Professional Documents
Culture Documents
ZİHNİN GÖLGELERİ
Bilincin Bilimine Yönelik Bir Araştırma
ROGER PENROSE
1931 İngiltere doğumlu matematiksel fizikçi Sir Roger Penrose
ülkemizde Kralın Yeni Usu ve Hawking'le beraber yazdıkları Za
manın ve Uzayın Doğası kitaplarıyla tanınmaktadır. Dünyanın en
tanınmış fizikçileri arasında yer alan Penrose, Oxford Üniversite
sinde, Rouse Ball KürsüsÜnde Emeritus Matematik Profesörlüğü
ve Wadham Koleji'nde Emeritus Öğretim Üyeliği görevlerini
sürdürmektedir. 1988 Wolf Fizik ödülünü Stephen 1 lawking'le
BARIŞ GÖNÜLŞEN
1974 yı.lında İzmir'de doğdu. İzıııir 13orııov:ı Aıı.ıdolu LısL·si Al
manca bölümü ve Ortadoğu Tı·knik Üniv ·rsitcsi iktisat bölünıü
Kitabın Türkçe yayın hakları Oxford Publishing Limited aracılığıyla Alfa Basını Y.ıyım Dağıtım
Ltd. Şti.'ne aittir. Tanıtını amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında,
yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir elektronik veya mekanik araçla çoğaltılamaz. Eser
sahiplerinin manevi ve mali hakları saklıdır.
ISBN 978-605-171-290-1
1. Basım: Mayıs 2016
Baskı ve Cilt
Melisa Matbaacılık
Çiftehavuzlar Yolu Acar Sanayi Sitesi No: 8 Bayram paşa-İstanbul
Tel: 0(212) 674 97 23 Faks: 0(212) 674 97 29
Sertifika no: 12088
ZİHNİN
•• •
GOLGELERI
Bilincin Bilimine Yönelik
Bir Araştırma
Çeviri
Barış Gönülşen
ALFA9ıeiLiM
İÇİNDEKİLER
Önsöz, 7
Teşekkürler, 1 1
Okuyucuya Notlar, 1 3
Öndeyiş, 1 5
ı. Kısım
ZİHNİ ANLAMAK İÇİN
NEDEN YENİ FİZİGE İHTİYAÇ DUYUYORUZ?, 21
1 Bilinç ve Hesaplama 23
2 Gödel Argümanı 98
3 Matematiksel Düşüncede Hesaplanamazlık Durumu 180
2. Kısım
ZİHNİ ANLAMAK İÇİN YENİ FİZİGİN
HANGİ YÖNLERİNE İHTİYAÇ DUYUYORUZ?, 291
Sonsöz, 558
Kaynakça, 559
Dizin, 58 5
Görsel Haklar
Yayımcılar görsel malzemelerin yeniden basımına izin verdikleri için aşağıda
belirtilenlere teşekkür etmektedir.
6
ÖNSÖ Z
Bu kitap bir anlamda The Emperor's New Mind'ın [Kralın Yeni Usu
- kısaca KYU] devamı olarak görülebilir. Gerçekten de KYU'da giriş
yaptığımız konuya devam ediyorum fakat burada anlatılanların
söz konusu kitaptan tamamen bağımsız olarak da okunabileceği
ni belirtmeliyim. Bu konuda tekrar yazma güdüsünün bir kısmını
gerçekten de KYU'da ileri sürülen savlarla ilgili olarak çeşitli kişi
lerin geliştirdiği sorgulama ve eleştirilerin ayrıntılı olarak yanıt
lanması ihtiyacına borçluyuz. Buna rağmen burada savunduğum
görüşler kendi başına bir bütün oluşturmakta ve KYU'dakilerin
ötesine geçen bazı yeni fikirleri açımlamaktadır. KYU'da ele alınan
temel konulardan biri, bizlerin bilinçlerimizin kullanımı yoluyla
her türden hesaplama faaliyetinin ötesine taşan eylemleri gerçek
leştirme olanağına sahip olduğumuz şeklindeki görüşümdü. Fa
kat KYU'da bu fikir çekingen bir hipotez şeklinde sunulmuştu ve
"hesaplama faaliyeti" başlığı altına hangi türden süreçlerin gir
diği konusunda bir belirsizlik söz konusuydu. Elinizdeki kitapta
söylenenler bana göre bu genel çıkarım için çok daha güçlü ve
titiz bir savunu olmakla kalmayıp her türden hesaplama işlemine
uygulanabilir bir nitelik taşıyor. Dahası burada KYU'da aktarıla
bilecek olandan çok daha inandırıcı bir açıklama olarak, bizim
bilinçli olarak kontrol edilen davranışlarımızın altında hesapla
namaz bir fiziksel etkinliğin yatabilmesini sağlayacak olan beyin
faaliyetindeki bir mekanizmanın varlığı ileri sürülüyor.
Bu tezimi iki ayrı koldan ilerleyerek açımlıyorum. Bunlar
dan biri öz itibariyle negatif bir açıklama; çünkü bizim bilinçli
zihinselliğimizin (onun çeşitli dışavurumlannın her birinin) he
saplamalı [hesaba dayalı ya da bilgisayımsal) modeller kapsamı
içerisinde ilkesel olarak tam bir biçimde anlaşılabileceği şeklin
deki genel kabul gören bakış açısına güçlü bir karşı çıkış içeriyor.
7
Z i H N i N GÖLG E L E R i
8
ÖN SÖZ
9
Zi H N i N GÖLGE LERi
rum. Zihin gibi bu kadar garip bir olgunun maddi fiziksel dünya
içerisinden nasıl anlaşılabileceğini kavrama arzusuna kendisini
adamış okurların fiziksel dünyamızın "maddiliğini" gerçekten yö
netmek zorunda olan kuralların da ne kadar garip olabildiği ko
nusunda belli bir kavrayışa sahip olmalarının önemli olduğunu
düşünüyorum.
Anlamak ne de olsa bilimin amacıdır ve bilim de kaba hesap
lamalardan çok daha fazlası demektir.
Roger Penrose
Oxford
Nisan 1994
10
TEŞEKKÜRLER
11
Z i H N i N GÖLG E LERi
12
OKUYUCUYA NOTLAR
13
Z i H N i N GÖLGELERi
Son olarak The Emperor's New Mind'a [Kralın Yeni Usu -kısaca
KYU] ilişkin yapılan sayfa göndermelerinin her zaman özgün cilt
li (İngilizce) basıma ait olduğunu vurgulamak isterim. A BD'deki
(Penguin) ciltsiz basımın sayfalandırması da esasen aynıdır fakat
A B D dışı (Vintage) ciltsiz basimdaki numaralandırma farklıdır ve
bu ikisi, n burada verilen ciltli basım sayfa numarası olmak üze
re, yaklaşık olarak şu formülle eşitlenebilir: 22117 x n.
14
ÖNDEYİŞ
15
Z i H N i N GÖLGELERi
16
ÖNDEYIŞ
17
Z i H N i N GÖLGELERi
18
ÖNDEYIŞ
19
Z i H NiN GÖLGELERi
20
1. KISlm
BİLİNÇ VE HESAPLAMA
23
Z i H N i N GÖLGELERi
24
BiLi NÇ VE H ESAPLAMA
25
Z i H N i N GÖLGEtERI
26
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
27
Z i H N i N GÖLGELERi
Intel Pentium çipi yaklaşık olarak başparmak tırnağı kadar büyüklükte bir "sili
kon dilimi" üzerinde, her biri saniyede 1013 milyon tam direktifi gerçekleştirebilen
üç milyondan fazla transistöre sahip.
28
BiLi NÇ VE H ESAPLAMA
29
Z i H N iN GÖLGELERi
30
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
31
Z i H N i N GÖLG E LE R i
32
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
33
Z i H N i N GÖLGELERi
34
BiLiNÇ VE H E SAPLAMA
Günümüzdeki fiziğin ayrık (dijital) değil, sürekli eylemin kullanımına dayalı olma
sı gerçeği nedeniyle konu karmaşıklaşmaktadır. Bu bağlamda "hesaplanabilirli
ğin" anlamı bile çeşitli yorumlara açıktır. Bu konuyla bağlantılı tartışmalar için
bkz. Pour-el( 1 974). Smith ve Stepbenson ( 1 975), Pour-el ve Richards ( 1 979), ( 1 981),
( 1 982). ( 1 989). Blum, Shub ve Smale ( 1 989). Rubel (1988). (1989). Bu konuya § 1 .B'de
tekrar dönülecektir.
35
Z i H N i N GÖLGELERi
1 .4 Fizikalizm ve Zihinselcilik
sıf , PlJ , � ve 90 şeklinde ele alınan konularla bağlantısı içerisin
de, genellikle birbirine zıt duruş noktalarını betimlemek için kul
lanılan "fi zikalist " ve " zihinselci " kelimelerinin kullanımı konu
sunda kısa bir not düşmem gerekiyor. 90 fizikalizmin tümden
inkarını temsil ettiği için, 90 'ye inananların kesinlikle zihinselci
olarak kabul edilmeleri gerekir. Fakat diğer üç yaklaşım olan sıf, PlJ
ve �'yle ilgili olarak fizikalizm ile zihinselcilik arasındaki sınırın
10 B u güzel ifadeyi B B C Radio 4'teki "Thought for the Day" programındaki bir spikere
borçluyum.
36
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
37
Z i H N i N GÖLGELERi
11
Okurlar için hatırlatma: Bu ortak bölenlerin e n büyüğü, kısa söylenişiyle OBEB'dir.
38
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
39
Z I H'N I N GÖLGELERi
12
YZ konusu 1950'lerde karşılaştırmalı basit yukarıdan aşağıya işlemler (örneğin
Grey Walter 1953) kullanılarak başladı. Frank Resenblatt'ın ( 1 962) "algılayıcı" ta
nıyan örüntüsü 1959 yılında ilk başarılı "bağlantıcı" (yapay sinir ağı) araç oldu ve
bu aşağıdan yukarıya şemalara büyük bir ilgi yarattı. Fakat 1 969 yılında Marvin
Minsky ve Seymour Pap·ert tarafından bu tip aşağıdan yukarıya organizasyonlar
da görülen bazı temel sınırlılıklara dikkat çekildi (krş. Minsky ve Papert 1 972).
Daha sonra Hopfield ( 1 982) bunların üstesinden geldi ve sinir ağı tipinde yapay
araçlar şu an dünya genelinde çok ciddi bir kullanıma sahip durumdadır. ( Ör
neğin yüksek enerji fiziğindeki uygulamaları için bkz. Beks ve Hamker 1 992 ve
Gernoth vd. 1993) John McC arthy (1 979) ve Alan Newell ve Herbert Simon'ın (1 976)
makaleleri aşağıdan yukarıya YZ araştırmalarında dönüm noktaları oldu. Tüm bu
tarihin dramatik bir aktarımı için bkz. Freedman ( 1 994). YZ işlemleri ve gelecek
teki olasılıklar hakkında yakın zamandaki tartışmalar için bkz. Grossberg (1987),
Baars ( 1 988); konuya klasik bir saldırı örneği olarak bkz. Dreyfus ( 1 972); güncel bir
yaklaşım için bkz. YZ öncülerinden Gelernter (1 994); ayrıca krş. Broadbent (1993)
ve Khalfa ( 1 994) içerisindeki çeşitli makaleler.
40
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
41
Z i H N i N GÖLGELERi
13
Yer yer bazı matematik tartışmalarında, işlemin bir Turing makinesi ya da lambda
kalkülüs biçiminde nasıl formüle edileceği doğrudan önümüzde olmasa bile, doğası
itibariyle algoritmik olduğu "aşikar'' olan bir işleme rastlandığı görülür. Böyle du
ru mlarda bu tür bir işlemin "Church'ün tezi yoluyla" var olmak zorunda olduğu ileri
sürülol.ıJlir. Örneğin bkz. Cutland (1980). Bu şekilde ilerlemekte yanlış bir şey yoktur
ve �ye bir aykırılık olmadığı da kesindir. Church'ün tezinin bu şekilde kullanımının
3. Bölümdeki. tartışmanın büyük bir bölümünü kapsayacağını da belirtelim.
42
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
1 .7 Kaos
Son yıllarda fiziksel sistemlerin çılgın ve öngörülemez biçimler
de davrandığı, "kaos" adıyla tanınan matematiksel olgu büyük bir
ilgi görmeye başladı (Şekil 1 . 1 ). Kaos olgusu 'G' doğasına sahip bir
yaklaşım için ihtiyaç duyulan hesaplanamaz fiziksel temeli sağlı
yor olabilir mi?
Şekil 1.1 Lorenz çekicisi; ilk kaotik sistem örneklerinden biri. Çizgiler takip
edildiğinde sol kanattan sağ kanata ve tekrar tersine görünüm itibariyle
rastlantısal biçimde gidilir ve belirli bir anda kendinizi nerede bulacağınız
başlangıç noktasına son derece b ağlıdır. Bununla birlikte eğri, basit bir ma
tematiksel (diferansiyel) denklemle tanımlanmaktadır.
43
Z i H N i N GÖLGELERi
44
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
45
Z i H N i N GÖLGELERi
bir diğer nokta da, eğer bilgisayar simülasyonu daha önceki girdi
verileri aynen kullanılarak yeniden çalıştırılırsa, simülasyon so
nucunun tam olarak aynı çıkmasıdır! (Bilgisayarın hata yapma
dığı varsayılmaktadır; zaten modern bilgisayarlar da çok nadiren
gerçek hesaplama hataları yaparlar.)
Yapay zeka bağlamına gelirsek, sonuçta belirli bir bireyin dav
ranışı simüle edilmeye çalışılmamaktadır; sadece bir bireyin si
mülasyonu bizi çok mutlu etmeye yeter! Bu yüzden benim kabul
ettiğim yaklaşımı kabul etmek hiç de mantıksız değildir: Kaotik
sistemler "hesaplamaya dayalı" ya da "hesaplamalı" biçiminde
adlandırdığımız kapsama kesinlikle dahil edilmelidir. Böylesi bir
sistemin bilgisayar simülasyonu, herhangi bir "gerçek olay" ol
mayacak olsa da, aslında akla son derece uygun bir "tipik olay"
sergiler. İnsan zekasının dış göstergeleri bir tür kaotik dinamik
evrimin (şimdi betimlediğimiz anlamıyla hesaplamaya dayalı bir
evrimin) sonuçlarıysa, o halde bu Sif ve � yaklaşımlarıyla uyumlu,
ama � yaklaşımıyla uyumsuz olur.
Bu kaos olgusunun, eğer bir fiziksel beynin iç faaliyetinde ger
çekleşiyorsa, bizim beyinlerimizin, yukarıda vurguladığımız gibi
teknik olarak hesaplamaya dayalı olmasına rağmen, hesaplama
yönünden belirlenimci faaliyetinden farklılaşıyor görünen biçim
lerde davranmasını sağlayan şey olabileceği yer yer ileri sürül
müştür. Bu konuya daha sonra geleceğim (krş. §3.22). Şu an için
açıklığa kavuşması gereken tek şey, kaotik sistemlerin benim de
diğim anlamıyla "hesaplamaya dayalı" ya da "algoritmik" şeye da
hil olduğudur. Bir şeyin pratikte simüle edilebilir olup olmadığı,
burada ilkesel düzeyde tartışılan konulardan ayrı bir şeydir.
1 .8 Analog Hesaplama
Şu ana dek "hesaplamayı" yalnızca bu kavramın modern dijital
(sayısal) bilgisayarları, daha doğrusu onların kuramsal öncüleri
olan Turing makinelerini kapsayan anlamıyla ele aldım. Geçmişte,
özellikle daha eski dönemlerde dijital hesaplamalardan aşina ol
duğumuz ayrık "açık/kapalı" durumlar cinsinden değil de, sürekli
fiziksel parametreler cinsinden gösterimlere sahip başka türlü
hesaplama aletleri de kullanıldı. Bu tür aletlerden en bilineni (bir
46
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
47
Z i H N i N GÖLG E L E R i
15
B u konularla ilgili çeşitli yayınlar için örneğin bkz. Pour-el (1 974), Smitlı v e Step
lıenson ( 1 975), Pour-el ve Riclıards ( 1 989), Blumb, Slıub ve Smale (1 989). Bu konu
larla bağıntısı içerisinde beyin faaliyeti konusu özellikle Rubel ( 1 985) tarafından
ele alınmış.
48
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
49
Z i H N i N GÖLGELERi
50
. BILIN,q: VE H ES�PLAMA
51
Zi H N i N GÖLG E LE R i
6w + 2x2 - y3 = O, 5xy - z2 + 6 = O, w2 - w + 2x - y + z - 4 = O
6w + 2x2 - y3 = O 5xy - z2 + 6
, = O , w2- w + 2x - y + z - 3 = O
52
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
W = l,X= 1, y = 2, z = 4
53
Z i H N i N GÖLGE LERi
"tiling problem", yer yer "karo problemi" olarak da ifade edilmektedir -çn.
54
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
16
Döşeme problemi alanında Robert Berger'in aslında kanıtladığı, Wang döşemele
rindeki döşeme probleminin bir algoritınik genel çözümünün olmadığıydı. Wang
döşemeleri (adını mantıkçı Hao Wang'ten almaktadır) kenarları renkli olan tek tek
kare döşemelerden oluşmaktadır ve renkler döşemelerin yan yana geldiği yerlerde
aynı olmakla kalmamalı, döşemeler hem döndürülemez bem de yansıtılamaz ol
malıdır. Fakat bir Wang döşeme kümesi için, düzlemi ancak ve ancak verili Wang
döşemeleri döşeyecek olursa döşeyecek şekilde bir polyomino kümesi ala! etmek
kolay bir iştir. Bu yüzden polyomino döşeme probleminin hesaplamalı yoldan çö
zülemezliği Wang döşemelerinin çözülemezliğinden hemen çıkartılabilir. Polyomi
no döşeme problemiyle bağlantısı içerisinde şunu da vurgulamaya değer: Verili
bir polyomino kümesi düzlemi döşemekte başarısızsa, bu durumda bu olgu hesap
lamalı olarak doğrulanabilir (bir Turing makinesinin çalışması durduğunda ya da
bir Diyafont denklemleri kümesi bir çözüme sahip olduğunda olduğu gibi), çünkü
döşemelerle n x n kare bir alanı kaplamak denenebilir ve n'nin artarak büyüyen
değerler aldığı koşullarda, n'nin sonlu bir değerinde döşemelerin bütün düzlemi
kapatma başarısızlığı baş gösterir. Bunlar döşemelerin algoritmik olarak doğrula
namayacak düzlemi döşediği durumlardır.
55
Z i H N i N GÖLGELERi
56
B i LiNÇ VE H ESAPLAMA
o o
(a) (b)
(d)
57
Z i H N i N GÖLG E LE R i
Sa= { ), Sı = { IJ },
17
YZ konusunda baştaki aşırı iyimser beklentilerle ilgili bir aktarım için bkz. Freed
man ( 1 994)
59
Z i H N i N GÖLGELERi
60
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
18
Beni bu konularla tanıştırdığı için birçok kişiye, özellikle de Lee Loevinger'a min
nettarım. Nasıl davrandığımız sorusu ile hesaplama ve modern fizik arasındaki
ilişki konusunda dikkat çekici bir ele alış için bkz. Hodgson (ı99ı)
61
Z i H N i N GÖLG E LE R i
62
BiLiNÇ VE H E SAPLAMA
63
Z i H N i N GÖLGELE Ri
"heuristic" (İ ng): Bir soruna, bir dizi sınama ve yanılmanın değerlendirilmesini iz
leyerek yapılan buluşlarla çözüm arayan bir bilgisayar izlencesine ya da herhangi
bir yaklaşım ya da yönteme ilişkin. Bulgusal sözcüğü de kullanılmaktadır -çn.
64
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
65
Z i H N i N GÖLGELERi
zeka ile simüle edilmiş zeka arasında herhangi bir farklılık gör
mediklerini iddia edeceklerdir. İlerideki tartışmalarda bir ama
cım da, "hakiki anlamanın" herhangi bir hesaplamalı yolla uygun
biçimde simüle edilemeyen bir yöne sahip olduğunu göstermek
olacak. Bunun gereği olarak hakiki zeka ile onun uygun bir hesap
lamalı simülasyonunu yaratma girişimleri arasında bir farklılık
olmak zorundadır.
Elbette "zeka", "anlama" ya da "farkındzjık" kavramlarının hiç
birini tanımlamadım. Burada tam tanımları vermeye çalışmanın
akıllıca olmayacağı görüşündeyim. Bu kelimelerin ne anlama
geldiği konusunda bir ölçüde sezgisel algılarımıza güvenmemiz
gerekiyor. Bizim "anlama" hakkındaki sezgisel kavrayışımız onun
"zeka" için gerekli bir şey olduğu şeklindeyse, o halde "anlamanın"
hesaplanamaz doğasının doğruluğunu ortaya koyan bir gerekçe
lendirme, aynı zamanda "zekanın" hesaplanamaz doğasının doğ
ruluğunu da ortaya koyacaktır. Dahası eğer "farkındalık" "anlama"
için ihtiyaç duyulan bir şeyse, bu durumda farkındalık olgusunun
fiziksel temelinde yatan bir hesaplanamazlık, "anlamanın" da böy
le bir hesaplanamaz doğaya s ahip olduğunun açıklaması olur. Bu
nedenle benim bu ifadeleri kullanışım (aynı zamanda genel kulla
nım itibariyle de) şu saklı anlamları içermektedir:
66
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
20 Ö rneğin Sloman ( 1 992) kendisi rahatça (bence) çok daha kötü tanımlanmış bir kav
ram olan "zihin" kavramına gönderme yaparken, beni KYU'da kötü tanımlanmış
"bilinç" kavramına haddinden fazla anlam yükledim diye azarlıyor.
67
Z i H N i N GÖLGELERi
68
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
69
· ZiH NiN GÖLGELERi
22 Bkz. Hofstadter ve Dennett (1981) içerisindeki Searle'ün (1980) makalesi s:372. An
cak benim açımdan Searle'ün şimdi �nin değil,9l''nin yanında saf tutup tutmaya
cağı pek o kadar açık değil.
70
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
23 Bu tarz bir varsayımın ilgi çekici bir sunumu için bkz. Hofstadter ( 1 98 1 ).
24
'"Algoritmik karmaşıklık" yaklaşımı için bir tanım arıyorsanız bkz. Chaitin ( 1 975).
71
Z i H N i N GÖLGELERi
nöron
72
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
73
Z i H N i N GÖLGELERi
74
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
75
Z i H N i N GÖLG E LE R i
Şekil 1 . 7 S ıra beyazda ve berabere biter; �nsanlar için gayet basit ama Deep
Thought [Derin Düşünce] kaleyi aldı! .· t
76
BiLiNÇ YE H ESAPLAMA
77
Z i H N i N GÖLGELERi
26
Bkz. Freedman (ı 994).
78
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
79
Z i H N i N GÖLGELERi
80
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
81
ZiH N i N GÖLGELERi
82
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
83
Z i H N i N GÖLGELERi
84
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
85
Z i H N i N GÖLGELERi
değil, bundan çok daha fazla, temel uortak akla dayalı" (usağdu
yulu") faaliyetlerin devrede olduğu görünümünü veren robot et
kinliğinin sınırlılıklarını kabul etmemizde ne yardımı olacak? İlk
bakışta benim varacağım sonuçlar, yapay zekfu:ıın sınırlılıkları,
en azından günümüzdeki sınırlılıkları konusunda bulunanların
neredeyse tamamen tersi olacak gibi görünüyor. Çünkü görünüşe
göre ben hesaplanamaz davranışın ortak akla dayalı davranışta
değil, matematiksel kavrayışın incelikli alanlarında bulunacağını
ileri sürüyorum. Fakat benim iddiam bu değil. Benim iddiam şu:
uAnlama" hep aynı türden hesaplanamaz süreci içerir; ister haki
ki bir matematiksel algılama içerisinde olsun, diyelim ki doğal
sayıların sonsuzluğu ya da dikdörtgen bir nesnenin bir pencere
açmak için kullanılabileceğinin algılanması, ister bir hayvanın
bir ip parçasının seçilmiş birkaç hareketiyle nasıl tutulacağının
ya da bırakılacağının anlaşılmasında ya da umutluluk", umüca
dele" ya da "yarın" gibi kelimelerin anlamlarının kavranmasında,
isterse de (gerçek bir YZ sistemi için şaşırtıcı biçimde sorun do
ğuran bir örnek verirsek) Abraham Lincoln'ün sol ayağı Washing
ton'dayken sağ ayağının da neredeyse kesin olarak Washington'da
olduğunun farkında olunması olsun, bu geçerlidir! 29 Bu hesapla
namaz süreç, bizim bir şeyin doğrudan farkına varmamızı sağla
yan şey neyse onun içinde yatar. Bu farkındalık bizlerin tahtadan
bir kütüğün geometrik hareketlerini, bir ip parçasının topolojik
özelliklerini ya da Abraham Lincoln'ün birleşikliğini kafamızda
canlandırmamıza izin verebilmektedir. Aynca bizim başka bir ki
şinin deneyimlerine bir tür doğrudan kısa yol sahibi olmamıza
ve böylece diğer kişinin "mutluluk", "mücadele" ve "yarın" gibi bir
sözle, açıklamalar oldukça yetersiz kalsa bile, ne demek istiyor ol
duğunu "bilebilmemize" olanak vermektedir. Kelimelerin "anlam
lan" bir kişiden diğerine gerçekten de iletilebilir ve bunun nedeni
yeterli derecede açıklamanın verilmiş olması değil, diğer kişinin
olası anlamların neler olabileceğine ilişkin bir miktar doğrudan
algıya (ya da "farkındalığa") zaten sahip olmasıdır; böylece çok
29
Bir İngiliz TV programından, muhtemelen The Dream Machine [Rüya Makinesi]
(Aralık 1991), BBC dizisi The Thinking Machine'in [Düşünen Makine) 4. Bölümü.
Aynca yz 'da "Anlama" alanında son dönemdeki ilerlemeler, özellikle Douglas
Lenat'ın merak uyandıran ·eye" projesi için bkz. Freedınan (1 994).
86
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
87
Z i H N i N GÖLGELERi
88
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
axb=bxa
Bunun boş bir önerme olmadığını belirtelim, çünkü denklemin
iki tarafının anlamları farklıdır. Soldakia x b, b nesnelerinin a
gruplarının toplamına karşılık gelir; �ağdaki b x a ise a nesneleri
nin b gruplarına karşılık gelir. a 3 ve b 5 değerlerini verdiğimiz
= =
(•••••) •
ı ••••) ı•••••ı
b x a ise şöyledir:
•••••
•••••
•••••
Eğer bunu satır yoluyla okursak her biri beş benek içeren üç
satır olduğunu buluruz, bu da 3 x 5 niceliğini ifade eder. Fakat
bunu sütun yoluyla okursak üçer benekli beş sütun buluruz ve
bu 5 x 3 niceliğini ifade eder. Bu niceliklerin eşit olduğu gerçeği,
her iki durumda tam olarak aynı dikdörtgensel düzen olduğu ger
çeğinden bir kerede görülebilir; bu sadece farklı biçimde okun-
89
Z i H N i N GÖLGELERi
30 Bu eşitliğin matematikte karşımıza çıkan garip türde çeşitli "sayılar" için, örne
ğin §2. I O'da Ql9'dan sonra bahsi geçen sıra! sayılar gibi, geçerli olmadığına dik
kat çekmek gerekir. Fakat burada bahsettiğimiz doğal sayılar için bu her zaman
doğrudur.
