Professional Documents
Culture Documents
SEKİZ KADIN
YAZAN:Robert THOMAS
TÜRKÇESİ:Coşkun TUNÇTA
ŞAHISLAR:
GABY
SUZON :Gaby'nin büyük kızı, 18 yaşında
CATHERİNE :Gaby'nin küçük kızı, 15 yaşında
MAMY :Gaby'nin annesi
AUGUSTİNA :Gaby'nin Kızkardeşi
CHANEL :Evin yaşlı hizmetçisi
LOİSE :Genç hizmetçi
PİERRETTE :Gaby'nin görümcesi
TEK DEKOR
Güzel zarif, sevimli bir taşra evinde bir salon, (Aynı zamanda kütüphanedir de)
Burada oturan ailenin zevk sahibi ve zengin olduğu hissedilir. Zarif bir şömine, Onun
karşısında büyük bir kanepe. Bir sedir, masalar, koltuklar, bir küçük yazıhane, aile
resimleri, büyük bir kütüphane.
Dipte geniş camlı bir kapı. Ardında taraça gözükür. Daha ötede bahçe vardır.
Bahçedeki kocaman ağaçlar karla örtülüdür. Bu camlı kapı evin başlıca kapısı Bu
kapının karşısında, küçük bir holden sonra, üst kata çıkılan merdiven vardır. Bu
merdiven sahnenin bütün dibini kaplar, dış tarafı seyirciye doğru olan bir dirsek
halinde kıvrılır ve bir koridora ulaşır. Orada, bize göre yan durumda olan bir kapı
vardır. (Babanın kapısı)
Bu salondan evin muhtelif kısımlarına gitmek için üç çıkış vardır. Solda, yemek
odasına açılan kapı; dipte, küçük bir odaya açılan kapı; sağda, ise mutfağa açılan
kapı.
BİRİNCİ PERDE
MADAM CHANEL - İnsan bir evde onbeş yıl çalışmaya görsün, orasını kendi evi gibi
görmeye başlar, çocukları kendi evlatlarıymış gibi sever! Siz de
görürsünüz!...
LOUİSE - Bütün hayatımı hizmetçilikle geçirmeye niyetim yok benim!
MADAM CHANEL - Bu meslek hoşunuza gitmiyor mu?
LOUİSE - Pek gitmiyor!
MADAM CHANEL - Öyleyse ne diye hizmetçilik yapıyorsunuz?
LOUİSE - Geçim meselesi...
MADAM CHANEL - Talihiniz varmış, iyi bir eve düştünüz.
LOUİSE - Öyle mi?
MADAM CHANEL - Ah! Benim zamanımda... Yani, matmazel Suzon buradayken
demek istiyorum. Bu ev daha neşeliydi!
LOUİSE - Tabii! Benim kötü talihim işte!
MADAM CHANEL - Harikulade bir yılbaşı geçireceğiz. (Masanın çekmecesinde
makas arar)
LOUİSE - (Artan bir şeker parçasını ağzına atarak) Evet! Mumların ışığında
yılbaşı gecesi! Başka ne yapılabilir burada sanki! Düşünün bir
kere. En yakınımızdaki köy bile 5 kilometre ötede. Üstelik bu
gece durmadan yağan kar yolları da tıkadı. Köye dans etmeğe
bile gidemeyeceğim! İzin günüm sözde! Televizyon bile yok!
MADAM CHANEL - Televizyon mu? Aman, iyi ki burada yok! Gözleri bozuyor ayol.
(Louise omuzlarını silker) Demin yukarı götürdüğünüz, kahvaltı
beyefendi için miydi?
LOUİSE - Hayır. Küçüğün kahvaltısıydı.
MADAM CHANEL - Arabanın geldiğini beyefendiye haber verdiniz mi? Hanımefendi
Suzon'u karşılamak için istasyona gitmişti.
LOUİSE - Beyefendi dün bana, bu sabah uyandırmamamı söyledi.
MADAM CHANEL - Kızı yılbaşı tatiline geliyor da, uyandırılmak istemiyor ha! Hadi
kahvaltısını götürün... (Makası bulmuştur.. Paketin iplerini
kesmeğe başlar.) Büyük hanıma ve Mlle. Augustin'e de haber
verin.
LOUİSE - (Alaylı) Hiç merak etmeyin, Mlle. Augustine'in çoktan haberi
vardır. Kapılarda boşuna mı dinliyor!
MADAM CHANEL - Hürmetsizlik etmeyin. Böyle konuşmalarınızı beğenmiyorum.
LOUİSE - Ben de, bana ahlâk dersi verilmesini beğenmiyorum! Ahlâk baha
vız gelir!.. (Mutfak kapısından çıkar)
MADAM CHANEL - (Kendi kendine) Bu kız hiç adam olmayacak! Bundan önceki
daha iyiydi. Neyse! (Paketin ipini kesmiştir, ortaya bir noel ağacı
çıkar. Ağacı bir masanın üzerine yerleştirir)
MAMY - (Terlikle, iskemlesi üzerinde girer) Geldi mi, Chanel'ciğim?
MADAM CHANEL - Evet, hanımefendi, küçük kızınız geldi... Şu ağacın güzelliğine bir
bakın. Bir de süslenince, şahane olacak!
MAMY - Memnunsunuz değil mi?
MADAM CHANEL - Hem de nasıl!
MAMY - Ah, siz çok iyisiniz.
MADAM CHANEL - Niye böyle söylüyorsunuz. Sadece ben değil, burada herkes sizi
çok seviyor.
MAMY - Tabii, tabii. Mercel, kızım Augustine'le beni evine kabul ettiği için
çok memnunum. Ama, siz de biliyorsunuz ya, ne de olsa burası
kendi evimiz değil. (Dışardan bir genç kızın sesi duyulur) İşte
geldi! Köpekler onu hemen tanıyıverdiler demek. Yoksa
havlarlardı.
MADAM CHANEL - Bu yaygaracı köpekler arada bir böyle susabiliyorlar, çok şükür.
(Bahçeden Suzon girer, çantasını yere bırakır, Mamy'ye doğru
atılır, öpüşürler)
SUZON - Mamy'ciğim!
MAMY - Suzon'cuğum! Canım!
SUZON - Mamy (Chanel'i farkederek) Chanel! Benim şişko Chanel'im!
CHANEL - Hep eskisi gibi şişko, ya!
SUZON - Müsaade edersen öpeyim.
CHANEL - Tabii, Suzon'cuğum! Büyük hanım müsaade ederse…
MAMY - Ne demek, bunun lâfı mı olur. (Chanel’le Suzon öpüşürler)
(Gaby girer. Kürklü bir paltoya bürünmüştür. Güzel bir kadındır)
GABY - Güzelleşmiş değil mi?
MAMY - Artık bir koca bulmak zamanı gelmiş!
SUZON - (Gülerek)Haklısın, Mamy’ciğim. Bir an önce evlenmem pek
isabetli olur.
MAMY - Baban seni görünce nasıl sevinecek! Hep seni düşünür durur.
Kenedisine haber verdiniz mi, Madam Chanel?
CHANEL - Dün tenbih etmiş, beni uyandırmayın demiş!
SUZON - Aaa! Babam daha inmedi mi? Saat 11.
MAMY - Dün akşam geç vakte kadar odasında çalışmış olacak.
CHANEL - Öyle, yorgun herhalde. Fazla çalışıyor.
