınınaz önceöl-
müş olduğunu biliyorum.
Olanları bir araya getirmek ve burada ne yapmak üzerebulunduğumu
anlamak için çevreme bakmıyorum. Gözlerim, yaşlıkadınakilitleniyor.
Küçük bir ahşap oturağın üzerinde, çatısı otlarla örülmüş, otağa
benzeyen bir yapının kenarında oturuyor. Ağzındaki pipoyu tüttürüp
gözlerini sürekli, olarak dans çemberinden gökyüzüne doğru
gezdiriyor; varlığı her yana yayılıyor. Fiziksel yaşı yüze yakın ama
görünümü “yaşsız". Cildi, tıpkı yüzyıllar boyunca güneşte kalmış
parşömen gibi koyu ve kırış kırış. Gözleri, günümüzdeyaşayanbirçok
Moğol gibi birbirine yakın. Piposunu tüttürüp gökyüzünü süzerken
gözleri birbirine daha da yakın bir hal alıyor.
Bu törende onun görevi, diğer insanlar gibi dans etmek değil.Onun
varlığının ritmi dans edenlerinkinden çok dahayavaş.Sakinbir şekilde
soluk alıyor ve sanki birisini bekliyor- muş gibi zaman zaman
bakışlarını yavaşça gökyüzüne çeviriyor. Ben tam bunları
düşünürken, doğrudan doğruya bana bakıyor. Beni gördüğünü
biliyorum. Bu kadın tarafından tanınmamda erk dolu bir şeyvar ve bu
şey, içimde neşe ite korku karışımı garip bir duygu yaratıyor.
Yerin biraz üzerinde süzülmeye devam ediyorum. Kadının bana
odaklanıp yoğunlaştığını hissettiğimde zihnimde bir soruşekilleniyor.
‘Ben kimim ve niçin buradayım?" Ardından, davulunsesi beklenmedik
bir şekilde kesiliyor ve adamlar dans etmeyi bırakıyorlar. Tıpkı tek
bedenlermiş gi
ÇEMBERE GİRİŞ

bi bana bakıp ilahi söylemeye başlıyorlar. Bilmediğim bir dil de


konuşuyorlar ama yine de söyledikleri bütünkelimeler arasındabir şekilde
“Beyaz Tanrıça! Beyaz Tanrıça burada!" dediklerini anlayabiliyorum.Bu
kelimeleri, bildiğim bir dilde söyledikleri için anlıyor değilim.Kelimeler
anlayamadığım bir şekilde, yaşlı kadının tıpkı deniz dalgalarıgibi sürekli
olarak içimde dalgalanan bakışlarıyla birlikte benliğimeakıyor.Dikkatim
yeniden, güzel kızın yanına kolayca inebileceğim kadar geniş bir halka
oluşturan adamlara yöneliyor. Başları yukarı yönelmiş, banabakıyorlar.
Olmasını umut ettikleri şey ile ilgili beklentilerini hissediyorum.Bubeni
şaşırtmıyor. Şaşıracaksam bile, bu daha sonra, kendimi yeniden
balkonumda dikilirken bulduğumda olacak, içinde yüzdüğüm beden,
normalin on katı büyüklüğünde bir kadın bedeni.Tıpkıbir bulutgibi beyaz
ve ağırlıksızım. Varlığımın derinliklerinde, buradabulunmanedeniminbu
ölü kadını yaşama geri getirmek olduğunu biliyorum.
Yere doğru alçalıyorum. Kadının bedenine ulaştığımda,kumral,yumuşak
yüzünün iki yanından uzanan koyu siyah saçlarına dokunuyorum.
Bedeninin içinde, yaşam ile ölüm arasındaki bir tür engel ile mücadele
ettiğini hissediyorum ve bu dengeyi yaşama doğru yönlendirmegücünün
benim ellerimde olduğunu biliyorum. Katılaşmış bedenini kollarımın
arasına alıp, onu oturur hale getiriyorum. Bir şekilde, yaşam akışının
yeniden bedenine döndürülebilmesi için bu şekilde durmasıgerektiğini
biliyorum. Kendi başına oturabilir hale geldiğinde, tümüyle geri
döndüğünü anlayacağım. Başının ve göğsünün üzerinde dolaşmaya
başlayan ellerim kendi başlarına, bu kadim törenin ritmiyle deviniyor.
Bütün bu devinimlerin ve duruşların binlerce yıl önce başka insanlar
tarafından da uygulandığını biliyorum. Bu devinimler, kadının erkini
dengeliyor ve yeniden yaşamsal güç kazanmasını sağlıyorlar. Her şey
tamamlandığında onu bırakıyorum. Bilinç ile bilinçsizlik arasındagidip
gelerek yavaş yavaş kendine geliyor. Bedeni bilinmeyen bir erk kaynağı
tarafından bana sunulan yol aracılığıyla kendi kendini sağaltıyor.
OLGA KHARIT IDI

İşim bittiğinde, görünmez bir güç tarafından yukarıyükseltiliyor veaynı


görüntünün üzerinde bir kez daha yüzmeye başlıyorum.Gittikçedaha
yukarı yükseliyorum. Aşağıdaki her şey uzaklaşıpçözünürkenyeniden
yaşlı kadının gözlerini görüyorum. Kim olduğumun ve varlığımın
tümüyle farkında olarak halen piposunu tüttürürken banabakıyor.Yü-
zünden minnettarlık okunuyor. Her şeyin çözündüğü bu değişim
anında kadının eski dostum ve öğretmenim Umay ol duğunu
anlıyorum.

Ke n dim i balk o n um da dik ilir k en buldum , gece gö ğü h alen p ar lak bir


şe k ilde ö n üm de uzan ıy o r du. " Ger çek lik t en ” uzak laşıp o r ay a y en i den
dö n düğüm y o lculuğum , t abii eğer ger çek t en de bir ger çek lik diğerinden
da h a ge r ç e k se , h ızlı v e t an ıdı. Yir m in ci y üzyıl dünyasında yaşa yan modem
bir k a dın o lm a m a k ar şın , bir zam an lar ben im için son derece yabancı olan
bu t ür de n e y im ler i ar t ık k abullen m ey i ö ğr en m işt im .
An ide n , z ih n im de şu k elim eler in y an k ıl an dığını duydum: “Bu İnsanlar
ç o k uz a k bir geçm işt e y aşadılar . Bin ler ce y ıl ö n ce uy guladıkları tören ve
a y in le r in de , zam an ın v e m ek ân ın en geller in i n ası l aşacak lar ın ı
biliy o r la r dı. Bu in san lar , gelecek t e y aşay an in san lar ın erklerine ulaşabi -
liy o r v e bu e r ki k endi ayinlerine n asıl taşıy abilecek ler in i biliy o r lar dı. ”
Yo lc uluğum un başın da gö k y üzün dek i gir dabın n asıl gö r ün düğünü ve
k e n dim i k a dim bir ülk en in üz er in de bulduğum da den ey im im in n a sıl
de ğişliğin i a n ım sadım . Ay n ı sesin , " Bu in san lar Belo v o dy a’ n ın ge -
m ile r iy le n a sıl y o lculuk y ap acak lar ın ı biliy o r lar dı, ” dediğini duydum ve
gö z uc uy la k üçük bir ışık n o k t acığın ın k ar an lık gö k y üzün ü boydan boya
k a t e t t iğin i gö r düm . Bir k aç san iy e için de y o k o luv er di. Kay bo l duk t an
so n r a , a r a la r ın da bir gizem in dah a sak lı o lduğu bin ler ce y ıldız la k ap lı
gö k y üz ün ü se y r et m ey e dev am et t im .
Şim di y o lc uluğum t üm üy le bit m işt i v e bir k ez dah a Sibir y a’ n ın o r -
t a sın da k i k üç ük dair em dey dim . Her şey bur ada, bir y ıl k adar ö n ce, sı -
r a da n m ış gibi gö r ün en bir k ış sabah ın da k alk ıp , t üm yaşamımın değişmek
üz e r e o lduğun un f ar k ın da o lm adan işe git m em le bir likte başlamıştı. O gün
o la n la r ı sa n k i dün m üş gibi h at ır lıy o r um .

15
1

u ö z e l sa bah da, h er sabah o lduğu gibi saat im t am alt ıda çalm ay a


B ba şla dı. Be n i, çalıştığım psikiyatr i h astanesine götür ecek o lan o t o -
büs t a m bir sa at so nra birkaç blok Ötedeki oto büs dur ağın dan k alk acak -
t ı. Bu, z a m anında İ şim de o lm am ı sağlay acak so n o t o büst ü v e o n u k a -
ç ır m a y ı gö z e a lam ıy o r dum .
Bugün y a t a k t an çık m ak ban a ö zellik le zo r geliy o r du. Dair em h er
z a m a n k in de n dah a so ğuk t u. Dışar ısı, h alen k ar an lık t ı. Dolu kar bulut ları,
n o r m a lde gö k y üzün ü ay dın lat acak o lan y ıldızlar ı gizliy o r du. Odamdaki
a şır ı so ğuk , k a lo r if er t esisat ı ile ilgili bir so r un un k esin göstergesiydi ve
bu da bir k e z dah a gün ler bo y un ca buz gibi bir ev de y a şam ak zo r un da
k a la bile c e ğim an lam ın a geliy o r du. Büt ün bun lar ı düşü n er ek, gönülsüz bir
şe k ilde ba t t a n iy eler im in alt ın dan k alk t ım v e gün bo y un ca s ür ecek olan
işim e h a z ır la n m ay a başladım . Beslen m e am acın dan ço k ısınma amacına
h iz m e t e de n , k ah v e v e t o st t an o luşan h ızlı bir kahvaltının ardından sıradan
sa ba h işle r im i bit ir dim .
Da ir e m in k ap ısın ı çek er k en , sev diğim İ şe ulaşm ak için h er sabah
k a t la n m a k z o r un da o lduğum uzun y o lculuğu düşün erek iç çektim. Kaygan,
buz t ut m uş c a ddey e çık t ığım da, Ön üm dek i dur gun h av ada do nan soluğum
ba n a y o l a ç ıy o r du. Büt ün gece bo y un ca k ar y ağm ışt ı v e k ap ıcı h en üz
bin a n ın ç e v r e sin dek i y o lu k ap lay an k ar ı t em izlem em işt i. Kar y ığınları
a r a sın da k e n dim e y o l açm ak t a zo r lan ıy o r dum . Bu sık ıcı,

1 7
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

bir şe k ilde k ısıt lan m ış sabah k adar r üzgâr v e k ar ın da n eden o lduğu


do n dur uc u bir so ğuğun İ çim e işlediğin i h isset t im . Çev r em i saran yük sek
bin a la r k o c a m an , k o y u k ar an lık , r uh suz dev ler e ben ziy o rlardı. Yüzlerce
p e n c e r e de n y aln ızca bir k açın da ışık v ar dı. Bu t aşt an Sibir ya ormanında
h e r p e n c e r e bir in san ın y aşam ın ı sim geliy o r du.
Ko r un a k lı m et r o dur ağı o n beş dak ik a ö t edey di. Ken dim i m üm k ün
o lduğun c a r üz gâr dan k o r um ay a çalışar ak , başım ö n üm de h ızlı adımlarla
y ür üdüm . I sla k k ar , y um uşak v e güzel gö r ün üy o r du; y üzüm ü, elleri mi ve
e lbise m i ö r t üp o r adan da k en din e en sem in açık k ısm ın dan İçeri doğru bir
y o l bula r a k iler ler k en , y in e ay n ı do n dur ucu so ğuğun içim e iş lediğin i
h isse t t im .
Alışıldık sabah duam ı m ır ıldan ır k en aceleci adım lar ım belli bir ritim
k a z a n m ışt ı. Kelim eler , so luğum un ar asın dan t ıp k ı v aizler in ya da büyü-
c üle r in ila h i o k ur k en k i r it im ler in de gibi çık ıy o r du: “ Bugün o t o büst e
o t ur a c a k bir y er bulm ak ist iy o r um . . . Bugün o t o büst e o t ur acak bir y er
bulm a k ist iy o r um . . . “ Yılın bu zam an ın da, o t o büst e o t ur acak bir y er
bulm a k büy ük bir şan st ı v e um ut suz bir şek ilde, eğer o t ur acak bir y er
bula bilir se m y o l bo y un ca k est ir m ey i dö r t gö zle bek liy o r dum .
T a bi k i bö y le o lm adı. Ot o büs dur ağın a v ar dığım da, elbiselerini örten
k a r n e de n iy le y aln ızca beden ler in in çev r esi bey az bir çizgi olarak, tıpkı
h a y a le t gibi gö r ün en in san lar dan o luşan uzun bir k uy r uk ile karşılaştım.
Ya v a ş y a v a ş y ağan k ar , so k ak lam basın ın zay ıf bey az ışığında ve motor
se sle r i r üz gâ r t ar af ın dan gizlen diği için t ıp k ı bey az bir serap gibi hareket
e de n a r a ba be n zer i şek iller in ar k a f ar lar ın da p ar lıy o r du. Bu sabah, kala -
ba lığa y a k la şır k en in san lar , uzun , y ılan k av i bir şek ilde kıvrılan bir ejder -
h a y ı a n dır a n v e sigar a dum an ı geğir e n , so ğuk r üzgâr v e gecik en otobüs
n e de n iy le h o m ur dan an şef f af bir bulut o lar ak bir ar ay a k ay n aşt ılar .
Yılın bu z a m an ın da, o t o büsler , şeh r in dışın dak i do n m uş nehire ba lık
a v la m a y a giden in san lar la do lu o lduğu için o t ur acak y a da kestire cek bir
y e r bulm a um udum un o lm adığın ı bilm eliy dim . Bin diğim o t o büs her gün,
Sibir y a ’ n ın e n büy ük n eh ir ler in den bir t an esi o lan Ob Neh r i’ n den
ge ç iy o r du. Bu n eh r in güçlü ak ışı, y aşadığım şeh ir o lan No -

1 8
OLGA KHARIT IDI

v o sibir sk ’ i ik iy e bö lüy o r du. Şeh r in f ar k lı alan lar ın ı b ir bir in e bağlaya-


bilm e k iç in üç uzun k ö p r ü in şa edilm işt i. Geçen yüzyılın sonunda ilk köprü
in şa e dildik t e n so n r a şeh ir büy üm ey e başlam ışt ı. Kış ay lar ın da Ob
Ne h r i’ n in üz e r i o k adar k alın bir buz t abak asıy la k ap lan ır k i balık
a v la m a k t a n h o şlan an er k ek ler n eh r in o r t asın a yürüyüp burada kendilerine
ba lık a v la m a k için delik ler açabilir ler . Ar dın dan ar k adaşlar ıy la bir likte
o t ur up , bir bir ler in e ö y k üler an lat ar ak so ğuk buzun üzer in de saat ler ce
ge v e z e lik e de r v e aç bir balığın o lt adan ilk ısır ığı alm asın ı bek le r ler .
Ot o büs, Ob Neh r i’ n in k ıy ısı bo y un ca, çalışt ığım h astaneye kadar gider. O
gün de , h e m e n h em en diğer t üm k ış gün ler i gibi, er k en k alkan balıkçılar,
y a n la r ın da k a ba alet ler iy le bir lik t e, en iy i k oltukları doldur muşlardı. Koyu
k ış e lbise le r i İ çin de, la n et y ağdır m alar la k esilen bo ğuk , y ük sek seslerle
k o n uşuy o r la r dı.
Bin le r c e h ast ası o lan büy ük bir p sik iy at r i h ast an esinde çalışıyor dum.
Ha st a n e , şe h r in dışın day dı, çün k ü bu t ür bin alar ın h alk y o ğun lu ğundan
uz a k y e r le r e İ n şa edilm esi daim a dah a güv en li k ab ul edilm ek t ey di. İ k i
sa a t t e n f a z la y m ış gibi gelen , so ğuk , ısıt m ası olmayan otobüste ayakla ileri
ge r i sa lla n a r a k , zam an zam an sa in san k alabalığı n eden iy le h ar ek et siz
k a la r a k ge ç e n bir y o lculuğun ar dın dan , çalışt ığın ı h ast a - n enin durağına
v a r dım . Ot o büst en çabucak in ip h ızlı adım lar la, uy uş m uş ay ak lar ım ı
a ç m a y a ç a lışa r ak y ür üdüm .
Be n i h e r gün ay n ı k asv et li gö r ün t ü k ar şılıy o r du: Askerî kışla tarzın da,
sa r ı- y e şil ba da n alı, dar p en cer eler i ağır , p aslan m ış dem ir çer çev e ler le
dö şe n m iş o n üç t an e t ek k at lı bin a. . . Bur ası y aşam ım dak i en ö n em li
m e k â n dı. Bur ası ben im h ast an em di.
Ha st a n e ba h çesin de y ür ür k en , y ir m i k adar in san ın mutfak olarak hiz -
m e t v e r e n bin adan çık t ık lar ım gö r düm . E ller in de, içler i k ahvaltı olarak
y iy e c e k le r i şe y ler le do lu k o cam an m et al sef er t asla rı taşıyorlardı. Çayla-
rın ı v e y ula f ç o r balar ın ı um ut suz bir şek ilde ılık tutmaya çalışarak ace leyle
k o ğuşla r ın a do ğr u y ür üy o r lar dı. Hav a h alen k ar an lık o lduğun dan onları
t a m o la r a k gö r em iy o r dum am a k en di k o ğuşlar ın a v ar m ak için saptıkları
a y n ı y o ll a r da y ür ür ler k en do n m uş k ar üzer in dek i adım lar ın ı v e sef er
t a sla r ın da n ge len m et alik sesler i duy abiliy o r dum . Yiy ecek o lar ak

19
Ç E M B E R E ( i İR İŞ

h e r gün a y n ı y ulaf ço r bası v er ilir di. Bulabildiğim iz t ek y iy ecek buy du.


M e t a l k ulp la r ı v e düz k ap ak lar ıy la bu k o cam an metal sefer tasları bana hep
h a p ish a n e de k i t ut uk lular ın k ull an dık lar ı k ap lar ı an ım sat ır dı.
Bur a da k i bazı h ast alar ın zih in sel dur um lar ı, h ast an e alan ın ın için de,
küçük h iz m e t işler in de çalışm alar ın a o lan ak t an ıyacak kadar iyiydi. Bunların
iç in de iz i n li o lan bazı h ast alar , sır t lar ın a büy ük r akamlarla ko ğuşnumaraları
y a z ılı o la n uz un , gr i jar se elbiseler giy er ler di. Kadın lar b aşlarını bir şal ile
ö r t e r le r , e r k e k ler in saçlar ı ise t ır aş edilm iş o lur du. Bazıları uzun sür edir
h a st a m dı. Ka r an lık o lm asın a k ar şın ben i t an ıy ıp dostçaselam verdiler. Yeni
ge le n v e h e n üz t an ışm adığım diğer h ast alar ise sessizdi.
Ko ğuşum a v ar dığım da gün lük sabah t o p lan t ısı için h azır lan m ay a
ba şla dım . Bu t o p lan t ılar daim a ger ilm em e n eden o lur du. Hemşireler bana
ge c e o la n o la y lar ı k ısaca an lat ır dı, bu n eden le kendimi herhangi bir duruma
k a r şı h a z ır t ut m am ger ek ir di. Bugün ün de diğer gün ler den bir farkı yoktu.
Ke n dim i, ge c e m ey dan a gelm iş o labilecek so r un lar a k ar şı h azır lam aya
ç a lışt ım .
Ge c e r a p o r lar ın dan ilk o lar ak , bir ay ö n ce işe aldığım bir hademenin
sa r h o ş o lduğun u v e sav un m asız, y aşlı bir h ast ay ı, y aln ızca k en din den
ist e n e n m a n t ık sız bir şey i y er in e get ir m ediği için n asıl acım asızca
dö v düğün ü ö ğr en dim . Hadem e y aşlı adam ı ağır o r du bo t lar ıy la defalar ca
t e k m e le m iş v e dalağın ı y ır t ar ak o n u acil ser v ise y o llat m ışt ı.
Z a v a llı a dam ın y aşam asın ı um dum . Bun un do ğr u o lm adığını bilsem de
bir şe k ilde büt ün bu o lan lar ın ben im suçum o lduğun u h isset t im . Hastane
h a de m e si o la r ak çalışm ak ist ey en adam lar ın ço ğu esk i m ah k ûm lardı ve
ge n e llik le k e n diler iy le bir lik t e alk o l v e uy uşt ur ucu bağım lılıklarını da
bur a y a ge t ir iy o r lar dı. Bu n eden le de dur m adan h adem e değişt ir m ek
z o r un da k a lıy o r duk . Bir t an esi işlediği bir suç n eden iy le y edeğe
a lın dığın da , y er in i alm ak için ay n ı şek ilde suça eğilim li, y üzü alkolden
y ıp r a n m ış bir başk a h adem e geliy o r du; T abi bu da bak m ak la y ük üm lü
o lduk la r ı h a st alar için iy i bir şey değildi, işe alacağım in san ları seçm e
k o n usun da y a p abileceğim p ek az şey v ar dı. Hast alar ım ı bu

20
OLGA KHARIT IDI

a da m la r da n k o r um ak için ger çe k t e y ap abileceğim h içbir şey olmadığım


bilm e m e n a z ın dan bir az o lsun işim i k o lay laşm ıy o r du. Yaşlı adam şu an
a m e liy a t t a y dı. On un için sessizce, k ısa bir dua m ır ıld an dım .
He m şir e dah a so n r a p o lis t ar af ın dan sabah üçte hastaneye getirilen yeni
bir h a st a da n bah set t i. P o lisin bu gen ç adam ile ilgili o lar ak h azır - ladığı
r a p o r u o k udum ;

Hasta, şehirden yirmi beş kilometre uzakta, ormanda bulundu.


Demiryolunda, yaklaşmakta olan bir trenin üzerine doğru
koşuyordu. Tutuklandıktan sonra hiçbir şey anlatamadı.
Hiçbir soruyu yanıtlamadı ve çevresindeki insanlarla ilişkiye
geçemedi. Hatta tutuklandığının bile farkında değildi.
Elbiseleri: Askerî üniforma; kirli ve yırtık.
Evraklar: Kimlik; Sovyet Ordusu Askeri Kendi kendine konuşuyor.
Kelimelerinden anlaşıldığı kadarıyla çevresinde bir UFO’dan inmiş
olan yaratıklar görüyor

On u bir a n ö n ce gö r m ek ist iy o r dum am a er k ek ler k o ğuşundaki sabah


t e f tişimi tam amlamam gerektiği için dah a so n r a gö r m ek zo r un day dım .
Se k se n z ih in sel h ast an ın k aldığı k o ğuş o dalar ı, t av an dan gelen za yıf
m a v i ışık la r la ay dın lat ılıy o r du. Hep si de, bir bir in in ay n ı o lan k irli, gri,
ün if o r m a be n z er i y at ay siy ah çizgili p ijam a giy iyorlardı. Her oda da beş ile
o n h a st a k a lıy o r du. Odalar da k ap ı bulun m adığı için mahremiyetleri yoktu.
Kr o n ik h a st a lar için ay r ıl an o dada y ir m iden f azla in san v ar dı. Kadın
h a de m e le r , k o ğuşu y ık ay ıp t em izlem ey e çalışıy o r du am a in san ların ter
k o k usun a k a r ışm ış o lan idr ar , ilaç v e h av asız o dan ın n eden o lduğu ekşi
k o k uda n k ur t ulabilm ek o lan ak sızdı. Bu, ben im işi m in o lağan kokusuydu
v e o n a ç o k t a n dır alışm ışt ım .
Ha st a la r ın t üm ün e o k adar alışm ışt ım k i k en dim i aile ar asın da gibi
h isse diy o r dum . Her bir in in , er k en ço cuk luk dö n em ler in den zih in sel
h a st a lık la r ın ın o n lar ı um ut lar ın dan , m eslek ler in den , ailelerinden uzak -
la şt ır dığı v e “ deliler ev i" o lar ak adl an dır ılan bu mekâna hapsettiği döneme
k a da r o la n y a şam ö y k üler in i biliy o r dum .

21
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

He r h a st a f ar k lıy dı. T ef t işim i sür dür ür k en h astalardan bir tanesi, ilaç -


la r ın ın do z un u azalt m am ı ist edi; k en din i iy i h isset m ey e başladığını söy -
lüy o r du. Bir diğer i geldiğim i f ar k et m edi bile; çün k ü zih n in de y alnızca
k e n di iç se l se sin e y er v ar dı. Bazılar ı k ö şede dur m uş gülüm süy o r du.
Ha st a la r ın t üm ün de de gö r ülen o r t ak v e değişm ez şey , n er edey se haya -
le t im si gö r ün üm dek i, gö zalt lar ın da m o r h alk alar bulun an , so luk yüzle-
r iy di. Bu in sa nlar asla gö kyüzü gö rmüy or y a da t em iz h av a alm ıy o r du.
Ha st a la r ı t ek t ek ziy ar et edip , t ıbbi dur um lar ın dak i değişim leri İn -
c e le dim v e so r ular ım ı y an ıt lay an h em şir eler e ilaç t edav isi ile ilgili tali -
m a t la r v e r dim . Bir an ak l ım a y en i h ast a geldi. Kendi kendime, “Bir asker”,
diy e düşün düm . “ Ço k ilgin ç. Acaba ask er i h ay at ın n eden olduğu korkular
bu a da m ın h a st a t ak lidi y ap m asın a n eden o lm uş o labilir m i?”
Ak ıl h a st a sı t ak lidi y ap m ak , ask er den k ur t ulmak için sıkça başvurulan
bir y ö n t e m di. E r k ek ler , gen el o lar ak dah a o n sek iz y aşın da bir er
de lik a n lıy k e n , lisen in h em en ar dın dan ask er e alın ır dı. Güv en li yuvala -
r ın da n uz a k la şıp gir dik ler i ask er î y aşam da k ar şı k ar şıya kaldıkları sar sıcı
o r t a m a t üm üy le h azır lık sız y ak alan ıy o r lar dı. Bu r ada, k ıdemli askerlerin
a la y la r ın a , a z ar lam alar ın a, o n ur k ır ıcı dav r an ışlar ın a, hatta da yaklarına
m a r uz k a lıy o r lar dı. Bu, y azıy a dö k ülm em iş o r du y asasıy dı. E ğer
ba şk a la r ın a k ar şı bö y le dav r an m azsan ız o zam an size k ar şı bö y le
da v r a n ılır . Fa k at ask er ler de n bir ço ğu bun u k abullen emiyordu. Bu duruma
k a t la n a m a y a n lar ın bazılar ı ger çek t en de r uh sal açıdan ciddi bir şekilde
h a st a la n ıy o r v e k en diler in i dışa k ap ıy o r lar dı. Bu dur um u gören diğerleri
ise bir a k ıl h a st an esin e k ap at ılm an ın gö r ece li o lar ak dah a gü v en li
o lduğun u h isset t ik ler i için h ast a t ak lidi y ap ıy o r lar dı.
Ye n i ge le n h ast an ın o dasın a gir diğim de, dah a ilk bak ışt a bu askerin
k e sin lik le h a st a o lduğun u an ladım . Ko r k udan k ask at ı k esilm iş bir hal de
o da n ın bir k ö şesin e o t ur m uşt u v e in san dan ço k ür k m üş bir h a y v an a
be n z iy o r du. T üm beden in de in an ılm az bir ger ilim v ardı. Akıl hastaları nın
bu in a n ılm a z güçler in in n er eden geldiğin i h ep m er ak eder dim. Be denleri
bö y le bir güc ü n asıl y ar at abiliy o r du?

22
O L GA K H A RI T I D I

Şu a n bu a sk er i, h ar ek et siz bır ak an güç, ay n ı z am an da h ast alar ın


k e n dile r in e y a da başk a in san lar a zar ar v er melerine neden ulan inanıl - maz
bir f iz ik se l güce de dö n üşebiliy o r du. Bu o lay ın çeşit lem eler ini de falarca
gö r m üşt üm . Bu zav allı adam ın elbiseler i t ıp k ı p o lisin tanımladığı gibi kirli
v e y ır t ık t ı. Ge ce n ö bet çiler i, elbiseler in i o n a zarar vermeden değiştirmeyi
ba şa r a m a m ışlar dı, bu n eden le bu iş gün düz çalışan gö r ev liler e k almıştı.
Ha t t a şu a n , sin ir li bir şek ilde y er de o t ur ur k en bile h âlâ elbiseler in i
y ır t ıy o r du. Bu elbiseler , zo r lu ask er î y aşam a day an abilecek şekilde son
de r e c e da y a n ık lı k um aşt an im al ediliy o r du v e n o rmal bir zihinsel durumda
in sa n ın bu e lbisey i y ır t abilm esi o lan ak sızdı.
On u iz le r k en üzer in de k alm ış o lan bir k aç elbise p ar çasın ı tahrip et -
m e y e de v a m e diy o r du. Açık m av i if adesiz g ö zler i boşluğa dalmıştı. Bedeni
k o ğuşt a o la bilir di am a v ar lığın ın ger i k alan k ısm ı t üm üy le bu m ekânın
ö t e sin de bir y er ler dey di.
Duda k la r ın dan , f ısılt ı şek lin de an laşılm az k elimeler dökülüyordu. Ona
h e r h a n gi bir y an ıt alm a um udu t aşım adan , so r m am ger ek en ba zı sorulan
so r dum . Şu a n bulun duğu " ger çek liğe" n asıl gir ebileceğim i bi lemiyordum
bu n e de n le o n a v er eceğim ilacın do zajın ı düşün düm . Da h a so n r adan ,
k e n din e ge ldiğin de, şu an gö r düğü gö r ün t üler i v e y aşadı ğı deneyimi bana
a n la t a c a ğın ı biliy o r dum .
İ sm i An dr ey ’ di. On y edi y a da o n sek iz y aşlar ın da gö r ün üy o r du.
Be de n i so n de r ece in cey di. Or duda gen el o lar ak görülen yetersiz beslenme
n e de n iy le z a y ıf düşm üş o labilir di. Açık k ah v er en gi saçlar ı o r du berberi
t a r a f ın da n k ısacık k esilm işt i. Başın ın üzer in de en fazla bir-iki santimetre
uz un luğun da saç v ar dı. Bu, y üzün e k ır ılgan v e açık bir if a de v er iy ordu.
Yüz ü, k o r k u if adesi do lu bir ço cuğun y üzüy dü. Şu an ya şamakta olduğu ve
h a y a t ın ın ge r i k alan k ısm ın ı et k iley ecek o lan trav - matik deneyimle zihni
so n de r e c e büy ük bask ı alt ın da o lan bir ço cuk t u. Şimdilik, ortalama dozda
da m a r da n y a p ılacak Halo p er ido l, o n u sa k in leşt ir m ey e ve gerçekliğe geri
dö n dür m e y e y et er li o lacak t ı.
Bir so n r a ki hastam Ser gey'di. Gen ç, y ak ışık lı, sağlam y ap ılı v e dı -
şa r ıda n gö r üldüğü k adarıyla yakında ev in e gidebilecek k adar iy ileşm iş

23
ÇEMBERE G İ R İ Ş

bir a da m dı. Neşeli gö r ün üy o r du. Ben im le açık bir şek ilde k o n uşt u v e
e le şt ir ic i bir şek ilde h ast ay k en y aşadığı den ey im ler den bah setti. Koğuş
işle r in de Biz e so n der ece y ar dım cı o luy o r du. Am a belk i d e h er şey biraz
f a z la iy iy di, bir az f azla n eşeli v e açık t ı. Büy ük bir h ev esle bir an önce
e v in e gidip se v gili gen ç k ar ısıy la bir lik t e o lm ay ı bek liy o r du am a ben ,
h a st a lığın ın ö n em li bir k ısm ın ın p at alo jik k ısk an çlıktan kaynak landığını
biliy o r dum .
P o t a n siy e l o lar ak t eh lik eli o lan h ast alar ın v ak alar ında daima hasta -
n e n in ba şh e k im in e dan ışılır dı. Başh ek im , Ser gey ’ in bilin çli zih n in i
ba st ır a c a k , bö y lece de do ğr ulan sö y lem esin i sağlayacak birkaç farklı ilacın
k a r ışım ım t a v siy e et t i. Bu ilaçlar ın , Ser gey 'in k ar ı sı ile ilgili ger çek
z ih in se l t ut um un u açığa çık ar acak o lduğun u bilm em e k ar şın , h e n üz bu
ila ç la r ı o n a k ull an dır m am ışt ım .
Bu t ür k a r ar lar , İ çim de daim a ah lak i bir çat ışm aya neden olurdu. Eğer
Se r ge y o lsa y dım , bir in in , ben im izn im dışın da, sorularına yanıt almak için
ila ç la r a r a c ılığıy la zih n im e m üdah ale et m esin i n asıl k ar şı lar dım ? Bu
k o n uda k i o lum suz düşün celer im h iç değişm edi v e n e za m an bir tedavide
ila ç k ulla n ılm ası ger ek se bu ben i r ah at sız et t i.
Sergey'in dur um un da başk a bir çö züm bulm ay ı um ut ediy o r dum . Ama
n e o lur sa o lsun , k ar ısıy la k o n uşm alı v e o n u bo şan m aya ikna et meliydim.
Ka r ısın ın , Se r gey ’ den m üm k ün o lduğun ca uzak laşm ası ge r ek t iğin i
a n la m a sın ı sa ğlam alıy dım . Hast alığı daim a t eh lik eli o lacaktı ve mantık
dışı bir k ısk a n çlığın n eden o lduğu ö f k ey le bir isin i ya da karısını öldürmesi
o la sılığı ç o k y ük sek t i. Ne y azık k i, ben zer i bir ço k olayda aynı trajik sona
t a n ık o lm uşt um ,
Se r ge y ile ilgili düşün celer im den geçici bir sür eliğin e uzaklaştığım da,
h e m şir e n in be n i bür o m a çağır dığın ı duy dum . An dr ey adındaki yeni, asker
h a st a m ın a n n esi gelm işt i. Sav un m a Bak an lığın dan bir iler i o n un la
ba ğla n t ıy a ge çm iş v e o da h em en gelm işt i. Hast a y akınlarının çoğu, ha tta
a n n e le r i bile gen ellik le deliler ev in e bu k adar çabuk gelm ezler di.
Andrey'in a n n esi t ip ik bir Rus k a dın ıy dı. An a o ğul, bir bir ler in e in a -
n ılm a z de r ec ede benziyorlardı. İ kisinde de ay nı açık , sade y üz v e so luk

24
OLGA KHARIT IDI

c ilt v a r dı. Ko y u r en k , k ır ışık y er el k ış elbiseler i için de izinsiz oturmak -


t a n k o r k a r a k ay ak t a dur uy o r du. Sin ir li h ar ek et ler le elimi sıkarken bir kez
da h a o ğlun u a n ım sam am a n eden o ldu. An dr ey ’ in do sy asından, an nesinin
k o c a sı v e şu a n bir t an esi h ast an ede o lan ik i o ğluy la birlikte ya kınlardaki
bir k ö y de y a şadığın ı o k udum .
Da h a Ön c e den bir p sik iy at r i k lin iğin e h iç gelm ediği belli o luyordu.
Büy ük o ğlun a n eler o lduğun u an lay abilm iş değildi. Aslın da ask er den bu
k a da r ç a buk v e sağ salim dö n m esin e sev in iy o r du. Ar t ık ik i y ıl bo yunca
o n un iç in e n dişelen ip dur m asın a ger ek k alm ay acak t ı. Halen şi zofreni ile
gr ip a r a sın da k i f ar k ı an lay am ıy o r du.
İ lk so r usu, e vladı için en dişelen en h er anan ın soracağı sor uydu: “ L ütfen
do k t or bana oğlum un n e zaman iyileşeceğini sö yler misiniz?”
E ğe r o n a ger çeği t üm üy le sö y ley ebilsey dim o zaman yanıtım, “Asla”,
o lur du. Bun un y er in e, “ San ır ım İ k i h af t a İ çin de k e n din e gelir , ” dedim.
Yüz ü m ut luluk la do ldu. Dah a so n r adan , ik i h af t a içinde kendine geleceğini
sö y le diğim de , ik i h af t a için de şu an için de bulun duğu şid det li psikozdan
ç ık a c a ğım k a st et t iğim i am a bay at ın ın bun dan so n r ak i k ısm ın ın bundan
ö n c e o lduğun dan da h a f ar k lı o lacağın ı açık lam am ge r ek iy o r du. İ lk
ba şla r da be lk i de ço k k üçük değişik lik ler f ar k edecek ler di am a zam an
ge ç t ik ç e k işiliğin de v e dav r an ışlar ın da dah a büy ük deği şiklikler olacaktı.
Bun da n so n r a asla esk iden t an ıdığı sev gili n o r m al oğlu olmayac aktı. Ona,
z ih in le r i v e r uh lar ı ay r ım gö zet m eden y o k eden bir şeytanın, oğlunun içine
ç o k t a n y e r le şm iş o lduğun u n asıl sö y ley ebi lir dim ? Den ey im ler im
sa y e sin de , şiz o f r en in in , k im sen in sö k üp at am a y acağı bir pençe olduğunu
biliy o r dum .
De n e y im le r im ay n ı zam an da, bu k adın ın ilk başta bana inanmayacağım
da sö y lüy o r du. Um ut için de, o ğlun un bir an ö nce hastaneden eve dönmesini
v e se v gi do lu ailesin in dest eğiy le t üm üy le iy ileşm esin i bek liy o r lar dı.
Ke n disi v e ba bası, o ğullar ın ın k üçük k ö y ev ler in in işler in de kendil erine
y e n ide n y a r dım cı o labileceğin i um uy o r lar dı. Bir sür e bo y un ca, t a ki bir
gün p e n ç e , o ğullar ın ın beden in e y en iden saldır ıp , o n u bir başk a t r en
y o lun da , y in e h ar ek et h alin dek i bir t r en e do ğr u k o şm ay a

25
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

z o r la y ın c a y a dek h er şey n o r m alm iş gibi gö r ün ecek t i. Bö y le bir şey


m ut la k a o la c a k t ı v e bun dan so n r a an n e, diğer o ğlun u da ask er e y o lla -
dığın da , k o r k u için de ay n ı şey in bir k ez dah a o lm asın ı bek lem ey e baş-
la y a c a k t ı. Am a şim dilik y et er in ce şey duymuştu ve kocasıyla küçük oğluna
iy i h a be r i, A n dr ey ’ i n ik i h alt a için de ev e dö n eceğin i haber ver mek üzere
h a st a n e de n a y r ıldı.
Bu um ut suz p r o f esy o n el y et er sizlik duy gusu, bir h ekim olarak her an
h e r y e r de bulun am ay ışım , m esleğim dek i en zo r dur um du. Savaştığım bir
h a st a lığa be lli n o k t alar da y a da t üm ü y le y en ilmekte olduğum gerçeğine bir
t ür lü a lışa m ıy o r dum . Diğer uzm an lık alan lar ın da çalışan tıp doktorlarının
bu duy guy u Biz ler k adar sık h issedip h isset m ediğin i bilm iy o r dum am a
p sik iy a t r la r iç in bu, m eslek i bir şan ssızlık t ı. Hast a n ın zih n in i n o r mal
dur um un a ge t ir ecek h içbir ilaç, h içbir t ıp t ek n iği ya da ameliyat yöntemi
y o k t u. Kısa bir sür e gö zler im i k ap at ıp der in der in soluk aldım ve zihnimi
be r r a k la şt ır m ay a çalışt ım . Gö zler im i y en iden açt ığım sır ada o dam ın
k a p ısın ın ç a l ın dığın ı duy dum .
Z ih n im in dağılm asın a m em n un o lm uş bir şek ilde, “ Gir in " , diy e
se sle n dim . İ ç e r i gir en , ar k adaşın ı An at o li’ y di. So h bet et m ek t en zevk
a ldığın ı bir İ n san gö r ün ce sev in dim . “ M er h aba! ” dedi. “Öğle yemeği mizi
y iy ip bir e r ba r dak çay içelim m i?"
Be n ö ğle o k luğun un f ar k ın a v ar am ad a n sabah çabucak geçivermiş- ti.
Öğle m o la sı, h ast an e çalışan lar ın ın en sev diği saat t i çün kü Bizlere diğer
m e sle k t a şla r ım ızın k o ğuşlar ım ziy ar et edip o n lar la çen e çalm a v e
e v le r im iz de n get ir diğim iz y em ek ler im izi y em e f ır sat ı v er ir di. Öğle ye -
m e k le r im iz ge n ellik le k o y u bir bar dak k ah v e y a da çay ile bir likte atış-
t ır ıla n ba sit sa n dv içler den v ey a salat adan o luşur du. Sev diğim iz tatlıla rı
v e y a h a v y a r gibi şey ler i y aln ızca do ğum gün le r imizde ya da ulusal bayram
gün le r in de ge t ir ir dik çün k ü bun lar h er zam an sat ın alamayacağımız kadar
p a h a lı şe y le r di.
An a t o liy i sev er dim . Ko y u k um r al saçlar ı v e m av i gö zler iy le genç,
sa ğlık lı bir in san dı. Yar at ıcılığı, zek âsı v e duy ar lılığı o n u, en iy i do k -
t o r lar ım ız da n bir i y ap ıy o r du. Sık sık o n un h ak k ın da k o n uşur duk . P r o

26
OLGA KHARIT IDI

f e sö r le r i v e m eslek t aşlar ı, p sik iy at r ide çok iyi bir katı yere sahip olaca ğına
in a n ıy o r la r dı am a şu am a k adar bö y le bir şey o lm am ışt ı. İ ler za m an bu
k o n uy u o n un la k o n uşm ay ı düşün ür düm am a h içbir zam an uy gun bir fırsat
y a k a la ya mam ıştım. Bugün , bu k o nuda o n un la k o n uşm a y a k ar ar lıy dım .
Üst ün de , giy ilm esi zo r un lu o lan bey az h ast an e ö n lüğü v e elin de ge -
le n e k se l ba r da k t ak i çay ıy la k ar şım dak i k o lt uk t a o t uruyordu. Gözleri, her
z a m a n o lduğu gibi gö zlük ler in in h af if r en k li camlarının ardına giz lenmişti.
“ An a t o li, h er k esin , sen i bir p sik iy at r i dâh isi o lar ak k abul et t iğimi
biliy o r sun . Sa n a, bun un n için h alen k ar iy er in e y ar ısım adığın ı so r abilir
m iy im ? "
Yüz ün de k i m em n un iy et if adesin den sö zler im i bir ilt if at olarak kabul
e t t iği be lli o luy o r du. “ Ben im zat en ço k İ y i bir k ar iy erim var,” diye yanıt
v e r di. Ar dın da n alay cı bir gülüm sem ey le, “ Am a san ır ım sen halen bura -
sın ın bir p sik iy at r i h ast an esi o lm adığım an lam am ış o l m alısın , ” dedi.
Yüz üm de h içbir şaşk ın lık if adesi y o k t u çünkü onun anlamlarla oy nama
h ile le r in e a lışm ışt ım .
“ Da h a sı bur ası bir h ast an e bile değil. " diy e dev am etli. “Burası dev bir
ç ılgın ge m i v e Biz ler de o n un , k en diler in in tıp doktoru olarak çalıştık larını
sa n a n t a y f a la r ıy ız. Hat t a in san lar ı iy ileşt ir ebileceğimize bile inanıyoruz.
Am a be n , üşüt ük bir gem ide k ar iy er sah ibi o lm ay a çalışmanın iyi bir fikir
o lm a dığın a in an ıy o r um . T ek seçen eğim iz, y ap t ığım ız şey i bildi ğim ize
in a n a r a k , ç e v r em izi sar an ger çek lik o k y an usun a k ö r lem esin e y el k en
a ç m a k . Bilm e diğim iz y ö n ler e do ğr u y elk en açm aya devam edeceğiz çünkü
dur a m a y ız . Hep im iz, ger çek liği bu gem i ar acılığıy la y üzer ek geç m ey i
se ç t ik v e a r t ık o n dan ay r ılam ay ız; çün k ü eğer k en dim izin gerçekten de,
de li o la r a k a dl an dır ılan in san lar ı t edav i edebilecek t ıp do k t o r lar ı
o lduğum uz u düşün üy o r sak , bur ası Biz ler için en güv en li m ek ân . ”
So r um a c iddi bir y an ıt v er m em ek için k ull an dığı h iley i f ar k ederek,
“ Biz le r İ ç in h içbir k açış y o lu o lm adığın ı m ı düşün üyorsun?” diye sor dum.

27
Ç E M B E R E G İR İ Ş

“ Şe y , sa n ır ım ger çek liğe k açm ak için k ullan abileceğimiz bir araç var.
Bu a r a c ı h e m en gö r ebilir sin . Şur ay a bak ! ”
Ala y c ı bir sır ıt ışla p en cer ey i işar et et t i. P encereden dışarı baktığım da,
bulun duğum bin an ın dışın dak i bah çede y at an k o cam an , eski, kırık dökük,
ç a lışm a z h a ldek i t r o ley büsü gö r ebiliy o r dum . T ek er lek siz bir h alde pas
t ut m uş gö v de si v e n o r m alde elek t r ik t eller in e uzan an am a elek t rik teli
o lm a dığı iç in an lam sız bir şek ilde gö k y üzün e do ğr u y ö n el m iş m et al
k o lla r ıy la o r a da Öy lece y at ıy o r du. Bu t r oleybüsün niçin hastane bahçesinin
o r t a sın a bır a k ıldığın ı h iç k im se bilm iy o r d u.
An a t o li gülüy o r du. Halen k ar iy er i İ le ilgili so r um a n et bir yanıt ver -
m e m işt i. Gö z ler in de M ef ist o f elesim s i bir ışılt ı v ar dı, “Çay ve sohbet için
t e şe k k ür e de r im . Ar t ık işim e dö n m eliy im ; baz ı y o lcular ın -pardon, yani
h a st a la r ın de m ek İ st em işt im - k ay ıt lar ın ı t am am lam am ger ek iy o r . ”

28
2

Ö ğle de n so n ra, h azırlam am gereken r ap o r lar ı bit ir dim . Ben i ev im e


ula şt ır a cak o lan uzun oto büs y o lculuğu gö züm de büy üy o r du. Çık -
m a y a h a zırla nırken telefon çaldı. T elef o n u açt ığım da An n a’ n ın sesin i
h e m e n ta nıdım : “M er haba, Olga ! ” A nn a da do k t o r du v e y ıllar dır y ak ın
a r k a da ştık. Se sin deki ritim v e t ın ıdan , k ar m aşık k işiliğin in f ar k lı r uh
h a lle r ini sez meye alışmıştım . Bugün sesi y o r gun v e en dişeli geliy o r du.
He r z a m a n o lduğu gibi bir sür e h av adan sudan k o n uştuk. Bizi dinleyen
bir isi k o n uşm alar ım ızı saçm a bulabilir di am a n e zaman sohbet etsek, basit
şe y le r h a k k ın da k o n uşuy o r o lsak da do st luğum uzun ö n emini bir kez daha
k e şf e de r dim . Ar am ızda daim a k en dim i can lı v e n eşeli h isset meme neden
o la n bir if a de , bir duy gu alışv er işi y a da güçlü bir en er ji akışı olurdu. Aynı
şe y in o n un iç in de geçer li o lduğun u biliy o r dum .
Ciddi bir z ih in sel so r un u o lduğun dan k uşk ulan an bir komşusunu gö rüp
gö r e m e y e c e ğim i so r duğun da ar am a n eden i açık lığa k av uşt u. Bu isteğini
r e dde de m e z dim , bu n eden le k o m şu sun u er t esi gün ö ğleden sonra saat üçte
h a st a n e y e y o llam asın ı sö y ledim . An n a ben i hastanede hiç ziya ret etmediği
iç in o n a y o lu t ar if et t im v e t ak v im im e r an dev u saatini yaz dım. Görüşmek
üz e r e bir bir im izle sö zleşt ik v e ar dın dan v edalaşt ık .
Gün düz h e m şir esi er t esi gün , ö ğleden so n r a saat t am üçt e gen ç bir
a da m ı bür o m a get ir di. Adam çek in gen bir if adey le k ap ıda dur uy o r du.

29
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

“ Na sılsın ız do k t o r ? Ben Nik o lay , ben i size, ar k adaşın ız Anna Ana-


t o liy e v n a gö n der di. ”
Nik o la y , y ak ışık lı bir M o ğo l y üz e sah ip , gen ç bir Sibiryalı’ydı. Bu tür
y üz le r , y a ş ile r ledik çe daim a ser t , er k ek si bir gö r ün üm e bür ün ür dü. Bu
a da m ise h a le n , duy ar lılığa sah ip o lduğun u v e ut an gaçlık hissetti ğim belli
e de c e k k a da r gen çt i. Bu ik i duy gu da şu an so n der ece açık ç a
gö r üle biliy o r du. Bir p sik iy at r ın m uay en eh an esin de bulun m ak tan utanç
duy duğu v e k e n din i r ah at sız h isset t iği so n der ece açık t ı.
Şu a n k i sin ir li h alin i bir y an a bır ak ır sak , k ar şım dak i gen ç Sibiryalı
a da m z ih in se l o lar ak h ast a gibi dur m uy o r du. Yin e de An n a'y la sırdaşlık
e t t iğin e v e k e n di ist eğiy le bur ay a geldiğin e gö r e ciddi bir zihinsel sorunu
o lduğun a in a n dığın ı t ah m in et t im . M eslek i den ey im ler im de, k en di is-
t e ğiy le p sik iy at r ik y ar dım alm ay a gelen p ek az insan görmüştüm. Zihin sel
a n o r m a llik le r e y ap ışt ır ılan in an ıl m az bir k ar a lek e v ar dı. Bu durum da,
y a ln ız c a so r un u o lan in san lar ı y ar dım ist em ek t en alıkoymakla kalmı yor,
a y n ı z a m a n da da y ar dım ist ey en in san lar ın , bu sorunlarını, ne olur sa olsun,
giz li t ut m a y a çalışm alar ın a n eden o luy o r du. E ğer için de bulun duk lar ı
dur um a r k a da şlar ı y a da m eslek t aşlar ı t ar af ın dan bilinirse, kaçınılmaz bir
şe k ilde t o p lum sal ay ır ım cılık la k ar şı k ar şıy a k alıy o r lar dı.
Nik o la y iler i do ğr u y ür üy üp k üçük bür o m un o r t asın da dur du. Hâlâ
a c e m ic e da v r an ıy o r du v e k en din den em in değildi. Masamın önünde duran
k o lt uğa o t ur m asın ı işar et eder ek k en din i r ah at h isset m esin i sö y le dim.
Ko lt uğa do ğr u iler ley ip o t ur ur k en o n u izledim . Bir f abr ik a işçisi gibi
dur uy o r du. Sa de bir k o y u gr i t ak ım elbise v e bey az gö m lek giymiş, siyah
bir k r a v a t t a k m ışt ı. San ır ı m gö r üşm em izi r esmî bir olay olarak algılamıştı.
Ko lt uğun k e n ar ın a r ah at sız bir şek ilde o t ur du. Onu zorlamak yerine, kendi
k e n din e h ik â y esin i an lat m asın ı bek ledim . Kaf asın ı toplamak için kısa bir
sür e se ssiz k a ldık t an so n r a k o n uşm ay a başladı.
“ Be n i k a bul et t iğin iz için t eşek k ür eder im . Bur ada bulunmama neden
o la n o la y la r bir ay k adar ö n ce başladı. "
Rusç a 'y ı, h o şum a giden h af if bir dağlı ak sa n ıy la k o n uşuyordu. Anna
ba n a , Nik olay 'ın Altay’ ın etnik açıdan f arklı, kendin e ö zgü bir dili o lan

30
OLGA KHARIT IDI

y a lıt ılm ış bir bö lgesin den geldiğin i sö y lem işt i. On a alışıldık bir Rus adı
v e r ilm e sin e şa şır m am ışt ım çün k ü büt ün y er li h alk lar a, So v y et ler Birli-
ğim de k i de v le t ler i do laşm alar ı için p asap o r t v erildiğinde, onlara bir de Rus
a dı v e r ilir di. Bu, in san lar ın ad lar ın da y aşay an gelen ek ler i y av aş y a vaş
un ut t ur a r a k k ült ür ler in i y o k et m ey e y ö n elik bilin çli bir ey lem di.
Nik o la y k o n uşur k en ban a bak m ıy o r du. Hâlâ ut an m ak t a o lduğu bel li
o luy o r du a m a ben im le k o n uşm ak için bir gir işim de bulun m uşt u v e bunu
so n un a k a da r gö t ür m ey e k ar ar lıy dı. Z ih n ini bir yabancıya açmanın ona çok
güç ge ldiğin e k uşk u y o k t u v e sö y ley ecek ler i k ar şısın da gö st er eceğim
t e p k ide n ç e k in iy o r du.
" Bu şe y ba n a, an n em ben i Alt ay lar ’ dak i k ö y üm üze çağır dığın da
ba şla dı. ” Yüz ün dek i if adeden k ö y ü h ak k ın da k o n u şm ak ist em ediği
o k un uy o r du. Bu, alışıldık bir dur um du. Kö y den şeh ir e çalışmak için gelen
ge n ç le r in ç o ğu, k en diler i ile dalga geçilm esin den çek in dikleri için taşralı
k ö k le r in i giz ler ler di. Yav aşça, k o n uşm ay a dev am et t i.
“ Da y ım , M am uş, ço k h ast alan m ışt ı v e a n n em in o n a bak ar k en y ar-
dım ım a İ h t iy a cı o lm uşt u. Biz ler den başk a ak r abası yoktu ve köydeki diğer
İ n sa n la r da n a y r ı bir y er de, y aln ız başın a y aşıy o r du. On un la bir lik t e
o lm a k t a n h iç bir zam an h o şlan m azdım am a an n em in ist eğin i de ger i
ç e v ir e m e z dim . İ şim den ücr et siz izin alıp evime gitmekten başka seçeneğim
y o k t u.
“ Or a da o n gün k aldım . Day ım beşin ci gün ö ldü. Seksen dört yaşın daydı
v e bu y a şa ge lm iş o lan in san lar ım ın ço ğu gibi o da v ak t in in do l duğun u
biliy o r du. Da h a f azla y aşam ak için h içbir ar zusu yoktu. Köyümüzde, onun
y a şın a ge lm iş bir in san ın t am bir y aşam y aşadığın a ve ölmek isteyeceğine
in a n ır ız . Da y ım a k ar şı büy ük bir sev gi duy m az dım , bu nedenle de onun bir
a n ö n c e ö bür t ar af a geçm esin i k o lay laşt ırmak tan başka bir şey yapma isteği
duy m uy o r dum . Bö ylece bir an ö nce şe hir dek i y aşam ım a dö n ebilir dim . "
Ko n uşm a m ıza dev am eder k en sesi t it r em ey e ve cümleler arasında daha
uz un susm a y a başladı. Bu ar ada dur m adan day ısı ile y ak ın o lm a dıklarını
v ur guluy o r du. Niçin bu k adar sin ir li o lduğun u m er ak et m eden

31
Ç E M B E R E G İR İŞ

dur a m ıy o r dum . Duy ar lı k işiliği, t o k başın a, do ğr u düzgün t an ımadığı bir


y a k ın ın ın ö lüm ün den bu k adar et k ilen m esin i açık lam ay a y et m iy o r du.
Hik â y e sin in p ar çalan h en üz t am o lar ak bir bir in e uy m uy o r du am a so ru
so r up k o n uşm asın ı bö lm edim . Şu an k i işim y aln ızca din lem ek v e
h ik â y e sin i k e n di t ar zın da an lat m asın a izin v er m ek t i.
Nik o la y , a n n esin in ö lm ek üzer e o lan day ısının bakımını üstlenmesinin
n e k a da r z o r o lduğun u v e k en disin in o n a dest ek olduğunu anlata rak, halen,
a sıl k o n un un çev r esin de do laşıy o r du. Ar dın dan , bir o lası h ast alık t an
diğe r in e t a h m in de bulun ar ak ben im le day ısın ın h astalığının ne olabileceği
k o n usun da f ik ir alışv er işin de bulun du. Ko r k ular ın ın , iy i leşme arzusunun
ö n ün ü k e st iğin i v e h ik ây e sin in asıl k ısm ın ı an lat abil m ek için cesar et
t o p la m a y a ç a lışt ığım gö r ebiliy o r dum .
So n un da , o n u bur ada bulun m a am acın a ger i dö n dür m e düşün cesiy le
sö z ün ü k e sm e y e k ar ar v er dim . “ Nik o lay , bana anlatmayı düşündüğün şeyin
bir a y ö n c e ba şladığım m ı sö y lem işt in ?”
Ba n a ba k m adan v e bir şey de sö y lem eden y aln ızca b aşım sallayarak
be n i o n a y la dı.
“ Da y ın ın ö lüm ün den so n r a n e o ldu?”
“ Şe y , bu gar ip bir h ik ây e . . . ”
“ Bir ç o k ga r ip h ik ây e duy dum . P ek i, sen in k in i bu k adar gar ip yapan
n e dir ? ”
Be n i de n i y o r m uş gibi, “ Şam an lar a in an ır m ısın ız?” diy e so r du.
An ide n ba şı der t t e o lan ın o değil ben o lduğum düşün cesine kapıldım.
Şa m a n iz m h a k k ın da n er edey se h içbir şey bilm iy o r dum . Şam a n izm
k e lim e sin in , ilk el k ült ür ler e ait sağlık sız bir r uh sal in an ç sistemi olarak
t o p lum um uz da so n der ece o lum suz bir an lam ı v ar dı. Ver eceğim y an ıt
k o n usun da so n der ece dik k at li o lm alıy dım .
“ Ne y a z ık k i, şam an izm in Hır ist iy an lık t an ço k ö n ce Sibirya halkının
e sk i din i o lduğun dan başk a bir şey bilm iy o r um . Bildiğim tek şey bu. Ama
şa m a n o lar ak adl andırılan in san lar ın h alen v ar o lduğun a in a n ıy o r um . ”

32
O IG A K H A R IT ID 1

Ya v a ş y a v aş, h âlâ ban a bak m adan , sö y ledik ler in i o n u y ar gılamadan


k a bul e t t iğim i an lıy o r gibi gö r ün üy o r du. Beden i, bir az dah a rahatlamıştı
v e se si da h a a z sin ir li çık ıy o r du.
“ Da y ım bir şam an dı, ” diy e dev am et t i. “ Bu n eden le o n un la birlikte
o lm a k t a n h o şlan m ıy o r dum . Kö y ün dışın da, o r m an için de, in san lar dan
uz a k t a y a şıy o r du. Bur ada y aşay an in san lar ın ço ğu, o n un ço k büy ük şa -
m a n ik güç le r e sah ip o lduğun a in an ıy o r du am a h iç k im se, bu güçler in i
y a ln ız c a do ğr u işler de k ull an dığın a em in değildi. Belk i de h ak lıy dılar .
İ n sa n la r o n da n k o r k uy o r lar dı v e so r un larının çözümü ya da hastalıkla rı için
y a r dım ist e m ek dışın da o n dan uzak dur uy o r la r dı.
“ Be n a sla bu t ür şey ler e ilgi duy m adım . Gen çliğim den beri tek arzum
bir a n ö n c e o n dan , h at t a k ö y üm den uzak laşm ak t ı. Sizin de bildiğiniz gibi
k ır sa l bö lge le r de y ap acak bir şey y o k t ur ; ö zellik le de k ış m ev siminde...
So ğuk v e sık ıc ıdır . L isey i bit ir ir bit ir m ez şeh r e gideceğim den asla kuşku
duy m a m ışt ım . Or duda subay o lm ay ı düşün düm am a sağlık sın av ın ı
ge ç e m e dim . Gö zler im so n der ece bo zuk t ur . Bu n eden le şu an çalıştığım işi
bulduğum a n e k adar sev in diğim i t ah m in eder sin iz. Hemen hemen bir yıldır
bu işt e ç a lışıy o r um v e dah a şim diden ö n üm üzdek i y ıl ban a bir apartman
da ir e si v e r ile c eğin e dair sö z v er ildi. Bu p ek sık gö r ü len bir şey değildir.
T a bi k i şim dilik h alen y at ak h an ede k alıy o r um .” Genç bir adam ya da kadın
bir iş y e r in de çalışm ay a başlar başla m az, adlar ının, kendi dairelerini almak
iç in be k le y e n in san lar ın list esi n e ek len diğin i biliy o r dum . Bazen bir adın
list e n in ba şın a y ük selm esi y ir m i y ılı alabilir di. Z am an zaman ad, listeden
k a y bo la bilir di bile. Bu dur um da, y aşan acak ö zel bir mekânın mutlu haberi
a sla ge lm e z di. Bu şan ssız in san lar , çalışm a h ay at ları boyunca bir odayı üç -
dö r t in sa n ın p ay laşt ığı y at ak h an eler de y aşar lardı. Bazen on beş, yirmi oda
bir t e k k üç ük m ut f ağı, t ek ban y o y u v e t uv alet i p ay laşır dı. Nikolay’a bu
k a da r k ısa bir sür ede dair e sö zü v er ilm esin in n e an lam a geldiğin i
biliy o r dum .
Nik o la y a n lat m ay a dev am et t i: “ Bir k ız ar k adaşım v ar . E v lenmeyi
düşün üy o r uz . Bu n eden le h ay aller im in ger çek leşm ey e başladığını söyle-
y e bilir siniz. Şim di ise h er şeyi kaybetm ekten k orkuy orum . Ger çek t en de

33
Ç E M B E R E G İR İŞ

y a r dım ın ız a ih t iy acım v ar , do k t o r sağlığım ı k azan m am ı sağlayacak her


şe y i y a p ma ya, her tür tedaviye hazır ım . Aklı mı kaçırm ak ist em iy o r um . ”
Ha st a la r ım da p ek en der o lar ak gö r düğüm çaresiz bir umutla bana baktı.
An la t t ık la r ın ı bir ar ay a t o p lam ak t a h alen zorlanıyordum. Şaman olan dayısı
ö lm üşt ü v e şu an zih in sel bir h ast alığı o lm asın dan k o r k u y o r du. So runu
be n im iç in h e n üz açık bir h ale gelm em işt i. Şu an ’ a dek dinlediklerim beni
bu t ür bir so n uca y ö n len dir m esin e k ar şın , bir tür psikozu olduğu yargısında
bulun m a y ı e r t elem ey e çalışıy o r dum .
Bir sür e k ar ar sız k aldık t an so n r a k o n uşm ay a başladı: “ Day ım ın
ö lüm ün de n so n r a k en dim i k ö t ü h isset m ey e başladım . Ölür k en , o n un la
bir lik t e ba şba şa k alm am ızı ist em işt i. Bun a p ek m emnun olmamıştım ama
bu o n un so n a r zusu o lduğu için k abul et t im . E lek t r iği o lm ay an , k üçük,
k a r a n lık bir e v de y aşıy o r du. Bur ada bir ik t ir diği bir sür ü gar ip şey vardı:
Ya r ı ö lü bit k iler , bazılar ın ın üzer in de şek iller bulun an t aşlar , davulu ve
y ır t ık p ır t ık e lbiseler . Bu k üçük ev dek i h er şey alışılmadıktı. Korkuyordum
a m a so n gün le r in de o n un la bir lik t e k alm ak t an başka seçeneğim olmadığını
h isse diy o r dum .
“ Ar dın da n day ım ben im le er k k o n usun da; şam an ik er k k o n usun da
k o n uşm a y a ba şladı. İ lk sef er in de bu k o n uda ik i saat t en f azla k o n uşt u.
Sö y le dik le r in e aldı r m ıy o r dum . Büt ün bun lar ban a, ö lm ek t e o lan bir in -
sa n ın f a n t e z iler i gibi geliy o r du. Bu n eden le de n azik dav r an m ay a çalı -
şıy o r dum . Da h a so n r a, başk a zam an lar da da bir ço k k ez k o n uşt uk . So n
k o n uşt uk la r ım ız h ar icin de diğer k o n uşm alar ım ızdan p ek f azla bir şey
a n ım sa m ıy o r um .
“ Bu so n k o n uşm a, gecen in geç bir saat in de o lm uştu. Hastalığı git tikçe
k ö t üle şiy o r du am a y an ım ıza başk a bir in san çağır m am a asla izin
v e r m iy o r du. Ağır v e k esik k esik so luy o r du. Konuşması bölünmeye başladı,
z ih n i da ğılm ış gibiy di. Ar t ık so n un un iy ice y ak laşt ığın ı bit i y o r dum .
De r k e n , y a t a ğın a y ak laşm am ı ist edi. Oda k aranlıktı. Yalnızca yüksek, dar,
a h şa p y a t a ğın ı n y er leşt ir ilm iş o lduğu k ö şe, garip tılsımların ve kuru otların
o r t a sın da k i k üçük bir m asan ın üzer in de y an m ak t a o lan t ek bir m umun
so luk ışığıy la ay dın lan ıy o r du.

34
O L G A K H AR I TI D I

“ Da y ım , f ar k lı k um aşlar dan y ap ılm ış y o k r en k li p ar çalar ı o lan bir


ba t t a n iy e y e sar ın m ış y at ıy o r du. Yan ın a y aklaştığımda, sıcak, kuru elle riyle
k o lum u sık ıc a y ak aladı. Sesi bir den bir e büy ük bir g üç v e ber r ak lık
k a z a n dı. Ke sk in bir şek ilde gö zler im e bak t ı. Büt ün v ar lığı ö y lesin e
de ğişm işt i k i, bir an h ast alığın dan t üm üy le k ur t uld uğun u düşün düm .
“ Ya v a şç a v e büy ük bir y o ğun laşm ay la, san k i ben i h ip n o t ize etme ye
ç a lışıy o r m uş gibi, ‘ Şam an ik er k , biz im ile bir lik t e bu dünyada yaşar,’ dedi.
‘ Ve o n un bu dün y ada k alm ası ger ek ir . Ölüy o r um v e k im se git t iğim yere
be n im le bir lik t e gelm ey ecek . E r k im i san a devrediyorum çünkü onlar böyle
o lm a sın a k a r a r v er diler . ’
“ Bun la r ı sö y ler k en um ut suzca k av r adığı elim de şiddet li bir k r am p
h isse t t im . Sa n k i bir at eş beden im e ak ıy o r du. Bir an lığın a y er im de k a -
la k a ldım . O a n day ım ın so n n ef esin i v er diğin i bile f ar k edem em işt im .
Z ih n im in iç in de bulun duğu dur um ban a so n ger ece y aban cı geliy ordu. O
a n n e o lduğun u t üm üy le açık lay am ıy o r dum ; h ala da açık lay am ıy o r um.
So r un um un n e o lduğun u sizin an lay abileceğin izi düşün düm am a başk a
n e le r sö y le y e bileceğim i bilem iy o r um . So r un um a çö züm bulm ak için
p sik iy a t r i k it ap lar ı o k um ay a çalışt ım am a so n r a büt ün bu k it ap t an
bır a k m a k z o r un da k aldım ; ç ün k ü k ullan ılan k elim eler anlayamayacağını
k a da r z o r du. ”
Büt ün bun lar ı an lat ır k en adet a ay n ı den ey im i y eniden yaşıyor gi biydi.
Bu k o n uda n ba h seder k en san k i so l elin e k r am p gir m iş gibiy di, ben imle
k o n uşur k e n a det a ö lm üş o lan day ısın ın sesin i y eniden duyu- yormuşcasına
y üz ü t e r liy o r du.
“ Da y ın h a k k ın da k o n uşm ay a bir az ar a v er elim . Ban a biraz şehirde ki
y a şa m ın da n bah seder m isin ?”
Bu ö n e r im i büy ük bir r ah at lam ay la k abul et t i, “ Neler an latmamı is-
t e r sin iz ? ” Om uzlar ın ı k ar ar sızca silk t i.
“ Ça lışt ığın f abr ik adak i işin den v e diğer işçiler den bah set . Sana nasıl
da v r a n ıy o r la r ?”
“ İ y i. Ço k iy i dav r an ıy o r lar . ”

35
Ç E M B E R E G İR İŞ

Se ssiz c e o n a bak t ım . Dik bir şek ilde, k o lt uğun ucun da h ar ek et siz


o t ur uy o r du. Dur uşun da büy ük bir ger ilim v ar dı.
“ İ y i in sa n lar am a k ö y üm dek i in san lar dan ço k f ar k lılar . ”
" Ne gibi f ar k lılık lar ı v ar ?”
“ Şe y , a n la t m ası zo r . Aslın da bu k o n uy u h iç düşün m edim . Yaln ızca
f a r k lılık o lduğun u h isset t im . Ço k f azla içk i içiyorlar; hatta çalışırken bile.
Be n im in sa n la r ım da v o t k adan h o şlan ır lar am a asla birkaç kadeh ten, hatta
da h a f a z la sın ı içt ik t en so n r a bile k abalaşm azlar . ”
Bu duy a r lı gen ç adam ı k aba f abr ik a işçiler in in ar asın da h ay al ettim.
Şe h r e ge lm e h ay alin in en azından bir kısm ı um ut et t iği gibi o lm am ışt ı.
" On la r gibi o lm ay a çalışıy o r m usun ?”
“ Ha y ır . Sa n m ıy o r um . Am a bur ada o lm ay a alışm am ger ek t iğini fark
e t t im . Büy ük bir şeh ir de y aşam ak ar zu et t iğim bir şey di am a şu ana dek
e lde e t t iğim de n dah a f azlasın ı bek liy o r dum . Hat t a san ır ım h alen dah a
f a z la sın ı e lde edebileceğim e in an ıy o r um . Yaln ızca bur ada y aşam ay a
a lışm a lıy ım v e sağlık lı o lm alıy ım . ”
Sa n k i güç t o p lam asın a y ar dım cı o luy o r m uş gibi gö r ün en k ısa bir
dur a k la m a n ın ar dın dan k o n uşm ay a dev am et t i.
“ Da y ım ın ö lüm ün ün ar dın dan beş gün bo y un ca y ük sek ateşle yat tım.
Bu sür e bo y un ca h içbir şey y em edim , k o n uşam adım . Hatta kim olduğumu
bile a n ım sa m ıy o r dum . Hezey an için de dur m adan o n u gö r ü y o r dum .
Şük ür le r o lsun k i, k ö y den bir do k t o r gelip at eşim i dü şür ecek bazı iğneler
y a p m ış. Da h a so n r a k en dim e geldiğim de, h ast ay k en y aşa dık lar ım ın
t üm ün ü un ut t um v e k en dim i ço k h alsiz h issediy o r o lm am a k ar şın işime
ge r i dö n düm .
“ Z a m a n iç in de f izik sel o lar ak k en dim e gelm ey e başladım am a ay nı
z a m a n da z ih n im e de bir ş ey ler o lm ay a başladı. Day ım ın , r üy alar ım ı
a n ım sa m a m ı ist ey en sesin i duy m ay a başladım . Artık onun sesini her yerde
v e h e r z a m a n duy uy o r um , in san lar la k o n uşur k en , o t o büst e, in san ların
a r a sın da y k e n o n un sesin i duy uy o r um . Bu o lduğu zam an k o r k uy orum ve
t ıp k ı de lir iy o r m uş gibi gö r ün düğüm ü biliy o r um . P an iğe

36
O LGA K H AR IT ID I

k a p ılıp h e m e n bu dur um dan k ur t ulm ay a çalışıy o r um . Dur um um o ka dar


k ö t üle şt i k i, işim den k o y ulacağım dan k o r k m ay a başladım. Uzun, sessiz bir
ba k ışın a r dın dan sigar a içip içem ey eceğin i so r du.
No r m a lde h ast alar ım ın bür o m da sigar a iç m eler in e izin v er m em .
Nik o la y ’ ın dur um un da bu k ur alım ı bo zm ay a k ar ar v er dim. Bunun ken dini
r a h a t h isse t m esin e v e açılm asın a y ar dım cı o lacağın ı h issediy o r dum .
Ce k e t in in c e bin den bir p ak et f ilt r esiz sigar a çık ar dı v e t elaşla ceplerini
k ur c a la y ıp k ibr it bulm ay a çalışt ı.
Ay a ğa k a lk ıp o dan ın , m asam ın çap r azın dak i k ö şesin e y ür üdüm .
Buz do la bın ın üzer in den k ibr it v e zam an zam an kül tablası olarak kullanılan
ç a y ba r da ğı a lt lığın ı alıp o n a uzat t ım .
P e n c e r e m in üzer in dek i m en t eşe uzan am ay acağım k adar y ük sek t e
o lduğu iç in , m asam a o t ur m adan ö n ce, çam ağa cın dan y ap ılm ış basto nu
k ulla n a r a k c a m ı bir az açt ım . Bast o n un t ut ulan kısmı bir insan başı şeklinde
o y ulm uşt u. Bu bast o n u bir k aç y ıl ö n ce ben im için , y ir mi yıldır kendisinin
T a n r ı o lduğun a in an an v e sür ek li o lar ak ağaçt an in san yaratmaya çalışan
y a şlı bir h a st a m y ap m ışt ı. Bu h ast am , diğer bir ço k h ast a gibi bir yıl önce
y a şlı v e y a ln ız bir şek ilde ö lm üşt ü. On u gö m e cek h içbir y akını yoktu, bu
n e de n le h a st a n e, o n un beden in i an at o m i der sler in de kullanılmak üzere tıp
a k a de m isin e y o llam ışt ı.
T ıp a k a de m isin de o k um ay a başladığım da, ban a duy gusal olarak en zor
ge le n şe y le r de n bir t an esin in , y aşlı, zay ıf ve çoğunlukla yıpranmış cesetleri
k e sip biç m e k o lduğun u an ım sadım . Ne v ar k i, y aşam lar ın ın so n anlarını
o n la r a ba k a c a k , k en diler in i r ah at lat acak h iç k im seler i o lmadan yaşamış
in sa n la r o lduk lar ın ı un ut ar ak , bilim in h izm et in de k ul lanılan malzemeler
o la r a k k a bul e t m ek t en başk a bir seçen eğim y o k t u. Cansız bedenleri, bilim
a dın a o da k no ktasında oldukları tıp akademi sinde bile saygı gö rm üyo r du.
P e n c e r e n in h af if çe açt ığım ar alığın dan do n dur ucu bir r üzgâr esip
o da n ın o r t a sın da dö n dü. Nik o lay , k o lt uğun u m asam dan uzağa çek ip ,
siga r a sın da n der in n ef esler çek m ey e başladı.

3 7
Ç E M B E R E G İR İŞ

“ Bu a da m la n e y ap acağım ?” diy e m er ak et t im . Dur um un a bir tam da


bulun m a k v e a r dın dan t edav iy e başlam ak İ çin et kili bir psikiyatrik strateji
be lir le m e k iç in ih t iy aç duy duğum t üm k ay n ak lar a sah ip o ldu ğum u
biliy o r dum . E ğer Nik o lay ban a, y asal o lar ak , zo r la y o llan m ış b ir hasta
o lsa y dı, h a st a lığın ın o r gan ik bir p sik o zdan arta kalan bilinmeyen bir ateşin
so n r a k i e t k ile r i o lup o lm adığım an lam ak için şö y le y a da bö y le bir dizi
la bo r a t uv a r t e st i ist er dim . Am a bu v ak ada bir az daha esnek olabilirdim, bu
n e de n le de ba şlan gıçt a bir az dah a f ar k lı bir şey de n em ey e k arar verdim.
Nik o la y iç in do ğr u o lduğun u h isset t iğim şey i yapacaktım. Elde ettiklerime
ba ğlı o la r a k , so n r adan , dah a gelen ek sel p si k iy at r ik t er ap i t ek n ik lerini
da im a k ulla n a bilir dim .
Bir de n e m ey e gir işm ey e İ st ek li o lu p o lm adığım sordum. Başım olumlu
bir y a n ıt v e r ir şek ilde salladı. “ Day ın ın sesin i ben im y an ım da da
duy a bile c e ğin i düşün üy o r m usun ?” diy e so r dum .
Ye n ide n der in bir n ef es aldı. Sigar an ın o n u bir az daha rahatlattığı belli
o luy o r du. “ Sa n ır ım duy abilir im ” dedi. “ Am a bun u n asıl y ap acağı m ı
bile m iy o r um . Çün k ü o n un sesin i daim a k en diliğin den , ist eğim in dışında
duy uy o r um . ”
“ Be lk i bun u bir lik t e başar abilir iz. ”
“ De n e m e y e h azır ım . ”
M a sa m ın y ak ın ın da y er de bulun an düğm ey e basıp h em şirenin oda ma
ge lm e si iç in sin y al v er dim . Bu düğm e saldır gan h ast alar a karşı bir önlem
o la r a k bur a y a k o n m uşt u am a Biz ler bu düğm ey i h ast an e için de, f ar k lı
dur um la r da bir bir im izle h aber leşm ek için k ullan ır dık. Hemşire geldiğinde,
o n a Nik o la y ’ ı h ip n o z o dasın a gö t ür m esin i v e o r ada ben i bek lem esi n i
sö y le dim . Sigar asın ı sö n dür üp ay ağa k alk t ı v e h em şir enin uzattığı koyun
y ün ün de n y a p ılm ış, k ısa siy ah k aban ın ı aldı.
P e n c e r e m den , y ağan k ar alt ın da h ip n o z o dasın a do ğr u gidişler in i
iz le dim . Bir bir ler iy le k o n uşuy o r lar dı. Ne h ak k ın da konuştuklarım me rak
e t t im . He m şir e bir p r o f esy o n eldi. Bir k aç ay ö n ce em ekli olmuştu ama üç
k ız ın ı m a ddi o lar ak dest ek ley ebilm ek için çalışm ay a geri dön meye karar
v e r m işt i. An n eler in , k ızlar ı büy üy üp çalışm ay a başladık t a n

38
O L G A K H A R I T I D I

so n r a bile m a ddi o lar ak o n lar a dest ek o lm ay a dev an ı etmeleri alışıldık bir


şe y di. He m dür üst h em de t ut um lu o lan bu h em şir e, bir şek ilde kız larına
İ k i a y da bir e lbise alm an ın bir y o lun u buluy o r du. Bu bazen m a aşın ın
y a r ısın da n f a z lasın ın git m esin e n eden o lur du am a bun u daim a istekli bir
şe k ilde y a p a r dı. Ger i dö n m esin e m em n un o lm uşt um .
Ko ğuş k â ğıt lar ın ı do ldur up im zalam ış, dışar ıy a çık m ay a h azır lan ı-
y o r dum k i, gö r ev li do k t o r k abul k o ğuşun dan ar adı. “ Olga”, dedi. “ Son
de r e c e c iddi dur um dak i bir k adın h ast ay ı sen in k o ğuşun a y o lluy o r um .
Ha st a n e m iz e y ir m i y ıldır düzen li o lar ak geliy o r . Bir şizofren. Son ola rak
ik i y ıl ö n c e h a st an em ize k abul edildi. Kaşek sin in ( f izik sel tüken me) son
a şa m a sın da . Z ih n in i do ldur an sesler n eden iy le bir aydan fazla bir zamandır
h iç bir şe y y e m em iş. Bu ak şam için h em şi r eler e kullanacakları ilaç listesini
v e r e c e ğim a m a y in e de bugün h ast an eden ay r ılm a dan ö n ce h ast ay ı v e
k o c a sın ı gö r ür sen sev in ir im . ”
“ Ko ğuşa n e zam an gelecek ?” diy e so r dum .
“ Bir buç uk saat için de. ” diy e y an ıt v er di.
Ha la ilk ö n ce Nik o lay ile ilgilen ebile cek k adar zam an ım o lm asın a
se v in e r e k h a st ay ı gö r eceğim i sö y ledim .
Ha st a n e m izdek i do k t o r lar , h ip n o z o dasın ın y ap ılm ası için büyük ça -
ba la r h a r c a m ışlar dı. Bu o da, ben h ast an ede çalışm ay a başlam adan Önce
y a p ılm ışt ı v e bö y le bir o dan ın o lm ası bile bir mucizeydi. Bu önemli mekânı
y a r a t m a k iç in m alzem e, eşy a v e h ah t em in etmeye çalışan, kendini adamış
do k t o r la r ın e f san eler in i def alar ca duy m uşt um . Bö y le bir şey , h ükümet
de st e ğiy le a sla y ap ılam azdı. Hip n o z o dası m esleğim de ço k önemliydi ve
k e n dim i bu m ek ân da daim a ço k r ah at h isseder dim .
Se ssiz c e lo ş o day a gir dim . P elüş h a lı, o dan ın için de sessizce hareket
e t m e m i sa ğlıy o r du. Odan ın İ k i k ö şesin de t av an a bir er tane küçük kırmızı
ışık y e r le şt ir ilm işt i. Odan ın sessizliği v e lam balar dan gelen za yıf kırmızı
ışık , dış dün y a n ın şek iller in in v e sesler in in ö t esin e duy gu sal ve zihinsel
bir y o lc uluk y ap m ak İ çin ger ek li o lan o r t am ı sağlıy o r du.
He m şir e, Niko lay'ı h azırlam ışt ı. Üstünde y alnızca p anto lon u ve
gö m le ğiy le o danın ortasındaki r ahat bir koltuğa uzan mıştı. Cek eti, k ra -

39
Ç E M B E R E G İR İŞ

v a t ı v e bo t la r ı h em şir e t ar af ın dan alın ıp başk a bir o day a k o n m uşt u ve


se a n sın so n un da ger i v er ilecek t i. Gev şem iş gö r ün üy o r du, hatta geldiği mi
bile f a r k e t m em işt i. Sessizce o n a do ğr u y ak laşıp uzan dığı k o lt uğun
a r k a sın ı a şa ğı in dir dim .
“ Ar t ık ba şlay abilir iz, Nik o lay . So r ular ım ı m üm k ün o lduğunca doğru
v e dür üst ç e y a n ıt lam am ist iy o r um . E ğer bir so r uy u y anıtlayamıyor- san,
bir y a n ıt bulm ay a çalışm a. Başar ım ız y an ıt ladığın soruların sayısına bağlı
de ğil. Bu ba şk a bir şey e bağlı. Bun un n e o ldu ğun u t ar t ışm a m alı, o n un
y e r in e , bun un zat en v ar o lduğun a v e Biz im İ çin doğru olduğuna güvenerek,
y ö n le n dir ilm e m ize izin v er m eliy iz. ” Kull an dığım k e lim eler i k ast en
be lir siz h a le get ir iy o r dum çün k ü k elim eler im in bi lin çalt ın a ulaşmasını
sa ğla y a c a k bir ar al ık y ar at m ak için ak lın ı k ar ışt ır m am ger ek iy o r du.
Nik o la y gö zler in i k ap at t ı. Bilin çli bir şek ilde git t ik çe daha derin bir
se s t o n uy la , h er k elim em i dah a y av aş v e alçak sesle söylerken yüz kasları
da h a da ge v şiy o r du.
“ Nik o la y , şim di beden in e sen in y an ıt lam an ger ek m ey en bir soru so-
r a c a ğım . Ha t t a ben i din lem en bile ger ek m ez. Beden in ile çalışm am ız
sır a sın da ge r ilim den k o r un m an a y ar dım cı o lacak bir an laşm a y apmam
ge r e k . Şu a n do ğr udan do ğr uy a beden in le k o n uşuy o r um v e o n a seni ko -
r um a m ız iç in Biz e y ar dım cı o lup o lm ay acağım so r uy o r um . Bedeninden
so r um a v e r e c eği y an ıt ı bek liy o r um . ” So l elin de k üçük bir t it r eme oldu.
De n e y im le r im den , bun un bir an laşm a işar et i o lduğun u biliy o r dum .
Ka bul e dic i bir şek ilde, “ T eşek k ür eder im ”, dedim .
“ Nik o la y , geçm işt e, ö n em li bir an ı m ı y en iden anımsamaya çalıştığım
a m a bir t ür lü an ım say am adığım bir ço k zam an o ldu. Anımsamak için daha
y o ğun ç a ba h a r cadık ça işim da h a da zo r laşıy o r du. So n un da tükeninceye
de k de f a la r c a an ım sam ay a çalışt ım . E n so n un da an ım say a m ay acağımı
a n la y ıp , bun dan v az geçt im v e t üm üy le gev şedim. Bunun üzerine, aradığım
gö r ün t ü bilin ç alt ım dan çık ıv er di. Bu dur um ilk olarak bilinçaltının gücünü
a n la m a m ı v e o n un la n asıl ilet işim k ur abileceğim i zi an lar sak bize büyük
bir y a r dım ı o lacağın ı f ar k et m em i sağladı.

40
O L G A K H A R I T I D I

“ Şu a n se n in le k o n uşur k en , san a sö y lediğim bazı şey ler i an lamaya -


bilir sin , k a f a n ı bun a t ak m a. Bilin çli zih n in in sö y ledik ler im in anlamını
k a v r a m a sın a ger ek y o k , bu n eden le bu k elim eler i an lam ay a çalışar ak
z ih n in de v e be den in de y ay ılm ay a başlay an gev şe m e dur um un u bo zm a.
Bilin ç a lt ın sö y ledik ler im i an lay acak . Ön em li bir şey öğrenmeni sağlamak
iç in se n in le k o n uşan bu gücün dest eğim k ay det m ek ist iy o r um. Bu henüz
se n in iç in bir an lam İ f ade et m ey ebilir am a an lam am sağlam ay a
ç a lışa c a ğım .
“ Da y ın ın sesin i so n duy duğun zam an ı an ım sıy o r m usun? Lütfen evet
de m e k iç in so l elin le, h ay ır dem ek için se sağ e lin le işar et v er. Pa zartesi
m iy di? ”
Nik o la y ’ ın sağ eli h af if çe o y n adı. “ Salı?” Hay ır . “ Çar şam ba?. . . ”
Cum a gün ün e ulaşt ığım da so l elin i o y n at t ı.
“ Ke n din i bu o lay ın o lduğu m ek ân a gö t ür . Bulun duğun y er k ar an lık
m ı? ”
Ha y ır .
“ Ay dın lık bir y er desin . San ır ım bur ası iş y er in . İ ş ar k adaşlarınla ko-
n uşuy o r sun . ” E ller in den gelecek o lan y an ıt ı dik katle bekleyerek, elle riyle
k üç ük o n a y la m a h ar ek et ler i y ap t ık ça sorular sormaya de vam ettim. “Şimdi,
da y ın ın se n in ile k o n uşt uğu an ın bir az ö n cesin desin . Sa k in v e gevşemiş
k a la bilir sin ç ün k ü bu den ey im i Biz y ö n et iy o ruz ve kötü bir şey olmayacak.
“ Ha f ız a n da, day ın ın sesin i duy abildiğin n o k t adasın . İ şy er indeki hiç
k im se bir şe y f ar k et m iy o r . Ko n uşt uğun iş ar k adaşlar ın k ay bo luy o r lar.
Dik k a t in o n la r dan day ın ın sesin e k ay ıy o r . ”
Nik o la y ’ ın y üzü ger gin leşm ey e başladı. Da h a der in ve hızlı solumaya
ba şla dı. İ le r i uzan ıp elim i gö ğsün ün o r t asın a k o y dum . “ Şim di elim ,
a k c iğe r le r in le bir lik t e so luy o r . So lun um r it m in i bir lik t e adım adım
y a v a şla t a bilir v e sak in leşt ir ebilir iz. ”
İ y ic e sa k in leşt i v e y um uşak bir şek ilde, adet a f ısılt ıy la, “ Onu duyu-
y o r um . ” de di.

41
Ç E M B E R E G İR İŞ

“ Se sin in sa na sö ylediği h er şey i din le. Sak in o l. E lim, soluğun ile


bir lik te . Be n den yardım alabilir y a da istediğin zaman dur abilirsin. Ama
e m in v e güv en li bir dur umda o lduğun için dur mana gerek yo k.” Nik olay
y um uşa k bir se sle k onuştu: “Artık beni kor kutmuy or. Her zaman
o lduğun da n da h a fark lı.”
“ Ko n uşm a Nik o lay , Bu m ek ân da k o n uşm am alı, din lem elisin . Bu
n e de n le lüt f e n ben i din le. Den ey im in i benimle paylaşmana çok mem nunum
a m a bun u da h a so n r a y ap acağız. Şim di y aln ızca day ın ın sana söylediği her
şe y i din le m e y e v e an ım sam ay a çalış. ”
Bun da n so n r ak i y ar ım saat bo y un ca, elim gö ğsün de, a y ak t a, üzerine
e ğilm iş bir şe k ilde dur dum . Oda o lduk ça k ar an lık t ı am a y üzün ü gö r ebi -
liy o r dum . Ge v şem iş dur um day dı v e ilk an da sa n k i uy uy o r m uş gibi gö -
r ün üy o r du. Ya v aş y av aş, an ılar ın ı y en iden y aşamaya başladıkça yüz ifa desi
da h a e t k in bir h al alm ay a başla dı. Kap alı gö z k ap ak lar ının altında gözleri
h ız lı h a r e k e t e t m ey e başlam ışt ı. Bir t ak ım gö r ün t üler gö r düğü belliy di.
Ya şa dığı büt ün duy gular y üz if adesin den o k un uy o r du. İ lk baş t a y üzünde
m e r a k , a r dın dan der in bir üzün t ü v ar dı: ağlam ay a başlay abi leceğin i
düşün düm . Bulun duğum uz m ek ân dan iy ice uzak laşt ığım v e an ılar ın daki
ç o k ö n e m li bir şey i de n ey im lediğin i h isset t im . So lun um un u elim le
y ö n le n dir ip sa k in leşt ir dim . E ğer duy gusal dur um u t eh likeli bir hal almaya
ba şla r sa o n u uy an dır m ay a h azır dım . Am a eğer bö y le bir şey olmazsa, işini
bit ir diğin de k e n di başın a dö n m esin i bek ley ecek t im .
So n un da , uzun , der in bir so luk aldı v e “ Yo lculuğumu tamamladım. Geri
dö n m e y e h a z ır ım , ” dedi.
Se si da h a güçlü v e k en din den em in geliy o r du. On un la y en iden k o -
n uşt um .
“ Nik o la y , şim di sen den ben i dik k at le din lem en i ist iyorum. Yavaş ya-
v a ş, bugün h a st an ey e geldiğin de ben im le ilk t an ışm an ı an ım sayacaksın.
Büy ük o la sılık la şu an k en din i ço k f ar k lı h issediy o r o lmalısın çünkü ar tık
a n ıla r ın y e n ile n di. Yo lculuğun dan ger i dö n düğün de v e bür oma ge ldiğinde
bu de ğişik lik ler i f ar k edecek sin . Dah a so n r a, şu an y aşadık lar ın ı
a n ım sa y a c a k sın v e bun lar ı ban a an lat acak sın . E limi göğsünden çekti ğimde
gö z le r in i a ç a c ak sın v e k en din i y en iden bur ada bulacak sın . ”

42
N I . c A K N A H I T I D I

So l e lin in k o lt uğun k o lun a sık ıca y ap ışm ış o k luğun u f ar k et t im .


Ge v şe m e sin e y ar dım cı o lm ak için h af if çe elin e do k un dum. Duvara doğru
y ür üy üp ışık la n açt ım v e h em şir ey i çağır m ak için düğmeye bastım. Kırmızı
ışık o t o m a t ik o lar ak sö n dü.
Şu a n , Sibir y a Güzel San at lar Galer isi t ar af ın dan h ast an em ize ba -
ğışla n a n t a blo lar ı gö r ebiliy o r dum . Bu der ece güzel r esim ler in böyle çok
a la k a sız bir m ek ân a gelm esi ban a h er zam an büy ülü bir şeymiş gibi gelirdi.
Duv a r la r da ç o k güzel do ğa m an zar ası r esim ler i v ar dı am a ben im için en
Öz e l r e sim , ge çen y üzy ıllar dan bir in e ait o lan , dan t elli, p ah alı bir elbise
giy m iş, sa ç la r ı o r t adan ik iy e ay r ılm ış gen ç bir k adının portresiydi. Nazik,
güv e n v e r ic i bir y üzü v ar dı v e o n a bak t ık ça san k i beni destekliyormuş gibi
h isse de r dim .
He m şir e , Nik o lay ’ ın k alk m asın a v e c ek et in i giymesine yardımcı oldu.
Be n de k ür k p alt o m u o m uzum a at ıp bür o m a do ğr u y ür üdüm . Sean s t an
m e m n un k a lm ışt ım . Ço k iy i geçm işt i v e Nik o lay ’ ın içsel çatışmasını ilaç
k ulla n m a da n ç ö zm ey e çalışm ak la do ğr u bir şey y ap t ığımı hissediyordum.
Bu de n e y im in o n a, dim - m it o lo jik gö r ün üm dek i ailev i ilişk iler i n i
düz e n le m e k iç in ih t iy aç duy duğu şey ler i v er eceğin i um uy o r dum .
Nik o la y , bür o m a gir diğin de ciddi v e f ar k lı bir h ali v ar dı. Ondaki de -
ğişim in bir so n ucu o lar ak t üm üy le r ah at lam ışt ı; h at t a n asıl göründüğüne
bile a ldır m ıy o r du. Kr av at ın ı e lin e alıp , dah a ö n ceden son derece gergin bir
şe k ilde o t ur duğu k o lt uğa bu k ez t üm üy le r ah at lam ış o lar ak o t ur du.
“ De st e ğin iz için t eşek k ür et m ek ist iyorum. Son derece önemli bir mesaj
a ldım . Bu m e saj, içim dek i bir ço k duy guy u deği şt ir di. ”
Ke n dim e duy duğum güv en in ar t m ay a başladığın ı f ar k ederek dik katli
bir şe k ilde o n u din ledim . Hast alar ım dan sık sık böyle sözler duyacak kadar
şa n slı bir t e r a p ist o lduğum u düşün m ey e başlam ışt ım .
“ Sa n a y a r dım cı o labildiğim e sev in dim . Um arım bu deneyim daha kolay
y a şa m a n a v e başar ılı o lm an a y ar dım cı o lur . ”
“ Am a a n la m ıy o r sun uz k i do k t o r , ben im için ar t ık h er şey değişti. Bir
şa m a n o lm a m ger ek t iğin i düşün üy o r um . ”

43
Ç E M B E R E G İR İŞ

Bir a n a f a lladım . On u din ler k en y üzüm dek i ay n ı y o r um suz if adey i


k o r um a y a ç a lışar ak k o lt uğum a çö k t üm . Ken dim e duy duğum güven yavaş
y a v a ş o r t a da n k alk t ı v e y er in i ut an ç duy gusun a bır ak t ı. Bö y le bir şeyin
o lm a sın a n a sıl izin v er ebilm işt im . Bu adam y ar dım ım ı ist em ek için
ge lm işt i, be n se, p r o f esy o n elce o lm ay an bir t av ır ser giley ip o n un
ç a t ışm a la r ın ı güçlen dir m ek t e n başk a bir şey y ap m am ıştım. Başarısızlığa
uğr a m a sın a n eden o lm uşt um . An iden ik im iz için de üzün t ü duy dum .
Nik o la y de n ey im in i açık lam ay a başladı. “ Ger çek t en de dayımla ile -
t işim k ur dum . Ölm üş gibi değildi. T üm üy le can lıy d ı ve benimle gerçek bir
in sa n gibi k o n uşt u. Ben im le t ar t ışt ı v e sö y lediği h içbir şey e k ar şı çı -
k a m a dığım ı f a r k et t im . So n un da ik n a o lm am ı sağladı.
“ He r n a sılsa, dah a ö n ceden h iç gö r m ediğim bir şek ilde ban a k en di
in sa n la r ım ın t üm t ar ih in i gö st er di. İ n san lar ım için Sibirya'da yaşamanın
n e k a da r z o r o lduğun u an ladım . Yaban cılar ın v e ar amızdaki kötü ruhların
in a n ılm a z ba sk ısıy la güçler in i v e din ler in i n asıl k ay bet tikleri ni gördüm.
Ar k a da şla r ım dan bazılar ın ın k o m ün ist o lm alar ım ger ek t i r en işler de
ç a lışm a y a ba şladık lar ın ı, r uh lar ın ın o n lar ı n asıl t er k et t iğin i v e n asıl
k ö t ülüğün o y un cak lar ı o lduk lar ım gö r düm .
“ İ n sa n la r ım la bir lik t e def alar ca, bir k ışt an diğer in e, umutsuzca, ne -
şe siz c e , h e r z a m an k o r k u için de do laşıp dur dum . Hat t a bö y le bir şeyden
k uşk ula n ıldığı an da bile h ap ish an ey e gö n de r ilecek ler in den , k o r u -
y uc ula r ın a v e at alar ın a sessizce bile dua et m ekten korkuyorlardı. Dok tor,
gö r m e m i sa ğladığın ız bu gö r ün t ü, içim de daim a gizli k alm ış o lan bir
şe y le r in a ç ığa çık m asın ı sağladı. Ar t ık o n a ulaşabilir im .
“ Da y ım ba n a h içbir seçen ek bır ak m adı. Bir şam an olmam gerektiğini
a n la t t ı. E ğe r bun u y ap m azsam , h ast alığım in an ılm az bir şek ilde
ile r le y e c e k . Bun u başar abilecek t ek in san ın ben o lduğum u v e bu saye de
in sa n la r ım ın in an çlar ın ı y it ir dik ler i zam an lar ın bit eceğin i sö y ledi. Bu
a m a ç do ğr ult usun da o n lar için çalışm alıy ım . Halen bu k o n uda n e
düşün e c e ğim i bilm iy o r um . Bir şam an o lm ak k o n usun da h içbir şey bil -
m iy o r um ! Am a bir y an dan da ger çek y aşam y o lum un bu o lduğun u h is -
se diy o r um . T am o lar ak n e y ap acağım ı an lam a k için bir az zam ana ihti-
y a c ım o la c a k . “

44
O L G A K H A R I T I D I

Sö z le r in in , ço k t eh lik eli şey ler o lsa da, beni korkutmaması ilginçti. Bu


sö z le r n e de n iy le, y ak ın bir zam an ö n cesin e k adar ik im iz de t ut uk -
la n a bilir dik . Hat t a şim di, p er est r o ik a v e yeni düşüncenin yükselm e çağında
bile , bu sö z le r i işit en y an lış bir in san h âlâ başım ıza ciddi so r un lar
a ç a bilir di.
Am a k o r k m uy o r dum . An lat t ığı p ek ço k şey in ilgim i çek t iğin i
f a r k e t t im . Ye r el h alk lar ın bast ır ılm alar ı h ak k ın da f azla bir şey bilmi -
y o r dum a m a in san lar ın din i in an ç lar ın ı sak lam alarının ne demek olduğunu
biliy o r dum . Kur sk ’ t a y aşay an an n ean n em t ar af ın dan Rus Or t o do k s
Kilise si’ n de gizlice v af t iz edilm iş v e İ sa’ n ın ö ğr et isin e duy duğum güçlü
ba ğlılığı if a de edem em e so r un uy la def alar ca k ar şı k ar şıy a k al m ışt ım .
Ya şa m ım bo y un ca k ilisey e git m e y a da r ah ip ler le konuşma fır satını hiçbir
z a m a n bula m a m ışt ım . İncil de dah il o lm ak üzer e h er t ür din i v e ezoterik
y a y ın bulun dur m ak y asak t ı. Bu t ür y ay ın lar ın bir ev de bulundurulması, o
e v in güv e n liğin i bir an da t eh lik ey e so k ar dı.
Nik o la y ’ ın güçlü duy gular ın ın ben im duy gular ım ı da değişt ir diğin i
f a r k e diy o r dum . Ar t ık , Nik o lay ’ ın t edav isi ar acılığıy la t er api yetenek -
le r im i ge lişt ir m ey e aldır m ıy o r dum . Ön em li bir şeylerin olduğunu ve en çok
da o la n la r ı a n lam ak ist ediğim i h issediy o r dum .
Nik o la y , “ Day ım size bir m esaj İ let m em i İ st edi, ” diy er ek düşünce -
le r im i bö ldü.
Bu düşün c e ban a ö y lesin e delice geldi k i y an ıt v er m edim .
“ M a m uş ban a, ‘ Bu k adın a, k ısa bir sür e so n r a Ölüm ün Ruh u ile
k a r şıla şa c a ğı n ı sö y le. On a bun dan k o r k m asın a ger ek olmadığım da anlat,’
de di. ”
Bu sö z le r den h iç h o şlan m adım . Gelecek ile ilgili kehanetlere, özellikle
de bun un gibi cür et k âr o lan lar a h içbir zam an değer v ermezdim. Gözlerim
Nik o la y ’ ın e lbiseler in e daldı. Gö m leğin in üst düğmesini ilik- lememişti ve
k r a v a t ın ı t a k m am ışt ı. Bu, o n un bir k âh in değil, arkadaşımın arkadaşı olan
bir f a br ik a işç isi o lduğun u an ım sam am ı sağladı.
De n e y im le r im , sean sım ızın t üm üy le bit t iğin i sö y lüy o r du. Ko ğuşa yeni
ge le n v e ilgi gö st er m em ger ek en k adın h ast am ı an ım sadım . Nik o -

45
Ç E M B E R E G İR İŞ

la y ile gö r üşm em izi bir an ö n ce bit ir m ey e k ar ar v er dim. “Dayının me sajı


h a k k ın da h iç bir şey bilm iy o r um Nik o lay am a h er n e y ap m ay a k a r ar
v e r diy se n , sa n a bu y o lda başar ılar diler im . Do ğr u seçim ler y apmak için
ge r e k li y e t e n e ğe sah ip o lduğun a in an ıy o r um ama yine de yardıma ihtiyacın
o lur sa lüt f e n ben i ar am ak t an çek in m e. Şim di, bir az ö n ce ge len acil bir
h a st a ile ilgilen m em ger ek iy o r . ”
Nik o la y gö r üşm em izi bit ir m ey e h azır gö r ün üy o r du. “ Ban a zam an
a y ır dığın ız v e y ar dım et t iğin iz için t eşek k ür e der im, doktor” de di. “Belki
y in e gö r üşür üz. Şim dilik h o şçak alın . ”
O, bür o m dan ay r ılır ay r ılm az, h em en , h ala so ğuk r üzgârın estiği açık
p e n c e r e y i k a p at m ak için o dan ın k ar şı duv ar ın a git t im . Bir süre sessizce
a y a k t a dur up y er e bak t ım . Nik o lay ile y ap t ığım sean s alışılm a dık t ı.
Ola n la r ı a n la m ak v e den ey im ler im e k ay det m ek İ çin bir az zam a n a
ih t iy a c ım v a r dı. Nik o lay ’ ın h ast an e bah çesin den o t o büs durağına doğru
ile r le m e sin i sey r et t im . Ser i v e k ar ar lı adım la r ı, am açlar ı k o n u sun da
k e sin liğe sa h ip bir adam ın adım lar ıy dı. Cam ı, “T an rı” tarafından yapılmış
o la n a y n ı uz un bast o n u k ullan ar ak k ap adım .

46
3

a dın la r k o ğuşun dak i o n h ast an ın t edav isin den so r um luy dum v e

K gö r e v le rimin arasın da h er biriyle gün aşırı gö rüşm ek de v ar dı. Ka -


dın h a st ala rla m ı yok sa er k ek h ast alar la m ı çalışm ay ı t er cih et t iğim e
h iç bir z a m an k ar ar verememiştim. Oy sa ik i cin siy et ar asın dak i f ar k lı -
lık in a n ılma zdı. E rkek hastalar ın ı gen ellik le ilgin ç in san lar dı v e h at t a
ba z ıla r ı do ktor h asta ilişk isi sın ır lan için de ar k adaşım bile o lm uşlar dı
a m a y in e de ç oğu, zihi nsel dur um lar ı h ak k ın da adam ak ıllı ar aşt ır m a -
la r y a p ıp bun un so nuçlarını uzun r aporlar h alin de m ah k em ey e sun m am
ge r e k e n suç lulardı. Bu t ür vakalarda so n u gelm ey en bür o k r at ik r ap o r -
la r h a z ırla maktan h içbir zaman zev k alm azdım . Bun lar ın ger ek li o ldu -
ğun u bilm e m e k arşın, n orm alde hastalar ım a h ar cay acağım zam an ı ben -
de n ç a lm a la r ın a daim a İ çer ler dim .
Ka dın la r ge n el o la r ak dah a k o lay dılar am a doğal olarak onları anne ve
e ş o la r a k a lgılam a v e duy gular ın ı p ay laşm a eğilim im , ço ğun lukla, işi mi
y a p a bilm e k iç in p r o f esy o n elce dav r an ıp o n lar dan uzak dur m am ı zo r -
la şt ır ıy o r du. Kadın lar la çalışm am ın iç uy um um u ço k daha fazla tehdit et -
t iğin i v e da h a f azla duy gusal den gey e ih t iy aç duy duğum u f ar k et t im .
Ka dın la r k o ğuşun a gir diğim de h ast alar ım dan bir i beni çağırdı. Kızının
y a şa dığı y e t im h an eden y en i bir f o t o ğr af gelmişti ve küçük kızının ne kadar
güz e l o lduğun u gö r m em i ist iy o r du. Büy ük o lasılık la, Bu amansız hastalık
t a h r ip e dic i işley işin e başlam adan ö n ce o da k ızı k a

47
Ç E M B E R E G İR İŞ

da r güz e ldi. On a t eşek k ür edip bu gün bir az m eşgul o lduğum için kızının
f o t o ğr a f ın a y et er in ce dik k at li bak am ay acağım ı am a y ar ın uzun uzun
ba k a c a ğım ı sö y ledim .
Yılla r bo y un ca bir h ast adan diğer in e k alan , r en k ler i solmuş pamuk lu
e lbise le r giy e n k adın h ast alar , k o ğuş k o r ido r un da ilaçlar ım a lm ak için
sır a y a gir m işler di. Hem şir e, h er bir h ast ay a, r eçet esin de yazılı olan ilacı
v e r iy o r v e ila cı y ut t uk lar ın a em in o lun cay a dek bek liy o r du. Hastaların
ç o ğu h a st a o lduk lar ın ı k abul et m iy o r v e ilaçlar ın ı y ut m ak y er i n e
sa k la m a y a ç a lışıy o r lar dı. Bu n ed en le h em şir e dik k at in i bir anlığına bile
o n la r da n uz a k laşt ır m ıy o r du. Ar ada sır ada k adın lar a acele et m ele r in i
sö y lüy o r , a ğızlar ın ı iy ice açt ır ıp ilacı y ut up y ut m adık lar ın a bak ıy o r
a r dın da n da diğer h ast ay a ilacın ı v er iy o r du.
Ba z ı k r o n ik h ast alar k o r ido r dak i y at aklarında yatıyorlardı. Hastanenin
bu k a da r k a la balık o lm ası o lağan dı . Ko r ido r da y ür ür k en h em en hemen
h e r k e s ba n a bir şey ler sö y lem ek ist iy o r du. Zamanım olmadığı için hepsine
se la m v e r iy o r am a k o n uşm ak için dur m uy o r dum . Gün üm neredeyse sona
e r m işt i v e h a len y en i h ast a ile ilgilen m em in n e k adar zamanımı alacağını
bilm iy o r dum .
Ac il se r v is o dasın a gir diğim de, saldır gan h ast alar ın bulun duğu k o -
ğuşt a n bir ç ığlık duy dum . “ Kim o lduğun u biliy o r um ! Ben den başk a hiç
k im se bilm iy o r ! Am a ben sen in için de k im in sa k lı o lduğun u biliy o rum
do k t o r ! ”
Ba ğır a n k ız h alen ço k gen çt i am a en uzun sür edir t edavi altında olan
h a st a la r ım ız dan bir t an esiy di. Ço cuk luğun dan beri hastaydı ve o zaman dan
bu y a n a y ılda en az ik i k ez h ast an ey e alın ır dı. Bir k aç gün ö n ce yeniden
ge lm işt i. On un la h en üz gö r üşm em işt im çün k ü başka bir doktorun gözetimi
a lt ın da y dı. Ba n a y in e h am ile o lduğu sö y len m işt i. Büy ük o lası lıkla, yine
t r e n ist a sy o n lar ın da başıbo ş do laşm ay a çık m ışt ı. So r um lu doktor, onun
r ız a sın a ba şv ur m adan k ür t aj y ap ılm asın a k ar ar v er m işti. Bu genç kadının
p a t a lo jik o la r ak m ah v o lm uş h ay at ın da bu ilk def a o l m uy o r du. Hiçbir
z a m a n ç o c uk y et işt ir m e y et en eğin e sah ip o lm ay acak t ı.

4 8
I ) I . t i A K H A R ] T 1 D 1

Z ih in se l a çıdan h ast a an n eler in ço cuk lar ı ise, k o r um a altına alın mak


iç in ge n e l lik le bak ım ev ler in e gö n der ilir di. Ne zam an bö y le bir şe y in
y a p ılm a sı ge r ek se, k en dim i duy gusal açıdan bu o lay ın dışın da t ut m aya
ç a lışır dım a m a bun da h er zam an başar ılı o lam azdım . Sık sık, adı benimki
gibi Olga o la n esk i bir h ast am ı an ım sar dım . Z ih n i n o r m al dur um un da
o lduğun da , ilgili v e sev gi do lu bir an n ey di. Güzel, y um uşak bir yüzü vardı
v e p sik o t ik bir dur um a gir diğin de ür k üt ücü, zar ar v er ici bir v ar lığa
dö n üşt üğün ü h ay al et m ek ço k zo r du. P sik o zu, çıldır m ış zih n in de
y a n k ıla n a n se sler i din ler k en , ço c uk lar ım açlık t an ö lmeye terk et mesine,
h a t t a o n la r ı ö ldür ün cey e dek dö v m esin e n eden o lur du.
Bir i dö r t y aşın da bir o ğlan , diğer i ise do k uz y aşın da bir k ız o lan iki
ç o c uğu da p sik iy at r i k ur ulun un k ar ar ın a day an ar ak m ah k eme tarafın dan
o n da n a lın m ışt ı. Bun un üzer in e Olga, k o ğuş k o r ido r un un bir k ö şe sin e
ç ö k üp se ssiz c e ağlam ışt ı. Kur uldak i p sik iy at r lar dan bir t anesi de bendim
v e bu k a r a r ı v er m em iz ger ek t iği k o n usun da içim t üm üy le rahat olmasına
k a r şın , Olga ’ y ı bir k ö şede bö y lesin e um ut suz bir şek ilde ağ lar k en h er
gö r düğüm de , k en dim i suçluluk duy m ak t an alık o y am ıy o r dum .
Sa ldır ga n h ast alar ın bulun duğu k o ğuşa y ak laşıp , gir işi k o r uy an ağır
m e t a l k a p ın ın üzer in dek i ar alık t an çığlık at an k ıza bak t ım. Elleriyle üst
k ısm ın ı k a v r a m ış bir şek ilde, k ap ın ın diğer t arafında duruyordu. Kısa siyah
sa ç la r ı da r m a dağın ık t ı. Büy ük , k o y u siy ah gö zler i h ast alıklı bir pırıltıyla
p a r lıy o r du. Dudak lar ın ı v e y an ak lar ın ı k ır m ızı bir r ujla bo y a m ışt ı.
He y e c a n lı v e k o n t r o lün ü k ay bet m iş gö r ün üy o r du. Geçm işt e bir k aç kez
do k t o r u o lduğum için t eh lik eli o lm adığın ı biliy o r dum . “ Kat y a!
Sa k in le şm e n i ist iy o r um . Bur ada bağır m an a ger ek y o k ! ” Hem en sindi ve
o da n ın k ö şe sin dek i y at ağın a do ğr u gider k en im alı bir şek ilde gülümsedi,
Ya t a ğın a ula şt ığın da ger i dö n üp so n sö zün ü et t i.
“ T a m a m , do k t o r . Hay di, sak lam baç o y n ay alım . Am a ben senin kim
o lduğun u biliy o r um . ”
Gö r m e m ger ek en y en i h ast a acil bak ım o dasın day dı. Yat ağının çev -
r e sin de üç h e m şir e o lduğu İ çin o day a gir diğim de o n u h em en göremedim.
Ba şın ın üz e rinde dur an serum dan uzan an h o r t um dam ar ın a t ak ılm ışt ı.

49
ÇE M BE RE Gİ R İ Ş

Ha st a m a ulaşm am için k en ar a çek ilir ler k en h em şir eler den bir i,


“ Na sılsın ız do k t o r ?” diy e so r du.
“ M e r h a ba . O n asıl?”
“ Do k t o r , o ö lüy o r ! ” dedi y aban cı bir ses. Dö n üp bak ın ca odanın kö -
şe sin de ç ö m e lm iş o lan bir adam ın ay ağa k alk t ığım gö r düm. Uzun ve ince
bir f iz iğe sa h ip t i v e bir k aç gün dür uy um adığı a çık ça gö r ülüy o r du. Yüzü
so lgun , gö z le r in in et r af ı k o y u sar ı r en k t ey di. İ şadam ı k ıy af eti ve tıraşlı
y üz ü ile o luşt ur m uş o lduğu bu t em iz dış gö r ün üşü bile h isset tiği korku ve
k e de r i giz le m ey e y et m iy o r du.
He m şir e le r den bir i dur um u k ulağım a f ısıldam ak İ çin yanıma yak laştı.
“ On un bur a da k alm asın a izin v er diğim iz için ö zür diler iz do k t o r .” Acil
o da sın a a k r a balar ın alın m ay acağın a dair bir k ural vardı ve bu kural nadiren
y ık ılır dı. “ Ka lm ak için biz e y alv ar dı v e ö y le üzün t ülüy dü k i o n a h ayır
diy e m e dik . ”
“ L üt f e n o dam da bek ler m isin iz?” dedim o n a. Or adan ay r ılm ak t aki
gö n ülsüz lüğü, sık ın t ılı y üzün e açık ça y ar ısıy o r du.
“ L üt fe n do ktor, ” diy e y alvar dı. “ Kalm am a izin v er in . O ö lüy o r . . . ”
“ Hiç sa n m ıy o r um bay ım . On u m uay en e et m em lazım . E şin iz m i
k e n disi? ”
“ E v e t , ö y le. ”
“ Ön c e e şin izi m uay en e et m eliy im , so n r a da sizinle görüşürüz. Lüt fen,
be n i o da m da bek ley in . ”
Da h a f a z la t ar t ışm adan k abul edin ce r ah at ladım v e h em şir elerin bi -
r in de n o n a y o lu gö st er m esin i ist edim .
Şim di dik k at im i k adın a dö n dür ebilir dim . Hak k ın dak i ilk izlen imim
r a h a t sız lık v e r iciy di. Kar şım dak i, dur gun sa r ı bir tene bürünmüş katışıksız
bir isk e le t t i. Çuk ur da k alm ış gö zler i k ap alıy dı. So luğu sığ v e h ız lıy dı.
Kö p r üc ük k e m iğin e y ak ın bir y er den der i alt ın a so k ulm uş büyük bir iğne
ile sıv ı be sin , başın ın üst ün dek i ser um şişesin den ağır ağır dam lay ar ak
sa y da m t üp t e n geçip beden in e gir iy o r du. Bu, ö n üm üzdek i bir k aç gün
iç in de be de n in e bir az o lsun can lılık get ir m eliy di. Har ek et

50
I) I (i A K H A R I T I D i

e t m iy o r du a m a y in e de bilin cin in y er in de v e çev r esin de o lup bitenlerin


f a r k ın da o lduğun u h issediy o r dum .
On a y a k la şıp elin i t ut t um . Sıcak v e k ur uy du. Nabzı n o r m alden bi raz
h ız lıy dı a m a y in e de güçlü v e düzen li at ıy o r du. On u baştan aşağı muayene
e t t im . Be sin siz k alm ış o lm ak t an iler i gelen f izik sel bit kinlik hali dışında
h e r h a n gi bir şey i v ar gibi gö zük m üy o r du. Or gan lar ı, dik katle uygulanacak
bir t e da v iy le sağlık larına tümüy le kav uşacak k a dar güçlü gö zük üy o r du.
E lin e y a v a şça do k un ar ak o n a, “ Ben i duy abild iğin i biliyorum” dedim.
“ Ve e m in im k i y ak ın da dah a iy i h issedecek sin . San a y ar dım et m ek için
e lim iz de n ge len i y ap acağız. ” Ban a, gö zler in i açıp şo k edici bir
düşm a n lık la bak ar ak cev ap v er di. Güzel, k o y u m av i gö zlerindeki nefret,
t üm y üz ün ü k a p lam ışt ı. T ek k elim e et m edi. Sadece başk a bir dün yadan
m e sa j ile t ir m iş gibi bir bak ışla ban a uzun uzun bak t ı, in san i bir bak ış
de ğildi bu; h a st alar ım ı ay dın lık t an k ar an lığa, v ar o luşt an yokoluşa çeken
h a st a lığa a it bir bak ışt ı. On a dah a f azla dokunmak istemedim ve o gözlerini
k a p a t ır k a p a t m az elim i h em en çek t im .
Nö be t ç i doktor un k ar ar verdiği ilaç tedavisi uygun gö rünüy ordu. Bu
y üz de n h emşirelere aynı şekilde dev am edebileceklerini söy ledim.
Bu k o ğuşt a , bugün k ü gö r ev i ço k t an bit ip ev in e dö n m üş olan bir başka
p sik iy a t r ın o dasın ı k ullan ıy o r dum . Bu o da, ben im er k ek ler koğuşumdaki
o da m da n da h a büy ük am a dah a az sam im i bir y er di. Yeni hastamın kocası
iç e r ide , t ıp k ı der in bir t r an sa gir m iş gibi o t ur uy o r du. Kü çük , ah şap bir
ç e r ç e v e de k i r esm e dalıp git m işt i. Bulun duğum y er den , adamın çerçeveyi
t ut uş şe k li n e den i ile için dek i r esm i gö r em iy o r dum .
Sık ın t ılı h alin i gö r ün ce, k ar ısın ın y an ın da k alm a ih t iyacım anlayışla
k a r şıla dığım ı belir t er ek k o n uşm ay a başladım v e bu gecey i k ar ısının ya -
n ın da , a c il se rvis o dasında geçir mesin i sağla yacak ayar lam alar ı y ap t ım .
Ba n a t e şe k k ür et t i v e r esm e bak m am ı r ica et t i. “Onu, bu hastalığa ya -
k a la n m a da n ö n ce gö r m en izi İ st er dim . Size, h ay at t a h er şeyden çok sev -
diğim bu k a dın la o lan ev liliğim den bah set m em in y ar ar ı o lur san ır ım . ”

51
Ç E M B E R E G İR İŞ

Hız lı bir şe k ilde k o n uşm ay ı sür dür ür k en , uzat t ığı fotoğrafı aldım. T ek
so luk t a , h iç bit m ey ecek m iş gibi dur m ak sızın k o n uşt u. Büy ük o la sılıkla
da h a Ön c e de n h iç k o n uşulm ay an , h at t a belk i de o an a dek f ar k ın da
o lm a dığı şe y ler den bah set t i. Gur ur un v e k işisel düşü n celer in t üm üy le
o r t a da n k a lk t ığı aşır ı duy gusal bir dur um da, k esintisiz konuşuyordu. Sanki
bir in sa n ın h a y at ı bo y un ca en f azla bir k aç k ez k ap ılabileceği duygusal bir
a k ın t ıy a k a p ılm ış gibiy di.
“ M e sle k t a şlar ım ban a gülüy o r lar dı. Deli bir eş. . . T abi ki... Bana onun
h a k k ın da h iç bir şey sö y lem ediler y a da h içbir zam an onurumu kır madılar
a m a bu dur um k ar şısın da t ak ın dık lar ı t av ır lar ı daim a h issediy o r dum .
Ne y se k i iy i bir m at em at ik çiy im v e bu say ede de iy i bir konuma sa hibim.
Büy ük bir la bo r at uv ar ın başk an ıy ım v e işim i ço k sev iy o r um . Z a t en
h a y a t ım da ilgi duy duğum y aln ızca ik i şey v ar : M esleğim v e eşim .
“ Ge n ç liğim iz de sağlık lıy dı v e bir lik t e ço k m ut luyduk. Biz bunu aşk olarak
a dla n dır dık a m a şu an ben bun u aşk o lar ak düşün m üy o r um . Sa n ırım aşk,
ge n ç lik t ut k usun dan f ar k lı bir şey . Bu so n un cusu çabucak y o k o lur ama
a şk so n suz a de k dev am eden bir şey dir . Hast alıkla geçen bu yıllarda onunla
bu k o n uda h iç k o n uşm adım am a ban a âşık o lm adı ğın ı biliyordum. Aslında
sa n ır ım be n de n n ef r et et m ey e başlam ışt ı. Ak lına gelen her yolla, defalarca
k e n din i ö ldür m ey e çalışt ı.
“ Do k t o r la r ban a, bu in t ih ar gir işim ler in in k afasının içindeki sesler den
k a y n a k l a n dığın ı sö y lediler am a ben bun u k en di ir adesiy le y ap t ığım
düşün üy o r um . Bun u an lam ıy o r um . Siz bir p r o f esy o n elsin iz. Ban a bazı
bilim se l a ç ık lam alar y ap abilir sin iz. Bir n o k t ada ar t ık yaşamın karşısın da
bir se ç im de bulun du v e şim di k ar şı k o n ulm az bir güçle k en di seçi m in i
İ z le m e y e ç a lışıy o r . ”
E sk i f o t o ğr af t an , o lduk ça gen ç, sar ışın bir k adın bana bakıyordu. Eski
t a r z , y ük se k bir saç t uv alet i v ar dı v e güzel bo y n un u açık t a bır ak an bir
e lbise giy m işt i. Alt m ışlar ın f ilm y ıldızlar ın a ben ziyordu. Bu kadın ile acil
se r v is o da sın da y at m ak t a o lan isk elet ar asındaki tek benzerlik, fotoğrafta,
gö r m e k t e o lduğum so ğuk ö f k e bulun m asa da, gö zler in d en yayılan parlak
m a v i e n e r jiy di.
O L G A K H A R I T I D I

Se sim in y ük selm esin e en gel o lam adım : " İ v an Ser gcy ev iç! Niçin
h a st a n e y e da h a ö n ce gelm edin iz? Kar ın ız bir ay dan f azladır h içbir şey
y e m e m iş. Ne den y ar dım ist em edin iz?”
“ Bö y le o lm asın ı o ist edi. ” Şim di so n de r ece alçak bir ses t o n uy la
k o n uşuy o r du. “ Yar dım ist em em e İ zin v er m edi. Ölm ek ist iy o r du. ”
“ Öy le y se o n u n için şim di h ast an ey e get ir din iz? Niye evinde ölme sine
iz in v e r m e din iz?”
“ Ço k üz gün üm , do k t o r . Ger çek t en ço k üzgün üm . Dah a f azla bekle -
y e m e dim . On un içi n de bulun duğu dur um un ben im suçum o lduğun u an -
la dım . On un ist ek ler in in dışın a çık m ak ben im için h er zam an güç oldu.
Ço k üz gün üm . ” Bu so n sö zler i sö yler ken ağlamak üzere o lduğu belliy di.
Sür ün c e m e de k alm asın ın ö lüm cül bir şey o lm adığım düşündüğüm için,
k e n din i bu k a dar suçlu h isset m esin e n eden o lduğum a üzüldüm. Karısının,
z ih in se l dur um un un o lm asa bile, en azın dan f izik sel dur u m unun çabucak
n o r m a le dö n e ceğin den em in dim .
“ E n dişe le n m ey in , İ v an Ser gey cv iç. E şin izin esk i sağlığına kavuşaca -
ğın a e m in im. Neyse ki, k oğuşt a ih t iy aç duy duğum uz h er t ür ilaç v ar . ”
Ba n a İ n a n m adığın ı sak lam a ger eğin i h issetmedi. Eşinin yanına dönmek
iç in a c e le y le ay ağa k alk t ı. On a en gel o lm adım .
Ha st a n e k ay ıt lar ın a, bu k adın ın h ast alığı ile ilgili işe y ar ar h er t ür
v e r iy i v e uy gulan an t e dav iy i y azdım . Uzun , zo r lu bir gündü ve dört gözle
e v e git m e y i bek liy o r dum . Ko ğuşt an ay r ılır k en , acil ser v isin açık
k a p ısın da n İ v an ’ ı gö r düm . Dik k at in i k ar ısın ın üzer in de ö y le yoğunlaş-
t ır m ışt ı k i be n i f ar k et m edi bile. Yat ak y ar asım engellemek için onu ya na
ç e v ir diğin i v e sır t ım alk o le bat ır ılm ış p am uk la sildiğini gördüm. Neyse ki
o n a n a sıl ba k a cağın ı biliy o r du. Bu say ede h ast abak ıcılar a büyük yardımı
o la c a k t ı.
He r z a m a n k i gibi, ger i dö n üş y o lculuğum , sabah y o lculuğuma oranla
h o ş bir k a r şıt lık o luşt ur m ak t ay dı. Hast an e ilk dur ak t ı v e bu n e den le
o t o büsün n e r e dey se büt ün k o lt uk lar ı bo ş o lduğu için istediğim yere oturma
şa n sın a sa h ip t im .

53
Ç E M B E R E G İR İŞ

Uz un iş gün ün ün ar dın dan şeh ir m er k ezin in dışın a y ap t ığım bu din -


le n dir ic i y o lc uluk ço ğu zam an o lduğu gi bi, ben i h em en cecik uyutuverdi.
Sa ba h ç ık t ığım k üçük , t ek o dalı dair em e geri döndüm ve kendime Ob Nehri
ba lığı f ile t o su ile k ızar m ış p at at est en o luşan basit bir yemek pişirip yedim.
Ba lığı ba n a p a zar da, h er sabah ay n ı o t o büst e y o lculuk et t iğim iz
ba lık ç ıla r da n bir i sat m ışt ı. P işir diğim y em eğin y an ın da bir az da yeşillik
o lm a sın ı te rc ih eder dim am a k ışın bur ada y eşillik bulm ak im k ân sızdı .
Bu y a v a n y em eğin ar dın dan y at t ım v e h em e n uy udum . Gecen in bir
y a r ısı, uy a n ık o lduğum an lar dan ço k dah a ger çek o lan bir k âb ustan pa-'
n ik iç in de uy a n dım . Rüy a o k adar ger çek v e ısr ar cıy dı k i, ışığı yakıp ya-
t a ğın iç in de o t ur duk t an so n r a bile dev am et t i. T an ım adığım, Moğol gö -
r ün üşlü bir a da m ın so ğuk v e uzaktan gelen sesin i h âlâ duy abiliy o r dum .

Tekrar tekrar aynı şeyi söylüyor: “Senin, onun yolculuğunu görmeni


İstiyorum!“ Benim için bu sözler hiçbir anlam ifadeetmemesinekarşın
bu onu durdurmuyor. Derken enerji kayıyor; bir kadın görüyorum,
acildeki yeni hastam, İvan'ın karısı... Onun güzel, beyaz görüntüsü;
içinde süzüldüğü karanlık, ürkünç boşluk ile büyük bir tezatyaratıyor.
Yavaşça ve zarif bir şekilde daha da yukarılara süzülüyor.Derkenağır
ağır bana doğru dönüyor. Yüzü eski güzelliğine kavuş muş. Bedeni
sağlıklı görünüyor. Hastalığından hiçbir iz taşımayan canlıvekadınsı
bir biçime sahip.
Bu görüntüden kaçmaya çalışıyorum ama rüyam devam ediyor.Her
geçen an daha ürkütücü olan bu sahneyi, Moğol görünümüne sahip
bu gizemli adam yönetiyor. Kadın şimdi, gözlerindealaycıvemuzaffer
bir edayla doğrudan bana bakıyor. Bakışı beni hipnotizeediyor.Sanki
irademi çalıyor- muş gibi hissediyorum.
Adam kısık bir sesle, “O ender bulunan, erk dolu bir kadın. " diyor.‘
Yapması gereken her şeyi basitçe ve çabucak, yerinegetirdi.Buradaki
diğer herkesin yapmakta olduğu şeyi yaptı ama o pek çoğundandaha
dürüst ve cesur.“

5 4
O L G A K H A R I T I D I

Kadının aniden karşısında beliren büyük beyaz görüntününönündediz


çöker konuma geçişini seyrediyorum. Yüzü esrik ve dalınç içinde.Şu
an o gençlik fotoğrafındaki haline çok benziyor. Beyaz görüntü,artık
yerde yatmakta olan kadının üzerine doğru yavaş yavaş inerek tüm
bedenini kaplıyor.
Bu gö r ün t üy ü t ek r ar den ey im lem ek t en do lay ı duy gular ın ı ö y lesin e
y o ğun la şt ı k i, r üy an ın üzer im dek i gücün ü bir k en ar a it t i. E n k ısa süre de
k e n dim i bu e t k iden k ur t ar m ay a çalışt ım . Yat ağım a uzanıp, benliğime geri
dö n m e k iç in k en dim le k o n uşm ay a başladım ; k endi kendime bugünlerde çok
y o r ulduğum u, bun un sadece bir r üy adan ibar et o lduğu n u, gö r düğüm
k a dın ın sa , o n u bır ak t ığım h ast an e y at ağın da der in bir uy k uda o lduğun u
sö y le dim ve bu k o nuda hemen bir şey ler y ap mam ge r ek t iğin i düşün düm .
Ke n dim i r ah at lat m a y o lun dak i bu y ap ay gir işim ler k o rkumu tümüyle
ge ç ir m e di. Ha st am ı k ap lay ıp için e çek en o büy ük , beyaz, güçlü görüntüyü
gö r düğüm de iç im de uy an an o k o r k u ile cazibesin e k ap ılm a k ar ışım ı
duy guy u bir t ür lü ak lım dan çık ar am ıy o r dum ,
O r üy a da n so n r a t ek r ar uy um ay a çalışm ak üm it siz bir çabay dı.
Şaf a ğın sö k m e sin i sabır sızlık la bek ley ip ilk k alk an o t o büsle işe git tim.
Ke n dim i işe v er er ek , r üy an ın bilin cim e sap ladığı güçlü k an cay ı bir az
o lsun ge v şe t e bileceğim i üm it ediy o r dum . Hast an ey e do ğr u y ür ür k en bu
k o n u h a k k ın da düşün m em ey e çalışar ak , k o n san t r asy o n umu koğuşa doğru
ile r le y e n a dım lar ım a y ö n elt t im . E v et , k o ğuş ben i en dişeden uzaklaştırıp
n o r m a l y a şa m a dö n dür ecek v e k âbusum un için de er iyip gideceği korunaklı
bir lim a n işle v i gö r ecek t i.
So n un da a dım lar ım k o ğuşun k ap ısın a ulaşm ıştı. Merdivenlerin so nunda
sa ğa dö n düm , k ap ıy ı açıp içer i gir dim . Her gün k ü ger çeğim in bir
a n ım sa t ıc ısı o lan idr ar k o k usu ile k ar ışm ış t er v e ilaç k okusu dolu havayı
so lum a k , ö z e llik le de bugün , ben im İ çin m ut luluk v er iciy di. Şimdi, diğer
in sa n la r la bir ar ada o lacak t ım . Z ih n im i k ullan m ak zo r un da k alacaktım.
Bur a da do k t o r y an i p sik iy at r o lacak o lan ben dim ve do layısıyla gecenin bir
y a r ısı o r t a y a ç ık an gar ip sesler le gö r ün t üler kont rolüm altında olacaklardı.

55
Ç E M B E R E G İR İŞ

Va r dığım da, saat sabah ın ço k er k en bir v ak t iy di v e t üm h ast alarım


o da la r ın da uy uy o r du v e k o r ido r dak i m av i gece lam bası henüz açıktı. Her
şe y sa k in v e h uzur için de gö r ün üy o r du. Ben im rah atsız durumumdan sonra
bu n e r e de y se ger çek üst ü bir gö r ün t üy dü. Acil o dasın ın k ap ı sın ın kapalı
o lduğun u gö r düm . Belki zav allı İ van dün gece bir az olsun uy uy abilmişti .
Ha st a lık y üzün den uy k ular ın da bile y üzler i çar p ılm ış y at an hastala -
r ım ın a r a sın da y ür ür k en m üt h iş bir r ah at lık duy dum . Ço k iy i t anıdığım
k o ğuşum a ge r i dö nmüştüm . Her şey n o r m al v e k o n t r o lüm alt ın day dı.
Nö be t ç i h e m şir e, o dasın da o t ur m uş, r ap o r def t er in i yazmaktaydı. Bu
k a da r e r k e n gelm em i o n a n asıl açık lay acağım ı düşün ür k en o başın ı
k a ldır ıp be n i gö r dü. İ lk an da, k o r k u v e şaşk ın lığım f ar k et t im .
“ Ah , do k t o r ! Sizi n eden r ah at sız et t iler ? O öyle çabuk ve beklenme dik
bir şe k ilde git t i k i! Beden in i h ast an e m o r gun a y o lladık bile. Onla ra, size
sa ba h o lun c a y a dek h aber v er m em eler in i sö y ledim . Ah , do k t o r , sizi
r a h a t sız e t m iş o lm alar ın a ço k üzüldüm . “
Ko şa r a k a cil ser v is o dasın a gidip k ap ıy ı it t im . Kar şım da k ır ışm ış
ç a r şa f ı İ le bo ş bir y at ak dur m ak t ay dı. Oda, gece v ardiyasında çalışan ların
ç o k t a n ö bür t ar af a geçm e k ar an alm ış bir y aşam ı, bu t ar afta tut mak için
gö st e r dik le r i çılgın çaban ın İ zler i ile do luydu. Elektroşok ale ti, kullanılmış
şır ın ga la r v e dam lalık lar o dan ın h er y er in e dağılm ışt ı. M ak in eler v e
m o de r n ila ç lar ö lüm ün gizem in e den k düşem em iş ler v e y ar ışı
k a y be t m işle r di.
He m şir e a r k am dan o day a gir diği sır ada acıy la m et al yatağın kenarına
t ut un dum . “ T üm üy le bek len m edik bir şey di. Ar itmi İle başladı ama hemen
a r dın da n k a lp dur uv er di. Her şey i den edik am a y ar ar sızdı. Hiç ak lım
a lm ıy o r , do k t o r . ”
He m şir e n in sö zler in i duy duğum u belir t m ek için o t o m at ik o lar ak
ba şım ı sa lla dım . T üm en er jim çek ilm işt i. T ek ist eğim düşün celer im i
düz e n e so k m a k için bir sür eliğin e y aln ız k alm ak t ı. Acil o dasından çı kıp
y a v a şç a o da m a do ğr u y ür ür k en çev r em de o lan bit en in n er edey se

56
O L G A K H A R I T I D I

h iç f a r k ın da değildim . Adı m lar ım , ay n ı y o lu dah a ö n ce bin ler ce kez yü-


r üm üş bir in in o t o m at ik adım lar ıy dı.
Oda y a gir diğim de, bir h em şir e en do st an e sesiyle, "Doktor, kahve ister
m isin iz ? " de di.
“ E v e t , lüt f en . " M asam ın üst ün de için de y edi tane beyaz gül bulunan bir
v a z o dur uy o r du. Bu k adar güzel çiçek ler i k ışın bu gün ler in de gö r m ek
a lışılm a dık bir şey di. Çev r esin dek i sade gö r ün t ü ile k ar şıt lık
o luşt ur m a k t a y dı.
Ka h v e y i get ir en h em şir e, “ Çiçek ler dah a uzun dayansın diye suya biraz
da şe k e r e k le dim ” dedi. “ Bun lar İ v an Ser geyeviç’ten. Ce naze evine gitmişti
v e bu ç iç e k le r le ger i dö n dü. Bun lar ı ö zellik le size v er m em i ist edi, Kışın
o r t a sın da bun lar ı n er eden buldu acaba?"
Gülle r in , k ar ısın ın ö lüm ün den ben i so r um lu t utmadığını gösterme sinin
bir y o lu o lduğun u an ladım . Yin e de o lup bit en ler be ni adamakıllı sarsmıştı.
Nik o la 'y la gar ip k ar şılaşm am ızın üzer in den sadece bir gün geçmişti ve
be n , İ v a n Se r gey ev iç’ İ n k ar ısın ın bek len m edik Ölüm ü ile y üzleşmek ve
da h a sı bun un la ilgili gizem li v e k o r k ut ucu bir ‘ r üy a’ boyutunu da yaşamak
dur um un da k a lm ışt ım . Bir k aç gün so n r a k adın ın o t o p si r a p oru geldi ama
bu da bir şe y i çö zm edi. Ölüm n eden i h ak k ın da h içbir açık lam a
ge t ir m iy o r du.
Bu o la y la r ı h af ızam ın ger isin e at m ak bir k aç h af t a sürdü. Bu arada ben
de y a şa m ım ı, k uşk u v e çek in celer i un ut t ur an gün lük , alış ıldık işler le
ge ç ir dim . Fiz ik sel dün y adak i geçm iş den ey im ler im in , y an i eğit i mim ve
a k ılc ı z ih n im in h er şey dem ek o lm adığın ın f ar k ın a v ar dım .
Ye n i bir şe y ler o luşm ak t ay dı v e bun a h en üz bir ad k o y am ıy o r dum .
Bun da n h o şla n ıy o r dum . Bun a m an t ık sal o lar ak y ak la şam ıy o r dum , o
y üz de n şim dilik sadece v ar o lm asın a izin v er dim v e h ay at ım ı m üm k ün
o lduğun c a n o r m al bir biçim de dev am et t ir m ey e çalışt ım .

57
4

ir k a ç h afta so nra, bir gün , Anna arayıp o ak şam için ben i ev in e da -


B v e t e tti. Haftada en az ik i k ez bir ar ay a gel m em ize k ar şın , Nik o -
la y ’ da n hiç ba hsetmemiştim . An n a ise bir k er e Nik o lay ’ ın k en din i iy i
h isse t t iğin de n sö z et m iş v e y ar dım ım için t eşek k ür et m işt i.
An n a İ le İ ş çık ışın da buluşt uk v e h er zam an k i gibi t ek o dalı dair e -
sin de k i e sk i, dar k an ep esin de o t ur duk . Ben bir sin em a der gisin in so n
sa y ısın a gö z gezdir ip y en i gelen f ilm ler h ak k ın da bir şeyler okuyor, ay nı
z a m a n da da e v de k alıp k o n uşm ak y er in e dışar ı çık ıp sin em ay a git m e
o la sılığı üz e r in de düşün üy o r dum . An n a sin ir li gö zük üy o r v e ço k si gara
iç iy o r du. Bir sık ın t ısı o lduğun u h isset t im . So n bir k aç ay dır f izik sel bazı
so r un la r y a şa dığın ı biliy o r dum . Adet dö n em ler i düzen siz v e ağr ılıy dı.
Ay da bir k a ç k ez r egl o luy o r v e bu o n u bit k in düşür üyordu. Başta çok ciddi
bir so r un gibi gö zük m em işt i v e bun un t edav i ile h em en düzeleceğin i
düşün m üşt üm . Her ik im iz de do k t o r aileler in ço cuk lar ıy dık v e
e be v e y n le r in in o n u m uay en e için şeh ir dek i en iy i uzmanlara gö türdüğünü
biliy o r dum .
So n un da , gö zler im in için e bak ıp , do k t o r lar ın o n dak i so r un un ne ol -
duğun u h â lâ a n lay am adık lar ın ı sö y ledi. On a, dah a ço k t est y ap m alar ı
ge r e k t iğin i v e so r un un n e o lduğun u t am o lar ak belir lem eden h içbir te -
da v iy e ba şla y am ay acak la r ın ı sö y lem işler .

59
Ç E M B E R E G İR İŞ

Bu sır a da dur um u gö zle gö r ülür bir biçim de k ö t üy e gidiyordu. Zira dış


gö r ün üm ün e p ek Ön em gö st er m ediğin den so lgun v e bazen n er edey se
ç ö k m üş gö r ün üy o r du. Kısa saçlar ı t ar an m am ış, açık m av i gö zler i h er
z a m a n dik k a t le y ap t ığı h af if m ak y ajdan y o k sun du. T eni ise ne duru ne de
sa ğlık lı gö r ün üy o r du. On un la gö r üşm ediğim şu so n bir k aç gün için de bile
dur um u da h a k ö t üleşm işt i. Ne k adar y o r gun o lduğundan ve sa bahlan kalkıp
işe git m e n in k en din e n e k adar zo r geldiğin den bah set t i.
An n a 'n ın k esin t eşh isi bek ley ecek dur um da o lmadığını anladım ve ona
h e m e n bir şe y ler y ap m ak için h ar ek et e geçm esin i sö y le dim . On a, aynı
z a m a n da p r o f esy o n el gö zet im alt ın da o lacağı için, bir hastaneye yatıp iyice
din le n m e sin i t av siy e et t im .
He m e n bir şey ler y ap m ası ger ek t iği k o n usunda benimle hemfikirdi ama
h a st a n e y e y a t m ak ist em iy o r du. On un y er in e ban a, “ Sen den m u ay en e
e t m e ni İ ste diğim adamı, y an i Nikolay’ı an ım sıy o r m usun ?” diy e so r du.
Ba şım ı sa lladım . On u T abi k i h at ır lıy o r dum .
“ On un k o m şum o lduğun u da an ım sıy o r sun dur h er h alde, ” diye devam
e t t i. “ Dün m e r div en ler de o n a r ast ladım v e ban a n asıl o lduğum u so r du.
Bun un üz e r in e o n a h er şey i an lat t ım . Hast alığım n eden iy le ca n ım çok
sık ılıy o r du. Sa n ır ım o da bun u sezin ledi. Yak ın da Alt ay lar’da - ki köyüne
ge r i dö n üy o r . Ben i k en disiy le bir lik t e gelm em için davet et ti. Bana köyün
bir y a şlısın da n şif a ar am am ı sö y ledi. Yo lculuk , bun da n birkaç hafta sonra
y a n i Nisa n a yında.. . Bö ylece k ışın en zo r k ısm ı da ger ide k alm ış o lacak .
“ Alt a y la r ’ da bir isi o n a bir k adın şif acıdan bah set m iş, insanlar onun,
k im i o lur sa o lsun iy ileşt ir ebileceğin i sö y lüy o r lar mış. Kendi doktorları ma
o la n in a n c ım ı y it ir m ey e başlıy o r um v e do ğr usu bu k adının bana bir yaran
do k un up do k un m ay acağım m er ak ediy o r um . Nik o lay bana onun, zihinsel
so r un la r ı o la n in san lar ı da iy ileşt ir diğim sö y ledi. Ben de bunun senin ilgini
ç e k e bile c e ğim düşün düm . Belk i h ep bir lik t e gidebi lir iz. Ne dersin? Gelir
m isin ? Bu be n i m üt h iş r ah at lat ır . ”

60
OLGA KHAR ITIDI

He r y e n i c üm lesiy le dah a da şaşır ar ak o n a bak t ım . Altaylar’a git mek


ç ılgın lık gibi gö r ün üy o r du. Her h alük âr da y ıllık iznimi Nisan’da, halen kar
v e buz a gö m ülm üş o lacak o lan uzak bir Sibir y a k ö y ün de de ğil, y az
a y la r ın da , Ka r aden iz gün eşin in sıcak lığı alt ın da geçirmeyi planlıyordum.
An n a ’ y a be n im git m em in m üm k ün o lm adığın ı am a o n un git m esinin iyi
o la bile c e ğin i sö y ledim . E n iy i ih t im alle, bu k adın o n a y ardım edebilirdi.
E n k ö t ü ih t im alle de o n u şeh ir den bir k aç gün lü ğüne de olsa uzaklaştıracak
bir y o lc uluk y ap m ış o lacak t ı. Üst elik bir de y o l ar k adaşı o lacak t ı.
Ko n uşm a m ız başk a alan lar a k ay m ış o lm asın a k ar şın bu y o lculuk
f ik r in in a k lım dan çık m adığım f ar k et t im . İ çim de bir y er lerde, insanla ra
şif a da ğıt a n bu k adın la t an ışm ak için açık lam ası zo r bir ö zlem duydum.
Düşün m e m e y e çalışt ık ça, bu f ik ir ben i dah a da k en din e çek iy o r du.
Va r lığım ın de r in ler in den gelen bir ses, Alt ay lar 'a y ap ılan bu davetin son
z a m a n la r da den ey im lediğim gar ip v e açık lam ası güç o lay lar ı
a n la y a bilm e m için bir başlan gıç o lduğun u sö y lüy o r du. Bilinmeyen bir şey
y a şa m ım da su y üzün e çık ıy o r du v e ben de gün geçt ik çe bun un ol masına
iz in v e r m e m ger ek t iğin i h issediy o r dum .
Bir k a ç h a f t a so n r a, h ast an e p er so n elin in gelen ek sel saba h çayı bu-
luşm a sın da , bir den f azla m eslek t aşım ın bu ar alar ço k f azla çalıştığımı ve
so lgun gö r ün düğüm ü; y ıllık İ zn im in bir bö lüm ün ü k ullanıp hemen kısa bir
t a t il y a p m a m ın iy i geleceğin i sö y lem esi ban a r ast lantıdan öte bir şey gibi
ge ldi. Büy ük bir h ey ecan v e r ah at lam a duy gusu ile Alt ay lar 'a y o lculuk
y a p m a k a r a r ın ı aldığım ı f ar k et t im . Hem en Anna'yı arayıp onunla beraber
gide bile c e ğim i bildir dim .
Bu h a be r e ço k sev in m işt i v e h em en y o lculuğun ay r ın t ıları hakkın da
k o n uşm a y a ba şladı. “ Am a biliy o r sun k i y ar ın y ola çıkıyoruz. Bizimle aynı
t r e n de y e r bulabilir m isin , bilm iy o r um ? B üsk ’ e giden h er h angi bir trene
bile t a lıp ba n a sef er n um ar asın ı bildir ir sen , sen i ist asy o n da k ar şılar ,
bö y le c e y o lc uluğum uza ber aber dev am eder iz.
“ Ge lm e k a r ar ı alm an a ço k sev in dim , Olga , ” diy e dev am etti. “Daha
bugün , bun u y ap m ak la bir h at a m ı işliy o r um diy e düşün düm am a

61
Ç E M B E R E G İR İŞ

Şim di bun un ben im için en do ğr u k ar ar o lduğun a em in im. Sen de yanımda


o lun c a h e r şe y in ço k dah a k o lay o lacağın ı hissediyorum. T eşek kür ederimi
Büsk ’ t e gö r üşür üz. ”
Se k iz se f e r n um ar alı t r en e bilet buldum v e bunu An na'ya bildirmek için
t e le f o n e t t im . T r en im Büsk ’ e, o n lar ın k in den ik i sam so n r a v ar ıyor du.
An n a , o r a da ben i bek ley ecek ler in i sö y ledi. Nik o lay , biz i ist asy o n dan
a lm a sı iç in y a şadığı k ö y den bi r k o m şusun u ay ar lamıştı. Yaşadığı köy olan
Şur a n a k ’ a , t o p lu ulaşım ar acı o lm adığı İ çin o r aya ulaşmanın tek yolu özel
a r a ba y dı.
Az sa y ıda giy ecek k o y duğum uf ak bir v alizi y an ım a alar ak t aksiyle
t r e n ist a sy o n un a git t im . Sek iz sef er n um ar alı t r en No v osibirsk’ ten gece
o n da h a r e k e t edip er t esi sabah Büsk ’ e v ar ıy o r du. İ st asy o n da vagonuma
do ğr u y ür ür k e n gecen in bu saat in de bile bah ar ın geldiği h issediliyordu.
Ca dde de y ür üy en in san lar ın adım lar ın da, k uşlar ın, eriyen karın şıpırtı sına
k a r ışm ış c ıv ılt ılar ın da bah ar v ar dı. Hav a t azelen m iş gibiy di ve en ısıtıcı
giy sile r de n bile içe işley en k ışın o k esk in so ğuğu git m işt i.
İ st a sy o n da h er zam an k i gibi k ap asit en in üzer in de bir do luluk yaşa -
n ıy o r du. Be k ler k en o t ur ulan k o lt uk say ısı, y o lcular ın üçt e bir in e bile
y e t m e y e c e k k a dar azdı. Büy ük ler v e ço cuk lar y er e ser dik ler i gazet e
k â ğıt la r ın ın üzer in de v e gen iş p en cer e içler in de k ıv r ılm ış uy uy orlardı.
An n e le r in in k ucağın dak i ço cuk lar ise m ev sim in değiştiğini ve yakında yaz
sıc a ğın a k a v uşacağım ızı h isset m işler gibi dah a y um uşak bi r şek ilde
a ğlıy o r la r dı. Her y er de o t ur an v e y at an in san larla dolu bekleme sa lonunda
bile h o ş bir um ut h av ası seziliy o r du.
T r e n in t a n r ı zam an ın da k alk m ası ben i r ah at lat m ıştı. Beklediğim gibi
k ir li v e do p do luy du. İ çin de sadece bir gece geçir ecek o lduğum i çin
k e n dim i şa n slı say dım . Küçük k o m p ar t ım an dak i k o n uşm alar dan kom -
şula r ım ın bir k ö m ür işçisi ailesi o lduğun u çık ar t t ım . Adam az k o n uşan
bir iy di. Ka dın ise y o r gun gö r ün üm lü am a cö m er t t i; kendilerine zor ye ten
k ız a r m ış t a v uk lar ın dan ban a da ik r am et t i, İ k i y aşın dak i o ğulları, trene
bin dik le r in de uy um ak t ay dı v e in ip bin en o nca, İnsanın gürültüsüne rağmen
şa şır t ıc ı bir şek ilde uy an m adı.

62
O L G A K H A R I T ID I

Sun duk la r ı t av uğu n azik çe ger i çev ir dim v e o n lar a al t r an zay ı ala -
bile c e k le r in i sö y ledim . Ben de n er ey e, k im i gö r m ey e git t iğim, orada ne
k a da r k a la c a ğım a dair so r ular a m ar uz k alm ay acağım üst t ek i r an zay a
t ır m a n dım . T r en in çık ar dığı r it m ik ses v e sallan m alar la birlikte uykuya
da ldım . E r t e si gün k en dim i y en i bir dün y ada bulacağım ı biliy o r dum .
E r t e si sa bah , cam a çar p an m et al k aşık lar ın sesiy le uy andım. Ailenin
üy e le r i dün de n k alan t av uk lar ın ı bit ir dik t en so n r a çay lar ın ı içiyor lardı.
T r e n in Büsk ’ e y ak laşm ak t a o lduğun u ö ğr en in ce sev in dim . Sade ce,
v a go n un iç in dek i k üçük lav abo da elim i y üzüm ü y ık ay abilecek k a dar
z a m a n ım v a r dı. Ay n ı am açla k o r ido r a çık m ış in san lar ın arkasında sıraya
gir dim .
Ko m p a r t ım an ım a dö n üp y er im e o t ur duğum da t r en , k en t e gir m ek
üz e r e y di, bu n eden le h en üz n asıl bir y er o lduğun u an lay am ıy o r dum .
Büsk ’ in de n iz sev iy esin den o lduk ça y ük sek t e o lduğun u bildiğim için en
a z ın da n uz a k lar da bir y er ler de dağlan gö r ebileceğim i um uy o rdum. Oysa
bun un y e r in e y aln ızca, h ep si de bir bir in e ben z ey en ve çevrelerin de birkaç
t a n e ç a r p uk ç ur p uk ağacın bulun duğu çir k in gr i r enk apart manlar gördüm.
Dışa r ıda k i gö r ün t ü No v o sibir sk ’ e o k adar ben ziy o r du k i ilgi çekici hiçbir
y a n ı y o k t u.
T r e n , ist a sy o n da so n bir k ez dah a sar sıldık t an so n r a t üm üyle durdu.
Yo lc ula r ba şlar ın ı cam lar dan uzat m ış, k en diler in i k ar şılamaya gelen ya -
k ın la r ın ı a r a n ar ak dışar ıy a bak ıy o r lar dı. Ben de ay n ı şey i y aptım. Ama
h a y a l k ır ık lığı için de ist asy o n da t an ıdığım h iç k im sey i gö r em edim .
Yuk a r ıda k i m et al r af t an bav ulum u alıp ay n ı k o mpartımanda yolculuk
e t t iğim in sa n lar la v edalaşt ım . T r en den in diğim de, esm ek t e o lan güç lü
r üz gâ r Büsk ’ e bah ar ın h en üz gelm e diği y o lun dak i düşüncemi onaylıyordu,
Küç ük a ğa ç la r dan bazılar ı h alen k ar la k ap lıy dı v e sabah ayazı kesinlikle
do n dur uc uy du. Düşün celer im i t am am lam a f ır sat ı bile bulamadan tüm deri
y üz e y im a şır ı so ğuk y üzün den t it r em ey e başlam ışt ı.
He n üz t a m uy an am am ış bir t aşıy ıcı, k o cam an , gür ült üler çıkaran bir
a r a ba y ı a ğır a ğır it iy o r du. Büy ük o lasılık la bir zam an lar beyaz olan ama
z a m a n la iy ic e p islen diği için h er h an gi bir r en k t e o lduğu bile sö y -

63
Ç E M B E R E Ç İ R İ Ş

le n e m e y e c e k bir ö n lük giy iy o r du. E lim dek i uf ak çan t am ı t aksi durağına


k a da r t a şıt m a k ist ey ip ist em ediğim i so r du.
Da h a h a y ır diy em eden An n a ’ n ın ban a seslendiğini duydum. Platformun
diğe r t a r a f ın dan ban a do ğr u k o şar k en n eşeli bir şek ilde gülüy ordu. Bana
sa r ılır k e n , “ Biz e y an lış v ago n n um ar ası v er m işsin bu n edenle seni trenin
Öbür uc un da bek liy o r duk ” dedi. “ Gelm en e ço k sev in dim ! ”
Çık ışa do ğr u y ür üm ey e başladığım ızda Nik o lay ’ ın sessizce o r ada
be k le diğin i gö r düm . Bu k ez ben i bir do k t o r o lar ak değil de bir ar k adaş
o la r a k sa m im i bir şek ilde selam ladı. Ço k f ar k lı gö r ün üyordu; daha neşeli,
da h a ge v şe m iş v e k en din den dah a em in di. Hat t a dah a y aşlı görünüyordu.
So n gö r düğüm an dan bu y an a siy ah saçlar ı iy ice uzam ışt ı. Saçlar ı n ın
a r k a sın da n a t k uy r uğu şek lin de bağlam ışt ı. Üzer inde kendini sıcak tutacak
k a lın bir e lbise v ar dı.
E lim de k i bav ulu alır k en ben de o n u selam ladım ve hep birlikte caddeye
do ğr u y ür üdük . Caddede y aln ızca p ar k et m iş ik i esk i t ak si, bir k aç ö zel
a r a ba v e t o p r ak r en gi bir cip dur uy o r du. Cip in sah ibi arabasından inip bize
do ğr u y a k la şt ı. Uzun bo y lu, gü çlü k uv v et li, dizler in e k adar çı k an k ir li
ç iz m e le r , k a lın bir m o n t v e k ulak lık lar ı o lan siyah renk tavşan kürkünden
y a p ılm a şa p k a giy m iş bir adam dı.
Nik o la y , bu adam ı biz e k o m şusu Ser gey o lar ak t an ışt ır dı. Ser gey ,
ç a buc a k bur a da bulun m ak t an m em n un o lm adığ ın ı, bur ay a yalnızca bir tür
gö r e v duy gusuy la geldiğim belli et t i. Kö y e bir an ö n ce dö n m ek istediği,
c ip e bin m e m iz için v er diği ser t k o m ut lar dan da belli o luy o r du.
An n a ile bir lik t e, adam ın v er diği k o m ut lar a uy ar ak ar k a k o lt uğa
o t ur duk . An n a, Ser gey 'in o t o r it e r t av ır larını kastederek, kulağıma herhalde
o r duda n y e n i at ılm ış o lduğun u f ısıldadı.
“ Z a t e n o r du için ço k y aşlı” diy e y an ıt v er dim . İ k im iz de kıkırdadık.
Cip in m o t o r u k o r k un ç gür ült üler çık ar ıy o r du am a çalışm asında bir so run
y o k gibi gö r ün üy o r du, bö y lece y o lculuğum uzun so n k ısmı olan Şuranak’a
do ğr u h a r e k e t et t ik . Sabah ın bu er k en saat inde caddelerde kim se yoktu ama
c a dde le r de h a r ek et eden bir ço k ar aç v ar dı. Ar açlar ın ço ğu, m o t o r lar ı
Biz im k in de n de f azla gür ült ü çık ar an esk i, h asar gö r m üş

64
O L G A K H A R I T I D I

a r a ba la r dı. Ko cam an bir k am y o n , ar k asın dan , do n m uş sabah h avasında


uz un sür e a sılı k alan k ir li k ah v er en gi bir dum an t abak ası bırakarak teh -
lik e li bir şe k ilde y an ım ızdan geçt i.
So n un da , t r en den dışar ıy ı izler k en gö r dük ler im den daha farklı bir şey
gö r m e de n şe h r in dışın a çık t ık . E ğer B üsk ’ in f ar k lı bir y an ı varsa da ben
bun u gö r m e m işt im . Kısa bir sür e so n r a üzer in de y aln ızca bir k aç ta şıma
k a m y o n un un h ar ek et et t iği şeh ir ler ar ası bir y o lda iler lem ey e başladık.
E v le r a z a lm a y a başladık ça ağaçlar ın say ı sı ar t t ı. Kısa bir süre sonra yolun
ik i y a n ın ı, git t ik çe dah a büy ük ağaçlar v e daha yoğun bir bitki örtüsü sardı.
Hız la ile r le r k en , üzer in de bulun duğum uz o t o y o l, ik i y an da yükselen dev
a ğa ç la r la da r a cık gö r ün üy o r du.
Se r ge y , o t o y o l üzer in dek i çuk ur lar dan k a çm a k o n usun da o k adar
be c e r ik liy di k i h em en dah a Ön cek i k at ı t av ır lar ın ı af f ettim. Nikolay ile
bir lik t e ik isi ö n k o lt uk lar da o t ur uy o r , bir bir leriyle yerel haberler üze rinde
k o n uşuy o r la r dı. An n a ile ben de o r t ak ar k adaşlar ım ızdan bah se der ek
z a m a n ge ç ir dik . Yav aş y av aş y o lun h ip n o t ize edici et k isi h ep im i zi
sa k in le şt ir di v e do ğal bir sessizliğe geçt ik .
Şur a n a k ’ a v ar m am ız üç saat t en f azla sür dü. Zihnim, hızla giden cip ten
iz le diğim m a n zar a ile m eşgul o lduğu için ban a y o l dah a k ısa gi bi geldi.
Ke n dim i bir t ür t r an s dur um un da h isset t im . İ ler ledik çe y o lun kenarında
e r im e y e ba şla m ış o lan k ar lar dah a da bey az bir hal almaya başladı. Hareket
e de n c ip in p e n cer esin den dev iğn e y ap r ak lı ağaçlar san k i bir bir ler in e
gir m iş gibi gö r ün üy o r lar dı.
Ka la ba lık bir en düst r i şeh r in de bu k adar uz un süre boyunca yaşadıktan
so n r a do ğa ile i çiçe o lm an ın n e dem ek o lduğun u un ut m uşt um . Hat la kır
e v le r in e y a p t ığım k ısa geziler im bile so n derece sosyal gezilerdi ve onların
iç in de bu t ür do ğal güzellik ler i do laşm a f ır sat ı h iç o lm am ış t ı. O an ,
İ ç in de n ge ç m ek t e o lduğum uz o r m an lar dik k atimi tümüyle ken di üzerlerine
ç e k m işle r di. Or m an dak i ağaçlar ın y aşlı, dev asa gö v dele r inde, siyahımsı
y e şil y a p r a k la r ın da, esm ek t e o lan r üzgâr ile o lan bir lik ler in i y a n sıtan
r it m ik h a r e k e t ler in de in an ılm az bir güç h isset t im .

65
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Ya n y o lla r dan bir t an esin e sap t ığım ızda Alt ay Dağları’nın görüntüsü
büt ün güz e lliğiy le k ar şım ıza çık t ı. Bu k adim dağlar ın zar if zir v ele r i,
üst le r in e v ur a n gün eş ışığı h uzm eler iy le in an ılm az güzellikte ışık ve gölge
de se n le r i y a r a t ıy o r du. Dağın h aşin liği için de saklı olan bu kırılgan güzellik
da h a ö n c e de n h iç gö r m ediğim bir şey di v e k elim en in t am an lam ıy la
so luğum un k e silm esin e n eden o ldu.
Yo l da r a lm ay a v e k av isli bir h al alm ay a başladı. Dağlar o kadar ilk sel
( p r im o r dia l) bir gö r ün üm dey di k i bur ada in san y aşam ın ın k en din e
ge lişe c e k bir y er bulm asın ı düşün m ek bile zo r geliy o r du. So n unda ya vaş
y a v a ş k ö y ün ilk ev ler i belir m ey e başladı. Bu e v ler , yapı olarak son derece
do ğa l gö r ün üy o r lar dı. Bir bir ler in e, y alıt ılm ış v e y al n ız görünecek kadar
uz a k a m a k ö y ün o r t ak en er jisin e bağlı o lduk lar ını belli ede cek kadar yakın
o la n bir k a ç a h şap ev in y an ın dan geçt ik . Bu evlerin birinden yaşlı bir kadın,
h a le n k a r la k ap lı bah çesin de bir şey ler y ap m ak için dışar ı çık ıy o r du.
Ya n ın da n ge ç er k en dik k at le do ğr uldu v e y üzün de k at ı bir if adey le cipe
ba k t ı. So n un da, ah şap k o r k uluk lar la çev r ili k üçük y eşil bir evin önünde
dur duk .