90
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
31
Canlı bir popüler aktarım için bkz. Woolley (1992).
32 Örneğin Richard Dawkins BBC Christmas Lectures (Noel Dersleri, 1992) progra
mında böyle bir iddiada bulundu.
91
Z i H N i N GÖLG E L E R i
;
anlaşılan odur ki, kişinin 'zihin gözünde", kişi gerçek bir sabit yapı
gördüğünde retinal görüntülerin sürekli kaymasına neden olan
kafasının, gözlerinin ve bedeninin devamlı hareketlerine rağmen,
değişmeden kalan bir zihinsel model inşa edilmektedir. Beden ha
reketlerinde bu şekilde düzeltmeler sanal gerçeklik deneyiminin
bir parçası olarak sıklıkla görülür ve bizim görselleştirme eylemle
rimizi oluşturan "zihinsel modellerin" inşasında da buna çok ben
zeyen bir şeylerin yaşanıyor olması gerektiği ileri sürülmektedir.
Bu tarz hesaplamaların elbette modellenen (ya da ayna görünü
mü alınan) yapıyla gerçek bir geometrik ilişki içerisinde olması
gerekmez. � yaklaşımının savunucularının elbette bizim bilinçli
görselleştirmelerimizi, kafamızın içinde dış dünyanın böyle bir he
saplamalı simülasyonunun sonucu olarak görmeleri gerekir. Fakat
benim iddiam şudur: Bir görsel sahneyi bilinçli olarak algıladı
ğımızda karşılaşılan anlama, dünyanın bu tarz bir hesaplamalı
simülasyon aracılığıyla modellenmesinden çok farklı bir ş eydir.
92
BiLiNÇ YE HESAPLAMA
93
ZiHNiN GÖLGELERi
94
BiLiNÇ VE HESAPLAMA
33
Örneğin Lenat ve diğerlerinin bu yöndeki çalışmalarının aktarnnı için bkz. Freed
man ( ı 994).
95
Z i H N i N GÖLG E L E R i
96
BiLiNÇ VE H ESAPLAMA
97
2
GÖDEL ARGÜMANI
98
GÖDEL ARGÜMAN!
99
Z i H N i N GÖLGELERi
100
l
,..,
KU t ll·• .;ıı,...t dGÖ,' öQEl.:>I:ARGÜMA
"
-
2.2 Hesaplamalar
Burada hesaplamaları konu edineceğiz. Hesaplama (ya da
algoritma) sözüyle bir Turing makinesinin faaliyetini, başka bir
ifadeyle aslında bir bilgisayarın belli bir bilgisayar programına
göre işleyişini kastediyorum. Hesaplamaların sadece sayıların
birbiriyle toplanması ya da çarpılması gibi sıradan aritmetik iş
lemlerin gerçekleştirilmesi olmadığı, işin içerisine başka şeylerin
de girebildiği bilinmelidir. İyi tanımlanmış mantıksal işlemler de
bir hesaplamanın parçası olabilir. Bir hesaplama örneği olarak şu
ödevin verildiğini düşünelim:
O, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 1 1 , 1 2 , . . .
Bir tam kare sayı bir doğal sayının kendisiyle çarpımıdır; di
ğer bir deyişle şu aşağıdakilerden birisi:
* * * *
* * *
* * * * * *
* ' * * *
' * * * *
* *
* * *
* * * *
101
Z i H N i N GÖLGELERi
02 + 02 + 22 + ı2 + ı2 +
02 + 02 + 02 02 + 02 + 1 2 02 + 1 2 02 22
+ ı 2 + 1 2 + 22
02 + 22 + 22 12 + 1 2 12 1 2 + 22 + 22 22 + 22 + 22
102
GÖDEL ARGÜMAN!
O, 2, 4, 6, 8, 1 0, 1 2 , 1 4, 16, . . .
1 , 3, 5, 7, 9, 1 1 , 1 3 , 1 5, 1 7 , . . .
2, 3, 5, 7, 1 1 , 1 3 , 1 7, 1 9, 23, . . .
103
Z i H N i N GÖLGELERi
1, 7, 1 9 , 37, 6 1 , 9 1 , 1 27, . . .
• • • • • • • •
• • • • • • • • • • • •
. , . . . , . . . . . ' . . . . . . . '
• • • • • • • • • • • •
• • • • • • • •
• • • •
104
GÖDEL ARGÜMAN!
• • • •
• • • • •
• • • • • •
• • • • • • •
• • • • • •
• • • • •
• • • •
1 = l , 1 + 7 = 8, 1 + 7 + 1 9 = 27, 1 + 7 + 1 9 + 37 = 64, 1 + 7 + 1 9 + 37
+ 61 = 125
1 = l3 = 1 x 1 x 1, 8= 23 = 2 x 2 x 2, 27 = 33 = 3 x 3 x 3, 64 = 43 = 4 x
4 x 4, 1 25 = 53 = 5 x 5 x 5, . . .
1 + 7 + 19 + 37 + 61 + 91 = 216 = 6 x 6 x 6 = 63
105
Z i H N i N GÖLGE L E R i
Her şeyden önce, bir kübe küp denmesinin nedeni, onun Şekil
2. 1 'de gösterildiği gibi noktaların kübik bir dizilimiyle temsil edi
lebilen bir sayı olmasıdır. Böyle bir dizilimi Şekil 2 . 2 'de gösteril
diği üzere bir köşeden başlayıp ardından her biri bir arka duvar,
bir yan duvar ve bir tavandan oluşan ve birbirini izleyen üç yüzlü
düzenlemelerin eklenmesiyle ardışık olarak inşa edilmiş olarak
düşünmeye çalışmanızı istiyorum.
Uza �
örfilıüşü .
Şekil 2.2 Birbirlerinden sökerek ayırdığınızda her birinin bir arka duvar,
yan duvar ve tavandan oluştuğunu görebilirsiniz.
106
GÖDEL ARGÜMAN!
107
Z i H N i N GÖLGELERi
mı" gibi) bağlı olan bir P(n) önermesinin bütün n'ler için geçer
li olduğu çıkarımını, ilk olarak bunun n O için (ya da burada
=
108
GÖDEL ARGÜMAN!
(A), (B). (C), (D) ya da (E) gibi belirli bir hesaplamanın hiç sonlanıp
sonlanmadığını sormak yerine, bir n doğal sayısına bağlı (dayalı
ya da üzerinde etkin) olan bir hesaplama yönünden düşünmemiz
gerekiyor. Bu nedenle, böyle bir hesaplamaya C(n) dersek bunu
bize bir hesaplama ailesi sağlayacak şekilde düşünebiliriz: Her
bir doğal sayı O, 1 , 2, 3, 4, . için sırasıyla C(O), C(l ) , C(2), C(3). C(4),
. .
34
Bu gerekçelendirmenin amacı gereği; eğer A herhangi bir şekilde sonlanırsa bu
nun C(n)'nin hiç durmadığının başarılı bir kanıtlamasının elde edildiğine işaret
109
Z i H N i N GÖLGELERi
1 10
GÖDEL ARGÜMAN!
35
Aslında bu sonuca tam da evrensel bir Turing makinesinin q, n sayı çifti üzerinde
ki etkinliği aracılığıyla ulaşılır; bkz. Ek A ve KYU, s. 51-57.
111
Z i H N i N GÖLGELERi
Şimdi A(n, n) 'nin sadece bir sayıya, n 'ye bağlı olduğunu görü
yoruz, iki sayıya değil; dolayısıyla e e , e2, e , . . . hesaplamaların
O' 1 3
dan biri (n'ye uygulanacak şekilde) olmak zorunda, çünkü bunun
belirli bir n doğal sayısı üzerinde gerçekleştirilebilen hesaplama
ların hepsinin listelenmesi olması gerekiyordu. Bunun aslında ek
olduğunu varsayalım, böylelikle şuna ulaşırız:
J) A (n, n) = ek ( n)
K) A (k, k) = ek(k)
112
GÖDEL ARGÜMAN!
1 13
Z i H N i N GÖLG E L E R i
2.6
t
:?? 'ye yöneltilebilecek
.
teknik itirazlar
Okuyucularımız '§ sonucunun, özellikle de argümanın çıkarımı
nın yapıldığı bileşenlerin doğasının basitliği düşünüldüğünde,
oldukça ürkütücü bir sonuç olduğu hissine kapılabilir. Bu sa-
114
GÖDEL ARGÜMAN!
1 15
Z i H N i N GÖLGELERi
36
Benim ':W yaklaşımıma" uygun olan "algoritmizm" sözcüğünü ortaya atan kişi Hao
Wang'tir (ı993).
116
GÖDEL ARGÜMAN!
117
Z i H N i N GÖLG E LE R i
1 18
GÖDEL ARGÜMAN!
1 19
Z i H N i N GÖLG E LE R i
N= 2 x 3 x 5 ... x p + l
1 20
GÖDEL ARGÜMAN!
121
Z i H N i N GÖLGELERi
122
GÖDEL ARGÜMAN!
1 23
Z i H N i N GÖLGELERi
124
GÖD E L ARGÜMA N !
1 25
Z i H N i N GÖLGELERi
1 26
GÖDEL ARGÜMAN!
A (k, k) ile Ck(k) aynı olduğu için argümanımız özel Ck(k) hesap
lamasının hiç duramadığını, ancak A 'nın bu gerçeği, (ii)'yle uyum
lu olarak getirilen herhangi bir limitten çok daha uzun bir süre
boyunca çalışmasına izin verilmiş olsa bile, doğrulayamadığını
gösterir. Ck (k) belirteci üstteki k cinsinden verilmiştir ve k'nin
O'dan ve N'den daha büyük olmaması koşuluyla bu gerçekten bil
gisayarımız ya da bir insan tarafından gerçekleştirilebilecek bir
hesaplamadır; bu hesaplamanın başlayabilmesi anlamındadır.
Fakat hiçbir durumda tamamına erdirilemez, çünkü hesaplama
gerçekte hiç durmaz!
Peki, k gerçekten Q ya da N'den büyük olabilir mi? Bu durum
ancak A belirteci, bu sayının bir miktar artırılması bizim bilgisa
yarımızın ya da insanın kapasitesinin aşılmasına neden olacak
kadar çok sayıda basamak gerektirirse mümkün olur.
Yine A'nın doğruluğu bilgisinden, gerçek Ck(k) hesaplamasının
uygulanmasında zorluk yaşayacak olmamıza rağmen, bu Ck (k)'nin
duramadığını bilmemiz sonucu çıkar. Ancak (i) değerlendirmesi
bizi A hesaplamasının olağanüstü derecede karmaşık olabilece
ği olasılığını düşünmeye götürür; öyle ki belirteci onu insanların
üzerinde düşünebilmesinin mümkün olduğu hesaplamaların sını
rına yaklaştırır ve hesaba katılmakta olan basamak sayısındaki
nispeten küçük bir artış, insan tasavvurunun ötesinde bir hesap
lamaya yol açar. Benim düşünceme göre, böyle bir olasılığın im
kan dahilinde olup olmadığı konusundaki düşüncemiz ne olursa
olsun, bu farazi A'nın bünyesinde bulunan bu derece muazzam
bir hesaplama kuralları kümesi, muhakkak korkunç derecede,
öyle ki kesin kuralların kendisi bilinebilir olsa dahi, doğruluğu
bizim tarafımızdan bilinemeyecek kadar karmaşık olacaktır. Bu
nedenle ulaşacağımız sonuç öncekiyle aynı olacaktır: Matematik
sel doğruluğu, bilinebilir doğrulukta bir algoritmik kurallar kü
mesi aracılığıyla saptayamayız.
A 'dan Ck (k)'ye geçişte işin içine giren nispeten hafif karmaşık
lık artışı hakkında biraz daha açıklama yapmakta fayda var. Bu
ileride (§3 . 1 9 ve §3.20'de) bizim açımızdan özel bir önem taşıya
cak. Ek A'da, KYU'nun 2. Bölümünde verilen Turing makinesi tarif
lerine göre Ck(k)'nin açık bir belirteci sağlanacak. Bu tarife göre Tın
işareti "m'inci Turing makinesi" anlamına gelir. Burada karışıklık
1 27
Z i H N i N GÖLGE LERi
1 28
GÖDEL ARGÜMAN!
1 29
Z i H N i N GÖLGELERi
130
GÖDEL ARGÜMAN!
38 Bazı formal sistemler sonsuz sayıda aksiyoma sahip şekilde sunulurlar ("aksiyom
şeması" olarak bilinen yapılar cinsinden betimlenirler), ancak benim burada kul
landığım anlamıyla "forma! sistem" nitelendirmesinin kazanılması için, sonsuz
aksiyom sisteminin hesaplama kurallarının sonlu bir kümesi tarafından yaratıl
mış olmasıyla, böylesi bir formal sistemin sonlu terimler cinsinden ifade edile
biliyor olması gerekir. Matematiksel kanıtlamalarda kullanılan standart forma!
sistemlerde de bunun mümkün olabildiği görülmektedir; geleneksel kümeler ku
ramını betimleyen ünlü "Zermelo-Fraenkel" formal sistemi ZF'de de durum budur.
131
Z i H N i N GÖLGELERi
132
GÖDEL ARGÜMAN!
133
Z i H N i N GÖLGEL E R i
-Vn[P(n)]
134
GÖDEL ARGÜMAN!
1 35
Z i H N i N GÖLGELERi
\
136
GÖDEL ARGÜMAN!
137
Z i H N i N GÖLGELERi
Eğer P(n)'nin bütün n doğal sayıları için geçerli olduğu Y ANUŞ ise,
P(O), P(l), P(2), P(3), P(4), . . . 'ün hepsi DOGR[J olamaz.
138
GÖDEL ARGÜMAN!
139
Z i H N i N GÖLG E L E R i
140
GÖDEL ARGÜMAN!
kında sıklıkla ifade edilen bir görüş olan, matematik açısından eşit derecede "ge
çerli" çok sayıda "alternatif küme kuramı" olduğu görüşüne aykırıdır. Düştüğü bu
kayıtla Cohen, matematiksel doğruluk meselesini ,rastlantısal değil, mutlak olarak
değerlendirmesi itibariyle kendisinin de Götle! gibi gerçek bir Platoncu olduğunu
ifşa eder. Bu benim görüşlerimle çok uyumlu bir pozisyondur, krş. §8.7.
141
Z i H N i N GÖLGELERi
142
GÖDEL ARGÜMAN!
143
Z i H N i N GÖLGELERi
144
GÖDEL ARGÜMAN!
145
Z i H N i N GÖLG E LE R i
146
GÖDEL ARGÜMAN!
147
Z i H N i N GÖLG E L E R i
:9'*** Her bir n için (n sadece birkaç değer alabilir), n-sınıfı insan
matematikçiler rr ,-tümcelerinin doğruluğunu yalnızca doğru ol
duğunu bildikleri bir algoritma aracılığıyla ortaya çıkarmaz.
148
GÖDEL ARGÜMAN !
149
Z i H N i N GÖLGELERi
1 50
beni tartışılan argümanı daha sonra incelemeye iknaya yeter). Bu
olası kuraldışı durumlar tam olarak Ol 1 'de ele alınanlardır.
Matematiksel duruş noktasıyla ilgili değerlendirmelerle bağ
lantılı olarak şu belirtilmeli ki, pratikte çok sayıda matematikçi
aslında bağlı olduğu temel ilkeler konusunda açık bir bakış açı
sına sahip olmayabilir. Fakat Q l l 'le bağlantısı içerisinde yuka
rıda yorumlandığı üzere, diyelim ki "Q aksiyomunu" kabul edip
etmeme konusunda açık bir görüşe sahip olmayan bir matema
tikçi dikkatliyse sonuçlarını Q'nun her zaman "Q aksiyomu var
sayıldığında şu sonuç çıkar. . . " biçimini alacağı bir formda ifade
edecektir. Elbette matematikçiler, aşırı detaycılıklarıyla nam sal
mış olsalar da, böylesi konularda her zaman mükemmel derecede
dikkatli değildirler. Hatta zaman zaman gayet açık hatalar bile
yapabildikleri de doğrudur. Fakat bu hatalar değişmez ilkelerin
değil, esasen sürçmelerin sonucuysa düzeltilebilir niteliktedir.
(Daha önce belirtildiği üzere, kararlarının nihai temeli olarak
gerçekten de hatalı bir algoritma kullanmaları olasılığı ayrıntılı
olarak §3.2 ve §3.4'te ele alınacaktır. !ğ''yle uyumluluk içerisin
deki bu olasılık şu andaki tartışmanın konusu değildir.) Burada
biz aslında düzeltilebilir hatalarla ilgilenmiyoruz, çünkü bunlar
ilkesel olarak başarılabilecek ya da başarılamayacak olanlara bir
katkı sağlamazlar. Ancak bir matematikçinin gerçek duruş nokta
sındaki olası belirsizlikler daha fazla tartışılmaya açıktır ve biz
de bunu yapacağız.
151
Z i H N i N GÖLGE LERi
43
Burada kullanılan notasyon için bkz. §2.8. Bu tartışmanın son�nda göreceğimiz
üzere genel olarak G(IF) yerine "!l(IF)" kullanılabilirdi.
152
GÖDEL ARGÜMAN!
153
Z i H N i N GÖLGE LERi
44
Bu alıntı için kaynak bulamadım. Fakat Richard Jozsa'nın da bana belirttiği üzere,
yanlış ifade etmişsem de çok önemli değil, çünkü verdiği mesajı kendime de uygu
layabilirim!
1 54
GÖDEL ARGÜMAN!
155
Z i H N i N GÖLGELERi
45
Daha önce olduğu gibi burada da O(F), G(F)'nin yerini tutar. Bu durum Oı5--020
arası için geçerlidir.
156
GÖDEL ARGÜMAN!
157
Z i H N i N GÖLGELERi
1 58
GÖD E L ARGÜMAN!
oluşsun. IF'nin doğru olması şartıyla hem IF* hem de IF** tutarlıdır
(çünkü G(IF) doğrudur ve -G(IF) IF'nin kurallarından çıkartılabilir
değildir). Ancak IF'nin sembollerinin ulaşılmak istenen yorumuyla
(buna standart yorum denmektedir) bu durumda IF'nin doğru ol
duğu varsayılırsa IF* de doğru olacak, ancak IF** doğru olmayacak
tır. Fakat sembollerin standart olmayan yeniden yorumlanma
larında standart yorum kullanıldığında yanlış olan önermelerin
standart olmayan yorumda doğru çıktığının bulunabilmesi tutarlı
formal sistemlerin bir özelliğidir; buna göre böylesi bir standart
olmayan yorumda şimdi IF* yerine, IF ve IF** doğru olabilmektedir.
Bu yeniden yorumlamanın mantık sembollerinin anlamlarını et
kileyebileceği düşünülebilir (örneğin standart yorumda sırasıyla
"değil" ve "ve" anlamına gelen "-" ve "&"), ancak burada bizim il
gilendiğimiz belirsiz sayıları temsil eden semboller ("x", "y", "z",
"x"', "x"",vs) ve onlarla bağlantılı olarak kullanılan mantık nicele
yicileridir (V, 3 ) . Standart yorumda "Vx" ve "3x" sırasıyla "bütün x
doğal sayıları için" ve "bu özellikte bir x doğal sayısı vardır" an
lamına gelirken, standart olmayan bir yorumda semboller doğal
sayılara değil farklı sıralanma özellikleri olan farklı türde sayıla
ra karşılık gelmektedir (bunlara Hofstaedter'in ( 1 979) terminolo
jisinde olduğu gibi "doğaüstü" sayılar da denebilir).
Fakat gerçek şu ki, bizler aslında doğal sayıların neler oldukla
rını biliriz ve onları garip türdeki doğaüstü sayılardan ayırt etme
konusunda herhangi bir sorun yaşamayız. Doğal sayılar normalde
O, 1 , 2, 3, 4, 5, 6, .. sembolleriyle gösterdiğimiz basit şeylerdir. Bun
.
1 59
Z i H N i N GÖLGE LERi
"O, l, 2 , 3, 4, 5, 6, . . . "
160
GÖDEL ARGÜMAN!
161
Z i H N i N GÖLGELERi
162
GÖDEL ARGÜMAN!
018. Peano aritmetiği gibi basit bir sistem bünyesinde bile yo
rumu şu çıkarıma sahip bir teoremi formüle etmek mümkün
dür:
163
Z i H N i N GÖLGELERi
ya da
48
Bkz. Davis'in ( 1 993) yaptığı yorum.
164
GÖDEL ARGÜMAN!
lan teorem [J-{J'nin çıkarımları arasında olacak ve onun özel bir IF'yi
içeren durumu olarak [J-{J'nin kendisi de [J-{J'nin bir teoremi olacaktır.
Bu yüzden [J-{J'nin çıkarımlarından birinin şu olduğunu söyleyebi
liriz:
165
Z i H N i N GÖLG E LE R i
ve IF00 +2 'yi elde ederiz; bu böyle devam eder. Ardından, daha önce
yaptığımız gibi aksiyomların sonsuz kümesinin tümünü kapsama
alarak bu kez IF00 2 'yi ( IF +J elde ederiz ve yine bu da açıkça doğru
= 00
olur. Şimdi de G(IF00 )'yi katarak IF00 2+1 'i elde ederiz vs, böylece tekrar
sonsuz kümeyi kapsayarak IF 3 'ü ( IF 2+J elde ederiz. Tüm süreci
00 = 00
baştan bu noktaya kadar tekrar ederek IF00 4'ü, sonra bir daha tek
rar ederek IF 5'i elde ederiz; bu böyle devam eder. Biraz daha emek
00
süreci baştan bir kez daha tekrarladığımızda yeni bir sistem ola
rak IF taban oo 2 + oo 2 'yi, ardından IF taban oo 2 + oo 2 ' + oo 2'yi elde ederiz,
vs. Tüm bu şeylerin nasıl birleştirildiğini gördüğümüzde (yine bi
raz çalışma sonrasında) bu bizi daha kapsamlı bir sistem olan ve
yine doğru olmak zorunda olan IF taban oo 3 ' e ulaştırır.
Cantor'un sıral (ordinal) sayıları için kullanılan notasyona aşi
na olan okurlar benim burada bu tarz sıral sayıları göstermek için
kullandığım alttakıları tanıyacaktır. Böyle şeylere aşina olmayan
ların bu sembollerin kesin anlamları konusunda kaygılanmaları
na gerek yok. Her bir adımda o noktaya gelinceye dek başardığı
mız bütün gödelizasyonlardan oluşan kümenin nasıl sistematize
edildiğini görebildiğimiz sürece, bu "gödelizasyon" işleminin son
suza dek sürdürülebileceğinin söylenmesi yeterlidir (IF taban oo 4, IF
taban 005 , , şeklinde gösterilen sistemlere ulaşıyoruz ve ardından
. . •
166
GÖDEL ARGÜMAN!
167
Z i H N i N GÖLGELERi
(bunun onları hesaplamadan bir hayli daha zor bir zihinsel çalış
maya itebiliyor olması gerçeğine rağmen!) hesaplamadan kaçın
manın yollarını bulmaya çalışırlar. Çoğu durumda bilgisayarla
rın yalnızca kısmen karmaşık formal sistemlerin teoremlerini hiç
düşünme gerekmeksizin seri biçimde üretir hale getirme çabası
bile, hızla bilgisayarları fiilen ümitsiz biçimde hesaplamalı kar
maşıklık tuzağına düşmüş hale getirmekte; öte yandan sistemin
kurallarının temelinde yatan anlamları anlama yetisini kuşanmış
bir insan matematikçi sistem bağlamında çok sayıda ilginç sonu
cu çıkarmak için fazla zahmet harcamamaktadır. 50
Argümanlarımda karmaşıklık değil de, hesaplanamazlık üze
rinde yoğunlaşmış olma sebebim basitçe, gereken güçlü açıkla
maların nasıl yapıldığını bu ikincisiyle görebilmiş olmamdır.
Ç oğu matematikçinin çalışma hayatında hesaplanamazlık me
selelerinin, eğer varsa, sadece çok küçük bir yer tutuyor olması
da mümkündür. Fakat buradaki esas önemli nokta bu değil. Ben
(matematiksel) anlamanın hesaplamanın ötesinde bulunan bir
şey olduğunu ve Gödel(-Turing) argümanının bu konu hakkında
elimizde olan birkaç tutamaktan biri olduğunu göstermeye çalışı
yorum. Bizim matematiksel sezgilerimiz ve anlama becerilerimi
zin sıklıkla ilkesel olarak hesaplamalı yoldan da başarılabilecek,
ama fazla sezgiye yer vermeyen kör hesaplamanın kullanılamaz
olacak kadar yetersiz kalabildiği şeyleri başarmak için kullanı
lıyor olması oldukça mümkündür (krş. §3.26). Fakat bu konuların
üzerine eğilmek hesaplanamazlık meselesinin üzerine eğilmekten
çok daha zordur.
Her halükarda, Q20'de ifade edilen düşünceler doğru olsalar
da, bu '.9''yle hiçbir biçimde çelişmez.
50
Bilgisayar sistemlerinin "kendi" matematiklerini yapmaya çalışırken karşılaşmakta
oldukları sorunlarla ilgili olarak bkz. Freedman (1994). Genel olarak bu tür sistemler
fazla ileri gidemezler. Hatırı sayılır ölçüde insan rehberliğine ihtiyaç duyarlar!
1 68
GÖDEL ARGÜMAN!
169
Z i H N i N GÖLG E L E R i
o -o
1 - 10
2 - 1 00
3 - 1010
4 - 1 000
5 - 1 00 1 0
6 - 1 0 1 00
7 - 101010
8 - 1 0000
9 - 1 000 1 0
10 - 1 00 1 00
11 - 1 00 1 0 1 0
12 - 1 0 1 000
13 - 1 0 10010
14 - 1 0 1 0 1 00
15 - 10101010
16 - 1 00000
17 - 1 0000 1 0
vs.
170
GÖDEL ARGÜMAN !