GABY - Fazla mı çalışıyor! Bütün gece kitap okumuştur.
(Gaby paltosunu asmak için çıkar. Bir sükût. Mamy ile Chanel bir
an bakışırlar)
SUZON - Allah Allah! Annemle babam ayrı odalarda mı yatıyorlar şimdi!
CHANEL - (Sırf bir şey söylemiş olmak için) İngiltere nasıl?
MAMY - Augustine çok şükür acınacak bir halimiz yok. Sakin ol... Gaby
bizi evinde ağırlıyor, hem de büyük bir nezaketle... onun
sayesin…
AUGUSTİNE - Hiç de onun sayesinde değil! Senin babanın sayesinde Suzon!
Zira o bizim gerçek değerimizi anlıyor, büyük annem gibi yaşlı ve
sakat bir kadına, ve benim gibi ahlâk ve fazilet sahibi bir insana
hürmet etmesini biliyor o. Mercel sayesinde...
MAMY - İkisi sayesinde tabii…
SUZON - (Augustine’nin koluna girer ve tatlılıkla) Augustine teyzeciğim,
üzülüp durma canım. Burada hepimiz seni çok seviyoruz. Sen de
bizi üzme.
AUGUSTİNE - (Bu lâflar ona çok dokunmuştur.) Sen de benim kusuruma
bakma... Bütün gece gözüme uyku girmedi.. Sen de
Gaby*ciğim, bağışla beni.. senin sayende mutluyum ve aç
değilim!
(Gidip Gaby'i öper, bu zoraki hareket son derece sıkıcı bir durum
yaratır. Allahtan tam o sarada Chanel, elinde bir kahve tepsisi,
girer)
CHANEL - İşte kahvaltı!...
SUZON - Chanel'in kahvesi de uzaktan mis gibi kokar!
(Tepsinin başına geçer Augustine de yaklaşır)
AUGUSTİNE - Oh, sıcacık çörekler! Oysa bana yalnız kızarmış ekmek veriyor.
CHANEL - Sadece size değil, Matmazel Augustine, herkese kızarmış ekmek
veriyorum. Bu çörekleri Suzon'cuğuma, dönüşü şerefine özel
olarak hazırladım.
(Söylediklerinden memnun çıkar)
SUZON - (Tabağını uzatarak) Al teyzeciğim, hoşuna gidiyorsa...
AUGUSTİNE - Oh, tabii!.. (Çöreklere saldırır) Çörekleri pek severim.. Mersi.
Odamda da çikolatam var.. Gidip getireyim. Çörekler çikolatayla
birlikte, daha da nefis olur!
(Sevinç içinde çıkar)
MAMY - (Dokunaklı bir edayla) Bu kız daha çocuk... Onu fazla
hırpalamamak lâzım! Annen de zaten çok anlayışlı davranıyor.
Bazı ufak tefek kaprislerine aldırış bile etmiyor...
GABY - Sen bunlara kapris diyorsun... Kapris değil, düpedüz
terbiyesizlikler yapıyor!.. Benimle hiç durmadan hır çıkarıyor,
anne! (Suzon'a) Ama madem baban katlanıyor...
SUZON - Babam şeker gibi adamdır...
MAMY - (Bir taraftan yün örerek) Öyle.. her zaman neşelidir... Her zaman
keyfi yerindedir... Halbuki işleri hiç de yolunda değil!
SUZON - Öyle mi?
GABY - Mercel'in dertlerini benden iyi biliyormuş gibi bir halin var anne!
Oysa ben dertleri olduğunu bile bilmiyorum.
MAMY - (Kekeleyerek) Yani.. şey.. tesadüfen...
GABY - Böylesi daha iyi zaten! Benim kendi dertlerim var, onun da kendi
dertleri! Birbirimize bunları anlatmak adetimiz de yok! Herşey
yolunda...
MAMY - Geçenlerde fikrini sordum. Senetlerimi satmak için. O sırada,
tesadüfen, bir iki şey çatlattı.
GABY - Peki, sonunda sattın mı senetlerini?
MAMY - (Önce tereddüt eder, sonra) Hayır.. Marcel daha bir süre
beklememi tavsiye etti.
GABY - (Alaylı) öyle öyle.. sakla daha bir süre... Belli olmaz bu dünyanın
hali! (Merdivenlere doğru yürür) Catherina!
Catherine’nin Sesi - Ne var!
GABY - Hadi, kalk artık! Bak, ablan geldi...
SUZON - Catherine uslu duruyor mu?
GABY - Son derece..
SUZON - Okuldaki durumu nasıl?
GABY - Eh, fena değil. Catherine birden çok büyüdü, sağlığı da yerinde.
Önemli olan da bu!
MAMY - Bir de çok gürültücü. Bütün yeni nesil gibi.
GABY - Yok, Augustine gibi sinirli mi olsundu? Daha on altı yaşında!
(Catherine görünür. Pijamayladır)
CATHERİNE - Günaydın anneler! Günaydın sister!
(Merdivenleri atlayarak iner, Suzon'un kollarına atlar,
muvazenesini bozacak gibi olur)
MAMY - Fincanlara dikkat...
GABY - (Gülerek) Bırak canım, tepinsinier!
CATHERİNE - Bana yılbaşı hediyesi getirdin mi?
SUZON - Tabii, çikolata getirdim.
CATHERİNE - İyi doğrusu! Ne alayım diye hiç kafanı yormamışsın!
SUZON - 15 yaşına kadar çocuklar çikolata severler diye bilirdim de!
CATHERİNE - 15 mi? Gözünü aç! Şubatta 16 mı bitiriyorum.
SUZON - Bakıyorum formundasın!
CATHERİNE - Öyle!
SUZON - Her şey yolunda demek!
CATHERİNE - Sen de İngiltere’de bayağı değişmişsin.
SUZON” - Hadi, babanın kapısına bir vur bakalım.
CATHERİNE - Aa! Daha uyanmadı mı? Tembele bak! Kafasına bir kova buzlu
su döküp uyandıralım mı?
GABY - Bir kova buzlu su ha! (Güler)
MAMY - Catherine! (Gaby'nin güldüğünü farkederek) İyi canım, madem
annen de buna gülüyor! Bu evde kimsenin kimseye saygısı
kalmadı zaten...
CATHERİNE - Ne demek! Ben babama son derece saygı gösteriyorum!
Kendime göre tabii! Hem ben daha çok babama hayranım.
Londra'lılar gibi giyinişine dikkat eder, her zaman güler yüzlüdür,
çok iyi otomobil kullanır... Biz talihli, kızlarız, Suzon! Bizim
babamız, başlıbaşına bir roman kahramanı! Biliyor musun, bana
söz verdi, otomobil kullanmasını öğretecek. Öyle iyi anlaşıyoruz
ki... Beraber komplolar hazırlıyoruz. Sonra ne de olsa, evin tek
erkeği! (Herkes güler. Augustine görünür) İşte, güzellerin güzeli!
AUGUSTİNE - Rica ederim sus! Son derece kızgınım.
CATHERİNE - (Şaka ederek) Neden kızgınsınız, "kontes"?
AUGUSTİNE - Odandaki ışığı saat bilmem kaça kadar söndürmedin, kapımdan
gelen ışık yüzünden benim odamda gündüz gibi aydınlıktı, bu
yüzden uyuyamadım. Yine o korkunç kitaplarını okuyordun
herhalde!
SUZON - Ne o korkunç kitaplar?
CATHERİNE - (Gülerek) Augustine teyzeye göre korkunç kitaplar polis
romanları, casusluk hikâyeleri, macere romanları...
AUGUSTİNE - Hiç senin yaşına göre kitap değil bunlar!
CATHERİNE - Yaşıma göre mi!
GABY - (Yüzü okuduğu gazetenin arkasında kalmıştır, sadece sesi
duyulur) Kitap okumak kimseyi rahatsız etmez. Ama gecenin
ortasında, tam beş kere kalkıp tuvalete gitmek, yanda uyuyanları
uyandırır.
AUGUSTİNE - (Gaby'ye yaklaşır, gazetesini eliyle iter, Gaby'nin alaylı
gülümsemesi görülür) Evet, tam beş kere banyo dairesine ben
gittim!
GABY - Miden mi bozulmuştu?
AUGUSTİNE - Gözüme uyku girmiyordu... Su içmeğe gittim. Rahatsız ettimse
özür dilerim.
GABY - Önemli değil! (Nefretle bakışırlar)
(Louise elinde beyefendinin kahvaltı tepsisi salondan geçer)
LOUİSE - Beyefendiyi uyandırabilir miyim?
GABY - Tabii, tabii...
(Louise merdivenleri çıkar ve kapıya vurur)
AUGUSTİNE - Ampulün için sana bir abajur hediye edeceğim Catherine.
Böylece hiç olmazsa uyuyabilirim.
CATHERİNE - Yok, abajuru gidip sen seçersen, bana ille pamuk prenseslisini,
yahut bambilisini alıverirsin! Sen, daha iyisi parayı bana ver,
gidip kendim seçeyim.
AUGUSTİNE - Nasıl istersen...
LOUİSE - (Kapıyı bir müddetten beri boşuna vurmaktadır) Hanımefendi,
beyefendi cevap vermiyor.
GABY - Kapıyı açıp girin Louise...
LOUİSE - Peki hanımefendi...
(Tekrar kapıyı vurur, sonra girer kapı yarı açık kalır)
AUGUSTİNE - Böyle derin derin uyuyabilmek ne güzel... Üstelik biz burada
gürültü ederken! Oysa ben, evin öbür ucunda bir saat çaldı mı,
yatağımda hoplayıveriyorum! Ah, şu erkekler.. Sinirleri
bizimkilerden çok farklı (Yukarıdan odadan bir çığlık duyulur.
Çığlığı, yere düşen tepsinin şangırtısı takip eder) Aman, ne
beceriksiz kız! Nereden de buldunuz bunu! Hayatında tepsi
taşımamış herhalde!
(Louise odadan fırlar, tirtlr titremektedir. Yüzünde muazzam bir
dehşet ifadesi vardır. Bir elinde boş tepsiyi tutmaktadır. Sonra
birden deli gibi bağırmaya başlar)
LOUİSE - Hanımefendi.... hanımefendi...
GABY - Ne var ne oluyor?
LOUİSE - (Kabus geçirir gibi) Beyefendi... beyefendi... aman yarabbi...
(Herkes birbirine bakar)
(Louise merdivenlerden iner)
Beyefendi ölmüş... Yatağında.. sırtına bir bıçak saplanmış...
Etrafı kan içinde.
(Düşecek gibi olur, koluna girerler)
GABY - Çıldırdınız mı? Neler söylüyorsunuz?
LOUİSE - Beyefendi ölmüş. Her yer kan içinde...
(Catherine fırlar, babasının odasına dalar. O sırada ötekiler
Louise'yi oturturlar. Bütün kadınlar etrafına toplanırlar)
(Gaby tam merdivene doğru yönelirken Catherine odadan deli
gibi, ağlayarak, uluyarak çıkar ve kapayı arkasından çekerek
kapatır. Doğruca annesinin kollarına atılır)
GABY - Ne yaptın? Odaya mı girdin?... Evlâdım.. canım...
MAMY - Bir evlât için ne korkunç manzara!
AUGUSTİNE - Üstelik sinirli bir kız da...
GABY - İlgilenin kendisiyle....
(Chanel, Catherine'i kendisine doğru yaslar. Gaby ağır ağır
merdivenlerden çıkar. Ötekiler, kımıldamadan onu gözleriyle
SUZON - Ha, evet! Bu zat şimdiye kadar hiç bu eve geldi mi?
GABY - Gelmedi..! (Kendini toparlayarak) Yok geldi. Bir ya da iki defa
ancak... Kendisiyle uzun boylu görüşmüşlüğümüz hiç yok.. Yani
çok az.
CHANEL - Çok iyi hatırlıyorum, bize geldiği gün köpekler onu az kalsın
paramparça edeceklerdi... Zira Bay Fornoux rnun evinde bir
köpeği varmış, bizimkiler de hemen kokusunu aldılar...
SUZON - Demek ki bu adamdan şüphelenmek gereksiz.
GABY - Tabii canım! Saçma bir şüphe olur.
SUZON - Babamın kötülüğünü isteyebilecek herhangi bir kimse tanıyor
musunuz?
CHANEL - Böyle bir kimse yok!
AUGUSTİNE - Hemen öyle demeyin! Paris'e gittiği zamanlar kimlerle
buluşuyordu, kimlerle görüşüyordu, bilmiyoruz ki!
GABY - Sen de neler düşünüyorsun! Bir yabancı sabahın sekizinde
buraya gelecek de, salonumuza girecek de, telefonun tellerini
kesecek de, bizim haberimiz olmayacak! Kimse farkına
varmayacak!
MAMY - Gaby, bu söylediğin bizi, hepimizi ne duruma düşürüyor, farkında
mısın?
SUZON - (Bir sükûttan sonra) Babamın serveti kime kalıyor?
GABY - Bana tabii.. Yani, bize demek istiyorum... Yani, bu durumda
fabrika satışa çıkarılır ve geliri eşi ile çocuklar arasında
paylaştırılır. Karısı yarısını alır ve.. Zaten noterler bütün bunları
bilirler... Benim aklım ermez... Her birimize para dağıtılır... Yani..
(Kekeler ve sonunda ağlamaya başlar) Catherine, git mendilimi
getir!!!
CATHERİNE - Babamın kızkardeşine de haber vermemiz lâzım. (Yukarı kata
çıkar ve gözden kaybolur)
GABY - (Yerinden sıçrayarak) Babanın kızkardeşine mi? Ne saçma fikir
bu! Böyle adi bir kadınla...
SUZON - Öyle ya... Geçenlerde bu civara gelip yerleştiğini bana yazmıştın.
Ne diye buralara taşındı?
GABY - Marcel'le tekrar dostluk kurmak için olacak! Paris'te sürdüğü
ahlâksızca hayattan sonra, zengin ağabeyinin yanına
kapılanmayı denedi... Ben de babana karışmak istemedim.
Pierrette adındaki bu.. Kadınla görüşmesine engel olmadım. Ne
de olsa öz kızkardeşi... Ama o da bunun uygunsuz olacağını
anladı ve hiçbir zaman kadını bizimle tanıştırmadı Bu kadın, çok
şükür, evimize hiç ayak basmadı.
(Chanel ve Louise birbirlerine bakarlar. Sıkılmış bir halleri vardır)
(Catherine merdivenlerden iner, Gaby'ye mendilini verir)
CHANEL - (Kızgın) Ben hiç bir zaman alıngan olmadım. Bu yüzden onbeş
yıldır bu evde hizmet ediyorum ya. Kim ne derse desin, bana vız
gelir. Ben burada ekmeğimi kazanmak için çalışıyorum. İşte bu
kadar! Zaten, odaya girmediğime de memnunum. Ne yalan
söyleyeyim. Demin ben de korkuyordum, en az sizin kadar.
(Anahtarı elinde sallar) Peki, kim alıyor bu anahtarı? Kimse
istemiyor mu ? İyi! Ben de şuraya bırakıyorum!
(Anahtarı masaya bırakır ve son derece kızgın gidip oturur.
Sükût. Herkes bu uğursuz anahtardan uzaklaşır.)
LOUİSE - (Birden) Belki de bu adam, şu anda, etrafımızda dolaşıp
duruyordur.
CHANEL - Adam mı? Neden ille de erkek olsun?
MAMY - Ya başka ne olabilir?
CHANEL - Ne olacak, kadın olabilir.
(Korku dolu bir sessizlik. Herkes birbirine bakar)
AUGUSTİNE - (Dişleri arasından) Ayıp, çok ayıp! Bizi itham ediyorsunuz
düpedüz.
GABY - (Alayla) İnsanın vicdanı tertemiz olduktan sonra...
AUGUSTİNE - (Soğuk) Benden nefret ediyorsun, değil mi?
GABY - Yoo. Sana aldırış bile etmiyorum.
AUGUSTİNE - Duyuyorsunuz değil mi?
MAMY - Augustine, evlâdım, sus artık! Gaby, sen onun kusuruna bakma.
GABY - Tabii.. Senin canın ciğerin o... Koru bakalım!
AUGUSTİNE - (Patlayıverir) Öyle ya, anne. Gaby'ye hak versene! O zengin oldu
şimdi... Son derece zengin.. Bizi de kapı dışarı edecek... Onun
için yılış bakalım anne, yılış da geleceğini kurtar!.. Hiç biriniz ona
bir şey söylemeye cesaret edemiyorsunuz... Zira hepiniz sinsi
insanlarsınız... Oysa.. ben polise anlatacağım. Bütün
bildiklerimi...
GABY - Neymiş o anlatacakların?
AUGUSTİNE - O benim bileceğim iş!
SUZON - Dikkat et teyze! Elinde kanıt olmadan kimse hakkında kötü
konuşmamalı...
(Herkes gürültülü bir şekilde bunu tasvip eder)
AUGUSTİNE - Hepsi bana karşı birlik olmuşlar. Annen bana açıkça saldırıyor...
GABY - Ya sen neyi tercih ediyorsun? Arkadan saldırmayı mı?
(O anda herkes ölünün sırtındaki bıçağı hatırlar, feci bir sessizlik)
AUGUSTİNE - (Ağlamaya başlar) Ben ne talihsiz kızım!.. Herkes benim budala
olduğumu söylüyor. Herkes beni içi geçmiş bir meyveye
benzetiyor! Dünyada hiç bir tesellim yok, hiç bir tesellim!. Güzel
bir hayat kurmaya ne yaşım müsait, ne tipim.
LOUİSE - Çok iyi bonservislerim var... Bundan önce iki yıl bir noterin
yanında çalıştım. Emekliye ayrılınca, bana ihtiyacı kalmadı...
İsterseniz araştırabilirsiniz.
SUZON - Üzerime vazife değil... (Louise odadan çıkacak gibi olur, Suzon
onu durdurur) Louise, bu gece köpeklerin havlamadığına emin
misiniz?
LOUİSE - Eminim! Çünkü bu gece çok kötü uyudum. İçimde garip bir his
vardı, sanki felaketi seziyordum... Dün akşam, kendisine ıhlamur
götürdüğümde beyefendinin yüzü pek soluktu...
GABY - (Merakla) Sizden ıhlamur mu istedi?
LOUİSE - Evet. Gece yarısına doğru.
GABY - Saat kaçta.
LOUİSE - Tam gece yarasında.
SUZON - Böyle bir adeti var mıydı?
GABY - Yoo. Niye ıhlamur istedi acaba?
LOUİSE - Çalışıyordu. Herhalde susamıştı. Yahut da belki midesi
ağrıyordu. Mutfakta ışığın sönmemiş olduğunu görünce beni
çağırdı. Gittim, ıhlamur istedi, indim, hazırladım ve kendisine
götürdüm...
SUZON - Babamın odasında çok kaldınız mı?
LOUİSE - Hayır, hemen ayrıldım.
CATHERİNE - İyi ama, nasıl oluyor da ben demin odada ıhlamur tepsisi fark
etmedim?
LOUİSE - Tepsiyi geri götürdüm, dün akşam!
SUZON - Öyleyse neden hemen odadan ayrıldığınızı söylediniz.
LOUİSE - Doğru da ondan . Ihlamuru hemen içiverdi, hepsi bu!
(Augustine'nin feryatları duyulur)
MAMY - (Girer, Gaby'e yaklaşır ve onu kolundan çeker) Gaby, gel bir
dakika! Augustine'ye bir türlü lâf anlatamıyorum. Kutudaki bütün
hapları yutmak istiyor!
GABY - Sırf bizi korkutmak için bunu söylüyor, eminim! Senin canın
ciğerin
(Mamy çıkar, peşinden de Gaby çıkar. Augustine'in feryatları
duyulur)
LOUİSE - Bana ihtiyacınız kaldı mı?
SUZON - Evet şunu soracaktım. Ihlamuru yaptığınız sırada, Madam
Chanel daha evde miydi?
LOUİSE - Yeni gitmişti.. Bahçenin ta öbür ucundaki kulübede oturuyor..
Orada kendisini daha özgür hissediyormuş.
SUZON - Bilirim! Chanel'ciğimin böyle bir takım adetleri vardır.
LOUİSE - Hakkı tabii! Bütün gün çalıştıktan sonra, geri kalan zamanını
insan keyfince geçirmeli. (Sinsi) Kâğıt oymanın kime zararı
dokunmuş ki! (Kızların tepkisini bekler)
SUZON - (Şaşkın) Aa! Madam Chanel şimdi de iskambile mi merak saldı?
LOUİSE - Küçük, hanımın haberi yok muydu? Tüh, pot kırdım öyleyse.
SUZON - (Ne söyliyeceğini bileyerek) Yok canım... Chanel'in kâğıt
oyununu sevdiğini biliyordum... İyi ama kiminle oynuyor?
(Louise'ye sorar)
CATHERİNE - Evden birisi ile mi?
(Sükût)
LOUİSE - Casusluk yapmak adetim değildir.
CATHERİNE - Sen kiminle kâğıt oynadığını bize söyle, Biz kimseye
tekrarlamayız.
LOUİSE - (Uyandıracağı tesiri hesaplamıştır) Şeyle birlikte oynuyor... Aman
canım söyleyeceğim işte.. Ne olacak yani... Matmazel Pierrette'le
oynuyor.. Babanızın kızkardeşiyle...
CATHERİNE - Olacak şey değil!
SUZON - Nereden öğrendiniz bunu?
LOUİSE - Mamy görmüş onları! Çakır keyif olduğu bir gün bana da
çıtlatıverdi. Küçük bir içki şişesi hiç eksik olmaz Mamy'nin
odasından!
(Louise ile Catherine birbirlerine bakarak gülüşürler)
SUZON - (Gittikçe artan bir şaşkınlık içindedir) Peki ne biçim bir kadın,
Pierrette halam?
LOUİSE - Bilmiyorum bu eve hiç gelmedi ki! Buradaki hanımlar eskiden
kabarelerde çıplak dansettiğini anlatıyorlar. Madam Chanel ise
yetenekli ve erdemli bir sanatçı olduğu iddiasında! Bana göre
hava hoş! Güzelliğinden yararlanarak ufak tefek çapkınlıklar
yapıyor herhalde. Niye yapmasın sanki!
SUZON - Peki, Pierrette, Madam Chanel'in kulübesine kadar nasıl geliyor?
LOUİSE - Otostop yapıyor. Böylece asfalt yolun köşesine kadar otomobille
geliyor.
SUZON - İyi ama, asfalt yoldan buraya kadar en az iki kilometre mesafe
var.
LOUİSE - Onu da yürüyor. Yürüyüşe müthiş meraklı zaten.
CHANEL - (Girer, elinde bir tepsi vardır. Tepsinin üzerinde ise bir çaydanlık
ve bir fincan) Matmazel Augustine nerede?
SUZON - Şu tarafta.
CHANEL - (Louise'e) Götürün bunu oraya. (Louise çıktıktan sonra) Şu sizin
Augustine teyzeniz de usta numaracı doğrusu. Feryatları ta
mutfaktan duyuluyor. Yine de ıhlamur yaptım kendisine.
AUGUSTİNE - Ben herşeyi olduğu gibi söylerim... Haklısın.. Katil bu evin içinde.
(Catherine, Chanel'in kollarında titremeye başlar)
CHANEL - Şşşt! Küçüğü korkutuyorsun!
AUGUSTİNE - (Alçak sesle Suzon'a) Bu çocuk tamamen deli, suçlusu annen.
Sabaha kadar her türlü kitapları okumasına karşı çıkmıyor.
Üstelik odasındaki ışık yüzünden ben de uyuyamıyorum! Neyse!
Artık kızkardeşimi fazla hırpalamak istemem, çünkü.
SUZON - Çünkü ne?
AUGUSTİNE - Çünkü... Hayır, bütün düşündüklerimi söylemeyeceğim! (Birden
gayet süratli) Gaby durmadan, hem de bağıra çağıra, Marcel'den
para isterdi. Sonra bu paraları Allah bilir kiminle, har vurup
harman savururdu. Ama bunlar tabii beni .ilgilendirmez! Baban,
ne iyi insandı tanrım! Annene bir sitemde bulunmaya görsün, O
hemen karşılığını yapıştırıverirdi. Böyle bir adama bu davranış
hakça mıydı? Bize hep çikolatalar, şekerler getirirdi. Annenin
bütün kötü niyetine rağmen bizi evine almakta tereddüt bile
etmedi. Böyle soylu bir insan...
(Ağlamak üzeredir. O sırada Gaby, ve peşinden de Louise
girerler)
LOUİSE - Hayır hanımefendi, bu kadarı artık fazla. Bu evde bir haftadan
fazla dünyada kalamam!
GABY - Canım bu sözlerin sırası mı şimdi?
LOUİSE - Zaten önceden de iyice usanmıştım.
SUZON - Ne oluyor? Ne var?
GABY - Otomobil hareket etmiyor! Motorun bütün telleri koparılmış.
(Genel heyecan)
LOUİSE - (Müstehzi) "Koparılmış" Kim koparmış?
GABY - (Louise'e) Terbiyenizi koruyun!
LOUİSE - Terbiyesizlik değil ki bu! Gerçeğin ta kendisi.
GABY - Kızım. Polis gelip de ilk sorgusunu yaptığı zaman, sizin her
akşam bir yerlere gittiğinizi ve bunu da herkesin bildiğini
söylemek zorunda kalacağım.
LOUİSE - Hanımefendi. Polis gelip de ilk sorgusunu yaptığı zaman, sizin
her akşam bir yerlere gittiğinizi ve bunu da benden başka
kimsenin fark etmediğini söylemek zorunda kalacağım!!!
GABY - Yalancı tanıklara karşı yasalar vardır!
LOUİSE - Mirasa konmak için de yasalar vardır.
GABY - Ne demek yani?
LOUİSE - Yani, demek ki, notere haber vermek lâzım!
GABY - Notere mi, niçin?
PİERRETTE - Evet... Telefonu eden kimse, beni buraya kadar getirip, sizinle
karşılaştırmak istedi... Bu besbelli!
SUZON - Peki, katil size ne diye haber versin?
GABY - İnanılır şey değil!
PİERRETTE - (Kinli) No olursa olsun, şa anda ağabeyim ölüdür ve ben
hepinizden teker teker şüphelenmekte haklıyım!
GABY - Siz bizden çok daha şüpheli durumdasınız!
PİERRETTE - Öyle mi?
GABY - Tabil, demin kaçmak istemeniz de bunu gösterir.
PİERRETTE - Polise haber verecektim. Marcel'in ölümüyle dünyadaki bütün
varım yoğum da kaybolmuş oldu. Onu kaybedince, yapayalnız
kaldım... Oysa sizin için durum bambaşka.. özgür oldunuz,
zengin oldunuz!
GABY - Bari Marcel'i benim öldürdüğümü de söyleyin!
PİERRETTE - Neden olmasın?
(Karşı karşıya dikilmişlerdir)
MAMY - (Araya girer) Hepimiz aklımızı kaçırıyoruz galiba... Ben Marcel'in
kayınvalidesiyim, bu da öteki kızım, Augustine... damadım, yani
ağabeyiniz, bizi evine kabul etmişti... benim bir miktar param da
vardı ama, inanır mısınız çaldılar! geçen gece...
AUGUSTİNE - Anne! Of!
MAMY - Ne olur canım! O da hazır gelmişken öğreniversin.
PİERRETTE - (Augustine'e) Demek Augustine sizsiniz? Sizinle tanışmayı çok
merak ediyordum.
AUGUSTİNE - (Alınmış) Hangi nedenle efendim?
PİERRETTE - İkimiz de aynı kütüphaneye kayıtlıyız da ondan!
MAMY - Sen bir kütüphaneye mi kayıtlısın? Bana hiç bahsetmemiştin.
PİERRETTE - Özür dilerim. Pot kırdım galiba?
AUGUSTİNE - (Soluk) Hiç de değil... Evet kayıtlıyım.. Ama hiç kitap almadım.
MAMY - Kızım okumayı pek sevmez.
PİERRETTE - Sahi mi? Ben de o kütüphaneye kayıtlıyım ve sık sık sekreterle
sohbet ederim. Çok geveze bir kadındır. Geçen gün bana sizin,
haftada ortalama beş kitap aldığınızı söyledi. Hepsi de aşk
romanıymış...!!!
AUGUSTİNE - Başkasıyla karıştırıyorsunuz!
PİERRETTE - Belki de. Ama şuna eminim ki, geçen hafta "Aşıklar sandalı"
adında bir roman okudunuz. Doğru değil mi?
AUGUSTİNE - (Cevap bulamaz) "Aşıklar sandalı mı?".. bilmem..
PERDE
İKİNCİ PERDE
SUZON - Yok.
CATHERİNE - (Üzülür) Yazık?
SUZON - Dur bakalım, daha çok vaktin var senin. Yaşına bak.
CATHERİNE - Yaşım? Hep aynı terane. Kitap okuma, sokakta ıslık çalma, taş
atma, sigara içme, şunu yapma... bunu yapma.. ilallah...
SUZON - Catherine.
(Gaby taraçadan döner. Pierrette ayağa kalkar)
PİERRETTE - Ne olmuş?
GABY - Kepekler öldü. Korkunç bir şey, zavallıcıklar.
MAMY - Bu zavallı hayvanları öldürmek neye yaradı sanki.
GABY - Bilmem ki, ben de anlayamıyorum.
PİERRETTE - Ben açıklayayım size. Katil fare zehirinin diğer canlıları da
öldürüp öldürmediğini tecrübe etmek istedi. Başarılı da oldu..
Şimdi aynı zehiri bize de yedirmeye çalışacak, hiç şüpheniz
olmasın.
GABY - (Patlar) Ne halde olduğumuzu da görmüyor musunuz?
LOUİSE - (Mutfaktan dönerek) Fare zehiri kutusu kaybolmuş.
GABY - Bunu yapan da kim? Bizi bu derece korkutmaya çalışan kim?
LOUİSE - Benim tahammülüm kalmadı artık. Gidip eşyalarımı
toplayacağım.
PİERRETTE - Hayır, kımıldamayın. Şu andan itibaren hiç birimiz bu odayı
kesinlikle terk etmeyeceğiz.
AUGUSTİNE - (Madam Chanel'le birlikte biraz evvel girmiştir) Doğru, ben de
aynı fikirdeyim. Evin içinde dağılırsak, katil tekrar bir cinayet
işleyebilir.
GABY - Kabus görüyor gibiyiz. Telefon kesik, otomobil bozuk, bahçe
kapısı kilitli, köpekler zehirlenmiş... ne derseniz deyin, bütün
bunlar normal değil. Bana bir akıl verin, nasıl hareket edeyim.
MAMY - Yoldan geçen birini durdurup yardım istesek.
GABY - Yani parmaklığın arkasından bağırıp dursak. İyi ama, bu kış
kıyamette kim durur.
MAMY - Çocuklar, bu adam serserinin biri, bu besbelli.
CHANEL - Hayır. Hiç de öyle değil. Gerçeği görmek çok kolay. Katil,
içimizden biri.
SUZON - Ben şunu teklif ediyorum. Hepimiz bu salonda kalalım. Ta ki...
(Susar)
PİERRETTE - Ta ki ne?
CATHERİNE - Ta ki katil kendini ele versin.
MAMY - Yani birimizi daha öldürecek mi?
(Mamy de girer)
GAB Y - Anne, Suzon ilaçları nerede bulmuş biliyor musun? Benim
yatağımın altında.
MAMY - Yok canım! Kim koymuş oraya?
CATHERİNE - Herkes koymuş olabilir! Evin içinde hepimiz dolaşmadık mı!
MAMY - (Mutfaktan gelen Louise'ye bakarak) Ya Louise'nin iğne yapmak
istemeyişi! Buna ne dersiniz!
CATHERİNE - Tabii! O kadar hakaret ettiniz ki kızcağıza... Ama şu da bir
gerçek, garip bir kız!
(Louise'ye yaklaşır)
LOUİSE - (Gerileyerek) Daha ne yapmışım ben!
CATHERİNE - Louise, size buraya mektup yazan delikanlıların adlarını
söylesenize. Çekmecenizde bir sürü mektup gördüm.
LOUİSE - Yalan!
CATHERİNE - Bir akşam sizi izledim.
LOUİSE - (Ağlamak üzeredir) Yalan söylüyorsunuz... Ben de sizin
hakkınızda bütün bildiklerimi anlatacağım.
CATHERİNE - Anlatın bakalım! "Kelimelerin çarpışmasından gerçekler doğar"
LOUİSE - Bir gün şiltenizin altında son derece açık saçık resimlerle dolu
kitaplar buldum
GABY - (Yerinden sıçrar) Peki neden hemen bana haber vermediniz?
LOUİSE - O kadarı üzerime vazife değil! Sadece kitapları kendi odama
götürdüm.
CATHERİNE - Sizdiniz demek onları çalan.
GABY - Catherine, nereden bulmuştun o kitapları?
CATHERİNE - Bir gün okuldan çıkarken yürüttüm. Bir kitap mağazasının
sergisinde duruyorlardı. Kaşla göz arasında hop! Çantama
sokuverdim.
MAMY - (Bastonuyla Louise'ye saldırarak) Louise demek şiltelerin,
yastıkların, altını da karıştırıyor!!! Senetlerim, senetlerim! Hırsız!
LOUİSE - (Gerileyerek) Yavaş olun!
MAMY - Yatakların altını karıştırıyorsun demek! Anlat bakalım bize!
Yatakların altında neler gördün!
(Louise Gaby'e bakar, bir sükût birbirlerine bakarlar, bağırmaları
duyan Chanel de odaya girmiştir)
LOUİSE - Yatakların altında mı?
CATHERİNE - Söyleyin Louise, söyleyin kimse cezalandırmayacak sizi.
SUZON - Şu kızı rahat bıraksak olmaz mı sanki!
MAMY - Hayır, Louise'in suçları bir değil, iki değil. Demin de Augustine'e
iğne yapmak istemedi... Bir gün de bana ait bir mektubu açarken
gördüm.
LOUİSE - Yanlışlık olmuştu.
MAMY - Ya, yanlışlık olmuştu.
CHANEL - Louise'nin hakkı var. Yanlışlık olmuştu. Ben şahidim. On yıldır
posta kutusundan mektupları ben alırım. Louise hiç
dokunmamıştır. Louise tek bir mektup çalmış olamaz. Ama ben
bir gün yanıldım. Hanımefendiye ait olan bir mektubu Louise'ye
verdim. Ne yapalım yani. İnsan yanılmaz mı?
MAMY - O mektubun içinde para havalesi vardı.
CHANEL - E, ne olmuş! İnsan yanılamaz mı? Bir mektubu yanlışlıkla
başkasına veremez mi? Herkes yanılabilir... Ben mesela sık sık
yanılırım.. İşte size bir örnek! Geçen gün büyük hanım efendiye
kocaman likör şişesini ağzına dayamış içerken gördüm. Halbuki,
aslında yanılmışım. Kendisi ben sormadan açıkladı. İçmiyormuş..
sadece içine bakıyormuş... Boş mu dolu mu diye! Ben de gidip
her yerde sizin ayyaş olduğunuzu anlatmadım!
LOUİSE - Aferin Chanel!
MAMY - Madam Chanel, Madem ki bu kadar namuslusunuz, şunu da
açıklayın bakalım. Demin, bu gece saat on ikiye doğru evden
ayrıldığınızı söylemiştiniz, değil mi? Öyleyse, nasıl oluyor da ben
saat bir buçuğa doğru buraya, salona yünümü almaya
geldiğimde sizin paltonuz şu askılıkta asılı duruyordu? Cevap
versenize? (Bir sükût. Mamy muzaffer bir edayla) Neden cevap
vermiyorsunuz?
CHANEL - (Kısa bir sükuttan sonra) Evet, saat bire doğru yeniden buraya
geldim.
SUZON - Niye bunu daha önce söylemedin?
CHANEL - İşin buraya varacağını düşünmedim de ondan! Suçlunun hemen
yakalanacağını sandım.
SUZON - Peki gece yarısından sonra buraya yeniden gelmeye neden
gerek gördün?
CHANEL - Evden çıkınca, doğru kulübeme gittim. Pierrette beni orada saat
dokuzdan beri bekliyordu. Bir parti iskambil oynamayı
kararlaştırmıştık... Kulübeye gidince, onu bulamadım. Bu sefer
içime bir korku girdi.
SUZON - Neden korktun?
CHANEL - Daha doğrusu, korkmadım da... Başka bir şey aklıma geldi.
Pierretternin buraya beyefendiyi görmeye geldiğini düşündüm!
Karşılaşmalarını pek istemiyordum. Aralarının bozuk olduğunu,
kavga edebileceklerini biliyordum.
PİERRETTE - (Sıçrayarak) Bravo madam Chanel! Bravo! İyi yalan atıyorsunuz!
Doğruyu söylesenize. Kağıt oynamak arzusu yüzünden tekrar
AUGUSTİNE - (Korkudan sarararak) Doğru... İğne her zamanki gibi etki etmedi..
Belki de birisi ampulü kırıp açmıştır.
GABY - Sen de sus bakalım.
(Aniden infilak gibi bir ses ortayı çınlatır hepsi dehşetle
bağırırlar)
CHANEL - (Üst katta gözükerek) Banyo kazanı patladı, demin
söndürmüştüm, şimdi tekrar yakmak istedim. Birden patladı. Her
taraf su içinde kaldı.. Ne yapacağımı şaşırdım... Bana paçavra
filan verin... Yahut eski gazete tomarları..
(Umumi kaynaşma... Herkes birşeyler arar)
GABY - (Bir koltuk yastığını Chanel'e uzatır) Şunu da alın.
MAMY - (Yastığı bir ucundan yakalar) Yok olmaz, bu yastığı bırak.
GABY - Anne ver şu yastığı.
MAMY - Olmaz efendim, daha yepyeni baksana.
(Gaby ile Mamy arasında kavga şiddetlenir. Herbiri kendi
tarafına çeker. Nihayet yastık boydan boya yırtılır. Ve bir alay
mavi ve pembe kâğıtlar ortalıkta uçuşuverir. Herkes şaşkınlıktan
dona kalır... Chanel, tekrar yukarı çıkar. Mamy, hiç sesini
çıkarmadan, yere çöker, paralarını toplamaya başlar.)
CATHERİNE - Aa, büyük annemin paraları.
GABY - Senetler, hani çalmışlardı bu yastığın içine saklamıştın demek?
PİERRETTE - Bu kasa pek sağlam değilmiş büyük hanım!
AUGUSTİNE - (Mamy'e saldırarak) Benim payımı ver. Cimri, yalancı, katil,
hırsız.
MAMY - (Augustine'i geri iterek) Benim param bu, daha yirmi sene
yaşarsam beni kim besleyecek, daha yirmi sene yaşayacağım
ben. (Birden) Bazı senetlerim eksik.
AUGUSTİNE - (Senetleri tetkik eder) Bunlar geçerli değil, çöp tenekesine atsan
daha iyi olur.
MAMY - İşe yaramayan herşey mutlaka atılmalı mı yani.
AUGUSTİNE - Ya Öteki paralar nerede? Babamın altınları nerede?
GABY - Utanmıyor musunuz allah aşkına, deminden beri akıllıca bir tek
laf etmediniz.
CHANEL - (Tekrar üst katta görünür heyecan içindedir) Hanımefendi.
Hanımefendi ben anladım, her şeyi anladım.
(Hepsi şaşırırlar)
GABY - Neyi anladınız?
CHANEL - (Bir onlara, bir de babanın kapısına bakar) Evet. Herşeyi..
anladım... Yani şey..
GABY - Anlatın canım.
CHANEL - Elimde bir kanıt eksik. Siz hepiniz burada kalın.. sakın
kımıldamayın. Ben taraçaya çıkıp, bir şeyi kontrol edeceğim. Bir
iki dakika burada bekleyin... Sonra beyefendinin ölümünü iyice
aydınlatacağım. Aman tanrım, bu mümkün olabilir mi hiç. Aman
tanrım,
(Taraçaya çıkar, gözden kaybolur)
MAMY - (Bir sükuttan sonra) Bu anlattıklarına inanıyor musunuz?
PİERRETTE - Mutlaka bildiği bir şeyler var.
AUGUSTİNE - Saçmalıyor.. Nereye gitti şimdi.
LOUİSE - Hani kimse buradan çıkmayacaktı. Neden izin verdiniz?
GABY - Doğru...
AUGUSTİNE - Belki de kaçıyor...
SUZON - Şu halde katil o.
PİERRETTE - Evet, ben zaten yarım saatten beri buna emindim. Şimdi
kaçmaya çalışacak. Bir şeyler yapsanıza.
AUGUSTİNE - Tabii, katilin adını biliyor. Nasıl bilmez? Katil kendisi olduktan
sonra.
GABY - Aranızdan birinin başına iş açmak istiyor herhalde, kapıların
arkasına saklanalım ve gözetleyelim.
(Hepsi muhtelif taraflara saklanırlar. Kapılar açık kalır. Sahne bir
an boş kalır. Sonra Chanel taraçadan girer)
CHANEL - Tahmin ettiğim gibiymiş.. Artık herşeyi biliyorum.. Herşeyi.
(Bakınır) Nerede bunlar? Neden gitmişler? Neredesiniz?
Neredesiniz?
(Bir kaç adım ilerler, salonun ortasına gelir tam o sırada bir
tabanca patlaması duyulur, Chanel elini kalbine götürür.
Sendeler ve düşer. Bağırmalar duyulur, kadınlar dört bir taraftan
koşuşarak gelirler, Chanel'in etrafına toplanırlar)
GABY - Madam Chanel.
MAMY - Aman yarabbi, aman yarabbi!
LOUİSE - Öldü mü?
SUZON - Katilin kim olduğunu bildiği için.
(Bir sükût, kimse kımıldamaz)
GABY - Hiç olmazsa bu sefer emin olabiliriz.
PİERRETTE - Neye emin olabiliriz?
GABY - Katilin yedimizden biri olduğuna.
PERDE
ÜÇÜNCÜ PERDE
(Gece olmuştur. Şöminedeki alevin yarattığı akisler ve lambanın
ışığı salonun havasını değiştirmişlerdir. Suzon, biraz endişeli bir
tavırla eşyalara çeki düzen vermekle meşguldür. Saat yediyi
çalar. Birden elektrik ışıkları sönüp yanar. Dışarıda fırtına
esmektedir. Suzon bir gürültü duyar, birinci kata çıkar. Gelen
Augustine'dir. Korku içindedir. Işıklar bir daha sönüp yanar,
sonra birden ortalık karanlığa gömülür. Sadece şöminenin ateşi
gözükür.)
AUGUSTİNE - Hay allah cereyan kesildi.
(İçeri kaçar)
(Dışarıda birisi bir kibrit çakar ve kibrit alevinin ışığında,
sigarasını yakan bir erkeğin silüeti görülür. Bu şahıs içeri girer,
durur tekrar yürür. Sonra çabucak kanepenin arkasına saklanır.
Gaby, elinde bir elektrik feneriyle girer, salondan geçer ve üst
kata çıkarak gözden kaybolur. O sırada Louise mutfak tarafından
girer, elinde fincanlarla dolu bir tepsi vardır. Tepside bir de mum
yanmaktadır. Augustine tekrar gelir, ve bir çığlık atar)
AUGUSTİNE - Siz misiniz. Louise.
LOUİSE - Evet, siz misiniz matmazel Augustine!
AUGUSTİNE - Evet ne oluyor?
LOUİSE - Rüzgar elektrik tellerini koparmış olacak. Ceryan kesildi.
AUGUSTİNE - Ah çok korkuyorum.
(O sırada ışıklar tekrar yanıverir ikisi de rahat bir nefes alırlar)
AUGUSTİNE - Elinizdeki ne?
LOUİSE - Hanımefendi herkese kahve yapmamı söyledi de...
(Kanapenin arkasından duman çıktığını farkederler, korkarlar)
AUGUSTİNE - (Fısıltı halinde) Benim gördüğümü siz de görüyor musunuz?
LOUİSE - Evet.
(Kanepenin arkasından bir erkek şapkası çıkar. Sonra bir puro
tutan eldivenli bir el görünür, sonra bir ses "kuku" der. Ve ortaya
Catherine çıkar, büyük bir erkek paltosu giymiştir. Öbür iki kadın
müthiş surette içerlerler, onu azarlarlar. Catherine, kendinden
gayet emin, bir koltuğa kurulur. Sigarasını tüttürür.)
CATHERİNE - Ötekiler ne yapıyorlar?
AUGUSTİNE - Chanel'i bir yatağa uzandırdılar.
CATHERİNE - Kendine geldi mi?
AUGUSTİNE - Geldi ama konuşmuyor. Çok korkmuş hem de boşuna. Kurşun
ona dokunmadan geçmiş.
LOUİSE - Allahtan.
CATHERİNE - Ben de öyle. Bir gün az kalsın olacaktı. Babamla fuara gitmiştik,
o bir yere girmiş hedeflere ateş ediyordu. Tüfeği bir kerecik bana
vermesi için yalvardım. Olmaz dedi. Babam öyle her zaman
sevimli değildi. Hep aynı terane tabii. Daha küçüksün, dur
bakalım, büyü de! Ah yirmi yaşıma bîr gelsem...
LOUİSE - Ben de yirmi yaşımı iple çekmiştim. Şimdi artık her istediğimi
yapmakta serbestim.. Ama bu beni fazla sevindirmiyor.
(Konuşurlar, Louise kütüphaneye dayanmıştır. Ve birden kolunun
bir düğmeye değmesi yüzünden Mamy'nin gizli gözü açılıverir)
AUGUSTİNE - Gizli bir dolap ha.
CATHERİNE - Aaa bakın, büyükannemin likörü (Oradan bir şişe ve bardakları
çıkarır) Birer kadeh içelim mi?
(Üçü de masanın etrafına toplanırlar)
CATHERİNE - Siz iyi bir kızsınız Louise.
LOUİSE - Size karşı pek terbiyeli hareket etmedim. Kusura bakmayın ne
olur.
CATHERİNE - Ben de sanki sizi çok kereler kırmadım mı? Canavar gibi bir
kızım ben.
LOUİSE - Yok canım o kadar değil.
CATHERİNE - Öyle, öyle canavarın biriyim ben, öldürmeli beni.
AUGUSTİNE - (Likör boğazında kalır) Sus, Catherine, sus yine başımıza bir
felaket gelecek, hissediyorum. Çevremizde ölümün dolaştığını
hissediyorum. Korkuyorum.
CATHERİNE - Ya ben.
LOUİSE - Siz de korkuyor musunuz?
CATHERİNE - Hem de nasıl. Korkmasam bu kadar gürültü yapar mıyım, şunu
bilin ki, en geç bir çeyrek saat içinde babamın katilinin adını
öğreneceğim. Öğrenince de kendisini haklayacağım. Evet, tek
başıma kimseden yardım istemeden.
LOUİSE - Böyle demeyin.
CATHERİNE - Öyle, öyle... Ben öyle polise falan baş vurmam. Araya kimseyi
sokmadan işlerimi hallederim.
LOUİSE - Ciddi şüpheleriniz var mı?
CATHERİNE - Var.
LOUİSE - Size yardım için birşey yapabilir miyim? Söyleyin. Yapayım.
CATHERİNE - Evet gidip şeyi getirin. Şekerliği.
(Louise korku içinde mutfağa koşar. Uzaktan karga sesleri
duyulur)
CATHERİNE - (Augustine'e) Bak duyuyor musun. Dostların bağırıyor, kargalar.
GABY - Cesursunuz.
PİERRETTE - Hayır, genellikle çok korkağım. (Güler) Nasıl olur da bir erkek sizi
sevebilir?
GABY - Kendinizi benden çok daha çekici buluyorsunuz herhalde.
PİERRETTE - Bir erkeğin gönlünü çelmek zor iş değil.
GABY - Konudan ayrılıyoruz, farkında mısınız?
PİERRETTE - Ah bütün kadınlar bir elele verseler, dünyayı yürütürler. Kadınlar
çok kere erkeklere egemen olduklarını sanırlar. Daha doğrusu
erkekler onlarda bu duyguyu yaratırlar. Aslında, inanın bana,
bütün erkekler, kadınlara karşı aralarında anlaşmışlardır.
GABY - Erkekler size bu kadar kötülük mü ettiler?
PİERRETTE - Evet.
GABY - Marcel de mi?
PİERRETTE - (Boğuk bir sesle) Özellikle Marcel, öteki erkeklerin bana yaptığı
kötülükler beni o kadar kırmadı. Zaten hepsine karşılık verdim.
Ama bir süre sonra bu hayattan bıktım, iğrendim, düzenli bir
biçimde yaşamaya karar verdim. Dünyada kalan tek yakınım
ağabeyimdi. Hemen buraya koştum. Ama bana karşı çok alçakça
davrandı. Benden bayağı çekindi. Çünkü kendisinden pek farkım
yoktu; kapısını yüzüme kapadı; beni dertlerimle başbaşa bıraktı.
Bunu hiç bir zaman unutmayacağım. Ben de, geceleri kendisini
görmeye gelir, para sızdırırdım. Louise'nin işittiği doğru; bu
parayı vermezsen seni öldürürüm diyordum. İnsanın kızkardeşi
sıkıntılar içindeyse ve zengin ağabey elini uzatıp yardım
etmezse, bu iş cinayetle bitebilir.
GABY - Bu söylediğiniz sizi suçlu durumuna sokuyor!
PİERRETTE - Yok, sağmal inek öyle kolay kolay öldürülmez. Bunu ne siz
yapardınız, ne de ben.
GABY - Demek benim suçsuz olduğuma inanıyorsunuz.
PİERRETTE - Tabii. Buna eminim.
GABY - (Ağlamak üzeredir. Gelip Pierrette'in yanına oturur) Size teşekkür
etmek isterim. Dedikodu etmediğiniz için. Özellikle kazlarımın
önünde.
PİERRETTE - (Alaycı) Kızlarınız...
GABY - Size daha kötü bir şey anlatacağım.
PİERRETTE - Neymiş o?
GABY - Ben şu sırada bu evden çok uzaklarda olacaktım. Bu akşam
kocamı terk etmeye karar vermiştim. Bavullarım hazırdı...
PİERRETTE - Marcel'i terk ediyordunuz demek?
GABY - Evet... İnanılacak gibi değil; tam ayrılacağım gün kocam
öldürüldü, korkunç.
PERDE