Professional Documents
Culture Documents
Orjlnal Adı
The Mystery of the Perlodlc Table?
ISBN 978-975-9025-47-2
Ağustos 2009, Ankara
Yurt Kbp-Yayın
Konur Sokak 26/3
Bakanlıklar/ANKARA
Tel: 0.312. 417 35 49
Fax: 0.312. 425 36 40
e-mall: yurtkltap@yurtkltap.com
www.yurtldtap.com
periyodik
cetvelin
- -
Çeviren
Erkan Demir
TeşettDtfer
Nazik ve sabırlı rehberllklerlnden dolayı Bethlehem Bo
oks 'tan editör Peter Sharpe'a ve 6zelllkle Lydia Reynolds'a,
yazma/an okuyaralc birçok yararlı 6nerllerde bulunan Mlke
Keas 'a ve Dan Barrett'e teşekkür ebnelc isterim. Uygun tari
hi materyal/eri sagıayaralc nazik yardımlanndan dolayı Tho
mas Aquinas College'e ve harika bir lkind sınıf kimya der
siyle bu proje için esin verld edlt6r Peter Sharpe'a da teşek
kür ederim. Son olarak sevgili eşim Teresa ya ve yedi çocu
guma, özellikle aralannda en büyük üçü olan, yazmalanmı
okuyan ve daha genç okuyuculara ulaşmamda bana yardım
a olan jacob, Anna ve Falth 'e minnettanm.
lçlndekller
Bilmece . . . . . . . . . . . . . . . . • . . . . . . . . . . . . . • . . . . 7
ilk Klmyaalar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1O
Toprak, Hava, Ateş, Su ....................... 1 8
Simyaalar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24
·şımdlye Kadar Bilinmeyen Bu Ruh" . . . . . . . . . . • . . . 34
Atomculann Geri DönQşO . . . . . . . . . . . . . . . . ; .....40
Uçucu Elemen tin Tuhaf HikAyesi . . . . . . . . . . . . . . . . . 48
Bay Pıiestly Maddeleri (Biraz) Açıklığa Kavuştu ruyor ..54
Bay Cavendlsh ve Yama Hava . . . . . . . . . . . . . . , ...60
Kimyanın Fransız Devrimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 65
isimlerde Devrim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 74
Doğa, Dengenin Dışında Başka Bir Şey Yaratmaz . . . . . 78
Bay Dalton ve Atomları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 86
Şaşırtıa Bay Davy . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 99
Lussac ve Avogadro Sayısının imdada Yetişmesi! . . . 1 04
Olaylar Yerine Oturuyor: Üçlüler ve Seklzliler . . . . . . 1 15
Gizem Çözüldü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 23
Gizem Devam Ediyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . t 35
Açıklamalı Sözlük . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 59
Keşif Tarihine Göre Elementler Listesi ............162
7.ı\ IA
IA
....... 1 2
B B Be
um 2A lA 4A 5.ı\ 6A um 4.00J
3 4 5 6 7 1 9 10
Li Be B c N o F Ne
6.MI 9.012 lo.11 iZ.Oi 14.GI 16.clO 19.00 :ıo.ıı
il 12 13 14 15 16 17 il
Na Mg Al Si p s cı Ar
ZZ.99 ıuı D ... ,. .. 78
D 18 ZI 26.91 21.119 J0.97 32.Gli 35.45 ,,_,,
19 20 21 22 23 24 25 216 27 21 29 30 31 32 ,, 34 ,, 36
K Ca Sc Ti v Cr Mn Fe Co Ni Cu Zn Ga Ge As Se Br Kr
39.10 40.ol 4U6 47.!IO .,. 52.00 54..!N ,,.., ,._,, 51.70 63.55 65.31 e.n '"' 74.92 71.96 79.!IO .,_.,
Rb Sr y ı.r Nb Mo Tc Ru Rh Pd Ag Cd in Sn Sb Te 1 Xe
IU7 17.62 IL91 91.22 !12.91 ,,_,. 91.91 ıoı.ı ICIU ıou ıou 112.4 114.I llL7 121.1 127.6 ı::ıu 131.J
" " 57 n .,, 74 75 76 77 71 79 ., il 12 ., 14 ., •
Ca Ba La Bf Ta w Re Os lr Pt Au Bg n Pb Bi Po At Rn
1:12.f 137.J IJU 171.5 llo.t 113.9 ı-.2 ltcı.2 192.2 195.1 197.0 _ .. 20U 207.2 20P.O ,_ 1210! �·
Fr Ra Ac Rf Db Sı Bb Bs Mt
,.,..., 2216.o 227.0 (361) (2112) (363) (2112)
,. " fO 61 G 63 64 6:1 66 67 61 .. 70 71
l.Mltanldler Ce Pr Nd Pm Sm Eu Od Tb Dy Bo P.r Tm Yb Lu
140.1 140.9 144.2 •ı•a l50A 152.G 157.J 151.9 uru 164.t 167.J 161.9 173.0 174.0
to 91 9l ,, ,. " 96 97 • " ıcıo 101 102 ıco
Aktlnldler 1b Pa u Np Pu Am Cm Bk Cf Es Fm Md No lz
m.o Dl.O :Dl.O 237.0 �- ,...... ,....,.. ,....,.. mıı ,,.... � na\ - -
Bilmece
N
eredeyse bütün gizem kitapları çözümle sona
erer. Bu kitap ise çözümle başlar. Bunu soldaki
sayfada görebilirsiniz.
Nedir bu?
Bu yeryüzünde ve uzayda her maddeyi meydana
getiren nesnelerin bir araya gelmesidir.
Bu, Elementlerin Periyodik Tablosu 'dur. Bu, nihai
olarak her maddeyi -ağaçları , kayaları , kiri , hücreleri,
bitkileri, saçınızı , derinizi , bulutlan , havayı , güneşi,
ayı ve yıldızları- meydana getir.en şeyin gizemine gi
den çözümdür.
7
Kütlesi olan ve uzayda yer kaplayan her şey ele
mentlerden meydana gelmiştir.
Element nedir?
Element, temel başlangıa ifade eder. Elementler,
maddeleri oluşturan ilk nesnelerdir. Bu elementlere
ulaştığımzda, bir sonraki böl ümde de göreceğimiz
gibi tamamen maddenin öz üne ulaşam asamz da te
meline inmiş olursunuz.
Modern kimyaalar, elementi kimyasal yöntemler
le daha basit ve daha saf yapılara bölünemeyen mad
de olarak tanımlamaktadırlar.
Periyodik Tablo'd a masan ıza gelen tuzu göreme
yeceksiniz. Neden? Tuz, Sodyum ve Klor'a aynlabilir.
Sodyum, "Na" kimyasal sembolüyle Tabloda bulun
maktadır. Klor ise "CI" sembolüyle gösterilir. Kimya
sal yöntemlerle Sodyum ve Klor'u elde ettiğim izde
maddenin temeline inmiş oluruz ve daha ileriye gi
demeyiz.
Göreceğiniz gibi Periyodik Tablo'da 1 09 element
vardır. Bazılan çok yaygındır. Bazıları ise nadir bulu
nur. Bir kısmı yapaydı r. Bir sonraki bölümde de göre
ceğimiz gibi burada bel irtilen t 09 elemente birkaç
element daha eklenmiştir bunlar doğal olmayan ya
pay elementlerdir. Fakat şimdilik tablomuzda gördü
ğümüz t Ô9 elemente odaklanalım.
Dünyanın yaklaşık % 98' i yalnızca sekiz element
ten meydana gelmiştir: Demir (Fe) , Oksijen (0), Silis
yum (Si), Magnezyum (Mg) , Nikel (Ni) , Kükürt (S) ,
- 8
Kalsiyum (Ca) ve Alüminyum (Al). Bunlar arasında
yer alan Oksijen ve Demir yeryüzünün yaklaşık %
65' ini oluşturmaktadır.
Bütün evrene baktlğımızda bunun yaklaşık %
97' si, Periyodik tablonun sol üst köşesinde ve sağ
üst köşesinde yer alan yalmzca iki elementten, Hid
rojen (H) ve Helyum'dan (He) meydana gelmekted ir.
Bu elementlerden bazıları , en saf formlannda ol
masa bile günlük yaşantımızda görülmektedir. Cebi
nizdeki veya cüzdanımzdaki bozuk paranın büyük bir
bölümü; Bakır (Cu), Nikel (Ni) , Gümüş'ten (Ag) ve
gerçekten şansh ya da zenginseniz Altan ' dan (Au) ya
pllmıştır.
Elementler Periyodik Tablo' da gördüğümüz şekil
de düzenlenip etiketlenecek bir biçimde kolayca keş
fedilmemişlerdir, tam tersine bulunmalara çok zor ol
muştur.
Ashnda elementlerin bu güzel ve düzgün sıraları
na bak.ağımızda kolay bir yoldan keşfedildiklerini dü
şünebiliriz. Bu da düşüncemize gerçekten pek uzak
sayllmaz. Homeros'un epik destanı olan Oclysse
/a'da Odysseus'un tehlikeli seyahatlerine çok benze
yen uzun ve zorlu bir yolculuktu. Elbette bu seyahat
ler birer macera haline geldi ve bu maceralar ise da
ima tekrar tekrar anlatılması gereken heyecanlı olay
lardır.
9
•
ilk Kimyacılar
i lk kimyacılar kimlerdi? Bunlar bilim insanı değildiler.
•
10
tHg). Bu elementlerden Civa, M.Ô. iV. yüzyılda keşfe
dilen son elementti. Peki ilk olarak hangi element keş
fedilmişti?
ilk keşfedilen elementin üzerine çok kan döküldü,
bir çok krallık yükselip çöktü, aynı şeklide bir çok ha
yal kuruldu ve yıkıldı. Artık faydasız element yok, da
ha kesin bir ifadeyle artık faydasız metal yok! Dayanık
lı bir alet veya silah yapmak için çok yumuşak bir mad
de fakat diğer elementlerden çok daha güzel.
Muhtemelen bunu keşfeden ilk insanın gözüne
nehrin kıyısında yürürken bir ışıltı çarptı. Merak ederek
yanına gitti. Parmaklanyla kazarak onu ortaya çıkanp
tuhaf şeklide ağır olan bu nesneyi fırçaladı.
Bu bir altındı!
Altın, diğerlerinden daha fazla saf biçimde, genel
likle açıkta bulunan bir metaldir ve birisi tarafından ya
n gizlenmiş vaziyette keşfedilmeyi bekleyen en güzel
11
bir silah ya da bir alet malzemesi iken enfes bir bilezik
ya da gerdanlık haline geliyordu.
Yazının bulunmasından önce i nsan lar hAIA taş ve
ahşap aletler kullanırken bile altın biliniyordu. Altln
çok yumuşak olduğundan taş aletlerle Qzerine vurarak
onu işlerken bile ateşe ihtiyaç duymuyorlardı.
Gümüş ve bakınn da bu kadar eski dönemlerde bi
linmesi muhtemeldir, genelde maden filizi olarak yani
diğer elementlerle kanşlk halde ortaya Ç1karlarken ba
zen doğada altın kadar çok ol masa da en saf halleriy
le de bulunabilirler.
Altln, gümüş, bakır gibi elementlerin bulunması,
insanoğlunun o güne kadar yaptlğl en önemli keşifti.
Bunlann birer element olarak bulunması dışında, kolay
kullanımlan da bu madenleri değerli kıldı.
Aslmda bu özellikler olmasaydı kimya biliminin ge
lişimi tamamen imkansız hAle gelirdi.
Ateş.
Ateşin keşft insanlığın bütün tarihini değiştirmiştir.
Ateş olmadan medeniyet olmazdı. Kimya olmazdı.
Neredeyse elementlerin tamamı bir gizem perdesi al
tlnda kalacağlndan Elementlerin Periyodik Tablosu'da
olmazdı.
O halde ilk kimyager olma onuru, ateşin ısıttlğı şe
yi deglştlrdiglni ilk bulan kişiye ait olmalıdır.
Neolitik dönem boyunca ilk evcilleştirilen şey ateş
oldu ve ateşin evcilleştirilmesiyle birlikte metallerin
eritilmesi mümkün hale geldi.
12
Metallerin birçoğu. al tm (bazen de gümüş ve bakır)
gibi yeryüzünde veya yeryüzüne yakın yerlerde saf
halde bulunmadığmdan eritmek gerekir. Bu metaller
çoğunlukla konsantre halde, yerküre kabuğunda ma
den filizi olarak adlandırılan saf olmayan metal birikim
leri olarak bileşikler halinde bulunurlar.
Bu yüzden bu tür metal filizlerinin konsantre form
da ortaya çıkmalanna minnettar olmalıyız. Ya metaller
yeryüzü kabuğuna eşit biçimde dağılmış olsaydı? On
lan asla bulamayac.aktık! Ya da en azından herhangi bir
malzeme hazırlamak için yeterince altın, gümüş, bakır
veya başka bir metal toplayamayac.aktık.
Neden?
Cam bir kaba bir fi ncan kum doldurup. içine birer
çay kaşığı biber ve şeker ekleyin. iyice çalkalayın. Bi
beri ve şekeri tekrar geri alabilir misiniz? Bu binlerce yıl
sürebilir! Aslında metallerin konsantre birikimler halin
de bir arada bulunmasından dolayı şanslıyız.
Yeryüzüne yakın yerlerdeki filizlerde bulunarı metal
konsantrasyonlanyla birlikte eritmeden aytın ad dahil
herhangi bir metalden, fazla elde edemeyiz. En basit
formunda eritme, istenen metalin istenmeyen ele
mentlerden aynlması için filizlerin ısıtılmasıdır.
Eritme ilk nasıl keşfedildi?
Belki genç bir Sümerli, demir filizi içeren aşınmış
bir yamaçta bir şimşek çakması gördü ve ne olduğunu
görmek için oraya doğru koşarken yumru bir demir
parçası buldu.
13
Ya da bir gece öncesinden ateşin etrafına yerleştir
diği kayaların sabah değiştiğini gören meraklı bir Mı
sırlı da olabilir, filizde saklı olan bakir ateşle ortaya çık
mıştırl
Anc.ak yaklaşık M.Ö. 3.500 yıl önce ateşe yaklaştı
rılan, ateşin eritmesi için yeterince ve kontrollü bir şe
kilde yüksek sıcaklıklara ulaşmasına izin verilen çöm
lek ocaklanmn gelişimiyle başlamıştır. Arkeologlar,
önemli miktarda bakırın ergitme işlemiyle elde edildi
ğini bize gösteren bu çağdan kalma kaseler, tabaklar,
süs eşyaları gibi bir çok büyük bakir nesne bulmuşlar
dır. Yakin zamana kadar ergitme aynı şekilde diğer
metalleri, özellikle de filizler halinde de bulunan gü
müş ve altın gibi değerli metallerin bir çoğunu elde et
mek için kullanılmıştır.
Metal filizlerinin ergitilmesl büyük bir çığır açmıştır
ve belkJ de bu olay insanlığın yaşadığı en büyük dene
yimdi. Tarih boyunca neredeyse metalden yapılan her
şey, metal filizlerinin ergitllmeslyle yapılmıştır, ergit
me yapmadan hiç kimse herhangi bir nesne yapmak
için asla yeterince metal elde edemezdi. Ergitme işle
mi keşfedilmeseydi aletler herhangi bir iş için değil en
ilkel tarım dışında herhangi bir işe uygun olmayacaktı.
Daha da önemlisi karmaşık makineler -bunun gibi ki
tap/a n basan m akineler bile- olmayacaktı!
Kendi perspektifimizden ergitme işlemine bakar
sak keşfinden neredeyse beş bin yıl sonra ergitmenln,
indirgemeyle filiz damarlarındaki diğer elementlerden
14
metali ayırdığım söyleriz. Neden? Ergitme, elementle
ri metal filizinden ayınr, böylece kalan saf metal önce
sinden az bir ağırlıktadır. Filiz indirgenmiştir.
Örneğin demir filizi karbonla -mesela odun kömü
rüyle- ergitildiğinde karbon (C), karbonmonoksidi
(CO) meydana getirmek için önce oksijenle (0) birle
şir. (Harfleri, birleşen elementleri belirtmesine uygun
olarak bugün kimyacılann kullandığı simgeler şeklinde
kullanacağız. Şimdilik küçük sayılar için endişelenme
yin fakat kitabın sonunda bulunan Periyodik Tablodaki
elementlere bakmalısınız, böylece bulunduktan yerle
re daha fazla aşina olacaksınız)
c +
Oz •> co
(Karbon) (Oksijen) (Karbon Monokslt)
15
Diğer yabana maddeleri çıkarmaya yardıma ol
mak için yabana maddelerin birbirine yapışması ama
ayla eritid ma dde kullanıhr, böylece saf metalden çı
kanlmış olurlar. Örneğin kireç taşı (CaC03 ), ftllzdeki
yabana maddelerden biri olan sllikaya (Si02) çıkararak
demiri elde etmek için eritici madde olarak kullanıhr.
Şimdi demirin (veya bakınn veya kalayın veya kur
şunun ya da diğer metallerden herhangi birinin) ilk eri
tidleri , ne bu kavramsal kimyasal denklemleri ne de
demir ağırhğımn demir filizinden az olduğunu biliyor
lardı.
Dolayısıyle ne bu tür bir filizi eriterek saf bakın ne
de başka tür filizi eriterek saf kalayı, bu şekilde devam
ederek metallerin tamamım elde edebilmeyi biliyor
lardı. Fakat ateşin de yardımıyla, bunlan kanştlrarak
yeni ve daha sağlam metalleri elde edebilmeyi öğren
mişlerdi. Bu tür kanşımlara da alaşım adı verilir.
Bakırla kalayın kanşımından elde edilen bronz en
çok el aletleri ve sllahlann yapımında kullanıldı. Bronz
o kadar iyiydi ki tarihçiler, bu kanşımın izin verdiği de
ğişimlere bakarak M.Ô. 3.000 lla M.S. 1.200'e kadar
olan döneme Bronz Çağı adım verdiler.
Filizdeki oksijenle blrleşeblleceğinden daha fazla
karbonu demire ekleyerek, kok kömürilyle demir filizi
nin eritilmesinin çok daha güçlü bir metali, bugün bi
zim çelik adım verdiğimiz alaşımı oluşturduğunu öğ
rendiler. Ve yine bu değişiklik, tarihçiler tarafından
M.S. 1 .200' den sonraki zamanın Demir Çağa olarak
adlandınlmasına sebep olacak kadar önemliydi.
16
Böylece tarih öncesi insanlar, yalnızca aynştımıa iş
lemi olan ergitmeyle yedi metali elde etmekle kalma
yıp aynı zamanda birleştinney/e yeni metaller oluştur
dular.
Tarih öncesi insanlar, kimya bilimine doğru ne ka
dar büyük bir adım attıklan hakkın da çok az şey bili
yorlardı. Aynştırma işlemi, kimyacıları temel element
lere daha çok yaklaştırdı. Birleştirmeler, yeni ve daha
iyi maddelerin oluşturulmasına imkan sağladı. Ayrıştır
ma ve birleştirme kimyanın iki temel işlemidir, bu yüz
den metal işçileri, ilk kimyacılar unvanını almayı hak
etmektedirler.
lsa'dan önce Periyodik Tablo yedi element yani
yedi metalden oluşuyordu. Aslında tarih öncesi in
sanlar kükürdü (S) bildikleri ama sülfür diye adlandır
dıklanndan ve aynca elmas ile kömür formunda kar
bonu (C) bildiklerinden dolayı iki element daha vardı
diyebiliriz. O halde elementlerden dokuzunu yerine
koyabiliriz. Geriye keşfedilmesi gereken yalnızca yüz
element kaldı!
Fakat bir şeyi açıklığa kavuşturmalıyız. Tarih öncesi
insanlar, bunlann element olduklarım bilm iyorlardı.
Birçoğu, gerçek elementlerin toprak, hava, ateş ve su
olduğunu, bunlann dışındaki her şeyin: altın, gümüş,
�r. demir, kurşun, kalay, cıva, kükürt ve karbon da
hil her şeyin bu elementlerden meydana geldiğini dü
şünüyorlardı.
17
Toprak, Hava, Ateş ve Su
Tarihin büyük bir böl ümü boyunca sizin de
1 göreceğiniz gibi " Elementler Tablosu" çok basitti.
18
Yukandan aşağıya doğru elementlerin lllşkl
si ağırlıklarını göstermektedir. Toprak en ağın
A
1---1 ve ateş en hafifidir. Ya da daha kesin olarak
19
mel element olduğunu, havanın ateşle, suyun havay
la ve toprağın da suyla ilişkili olduğunu düşOnilyordu.
Bu inanışlann varyasyonlan, genellikle çok karma
şık varyasyonlar olmasına rağmen sonraki iki bin yıl
boyunca yaygın şeklide kabul gördü.
Fakat M.Ô. V. yüzyılda doğan Trakyalı Demokri
tus'un, iV. yüzyılda Sisam adasında doğan Yunanlı Epi
kür ile M.Ö. 1. yüzyalda Roma'da doğan Lükretius'un
ise konuya başka yakiaşımlan vardı. Toprak, su, hava
ve ateş dahil her şeyin aslında yalnızca şekli ve boyu
tu değişen küçük, bölünemez, renksiz, kokusuz, tatsız
bir maddeden meydana geldiğini düşünilyorlardı. Bö
lünemez için Yunanca kelime a tomos idi. Bu adamlar
atomculardı ve ilerleyen bölümlerde onlara geri döne
ceğiz.
Son olarak Aristo var. Aristo, önemli birçok konuda
Anaksimander ile aynı görüşteydi. O da basit yapılar
dan (ateş, hava, su ve toprak) oluşanlann dışında dört
zıt elemen t (sıcak. soğuk, nem ve kuru) olduğuna ina
nıyordu. Elementlerle basit yapılar arasındaki ilişki bir
kare şemaya zekice yerleştirilebilirdi.
SICAK
20
Her bir basit yapı iki elementten meydana gelmiş
ti. Ateş, kurudan ve sıcaktan oluşuyordu. Hava sıcak
ve nemden meydana gelmişti. Su, nem ve soğuktan
oluşuyordu. Son olarak -ve eminim şu anda siz de
tabloda fark etmişsinizdir- toprak soğuktan ve kuru
dan meydana gelmişti.
Aynca basit yapılar, doğada bir tür dönüşümlü şab
lon için izin verilen alışveriş olan element alışverişiyle
birbirlerine dönüşeblllyorlardı.
Ateş (kuru+ sıcak), sıcağı koruyarak fakat kurudan
neme değişerek havaya (nem+ sıcak) dönüşüyordu.
Ve daha sonra hava (nem+ sıcak), nemi koruyarak
ama sıcaktan soğuğa değişerek suya (nem + soğuk)
dönüşebiliyordu.
Bu değişim şablonu, nihayet ateş, hava, su ve top
rağı soğuktan sıcağa değişerek ateşe (kuru + sıcak)
dönüşebilen toprak (kuru + soğuk) için tekrar ateşe
dönmesiyle son bulan bir tür değişim zincirine götür
dü.
Ya bunun dışındakiler? .. Altın, gümüş ve kurşun? ..
Ya da ağaçlar, sığırlar ve çimenler? ..
Bütün bunların bu dört temel yapının çeşitli kombi
nasyonlarından meydana geldiği düşünülüyordu.
Kendi bedenlerimiz dahil, görünen her şey toprak, ha
va, ateş ve sudan meydana gelmişti.
Ancak Arlsto'nun, sadece farklı kombinasyonlarda
toprağın, havanın, ateşin ve suyun bir araya gelerek
altını veya ağacı ya da insanı otomatik olarak oluştura-
21
cağını düşünmediğini anlamak önemlidir. Aristo, te
mel maddelerin kendilerinin bile madde parçalarını bir
bütünle birleştiren bir şekle sahip olduğunu ileri sür
müştü. ·
22
Aristo ve onun gibi diğerleri ayaklarının altında çiğne
dikleri toprağın baskın bölüm olan saf toprakla bu dört
yapıdan bazılarının veya tamamının kanşımı olduğunu
düşünüyorlardı.
Oldukça tuhaf bir biçimde (bizim nesneler hakkı n
da düşündügüm üz) teorik bilgi, (nesnelerin yapıldıgı)
uygulamadan aksi yöne doğru ilerledi.
· Aristo, bilinen yedi metalin toprak, hava, ateş ve
sudarı geldiğini veya çok daha kesin bir şekilde metal
lerin tamamının sıkıştırılıp kurutulduktan sonra katılaş
tınları topraktaki buharlı solunumlardarı geldiğini dü
şündü. Fakat Aristo için altın, gümüş, bakır ve metal
lerin hiçbiri element değildi, bunlar elementlerden
gelmişti.
Çok pratik oları metal işçisi ne yaptığı hakkında
düşünsün ya da düşünmesin aslında toprakta buldu
ğu şeyi yarıl metal filizini; altın, gümüş, bakır ve diğer
metallere dönüştürmüştü. Ateşle ergiterek toprağın
bileşenini elemente indirgemişti. Pratikte metal işçisi,
kimyager olarak bize ve Periyodik Tabloya daha ya
kındı.
Bir sonraki bölümde Aristo gibi düşünen fakat me
tal işçisi gibi da vranan simyaalara değineceğiz.
23
Simyacılar
etal eritidleri çok daha pratik nesnelerin peşin
M deyken simyacılar doğanın kendi gizeminden
etkilenmişlerdi. Neden? Çünkü kendilerinden önceki
felsefeciler ve onlardan sonra gelen modern çağın bi
lim adamları gibi onlar da gizemi seviyordu ve labora
tuardan -ilk laboratuar/ardan- kendilerine gelen bilgi
lere aşık olmuşlardı.
Fakat bilginin kendisinden daha fazlasının peşinde
olduklarını kabul etmeliyiz. Hangi metallerin altına dö
nüşebileceğini temel alan gizemi araştırarak hazine
avına çıkmışlardı. Böylece simyacılardan bazıları, en
24
azından bir gözünü sanatlanndan elde edebilecekleri
kArA dikm i şlerdi Fakat öyle görünüyor ki bir çoğu altın
.
25
ler. Her metalin bir simgesi vardı ve bu simgeler yüz
yıllardır kullanılıyordu. Bunlar ilk kimya simgeleriydi
ve simyaalar kimyasal formülleri bunlarla yazıyordu.
Şimdi masallardaki sihirbazlann neden genellikle üzer
lerine simgeler eklenmiş büyük şapkalar taktıklannı
tahmin edebilirsiniz, çünkü simyacıların sihirbaz oldu
ğu düşünülüyordu.
26
Mercury-day yerine Woden's-day'dir. l ngilizce'de
Perşembe için kullanılan Thursday adını Jüpiter' den zi
yade tann Thor'dan almıştır. Ve son olarak (Woden' ın
karısı olan) Friff, Saksonlar'da Venüs'ün yerine geçer,
bu yüzden l ngilizce'de Cuma günü Friff-day ya da Fri
day'dir.
Peki ya metallerle gezegenler arasındaki ilişki nasıl
dır? Güneş altın ve ay gümüştür. Cıva, en hızlı hareket
eder görünen Merkür gezegeni için kurşun ise en ya
vaş hareket eder görünen Satürn gezegeni için iyi bir
elementti. Demir paslandığında kızıl renge bürünür,
Mars da kızıldır. Aynca savaş tannsı, kılıcı ve mızrak
ucu için demiri kullanmalıdır. Ya diğerleri? i şte bundan
emin değiliz, simyacılar gerçekten gizemli insanlardı.
Yine simyacılann en önemli amacı, (kurşun veya cı
va gibi) temel metallerin nasıl altına döndürüleceği bil
gisine ulaşmaktı. Aristo'nun, metallerin toprağın altın
dan gelen sıkışmış buhar soluklanndan oluştuğuna da
ir bir düşüncesi olduğunu hatırlıyoruz. Kendilerine
Aristo'yu temel alan simyacılar, kuru buhan sülfürle
(ametal), nemli buhan ise cıvayla (metal) tanımladılar
ve bu ikisinin diğer bütün metalleri meydana getirmek
için toprakta bir araya geldiğini düşündüler. Yapılması
gereken her şey -onlara ö yle geliyordu- altının yerin
altında üretileceği şekilde tekrar oluşturulmuştu fakat
bu işlemler laboratuarda, yerin üstünde yapılıyordu.
Belki de bu yüzden simyaalann laboratuarlan karanlık,
nemli, soğuk ve sisli mağaralara benziyordu!
27
Doğamn gizlerini çözme -ve işlemle altm üretme
çabalannda simyacılar, göz alıcı çeşltllllkte garip araç
lar ve dQzeneklerle ortaya çıktılar.
Simyacının laboratuannda pek aşina olmadığımız
araçların yanı sıra bazllan bize tanıdık gelecek birçok
araçla karşılaşacağız. Geniş ve yuvarlak tabanlı şişeler,
kQçQk şişeler, huniler, ftltreler, bQyQk metal fıçılar, fınn
lar, havanlar, teraziler bu araçların arasında yer alıyor.
Aynca bunların yanında her tarla garip şekllll cihaz
larda bulacağız. En önemlilerinden biri, kesintisiz şekil
de uzun, ince gagalı kQçQk bir kuşa benzer cam bir alet
olan lmblktl.
, , ,
. , .
28
den fazla elementten oluşan maddeleri daha basit ve
ya "daha saf' maddelere aynştırma işlemi olan erit
mede kullanılan indirgeme işlemine benzer. Fakat da
mıtmada aynştırma, (karbon monoksitli metal filizin
den oksijenin çıka nlm ası gibi) kimyasal reaksiyondan
dolayı meydana gelmez. Aynştırma, bileşenin bir bö
lümünün diğerinden ateşin veya gün eşin 15151 kullam
larak buharlaştmlmasıyla meydana gelir. Bileşenin bir
bölümü diğerinden daha kolay şekilde buharlaştığı ve
ya buharlaştmldığı ölçüde bunları aynştırmak için da
mıtma kullanılabilir.
O halde, örneğin tuzlu sudan saf .su elde etmek is
tiyorsanız tuzlu suyu damıtabilirsiniz. Bunu yapmak
için çok basit bir damıtma düzeneğini sizde hazırlaya
bilirsiniz. Üç bardak suya bir yemek kaşığı tuz ekleyin.
Tuz tamamen çözününceye kadar kanştınn. Tadına ba
kın. Sonra tuzlu suyu bir tavaya koyun. Üzerine kapak
yerleştirin ve kaynayıncaya kadar ısıtın. Bir dakika kay
namaya bırakın, sonra tavanın kapağını kaldmn, he
men altını söndürün ve soğumaya bırakın. Kapakta
toplanan ve yoğunlaşan sıvının tadına bakın. Artık su
tuzlu değil saf sudur. Tuzlu suyu damıtarak saf su elde
ettiniz.
Simyaalann araçlan, günümüz kimyagerlerinin so
fistike ve parlak araçlanndan farklı görünürken günü
müz kimyageri simyaanın omuzlan üstünde yüksele
rek konuşma hakkı nı kazanmıştır. Elementlerin uzun,
zorlu keşif süreci boyunca simyaalann aletleri, ele-
29
mentlerln nihayet tanımlandığı işlem türlerinin başla
masına olanak sağlamıştır.
Bazı insanlar doğru düşünceye sahip olabilir ama
yanlış yoldan giderler. Simyacılar kurşunu altına dö
nüştürebileceklerine dair yanlış düşüncelere sahiptiler
ama sonradan gelen kimyagerler doğru işlemleri keş
federek doğru yolda ilerlediler. Aslında simyaalar,
XVll. yüzyıla kadar kullanılan kimya düzeneklerinin ne
redeyse hepsini keşfetmişlerdi.
Henüz slmyaalann yapmadığı araçlarla birlikte dü
zenekler de vardı. Yalnızca çeşitli türde dhazlann tasa
nmıyla uğraşmakla kalmıyorlar aynı zamanda temel
metalleri altına dönüştürme amaçlanna ulaşmayı um
dukları çeşitli karışımlan da deniyorlardı.
Ve bu yüzden raftannda Kıbns taşın (bakır sülfat),
beyaz zaç yağı (çinko sülfat), kral suyu (nitro-hidroklo
rik asit), arsenik, güherçile (potasyum nitrat) , Yemen
şapı (alüminyum sülfat), yanan su (alkol), kükürt (sül
für) veya sal amonyak (amonyum klorür) bulabilirdiniz.
Belirtilen kimyasallardan yalnızca iki tanesinin ele
ment olduğuna dikkat etmeliyiz: kükürt (S) ve arsenik
(As). Simyacılar saf elementlerin birçoğunu fark edip
keşfetmemlşlerdi. Onlar elementlerin neler olduğunu
zaten bildiklerini düşünüyorlardı: sıcak, kuru , soğuk ve
nem (ya da ateş, toprak, ha va ve su.) Zaten keşfetmiş
olduğunuzu düşündüğünüz bir şeyi özellikle de hata
lıysanız bulmak çok zordur.
Fakat daha so�raki bilim adamlannın gerçek ele-
30
mentleri keşfetmesine olanak sağlayacak çok önemli
başka bir şey yaptılar. Simyacılar, her türlQ garip kim
yasal bileşiği topladllar ve çeşitli yollardan kendileriy
le veya diğer bileşiklerle ısıtıldıklarında nasıl tepki ver
diklerini çok dikkatli bir şekilde kaydettiler. Bu, doğru
yönde atılmış bir adımdı.
Simyaalann altını oluşturmak için yaptıklan değer
siz girişimlerle keşfedilen en önemli maddelerden ba
zılan asitlerdi (esas olarak sülfürik, hidroklorik ve nitrik
asitler). Asit kelimesi, asitlerin tadı (su solüsyonlann
da) ekşi olduğundan uygun bir isim olan "ekşi" anla
mında Latince addus kelimesinden gelmektedir.
Asitler her türlü garip ve harika etkilere sahiptir,
özellikle -kim yagerlerin nihai amaa olan- maddeleri
ayırmaya yardıma olur. Nesnelerin temeline ulaşmak,
sonunu bulmak için basit elementleri daha karmaşık
olanlardan, günlük maddelerden ayırmamız gerekir.
Asitler, garip ve gizemli yollardan bunlan ayırmaya ve
bazen bir araya getirmeye yardıma olur.
i şte gizemli yollardan biri. Üç yemek kaşığı sirkeyi
uzun bir bardağa koyun. Sonra bir çay kaşığı sodyum
bikarbonat (kabartma tozu) ekleyin. (B unu m utfak tez
gahında ya pmalısınız, böylece dagımklıgı kolayca te
mizleyebilirsiniz!)
Tam olarak ne oldu? Bütün bu hava kabaraklan
nerden geliyor? Hava sirkenin içinde hapis miydi? Ya
da sodyum bikarbonatta? Ya da her ikisinde de?
Yapabilirseniz aynı deneyi dar boyunlu bir şişe ve
31
balon kullanarak da yapabiliriz. Sirkeyi şişeye koyun,
bir çay kaşığı sodyum bikarbonatı dökün ve balonu
hemen şişenin ağzına geçirin.
Şimdi içindekilerden hava çıktığına veya havanın
serbest kaldığına eminiz. Bunu nerden biliyoruz? Ar
tan hava haani , yani toplam artan hava haaninden.
32
Gözden kaçırdıklan şey ne idi?
Hava . . .
Kimyasal reaksiyonlardan çıkan havayı yakalama
araçlanna sahip olmasalar bile fark ettikleri şeyin değe
rini de düşünmediler.
Böylece simyaalar, bizi kimyaya ve Periyodik Tab
lo 'ya doğru uzun bir yolculuğa çıkarırlarken sonuç hA
IA çok uzaktaydı. Oldukça garip şekilde elementlerin
gizemini , böylece Periyodik Tablo'nun gizemini açan
anahtar havanın garip ve muhteşem özelllklerinin keş
fiydi. Fakat bu, şimdi göreceğimiz gibi biraz zaman
alacak ve biraz da çaba gerektirecekti.
33
"Şimdiye Kadar
Bilinmeyen Bu Ruh"
S
imyacılar, suyun ve toprağın farklı şekilleri olarak
kabul ettikleri farklı sıvılar ve katılarla hummalı bir
şeklld� gece gündüz çalıştılar. Henüz havaya tama
men bakmamışlardı. Gariptir ki kimya bilgisinin ilerle
yişi , her yerde bulunan ama görülemeyen bir şeyin
göz ardı edilmesiyle engelleniyordu.
Havanın var olduğunu elbette biliyorlardı. Ama
dikkatlerini doğrudan buna harcamıyorlardı. Simyacı
lar havayı incelemeye çalışıncaya kadar simya kimya
ya dönüşemedi.
34
Havaya bakmayı ilk kim akıl etti? Bunu ilk akıl ede
cek olan kişi yan simyaa yan kimyager olan Johann
Baptista van Helmont ( 1 579- 1 644) . Aslında tıbbi kim
yager (latrochemist) olarak anılıyordu. Tıbbi kimyager
nedir? Simyaalar tarafından geliştirilen bilgi ve işlem
lerle maddeleri altına çevirmeye uğraşmak yerine
bunlan bunlan h�talıklann iyileştirilmesine uygulayan
kişidir. Kullanılan kelimenin kökQ " iyileştirici" anlamına
gelen Yunanca latros kelimesinden gelmektedir.
Fakat Helmont havanın kendisini incelemeye çalış
madı, (nihai olarak sudan geldiğini düşündüğü) gazı
keşfetmeye çalıştı. Bu konuda biraz da olsa her şeyin
sudan geldiğini düşünen antik Yunanlı filozof Thales' e
benzemektedir. Thales'in aksine Helm ont, iki elemen
tin yani havanın ve suyun bulunduğuna inanıyordu fa
kat Thales gibi o da hava h ariç her şeyin sudan geldi
ğini düşünüyordu.
Her şeyin sudan geldiğini nasıl mı ispatladı?
Dikkatli ve çok ustaca yapmış olduğu bir deneyle.
Helmont, önce fırında kurutmuş olduğu 90,6 kg
toprağı büyük bir kaba koydu. Sonra 2,27 kg ağırlığın
da olan söğüt ağaanı bu kaba dikti. Tozun bile gire
meyeceği şekilde kabın etrafını çamurla kapattı. Hel
mont, beş yıl boyunca yalnızca yağmur suyu veya da
mıtılmış su kullanarak söğüt ağaanı suladı.
Beş yılın sonunda ağaa tarttı: 76 kg 85 gr. Çamu
ru da fınnda tekrar kuruttu. Ağırlığı ilk ağırlığı olan
90.6 kg'dan 85.2 gram daha azdı.
35
i şte, elde ettik! Ağaç, sadece
eklenen sudan 74. 5 kg kazanmıştı.
Buna başka ne sebep olablllrdl ki?
Thales haklı olmalıydı!
Bu deneyi yaparken aslında ne
Thales ne de Helmont haklıydı. Bir
kaç dakika sonra bu deneye geri
döneceğiz. Ama önce başka bir şe
JOl.fANN 2.APTISTA ye, Helmont'un keşfettiği gaza ta-
\IAH HElMOri\ nıklık edelim.
Helmont, 28 kg mangal kömü
rü (yani yanmış odun) aldı ve bunu açık havada yaktı .
Geriye yalnızca 0.5 kg kül kaldı. Peki , ya gerisi? Spiri
tus sllvestre yani "ağaan ruhu" olarak kaçmıştı. Spiri
tus si/ves tre, vahşi şeyler ağaçlarda yaşadığından, bu
kesinlikle vahşi ve güçlü bir ruh olduğundan "vahşi
ruh" anlamına da gelmektedir.
Deneyi tekrarladı, bu defa mangal kömürünü kapa
lı bir kaba koydu. Çıkan gaz kapta kaldı.
"Şimdiye kadar blllnmeyen bu ruhu yeni adıyla gaz
olarak adlandırıyorum" dedi Helmont çekinmeden.
"Gaz" kelimesini Yunanca "şekilsiz kütle" anlamına
gelen "kaos" sözcüğünden türetti. Helmont, kendine
alt bir şekli olmadığından ve kapta tutulamadığından
bu garip ruha gaz adını vermişti.
Böylece gazın tam olarak ne olduğunu düşündü?
Şekilsiz su ve biraz daha açıklama gerektirecek bir şey.
Helmont, her şeyin sudan meydana geldiğini ama su-
36
yun şekilsiz olduğunu düşünüyordu. Ona şekil veren
nedir? "Mayalar" diye cevap verdi. Mayalar, ana mad
deleri meydana getirirken Arlsto' nun şekillerine benzi
yorlardı.
Helmont' a göre mayalar doğada belli nesneler
içinde suyu oluşturuyordu. Mayalar bozulursa su tek
rar şekilsiz oluyordu ve şekilsiz suya "gaz" diyordu.
Periyodik Tablo'da hidrojen (H), oksijen (0) ve azot
(N) gibi birçok element halA gaz olarak adlandınlmak
tadır. Elbette kimyagerler Helmont'un "mayalanna" ve
bu yilzden gazın mayasız su olduğuna da inanmıyor
lar. Bugün gazın maddenin dört olası durumundan bi
ri olduğunu biliyoruz: katı, sıvı, gaz ve plazma. Örne
ğin su; donduğunda katı olarak, sıvı olarak ve kayna
tıldığında da gaz olarak bulunabilir.
Normalde gaz halinde bulunan oksijen de sıvıya
dönüşebilir. Sadece eksi 183° C'ye -suyun donma
noktasından 1 83° C altına- kadar soğutun! (Yüklü gaz
parçaakla nndan oluşan dördüncü durum plazma bir
doga ola yı olan şimşek dışında yeryüzünde bulun
maz.)
Fakat Helmont nesneleri pek bu şekilde görmüyor
du. Keşfe devam etmesine ve kendisi için birçok fark
lı gazı adlandırmasına rağmen bütün bu gazlar en ni
hayetinde sudan geliyordu. Örneğin ağacın ruhu açık
ça ağaçtan geliyordu ve ispatında da gördüğümüz gi
bi ağaç sudan geliyordu. Bu yüzden gaz sudan gel
mek zorundaydı. Ne kusursuz bir mantık!
37
Bunun tersine kusursuz bir mantıktan çok birinin
görüşüne göre ancak yaptığı gözlem kadar iyidir. Bu
gün bizim anladığımız haliyle ağacın ruhu nedir? Sö
ğüt ağacının yetişmesini sağlayan gaz: karbon dioksit
(C02) .
i kinci deneyinde mangal kömüründeki karbon (C),
karbon dioksiti (C02 ) meydana getirmek için havada
ki oksijenle (0) birleşmiştir. Gaz biçiminde yeni oluşan
karbon dioksitin hacmi kabın izin verdiğinden büyük
olacaktı. Bum!
i lk deneyinde söğüt ağacı yalnızca suyu almıyor
aynı zamanda havadan karbon dioksiti (C02) de alı
yordu. Fotosentez olarak adlandmlan işlemle ağaç,
hücrelerinde oluşan diğer organik bileşiklerle karbon
dioksitl şekere dönüştürüyordu. Ağacın havadan oluş
tuğunu söylemek ise çok yakın olmasa bile gerçeğe
yaklaşmak olacaktır.
Fakat Helmont bu şeyleri anlayamıyordu. O sırada
hiç kimse anlayamıyordu. Oksijen henüz keşfedilme
mişti. Buna paralel olarak fotosentez de bilinmiyordu.
Kimsenin bu gazlan yakalayıp doğru olarak ölçebilece
ği kap ve aletleri de yoktu.
Yalnızca iki element olduğunu düşündüğü suyun
ve havanın aslında çok daha temel elementlerden
meydana geldiğini bulmak onu çok şaşırtmıştı. Gazın
sudan gelmesinden çok suyun iki gazdan, hidrojen (H)
ve oksijenden (0) meydana geldiğini bulunca daha
fazla şaşıracaktı.
38
Ve böylece slmyaalarda olduğu gibi Helmont
(gazın sudan geldiğini düşünmesi gibi) yanlış düşün
celere sahip olmasına rağmen {çeşitli gazlar Qreten
uzun bir kimyasal reaksiyonlar dizisini derleyerek)
doğru yolda ilerledi. Fakat yalnızca hava ve su kendi
lerini oluşturan elementlere, yani gazlara aynştırıhn
ca kimya, Periyodik Tablo'ya doğru ilerleme kayde
debllecektl .
39
i
1
40
Genç Robert yaklaşık on dört yaşındayken, (yakın
bir zamanda ölmüş olan) büyük astronom ve matema
tikçi Galileo Galilei'nin fikirleriyle tanıştığı ltaıya'nın
Aoransa şehrine seyahat etti. Galileo hayatının son yı
lındayken Robert Boyle'nin bilimsel hayatının ilk yılın
da olduğunu söyleyebiliriz.
Beyninde böyle kıvılcımlar çıkartacak kadar Gali
leo' nun yazmalarından ne öğrenmişti?
i ki şey.
Birincisi, aslında çok eski olan yeni bir doğa görü
şü; evrendeki her şeyin yalnızca boyut ve şekilde de
ğişen tatsız, kokusuz ve renksiz bir maddeden oluştu
ğu görüşünü ileri süren Demokritus, Eplkür ve Lükre
tius'un atomcu görüşüydü. Demokritus, Epikür ve
Lükretius'un antik metinleri, XV. ile XVI . yüzyıllarda
tekrar keşfedilmişti ve atomcu görüş XVll. yüzyılda bü
tün Avrupa'ya yayılmıştı. Boyle, kendi döneminde ya
şayan iki Fransız'dan, Pierre Gassendi ve Rene Descar
tes' dan atomcu görüş hakkında çok şey öğrense de
işe Galileo'nun çalışmasından başladı.
Galileo'nun yazmalanndan öğrendiği ikinci şey ise
astronomide ve maddi yapılann hareketlerini incele
yen dinamikte matematiğin kullanılmasıydı.
Biz yalnızca Boyle'nun atomcu görüşü kabul etme
siyle ilgileneceğiz. Boyle ilk atomcu olmamasına rağ
men -atomcu görüşüne olan ilgi XVI. yüzyıldan beri
oldukç.a güçlüydü- atom teorisini slmyaalann ve tıbbi
kimyagerlerin konusuna uygulamaya çalışan ilk kişiy-
41
di. Kimyanın doğru yöne, Periyodik Tablo'daki ele
mentlere dönmesine ve temel olarak toprak, hava,
ateş ve sudan uzaklaşılmasına yardıma olacak bu an
tik düşüncenin tekrar hayata geçirilmesiydi.
Aristo, atomculann yanıldıklannı düşünüyordu ve
antik Yunanlı atomcu Demokrltus'un görüşlerini red
dediyordu. (Diğer atomcular Epikür ve Lükretius Aris
to' dan sonra yaşadılar.) Fakat Boyle, Aristo'nun hatalı
olduğunu düşündü, Aristo'yu temel alan simyaalann,
ateş, toprak, hava ve suyun temel elementler olduğu
na dair lnançl�nnı, Aristo'nun her maddenin belirli bir
şekli olduğuna dair inancını reddetti. Boyle, bunun ye
rine; ateş, toprak, hava ve su dahil her şeyin atomlar
dan meydana geldiğine, nesnenin "şeklinin" atomlann
bir araya gelme şeklinin bir sonucu olduğuna inandı.
Tam olarak atomların ne olduğunu düşünüyordu?
Boyle için "evrensel madde" olarak adlandırdığı
gerçekten yalnızca bir fiziksel madde vardı ve bu, da
ha küçük parçalara aynlıyordu. Boyle, maddenin bu
parçalannın bölünemez olduğunu düşünmüştü.
Boyle'ye göre maddenin üç özelliği vardı: hareket,
boyut ve şekil. Eğer farklı boyut ve şekildeki parçalar
bir şekilde bir araya gelirlerse altında meydana gelebi
lecekti .
Başka bir şekilde bir araya getirilselerdi gümüşü
meydana getirebilirlerdi.
Ya da kurşunu.
Ya da kükürdü.
42
Ya da daha karmaşık bir yollardan yaprak veya
ağaç, hatta insan vücudu gibi fiziksel nesneleri.
Fakat nesnelerin nasıl göründügü önemli değildir,
daha derinde en küçük, mikroskobik seviyede "nesne
leri" meydana getiren şey kesinlikle aynıdır, atomlar.
Burada dikkat edilmesi gereken birkaç ilginç nokta
var.
i lk olarak her şey yalnızca bir şeyden meydana gel
diyse -bir çocugun tahta bloklardan inşa ettlgi blna}'I
parçalara ayınp onlardan bir köprü inşa etmesi gibi- bu
şey/ ayırabilmeli ve başkd bir şey yapabilmeliyiz. Dedi
ğimiz gibi Boyle, atomlan farklı şekil ve ebatlarda olan
fakat hepsinin kesinlikle aynı şeyi meydana getirdiği
tahta bloklar gibi olduğunu düşünüyordu. Elbette bu,
Boyle'nin, kurşunun (veya başkd bir şeyin) slmyaalann
yaptığı gibi altına dönüştürülebileceğini düşündüğü
anlamına geliyordu.
i kinci olarak Boyle, kimyayı kimyagerlerin toprak,
hava, ateş ve sudan daha temel elementleri arayacağı
doğru yöne döndürürken (altın, gümüş, kurşun ve dl
gerlerl gibi) gerçek elementlere ve doğrudan atomla
ra geçişi hızlandırarak hedefinin ötesine geçti. Atom
lar onun elementleriydi, Boyie'ye göre altın, gümüş ve
diğerleri sadece elemental atomların bir kombinasyo
nuydu.
Yine de özel bazı atom türlerinin kombinasyonları
nın diğerlerinden çok daha dayanıklı olmasına izin ver
diğini eklemeliyiz. Doğada kesinlikle bölünemez ol-
43
masına rağmen "temel katılar" olarak adlandırdığı bu
daha dayanıklı kombinasyonlar, yine de "çok nadiren
çözQnen veya kanlan fakat bQyük ölçQde hassas yapı
larda ve çeşitli formlarda veya maskelerde bütQnlüğQ
nQ koruyan" atomlar gibiydi. Bu "temel katılar" kaba
ca Periyodik Tablomuzdakl element kavramıyla bağ
lantılıdır ve kimyager olarak Boyle'nln, "az çok ele
mentler gibi" demenin garip bir yolu olan sanki ele
mentmlş gibi altını , gümüşü, kurşunu, arseniği ve di
ğerlerini tahlll etmesine olanak sağladı.
Daha sonra Boyle, araştırmalannda hızlanmasına
rağmen tam olarak doğru yolda değildi. Belki de eski
bir Latin atasözü olan festlna /ente'yl yani "acele işi ya
vaş yap" sözünQ dikkate almalaydı. Bir sonraki bölüm
de de göreceğimiz gibi, Boyle'nln düşQndQğQ gibi
farklı şekli ve boyutta birkaç atomdan meydana gelen
elementten çok; her element için farklı tQrde atomla
nn olduğunu bulduk. Fakat bu noktanın ötesinde Boy
le, elementlerin keşfi sorununa çok hazh bir şeklide at
layıp ve atom dQnyasına adımını attı. Göreceğimiz gi
bi kimyagerler, atomlar ve yapılan hakkmda her şeyi
öğrenmeden önce elementlerin kendisini keşfetmeye
odaklanmak zorundaydılar. Öncelikler öncedir.
Üçüncüsü ve sonuncusu, Boyle'un haklı olup olma
dığını muhtemelen göremediginl anlamalıyız. Atom
lar hakklnda kesinlikle haklı olduğunu düşünüyordu fa
kat mikroskoplar yeni keşfedilmişti ve pek fazla güçlü
değildiler. Yaklaşık dört yüz yıl sonra mikroskoplar,
44
atom dQnyasını gözetlemeye başlayacak kadar gQçlü
hale geldiler ve atom bilimciler, göreceğimiz gibi,
atomlann Boyle'un hayal ettiğine çok benzer oldukla
nnı buldular. Böylece kimyagerler elementleri hem
gördQler hem de üzerinde deneyler yaptılar.
Teoriden pratiğe dönersek Robert Boyle'un pratik
ve iyi bir bilim insanı olduğunu, birçok harika şeyi keş
fettiğini görQrQz.
Örneğin gazın basıncıyla hacmi arasındaki ilişkiyi.
Bir kapta tutulan gazın üzerindeki basıncı artmrsamz
gazın hacmi doğru orantılı olarak azalac.dktır. Boyle,
birçok deney yaparak gaz hacminin basınçla ters oran
tıll olduğunu buldu. Bu ilişkiye "Boyle Kanunu" denil
mektedir.
Ö rneğin basıncı iki kiltına çıkanrsanız gazın kapla
dığı alan önceki alanın yansı kadar olacaktır.
Basıncı Dç katına çıkanrsanız gazın kapladığı alan
önceki alanın 1 /3' ü kadar olacaktır. Ya basıncı dört ka
tına çıkanrsanız? Elbette alanın 1 /4'ü kadar olacaktır.
Boyle, gQnümQzde kimyagerler için çok önemli
olan asitleri ve bazlan da test etmenin bir yolunu keş
fetti. Boyle'den önce asitleri tanımlamanın tek yolu,
kimyasal anlamda onun tersi olan baz eklendiğinde
köpQrmesiydl ve bazı tanımlamanın tek yolu ise asit
eklendiğinde onun köpürmesiydl. Elbette bu, çok et
kili ve kesin bir yöntem değildi. Hangisinin ne olduğu
nu kim söyleyebilirdi? En kötüsQ de asit eklendiğinde
metallerin de köpQrmesldlr ve metaller baz değildir.
45
Fakat Boyle, asit ile baz arasındaki farkı saptayacak
bir yol geliştirdi. Menekşelerin taç yapraklarını kayna
tarak elde edilen mor su, asit damlatıhrsa kırmızıya,
baz damlatılırsa maviye dönüşüyordu.
Aynı şeyi siz de deneyebilirsiniz ve menekşenin taç
yapraklarının yerine 3-4 bardak suda yaklaşık on beş
dakika kaynattığınız birkaç lahana yaprağından elde
edeceğiniz suyu kullanabilirsiniz. 32. sayfada yer alan
deneyde sodyum bikarbonatla tepkimeye giren sirke
nin asit olduğunu hatırlatalım. Sodyum bikarbonat
bazdır (ya da bazen adlandınldıgı şekliyle alkalidir). Bir
miktar sirkenin içine ve sodyum bikarbonatlı su çözel
tisine ayn ayn birkaç damla kırmızı lahana suyu dam
latırsanız sirkenin renginin kırmızıya, sodyum bikarbo
nat çözeltisinin renginin ise yeşile döndüğünü göre
ceksiniz. Bilim lnsarılan bu testi bugün kullanıyorlar ve
buna turnusol testi diyorlar. Turnusol kağıdı, likenler
den türetilen bitki boyasına batınhr ve sonra kurutulur.
Kağıt aside batınldığında pembe olan rengi kırmızıya,
baza batınldığındaysa ise maviye döner. {Normalde
bazlar için test renginin mavi olduğunu düşünürüz, fa
kat lahana suyunda da göreceğimiz gibi farklı kimya
sallar farklı test renklerine neden olabilirler.)
Boyla yeni icat edilen vakum pompasıyla da bir çok
deney yaptı. Bütan havayı cam küreden çıkardığında,
mumun hemen söndüğünü ve sönen mum dumanı
nın yükseleceği yerde aşağı indiğini gördü. Bu neden
le l ngillz meslektaşlarının birçoğu vakumu Boy/e Va-
46
kumu (vacuum Boy//anum) olarak adlandırmıştır. Cam
küreye yerleştirilen bir farenin havasızlıktan boğulaca
ğını anladı. Mumun yanamayac:ağmı ve hayvanın ok
sijensiz solunum yapamayacağını bilmemesine rağ
men bunu deneyle gözlemlemiş old u.
Boyle, metalin açık havada ısıtıldığında metalde
oluşan beyaz maddeden dolayı kalsinasyon [Cillx] (ki
reçlen me) adı verilen bir işlemle agı rlaştıgım gösteren
deneyler de yaptı ( CaJx latince kireç veya tebeşir anla
mına gelmektedir). Metal neden ağırlaşıyordu? Boyle,
metal ısıtıldıgmda "igneous corpuscles " yani ateşin
atomlannın, metal tarafından emildiğini düşündü. O
dönemin koşullanyla Boyle bunun sebebini tabii ki bi
lemezdi, bunun sebebi ise havadan gelen oksijendi.
En sade haliyle bile oksijeni tanıyamazdı, çünkü ok
sijen henüz keşfedilmemişti ve oksijenin keşfi, şimdi
göreceğimiz gibi çok zor bir işti .
47
Uçucu Elementin
Tuhaf Hlkiyesl
O
ksijenin keşfinden bahsetmeden önce okisjenin
keşfine yol aç.an çok tuhaf bir maddeyi inceleme
miz gerekiyor. Phlogiston yani "uçucu madde" adı ve
rilen bu madde gerçek değildi. Bu Phlogiston sadece
inananlann zihninde bulunuyordu ve XVlll. yüzyıldaki
büyük kimyagerlerin birçoğu bunun gerçek olduğunu
düşünüyordu.
Bu dönemdeki bilim insanlannın olayları kesinlikle
geriye döndürdüğünü söyleyebiliriz. Uçucu maddenin
bir şeye eklendiğini düşündüklerinde, gerçek; ortam-
48
dan oksijenin pkanlması ve uçucu maddenin pkanldı
ğlm düşündüklerinde ise gerçek; ortama oksijenin ek
lenmesiydi. Fakat henüz oksijen keşfedilmediğinden
bunu bilemezlerdi.
Ancak uçucu maddeye olan inancın, bu bilim
adamlanna birçok verimli deney yapma imkanı sağla
ması çok tuhaftır. Hatta diyebiliriz ki bilim adamları
uçucu maddeyi anlamak için bu kadar çaba sarf etme
selerdi oksijen asla keşfedilemeyecekti . Bazen açıkça
yapılan bir hata, gerçeği keşfetmek için tek yol olabili
yordu.
i şte bir başka tuhaf olay ise oksijeni keşfederek bir
çok insanın övgüsünü kaz.anan John Priestley'in, uçu
cu maddenin var olduğunu ve oksijenin ise var olma
dığını gösterdiğine inanarak ölmesiydi. Priestley,
Amerika'yı keşfettiğinde Hindistan'a ayak bastığına
inanan Krlstof Kolomb'a çok benziyordu.
Fakat hil<Ayemiz hAIA devam ediyor.
Bu -var olmayan- uçucu tuhaf element, Johann Jo
achim Becher ( 1635- 1 682) adında çok garip bir
adamla birlikte başladı. Almanya, Spreyer'de doğdu
ve çok zengin bir hayal dünyasına sahip fakir bir adam
olarak hayata başladı. Gençliğinde bir kitap alamaya
cak kadar yoksuldu, bu yüzden kitabı satın almak yeri
ne çaldı ya da ödünç aldı. Teoloji, tıp, kimya, politika
ve hukuk dallannın hepsini inceledi. Herkesin konuşa
bileceği bir dil olan evrensel bir dil oluşturmaya çalış
tı fakat ona para desteği sağlayacak adam bunu red-
49
detti. Kumu altına çevirebileceğine
dair Hollanda hükümetini ikna et
meye çalıştı fakat kum yine kum kal
dı. Sonsuza kadar çalışacak bir devri
daim makinesi, bir saat yapmaya ça
lıştı fakat başlamak için bir saat bula-
JOl'\1'NM bECHi-R
madı. i ş girişimleri iflasa gitmeye
meyilli olmasına rağmen ekonomist
olarak ün kazansada. Heyhat, planlannın birçoğu başa
nsızhkla sonuçlandı.
Domuzlan , sığırlan ve aç köylüleri de beslemek için
Almanya'ya patates soktu, işte bir bu işe yaradı!
Becher pek başanlı sayılmasa da aslında çok yete
nekli biriydi. En büyük başansı, yama olmayan madde
teorisini tanıtmış olmasıydı. Takipçilerinden biri olan,
Bavyera doğumlu Georg Ernst Stahl ( 1 660- 1 734) Bec
her'in görüşlerinin büyük bir fanatiğiydi. iyi bir iş yap
mış olmalıydı. Kimyagerler yüzyıldan daha uzun bir
süre uçucu maddeye inandılar ve onlann bu düşünce
sini değiştirmek çok zor bir işti. Hatta bazılan görüşle
rini hAIA değiştirmediler.
Becher'in, Stahl 'ın ve diğer bütün kimyagerlerin
uçucu maddeye inanmalannın sebebi neydi?
Becher' e göre yalnızca hava ve suyla birlikte bütün
nesneleri meydana getiren üç tür toprak vardı. Toprak
türlerinden birine terra plnguls veya "yağlı toprak"
adını verdi. Stalıl , bunu Yunanca "yanmış veya yakan"
anlamına gelen ve Yunanca harflerle cı>A.oytotov (phlo-
50
glston) olarak yazılan kelimeyle tekrar adlandırdı. Her
ikisi de, yanabilen her şeyde bu gizemli elementin bu
lunduğuna inanıyorlardı. Uçucu madde temeldi ya da
ateşin nedeniydi.
Peki bunu nasıl ispatladılar?
Simyaalar bile bir metalin açık havada kor haline
gelinceye kadar ısıtıldığında üzerinde bir tortu oluştu
ğunu biliyorlardı. Bay Boyle bölümünden de hatırlaya
cağımız gibi üzerinde tortu oları metal calx olarak ad
larıdırılıyordu; örneğin çinko c.alx'ı. Ancak gerçekten
llginç oları şey, metal calx'ı tekrar ısıtılırsa ama bu de
fa odun kömürü kullarıılırsa metal sihirli bir şekilde es
ki haline dönüyordu!
Harika bir hile ama gizemli bir şey. Ne oluyordu?
Becher ve Stahl bunun sebebini bildiklerini düşünüyor
lardı.
Ö rneğimize devam edelim, çinko başlangıçta açık ·
havada ısıtıldığında rengi açık kırmızıya döndü. "Bu,
kaçan uçucu madde! " diye açıkladılar. Uçucu madde
kaçtıktan sonra geriye yalnızca çinko c.alx'ı kalıyordu.
51
geri veriyor olmalı. Çinko calx'ı uçucu maddesini geri
kazandığında elbette tekrar eski çinko haline geri dö
nüyor.
52
rüyle ısıtıldığında odun kömüründeki karbon, çinko
oksitten . oksijeni geri alır ve çinko eski durumuna dö
ner. i şte gerçekte olan şey budur.
53
JOS�� PR\E.St\.."I'
55
doldurun. Bardağın başına bir parça mukawa yerleşti
rin . Mukawayı bardağın üzerinde sıkıca tutarak hızlı
bir şekilde (dikkatle) bardağı ters çevirin ve kenannı la
vabodaki suya yaklaşık 2,5 cm kadar daldırıp mukav
vayı çekin. i şte elde edeceğiniz şey: pnömatik oluk!
Hepsi bu mu? Aslında bu kadar değil . Pipeti alın
bardağın içine doğru dikkatlice kaydınn ve bardağın
içine hava üfleyin. Havanın bardaktaki suyla yer değiş
tirdiğine dikkat edin.
. Priestley de nere
deyse tamamen aynı
şeyi yapmıştı . Sıvıyla
doldurulmuş bir kaba
küçük bir oluktan ters
çevrilmiş aynı sıvıyla
(bazen suyla, bazen o
vayla) dolu cam tüpleri
yerleştirdi. Daha küçük t
diğer eğri tüpleri pnö- :::\
matik oluğun yarımda : : : '.
deney kabındarı sıvıya Pn 6matlk sistemde bardaktaki
daldırdı ve ters çevrilen suyla havanın yer dellştlrmesl.
cam tüplerin içine yer-
leştirdi . Kaplarda kimyasal reaksiyonlar sırasında çıkan
gaz tüpten ilerleyebiliyor ve olukta ters çevrilmiş kap
larda tutulabiliyordu. Gaz sudarı daha hafif olduğu için
cam tübün üstüne çıkıyordu.
Gaz yakalarımıştı!
56
Hazırladığı her çeşit karışımdan , çıkan her türlü ga
zı yakalamaya başlayan Priestley, yakaladığı gazlan
"uçucu maddesiz hava" olarak adlandırmış ve oksijeni
de izole etmişti . Priestley neden "uçucu maddesiz ha
va" adını vermişti?
Basit bir deneye bakalım. Phlogistianlann (Zorlayıa
isimler yerine uçucu maddeye inanlara koyduğumuz
isim) teorisine göre mum yandığında uçucu madde çı
karırdı. Bardak mumun üzerine konulursa mum kısa
sürede sönerdi . Neden? Çünkü, dediklerine göre
mum nihayetinde bardaktaki havanın artık taşıyama
yacağı kadar çok uçucu madde çıkarıp uçucu maddey
le doymuştu! Hava artık uçucu maddeyi taşıyamaya
cağına göre mum daha fazla yanamazdı.
Bir gün -biz o günü biliyoruz, 1 Ağustos 1 774- Pri
estley dva calx'ını bardağın altına koydu . Yaklaşık 30
cm çapında yeni büyüteciyle güneşten gelen sıcak
57
koydu. Birinci fare on beş dakika sonra öldü. Fakat
ikinci fare iki kat daha uzun yaşadı.
Bay Priestley deneyi kendi üzerinde denemeye bü
yük bir arzuyla karar vermişti. Deney sonrası kendini
rahat ve güçlü hissetti . " Nefesimin garip bir şekilde
haftftediğini ve bir süre sonra nefes almarıın kolaylaştı
ğını hissettim, " diye hatırlayacaktı daha sonra. Şimdi
ye kadar "yalnızca fareler ve ben bunu teneffüs etme
ayncahğına sahipti . " Bu havarıın tıbbi amaçlarla başka
ları tarafmdarı nasıl kullarıılacağını merak ediyor ama
olası bir tehlikeden dolayı da endişeleniyordu. "Mum,
bu havada normal havadakinden çok daha hızlı yarıı
yor, o halde biz de çok hızlı yaşayabil/iriz. En azındarı
bir ahlakçı , doğarım bize bahşettiği havarıın hakkettiği
miz kadar iyi olduğunu söyleyebilir. "
Fakat Priestley bu harika "uçucu maddesiz" havayı
dünyaya arılatmak zorundaydı.
Uçucu maddesiz mi?
Evet. Hatırlarsanız phologistiarılara göre bir barda
ğın altına yerleştirilen yarıarı bir mum, bardaktaki hava
tamamen doyuncaya kadar sürekli uçucu madde yayı
yordu. O halde, diye düşündü Priestley, mum çok da
ha parlak bir şekilde yarııyorsa havada artık uçucu
madde bulunmamalı. Uçucu maddesiz olmalı!
Gerçekte ne olmuştu? Priestley kesinlikle geriye
dönmüştü.
Civarıın calx'ı gerçekte civa oksittir. Çinkoda veya
neredeyse bir metalde olduğu gibi civa açık havada
58
yandığında oksijen alıyor. Böylelikle dva oksit mey
dana geliyordu. Priestley, bunu büyüteciyle tekrar
yaktığında oksijen açığa çıkmış ve toplama tüpüne
girmişti .
Oksijen yanmaya, yani yakmaya olanak sağlar. Ka
palı bardakta yanan mum söner, çünkü bütün oksijeni
aşamalı olarak yakmıştır. Ortamda normal havadan
daha fazla oksijen bulunduğunda yanma (yakma) her
zaman çok daha şiddetli olur.
Hayvanlann da oksijene ihtiyacı vardır. Birinci ka
palı bardaktaki fare on beş dakika içinde normal hava
daki bütün oksijeni kullandı fakat ikinci farenin çok da
ha fazla imkanı vardı , saf oksijene sahipti. Çünkü nor
mal havanın yalnızca yaklaşık % 20'si oksijendir.
Böylece Priestley kesinlikle geriye dönmüş oldu.
TamcllT\e n uçucu madde olduğunu düşündüğü hava
aslında oksijensiz havaydı. Uçucu maddesinin tama
men boşaldığını düşündüğü hava ise aslında oksijen
doluydu.
Fakat Priestley bulduğu şey konusunda hatalı olma
sına rağmen yukarıda bahsettiğimiz gibi açıkça belirle
nen yanlışlık gerçeğe giden tek yoldu.
Olayların nasıl doğru yöne girdiğini daha önce gör
dük, başka bir açık hatayı, hatalı bir keşfi; hidrojenin
keşfini incelememiz gerekiyor. Bunun için de başka bir
l ngilize, Bay Henry Cavendish 'e geri dönmeliyiz.
59
Çinko ve
Tuz Ruhu
60
mesine rağmen onu hidrojen ve ok
sijenden meydana geldiğini göste
ren kişi olarak hatırlayacağız.
Cavendish, ünlü deneyinde şimdi
sulandırılmış (seyreltik) sülfü rik asit
olarak bildiğimiz sıvıyı önce çinkoya,
sonra demire ve nihayetinde kalaya
döktü. Priestley ile aynı yöntemi kul
lanarak her defasında ortaya çıkan gazı yakaladı.
Daha sonra aynı şeyi tekrar yaptı, bu defa tuz ruhu
nu (bugünkü adıyla hidroklorik asidi, HO'yi) bu üç me
talin üzerine döktü ve yine her defasında ortaya çıkan
gazı dikkatli bir şekilde yakaladı. Altı adet gaz numu
nesinin her birine yanan ince bir mumla dokundu ve
hepsi aynı soluk mavi alevle yandı. Kesinlikle bunlar
aynı gazdı! Bu gaz yanabi ld iğind e n ona "yanıa gaz"
adını verdi.
Bu yanıa gazın metallerden, çinkodan, demirden
ve kalaydan geldiğini düşündü ve yandığı için metal
lerde saklı bulunan uçucu maddeyi ortaya çıkarıp çıka
ramadığını merak etti! (Phologistianlann metal ısıtıldı
ğında uçucu madde çıkard ığın ı düşündüklerini hatırlı
yoruz, bu yüzden Cavendish bunun nedenini, bu ga
zın metalde yer alan uçucu madde olabileceği şeklin
de ..açıkladı. Fakat bundan pek emin değildi ve genel
olarak bu gaza "yama hava" adını verdi.)
Gerçekte ne olmuştu? Yukandaki H2S04 ve HCI
kimyasal formüllerine bakarsak görebiliriz. Sulandın!-
61
mış sOlfürik asit demirin üzerine döküldüğünde demir
hidrojenle yer "değiştirir" ve böylelikle hidrojen açağa
çakar. Reaksiyonun modern sembolik gösterimlmlze
bakarsak bu oldukça açık hale gelecektir.
62
hacim uçucu maddesiz (Oksijen) ateşlenirse her iki ga
zın da suya döndüğOnü buldu.
Bu Cavendish'ten, muhteşem bir keşifti. Priest
ley' den ya da o dönemde başka herkesin bilebilece
ğinden çok daha muhteşem bir keşif. iki hacim hidro
jen, çok küçük bir miktar suyu meydana getirmek için
bir hacim oksijenle birleşir. Cavendlsh, suyun neredey
se o çok ünlü kimyasal formülünü keşfetmişti: H20 . . .
Bay Cavendish 'in herşeyl uçucu madde olarak gör
düğünü anladınız. Yanıa havanın aslında su artı uçucu
madde olduğunu ve uçucu maddesiz havanın ise as
lında su eksi uçucu madde olduğunu dOşünüyordu.
Su artı uçucu maddeyi, su eksi uçucu maddeye ekle
diğinizde ne olur? Artı ve eksi uçucu maddeler birbir
lerini "iptal" ederler ve size sadece su bırakırlar!
63
ti. Priestley ile Cavendish'in çok parlak bilim insanlan
olduklannı, olaylan tam olarak yerine oturttu klannı ve
olaylan doğru yöne sürüklediklerini ileri sürdü. Bu
Fransız bilim adamının adı Antoine Lauren Lavoisier
idi.
Priestley onu dinlemeyecekti. Öldüğü güne kadar
birçok kimyager Lavoisier' i takip ederken o neredeyse
ölmek üzere olan - uçucu madde teorisine sıkı sıkıya
bağlıydı. "Arkasında durduğum temelin mükemmel
bir güvenilirliği olduğuna inanıyorum," diye açıkladı.
Gerçek, zamanla bu hataları ortadan kaldıracaktı.
Gerçek su yüzüne çıktı sizin de göreceğimiz gibi
haklı olan Lavoisier idi .
64
tt
�
�
�
�
11
lll
� ���---��--t ı
c... �..-
z
< ).-,-�
u.ı
z ,......_�
ö 1--r-i.....,.1.
�
z �___........ .. _._,....
....,. ,...
..., ....
...._ .. �
� '--..L-�--ı.--ı---ıı,_...ı..,_-&,...ı--
65
Lavolsler, zengin bir avukatın
oğluydu ve Fransa kralının savunu
cusuydu. 1 700'1erln ikinci yansında
Fransa'da kargaşa başlamıştı. Yok
sullar çok fazla vergi veriyordu, çok
az yiyecekleri vardı. Zenginler, çok
sayıdaki yoksulun bu zor hayatlarına
Ai.li'ON E- LAVCIS IE R aldırmıyorlardı. Fransa kralı XIV. Lo
uls, ne devrimin yaklaşan kasırgasından kaçınacak ka
dar zekiydi ne de yeterince güçlü bir liderdi.
1 789 yılında frtına koptu ve Fransa'nın bütün düze
ni alt üst oldu. Devrimi başlamıştı. Aynı yıl Lavolsler,
Kimyada ilk Bilimsel inceleme başlıklı kitabını yayınla
mış ve kimya bilimini alt-üst etmişti. Oysa Lavoisier
aslında bir kimyager değildi, babası gibi hukuk öğreni
mi görmüştü. Ama biri, çok popüler olan kimya dersi
ne girmesi için onu ikna etti ve genç Lavoisler bir da
ha asla avukat olmayı düşünmedi.
Kasa süre sonra prestijli Fransız Bilimler Akademi
si' nin bir üyesi olmaya karar verdi. Lavoisier buna ka
rar verdiğinde neredeyse yolu yarılamış oluyordu.
Yirmi yaşına geldiğinde Bilimler Akademisi'nin dü
zenlemiş olduğu bir yarışmaya girdi. Yanşmaalara,
"Paris'in caddelerini aydınlatmak için ekonomik bir yol
bulun" denildi. Lavoisier, sorun üzerinde uzun ve zor
lu saatler boyunca kafa yordu. Önerilerinden dolayı
Kral XVI. Louls, genç Lavolsier'e altın madalya veril
mesini emretti.
66
Lavoisier bütün hayatı boyunca ülkesi ve kralı için
birçok şey yaptı. Fransız barutunun Avrupa'nın en za
fıy barutu olduğunu farketti. Talimattan sonrasında ise
Fransız barutu Avrupa'nın ey iyi barutu halini almıştı.
Paris' e daha iyi suyun getirilmesi için çalıştı ve aynı şe
kilde yangın söndürQcQlerln kullanılmasını sawndu.
Hapishane reformları için çağnda bulundu, hükümeti
yoksullar için yaşam sigortası ödemeye davet etti.
Arazilerini daha iyi ekip biçmenin yollannı göstererek
çiftçilere yardım etmeye çalıştı. Bütün bunlan ve daha
fazlasını Fransa aşkı için yaptı.
Fakat en büyük başansı, sadece Fransa için değil
bütün dünya için kimya reformuydu.
Bazı bilim tarihçileri, Lavoisler'ln yeni bir şey keş
fetmediğini düşünürler. Sadece birçok bilim adamının
üzerinde çalıştığı kimyasal bir bilmecenin parçalarını
bir araya getirdiğini ve bunlan gerçekten nasıl birbiri
ne uydurulacağını gösterdiğini söylerler. Bilim tarihçi
leri ise Lavoisler'in aslında birçok önemli şeyi keşfetti
ğini düşünmektedirler. Kim haklı? Aslında bunu söyle
mek zor. Okuyun ve bunu siz düşünün!
Herkes Lavoisier'ln, Phlogistianlann herşeyi geriye
döndürdüğünü anlayan ilk kişi olduğunu kabul eder.
1 774 yılının ekim ayında Paris'te Bay Prlestley ile tanı
şan Lavoisler, akşam yemeğinde Priestley'in, Clva
CalX' ını ısıtarak uçucu maddesiz havanın oluşumunu
açıklamasını ağzı açık dinlemişti. Prlestley, mumların
şaşırtıa biçimde parlak yanmasını sağlayan bu garip
67
saf havadan bahsetti. Lavoisier, hemen kendi laboratu
annda bu deneyleri tekrarlamak zorundaydı.
Laboratuanna döndü, kafasından ölçüp biçti ve bu
na kafa patlattı . ısıttı , kaynattı, tarttı ve bir aşağı bir yu
kan dolaştı. Bay Priestley'in deneyi doğruydu fakat yo
rumunda hatalı olan bir şey vardı .
Ve sonra, vo/M, her şey birden bire yerine oturdu.
Vo/M, Fransızca "bakın" ya da "işte bakın! " anlamı
na gelmektedir. Lavoisier, şüphesinin doğruluğunu
anlamak için bir deney yaptı. Havanın ya da havanın
içindeki bir şeyin civaya girip calxı oluşturduğundan
şüphelenmişti.
Lavoisier, imbiğin Fransız versiyonu olan cam küre
ye yaklaşık 1 15 gram civa koydu. Cam küre, kabın
bombesinden uzayan , sonra aşağı inen ve "j " harfi gi
bi tekrar geri dönen çok uzun bir boyna sahipti. "j"nin
çengeli, çana benzeyen başka bir cam kavanozun altı
na gidiyordu.
Bu çan kavanoz Bay Priestley'in pnömatlk oluğu gi
bi kullanılacaktı fakat iki önemli farkı vardı. Birincisi La
voisier, gazı çan kavanozda yakalamak yerine "j" tüpü
nü çekerek ve civaya batırarak havanın çan kavanoz
dan çıkıp çıkmadıgını anlamaya çalışacaktı. i kincisiyse
Lavolsier, ne kadar havanın çıktığını ölçmek için çan
kavanozu tamamen sıvıyla -dva kullanmıştl- doldur
madı fakat dva tankında ters döndürüldüğünde çan
kavanozda 1 27 an3 hava kalacak şekilde dvayla dol
durmuştu. i şte Lavoisier'in cihazı.
68
(An Kavanoz
1 07 anl ·e
d.ıralma
cıva
70
denleri yiyeceği yakmak ve vücuttan için ısı üretmek
amaayla oksijene ihtiyaç duyuyordu.
Fakat Lavoisler'ln devrimi yeni başlamıştı. Şimdi
yama olmayan havayla uçucu olmayan havanın suyu
meydana getirdiğine dair bir ispat olarak düşündüğü
Cavendish' in deneylerine dönmüştü ve bunu da doğ
ru şeklide açıklayacaktı.
Oksijenle, Cavendish'ln yama olmayan havasını bir
araya getirdi ve ateşledi. Cavendish'in de belirttiği gi
bi su meydana geldi. Fakat Cavendish, yanıa olmayan
havanın aslında su artı uçucu madde olduğunu düşü
nüyordu. "Saçma," diye cevap verdi Lavoisler. "Uçu
cu olmayan madde diye bir şey yok. Yanıa olmayan
havanın kendisi bir element olmalıdır. "
Lavolsler, buna d a Yunanca "su üreten" anlamına
gelen "hidrojen" adının verdi.
Ve böylece yüzyıllar sonra her yoldan Thales' e ula
şan Lavoisier sonunda suyun element değil iki temel
nesne olan oksijen ve hidrojenden meydana geldiğini
açıkça gördü.
Peki ya hava? O da element değildi, ve en az iki
elementten meydana gelmişti.
i lk deneydeki 1 27 cm3 havayı hatırlıyor musunuz?
Lavolsier, bunun için de 20 cm3 hava olduğunu gös
ter.di. Lavoisier, herkesin element olarak düşündüğü
havanın yaklaşık % 1 6'sının oksijen olduğu ileri sürdü .
Daha sonra Lavolsler gerçek rakamı % 20.948 olan ha
vadaki oksijen oranını % 20 olarak hesaplayacaktı.
71
Geriye kalan yaklaşık 1 27 cm3 ne tar bir gazdı?
Lavoisier bunu test etti. Mum bu havada yanmı
yordu. Fare bu havada yaşamıyordu. Bu gaza hayat
yok anlamına gelen "AzDt" adını verdi. Bir süre sonra
Jean Oıaptal adında bir adam ise bu gaza bugün kul
landığımız "Nitrojen" adını verdi. Fakat ister azot ister
nitrojen densin önemli olan Lavolsier'in bunu havayı
meydana getiren bir element olarak tanımlamış olma
sıydı.
Yeterince ilginç bir şekilde Lavoisier nitrojenin keş
fiyle pek bağlantılı görülmez. Bunun yerine Daniel Rut
herford ( 1 749-1 8 1 9) bağlantılı görülür. Priestley ve
Cavendish'in de bu süre 2.arfmda çaba gösterdiğini ek
lememize rağmen, nitrojeni ilk defa izole eden Bay
Rutherford iken, Rutherford bunu doğru şekilde ta
nımlamamıştı. Bunun uçucu maddeyle dolu hava ol
duğunu düşünmüştil!
Fakat gördüğümüz gibi Lavoisier uçucu maddenin
olmadığını ispatladı. Bay Lavolsier ve kansı Marie ken
dilerine o kadar güveniyorlardı ki bunun için kutlama
bile yapmışlardı. Hatta Marie, bir tapmak rahibi gibi
davranarak yanıcı maddenin ilk sawnuculan olan Bec
her ve Stahl'm yazmalannı sunakta yakar gibi yakmış
tı!
Sanıyoruz ki Lavoisier, yanan kağıdın oksijen kul
/andıgim ve -son olarak teoriyi yakarak yanıa madde
yi yok ettlglnl düşünmezsek-yanıa madde salmadığı
nı gösterdiğinden emindi!
72
Fakat hAIA devrimlerini tamamlamamıştı.
Lavoisier, yukarıdaki deneylerde de kullanmış ol
duğu çok önemli bir kimya ilkesini açıklığa kavuşturan
ilk kişiydi. Bu, ilke kütlenin korunumu olarak adlandın
lacaktı . Bu kanun kimyanın bilançosunun tutmasına
izin veren çok basit ama çok önemli bir ilkedir.
Lavoisier, "Her reaksiyonda işlemden önce ve son
ra eşit madde mi ktarı bulunduğu şeklinde dikkate alı
nabilir, " diye açıkladı azam etli bir biçimde.
Cıva ısıtıldığında 1 27 cm 3 hava yaklaşık 1 07 cm l 'e
düşüyorsa 20 an3 oksijen hAIA bir yerlerde olmalıydı.
Kaybolmuyor ama yer değiştiriyor olabilirdi. Civa -bo
yut olarak değil ağırlık olarak- 20 cm 3 kazandı ve asıl
avayla birlikte artı 20 cm 3 oksijen ölçüldü. HAIA aynı
miktarda farklı bir formda madde vardı.
Lavoisier'in katkılannın nasıl bir devrimsel nitelikte
olduğu kolayca görülebilir. Fakat bütün bu harika şey
lere rağmen Lavoisier' in aklında başka değişiklikler de
vardı.
73
•
isimlerde Devrim
avoisier, bu devrimin nesneleri gerçekte meydana
L getiren elementleri yansıtacak yeni bir isim siste
mine ihtiyaç duyduğunu düşünüyordu. Cıva Calx'da,
gerçekte oksijen almış cıvaydı ve bu yüzden cıva ok
sit olarak yani bugün bizim hAIA kimyasal bileşikleri ad
landırdığımız şekilde adlandırılmalıydı .
Lavoisier'in Kimya Hakkında Basit /nce/eme sinin'
75
yüzyıhn ilk çeyreğine kadar uygun şekilde tanımlan
mamıştı. Kalsiyum oksit, kalsiyum ve oksijen bileşiği;
magnez, magnezyum, karbon ile oksijen bileşiğlydi,
barit ise çoğunlukla baryum, kükürt ve oksijenden
meydana geliyordu.
Ve son olarak şu beş elementi bulacaksınız: Işık, lsı,
Oksijen, Azot ve Hidrojen. Bu beşinden üçü tablo
muzda hc\IA yer almaktadır.
Işık ve lsı? Lavoisler, Işık ve ısının da element oldu
ğunu düşündü. Şansımıza bu hata, oluşturduğu kim
yanın temelinin sağlamhğına zarar vermedi.
Lavolsier, bu hatalarına rağmen bize elementin ne
olduğuna dair uygun bir tanım yapmanın yolunu gös
terdi. Element, klmyasaJ analizin ulaşabilecegi son
noktadlf. Artık kimyasal analizle ayrılmazsa bu bir ele
menttir; aynlablllyorsa bu bir element değil kimyasal
bir bileşiktir. Su element değil , oksijen ve hidrojen bi
leşimidir.
Bu tanım, Lavoisier'in dört eski element olan top
rak, su, hava ve ateşten uzaklaşıp artık aynlamayaca
ğını düşündüğü maddeleri içeren yeni bir liste hazırla
masını sağladı.
Fakat bilim insanları listedeki maddeleri inceleme
ye devam etmeye ve yeni elementler aramaya devam
edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Ve bilim insanları
bu düşüncelerini gerçekleştirdiler. Gördüğümüz gibi
Lavolsier'in belirtmiş olduğu elementlerin bazıları as
landa bileşikti. Birçok yeni element eklendi. Ve son ola-
76
rak Işık ve lsı gibi bazılarının ne bileşik ne de element
olmadlğl görQldO.
Lavolsler'ln element listesi hakkı nda dikkat etme
miz gereken son bir şey daha var. Periyodik Tablo'da
şimdi bulunduklara yerlere henüz yerleştirilmemişti .
Elementler, Lavolsier' ln başlattığı diğer devrimler
tamamlaraıncaya kadar doğru yerlerine getirilememiş
ti. Kim bilir, belki de Lavolsler, bunu kendisi yapacak
tı! . . Lakin başka bir devrim, Fransız Devrimi onun öm
rünü kısaltacak.ti.
Lavolsier, hem zengin hem de fakir Frarasa'ya yar
dımcı olmak için birçok şey yapmasına rağmen
1 789'dan önce ve sonra siyasi devrimciler, Krala yar
dım eden herkesin �ka yardım etmiş olsa bile- halk
düşmanı olduğuna inanıyordu!
Lavolsier, 24 Kasım günü laboratuannda tam dene
yinin ortasındayken tutuklarldı. Devrim mahkemesin
de yargllandı ve hemen ..suçlu" bulundu.
Tütünü nemlendirip ağırlaştırma. {Oysa tütünü sa
tan kendi olmadığına göre böyle bir suçlama yersizdi . )
Aynca, halkın sağhğlna zarar vermek için Parls'ln etra
fına duvar ördürmek ve aşın vergi toplamakta. Bütü n
bu suçlar ise Lavoisier'in, düşmanlara tarafından yargı
lanabilmesi için sadece birer tuzakta.
8 Mayıs 1 794 günO Lavoisier giyotine doğru yürü
dü. · Büyük Fransız matematikçi Louls Lagrange üzgün
bir şekilde şöyle dedi, "Başını gövdesinden ayırmak
için bir dakika yetti ve belki de böyle birini yetiştirmek
için bir yüzyll yetmeyecek. "
17
JEREMı.tS
� IC 14T E�
Doğa,
Elindeki Dengenin Dışında
Asla Başka Bir Şey Yaratmaz
avoisier ile birlikte kimya biliminin bir çok zorluğu
Lnun aşıldığı düşünülebilir. Oysa Lavoisier, kesin bir
şekilde olaylann doğru yöne akmasını sağlarken Peri
yodik Tablo'nun keşfedilmesi için hale!\ uzun bir yol var
dı. Doğa daima fazladan sürprizlere açıktır ve biz bu
gördüğümüz düzenden fazlasını araştırarak bulabiliriz.
78
Fakat şimdi görünen dünyadan görünmeyen dün
yaya, makroskobik dünyadan mikroskobik dünyaya
gidiyoruz. Kısacası Periyodik Tablo'nun eğlenceli dü
zeninin mantığını bulacağımız yer olan atom dünyası
na gidiyoruz.
Mütevazı olmak gerekirse Lavoisier'in elementi
.. analizin ulaşabileceği son noktan olarak tanımlaması
kimyaya bir anlam kazandırdığı doğrudur. Daha deri
ne doğru indiğimizde gümüş, altın ve kükürt gibi ele
mentlerin görünür seviyesinin ötesine geçtiğimizde
ne olacak? Acaba bunlar küçük altın, gümüş ve kükürt
parçalarından mı oluşuyor yoksa başka bir şeyden mi?
Bu, Lavoisier' den hemen sonra XIX . yüzyılın başın
dan itibaren kimyagerlerin birbirlerine sorduktan bir
sorudur. Ve bu soruyu cevaplamak için kimyanın Boy
le 'ye ve atomlarına kadar geri gitmesi gerekiyordu.
Fakat bunun hepsi bir anda olmadı. Kimyagerler çok
dikkatli bir topluluktu. Göremedikleri şeyler hakkı nda
havadan sudan spekülasyonlara itibar etmiyorlardı.
Laboratuarda gözleri önünde doğrulansa bile somut
kanıtlar bulmaya da çalışıyorlardı.
Bu konuya Alman kimyager Jeremias Rlchter
( 1 762- 1807) ile başlayabiliriz. Çok büyük buluşlann
birçoğunda olduğu gibi Rlchter'in bilime olan katkısı,
yeni bir şey yapmasının değil yapılmış olan bir şeye
çok dikkatli bir şekilde bakmasının sonucudur.
Kimyagerler ve aslında simyacılar uzun süre yüzyıl
lar boyunca asit ve bazlarla çalıştılar. Bazların asitlerle
79
asitlerinse hazlarla nötralize edileceğini biliyorlardı.
Karbonatı sirkeye dökerken muhtemelen aynı şeyi fark
etmişsinizdir. Artık fışırdama kayboluncaya kadar kar
bonatı koymaya devam ettiniz. Fışırdamanın durduğu
noktada (daha fazla karbonat eklemediğiniz sürece)
solüsyon nötrallze olmuştur.
Bunu klrmıZI lahana suyuyla test etmeyi düşündüy
seniz klrmızı lahana suyunun mor kalmaya devam et
tiğini ve artık asit olmadığından klrmızıya, baz olmadı
ğından da yeşile dönüşmediğini göreceksiniz. Asitle
baz arasında kalan bu solüsyona kimyagerler "tuz"
adım verdiler. Bugün O'dan (en güçlü asit) 1 4'e (en
güçlü baz) kadar değişen ölçekte, tuzun pH'mn 7 ol
duğunu söyleyebiliyoruz.
Daha sonra belli miktardaki bir asidi nötralize et
mek için ne kadar baz gerekeceğini merdi< edebilirsi
niz. Bunu merak ettiyseniz, diğer asitler ve bazlar açı
sından bunu bilmek istediyseniz tebrik ederiz, kesinlik
le Richter gibi düşünüyorsunuz.
Richter, kendi kendine 1 000 birim (burada "birim"
..
80
Bazlar Birimler Asitler Birimler
Magnez 61 5 Sülfürik Asit 1 000
Amonyak 672 Fosforik Asit 979
Soda 859 Nitrik Asit 1 405
Potas 1 605 Sitrik Asit 1 583
81
havuç ve 87 birim patates eklerseniz sebze çorbası el
de etmezsiniz. Sebze çorbasının bir formülden ziyade
bir tarifi vardır. Birkaç bardak su alırsınız, biraz havuç.
patates, bir demet maydanoz, bir avuç bezelye ve bir
iki çimdik sevdiğiniz baharatlardan eklersiniz. Yemek
tarifierl kişiye göre değişebilir, fakat kimyasal formül
çok kesindir.
Richter'in tablosunda başka bir belirsizlik işareti da
ha var. Tabloda yalnız tam sayıları görüyoruz.
6 1 5.3 728493049 birim Magnezin biraz üzerini değil
karşılığında 6 1 5 birimi buluyoruz. Çok tuhaf. Nesneler,
bir düzen komplosu gibi görünen sıra ve kesinlik için
deler.
Ama çok daha ilginç bir durum yakında keşfedile
cekti. Bunun için Fransız Kimyager Oaude Berthollet
( 1 748- 1 822) ile joseph Proust ( 1 754- 1 826) arasında
ki zıtlaşmaya dönüyoruz.
Hem Berthollet hem de Proust ve bunlann yanında
diğer birçok kimyager de aynı elementlerin farklı mik
tarlannı kullanarak farklı bileşikler elde edebileceklerini
kabul etmişlerdi. Örneğin her ikisi de iki element olan
karbon ile oksijenin, karbon oksit ve karbonik asit
adında iki farklı bileşik meydana getirebileceğini bili
yordu.
Şimdi Berthollet, bir bileşiğin elementlerinin değiş
ken ve belirsiz bir şekilde bir araya gelebileceğini dü
şünüyordu. Örneğimize devam edelim, Berthollet
haklıysa karbona biraz daha oksijen eklemeye devam
82
edebilir ve karbon oksit ile karbonik asit arasında tam
bir sürekli bileşik çizgisi elde edebilirsiniz. Tıpkı grinin
tonlanyla siyahtan beyaza geçerken olduğu gibi.
Fakat Proust bunun tam tersini düşünüyordu. Her
bileşiğin kesin bir formülü olduğunu, bu yüzden ele
mentlerin yalnızca çok kesin ve değişmez bir şekilde
birleştiğini ileri sürdü. Tekrar örneğimizi kullanırsak,
Proust haklıysa karbon oksit ile karbonik asit arasında
bileşik olmayacaktı . Griler yok. Yani sadece siyahlar ve
beyazlar.
Proust tartışmayı kazandı. Sözlerle değil tekrarla
nan deneylerle. Bugün kullandığımız bileşiklerin isim
83
Şimdiki isimleriyle modern sembollerde iki ele
mentten oluşan bileşiklerin listesine bakarsak bu daha
açık görülür. (Belirtmeliyiz ki buradaki sayılar ağırlığı
göstermez.)
84
le çalışmaktadır, aşçılar ise tariflerle. Bu, doğanın aşçı
olmaktan çok matematikçi olması gibi bir şeydir!
Çok alışılmamış ve harika. Şimdi nesnelerin çok da
ha alışılmamış ve çok daha harika olduğu atom diln
yasına girmek iyi olacak.
85
Bay Dalton ve Atomlan
elki de fazla zengin olmadığınız için hayatınızda bir
B yere asla gidemeyeceğinizi hissetmişsinizdir. Ya
da yürüyen bir sınk gibi uzun ve sıska olduğunuzu his
setmişsinizdir. Belki de çok sert bir sesiniz vardır ve
daha da kötüsü siz konuşurken lnsarılar esneyip odayı
terk ediyorlardır. Veya çeneniz ve burnunuz neredey
se birbirlerine değecek kadar uzun ve s� olabilir.
Renk körü de olabilirsiniz. Ve belki de işinizi uygun bir
şeklide yapamayacak kadar meşgulsünüzdür.
86
Bu sorunlardan birine veya ikisine sahipseniz ken
dinizi çok şanssız buluyor olabilirsiniz. Fakat bütün bu
sorunlann hepsine sahipseniz bütün zamanların en ün
lü kimyagerlerinden biri ve kimyada modern atom te
orisinin kurucusu olan john Dalton olabilirsiniz. Bunu
aklınızdan çıkarmayın.
john Dalton ( 1 766- 1 844) , yok
sul bir dokumaamn oğlu olarak l n
giltere, Eaglesfield'de doğdu. O da
babası gibi Quaker tarikatına men
suptu. john Dalton, daha ilk gençlik
yıllanndan itibaren dünyadaki yolu
nu çizmek zorundaydı . Büyük ölçü
JO'-tN DAL10M de kendi kendini eğitti, hayatının
büyük bölümünde öğretmenlik yaparak geçimini sağ
ladı. Aslında daha on iki yaşındayken okulda öğret
menlik yapmaya başlamıştı!
Belki Dalton'un en önemli özelliği azmiydi. Kimya
sal keşif yapma "yanşında" kaplumbağalar ve tavşan
lar vardı ve Bay Dalton kendi deyimiyle sözünden ve
kararlarından dönmeyen azimli biri olduğundan tam
bir kaplumbağaydı.
Örneğin 1 787 yılında yağmur, kar, sis, atmosfer
basıncı, havadaki su buhan seviyesi ve diğer şeyleri
y�ığı "Hava Hakkında Gözlemler" adında günlük
notlar tutmaya başlamıştı. Termometresi ve baromet
reslyle bütün l ngiltere'yl dolaştı, tepelere tırmandı,
bataklıklardan vadilere geçti, ormanlara girdi ve bu işi
87
elli yedi yıl sürdürdü. Bu notlardan en sonuncusunu
ise ölmeden önceki gece kaleme almıştı .
i şte bu azimdir. Ve bu tür bir azim, atmosferde göz
lemlediği gazların onu atom teorisini formüle etmesi
ni sağlayarak karşılığım verdi.
Dalton, Sir lsaac Newton'un çahşmalanm inceledi
ğinde atomlan öğrendi. Dalton'dan yaklaşık bir asır
dan daha kısa bir süre önce Newton, dünyadaki bağ
lann nasıl işlediğiyle birlikte gezegenlerin ve yıldızlann
hareket etme şeklini açıklamak ve tahmin etmek için
"Parçaak Felsefesi'ni" kullandı. Dalton da Boyle'yi
okumuştu ve onun atomlan hakkı nda çok şey duy
muştu. Hatta Demokritus, Epikür ve Lükreitus gibi an
tik atomculara aşinaydı.
Fal<at bu adamların hiçbiri, atom var olmasına rağ
men atomu gömıemişlerdl, atom onlann görebilece
ğinden çok fazla küçüktü . Ve bu adamların hiçbiri
atomların varlığım kan1tlayamarr11ştı. Bu yüzden bu
adamların hiçbiri Bay John Dalton gibi pratik bir kişili
Ae sahip olamadı.
Dolayısıyla Dalton atomların varlığına inanırken bu
i�anam çok daha sağlam temellere dayandırmak isti
yordu. Dalton'un teorisinde neyin eski neyin yeni ol
d uğunu görmek istersek bu temelleri nasıl oluşturma
ya çahşµğım görürüz.
Danton bütün maddelerin, küçük veya büyük bü
tün ' fizl�I "varlıkların" ı katı, bölünemez, bozulamaz
atomlardan nteydanfl geldiğini ileri sürdü. (onları gös-
88
termek için küçük bir ahşap küre kullandı.) Ama bu
yeni bir şey değildi. Eski ya da yeni bütün atomcular
bunu düşünmüşlerdi .
Elementler kadar ç6k farklı atom çeşidi bulunduğu
nu ileri sürdü. Ona göre kendi zamanında yaklaşık el
li taneydi.
Bu yeni bir şeydi, hem eski hem de yeni atomcular
bütün atomlann aynı evrensel "maddeden" meydana
geldiğini ve yalnızca şekil ve boyut olarak farklılaştığı
nı düşünüyorlardı. Fakat Dalton, hidrojen, oksijen, kü
kürt atomlannın olduğunu düşünüyordu ve seriye bu
şekilde devam ediyordu.
0
Hidrojen
<D
Nitrojen
e
Karbon
o
Oksllen
@fosfor
eKOkOrt
00 Su
<:XD <:..
Amonyak Oleftan gaz.ı
<:.. oeo
Karbon oksit Karbonik A51t
olduğunu da düşünüyordu.
O halde Bay Dalton'a, "Sayın Bayım, karbon okslt
te olduğu gibi neden karbonik asitte de ağırlıkça tam
89
olarak iki katı oksijen bulunuyor? " diye sorsaydınız
şöyle cevap verecekti, "Çok basit. Çünkü karbonik
asitte iki katı oksijen atomu var. "
Buna, Dalton'un kendi kelimeleriyle "Aynı ele
mentlerden meydana gelen iki veya daha fazla bileşik
oluşumunda ikinci elementin sabit ağırlığıyla birleşen
bir elementin ağırlığı 2'ye 1 , 3'e 1 , 3'e 2 veya 4'e 3
gibi küçük tam sayılar oranındadır, " diye ifade ettiği,
Katlı Oranlar Yasası denir.
Hatta Danton buradan hareketle atomlan tartabile
ceğini de düşündü. Bu, çok çok yeni bir şeydi ve ha
yal edilmesi bile mümkün görünmüyordu.
Bu son iki noktaya daha yakından bakalım.
Proust'un, aynı elementlerden meydana gelen
kimyasal bileşiklerin çok kesin formüllere dayandığını
ve aynı şekilde tam sayı çarpanlarıyla meydana gele
sini bulduğunu da hatırlıyoruz.
Dalton, formüllerin neden bu kadar kesin oldukla
rını açıklamaya çalıştı. Burada Dalton 'un, bugün sahip
olduğumuz CH4 ya da C2H4 gibi kimyasal formülleri
görmediğini de hatırlamalıyız. (Bununla birlikte biz ilk
formülün bir karbon atomuna ve dört hidrojen atomu
na, ikinci formülünse iki karbon ve dört hidrojen ato
muna sahip olduğunu hemen söyleyebiliriz.) Bu sem
boller, Dalton'un teorisinden dolayı keşfedildi. Hepsi,
kendi zamanında "karbürlü karbon" ve "olefian gaz"
gibi kendisinin kullandığı kimyasal isimlerdi.
90
Proust gibi Dalton da iki elementin iki farklı kimya
sal bileşiği oluşturmak için bir araya gelebileceğini
fark etti. Örneğin Dalton, karbon ve hidrojenin olefl
an gazlan oluşturabildiğini fakat hidrojen iki katına çı
karsa başka bir şey, yani karbürlü karbon elde ettiğini
anladı.
Olefian
Hidrojen + Karbon =
Gaz
1 1
KarbOrlO
+
=
Hidrojen Hidrojen Karbon
Karbon
2 1
91
atomların, bileşikteki elementler gibi bağlı olduğu an
lamına geliyordu. Dalton, büyük bir kavanoz dolusu
"karbürlü hidrojen" bileşiğinin binlerce, belki de mil
yonlarca molekülden meydana geldiğini ve kavanoz
eşit miktarda atom ile doldurulursa aynı cam kavanoz
da iki katı molekül olacağını söyledi. Ona inanmıyor
sanız o halde kendiniz sayın:
.... ·�
,
09 09
09
09 09
Oleflan Gaz
09 09
09
0e 09
..... ..,.
92
Yanlış olan neydi? Dalton, karbürlü hidrojenin (me
tan ,CH4) oleftan gazda (eten, C2H4) olduğu gibi iki kat
hidrojene sahipti. Fakat modern formüllerimize bakar
sanız her ikisinin de aynı miktarda sabit hidrojen ato
muna sahip olduğunu görebilirsiniz: dört. i şin gerçeği ,
oleftan gaz (eten) yarım hidrojene değil iki kat karbo
na sahipti.
Daha da önemlisi bütün bileşiklerdeki toplam atom
sayısını yanlış hesaplamıştı. Olefian gaz (eten, C2H�.
Dalton'un düşündüğü gibi bir karbon ve bir hidrojen
atomuna değil aslında iki karbon atomuna ve dört hid
rojen atomuna sahipti. Ve karbürlü hidrojen (metan,
CH4), bir karbon ve iki hidrojen atomuna değil bir kar
bon ve dört hidrojen atomuna sahipti.
O halde Dalton'un doğru yaptığını ama yanlış iler
lediğini ya da yanlış yaptığını ama doğru ilerlediğini
söyleyebiliriz. Ancak her iki durumda da kendi zama
nına göre bileşikleri tam olarak doğru elde edemese
bile Dalton'un atomculuk hakkındaki genel düşüncele
ri, Periyodik Tablo'da ve formüller göründüğü şekliyle
kimyanın farklı atom şartlannda elementleri dikkate al
masına yol açmıştır.
Bu nedenle Dalton'un her durumda yanlış atom
numaralarını almasına neyin sebep olduğunu sormalı
yız:. Bir sonraki bölümde de göreceğimiz gibi bileşik
lerdeki ayn elementlerin her birinin Ctglrllgiyla atom ·
93
ca hataya yol açabilecek kötü bir fikir olduğuna dair bir
sonuca varmamalıyız. Aslında bu çok iyi bir fikirdi ve
ağırlığı kullanma sorununun düzeltilmesine neden ol
du! Bazen ormanda yolu bulmanın tek yolu dolambaç
lı bir patikadır. O halde şimdi hemen önemli bir pati
kayı takip edelim.
Dalton, atomlann bir ağırlığının olması gerektiğini
düşündü. Ama nasıl , onlan nasıl tartabillrdi ki?
6 7 8
C N Ü Gilnllmllzde
94
nün. Bütün bildiğiniz, her beyaz miskete karşılık bir si
yah misketin olduğuydu.
Bütün beyaz misketleri bir kovaya, bütün siyah
misketleri ise başka bir kovaya doldurabilecek sihirli
bir misket ayıncınız olduğunu da hayal edin. Söyledi
ğimiz şekilde misketler ağırlık olarak ve doğrudan sa
yılamayacak şeklide çok küçük ve çok fazlaysa bunları
dolaylı yoldan sayabilir miydiniz?
Evet, yapabilirdiniz. Beyaz misketle dolu kovanın
45 kilogram ve siyah misketle dolu kovanın ise 90 ki
logram olduğunu düşünün. Beyaz misketlerin sayısı
nın siyahlannklne denk geldiğini bildiğinizden her si
yah misketin, beyaz misketlere göre iki kat daha ağır
olması gerektiğini bilirsiniz.
Misket Ayına
95
Beyaz misketin ağırlığının ne kadar olduğunu bil
miyorsunuz ama siyah misketin beyaz miskete göre
ağırlığını biliyorsunuz. Bu, göreli ağırlığa bir örnektir.
Dalton, atomlar için de aynı yolu takip etti. Onun
sembollerini kullanacağız. Suyun atomik formülünün
0 O olduğunu biliyorsak ve kavanozda belli bir miktar
varsa bütün ® 'lan O 'dan ayırabilir ve her birini tarta
biliriz. Şimdi yukanda da gördüğümüz gibi Dalton,
hidrojeni simgelemek için 0 kullandı ve hidrojen en
hafif elementti, Dalton her şeyi hidrojene göre tarttı .
Hidrojeni de yukanda beyaz miskette kullandığımız
gibi aynı şekilde kullandı! Diğer sembol olan O oksi
jen için kullanılan semboldü.
Böylece oksijen ve hidrojenin göreli ağırlıklannın
hesaplaması oldukça basitti. Dalton, o sırada elinde
bulunan sudaki hidrojen ve oksijen miktan için en iyi
ölçümü kullandı. Lavoisier' e göre su ağırlık olarak %
1 5 hidrojen, % 85 oksijenden meydana geliyordu. Ve
bu yüzden Dalton 85'i 1 5'e böldü ve oksijen atomu
nun ağırlığının hidrojen atomununkinden 5.5 defa faz
la olduğunu açıkladı! Daha sonra Dalton, suyun ağırlık
ça 1 2.6 birim hidrojen ve 87 .4 birim oksijenden mey
dana geldiğini bulan başka bir kimyagerin, Joseph
Gay-Lussac'ın çok daha kesin olan rakamlannı kullan
dı ve böylece Dalton, göreli ağırlığı 7'ye yuvarladığı
6.94 olarak buldu.
Daha sonra tartma işlemini diğer bileşiklerle yaptı
ve hidrojenle bağlantılı olarak diğer elementlerin ağır-
96
lığını belirledi ve bütün hayatı boyunca bu atom ağır
lıklanm tekrar tekrar hesapladı .
Çok zekice!
Fakat -bizi yinebagışlayın Bay Da/ton- bu, doğru
bir düşünce olmasma rağmen çok kesin değildi. Kim
yagerler, yakin zamanda suyun bir değil iki hidrojen
den meydana geldiğini buldular ve çok daha kesin bi
çimde ölçme yol un u da buldular. Bay Dalton'un he
saplarnalan artık kullarulmasada ölçüm yolu hakkında
ki düşiinceled, bizi en nihayetinde Periyodik Tablo'da
gördüğümüz atom ağırlıklanna götürdü.
Son olarak Bay Dalton'un sembollerinin de artık
bizlerle birlikte olmadlğlm fark ediyoruz. Hiçbir kimya
ger onun nokta sembollerini kullanmayor fakat bir ele
mentin genel adım kullanmaktan ziyade onun atom/a
nnı temsil etmek için sembolleri kullanma düşüncesi
bugün Mlci bizlerle birlikte. Bu tür semboller, kimya
gerlerin her türlü karmaşlk kimyasal reaksiyonu gös
termesine ve kasa yoldan formülleri yazmasma olanak
sağlamaktadır.
jöns )acob Berzelius ( t 779- 1 848) adında bir adam
atomlan harflerle göstermeyi düşündü. Oksijen için O,
karbon için C, kobalt için Co, kükürt için S vesai re dü
şüncesini bize veren oydu. Fakat 1 81 3 yalında Berzeli
us �myagerlere, klmyasallan sernboliz.e etmek için en
iyi yolun bu olduğunu söylemesine rağmen kimyager
lerin bu harf sembollerini bir kaç istisna dışında kabul
etmesi ve düzenli olarak kullanması için yaklaşık bir el-
97
il yılın geçmesi gerekecekti. i şte bunlar bugün bizim
kullandığımız sembollerdir.
Ancak Dalton Berzellus'un harf sembollerinden
hoşlanmadı. En azından beğenmedi. Aslında onlardan
nefret ediyordu! "Berzelius'un sembolleri korkunç,"
diye bağırdı. Hatta aynı yıl kendisini ziyarete gelen bi
risiyle Berzelius'un semboll e ri hakkı nda tartışırken çok
kızmış ve ona wrmuştu!
Yine de kazanan Berzellus'un sembolleri oldu. Bu
anlaşmazlıklanna rağmen Dalton ve Berzellus'u bir
arada tutarsak günQmüzün Periyodik Tablo'suna çok
daha fazla yaklaşmış olac.ağız. Fakat yaklaşmak ona
ulaşmaktan farklıdır. O halde bir sonraki aşamamıza
geçelim.
98
Şaşırtıcı Bay Davy
ir önceki bölümde kimyasal buluş yapma yarışında
B kaplumbağaların ve tavşanların olduğunu söyle
miştik. Bay Dalton bir kaplumbağaydı. Şimdi ise bir
tavşanla tanışacağız, l ngiltere'de Cornwall yurttaşı
olan atılgan ve daha çok şaşırtıcı Sir Humphry Davy
( 1 778- 1 829) .
Dalton gibi Davy de yoksuldu. Belki amcası vasiye
tini i�ayarak bırakmış olsaydı onlarda zengin olabi
lirlerdi. Ama amcasının bu hatasından dolayı Davy'nln
babası ve dolayısıyla genç Humphry Davy de yoksul
kalmıştı.
99
Fakat genç Humphry neredeyse beş parasız bi r çift
çinin hayatından tatmin- olmayacaktı. Cerrah ve eczaa
olan Bay John Bortase'nln yanına çırak olarak gitti. Fa
kat Bay Davy'ln el i ne , Lavolsler'ln Klmyc111ın Element
leri adlı eserinin bir kopyası geçtiğinden artık onun için
doktorluğun bir anlamı kal mam ıştı. Kısa bir süre sonra
Davy, patlayıa deneyleri yapma ahşkanhğt yQzünden
Bay Bortase'nln hizmetinden de kowlacaktı.
Davy, kowl d uktan sonra son
zamanlarda Qretilen veya keşfedi
len gazlann tıbbi yararlan olabilece
ğine dair kendisini ikna eden Bay
Thomas Beddoes ile tanıştı. Beddo
es, Pnömatik EnstitOsü 'nO kurmuş
tu ve Davy' l kendisine asistan ol-
µVMPHRE.Y �VY ması kon usunda da ikna e işti
tm .
Kimya bilgis in i araştırmada kendi gOvenllğlnl ap
tall ı k derecesinde tehlikeye atan Davy'nln cesareti ise
neredeyse onun erken ölilmilyle sona eriyordu. Bazı
ları neredeyse onun boğulmasına neden olacak bir sü
rü gaz soluyarak enstitü için oldukça tehl ikeli deneyler
yapıyordu.
En ünlü buluşu veya en azından ona i lk ünQnü ge
tiren keşfi; azot oksidi solumanın oldukça garip etkile
ri olmasıydı. "Göğüsten ekstremltelere doğru nere
deyse hemen bir heyecan meydana geldi, " dedi Davy.
Peki azot oksidin daha popüler olan adı nedir, biliyor
musunuz? Tabikl "Gü l me gazı. "
1 00
Saf oksijen solumanın l nsanlann yaşamlanm .. h1Z
land1rdığım düşünen Bay Priestley'ln aksine Bay
•
101
şlmlerine rağmen aynlmayanlann aynşması karşısında
şaşırabiliriz" diye düşündü. Ve bu inatçı alkalileri ay
..
1 02
mıyla muriyatik diğer adıyla hldro klorik asidi gördü.
Bunun bir element olduğunu açıkladı ve bu na klor (0)
ad ı m verdi.
Kesinlikle bu elementlerin keşfi bOyOk bir olaydı fa
kat daha büyük bir keşif henüz sırada bekliyordu. Bile
şikler üzerinde elektriğin etkisi, elektrik akımı kimyasal
bağlan çözdüğünden kimyasal bağların kendilerinin
d e bir şeklide doğal olarak elektriğe sahip olması ge
rektiği konusunda Davy' I şQpheye düşürdü. Elektroliz,
yani bileşikleri ayrıştırmak için elektrik akımının kulla
nılması elementlerin ve bil eş iklerin negatif veya pozi
tif kutba gitmesine neden oluyorsa , elementlerin ken
dilerinin de bir şekilde elektriksel olarak negatif veya
pozitif olması gerek diye düşündü Davy.
Davy'nin şüphesinin ne kadar doğru olduğunu
görmek için bir asır daha geçmesi gerekecekti. Göre
ceğimiz gibi elementlerin kendi yapısı ve Periyodik
Tablo'daki konumlan bu gizemli elektrik yüklerinden
kaynaklanmaktaydı.
Ama sabırlı olmalıyız. Bay Davy'nin keşifleri kadar
harika, kimyanın ilerlemesinden önce açıklanması ge
reken bir şaşırma karmaşası da vardı. Şimdi ise oraya
gidiyoruz.
1 03
JOSEP"l LOO \S
GA'f - l\JSSA C.
Guy-Lussac ve
Avogadro SaY.sının
•
imdada Yetlşmesll
C:. imdi Bay Dalton 'a dönelim, tam olaylar açıklığa ka
--/Vuşmuş gibi görünürken tekrar bataklığa saplan
mışlardı. john Dalton'un kesinlikle doğru yolda oldu
ğunu ama nesneleri doğru yola sokarken -göreli atom
ağlfll8Jnı o/uştururl<en- yalnazca atom ağlrhklan değil
aynı zamanda tartmaya çalıştığı atomlann sayısı hak
kında da hata yaptı.
1 04
Birçok olay bu yoldan ilerlerken bir hata diğerini
daha kötO bir Mle getiriyordu. XIX. yilzyıhn başlarında
Dalton ·un zamanında bileşikteki elementlerin tartılma
sı temelde çok doğru değildi. Ve bir elementin -öme
gin oksijenin- göreli ağırhğmda belirsizlik olursa bu
hatalar ilkine bağlı olan diğer bütün hesaplamalara ta
şınacaktır. işte, tam olarak olan da buydu.
Örneğin; Dalton'un yaptığa gibi hidrojenden ve ok
sijenden meydana gelen suyun içindeki oksijenin gö
reli ağırlığını 7 olarak hesaplar ve bunu karbonik asit
teki karbonun ağırlığını hesaplamak için kullanırsak ok
sijenle yapılan hata karbonun göreli ağırhğma da taşın
mış olur.
Aritmetikte olduğu gibi yanhş hesaplamalar, devri
len domino taşlan gibi diğer bütün hesaplamalar bo
yunca devam eder.
Göreli ağırlığın hesaplanmasında belirsizliğin
önemli bir bölümü daha ciddi bir sorun olan diğerin
den kaynaklanmıştır. Dalton'unki gibi bileşikte atomla
nn sayısı hakkında hata yaparsanız bu hata, aynı şekil
de diğer bütün hesaplamalarda devam edecektir.
Hepsinden kötüsü bileşlklerdeki elementleri tartmada
da belirsizlikler meydana getirecektirl
örneğin Dalton suyun bir atom hidrojen ve bir
atom oksijenden meydana geldiğini dilşündüğünden
oksijenin göreli ağarlığını yanlış hesapladı. Şimdiki bil
gimize göre su bir değil iki hidrojen atomundan mey
dana gelmektedir.
1 05
Bir slyu misketin
beyu miskette n
yedi Ut dAha
atar oldupnu
Sihirli Misket Ayıncı
dOşllnebUlr misiniz?
106
Bir kovada gerçekten yüz beyaz misket ve diğerin
de ise yüz siyah misket varsa siyah misketin ağırlığının
beyaz misketin ağırlığına göre yedi kat olduğu sonu
cuna varabilirsiniz.
Fakat bir kovada iki yOz beyaz misket ve diğerinde
ise yüz siyah misket varsa ne bulmuş olursunuz? O
halde siyah misketlerin göreli ağırhğı ne olur?
Beyaz misketler, siyah misketlerin ağırlığı bunun iki
kati kadardır demekle arılamına gelen düşündüğünü
zün 1 /2 ağırlığındadır. O halde siyah misketin ağırlığı
yedi yerine on dört kat olmalıdır.
Su örneğine geri dönersek, Dalton'un hatası, suda
sadece 1 hidrojen atomu olduğunu düşünmesiydi.
Şimdiki bilgimize göre suda gerçekte 2 hidrojen ato
mu bulunmaktadır. Bu hidrojen atomunun gerçek
ağırlığı Dalton'un düşilndüğünün yarısı kadardır. Bu
durum, oksijen atomunun iki kat ağır olduğunu söyle
mekle eş değerdir. Bu sayede oksijen için hesaplarıarı
1 4 göreli ağırlığı, bugün kullandığımız 1 5.9994 göre
li ağırlığa çok daha yakındır.
Biz şimdiki duruma bakıyoruz. Oysa o dönemde
bu durum o kadar net değildi. Her iki sorun da �aha
iyi tartma teknikleri ve bileşikte her elementin atom
sayısmı dogru kavrayarak- çözülmeliydi. Bunların ya
pılması ise neredeyse elli yıl sürdü. Bu süre zarfında
kimyagerler elementler için her türlil ağırlığı kullandı
lar ve bileşiklerdekl atomların sayısı hakkında hemfikir
olamadılar. Olaylar daha karmaşık hale geliyor, kimya-
1 07
gerler birbirleriyle konuşurlarken gerçekten sorun yaşı
yorlardı.
Bu olaylan düzenlemeye yardıma olan kişi joseph
Louis Gay-Lussac { t 778- t 850) adında bir Fransızdı.
Aslında Bay Gay-Lussac, Dalton'un ünlü Yeni Kimya
Felsefesi Sistemi adlı çalışmasını yayınladığı yll olan
1 808'de olayları açıklığa ka\iuşturmaya yardıma olan
çalışmasını yayınlamıştı. Fakat bilim tarihinde birden
fazla sorun var gibi göründüğünden cevap henüz bir
cevap gibi görünmüyordu, çOnkO kimyagerler sorula
n tam olarak doğru şeklide sormak için zorluklarla ye
�
� � L:;LJ
�+�
� · r�k� Asit
1 08
2 hacim hidrojen ve 1 hacim oksijenin (gazın gaz
şekli olan buhar formunda) 2 hacim su meydana getir
diğini fark etti.
§ !==1\ 0
!==1\ + � t1==l\ =
� �
3 hacim hidrojen ve l hacim azotun 2 hacim
amonyak meydana getirdiğini gözlemledi.
1 09
Aync:a bu, kimyagerlerin benzer sıcaklık ve basınç
altında eşit hacimde farklı gazlann aym sayıda parçacık
içerip içermediğini merak etmesine yol açacaktı.
Şu halde aynı zamanda "oksi
jenli muriyatik asit" olarak adlandı
Hidrojen
nlan 1 hacim hidrojene ve 1 hacim
+ klora sahi pseniz ve bunlar 2 hacim
hidrojen klorür oluşturuyorlarsa
Klor kesinlikle klor atomlanna eşit ha
cimde hidrojen sayısına sahip ola
=
c:ağını düşüneb111rslniz.
-:. 1 ,- ..- .... ' Fakat diğer elementler bu ka-
Hidrojen dar düzenli bir şeklide ekleneme
Klorür mişti .
._lıd
_ eştt
_hadm-- ,-ken
- dl
..J Önceki örneklerlmizden birine
hacimlerinin Od 1uıtuu dönüp farklı gazlann eşit hacminin
meydana getbmek aym sayıda parçaak içereceğini
için �-
düşünürseniz bu. şöyle olmalıdır:
1 10
� �
� �
�
�
= LKMbonlk �
Asit
ttt
Biz, bOtOn problemlerimlzl Gay-Lussac'ın birleşen ga
rip hacimleriyle çözüyorduk ve bütOn problemleri de
atom ağırlıklanyla anlıyordukl Dedi Avagadro.
örneğin oksijenin çiftler halinde seyahat etmekten
hoşlandığını fark etmemiz yukanda açıklanan bu olayı
daha anlamlı Mle getirmiştir. