Professional Documents
Culture Documents
OSMANLI MEDRESELERİNİN
EĞİTİM PROGRAMLARI
T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI / 2850
Yayımlar Dairesi Başkanlığı
Kültür Eserleri Dizisi/362
OSMANLI MEDRESELERİNİN
EĞİTİM PROGRAMLARI
Doç. Dr.ÖmerÖZYILMAZ
T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI, 2002-ANKARA
ISBN 9 7 5 - 17-2978-5
Kapak Düzeni / Yeni Umut
özyılmaz, Ömer
Manzume-i tertib-i ulum tertibu'l ulum ka
side fi'l-kütübi'l meşhure fi'l ulum kevakib'i
seb'a ve Erzurumlu ibrahim Hakkı'nın tertib-i
ulum isimli eserine göre XVII ve XVIII. yüzyıl
larda Osmanlı medreselerinin eğitim programları
/Ömer özyılmaz - Ankara:Kültür Bakanlığı,2002.
XVII, 244 s. ; 20 cm. - (Kültür Bakanlığı
yayınları ; 2850. Yayımlar Dairesi Başkanlığı
kültür eserleri dizisi ; 362)
ISBN 975-17-2978-5
1. k.a. II. Osmanlı medreselerinin eğitim
programları III. Seriler:
371.009561015
www.kultur.gov.tr
E-Posta: yayimlar@kutuphanelergm.gov.tr
4-p
Prof. Dr. B. Suat ÇAĞLAYAN
Kültür Bakanı
VI
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ XI
KISALTMALAR XVII
GİRİŞ 1
A- OSMANLI MEDRESELERİNİN KURULUŞ VE
GELİŞMESİ 3
a- Medreselerin Kuruluş ve İşlevi 3
b- MedreselerinTarihî Gelişimi 7
c- Öğretim Elemanı (Müderris) Yetiştirilmesi ve
İstihdamı 15
d- Eğitim- Öğretimden Yararlanma Hakkı 16
B- OSMANLIU^R DÖNEMİNDE YAZILMIŞ BAZI
EĞİTİM PROGRAMLARI 17
1- EĞİTİM PROGRAMLARININ ÖNEMİ ve
TANIMI 17
2- MANZUME-I TERTİB-I ULÛM 21
3-TERTİBU'L ULÛM 27
4- KASİDE Fİ'L-KÜTÜBİ'L MEŞHURE Fİ'L ULÛM . .30
5- KEVAKİB-I SEB'ADAKİ EĞİTİM PROGRAMI : . . .37
6- PROGRAMIAR HAKKINDA GENEL BİR
DEĞERLENDİRME 42
I. BÖLÜM
Vii
II. BÖLÜM
TERTİB-İ ULUM 59
BİR EĞİTİM PROGRAMI OU^RAK TERTİB-I ULÛM . . . .61
A- TERTİB-I ULÛM'UN TEMEL K O N U ^ R I 64
B- PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK YA DA ÖĞRENCİYİ
EĞİTİM ORTAMINA HAZIRLAMA 68
1- Öğrenciyi İlme Teşvik (Motive) Etme: 68
2- İlim Öğrenmede Niyet: 70
3- Aile Çevresiyle İlişkiler: 72
4- İlim Ehlini Maksada Ulaştıran Metod:
(Okumak, Yazmak, Derinleşmek.) 76
5- Günlük Ders Sayısı: 78
6- Tedris Ve Tatil Günleri:
(Eğitim Öğretim ve Dinlenme Günleri) 80
7- Öğrendiğini Unutmamanın Yolları: 82
8- Dinlenme Ve Eğlence 85
C- ALET İLİMLERİNE GENEL BAKIŞ 88
1-İlim Ve Hilm'in Üstünlüğü: 91
D- KUR'AN VE H A ^ (YAZI) ÖĞRETİMİ 92
E- ISTILAH ÖĞRETİMİ VE İSLÂM HAKKINDA İLK
BİLGİLER 96
1-Istılah Öğretimi 96
2- İslâm Hakkında İlk Bilgiler (llmühal Bilgisi): 102
3- Eğitim-Öğretim Metotları: 103
4- Akaid:(lmam Bilgisi) Öğretmeni 104
5- Peygamberimiz (S.A.V) ve Özellikleri: 104
VIII
F- SARF İLMİ VE ÖĞRETİMİ 107
1 - Osmanlı Medreselerinin Öğretim Dili ve
Sebepleri 107
2- Sarf İlminin Öğretimi 108
3- Farsça Dil Öğretimi: 112
G-NAHİV İLMİ VE ÖĞRETİMİ 117
1- Nahiv İlmi 117
2-Nahiv İlminin Öğretimi 117
H- MANTK İLMİ VE ÖĞRETİMİ 123
1- Mantık İlminin Tanımı 123
2-Mantık İlminin Öğretimi 125
I- ADABÜ'L BAHS VE'L MÜNAZARA
(CEDEL DİYALEKTİK) İLMİ VE ÖĞRETİMİ 130
1- Cedel İlminin Tanımı ve Geçirdiği Safhalar 130
2- Adabu'l Bahs ve'l Münazara İlminin Öğretimi . . .132
3- Abadu'l Bahs ve'l Münazara İlminin Yararları . . .135
J- BELAGAT İLİMLERİ VE ÖĞRETİMİ 137
1- İnsan Psikolojisi ve Edebiyat 137
2- Edebiyat Öğretimi 139
K- HİKMET (FELSEFE) VE ÖĞRETİMİ 143
1- Felsefenin Tanımı 143
2-Felsefenin Öğretimi 145
3- Kelam İlmi ve Öğretimi 146
L- RİYAZİ İLİMLERİ VE ÖĞRETİMİ 152
1- Bu Programın Hedeflediği İnsan Tipi 152
2- Hendese (Geometri) ilmi ve öğretimi: 154
3- llm-i Hisab (Matematik) İlmi ve Öğretimi: 155
IX
4- Im-i Hey'et (Astronomi) İlmi ve Öğretimi; . . . . . .157
5- llm-i Zic ve Öğretimi: .161.
6- Tıp İlmi ve Öğretimi: 163
M- USUL (METODOLOJİ) İLİMLERİ VE ÖĞRETİMİ . . .168
1- Usul Kelimesinin Etimolojik Tahlili: 168
a-Lügat Yönünden: 168
b- Istılah (terim) Yönünden: 169
2- On ikinci Bölüme Usul Denmesinin
Sebepleri: . .170
3- Fıkıh Usulü İlmi Ve Öğretimi: 172
4- Hadis Usulü İlmi Ve Öğretimi: .174
5- Tefsir İlmi ve Öğretimi: .176
N- PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK YA DA TOPLUMSAL
FAALİYETLERE HAZIRL7\MA 180
1- Evliliğe Teşvik etme: 182
2- Halkla İlişkilere Dikkat Çekme: 184
3- Çevre ya d a Dünya ile İlişkiler: .185
4-Allah ile olan irtibat: 190
5- Varlığın Gayesi: . 192
SONUÇ ..197
Ek'ler(Kitab-ı Tertib-i Ulûm) 207
Genel İndeks 233
Bibliyografya 237
ÖNSÖZ
XI
eğitimi üzerine, gerel< Üll<emizde, gerekse yurt dışında çok de
ğerli çalışmalar yapılmıştır, yapılması da şarttır. Zira orası bizim
olmakla beraber, insanlığa ait bir kültür hazinesidir. Yapılan bu
çalışmalar büyük ölçüde, tarihçiler başta olmak üzere, değişik
bilim uzmanlarına aittir. Bu çalışmalar çok değerli olmanın ya
nında, Osmanlı eğitimine yönelik olarak hazırlanmış birer bilgi
arşivi hükmündedirler ve asla yadsınamazlar. Ancak bu çalış
malar,"eğitim bilimci" mantalitesiyle ve o metotla yapılmış ça
lışmalarla desteklenmelidir. Zira konu, eğitim bilimlerinin konu
sudur. Ümit ve temenni ediyorum ki, başta A. Ü. Eğitim Bilim
leri Fakültesi öğretim elemanları olmak üzere, eğitim bilimleri
üzerine çalışmalar yapan diğer bütün bilim insanları, Osman
lı eğitimine yönelik çalışmalar yapmaya başlarlar. Bu çalışmalar
aynı zamanda. Ülkemizde gelişmekte olan "Eğitim Bilimleri"
alanının da önemli bir temelini oluşturacaktır.
XII
ve çalışmamızda onlardan da yararlandık. Bu tür eserlerin ge
neli ile ilgili olarak söyleyeceğimiz ilk söz, onların birer "tekliften
ziyade, "haber" oluşlarıdır.
Xill
kabul ettik. Bu maksatla eseri, yani Tertib-i Ulûm'u baştan so
na beyit beyit yorumladık. Bu beyitlerin orijinallerini verdik, fa
kat okuyucuya kolaylık olsun diye, bugünküTürkçe ile de yeni
den yazdık. Bu arada, çok rahat anlaşılacak bazı beyitleri de
açıklama gereği duymadık.
XIV
Araştırma konusunun seçim ve hazırlanışında yardımcı olan
değerli hocam Prof. Dr. Halis Ayhan Beye; çalışmamızı, basımı
esnasında inceleyerek, kendisinden çok yararlındığım değer
li eleştirileriyle bize ışık tutan ve büyük katkı sağlayan kıymet
li Hocam Prof. Dr. Beyza Bilgin Hanımefendiye en derin teşek
kürlerimi sunmak benim için bir borçtur. Ayrıca, U. Ü. İlahiyat
Fakültesinin diğer değerli öğretim üyelerine ve mesai arkadaş
larıma; başta Süleymaniye Kütüphanesi yönetici ve çalışanları
olmak üzere, İstanbul, Bursa ve Erzurum'dak diğer pek çok
kütüphanelerin çalışan ve yöneticilerine, esirgemeden göster
dikleri yardımlarından dolayı minnet borçluyum.
Doç. Dr. Ö M E R . Ö Z Y I L M A Z
20/06/2002
Ç/\NKAYA/ ANKARA
XV
KISALTMALAR
a.e. : Aynı eser
a.g.e. : Adı geçen eser
A.Ü.E.B.F. Yay. : Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
Fakültesi Yayınları
A.Ü.I.F. Yay : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yayınları
Bkz. : Bakınız
C. : Cilt
Çev. : Çeviren
D. : Doğumu
D.I.B. Yay. : Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
H. : Hicri
Ist.Ü.Yay. : İstanbul Üniversitesi Yayınları
İst. 0.E.F.Yay : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yayınları
Krş. : Karşılaştır
Ktp. : Kütüphanesi
Kit. : Kitaplığı
M.EB.Yay. : Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları
Müt. : Mütercim
M.Ö. : Milattan Önce
M.S. : Milattan Sonra
Nşr. : Neşreden
T.T.K.Basımevi : Türk Tarih Kurumu Basımevi
V : Vefatı
Vb. : Ve bunun gibi
Vd. : Ve devamı
Vr. : Varak
XVII
GİRİŞ
A - O S M A N U MEDRESELERİNİN KURULUŞ VE
GELİŞMESİ
1 Geniş bilgi için bkz. Ahmet Çelebi, İslâm'da Eğitim Öğretim Tarihi(çev: Ali
Yardım). 31 vd.
2 Öğretimin mescitlerden medreselere geçişinin sebepleri hal<l<ında geniş
bilgi için bkz. Ahmet Çelebi, a. e, 108 vd.
uygulamaya koyan, ülkesinin her tarafında bunların açılmasını
sağlayan ve finanse ederek asırlarca insanlığa hizmet etmesine
vesile olan insan, Büyük Selçuklu Veziri, Nizamü'l Mülk'tür^.
Dolayısıyla, bir eğitim kurumu olarak Medreselerin Dünya ve İs
lâm Eğitim Tarihi literatürüne kazandırılmasının bizim milletimi
ze ait olduğunu söyleyebiliriz,
5 Bu hususta bkz. Ünver, Süheyl, Fatih Külliyesi ve Zamanı İlim Hayatı, (İst.
1946). 1
Yükseköğretim kurumlarının yukarıda değindiğimiz fonksi
yonları açısından Osmanlı medreselerine baktığımızda, onların,
Selçuklu medreselerinin seviyesini tutturamadığını baştan ifade
edebiliriz^. Bununla beraber medreselerin, Osmanlı Devleti ve
Toplumunun ihtiyaç duyduğu pek çok alandaki uzmanları ye
tiştirerek bu görevlerini yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Ayrıca
Osmanlı medreselerinin, "mevcut bilgi birikimini özümsediğini"
ve "bilgiyi elde ettiği ilk şekliyle yayma ve tanıtma" çalışmalann-
da başarılı olduğunu da görürüz, Birinci fonksiyon yani kısaca
bilgi üretme fonksiyonu diyebileceğimiz fonksiyon her şeyin te
melidir. Onun olmadığı yerde durağanlık, tekdüzelik, gerileme
ve çöküş olur. O olmadan diğer iki fonksiyonu da bir yüksek
öğretim kurumunun arzu edilen şekilde yerine getirmesi müm
kün değildir; ya da pek fazla yarar sağlamaz. Esasen bilgi üret
me fonksiyonu, bir yüksek öğretim kurumu için temel fonksi
yondur. O olduğu zaman diğerleri de bir anlam kazanır. Birinci
fonksiyon başta olmak üzere, bir yüksek öğretim kurumu, her
üç fonksiyonu da yerine getirmesi gerekir ki, görevini tam an
lamıyla yapmış olsun. Dolaysıyla "toplumun ihtiyaç duyduğu
uzmanları yetiştirerek" ve "bilgiyi yayarak" diğer iki fonksiyonu
ifa eden Osmanlı medreseleri, bu alanlardaki güzellikere rağ
men, birinci fonksiyonu ile ilgili olarak durumunu ileriki sayfalar
da, özellikle de sonuç kısmında tartışacağız.
7 Bu hususta bkz, Izgi, Cevat, Osmanlı Medreselerinde İlim. (İst. 1997), 1/35.;
Ayrıca Uzunçarşılı'da da benzer bilgileri bulmak mümkündür. Bu konu
da geniş bilgi için bkz. Uzunçarşılı, I, Hakkı, Osmanlı Devleti'nde İlmiye
Teşkilâtı, (Ank.1984), s. 2.
yöneticiler, öğretmenler, memurlar ve diğer hizmetlilerin her
türiü masrafı çol< büyük ölçüde özel girişimciler (vakıflar) tara
fından karşılanır; eğitime katılan herkes maddeten ve manen
desteklenirdi.
12 Bkz. Balcıoğlu, Tahir Hariml, "Fatih Devrinin İlmi Önemi Hakkında", s. XI-
11, (Ünver, Süheyl, Fatih Külliyesi içinde önsöz mahiyetinde yazdığı maka
le)
13 Bkz. Ergin, Osman, Türkiye Maarif Tarihi. 1/100. Ayrıca Semaniye Medre
selerinin Kuruluşu hakkında geniş bilgi için bkz: Ünver, Süheyl, a.g.e., 18
vd.
14 Bkz: Ali, Künhü'l Ahbar (Çev: Ata Bey), 111/ 2 3 1 .
15 Eğitim Sistemi: Bir memleketteki eğitim modelinin yapısını aksettiren (bir
anlık) görünüşüdür. Modelde eğitimin işleyişi yani okul öncesi eğitim, il
köğretim, lise ve yüksek öğretimin süreleri, çeşitleri, her çeşidin dersleri
ve ders programları gibi özellikleri söz konusudur( Bkz: Rdan. Nurettin,
Erden. Münire, Eğitime Giriş, (Ank. 1993), 210. Osmanlı Medreelerinde
ise aşağıdaki sitem uygulanmıştır.
10
1- Haşiye-i Tecrid Medreseleri (20'li Medreseler)
3- Kırklı Medreseler
6- Sahn-ı Seman
7- Altmışlı Medreselerim.
11
üçüncü bir husus da, bu çalışmada genişlemesine ve de
rinlemesine ele alacağımız eğitim programlarının, yukarıda sıra
ladığımız yedi dereceden sadece herhangi birisi için değil, bü
tünü için olduğunu unutmamak gerekir.
12
pek çok ferman yayınlamışlarsa da arzu edilen hedefe ulasıla-
mamıştıri8.
18 Bu hususta geniş bilgi için bkz: Atuf. Kansu. Türkiye Maarif Tarihi.(İst.
1931.), 18 vd; Uzunçarşılı, I. Hakkı, a.g.e, 241 vd: Atay, Hüseyin, Osman
lılarda Yüksek Din Eğitimi (İst. 1983), 176 vd; Baltacı, Cahit, Osman
lı Medreseleri, (İst. 1976), 70 vd; Özyılmaz, Ömer, a.g.m, 142 vd.
19 Bu çalışmalar hakkında geniş bilgi için bkz: "Tarik-i Tedrisin Bir Vechi Ati
Islah ve Tesviyesine ihtiyacın Sebebi Beyanındadır" Beyanü'l Hakk Dergi
si, Adet 15.
20 Bu çalışmalar hakkında geniş bilgi için bkz: "Alem-i İslam'a Bir Tebşir" Sı-
rat-ı Müstakim Dergisi, Adet: 76. 7 Safer 1328/ 4 Kanun-i Sani 1325. s:
377-382; Ergin, Osman, a.g.e, 1/121; Atay, Hüseyin, a.g.e, 232.
13
Bu çalışmalar sonunda, 1910 Yılında "Medaris-i İlmiye Ni-
zamnamesi"2i adıyla bir rapor hazırlanıp padişahın imzasına
sunularak medreselerde yeniden yapılanmaya gidilmesine çalı-
şılmıştır22. Söz konusu yeniden yapılanma çalışmalarına, 1914
Yılında da Darü'l Hilafeti'l Aliye Medreseleri projesiyle bir yenisi
eklenmiştir. Bu proje de medreseleri tek çatı altında toplayıp,
yeni bir teşkilatlanmaya gitmeyi hedeflemektedir^s. Medrese
lerde yeniden yapılanma çalışmalannın önemlilerinden birisi de,
Şeyhülislam Musa Kazım Efendi'nin yaptığı çalışmadır. 1917
Yılında başlayan bu çalışma da arzu edilen sonucu doğurama-
mıştır24. Bu manada en son çalışma, 1921 'de başlatılan proje
dir ki o da medreseleri kötü sondan kurtaramamıştır.
14
oluşup gelişmesinin, yükselmesinin, istikrar bulmasının, yeni
den yapılanmasının veya duraklayıp yıkılmasının gelişigüzel ol
madığı, bunların belli kurallara bağlı olduğu, bilimsel olarak tes
pit edilmiş bir lıusustur. işte Osmanlı medreselerini yenilenme
çalışmalarında bu kurallara ulaşılamadığı içindir ki, başarı sağ-
Ianılamamıştı25. Biz bu konuyu Sonuç kısmında tartışacağız.
25 Medreselerin bozulma sebepleri hakkında geniş bilgi için bkz. Ergin, Os
man, a.g.e., 1/82-114; Özyılmaz, Ömer, a.g.m., 133 vd
15
sınavlarla en yüksek medrese müderrisliğine kadar çıkabilirdi.
Göreve başladığı ilk medrese, günlük 20 Osmanlı akçesi ücret
alırken, en yüksek medresede gündelik 100 akçe alırdı. Zira
öğretim elemanlarının ücretleri "günlük" hesaplanırdı^^.
26 Medreselerin bozulma sebepleri hakkında geniş bilgi için bkz. Ergin, Os
man, a.g.e,, 1/82-114; Özyılmaz, Ömer, a.g.m., 133 vd
16
B - O S M A N L I L A R DÖNEMİNDE YAZILMIŞ BAZİ
EĞİTİM PROGRAMLARI
27 Bkz. Fidan, Nurettin - Erden, Münire, Eğitime Giriş, (Ank. 1993), s. 72 vd.
17
okul içindeki faaliyetlerin tamamını düzenler. Yani bütün öğre
tim faaliyetleri, öğretimin yanında ders dışı kol faaliyetleri, özel
günlerin kutlanması, geziler, kısa kurslar, eğitimin üçüncü bo
yutu olan rehberlik ve benzeri hizmetleri de tanzim eder. Bu
kapsamda hazırlanan eğitim programları, yukarıda belirtilen
eğitimin bütün unsurlarının görev ve sorumluluklarını da belirler.
Bu açıdan bakınca eğitim sistemlerinin, eğitim programlarıyla
işlerlik kazanacağı kolayca görülür. Dolayısıyla eğitim program
ları, eğitimin unusurlannın en önemlilerindendir, denebilir. Eği
tim olgusu içerisinde eğitim programlannın, dinlerde kitapların,
devletlerde de anayasaların işlevini üstlendiğini söyleyebiliriz.
Bu yönüyle, eğitime rengini ve desenini verenin, eğitim progra
mı olduğu da söylenebilir. Onun için eğitimin en zor yanlarından
birisinin, iyi bir eğitim programı hazırlamak olduğu bilinen bir
husustur. Bütün bunları bir uzman kısaca şöyle ifade etmekte
dir: "Eğitim Programlan, eğitim ve öğretimin süresini, öğret
men, öğrenci, bina ve diğer araçların daha iyi kullanılmasını
sağladığından öğrenimin verimini artırır"28.
18
munun çocuklar, gençler ve yetişkinler için sağladığı. Mil
li Eğitimin ve kurumun amaçlarının gerçekleştirilmesine dönük
tüm faaliyetleri kapsar. Öğretim, ders dışı faaliyetler, özel gün
lerin kutlanması, geziler, kurslar, rehberlik, sağlık vb. hizmetler
ve fonksiyonlar bu çerçeve içine girer"29.
19
tim teşl<ilatı l<i, bunlara biz "Osmanlı Kamu Medreseleri" diyebi
liriz. Bu medreselerin Merkezi İstanbul'da olmakla beraber,
eyaletlerin birçoğunda kurum ve kuruluşları mevcuttur^ı. Yine
bu medreselerin hepsinin ortak bir programı vardır ki, o da Fa
tih döneminde hazırlanmıştır32. Fakat bu eğitim programları
bugün ilim aleminin elinde değildir. Diğer bir ifadeyle Fatih dö
neminde hazırlanmış olan eğitim programları da, ondan sonra
ki dönemlerde uygulananlar da bugün tam olarak bilinmemek
tedir. Halbuki bunların açığa çıkarılması şarttır. İşte biz bu ça
lışmamızda söz konusu eğitim müesseseleri için hazırlanmış
olan eğitim programlannı, diğer bir tabirle XVII. ve XVIII. asırlar
da, Osmanlılarda, Tertib-i Ulûm benzerinde yazılmış olan eser
leri bulup çıkarmayı hedefliyor ve bu hususa yönelmek istiyo
ruz.
20
kavuşturulması gereken bir çok hususla beraber, bilhassa asır
asır medrese eğitim programlarının araştırılıp incelenmesi ge
rektiğini ortaya koymaktadır. İşte bizim bu incelememiz, yuka
rıda da belirtildiği gibi, bu hedefe yöneliktir. Söz konusu çalış
ma yapılınca dolaylı olarak bütün medrese programlanna ışık
tutulmuş olunacaktır.
34 Eserin matbu olanını, Bursa Eski Eserler ve Yazmalar Ktp. Nu:961 de, ay
rıca eserin yazma bir nüshasını da Atatürk Üniv, (Erzurum) Ktp. Özeğe
Bölümü Nu:70 de bulduk.
35 Na't: Överek anlatma, Hz. Muhammed üzerine yazılmış kaside. Divan
Edebiyatında, Peygamberin özelliklerini anlatmak, şefaat dilemek için. Din
ve Tarikat büyüklerini övmek için yazılan kaside,
36 Yazma nüshada; Hz. Sultan Muhammed Han b. Sultan İbrahim; Matbu
olanında ise, Murad Han b. Sultan Ahmed Han olarak geçmektedir.
21
övgüler yer almaktadır. Bu bölümü, risalenin yazılma sebebini
anlatan bölüm takip etmektedir. Eserin yazılış sebebi şu beyit
lerde dile getiriliyor:
22
"Edüp tahsil-i ilmi ey nur-i didem
Salat-ı hamseden ayrılma bir dem
Mukarin eylesin ilim salaha
İki dünyada baisdir felaha
Yakın olma sakın bir yad'a guya
Muhasip olma her giz zişt-i huya
Odin tedrise üstad-ı edibi
Fe inne'd derse garsün ya habıbi
Eyu fehmeyle dersin eyle ezber
Mükerrer et mükerrer et mükerrer"
23
Rub'u ve't-Takvim ve'z Zic ve'r Remi ve llm-i Kimya, llm-i Aruz,
Muamma, llm-i Hat, llm-i İnşa ve llm-i Eş'ar gibi ilimlerin hem
değerleri, hem de bunların okunup tahsil edileceği ders kitap
lar hakkında bilgi verilmektedir.
24
Tablo: 1 - Ihsak b. Hasan et-Tokadi'nin Manzume-i
Tertib-i Ulûm İsimli Eserine Göre Osmanlı Medresele-
ri'nin Eğitim Programlan
AHLÂK
TIP İLMİ
LÜGAT VE TARİH
25
RKIH Kuduri, Kenz, Muhtar, Vikaye,
Eşbah, Hidaye, Mahzen,
Mütteka'l-Ebhur, Kuhistani,
Keydani, Dürer, Şadr-ı Şeria,
Nihaye, 'Inaye, Şerh-i Ekmel,
Mufassal,
Durretu'l-Hakk
HİSAB Hulasa
HENDESE Eşkatu't-Tesis
26
3- TERTİBU'L ULUM
37 Müellif hakkında geniş bilgi için bkz. Bursalı Mehmet Tahir, Osman
lı Müellifleri, c.l s. 325, Matbaa-i Amire Baskısı, (İst. 1333 )
38 Süleymaniye Ktp, Esad Efendi Kit. No: 2521
27
sonra Birgivi'nin er-Risaletü't- Türki'si ezberletilir. Öğrenci
Acem (İranlı) ise, Ibnu Feriştelı sözlüğü ezberletilir. Buluğa er
miş ise, iman konuları öğretildikten sonra, yine anlayışı kadar
Fatiha ve diğer ksa süreler ezberletilir. Sonra Birgivi'nin anılan
Risalesini okumaya başlar, Sonra Kur'an'ın tamamı okutulur ve
Ibnu Ferişteh sözlüğü belletilir. Öğrenciliğe hazırlık mahiyetin
deki bu dersler geçilince, sırasıyla Sarf, Nahiv, Ahkâm İlmi,
Mantık İlmi, Münazara İlmi, Kelam İlmi, Meani-Beyan-Bedii İlim
leri, Fıkıh ve Fıkıh Usulü İlimleri öğretilir. Fıkıh derken, Muhtasa-
ru'l Kuduri'de olduğu gibi delilsiz olarak, mücerred amel-
li ahkâm ilmini kasdetmiyorum. Belki, amelli ahkâmı delilleriyle
ihtiva eden el-Hidaye'yi bilmeyi kastediyorum. Kelam İlmiyle
de, mücerret itikadi meseleleri kasdetmiyorum. Tersine, cevher
ve a'raz bahislerini, muhalifleri red için delilleriyle birlikte, itikadi
meseleleri ihtiva eden el-Makasıd gibi kitapları kasdediyorum.
Bundan sonra Hadis Usulü, rivayet ve dirayet olarak Hadis ve
Tefsir İlimleri öğretilir. Tecvid, Kıraat İlmi ve yazı yazmaya gelin
ce, öğrenci bunları, daha başlangıçta yani tefsir öğrenmeden
önce öğrenir. Hisap, Hendese, Hey'et gibi Cüz'iyyat İlimleri ile
Aruz ilmini de program çerçevesinde, önceden öğrenmesi ge
rekir. Fakat Hisap (Matematik) ile Hendese (Geometri) ilimlerini
Ahkâm İlminden, özellikle de Feraiz İlminden önce öğrenmesi
şarttır39.
28
bu ümmetin geçmiş asırlardan her bir asırda, çok muazzam
eserler veren, müellif bilginleri ve muhakkik ilim adamları vardı.
Fakat bugün onların yerleri boş kaldı da, aslanlann hedefine
ulaşma yolunda, onlara tavşanlar halef oldu. Bunun böyle ol
masının sebebinin: 1- Zamanın gereği, 2- Bu ümmetin şu an
da yaşayanlarının karakterlerine sinen tembellik ve bilhassa, 3-
Eski alimlerin sözlerinden karşılarına ilk çıkanlara yönelip, onla
rın muteber tenlere (ilim dallarına) ait olarak yazdıkları metinleri
almaları ve kendilerinin bir şey eklememeleri olduğunu biliyor
musunuz^o.
29
İkinci Maksat İse: a) Bu ilimleri tahsil edecek olan öğrenci
için, okuması gereken ilimleri sıralamaya, b) İlimlerin mertebe
lerini, birbirlerine olan üstünlükerini beyan etmeye tahsis edil
miştir.
30
"Deruni" mahlasını kullandığı bilinmektedir. Bütün bu yönleriyle
Uşşaklı Ali b. Abdullah, Erzurumlu İbrahim Hakkı'ya benze
mektedir. Hatta o da, Osmanlı Medreselerinin eğitim programı
nı manzum olarak yazmıştır. İşte kaside fi'l- Kütübi'l Meşhure
fi'l- Ulum adını taşıyan bu eser, menzum bir eser olup henüz
yayımlanmamıştır. Şimdilik tek nüshası bilinmektedir. Eserin fi
ziki hacmi küçük olup dört yapraktır. İsmi, Arapça, "Li Münşi-
ihi'l Hakir Ali Uşşakı" olup, kendisi ise, kolayca anlaşılabilen bir
Osmanlıca ile yazılmıştır. 29 ilmin öğrenim metoduyla birlikte, o
ilimlere ait olan, öğrencinin okuması istenen ders kitaplannın
isimlerini de ihtiva etmektedir. Eserin baş tarafında, henüz tah
sil hayatına başlayacak olan öğrencinin, bazı hususlara dikka
tini çekerek şöyle diyor:
31
"ilmin İnangi alanına yönelmek ve derinleşmek istiyorsan o
alanın fırsat ve sıkıntılarını sana açıklasın ki, sen de o sıkıntılara
ve zorluklara düşmeden rahatça yoluna devam edebilesin."
32
göre hareket ederek Ali Uşşakı'de diğer "İslâm eğitimcileri" nin
yanındaki yerini almaktadır.
Daha sonra sırayla, llm-i Tecvid, llm-i Kıraat, llm-i Sarf, llm-
i Nahiv, llm-i Meani, llm-i Mantık, llm-i Adap, llm-i Hikmet, llm-
i Hey'et, llm-i Hendese, llm-i Zıc, llm-i Mıkat, llm-i Hisap, llm-i
Feraiz, llm-i Vefk, llm-i Muamma, llm-i Aruz, llm-i Usul-i Fıkh,
llm-i Usul-i Hadis, llm-i Usul-i Tefsir, llm-i Fıkh, llm-i Hadis, llm-
i Tefsir, llm-i Kelam, llm-i Furs (Farsça), llm-i Tasavvuf, llm-i Le-
dün, llm-i Keşf^ sahasındaki öğretim metoduyla birlikte, okun
ması gerekli ders kitaplarını da vermektedir^s.
44 Bu ilim dallan hakkında geniş bilgi, çalışma içinde, ilgili bölümlerde veril
mektedir.
45 Uşakki, Ali. Li Münşiihi, vr. 2ab (den özet)
33
Ali Uşşaki devamla şöyle diyor:
Bunları tahsil edersen sana olur feth-i bab
Her ne fende okutursan var okut her ne kitap.
Sana öğrettim tarikini hasbeten lillah içün
Sen de tahsil eyleyesin bunları Allah içün.
Kadı ya müfti, müderris olmak içün okuma
Hem dahi hasma galebe çalmak içün okuma
İlimle amil olup eyle kitaba iktida
Her işine muttasıl ere sana Avn-i Huda
Çün ki tahsilin tariki etti istiksa sana
Şükrede Allah'a, dahi eyle Deruni'ye^e dua
34
Tablo: 2- Ali Uşşak'nin eserine göre Osmanlı
Medreselerinin Eğitim Programlan
LÜGAT Şahidi(Farsça)
35
HEY'ET Şerh-i Çağmini, Bircendi,
Kemalüddin-i Türl<mani, Seyyid
Şerif, Muslihuddin, Zic-i Uluğ Bey,
IVlirim Çelebi, Usturlab(rub'uyla)
36
5- KEVAKİB-I SEB'A'DAKİ EĞİTİM PROGRAMI :
37
delikanlılık çağındadır ve nannaz kılması üzerine vaciptir. Kur'an
okurken aynı zamanda bir mücevvidden yani tecvid [locasın
dan Türkçe bir tecvid kitabını da ders kitabı olarak okur. Bu
arada Kur'an-ı Kerim'i baştan sona kadar ezberleyenler de olur
ki, bunlara "Hafız" denir.
38
Kevakib-i Seb'a'da Osmanlı Medreselerinin eğitim metodla-
rı hakkında da yararlı bilgiler verilmiştir. Örneğin: Medrese eği
tim programlarında öğrencinin (sınıf değil) ders geçtiği, dersler
de de ders kitabının esas olduğu, her dersle ilgili olarak en az
dört-beş kitap okunduğu; bu kitapların da kendi içinde kolay
dan zora doğru, bilinçli olarak sıralandığı, bunun da başlangıç
(Iktisar), orta (iktisad) ve en ileri (istiksa) olmak üzere üç kade
mede sıralandğı belirtilmektedir. Ayrıca bu eserde, öğrencinin
derse hazırlanmasında takip ettiği yol, sınıf ortamında ders iş
leme metodu ve hoca-talebe etkileşimi hakkında da etraf
lı bilgiler verilmektedir^s. Kevakib-i Seb'a'daki bu konular hak
kında geniş bilgi, çalışmanın ilerleyen safhalarında bulabilirsiniz.
39
Tablo : 3- Kevakib-i Seb'a isimli esere göre Osmanlı
medreselerinin Eğitim Programlan
40
ADAP Taşköprü Mes'ud-i
şerhi Rumi,
Mir, Hüseyni,
Kadı Adud,
Şerh-i
Hanefiyye,
41
FIKIH Hidaye Kadıhan,
Bezzaziye
42
gün yüzüne çıkardığımız dört değerli eğitim programını özetle
inceledik. Bir beşincisini de etraflıca ele alacağız. Bu program
ların, Osmanlı Medreselerinin eğitim programları hakknda do
yurucu bilgi verme kabiliyetleri bize göre çok yüksektir. Bu dü
şüncemizi şu hususlar destekler mahiyettedir:
43
ortaya koyan bu belge çok büyük bir öneme sahiptir. İşte bü
tün bunlar göz önüne alınınca, bizim bu çalışma ile ilim alemi
ne sunacağımız bilgilerin tam geçerli ve dayanıklı olduğu anla
şılır. Diğer bir ifadeyle, bu çalışma, ilim alemine takdim edildik
ten sonra, artık, "Osmanlı Medreselerinin eğitim programları ne
idi" demeğe gerek kalmayacağına inanıyorum. Çünkü artık ko
nu gün yüzüne çıkmış ve ilim alemine mâl olmuş olacaktır.
44
eğitim programı değil, aksine, kendi devirlerinde medrese
programlarının nasıl ve niceliğini ortaya koyan ve daha çok ha
ber niteliği taşıyan eserlerdir. Nitekim Tertib-i Ulûm'u, Kevakib-
i Seb'a'yı ve diğerlerini incelediğimizde bu hususlan görürüz,
(Ancak Saçaklızade Mar'aşi'nin Tertibu'l Ulûm isimli eserinin bi
raz değişik olduğunu ifade edelim. Yani o, daha "teklif" ağırlık
lıdır.) Bununla beraber bazı eserlerin müellifleri, kendi dönemle
rindeki eğitimsel faaliyetlerin daha yararlı olması için dikkat edil
mesi gereken hususlara da parmak basmışlardır. Ama şunu bir
defa daha vurgulayalım ki, sözkonusu Tertibu'l Ulûm hariç, bu
eserlerin haber olma yönleri, teklif olma yönlerinden çok çok
öndedir ve bizim için önemli olan husus da budur.
45
diğerleri de bir anlam kazanır. Birinci fonksiyon başta olmak
üzere, bir yüksek öğretim kurumu, her üç fonksiyonu da yeri
ne getirmesi gerekir ki, görevini tam anlamyla yapmış olsun,
Dolayısıyla en temel fonksiyon olan bilgi üretme fonksiyonunu
yerine getiremeyen, fakat "toplumun ihtiyaç duyduğu uzmanla
rı yetiştirerek" ve "bilgi yayarak" diğer iki fonksiyonu ifa eden
Osmanlı Medreseleri, bu alanlardaki güzelliklere rağmen, bana
göre kendisinden beklenen görevi tam olarak yapamamıştır.
46
I. B Ö L Ü M
TERTİB-I U L Û M
VE
, 1 İbrahim Hakkı ve eserleri ijzerine çeşitli araştırmalar yapmış olan Şakir Dic-
lehan şu tespitte bulunuyor: İbrahim Hakkı, edebiyatımızda pek denen
memiş bir metodu uygulayarak münasebet düştükçe ailesi, şeyhi, arka
daşları, çocukları, yaptığı seyahatler, hac seferleri vb. konular hakkında
şüpheye yer kalmayacak şekilde bilgi verir. (bkz. Diclehan Şakir, Çeşit
li Yönleriyle Erzurumlu İbrahim Hakkı s. 13)
2 Tertib-i Ulûm, vr.2
3 Tertib-i Ulûm, vr. 2
4 Koçer, H. Ali; Türkiye'de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişmesi, s.6, M.E
Basımevi, (İst. 1974)
49
İkincisi ise, Medreselerdir. Medreseler özellikle Osman
lı Devletinin kuruluşundan, Tanzimat dönemine kadar. Memle
ketin irfan ve adalet hayatına doğrudan doğruya; sivil ve asker
bürokratlarla, çeşitli alanlardaki uzmanları yetiştirmek suretiyle
de dolaylı olarak vatana çok yararlı hizmetlerde bulunmuştur.
Medreselerin öğrenim süresi yaklaşık 10-12 yıl civarındadır. İş
te İbrahim Hakkı'nın yazmış olduğu Tertib-i Ulûm, söz konusu
bu medreselerde uygulanan bir eğitim programıdır. Tarihî de
ğeri olan bir belge niteliğindeki bu eğitim programı, esasen çok
fazla değişmeye uğramamış olan Osmanlı Medreselerinin bü
tününe ışık tutacak bir eğitim programıdır. Bugüne kadar ilim
aleminde, medreselerin eğitim programlarını böyle derli toplu
olarak ortaya koyan başka bir belgeye araştırmalarımızda biz
ulaşamadık.
50
Bu arada hemen şunu açıklığa kavuşturalım ki, Tertib-i
Ulum hakkında birkaç cümleyle kısa bilgi veren Bursalı Mehmet
Tahir'in eseri görüp okumadan bu bilgiyi verdiğini sanıyoruz.
Zira yukarıda naklettiğimiz Bursalı Mehmet Tahir 'in verdiği bil
gide, Tertib-i Ulum'un, Kur'an ve Hat, Fıkh ve Lügat, Tarih,
Nahiv, Nazım, Adap, Meani gibi ilimlerden bahseden manzum
bir eser olduğu iddia edilmektedir. Halbuki bu eser, Kur'an ve
Hatt, Fıkıh ve Lügat, Tarih vb. ilimlerden bahseden bir kitap de
ğildir. Gerçi içerisinde o isimler geçiyor ama, Kur'an ve Hat
şöyle yazılır, Fıkh, şu konular la ilgilenen bir ilimdir. Tarih şudur,
llm-i Meani budur diye bir bilgi yoktur. Halbuki nakettiğimiz bö
lümde bu havayı görüyoruz.
51
öğrenmesi ve talebelik hayatında nelere dikkat etmesi gerek
tiğini veciz bir şekilde açıklayan bir eserdir. Bugün bu tip eser
lere, eğitim literatüründe "Eğitim Programı" dendiğini daha
önce belirtmiştik.
52
1- Araştırmada, objektifliği koruyabilmek için, belli bir za
man aralığında esere "müellifi belli olmayan eser" gözüyle bak
tık. Bu durumlarda ise "Müellifi belli olmayan bir eserin müellifi,
eserin ait olduğu devirde yazan müelliflerin birisine ait olup ol
mayacağı, dil, üslup ve hadiseleri tetkik ve muhakeme tarzı iti
bariyle o müelliflerden birinin üslup, muhakeme tarzı ve karak
terine benzemesi gibi şeylerle takriben tayin edilebilir"'2.
53
b- Marifetname ile Tertib-i Ulûm'da, ya birbirine çok benze
yen'''' veya aynısı olan^s mısralar mevcuttur. Bununla, bilinen
den hareketle bilinmeyeni çözme imkanı bulunur. Yani üslup dil
ve anlatım yönünden bir benzerliğin olması ve aynı beyitlerin iki
kitapta da bulunması her ikisinin de aynı müellife ait olduğunu
gösterir.
(Yusuf lügat -kelime bilgini, bir bütün olarak çok iyi bir dü
zeyde gerçekleştir. Zira şunu çok iyi bil ki, Arapça-Türkçe lügat
bilgisi din ilimleri için çok önemlidir.)
54
2- Eseri görüp inceleyen Süineyl Ünver şöyle demektedir:
"Bu manzumenin sahibinin Erzurumlu İbrahim Hakkı olduğun
dan şüphe etmemelidir. (Zira) ik yerde de Erzurum'dan bah-
setmektediri9.
55
Sonuç olarak şunu diyebiliriz: Tertib-i Ulûm Erzurumlu İbra
him Hakkı' ya aittir 1747-52 yıllan arasında yaklaşık beş yıl İs
tanbul'da kalıp ilmi incelemeler yaptıktan sonra, Osmanlı Med
reselerinin genel havasını öğrenip bu programı yazmıştır. Şim
di biz, söz konusu bu eseri ve dolayısıyla Osmanlı Medresele
rinin eğitim programını incelemeye başlayabiliriz. Ama önce,
Tertib-i Ulûm'daki ders programlarını tablo halinde görelim.
56
Tablo: 4- Ezummlu İbrahim Hal<kı'nın Tertib-î Ulum isimli
eserine göre Osmanlı Medreselerinin eğitim programı
tablo halinde görülmel<tedir.
57
HİKMET Kadimir, Molla Lari, Hikmetü'l
'Ayn, Mirza-Can
TEŞRİH
(TIP-ANATOMİ) İLMİ Tıbb-i Nebi
TEFSİR Beyzavi
58
II. BÖLÜM
TERTİB-f U L Û M
BİR EĞİTİM PRCX3RAMI OLARAK TERTİB-I ULÛM
61
etmiştir. Bu beyitlerle hem Allah'a hamdediyor , hem de Al
lah'ın insana verdiği ruh, iman, ilim, hılm, al<ıl, anlayş ve [<onuş-
ma gibi temel insani özellikleri dile getiriyor. Hamd bunları ve
renedir denmek isteniyor.
2 Aliyyu'l Kari, Fıkh-ı Ekber Şerhi (Çev. Y. Vehbi Yavuz), s. 17, (İst. 1979)
3 Ibn Haldun, Mukaddime, s. 1
62
Tertib-i Ulum'da da aynı şeyi görmel< müml<ündür. Bir eği
tim programı ve ilim tahsilinde metot l<itabı olan bu eserde,
inanma, ilim, akıl, anlayış vb. insanın ilimle ilgili manevî cihazla
rı sayılarak daha işin başında muhatabı da konuya hazırlama
gayesi güdülüyor. Yine,
63
A - TERTİB-I U L Û M ' U N T E M E L KONULARI
64
Hem bab-ı sabi' mantıl< değil mi
Hem bab-ı samin Adap İlmi
Hem bab-ı tasi' llm-i Meani
Onuncu babı Hikmet beyanı
Hoş cüziyyata on bir vusuldür
Hem on ikinci bab usuldür.
Bir nevi kitabın içindekiler kısmı olan her bir madde, ilgi
li bölümlerde açıklanmaktadır. Bu ana başlıkları yazdıktan son
ra, kitabın tümü hakkında şu beyitlerle bilgi vermektedir:
65
bölümün kendi yok; dördüncü bölümün de başlığı yok kendisi
var. Öyle ki, "İJçüncü bab Kur'an ve Hat'tır" başlığının hemen
altına "Dördüncü bab Fıkh-u Lugat'tır" bölümü yazılmış bulu
nuyor. Böylece bu nüsha 119 beyit olarak istinsah edilmiştir.
66
Burada şunu hemen belirtelim ki, elimizde bulunan dört
nüshanın hemen hepsi (bahsedilen eksikliklerin dışında) bazı
küçük harf ve kelime aynlıklannın dışında birbirinin aynısıdır.
67
B- P S İ K O L O J İ K D A N I Ş M A N L I K Y A D A EĞİTİM
ORTAMINA HAZIRLAMA
68
Bu hususta o şöyle diyor:
Daha sonra:
ilim öğrenmeyi İslâm emretmiştir. Bu hususta bir çok ayet. hadis ve ule
ma' nın sözleri mevcuttur. İlgili eserlere bir göz atmakla bu hususta çok
ça malzeme toplamak mümkündür. Örneğin: NahI, 16/43; Enbiya, 21/7;
Zümer, 39/9; Mücadele, 5 8 / 1 1 ; Fatır, 35/28; Tevbe, 9/122.
69
husus burada güzel bir şekilde işlenmiştir. Aynca Allah Te-
ala'nın bu emrini yerine getirme hususunda bu kitabın rolünü
de belirtmekle ona nispet etmiş oluyor ki, kitaba uymakla Allah
emri arasında bir bağ kurulmuş bulunuyor. Bu kitaba uyunca
Farzı işlemiş, kemale ermiş bir efendi olunacağı vurgulanıyor.
Aynca bu bölümün ilk beyitinde:
70
göre değer kazanırlar; aksine kısa vadeli, küçük ve basit hedef
ler içeren niyetler ise, çoğu zaman o uğurda yapılan işleri de
basite indirgerler. İlim tahsil etmek gibi zor ve meşakkat
li bir işe başlarken de yapılacak niyet onun değerini ve sonucu
nu etkileyecektir. Birçok talebe okumak için okullara kaydolur.
Özellikle Islami tahsil yapan okullara kaydolan öğrenci, bu oku
lu bitirip dünya mevkii, yalnız dünya menfaati ve rütbesi elde et
me düşüncesinde ve niyetinde olursa yalnız onlara kavuşur. Di
ğer bir ifade ile, öğrenci sadece belli bilgileri elde edip, sınıf
geçmek, okul bitirip bir iş bulmak için çalışırsa, bu hedefe ula
şıp ulaşamaması bir yana, başlı başına bu hedef basit ve kü
çük kalmış olur. Fakat niyet, ilim elde ederek onu yaşamak ve
yaymak suretiyle insanlığa hizmet etmek ve böylece de Allah'ın
rızasını kazanmak olursa, o espri içinde çalıştığı ve yaptığı her
iş bir ibadet hükmüne geçer. Böylece hem Allah'ın hoşnutluğu
nu kazanmış olur, hem de çeşitli ilimleri elde etmek suretiyle
kendisine dünyada arzu ettiği makam, mevki, para belli ölçüde
verilir ya da onlara kavuşur.
71
"Kul olma halka azad cansın -
derken bunu kastediyor olm.alıdır, Zira insan bir şeyi ihtiras de
recesinde isterse onun bir nevi esiri olmuş olur. Talebe de, Al
lah rızasının dışında ve mahlukattan herhangi birini elde etmek
için bu yola girerse ona kul ve esir olmuş olur. Aynca burada
"Hikmet mü'minin yitiğidir, nerede bulursa onu alır"*, hadisine
de bir işaret vardır.
4 Tirmizi, Kitabü'l İlim. Bab. 10. c.5. s. 12 Hadis no:2687 Kahire 1938. Ibn-
i Maca Kitab-üz Zühdi bab. 15. Hadis no:4169 c. 2. S. 1395 Kahire/1954
5 Yavuz. Y. Vehbi, Talimul muteallim, metin, terceme ve şerhi, (İst. 1980),
s. 55
72
kabiliyetler vardır ki talebelik çağında evlendikleri için geçim
derdine düşmüşler, dolayısıyla gereken şekilde ilme önem ve
remeden kabiliyet ve zekalannı öldürmüşlerdir. İlim yolcusu
tahsilini ve vatani vecibelerini tamamlamadan ve hatta geniş bir
geçinme imkanına kavuşmadan evlenmemeli ve sabretmelidir-
ler.
73
"İlim ile olsun fikr-u hayalin -
74
Yukarıdaki beyitlerde gerçekten medresenin güzel bir tasvi
riyle karşı karşıyayız, IVledrese külliyesinin bir iç kısmı olan lıüc-
reyi (talebenin kaldığı yeri) iç içe yapılmış bir kaleye ve bir kur
tuluş ve necat yerine benzetmesi, yukanda baiısettiğimiz teş
vik mekanizmasının hâlâ ve zaman zaman çalıştığını gösterir.
Ayrıca edebi yönden de bir fevkaladelik arz etmektedir. Bura
da şunu söyleyelim ki, bir öğrenciyi böyle ailesinden ve çevre
sinden koparıp tenha bir yerde eğitim-öğretimini sürdürmek,
bugün için bize pek cazip bir iş olarak görünmeyebilir veya en
azından münakaşa mevzuu olabilir. Yalnız şunu vurgulamak
gerekir ki; İbrahim Hakkı, devlete memur yetiştirmiyor. Düşün
düğü sistemde gerçekten ilim adamı yetiştirmek istiyor, ilim
adamı ise, hiçbir zaman için zevk, safa ve her türlü eğlence
içinde gelişip yetişmez. Bu hususta Burhaneddin Zernuci ( V.
620/1223 ) şöyle bir ata sözünü nakleder. "Maksada ulaşma
nın hazineleri, sıkıntı servetleri üzerine kurulmuştur"^.
75
4 - İlim Ehlini Mal<sada Ulaştıran Metod:
(Okumak, Yazmak, Derinleşmek.)
Medrese bir ilim yuvası olduğu için orada bütün işler okuma
ve yazmaya dayanır. Ancak bu iki vasıta ile talebe ilim elde
eder. Bunların önemi çok büyüktür. Bunun için I. Hakk şöyle
diyor:
76
memurlarını yetiştiren bir kurum rolüne girdi. Böyle olunca
medresenin gayesi ilim adamı değil memur yetiştirmek oldu.
Bu hususta Osman Ergin, şöyle bir tespit yapıyor. "İmparator
luk ülkesi Fatih devrinden sonra gittikçe büyüyerek o nispette
fazla idare memurlarına, hakimlere ve kadılara ihtiyaç göster
miştir. Bunlar ise ancak uzun bir tahsil devresinden sonra med
reselerden yetişebiliyordu. Bu yüzden talep çoğaldığı nispette
arz da çoğalmış ise de hakim ve kadı yetiştirmek için sarf edi
lecek olan zaman (talebi) karşılayamayarak ister istemez oku
tulan kitapların kısaltılması, tedris devresini tamamlamadan ta
lebeye şahadet nameleri verilmesi gibi çarpık ve çapraşık yol
lara gidilmiştir"^.
77
öğretim (lisans) döneminde ise genişlemesine (yüzeysel olarak)
bir öğretim yapılmaktadır. Bu durum ise insanın en iyi çağlarını
(yakaşık 25 yaşını) yüzeysel bilgi edinmeke geçirmesine sebep
olmaktadır. Halbuk insanın bilgi elde etme çağı bu çağdır.
Bundan sonraki dönemde ise elde ettiği bilgileri irdeleme, ten
kit etme devri başlamaktadır^.
78
okuması istenmektedir. Maddî ders derken neyin kastedildiği
açıklanmamakla beraber, biz bunun matematik, geometri vb.
gibi ilimler olduğunu zannediyoruz. Emsallerine göre günlük
ders sayısı gayet az olan bu programda, ders saati ve ders dı
şı saatlerin asla boş geçirilmemesi istenmektedir. Zira ders ça
lışmaksızın geçen gün, bu programa göre, ömürden boşa
geçmiş bir gün olarak değerlendirilmektedir. Bu hususta 1.
Hakkı şöyle demektedir:
79
problem çözülür. Bu beyitte öğrencinin ilme bu seviyeden bak
masını ve kendini ona göre ayarlamasını istemektedir.
6 - T e d r i s ve Tatil Günleri:
(Eğitim öğretim ve Dinlenme Günleri)
80
Bu arada hemen şu soru akla gelebilir. Niye cuma ve sa
lı günü tatil oluyor. Haydi cuma gününü ayn bir özelliğinden do
layı tatil olması uygun olabilir. Fakat salı günü niye tatil? Bu hu
susta Prof. Dr. Süheyl Ünver şöyle bir yorum getiriyor: "Sa
lı gününün halk aklınca tuhaf bir yeri vardır. Salı sallanır, bir işe
salı günü başlanmaz, salı günü sefere çıkılmaz ve salı uğursuz
dur gibi sözler böyle yanlış bir inanışa sebep olmuştur. Ve sa
lı günü de uğursuz sayılmıştır. Bu, bize, İstanbul'un fethinde
şehir içindeki halkın ve çocuklannın düşüncelerinden geliyor. O
anane yoluyla Bizanslıların varisi olduklannı zannedenler bu gü
nü bir matem günü olarak seçmiştir. O gün matem tuttuklanna
işaret olmak üzere bir işe ellerini sürmezlerim.
15 A. e, s. 98
81
gerekse dinlenme imkanını elde ederlerdi. İşte bu kolaylığı sağ
lamak için salı ve cuma günleri tatil olarak âdet olmuştur.
82
ilk inen ayetleri düşünnnek gerekir. Okumaktan ve yazmaktan
bahsediliyor. Okumayanın (Rabbının adıyla) ve yazmayanın sa
pıtacağını vurguluyor. Bunlar, yani okuma-yazma, ilim elde et
mek için birer önemli ve hayati ehemmiyete haiz aletlerdir^s, Bu
hususta Peygamberimiz (S.A.V) de "İlimi yazı ile kayd altına alı
nız''''" diye buyurmuştur. Yalnız yazının güzel ve doğru olması
na dikkat etmek gerekir. Ayrıca çok zaman aldığı da bir ger
çektir. Bu hususta da İbrahim Hakkı şöyle demektedir:
16 Bu hususta geniş bilgi için bal<. Ayhan, Halis, Eğitime Giriş ve İslamiyet'in
Eğitime Getirdiği Değerler, s. 137-138 ve 139. Damla Yayınevi (ist. 1982)
17 Ibnu Abdi'l Berr. Camiu Beyani'l llm ve Fadlihi, s. 9 1 .
18 Burhaneddin Zernuci, Talimü'l Müteallim, s. 11.
83
"Sen ilmi hiç saklı tutmayasın -
84
8 - Dinlenme ve Eğlenme
(Akıllı, anlayışlı, salih bir (veya birkaç) ders arkadaşı ile müş
fik bir ders hocası buldunsa eğer, başka dost ve arkadaş ara
mana lüzum yoktur. Bunlarla boş zamanlarını geçir, eğlenmeni
bunlarla yap. Ayrıca halkın arasına girip onlarla malayani bir ta
kım sohbet toplantılarında bulunma).
85
Hz. Peygamber'in de, gerek çocul<lar için ve gerel<se bü-
yül<ler için, belli prensipler çerçevesinde oyun ve eğlencey tas
vip ettiği, bilhassa çocukların oyununa daha çok önem verdiği
bilinmektedir. Nitekim "Rivayetler, "çocuğu olan, onunla ço-
cuklaşsın" diyerek bütün babalara çocuklannı bizzat eğlendir
melerini emreden Hz Peygamber'in, Ashaba karışarak onlarla
şakalaşıp latifeler yaptığı gibi, onların çocuklarıyla da oynadığı
nı tasrih etmektedirler.(...) Ayrıca,"Kendi terbiyesindeki torunla-
n. Hasan ve Hüseyin ile hizmetinde bulunan Enes'i (r.a), diğer
çocuklarla oynamak üzere sokağa salarak onlan oyuna teşvik
ettiği bilinmektedir2i.
86
İbrahim \-\akk\, Osmanlı geleneğini de göz önüne alarak
şimdiye kadar ilmi tahsile başlayan bir gencin nelere dikkat et
mesi gerektiğini genel olarak açıklamış oldu. Bundan sonra da
her ilim dalının öğretim ve öğreniminde takip edilmesi gereken
"özel metotlar" açıklanacaktır. Bu arada Arapça ve Arapçaya
dayalı edebî türler birer ikişer cümleyle sayılıp daha sonraki bö
lümlerde bunların eğitim ve öğretim usulleri genişçe anlatıla
caktır.
87
C - A L E T İLİMLERİNE G E N E L B A K I Ş
88
llm-i Nahiv'dir^ rabi' bil anı -
Oldi beşinci llm-i Meanı^,
Altıncı çün ki llm-i Beyan'dır''-
Vaz'ı Bedii^ andan nişandır
"Sabi ile samin Iş'ar-i Vafi -
llm-i Aruz9, llm-i Kavafiio
Bil ilm-i tasi' Inşa-i nesrin .
Bil ilm-i aşir Inşad-ı şi'rii2
Hadi aşer' dir bil ilm-i Imlai3 -
Sani aşer' dir Adab-ı Ulyai4"
5 Bu ilim, yani Nahiv İlmi her nisbi terkibin vaz' olunduğu mananın aslına
delaletinden bahseder. (Arapça cümle kuruluşu ilmidir.)
6 Meani İlmi kelime terkiplerinin özelliklerini incelemeye, derece ve farklannı
bilmeye yarar. Böylece terkipler yerinde kullanılır.
7 Beyan İlmi delillerin açıklığından, bir manayı çeşitli yollarla bildirmenin usu
lünden bahseden bir ilimdir.
8 Bedii İlmi sözü güzelleştirmek bakımından Arapça terkiplerden bahseden
bir ilimdir. A m a burada da halin icabına uygunluk ve delillerin açık olma
sına riayet şarttır.
9 Aruz ilmi, Şiir için önemli olan, muteber tutulan vezinlerin, ölçülerin halle
rinden bahseden bir İlimdir.
10 Kavafi (kafiyeler) İlmi, Bu ilim (şiirde) beytlerin sonlarının uygun olmasından
bahseder,
11 İnşa İlmi: Bu ilim dalı, şiir ve nesir halindeki sözlerin, ifadelerin belagat ve
fesahata uygun olup olmamasından bahseder.
12 Inşad-ı Şi'ri: Şiir okuma ilmi
13 İlmi lmla:Bir dilin kelimelerini, ibaresini doğru yazma ilmi.
14 Adab-ı Ulya: Bir ilmi münakaşa ve münazarayı, adap ve eri<anına göre yü-
riJtmektir.
89
Bu geçit resminde alet ilimlerini isim olarak verip öğrenciyi
zihnen bunlara hazırlamak maksadı güdülmektedir. Onların öğ
retim ve öğrenimine dair metot bilgisi ise daha ileride ilgi
li bölümlerde,- ki, bu ilimlerin her biri, bir bölümde ele alınacak
tır.- okuyacağı ders kitabına varıncaya kadar açıklanacaktır.
90
Osmanlı'nın diğer bölgelerini özellikle de İstanbul Medreseleri
ni çok iyi incelemişti. Belki bölgesinin hassasiyetlerini öne çkar-
mış olabilir, ancak bu program Osmanlı Medreselerinin genel
esprisinin bir uzantısı olduğu gerçeğini yadsımaz.
91
D - K U R ' A N V E H A T T (YAZI) Ö Ğ R E T İ M İ
1 Geniş bilgi için Bkz. , A. Nasıh Ulvan İslâm'da Aile Eğitimi (Çev. Celal Yıl
dırım) c. 1, s. 314 vd; A. Çelebi, İslâm'da Eğitim-Öğretim Tarih, s. 49 vd.
92
Genel olarak Osmanlı medreselerinin programlan, özel ola
rak da Tertib-i Ulûm buna göre ayarlanmış ve tahsil hayatına
Kur'an eğitimiyle başlanılması istenmiştir. Şu beyitte bunu gö
rüyoruz:
2 Tecvidi Türki, halk arasında Karabaş Tecvidi diye meşhur olan kitaptır.
93
Kur'an temeli üzerine bina edilecek ilimleri elde etmek için
mühim Dir alet olan yazı öğrenme hususu bu bölümde ele alın
mış, bu bilginin de öğrenimine dair özel öğretim metodu veril
miştir. Bu cümleden olarak şu beyitleri görüyoruz:
(Her gün bir (teorik) ders al bir "yazı" dersi al. Aldığın (teorik)
dersi tekrar tekrar okuyarak konuyu iyice anlamaya çalış ve gü
zel yazı yazmayı öğrenmek için de çok gayret et. Arapça yazı
çeşitlerinden sülüs hattı ile üç ebced (alfabenin bir çeşidi) yaz,
dördüncüsünü hendese (ayrı bir yazı çeşidi) ile yaz. Nesih (yine
bir yazı çeşidi) ile ebcedi birkaç kere yaz. Taliki (o da ayrı bir ya
zı çeşidi) hoş yaz rızık kapısını aç.
94
Burada şunu belirtmekte yarar var ki, çalışmamızın gerek
bu kısmına kadar olan bölümlerinde, gerekse bundan sonraki
bölümlerde, Osmanlıdak ders araç ve gereçlerini ya da eğitim
yöntemlerini anlatırken, bir bütün halinde onları bugüne taşı
mak ya da onları tavsiye etmek gibi bir niyet içerisinde olmadık
ve olmayız da...Zira o bilgilerden sonra, günümüze gelenceye
kadar Psikoloji, Sosyoloji ve Eğitim Bilimlerinde hatta Islâmî
İlimlerde çok büyük gelişmeler olmuş ve günümüz ilim çevresi
o bilgileri çok aşmıştır. Biz bu konuları siz değerli okuyuculan-
mıza ancak "betimleyici" bir üslupla ve sadece o dönemi anlat
maya çalışıyoruz, bazen de günümüzle kıyısladığımız konular
olmaktadır.
95
E - I S T I L A H Ö Ğ R E T İ M İ V E İ S L Â M H A K K İ N D A İLK
BİLGİLER
1 - Istılah Öğretimi:
96
hususudur. Nitekim bu Bab'da okunması istenen eserler, bu ik
hususa gayet uygun olarak seçilmiş, fıkıh ilminin ilk bilgilerini
veren ilmühal kitapları ile, diğer bazı ilimlere ait yazılmış man
zum eserler programa konulmuştur,
1 Geniş bilgi için bkz: Sorenson, Herbert, Eğitim Psikolojisi (Çev: Gültekin
Yazgan), s. 368
97
genç yaşta bilgileri elde edip, sonra geçen her zaman ve olay-
lann kazandıracağı tecrübe ile, onları düşünüp yorumlamak,
icabında tenkit ve tahlil süzgecinden geçirmek için ise, bu gü
zel bir metottur. İbrahim Hakkı'nın müteceddid (yenilikçi) bir ka
fa yapısına sahip olması, bizi, onun ikinci şıkkı seçmiş olabile
ceği düşüncesine götürmektedir.
98
(Yusuf lügat -kelime bilgini, bir bütün olarak çok iyi bir dü
zeyde gerçekleştir. Zira şunu çok iyi bil ki, Arapça-Türkçe lügat
bilgisi din ilimleri için çok önemlidir.)
99
oluşturmaya başlamasıdır. Kalıcı kimlik bu dönemde oluşturu
lacaktır. Bu kimliği, çocukluktan getirdiği bilgi ve birikimin ya
nında, o yaşlarda alacağı bilgileri ve yaşayacağı tecrübeleri
esas alarak veya malzeme hıalinde kullanarak oluşturacaktır.
Dolayısıyla genç adam için bu yaşlarda yukarıdaki konuları öğ
renmesi hayati önem taşımaktadır. Islâmî bir kimlik ve kişilik
oluşturmada bu bölümdeki bilgiler çok büyük bir rol oynaya
caktır. Programın bunu önemli bir hedef olarak gözettiğini dü
şünüyoruz. Bu eğitim programının diğer bir hedefi ise, öğrenci
yi, daha işin başında yüksek ahlâk ve seciyeye ulaştırmak ve
bu üstün kudretli insanı, zor olan ilim yolunda zorlanmadan he
defe götürmeye çalışmaktır. Zira sağlam karakter sahibi bir in
san ilim tahsil ederken, nasıl üstün bir işle iştigal ettiğini ve bun
da niyetin ve hedefin ne olması gerektiğini iyi bilir. Bu şuura er
miş insanın da, ilimleri rahatça elde etmemesi için hiçbir sebep
yoktur.
100
onlara cevap vererek şöyle demektedir: "Medrese öğrencileri
nin, ahlâk dışı hareketlerinin, yaptıkları tahsil gereği onlara ya
kışmadığında şüphe yoktur. Ancak Mustafa Akdağ, medrese
derslerinin engel olucu hiç olumlu etki yapmamış olmasına dik
kat çekyor ve derslerin büyük kısmının günah-sevap üzerinde
olduğu halde, bunun tesir etmemesinin ilgi çekçi olduğunu ifa
de ediyor.., Halbuk medrese öğretim programını yakndan bi
len bir kmse böyle bir hükme kolayca varamaz. Çünkü med
reselerde ilk okutulan dersler Arapça dilbilgisi (Sarf - Nahiv) ve
Edebiyat, Mantık gibi dinle ilgisi olmayan derslerdir. Bu dersler
seneler alır. Dinî dersler bundan sonrak yllarda okunur. Onun
için, medreseye gelip bir ik sene eğlenen kmsenin din bilgisi
ni yeteri kadar öğrenme imkânı, o zamanki sisteme göre yok-
tur"4.
101
2- İslâm Hakkında İlk Bilgiler (llmitial Bilgisi):
102
3- Eğitim-öğretim Metotları:
103
4- Akaid (İman Bilgisi) Öğretimi:
104
"Manzum Hilye-i Hakani'yii"i bil -
11 Hılye-I Hakanı; Türk şairi. Hakanı Mehmed Bey (V. 1609)'in en meşhur
eseridir.
12 Akaidi Hayriye: Muhammed Vehbi b. Hüseyin el- Hamidi'nin eseridir.
105
"Divan Hattı bil amma yazma -
106
F - S A R F İLMİ V E Ö Ğ R E T İ M İ
107
Arapçayı bilen, fen, sosyal ve tabii ilimlerden herhangi birini
öğrenmek için kendisine lazım olan en faydalı bir alete yani
lisan bilgisine sahip olmuş olurdu. Geriye o ilimlere yönelmek
hadisesi kalıyordu. İşte medresede ön hazırlıkar tamamlandık
tan sonra, yoğun anlamda öğretim, Arapça dilbilgisinin öğ
retimi ile başlardı. Bu dilin öğretimine de "Sarf" kısmının öğ
retiminden başlamak usuldendir. Şimdi onu görelim.
108
Izzi'yi hıfzet, i'lalini yap -
Oku Merah'i hem sarfdan sap"
Emsile: Bilindiği gibi bu eser, Sarf cümlesi adı ile basılan mecmua içinde
ilk okunan eserdir. Hz. Ali'ye dayandınlır.
Binaü'l Efal: Seyyid Şerif Cürcanı'nin talebesi Abdullah Seyyid'in
(V.667/1267) eseridir.
Maksud: Müellifi meçhul olup. Sarf Cümlesinde üçüncü sıradadır.
Izzi: A.Vehhap b. İbrahim ez- Zencanı (V.655/1257)nin eseridir.
Merahü'l Ervah: Ahmed b. Ali b. Mes'ud (8/15.asır ricalinden)un eseri
olup Sarf Cümlesinde en son okunan eseridir. Bu eserlerin tamamı, Arap-
çadaki fiil çekimini belli düzey ve anlatımda öğrenciye aktarırlar. Aşağıdan
yukarıya (Emsile...Merahu'l Ervah) çıktıkça, kolaydan zora doğru bir gidiş
olur. Fiil çekiminden başlayan Emsile okunup bina, Maksud, Izzi ve Me-
rah'a gelindikçe kelime türetimi ve çekiminin felsefesine geçilir.
109
san lisanın fiil kısmı tamamen ezbere dayanmak mecburiyetin
dedir. Nitekim bugün, ilim ve teknik gelişmiş, yeni usullerle
gramer kitapları yazılmış, öğretime yardımcı olması için "teknik"
devreye sokulmuş ama, bu hususlar yine de ezberlenmeden
halledilememiştir. Aksine, teknik yardımıyla daha kolay ezber
lemenin yollan araştırılmaktadır. İşte bu kaideye binaen Tertib-
i Ulûmda, bilhassa ezber tavsiye edilmektedir. Şu kadar var ki,
lisan öğretiminde bu metot devam etmesine karşılık okutulan
ders kitapları ihtiyaca göre değişebilir. Hatta normalde değiş
mesi de lazımdır. Vakıa, bugün değişik metotla yazılan eserler
bir hayli yekûn tutmaktadır. Şayet dün de, yukandaki beyitler
de isimleri geçen eserler değil de, bugün ders kitabı olarak
okunan eserler olsaydı ve faydalı olduğuna inanılsaydı, belki de
L Hakkı ders kitabı olarak onları alacaktı. Yarın belki daha
değişik eserler de çıkabilir. O gün bu eserler ihtiyaca cevap
vermekte olduklan için kendilerinden istifade edilmiştir.
110
Osmanlı medreselerinde ise öğretim süreçleri "sınıf esasına
göre" değil, "kitap esasına göre" düzenlenmiştir. Yani öğrenci
(şimdiye kadar isimlerini verdiğimiz ve bundan sonrada
vereceğimiz) kitaplardan birini okumaya başlar. Aynı kitabı
okuyan başka öğrenciler onun sınıf veya kitap arkadaşıdırlar.
Genellikle günün en erken saatlerinde, müderris (öğretmen,
öğretim üyesi) in başkanlığında öğrenciler "O" veya "U" şeklin
de "halakalar" oluşturarak derse başlarlar. Tabii ki öğrenciler, o
gün okunacak konuları önceden iıazırlanmışlardır. Ders mater
yali olarak (özellikle teorik derslerde) kitap vardır ve o dersin en
belli başlı ders materyalidir. Aynı zamanda o konunun da
otoritesi olan o kitap da Arapçadır. Derste öğrencilerden birisi
veya ikisi ya da üçü, kitabı orijinalinden yani Arapça metninden
okur. Öğretim üyesi önce öğrencinin veya öğrencilerin bu met
ni anlayıp anlamadığını kontrol eder. Sonra da mefhumun yani
metnin içeriğinin anlaşılmasına geçilir. En başarılı öğrenci, o
metindeki mana ve mefhumu en iyi anlamış olan öğrencidir. O
oturumda, o kitabın o günkü konusu en iyi şekilde anlaşılana
kadar üzerinde çalışmalar yapılır. Muğlak (kapalı) yerler varsa,
daha iyi anlaşılması için kitabın şerh ve/veya haşiyesine baş
vurulur, Derste öğretim üyesi de öğrenciler de aktiftirler. Çün
kü genelde halakalardaki öğrencilerin sayısı az olur. Böylece
sıkı bir çalışma ile o kitabın konuları baştan sona birlikte okunur
ve anlaşılmasına çalışılır. Gerek kitabın okunduğu esnada
gerekse kitabın okunması bittikten sonra yapılacak bir sınavla
öğrencinin o kitabı iyi öğrendiği kanaatına varılırsa, hocası onun
bir sonraki kitabı okuyabileceğini belirtir. Öğrenci de bir üst
111
kitaba geçer. Dersler çoğu zaman, o kitaptaki bilgileri öğren
ciye aktarmay, öğrencinin de o bilgiler çerçevesinde eşya ve
olaylara bakmasını sağlamayı kendisine hedef edinir^.
3 Krş. Kevakib-i Seb'a {Osmanlı Medreselerinde İlim isimli eser içinde ), s.76
112
teşkilatlanıp yurdun büyük bir bölümünde icra-i faaliyette bulu
nan Osmanlı resmi medreselerinde bir lisan olarak Farsça an
cak XIX. yüzyılda öğrenilmeye başlanmıştır. Ondan önce med
rese programında böyle bir ders yoktur''. Bunun sebebini biz
yine ilgili araştırmacılara havale edip bir gerçeği dile getirmek
istiyoruz:
113
(Sarf ile beraber Farsçayı da öğren, böylece Farsça şahit
lerin anlamını öğrenerek sanki ab-ı hayat -can suyu- içmiş olur
sun.)
114
"Attar-ı Pendin lııfzeyle candan -
115
Istiksa ise, nadirlerini de zikir ve ihata etmektir. (Başka bir
deyişle, kısa metinlere iktisar, orta metinlere Iktisad, uzun
metinlere de istiksa derler. Başka bir deyişle hiç delil zikrolun-
mayan metne iktisar, meseleyi oldukça bazı delillerle ispat
ederse iktisad, meseleyi bütün yönleriyle ele alıp, tahkik
ederek delil getirmek suretiyle muhalifleri red ve temhik ederse
istiksa derler). Her fende olan kitapların biri birine nispetle ik
tisar, iktisad ve istiksası vardır. Ama pek çoğa gittiğinden
hemen her fende üç rütbe itibar olunarak iktisara yakın olan ik-
tisara, iktisada yakın olanı iktisada, geri kalanını istiksaya dere
ile yukarı ve aşağı rütbeleri irad olunarak açıklanır. Bu mukad
dimeyi zikirden maksat, her ilimde kitapların sonu yoktur. Ama
öğrenciye kolaylık olsun diye zikr olunan üç rütbeden her fen
de üç rütbe kitap ayınp okuturlar. O üç rütbe ile öğrenciye o
fende isti'dad (meleke) hasıl olur. Zira öğrenci pek zeki ise
yukarı rütbe ile yetinmek mümkündür. Daha aşağı ise, iktisad
yani ikinci rütbe, oradan da aşağı ise, üçüncü rütbe ile yetinir.
İlimlerde fenler çok, insanların ömrü ise az olduğundan müm
kün mertebe her fenden kısa kitaplar ürendülenip (seçilip) ter
tiple okunur. Bundan sonra olgunluk kazanmak için vakit vakit
uzun kitaplar da incelenir. Külli kaideleri tahsilden önce ,uzun
kitaplara bakmak, zihni dağıtır. Bundan dolayı her fende zikr
olunan üç rütbeye belki her rütbede aşağı, orta ve yukan olmak
üzere dokuz rütbe olur. Bazı kerre dokuzuna bazı kerre de
dokuzun bir kısmına riayet ederek maddeleri tamamlar (tekmil-
i mevadd eder)^".
116
G - N A H İ V İLMİ V E Ö Ğ R E T İ M İ
1-Nahiv İlmi:
117
zamanda hacimce de l<üçül< olduğu için onu okuyan öğrenci
gramerin bu yönüyle global (külli) bir şekilde karşılaşır. Henüz
ana hatlarıyla ve bir bütün olarak tanıdığı nahvi, bundan sonra
takip edeceği eserlerle, inceliklerine varıncaya kadar öğrenme
fırsatı bulacaktır. Aşağıdaki beyitlerde bu hususta öğrencinin
takip edeceği eserler sıralanmaktadır.
118
olan eserlerdir. Önemine binaen bazılarını ezberletme yoluna
gidildiğini görüyoruz (Avamil, Kafiye). Bunlar, biri özet olarak
diğeri de mufassal bir tarzda Arap dilinin nahvini açıklamak
tadır. Fakat bunlarla yetinilmeyip ikisi arasına yine onlan des
tekler mahiyette ve "Okunacak" yahut "İşitilecek" eserler konul
muştur ki, bu durum da öğrenilenin te'kidi açısından gayet
güzeldir.
119
geliştirmesini sağlar. İşte bu bölümde de aynı hususu
müşahede ediyoruz. Nahiv öğretimi bölümünde, nahvi tamam
layan öğrencinin dikkati, yeniden önceki konulara çekiliyor.
Aşağıdaki beyitlerde bu husus şöyle geçiyor;
120
"Nahv ile oku Fars-ı Ferişte -
Seyret Gülistan hem Bostani2 işte".
Divan-ı Hafız bil anla razı -
Oldur hakiki, oldur mecazi".
121
den sonra yönelinen ilk ilim, Mantık ilimi oluyor. Dolayısıyla
gelecek bölüm Mantık ilminin öğretimiine ayrılmış bulunuyor.
122
H - M A N T I K İLMİ V E Ö Ğ R E T İ M İ
1 öner, Necati. Klâsil< Mantık, s . 1 , A,Ü. İlahiyat Fakültesi yayınları. No: 155,
Ankara
123
Kısaca, mantık, kelime anlamıyla hem anlama ve düşünme,
hem de bunun ifadesi olan konuşma ile ilgilidir.
124
(Endülüs'te olduğu gibi) rağmen, islâm dünyasında kabul gör-
meke kalmamış, İslâm mantıkçıları Aristo mantığını çok geliş
tirmişlerdir. Neticede yüksek öğrenim gören herkes bu ilmi öğ
renmek mecburiyeti, mühim görevler arasında saymıştır. Altı
asırlık Osmanlı eğitim tarihinde de mantık, en önemli dersler
den birisi olarak eğitim programlanndak yerini korumuştur.
125
"Andan HüsamkatiS görürsün -
126
(Isagociden sonra Hüsamkati isimli eseri, onunla beraber
de Muhyeddin isimli eseri okursun, Fenari' nin eserini Kul Ah
met'le oku, onlara Velediye isimli eseri kat. Mantık ilminin en
ufuk eseri olan Şemsiye' yi oku. Bu alanın en mudekkik (ince
leyen, araştıran) eseri olan Davut Seyyidi öğren.)
Öte yandan tefsir, hadis, fıkıh, kelâm gibi temel Islam'i Bi-
limler'den önce, bu bilim dalını okutmasının da ayn bir yeri var
dır. Çünkü tutarlı bir mantık mantalitesi oluşmadan, ne Kur'an
ve Hadis, ne de diğer Islami bilimlerin anlaşılması mümkün de
ğildir.
127
artık ilk bilgileri elde etmek için değil de, aksine daha ileri sevi-
yedek bilgilere ulaşmak kastıyla, ilim alemine yüzyilarca hizmet
etmiş olan iki mühim ve veciz eseri mütalaaya başlıyor. İbrahim
Hakk bu hususu şöy\e dile getiriyor;
2- Tecvid ve kraat ilmi ile meşgul olanlann çok iyi bildiği Ib-
nü'l-Cezeri ve Şatibi gibi eserlerin okunması isteniyor. Bu eser
lerin birincisi tecvid, diğeri ise usul-ü aşere sahasında birer kay
nak eser mesabesindedirler. Bunlar, bu sahalardaki en ileri
128
(istiksa) seviyede ve en doğru bilgileri ihtiva ederler. Öğrenciye
bu nadide eserleri okutmakla, daha önce ön bilgileri alan tale
benin bu sahada da kemale ermesini temin etmiş oluyor.
129
I- ADABÜ'L BAHS VE'L MÜNAZARA (CEDEL-
DİYALEKJİK) İLMİ VE ÖĞRETİMİ
130
kişi arasında cereyan eder. Konuşanlardan biri soran, diğeri de
cevaplayan durumunda bulunur; ve geneüike çelişkiye düşüre
rek muhatabını reddetme yolu izlenir" 1.
Cedel ise: Arapça, ce-de-le- kökünden türeyen ve birçok
manalarının yanında, "delile, delille karşılık vermek, bir fikri aşın
ölçüde ve kavga yaparcasına savunmak2, gibi manalara da
kullanılan bu kavram, istilahi yönden şöyle tarif edilmektedir:
"Cedel, verilen bir cevaba veya kabul edilen bir düşünceye zıt
olan başka bir düşüncey benimsetmeye gayret gösterme sa-
natıdır"3. Farabi'nin bu tarifi yanında Ibn Sina da şöyle diyor:
"Âlimlerin çoğunca övülen ve kabul gören yollardan biriyle,
hasmı ilzam etmek için yapılan karşı çıkış (muhalefet)tır." Cür
cani ise: "Tarifat" ında, savunulan ekolü galip getirmek ve ka
bul ettirmek için tartışmadan ibarettir," diyor4.
Kısaca tanıtmaya çalıştığımız Diyalektik ve Cedel ilmi, bir
konuda gerçeği araştırıp ortaya koymaktan çok, bir düşünce
nin, bir iddianın veya doğruluğu kabul edilen herhangi bir fikrin
savunulmasında kullanılır.
Münazaraya gelince: Arapça na-za-ra- kökünden türemiş
olan bu kelime, kök manası itibariye, bakmak, düşünmek, mü
talaa etmek, yardım etmek, korumak, gözetmek.... gibi mana
lara kullanılır^. Münazara da, beraber bakma, beraber düşün
me anlamlarına gelmektedir. Münazara ilminin adı ve tanımı bu
anlama dayanılarak çıkarılmıştır. Şöye ki:
131
Münazara İlmi: "Karşılıklı olarak konuşan iki kişinin gerçeği
ortaya koymak amacıyla, iki düşünce arasındaki nispet hükmü
nün doğruluk veya yanlışlığını anlamak için, düşünme güçlerini
istenen konulara yöneltmelerinden bahseden bir ilimdir^. Kısa
ca özetlersek. Münazara: Gerçeği ortaya koymak için yapılan
bir ekip araştırmasıdır.
7 Bu hususta geniş bilgi için Bkz. Yavuz. Y. Şevki, a.g.e., 1. Bölüm; el Ei-
mai, Zahir b. Avvad a.g.e 1, Bölüm.
132
alanlara kanalize etmenin yollannı gösteriyor. Bu cümleden ola
rak şöyle diyor:
133
Merhum Saçaklı Zade' nin Kavanin isimli eserini anlayarak
oku.
Şimdi ise, yine başlı başına bir "Adabu'l bahs ve'l Münaza
ra" bölümü açmış ve bunun muhtemel zararlarının önüne geç
mek için de gereken tedbirleri almıştır. Bu tedbirleri şöylece
özetleye biliriz:
134
3- Adabu'l Bahs ve'l Münazara İlminin Yararlan
135
dikkat çekilmek suretiyle bitiriliyor. Bu usul, genelde Osman
lı Medreselerinin, özelde ise,Tertib-i Ulûm'un genel âdeti oldu
ğu daha önce vurgulanmıştı. Bölüm şöyle sona eriyor:
136
J - B E L A G A T İLİMLERİ V E Ö Ğ R E T İ M İ
137
Yavaş yavaş pratik gerçekler, hayal denizlerine atılır ve kay
bolur. Bir müddet sonra da okyanusların derinliklerinde kaybol
muş gerçekler kupkuru adacıklar şeklinde beliriverir. Çocuğun
sürekli olarak karşılaştığı ve faaliyet yaptığı dış dünyadan atılır
hayaller. Duyu ve düşünceler aleminde, fikrier dünyasında, bu
kuru gerçeklerin tesiri gittikçe artar. Ayrıca, büyükler tarafından
yapılan telkin ve talimler ile de, hayaller bir bir atılmaya başlar.
138
olduğundan, onlar sanat eserleri ile avunarak geriye kalan güç
lerini tatmin etmeye çalışırlar"!.
2- Edebiyat Öğretimi
139
ilmine meleke kesbetmiş diğer belagat erbabı anlar. Bu husu
siyetlerin bir kısmı zevki olup, bunları anlamak için zevk-i selim
sahibi olmak gerekr. Bazıları beğenmek sekinde olur. Belagat
ve fesahat erbabının beğenmeleri bu türdür^.
140
Bunlarla bile hem bil aruzi-
(Ayrıca aruz bilgini daha üst bir seviyeye yükseltmen için En
dülüs! isimli eseri ve Kafiye bilgini geliştirmen için de Nablusi
isimli eseri oku)
141
2- Şiir, vezinli veya vezinsiz olsun, hükemaya (filozoflara) gö
re muhayyel sözlerdir. Şiirin esasını hayal olunan şeyler teşki
eder. Yani insana elem veya neşe veren aruzlardan, böyle
aruzların tahayyülünden doğarS.
142
K- H İ K M E T (FELSEFE) V E Ö Ğ R E T İ M İ
1- Felsefenin Tanımı
143
İlk İslâm Filozoflarından olan el Kindi (V.260/873) şöylece
tanımlıyor. "Felsefe, insanın kendisini tanımasıdır." Felsefe, in
sanın gücü yettiği ölçüde, Külli-ebedî şeylerin hakkatlerini, ma
hiyetlerini ve sebeplerini bilmektir."
144
dinamizm yönünden dalıa da güçlenmiş, M. IX. X. XI. XII. hat
ta XIII. asırlarda güçlü fikir cereyanlan ortaya çıkmıştır. Müslü-
manlann güçlü fikir cereyanlarına sahne olan bu dönemlerinde,
Grek (Yunan) medeniyetinin Avrupa'ya taşınmasında bir köprü
vazifesi gördüklerine de şahit oluyoruz.
2- Felsefenin öğretimi
Bu hususta geniş bilgi için Bkz: Uzunçarşılı, ilmiye Teşkilatı, s. 67; Atay,
Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, s. 159 vd.
145
Hakkı'nın donukluğa ve hareketsizliğe başkaldırmasıdır. Ayrıca,
o güne kadar ki eksikliği giderme hususunda bir çığır açması
olarak da yorumlanabilir. Daha önce, Farsça lisan öğretimi hu
susunda da aynı çıkışı yaptığını görmüştük.
(Felsefe öğrenmek için Kadı Mir'i oku, bir çok mollanın (fel
sefe hakkında) düştüğü yanlışı da gör.)
7 Kadı Mir: Herat' ta (904/1498) de vefat eden Kadı Mir Hasan tarafından
felsefeye dair yazılan bir eseridir. Müellif, eseri "Cam Giti Numa" adıyla
Farsça olarak yazmış, bilahare. "Muhtasaru Makasıdı Hikmeti Felasifeti'l
Arap" adıyla Arapçaya tercüme etmiştir. Aynca eser Latinceye de tercü
me edilmiştir.
146
usule uygun olarak kelam ilmini tarif edip, ondan sonra bölüm
deki diğer açıklamalara geçmek istiyoruz.
147
Kelam ilmi kuruluş ve gelişme dönemlerinde olduğu gibi
Osmanlılar döneminde de en mühim dersler arasında yerini al
mıştır. Hatta "Fatih Sultan Mehmet, medresenin programları
arasında fikir münakaşası yapan Kelam ilmini ilk sıralara koy
durtmuş ve alimlere şerh ve haşiyeler yazdırmak suretiyle bu
husustaki fikir hareketlerini teşvik etmiştir"! 1.
İşte bu bölümde, hikmet ilmiyle beraber, llm-i Kelamdan da
aşağıdaki beyitte geçen eserlerin okunması isteniyor. Zira ke
lamla felsefenin, hususiyle İslâm Felsefesinin konulan bir birine
çok yakınlık arz ettiğinden, hem birinin diğerine destek olması,
hem de birbirlerini tamamlama durumu ortaya çıkmaktadır. İş
te yukanda bahsettiğimiz önem buradan kaynaklanmıştır İlgi
li beyitlerde şöyle deniyor:
(Kelam ilminden sakın uzak kalma, Akaid şerhi ile (onun ha
şiyesi olan) Hayaliyi çok iyi oku. Ayrıca Hükmetü'l Ayn, Mirza
Can ve Isbat-ı Vacip isimli eserleri de çok iyi incele).
148
Böylece bu eserlerle, öğrenci, inanç ve yaratılışla ilgi
li meselelere geniş bir perspektiften bakacak şekilde bir hazır
lığa tâbi tutuluyor.
Şurası bir gerçek ki, bir ilimde birkaç eser okunduktan son
ra, insanda belli oranda yorulma ve usanma meydana gelebili
yor. Bu gibi durumlarda yapılacak en iyi iş, değişik bir ilim da
lında, değişik eserler okumaktır, Böyle yapmakla hem dinlen
miş olunur, hem de aşın ihtisaslaşma ortadan kalkmış olur. İş
te, bu faydaları göz önünde tutarak, İbrahim Hakkı, Meani ve
Fıkha dair okunmasını istediği eserleri şöyle sıralıyor:
149
Bil Mecmau'l Bahreyn20 |bni Melek'den -
150
müderrislerdir. İşte öğrenci bu meseleleri öyle mükemmel bir
şekilde bilecek ki, her hangi bir tereddüde meydan vermeden
onu çözebilsin. Bu ise bol bol fıkhı eserleri okumayı gerektirir.
Tertib-i Ulum da, bu maksatla öğrenciye, fıkha dair çok eser
okutup, onun bu yönünü kuvvetlendirmektedir.
151
L - RİYAZİ İLİMLER V E Ö Ğ R E T İ M İ
152
Bulmak dilersen emn ü selamet
153
bir çol< dersler almaya yöneltiliyor. Kainattan bilhassa eğitim-
öğretim için faydalanma hususu, sık sık Kur'an ve Hadiste de
vurgulanmıştır. Bunun için, yani kainatı tanımak için, onu yo
rumlamak için. Hendese İlminden başlanarak riyazi ilimlerin
tahsiline geçiliyor,
154
a- Varlıkların geometrik hallerini öğretmek.
Diğer bir adı da "Adet İlmi" olan Hisap İlmi, bugün aritmetik
ve matematik diye de isimlendirilmiştir. Hemen herkesin ve her
meslek erbabının muhtaç olduğu bu ilmi öğrenmesi için talebe
sine şöyle diyor:
155
tarz işlem vardır: Toplama ve onun tersinden ibaret olan çıkar
ma, çarpma ve onun aksi olan bölme, bir kuvvete yükseltme
ve onun tersi demek olan kök alma ve bu ikisi arasındaki mü
nasebet yardımıyla tarif edilen logaritma ilmidir^.
156
İşte özetlemeye çalıştığımız bu mühim espriyi matematil<
dersinden çı(<anyorlardı. Veya o dönemin matematiğe ba[<ışı
böyleydi. Fal<at şurası da bir gerçek ki, böyle bir dersi çıkarıp,
pratik hayatta bundan yararlanmaya çalışmak bir seviye işidir,
Tümüyle, İslâm'ın madde ve manaya ait siyasetini bilmeye ve
onu uygulayacak seviyede olmaya bağlıdır.
157
Bundan sonra, belirtilen çapta bir ulema topluluğu tarafın
dan yürütülen astronomi çalışması pel< göze çarpmamakla be
raber, tamamen ortadan kalktığı da söylenemez. Aslında ast
ronomi, bir ders olarak gerek resmi, gerekse özel medreseler
de sürekli okutulmuştur, İşte, astronomi çalışmalarında kullan
mış olduğu ilmi aletleri, halen muhafaza edilmekte olan ve bu
gün dahi ziyaretçilere açık bulunan (ilmi çalışmalarını yaptığı yer
olan Siirt' in Tillo -Aydınlar- bucağında ziyaret edilebilir.) eşya
ların sahibi İbrahim Hakkı'nın ayrt edici yönlerinden birisi de iyi
bir astronomi âlimi oluşudur.
158
hususta sadece teorik bilgilerle yetinmemesini ve öğrendikleri
ni pratiğe aktarmasını istemektedir. Aşağıdaki beyitlerde bunu
görüyoruz:
159
Görüldüğü gibi, Tertib-i Ulûm'da teori ile pratik yan yana git
mektedir. Bu ise Erzurumi açısından takdire şayan bir husus
tur. Şöyle k: Eğitimciler, eğitim programı hazırlarken bir ksmı
teoriye, bir kısmı da pratiğe meyledip, bazen pratiği, bazen te
oriyi ihmal ettikeri bir vakıadır. Halbuki eğitimde aslolan her ik-
sini beraber götürmektir. Burada bunu görüyoruz. Nitekim Er
zurumi şöyle diyor: "Oku amel et, kim bi bedeldir." (öğren ve
öğrendiklerini uygula, işte bu emsalsiz, güzel bir iştir.) Zaten
eserin genel esprisi de bu havadadır. Mesela dil olarak Arap
çay öğretir; hemen Arapça bir eser okutur. Farsçay öğretir;
hemen Farsça klâsiklerinden birinin okunmasını ister. Mantığı
okutur, hemen Adab-ı Münazara ilmine geçer. Yani teori ile
pratik iç içe girmiş bir durumdadır.
160
5- llm-i Zic ve Öğretimi:
161
Bu arada, İbrahim Hal<kı özellikle bu çalışmaların kötüye
kullanılmaması hususunda öğrencinin dikkatini çekerek şöyle
diyor:
162
Bu arada şunu hemen belirtelim ki, tasavvuf ehli, kendi yol
larında belli bir merhale kat ettikten sonra, öyle herkesin bile
meyeceği birtakım sırlara vakıf olabilirler. Bu, tamamen Allah'ın
bir lütfudur, ihsanıdır. Bunlar inkar edilemez. Çünkü evliyanın
kerameti haktır. Fakat bunlar, o işleri yıldızlarla uğraşarak değil,
nefis terbiyesi yoluyla elde ederler ve hiçbir zaman da onları her
hangi bir şahsi menfaat yönünde kullanmazlar. İşte, İbrahim
Hakkı, öğrencilerini böyle durumlara düşmekten muhafaza et
mek için onları uyarmay da ihmal etmiyor.
Tıp ilmi, bugün bir çok dallara ve alt disiplinlere aynimış du
rumdadır. İki buçuk asır önce yazılmış olan programda ise bil
hassa "llm-i Teşrih-i Ebdan" (Anatomi) dan bahsederek onun
öğrenilmesi gereğini dile getirmektedir.
163
2- Eserden müessire geçiş yapmak suretiyle bu fevkalade
dakik ve ince ölçülerle yaratılmış olan insanın, yaratıcısını o
eserde (Vücutta) görmeye çalışmaktır. Zaten İbrahim Hakkı da
özellikle bunu isteyerek şöyle diyor:
"Okut ulum-i cüz'iyyeyle bile -
164
İslâm eğitimcileri, ilimlerden çok yönlü olarak istifade etmek ye
rine, nefsi terbiye meselesini ilk ve en mühim hedef olarak al
mışlar, ondan sonra bir takım hedefler tespit etmişler amma,
bu ilk hedefe ulaşmakta o kadar ısrarlı davranmışlar ki, diğer
hedefleri unutacak duruma gelmişler. Nihayet diğer hedeflere
ulaşmakta geri kalmışlar. Gerçi ilk hedefe tam olarak ulaştıkla
rı da münakaşa edilebilecek bir durumdadır. Fakat İslâm âlemi
nin 5-6 asırdır geri kalmasının, ilim ve fende ilerleyememiş ol
masının sebeplerinden birini de burada aramak gerekmektedir.
165
Fıkhın füruundan, şimdiye kadar görmediğimiz bir konuya
geçiyoruz ki, bu konu bir yönüyle de hesap ve hendese ilimle
rini ilgilendirmektedir. O konu (yahut ilim) de, Şer'i miras taksi
mini ya da İslâm miras hukukunu konu edinen bir ilim da
lı olan Feraiz bahsidir. Bu hususta şöyle deniyor:
"Okut Siracı''' farzet feraizi-
166
"Şer'a metnin şerh ile okut -
167
M - USUL (METODOLOJİ) lÜMLERl VE ÖĞRETİMİ
a- Lügat Yönünden:
168
nesebe, kendisine ihtiyaç duyulan şeye, evla ve daha uygun
olana ıtlak olunur, isim olarak verilir"!.
169
Asi kelimesi, terim olarak daiıa başka manalara da kullanı
lır. Fakat biz bu kadarla yetinip, bu bölüme niçin "usul" den
miştir. Onu açıklamaya çalışalım.
170
Islâmî İlimlerin temel kaynaklanndan birisi şüphesiz Kur'an
ve Hadis'tir. Kur'an-ı Kerim, Allah Kelamı olduğu için ve onu yi
ne kendisinin koruyacağını va'd ettiğinden^ dolayı bugüne ka
dar aynı safiyetini koruyarak gelmiştir. Fakat hadisler böyle de
ğildir. O, bir beşer sözü olduğu için zaman zaman eklemeler,
çıkarmalar, uydurmalar, gizlemeler vb. gibi durumlar ortaya çı
kabilmiştir. Bu gibi durumlann varlığı, hadis hakkında çok dik
katli davranılması gerektiğini, arı olanla sonradan karışanı ayır
mak için gayret edilmesi icabettiğini ortaya koymaktadır. İşte
öğrenilen ilimlerin içinde geçen hadislerin, raviler yönünden ve
hadis metni açısından ne derece delil olabilecekleri hususu da
bu ilimler tarafından açıklanmaktadır^.
5 Hicr, 15/9
6 Bu hususta bkz. Serdaroğlu, Ahmet. Usul-ü Hadis ve Mevzuattı Aliyyill
Kari. s. 7-8
171
tandır; ayağının altındaki hazineyi görmeden, diyar diyar dola
şıp hazine arayan kimse gibidir'',
172
ettiğini, zanni ve l<at'i delili, nassların zahirleri arasında bir çatış
ma olduğu zaman gidilecek yolu gösteren metodu, çeşit
li ibarelerin delalet derecelerini, Hass ve Amm'ın mertebelerini
açıklar. Daha sonra mükelleflere (şahıslara) geçer; vacipleri ye
rine getirmesi, haramlardan saknması, emir ve nehiyere riayet
derecesinde karşılık görmesi bakmından, şer'i • hükümlerin
kmleri içine aldığını bildirir. Bundan sonra da, Şeriatı bilmeme,
yanılma, unutma gibi şahsiyete arız olan hallerin etkisini, şahsın
sorumluluğunu azaltan veya ortadan kaldıran kurumları tespit
eder9*
İşte bu derece önemli konuları ihtiva eden Usul-ü Fıkıhı öğ-
remesi için, iyi okuyup anlaması kaydıyla, şu kitaplar ders kita
bı olarak konuyor:
173
Isiâm âleminde meşlnur olmuş, gerek Osmanlılar döneminde,
gerekse daha önceleri üzerine çok sayıda şerh ve haşiyeler ya
zılmış bir eserdir'^,
12 Tenkih ve Tavdih üzerine yazılan şerhler için Bkz. Katip Çelebi. Keşfü'z
Zunun, c.1,3.496
13 Bu hususta bkz. Serdaroğlu, Ahmet, a.g.e. s. 5
Bu hususta geniş bilgi için Bkz. Tecrid-i Sarih Terceme ve Şerhi c . l . s.
5 vd: Serdaroğlu Ahmet, a.g.e., s. 7 vd
174
Usul-ü Hadis öğretiminde İbrahim Hakkı şöyle bir yol takip
edilmesini istiyor:
175
Bu programda bir iıusus di[<l<atimizi çekmel<tedir; Osman
lı Medreselerinin eğitim programını yansıtan Tertib-i Ulûm'da,
hadis metni öğretimi yönünden bir zayıflık, bir yetersizlik göze
çarpmaktadır. Halbuki, fıkıh metinleri, bu programın hemen her
bölümünde okutulmuştu. Ama 12, bölüme gelinceye kadar
başlı başına bir hadis kitabını, öğrenci okumadı da, görmedi
de. Öğrenci bu bölümü bitirince, devrinin bütün ilimlerinde söz
sahibi olmaya adaydır. Fakat kanaatımızca onun en zayıf tara
fı. Peygamberimiz (S.A.\J) in hadislerini yeteri kadar okuyama-
ma ve tanıyamama olacaktır.
176
Tedvin edilmiş bir ilim dalı olarak Tefsirin konusu, Kur'an
ayetleridir. Yukarıda geçen ilmî tariflerde, tayin edilen kaide ve
kurallar çerçevesinde Kur'an'ın bütün kelime ve ayetlerini eie
alıp inceler.
177
1- Bizzat tefsir ilmine ait bir çol< eser ol<unacak, bunlar, bel
ki de kolaydan zora doğru bir seyr t a k p edecekler; ve bu oku
nan bir çok tefsir ktabının sonunda da Beyzavi Tefsiri okuna
cak. Zira bu tefsir, hem metni, hem de muhtevası bakmından
biraz daha zor sayılan bir tefsirdir.
178
ile şefkat ve merhamet kanatlarını öğrencisini koruma ve yol
gösterme maksadıyla çırptığını görüyoruz. Zira henüz öğrenci,
"tecrübi akl" yönünden çok zayıf denecek bir durumdadır.
179
N - PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK YA DA
TOPLUMSAL FMLİYETLERE HAZIRLAMA
180
göre sırası gelenler, uygun yerlere yetişmiş eleman sıfatıyla ata
nırlardı.
181
tutum ve davranışlar öğrenciye yasal< edildi... Fal<at neticede
bu hedefe ulaşıldıktan sonra, artık önceden kendisine yasakla
nan birçok şeyler serbest oldu. IVlesela, toplumla kaynaşmak...
Mesela, evlenmek... Şimdi kaldınlan yasaklann neler olduğunu,
diğer bir tabirle müderris adayının bundan sonra neler yapma
sı gerektiğini görelim:
182
olarak evliliği tavsiye etmesi İbrahim Hakkı'nın fert ve toplum
psikolojisini çok iyi bildiğini ve bu hususlara ne derece önem
verdiğini gösterir. Zira, evlilik bir çok yönden ihmal edilmemesi
gereken bir husustur. Şöye ki:
183
İşte, yetiştirdiği öğrencisini, halkla ve öğrencileriye aktif bir
sosyal münasebetler ağı içine atan Osmanlı Medreseleri (İbra
him Hakk), onun evlenmesini istemeke, hem öğrencisinin fıtri
ve toplumsal yönüne hitap etmiş olur, hem de onun olgunlaş
ma sürecinin başanyla tamamlanmasına katkıda bulunur.
184
bir ilim adamına hoş gelmeyecek olan bazı hareketlerinin de
olabileceği düşünülmelidir. İşte onları eğitmekle görevli olanlar,
bu durumlara sabretmek mecburiyetindedirler. Aksi halde,
kendi bildikleriyle başbaşa kalıriar. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de,
bu konuyla ilgili olarak Peygamberimiz'e (s.a.v.) şöyle buyurul-
muştur: "Ey Muhammed, Allah'ın rahmeti sebebiyedir k, sen
onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın,
çevrenden dağılır giderierdi. Öyleyse onlar (ın kusuriann) dan
geç, onlar için mağfiret dile. (Yapacağın) işler hakkında onlaria
müşavere et, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Çün
kü Allah kendine dayanıp güvenenleri sever"^.
6 Al-i Imran.S/159
7 Geniş bilgi için Bkz. Geray, Cevat; Halk Eğitimi, (Ankara 1978)
185
Bu hususu İbrahim Hakkı şöyle dile getiriyor: "Ey Aziz! Malum
olsun ki, ehl-i irfan demişlerdir ki, Hak Teâla iki cihanı ve onlar
da olanı, bil cümle, insan için icat ve mevcut eylemiştir. Ta ki,
âlemde olan san'atlara nazar kılıp, eşyada bulunan hikmetleri
ve hepsinin benzerini kendi vücudunda bulduğu zaman da,
marifet-i nefse erip, ondan Marifetü'llah'a kolayıklayol bulsun.
Zira Allah Telâla, "Ben insanlan ve cinleri sırf bana ibadet etsin
ler diye yarattım"8, buyurmuştur. Hadis-i Kutsi'de de "Ey insan,
nefsini bil ki beni bilesin"^, emr-i şerifiyle, marifet-i nefsin, Mari
fet-i Rabbe vesile olacağını duyurmuştur^o.
8 Zariyat,51/56
9 I. Hakkı'nın Hadis-I Kutsi dediği bu söz hakkında geniş bilgi için Bkz: Ac-
luni, Keşfü'l Hafa, c. 2, s. 262. (Beyrut 1352 H.)
10 Bu hususta bkz. I. Hakkı, Marifetname, s. 216
186
ilişki kurabilir. Fakat varlıklarda, hem kendinin hem de diğer
varlıklann konumlannı, dolayısıyla Allah'ı ve O'nun hükümlerini
unutturacak şekilde tasarruf ederse, bu tavır onun dünya ve
ahiretini çekilmez bir hale sokar.
187
İşte, Islâmî terminolojide "Dünya" tabiri bu espri içerisinde
kullanılmal<tadır. Yoksa inakiki manasıyla dünya elbette kötü
değildir.
188
tutumuna "katı" deyip, O'nu tenkit etmek belki mümkündür
ama, İbrahim Hakkı'yı bu yola sevkeden ciddi birtakım sebep
ler vardır. Şöyle ki;
189
4 - Allah İle Olan İrtibat:
190
"Her halde Hakk'a sen itimad et -
Her işte Anı canınla yad et
Hem emri tefviz et eyle rahat -
Teslim ve razı ol bul saadet"
Bir diğer yönden meseleye bakınca da, elbette, bir işi bir
merkez, merci ve makam adına yapanlar, o işle meşgul olduk
lan müddetçe, ilgili makam yahut merci ile irtibat halinde olmak
durumundadırlar. Bu irtibat, o işin her yönden selameti için ge
reklidir. Bu kaideye binaen Allah adına, halkı Hakk'a çağıran İb
rahim Hakkı'nın talebeliri de, Allah ile daim irtibat halinde olmak
mecburiyetindedirler.
191
5 - Varlığın Yaratılış Gayesi:
14 Isra, 1 7 / 7 0
15 Ahzap,33/72
16 Zariyat, 5 1 / 5 6
17 Bu hususta bkz. Bursevi, I. Hakkı, Huhu'l Beyan, c. 1, s. 178; Yazır,
Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, c. 6. s. 4546
192
imamıdır. İşte bu ihtiyaçtan dolayı da, Islâmî ilimler bir bir doğ
muş ve gelişmişlerdir. Biz, Müslüman kişi ve toplumun hayatı
nı "iman etmek ve amal-i salihada bulunmaktır", şeklinde for
müle edersek, Islâmî ilimler bu formülü çözmek için neş'et et
miş ve birer ilim dalı haline gelmişlerdir, diyebiliriz.
193
"Ey ilme talip vey tab'ı eslem-
Hem fehmi zeyrek akli müsellem.
Allah bize iş arzeylemiştir-
llim ve amel hem farz eylemişdir-
Olmak dilersen Kamil, Efendi-
Candan kabul et bu nush u pendi".
194
"Tahsil-i ilmin budur tanki-
195
Burada şunu hemen vurgulayalım ki, elimizdeki diğer prog
ramlarla karşılaştırdığımız zaman, Tertib-i Ulûm'un diğerlerine
nazaran daha derli toplu, tahsil hayatını daha çok kuşatıcı,
programlann zetetiği bakımından da daha mükemmel olduğu
görülür"i8. Aynca XVIII. yüzyıl Osmanlı resmî medreseleriyle de
bir mukayese ettiğimiz zaman gerek muhteva yönünden, ge
rekse hedef tesbiti ve bu hedefe götüren vasıtaları devreye
sokma yönünden daha verimli olduğu kolayca anlaşılabilirim.
Fakat bunun böyle olması o programın aynıyla bu gün tatbiki
nin faydalı olduğu şeklindeki bir düşüncenin açığa vurulması
anlamına gelmez. Belki, bugün bundan büyük ölçüde istifade
edilebileceği vurgulanabilir.
18 Krş. Mar'aşı, Tertibu'l Ulûm; Uşşakı. Li Münşiihi Ali Uşşaki; Ishak b. Ha
san Tokadı, Manzume-i Tertib-i Ulum
19 Krş. Uzunçarşılı, llmile Teşkilatı, s. 6 7 vd. ; Atay, Osmanlılarda Yüksek
Din Eğitimi, s. 157 vd.
196
SONUÇ
197
geniş l<apsannlı bir eğitim l<urumunun eğitim programının açıl<
ve net olaral< bilinememesi, elbette hem üzücü, hem de dü
şündürücü idi. İşte bu çalışmayla, söz konusu bu problem çö
züme ulaştırılmış olunuyor.
198
de Osmanlı Devleti'nin ilkelerine bağlı olmakla berabar, özel
olarak kendi bölgesel ve yöresel inanç, kültür ve yaşam farklı-
lıklan vardı ve bunlar korunurdu, Buradan şu gerçeğe ulaşırız;
Osmanlı medreselerinin eğitim programları da makro planda
aynı olmakla beraber, bölgesel ve yöresel farklılıklar vardı ve
bunlar birer "aynlık" sebebi de sayılmazdı. Dolayısıyla biz, her
programın ayn bir birim olarak ele alınmasının doğru olacağına
inanmaktayız. Yani dört ya da beş program varsa bunlann
hepsini birbirine giydirip bir tek program oluşturup, "İşte Os
manlı medreselerinin bir tek programı vardır, o da budur" de
menin, Osmanlı gerçeğiyle pek bağdaşmayacağını düşünüyo
rum. Bununla beraber hedeflerde, muhtevada (içerikte), eğitim
ve sınama (değerlendirme) durumlarında genelde konsensüs;
özelde farklılıklann korunmasının esas alındığını söyleyebiliriz.
199
6- Tertib-i Ulûm'da ve incelediğimiz diğer programlarda be
lirtilen eğitim programı, Osmanlı medrese programlannın yansı
ması özelliğine sahiptir. Yani bu programlar bize, Osman
lı medreselerindeki eğitim hedeflerini, muhtevayı, eğitim ve de
ğerlendirme durumlannı bildirirler Diğer bir deyişle hangi sıray
la ve hangi usulle hangi eserlerin okutulduğunu öğrenci, öğret
men ve eğitimin diğer unsurlannın durumlannın ne olduğunu
açıkça göstermektedir.
7- Bir düşünürün dediği gibi, "olayların tarih içinde aldıklan
biçim, kazandıklan anlam bugünün davranışlanna da açıklık
getireceği için görüşlerimizin berraklaşmasında önemli rol oy-
nayacaktır"2. Bu cümleden olarak, geçmiş dönemlerde tahsil
hayatının programlannın nasıl ve niceliği, bu programlann
eğitimi, dolayısıyla toplumu nasıl etkilediği, ilerleme ve gerileme
yaşanmışsa bunlann sebeplerinin ne olduğu, bir de ulaştığı so
nuç, bugün bizim için, üzerinde dikkatle durulması gereken bir
husustur. İşte Tertib-i Ulûm ve diğer programlar bu açıdan da
büyük bir önemi haizdir.
8- Osmanlı medreselerinde yürütülen eğitim öğretim
faaliyetleri, pek çok ilke ve prensip çerçevesinde yapılırdı.
Bunlardan bazılarını şöylece sıralayabiliriz:
a- Öğrenci kendi ilinde değil, başka illerde eğitim öğretimini
sürdürürdü.
b- Eğitimde ilerleme, ders, sınıf ya da okul geçme değil,
kitap geçme esasına dayanırdı.
c- Eğitim durumu olarak aktif metod uygulanırdı. Yani
öğrenciler derslere hazırlanıp ders halakasına öyle gelirler ve
dersleri onlar işlerler. Konuyu anlatma, soru sorma, konuya
200
çeşitli yönlerden bakabilme gibi hususlar öğrencilerin yapacağı
işlerdendi. Müderris (öğretim üyesi) ise, öğrencilere ve konuya
nezaret eder, gerektiğinde yardım ve destek verirdi.
201
ve kuramdan uygulamaya eğitim çalışmalarımızın ulusal boyu
tunun oluşturulmasının "yerli ve bize ait" ürünlerle gerçekleşe
ceği bilinmektedir. Ümit ve temenni ediyorum k, bu çalışma
mız, böye bir fonksiyon da icra edecektir.
202
düzeye ulaşmasına yetmemiştir. Dolayısıyla bugün, gerek Ter
tib-i Ulûm ve gerekse elimizdeki diğer programlar vasıtasıyla,
Osmanlı medreselerinde uygulanan programlann geneli hak
kında şu hükmü vermek durumunda kalıyoruz; Her şeye rağ
men, görünüşte vazifesinin üçte ikisini yerine getiren, yani ge
nelde "bilgiyi öğreten ve onu, yetiştirdiği aydınlar vasıtasıyla
topluma yayan" bir anlayışa sahip olup, "bilgi üretme ve onu
geliştirme " yönündeki gayretlerinde! yeterince başarılı olama
yan bir eğitim programı kimliği taşımaktadırlar. Aslında ise, de
ğerlendirme kısmında da belirttiğimiz gibi, Osmanlı medresele
ri, bir yüksek öğretim kurumunun en temel fonksiyonu olan
"bilgi üretme fonksiyonunu" yerine getiremediği için, diğer iki
fonksiyonu yerine getirmesi çok fazla bir mana ifade edeme
miştir. Dolayısıyla altı asır yaşamış olmasına rağmen hem ken
disi gelişememiş, hem de toplumunu geliştirememiştir. Yukan
da belirttiğimiz fonksiyonlan açısından yüksek öğretim kurumu-
lannın durumu akıntıya karşı yüzmeğe benzer. Eğer yüzemez-
lerse, ilerleyemezler. Ilerleyemedikleri takdirde de yerlerinde
duramazlar, bilakis geri giderler. İşte Osmanlı medreseleri bu
duruma düşerek hem kendilerini, hem de toplumlannı gerilet
miş ve yıkılmalanna sebep olmuşlardır.
203
memiş, hep kendilerinden önceki nesillerin ürettiklerini tüket
mişlerdir. Buna karşılık Batı Avrupa'da, tam da Osmanlıların bi
limsel manada donup kaldığı zamandan itibaren, ilmî gelişme
ler dev adımlarla ilerlemiş, ciddi ve özgün üretimler gerçekleş
tirilmiş, bilimsel ve teknolojik devrimler yapa yapa onlar da XX.
yüzyla girmiş, Osmanlılar da girmişler. Fakat ik kültür havzası
nın XX. Yüzyıl ve sonrasında sergilemiş olduğu durum ortada
dır. İşte Osmanlı Devleti'nin yklışının ve bugün İslâm Dünyası
nın geri kalış sebeplerinin kökenlerini sanırım biraz da buralar
da aramak gerekecektir''.
Osmanlı Medreselerinin Eğitim Durumlarıyla ilgili geniş bilgi için bkz: Öz
yılmaz. Ömer, "Osmanlı Medreselerinin Bozulma Sebepleri", U. Ü. İlahi
yat Fak. Dergisi, Sayı: 5, Yıl: 1993, s: 133 vd.
204
da program dışına itilmeliydi. Çünkü, her eğitim programının
uygulandığı insan ve insan toplumu dinamiktir, her an ve her
gün değişir, yeni ilişkilere ve oluşumlara girer. Değişim, insanın
en önemli özelliğidir. İnsanla ilgili olarak planlanan ve yapılan
bütün çalışmalar bu hususu göz önünde tutmak durumunda
dır. Esasen bir eğitim programı değişimin önünde gitme
li ve onun yönünü hep müspete doğru çevirmelidir, Bunun için
eğitim programının da dinamik olması şarttır. Aksi halde, eğitim
programı statik (durağan), toplum dinamik olur ki, bu eğitim
programının topluma bir şey vermesi şöyle dursun, toplumun
ya enerjisinin boşa harcanmasına veya yanlış zeminlerde enerji
tüketmesine vesile olur. Her iki halde de birey ve toplum kay
beder; çağın gerisine düşerler. Bundan kurtuluşun yolu ise, bi
rey ve toplum gibi, eğitimi ve eğitim programlannı da dinamik
hale getirmektir. Bu çalışmalann gelişmiş şekline bugün "Eği
timde Program Geliştirme" denmektedir^.
5) Eğitimde Program Geliştirme hakkında geniş bilgi için bkz: Varış, Fatma,
Eğitimde Progrem Geliştirme {Ank 1978); Erden, Münire, Eğitimde Prog
ram değerlendirme, (Ank. 1993)
205
15- Biz bu çalışmayı yaparken olabildiğince objektif davran
mak hedefini güttük. Ne birileri gibi, ideolojik bir saplantıyla Os-
manlılan ve Osmanlı medreselerini karalamaya çalıştık; ne de
onları ve eğitim kurumlarını kutsayarak göklere çıkarmaya gay
ret ettik. Aksine her iki sübjektif davranıştan da kaçınarak bilim
sel objektifliği asas aldık. Çalışmada da görüleceği gibi, konu
ya bir "eğitimci" gözüyle ve hassasiyetiyle yaklaşarak, Osman
lılar dönemindeki eğitim öğretim faaliyetlerinin hem iyi ve mü
kemmel tarflannı, hem de sıkıntılannı ve eksikliklerini ortaya
koymaya gayret ettik. Zaman zaman öyle mükemmelliklerle
karşılaştık ki, "buna rağmen bu müessese nasıl yıkılmış" deme
noktasına geldik; zaman zaman da "duraklamanın", "gerileme
nin" ve "yıkılışın" asıl sebeplerini, eğitimsel açıdan açıkça gör
dük. Bu çalışma, eğer hedefine ulaşmışsa, bu yönüyle de bir il
ki gerçekleştireceğini düşünüyorum.
206
EK'LER
207
Ba'de Eda-i Ma Hüve'l Vacip
Müstef'ilatün müstef'ilatün -
208
Evvelki Bab İlme Delalet
209
Bir günde oku sen iki dersi-
210
İkinci Bab Icmal-i Alet
211
üçüncü Bab Kur'an Ve Hat'tır
212
Dördüncü Bab Fıkh u Lugat'tr
213
Hem bab-ı Hamiş Tasrifi Şamil
214
Altmcı Bab Nahv u 'avamil
215
Hoş Bab-ı Sabi' Mantıl< Değil mi?
216
Hem Bab-ı Samin Adap İlmi
217
Onuncu Bab Hikmet Beyanı
218
Hoş Cüz'iyyata Onbir Vusuldür
219
Okut ulumu cüz'iyle bile
Teşrih ilmin tıbb-ı Nebi'yle
Teşrihi seyr et gör sen de san'at
220
Mezun olursun okut ulumu
Neşr et fünun-ı nef-i umumi
Amil olursun kamil olursun
Hikmetleri hep sende bulursun
Çık hücreden gel eyle tenezzül
221
....
''w
->4)İ- ^^İL.
D
Abdülbaki Gölpınarlı,- 50 Demokrasi - 135
233
H K
Hayrani Altıntaş - 51 M
I Marifetname'de Tasavvuf
Mütebahhir - 51
234
N
O Şenat - 173
Osmanlıca - 21 Şiir - 98
T
Osmanlı Medreseleri - 17,
19, 68 Tabii Bilimler - 135
Tanzimat Öncesi Dönem
P
-20
Psikoloji - 68
Tarih Sosyolojisi - 62
Psikolojik Öğrenme - 97 Taşköprülüzade - 140
R Taun - 24
Tefvizname - 55
Rumeli - 180
Tokat - 2 1 , 24
S Türk Ansiklopedisi - 50
Saçaklızade Muhammed b. U
Uluğ Bey - 157
Ebi Bekr el Mar'aşi - 28, 6 1 ,
64 Uşak - 30, 31
Ü
Salvele - 28, 6 1 , 64
Ümmet - 29
Semerkant - 157 V
Süleymaniye Kütüphanesi Z
-66 Zeyl - 29, 30
235
BİBLİYOGRAFYA
-A-
-B-
239
Buhari, E b u Abdillah Muhammed b. İsmail. el-Camiu's-Sahlh,
İst., 1 9 7 9 .
-C-
-ç-
Çelebi. Ahımet, İslâm'da Eğitim Öğretim Tarihi (Çev.AII Yardım), D a m
la Yayınevi, İst,,1976,
-D-
Develioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara
1962,
Diclehan, Şakir, Çeşitli Yönleriyle Erzurumlu İbrahim Hakkı. Hasanka-
le İbrahim Hakkı Hz.nin C a m i Ve Külliyesini Yaptırma ve Yaşatma Derne
ği Yay.. İst.. 1980.
D o ğ a n , Hıfzi, Analiz ve Program Hazırlama, A.Ü.E.B.F. Yayınları, A n
kara 1982.
D o ğ a n , Hıfzı, Eğitimde Program Ve Öğretim Tasarımı, (Ank. 1997)
240
-E-
Ebu Zehra, M u h a m m e d , İslâm H u k u k u Metodolojisi (Çev: Abdülkadir
Şener), A.Ü,İ,F, Yayınları, Ankara 1973.
El- Elmai, Zahir b. Avvad, K u r ' a n ' d a Tartışma Metodlan (Çev:Ercan
Elbinsoy), Pınar Yayınları, İst.1984,
Erden, Münire, Eğitimde Program Değerlendirme, Ank. 1993, Pe-
g e m Yayınları
Ergin, O s m a n , Türkye Maarif Tarihi, III cilt.
Ergin, O s m a n , "Medreselerde Öğreniş Tarzına Bir Bakış yahut M e d
reseler Kendinden Beklenen Hizmeti Yapmış mıdır", s. XXIII, bu makaleyi
bir önsöz mahiyetinde nakleden Ünver, Süheyl, Fatih Külliyesi, s. XVIII-
XXXVII
Erzurumi, İbrahim Hakkı, llahiname-Divan, İst. 1334.
Erzurumi, ibrahim Hakkı, Marifetname, Matbaa-i Ahmet Kamil,
İst.,1330.
Erzurumi, İbrahim Hakkı, Tertib-i Ulûm, Yazma, Süleymaniye K ü t ü p
hanesi, Esad Efendi Bö lümü, N u : 1 4 3 8 .
-F-
Fidan, Nurettin - Erden, Münire. Eğitime Giriş, (Ank. 1993)
-G-
Gazzali. Ebu H a m i d M u h a m m e d b. M u h a m m e d , Ihyau U l u m i ' d - Din
(Çev : A h m e t Serdaroğlu), Bedir Yayınevi, İst,,1974.
Geray, Cevat, Halk Eğitimi, A.Ü.E.F, Yayınlan, Ankra 1978.
Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, Remzi Kita bevi, lst,1978.
Gökbilgin.Tayyip, Osmanlı Paleografya ve Diplomatik İlmi,
Ist.Ü.E.F.Yayınlan, N u : 2 6 0 8 , İst. 1979, -
-H-
Hançerlioğlu, Orhan, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İst.1982.
241
-I-
İbnu Abdi'l Berr, C a m i u Beyani'l llm ve Fadlihi, Kahire.1975
Ibnü Haldun, M u k a d d i m e (Çev.S.Uludağ), l-ll, Dergah Yayınları,
İst, 1 9 8 3 .
Ibnü M a c e , Ebu Abdillah M u h a m m e d b,Yezid, es-Sünen, Nşr.; M.F.
A b d ü l b a k i , Kahire, 1373.
Ibn Sina, Kitabu's-Siyase, Nşr.Levis Maluf (Çev. Ömer Özyılmaz),
Basılmamış nüsha.
İslâm Ansiklopedisi, İst. 1 9 5 0
İzgi, Cevat, Osmanlı Medreselerinde İlim, l-ll, (İst, 1997)
-K-
Karaalioğlu, S. Kemal, Ansiklopedik Edebiyat Sözlüğü, İst,1983.
Keklik, Nihat, Felsefe, Çağrı Yayınları, İst, 1978,
Keklik, Nihat, İslâm Mantık Tarihi ve Farabi Mantığı, lst,Ü,E,F, Yayın
lan, İst. 1969.
-L-
Le B o n , Gustav, Kitleler Psikolojisi (Çev, Selahaddin Demirkıran),
Y a ğ m u r Yayınevi, İst. 1974.
-Ö-
Öner, Necati, Klâsik Mantık, A.Ü.I.F.Yayını, A n k . 1 9 7 4 .
242
ö z e r g i n , M. Kemal, "Eski Bir R u z n a m e y e G ö r e İstanbul Ve R u m e
li Medreseleri", Tarih Dergisi, Sayı:4-5 ( A ğ u s t o s l 9 7 3 - 7 4 )
-P-
Poczter, Jeri, Programlı Öğretim (Çev,Alişan Hızal), A.Ü,E.F.Yayınları,
Ankara, 1977,
-S-
Serdaroğlu, Ahmet, Usul-ü Hadis ve M e v z u a t u Aliyyi'lkari Tercemesi,
Ankara, 1966,
Sofuoğlu, Mehmet, Tefsire Giriş, Çağrı Yayınları, İst. 1981
S o r e n s o n , Herbert, Eğitim Psikolojisi (Çev. Gülten Yazgan), M. E. B.
Yayınlan, nu.92,lst.1975.
-ş-
Ş a h Veliyyullah ed-Dehlevi, el-Fevzü'l Kebir fi Usuli't -Tefsir (çev. M.
Sofuoğlu), Çağrı Yay. İst. 1980.
-T-
Tahir, Bursalı Mehmet, Osmanlı Müellifleri, l-lll,Matbaa-l Amire Baskı
sı, İst. 1333.
Taşköprüzade, E b u l - H a y r A h m e d Efendi b. Mustafa b. Halil, Isamüd-
din, M e v z u a t ü l Ulum (Sadeleştiren: M ü m i n Çevik), l-ll, Üçdal Neşriyat,
İst, 1975,
Tirmizi, Ebu İsa M u h a m m e d b, İsa b, Sevra, Sünenü't-Tirmizi, l-V, Ka
hire 1938,
T o g a n , Zeki Velidi, Tarihte Usul, 3, B a s ı m , l s t . 1 9 8 1 .
Topaloğlu, Bekir-Karaman, Hayreddin, A r a p ç a Türkçe Yeni Kamus,
İst. 1980,
243
-u.ü-
Ulvan, Abdullah Nasıh, İslâm'da Aile Eğitimi (Çev.Celal Yıldırım), I-
II,Uysal Kitabevi Yay, Konya 1 9 8 4 ,
-V.Y.-
Vanş. Fatma, Eğitimde Program Geliştirme, A.Ü.E.F. Yayınları, N o : 7 5 ,
A n k a r a 1978.
Yavuz. Yusuf Şevki, Kur'an-ı K e r i m ' d e Tefekkür Ve Tartışma M e t o d u ,
İlim Ve Kültür Yay. Bursa 1983.
Yavuzer, Haluk, Ç o c u k Psikolojisi, (İst. 1982)
Yazır, M, H a m d i , Hak Dini Kur'an Dili, I- IX, D,1,B. Yayınları, İst, 1936.
Yıldınm, C e m a l , Bilim Tarihi, Remzi Kitabevi, İst. 1975.
-Z-
Zavi, Tahir A h m e t , Kamusü'l Muhit,
Zebidi, Z e y n ü d d i n A h m e t b. A h m e t b. Abdüllatif, Sahih-i Buhari M u h
tasarı Tecrid-Sarih (Mütercim ve Sarih: Kamil Miras), l-XII, D,I,B. Yayınları,
Ankara 1976.
Zernuci, Burhaneddin, Talimu'l Muteallim (Çev:Yunüs Vehbi Yavuz),
Çağrı Yayınları, İst. 1980.
244