You are on page 1of 20

GİRİŞ

Robot kavramı Çekçede köle, işçi anlamına gelen Robota kelimesinden gelmektedir.
Webster’s Dictionary’de insan gibi farklı karmaşık eylemleri yapabilen insana benzeyen ve
otomatik kontrolle yönlendirilebilen makine olarak tanımlanmaktadır. TDK’da ise, “belirli bir
işi yerine getirmek için manyetizma ile kendisine çeşitli işler yaptırılabilen otomatik araç”,
“başkasının buyruğu ile iş yapan, kendi akıl ve iradesini kullanmayan kimse”, anlamlarına
gelmektedir.1 Bu tanımlara baktığımızda robotların insana benzeyen, insan gibi davranmaya
programlanan makineler olduğu çıkarılabilir.

Robot kelimesinin ilk kullanımı 20.yy’dan sonra olmuştur. 1917 de Joseph Capec’in Opilec
adlı kısa hikayesinde otomatlardan bahsetmesi sonraları kardeşi Karel Capec’in “Rossuum’un
Evrensel Robotları” oyununu yazmasıyla robot sözcüğü insanlık tarihinde yerini almıştır.2

Robot kavramının oyunlar, tiyatrolar, bilim-kurgu filmleriyle insan hayatına girmesiyle


birlikte bu alana ilgi artmıştır. Bilim adamları, yönetmenler, yazarlar sık sık bu konuyu işlemeye
başlamıştır. Bunlardan en ünlüsü Isaac Asimov; 1938-1942 yılları arasında yayınladığı üç
hikayesinde robotlarla alakalı “Robotiğin Üç Yasası’nı” belirlemiştir. Bu kurallar robotların
akıllı olması durumunda nasıl davranacağına dair temel prensipler olarak kabul edilmektedir.
Hem insanlığın korunması hem de robotların iyi yönlendirilmesi açısından bu kurallar oldukça
önemlidir. Bunlar;

1. Bir robot bir insana zarar veremez, ya da zarar vermesine seyirci kalamaz.
2. Bir robot, birinci kuralla çelişmediği sürece bir insanın emirlerine uymak zorundadır.
3. Bir robot, birinci ve ikinci kuralla çelişmediği sürece kendi varlığını korumakla
mükelleftir.3

Robotlarla ilgili bir diğer dikkat çekici gelişme de Alan Turing tarafından yapılmıştır. 1950
yılında yayımladığı Makinelerin Sayımı ve Zeka(Computing Machinery and İntelligence) adlı
makalesinde Makineler düşünebilir mi? sorusunu sormuştur. İlk defa bir makineyle insanı ayırt
edebilecek bir oyun geliştirmiştir. Taklit Oyunu olarak adlandırdığı bu testte, teste girenin

1
www.merriam-webster.com, (10.11.2018)., www.tdk.gov.tr, (10.11.2018).
2
Ümit Morsünbül, “Robotlarla Bağlanma ve Cinsellik: Ruh Sağlığı Bakış Açısından Bir Değerlendirme”,
Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry, 2018, s.418.
3
Susan Leigh Anderson, “Asimov’s “Three Laws of Robotics” and Machine Metaethics.
makine mi insan mı olduğu anlaşılmadığı durumda makinelerin akıllı olduğundan
bahsedilebilir, demiştir.4

Sonraları robotlarla ilgili farklı gelişmeler görülmüş ve nihayetinde günümüzde robotlarla


ilgili çok farklı yerlere ulaşılmıştır. Sürücüsü olmadan kendi kendine hareket edebilen robot
arabalar, ev işlerinde ve eğlence amacıyla kullanılan ev robotları, asker veya polislerin yerini
almaya aday olan robot polisler ve robot askerler robot biliminin ulaştığı farklı noktalardır.
Bunun yanında robotbilim çalışmaları robotik konusunda iki önemli noktaya ulaşmaya
çalışmaktadır. İlki karmaşık ve yapılandırılmamış ortamlarda otomatik olarak hareket eden
makineler üretmek, ikincisi sosyal davranış yeteneği ve ahlaki davranabilen robotlar
üretebilmektir. Bunun olup olmayacağı tartışması bir yana nasıl olabileceğiyle alakalı bir teori
ise yapay zekâ olarak adlandırılan teknolojik ilerlemeyle mümkün olabileceği
düşünülmektedir.5

Robotların insanlara benzeyen özelliklerinin yanında benzemeyen yönleri de mevcuttur.


Robotların belirli girdi ve çıktılara göre hareket etmesi onları insandan ayıran özellikleridir.
Belirli girdi ve çıktılara göre hareket eden robotun kendisinin iradesi söz konusu olamaz. Bu
yüzden özgür iradeye sahip olamaz. Özgür iradesiyle hareket etmeyen robotların da insan gibi
olamayacağı aşikardır. Çünkü insanı diğer canlılardan ayıran önemli özelliklerinden birisi
özgür iradeye sahip olmasıdır. Ayrıca robotların özgür iradeye sahip olmayışı asla bir insan gibi
olamayacağı argümanını güçlendirmektedir.6 Bunun yanında insanda bulunan; bilinç,
anlamlandırma; yeni ve göreceli karmaşık problemleri çözme kabiliyeti, kendi isteğiyle hareket
edebilme, iletişim kabiliyeti, kişisel farkındalık, robotlarda bulunmamaktadır.7 Bu da robotlarla
insanlar arasında önemli farklar olduğunu göstermektedir.

Robotlarla ilgili bu gelişmelerle birlikte akıllara şu sorular gelmektedir. Robotlar da insanlar


gibi düşünebilir mi? İnsan zekâsıyla bir makinenin zekâsı arasında ne gibi benzerlikler ve
farklılıklar vardır? Bir gün gelir de robotlar insan zihnine benzer bir zekaya sahip olabilirler
mi? Bu konuyla alakalı bilgisayar zekâsıyla insan zekâsının farklı olduğu yapay zekâlı bir robot
ile bir insanın temelde aynı davranışları yapsa bile birisinin bilinçli birisinin bilinçsiz olması
dolayısıyla bilgisayar gibi ‘1’ ve ‘0’ ile oluşturulmuş programlardan farklı olacağı görüşü

4
Caner Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, İstanbul Yayınevi, İstanbul 2008, s.123-124.
5
Morsünbül, “Robotlarla Bağlanma ve Cinsellik: Ruh Sağlığı Bakış Açısından Bir Değerlendirme”, s.419.
6
Mustafa Çevik, “Will It Be Possible for Artificial Intelligence Robots to Acquire Free Will and Believe in
God?”, Beytulhikme An International Journal of Philosophy, 2017, s.83.
7
Mary Anne Warren, “On the Moral and Legal Status of Abortion Mary Anne Warren, Biomedical Ethics,1996,
s.3.
çoğunlukça söylenmektedir. Ayrıca bu ayrımın bir başka nedeninin bilgisayar teknolojisinin o
kadar gelişmemiş olmasından dolayı doğduğunu da söyleyenler mevcuttur.8

Bu çalışmada insan zekasının mahiyeti nedir, robot zekâsı (yapay zekâ) insan zekasıyla
hangi açılardan benzer ve hangi açılardan farklıdır vb. gibi birçok soruya cevap aranacaktır.
Çünkü bilim-kurgu filmleriyle hayatımızda önemli bir yer alan yapay zekâyı anlamak,
olabilirliğini bilimsel temeller üzerinde konuşmak bu konunun üzerindeki toz bulutunun
giderilmesinde yardımcı olacaktır. Şimdilik bu konudaki popülist yaklaşım ortaya çıkan
gelişmelerin çok ötesinde görülmektedir. Bu yüzden yapay zekâ’nın mahiyetini anlamak
gelecekte insandan daha gelişmiş bir bilgi kapasitesine sahip olacak bilgisayarların zeki olup
olmayacağını anlamada yardımcı olacaktır.

YAPAY ZEKÂ NEDİR?

Zekâ kelimesi sözlükte olayları bağımsız olarak düşünebilme, yeni durumları anlayabilme
veya öğrenebilme, problem çözme ve yeni durumlara başarıyla uyum sağlayabilme yeteneği
olarak tanımlanmaktadır.9 Yapay Zekâ(Artificial İntelligence) ise bir makinenin akıllı insan
davranışını taklit etme yeteneği, bilgisayarda akıllı davranışın ne olduğuyla ilgilenen bir
bilgisayar bilim dalıdır. Bu bilim dalının uzun dönemli amacı, akıllı, bilinçli, öğrenme
yeteneğine sahip kendi iradesi ve ahlakı olan, düşünebilen makineler üretmektir.10

Yapay Zekâ kelimesi ilk olarak 1956 yılında McCarhy tarafından kullanılmıştır. Fakat
makinelerin düşünmesiyle alakalı çok daha önceleri çalışmalar yapılmıştır. Mesela Vannevar
Bush’un devrim niteliğindeki çalışması “Düşünebilir miyiz? (As We May Think?)” de o,
insanların kendi bilgilerini güçlendirebileceği bir sistemin olabilirliğinden bahsetmiştir.
Bundan beş yıl sonra ise Alan Turing, insan gibi davranabilen ve akıllı şeyler yapabilen hatta
satranç oynayabilen makinelerin olabilirliğinden makalesinde bahsetmiştir. Alan Turing’in bu
çalışmasını farklı kılan şey makinelerin düşünebileceği teorisini ortaya atmasıydı. Çünkü
herkes bilgisayarın bir girdi ve çıktıyla belirli bir mantıkla işlem yapma yeteneğini kabul
ediyordu. Ancak bir makinenin düşünüp düşünemeyeceği konusu çoğu kişi tarafından
reddedilmiştir. Bu anlamda düşünmenin tanımına bakıldığında makinelerin düşünemeyeceğiyle
alakalı birçok bilim adamı tarafından sağlam kanıtlar sunulmuştur.11

8
Taslaman, Modern Bilim Felsefe ve Tanrı, s.122.
9
www.merriam-webster.com, (10.12.2018)., www.tdk.gov.tr, (10.12.2018).
10
Çağatay TOPAL, “Alan Turing’in Toplumbilimsel Düşünü: Toplumsal Bir Düş Olarak Yapay Zeka”, DTCF Dergisi,
2017, s.1353.
11
Chris Smith, “The History of Artificial İntelligence”, 2006, s.4.
Yapay Zekanın ne olduğuna açıklamadan önce bu kelimenin kökenine bakmakta fayda
vardır. Yapay Zekâ kelimesi İngilizce kökenli bir kelimedir. Artificial, “bir insanın ürettiği,
doğal olmayan şey” anlamına gelmektedir. İntelligence ise, yeni durumlar karşısında uyum
sağlama yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Böylece Artifical İntelligence’nin yeni durumlar
karşısında uyum sağlama yeteneği olan insanın ürettiği bir şey(makine) olduğu sonucu
çıkarılabilir. Türkçede ise yapay kelimesi aynı manada kullanılmaktadır. Zekâ ise insanın
düşünme, akıl yürütme, objektif gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneği
olarak tanımlanmaktadır. Bu manada Yapay Zekâ objektif gerçekleri algılayabilen ve bu
gerçeklerden düşünme yoluyla sonuç çıkarabilen insanın ürettiği bir şey anlamı çıkabilir. Fakat
zekâ kelimesi gerçekten düşünmeyi karşılamakta mıdır? Zekâ ile bir yetiyi mi yoksa zihni mi
kastediyoruz? Yani Türkçedeki zekâ kelimesi gerçekten İntelligence kelimesini karşılamakta
mıdır yoksa çeviriden kaynaklı bir hata mı söz konusudur?12

Yapay Zekâ çalışmalarına başlandığında bu konudaki temel problemin “Yapay bir zihin
üretebilir miyiz”, “Makineler düşünebilir mi/bilinçlenebilir mi?” olduğu görülmektedir. Bu
sorulara baktığımızda bilinç kelimesi insanın farkında olması anlamına gelir. Bu farkındalık,
düşünmeyle olur. Düşünmenin karşılığı ise zekâ ile değil zihin ile sağlanır. Bu anlamda zihnin
ne olduğuna baktığımızda canlıların duygu ve davranışları dışındaki ruhsal süreç ve
etkinliklerin bütünü olarak tanımlandığını görüyoruz. Bu kelimenin İngilizce karşılığı ise
“mind” ile sağlanır. Mind, bir organizmanın yaptığı şeylerin bilincinde olması, farkında olması,
düşüncelerinden ve duygularından sorumlu olması anlamlarına gelir.13 Bu anlamda
baktığımızda Yapay Zekâ ile aslında Yapay Zihni kastediyoruz. Diğer türlü sadece bir töz
olarak var olan, bir yöntem olarak sunulan zekânın onu sağlayan bir zihinden bağımsız
düşünebilmesi, farkında olması ve uyum sağlaması mümkün değildir.14

Yapay Zekâ’nın zeki sayılabilmesi için birtakım kriterleri karşılaması gerekmektedir.


Bunlar eşzamansız olarak, seçmeli, uyumlu, esnek, etkileşimci, gürbüz ve zamanlı olarak
algılama, düşünme ve eylem yapabilme yeteneklerine sahip olmalıdır. Bunların sağlanması da
öğrenme ile olur. Öğrenme ise iki aşamada değerlendirilir. Bunlar sembolik öğrenme ve alt
sembolik öğrenmedir. Öğrenmenin sembolik düzeyi, ezberleme, yönergeyle öğrenme,

12
www.merriam-webster.com, (12.12.2018)., www.tdk.gov.tr, (12.12.2018).
13
www.vocabulary.com, (12.12.2018)
14
Merve KOYUNCU, Çağdaş Zihin Felsefesinde Yapay Zeka Tartışmaları -Turing Testi ve Yansımaları-,
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana, 2015, s.12-13.
tümevarım yoluyla öğrenme, tümdengelim yoluyla öğrenme ve benzerlik yoluyla öğrenme vb.
olmak üzere birkaç sınıfta değerlendirilir.15

Yapay zekâ alanındaki çalışmalar dönem dönem durağanlaşmış bazen de büyük gelişmelere
şahit olmuştur. Bu büyük çalışmalardan ilki ikinci dünya savaşında Alman ordusunun
haberleşmede kullandığı Enigma şifresini kırmayı başaran İngiliz matematikçi Alan Turing’e
aittir. Daha çok kendi adıyla meşhur olan bu teoride bir erkek (A), bir bayan (B) ve bir de soru
soran kişi (C) olmak üzere üç kişiden oluşan bir yapı vardır. A ve B kişileri birbirini görmeyecek
şekilde konumlandırılmıştır. C kişisi sorduğu sorularla karşıdaki kişinin hangisinin kadın
hangisinin erkek olduğunun bilinmesini istemektedir. Fakat A veya B kişisinin C kişisini
yanıltma hakkı da vardır. İşte böyle bir durumda karşıdaki kişilerin birinin yerine bir makineyi
koymayı tasarlamaktadır. Eğer bu makine oyunun sonunda oyunculardan hangisinin bir
bilgisayar, hangisinin bir insan olduğunu tespit edebilirse burada bir çeşit bilişsel kapasiteye
sahip olduğu söylenebilir. Eğer böyle bir sonuç çıkarsa o bilgisayarın da düşünebildiğinden
bahsedilebilir, demiştir.16

Yapay Zekâ için bir başka önemli görüş ise John Searle tarafından geliştirilen bir argümanla
sağlanmıştır. Bu argümana İngilizceden başka dil bilmeyen bir kişinin tek başına bir odaya
kapatılmış olduğu varsayımıyla başlanır. Bu kişinin eline üzerinde Çince semboller olan bir dizi
kâğıt ile bir İngilizce kuralları kitabı verilmiştir. Odadaki kişi, kapı altından içeri atılan ve
üzerinde Çince sorular yazan bir kâğıdı alıp üzerinde bu soruların Çince yanıtları olan bir başka
kâğıdı kapı altından dışarı atar. Sorulara verilen yanıtlar, ana dili Çince olan birinin ayırt
edemeyeceği kadar kusursuz seviyededir. Şimdi bu argümana baktığımızdaki temel nokta bu
kişinin yazıların içeriğini hiçbir şekilde anlamamış olmasıdır. Kartlardaki sembolleri tanıması,
tamamen biçimleriyle sınırlı olup, kartları eşleştirme de kurallar kitabı sayesinde olmuştur.
Dolayısıyla kişi ne olup bittiğini bilmeden, sadece kurallara uyarak kendisinden istenen hiçbir
şeyi anlamadan sembolleri eşleştirmiş ve bunu yazıların farkında olmadan yapmıştır. Searle bu
argümanla şu teoriyi kanıtlamaya çalışmıştır. Turing’in dediği gibi testi geçen bilgisayarlar
düşünebildiği için testi geçmeyebilir. Aksine Searle’in testini geçenler anlama adına hiçbir şey
yapmamışlardır.17

15
Şakir KOCABAŞ, “Yapay Zeka ve Bilim Felsefesi”, Divan Disiplinler Arası Çalışmalar Dergisi, 2014, s.11.
16
Mehmet TAHÇA, Felsefi Açıdan Yapay Zeka, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Muğla Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü,Muğla, 2009, s.32., Ferhat ONUR, “J.R. Searle ve Çin Odası Argümanı”, 2016, s.3.
17
TAHÇA, Felsefi Açıdan Yapay Zeka, s.33., Fatma DORE, “Güçlü Yapay Zekaya Karşı Çin Odası Argümanı”,
Sosyal Bilimler Dergisi, XIV, 2012, s.28-29.
Yapay Zekâ alanında çalışanlar insan gibi makineler üretmeye çalışmışlardır. Fakat bu
konudaki bazı çalışmaların süreğen bir şekilde başarısızlıkla sonuçlanmasıyla birlikte daha
gerçekçi bir şekilde yapay zekaya bakmaya başlayan bir taraf da ortaya çıkmaya başlamıştır.
Bunun sonucunda Yapay Zekada farklı yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Bunlar o dönemki Yapay
Zekâ çalışmalarının yoğunluğuna, ilerleyişine ve o dönem toplumunun bu konuya yönelimine
göre farklılık göstermiştir. İşte bu sistemler; insan gibi düşünebilen sistemler, insan gibi
davranan sistemler, rasyonel düşünen sistemler, rasyonel davranan sistemlerdir. Bu sistemleri
tek tek ele alacak olursak insan gibi davranan sistemler Turing öncülüğünde ortaya atılmıştır.
Çünkü Yapay Zekâ çalışmalarının başlangıçta nihai hedefi insan gibi davranabilen sistemler
üretmekti. Turing Testiyle ortaya konulan bu teoriyle zeki bir sistemin fiziksel benzerlikten
yoksun olarak zeki davranışı üreten sürecin insan beynindeki süreçlerle modellenmesiyle elde
edebileceği bilgiyi başka prensiplerden hareketle de üretebileceğinin ortaya koyuluyor
olmasıdır. Bu sistemlerden ikincisi ise insan gibi düşünen sistemlerdir. Bu yaklaşımda temel
amaç insanın bilişsel basamaklarını bilerek insanın düşünme sürecini çözümleme ve buna
benzeyen sistemler üretmektir. Bu konuda yapılacak şey ise psikolojik deneylerdir. Bu
deneylerden elde edilecek verilerle bir kuram oluşturulabilir ve bu kurama bağlı olarak bir
bilgisayar programı düzenlenebilir. Eğer bu programın giriş-çıkış ve zamanlama davranışı
insanınkine eşse bu programın bazı yetilerinin insanınkiyle eş olabileceği söylenebilir.
Üçüncüsü ise rasyonel düşünen sistemlerdir. Temelinde mantıksal çıkarım yer alan sorunun
mantıklı çözümünü gösteren bir işaretin olmasıyla sonuca ulaşan sistemler üretmektir.
Dördüncü Yapay Zekâ yaklaşımı ise rasyonel davranan sistemlerdir. Gayesine ulaşmak için
inandığı şeylere uygun davranışta bulunan sistemlere rasyonel sistemler denir. Bu sistemler için
doğru çıkarımlar yapmak ve bu çıkarımlara göre hareket etmek önemlidir. Bazen de doğruluğu
ispatlanmamış çözümlerde doğru sonuca ulaşmak gerekebilir. Bu tarz durumlarda da doğru
davranışın seçilmesi gerekir.18

Yapay Zekâ uygulamalarındaki temel amaç insan hayatındaki zorlukları kolaylaştırmaktır.


Bu kolaylaştırmayı fiziksel, sosyal ve manevi açılardan yapmaya çalışmışlardır.19 Yapay
Zekâ’ya dışarıdan bakıldığında çok ütopik görülse de aslında gündelik hayatta bir çok kullanım
alanı vardır. Örneğini modern yolcu uçaklarında kalkıştan inişe kadar tamamen Yapay Zekâ
kontrolünde uçuş yapılabilirken, Google tamamıyla bir Yapay Zekâdır. Navigasyon

18
H. Levent AKIN, “Yapay Zekada Vücut ve Beyin Problemi”, s.3-4.
19
Zekâi Şen, “Significance of Artificial İntelligence in Science and Technology”, Journal of İntelligent Systems:
Theory and Applications, 2018, s.2.
uygulamaları, Google çeviri vb. gündelik hayattaki birçok yerde Yapay Zekâ kullanılmaktadır.
İşte Yapay Zeka’nın gelişim gösterdiği bazı alanlar şunlardır:

Uzman Sistemler: Uzmanlık bilgileri ve muhakeme yeteneği ile problem çözebilen veya
önerilerde bulunabilen bir bilgisayar programlarıdır.20 Bu yazılımlarla kastedilen belirli bir
alandaki uzmanların bilgilerinin derlenmesiyle oluşturulan gerçek hayattaki olaylarla ilgili
büyük veriler işleyip karar veren bilgisayar sistemlerdir. Günümüz iş dünyasında çokça
kullanılan bir otomobilin tamiri için önerilerde bulunan uzman sistem programlar, finans ve
meteoroloji tahminleri gibi birçok alanda karar alma süreçlerinde rol oynamaktadırlar.21

Yapay Sinir Ağları: İnsan beyninin biyolojik sinir yapısını taklit ederek sinirsel algılayıcılar
yardımı ile önceden öğrenilmiş ya da sınıflandırılmış bilgileri kullanarak yeni bilgiler
türetebilen ve oluşturabilen, karar verebilen bilgisayar programlarıdır. İnsan beynindeki
milyarlarca bağlantıya karşın yapay sinir ağları şu anda kıyaslanmayacak ölçüde kısıtlıdır.
Temelde insan beyni gibi öğrenebilen, etkileşim kurabilen yapay sinir ağları, örüntü tanıma,
sistem tanılama, robotik, sinyal işleme, doğal dil işleme ya da optik karakter tanıma yazılımları
gibi alanlarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmaların sonunda insan gibi kendi
kendine öğrenebilen sistemlerin geliştirilmesi hedeflenmektedir.22

Konuşma Çeviri ve Doğal Dil işleme Çözümleri: Ana işlevi, doğal bir dilim çözümleme,
anlama, yorumlama ve üretme olan bilgisayar sistemlerinin tasarımını ve gerçekleştirilmesini
konu alan bir bilim alanıdır. Biçimsel diller kuramı, kuramsal dilbilim ve bilgisayar destekli
dilbilim gibi çeşitli alanlarda geliştirilmiş teknolojileri bir araya getirmektedir. Bunların ses
tanıma özelliği işitilen dili yazıya çevirirken doğal dili işlemede belirli oranda anlama ve
yorumlama yapılmaktadır.23

Bilgisayar Oyunları: Bilgisayar oyunları yapay zekâ alanının kendini gösterebildiği en iyi
alanlardan birisidir. Örneğin Yapay Zekâlı bir satranç uygulaması 1958 yılında insanları ilk
defa yenmiştir. Deep Blue adlı bilgisayar ise dünya satranç şampiyonu Kasparov’u 1997 yılında
yenmiştir.24

20
Serap Kurbanoğlu, “Uzman Sistemler”, 1992, s.190.
21
TAHÇA, Felsefi Açıdan Yapay Zeka, s.34, AKIN, “Yapay Zekada Vücut ve Beyin Problemi”, s.2.
22
Mustafa Furkan Keskenler, Eyüp Fahri Keskenler, “Geçmişten Günümüze Yapay Sinir Ağları ve Tarihçesi”,
Takvim-i Vekayi, 2017, s.10., TAHÇA, Felsefi Açıdan Yapay Zeka, s.35.
23
Müh. Aynur Delibaş, “Doğal Dil İşleme ile Türkçe Yazım Hatalarının Denetlenmesi”, (Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Haziran, 2009, s.10.
24
TAHÇA, Felsefi Açıdan Yapay Zeka, s.35.
Online Sohbet Botları: Yapay Zekâ kullanarak insanlarla sohbet edebilen, insanlara hızlı bir
şekilde yanıt verebilen, onları bilgilendirebilen ve ürün satın almasına yardımcı olan veya daha
iyi servis sunmak gibi görevleri yerine getiren botlardır. Bu botların temel amacı karşısında bir
insan olduğu hissini vermektedirler. Genellikle web sitelerinin müşteri hizmetleri ve teknik
servislerinde, sağlık sektöründe, e-ticarette kullanılmaktadır.25

DOĞAL ZEKÂ NEDİR?

Yüzyıldan fazla bir süredir psikologlar genel zekayı neyin oluşturduğunu ve bu düşüncenin
geçerli olup olmadığını düşünmektedirler. Zekâyı anlarken en temel soru şudur: Zekâ genel bir
yetenek ya da beceri midir yoksa birçok değişik ve farklı yeteneklerden mi oluşmaktadır?
Yirminci yüzyılın başlarında yaşamış olan İngiliz Psikolog Charles Spearman, zekânın genel
bir yapı olduğunu ve zihinsel enerjinin de her eylemin kaynağı olduğu görüşünü ileri sürmüştür.
Ona göre bir alanda parlak olan bir kişinin diğer alanlarda da genel olarak parlak olduğu kabul
edilir. Zeki insan olayları çabuk anlar, doğru kararlar alır, ilgi çekici konularda konuşur ve
birçok farklı olay karşısında zekice davranır. Ona göre bizim bazı alanlarda diğer alanlara göre
daha hızlı olmamız aynı genel zekanın farklı faaliyetlerde ortaya çıkma durumudur. Yani zekâ,
kaynağından çıkan suyun birçok farklı yöne dağılması gibi, özel alanlardaki yeteneklere
dağılır.26

Spearman’ın görüşü ilk bakışta tatmin edici gibi gelse de sonraları problem ortaya çıkmıştır.
Çünkü zekâ kendisini doğrudan doğruya gösteren bir varlık değildir. Daha çok bir iş, eylem
üzerinde görülen bir belirtidir. Bu yüzden zekâyı anlamak için onun belirtileri nelerdir sorusu
gündeme gelmektedir ki bu konu Spearman’dan sonra günümüze kadar psikologlar arasında
çokça tartışılan bir konu olmuştur. Çünkü zekânın işareti olarak belirtilen ölçüler büyük oranda
bireysel farklılıklara, zamana ve kültüre göre değişiklikler gösterebilmektedir.27

Zekâ ekvatoral ormanlarda, yerel bitkilerin tedavi edici özelliklerini anlamak olabilir. Bir
Kuzey Amerika lisesinde ise, çetin derslerin zor konularında iyi olmak olabilir. Ama her iki
yerde de deneyimlerden öğrenme problem çözme ve yeni durumlara uyum sağlamak için bilgiyi
kullanmayı kapsayan zihinsel bir potansiyeldir. Problem çözme becerisi mantık kullanmayı,
düşünceler arasında bağlantı kurmayı ve problemi bir bütün olarak görmeyi içerir. 28 Bir başka

25
Naz Albayrak, Aydeniz Özdemir, Engin Zeydan, “Yapay Zeka Tabanlı Rehber Robotlara Genel Bir Bakış ve
Örnek Bir Rehber Robot Uygulaması”, İstanbul, s.1., TAHÇA, Felsefi Açıdan Yapay Zeka s.35.
26
David G. Myers and C. Nathan DeWall, Psikoloji, Ayşegül Durak Batıgün, (çev.), Palme Yayıncılık, Ankara,
2017, s. 303-304.
27
Kemal Sayar ve Mehmet Dinç, Psikolojiye Giriş, Dem Yayınevi, İstanbul 2009, s. 85-86.
28
Myers and DeWall, Psikoloji, s.303.
açıdan bakacak olursak örneğin beşerî bilimlerde yetenekli, atletizmde, sanatta, müzikte özel
yeteneği olan bir insanın bir matematik problemini çözemediğini düşünelim. Bu insan için çok
yetenekli bir sanatçı diyemez miyiz, bu insanlar için zeki değildir yorumunu yapabilir miyiz?
Zekâ tek bir ölçme aracıyla ölçülebilir mi, ya da birkaç farklı ölçme aracına mı ihtiyaç duyarız?
Bunların hepsi zekayı anlamada önümüze çıkan problemlerdir.29

Zekânın ne olduğu hakkında fikir birliği olmamasına rağmen her psikolog kendi açısından
zekâyı tanımlamıştır. Örneğin Starddat’a göre zekâ bireyin zor, karmaşık, soyut, ekonomik,
amaca uygun, sosyal değeri olan ve orijinal nitelikler taşıyan zihinsel davranışları yapabilme;
bu şartlar altında enerjisini davranışlar üzerinde toplayabilme ve heyecanlarına karşı koyabilme
yeteneğidir. Thorndike’ye göre zekâ birbirinden farklı faktörlerden meydana gelmektedir;
Soyut düşünme, sayı ve soyut sembolleri anlama ve kullanabilme gücü soyut zekâyı, kişileri
tanıma, anlama, ilişkilerde hoşgörülü olabilme ile sosyal zekâyı, motor, makine gibi çeşitli
mekanizmaları anlama ve kontrol etme gücüyle mekanik zekâyı tanımlamıştır. Piaget’de zekâyı
çevreye uyum sağlama süreci olarak tanımlamıştır.30

Zekânın var olduğu, akıllı ve akılsız diye insanların birbirini ayrıştırdığı insanlık tarihinin
başlangıcından itibaren kabul edilegelmiştir. Fakat kimin ne kadar akıllı olduğu ve bunun
ölçümü daha çok 19. yy. sonlarına doğru başlamıştır. Bu ölçümlerden ilki Alfred Binet
tarafından yapılmıştır. Alfred Binet başlarda dönemi bilim adamları gibi kafatası genişliğiyle
zekânın doğru orantılı olduğuna inanıyordu. Fakat bu inançla başladığı zekâ testinin sonlarına
doğru kafatası büyüklüğüyle zekâ arasında çok da doğru orantı olmadığını fark etmiştir. İlk
okul çocuklarına uyguladığı bu testlerinde zekâ yaşlarını ölçmüştür. Fransız çocuklarının
kendilerinden üst mü yoksa alt mı zekâ seviyelerine sahip olduklarını anlamak için 30 maddelik
bir test geliştirmiştir. Bu testlere göre bazı 9 yaşındaki çocuklar, 7 yaşındaki çocukların zihinsel
kapasitelerini sergilemiş bazıları da 11 yaşındaki çocukların zihinsel kapasitelerini
sergilemiştir. Bu durumda bu çocukların aynı sınıflarda okumasının çocuğun öğrenmesi
üzerinde olumsuz etkisi olduğundan bahsetmiştir.31 Daha sonraları ise onun bu çalışmaları
geliştirilerek IQ (Intelligence Quality) testleri haline gelmiştir. Bu ölçümler zekânın tespitinde
yegâne ölçüm aracı olarak kabul edilmeye başlanmıştır. O dönem çalışmaları Modernizmin
etkisi altında kalmış ve tek tip, insanları genelleyici bir ölçüm aracı geliştirilmiştir. Bu yüzden

29
Lifford T. Morgan, Psikolojiye Giriş, Sirel Karakaş (ed.), Rükzan Eski (ed.), Eğitim Akademi Yayınları,
Konya 2009, s. 386.
30
Hasan Hüseyin Özkan, “Çoklu Zekâ Kuramı ve Eğitim Programı Öğeleri İlişkisi”, e-Journal of New World
Sciences Acedemy Social Sciences, 2008, s. 334.335.
31
Morgan, Psikolojiye Giriş, s. 393.
okullarda sadece IQ testleri uygulanmış öğrencilerde matematiksek, mantıksal zekaya sahip
olanlar başarılı sayılmış diğerleri ise başarısız sayılmışlardır. Mantıksal zekâ ile her şey
değerlendirilmiş geleneksel düşünce döneminin dogmatizmine karşı çıkılarak bir nevi akıl
tanrılaştırılmıştır. O yüzden modern çağ boyunca IQ ile ifade edilen matematiksel mantıksal
zekâ, tek zekâ türü olarak kabul edilmiştir. Daha sonraları ise bu anlayış yavaş yavaş yıkılmaya
başlamıştır. Çünkü okullarda başarısız olup hayatta başarılı birçok insanın olması kafalarda bu
zekâ testlerinin doğruluğuna şüphe düşürmüştür. Bu sayede farklı zekâ türlerinin olabileceğine
dair çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.32

Tek bir zekânın değil de çoklu zekâların olabileceğine dair en ünlü görüş Gardner’e aittir.
O 1983 yılında Çoklu Zekâ Kuramını geliştirmiştir. Bu kurama göre zekânın temelinde
nörolojik ve kültürel boyutların yer aldığı ve bir insanın zeki sayılabilmesi için bu boyutlara
cevap verebilmesi gerektiğini söylemiştir. Ona göre zekâ, bir kişinin bir veya birden fazla
kültürde değer bulan bir ürün ortaya koyabilme becerisi, gerçek hayatta karşılaştığı sorunlarla
etkili ve verimli çözümler üretebilme kapasitesi ve çözülmeye ihtiyacı olan meseleleri keşfetme
yeteneğidir. Yani ona göre farklı alanlarda başarılı olan, problemleri çözebilen insanlar da
zekidir.33

Gardner bu kuramla insanların tek bir zekâ yapısına sahip olmadığını aksine bundan
bağımsız olarak en az sekiz zekâ alanına sahip olduğunu ve bunların zamanla
geliştirilebileceğini savunmuştur. Bu zekâ alanları Sözel-dilsel, müziksel, mantıksal-
matematiksel, uzamsal, bedensel-kinestetik, kişisel-içsel ve kişilerarası(sosyal), doğacı zekâdır.
Gardner bu zekâ kuramını “Frames of Mind” (Zihnin Çerçeveleri) adlı kitabında ortaya
koymuştur. Bu kitapta farklı zekâ alanlarından söz edilmektedir. Onun kuramına göre her birey
farklı derecelerde çeşitli zekâlara sahiptir. Bu zekâlar kişilerin öğrenme biçimlerini, ilgilerini,
yeteneklerini ve eğilimlerini açıklar. Hatta bu zekâ çeşitlerinin dışında da zekâlar bulunabilir.
Çünkü insan yeteneklerinin çokluğuna bağlı olarak insan yetenekleri ile bu zekâ alanlarının
doğru tanımlanmasının zor olduğundan bahsetmiştir.34

Çoklu zekâ kuramının en temel görüşü; her çocuğun bir ya da birden fazla alandan gelişim
potansiyeli vardır. Bu potansiyellerin gelişmesi ise bazı ilkelere dikkat edilerek olabilmektedir.
Bunlar; her birey çoklu zekâ boyutlarına sahiptir. Her insanda kanıtlanmış zekâ türlerinden belli
oranlarda ve değişik düzeylerde bulunmaktadır. Her birey kendine özgü bir zekâ profiline

