You are on page 1of 114

ilker

KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

İçindekiler

Accept ve Except ..............................................................................................................3


Ago ve Before ...................................................................................................................5
Aim, Goal, Purpose ve Objective ......................................................................................9
Ain’t ............................................................................................................................... 14
In ve At .......................................................................................................................... 16
Be, Become ve Happen ................................................................................................. 20
Buy ve Take ................................................................................................................... 25
During ve While ............................................................................................................. 29
Except ve Besides .......................................................................................................... 34
Then ve Than ................................................................................................................. 38
Expect ve Wait............................................................................................................... 41
Home ............................................................................................................................. 43
Just ve Only ................................................................................................................... 45
Later ve After................................................................................................................. 51
May ve Might ................................................................................................................ 54
Meet ve Meet With ....................................................................................................... 57
Say ve Tell ...................................................................................................................... 59
So, Very ve A lot ............................................................................................................ 63
Their, They’re ve There ................................................................................................. 69
Though, Thought, Through ve Tough ............................................................................ 73
To ve For ........................................................................................................................ 77
To, Too ve Two .............................................................................................................. 84
When ve While .............................................................................................................. 88
Win ................................................................................................................................ 94
Work ve Job ................................................................................................................... 99

1
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Work ve Study ............................................................................................................. 105


Be, Being ve Been ........................................................................................................ 109

2
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Accept ve Except
İngilizce’de “accept” kelimesi

Önce kelimelerin anlamlarına bakalım ve accept kelimesiyle başlayalım.

To accept, İngilizce’de “kabullenmek” veya “kabul etmek” anlamına geliyor. Örnek


cümleler üzerinden gidelim.

• The manager accepted my idea.


• Yönetici fikrimi kabul etti.

• We accept the terms.


• Şartları kabul ediyoruz.

• They don’t accept credit cards.


• Kredi kartı kabul etmiyorlar.

• I accept the risk.


• Riski kabul ediyorum.

İngilizce’de “except” kelimesi

Şimdi except kelimesine bakalım.

To except İngilizce’de “dışında” veya “haricinde” anlamına gelir ve hem bağlaç hem de
edat olarak cümlelerde kullanılabilir. Birkaç örneğe bakalım.

• I didn’t call anyone except Ceren.


• Ceren dışında kimseyi aramadım.

3
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• We meet every day except Monday.


• Pazartesi dışında her gün buluşuyoruz.

• I don’t know anything except that we have to pay. –


• Ödememiz gerektiği dışında hiçbir şey bilmiyorum.

• Nothing else matters except that he’s alive.


• Hayatta olması dışında hiçbir şeyin önemi yok.

Evet, “except” ve “accept” kelimelerinin anlamı bu şekilde.

Özetle;

Eğer kelime “dışında” anlamına geliyorsa bu “except” tir.

Eğer kelime “kabul etmek” anlamına geliyorsa, kelime “accept” tir.

“Except” mi “accept” mi diye ikilemde kaldığında, “except” kelimesinin “eksi”


kelimesine benzediğini düşünüp “dışında” anlamına geldiğini hatırla. Biliyorum saçma
ama işe yarıyor.

4
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

“Ago” ve “Before” kelimeleri kafa karıştırabiliyor ve duruma göre “before” veya “ago”
kullanman lazım. Öncelikle bu kelimelerin anlamlarına bakalım.

"Ago" kelimesi de, "before" kelimesi de "önce" anlamına geliyor. Peki hangisi, ne
zaman kullanılır?

Ago ve Before
Eğer şu andan yani şimdiki zamandan geçmiş zamana kadar bir süre dilimi
belirtiyorsan, “ago” kullanmalısın; 5 yıl önce, 10 dakika önce, 1 saat önce… Bu
ifadelerin hepsinde “ago” kullanılır.

"Before" ise zaman dilimi belirtmediğinde kullanılır. Mesela, "Onu daha önce
gördüm." dediğinde, "I have seen him before." demelisin.

"Before", geçmişte bir olaydan önce yaşanmış başka bir olayı belirtmek istediğinde de
kullanılır. Mesela, "The train left ten minutes before I came to the station." yani
"Tren, ben istasyona gelmeden 10 dakika önce kalktı."

Burada geçmişte bir olaydan bahsediyorum; yani istasyona gelmemden. Fakat bundan
önce olan bir olayı belirtiyorum. "Tren bundan 10 dakika önce kalktı.".

Birkaç karışık örnek yapalım. Böylece aradaki farkı daha iyi anlayacaksın.

5
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Mesela "3 dakika önce geldim." nasıl söylenir?

Bu cümlede şu andan geçmişe bir zaman dilimi belirttiğin için “ago” kullanmalısın. "I
came here 3 minutes ago.".

Peki "Daha önce birlikte çalıştık." cümlesinde “ago” mu kullanılır, "before" mu?

Bu cümlede geçmişe yönelik bir zaman dilimi belirtmediğin için "before" kullanarak
“We have worked together before.” demelisin.

Peki "Saat 3'ten önce ödevi bitirmeliyiz." cümlesinde "ago" mu kullanılmalı, "before"
mu?

Bu cümle şu andan geçmişe bir zaman dilimi belirtmediği için “ago” kullanamazsın.
Gelecekte bir saatten önce ödevin bitmesi gerektiğini söylüyorsun. Cümle “We have to
finish the homework before 3 o’clock." olmalı.

"5 sene önce İstanbul’a geldim." cümlesine bakalım. Burada "ago" mu kullanılmalı,
"before" mu?

Bu cümlede şu andan geçmişe yönelik bir zaman dilimi belirttiğin için yani "5 yıl önce"
dediğin için "ago" kullanmalısın ve “I came to Istanbul 5 years ago” demelisin.

Sırada "O gelmeden önce işi bitirdik." cümlesi var. Burada “ago” mu kullanılmalı,
“before” mu?

Burada geçmişe yönelik bir zaman dilimi belirtmiyorsun. Geçmişte olan bir olaydan
önce olan başka bir olay belirtiyorsun. O yüzden “before” kullanmalısın ve “We

6
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

finished the work before he came.” demelisin.

Son olarak "İki yıl önce tanıştık." cümlesine bakalım. Burada “ago” mu kullanman lazım,
“before” mu?

Bu cümlede geçmişe yönelik bir zaman dilimi belirttiğin için "ago" kullanman lazım.
"We met two years ago.".

Ek Örnekler

• I moved to İstanbul 3 years ago.


• 3 yıl önce İstanbul’a taşındım.

• We’ve talked about this before.


• Daha önce bu konu hakkında konuştuk.

• He called me 3 minutes ago.


• Ben 3 dakika önce aradı.

• I knew him before the event.


• Etkinlikten önce onu tanıyordum.

• We’ve met before.


• Daha önce tanıştık.

• We met a year ago.


• Bir sene önce tanıştık.
• It happened a long time ago.
• Çok uzun bir zaman önce oldu.

• I have watched this movie before.


7
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• Daha önce bu filmi izledim.

• Have you been here before?


• Daha önce buraya geldin mi? / Burada bulundun mu?

• Did you come here 2 years ago?


• İki sene önce buraya geldin mi?

• He left 10 minutes ago.


• 10 dakika önce gitti.

• He left before you came.


• Sen gelmeden önce gitti.

• I graduated 10 years ago.


• 10 yıl önce mezun oldum.

• He left 2 hours before you came.


• Sen gelmeden 2 saat önce gitti.

8
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Aim, goal, purpose ve objective kelimelerinin hepsi “amaç veya hedef” anlamına
geliyor. Fakat belli durumlara göre kelimeler arasında tercih yapman lazım ve
kullandığın kelimeye göre anlam biraz değişebiliyor.

Öncelikle her kelimenin hangi durumlarda kullanıldığına bakalım ve daha sonra örnek
cümlelere geçelim.

Aim, Goal, Purpose ve Objective


Önce Goal kelimesiyle başlayalım. Goal, tahmin edebileceğin gibi aslında “gol”
anlamına geliyor. Yani, ulaşmak istediğin sonucu belirtiyor. Goal kelimesi de ulaşmaya
çalıştığın sonucu belirtmek istediğinde kullanılan bir kelime. Yani varış noktanı
belirtiyorsun.

Örneğin;

• My goal is to pass this exam.


• Amacım bu sınavı geçmek.

Burada goal kelimesini kullandığın için ulaşmak istediğin sonucu belirtiyorsun.

Sıradaki kelimemiz olan aim kelimesi ise “hedef almak” anlamına geliyor. Yani ulaşmak
istediğin sonucu belirtmektense, gittiğin yönü veya seni ulaşmak istediğin sonuca
götürecek yönü belirtmek için kullanılıyor.

Örneğin;

• My aim is to finish this project.


• Gitmek istediğim yön bu projeyi bitirmek üzerine.

9
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Burada, bu projeyi bitirmeni sağlayacak adımları atmak istediğini ve projeyi bitirme


yönünde ilerlemek istediğini belirtmiş oluyorsun.

Goal kelimesi sonucu yani varış noktasını belirtirken, aim gidiş yönünü veya doğrultuyu
belirtir.

Sırada objective kelimesi var. Objective kelimesi goal kelimesine çok benziyor ve aynı
şekilde ulaşmak istediğin sonucu belirtiyor. Objective kelimesinin Goal kelimesinden
küçük bir farkı Objective kelimesin biraz daha spesifik hedefler için kullanılan bir kelime
olması.

Mesela goal projeyi bitirmek olabilir. Objective ise bu proje içerisinde küçük bir adım
olabilir. Mesela “paketlemeyi bitirmek” gibi.

Fakat günlük hayatta ikisi birbiri yerine sıkça kullanılıyor ve bu ayrımı kafana pek
takmana gerek yok. Sorunsuz bir şekilde goal yerine objective kelimesini
kullanabilirsin.

Son olarak “purpose” kelimesi var. Purpose kelimesi ise bir şeyin sebebini belirtir. Goal
ve objective, varış noktasını belirtiyor, aim gidişatı veya yönü belirtiyor, “purpose” ise
neden belirtiyor.

Örneğin;

• The purpose of this task is to speed up the project.


• Bu görevin amacı projeyi hızlandırmak.

Burada görevin sebebini yani neyi sağladığını belirtiyorsun.

10
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Birkaç karışık örneğe bakalım. Böylece kelimeler arasındaki farkları daha iyi
anlayabileceksin.

• My goal is to help you first.


• Amacım öncelikle sana yardımcı olmak.

Burada “goal” kelimesini kullandığım için varmak istediğim sonucu belirtiyorum. Kısaca,
varmak istediğim sonuç öncelikle sana yardımcı olmuş olmak.

• The aim of this seminar is to increase your knowledge.


• Bu seminerin amacı senin bilgini arttırmak.

Burada da “aim” kelimesi kullanıldığı için, bir gidişat veya yön belirtiliyor. Yani seminer
seni daha fazla bilgilendirme yönüne götürecek.

• The goal of this seminar is to increase your knowledge.

olsaydı, seminer sonucunda bilginin artmış olması hedeflenecekti. Fakat “aim”


dendiği için seminerden sonra da bilgini arttırmak için bazı ek şeylerin gerekli
olabileceğini anlamalısın. Çünkü amaç bilgini arttırmak değil, gidilen yön senin bilgini
arttırmak.

• Our purpose is to make everything easier.


• Amacımız her şeyi daha kolay hale getirmek.

Burada da “purpose” kelimesi kullanıldığı için bir neden belirtmiş oluyorum. Yani ne
yapıyorsam, nedeni her şeyi daha kolay hale getirmek. Amacım değil, gittiğim yön de
değil ama nedeni…

11
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Ek Örnekler
• My goal is to get into a good university.
• Amacım iyi bir üniversiteye girmek.

Bu cümlede goal dediğin için ulaşmak istediğini sonucu belirtiyorsun. Kısaca varış
noktanı belirtmiş oluyorsun.

Eğer “My aim is to get into a good university.” demiş olsaydın, gidişatını veya gidiş
yönünü belirtmiş olurdun. Örneğin verdiğin bazı kararları iyi bir üniversiteye girmek için
verdiğini belirtmek istiyorsan, aim kelimesini kullanman daha iyi olur.

“My purpose is to get into a good university.” cümlesinde ise bazı şeyleri “neden”
yaptığını belirtmiş oluyorsun. Çünkü purpose kelimesi sebep belirtmek için kullanılıyor.

• My objective is to make the client happy.


• Amacım müşteriyi mutlu etmek.

Objective ve goal kelimesi neredeyse aynı anlama geliyor ve ikisini de birbiri yerine
kullanabilirsin. Burada “objective” kullandığın için varmak istediğin sonucu yani “son
noktayı” belirtiyorsun.

Cümleyi “My aim is to make the client happy.” şeklinde kursaydın, gidiş yönünü
belirtmiş olurdun. Örneğin yaptığın eylemlerin seni hangi yöne götürdüğünü belirtmek
istiyorsan, aim kullanmalısın.

Aynı şekilde yine “My purpose is to make the client happy.” deseydin, yaptıklarının
“sebebini” belirtmiş olurdun. Yaptığın şeyin sebebi müşteriyi mutlu etmek.

12
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• My purpose is to build a new team.


• Amacım yeni bir takım kurmak

Bu cümlede yaptığın şeyin “nedenini” belirtiyorsun. Yaptığın şeyin “sebebi” yeni bir
takım kurmak.

“My goal is to build a new team.” deseydin, ulaşmak istediğin sonucun yani “son
noktanın” yeni bir takım kurmak olduğu anlaşılacaktı.

“My aim is to build a new team.” gibi bir cümleyi ise, yaptıklarının seni yeni bir takım
kurma yönünde götürdüğünü belirtmek istediğinde kullanılabilir.

13
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Her şeyden önce ain’t kelimesinin argo bir kelime olduğunu bilmen çok önemli ve
konuşurken kullanmanı pek tavsiye etmem. Sadece karşılaştığında anlayabilmen için
ain’t kelimesinin anlamını bilmen önemli.

Ain’t
Ain’t kelimesi aslında “am, not, are not is not ve don’t/doesn’t” kelimelerinin yerini
alan bir kelime. Buna ek olarak özellikle “ain’t got” ifadesiyle “have not ve has not”
ifadelerinin de yerini alabiliyor.

Bu kelime cümleye tam olarak olmasa da “lan” kelimesinin kattığına benzer bir anlam
katıyor ve cümlenin argo olmasına neden oluyor. Bu yüzden pek kullanmanı tavsiye
etmiyorum. Özellikle “lan” kelimesini kullanmanın uygun olmayacağı durumlarda
“ain’t” kelimesini kullanmaman önemli. Buna da değindikten sonra örnekler üzerinden
kelimenin nasıl kullanıldığını inceleyelim.

Mesela “I ain’t got time for that.” gibi bir cümle “Buna zamanım yok.” anlamına
geliyor. Aslında bu cümle “I don’t have time for that.” şeklinde söylenmeli. Fakat “I
ain’t got time for that.” dediğinde cümle argo oluyor ve cümleye bir tepki katmış
oluyorsun. Tekrar hatırlatıyorum, ain’t kelimesi tam olarak “lan” anlamına gelmiyor
ama benzer şekilde cümleye bir tepki eklemiş oluyorsun.

Birkaç örneğe daha bakalım;

“I ain’t going.” cümlesi “Gitmiyorum be.” veya “Gitmiyorum lan.” gibi bir anlama
geliyor. Yine bu cümlenin doğrusu “I’m not going”.

“He ain’t here.” cümlesi “O burada değil.” veya “O burada değil be.” gibi bir anlama
geliyor. Yine cümlede bir tepki hissi var. Cümlenin doğrusu “He isn’t here.”.

Son olarak “You ain’t seen nothing yet.” cümlesine bakalım. Bu ifade ise “Henüz hiçbir
şey görmedin.” gibi bir anlama geliyor. Yine doğrusu “You haven’t seen anyhthing
yet”.

Ain’t kelimesinin kullanıldığı gerçek hayat örnekleri için buraya tıklayıp videoyu
izleyebilirsin =)

14
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Evet artık ain’t kelimesinin ne anlama geldiğini ve nasıl kullanıldığını biliyorsun. Yazının
başında da dediğim gibi, bu kelimeyi özellikle resmi ortamlarda kullanmaman çok
önemli. Özellikle “lan” demenin uygun olmayacağı durumlarda kesinlikle ain’t
kelimesini kullanma derim.z

15
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

In ve At
Her şeyden önce, “In” ve “At” kelimelerinin nerelerde kullanıldığına ve sonrasında da
bu kullanımları göz önünde bulundurarak örneklere bakalım.

“At”, noktasal olarak konum belirtmek için kullanılan bir kelime. Bu nokta fiziksel bir
nokta olmayadabilir.

Mesela, “I’m at the school.”, “Okuldayım.” demek (Konum olarak).

“He is at the top of his career.”, “Kariyerinin en yüksek noktasında.” demek. Burada da
konum belirtiyorsun fakat bu fiziksel bir konum değil.

“In” kelimesi de konum belirtmek için kullanılıyor ve “içinde” anlamına geliyor. Fakat
“at” kelimesinden farklı olarak belli bir sınırın içinde bir konum belirtiyor. Bu da yine
fiziksel bir sınır olabilir veya olmayabilir.

Örneğin;

• I’m in the classroom.


• Sınıfın içindeyim.
• He is in trouble.
• Başı belada.
demek. Bunu “Bela içinde” şeklinde de düşünebilirsin.

16
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Peki bu küçük farkın ne gibi bir etkisi oluyor?

Eğer bir binanın veya kapalı bir alanın içinde olduğundan ziyade konumun daha
önemliyse, “at” kullanmalısın.
Bir örnek yapalım. Böylece ne demek istediğimi daha iyi anlatabilirim.

Diyelim ofistesin. Arkadaşın seni uzaktan bir yerden aradı ve “neredesin?” dedi.

Ofiste olduğunu belirtmek için “I’m at the office.” dersin.

Fakat diyelim arkadaşınla buluşacaksın ve ofisinin olduğu binaya gelip seni aradı.

“Neredesin?” diye sordu.

“Ofisin içindeyim, yukarı gel.” demek istersen,

“I’m in the office, come upstairs.” demen lazım. Çünkü burada konumdan ziyade ofisin
içinde olduğunu belirtiyorsun.

Birkaç karışık örnek yapalım;

“İlker is at the mall.”, “İlker alışveriş merkezinde.” demek. Bunu söyleyen kişi sana
konum belirtiyor.

“İlker is in the mall.”, “İlker alışveriş merkezinin içinde.” demek. Burada konumdan
ziyade İlker’in binanın içinde olduğunu belirtiyorsun.

“Your shoes are in the box.”, “Ayakkabıların kutunun içinde.” demek. Burada
ayakkabılar kapalı bir alanın içinde olduğu için “in” kullanılıyor.

“We had dinner at his house.”, “Onun evinde akşam yemeği yedik.” Burada konum
belirtiyorsun. “We had dinner in his house.” deseydin, “Onun evinin içinde akşam
yemeği yedik” demiş olurdun.

Bir örneğe daha bakalım;

“I am at their house.”, “Onların evindeyim.” demek. Burada yine konum belirtiyorsun.

“I am in their house.”, “Evlerinin içindeyim.” demek. Burada yine kapalı bir alanın
içinde olduğunu belirtiyorsun.

17
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Ek Örnekler
• I am at the conference.
• Konferanstayım (konum belirtiliyor).

• I am in the room.
• Odanın içindeyim (İçeride olduğun vurgulanıyor).

• He is at the meeting point.


• Buluşma noktasında (Konum belirtiliyor).

• They are in Istanbul.


• Istanbul’dayız. (İstanbul sınırlarının içinde olduklarını belirtiliyor).

• I am at the elevator.
• Asansörün oradayım (Konum olarak asansörlerin oradayım).

• I am in the elevator.
• Asansörün içindeyim (Asansörün içinde olduğumu belirtiyorum).

• I am in the park.
• Parkın içindeyim (Park sınırlarının içinde olduğumu belirtiyorum).

18
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• I am at the park.
• Parktayım. (Konum olarak parkta olduğumu belirtiyorum. Bu içinde de olabilir
yakınlarında da.)

• I am at your desk.
• Masandayım (Konum olarak masanın oralardayım.)

• They are in the office.


• Ofisteler (Ofis sınırlarının içinde olduğunu belirtiyorum).

• There is someone at the door.


• Kapıda biri var (konum olarak kapının orada biri var).

• There is seomeone in the door.


• Hatalı (Biri kapının “içinde” olamayacağı için bu cümle hatalı).

19
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Be, Become ve Happen


“Be”, “become” ve “happen” kelimelerin hepsi “olmak” anlamına geliyor fakat
kullanım alanları farklı. Bu da kafa karışıklığına neden olabiliyor. Mesela “Kaza oldu.”
derken “happen” kullanılmalı fakat “Mutlu oldu.” derken “become” kullanılmalı.

Peki neden?

Öncelikle “Happen” ve “Become” arasındaki farklara bakalım. Buradaki en önemli fark


şu; “Happen” bir olayın gerçekleşmesini veya bir şeyin meydana gelmesini belirten bir
kelime.

Bu yüzden “Kaza oldu”, “hırsızlık oldu.”, “Bir şey oldu.” derken buralarda hep bir olayın
gerçekleşmesinden bahsedildiği için “happen” kullanılmalı.

• An accident happened.
• A robbery happened.
• Something happened.

“Become” ise bir dönüşüm belirtiyor. Örneğin; “Hasta olmak ya da hastalanmak.”.


Burada hasta değilken hasta oluyorsun. Bir dönüşüm var.

“Kızdım.”. Burada bir dönüşüm var. Kızgın değilken kızgın bir hale dönüşüyorum.

“Mutlu oldum.”. Yine bir dönüşüm var.

20
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Son olarak. “Çalıştıktan sonra çok yoruldum.”. Burada “become” kullanılır çünkü
yorgun olmayan bir durumdan yorgun olan bir duruma geçiş belirtiyorum.

• I became ill.
• I became angry.
• I became happy.
• I became tired after work.

Kısaca, Bir olay gerçekleşiyorsa, “kaza olması”, “hırsızlık olması”, “Etkinlik olması” gibi,
“happen” kullanılmalı.

Eğer bir dönüşüm varsa, “Kızmak, yorulmak” gibi, “become” kullanılmalı.

Şimdi be fiili’ne bakalım. Bu fiil de “olmak” anlamına geliyor ve İngilizce konuşurken


“am, is, are, was, were” halini alıyor.

“Be fiili” bir şeyin durumunu belirtmek için kullanılıyor. Yani bir olayın gerçekleşmesi
de değil, bir dönüşüm de değil. Sadece olduğu hali.

Örneğin “mutluyum” derken burada kendi durumumu belirtiyorum. “Mutlu olmak”.


Dolayısıyla “I am happy” demeliyim.

Veya “Sınav çok zor.” derken, burada bir durum belirtiyorum. “Sınavın zor olması”. O
yüzden “The exam is very hard.” demeliyim.

Başka bir örnek, “bir şeyin tehlikeli olması”. Burada da yine bir olay gerçekleşmiyor ya
da bir dönüşüm yok. Bir şeyin tehlikeli olduğunu belirtiyorum. Örneğin “Bu yol
tehlikeli.”, “This road is dangerous.” demek.

21
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Özetle, “kaza, hırsızlık, bir etkinlik, bir şeyin olması” gibi bir eylemin gerçekleştiğini
belirtmek istiyorsan, “happen” kullanmalısın.

“Kızmak, üzülmek, hastalanmak kötüleşmek” gibi bir durumdan başka bir duruma
geçişi veya dönüşümü belirtmek istiyorsan, “become” kullanmalısın.

“Üzgün olmak, Sıcak olması, Kararsız olmak” gibi bir durum belirtmek istiyorsan da “be
fiili” kullanmalısın.

Ek Örnekler

• He became unhappy.
• Mutsuz oldu.

Become kullanıldığı için bir değişim anlamı var.

• Something bad happened.


• Kötü bir şey oldu.

Burada bir olayın olması belirtildiği için happen kullanılıyor.

22
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• He is here.
• O burada.

Bu cümlede bir durum belirtildiği için be fiili yani “is” kullanıldı.

• What happened yesterday?


• Dün ne oldu?

Bu cümlede hangi olayın gerçekleştiği sorulduğu için happen kullanılıyor.

• Are you happy?


• Mutlu musun?

Bir durum sorulduğu için be fiili yani “are” kullanılıyor.

• When did this task become so hard?


• Bu görev ne zaman bu kadar zorlaştı?

Burada zor olmama durumundan zor olma durumuna bir geçiş olduğu için become
kullanılılıyor.

23
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• He became an engineer.
• Mühendis oldu.

Burada mühendis olmama durumundan mühendis olma durumuna geçiş olduğu için
became(Become fiilinin 2.hali) kullanıldı.

• He is a doctor.
• O bir doktor.

Bu cümlede bir durumdan bahsedildiği için be fiili yani “is” kullanıldı.

• The accident happened yesterday.


• Kaza dün oldu.

Bu cümlede “meydana gelmek” anlamı olduğu için happen kullanıldı.

24
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Buy ve Take
İngilizce’de buy kelimesi “satın almak” anlamına geliyor. Take kelimesi ise birkaç farklı
anlama gelebiliyor ancak en yaygın anlamı “almak”. Biz Türkçe konuşurken, “satın
almak” anlamına gelecek şekilde sıkça “almak” kelimesini kullanabiliyoruz.

Örneğin “Yeni bir ev aldı.” cümlesinde “almak” aslında “satın almak” anlamına geliyor.
Durum böyle olunca, “Yeni bir ev aldı.” cümlesine karşılık “He took a new house.” gibi
bir cümle kurmak kulağa doğru gelebilir. Ancak cümle bu şekilde kurulduğunda, sanki
cümlede bahsedilen kişi elini eve uzatıp fiziksel olarak evi eline almış gibi bir anlam
ortaya çıkıyor ve “satın almak” anlamını verememiş oluyorsun.

Bu nedenle İngilizce konuştuğun esnada “almak” derken eğer “satın almayı”


kastediyorsan, take yerine buy kelimesini kullanman önemli.

Örneğin “Yeni bir defter aldım.” derken burada “Yeni bir defter satın aldım.” demek
istediysen mutlaka buy kelimesini kullanarak “I bought a new notebook.” demelisin. “I
took a new notebook.” dediğinde “satın alma.” anlamını vermemiş oluyorsun.

“Motosiklet almayı düşünüyorum.” demek için ise “I am thinking of buying a new


motorcycle.” demelisin. “I am thinking of taking a new motorcylce.” dediğinde
karşındaki kişinin kafasının karışma ihtimali yüksek. “Satın almak” anlamını vermek için
buy kelimesini kullanmalısın.

Benzer şekilde “Otobüs bileti almalısın.” derken “You should buy a bus ticket.”
demelisin çünkü burada “almak” kelimesi ile “satın almayı” kastediyorsun. “You
should take a bus ticket.” dediğinde “satın almak” anlamını vermemiş oluyorsun.

25
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Son bir örneğe daha bakalım. “Yeni bir telefon alacağım.” derken “I am going to buy a
new phone.” demelisin. “I am going to take a new phone.” dediğinde, “satın almak”
anlamını yine vermemiş oluyorsun.

Özetle, cümleye “satın almak” anlamın vermek için buy kelimesini kullanmalısın. Bir
şeyi masadan veya yerden almak gibi bir anlam katmak için de take kelimesini
kullanmalısın.

• I bought a new book.


• Yeni bir kitap satın aldım.

• I took a new book.


• Yeni bir kitap aldım.

“Satın aldım” anlamında değil, “masadan aldım” veya “kütüphaneden aldım”


anlamında.

26
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

İngilizce'de “To play” veya “To dance” dediğimizde, oradaki “to” kelimesini “-mak”
olarak düşünebilirsin. Kısaca, To do homework, ödev yapmak ve To make a payment,
ödeme yapmak anlamına geliyor.

İngilizce'de Do ve Make fiilleri

Do ve Make kelimelerinin ikisi de “yapmak” anlamına geliyor. Ama “yapmak”


dediğimiz bazı durumlarda do kullanılırken bazı durumlarda “make” kullanılır.

Öncelikle hangi durumlarda do ve make kelimelerinin kullanıldığına bakalım.

“Do” kelimesi bir eylem, görev ve iş yapılırken kullanılır. Make kelimesiyse yapılan
eylem sonucunda bir şey üretildiğinde, inşa edildiğinde ve yapmayı seçtiğin eylemleri
yaptığında kullanılır.

Ne demek istediğimi birazdan örneklerle daha iyi anlatacağım. Ama şimdilik şunu
bilmeni istiyorum:

“Do” genelde eylemin kendisini belirtir. “Make” ise daha çok eylemin sonucunda olan
şeyi belirtir.

Mesela “To do the housework”, ev işlerini yap anlamına geliyor. “To make a joke” ise
şaka yapmak anlamına geliyor.

Ev işlerini yapmak ifadesinde önemli olan şey eylemin kendisi, sonucu değil. Ev işlerini
yaptığında yeni bir şey üretmiş olmuyorsun. Bir şeyi yapmış oluyorsun.

Şaka yapmak ifadesindeyse yaptığın şey sonucunda bir şey üretildi. Bu durumda şaka.
O yüzden make kullanılır.

Başka bir örnek, plan yapmak. Bu “To make a plan” şeklinde söylenir çünkü sonucunda
bir şey üretiliyor.

27
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Öte yandan “Egzersiz yapmam lazım”, “I need to do exercise” şeklinde söylenir.


Sonucunda bir şey üretilmiyor. Odak eylemde. Birkaç örneğe daha bakalım;

• To do a good job.
• İyi bir iş yapmak demek. Burada önemli olan şey eylemin kendisi.

• To make a cup of tea.


• Bir bardak çay yapmak. Burada make kullanılıyor çünkü bir şey üretiyorsun.

• To do shopping.
• Alışveriş yapmak. Burada bir sonuçtan ziyade eylemin kendisi önemli.

• To make a speech.
• Konuşma yapmak. Burada eyleme olan odaktan ziyade bir şey üretiliyor. Bu
durumda konuşma.

• To do your hair.
• Saçlarını yapmak. Burada odak yine eylemin kendisinde. Sonucunda bir şey
üretmiş olmuyorsun.

• To make a list.
• Liste yapmak. Burada bir şey üretmiş oluyorsun. Bu durumda bir şeyin listesini.

Evet, İngilizce'de do ve make arasındaki farklar ve ayırt etme yöntemleri bu şekilde.

28
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

During ve While
During ve while. İki kelime de iki olayın aynı anda gerçekleştiğini belirtmek için
kullanılıyor. Peki bu durumda bu kelimeler tam olarak aynı anlama mı geliyor?
Geliyorsa birbirleri yerine kullanılabiliyorlar mı? Kullanılamıyorlarsa ne zaman during ve
ne zaman while kullanman gerek?

Bu ve buna benzer soruların cevaplarını bu yazının sonunda biliyor olacaksın.

During ve while kelimelerinin ikisi de ‘’esnasında’’ anlamına geliyor ve iki şeyin aynı
anda gerçekleştiğini belirtmek için kullanılıyor. Peki bu durumda istediğin kelimeyi
istediğin durumda kullanabilir misin?

Cevap hayır ve dikkat etmen gereken bir nokta var;

İki kelime arasındaki en büyük fark şu: during kelimesinin bir edat olması ve while
kelimesinin bir bağlaç olması. Peki bu ne demek ve cümleyi nasıl etkiliyor?

Özetle, during kelimesinden sonra bir isim gelmeli. While kelimesinden sonra ise
öznesi ve fiili olan bir cümle gelmeli. Bu söylediklerim kafanı karıştırdıysa, merak etme.
Birazdan örneklerle birlikte ne demek istediğimi daha iyi anlayabileceksin.

Mesela “I met him” yani “onunla tanıştım” cümlesiyle başlayalım ve hem during hem
de while ile cümle kuralım. Daha sonra aralarındaki farklara bakalım. Önce during
kelimesiyle başlayalım.

• I met him during lunch


• Onunla yemek sırasında tanıştım.

29
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• I met him during the conference


• Onunla konferans esnasında tanıştım.

• I met him during the presentation


• Onunla sunum sırasında tanıştım.

• I met him during our visit


• Ziyaretimiz esnasında onunla tanıştım.

Gördüğün gibi during kelimesinden sonra “yemek”, “konferans”, “sunum” ve “ziyaret”


gibi kelimeler geliyor. Şimdi while kelimesini kullanarak cümle kuralım.

• I met him while we were eating.


• Yemek yediğimiz esnada onunla tanıştım.

• I met him while we were drinking coffee


• Kahve içtiğimiz esnada onunla tanıştım.

• I met him while he was at the presentation.


• Sunumda olduğu esnada onunla tanıştım.

• I met him while he was looking for you


• Onunla seni aradığı esnada tanıştım.

While kelimesinden sonra ise öznesi ve fiili olan bir cümle geliyor. Bu during
kelimesinden farklı, ve aralarındaki en önemli fark bu. Bu nedenle while kullanabildiğin
her cümlede during kullanamıyorsun.

Kısaca, “yemek esnasında”, “kahve esnasında”, “film esnasında” gibi isim belirtiyorsan,
during kullanmalısın.

30
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Ancak “Onu aradığım sırada”, “Seninle konuştuğum esnada”, “Yere düştüğü sırada”
gibi öznesi ve fiili olan bir cümle belirtiyorsan, while kullanmalısın.

Evet, artık while ve during kelimelerinin ne anlama geldiğini, nasıl kullanıldığını ve


hangi durumlarda hangi kelimeyi kullanman gerektiğini biliyorsun.

Ek Örnekler
• He was talking during the meeting.
• Toplantı sırasında konuşuyordu.

Cümlede ‘’toplantı’’dan, yani bir isimden bahsettiğimiz için, cümlede during


kullanıyoruz.

• He was talking while we were having a conference.


• Biz konferanstayken o konuşuyordu.

Bu cümlede, birbirleriyle aynı anda gerçekleşmiş iki fiilden bahsediyoruz; yani


‘’konuşmak’’ ve konferansta ‘’olmak’’. Bu yüzden cümlede while kullanıyoruz.

• I was cooking while she was cleaning.


• O temizlik yaparken ben yemek yapıyordum.

Eğer cümlede, bir eylem ile aynı anda gerçekleşen başka bir eylemden bahsediyorsak,
while bağlacını kullanarak bağlıyoruz. Buradaki iki fiil ‘’yemek yapmak’’ ve ‘’temizlik
yapmak’’ oluyor.

31
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• She slept during the storm.


• Fırtına esnasında uyudu.

‘’Storm’’ yani ‘’fırtına’’ bir isim, cümlelerde boşluktan sonrasında isim gördüğümüzde,
during edatını koymamız daha uygun.

Örneğin;

-I cried during the song. -Şarkı sırasında ağladım.

-She came in during the party. -Parti sırasında içeri girdi.

• They played video games while they were eating.


• Oyun oynarken yemek yiyorlardı.

Hem ‘’eat’’ hem de ‘’play’’ fiil olduğu ve birbirleriyle aynı esnada meydana geldikleri
için, cümlede while kullanman daha doğru olur.

• I talked to him during the party.


• Onunla parti sırasında konuştum.

‘’Parti’’ kelimesi, bir isim olduğundan parti ‘’esnasında’’ demek için during edatını
kullanman önemli.

32
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• The song was playing while I was working.


• Ben çalışırken şarkı çalıyordu.

‘’Çalışmak’’ bir isim değil, bir fiil ve bu cümlede de iki eylem birbirleriyle aynı anda
gerçekleşiyorlar. Bu yüzden, cümlede while kullanman daha doğru olur.

• The girl waited outside during the meeting.


• Toplantı sırasında kız dışarıda bekledi.

Bu cümledeki ‘’meeting’’ kelimesi, ‘’toplantı’’ anlamına gelen bir isim ve bu yüzden


cümlede ‘’toplantı sırasında’’ demek için during edatı kullanılıyor.

33
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Except ve Besides
Besides kelimesi “ayrıca, haricinde” veya “üstelik” anlamına geliyor. Except
kelimesiyse “haricinde” anlamına geliyor ve cümle içerisindeki kullanımlarından
dolayı sıkça kafa karıştırabiliyor.

Önemli olan nokta şu: Eğer söylediğin bir şeyi dahil etmemek istiyorsan yani
haricinde olmasını istiyorsan, except kullanmalısın.

Eğer söylediğin şey dışında başka şeylerin de dahil olduğunu belirtmek istiyorsan,
besides kullanmalısın.

Örneğin “Araba haricinde motosiklete de ihtiyacımı var.” cümlesini kurmak


istediğini düşünelim. Burada araba dışında bir şey daha dahil ettiğin için besides
kullanmalısın.

• Besides a car, we need a motorcycle.

Fakat “Araba haricinde başka bir şeye ihtiyacımız yok.” demek istiyorsan, Burada
arabayı diğer her şeyden ayırdığın için except kelimesini kullanmalısın.

• Except for a car we don’t need anything else.

Kısaca, bir şey dışında başka bir şeyi veya şeyleri dahil etmek istiyorsan besides
kelimesini kullanmalısın.

Bir şeyi diğer her şeyin dışında tutmak istiyorsan except kelimesini kullanmalısın.

Hemen Birkaç örnek yapalım.

34
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• Besides her foot, she also broke her arm.

Bu cümle “Ayağı dışında kolunu da kırdı.” anlamına geliyor. Burada ayağı haricinde
bir şey daha dahil ettiğim için besides kullandım.

• We are all going, except for Mert.

Bu cümle “Mert dışında hepimiz gidiyoruz.” anlamına geliyor. Burada Mert’i geri
kalan tüm insanların haricinde tuttuğum için except kullanmadım.

• Besides the report, we also need to take the project file.

“Rapor dışında proje dosyasını da götürmemiz lazım.” demek. Burada da yine başka
bir şey dahil ettiğim için besides kullandım.

Son olarak;

• We don’t need anything except for water.

“Su haricinde bir şeye ihtiyacımız yok.” demek. Burada yine suyu geri kalan her şeyin
dışında tuttuğum için except kullandım.

Evet, besides ve except arasındaki farklar bunlar. Yazıyı bitirmeden önce Besides
kelimesiyle ilgili önemli bir noktaya daha değinmek istiyorum.

Besides kelimesi “Ayrıca” anlamında da kullanılıyor ve bu kullanımda cümlenin


başına geliyor. Ne demek istediğimi örnekle daha iyi gösterebilirim.

Mesela “We couldn’t see anyone. Besides, you weren’t there.” cümlesine bakalım.
Bu cümle “Kimseyi göremedik. Ayrıca orada değildin.” anlamına geliyor. Dizilerde ve
filmlerde sinirli bir tepki verilirken bu kelimesinin sıkça kullanıldığını görebilirsin.
Birkaç örnek daha yapalım.

35
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Örneğin “Besides, we play a lot of games.” cümlesi “Ayrıca çok oyun oynuyoruz.”
demek.

• Besides, I don’t know what you’re talking about.


• Ayrıca, neyden bahsettiğini bilmiyorum.

• Besides, he doesn’t like parties.


• Ayrıca o partileri sevmez.

Son olarak,

• Besides, he called my after the accident.

“Ayrıca beni kazadan sonra aradı.” demek.

Evet, artık except ve besides kelimeleri arasındaki farkları ve besides kelimesinin


değişik ama önemli bir kullanımı biliyorsun.

Ek Örnekler
• We went to every city except for Paris.
• Paris dışında her şehire gittik.

(Bu cümlede Paris’i geri kalan her şehrin dışında tuttuğum için except kullanmam
lazım.)

• Besides the tables, we need also need the chairs.


• Masalar dışında sandalyelere de ihtiyacımız var.

(Burada masalarla birlikte sandalyelere de ihtiyacımız olduğunu belirttiğim için besides


kullandım.)

36
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• Except for the broken phone, there isn’t any damage


• Kırılan telefon dışında başka hasar yok.

(Burada kırılan telefonu diğer her şeyin dışında tuttuğum için except kullandım.)

• Besides the plants, we also need to buy some soil.


• Bitkiler dışında toprak da almamız lazım.

(Burada bitkiler dışında toprak da dahil ettiğim için besides kullandım.)

• Except for you, we all finished the work.


• Senin haricinde hepimiz işi bitirdik.

(Bu cümlede sen öznesini geri kalan herkesin dışında tuttuğum için except kullandım.)

• Besides playing professional football. I am also an amateur swimmer.


• Profesyonel olarak futbol oynamak dışında aynı zamanda amatör yüzücüyüm.

(Burada profesyonel olarak futbol oynamak dışında amatör yüzücü de olduğumu dahil
ettiğim için besides kullandım.)

• Except for the fact the he called me, I don’t know anything else.
• Beni araması dışında bir şey bilmiyorum.

(Burada beni aramasını diğer her şeyin dışında tuttuğum için except kullandım.)

37
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Then ve Than
İngilizce’de than kelimesi

Than kelimesiyle başlayalım. Bu kelime İngilizce’de karşılaştırma yapılırken kullanılan


bir kelime ve “-dan, -den” anlamına geliyor. Örneklere bakalım.

• He runs faster than me.


• Benden daha hızlı koşuyor.

• Cenk is taller than Ceren.


• Cenk, Ceren’den daha uzun.

• Caner is better than him.


• Caner ondan daha iyi.

• She is smarter than you.


• O senden daha zeki.

İngilizce’de then kelimesi

Sırada then kelimesi var. “Then” kelimesinin birkaç farklı kullanımı var. Örnek
cümlelerle bu anlamları inceleyelim.

“Then” belki çoğunlukla, zaman belirtmek için kullanılıyor. “Ondan sonra” veya “O
zaman” anlamına gelir.

Örneklere bakalım.

38
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• First, brush your teeth, then sleep.


• Önce dişlerini fırçala, ondan sonra uyu.

• Do your homework, then go outside.


• Ödevini yap, daha sonra dışarı çık.

• Let’s go to the meeting. You can talk to her then.


• Toplantıya gidelim. O zaman onunla konuşabilirsin.

• I will see you then.


• O zaman/orada görüşürüz.

• I will finish my homework before then.


• Ödevimi o zamandan önce bitireceğim.

• He was very happy then.


• O zaman çok mutluydu.

Evet, “then” ve “than” kelimelerinin en temel anlamları bu şekilde. Şimdi bu iki


kelimeyi ayrıt etme yollarına bakalım.

Öncelikle telaffuzdan ayırt edilebiliyorlar. Then ve than

“Then” kelimesi Türkçe’de “den” gibi telaffuz edilirken, “than” kelimesi e harfiyle a
harfi arasında telaffuz ediliyor.

• Then
• Than

İkinci olarak;

39
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Eğer zaman veya bir sıralamadan bahsediyorsan, then kullanılır.

Eğer karşılaştırma yapıyorsan, than kullanılır.

Örneklere bakalım.

• He is better then me.


• O benden daha iyi demek

Bu cümle hatalı çünkü bu bir karşılaştırma. Dolayısıyla “than” kullanılmalı.

• Talk to Mert and then come back.


• Mertle konuş, ondan sonra gel.

Burada bir zaman var. “Ondan sonra” deniyor. Dolayısıyla “then” kullanılmalı. Yani
cümle doğru.

• I will talk to him than.


• Onunla o zaman konuşurum.

Burada bir zaman var. Dolayısıyla “then” kullanılmalı. Bu cümle hatalı.

Son bir örneğe daha bakalım.

• You are smarter than him.


• Ondan daha akıllısın.

Bu cümlede bir karşılaştırma var. Dolayısıyla “than” kullanılmalı, yani cümle doğru.

40
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Expect ve wait kelimelerinin ikisi de “beklemek” anlamına geliyor fakat aralarında


önemli bir fark var.

Expect ve Wait
Expect, “ummak” anlamındaki “beklemek” anlamına gelirken, wait, fiziksel olarak
“beklemek” anlamına geliyor.

Örnekler üzerinden daha iyi gösterebilirim.

Diyelim birini parkın önünde bekliyorsun ve bunu belirtmek istiyorsun. Bu durumda;


“I am waiting in front of the park.”. demelisin.

Fakat “Onun partiye gelmesini bekliyorum.” derken burada “ummak” anlamı olduğu
için;
“I am waiting for him to come to the party” değil,
“I am expecting him to come to the party.” demelisin.

Birkaç örnek daha yapalım.

• “Bir saat bekleyeceğim.”


• “I will wait for one hour.”

• Projenin gelecek ay bitmesini bekliyorum.


• I am expecting the project to finish next month.

Burada “ummak” anlamı olduğu için expect kullanılmalı.

41
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• İki hafta bekleyeceğim ve iptal edeceğim.


• I am going to wait for 2 weeks and cancel it.

• Bizi yarın aramasını bekliyoruz. –


• We are expecting him to call us tomorrow.

Burada “ummak” anlamı olduğu için yine expect kullanıldı.

• Arabanın içinde bekliyorum.


• I am waiting inside the car.

• Saat 3’den beri bekliyor.


• He has been waiting since 3 o’clock

Son olarak,

• Fiyatların düşmesini bekliyor.


• He is expecting the prices to fall.

Burada da yine beklenti veya ummak anlamı olduğu için expect kullanıldı.

42
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Home
“I am home”, “come home”, “go home” gibi cümlelerde “to” ve “at” genelde
kullanılmaz. Yani “Go to home” gibi bir cümleyle pek karşılaşmayacaksın.

Bunun bir sebebi var. “Home” aslında insanın kendini güvende hissettiği yer anlamına
geliyor ve fiziksel bir yer temsil etmiyor.

Bu sebepten “Go to your house” cümlesinde preposition yani “to” kullanılırken,


kelimeyi “home” ile değiştirdiğinde cümle “Go home” şeklinde söyleniyor.
Karşılaştırabilmen amacıyla birkaç cümleye bakalım.

• What time will you go home?


• Saat kaçta eve gideceksin?

(Bunu “house” kullanarak söylemek isteseydin, yön belirterek “What time will you go
to your house?” demen gerekirdi. )

• Come home after school.


• Okuldan sonra eve gel.
(Bu cümleyi “house” kelimesiyle söylemek isteseydin, “Come to the house after
school” demeliydin.)

“We are home” Bu cümle “Biz eviz” demek değil. “Biz evdeyiz.” anlamına geliyor.
(Bunu “House” kelimesiyle söylemek isteseydin, “We are at the house.” demeliydin.)

• Go home.

Eve/Evine git. (Bunu “house” kelimesini kullanarak söylemek isteseydin, “Go to your
house” demeliydin.)

Özetle “home” kelimesiyle İngilizce’de preposition kullanılmıyor.

Video içerisinde birkaç gerçek hayat örneği topladım. Videoyu izleyerek anadili İngilizce
olan insanların da bu kelimeyi nasıl kullandığını daha yakından inceleyebilirsin.

Evet, örneklerle birlikte “home” kelimesinin kullanımı bu şekilde. Artık “home”


kelimesini ne şekilde kullanman gerektiğini biliyorsun.
43
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

44
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Just ve only kelimeleri… İkisi de aynı anlama gelebiliyor. Örneğin “I have just one
question.” ile “I have only one question.” cümlelerin ikisi de aynı anlama geliyor.
Sadece bir sorum var. Peki bu just ve only kelimelerinin her zaman birbiri yerine
kullanabileceği anlamına geliyor mu?

Kısa cevap: Hayır gelmiyor ve dikkat etmen gereken önemli noktalar var.

Just ve Only
Öncelikle just ve only kelimelerinin birbiri yerine kullanılabildiği tek duruma bakalım.

Just ve only kelimeleri yalnızca “sadece” anlamına geldiklerinde birbirleri yerine


kullanılabiliyorlar ve aynı anlama geliyorlar.

Bunun dışında just ve only kelimeleri birbiri yerine kullanılamıyor. İki kelimenin de
sadece anlamına geldiği birkaç örneğe bakalım ve sonra diğer anlamları inceleyelim.

• He has just one brother.


• Sadece bir kardeşi var.

Bu cümleyi “He has only one brother.” şeklinde de söyleyebilirsin.

• He has just one concern.


• Sadece bir endişesi var.

Bu cümleyi “He has only one concern.” şeklinde de söyleyebilirsin.

45
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• This is just another joke.


• Bu sadece başka bir şaka.

Bu cümleyi de “This is only another joke.” olarak söyleyebilirsin.

Son olarak,

• It’s just for one day.


• Sadece bir günlüğüne.

Bu cümleyi de “It’s only for one day.” olarak da söyleyebilirsin.

Kısaca, just ve only adverb olarak kullanılıyorsa, ikisi de aynı anlama geliyor ve sadece
bu durumda birbiri yerine kullanılabiliyor.

Dikkat etmen gereken ve kafa karıştıran en önemli durum, only ve just kelimelerinin
sıfat olarak kullanıldığı durumlar.

Örnek üzerinden bunu daha iyi gösterebilirim.

Mesela,

• I am an only child.
• He is a just person.

Cümlelerine bakalım. Bu cümlelerde only ve just sıfat olarak kullanılıyor. Çocuk ve kişi
kelimelerini tanımlıyor. Bu durumda iki kelime de farklı anlama geliyor. Bilmen gereken
belki de en önemli fark bu.

• I am an only child.
• Tek çocuğum.

• He is a just person.
• O adil bir insan.

46
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Only, sıfat olarak kullanıldığında “tek” anlamına geliyor. Just sıfat olarak kullanıldığında
ise “dürüst” veya daha çok “adil” anlamına geliyor.

Hemen birkaç örneğe daha bakalım.

• This is the only calculator that you can use.


• Kullanabileceğin tek hesap makinesi bu.

• That was a just decision.


• Adil bir karardı.

• This is the only computer in the building.


• Bu binadaki tek bilgisayar.

• Cenk is a just person.


• Cenk adil biri.

Bunlar just ve only kelimeleri ile ilgili bilmen gereken en önemli farklar ve anlamlar.
Bunun dışında just kelimesinin bilmen gereken birkaç anlamı daha var. Şimdi onlara
bakalım.

Just kelimesi “sadece” ve “adil” anlamı dışında tam olarak ve tam zamanında veya az
önce anlamına da gelebiliyor. Hemen birkaç örneğe bakalım.

• That is just what I said.


• Söylediğim şey tam olarak buydu.

• The plan worked just as you said.


• Plan tam söylediğin gibi işe yaradı.

47
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• I arrived just in time.


• Tam zamanında geldim.

• We just met.
• Az önce tanıştık.

• He just told me what happened.


• Ne olduğunu bana az önce söyledi.

Özetle, Just ve only kelimelerinin birbiri yerine kullanılabildiği tek durum, “sadece”
anlamına gelen adverb olarak kullanılmaları.

Bu anlam dışında just kelimesi sıfat olarak kullanıldığında “adil” anlamına ve only
kelimesi sıfat olarak kullanıldığında “tek” anlamına geliyor.

• He is just.
• O adil.

• This is the only car that we have.


• Bu sahip olduğumuz tek araba.

Bu anlamlara ek olarak just kelimesi “az önce, tam olarak ve tam zamanında”
anlamlarına gelebiliyor.

Şimdi kafa karıştırabilecek bir noktadan bahsetmek istiyorum.

İyi de Burak, senin anlattıklarına göre “We just talked.” cümlesi “Az önce
konuştuk.” ve aynı zamanda “Sadece konuştuk.” anlamına gelebiliyor. Bu
durumda ne yapacağız?

diye düşünmüş olabilirsin ve haklısın.

48
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Bu cümle iki anlama da gelebiliyor. Hangi anlama geldiğini, konuşmanın genel


gidişatından seçmen lazım. Konuşulan konuya göre biri diğerine göre daha uygun
olacak ve ona göre hangi anlamın kastedildiğini anlaman lazım.

Ek örnekler
• Don’t worry, we are just going to stay for 2 minutes.
• Merak etme, sadece iki dakikalığına kalacağız.

Burada just kelimesi “sadece” anlamına gelen bir adverb. Bu yüzden just yerine “only”
de kullanılabilir.

• This is our only chance.


• Bu tek şansımız.

Bu cümlede only “tek” anlamına gelen bir sıfat ve burada “just” kullanmak hatalı
oluyor.

• We just talked for 10 minutes.


• Sadece 10 dakikalığına konuştuk. /Az önce 10 dakikalığına konuştuk.

Burada konuşmanın genel gidişatından cümlenin ne anlama geldiğini anlaman lazım.


Eğer “sadece” anlamı varsa just yerine only de kullanılabilir. Eğer “az önce” anlamı
varsa, “only” kelimesi kullanılamaz.

49
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• Everyone thinks that the decision is just.


• Herkes kararın adil olduğunu düşünüyor.

Burada “just” bir sıfat olarak kullanıldığı için “adil” anlamına geliyor. Bu sebepten just
yerine “only” kullanılamaz.

• I just reached the train station.


• Az önce tren istasyonuna ulaştım (muhtemel anlam) /Sadece tren istasyonuna
ulaştım.

Bu cümlede just kelimesi “az önce” anlamı katıyor. Bu sebepten “only” kelimesi “just”
kelimesi yerine kullanılamıyor.

• I just want to talk.


• Sadece konuşmak istiyorum.

Bu cümlede just kelimesi “sadece” anlamına gelen bir adverb olduğu için “only”
kelimesi de just kelimesi yerine kullanılabilir ve cümleye aynı anlamı katar.

• He is the only person that I know here.


• Burada tanıdığım tek kişi o.

Burada “only” bir sıfat olarak kullanıldığından ve “tek” anlamına geldiğinden “just”
kelimesi ile değiştirilemez.

50
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Later ve After
“Later” ve “after” kelimelerinin ikisi de “sonra” anlamına geliyor. Ama bazı durumlarda
“later” ve bazı durumlarda “after” kullanmak saçma oluyor. Öncelikle bu iki kelimenin
hangi durumlarda kullanıldığını inceleyelim ve ardından örneklere geçelim.

“Later” ile başlayalım. “Later”, “Daha sonra” anlamına geliyor.

“After” kelimesi ise “(bir şey)…den sonra” demek. Kısaca “after” kelimesini
kullandığında arkasından açıklama yapman lazım ve “After … (bir şey)” demelisin.

Ne demek istediğimi örnekle daha iyi gösterebilirim.

Mesela;

“Onunla konuştuktan sonra gidelim.” cümlesine bakalım.


Burada bir şeyden sonra gideceğini belirttiğin için “after” kullanmalısın ve;
“Let’s go after we talk to him.” demelisin.

“Onunla daha sonra konuşuruz” cümlesine bakalım.


Burada bir şeyden sonra konuşacağını belirtmiyorsun. Sadece “daha sonra” diyorsun.
İşte burada “later” kullanman lazım.
“We will talk to him later.”

51
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Birkaç karışık örnek yapalım ve “Partiden sonra gideceğiz.” cümlesiyle başlayalım.


Burada “after” mı kullanman lazım “later” mı?
Bu cümlede “partiden sonra” dediğin için “after the party” demelisin.
“We are going to go after the party.”

Şimdi de “Sonra buluşuruz.” cümlesine bakalım. Burada “after” mı kullanmalısın “later”


mı?
Burada “daha sonra” anlamı olduğundan ve “bir şeyden sonra” demediğin için “later”
kelimesini kullanmalısın.
“We will meet later.”

Sırada “Konferanstan sonra bitireceğim.” cümlesi var.


Burada “after” mı kullanmalısın “Later” mı?
Bu cümleden “daha sonra” değil de “bir şeyden sonra” anlamı olduğu için “after”
kullanmalısın.
“I am going to finish it after the conference.”

Son örneğimize bakalım. “2 yıl sonra geleceğim.” Burada “after” mı kullanmalısın


“later” mı?
Burada “Daha sonra” anlamı olduğu için ve “Bir şeyden sonra” anlamı olmadığı için
“later” kullanmalsıın.
“I’m going to come 2 years later.”

52
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Ek Örnekler
• I will talk to him later.
• Onunla sonra konuşurum.

• They will contact us after the meeting.


• Bizimle toplantıdan sonra iletişime geçecekler.

• We will handle this issue later.


• Bu sorunu sonra hallederiz.

• He is going to go there after the holiday.


• Tatilden sonra oraya gidecek.

• It will rain after the match.


• Maçtan sonra yağmur yağacak.

• They will finish it later.


• Sonra bitirirler.

• He will fix the computer later.


• Bilgisayarı sonra tamir eder.

• He will fix the computer after the holiday.


• Bilgisayarı tatilden sonra tamir edecek.

• See you later.


• Sonra görüşürüz.

• See you after the party.


• Partiden sonra görüşürüz.

53
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

May ve Might
İngilizcede “May” kelimesi

“May” kelimesinin birkaç farklı anlamı var. Örneğin May, mayıs anlamına geldiği gibi, -
abilmek, -ebilmek anlamına da geliyor ve aynı zamanda olasılık belirtmek için de
kullanılıyor.

Bu yazıda “may” ve “might” kelimelerinin olasılık belirttiği durumları inceleyeceğiz.

“May” kelimesi, bir şeyin olma ihtimalini belirtmek için kullanılır.

Örneklere bakalım;

• I may go to the movie tonight.


• Bu akşam filme gidebilirim / filme gitme ihtimalim var.

• I may buy new shoes when I go shopping.


• Alışverişe çıktığımda ayakkabı alma ihtimalin var.

• They may call us when they reach the hotel.


• Otele ulaştıklarında bizi arayabilirler / arama ihtimalleri var.

• This may be the best movie I have ever seen.


• Bu hayatımda gördüğüm en güzel film olabilir.

54
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

İngilizce’de”might” kelimesi

Şimdi “might” kelimesine bakalım. “Might” kelimesinin de birkaç farklı anlamı var.

Örneğin “might” kelimesi olasılık belirtmek dışında “güç” anlamına da geliyor. Ama bu
video için olasılık belirttiği durumları inceleyeceğiz.

“Might” kelimesi de “may” kelimesi gibi olasılık belirtiyor. Birkaç örneğe bakalım sonra
iki kelime arasındaki farkları inceleyelim.

• I might call her tonight.


• Onu bu akşam arayabilirim / arama ihtimalim var.

• We might go to school tomorrow.


• Yarın okula gitme ihtimalimiz var.

• This might be a bad idea.


• Bu kötü bir fikir olabilir / Bunun kötü bir fikir olma ihtimali var.

• My brother might be at the mall.


• Kardeşim alışveriş merkezinde olabilir.

Şimdi bu iki kelime arasındaki ince farklara bakalım. Devam etmeden önce şunu
söylemek istiyorum.

Bu iki kelime birbiri yerine kullanılabiliyor ve ne zaman hangisini kullanacağını kafana


takmana gerek yok.

Bu iki kelime arasında ince farklar olsa da ana dili İngilizce olan insanlar sıkça bunları
görmezden gelebiliyor ve kelimeleri birbiri yerine kullanabiliyor.

55
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

İlk fark, “may”kelimesinin biraz daha yüksek olasılıklı bir olay için kullanılması.

Örneğin;

I may call him, I might call him’e göre biraz daha olası.

Önemli olan ikinci fark, “may” kelimesi genelde izin istemek için kullanılıyor; fakat
“might” bu durum için kullanılmıyor.

Örneğin;

• May I go to the party?


• Partiye gidebilir miyim?

Burada izin isteme anlamı var.Buna benzer şekilde “Might I go to the party.” pek
söylenmiyor.

Son olarak, eğer bir şey yapmama olasılığın varsa, “may not” yerine “might not”
kullanmayı alışkanlık haline getir.

“May not” dediğin zaman, sanki o olayı yapmak için izin alamamışsın gibi oluyor. Belki
de en önemli fark bu. Örneklere bakalım.

• I might not go to the party.


• Partiye gitmeyebilirim.

• I may not go to the party.


• Partiye gitme iznim yok.

• I might play football tonight.


• Bu akşam futbol oynama ihtimalim var.

• I may not play football tonight.


• Bu akşam futbol oynama iznim yok.

56
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Meet ve Meet With


“Meet” ve “meet with”. Hangisini kullanman lazım? Yoksa ikisi de aynı anlama geliyor
ve fark etmiyor mu? Aynı anlama gelmiyorsa aradaki fark ne?

“Meet” ve “meet with” ifadeleri sıkça kafa karıştırıyor ve genelde birbiri yerine
kullanılıyor. Fakat aralarında bilmen gereken ince bir fark var.

Öncelikle “meet” kelimesiyle başlayalım.

Meet kelimesi “biriyle tanışmak ve biriyle buluşmak” anlamına gelebiliyor. Önce biriyle
buluşacağını belirtmek istediğinde bunu meet kelimesiyle nasıl yapabileceğine bakalım.

Mesela;

• I am going to meet him tomorrow.


• Onunla yarın buluşacağım.

• They are going to meet us next week.


• Bizimle haftaya buluşacaklar.

• We are meeting next week.


• Haftaya buluşuyoruz.

Meet kelimesi aynı zamanda “biriyle tanışmak” anlamında da kullanılıyor ve bu


kullanımı daha yaygın.

• We just met.
• Az önce tanıştık.

(Aynı zamanda “Geçen hafta buluştuk.” anlamına da gelebiliyor.)

57
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• They met last week.


• Geçen hafta tanıştılar.

(“Geçen hafta buluşturlar.” anlamına da gelebiliyor.)

• We are going to meet next week.


• Gelecek hafta tanışacağız.

(Aynı zamanda “Gelecek hafta buluşacağız.” anlamına da gelebiliyor.)

Kısaca meet, “tanışmak veya buluşmak” anlamında kullanılabiliyor.

Gelelim “meet with” ifadesine. Meet with ise sadece “biriyle buluşmak” anlamında
kullanılıyor ve “tanışmak” anlamında pek kullanılmıyor.

Sıkça biriyle bir toplantı yapmak için buluştuğunu belirtmek istediğinde kullanılıyor.
Birkaç örneğe bakalım;

• I am meeting with my lawyer tomorrow.


• Yarın avukatımla buluşuyorum.

• We are going to meet with him next week.


• Gelecek hafta onunla buluşacağız.

• I met with him last week.


• Geçen hafta onunla buluştum.

Özetle, biriyle tanışmak anlamını vermek için “meet” kullanmalısın. Cümleye biriyle
buluşmak anlamını katmak istiyorsan “meet” veya “meet with” kullanmalısın fakat
“meet with” biraz daha yaygın kullanılıyor.

58
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Say ve Tell
“Say” ve “Tell” kelimelerinin ikisi de “söylemek” anlamına geliyor. Fakat aralarında ince
bir fark var. Önce bu farkı inceleyelim.

“Tell” kelimesi
“Tell”, bir insana bir şey söylemek anlamına geliyor. “Say” ise herhangi bir şey söylemek
anlamına geliyor ve “Tell” kelimesine göre daha genel bir anlamı var.

Örnek üzerinden daha iyi gösterebilirim.

Diyelim Mert’e doğrudan bir şey söyledim. Bu durumda;

• “I told Mert (bir şey).” demem lazım.

Fakat bir grup ortamında konuşurken spesifik olarak birine değil de, genel olarak ortaya
bir şey söylersem;

• “I said (bir şey).” demeliyim.

Gözüne küçük bir fark gibi gelmiş olabilir ama bunun sonucunda değişen önemli şeyler
var.

Değişen en önemli şey “To” kelimesinin kullanımı. “To”, bir transfer belirtmek için
kullanılıyor.

“Tell” kelimesinin anlamı içinde zaten “birine bir şey söylemek” olduğu için tekrardan
“to” kullanmana gerek yok.

Örneğin;

• “I told you that already.” denir, “I told to you that already.” değil.

59
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

“Say” Kelimesi
“Say” kelimesi ise genel olarak bir şey söylendiğini belirtmek için kullanılan bir kelime. Bu
sebepten birine bir şey söylendiğinde bu kelimeyi kullanıyorsan, “to” ile birlikte
kullanmalısın.

Örneğin;

• “I said that to you already.” yerine “I said that you already.” demek hatalı oluyor.

Bunun dışında “Say” kelimesi daha genel bir kelime olduğu için, farklı kullanım
kombinasyonları var ve bunlar iyi bilmen lazım.

İlkini zaten inceledik; “Say (bir şey) to (biri).”

Örneğin;

• “Say something to Mert.”.

Eğer birine “Bir şey söyle” demek istiyorsan ve herhangi bir kişi belirtmiyorsan, “Say”
kullanmalısın ve bu duruma “Say (bir şey).” demelisin. Örneğin;

• “Say something.”.

Son olarak bir şey söylediğini ya da bir şeyin söylendiğini belirtmek istiyorsan, “That”
kelimesini kullanmalısın. “Say that (bir şey).” Örneğin;

• “I said that I want to go.” - “Gitmek istediğimi söyledim.” demek veya,


• “He said that he needs water.” - “Suya ihtiyacı olduğunu söyledi.” demek.

“Tell” veya bunun ikinci hali olan “told” kelimesinden sonra her zaman isim geleceği için
bu anlam biraz farklı verilmeli.

Örneğin;

• “Mert’e bir şey söyle.”, “Tell Mert something.” demek.


• “Onlara gitmek istediğimi söyledim.” - “I told them that I want to go.” demek.

60
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Kısaca, genel olarak bir şey söylendiğini belirtmek istiyorsan yani söylenen şey doğrudan
birine söylenmiyorsa, “Say” kullanmalısın.

• “He said that he is happy.” - “Mutlu olduğunu söyledi.”.

Fakat spesifik olarak birine bir şeyin söylendiğini belirtmek istiyorsan, “Tell” kullanmalısın
ve bununla birlikte “to” kullanmamalısın çünkü “to” kelimesinin kattığı anlam zaten “Tell”
kelimesinin içinde var.

• “He told me that he is happy.” - “Bana mutlu olduğunu söyledi.”.

Bu cümleyi “Say” ile kurmak isteseydin, mutlaka “to” kullanman gerekirdi çünkü “Say”
kelimesinin içinde “Tell” kelimesinde olduğu gibi “to” anlamı yok.

• “He said to me that he is happy.” - “Bana mutlu olduğunu söyledi.”.

Fakat “said to me” demek yerine “told me” demek daha uygun ve daha yaygın
kullanılıyor.

“Say ve Tell” arasındaki en büyük farklar ve dikkat etmen gereken noktalar bunlar.

Cümle İkilileri
Bu kısımda aynı cümleleri hem “say” hem “tell” ile kuracağım. Böylece ikisi arasındaki
farkları daha net görebileceksin.

• “He told me that he is happy.” – “Bana mutlu olduğunu söyledi.”


• “He said to me that he is happy.” – “Bana mutlu olduğunu söyledi.”
61
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• “He says that he wants to go.” – “Gitmek istediğini söylüyor.”

Bu cümleyi “tell” ile kurmak için mutlaka kime söylediğini belirtmen lazım.
Belirtemiyorsan veya ortaya söylenmiş bir cümleyse, say kullanarak cümleyi kurmalısın.

• “He told me the secret.” – “Bana sırrı söyledi.” (Konuşurken bu cümle kullanılır)
• “He said the secret to me.” – “Bana sırrı söyledi.”

• “Can you tell me what happened?” – “Bana ne olduğunu söyler misin?” (Bu cümle
tercih edilir)
• “Can you say what happened to me?” – “Bana ne olduğunu söyler misin?”

• “Did he tell you the reason?” – “Sebebini sana söyledi mi?” (Birine bu cümle
söylenmişse, bu soru tercih edilir)
• “Did he say the reason to you?” – “Sana sebebini söyledi mi?” (Bu cümle tercih
edilmez).
• “I told you about the event” – “Sana etkinlikten bahsettim.” (Bahsetmek anlamını
cümleye “about” kelimesi katıyor.
• “I said to you about the event.”. Bu cümle hatalı oluyor ve yukarıdaki cümleyi
tercih etmen lazım.

• “He said me that he is hungry.”. Bu cümle hatalı. Mutlaka burada “said”


kelimesinden “to” kullanman lazım (He said to me).
• “He told me that he is hungry” - “Bana aç olduğunu söyledi.”. Doğru bir cümle

62
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

So, Very ve A lot


Her şeyden önce sıkıntının neyden kaynaklandığına bakalım.
Bunun için 3 örnek cümle üzerinden gidelim.

• There are a lot of people here.


• Burada çok insan var.

• This exam is very hard.


• Bu sınav çok zor.

• Your cat is so cute!


• Kedin çok tatlı.-Kedin o kadar tatlı ki.

Türkçe konuşurken 3 cümle için de “çok” kelimesini kullanıyoruz.

Fakat bu, “a lot of, very” ve “so” kelimelerinin birbiri yerine kullanılabildiği anlamına
gelmiyor.

Mesela ilk cümleyi ele alalım. Bunu “There are very people” şeklinde söylersen hata
yapmış olursun.

Peki neden?

“So” kelimesini birazdan inceleyeceğiz, ama önce “a lot of” ve “very” ifadeleri
arasındaki farkı iyi bilmen çok önemli.

“A lot of” ifadesi “miktar veya sayı olarak çok” anlamına geliyor.

“Very” ise “seviye olarak çok” anlamına geliyor.

O yüzden “There are very people” veya “There are very cars.”, “Çok insan var.” veya
“Çok araba var.” anlamına gelmiyor.

63
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Birkaç karışık örnek yapalım.

Örneğin;

“Bu araba çok hızlı.” cümlesine bakalım.


Burada “very” mi kullanılmalı “a lot of” mu?

Burada hız seviyesinden bahsedildiği için


“This car is very fast.” demelisin.

Peki, “Çok tuz var.” cümlesine bakalım.


“Very” mi yoksa “A lot of” mu kullanılmalı?

Burada miktar belirttiğin için “very” kullanamazsın ve


“There is a lot of salt.” demelisin.

Sıradaki örnek, “Bu cevap çok ilginç.”


Burada “a lot of” mu kullanılmalı “very” mi?

Burada seviye belirttiğin için “very” kullanmalısın ve


“This answer is very interesting.” demelisin.

Bir örneğe daha bakalım.


“Çok su içtim.” derken “very” mi kullanılır “a lot of” mu?

Burada miktar belirttiğin için “a lot of” kullanmalısın.


“I drank a lot of water.”

Kısaca, sayılabilen ve sayılamayan isimlerden önce “a lot of” ve sıfatlardan önce “very”
kullanmalısın.

64
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

“So” Kelimesi

Şimdi “so” kelimesine bakalım. “So” kelimesi farklı anlamalara gelebilen bir kelime
fakat burada “çok” anlamını inceleyeceğiz.

“So” kelimesi de “very” gibi sıfatlardan önce kullanılır ve


“O kadar mutluyum ki.” tarzında cümleler kurmak için kullanılır. Hemen birkaç örneğe
bakalım.

• I’m so tired that I almost fell asleep.


• O kadar yorgunum ki neredeyse uyuyakaldım.

• He is so angry that he nearly threw the glass.


• O kadar kızgın ki neredeyse bardağı attı.

“So” kelimesini kullanırken cümleyi tamamlamak zorunda da değilsin. Mesela;

• Your dog is so cute!


• Köpeğin o kadar tatlı ki!

• He is so fast!
• O kadar hızlı ki.

• We are so happy!
• O kadar mutluyuz ki.

Evet, “So”, “very” ve “a lot of” arasındaki ana farklar bunlar.

Son olarak “a lot” ifadesi ile ilgili değinmek istediğim bir yer daha var.

65
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

“A lot”, fiillerden sonra da kullanıldığında, “yaptığın eylemi ne kadar çok yaptığını”


belirtir.

Örnekle daha iyi gösterebilirim.

Mesela

• I studied a lot.
• Çok ders çalıştım.
demek.

Burada “a lot”, “study” fiilinden sonra geliyor ve “ne kadar fazla çalıştığını” belirtiyor.
Burada kesinlikle “I studied very.” diyemezsin.

• I like this movie a lot.


• Bu filmi çok seviyorum.
demek.

Burada “a lot”, “like” fiilinden sonra geliyor ve filmi ne kadar sevdiğini belirtiyor.

• We talked a lot.
• Çok konuştuk.

Son olarak;

• He travelled a lot in the summer.


• Yazın çok gezdi.

66
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Ek Örnekler

• There are a lot of people here.


• Burada çok insan var. (Miktar/sayı)

• He is very happy that we came.


• Geldiğimiz için çok mutlu. (Seviye)

• He can run so fast that no-one beat him in two years.


• O kadar hızlı koşabiliyor ki iki senedir kimse onu yenemedi. (Seviye)

• It is a very strange situation.


• Çok garip bir durum. (Seviye)

• We are very lucky.


• Çok şanslıyız. (Seviye)

• We have a lot of options.


• Çok seçeneğimiz var. (Miktar/sayı)

• They are very tired.


• Çok yorgunlar. (Seviye)

• Cenk has a lot of Money.


• Cenk’in çok parası var. (Miktar/sayı)

67
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• He is so sad that you couldn’t come.


• Gelemediğin için çok üzgün. (Seviye)

• This is a very nice car.


• Bu çok güzel bir araba. (Seviye)

• We have a lot of time.


• Çok zamanımız var (Miktar/Sayı)

• I like this movie a lot.


• Bu filmi çok seviyorum. (Fiilden sonra)

• He plays a lot.
• Çok oynuyor. (Fiilden sonra)

68
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Their, They’re ve There


Not: Anlatımda bazı yerler kafanı karıştırabilir. Buraya tıklayarak videoyu izlediğinde
konu daha iyi oturacaktır.

İngilizce’de “there” kelimesi

There kelimesiyle başlayalım. “There” İngilizce’de “oraya”, “orada” veya “oradaki”


anlamlarına gelebilen bir kelime.

Örnek cümlelere bakalım.

• He is there right now.


• O şu an orada.

• I am not going there.


• Oraya gitmiyorum.

• Your phone is there.


• Telefonun orada.

• We are going there to eat.


• Oraya yemek yemeye gidiyoruz.

Bunun dışında “there” kelimesi, “be” fiili yani “am”, “is” veya “are” ile kullanıldığında
Türkçe’deki “var” kelimesinin karşılığı olarak kullanılır. Örnek vererek göstereyim.

• There are three cars here.


• Burada 3 araba var.

• There is a cat in my house.


• Evimin içinde bir kedi var.

69
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• Is there a problem?
• Bir sorun mu var?

İngilizce’de “their” kelimesi

Sırada Their kelimesi var. “Their” kelimesi İngilizce’de “onların” anlamına gelir ve
sahiplik belirtmek için kullanılır. Neredeyse her seferinde arkasından bir isim gelir.
Örneklere bakalım;

• Where is their car?


• Arabaları nerede?

• This is their house.


• Bu onların evi.

• It’s their problem.


• Onların sorunu.

• What happened to their cat?


• Onların kedilerine ne oldu.

• Their books are on the floor.


• Kitapları yerde.

İngilizce’de “they’re” kelimesi

Şimdi, “They’re” kelimesine bakalım. “They’re” İngilizce’de “They are” kalıbının


kısaltmasıdır.

Örneklere bakalım.

• They’re (they are) here.


• Buradalar.

70
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• They’re (they are) going to be late.


• Geç kalacaklar.

• We can go if they’re (they are) ready.


• Hazırlarsa gidebiliriz

• I think they’re (they are) talking.


• Sanırım konuşuyorlar

Evet, İngilizce’de “their, they’re ve there” kelimelerin anlamları bu şekilde.

Özetle

There, orada veya orası gibi bir anlama geliyor. Eğer cümlede “there” kelimesini “here”
kelimesiyle değiştirdiğinde cümle hala mantıklıysa, doğru kelime kullanılmış demektir.

Örneğin;

• He is there right now.


• O şu an orada.

• He is here right now.


• O şu an burada.

Mantıksızlık yok. Demek ki doğru kullanılmış.

Ama “This is there house” yani “Bu onların evi” cümlesini “This is here house.”
şeklinde söylersen, “Bu burası ev.” gibi mantıksız bir cümle oluyor. Demek ki bu
cümledeki kelime “there” olamaz.

Their kelimesi, sahiplik belirtiyor ve “onların” anlamına geliyor. Eğer their kelimesini
“our” yani “bizim” kelimesiyle değiştirdiğinde cümle mantıklı kalıyorsa, kelime doğru
kullanılmış demektir.

71
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Örneğin;

• It’s their problem.


• Bu onların problemi.

Bu cümleyi “it’s our problem” şeklinde söylediğinde, “bu bizim problemimiz” anlamına
geliyor ve cümle mantıklı kalıyor. Demek ki doğru kullanılmış.

Ama “oradayız” demek için “we are their.” kullanırsan ve bunu “we are our.” şeklinde
değiştirirsen, “biz biziz” gibi mantıksız bir cümle oluyor. Dolayısıyla bu cümlede “their”
kelimesi yanlış kullanılmış. Doğrusu “we are there.” olmalı.

Son olarak, they’re kelimesi, “they are” kalıbının kısaltmasıdır. Eğer “they’re”
kelimesini “they are” ile değiştirdiğinde cümle hala mantıklıysa, doğru kullanılmış
demektir.

Örneğin “They’re here.” yani “Buradalar” cümlesini, “They are here.” şeklinde
söylediğinde mantıklıysa, kelime doğru kullanılmış demektir.

Fakat “Your phone is they’re.”, yani “Telefonun orada” cümlesini “Your phone is they
are.” şeklinde söylediğinde, ortaya “Senin telefonunun onlar” gibi saçma bir anlam
çıkıyor. Dolayısıyla cümledeki kelime “they’re” ise, yanlış kullanıldığını anlamış
oluyorsun. Doğrusu, “Your phone is there.” olmalı.

72
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Though, Thought, Through ve Tough


Though, tough, thought, through kelimeleri gerçekten de can sıkıcı ve ayırt edilmesi
zor kelimeler. İşin iyi tarafı bunları telaffuzdan ayırt etmenin kolay olması çünkü hepsi
farklı telaffuz ediliyor.

Yazarken karıştırmamaksa daha zor. Ana dili İngilizce olan insanlar bile hata
yapabiliyor.

O yüzden kelimeler kafanı karıştırıyorsa üzülme, herkesin kafasını karıştırabiliyor.


Öncelikle bütün kelimelerin anlamlarına bakalım.

Kelimelerin Anlamları

Though ile başlayalım. Though İngilizce’de rağmen veya oysa gibi bir anlama gelir.

Örneğin,

• I went there even though I didn’t want to go.


• İstemememe rağmen oraya gittim.

Tough, İngilizce’de sert, zor veya güçlü insan anlamına gelir.

Örneğin;

• He is tough.
• O güçlü biri.

• That exam was tough.


• O sınav zordu.

Sırada thought var. Thought İngilizce’de düşünce demek. Aynı zamanda think, yani
düşünmek fiilinin ikinci hali.

73
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Örneğin;

• That’s a nice thought.


• Bu güzel bir düşünce.

• I thought that we needed to go.


• Gitmemiz gerektiğini düşünüyordum.

Son olarak Through var. Bu, dört kelime arasından en kolay ayırt edilebilen kelime
genelde through oluyor. Birkaç farklı anlamı var ama en temel anlamı “içinden”. Bunun
dışında “aracılığıyla” ve “boyunca” anlamına da gelebiliyor.

Örneğin;

• He ran through the fire.


• Ateşin içinden koştu ve geçti.

• I met Selin Through Caner.


• Selinle Caner aracılığıyla tanıştım.

Kelimeleri Ayırt Etmek

Şimdi kelimeleri ayırt etmeye bakalım. En zor durum though, tough ve thought
kelimelerini ayırt etmek. Bu videoda daha önce yapmadığım bir şey yapacağım ve
bunları ayırt edebilmen için kelimelere kendi saçma anlamlarımı yükleyeceğim.

Hadi bakalım…

74
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Tough kelimesiyle başlayalım. Tough kelimesini diğer kelimelerden ayıran şey “th” ile
başlaması yerine “t” ile başlaması. Bu, though ve thought kelimelerinden daha sert bir
sesle başlamasına sebep oluyor. (Telaffuz için videoyu dinlemeni tavsiye ederim).
Kısaca Tough, th ile başlamıyor o yüzden sert telaffuz ediliyor ve kelimenin anlamı sert.

Sırada thought var. Thought kelimesinin telaffuzu Türkçe’deki taht kelimesine


benziyor. Tahtta oturduğunda da çok düşünmen gerek. Hatırlarsan thought, düşünce
veya düşünmek demek.

Kısaca thought, taht kelimesine benziyor ve tahtta oturduğunda çok düşünmen


gerekiyor.

Şimdi though kelimesine bakalım. Though, bu kelimeler arasından içinde sert bir t sesi
olmayan tek kelime. T sesi olmamasına rağmen bu kelimelerin arasında diye
düşünebilirsin ve kelimenin rağmen anlamına geldiğini hatırlayabilirsin.

Son olarak through var. Throught “r” harfi olan tek kelime olduğu için ayırt etmesi
daha kolay.

Bu kelimeyle ilgili en büyük sıkıntı, yani atmak fiilinin ikinci hali olan “threw” ile
karıştırılması. Through ve threw aynı şekilde telaffuz ediliyor.

Bu iki kelimeyi konuşurken ayırmanın en etkili yolu anlama odaklanmak.

Örneğin;

• He ran through the wall.


• Duvarın içinden geçti veya koştu.

75
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

He ran threw the wall ise, Koştu duvar attı gibi saçma sapan bir anlama geliyor.

O yüzden hangi kelimenin kullanıldığı gayet açık.

Çok dağıldık o yüzden her şeyi kısa bir şekilde çabucak tekrar edelim.

Özet

Tough kelimesi “th” ile başlamıyor. O yüzden though ve thought kelimelerine göre
daha sert bir telaffuzu var. Anlamı da sert.

Thought kelimesinin telaffuzu Türkçe’deki taht kelimesinin telaffuzuna benziyor.


Tahtta oturduğunda da çok düşünmen lazım. Bu kelimenin anlamı düşünmek ve
düşünce.

Though, tough ve thought kelimeleri gibi “t” sesi içermiyor ama buna rağmen bu
kelimelerin arasında. Bu kelimenin anlamı rağmen.

Son olarak through, “r” harfinden dolayı hepsinden farklı ve içinden anlamına geliyor.

Konuşurken, telaffuz farkından dolayı bu kelimeleri ayırt etmek kolay. Yazarken çok
daha zor ama bu saçma benzetmelerimi aklında tutarak hangi kelimeyi yazman
gerektiğini hatırlayabilirsin =)

Evet, yazının sonuna geldik. Artık bu kelimeleri daha rahat ayırt edebileceksin.

76
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

To ve For
To ve for prepositionları hemen hemen herkesin kafasını bir noktada karıştırır ve
karıştırması için de çok iyi sebepleri var.

İki kelimenin kullanıldığı durumları bu yazıda listeleyeceğim. Böylece ikisinin kullanıldığı


durumları ve aralarındaki farkları kavrayacaksın.

İngilizce’de “to” kelimesi

To ve for prepositionları hemen hemen herkesin kafasını bir noktada karıştırır ve


karıştırması için de çok iyi sebepleri var.

İki kelimenin kullanıldığı durumları bu yazıda listeleyeceğim. Böylece ikisinin kullanıldığı


durumları ve aralarındaki farkları kavrayacaksın.

“To” kelimesinin birinci ve en önemli kullanımı, yön belirtmesi.

Örneklere bakalım;

• I am going to go to London tomorrow.


• Yarın Londra’ya gideceğim.

• I am going to the market.


• Markete gidiyorum.

“To” kelimesinin ikinci kullanımı, mesafe belirtmesi.

Örneklere bakalım;

• From A to B.
• A dan B’ye.

• It’s 20 kilometers from my office to my house.


• Evimle ofisim arası 20 kilometre.

77
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• It’s 50 meters from my house to the shop.


• Evimle dükkan arası 50 metre

“To” kelimesinin başka bir kullanımı, saat belirtmesi.

Eğer İngilizce’de 2’ye 10 var veya 3’e 5 var gibi şeyler söylemek istiyorsan “to”
kelimesini kullanmalısın.

Örneklere bakalım;

• It’s a quarter to 10.


• 10’a çeyrek var.

• It’s 10 to 5.
• 5’e 10 var.

“To” kelimesiyle ilgili bilmeni istediğim başka bir kullanım. Birine bir şey verirken yani
transfer gerçekleştirirken kullanılması.

Örneğin;

• I am talking to Mert.
• Mert ile konuşuyorum.

• He gave the ball to Can.


• Topu Can’a verdi.

Bu anlattıklarıma ek olarak, “to” kelimesi, karşılaştırma yaparken de kullanılır.

78
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Örneğin;

• I prefer listening to talking.


• Dinlemeyi konuşmaya tercih ediyorum.

• He prefers reading to playing games.


• Okumayı oyun oynamaya tercih ediyor

“To” kelimesi sebep belirtmek için de kullanılır

“For” kelimesiyle belki en çok karıştırılan nokta bu. Videonun ilerleyen kısımlarında ikisi
arasındaki farkları inceleyeceğiz.

Ne demek istediğimi örneklerle göstereyim;

• I went there to see Mert.


• Oraya Mert’i görmek için gittim.

• They bought the books to learn more.


• Kitapları daha fazla öğrenmek için satın aldılar.

Evet, “to” kelimesinin kullanımıyla ilgili değinmek istediğim önemli noktalar bunlar.
Şimdi “for” kelimesinin kullanıldığı durumlara çabucak bakalım.

79
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

İngilizce’de “for” kelimesi

For kelimesinin belki de en yaygın ve bilinen kullanımı, süre belirtmesi.

Örneğin;

• I stayed here for 3 hours.


• 3 saat boyunca burada kaldım.

• They danced for 2 days.


• İki gün boyunca dans ettiler.

For kelimesinin sıkça kullanıldığı başka bir durum, bir yarar veya zarar belirtmesi.

Örneğin;

• Hamburgers are bad for you.


• Hamburger senin için zararlı / Hamburgerler zararlıdır.

• Drinking lots of water is good for you.


• Çok su içmek senin için yararlı / Çok su içmek yararlı

“For” kelimesinin sık kullanıldığı bir diğer durum, birisi için bir şey yaparken.

80
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Örneğin;

Can you hold this for me?.

Bunu benim için tutar mısın?

I am doing this for Mert.

Bunu Mert için yapıyorum

“For” kelmesi, bir şeyin işlevini belirtmek için de kullanılıyor.

Örneklere bakalım;

We use this paint for the walls.

Bu boyayı duvarlar için kullanıyoruz

This machine is used for printing.

Bu makine basım için kullanılıyor

Son ve belki de en önemli “for” kullanımı, “to” ya benzer şekilde bir sebep veya niyet
belirtmesi.

Örneğin;

We came here for coffee.

Kahve için buraya geldik

I waited for the food.

Yemek için bekledim

81
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Evet, “for” kelimesinin de kullanımı bu şekilde. Şimdi “for” ve “to” kelimeleri arasında
en sık karıştırılan noktayı inceleyelim.

Hem “for” hem “to” kelimesinin bir niyet ve sebep belirtmek için kullanıldığını anlattım.
Peki ikisi arasındaki fark ne?

Örneğin “I came for work” ile “I came to work” arasındaki fark nedir?

Fark, “for”dan sonra isim gelirken, “to”dan sonra fiil gelmesi.

I came for work.

İş için geldim

I came to work.

Çalışmaya geldim

“To”dan sonra çalışmak fiili gelirken, “for”dan sonra gelen kelime “iş”.

Bir örnek grubuna daha bakalım;

I went there for the people.

Oraya insanlar için gittim

82
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

I went there to meet new people.

Oraya yeni insanlarla tanışmak için gittim

“For” kelimesinden sonra “insanlar” gelirken, “to” kelimesinden sonra “tanışmak” fiili
geliyor. Bu da cümleye küçük bir anlam farklılığı katıyor.

Evet, “to” ve “for” kelimelerinin kullanımı bu şekilde. Eğer daha detaylı çalışmak için
daha fazla örneğe ihtiyacın varsa, yazının başındaki formu doldurarak daha fazla örnek
içeren PDF dosyasını indirebilirsin.

83
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

To, Too ve Two


İngilizce’de two, to ve too sıkça kafa karıştıran kelimeler arasında çünkü telaffuzları
aynı.

En kötüsü bu 3 kelimenin de bir cümle içerisinde kullanılması. Örneğin; “Is it too late to
buy two umbrellas?”, “İki şemsiye satın almak için çok mu geç?” anlamına geliyor.

Ama merak etme, bu kelimeleri birbirinden ayırmak kolay çünkü çok farklı anlamları
var.

Too Kelimesi
Önce too kelimesiyle başlayalaım. Too İngilizce’de çok fazla gibi bir anlama geliyor.
Örnek cümlelere bakalım;

• I am too old for this sport


– Bu spor için fazla yaşlıyım.
• This is too fast for me
. Bu benim için fazla hızlı.
• He ate too much
– Çok fazla yemek yedi.
• Filiz is too tired
. Filiz fazla yorgun.

Buna ek olarak too ;-de, -da anlamında da kullanılabiliyor. Örnekle daha iyi
açıklayabilirim.

• I’ll go too.
• Ben de giderim.

84
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• Mustafa lives in Istanbul too


• Mustafa da İstanbul’da yaşar.

He likes pizza too


• O da pizza sever.

We know her too


• Biz de onu tanıyoruz.

To Kelimesi
Sırada “to” keilmesi var. To kelimesinin değişik anlamları var. En önemlilerini kısaca
inceleyelim. İlk önemli kullanımı, yön veya bir transfer belirtmesi. Örneklere bakalım.

• I went to school.
• Okula gittim.

• We are going to the meeting


• Buluşmaya gidiyoruz.

• He took a taxi to the airport.


• Havaalanına taksiyle gitti.

• I gave a present to my friend.


• Arkadaşıma hediye verdim.

• Can you give the phone to Serkan?


• Telefonu Serkan’a verir misin?

85
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Bu cümlelerin hepsinde to yön veya transfer belirtiyor ve Türkçedeki -e/-a ekine karşılık
geliyor.

“To” ile ilgili üzerinde durmak istediğim İkinci ve önemli bir kullanım, to kelimesinin iki
fiili birbirine bağlaması ve -mak, -mek veya -mak için , -mek için anlamına gelmesi.
Örneğin “want to go”, gitmek istemek demek veya “went to talk”, konuşmaya gitmek
veya konuşmak için gitmek demek. Birkaç örneğe bakalım;

• I want to go to Europe next year


• Seneye Avrupa’ya gitmek istiyorum.

• They tried to spend less money


. Daha az para harcamaya çalıştılar

• We decided to stay
• Kalmaya karar verdik.

Two Kelimesi
Son kelimemiz two. Two İngilizce’de “iki” demek. Örneklere bakalım;

• There are two cars here.


• Burada iki araba var.

• I have two notebooks.


• İki defterim var.

• There are two chairs


• İki sandalye var.

86
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Evet, İngilizce’de two, too ve to kelimeleri arasındaki temel farklar bunlar. Yeterince
pratikle bu kelimeleri duyduğun zaman anlamdan hemen hangisinin kullanıldığını ayırt
edebilirsin.

87
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

When ve While
“When” ve “while” kelimelerinin ikisi de “esnasında” anlamına geliyor ve iki şeyin aynı
anda gerçekleştiğini belirtmek için kullanılıyor.

Örneğin;

• I was watching T.V while he was sleeping.


• O uyurken televizyon izliyordum.

• I called him when I saw you.


• Seni gördüğümde onu aradım.
Bu iki kelime cümleyi neredeyse aynı anlamı katsa da birbiri yerine her zaman
kullanılamıyor ve dikkat etmen gereken önemli bir nokta var.

Eğer eylem o anda devam eden bir eylemse, “while” kullanılmalı.

Eğer eylem tek seferlik bir eylemse ve devam etmiyorsa, “when” kullanılmalı.

Hemen örnekler üzerinden göstereyim.

Mesela;
“I am sitting while he is standing.” cümlesine bakalım. Cümlede iki eylem de devam
eden eylem.
“Ben otururken o ayakta duruyor.”. Hem oturma eylemi hem de ayakta durma eylemi
cümlenin söylendiği anda devam ediyor.

88
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Fakat “I picked up the phone when you called.” cümlesinde, devam eden eylem yok
ve tek seferlik iki eylem arka arkaya gerçekleşiyor. “Aradığında telefonu açtım.”. Bu
yüzden de “when” kullanılyor.

Birkaç karışık örnek yapalım.

“I was working on the project while he was talking on the phone.”


“O telefonda konuşurken ben proje üzerinde çalışıyordum.”. İki eylem de devam eden
eylem. O yüzden “while” kullanıldı.

“I sat down when he came.”


“O geldiğinde oturdum.” Burada iki eylem de tek seferlik ve arka arkaya gerçekleşiyor.
Devam eden eylemeler olmadıkları için “when” kullandık.

“I was sleeping while he was driving.”


“O araba sürerken ben uyuyordum.” Burada da yine aynı anda devam eden iki eylem
olduğu için “while” kullanıldı.

“He left the room when you shouted.”


“Sen bağırdığında odayı terk etti.” - Burada “when” kullanıldı çünkü devam etmeyen,
tek seferlik ve arka arkaya gerçekleşen iki eylem var.

89
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Peki ya bir tekrar eden ve bir tek seferlik eylem varsa? O zaman ne yapman lazım. İşte
burada işler biraz karışabiliyor ve buraya dikkat etmen gerekiyor.

Eğer cümlede tek seferlik gerçekleşen bir eylem esnasında devam eden başka bir eylem
olduğunu belirtiyorsan dikkat etmen lazım.

Buna bir örnek;

“I called him while/when you were sleeping.”


“Sen uyuduğun esnada onu aradım.”

Burada devam eden eylem “sen uyurken” ve tek seferlik devam etmeyen eylem “onu
aramam” var.

Dikkat etmen gereken nokta şu: Eğer devam eden eylem varsa, öncesinde “while” veya
“when” kullanılır. Hangisini kullandığın tercih meselesi.

Fakat tek seferlik eylem varsa, öncesinde “when” kullanılır ve “while” kullanılmaz.

Mesela,
“O uyurken yere düştüm.” cümlesinde “when” kullanılmalı. Çünkü yere düşmem
devam eden bir eylem değil.

Bu yüzden cümleyi
“He was sleeping when I fell.” şeklinde kurman lazım.

90
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Birkaç karışık örnek yapalım.

“He called me while / when I was sitting down.”


“Ben oturduğum esnada beni aradı.” “While” veya “when” kullanılabilir çünkü
“I was sitting down.” kısmı devam eden bir eylem belirtiyor.

“They were watching a movie when you came.”


“Geldiğinde televizyon izliyorlardı.” Burada “when” kullanılmalı çünkü “you came” yani
sen geldin kısmı devam eden bir eylem değil.

“They looked at you while/when you were talking.”


“Sen konuştuğun esnada sana bakıyorlardı.” Burada “you were talking” kısmı devam
eden bir eylem olduğu için “when” veya “while” kullanılabilir.

Son olarak
“He was buying a phone when you came.”
“Sen geldiğinde telefon satın alıyordu.” Burada “when you came” kısmı tek seferlik bir
eylem olduğu için “when” kullanıldı.

Evet, artık “while” ve “when” kelimelerinin kullanımını tam olarak biliyorsun.

91
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Ek Örnekler
• I was finishing the project when/while he was calling you.
• O seni ararken projeyi bitiriyordum.

• He was playing the guitar when/while I was recording him.


• Onu çektiğim esnada gitar çalıyordu.

Burada hem when hem while kullanılabilir çünkü iki eylem de devam eden eylem.

• He turned off his computer when I came in the room.


• Odaya girdiğimde bilgisayarını kapattı.

Burada iki eylem de tek seferlik eylemler olduğu için “when” kullanılmalı.

• He called me while/when I was walking.


• Ben yürürken beni aradı.

Bu cümlede devam eden bir eylem olduğu için “I was walking” hem “when” hem de
“while” kullanılabilir ve hangisini kullandığın çok önemli değil.

92
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• They sat down while/when I was looking for a restaurant.


• Ben restoran ararken onlar oturdu.

Bu cümlede devam eden bir eylem olduğu için “I was looking” öncesinde “when” veya
“while” kullanılabilir.

• I was standing when they came.


• Geldiklerinde ayakta duruyordum.

Burada tek seferlik bir eylem olduğu için “they came” öncesinde “when” kullanılmalı
ve “while” kullanmak hatalı oluyor.

• They were charging your phone when you sat down.


• Oturduğunda telefonunu şarj ediyorlardı.

Bu cümlede tek seferlik bir eylem olduğu için “You sat down” “when” kullanılmalı ve
“while” kullanmak hatalı oluyor.

93
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Win
Para kazanmak, üniversite kazanmak, polisi akademisini veya tıp kazanmak,
üniversiteyi kazanmak ve sınavı kazanmak. Bu ifadeleri İngilizce olarak söylerken
hepsinde win kelimesi kullanılmalı, öyle değil mi?

Cevap hayır ve dikkat etmen gereken noktalar var.

Biz Türkçe konuşurken bu ifadeler için hep “kazanmak” desek de, İngilizce’de bu
şekilde söylenmiyor. İngilizce’de win yani kazanmak kelimesi, bir ödül, spor müsabakası
veya uzun uğraşlar sonucunda bir şey yapmaya hak kazandığında kullanılıyor.

Mesela, “Para kazandım.” ifadesini “I won money.” şeklinde söylersen, karşındaki kişi
bir ödül sonucunda para kazandığını düşünecek. Eğer yaptığın bir iş sonucunda para
kazandığını yani hak ettiğini belirtmek istiyorsan, “Para hak ettim.” diyerek “I earned
money.” demelisin.

Benzer şekilde “Üniversite’yi kazandım.” cümlesini “I won the university.” şeklinde


söylersen, sanki ödül olarak biri sana binasıyla ve tüm sınıflarıyla birlikte üniversite
hediye etmiş gibi bir anlam oluyor. Kısaca, dikkat etmelisin. “Üniversiye’yi kazandım.”
ifadesini
“I got into university.” yani “Üniversiteye girdim.” veya “I got admitted to university.”
şeklinde söyleyebilirsin.

Benzer şekilde “Polis akademisini kazandım.” cümlesi için de “I got into the Police
Academy.” şeklinde bir cümle kurmalısın. “I won the police Academy.” dersen sanki
biri sana ödül sonucunda binasıyla birlikte tüm akademiyi hediye etti gibi bir anlam
ortaya çıkıyor.

94
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

“Tıp kazandım.” gibi bir ifade de İngilizce’de win fiili ile söylenmiyor. Bu durumda da
yine “Tıp okumaya hak kazandım.” diyebilirsin ve
“I earned the right to study Medicine.” şeklinde cümleyi kurabilirsin.

Son olarak “Sınavı kazandım.” cümlesine bakalım. Bu cümleyi de yine “I won the
exam” şeklinde söylersen sanki biri sana bir sınavı hediye etmiş gibi bir anlam ortaya
çıkıyor. Bu cümleyi “Sınavı geçtim.” yani
“I passed the exam.” şeklinde söylemelisin.

Peki, win kelimesi tam olarak hangi durumlarda kullanılıyor? Şimdi de bunu
inceleyelim.

Win kelimesi bir spor müsabakası veya ödül kazanıldığında kullanılıyor. Mesela “Maçı
kazandık.”, “Dövüşü kazandı.”, “Turnuvayı kazandı.” “Yarışı kazandı.”, “Kupayı
kazandı.”, “Ödül kazandı.” veya “Burs kazandı.” gibi ifadelerde win kullanılır.

Win kelimesi bir savaş veya bir tartışma kazanıldığında da kullanılıyor. Örneğin “Tüm
tartışmaları sen kazanıyorsun.” gibi bir cümlede “You win all of the arguments.”
diyerek win kelimesini kullanmalısın. Veya “Savaş kazanıldı.” derken de yine “The war
was won.” şeklinde win kullanmalısın.

Son olarak win kelimesinin kullanıldığı bir noktaya daha bakalım. Sıkı çalışma ve
yetenek ile kazandığın veya hak ettiğin şeyler için win kelimesini kullanabilirsin.

Diyelim uzun uğraşlar sonucu bir iş kazandın. Mesela bir ihale...


“We won the contract.” şeklinde bu işi veya kontratı kazandığını belirtebilirsin.

95
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Üniversiteyi kazanmak da bu kategoriye giriyor. Ancak win kelimesini kullanacaksan,


mutlaka “hak kazandığını” belirtmen lazım. “I won the right to study at the
university.” yani “Üniversitede okumaya hak kazandım.”. Aksi halde yazının başında
dediğim gibi sana bir üniversitenin binasıyla birlikte ödül olarak hediye edildiği anlamı
çıkıyor.

Evet, artık win kelimesiyle ilgili dikkat etmen gereken noktaları, hangi durumlarda win
kelimesini kullanabileceğini ve hangi durumlarda kullanamayacağını biliyorsun.

Ek Örnekler
• I won a lot of money last year.
• Geçen sene çok para kazandım.
Cümleyi bu şekilde kurduğunda sanki ödül olarak geçen sene çok para kazandığın
anlamı var. Burada “earn” kullanman daha uygun. “I earned a lot of money last year.”

• He studied a lot and he won the university.


• Çok çalıştı ve üniversiteyi kazandı.
Bu tarz cümlelerde won kullandığında sanki üniversite sana binasıyla birlikte hediye
edilmiş gibi bir anlamı oluyor. Özellikle “hak kazanmak” gibi durumlarda win
kullanmaman ya da hak kazandığını belli edecek şekilde “win the right” kullanman
önemli.

Bunun dışında “Üniversiteye girdim.” veya “Üniversiteye kabul edildim.” de diyebilirsin.

• He won the right to study university


• Üniversite okumaya hak kazandı.

96
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• He got into university.


• Üniversiteye girdi.

• He was admitted to the university.


• Üniversiteye kabul edildi.

• He won the race.


• Yarışı kazandı.
Bu cümle doğru çünkü bir yarış/ödül kazanılıyor.

• He won the award.


• Ödülü kazandı.
Bu cümle de doğru çünkü bir haktan ziyade bir ödül kazanılıyor.

• I won the exam.


• Sınavı kazandım.
Bu yine hatalı bir cümle oluyor ve sanki ödül olarak “sınav kağıdı” kazanmışsın gibi bir
anlamı oluyor. Bunun yerine İngilizce konuşurken “I passed the exam.” diyebilirsin.

• I won medicine.
• Tıp kazandım.
Bu cümle de çok büyük bir ihtimalle karşındaki kişinin kafasını karıştıracak ve sanki ödül
olarak ilaç kazanmışsın gibi bir anlam var.

Bunun yerine birkaç farklı şekilde bu cümleyi kurabilirsin.

• I earned the right to study medicine.


• Tıp okumaya hak kazandım.

97
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• I am going to study medicine.


• Tıp okuyacağım.
• I won a lot of experience in the last two years.
• Son iki yılda çok deneyim kazandım.
Bu cümle de hatalı oluyor çünkü ödül olarak sana deneyim verilmiş gibi bir anlam
ortaya çıkıyor. Burada “deneyim elde etmek” anlamında “kazanmak” dediğin için
“gain” kelimesini kullanabilirsin.

• I gained a lot of experience in the last twho years.


• Son iki yılda çok deneyim kazandım.

98
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

“Work” ve “Job” kelimelerinin ikisi de “iş” anlamına gelebiliyor. Fakat aralarındaki en


önemli fark, job kelimesinin isim olarak kullanılması, work kelimesininse hem isim hem
de fiil olarak kullanılması. Bu şekilde söylediğimde fark kafanda canlanmamış olabilir
fakat birazdan örneklere bakınca her şey netleşecek =)

Work ve Job
Job kelimesi “iş” anlamına geliyor ve bir isim olarak kullanılıyor. Job daha çok “meslek”
veya “para karşılığında yapılan bir eylem” anlamına geliyor. Birkaç örneğe bakalım.

• Şirket bana işi teklif etti.


• The company offered me the job.

• Bu önemli bir iş.


• This is an important job.

• İşimi gerçekten çok seviyorum.


• I really like my job.

Job aynı zamanda çoğul olabilen bir kelime.

Örneğin;

• Geçtiğimiz 3 yıl içinde 5 işim oldu.


• I’ve had 5 jobs in the past 3 years.

99
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Şimdi Work kelimesine bakalım. Work kelimesi hem isim hem de fiil olabiliyor ve yine
“iş” anlamında kullanılıyor. Fakat work kelimesi job kelimesine göre daha genel işleri
belirtiyor.

İki kelime de “iş” anlamına gelecek şekilde kullanıldığında bilmen gereken en büyük iki
fark şunlar.

Birinci farkta, para karşılığında yapılan eylemler veya işler için job kelimesi kullanılır.

Genel bir uğraş veya bir aktivite olarak “iş” demek istiyorsan, work kullanmalısın.

Mesela “Bu iş zor.” diyorsan ve bunu mesleğin olarak değil de önünde olan ve yapman
gereken bir iş için söylüyorsan, work kullanmalısın.

• This work is hard.


• Bu iş zor.
Fakat meslek olarak “Bu iş zor.” diyorsan, “this job is hard.” demelisin.

Work yani iş hem meslek içinde bir iş hem de meslek dışında bir iş olabilir. Mesela
diyelim bugün bahçende çim kesmen lazım ve çok işin var. Bu durumda “I have a lot of
work.” demelisin. “I have a lot of job.” dediğinde hatalı oluyor çünkü mesleki anlamda
“iş” demiyorsun.

İkinci önemli farksa -ki bunu bilmen çok önemli- mekan olarak iş demek istiyorsan
(örneğin “İşe gidiyorum.” cümlesinde olduğu gibi), work kullanmalısın.

100
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Hemen birkaç örneğe bakalım;

• Yarın işe gitmeyeceğim.


• I am not going to go to work tomorrow.
şeklinde söylenir. Çünkü mekan olarak iş diyorsun.

“I am not going to go to job tomorrow.” hatalı oluyor.

Veya;

• İşten birkaç arkadaşla gittim.


• I went with a few friends from work.
şeklinde söylenir. Çünkü burada da iş derken “çalıştığın yer veya çalıştığın mekan”
anlamında söylüyorsun. “I went with a few friends from job.” hatalı oluyor.

Son olarak “işteyim” demek istiyorsan, aynı sebepten dolayı yine “I am at work.”
demelisin. “I am at job.” hatalı oluyor.

Work ile job kelimesini ayıran bir diğer önemli nokta, work kelimesinin “çalışmak”
anlamına gelen bir fiil olarak kullanılması.

Örneğin;

• I like to work.
• Çalışmayı seviyorum.
Burada “I like to job.” dersen çok saçma oluyor.

Veya “5 kişiyle çalışıyorum.” demek istersen “I work with 5 people.” demelisin.

Son olarak work kelimesi isim olarak kullanıldığında çoğul olamaz çünkü sayılamayan
bir isim.

101
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Mesela “Bu hafta iki işim var.” derken “I have two works this week.” diyemiyorsun.
Bunun yerine “I have two things to do.” şeklinde bir cümle kurman lazım.

Özetle;

Meslek veya para karşılığında yapılan eylem anlamında “iş” demek istiyorsan, job
kullanmalısın. Mesela “İşimi seviyorum.”, “I like my job.” demek.

Mesleğinle alakası olmayan veya mesleğinin içerisinde kendine özgü bir işi
kastediyorsan, Work kullanmalısın. Mesela “Bugün yapacak çok işim var.” derken “I
have a lot of work to do.” demelisin.

Eğer mekan olarak “iş” demek istiyorsan yine work kullanmalısın. Mesela “İşteyim.”, “I
am at work.” demek.

Eğer fiil olarak “çalışmak” demek istiyorsan da yine work kullanmalısın. Mesela
“Çalışmayı seviyorum.”, cümlesi “I like to work.” demek.

Son olarak, work kelimesi isim olarak sayılamayan bir isim olduğu için “I have three
works.” tarzında bir cümle hatalı oluyor.

Şimdi ek örneklere geçelim.

102
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Ek Örnekler
• I need a new job.
• Yeni bir işe ihtiyacım var.
Burada kişi mesleki bir “işe” ihtiyacı olduğunu belirtiyor ve bu sebepten job kullanıyor.

• They have a lot of work.


• Çok işleri var.
Work burada bir isim olarak kullanılıyor. Burada job kullanılsaydı “Çok fazla mesleki
işleri (Bir anda 2-3 işte çalışıyor anlamında) var.” denmiş olacaktı.

• We went to work.
• İşe gittik.
Burada “mekan” olarak işten bahsettiğin için job kullanılmaz.

• Don’t call me at work.


• Beni işteyken arama.
Bu cümlede de “mekan” olarak işten bahsedildiği için yine work kullanıldı.

103
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• I work for 4 hours every day.


• Her gün 4 saat çalışıyorum.
Burada work bir fiil olarak kullanılıyor ve “çalışmak” anlamına geliyor.

• Do you like your job?


• İşini seviyor musun?
Burada kişinin mesleki işini sevip sevmediği sorulduğu için job kullanılıyor.

• He has a lot of work today.


• Bugün çok işi var.
Burada kişinin bugün genel olarak çok işinin olduğu söyleniyor. Burada job kullanılsaydı
bugün mesleki olarak çok “işi” olacağı anlaşılırdı.

• They don’t want to work anymore.


• Artık çalışmak istemiyorlar.
Burada work bir fiil olarak kullanılıyor.

104
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Work ve Study
Hem “work” hem de “study” kelimeleri fiil olarak kullanıldıklarında Türkçe’de
“çalışmak” anlamına geliyor. Ancak aralarında çok büyük bir fark var. “Study” kelimesi
“ders çalışmak” demekken, “work” kelimesi “bir işte/iş üzerinde” çalışmak anlamına
geliyor. Böyle olunca da birbirleri yerine kullanılamıyorlar. Hemen birkaç örneğe
bakalım.

Diyelim ki arkadaşların seni dışarı çağırıyor ancak meşgulsün ve “Gelemem, ders


çalışmam gerek.” diyeceksin. Bu cümleyi “study” kelimesini kullanarak “I can’t come, I
have to study.” şeklinde söyleyebilirsin.

Veya diyelim bir toplantı var ve iş arkadaşın çalışacağı için toplantıya katılamayacak
Bunu belirtmek için “Toplantıya gelemez, çalışıyor olacak.” demek istiyorsan, “He can’t
come to the meeting, he will be working.” diyebilirsin. Eğer burada “study” kullanmış
olsaydın, ders çalıştığı için toplantıya gelemeyeceğini söylemiş olacaktın ve bu vermek
istediğin anlamdan farklı olabilir.

Ya da çok fazla ders çalışıp yoruldun ve “Ders çalışmak en zor şey.” diye sitem
edeceksin, “Studying is the hardest thing.” diyebilirsin. “Working is the hardest
thing.” deseydin, “(işte) çalışmak” en zor şey” demiş olacaktın. Birkaç örneğe daha
bakalım.

“O cumartesi günleri de çalışıyor.” demek için “He works on Saturdays too.”


diyebilirsin.

“Bu raporlar üzerinde dün çalıştım.” demek istersen, “I worked on these reports
yesterday.” diyebilirsin.

Diyelim ki “Ders çalışmak için kütüphaneye gideceğiz.” diyeceksin. Bunu “We will go to
the library to study.” şeklinde diyebilirsin.

105
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Dikkat etmen gereken bir nokta daha var, o da “work” ve “study” kelimelerinin isim
olarak kullanılması. “Work” kelimesi isim olarak kullanıldığında “çalışma,iş” ya da
“eser” gibi bir anlama geliyor. “Study” ise daha çok “bilimsel çalışma, araştırma”
anlamına geliyor. Hemen birkaç örnek yapalım.

Diyelim ki bir arkadaşın iş ile ilgili bir dosyayı çok iyi bir şekilde hazırladı ve “Güzel
çalışma” diyerek tebrik etmek istiyorsun. Bunu “Good work” şeklinde belirtebilirsin.
Burada “study” kelimesi kullanılmış olsaydı güzel bir araştırmadan, incelemeden
bahsetmiş gibi olacaktın.

Veya diyelim bir dergi okuyorsun ve diş fırçaları üzerine bir araştırma ilgini çekti. “Diş
fırçaları üzerine yeni ve ilginç bir araştırma/çalışma var.” demek istiyorsun. Bunu
“There is a new and interesting study on toothbrushes.” şeklinde söyleyebilirsin.
Burada “work” kullanmış olsaydın, sanki diş fırçaları üzerine bir eser verilmiş gibi bir
anlam çıkacaktı. Birkaç örneğe daha bakalım.

Diyelim ki sevdiğin bir ressam için “Onun işleri muhteşem.” demek istiyorsun, bunun
için “His works are amazing.” diyebilirsin.

Veya yaptığın araştırmayla ilgili “Yeni araştırmam kilo almanın zararları üzerine.”
şeklinde bir açıklama yapmak istedin. Burada “araştırmadan” bahsettiğin için “study”
kelimesini kullanarak “My new study is about the harms of gaining weight.” diyerek
yapabilirsin.

Ya da elinde normalden zor bir iş varsa ve “Bu iş zor.” demek istiyorsan, “This is hard
work.” diyebilirsin.

Son olarak “Bu çalışmayı gördün mü?” diye sormak istiyorsan ve burada bir bilimsel
araştırmadan bahsediyorsan “Did you see this study?” şeklinde cümleyi kurabilirsin.

106
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Evet, artık “study” ve “work” kelimelerinin ikisi de Türkçe’de “çalışmak” olarak geçse
de farklı anlamlara geldiğini ve isim olarak kullanımını anladın.

Ek Örnekler
• I couldn’t watch the movie, I was studying.
• Filmi izleyemedim çünkü ders çalışıyordum.

Burada, “study” kullanıldığı için direk olarak “ders çalışmak” anlamı var.

• I couldn’t watch the movie, I was working.


• Filmi izleyemedim, çalışıyordum.

Burada ise, mesleğin içerisinde bir işi yapıyordun anlamı var.

• Did you study for the test?


• Sınava çalıştın mı?

Sınav için ders çalıştığını söylemek için “study” kullanılabilir.

• To understand him, I studied his face.


• Onu anlamak için, yüzünü inceledim.

Burada, yüzündeki ifadeleri dikkatle inceledim anlamında “study” kullanabilirsin.

107
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• I can’t come, I will be working tonight.


• Gelemem, bu gece çalışıyor olacağım.

Burada, ödev ya da ders yerine bir iş üzerinde çalışılacağı anlamı var.

• He will come later, he is at work.


• Daha sonra gelecek, işyerinde.

“Work” kelimesi burada bir mekan olarak kullanılmış.

108
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

Be, Being ve Been


“Be”, “being” ve “been”, “olmak” anlamına geldikleri için birbirleriyle sıkça
karıştırılabilen 3 kelime ve birbirleri yerine kullanılamıyorlar. Farklı durumlara ve farklı
zamanlara göre bir kelimeyi kullanmalısın. Bu yazıda da bunu inceleyeceğiz. Önce be
fiili ve kullanım yerleri ile başlayalım.

“Be” kelimesi, fiilin yalın hali ve “olmak” anlamına geliyor ve yalın haliyle “to”dan
sonra sıkça kullanılıyor. Örneğin, “Mutlu olmak istiyorum”, “Dikkatli olmalısın”, “Saat
7’de burada olmalısın” gibi cümlelerde “olmak” anlamını katmak için “be”
kullanmalısın. Hemen birkaç örneğe bakalım.

• I need to be serious.
• Ciddi olmam gerek.

• You don’t need to be worried.


• Endişeli olmana gerek yok.

• She wanted to be an architect.


• Mimar olmak istedi.

• I was pretending to be shy.


• Utangaç (oluyormuşum) gibi davranıyordum.

• He tries to be kinder.
• Daha kibar olmayı deniyor.

• They are eager to be champions.


• Şampiyon olmaya istekliler.

“Be” fiili aynı zamanda “should” “could” ve “would”’dan sonra kullanılıyor. Mesela
“Mutlu olmalısın” dendiğinde, “mutlu” bir isim, bu yüzden “olmalısın” anlamı için
“should be” kullanarak “You should be happy” şeklinde cümleyi kurman gerekiyor.
Bununla ilgili de birkaç örneğe bakalım.
109
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• They should be embarrassed after the incident.


• Olaydan sonra utanıyor olmalılar.

• You could be more polite.


• Daha kibar olabilirsin.

• I would be sad if I didn’t get invited.


• Davet edilmesem üzülürdüm (üzgün olurdum).

• She should be here any minute.


• Her an burada olabilir.

• He could be angry.
• Kızgın olabilir.

Şimdi “being” fiilini inceleyelim. “Being” fiili, “olmak” fiilinin devam eden hali. Bunu
“oluyor/olmaya devam ediyor” şeklinde düşünebilirsin.

“Being” kelimesini, “am/is/are” ve “was/were” yardımcı fiillerinden sonra bu anlamı


vermek için kullanabilirsin. Bunu yaptığında sırasıyla present continuous tense ve past
continuous tense ile cümle kurmuş oluyorsun. Örneğin, “I am being funny” cümlesi
“Komiklik yapıyorum.” veya “Komik oluyorum” anlamına geliyor ve o an ne durumda
olduğunu açıklıyorsun. Hemen birkaç farklı örnek inceleyelim.

• You are being really noisy.


• Çok ses yapıyorsun. (Çok sesli oluyorsun)

• I was being truthful.


• Dürüst oluyordum.

• My dog was being naughty.


• Köpeğim yaramazlık yapıyordu. (Yaramaz oluyordu)

• He is being careful
110
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• Dikkatli davranıyor. (Dikkatli oluyor)

“Being” kelimesinin sıkça beraber kullanıldığı birkaç fiil var. Bu fiiler bir şeyi “yapıyor”
olmayı niteliyor, örneğin “eğlenmek” fiilini “bir şeyi yapıyor olmaktan dolayı eğlenmek”
olarak belirtmek istersen, “being” kullanmalısın. Hemen birkaç örneğe bakalım.
Böylece daha anlaşılır olacak.

• You should stop being so rude.


• Bu kadar kaba olmayı bırakmalısın. (Burada “stop being rude” kaba olmayı bırak
anlamına geliyor.)

• She enjoys being on the beach.


• Sahilde olmaktan hoşlanıyor. (“Enjoys being” dediğinde “olmaktan hoşlanıyor”
demiş oluyorsun.)

• I look forward to you being here.


• Senin burada olman için sabırsızlanıyorum.

• He can’t stand being told what to do.


• Ona ne yapacağının söylenmesine katlanamaz. (Ne yapacağının söylendiği
durumda olmaya katlanamaz.)

Eğer cümlede “with, of, after” gibi bir edat varsa, “be” fiilinin diğer halleri yerine
“being” yani “durumunda olma” kullanılır. Örneğin “Rahatsız edilmek ile ilgili bir
problemim var” cümlesinde “ile” yani “with” prepositionı var. Bu cümlede “rahatsız
ediliyor durumda olma” anlamı olduğu için, “being” kullanılmalı ve cümle “I have a
problem with being disturbed” şeklinde kurulmalı. Eğer bu cümle “I have a problem
with be disturbed” şeklinde kurulsaydı, “durumunda olma” anlamı olmadığı için,
“Olmak rahatsız ile bir problemim var” gibi bir anlam olacaktı. Birkaç örnek inceleyelim.

• The worst part of being an adult is going to work.

111
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• Yetişkin olmanın en kötü yanı işe gitmek. (Burada “of” edatından sonra “being”
kullanılmalı. “The worst part of be adult” dersen “Yetişkin olmanın en kötü yanı”
yerine “Yetişkin olmak en kötü yan” gibi bir anlam olacaktı.)

• They yelled at me for being too loud.


• Çok sesli olduğum için bana bağırdılar.

• They were tired of being pushed around.


• İtilip kakılmaktan yorulmuşlardı.

• You only stopped after being told to.


• Anca sana söylendikten sonra durdun.

• She is happy with being a lazy person.


• Tembel biri olmaktan mutlu.

Ve son olarak “been” kullanımına bakalım. “Been”, “be” fiilinin geçmiş zaman hali. Bu
yüzden Past perfect ve Present perfect, yani “have/has” ve “had”den sonra “olma
durumunu” anlatmak için “been” kullanılıyor.

Örneğin “Bir süredir uzak davranıyor” cümlesini present perfect tense ile kurarken
“been” kullanılıyor ve cümle “She has been distant lately” şeklinde söyleniyor. Birkaç
örnek inceleyelim.

• I had been doing the dishes for hours when you came home.
• Sen eve geldiğinde saatlerdir bulaşıkları yıkıyordum.

• You have been acting weird.


• (Bir süredir) Garip davranıyorsun.

• He has been practicing the flute for a while now.


• Bir süredir flüt pratiği yapıyor.

• They had been keeping the secret for a year before it came out.
112
etkilipratikİngilizce.com
KAFA KARIŞTIRAN KELİMELER SERİSİ

• Ortaya çıkmadan önce bir senedir sırrı saklıyorlardı.

“Been”, “be” fiilinin geçmiş zaman hali olduğundan, “should have”, “could have” ve
“would have”’den sonra da “been” kullanılıyor. Birkaç örneğe bakalım.

• You should have been more careful.


• Daha dikkatli olmalıydın.

• I could have been there if you called eairlier.


• Daha erken arasaydın orada olabilirdim.

• They would have told me if they knew.


• Bilselerdi bana söylerlerdi.

Evet, artık İngilizce’de be, being ve been ifadelerinin ne anlama geldiğini ve hangi
cümlelerde hangisini kullanmanın uygun olduğunu biliyorsun. Böylece sen de günlük
konuşma ve yazılarında bu ifadeleri kafan karışmadan rahatça kullanabileceksin.

113
etkilipratikİngilizce.com

You might also like