Professional Documents
Culture Documents
Emine CAN
KAHRAMANMARAŞ
OCAK-2010
I
T.C.
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI
Emine CAN
KAHRAMANMARAŞ
OCAK-2010
II
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI
Emine CAN
Kod No:
Yrd. Doç. Dr. M. Akif ÖZDOĞAN Yrd. Doç. Dr. Faruk ÇİFTÇİ Yrd. Doç. Dr. Şaban ÖZ
BAŞKAN ÜYE ÜYE
Not: Bu tez ve projede kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve
fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki hükümlere
tabidir.
III
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI
ÖZET
Emine CAN
Arapçada isim, fiil ve harf olmak üzere üç kelime çeşidi vardır. İsim ve fiil
kendi başlarına tam manaya delalet eder. Fiilin isimden ayrılan yönü zaman ifade
etmesidir. Harf ise tam bir mana belirtmez ama diğer kelime çeşitleri yani isim ve
fiil ile anlam bütünlüğü oluşturur. Harfler hurûfu'l-meânî yani mana harfleri
grubuna dahildir. Bu gruptaki bütün harfler tek başlarına kullanılamaz. Bu
harfler cümleleri ve kelimeleri birbirine bağlamakla görevlidirler. Bunlardan bir
kısmı tek başına cümlenin unsuru olurken, bir kısmı kullanıldığı kelime ile
cümlenin unsuru olur. Arapçada edat kelimesi de harf ile aynı mana ve görevde
kullanılmıştır. Bu çalışmada on çeşit mâ edatından bahsettik. Mâ edatı ulaştığımız
bazı eserlerde sayı olarak daha farklıdır. Bir kısmı ondan az iken bir kısmı ondan
daha fazladır. Biz ise bu edatı on çeşitle sınırlandırdık. Bu edatın dört tanesi harf,
altı tanesi isim görevindedir.
I
DEPARTMENT OF ISLAMIC SCIENCES
INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCE
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM UNIVERSITY
ABSTRACT
MA THESIS
Emine CAN
Arabic language, there are three kinds of word type which are noun, verb
and letter. Noun and verb signify certain meaning by itselves. The part which
distinguish verb from noun is to signify a certain meaning always. But letter
doesn’t signify a fully meaning but it makes totality with other word types –noun
and verb- . Letters are included to (hurufu’-meani) meaning letters. The letters
which are in this group don’t use alone. These letters’ function is to tie the words
each other. Some of them are element of the sentence alone and some of them
become element with the word which the letter used. In Arabic language, the word
of preposition used in same meaning and same function with letter. In this study,
we mention about ten kinds of “mâ” preposition.”Mâ” preposition is more
different in which work we can reach. Some of them are less than ten but some of
them are more than ten. We take into account all the works and confine “mâ”
preposition with ten kinds. Four of this prepositions’ function is letter and six of
this prepositions’ function is noun.
II
ÖN SÖZ
Emine CAN
Ocak-2010
III
İÇİNDEKİLER
ÖZET..................................................................................................................................I
ABSTRACT ......................................................................................................................II
ÖN SÖZ........................................................................................................................... III
İÇİNDEKİLER ................................................................................................................ IV
KISALTMALAR LİSTESİ .............................................................................................. VI
1. GİRİŞ............................................................................................................................. 1
2. KONUYLA İLGİLİ ÖNCEKİ ARAŞTIRMALAR......................................................... 3
3. TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ ...................................................... 5
3.1. Türkçede Kelime Çeşitleri ...................................................................................... 5
3.2. Arapçada Kelime Çeşitleri...................................................................................... 7
3.2.1. İsim ............................................................................................................. 7
3.2.2. Fiil ............................................................................................................... 8
3.2.3. Harf ............................................................................................................. 9
3.2.4. Nahiv ......................................................................................................... 12
3.3. Türkçe ve Arapçadaki Mâ Unsurunun Karşılaştırılması ....................................... 12
3.4. Değerlendirme..................................................................................................... 13
4. MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ ......................................................... 15
4.1. Mâ Edatının Görevleri .......................................................................................... 15
4.2. Mâ Edatının Çeşitleri............................................................................................ 17
4.2.1. İsm-i Mevsûl Olan Mâ ............................................................................... 18
4.2.1.1.Hâs İsm-i Mevsûl .................................................................................. 19
4.2.1.2.Müşterek İsm-i Mevsûller ..................................................................... 19
4.2.2. Masdariye-Zamâniyye Edatı Olan Mâ........................................................ 22
4.2.2.1. Gayr-i Zamâniyye İfade Eden Mâ......................................................... 22
4.2.2.2. Zamâniyye İfade Eden Mâ.................................................................... 22
4.2.3. İki Muzâri Fiili Cezm Ederek Şart Edatı Olan Mâ ...................................... 26
4.2.4. Nefy Edatı Olan Mâ ................................................................................... 28
4.2.4.1. Fiillerden Önce Gelen Nefy Mâsı ......................................................... 28
4.2.4.2. İsimlerden Önce Gelen Nefy Mâsı........................................................ 30
4.2.5. Soru Edatı Olan Mâ ................................................................................... 31
4.2.6. Taacub Kalıbında Kullanılan Mâ................................................................ 33
4.2.7. Nekre Olan Mâ .......................................................................................... 35
4.2.7.1. Nekre-i Mevsûfe................................................................................... 35
4.2.7.2. Nekre-i Gayri Mevsûfe......................................................................... 35
4.2.8. Övgü ve Yergi Fiillerinden Sonra Gelen Mâ .............................................. 36
4.2.8.1 Tam Ma'rife Özel .................................................................................. 37
4.2.8.2. Tam Ma'rife Genel ............................................................................... 38
4.2.9. Kâffe Olan Mâ ........................................................................................... 38
4.2.9.1. Fiillerden Sonra Gelen Kâffe Mâsı ....................................................... 39
4.2.9.2. Harflerden Sonra Gelen Kâffe Mâsı...................................................... 39
4.2.10. Zâid Olan Mâ........................................................................................... 41
4.2.10.1. Zâidlik Bildiren Harfler ...................................................................... 42
4.2.10.2. Te’kîd Cümlelerindeki Mânın Kullanımı ............................................ 46
5. MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI................................................................ 49
5.1. İstimrâr Fiilleriyle Kullanılan Mâ ......................................................................... 49
5.2. İstisnâda Kullanılan Mâ........................................................................................ 51
5.3. Leyse’ye Benzeyen Mâ......................................................................................... 52
6. MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR.......................................................... 56
IV
7. SONUÇ VE TARTIŞMA............................................................................................ 62
KAYNAKLAR ............................................................................................................... 64
ÖZ GEÇMİŞ
V
KISALTMALAR LİSTESİ
VI
GİRİŞ Emine CAN
1. GİRİŞ
Konunun Önemi
Bir toplum için dil ne kadar önemli ise bir dil için de kalıpları, kuralları,
unsurları o denli önemlidir. Her dilin kendine has kuralları olduğu gibi bazı diller için
ortak olan unsurlar vardır. Meselâ cümle içerisinde kendinden sonraki ögeleri cer eden
harf-i cerler Arapçaya özgüdür. Yine İngilizce ve Arapçada zamirlerde erillik-dişillik
ayrımı varken Türkçede böyle bir ayrım yoktur. Ama tekillik-çoğulluk, zarf, edat,
bağlaç bu üç dil için de ortak olan unsurlardır.
Dillerdeki unsurlardan her birininin; o dilin anlaşılmasında, en güzel şekilde
ifade edilmesinde, dildeki karışıklığının giderilip kelimeler arası anlam bütünlüğünün
oluşmasında önemli görevleri vardır. Nitekim Arapçada edatların görevi de kelimeler ya
da cümleler arası iletişim kurup yeni ve doğru anlamların ortaya çıkmasını sağlamaktır.
Modern ve klâsik dönem dilcilerin hemen hemen hepsine göre edat görevindeki
harfler tek başlarına tam bir mana ifade etmezler. Bunlar ancak cümle içerisinde
kullanıldıkları zaman anlamlıdırlar. Meselâ el-Halîl b. Ahmed’e göre harf, kelimeler
arası bağlantı kurmaya yarar (el-Halîl b. Ahmed, 2000: 75). Hasan Abbâs da harfleri
"edavatü’r-rabt" diye tanımlamış, cümelelerin ve onların unsurları arasındaki bağlantıyı
edat olarak kullanılan bu harflerin sağladığını ifade etmiştir (Abbâs, 1996: I, 26).
Klâsik ya da modern döneme ait edatlarla ilgili eserlere baktığımız zaman tek
harfi tanıtan müstakil çalışmalara rastlamak çok zor. Özellikle son yıllarda harfler ve
edatlarla ilgili yapılmış tezler, daha çok harflerin genel özelliklerini ortaya koyan ve
harf-i cerler, istifhâm edatları, atıf harfleri, Arapçada harfler ve edatlar başlıkları altında
ele alınarak bu alanda yapılmış genel çalışmalardır. Bu tür çalışmalar Arap dilinde
edatların yeri ve önemini tespit etmemiz açısından tabii ki yararlıdır ama bunların, bir
edatı bütün yönleriyle tanıtmak için yeterli olamayacağı kanatindeyiz. Bunun için mâ
edatını müstakil olarak ele alıp onunla ilgili bu konudaki eksikliğin giderilmesini
mümkün kılmaya çalıştık. Söylemeye çalıştığımız gibi gerek gramer gerek edatlarla
ilgili eserlerde mâ ile ilgili toplu bilgilere ulaşamadık ama bu alandaki birçok eserden
onunla ilgili bilgileri toplayıp kendi değerlendirmemize göre bir tasnif yaptık.
Tezimizde mâ'nın Arapça için önemini, bu dildeki işlevini, diğer edatlarla
ilişkisini, onları ilgilendiren yönlerini tespit etmeye çalıştık. Ekollerin ve dilcilerin bu
edatla ilgili görüşlerine ayrı ayrı yer verdik.
Dildeki unsurların ya da kalıpların her biri başlı başına bir araştırma konusu
olabilir. mâ edatı da bir araştırma konusu olabilecek kadar zengin bir yapıya sahiptir.
Biz de bu bağlamda bu edatı ele almayı öngördük ve onu her yönüyle tanıtmaya çalıştık.
Bu edat ilerki bölümlerde de göreceğimiz gibi değişik şekillerde karşımıza çıkmakta ve
görev itibariyle çeşitlilik arz etmektedir.
Klasik ve modern döneme ait eserlerden öncelikle edatlarla ilgili, daha sonra
gramer konularıyla ilgili olanlardan mâ edatını bütün detaylarıyla tespit etmeye
çalışırken kaynak tarama yönteminden yararlandık.
1
GİRİŞ Emine CAN
Bir araştırma yapılırken önce bu alandaki temel kavramları ele almak ve onlar
hakkında ön bilgi vermek, o konunun anlaşılması için önemlidir. Buna binaen üzerinde
çalıştığımız "mâ" edatının işlev ve görevlerine geçmeden önce Arapça ve Türkçedeki
edatlar hakkında kısaca bilgi vermenin uygun olacağını düşündük ve ilk bölümde
bunları ele aldık.
Arapçada edatlar daha önce değindiğimiz gibi birden fazla görevde kullanılır.
Mâ edatı da dilciler tarafından genel itibariyle harf ve isim olmak üzere ikiye
ayrılmıştır. Müelliflerin bu konudaki değerlendirmelerine ayrı ayrı yer verdik ve edatı
bu yönleriyle tanıtmaya çalıştık.
Mâ edatı dil bilginleri tarafından farklı sayılarla ifade edilmiş ve her bilgin bu
edatı farklı isimler altında ele almıştır. Klâsik dönem yazarlarının hemen hemen hepsi,
isim ve harf olarak ikiye ayırıp alt başlıklar halinde açıklarken çağdaş yazarlar daha
fazla ana başlık altında konuya giriş yapmışlardır. Meselâ klâsik dönem yazarlarından
İbn Hişâm ve İbn Ya’îş, öncelikle bu edatı isim ve harf kategorisine ayırmış, çağdaş
yazarlardan Abbâs Hasan, el-Antâkî ve Hasan Akdağ böyle bir ayırıma gitmeden direkt
olarak bu edatın çeşitlerinden bahsetmişlerdir. Abbâs Hasan dokuz, diğer iki müellif on
iki çeşit mâ'dan bahseder. Biz de onların sınıflamalarına daha yakın bir ayrım yaptık ve
"Mâ Edatının Çeşitleri" bölümünde bu edatı on adetle sınırlandırdık.
2
KONUYLA İLGİLİ ÖNCEKİ ARAŞTIRMALAR Emine CAN
3
KONUYLA İLGİLİ ÖNCEKİ ARAŞTIRMALAR Emine CAN
Arapça gramer konularını ele almıştır. Eser, dört ciltten ibarettir. Dördüncü
cildin sonunda harfleri işlevlerine göre kategorilerine ayırmıştır. Mâ edatıyla ilgili
bilgilere gramer konuları ve harflerle ilgili bölümden ulaştık.
4. Muhammed el-Antâkî, el-Minhâc.
Kitapta önce gramer konularından bahsedilmiş daha sonra harfler alfabetik
sıralamaya göre ele alınmış ve işlevlerinden bahsedilmiştir.
5. Mustafâ Emîn-Ali el-Cârim, en-Nahvu'l-Vâdıh I-II.
Üniversitelerde ders kitabı olarak okutulan bu eser, Arapça gramer konularını
bol örneklerle ele almıştır. Eser iki cilt halindedir. Ciltler, üçer bölümden ibarettir.
6. Nevin Karabela, Arap Dilinde Lâm Edatı ve İşlevleri
Tek harfi esas alarak bu alanda yapılmış en önemli çalışmadır. Doktora tezidir.
Ayrıca tezimizin konusuyla ilgili birkaç makale de ulaştığımız çalışmalar
arasındadır.
1. NÜSHA Şarkiyat Araştırmaları Dergisi’nde İlyas Karslı’ya ait yayınlanan
“Türkçe-Arapça Çevirilerde Yapılan Hatalar Üzerine Bir İnceleme” adlı makale.
2. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi’nde yayınlanan
çevirmenliğini Hasan Keskin’in yaptığı Kâzım Fethî er-Râvî'ye ait “Kur’ân-ı Kerim’de
Te’kîd Üslûpları” adlı makale.
4
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN
5
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN
6
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Arapçada kelime, tam bir manaya delâlet eden lafızdır. Bu dilde kelime genel
olarak üçe ayrılır (İbnu’s-Serrâc, 1985: I, 36): İsim, fiil, harf (Sibeveyh, 1988: I, 12; ez-
Zebîdî, 1979: 66; Abbâs, 1966: I, 17). Halîl b. Ahmed ise kelimeyi dörde ayırmış ve
dördüncüyü de nahiv olarak ele almıştır (Halîl b. Ahmed, 2004: 75-76).
3.2.1. İsim
İsim kelimesi, "Bir şeyin alâmeti, sınırı, keskin yüzü, dağın zirvesi, yükseklik,
yücelik" anlamlarına gelmektedir (İbn Manzûr, 1994: XIV, 398; el-Fîrûzâbâdî, 1987:
719).
Adlandırılan varlıklara müsemmâ denir (Durmuş, 2000: XIV, 548). "Kur’ân-ı
Kerim’de ‘ism’ kavramı isim ve fiil halinde yetmiş bir yerde geçmektedir. Bunların
yarısından fazlası isim veya çoğulu olan esmâ, ikisi adaş anlamındaki 'semiy', geri
kalanları da 'tesmiye' masdarına bağlı isimlerdir." (Durmuş, 2000: XIV, 549).