32
Emel Topçu, “Zeka Öğrenme Ve Düşünme” Dini Araştırmalar, Eylül-Aralık 1999, s. 366.367.
33
Hakan Çuhadar, “Müziksel Zeka”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 3, 2017, s. 3.
34
Çuhadar, “Müziksel Zeka”, s. 4-5., Özkan, “Çoklu Zekâ Kuramı ve Eğitim Programı Öğeleri İlişkisi”, s. 334.
sahiptir. Her zekânın bireyden bireye gelişimi değişiklik gösterir. Tüm zekâ boyutları
tanımlanabilir, geliştirilebilir, ihmal edilerek zayıflatılabilir. Her zekâ boyutu, hafıza, dikkat,
algı ve problem çözme açısından farklı bir sisteme sahiptir. Kişisel geçmiş, kültür ve kalıtım
zekâ boyutlarının gelişimini etkiler. Bütün zekâ boyutları insanın kendini gerçekleştirmesi
yolunda farklı ve özel bir kaynaktır. Bir zekâ boyutu kullanılırken diğer zekâ boyutlarından en
az biri ya da birkaçı kullanılabilir. Zekâ çok yönlüdür ama aynı zamanda bir bütündür.35

Gardner “Frames of Mind” adlı kitabında, herhangi bir kültürdeki bir yetişkinin belli bir
sonuçtaki durumu onun zekâ durumunu ifade eder, demiştir. Örneğin bir müzisyen öncelikle
yetkin zekâsını sergileyecektir. Ama bunun yanında istediği başarıyı elde etmek için kinestetik
zekâsını kullanmak zorundadır. Ayrıca izleyicilerle etkili iletişim kurmada sosyal zekâsını
kullanmalıdır. Para kazanabilmek için ise mantıksal zekâsını, bestelerini yapabilmesi için ise
içsel-öze dönük zekasını kullanmak durumundadır. Bu anlamda farklı zekâlar hem ayrı ayrı
varlık sahibi hem de bir bütün olarak yetkin zekâyı tamamlayıcıdır. Bu zekâ boyutlarını tek tek
ele alalım;

Sözel-Dilsel Zekâ: Bir bireyin, dili kullanmaya ilişkin yeteneğini ifade eder. Anadilini yazılı
ve sözlü olarak etkili kullanmayı ve diğer insanları ikna etmeyi içerir.36 Okuma, yazma ve
konuşma zekâsı olarak da ifade edilir. Bu zekâya sahip olanlar kendi dilinin gramer yapısını,
sözcüklerin sıralanışına, vurgusuna ve kavramları da kastettikleri anlamlarına uygun olarak
büyük bir ustalıkla kullanırlar. Yazarlar, şairler, ozanlar, politikacılar, dilbilimciler bu zekâ
alanına sahip olan bireylere örnek olarak gösterilebilir.37

Mantıksal-Matematiksel Zekâ: Sayılarla düşünebilme, bunları kullanabilme ve


anlamlandırabilme, sonuç çıkarma, hipotezler üretme, eleştirel düşünme, geometrik şekiller
gibi soyut sembollerle tanışma gibi niteliklere sahip olan insanlardaki zekâ alanı olarak ifade
edilir.38 Bu zekâ boyutuna sahip olan bireyler bir bilim adamı gibi olaylar ve olgular arasında
neden-sonuç ilişkilerini kolaylıkla kavrayabilir ve mantık yürütebilirler. Problem çözme, kritik
düşünme gibi zihinsel işlemleri diğer bireylere göre çok daha doğru, hızlı ve kolay
yapabilmektedirler.39

Görsel-Uzaysal Zekâ: Şekil, renk ve resim zekâsı olarak da ifade edilen görsel-uzaysal zekâ,
çok boyutlu görselleri algılama ve düşünme biçimidir. Kişi ilk algılamalarına bağlı olarak,

35
Özkan, “Çoklu Zekâ Kuramı ve Eğitim Programı Öğeleri İlişkisi”, s. 335-336.
36
Mustafa Zülküf Altan, “Çoklu Zeka Kuramı”, İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 1999, s. 4.
37
Özkan, “Çoklu Zekâ Kuramı ve Eğitim Programı Öğeleri İlişkisi”, s. 337.
38
Mustafa Serdar Köksal, “Kavram Öğretimi ve Çoklu Zekâ Teorisi”, Kastamonu Eğitim Dergisi, 2006, s. 475.
39
Özkan, “Çoklu Zekâ Kuramı ve Eğitim Programı Öğeleri İlişkisi, s. 337.
bilgileri anlamlandırma ve biçimlendirme çalışmaları yapar. İlgili uyarıcıların eksikliğinde,
görsel tecrübelerine dayalı olarak bilgileri yeniden kurar. Yani bir anlamda resimlerle,
imgelerle, şekillerle ve çizgilerle düşünür ve bu düşündüklerini yapılandırır. Bu zekâ bölümü
yüksek olan bireyler, hayal kurarlar, sanat etkinliklerine katılmayı tercih ederler, tasarım
yaparlar, görsel sunuları izlemeyi severler. Genelde ressamlar, mimarlar, tasarımcılar,
fotoğrafçılar bu zekâ boyutu yüksek olan kişilerdir.40

Müziksel-Ritmik Zekâ: Ses, ritim, melodi ve müzik zekâsı olarak ifade edilebilir. Farklı
sesleri ayırma, sesleri, notaları ve melodileri fark etme kalıpları işitebilme, hatırlayabilme,
tanıma hatta yönlendirebilme yeteneğiyle ilgili bir zekâ boyutudur.41 Bu zekâ türünde güçlü
insanlar ses, sayı ve müzikle düşünür ve değerlendirmelerini bu zekâ boyutunu kullanarak
yaparlar. Müzisyenler, besteciler, ozanlar, orkestra şefleri gibi meslek alanları daha çok bu zekâ
boyutu yüksek insanlar tarafından icra edilir.42

Bedensel-Kinestetik Zekâ: Bu zekâ alanı, koordinasyon, denge, güç esneklik ve hız gibi bazı
fiziksel özelliklerin yanı sıra dokunsak nitelikteki becerileri de içermektedir. Bu zekâ alanı
güçlü olanlar zihin kaslarını, vücudunun bir bölümünü veya bütününü koordineli bir şekilde
aklı ile bütünleştirerek kullanabilirler. Sporcular, dansçılar, atletler, aktörler, heykeltıraşlar,
cerrahlar bu zekâ türü baskın olanlar arasında sayılabilir.43

Sosyal Zekâ: İnsanlarla iletişim ve uyum zekâsı olarak ele alınan sosyal zekâ bireyler arası
zekâ, diğer insanlara karşı duyarlı olmak kabiliyeti olarak da ifade edilmektedir.44 Globalleşen
dünyada, ekip çalışması ve ortak çalışma kültürünü en fazla gerektirdiği zekâdır. Bu zekâ
bölümü yüksek olan insanlar arkadaşlarıyla birlikte olmaktan hoşlanır ve doğal bir lider olarak
davranırlar. Farklı kültür ve yaşam tarzlarına ilgi duyar ve o insanlarla çabuk ve doğru iletişim
kurarlar. Danışmanlar, iletişim uzmanları, psikolojik danışmanlar bu zekâ alanı yüksek olan
bireylerden sayılabilir.45

İçsel Zekâ: Bu zekâ alanı yüksek olan bireyler kendi duygularını düşüncelerini, tepkilerini
kuvvetli ve zayıf yanlarını tanıma ve değerlendirebilme becerileri olan kişilerdir.46 Bu bireyler
bireysel çalışmaktan hoşlanır, kendini gerçekleştirmeyi hedeflerler. Bu zekâ alanı yüksek

40
Özkan, “Çoklu Zekâ Kuramı ve Eğitim Programı Öğeleri İlişkisi”, s. 338.
41
Topçu, “Zeka Öğrenme Ve Düşünme”, s. 368.
42
Özkan, “Çoklu Zekâ Kuramı ve Eğitim Programı Öğeleri İlişkisi”, s. 338.
43
Topçu, “Zeka Öğrenme Ve Düşünme”, s. 368., Özkan, “Çoklu Zekâ Kuramı ve Eğitim Programı Öğeleri
İlişkisi”, s. 339.
44
Halil Apaydın, Psikolojiye Giriş, Bilimkent Yayınları, Amasya 2016, s. 88.
45
Özkan, “Çoklu Zekâ Kuramı ve Eğitim Programı Öğeleri İlişkisi”, s. 339.
46
Altan, “Çoklu Zeka Kuramı”, s.5.
insanların kendini tanıdığından ve kendilerini gerçekçi bir şekilde değerlendirdiklerinden
bahsedilebilir. İnsan merkezli meslekler, yazarlar, liderler, sosyal hizmet uzmanları, düşünürler
ve bilim adamları bu zekâ alanı yüksek olan meslek gruplarından sayılabilir.47

Doğacı Zekâ: İnsanların çevresindeki bitki ve hayvanları fark ederek, onlarla ilgili sınıflama
yapabilme, doğada araştırma yapmayı sevme, doğadaki varlıklara ilgi duyma, sağlıklı çevre
oluşturma gibi yeteneklere sahip olan insanların baskın olduğu zekâ bölümünü ifade eder. Bu
insanlar doğa ile bütünleşerek yaşarlar. Bitki yetiştirir, doğayı inceler, tam bir kâşif gibi
davranırlar. Fotoğrafçılık, dağcılık, izcilik gibi alanlar doğacı zekâsı yüksek olan bireyler
tarafından tercih edilen alanlardır.48

Yukarıda sayılan zekâ bölümleri daha sonraları çeşitlendirilmiş ve toplumlar, kültürler ve


insan yapıları farklılığına göre bambaşka zekâ alanlarının olabileceği düşünülmüştür. Bu kadar
farklı zekâ bölümünün olması akıllara şu soruyu getirmektedir. Zekâ doğuştan gelen bir yetenek
midir yoksa sonradan edinilen bir kazanım mıdır ya da bunların her biri aynı zamanda bir
bütünü mü oluşturmaktadır?