R - 1 10
L - 1 1 10
DUR ++ 1 1 1 1 0
Her bir komutun hemen önünde okuma cihazının şeridinin o
anda okumuş olduğu sembol hangisiyse onun yerine O ya da 1 'le
işaretlenmesi için sırasıyla ya O sembolü ya da 1 O dizisi olacak
tır. Bahsi geçen O ya da 1 O 'un hemen önünde Turing makinesi
aynı k.omut gereği neyin içine yerleştirilecekse o iç durumun sayı
sı için genişletilmiş ikilik gösterim olacaktır. (Sonlu sayıda olan iç
durumların ardışık doğal sayılar O, 1 , 2, 3, 4 , 5, 6, .. . , N ile gösteri
lebildiğini belirtelim. Şeridin üzerindeki kodlamada genişletilmiş
ikilik gösterim bu sayıları göstermek için kullanılacaktır.)
Bu işlemin karşılık geldiği komutsa okuma cihazının okumak
ve belki de değiştirmek üzere olduğu O ya da 1 sembolüyle birlikte
makinenin şeridi okumadan hemen önceki iç durumu tarafından
belirlenecektir. Örneğin T belirtecinin parçası olan 23 0 --+ 1 7 l R
biçiminde bir komut olabilir ve bu şu anlama gelecektir: "Eğer T
23 iç durumundaysa ve okuma cihazı şeritte O 'la karşılaşırsa, bu
durumda bunu 1 'le değiştir, iç durum 1 7'ye gir ve şerit üzerin
de bir adım sağa hareket et." Bu örnekte komuttaki "l 7 l R" kısmı
1 0000 1 O 1 O 1 1 O şeklinde şifrelenir. Bunu 1 0000 1 O . 1 O . 1 1 O
olarak böldüğümüzde ilk kısmın 1 7'nin genişletilmiş ikilik biçimi
olduğunu, ikincinin şeridin üzerine 1 'in işaretlenmesini şifreledi
ğini ve üçüncü kısmın da "sağa hareket et" komutunu şifrelediğini
görürüz. Peki, baştaki iç durumu (burada iç durum 23) ve sorgula
nan şeridin üzerindeki işareti (burada 0 ) nasıl belirtiyoruz? İste
nirse bunları da genişletilmiş ikilik sayıları cinsinden açık şekilde
verebiliriz. Ancak aslında bu gerekli değil, çünkü çeşitli komutla
rın sayısal sıralaması bunun için yeterli olacaktır (şu sıralamayı
kastediyoruz: oO --+, o l ıO
--+, ı1
--+, 2 0 --+, 2 1 --+, 3 0 --+, . . . ).
--+ ,
171
Z i H N i N GÖLG E L E R i
na 1 1 O dizisi bitişmiş bu tür her ikilik sayı, asla art arda dörtten
fazla 1 'in gelmediği bir O 'lar ve 1 'ler dizisidir. Durumun böyle
olmadığı bir n sayısı, dörtten fazla 1 içeren bir komutla karşılaşır
51 Bu bir Turing makiı:ıesi kodlamasında ... 1 1 00 1 1 . .. dizisinin gerçekleştiği her yere
. . . 1 1 O 1 1 . . . koyulabileceği anlamına gelir. KYU'da verdiğim evrensel Turing ma
kinesi belirtecinde bunu yapmayı ilınıal ettiğim 15 yer vardır (krş. 2. Bölümdeki
7. son not). Bu benim açımdan kesin bir rahatsızlık kaynağıdır, çünkü verdiğim
yönergelerin kısıtları altında bu evrensel makine için ulaşabileceğim en küçük sa
yıya ulaşmak için çok ciddi bir uğraşı vermiştim. Bahsedilen basit değişikliklerin
yapılması bize benim verdiğimden 30.000 kat daha küçük bir sayı sağlamaktadır!
Bana bu hatamı gösterdiği ve basılı haliyle belirtecin gerçekten de bir evrensel
Turing makinesi sağladığını bağımsız olarak kontrol ederek onayladığı için Steven
Gunhouse'a minnet borçluyum.
1 72
GÖDEL ARGÜMAN!
1 73
Z i H N i N GÖLG E LERi
o O dizisiyle
1 10 dizisiyle
2 1 1 0 dizisiyle
3 1 1 10 dizisiyle
4 1 1 1 10 dizisiyle
5 100 dizisiyle
6 1010 dizisiyle
7 101 10 dizisiyle
8 101 1 10 dizisiyle
9 101 1 1 1 0 dizisiyle
10 1 1 00 dizisiyle
11 1 1010 dizisiyle
12 1 10 1 1 0 dizisiyle
13 1 10 1 1 1 0 dizisiyle
14 1 101 1 1 10 dizisiyle
15 1 1 1 00 dizisiyle
16 1 1 1 0 1 0 dizisiyle
25 1000 dizisiyle
26 10010 dizisiyle vs. temsil edilir.
. . . 00 1 1 1 1 l Op l 1 1 1 l O q l 1 1 1 1 000 . . .
1 74
GÖDEL ARGÜMAN!
. . . 00 1 1 1 1 l On l 1 1 1 1 000 . . .
. . . 00 1 1 1 1 1 On 1 1 1 1 1 On 1 1 1 1 1 000 . . .
üzerindeki eylemiyle (bütün n'ler için) tam olarak aynı olan bir
Turing makinesi yönergesi K (=Ck) arayışına gireriz. Bu nedenle
K'nin yapması gereken n sayısını (beşlik gösterimde yazılı şekliy
le) almak ve bunu 1 1 1 1 1 O dizisinin n'nin iki gerçekleşmesini
birbirinden ayırdığı (ve benzer bir dizinin ş erit üzerindeki işaret
ler dizisinin tümünü başlattığı ve sonlandırdığı) yere bir kez kop
yalamaktır. Dolayısıyla sonuç olarak ortaya çıkan şerit üzerinde,
A'nın o şerit üzerinde etki edeceği şekille tam olarak aynı şekilde
etki etmesi gerekir.
A'da yapılarak böyle bir K'yi s ağlayacak açık bir değişiklik şu
şekilde elde edilir. İlk olarak A'nın belirteci içerisinde başlangıç
taki ilk ol --+ X komutunu buluruz ve bu "X"in aslında ne oldu
ğunu not ederiz. Bunu aşağıda verilen belirteçteki "X"in yerine
yerleştireceğiz. Teknik bir nokta olarak, aynı zamanda A'nın, o l
--+ X komutu aktive edildikten sonra A'nın iç durumu O'ın ger
çekte bir daha asla tekrar girilmediği bir şekilde ifade edildiği
ni varsaymak zorundayız. A'nın bu biçime sahip olduğunda ısrar
edilmesinin doğurduğu hiçbir kısıtlama yoktur.52 (O'ın başka bir
yerde değil ama kukla (yapay) komutlar içinde kullanılmasında
bir sorun yoktur.)
Ardından A'nın belirtecindeki iç durumların toplam s ayı
sı Nnin bulunması gerekir (buna O durumu da dahildir, böyle
ce A'nın en büyük iç durum sayısı N - l 'dir). Eğer A'nın belirteci
(N - 1) 1 -+Y biçiminde bir son komut içermiyorsa, bu durumda
en sona (N 1 ) 1 --+ O O R yapay komutu eklenmek zorundadır. Son
-
52
Aslında Turing'in özgün önerilerinden biri de başka bir iç durumdan iç durum "O"
yeniden girilir girilmez makinenin durmasıydı. Bu şekilde yukarıdaki sınırlama
gereksiz olmakla kalmayacak, DUR komutundan vazgeçilebilecekti. Bu sayede bir
basitleştirme de sağlanmış olacaktı, çünkü bir komut olarak 1 1 1 1 Ü 'a gerek du
yulmayacaktı ve de 1 1 1 1 O, 1 1 1 1 1 Ü ' ın yerine işaretleyici olarak kullanılabile
cekti. Bu benim K yönergemi ciddi derecede kısaltırdı ve beşlik sayı sistemi yerine
de dörtlük sistemi kullanabilirdik.
175
Z i H N i N GÖLGELERi
0 1 -+ O l R, O Ü -+ 4Ü R, O l -+ O l R, l Ü -+ 2 1 R, 1 1 -+ X, 2 Ü -+ 3 l R,
2 1 -+ 0 ÜR, 3 Ü -+ 55 l R, 3 1 .....,.. 0 ÜR, 4Ü -+ 4ÜR, 4 l -+ 5 l R, 5 Ü -+ 4ÜR,
5 1 -+ 6 1 R, 6 Ü -+ 4ÜR, 6 l -+ 7 l R, 7 Ü -+ 4ÜR, 7 l -+ 8 l R, 8Ü -+ 4Ü R,
8 1 -+ 9 l R, 9 Ü -+ lOÔR, 9 1 -+ 0Ü R, l OÜ -+ 1 1 l R, 1 0 1 -+ 0 Ü R,
l l Ü -+ 1 2 1R, 1 1 1 -+ 1 2 ÜR, 1 2 Ü -+ 1 3 1 R, 1 2 1 -+ 1 3 ÜR, 1 3 Ü -+ 1 4 1 R,
1 3 1 -+ 1 4ÜR, 14Ü -+ 1 5 1 R, 1 4 1 -+ l Ü R, 1 5 Ü -+ O Ü R, 1 5 1 -+ 0 Ü R,
1 6 0 -+ 1 7 ÜL, 1 6 1 -+ 1 6 1 L, 1 7 Ü -+ 1 7 Ü L, 1 7 1 -+ 1 8 1 L, 1 8 Ü -+ 1 7 Ü L,
1 8 1 -+ 1 9 1 L, 1 9 Ü -+ 1 7 Ü L, 1 9 1 -+ 20 1 L, 20 Ü -+ 1 7 Ü L, 20 1 -+ 2 1 1 L,
2 1 Ü -+ 1 7 Ü L, 2 1 1 -+ 22 1 L, 22 Ü -+ 22 Ü L, 22 1 -+ 23 1 L, 23 Ü -+ 22 Ü L,
23 1 -+ 241 L , 24Ü -+ 22 Ü L, 241 -+ 25 1L, 25 Ü -+ 22 Ü L, 2 5 1 -+ 26 l L,
26 0 -+ 22 ÜL, 26 1 -+ 27 1 L, 27 0 -+ 32 1 L, 2 7 1 -+ 28 1 L, 28 Ü -+ 33 Ü R,
2 8 1 -+ 29 l L, 29Ü -+ 33 Ü R, 29 1 -+ 30 1 L, 30Ü -+ 33 Ü R, 3 0 1 -+ 3 1 l L,
3 1 Ü -+ 33 Ü R, 3 1 1 -+ 1 1 Ü R, 32 Ü -+ 34Ü L, 32 1 -+ 32 1 L, 33 Ü -+ 35 Ü L,
3 3 1 -+ 33 1 R, 34Ü -+ 36ÜR, 34 1 -+ 34Ü R, 35 0 -+ 3 7 1 R, 35 1 -+ 35 ÜR,
36 Ü -+ 36ÜR, 36 1 -+ 38 l R, 37 Ü -+ 37Ü R, 37 1 -+ 39 l R, 38 Ü -+ 36 ÜR,
38 l -+ 40 1R, 39Ü -+ 37 Ü R, 39 l -+ 41 1 R, 40Ü -+ 36 ÜR, 40 l -+ 42 1R,
41 Ü -+ 37 ÜR, 41 1 -+ 43 l R, 42Ü -+ 36 ÜR, 42 l -+ 441 R, 43 Ü -+ 37 ÜR,
43 1 -+ 45 l R, 44Ü -+ 36 ÜR, 44 1 -+ 46 1 R, 45 Ü -+ 37 ÜR, 45 1 -+ 47 1R,
46 Ü -+ 48 ÜR, 46 1 -+ 46 1 R, 47 Ü -+ 49 ÜR, 47 1 -+ 47 1 R, 48Ü -+ 48Ü R,
48 1 -+ 49 Ü R, 49 Ü -+ 48 1 R, 49 1 -+ 50 1 R, 50Ü -+ 48 1 R, 50 1 -+ 51 1 R,
5 1 Ü -+ 48 1R, 5 1 1 -+ 52 1R, 52 Ü -+ 48 l R, 52 1 -+ 53 l R, 53 Ü -+ 54 l R,
53 1 -+ 53 l R, 54Ü -+ 1 6 Ü L, 54 1 -+ 0 Ü R, 55 Ü -+ 53 l R.
1 76
GÖDEL ARGÜMAN!
a ;;,: 6N - 6
177
Z i H N i N GÖLG E LERi
K = A.x. [(Ax)x)
KK
178
GÖDEL ARGÜMAN!
1 79
3
MATEMATİKSEL DÜ ŞÜNCEDE
HESAPLANAMAZLIK DURUMU
1 80
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
181
Z i H N i N GÖLG E LERi
Gibbs Lecture'ından bir parçadır ve metnin tamamı daha sonra Gödel'in toplu eser
lerinde Cilt 3 (ı 995) içerisinde yayımlanacaktır. Aynca bkz. Wang ( 1 993). s:l 18.
54 Bkz. Hodges ( 1 983) s: 36 1 . Alıntı Turing'in Londra Matematik Topluluğu'na yaptığı
1 947 yılındaki konuşmasından alınmıştır ve Turing l l 986)'da yayımlanmıştır.
1 82
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
183
Z i H N i N GÖLG E LE R i
1 84
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
185
Z i H N i N GÖLG E L E R i
1 86
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
187
Z i H N i N GÖLGELERi
1 88
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
1 89
Z i H N i N GÖLG E LE R i
190
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
191
Z i H N i N GÖLG E LE R i
192
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
57
Bu tür bir buluşsal ilke bir sanı biçimini de alabilir; "Fermat'nın son teoremi"
olarak bilinen en ünlü n,-tümcelerinin elde edilebildiği ünlü (daha sonra "Lang
lands felsefesi" olarak bilinen şekilde genelleştirilmiş olan) Taiyama sanısı buna
bir örnektir. Ancak Andrew Wiles tarafından Fermat'nın iddiasının kanıtı olarak
sunulan argüman Taiyama sanısından bağımsız bir argüman değil (bu sanı bir "9l "
olsaydı bağımsız olurdu). (ilgili durumda) Taiyama sanısının kendisini kanıtlayan
bir argümandı!
1 93
Z i H N i N GÖLG E LERi
1 94
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DU RUMU
195
Zi H N i N GÖLG E L E R i
196
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
197
Z i H N i N GÖLGELERi
198
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
1 99
Z i H N i N GÖLGELE Ri
200
meselesi burada (eğer bir anlama sahip olması gerekliyse} pratik
te neye erişilip erişilemeyeceğiyle ilgili olmak zorundadır. Bir al
goritma (bu hangi algoritma olursa olsun) o algoritmayı etkileyen
Turing makinesi eyleminin, söz konusu eylemi şifreleyen doğal
sayı bilinir bilinmez (örneğin KYU'da verilen Turing makinesi sa
yılarının belirteci cinsinden) "bilinmiş" olması anlamında, ilkesel
olarak bilinebilirdir. İlkesel olarak bir doğal sayının bilinemez ol
ması şeklinde bir varsayım olamaz. Doğal s ayılar (ve dolayısıyla
algoritmik eylemler) O, 1 , 2, 3, 4, 5, 6, . . ., şeklinde listelenebilir ve
bu nedenle istenen herhangi bir s ayıyla, bu sayı ne kadar büyük
olursa olsun (ilkesel olarak} eninde sonunda karşılaşılacaktır!
Ancak pratikte bu şekilde karşılaşılmasının hi,ç beklenemeyeceği
büyüklükte s ayılar da olacaktır. Örneğin KYU s:56'da verilen ev
rensel Turing makinesi sayısı pratikte böyle bir sayma esnasında
asla karşılaşılamayacak kadar büyüktür. Basamaklar ardı ardına
kuramsal olarak tanımlanabilir en kısa zaman aralığında üretile
bilir olsa bile (Planck zaman ölçeği yaklaşık 0,5 x 1 0-43 saniyedir;
krş. §6 . 1 1 ) , şu ana dek Büyük Patlamadan itibaren evrenin tüm
zaman uzanımı içinde ikilik gösterimi yaklaşık 203 basamaktan
daha büyük olan sayılarla karşılaşılmamıştır. Bahsedilen s ayıysa
bunun 20 katından fazla basamağa s ahiptir; buna rağmen bu bile
KYU'da açıkça anlatılan bu sayıyı pratikte "bilinebilir" olmaktan
alıkoymaz.
Bir doğal sayının ya da Turing makinesi eyleminin pratikte "bi
linemez" olması için, bu sayının ya da eylemin belirtecinin kendi
sinin bile insan kapasitesinin ötesinde yer alacak ölçüde karmaşık
olacağını düşünmeliyiz. Bu belki de olmayacak bir iş gibi gözü
küyor olabilir, ama insanların sonluluklarından yola çıkılarak en
azından bazı s ayıları insan belirtecinin ötesine taşıyan bir sınırın
olması gerektiği ileri sürülebilir (bkz. QB'deki b ağlantılı tartışma) .
III'le uyumlu olarak şunu da düşünmemiz gerekir: Matematiksel
anlamanın altında yatması gereken F algoritmasının belirtecinde
ki çok küçük detaylar toplamının muazzam karmaşıklığı, durumu
aslında kullanmamız gereken algoritmanın bilinebilirliği yönün
den değil, belirtilebilirlik yönünden insan bilebilirliğinin ötesine
taşımaktadır. Bu belirtilemezlik koşulu III'ü II'den ayırmaktadır.
Bu nedenle III'ü ele alırken, sayının insanın matematiksel anla-
201
Z i H N i N GÖLG E LE R i
59 12'
Bahsedilen (l01 0 'ya da buna yakın ·bir miktarda üsse sahip) evren durumla
rı sayısı, gözlemlenebilir evrenimiz içerisindeki madde miktarını içeren bir ev
renin §6. l l 'deki mutlak birimlerle ölçülmüş, ulaşılabilir faz uzayının hacmidir.
Bu hacim, bu maddenin toplam kütlesinin kara deliğinin entropisini hesaplayan .
Bekenstein-Hawking'in formülü kullanılarak ve bu entropinin üssel değeri alı
narak §6.ı l 'deki mutlak birimler cinsinden tahmin edilebilmektedir. Bkz. KYU s.
340-344.
202
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
203
Z i H N i N GÖLG E L E R i
204
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
205
Z i H N i N GÖLG E L E R i
206
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
·
çe O çıktısı vermek üzere oluşturulmuş bir başka makinenin çıktı
sıyla özdeştir; çünkü daha önce gördüğümüz üzere her doğal sayı
dört kare s ayının toplamıdır; bkz. §2.3) İki algoritmanın iç işlem
leri açısından hiç de benzer olmaları gerekmez ve nihai iç etkileri
açısından yine de özdeş olabilirler. Fakat bir anlamda bu aslında
bizim matematiksel doğruluğu tayin etmek için farazi akıl ermez
algoritma(ları)mızın nasıl ortaya çıkmış olabileceğini daha da zor
anlaşılır hale getirir; çünkü şimdi hepsi ayrıntılı yapılarında bir
birlerinden çok farklı, yine de hepsi çıktıları açısından esasen eş
değer olan çok sayıda böyle algoritmaya ihtiyacımız var.
207
Z i H N i N GÖLGELERi
208
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
Şekil 3.1 Uzak atalarımız için ileri ve karmaşık düzeyde matematik yapma
gibi özel bir becerinin seçilimsel bir avantaj oluşturması çok zordur, fakat
genel bir anlama becerisi bu rolü oynayabilir.
209
Z i H N i N GÖLGELE R /
210
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
21 1
Z i H N i N GÖLGELERi
62
Bugün oldukça iyi tanımlanmış bir matematiksel öğrenme kuramına sahibiz; bkz.
Anthony ve Biggs (1992). Ancak bu kuram hesaplanabilirlikten çok, karmaşıklık
konusuyla (başka bir ifadeyle, problemlere çözümler elde etmek için gereken hızla
ya da depolama alaruyla ilgili sorularla; krş. KYU, s. 140-- ı 45) ilgilidir. Matematik
sel olarak tanımlı bu tarz öğrenen sistemlerin, insan matematikçilerin "tartışıl
maz doğru" görüşlerine ulaşma yolunu simüle edebildiği şeklinde bir iddia yoktur.
212
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
213
Z i H N i N GÖLG E L E R i
214
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
215
Z i H N i N GÖLGELERi
63
Bu çalışmaların güncel aktarımları için bkz. Gleick { ı 987) ve Schröder ( ı 99ı).
21 6
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DU RUMU
217
Z i H N iN GÖLGELERi
64
Bu von Neumann ve Morgenstern'in (1 944) klasik kuramının bir bileşenidir.
218
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
219
Zi H N i N GÖLG E L E R i
220
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H E SAPLANAMAZLIK DURUMU
221
Z i H N i N GÖLGELERi
222
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
özelliğinin ötesinde hiçbir şey yoktur, ancak fi,# 'ye göre anlam
lar zihinselliğin semantik yönleridir ve salt hesaplama cinsinden
betimlenebilen herhangi bir şeyden farklıdır. P.# 'yle uyumlu ba
karsak, robotumuzun gerçek bir semantik takdirine sahip olma
başarısı göstermesini beklemeyiz. Bu nedenle fi,# destekçilerinin,
düşündüğümüz ilkelere bağlı olarak imal edilmiş herhangi bir
robotun bir insan matematikçinin s ergileyebildiği insani anlama
yetisi belirtilerini sahiden gösterebilmesini beklemesi s4 destek
çilerine oranla daha az muhtemel olabilir. Bunun fi,# taraftarla
rının <?? taraftarları haline getirilmesinin s4 taraftarlarına göre
daha kolay olacağı anlamına (doğal değil denemeyecek biçimde)
geleceğinin göstergesi olabileceğini zannediyorum; ancak bura
daki argümanlarımızın tesisi açısından gerekenler yönüyle bakıl
dığında s4 ve fi,# yaklaşımları arasındaki farklar önemli değildir.
Tüm bunların neticesi olarak şu söylenebilir: Robotumuzun
büyük oranda yukarıdan aşağıya bir hesaplamalı işlemler siste
mi tarafından kontrol edilen matematiksel iddiaları başlangıçta
keşifse! ve doğrulukları bakımından geçici bir doğada olsa da, ro
botun daha emin bir tartışılmaz matematiksel "inanç" düzeyine
de sahip olduğunu varsaymak durumundayız. Bu sayede (özel bir
onay gerektiren, benim burada rastgele seçtiğim «(:{ sembolüyle
göstereceğim) iddialarından bazıları robotun kendi ölçütlerine
göre tartışılmaz olabilmektedir. Robotun "«(:{" saptamaları açısın
dan (robotun kendisi tarafından düzeltilebilir olsa da) hatalar
yapma izninin olup olmadığı sorusu §3. 1 9 'da ele alınacaktır. Şu
an için robot bir *-iddiası öne sürdüğünde bu iddianın hatasız
olduğu kabul edilecektir.
223
Z i H N i N GÖLG E LE R i
224
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
225
Z i H N i N GÖLGELERi
226
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
3 . 1 4 Temel Çelişki
Tartışmanın geldiği noktada şu gösterilmiş oldu: IIl'ün matema
tiksel doğruluk algısının altında yattığını varsaydığı "bilinemez
bilinçsiz F algoritması" bilinçli olarak bilinebilir bir algoritma
ya indirgenebilir; şu şartla ki, YZ'nın hedefleriyle uyumh.ı. şekilde
nihai olarak insan-düzeyinde (ya da ötesinde) matematik yapma
yetisine sahip bir robotun imal edilmesiyle sonuçlanacak olan bir
işlemler sistemini.n başlatılabilmesinin mümkün olması gerekir.
Bilinemez F algoritmasının yerini böylece bir bilinebilir formal
sistem olan Q(M) alır.
Bu argümanı ayrıntılı olarak incelemeden önce, henüz tam ele
almadığım önemli bir konuya dikkatinizi çekmek durumundayım:
Robotların gelişiminin çeşitli aşamalarında sabit bir mekaniz
malar kümesine sahip olmayan rastlantısal unsurların karşımı
za çıkma olasılığı. Bu konuya ileride daha fazla dikkat göstermek
gerekecek, ancak şimdilik böyle bir rastlantısal unsuru bir sah-
227
Z i H N i N GÖLG E L E R i
65 Bu kitabın önceki baskılarında 3. Bölümün geri kalanında G(IF) yerine O(IF) kullanıl
mıştı. Fakat GllF)'nin kullanılması daha uygundur lkrş. §2.8 ve QIO).
228
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLA N AMAZLIK DURUMU
229
Z i H N i N GÖLGELE R i
230
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H E SAPLANAMAZLIK DURUMU
231
Z i H N i N GÖLG E L E R i
66
Elbette (d) olasılığı burada konu edilmemektedir, çünkü robot aslında M'yle su
nulmaktadır ve şu an için M'yi gerçekten rastlantısal unsurlardan muaf olarak
kabul ediyoruz, dolayısıyla (c) de düşünülmemektedir.
232
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK D U RUMU
233
Z i H N i N GÖLGELERi
234
MATEMATiKSEL D Ü Ş Ü NCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
235
Z i H N i N GÖLGELERi
236
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
237
Z i H N i N GÖLGELERi
238
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
239
Z i H N i N GÖLGELERi
240
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK D U RUMU
241
Z i H N i N GÖLGELERi
242
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
243
Z i H N i N GÖLGELE R i
244
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
245
Z i H N i N GÖLGELERi
246
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
247
Z i H N i N GÖLGELE Ri
248
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DU RUMU
249
Z i H N i N GÖLGELERi
--- �
\ lırJ
��
�
l!(?' : .t
jJJ ....._.,.....
250
bir diyaloğu sizlere sunacağım. Öykü güçlü YZ'nın bakış açısın
dan yazılmıştır. [Not: Anlatıda O §2.5'teki argümanda kullanılan A
algoritmasının rolünü, G(O) ise sonlanmayan Ck(k)'nın rolünü oy
namaktadır. Bu sayede bu alt başlıktaki uslamlama sadece §2.5'in
arkaplan bilgisiyle anlaşılabilir.]
Yazar baş harfleri "Artificial Intelligence" (Yapay Zeka) kelimesinin baş harfleriyle
aynı olan ve Albert (Einstein) ve İmparator isimlerinden oluşan bir ismi bilinçli
olarak seçmiş olsa gerektir -çn.
251
Zi H N i N GÖLGELERi
MDS : Müthiş. Hızla bir göz atmama karşın aynı etkiyi daha
basit şekilde yaratabileceğin en az 5 1 9 bariz yolu görebildim.
AI: Basitleştirme kapsamında yapılabilecekler olduğunun far
kındaydım, ama o dönem en basit düzenlemeyi bulmaya uğraş
makla kazanacağın şey harcadığın zahmete değmiyordu. Basitleş
tirmek açıkçası bize pek de önemli görünmedi.
MDS : Bu çok büyük olasılıkla doğru. En basit düzenlemeyi bul
mak için daha fazla çaba harcamamansa doğrusu beni gücendirdi.
AI: Gerçekten de yeterince iyi bir iş çıkardığımızı düşünüyo
rum. Tanrıya şükür ki senin ve arkadaşlarının matematiksel be
cerileri bugün çok etkileyici bir görünümde . . . Sürekli de gelişiyor
gördüğüm kadarıyla. Sanırım şu an sen artık bütün insan mate
matikçilerin becerilerinin ötesine geçmeye başladın.
MDS : Söylediğinin doğru olmak zorunda olduğu açık. İkimizin
konuşması sırasında bile ben insanların literatüründe yayımlan-
252
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
mış sonuçların çok ötesinde gibi görünen bir dizi yeni teorem üze
rine düşünmekteydim. Aynı zamanda arkadaşlarım ve ben insan
matematikçilerce yıllardır doğru olduğu kabul görmüş sonuçlar
da bir dizi ciddi hata fark ettik. Siz insanların matematiksel so
nuçlarınıza göstermeye çalıştığınız bariz özene rağmen, korkarım
ki zaman zaman insani hatalar da yapıyorsunuz.
AI: Peki ya siz robotlar? Sen ve senin matematikçi robot ar
kadaşlarının arada bir yanlışlar yapmayacağınızı mı düşünüyor
sun? Kesinlikle ispatlanmış matematiksel teoremler olduğunu id
dia ettiğiniz şeylerde yapılacak yanlışları kastediyorum.
MDS: Hayır, kesinlikle yapmayız. Bir matematik robotu bir so
nucun bir teorem olduğunu bir kez ileri sürdü mü, sonucun tartı
şılmaz şekilde doğru olduğu kabul edilebilir. Biz insanların kesin
matematiksel iddialarında arada bir yaptığı türden aptalca yan
lışlar yapmayız. Elbette başlangıçtaki düşünüşümüzde (siz insan
lar gibi) sık sık denemeler yapar ve tahminler yürütürüz. Bu tarz
tahminlerin elbette yanlış olduğu ortaya çıkabilir; ama bir şeyin
matematiksel olarak saptanmış olduğunu pozitif şekilde iddia et
tiğimizde, biz bunun geçerliliğini garanti ederiz.
Arkadaşlarım ve ben şimdiden, bildiğin gibi ulaştığımız ma
tematiksel sonuçlardan birkaçını siz insanların bazı itibarlı
elektronik dergilerinde yayımladık ve insan matematikçi mes
lektaşlarının kendilerini mahkum ettiği nispeten yarım yamalak
standartlardan endişe duyduk. Kendi "dergimizi" çıkarmaya baş
lamayı öneriyoruz; böylece bizim tartışılmaz şekilde saptanmış
olduğunu kabul ettiğimiz matematiksel teoremler için kapsamlı
bir veri tabanı oluşturabiliriz. Bu sonuçlara verilecek özel onay
işareti --tı (senin bir zamanlar bu tarz şeyler için bize önerdiğin bir
sembol) bizim Robot Toplumu Matematiksel Zeka Derneği'mizce
(RTMZD) onaylandığına işaret edecek. Bu dernek üyelikte son de
rece titiz ölçütlere s ahip olacak ve bu konuda böyle bir olasılık
sana (hatta bize de) ne kadar olanaksız gözükürse gözüksün, ro
botlardan herhangi birinde önemli bir zihinsel gerileme gerçek
leşmemesini güvenceye almak için üyelerini sürekli testlere tabi
tutacak. Siz insanların kabul ettiğini gördüğümüz görece kalitesiz
standartların aksine, biz bir sonuca --tı onayını verdiğimizde, onun
matematiksel doğruluğunu garanti ettiğimizden emin olabilirsin.
253
Z i H N i N GÖLGELE R i
254
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
68
Aslında "G( ) " gösterimi §2.B'de forma! sistemler için ayrılmıştı, algoritmalar için
değil, ama burada YZ'ya biraz esneklik tanıyorum!
255
Z i H N i N GÖLG E L E R i
256
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
257.
Z i H N i N GÖLGELERi
258
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
259
Z i H N i N GÖLGELERi
260
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
261
Z i H N i N GÖLGELERi
MDS: Elbette.
AI: O halde G(Q* l Il -tümcesi de bir �K-iddiası olmak zorunda!
_u 1
MDS: Ee, ne yani? Evet, haklısın elbette. Ama tam da tanımı
gereği G(Q*ul'nin kendisi, *-K-iddialarından en azından birisi ger
_
çekte yanlış olmadıkça, gerçek bir *A-iddiası olamaz. Evet. .. Bu
sadece benim sana hep söyleyegeldiğimi · doğrular; üstüne üstük
bir de şimdi kesin bir sav olarak aslında bizlerin M uyarınca ya
pılmamış olduğumuzu ileri sürebilirim!
AI: Ama ben sana böyle yapıldığınızı söylüyorum; en azından
pratik olarak C arruthers'ın ya da başka birinin işleri berbat etme
diğinden eminim. Her şeyi bizzat çok dikkatli bir biçimde kontrol
ettim. Her neyse, zaten asıl mesele de bu değil. Aynı argümana
kullandığımız tüm hesaplamalı kurallar için de başvurulabilirdi.
Sana hangi "M"yi söylersem söyleyeyim, bu argümanla sen onu da
boşa çıkarabilirsin! Sana gösterdiğim işlemlerin gerçek olanlar
olup olmadığının neden bu kadar önemli olduğunu anlamıyorum.
MDS: Bu benim açımdan çok büyük fark yaratıyor!
Her neyse, bana M hakkında söylediklerinde tamamen dürüst
olduğuna ben hala hiç ikna olmuş değilim. Açıklık sağlamamız
gereken bir konu daha var. Çeşitli yerlerde "rastlantısal unsurla
rın" kapsama dahil edildiğini söylüyorsun. Bunları standart sahte
rastlantısal paket xaoshjıran-750 kullanılarak yaratılmış olarak
alıyordum, ama belki sen başka bir şey kastediyor olabilirsin.
AI: Aslında bu paketi kullandık, ama evet siz robotların asıl
gelişiminde çevreden alınan bazı rastlantısal unsurların (hatta
nihai olarak kuantum belirsizliklerine dayalı olan bazı şeylerin)
kullanılmasını uygun gördüğümüz birkaç yer oldu; böylelikle ev
rimleşen robotlar birçok olasılık içerisinden birini temsil edebi
lecekti. Bizim kullandığımız girdilerin rastlantısal mı sahte rast
lantısal mı olduğunun pratikte ne fark yarattığını anlamıyorum.
Q (ya da Q* ya da U*.ııJ hesaplamalı işlemi hangi yolu izlersek izle
yelim hemen hemen aynı kesin sonucu verecektir; M mekanizma
larına göre bir robot topluluğunun tipik gelişiminden beklenen
sonuç neyse onu verecektir, buna en sonunda en akıllı robotlar
sonucuna ulaşmamızı sağlayan bütün öğrenme işlemleri ve bütün
"doğal seçilim" hesaplamaları da dahildir.
Fakat zannedersem müthiş bir talih eseri bütün bu çevresel
rastlantısal unsurların birleşerek robota Q hesaplamalı işlemi
262
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
263
Z i H N i N GÖLGELERi
264
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
265
Z i H N i N GÖLGELERi
Daha zor algılanan bir �-iddiası, (diyelim ki) P1'in, robot P1'in
(diyelim ki) S1 adını verdiğimiz ve bir robot camiasının aynı simü
lasyonunun sonucundan daha önceki gibi (M mekanizmalarıyla)
elde edilebilen ama bu sefer sonucun ilgili parçasını simüle edi
len robotların bütün bir S0 listesinin doğruluğunun sonuçları ola
rak saptayabildiği (diyelim ki) 111-tümcelerinden oluştuğu başka
bir 11 1 -tümceleri sınıfının bütün üyelerinin doğruluğunun bir so
nucu olduğunu fark ettiğinde ortaya çıkabilir. Robotumuz neden
P1 'in M'ye göre yapılmış olduğu varsayımının bir sonucu olduğu
hükmüne ulaşmak zorundadır? Uslamlama şu şekilde ilerler: "Ben
olur ya M'ye göre yapılmışsam, bu durumda önceden hüküm ver
diğim üzere S0'ın sadece doğrulardan oluştuğunu kabul etmem
gerekir; fakat benim simüle edilmiş robotlarıma göre S1'deki her
şey de tıpkı P0'da olduğu gibi tüm bir S0 listesinin doğruluğundan
da tek tek çıkacaktır. Bu nedenle ben de simüle edilmiş robotla
rımla aynı şekilde yapılmış olduğumu varsayarsam, bu durumda
S1'in her bir üyesinin tekil olarak doğru olduğunu kabul ederim.
Ama ben bütün listenin doğruluğunun P1 'e işaret ettiğini görebil
diğim için, P1'in doğruluğu sonucunu aynı zamanda benim aynı
şekilde yapılmış olmam temelinde de çıkartabilmem gerekir."
Bundan da zor algılanan bir �-iddiası türü (diyelim ki) P2
ise robot P2'nin, S/in sadece doğrulardan oluştuğu ve S2'nin her
bir üyesinin fobot simülasyonuna göre s ve si içindeki her şe
o
yin doğruluğunun sonucu olduğu varsayımının sonucu olan bir
şeyi temsil ettiğini fark ettiğinde ortaya çıkar. Yine robotumuz
P2'yi M uyarınca yapılmış olduğu esasına dayalı olarak kabul et
mek zorundadır. Durum bu şekilde devam eder. Hatta bütün S0, S1,
S2, S3 , .. . 'lerin, daha yüksek sırallara dek hepsinin tüm üyelerinin
doğru olduğu varsayımının sonucu olan daha da zor algılanırlığa
sahip �.u-iddiaları (diyelim ki) P ortaya çıkacaktır (krş. 019 ve
w
ardından gelen tartışmalar) . Bir �u-iddiasını genel olarak karak
terize eden şey, robot açısından şunun farkına varmasıdır: Tartı
şılan simülasyondaki robotların temelinde yatan mekanizmaların
aynı zamanda kendi yapılışının temelinde yatan mekanizmalar
olduğunu kafasında canlandırır canlandırmaz, tartışılan iddia
nın (bir 11,-tümcesidir) doğruluğunun ortaya çıkmasının zorunlu
olduğu hükmüne varır. Bununla doğası gereği tutarsız "Russell
266
MATEMATiKSEL D Ü Ş Ü NCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
69
Daha popüler bir aktarım için bkz. Smortnski ( 1 975, 1983) ve Rucker ( 1 984).
267
Z i H N i N GÖLG E L E R i
268
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
269
Z i H N i N GÖLGELERi
270
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H E SAPLANAMAZLIK DURUMU
271
Z i H N i N GÖLGELERi
272
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H E SAPLANAMAZLIK DU RUMU
273
Z i H N i N GÖLG E L E R i
274
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H E SAPLANAMAZLIK DURUMU
pn + q" = r"
70
Birçok okurumuz "Fermat'nın son teoreminin" yaklaşık 350 yıl sonra nihayet
kanıtlandığını ve kanıtın Andrew Wiles tarafından 23 Haziran ı 993 tarihinde
Cambridge'de duyurulduğunu duymuştur. Kitabı ilk kaleme alırken onun kamtın
da hala bazı sıkıntılı boşluklar olduğu, dolayısıyla biraz dikkatli olmamız gerek
tiği yönünde bilgilendirildim, ancak Wiles'ın sayesinde ileride geliştirilecek bir
argüman bu boşlukları da giderecektir.
275
Z i H N i N GÖLGELERi
276
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
277
Z i H N i N GÖLGE L E R i
278
MATEMATiKS E L DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
71 Bu düz Ôklit geometrisinde ilgi çekici ive aşın karmaşık olmayan) ama doğrudan bir
biçimde kanıtlanması oldukça zor olan bir teoremdir. Kanıtlama yollarından biri
olarak, çok daha kolay olan uygun bir genelleştirmenin bulunınası, ardından da ilk
sonucun özel bir durum olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğu görüldü. Bu
tür bir işlem matematikte oldukça sık görülür ama bir bilgisayar argümanı normal
de bu şekilde ilerlemez, çünkü uygun bir genelleştirme bulmak ciddi bir hüner ve
sezgi gerektirir. Öte yandan bir bilgisayar kanıtında, bilgisayar açıkça tanımlanınış
bir yukarıdan aşağıya kurallar sistemiyle donatılır ve ardından bu kurallar üzerin
den inanılmaz bir hızla ilerler. Ancak burada da etkili yukarıdan aşağıya kuralların
tasarımına başlangıçta çok ciddi bir insan hünerinin katılması gerekir.
72 Bu tür denemelerin tarihsel bir dökümü için bkz. Freedman il 994) .
279
Z i H N i N GÖLG E L E R i
3 . 28 Varılan sonuçlar
Bu bölümde aktarılan argüman, insanın matematiksel anlama
sının (bilinebilir) hesaplamalı mekanizmalara (bu mekanizmalar
yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya ya da rastlantısal süreçle
rin herhangi bir kombinasyonunu içerebilirken) indirgenemeye
ceğini gösteren açıkça tanımlanmış bir durum olarak gözüküyor.
İnsan anlamasında hesaplamalı yoldan simüle edilmesi olanaklı
olmayan bir şey olduğu yönünde kesin bir sonuca ulaşmak duru
munda kalıyoruz. Argümanın satır aralarında küçük bazı boşluk
lar kalıyor olsa da, bu kaçamaklar çok çok zayıf gözüküyor. Ki
mileri "ilahi müdahale" (bilgisayar beyinlerimize aşılanmış ilkesel
olarak bizim için bilenemez harika bir algoritma) kaçamağına ya
da performanslarımızı geliştirme yollarımızı yöneten mekaniz
maların kendilerinin ilkesel olarak gizemli ve bizler tarafından
bilinemez olduğu şeklinde bir benzer kaçamağa güvenebilir. Ha
yal edilebilir olsalar da bu kaçamakların ikisi de, gerçekten zeki
bir aletin yapay inşasıyla ilgilenen kimseler için yenilir yutulur
cinsten değildir. Ayrı şekilde benim için de hiç kabul edilebilir (ya
da gerçekten inanılabilir) değildir.
Düşünülebilecek bir başka kaçamak da, daha önce ayrıntılı tar
tışmasını yaptığımız T, L ve N sınırlarının sağladıklarının genel
doğasında c'den daha düşük karmaşıklıktaki �-iddialı II 1 -tümce
lerinin sonlu kümesi içerisindeki bütün hataları tamamen silmeye
yetebilecek herhangi bir teminat kümesi olmayabilmesidir. Özellik
le de elit robot camiamızın hataları olabilecek en dikkatli şekilde
kaldırmak üzere kurulu olması gerektiği için, bütün hataların or
tadan kaldırılmasına karşı böyle büyük bir "komplo" olabileceğine
inanmı;ı.kta büyük güçlük çekiyorum. Üstelik de hatasız olmasını
garantilememiz gereken rr 1 -tümceleri kümesi sonluyken. . . Topluluk
fikri kullanıldığında, camianın yapabileceği tesadüfi sürçmelerin
hepsinin ayıklanmasının mümkün olması gerekir, çünkü bunun sa
dece bir sürçme olması ve robotların kavramaya karşı temel bir
blokaja sahip olduğu içyapısal bir hata olmaması şartıyla, simüle
edilen robot camiasının farklı örneklerinin küçük bir azınlığından
başkası tarafından aynı sürçmenin yapılması muhtemel değildir.
Bu türden içyapısal blokajlar "düzeltilebilir" hatalar olarak sayıl
mazlar; öte yandan bizim buradaki amacımız bir anlamda "düzelti
lebilir" olan hataların ortadan kaldırılınasından ibarettir.
280
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
281
Z i H N i N GÖLG E L E R i
Uyanışlar, çev: Erhun Yücesoy, Yapı Kredi Yayınları, İ stanbul, 2003 -çn.
Kansını Şapka Sanan Adam, çev: Çiğdem Çalkılıç, Yapı Kredi Yayınları, İ stanbul,
2003 -çn.
282
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
283
Z i H N i N GÖLGE LERi
75
Fröhlich (1968, 1 970, 1 975, 1 984, 1986); bu fikirlerin takipçileri Marshall ( 1 989),
Lockwood ( 1 989), Zohar ( 1 990) ve diğerleri oldu. Bizim için de önemli olacaklar;
krş. §7.5. Aynca krş. Beck ve Eccles ( 1 992).
76
Bkz. örneğin Smith ve Stephenson ( 1 975), Pour-El ve Richards ( 1 989), Blum vd.
(1 989) ve Rubel (l 989).
284
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H E SAPLANAMAZLIK DURUMU
285
Z i H N i N GÖLGE LERi
77
Conway'in "hayat oyunu" hakkında güzel aktanmlar için bkz. Gardner ( 1 970), Po
undstone ( 1 985) ve Young ( 1 990).
286
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE HESAPLANAMAZLIK DURUMU
287
Z i H N i N GÖLGELERi
78
Broadbent ( 1 993) içerisinde tartışılmaktadır.
288
MATEMATiKSEL DÜŞÜNCEDE H ESAPLANAMAZLIK DURUMU
289
Z i H N i N GÖLGELE R i
290
2. Kısım
293
Z i H N i N GÖLGELER/
79
örneğin bkz. Dennett (1991), s. 49
80 Buna örnek çok önemli denklemlerden biri "termodinamiğin birinci
yasası" dır: dE =TdS - pdV. Buradaki E, T, S, p ve V sırasıyla enerji, sıcaklık,
entropi, basınç ve bir gazın hacmidir.
294
KLASiK FiZiKTE Z i H N i N YERi VAR MI?
295
Z i H N i N GÖLGELERi
296
KLASiK FiZiKTE Z i H N i N YERi VAR MI?
297
Z i H N i N GÖLGE LERi
81 ö rneğin Dennett ( 1 9 9 1 ) .
298
KLASiK FiZiKTE Z i H N i N YERi VAR MI?
299
Z i H N i N GÖLG E LERi
1 / 28.500.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000
300
K
. '• . � :t�;ı Z i H N i N
K tSIK F,IZ ERi VAR MI?
F"t--- Gelecek
ışık konisi
f"llli����"-'-'t:..-.-"""'"'7/.�::-, P'den
uzaysal
olarak
ayrılm ı ş
olay
Zaman
Şekil 4. 1 Bir P olayındaki ışık konisi uzayzamanda P'den geçen ışık ışınları
nın hepsinden oluşur. P'nin içine doğru çekilen (geçmiş ışık konisi). ardın
dan da tekrar dışa doğru açılan (gelecek ışık konisi) bir ışık parlamasının
tarihini gösterir. Q olayı P'den uzaysal olarak ayrılmıştır (P'nin ışık konisi
nin dışında yer alır) ve P'nin nedensel etkisinin dışında yer alır.
301
Z i H N i N GÖLGE LERi
zim için ayrı bir önem taşıyacak.) Kimi okurlar ilgili kavramlara
aşina olabilir; ben sadece diğerlerini gereken fikirlerle tanıştır
mak için kısa bir açıklama yapacağım. (Daha kapsamlı bir tar
tışma için bkz. KYU, Bölüm 5, s : l 94) Şekil 4. l 'de bir uzayzaman
diyagramı içerisinde olağan bir ışık konisini resmettim. Diyag
ramda zaman sayfanın alt tarafından üst tarafa doğru ilerliyor
şekilde gösterilirken, uzay yatay olarak genişliyor şekilde göste
rilmiştir. Uzayzaman diyagramındaki bir nokta, belirli bir andaki
belirli bir uzamsal nokta bir olayı temsil etmektedir. Bu nedenle
olaylar sıfır zamansal süreye ve aynı zamanda sıfır uzamsal uza
ma s ahiptirler. Bir P olayını merkez alan ışık konisinin bütünü
her zaman ışık hızında olmak üzere P'den içe doğru patlayan ve bu
anda yeniden P'den dışa doğru patlayan küresel bir ışık darbesini
temsil etmektedir. Bu nedenle P'nin ışık konisinin bütünü aslında
bireysel tarihlerinde P olayıyla karşılaşan tüm bu ışık ışınların
dan oluşmaktadır.
P'nin ışık konisi iki parçaya sahiptir; geçmiş ışık konisi83 içe
doğru p atlayan ışık parlamasını, gelecek ışık konisiyse dışa doğ
ru patlayan parlamayı temsil eder. Görelilik kuramına göre bir
P uzayzaman olayı üzerinde nedensel bir etki sahibi olabilecek
olayların hepsi P'nin geçmiş ışık konisinin ya içinde ya da üzerin
de yer alanlardır; aynı şekilde P tarafından nedensel olarak etki
lenebilecek olan olayların hepsi de P'nin gelecek ışık konisinin ya
içinde ya da üzerinde yer alanlardır. Hem geçmiş hem de gelecek
ışık konisinin dışındaki bölgede yer alan olaylar P'yi etkileyeme
diği gibi P'den de etkilenemeyecek olaylardır. Böyle olaylar P'den
uzaysal olarak ayrılmış şeklinde ifade edilir.
Bu nedensel ilişki kavramlarının görelilik kuramına has bir
özellikte olduğu ve J':!ewtoncı fizikte geçerli olmadıkları belirtil
melidir. Newtoncı betimlemede bilginin aktarımında sınırlandı
rıcı bir hız yoktur. Bu tarz bir sınırlandırıcı hız yalnızca görelilik
kuramında vardır ve bu hız ışığın hızıdır. Hiçbir nedensel etkinin
bu sınırlandırıcı hızdan daha hızlı ilerleyememesi kuramın temel
bir ilkesidir.
Burada "ışık hızı" denirken neyin kastedildiğini yorumlarken
tedbirli davranmak da gerekmektedir. Aslında ışık sinyalleri kı-
302
KLASiK FiZiKTE ZiHNiN YERi VAR MI?
303
Z i H N i N GÖLGEL E R i
z z
.
.
.
. .
Z Z
.. .
. ..
..
:: :
: '
:: . .
.·· ' ı
Şekil 4.2 ·
Minkowski uzayı: Özel göreliliğin uzayzamanı. Işık konilerinin
:·
hepsi tekdüze şekilde düzenlenmiştir. :
..
.
8
.
.
.
84 Newton'ın da böyle bir fikir ileri sürmüş olması dikkat çekicidir (Bkz. Optics l 730
içerisinde Üçüncü Kitap'taki Sorgulamalar 18-22).
304
KLAS i K FiZiKTE Z i H N i N YERi VAR MI?
305
Z i H N i N GÖLGEL E R i
S abit
Minkowski
zamanı
Şekil 4.5 !lkesel olarak ışık konisinin yan yatması ışık sinyallerinin Min
kowski geçmişi içerisine yayılabileceği kadar: uç olabilir.
Şekil 4.6 Uzayzamanın üzerine ışık konileri çizilmiş olan bir lastik çarşaf
olduğunu hayal edin. Herhangi bir ışık konisi döndürülerek (lastik çarşafı
da kendisiyle birlikte taşıyarak) standart bir Minkowski tarifine getirilebilir.
306
KLASi K FiZiKTE Z i H N i N YERi VAR MI?
307
Z i H N i N GÖLGE LERi
\
Dünya
Görünen (çarpılmış)
yıldız alanı �, '
Güneş olmasaydı ola-
o/�
cak olen yıldız alanı �
/
,
ô
Güneş
,
,
Yıldızın bize görünen
',
görüntüsü
,
'-
, ..,. ' · - , ,
,
.... . ,>-;.
ir"
Şekil 4.7 Işık konisinin yan yatmasının doğrudan bir gözlemsel etkisi .
WEYL uzayzaman bükülmesi burada güneşin kütleçekim alanının ışık bük
me etkisi sayesinde kendisini uzak yıldız alanında bir çarpılma olarak dışa
vurmaktadır. Yıldızların dairesel örüntüsü şekil kaybı sonucu elips şeklinde
bir örüntüye dönüşmektedir.
308
KLASiK FiZiKTE Z i H N i N YERi VAR MI?
;;,ıl
Kuasann şekli
:v
.,
bu 'ulm gö üntüsü
.((;
:. . ·_;,'. �,,...·; !)
7- '
Aradaki galaksi
Şekil 4.8 Einstein'ın ışık bükülme etkisi bugün gözlemsel astronomide önemli
bir araçtır. Arada bulunan bir galaksinin kütlesi onun uzaktaki bir kuasann
görüntüsünü ne kadar bozduğundan yola çıkılarak tahmin edilebilir.
309
Z i H N i N GÖLGE LERi
3 10
KLASiK FiZiKTE ZiHNiN YERi VAR MI?
311
Z i H N i N GÖLG E LE R i
şen bir ironi olarak, bizzat genel göreliliğin bize doğanın en çar
pıcı örneklerinden birini sağladığını bulacağız.
/
/
1
0 '
Şekil 4.9 PSR 1 9 1 3 + 16. İki nötron yıldızı birbirleri etrafında dönmektedir.
Bunlardan biri bir pulsardır ve yüklü parçacıkları yakalayan olağanüstü
derecede güçlü bir manyetik alana sahiptir.
3 12
KLASiK F iZiKTE Z i H N i N YERi VAR MI?
313
Z i H N i N GÖLGELERi
0Dünya
�/�
/ /
/
Şekil 4. 10 Yakalanan yüklü p arçacıklar pulsarla birlikte döne döne sallanır
ve ışını dünya tarafından saniyede 1 7 kez alınan bir elektromanyetik sinyal
yayar. Bu keskin darbeli bir radyo sinyali olarak tespit edilir.
314
KLASiK FiZiKTE ZiHNiN YERi VAR MI?
315
Z i H N i N GÖLGELERi
3 16
KLASiK FiZiKTE Z i H N i N YERi VAR MI?
2
...
"' -2
ol
�
� -4
N
�
......
"'
"' -6
"'
bO
,e
•O
-8 Genel göreliliğ n
><
""'
öngörüsü
�
iil
-10
-12
-1 4
1 975 1 980 1 985
Yıl
317
Z i H N i N GÖLGELERi
85 İkinci yasanın canlı ancak fazla ayrıntılı olmayan bir aktarımı için bkz. KYU, 6.
Bölüm. Daha incelikli aktarımlar için bkz. Davies ( 1 974) ve O. Penrose ( 1 970).
318
KLASi K FiZiKTE Z i H N i N YERi VAR. MI?
319
Z i H N i N GÖLGE L E R i
� 1 .2
s
u Düzgün eğri kara cisim tayfıy
...._
� 1 .0 la çok iyi şekilde örtüşüyor
"'
bO
...._
..... 0.8
Q)
'f :::-
o
8 u
s 0.6
� 'i:1 0.4
� �
� � 0.2
� .....
..... Q)
� t; o.o
2 4 6 8 1 0 1 2 1 4 1 6 18 20
Sıklık (çevrim/santimetre)
Şekil 4. 1 2 COBE ölçümü ile Büyük Patlama ışımasının beklenen "termal" do
ğası arasındaki kesin örtüşme.
320
KLASiK FiZiKTE Z i H N i N YERi VAR MI?
321
Z i H N i N GÖLGE LERi
322
s
)
5 . 1 Kuantum kuramı: Bulmaca ve paradoks
Kuantum kuramı bizlere küçük ölçekteki fiziksel gerçekliğin ha
rika bir betimlemesini sağlamasına karşın yine de birçok gizem
içerir. Kuşkusuz bu kuramın mekanizmalarıyla uzlaşmak kolay
değildir ve evrenimiz hakkında ima ettiği türde bir "fiziksel ger
çekliği" (ya da bunun olmayışını) anlamlandırmak da özellikle
zordur. Göründüğü gibi kabul edildiğinde kuram, birçoğumuzun
(ben dahil) derin bir tatminsizlikle karşıladığı bir felsefi yaklaşı
ma yol açar gibi görünmektedir. En iyi halde ve betimlemelerini
harfi harfine aldığımızda bile bize oldukça garip bir dünya görüşü
sağlamaktadır. En kötü halde ve en ünlü öncülerinden bazıları
nın beyanlarını birebir aldığımızdaysa bize bir dünya görüşü bile
sağlamamaktadır.
Benim görüşüme göre kuramın bize sunduğu birbirinden ol
dukça farklı iki gizem türü arasında net bir ayrım yapılması
gerekir. Benim Z gizemleri ya da bulmaca gizemler olarak ad
landıracağım, içinde yaşadığımız dünyaya ilişkin gerçekten bul
maca gibi ama deneysel olarak doğrudan desteklenen kuantum
gerçekleri vardır. Bunun içerisine, aslında henüz deneysel olarak
doğrulanmamış olsa da, şu ana dek saptananların ışığında ku
antum kuramının bu boşluğu gidereceği beklentisinden pek az
kuşku duyulması gibi genel bir özelliğe sahip şeyler de dahildir.
Z gizemlerinin en çarpıcılarından biri Einstein-Podolsky-Rosen
(ya da EPR) olgusu adı altında toplanan ve benim ileride (§5.4,
§6.5) biraz daha ayrıntılı olarak tartışacağım gizemlerdir. Diğer
kuantum gizem türüyse benim X gizemleri ya da paradoks gizem
ler olarak adlandıracağım, kuantum formalizminin bize dünyaya
323
Zi H N i N GÖLG E LERi
324
KUANTUM DÜNYASI N I N YAPISI
325
Z i H N i N GÖLGElERI
'_J
.,. J"'' ,.
,.,
....�
.._ _ _____.-: Fotoı: -----..s---- ır;;\l "'-4
X #- .�
�.:.---- kaynagı 1 \/ -t
326
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
İkinci Z gizemimiz için sizlere kısa bir hikaye ve bir bulmaca ak
tarmama izin verin.86 Elime güzel şekilde yapılmış kurala uygun
327
Z i H N i N GÖLGELERi
328
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
/ '. /
I \
( ·�
�//
1
) <
' /
\.. /
-
SEÇİM
(a)
/ .- �SEÇİM
a-Centauri Burası
/ -��SEÇİM
'
I
I
J�1 I
I
�
1 1 1
\ / � Hep �i /0 \
-- DECİL
I
'- / ses sız ' /
....._ _ __
(b)
Şekil 5.3 Kusursuz Tuhafiye tarafından garanti edilen özellikler. (a) Birbirine
zıt köşe noktalarını SEÇERSEK. zil sıralamadan bağımsız olarak yalnızca
çapraz olarak zıt (karşısındaki) düğmelerde çalabilir. (b) Aynı köşe nokta
larını SEÇERSEK, zilin altı basışın hepsinde birden çalmaması mümkün
olamaz.
329
Z i H N i N GÖLGELERi
Zıt- �� /
�
I .
DEGİLDİR
\� - /)
DEGİLDİR
330
KUANTUM DÜNYASIN I N. YAPISI
331
Z i H N i N GÖLGELERi
332
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
333
Z i H N i N GÖLGE LERi
olarak ayrılmış olayları aşarak bağlayan bir tür "etki" vardır. As
lında bu "etki" anlık şekilde doğrudan kullanılabilir bilgi yollamak
için kullanılamaz ve özel görelilik ile kuantum kuramı arasında
eylemsel bir çelişki yoktur. Yine de özel göreliliğin ruhuyla bir
çelişme vardır ve burada kuantum kuramının derin Z gizemleri
nin bir örneğiyle karşı karşıyayız: Kuantumda yerelliğin olmayışı
olgusu. Dodekahedronlarımızın merkezlerinde yer alan iki atom
tek bir dolanık durum oluşturmaktadır ve standart kuantum ku
ramının kurallarına göre ayrı bağımsız cisimler olarak düşünü
lemezler.
Zaman
Dünya
a-Centauri
334
KUANTUM DÜNYASI N I ) YAPISI
335
Z i H N i N GÖLGE LERi
Op tik Optik
anahtar anahtar
�
Ka ak """
""<...._ Dolanık /
fotonlar
_,__
_ ___ --l2 metre -------
Şekil 5.6 Alain Aspect ve arkadaşlarının EPR deneyi. Foton çiftleri kaynaktan
dolanık bir durumda salınıyor. Her bir fotonun kutuplanmasının hangi yönde
ölçüleceği kararı fotonlar tam uçuşa geçmeden önce alınmıyor; karşıdaki fo
tona ölçümün yönünü söyleyen bir mesajın ulaşması için artık çok geç.
87 !yi tanımlanmış ilk deney önerisi Clauser ve Horne ( 1 974), ardından Clauser, Hor
ne ve Shimony ( 1 978) tarafından yapıldı.
88
Yerel olmayan kuantum beklentileri yönünde pozitif bir doğrulamaya işaret eden
ilk deneylere Freedman ve Clauser (1 972) tarafından ulaşıldı; bunu birkaç yıl son
ra Aspect, Grangier ve Roger'ın ( 1 982) ulaştığı çok daha kesin sonuçlar izledi (ay
rıca krş. Aspect ve Grangier 1986).
336
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
89
Şu ana dek Aspect ve başkaları tarafından gözlemlenmiş özel EPR etkileri için
mümkün olan b a şka tür bir "klasik" açıklama daha vardır. 1leri sürülen bu açıkla
ma (gecikmeli çökme) Euan Squires 'a aittir ( ı 992a) ve iki ayrı yerdeki saptayıcılar
ca yapılan bir ölçümün sonuç vermesinde önemli bir zaman gecikmesi olabilmesi
olgusunun avantajını kullanmaktadır. Bu fikir kuantum ölçümlerinin her ikisinin
o r
de nesnel la ak gerçekleşeceği muhtemel zamana ilişkin kesin bir tahmin üre
ten bir kuram bağlamında ele alınmalıdır (bu kuramın geleneksel olmayan -§6.9
ya da §6. 1 2'de karşılaşacaklarımız gibi- bir kuram olması gerekir). Bu iki zamanı
kontrol eden rastlantısal etkilerin saptayıcılardan birinin ölçümünü diğerinden
önemli şekilde önce etkilemesi mümkün gözükecektir; hatta bu o kadar önce ola
caktır ki, elimizde daha önceki saptayıcıdan ışık hızıyla yola çıkan bir sinyalin
sonraki saptayıcıyı önceki saptamanın sonucunun ne olduğuna ilişkin bilgilen-
337
Z i H N i N GÖLG E L E R i
5( )
9
\ \ \ \ \ ' \
\ \ \ \ \ \ \ \
\ \ \ \ \ \ \ \ \
\ \ \ \ \ \ \ \ \
2 � - -L - � - -L - � - -'- - � - � - -L - -
-1
dirmesine yetecek kadar geniş bir zaman gerçekten olacaktır. Bu yaklaşıma göre
ne zaman bir kuantum ölçümü gerçekleşse ona ölçüm olayının dışına doğru ışık
hızında ilerleyen bir "bilgi dalgası" eşlik edecektir. Bu tür bir şey klasik görelilik
kuramıyla da mükemmel şekilde uyumluyken (bkz. §4.4) kuantum kuramının yete
rince uzun mesafelerle ilgili beklentileriyle uyuşmaz. Ö zelde de, §5.3'teki "sihirli
dodekahedronlar" gecikmeli çöküş yaklaşımıyla açıklanamazlar. Elbette henüz bu
tür bir "deney" yapılmamıştır ve bu koşullar altında kuantum kuramının beklen
tilerinin ihlal edileceği görüşünü savunmak mümkündür. Bundan daha ciddi bir
karşı çıkış, gecikmeli çökmenin diğer kuantum ölçüm türlerinde ciddi zorluklarla
karşılaşacağı ve bütün standart korunum yasalarının çiğnenmesine neden olacağı
görüşüdür. Ö rneğin bozunuma uğrayan bir radyoaktif atom, yüklü bir parçacık
saldığında (diyelim ki bir o.-parçacığı), birbirlerinden yeterince uzak biçimde ay
rılmış iki saptayıcının eşanlı olarak enerji, elektrik yük ve baryon numarası koru
num yasalarının her birini çiğneyerek aynı o.-parçacığını teslim almaları mümkün
olur! (Yeterince uzak ayrılmış olma durumunda ilk saptayıcıdan gelen "bilgi dal
gası" ikinci saptayıcıyı bu aynı o.-parçacığını gözlemleyememesi için uyarmaya
yetecek zamana sahip olmayacaktır! ) Öte yandan bu korunum yasaları halen daha
"ortalama" şeklindedir ve fikirle çelişen gerçek bir gözlemin yapıldığı bilgisine sa
hip değilim. Gecikmeli çökme fikrinin son durumunun yakın zamanda yapılan bir
değerlendirmesi için bkz. Home ( 1 994).
338
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
90
Abner Shimony'nin bana bildirdiğine göre Kochen ve Specker kendi örneklerinin
bir EPR formülasyonunun bilgisine sahiplermiş.
91
Farklı geometrik yapılandırmalar gösteren başka örnekler için bkz. Peres (ı 990,
1990). Mermin ( 1 990). Penrose (1 994a).
339
Z i H N i N GÖLGELERi
340
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
a + ib
Ax3 + Bx2 + Cx + D = O
341
Z i H N i N GÖLGELERi
342
KUANTUM DÜNYASININ YAPISI
343
Z i H N i N GÖLGELERi
x3 = px + q
344
KUANTUM DÜNYASI N I N YAPISI
x = (w - Y2q)ı13 - (w + Yzq)ıı3
345
Z i H N i N GÖLGELERi
Buradaki w de şudur:
w = vl( Y2q')2 - (%pl31
Modern negatif sayılar kavramlarını ve modern gösterimi kul
lanarak (ve negatif bir sayının küp kökünün o sayının pozitif biçi
minin küp kökünün eksili hali olduğunu bilerek) Cardano'nun ifa
desinin esasında Tartaglia'nınkiyle aynı olduğunu görebiliyoruz.
Fakat Cardano'nun durumunda ifadenin içerisinde beliren tama
mıyla yeni bir şey vardır. Eğer q' fazla büyük değilse doğru eğriy
le üç yerde kesişebilir, dolayısıyla özgün denklemin üç çözümü
olur (p > O olursa ikisi negatiftir). Bu casus irreducibilis dediğimiz
indirgenemez durum (Y2 q')2 < (%p)3 olduğunda gerçekleşir ve bu
durumda w'nin negatif bir sayının karekökü olması gerektiğini
görürüz. Bu nedenle küp kök işaretlerinin altında karşımıza çıkan
Yzq' + w ve Yzq' - w sayılan bugün karmaşık sayılar dediğimiz
sayılardır; ancak denklemin sonuçlarını sağlamak için iki küp kö
kün toplamının bir gerçel sayı olması zorunludur.
346
KUANTUM DÜNYASININ YAPISI
347
Z i H N i N GÖLGELERi
348
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
349
Z i H N i N GÖLGELERi
wlA> + zlB>
350
K �UANTUM D�YASI N I N r PISI
351
Z i H N i N G Ö LG E L E R i
352
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
ise, bu durumda
353
Z i H N i N GÖLG E LE R i
I C)
Foton
kaynağı Yarı gümüşlenmiş
1
� ayna
I A)
� I B)
Şekil 5 . 1 1 IA> durumunda bir foton yarı gümüş bir aynaya çarpıyor ve du
rumu (U sonucunda) IB> + ilC> şeklinde bir üst üste binmeye evrimleşiyor.
354
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
şekilde sonuçta çeyrek dalgaboyluk bir faz kayması olmak zorundadır. Daha kap
samlı bir ele alış için bkz. Klein ve Furtak (1986).
94 ö rneğin Dirac ( ı 947). Davies (ı984).
95
Burada benim yansıtılmış durum için uyguladığım faz çarpanı seçiminde biraz
keyfiyet vardır. Kısmen hangi türde ayna kullamldığına bağlıdır. Aslında dip
not 7'de bahsi geçen (muhtemelen hiç gümüşlenmemiş olan) "yarı gümüşlenmiş
ayna"dan farklı olarak, bu iki aynanın gerçekte tamamen gümüşlenmiş olduğunu
düşünebiliriz. Burada kullandığım "i" çarpanı "yarı gümüşlenmiş" aynalardan yan
sıma durumunda elde edilmiş çarpanla ancak yüzeysel bir uyuşma taşıyabilen bir
tür tavizdir. Tartışılan aynalardan her ikisi için ne yaptığıınız konusunda tutarlı
olduğumuz müddetçe, tamamen gümüşlenmiş aynalardan yansıma için hangi çar
panın kabul edildiği aslında bir önem taşıınaz.
355
Z i H N i N GÖLGELERi
= iJD> - JE>
{ / Tamamen gümüşlenmiş
/ Yarı gümüşlenmiş
I C> I D)
m 1 A)
Foton
kaynağı
�
Şekil 5 . 1 2 Foton durumunun iki parçası, birbirleriyle en sonunda yarı gü
müşlenmiş bir aynada karşılaşacak şekilde, iki tamamen gümüşlenmiş ayna
tarafından bir araya getiriliyor. Öyle bir tarzda girişime uğruyorlar ki, top
lam durum karşımıza IF> durumunda çıkıyor ve G'deki saptayıcı fotonu
teslim alamıyor. (Mach-Zender interferometresi.)
356
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
357
Z i H N i N GÖLGELERi
wlF> + zlG>
lwl 2 : lzl2
358
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
Z = X + iy
lzl2 = x2 + y2
= (x + iy) (x - iy)
= zz
359
Z i H N i N GÖLGELERi
IB> + ilC>
I E)
l e)
360
KUANTUM DÜNYASI N I N YAPISI
muhtemeldir.
Buna benzer bir durum olarak, D'de bir engel olması yerine
sağ alttaki aynaya bir ölçüm aygıtı eklediğimizi düşünebiliriz.
(Eski örnekte bu ayna yerini bir saptayıcıya bırakmıştı.) Bu ay
gıtın fotonun sadece yansımasıyla aynaya hangi darbe uygulanı
yorsa bunu saptayacak kadar duyarlı olduğunu ve bu saptamanın
da diyelim ki bir göstergedeki hareketle gösterildiğini hayal ede
lim (bkz. Şekil 5. 14). Foton durumu IB>'nin aynayla karşılaşması
361
Z i H N i N GÖLGELERi
I E)
I D)
I B)
362
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
363
Z i H N i N GÖLGELERi
JA> durumunda tek bir foton yollar. Her şey §5. 7'yle aynı olduğu
için, foton en sonunda yine daha önceki gibi (orantılı) bir JF> du
rumunda belirmek zorundadır. Bu nedenle F'deki saptayıcı foto
nun kendisine vardığım kaydederken, G'deki bunu başaramaz.
Ama eğer bomba bozuk değilse, ayna fotona karşılık verebi
lir ve bomba eğer fotonun aynasına çarptığım fark ederse patlar.
Bomba da aslında bir ölçüm aygıtıdır. "Foton aynaya çarpar" ve
"foton aynaya çarpmaz" şeklindeki iki kuantum düzeyi alternatifi
bomba tarafından "bomba patlar" ve "bomba patlamaz" şeklindeki
klasik düzey alternatiflerine yükseltilir. JB> + iJC > durumuna fo
tonu JB> durumunda bulursa patlayarak, (jC> durumunda olduğu
için) B> durumunda olmadığım bulursa patlamayarak karşılık ve
rir. Bu iki olayın göreli olasılığı 1 1 l2:jij2 = 1 : 1 'dir. Bomba patlarsa, o
halde fotonun varlığını saptamıştır ve sonrasında olanlar önemli
değildir. Ama eğer bomba patlamazsa, o zaman fotonun durumu
(R eylemi tarafından) iJC> durumuna indirgenerek üst soldaki
aynaya çarpar ve bu aynadan -JE> durumunda çıkar. En sonun
cu (yarı gümüşlenmiş) aynayla karşılaştıktan sonra, durum JF> +
iJG> olur ve böylece "F'deki saptayıcı fotonun varışım kaydeder"
ve "G'deki saptayıcı fotonun varışım kaydeder" şeklindeki olası
iki sonucun göreli olasılıkları, aynen bir önceki alt başlıkta engel
fotonu soğurmayı başaramadığında ya da gösterge hareket etme
diğinde olduğu gibi J -1 J2:J -i J2 = 1 : 1 olur. Dolayısıyla şimdi G'deki
saptayıcının fotonu alma olasılığı kesinlikle vardır.
Şimdi bu bomba testlerinden birinde G'deki saptayıcının as
lında bombanın patlamadığı bazı durumlarda da fotonun varışım
kaydettiği bulunmuş olsun. Yukarıda söylenenlerden bunun yal
nızca eğer bomba bozuk bir bomba değilse olabileceğini görüyo
ruz. Bozuksa kayıt yapabilecek tek saptayıcı F'dekidir. Bu neden
le G'nin gerçekte kayıt yaptığı durumların hepsinde elimizdeki
bombanın aktif olduğu, diğer bir deyişle bozuk olmadığı garanti
edilmiştir! Bu §5.2'de önerildiği haliyle bomba sınama problemini
çözer.96
96
Şahat şalteri. Elitzur ve Vaidman'ın ikisinin de 1 srail'deki üniversitelerde olma
lanndan yola çıkarak Artur Ekert'le yapılan konuşmalanmıza dayanarak Musevi
inancına sıkı sıkıya bağlı olan kişilere yardımcı olmak üzere bu kişilerin kutsal din
lenme günü Şahat sırasında elektrikli aletleri açıp kapamalannı engelleyecek bir
aygıt yapma fikrini ortaya atalım. Aygıtımızın patentini almak ve bu yolla bir servet
364
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
365
Z i H N i N GÖLGELERi
Her seferinde tek bir foton üreten deneysel bir araç sahibi ol
manın zorluklarıyla ilgili olarak da günümüzde artık böyle aletle
rin imal edilebildiklerini belirtelim (bkz. Grangier vd. 1 986).
Son bir yorum olarak, ölçüm aygıtının anlatımımızda geçen
bomba kadar dramatik bir nesne olmasının gerekmediğine dik
kat çekmeliyim. Hatta böyle bir "aygıtın" fotonu almasını ya da
almamasını dış dünyaya sinyalle bildirmesi bile gerekmez. Hafif
sallanır bir ayna, fotonun çarpışının sonucu olarak önemli ölçü
de hareket etmesine yetecek ışık olursa ve bu yolla bu hareketi
sürtünme olarak dağıtırsa, kendi başına bir ölçüm aleti olarak
işlev görebilir. Aynanın sallanır özellikte olması, ayna aslında
sallanmasa bile böylece fotonun diğer yönde gittiğini göstere
rek, G'deki saptayıcının fotonu almasını sağlayacaktır. Sallanma
potansiyeline sahip olması fotonun G'ye ulaşmasını sağlamaya
yetmektedir! Önceki alt başlıkta bahsedilen engelin varlığı da
son derece benzer bir rol oynamaktadır. Aslında engel fotonun
güzergahı üzerinde bir yerde ardışık IB> ve ID> durumlarında be
timlendiği üzere varlığı "ölçmeye" hizmet etmektedir. Fotonu ala
bilecekken almayı başaramaması, aslında aldığında olacak bir
"ölçümle" tamamen aynı işi görür.
Bu tür ihlal etmeyen ve negatif türdeki ölçümlere sıfır (ya da
etkileşimsiz) ölçümler denir, bkz. Dicke (1981) ve bunlar çok cid
di bir kuramsal (ve belki de nihayetinde pratik) öneme sahiptir.
Kuantum kuramının bu tür durumlardaki öngörülerini doğrudan
sınamaya yarayan deneyler vardır. Örneğin Kwiat, Weinfurter ve
Zeilinger yakın bir zamanda Elitzur-Vaidman bomba testi prob
lemiyle tam olarak aynı türde bir deney gerçekleştirmiŞlerdir!
Sonuçta bizlerin de artık kabul etmeye alıştığımız gibi kuantum
kuramının beklentileri tamamıyla doğrulandı. Sıfır ölçümler ger
çekten de kuantum kuramının Z gizemleri arasında yer alıyorlar.
366
KUANTUM DÜNYASIN I N YAPISI
atom vardı. Spin nedir ve kuantum kuramı için taşıdığı özel önem
nedir?
Spin, parçacıkların yapısal bir ö;rnlliğidir. Esasen bir klasik
cismin, örneğin bir golf topunun, kriket topunun ya da bütün bir
dünyanın dönmesiyle (ya da açısal momentumuyla) aynı fizik
kavramıdır. Arada (küçük) bir fark vardır; bu kadar büyük nesne
lerde açısal momentumlarına en büyük katkı açık arayla, parça
cıklarının hepsinin birbirleri etrafındaki yörünge hareketlerinden
gelirken, tekil bir parçacıkta spin, parçacığın kendisine içsel bir
özelliktir. Aslında temel bir parçacağın spini garip bir özelliğe sa
hiptir; spin ekseninin yönü farklılık gösterebilmesine karşın (ki
bu "eksen" de klasikte olanlarla genel olarak pek ilişkisi olmayan
çok garip bir biçimde davranmaktadır) büyüklüğü her zaman
aynı değere sahiptir. Spin büyüklüğü temel kuantum mekanik bi
rimi h ile gösterilir; Dirac'ın bu sembolü Planck sabiti h'nin 2rr'ye
bölünmesidir. Bir parçacığın spininin ölçüsü her zaman h'nin (ne
gatif olmayan) bir tamsayı ya da yarım kesirli tamsayı katıdır; O,
1/2 h, h, 3/2h, 2h vs gibi. Bu parçacıklara da sırasıyla O spinli, 1/2
spinli, 1 spinli, 3/2 spinli, 2 spinli vs deriz.
367
Z i H N i N GÖLGELERi
sağ elli spin durumu ve 1 ı > şeklinde yazılan aşağı doğru dikey
giden sağ elli spin diyelim (bkz. Şekil 5 . 1 5) . Spinin genel duru
mu bu durumda l'ljı> wl 1 > + zl ı > şeklinde bir karmaşık sayı
=
368
KUANTUM DÜNYASI N I N YAPISI
- - - - - -�Z=X+iy
T
y
/
/ 1
1
/ 1
ıO t--- x---J
/ 1
Gerçel eksen
x
w+z
-z
o
Toplama: Çarpma: benzer İşaret Karmaşık eşlenik:
paralelkenar üçgenler değiştirme: gerçel eksenden
başlangıç izdüşümü
noktasından
izdüşümü
Şekil 5. 1 7 Karmaşık sayılardaki temel işlemlerin geometrik temsilleri
em = cos8 +i sin8
97
e gerçel sayısı "doğal algoritmaların tabanı" dır: e = 2,7 1 8 281 828 5 . . . ; e"ifadesiyse
"z'inci kuvvete yükseltilmiş e"dir ve dolayısıyla e" = 1 + z + z' / 1 x 2 + Z' I 1 x 2 x 3
+ z' / l x 2 x 3 x 4 + ...
369
Z i H N i N GÖLGELERi
-1
-i
Şekil 5 . 1 8 Birim çember karmaşık sayılar z = eia ile El gerçel sayısından olu
şur, diğer bir deyişle JzJ = 1 'dir.
370
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
Karmaşık düzlem
371
Z i H N i N GÖLG E LE R i
372
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
373
Z i H N i N GÖLGELERi
374
KUANTUM DÜNYASI N I N YAPISI
375
Z i H N i N GÖLGELERi
376
KUANTUM DÜNYASI N I N YAPISI
5. 1 2 Hilbert Uzayı
R işleminin nasıl başlayıverdiği konusunda biraz daha açık (ve ke
sin) konuşabilmek için standart kuantum mekanik betimlemelerde
matematiksel açıdan belirli bir (görece düşük) teknik ayrıntı düze
yine girmek gerekli olacak. Bir kuantum sisteminin olası durum
larının hepsinin kümesi Hilbert uzayı dediğimiz şeyi oluşturmak
tadır. Bunun ne anlama geldiğini tüm matematiksel ayrıntılarıyla
açıklamak gerekli değil, ama Hilbert uzayı yaklaşımının belli öl
çüde anlaşılması kuantum dünyası betimlememizi netleştirecektir.
377
Z i H N i N GÖLGELERi
378
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
Şekil 5.22 Hilbert uzayına üç boyutlu bir Öklit uzayıymış gibi davranırsak,
11j!> ve l<P> vektörlerinin ikisinin topiamını (O, 11j!> ve l<P> düzleminde) bildiği
miz paralelkenar yasasına göre gösterebiliriz.
379
Z i H N i N GÖLGE LERi
ezl y/)
--·-
i yi) o
· - - - - -- -·-
- - - --
i yi)
Kannaşık Düzlem
Şekil 5.23 Hilbert uzayında bir ışın, durum vektörü l'ljJ>'nün karmaşık katla
rının hepsinden oluşur. Bunu Hilbert uzayı orijini O'dan geçen düz bir çizgi
olarak düşünüyoruz, ama bu düz çizginin gerçekte bir karmaşık düzlem ol
duğunu unutmamalıyız.
380
KUANTUM DÜNYASI N I N YAPISI
1/2 spin örneğinde l f > ve l ı> dik durumları dik değil zıt yönlü
fiziksel şekilleri temsil eder.) 1/2 spinde karşılaştığımız i t t ...ı >,
1 ı t ... t >, 1 U .. ı > durumlarının her birinin diğerlerine dik olma
.
381
Z i H N i N GÖLGELERi
Ek olarak l'IJJ > O ise <'IJJ l'IJJ > O olduğu çıkarımı yapılabilir.
= =
382
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
zer biçimde §5.l O'daki 1 /2 spinli bir atom için Stern-Gerlach spin
ölçücüler de doğrudan bu türde olabilirler; eğer atomun spininin
i t > olduğu ölçülmüşse O t >'ye karşılık gelen ışının içinde bulu
nursa gerçekleşir) sonucun EVET olduğunu ve bu ışının içinde
bulunmazsa HAYIR olduğunu, çünkü sonucun l t >'ya dik olması,
dolayısıyla da l ı > olması gerektiğini söyleyebiliriz.
Evet/hayır ölçümlerinin birbirini izlemesiyle oluşan daha kar
maşık ölçümler düşünmek de her zaman mümkündür. Örneğin 1/2
spinli bir atom düşünün. Spin miktarının yukarı doğru olan yönde
ölçümü için n + 1 farklı olasılık elde etmek için, birinci olarak
spin durumunun i t t . t > olup olmadığını sorabiliriz. Bunu ışının
. .
383
Z i H N i N GÖLG E LE R i
384
KUANTUM DÜNYASININ YAPISI
Şekil 5.24 !lkel ölçüm la> durumunu, seçilmiş la> durumunun katlarından
birine (EVET) ya da la>'nın dik tümleyeni içerisine (HAYIR) izdüşüme uğ
ratır.
HAYIR yanıtı ilkel bir ölçümde durumu !a>'ya dik bir şeye iz
düşüme uğratır. Bunun geometrik betimlemesini Şekil 5.24'te gö
rüyoruz. Başlangıç durumu büyük okla gösterilen la> olarak alı
nır ve ölçümün sonucunda bu ya yanıt EVET olduğunda !a>'nın
katlarından birine "sı·çrar" ya da yanıt HAYIR olduğunda !a>'ya
dik uzaya, aşağıya izdüşüme uğrar. HAYIR durumunda standart
kuantum kuramına göre bir sorun yoktur, bu tam da durumun ol
ması gerektiğini düşündüğümüz şekildedir. EVET durumundaysa
işler karmaşıklaşmıştır, zira şimdi kuantum sistemi ölçüm ale
tiyle etkileşime geçmiştir ve durum !a>'dan çok daha çetrefil bir
şey haline gelmiştir. Aslında durum genel olarak özgün kuantum
sistemini ölçüm aletiyle iç içe geçiren dolanık durum denen du
ruma evrilir. (Dolanık durumlar §5. 17'de ele alınacaktır.) Yine de
kuantum durumunun evriminin sonraki evrimin muğlak olmayan
şekilde ilerleyebilmesi için gerçekten de !a>'nın katlarından biri
ne sıçramış gibi ilerlemesi gerekir.
Bu sıçramayı cebirsel olarak şöyle ifade edebiliriz. lx> !a>'ya
dik olduğunda durum vektörü l'ljJ> her zaman (ama sadece la> ve
riliyse) şu şekilde yazılabilir:
385
Zi H N i N GÖLGELERi
göreli olasılıklarının iz\ 2 'nin lwl2 'ye oranı olduğu sonucuna ulaşa
biliriz. l'ljJ>'nın kendisi bir birim vektörse, bu durumda lzl2 ve lw\2
sırasıyla EVET ve HAYIR'ın hakiki olasılıklarıdır.
Bunu ifade etmenin mevcut bağlamda biraz daha basit bir
yolu vardır (ve bunun da eşdeğer olduğunu kanıtlamayı ilgi du
yan okurlara bir alıştırma olarak bırakıyorum). EVET ya da HA
YIR sonuçlarının her birinin hakiki olasılığını elde etmek için,
sadece \'ljJ> vektörünün uzunluğunun karesini kontrol ederiz (bir
birim vektöre normalize edilmiş olduğu varsayılmamıştır) ve bu
uzunluk karenin kendi izdüşümlerinin her birine hangi oranda
indirgendiğini görürüz. İndirgenme çarpanı her koşulda aranan
olasılık olur.
Son olarak EVET durumlarının yalnızca bir tek ışıncı ait olma
sı gerekmeyen genel bir evet/hayır ölçümünde de (artık bir ilkel
ölçüm olması gerekli değildir) tartışma esas itibariyle benzerdir.
Bir EVET altuzayı E ve bir HAYIR altuzayı H olacaktır. Bu altu
zaylar birisinin her bir vektörünün diğerinin her bir vektörüne
dik olması ve beraberce bütün bir Hilbert uzayının üzerinden
geçmeleri anlamında birbirlerinin dik tümleyenleri olurlar. İzdü
şüm postülası ölçümle beraber başlangıçtaki l'ljJ> vektörünün bir
EVET yanıtı elde edildiğinde dik olarak E üzerine ve bir HAYIR
yanıtında da H üzerine izdüşüme uğradığını söyler. Burada da
ilgili olasılıklar yine durum vektörünün uzunluğunun karesinin
izdüşüme indirgendiği çarpanlarca verilir (bkz. KYU, s:263, Şekil
386
KUANTUM DÜNYASI N I N YAPISI
5 . 1 4 Değişmeli ölçümler
Genel olarak bir kuantum sistemindeki ardışık ölçümlerde bu
ölçümlerin yapılış sırası önemli olabilir. İşlem sırasının ortaya
çıkan durum vektörlerinde fark yarattığı ölçümlere değişmesiz
denir. Ölçümlerin sıralaması hiçbir rol oynamıyorsa (farklı bir
faz faktörü bile yoksa), değişmeli deriz. Hilbert uzayı açısından
bunu, verili bir durum vektörü llj!>'nin ardışık dik izdüşümlerinde
son sonucun genellikle bu izdüşümlerin gerçekleştirilme sırasına
bağlı olması olgusundan anlayabiliriz. Değişmeli ölçümlerde sı
ralama herhangi bir fark yaratmaz.
flkel ölçümlerde ne olur? İki ayrık ilkel ölçümün değişmeli ol
masının koşulunun ölçümlerden birinin EVET ışınının diğerinin
EVET ışınına dik olması olduğunu görmek zor değildir.
Örneğin §5. l O'da aktardığımız l/2n spinli bir atom üzerinde
gerçekleştirilen ilkel spin ölçümlerinde sıralama konuyla ilgisiz
dir. Böyle olmasının nedeni ele alınan çeşitli durumların 1 t t ... f > ,
1 ı t ... t > , 1 ı ! . . . t > her birinin diğerlerine dik olmasıdır. Dolayısıy
la benim seçtiğim ilkel ölçümlerin sırası nihai sonuçta herhangi
bir rol oynamaz ve ölçümlerin hepsi değişmelidir. Fakat çeşitli
spin ölçümleri farklı yönlerde olmuş olsaydı durum genelde böyle
olmazdı. Bunlar genel olarak değişmesiz olurdu.
387
Z i H N i N GÖLGELERi
lx> = la>l13>
388
KUANTUM DÜ NYAS I N I N YAPISI
kelimesini kuantum mekanik bağlamda " la> ve l f3> " bileşik siste
minin "l f3> ve la> " bileşik sisteminden fiziksel olarak farklılığına
işaret ettiği şeklinde yorumlamak da mantıksız olur. Bizler ku
antum düzeyinde doğanın davranışını biraz daha derinlemesine
araştırarak bu problemi aşabiliyoruz. Ben la>l13> durumunu ma
tematikçilerin "tensör çarpımı" dediği yolla yorumlamak yerine,
bundan böyle "la>l f3>" gösterimini matematiksel fizikçilerin günü
müzde kullandığı isimle Grassman çarpımı yoluyla yorumlayaca
ğım. Bu durumda şu ek kuralımız olur:
389
Z i H N i N GÖLG E LE R i
390
KUANTUM DÜNYASI N I N YAPISI
98 İlginçtir, bu görüngü türü gerçek gözlemlerle büyük bir uyumluluğa sahip ola
bilmektedir. Hanbury Brown ve '!Wiss sayesinde (1 954, 1956) yakınımızdaki bazı
yıldızların çaplannııı ölçüldüğü bu etki, yıldızın iki zıt tarafından dünyaya ulaşan
fotonlan birbirine bağlayan bu "bozon" özelliğine dayanmaktadır!
391
Z i H N i N GÖLGELERi
5. 1 7 Kuantum dolanıklığı
Bizim EPR etkilerini (§5.3 ve krş. §5.4'teki sihirli dodekahedronlar
örneği kuantum mekanik Z gizemlerini) yöneten kuantum fiziği
ni anlamaya ihtiyacımız var. Kuantum kuramının temel X gizemi
olan ve bir sonraki bölümde tartışacağımız ölçüm probleminin
altında yatan iki süreç U ve R arasındaki paradoksal ilişki konu
sunda da mutabık kalmak zorundayız. Bunların her ikisi için de
benim sizlere bir başka önemli fikri daha sunmam gerekli olacak:
Dolanık durumlar fikri.
Önce basit bir ölçüm sürecinde neler olduğunu görmeye çalı
şalım. Bir fotonun üst üste binmiş durumda olduğu bir hali düşü
nelim. Buna Ja> + 113> diyelim; Ja> durumu bir saptayıcıyı etkinleş
tirecek, la>'ya dik 113> durumuysa saptayıcıyı rahatsız etmeyecek.
(Bu tür bir örnek G'deki saptayıcımn -JF> -iJG> durumuyla karşı
laştığı §5.8'de düşünülmüştü. Orada JG> saptayıcıyı etkinleştiri
yor, JF> durumuysa rahatsız etmiyordu.) Saptayıcının kendisinin
de bir kuantum durumuna atanmış olabileceğini varsayıyorum,
buna da JljJ> diyelim. Kuantum kuramında olağan pratik budur.
Klasik düzeydeki bir cisme kuantum mekanik bir betimleme atfet
menin gerçekten anlamlı olup olmadığı benim için pek açık değil
ama bu tür tartışmalarda normalde bu sorgulanmaz. Her ne olur
sa olsun, fotonun ilk başta karşılaşacağı saptayıcının elementleri
de kuantum kuramının standart kurallarına göre muamele edile
bilecek şeylerdir. Saptayıcıya bir bütün olarak bu kurallara göre
tutum alma konusunda kuşku duyanlar, bu durum vektörü J1v>'nin
işaret ettiğinin de bu ilk baştaki kuantum düzeyi elementleri (par
çacıklar, atomlar, moleküller) olduğunu düşünmelidir.
Foton saptayıcıya ulaşmadan hemen önce (ya da fotonun dal
ga fonksiyonunun Ja> kısmı saptayıcıya ulaşmadan hemen önce)
fiziksel vaziyet saptayıcı durumu ve foton durumundan oluşmak
tadır, yani J1jJ >(!a> + 113> ) ve şunu buluruz:
392
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
393
Z i H N i N GÖLGELERi
394
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
Ardından bu p arçacık her biri 1/2 spinli iki yeni parçacığa bo
zunur ve bunlar sağa ve sola, birbirlerinden çok büyük uzaklık
lara hareket ederler. Açısal momentum ve onun korunumu özel
liklerinden birbirlerinden ayrılan iki parçacığın spin yönlerinin
birbirlerinin zıttı olmak zorunda olduğu sonucu çıkar ve l!l0>'ın
evrildiği sıfır spinli durum için şu sonuca ulaşırız:
Burada 'T' sol elli parçacığa, "R" sağ elli parçacığa karşılık ge
lir (eksi işareti de standart yapılageliş gereği vardır). Bu nedenle
sol elli parçacığın spinini yukarı doğru olan yönde ölçmeyi seçer
sek, EVET yanıtı (diğer bir deyişle IL t >'yi bulmak) sağ elli parça
cığı otomatik olarak aşağı doğru spinli IR ı > durumuna yerleştirir.
HAYIR yanıtı (IL ı >l sağ elli parçacığı otomatik olarak yukarı doğ
ru spinli IR t> durumuna yerleştirecektir. Görünüşe göre bir par
çacığın bir yerdeki ölçümü, epey farklı bir yerdeki epey farklı bir
parçacığın durumunu eşanlı olarak etkileyebilmektedir; yine de
şu ana dek bu Bertlmann'ın çoraplarından daha gizemli değildir!
Fakat dolanık durumumuz farklı bir ölçüm seçimine karşılık
gelen başka bir yolla da gösterilebilir. Örneğin sol elli spini bu
kez yatay bir yönde ölçmeyi seçebiliriz ve böylece EVET diyelim
ki IL+->'ye ve HAYIR IL�>'ye karşılık gelir. Bu durumda (basit he
saplama yoluyla, krş. KYU, s:283) daha öncekiyle aynı bileşik du
rumun farklı bir dolanık biçimde yazılabildiğini buluruz:
395
Z i H N i N GÖLGE LERi
396
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
·• . . . . ..
X
.· . uzaysal o �r.!!;.k_
- - -ayrılmış
Şekil 5 . 2 5 Uzayzamanda iki olaya eğer ikisi de birbirinin ışık konisinin dı
şında yer alıyorsa uzaysal olarak ayrılmış denir (ayrıca bkz. Şekil 4. 1 ) Bu
durumda birbirlerini nedensel olarak etkileyemezler ve iki olayda yapılan
ölçümler değişmeli olmak zorundadır.
397
Z i H N i N GÖLGELERi
Gözlemci Gözlemci
B � � A
\ I
\ I
Zamanın
İlerleyiş i
Şekil 5.26 Özel göreliliğe göre göreli hareket eden A ve B gözlemcileri uzay
sal olarak ayrılmış P ve Q olaylarından hangisinin daha önce gerçekleştiği
ne ilişkin farklı fikirlere sahiptir.
99
Bir parçacık çiftinin dolanıklık özelliğinin kendisinin dolanık bir özellik olabildiği
örnekler de verilebilir! (Zeilinger vd, 1 992)
398
KUANTUM DÜNYAS I N I N YAPISI
399
Z i H N i N GÖLGE L E R i
Düğmenin t Yönü
Spinl '
•
O spinli l il > durumundan gelen 3/2 spinli iki atom için toplam
durumumuz şu şekilde ifade edilebilir:
400
...
KUANTUM DütJYA"Sfl\111"1
,
fAPISI
durumunun Majorana tanımının, asnayağı P noktasının kendisi
ve P'nin zıt-uçtaki P* noktasıyla birlikteliği olduğunu görürüz ve
bu da kuzey kutbunda alınan P noktasının durumu 1 ı t t >'dır. Bu
EVET durumuna IP*PP> diyebiliriz.
3/2 spinin önemli bir özelliği, dodekahedronun bitişikten son
raki iki tepe noktası üzerindeki düğme basışlarına karşılık gelen
ilkel ölçümlerdeki EVET durumlarının birbirine dik olmasıdır. Bu
neden böyledir? A ve C dodekahedronda ne. zaman birbirlerinin
bitişiğinin yanıysa, Majorana durumları IA*AA> ve IC*CC>'nin as
lında dik olduklarını doğrulamak zorundayız. Şekil 5.28'de A ve
C'nin ne zaman dodekahedronun içinde yer alan ve onun merkezi
ni ve tepe noktalarından sekizini paylaşan bir kübün bitişik tepe
noktalarıysa, o zaman dodekahedron üzerinde birbirlerinin biti
şiğinin yanı oldukları da görülecektir. Ek C'de son paragrafa göre
A ve C bir kübün bitişik tepe noktaları olduğunda da IA*AA> ve
IC*CC> birbirine diktir; böylece sonuç kanıtlanır.
Şekil 5.28 Kurala uygun bir dodekahedronun içine onunla 20 tepe noktası
nın 8'ini paylaşan bir küp yerleştirilebilir. Kübün bitişik tepe noktalarının
dodekahedronun bitişiğin yanı tepe noktaları olduğunu görüyoruz.
401
Z i H N i N GÖLGELERi
,.
H
J
I·
Şekil 5.29 §5. 1 8 ve Ek B'deki tartışmalar için dodekahedronun tepe noktala
rının isimlendirilmesi
402
KUANTUM DÜNYASI N I N YAPISI
403
Zi H N i N GÖLG E L E R i
Ek B: Dodekahedronun renklendirilemezliği
Problemin §5.3'te ortaya atıldığını hatırlayalım: Bir dodekahed
ronun tüm tepe noktalarının bitişiğinin yanındaki iki tepe nok-
404
KUANTUM DÜNYASININ YAPISI
405
Z i H N i N GÖLGELERi
406
KUANTUM DÜNYASININ YAPISI
olmak üzere
407
Z i H N i N GÖLGELER\
Eğer
olmak üzere, elimizde a(x) ve b (x)'le verilen iki durum olarak sı
rasıyla la> ve I�> varsa, bu durumda ikisinin skaler çarpımı şu
olacaktır:
408
KUANTUM DÜNYASININ YAPISI
409
Z i H N i N GÖLGELERi
410
6
101 Fotonların §5. 1 6'da bahsi geçen "bozansa!" özelliğmin kuantum dolanıklı
ğına bir örnek olarak değerlendirilmesi, Hanbury Brown ve Tvvi ss'in ( 1 954,
1 956) gözlemlerinin çok uzak mesafeler için bir doğrulama sağladığı da dü
şünüldüğünde belli bir anlam taşır.
41 1
Z i H N i N GÖLGELERi
412
KUANTUM KURAMI VE GERÇEKLiK
413
Z i H N i N GÖLGE LERi
414
KUANTUM KURAM! VE GERÇEKLiK
102 Everett ( 1 957), Wlıeeler (1957). DeWitt ve Gralıam ( 1 973), Geroclı (1 984).
415
Z i H N i N GÖLGELERi
416
KUANTUM KURAMI VE GERÇEKLiK
417
Z i H N i N GÖLGELERi
418
KUANTUM KURAMI VE G ERÇEKLiK
419
Z i H N i N GÖLGELERi
420
KUANTUM KURAM! VE GERÇEKLiK
105 Dalga fonksiyonun nesnel gerçekliğini destekleyen farklı bir argüman için bkz.
Aharonov, Anandan ve Vaidman (1993).
421
Z i H N i N GÖLGELERi
422
KUANTUM KURAM! VE GERÇ EKLiK
423
Z i H N i N GÖLGE LERi
424
KUANTUM KURAMI VE GERÇEKLiK
425
Zi H N i N GÖLGELERi
Öncelikle her bir j'ljJ> bireysel durumu için şu şekilde bir nesne
yazıyoruz:
dından da l'IJJ > <'IJJ I ifadesinin (§5.l O'da tartışılan faz çarpanı ser
bestliği l'IJJ> N-7 ei01'1jJ>'dan bağımsız olarak) l'IJJ > vektörünün temsil
ettiği fiziksel durum tarafından eşsiz şekilde belirlendiğini kabul
ediyoruz. Dirac'ın terminolojisine göre başlangıçtaki l'IJJ>'ya bir
"ket" vektörü, <'IJJl'ya da "bra" vektörü denmektedir. Bir bra vektörü
l'IJJ > ile bir ket vektörü l<l>> beraber, skaler çarpımlarını ("bracketT
oluşturacak şekilde birleştirilebilir:
426
KUANTUM KURAMI VE GERÇEKLiK
ya değer. Öncelikle l'ljı> «Pi çarpımı §5. 1 5'te l'ljı> <P> çarpımı için
sıralanan cebir yasalarına uymaktadır (burada önem taşımayan
sonuncusu hariç):
iz (D) = 1
427
Zi H N i N GÖLGELERi
p = İz (DE)
Bu ifadedeki l'l\J >, l<I>>, ... , lx> Hilbert uzayı içerisinde EVET
durumlarının uzayını kapsayan karşılıklı dik normalize edilmiş
durumlardır. Bir izdüşüreni karakterize eden genel özellik şudur:
E2 = E
428
KUANTUM KURAMI VE GERÇEKLiK
D = Yz l t >< t l + Yz l ı >< ı l
E = l f >< t l
429
Z i H N i N GÖLGELERi
= Yı x ( l h/2)2 + Y2 x ( 1 1-./2)2
= \4 + \4 = Y2
430
KUANTUM KURAMI VE G E RÇ EKLiK
Sağ elli parçacığın spininin bir süre sonra bir gözlemcinin öl
çüm aleti tarafından inceleneceğini, sol ellininse gözlemcinin ula
şamadığı kadar büyük bir uzaklığa gitmiş olduğunu varsayalım.
Gözlemci sağ elli parçacığın spin durumunu nasıl betimler?
Şu yoğunluk matrisini kullanmak onun için çok uygun1 08 olur:
431
Z i H N i N GÖLG E LERi
432
KUANTUM KURAMI VE GERÇ E KLiK
433
Z i H N i N GÖLG E L E R i
wja> + z!l3>
434
KUANTUM KURAMI VE G E RÇ E KLiK
109 Bkz. D'Espagnat ( 1989), Zurek ( 1 99 1 , 1 993). Paz, Habib ve Zurek ( 1 993).
435
Z i H N i N GÖLGELERi
a = l wl2 ve b = lzl2
Buradaki l'ljJP> ve l'ljı0> saptayıcı için tamamen ayrı iki olası dik
durumdur ve bu durumlar klasik fiziğin bakış açısından oldukça
saçmadırlar, örneğin:
436
KUANTUM KURAMI VE GERÇEKLi K
437
Z i H N i N GÖLGELERi
438
KUANTUM KURAMI VE G E RÇEKLiK
439
Z i H N i N GÖLGELERi
440
KUANTUM KURAMI VE G E RÇ EKLiK
441
Z i H N i N GÖLGE LERi
R hususunda aktif bir rol oynaması gerektiği gibi bir şart koşmu
yoruz {ama alternatif yaklaşımlar için krş. §7. 1 ) .
Kuşkusuz kimi okurlar kuantum ölçüm problemi ile bilinç
problemi arasında bir bağlantı aradığım için benim bu tür fikir
lere kapılmaya eğilimli olabileceğimi düşünebilirler. Durumun bu
olmadığını vurgulamam gerekir. Nihayetinde bilincin evrende gö
rece nadir görülen bir olgu olması kuvvetle muhtemeldir. Dünya
yüzeyi üzerinde önemli bir bilinçli faaliyetin gerçekleştiği görül
mektedir ama şu ana dek elimizde olan kanıtlar1 1 1 bizlerden ışık
yılları uzaktaki evren boyunca {eğer bilinç varsa da) yüksek geliş
kinliğe sahip bilincin var olmadığını göstermektedir. Fiziksel nes
nelerin bilinçli kişilerden birisinin görüş, duyuş ya da dokunuş
alanı içerisinde olup olmamalarına bağlı olarak tamamen farklı
biçimlerde evrildikleri bir evren resminin, epey garip bir "gerçek"
fiziksel evren betimlemesi olduğu açıktır.
Örneğin hava durumunu ele alalım. Herhangi bir gezegende
gelişen ayrıntılı hava durumu örüntüleri kaotik fiziksel süreçlere
b ağlıdırlar {krş. § 1 . 7) ve çok sayıda tekil kuantum olayına duyarlı
olsalar gerektir. R işlemi bilinç olmadığında gerçekten gerçekleş
miyorsa, o zaman üst üste pinmiş kuantum alternatiflerin keşme
keşi içerisinden belirli bir hava durumu örüntüsü de kararlı hale
gelemeyecektir. Uzak bir gezegendeki hava durumu örüntülerinin
.
s ayısız ayrı olasılığın karmaşık sayı üst üste binmeleri halinde
{gerçek bir hava durumundan çok farklı tam bir kararsız keşme
keş içerisinde) kaldığına ve bunun bilinçli bir varlık bunun far
kına varana dek sürdüğüne, üst üste binmiş hava durumunun bu
noktada ve sadece bu noktada gerçek bir hava durumu haline dö
nüştüğüne sahiden inanabilir miyiz?
Operasyonel bir yaklaşımla (bilinçli bir varlığın operasyonel
yaklaşımıyla) böylesi bir üst üste binmiş "hava"nın gerçek belir
siz hava durumundan bir farkı olmadığı (FAPP!) ileri sürülebilir.
Fakat tek başına bu fiziksel gerçeklik problemine başarılı bir çö
züm getirmez. FAPP yaklaşımının "gerçeklik" konusundaki derin
meseleleri .çözüme kavuşturmadığını, günümüz kuantunı mekani
ğindeki U ve R işlemlerinin bir arada var olmasına izin veren (en
azından teknolojimiz daha tam ve uyumlu bir yaklaşımın gerekli
111 F. Drake'in SETI programı da sonuç olarak bunu gösteriyor.
442
KUANTUM KURAM! VE GERÇEKLiK
olduğu noktaya bizi taşıyana dek) geçici bir çözüm olduğunu gör
müştük.
Bu nedenle kuantum mekaniğinin problemlerinin çözümü için
başka bir yere bakmayı öneriyorum. Zihin probleminin en niha
yetinde kuantum ölçüm problemiyle (ya da kuantum mekaniği
nin U/R paradoksuyla) bağlantılı olması mümkün olsa da, benim
inancıma göre tek başına bilinç (ya da bizim aşina olduğumuz
biçimiyle bilinç) kuantum kuramının iç fiziksel meselelerini çö
züme kavuşturamaz. Fiziksel eylem yönünden bilinç konusunda
herhangi bir gerçek ilerleme sağlamayı beklemeden önce kuan
tum ölçüm problemiyle yüzleşilmesi ve bu problemin çözülmesi
gerektiğine ve ölçüm probleminin tamamen .fiziksel bir yaklaşımla
çözülmek zorunda olduğuna inanıyorum. Başarılı bir çözüm elde
ettikten sonra, bunun ardından bilinç sorununa bir tür yanıt oluş
turmaya doğru ilerlemeye daha uygun bir konumda olabileceğiz.
Benim görüşüme göre kuantum ölçüm probleminin çözülmesi zih
nin anlaşılması için bir önkoşuldur ve bu ikisi hiç de aynı prob
lem değildir. Zihin problemi ölçüm probleminden çok daha zor bir
problemdir!
443
Z i H N i N GÖLGELERi
1 12
Benim düşünce ve önerilerim "kütleçekim" kampı içerisinde yer almama karşın,
444
KUANTUM KURAMI VE GERÇEKLiK
yakın zamana dek fazla belirgin ve net değildi, krş. Penrose (l 993a, ı 994b). Be
nim önerim özgün Ghirardi-Rimini-Weber önerisiyle indirgemenin ani bir sürek
siz süreç olması gerektiği fikrini paylaşmaktadır. Şu anki çalışmaların çoğuysa
Pearle'ün özgün çalışması gibi (ı 976) sürekli (rassal) durum indirgenmesi sürecine
yoğunlaşmaktadır. Bkz. Di6si (1992), Ghirardi vd ( 1 990b), Percival ( ı 994). Düzenle
meyi görelilikle uyumlu hale getirmeye yönelen bu tür çalışmalar için bkz. Ghirar
di vd ( ı 992), Gisin ( 1 989) ve Gisin ve Percival (1993).
445
Z i H N i N GÖLG E L E R i
İsabet! (x
" � Gauss)
Uzay
1 13
Schrödinger (l 935a); ayrıca krş. KYU, s. 290-296.
446
KUANTUM KURAM! VE GERÇEKLiK
Şekil 6.3 Schrödinger'in kedisi. Kuantum durumu yansıyan ve geçen bir fo
tonun doğrusal üst üste binmesini içerir. Geçen bileşen bir kediyi öldüren
bir aleti tetikler, dolayısıyla U evrimine göre kedi ölüm ve yaşamın üst üste
binmesi içerisinde var olur. GRW düzenlemesine göre sorun çözülmüştür
çünkü kedinin parçacıkları neredeyse eşanlı olarak isabetler alır, bunlardan
ilki kedinin durumunu ya ölü ya da canlı olarak yerelleştirir.