Nahiv terimi olarak isim, zamanla ilişkisiz olarak tek başına bir manaya delâlet
eden (İbnu’s-Serrâc, 1985: I, 36; el-Galâyînî, 1968: I, 6) ve varlıklar hakkında bilgi
veren kelimedir (el-Halîl b. Ahmed, 2004: 75-76).
İsim, şu kelimeler gibi ﺎﺱﺤ( ﻧbakırcı), ( ﻣﺎﺀsu), ﺨﻠـﺔ( ﻧhurma), ( ﻃـﺎﺋﺮkuş), ﳏﻤـﺪ
(Muhammed) beş duyu organı ile algılanabilen canlı veya cansız bir varlık olabilir. Beş
duyu organı ile algılanamayan bir kelime de olabilir: ـﻮﻍﺒ( ﻧtemayüz etme; dahilik; çok
iyi olma), ﻞﺒ( ﻧşeref, soyluluk, asalet), ﻭﺀَﺓﺮ( ﻣyiğitlik, mertlik, cömertlik) (Mutçalı, 1995:
828). Bu iki kullanımda da isim zamanla ilişkili değildir ( Abbâs, 1996: I, 25).
İsmin beş önemli özelliği vardır. Bir kelimenin isim olması için kendisinde bu
özelliklerden birinin bulunması gerekir. Bu beş özellik şunlardır (İbn Akîl, 1995: I, 27;
Abbâs, 1996: I, 25):
1.Cer olur: Kelimenin son harekesi mecrur olması demektir.
2.Tenvinli olarak gelir.
3.Münâdâ olur.
7
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN
4. ﺍﻝtakısı alır.
5.Müsnedün ileyh olur. Müsnedün ileyh, fâil, mübdeta, ’ﺇﻥﹼnin ismi gibi özne
konumundaki isimlere denir. Müsnedün ileyh Türkçedeki özne, müsned ise yüklem
görevindedir.
İbn Akîl, bu özellikleri ismin fiil ve harften ayrılan yönleri olarak ele almıştır.
İbnu’s-Serrâc isim, fiil ve harf arasındaki farklardan bahsetmiştir. Bunları şöyle
sıralayabiliriz (İbnu’s-Serrâc, 1985: I, 37):
A. İsme, haber isnâd edilmesi câizdir ama harf ve fiile isnâd edilemez. Meselâ:
ﻋﻤﺮﻭ ﻣﻨﻄﻠﻖ
"Amr gidiyor."
Fiil, haber olamaz, kendisine haber de isnâd edilemez. Meselâ:
ﺃﺧﻮﻙ ﻳﻘﻮﻝ
"Kardeşin diyor ki "
ﻗﺎﻡ ﺃﺧﻮﻙ
"Kardeşin ayağa kalktı."
Şöyle söylemek uygun değildir: ﺫﻫﺐ ﻳﻘﻮﻡveya ﻻ ﻳﻘﻮﻡ ﳚﻠﺲ
Harf de fiil gibidir, ne haber olur ne de kendisine haber isnâd edilir.
B. İsmin başına ﺍﻝtakısı gelir ama fiil ve harfin başına gelemez.
C. İsmin başına harfi cer gelir ama fiile ve harfe gelemez.
D. ﻗﺪ ﻭ ﺳﻮﻑkelimeleri ismin, harfin, fiil-i emr ve fiil-i nehyin başına gelmez. Ama
diğer fillerin başına gelebilir.
E. İsim, sıfat olur ama fiil ve harf sıfat olamaz.
F. İsim ve harf zaman ifade etmezken fiil zaman manası verir.
3.2.2. Fiil
Fiil, zamanla ilişkili olarak tek başına bir manaya delâlet eder (el-Galâyînî,
1968: I, 9) ve varlıkların hareketleri hakkında bilgi verir (Halîl b. Ahmed, 2004: 75-76).
Fiiller, isimleri ortaya çıkaran lafızlardır. Mesela ﻞﹸﻘﹾﺘ ﻳve ﺮﹺﺏـﻀ ﻳfiillerinin isimleşmiş hali
şu iki kelimedir: ﻞ ﺍﻟﻘﹶﺘve ﺏﺮ( ﺍﻟﻀSibeveyh, 1988: I, 12). Genel olarak dil bilginleri fiilleri
mâzi, hâl ve istikbâl olmak üzere üçe ayırmıştır (el-Halîl b. Ahmed, 2004: 76; İbnu’s-
Serrâc, 1985: 37). Meselâ ﺻﻠﻲfiilini bu zamanlara sırasıyla uyarlarsak şöyledir: _ ﺻـﻠﻲ
( ﻳـﺼﻠﻲ _ ﺳﻴـﺼﻠﻲİbnu’s-Serrâc, 1985: I, 37). Manaları sırasıyla şöyledir: "Namaz kıldı,
namaz kılıyor, namaz kılacak."
İbn Akîl ise fiili mâzi, muzâri ve emir olmak üzere üçe ayırmıştır (İbn Akîl,
1995: I, 28-29). Örnek vermek gerekirse:
Mâzi fiil: ﺏﺮ( ﺿvurdu), ﻜﹶﺮ( ﺷşükretti), ﺪﻤ( ﺣhamdetti)
Muzâri fiil: ﺮﹺﺏ( ﻳﻀvuruyor), ﻜﹸﺮ( ﻳﺸşükrediyor), ﺪﻤ( ﳛhamdediyor)
Emir fiil: ﺮﹺﺏ( ﺇﺿvur), ( ﺇﺫﹾﻫﺐgit)
8
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN
3.2.3. Harf
Harf, “bir tarafa meyletmek, sapmak, taraf, yan, kenar, uç, zayıf, cılız dişi deve”
anlamlarında kullanılır (el-Halîl b. Ahmed, 1988: III, 211; İbn Manzûr, 1997: IX, 42; el-
Fîrûzâbâdî, 1987: 1033).
Harf, nahiv terimi olarak isim ve fiil haricinde kullanılan ve kendinden başka
manaya delâlet eden (ez-Zemahşerî, 1993: 379; el-Galâyînî, 1968: I, 9) kelimeye denir
(İbn Ya’îş, ?: III, 471). ﻣـﻦ، ﺇﻥﹼ، ﻋﻠـﻰ، ﰱ، ﱂﹾ، ﻫﻞ، ﻣﺎgibi. Harfler, varlıkları ve varlıkların
hareketlerini, durumunu etkiler. Kendileri isim ya da fiil kategorisinde
değerlendirilmeseler bile bu ikisini etkileme gücüne sahiptirler. Burada kastedilen hica
harfleri değil, bir mana ortaya koyan, kelimeler arası bağlantı kuran kelime çeşididir
(Halîl b. Ahmed, 2004: 75). İsim ve fiilerin ayırt edici bir özelliği olmasına rağmen,
harflerde bu özellik yoktur. Harfler içerisinde fiile ya da isme benzeyenler bulunur. (el-
Galâyînî, 1968: I, 9). Meânî harflerin çoğunluğu isim soylu olmasına karşın birkaç tane
fiil vardır (Durmuş, 1997: XVI, 163). Meselâ, ﻟﻴﺲharftir ama fiile benzer.
İbnu’s-Serrâc harfi, haber vermesi ve kendisinin haber olması caiz olmayan
kelime olarak tarif etmiştir (İbnu’s-Serrâc, 1985: I, 40).
Harflerin de isimler gibi zamanla bağlantısı yoktur ama isimler tek başlarına bir
manaya delâlet ederken, harfler müstakil bir mana ifade etmezler (İbn Akîl, 1995: I, 19-
20). Harflerin şu üçüyle kullanılması gerekir: İsimle, isim veya fiille, isim veya zarfla
(ez-Zeccâcî, 1957: 55).
Harfleri dört kategoriye ayırabiliriz (Durmuş, 1997: XVI, 163):
9
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN
10
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN
11
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN
3.2.4. Nahiv
Halîl b. Ahmed’in dördüncü kelime çeşidi olarak ele aldığı nahiv, ne isim ne fiil
ne de harftir. Onun delili harekedir. Bundan kastedilen i’rabtır (Halîl b. Ahmed, 2004:
76). Burada somut olarak bir kelime olmasa da harekenin cümle içinde fonksiyonu
bulunduğu için Halîl b. Ahmed bunu kelime çeşidi olarak ele almıştır.
12
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN
3.4. Değerlendirme
Dilin iletişimsel bir değeri vardır ve her bir cümle, her bir kelime hatta her bir
harf bir anlam taşır ve bir işlevi yerine getirir. Ama isim ve fiil kendi içinde bir nesne ya
da olguya delâlet ederken harfte bu özellik yoktur ve tek başına tam bir anlam ve
fonksiyon belirtmez (Şimşek, 2001: 389). Örneğin lâm-ı tarif için tek başına bir anlamı
ya da fonksiyonu yoktur diyemeyiz. Çünkü biliyoruz ki bu harf nekre isimlerin başına
gelerek onların ma'rife olmasını sağlar. ﻛﺘـﺎﺏkelimesini ele alalım. Bu kelime belirsiz,
herhangi bir kitaba işaret ederken lâm-ı tarifin başına gelmesiyle belirli bir kitaba işaret
eder.
13
TÜRKÇE VE ARAPÇADA KELİME ÇEŞİTLERİ Emine CAN
14
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
15
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
-Önüne geldiği ögenin cer olmasını engeller. Üçüncüsü harfe ve zarfa bitişebilir.
Harf olanlar şunlardır: ﻣﻦ، ﺏ، ﻙ، ﺭﺏ. Zarf olanlar ise şunlardır: ﺇﺫ، ﺣﻴﺚ، ﺑﲔ،ﺑﻌﺪ
İbn Ya'îş de ﻣـﺎedatını isim ve harf olarak ikiye ayırır. Eğer isim olursa onun için
dört durum söz konusudur (İbn Ya'îş, ?: IV, 10):
1. İstifhâm edatı olur.
ﺍﻟﻌﺎﳌﲔ ؟ﺏﻭﻣﺎ ﺭ
"Alemlerin Rabbi de nedir?" (Şu'arâ, 23)
2. Haber olur.
ﺑﻌﺪﻩﻦﺳﻞ ﻟﻪ ﻣ ﻓﻼ ﻣﺮﺴﻚﻤ ﺭﲪﺔ ﻓﻼ ﳑﺴﻚ ﳍﺎ ﻭ ﻣﺎ ﻳﻦﻣﺎ ﻳﻔﺘﺢﹺ ﺍﷲ ﻟﻠﻨﺎﺱ ﻣ
"Allah'ın insanlar için açacağı rahmet kapısını kimse kapatamaz ve O'nun
kapattığını da kimse açamaz." (Fâtır, 2)
3. İsm-i mevsûl olur.
ﻭﻣﺎ ﻋﻨﺪ ﷲ ﺑﺎﻕﻣﺎ ﻋﻨﺪﻛﻢ ﻳﻨﻔﺪ
"Sizin katınızdaki tükenir gider, ama Allah'ın katındaki kalıcıdır." (Nahl, 96)
4. Nekre-i mevsûfe olur.
ﻋﺘﻴﺪﻫﺬﺍ ﻣﺎ ﻟﺪﻱ
"Her zaman benimle olan işte budur!" (Kâf, 23)
Eğer harf olursa beş durum söz konusudur:
1. Olumsuzluk edatı olur.
2. Kâffe edatı olur.
ﻭﺍﺣﺪﺇﳕﺎ ﺍﷲ ﺇﻟﻪ
"Allah, Tek İlah'tır." (Nisa, 171)
3.Müheyyie olur. Bazı kelimelerin sonuna gelerek bu şekilde şart edatı olur.
Meselâ: ﺭﺏ، ﺇﺫﺍ،ﺣﻴﺚ
4. Te’vîli masdar yoluyla fiil ile beraber gelir.
ﻳﻌﺠﺒﲏ ﺻﻨﻴﻌﻚﻳﻌﺠﺒﲏ ﻣﺎ ﺗﺼﻨﻊ ﺃﻱ
"Yaptığın şey hoşuma gitti."
İsimden sonra da gelebilir.
ﺻﻨﻴﻌﻚﻳﻌﺠﺒﲏ ﻣﺎ ﺃﻧﺖ ﺻﺎﻧﻊ ﺃﻱ
"Yaptığın şey hoşuma gitti."
5. Sıla-ı müekkede olur.
ﻣﻦ ﺍﷲ ﻟﻨﺖ ﳍﻢﻓﺒﻤﺎ ﺭﲪﺔ
"Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara yumuşak davrandın." (Âl-i İmrân, 159)
Bu edatı Hasan Abbâs ve el-Antâkî gibi isim ve fiil olarak ele almadan direkt
çeşitlerine ayıranlar da vardır. el-Antâkî on iki çeşit 'ﻣـﺎdan bahseder: İsm-i mevsûl, tam
ma'rife genel, tam ma'rife özel, nekre-i nâkısa, nekre-i tâmme, istifhâm edatı, şart edatı,
amel etmeyen mâ, leyse gibi amel eden mâ, masdariye-zamaniye edatı, zâid olan mâ,
kâffe olan mâ.
Abbâs Hasan dokuz çeşit 'ﻣﺎdan bahseder (Abbas, 1996: I, 318-319):
1. Taaccub mâsı
2. Nefy edatı
16
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
3. Kâffe edatı
4. Zâid olan mâ
5. Masdariyye-zarfiyye edatı
6. Masdariyye-gayr-i zarfiyye
7. Müheyyie: Şart edatı olmayan kelimenin başına geçer ve onu şart edatı yapar
8. Muğayyire: Şart edatı olan kelimenin başına geçer ve onun şart edatı
olmasını engeller
9. Sıfat olur. Bu kapalılık diye de adlandırılır. Şu gruplara ayrılır:
a. Küçük görmek ve hakaret etmek için gelir
b. Görkemlilik için gelir.
c. Çeşitlilik belirtir.
el-Herevî de ’ﻣﺎyı isim ve harf olarak ayırmadan on iki çeşit mâ’dan bahseder.
Arapçada edatlar harf, isim, fiil görevinde kullanılabilirler. Meselâ övgü ve yergi
fiilleri olan ﺑﹺﺌﹾﺲve ـﻢ ﻧﹺﻌile olumsuzluk edatı olan ’ﻟـﻴﺲnin sonlarına ﺕbitiştiği için fiil
kabul edilmişlerdir. İki fiili cezm eden şart edatları ﺇﺫﹾve ﺇﺫﹾﻣـﺎharf, bunun dışındakiler
isim olarak kabul edilmişlerdir. ﻣﺎedatı ise hem isim hem harf görevinde bulunabilir. On
çeşit olarak ele aldığımız bu edatın altı tanesi isim, dört tanesi harftir.
Ele aldığımız mâ çeşidinden altı tanesi isimdir:
a. İsm-i mevsûl olan mâ
b. İki fiili cezm ederek şart edatı olan mâ
c. Soru edatı olan mâ
d. Taaccub kalıbında kullanılan mâ
e. Nekre olan mâ
f. Övgü ve yergi fiillerinden sonra gelen mâ
Bu edatın dört tanesi ise harftir:
a. Masdariye –zamaniye edatı olan mâ
b. Nefy edatı olan mâ
c. Kâffe olan mâ
d. Zaid olan mâ
ﻣـﺎedatı, daha önce de değindiğimiz gibi her yazar tarafından farklı sayılarda
farklı başlıklar altında ele alınmıştır. Biz de hepsinden faydalanarak on adetle sınırlı
tutmayı uygun bulduk.
'ﻣـﺎyı tasnif ederken başlıklarda daha anlaşılır kelimeler seçmeye dikkat ettik.
Mesela Abbâs Hasan’ın muğayyire ve müheyyie diye ele aldığı 'ﻣـﺎyı, "İki Muzâri Fiili
Cezm Ederek Şart Edatı Olan Mâ" şeklinde isimlendirdik. Başka dilciler tarafından
nekre-i tâmme ve nekre-i nâkısa ya da nekre-i mevsûfe ve nekre-i gayr-i mevsûfe olarak
ele alınan 'ﻣـﺎyı ise "Nekre Olan Mâ" ana başlığı altında değerlendirdik ve bunları alt
başlık olarak verdik.
17
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Mevsûl ikiye ayrılır: İsim olanlar ve harf olanlar. İsim olanlara ism-i mevsûl
denir (Abbâs, 1996: I, 306). Harf olanlara ise ilerde değineceğimiz gibi harf-i mevsûl
denir.
İsm-i mevsûl, anlamını kendisinden sonraki cümle ile ortaya çıkaran isimlere
denir. (el-Galâyînî, 1968: I, 130; el-Hâşimî, 1998: 100). İsm-i mevsûller tek başlarına
tam bir anlam ifade etmezler, kendilerinden sonra gelen cümle ile bir anlam bütünlüğü
oluştururlar. Bu cümleye sıla cümlesi denir. Sibeveyh buna "haşv" demiştir (ez-
Zemahşerî, 1993:183). Sıla cümlesinde ism-i mevsûle ait bir zamir bulunur. (el-
Galâyînî, 1968: I, 138). Bu zamire âidiyet zamiri denir ve onun irabdan mahalli yoktur.
Bu zamir bazen açık bazen gizli (müstetir veya mahzûf) gelir. Sıla cümlesi isim ve fiil
olarak gelebilir (el-Hâşimî, 1998: 103).
ﻣﺎ ﺗﻨﺘﻔﻊ ﺑﻪﺗﻌﻠﹼﻢ
“Faydalandığın şeyi öğren.”
Bu cümledeki ﺍﳍﺎﺀâidiyet zamiridir ve açık olarak gelmiştir.
ﺗﻌﻠﹼﻢ ﻣﺎ ﻳﻨﻔﻌﻚ
"Sana fayda veren şeyi öğren."
Bu cümlede ise ﻳﻨﻔﻌﻚkelimesinin zamiri, müstetir olarak gelmiştir.
Genelde ism-i mevsûl Türkçedeki bağlaç, sonra gelen sıla cümlesi ise yan
cümlecik yerini tutar. Sıla, mevsûlden sonra gelen ve onun manasını açıklayan
cümledir. Bu cümle isim ve fiil cümlesi olarak gelebilir. Sıla cümlesi aynı zamanda şibh
cümle, zarf-ı mekan ve car-mecrûr olarak da gelebilir (el-Hâşimî, 1998: 104).
ﻋﺮﻓﺖ ﻣﺎ ﻋﻨﺪﻙ
“Yanındakini öğrendim.”
ﻭﻗﺮﺃﺕ ُ ﻣﺎ ﰲ ﺍﻟﻜﺘﺎﺏ
“Kitaptakini okudum.”
Sıla, ism-i mevsûlle beraber aynı kelime gibidir ama mevsûle uymaz. Sılanın ve
mevsûlün hazfi yapılmaz ancak ma'tûf konumunda ise yapılabilir (el Haşimi, 1998:
104). Meselâ:
ﳚﺘﻬﺪ ﻭ ﻳﻜﺴﻞﹸ ﺳﻮﺍﺀٌ؟ﻦﺃ ﻣ
“Çalışanla tembellik yapan aynı mıdır?”
İkinci cümledeki ﻳﻜﺴﻞkelimesinden önceki ﻣـﻦism-i mevsûlü düşmüştür. Çünkü
daha önceki geçen aynı ism-i mevsûle atıftır.
18
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
İsm-i mevsûller hâs ve müşterek olmak üzere ikiye ayrılır (el-Galâyînî, 1968: I,
130).
Müzekker, müennes, müfret, tesniye ve cem’i ayrı ayrı olan ism-i mevsûldür. Bu
da ﺍﻟﺬﻱdir (el Haşimi, 1998: 100).
Gördüğümüz gibi bu tek olan ism-i mevsûl ile bütün çekimler yapılıyor. Ama
müşterek olanlarda bu mümkün değildir. Onlar, bütün bu çekimler için aynı sûrette
kullanılır, bir değişikliğe uğramaz.
19
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
20
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
21
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Daha önce mevsûlün, harf ve isimle ilgili olanlar olmak üzere ikiye ayrıldığını
belirtmiş, isimle ilgili olanları ism-i mevsûl bölümünde ele almıştık. Harfle ilgili
olanları ise bu bölümde ele alacağız. Harfle ilgili olanlar aynı zamanda masdar
harfleridir. ﻣـﺎve benzerlerine masdar harfi denilmesinin yanısıra mevsûl harfleri de
denir. Yani her masdar harfi aynı zamanda mevsûl harfidir (eş-Şertûnî, 1965: III, 216).
Burada ele almamız gereken ﻣـﺎ, diğer benzerleri gibi kendisinden sonraki fiilin
anlamını masdara çevirir. Benzerleri şunlardır: ﺃﹾﻥﹾ, ﻛـﻰ, ﻟﻮ. Tesviye hemzesi de masdar
harfleri içinde kabul edilebilir (el-Galâyînî, 1968: III, 263).
ﻻ ﻳﺆﻣﻨﻮﻥﻢﻫﺬﺭ ﻨﻬﻢ ﺃﻡ ﱂ ﺗﺳﻮﺍﺀٌ ﻋﻠﻴﻬﻢ ﺃﺃﻧﺬﺭﺗ
“Artık onları uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar.” (Yâsin, 10)
Bu ﻣـﺎsadece masdar anlamı verdiği gibi hem masdar hem zaman anlamı da
verebilir. Bundan dolayı bu edat zamâniyye ve gayr-i zamâniyye şeklinde iki kısma
ayrılır (İbn Hişâm, 1992: 399). Hem zaman hem masdar anlamı ifade eden ’ﻣـﺎya ma-i
masdariye-i zamâniyye denir. Öncelikle, sadece masdar anlamı ifade eden ’ﻣـﺎyı ele
alalım.
Gayr-i zamaniyye belirten ﻣـﺎ, sadece masdar anlamı ifade eder, zaman anlamı
vermez.
ﻢ ﻋﻠﻴﻪ ﻣﺎ ﻋﻨﺘﻋﺰﻳﺰ
“Sizin sıkıntıya düşmeniz O’na ağır gelir.” (Tevbe, 128)
Ayette geçen ـﺎ ﻣـedatı sadece masdar anlamındadır, zaman anlamı yotur.
Sılasıyla beraber, madara takdir edilir (el-Murâdî, 1973: 55).
Zamaniyye ifade eden ﻣﺎ, hem zaman hem masdar anlamı bildirir. Bundan dolayı
kendisine ma-ı masdariye-i zamâniyye denmiştir. Bu mâ, zarfiyye diye de ifade edilir.
Diğer masdar harfleri vakit ifade etmez. ez-Zemahşerî'ye göre ise diğer harfler de
zaman belirtebilir (el-Murâdî, 1973: 56). Bu görevdeki mâ üç şekilde karşımıza çıkar:
22
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
1. ﻣـﺎ, ma-i masdariyye-i zamâniyye olursa zarf manası ifade eden mücerred
masdar olur.
ﻣﺎ ﺍﺳﺘﻄﻌﺖ ﺇﻻ ﺍﻹﺻﻼﺡﺇﻥﹾ ﺃﺭﻳﺪ
“Ben sadece gücüm yettiğince ıslah etmek istiyorum.” (Hûd, 88)
ﻘﻮﺍ ﺍﷲ ﻣﺎ ﺍﺳﺘﻄﻌﺘﻢﻓﺎﺗ
“Gücünüz yettiğince Allah’a gelmekten sakının.” (Teğâbün, 16)
Bu cümlelerde hem masdariyye hem zamâniyye edatı olur.
İstimrâr fiillerinden olan ’ﻣـﺎﺩﺍﻡnin önündeki ﻣـﺎ, diğer benzerlerinde olduğu gibi
olumsuzluk edatı değil, zaman bildiren masdar harfidir. Bundan dolayı kendisine mâ-ı
masdariye-i zamâniyye denir (Çörtü, 2008a: 135).
ﻴﻼﹰ ﺿﺌﻮﺭﻻ ﺗﻘﹾﺮﺃﹾ ﻣﺎﺩﺍﻡ ﺍﻟﻨ
“Işık zayıfken okuma.”
2. ﻣـﺎbazen masdara muzâf olan hazfedilmiş zaman zarfının yerine geçer (eş-
Şertûnî 1965: III, 219; İbn Hişâm, 1992: 399).
ﺓﹶ ﻃﻠﻮﻉﹺ ﺍﻟﺸﻤﺲﹺ = ﻻ ﺍﻓﻌﻠﻪ ﻣﺎ ﻃﻠﻌﺖ ﺍﻟﺸﻤﺲﻣﺪ
“Güneş doğduğu zaman …”
Bu cümledeki ma, hazfedilmiş olan ﺓ ﻣﺪkelimesinin yerine geçmiştir.
ﺎ ﺣﻴﺖﻭ ﺃﻭﺻﺎﱐ ﺑﺎﻟﺼﻼﺓ ﻭ ﺍﻟﺰﻛﺎﺓ ﻣﺎ ﺩﻣ
“Yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı emretti.” (Meryem, 31)
ﺎﺓﹶ ﺩﻭﺍﻣﻲ ﺣﻴﺪ ﻣburada ﺓﹶﺪ ﻣkelimesi düşmüş onun yerine ﻣﺎedatı gelmiştir (el-Galâyînî,
1968: III, 264)
3. ﻣﺎ, ﺍﳊـﲔmanasında bir isim olarak kullanılabilir. el-Herevî bu ’ﻣـﺎyı masdariye
olarak değil bu şekilde ele almıştır. Yani ﺍﳊـﲔmanasında kullanılan bir ﻣـﺎçeşidinden
bahseder. ( el-Herevî, 1981: 96).
ﺇﻧﺘﻈﺮﱐ ﻣﺎ ﺟﻠﺲ ﺍﻟﻘﺎﺿﻲ
"Kadı oturuncaya kadar beni bekle."
Bu cümlenin açılımı aşağıdaki gibidir:
ﻭﻓﺖ ﺟﻠﻮﺳﻚﺇﻧﺘﻈﺮﱐ ﺣﲔ ﺟﻠﻮﺳﻚ ﺍﻟﻘﺎﺿﻲ ﺃﻭ
"Kadı oturuncaya kadar beni bekle."
Diğer masdar harflerini ele alacak olursak:
1. ﻛﻰ: Sadece muzâri fiil ile kullanılır. Masdar edatı olmasına rağmen
sonuna masdariye ’ﻣﺎsı bitişirse kendinden sonraki kelime ya da cümleyi mecrûr yapar
(Eş-Şertûnî, 1965: III, 209). Meselâ:
ﻔﻊ ﺍﻟﻔﱴ ﻛﻴﻤﺎ ﻳﻨﺍﺩﺮﻳ
"Gençten faydalı olması istenir."
’ﻛﻴﻤﺎdan sonraki fiil cümlesi ﻛﻰile te’vîli masdar yoluyla mecrûr olmuştur.
2. ﻟﹶـﻮ, ﺃﻥﹾ,ﻣـﺎ: Bu edatlar mutasarruf fiillerle kullanılır, câmid fiillerle
kullanılmaz. Çünkü câmid fiillerin masdarı yoktur (eş-Şertûnî, 1965: III, 218).
ﺗﺰﻭﺭﱐ ﻟﻮﺩﺕ ﺯﹺﻳﺎﺭﺗﻚ = ﻭﺩﺩﺕ ﺩﻭ
23
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
24
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
25
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
İki fiili cezm eden şart edatları on iki tanedir (Emîn ve el-Cârim, 1964: I, 65).
Bunlar:
ﻛﻴﻔﻤﺎ،ﻰ ﺃﻧ، ﺣﻴﺜﻤﺎ، ﺍﻳﺎ ﻥ، ﺍﻳﻨﻤﺎ، ﻣﱴ، ﺍﻱ، ﻣﻬﻤﺎ، ﻣﺎ، ﻦ ﻣ، ﺇﺫﹾﻣﺎ، ﺇﻥﹾ
el-Galâyînî bu edatlara ‘ﺇﺫﺍyi de ilave etmiş ve on üç adet olarak zikretmiştir (el-
Galâyînî, 1968: II,191).
Bu edatları şu şekilde sınıflayabiliriz (Halîl b. Ahmed, 2004: 339):
Zarf olmayıp isim olanlar: ﻢ ﻬ ﺃﻳ، ﻣﺎ،ﻦﻣ
Zarf olanlar: ﻰ ﺣﻴﺜﹸﻤﺎ ﺃﻧ، ﺃﻳﻦ، ﻣﱴ، ﺣﲔﹴﺃﻱ
Harf olanlar. Bunlar, ne zarf ne de isimdir: ﺇﺫﹾﻣﺎ ،ﺇﻥﹾ
ﻣـﺎzâid olarak bazı şart edatlarının sonuna gelmiştir ve bunlar kalıp halinde
bulunmaktadırlar: ﻣﻬﻤﺎ , ﺣﻴﺜﻤﺎ، ﺍﺫﻣﺎ، ﺍﻳﻨﻤﺎ، ﻛﻴﻔﻤﺎ.
Cezm edilen birinci fiile şart, ikinci fiile cevap veya ceza denir. Bu edatlardan ﺍﻥ
ve ﺍﺫﻣـﺎharf, diğerleri isimdir. Bu ikisi cümlenin unsuru olamaz, diğerleri ise cümlenin
unsuru (mübtedâsı, me’fûlü…) olabilir (Çörtü, 2008a: 57). Bunlardan isim olanlara aynı
zamanda şart isimler denir. Ayrıca ﺃﻯmurab, diğerleri mebnidir ( Çörtü, 2008a: 57).
ﻣـﺎ, gayr-i âkil nesneler için kullanılan isimdir (el-Galâyînî, 1968: II, 192). Bu
görevde kullanıldığı sürece “o şey ki, her ne …se, -se, -en, -dığı, -eceği…” gibi
manalara gelir.
İbn Hişâm’a göre şart edatı olan ﻣـﺎmasdariyye edatında olduğu gibi zamâniyye
ve gayr-i zamâniyye diye ikiye ayrılır:
a. Gayr-i Zamâniyye: İsminden anlaşılacağı üzere zaman belirtmeyen ’ﻣﺎdır.
26
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
27
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
ﺍﺫﻣـﺎ: Bunun aslı, zarf olan ’ﺫﺍdir. Sonuna te’kîd için zâid bir ﻣـﺎgelir. Sonuna ﻣـﺎ
bitişmeden amel etmez yani şart edatı olmaz. ﺍﺫﻣﺎ, ﺇﳕﺎ ﻭ ﻛﺄﳕﺎkonumundadır (Akdağ, 1999:
47).
ﻣﻬﻤـﺎ: Gayr-i âkiller için kulanılan müphem bir isimdir. Azarlama ve yasaklama
ifade eden emir fiilin ismi olan ـﻪ ﻣile şart manası bildiren ’ﻣـﺎdan oluşmuştur. Böylece
ikisi şart anlam ifade eden tek kelime haline gelmiştir ( el-Galâyînî, 1968: II, 192).
ﺃﻳﻨﻤﺎ ﺗﻜﻮﻧﻮﺍ ﻳﺪﺭﻛﻜﻢ ﺍﳌﻮﺕ
“Nerede olursanız olun ölüm sizi gelip bulacaktır.” (Nisâ, 78)
Bu edatlardan ﺎﻥ ﺃﻳ، ﻣﱴzaman zarfıdır, ـﻰ ﺣﻴﺜﻤـﺎ ﺃﻧ، ﺃﻳـﻦmekan zarfıdır, ﻛﻴﻔﻤـﺎise hal
belirtir Emîn ve el-Cârim, 1964: II, 65).
Burada cevap cümlesinin başında ’ﻑnin bulunması gereken hallere de kısaca
değinmemizde yarar vardır (Çörtü, 2008a: 306 ):
1.Cevap cümlesinin başında ﺱ- ﺳﻮﻑveya ﻗﺪvarsa
2.Cevapta ﻣﺎveya ﻟﻦolumsuzluk edatı varsa
ﱴﺍﻥ ﻋﺼﻴﺖ ﺃﻣﺮﻯ ﻓﻤﺎ ﺗﻨﺎﻝ ﳏﺒ
“Emrime isyan edersen sevgime asla ulaşamazsın.”
Nefy edatları altı tanedir. Bunlar: ﺇﻥ، ﻟـﻦ، ﳌﺎ، ﱂ، ﻻ، ﻣﺎ. (ez-Zemahşerî, 1993: 405; eş-
Şertûnî, 1965: III, 216).
ﱂﹾve ﳌﹼﺎmuzâri fiilin başına gelir ama manayı mâziye çevirir. ﻟـﻦsadece müstakbel
manası verirken ﻻmâzi ve müstakbel manası verir. ﻣـﺎve ﺇﻥﹾise mâzi ve hâl manası verir
(eş-Şertûnî, 1965: IV, 370).
Bu ﻣـﺎ, istifhâm edatı görevinde olduğu gibi hem fiiller hem de isimlerden önce
gelir ve ikisinde de olumsuzluk edatı olarak kullanılır (İbn Hişâm, 1992: 399; el-Verrâk,
1999: 258). el-Murâdî, bu mâyı âmil ve gayr-ı âmil olmak üzere ikiye ayırmıştır. Âmil
olan mâ, isimlerden önce gelir ve ismini raf, haberini nasb eder. Gayr-ı âmil ise
fiillerden sonra gelir (el-Murâdî, 1973: 54).
Nefy ’ﻣﺎsı fiil cümlesinden önce gelirse amel etmez (İbn Hişâm, 1992: 399). Yani
harekeye bir etkisi yoktur.
Birçok müellife göre mâ, mâzi fiillerden önce gelişinde olumsuzluk ifade eder
ama fiilin zamanını değiştirmez. Ancak muzâri fiillerden önce gelirse hem olumsuz
yapar hem fiilin zamanını değiştirir. Muzâri fiil, geniş zamanı ifade ederken ﻣـﺎnefy
edatının önüne gelmesiyle mana şimdiki zamana dönüşür. İbn Mâlik bu görüşü kabul
etmemiştir (İbn Hişâm, 1992: 399; el-Murâdî, 1973: 54). Delil olarak da şu ayeti örnek
vermiştir (Şidyâk, ?: 245).
ﻔﹾﺴِﻰﻠﹾﻘﺎﺀ ﻧ ﺗﻦﻟﹶﻪ ﻣﺪﻗﻞ ﻣﺎ ﻳﻜﻮﻥﹸ ﱃ ﺃﻥﹾ ﺍﹸﺑ
"De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir."
(Yûnus, 15)
28
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Manadan da anladığımız gibi ayette hâlden ziyade, geniş ve gelecek zaman ağır
basmaktadır.
“ﺟﺎﺀgeldi”“ ﻣﺎ ﺟﺎﺀgelmedi”
“ ﻳﺄﺗﻰgelir” “ ﻣﺎ ﻳﺄﺗﻰgelmiyor”
ﻣﺎşimdiki zamanın olumsuzu için kullanılır (Halîl b. Ahmed, 2004: 110). ﻫﻮ ﻳﻔﻌـﻞ
denilirse şu an kastediliyor. ﻣـﺎ ﻳﻔﻌـﻞdenildiği zaman bunun olumsuzu ve cevabı ifade
edilir. Bunun cevabı ﻻ ﻳﻔﻌـﻞşeklinde gelemez çünkü buradaki ﻻyemin belirtmez ve
şimdiki zaman değil, gelecek zaman ifade eder. ﻓﻌﻞderken sanki ﻟﻘـﺪ ﻓﻌـﻞdenmiştir. Bu
cümle yemin ifade eder, olumsuzu ise ﻣﺎ ﻓﻌﻞşeklindedir, takdiri ﻭﺍﷲ ﻣﺎ ﻓﻌـﻞcümlesidir (İbn
Ya’îş, ?: IV,10).
Muzâri fiil şimdiki, geniş ve gelecek zamanı ifade eder (Çörtü, 2008b: 122).
Dolayısıyla muzâri fiilin önüne mâ edatı gelince bu fiilin zamanını değiştirme diye bir
şey sözkonusu olamaz çünkü şimdiki zamanı zaten içinde barındırmaktadır.
ﻣﺎile olumsuz yapılan mâzi fiil cümlesi, hal cümlesi olarak başlarsa önünde vav-ı
hâliyye bulunur (eş-Şertûnî, 1965: IV, 303).
ﻭﻗﻒ ﺍﳋﻄﻴﺐ ﻭﻣﺎ ﻓﺎﻩ ﺑﺒﻨﺖ ﺷﻔﺔ
"Hatip bir kelime söylemeden ayakta durdu."
Muzârinin olumsuzu ﳌﹼـﺎveya ﱂﹾile yapılacaksa ve bu cümle hal cümlesi olacaksa
önünde vav-ı haliyye ve zamir bulunur. Bu zamir gizli veya açık olarak gelebilir. Eğer ﻣﺎ
veya ﻻile olumsuz yapılan muzâri cümle, hal cümlesi olarak başlarsa önünde vav-ı
haliyye bulunmaz sadece zamir bulunur (eş-Şertûnî, 1965: IV, 303).
ﻀﺞ ﺍﻟﺜﻤﺮﺓ ﻭ ﳌﹼﺎ ﺗﻨﻗﻄﻔﺖ
"Meyveyi olgunlaşmadan kopardım."
ﺍﺮ ﺷﻚﻨ ﻣ ﻣﺎ ﺃﺧﺎﻑﻚﺗﺭﺯ
"Zarar vermenden korkmadan seni ziyaret ettim."
Kısaca ’ﻣـﺎnın önüne geldiği fiillerle ilgili şunu söyleyebiliriz: Hal cümlesi mâzi
fiili olumsuz yapan ﻣـﺎile başlarsa önünde vav-ı haliyye bulunur, müzari fiili olumsuz
yapan ﻣﺎile başlarsa önünde vav-ı haliyye bulunmaz ama zamir bulunur.
Cevap lâmı eğer ’ﻟـﻮin cevabı olarak gelirse ’ﻟـﻮin cevabı iki şekilde gelir (el-
Muradî, 1992: 283):
1. Mâzi olumlu bir fiille gelir. Cümle olumluysa genellikle cevapta ﻝgelir.
ﻢﻨﹺﺘﻜﻢ ﰱ ﻛﺜﲑ ﻣﻦ ﺍﻷﻣﺮ ﻟﹶﻌ ﻳﻄﻴﻌﻟﻮ
“Eğer o birçok işte size uysaydı sıkıntıya düşerdiniz.” (Hucurât, 7)
2. ﻣﺎveya ﱂﹾile olumsuz yapılmış bir fiille gelir.
a. Eğer olumsuzsa ve olumsuzluk mâ ile yapılmışsa ’ﻝın bulunması uygundur.
Yani bulunsa da olur bulunmasa da olur.
ﻚ ﻣﺎ ﻓﻌﻠﻮﻩﻭﻟﻮ ﺷﺎﺀ ﺭﺑ
“Rabbin dileseydi onu yapmazlardı.” (En’âm, 112)
b. Ama olumsuzluk ﱂﹾie yapılmışsa cevapta ﻝgelmez.
29
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Yemin amacıyla kullanılan cümlelerin cevabı olumlu ise cevapta ﻝve ﺇﻥﹼ,
olumsuz olursa ﻻve ﻣﺎbulunur. (ez-Zemahşeri, 1993: 411)
ﻗﺎﺋﻤﺎﻭ ﺍﷲ ﻣﺎ ﺯﻳﺪ
"Vallahi Zeyd ayakta değildir.."
30
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
söyleyerek ’ﺇﻥin olumsuzluğu te’kîd için geldiğini iddia etmişlerdir. Basralıların görüşü
ise bu edatın cümlede bulunsa da bulunmasa da mananın değişmeyeceği yönündedir.
Bunun için onlara göre ﺇﻥﹾzâiddir. Basralılar ’ﺇﻥﹾin ﻣـﺎile birlikte olumsuzluğu te’kîd için
geldiği görüşüne karşı çıkarlar. Çünkü böyle olsaydı iki olumsuz, cümleyi olumluya
çevirirdi (el-Enbari, ?: II, 560).
ﺇﻥﹾedatı dört görevde kullanılır (el-Herevî, 1981: 45-51):
1. Şart edatı olarak gelir.
2. ﻣﺎgibi olumsuzluk edatı olarak gelir.
3. 'ﺇﻥﹼnin muhaffefi olarak gelir. Olumsuzluk edatı ile 'ﺇﻥﹼnin muhaffefi arasındaki
fark cümlede 'ﻝın kullanılması ile ayırt edilir. Bu lâm var ise ﺇﻥﹾ, 'ﺇﻥﹼnin muhaffefidir, yok
ise olumsuzluk manası veren 'ﺇﻥﹾdir. " ﺇﻥﹾ ﺯﻳﺪ ﳌﻨﻄﻠـﻖZeyd özgürdür."cümlesi olumludur. Bu
lâm fâil ve mefûlün başına gelir. Buradaki ﺇﻥﹾ, ﻣـﺎmanasında, ﻝise ﺇﻻﹼmanasındadır.
Cümle olumsuz olursa şu cümledeki gibi lâm düşer ﺇﻥﹾ ﺯﻳﺪ ﻣﻨﻄﺒﻖ. "Zeyd özgür değildir."
4. ﻣـﺎile beraber olumsuzluğu te'kid için gelen zâid bir ﺇﻥﹾolabilir. Bu harf
Hicazlılara göre 'ﻣـــﺎnın amel etmesini engeller. Bundan dolayı kâffe diye
isimlendirilmiştir. Aynı zamanda mânın haberini merfu yaparlar. Benî Temîm ise 'ﺇﻥﹾin
te'kid olduğunu kabul etmiştir ama 'ﻣﺎya amel ettirmez.
Eğer bir cümlede lâmu’l-cuhûd kullanılacaksa bundan önce ﻛـﺎﻥve ’ﻛـﺎﻥnin
çekimli hallerinden birinin olumsuzluk edatı olan ﻣـﺎveya ﱂﹾile beraber gelmesi gerekir.
Bunun haricinde lamu’l cuhûd kullanılmaz. Bu lâm, olumsuzluğun te'kîdi içindir.
ﻣﺎ ﻛﺎﻥ ﺯﻳﺪ ﻟﻴﻘﻮﻡ
“Zeyd kalkacak değil.”
Bu cümle olumsuzluk edatı olmadan şu şekilde kullanılamaz: ﻛﺎﻥ ﺯﻳﺪ ﻟﻴﻘﻮﻡ
ﻢﻌﺬﱢﻴﻭﻣﺎ ﻛﺎﻥ ﺍﷲ ﻟ
"Allah onlara azab etmez." (Enfal, 33)
Lâmu'l-cuhûd’un kullanıldığı cümlede ﻛﺎﻥbazen düşebilir. Meselâ:
ﺩﻔﹶﺮ ﻟﺩﺔﹰ ﻭﻻ ﻓﹶﺮﻣﻘﺎﻭﻣ ﻗﻮﻣﻰﻊﻤ ﺟﺐﻠﻐﻴ ﻟﻊﻤﻓﻤﺎ ﺟ
“Hiçbir topluluk kavminin topluluğuna, hiçbir fert de kavminin ferdine üstün
gelemez.”
Beyitteki ﻊﻤ ﺟkelimesi mahzûf ’ﻛـﺎﻥnin ismidir. Takdiri ﻊﻤ ﻓﻤﺎ ﻛﺎﻥ ﺟşeklindedir
(İbn Hişâm, 1992: 279).
Kûfe ekolüne göre lâmu’l-cuhûd, ﻣـﺎ ﺯﻳـﺪ ﺑﻘـﺎﺋﻢ cümlesindeki ﺏharfi gibi
olumsuzluğun te’kîdi için gelmiş zâid bir harftir ve fiili nasb eder (İbn Hişâm, 1992:
278).
ﻣـﺎ, gayr-i âkiller ve onların nitelikleri hakkında (Sa'd, 1988: 437), ayrıca akıllı
olan varlıkların özellikleri hakkında bilgi almak için kullanılan soru edatıdır (er-
31
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Rummânî, 1981: 86). “Ne, neyi, neye” gibi manalara gelir. Bu soru edatı cümlede
değişik görevlerde bulunabilir.
ﻚ؟ﻣﺎ ﺇﲰ "İsmin nedir?"
Bu cümledeki ma mübtedâdır, merfudur (el-Herevî, 1981: 75).
؟ﻣﺎ ﻓﻌﻞ ﺯﻳﺪ "Zeyd ne yaptı?"
Bu cümledeki ﻣﺎ, mansubtur, fiilin yerinde kullanılmıştır.(el-Herevî, 1981: 75)
ﻭ ﻣﺎ ﺗﻠﻚ ﺑﻴﻤﻴﻨﻚ ﻳﺎ ﻣﻮﺳﻰ؟
“O sağ elindeki nedir ey Musa?” (Tâhâ, 17)
Burada ise mefûldür, mansûbtur.
“ ﻣﺎ ﺭﺍﹾﻳﻚ ﰱ ﻫﺬﺍ؟Bu hususta ne dersin?”
İbn Hişâm’a göre soru ’ﻣـﺎsı harf anlamında kullanılan nekre bir isimdir (İbn
Hişâm, 1992: 393).
ـﺎﺫﺍ
ﻣـ edatı da ـﺎ
ﻣـgibi gayr-i âkiller yani hayvanlar, bitkiler, cansızlar için
kullanılan, ayrıca herhangi bir şey hakkında veya o şeyin özelliği için kullanılan bir soru
edatıdır. Bu özellik veya durum, âkil veya gayr-i âkil sahiplerine ait olabilir (el-
Galâyînî,1968: I, 142).“Ne, neyi, neye, bu ne, bu nedir” manalara gelir.
“ ﻣﺎﺫﺍ ﻓﻌﻠﺖ ﺍﻟﻴﻮﻡ؟Bugün ne yaptın?”
Soru ’ﻣﺎsının başına harf-i cer gelirse ’ﻣﺎnın elifi düşer, onun soru edatı olduğuna
delil olarak harekesi fetha kalır (İbn Hişâm, 1992: 393). Ama soru edatı olmayan ’ﻣﺎların
elifi düşmez.
ﻣﺎ+ = ﻣﻦ“ ﻣﻢNeden?”
ﻣﺎ+ “ ﺍﻻﻡ = ﺍﱃ-e kadar, neye kadar?”
ﻣﺎ+ “ ﺣﺘﺎﻡ = ﺣﱴ-e kadar, neye kadar, ne zamana kadar?”
ﻣﺎ+ “ ﰈ = ﺏNe ile?”
ﻣﺎ+ “ ﱂ = ﻝNiçin?”
ﻣﺎ+ “ ﻋﻼﻡ = ﻋﻠﻰNe üzere?”
ﻣﺎ+ = ﻋﻦ“ ﻋﻢNeden?”
ﻣﺎ+ = ﻛﹶﻰﻢ“ ﻛﹶﻴNiçin?”
ﱂve ﳌﺎﺫﺍsoru isimleri me’fûlün lieclih olurlar.
ﻳﺎ ﻗﻮﻡ ﱂ ﺗﺆﺫﻭﻧﲎ
“Ey kavmim! Niçin bana eziyet ediyorsunuz?” (Saf, 5)
Buradaki mâ, ﺷـﻲﺀmanasındadır. Bu durumda cümle ﺷـﻲﺀ ﻗـﺎﻡ ﻋﻠـﻰ ﺃﻱşeklinde
kurulabilir (El-Herevî, 86)
Soru edatı olan ﻣﺎ, ﺫﺍile geldiği zaman elifi düşmez. ﻣـﺎﺫﺍkalıbı Arapçada değişik
şekillerde gelebilir:
a. ﻣﺎsoru edatıdır, ﺫﺍism-i işarettir ( el-Galâyînî, 1968: I, 142).
" ﻣﺎﺫﺍ ﺍﻟﺘﻮﺍﱐ ؟Yorgunluk nedir?"
b. ﻣﺎsoru edatıdır, ﺫﺍism-i mevsûldür ( el-Galâyînî, 1968: I, 142).
32
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Taaccüb ifadesi, bir şeye karşı duyulan iyi veya kötü duyguyu, hayranlığı veya
şaşkınlığı ifade eden cümle kalıbıdır. Üç harfli fiilleri ـﻞﹾ ﺑﹺـﻪ ﺍﹶﻓﹾﻌveya ﻠﹶـﻪ ﻣـﺎ ﺍﹶﻓﹾﻌkalıbına
getirerek yapılır (el-Galâyînî, 1968: I, 63; Abbâs, 1996: III, 341-342). Birden fazla
nesneye taaccub yapılacaksa birtane ﻣـﺎveya birtane ﺑـﻪgetirmek yeterlidir (Yasdıman,
2007: 337). Taaccub ’ﻣﺎsından sonraki fiil müteaccuba uyar, o me’fûlün bih olduğu için
fiil de mansûb okunur. (eş-Şertûnî 1965: II, 154). Meselâ:
!ﻞﹶ ﺍﻟﺮﺑﻴﻊﻤﻣﺎ ﺍﹶﺟ
“Bahar ne güzeldir!”
ﻩﻞﹶ ﺍﻹﻧﺴﺎﻥﹸ ﻣﺎ ﺃﻛﹾﻔﹶﺮﻗﹸﺘ
“Canı çıksın insanın. O ne nankördür.” (Abese, 17)
Taaccub minh ma'rife de olabilir nekre de olabilir (eş-Şertûnî 1965: III, 155).
ﺮﻣﺎ ﺃﻟﺬﹼ ﺍﻟﺜﹼﻤ
"Meyve ne kadar lezzetli."
َ ﺍﷲ ﺭﺟﻼﹰ ﳜﺎﻑﺪﻌﻣﺎ ﺃﺳ
"Allah'tan çekinen kimse ne kadar mutludur."
İlk cümledeki taaccub minh olan ﺍﻟﺜﻤـﺮkelimesi ma'rife, ikinci cümledeki taaccub
minh olan ﺭﺟﻼkelimesi nekredir.
33
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Taaccub kalıbındaki ﻣﺎsoru edatı olan ﻣﺎile karıştırılmamalıdır. Çünkü soru edatı
olmaktan çıkmış, taaccub manası ifade etmektedir (el-Galâyînî, 1968: I, 65).
ﻣﺎ ﺃﺣﺴﻦ ﺯﻳﺪﺍ
"Zeyd ne iyidir!"
Bu cümledeki ﻣــﺎtaaccubun ismi, sükûn üzere mebnî, mahallen merfû,
mübtedâdır. İsimdir, kendisine mâ-ı taaccub denir. ﺃﺣـﺴﻦfiili taaccub kalıbındadır,
Basralılara göre zaman belirten mâzi fiildir (İbn Hişâm, 1979: III, 250), Kûfelilere göre
çekimi yapılmadığı için isimdir. Fâili müstetir zamirdir, takdiri ise ’ﻣـﺎya dönen ’ﻫـﻮdir.
’ﻣﺎnın mâzi fiilin önüne geçmesi gerekir. ﺯﻳـﺪﺍkelimesi me’fûlün bih’tir. Zâhir ve mansûb
bir isimdir. Fakat fâil manasındadır. ﺃﺣـﺴﻦcümlesi, mahallen merfudur, ’ﻣـﺎnın haberidir
(İbn Akîl, 1995: III, 148).
Aslında cümlede taaccubdan önce fâil gelmiştir. Yukardaki cümlenin aslı
şöyledir:( ﺷﻲﺀ ﺣﺴﻦ ﺯﻳﺪﺍAbbâs, 1968: III, 341-342).
ﺍﳉﻴﺰﺓﻣﺎ ﺃﺿﺨﻢ ﻫﺮﻡ
"Giza şehrinin piramiti ne kadar büyüktür!"
ﻣﺎ ﺃﻗﺼﺮ ﺳﻜﺎﻥﹶ ﺍﳌﻨﺎﻃﻖﹺ ﺍﻟﻘﻄﺒﻴﺔ
"Kutup bölgesi sakinlerinin boyu ne kadar kısadır."
Bu cümlelerdeki fâil konumundaki me’fûlün bih’in aslı şöyledir:
ﻢ ﺍﳍﺮﻡﺨﺿ
ﺮ ﺳﻜﺎﻥﹸ ﺍﳌﻨﺎﻃﻖ ﺍﻟﻘﻄﺒﻴﺔﻗﺼ
Taaccub kalıbında ﻣﺎile fiili arasına zâid olarak ﻛﺎﻥgelebilir (el-Galâyînî, 1968: I,
64). Bunun irabda mahalli yoktur (eş-Şertûnî, 1965: II, 139). Taaccub kalıbında sadece
ﻛـﺎﻥkullanılır, benzerleri kullanılamaz (Şâmî, 1992: 59). Eğer taaccubda mâzi anlamı
varsa ’ﻛﺎﻥnin mâzisi gelir (Abbâs, 1996: III, 361). Yok eğer istikbâl anlamı varsa ’ﻛﺎﻥnin
muzârisi yani ﻳﻜﻮﻥkelimesi gelir. (eş-Şertûnî, 1965: II, 154). Meselâ:
ﻳﺎﺽﹺ ﺍﻟﺮﻈﺮﻨ ﻣﻦﺴﻣﺎ ﻛﺎﻥ ﺃﺣ
"Bahçenin manzarası ne güzeldi!"
ﻳﺎﺽﹺ ﺍﻟﺮﻈﺮ ﻣﻨﻦﺴﻣﺎ ﻳﻜﻮﻥﹸ ﺃﺣ
"Bahçenin manzrası ne güzel olacak!"
Ayrıca taaccub kalıbında yine gelecek zaman ifade edilmek istenirse ﻳﻜــﻮﻥ
kelimesi seçilir ve bu kelime fiilden sonra gelir, kendisinden önce de masdariye edatı
olan ﻣﺎgelir (eş-Şertûnî, 1965: III, 156; el-Hâşimî, 1998: 303). Burada eğer mazi anlamı
varsa ﻳﻜﻮﻥkelimesi yerine mâzisi de gelebilir (Eş-Şertûnî, 1965: IV, 261).
ﻣﺎ ﻳﻜﻮﻥ ﻟﻘﺎﺅﻧﺎﻦﺴﻣﺎ ﺃﺣ
“Karşılaşmamız ne iyi olacak!”
ﻣﺎ ﻛﺎﻥ ﻟﻘﺎﺅﻧﺎﻦﺴﻣﺎ ﺃﺣ
"Karşılaşmamız ne iyi oldu"
Mübtedâ üç yerde haberden önce gelir. Bunlar (Eş-Şertûnî 1965: III, 121):
34
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
1. Taaccub ’ﻣﺎsı.
2. Kem-i haberiyye.
ﰱ ﺣﻘﻠﻨﺎ؟ﻛﻢ ﺳﺠﺮﺓ
“Tarlada kaç ağaç vardır.”
3. Şart ve soru isimleri.
ﻪ ﺍﷲ ﻳﺮﲪﻣﻦ ﻳﺮﺣﻢ ﺍﻟﻔﻘﲑ
“Kim fakire merhamet ederse Allah da ona merhemet eder.”
İbn Hişâm’a göre taaccub ’ﻣـﺎsı ﺷـﻲﺀmanasında, harf anlamından soyutlanmış
nekre bir kelimedir (392). Bu ’ﻣﺎya nahivciler genel itibariyle nekre-i tâmme demişlerdir.
Sibeveyh'e göre de ﺊـﻴ ﺷmanasında nekr-i tâmmedir. Ahfaş ise ﺍﻟـﺬﻯmanasında mârife-i
nâkısa demiştir (İbn Hişâm, 1979: III, 250). O, haberden başka bir şeye –sılaya, sıfata,
aidiyet zmirine- ihtiyaç duymaz (er-Rummânî, 1981: 87). Bu ﻣـﺎtaaccub üslûbunda tam
bir müphemlik ifade eder: ﺷﻲﺀ ﻋﻈﻴﻢgibi. Eğer bu müphemlik sınırlı miktarda ise bu ’ﻣـﺎya
nekre-i nâkısa denir (Abbâs,1996: III, 342).
Nekre olan ﻣـﺎ, nekre-i mevsûfe ve nekre-i gayr-i mevsûfe olmak üzere ikiye
ayrılır (Mahmûd Sa'd, 1988: 437-438). İbn Hişâm bu ’ﻣﺎyı harf anlamından soyutlanmış
nekre bir isim olarak tanımlamıştır (İbn Hişâm, 391).
35
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Buradaki ’ﻣـﺎyı Basralılar’ın hepsi taaccub kabul etmiştir. Ancak Ahfaş hem
ma'rife-i mevsûle hem de nekre-i mevsûfe olabilir demiştir. Eğer ﻣـﺎma'rife-i mevsûle
olursa kendinden sonraki cümle sıla olur ve irabda mahal yoktur. Nekre-i mevsufe
olursa kendinden sonraki cümle merfu konumundadır, sıfat olur (İbn Hişâm, 1992:
392).
ii. ﻧﻌﻢve ﺑﺌﺲkelimelerinden sonra kullanılır.
ﺎ ﻏﺴﻠﺘﻪ ﻏﺴﻼ ﻧﻌﻤveya ﻏﺴﻠﺘﻪ ﻏﺴﻼ ﻧﻌﻢ ﺷﻲﺀ
ﺎ ﻳﻌﻈﻜﻢ ﺑﻪﺇﻥﹼ ﺍﷲ ﻧﻌﻤ
"Gerçekten Allah bununla size ne güzel nasihat veriyor." (Nisâ, 58)
Mana şu şekildedir: ﺑﻪ ﻧﻌﻢ ﻫﻮ ﺷﻴﺌﺎ ﻳﻌﻈﻜﻢ
Bu ﻣـﺎ, Zemahşeri de dahil birçok alime göre temyiz olduğu için mansûbdur.
Sibeveyh’e göre ise nekre değil ma'rifedir.
İbn Hişâm, bu ﻣﺎiçin üçüncü bir özellik belirtmiştir. Buna göre bu ﻣـﺎ, bir olayı
mübalağa etmek için kullanılır. Burada tekil olan bir şey çoğul gibi abartılarak ifade
edilir.
ﺇﻥﹼ ﺯﻳﺪﺍ ﳑﺎ ﺃﻥ ﻳﻜﺘﺐ veya ﺇﻧﻪ ﻣﻦ ﺃﻣﺮﹴ ﻛﺘﺎﺑﺔ
Bu cümleden şu mana çıkar ki “Zeyd yazmak için yaratılmıştır yani Zeyd çok
yazıyor”. Buradaki ﻣﺎ, ﺷﻲﺀmanasındadır. ’ﺃﻥﹾden sonra bedel olarak mecrûrdur.
İbn Hişâm nekre olan ’ﻣـﺎyı ikiye ayırmıştır: Harf anlamından soyutlanmış olan
nekre isim ve harf anlamında olan nekre isim. Birincisi bu konumuzla ilgili olan ve
burada ele aldığımız ـﺎ ’ﻣـdır. İkincisini ise istifhâmiyye ve şartiyye edatı olarak ele
almıştır (İbn Hişâm, 391-392).
Bu ﻣﺎ, nekre isimleri daha belirsiz yapmak için de gelir (Akdağ, 1999: 391).
Meselâ:“ ﺷﺨﺼﺎﹰ ﻣﺎHerhangi bir kişi”
“ ﻳﻮﻣﺎﹰ ﻣﺎHerhangi bir gün”
“ ﻣﺜﻼ ﻣﺎBir misal olarak”
“ ﺑﻮﺟﻪ ﻣﺎBir şekilde”
“ ﻧﻮﻋﺎ ﻣﺎBir nevi”
36
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Bunların müzari ve emiri yoktur, camid fiildir (Abbas, 1996: I, 57; İbn Akîl,
1995: III, 160). Bu fiiller Basralılara göre fiil, Kûfelilere göre isimdir (el-Enbârî, 1995:
365).
“ﺑﺌﺲNe kötü, ne çirkin!”, ﻧﻌﻢise “Ne iyi, ne hoş, ne güzel!” manalarına gelir.
Bu fiillerin fâili değişik şekillerde gelebilir (İbn Hişâm, 1979: III, 270; Emîn ve
Cârim, 1964: II, 57):
1. ’ﺍﻝlı olarak gelen zahir (el-Hâşimî, 1998: 299), ma'rife bir isim olabilir.
ﺍﻟﻮﻟﻴﺪﻦ ﺑ ﺧﺎﻟﺪﻧﻌﻢ ﺍﻟﻘﺎﺋﺪ
"Hâlid b. Velîd ne iyi bir komutandır."
2. ’ﺍﻝlı gelen kelimeye muzaaf olan bir kelime olabilir.
ﻭﻟﻨﻌﻢ ﺩﺍﺭ ﺍﳌﺘﻘﲔ
"Müttakilerin makamı ne kadar güzeldir."
3. Gizli bir zamir olabilir. Bu zamir, temyizdir dolayısıyla mansubtur. Nekre bir
kelime ile açıklanır (eş-Şertûnî, 1965: IV, 319; el-Galâyînî, 1968: II, 76).
!ﺎ ﺯﻳﺪﻧﻌﻤ
“Zeyd ne iyidir!”
ـﺎ’ﻧﻌﻤnın ’ﻣـﺎsı temyizdir, mahallen mansûbdur. Fâili, ’ﻧﻌـﻢnin tahtındaki müstetir
’ﻫﻮdir, ﺯﻳﺪise muahhar mübtedâ veya mübtedâsı hazfedilmiş haberdir.
4. Fail ﻣﺎolabilir. Bu ﻣﺎda ism-i mevsûl ya da ﺀ ﺍﻟـﺸﻰmanasındaki ma'rife bir isim
olabilir.
!ﻧﻌﻢ ﻣﺎ ﻓﻌﻠﺘﻪ
“Yaptığın şey ne güzel!”.
Bu cümlede ﻣﺎism-i mevsûldür, fâildir, mahallen merfûdur.
Bütün fâiller medh ve zemm fiillerine özgü, merfû bir isimdir.
Övgü ve yergi fiillerinden sonra gelen ﻣـﺎ, ma'rife ve fâildir. Bu da tam ma'rife
özel ve tam ma'rife genel diye ikiye ayrılır (el-Antâkî, ?: 319-320).
Tam ma'rife özel olan ﻣﺎ, ﻧﻌﻢfiili ile birlikte daha önce geçen bir kelimenin sıfatı
mahiyetindedir (Mahmud Sa'd, 1988: 438).
ﺎ“ ﻏﺴﻠﺖ ﺍﳌﺮﺃﹾﺓ ﺍﻟﺜﻮﺏ ﻏﺴﻼ ﻧﻌﻤKadın çamaşırları bir yıkadı ki ne iyi yıkayış!”
Burada ﻣﺎ, ’ﻧﻌﻢnin fâilidir. İkisi beraber daha önce geçen ﻏﺴﻼkelimesinin sıfatıdır.
ﻣـﺎ, ﺍﻟﻐـﺴﻞkelimesinin yerinde kullanılır yani ﺍﻟﻐـﺴﻞ = ﻣـﺎşeklindedir. Öyleyse yukardaki
cümleyi ﻏﺴﻠﺖ ﺍﳌﺮﺃﹾﺓ ﺍﻟﺜﻮﺏ ﻏﺴﻼ ﻧﻌـﻢ ﺍﻟﻐـﺴﻞşeklinde yazabiliriz, manada bir değişiklik
olmaz (el-Antâkî, ?: 320).
ﺑﹺﻪﻌﻈﹸﻜﹸﻢﺎ ﻳﻤﻧﹺﻌ
37
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Tam ma'rife genel olan ﻣﺎ, ﺍﻟﺸﻲﺀkelimesiyle takdir edildiği ve ma'rife olduğu için
bu ismi almıştır.
ﺇﻥﹾ ﺗﺒﺪﻭﺍ ﺍﻟﺼﺪﻗﺎﺕ ﻓﻨﻌﻤﺎ ﻫﻰ
"Eğer sadakaları aşikâre verirseniz ne âlâ." (Bakara, 271)
Cümle şu manadadır:ﻫﻰ ﻓﻨﻌﻢ ﺍﻟﺸﻲﺀ
ﻣﺎmahallen merfu, haberdir.
Bu iki tür ’ﻣـﺎya tam denmesinin sebebi nekre-i nâkısa ’ﻣـﺎsı gibi sıfata muhtaç
olmamalarındandır (Akdağ, 1999: 390). Tam ma'rife özel olan ﻣـﺎ, sıfattır ama sıfata
muhtaç değildir.
İbn Hişâm’a göre buradaki ﻣﺎ, ﺷﻲﺀmanasında, harf anlamından soyutlanmış nekre
bir isimdir (İbn Hişâm, 1992: 392).
38
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Kâffe olan ﻣﺎ, şu fiillerin sonuna gelir: ﺪﺷ ,ﺮ ﻗﹶﺼ, ﻗﻞﹼ, ﻛﺜﺮ, ﻋﺰ, ﻧﺪﺭ,ﻃﺎﻝ. Bu fiillere
ﻃﺎﻝve benzerleri de denir (Akdağ, 1999: 267). Bu fiillerin sonuna kâffe ’ﻣـﺎsı geldiği
zaman şu hale gelirler: ﻗﻠﹼﻤﺎ, ﻛﺜﺮﻣﺎ,ﻣﺎ ﻋﺰ, ﻧﺪﺭﻣﺎ, ﻃﺎﳌﺎ,ﻣﺎ ﺷـﺪ,ﻣﺎﺮﻗﺼ. Bunlardaki ﻣـﺎte’kîd
için zâid olarak gelmiştir. Kâffe ’ﻣﺎsıdır yani bunların amel etmesini engeller. Bu ’ﻣـﺎyı ﺇﻥﹼ
ve benzerlerinde hareke etkisine mani olurken buluruz, burada ise fâile engeldirler (el-
Galâyînî, 1968: I, 56).
ﺲﻠﻃﺎﳌﺎ ﺟﺌﹾﺖ ﻓﺎﺟ
“Gelmişken otur.”
ﻃـﺎﻝfiilinin asıl manası “uzadı” demektir. Sonuna ﻣـﺎgeldikten sonra “madem,
mademki, çoktandır, …iken, …çe” manalarına gelir.
ﻃـﺎﻝve benzerlerindeki ’ﻣـﺎnın fâil olduğu iddia edilmiştir. Ama anlamından fâile
ihtiyaç olmadığı anlaşılır. Bunun için bu ’ﻣـﺎya fâil değil, kâffe dememiz daha uygundur.
Bunlar bir nevi edat hükmündedir (Akdağ, 1999: 267).
ﻗﻠﹼﻤـﺎ: Bu fiilin sonundaki ﻣـﺎda kâffedir ve fiilin fâil almasını engeller. Bu edat
bazen ﻣﺎve ﻟـﻴﺲgibi olumsuz mana ifade eder. ﻗـﻞﹼkelimesi câmid fiillerdendir ve ’ﻣـﺎsız
kullanıldığında da olumsuzluk ifade eder. Bundan dolayı ﻗﻞﹼ ﺭﺟﻞﹲ ﻳﻔﻌﻞﹸ ﺫﻟﻚ cümlesi şu
şekilde de kurulabilinir:
ﻣﺎ ﺭﺟﻞﹲ ﻳﻔﻌﻞﹸ ﺫﻟﻚ
"Kimse bunu yapmaz."
Fiilin aslı da olumsuzluk için kullanılır:
ﻗﻠﻴﻼ ﻣﺎ ﻳﺆﻣﻨﻮﻥ
"Çok az iman ediyorlar."
Bu fiil ile kullanılan ﻣﺎhakkında dört farklı görüş ileri sürülmüştür: Fâildir, ism-i
mevsûldür, ﺍﳊﲔmanasında zarftır, zâiddir (el-Herevî, 1981: 92).
ﻛﺜﺮﻣـﺎ: Benzerleri gibi sonuna kâffe ’ﻣـﺎsı gelirse fâil almaz. Anlamı: “Çoğu kez,
çok defa, çokça..” (Akdağ, 1999: 336 ).
ﺮﻣﻮﻥﻛﺜﺮﻣﺎ ﻳﻨﺪﻡ ﺍ
“Suçlular çoğu kez pişman olurlar.”
Bu konuyla ilgili ele almamız gereken ilk grup ﺇﻥﹼve benzerleridir. ﺇﻥﹼve
benzerleri şunlardır: ﺇﻥﹼ, ﺃﻥﹼ, ﻛﺄﻥﹼ, ﻟﻜﻦ, ﻟﻴﺖ, ﻟﻌﻞﹼ
Fiile benzeyen bu harfler isim cümlesinin başına gelirler ve ismini nasb, haberini
raf ederler. Ama bunların sonunda kâffe ’ﻣـﺎsı bulunursa kendilerinden sonra gelen isim
cümlesinde mübtedâ ve haber merfû olur. Yani bunların hareke etkisi kalkar. Sonlarına
gelen ’ﻣﺎya da kâffe ’ﻣﺎsı denir.(el-Galâyînî, 1968: II, 313).
39
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
40
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
ﻣﺎ, ’ﺇﻥﹼye bitişmezse ism-i mevsûl veya masdariyye harfi olabilir (eş-Şertûnî, 1965.
IV, 222). (el-Galâyînî, 1968: II 314; Şidyâk, ?: 245).
ﺪ ﺍﷲ ﺑﺎﻕﹴﺇﻥﹼ ﻣﺎ ﻋﻨ
"Allah'ın yanındakiler kalıcıdır."
ﲨﻴﻞﹲﺇﻥﹼ ﻣﺎ ﻋﻤﻠﺖ
"Yaptığın şey ne güzel."
ﺇﻥ ﻣﺎ ﻳﺪﻋﻮﻥ ﻣﻦ ﺩﻭﻧﻪ
"Allah'tan başkasına ibadet ettiğiniz şeyler."
ﺍﻥﹼve benzerlerinden başka edatların sonunda da kâffe ’ﻣﺎsı bulunabilir.
ﻙ: Teşbih edatıdır. Te’kîd için de kullanılır. Sonuna kâffe ‘ﻣـﺎsı bitiştiği zaman
onun hareke değişikliğine engel olur ve amel etmesini engeller (eş-Şertûnî, 1965: III,
207). Ama nadir olarak ’ﻛﻤﺎdan sonraki isim mecrûr olabilir.
ﻤـﺎ ﻛﻴ: ﻛـﻲile kâffe ’ﻣـﺎsının birleşimidir. Bu ’ﻣـﺎyı masdar ’ﻣـﺎsı kabul etmek de
mümkündür. ’ﻛﻲye bu ﻣﺎgeldikten sonra muzâri fiil nasb edemez (Akdağ, 1999: 352).
ﺏ ﺭ: “Belki, olur ki, nice, bazen, …ebilir, …miş olabilir” gibi manalara gelir. Bu
harften sonra her zaman nekre isim gelir. Harf-i cer olduğu için kendinden sonraki ismi
mecrûr yapar. Edatın sonuna bazen kâffe ـﺎ ’ﻣـsı gelir. Bu durumda hareke etkisini
kaybeder ve isim-fiil gözetmeksizin ikisinden önce de gelebilir ve kendinden sonraki
ismin de nekre olarak gelmesine gerek kalmaz ama illaki nekre bir isim gelirse amel
edebilir yani harekeye etkisi devam eder (eş-Şertûnî, 1965: III, 207). ﻤـﺎﺑﺭ şeklinde
şeddesiz olarak da gelebilir.
ﻊﺓﹶ ﻣﻮﺍﺿ ﻋﺪ ﻭﺍﺣﺪﺓ ﰱ ﻟﻴﻠﺔﻤﺎ ﻗﺮﺍﹾﺕﺭﺑ
"Bazen bir gecede birçok konu okuduğum olmuştur."
Bu harf-i cerden sonra gelen ـﺎ ﻣـhakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür:
Kâffedir, zâiddir, ﺷﻲﺀmanasında nekre bir isimdir (el-Herevî, 1981: 94-95).
Ahmet Fâris ve İbn Hişâm zâid olan ’ﻣـﺎyı kâffe ve gayr-i kâffe olmak üzere ikiye
ayırmıştır (Şidyâk, ?: 245). Kâffe olan ’ﻣـﺎyı bir önceki başlıkta ele aldık, şimdi ele
alacağımız ﻣـﺎise gayri kâffedir. Kâffe olan ﻣـﺎ, önüne gelen kelimelerin amel etmesini
engeller, kâffe olmayan ise engellemez. Bu ﻣـﺎ, zâid olarak değerlendirilmiştir. Bunun
için önce zâid edat hakkında biraz bilgi vermek yerinde olacaktır. Zâid edatlar hakkında
ileri sürülen bazı görüşler vardır (Şimşek, 2001: 387-389). Şöyle ki:
1. Zâid harfin cümlede bulunması ile bulunmaması eşdeğerdir. Bundan dolayı
cümleden atılabilir.
ﺑﻘﺎﺋﻢﹴﻟﻴﺲ ﺯﻳﺪ
"Zeyd, ayakta değildir."
ﻗﺎﺋﻤﺎﻟﻴﺲ ﺯﻳﺪ
"Zeyd ayakta değildir."
41
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Zâid olan harfler, te’kîd ifade ederler. Bu harfleri şöyle sıralamak mümkündür:
ﺏ،ـﻦ ﻣ، ﻣـﺎ، ﺃﻥﹾ،( ﺇﻥﹾez-Zemahşerî, 1993: 423; el-Galâyînî, 1968: III, 270) İbn Ya’îş, bu
harfler arasında ’ﻻı da zikretmiştir (İbn Ya’îş, ?: IV, 41).
Zâid olan harflere, sıla harfleri de denir. Kûfe ekolü zâid yerine, "sıla" ve "haşv"
ibarelerini, Basra ekolü de "ziyâde" ve "ilğâ" ibarelerini kullanmıştır. Bazılarına göre bu
harfler anlamsızdır çünkü onların manaya bir etkisi yoktur. Bazıları ise Kur’ân’da bu
harflerin kullanıldığını delil göstererek anlamsız olmalarını kabul etmemiştir. Çünkü
Kur’ân anlamsızlıktan münezzehtir. İbn Ya’îş’e göre bu harfleri anlamsız bulmaları
onların dili iyi bilmemelerinden kaynaklanır. Oysa bu harfler anlamsız değildir, asıl
manayı kuvvetlendirir (İbn Ya’îş, ?: IV, 41).
ﻓﺒﻤﺎ ﻧﻘﻀﻬﻢ ﻣﻴﺜﺎﻗﻬﻢ
"Sözleşmelerini bozmaları" (Nisâ, 155)
ﻣﱴ ﻣﺎ ﺗﺄﺗﲎ ﺃﺗﻚ
"Ne zaman ki bana gelirsen ben de sana gelirim."
Ziyâde harflerinden olan ﺇﻥﹾçoğunlukla ’ﻣـﺎdan sonra gelir.’ ﻣـﺎdan sonra gelen ﺇﻥﹾ,
Basra ekolüne göre zâid, Kûfe ekolüne göre olumsuzluğu te’kîd içindir. Benî Temîm’e
göre ise olumsuzluk bildiren ’ﻣـﺎdan sonra gelirse zâiddir, mâ aynı zamanda amel etmez
(İbn Ya’îş, ?: IV, 41):
42
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
43
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
Bu edattan sonra, gelecek zaman ifade eden fiillerin sonlarında bulunan ve te’kîd
için kullanılan şeddeli nûn gelir (el-Galâyînî, 1968: I, 89). Bazı nahivciler ـﺎ’ﺇﻣnın te’kîd
nun’u ile aynı anlamı verdiren kasem yerine kullanılabileceği görüşündedirler (er-Râvî,
2002: 143).
ﻦ ﺃﻳ: Soru edatı ve şart edatı olarak kullanılır. Bazen bu edatın sonuna zâid bir ﻣـﺎ
getirilir. Edatın sonundaki ﻣـﺎyalnız şart edatı olduğu zaman gelir, soru edatı olunca
gelmez (Akdağ, 1999: 122).
ﺍﻯ: Bu edat dört şekilde kullanılır (Akdağ, 1999: 124)
a. İki fiili cezmeden şart edatı
b. Soru edatı
c. İsm-i mevsûl
d. Nidâ edatı ile münâdâ arasında aracı olur.
İki fiili cezmeden şart edatı olduğu zaman sonuna zâid bir ﻣﺎeklenir ve ﺎﻤ ﺍﻳşeklini
alır.
ﻦـﻴ ﺑ: Mekan ve zaman zarfı olur. Cümleye devamlı muzâftır. Sonuna zâid bir ﻣـﺎ
gelirse mekân zarfı olmaktan çıkar, sadece zaman zarfı olarak kullanılır (Akdağ, 1999:
160).
ﻭﻥﹶ ﺩ: Cümlelerde genellikle muzâf olarak bulunur. Mekan zarfı, bazen de hal
olarak kullanılır. ﻦ ﻣve ﺏharf-i cerleriyle mecrûr da olabilir. “ön-arka, ileri-geri…” gibi
zıt anlamlar ifade edebilir. Bazen sonunda zâid bir ﻣـﺎbulunur ve ﻤـﺎﻭﻧ ﺩşeklini alır.
Cümleye muzaaf olmadan geldiği zaman tenvin alır. Bu kullanımda anlamı “değersiz,
kıymetsiz, aşağılık” olur (Akdağ, 1999: 220). Meselâ:
ﻫﺬﺍ ﺷﻴﺊﹲ ﺩﻭﻥﹲ
“Bu değersiz bir şeydir.”
ﺎ ﻋﻤ: Bu edat cer harfi ﻋﻦile zâid bir ’ﻣـﺎdan oluşmuştur. ﻋـﻦ, zaman anlamı ifade
eden bir kelimeden önce geldiğinde bu ﻣﺎile birleşir. Meselâ:
ﻄﻞﹸ ﺍﳌﹶﻄﺮﺎ ﻗﺮﻳﺐﹴ ﻳﻬﻋﻤ
“Birazdan yağmur yağacak.”
Bu edat ism-i mevsûl ’ﻣﺎsı ile de birleşir, bununla karıştırmamak lazımdır.
ﻛﻴﻒ: İki şekilde kullanılır (Akdağ, 1999: 352):
a. Soru edatı
b. İki fiili cezmeden şart edatı
İkinci kullanılışında genellikle sonuna zâid bir ﻣﺎbitişir.
ﺐ ﺍﹸﻛﹾﺘﺐﻔﻤﺎ ﺗﻜﹾﺘﻛﻴ
"Sen nasıl yazarsan ben de öyle yazarım."
ﻣﱴ: İki şekilde kullanılır (Akdağ, 1999: 395):
a. Soru edatı
b. İki fiili cezmeden şart edatı: Bu tür olarak kullanılışında bazen sonuna zâid
bir ﻣﺎgelir ve ﻣﱴ ﻣﺎşeklini alır.
44
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
ﺖ ﻟﻴ: Bu sözcük “Kâffe Olan Ma” başlığı altında işlenmişti. Bu sözcüğün sonuna
ـﺎ
ﻣـharfi geldiği zaman kendinden sonraki kelimeyi etkileyip etkilememekte serbest
olduğu için bu ’ﻣﺎya zâid de denmiştir (Akdağ, 1999: 384). Meselâ:
ﺴﺎﻥﹸ ﻛﺎﻣﻞﹲﺘﻤﺎ ﺍﻹﻧﻟﻴ
“Keşke insan olgun olsa!”
ﺴﺎﻥﹶ ﻛﺎﻣﻞﹲﺘﻤﺎ ﺍﻹﻧﻟﻴ
“Keşke insan olgun olsa!”
ﻙ: Bu edat harf-i cer olarak kullanılıyorsa zâid bir ﻣـﺎeklenebilir. Bu durumda
isim ve fiil cümlesinin başında kullanılabilir (Akdağ, 1999: 329).
ﻣﺎzâidinin bitiştiği diğer bazı edatlar şunlardır:
ﺚﹶﻳ ﺭ,ﺪ ﻋﻨ, ﺣﲔ,ﻞ ﻗﺒ,ﺪﺑﻌ
Şu soru edatlarından sonra da zâid bir ﻣﺎgelebilir:
ﻋﻦ, ﻣﻦ,ﺏ
Şâmî, on bir çeşit zâid ’ﻣــﺎdan bahsetmiştir. Bunların bir kısmı yukarda
bahsettiğimiz zâidlerin arasına girer. Sırayla şöyledir (Şâmî, 1992: 176-177):
1. Zarf olan ’ﺫﺍden sonra gelen ﻣﺎ
2. Şartiyye edatı olan ’ﺇﻥﹾden sonra gelen ﻣﺎ
3. ’ﻙdan sonra gelen ﻣﺎ
4. ’ ﻟﻴﺖden sonra gelen ﻣﺎ
5. ’ﺭﺏden sonra gelen ﻣﺎ
6. Nasb eden ’ﻛﻲden sonra gelen ﻣﺎ
7. Cer ve mecrurun arasına gelen ﻣﺎ
ﻓﺒﻤﺎ ﺭﲪﺔ ﻣﻦ ﺍﷲ ﻟﻨﺖ ﳍﻢ
"Allah'ın rahmetiyle onlara yumuşak davrandın." (Âl-i İmrân, 159)
8. Tâbi’ ve metbû’ arasına gelen ﻣﺎ
ﻌﻮﺿﺔﹰﻣﺜﻼ ﻣﺎ ﺑ
"Bir sivri sineği örnek olarak…" (Bakara, 26)
9. Bedel olursa
ﺎ ﺃﻧﺖ ﻣﻨﻄﻠﻘﺎ ﺃﻧﻄﻠﻘﺖﺃﻣ
"Sen yola çıkınca ben de çıkarım."
Bu cümlenin aslı şöyledir:
ﺄﻥﹾ ﻛﻨﺖ ﻣﻨﻄﻠﻘﺎﺇﻧﻄﻠﻘﺖ ﻟ
10. Nekreyi daha nekre yapar
ﺿﺮﺑﺘﻪ ﺿﺮﺑﺎ ﻣﺎ
"Ona öyle bir vuruşla vurdum ki!"
11. Ta’zîm, korkutma ve küçümseme için kullanılan ﻣﺎ
ﻫﻞ ﺃﻋﻄﻴﺖ ﺍﻷﻋﻄﻴﺔ ﻣﺎ؟
"Verdiğini gerçekten verdin mi?"
45
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
46
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
“Biz onlara vadettiğimiz azabın bir kısmını sana muhakkak göstersek de veya
ondan önce muhakkak senin ruhunu alsak da sana ancak tebliğ etmek düşer ve hesap
yalnız bize aittir.” (Ra’d, 40)
ﺎ ﻳﱰﻏﻨﻚ ﻣﻦ ﺍﻟﺸﻴﻄﺎﻥ ﻧﺰﻍ ﻓﺎﺳﺘﻌﺬ ﺑﻠﻠﻪﻭ ﺍﻣ
“Eğer şeytanın fitlemesi seni gerçekten dürterse hemen Allah'a sığın” (Araf,
200)
II. ﺇﻻve Nefy Edatları İle Te’kîd
A. Olumsuzluk Bildiren ﻣـﺎAnlamındaki ﺇﻥve ﺇﻻEdatlarının Aynı Cümlede
Bulunmaları İle Te’kîd:
ﻟﲔﺇﻥ ﻫﺬﺍ ﺇﻻ ﺃﺳﺎﻃﲑ ﺍﻻﻭ
ﻣﺎ ﻫﺬﺍ ﺍﻻ ﺍﺳﺎﻃﲑ ﺍﻻﻭﻟﲔmanasında kullanılmıştır.
“Bu ancak eskilerin masallarıdır.” (En’âm, 25)
B. Olumsuzluk Bildiren ﻣـﺎve ﺇﻻEdatlarının Aynı Cümlede Birlikte Bulunmaları
İle Te’kîd:
ﺮﺍ ﻭ ﻧﺬﻳﺮﺍﻭ ﻣﺎ ﺃﺭﺳﻠﻨﺎﻙ ﺇﻻ ﻣﺒﺸ
“Seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (İsrâ, 105)
ﻭ ﻣﺎ ﺍﻣﺮ ﺍﻟﺴﺎﻋﺔ ﺍﻻ ﻛﻠﻤﺢ ﺍﻟﺒﺼﺮ ﺃﻭ ﻫﻮ ﺃﻗﺮﺏ
“Kıyametin kopması sadece bir göz açıp kapama veya ondan daha az bir
zamandan ibarettir” (Nahl, 77)
III. Zâid Olan ﺏHarfi İle Te’kîd:
ﺏHarfinin Ziyâde Olarak ـﺎ ’ﻣـNın Haberinde Bulunması İle Te’kîd: ﺏharfi
mübtedâya, habere, fâile, me’fûle, ’ﻟﻴﺲnin ve Hicazlılara göre ’ﻣﺎnın haberine gelir ve bu
durumda zâidlik belirtir.
ﺎ ﺗﻌﻤﻠﻮﻥﻭﻣﺎ ﺍﷲ ﺑﻐﺎﻓﻞ ﻋﻤ
“Allah yaptıklarınızdan kesinlikle gafil değildir.” (Bakara, 140, 149; Âl-i İmran,
149))
ﻭﻣﺎ ﺍﻧﺎ ﻋﻠﻴﻜﻢ ﲝﻔﻴﻆ
“Ben üzerinize asla bir bekçi değilim.” (En’âm, 104)
IV. Zâid Olan ﻣﺎİle Te’kîd: Bu ﻣﺎte’kîd için değişik şekillerde gelir.
A. ’ﺇﻥﹼDen Sonra Zâid Olarak Gelen ﻣﺎİle Te’kîd:
ﻗﻞ ﺇﳕﺎ ﺍﻟﻌﻠﻢ ﻋﻨﺪ ﺍﷲ ﻭ ﺇﳕﺎ ﺍﻧﺎ ﻧﺬﻳﺮ ﻣﺒﲔ
“De ki: O bilgi ancak Allah’a mahsustur. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.”
(Mülk, 26)
B. Daha Önce Geçtiği Gibi Şart İçin Olan ’ﺇﻥﹾDen Sonra Gelip Ona İdgam Olan
Zâid İçin Kullanılan ﻣﺎİle Te’kîd:
ﺎ ﻳﺄﺗﻴﻨﻜﻢ ﻣﲏ ﻫﺪﻯﻓﺈﻣ
“Muhakkak ki eğer benden size bir hidayet gelir de …” (Bakara, 38)
C. ’ ﺇﺫﺍden Sonra Zâid Olarak Gelen ﻣﺎİle Te’kîd:
47
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
ﺣﱴ ﺇﺫﺍ ﻣﺎ ﺟﺎﺀﻭﻫﺎ ﺷﻬﺪ ﻋﻠﻴﻬﻢ ﲰﻌﻬﻢ ﻭ ﺃﺑﺼﺎﺭﻫﻢ ﻭﺟﻠﻮﺩﻫﻢ ﲟﺎ ﻛﺎﻧﻮﺍ ﻳﻌﻠﻤﻮﻥ
“Muhakkak ki onlar Cehennem’e vardıklarında kulakları, gözleri ve derileri
yapmış oldukları işler hakkında kendileri aleyhine şahitlik eder.” (Fussilet, 20)
D. ﻗﻠﻴﻞKelimesinden Sonra Zâid Olarak Gelen ﻣﺎİle Te’kîd:
ﻭ ﻣﺎ ﻫﻮ ﺑﻘﻮﻝ ﺷﺎﻋﺮ ﻗﻠﻴﻼ ﻣﺎ ﺗﺆﻣﻨﻮﻥ ﻭﻻ ﺑﻘﻮﻝ ﻛﺎﻫﻦ ﻗﻠﻴﻼ ﻣﺎ ﺗﺬﻛﺮﻭﻥ
“Ve o kesinlikle bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz. Ve o
kesinlikle bir kâhin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz.” (Hâkka, 41-42)
E. ﻦ ﻣ, ﻋﻦ, ﺏHarf-i Cerlerinden Sonra Zâid Olarak Gelen ﻣﺎİle Yapılan Te’kîd:
ﻓﺒﻤﺎ ﻧﻘﻀﻬﻢ ﻣﻴﺜﺎﻗﻬﻢ
“Sırf verdikleri sağlam sözden dönmeleri sebebiyle…” (Nisâ, 155)
ﻢ ﺃﻏﺮﻗﻮﺍﺎ ﺧﻄﻴﺄﳑ
“Bunlar işledikleri birçok günahları yüzünden suda boğuldular.” (Nuh, 25)
ﺎ ﻗﻠﻴﻞ ﻟﻴﺼﺒﺤﻦ ﻧﺎﺩﻣﲔﻋﻤ
“Pek yakında onlar mutlaka pişman olacaklardır.” (Mü’minûn, 40)
F. ﺃﻯKelimesinden Sonra Zâid Olarak Gelen ﻣﺎİle Te’kîd:
ﺃﻳﺎ ﻣﺎ ﺗﺪﻋﻮﺍ ﻓﻠﻪ ﺍﻷﲰﺎﺀ ﺍﳊﺴﲎ
“Şüphesiz hangisi ile dua ederseniz edin nihayet en güzel isimler O’na hastır.”
(İsra, 110)
ﺃﳝﺎ ﺍﻷﺟﻠﲔ ﻗﻀﻴﺖ ﻓﻼ ﻋﺪﻭﺍﻥ ﻋﻠﻰ
“Muhakkak ki bu iki sürenin hangisini doldurursam bana karşı husumet yok.”
(Kasas, 28)
G. ’ ﺃﻳﻦden Sonra Zâid Olarak Gelen ﻣﺎİle Te’kîd:
ﺃﻳﻦ ﻣﺎ ﺗﻜﻮﻧﻮﺍ ﻳﺪﺭﻛﻜﻢ ﺍﳌﻮﺕ
“Her nerede olursanız olun ölüm size ulaşır.” (Nisâ, 78)
H. ﻣﺜﻼKelimesinden Sonra Zâid Olarak Gelen ﻣﺎİle Te’kîd:
ﺇﻥﹼ ﺍﷲ ﻻ ﻳﺴﺘﺤﻲ ﺃﻥ ﻳﻀﺮﺏ ﻣﺜﻼ ﻣﺎ ﺑﻌﻮﺿﺔ ﻓﻤﺎ ﻓﻮﻗﻬﺎ
“Şüphesiz ki Allah sivrisineği ve ondan daha ötesi bir varlığı da örnek
vermekten çekinmez.” (Bakara, 26)
I. ﻣﺜﻞKelimesinden Sonra Zâid Olarak Gelen ﻣﺎİle Te’kîd:
ﻣﺜﻞ ﻣﺎ ﺃﻧﻜﻢ ﺗﻨﻄﻘﻮﻥﻪ ﳊﻖﺇﻧ
“O, sizin konuşmanızda olduğu gibi kesin gerçektir.” (Zâriyât, 23)
Buradaki ﻣﺎmevsûl değildir. Mevsûl olsaydı cümledeki ﺃﻥﹼ, ﺇﻥﹼolarak esreli gelirdi.
V. Zâid ـﻦ ﻣİle Te’kîd: Bu ـﻦ ﻣnefy, nehy veya istifhâm edatları ile te’kîd yapılır.
Dolayısıyla nefy ve istifhâm edatı olarak kullanılan ﻣـﺎile de bu ـﻦ ﻣte’kîd olarak
kullanılır. ’ ﻣﺎnın soru edatı olarak kullanıldığı cümlelerdeki ’ﻣﻦin ifade ettiği te’kîd:
ﻓﻤﺎ ﻣﻨﻜﻢ ﻣﻦ ﺍﺣﺪ ﻋﻨﻪ ﺣﺎﺟﺰﻳﻦ
“Hiç biriniz buna mani de olamadınız.” (Hâkka, 47)
48
MÂ EDATININ GÖREVLERİ VE ÇEŞİTLERİ Emine CAN
ﻣﺎ ﻟﻚ ﻣﻦ ﺍﷲ ﻣﻦ ﻭﱄ ﻭﻻ ﻭﺍﻕ
“Sana Allah’tan ne bir veli ne de bir koruyucu vardır.” (Ra’d 37)
49
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN
49
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN
50
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN
51
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN
ـﺮ ﻏﻴ: Bu edat ﻟـﻴﺲ, ﻣـﺎ,’ﻻdan sonra geldiğinde muzâfun ileyhi hazfedilebilir. Bu
durumda üç türlü okunabilir ancak en uygunu damme üzere mebnî okumaktır.
Bu durumda ’ﻏﲑnın merfû, mansûb ve fetha üzere mebnî olması câizdir.
Şibh-i İstisna: İki kelime ile olur. Bunlar şu ikisidir: ﺪ ﺑﻴ,ﻻﺳﻴﻤﺎ
ﻻﺳـﻴﻤﺎ: Cinsini nefyeden ﻻ, ismi yerinde olan ﺳـﻲve sonuna eklenen bir ’ﻣـﺎdan
meydana gelmiştir. ﺳـﻲkelimesi, ﻣﺜـﻞmanasındadır. Tesniyesi ﺎﻥـﻴ ﺳşeklindedir (El-
Galâyînî, 1968: III, 143). ﻻﺳﻴﻤﺎşeklinde manası “hele, özellikle” olarak ifade edilebilir.
ﻤﺎ ﻋﻠﻲ ﺍﻟﻄﻠﺒﺔ ﻭ ﻻ ﺳﻴﳓﹶﺐ
“Bütün öğrencileri özellikle Ali’yi severiz.”
Bu istisnâ edatının müstesnâsı ma'rife olması halinde merfû yahut mecrûr olarak
okunur. Ama müstesnâ nekre olursa üç şekilde de okunabilir (Akdağ, 1999: 251-252).
Şöyle ki:
a. Mahzûf bir mübtedâya haber olarak merfû okunur.
ﺪﻳﻤﺎ ﺯﺃﻛﺮﻡ ﺍﻟﻌﻠﻤﺎﺀَ ﻭﻻ ﺳﻴ
"Alimlere özellikle Zeyd'e ikram ettim."
Cümle şu şekilde de düzenlenebilir:
ﺪ ﻫﻮ ﺯﻳ ﺷﺊ = ﻭ ﻻ ﺳﻲ ﺍﻟﺬﻱ ﻫﻮ ﺯﻳﺪﻭ ﻻ ﺳﻲ
ﺪ ﺯﻳkelimesi mahzûf bir mübtedânın haberidir. Bu mübtedâ da ’ﻫﻮdir.
Burada ﻤﺎ’ﻻ ﺳـﻴdaki ﻣـﺎ, ﺍﻟـﺬﻱmanasında kullanılan ism-i mevsûl veya nekre-i
mevsûfedir (Eş-Şertûnî, 1965: IV, 204).
b. Temyiz olarak mansûb okunabilir.
c. Muzâfun ileyh olarak mecrûr okunur. ﻣـﺎzâid kabul edilerek ﺳـﻲmuzaaf,
sonraki isim muzâfun ileyh olacağı için müstesnâ mecrûr okunur.
Bütün bu hallerde ’ﻻnın ismi ﺳﻲ, haberi gizli ﻮﺩﺟ ﻣﻮkelimesidir.
kelimenin sonudaki ﻣﺎharfi düşer. Kelime, şeddesiz olarak gelebilir ve ﺎﻤﻴ ﺳşeklinde de
okunur. Bazen de şedde yerinde kalır, sadece hareke değişir ve ﺎﻤﻴﺳ ﻻşeklinde gelir.
5.3. Leyse’ye Benzeyen Mâ
52
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN
53
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN
54
MÂNIN DİĞER KULLANIM ALANLARI Emine CAN
’ﻣﺎnın haberine ﺑـﻞve ﻟﻜـﻦile atıf yapılınca ma’tufun ref olması gerekir. Diğer
atıf harfleri ise atıf yapılınca nasb olur (Abbâs, 1996: I, 539; eş-Şertûnî, 1965: IV, 218).
ﻤﺎ ﺑﻞ ﺟﺎﻟﺲﻣﺎ ﻓﺎﺭﻕ ﻗﺎﺋ
“Faruk ayakta değil aksine oturuyor.”
ﻣﺎ ﺍﳌﺮﻳﺾ ﺍﻛﻼ ﻭ ﺷﺎﺭﺑﺎ
“Hasta yemiyor ve içmiyor.”
Hicazlılar ‘ ﻣـﺎya etki yaptırırlar. Bundan dolayı bu ’ﻣـﺎya Mâ-ı Hicâziyye denir
(Şidyâk, ?: 61). Benî Temîm ise kıyasla ‘ ﻣـﺎya etki yaptırmazlar. Onlara göre muhtas
olan yani isme veya fiille has olan harfler amel eder. Mâ ise hem isim hem de fiillerle
beraber kullanılır. Dolayısıyla gayr-ı muhtastır, amel etmemesi gerekir (el-Enbârî, 1995:
139). Her iki halde de ﻣـﺎşimdiki zamanın olumsuzluğunu ifade eder (Abbâs, 1996: I,
537). Günümüzde ‘ ﻣﺎya etki yaptırmak daha doğrudur (Koçak, 1992: 107).
55
MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR Emine CAN
Her dilde olduğu gibi Arapçada da kalıplaşmış kelime grupları ve tabirler vardır.
Mânın içinde bulunduğu bu kalıpları, yukarda ele aldığımız genel kullanımlarıyla
beraber bol örneklerle vermeye çalıştık. Bu bölümde Hüseyin Yazıcı, Selami Bakırcı ve
Sadi Çögenli, Musa Yıldız ve Emrullah İşler ile Hüseyin Günday ve Şener Şahin'in
edatlarla ilgili çalışmalarından yararlandık.
ﻣﺎ
ne?, …yapan, o şey(i) ki, her ne …yaparsa, her ne zaman…yaparsa, …yaptıkça, …dığı
sürece
ﻠﹾﻪ ﹾﲢﺼﻪﺭﻋﻣﺎ ﺗﺰ
"Ne ekersen onu biçersin."
ﺍﻟﻜﺴﻼﻥ ﻣﺎ ﻧﺎﺟﺢﻣﺎ ﺍﻟﻜﺴﻼﻥ ﻧﺎﺟﺤﺎ ﺃﻭ
"Tembel başaramaz."
ﺫﻟﻚ ﻣﺎ ﻳﻨﺒﻐﻰ ﻋﻠﻴﻨﺎ ﺃﻥ ﻧﻔﻠﻪ
"Bu yapmamız gereken şey."
ﺍﻟﺮﺟﻞ ﻋﺎﱂﹲ ﻣﺎ ﻃﻠﺐ ﺍﻟﻌﻠﻢ
"İnsan ilim istediği sürece bilgindir."
ﻭﻣﺎ
…yapmadan, …yapmadığı halde, …yapmayarak, …yapıp, …yapmamış olarak,
…yapmaksızın
ﻣﺎ ﺃﻓﻌﻞ
Ne kadar (da) …!
ﺍﻻﻥﻣﺎ ﺃﲨﻞ ﺍﻟﻄﻘﹾﺲ
"Şu an hava ne kadar güzel!"
ﻣﺎ ﺃﺑﻌﺪ ﺍﻟﺮﲪﺔ ﻣﻦ ﻗﺒﻠﻚ
"Ne kadar merhametsizsin!"
56
MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR Emine CAN
ﺇﻻ... ﻣﺎ
…den başka, sadece, ancak, ki …yapmamış olsun.
ﻭ ﻣﺎ ﺗﻨﻔﻘﻮﻥ ﺇﻻﹼ ﺍﺑﺘﻐﺎﺀ ﻭﺟﻪ ﺍﷲ
"Siz ancak Allah'ın rızasını elde etmek için harcarsınız." (Bakara, 272)
57
MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR Emine CAN
...ﺣﱵ... ﻣﺎ
…yapar yapmaz…oldu, tam… yapmıştı ki…, henüz…yapmadan.
ﺇﻻ ﻗﻠﻴﻼ ﺣﱵ... ﻣﺎ
Çok geçmeden, henüz, tam…yapmıştı ki…
ﻣﺎﺫﺍ ﻟﻮ
…yaparsa ne olur, …yapar
ﻨﺎ ﻛﻮﺑﺎ ﻣﻦ ﺍﻟﺸﺎﻯﺮﹺﺑﻨﺎ ﻭ ﺷ ﺧﺮﺟﻣﺎﺫﺍ ﻟﻮ
"Çıkıp bir bardak çay içsek ne olur!"
(Çıkıp bir bardak çay içmeye ne dersin?)
58
MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR Emine CAN
ﻣﺎ ﺧﻼ
-ın dışında, -den hariç
ﻣﺎ ﻋﺪﺍ
-den başka, hariç
ﻣﺮﱘﻦﻣﺎ ﻋﺪﺍ ﻋﺴﻰ ﺑ
"Meryem oğlu İsa'dan başka.."
ﻣﺎ ﺩﺍﻡ
-dığı sürece, -dığı müddetçe, -dıkça
ﻼ ﺓﹶﺍﻟﺼ ﻣﺎ ﺩﺍﻡ ﻳﻨﺘﻈﺮ ﰱ ﺻﻼ ﺓﻻ ﻳﺰﺍﻝﹸ ﺍﻟﻌﺒﺪ
"Bir kul namazı beklediği sürece namazdadır."
ﻣﺎ ﺯﺍﻝ
Hâlâ, devam etti
ﺛﹸﻪﻪ ﺳﻴﻮﺭ ﺃﻧﻣﺎ ﺯﺍﻝ ﺟﱪﻳﻞﹸ ﻳﻮﺻﻴﲎ ﺑﺎﳉﺎﺭ ﺣﱴ ﻇﻨﻨﺖ
"Cebrâil bana komşu hakkında tavsiyeye devam etti. Hatta onu bana vâris kılacağını
sandım."
59
MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR Emine CAN
ﻣﺎﺪﻴﺑ
…dığı sırada, …yaparken, …yapmakla beraber, …yapmasına rağmen, …yaparsa da
ﺮﹺﻙﻤ ﻋﻒ ﻧﹺﺼﺖﻴ ﻗﹶﻀﻜﻮﻥﹸ ﻗﹶﺪﺔ ﺗﺔﹶ ﺍﻟﻌﺮﺑﹺﻴ ﺍﻟﻠﹶﻐﻣﺎ ﺗﺘﻌﻠﹼﻢﺪﻴﺑ
"Arapçayı öğrenirken ömrünün yarısını vermiş olursun."
ﻣﺎﺪﺇﱃ ﺣ
Bir dereceye kadar, bir noktaya kadar, bir nebze, az da olsa
ﻣﺎﺪﺔﹰ ﺇﱃ ﺣﻴﻨﹺﻴﺔﹰ ﺻﺤﻠﺮﹺﻯ ﺍﻟﻌﺮﺍﻕ ﺃﺳﺘﺸﻳ
"Irak az da olsa Çin yapımı silahlar alıyor."
ﻣﺎﺪﻋﻠﻰ ﺣ
…dığı kadarıyla
ﺮﹺﻤ ﺍﻟﹾﻌﻦ ﺍﻟﺜﱠﻤﺎﻧﹺﲔ ﻣﻭﻟﺔ ﺍﻟﺪﻴﺲﺋﻠﹶﻎﹶ ﺭ ﺑﺮﹺﻑ ﻣﺎ ﺃﻋﺪﻋﻠﻰ ﺣ
"Bildiğim kadarıyla devlet başkanı seksen yaşında."
60
MÂ EDATININ KULLANILDIĞI KALIPLAR Emine CAN
ﻋﺎﻥﹶ ﻣﺎﺮﺳ
Hemen, ne de çabuk, çok geçmeden
ﻋﻠﻰ ﺫﻟﻚﺘﺎﺩﻌﺘﻋﺎﻥﹶ ﻣﺎ ﺳﺮ ﺳﻘﹾﻠﹶﻖﻻ ﺗ
"Üzülme çok geçmeden ona alışacaksın."
ﻋﻠﻰ ﻣﺎ
…dığına göre, dığı kadarıyla, …dığı gibi, nasıl ki…
ﻠﹶﻢﺍ ﻋﻠﻰ ﻣﺎ ﺃﻋﺪ ﺃﺑﻘﺎﺑﹺﻠﹾﻪ ﺗﻬﺎ ﻟﹶﻢﺇﻧ
"Bildiğim kadarıyla onunla hiç görüşmedi."
ﺭﹺ ﻣﺎ ﻋﻠﻰ ﻗﹶﺪ/ ... ﺭﹺ ﻣﺎ ﻛﺎﻥ ﺑﹺﻘﹶﺪ... ﺭﹺ ﻣﺎ ﻛﺎﻥﺑﹺﻘﹶﺪ
…dığı kadar, hem … hem de
ﻨﹺﺐﺘﺠ ﻣﺖﺭﹺ ﻣﺎ ﺃﻧ ﺑﹺﻘﹶﺪﻬﹺﺪﺘﺠ ﻣﻪﺇﻧ
"O, senin çalışkan olduğun kadar çalışkan"
ﻦﻜﻤﻉﹺ ﻣﺎ ﻳﺮﺑﺄﺳ
Olabildiğince hızlı, en kısa zamanda
ﻦﻜﻤﻉﹺ ﻣﺎ ﻳﺮﻫﺎ ﺑﹺﺄﺳ ﻭ ﻗﹶﺎﺩﻪﺗﺎﺭﻴ ﺳﺐﻛﺭ
"Arabasına binip olanca hızıyla sürdü."
ﻮﹺ ﻣﺎﺤﻋﻠﻰ ﻧ
…dığı gibi, …dığı üzere, …dığı şekilde, yoluyla, …tarzda
ﻩﺪﺒﺪ ﻋﻤﺤ ﻣﻦ ﻋﺮﻭﻑﻌﻮﹺ ﻣﺎ ﻫﻮ ﻣﺤﺔﹶ ﻋﻠﻰ ﻧﻳﻨﹺﻴﺎﺓﹶ ﺍﻟﺪﻩ ﺍﳊﹶﻴﺪﺎﺋﻨﺎﻭﻝﹸ ﰱ ﻗﹶﺼﺘﻛﺎﻥ ﺣﺎﻓﻆ ﺇﺑﺮﺍﻫﻴﻢ ﻳ
"Hâfız İbrahim, kasidelerinde dini hayatı Muhammed Abduh'daki gibi ele alıyor."
61
SONUÇ VE TARTIŞMA Emine CAN
7. SONUÇ VE TARTIŞMA
62
SONUÇ VE TARTIŞMA Emine CAN
63
KAYNAKLAR Emine CAN
KAYNAKLAR
64
KAYNAKLAR Emine CAN
65
KAYNAKLAR Emine CAN
66
ÖZ GEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Adı – Soyadı : Emine CAN
Doğum Yeri ve Tarihi : Fethiye / 10.02.1980
Eğitim Durumu
Lisans Öğrenimi : KSÜ İlahiyat Fakültesi
Yüksek Lisans Öğrenimi : KSÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam
Bilimleri Ana Bilim Dalı
Doktora Öğrenimi :
Bildiği Yabancı Diller : İngilizce / Arapça
Bilimsel Faaliyetleri :
İş Deneyimi
Stajlar :
Projeler :
Çalıştığı Kurumlar : Diyanet İşleri Başkanlığı
İletişim
E-Posta Adresi :
Tel :
Tarih : 28.01.2010