Professional Documents
Culture Documents
Bir Deneme*
Devrim Sezer
Sennett'a göre, 20. yüzyılın mahrem toplumu, 19. yüzyılda sanayi kapitalizminin
ve Tanrıların ölümünün -sekülerleşmenin- yol açtığı sarsıntılar üzerine kurulu iki
temel ilke etrafında örgütlenmektedir: Benliğin sonsuz tatmin arayışı olarak
tanımlanabilecek "narsisizm" ve yıkıcı/dışlayıcı/reddedici cemaat anlayışlarının
yüceltilmesi.
Hiç kuşkusuz, 19. yüzyılda kamusal yaşamın giderek daha çok edilgenlik,
suskunluk ve izleyicilik imgeleri etrafında şekillenmesi üzerinde, sanayi
kapitalizminin toplumsal yaşamı örgütleme ve denetleme gücünün etkisi
büyüktü. Sennett, Paris'te 1850'li yıllardan sonra büyük satış mağazalarının
yaygınlaşmaya başlamasının kamusal alanda yaşananların daha az "sosyal"
(karşılıklı etkileşim anlamında) bir nitelik kazanmasını da beraberinde
getirdiğine işaret eder. Bu satış mağazalarının ilki olan ve 1852 yılında Paris'te
açılan Bon Marché adındaki perakende satış mağazası, üç yeni görüş temelinde
kurulmuştur: Parça başına kar oranı düşük olsa da, satış hacmi arttırılacaktı;
malların fiyatları sabit tutulacak ve açıkça belirtilecekti; ve arzu eden herkes
mağazaya girip, bir şey satın almak zorunda olmaksızın sergilenen mallara
bakabilecekti. Birbirleriyle hiçbir alakası olmayan ürünlerin yan yana gelebildiği
mağazalar, bir anlamda fabrikaların tamamlayıcıları oluyorlardı. Müşteriler,
girdikleri mağazalarda gerek sömürgelerden ihraç edilen ilginç mallarla gerekse
seri üretimin sunduğu ticari mallarla uyarılıyor, "kendi iradeleriyle" seçtiklerine
özel anlamlar yüklüyor ve kendilerini alışılmadık olanın geçici albenisine
bırakıyorlardı. İnsanlar, sahip olmayı hiç düşünmedikleri malları alabilme
"şansına" sahiptiler artık.
2
içindeki insanın sığınağı olmuş olsa da, özgürlüklerinin bedelini yalnızlıkla
ödeyen insan için modern şehrin kamusal alanı, kişidışı ve samimi olmayan bir
ortamdı ve artık kendi deneyimleri, benliği ve yaradılışı onun için özel bir ilgi
alanı halini alıyordu. Bugün içi boş sloganlara indirgenen gerek kişisel -ya da
kolektif- farklılıkların /kimliklerin gerekse yerelliğin kendi başına amaçlar halini
alması bu romantik ideal üzerine kurulmaktadır. Başka bir deyişle, yıkıcı cemaat,
ayrımcılığa ve kamusal alandaki renkliliğin yokedilmesine karşı kolektif bir
eyleme geçişi amaçlamadığı gibi, yerel ya da farklı olanın manevi olarak kutsal
sayılması gerektiği inancına sarılmaktadır. Sennett'ın ısrarla göstermeye çalıştığı
da, günümüz mahrem toplumunun cemaate/yerele/farklı olana yaptığı vurgunun,
19. yüzyılın maddi düzeninin ve kültürel ikliminin şekillendirdiği mahremiyet
üzerine söylemin bir uzantısı olduğudur
Cemaat yalnızca bir mahalle, harita üzerinde bir yer değildir; ya da "bir dizi töre,
davranış ve öteki insanlara karşı takınılan tavırla sınırlandırılamaz" (279).
Günümüz mahrem toplumunun cemaate yaptığı güçlü vurgunun ardında
insanların kimliklerine dair hakikatlerin cemaat tarafından üretilmesi yatar:
Cemaat, kolektif bir kimlik yaratır, insanların "kim olduklarını" dile getirme
biçimidir. Sennett'a göre, "kolektif bir kişiliği paylaşarak bir cemaat olma
fantezisinin tohumları" 19. yüzyılın kültürel ikliminde ekilmiştir.