6 6
5

İşte ge ldik ” dedi Nik olay jip in kapısını açark en. Yüksek çitin ardı n dan
büy ük bir k ö p eğinkini çağr ıştıran h avla ma sesleri geldi. Çitin üzerinden
a n c a k e ve giden y olun üst k ısm ı gö rülüy ordu. Derken k apı açıldı ve bir
k adın ın “Geliy orum ! Geliyor um! ” dediğini duy duk.
Biz jip t e n dışar ı çık ar k en ay n ı ses bu sef er k ö p eğe sessiz olmasını ve
a y a k a lt ın da n çek ilm esin i sö y lü y o r du.
Ba ga jım ız ı jip t en alıp sabır la çit in ö n ün de bek ledik . An n a derin bir
so luk a la r a k “ Bur ası ço k güzel” dedi. Ben de sessizce, başım ı sallaya rak
o n u o n a y la dım . T am bu esn ada gö zler im v e diğer duy ular ım bana nerede
v e n e z a m a n o lduğun u t am bilem esem de , geçm işim de bir y er de bun a
be n z e r ga r ip v e v ah şi bir y er de bulun duğum u h at ır lat t ı.
So n un da ç it in k ap ısı açıldı v e k ar şım ızda uf ak t ef ek , o r t a y aşlı,
o m uz un da k ür k m an t o su İ le bir k adın belir di. O güzel, ay gibi y uvarlak
Alt a y lı y üz ü, sıcak lık v e n ezak et l e ışıl ışıl p ar lam ak t ay dı. Bu kadın, Ni-
k o la y ’ ın a n n esi M ar ia’ y dı v e biz i so ğuk t an k ur t ar mak istercesine hemen
e v in e do ğr u gö t ür dü.
E sk i, k o y u r en k li ah şap t an y ap ılm ış bir m asan ın çev r esin de oturup
ç a y la r ım ız ı İ çt ik . Bir k aç saat so n r a bu y en i o r t am ım ıza o ldukça alışmış
dur um da y dık . An n a ile h ey ecan v e y o r gun luk h issin i ay n ı an da y aşa -
m a k t a y dık . Ön üm üzdek i bir k aç gün de y aşay acak lar ım ız zih n im izi

67
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

m e şgul e diy o r du. Nik o lay ’ ın , an n esin in ev inde rahat olduğu açıktı. Kö yüne
dö n m e k le , y a şam ı üzer in e aldığı bu ö n em li k ar ar ın bilin cin de ve bundan
m e m n un gö z ük üy o r du.
So n un da k ar an lık y av aş y av aş bu k üçük k ö y ün üzer in e de çö k me ye
ba şla dı. M a r ia ev in ışık lar ın ı y ak m ak İ çin alacak ar an lığı bek ledi.
So n r a da n , o n un bu sır ada en dişelen m ey e başlay ıp bel li et m em ey e ça -
lışt ığın ı Öğr e n dik . Nik o la y ’ ın bir k o m şu ar acılığıyla ona yolladığı ‘mesaj’
sa de c e e v e ik i do k t o r ar k adaşı ile bir lik t e geldiği y ö n ün dey di. M a r ia
ge ç m işt e k i ‘ do k t o r ’ den ey im ler in e day an ar ak o r t a yaşlı, gözlüklü, takım
e lbise le r giy m iş ik i bey gö r eceğin i zan n et m işt i. Büt ün bir gün boyunca
o ğlun un bu c iddi, en t elek t üel ar k adaşlar ın ı n asıl k ar şılayaca ğını düşünüp
dur m uş, h a t t a o n lar a so r acak bir k aç so r u bile h azır lam ış t ı, Şim di ise
m a sa n ın e t r a f ın da ik i gen ç k adın o t ur m ak t a v e o n u t üm üy le f ar k lı bir
İ k ile m İ ç in de bır ak m ak t ay dılar .
Biz im bu e v de o n un la v e Nik o lay ’ la ber aber k alm am ız, k ö y de önü-
m üz de k i bir k a ç ay bo y un ca k o n uşulacak bir dedik o du m alzemesi olur du.
Sö y le n e c e k le r i şim diden t ah m in edebiliy o r du, “ Nikolay köyüne ne den bir
de ğil de ik i k ızla geldi? Ve M ar ia, an n esi, h ep sin in ay n ı ev de kalmasına
n a sıl gö z y um du?”
Ko m şula r ın y ap acağı dedik o duy u bir y an a bır ak sak bile, topu topu iki
o da da n o luşa n ev ler i, için e dö r t k işiy i sığdır am ayacak denli küçük tü ve bu
ba şlı ba şın a bir so r un o luşt ur uy o r du. Sak in bir görüntü yarat maya çalışarak
y a v a şç a ç a y ın ı y udum ladı am a zih n i bu so r un la çalk a lan m ak t ay dı.
Oğlun un y a r a t t ığı bu bek len m edik dur um la n asıl başa çıkabilirdi? İçinden
h a r a r e t le dua et t i, “ Yüce Ülgen 'in Kızı! Sen , ak ıl v e n ezak et dolu ol an,
ba n a y a r dım e t ! Ne y ap acağım a dair ban a bir işar et gö n der . ” Um ut la
be k le di a m a bir y an ıt gelm edi.
M a r ia ’ n ın düşt üğü ik ilem den h aber siz, An n a v e ben din len m e ih ti-
y a c ım ız ı da h a f azla h isseder h aldey dik . M ar ia ise kaygılı ve yarattığı garip
dur um un f a r k ı n da bile o lm ay an Nik o lay ’ a k ı zgın bir h aldey di.
M a r ia o t ur m uş düşün ür k en , bir den k ap ın ın sağın da asılı duran da vulu
f a r k e t t i. Bu k üçük “ dav ulu” k en disi er k ek k ar deşi M am uş’ un ö lü -

68
n l ( i A K H A R I T I D I

m ün ün a r dın dan , k ö y dek i bazı y aşlılar ın t av s iy esi üzerine yapmıştı. Ona


bu a le t i y a p m ası ger ek t iğin i çün k ü er k ek k ar deşinin bir kam -yani şaman-
o lduğun u v e bu dav ulun o n u dün y ay a bağlay acağım söyle mişlerdi. Yapılış
n e de n in i t a m o lar ak an lam asa da ço k güzel o lm uşt u v e o n un la gur ur
duy uy o r du.
Bu da v ul o n a er k ek k ar deşin i h at ır lat m ış v e umutsuzca aradığı çö zümü
de be r a be r in de get ir m işt i; k ızlar M am uş’ un ev in de k alabilir lerdi. “ T abi
y a ! ” de di k e ndi kendine. “Nasıl oldu da bun u dah a Önce düşü n emedim ?”
Ça y ın ı y udum lar k en bu ö n er iy i Nik o lay ’ a sun du. Ak lım başka yerde
o lduğun da n sö y ledik ler in in y ar ısın ı duy dum . Katacağımız yer hakkında bir
k a r a r a v a r m a y a çalışt ık lar ın ı algıladım v e din len dir m ek üze r e k ısa bir
sür e liğin e gö z ler im i k ap ar k en “ Olur , sizin için n er esi en uy gunsa orada
k a lır ız ! ” de dim .
An n a ’ nın y orgun sesi de “ T abi, dışar ıda o lm adığı sür ece” diy e ek ledi.
Nik o la y y an ıt v er m eden ö n ce bir k aç dak ik a oturup derin bir düşün ceye
da ldı. So n r a o da bu dur um a o n ay v er ip an n esin den çarşaf ve ya tak örtüsü
ist e di. An n e sin e t eşek k ür et t ik t en so n r a, v a r ış n o k t am ız o lan ö lü bir
şa m a n ın e v in e do ğr u gecen in için de iler ledik .
Üz e r im iz de bin ler ce y ıldızla do lu ber r ak bir gö k y üzü ile y ar ım ay
v a r dı. Or m a n dan gelen gece k uşlar ın ın sesin i başk a bir y er de duysaydık
ür k üt üc ü o la bilir di am a bur ada ço k do ğal geliy o r du. Kalabalık in san
t o p luluğun un bir bir in e ço k y ak ın y aşadığı, ger ginlik ve saldırgan lığın daha
f a z la o lduğu şeh ir ler , bu k üçük k ö y ün çev r esin dek i o r m an da çıkan gece
se sle r in de n ç o k dah a ür k üt ücüy dü.
Ka r la k a p lı y o lda iler ley en bir adam la İ k i y o r gun k ad ın ar a sıra ko-
n uşup gülüşe r ek k ö y ün en uzak t ak i ev ler in den bir in e doğru ilerliyorlar dı.
M a m uş, e v in i ö zellik le k ö y ün en k uzey in de v e bir t ep en in üzer in de
bulun a n bu a lan a k ur m uşt u.
Nik o la y , ev de elek t r ik o lm adığın dan , içer i girince bir mum yaktı. İçe -
r ide h e r şe yin üstü k alın bir toz tabakasıy la kaplanmıştı ama içeridek i h a

69
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

v a t a z e y di. E v , so l k ö şesin de p en cer esi o lan uzun ca bir odadan ibaretti ve


p e n c e r e n in y a k ın ın da k o y u r en k ah şap t an y ap ılm a dar bir yatak durmak -
t a y dı, Oda n ın ö t ek i t ar af ın da şö m in eli bir mutfak alanı bulunuyordu. Yerde
k o c a m a n bir a y ı p o st u dur uy o r du. Ay ıt ım k af asının neredeyse tam üstünde
r e n ge y iği de r isin den y ap ılm ış bir çif t er k ek bo t u v ar dı, İ lk bakışta biraz
ga r ip se m iş de o lsak , zam an la ev in gö r ün üşün e alışt ık .
An n a , “ Olga, ban a bak ! ” diy e bağır dı. “ Nasıl oldum? Yakıştı mı?” diye
so r du. Şa p k a bir bay k uşt an y ap ılm ışt ı. Üst k ısm ı, açık gö zleri, ga gası ve
k ula k la r ı ile k uşun k af asın ın t üm ün ü içer iy o r du. Kan at la rı ise yanlardan
a şa ğı do ğr u ç ek ilm işt i v e An n a’ n ın y ü zün ü çev r elem ek t ey di.
" Hiç de se n in t ar zın değil. ” diy er ek Nik o lay şap k ay ı An n a’ n ın ba -
şın da n ç ık a r ıp o dan ın k ar şı t ar af ın da bir y er e gö t ür dü.
Oda y ı h e m en gö zden geçir en An n a dar y at akta yatmak isteyince, bana
da uy uy a c a k y er o lar ak sadece y er dek i ay ı post u kalmıştı. Nikolay, yatakla
a y ı p o st un un üzer in e çar şaf v e ö r t üler i ser dik t en so n r a an n esinin evine
dö n m e k üz e r e y o la k o y uldu. An n a ile ben de hiç vakit kaybetmeden mumu
sö n dür üp y a t a k lar ım ıza y at t ık . Olduk ça uzun v e ilginç bir gün geçirmiştik.
Ya t a c a k h er h an gi bir y er e sah ip o lm an ın sev in ci ile k en dim i ay ı
p o st un un üst ün e at t ım . Kaz t üy ü y o r gan ın t ek baş ın a ben i y et er in ce
ısıt m a y a c a ğım an lam am sadece bir k aç dak ik am ı aldı. Ben de k ür k
m a n t omu y or gan ın üst ün e Ör t üp , sır adışı y at a ğım ın için de büzüldüm .
An n a ’ n ın der in so luk lar ın dan uy um uş o lduğun u an ladım , ama be nim
iç in r a h a t la m ak k o lay o lm adı. Her zam an k i k o n forlu dünyadan, öt müş bir
a da m ın e v in dek i bu ay ı p o st u y at ağa geçişim o den li h ızlı o l m uşt u k i
y a t a ğa uz an ana dek n e kadar çok şey y apm ış o lduğum u f ar k etm em işt im .
Şim di ise ö n ceden ço k f azla f ar k et m ediğim ay ı p o st un un k o k usu
git t ik ç e da h a da belir gin leşer ek r ah at sızlık duy gusu uy an dır ıy o r du.
E v im de k i, be n i sak in leşt ir m ey e y ar ay an t an ıdık sesler den hiçbiri yok tu
bur a da . Ne ba şucum da belli belir siz t ik - t ak lar ı ile çalar saat im ; n e
k o m şula r ın in ce duv ar lar ın ar dın dan duy ulan sesler i; n e de dışar ıdan

70
O L G A K H A R I T I D I

ge le n a r a ç se sler i. . . Şeh ir dek i k üçük dair em de ban a so r un m uş ge len bu


se sle r in a slın da ben i r ah at lat t ığın ı v e uy k uy a dalabilm em İ çin ön koşul
o luşt ur duğun u f ar k et m işt im .
Oda da k i y egân e p en cer eden gir en Ay ’ ın p ar lak ışığı çev r em deki az
sa y ıda e şy a y ı ay dın lat ıy o r du. Şö m in en in y an ın da dik in e y er leşt ir ilmiş
o dun la r , k a p ın ın ö n ün de bek ley en bir n ö bet çiy i an dır m ak t ay dılar . Sa-
ğım da , Nik o la y ’ ın f ır lat t ığı bay k uşlu şap k ay a bak ar k en ban a h er an
c a n la n a c a k m ış gibi geldi. P en cer en in y an ın da küçük bir masa durmak taydı.
Ye r de y a t t ığım dan m asan ın üst ün de n e o lduğun u gö r em iy o r dum .
So l t a r a f ın da, h ay v an der isin den y ap ılm ış esk i o v al bir davul, beyaz
r e n k t e k i duv a r a day alı dur m ak t ay dı. Yüz ü duv ar a do ğr u çev r ilm iş o l -
duğun da n , sa dece açık o lan alt y üzün ü gö r m ek t ey dim . Kulbu, dik açı ile
bir bir le r in i k e sen v e o r t alar ın dan bir leşt ir ilm iş ik i p arça ahşap oy madan
o luşt ur ulm uşt u. Bu o y m alar bir in san ı sem bo liz e eder biçimde işlenmişti.
Uz un o la n p a r ça, başın dav ulun üst k en ar ım dest ek lem esi ve ayakların da
a şa ğı do ğr u it m esi ile adam ın beden in i o luşt ur uy o r du. Di ğer p ar ça ise
e lle r in i v e k o llar ım o luşt ur acak biçim de işlen m işt i v e h er elin
p a r m a k la r ın da do k uzar adet m et al y üzük bulun m ak t ay dı. Ov al da v ul
o lduk ç a büy ük t ü, o v alin en gen iş y er i 90 san t im et r e v ar dı. Der iden
y a p ıt m ış y üz ü, alt y üzün den bile r ah at ça gö r ün en bir çat lağa sahipti. Bu
a le t in işle m e z h ale gelm eden ö n ce n e y ük sek bir sese sahip olduğunu hayal
e t t im . Çık a r dığı r it m ik sesler i h ay al eder k en dav ul bana doğru yaklaştı ve
k a r a n lık f o r m u büt ün gö r üş alan ım ı k ap ladı. Ar t ık uy an ık mı, rüyada mı
o lduğum da n e m in değildim .
He m e n uy k uy a dalm ış o lm alıy dım . So n r adan ço k gar ip bir r üy a
gö r düğüm ü h a t ır ladım . Rüy am da, iy i cilalan m ış ağır bir ah şap k ap ın ın
y a n ın da dur m ak t ay dım . Kap ı k ap alıy dı. Do k un m ak için elimi uzattığımda
gö z üm e da h a da ger çek gö r ün m ey e başladı. Kapıyı ittiğim oran da kendimin
v e diğe r büt ün duy ular ım ın dah a ço k f ar k ın a v ar ıy o r dum .
Uy uduğum un v e bir r üy an ın İ çin de o lduğum un f arkındaydım ama aynı
z a m a n da da f a r k ın dalık v e Özgür ir ade gücün e sahiptim. Elimle kapıyı itip
a r dın da k i bo şluğa adım at acak güce sah ip o lduğum u bi liy o r -

71
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

dum . Yür e ğim de h o ş bir m ut luluk duy gusu v ar dı v e r üy an ın sür m esin i


ist iy o r dum . Bir den f ar k et t im k i r üy am da, k ap ı n ın ar dın dak i bo şluk t a
be k le y e n , ba şk a bir i v ar dı v e bu k işi ben i, ben im k en dim i gö r ebildiğim
bilin ç düz e y in den gö r ebiliy o r du. Bu ben i k o rkuttu. Elimi hareket ettirmeyi
bır a k t ığım a n da h er şey er iy iv er di.
Şa f a k sö k er k en k ö y ün sessi z sa ba h ın a uy an dık . Sabah gün eşi k üçük
p e n c e r e de n iç e r i gir er ek o r t alığı ay dın la t t ı. Ölen şam an ın garip evi gün
ışığın da bile k o r k ut ucu h av asın ı y it ir m em işt i. Bu, ban a Nik o lay’ın has-
t a n e de y k e n day ısın ın , h em de bu ev de, ö l üm ü ile ilgili an lat t ık lar ı n ı
a n ım sa t t ı. Bö y lesi bir y er in , bu t ar z şey ler e eğilim li o lan insanları derin
p sişik a c ıla r a i t m esi do ğaldı. Nik o lay da bu gr uba dâh il bir in san dı.
Şa m a n ın e v in de dur m uş, Nik o lay ' ın gelip biz i bir an önce buradan almasını
be k le r k e n , a n lat m ış o lduğu h ik ây e y i şim di dah a iy i an lıy o r dum .
Ne y se k i, biz k alk t ık t an az so n r a Nik o lay gelip biz i an n esinin evine
k a h v a lt ı e t m e y e çağır dı. E v den çık m adan ö n c e ona davulu sordum. Davul,
şim di gün ışığın da ben i, k ar an lık t ak in den dah a f azla etkiliyordu. İşlemez
h a lde o lsa da , güçlü, er k do lu v e can lı gö zük üy o r du.
“ Bu, da y ım ın dav uluy du. On u bu dav ulu k ullan ır k en y aln ız bir k e re
gö r düm . Ölüm ün den so n r a y aşlılar ım ızdan bir k açı gelip an n em e bir
şa m a n ın ö lüm ün den so n r a n eler y ap ılm ası ger ek liğin i sö y lediler . Bun-
la r da n bir i de dav ulun u işlem ez h ale get ir m ek t i. Bu yazıya dökülmemiş bir
y a sa y dı. On a dav ulun y aln ızca t ek Bu şam an a h izm et et m esi gerektiğini
sö y le dile r . Ölen şam an ın ar dın dan dav ulun r uh un da bir ak r abası
a r a c ılığıy la gö n der ilm eliy m iş. Bun u a n n em y ap t ı.
“ Bugün y a k ın dak i bir k ö y o lan Kubay ’ dak i şam a n , Um ay ’ı görmeye
gide c e ğiz . O, bu ay in ler h ak k ın da ist er sen san a dah a fazla bilgi verebilir.”
Gün ışığın da bile h âlâ ür k üt ücü gö zük en M am uş’ un ev in den ay r ıl -
dığım ız iç in m em n un duk . M ar ia ’ n ın k ah v alt ı h azır lığı için dek i sevimli
k üç ük e v i güv en do lu bir zıt lık y ar at m ak t ay dı. Maria yumurta kayna tıyor,
siy a h e k m e k ısıt ıy o r , bar dak lar a üst ün de kalın bir kaymak taba kası bulunan
ge r ç e k süt do ldur uy o r v e biz i gün e h azır lay acak bir k ah v alt ı için can ı
gö n ülde n uğr a şıy o r du.
O L G A K H A R I T ID I

Gün ün p la n ı h ak k ın da en uf ak bir f ik r im iz, y o k tu. Nikolay’a Kubay’a


n a sıl gide c e ğim iz y a da n e uzak lık t a o lduğun u so r duğum uzda, sessiz
k a la r a k so r ular ım ızı duy m azdan geliy o r , Biz e sadece y an ım ızda
ge t ir diğim iz e n k alın giy siler i giy m em izi v e o n u izlem emizi söylüyor du.
M a r ia Biz e iç in de ek m ek v e p ey n ir o lan bir p ak et v er di.

73
6

ğe r Um ay ’ ın k öy ün e o lan y o lculuğum uzun bu k adar zo r o lacağın ı


E v e bu k adar üşüy eceğim i bilseydim h er halde y o la çık m azdım . Kar -
la r ın a ltın da k aybolup dur an dapdar acık bir dağ p at ik asın da k ar lar a ba -
t a ç ık a dur madan yür üdük . Giy diğim italyan der isi çizm eler bu t ür y o l -
c uluk la r iç in y ap ılm adığın dan ay ak lar ım sır ılsık lam o lm uşt u.
Bir sa a t geçm esin e k ar şın Nik o lay h alen biz e bir şey söylememişti, bu
n e de n le bu y o lculuğu bit ir ip bit ir em ey eceğim i z i m er ak et meye başladık.
İ lk ba şla r da için e düşt üğüm üz dur um a gülm ey e çalışt ık an cak za m an la
so ğuk v e y o r gun luk üzer im izde et k isin i dah a da h isse ttirdikçe tükenmeye
ba şla dık . Çe v r em izi sar a n güzellik ar t ık biz i n eşelendirmiyordu. Yarı şaka
y a n c iddi, bu ıssız dağ y o llar ın da ö lür k alır sak cesedim izin bulun up
bulun m a y a c ağım k o n uşt uk . E ğer , dev asa çam ağaçlar ıy la k ap lı, k ar la
ö r t ülm üş bu h uzur lu dağ y o lun da ö lür sek ceset ler im izin büy ük ola sılıkla
bulun a m a y a cağı ger çeği h ar ek et e geçir ici bir düşün cey di; bir acı v erici
a dım ın a r dın dan diğer in i at m am ızı sağlay acak gücü v er iy o r du.
Küç ük bir e v in bacasın dan çık an dum an ı ilk gö r en An n a o ldu. Se v in ç
iç in de h a v a lar a sıçr ay ıp , h ey ecan la sar ılar ak ben i ö p t ü.
Nik o la y n iz e Kubay ’ a v ar dığım ızı sö y ledi ve en nihayetinde bu rahatsız
e dic i se ssiz liğin bit m esiy le r ah at ladık . Kö y e y ak laşırken Anna ile birlikte
k ısa bir sür e so n r a bir ev de, sıcak bir o cağın başın da o t ur a

75
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

c a ğım ız v e bu bit ip t ük en m ek bilm ey en k ar lar la k ap lı y o llarda yürümek


z o r un da k a lm ay acağım ızı düşün er ek sev in iy o r duk . Oy sa, biz im
se v in c im iz in t er sin e Nik o lay ger gin leşm ey e başlam ışt ı.
So n un da , “ Size bir şey sö y lem em ger ek iy o r ’ dedi. “ Ne y azık ki bu-
r a da k i in sa n la r ın size k ar şı n asıl bir t ep k i gö st er ecek ler in i t am olarak
bile m iy o r um . ”
Bun un üz e r in e sö yley ecek bir şey bulamadan Niko lay ’ a bak ak aldık ,
“ Bir k a m o lan Um ay ’ ı gö r m ek için bur aday ız. Bizler şaman kelimesini
k ulla n m ıy o r uz. Bu biz e ait bir k elim e değil. Şam an k elim esi Ruslar
t a r a f ın da n y a r at ılm ışt ır . Biz ler se bu t ür in san lar ı k am o lar ak ad -
la n dır ıy o r uz . So r un um uz, sizler in Rus o lm an ız. İ n san lar ım ız, beyaz in-
sa n la r la iy i ilişk iler için dedir ler am a bu y üzey sel bir şey dir . Büyük ola -
sılık la Kuba y ’ dak i in san lar size n e k a m lar n e de o n lar ın ay in leri ve ta-
p ın ım la r ı h a k k ın da h içbir şey an lat m ay acak la r dır . Hat t a, şifa işlemleri
sır a sın da ge r ç ek t e n eler o lduğun u gö r m en ize bile izin vermeyecekler dir.
Bur a y a ge lm e den ö n ce bun u bilm iy o r dum . An n em bu k o n udan bana daha
bu sa ba h ba h set t i. Um ay ile k ar şılaşm an ızın m üm k ün o lm ay a bileceğini
sö y le di. ”
Bu y o lu izi bilin m ez k ö y e ulaşabilm ek için bu k adar çabay a
k a t la n dık t a n so n r a, An n a ’ n ın y o lculuğun un am acı olan tedaviden yoksun
k a la bile c e ği düşün cesi ban a ço k saçm a v e ap t a lca geldi. Gülm eye başla-
dım a m a An n a ço k sin ir liy di. “ Bu h iç de k o m ik değil" dedi. “ Ciddi bir
şe k ilde h a st a y ım v e Olga ile bir lik t e bu un ut ulm uş, dağ başın dak i kö ye
y a r dım bula bilm e um uduy la geldim . Biz i bur ay a dav et eden şen din
Nik o la y . Bugün Biz i bu uzun , so ğuk v e t eh lik e li y olculuğa çıkaran şendin.
Şim di Biz e bu lan et o lası k ö y e alın m ay acağım ızdan mı bahsediyorsun? Ne
iç in ? Ka r la r ın ar asın da ö lelim diy e m i? ”
Nik o la y ’ ın sö y ledik ler in e ¡ n allam ay ar ak, "Ne yapmaya çalışıyor sun?”
diy e so r dum . “ İ n san lar ın ın t am am ı s en in k adar so r um suz m u?”
Nik o la y , dur ak lam adan , “ Day ım M am uş sizi ber aber imde getirme mi
sö y le di” de di. Bu sö zler i sö y ler k en ger gin h ali ortadan kalkmış ken dinden
da h a e m in v e sak in bir r uh h alin e bür ün m üşt ü.

76
O L GA K H A R I T I DI

An n a , “ Ha r ik a! ” diy e h ay k ır dı. “ Bur ada k ar lar ın ar asın da bir ak ıl


h a st a sı v e bir p sik iy at r o lduğun u s an dığım ar k adaşımla birlikteyim. Olga,
se n Nik o la y ’ ı h ast an ede in celem em iş m iy din ? ” Suçlay ıcı bir şekilde bana
ba k t ı. “ Be n bile bir p sik iy at r o lm am am a k ar şın , o nun zihinsel rahatsız lık
be lir t ile r i gö st er diğin i sö y ley ebilir dim . ”
An n a ’ n ın sö y ledik ler in den ço k sö y ledik ler in dek i do ğr uluk p ay ı
k e n dim i k ö t ü h isset m em e n eden o ldu. Nik o lay y an ım ızda sessizce du-
r uy o r du. Hisset t iği ut an ç duy gusu üzülm em e n eden o ldu. So n un da bir
şe y le r sö y le y e bildim . “ Bak , An n a, bur ay a geldik bir k er e. . . Şim di bir
k a r a r a v a r m a lıy ız. Ger isin ger i dö n m ek şu an İ çin o lan ak sız çünkü ön ce
bir a z din le n m ey e İ h t iy acım ız v ar . Bu n eden le de k ö y e gir m ekten başka
ç a r e m iz y o k . ” Ken dim i bir a 2 dah a sak in h issediy o r dum v e sö z ler im in
An n a ’ n ın ge v şem esin e de y ar dım cı o lduğun u um uy o r dum .
Nik o la y , “ Dur un size bir şey an lat ay ım ” dedi. “ Bu t opraklarda yüzyıl
k a da r ö n c e y a şan an bir o lay in san lar ım ın y aban cılar a k ar şı t utumlarım
de ğişt ir di. Biz e v e t o p r ak lar ım ıza y aban cı o lan in san lar k en di dinlerini
bur a y a t a şım a y a k ar ar v er diler . Bir gün y ak ın v e uzak diy arlardaki bütün
k a m la r ı bir a y in İ çin bur ay a çağır dılar . On lar a din ler i ar asın da bir barış
y a p m a k ist e dik ler in i sö y lediler . Ot uz k adar k am , y anlarında yalnızca da -
v ulla r ıy la ge ldiler . Yaban cılar büt ün k am lar ı y ak alay ıp k üçük bir ahşap
k ulübe y e k a pa dılar. Ardından k ulüben in üzer ine gaz yağı dök üp y aktılar .
“ İ ç in de k a m lar ın o lduğu k ulübe saat ler ce y an dı. Kö y lülerden hiçbiri
bir şe y y a p a m adı. Kulüben in t am am ı y an dığın da küllerin arasından üç kam
sa p a sa ğla m a y ağa k alk t ı. Yaban cılar bu dur um k ar şısın da k o r k uy a
k a p ıldıla r . Ka m lar ı dur dur m ay a çalışm ak y er in e yanmış evden hızla kaçıp
k a m la r ın y ür üy er ek uzak laşm alar ım sey r et t iler . O üç k am üç ayrı yöne
gidip k a m lığı dev am et t ir diler . Fak at bu o lay dan so n r a kamlar ayinlerini
a r t ık giz li giz li ger çek leşt ir m ey e başladılar . İşte Umay, o alevlerden çıkan
üç k a m da n bir t an esin in so y un dan geliy o r . ”
An n a , “ O y aban cılar Hır ist iy an m ıy dı?” diy e sordu. Nikolay, “Ha yır”,
diy e y a n ıt v e r di. “ Hır ist iy an lar d ah a so n r a geldi, o n lar dan so n r a da
k o m ün ist le r geldi. ”

77
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Ba şk a bir şey k o n uşm adan k ö y e do ğr u iler lem ey e başladık .


An n a ’ n ın n azik bir şek ilde Nik o lay 'ın et in e dokunup, “Beni affedecek
m isin ? ’ ’ de diğin i duy dum . Bir k aç dak ik a ö n ce sö y ledikler ini öfkeyle dile
ge t ir diğin i biliy o r dum . Nik o lay başın ı sallay ıp aceley le elin i çek t i.
Bu k ö y de Nik o lay ’ ın y aşadığı k ö y e ben ziy o r du am a bur adak i ev ler
da h a k üç ük t ü v e in san lar dah a da y o k sul gö r ün üy o r du. Kadim ba casından
dum a n la r y ük selen esk i bir ev e y ak laşt ık . So k ak t a h iç kimse, varlığımızı
h a be r v e r e n h içbir h av lay an k ö p ek y o k t u.
Ka p ın ın ö n ün de dur duğum uzda, “ Bur ada o lduğun u san ıy o r um ” de di.
“ Be n i bur a da bek le sen iz iy i o lacak , ” Ar dın dan k ilit li olmayan kapıyı itip
k üç ük e v in iç in de k ay bo ldu.
I sla k a y a k lar ım do n m ay a başlam ışt ı. Am a cebin den bir sigara çıkarıp
İ ç m e y e ba şla dı. Biz e ço k uzun m uş gibi gelen bir sür e bo y un ca si nirli bir
şe k ilde be k ledi. So nun da Niko lay içer iden çıkıp An n a’ y a do ğ r u y ür üdü.
“ Um a y , se n i bu gece iy ileşt ir ecek . ” E n dişeli kulaklarımız söylenenleri
t üm üy le a n la y ın cay a dek bu k elim eler bir sür e h av ada asılı k aldı. “Seni,
o n u be k le y e c e ğin bir başk a ev e gö t ür m em i ist edi. Bedenini iyileştirmek ve
n o r m a l y a şa m ın a ger i dö n m ek için duy duğun a r zuy u hissettiğini söyledi.”
An n a ’ y ı e li n den t ut up cadden in diğer ucun dak i bir ev e do ğr u git m ey e
ba şla dı.
“ Be k le , Nik o lay . Ben n e y ap acağım ?” diy e bağır dım .
“ Um a y ba n a sen in n eden geldiğin i so r m am ı ist edi. Burada beni bekle.
He m e n ge r i geleceğim . ”
Şa şk ın h a lde y er im de k alak aldım . Bu k adar basit bir so r unun T abi ki
a k lım ı k a r ışt ır m am ası ger ek iy o r du am a k ar ışt ırıyordu. Niçin buraday dım?
Bun la r ın t üm ü gar ip bir r üy a o lm alıy dı. Büt ün y o lculuk boyunca kendimi
sa n k i m ist ik bir den ey im e do ğr u gidiy o r m uşum gibi garip bir duygu içinde
h isse t m işt im am a y o lculuğum bo y un ca h içbir m an t ık lı açık lam ada
bulun m a y a ç a lışm am ışt ım . Bur ay a y aln ızca bir t ur ist o lar ak

78
O L GA K H A R I T I DI

ge ldiğim i, da ğlan gö r m ek için ar k adaşım a k at ıldığım ı sö y ley ebilirdim.


Oy sa bu do ğr u değildi. Kaldı k i bun un içer ide bek ley en k adın içi n kabul
e dile bilir bir y an ıt o lm adığın ı biliy o r dum . Bir k ez dah a k endi haya tımın
a k ışı ile ilgili o lar ak bilin çli seçim ler y ap m adığım gerçeğiyle kar şı karşıya
k a lm ışt ım v e bu n eden le de k en di adım a üzülüy o r dum .
Nik o la y ge r i dö n m üşt ü. E lim e do k un duğun da sıçradım. Ona aklıma ilk
ge le n şe y i sö y ledim . “ Bur ay a o n dan ö ğr en m ek için geldim . "
Ye n ide n e v e gir di. Ner edey se h em en dışar ı çık ıp içeri girmemi İşaret
e t t i. Dışa r ısı t üm üy le gün eşli o lduğu için içer iy e ilk gir diğim de h er yer
k a r a n lık m ış gibi geldi. Gö zle r im içer idek i lo şluğa alışmaya başladıkça iki
k üç ük p e n c e r eden içer iy e bir m ik t ar gün ışığın ın gir diğin i gördüm. Evin
y a ln ız c a bir büy ük o dadan o luşt uğun u v e İ k i kadın haricinde hemen hemen
t üm üy le bo ş o lduğun u f ar k et t im . Ağzım dan dah a “ M er h aba” sö zcüğü
ç ık a r k e n Nik o lay h em en sessiz k alm am ı ve odanın köşesine yere oturmamı
işa r e t e t t i.
Ka dın la r da n bir t an esi o dan ın o r t asın da y üzüst ü y er e uzanmıştı. Sır tı
ç ıp la k t ı v e bur ada bir t ak ım o t lar la çam ur v ar dı. Diğer k adın dah a yaşlı
gö r ün üy o r du. Kısa bo y lu, güçlü v e sağlık lıy dı. Kıy afeti benim için tanıdık
de ğildi: Fa r k lı r en k ler de do k un m uş k alın uzun bir elbise giy iy o r du.
E lbise n in sır t ın a k um aşt an y ap ılm ış k üçük bebekler işlenmişti. Ko yu renk
sa ç la r ım m a v i bir başö r t üsüy le ö r t m üşt ü. M o ğo l h at lar ı taşıyan y üzünde
bir sür ü k ır ışık lık v ar dı. Yaşın ın y et m iş o lduğun u t ah m in et t im .
Sa n k i be n î f ar k et m em iş gibiy di. Yer de y at an k adının yanına garip bir
n e sn e y i dik k a t le y er leşt ir m ey e y o ğun laşm ışt ı. Bu nesne, her biri yaklaşık
o la r a k 9 0 c m . uzun luğun da üç daldan m ey d an a gelm iş k aba görünüşlü bir
üç ge n di. Ye n i k esildiği belli o lan t aze dallar dan h alen y o ğun bir çam
k o k usu ge liy o r du. Dallar ın y an k ısım lar ın dak i düz y üzeye balık desenleri
o y ulm uşt u.
Ya t a n k a dın ın y an ın da dur an k adın ın Um ay o lduğun u ve şu an bir şi fa
a y in i ge r ç e k leşt ir diğin i t ah m in et t im . Um ay , üzer in e balık desen ler i
o y ulm uş o la n üçgen i y er de y at an k adın ın sağ y an ın a, kendilerini üçgenin
diğe r t a r a f ın da dur an gey ik p o st un dan ay ır acak şek ilde y er e k o y du.

79
Ç E M B E RE G İ R İŞ

Nik o la y , o dan ın diğer ucun da k ö şede y er e o t urmuştu, bu sayede ortada


dur a n bu ik i k adın ın çev r esi t üm üy le bo şt u. Um ay , y er de dur an k üçük
da v ulu e lin e a lıp h af if h af if çalm ay a başladı. İ lk başlarda ritim son derece
bo z uk t u v e dav ulun sesi belli belir siz geliy o r du. Ar dın dan k en di
a n a dilin de bir şar k ı sö y lem ey e başladı. Şar k ıy ı m ey dan a get ir en
k e lim e le r in y ak ar ı do lu sesler i ar asın da zar if h ar ek et ler le y er de yatan
k a dın ın ç e v r e sin de dan s et m ey e başladı.
Ye r de y a t a n k adın h iç ses çık ar m ıy o r du v e uyuyor gibiydi. Sırtı, ça mur
v e o t la r h a r ic i n de t üm üy le çıp lak t ı. E v in ısısı dışar ıdan y alnızca birkaç
de r e c e da h a sıcak o lm asın a k ar ş ın beden i t üm üy le gev şem iş v e sıcak
gö r ün üy o r du. Um ay k adın ın çev r esin de dö n üy o r zam an zam an o n un
üz e r in e do ğr u eğilip elin dek i dav ulu k adın ın sır t ın ın üzer in de ça lıyordu.
Da v ulun r it m i dah a ber r ak laşt ı v e k elim eler i dah a y ük sek bir t o n da
se sle n dir m e y e başladı. Har ek et ler i git t ik çe h ızlan ıy o r du.
Da n sın da n çev r ey e y ay ılan en er jiy i h isset t iğim de aslın da ilk tahmi -
n im de n da h a gen ç o lm ası ger ek t iğin i düşün m ey e başladım. D avulun gücü
ö y le sin e a r t t ı k i, bu k adar k üçük bir alet t en bu k adar y ük sek ses çıkması
o la n a k sız gibi geldi. Um ay ’ ın sesi in an ılm az der ecede der in v e güçlü bir
t o n k a z a n dı. On un dan sa ilk başlay an in san la ay n ı in san o l duğun a
in a n m a k t a z o r lan ıy o r dum . Dah a u zun bo y lu, dah a güçlü, daha saldırgan,
da h a e r k e k si, t ıp k ı düşm an ıy la ö lüm cül bir m ücadeleye girişmiş bir savaşçı
gibi gö r ün üy o r du. Sıçr ıy o r , beden in i in an ılm az bir güç v e h ızla hareket
e t t ir iy o r du. Şar k ısı bir sav aş çığlığın a dö n üşm üş t ü. Der in v e h ızlı bir
şe k ilde so luk alıp v er iy o r du; gö zler i bir zaf er p a r ılt ısıy la p ar lıy o r du.
Ar dın da n y e r de y at an k adın ı k aba bir h ar ek et le o m uzlarından tutup sarstı
v e o n a Al t a y dilin de bağır dı.
Ka dın diz ler in in üzer in e k alk t ı. Saçlar ı k ar m ak ar ışık bir şekildeydi.
Gö z le r i ba le n k ap alıy dı v e der in bir t r an st a gibiydi. Dizleri üzerinde ahşap
üç ge n e do ğr u sür ün m ey e başladı. Üçgen in o r t a sın dak i bo şluk tam olarak
bir in sa n ın iç in den geçebileceği genişlikteydi. Kadın üçge nin içine gir di.
Um a y da h a da y ük sek bir sesle o n a bağı r ıy o r du. Dav ulu bir yana fır-
la t ıp ç ıp la k e lleriyle k adın ı üçgenin içine do ğr u bast ır m ay a başladı. Çığ

8 0
O L GA K H A R I T I DI

lık la r ı da h a k e der li bir t o n a bür ün dü. Kadın , üçgen in için den geçmekte
z o r la n ıy o r du. Kabuk lar ı y en i so y ulm uş dallar ın k en ar ları derisini yer yer
a c ı v e r e c e k şe k ilde çizer k en , çıp lak beden i sar sılıy o r v e k ıv r an ıyor du.
Um a y , üç ge n i iler i ger i h ar ek et et t ir ip k adım y av aş y av aş o n un için den
ge ç ir m e y e ç a lışır k en bu işi dah a da acı v er ici bir h ale get ir iy o r du.
Ön üm de y aşan m ak t a o lan o lay ın için e do ğr u çek ilm ey e başladım .
An ide n , a h şa bın üzer in e o y ulm uş o lan balık lar canlanıp üçgenin kenarları
bo y un c a so lda n sağa do ğr u y üzm ey e başladılar . Kadın , üçgen in içinden
ge ç m e k iç in gö st er diği çaban ın n er edey se so n un a gelm işt i v e Um ay
şa r k ısın ı sö y lem e y e dev am ediy o r du. So n un da, h em en h em en t ümüyle
üç ge n in iç in den geçt iğin de Um ay o n a do ğr u at lay ıp y er de du r an geyik
p o st un u k a ldır dı. Kadın sür ün er ek p o st un alt ın a gir di.
Şim di Um a y , esk isin e o r an la dah a da saldır gan laşm ışt ı. T eh dit k âr
t a v ır la r la ç ığlık ç ığlığa bağır ar ak ah şap üçgeni kavradı ve paramparça etti.
Bun u y a p a r k e n t av ır lar ın da in an ılm az bir n ef r et v ar dı; sank i düşmanları
bu üç ge n in için e h ap so lm uş gibiy di. Üçgen i ay ak lar ın ın alt ın da
ç iğn e dik t e n so n r a eller iy le o n a v ur du, v ur du, v ur du. San k i k en di
a n a dilin de o n u lan et liy o r gibiy di. So n un da y er de y aln ızca üçgenin kı rık
p a r ç a la r ı k a ldığın da ay n ı şey i dav ulun a da y ap t ı. Bir sür e so n r a, yerde,
ge y ik p o st un un alt ın da y at an k adın ın çev r esinde kırık tahta par çalarından
ba şk a bir şe y k alm am ışt ı.
Um a y , Nik o lay ’ a dö n üp o n a k en di diller in de k ısa bir şey söyledi. Bir
şe k ilde , N ik o lay ’ a, p o st un alt ın dak i k adın a y ar dım et m esini söylediğini
a n la dım . Um a y y en iden uf ak t ef ek y aşlı bir k adın gibi görünme ye başladı
a m a iç in de in an ılm az bir güç bar ın dır dığın ı bil iy o r dum . Ye r e o t ur up
e lbise sin in gizli cep ler in in bir i n den bir p ip o çıkardı ve tüttürmeye başladı.
Sa k in bir if a dey le Nik o lay ’ ın k adın a y er den k alk ıp giyinmesi için yardım
e t m e sin i iz le di.
Ka dın y o r gun v e uy k ulu gö r ün üy o r du. San k i Um a y ’ ın f ar k ın da de-
ğilm iş gibi y o r gun adım lar la k ap ıy a do ğr u y ür üdü. Kapıyı açıp tek bir söz
bile sö y le m e den dışar ı çık t ı. Bu ben i h em şaşır ttı hem de etkiledi. Kadının
Um a y ’ a m in n et in i if ade et m esin i, k en din i n asıl h isset t iğin i an -

81
Ç E M B E RE G İ R İŞ

la t m a sın ı be k liy o r dum . Bir şif acıy a k ar şı gö st er ilen bu aldır m azlık şa-
şır m a m a n e de n o lm uşt u.
Dö n üp Um ay ’ a bak t ım v e y üzün dek i if adeden k adın ın bu t av rı kar -
şısın da h isse t t ik ler in i an lam ay a çalışt ım . An c ak bek lenmedik bir şekil de
Um a y ’ ın üz e r im e y ö n elt ilm iş y o ğun bak ışlar ıy la k ar şı laşt ım . Halen
p ip o sun u iç m ey e dev am eder k en , Nik o lay ’ a bir şey ler sö y ley ip ban a
ba k m a y a de v a m et t i. Gö zler im i o n dan alamıyordum. Aptal bir ifadey le ona
do ğr u gülüm se m ek t e o lduğum u f ar k et t im .
Nik o la y , Um ay ’ ın sö zler in i ban a t er cüm e etmeye başladı. “Balıkların,
k a dın ın h a st a lığın ın r uh un u alm asın da v e o n la r ı alt dünyaya yolla makta
k e n din e ç o k y ar dım cı o lduğun u sö y lüy o r . ”
Um a y a y a ğa k alk ıp y er de şif a sean sın dan ar t a k alan lar ı t o p lamaya
ba şla dı. Ar dın dan Nik o lay ’ ın o t ur duğu y er e y ür üdü v e o n un la k en di
dille r in de k ısa bir şey ler k o n uşt u, Rusça k o n uşm ay ı biliy o r sa bile şu an
o n da n Rusç a h içbir şey duy am ay acağım ı biliy o r dum .
Nik o la y ba n a döndü. “ Sen in , k en disiy le bir lik t e k ö y de ş u an k aldığı
diğe r e v e ge lm en i ist iy o r . Ken disi bu k ö y de y aşam ıy o r . Kimsede ne rede
y a şa dığın ı bilm iy o r . Şu an için de bulun duğum uz bu ev, içinde yaşayan aile
bir k a ç y ıl ö n c e şeh ir e t aş ın dığın dan ber i bo ş. Bur ası, Um ay ’ ın yalnızca
şif a v e r m e k için geldiği bir y er . ”
Ar k a da şım ın iy ileşm esin i izley ip belk i de o n a y ar dımcı olabilece ğim
um uduy la o n a , şu an An n a’ n ın bek lem ek t e o lduğu ev e m i git t iği m izi
so r dum . Nik o lay , Um ay ’ ın ben i n er ey e gö t ür eceği konusunda en küçük bir
f ik r i o lm a dığım sö y ledi.
Biz k o n uşur k en Um ay dışar ıy a do ğr u y ö n elip k ap ıy ı açt ı. Ne kadar
z a m a n ge ç m iş o lduğun u f ar k et m e diğim i an ladım ; dışarıda hava neredeyse
t üm üy le k a r a r m ışt ı v e so k ak lar sessiz bir k ar a n lığa gö m ülm üştü. Umay
k e n din i iz le m em i işar et et t i. On un p eşi sır a k ar an lığa yürüdüm. Üzerinde
h a le n a y n ı e lbise v ar dı; k en din i so ğuk t an k o r uy acak k alın bir p alt o
giy m iy o r du. Do n m uş so k ak lar da h ızlı adım lar la y ür üy üp , An n a’ n ın
be k le diği e v in t am t er s y ö n ün e do ğr u dö n dü.

82
O L. ( i \ K H A R I T t D ]

Nik o lay'ın ar k am ızdan , “ Ben An n a’ n ın y an ın a gidiy o r um ’ ’ dediğini


duy dum .
İ k i t a r a f t a k ar dan duv ar lar o luşm uş bir y o lda, Um a y ’ ın p eşi sır a
ile r liy o r dum . Yan ın dan geçt iğim iz bazı ev ler in dışarı vuran ışıkları, so ğuk
ge c e h a v a sın da üzer in de y ür üdüğüm üz y o lda sıcacık v e k o n uk se v er
gö r ün üy o r du.
Gün bo y un ca y aşadığım şey ler bilin cim i ö y lesine esnetmişti ki zih nim
h a le n y e r in e o t ur am am ışt ı. Ken dim i y o r gun h isset m ediğim gibi ar t ık
k o r k m uy o r dum da. Bun dan so n r a n eler o lacağın ı y a da Um ay’ın benden
n e le r ist e y e c e ğin i bilm em em e k ar şın bu k o n uda düşün m em ey e k ar ar
v e r dim . İ k i gün dür ik in ci k ez düşün celer im in , belli belir siz, bir başk a
z a m a n ın y a n k ısı o lduğun u f ar k et t im am a bu başk a zam an ın ne resi ve ne
z a m a n o lduğun u an ım say am ıy o r dum .

83
7

S o n un da , h er ik i tarafında kapısı bulun an büy ük bir ev e geldik . E v i n


so l t a r af ın da ışıklar açıktı v e içeride hareket eden in san lar ı gö r ebi -
liy o r dum . Um ay , sağ t ar af a y ür üdü v e k ap ıy ı it ip içer i gir di.
Ka p ın ın a çıldığı o da n er edey se m ük em m el bir dair e şek lin dey di.
İ ç e r ide , üz e r in de bat t an iy e bulun an bir y er y at ağın dan başka eşya yok tu.
İ ç e r isi k a r a n lık t ı v e y o lda bir şey ler içim de bir tehlik e önsezisi başlatmıştı.
Um a y 'ın sa k in y üzün dek i r ah at lat ıcı if adey e k ar şın k en dim i r ah at sız
h isse diy o r dum . Bir şek ilde, n eden in i an lam a sam da U m ay ’ ı ço k iy i
t a n ıdığım duy gusun a k ap ılm ışt ım . Belk i de y üzü bana, Rus Mo ğol soyunun
iz le r in i t a şıy an n in em in y üzün ü an ım sat t ığı için o labilirdi. Sürekli olarak
Um a y ’ ın ı y üz ün e bak ıy o r , h er san iy e o n un la gö z t em ası için de olmaya
ç a lışıy o r dum . E ğer bö y le y ap m azsam k o r k um un ar t aca ğın ı v e k endimi
k a y be de c e ğim i h issediy o r dum .
I şığı y a k ıp bana, y atağa y atm am ı işaret etti. Parktı r enkler de do kun -
m uş o la n ba tta niy eyi açıp elbiselerimi çık ar may a başladım . Bana dur mamı
işa r e t e dince , üzerimde k ışlık elbiselerimle yatağa yattım. Z em in k irliy di
v e iç e r isi dışar ıdan dah a sıcak değildi. Yatağa y atar yatmaz aşa ğıdan
ge le n ür p e rti ci soğuğu h issettim. Bur ada ne k adar y atacağımı merak ettim.

85
Ç E M B E RE G İ R İŞ

Ya t t ığım y er den Um ay ’ ın o dan ın o r t asın da bir ateş yakıp ardından ışığı


k a p a t m a sın ı izledim . Bo ş o dan ın o r t asın da içi k ül do lu bir tür ocak ya da
şö m in e v a r dı. Odan ın o r t asın da n y uk ar ı y ük selen alev ler so n de r ece
giz e m li gö r ün üy o r du. Dah a ö n ceden h iç bö y le bir şey görmemiş olmama
k a r şın , bu dur um ban a ilgin ç bir şek ilde esk i, bilin m ey en , un u t ulmuş bir
z a m a n da n t a m dık geliy o r du. Um ay , sö zler in i an layamadığım yumuşak bir
şa r k ı sö y le m e y e başladı. San k i at eşe sev gi v e bağlılık sunuyormuş gibiydi.
Alt a y lı in san lar la ço k k ısa bir sür edir bir lik t e o lm ama karşın onla rın
y a ln ız c a şu a n a o dak l an dık lar ı k o n usun da sezgisel bir duy guy a sa h ip
o lm uşt um . Ge çm işt e y aşam ıy o r lar dı. Gelecek h a y aller i k ur m uy orlardı.
Um a y , t üm üy le “ şim di”y e o dak lan m ışt ı v e “ şim d in in an lam ı at eş
y a k m a k t ı.
Ale v le r o day ı ay dın lat ır k en , k ır ılgan sak in liğim k ay bo ldu v e sanki
t e h lik e ç e v r e m de bir y er ler de p usuy a y at m ış gibi h isset m ey e başladım.
Um a y a r t ık ba n a bak m adı ğı için gö zler in i gö remiyordum. Cebinden bir şey
ç ık a r ıp a t e şe at t ı. At eş bu m addey i t ıp k ı aç bir h ay v an gibi yutuverdi ve
bir k a ç sa n iy eliğin e iy ice can lan ıp ar dın dan t ek r ar esk i h alin e dö n dü.
Um a y ö n şar k ısı değişt iğin de k en dim i bir şek ilde bu şar k ın ın iç inde
h isse t m e y e ba şladım . İ çim de bir şey ler o luy o r du. Dik k at im , alevlerden
y ük se le n dum an t ar af ın dan ele geçir ilm işt i. Ne başka bir yana bakabi liyor
n e de ba şk a bir şey düşün ebiliy o r dum .

Zihnime inanılmaz bir hızla parça parça düşünceler akın ediyor.


Bunlardan yalnızca ikisi zihnim tarafından tanınıyor:
“Çok üşüyorum" ve "Bu bir psikoz", İkincisi büyük bir korkuya
kapılmama neden oluyor. Dünyamı yitirmekte olduğum düşüncesi
çevremde dönüp duruyor. Tüm gücümü kullanarak, kendi içimde
konuşabileceğim mekânı bulmaya çalışıyorum. Nasıl konuşacağımı
bilmiyorum. Sesimi yitirdim. “Benim" demek, ne demek?
Birden, uzaklardan bir ses gelmeye başlıyor. Bağırıyor.
Benlik duygumu yitirdim, boyun eğmiş haldeyim, bendengeriyeneyin
ya da kimin kaldığını bilmiyorum, Sibirya'da,

86
o I. t ; A K P I A f i I T [ D [

unutulmuş bir köydeki bir evin ortasında yanan ateşten yük selen
sesim ben. Dünyamı biraraya getirmek için harcadığım sonçababir
dönüşüme neden oluyor, sesi ve dumanı içimde birleştiriyor.Simdi ses
ve ateş benim derin, direnç gösteren bir sudan yükselen yılanım.
Aynı anda bir diğer korku tüm benliğime hakim oluyor. Suyunaltında,
yüzeye çıkabilmek için büyük bir çaba harcayarak yüzüyorum.
Çevremde sudan, derin bir sudan başka bir şey yok. Umutsuzluk
içinde yüzeye ulaşmak için daha hızlı, daha hızlı yüzüyorum.
En sonunda, yüzeye ulaşıp bir ok yanus un ortasında yüzüyorum.
Aniden bu okyanus bir huzur ve barış mekânına dönüşüyor. Bu
okyanusu seviyorum ve onun üzerinde sonsuza kadar bu şekilde
yüzebilirim. Hiçbir şey tarafından rahatsız edilmiyorum.Beni yüzeyde
tutan suya karşı duyduğum minnettarlıktan başka hiçbir şey
düşünmüyorum. Yüzmeye başlıyorum. Sahili görünceye kadar
yüzüyorum. Karanın, bu gizem/i su kütlesinin her yanını sardığınıve
büyük bir gölde yüzmekte olduğumu anlıyorum. Şimdi sahilde ne
olduğunu fark edebiliyorum. Tıpkı bir şehire benziyor.Binaları,araba-
ları ve insanları görebiliyorum. Korku yeniden beni elegeçiriyor.Burası
yaşadığım şehir, bunlar benim arkadaşlarım, benim akrabalarım.
Onlara geri dönmek istemiyorum. Yumuşak, akışkan sudan başka
hiçbir şey algılamak istemiyorum. Korkumun arasında, yumuşak,
kadınsı bir ses kulağıma ulaşıyor. "Sakin ol. Şimdi seninle
konuşacağım. ” Bu, Umay'ın sesi. Hangi dilde konuştuğunu
bilmiyorum ama söylediklerini tümüyle anlıyorum.
"Şu anda kendi içsel boşluğunda, Ruh Gölünün bulunduğu
mekândasın. Buradaki ilk bilinçli zamanını yaşıyorsun.Buiçsel boşluk
hepimizin içinde var ama yaşamları boyunca insanların çoğunun
içinde, bu boştuk gittikçe küçülür. Yaşama atıldığımızda,çevremizdeki
dünya bu içsel boşluğu, Ruh Gölünü doldurup onu öldürmeyeçalışır.
İnsanların çoğu onu tümüyle yitirirler, içsel boşluklarıyabancıaskerler
tarafından işgal edilir ve sonunda da öldürülür.

87
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

“Şimdi, kendi içindeki bu boşluğu deneyimledin. Artık onubiliyorsun.


Bundan böyle çevrendeki dünyadan korkmana gerek yok. İçsel
boşluğun kendinden başka hiçbir şeyle dol mayacak çünküşuanonu
deneyimledin, artık onun duygusunu ve titreşimini biliyorsun. Onu
keşfetmeyi sürdüreceksin. Bir süre sonra burada yaşayançok önemli
bir içsel Varlığın bulunduğunu da öğreneceksin. Bu Ruhsal Varlık ile
tanışıp onu anlaman gerekecek. Hazır olduğundabunubaşarabilmen
İçin sana yardımcı olacağım. "
Umay'ın sesi son derece gevşetici. O konuşmayı sürdürürken
ağzından çıkan her kelimeye takılı kalıyorum. "Sana söylediğim bu
ikinci şey, söyleyebileceğim en büyük sırdı. Fiziksel yaşamımızı
yaşarken iki şeyi başarma görevimiz var. Bunlardan birincisi içinde
yaşadığımız gerçekliği kurup sağlamlaştırmak. İkincisi ise, kendimizi,
bu dışsal gerçeklikte yaşamakta olan kendimizi gerçekleştirmek.
“Her iki görev de eş düzeyde dikkat gerektiriyor. Bunlarınarasındaki
dengeyi kurmak son derece kutsal ve çaba gerektiren bir sanat.
Görevlerimizden birini unuttuğumuz anda diğeri bizi ele geçirir ve
sonsuza dek kölesi yapar, işte bu nedenle pek çok insanın içindeki
içsel Varlığın yuvası olan Ruh Gölü boşalır ve ölür. Bu tür insanlar,
dışsal dünyanın, dikkatlerini yönlendirmeye değer tek şey olduğuna
inanırlar. Er ya da geç yaptıkları hatayı anlayacaklar.
"Senin için temel tehlike bu değil; asıl tehlike yalnızca kendi içsel
varlığını keşfetmeye çalışman. Zaten bu nedenle baş ka insanların
zihinleriyle böylesine ilgileniyorsun. Bu bilgileri kendi ruhunuanlamak
için kullanıyorsun. Kendi gerçekliğini kurmanın ne kadar önemli
olduğunu anlaman gerekiyor. İnan bana, dış dünyaüzerindeçalışman
en az iç dünya üzerinde çalışman kadar seni tatmin etme gücüneve
yeteneğine sahip. Artık çevrendeki sahilden korkma. Gördüğünher
şey senin yansıman; bu nedenle kendi yarattığın şeylerdenkorkman
çok gülünç. Sana yardımcı olacağım. ”
Çevremdeki görüntüler kaybolmaya başlıyor. Görüntüler vefarkındalık
yeniden fiziksel bedenime geri dönüyor ve ken-

8 8
D I . A K N A K I T I D [

dimin yerde yatan bu beden olduğumu anımsıyorum. Uyumak


istiyorum ama Umay elime sütle karıştırılmış bir bardak bitki çayı
tutuşturuyor. Sıcak çaydan yükselen ısıya zor dayanarak bir yudum
alıyor v e hemen uykuya dalıyorum.

Bilin c im e ulaşan bir so n r ak i şey sabah gün eşin in ışığı o ldu.


Uy a n dığım da h alen k ışlık elbiseler im in için de, bat t an iy ey e sar ılm ış
o la r a k , bilm e diğim bir o dada t ek başım a y er de y at m ak t a o lduğumu fark
e t t im . Bir gün ö n ce n eler o lduğun u an ım sam ak için y o ğun bir çaba
h a r c a m a m ge r ek t i. Yaşadığım h er şey t ıp k ı bir r üy a gibiy di ve iki dünya
a r a sın da a sılı k alm ışt ım . Halen y aşadığım a v e ak lım ın başımda olduğuna
ik n a o lm a m için başk a bir in san gö r m e ih t iy acı için dey dim .
Bulun duğum o day ı ev in diğer bö lüm ün den ay ır an in ce duv ar ın a r -
dın da n ge le n ik i er k ek sesi duy uy o r dum am a bu sesler n eler konuştuğunu
a n la y a m a y a c a ğın ı k adar bo ğuk t u. Ay ağa k alk m ak o ldukça garip ti. Ayağa
k a lk t ık t a n so n r a bir sür e bacak lar ım ı salla y ıp beden im i y en i den
k ulla n a bile c e ğim duy gusun a alışm ay a çalışt ım . Çev r ede y üzüm ü
y ık a y a bile c e ğim bir s u, k en dim e bak abileceğim bir a y n a, yanımda hiçbir
m a k y a j m a lz e m esi y o k t u.
Bir gün ö n ce M ar ia’ n ın büy ük bir düşün celilik le y an ım ıza v er diği
e k m e ği v e p e y n ir i an ım sadığım da n e k adar acık m ış o lduğumu laik el tim.
An n a ’ y ı bulup , bir a n ö n ce o n un la v e Nik o lay ile birlikte kahvaltı etmeye
k a r a r v e r dim .
Bir ge c e ö n ce o n un la bir lik t e y at m ış o lduğum için şalım iy ice kırış-
m ışt ı a m a y in e de ben i ısıt t ığı için m em n un dum . Ay ak k abılarını yer ya -
t a ğın ın y a n ın da dur uy o r du. Bir isi büy ü k bir düşün celilik le ayağıma sıcak
t ut a n y ün ç o r ap lar giy di r m işt i.

8 9
8

a t a ğı y a p ıp bo t lar ım ı ay ağım a geçir dim v e gün eşli açık h av ay a


Y ç ık t ım. Hava o kadar tazeydi ki aldığım ilk nef es k en dim i y en iden
h uz ur lu v e m utlu h issetm em i sağladı. M av i gö k y üzü y um uşak bulut t a -
ba k a la r ıyla k ap lıydı, ben i çevreleyen y eşil ağaçlar ın t ep eler in de k uşlar
c ıv ılda şıyo rdu v e uzaktaki dağlar t ıp k ı ço k güzel bir er k ar t p o st al r es -
m in e be n z iy orlar dı. Her şey, h alen dün yanın bir y er lerin de y aşam ın so n
de r e c e uy um için de o lduğu m esajın ı t aşıy o r du. Kader im bu m ek ân lar -
da n bir in i gö r m em i sağladığı İ çin m in n et t ar dım .
İ le r ide k i e v in dış m er div en ler in den bir adam “ M er h aba! ” diy e ses-
le n di.
Dün y a şa dığım den ey im ler in ses t o n um u değişt ir ip değişt irmediğini
a n la m a k iç in bir y an dan k en di sesim i din ley er ek , “ M er h aba! ” dedim .
“ Be n im a dım Vik t o r . ” Adam ak san sız bir Rusça ile k o n uşuyordu; bu
da ba n a o n un da ben im gibi bur ay ı ziy ar et e gelm iş bir y aban cı ol duğunu
sö y lüy o r du. “ Bu ev in sah ibi biz e dün gece bur ada y aşlı bir k a dın ın
k a la c a ğı n ı n e o lur sa o lsun şaşır m am am ız ger ektiğini söylemişti. Yoksa siz
o y a şlı v e k o r k un ç k adın m ısın ız? Hay allah , bu kadar çekici bir komşumuz
o lduğun u bilm iy o r duk . ”
Gülüp , “ Ben im adım Olga” diy e k ar şılık v er dim .

91
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Se s t o n un dak i v e y üzün dek i if adedek i bir şey ler temkinli davranmama


n e de n o luy o r du. Büt ün güzelliğin e k ar şın Sibir y a h alen o lduk ça ıssız bir
bö lge y di. Bur ada ço k az y aban cı o lur du; h ele h ele y aln ız sey a h at eden
k a dın z iy a r e t ç iler dah a da az o lur du. Yan ın da k o cası ya da ai lesi olmayan
y a ln ız bir k a dın h er h an gi bir zar ar gö r ebilir di v e bu n e denle de can sıkıcı,
h a t ta teh like li dur um lardan k orun mak için dik katli olmak gerekm ekteydi.
Ne y se k i p sik iy at r i den ey im ler im ban a bir ço k y ar ar lı y ö n t em k a -
z a n dır m ışt ı. E r k ek h ast alar ın bulun duğu k o ğuşt a çalışan gen ç bir kadın
o la r a k e r k e k ler in ilgisin i, için de r o m an t ik y a da cinsel imalar bulunma yan
do st ç a bir y a k laşım a n asıl dö n üşt ür ebileceğim i ö ğr en m işt im , İ çgüdüsel
o la r a k , bu k a ba gö r ün üşlü, adeleli, er k ek si gülüşüy le, beden sel işlevlerle
ilgili bir k o n un un o n u diğer k o n ular ı sam an alt ı edecek k adar
ut a n dır a c a ğın ı biliy o r dum .
“ Şe y , k o r k a r ım k i h em en bir t uv alet bulm am ger ek iy o r ” dedim .
“ Bur a la r da k ullan abileceğim bir t uv alet v ar m ı?”
E liy le e v in y an ın dak i bir bar ak ay ı işar et e t t i v e ban a h em en y o lu
gö st e r di. Ge r i dö n düğüm de Vik t o r ben i y üzün de ar k adaşça, koruyucu bir
if a de y le be k liy o r du. Ban a y an ın da dur an ar k adaşı İ go r ’ u tanıştırdı. İgor,
Vîk t o r 'un t a m zıddıy dı; in ce, zay ıf v e k esk in y üz h at lar ın a sah ip bir
in sa n dı. Be n i sabah k ah v alt ısın a v e bir lik t e çay içm ey e dav et et t i ler ;
a ç ık ç a sı y e m e k dav et i r eddedem ey eceğim k adar cazip t i.
İ ç e r iy e gir diğim de ben i k ar şılay an t üm üy le f ar k lı gö r üntü karşısın da
şa şk ın lığım ı gizley em edim . E v in , y aşadık lar ı k ısm ı alışt ığım t ar zda,
n o r m a l bir e v gö r ün t üsün dey di. Sıcak v e zev k li bir ortama sahip olan evin
h e r y a n ın da e l y ap ım ı n esn eler v ar dı. M asan ın üzer in de, çiçek n a k ışlı
be y a z bir ö r t ü v ar dı. T am o r t ada büy ük bir bak ır sem av er dur uy o r du.
Küç ük p e n c e r eler i ö r t en t ül p er deler o day a y e t erince güneş ışığı girm esini
sa ğlıy o r du. Ça y bar dak lar ı, esk i Rus t ar zın da ger çek p o r se len den di.
Bur a da k i h e r şey k en dim i y uv am da gibi h isset m em i sağlıy o r du. Bir az
ge v şe y ip r a h a t ladığım ı h isset t im .

92
( t I . ı : A K I U R I T I D I

“ Büt ün bu güzel şey ler i siz ik in iz m i y ap t ın ız? Sizin gibi iki dağcının
büt ün bun la r ı bö y lesin e zar if bir şek ilde bir ar ay a get ir m eler i son derece
şa şır t ıc ı” diy e şak a y ap t ım ,
On la r da, “ Biz e dün ak şam bah sedilen cadı y o k sa sen m isin " dey ip
k a h k a h a la r la güldüler , İ go r , eliy le bir k ö şede dur an dağcılık m alzeme -
le r in in bulun duğu y ığın ı işar et eder ek , “ Aslın da y aln ızca bunlar bize ait”
de di, “ Bu e v i dağlar a y ap acağım ız geziler de k ullan acağım ız bir k am p
o la r a k k ir a ladık . ”
İ k r a m e t t ik ler i çay so n der ece sıcak v e büy ük o lasılık la da olabildi -
ğin c e k o y uy du. Yan ın da da ço k sev diğim o blef iy a bö ğür t len ler in den
y a p ılm ış r e çel v e t ıp k ı k r ak er e ben zey en k üçük sert çörekler vardı. Bir gün
ö n c e y a şa dığım şaşır t ıcı den ey im ler den so n r a bir az gevşeyip şaka laşmak
k e n dim i iy i h isset m em i sağlıy o r du. Bu k adar k ısa bir sür ede bir ar a y a
ge t ir m e m ger ek en bir ço k şey le k ar şı k ar şıy a k aldığımı ve bütün bunları şu
a n da m a n t ık lı bir şek ilde bir ar ay a get ir m ey e çalışm am ın h içbir y ar arı
o lm a y a c a ğın ı biliy o r dum .
Oble f iy a bö ğür t len ler i y aln ızca Sibir y a’ da bulun an bir ağaçta yetişi -
y o r du v e ç o cuk k en duy duğum bir sür ü ef san en in k aynağını oluşturuyor du.
Bu bö ğür t le n ler bir ço cuğun elin dek i k üçücük bir y ar adan k ansere kadar
p e k ç o k h a st alığın t edav isin de m ucizev i bir şek ilde k ullan ılıy o r du v e
ge r ç e k bir v it am in dep o suy du. Bu bö ğür t len ler i ö zellikle kendilerine özgü
be n z e r siz p ar lak k av un içi r en k ler i n eden iy le de ço k sev iy o r d um . Her
so n ba h a r a ilece bu m ey v alar dan t o p lam ak için dağlar a gider dik .
Bu m e y v alar ı t o p lar k en so n der ece dik k at li dav r an ır dık çün k ü son
de r e c e h a ssas o lan dış y üzey i k o lay ca zedel en ip , eller im izdek i h er bir
ç a t la ğın , bu m ey v a n ın k av un içi, t at lı, y ap ış y ap ış suy uy la boyanmasına
n e de n o lur du. Ay r ıca bit k in in dallar ı so n der ece dik en li o lduğu için
t o p la m a sı o k adar da k o lay değildi. Ne zam an bö ğürtlen toplamaya git sek
e lle r im ba t an dik en ler den k an için de k alır dı. Bat an dikenleri çıkar mak ve
bö ğür t le n in eller im i k ap lam ış o lan suy un u eller im den t em izle m ey e
ç a lışm a k a sla un ut am ay acağım bir çabay ı ger ek t ir ir di.

93
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Ke n dim i geçm işin ay r ın t ılar ın dan sıy ır ıp bilincimi bulunduğumuz an’a


ge r i ge t ir ir k en y en i ar k adaşlar ım ın ar alar ın da k o n uşup şak alaş m ak t a
o lduk la r ım f ar k et t im . Z ih n im in k ısa bir sür eliğin e geçm işe yö neldiğini
f a r k e t m e den ban a dağ t ır m an ışlar ı ile İ lgili an ılan ın an lat m a ya devam
e diy o r la r dı. On lar ı din ler k en k en diler in i t üm üy le y ap t ık lar ı sp o r a
a da dık la r ın ı an ladım ; ö y le k i h er h alde ar alar ın da k ısa bir sür e so n r a
t ır m a n ışla ilgili bir k o n uy a dö n üşm ey en p ek az so h bet oluyordu. Kısa bir
sür e iç in de ban a Kaf k as Dağlan ile Or t a Asy a Dağlan ar asın daki küçüklü
büy ük lü f a r k lılık lar la ilgili h em en h er şey i an lat t ılar v e bu zaman içinde
o n la r la bir lik t e y aşadık lar ı büt ün zo r lu an lar ı bir k ez da ha yaşadım. Bana
k e n di y a şa dık lar ın ın ö n em in i v ur gulam ak h ev esiy le ay n ı dağlar da v e
ge ç it le r de ö len diğer dağcı ar k adaşlar ın da n bah set t i ler . Ve t abi ki bütün
bun la r ın y a n ısır a en ço k sev dik ler i Alt ay Dağla r ın dan da bo l bo l sö z
e t t ile r .
Bun un la bir lik t e bu ik i k o n uşk an İ n san ın r ah at lat ıcı sohbetlerine sı -
ğın m ış o lsa m da k en dim i h alen duy gusal o lar ak uzak t a h issediy o r dum.
Be lk i de ba şk a bir zam an o lsa an lat t ık lar ı h ikayelerden çok daha büyük bir
k e y if a la bilir dim am a o an zih n im dur m adan bir gün ö n ce y aşadığım
de n e y im e do ğr u k ay ıp dur uy o r du. Bir lik t e dağlar h akkında çene çalar ken
y a ln ız c a bir k ez dik k at im t üm üy le Belo v o dy a k onusunda anlattıkları şeye
y ö n e ldi. Bu m ek ân ile ilgili bir ço k ef san e duy m uşt um . Bey az su ülk esi
a n la m ın a gelen Belo v o dy a, sö y len t iy e gö r e Alt ay Dağları’nın bilinmedik
bir y e r in de bulun an v e İ çin e y aln ızca seçilm iş bir k aç in san ın girebildiği
giz e m li bir m ek ân . Bazı in san lar Belo v o dy a’ n ın , Hin t v e T ibet
e f sa n e le r in e gö r e bur ada k ut sal in san lar ın dünyayı yönettiklerine inanılan
k ut sa l ülk e Şam bala ile ay n ı y er o lduğun a in an ıy o r lar dı.
Vik t o r , “ Bir sür e ö n ce Dalai L am a ’ n ın bile, Şam ba la’nın Altaylar'da
bir y e r le rde o lduğun a inandığını sö ylediğini biliyor m usun ?” diye so r du.
İ go r , “ Şam bala’ n ın n er ede o lduğun a dair h içbir f ik r im y o k . ” dedi.
“ Am a Be lo v o dy a ’ n ın Alt ay dağlar ın da o lduğun a em in im . Dün y adak i
bir ç o k z ir v ey e t ır m an dım am a başk a h içbir y er de bu kadar beyaz neh irler
gö r m e dim . Bilim adam lar ı büy ük o lasılık la bu r en gin , t o p r ağın ga rip bir
k a r ışım ın dan m ey dan a geldiğim sö y ley ecek ler dir am a n e o lur sa

94
O I , ( i A K N A K 1 T ID I

o lsun be n bun un asıl n eden in in Belo v o dy a o lduğun a in an ıy o r um. Ayrı ca


e ğe r be n dün y ay ı y ö n e t en bir r uh o lsay dım bun u Alt ay lar ’ dan y ap m ak
ist e r dim . E ğer ban a so r ar san ız, bur ası dün y an ın ger i k alan ın ın y ö -
n e t ile bile c e ği t ek y er . ”
Vik t o r bun a k en di düşün celer in i ek ledi: “ Biliy o r sun uz, Alt aylar bo -
y un c a y e r y üzey in de açılm ış İ n an ılm az büy ük lük t ek i çat lak lar v ar v e
bun la r m ily o n lar ca y ıllık k at m an lar ı bar ın dır ıyorlar. Bazıları, yeraltından
ge le n r a dy a sy o n un bu çat lak lar dan at m o sf ere karıştığını ve Altaylar'ı tıpkı
bir şe m siy e gibi ö r t t üğün ü sö y lüy o r . Belk i de Alt ay lar bu n e den le
dün y a n ın ger i k ala n ın dan bu der ece f ar k lıdır v e bizim gibi eski materyalist
L e n in ist le r in bile bur ada m ucizeler in o labileceğin e in an mamızın nedeni
budur . ”
“ Ba n a bu gizem li ülk eden bir az dah a bah sedebilir m isin iz?" diy e
so r dum . Vik t o r ’ un an lat t ık lar ı ben i ço k et k ilem işt i.
Ye n ide n İ go r k o n uşt u: “ Bu k o n uda k im se f azla bir şey bilmiyor. Burada
y a şa y a n y e r li h alk ın , bu k ay ıp ülk eden gelen gizem li r ah ip ler v e
k a r şıla şt ık t an r uh sal v ar lık lar ile ilgili o lar ak an lat t ık lar ı bazı esk i
Hik â y e le r v ar . Biz bu t ür r ah ip ler le y a da varlıklarla hiç karşılaşmadık ama
in a n ba n a bu m üm k ün . ”
Nik o la y ile y ap t ığım ız k o n uşm ay ı an ım say ar ak , “ Bur ada y aşay an
in sa n la r k e n diler in i şam an o lar ak m ı adl an dır ıy o r lar ?” diy e so r dum .
“ Biz Alt ay lar ’ da y aşay an in san lar dan h iç böyle bir şey duymadık. Bunu
o n la r a k e n din so r m alısın . Şam an lar ın h âlâ v ar o lduk lar ın ı sanmıyorum.
Am a k im bilir belk i de v ar dır lar . ” Şam an lar ın Vik t o r ’ un ilgisin i h iç
ç e k m e diği belliy di, bu n eden le de h em en başk a bir k o n uy a geçt i.
İ go r , “ Bu k o n uy la ilgili dah a f azla bir şey ler ö ğr en m ek İ st iy o r san
bur a la r da bir y er de bu k o n uy la ilgili bir k it ap o lacak t ı. E v in sahibi oku-
m a m İ ç in ban a v er m işt i, ” diy er ek , üzer in de büy ük h ar f ler le Belovodya
y a z a n o n beş say f alık bir k it ap çık uzat t ı.
On la r k o n uşm ay a dev am eder ler k en , k it ap çığı açıp okumaya başla dım.

95
( , l : . M B L i R E G İ R İ Ş

987 yılında, Kiev’de yaşayan Büyük Dük Kızıl Güneş Vladimir,kendi


ülkesi Rusya için bir din arıyordu. Her biri değerli armağanlar taşıyan
altı elçiyi dünyanın birbirinden farklı uzak köşelerineyolladı.Görevleri,
bu ülkelerin inanışlarını öğrenip bunları, Kızıl Güneş içlerindeneniyi
olanı seçebilsin diye beraberlerinde getirmekti,
Kısa bir süre sonra Dük'ü gezgin bir kutsal adam ziyaret etti.Büyük
Dük bu kutsal insana aylardır her gece gördüğü rüyayı anlattı.
Rüyasında yaşlı bir adam kendisiyle konuşuyor, yedinci bir elçiyi daha
araştırma için göndermesi gerektiğini söylüyor ama bu elçiyi nereye
göndereceğinden bahsetmiyordu. Bu nedenle Büyük Dük, kutsal
adamdan gidip yedi gün içinde yedinci elçiyi nereye göndereceğini
bulmasını istedi. Kutsal adam oruç tutup derin bir meditasyonadaldı.
Yedinci gün, Yunanistan 'da ziyaret ettiği son tapınağın rahibi me-
ditasyonu sırasında karşısına çıktı ve kutsal adamaDoğudaki sonsuz
bilgelik ve güzellik ülkesi olan Belovodya'yı anımsattı. Bu ülkeyi
yalnızca davet edilenler -yalnızca birkaç seçilmiş İnsan- bulupziyaret
edebilirdi.
Kutsal adam, bunları Büyük Dük’e anlattı. Büyük Dük çok
heyecanlanıp hemen bu kutsal adam Sergeyi gizemli ülkeyi bulmak
üzere Doğu’ya araştırma gezisine yollamaya karar verdi. Sergey'in
yanına, kendine yardımcı olması için attı soylu aileden altı adam,
bunun yanısıra birçok hizmetçi ve taşıyıcı verdi. Bu geziye çıkan
insanların toplam sayısı 333 kişiydi. Kendilerine üç yıl içinde
öğrendikleri bilgilerle geri gelmeleri söylendi.
ilk yıl, Büyük Dük'ün sarayına büyük bir sevinç veumutarasındabirçok
haberci geldi. İkinci yıl kimseden haber alınmadı. Üçüncü yılda da
hiçbir haber yoktu. Araştırma gezisinden hiçbir haber alınmadanoniki
yıl geçti, ilk başlarda insanlar gözleriyle ufuğu tarayıp büyük bir
hevesle gelecek olan haberleri beklediler.Ardındanaraştırmagezisine
çıkanların başlarına çok kötü bir şeyler geldiğine inanıp onları
beklemeyi bıraktılar. Birçok insan, araştırmaya gidenler için duaetti ve
Belovodya'yı araştırmaya giriştikleri için piş

se
o I <; A K N ,\ R 1 T [ D 1

man oldu. Aradan yirmi sekiz yıl geçtikten sonra insanlar araştırma
gezisi yapıldığını bile unutmaya başladılar. Böylece zamanher şeyin
üzerini örttü.
Kırk dokuz yıl sonra nihayet yaşlı bir adam İstanbul'dan Ki ev'egeldi.
Hayatının sonuna geldiğini anlayan yaşlı adam sırrınıanlatmayakarar
verdi. Ancak bu sır, kutsal bir bilgi olduğu içinyalnızcaağızdankulağa,
bir rahipten diğerine aktarılabilirdi. Yaşlı rahip bir gün,doğruzaman
geldiğinde bu sırrın bütün insanlar İçin bir takıntıya dönüşeceğini
söyledi. O zaman geldiğinde ise yeni bir çağ başlayacaktı.
Bunun üzerine şunları anlattı; “Ben, kırk dokuz yıl önce Belovodya’yı
bulmak için Büyük Dük Kızıl Güneş Vladimir tarafındanyollananrahip
Sergey'im. Yolculuğumuzun ilk yılı güvenli ve rahattı.Birçok ülkeveiki
deniz aştık, ikinci yıl çöle geldik v e yol almamız çok zorlaştı.Birçok
insan ve hayvan kaybettik. Yollar aşılamayacak kadar zordu.
Sorularımıza yanıt bulamadık ve yolculuktaki insanlar gittikçedahada
rahatsızlanmaya başladılar.
“Yolumuza devam ettikçe daha fazla sayıda insan ve hayvan
iskeletinden başka bir şey bulamıyorduk. En sonunda her yerin
kemiklerle kaplı olduğu bir yere ulaştık, insanlar devam etmeyi
reddediyordu. Bunun üzerine yalnızca iki ki şinin benimlebirlikteyola
devam etmesine diğerlerinin ise geriye dönmelerine karar verdik.
Üçüncü yılın sonunda iki yol arkadaşım hastal andılar ve
bulunduğumuz yolun yakınındaki bir köyde kalmak zorunda kaldılar,
"Yoluma tek başıma devam ederken yolumun üzerinde karşılaştığım
bazı köylerden aldığım rehberler, zaman zaman köylerine uğrayan
bazı gezginlerin gizemli bir ülkeyi aradıklarından bahsettiler.Bazıları
bu yeri Kapalı Ülke olarak adlandırıyordu. Bazıları ise Beyaz Sular
Ülkesi, Yüksek Dağlar Ülkesi, Işıktı Ruhlar Ülkesi, CanlıAteş Ülkesi
ya da Yaşayan Tanrılar Ülkesi olarak adlandırıyorlardı. Belovodya
söylentisi gerçekten de her yana yayılmıştı.
“Sonunda, rehberlerimden bir tanesi bulunduğumuz noktadangizemli
ülkeye üç günde varıldığını söyledi; ancak beni

97
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

yalnızca bu ülkenin sınırına kadar götürebilecekti. Bundan sonra


yoluma yalnız devam etmem gerekiyordu çünkürehberimeğer gizemli
ülkenin topraklarına adım atarsa öleceğine inanıyordu.Bununüzerine
yolumuza devam ettik. "Aşmaya çalıştığımız dağın zirvesinegidenyol
o kadar dardı ki tek sıra halinde yürüyorduk. Her yanımızızirveleri kar-
larla kaplı tepeler sarmıştı. Üçüncü geceden sonra rehberim yolun
bundan sonrasına tek başıma devam etmem gerekti ğini söyledi.
Dağın zirvesine doğru olan yol üzerinde yapacağım yürüyüşteüç ile
yedi gün içinde eğer seçilmiş bir insansam bu ülkenininsanlarıbana
görünecekti. Eğer seçilmiş bir insan değilsem, başıma gelecekleri
öğrenmek bile istemeyeceğimi söyledi. Ardından beni tek başıma
bırakıp geriye döndü. Arkasından, dağdan aşağıya doğru uzaklaş-
masını izledim.
“Doğan güneş, dağların tepelerini sanki buralarda dev birer ateş
yanıyormuş gibi görününceye dek aydınlattı. Görünürdeki tek insan
bendim. Bu kadar uzun bir yolculuktan sonra beni buraya getiren
Tanrımla birlikteydim. Tüm varlığımı tarif edemeyeceğim, doğaüstü,
inanılmaz bir sevinç kapladı. Bir ruh tarafından kucakl andığımı
biliyordum. Yere yüzükoyun uzanıp taşlı toprağı öptüm; yüreğim ve
aklım, gösterdiği lütuf için sessizce Tanrıya şükrediyordu.Ardından
kalkıp yoluma devam etmeye başladım.
“Kısa bir süre sonra karşıma bir yol ayrımı çıktı. Her iki yol da dağın
zirvesine gidiyor gibi görünüyordu. Ben soldak ini, parlayan güneşe
doğru uzananını seçtim. Dualar edip ilahi ler söyleyerek yolumu
sürdürdüm, ilk gün karşıma iki yol ayrımı daha çıktı, ilk yol Ayrımında
yollarda bir tanesi kıvrılıp duran bir yılan tarafından tutulmuştu,bunun
üzerine diğer yolu seçtim, İkincisinde ise yollardanbir tanesi üç büyük
kayayla kapanmıştı ben de açık olan yoldan devam ettim. İkinci gün,
yalnızca bir yol ayrımıyla karşılaştım. Ama bu kez yol üçeayrılıyordu.
Yollardan birinin üzerinde bir kelebek uçuyordu bu nedenlebuyolu
seçtim, öğlene doğru dağların arasındaki bir göle ulaştım.

98
u I . C A K N * R I T I D 1

“Üçüncü gün, güneş ışıklan beyaz, karlarla kaplı dağlan aydınlatıyor


onları tıpkı alev gibi kavrıyordu. Bu görüntünün güzelliğiyle içim
huşuyla doldu. Oturup uzun uzun bu görüntüyü izledim. Bu görüntü
benim bir parçam oldu. Ruhum dağları saran alevlerekatıldıvealevler
canlandı. Alevlerin üstlerine doğru inanılmaz güzelliktedönerek dans
eden beyaz görüntüler vardı. Ardından güneş dağların arkasınageçti
ve bu büyüleyici görüntü kayboldu.
“Üçüncü gün karşıma üç yol ayrımı çıktı. Yollardan bir tanesinin
yanında, inanılmaz güzellikte, beyaz köpüklerin küçük çakıl taşlarıve
yosunlar üzerinde dans edercesine aktığı zümrüt yeşili bir derevardı.
Hemen yanında dere akan yolu seçtim.
“Öğlene doğru bir sonraki yol ayrımına vardım. Yol burada üçe
ayrılıyordu. Yollardan bir tanesi tıpkı yolu koruyan devasabir putgibi
biçim almış bir tepenin yanından devam edi yordu. Düşünmedenbu
yolu seçtim. Yine aynı şekilde üçe ayrılan bir sonraki yol ayrımında
güneşin en çok aydınlattığı yolu seçtim.
"Üçüncü günün sonunda ortalığı karanlık kaplarken garip sesler
duydum. Kısa bir süre sonra bir tepenin yanında güneşin son
ışıklarıyla aydınlanan bir kulübe gördüm. Hava tümüyle kararmadan
önce bu küçük kulübeye vardım. Bu alçakgönüllü kulübeyegirdimve
huzur içinde uyudum.
“Sabah birtakım seslerle uyandım. Karşımda iki adam,bilmediğimbir
dilde konuşuyorlardı. Garip bir şekilde, ruhumunderinliklerindeonların
söylediklerini anlıyordum ve aynı şekilde onlar dabenimsöylediklerimi
anlıyorlardı. Bana yiyecek isteyip istemediğimi sordular.
" Onlara, ‘Evet, ama yalnızca ruhum için gıdaya ihtiyacım var.' dedim.
“Onlarla birlikte, bir süre boyunca kaldığım bir köye geldim.Burada
bana birçok şey anlatıldı ve yapmam gereken birtakımgörevler verildi.
Kendimi tümüyle memnun olmuş hissettim. Ardından bir günyanıma
gelip yolculuğuma devam etmem gerektiğini söylediler.

99
I , I . M 1 E R E G İ R İ Ş

“Bir sonraki mekâna ulaştığımda burada beni tıpkı uzun süredir


görmedikleri bir akrabaları gibi karşıladılar ve yinezamanıgeldiğinde
yolculuğuma devam etmem gerekti. “Günler geçtikçe zaman
duygumu tümüyle yitirdim çünkü onu düşünmemi gerektirecek bir
durumla karşı karşıya kalmıyordum. Her yeni gün karşıma yeni,
inanılmaz derecede bilgelikle dolu ve benim için harikulade bir şey
çıkıyordu. Zaman, adeta içinde inanılmaz derecedegüzel mucizelerle
dolu bir rüya gibi geçiyordu. Sonunda bürgün banaartık geriyedönme
zamanımın geldiğini söylediler ve ben de bana söyleneni yapıpgeri
döndüm.
“Artık bu dünyadan ayrılmak üzereyim ve size anlatabileceklerimi
anlatacağım. Birçok şeyi ne yazık ki size anlatamayacağımı çünkü
gördüğüm ve işittiğim her şeyi sizin insan zihninizin kabul
edemeyeceğini biliyorum.
“Belovodya ülkesi bir hayal değil. Orası gerçektendevar.Burayafarklı
toplumların insanları tarafından farklı farklı adlar veriliyor.Buülkede
Yüce Kutsat Varlıklar, Yüksek Dünyanın kurucuları yaşıyor. Hep
birlikte, durup dinlenmeden, göksel Işık Güçlerini kullanarak
dünyadaki bütün insanlara yardım etmeye ve onları yönlendirmeye
çalışıyorlar. Onların krallığı, içinde inanılmaz güzellikte alevler,
cezbedici gizemler, neşe, ışık, sevgi, esin, refah ve hayal bile
edilemeyecek bir yücelik barındıran Sat Ruh krallığı,
“Her yüzyılda bütün dünyadan yalnızca yedi insanın bu ül keye
girmesine izin veriliyor. Bu insanlardan altısı, tıpkıbenimyaptığımgibi,
kutsal bilgilerle geri dönüyor, bir tanesi ise orada kalıyor.
“Belovodya ‘da insanlar istedikleri kadar uzun yaşayabiliyorlar.Bu
krallığa adım atan herkes için zaman duruyor. Dış dünyada olanher
şeyi görüp duyabiliyorlar. Belovodya ‘da yaşayanlar içinhiçbir şeygizli
değil.
“Ruhum güçlendikçe, bedenimin dışına çıkmama, farklı kentleri
görmeme, istediğim her şeyi duyup görmeme izin verildi.Ülkeminve
İnsanlarımın kaderlerini öğrendim. Bizim için büyük bir gelecek var.”

1 0 0
Dİ (¡A K N A R 1 T [ D I

Bu ga r ip a m a ay n ı zam an da da ilgin ç bir şek ilde in an dır ıcı o lan


Hik â y e y e h a y r an o lm uş bir şek ilde k i t ap çığın say f alarını yavaş yavaş çe-
v ir dim . Kit a p çığın so n un da, bu m et in in 1 8 9 3 y ılın da, bir manastırda ölen
r a h ibin a ğz ın dan çık an lar dan bir e bir k alem e al ın dığın a dair bir n o t
bulun uy o r du. Bu Hik ây e n in , Büy ük Dük ’ ün 9 8 7 y ılın da ilk elçiy i
gö n de r m e sin den , Hik ây e n in k alem e al ın dığı 1 8 9 3 y ılın a k adar kulaktan
k ula ğa a k t a r ılm ış o lm ası ben i ço k şaşır t m ışt ı.
Ka le m e a lın m asın dan so n r a üzer in den y üzy ıl geçen bir k itabı elim de
t ut uy o r o lm a k gar ip bir şek ilde h ey ecan lan m am a n eden o lm uşt u.
Kit a p ç ığın a r k asın ı çev ir ip bak t ığım da n e y azar n e de y ay ın cı adın a
r a st la y a m a dım . Bu k o n uda y en i ar k adaşlar ım a so r ular so rdum ama on lar
da ba n a p e k bir şey sö y ley em ediler .
Vik t o r , “ Bur adak i bilgiler e ek ley ebileceğim bir t ek şey v ar . ” dedi.
“ P r o f e sy o n e l f o t o ğr af çı o lan bir ar k ada şın ı bir zam an lar bu bölgeye fo-
t o ğr a f ç e k m e k için gelm işt i. Alt ay lar ’ dan o k adar et k ilen di k i sonunda
bur a y a y e r le şm ey e k ar ar v er di. Ken disi Belo v o dy a ’ n ın bur ada olduğuna
in a n ıy o r du v e bu k o n uda bir sür ü k ur am lar ı vardı. Ye r y üzey in de, İ çinde
y a ln ız c a buz t abak ala r ı bulun an büy ük , k ay alık çat lak lar a r astlamış. Bu
ç a t la k la r ın üz er in e gün eş v ur duğun da alev ler in gö r ülebilir hale geldiği ni,
sö y lüy o r du. Bu gö r ün t üler ö y lesin e b en zer sizm iş k i bu bö lgen in Be -
lo v o dy a 'n ın bulun duğu y er o lduğun a k esin bir in an ç duy uy o r du. ”
Vik t o r sa a t in e bak t ığın da n er edey se ö ğle olduğunu farkettim. Zama nın
n a sıl bu k a da r h ızlı geçt iğin e şaşır ar ak An n a v e Nik o lay ’ ı bulm am
ge r e k t iğin i düşün düm . Çabucak t eşek k ür edip v edalaşt ım ve bir gün ön ce
An n a ’ n ın git t iği ev i bulm ak için dışar ı dak i gün eşli h av ay a çık t ım .

101
9

ö y ün t ek yolu, gözüm e dün gece gö rün düğün den daha gerçek gö r ü -


K n üy o r du. Bu y olun üzerinde iler lerken gece yaşadık lar ım ı an ım sa -
dım v e Um a y ’ın varlığım yakınlar ım da bir y erle rde hisset t im . Şu an bü -
t ün y a şa dıklarımı bir rüy a o larak düşün m ek dah a k olay geliyo r du. Sabah
k a lk tığımda için de bulun duğum r uh h alinde Umay ile ilgili h er h an gi bir
duy gu y o k t u. Hatta on un bu k ö y de o lduğun u h ay al bile edem iy o r dum .
Bir gün ö n ce y aşadığım den ey im le ilgili o lar ak bir t ek konu beni ya-
şa dığım diğe r büt ün şey ler den dah a f azla ilgilen dir iy o r du. Gö r düğüm
h a y a lle r f a r k lı p sik iy at r ik y ö n t em ler le açıklanabilirdi ama ahşaba oyulmuş
o la n ba lığın a ğacın için de y üzm ey e başlam asını, ardından da Umay’ın, onu
c a n la n dır m a sı v e h ast alık la bir lik t e y üzüp git m esi için k en dine yardım
e t t iğim i sö y ley ip t eşek k ür et m esin i m an t ık lı bir şek ilde n asıl
a ç ık la y a bile c eğim i bilem iy o r dum . T ah t an ın içindeki balıkların yüzdüğünü
gö r düğüm ü n a sıl bilebilm işt i? Bu y aln ızca bir r ast lan t ı m ıy dı? Bun un
dışın da h e r şey e m an t ık lı bir açık lam a bulabiliy o r dum am a bu o lay
m a n t ık lı a ç ık lam a y ap abilm e y et en eğim i t üm üy le y o k ediy o r du.
Bu so r u, bu k o n uda o r t ay a at abileceğim t üm düşün celer için yıkıcı bir
e t k iy e sa h ip t i. Z ih n im i sak in leşt ir ebilm ek için , An n a’ y ı bıraktığım eve
do ğr u ile r le r k en y aln ızca adım lar ım ın üzer in de y o ğun laşt ım . An n a ve
Nik o la y ’ ı y e n iden gö r m em in düşün celer im le duy gular ım ı y en iden

1 03
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

bir düz e n e so k m am a v e bu gar ip bilm ecen in an laşılm ası güç p ar çala rım
bir a r a y a ge t ir m em e y ar dım cı o lacağın ı um uy o r dum .
E v in k a p ısın a çek in er ek y ak laşıp , k ap ıy ı v ur dum. Her seferinde bi raz
da h a güç lü v ur uy o r dum . İ çer iden n e bir y an ıt n e de kapıya doğru yaklaşan
bir a y a k se si duy uluy o r du. So n un da k ap ıy ı it t im v e içeri gir dim. Pencere
k e p e n k le r i sık ı sık ı k ap alı o l duğu için ev in içi k aranlıktı. İlk başta bir şey
gö r e m e dim v e ev de k im sen in o lm adığın ı düşün düm . Gö zler im içerideki
k a r a n lığa a lışm ay a başlar k en gir diğim o dadak i eş y alar ı da belli belirsiz
gö r m e y e başladım .
An n a ’ y ı ar ay ar ak bir in ci o dadan İ k in cisin e geçt i m . Halen ortalıkta
k im se y i gö r em iy o r dum . Belk i de An n a ile Nik o lay 'ın da ben i ar amaya
ç ık t ık la r ım v e bir bir im izi bu n eden le bulam adığım ızı düşündüm. Ak lım o
k a da r k a r ışık t ı k i bir bir im ize r ast lam am am ızın o lanaksız olduğunu çünkü
h e r ik im izin de k ö y ün t ek y o lun dan geçm em iz ger ek t iğin i
düşün e m iy o r dum .
Sa ğ t a r a f t an gelen h af if bir ses o y ö n e dö n m em e n eden o ldu. Çılgın
gibi duv a r da elek t r ik düğm esin i ar an dım v e so n un da düğm ey i bulup ışığı
a ç t ığım da . An n a’ n ın asla un ut am ay acağın ı gö r ün t üsüy le k ar şı k arşı ya
k a ldım . Be den i güçsüz bir şek ilde duv ar a day alı dur uy o r du. T üm üy le
h a r e k e t siz di v e ben im v ar lığım ın f ar k ın da o lduğun a dair h içbir işaret te
bulun m uy o r du. E ller i k alın siy ah bir ip le duv ar dak i ik i m et al h alk ay a
ba ğla n m ışt ı. Üzer in de y aln ızca iç çam aşır lar ıy la y an o t ur ur h alde, başı
gö ğsün e düşm üş dur uy o r du. Açık dur an eller in de k üçük k esik ler v e ku-
r um uş k a n o lduğun u gö r düm . Bir an do st um un ö ldüğün ü düşün düm .
Ko r k uy la, “ An n a! ” diy e bağır dım . Haf if çe h ar ek et et t i v e ağzından
z a y ıf bir h o m ur t u çık t ı. Duy gular ı m ı belli et m em ey e çalışar ak y anına
ç ö m e le r e k o m uzlar ım k av r adım . Yav aşça gö zler in i açıp ban a bak t ı.
Gö z le r in in alt ın dak i çir k in m o r luk lar y aşlı v e bit k in görünmesine ne den
o luy o r du.
Yo r gun , zay ıf bir sesle, “ Ban a y ar dım et , Olga. ” dedi.
İ lk şa şk ın lığım ı üzer im den at t ık t an so n r a eller in i bağlayan ipi bir an
ö n c e ç ö züp arkadaşım ı k ur t ar m ay a çalışt ım . An n a'y a n eler o lduğun u

1 04
M 1 .t ı A K N A l< I T I D [

so r m a y a k o r k t uğum için zih n im i y aln ızca eller in dek i ipi çözmeye yön -
le n dir iy o r dum . E ller in i ip ler den k ur t ar m ay ı başardıktan sonra onu odanın
k a r şı k ö şe sin de bulun an büy ük k an ep ey e y at ır dım . So n un da k o r k u v e
e n dişe üz e r im dek i et k isin i gö st er di v e başın a gelen ler i asla olmamış gibi
k a bul e de m ey eceğin i düşün er ek ağlam ay a başladığım ı f ar k et t im .
Hıç k ır ık lar ı m ı duy an An n a, “ L üt f en ağlam ay ı bır ak . ” dedi. “Başıma
k ö t ü bir şe y gelm edi Olga. Yaln ızca bir az uy k usuz k aldım , o k adar . ”
Bir sa n daly en in üzer in e k o n m uş o lan elbiseler in e uzan m ay a çalıştı.
E lbise le r in i giy m esin e y ar dım cı o ldum . Z ih n i h alen şu an da değildi v e
be de n i y a v aş y av aş t o p ar lan ıy o r du.
“ Do ğr u, An n a”, diy e y an ıt v er dim . “ İ y i uy uy am adığ ım için ellerini
duv a r da k i m et al h alk alar a bağladın . Ar dın dan h âlâ uy uy amadığın için de
bir bıç a k la eller in i k est in . Halin e bir bak ! ”
Duy gusal p at lay ışın ı k en dim i dah a iy i h isset m em i sağlam ıştı. Anna
güc ün ü y e n iden k azan ıy o r gibi gö r ün üy o r du. Ar t ık beden in i daha ko lay
h a r e k e t e t t ir ebiliy o r du v e az da o lsa esk i haline benzemeye başla mıştı. Onu
dik k a t le in celedik t en so n r a ger çek t en de başın a k ö t ü bir şey gelmemiş
o lduğun u a n lay ıp bir az r ah at ladım .
“ Am a Olga, bun u y ap m ak ben im k ar ar ı m dı. T anı olarak neler olacağını
bilm iy o r dum am a U m ay ban a bun un zo r o labileceğin i sö y ledi.
Ha st a lığım dan k ur t ulm am için bir az acı çek m ey e k at lan ıp k azan am a -
y a c a ğım ı so r du v e ben de bun u k abul e t t im . Bu n eden le, büt ün bun lar
be n im k a r a r ı m dı. M er ak et m e, iy ileşeceğim . Yaln ızca biraz dinlenmeme
iz in v e r . ” Sesi y en iden zay ıf ladı.
So n un da der in bir İ ç çek işt en so n r a bir gece ö n ce o lanları anlatma ya
ba şla dı. Dün gece y an ım dan ay r ıldık t an so n r a Nik o lay onu bu eve getirip,
Um a y ’ ı be k lem esin i sö y lem iş v e ar dın dan git m iş. Uzun bir süre Umay’ı
be k le m iş a m a n ey se k i ilgin ç bir r o m an bulup bu sür ede bi r az k it ap
o k um uş. So n un da Um ay gelm iş v e h em en t edav iy e başlam ış.
“ Um a y an y ap t ığı ilk şey , san a bir dak i k a önce de söylediğim gibi, bana
bir a z a c ı ç ek m ey e h azır o lup o lm adığım ı so r m ak o ldu v e ben de ev et
y a n ıt ın ı v e r dim . ”

105
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Ak lım k ar ışm ış bir şek ilde, “ Bir dak ik a, An n a, o n u n asıl an layabil-


din ? ” diy e so r dum ,
“ So r usu so n der ece açık t ı v e bu n eden le de o n u an ladım . Ban a acı
ç e k m e y e h azır o lup o lm adığım ı so r du ben de ev et dedim . Bu kadar yo lu,
se n i de y a n ım a alıp , y aln ızca bir az r ah at sız lık duyacağım diye iyileşmeden
ge r i dö n m e k için gelm edim . ”
So r um u an lam adığın ı f ar k et t im . “ Hay ır , sö y lemek istediğim bu değil,
An n a . On un dilin i n asıl an ladın ?”
“ Ne de m ek ist iy o r sun , Olga?” So r um o n a ço k an lam sız gelm iş gibi
k a şla r ın ı ç a t ıp başın ı ik i y an a salladı. “ E v et , Um ay an k o n uşması biraz
a k sa n lı o la bilir am a Rusçası so n der ece düzgün . ”
An n a ’ n ın ak lı m ı k ar ışık t ı y o k sa Um ay ger çek t en de Rusça konuşa-
biliy o r m uy du? E ğer Rusça biliy o r sa n iy e ben im le k o n uşm am ı şt ı.
An n a , “ Dah a so n r a”, diy er ek k o n uşm asın ı sür dür dü. “ M asanın üze -
r in de dur a n ik i şişey i elin e aldı. San ır ım şişeler in için de v o tka vardı; en
a z ın da n üz er ler in dek i et ik et ler de bö y le y azıy o r du. San k i içler i suy la
do luy m uş gibi bir er dik işt e ik isin i de içiv er di. On ların içinde gerçekten de
v o t k a o lduğun u h ay al bile edem iy o r um çün k ü k im se ik i şişe votka yı bir
dik işt e iç e m ez.
“ Ne y se , şişeler in İ çin de h er n e v ar dıy sa, o n lar ı içt ik t en sonra biraz
sa r h o ş o lm uş gibi gö r ün m ey e başladı. Sen in gö r düğün şu ipleri odanın bir
y e r le r in de n buldu. E lbiseler im i çık ar ıp duv ar ın y ak ın ın da dur m am ı
sö y le di. Ak lım a ben i bağlay acağı h iç gelm iy o rdu. Duvarın yanına yürüyüp
y üz üm ü o n a dö n düğüm de eller im i bağlam ay a başlam ışt ı bile. Her şey o
k a da r h ız lı gelişm ey e başlam ışt ı k i düşün ecek zam an bula m ıy o r dum .
“ Sa n ır ım ilk başt a h er şey i bir t ür f o lk lo r ik o y un o lar ak k abul edi -
y o r dum . Z il zur n a sar h o ş gö r ün m ey e başladığın da ar t ık h içbir so r um u
y a n ıt la m ıy o r du. Ar t ık k o r k m ay a başlam ışt ım . On a bağır ıp ban a y anıt
v e r m e sin i ist edim . On a n e y ap t ığım so r dum . Halen, ne yaparsam yapa yım
h iç bir t e p k i alam ıy o r dum . Yaln ızca, k ısa h ızlı adım lar la o dan ın içinde
dö n e r e k da n s ediy o r du, bir y an dan da m o n o t o n bir sesle şar k ı

1 06
i ) I (i » K N A R I T 1 D 1

sö y lüy o r du. Sar h o ş, çılgın gibi k o r k ut ucuy du v e t üm üy le o n un m erha -


m e t in e k a lm ış dur um day dım .
“ Bö y le sin e um ut suz bir dur um da o lm ak san ır ım h ay at ım bo y un ca
h isse t t iğim en k ö t ü duy guy du. Özgür ir ad em i k aybetmiş olmak çok korku
v e r ic iy di. Ceh en n em in bö y le bir şey o lm ası ger ek t iğin i düşün düm .
“ Ar dın dan Um ay şar k ısın ı so n der ece y ük sek bir sesle sö y lem ey e
ba şla dı. T üm üy le den et im dışı h ar ek et ediy o r , h ar ek et ler in i k en di ira -
de siy le y a p m ıy o r gibiy di. So n un da o n a bağır m ak t an yoruldum ve aslında
o la n şe y le r de k ö t ü bir şey de o lm adığı İ çin korkum biraz azalma ya başladı.
Ya p a c a k la r ın ı bit ir in cey e dek sabır la bek le m ey e k arar ver dim. Ardından
o da da n dışar ı çık t ı v e elin de büy ük , k esk in bir bıçak la geri dön dü. Kendi
dilin de a v a z av az bağır ar ak t eh dit edici bir İ f adeyle üzerime doğru yürüdü
v e e lin de k i bıçağı beden im in çev r esin e, duv ar a sap lam ay a başladı.
“ Ne k a dar k o r k t uğum u t ah m in edebiliy o r m usun , Olga? Hemen orada
ö le c e ğim i san dım . O an h iç k im sen in k en di m i n asıl h isset t iğim i
a n la y a bile ceğin i san m ıy o r um . Ağladım . Dua et t im . E ller im i bağlayan
İ p le r de n k ur t ulm ay a çalışt ım am a y ap abileceğim h içbir şey y oktu. Ar -
dın da n da h a da çıldır dı v e elin dek i bıçak la eller im i k esm ey e başladı.
“ Be de n im den sızan ilk k am gö r düğüm an da k o r k um büyük bir öfkeye
dö n üşt ü. Öf k eden gö züm dö n m üş, Um ay ’ a, av az av az o n u ö ldüreceğimi
h a y k ır ıy o r dun ! . O an ban a bak t ı v e ar dın dan birdenbire eski haline döndü.
Yüz ün de in an ılm az der ecede ağır başlı bir İ f adey le, k en di h ast alığım ı
be de n im in dışın a alın cay a dek dur m ay acağım sö y ledi. Ar dın dan tekrar
e sk i sa r h o ş h alin e dö n dü v e ben i y in e elindeki bıçakla kesmeye devam etti,
“ Ya ln ız ca zih n im i değil, ay n ı zam an da t üm beden im i in an ılmaz bir
n e f r e t duy gusu sar dı. An cak bu k ez n ef r et im Um ay 'a karşı değil, kendimi
bö y le sin e sav un m asız bir dur um da Um ay ‘ ın m er h am etine bıraktığım için
k e n dim e k a r şıy dı. Bu n ef r et im ay ak lar ım ın t aban ın dan yük selip başımın
t e p e sin e y ük seldi. Bö y le bir duy guy la n asıl başa çık aca ğım ı, o n unla ne
y a p a c a ğım ı bilm iy o r dum . Çıl dır acağım ı düşün düm .

1 0 7
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Ar dın da n bir den bir e gır t lağım dan h ay v an i bir ses çık t ı. Kendimi tıpkı bir
h a y v a n gibi h isset t im . Ay n ı zam an da, çığlık la birlikte ağzımdan de vasa bir
y a r a t ık gö r ün t üsün ün de çık t ığın ı gö r düm . So n r a h er şey de ğişti. Sanırım
h e r şe y i de ğiştiren bu çığlık o ldu. O an da n efretim çö zü n üp k aybo luv er di.
“ Um a y da sak in leşm işt i v e y o r gun gö r ün üy o r du. Kar şımdaki koltuğa
o t ur up p ip o sun u t üt t ür m ey e başladı. Ar t ık o n a k ar şı h içbir ö f k e h is -
se t m iy o r dum . Ken dim i ço k y o r gun duy m uy o r dum . Bana da piposundan bir
dum a n v e r m esin i ist edim . P ip o sun u ağzım a t ut t u. T ütün son de rece sertti
v e k o k usu t an ıdığım h er h an gi bir k o k uy a ben zem iy o r du. Hâ lâ bağlıydım
v e ç o k y o r ulm uşt um .
“ Um a y , ‘ Sen i çö zm ey eceğim . ’ dedi. ‘ Çünkü eğer çözersem o za man her
şe y in y a ln ızca bir r üy a o lduğun u düşün ür sün . Bir t an ığa ihti yacın olacak.
Sa n sa ç lı a r k adaşın t an ık o lacak . Ar t ık k en din e acım ay ı bır ak. Kendine
a c ıy a r a k h içbir şey başar am azsın . Ar k adaşın k ısa bir sü r e so n r a burada
o la c a k . Sa n a y ar dım edecek v e o zat en san a acıy acak . ’ “ Bu sö zler i
sö y le dik t e n so n r a bir k ah k ah a at ıp ev den ay r ıldı. Bu lun duğum y er de,
e lle r im ba ğlı bir şek ilde uy k uy a daldım . Ar dın dan sen gelip ben i
uy a n dır dın . Ve gö r düğün gibi Um ay h ak lı çık t ı. Ger çek t en de başım da
a ğla y a r a k üzer in e düşen i ço k iy i y ap t ın . ” A n n a ban a y umuşak bir şekilde
gülüm se y e r ek Hik ây e sin i bit ir di.
An n a k o n uşur k en , büt ün o k o r k ulan y aşay an san k i k endimmişim gibi
h isse t m işt im . An lat t ığı h er şey so n der ece ger çek gö r ün üy o r du. On a
so r ula r so r m ak ist iy o r dum am a dah a f az la k o n uşacak gücü k alm a dığını
gö r düm . Be n de y o r ulm uşt um , bu n eden le uy k uy a dalm adan ön ce ona son
bir so r u so r dum : “ Nik o lay n er ede?”
“ Bilm iy o r um . On u so n o lar ak dün gece, ben i buraya getirirken gör düm.
İ k in iz in bir y er ler de bir lik t e o lduğun uzu düşün üy o r dum . ”
“ Ha y ır , ben de o n u dün den ber i gö r m edim . Ban a bur ay a gelip sen i
be k le y e c e ğin i sö y lem işt i, gelm edi m i? ”
“ Ha y ır . On u gö r düğüm ü h at ır lam ıy o r um . ” Ağzın dan so n sö zcük ler
ç ık a r k e n uy k uy a dalm ışt ı bile.

1 08
O 1. < i A K N A K I T I D I

Sır t ım ı duv ar a day ay ı p bir sür eliğin e gö zler im i k ap adım. Düşünceler


h ız la z ih n im e ak m ay a başladı. Olay lar ın , benim altından kalkama yacağım
k a da r k a r m aşık bir h ale geldiği açık t ı. Geçm işt e de, so n der e ce aşır ı
bir t a k ım o lay lar la k ar şılaşt ığım da bun a ben zer bir duygu için de olmuştum.
Bö y le bir dur um da bilin çalt ın ı e n iy i seçim i y ap m ay a çalışırken bilincim
bun a lıp uy uşm ay a başlar dı. An cak bu k ez için de bu lun duğum
uy uşuk luk t an h içbir düşün ce belir m iy o r du. M an t ık lı bir şe k ilde t ep k i
v e r e m iy o r , ağlam alı m ıy ım , k o şm alı m ıy ım , ç ığlık m ı at m alıyım yoksa
y a ln ız c a t ıp k ı An n a’ n ın y ap t ığı gibi uy umalı mıyım bilemiyordum. Her şey
so n de r e c e h ızlı bir şek ilde o lup bit iv er m işt i.
An n a uy ur k en n e k adar bir sür e bo y un ca o n un y an ın da k aldığım ı
bilm iy o r um am a so n un da çık ıp y en iden I go r ile Vik t o r u gö r m eye karar
v e r dim . Bu adam lar n o r m allik le ar am dak i t ek bağ gibi görünüyor lardı. Bu
in sa n la r o an ben im için düze n in v e dur ağan lığın simgesiydiler. Montumu
o m uz la n m a at ıp ev den ay r ıldım v e h ızlı adım lar la t an ı dık köy yolundan
e v le r in e do ğr u il er lem ey e başladım .
Ka p ıla r ın ı çaldık t an so n r a y an ıt bek lem eden açt ım . Bu köydeki açık
k a p ıla r ge len eğin i h em en un ut uv er m işt im . Kap ı açıldığın da, be n im Bu
şe k ilde iç e r i gir m em den r ah at sız o lduğu h er h alin den belli sert ifadeli bir
k a dın la k a r şılaşt ım .
Ko n uk sev er liğin en k üçük bir izin i bile t aşım ay an y ük sek bir ses to -
n uy la , Rusça o lar ak , " Ne ist iy o r sun uz?" diy e so r du.
Ho m ur dan an k adın a do ğr u iler ler k en , " Vik t o r ile İgor’a birşey sor mak
ist iy o r um . ” dedim .
Ay n ı se r t ses t o n uy la, " Bur ada o isim de h iç k im se y o k . ” diy e yanıt
v e r di.
" Am a o n lar la bu sabah bur ada bir lik t ey dim . ” diy e ısr ar et tim. “Dün
ge c e , be n k en dim de bur ada, ev in diğer t ar af ın da k aldım . Ben i bur ay a
Um a y ge t ir di. ”
Ak lım git t ik çe da h a da k ar ışıy o r du v e bir in in gerçekliği onaylamasına
ih t iy a ç duy uy o r dum . Bu k adın ın , I go r v e Vik t o r ile bir lik t e bur ada

1 09
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

o lduğum u v e o n lar la y aşadığın ı h er şey in ger çek olduğunu onaylaması çok


ö n e m liy di.
Ke lim e ler in i ö n cek in e o r an la dah a da ser t seslen dir m ey e başladı.
“ Bur a da a sla bö y le in san lar o lm a dı. Neden bah set t iğin i an lam ıy o r um
k üç ük h a n ım . ”
“ L üt f e n . Ben i din ley in . Bur ay a No v o sibir sk ’ t en ik i ar kadaşımla bir-
lik t e ge ldik . Biz i bu k ö y e get ir en Alt ay lı bir adamı arıyorum. Adı, Nikolay
v e bur a y a dah a dün bir lik t e geldik . O o lm adan , geldiğim iz k ö y e dö n üş
y o lun u bulam ay ız. L üt f en o n u bulm am a y ar dım cı o lur m usun uz?”
Be n y um uşam asın ı bek ler k en y üzü dah a da sertleşti. Eğer mümkün olsa
h e r h a lde k o n uşur k en sesin i dah a da ser t çık ar ır dı. “ Ben gençken asla bir
a da m la bir lik t e bö y le bir y er e gelm ezdim . Bu senin sorunun. Sana yardımcı
o la c a k he rhangi bir şey bilmiyo r um . Şim di ev im den dı şar ı çık lüt f en . ”
Vik t o r ile I go r ’ u t an ıdığım , h at t a Um ay ile Nik o lay ’ m n er ede o l -
duk la r ın ı da bildiğin e em in dim . Bö y le k üçük bir köyde yaşayıp da or talıkta
o la n la r ı, ö zellik le de in san lar ev in izde sabah a k adar o t ur m uşlar sa,
bilm e m e n iz m üm k ün değildi. Am a ban a k ar şı düşm an ca dav r an ış larının
n e de n in in gen ç, ev len m em iş bir k adın o lar ak , ev len m em iş bir er k ek le
bö y le bir y er de do laşm am o lduğun u biliy o r dum . Ay nı zaman da bana başka
bir şe y sö y lem ey eceğin i de biliy o r dum .
Öf k e iç in de y en iden so k ağa çık t ım . Yo l t üm üy le bo şt u. Ko r k u v e
y a ln ız lık duy gular ın ın alt ın da eziliy o r dum . Dah a da bet er i, çevremde ki
e v le r de in san lar ın ben i izledik ler in i, o lup bit en h er şev i bildiklerini ama
y a r dım e t m ek için h içbir çaba gö st er m ey ecek ler in i h isset m em di.
“ D Ü K K AN ” . Bil ev in çat ısın dak i bu basit y azı dik k at im i çek t i. Bu
c a dde de n y ür ür k en dah a ö n ceden n asıl o lup da bu t abelay ı gö r m ediği mi
m e r a k e t t im . Dük k an a gir diğim de, için de bulun duğum yoğun raha tsızlığın
a r t m a sın da n k o r k m am a k ar ş ın k ap ı açık o lduğu için düşün m e den içer i
gir dim .
Ka sa n ın ar k asın da y aşlı bir Alt ay lı adam o t ur uy o r du. Yar ı uy ur du-
r um da , se sli bir şekilde n efes alıp v erirken başı bir in ip bir k alk ıy o r du.

1 1 0
D I, (i A K N A K I l I D ]

Ko c a m a n gö beğin in çev r esin e k alın bir k em er le t ut t ur duğu, sıcak tutan


ge le n e k se l bir Alt ay k af t an ı giy m işt i. Başın da t avşan derisinden yapıl mış
t ip ik bir Rus şap k ası v ar dı; belli k i bu şap k a so ğuk dük k an da ısın masına
y a r dım c ı o luy o r du. Sin ir li bir ş ek ilde, y em ek için n e alabilece ğim i
so r un c a y a dek f ar k ım a v ar m adığı belliy di. Yiy ecek y a da içecek bir şey
gö r e m iy o r dum ; y aln ızca ço cuk lar için uf ak t ef ek o y un cak lar v e diş
m a c un u, sa bun gibi şey ler v ar dı.
Ada m y av aş y av aş k en din e geler ek ban a bak t ı ve “e kmekle şekerleme
a la bilir sin , ’ ’ dedi. “ Diğer y iy ecek ler in h ep si sat ıldı. Yeni bir şey lerin ne
z a m a n ge le ceğin i bilm iy o r um . ” Ban a bir şey o lm am ış gibi bakıyordu ama
be n , h a k k ım da h er şey i bildiğin i h issediy o r dum . M idem e v e gö ğsüm e
y o ğun bir ger ilim y ay ıl dı.
On do k uzun cu y üzy ılda y aşam ış o lan ün lü bir Rus p sik iy at r ın h a -
y a t la r ın da ilk k ez t r en e bin en in san lar da bulguladığı, için de bulun ulan
dur um a ba ğlı o lar ak o luşan bir r ah at sızlık o lan t r en p ar an oyasını anım -
sa dım . Bu sen dr o m , bilin m ey en dur um lar dan k ay n ak lan an p ek çok pa-
r a n o y a t ür üy le ilgiliy di. Bu p sik o zu y aşam ak ist em ediğim İ çin n e ala -
c a ğım a k a r ar v er m ey e çalışt ım .
Bu ç a ba ben i bir az r ah at lat t ı. Ken dim i dah a f azla gerilime sokma dan
e k m e k le bir az şek er lem e aldım . Cüzdan ım ı v e diğer büt ün ev r ak larımı
M a r ia ’ n ın ev in dek i çan t am da bır ak m ışt ım ama neyse ki ceketimin cebinde
sa t ın a ldık lar ım ı Ödey ecek k adar p ar a buldum . Bu dur um , y o lculuğa bu
k a da r p la n sız v e t edbir siz çık t ığım için k en dim i ap t al gi bi h issetmeme
n e de n o ldu.
E v e dö n düğüm de An n a h âlâ uy uy o r du. Or t alık t a Nik o lay ile ilgili
h iç bir iz y o k t u. Ne zam an v e n er ede k ar şım ıza çık acağım bilem em ek
de n ge m i bo zuy o r du.
Z a m a n duy gum a gar ip bir şey ler o lduğun u f ar k et t im. Sabah yatak tan
k a lk t ık t a n so n r a y aln ızca bir k aç saat geçm iş gibiy di am a dışar ıda hav a
k a r a r m a k üzer ey di. Saat im i bulam ıy o r dum v e dün y an ım da o lup
o lm a dığın ı da an ım sam ıy o r dum . Dah a ö n ce den zam an ın bu şek ilde bü-
z üldüğün ü h iç h isset m em işt im ; bu duy gu ak lım ın dah a da k ar ışm asın a
n e de n o luy o r du.

111
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Be de n îm in üzer in de y o ğun la şar ak k en dim i den geley ebileceğim i ve


da h a t a m h issedebileceğim i düşün düm . An n a'n ın çan t asın a bak t ığımda
iç in de M a r ia’ n ın , dün y iy elim diy e y an ım ıza v er diği p ey n ir le ek m eği
gö r düm . Bu ger çek t en de dün m ü o lm uşt u?
Ke n dim e basit bir y em ek h azır lar k en diğer o d adan An n a’ n ın sesini
duy dum . Bir an gür ült ü y ap ıp o n u uy an dır dığım ı düşün düm ama mut fağa
gir diğin de gö zler im e in an am adım . T üm üy le gen çleşm iş gö r ünüyordu ve
y üz ün de k i m ut luluk if adesi t ıp k ı y en i do ğm uş bir ço cuğun if adesin e
be n z iy o r du. Gülüm sem esi için de bir y er ler den , o dak lan m ış, dengelenmiş
bir bö lge de n geliy o r du v e beden im in an ılm az bir en er ji n in do ldur duğu
be lli o luy o r du.
Yüz ün de can lı bir gülüm sem ey le, “ M er h aba, so n un da ger i dö n düm”
de di.
“ E v e t gö r üy o r um , ” Yüzün ü ilk başt a in an am az gö zler le ar dından da
do st um un t üm üy le k en din e gelm iş o lm asın ın içimde yarattığı rahatla mayla
in c e le dim . Dah ası y ıllar dır gö r ün m ediği k adar sağlık lı v e güzel
gö r ün üy o r du,
“ Olga ! Ken dim i bu k adar h ar ik ulade h isset t iğim e in an am ıy o r um .
Ha y a t ım bo y un ca k en dim i h iç bu k adar güç lü v e sağlıklı hissetmemiştim.
Ge r ç e k t e n de in san ın sağlığın f ar k ın a v ar abilm esi için hastalığı hissettiği
z a m a n la r o lm alı. Sen in şu Um ay , çılgın k o cak ar ın ın t ek i am a san ır ı m
ge r ç e k t e n de m ucizeler y ar at abiliy o r . ”
“ Büt ün bun lar ı duy duğum a ço k sev in dim A nna ama o 'benim' Umay’ım
de ğil. E n a z ın dan n e k adar ben im se o k adar da sen in ; ö zellik le de onunla
y a şa dığım den ey im den bir şey an lam adığım için . . . E ğer bu bir şif a
y ö n t e m iy se o zam an k esin lik le çılgın lık la do lu bir şif a y ö ntemi. Benim
üz e r im de ç alışt ık t an so m a k en dim i delir m iş gibi h isset t im !
“ An n a , şim di n e y ap m am ız ger ek t iği k o n usunda herhangi bir fikrin var
m ı? Nik o la y ’ ın n er ede o lduğun u, n e zam an o r t ay a çık acağım , h atta bir
da h a o r t a y a çık ıp çık m ay acağım bilm iy o r uz. Sen de ar t ık ev e dö n m e
z a m a n ım ız ın geldiğin i düşün m üy o r m usun ? Am a bur adan t ek başı m ıza
n a sıl gide bileceğim izi bilm iy o r uz. Her h an gi bir ö n er in v ar m ı?”

11 2
w I ı; A K N A K I T I D I

“ Bun la r dan h içbir i um ur um da değ işik lik ö n ce bir şey ler y em em ge-
r e k iy o r , a r dın dan san ır ım bir k aç saat dah a uy um ak bana iyi gelecek. Yine
n e r e de y se gece o ldu ö y le değil m i ?’ ’
P e n c e r eden dışar ı bak t ığım da, gün eşin bat ıp , k üçük k ö y ü t üm üy le
ge c e n in sa r dığın ı gö r ün ce şaşır dım . Bir in in ışığı açt ığın ı f ar k ettiğimde
y e n i bir sa r sın t ı y aşadım . E lek t r iği açan ben deği ldim , An n a ’ n ın da aç-
t ığın ı sa n m ıy o r dum . Am a bu gar ip y er de n eden em in o labilir dim k i?
An n a bur ada k alm an ın iy i o lduğun u düşün üy o r o labilirdi ama bu bana
git t ik ç e da h a da zo r gelm ey e başlam ışt ı. Şeh irdeki, hiçbir özelliği olmayan
gr i a p a r t m an dak i k üçük y a t ağım gö züm e ço k dah a güzel gö r ün üy o r du.
An n a ’ n ın sö zler in e zih n im den y an ıt v er dik t en so n r a ona Maria'nın Bize
v e r diği p e y n ir v e ek m ek , ay r ıca dük k ân dan aldığım bir şey ler olduğunu
sö y le dim . Bir şey ler at ışt ır ıp ar dın dan h em en uy um a y a v e sabah o lur
o lm a z bur a dan ay r ılm ay a k ar ar v er dik . Yatağa yatmaya hazırlanırken, “İyi
uy k ula r , An n a’ , dedim . “ Um ar ım sabah uy an dığım da seni yeniden duvara
ba ğlı bulm a m ! ”
Ya n da k i o dada bir y at ak dah a v ar dı. E lbiseler im i çıkarma zahmetine
bile k a t la n m adan k en dim i y at ağa at t ım . Uy k uy a dalm adan ö n cek i son
düşün c e m , h iç k im se so bay ı y ak m am ış o lm asın a ve odada başka bir ısın ma
k a y n a ğı da o lm am asın a k ar şın o dan ın ısısın ın iy i o lduğuy du. Z ih in sel,
f iz ik se l v e duy gusal o lar ak ö y lesin e t ük en m işt im k i bu şaşırtıcı ger çeğe,
Nik o la y ’ ı n , bav ulum un v e diğer eşy alar ım ın n er ede o lduğu k o n u sun da
h iç bir f ik r e sah ip o lm adan bu gar ip ev de uy uy o r o lm ak düşün cesi bile
gö z le r im i k ap ay ıp der in , r ah at bir uy k uy a dalm am a en gel o lam adı.

Bi r denb i r e, yukarıdan aşağıya doğru b edeni me ılık bir dalga


yayılıyor; bilinmeyen bir güçle zaman ve uzamda sürüklendiğimi
hissediyorum. Yapabileceğim bir şey olmamasına karşın kendimi
güvende hissediyorum, bu nedenle de kendimi olmakta olan şeye
tümüyle bırakıyorum. Kendimi yeniden, dün gece Umay ile birlikte
olduğumuz odada yatar halde buluyorum. Nedendir bilinmez amabu
beni hiç şaşırtmıyor. Bedenimi tümüyle hissettiğim amahiçbir yerimi
hareket

1 1 3
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

ettiremediğim, tümüyle yeni bir bilinç durumundayım. Çevremde


birçok ses var ama belirgin değiller, ne olduklarını anlayamıyorum.
Kendi sesim yok.
Başımın tepesinden ayaklarımın tabanına kadar art arda titreşimler
yayılıyor. Bu titreşimler çok hoş olduğu için ona karşı direnmeye
çalışmıyorum. Bilincime yavaş yavaş ritmik bir ses giriyor vegittikçe
yakınlaşıyor. Bu sesin kaynağını bulmak benim için çok önemli.
Olanları sorgulamamaya bunun yerine onların içinde yer almaya
alıştım. Böyle davranmanın benim için son derece güvenli olduğunu
hissediyorum.
Bu ritm çok hoşuma gittiği için onu izliyorum. Ritm yavaş yavaş bazı
görüntüler yaratmaya başlıyor. Bunlar ilk başlarda berrak olmayanve
hızla biçim değiştiren görüntüler ama zamanla içlerinden bir tanesi
güçleniyor ve yoğunlaşıyor. Bu, kehribar bir piramidin görüntüsü,ilk
başta uzakta bir yerlerde ama kısa bir süre sonra hızla yaklaşmaya
başlıyor. Korkutucu bir hızla hareket ediyor ve ne yapacağımı
bilemiyorum.
Önümdeki boşluk sarı renge dönüşüyor. Piramit bir andadevasabir
boyut atıyor ve onun amber duvarlarından içeri süzüldüğümü
hissediyorum. Neler olduğunu anlayabilecek kadar zaman yok.
Amber piramidin içinde yavaşça yukarı doğru süzülüyorum.Bedenim,
sarı koridorlarda uyumlu bir şekilde hareket edi yor. İçindeinsanların,
amberin dışında hiçbir enerjinin bulunmadığısakinbir duygu...Zaman,
burada büzülmüş durumda. Bedenimin içinde serbest kalanvebeni
durmadan yukarı doğru iten bir tür spiral hissediyorum.Zamandabe-
nimle birlikte yukarı doğru yayılıyor. Piramit bir volkanadönüşüyor ve
patlıyor. Ben, uzaklara fırlamama neden olan bu patlamanın tam
merkezindeyim.
Güvenli bir şekilde karanlık bir ormana iniyorum. İçimdeki derinbir
noktada son derece sakinim ve olanları kabul edi yorum. Korku
duymuyorum. Kendimi değişmiş hissediyorum. Kısa bir süre önce
yaşadığım bazı deneyimler ürkütücü olsalar da aslında birer
öğretmendiler. Bunlar, benim

11 4
<> l . e, A K N A K I T I D I

kendimden kopmamı ve daha önceden hiçbir zamanbaşaramadığım


bir şekilde gözlemci olmamı sağladılar.
İlerlemeye devam et!" Bu, Umay‘ın sesi. Onun yakınlarda bir yerlerde
olduğunu bilmek içimi rahatlatıyor. Küçük bir patika görüyor ve bu
patika üzerinde ormanın derinliklerine doğru ilerliyorum. Ormanın
renkleri mavi ve siyah. Çevremi saran ağaçların cinsindenSibirya'da
bir yerlerde olduğumu biliyorum. Bir nehrin,yanılmamaimkanolmayan
kokusunu duyuyorum ve suyun çok uzakta olmadığınıbiliyorum.Sanki
yılların zevkleri ve acıları kalbimde bir arada erimiş gibi bütün
duyularım, son derece keskinleşmiş durumda. Göremediğim
ayaklarımla adımlar atıyorum. Zevkin ve acının karışımıolanbir duygu
hissediyorum. Yerçekiminin bedenim üzerindeki etkisi değişmiş
durumda. Ayaklarımı yere basar şekilde tutmam çaba gerektiriyor.
"İlerlemeye devam et!” Umay'ın sesi daha güçlü v e aceleci geliyor,bu
nedenle patikada yürümeyi sürdürüyorum. Ortalık daha dakararıyor.
Şu an tek yol arkadaşım ağır sessizlik Birdenbiresanki yaşlıbir kadına
dönüşmüşüm gibi hissediyorum ama aynı zamanda da son derece
güçlü bir durumdayım. Patika, ağaçlarla çevrelenmiş küçük bir ateşe
doğru uzanıyor.
Rasgele, boşluğa, “Niçin bu kadar yaşlıyım?” diye soruyorum.Bana
ilerlemeye devam etmemi söyleyen Umay’ın sesindenbaşkabir ses
duymuyorum.
Şimdi üzerimde, uzun, beyaz, uçuşan bir elbise var. Önümdeyanan
ateşe doğru çekiliyormuşum gibi gittikçe daha hızlıilerliyorum.Ateşin
çevresinde birçok insan toplanmış; hepsi de benimle aynı beyaz
elbiseyi giymişler. Bazıları oturuyor, bazıları ayakta duruyor,
bazılarıysa ateşin çevresinde dans ediyor. Gerçekte hiçbirini
tanımasam da yüzleri bana garip bir şekilde tanıdık geliyor. Atlar,
ateşin çevresindeki ağaçlara bağlanmış. Ateşe yaklaşıyorum.
Dansçılar yana çekilip bana yol açıyorlar.
Benim gibi beyaz elbiseler giyinmiş üç kişi ateşin başındaoturuyor.
Başlarında, uçları yere doğru uzanan beyaz kuku-

115
Ç E M B E R E Ç İ R İ Ş

letalar var: Her biri de dört ana yönden üçüne oturmuş durumdalar.
İzlediğim patika beni dördüncü yöne yönlendiri yor. Yanlarına
yaklaştığımda hareket etmiyorlar ama benim farkımda olduklarını
biliyorum. Ateşin çevresindeki dördüncü köşeye sessizce oturuyorum.
Yavaş yavaş çevremizdeki dansın ritmi güçlenmeye başlıyor.
Hiçbirimiz hiçbir şey söylemeden ya da hiçbir harekettebulunmadan
aynı anda kalkıyoruz. Çok önemli bir şey ol mak üzere ve kendimi
olacak şey için serbest bırakıyorum. Yüzümü karşımdaki üç kişiye
dönerek ateşe doğru ilerliyorum. Alevler bedenimi sarıyor amahiçbir
korku ya da acı hissetmiyorum, Aynı anda diğer üçüdebenimlebirlikte
alevlerin içine adım atıyorlar. Bir tanesi başındaki kukuletayıçıkarıyor
ve ilk kez yüzünü görüyorum. Ardından kadının bütün varlığı,
çevremizdeki boşluğu aydınlatıp solumda ve sağımda ayaktaduran
diğer iki kişiyi birbirine bağlayan inanılmaz bir şimşeğe dönüşüyor.
Soluma dönüp yanımda duran insanın yüzüne bakıyorum. Etleri
ortadan kalkıp yalnızca, yaşlı beyaz kemikleri kalıyor.Ardındanşimşek
bir kez daha çakıyor ve sağımdaki insana bakıyorum.Şimşek bedenini
terk ederken, adeta tüm yaşamın enerjisini İçindebarındıranbir demet
harikulade çiçeğe dönüşüyor. Bu çiçeklerin kokusunda onunözünü
hissedebiliyorum.
Şimdi üç görüntü de ateşin içinde birbirlerine birleşip, bulunduğum
boşluğa yöneliyor vebenimle tümüyle birleşiyorlar. Artık ben, ışıkla
birleştirilmiş kemik ve çiçeğim ve yaşlı kadın bedenimgüçlü,genç bir
kız bedenine dönüşüyor.
Bir yerlerden gelen güçlü bir erkek sesi ateşin çevresinde dönüyor.
"Buradan ayrılmaya hazırız. Yaşadığın bu deneyi mi anımsa.Yeniden
biraraya geleceğiz." Çevremdeki insanlar yavaş yavaş ağaçlarabağlı
olan atlarına doğru ilerleyip yanımdan ayrılıyorlar.
"İlerlemeye devam et!’’ Bir kez daha Umay’ın istekli sesini duyuyorum.

116
N l.ll A K N A tt I T t O I

Yine yalnız başımayım. Beni ateşin yanma ulaştıran aynı patikadan


gerisin geri yürüyorum, içimdeki şimşek, ölümle yaşam arasında
mükemmel bir bağlantı oluşturuyor. Bunu anlıyorum ve bunun hem
kendime hem de diğer insanlara yardımcı olmak içinkullanabileceğim
bir armağan olduğunu biliyorum.

Uy a n dığım da, bir an için k im o lduğum u v e n er ede o lduğum u an ım -


sa y a m a dım . Ko r k uy la çev r ey e bak ın dım v e ar dın dan açık o lan kapıdan
An n a ’ n ın y a n o dada h uzur için de uy um ak t a o lduğun u gö r düm . Ancak o
z a m a n y e n i bir gar ip den ey im den so n r a o lağan gerçekliğe geri dön düğümü
a n la dım . Uy k u sır asın da h isset t iğim y aşam ile ölüm arasındaki bir noktayı
de n ge le m e duy gum güçlen dik çe b ir den bir e o n y ıl ö n ce k i gar ip bir
t a n ışm a y ı a n ım sadım .
10

z a m a n la r h en üz o n sekiz y aşın da, No v o sibir sk ’ t ek i t ıp o k ulun un


O bir in c i sın ıf öğr encisiydim . Bu, so nunda lisen in k at ı k ur allar ın dan
v e k ısıtla ma la rından kur tulduğum , y aşamımdaki m ük em m el bir dö n em -
di. Sür e k li p a rtilerle, y eni ark adaşlarla, tiyatr oyla v e h er t ür y en i den e -
y im le ge ç e n bir dön emdi. Dünyanın h er y er in de k i gen ç ö ğr en ciler gibi
Biz le r de y e tişk in lik y aşamım ızın ilk zev k ler in i t at m ay a başlam ışt ık .
T ıp ö ğr e n c iler i o lar ak gen ellik le o t o büs k ullan ar ak bir klinikten di-
ğe r in e gidiy o r duk . Sın ıf lar ım ıza ulaşm ak için h er gün k at ettiğimiz onca
y o lda o k a da r f azla zam an k ay bet m ek ço k can sık ıcıy dı. Bir gün, kı sım
o r t a sın da do n dur ucu bir so ğuk t a uzun bir sür e o t o büs bek lem ek zorun da
k a lm ış v e birkaç saat sonr a da k en dim i h ast a h isset m ey e başlam ışt ım .
O a k şa m a t eşim çık t ı. Or t alık t a do laşan gr ip salgım in san lar ı en
a z ın da n bir h a f t a y at ağa y at ır ıy o r du, bu n eden le de iy ileşm em in bir iki
gün de n da h a uzun sür eceğin i biliy o r dum . Bu düşün ce ban a ço k k ö t ü
ge liy o r du ç ün k ü k ış t at ili başlam ak üzer ey di v e ar k adaşlar ım la birlikte
ç ık a c a ğım ız t at ili dö r t gö zle bek liy o r dum . E ğer bu gerçekten de gripse, o
z a m a n bir a z e ğlen m e p lan lar ım ı t üm üy le alt üst edecek t i. Gö n ülsüz bir
şe k ilde y a t a ğa y at ıp h ast alığın be lir t iler in i bek lem ey e başladım .
E r t e si gün t elef o n çaldığın da, k az t üy ü y o r gan lar dan bir in in altına
gir m iş, k ita p o kum aya ve arada sırada da sık ıcı t elev izy o n p r o gr am la -

11 9
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

r in a gö z a t m a y a çalışıy o r dum . Ar ay an , o k ul ar k adaşlar ım dan Irena’ydı;


n a sıl o lduğum u m er ak ediy o r du.
Ya k ın m a lar ım ı din ley ip , h ast al an dığım için üzüldüğün ü söyledikten
so n r a bir a z ün iv er sit e h aber ler i k o n usun da çen e çaldık . So n un da,
k o n uşm a m ız bit m ek üzer ey k en , t er eddüt eder bir şek ilde bun u n asıl
k a r şıla y a c a ğım ı bilm ediğin i am a belk i de h alen t at ile diğer in san lar la
bir lik t e ç ık a bilm ek için bir şan sım o labileceğin i belir t t i. An n esinin bir
şif a c ı t a n ıdığın ı sö y ledi. Bu şif ac ın ın an n esiy le birlikte konservatuvar- da
k o m p o z it ö r o lar ak çalışt ığın ı an lat t ı. Bu adam ın m ucizeler y ar at t ığı
sö y le n iy o r du. E ğer ist er sem , ö n ceden r an dev u alm am a ger ek kalmadan
a n n e si o ge c e , bu in san la buluşm am ı ay ar lay abilir di. Kuşk ucu o lm am a
k a r şın a r k a da şım bu in san ın adr esim ban a v er m ek t e ısr ar en i. An n esi
bugün şif a c ıy ı ar ay ıp gece için bir buluşm a ay ar lay acak t ı.
Gidip git m ey eceğim e em in o lm asam da adr esi bir k ağıda y azdım .
Do k t o r v e bilim ciler den o luşan bir ailede y et işm işt im . Annem de ba banı
da do k t o r du v e babaan n em k im y a do k t o r asın a sah ip t i. Yet m işler i n in
so n la r ın da y k e n bile h alen No v o sibir sk ’ t ek i ö n em li bir ar aşt ır m a la -
bo r a t uv a r ın a başk an lık y ap ıy o r du. Ailem ben im t am an lam ıy la bir tıp
bilim c isi o la c ağım ı düşün üy o r lar dı; eh , bir an lam da ö y ley dim de. Bu
a ç ıda n ba k ıldığın da ar k adaşım ın , gelen ek sel bir şif acıyı görmeye gir mem
y o lun da k i ö n e r isi t üm üy le gar ip k ar şılan ır dı.
Am a t e le f o n u k ap adık t an so n r a, içim de, bu şifacının neler yapabileceği
k o n usun da k i m er ak ın git t ik çe ar t t ığım h isset t im . Bilim ciler be n im
y a ln ız c a bir y an an day dılar . An cak ay n ı şek ilde an n ean n em le de aramda
güç lü bir ba ğ o lduğun u biliy o r dum . An n em in an n esi, Alek san dr a. Fazla
e ğit im a lm a m ış bir in san dı am a ço cuk k en ban a dün y an ın en bilge insanı
gibi ge lir di.
Or t a Rusy a’ da, Kur sk adın dak i k üçük bir k en t t e y aşar dı. Her yaz, üç
a y ım ı o n un la bir lik t e geçir ir dim . Şif a k elim esin in ben im için son derece
t a n ıdık bir k e lim e o lduğu k üçük ev i büy üler v e m ucizeler le do luy du.
An n e a n n e m in k o m şular ın ın t am am ı o n un büy ülü güçler e sahip olduğunu
sö y le r le r di. Sö zü geçen bu güçler den , gizem li v e k o r k u v er ici o lan lar
dışın da , ba z ıla r ı, gelecek t en h aber v er m e v e şif acılık t ı.

1 20
O L ti A K N A K I T I D [

Ço c uk luğum ile İ lgili en güçlü an ılar ım dan bir t an esi “ Cadıyı Çağır -
m a k ” o la r a k bilin en bir ay in e t an ık o lm am dı. M ah allem izdek i bazı ka-
dın la r , k a r a büy ü y ap t ığın dan k uşk ul an dık lar ı bir başka kadına karşı, onun
ge r ç e k t e n suç lu o lup o lm adığın ı an lay acak lar ı bir ay in y ap m ışlar dı. O
z a m a n la r h e n üz, m er ak lı, k üçük bir k ızdım v e k aim asm a çubuk lar ıyla
k a p lı t a h t a ba h çe k o r k uluk lar ın ın ar dın dan o n lar ı izlem işt im .
Ka dın la r , k uşk ul an dık lar ı cadı k en dil er in in farkında olamayacak kadar
m e şgul o lun c a y a dek bek lem işler v e ar dın dan çabucak ev inin ka pısından
c a dde y e k a da r o lan y o la t uz ser p m işler di. T uz, toprak yolda görülmese de,
e ğe r bu k a dın k ar a büy ü y ap an bir cadıy sa o zam an y er dek i t uza
ba sm a m a y a ç alı şacak t ı.
Ar dın da n gö r dük ler im so n der ece şaşır t ıcıy dı. Kısa bir sür e so n r a
k e n din de n k uşk ulan ılan cadı ev in den çık t ı am a caddey e h er zam an k i
y o lda n ç ık m a k y er in e so n der ece delice, gar ip bir y o l İ zledi. Evinin ka -
p ısın da n ç ık ıp y ar ım dair e şek lin de y ür üdü v e ar dın dan yolun iki yanında
v e üz e r in de bin ler ce k esk in dik en bulun an y aban i o t lar ın ar asın dan
c a dde y e ç ık t ı.
Ko m şu k a dın lar o lan lar ı cadden in k ar şısın dak i gizli bir y er den izli -
y o r la r dı. “ İ şt e”, dediler . Yüzler in de m em n un o lm uş bir if adeyle onunla
ba şa ç ık m a k iç in musk alar ve tılsımlar h azır lamak üzere evlerine gittiler .
Be n , a n ım say abildiğim en er k en y aşım dan ber i bu k adınların ara sında
y a şa m ış, o n la r ı din lem iş v e o n lar ın do ğal büy üler in i y ap m alar ın ı
iz le m işt im . Var lığım ın bir y an ı, o n lar ın y aşadık la rı ve gizemli sanatlarım
y e r in e ge t ir dik ler i gö lgeli dün y a t ar af ın dan ele geçirilmiş ve bu dünyadan
büy üle n m işt im .
Bu n e de n le y aşam m ı m İ lk bö lüm ü ger çek t e, insan yaşamının pek çok
f a r k lı o la y la r ın a t üm üy le bir bir in den f ar k lı ik i şeklide karşılık ve rerek ve
o n la r ı ik i f a r k lı şek ilde y o r um lay ar ak geçmişti. Daima, bu iki yanımın tıpkı
Sibir y a v e Rusy a, k ış v e y az, büy ü v e bilim gibi k ar şılık lı bir den gede
o lduk la r ın a İ n an m ışt ım v e şim di ar k adaşım ın t elefonu onları bir kez daha
ç a t ışm a y a so k m uşt u.

1 2 1
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Ar k a da şım ın bah set t iği şif acıy ı gö r üp gö r m emek konusunda giriştiğim


iç se l sö y le şim iy ice k ızışt ı. Halk şif acılığı ile So v y et k ült ür ün ün te mel
y a p ı t a şla r ın dan bir i o lan at eist ik m o del bir birlerine taban tabana karşıydı.
P r o f e sö r le r im den bir t a n esin in sık ıcı, m o n oton sesini hatırlıyo rum: “Yeni
so sy a list bilin ç, esk i şif a t ö r en ler i ile ilgili in an ışlar ın n e o l duk lar ın ı
t üm üy le a n la m am ızı sağlıy o r : E sk i din sel saçm alıklar.” Zihnimde yeniden
bu sık ıc ı se sin “ so sy alist bilin ç” dediğin i duy a r ak şif acıyı görmeye karar
v e r dim . Hiç bir şey elde edem ese m de en azın dan esk i profesörümün sıkıcı
de r sle r in e k a r şı duy duğum r ah at sızlı ğım ın ö cün ü alm ış o lacak t ım .
Dışa r ıda k i so ğuk h av ay a çık ıp o t o büs dur ağın a y ür üdüm v e in sanın
gö z ün ü k o r k ut acak k adar uzun bir sır an ın so nuna geçtim. Saat beş olmuştu;
bu, gün ün e n y o ğun saat iy di. Rusy a da p ek az in san ar aba ala cak k adar
p a r a k a z a n a bilir di; bu n eden le de in san lar ın büy ük bir ço ğunluğu İşlerine
gidip ge lm e k İ çin o t o büse bin er ler di. Kuy r uğa bak t ı ğım da, soğuk havada
uz un bir sür e bo y un ca o t o büse bin m ey i bek ley e ceğim belli o luy o r du.
Ay a k t a dur m uş seçen ek ler im i düşün ür k en , bir önceki durakta ağzına kadar
do lm uş o la n bir o t o büs dur m adan y o lun a dev am et t i. At eşim e v e diğer
büt ün r a h a t sızlık lar ım a k ar şın eğer v ak t in de o r ada o lm ak ist iy o r sam
y ür üm e k z o r un da o lduğum u f ar k et t im . Yav aş bir y ür üyüş temposuyla on
be ş da k ik a k a dar so n r a şif acın ın ev i n in bulun duğu blo k lar a v ar dım .
Da ir e sin in bulun duğu ap ar t m an , y en i k o m şuluk blo k larına bağlı ti pik
bir be ş k a t lı gr i bin ay dı . Bu bin ay ı gö r m ek ban a dah a gen çk en binaların
r e n k le r in in İ n san lar ın duy gular ı, zih in ler i h at t a sağlık lar ı üze r in de
e t k isin in o lup o lm adığım m e r ak et t iğim i an ım sat t ı. No v o sibir sk ’ t ek i
e v le r in h e m e n h em en t am am ı k ut u gibi, çir k in v e gri binalar dı, Yürümeye
de v a m e de r k e n gr i bir y aşam ın ö t esin e ulaşm ay a çalışmanın ne kadar zor
o lduğun u düşün düm .
Kış o lduğu için gün eş er k en den bat m ışt ı v e saat henüz geç olmama sına
k a r şın h a v a k ar ar m ışt ı. Do ğr u blo k lar a geldiğimi biliyordum ama kapı Önü
ışık la r ın ın ç o ğu y an m adığı için ap ar t m an lar ın n um ar alar ın ı

122
O L < ; A K N A « I T I D 1

o k um a k t a z o r lan ıy o r dum . İ y ice y o r gun v e bit k in bir dur um da t ah m in


e t t iğim bin a n ın do ğr u o lduğun u um dum . Num ar alar ın şek iller i ö ylesi ne
bir bir in de n a y r ık v e o k un m alar ı o k adar zo r du k i uçuy o r gibi gö r ü-
n üy o r la r dı.
So n un da do ğr u n um ar ay ı bular ak y av aş y av aş m er div en ler i t ırman -
m a y a ba şla dım . Kap ıy ı, ço k gen ç, h en üz y ir m iler in de gö steren bir ka dın
a ç t ı. Bit k in h alim i gö r ün ce ben i h em en içer iy e dav et et t i. Beden i so n
de r e c e düz gün dü v e üzer in e r ah at , çiçek li bir ev k ıy af et i giymişti. Koyu
siy a h sa ç la r ın ı t ar ay ıp , çek ici y üzün ü açığa çık ar acak şek ilde ar k adan
ba ğla m ışt ı. “ Sen Olga o lm alısın ” dedi. “ Sen i bek liy o r du. ”
E lbise m i gir işe asıp , k üçük , t ek o dalı dair ey e gir dim . Bur ası, en t e -
le k t üe lle r in o t ur duğu t ip ik dair eler den bir iy di: Az eşy a, esk i k alın k i -
t a p la r la a ğz ın a k adar do lu bir k it ap lık , üzer in de t elevizyon duran eski bir
m a sa , k ö şe de esk i bir p iy an o v e o dan ın o r t asın da k o cam an dağın ık bir
y a t a k . . . Ge n ç k adın ben i o day a gö t ür dük t en s o n r a, beni yatağın kenarına
o t ur m uş a da m la başbaşa bır ak ar ak m ut f ağa geçt i.
Ada m be n i gö r ün ce ay ağa k alk t ı. Yüzü ışık t a bir az dah a belirgin hale
ge ldik ç e , k ısa siy ah saçlar ı, siy ah gö zler i, der in bir bak ışı v e ağzı n ın
k e n a r ın da de r in k ır ışık lık lar o lduğu n u gö r düm . Ben i en f az la et kileyen
y a n ı, de r in , m o n o t o n ses t o n uy du.
Üz e r in de bey az bir şo r t t an başk a bir şey o lm am asına karşıtı, resmî bir
gö r üşm e y e h iç de uy gun o lm ay an bu k ıy af et iy le so n der ece r ah at
gö r ün üy o r du. Ban a o t ur m am için o dada bulun an t ek k o l t uğu gösterdi ve
a r dın da n m üz ik h ak k ın da k o n uşm ay a başladı. Müziğin ruhumuz üzerindeki
e t k ile r in de n v e do ğr u n iy et ler le y ar at ıldığın da n e k adar mucizevi şeyler
y a p a bile c e ğin den bah set t i.
Sö y le dik le r in in y ar ısın ı an lam adım v e bu n eden le de kendimi git tikçe
da h a r a h a t sız h isset m ey e başladım . Ken din e ö zgü gar ip t av ırlarıyla yarı
giy in ik h a li bir ar ay a geldiğin de bur ay a gelm ek le do ğr u şey i y ap t ığım
y o lun da k i in a n cın ım git t ik çe azalm asın a n eden o luy o r du. Bi r az ö n ce
m ut f a ğa git m iş o lan k adın , elin de bir bar dak k o y u çay la ger i geldiğinde
bir a z r a h a t la dım , Çay bar da ğın ı ban a uzat ıp ar dın dan k ar şı m a, y atağın
k e n a r ın a o t ur du.

1 2 3
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Da h a bilin dik bir do k t o r h ast a ilişk isi y ar at m ay a çalışar ak k adına,


“ İ st e r se n iz h a st alığım ın belir t iler in den bah sedey im ” d edim .
Ka dın , “ Hast alık ger çek lik le ilgilen m en in y o llar ın dan y aln ızca bir
t a n e sidir ” diy e y an ıt v er di. “ Ben diğer y o llar ı t er cih ediyorum. Bana bir
ba k . T a m k ır k üç y aşım day ım v e gö r ün üşüm k en di gerçekliğimde ya şıyor
o lm a m ı y a n sıt ıy o r . ”
Şa şk ın lık t an ağzım açık k aldı. Kır k üç y aşın da o lm ası o lan ak sızdı;
k e sin lik le o n sek iz y aşın dan f azla gö st er m iy o r du. “ M idem de git t ik çe
büy üy e n r a h a t sızlığı en gellem ek için düşün celer im in üzer in e y o ğun -
la şm a y a ç a lışar ak , “ Şak a y ap ıy o r o lm alısın ız” dedim . Kitaplıkta fotoğ-
r a f ın ı gö r düğüm delik an lın ın bu k adın a n e k adar ben zediğin i düşün dü -
ğüm ü h a t ır la dım . Şim di bu delik an lın ın , bu k adın ın o ğlu o labileceği
düşün c e si k a r şısın da şaşır ıy o r dum . Bu düşün cey i bir t ür lü k abullen e -
m e y ip da h a da ak lım k ar ışt ı.
“ Ke n di z a m an ak ışım ı y av aş lat m ak için y ap t ığım şey ler den biri fo-
t o ğr a f la r ç e k t ir m ek . ” Kit ap lık t an k o caman, yıpranmış bir fotoğraf al bümü
ç ık a r dı. Ar dın dan ban a dah a y ak ın o lacak şekilde yeniden yata ğın kenarına
o t ur up t e k e r t ek er say f alan çev ir er ek ban a k en di f o toğraf larını gösterdi.
Fo t o ğr a f la r da n bir t an esin de sıcak gün eşli bir gün de, Ob Neh r in in
k ıy ısın da k i bir p lajda gen ç v e y üzün de bir gülümsemeyle poz vermişti. Bir
so n r a k i r e sim de bir çalışm a m asasın ın başın a o t ur m uşt u v e so n der ece
c iddi gö r ün üy o r du. M esleğin in n e o lduğun u m er ak et t im . Bir diğerinde,
bir k ır e v in in ö n ün de, üzer in de iş elbiseler i v e elin de k ü r ek li, y an ında
ç o c uğu v e ba şk a bir gen ç adam ın o lduğu bir f o t o ğr af v ar dı. Ağaçlar kızıl
v e sa r ı so n ba h ar y ap r ak lar ıy la k ap lan m ışt ı v e y er de bu y ap r ak lar dan
o luşa n bir y ığın dur uy o r du.
Albüm ün ün say f alar ın ı bir er bir er çev ir ir k en ben i f ar k lı in san larla
do lu f a r k lı m e k ân lar a y o lculuğa çık ar dı. Bir f o t o ğr af t a bir lik t e olduğu
a da m bir ba şk a f o t o ğr af t a başk a bir adam a dö n üşüy o r du, say f alan çe -
v ir dik ç e p e şp eşe gelen m ut lu gü lüm sem eler gö r üy o r dum. Saçları uzadı ve
a r dın da n k ısa ldı. Gülüm sedi v e ağladı. P ek ço k farklı mekânlarda çekilmiş
f o t o ğr a f la r ın ı gö r düm . Bu m ek ân lar dan bazılar ın ı ben de

1 24
o 1. <i A K N A l( t T I 11 1

gö r m üşt üm a m a k adın ın bu m ek ân lar ın için dek i gö r ün t üsü bir şek ilde


ge r ç e k üst ü v e gizem liy di.
Sa y f a la r dö n dük çe k ar şım a çık an f o t o ğr af lar da sür ek li o larak genç -
le şiy o r du. Ba n a y aşam ın ı t am t er s y ö n de, bu gün den geçm işe do ğr u
gö st e r diğin i a n ladım . Bu f o t o ğr af t a y an ın da bebeği v e elin de bir sür ü
ç iç e k le do ğum h ast an esin den ay r ılıy o r du. Yüzün den , k en din i bir anne
o la r a k k a bullen m ey e başlam an ın n eden o lduğu bir m ut luluk v e akıl ka -
r ışık lığı o k un uy o r du. Ar dın dan o k ulda, k ar a t ah t an ın ö n ün de sır t ın da
siy a h o k ul f o r m ası v e bey az y ak alığıy la, k aşlar ı çatılmış halde, masasında
c iddi bir İ f a de y le o t ur an ö ğr et m en in e bak an bir o k u l ço cuğuna dönüştü.
Albüm de k i so n f o t o ğr af o n un ilk çek ilm iş f o t o ğr af ıydı. Bu fo toğrafta bir
m a sa n ın üz e r in de, h en üz dişler i o lm ay an ağzın da k o cam an bir
gülüm se m e y le y at an bir bebek t i.
“ He r ge c e y at ağa y at m adan ö n ce bir s ür e bu f o t o ğr af lar üzer in de
ç a lışır ım . Şu a n k iler den başlar , - f o t o ğr af lar ım ı ger iy e do ğr u t ar ar , her
f o t o ğr a f t a k i duy gular ım ı ay n ı şek ilde den ey im lem ey e çalışır v e en so -
n un da da bu bebek lik f o t o ğr af ım a gelir im . Ar dın dan bir bebek o lar ak
uy k uy a da la n m .
“ Ba n a bun lar ı n için an lat ıy o r sun uz?“ At eş n eden iy le bit k in düş -
m üşt üm v e h e m çev r em de o lan lar ı h em de h isset t iğim gar ip duy gulan
a n la m a k t a z o r lan ıy o r dum .
“ Çün k ü bun u f ar k edip k abullen ebilir sin . ” Bu k ez er k ek y an ıt v er -
m işt i.
“ Am a be n bur ay a gr ibim i iy ileşt ir m ek için geldim n asıl gençleşece -
ğim i Öğr e n m e k için değil. ” Sesim in n e k adar sin ir li v e bit k in çık t ığını
f a r k e din c e şa şır dım .
“ Bu y a ln ız ca şu a n için in an dığın şey . Sağlığın ı y en iden kazanacak -
sın , a y r ıc a ba şk a n e elde etm ek için geldiy sen o n u da alacak sın ” dedi.
Hisse t t iğim baş dö n m esi y av aş y av aş a ln ım da bir ısınmaya dönüşme-
y e ba şla dı. At eşim in iy ice y ük selm ey e başladığım an ladım . Ayağa kalk -
m a k be n im iç in ço k zo r o lacak t ı. Her şey i gar ip algılamamın ve kendimi
ga r ip h isse tm em in nedeninin ateşim o labileceğine karar v erince k endimi

ı 2ü
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

bir a z da h a sak in leşm iş h isset t im . Belk i de düşün düğüm den dah a da


h a st a y dım . Hat t a bir az so n r a y at ağım da uy an ıp büt ün bun lar ın y üksek
a t e şt e n k a y n a k lan an bir r üy a o lduğun u bi le f ar k edebilir dim . Bu so n
de r e c e h o ş bir düşün cey di! O an ar k adaşlar ım la bir lik t e çıkacağım tatil o
k a da r da ö n e m liy m iş gibi gö r ün m üy o r du. İ çin de bulun duğum r ah at sız
dur um da , bu, için de bulun duğum dur um dan k açm ak da o lsa, zam an ımın
n e k a da r ge r e kiyor sa o k adar lık k ısm ın ı y at ak t a geçir m ey e h azır dım .
Ada m da ğın ık y at ağı işar et eder ek , “ Bur ay a o t ur ” dedi. Sin ir li bir
şe k ilde gö z le r im i k ap ay ıp y at ağın bir k en ar ın a o t ur dum . Kulaklarımda
y ük se k bir ç ın lam a sesi v ar dı v e ay n ı an da h em t er liy o r h em de üşüyor -
dum .
Ar dın da n p iy an o dan gelen güçlü sesler duy dum . Gö zlerimi açtı ğımda
a da m ın p iy a n o n un başın a o t ur up çalm ay a başladığın ı gö r düm . Çaldığı
m üz ik t a n ıdık değildi an cak o k adar güçlü bir en er jisi v ar dı ki zihnim bir
a n da o n un a k ışın a k ap ıldı. Ken dim i f ır t ın alı bir o k y an ust a dalgalar l a
bir lik t e o r a da n o r ay a sav r ul uy o r m uş gibi h isset t im . P iy an o y u çalarken
o n u iz le dim . M üziğin e ö y lesin e y o ğun bir f izik sel if ade k a t ıy o r du k i,
p iy a n o y u ç a la r k en san daly ede sür ek li o lar ak y ük selip alça lıyordu. T üm
dün y a sı m üz ik o lm uşt u.
Ar dın da n k aldır am ay acağı bir en er ji düzey in e ulaşt ı. Bedeni şiddetle
p iy a n o da n f ır lat ıldı v e y er e düşt ü. T üm üy le çıldır m ış o lduğun u düşün -
düm . Ar dın da n p iy an o n un so n t uşun dan h alen ses gelmeye devam etti ğim
f a r k e t t im ; sa n k i k en di k en din e çalıy o r gibiy di. Bu k ez acaba delir e n
k e n dim m i o lduğun u düşün m ey e başladım . Ken dim i bit k in h isset t im .
So n un da a y ağa k alk ıp elim i t ut t u v e ben i o dan ın bir köşesine götür dü.
Be lk i de o r t a y a k o y abileceğim büt ün dir en çler i k o y m uş o lduğum için
şa şk ın lık la da h a sak in leş m iş o lduğum u f ar k et t im . Odan ın k ö şesin de,
üz e r in de m um v e sap m a Çin sem bo ller i o y ulm uş bir bıçağın dur du ğu
k üç ük bir m a sa v ar dı. E lin i alın m a k o y up bilm ediğim dilde bir şey ler
sö y le di. Se si git t ik çe y ük seldi v e an lay am adığım bir t ak ım k elim e ler
h a y k ır dı. Ar dın dan bıçağı k ap ıp uzun saçlar ım dan bir p ar ça k est i.

126
< > l . t; A K N A K I T I D I

E lin de k i bir t ut am saçı gö st er er ek , “ Bun a bak ” diy e em r et t i. “Has-


t a lığın bur a da , av ucum un için de! ” E lin dek i saç t ut am ım m um un alevi ne
a t t ı. Ada m ın y a da k adın ın m um u y ak t ık lar ım gö r m em işt im am a m um
bir de n bir e y a n m ay a başladı. Bu dur um k ar şısın da h iç şaşır m adım Çünkü
a y n ı a n da a t e şim in t üm üy le geçm iş o lduğun u v e k en dim i iy i hissettiğimi
f a r k e t t im .
On a t e şe k k ür et m ek İ st edim am a k en dim i h alen ber rak bir şekilde dü-
şün e m e y e c e k k adar gar ip h isseder ek y aln ızca, “ T eşek k ür ederim” diye -
bildim . “ Şu a n k en dim i ço k iy i h issediy o r um . Size n e k adar ödemem ge -
r e k iy o r ? ” Sa k in leşm iş o lan y üzün e bak ıp v er eceği y an ıt ı bek ledim .
Gülüm se y e r ek sak in bir if adey le y üzüm e bak t ı. “ Ban a, san a sö y le -
y e c e ğim şe y i h içbir zam an un ut m ay ar ak ö dey ecek sin ” dedi. E lim i av -
c un a a lıp dik k at le bak t ı. Ar dın dan y aln ızca, “ Bir gün n e k adar uzun ya -
şa y a c a ğın ı de n et im alt ın a alm ay ı ö ğr en eceğin i gö r üy o r um ” dedi.
E v in de n , a k lın ı k ar ışık am a t üm üy le iy ileşm i ş bir şek ilde ay r ıldım.
At e şim t üm üy le geçm işt i. Hızlı adım lar la y ür üy er ek ev im e geldim v e
e r t e si gün ü a r k adaşlar ım la çık acağım ız y o lculuğa h azır l an dım .
Bu o la y da n so n r a h ay at ım ın ak ışı n o r m al bir şekilde devam etti ama o
gün giz e m li şe y ler den et k ilen en y a n ım k alıcı bir zaf er k azan m ış o l du.
Bilin ç li z ih n im bu den ey im i k abullen ebilm iş v e bö y lece de bu de n eyim
t üm v a r lığım ın bir p ar çası o lm uşt u.
Bu o la y da n so n r a uzun bir sür e bo y un ca o a dam ın ban a sö y lediği son
sö z le r i düşün düm v e bun lar ın n e an lam a geldik l er in i m er ak et t im. Şim-
diy se , bur a da , bir Alt ay k ö y ün de h ay at ım da ilk k ez bu sö zlerin anlamını
k a v r a m a y a ba şladım . M an t ık la asla açık lay am ay acağım , k o lay elde edi -
le m e y e c e k v e so n der ece Ön em li bir değişim y aşadığım ı biliy o r dum .
Hâ lâ Um a y 'ın da için de bulun duğu r üy am ın et k isi alt ın day dım. Rüya
ge r ç e k liği iç in de elde et t iğim ger çek v ar o luş duy gusu ban a ço k y a bancı
de ğildi. Da h a ö n ceden bö y le bir den ey im i h an gi r üy am da y aşa dığım ı
a n ım sa y a m ıy o r dum am a k albim de h isset t iğim t at lı sızı y en i bir şey
de ğildi. Bu, k e n di ö zgür İ r adem i y en iden “ ele geçir m ek ” ile ilgili

1 21
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

bir duy guy du v e r üy a düzey in de bile ir adem i k ullan ar ak ger çek liğim i
de n e t im im a lt ın a alabileceğim i biliy o r dum .
Bir in in güçt ü bir şek ilde cam a v ur m asıy la düşün celerimden sıyrıl dım.
He m e n y a t t ığım y er den f ır ladım . Kalbim deli gibi at m ay a başla m ışt ı.
He n üz sa ba h o lm am ışt ı v e n e dışar ıdak i k ar an lığın için de n e de cam ın
ö n ün de k im se y i gö r m üy o r dum . Dışar ıda k im o lduğun u sorar ken, sesimin
y a ln ız c a k e n dim in duy abileceği k adar alçak çık t ığını fark ettim. Cama bir
k e r e da h a v ur uldu.
Bu be z y ük sek sesle, “ Kim o ?" diy e bağır dım .
“ Be n im , Olga. Nik o lay . ’ '
He m e n k o şup k ap ıy ı açt ım . “ İ çer i gir . T anrım, Nikolay nerelerdeydin?
Ne y a p a c a ğım ızı bilem edik . ”
An n a uy k ulu bir şek ilde, saat in e bak ar ak ar k am dan geliy o r du. Ni -
k o la y ’ ı gö r ün ce dur du. “ M er h aba Nik o lay . Nasılsın ?” dedi.
“ He r z a m an k in den dah a iy i. An n a. L üt f en bililer i bana bir bardak çay
v e r e bilir m i? ”
“ T a bi” , de dim . Hep bir lik t e m ut f ağa geçt ik . P ar lak mutfak lamba sını
a ç t ım , An n a da o cağı y a k ıp üzer in e bir çay danlık su koydu. Niko lay bitkin
v e bir şe k ilde f ar k lı gö r ün üy o r du. Bu gö r ün t üsü, o n un t eda v isi ile ilgili
y a şa dık la r ım ı an ım sam am a v e belk i ger çek t en de zih insel anlamda hasta
o lduğun u düşün m em e n eden o ldu.
An n a ’ n ın so r usun u t ek r ar lay a r ak , “ Nasılsın Nik o lay ?” dedim .
“ M e r a k e t m e, Olga. Delir m edim . Yaln ızca ar t ık bir kam olduğum İçin
bö y le gö r ün üy o r um . ” Bir az gev şey ip ar dın dan çay ım içer k en Biz e
Hik â y e sin i a n lat m ay a başladı.
“ Olga , be lk i ö n cek i gün sen in le ay r ıldık t an so n r a bur ay a geldiği mi
a m ın sıy o r sy n dur ” dedi. “ Siz Um ay ’ la bir lik t e bir başk a ev e gitmişsiniz.
Um a y ba n a n e ler y ap acağım ı açık ladı. Ben im le y en iden k ar şılaşa cağım
sö y le di a m a bun un n er ede v e n e zam an o lacağın dan bahsetme di. Kendimi
ge r gin v e sin ir li h isseder ek so k ak lar da b ir aşağı bir y uk a r ı y ür üy üp
dur dum . İ lk başt a Um ay ’ dan r ah at sız o lm uşt um çün k ü y a

128
O 1 (i A K M A K I T I N I

n ın a ge ldim ge leli ban a h içbir şey sö y lem em işt i. Ben i gö r ür görmez he-
m e n , n a sıl bir k am o labileceğim i ö ğr et eceğin i düşün üy o r dum .
" Ba n a ö ğr e t m ek y er in e, n için san a o n u izlem em sö y lediğini anlama-
dım . Am a o n un la bir lik t e ay r ıldık t an so n r a ban a san k i bu iş için uygun
de ğilm işim gibi bak t ı. Ger çek t en de ben i un ut acağın ı v e so k akta öylece
dur ur h a lde bır ak acağım düşün er ek k o r k t um . Öf k elen m ey e başl adım .
Be de n im de , h er y an ım dan dar be alm ışın ı gibi gar ip bir duygu hissetme ye
ba şla dım . Ba şım ı, başka bir şey düşün m em i en gelley en bir alev sar dı.
“ Öf k e de n , No v o sibir sk ’ t e M am uş’ un sesin i duy up ondan kurtulma ya
ç a lışır k e n h isset t iğim am a n e o lduğun u açık l ay am adığım gar ip bir
duy gusa l dur um a gir dim . Yaln ız Bu k ez, h isset t ik ler im daha yoğundu. Ne
y a p a c a ğım ı bilem eden so k ak t a aşağı y uk ar ı y ür ür k en yeniden Ma muş’un
se sin i duy dum : Ban a, ‘ Dağlar a git ! ’ dedi.
“ Bu ba n a ço k çılgın ca geldi am a h ay at ım da duy duğum en güçlü
e m ir di. Ha v a k ar ar m ay a başlam ışt ı. Bazı ev ler , ışık lar ın ı y akmıştı bile.
Da ğla r v e o r m an lar k ar an lık v e ür k üt ücüy dü. On lar a bak t ığım da, so n
de r e c e t e h lik e li gö r ün dük ler in i gö r düm .
“ Z ih n im de büt ün h ay v an lar ın gece için dek i sesler in i duydum. An cak
M a m uş’ un se si, başın ım için dek i alev ler in t ep esin den bir k ez dah a
gür le diğin de büt ün sesler i bast ır dı: ‘ Dağlar a git ! ’
“ Ha y a t ım ın büy ük bir k ısm ım bur ada geçir m iş o lm am a k ar şın halen
k a r a n lık t a t e k başım a o r m an a gir m ek t en k o r k uy o r dum . Cadde boyunca
k o şm a y a ba şla dım . Fizik sel zo r lan m an ın n o r m al duy gusal den gemi ka -
z a n m a m a y a r dım cı o lacağın ı düşün düm . Am a M am uş’ un sesi de be nimle
bir lik t e ge liy o r , ban a y o l gö st er iy o r du. Z ar zo r , ev ler in ışıklarına doğru
k o şm a k y e r in e o r m an ın k ar an lığın a do ğr u k o şt uğum u f ar k et t im .
“ Kısa bir sür e so n r a k en dim i, k ö y ün üst ün dek i k ar an lık o r m an da
buldum . O k a dar k o r k uy o r dum k i bir san iy eliğin e bile duramıyordum. Bir
a n bile dur sa m h ay v an lar ın y a da r uh lar ın ben i bulup h em en o r a cık t a
ö ldür üv e r e c e k ler in i düşün üy o r dum . Ger iy e dö n üp ba k t ığım da o r m anın
iy ic e de r in lik ler in e gir diğim i an ladım , ar t ık k ö y ün ışık lar ı n ı gö -

l tı
Ç EMB ER E G İR İŞ

r e m iy o r dum . So n un da f izik sel en er jim in t am am ı t ük en di v e dur m ak


z o r un da k a ldım .
“ O a n , sa ğım da bir y er ler de bir isin in sak in ay ak sesler in i duy dum .
Ko r k uda n de lir ecek gibi o ldum . Hem en k en dim i t o p ar lay ıp büt ün gü -
c üm le k a ç m a y a başladım . O an ö lüv er eceğim i düşün düm . Ölüm üm den
ba şk a bir so n gö r em iy o r dum .
“ Bu şu a n san a gar ip gelebilir am a o an n o r m al dün y ay a dö n ebil -
m e m in h iç bir y o lu k alm adığın a em in dim . Z am an k av r am ım ı t üm üy le
y it ir dim . At la y ıp zıp lay ar ak , bağır ar ak , ağlay ar ak , hareketlerimin dene -
t im im y it ir e r ek k aç saat bo y un ca o r m an m için de koştuğumu bilmiyo rum.
Kısa c ık düşün m e ar alık lar ın da düşüp bir y er ler im i y ar alam am ış olmam
ba n a ç o k ga r ip geldi. So n un da k ader im i t üm üy le f ar k lı bir şe k ilde
a lgıla m a y a ba şladım . Ar t ık ben i h içbir şey k o r k ut m uy o r du. Ar dından bir
k e z da h a M am uş’ un sesin i duy dum ; an cak bu k ez so n der e c e
y a t ışt ır ıc ıy dı.
“ Yum uşa k bir sesle 'Ken din i sak in leşt ir ip y er e y at ’ dedi.
“ O a n do ğm a y a başlay an gün eş, çev r em i bir az dah a gö r m em i sağ -
lıy o r du. Büt ün bu o lay lar ın bir gece bo y un ca sür m üş o lduğun u f ark edip
şa şır dım . Ka r lar ın er im ey e başladığı bir y er de bulun duğum u f ar k ettim.
Ba şk a bir şe y düşün m eden , k o y un y ün ün den y ap ılm a paltomu yere serdim
v e üz e r in e y a t ıp h em en uy k uy a daldım .
“ Duy duğum so n sö zler , ‘ Ot lar a zar ar v er m e! On lar dünyanın saçla rı’
o ldu.
“ Bir sür e so n r a y um uşak bir ses ben i uy an dır dı. Gün t am am en do ğ-
m uşt u v e gün e ş açık gö k y üzün de p ı r ıl p ır ıl p ar lıy o r du. Um ay , y an ında
da h a ö n c e de n gö r m ediğim bir adam la o r ada dur uy o r du. Ban a ço k ya kın
dur uy o r la r dı. Bir den ban a gülm ey e başladılar . On a ço k k ızdım v e bu
k ız gın lığın ı y üzüm e de y a n sıdı. Ar dın dan bir az dah a ciddileşt iler v e
Um a y , be n im le k o n uşm ay a başladı.
“ Dün ge c e r uh lar ın sa n a bask ı y ap acak lar ın ı biliy o r dum ” dedi. “Se-
n in le k o n uşup o n lar ı r ah at sız et m ek ist em edim . Ben sen in y an ın a gel -
m e de n ö n c e y ap acak lar ı şey i y ap m alar ı ger ek iy o r du. ”

130
O I. İr A K N A K I T | o I

“ “ Ba n a ‘ bask ı y ap acak lar ın ı’ sö y lem ek le n e k ast ediy o r sun ?’ diye


so r dum .
“ ‘ Ruh la r ın gelip y en i bir k am ın k o şup dan set m esin i sağlam aları nı
bö y le a dl a n dır ır ız. ’ dedi.
Ra h a t la y a r ak , “ ‘ Öy ley se bu, k am o lan h er k esin başına gelir mi?’ diye
so r dum .
Da lga ge ç e r bir sesle, “ ‘ Özel bir i m i o lm ak ist iy o r sun ?’ diy e yanıt
v e r di. ‘ Ka m la r ın ar asın da bö y le bir şey e y er y o ktur. Bugünden sonra diğer
in sa n la r iç in ö zel o lacak sın am a ait o lduğun k am lar için h en üz ö zel
de ğilsin . ’
“ Ha le n o n a k ar şı bir dir en ç h issediy o r dum am a o n un ban a y ar dım
e t m e k iç in ge ldiğin i h isseder ek dik k at le din ledim .
“ ‘ Da y ın , ö lüm ün den ö n ce ben i gö r m ey e geldi. Bir gün benden yar dım
İ st e y e c e ğin i sö y ledi. Ben den san a bazı şey ler ö ğr et m em i ist edi. Senin,
y a r dım ist e m ek için ban a geleceğin den em in di am a b en bu k o n uda
y a n ıldığın ı düşün üy o r dum . Ne de o lsa bir in san ın şeh r e gidip k en din e
o r a da bir iş bulduk t an so n r a k ö y e ger i dö n m esi ço k zo r dur . Am a dayın
h a k lıy dı. Yin e de ben h alen sen in n iy et in den emin değilim. Ya pacağın şey
k o n usun da t üm üy le k ar ar lı m ıs ın ?’
“ ‘ E v e t . Kar ar ım ı v er dim . Ben , bir k am o lacağım . ’ Bu sö zler im in
y e t e r li o lac a ğını düşün üy ordum am a ban a sor ular so r m ay a dev am et t i.
“ ‘ Şe h ir de sah ip o lduğun h er şey i t er k et m en ger ek t iğin i an lıy o r
m usun ? İ şin i, ar k adaşlar ın ı, k ız ar k adaşın ı. . . ?’ Kuşk u lar ın ı doğrulamak
iç in dur m a da n so r ular so r uy o r du.
“ ‘ Bur a y a geldim , ö y le değil m i? ’
“ ‘ E v e t , a m a bun dan so n r a şeh ir dek i y aşam ın dan t üm üy le f arklı bir
y a şa m ın o la c a k . Bun u t üm üy le algılay abiliy o r m usun ? Bunu kabulle niyor
m usun ? '
“ ‘ Niy e ba n a büt ün bun lar ı so r uy o r sun ? He r şey den v azgeçip şehire
dö n m e k ist e diğim i sö y lesem bile bun un m üm k ün o lm adığım biliyor sun.
Bir da h a a sla şeh ir e dö n em em . Kuşk ular ın ın o lm ası do ğr u çün k ü

131
ı , t i M l î F . R E G İR İŞ

bir ç o k a n la m da şeh ir ile ilgili h ay aller im i k o r um ak ist e r im . Or ada ya-


şa m a k , bir a ile k ur m ak v e eğit im alm ak ço k güzel am a ar t ık ben i ora da
be k le y e n t e k y er in ak ıl h ast an esi o lduğun u biliy o r um . Ger çek t en de bir
se ç e n e ğim y o k , ö y le değil m i? Yaln ızca ben im için k ö t ü o lan iki şeyden
bir t a n e si a r a sın da bir seçim y ap ıy o r um . Han gisi dah a az kötü? Ama her
şe y bun da n İ bar et değil. Aslın da bur ada y aşay an in san lar için bir k am
o lm a y ı a r z uluy o r um . ’
“ Um a y be n i dik k at le din ley ip sö y ledik ler im i k abul et t i.
“ Ar dın da n ban a şun lar ı sö y ledi; ‘ Fazla zam an ım ız y o k . San a, eğiti -
m in e ba şla y a bilm en için bilm en ger ek en bazı şey ler i ö ğr et eceğim . Di -
ğe r le r in i k e n di başın a bulm an ger ek iy o r . Bir k ad ın o lar ak bilm em em
ge r e k e n ba z ı şey ler v ar . Ay n ı zam an da bildiğim am a san a ö ğr et emeye -
c e ğim ba z ı şe y ler de v ar . Büt ün bu bilgiler , ih t iy aç d uy duk ça, sana farklı
y o lla r da n ula şacak . Day ın M am uş, ço k güçlü bir k am dı. O bir gö k y üzü
k a m ıy dı. Üst dün y a y o lculuğu y ap m ak h er k esin h ar cı değil dir . Am a o
bun u, k ışın , gö k y üzü do n m uşk en bile y ap abilir di. Dav ulu n un tokmağım
k ulla n a r a k gö k y üzün ü k ap lay an buzu k ır ıp Ülgen ülk e sin e ulaşabilirdi.
Bir gün o r a y ı ziy ar et et t iğim de o n u gö r m üşt üm ,
“ Bir gün ger çek bir k am o lduğun da, t ıp k ı in san lar ın bir bir ler in den
f a r k lı o lm a la r ı gibi k en din in de M am uş’ t an f ar k lı o lacağın ı düşün ebi -
lir sin ; a m a bu bir h at a. E n büy ük sır lar dan bir i k am lar ın daim a bir t ek
v a r lık o lm a la r ıdır , M am uş, sen v e sen den so n r a her kim gelecekse he piniz
de f a r k lı sur e t ler de ay n ı k am o lacak sın ız. Bu bir k uşak m ir asıdır v e
ge r ç e k k a m , bir k uşak t ır , bir ey sel k am diy e bir şey y o ktur. Her biri niz de
f a r k lı in sa n la r o labilir sin iz am a güç an lam ın da h epiniz de ayın insansınız.
Bu n e de n le se n in gö r ev in M a m uş’ un sah ip o lduğu bu gücü tümüyle açman
v e o n un la bir leşm en . Bu gö r ev in t am am lan ın cay a k a dar Mamuş’un sesini
duy m a y a de v a m edecek sin . On dan so n r a k en di sesin e v e k en di gücün e
sa h ip o la c a k sın . Am a bun lar a sah ip o lm ak için sık ı çalışmak zorundasın.
Ay r ıc a h a k lısın , ger çek t en de şu an y ap t ığım y ap m ak t an başk a bir
se ç e n e ğin y o k . Ruh lar sen i işar et et t i v e bu konuda onlarla tartışmak senin
e lin de o la n bi r şey değil. ’

t 32
NI. N A K N A K I T N) I

“ Bun la r ı sö y ledik t en so n r a y an ın da dur an elli y aşlar ın dak i Al t aylı


a da m a , ‘ Bur a y a gel! ’ dedi. Um ay ben im le k o n uşur k en bu adamın yüzünde
sür e k li o la r a k h af if bir gülüm sem e o lduğun u f ar k et m işt im . Be nimle hiç
ilgile n m iy o r m uş gibiy di am a Um ay ’ a h em en t ep k i v er ip y a nma geldi ve
o n a k o c a m a n bir çan t a uzat t ı. Um ay elin i çan taya sokup içinden kocaman
bir da v ul ç ık a r dı.
“ Da v ulu ban a uzat ır k en , ‘ M am uş bun u ban a bır ak t ı ve geldiğinde sana
v e r m e m i sö y ledi. ’ dedi. Ov al da v ul y en i y ap ılm ışt ı v e o lduk ça ağır dı.
Da v ulun t ut a m ağı in san şek lin de o y ulm uşt u. Dav ulun ah şap kısmı söğüt
a ğa c ın da n y a p ılm ışt ı. Gey ik der isiy le k ap lı o lan dav uldan halen hayvan
k o k usu ge liy o r du.
“ ‘ Bu ge y ik , sen in y o lculuğa çık t ığın h ay v an ın o lacak . Şim d i senin
o n u c a n l a n dır m an a y ar dım cı o lacağız. ’
“ Sa n a , y a p m am a y ar dım cı o lduk lar ı t ö r en in ay r ın tılarından söz et me
iz n im y o k . Aslın da k en dim bile bu t ö r en i t am o larak anlayabilmiş değilim.
Be n i ilk o la r a k bir t ür r üy ay a so k t ular . Um ay ’ın yardımcısı arkamda durup
o m uz la r ım ı y a k aladı v e be n î iler i ger i sallam ay a başladı. Bu arada Umay
da k a r şım da bir at eş y ak ıy o r du. At eşt en gelen dum an o k adar yoğundu ki
gö z le r im i a ç ık t ut am ıy o r dum . Kısa bir sür e so n r a ar k am da day ım ın
dur duğun u v e beden im i k av r adığın ı h isset t im . So n r a bir lik t e ava çıktık.
Kısa bir sür e so n r a do ğum y ap acak k o cam an bir di şi gey iğin izin i
sür üy o r duk . So n der ece sessiz o lm am ız ger ek iy o r du.
“ Ha m ile gey iği, adım adım o r m an ın der in lik ler in e k adar izledim .
So n un da o r m a n ın için de bir y er e gizlen er ek b ebeğin i do ğur m asın ı iz -
le dim . Be be k t am do ğduğu an da o m uzlar ım ın k av r an dığın ı v e h ızla
sa r sıldığım ı h isset t im . O an bu bebek gey iği alıp o r adan k açm am ge -
r e k t iğim a n la dım . Av ın am acı buy du. Yap m am ger ek en şey i elim den
ge ldiğin c e ç a buk y ap t ım . Ön ce, ben i k o lay ca ö ldür ebilecek o lan an n e
ge y iği k o r k ut t um . Ar dın dan h ızla sak l an dığın ı y er den çık t ım v e y avru
ge y iği k a p t ığım gibi k açm ay a başladım . Bun un üzer in e bir k ez dah a
Um a y ’ ın se sin i duy dum .

1 33
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

“ ‘ On u bur ay a k o y ! ’ dedi. İ n san şek lin de o y ulm uş olan tutamağı bana


ba k a c a k şe k ilde dav ulu uzat m ışt ı. Yav r u gey iği dav ulun için e bastır dım
v e iç in de k a y bo luv er diğin i h isset t im . Um ay , ‘ Gö zlerini aç!’ diye emretti.
Gö z le r im i a ç t ığım da dah a y um uşak , m em n un o lm uş bir ses t o n uy la,
‘ Çula n y a k a l a n dı’ , dedi. Dav ulu ban a uzat t ı. Dah a o n u elim e al m adan
iç in de k i c a n lılığı gö r üp h issedebiliy o r dum .
“ On a , ‘ Çula n edir ?’ diy e so r dum . Bu k elim ey i dah a ö n ceden duy -
m a m ışt ım .
“ ‘ Çula , k e n din i sen in dav ulun da sak lay an gey iğin can lı r uh sal gü -
c üdür ’ diy e y a n ıt v er di. ‘ Bun dan bö y le ar t ık o , sen in de y aşay an ruhsal
güc ün o ldu. E ğer h er h an gi bir in san bu dav ulu çalar sa ö lür sün . Bu ço k
de ğe r lidir v e o n u daim a y ak ın ın da bulun dur m an ger ek ir . ’ Dav ula
uz a n dım . Ay n ı an da san k i o da eller im e do ğr u h ar ek et et m iş gibi
h isse t t im . I lık t ı v e san k i h af if çe t it r eşiy o r gibiydi. Kendimi hemen o anda
o n un la ilişk i için de h isset t im ; bun un n eden in in için dek i gey ik r uh u
o lduğun u biliy o r dum .
“ Fa k a t bir şey dur m adan ak lım ı k ur calıy o r du. ‘Davulun derisi ye tişkin
bir ge y iğe a it am a ben bebek bir ge y ik y ak alam ışt ım . Yo k sa h a t a m ı
y a p t ım ? ’ diy e so r dum .
" ‘ Ha y ır y ap t ığın şey do ğr uy du. Yet işk in gey iğin çulasın a sahip ola -
bilm e k iç in o n u bir bebek k en y ak alam ak zo r un day dın. Biz sana, o geyiğin
do ğum a n ın a ger i git m en için y ar dım cı o lduk . Bun dan böyle çula, yalnızca
sa n a h iz m e t e decek . Bun dan başk a bir geçm işi o lm ay acak . Ar t ık çulayı
n a sıl y a k a la y acağım biliy o r sun , bir dah ak i sef er bun u y ap m an
ge r e k t iğin de başk alar ın ın y ar dım ın a İ h t iy acın o lm ay acak .
“ ‘ Dün y a dak i h er şey in k en di çulası v ar dır . Çulası n ı k ay bet m iş bir
in sa n ı iy ile şt ir ir k en , h ast a in san ın çulası n ı bulm ak için yolculuğa çıkacak
v e o n u da v ulun un t ut am ağıy la y ak alay acak sın . Ar dın dan çulası nı o an’a
ge t ir e c e k v e o n u h ast a in san ın so l k ulağın dan içer i so k acaksın. Böylece,
k e n din de n ç a lın m ış o lan çulay a y en iden sah ip o lm uş o lacak .
“ ‘ Ke n di ç ulan sen in y en i y o l ar k adaşın v e y ar dım cın o lacak . Sana
bir ç o k şe y ö ğretecek. Bir so nraki gö revin, gey ik der isin in üzer in e çize

134
O L G A K N A R I T I D I

r e k k e n di şa m an ik bö lgen in sın ır lar ın ı belir lem ek o lacak. Daha sonradan


sa n a bun u n a sıl y ap acağın ı ö ğr et eceğim . ’
“ Bu a r a da , Olga, o n a M am uş’ un ev in dek i dav ulun n için kırıldığını da
so r dum . Ba n a , İ n san lar ın ö lüm den so n r a git t ik ler i ö t e dünyanın, bu dün -
y a n ın bir t ür a y n a gö r ün t üsü o lduğun u sö y ledi. Bur ada o n lar için iyi olan
h e r şe y o r a da k ö t üy m üş. Bu n eden le eğer ö lüm ün den so n r a M am uş’ un
da v ulu k ır ılm asay m ış o zam an o n u diğer dün y ada k ullan am azm ış.
“ Gün bo y un ca dağlar da Um ay v e y ar dım cısı ile bir lik t e kaldım. Ba na
bir ç o k şe y gö st er diler . Ak şam o lun cay a k ada r bek lem em iz ger ek i y o r
bö y le c e y e n i bir y o lculuğa dah a çık abilir im . Day ım ın büy ü bö lge sin i
de v r a la bilm e m için o n lar ın “ Ben i bu ik in ci y o lculuk t a y ö n len dir meleri
ge r e k iy o r . Um ay ben i alt dün y ay a İ n dir ip bur ada birçok şey gösterdi. Çok
şe y ö ğr e n dim am a n e y azık k i san a bun dan başk a bir şey sö y ley em em .
Şim di bir a z ge v şesem iy i o lacak . ” İ çin i çek ip ar dın dan sessiz k aldı.
Nik o la y 'ın an lat t ığı Hik ây e so luğum u k esm işt i. Ay ağa k alk ıp , çay
ba r da k la r ım ız ı y ık am ak v e Nik o lay ’ ın ban a an lat t ık larını düşünmek için
m ut f a ğa git t im . Ön cek i gün U m ay ’ ın bu bo ş ev de An n a’ y ı iy ileştirmek
iç in y a p t ığı a y in , dün gece bir lik t e y aşadığım ız den ey im , ikinci rüyam da
gö r ün m e si v e şim di de Nik o lay ’ ın Hik ây e si; bun lar ın h ep si de bir bir -
le r in de n a y r ı şey ler di am a ay n ı zam an da da bir bi r ler iy le ilişk i içindey-
dile r . Büt ün bu o lay lar ı bir bir in e bağlay an şey Um a y ’ ın v ar lığıy dı.
Büt ün bu o lay lar ı v e bu o lay lar ın y aş an dığı zam an lan düşündüğümde,
Um a y ’ ın h iç uy um am ış o lm ası ger ek t iğin i f ar k et t im. İki gün boyunca bir
m e k â n da n diğer in e do laşı p dur m uş o lm alıy dı. Bö y le bir şey nasıl mümkün
o la bilir di? Hiçbir şey an lay am adan k af am ı salladım ; san k i bu ban a bir
y a n ıt v e r e c e k m iş gibi. Am a h içbir çö züm bulam adım v e bu n eden le de
m ut f a ğı t o p la m ay a dev am et t im .
Aç ık m ut f ak k ap ısın dan Nik o lay ’ ın seslen d iğin i duy dum : “ Acele
e t m e m iz ge r e k iy o r . Saat n er edey se y edi o ldu. Biz i an n em in köyüne gö-
t ür e c e k o la n o t o büs o n beş dak ik a için de bur ada o lacak . ’ ’

1 35
t, 1 M N L R E GİR İŞ

“ Ne ? Ot o büs m ü?" A n n a ile ay n ı an da bağır dık . " Bur ay a gelen bir


o t o büs m ü v a r ? O z am an n iy e Biz i saat ler ce k ar da y ür üt t ün ?"
“ Çün k ü y a ln ızca h af t ada bir gelir " diy e açık lam ada bulundu. “Bugün
o t o büsün ge lm e gün ü. Ço k şan slıy ız. Hay di acele edin k ızlar ! ”
Ot o büs o k adar esk i v e y ıp r an m ışt ı k i, san k i ay ak t a zar zor durabi len
v e c a dde n in o r t asın a bır ak ılm ış bir m et al y ığın ı gibi bir gö r ün t ü ser -
giliy o r du. Am a Nik o lay y aln ızca o t o büsün ger çek o lduğunu ısrar et mekle
k a lm a dı a y n ı zam an da eğer bir az acele eder de o n u yakalamayı başarırsak
Biz i e v e gö t ür eceğin i de iddia et t i.
Ot o büse bin er k en a n iden içim de Um ay ’ dan ay r ılm a düşün cesin in
n e de n o lduğu h üzün do lu bir sızı h isset t im . Ken dim e en gel o lam ay ıp ,
“ Nik o la y ! ” de dim . “ P ek i y a Um ay ? On u y en iden gö r ebilecek m iy iz?
Biz im İ ç in h e r h an gi bir m esaj bır ak t ı m ı?" Ban a bir yanıt vermesine fırsat
k a lm a da n o t o büs k üç ük k ö y den h ar ek et edip o r m an lar ın için e do ğr u
y ö n e ldi.
“ On un n e r ede o lduğun u bilm iy o r um . Bu k o n uda san a bir şey sö y -
le m e di m i? ” Bir y an ıt v er m ediğim i gö r er ek , “ On dan almayı umduğun bir
şe y m ı v a r dı. Olga?” diy e so r du.
Ha y a l k ır ık lığı İ çin de, “ Hay ır " diy e y anıt verdim. Umay’ın yaşamımın
üz e r in de k i e tkisi y avaş y av aş zih n im in y üzey in e çık m ay a başla m ışt ı,
An n a . " Be n im o n a v er eceğim bir şey v ar . ” dedi. “ T edav im için ona
ö de m e y a p m a k ist iy o r um . Nik o lay , ben im için o n a bu p ar ay ı v er ebilir
m isin ? "
“ Ha y ır , v e r em em . Kabul et m ez. E ğer p ar ay a ih t iy acı o lsay dı bunu
sa n a sö y le r di. "
Ot o büs y a v aş y av aş sallan ır k en , k o lt uk lar ım ıza gö m ülüp kendimi zi
r a h a t e t t ir m e y e çalışt ık . Gö r ün ür de, o t o büsün üzer in de h ar ek et ede -
bile c e ği h e r h a n gi bir y o l y o k t u, bu n eden le k ar lar ın için de saatlerce yü-
r üm e k y e r in e h em en h em en ay n ı sür e bo y un ca so ğuk o t o büsün için de
o t ur up da ğla r ın ar asın da sar sıla sar sıla y o l aldık . Yo lculuk bo y un ca

136
O I. (i A K N A l< I r I n I

üz e r im iz e ç ö k en sessizliğin için de k en dim e def alar ca Um ay ile tanışmış


o lm a m ın be n im için n e an lam a geldiğin i so r up dur dum .
Alt a y la r ’ da y aşadığım den ey im ler i an lam ak v e o n lar ı v arlığımın bir
p a r ç a sı h a lin e get ir m ek İ çin elim den gelen in en iy isin i yaptım ama bunu
ba şa r m a k ç o k zo r du. Um ay ban a h er şey i açık lam adığı gibi An n a ile
be n im o r a da n git m em e y a da o r ada k alm am a da h er h an gi bir ilgi
gö st e r m e m işt i. Bu düşün ce k en dim i ek sik h isset m em e h at t a y aşadıkla -
r ım ın ö n e m i k o k usun da k uşk ular duy m am a n eden o luy o r du. Benim için
bu k a da r e t k iley ici v e an lam lıy m ış gibi gö r ün e n büt ün bu den e y imlerin
Um a y iç in a lışıldık şey ler o lup o lm adığım m er ak elt in i. E ğer bö y leyse
n iy e h a le n bun lar ın ö n em li o lduğun u düşün üy o r dum ?
11

H e y e c a n dolu h av lama sesler in in ar asın da M ar ia’ n ın k ö y ün e ulaş -


t ık . M ar ia’n ın k ocam an k estane rengi kö peği ben i v e An n a’ y ı gö r -
m e k t en ç ok m utlu o lmuştu ama neşeyle Nikolay ’ ın bacak lar ın ın çev r e -
sin de a t lay ıp zıplıyordu. Belki de Anna ile ben im y aln ızca k o n uk o ldu -
ğum uz u v e y ak ında or adan ayr ılacağımızı o y sa Nik o lay ’ ın o n un la bir -
lik t e k a lm a y a dev am edece ğin i h isset m işt i.
M a r ia , a y n ı sıcak k o n uk sev er lik le Biz i ev in e dav et etti. İlk ziyareti-
m iz e o r a n la dah a r ah at lam ış gö r ün üy o r du am a y üzün den k uşk u gö t ür -
m e y e n bir üz ün t ü de o k un uy o r du. Dik k at i, Nik o lay ’ ın üzer ine odaklan -
m ışt ı. On a , y aln ızca bir an an ın bak abileceği gibi bak ıp , o lm asın dan
k o r k t uğu de ğişik lik ler in izin i ar ıy o r du. Oğlun un bir k am o lm ak için şe -
h ir de k i y a şa m ın dan ay r ılm ası k ar şısın da M ar ia’ n ın n eler hissettiğini ilk
k e z f a r k e t t im v e h er zam an n eşeli o lan M ar ia’yı bu kadar endişeli gör mek
be n i üz dü. Z ih n in i dağıt m ak İ çin o n a Belo v o dy a konusunda soru sormaya
k a r a r v e r dim .
“ M a r ia , h iç Şam bala y a da belk i Belo v o dy a o lar ak adlandırılan bir yer
h a k k ın da bir şey ler duy dun m u?”
Bir sür e san k i bu adı an ım sam ay a çalışıy o r m uş gibi sessiz k aldı.
Ar dın da n , “ P ek f azla bir şey duy m adım ” diy e y an ıt v er di. “Ama birileri
ba n a Be luk a ’ n ın , Belo v o dy a gibi ö zel bir m ek ân o lar ak k abul edildiğini
a n la t m ışt ı. ”

1 39
Ç [■: M B E R E G İ R İ Ş

Bu k a da r ilgim i çek en bir m ek ân h ak k ın da ban a bir şey ler an latabi-


le c e ği düşün c esi k albim in h ızla at m asın a n eden o ldu. “ Beluk a n edir ?”
diy e so r dum .
“ Be luk a, Alt ay lar ’ dak i en y ük sek dağdır . Z ir v esi h er zaman karlar la
k a p lıdır v e bur ay a t ır m an m ak ço k zo r dur . Bur ay a t ırmanmaya çalı şırken
bir ç o k in sa n h ay at ım k ay bet m işt ir . ”
Bir a n düşün celi bir şek ilde y üzüm e bak t ı. Ar dın dan , “ E ğer istersen,
sa n a bur a sı ile ilgili o lar ak bildiğim t ek Hik ây e y i an lat abilir im . ” dedi.
Ac e le y le, “ E v et M ar ia. Bu Hik ây e y i duy m ay ı ço k ist er im ” diye ya-
n ıt la dım .
“ Ha lk ım ın ar asın da, Um a y ’ ın v e o n un k o cası, Alt a y ’ ın y ö n et icisi
Alt a y din g Ay zi’ n in uzak lar da, k uzey de y aşadığın a dair bir efsane var dır.
Bir gün , de v balık Ke r - Dup a, dün y ay ı alt üst eder . O zam an a k adar
Alt a y la r h e r zam an ılık o lm uşt ur am a bu bö lge, Ker - Dup a dünyanın ek-
se n in i de ğişt ir dik t en so n r a so ğur . Alt ay din g Ay zi. o çağın en güçlü ruhsa]
v a r lık la r ı Yüce Bur ç h an lar ’ dan y ar dım islem ek İ çin gö ğe y ük selir .
Dün y a n ın e k sen in i y en iden esk i h alin e dö n dür ebilecek güce sah ip t ek
v a r lık o la n , en y üceler i Ülgen ’ i bulm a um uduy la bir Burçhan'da n diğerini
z iy a r e t e de r k en Alt ay lar git t ik çe dah a da so ğum ay a devam eder, “Umay,
ç o c uk la r ım do n m ak t an k o r um ak için o n ların ruhlarım kayalara ve tepelere
dö n üşt ür ür . An cak bun u y aln ızca ik i o ğlun a v e alt ı k ızın dan dö r dün e
y a p a r . Ar dın dan k alan ik i k ızın ı eller in den t ut ar ak , ılık bölgeleri bulmak
iç in o n la r la bir lik t e Alt ay lar ’ ın gün ey in e do ğr u gider . Burada kendisi ve
k ız la r ı do n up , üç zir v eli bir dağa dö n üşür ler . Or tadaki zirve, Umay’ın başı
v e ik i y a n dak i dah a k üçük ik i zir v e ise k ızlar ın ın başıdır . Bu dağ, Beluka
o la r a k a dla n dır ılır . "
An n a , bit k i çay ın dan bir y udum alar ak , “ ilgin ç bir Hik ây e ” dedi.
“ Be luk a ’ n ın ay n ı zam an da Ak - Süm er y a da Bey az Yaz o lar ak da
a dla n dır ıldığın ı duy m uşt um . Bu isim Budist ef san eler den geliy o r v e
dün y a n ın m er k ezi o lan bir dağı sim geliy o r . ”
Um a y a dın ın , k adim Alt ay ’ dak i en y üce t an r ıçalar dan birinin adı ol-
duğun u Öğr en m en in h ey ecan ıy la sessizce an lat ılan lar ı din liy o r dum .

140
o t Ü A K f l A it I T I D I

M a n a , a n la t t ığı Hik ây e y i bit ir dik t en so n r a y em ek h azır lam aya başladı.


Oc a k t a y a n m ak t a o lan at eş e o dun at t ı v e k üçük mutfağındaki dolaplardan
y e m e k p işir ir k en k ullan acağı m alzem eler i aldı. Yemeği pişirdikten sonra,
h a z ır la dığı p at at esli k uzu y em eğin den k üçük p ar çalar alıp bun ları ateşe
a t t ı. Büt ün bun lar ı y ap ar k en an laşılm az bir t ak ım k elim eler
m ır ılda n ıy o r du. Bun un , y em ek ö n cesin de ev in o cağının ruhunu besle mek
v e o n ur la n dır m ak için y ap ılan bir Alt ay gelen eği o lduğun u biliyordum.
At e ş, duy duğum uz m in n et in bir gö st er gesi o lar ak y iy ecek p ar çalar ın ı
sa r dık t a n so n r a y em eğe o t ur duk . Hep im iz de k en di d üşün cele r im ize
da la r a k se ssizce y em eğim izi y edik .
Ak şa m y em eğin in ar dın dan Nik o lay ben i v e An n a’ y ı y en iden , Al-
t a y la r 'da k i so n gecem izi geçir eceğim iz M am uş’ u n ev in e gö türdü. Ertesi
gün , No v o sibir sk ’ e dö n üş y o lculuğum uza başlay acak t ık. Bu sefer ev Bize
o k a da r uğur suz gö r ün m edi. San k i h er şey bır ak t ığım ız gibiydi ya da belki
de bu m e k â n ı algılay ışım ız değişm işt i. Yin e asıl y at ağı Anna’ya vererek
k e n dim e a y ı p o st un un üzer in e y at ak h azır ladım . Aslın da ser t h ay v an
p o st un u M am uş’ un ö ldüğü y um uşak y at ağa t er ci h ediy o r dum am a
An n a ’ y a bun dan bah set m em ey e k ar ar v er dim .
Ya t t ığım da, k ır ılm ış dav ul y in e dik k at im i çek t i. Ona doğru dönüp bir
sür e y a t t ığın ı y er den o n u izledim . Yav aş y av aş k aranlığın içinde, davulun
v e k e n dim in çev r esin de bir t it r eşim h isset m ey e baş ladım . Uy k uy a
da la r k e n , dav ulun k ulbu o lar ak k ullan ılan t ah t a adam y e r e a t ladı v e
gö z le r im in ö n ün dek i bo şluk t a dan s et m ey e başladı.
Kısa bir sür e so n r a, bir k ez dah a r üy a gö r düğüm ün bilin cin de o ldu-
ğum ga r ip bir ger çek liğe daldım . Am a ay n ı zam an da, bu k ez bili n cim i
de n e t le y e bileceğim i de biliy o r dum .

Küçük karanlık bir odada süzülüyorum. Hareketli bedenimdeduyusal


bir neşe var. İrademin özgürlüğünü hissediyorum amaaynızamanda
da bir başkasının daha iradesinin o lduğun u ve bu boşlukta benim
üzerimde etkisi olduğunu hissediyorum. Bir şekilde bununbir erkek
olduğunu biliyorum. Çevreme bakmıyorum. Benim ilebirlikteolankişi
onu

1 41
Ç E M B E R E G İ R t Ş

aradığımı biliyor. Keşfedilmek istemediği için görüş alanımındışında


kalıyor. Henüz korku duymuyorum ama benim eylemlerim üzerinde
benden daha fazla denetime sahip ol masından rahatsızlık
duyuyorum. Beni izlediğini hissediyorum ve şimdi korkup
korkmadığımı merak ediyorum. Belki de rüyamda denetim altında
değilimdir. Sonunda bu konuda düşünmeyi bırakıyorum ve odanın
içinde dolaşmak üzerine yoğunlaşarak karanlığa alışıyorum.
“Olga. Benim: Nikolay. ” Bu yaştı bir adamın boğuk sesi amabusesin
Nikolay’in sesi olduğunu biliyorum. Sese doğru dönüp onun,odanın
ortasındaki bir sandalyede oturduğunu görüyorum. Bilinçli rüya
durumunda bir başka insanı görmek ve sanki uyanıkmışız gibi
birbirimizle konuşmak garip geliyor. Ayaklarımın üzerine inip
çevresinde dolaşmaya başlıyorum.. “Niçin buradayız?" diye
soruyorum. Kendi sesim de farklı çıkıyor. Sanki birbirimizle saf
düşünce ile konuşuyormuşuz gibi hissediyorum ama yine de
konuşma ve İfade duygusunu hissediyorum. Yanıtını bekleyerek
dolaşmayı sürdürüyorum. Bir şekilde eğer durursam içinde
bulunduğumuz bu gerçekliğin çözüneceğini hissediyorum.
“Sana bir şeyi anımsatmak için buradayım."
“Evet seni dinliyorum Nikolay. Bana anımsatacağın şey nedir?"
"O, ender bulunur, güçlü bir kadın. İma ettiği her şeyi kolayca ve
çabucak yaptı. Burada bulunan diğerlerinin de yaptığı şeyleri yaptı
ama hepsinden daha dürüst ve cesurdu."
Bu sözcükler aynı boğuk sesle söyleniyor ve Nikolayhalenönümdeki
sandalyede oturuyor ama kelimeleri bir şekilde yukarıdan bir
yerlerden algıma akıyor. Mideme, yoğun bir bulantı ve tiksinti oturdu
ve sözcüklerinde korkmama neden olacak şeyler olduğununbelirsiz
bir şekilde bilincindeyim. Aynı sözcükleri daha Önceden de
duyduğumu faik ettim. Aslında bu sözcükler gerçektendehafızamda
yok ama bedenimin korku dolu tepkisi zamanlara, tarihlereveşartlara
sıkı sıkıya yapışmama neden oluyor. Bunlara ulaşmadan önce,
aigım-

1 42
O I. (i A K N A K 1 T I D [

da inanılmaz bir değişim oldu. Aniden, yalnızca kendi rüyamıniçinde


olduğumu anlamakla kalmıyor aynı zamanda da bu rüyanın içinde
ikinci bir görüntünün zihnime yerleşmeye çalıştığını kavrıyorum.Bu
iki farklı gerçeklik birbirleriyle çatışıyor ve bilincimehükmetmek için
birbirleriyle savaşıyorlar. Bir an için yeni görüntü zevkli görünüyor.
Güzel bir kadının zarif sureti önümdeki boşlukta dans etmeye
başladı. Fakat aniden bana dönüyor ve yüzünü görüyorum. Bu yüzü
tanıyorum. Onu ilk gördüğüm anki hipnotik mavi gözlerinin de-
rinliklerinden gelen nefret ve tutku dolu bakışlarını hemen
hatırlıyorum.
Ses, “O, ender bulunur güçlü bir kadın” diyor. Busesin, No-
vosibirsk’teki kâbusumda duyduğum aynı boğuk ses olduğunufark
ediyorum. Bir kez daha, umutsuzca, hastam ol muş bu kadının
açıklanamaz ölümünde etkisi altında kaldığım öfke, zayıflık vekorku
duygularının esiri oluyorum. Nefretinin, kâbusa benzer görüntüsüyle
aklımda kalan ölümü, yaşamımdaki en korku dolu anlardanbiri oldu.
Ama şu an, bu yeni rüyamda bana saldıran korkunun bu duygularla
hiçbir ilgisi yok. Onun ile ilgili ilk rüyam bir yana itildi amaorüyamda,
benim ile rüya gerçekliği arasında bir tür koruyucu engel vardı.Tüm
benliğim bu kadının korku dolu görüntüsüyle adeta kaskatı kesildi.
Onun sınırsız bir güce sahip olduğunu ve istediği anda beni dehşete
düşürebileceğini biliyorum. Çığlık atmak için defalarca ağzımı
açıyorum ama sözcükler yalnızca kafamın içinde yankılanıyor.
Ağzımdan hiçbir ses çıkmıyor. İradem, sesim ve eylemlerimüzerinde
sahip olduğumu düşündüğüm tüm denetimim yok oldu.
“Onun sahip olduğu, aynı güce nasıl sahip olacağın sana da
öğretilebilir."
“Hayıri Hayır! İstemiyorum!" Başımı sallayarak, rüyamdaki her şeyi
reddetme çabasıyla, içimdeki boşlukta çığlıklar atıyorum.Bir sonraki
anda kendimi, Mamuş'un evinin soğuğunda, sert ayı postunun
üzerinde yatar halde bedenimde buluyorum. Kaşlarımınarasınıdelen
güçlü bir acı duygusu Şiddetli bir şekilde uyanmama neden oluyor.

1 43
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Gö r düğüm r üy a ö y lesin e k o r k m am a n eden o lm uşt u k i, bana düşmanca


gö r ün e n k a r an lık t a gö zler im i k ap am ay a cesar et edem iyordum. Bedenim,
da v ulun üz er in dek i k üçük ah şap şek li gö r m em ek İ çin sağ y a n ım a
y a t m a k t a n t ut ular ak , gecen in ger i k alan ım sin ir li b ir şek ilde uy an ık
ge ç ir dim .
So n un da sabah ın ilk ışık lar ı k üçük p en cer eden o danın içine süzül meye
ba şla dığın da, içim e bir r ah at lam a y ay ıldı. Beden sel, zih in sel v e r uh sal
o la r a k t ük e n m işt im v e h er şey den ço k bir an önce şehirdeki küçük, güvenli
e v im e dö n m e y i ist iy o r dum . Her zam an t an ıdığım çev r ede bulun m a
ih t iy a c ı duy uy o r dum . Yaşam ım da n o r m alliğe İ h t iy acım vardı. Biran önce
dö n üş y o lc uluğun un başlam asın ı ist edim .
An n a bir saat k adar so n r a uy an dı. Bir sür e so n r a Nik o lay 'ın k ap ıy ı
ç a ldığın ı duy duk v e o n un la b ir lik t e m in n et t ar bir şek ilde Maria’nın evine
git t ik . Ot o büsüm ü'/ saat ik ide h ar ek et edecek t i, bu n edenle kahvaltı edip
ç e v r e y i do laşacak k adar v ak t im iz v ar dı.
Ka h v a lt ıdan so n r a Nik o lay ben i k en ar a çek ip , “ San a sö y lem em ge -
r e k e n ö n e m li bir şey v ar ” dedi.
Ak lım a ilk gelen düşün ce, büt ün bu o lan lar dan so n r a ger çek t en de
p sik iy a t r ik y ar dım ım ı ist ey eceği o ldu. “ Dev am et Nik o lay , sen i din li -
y o r um . ” de dim .
“ Bir a z y ür üy elim m i?” diy e so r du.
So k a ğa çık t ığım ızda, şaşk ın lık için de, o n un la y aln ız başım a kalma -
m ın , ge c e gö r düğüm r üy ada h isset t iğim h o ş o lm ay an duy gular ı içim de
y e n ide n uy an dır dığım f ar k et t im .
“ Olga . Sö y ley eceğim şey san a gar ip gelebilir am a sen den bur ada,
be n im le bir lik t e bir k aç gün dah a k alm an ı ist iy o r um . ”
Yüz üm dek i ür k m üş if adey i gö r düğün de, bu t ek lif in i n asıl y o r um la -
dığım ı f a r k eder ek , h em en k en din e geldi v e aceleyle, “Yo, hayır, söy lemek
ist e diğim şey bu değil” dedi. “ San a, bur ada k ız ar k adaşım ola rak kalmanı
t e k lif e t m iy o r um . Hay ır , h ay ır . Niy et im t üm üy le f ar k lı. Aslında. burada
k a lm a m ist ey en ben değilim . Bir k aç saat ö n cesin e k adar .

1 44
N I . C A K N l i I I I İM

t üm üy le A n n a ’ n ın v e sen in bugün gideceğin izi bek liy o r dum . Böyle


o la c a ğın ı düşün üy o r dum v e bun un ben im için bir sak ın cası y o k t u. Ama
bu sa ba h , e r k en bir saat t e M am uş’ un sesin i y in e duy du m . Burada kalman
ge r e k t iğin i sö y ledi. ’ ’
Nik o la y 'ın it ir azlar ın a k ar şın y in e de n iy et ler i k o n usun da emin de -
ğildim . Bur ada k alm ak için e n k üçük bir ist eğim y o k t u v e bu k ısa k o -
n uşm a be n i r ah at sız et m işt i.
“ Se n in day ın ile o lan bu k an ıt lan am az, gö r ün m ez ile t işimin ile daha
ö n c e de n ilgilen diğim i biliy o r sun Nik o lay . Bu k o n uda san a h er h angi bir
şe k ilde k a r ışm ak ist em iy o r um am a ger çek t e ben , in san lar ın k en di
so r um luluk lar ım üst len m eler in i v e dür üst o lm alar ım t ercih ederim. Eğer
be n de n bir şey ist iy o r san bun u lüt f en k en di ağzın dan y ap . Ölm üş o lan
in sa n la r ın , y aşam ak t a o lan in san lar a k ar ışm a y a da o n lar ı yönlen dirme
y e t e n e ğin e sah ip o lduk lar ın a in an m ıy o r um . ”
“ Bun un n eden i ö lüm e in an m am an . ”
“ Ne de m ek ist iy o r sun ?”
“ Sa n a şu an da üzer in de y ür üm ek t e o lduğun y o lun sen i in an ılmaz bir
güc e ula şt ır abileceğin i am a y a k o r k t uğun y a da çaba h ar cam ak is -
t e m e diğin için bu y o ldan uzak laşt ığın ı sö y lem eye çalışıyorum.” Konuşma
t a r z ın da k i değişim le bir lik le, ses t o n un un da dah a der in leştiğini ve tıpkı
t r a n st a y m ış gibi gö r ün düğün ü f ar k et t im . Bu dur um m esleki açıdan ilgimi
ç e k t iği iç in k o n uşm ay a dev am et m esin i sağla m ak am acıy la, “Ne tür bir
ç a ba h a r c a m am ger ek t iğin i düşün üy o r sun ?” d iy e so r dum .
On u t a n ıdığım dan bu y an a ilk k ez ger çek bir ö f k e gö st er di. Gö zle ri
buz gibi v e sö zcük ler i so n der ece k esk in di,
“ İ lk ö n ce ben im le şu ap t al o y un u o y n am ay ı k esip sö y ledik ler im i
do ğr uda n k abul et m elisin . San a sö y ledik ler im in so n der ece ö n em li ol -
duğun a in a n m am ak için k en din i aldat ıy o r sun . E ğer bun dan k açmama yı
Öğr e n ir se n , o zam an sö y ledik ler im in n e k adar ö n em li o lduğun u an -
la y a c a k sın . ”

145
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Ge n e lde y um uşak h uy lu o lan Nik o lay ’ ın bu uzun v e y ak ın m a do lu


k o n uşm a sı o n a ö y lesin e uy m uy o r du k i sö y ley ecek bir şey bulam adım .
Yüz üm de a f allam ış bir if adey le bak ak aldım .
“ Sa n a , y aln ızca seçilm iş bir k aç k işiy e v er ilen gücü v e bilgiy i elde
e t m e şa n sı t an ın dı” diy er ek k o n uşm asın ı sür dür dü. “ Bu bilgi, yaşamın da
k a r şı k a r şıy a k alabileceğin h er t ür so r un un üst esin den gelm en i sağ -
la y a c a k . Bu bilgiy i k abul et t ik t en so n r a ar t ık h iç k im se sen i engelleye -
m ey e c e k . ”
So n un da y en iden k o n uşabilecek k adar k en dim e geldim . “ Şey , Ni -
k o la y , a slın da sö y ledik ler in so n der ece cazip gö r ün üy o r” diyerek sözünü
k e st im . “ Am a ben im n için bu ö n em li bilgi için seçildiğimi söyler misin?”
Se sim de k i iğn eley ici t o n u sezdiğin in f ar k ın day dım am a y üzü halen ciddi
v e düşün c e liy di.
“ Olga şu an bo ş sö zler için zam an y o k . Bir seçim y ap m an gerekiyor.
Bu se ç im h ak k ı san a ik in ci k ez t an ın m ay acak bu n eden le lüt f en o n u
k a ldır ıp bir y an a at m adan ö n ce iy i düşün . So r ular ın ı, so r duğun dan daha
c iddi bir şe k ilde y an ıt lam ak için san a bö y le bir şan s t an ın dı çün k ü
y a şa m ın da k i uzm an lık alan ın da, h ast alık lar ın ı t edav i eder ek v e so -
r un la r ın ı ç ö zer ek diğer in san lar a y ar dım cı o lm a k onusunda daha şim diden
büy ük İ le r lem eler k ay det t in . Am a şu an a dek , in san l ar ın acılar ım
a z a lt m a n ı, o n lar ı şö y le y a da bö y le iy ileşt ir m en i sağlayacak güvenilir bir
y ö n t e m k e şf edebildin m i? Ne k adar çaba h ar car san h ar ca, h ast ala rının
ç o ğu h a le n h ast a, m ut suz v e k o r k u do lu. Ar aşt ır m aların sonucun da acıtan
dur dur m a k t a başar ılı o la bildin m i? Ban a dür üst çe y an ıt v er . ” " Şey
sa n ır ım , se n in de if ade et t iğin gibi, başar ılı o lam adım . İ y i am a sen in
ö n e r diğin şey n e?”
“ Bir t e k basit şey h ar icin de h içbir şey . San a, dün y adak i tüm acıla rın
k a y n a ğın ın ö lüm ü k abullen em em ek t e y at t ığın ı an lat m ak ist iy o r um .
İ n sa n ın bilin en en büy ük acısı, ö lm ek zo r un da o lduğum uzu bilmemiz ile
so n suz a de k y aşam a ar zum uz ar asın da bulun ur . ”
“ Nik o la y , bu k o n uda ben de san a k en di k üçük sö y lev im i çekebili rim
a m a h a le n n er ey e v ar m ay a çalışt ığın ı an lay am ıy o r um . ”

146
O I, (i A K N A fc ! T I o 1

“ Am a c ım san a sö y lev çek m ek değil, ö lüm ü n asıl k abul edeceğin i


ö ğr e t m e k . Hen üz bun a h azır değilsin . Bu n e den le diğer ler in e bu y o lda
y a r dım e t m ey e de h azır değilsin . Fak at , eğer ben im le bir likte birkaç gün
da h a k a lır san san a, çev r en de gö r düğün t üm acılar ı ger çek t en de ortadan
k a ldır m a k İ st iy o r san so n der ece değer li bir ar m ağan v er ebilir im . ”
Nik o la y , t ek lif in i açık lam ay a başladığın dan bu y ana İlk kez İçime bir
h e v e s duy gusu y ay ılm ay a başladı. Sö y lediği şey ler y avaş yavaş me rakımı
uy a n dır m a y a başladı. Ar t ık , başım a gelen şey ler in Önemli olduğundan ve
be n i de r in den et k ilediğin den k uşk u duy m uy o r dum . N ik o la y ’ ın sunduğu
so n de n e y im i y aşam adan şeh r e dö n er ek bu Ön em li şey i t er k et m ek ,
bur a da k a lm ak t an dah a çılgın ca gö r ün üy o r du.
Yin e de , bil in çli zih n im h alen , bur ada k alm am ın An n a’ y a v e Mari-
a ’ y a so n de r ece gar ip gö r ün eceğin in f ar k ın day dı. Bu durumu onlara na sıl
a ç ık la y a bileceğim i bilem iy o r dum . Ak lım iy ice k ar ışm ışt ı.
“ P e k a la Nik o lay . So n der ece İ y i t ar t ışt ığın ı k abul et m eliyim. Belki
de , se n in de sö y lediğin gibi bur ada bir az dah a k alm ak ban a p ek bir şey
if a de e t m iy o r . Am a bu k o n uda k ar ar a v ar m ak için biraz düşünmem la zım.
Bir k a r a r a v ar m ak için ban a bir saat v er ir m isin ?"
“ Bir sa at so r un değil, Olga. Am a ben , dah a şim diden k ar ar ın ı v er -
diğin i biliy o r um . ” Bu sö zler i sö y ledik t en so n r a can lı adım lar la M a -
r ia ’ n ın e v in e do ğr u y ür üdü v e gö zden k ay bo ldu.
E v in t e r s y ö n ün e do ğr u y av aş adım lar la y ür üm ey e başladım . Çev -
r e m de k i h e r şey o lağan dı şı bir şek ilde sak in v e h uzur do luy du. Yürüme
e y le m im , ç e v r em dek i dağlar ın do ğal güzelliğiy le bir leşince uyku benzeri
bir dur um a sür ük len m em e n eden o ldu. Belli bir şey üzerinde düşünmüyor,
be lli bir duy gu h isset m iy o r dum . Çev r em dek i dün y an ın çö zündüğüne dair
ga r ip bir duy gu için dey dim . Kö y ün bat ı sın ır ın ın h e m en dışın dan
ba şla y a n dağlar a do ğr u y ür üm ey i sür dür düm . Yo l un bit t i ği y er den
ba şla y a n dar bir p at ik a dağa do ğr u uzan ıy o r du.
Gün e ş ö n üm dek i y o lu ay dın lat ıy o r du. Yo k uş y uk ar ı y ür üm ey e baş-
la dım . Üz e r in de y ür üdüğüm p at ik a dar laşıp dik leşt ik çe h ar cadığım çaba

n e de n iy le ısın m ay a başladım . P alt o m u çık ar ıp elim e aldım . So n un -

(47
V I - : M E E R E G İ R İ Ş

da h â lâ k a r lar la ö r t ülü t o p r ak lar a v ar dım . Kan t ı bey azlığıyla gökyüzünün


m a v iliği a r a sın da, uzun , y eşil ağaçlar y ük seliy o r du. Ağaçlar ın, ka ranlık,
k a r p a t ik a y ı ö r t m ey e başladık lar ı bir n o k t ay a geldiğim de, v ah şi bir
bö lge de bulun duğum u v e n er ey e git t iğim e bak m am ger ektiğini far kederek
dur dum .
“ Olga ! ” Sessizlik , sağ t ar af ım dan gelen der in bir f ısılt ıy la bo zuldu.
İ ç im e a n i bir k o r k u y ay ıldı. Ner edey se çığlık at acak t ım . Bir isi beni mi
iz liy o r du? Çabucak sesin geldiği y ö n e do ğr u dö n düğüm de, k ar lar ın
a r a sın da k i k üçük bir y ar ığın y an ın da Um ay ‘ ın dik ildiğini gördüm. Parlak
gün e ş ışık lar ı üzer in e v ur uy o r du v e bey az k ar lar dan gelen y a n sım a
Öy le sin e güçlüy dü k i o n u n et bir şek ilde gö r ebilm em o lan ak sızdı. Ama
k a r şım da k i in san k esin lik le Um ay ’ dı v e san k i U2 un bir ayrılığın ardın dan
ç o k se v diğim bir İ n san ı gö r m üşüm gibi, içim e b üy ük bir mutluluk yayıldı.
Ka r la r ın üz er in de o n a do ğr u k o şt um .
“ Um a y ! Sen i y en iden gö r düğüm e o k adar sev in dim k i! “
So n de r ece ak ıcı bir Rusçay la, “ Özellik le sen i gö r m ek için geldim.”
de di.
“ Bu be n im için büy ük bir o n ur . ”
“ Fa z la z am an ım ız y o k , Olga. Bur ay a, an lam an ger ek en ö n em li bir
şe y le r sö y lem ey e geldim . Şu an san a o lan lar ın t üm üy le f ar k ın day ım .
Nik o la y ’ ın san a, şu an üzer in de düşün m ek t e o lduğun bir t ek lif te bulun -
duğun u biliy o r um . Ben de sen i bu n eden le gö r m ey e geldim .
" Be n i dik k at t e din le. Yo ğun bir ak ıl k ar ışık lığın ın t am ortasındasın.
Bilin ç li z ih n in şu an k ar şı k ar şıy a o lduğun şey in f arkında değil bu nedenle
z ih n in e a ldır m ıy o r um . Sen in in an cın a ulaşm ak ist iy o r um . ”
On a t üm üy le güv en diğim i h isset t im v e y üzün e, sö y lediği h er şey e
İ n a n a c a ğım ı İ f ade eder şek ilde bak t ım .
“ Şim di sö y ley ecek ler im i iy ice din le” diy e dev am et t i. “ İ çin deki bu
ç a t ışm a , e ğer sa n a t am zam an ın ı sö y lesem büy ük o lasılık la bana inana-
m a y a c a ğın k adar esk i bir zam an dan ber i dev am ediy o r . Z am an , sen in
düşün düğün k adar basit bir şey değil. Şim dilik , zam an ın sp ir aller şek

1 48
i) I, t i A K N A İM 1 ll> I

lin de o lduğun u v e ik i sp ir al bir ar ay a geldiğin de in san lığın büy ük bir


de ğişim y a şay acağım bilm en y et er li. Bu değişim başladı. ”
Ba n a do ğr u uzan ar ak elim e y um uşak bir şek ilde do k un du v e o nu iz -
le m e m i ist edi. Yer dek i y ar ığa do ğr u iler ledi. On u izledim . Yavaş yavaş
buz a dö n üşm ey e başlay an p a r lak k a r ın üzer in de iler ledik . Yerden gelen
ışık y a n sım ası ö ylesine güçlüy dü k i çevremi gö rm ek t e zo r lan ıy o r dum .
“ Şim di dik k at et . San a bir şey gö st er m ek ist iy o r um .” Neredeyse, kar
v e buz da n başk a bir şey bulun m ay an y ar ığın için de dur du. “ Bur a y a
y a t m a n ı ist iy o r um . ”
“ Ne r e y e?” Ay ak t a dur duğu so ğuk , t eh lik eli y er e y at m amı istediği ne
in a n a m ıy o r dum .
“ T a m bur ay a, buzun üzer in e. . . ”
İ n a n a m az gö zler le o n a bak t ım .
“ Kür k p alt o n u y er e ser ip üzer in e y at . E n dişelen m e başın a bir şey
ge lm e y e c e k . ”
Sö y le dik ler in i y ap t ım am a ay n ı zam an da bilim sel zih n im durmadan
k e n din i Ön e çık ar m ay a çalışıy o r du. O n a bo y un eğm eden ö n ce n eler
o la c a ğın ı ö ğr en m ek ist iy o r dum . M eslek t aşlar ın ı bur ada y ap t ık lar ım ı
gö r se le r di n e der ler di? Bu k o n uda düşün m ek ak lın ım k ar ışmasına ne den
o ldu. Am a y er e uzan dığı m da, gün eşin sak in liği v e k r istal berraklığındaki
m a v i gö k y üzü t üm k uşk ular ım ı o r t adan k aldır dı. T aze h av ay ı içim e
ç e k t im v e U m ay 'm aln ım a do k un an elin i n ılık lığım h isset t im .
“ Şim di gö zler in i k ap a v e an lat t ık lar ım ı din le. Biz ler dün y aya bağlı
de ğiliz . So luğun , bu bö lgen in , h at t a şu an için de bulun duğun beden in
ö t e sin de k i m ek ân lar ın geçiş k ap ısı. Ken dini kaybetmekten korkma. Bırak
so lun um un k en di y o lun u bulsun v e ser best o lsun . Ban a güven. Sen benim
Hik â y e m i izle, ben de sen i izley eceğim . T üm üy le k o r un acak sın . "

Belki de, parlak güneş ışığı görüşüme bir şeyler yapıyor amakapalı
gözlerimin önündeki boşluk kararıyor. Ardından, içindeinanılmaz bir
hızla hareket ettiğim bir boşluğa dönü-

1 4 9
(, - I; M H E R E G İ R İ Ş

şüyor. Sağımda ve solumda, ardından da her yanımda ışık pırıltıları


var. Artık Umay’ı duymuyorum.
Yıldızlar arasında yol aldığımı fark ediyorum. Kısa bir süresonraçok
köşeli bir cisim bana doğru yaklaşmaya başlıyor. Köşelerindenbir
tanesini elimle tutuyorum. Yıldız, kendi ekseninde dönerken,zaman
ve mekân da onunla birlikte dönmeye başlıyor. Varlığımdaki yeni bir
boyuta doğru yaklaştığımı hissediyorum. Varmam gerekenmekânın
üzerine geldiğimi hissettiğimde, ellerim yıldızı bırakıyor.Hemenoan
yeni bir gerçekliğe düşüyorum. Bu gerçekli ğe geçiş o kadar hızlıki
sanki her şey bir anda oluvermiş gibi. Henüz ne ol duğunu
anlayamadan bu yeni gerçekliğin içinde rahat bir şekildeduruyorum
ve çevremin tümüyle farkındayım.
İçinde birkaç adamın bulunduğu küçük bir odadayım. Kasabenzeri
bir dolaptan bir şeyler çıkarıyorlar. Bu, bir adamın, sargılarızamanla
sararmış eski, kuru bir mumyası. Mumyayı, dikkatli bir şekildeodanın
ortasında, yere koyuyorlar. Zarif hareketlerini İzlerken içimde bir
enerji akışı hissediyorum. Bir sonraki an, içimdeki bu eneğininbeni,
bu kurumuş bedene yapacağım şeye doğru yönlendirdiğini fark
ediyorum.
Her şeyi, sürekli değişen görüntüler şeklinde, sanki aralarındaki
geçişi fark edemeyeceğim kadar hızla değişen film kareleri
izliyormuşum gibi deneyimliyorum. Şimdi mumyanın yanında diz
çökmüş halde, mumyanın sargılarını çözüyorum. Sargılarınaltından,
birbirinden ayrılmış, kuru adaleler çıkıyor.
Sağ yanımda içi tuz dolu bir çanak var. Sol elimle içinden bi raz tuz
alıyor ve bununla, mumyanın alnından çenesine, ardından bir
gözünden diğerine beyaz bir haç çiziyorum. Bunu yaparken, sanki
kendi yüzüme dokunuyormuşum kadar belirgin bir duyarlılık
hissediyorum.
Solumda İçi kum dolu bir çanak var. Sağ elimi kullanarak bukumdan
biraz atıyor ve beyaz haçın çevresine siyah bir çember çiziyorum.
Mumyanın hayata döndürülmesi gerektiğini biliyorum v e bununasıl
yapacağıma dair bilgiyi kazanıyorum. Önce ona ya

1 50
O I . ( ! A K N A R ( i I L î I

şama arzusu vererek başlamalıyım. Her soluğumla onun adına bu


arzuyu yaratarak bedenine doğru derin soluklar alıp veriyorum.Eril
doğasındaki arzunun görünüşüyle çabama verdiği tepkiyi
hissediyorum. Bu, onu yaşama taşıyacak bir enerji fırtınasıyaratıyor.
Şu an fiziksel bedeninin zevkini yeniden deneyimlemearzusuyladolu
olmasına karşın henüz bunun için tümüyle hazır değil, ilk olarak,
mumya bedeni yeni varoluşuna köprü olacak şekilde dönüştürülmeli.
Diğer adamlardan bir tanesi bir meşale uzatıyor. Alevi, öylesine
büyük bir ısı ve yoğunlukla titreşiyordu kİ beni korkutuyor.
Meşale ile ilgili önemli bir şey anımsıyorum ve korkumyok oluveriyor;
bedenimin alevin denetimi altında olmadığını anımsıyorum.Sakinbir
şekilde, elimi doğrudan doğruya alevin üzerine tutuyorum. Elim ve
alev, bedenimin doğası ile ateşin doğası bir olduğu için acısız bir
şekilde birbirine kaynaşıyor. Alevlerin dokunmadığı hiçbir bölge
kalmayıncaya dek meşaleyi mumyanın bedeninde gezdiriyorum.
Yukarıdan bir ses, “Şimdi doğmaya hazır” diyor.
Bir anda odanın içi sis ile kaplanmaya başlıyor. Buradaki zamanımın
bittiğini ve sisin beni bu gerçeklikten uzaklaştırmak için geldiğini
hissediyorum. Her şey çözünmeden az Önce kendi sesimin,“Bekle!
Bekle! Hayata nasıl geri döndüğümü göster bana", dediğini
duyuyorum.
Oda yan yarıya sis ile kaplanmış durumda. Sis, birkaç daki kalığına
dağıtıyor ve sislerin arasından kendi hareketsiz suretimin yerde
yattığını görüyorum. Üç insan üzerime eğilmiş, bedenime yayılan şu
anki yaşamsal erkimi yönlendiriyorlar. Görüntü aniden kesiliveriyor
v e bir erkek sesi benimle konuşmaya başlıyor. "Bundan fazlasını
görmene izin veremeyiz, Bu, kalbinin acı çekmesine neden olur.
Bugün her şeyi doğru yaptın. Şimdi geri git. ”
Nerede olduğumu anımsamıyorum ve içimi yine korku dol duruyor.
Kendimle ilgili hiçbir şey anımsamıyorum. Çığlık attığımıduyuyorum.
Ardından alnıma yumuşak, ılık bir el do

151
(. I M li t : K E G İ R İ Ş

kunuyor. Yavaş yavaş her şeyi anımsamaya başlıyorum. Benim ile


ilgilenen kadınla birlikteyim, içimi dolduran rahatlama duygusuyla
sakin bir şekilde soluyorum.
Umay, konuşmaya başlıyor. "Sana bilmen gereken bir şey
anlatacağım: Kamların, yalnızca bir tek ölümsüzlük kuşağınasahip
olduğu sanılır ama daha fazla kuşağa sahiptirler. Sen ve Mamuş,
farklı kuşaklara dahilsiniz. Olga, buradan bugün ayrılmalısın.Eğer
Mamuş‘un senden istediği gibi burada kalırsan senin ölümsüzlük
kuşağını yok etmeye çalışacak. O, diğer insanların Ölümünü
kullanarak kendi kuşağının devam etmesini sağlıyor. Bu, kamların
her zaman yaptıkları şeydir. Onun ölümsüzlüğü, diğer insanların
ölümü nedeniyle vardır. Sen, onun için son derece önemli bir avsın.
Sana, ölümü kabul etmeni öğretmeye ve bunun sonucu olarak da
ölümsüzlüğü reddetmeni sağlamaya çalışıyor. Ama senin yapman
gereken şey bu değil. Sen ölümsüzlüğü kabul edeceksin. ’
Onun sözlerini dinlerken beden im inanılmaz derecede ağırlaşıyor.
Gözlerimi açamıyorum. En küçük bir adelemi bile oynatamıyorum
ama yine de onun/a konuşabiliyorum. “Bekie. Bana Mamuş'tan
bahsettin. Ama Mamuş öldü. O benden bir şey istemedi. Bunu
benden isteyen Nikolay'dı."
"Şu an Mamuş ile Nikolay arasında herhangi bir ayrım yok; ikisi de
aynı. Zaman senin düşündüğün kadar basit değil. Sen, yalnızcabir
hastanede psikiyatr olarak çalışan Olga değilsin. Seninileilgili başka
bir şey, kendi başına bulman gereken başka bir şey var. ”
Bir ürpertinin bedenime yayıldığını hissediyorum. Belki de ateşim
çıktı. Buzun üzerinde ne kadar olduğunu bilmediğim, uzuncabir süre
boyunca yattığımı anımsadım. Altımdaki toprak kaymaya başlıyor.
Uzaktan, dörtnala koşan bir atın sesini duyuyorum. Ses gittikçe
artıyor. Toynaklarıyla, ayaklarının altındaki toprağı dövdüğünü
hissedebiliyorum. Ardından, görüş alanımın içi ne beyaz bir atgiriyor.
Tüm varlığından tutku dolu bir enerji yayılıyor.

1 52
O I . r, A K 1 1 A K I I I D I

Bir ses bana, “Onun sırtına bin ve dörtnala koştur!” diyor.O anilk kez,
atın başının yanında, onun kayışlarını tutan kısa fakat son derece
güçlü, genç bir kadın görüyorum. Dikkatim, attan uzaklaşıp kadının,
tümüyle dövmelerle kaplı çıplak koluna yöneliyor. Daha önceden
böyle bir şey görmemiştim. Bilinmeyen hayvanların dövmeleri
omuzundan bileğine kadar birbirlerinin çevresinde daireler üzerek
uzanıyor.
Ona bakarken, hayvanlar bana, daha önceden gördüğümü
anımsamasam da ya da onların ne olduklarını gerçekte bilmesemde
daha tanıdık gelmeye başlıyorlar.
Bir anlığına yeniden korku duyuyorum. “Umay! Bu ne anlamageliyor?
Bunu bana niçin yapıyorsun?"
Umay'ın sesini bir kez daha duyuyorum: “Çünkü her iki kuşaktan da
atalarım var. Seçimini yapmana yardımcı oluyorum. Bunu senin için
benden başka hiç kimse yapamaz. ” “Öyleyse iki yöne birden dahil
olmak mümkün? Eğer sen bunu yapabiliyor san o zaman mümkün
olmalı. ’’
“Ben aslında iki yönüm. ’

At v e r üy a dağıldı. T üm üy le uy an m ışt ım . Uf ak t an gelen bir sesin beni


uy a n dır dığın ı biliy o r dum am a bu se sin n e o lduğun u an ım sam ıy o r dum .
Buz un üz e r in de n e k adar y at t ığım ı m er ak et t im . Ar dın dan ay n ı sesi bir
k e z da h a duy dum v e An n a ’ n ın en dişeli sesin i t a n ıdım . T ep en in
e t e k le r in de do laşıp ben i ar ıy o r du. Dağın alt k ısm ın da, oldukça uzak taydı
a m a se sin i n et bir şek ilde duy abiliy o r dum .
“ Olga ! Ner edesin ? Yan ıt v er ! Ot o büse gecik eceğiz v e bur adan asla
gide m e y e c eğiz. "
He m e n buzun üzer in den k alk ıp p alt o m u giy dim v e Um ay ’ ı arandım.
On da n h iç bir iz y o k t u. Bir an ö n ce o r adan ay r ılm ak için güçlü bir dürtü
h isse t t im v e k o şm ay a başladım . T ep e an ım sadığım dan dah a da uzak t a
gibiy di; A n n a'n ın y an ın a ulaşt ığım da so luk so luğa k alm ışt ım .
" De lir din m i Olga? Bu k adar zam an dır n er edesin ? T an r ım , ber bat
gö r ün üy o r sun . San k i ak lım k açır m ış gibisin . Sen i ger iy e ar k adaşım

1 5 3
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

o la r a k gö t ür m ek y er in e h ast a o lar ak gö t ür m em ger ekecek galiba. Oto büs


bir a z da n k a lk acak . Şo f ö r y aln ızca bir k aç dak ik a dah a bek leyebile ceğini
sö y le di. Ha y di, acele et . Ko şalım . ”
“ Be k le . Bav ulum u alm am ger ek iy o r ” dedim .
“ Ba v ulun o t o büst e v e o t o büs şu an Biz i alm adan hareket etmiş olabilir.
Ha y di, Olga, acele et m eliy iz. ”
Şo f ö r ün y üzün dek i if adeden an ladığım k adar ıy la o t o büse t am za -
m a n ın da y e t işt ik . Yaln ızca bir k aç y o lcu v ar dı am a otobüse binerken Bize
k ız gın bir şek ilde bak ıy o r lar dı. On lar ı bu so ğuk t a bek let t iğim için
k e n dim i k ö t ü h isset t im .
So n a n da, Nik o lay ’ m o t o büs k ap ısın ın k en ar ın da dik ildiğini fark et -
t im . Şa şır m ış gö r ün üy o r du. “ Olga, n e y ap ıy o r sun ?” diy e so r du.
“ Gidiy o r um , M am uş, şey , y an i Nik o lay . ”
“ Ka lm a y a k ar ar v er diğin i san ıy o r dum . Gideceği n e em in m isin ?”
“ Ev et .”
“ Um a y m ı geldi? O m uy du?" Yüzü so luk t u v e sesi ger gin çık ıy or du.
“ E ğe r se n in için bun u y ap t ıy sa, o zam an o n un ö leceğin i biliyorsun, değil
m i? ”
“ Ha y ır ! Bu do ğr u o lam az! ”
“ De m e k Um ay ’ dı. O zam an ar t ık k am lar a dah il o lamaz. Senin ye rine
o ö ldü. ”
Bu sö z ler af allam am a n eden o ldu. Yaln ızca, “ E lv eda Nik o lay ” di -
y e bildim . “ L üt f en M ar ia’ y a t eşek k ür et t iğim i sö y le. ”
Ot o büsün k ap ısı ar k am dan k ap an dı.

1 54
12

t o büs y o lculuğu san ki h iç bitm ey ecek m iş gibiy di. Dö n üş y o lculu -


O ğum bo y un ca, sür e kli ağladım. Anna dur m adan beni av ut m ay a ça -
lışıy o r du. So n un da o ndan beni y alnız bır akm asın ı istemek zo r un da k al -
dım . İ lk ba şt a y alnız k alm a ist eğim in n eden in i an lam adı am a k ısa bir
sür e so n r a uy k uy a daldı.
So n un da h ar ap o t o büst en in diğim izde, so ğuk tren istasyonunda saatler
bo y un c a bin eceğim iz t r en i bek lem ek t en başk a y apacağımız bir şey yoktu.
An n a , da v r an ışım k o n usun da bir açık lam a y ap m am bek len t isiy le bana
ba k ıy o r du a m a o n a h er h an gi bir açık lam a y ap abilecek durumda değildim.
No r m a lde o n dan bir şey s ak lam azdım an cak şu a n a dek, olanları kendime
bile a ç ık la y abileceğim k elim eler bulam ıy o r dum . Bun lar ın An n a için
h iç bir a n la m ı y o k t u. No v o sibir sk ’ t e büt ün bu o lan lar ın açık lam asın ı
y a p a bilm e m için bir az zam an a ih t iy acım o lacak t ı.
E n n ih a y et in de k üçük ev im i n k ap ısın ı açt ığımda rahat bir soluk aldım.
E v im de o lm am ın , n o r m al ger çek lik o lduğun u düşün düğüm alan a ger i
dö n m e m e y ar dım cı o lacağın a em in dim . Bav ullar ım ı yere koyup kendime
k o y u bir f in can k ah v e h azır lam ak v e bir sigar a y ak m ak için m ut f ağa
git t im . Üz e r i m de h alen sey ah at im in allak bullak edici o lay la r ın ın
ba sk ısın ı h issediyor dum ve k en dimi gevşetmeye çalışmam ger e k iy o r du.

155
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Ge r iy e , bir k aç gün ö n ce Alt ay lar a git m ek üzer e ev im den ay r ılan


in sa n da n f a r k lı bir isi o lar ak dö n düğüm ü biliy o r dum . Am a y in e de, eski,
t a m dık k e n dim in güv en li gö r ün t üsün ü y en iden k azan abileceğim
um uduy la a y n ada y üzüm ü in celedim .
E v im e gelen m ek t up lar a bak ıp , gazet eler i o k um ak üzer e ay ır dım .
Ar dın da n e sk i k an ep em e o t ur up gazet eler i o k um ay a başladım . İlk başta
büt ün h a be r ler , bir h af t a ö n cek i ay n ı esk i h aber ler gibi geldi.
Da h a so n r a, bir gazet en in say f asın ı çev ir diğim de gözüme, “Sibir ya'da
Bilim ” ba şlık lı bir m ak ale çar p t ı. Başlığın alt ın da, Alt ay Dağla r ın daki
e sk i bir m e zar ın açılışın ı gö st er en bir f o t o ğr af v ar dı. F o t o ğr af ilgin ç
gö r ün üy o r du, bu n eden le m ak aley i o k um ay ı sür dür düm .
M a k a le , geçen y az, gen ç bir k adın m ezar ın ın k eşf edildiğin i an latı -
y o r du. Ka dın ö ldüğün de y ir m i beş y aşın day dı v e dağlar ın t ep esin dek i,
k ısa y a z a y lar ın da buz gibi suy la do lu, uzun k ış ay lar ın da ise do n an ,
k a y a lık lı bir y ar ığa gö m ülm üşt ü. Ar k eo lo glar , bu k adın ın iki ya da üç bin
y ılda v a r o lm uş v e zam an la un ut ulm uş k adim bir din in r ah ibesi ol duğunu
düşün üy o r lar dı. M ezar ı bin ler ce y ıl bo y un ca bir t ür der in do n dur ucu
gö r e v i gö r m üş v e beden in i bo zulm adan k o r um uşt u. Yan ın a, r uh lar
dün y a sın a o lan y o lculuğun da y em esi için et k o n m uşt u v e buzla r ı
ç ö z üldüğün de et in k o k usu h alen duy uluy o r du.
M e z a r ın r esm i v e t an ım ı ban a, Um ay ile so n k ar şılaşt ığımız mekânı
a n ım sa t t ı v e y azın ın dev am ın ı o k uduk ça k alp a t ışlar ım h ızlan m ay a
ba şla dı.
M a k a le y e gö r e, m ezar dak i ö n em li bir bulgu, ar k eo lo ji dün y asından
büy ük se s get ir m işt i. Kadın ın k o llan , bir bir in e dolanmış garip hayvan ların
dö v m e le r iy le k ap lıy dı. Bu dö v m eler , elt i y ıl k adar ö n ce y ine Altaylar'da
bulun a n bir a dam ın m um y ası üzer in dek i dö v m eler le aynı tarzdaydı. T ıpkı
bu k a dın gibi o adam ın da k adim bir dinin r ahibi o ldu ğu düşün ülüy o r du.
Se z gise l o lar ak bu k adın ın , r üy am da gö r düğüm k ad ın o lduğun u bi -
liy o r dum . Başım dö n m ey e başladı. Ay ak lar ım ı k üçük k an epenin üze rine
k o y up y e r e y at t ım v e m ek t up lar la der giler i r asgele y er e attım. Başı mın
a lt ın a bir y ast ık k o y dum v e gö zler im i k ap adım .

156
O L A K IU I I T I N !

Ke n dim i sak in leşt ir m ey e k ar ar lı o lduğum için sak in m iş gibi çıka n bir


se sle k e n di k en dim e, “ Ar t ık dah a f azla düşün m ek ist em iy o r um”, dedim.
" Uy k uy a ih t iy acım v ar . L üt f en , h içbir gar ip r üy a gö r m eden h er zaman
a lışt ığım şek ilde bir az uy uy ay ım . ” Bun lar ı sö y lem ek ben i sa -
k in le şt ir m e di am a en azın dan ses t o n um u sak ın t ut m ay a çalışar ak k o -
n uşm a y ı sür dür düm . “ Yaln ı zca gev şe v e h içbir şey düşün m e. ”

“Doğru. Şimdi düşünmenin sırası değil. Yapman gereken başka


şeyler v ar . " Bu sözler, güçlü bir erkek sesi tarafındansöyleniyor ama
sanki içimden geliyor gibi.
“Aman, Tanrım! Ne oluyor?" Ölesiye korkarak çığlık atıyorum.
Ses emrediyor: "Yalnızca rüya görüyorsun. Sakinleş." Şaş kınlık
içinde kendimi daha sakin hissettiğimi fark ediyorum.
Belki de ses haklı. Farkında olmadan uykuya daldım ve bu, yalnızca
bir rüya.
“Öğrenmen gereken şeyler var. Önce hangisini öğretmemi istersin?"
“Şu anki durumumda anlayabileceğim en önemli şeyi öğrenmek
istiyorum."
“Güzel. Beni izle." Bu sesi öğretmenim olarak kabul ediyorum, bu
nedenle de karşımda beyaz elbiseler giyinmiş bir adamgördüğümde
kuşku duymadan onu izliyorum. Bana neler söyleyeceğini merak
ediyorum. Kararlı bir şekilde hareket ediyor ve kısa bir süre sonra
yerin altına doğru ilerleyen bir merdivenden aşağıya doğru inmeye
başlıyor. Bu, beni şaşırtıyor çünkü yeni bir şeyler öğreneceğim
söylendiğinde yine göğe yükselip bir yerlere gideceğimi
düşünüyorum.
Gittikçe daha derine doğru ilerlerken onu izliyorum. Yeraltınadoğru
indikçe her yer ısınmaya ve karanlıklaşmaya baş lıyor. Sonunda,
siyah demir bir kapının ardındaki bir yere girdiğini görüyorum.Burada
tek başıma kalmak istemediğim için hemen peşinden gidiyorum.
Girdiğim odada kızıl alevler oynaşıyor. Ellerinde çekiçler olançıplak
adamlar, dev asa Örslerin yanında duruyorlar. Öğretmeniminbeyaz
siluetinin.

ı
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

odanın diğer ucundaki bir başka kapıdan dışarıya çıktığını


görüyorum. Onu izlemek için bu adamların çevresinden dolaşmam
gerekiyor ama görüldüğü kadarıyla geçmemi engellemeyekararlılar.
Küçümseyici bir ifadeyle yüzüme bakıp birbirlerine bir şeyler
fısıldayarak sırıtıyorlar.
Alevler neredeyse saçlarıma ulaşıyor. Adamlar yavaşça
yaklaşıyorlar. Konuşmuyorlar ama bana korkunç bir şeyler yapmaya
karar verdiklerini biliyorum. Ağır kapı, ardımdan gıcırdayarak
kapanıyor ve böylece kaçmamı engelliyor. Tuzağa düştüğümü fark
ederek ağlamaya başlıyorum. Bu şeytanı nasıl öğretmenim olarak
kabul edecek ve beni buraya yönlendirmesine izin verecek kadar
ahmak olabilirim? Bana vaadedilen şeyi Öğrenmek yerinegerçekten
de korkunç bir şeyle karşı karşıya kalacağımı biliyorum.
Adamlar çevremi bir çember olarak sarıp üzerime eğiliyorlar ve
onların tamamen sarhoş olduklarını anlıyorum, içimi dol duran
korkuyla çığlık atmaya başlıyorum.
Ardından, birdenbire, bir yerlerden zihnime basit bir anlayış
geliveriyor. Bu mekân ve çevremi saran bu adamlar tümüyle
korkularımın yarattığı şeyler. Bu rüyada gördüğüm bütün bu
görüntüler benden kaynaklanıyor. Onların denetimi tümüyle benim
elimde ve onlara istediğim her şeyi yapabili rim. Bu düşüncekendimi
son derece güçtü hissetmemi sağlıyor ve kendimdeneminbir şekilde
sarhoş adamların üzerine doğru yürüyorum. Alevler sönüyor ve
adamlar önce küçülüp biçimsiz şekillere dönüşüyor,ardındandayok
oluyorlar. Boş odanın içinde yürüyüp kapıdan dışarıya çıkıyorum.
Beyazlar içindeki adam, burada beni bekliyor. "Dersi anımsıyor
musun?" diye soruyor.
“Evet, anımsıyorum." Artık, varlığımın merkezindeki bir yer den
gerçeklik dediğimiz şeyi denetleyebileceğimi ve onu is tediğim
doğrultuda değiştirebileceğimi anlıyorum. Umay’ın bana, insanın
başarması gereken iki görevi olduğunu söylediğini anımsıyorum:
Kendi gerçekliğini yaratmak ve kendini yaratmak. Umay’ınbukonuda
bana söyleyecek daha fazla şeyi olduğunu biliyor ve onunla
konuşmaya can atıyorum.

158
O L G A K N A K I T I D I

Öğretmenime, onunla nasıl bağlantıya geçebileceğimi bildi ğini


hissederek, “Umay'ı görmek istiyorum. " diyorum.
“Onu yeniden görebilmen olanaksız. O, yapması gerektiğini
düşündüğümüz şeyi yaptı. Artık her şey bitti."
"Hayır! Onu görmek istiyorum!" Öğretmenime bağırıyorum. Onune
kadar özlediğimi ve onu yeniden görebilmek için neredeyseher şeyi
yapabileceğimi fark ediyorum.
"Bu olanaksız, ’’diye yineliyor. Sanki, söz dinlemeyen bir çocukla
konuşuyormuş gibi sesi kızgın çıkıyordu.
Ama bu beni durdurmuyor. “Yanılıyorsun! Bu mümkün!" Ar- tık
gerçekliği yönlendirebileceğimi anlayarak, ısrar ediyorum. Tüm
varlığımı, Umay’ı buraya getirmek için nasıl odak layacağımı
biliyorum. Bunu yaptığım anda, karşımda O’nu buluyorum.
Öğretmenim, gözden kaybolurken gülümseyerek, “Aferin.Seniyi bir
öğrencisin" diyor.
Neşe içinde Umay'a dönüyorum. Yüzünde harikulade, içten bir
gülümseme var ve ben, bir kez daha, ona yaşamımı emanet
edebilecek kadar güvenebileceğimi fark ediyorum.
Umay, "Beni niye buraya çağırdın?" diye soruyor. "Kendimizi nasıl
yaratabileceğimiz hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorum.
Kendi gerçekliğimi yaratmayı anlamaya başladım. Şimdi de, bu
gerçeklikte yaşayan varlığı yaratmak derken neyi kastettiğini
öğrenmek istiyorum."
“Kendine ve çevrendeki insanlara bak. İnsanlar her an kendilerini
yaratmaya çatışıyorlar. Herkes, durmadan, değişen, büyüyen bu
varlığı yeniden biçimlemeye çalışarak ondan bahsediyor.
“insanlar bunu başarmak için üç işlem uyguluyorlar.Kafalarınıniçinde
geçmiş hakkında konuşarak, yaratmaya çalıştık ları şeye uymayan
kısımları değiştirerek ya da silerek ya da kendilerine uygun şeyleri
güçlendirmeye çalışarak onu yeniden biçimliyorlar.Aynızamanda,ne
yapacaklarını, nasıl görüneceklerini, nelere sahip olacaklarını ve
diğer insanlar ta-

I !>!)
<, ' I: M li E R E G İ R İ Ş

rafından nasıl kabul edileceklerini hayal ederek gelecek hakkındada


düşünüyorlar.
“İnsanların yaptığı üçüncü şey, kendilerini şu an’a bağlıyor.Bilinçsiz
bir şekilde kendilerinin ve yaptıkları şeyin diğer insanlar tarafından
algılandığının farkında olarak durmadan buna tepki gösteriyorlar.Bu
tepkilerin bazıları Ben duygusunu güçlendirirken bazıları da onu
parçalıyor. Bazı insanların kendilerine çekildiğini, diğerlerinin ise
çekilmediğini görüyorlar. Kendi Ben duygularını desteklemeyen
insanlarla bir arada oldukları zaman çoğunlukla bu insanl ardan
hoşlanmıyorlar ama çevrelerindeki insanlar tarafından
desteklendiklerinde, bu insanlardan hoşlanıyorlar. Bu şekilde,
insanlar, kendilerini yaratmak için geçmişi, şu an’ı ve geleceği
biraraya getiriyorlar. Eğer yeterince dikkatli olursan bununher şartta,
her insan için geçerli olduğunu görürsün. Çevrene bir bak;bununpek
çok ilginç örneğini göreceksin.
“Ancak, bu süreç ile ilgili anlayabileceğin her şeyi anladığında, o
zaman bütün bunların farkında ve aynı zamanda da onlardan
bağımsız olan diğer Ben'ini yaratacaksın.
Bu senin Kalp Ben’in ve gerçek özgürlük He gerçek büyü burada
başlar. Bu, yüce seçim yapma Sanatı'nın kaynağıdır. Şimdilik bu
kadarını öğrenmen yeterli, ”

Yo r gun luk t an t ük en m işt im v e k ısa bir sür e so n r a y o ğun bir r üy a


da lga sı t üm bil in cim i k ap ladı. Gö zler im i y en iden açtığımda bedenim uzun
sür e dir k ıp ır t ısız y at m ak t an k at ılaşm ışt ı. Bacak larıma yeniden duyarlılık
k a z a n dır m a k için bir az m asaj y ap t ım v e ar dın dan k ah v e hazırlamak için
k a lk t ım . Ka h v em h azır o lduğun da, k üçük m ut f ak masama oturdum ve eski
bir Çin f in c a n ın da dur an k ah v ey i, o ar k adaşça, gü v en v er en k o k usun u
t a dın da n da h a ço k sev er ek y udum lam ay a başla dım . Dışar ıdan gün ışığı
ge liy o r du v e p en cer em den ço cuk lar ın n eşe için de gülüp o y n adık lar ı n ı
gö r üy o r dum .
T ıp k ı ge r ç ek liğin şu a n dan so n der ece uzak t a gö r ün m esi gibi, ço -
c uk la r da o n üçün cü k attaki dair em den bak ın ca uzak t a gö r ün üy o r lar dı.

160
O [. (i A K H A KI I 1 OI

Ba şım da h a le n bir ağır lık v ar dı v e beden im uy k u ile uy an ık lık ar asında


gidip ge liy o r du. Olan lar ı an lay abilm em iç in h er şey i belli bir sır ada
düşün m e m ge r ek t iğin i biliy o r dum am a şu an bun a h azır değildim . Bi -
lin c im h a le n y aşam ım ı n o r m ale dö n dür em ey eceğim k adar dağın ık t ı.
Şim dilik bun u bilin çdışım a bır ak m am ger ek iy o r du.
Şu a n y a p m am ger ek en şey er t esi gün işe git m ek ü zer e h azır lan -
m a k t ı. Ya p ıla cak bir sür ü şey v ar dı, bu n eden le y at ağa o lduk ça geç bir
sa a t t e y a t t ım . Bu, ben im için iy i o ldu. So n un da r üy asız, derin bir uykuya
da ldım .
E r t e si sa bah , h er zam an y ap t ığım şey ler ban a ay n ı anda hem alışıldık
h e m de ga r ip gel di. Olan lar ı, so n zam an lar dak i den ey im ler im in
süz ge c in de n geçir er ek den ey im lediği m i f ar k et t im .
No r m a l t a t iller bile içim de duy gu çat ışm alar ın a n eden o lur du. İ lk
ba şla r da da im a, h ast a y üzler le, n ah o ş k o k ular la, çığlıklarla, çoğu ge reksiz
o la n bir sür ü e v r ak la do lu o lan işim i ar k am da bır ak m ak t an m ut lu
o lur dum . Fa k a t bir sür e so n r a şaşır ar ak , bun lar ı ö zlem ey e başladığı m ı
f a r k e de r dim . So n un da, h ast an edek i işim e ger i dö n ebilm ek için za manın
bir a n ö n c e ge çm esin i bek lem ey e başlar dım . Bugün de dur um aynıydı ve
h a st a n e n in a lışıldık o r t am ın a ger i dö n m ek h em rahatlama mı hem de zevk
a lm a m ı sa ğlıy o r du.
T a n ıdık , lo ş k o r ido r lar da y ür ür k en h em şir eler le v e h astalarımla ko -
n uşup , o r a da bulun m adığım bir k aç gün bo y un ca n eler o lduğun u ö ğr e -
n iy o r dum . Ac il ser v isin k ap al ı bey az k ap ısın ı gö r ür gö r m ez içim de bir
k o r k u be lir di. Ban a, o ö len k adın ı an ım sat an h er şey İ çim e y o ğun bir
t e dir gin lik da lgasın ın y ay ılm asın a n eden o luy o r du. Am a şu an işimdey -
dim v e gö r e v ler im i y ap m ak zo r un day dım bu n eden le de h ast alar ım ı
m ua y e n e e t m e y e başladım .
P e k a z ın ın dur um un da değişik lik o lduğun u gö r ün ce şaşır m adım .
Ço ğu, a de t a in san ın k ır ılgan r uh un un zedelen m esin in can lı birer örne ği
gibi dur uy o r la r dı.
Ne y se k i gen ç ask er im , An dr ey , ben i memnun et t i. Odama girdiğimde,
m a sa m ın ö n ün dek i der i k o lt uk t a o t ur uy o r du, İ çin de bulun duğu

1 61
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

şidde t li p sik o z dur um un dan çık m ışt ı v e y ak ın da ev e git m esi için gerek li
o la n k o şulla r ın n er edey se t üm ün ü y er in e get ir m iş gibi gö r ün üy o r du.
Ba c a k ba c a k üst ün e at m ış, r ah at bir şek ilde o t ur uy o r du. E ll er in in, belli
be lir siz bir şe k ilde t it r ediğin i f ar k et t im . Ben i saldır gan h ast alar dan
k o r um a k la gö r ev li ir i y ap ılı, k aba gö r ün üşlü y en i h adem ey le k ar şılaş -
t ır ıldığın da k o m ik bir k ar şıt lığa n eden o luy o r du. Hadem e, y üzün de ar -
k a da şç a bir if a dey le k ar şım da o t ur an delik an lıy la karşılaştırıldığında daha
t e h lik e li v e saldır gan m ış gibi gö r ün üy o r du,
“ M e r h a ba , bugün n asılsın bak alım , An dr ey ?”
Ak lı k a r ışm ış gibiy di; ben i h at ır lay am adığı belliy di. “ T eşekkür ede-
r im , siz n a sılsın ız do k t o r ?”
" Sa n ır ım ben i an ım sam ıy o r s un ? T an ışt ığım ızda başk a şey ler le
m e şguldün . ”
“ E v e t . T a n r ım , adet a ceh en n em de gibiy dim . Yaşadık larımı burada ki
h e r h a n gi bir in san a n asıl açık lay abileceğim i bilem iy o r um . Dur m a dan
p e şim de o la n v e bir UFO'dan gelen v ar lık lar ben im için so n der e c e
ge r ç e k t i. Ço k k o r k un çt ular . Ben i t eh dit edip alık o y dular . On lar dan
k ur t ulm a m a y ar dım cı o lacak h iç k im se y o k t u. ”
“ Bu, t a m o lar ak do ğr u değil An dr ey . İ laç t edav isi v e uy guladığımız
ba k ın ı sa y e sin de o n lar dan k ur t ulm an a y ar dım cı o lduk . Bu y ar dım ı gör -
m e se y din büy ük o l asılık la h alen ay n ı gö r ün t üler le bo ğuşuy o r olacak tın.
Şim di büt ün bu gö r dük ler in in h alüsin asy o n dan başk a bir şey o lm a dığını
a n lıy o r m usun ?” Sö y ledik ler im i düşün üy o r gibiy di. Ar dın dan , başı n ı
sa lla y a r a k be n i o n ay ladığın ı belir t t i.
“ Şe y , a slın da o n lar ı baş k a şek ilde adl an dır m am büy ük bir değişiklik
y a r a t m a z . Am a sö y lem ek ist ediğin iz şey i an lıy orum. Onlar bu dün yaya ait
de ğille r di. Bun un do ğr u o lduğun u biliy o r um . Şu an ger i dö n üp
ba k t ığım da , büt ün bu v ar lık lar can lı, k ö t ü bir r üy adak i v ar lık lar gibiler.
Am a r üy a n ın için dey k en , ger çek bir uzay gem isin den gelen v e ben i iz -
le y ip , ist e dik ler in i y ap t ır an v ar lık lar dı. ”
“ M e se la , san a n e y ap t ır dılar ?”

162
O L C A K n A K ı r ı n i

“ Ör n e ğin, h areket h alin dek i bir tr en in üzerine gidip kendim i ö ldür -


m e m e n e de n olmaya ça lıştılar . E lbiselerimi p ar çalay ıp kendim e zarar
v e r m e m e n e de n o ldular . Adeta kendim ve y aşamım ile ilgili her şey i
un ut m a m ı istiy or gibiy diler. Ben i, sadık bir k öleleri y ap maya
ç a lışt ıla r.” “ Peki, k endinde o nlar a dir enecek gücü bulam ıy or muy dun ?”
“ Hiç güc üm y o ktu. Kafamın İ çin i t ümüy le do ldur muşlardı. Düşünce -
le r im de n h içbir in i duy am ıy ordum . Duyduğum t ek şey o nların sesiydi. "
“ On la r h a kkında şim di n eler h issediyo rsun ?”
“ Sa n ır ım f ar k lı şey ler h issediy o r um . Ar t ık o n lar dan korkmuyorum.
Z a t e n be n im le bir h af t adan uzun bir sür edir k o n uşm uy o r lar . Bun un dı-
şın da , ge n e llik le k en dim i bir az uy k ulu v e duy gusal açıdan da bastırıl mış
h isse diy o r um . ”
“ Bun a a ldığın ilaçlar n eden o luy o r . Ar t ık ilaçlar ın ın dozunu azaltıp,
se n i e v e git m en için h azır lam ay a başlay abilir iz. "
İ lk k e z o lar ak gö zler i ışıldadı, y uv ar lak , açık y üzün e ço cuk ça bir
se v in ç if a de si y ay ıldı. Kısa sür e için de bu m ek ân dan k ur t ulacağın ı öğ-
r e n m e k t e n m ut lu o lduğu belliy di.
On a , h a st a n e alan ı için de, p er so n ele y ar dım cı o lacak işler de çalış-
m a y a ba şla m a sın ın iy i o lacağım sö y ledim . Bu, gün lük y aşamındaki belli
bir k ısıt la m a y ı o r t adan k aldır acak v e y en iden açık h av ay a çık m a sın a
o la n a k t a n ıy a cak t ı. Büy ük o lasılık la bah çe y o llar ın ı temizleyecek ya da
ba h ç e ile ilgili başk a bir şey ler y ap acak t ı. Bir k aç h af t a insanlar dan uzak
k a ldık t a n so n r a, k ısıt lı da o lsa belli bir ser best lik elde edebileceği umudu
o n u h e y e c a n l a n dır m ışt ı. Yak ın da ev e gideceğin i biliy o r du. Yan ım dan
m ut lu bir şe k ilde ay r ıldı.
An dr e y 'i n o r m al değer len dir m e sür eci içer isin de in celer k en bir kez
da h a n e k a da r değişm iş o lduğum u f ar k et t im . Algılar ım ö y lesin e değiş-
m işt i k i, sa n k i bir k aç gün için de, y o ğun den ey im ler le y ük lü uzun yıllar
sür e n bir p sik o lo jik çalışm a y ap m ış gibiy dim . Ar t ık ben im için bi r in-
sa n ın de li o lduğun a k ar ar v er m ek y a da h ay aller in in ger çek o lmadığını
sö y le m e k o k adar da k o lay değildi. Aday lar dak i can lı r üy alar ım dan

ı t ; :t
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

k a la n silin m e z duy gular , ger çek liği algılam a biçim im i sar sm ışt ı. Bu
im ge le r e bilin çli k at ılım ım ın t üm üy le f ar k ın da o lduğum için artık ger çek
ile düş a r a sın a k o lay ca ay r ım k o y am ıy o r dum . Ger çek o lan h an gi siydi?
Ar t ık bun da n o k adar em in değildim .
Yılla r a sığacak açık lan am az den ey im ler , k üçük bir zam an dilim ine
y o ğun la şm ış v e in san ın p o t an siy eller i k o n usun da y en i bir an lay ış k a -
z a n m a m ı sa ğla m ışlar dı. Dah a do ğr usu, esk i algılam a biçimlerim hak kında
y e n i so r u v e k uşk ular a sa h ip o lm am a n eden o lm uşlar dı. İ çim de k i bir
şe y le r dö n üşüy o r du. Bun u h issedebiliy o r dum am a h en üz zih n im de
t üm üy le şe k il alm am ışt ı. E ğer bö y le bir şey ger çekten olacaksa biraz daha
z a m a n a ih t iy a cı v ar dı.
Ay n ı z a m a n da ar t ık An dr ey ’ in h ast alığın ı an ladığım a da em in de -
ğildim . On u, gö r düğü büt ün o h ay aller in y aln ızca h astalanmış bilincin den
k a y n a k la n dığın a ik n a et m ey e çalışır k en bile İ çim de kuşkular beliriyordu.
Şim dilik k e n dim i, ger çeğin Biz im algılar ım ızdan ço k dah a k ar m aşık
şe k ille r de a ç ığa çık abileceği o lasılığıy la av ut uy o r dum. Eski kurallarım ve
in a n ç la r ım , Alt ay lar ’ dak i den ey im ler im in en k üçük bir p ar çasıy la bile
ö r t üşm üy o r du, İ n an ılm az, k eşf edilm em iş, y en i bir o k yanusta yüzdüğümü
h isse diy o r dum .
P e n c e r e de n dışar ıy a bak t ığım da, h ast an en in bahçesinde yatmakta olan
e sk i t r o le y büsü gö r m ek içim i r ah at lat ıy o r du. So y ulm uş m av i bo y ası,
ilk ba h a r gö ğün ün p ar lak m av iliğiy le h o ş bir t ezat o luşt ur uy o r du. Bu
e sr a r e n giz e sk i ar acın belk i de ger çek liğim dek i t ek güv en ilir , değişmez
v a r lık o lduğun u düşün düm .
Ön üm de k i def t er i açıp , An dr ey ’ in gelişim i ile ilgili olarak hazırla mam
ge r e k e n r a p o r u y azm ay a başladım . Dah a y ap ılacak bir sür ü işim vardı bu
n e de n le h a ya llerle zam an ım ı bo ş yere h ar cadığım i çin k en di m e k ızdım .

1 64
13

ir k a ç h a fta geçmişti v e yavaş y av aş h ast an en in esk i sır adan lığın a


B a lışm a y a başlamıştım. Ben im için daim a t at m in edici o lan çalış -
m a la r ım şim di ban a n er edey se y ep y en i gö r ün üy o r du.
Bir sa ba h n eşeli, can lı bir isi k ap ım da bel ir di. “ M er h aba! ” dedi.
“ Gö r m e m ge r ek en do k t o r siz m isin iz?" Ko y u m av i bir t ak ım elbise
giy m iş, o lduk ça k ısa bo y lu, o r t a y aşlı adam , y an ıt ımı ya da kendini da vet
e t m e m i be k le m eden içer i gir ip m asam ın ö n ün de dur du.
“ Be n im a dım Dim it r iy ev . Ak adem i k en t in de ç alışan bir f izikçiyim.
İ şt e h a st a n e sev k k ağıt lar ım bur ada. "
Ak a de m i k en t in den bah seder et m ez o n un en telektüel seçkinlerden biri
o lduğun u a n la dım . “ Ak adem go r o do k ” o lar ak adl an dır ılan bu bilim kenti,
a lt m ışla r ın ba şın da So v y et h ük üm et i t ar af ın dan bir t ür de n em e k en t i
o la r a k k ur ulm uşt u. So n der ece güzel bir Sibir y a o r t amında, olduk ça rahat
e v le r in şa e dilm iş v e So v y et ler Bir liği’ n in h er k ö şesinden parlak zihinler
bur a da y a şa m alar ı için dav et edilm işler di. Am aç, y en i bir So vyet bilimi
y a r a t m a k t ı. Bur ay a gele n in san lar , ülk edek i en iy i k o şul lar da
y a şıy o r la r dı. E n iler i bilim sel ar açlar v e t ek n o lo ji, h izm et ler in e su -
n ulm uşt u. Ha t t a ar aşt ır m a y ap m ay an , y aln ızc a h izm et işlerinde çalışan
in sa n la r bile e n iyi y iyecekler le beslenip en iy i yatak larda y at ıy o r lar dı.

1 ü !ı
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Bu m e r k e z , k en din den bek len en i y er in e ge t ir m iş v e zam an ın ın en


büy ük k ur a m lar ı ile t ek n o lo jik iler lem eler in in k ay n ağı o lmuştu. Burada
y a şa y a n in sa n lar so n der ece zek iy di v e k en di kişiliklerini ifade et melerine
o la n a k t a n ıy acak bir düş ün ce ö zgür lüğü v e dem o k r asi o r t a m ın da
y a şıy o r la r dı. Bu da o n lar a, güv en lik le açık lığın bir karışımı olan rahat bir
gö r ün üş k a z a n dır ıy o r du.
M a sa m ın k ar şısın da dur an adam da bö y le bir gö r ün t ü ser giliy o r du.
Bur uşt ur up c e bin e t ık ışt ır dığı h ast an e k ağıdın ı çık ar ıp , t ek lif sizce ma-
sa m ın üz e r in e at t ı. Ar dın dan , bir şey sö y lem em i bek lem eden k o lt uğa
o t ur du. Be n im le, k en disin i zar ar sız bir k um ar baz ile y üzsüz bir maskara
a r a sın da k i sın ır da, h assas bir şek ilde den gelediği bir o y un u o y n adı ğını
h isse diy o r dum .
Aldır m a z bir şek ilde Ön üm e at t ığı k ağıda bak t ım . Bay Dim it r iyev'i
h a st a n e m iz e sev k eden do k t o r , f izik se l k ay n ak lı sin ir sel bir sendromu
o lduğun u v e bak ım ın ın h ast an ede y ap ılm ası ger ek t iğin i belir t iy o r du.
Ala y c ı bir if adey le, “ Be n i h ip n o zla m ı t edav i edecek sin iz, doktor?"
diy e so r du. Gö zler i gülüm süy o r du am a y üzün ün ger i k alanında, şakası nın
ba n a z a r a r v e r m e am acı güt m ediğin i belir t en n azik bir if ade v ar dı.
Kişiliğin i n , f ar k lı y üzler in ar asın da gidi p gelme yeteneğine sahip olan
a m a bir şiz o f r en de k eşf et t iğim t an ıd ık v e acı do lu duy gular a sah ip
o lm a dığın ı gö r düğüm bir adam ile k o n uşt uğum u an ladım .
“ Siz i h a y a l k ır ık lığın a uğr at acağım için üzgünüm Bay Dimitriy ev ama
n e y a z ık k i t e dav in izde h ip n o z k ullan m ay acağım . Hat t a sizi tedavi bile
e de m e y e c e ğim çün k ü siz n ö r o lo ji bö lüm ün e sev k edilm işsiniz. Burası ise
p sik iy a t r i bö lüm ü. Sev k k ağıt lar ın ızı alın v e dışar ı çık ıp so ldan ik inci
bin a y a gidin . Sizi t edav i edecek do k t o r u o r ada bulacak sın ız. ”
“ Ha y ır ! Bun a in an am ıy o r um . Bu, adalet sizlik ! Sizi gö r düğüm an da
ba n a y a r dım c ı o la cak do k t o r o lduğun uzu sö y ley ebilir dim . San k i n için
ç a r lık dö n e m in de y aşam ıy o r uz? O zam an uzm an lık alan lar ı y a da lanet
o la sı diğe r a la n lar la ilgili düzen lem eler e ih t iy aç duy m adan ist ediğim
do k t o r a t e da v i o labilir dim . ” T eat r al bir if adey le bağır ıy o r du. Ardı ndan
se sin i a lç a lttı ve “Belk i de bö y le o lm ası dah a iy idir ” diy e ek ledi. “ Ün

1 66
O L G A K H A R I T I D I

lü bir f iz ik ç i o lar ak aldığın ı m aaş h er h alde do k t o r t ut m ay a y et erli ol -


m a z dı. Ke n dim i bile zar zo r geçin dir ebildiğim e göre... İyi günler, dok tor.
Ye n ide n gö r üşm ek üzer e. . . '’
Oda m da n ay r ılır k en y üzü t üm üy le ciddi bir if adey e bür ün m üş, az
ö n c e k i a la y c ı t av r ın dan eser bile k alm am ışt ı. “ P sik iy at r lar ne ilginç in -
sa n la r la k a r şılaşıy o r lar ” diy e düşün düm v e er t esi haftaki akşam nöbe time
k a da r o n u un ut t um .
He m v a r o lan h ast alar la h em de acil o lar ak gelen hastalarla ilgilen mesi
iç in bir do k t o r un ak şam n ö bet in e k at m ası ger ek ir di. Bu görev doktorlar
a r a sın da p a y la şt ır ılır v e ik i h af t ada bir de sır a ban a gelirdi. Bazı akşamlar
o k a da r y o ğun o lur du k i, uy um a f ır sa t ı bile bulam azdık . An cak bu
düz e n le m e le r , k en di h ast alar ım ızın dışın dak i h ast alarla da çalışma fırsatı
y a k a la m a m ız ı sağlar dı. Ay r ıca m addi açıdan da ay lığı m ıza katkısı olurdu
ç ün k ü ge c e n ö bet ler in de n er edey se gün düz çalış m alar ım ız için aldığımız
p a r a n ın ik i k a t ın ı alır dık .
O ge c e k i n ö bet im o lay sız başladı. Yaln ızc a dur um un da değişik lik
o la n ba z ı h a st alar ın ilaçlar ın da basit değişik lik ler y ap m an ı gerekti. So -
n un da n ö r o lo ji k o ğuşun un ö n ün e geldim . Bay Dim it r iy ev , açık kapının
y a n ın da , sa n k i o saat t e o r ay a geleceğim i biliy o r m uş gibi, beni gördüğüne
şa şır m a da n dur uy o r du.
“ Na sılsın ız, do k t o r ?" diy e so r du. So n gö r düğüm den dah a sak in v e
n a z ik t i.
“ İ y iy im , t eşek k ür eder im . San ır ım k en din izi dah a iy i h issediyorsu-
n uz ? ”
“ E v e t , da h a iy iy im . Bir az k o n uşabilir m iy iz?”
“ Şe y , e ğe r y ar dım cı o labileceğim bir şey v ar sa t abi k i konuşabiliriz”
diy e y a n ıt v e r dim .
Ge c e n ö be t ler in de, do k t o r lar ın k en diler i ile k o n uşm ak ist ey en her
h a st a ile k o n uşm a zo r un luluk lar ı v ar dı v e Bay Dim it r iy ev ’ in p ar lak
z ih n in de be n im için sak ladığı ş ey ler i m er ak ediy o r dum .
“ O h a lde y ar dım ın ıza ih t iy acım o lduğun u v ar say alım , do k t o r . "

N . /
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Gö r e v li h e m şir eden k o ğuş do k t o r un un m uay en eh an esin i ben im için


a ç m a sın ı ist e dim . Yap t ığı İ şi bır ak ıp k o r ido r un so nundaki, üzerinde “ Dr.,
Fe de r o v ” y a z dı siy ah ah şap k ap ıy a do ğr u y ür üdü. T aşıdığı an ah t arlığın
iç in de n a n a h t ar ı bulup k ap ıy ı açt ı.
M ua y e n e h an ey e ö n ce ben gir dim . Diğer do k t o r lar ın o dalar ı ban a
da im a k e n dim in k in den dah a r esm î v e dah a r ah at sız gelir di. Bu sefer Dr.
Fe de r o v ’ un a dı da et k ilen m em e n eden o lm uşt u. On un , diğer do k t o r lar
t a r a f ın da n üm it siz v ak a diy e t er k edilen sin ir h ast alar ı ile gizem li,
t e h lik e li t e da v iler e gir işt iği bilin ir di. Hiç k im se t edav isin in in an ıl maz
so n uç la r ın ı t a r t ışm azdı. Am a gizliliği n eden iy le n asıl başar ılı o l duğunu
da k im se a n la y am azdı.
“ İ ç e r i gir in Bay Dim it r iy ev . Ken din ize bir k o lt uk çek in “
Da h a ö n c e den de o lduğu gibi t ek lif im i bek lem em işt i. Do k t o r Di -
m it r iy e v ç o k t an o day a gir ip o t ur m uş v e k o n uşm ay a başlam adan ö n ce
sa bır la be n im o t ur m am ı bek liy o r du. Düşün celer im de n sıyrılıp konuşması
iç in o n a ba k t ım .
“ Ko r k a r ım k i sizin le k o n uşm ay ı ist em e n eden im ilk başt a garip gö-
r üle bilir . An c ak sö y ley ecek ler im i an lay ışla k ar şılam ay a çalışmanızı ri ca
e diy o r um . ”
“ Be n k ua n t um f iziği alan ın da ar aşt ır m alar y ap ıy o r um . L abo r at u -
v a r ım da , gö r e celik o lgusun u ar aşt ır ıy o r uz. Uzm an lık alan ım n edeniyle
ge r ç e k lik ile bir ço k İ n san dan dah a do ğr udan ilişk ide o lduğum u sö y le -
y e bilir im . Ya p t ığım iş ile ilgili o lar ak o lduk ça ö zgür lüğe sah ibim . Ger -
ç e k lik a r a şt ır m alar ım ın büy ük bir k ısm ı f izik bilim in dek i denemelerden
o luşuy o r a m a ay n ı zam an da in san algısın a v e bilin çalt ın a y ö n elik
t e k n ik le r i de k ullan m ay a başladık . Belk i labo r at uv arımızı ziyaret etme yi
düşün ür sün üz , o zam an size bu k o n uda dah a f azla şey an lat abilir im . ”
Be k le n m e dik dav et i ben i şaşı r t t ı am a eğit ilm iş bir uzm an dikkatiyle
din le m e y i sür dür düm .
“ Siz e a n la t m ak ist ediğim ö n em li bir şey v ar . Ger çek lik üzerine uzun
y ılla r dır y a p t ığım ar aşt ır m alar , esk i dün y a gö r üşüm ü t üm üyle de ğiştirdi.
Ge r ç e k liğin do ğası h ak k ın dak i esk i k esin lik ler im , ça lışm alar ı

1 68
O L G A K H A R I T I D I

m a in a n ılm a z alan lar ın k ap ılar ın ı ar alay an belir sizlik ler e dö n üştü. Ya -


şa m ım da k i in san lar ın ço ğu k en di n o r m al v ar o luş düzey ler in de dav ran -
m a m ı ist iy o r lar am a bu ben i h iç m i h iç ilgilen dir m iy o r . İ n san o lar ak
uy m a m ge r e k en y asalar dan bir i de it aat k âr o lm am . An cak içinde bulun -
duğum uz şu dur um da, sizin le k o n uşm a n eden im i do ğr udan do ğr uy a
a n la t a bilm e k için alışıldık h ek im - h ast a ilişk isin in sınırlarını aşmama izin
v e r iy o r um . "
Olduk ç a c iddi gö r ün üy o r du v e bu if adesin i ö n cek i m askar alıklarından
da h a ç o k be ğen iy o r dum . T ep k im i bek liy o r gibiy di, bu n eden le o n u
c e sa r e t le n dir dim .
“ L üt f e n dev am edin . ”
“ He r şe y den ö n ce, sizin k o ğuşun uza gelm em in bir rastlantı olmadığına
in a n ıy o r um . Ben i sizin o dan ıza get ir en t ür den h at alar ı pek sık yap mam.
İ ç güdüle r im i din lem ey i iy i ö ğr en dim v e içgüdüler im ban a sizin benim ile
t a n ışm a n ız ın bir am acı o lduğun u sö y lüy o r . ”
On u do ğr u duy duğum a em in o lam adım . “ Ben im sizin ile tanışmamda
m ı. . . ? ” diy e so r dum .
“ E v e t , k e sin lik le. Şu an bulun duğum y er de bulun m ak t an ve yaptığım
şe y i y a p m a k t an m em n un um . Hiçbir şey e ih t iy acım y o k . Am a sizin son
de r e c e y o ğun bir dö n em den geçt iğin izi v e belk i de ço k ö n em li bir şeyler
a n la m a k üz e r e o lduğun uzu h issediy o r um . E n er jin izde alışılm a dık bir
ö z e llik v a r ; bun u ilk k ar şılaşt ığım ı zda h isset t im . San ır ım size yardımcı
o la bilir im . L abo r at uv ar ım ızda k av isli ay n alar gibi f izik sel ar açlar
k ulla n a r a k f a r k ın dalığın f ar k lı düzey ler in e k an allar açabiliy o r uz. Son
z a m a n la r da a ç ık lay am adığın ız gar ip zih in sel dur um lar y aşadı n ız ö y le
de ğil m i? ”
Şa şır m ışt ım . “ E v et , ö y le” diy e y an ıt v er ir k en sesim son derece ha fif
ç ık ıy o r du.
“ Gö r dün üz m ü? Dah ası y ür üm ey e başladığın ız y o lda yürümeye de vam
e de c e k v e be lk i de den ey im ler in iz de ilgili bir an layışa ulaşacak sınız, öyle
de ğil m i? ”

1 ( O l
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

“ E v e t , ö y le. ” Açık ça gö r ün en içt en liği, o n a güvenmemi sağlamıştı ve


o n un la a y n ı f ik ir de o lm am ın güv en li o lduğun u h issediy o r dum .
“ İ şt e k a r t ım . Sizin için uy gun o lan h er h an gi bir zamanda beni ara yın.
Siz e la bo r a t uv ar ım ı gö st er m ek t en zev k alacağım . ”
Uz a t t ığı k ar t , h ay at ım da gö r düğüm en süslü k ar t t ı. Adının altında bir
ç iz gi v a r dı v e o n un da alt ın da “ Fizik L abo r at uv ar ı Başk an ı” diy e
y a z ıy o r du. Bu k ar t ı h içbir zam an k ullan m ay acağım ı bilsem de bana doğru
uz a t t ığı e lin de n aldım v e git m ek üzer e ay ağa kalktım. T am o sırada aklıma
so n bir so r u geldi.
“ Ba y Dim it r iy ev , h ast an ey e y at m a n eden in iz neydi? Sizi buraya ne tür
bir r a h a t sız lık get ir di?”
Gö z le r in de y in e ay n ı düzen baz if adey le, “ T ah m in edemiyor musunuz,
do k t o r ? ” de di. Başk a bir şey sö y lem eden bir bir im izden ay r ıldık v e
z ih n im in de n gesin i y en iden k azan m ak için bir k aç h af t a bu k o ğuşta kal -
m a m ın iy i o la cağım düşün er ek n ö r o lo ji k o ğuşun dan çık t ım .
Da h a so n r a, t ef t işim bit t iğin de k en di o dam a dö n düm . Ko ğuş büt ün
h a st a la r uy uduğu için bir sür eliğin e sessizdi. Dah a ö n ce den niyetlendiğim
gibi, Dr . Dim it r iy ev ’ in k ar t ın ı at m ak y er in e o n u m asam ın üzer in de
do sy a y a dik k a t le y er leşt ir dim . Ar dın dan , k en dim e k an ep ede y at ak ha -
z ır la y ıp sa ba h a k adar acil bir v ak an ın gelm em esi um udu için de uyumak
üz e r e y a t t ım . Uy k uy a dalar k en , lis e çağlar ım da gö r ecelik k ur amını an -
la y a bilm e k iç in h ar cadığım başar ısız çabalar ım dan bu y an a f iziğe karşı
duy duğum bilin çsiz say gı n eden iy le Dr . Dim it r iy ev ’ in k ar t ın ı atamadı-
ğım ı düşün düm . Am a h alen t eklifini değer len dir m ey i düşün m üy o r dum .

1 7 0
14

e c e sa k in geçtiği için der in , r üy asız bir uy k u uy udum . No r m alde


G sa ba h o lduğun da k en di k en dime uy an ır dım am a beden imin din len -
m e y e ih tiyacı o lduğu için neredeyse kahv altıy a k adar uy udum . Kah v al -
t ım ı a c e ley le y aptıktan so nra k an ep em i düzelttim v e y astık ile bat t an i-
y e y i do la ba k aldır ar ak sabah teftişin e h azır l an dım . İ şim i bit ir diğim de
t e le f on um çaldı. Gecen in sakin geçmesin e şük r eder ek t elef o n u açt ım .
T a n ım a dığım bir ses, “ Do k t o r Kh ar it idi?" diy e sordu. “Adım, Svetla-
n a P a v lovn a Z aitseva. Bu bö lgedek i k lini klerden bir inin p sikiyatr ıy ım . "
“ Siz e n asıl y ar dım cı o labilir im , Sv et lan a P av lo v n a?"
“ Ha st a n en izden , bir h ast am ile ilgili belgeler i almam gerekiyor. Adı,
Vik t o r İ z o t o v . Alt ı ay ö n ce k lin iğim ize geldi. Bu sür e bo y un ca t e -
da v isiy le ben ilgilen dim . Belk i o n u an ım sam ıy o r o labilir siniz. Acaba bu
h a st a n ın r ap o r lar ım ar şiv den ist et ip ban a y o llay abilir m isin iz?"
“ Vik t o r u ço k iy i an ım sıy o r um . On u sık sık düşün ür üm . Yen iden
h a st a n e y e y at ır ılm asın a ger ek k alm adığın a ço k sev in dim. Sağlığı iyi mi?
E v r a k la r ın ı r eh abili t asy o n p r o gr am ı için m i ist iy o r sun uz?"
“ Şe y , n e y azık k i Vik t o r dün gece in t ih ar etti. Şimdi bir rapor yazmam
ge r e k iy o r . Bildiğin iz gibi, k en disi bir şizo f r en di. M aalesef , t eda v ide
h iç bir ile r lem e k ay dedem edik . ”

ı / 1
Ç E M B E R E G t R t Ş

İ ş y e r im de ağlam ay a alışk ın değildim . Uzun bir sür e ö n ce, k en dimi


duy gusa l o lar ak h ast alar ım ın k ader in den bağım sız t ut mayı öğrenmiştim;
a m a Vik t o r ö zeldi. İ lk t ep k im , ö lüm ün den ö t ür ü bu k adım suçlamak oldu
a m a bun un do ğr u o lm adığın ı biliy o r dum . Belk i de, t edav ide, k en di
sö z le r in de n t ah m in et t iğim den dah a başar ılı o lm uşt u. Ne o lur sa o lsun
da h a f a z la k o n uşam ay acak t ım , o n eden le de t elef o n u mümkün olduğun ca
ç a buk k a p a m ay a çalışt ım ; “ Özür diler im , şu an ço k m eşgulüm . L üt f en
ba n a t e le f o n n um ar an ızı v er in sizi bir saat e k adar ar ay acağım . ”
“ Ön e m li değil. ” dedi. “ Bun un için zam an h ar cam an ıza ger ek y o k .
Ba şh e m şir e n izi ar ar , bu dur um la ilgilen m esin i ist erim. T eşekkür ede rim.”
T e le f o n u k ap adı. Üzün t üm ü an lam ışt ı.
Vik t o r İ zo t o v , ö zel bir t ür k lin ik t en h ast anem ize yollandığında henüz
y ir m i y a şın day dı. Bu t ür k lin ik ler , So v y et ler Bir l iğİ ’ n in h er k ö şesinde
y ılla r dır v a r dı. Suçlular ı, ö zellik le de t eh lik eli o lduğu düşünülen suçluları
t e da v i e t m ey e çalışır lar dı. Bu k lin ik ler h ak k ın dan f azla bir şey
bilm iy o r duk çün k ü Sağlık Bak an lığı y e r in e İ çişler i Bak an lığı’ n a bağlı
ç a lışır la r dı.
So v y e t ler Bir liği’ n dek i büy ük suçlar ar asın da en k ö t üsü, Sovyet ya-
sa la r ın ın 7 0 . m addesin de açık lan ıy o r du. Bu m adde, So v y et k ar şıtı pro -
p a ga n da la r v e r ah at sızlık lar ile ilgiliy di. Bu m addede açık lan an suçları
işle y e n le r , Ölüm cezasın a eşdeğer bir şek ilde cezal an dır ılıy o r lar dı. Bu
c e z a n ın ö lüm cezasın dan t ek f ar k ı, suçlular ın “ ö zel t edav in in deh şet
v e r ic i de n e y im ler in i y aşam ak zo r un da k alm alar ıy dı. Ço ğu bu t edav i
so n uc un da , dün y adan t üm üy le uzak laşıy o r lar , ger i kalanları ise psikolojik
a ç ıda n işe y ar am az h ale geliy o r lar dı.
Vik t o r İ zo t o v , t o p lum a ger i dö n m e şan sı t an ın an en der insanlardan
bir iy di. Ka zak ist an Özel Klin iğ i’ n dek i zih in sel deh şet le geçen iki yılın
a r dın da n , No v o sibir sk ’ t ek i ev in e v e t edav i için hasta nemize yollanmıştı.
“ Ağır şiz o f r en i” t an ısıy la k o ğuşum a geldi. Bu, dev let in sosyal nor mallik
ö lç üle r in e uy m ay an h er k ese k o n ulan bir t an ıy dı.
Ke n dile r i İ çin bö y le bir t am da bulun ulan v e ö zel t edav iden geçen bu
in sa n la r , sa nk i ak ıllar ın ı t üm üy le k açır m ışla r gibi, k en diler i h ak k ın -

1 72
O L O A K H A R İ T İ D İ

da , şiz o f r e n i t an ısın da bulun ulm uş diğer in san lar la ay n ı acı so nu yaşar -


la r dı. Ya şa m lar ın da, n er edey se değer li o lan h er şey den uzaklaşıyorlar dı.
İ şle r in i v e ar k adaşlar ım k ay bediy o r lar dı. Ok ula git m eler in e y a da
h e r h a n gi bir so sy al o r gan izasy o n a k at ılm a lar ın a izin v er ilm iy o r du.
Vik t o r ’ un dur um un da, so n do k t o r un un y azdığı notlara göre ana so run,
" m e t a f iz ik i n t o k sik asy o n ( zeh ir len m e) ’ ’ idi. Dosyasında şunlar yazılıydı:
“ Ha st a ; f e lsef i, din i v e m et af izik k işi ler ile ilgili eserlere anormal bir ilgi
duyuyor. Gün bo y un ca başk a h içbir şey ile ilgilen m eden k i t ap o k uduğunu
sö y lüy o r . Ar k adaşlık ö lçüler i ço k y ük sek o lduğu için f azla arkadaşı yok.
Ko n uşm a sı ger çek ler den uzak v e k ar ışık . So v y et k ar şıt ı düşün celer e
sa h ip . So v y et t o p lum un un k usur lu o lduğun u v e bir ço k açıdan
ge lişt ir ile bileceğin i sö y lüy o r . ”
Vik t o r 'un suçu - deliliği- o n y edi y aşın da So v y et ler Bir l iği’ n dek i
y a şa m ın da h a iy i o labileceğin e v e İ n san lar ın dah a f azla ö zgürlüğe sa hip
o lm a la r ı ge r ek t iğin e k ar ar v er m iş o lm asıy dı. Bu değişik lik ler in n a sıl
y a p ıla bile c eğin i an lat an , k en di el y azısıy la y azdığı basit el ilan lar ı
h a z ır la m ışt ı. Bu el ilan lar ın ı, y aşadığı k üçük k asabadaki kamu binala rının
duv a r la r ın a y ap ışt ır m ışt ı.
Bun u iz ley en o lay lar zin cir i t ip ik t i. KGB’ n in y er el bür o su o n u t u-
t uk la m ış v e bir p sik iy at r ın f ik r i alın m ışt ı. M uay en en in so n ucundaki şi -
z o f r e n i t a n ısı m ah k em ey e sun ulm uş v e m ah k em e de Vik t o r 'un “ ö ze l
t e da v i” gö r m esin e k ar ar v er m işt i.
Aslın da n iy e ev e gö n der ildiğin e bile şaşır m ışt ım . Belk i de sonunda,
da h a e n ba şın dan o n u t o p lum için t eh lik eli gö r m eler in in ne kadar gülünç
o lduğun u a n lam ış y a da t üm üy le t edav i o lduğun a k ar ar v er m iş
o la bilir le r di. Ban a geldiğin de k esin lik le t eh lik eli gö r ün m üy o r du. İnce,
be y a z bir bo y n u v ar dı v e gö zler i daim a uy salca y er e bak ıy o r du. Sesi
y um uşa k t ı v e der in bir dep r esy o n un t üm izler in i t aşıy o r du.
Vik t o r , ö zel bir k lin ik t en gelen ilk h ast am olmuştu. Hemen hemen her
şe y de n k o r k t uğun u k eşf et m işt im . Ben im le t üm üy le İ şbirliği İçin deydi ve
so r ula r ım ı it aat k âr bir şek il de y an ıt lıy o r du. An cak verdiği bütün yanıtları
uz un uz un düşün üy o r du. Bu y an ıt lar ın t üm ü de k ısa, de -

ı / : ı
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

ğişm e k siz in dur m adan y in elen en r esm i cüm leler o luy o r du: “Hastay dım.
Şim di a n lıy o r um . Hast alık t an k o r un m ak için ilaçlar ım ı alm ay a de vam
e t m e k ist iy o r um . ’ ’
Yüz ün de y aln ızca bir k ez belli belir siz bir can lılık ifadesi görmüştüm.
Oda m da bulun an v e bir ar k adaşım t ar af ın dan f o t o k o p iy le ben im için
ç o ğa lt ılm ış, y asak bir samizdat* k it abı gö r m üşt ü. Bu. Hin t li düşün ür ve
m ist ik Sr i Aur o bin do ’ n un bir k it abıy dı. No r m alde bu k it abı m a sam ın
ç e k m e c e sin de k ilit li t ut ar dım . Vik t o r , bu k it abı gördükten sonra, ilişkimiz
y a v a ş y a v a ş gelişm ey e başladı. Bu, ban a duy duğu güv en in başlam asın a
n e de n o ldu. Bu güv en , ö zel t edav iden geçm eden ö n cek i k işiliğin in
p a r ç a la r ın ın m üm k ün o lduğun ca f azla k ısm ın ı y en iden biraraya getirmek
iç in gir işt iğim k ar m aşık bir sür ecin başlam asın ı sağ ladı. Bir y an dan
k e n din e v e t o p lum a ger i dö n m esin i sağlay acak bir k ö p r ü k ur m ay a
ç a lışır k e n bir y an dan da a n t idep r esan v e det o k sifikan ilaçlar kullanmasını
sa ğla dım .
Vik t o r a r t ık t o p lum un değişik lik ler e İ h t iy acı o lduğunu düşünmüyor -
du, bun un n eden i belk i de değişik lik ler y ap ılabileceği f ik r ini terk etmesi
o la bilir di. On un , So v y et k ar şıt ı o lar ak düşün ülebilecek h er h angi bir dü-
şün c e ö n e sür düğün ü h iç duy m am ışt ım . Biy o lo jik o lar ak bu tür şeyler den
uz a k dur m a sın ı sağlay acak şek ilde eğit ilm işt i. Am a so n un da, sisli bir
gö r üm ü o la r ak da o lsa, bir geleceği o labileceğin i gö r m ey e başlam ışt ı.
Öz e l bir k lin ik t en k ur t ulabildiği v e k asa basın da basit bir işt e çalış-
m a y a ba şla y ıp sev gili k it ap lar ın a ger i dö n m e um udu o lduğu için ço k
şa n slı o lduğun u düşün m ey e başlam ışt ı. Bu düşün ce, iç in de büy ük bir
um udun y e şer m esin i sağlıy o r du. Ak adem ik eğit im gö r m e um ut lar ın ın
so n suz a de k k ay bo lduğun un f ar k ın day dı v e 0nu asla bun un t er sin e ikna
e t m e y e ç a lışm adım . Ün iv er sit eler in k ap ılar ı o n un için t üm üy le k a -
p a n m ışt ı. Bun u f ar k et m esi, o n un gibi p ar la k zih in li v e ö ğr en me sevgi -
siy le do lu bir in san ın ciddi bir şek ilde sar sılm asın a n eden olmuştu. İki yıl
bo y un c a gö r düğü zar ar v er ici t edav i uy gulam alar ın a k ar şın h âlâ ar

* Samizdat (Rusça Sam: "Kendi" ve izdatelstvo: "Yayıncılık"), SSCB’de gizlice


çoğaltılıp dağıtılan ve genellikle Sovyet hükümetinin uygulamalarını eleştiren
yayınlar. Ana Britannica. (Çev.n.)

1 74
O L G A K H A R ) T İ D İ

z u do lu bir ö ğr en m e açlığı için dey di. Bu ar zu, o n u ger çek liğe ger i dön -
dür m e k iç in k ull an dığım silah o lm uşt u. On a, dah a o k um adığı n e k adar
ç o k k it a p , h âlâ ö ğr en m ediği n e k adar ço k h ey ecan v er ici bilimsel buluş
o lduğun u a n ım sat t ım .
Ha st a n e den ay r ıldık t an so n r a başın a gelebilecek şeylerden korktuğum
iç in , o n u uzun bir sür e bo y un ca h ast am o lar ak t edav i alt ın da t ut m ay a
ç a lışt ım . Am a h iç k im se h ast an ede so n suza k adar k alam azdı. Bir gün ,
ç e v r e de k i f abr ik alar dan bir in de m uh asebeci o lar ak çalışan dul annesi, onu
e v e gö t ür m ek için geldi. Or t a y aşla r ın da o lm asın a k ar şın, çok daha genç
y a şt a k i bir k adın ın t ar zın da, t ah r ik edici bir şekilde giyin mişti. Gençliğini
y e n ide n y a k alam ak için gir işt iği başar ısız çabalar ı açık ça belli oluyordu.
Oğlun un r e h abilit asy o n u için dah a ö n ceden o n un la ilişk iy e geçm e
ç a ba la r ım ın t üm ü de başar ısızlık la so n uçlan m ış t ı. Ken di ö zel y aşam ı
dışın da k a lan h er h an gi bir şey için ço k az zam a n ı o lduğun u v e h ast a
o ğlun un ba k ım ın ı üst len en an n e r o lü o y n ar k en , başt an çık ar ıcı k adın
im a jın ı n a sıl t eh lik ey e at t ığın ı açık ça o r t ay a k o y uy o r du. Şizo f r en i
sö z c üğü bile ö zen le m ak y aj y ap ılm ış y üzün de bir t ik sin t i if adesin in
be lir m e sin e n eden o luy o r du.
Vik t o r , dışar ı çık t ık t an so n r a, iş bulm a çabalar ı n ı an lat t ığı k ısa bir
m e k t up y a zm ışt ı. Başv ur duğu bir k aç işy er in den r ed y an ıt ı alm ış am a
h a le n iş bulm a um udu için dey di. Ay r ıca, k en disin in h ast an ede o lduğu
dö n e m de a n n esin in , büt ün k it ap lar ım sat m ış o lduğun u da y azm ışt ı.
Bu m e k t ubun dan so n r a o n dan bir dah a h aber alm adım ama o nu sık sık
düşün düm . Bir k aç k ez, o n un la ilgilen en do k t o r la bağlan t ıy a geçm e y i
düşün düm am a h er def asın da ar ay a dah a a cil işler gir diği için bun u
y a p a m a dım . Dah a so m adan Alt ay lar a o lan gezim le ilgilen diğim v e
ge z im in n e den o lduğu o lay lar ın için e gö m üldüğüm için o gün e dek
Vik t o r ’ u un ut t um .
Şim di ise Vik t o r ’ un y aşam ın a so n v er diğin i ö ğr en iy o r dum v e sanki
k e n di y a şa m ım ın bir p ar çasın ın da o n un la bir lik t e git t iği duygusuna ka -
p ılıy o r dum . Ger çek t en de, ilk sar sın t ıy ı at lat t ık t an so n r a, bu h aber in
y a ln ız c a üz ülm em e değil ay n ı zam an da d a Vik t o r ’ la ar am dak i güç lü

ı /
Ç E M B E R E G t R İ Ş

ba ğ ile if a de edilebilecek şey den ço k dah a ö n em li bir k ay ba n eden o l -


duğun u f a r k et t im . Def alar ca zih n im in , için de bulun duğu gar ip dur umu
ç ö z üm le m e y e v e y it ir diğim şey in n e o lduğun u bulm aya çalıştım. So nunda
y it ir diğim şey in n e o lduğun u an ladım . Alt ay lar ’ dan dö n dük t en so n r a,
sa n k i o r a da h içbir şey y aşam am ışım gibi, m eslek i y aşamımı tıp kı eskiden
o lduğu şe k ilde y aşam ay a çalışm ışt ım . Vik t o r ’ un ziy an o l m uş yaşamının
e t k ile y ic i t r ajedisi ar t ık y aşam ım ın İ k i f ar k l ı ger çekliğe ayrıldığını kabul
e de m e y e c e ğim i an lam am ı sağlam ışt ı.
Bö y le bir şey i bilin çli o lar ak k abul et m iş o lm asam da, so n der ece
f a r k lı bir in san a dö n üşt üğüm açık t ı. Alt ay lar ’ a y aptığım yolculuk önemli
bulduğum in an çlar ım ın v e algılar ım ın ço ğun u değişt i r m iş v e y aşam ımı
sa n k i bir şe y o lm am ış gibi dev am et t ir m ey e çalışm am ı an lam sız h ale
ge t ir m işt i. Bun dan bö y le, bö lge k lin iğin in başar ılı bir p si k iyatrı olarak,
n o r m a l diy e adl an dır ılan bir y aşam ı sür dür e m ey eceğim o r t aday dı. Eğer
y a şa m ım , h er zam an k en dim l e gur ur duy duğum gibi, bo zulmamış bir içsel
dür üst lük le sür dür m ey i ist iy o r sam , bu k o n uda k e sin lik le başk a bir
se ç e n e ğim o lm adığın ı k abul et m ek zo r un day dım .
Vik t o r ’ un ö l üm ü, bun u gö r m em i sağlam ışt ı. Kendi kendime, ne zaman
e sk i da r k a f alı y aşam ım a ger i dö n m ey e k alk sam bu olayı anımsayacağıma
da ir sö z v e r dim . Bu esk i h ast am a o lan so n v icdan bo r cum du. Kar ar ım,
üz e r im de n büy ük bir y ük ün k alk m asın ı sağladı.

1 76
15

ir k a ç gün so n r a Bay Dim it r iy ev ’ in k ar t ın ı m asam ın üzer in dek i


B do sy a da n ç ıkar dım. Hastaneden ay r ıldığın ı biliy o r dum bu n eden le
iş t e le f onun u a radım. T elef o n a k en disi çık t ı v e sesim i h em en t an ı dı.
T e k lifini k a bul ettiğimi ve iki gün sonr a labo r at uv ar ın a gelebileceğim i
sö y le dim . E nstitüy ü ziy ar et etm ek için ö zel izin ger ek iy o r du bu n eden -
le iç e r i gir e bilm em için gir işt e ben i bek ley ecek t i.
E n st it üy e git t iğim de, çalışt ığı do k uz k at lı bin an ın , beyaz giriş kapı sı
ö n ün de be n i be k liy o r du. On u, n ö r o lo ji k o ğuşun da so n gö r düğümden bir
h a y li f a r k lı gö r ün üy o r du. Uzun siy ah bir p alt o giy m işt i, elinde siyah bir
ç a n t a t a şıy o r du v e ço k dah a uzun bo y lu gö r ün üy o r du. L o biy e do ğr u
ile r le r k e n , m e slek t aşlar ın ın o n a k ar şı t av ır lar ın dan , kendisine büyük bir
sa y gı duy duk la r ı belli o luy o r du. T ıp k ı bir buk alem un gibi bir k işilikten
diğe r in e bö y le sin e k o lay ca geçiv er m e y et en eği bir kez daha etkilenmeme
n e de n o ldu.
Asa n sö r le y edin ci k at a çık t ık v e ik i t ar af ı da ay n ı tarz kapılarla do lu
bir diz i uz un , bo ş k o r ido r dan geçip labo r at uv ar ın a do ğr u y ür üdük .
Ko r ido r un so n un da, so ldak i k ap ın ın ö n ün e geldiğim izde durduk. Kapı nın
üz e r in de sa de bir y azı bulun uy o r du: “ L abo r at uv ar . ” Kap ıy ı güçl ü bir
şe k ilde it e r k e n , bir n eden le h alen ilk adı n ı bilm ediğim i f ar k et t im .
Ne şe li bir se sle, " Her k ese selam ” dedi. Ses t o nundan, Bize doğru gelen
üç a da m ın y a ln ızca o n un m eslek t aşlar ı değil ay n ı zam a n da da iy i

I / l
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

a r k a da şla r ı o lduğun u an ladım . “ Bu, Olga. Büy ük bazı den em eler y ap a -


c a ğız , Se r ge y , ay n alar ı h ar ek et e geçir m ek için sen in y ar dım ın a ihtiya-
c ım ız o la c a k ”
Se r ge y , ilgiy le ban a bak t ı v e ar dın dan , “ Ben h azır ım ” dedi.
L a bo r a t uv a r , ik i büy ük o dadan o luşuy o r du. Bir t an esi karmaşık bilgisayar
do n a n ım ı ile do luy du. Diğer o dada ise, bir bir in e bağlı bir ço k bo r udan
o luşa n a lüm in y um ben zer i p ar lak bir m et alden y ap ılm ış t üp şek lin de
büy ük bir a y gıt bulun uy o r du. Büt ün bun lar ban a san k i bir t ür küçük uzay
ge m isi gibi gö r ün dü.
Ba y Dim it riyev gülüm sey ip , “Bu ar ada, ban a İ van P etro viç diy ebilir -
sin " de di. “ Umarım sana Olga dem eme aldırmazsın çünk ü n e de o lsa ya -
şım se n in k inin en az iki k atı. Astr ofizikçi Ko sir ev ’i duy dun m u, Olga?”
“ Ha y ır, n e y azık k i duy madım. "
“ Bu şa şır t ıcı bir şey değil. İ lk olarak, fiziğin senin temel ilgi alan -
la r ın a r a sında yer alm adığın ı t ah min etmeme iz in ver. Doğr u m u?”
On a y la r şe kilde başım ı salladım.
“ İ k in c i o lar ak da, ço k y ak ı n bir t ar ih e k adar adın ın anılması yasak tı.
Yılla r dır Gulag’ day dı. So n der ece zek i v e y et en ek li bir in s an dır . Kendi
m e sle k t a şlar ın dan bir i o n u, k ar alay an bir m ek t up yazacak kadar kısk andı
v e t a bi k i bu n eden le de KGB t ar af ın dan t ut uk l an dı. ”
Sö z ün ü k est im . “ Bun un n asıl o labileceğin i biliy o r um . De dem in ba-
ba sı, Bir in c i Dün y a Sav aşı sır asın da Çar ’ ın o r dusun da do k t o r du. Asker -
le r in k a t la n m ak zo r un da k aldık lar ı so n der ece k ö t ü tıbbi koşullar İle il gili
o la r a k Ça r ’ a r ap o r sun duğu için Sibir y a’ y a sür gün e yollandı ve uzun yıllar
bo y un c a bur ada k aldı. Oğlu, y an i dedem de bir t ıp do k t o r uy du v e
Sibir y a ’ da k i büy ük bir k am u k ur uluşun da çalışıy o r du. Stalin hükümetine.
işç ile r in iç in de bulun duk lar ı in san lık dışı k o şullar ile ilgili bir r ap o r
gö n de r di. O da a y n ı şek ilde suçlu bulun du v e Gu lag T ak ım adala r ım a
y o lla n dı. St alin ’ in ö lüm ün e k adar , y ir m i y ıl bo y un ca bur ada k aldı v e
se r be st bır ak ıldık t an bir y ıl so n r a da ö ldü. On u h iç gö r m edim . ”
“ Gö r ün düğü k adar ıy la Ko sir ev ’ in Hik ây e si de ay n ı. Öy ley se, p ar lak
z ih in le rin sık sık , din ada m la r ı, şam an lar v e ağır suçlula r la bir ar ada

178
O L C A K H A Ü I T I D Î

Gula g’ a gö n der ildik ler in i biliy o r sun . Ko sir ev , uzun y ıllar bo y un ca bu-
r a da k a ldı. Gulag’ t a bir Sibir y a şam an ı ile ö zel bir t ür ilişk isi o ldu ama
bu k o n uda f azla bir şey an lat m adı.
" ‘ So n un da, t o p lam a k am p ın dan dö n düğün de, b ilim sel o lar ak temel
ilgi a la n ı z am an k ur am ı o ldu. Z am an ın , d ay an ık lı bir do ğası o lduğun u
k a n ıt la dığı, so n der ece k ar m aşık bir zam an k ur am ı geliştirmesine ola nak
t a n ıy a n o lduk ça p ar lak den ey ler y ap t ı. Kur amına göre, zamanın, mekânın
biç im in e gö r e değişebi len k en din e ö zgü bir m addesel ö zelliği v ar . Bu
n e de n le de zam an , dün y a üzer in dek i f ar k lı m ek ân lar da da h a k at ı ya da
da h a ge v şe k bir h al alıy o r . T abi k i bun u, n o r m al algılam a y e -
t e n e k le r im izle belir ley ebilm e m iz t üm üy le o lan ak sız am a Dr. Kosirev'in
so n de r e c e k ar m aşık ay gıt ı, bu f ar k lılık lar ı ö lçebiliy o r . Bu da, zamanın
ö z ün ün ge r çek t e n asıl değişebileceğin i açık lay an m at em at ik sel kuramı
k a n ıt la m a k ladır .
“ Şüp h e siz k i, sen bun u, o dan ın o r t asın da dur an şu bo r u gibi görünen
a y gıt t a n ç o k dah a güçlü bir şek ilde algıladın . Bu ay gıt , ayna olarak işlev
gö r e n p a r la t ılm ış m et aller in bir ar ay a get ir ilm esiy le oluşturulmuş bir tüp,
Bun un , bir in san ın zam an ı algılam a biçim im değişt ir ebilecek y ollardan
bir i o lduğun u ö ğr en dik . Ay n alar , h en üz t üm üy le an lay am adığım ız bir
y o lda n , t üp ün için dek i in san ın zam an ı v e m ek ân ı algılayışını değiştiriyor.
Bu a n la t t ık lar ım san a bir şey if ade ediy o r m u?”
“ E v e t. San ır ım ediyor .. ." Aslında sö yledikler in in pek azını anlay abi -
liy o r dum a m a o na güv eniyo rdum v e k ur am ım incelemeye h azırdım.
“ Am a y a pm am gereken şey k on usunda ben i yö nlen dirmeniz gerekecek .”
Dim it r iyev , “E vet. T abi k i. M er ak etm e, ” diy e yanıt v er di. “Çalışm ay a
ba şla dığım ızda adım adım y ap man ger ek en şeyler i sö yleyeceğim, “İlk
o la r a k , ç iz meler in i çıkar v e ardın dan tüpün içine gir ip r a hat ettiğin
h e r h a ngi bir şek ilde o tur. Ser gey sana k ulak lık v erecek, bu say e de
ge v şe m e n e yardım cı o lacak v e bilinçaltı den ey im lerine k an al aça cak
se sle r duy a cak sın.
“ Silin dir ik ay n alar , duy duğun sesler le bir lik t e algılarını etkileye cek.
Z ih n în de , n e t ür bir den ey im can l an dır m ak ist ediğin i elin den gel

l 79
Ç E M B E P E G İ R İ Ş

diğin c e n e t bir şek ilde belir lem ey e çalışm alısın . Ar dın dan , için de bu -
lun duğun v a r o luş dur um un un ay r ın t ılar ın ın t üm üy le f ar k ın da o lar ak bu
de n e y im in ger çek leşm esin i bek le. Yar dım ım ıza ih t iy acın olduğuna karar
v e r m e diğim iz sür ece sen in le k o n uşm ay acak , y a da h er h an gi bir şe kilde
z ih n in i da ğıt m ay acağız. '’
E lbise y er in e r ah at bir jean p an t o lo n giy diğim e m em n un olarak çiz -
m e le r im i ç ık ar dım . T üp ün için e gir er gir m e z gar ip duy gular hisse tmeye
ba şla dım . On u n için ay n a o lar ak adl an dır dık lar ı an ladım . Yaln ızca,
y üz e y le r i, şek iller i belir siz bir şek ilde y a n sıt acak v e gen el h at lar ın ı
gö st e r e c e k k adar p ar lat ılm ış dair esel m et al duv ar lar gö r düm . Daha ön -
c e de n h iç bun a ben zer bir bo şluk t a bulun m am ışt ım v e bu n eden le de
be de n im i r a h at et t ir ecek bir k o n um bulm ak ta zorlanıyordum. Farktı oturuş
şe k ille r in i den edik t en so n r a en so n un da, t üp ün içinde yarı oturur yan yatar
h a lde dur duğum bir t ür em br iy o dur uşun u seçt im .
Se r ge y , bir çif t k ulak lık uzat t ı. Bulun duğum y er den y üzün ü göremi-
y o r dum v e adet a beden siz gar ip bir y ar at ık ban a elin i uzat ıy o r m uş gibi
h isse diy o r dum . Kulak lık lar ı t ak ıp , ban a sö y len diği gibi r ah at lam ay a
ç a lışt ım . Yaban cı, h o ş, uy um lu bir m üzik y um uşak bir şek ilde zih n ime
do ğr u a k ıy o r du. Gö zler im h alen açık t ı am a m elo din in r it m i uy k ulu bir
dur um a gir m em e n eden o lm uşt u.
Düz e n li o lar ak uy guladığım gev şem e çalışm alar ım dan bir t an esin e
y o ğun la şt ım am a san k i ay n a duv ar lar , İ çsel sö y leşiler im i t üm üy le en -
ge lliy o r m uş gibiy di. Bu duy gu, dah a ö n ceden r üy a gö r düğüm ün farkında
o lduğum , k en dim i uy an ık v e t üm üy le bilin çli h isset t iğim dur um u
a n ım sa m a m a n eden o ldu. Kalbim de, acıy la k ar ışık y o ğun bir zev kin bir
a r a da bulun duğu ay n ı t am dık duy guy u h issediy o r dum .

“Olga! Dinle. " Bu bir erkek sesi; ama ne Sergey'in ne de Dimitriyev’


in sesi değil. Yeni, tanımadığım bir ses. Melodi, yumuşak bir şekilde
sesiyle kaynaşıyor, “Benzetmelerden hoşl andığını biliyorum.Şimdi
ş unu dene: Fizikte, temel parçacıkların, tümüylegözlemleyenkişinin
durumuna bağlı olarak ikili bir yapıya sahip olduğunu öğrendik.Ayrı
parçacıklar

180
O L ÇI A K IU S 1 T I D 1

olarak varolabilecekleri gibi aynı anda dalga da olabilirler.Bunuzaten


biliyor olabilirsin. Ama büyük olasılıkla insanların da aynıikili yapıya
sahip olduklarını bilmiyorsun. Bizler de aynı anda hem bağımsız
parçacıklar hem de dalgayız.
Bu, içimizdeki gözlemcinin durumuna bağlıdır. Kendimizin
çevremizden ayrı bireyler olduğumuza inandığımız için kendimizi
gerçekten de ayrı parçacıklar olarak algılıyoruz. Ama aynızamanda
da hiçbir sınırı olmayan dalgalarız."
Zihnime bir ritim duygusu akıyor. Melodi ortadan kalkıp, ta-
nımlayamadığım garip, yapay seslere dönüşüyor. Ses benimlekalp
atışı ritminde konuşuyor ve sanki kendi kalp atış larımaynıandaalınıp
bana dinletiliyormuş gibi, kalp atışlarımla aynı ritimde devam ediyor.
“Artık, varlığının dalga doğasını deneyimlemek için kendi al gılama
biçimini değiştirebilirsin. Bu dalga, varolan her şeyin parçasıdır.
Heryere gidebilir v e her yerde bulunabilir. Bırak,bedeninbudalganın
ritmini keşfetsin ve onunla bir olsun. " Fiziksel bedenimi biçimleyen
sınırların inceldiğini ve zayıfladığını hissediyorum. Ardından bu
sınırların tümüyle ortadan kalktığını ve aynı zamanda da bilincimin,
kendi sınırlarının ötesine yayılıp çevremdeki tüm boşluğu
doldurduğunu hissediyorum Artık, tüm evren ile bir. ondan
ayrılamayacarı sınırsız bir varlığım. Doğrusal zaman ortadankalktı.
Altaylar'daki deneyimlerim zihnime akıyor.
Ağaçlarla çevrelenmiş beyaz çiçeklerin bulunduğu bir bahçenintam
ortasında duruyorum Beyaz elbiseler giyinmiş insanlar sessizce
bahçede dolaşıyorlar.
Yanıma bir adam yaklaşıyor. Bu adamın, gerçekliğin nasıl
değiştirilebileceği konusundaki ilk anlayışımı kazandığım rüyamdaki,
sarhoş demircilerin bulunduğu odada izlediğim adam olduğunu
anlıyorum. Onu öğretmenim olarak kabul ediyorum. " Sakin, orta yaşlı
yüzü içten ve dostça ama aynı zamanda da çevresine alışılmadık bir
erk ve güçlü bir istenç yayıyor. Beni elimden tutuyor ve ağaçların
altındaki tahta banklardan bir tanesine götürüyor. İkimiz de oturup
konuşmadan duruyoruz.

1 i ) i
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Öğretmenim, ilk önce benim konuşmamı bekliyor gibi fakat ne


diyeceğimi bilmiyorum. Sessizce oturmaya devam ediyoruz.
Sonunda, “Burada ne yapmayı umuyorum ? ” diye soruyorum.
“Buraya kendi seçiminle geldin bu nedenle de bulmayı umut ettiğin
bir şeyler olmalı, ” diye yanıt veriyor.
Belli belirsiz bir şekilde, Altaylar’da yaşadığım deneyimlerinaklımda
yarattığı bir sürü can sıkıcı soruya yanıt bulma ni yetinde olduğumu
anımsıyorum. İçinde bulunduğum zihin karışıklığında bu soruların
tümü de bir tek soruda birleşiyor: “Bütün bunların anlamı nedir?"
Ancak yanıtı benim için hiçbir şeyi açık duruma getirmiyor: Bu,
deneyimlerine yüklediğin anlama göre değişir. Onları nasıl
değerlendirmek istediğin tümüyle sana kalmış bir şeydir."
“Buluşmamızın senin için ne anlama geldiğini bilmek istiyorum.Ben,
senin için kimim? Burada bulunmam konusunda senindüşüncelerin
neler? Senin bakış açına göre bunun amacı ne?”
Sakin bir şekilde,’Sen ne düşünüyorsun?"diye soruyor.
Bir kez daha ne yanıt vereceğimi bilmiyorum. Söyleyebileceğim en iyi
şey, “aklım karıştı" demek.
“Eğer akıl karışıklığının kaynaklarından bağımsız olabilseydinburada
bulunma nedenin konusunda ne düşünürdün?"
" Sanırım, gerçekliğimin daha önceden farkında olmadığım bazı
parçalarıyla karşılaşmak olduğunu ve bunun yalnızcabenimiçindeğil
başka i ns anl ar için de önemli olduğunu söylerdim. "
“Bu doğru. Burada bulunman yalnızca senin için değil aynızamanda
başka insanlar için de önemli. Dahası, içinde bulunduğun gerçekliğin
birçok farklı yanı hakkında çok az şey bildiğin de doğru.Seninzamanının
insanları, insanlığın yalnızca bir kısmının deneyimlemesi gereken bir
evrimin belli bir yolunun sonucunda varoldular. Senin insanların,insan
doğasının, büyük bir çoğunlukla zihinsel düşünceye dayalı, özel
niteliklerini geliştirdiler. Bu evrimsel yol, gerçekliğin ve

1 82
O L G A K H A R I T I D 1

bu gerçekliğin yasalarının son derece katı olduğu zorlu bir mitoloji


yaratmanı zorunlu kılıyor. Algının bu sınırları, sana verilen görevleri
yerine getirmeni sağlıyor ama seni başka açılardan kısıtlıyor."
“Benim insanlarımdan insanoğlu diye bahsediyorsun.Bu,senininsan
olmadığın anlamına mı geliyor?"
“Hayır. Ben de insanım ama evrimin başka bir aşamas ında
bulunuyorum. Senin insanların, insanlığın tek temsilcisi değil.İnsan
ırkı içinde farklı evrim yolları bulunmaktadır. Bu evrimaşamalarından
her birinin özel bir görevi vardır. Her bir yol, insan potansiyelininfarklı
boyutlarının incelenmesi anlamına gelmektedir. Farklı evrim
yollarında ilerleyen insanların algıları diğerlerinden yalıtılmış
durumdadır, bu nedenle de birbirleri hakkında hiçbir şey bilmezler.
Tabi ki aralarında bazı ilişkiler bulunmaktadır. Bazenbelli bir uygarlık
kendi evrimsel yönünü tümüyle değiştirir ve bunun sonucundadadi-
ğerlerini fark edip onlarla birleşir. Bu da senin insanlarınıntarihinde
gizemli bir boşluğun kalmasına neden olmuştur.
“Burada varoluşun, senin uygarlığının gerçekliği ile diğerleri nin
gerçekliği arasında durmadan artan karşılıklı bir ilişkinin göstergesi.
Zaman spirallerimiz birbirine yaklaşıyor ve çok kısa bir süresonrabütün
farklı akıntılar bir tek büyük nehirde birleşecekler, insanlığıntamamı,koza
evresini tamamlamak üzere. Ancak, tıpkı bir tırtılın, kendi içinde bir
kelebeğin bedeninin oluşmakta olduğunun ve gelecekte sahip olacağı
kanatlarının bilincinde olmadığı gibi insanlık da henüz bunun farkında
değil. Hatta kanatlar bile, ilk uçuşlarına kadar kendi anlamlarınıbilmezler.
Senin gerçeklik derende yüzen insanlar daha şimdiden yeni bir
organizmanın bedenini oluşturmaktalar ve artık bu bedenin,kendi gelişim
düzeyini, insanlığın diğer kollarıyla birleştirip kaynaştırmasının zamanı
geldi. “İnsanların, inanılmaz kişisel değişimler yaşayacaklar . Bu sanki
dünyanın sonuymuş gibi algılanabilir. Aslında birçok açıdandaöyleçünkü
eski dünyanın birçok şeyi yeni bir varoluş düzeniyle yer değiştirecek.Her
insanın psikolojik yapısı dönüşüme uğrayacak çünkü insanların eski
gerçeklik

i !> : ı
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

modeli artık yeterli gelmemeye başlayacak. Senin çağının ve evrim


düzeyinin insanları, kendi varlıklarının diğer alanlarınıkeşfetmeyeve
deneyimlemeye başlayacaklar. Bu, her insan için farklı bir şekilde
olacak. Bazıları için kolayca ve neredeyse kendiliğinden... Diğerleri
ise gerilim ve acı dolu bir çatışmaya ihtiyaç duyacaklar. Hatta eski
gerçeklik yasalarına son derece derinlemesine bağlı ve bu nedenle
de hiçbir şey fark etmeyecek bazı insanlar bile olacak.
“Sana bundan daha fazlasını söyleyeceğim. Bu noktadansonrabeni,
sözümü hiç kesmeden dinlemen çok önemli. Söyleyeceklerimi
anlamak ve kabullenmek için ne kadar büyük bir çaba harcaman
gerektiğini biliyorum ama bunu yapmalısın. Doğrusu, gerçeği
anlamaktan başka hiçbir seçeneğin yok. ”
Bana sözünü kesmememi söylediği anda doğamdaki karşıt bir itki,
beni ona soru sormaya zorladı. Bu, bekleyemeyeceğimkadar önemli
bir soru.
“Özür dilerim ama insanlığın, birbirlerinden haberdar olmayanfarklı
kollara ayrıldığını söyledin. Fakat nasıl oluyor da sen,yalnızcabenim
ve insanlarımın değil aynı zamanda da anlaşıldığı kadarıyladiğer bir
çoğunun farkında olabiliyorsun?"
“Bekleyemedin, değil mi?” derken gülümsüyor.
Sözünü keserek, benden istediği şeyi yerine getirmemiş ol sam da
sesi ve yüzündeki ifade hâlâ içten.
“Kendine özgü kişiliklere sahip olduğumuz için her birimizin,kendi eşsiz
yolunda gelişmiş oldukça farklı özeliklerimiz vardır.Ama,yaşamımızdaki
her bir istencimizi bir tek anlam bütünlüğündebirleştirenGönül Benliğimizi
unutma. Aynı şey, bir bütün olarak insanlığın tümü içingeçerlidir,insanlığı
bir tek bütün olarak kabul etsek de onun pek çok farklı yüzü vardır.Ama
aynı zamanda da, bütün farklı yönleri bilen ve onları birleştirengerçek bir
Gönül Benliğimiz vardır, işte bu birleşim burada, şu andabulunduğumuz
mekânda meydana gelir. " Bedenimi bir heyecan dalgası sarıyor,"Burası
Belovodya mı?”

1 84
O L (i A K H A R I T I D I

"Bu mekânın pek çok farklı aşaması olduğu gibi pek çok farklıadıda
vardır."
Belovodya, ilk duyduğumdan bu yana durmadan zihnimde dolaşıp
duruyor ve şimdi b ana bundan bahsettiğinde Altaylar'daki
deneyimlerimin neden olduğu heyecanın ve gizemin tamamı
benliğimi doldurmaya başlıyor, içinde bulunduğum ısrarcı zihinsel
karmaşadan kurtulmama yardımcı olacak daha fazla şey öğrenme
isteğiyle yanıp tutuşarak, konuşmaya devam etmesini bekliyorum.
Konuşmasını sürdürürken, her kelimesini ezberlemeye çatışarak
dikkatle onu dinliyorum. “Geçmişte zaman zaman, fark lı gerçeklik
alanlarında bulunan uygarlıklar birbirleriyle kesiştiler ve senin
uygarlığın ile tanıştılar. Ne zaman böyle bir şey olsa, daha ileri
düzeydeki bir evrimin başlamasına neden oldu. Eğer geri dönüp,
kendi dünyanın tarihini bu bakış açısından incelersen, kar şılıklı
bağlantıların gerçekleştiği bu noktaları oldukça açık bir şekildefark
edeceksin.
“Ve şimdi, şu an'a dek olmuş en büyük değişimin eşiğindeyiz.Yakın
bir zamanda, diğer insanlık gerçekliklerinde geliştirilmiş olan,insan
doğasının pek çok farklı yüzü ile karşılaşacak ve bunları
deneyimleyeceksiniz. Bu insanlar, sizin yaşam tarzlarınız ve
inançlarınız hakkında, sizin onlarınkiler hakkında bildiğiniz kadar az
şey bilecekler Bu nedenle, bu tür değişiklikler adım adım belirgin
duruma gelecek, insanların geçmişte, onları mistik bir şekilde
adlandırıp efsane olarak kabul ederek genellikle kendilerini bu tür
ilişkilerden uzak tuttular. Ancak mistisizm, sizin onu s andığınızdan
daha farklı ve daha gerçek bir şeydir.
*Asla unutulmaması gereken önemli bir ders, fark lı gerçeklik
derelerinden -dünyalardan- gelen varlıkların da, tıpkı sizin gibi,
yalnızca evrimsel gelişimin değişik biçimlerini deneyimleyeninsanlar
olduklarıdır. Bu da onların görüş açılarının ve deneyimlerinin sizin
tarafınızdan anlaşılabileceği ve karşılıklı olarak uygarlıklarınızıniyi
yanlarını kendi uygarlığınıza taşıyabileceğiniz anlamınagelmektedir.
Bilinçli bağlantıların ve ilişkilerin olduğu zaman da gelecek.

i İÜ.
V F , M 8 E R E G İ R İ Ş

"Senin özet durumunda ise, daima, her evrimsel gerçeklik alanında,


kendilerininkinin dışında kalan diğer boyutlaraulaşabilenbirkaç insan
vardır. Sen de sınırların ötesine geçebilen bu insanlardanbirisin.Bu
tür geçişleri sık sık yaşayacaksın. Aynı şekilde, seninle paralel
evrimlerde yaşayan ve kendilerini senin gerçekliğinde bedenlemeyi
başaran diğer insanlar oldu.
“Daha önceden de söylediğim gibi, insanların diğer dünyalardan
gelen insanlarla karşılaştıklarında bu yalnızca onların inançlarını
değiştirmekle kalmayacak aynı zamanda da onların varoluş
biçimlerini değiştirecek, insanların ilk olarak kendi algılarından
tümüyle bağımsız işleyen bir gerçeklikte yaşadıklarını düşündüler.
Buna inanmak onları birçok bilgi ve yararlı araçla donattı.Amayavaş
yavaş, senin zamanının spirali, farktı evrim yollarının yaşandığıdiğer
dünyalarla kesişmeye başladığında ilk olarak sizin mistik diye
adlandırdığınız insanlar, ardından da bilimciler bile,gerçekliğin,hatta
kişinin gelecekte yaşayacaklarının bile etkilenebileceği bir
mekânizmanın farkına varacaklar. Bu olguyu araştırmak veonukendi
inançlarınızla uzlaştırmak için birçok yeni kuram ve araç geliştirdiniz.
"Daha şimdiden attığınız bir sonraki adım ise kendi kişisel
gerçekliğinizi yaratacağınız bir başka benliğinizin olduğunu
anlamanızı sağlayacak. Bu oluşumu, Gönül Beniniz yani öz benliğiniz
yönlendirmekte. Bunu anlayabilmek için her insanın bu oluşumu
deneyimlemesi gerekmekte."
Belli bir düzeyde, bana anlattıklarının mantıkla algılanması son
derece güç şeyler olduğunu fark etmeme karşın, bir şekilde bütün
bunları son derece net ve çabasızca algıl ıyorum. Varlığının,
kelimelerin ötesinde bir anlayışa kanal olup olmadığınıdüşünmeden
edemiyorum.
"Egon, sandığın kadar kötü bir şey değil. ’ ’ Gülümseyerek
konuşmasını sürdürüyor, ‘Aslında, daha iyi ya da daha kötü egolar
olabilir, insanlar farklıdır. Ancak ego kavramının kendisi, evrimsel
görevinin yapılması için gerekli olan temel dir. Senin uygarlığın bu
evrimsel görevi ego olmadan biçim-

1 86
O L G A K H A R I T I DI

leyemezdi. Şu an birçok insanın, egonun zarar verici etkileri olduğunu


ve ortadan kaldırılması gerektiğini düşünmesinin nedeni bilinçsizce
evrimin bir sonraki adımını görüyor olmaları. Senin uygarlığın
yalnızca kendi öz Benini bulup ona girdikten sonra diğerlerini
tanıyacak ve onlarla birleşecek.
Ego, artık bir yardımcı değil."
“Peki bu süreci nasıl hızlandırabilirim?"
°Onun üzerinde çalışarak. Senin dünyandaki birçok ezoterik okul,
insanları buna hazırlayacak farklı yollar geliştirmiş durumda.İzdeşleri
bu dönüşümlerden geçiyorlar. Geçmişle, bu tür bilgiler, yalnızca
seçkin birkaç insanın alabileceği bir tür ayrıcalıktı. Önünüzdeki
zamanların önemli değişikliklerinden biri de, bu dönüşümlerin
dünyanın her yerindeki birçok insan taralından aynı andayaşanacak
olması. Daha şimdiden bu değişimleri işaret eden birçok belirti var ve
kültürünün bu değişimlere hazırlanması gerek.
"Sen, Olga, bu değişimlerden biriyle özellikleyakındanilişki içindesin.
Bu olay Altaylar’da yer aldı ama burası jeografik olarak Belovodyaile
ilişkiliydi. Sen ise henüz bunu pek anımsamasan da, aslında bu
hikâyenin bir parçasısın. Ama bunu anımsamanın zamanı da
gelecek."
Kalbim daha hızlı atmaya başladı. Bana, kendim ile ilgili çok önemli
bir şeyi söylemek üzere olduğunu hissediyorum. Aynı zamanda,
güneşin, öğretmenime, gözlerimi neredeyse kapanıncaya dek
kısmadan bakamayacağım kadar parlak bir hal aldığını fark
ediyorum. Yanıma güneş gözlüklerimi getirmem gerektiğine dair
gülünç bir düşünceye kapılıyorum.
Bu saygısızca düşüncemin farkına varıp varmadığını bilmiyorum ama
farkına vardığına dair herhangi bir belirti göstermiyor. Konuşmasını
sürdürüyor: "Bilim adamlarınız tarafından açılan mezarlardan bazıları,
gerçekte başka boyutlara, başka evrimsel akıntılara ait mezarlardı. Bunlar
yalnızca maddi, fiziksel oluşumlar değiller. Burada bulunan ve görünüşe
göre ölü olan insanların aslında yaşayan niyetleri var. Onlar, diğer insan
boyutlarıyla iletişim için bir tür kanal olma görevi üstlenmiş durumdalar.
Bu kanallar, sizin insanlarınız

11) /
Ç E M B E R E G l k t ş

la bağlantıya geçme amacıyla yaratıldılar: Bu, yalnızca dünyanın


birkaç yerinde yapıldı. Altaylar da bu yerlerden biri. Buraya olan
yolculuğun bir rastlantılar zincirinin sonucu değildi.Attığınher adımın
bir anıyı uyandırma amacı vardı. Ve sen halen bu yolda yürümeye
devam ediyorsun.
“Altay'da bulunan mezarın, yalnızca gelmesi beklenendönüşümson
derece görünür bir hal aldığında açılması hedefleniyordu.Bumezarın
açılmış olması değişimlerin doğal bir şekilde hızlanacağını işaret
ediyor. Gittikçe daha fazla sayıda insan yeni bir varoluş biçiminin
İhtiyacını duymaya başlayacak. Birçok yeni okul ve öğretmen
doğacak ama hepsi de aynı yönü işaret edecekler.
“Kendi kişisel gelişimini hızlandırmak için doğru yolu izlemelisin.Bu
yolun yönlendirici işaretlerinden bazıları senin dünyandaki dinlereve
manevi değerlerin içine karışmış durumda ama buher zamankişilerin
davranışlarını denetim altına almaya yönelik basit toplumsal isteklere
hizmet edecek şekilde biçimlendi. Şimdi ise bunları dinleriniçinden
süzüp sade bir biçime sokman gerekiyor. Bu kuralları çok iyi
öğrenmelisin, böylece değişimi arayan diğer insanlara da
öğretebilirsin. ” Gözümün ucuyla, oturduğumuz bankın arkasındaki
ağacın parlak yeşil yapraklarının yavaş yavaş dalgal andığını görü-
yorum. Kuşlar öylesine uyum içinde şakıyorlar ki, algılarımınnekadar
keskinleşmiş olduğunu düşünmeden edemiyorum. “Şimdi sana İlk
Kuralı açıklayacağım. Bu son derece önemli bir kural;onedenlebunu
hiç unutmamalısın, ilk Kural, yaşamında yaptığın her seçim,enküçük
seçimden en büyük seçimine kadar, mantıklı sorgulamayla
denenmeli. Karşı karşıya kaldığın her seçimde aldığınkararın,gerekli
olan beş niteliği tatmin edip etmeyeceğini sormalısın.Eğer bunlardan
bir tanesi eksik kalıyorsa o zaman başka bir karara yönlenmelisin.Bu
şekilde daima doğru yolu bulacaksın. Bu beş nitelik; doğruluk,
güzellik, sağlık, mutluluk ve aydınlıktır.
"Kararlarını bu şekilde aldığında daima kararının doğru olduğuna
emin olabilirsin. Bu sayede öz benliğin sana dokunur ve kendinİçin
görünebilir bir irade gücü geliştirirsin. Bu, ilk

188
O L G A K H A R I T I D l

derstir. Bunu yaşa; böylece yaşamının ne kadar hızlı bir şekilde


değiştiğini göreceksin. Ardından, hazır olduğunda, ikinci Kural da
sana söylenecek. Şimdilik, artık geri dönmelisin." Geri dönmeden
önce ona bir şey daha, benim İçin son derece önemli olanbir soruyu
soruyorum.
“Bana Umay hakkında neler söyleyebilirsin? Bana ölüm ve
ölümsüzlük arasındaki seçimden bahsetmişti. Bu konuda bir şeyler
daha sormak için onu yeniden görmek istiyorum."
"Umay'ın geçmişi, gerçekliğin şaman çizgisi üzerindeydi ama aynı
zamanda da Belovodya’nın bir parçasıydı. Şamanlar daima insan
boyutları arasındaki haberciler olmuşlardır. Onlar eyleminsanıdırlar.
Hepsi de yapmakla oldukları şeyi tümüyle anlamazlar ama Umay,
yaptığı şeyi daima tümüyle anlamıştır. Duygusal zihnin üzerinde
çalışarak sana büyük yardımlarda bulundu. Bu nedenle onunla
aranda böylesine güçlü bir bağ hissediyorsun. Sana ölümsüzlükten
bahsetti çünkü bu evrimin İkinci Kuralı ile ilgili. Ölüm senin
uygarlığının tipik özelliklerinden biri ve bu da diğer birçok şey gibi
değişecek. Umay, Birinci Kuralı uygulamayı Öğrendiktensonrahazır
olduğunda sana bu dersi öğretecek.
*Onun hakkında endişelenme. Sana onun öldüğünü söyleyen kişi
seni aldatmaya çalışıyordu. O, ölemez. Çünkü O, Belovodya’nınbir
parçası ama ölüm Belovodya'nın parçası değil. “Eğer gerçekten
istiyorsan onu şu an görebilirsin. Ama ona olan bağlılığın nedeniyle
sana bir şeyler öğretebilmek için alışkın olduğundan daha farklı
görünebilir. Bu da onunla ilgili duygularına zarar verebilir. Umay'a
duyduğun bağlılıktan kopmaya hazır mısın?"
Ona olan derin ve güçlü bağımı yitirmeye hazır olmadığımı
hissediyorum, bu nedenle, “Hayır. Sanırım henüz bunahazır değilim"
diye yanıt veriyorum.
“İçinde bulunduğun durumu açık bir şekilde görebilmen çok iyi.Artık
buradan ayrılma zamanın geldi."
Elini alnıma dayıyor. Güçlü, ılık bir enerjinin bana dokunduğunu
hissediyorum. Işık parlamalarından ürküp birkaç sani -

ı ¡01
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

yeliğine gözlerimi açıyorum. Farklı bir mekândayım ama tamolarak


nerede olduğumu anımsayamıyorum. Başka bir erkek eli kolumu
yakalayıp nazikçe tüpten dışarı çıkmama yardımcı oluyor.

Biraz daha kendime geldiğimde Dimitriyev’ in ve iki yardımcısının


çevremde son derece dikkatli ve yorgun bir şekilde durduklarını gür düm.
Dimitriyev uzanıp, elimde duran bir not defterini aldı. Not defte rinin kendi
el yazımla doldurulm uş olduğun u fark ettim.
'‘Buna bakabilir miyim, Olga?"
“ O nedir?“
“ Yolculuk notların. Yolculuğuna başladıktan sonra sana bir defter ve
kalem verdik. Büyük olasılıkla bunun farkında olmasanda yolculuğun
boyunca her şeyi kaydediyordun.”
Defteri ona verip koridorun sonundaki banyoya doğru ilerledim.
Aynada yüzüme baktığımda korktum. Alnınım ortasından burnuma ka dar
koyu kırmızı bir üçgen uzanıyordu.
İçgüdüsel olarak bu üçgene dokunduğumda ılık olduğunu hisset tim, Bu
benim doğum lekemdi. Doktorlar anneme bunun bir damar oluşumu
olduğunu söylemişlerdi. Neyse ki bir yaşımda kaybolmuştu ve yalnızca
büyük bir gerilim ya da üzüntü altında olduğumda beliren ve belli belirsiz
seçilen hafif pembe bir ize dönüşmüştü. Bu iz o kadar belli belirsizdi ki
kimse fark etmezdi. Şimdiyse, tıpkı annemin tanımladığı gibi, doğumumda
olduğu kadar koyuydu.
Kendimi halen aklı karışmış hissederek musluğu açıp, soğuk suyla
yüzümü yıkadım. Klor kokusundan daima nefret ederdim ama şu an suyun
içindeki hafif klor kokusu bedenime tümüyle dönmeme yardımcı oluyordu.
Nükleer Fizik Enstitüsü'nün küçük banyosunda ayakta durmakta olduğum
düşüncesi üzerinde yoğunlaştım. Kısa bir süre sonra evime giden bir
otobüse binecek ve umarını derin, rüyasız, rahat bir uy ku uyuyacaktım.

1 90
O L G A K H A R I T I R I

Laboratuvara geri döndüğümde alnımdaki üçgen neredeyse kaybol-


muştu. Hiç kimse bundan bahsetmedi. Aslında, içeri girdiğimi bile zar zor
fark ettiler. Üzerinde Altaylar’ın haritası açılmış olan bir masanın
çevresinde oturuyorlardı. Altay’ın güneyindeki bir bölgeyi işaretlemişlerdi,
Bu bölgenin, içinde rahibe mumyasının olduğu mezarın bulunduğu yer
olduğun u anladım. Bu konuda birbirleriy le konuşuyorlar dı.
“ Bak, burası Beluka’nın yakınında. Burada buldukları mumya hakkında
herhangi bir şey yayımladılar mı?”
“ Aslında hayır. Birkaç küçük gazete haberi haricinde bir şey yayım -
lanmadı. Ama sanırım Nat ional Geographic dergisinden bir ekip kamp
alanını ziyaret edip burada kazı yapan insanlarla görüştüler. Belki de bu
konuda yakında bir şeyler yayımlarlar. ”
Bu sözlerim üzerine hep birlikte dönüp bana baktılar. Dimitriyev not
defterini bana geri uzattı. “Bu inanılmaz bir şeydi, Olga, Böyle bir şe yin
olmasını bekliyordum. Bugün yaşadıkların, bazı şeyleri yeni bir yolla
biraraya getirmeme yardımcı oldu. Gerçekliğin fiziği hakkındaki
araştırmalarım sonucunda, zamanın ve maddenin son derece önemli bir
şeyin kıyısında bulunduğunu hissediyordum; bir değişimler zamanının. Bu
konudaki bilgilerim matematikten ve enerji akışlarını incelememden
kaynaklanıyordu. Ancak bu olaya hiçbir zaman insan psikolojisi ve far -
kındalığı açısından yaklaşmamışım ı. Bana yeni bir pencere açtın.
“ Ayrıca Altaylar'daki mezarla ilgili notların da son derece ilginçti.
Bildiğin gibi, bu mezarın açılışının çevresinde dolaşan birçok gizem var.
Bu bölgedeki yerli insanların birçoğu bu mezarın açılmasına kar şıydı ve
eğer açılırsa büyük karışıklıkların yaşanacağını söylüyorlardı. Yıllar önce,
üzerinde benzeri dövmeler bulunan ve aynı çağda yaşadığı anlaşılan bir
erkek mezarı açıldığında da benzeri şeyler olmuştu. Kadının da erkeğin de
bilinmeyen bir dine ait Moğol din adamları olmaları gerçeği burada
bulunmalarını oldukça akıl karıştırıcı bir hale getirmişti çünkü Altay
bölgesinde bulunan diğer insan cesetleri Pazırık kültürüne ait Hint -Avrupa
soyundan gelme insanlardı.

1 :ı t
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

“ Bu nedenle, notlarında da kaydettiğin gibi, bu mezarların açılması çok


önemli bir şeyin başlangıcı olabilir. Bakalım bundan sonra neler olacak.
Çok yorgun görünüyorsun. Eve gidip dinlenmelisin. Seni arabamla
götürmemi ister misin?”
Bu teklif çok cazip gelmesine karşın reddettim. Gerçekten de çok
yorgundum ama bundan da önemlisi, yalnız kalıp düşünmek istiyordum.
Gün boyunca yaşadıklarım kaldıramayacağım kadar fazla gibiydi. Emin
olduğum tek konu buraya gelmekle doğru şeyi yapt ığımdı. Bunun, buraya
son gelişim olmadığım hissediyordum çünkü artık geriye dönme ko nusunda
hiçbir isteğim ya da birdenbire yaşamımı kavrayıp onu genişleten ve ne
olduğunu anlamamın bile yıllar hatta on yıllar alacağını bildiğim yeni
yaşam yolumu reddetmek ile ilgili hiçbir düşüncem yoktu.

1 92
16

im it r iy ev'in aynası için dek i y o lculuğum u düşün m ey i sür dür ür k en


D o t o büs h ızla Novosibirsk’e v ar dı. Yaşa dığım şey ler in t üm ün ü t am
o la r a k an laya mıyordum ama f ar k ettiğim ço k ö n em li bir şey v ar dı: Şa -
m a n la r , Belovody a’ ya giden bilgi kapısın ın anahtarlar ından bir tanesin e
sa h ip o lmalarına karşın bilginin k endisi evrenseldi v e p ek çok f ar klı y ol -
da n e lde e dilebiliyordu. Bu, ben i so n derece h eyecanl andırıy o r du v e r ü-
y a m ı ge r ç ek leşt ir m ey e bir adım dah a y ak laşt ığım ı biliy o r dum .
Ot o büs so n un da k en t e v ar dığın da saat bir h ay li geç o lmuştu. Issız ve
k a r a n lık so k ak lar dan h ızlı adım lar la y ür üy üp o t ur duğum ap ar t m an a
ula şt ım . Yaşadığım o lay ın üzer in den bir h ay li zam an geçm esin e karşın
iç im h a le n gar ip bir h ey ecan la do luy du. Uy um am o lan aksızdı bu ne denle
k e n dim e e k m ek , p ey n ir v e çay dan o luşan basit bir y em ek h azır ladım.
Ye m e ğim i y edik t en so n r a m asam a o t ur up , z üm r üt y eşili bir ışı ğı o lan
k üç ük m a sa lam bam ı y ak t ım v e labo r at uv ar da y azdığım notla rı okumaya
ba şla dım .
Üz e r i aceley le k ar alan m ış el y azım la do lu o lan bir kaç kırışık sayfa yı
bir k e z da h a o k udum . M asam ın üzer in de dur an say f alar büy ülen m e m e
n e de n o luy o r du. Yazı, k en di e l y azım dı am a bun lar ı y azdığım ı h iç
a n ım sa m ıy o r dum . Bu say f alar , y ak ın bir zam an a k adar üzer im e çöken
büy ük bir gizem in f izik sel gö r ün üm üy dü. Alt ay lar ve Umay ile ilgili anılar
z ih n im e üşüşt ü. At in a’ n ın Nik o lay ile ilgili o lar ak ben im le y a p

l 93
Ç E M B E R E O İ R İ Ş

tığı ilk telefon görüşmesinden o ana kadar yaşadıklarımın tümü benim için
sanki bütün bunlar daha dün olmuş gibi tazeydi. Elime kalemi alıp her şeyi
yazmaya başladım.
Kelimeler, sanki derin bir trans içindeymişim gibi, saatler boy unca,
neredeyse durmaksızın kağıda aktı. Ancak havanın aydınlanmaya başla-
dığını fark ettiğimde yazmayı bırakabildim. Güneşliklerin halen açık ol-
duğunu tümüyle unutmuştum. Masamın arkasındaki pencereyi yalnızca tül
perde örtüyordu. Sonunda güneşlikler i çekip yatmaya gittim.
Ertesi gün, ondan sonraki gün ve daha sonraki günler boyunca Al-
tay’da yaşadığım deneyimleri yazmak, yoğun günlük işlerimin en Önemli
ve en zevkli bölümünü oluşturdu. Bu aynı zamanda seyahatimi tümüyle
farklı bir gözle görmemi sağladı. İlk başlarda yalnızca yaşadığım garip
deneyimlerin anahtarını kaydetme ihtiyacı duyuyordum ancak zaman
geçtikçe yavaş yavaş, buraya yaptığım gezi boyunca ve ondan sonraki
günlerde hissettiğim hayal kırıklığının, akıl karışıklığının ve gerilimin her
şeyi yüzeysel olarak görmeye çalışma inadımdan kaynaklandığını fark
ettim.
Umay ile olan İlk doğrudan deneyimim, beni Ruh Gölünü keşfetmeye
yönlendirdiğinde yolculuğumun gerçek başlangıç noktası olmuştu. Kutsal
ve ihtiyaç duyulan, içsel ve dışsal görevler arasındaki dengeyi kurma
sanatını tümüyle öğrenememiş olduğumu fark ettim. Deneyimlerimi,
altlarında yatan anlamlarla birlikte içsel benliğime açıklamaya çalıştıkça
yolculuğumun gizli düzeyleri daha da belirgin bir hal almaya başlamıştı.
Umay’ın yaptığı her şey, benim için bu içsel alandaki farklı bir boyutu
keşfetmeme yardımcı olacak başka bir ders olmuştu.
Umay beni, tıpkı söz verdiği gibi, son derece İyi ve düzenli bir şe kilde
eğitmişti. Yaşadıklarımı kaydettiğim her yeni sayfa bunu benim için biraz
daha aydınlatmıştı. Bütün bunları dıştan görmeyi bırakıp bakışlarımı içime
yönlendirdiğimde İlk öğretisinden uzanan birçok telciğin bunu izleyen
deneyimlerimle mantıklı bir örgüde birleşmiş olduğunu anladım. Şamanik
yolculuklarım İle ilgili bazen ürkütücü bazen de zevkli sembollerin ve
imgelerin ardında yatan derin bilgiyi ve güçlü bilgeliği görebilmeye
başladım.

1 9 4
OL CA KHARI T 1 D1

Ruh Gölü kavramını anladım ve bu düzeydeki insanların çoğunun maddi


dünya ile ilgili akıl karışıklıkları tarafından saldırıya uğradıklarını ve
tüketildiklerini gördüm. Yalnızca kendi gerçekliğimizi değil ay nı zamanda
da bu gerçekliğin içindeki benliğimizi yaratma sorumluluğuna ve
yeteneğine sahip olduğumuzu kabul etmenin önemini kavradım.
Kişiliğimizi biçimlediğimiz içsel söyleşi sürecim anladım. İlk Kuralın,
herhangi bir durum içindeki değiştirilmiş konumu, kişinin çevresinin
etkilerinden bağımsız ve yalnızca içsel gözlemcinin saf özünü yansıtan
konumu yaratmakta ne kadar güçlü bir araç olduğun u gördüm.
Bu kavramlardan her biri, psikiyatrik çalışmalarımın etkileyici birer
parçasına dönüştüler. Bu kavramların, insan ruhunun yapısı ile ilgili en yeni
kuramların bazılarıyla ne kadar uyum içinde olduğunu, hatta bu yeni
kuramları geliştirebileceğini anladım. Bütün bu düşüncelerin içinde benim
İçin en ilginç olanı, yazılarımda ontolojik benlik ya da öz benlik olarak
adlandırdığım ve büyük, seçim yapma sanatı ile doğrudan İlişki içinde olan
bir başka benliğin varlığıydı. Bu kavramın, insan doğasım, evrimini ve
amacını çevreleyen ilginç sorular konusunda yeni bir anlayışın
kazanılmasın a yönelik birçok olasılık taşıdığım hissediyor dum.
Yazılarım, bir deneyimimden diğerine doğru adım adım ilerledi ve
sonunda Dimitriyev ile yaptığımız çatışmaya geldim. Henüz bunu tümüyle
kavrayamamış olsam da bu adımın, geri kalan her şeyin mutlak anahtarına
sahip olduğunu hissediyordum. Halen bu gizemli ülkenin, Belovodya’nın
gerçek bir mekân mı yoksa yalnızca zihinlerimizdeki gizli boyutlarda mı
varolduğunu merak ediyordum. Ayrıca Altaylardaki arkeolojik mezar
keşifleri ile zaman spiralleri ve insanın farklı ev rimsel yolları arasındaki
bağlantıyı da zihinsel açıdan çözemiyordum. Ve “Burada bulunan ve
görünüşe göre ölü olan insanların aslında yaşayan niyetleri var” cümlesi ne
anlama geliyordu?
Bütün bu sorular, ek bilgiler olmadan yanıtsız kalıyordu; bu neden le
yazdıklarım bu noktada geçici olarak sona eriyordu. Umay’a karşı bir
minnet duygusuyla defterimi kitaplığın bir rafına koydum. Ama halen beni
bu deftere bağlayan bir gücün varlığını hissediyor d um. Bu güç

195
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

bana son derece açık bir şekilde, yazacaklarımın henüz bitmediğim, belki
de sadece başlangıç olduğun u söylüyordu.
Birkaç gece sonra ilginç bir rüya gördüm.

Küçük bir odaya girdiğimi görüyorum. Odanın odasında koyu,


cilalanmış ahşap bir masa ve kapının yanında yarını daire şeklinde
sıralanmış kitap rafları duruyor. Çevreme bakıp nerede olduğumu
anlamaya çalışıyorum. Odaya ince, uzun boylu bir kadın giriyor ve
hiçbir şey söylemeden gülümsüyor. İnsan derisine benzemeyenve
üzerinde garip sarı ¡ekeler bulunan siyah bir derisi, çekici hatlarıolan
köşeli bir yüzü var. Kalın, düz, siyah saçları, bedeninin zarafetini
vurgulayan garip bir tarzda toplanmış. Gizemli bir gülümsemeyle
bana yaklaşıyor.
Konuştuğu ditin bana tümüyle yab ancı olduğunu biliyorum ama
kelimeleri kullanmadan, düşüncelerimizin gücüylebirbirimizleiletişim
kurma yeteneğine sahibiz.
Zihnim soruları biçimliyor. *Buraya niçin geldim? Sen kimsin?"
Yanıtı aynı anda zihnimde biçimleniyor. “Önemli bir ameliyatgeçirmek
için buradasın. Ben, bu işlemi kolaylaştırmak için burada
bulunuyorum,"
Ameliyat kelimesi, kendimi rahatsız hissetmeme neden oluyor.
Gözümün önünde, unuttuğum bir çocukluk anım canlanıyor.
Tavanında büyük bir pencere olan devasa büyüklüktebeyaz bir odayı
anımsıyorum; arkadaşlarım olan hemşireleri ürkütücü yaratıklara
dönüştüren ameliyat maskelerinin ardından gelen boğuk sesleri
duyuyorum. Eterin, elbiselerime sinmiş olan uyutucukokusugünlerce
kötü bir anımsatıcı olarak üzerimde kalmıştı. Nihayet,anneminsureti,
bir hastanın yüzünü ameliyat ettiğini ya da daha kesin söylemek
gerekirse, elindeki aletlerle hastanın yüzü olduğunuvarsaydığımama
benim için içeriden bir yerlerden fışkıran kızıl kan ile kaplı bir bölge
üzerinde bir tür büyücülük yapıyordu.

1 96
O L G A K H A R I T I D I

Dokuz yaşlarımdayken annem beni, doktor olarak çatıştığıhastaneye


götürürdü. O gün bir tür yüz ameliyatı yapmıştı ve hepsi de
arkadaşlarım olan hemşireler, üzerime bir ameliyat elbisesi giyip
gizlice ameliyathaneye girmeme izin vermişlerdi. Hemşirelerin
arkasına saklanarak bütün ameliyatı başından sonuna izlemiştim...
“Korkma." Kadının düşüncesi zihnimi dolduruyor. "Bu daha farklıbir
ameliyat."
Herhangi bir rüyada olduğu gibi bunda da yaşadığım deneyiminfarklı
parçaları kendilerine özgü bir rüya mantığında gelişiyor. Bunedenle
kendimi, herhangi bir geçiş yaşamadan, kadın ve erkeklerle
çevrelenmiş bir masanın üzerinde yatar buluncaşaşırmıyorum.Hepsi
de, tıpkı şu anda arkamda durmakta olan ilk kadın gibi siyahderili ve
düzenli yüz hatlarına sahipler. Kadın, diğerlerine kendi dillerindebir
şeyler söylüyor. Ardından ince, uzun siyah parmaklarının alnıma
dokunduğunu hissediyor ve gevşiyorum.
Tüm bedenimi, sanki kolayca biçim verilebilecek plastiktenyapılma
bir maddeymiş gibi hissediyorum. Kadının parmakları,zamanzaman
derime dokunarak, gözlerimin karşısında hızla dans ediyor,içimdebir
enerji yaratılmaya başlıyor. Bedenim, sanki bir tür topa
dönüşüyormuşum gibi dönüyor. Hareket hızl andıkça hızlanıyor ve
mutlak bir odak noktasına doğru spiraller üzerek salınıyorum.
Ardından hareket duruyor. Bedenimi oluşturan milyarlarca hücre
kendilerini yeniden düzenleyip biraraya gelerek benimle ilgili tüm
bilgileri içeren bir tek büyük dairesel hücre oluşturuyor.
Belli belirsiz, çevremdeki insanların bana bir şeyler yaptığını fark
ediyorum. Yaptıkları şeye direnmiyorum çünkü varlığımın
derinliklerindeki bir şeyi sağalttıklarını biliyorum. Bu bir süredevam
ediyor ve ardından kendimi sert bir zeminin üzerindeyatar buluyorum.
Çevrem tümüyle karanlık. Halen rüya gördüğümü ve bu rüyanın
mantığının devam etmekte olduğunu biliyorum; bu nedenle yanımda
birinin alçak sesle güldüğünü duyduğumda şaşırmıyorum.

197
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

“Kimsiniz?" Sesim bir şekilde, bulunduğum mekânın aydınlığını


etkiliyor ve sorumu sorarken ortalık daha da aydınlanıyor.
Bir kadın, elinde bir pipoyla odanın köşelerinden bir tanesi nin
yakınlarında bağdaş kurmuş oturuyor. Bu Umay’i elinde,Altay'daiçtiği
piposu var. Piposunu içiyor olmasına karşın tütün kokusualmıyorum.
Bir nedenle bu durum beni Umay’ın varlığından daha çok şaşırtıyor.
Beni selamlamak yerine bir soru soruyor. ‘Altay’a, beni görmeyeniçin
geldiğini hatırlıyor musun?"
“Korkarım ki hayır."
Yumuşak ama ısrarcı bir sesle, “Hatırlamaya çalış" diyor, il k başta
yalnızca seyahatimin yüzeysel amacını hatırlıyorum. “SanırımAnna
kendisine eşlik etmemi istemişti" diye yanıt veriyorum.Ardındandaha
fazla şey hatırlıyorum. "Ve evet! Aynı zamanda senden bazı şifa
yöntemlerini öğrenmek istemiştim.’’
Konuşmamıza devam ederken, Umay yumuşak bir sesle gülmeyi
sürdürüyor ve bir yandan da bedenini bir taraftan diğer tarata hafif
hafif, ritmik bir şekilde sallıyor. Bu şekilde, istediği ançözünüphavaya
karışabileceğine dair açık bir izlenime kapılıyorum.
"Lütfen gitmeyip biraz daha benimle kalır mısın?" Onun gitmesini
istemiyorum ve bu nedenle de kalmasını sağlamaya çalışıyorum.
Umay, soruyla karşılık veriyor. “Peki ya sen?" Çekik Moğol gözlerini
neredeyse kapanıncaya dek kısıyor ve piposundan çektiği yoğunbir
duman bulutunu bana doğru üflüyor.
“Sanırım kalabilirim. ’
“Öyleyse ben de kalabilirim."
İçimi dolduran bir rahatlamayla gülümsüyorum ama aynızamandada
bana bir şeyler öğreteceği umuduyla elimden gel diğinceağırbaşlıbir
tavır takınmaya çalışıyorum.

1 9 8
O L G A K H A R 1 T I D I

Umay, sanki gülünç bir şey görmüş gibi yüksek sesle kıkır dıyor.
Ardından sanki bir şey anımsamış gibi yeniden ciddileşiyor veacelesi
varmış gibi hızlı hızlı konuşmaya başlıyor. Tamam. Altay’a şifacılığı
öğrenmeye geldiğini söylüyorsun. Bu, kesinlikle doğru. Şifavermek
senin kaderin.
“Her şeyin, Ruhsal Gölündeki boşlukta yaşadığın deneyimle
başladığını düşünüyorsun. Ancak her şey bundan ibaret değil. Bu
boşluğun öğretisi aslında ikinci adım. Senin gerçek başlangıcın,
tahtanın üzerindeki batıkları yüzdürmene izin verdiğimdebaşladı.Bu,
şifa gücünü ilk kez deneyimlemene olanak tanıdı. Amabuilk iki dersi,
ardından gelen diğer derslerle çok iyi bir şekilde birleştirebildiğini
kabul etmeliyim. “Şimdi zihninde olan ama henüz sormadığın bir
soruyu yanıtlamak istiyorum. Bunu yapma nedenim, bunun sanabir
şifacı olarak yapacağın çatışmalarda yardımcı olacağınıdüşünmem.
Sorunun yanıtı şu:
“Zihinsel hastalıkların yalnızca iki nedeni var ve bunlar tümüyle
birbirlerinin zıttı, insanların delirmelerinin bir nedeni, ruhlarını ya da
ruhlarının bir kısmını yitirmeleridir. Bu, genellikle ruhları kendilerinden
çalındığı için olur ama bazen bilinçsizce, belki de bir şey ile değiş tokuş
etmek için kendileri bile ruhlarını vermeye karar verebilirler, insanların
delirmelerinin ikinci nedeni ise yabancı bir güç tarafından baskı altına
alınmaları ya da ele geçirilmeleridir.
‘’Yalnızca iki neden var; başka hiçbir neden yok. Basit görünüyor ama
hastalığın nedeninin hangisi olduğunu doğru bir şekilde belirlemeyi ve
ardından da tedavi etmeyi öğrenmen zaman alacak. Eğer hastalığın
kaynağını yanlış teşhis edersen o zaman iyileştirme çabalarınhastalığı
besleyip onu daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramaz. İyi bir
şifacı olmak için daha fazla şey öğrenmeye hazırlıklı olmalısın. “Sana
daha en başından Ruh Gölü boşluğu ile ilgili ders verilmesinin nedeni
buydu. Şifa gücü bu boşluktan getir. Bu, her birimizin içindeki şifacının
yuvasıdır. Aynı zamanda, bu boşluk seni Belovodya’yı ulaştıracak olan
yol. İçsel yaşam

1 99
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

nehrini daha fazla keşfettikçe Belovodya’yı daha fazlayaklaşacaksın.


Buraya ulaşmaya çalıştığını söylerken yanılmıyorum, değil mi?"
"Yanılmıyorsun" diye yanıt veriyorum. Önemli bir bilgi parçasınıdaha
öğrenmek üzere olduğumu sezinlediğim için bir kez dahabedenimde
aynı heyecan dalgasını hissediyorum. Kendimi, bu bilgiyi tüm
duyularımla yakalamaya hazır bir avcı gibi hissediyorum.
‘Belovodya’nın gerçek bir ülke olup olmadığını merak edi yorsun.Bir
süre sonra bu konu hakkında daha fazla bilgi edineceksinamaşuan
asıl mesele burasının gerçek olup olmaması değil. Unutulmaması
gereken önemli nokta, kendi iç benliğini keşfetmedikçehiç kimsenin
Belovodya’yı ne bu dünyada ne de başka bir dünyada
bulamayacağıdır. Belovodya’ ya giden tek yol kendi içsel
boşluğumuzdan, içsel bilgimizi arttırmaktan geçer.
“Bunu söylerken, birçok insanın kendilerini beslemektenhoşlandığı
boş kurumsallaştırmalardan bahsetmiyorum. Bu, Ruh Gölünün
boşluğundan tümüyle ayrı bir şeydir. Ben, ciddi, pratik çalışmalardan
bahsediyorum. Senin için bu, sağaltım çalışmaları olacak.
"Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle çünkü bunlar çok önemli.Her insan,
kendi Ruh Gölü mekânında ikamet eden özel bir varlığa sahiptir.Bu
varlıklar, içteki bu boşlukta, Belovodya’nın girişinde bulunurlar.Ben
bu varlığı Ruhsal İkiz olarak adlandırıyorum ama ona Ruhsal
Yardımcı, Gölge Nöbetçi. Ruhsa! Rehber ya da içsel Koruyucu da
diyebiliriz. Bu varlıkların pek çok farklı türü vardır.
“İlk olarak, bunlar insanın doğumu ile birlikte kendine verilenmutlak
amacı ile yakından bağlantılıdırlar. Aynı zamanda saf
gözlemcilerdirler; dış dünyada ayrı ve onun etkilerine karşı
dayanıksızdırlar. Yaptığımız her şeyi izleyip sessizcedeğerlendirirler.
Doğumla birlikte sahip olduğumuz varlığımızın, temel özümüzün
koruyucularıdırlar. Uygun şartlar altında ve doğru bir şekilde
çağırılırlarsa Bizleri gerçek amacımıza doğru yönlendireneylemleri
belirlememizde son de

2 0 0
Ö L Ü A K H A R 1 T I D J

rece önemli yardımcılar olabilirler. Ve sonunda da Bizleri Belovodya’


ya ulaştıracak rehberlerimiz olabilirler.
“Bu Ruhsal ikizlerin yedi farklı türü vardır. Yalnızca yedi tane, daha
fazla değil... İnsanlar için varolan yedi farklı Ruhsal ikiz türüşunlardır:
Şifacı, Büyücü, Öğretmen, Mesih, Koruyucu, Savaşçı ve Eylemci.Bu
sonuncusunun katliam yapan bir insan değil olayların olmasını
sağlayan insan olduğunu anlamalısın.
“En önemli görevlerimizden bir tanesi Ruhsal ikizimizi tanımak ve
ardından da kendimizi onunla tümüyle bütünleştirmektir Buşekilde,
varlığımızın mutlak amacıyla birliğe varırız. Sonunda, yaşamlarımız
içsel gözlemcimizin saf ışığıyla aydınlandığında, yaptığımız her şey
daha kolay bir haI alır. Kişi yalnızca kendi Ruhsal ikizinin doğasını
keşfederek ve ardından da onunla tümüyle ilişkiye geçerek
Belovodya’ ya ulaşan kapıyı bulup açabilir.
“Senin kaderin Olga, bir Şifacı olmak. Geçirdiğin ameliyatilk adımdı
çünkü kendini sağaltmadıkça diğer insanlara şifa dağıtmakta asla
başarılı olamazsın. Bu, senin için bir başlangıçtı,"
“Buna çok minnettarım. Aynı zamanda bana verdiğin buyeni bilgi için
sana da minnettarım Umay."
Umay sözümü kesiyor.
"Bu önemli değil, Olga. Bir şekilde, artık meslektaşız, öyle değil mi?
Senin de tahmin edebileceğin gibi ben en kötü şi facı değilim."
Gülüyor ve halen bağdaş kurmuş halde otururken bedenini yeniden
iki yana sallamaya başlıyor. Ancak bu kez salınımları dahagüçlüve
kaybolmak üzere olduğunu biliyorum. Umay, kaybolmaya başladı
bile; ancak tümüyle kaybolmadan önce söylediği son sözleri
duyuyorum: “Ayrılmadan önce sana son bir armağan vermek
istiyorum: Artık Ruhsal ikizin olan Şifacı ile doğrudan bağlantıya
geçmeye hazırsın. Şifa verme konusunda yardıma ihtiyacın
olduğunda Şifacını çağır ve senin için yapılması gerekeni yapmasını
iste. Bu

2 0 1
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

durumda eğer eylemlerin sana garip hatta aptalca gelsebileşaşırma.


Yarın bunu dene ve neler olduğunu gör."

Bu sözlerin ardından, bir saniye önce Umay’ın oturduğu köşede küçük


bir tütün dumanından başka bir şey kalmadı. Karanlık odamda gözlerimi
açıp tümüyle ayılmaya çalışırken tütün dumanı halen hafızamdaydı.
Umay’ın İçsel Şifacım hakkında söylediği son sözler aklıma takılmıştı:
“ Yarın bunu dene ve neler olduğun u gör.”
Birkaç gündür kadınlar koğuşunu ziyaret etmemiştim bu nedenle er tesi
sabah çalışmaya buradan başlamaya karar verdim. Burada, koğuştan
sorumlu doktor George ile aynı muayenehaneyi paylaşıyordum. Mu-
ayenehaneye girdiğimde masasında oturuyordu ve yüzündeki sevimli
gülümseme nedeniyle bana tatsız bir sürpriz yapacağın dan kuşkulandım .
Kuşkularımı daha da güçlendirir bir şekilde, “Harika görünüyorsun,
Olga! Çalışma gücüyle dolu ve canlısın!” diye haykırdı,
“ T eşekkür ederim. T amam. Ne istiyorsun?”
“ Özel bir şey değil. Yalnızca sana vermek istediğim bir hasta var.
Bundan çok hoşlanacağını sanıyorum çünkü bu hasta sayesinde mesleğin
konusunda yeni bir şeyler Öğrenebilirsin. Çok ilginç bir hasta. Aslında onu
sana vermekle büyük bir fedakârlıkta bulunmuş oluyorum ama benim
görüşüme göre genç doktorlara, zorlu mesleğimiz hakkın da yeni bir şeyler
öğrenmelerini sağlayacak her tür fırsatı tanımalıyız. Lütfen, itiraz etme.
Hasta senin. Bu arada; hastamız bir Epikriz.” Elime hasta ile ilgili dosyayı
tutuşturdu. Dosyayı, tatsız bir şeyin beklentisiyle isteksizce aldım.
Şüpheler im doğru çıkmıştı.

Hasta Lubov Smeçova, hastanemize ilk olarak bir ay önce geldi. Şu


anki teşhis, ilerlemekte olan türde bir sch. şizokarn; depresif,
paranoidsendrom.

Sch., şizokarn, bu kadının şizofreninin özellikle hızlı ve zarar verici bir


şekilde ilerleyen bir türüne sahip olduğun u ifade ediyordu.

2 0 2
O L G A K H A R 1 T I D I

Eski tıbbi geçmişi: Hasta, uzun süreli ve şiddeti gittikçe artan bir
depresyondan kaynaklanan, paranoid belirtiler göstermektedir.Garip
ve uygunsuz toplumsa! davranışlar sergilediği için hastaneye
yatırılmıştır. Koğuştaki ilk haftasında, kısa süreli bir şiddetli psikomotor
heyecanı sergiledi. Güdüsel olarak engellenmemiş durumda,yasaklara
ve denetimlere aldırmıyor, tıpkı bir köpek gibi havlıyor, kendini tümüyle
kapamış durumda ve bilinci yerinde değil. Psikomotor heyecanıyüksek
dozda nöroleptik ilaç kullanılarak azaltıldı. Psikomotor heyecanınınbir
sonucu olarak hafıza kaybı görülmektedir.
Şu an negatif belirtiler denetim altına alınmış durumdadır. Hasta, sabit
duygusal ve iradi donukluk sergilemektedir. Yatağında yatmakta,
çevresini, ailesini, mesleğini ya da geleceğini algılayamamaktadır.
Hastalığın süresi: Belirsiz. Tavsiye: İkinci grup zihinsel yetersizlikileilgili
acil uygulama.

Çoğu şizofreni hastası, ancak sekiz ya da on yıl sonra “ikinci grup


yetersizlik” ile adlandırılır. Bu terim, hastanın iyileşme ya da kendi ba-
kımını üstlenme şansının olmadığını ifade etmektedir. Lubov Smeço -
va’nın hastalığının bu derece büyük bir hızla ilerlemesi, onun şiddetim de
ortaya koyuyordu.
Onu ikinci grup diye adlandırmak aynı zamanda doldurulması gereken
sayısız form, meslektaşlarla birlikte yapılacak olan sayısız kon sültasyon,
uzmanlarla yapılacak olan toplantılar, bir sürü tavsiye yazısı ve en sonunda
da bir komisyonun kararlan anlamına geliyordu.
“ Hayır! Bu haksızlık! Bunu bana yapamazsın. Zaten elimde, erkek ler
koğuşundaki dört suçlu hasta ile ilgili olarak ay sonuna kadar mah kemeye
sunmam gereken raporlar, yapılması gereken tanılar ve değer lendirmeler
var. Sonuca ulaştırılamayacak yeni bir vaka üstlenmek istemiyorum.
Hastanede yaşamaya başlamam ı mı istiyorsun?”
Neredeyse avaz avaz bağırıyordum ama aynı zamanda da George’un
fikrini değiştirmeyeceğini de biliyordum. Son derece sevimli yaşlı bir
adamdı; bilgiliydi ve daima çevresindekilere yardımcı olurdu ama ayn ı
zamanda da tüm hastane tarafından dokümanlarla, mahke-

203
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

meyle ya da karmaşık tanılarla ilgisi olmayan değiştirilemez kararlarıyla


tanınırdı. Dahası George, kendi bölümünün başkam olarak istediği hastayı
bana verme hakkına sahipti. Bu nedenle de gerçekte herhangi bir seçeneğim
yoktu. Bu kadın, yani Lubov Smeçova gerçekten de benim hastam olacaktı.
George, elindeki evrakları alıp arkamdan kapıyı normalde rahatsızlı-
ğımı belli etmek için yapacağımdan daha şiddetli çarpıp çıkarken yüzün de
şefkat dolu bir ifadeyle sessizce bana bakıyordu. Kapalı kapının ar dından
halen bana nazikçe gülümseyen babacan yüzünü görebiliyor d um.
Her zaman olduğu gibi ona birkaç dakikadan daha uzun bir süre öf keli
kalamadığımı fark etlim. Hastaların değerlendirilmesi için kullandığımız
çalışma odasına vardığımda yeniden sakinleşmiştim. Görevli hemşire
Marina’ydı; ondan Luba'yı bana getirmesini İstedim.
Gelmesini beklerken dosyasının geri kalanını okudum. Hastanın
durumu gerçekten de berbattı. Şizokarn tanısı konması tüm ruhunun, diğer
şizofreni hastalarından belki de yüz kat daha büyük bir hızla tükendiği
anlamına geliyordu. Hastalığının ilk dönemdeki psikolojik ve psikiyatrik
gelişimini dikkatle inceledim ve ailesinin üyelerinden bazılarının da aynı
tür rahatsızlığa yakalandıklar ım öğrendim.
Hastalığıyla ilgili tanıların tümü doğru gibiydi. Kısa dönemde has-
talığında küçücük bir iyileşme umudu bile yokmuş gibi görünüyordu; bu
nedenle de büyük olasılıkla hükümetin bakımı altında “ikinci gruba”
yerleştirilecekti. İlgilenmem gereken bir sürü hasta olmasına karşın onun
durumu ile ilgili kararı ertelemem için duraklamamı gerektirecek hiçbir
nedenim yoktu.
Hemşire hafifçe odanın kapısını çaldı. “Luba’yı getirdim doktor. İçeri
girebilir mi?” diye sordu.
“ Evet, lütfen onu içeri getir.” diye yanıt verdim. Hemşirenin yeni
hastamı büyük bir dikkatle odama yönlendirişini izledim. Luba’nın
masamın karşısındaki koltuğa oturmasına yardımcı olurken hareketleri
şefkat doluydu. “T amam hayatım” dedi. “Bu hanım yeni doktorun. Belki
kendini daha iyi hissetmene yardımcı olabilir.”

204
O L G A K H A R [ T I D 1

Marina’nın bu sözleri içinde bulunulan duruma öylesine uymuyordu ki


üzülmeme neden oldu. Kendi kendime, “Neden bahsediyor?” diye sordum.
‘‘Niçin bu kadına böyle gerçek olmayan umutlar veriyor?” Luba’yı bir
hasta olarak kabul etmemin getirdiği ilk anki rahatsızlığımı artık
hissetmiyordum ancak o an bu rahatsızlığım hemşireye yöneldi, Psikiyatri
alanında otuz yıldır çalışan bir insan olarak şizofreninin son aşamasında,
geri döndürülemez aşamasındaki bir insana neler söyleneceğini bilmesi
gerekirdi. “ Kendini daha iyi hissetmesine yardımcı olmak, ha?” T anrım!
Marina’yı dışarı gönderirken kızgın gözlerle baktım. “T eşekkür ede rim,
hepsi bu kadar. Bitirdiğim de Luba’yı alman için sen i çağıracağım. ”
Marina, beni masamın karşısında tıpkı bir heykel gibi donmuş bir
şekilde oturan kırk yaşındaki kadınla yalnız bırakarak sessizce dışarı çıktı.
Kısa, kalın telli siyah saçları karmakarışıktı. Badem biçimli iri gözleri
öylesine boş ve ifadesizdi ki, adeta yüzünde fark edileni iyotlardı.
Ellerindeki hafif titreme, bedeninde, kendini dışa vurabilen tek ha reketti.
Herhangi bir dış destek olmadan yürümüyor, hareket etmiyor, hiçbir şey
yapmıyordu.
“ Merhaba Luba. Ben senin yeni doktorunum.”
En küçük bir ilgi belirtisi dahi göstermiyordu.
“ Pekala Luba, benimle konuşsan da konuşmuşun da sana içinde bu-
lunduğun durumu açıklamam ve sana nasıl yardımcı olacağımızı anlat mam
gerekiyor.” Öylesine tepkisizdi ki adeta kendi kendime konuşuyor
gibiydim.
“ T amam.” Sesi en küçük bir kişilik ve ilgi belirtisinden yoksun mekânik
bir şekilde çıkmıştı.
Yeniden geçmişinin kayıtlı olduğu dosyaya bakmaya başladım. İki genç
oğlu ve kocası olan bir öğretmendi. Buraya kadar olağandışı hiçbir şey
yoktu. Ancak bir şekilde, kayıtlarım incelerken zihnini istemsiz bir şekilde
durmadan Marina'nın kullandığı uygunsuz ifadeye takılıyordu: “Belki
kendini daha iyi hissetmene yardımcı olabilir.”

0 e>
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Bu ifade, birdenbire Umay‘ın son sözlerini anımsayıncaya dek zih-


nimde defalarca tekrarlandı: “Şifa verme konusunda yardıma ihtiyacın
olduğunda Şifacını çağır ve senin için yapılması gerekeni yapmasını iste.
Bu durumda eğer eylemlerin sana garip hatta aptalca gelse bile şaşırma.
Yarın bunu dene ve neler olduğun u gör.”
Bu iki ifade öylesine ilginç bir şekilde birleşti ki içimde dayanılmaz bir
merak dalgası doğup beni zihnimin mantıklı yanma hiçbir anlam ifade
etmeyen bir eyleme itti. Luba’nın benliğini kaplayan bir şey, belki de her
yanı kaplayan toplam bir karanlık bana onun hastalığının yabancı bir varlık
tarafından ele geçirilmiş olmaktan değil bir şekilde içsel ruhunu
yitirmesinden kaynaklandığını söylüyordu. Onun için tek umut, ona kendi
dışına ulaşma arzusu kazanmasını sağlayacak bir tür uyan vermekti. Bu
sayede belki kaybettiği şeyi bulup onu yeniden elde edebilirdi. Bunu
başarıp başaramayacağımı merak ettim.
Kendi kendime, “Bunu yapmanın herhangi bir tehlikesi yok” dedim.
“ Zaten tümüyle yitik durumda. Umay’ın dediklerini yap. Yalnızca bir dene.
Bunu bir tür deneyim olarak değerlendir. Zaten yapabileceğim hiçbir şey
onu içinde olduğun dan daha kötü bir duruma sokamaz.”
Luba, yüzünde aynı boş ifadeyle karşımda oturuyordu. Düşündüğüm
şey konusunda ona bir açıklamada bulunma arzusu duymuyordum çünkü
onun bilinçli zihnine ulaşamadığımı biliyordum. Kararımı verin ceye kadar
sessizce kayıtlan incelemeye devam ettim.
Kendimi biraz aptal gibi hissederek, zihnimden kelimeleri sessizce
seslendirmeye cesaret edebildim: “İçimdeki Şifacının açığa çıkıp bu kadını
iyileştirme sin i istiyorum.”
Kısa bir an için algımda garip bir yarık oluştu. Sanki yüzüm, normalde
bulunduğu yerden yani başımdan aşağıya inip kalbime yerleşmiş gibi bir
duyguya kapıldım. Birkaç saniyeliğine, sanki kalbimde bir çift göz oluşmuş
da görme yeteneği kazanmış gibi dünyayı bedenimin merkezinden görmeye
başladım. Buna göğsümden tıpkı bir şimşek gibi hızla yukarı yükselip
ardından kayboluveren bir ısı ve heyecan dalgası eşlik etti. Bu dalga geçer
geçmez alışıldık terapi sürecim işlemeye başladı.

206
O L G A K H A R l T 1 D [

Ayağa kalkıp masanın diğer tarafına ilerledim ve bir sandalye çekip


Luba’nın tanı karşısına ona çok yakın olacak şekilde oturdum,
“ Beni çok dikkatli bir şekilde dinlemeni istiyorum. Söylediklerime tepki
gösterip göstermemen önemli değil çünkü bir parçanın beni dinleyeceğini
ve sözlerimi gerçek olarak kabul edeceğini biliyorum. Hastalığını yaşamın
ile ilgili çok önemli bir nedenle kendinin seçtiğini biliyorum, Luba, Kendini
kurtarmak için böyle bir hastalık seçmenin nedeninin ne olduğunu
bilmiyorum ama o zamanlar bunun cesurca bir karar olduğuna eminim. Bu
hastalık sana tam zamanında geldiği ve senin için çok önemli bir şey yaptığı
için ona minnettar olmana katılıyorum. T amam mı?
“ Şimdi, Luba, beni daha da dikkatli dinlemeni istiyorum.”
Bu sözlerim bana gerçekten de çok acıklı geldi çünkü şu an’a kadar
sözlerime hatta varlığıma herhangi bir tepki göstermemişti. Buna kar şın
devam ettim.
“ Sana önemli bir konuyu vurgulamak istiyorum. Hastalığın bir zamanlar
senin için yararlı bir şey olarak yaratılmış olmasına karşın onunla olan
anlaşman geçiciydi. Senin sorunun onunla yapmış olduğun anlaşmanın
geçici olduğunu unutmuş olman. Halen hastalığının senin için bir şeyler
yapmasını bekliyorsun. Ama bu yanlış. Bu tümüyle yan lış çünkü ona
duyduğun ihtiyaç artık bitti. Artık senin için hiçbir değeri yok ve artık sana
yalnızca zarar veriyor.”
Onunla konuşurken, sanki onun ailesinin bir üyesiymişim de kocasının
ve çocuklarının kesinlikle hissetmiş oldukları kederi, korkuyu, sev giyi,
nefreti ve utancı ben de ifade ediyormuşum gibi konuşurken gittikçe
duygusa lla şıy or, neredeyse kontrolümü kaybettiğimi fark ediyordum.
“ Bu kadar büyük bir bedel ödemek zorunda değilsin. Hastalığın seni ele
geçirdi. O, seni, aileni ve tüm yaşamım yok edecek bir canavar. Sana ne
olacağını biliyor musun? Hayır, bilmiyorsun. Sana ne olacağını söyleyeyim.
Bundan eminim. Geleceğim daha şimdiden görebiliyo rum ve sana da nasıl
görebileceğim anlatacağım!” Neredeyse avaz avaz bağırıyordum ve bir elini
sımsıkı tutuyordum.

207
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

“ Yüzüme bak. Sana ne olacağım anlatacağım. ”


Dikkatini çekmek için elini güçlü bir şekilde salladım ama bana verdiği
tek tepki içinde herhangi bir değişiklik olmayan küçücük bir bakıştı.
Ardından yüzünü yana çevirip pencereden dışarı bakmaya başladı. Yine de
konuşmamı sürdür düm.
“ T ıpkı Larisa Çemenko gibi olacaksın. Böyle devam ettiği taktirde
başka bir şey olabilmen mümkün değil. Eğer onun gibi olmak istiyor san,
durma; yaptığın şeyi yapmaya devam et. Şu an senin İçin yapabileceğim tek
şey seni bu konuda uyarmak.”
Kadınlar koğuşundaki herkes Larisa Çemenko’y u tanırdı. Son yirmi
yıldır burada yaşıyordu. Eski bir şarkıcı, eski bir general karısı, eski bir
güzeldi; şimdi ise hem hastalara hem de hastane personeline ay nı şekilde
saldırgan davranan, küfreden, korku saçan bir insandı. Zihni tümüyle tahrip
edilmiş durumdaydı. Kendi bakımını yapamıyor, hiçbir neden yokken
isterik bir şekilde gülüyor, çevresindeki en psikotik hastaları bile sindiriyor,
hastalığının şiddeti nedeniyle son derece tehlikeli o lduğu için zamanının
büyük bir kısmını yatağına bağlı geçiriyordu. Ellerindeki ve ayaklarındaki
bağlar yalnızca yatak çarşaflarını, yatak lazımlığını değiştirmek ya da
yemek yedirmek için çözülüyor du.
Luba, sözlerime hiçbir tepki göstermeden aynı şekilde t ıpkı bir heykel
gibi oturuyordu. Yenilgi hissederek ayağa kalktım ve Marina’nın
beklemekte olduğu koridora yürüdüm .
“ Lütfen onu odasına götür” deyip ardından kapının kenarında dur dum
ve Marina’nın son derece ilgili bir şekilde Luba’nın ayağa kalkmasına ve
koridorda yürümesine yardımcı oluşunu izledim. Marina kapıyı ardından
kapatıp beni odada yalnız bıraktı. Ellerimle bitkin bir halde yüzümü kapatıp
uyguladığım yöntem ile ilgili hissettiğim tatminsizliği ve utancı açığa
çıkarmamaya çalıştım. Ancak hissettiğim duygular gözardı edilip ortadan
kaldırılamayacak kadar güçlüydü ve kısa bir süre sonra kendimi aptalca ve
amatörce davranışım nedeniyle azarlamaya başladım.
İçsel Şifacımın açığa çıkmasını istediğimde ne elde edeceğimi um muş
olduğum u merak ettim. Şüphesiz ki şu yaşamış olduğum şeyin

208
O L G A K H A R I T I D l

olacağını ummamıştım. Denediğim tek “çare”, hastayı, hastalığın ilk anki


olumlu etkisinin artık geçtiği yolunda ikna ederek onu hastalığın dan
ayırmaya yönelik saçma bir teknikti. Böyle bir teknik için daha az uygun
olan bir hastayı kullanmak neredeyse başarıyla denemeye girişilmesi
olanaksız bir şey olurdu. Luba’nın ruhu ise zaten hastalığı tarafından
parçalanmıştı ve ne yeni bir anlam ne de simge kabul edebilecek kadar
enerjisi ve yeteneği kalmamıştı.
İçsel Şifacımın belki de şu an için gelmek istemediği ya da belki de onu
uygun bir şekilde çağırmayı başaramadığım düşüncesiyle kendimi
avutmaya ve sakinleştirm eye çalıştım.
O akşam, yaşadıklarımı günlüğüme kaydederken, yaşadığım başa-
rısızlıkları yazmamın çok da kötü bir şey olmadığını çünkü bana başa-
rısızlıklarımı kabul etmemde yardımcı olduğunu ve bir rahatlama duy gusu
verdiğini keşfettim.
Erkekler koğuşunda ilgilenmemi gerektiren bazı acil vakalar ve araya
haftasonu girdiği için Luba’yı o olaydan sonraki dört gün boyunca
göremedim. Sonunda, beşinci gün kadınlar koğuşuna, hastalarımı gör meye
gittim. Kadınlar koğuşunda çalışmak için kendime üç saat tanıdım ve bu
zamanın bir bölümünü Luba’nın yasal formlarını tamamlamakta
kullanmaya karar verdim. Bu işi geciktirmenin bir anlamı yoktu çünkü en
küçük bir gecikme ay sonuna tamamlamam gereken bir sürü işin yı-
ğılmasına neden olacaktı; bu nedenle ilk olarak bu konuyu hallettim.
O gün gene Marina görevliydi. Beni gördüğüne sevinmişti. Luba
konusunda yaşadığım başarısızlık nedeniyle herhangi bir utanç ya da
olumsuz duygu taşımadığım ı görünce sevindim.
“ Merhaba, doktor” dedi. “Sizi kaybettiğimizden korkmaya başlamıştım.
Eğer bu gün de gelmeseydin iz sizi aramayı planlıyordum .”
“ Ne bu telaş? Bir şey mi oldu?”
“ Ah, evet kesinlikle bir şey oldu.” Koridor boyunca benimle birlik te
yürürken yüzünde heyecanlı bir gülümseme vardı. Luba’nın ve diğer üç
hastanın bir arada kaldıkları odanın önüne geldiğim izde durdu.

209
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Marina’nın davranışlarında alışılmadık bir şeyler olduğunu hissederek,


Ne oluyor, tanrı aşkına?” diye sordum,
Marina kapıya doğru dönüp, “Luba sizi görmek istiyor, doktor” dedi.
Bunun üzerine ben de kapıya yönelip içeri girdim.
İlk başta Luba geldiğimi fark etmedi. Yatağında oturmuş yerel bir
gazeteyi okuyordu. Güzel, tümüyle canlı yüzünde ilgi ve dikkat vardı.
Saçları özenle taranmıştı. Hatta çok hafif bir makyaj bile yapmıştı. Ev den
getirdiği ve kendi dikmiş olduğu elbisesini giymişti; yalnızca bir kaç gün
içinde taburcu edilmesine karar verilmiş olan hastaların bunu yapmasına
izin verilirdi. Gözlerime inanamadım. Saygı ve hayranlık karışımı bir
ifadeyle odanın kapısında kalakaldım.
Birden beni gördü. Hemen elindeki gazeteyi bırakıp yatağından fır ladı
ve yüzünde kocaman bir gülümsemeyle, sanki uzun süredir görmediği bir
dostunu karşılıyorm uş gibi bana doğru koştu.
“ Sizi gördüğüme çok sevindim, doktor! Dört gözle gelmenizi bek -
liyordum. Yaptığınız şey için çok teşekkür ederim! Binlerce kez teşek -
kürler!” Yüzümdeki İfadeyi görünce daha fazla devam edip etmemesi
gerektiğine karar veremeden sustu.
Şaşkınlıktan neredeyse konuşamaz hale gelmiştim. “Merhaba, Luba.
Ben de seni gördüğüme çok sevindim. Gel odama gidelim. Hemen şimdi
lütfen.” Şaşkın zihnimin bulabildiği kelimeler ancak bunlardı.
Daha birkaç gün önce, karşımda tıpkı bir taş gibi hareketsiz ve edilgen
bir şekilde oturduğu odaya girdik. Şimdi ise tümüyle farklı, canlı, iletişim
kuran, enerjisini ve heyecanım güçlük le denetleyen bir insandı.
“ T ümüyle farklı görünüyorsun, Luba. İnanılmaz derecede farklı.
Sanırım şimdi kendini daha iyi hissediyorsun, Öyle değil mi?” Onunla ilgili
bu yeni algılama düzeyine kendimi alıştırabilmek için yavaş yavaş
konuşuyordum.
“ Beni iyileştirdiniz, doktor. Geri döndüm, sağlığımı yeniden kazandım,
Ne kadar mutlu olduğum u hayal bile edemezsiniz. ”

2 1 0
O L G A K H A R I T 1 D I

Gördüklerimi ve duyduklarımı anlamaya çalışarak ve kelimeleri


üzerinde düşünerek büyük bir dikkatle onu dinliyordum. Luba kesin likle,
beklenmedik, neredeyse olanaksız denebilecek bir şekilde iy ileşmişti. Aynı
zamanda, yaptığım hiçbir şeyin böyle bir sonuca yol açmış olabileceğine
inanamıyordum. Olanlara bir türlü inanamıyordum. Benim yaptıklarım
dışında bir şeyler ona yardımcı olmuş olmalıydı. Bu nedenle salgıbezleriyle
ilgili biyokimyasal bir gelişmenin kendine özgü bilinmeyen bir yasası
izleyerek böyle bir iyileşmeyi yarattığı düşüncesinin üzerinde durmaya
başladım.
“ Pekâlâ, Luba, sana yardımcı olduğumu düşünmeni takdir ediyo rum
ama aslında iyileşmendeki rolümün o kadar önemli olduğunu san mıyorum.
Sanırım bedenin kendi kendini iyileştirdi ve bu konuda zaten benim
yapabileceğim bir şey yoktu. Keşke bu iyileşmenin sorumluluğunu
üstlenebilsey dim ama gerçekleri kabul etmek zorundayım.”
“ Yapabileceğiniz bir şey yok muydu? Lütfen böyle söylemeyin. Siz
beni içinde bulunduğum kâbustan çekip çıkaran insansınız!” Oldukça
üzülmüştü,
“ Size, geçen hafta bu odadan çıktıktan sonra neler olduğunu anlata yım.
Marina beni odanızdan çıkarıp yatağıma götürdü. Her zaman olduğu gibi
yatağıma uzandım. Bu ana kadar zihnim çok farklı bir durumda olmuştu
ancak o an bu durum bana farklı görünmedi. Artık ‘kendim’ değildim.
Bütün düşüncelerden, duygulardan hatta hareketlerden yoksun yabancı,
tanımadığım bir şeye dönüşmüşt üm. Yaşayan bir ölüydüm.
“ Marina beni odanıza getirdiğinde, benimle konuştuğunuzu duya-
biliyordum. Konuşmanızı anlıyordum ama kullandığınız kelimelere tü-
müyle yabancıydım. T abi o an herşeye, hatta çocuklarıma bile yaban -
cıydım. Fakat tıpkı Larisa Çemenko'ya benzeyeceğimi söylediğinizde içime
küçük bir ilgi tohumu ekiverdiniz. İlk başlarda bu ilgi yattığım yerden
kalkıp o kadını aramamı sağlayamayacak kadar zayıftı. Fakat bu düşünce,
zihnimdeki mut lak boşluğun içinde dolanıp duruyor, dış dünyadaki
gerçeklik ile aramda küçük bir bağlantı kuruyordu. Bu insanın kim
olabilece ğin e yönelik soru zihnimde yavaş yavaş güçlenmey e

2 1 1
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

başladı ve bu merak belli bir düzeye ulaştığında Marina’ya Çemenko’nun


kim olduğun u sordum.
“ ‘Bizim koğuşumuzda Çemenko diye birisi yok’ dedi. Bu değişimimin
gerçek anlamda başlangıcı olmuştu. Marina’nın yanıtı beni şaşırttı ve
şaşkınlık duygusu yeniden hissetmeye başladığım ilk duyguy du.
“ Bir şüre bu konuda düşündüm. Ardından sabah, öğle ve akşam ye-
meklerinde diğer hastalan izleyip Larisa Çernenko’nun kim olabilec eğini
bulmaya çalıştım. Sonunda Marina’nın bana söylediği şeyin doğru olduğunu
anladım. Koğuşta böyle bir hasta yoktu. Bu gizemli durum duygularımı
yoğunlaştırdı ve merakım tıpkı bayır aşağı inerken büyüyen bir kartopu gibi
arttı,
“ Bana ne demeye çalışt ığınız benim için o kadar önemliydi ki neredeyse
bir takıntıya dönüştü. Başka bir şey düşünemiyor, başka bir şey yapamıyor,
Çemenko’yu arayarak kadınlar koğuşunda bir aşağı bir yukarı yürüyüp
duruyordum. En sonunda öyle bir duruma geldim ki adeta tüm varlığım bu
kadını bulmaya bağlıymış gibi hissettim. Ama ko ğuşta yoktu.
“ Pazar günleri yakınlarımızın bizi ziyaret etmelerine izin veriliyordu,
Ailem daha önceden benim ile konuşmak için giriştikleri umutsuz
çabalardan öylesine hayalkırıklığına uğramış ve üzülmüşlerdi ki o gün
gelmediler. Diğer hastalar ve yakınlarının arasında dolaştım, İçim ha len
Larisa Çamenko’yu bulma ateşiyle yanıyordu.
“ Birdenbire görevlinin ziyarete gelen bir başka aileyi anons ettiğini
duydum. 'Larisa annesini görmeye geldi.’ Bu adı duymak benim üzerimde
elektrik şokuna benzer bir etki yaptı. Büyük bir merakla kapıya yürüyüp
içeriye girecek olan insanı beklemeye başladım.
“ Biraz önceki sesin, ‘Zavallı kız hâlâ annesini görmeye geliyor’ de -
diğim duydum.
“ Bir diğer ses, ‘Anne’ ne olursa olsun annedir. Ama ne yazık ki iyi-
leşmesi için yapılabilecek hiçbir şey yok diye karşılık verdi. Ardından genç
bir kızın düzenli adımlarla, en saldırgan durumdaki hastaların bulunduğu
odaya doğru yürüdüğün ü gördüm.

2 1 2
O L C A K H A R I T I D t

“ Görevli, herkesin ‘korkunç T amara’ diye adlandırdıkları kadının


kaldığı odaya doğru, T amara Çemenko, kızın Larisa geldi.’ diye seslen di.
T amara kısa bir süreliğine bağlarından çözülmüştü ve kızını gördüğü anda
avazı çıktığı kadar bağırıp yakası açılmadık küfürler sıralamaya başladı.
“ Larisa, kapının yanında durmuş sessizce ağlıyordu; saldırgan an nesine
yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Birkaç erkek hastabakıcı T amara "yık
yakalayıp yatağına bağlarlarken Larisa koşarak odadan dışarı kaçtı.
T amara’ya hemen bir sakinleşt irici yapılmıştı ama ilacın tümüyle etkisini
göstermesi için geçen yarını saat boyunca avazı çıktığı kadar bağırıp
küfretmeye devam etti.
“ Larissa’nın koğuştan ne zaman ayrıldığım görmedim. Duvarın yanında
kalakalmıştım. Sonunda bana kimden bahsettiğinizi ve niçin annesinin
yerine kızının ismini söylediğinizi anlamıştım. Bu yalnızca benim aklımı
karıştırmak, kendi dışımda, sarılabileceğim küçük bir şey vermek için
yaptığınız bir kandırmacaydı.
“ Bunu fark ettiğim anda bir şey oldu: Sanki kelimenin tam anlamıyla
birisi beni saçlarımdan kavrayıp hastalığının içinden çekip dışarı çıkarmış
gibi hissettim. Kocamın ve çocuklarımın hastalığım konusunda hissettikleri
şeyleri düşünüp durmaktan bunalmıştım. Sanki bir baraj yıkılmış da onun
ardındaki sular serbest kalmış gibiydi: serbest kalan bu büyük enerji
bedenime girdi ve yeniden doldurdu. Duvarın önünde hareketsiz bir şekilde
dururken birkaç dakika içinde tümüyle iyileşiver diğim i hissettim.
“ Ve siz olmasaydınız böyle bir şeyin asla olmayacağını biliyorum
doktor. Bu nedenle size çok teşekkür ederim."
Anlattıklarını şaşkınlık içinde dinlemiştim, “Larisa" adı ağzımdan,
bilincinde olmadan, tümüyle kazara çıkıvermiş bir şeydi. Bilinçli zihnim
asla bu derece karmaşık bir tedavi stratejisi düzenleyemezdi. Ama her n asıl
olduysa böyle bir şey olmuş ve işe yaramıştı. Luba bunun kanıtıydı. Son
derece güzel ve sağlıklı bir şekilde karşımda duruyordu. Bundan sonraki
adını, büyük bir zevkle, onun durumuy la ilgili olarak

2 ı :t
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

hazırlamam gereken yetersizlik raporlarını bir yana atıp bunların yerine


hastaneden taburcu olması için gerekli olan kağıtları hazırlamaya başlamam
olacaktı.
Öylesine büyük bir heyecan, rahatlama ve mutluluk hissediyordum ki
ağlamamak İçin kendimi zor tutuyordum. Umay’ın tavsiyesi ger çekten de
işe yaramıştı! İçsel Şifacım gerçekten de dışarıya çıkmış ve bu kadına
yardımcı olmuştu. Luba’yı öpebilir, onunla dans edebilir, hastanenin içinde
deliler gibi koşturup herkese olanları anlatabilir dim.
Ancak gerçek hikâyeyi diğer insanlara anlatma düşüncesi sakinleşmeme
neden oldu. Psikiyatri çevresindeki meslektaşlarımla İçsel Şifacı gibi
gizemli bir kavramı paylaşmayı hayal etmek bile olanaksızdı. Bu nedenle
de heyecan içinde gidip bu haberi çevreye yaymak yerine bir süre Luba’yla
eve dönüşü, işi ve geleceği hakkında konuşup ardın dan onu hastaneden
ayrılmaya hazırlanması için yolladım.
Ardından Luba’nın dosyalarını alıp George’un odasına gittim. Ko -
ridorda yürürken birdenbire acil servisin beyaz kapısını gördüm. So nunda,
kadın hastamın ölümünü takip eden onca hafta ve bu olayı takip eden garip
gizemli olaylardan sonra ilk kez korku ya da suçluluk duymadan bu odaya
bakabildiğimi hissettim. Şu an’a kadar o olayı görmezden gelmiş, varlığını
reddetmiştim. Artık bir tür zafer duygusuyla yeniden bu olaya
bakabiliyordum. O kadının da Luba’nın da aynı doy mak bilmez hastalık
tarafından ele geçirilmiş olduklarını biliyordum. Bundan Önce avını ele
geçirip onu tüketmeyi başarmıştı; ama bu kez onu yenmiştim.
George, öğle yemeğinden yeni dönmüştü; içeri girdiğimde uzun yün
montunu askıya asıyordu.
“ Ah, Olenika!" diye lakabımı kullanarak beni selamladı. “Seni gör -
düğüme sevindim. Luba ile ilgili çok güzel haberlerin olduğun u duy dum!”
“ Doğru. T aburcu oluyor.”
“ Evet, evet. Onu gördüm. Bu neredeyse bir mucize. Hayır, hayır ne-
redeyse bir mucize değil, tümüyle bir mucize.

2 1 4
O L C A K H A R I T 1 D I

“ İyileşmesine herhangi bir açıklama getiremiyorum. Onun ile ilgili


olarak koyduğum ilk tanıda yanıldığımı sanmıyorum. Her şey son derece
ortadaydı. Bir de şu anki duruma bak... Şey, bu konuda söyleyebileceğim
tek şey, benim gibi psikiyatride yaşlanmış insanlar için bile, ken di
mesleğimiz hakkında yeni bir şeyler öğrenmenin bir zararı olmadığı.” Luba,
evine, ailesinin yanına döndü. Artık bir öğretmen olarak çalışamayacaktı
çünkü “ deliler evi” ne girmiş bir insan olarak damgalanması ona bu konuda
herhangi bir şans tanımıyordu. Yine de, yerel kütüphanelerden birinde bir
iş bulmuştu ve işinden memnundu. Onu, halen kalıcı iyileşme durumunda
yaşadığı üç yıl daha izlemeye devam ettim.

215
17

uba’nın beklenmedik iyileşmesi bir yana, Altay’da yaşadığım de-


L neyimlerin ardından meydana gelen gelişim ler halen içimde hatırı
sayılır profesyonel akıl karışıklıklar ına neden olmaya devam ediyordu.
Şu an geri dönüp bakınca yaşadığım olaylar içinde, psikozun kuramsal
gerçekdışılığı ile deliliğin kendince katı normalliği arasında belirgin bir
çizgi çizmemin çok güç olduğun u görüyorum. Bir süre sonra, aldığım
notların yardımları ve kendi içsel şifa yeteneklerimi keşfetmem saye-
sinde, akıl karışıklıklar ım birer birer çözülüp yerlerini daha başarılı ve
kendine güvenen bir doktor olmamı sağlayan, insan doğası ile daha de -
rin bir anlayışa bıraktı.
Yerel ayinleri ve şifa törenlerini izlemeye başladım ve bunları alışıldık
tedavi tekniklerine uygulayıp yeni bir tedavi tekniği geliştirmeye çalıştım.
Sibirya halklarının toplam canlılık, yani varolan her şeyin canlı olduğu,
kendine ait bir ruha sahip olduğu ve bu ruh ile iletişime geçilebileceği
inancı, kullandığım en yararlı psikiyatrik aracım oldu. Sonunda,
şamanların, her hastalığın kendine ait bir ruhunun olduğunu söylerken ne
anlatmak istediklerin i anlamıştım.
Yüzlerce örnekten bir tanesi, Altay'da yaşayan insanların balmumunun
negatif enerjileri çekici bir özelliğe sahip olduğuna inanmalarıydı. Şifacı,
elinde bir tas dolusu erimiş balmumuyla hastanın çevresinde do laşıp
hastalığın dışarıya çıkmasını sağlayacak ilahiler okur, hasta ise bu

217
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

arada transa benzer bir durumda gözleri sımsıkı kapalı dururdu. Şifacı,
negatif enerjinin tümünü çektiğinde, sıcak balmumu soğuk suyun içine
dökülür ve hastanın bunu izlemesi istenirdi. Balmumu, soğuyup donar ken
garip şekiller oluşturur, hastanın kendi bedeninden sökülüp atılan hastalığı
kendi doğasınca görüp yorumlamasın a izin verilirdi.
Herhangi bir tartışmaya neden olmaması için hastalanma ve mes-
lektaşlarıma geliştirmekte olduğum bu yeni tedavi tekniğinden bir tür
kuramsal teknik olarak bahsettim ve bu tekniği yalnızca hipnoterapi
odasının gizliliği içinde uyguladım. T anıştığım bütün diğer ezoterik öğ-
retilerde aynı genel düzenler geçerliydi. Her şeyin, ne kadar da dile ve bakış
açısına dayandığını görmek şaşırtıcıydı. Hemen hemen kadim geleneksel
tekniklerin tamamını modem bir kılıf içine alıyordum, bu sayede
çevremdekiler tarafından hemen kabul görüyordu.
Bu eski/yeni yöntemler işe yaradı ve içimdeki yeni şifa gücü kaynak -
larını güçlendirdiler. Onların yardımıyla en azından hastalarımın birka çını
deliliğin karanlığından kurtarmayı başarmıştım. Şizofreniye tümüy le farklı
bir şekilde yaklaşmaya başlamıştım. Artık benim için belirsiz bir kavram
değil, tümüyle ayrı, kendine özgü kötü niyetleri olan son derece akıllı
düşman bir varlıktı. Bu niyetleri anlamaya ve kendilerini nasıl or taya
çıkardıklarını önceden kestirmeye başladığımda onlarla daha başarılı bir
şekilde savaşabilmeye da başladım. Artık şizofreninin bile yenilebileceğini
biliyordum ve artık hastalarımın gözlerinden acımasızca bana bakarken
eskiden hissettiğim umutsuz korkuyu hissetmiyordum .
Gittikçe daha fazla alternatif yöntem öğrendikçe çalışma alanım zi-
hinsel rahatsızlıkların sınırlarının dışına taşıp ciddi fiziksel rahatsızlık ları
da içermeye başladı.
Yaşamımı İlk Kurala göre yaşama kararı almıştım. Küçük ya da büyük,
sıradan ya da sıradışı olsun bütün kararlarımı doğruluk, güzellik, sağlık,
mutluluk ve aydınlık ölçüleriyle değerlendirmeye başladım. İlk Kurala göre
davranmak, benim için daha önceden kendimden hiç um mayacağım
kararları almamı sağlayan bir tür dayanak noktası olmuştu. Bazen bu
kararlar oldukça zordu ama daima daha sonradan doğru oldukları
kanıtlanıyordu.

218
O L G A K H A R I T I D I

İlk Kuralı uygulamam doğrudan doğruya, daha önceden son derece


sınırlı bir düzeyde olan siyasi yaşamımda birtakım önemli değişikliklere yol
açtı, Viktor’un trajik ölümü, benzeri durumdaki diğer insanların aynı kaderi
paylaşmalarını engellemek için elimden geleni yapmam gerektiğini
farketmemi sağladı. Böyle bir şeye kalkışmanın birçok teh likeleri olmasına
karşın Novosibirsk'te yaşayan bir grup insanın kurdukları Uluslararası
Bağımsız Psikiyatrlar Derneği’ne katıldım. Psikiyatri uzmanları olarak,
Sovyet psikiyatri uzmanlarının yanlış uygulamaları aracılığıyla siyasi
açıdan bastırılmaya çalışılan Viktor’a benzer insanlara danışmanlık
yapmaya başladık. Bu insanlardan bazılarına, hatalı bir şekilde şizofreni
damgası vurulmuş olmasına karşın, yeniden etkin birer birey olarak topluma
dönmelerini sağlayacak şekilde yardımcı olmayı başarabildik.
Sisteme karşı bu tür siyasi hareketlerde bulunmak halen tehlikeliydi ve
arkadaşlarımdan çoğu bu nedenle ağır bedeller ödediler. Fazla zaman
geçmeden Uluslararası Bağımsız Psikiyatrlar Derneği’nin benim dışındaki
bütün üyeleri sorgulandı ve ardından çalıştıkları hastanelerden atıldılar.
Fakat tehlikeleri olmasına karşın kararımdan hiçbir zaman kuşku
duymadım. Bu kararı vermekle doğruyu, güzelliği, sağlığı, mutluluğu ve
aydınlığı seçtiğimi biliyordum. Kararımın doğru olduğun u biliyordum.
Sonunda hastane yönetimi tarafından çağrılma sırası bana gelmişti.
Kendi meslektaşlarımla aynı kaderi paylaşacağımı bekliyordum ama odaya
girmeden önce Ruhsal İkizimden benimle birlikte olmasını ve on dan benim
hayatım olan hastanedeki işimi korumasını istedim. Bir kez daha o tanıdık
ılıklık göğsüme aktı ve tüm dünyayı kalbimden gördüğüm kısa bir şimşek
çakması anı yaşadım. Ardından kapıyı açıp içeri girdim.
Başhekim ile olan görüşmem kısa sürdü. Bir şekilde kendimi son derece
sakin hissetmeme karşın kendimi savunmak için hazırladığım bütün
ağırbaşlı yanıtları unutuverdim. Bunun yerine, tıpkı bir aptal gibi dürtüsel
olarak aklıma gelen her düşüncey i anlatıp durdum.
Birkaç dakika sonra başhekimin yüzündeki sert ifade yumuşadı; bir süre
sonra yerinde duramamaya başladı. Kısa süre sonra sabırsızlığı rahatsızlığa
dönüştü ve ardından neredeyse panik içinde benden kurtul

219
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

maya çalıştı. Sonunda beni bir cümlemin tam ortasında durdurup benim
genç ve politik açıdan deneyimsiz bir kadın olduğumu ama bu nedenle
hastane dışındaki yaşamıma herhangi bir şekilde karışamayacağını bu
nedenle de işime dönebileceğimi söyledi. Bundan sonra aklı karışık ama
rahatlamış bir şekilde beni uğurladı.
Benim içinde bulunduğum durum da az önce meydana gelen mucizenin
sonucu olan bir rahatlamaydı. Ancak bu görüşme beni öylesine etkilemişti
ki tüm bedenim titriyordu. Belli bir konu üzerinde yoğunlaşmakta
zorlanıyordum bu nedenle hastaneden her zamankinden erken ayrılıp evime
gittim.
Fazla geç olmadan içinde bulunduğum durumun etkisiyle hastalarım dan
bir tanesinin nöroleptik ilaç tedavisini iptal etmem gerektiğini unuttuğumu
fark ettim. Bu tehlikeli bir yanlışlıktı çünkü söz konusu hasta kötüleyen bir
nöroleptik sendroma girme tehlikesiyle karşı karşıyaydı yani aldığı ilaçlar
metabolik sistemi ile karşılıklı etkileşime girip metabolizmayı büyük
oranda hızlandırabilir ve bunun sonucunda da yüksek ateşe neden olabilirdi.
Böyle bir durumla karşılaşıldığında ise hastaya acil müdahalede bulunmak
gerekebilir , daha da kötüsü hasta ölebilirdi.
Hemen koğuşu telefonla aramaya çalıştım ancak hatlar doluydu.
Kurallara aykırı olmasına karşın büyük olasılıkla hemşireler gecenin bu
sakin saatlerini özel görüşmelerini yapmak için kullanıyorlardı. So nunda
koğuşa ulaşmaya çalışmaktan vazgeçip doğrudan doğruya ana yönetim
bürosuna ulaştım. Nöbetçi doktoru sordum ancak hemşirelerden hiçbiri
nöbetçi doktorun nerede olduğun u bilmiyordu.
Umutsuz bir şekilde kendi koğuşuma ulaşmak İçin yarım saat daha
uğraştıktan sonra isteksiz bir şekilde sırtıma paltomu geçirip hastaneye
yollandım. Uzun otobüs yolculuğunu düşünmek kendimi kötü hisset meme
neden oluyordu ama tercih edebileceğim başka bir seçeneğim yoktu. En
nihayetinde bu olayın, en azından bir kısmı benim hatamdı.
Koğuşa vardığımda her şey sakin ve yerli yerindeydi. Kendisi için
endişelendiğim hasta yatağında mışıl mışıl uyuyordu. Ateşi yoktu; bu da
iyiydi. İlaç takip kartına gerekli olan değişiklikleri yazdım, birkaç dakika
nöbetçi hemşireyle konuştum ve ardından hastaneden ayrıldım.

2 2 0
O L O A K H A R I T I D I

Dışarıya çıktığımda yüzümde serin, taze havayı hissettim. Batı uf kunda


parlayan yeni Ay’ın ışığında binalar son derece gizemli görünüyordu. Kısa
bir süre yağmur yağmıştı; bu nedenle yerler çamurluydu. Uzun deri paltomu
giydiğime sevindim çünkü bu sayede elbiselerim çizmelerimden sıçrayan
çamurlardan korunmuş oluyordu.
T roleybüsün gerçeküstü görüntüsü yolun ilerisinde duruyor ve sanki
beni bekliyormuş gibi garip bir duyguya kapılmama neden oluyordu. Bir
yana kaykılmış olan paslanmış gövdesinin ay ışığında daha da büyük
göründüğünü fark ederek troleybüse yaklaştıkça adımlarımı yavaşlattım.
Eski kapısı açıktı; sanki beni içeri davet ediyormuş gibi çılgınca bir
duyguya kapıldım.
Gizemli, karanlık boşluğu kadar günlük yaşamımın bir parçası halini
alan sembolik varlığıyla da beni son derece güçlü bir şekilde ken dine
çekiyordu. Yavaşça ona doğru yaklaştım. Karanlıkta görmek zor olduğu için
uzanıp kapıya dokundum ve ardından içeri girdim.
Cılız ay ışığı troleybüsün yalnızca ön bölümünü aydınlatıyordu, bu
nedenle sürücü koltuğuna oturdum. Sert ve rahatsızdı. Ellerimle soğuk
direksiyonu kavrayıp bu dökük mavi yaratığı kullandığımı hayal etmeye
çalıştım. Ardından kırık ön camdan gökyüzüne baktım. Yeni Ay’ın henüz
yeni oluşmakta olan ince hilali binlerce parlak, yalnız yıldız ta rafından
çevrelenmişti. T roleybüsle uzay boşluğunda garip, uzak ve sınırsız bir
evrene doğru seyahat ettiğimi hissettim.
Bu benzetme, içinde bulunduğum duruma çok uygundu. Şu an ken di
hayatıma yeni bir yön verecek olan bir sürücüydüm. Nereye gidece ğime,
hangi yönleri keşfedeceğime karar verebilirdim çünkü Umay’ın beni içine
hapis olduğum küçük gerçeklik parçasından çıkarıp özgürlüğe
kavuşturduğun u biliyordum.
Aniden arka taraftan gelen hışırtı dikkat kesilmeme neden oldu. Ar -
dından hafif bir erkek sesinin, “İyi akşamlar“ dediğini duydum. Bede nim
korkuyla kasıldı. Birisi, zifiri karanlığın içinde arka koltuklardan birinde
oturuyordu. T ümüyle savunmasız bir haldeydim ve sık sık yakındaki bir
hapishaneden kaçan insanlarla ilgili olarak uyarılıyorduk .

221
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Gecenin bir yarısında saklanmak için eski bir troleybüsten daha uygun bir
yer olabilir miydi? Korkudan donakalmış başımı döndürüp bakmaya cesaret
edemiyordum.
“ Demek ki Bizi içinde yaşadığımız yanılsamalardan uzaklara taşı-
yorsun?” Soruya tamdık bir kahkaha eşlik etti.
Rahatlamış bir şekilde, “Anatoli?” diye bağırdım. “Sen misin?”
Arkaya döndüğümde bir sigaradan gelen küçük ışığı gördüm. İçine bir
duman çekerken kısa bir süre parlayıp bir an tanıdık gözlük camla rını ve
Anatoli’nin içten yüzünü görmemi sağladı.
Anatoli, “ T a kendisi.” diye yanıt verdi.
“ Burada ne yapıyorsun?” diye sormadan edemedim .
“ Sanırım bu soruyu sorma hakkı senden önce benim olmalıydı. Bu gece
nöbetçiyim. Bir sigara içmek için buraya kaçtım. Şimdi soma sırası bende;
sen burada ne yapıyorsun?”
“ T abi ki görevli doktor şendin. Görevli doktoru o kadar arayıp dur-
duktan ve hemşirelerden hiçbir tanesinin de nöbetçi doktorun nerede ol-
duğunu bilmediğini öğrendikten sonra bu gece senin nöbetçi olduğunu
anlamalıydım. Ne de olsa sen, hastalarına son derece ilgili ama iş kurallara
ve düzenlemelere geldiğinde son derece sorumsuz olmanla ünlüsün. Başka
hangi doktorun nöbetçiyken bulunamam ası mümkün olabilir di?”
Anatoli yeniden güldü. Görünüşe göre onu diğer doktorlardan ayıran
her şey mutlu olmasına neden oluyordu.
"Aslında hastalarımdan bir tanesinin ilaç tedavisinde değişiklik yapmak
için gelmiştim, şimdi de eve dönüyorum” diye açıklamada bulundum.
“ Aferin sana. Ben sabahtan beri buraya yapışıp kaldım. Fakat eğer bu
hurda yığınının seni eve götürebileceğini düşünüyorsan sanırım sabaha
kadar burada beklemen gerekecek. Bu arada, anladığım kadarıy la burası
sorular sorulan ve yanıtlar verilen bir mekân olduğuna göre sana bir başka
şey sorabilir miyim?”

2 2 2
O L G A K H A R I T I D I

Sürücü koltuğundan kalkıp troleybüsün arka kısmına doğru yürür ken,


“ Soru sorabilirsin ama yanıtlayacağıma söz veremem” diye karşılık verdim.
Karanlık nedeniyle olsa gerek sanki troleybüs gerçekten de hareket
ediyormuş gibi bir yanılsama yaşadım. Hatta, sanki troleybüs birdenbire
fren yaparsa düşü verecekmişim gibi bir duyguya kap ılıp yukarıdaki barlara
tutunarak kendimi dengeledim.
“ Altay seyahatinden döndükten sonra sende birtakım değişiklikler
olduğunu fark ettim. Bunun tam olarak ne olduğunu bilmiyorum ama bir
şekilde değiştin. Sanki çok güçlü bir tür sırrın var gibi. Seni tanılarda
bulunurken, en çılgın hastalarımızı en doğru ilaç tedavisini uygulayarak bir
anda ayağa kaldırıverirken, hatta hastalarla ve hemşirelerle havadan sudan
konuşurken izledim. Ve gerçekten de sanki çevrende dans edip duran bir tür
gücün içine doğru adım attığım gördüm.
“ Herkes senin en umutsuz hastalarımız üzerindeki mucizevi başarı-
larından, yeni deneyimsel teknikler olarak adlandırdığın ama bana kalırsa
modem değil geleneksel kökenli olan alışılmadık terapilerinden bahsediyor.
“ Benim her tür ruh hali için açıklamalar bulma konusunda ne kadar
takıntılı olduğumu bilirsin ama bu bir türlü açıklayamadığım bir durum.
Zaten bunun benim üzerime vazife olmadığını da biliyorum ama sana şunu
sormak istiyorum; Bütün bu olanların bir şekilde Altaylar’la bir ilgisi var
mı? Bunun kişisel olarak, benim için bir önemi var. Eğer istersen bunun
nedenini sana söyleyebilirim .”
Sigarasından gelen ışık sayesinde gözlerim sonunda karanlığa alışmıştı.
Artık onun tam karşımda oturduğun u görebiliyor d um.
“ Evet, bunların Altaylar’la bir ilgisi var,” diye yanıt verdim. “Ama
orada olanları anlatabileceğimi sanmıyorum. Bunun nedeni sana gü-
venmemem değil; yalnızca kendimi henüz bu tür açıklamalar için ha zır
hissetmemem.”
“ Bunu tümüyle anlıyorum. Bu nedenle de sana, sendeki değişiklikler ile
ilgili daha fazla soru sormak yerine biraz Altaylar’da yaşadığım kendi
deneyimimden bahsedeceğim. T abi eğer biraz zamanın varsa.”

223
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

“ Evet. Novosibirsk’e giden son otobüsü yakalamam gerekiyor ama


halen zamanım var.”
Anatoli, daha önceden hiç Altaylar’dan bahsetmemişti bu nedenle
anlatacakların ı çok merak ediyordum .
“ Bildiğin gibi ben bir avcıyım. Yani bundan mecazi olarak bahset -
miyorum, ben gerçek anlamda bir avcıyım. Zaman zaman ormana gider ve
burada avlanırım.
“ Anneannem Altaylar’da yaşıyor. Ancak onun yaşadığı köye ulaşa-
bilmek için iki gün boyunca direksiyon sallamam gerektiği için ziyare tine
çok sık gidemem. Bir yıl kadar önce kısa bir tatil için anneannemin köyüne
gitmeye ve köyün çevresindeki ormanlarda avlanmaya karar verdim.
Yanıma en iyi tüfeğimi alıp büyük umutlarla yola çıktım.
“ Köye ulaştıktan birkaç gün sonra sonunda avlanmaya çıktım. Kış
bitmiş ve karların çoğu eriyip geride geçen yılın ıslak, kahverengimsi altın
rengi bir halı gibi tier yanı kaplayan ölü otlarım bırakmıştı. Kısa bir süre
sonra baharın yeni, yeşil otları topraktan çıkmaya başlayacak tı. Yürüyüş
kolaydı; bu nedenle ormanın derinlikler in e doğru ilerledim.
“ Algıdaki küçücük değişikliklerin zihnimize neler yapabildiğini iyi
bilirsin. Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken büyük şehrin bütün
karmaşasını geride bıraktığımı ve zihnimi, bazı hastalarımın hipnoz sı-
rasında ulaştıklarından da daha aşkın bir düzeye ulaştıran mutlak bir
sessizliğin içine girdim. Büyük bir sessizlik içinde, gevşemiş, belli bir tür
zihin boşluğu durumunda ama aynı zamanda da bir avcının en hassas
içgüdülerine sahip bir şekilde ilerliyordum. Bu zaten oraya giderken
yaşamayı arzu ettiğim bir durumdu; bu nedenle bu durumun iyice tadını
çıkarıyordum.
“ Ardından sağ taraftan gelen küçük bir ses dikkatimi çekti. O yöne
baktığımda onu gördüm. Çok güzel, genç bir geyik, ağaçların yakının da
duruyordu. Bana, nedendir bilinmez, garip göründü. İçgüdüsel olarak, onu
avlamak için özel bir strateji kurmam gerektiğim biliyordum .
“ Bulunduğu yerden tümüyle hareketsiz bir şekilde beni izliyordu.
Kıpırdama dan duruyordu ama korku ya da şaşkınlıktan hareketsiz kal

224
O L G A K H A R I T I D I

mamıştı. T ıpkı bir heykel gibiydi. Zarif duruşu, mükemmel bedeni yalnızca
bir sanat eseriyle kıyaslanabilirdi. Bedeninin her bir hattında inanılmaz bir
zarafet vardı.
“ Bu olaydan önce avladığım hayvanlara karşı olan yaklaşımım tümüyle
faydacı bir yaklaşımdı. Onlar benim için kişiliği olmayan avlardı ve eğer
onları, daha akıllı davranıp avlayabilirsem yemek masasındaki bir yemeğe
dönüşürlerdi. Nedenini bilmiyorum ama bundan fazlasını düşünmezdim;
ama o an’a kadar bir hayvanın, varlığında bu kadar büyük bir güzellik
barındıra bile ce ğin i hayal bile edemezdim,
“ Bir an gözlerimiz buluştu. Bakışları doğrudan ve açıktı. Bütün zaman
duygumu yitirdim. Doğanın kendisinin yumuşak siyah gözlerine
bakıyordum. Ardından içimde bir şeyler oldu ve kendi gözlerimle ken dime
baktığımı fark ettim. Bir insan olarak benimle bir hayvan olarak geyik
arasındaki tüm sınırlar ortadan kalktı ve bir olduk. Aynı anda hem av hem
de avcı oldum. Bu, hayal ürünü değil gerçekti. Bir hayalden yüzlerce kat
daha güçlüydü. Bu hayvanla, en küçük molekülümden ruhumun en derin
köşelerine kadar tüm varlığımla ilişki İçindeydim. O an, o sarılıp durduğum
mantığım, her şeye mantıklı bir açıklama getirme saplantım, her şeyi
sembolize etme alışkanlığım ortadan kalkıverdi. Bu, yoğun, saf bir varoluş
anıydı.
“ Bir sonraki an, elim düşünmeden hareket edip tüfeğin horozunu
kaldırdı. Bu hareketim de beni ve geyiği birbirine bağlayan aynı enerji
akışının bir parçasıydı. Bunların tümü doğal ve doğruydu çünkü olayın iki
yanını da hissediyordum. Öldürmeye hazırdım ve öldürülmeye hazırdım.
Bunların tümü, aynı sürecin, aynı dengenin iki yanıydı.
“ T ek bir hareketle nişan aldım ve tetiği çektim. İlk önce hiçbir ses
duymadım. Yalnızca bu güzel, vahşi hayvanın yavaşça kaydığım ve ar -
dından da yere doğru süzüldüğünü gördüm. Hareketlerinin her bir parçası,
tıpkı sanki birbirinden güzel fotoğraflar zihnimde birbiri ardınca yer
değiştiriyorlarmış gibi, karmaşık, koreografik bir düzene sahipti. Aynı
zamanda yere düşenin, bu yaşama veda edenin kendim olduğunu
hissediyor dum. Sonunda gözleri kapandı ve aramızdaki bağlantı koptu.

225
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

“ Ancak o an silahın sesini, ilksel bir yaşam ve ölüm sesini duydum;


çevremdeki boşluğu bir gök gürültüsü doldurdu. Başımı kaldırıp bizi
çevreleyen yüksek çam ağaçlarının yukarısına, gökyüzüne baktım. İna-
nılmaz bir şekilde, hemen hemen başımızın tam üzerinde parlak bir
gökkuşağı vardı. İçim boşalıverdi, Ölü, ıslak çimenlerin üzerine oturdum
ve ağlamaya başladım.
“ Kendimi daima güçlü bir adam olarak görürdüm ama o an tıpkı bir
çocuk gibi ağlıyordum. Gözyaşlarımda acıyla mutluluk, bir tür coşku bir
aradaydı, tüm zihnim ve bedenim şiddetle sarsılmıştı. T ümüyle dö-
nüştüğümü hissettim. Bu, sanırım bilinçli yaşamımda asla anlamaya ya da
açıklamaya çalışmadığım tek olaydı.
“ Novosibirsk’e döndüğümde artık farklı bir insandım. Geyiğin ölü-
müyle hissettiğim duygu, çevremdeki dünya ile olan kopmaz bağlarımla
inanılmaz güzellikteki acısıyla açılan kalbim yaşamımın ayrılmaz bir
parçasına dönüştü.
“ Bir keresinde bana mesleğimde niçin daha çok ilerlemediğimi sor -
muştun. O zaman sana yanıt vermemiştim ama sanırım bu akşam sana
bunun nedenini anlatmış oldum. Altaylar’dan döndüğümde mesleki başarı
ideallerim benim için bütün önemini yitirdi. Artık benim İçin önemli olan
tek şey, mesleğim aracılığıyla insanlara yardımcı olmaktı. O olaydan sonra
ne zaman bir hastayla karşılaşsam bir kez daha aynı anda hem av h em de
avcı olma deneyimimi yaşarım. Bu bakış açısı mesleki ilişkilerimin
renklenmesini sağlar. Sanırım bu, beni biraz fark lı bir psikiyatr yapıyor. Ve
umarım daha iyi bir psikiyatr yapıyordur.“
Profesyonel birer meslektaş olarak Anatoli ile ben birbirimize duy-
gularımızı bu kadar açık göstermeye alışkın değildik. Karanlık nedeniyle
yüzümü göremediğine seviniyordum. Anlattığı olayın üzerimde öylesine
güçlü bir duygusal etkisi olmuştu ki söyleyecek bir şeyler bulmakta
zorlanıyordum.
Söyleyebildiğim tek şey, “Bana bu olayı anlattığın için teşekkür
ederim” demek oldu. Ardından yeniden bir süre sessiz kaldık.

226
O L G A K H A R 1 T 1 D 1

Bu kısa sessizliğin ardından, “Dinlediğin için teşekkür ederim” dedi,


“ Bunu sana, Altaylar’ın senin üzerinde de önemli bir etkisi olduğunu
hissettiğim için anlattım,”
“ Doğru, Ve tıpkı senin için olduğu gibi benim için de bu süreç halen
devam ediyor.”
Öyküsünü bitirdikten sonra ses tonu değişmişti. Konuşmasına devam
ederken alışıldık kişiliğinin geri döndüğün ü biliyordum .
“ Biliyor musun, bu olaydan sonra o bölge ile ilgili bir sürü şey okudum.
Bir kitapçıda çok değerli eski kitaplar, gerçekten de oldukça eski kitaplar
buldum. Altaylar, coğrafyasıyla, jeolojik özellikleriyle, tarihiy le ve içinde
barındırdığı farklı kültürlerle dünyadaki en gizemli ve en alışılmadık
bölgelerden bir tanesi. Bilindiği kadarıyla pek çok farklı gelenek ve kültür
burada doğup ardından göçlerle Asya’nın her yanına yayılmış. Dilbilimciler
Altay dillerinin çok uzak köşelerindeki bölgelerde konuşulan dillerle
bağlantıları olduğunu söylüyorlar. Altay dilleri, Moğolistan’dan Kuzey
Çin’e, Afganistan’a ve Doğu Sibirya’ya kadar olan bölgede konuşulan
Moğolca ile bağlantılı. Batı’da, T ürkiye’den başlayıp ardından Orta
Asya’ya ve Batı Çin’e oradan da Kuzey doğu Sibirya’ya kadar uzanan bölge
aracılığıyla tüm Asya’yı boydan boya kaplayan eski T ürk dilleri de Altay
dil ailesine dâhildir .
“ Sayısız göçleri, binlerce yıl boyunca adı bile bilinmeyen sayısız
uygarlığın doğuşunu ve çöküşünü, ardında kendinden bir iz olarak bu engin
dil karışımını bırakan, ileri ve geri durmadan devam eden bu akışı hayal
edebiliyor musun? Sonunda Altaylar ile ilgili çok özel bir şeyin ve onun
insanlık tarihinde henüz tümüyle anlayamadığımız kültürel önemini
keşfedece ğim iz e inanıyorum.
“ Bu mekânda bu kadar büyük bir yıkım yapıldığını gördükçe öfke-
lenmeden duramıyorum. Yerli insanların çoğu alkolik. Depolarında bir
gram yiyecek bir şey yok, bu nedenle de en önemli işleri kendi yiye ceklerini
üretmek. Doğası gittikçe daha fazla kirletiliyor. Devletin, Katun Nehri
yakınlarına bir nükleer santral kurmayı planladığım duydum.
T oplumumuzun kafasız canavarlarının on-yirmi yıl içinde Altaylar’ın
varlığını tümüyle yok ettiklerini görmek beni şaşırtmayacak.”

2 2 7
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Derin bir iç çekip ardından, karanlıkla nasıl görebildiğini anlamasam da


saatine baktı. “ Eveet, bu konuda biraz daha konuşabilirdik ama korkarım ki
bu durumda bütün gece burada kalman gerekir. Son otobüs beş dakika sonra
kalkacak.”
“ T eşekkürler Anatoli. Aslında kalmayı çok isterdim ama yarın gece
nöbetçiyim. İki gecemi burada geçirmek istediğime emin değilim o ne denle
sana iyi geceler dilerim. Ve T abi Hikâyeni bana anlattığın için bir kez daha
teşekkür ederim.”
Oradan ayrılıp otobüs durağına yürüdüm. Bir kez daha geri dönüp
baktığımda troleybüsün karanlık gövdesinde Anatolin’in sigarasının minik
ateşini gördüm. Bir şekilde bu minicik ateş çevresindeki her şeyi
canlandırıyo r ve anlamla doldur uyor du.
Bana, koğuşları çevreleyen karanlık kışlaların insan yaşamlarıyla dolu
olduğunu anımsatıyordu. Yüzlerce hasta aynı ay ışığının altında mışıl mışıl
uyuyorlardı. Bir daha asla onların yaşamlarının da en az herhangi bir
insanın yaşamı kadar anlamla dolu olduğundan asla kuşku duymayacaktım.
Bu gerçek, deli olarak adlandırılan birçok insan için gizli olsa da her birimiz
birbirim iz le kopmaz bağlar içindeydik .
Yaklaşan otobüsün sesini duydum ve hızla durağa doğru koşmaya
başladım. Gecenin bu saatinde şoförün bu durakta yolcu olmadığını
düşündüğüne emindim, bu nedenle yolun ortasına yürüy üp beni görmeden
geçmesini engellemeye çalıştım. Otobüs tümüyle boştu. Eve kadar huzurlu
bir sessizlik içinde yolculuk edip bu gecenin benim için dö nüşüverdiği
mucizeyi düşündüm.

228
18

n a t o li’n in Hik ây e si ban a, bilgi v e k işisel gelişim için gir işt iği m
A a r a şt ırmalar ım ın, insanlar bun un bilin çli o lar ak f ar k ın da o lsun y a
da o lm a sın tüm in sanlığın içine ekilm iş bir dür t ü o lduğun u gö st er di. Bu
dur um la , z a m an zaman t ıp k ı An at o li'n in Aday lar da y aşadığı den ey im
gibi a lışılm a dık bir o lay aracılığıy la kar şılaşan lar ciddî bir şek ilde sar -
sıla biliy o rlardı, Çevremdeki insanları incelemey e başlay ıp , o n lar ı k en -
di Ruh sa l İ k izler iy le ilet işim e geçebilecek y a da y aşam ın m ucizesin i
t a m a n la mıyla den ey i in lemelerine n eden o labilecek o lay lar ı h ay al et -
m e y e ç a lışt ım .
Da h a f a z la gö zlem ledik çe, h er k esin , k endini Belovodya’ ya ulaştıracak
ö z e l bir y o lu o lduğun a in an m ay a başladım . T ek so r un , bu yolun farkında
o lm a k t ı. Ne y azık k i in san lar ın büy ük bir ço ğun luğu için bu y o l, günlük
y a şa m la r ın da dik k at ler in i y o ğun laşt ır dık lar ı alanın dışında kalıyordu. Ruh
Gö lle r in in bulun duğu alan , dışsal ih t iy açlar ıy la t üm üy le t üketilmişti. Bu
dur um sa n k i y aşam en er jiler in i t üm üy le y ak ıp y o k ediyor, geriye içsel bir
k e şif iç in k üçücük bir alan bile bır ak m ıy o r du. Bun un büy ük bir acıy a
n e de n o l duğun u an lam ay a başladım . Ken di Ruh sal İ k izimin gözleriyle bir
sür ü z ih in se l so r un un v e r ah at sızlığın , beden in k en di dik k at ini güçlü bir
şe k ilde iç se l İ h t iy açlar ın a k ay dır m a çabasın dan başk a bir şey den
k a y n a k la n m adığın ı gö r düm . Ne acıdır k i, in san lar ın ço ğ u, ciddi bir
ge r ilim e k a r şın in at la k en di esk i, ek sik y aşam

2 29
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

tarzlarını korumak adına enerjinin bu önemli yer değişimine karşı dire -


niyorlardı.
Bazen, insanların varolan denge durumlarının bozulup, tümüyle karışıp
yeniden sağlıklı denge durumuna ulaşmaları için sistemlerinin İnanılmaz
bir şekilde sarsılması gerekiyordu. Umay’ın Anna’yı bu şekilde
iyileştirdiğini anladım. Anna, daha sonradan kendine neler olduğuna pek
ilgi göstermediy se de fiziksel sağlığı tümüyle düzelmişti.
Kendi şifa tekniklerim hastadan hastaya değişmekle birlikte temel
olarak tedaviyi hastanın zihnini, her birimizin içinde bulunan içsel bir
alanın farkındalığına yönlendirerek düzenliyordum. Çoğunda bu çaba,
onların içlerinde iyileşmelerini sağlamakla kalmayan aynı zamanda onlara,
başkalarına yardımcı olma yeteneği de kazandıran yepyeni güçlere bir kapı
açıyordu.
Bütün bu uğraşların arasında, Belovodya, halen çok önemli ve gizemli
bir sembol olarak bana esin vermeyi sürdürüyordu. Bu mekânın yalnızca bir
efsaneden daha fazlasını ifade ettiğini, yalnızca güzel bir halk söylencesi
olmadığını biliyordum. Daha sonradan arkeologlar tarafından bulunan
mezarla tarihi açıdan gerçekliği kanıtlanan ve ilk kez gö rsel olarak
karşılaştığım o dövmeli kadın aracılığıyla fark ettiğim, eski Altay ile olan
kişisel bağlantım zihnimi kurcalayıp duruyordu. Bu bağlantımın içimde
yaşadığını ve önemli olduğun u biliyordum.
İçimde, Belovodya konusundaki araştırmalarımda yeni bir adım at ma
isteği doğdu. Bu kadar kısa bir süre sonra yeniden Altaylar’a dönmem
mümkün değildi çünkü işlerim çok yoğundu; bu nedenle zihnim Dimitriyev’
in çalışmalarına yöneldi. T elefonda birkaç kez konuşmuş olmamıza karşın
aynaların içinde yaşadığım deneyimden sonra onunla hiç karşılaşmamıştık.
Her seferinde telefon görüşmelerimiz karşılıklı bir nezaket içinde geçmişti
ama aramızdaki enerji alışverişinin farkındaydım. Bu enerji, sanki
bilinçaltımızda halen yeni başlayan ilişkimizi dengelemeye ve biçimlemeye
çalışıyorm uşçasın a, konuşmalarımızın altında bir yerlerde akıp duruyordu.

230
O L G A K H A R I T I D I

Rollerimiz, Dimitriyev’ in kendi alanında ulusal bir otorite, önemli bir


bilimci olması gerçeği nedeniyle oldukça karmaşıktı. Buna karşın ilk
karşılaştığımızda ben bir otorite simgesi, bir doktor, o ise psikiyatri
hastanesindeki bir hastaydı. Dimitriyev’ in kendi kişiliğini ifade edebilmek
için diğer insanlardan çok daha büyük sınırları olmasına karşın bu kişiliği
ifade edebilmesinin kendi akademik konumu ve araştırmaları içinde halen
çok önemli bir yere sahip olduğunu görüyordum. Bu nedenle de aramızda
gelişen dostluğa ve farklı gerçeklikler konusundaki araştırmalarımızdaki bir
tür yol arkadaşlığı yaptığımızı hissetmeme karşın aramızda belli bir saygıyı
ve mesafeyi korumamız gerekiyordu.
Dimitriyev, konuşmalarımız sırasında beni kendi laboratuvarına pek
fazla karışmamamı sağlayacak şekilde yönlendirmeye dikkat ediyordu ama
daima ne zaman istesem oraya gelebileceğim konusunda kapalı imalarda
bulunuyordu. Bir gün işyerinden onu arayıp eğer o da isterse aynalarda bir
deney daha yapmak istediğimi söyledim. Hemen kabul etti ve ertesi gün
enstitüde buluşmay a karar verdik.
İlkbahar bitmek üzereydi. Ağaçlar bir kez daha yeşil yapraklarla
kaplanmış, yol kenarlarında kurulan küçük tezgâhlarda dondurma satı-
lıyordu. Hava, ağır Sibirya yazının gelmekte olduğunu belli eden ilk sı-
caklık sinyallerini veriyordu. Şehir, kış uykusundan uyanmış, daha gü-
rültülü bir hal almaya başlamıştı ve İnsanlar daha enerjik daha hızlı ha reket
ediyorlardı.
Enstitüye vardığımda Dimitriyev’ in bir şortla dolaştığını ve kendini
seçkin bir bilim adamından daha çok acemi bir şair gibi gösteren ye ni
sakalını görünce şaşırdım.
Laboratuvarı camlardan içeri vuran güneş ışığıyla doluydu ve bana bu
kez biraz daha küçük görünüyordu. Laboratuvarında yalnızca, daha önceden
görmediğim, masasının başında çalışmalarına gömülmüş bir asistanı vardı.
Çevrede az insan olduğu için kendimi daha rahat hisset tim.
Benimle birlikte aynaların olduğu odaya doğru ilerlerken son derece
ciddi, neredeyse gergin görünüyordu.

231
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

“ Bugün seninle çalışacak bir tek ben varım” dedi. Ardından kısa bir
süreliğine sustu. “Başlamadan önce, seninle bazı şeyler paylaşabilir
miyim?”
Başımı onaylayım bir şekilde salladım.
“ Olga, burada yaşadığın deneyimin sonuçları çok şaşırmama ve m e-
raklanmama neden oldu. Sen ayrıldıktan sonra defalarca bu deneyimini
düşündüm. Notlarında, benim geleneksel yöntemler ve deneysel teknik ler
kullanarak yürüttüğüm mantıklı bilimsel araştırmalarım ile son derece ilgili
birçok şey vardı. Bu sistem, Bize zamanın ve gerçekliğin öznel doğası ile
ilgili son derece ilginç iç görüler kazandırıyor olmasına karşın senin
tümüyle içgüdüsel olan yaklaşımın seni daha ilk anda daha ön ceden asla
ulaşamadığımız bir düzeye ulaştırıverdi. Bu da senin öznel, belli bir ön
kurgusu olmayan araştırmalarına devam etmem için inanılmaz bir istek
duymama neden oldu. Böylece, birkaç gün sonra, senin yolunu kullanarak
aynalarla kendim bir deney yapmak istedim.
“ Sonuçlar inanılmazdı ve daha önceden deneyimlediğim her şey den
farklıydı. Benim yanımda, senin deneyiminde olduğu gibi yazacak bir
şeyler yoktu ama yaşadığım deneyim biter bitmez her şeyi kaydet tim.
Eğer senin için bir sakıncası yoksa bugün aynalar içinde bir şey yapmadan
önce bu notlarımı okur musun? Sanırım bu notlar senin, yanıtını bulmak
için buraya geldiğin soruyla doğrudan ilgili olmalı.” “Buraya niçin
geldiğim i nereden biliyorsun ?” diye sordum.
“ Şey aslında bundan pek emin olamam. Ama tahminime göre ona
dokunan herkeste olduğu gibi sen de Belovodya’nın gizemine kapıldın.”
“ Evet haklısın. Burada bu nedenle bulunuy or um ve sanırım notlarını
okumak benim için yalnızca ilginç olamayacak kadar önemli.” Elime
kahverengi deri ciltli bir defter tutuşturarak, “Güzel. İşte buradalar ,” dedi.
“ Sanırım onları aynanın içinde okumak senin için çok daha rahatlatıcı
olabilir.”
Artık bana tamdık gelen metal tüpü işaret etti. “Seni yalnız bırakacağım
ama merak etme hemen yan odada olacağım. Okumayı bitirdi

232
O L G A K H A R 1 T I D 1

ğinde bana haber ver." Sanki fikrimi değiştireceğim den korkuyormuş gibi
bir şey söylememe fırsat kalmadan alelacele dışarı çıktı.
Kapı kapandığında odada yalnız kaldım. Burası dış seslerden tümüyle
yalıtılmış olduğu için çevremde kitaplar, araştırma raporları ve çalışma
kağıtlarıyla tümüyle sessizlik içindeydim. Ne yapmam gerektiği konusunda
duyduğum kararsızlık çevremdeki boşlukta bir sis gibi duruyordu.
Aynalı tüp birden bana ürkütücü göründü. T ıpkı, beni içinde bulun -
duğum varlık alanından farklı ve ürkütücü bir zaman mekâna yollamaya
hazır küçük bir uzay aracı gibi duruyordu. Yoksa, bedenimi tekrar kabul
etmeyi ve onu doğum anıma döndürmeyi bekleyen garip, mekânik bir tür
rahim miydi?
Her iki durumda da bana, Dimitriyev’ in notlarım okuyacağım cazip bir
mekân gibi görünmüyordu. Zihnimin mantıklı yanı hayal gücüme yeniden
hâkim oluncaya kadar onun önünde sessizce durdum. Dimitriyev’ in böyle
bir öneride bulunmasının mutlaka bir nedeni olmalıydı; bu nedenle yanıma
notları alıp tüpün içine girdim.
İlk seferinde olduğu gibi bu kez de bir cenin gibi kıvrılm ış şekilde
yattım. T üpün açık uçlarından yeterli ışık girdiği için okumakta zorlan -
mıyordum.
İlk sayfayı çevirdim. Dimitriyev’ in el yazısını daha Önceden okuma-
mıştım. Büyük, yuvarlak harflerle yazdığı İçin yazısını okumak kolaydı.

Cuma günü, saat öğleden sonra sekiz. Tüpün içindeki deneyimimi


henüz yeni bitirdim. Deney bir saat elli dakika sürdü. Bundansonraki
kayıtlar anımsamamı kolaylaştırmak için şimdiki zamandayazılacak.
Görevim, Olga'nın izini takip etmek ve onun araştırmasının
yayılımından yararlanarak mümkün olduğunca çok şey öğrenmek.
Her zamanki şekilde, bağdaş kurarak oturdum. Geriye doğru gidip
onun içinden geçtiği algı kanalını yakalamak için öğrendiğim
zamanlama tekniğini kullanmalıyım.

233
Ç E M B E R E G t R İ Ş

Gözlerimi kapayıp, gözlerimin önünde kendi çiftimi hayal ediyorum.


Tıpkı benim gibi bağdaş kurmuş bir şekilde ama başımın üzerinde
baş aşağı, tam ters yönde duruyor. Başlarımızın tepesi hafifçe
birbirine değiyor. Dikkatimi iki şekil arasındaeşitbir biçimdedağıtıyor,
çiftimi kendimle aynı bilinç ve enerjiyle dolduruyorum. Kısa bir süre
sonra birbirine birleşmiş olan şekillerimiz,birbirimizedokunduğumuz
başlarımızın tepe noktalarının çevresinde dönmeye başlıyor.Kendi
normal görselleştirme açımdan saat yönünde dönüyoruz. Yandan
bakıldığında, birbirine birleşmiş şekillerimiz tıpkıdönensvastikagibi
görünüyor. Gittikçe daha hızlı dönüyorum. İçinde bulunduğumzaman
değişip geriye doğru gidiyor. Görevim tam olarak Olga’yı izlemek
değil, onunla aynı titreşim düzeyini yakalayıp bunun beni nereye
yönlendirdiğini görmek. İçsel saatim bunun için beni nerede
durduracağını biliyor; onun bunu başarabileceğine güveniyorum.
Tüm dikkatimi, dönen görüntünün bütünlüğünü kolaylaştırmayayön-
lendiriyorum.
Bir noktada durduğumu hissediyorum. Bi r dizi enerji dalgası,
bunlardan biri doğrudan kalbime ulaşıncaya dek bedeni min farklı
bölümlerine ulaşıyor. Sanki bir yere çarpmışım gi bi bir sarsıntı
hissediyorum. Eski bir Kıpti incili'nden bir söz anımsıyorum: “Beni
görmek için dikkatini bana yöneltmelisin.’’ Şimdi tümdikkatimi buözel
titreşim kapısına yönlendirmem gerektiğini biliyorum. Zihnimbir an
bile dağılmadan tümüyle onun üzerine yoğunlaşmalıyım.
Algıma yeni bir gerçekliğin dolmasıyla ilgili o tanıdık duyguyu
hissediyorum. Tıpkı banyo edilen bir fotoğrafta görüntülerin yavaş
yavaş belirmesi gibi gözümün önünde birtakım şekiller oluşmaya
başlıyor, ilk başta yalnızca ağaçlar görüyorum; dalları rüzgârda
hafifçe sallanıyor. Ardından, dört tarafı kırmızımsı kahverengi bir
taştan yapılmış küçük binalarla çevrili büyük bir açıklık beliriyor.Bu
avlunun ortasında, içi beyaz ve kırmızı çiçeklerle dolu yıldız biçimli
büyük bir çiçek tarhının yanında duruyorum.

234
O L G A K H A N T I D l

İlk başta avluda kimseyi görmüyorum. Çevredeki binalarda inşaat


faaliyetleri dolu olduğunu ve sıkı bir şekilde çok önemli bir şey
yaratmak için çalıştıklarını sezinliyorum. Ardından, sağ tarafımda,
bankın üzerinde bir adamın oturduğunu görüyorum. Uzun, ince bir
sopa kullanarak yere bir şey çiziyor. Adam Bizim çağımızıninsanıgibi
görünüyor. Yüzü bana tanıdık geliyor ama onu daha önce nerede
gördüğümü anımsayamıyorum. Geçmiş deneyimlerimden, yüzleri
anımsamak gibi ayrıntılarla zihnimi dağıtmamam gerektiğini
biliyorum. Yalnızca bu an’ı deneyimlemek üzerindeyoğunlaşmalıyım.
Adama yaklaşıyorum. Yüzünde bir gülümsemeyle elini kaldırıpbana
selam veriyor: Yüzünde beni tanıyormuş gibi bir ifade var. Yanına
oturmamı işaret ediyor. Bu mekânda kalmayı sürdürmek içinenerjimi
tasarruflu bir şekilde kullanmam gerektiğini bildiğim içinkonuşmak
yerine yüzüne bakarak düşüncelerimi ona aktarıyorum.
Ona doğru yönlendirdiğim düşünce bir soru. Anladığını belli edecek
şekilde başını sallıyor. Ardından konuşmaya baş lıyor. Son derece
akıcı bir Rusça konuşuyor. "Eski bir efsanenin öyküsünü öğrenmek
istiyorsun" diyor.
Zihinsel olarak bunu onaylıyorum.
“lik olarak, bir efsanenin içerdiği kavramın tamamınıgözönünealmalı
ve ardından gerçeği efsaneden ayıran şeyin ne olduğu sorusunu
yanıtlamaksın. İkisi arasında bir fark var mı? Elbette var. Kişisel
düzeyde bu tür bir soruyu değerlendirmek için olaylarıeskidenolduğu
gibi görmeyi tümüyle bırakmalısın. Ama görüyorum ki kendi bilimsel
araştırmalarının başkaları tarafından anlatılmış bir tür efsane
olduğunu kabul etmek konusunda halen çok katısın."
Buna şiddetle karşı çıkıyorum çünkü kendimi bir araştırmacıolarak
sahip olduğum konumdan tümüyle bağımsız hissediyorum.
Düşünceme ilgi göstermeyip konuşmasını sürdürüyor.
“Şimdi sana Belovodya efsanesinden bahsedeceğim; amaondanbir
tür arketipsel fantezi olarak değil bir gerçek olarak

235
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

bahsedeceğim. Onu nasıl kabul edeceğin sana kalmış. Fakatsana


anlatacağım şeyler gerçek."
Konuşurken yere eğilip çizdiği tasarıma bir iki küçük sembol daha
ekledi.
“Uzun bir süre önce, o kadar uzun bir süre önce ki tam olarak
zamanını belirtmek bir anlam ifade etmeyecektir, şimdi Avrasya
olarak bilinen kıtada büyük bir felaket yaşandı. O dönemde Kuzey
Sibirya'da yaşayan son derece “gelişmiş uygarlığın seçkinlerinin
oluşturduğu bir grup insan bu felaketi önceden fark ettiler.O zamanlar
iklim bu bölgede şimdikinin tersine son derece yumuşaktı. Burada
gelişen uygarlık son derece ileri bir düzeydeydi Buluşlarınınbazıları
daha sonradan sizin uygarlığınız tarafından da kopyalandıamagenel
olarak bu iki uygarlık yetenekleri ve başarıları açısından öylesine
farklılar ki bunları hayal bile edemezsin. “Bu felaketin ilk etkilerinden
biri, iklimdeki inanılmaz değişiklikti. Ilık, yumuşak iklimleri bir anda
yerini dondurucu soğuklara bıraktı. Kısa bir süre sonra tüm ülkeyi
buzlar kapladı ve uygarlıklarının hayatta kalmasını olanaksızlaştırdı.
“Onların uygarlığı, sizinki gibi teknolojik bir uygarlık değildi.Onların
temel başarılan zihnin içsel alanlarını geliştirmeleriydi. Felaketten
önce, sizin maddeci kültürünüzde yalnızca birkaç insanın
deneyimleyebildiği inanılmaz güzellikte yoğun bir ruhsallığasahipti.
inanılmaz bir ruhsal bilgelikleri vardı. Zaman konusundaki kişisel
deneyimlerini denetleyebiliyorlardı ve çok uzak mesafelerdentelepati
aracılığıyla haberleşmeyi öğrenmişlerdi. Geleceği görebilme
konusunda büyük bir yetenekleri vardı ve toplumsal yapılarıtarihbo-
yunca varolan en etkili toplumsal yapıydı.
“Felaketten sonra, fiziksel açıdan uygun olanlar güneye göç etmek
üzere biraraya geldiler. Ruhsal seçkinler ise orada kalmaya karar
verdiler. Bu seçkin kadınlar ve erkekler bir dizi yoğun dönüşüm
yaşadılar. Sizin bakış açınıza göre ölümle kucaklaştılar. Amahalen
güneye göç eden İnsanlarıyla bağlantılarını koruyan birleşik bir Öz
oluşturdular.

236
O L G A K H A R I T I D ]

“Göç edenler bunu tümüyle anlayamadılar ama yaşlılarının ve


öğretmenlerinin kuzeyde bir yerlerde yaşamaya devam ettiklerini,
rahipleri ve ayinleri aracılığıyla kurdukları bağ ile yaşamlarını
düzenlediklerini bildiler.
“Göçmenlerin yıllar süren yeni yaşamları yalnızca hayatta kalma
çabasıyla sınırlanmaya başladı. Geçmiş ile ilgili anıları yavaş yavaş
belleklerinden silindi. Bütün dikkatlerini kendilerini zorlayanmaddi
varoluş çabasına yönlendirdiler ve bunun sonucunda da kültürl eri
tümüyle değişti. Ama onları ruhsal seçkinlerinin bilgi ve gücüyle
bağlayan bağ asla kopmadı.
“Bu bağ günümüzde bile halen yaşıyor. Ama yavaş yavaş, geçen
binlerce yılla gittikçe daha da gizli bir duruma gelmeyebaşladı.Hatta
rahiplerin çoğu için bile bu anılar kendilerini genel olarak efsane
kimliğine bürüdüler. Kutsal bilginin korunduğu eski mekâna farklı
farklı adlar verildi. Belovodya bunlardan bir tanesiydi.
"Göçlerin ilk anından itibaren ruhsal seçkinlerin temel amacıruhsal
bilginin korunmasıydı. Bu nedenle yurtlarından ayrılmamışlardı.Ama
Tabi ki, ruhsal bilginin gerçekten canlı kalabilmesi için yeni doğan
kültürlerin toplumsal yaşamına sürekli olarak uydurulması
gerekiyordu. Uzun bir zaman boyunca olan şey işte buydu.
“Sana bahsettiğim asıl uygarlığın göçü ilkti. O zamandansonrabirçok
insan grubu Sibirya’yı merak etti. Ve yok olan uygarlığın gizemli
güçlerinden etkilendi. Böylece Altay böl gesi yeni kültürlerindoğduğu
kaynayan bir kazana dönüştü, insanoğlunun farklı kolları burada
birbirinden ayrıldı ve pek çok farklı bölgeye dağıldı.
“Bunlardan bir kısmı günümüzdeki İran’a ulaştı ve beraber lerinde
taşıdıkları ruhsal bilgi Zerdüştlüğü doğurdu. Daha sonra buaynıkol
bilgilerinin çoğunu Hıristiyanlığa aktardı.
Bir başka kol bu günkü Hindistan ve Pakistan’a geldi ve burada
oluşan uygarlık Vedik geleneğin hazinelerini yaşama getirdi. İlksel
bilgiye Şambala adıyla yer veren Tantrik Budizm, onunla yüzyıllar
boyunca doğrudan iletişim içinde oldu. Batı’ya gidenler Keltler olarak
tanındı ve temel kaynak

237
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

ta olan bağlantılarını Druid ayinleriyle sağladılar. Bu şekilde, Altay


bölgesindeki eski uygarlıktan gelen mistik miras dünyanın birçok
büyük dini için temel kaynak oldu.
“Bu farklı uygarlıkların ve geleneklerin içinde daima Belovodya’yla
doğrudan doğruya bağlantıya geçen insanlar oldu. Zaman zaman
buradan gelen bilgi senin uygarlığına da açıldı. Buaçılmalar genellikle
dünya savaşları gibi, insanlığın karşılaştığı ciddi tehlike anlarında
meydana geldi. Şimdi bu bilgi bir kez daha açılıyor çünküyarattığınız
güç ve enerji birçok felakete yol açabilecek bir düzeye ulaştı.
Belovodya, sizi korumak ve size yaşamın diğer yollarını göstermek
için bilinciniz tarafından kolayca ulaşılabilir bir hal almayabaşladı."
Ardından adam sessizleşiyor. Ayağıyla yere geometrik şekiller
çizmeye başlıyor. Algım, konuşmasındaki şaşırtıcı laflarla öylesine
dolu ki kendimi burada zorlukla tutabiliyorum. Kendimi,banaanlattığı
şeyler konusunda onunla tartışmaya girişmemek için zor tutuyor,
bunun yerine tüm varlığımı burada bulunmaya yoğunlaştırmaya
çalışıyorum.
Yüzündeki ifadeden, içimdeki çatışmayı tümüyle anlamış ol duğunu
görüyorum.
Ardından yeniden konuşmaya başlıyor ama bu kez son dereceyavaş
konuşuyor.
“Sana anlattıklarımın bir efsane mi yoksa gerçek mi olduğu
konusunda son kararı sen vereceksin. Ama aslında onu gerçek
olarak kabul etmekten başka bir seçenek yok. Bugerçek,yapraklarını
tek tek açan, gezegenin her köşesinde insan ruhsallığınınharikulade
hazinelerini destekleyen ve onlara ulaşmalarını sağlayan bir çiçek.
“Artık bu çiçek tümüyle açılmaya, tüm bilginin tomurcuğu olarak
görülmeye ve anlaşılmaya hazır. Bu, çok yakın bir gelecekteolacak.
Ona istediğin şekilde yaklaşabilirsin. Onunla savaşmayı yadaonun
kutsal özünü ya da yaşayan güzelliğini buyur etmeyi seçebilirsin."

238
O L G A K H A R ! T I D ]

Dimitriyev’ in yazdıkları burada bitiyordu. Yalnızca sayfanın sonuna


çizilmiş belirsiz birtakım geometrik şekiller vardı. Notlarında geri dönüşü
ve deneyimine yaklaşımı konusunda hiçbir şeyden bahsetmiyordu. Orada
öylece bitiveriyor, kendimi şaşkın ve bitkin hissetmeme neden oluyordu.
Dimitriyev’ in, notlarını okurken niye aynaların içine oturmamı tavsiye
ettiğini anlıyordum. Böylece yaşadığı deneyimi öy lesine canlı bir şekilde
hissettim ki, sanki bu yolculuğa onunla birlikte çıkmış gibiydim,
Dimitriyev’ in, masasının başına oturup kalın bir fizik kitabı okuyarak
beni beklediği odaya girdim. Hemen ayağa kalktı ve beni tekrar yalnız
kalabilec e ğimiz, aynaların bulundu ğu odaya götürdü.
“ Evet, ne düşünüyorsun?” diye sordu. Heyecanlı ve sinirli görünüyordu.
“ T ükendim. Notlarının, bugün aynaların içinde kendi başıma bir şeyler
yapma isteğimi tümüyle alıp götürdüğünden başka ne söyleyebileceğimi
gerçekten de bitmiyorum. Seni ziyaretimin n edeni olan sorum yanıtlandı.
Bu konuda haklıydın.”
Derin bir nefes aldı. “Biliyor musun,” dedi, “Bu deneyimin gerçek liğine
karşı ciddi bir savaş verdim. Hatta bu konuda hissettiklerimi yazmadım bile
çünkü aklım böyle bir şey yapamayacak kadar karışmıştı. İlk başta bu
deneyimi saçma bir şey olarak kabul edip onunla öyle başa çıkmaya
çalıştım. Kendime bunun yalnızca bilinçaltımın yarattığı psikolojik bir şey
olduğunu söyledim. Fakat bu, beni ikna etmedi. Ardından modem
araştırmalardan elde edilen her tür bilgiyi kullanarak bu kavrama karşı
tümüyle entelektüel bir tartışma başlatmaya çalıştım.
“ Şüphesiz ben ne bir tarihçi ne de antropoloğum ama bu alanlarda
çalışan arkadaşlarım var. Sanırım onlardan, Sibirya’nın unutulmuş, ileri,
egzotik bir uygarlığın yuvası olduğu yolundaki olasılığı reddedebilecek
kadar çok şey öğrendim. Halta bu konuda birçok kitap ve makale okuyarak
kendim de bir araştırma yaptım.
“ Ve sonuç ne oldu biliyor musun? Böyle bir şeyin olduğuna dair hiçbir
kanıt bulama dım ama olmadığına dair de hiçbir kanıt bulama

239
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

dım. Sonunda, bu konuda yapabileceğim tek şey, eğer doğru değilse, doğru
da olamaz diye düşünm ek oldu. Hepsi bu.
“ Ama aynı zamanda Belovodya’nın gerçekten varolduğuna dair görüşü
destekleyen birtakım ipuçları da vardı. Ve bu bana yaşadığım deneyim
sırasında söylenmişti. Bu kanıtlardan bir tanesi de buradaki in san yaşamının
izlerini İÖ 300 bin yıl geriye götüren Altaylar’daki en ünlü arkeolojik alan
olan Denisova Mağarası’ydı, Ardından Vedacı (Vedik) gelenek ile eski Slav
kültürünün pagan inançlarım karşılaştıran şaşırtıcı çalışmayı anımsadım.
Diğer benzerlikler bir yana her birinin kendi tanrıları aynı adı taşıyor ve
benzer işlevler üstleniyorlar dı.
“ Hatta eski Ukrayna Kazakları’nın kendine özgü saç stillerinin,
Hindistan’daki Krişna dininin çağdaş izdeşleriyle benzer olduğunu fark
ettim. Her ikisi de başlarını tümüyle kazıyıp yalnızca başlarının tepe sinden
uzayan uzun kuyruklar bırakıyorlardı. Krişna’nın izdeşleri, onun
kendilerini başlarının tepesindeki kuyruktan tutarak günahtan çekip
çıkaracağına inanıyorlar. Bir antropolog dostum bana kendi kültür lerinin
buradan kaynaklandığı düşüncesini kanıtlamak için bir Japon araştırma
grubun un Altaylarda incelemeler yaptığını anlattı.
“ Altay bölgesinin temel T anrıçası Umay ile Hintli Kali ve Budist T ara
gibi diğer tanrıçalar arasındaki bağlantıları görmek çok ilginçti. Bunların
hepsinin de bir ve aynı olduğu sonucuna vardım. Umay, Uma’nın içinde
bedenleniyordu; eski Hindistan’ın dişi ruhu Şiva’nın Şakti’si olarak algıyı
olası haline getiren ışığın gücüydü. Uma, Kalavada sisteminde ve Kalaçakra
T antra’da Kali olarak görünüyordu.
“ Her iki sistem de bir zaman çarkı inancına sahipti. Ayinlerinin en
kutsal kavramı, seçilmiş olanların Şambala’ya ya da Belovodya’ ya ula-
şabilecekleri ve ölümsüzlüğün gizemine dokunabilecekleri zamanın
köklerine doğru seremonik bir kapı açmaktı. Aynı zamanda ruhsal ça-
lışmalarının özünü zamanı anlamanın ve idare etmenin oluşturduğu eski
İran’ın Zerdüşt geleneğiy le de aralarında şaşırtıcı benzerlikler vardı.
“ Sufizmde de son derece ilginç paralellikler var. Yıllardır iyi bir dostum
olan Bay Vasiliyev , Gurdjieff ’in ve seleflerinin çalışmalarım ince

240
O L C i A K H A R I T [ D I

leyen bir grup araştırmacıyı yönlendirmektedir. Çok kısa bir süre önc e bana
Gurdjieff’in çalışmalarının Sufi üstatlarıyla en can alıcı şekilde birleştiği
bölümde kutsal Hurgalya ülkesini koruyan mistik kapıya geçiş olarak
kullanılan zaman çarkı düşüncesini keşfettiğinden bahsetti. Hurgalya adı,
Belovodya’nın sufizmdek i karşılığı olarak düşün ülebilir.
“ Vasiliyev, Gurdjieff ’in aynı zamanda sufi ustalarından zaman çarkının
pek çok farklı algı modeli aracılığıyla kavranıp algılanabilecek sabit bir
ilksel yasayı simgelediğini öğrendiğini söyledi. Örneğin, man dalalar
üzerine yaptığı meditasyon ile bu yasaya dokunan bir izdeş, görme
duyusunun desteğiyle kalp gözünü açıyor. Özellikle Gurdjieff’in öğrettiği
şekilde semâ müziğini dinleyen bir izdeş de aynı mistik deneyime duyma
duyusunun desteğiyle varabiliyor. Aynı düzeye, izdeşin tüm bedenini kutsal
kapılara yönlendiren bir araca dönüştüren dans aracılığıyla da
ulaşıtıra biliyor .
"‘Gurdjieff’in Rusya’da kalan bir grup öğrencisi bu konuyu daha
derinlemesine incelediler. Bu araştırmalarının sonucunda da kullanılan
yöntem ne olursa olsun eğer doğru bir şekilde kullanılırsa zaman çarkının
dönmeye başladığını onayladılar ve bu da bizi kaçınılmaz olarak yolun son
durağına, gizemli Belovodya ülkesine ulaştırıyor. Bunların t ümü de son
derece ilginç, öyle değil mi?
“ Yine de eğer Kuzey Sibirya’da bir yerlerde ileri eski bir uygarlık var
olduysa neden halen onun fiziksel kalıntılarını bulamadık? Ne kadar
eskiden varolmuş olursa olsun, neden halen görüş açımızdan bu kadar
gizemli bir şekilde saklı duruyor? Belki de bu sorunun yanıtı, bana göre
Rusya’nın yetiştirdiği en büyük kadın şair olan Anna Ahmetova’nın oğlu
olan büyük tarihçi ve etnolog Lev Gumilkev’ in kuramların da bulunabilir.
“ Gumilkev, Gulag’da siyasi tutuklu olarak bulunduğu yıllarda, enerji
dönüşümünün kozmik yasalarının kültürlerin evrimi üzerindeki etkilerini
inceledi. Bulduğu birçok şeyden bir tanesinde her uygarlığın varoluşunun
temeli olarak kullandığı, ağaç, deri, dokuma, metal, kemik, taş gibi farklı
malzemelerle karakterize edilebileceğin i ileri sürdü.

2 4 1
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

Kullandıkları malzeme çeşitliliği ve yaşadıkları iklim sayesinde farklı


uygarlıkların arkalarında ürettikleri şeylerden değişik miktarlarda kalıntı
bıraktıkların ı keşfetti.
“ T aşa ve metale dayalı, sıcak, kuru iklimlerde yaşayan uygarlıklar daha
sonraki arkeologların bol miktarda bulabilecekleri harabeler ve aletler
bırakıyordu. Örneğin Afrika’nın bir bölümü, Güney Amerika ve ABD’nin
güneybatısı gibi bölgelerde doğal olarak mumyalanmış insanlar bile
buluna biliyor du.
“ Oysa ağaç, deri ve dokuma gibi Sibirya’nın binlerce yıl boyunca içinde
bulunduğu iklime benzer soğuk ve nemli ortamlarda yaşayanların
kullandığı malzemeleri kullanan uygarlıklar arkalarında ancak belli belirsiz
izler bırakarak yok oluyorlardı. Hele böyle bir uygarlık oldukça eski bir
çağda varolmuşsa, örneğin on binlerce değil de yüz binlerce yıl önce
varolmuşsa o zaman onun varlığına dair bu türden hiçbir kanıt
bulamaya biliyor duk.
“ Bu durumda ortaya hiçbir kanıt süremeyecek olmama karşın, pek çok
bilimcinin inandığı gibi ön Hint -Avrupa kült ürünün anavatanının yalnızca
Karadeniz civarıyla sınırlı olmadığına, aynı zamanda Altay’ı da içine alan
bir bölgeye yayılmış olabileceğine dair birtakım ipuçları bulunmaktadır.
“ Evet, Olga. Bunların tümü biraraya geldiğinde bir bilim adamı olarak
kabullenilmiş inançlara ters düşen yeni kuramlara duyduğum
kuşkuculuğumun ortadan kalkmasını sağladılar. Eğer bunu ilk başta
yapsaydım bilimsel geleneklere aykırı davranmış olurdum. Artık Belo -
vodya’nın tarihi açıdan varolmasının ve bilinmeyen bir şekilde halen
varolmayı ve uygarlıkları bilgilendirmeyi sürdürmesinin olanaksız ol-
duğun u düşünm üyor um.
“ Belki de bir gün bunu bizim pratik mantıklı, bilimsel kafalarımızda
kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlayan son derece güçlü bir takım
kanıtlar bulunur. Benim İçin sezgilerim yeterince güçlü bir kanıt.
Edindiğim bilgiler nedeniyle kalbim öylesine mutlu ve tatmin olmuş
durumda ki onu bir inanç olarak kabul etmeye hazırım. Şu an’a dek

242
O L G A K H A R I T I D l

ulaştığım nokta burası. Buraya tekrar gelip gelemeyeceğini sorduğunda


bunu biraz da yaşadığım deneyimin senin araştırmalarına katkısı olacağı
umuduy la olumlu yanıtlamıştım.”
Şükürler olsun ki yalnızca deneye tutulabilecek bilimsel kanıtlara
inanma konusunda Dimitriyev kadar koşullandırılmamıştım. Gerçek olarak
adlandırılan dünyanın basmakalıp gerçeklik kavramlarıysa Altaylar’daki
deneyimlerimle çoktan sarsılmıştı. Bu nedenle de benim İçin Belovodya’yı
Dimitriyev’ in deneyiminin açısından görmek son derece kolay ve kabul
edilebilir bir şeydi.
Aslında, bu düşünce beni büyülüyordu. Bu düşünceye gösterdiğim tepki
uzun bir süre boyunca, vaat edilmiş bir desteği ve korumayı so nunda elde
etmiş olmak karşısında gösterdiğim bir tepkiydi.
Duygusal olarak Dimitriyev’e teşekkür edip heyecan dolu ve mut lu bir
şekilde oradan ayrıldım. Bu ziyaretimden beklediğim her şeyi elde
etmiştim. Eve dönüş yolculuğum sırasında bana verdiği şey üzerin de
bilinçli olarak düşünmedim bile. Bu konuda mantıklı bir analiz yap maya
İhtiyaç yoktu. Son derece basit bir şekilde daha önceden hissettiğim
çalışmalarımın çoğunu bir anda çözüveren sezgisel bir kavram olarak
‘‘yerine oturmuş”, içimi ruhsal bir rahatlamayla doldurm uştu.
Eve vardığımda saat yine geç olmuştu ama oturup Nükleer Fizik
Enstitüsü’nde Öğrendiklerim halen bilincimde tazeyken bunların tümünü
yazmak istiyordum. Yazmayı bitirdikten sonra deneyimlerimin içimde yeni
bir kimlik yarattığı gerçeğinin daha önceden olmadığım kadar
farkındaydım. Bu kimlik içimde durmadan büyüyor gittikçe ken dinin
farkına varıyordu. Bu kimliğin benim Ruhsal İkizimle bağlantılı olduğunu
ve gerçek kendim olma sürecini yaşadığım ı biliyordum.
Sonunda, yaşamımda çok önemli bir çemberin sonlarına geldiğimi
hissettim. Bundan sonra, anlama çabalarımın yukarı doğru yükselen bir
spirali oluşturan pek çok çemberden meydana geldiğini öğrenecektim. Bir
çemberi tamamladığımız anda içimizde bir bütün oluyor, deneyimimizin
içsel bir parçasını oluşturuyordu. Bunun hemen ardından yeni bir çemberin
dış sınırlarıyla karşılaşıyorduk. Böylece bizi bir sonraki düzeye ulaştıracak
olan spiral yolda ilerlemeye devam ediyorduk.

243
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

T elefonum çaldığında henüz bunu bilmediğim için hazırlıksızdım.


Düşünce ler im bir erkeğin derin, boğuk sesiyle dağıldı.
“ Olga’yla konuşmak istiyorum. Siz Olga mısınız?”
“ Evet”, diye yanıt verdim. “Siz kimsiniz?” Bu kadar geç bir saatte beni
arayan bu boğuk sesin sahibini tanımaya çalışıyordum ama bana tanıdık
gelmiyordu.
Aynı kaba, yönetici ses tonuyla, sanki beni duymuyormuş gibi ko -
nuşmasını sürdürdü. “Bana son derece ilginç ve ilginç olduğu kadar da
ilginç şeyler yapan bir kız olduğun uz söylendi. Öyle mi?”
Ardından bana, sanki duyar duymaz onu hemen tanıyacağımı dü-
şündüğü bir sesle adını söyledi; Mikael Simirnof. Bu ad bana hiçbir şey
ifade etmiyordu ama kısa bir süre sonra bu adam m bir muhalif olarak uzun
süre hapis yatmış ve şimdi Novosibirsk'teki tüm yeraltı ezoterik ve ruhsal
çalışmanın babası kabul edilen, hakkında çok konuşulan son derece eğitimli
birisi olduğunu öğrenecektim. Hatta, dünyanın her kö şesinde insan bilinci
üzerinde yapılan en son araştırmaların ona gönderilmesini sağlayan
uluslar ara sı bir iletişim ağı bile kurmuştu.
T elefonu, yeni çemberimin başladığını gösteriyordu. Bu çember beni
yeniden Altaylar’a, oradan da Özbekistan ve Kazakistan’a yollayan, bana
bir sürü yeni denemeler, yeni güzellikler, yeni armağanlar sunan
spiralimdeki uzun bir halkayı oluşturuyordu. Bu, bazı insanların huzur larını
bozacak hatta birkaçının yaşamlarını yitirmelerine neden olacaktı. Ama
aynı zamanda da diğerlerine büyük bir sevgi ve huzur getirecek ti. Benim
içinse, bilinmez zaman spirallerine ve insanlığın evrim yollarına “görünüşe
göre ölü ama yaşayan niyetleri olan yaşayanlarıyla” eski mezarların
Önemine ve Altayların, dünyanın birçok dinini yaratan eski bir ağın
merkezinde olması gerçeğim daha fazla aydınlatacaktı. Bunların tümü de
Belovodya arayışımda yeni bir çemberi kapayacaklar dı.

244
Son Söz

ece gökyüzü normal halini almıştı ama rüzgârlı ve nemli hava öy-
G lesine canlandırıcıy dı kİ uzun bir süre boyunca ruhsal yolculuğu -
mun sonunda Umay ’ın gözlerini ve dans eden adamların oluşturduğu
çemberi anımsayarak balkonumda durdum. Yıldızlar a bakıp, Altay -
lar 'da hayatımı birçok açıdan tümüyle değiştir en olayları derinlemesi-
ne düşündüm.
Kubay kasabasında Umay’la ilk karşılaşmamın üzerinden bir yıldan
fazla zaman geçmişti. Bu zamanın büyük bir kısmında Orta Asya’nın farklı
bölgelerine seyahat etmiş, ilerleme sürecimdeki yeni Öğretmenlerimle
tanışmıştım. Umay’ın anısı benim için halen canlıydı ve bana daima neşe
ve heyecan veriyordu. Belki de bunun nedeni bunların yaşamımız boyunca
deneyimlerimizin birer kaydı olarak yanımızda taşıdığımız uzak ve belirsiz
zihinsel resimlerden daha fazla anlamları olmasıydı. Bu anılar, içimde
gerçekleşen dönüşümün kaynağım oluşturuyorlardı. Halen Altaylar’da
olanları özümseyip yaşamıma uyarlamaya devam ediyor olmama ve bu
olayları izleyen Dimitriyev’in laboratuvarında yaşadığım deneyimlere
karşın ek bilgiler arayışıyla Orta Asya’ya seyahatler yapmaya başlamıştım.
Bu kitabın taslağını yazmaya başladığımda Umay’ın iznini ve tav-
siyelerini almak üzere Altaylar’a gittim. Görüşmemizin sonunda Umay ilk
kez olarak beni kucakladı. Ardından armağan olarak bana biraz tü

245
Ç E M B E R E G İ R İ Ş

tün verdi ve anlamlı bir şekilde Yüce Ruhun Altay dilindeki karşılığının
Ülgen olduğunu, bu kelimenin Ülker’den yani Pleiades takımyıldızının
adından geldiğini söyledi. Bana bunu niçin söylediğini sorduğumda bana
hiçbir açıklamada bulunmayacağını söyledi. Söylediği tek şey “Bunu sen
bul.” oldu.
Bu kitabın basımından önce atmam gereken bir diğer adım Özbekistan
ve Kazakistan ’daki yeni Öğretmenlerimi ziyaret etmekti. Bunlar dan,
“ Gerçek Rüyalar Ustası” olarak bilineni, beni daha önceden karşılaştığımız
küçük evde bekliyordu.
Bulunduğumuz odanın zemini üzerinde kırmızı ve beyaz Özbek de-
senleri bulunan yumuşak yün kilimlerle kaplıydı. İlk andan itibaren bu
odada kendimi rahat hissetmiştim. Bana bir yolculuğa hazırlanmamı
söylediğinde duvarın yanma bana Öğrettiği özel bir duruşta oturdum ve
gözlerimi kapadım.

Yolculuk kısa, derin, hipnotik bir sesle başlıyor.


“Sana, kitabın ile ilgili önemli bir şey söyleyeceğim."
O an sağ avucuma rahatsız edici bir serinliği olan, pürüz süz, ince,
kıvrılıp duran bir şey yerleştiriyor. Onu elimden fırlatıp atmak için
gözlerimi açmaya hazırlanıyorum ama buna engel oluyor.
“Onu sıkı tut" diyor. “Sakın gözlerini açma! Avucunda tuttuğunşeybir
yılan.''
Avucumdaki şey deli gibi kıvrılıp duruyor. Korkudan neredeysefelç
olmuş durumdayım, çığlık atmamak için kendimi zor tutuyorum.
Hemen onu fırlatıp atmak istiyorum ama böyle yaparsam beni
ısırmasından korkuyorum.
“Elindeki yılanı hisset" diyor. “Bu, bir güç. Onu hisset veonututarken
hissettiklerini unutma. Kendinle, elinde tuttuğun bu güç arasındabir
denge bulmalısın. Eğer onu çok sıkı tutarsan yılana zarar verir veseni
ısırmasına neden olursun. Eğer yeterince sıkı tutmazsanozamanda
elinden kurtulur ve onu kaybedersin. Doğru dengeyi bulmalı veonu
tutmalısın."

246
O L G A K H A R I T I D I

Bu k it a bı y azar k en bu der si an ım say ıp o n u k ull an dım . Bir ço k insan


k e n dile r in i ge lişt ir ecek y en i n it elik ler ar aşt ır ar ak , içsel büyülerini açığa
ç ık a r m a y a ç a lışacak gücü ar ıy o r lar . Bazılar ı, bazen son derece başa rılı bir
şe k ilde bu iç sel güçl e bağlan t ıy a geçiy o r lar . Fak at eğer o n u k ul lan ıp
de n e t le m e bilgisin den y o k sun lar sa o zam an o n u f azla sık ıy o r v e
ışın lıy o r la r . On un gücü o n lar ı y o k ediy o r v e o n u kutlanmak yerine kö lesi
o luy o r la r .
Diğe r y a n da den geler in i k ur am am ış in san lar güçler in i bir süreliğine
k ulla n a biliy o r am a o n u eller in de t ut am adığı için y it ir iy o r lar . E ğer bu
k it a bı o k uy a n lar a do ğr u den ge k o n usun da bir an lay ış k az andırabildiysem
gö r e v le r im de n bir t an esi başar ılm ış o lacak .
Kısa bir sür e so n r a, y en i y o lculuğum a başlay acağım , bu yolculuk beni
Alt a y la r ’ da n Or t a Asy a’ y a, ar dın dan da, Kuzey Amerika’ya yön lendirecek,
Bu uz un bir z a m an ö n ce ışığı v e ger çeğin at eşin i n er ey e gi derlerse oraya
gö t ür e n in sa n lar ın üzer in de y ür üdük ler i ay n ı y o l o lacak . Bun lar , artık
gün üm üz in sa n ın ın an ılar ın a v e zih in ler in e ger i dö n en ay n ı ışık v e
ge r ç e k le r .

247

You might also like