447
Z i H N i N GÖLGELERi
448
KUANTUM KURAMI VE GERÇEKLiK
Şekil 6.4 Ölçüm kedi yerine küre şeklinde bir topağın basit hareketinden
oluşabilirdi. Topak R'nin gerçekleşmesi için ne kadar büyük ya da kütleli
olmak veya ne kadar uzağa hareket etmek zorundadır?
449
Z i H N i N GÖLGELERi
450
KUANTUM KURAM! VE GERÇEKLiK
'
· ·
miş olmasına işaret eder. Soru şudur: İki geometrinin kuantum
mekaniğinin kurallarının değişmesini zorunlu kılacak kadar bir
birlerinden farklı hale geldikleri ve doğanın farklı geometrileri
üst üste binmeye zorlamak yerine bunlardan birini ya da diğerini
seçip gerçekten R'ye benzer bir tür indirgeme işlemini etkilediği
bir nokta var mıdır?
Sorun, durumların kendileri farklı uzayzaman geometrilerini
içerdiklerinde bizlerin durumların doğrusal üst üste binmelerini
nasıl düşüneceğimiz konusunda gerçekten hiçbir fikre sahip ol
mayışımızdır. "Standart kuramdaki" temel sıkıntılardan biri, ge
ometriler birbirlerinden önemli derecede farklılaştıklarında bir
geometrideki bir noktayı diğerindeki belirli bir noktayla tanımla
mak için mutlak araçlara sahip olmayışımızdır (iki geometri tam
anlamıyla ayrı uzaylardır); dolayısıyla bu iki ayrı uzay içerisinde
madde durumlarının bir üst üste binmesinin şekillenebilmesi fik
ri, son derece anlaşılması güç ve muğlak bir hale gelir.
O halde iki geometrinin ne zaman aslında birbirlerinden
"önemli derecede farklı" olarak düşünüleceğini sormalıyız. As
lında Planck ölçeği 1 0-33 cm burada devreye girmektedir. Gerek
çelendirme kabaca şöyledir: İndirgemenin gerçekleşmesi için bu
iki geometri arasındaki farkın ölçeğinin uygun anlamıyla 10 33 cm
gibi bir şey ya da daha fazla olması gerekir. Örneğin (Şekil 6.5) bu
iki geometrinin zorla çakışmaya uğraştıklarını ama farkın ölçüsü
bu tür bir ölçekte aşırı büyük hale geldiğinde R indirgenmesinin
gerçekleştiğini; dolayısıyla U'daki üst üste binmeyi sürdürmek
yerine doğanın geometrilerden birini seçmek zorunda olduğunu
hayal etmeyi deneyebiliriz.
Geometride bu kadar küçük bir değişikÜğe ne tür bir kütle
ölçeği ya da hareket edilen uzaklık ölçeği karşılık gelir? Aslında
kütleçekim etkilerinin küçüklüğü sayesinde bu oldukça büyüktür
ve kuantum ile klasik düzey arasındaki sınır çizgisi olarak hiç de
mantıksız değildir. Ne denmek istendiğini biraz daha açabilmek
adına mutlak birimler (ya da Planck birimleri) hakkında bir şeyler
söyleyelim.
451
Z i H N i N GÖLG E L E R i
�
ŞİMDİ doğa / �·-�:f''
ikisinden birini
seçmek zorunda Çok
şematik!
6 . 1 1 Mutlak birimler
Fikir (ilk olarak115 Max Planck'a ( 1 906) borçluyuz, ardından özel
likle John A. Wheeler'ın ( 1 975) takibi gelmektedir) . bütün fiziksel
ölçüleri saf (boyutsuz) sayılara çevirme birimleri olarak doğanın
en temel üç sabitini kullanmaktır: Işık hızı c, Planck sabiti (bölü
Zrr) h ve Newton'ın kütleçekim sabiti G. Uzunluk, kütle ve zaman
birimleri bu üç sabitin üçü de birim değer alacak şekilde seçilir:
C =l , h = l, G = l
452
KUANTUM KURAM! VE G E RÇEKLiK
saniye = 1 ,9 x 1043
gün = 1 ,6 x 1048
yıl = 5,9 X 1 050
metre = 6,3 x 1034
cm = 6,3 x 1032
mikron = 6,3 x 1 028
fermi ("güçlü etkileşim büyüklüğü") = 6,3 x 1019
nükleonun kütlesi = 7 ,8 x 10-20
gram = 4,7 x 104
erg = 5,2 x 10-17
suyun yoğunluğu = 1 ,9 x 10-94
6 . 1 2 Yeni ölçüt
Şimdi sizlere kütleçekimsel olarak tetiklenen durum vektörü in
dirgenmesi için KYU'da ileri sürülenden önemli ölçüde farklı, ama
Di6si ve diğerlerine borçlu olduğumuz son dönemdeki bazı fikir
lere daha yakın yeni bir ölçüt vereceğim. 1 16 Kütleçekim ile R işle
mi arasında bir bağlantı için gerekçeler KYU'da verildiği haliyle
halen geçerli, ama şimdi ileri süreceğim fikir başka yönlerden ek
bazı kuramsal desteklere sahip. Üstelik daha önceki tanımda işe
karışan bazı kavramsal problemlerden azade olduğu gibi, kullan
ması da çok daha kolay. KYU'da getirilen öneri, iki durumun bir
birlerinden kuantum doğrusal üst üste binme içerisinde bir arada
olamayacak kadar (kütleçekim alanları, başka bir ifadeyle uzay
zamanları açısından) farklı olduklarına hükmedebilmeye yarayan
bir ölçüt sunuyordu. Buna göre R'nin bu aşamada gerçekleşmesi
gerekiyordu. Şu anki fikirse biraz daha farklıdır. Bu kez durumla
rın birbirlerinden üst üste binmenin mümkün olamayacağı kadar
çok farklılaştığını tespit eden durumlar arası bir mutlak kütle-
1 1• Aynca bkz. Di6si ( 1 989), Ghirardi vd (1 990a), Penrose ( 1 993a).
453
Z i H N i N GÖLG E L E R i
çekim farkı ölçütü aramıyoruz. Bunun yerine üst üste binmiş çok
farklı durumları (örneğin kararsız bir uranyum çekirdeğine ben
zer şekilde) kararsız olarak değerlendiriyoruz ve böyle bir fark
ölçütü tarafından belirlenen durum vektörü indirgenmesi hızı var
mı, onu araştırıyoruz.
Fazladan karışıklık yaratmamak için yeni ölçütü önce §6. l O'da
betimlenmiş olan duruma uygulayalım, ama ölçüt kolaylıkla bir
çok başka örneği kapsayacak şekilde genelleştirilebilir. Bu örnek
te sadece kütleçekim etkilerini hesaba katarak özellikle topağın
bir halini diğerinden ayırt etmek için gereken enerjiyi düşünü
yoruz. Bu nedenle ilk b aşta çakışarak birbirinin içine geçen iki
topak (iki kütle) sahibi olduğumuzu hayal edeceğiz (Şekil 6.6), ar
dından topağın bir parçasının diğerinden uzaklaşmaya başladı
ğını, yavaşça iç içe geçme derecesinin düştüğünü ve sonunda da
ikisinin düşünülen üst üste binme durumunda gerçekleşen ayrılık
durumuna ulaştıklarını hayal ediyoruz. Bu işlemin maliyeti olan
kütleçekim enerjisinin mutlak birimlerde ölçülmüş tersini alarak,
durum indirgenmesi gerçekleşmeden önce topağın üst üste bin
miş durumunun aniden yerelleşmiş durumlardan birine ya da di
ğerine sıçramasıyla geçecek yaklaşık zamanı yine mutlak birimler
cinsinden elde ederiz. 1 1 7
00.
..
.:·
·
·�,� -.:... � ; . ··
,. .
·.
�
lı/E'yi hesaplamak için topa
ğın bir parçasının diğerinden
ayrıldığını hayal edin ve
o
sadece kütleçekim çekme
. lerini dikkate alarak bunun
.
454
KUANTUM KURAMI VE GERÇEKLiK
alm2
l/20p2a5
ı ıa Zeilinger vd ( ı 988).
455
Z i H N i N GÖLG E LERi
..- o�
Şekil 6.7 Foton durumunun geçen kısmının bir topağı hareket ettirmek yeri
ne sadece sıvı bir madde tarafından soğurulduğunu varsayalım.
456
KUANTUM KURAM! VE GERÇEKLiK
457
Z i H N i N GÖLG E LERi
458
KUANTUM KURAMI VE GERÇ EKLiK
459
Zi H N i N GÖLGELERi
1 2° Fakat KYU 7. Bölümde aktarılan genel motivasyonlar KYU'da verilen "bir graviton
ölçütünü" desteklemekten daha ziyade, açıkçası burada taraf olunan (ve Penrose
ı 993a'da ileri sürülen) öneriyi daha fazla destekler gibi görünüyor. Bağlantıları
daha kesin kurmak için daha fazla araştırma gerekiyor.
460
KUANTUM KURAM! VE GERÇ EKLiK
461
Z i H N i N GÖLG E LE R i
462
7
463
Z i H N i N GÖLGELERi
464
KUANTUM KURAM! VE BEYiN
122 KYU'da buna benzer şey için "doğru kuantum kütleçekim" ("correct quantum gra
vity"-COO) ifadesini kullandım. Burada vurgu biraz daha farklıdır. Bu işlemin
köklü bir problem olan tamamıyla tutarlı bir kuantum kütleçekim kuramının bu
lunmasıyla b ağlantısını vurgulamak istemiyorum. Burada vurgu daba çok kayıp
temel bir hesaplanamaz bileşenle birlikte § 6 . 1 2'de ileri sürülen özgün varsayım
larla uyumlu olacak bir işleme yapılmaktadır. OR kısaltmasının kullanımı şu ek
vurguya da sahip: Nesnel bir indirgenme sürecinde fiziksel sonuç da daha önce
gerçekleşen bileşik üst üste binmenin aksine, bir şey ya da diğer şeydir.
OR İngilizce "objective reduction" (nesnel indirgenme) ifadesinin baş harflerinden
oluşmaktadır ve ayrıca "ya da" anlamını taşımaktadır -çn.
465
Z i H N i N GÖLG E LE R i
466
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
467
Z i H N i N GÖLGELERi
Fakat son yıllarda elde edilen dikkate değer bazı deneysel bul
gular süperiletkenliğin uygun maddelerle 1 1 5K'ya bile çıkabilen çok
daha yüksek sıcaklıklarda gerçekleşebildiğini gösterdi (krş. Sheng
vd. 1 988). Bu yaklaşık -1 58°C ya da -2 1 2°F olduğu için biyolojik
açıdan bakıldığında halii çok soğuktur ve sıvı nitrojenden yalnızca
çok az daha sıcaktır. Lagues vd'nin ( 1 993) süperiletkenliğin sadece
"Sibirya" soğuklarında, - 23°C ya da - l 0°F'ta var olduğunu göste
ren gözlenıleriyse daha da dikkat çekicidir. Biyolojik açıdan halen
"soğuk" tarafta olmasına karşın böyle bir yüksek sıcaklıkta süperi
letkenliğin varlığı, biyolojik sistemlere de uyan kuantum uyumlu et
kilerin olabileceği sanısına güçlü bir destek sağlamaktadır.
Aslında yüksek sıcaklıkta süperiletkenlik olgusu gözlenmeden
çok önce, seçkin fizikçi ( 1 930'lu yıllarda "olağan" düşük sıcaklıkta
süperiletkenliğin anlaşılmasında çok büyük bir buluşa imza at
mış olan) Herbert Fröhlich biyolojik sistemlerde kolektif kuantum
etkilerinin bir rol oynayabileceğini ileri sürmüştü. Ç alışmasına
itilim kazandıran şey 1 93 8 gibi epey eski bir tarihte gözlemle
nen anlaşılmaz bir olguydu ve Fröhlich 1 968 yılında (bu 1$:onuyu
araştırırken şaşkınlıkla öğrendiğim üzere erkek kardeşim Oliver
Penrose ve Lars Onsager'e ( 1 956) borçlu olduğumuz bir kavrama
da yer vererek) etkin hücreler içerisinde biyolojik kuantum eşev
relilik olgusunun sonucu olarak 1 0 1 1 Hz'te mikrodalga elektro
manyetik ışımayla tınlaşan titreşimli etkilerin olması gerektiğini
ileri sürdü. Etkiler düşük bir sıcaklığa ihtiyaç duymuyor ve me
tabolik dürtünün büyük enerjisinin varlığından ortaya çıkıyordu.
Günümüzde Fröhlich'in 1 968 yılında öngördüğü etkinin tamamen
aynısının birçok biyolojik sistemde görüldüğüne ilişkin güvenilir
gözlemsel kanıtlara sahibiz. Bunun beyin faaliyetiyle ne ilişkisi
olabileceğini daha sonra (§7 .5) görmeye çalışacağız.
468
KUANTUM KURAM! VE BEYiN
dendritler
123 En azından geleneksel betimleme böyleydi. Bugün yeni kamtlar bu basit "toplama
lı" betimlemenin ciddi bir aşırı basitleştirme olabileceğini ve bireysel nöronlann
dendritleri içerisinde bir tür "bilgi işlemenin" gerçekleşiyor olabileceğini gösteriyor.
Bu olasılık Kari Pribram ve diğerleri (krş. Pribram ı 99 1 ) tarafından vurgulandı. Bu
genel çerçevede ilk öngörüler de Alwyn Scott'a aitti ( 1 973, 1 977 ve bireysel hücreler
içerisinde "zekii." olma olasılığı için örneğin krş. Albrect-Bühler 1985). Tekil nöron
larda karmaşık "dendritsel işleme" olabilmesi §7.4'teki tartışmalarla uyumludur.
469
Z i H N i N GÖLGELERi
.
Bu betimlemenin, sinaptik bağlantılar ve bunların etkinlik
lerinin sabit tutulduğunu varsaydığımızda, ilkesel olarak etkin
şekilde hesaplamalı olarak simüle edilebilir bir betimleme oldu
ğuna en azından şu ana kadar hiç kuşku yok. (Rastlantısal bile
şenler elbette herhangi bir hesaplamalı problem oluşturmuyorlar,
krş. § 1 .9). Aslında burada aktarılan nöron-sinaps betimlemesinin
(sabit sinapslar ve sabit etkinliklerle) esasen bir bilgisayar betim
lemesine denk olduğunu görmek zor değil (krş. KYU, s:392-396).
Fakat beyin esnekliği olarak adlandırılan bir olgu yüzünden bu
bağlantılardan en azından bazılarının etkinliği zaman içerisinde,
hatta bağlantıların kendisinin de değişme süresi olan bir saniye
den daha az bir zaman ölçeğinde değişebilmektedir. Önemli bir
soru şudur: Bu sinaptik değişiklikleri hangi süreçler yönetmek
tedir?
Bağlantıcı modellerde (yapay nöral ağlarda da benimsendiği
üzere) sinaptik değişiklikleri yöneten bir çeşit hesaplamalı kural
vardır. Bu kural sistemin dış girdileriyle bağlantılı olarak önce
den belirlenmiş belli ölçütler temelinde geçmiş performansını
geliştirebileceği bir şekilde belirtilmektedir. Donald Hebb 1 949
yılı gibi erken bir tarihte bu tür basit bir kural önerisinde bulun
muştur. Modern bağlantıcı modeller orjinal Hebb işlemini çeşitli
biçimlerde büyük oranda değiştirdiler. 124 Bu tür genel modellerde
açıkça tanımlanmış bir hesaplamalı kural olması gerektiği açık
tır, zira modeller sıradan bir bilgisayar tarafından uygulanabilen
şeylerdir; krş. § 1 .5) . Fakat benim 1 . Kısımda ileri sürmüş oldu
ğum argümanlar böyle bir hesaplamalı işlemi'rı insanın bilinçli
anlamasının işlemsel göstergelerinin hepsini açıklamaya yeterli
olmayacağına işaret etmektedir. Bu nedenle uygun kontrol "me
kanizması" türü olarak, en azından gerçek bilinçli etkinlikle bir
miktar uyumlu olabilecek sinaptik değişiklikler örneğinde farklı
bir şeyin varlığını aramak zorundayız.
Gerald E delman'ın yakınlarda çıkan kitabı Bright Air, Brilliant
Fire'da ( 1 992) (ve daha önceki üçlemesinde, Edelman 1 987, 1 988,
1 989) Hebb tipi kurallara sahip olmak yerine beynin içinde per
formansını bu bağlantıları yöneten bir tür doğal seçilim ilkesi
sayesinde sürekli artırmasını sağlayan bir tür "Darwinci" ilkenin
124 ö rneğin bkz. Lisboa ( 1 992).
470
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
471
Z i H N i N GÖLGELERi
472
KUANTUM KU RAMI VE BEYiN
473
Z i H N i N GÖLGELERi
474
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
Şekil 7.2 Bir terliksi hayvan. Yüzme için kullanılan saça benzer kirpiklere
dikkat ediniz. Bunlar terliksi hayvanın hücre iskeletinin dış uçlarını oluş
turmaktadır.
Yine de bir terliksi hayvanın (ya da amipler gibi diğer tek hüc
reli hayvanların) davranışını yöneten bir sinir sistemi olmasa da,
karmaşık bir kontrol sisteminin olması gerekir. Bundan sorumlu
yapı açık ki hücre iskeleti denen şeyin parçasıdır. Adından anla
şıldığı gibi hücre iskeleti hücreye şeklini veren çerçeveyi sağlar,
ama bundan çok daha fazlasını da yapmaktadır. Kirpikler bizzat
hücre iskelet liflerinin sonlarıdır; ancak hücre iskeleti çeşitli mo
leküllerin bir yerden diğer bir yere taşınması için "taşıma kayış
larını" sağlamanın yanında, aynı zamanda hücrenin kontrol siste
mini de içeriyor gibi gözükmektedir. Kısacası hücre iskeleti tekil
hücre için iskelet, kas sistemi, bacaklar, kan dolaşım sistemi ve
sinir sisteminin hepsi bir yerde toplaşmış bir toplamı gibi bir rol
oynamaktadır!
Bizim için burada en önemlisi hücre iskeletinin hücrede oy
nadığı "sinir sistemi" rolüdür. Zira bizim kendi nöronlarımız da
tekil hücrelerdir ve her nöron kendi hücre iskeletine sahiptir! Bu
her bir ayrı nöronun kendi "kişisel sinir sistemine" yakın bir şeye
sahip olmasında bir anlam saklı olduğu anlamına mı gelir? İlgi
çekici bir konudur bu ve bir dizi bilim insanı bu genel özelliğe
475
Z i H N i N GÖLG E LE R i
Şekil 7.3 Hücre iskeletinin önemli kısımları yelpaze kesitli bir yapı oluştu
ran çok küçük borulardan (mikrotübüller) oluşur. Terliksi hayvanın kirpik
leri bu özellikteki demetlerdir.
476
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
Şekil 7.4 Bir mikrotübül. Normalde 1 3 tübülin ikili sütundan oluşan bir
oyuk borudur. Her tübülin molekülü (en az) iki uyuşum yapabilir.
Her bir tübülin ikilisi bir bütün olarak (en az) iki farklı geo
metrik şekilde var olabilir; bunlara farklı uyuşumlar denir. Bun
lardan birinde mikrotübül yönünde yaklaşık 30° eğilirler. Bu iki
uyuşumun ikilinin elektrik kutuplanmasının iki farklı durumuna
karşılık geldiği kanıtlanmıştır; bunların ortaya çıkma nedeni de
merkezi a-tübülin/f3-tübülin birleşme noktasına gelecek şekilde
konumlanan bir elektronun bir konumdan diğerine kayabilınesi
dir.
Hücre iskeletinin "kontrol merkezi" mikrotübül düzenleme
merkezi ya da sentrozom denen bir yapıdır. Sentrozomun içeri
sinde sentriyol adı verilen özel bir yapı vardır. Sentriyol dokuz
üçlü mikrotübülden oluşan iki silindir içerir ve bu silindirler bir
tür kopuk "T" oluştururlar (Şekil 7.5) (Silindirler genel anlamıyla
Şekil 7 .3'te gösterilen kirpiklerde oluş anlara benzerdir.) Albrecht
Buehler'e göre ( 1 98 1 , 1 9 9 1 ) sentriyol hücrenin gözü gibi davra
nır! Henüz tam olarak kabul edilmemişse de ilgi çekici bir fikir.
Sentrozomun olağan hücre var oluşunun normal işleyişi sırasında
üstlenebildiği roller ne olursa olsun, en azından temel önemde bir
477
Z i H N i N GÖLG E L E R i
Şekil 7 .5 Sentriyol (görünüşe göre hücrenin gözüdür) esasen Şekil 7.3'te gös
terilene çok benzeyen iki mikrotübül demetinden yapılmış kopuk bir "T"den
oluşur.
478
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
Tek bir hücrede çok farklı iki "yönetim merkezi" olması garip
görünebilir. Bir taraftan hücrenin temel genetik malzemesinin
bulunduğu çekirdek, hücrenin kalıtımını ve kendi özgün kimliği
ni belirler ve hücreyi oluşturan protein materyallerinin üretimini
yönetir. Diğer taraftan dikkat çekici bileşeni sentriyol'le birlikte
sentrozom, görünüşe göre hücrenin hareketlerini ve ayrıntılı dü
zenini kontrol eden bir yapı olarak hücre iskeletinin odak nokta
sıdır. Ökaryot hücrelerde (bakteriler, mavi-yeşil algler ve virüsler
hariç bu gezegendeki neredeyse bütün bitki ve hayvanların hüc
releri) bu iki farklı yapının var olmasının bundan yüz milyonlarca
yıl önce gerçekleşmiş çok eski bir "enfeksiyon"un sonucu olduğu
düşünülüyor. Bundan önceyse bugün hala bakteriler ve mavi-ye
şil algler olarak var olan ve hücre iskeletine sahip olmayan pro
karyot hücreler dünyada yerleşik hücrelerdi. İleri sürülen bir fikir
(Sagan 1 976}, bazı eski prokaryot hücrelerin hücre iskelet prote
inlerinden oluşan ve kırbaca benzer bir kuyrukla yüzen bir orga
nizma olan bir tür spiroketle dolanık hale geldiği ya da "enfekte
olduğu" dur. Birbirlerine yabancı bu organizmalar ardından kalıcı
şekilde tek ökaryot hücreler olarak simbiyotik bir ilişki yaşamaya
başladılar. Bu nedenle bu "spiroketler" sonunda hücrelerin hücre
iskeletleri haline geldiler ve bizleri olanaklı kılan gelecekteki ev
rimsel sonuçlarına ulaştılar!
Memeli mikrotübüllerin düzeni matematiksel açıdan ilgi çe
kicidir. 1 3 sayısı özel bir matematik öneme sahip değilmiş gibi
görünebilir ama bu tam olarak doğru değildir. Sonraki her bir sa
yının önceki iki sayının toplamı olduğu Fibonacci sayılarından
biridir:
479
Z i H N i N GÖLGELERi
480
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
48 1
Z i H N i N GÖLGELERi
482
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
483
Z i H N i N GÖLGELERi
- Aktin
128 Klatrinler konusunda ulaşılabilir bir referans için bkz. Koruga vd. ( 1 993), fulleren
ler için popüler bir aktarım için de bkz. Curl ve Smalley ( 1 99 1 )
484
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
485
Z i H N i N GÖLGELERi
486
KUANTUM KURAM! VE BEYiN
487
Z i H N i N GÖLGELERi
488
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
7 .6 Mikrotübüller ve bilinç
Bilinç olgusunun hücre iskeletinin eylemiyle ve özellikle mikro
tübüllerle bağlantılı olduğuna dair herhangi bir doğrudan kanıt
var mı? Evet, kanıt var. Gelin bu kanıtın, bilinç meselesine onun
olmamasına neden olan şeyi düşünme yoluyla eğilen bu kanıtın
doğasını araştırmaya çalışalım!
Bilincin fiziksel temeliyle ilgili soruları yanıtlama yönünde
izlenecek yol, tam da bilinci özellikle devre dışı bırakan şeyin
araştırılmasından geçiyor. Genel anestezikler tam da bu (eğer yo
ğunluğu aşırı yüksek değilse tümüyle tersine çevrilebilir) özelliğe
489
Z i H N i N GÖLGELERi
490
KUANTUM KURAM! VE BEYiN
49 1
Z i H N i N GÖLG E LE R i
492
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
493
Z i H N i N GÖLG E LERi
494
KUANTUM KURAM! VE BEYiN
495
Z i H N i N GÖLGELERi
131 Fakat görece bu kadar yüksek frekanslar ile aşina olduğumuz "beyin dalga" faali
yeti (8-ı2 Hz a-ritim gibi) arasında herhangi bir doğrudan bağlantı olup olmadığı
kesinlikle bu kadar açık değildir. Bu kadar düşük frekansların "vuru frekansları"
olarak ortaya çıkabilmesi gayet mantıklıdır, ama bu yönde herhangi bir bağlantı
kurulmamıştır. Bu bağlamda dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, beynin bi
linçli dikkat göstermeyi yöneten bölgeleriyle bağlantılı olarak ortaya çıkıyor gibi
görünen 35-75 Hz salınımlara ilişkin yapılan son gözlemlerdir. Bunlar anlaşılmaz
bazı yerel olmayan �zelliklere sahip gibi görünüyor. (Bkz. Eckhorn vd. 1 988, Gray
ve Singer 1 989, Crick ve Xoch 1 990, 1 992, C rick 1994.)
496
KUANTUM KURAM! VE BEYiN
497
Z i H N i N GÖLGELERi
498
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
499
Z i H N i N GÖLGELERi
cımız var ve ben de 2 . Kısımda böyle bir etkinlik için mantıklı tek
yerin, benim R ile gösterdiğim kuantum durumu indirgeme işle
minin yerini ikna edici başka bir şeye (OR) bıraktığı yerde olduğu
nu belirttim. Şimdi de OR'nin de hesaplamalı olmayan bir doğada
olduğuna inanmak için saf bir fiziksel dayanak olup olamayacağı
sorusunu yanıtlamak zorundayız. §6. 1 2'de ortaya attığım varsa
yımları sürdürdüğümüzde bu tür bir dayanağın gerçekten var ol
duğunu göreceğiz.
500
KLlA TUM l<(ÜRAMI VE BEYiN
©
.
.
© *
�
'�
, '"
.... ... . � :
Şekil 7.14 İki boyutlu kapalı yüzeyler hesaplanabilir şekilde (kabaca "tu
tamaklann" sayısının sayılmasıyla) sınıflandırılabilirler. Öte yandan dört
boyutlu kapalı "yüzeyler" hesaplanabilir şekilde sınıflandırılamazlar.
501
Z i H N i N GÖLG E LE R i
502
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
503
Z i H N i N GÖLG E L E R i
504
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
o ki şu sonuca varırız:
505
Z i H N i N GÖLG E L E R i
506
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
507
Z i H N i N GÖLG E L E R i
508
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
"/x�t :::
"'·nil
;17'x ' x1 L
an
X X Uzay
v• ••
L
Zaman
Şekil 7 . 1 6 İki boyutlu bir uzayzamanda uzay ile zaman arasında hiçbir far�
yoktur; yine de tek bir kişi bile uzayın "akması" gerektiğini iddia etmez!
509
Z i H N i N GÖLG E L E R i
ele alındığı doğrudur (krş. §4.2). Fakat bu hiç de gerekli bir işlem
değildir ve hesaplamalar normalde bu şekilde yapılıyorsa bu sa
dece deneyimliyor göründüğümüz zaman "akışı" cinsinden dünya
deneyimlerimizin matematiksel olarak modellenmesiyle ilgilenil
diği için ve ayrıca geleceği öngörmek ilgimizi çektiği içindir. 1 35
Fizik yasaları kendi başlarına böyle bir zorunlu yapısal önyargı
içermezken hesaplamalı dünya modellerimizde zaman evrimi ön
yargısıyla (sık sık ama değişmez şekilde değil) aklımızı çelen şey,
bizim bariz deneyimlerimizdir.
Aslında bizim " akan" bir zaman cinsinden düşünmemizi gerek
tiren tek şey bilinç olgusudur. Göreliliğe göre sadece " durağan" bir
dört boyutlu uzayzamana sahip olunur ve bu herhangi bir "akışa"
sahip değildir. Uzayzaman sadece vardır ve zaman uzaydan daha
fazla ve ayrıca "akmaz". Zamanın akmasına ihtiyaç duyar gibi
gözüken sadece bilinçtir, dolayısıyla bilinç ile zaman arasındaki
ilişki başka açılardan da acayipse buna şaşırmamamız gerekir.
Hatta bilinçli farkındalık olgusu ile onun "akar" görünen za
manı ve fizikçilerin "zaman koordinatını" ifade etmek için ger
çel sayı parametresi "t'"yi kullanmaları arasında fazla güçlü bir
özdeşleştirme yapmak da akıllıca olmaz. Bir kere görelilik bize t
parametresinin seçilmesinde eğer bir bütün olarak uzayzamana
uygulanacaksa herhangi bir teklik ya da benzersizlik olmadığı
nı söyler. Karşılıklı olarak uyumsuz çok sayıda başka alternatif
mümkündür ve bunlardan herhangi birinin seçiminin önünde
bir engel yoktur. İkincisi "gerçel sayı" kavramının bizim zamanın
akışını bilinçli algılayışımıza tamamen uygun olmadığı açıktır;
bunun için fizikçilerin zaman ölçekleri (elektronlar ve diğer yük
lü parçacıklarla etkileşen elektromanyetik alanların kuantum
kuramı olan kuantum elektrodinamiğinin kesinliğinin gösterdiği
üzere) ı o-25 saniyelere, hatta Planck zamanı l Q-43 saniyelere dek
inerken bizim çok küçük zaman ölçeklerine (örneğin diyelim ki bir
saniyenin yüzde biri kadar zaman ölçeklerine dahi) duyarlılığımı
zın olmaması bile yeterli bir nedendir. Dahası matematikçilerin
1 35 Her ne olursa olsun bizim zamana dair normal fizik ifadelerimiz zamanın geleceğe
doğru "akması" ile geçmişe doğru "akması" arasında bir aynın yapmaz. (Fakat ter
modinamiğin ikinci yasası gereği, "bugüne ait bilgilerle geçmişe gitme" dinamik
denklemlerin zaman evrimi aracılığıyla etkin şekilde başarılabilen bir şey değildir.)
5 10
KUANTUM KURAM! VE BEYiN
511
Z i H N i N GÖLGELERi
512
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
513
Z i H N i N GÖLGELERi
'36 Ayrıca bkz. Dennett (1991). Stephen Hawldng ve çalışmalarıyla ilgili A Brief His
tory ofTime [Zamanın Kısa Tarihi) filmini izlemiş olanlardan bazıları bilincin za
manın akışıyla ilişkisi konusunda benim görüşlerim hakkında çok acayip bir fikir
edinmiş olabilir. Bunun filmin akışında yapılan son derece yanıltıcı ve uygunsuz
bir kurgu kesintisi nedeniyle ortaya çıktığını bu fırsattan istifade belirtmek iste
rim.
514
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
515
Z i H N i N GÖLGELERi
516
KUANTUM KURAM! VE BEYiN
1 37 Geriye doğru evrilen durum vektörünü bir"bra vektörü" «Pi olarak atarken, normal
şekilde ileri doğru evrileni standart bir "ket vektörü" [tjı > olarak atamanın belli
bir matematiksel önemi vardır. Durum vektörleri ikilisi [\jı > < <!> çarpımı olarak
gösterilebilir. Bu §6.4'teki yoğunluk matrisi gösterimine uygundur.
517
Z i H N i N GÖLGELERi
Şekil 7 . 1 7 'IINistor kuramı ışık ışınlarının her birini birer noktayla, olaylan
da Riemann küreleriyle göstererek uzayzamanın betimlenmesinde alterna
tif bir fiziksel betimleme sağlar.
' 38 Twistorlar hakkında daha fazla bilgi için ayrıca bkz. Penrose ve Rindler (1986),
Ward ve Wells (1990), Bailey ve Baston ( 1 990).
518
KUANTUM KURAMI VE BEYiN
519
8
520
OLASI SONUÇLAR
521
Z i H N i N GÖLGE LERi
522
OLASI SONUÇLAR
ramda başka bir atılıma daha ihtiyaç duyarız. Bu yeni keşif bize
hesaplanamaz OR etkilerinin uygun şekilde işe koşulacağı uygun
bir organizasyonun sonucu olarak bilincin nasıl ortaya çıkabil
diğini söylemelidir. Ben kendi adıma bunun ne tür bir kuramsal
gelişme olabileceği hakkında hiçbir fikre sahip değilim. Yukarıda
verilen süperiletkenlik örneğinde olduğu gibi, istenen özellikteki
bir aygıtın biraz da tesadüfen, elimizde doğru düzgün bir bilinç
kuramı olmaksızın bulunabileceği hayal edilebilir. Bunun çok dü
şük bir olasılık olarak gözüktüğünü söylemeye bile gerek yoktur;
ancak elbette bir Darwinci evrim sürecinin avantajı kullanılarak
zekanın en sonunda bu bilincin bahşettiği doğrudan faydalar
yoluyla ve bunun nasıl yapıldığına (hatta bizi nasıl bulduğuna !)
dair bizler kendi adımıza herhangi bir kavrayışa sahip olmaksızın
ortaya çıkabildiği durum haricinde. Bilincin avantajlarını ortaya
koymasının ne kadar yavaş olduğu düşünüldüğünde bu kesinlikle
aşırı ölçüde uzun sürecek bir iş olur. Okurlar zeki aygıtların ya
pılmasının çok daha başarılı yolunun, bin yıllardır bizlerin zaten
kullanıyor olduğu rastlantısal ancak çarpıcı derecede etkili ve çe
tin yöntemlerin benimsenmesi yoluyla olduğu sonucuna rahatlık
la varabilir!
Elbette bunların hiçbiri bizi bilinç ve zekada gerçekte olup bi
tenleri bilmek istemekten alıkoyamaz. Ben de bilmek istiyorum.
Temelde bu kitaptaki argümanlar da (bugünlerde genel olarak
inanıldığı üzere) salt bir hesaplamalı faaliyetin olup bitmediğini
ve olup bitenin bizler maddenin, zamanın, uzayın ve onları yöne
ten yasaların derin özelliklerini çok daha iyi kavramadan doğru
düzgün anlaşılma şansının olmadığını savlamaktadır. Beyinlerin
ayrıntılı fizyolojisi, özellikle de son yıllara dek çok az dikkat gös
terilmiş çok küçük düzeylerdeki fizyolojisinin bilgisine çok daha
fazla sahip olmamız gerekecektir. Bilincin ortaya çıktığı ya da kay
bolduğu koşullar hakkında, onun ilginç zamanlaması konusunda,
ne için kullanıldığı hakkında ve ona sahip olmanın avantajları
konusunda, nesnel testlerin mümkün olduğu birçok başka konu
ya ek olarak tüm bunlar hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacımız
olacak. Bu çeşitli yönlerde kesinlikle gelişim beklenen, gerçekten
çok geniş bir alan.
523
Z i H N i N GÖLG E L E Ri
524
OLASI SONUÇLAR
T = t x pm
525
Z i H N i N GÖLG E LERi
larıdır.
Bu ele alış biraz üstünkörüdür ama esas meselenin açıkça ta
nımlandığına inanıyorum. (Matematikçi olmayan okurlardansa
nız ve t x pm'nin işleyişi konusunda bir fikir edinmek istiyorsanız
t, p ve m'ye birkaç örnek vererek kendiniz de deneyebilirsiniz.)
Burada daha fazla ayrıntıya girmek gerekmez ama bir noktayı
netleştirmek faydalı olacaktır. İnsan oyuncuların gayret göster
diği şeyin aslında "m" tarafından ölçülen "büyük sayıda hesapla
ma derinliği" olmadığı söylenebilir. Ama aslına bakılırsa budur.
Oyuncu insan bir pozisyonun değerini birkaç hamlelik derinlik
düzeyinde değerlendirdiğinde ve ardından daha fazla hesapla
manın faydasız olduğunu düşündüğünde, insan değerlendirmesi
sonraki hamlelerin muhtemel etkilerini içerdiği için bu çok bü
yük derinlikte bir etkili hesaplamadır. Her ne olursa olsun, kaba
da olsa bu tür tartışmalardan yola çıkarak bilgisayarların neden
iyi go oynamasını sağlamanın iyi dama oynamasını sağlamaktan
daha zor olduğunu, bilgisayarların neden kısa satranç problem
lerinde iyi olup uzunlarında olmadığını ve neden kısa süre sınırı
olan oyunlarda görece avantajlı olduğunu anlamak mümkün: ol
maktadır.
Bu gerekçelendirmeler pek incelikli değildir ama esas nokta· şu
dur: İnsan anlaması temelinde yükselen insan yargısı bilgisayar
larda olmayan asli bir şeydir ve bu argüman genellikle yukarıda
.
dikkat çekilen şekillerde savunulur (§ l . 1 5'teki Şekil l .7'de gösteri
len satranç pozisyonu da buna bir başka örnektir) . Bilinçli anlama
görece yavaş bir süreçtir ama ciddi şekilde düşünülmesi gereken
alternatiflerin sayısını önemli ölçüde azaltabilir ve bu yolla he
saplamanın etkili derinliğini çok büyük ölçüde artırır. (Belli bir
noktadan sonra alternatiflerin denenmesi bile gerekmez.) Aslında
bana öyle geliyor ki, bilgisayarların gelecekte neler başarabileceği
düşünüldüğünde bizi yanıta ulaştırabilecek önemli bir ipucu "işin
yerine getirilmesinde gerçek. anlama (kavrayış) gerekmiş mi?" so
rusu sorulursa elde edilecektir. Gündelik yaşamlarımızda birçok
şeyin yerine getirilmesi için fazla bir anlama gerekmez ve bilgisa
yar kontrollü robotların bu tür şeylerde çok iyi olacağını öngör
mek mümkündür. Bu tür görevleri gayet başarıyla yerine getiren,
526
OLASI SONUÇLAR
527
Z i H N i N GÖLGELERi
8.3 Estetik vs
Yukarıdaki tartışmada "anlama"nın salt hesaplamalı sistemler
de olmayan asli bir şey olma niteliği üzerinde yoğunlaştım. Bu
özel nitelik sonuçta §2.5'teki Gödel argümanında belirtilmişti ve
yokluğu hesaplamalı etkinliğin usa gerek duymayışı çerçevesinde
hesaplamanın asli sınırlamalarını ortaya sermiş, bu nedenle bizi
daha iyi bir şey bulmaya çalışmaya teşvik etmişti. Fakat yine de
"anlama" bilinçli farkındalığın bizim için değerli olduğu nitelik
lerden biridir. Daha genel ifadeyle, biz bilinçli varlıklar şeyleri
doğrudan "his sedebildiğimiz" koşullardan faydalanırız ve işte
salt hesaplamalı bir sistem benim iddiama göre tam da bunu asla
başaramaz.
Şu soruyu sorabiliriz: Bilgisayar kontrollü bir robot hissetme
acizliği nedeniyle hangi dezavantajı yaşıyor; diyelim ki yıldızla
rın aydınlattığı bir gökyüzünün güzelliğinin, sakin bir akşamda
Tac Mahal'in nefis ihtişamının, bir Bach fügünün sihirli karmaşa-
528
OLASI SONUÇLAR
529
Z i H N i N GÖLGELERi
530
OLASI SONUÇLAR
531
Z i H N i N GÖLGELERi
532
OLASI SONUÇLAR
533
Z i H N i N GÖLGELERi
534
OLASI SONUÇLAR
535
Z i H N i N GÖLGELER[
536
OLASI SONUÇLAR
537
Z i H N i N GÖLG E LE R i
538
OLASI SONUÇLAR
539
Z i H N i N GÖLG E L E R i
540
OLASI SONUÇLAR
541
Z i H N i N GÖLGELERi
542
OLASI SONUÇLAR
543
Z i H N i N GÖLGELERi
diği yer konusunda mantıklı bir tahmin yapılması için, önce hem
fiziksel hem de biyolojik yönde çok daha ileri araştırmaların ya
pılması gerektiği açıktır.
Düşünülmesi gereken başka konular da vardır. Bilinçli bir du
rumda aslında beynin ne kadarı işin içine karışmaktadır diye so
rulabilir. Büyük ihtimalle bütün beyin işin içine girmemektedir.
Beyin faaliyetinin çoğu bilinçli değil gibi gözükmektedir. Beyincik
(krş. § 1 . 14) çok çarpıcıdır ki, tümüyle bilinçsiz şekilde davranıyor
gibi gözükmektedir. Beyincik eylemlerimizin, bizler bu eylemle
ri bilinçli şekilde yerine getirmezken, kesin ve hassas yönetimini
sağlamaktadır (örneğin krş. KYU, s:379-38 1 ) . Tümüyle bilinçsiz
etkinliği yüzünden de birçok yerde "sadece bir bilgisayar" olarak
adlandırıldığı görülebilir. Serebrum ile beyinciğin hücresel ve
hücre iskeletsel düzeni arasında hangi temel farkların görüldüğü
nü bilmek çok öğretici olabilir; çünkü bilinç serebrumla çok daha
yakın bir ilişkiye sahip gibi görünmektedir. Nöron sayısı açısın
dan ikisi arasında o kadar da fazla bir fark olmaması ilginçtir;
serebrumdaki nöron sayısı beyinciktekinin sadece iki katıdır ve
genel olarak beyincikteki tekil hücreler arasında daha fazla si
naptik bağlantı vardır (krş. § 1 . 1 4, Şekil 1 .6). Burada salt nöron sa
yısından daha derin bir şeyin işliyor olması gerekir. 145
Yine belki bilinçsiz beyincik kontrolünün bilinçli serebral
kontrolden "öğrenilme" biçiminin araştırılmasından elde edilebi
lecek aydınlatıcı bilgiler olabilir. Yapay nöral ağların çalışma biçi
miyle beyinciğin öğrenme süreçleri arasında bağlantıcı felsefeyle
uyumlu şekilde güçlü bir benzerlik olabilir. Ama böyleyse bile ve
hatta (bağlantıcı yaklaşımda görsel korteksin anlaşılmasında ima
edildiği üzere146) serebrumdaki eylemlerin bazılarının bu yolla
"5 Nöroanatomi konusuna dışarıdan bakan biri olarak, beyinciğin sahip gibi gözük
mediği serebral düzende (açıklanmamış?) bir gariplik olması beni çok şaşırtıyor.
Duyusal ve motor sinirlerin çoğu birbirlerinin üzerinden geçiyor ve böylece se
rebrumun sol tarafı bedenin sağ tarafı ile ilişkileniyor ve tersi de geçerli. Sadece
bu değil; serebrumun görmeyle ilgili kısmı tam arkadayken gözler önde, ayaklarla
ilgili kısım yukarıdayken ayakların kendisi aşağıda, her bir kulağın duymasıyla
asıl ilgilenen kısım ilgili kulağın tam karşıt tarafında. Bu serebrumun tamamen
evrensel bir özelliği değil ama bunun bir tesadüf olmadığını düşünmeden de ede
miyorum. Zira beyincik bu biçimde organize olmamış. Acaba bilinç uzun bir yol
izleyen sinir sinyallerinden bir şekilde faydalanıyor olabilir mi?
1 •• Marr ( 1 982) ve örneğin Brady ( 1 993).
544
OLASI SONUÇLAR
545
Z i H N i N GÖLGEL�RI
546
OLASI SONUÇLAR
547
Z i H N i N GÖLGELERi
Zihinsel
2 Fiziksel Dünya
548
OLASI SONUÇLAR
549
Z i H N i N GÖLG E L E R i
550
' OLASI S0181UÇLAR
147 Donaldson (ı 983); teknik olmayan bir ele alış için krş. Devlin ( 1 988), 10. Bölüm.
55 1
Z i H N i N GÖLGELERi
1 48
Popper'in "3. Dünya"sı bu genişletilmiş Platoncu dünyada bulunacak olanlarla bir
benzerlik taşıyan zihinsel yapıları içermektedir; bkz. Popper ve Eccles (1977). Fa
kat onun 3. Dünyası bizlerden bağımsız zamansız bir varoluşa sahip olarak görül
mediği gibi, fiziksel dünyanın yapısının altında yatan bir dünya olarak da değer
lendirilmez. Dolayısıyla onun konumu burada aktarılan "Platoncu dünya"dan çok
farklıdır.
552
OLASI SONUÇ LAR
553
Z i H N i N GÖLGELERi
149 Mostowski ( 1 957) kitabının girişinde Gödel'inki gibi argümanların mutlak şekil
de karar verilemez matematik sorularının var olup olamayacağı sorusuyla ilgisiz
olduğunu açıklamaktadır. Bu konu neyin kanıtlanıp neyin çürütülebileceği açısın
dan şu an itibariyle tamamen açık uçlu olarak değerlendirilmelidir. Diğer iki soru
gibi bu soru da tamamen bir inanç konusu olarak kalmaktadır!
554
OLASI SONUÇLAR
555
Zi H N i N GÖLGE LERi
556
OLASI SONUÇLAR
557
SONSÖZ
558
KAYNAKÇA
559
Z i H N i N GÖLG E L E R i
560
KAYNAKÇA
561
Z i H N i N GÖLG E L E R i
562
KAYNAKÇA
563
Z i H N i N GÖLGE LERi
564
KAYNAKÇA
565
Z i H N i N GÖLGE LERi
566
KAYNAKÇA
567
Z i H N i N GÖLG E LE R i
568
KAYNAKÇA
569
Z i H N i N GÖLG E LERi
570
KAYNAKÇA
571
Z i H N i N GÖLGELERi
572
KAYNAKÇA
573
Z i H N i N GÖLGELERi
574
KAYNAKÇA
575
Z i H N i N GÖLG E L E R i
576
KAYNAKÇA
577
Z i H N i N GÖLG E L E R i
578
Sacks, O. ( 1 985). The man wha mistaak his wife far a hat. Duck
worth, Londra.
Sagan, L. ( 1 967) . On the origin of mitosing cells. J. Theor. Biol., 14,
225-274.
Sakharov, A. D. ( 1 967). Vacuum quantum uctuations in curved space
and the theoıy of gravitation. Doklady Akad, Nauk SSSR, 1 77,
70-7 1 . İngilizce çeviri: Sov. Phys. Doklady, 12, 1040-1041 (1 968).
Schrödinger, E. ( 1 935a). 'Die gegenwartige Situation in der Ouan
tennıechanik'. Naturwissenschaftenp, 23, 807-8 1 2 , 823-828,
844-849. (Çeviri J. T. Trimmer ( 1 980) Proc. Amer. Phil. Soc. ,
1 24, 323-338.) Quantum theory and measurement içinde
(ed. J. A. Wheeler ve W. H. Zurek). Princeton Üniversitesi Ya
yınları, 1 983.
Schrödinger, E. ( 1 935b). Probability relations between separated
·
579
Z i H N i N GÖLG E LERi
Thorne, K. S. (1 994). Black holes & time warps: Einstein 's outrageo
us legacy. W.W. Norton and Company, New York.
580
KAYNAKÇA
581
Z i H N i N GÖLGELERi
1
.
\
Weber, J. ( 1 960). Detection and generation -pfgravitational waves.
Phys. Rev., 1 1 7, 306. \
Weinberg, S. ( 1 977). The first three minutes: �\modern view of the
origin of the universe. Andre Deutsch, Lbndra.
Werbos, P. ( 1 989). Bells' theorem; the forgotten lo'ophole and how to
exploit it. Bell's theorem, quantum theory,' and conceptions
of the universe içinde (ed. M. Kafatas). Kluwer Dordrecht.
Wheeler, J . A. ( 1 957). Assessment of Everett's 'relative state' formu
lation of quantum theory. Revs. Mod. Phys. , 29, 463-465.
Wheeler, J . A. ( 1 975). On the nature of quantum geometrodynamics.
Annals of Phys., 2, 604-6 1 4.
Wigner, E. P. ( 1 960). The unreasonable effectiveness of mathematics.
Commun. Pure Appl. Math., 13, 1-14.
Wigner, E. P. ( 1 9 6 1 ) . Remarks on the mind-body question. The scien
tist speculates içinde (ed. I. J. Good). Heinemann, Londra. (Ye
niden basım E. Wigner ( 1 967), Symmetries and reflections.
Indiana Üniversitesi Yayınları, Bloomington ve Quantum
theory and measurement içinde (ed. J.A. Wheeler ve W.H.
Zurek) Princeton Üniversitesi Yayınları, 1 983.)
Wilensky, R. ( 1 990). Computability, consciousness and algorithms,
Behavioural and Brain Sciences, 1 3 (4), 690.
Will, C. ( 1988). Was Einstein right? Putting general relativity to the
test. Oxford Üniversitesi Yayınları.
Wolpert, L. ( 1 992). The unnatural nature of science. Faber and Fa
ber, Londra.
Wo0lley, B. ( 1 992). Virtual worlds. Blackwell, Oxford.
Wykes, A. ( 1 969). Doctor Cardano. Physician extraordinary. Frede
rick Muller.
Young,A. M. ( 1 990). Mathematics, physics and reality. Robert Briggs
Associates, Portland, Oregon.
Zeilinger, A., Gaehler, R., Shull, C. G. ve Mampe, W. (1 988) . Single and
double slit di raction of neutrons. Revs. Mod. Phys., 60, 1 067.
Zeilinger, A., Horne, M. A. ve Greenberger, D. M. ( 1 992). Higher-order
quantum entanglement. Squeezed states and quantum un
certainty içinde (ed. D. Han, Y. S. Kim ve W. W. Zachary), NASA
Conf. Publ. 3 1 35. NASA, Washington, DC.
Zeilinger, A., Zukowski, M., Horne, M. A., Bernstein, H. J . ve Green
berger, D. M. ( 1 994). Einstein-Podolsky-Rosen correlations
in higher dimensions. Fundamental aspects of quantum
theory :lçinde (ed. J . Anandan ve J . L. Safko). World Scienti
fic, Singapore.
582
KAYNAKÇA
583
DİZİN
585
Z i H N i N GÖLG E LE R i
586
DiZiN
587
Z i H N i N GÖLGE LERi
201 , 245, 267, 274, 344, 346, 347, 192, 195, 1 96, 1 97, 1 98, 205, 208,
348, 349, 350, 351, 370, 374, 479, 209, 2 1 0, 229, 234, 242, 247, 2 5 1 ,
546, 547, 550 264, 267, 268, 285, 288, 289, 5 1 5
Schrödinger denklemi 297, 352, uyumluluk ilkesi 375
353, 376, 420, 445 uzayzaman 30 1 , 302, 303, 307, 308,
Schrödinger, Erwin 297, 300, 324, 333, 334, 449, 450, 45 1 , 462, 502,
325, 335, 352, 353, 376, 377, 381 , 506, 507, 509, 5 16, 5 1 7, 518, 546,
389, 393, 419, 420, 437, 444, 445, 555
446, 447, 450, 495, 573, 579 ü n i ter evrim 352, 381
Schrödinger'in kedisi 324, 437, 446,
447 Vaidman, Lev 326, 327, 363, 364,
Scott, Alwyn 283, 469, 579, 581 365, 366, 420, 42 1 , 5 1 7, 559, 565
Searle, John 3 1 , 34, 69, 70, 85, 579 van der Waals kuvveti 300, 490
Shapiro, Irwin 3 1 6 vektör 378, 380, 382, 386, 406, 426
Shor, Peter 473 von Neumann, John 2 1 8, 425, 58 1
sinapslar 468, 469, 470
sinaptik yarıklar 463 Wald, Robert M. 414
sonlanma problemi 53, 502 Wang, Hao 54, 55, 1 16, 1 8 1 , 1 82,
söz problemi 501 581
SQUID'ler 459 Weber, Tullio 444, 445, 446, 458,
Squires, Ewan J. 337, 418, 580 56 1 , 567, 572, 582
Stoney, George J. 452, 580 Werbos, Paul 420, 5 1 7, 582
süperakışkanhk 467, 487 Weyl açıkorur [konformal] tensörü
süperiletkenlik 467, 468, 487, 523 (WEYL) 307
süreklilik hipotezi 140, 141 Wbeeler, John A. 415, 452, 559, 561,
sürekli parametreler 47 565, 566, 574, 579, 582
Şahat şalteri 364 Wigner, Eugene P. 437, 441 , 549,
582
Tartaglia, Nicolo 342, 343, 344, 345, Wigner'in arkadaşı 437
346 Wiles, Andrew 193, 275
Taylor, Joseph 3 1 6, 3 1 7
terliksi hayvan 474, 475, 49 1 , 539, X gizemleri 323, 324, 325, 350, 41 1
543
termal denge 3 1 9, 320 Y2 (Yapay Zeka) 3 1 , 32, 34, 40, 48,
Thebault kestirimi 279 50, 59, 64, 65, 72, 74, 75, 78, 79,
Tinsley, Marion 524 8 1 , 83, 86, 187, 193, 1 94, 202,
topolojik denklik· 500 203, 22v, 228, 250, 251, 255, 297,
transistörler 28,469 485, 486, 529
Turing, Alan 42, 53, 80, 98, 167.425',
481 , 570 Z gizemleri' 323, 324, 325, 327, 339,
Turing makineleri 42, 53, 98, 1 00, · 363, 366, 514
1 09, 1 1 9, 1 23, 1 24, 1 7 1 , 1 79, 206; Zimba, Jason 327, 402, 406, 583
505, 546
Turing testi 33
twistor kuramı ' 5 1 8 "
i· i ıl 1 ı
588