Zekânın kalıtımla mı yoksa çevreyle mi belirlendiği konusu farklı çalışmalarda çokça ele
alınmış ve ortaya farklı sonuçlar çıkmıştır. Bunlardan en önemlisi tek yumurta ikizleri üzerine
yapılan çalışmadır. İki farklı tek yumurta ikizinden birincisi aynı ortamda büyümüş diğeri ise
birbirinden ayrılarak farklı ortamda büyütülmüştür. Bu ikizlerin zekâ korelasyonu yüksek
çıkmıştır. Bu da zekânın kalıtsal olduğu görüşünü güçlendirmiştir.49 Bunun aksine doğumdan
hemen sonra ayrılmış ikiz bulmanın zorluğu, doğumdan hemen sonra ayrılmış olsalar bile özdeş
ikizlerin doğum öncesi deneyimlerinin aynı oluşu gibi unsurlar zekânın kalıtsal olduğunu
düşünenlere itiraz olarak sunulmuştur. Zekânın ilerlemesinde olgunlaşma faktörü de önemlidir.
Nasıl insan fiziksel olarak olgunlaşıyorsa zekâda zamanla olgunlaşmaktadır. Bunun yanı sıra
çevresel faktörlerin zekâyı etkilediği bilinen bir gerçektir. Örneğin ekonomik yoksulluk içinde
büyüyen çocuklar daha refah ve zengin ailelerde büyüyen çocuklara göre kendi yeteneklerini
daha az ortaya koymakta, gelişmeleri daha yavaş olabilmektedir. Zekânın eğitim boyutu da
önemlidir. Bilgi, görgü ve deneyim gibi faktörlerle şekillenen zekâ için beceri fırsat ve
deneyimlerinin toplamı şeklinde yorum yapılabilir. Bu anlamda zekâ ne tek başına kalıtımdan
ne de çevreden bunların her birinden aynı zamanda toplamından etkilenir.50

47
Apaydın, Psikolojiye Giriş, s. 88.
48
Özkan, “Çoklu Zekâ Kuramı ve Eğitim Programı Öğeleri İlişkisi”, s. 340.
49
Morgan, Psikolojiye Giriş, s. 406.
50
Myers and DeWall, Psikoloji, s. 335., Morgan, Psikolojiye Giriş, s. 409., Apaydın, Psikolojiye Giriş, s.162-
163.
YAPAY ZEKÂ-FITRÎ ZEKÂ KARŞILAŞTIRMASI

Yapay Zekâ ile düşünebilen, insansı makinelerin olabileceğinden bahsediyorduk. Doğal


Zekâ ile insanın yeni durumlar karşısında uyum sağlama kabiliyeti olarak nitelendirdiğimiz
Zekâdan bahsediyorduk. Bu anlamda doğal zekâyı anlarken daha çok akıl, zihin, beyin, bilinç,
öğrenme gibi daha çok insanın düşünsel boyutlarını ilgilendiren kısımlarını ele alacağız. Tabi
ki de bir makineyi insanla kıyaslarken birisi daha somut ve cansız, diğeri ise daha esnek ve
canlı olacaktır. Bu yüzden birebir aynı kavramların karşılığını bulmak oldukça güçtür. Fakat
makinelerde temel örneklem insan olduğu için insan gibi davranabilen makineler inşa edilmeye
çalışıldığı için makineyle insan arasında birçok ortak nokta bulunmaktadır. Bu bölümde, bu
ortak noktalardan ve makine zekâsıyla insan zekâsı arasındaki farklılıklardan bahsedeceğiz.

İnsan yeni bir bilgi edinmek için öğrenmeye ihtiyaç duyar. Çünkü insanın doğuştan getirdiği
içgüdüler kısıtlıdır. İnsan kendisini öğrenme ile tamamlar. Bireyin öğrendiği şeylerde fiziksel,
psikolojik ve sosyal etkiler de önemli rol oynar. Bu yüzden insanın öğrendiği şeyler kişiye
özgüdür. Bilişsel öğrenme yaklaşımına göre öğrenme çevreden gelen uyarıcıların etkin bir
biçimde işlenmesi ve onların yeni bir biçime dönüştürülmesidir. Onlara göre öğrenme anlama,
algılama düşünme, bellek, hatırlama ve yaratma gibi içsel süreçlerdir. 51 Bir diğer tanıma göre
ise her öğrenme yaşantısı yeni sinaptik bağların oluşmasıdır. Bu da nöronlarda axon ipçikleri
arasında olur. Bu yüzden öğrenme bireydeki biyokimyasal bir değişim olarak görülür. Öğrenme
konusunda bunun dışında çeşitli görüşler olmasına rağmen kısaca şöyle denebilir. Öğrenme:
İnsanın gereksinimleri sonucu eğitim, bilgi, deneyim ve gözlem yoluyla davranışta ve
düşüncede meydana gelen olumlu kalıcı, sürdürülebilir ve gerektiğinde değiştirilebilir bir
değişim sürecidir. Öğrenmenin anlaşılabilmesi için bir davranış değişikliğinin olması, bir
yaşantının meydana gelmesi ve kalıcı izli olması gerekmektedir.52

İnsan öğrendiği şeyleri akılda tutabilmek için belleğe ihtiyaç duyar. Peki bellek nasıl
çalışmaktadır. İnsan belleğinin kayıt süreci algı için seçilen bir uyarı ile başlamaktadır. Bu
varlık öncelikle beş duyu ile gerçekleştirdiğimiz duyusal kayıttan geçmekte ve algılanmaktadır.
Bu karşılaştığı şeyle geçmiş bilgilerini uzun süreli bellekte saklayan zihin geri çağırmakta ve
anlamsal ya da biçimsel bir mantıkla yeni bir forma dönüştürülmekte ve o şekilde kayda
alınmaktadır.53

51
Malik Yılmaz, “Öğrenme ve Bilgi İlişkisi”, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2009, s.175-176.
52
Yılmaz, “Öğrenme ve Bilgi İlişkisi”, s.177-178.
53
Cengiz Anık, “Bilgi İşleme Mekanizma Olarak Zihinsel Performans”, Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi
Elektronik Dergisi, Sayı 1, 2017, s. 318.
Öğrenmeyi aslında insan günlük hayatta karşılaştıkları problemleri çözmek için de
kullanmaktadır. Bunun için belli yöntemler geliştirmiş ve aynı problem yaşandığında benzer
çözüm yolları uygulamaktadır. Bu noktada Yapay Zekâ da aynı yolu izlemektedir. Makine
Öğrenmesi dediğimiz öğrenme sürecinde mantıksal işlemler gerçekleştirebilen makinelerin,
gözlem ve ölçüm yöntemleriyle elde edilen verileri tecrübe olarak kabul etmesi ve bu
tecrübelerden matematiksel algoritmalar aracılığıyla anlamlı ilişkiler çıkarma sürecidir.54 Bu
fikrin temelinde bilgisayarın insan gibi öğrenebilen sistemlerden sayılması inancı yatmaktadır.
Peki makinelerde öğrenme nasıl olmaktadır? Makineye verilen bir görevin daha önceden
sağlanmış verilerle ve o problemin hangi adımında hangi işlemin yapılacağına dair algoritmayla
gerekli performansı göstermesi şeklinde öğrenme ortaya çıkmaktadır.55

İnsan beyni ise herhangi bir yazılıma veya programa bağlı olarak çalışmamaktadır.
Karmaşık bir sinir ağı sistemi olarak “Hebb kuralı” denilen kendisinde bulunan çeşitli sinir
yollarını her kullanışında pekiştirerek kullanması esasına dayalı olarak çalışmaktadır. Sinir
ağları bu görevi başarıyla yerine getirdiğinde her seferinde nöronlar arasındaki belli elektrik
bağlantılarının şiddeti değişmektedir. Yollarını her kullanılışında sinir bağlarındaki bağlantı
pekişmekte ve güçlenmektedir. İşte insan beyni öğrenmeyi bu şekilde gerçekleştirir. Bu nedenle
beyin Yapay Zekânın aksine belli bir programı takip ederek değil tecrübe ederek yani deneyerek
öğrenmektedir. Bu anlamda beynin bilgisayardan farkı kendini yeni bilgilerle güncelleyerek
yeni öğrendiklerini eskileriyle birlikte düşünmesi ve bunlardan yeni bir senteze varmasıdır.56

İnsan beyninin nasıl öğrendiği hususunun kopyalanması Yapay Zekâda Yapay Sinir Ağları
alanında yapılmaya çalışılmaktadır. Burada birbirine bağlı paralel basit elemanlar ile biyolojik
sinir sistemlerinin yaptığı gibi gerçek dünya nesneleriyle etkileşimin gerçekleştirildiği planlı
bir hiyerarşik yapı kurulmaktadır.57 Bu sinir ağları üç şekilde öğrenmektedir. Birincisi
öğretmenli öğrenmedir. Bu öğrenmeye göre ağı denetleyecek bir öğretmene ihtiyaç duyulur.
Bu öğretmen ağa basitçe ne üretmesi gerektiğini söyler. İkincisi ise destekleyici öğrenmedir.
Bu öğrenmede yine bir öğretmene ihtiyaç vardır ama ne üretmesi gerektiği söylenmez. Sadece
üretilen çıktının doğru veya yanlış olduğu söylenir. Üçüncüsü ise öğretmensiz öğrenmedir. Bu
tür öğrenmede ağa yardımcı olacak herhangi birine gerek yoktur. Bu durumda ağ, girdi/çıktı

54
Orhan Torkul (ed.), vd., Mühendislikte Yapay Zeka ve Uygulamaları, Sakarya Üniversitesi Kütüphanesi
Yayınevi, Sakarya, 2017, s. 55.
55
Torkul (ed.), vd., Mühendislikte Yapay Zeka ve Uygulamaları, s.110-111.
56
KOYUNCU, Çağdaş Zihin Felsefesinde Yapay Zeka Tartışmaları -Turing Testi ve Yansımaları-,
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), s. 88.
57
Torkul (ed.), vd., Mühendislikte Yapay Zeka ve Uygulamaları, s.159.
eşleştirmelerini organize etmek için kendi kriterlerini geliştirir. Bu stratejiyi kullanan ağlara
“kendi kendine organize olan ağlar” denilir.58

Yapay Zekânın üç önemli bileşeni vardır. Bunlar Sembolik Çıkarımsama, Yapay Öğrenme
ve Genetik Algoritmadır. Bu bileşenler insan zekâsına ait neden-sonuç ilişkileri oluşturma
(çıkarımsama), veri üzerinden genellemeler yapma (öğrenme) ve daha önce hiç görülmemiş
şeyler üretme (keşif) özelliklerini modellemektedir. Sombolik Çıkarımsama verili önermelerin
mantıksal sonuçlarının otomatik olarak hesaplanması için kullanılır. Yapay Öğrenme, verili
geçmiş durumlardan genellemeler yapmayı modelleyen bir bileşendir. Genetik Algoritma ise
keşif sürecinin modellenmesidir. Bu modelde Yapay Zekâ’ya hiçbir kural/bağlam verilmez.
Onun yerine Yapay Zekâ’nın yaptığı keşiflerin uygunlukları sıfır ile bir arasında bir sayı olarak
belirlenir. Yapay Zekâ da uygunluğu olan bir keşif yapana kadar denemeler yapmaya devam
eder. Fakat Sembolik Çıkarımsama’nın bazı sınırlılıkları bulunmaktadır. Bunlardan ilki
çıkarımsamaların insan eliyle tanımlanması, ikincisi de insan anlayışının ötesinde
çıkarımsamalar yapılamamasıdır. Tam otomatik de olsa Sembolik Çıkarımsama insan eliyle
belirlenen mantıksal kurallar bağlamında gerçekleşmektedir. Bunun yanı sıra Yapay Zekânın
belki de en önemli bileşeni Yapay Öğrenme’dir. Yapay Öğrenmenin sınırı eldeki verilerin
boyutu ile kayıtlıdır. Her saniye milyonlarca verinin üretildiği günümüz dünyasında Yapay
Öğrenme’nin şimdiden insanlarda daha iyi olduğu ve çok özelleştiği söylenebilir.59

Yapay Zekâ ile Doğal Zekâ arasında belki de en önemli farklılık “bilinç” alanındadır. Bilinç
ise bir kişinin öznel duyarlılık veya farkındalık durumudur.60 Farkında olmak bir şey
“hakkında” düşünebilmeyi gerektirir. O şey hakkında düşünebilmek o şeye zihnen yönelme
yeteneğine sahip olmaktır.61 Bilinç aynı zamanda “Öznellik”tir. Kişinin bilinçlilik halinin
“ben”e aidiyeti ve bu “ben”in bilinç durumlarına kendine özel ulaşımı olmasıdır. Bu anlamda
bireylerde “Qualia” (tecrübi nitelikler) vardır. Bunlar ise kişinin tecrübe ettiği öznel bilinç
deneyimleridir. Bilinci olmayan maddi dünyadaki varlıklardan bilinci ayıran en önemli
özelliklerden biri, bilinçte “öznellik” özelliğinin olması, bilinç durumlarımızda Qualia’yı
algılamamızdır. Oysa atomlarda veya yıldızlarda ya da Yapay Zekâ’da kendi öznelliklerine
tanıklık eden bir “ben” olduğunu düşündürecek hiçbir neden yoktur.62

58
Torkul (ed.), vd., Mühendislikte Yapay Zeka ve Uygulamaları, s.161.
59
Yavuz Köroğlu, “Yapay Zeka’nın Teorik ve Pratik Sınırları”, Boğaziçi Üniversitesi, s. 3-8.
60
TAHÇA, Felsefi Açıdan Yapay Zeka, s. 28.
61
Caner Taslaman, Evrim Teorisi Felsefe ve Tanrı, İstanbul Yayınevi, 2016, s. 379-380.
62
Taslaman, Evrim Teorisi Felsefe ve Tanrı, s. 384.
Bilincin bir başka fonksiyonu ise tüm farklı algılarının, duygularının düşüncelerinin “birlik”
içinde farkında olmasıdır. Descartes’in düşünüyorum o halde varım ilkesi bir anlamda bilinçli
bir ben’in başka bir söylemle fenomenal öznenin indirgenemez ve bölünemez yapısına işaret
etmektedir. Bilincimin içerikleri değişebilir, şunu yapıyor, bunu görüyor olabilirim ama her
halde bunları bilinçli kılan benim onların farkında olmamdır.63 Kitabın kelimelerini gören,
kitabın kağıdının sertliğini hisseden, kitap okurken fondaki müziği duyan, kitaptan heyecan
hisseden, kitap hakkında düşünen “birlik içinde tek bir benlik”tir. Bunları sırayla değil hep
birlikte hisseder.64

Yapay Zekâ’yı insandan ayıran en büyük nokta da burada ortaya çıkmaktadır. Yapay
Zekânın çalışacağı bağlamlar, öğrenmenin gerçekleştirilme yönelimleri ve amaçları, evrimsel
keşiflerin hangilerinin yararlı olup doğal seçilimle kazanılacağı gibi olguların hepsi insan eliyle
tanımlanmaktadır. İnsanın yokluğunda ise böyle bir durum Yapay Zekâda çalışmaz. Bunları
algılayabilmesi için Yapay Zekânın kendisini çevresiyle diyalektik ilişkiler kuran bir özne
olarak görebilmesi, bir bilinç sahibi olması gerekmektedir.65

Yapay Zekâ’nın bilince sahip olmadığını göstermede John Searle’ün “Çin Odası” deneyi
önemli bir rol oynar. Çince bilmeyen bir kişi bir odaya kapatılır. Bu kişiye dışarıdan mektupla
gelen Çince yazıları, talimatlar doğrultusunda odadaki bir kitapta bulunan Çince yazılarla
eşleştirmesi, bu yazıları da mektupla geri göndermesi istenir. Odaya gelen yazılar Çince bazı
sorulardır. Kitapta da olası cevaplar vardır ve bunlarla ilgili eşleşmede cevapları bulup geri
gönderir ama bunu yapan kişi Çince bilmiyordur. Dışarıdan izleyenler bu kişinin Çince bilim
soruları cevapladığını zannedecektir. Yani dışarıdan bakan kişi, içerideki kişinin Çince bilen
biriyle aynı “fonksiyonları” gerçekleştirdiğini, yani aynı soruları cevapladıklarını görür. Fakat
aynı cevaplar verilse de Çince’yi bilip bilmemek önemli bir farktır.66 Searle’e göre Çin
Odası’ndaki kişi, bilgisayarda çalışan çeviri programı gibidir, başarılı bir çeviri
gerçekleştirmesine rağmen, çevirisi yapılan ifadelerin içeriğini anlamamaktadır.67

Searle’e göre “taklit” ile “kopya” aynı şey değildir. Bilgisayarın yaptığı kopyalama değil
benzetimini yapmadır. Bir bilgisayarın akılsal olgular üretecekse, bunu sadece biçimsel bir
program çalıştırmakla yapması olanaksızdır. Turing’e bu noktada eleştiri getiren Searle, onun

63
Mehtap Doğan, “Bilincin Doğasına Yönelik Beş Temel Yaklaşımın Bir Değerlendirilmesi”, Yapay Zeka ve Zihin
Felsefesi Dergisi, Haziran 2018, s. 45.
64
Taslaman, Evrim Teorisi Felsefe ve Tanrı, s. 388.
65
Köroğlu, “Yapay Zeka’nın Teorik ve Pratik Sınırları”, Boğaziçi Üniversitesi, s. 4.
66
Taslaman, Evrim Teorisi Felsefe ve Tanrı, s. 381.
67
DORE, “Güçlü Yapay Zekaya Karşı Çin Odası Argümanı”, s. 34.
en büyük kafa karışıklığının bu soruya cevap verememesi olduğunu söylemektedir. Ona göre
Turing, tasarlamış olduğu testte bir şeyin belli bir akılsal davranış sergilemesinin, o şeyin
gerçekten akılsal bir sürece sahipmiş gibi düşünmesine yol açtığını söylemiştir. Bu bağlamda
sentaks semantik değildir. Taklit ise kopyalama değildir.68

Yapay Zekâda bilincin olabilirliği noktasında herkes bu kadar olumsuz değildir.


İşlevselciler bu konuda olumlu bir bakış açısına sahiptirler. Onlara göre bilinç ne fiziksel ne de
fiziksel olmayan bir tözle tanımlanmaktadır. Onlar bir zihnin bilinçli olup olmadığını sistem
içerisinde oynadığı işlevsel role bağlarlar. Zihnin mahiyetini oluşturan şey, girdi ve çıktılar
arasındaki nedensel ilişkidir. Buna göre zihinsel durum, bilgi işleme sisteminin bir
fonksiyonudur ve bu fonksiyon sisteme gelen girdiler ve sistemin ürettiği çıktılar arasındaki
ilişkilerle tanımlanmaktadır. Zihin duyusal bilgiyi girdi olarak almakta ve bu duyusal bilgiyi
pek çok farlı aşama ve düzeyde işlemektedir; sonrasında ise davranışı üretmektedir.69

Doğal Zekâ’ya sahip olan insan içgüdüsel olarak reflekse sahiptir. Refleksler doğuştan
getirilen belli bir uyarıcıya karşı gösterilen basit, oldukça hızlı ve tutarlı tepkilerdir. Bilinçli
tepkiler değildirler ve hayati öneme sahiptirler. Ertelenebilir ama engellenemezler. Yapay
Zekâ’da ise refleksler yoktur. Bunun gibi insan doğuştan içgüdüsel davranma eğilimiyle
dünyaya gelir. Buna göre içgüdüsel davranış, “bir türün, gelişimsel veya çevresel koşullarda,
belli uyarıcılar karşısında belli bir davranış yapısı sergilemeye yönelik tek biçimli, kalıtsal,
otomatik eğilim”dir. İçgüdüsel davranışlar öğrenilmezler. Bu anlamda Yapay Zekâ robotları
içgüdüsel davranışa sahip değillerdir.70

Yapay Zekâ ile Doğal Zekâ arasında diğer farklılıklar ve benzerlikler şunlardır: Yapay Zekâ
daha kalıcıdır. Doğal Zekâ ise zaman geçtikçe ve yer değiştirdikçe değişebilir. Doğal Zekâ’ya
sahip olan insanlar sahip oldukları bilgileri unutabilirler. Yapay Zekâ kolaylıkla kopyalanabilir
ve geniş kitlelere yayımlanabilir ama Doğal Zekâ söz konusu olduğunda bir bilginin bir kişiden
diğerine aktarılması uzun süreli bir çıraklık dönemini gerektirir. Yapay Zekâ diğerine oranla
daha ucuza elde edilebilir. Yapay Zekâ belgelenebilir fakat Doğal Zekâ’nın tekrar üretimi
zordur. Bir insan ulaştığı bir sonuca tekrar ulaşmak istese hangi durumlardan nasıl ulaştığını
hatırlaması zordur. Doğal Zekâ yaratıcıdır. Yapay Zekâ ise durağandır, bilgi sistem içerisine

68
DORE, “Güçlü Yapay Zekaya Karşı Çin Odası Argümanı”, s. 33.
69
Doğan, “Bilincin Doğasına Yönelik Beş Temel Yaklaşımın Bir Değerlendirilmesi”, s. 41.
70
Rezzan Gündoğdu, “Öğrenmenin Doğası ve Temel Kavramlar”, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitimde
Psikolojik Hizmetler ABD, s. 171-172.
yerleştirilmelidir. Doğal Zekâ’da ortak akıl vardır. Geçmişten getirilen ortak bilgilerin
kullanılması mümkündür. Fakat Yapay Zekâ’da ise girdiler ve çıktılar vardır.71

SONUÇ

Yapay Zekâ çalışmaları günümüzde popülerliğini korumaktadır. Bu da bu alanın üzerinde


yoğun çalışıldığı ve mühendislerin, filozofların, psikologların, eğitimcilerin vb. birçok alandaki
uzmanların bu konuya eğilmesine sebebiyet vermiştir. Bu çalışmalar sandığımızın aksine yeni
değil uzun yıllardır gerek dünyada gerekse ülkemizdeki bilim adamları tarafından çalışılmıştır.
Biz de bu popüler ve ilgi çekici konuyu araştırmak istedik. Bu anlamda bu çalışmamızın
girişinde robotların ne olduğu, tarihsel serüveni ve bu konudaki görüşlere değindik. İlk
kısmında ise Yapay Zekâ’nın ne olduğunu tarihsel serüvenini, uygulama alanlarını ve bu
konudaki fikirleri ele aldık. Fark ettiğimiz husus şudur ki bilim-kurgu filmlerinin aksine Yapay
Zekâ çalışmaları mantıksal bir zeminde ilerlemekte bu alanın uzmanları insanların hayatını
kolaylaştıracak Yapay Zekâlar üretmekte ve bunlar düşünebilmektedir. Yapay Zekânın
düşünmesiyle alakalı en önemli görüş bu alanın kurucusu sayılan Alan Turing’e aittir. Alan
Turing “Taklit Oyunu” olarak adalandırdığı teorisinde makinelerin düşünebileceğini
savunmuştur. Daha sonraları “Çin Odası” argümanıyla Yapay Zekâ’nın düşünemeyeceğini,
doğru davranışı seçmesinin düşünebildiği anlamına gelmediğini Yapay Zekâ alanın önemli olan
bir başka bilim adamı Searle savunmuştur. Çalışmamızın ikinci kısmında ise Doğal Zekâ
kavramını işledik. Zekâ insanın yeni durumlar karşısında uyum sağlayabilme kapasitesi,
problem çözme yetisi olduğunu, bu anlamda Zekâ’nın ilk başta tek katmanlı düşünülmüş
sonraları farklı zekâ alanlarının olduğu ortaya çıkmış olduğunu ve zekânın ne olduğunun hala
muğlak bir konu olduğundan bahsettik. Çalışmamızın üçüncü kısmında ise Yapay Zekâ ile
Doğal Zekânın karşılaştırmasını yaptık. Bu noktada zekânın pratikle ilgili değil daha çok
zihinsel süreçlerle ilgili kısmına değinmeye çalıştık. Öğrenme, bilinç, düşünme-anlama gibi
Yapay Zekâ ile Doğal Zekânın temel problemlerine değindik. Bunun yanında makinelerin
öğrenmesinin nasıl olduğu, hangi noktalarda Yapay Zekâ’nın Doğal Zekâ’dan üstün olduğu
hangi noktalarda daha gerilerde olduğundan bahsettik.

Bizce Yapay Zekâ çalışmalarında temel problem bilinç problemidir. Bilincin ne olduğu tam
olarak açıklanamamışken Yapay Zekâ’nın bilince sahip olmayacağı hakkında görüş
geliştirebilmek zor görünmektedir. Fakat bu konudaki yaklaşımların çok geleneksel ve yeniliğe
kapalı olduğunu vurgulamakta fayda vardır. Yapılan çalışmalar, Yapay Zekâ aleyhine söylenen

71
TAHÇA, Felsefi Açıdan Yapay Zeka, s. 30.
sözler yıllar geçtikçe etkisini yitirmekte değerini kaybetmektedir. Bu konuda hızla gelişen
teknoloji çoğu teorisyenin görüşünü etkisiz bırakmaktadır. Bu anlamda Yapay Zekâyı anlamak
onun salt mekanik bir yapı olarak kalacağını düşünmek bizce eksik kalmaktadır. Çünkü
herhangi bir konuda ilk nüvelerin atılması zordur. Fakat ilkler geçtikten sonra o alandaki
çalışmalar geometrik olarak artar. Bu anlamda Yapay Zekâyı değerlendirirken aceleci
davranmamakta fayda vardır. İlerleyen zamanlarda Yapay Zekâ ile alakalı nice farklı
problemler ortaya çıkacak, nice farklı alanlar meydana gelecek Yapay Zekânın insana
benzemesi artacaktır. Yapılan çalışmalar bu alanda umut vadetmekte bir kısırdöngü olmadığını
ispatlamaktadır. Bunun yanı sıra Yapay Zekâ çalışmaları bir muammadır. Bu alanda yapılan
çalışmaların daha fonksiyonel olması insan zihnin çözülmesiyle ve kopyalanmasıyla mümkün
gözükmektedir. İnsan zihni de daha tam olarak çözümlenememiştir. Bu yüzden Yapay Zekâ
çalışmalarının ne olacağı konusu şu anda bir soru işareti olarak görünmektedir.

You might also like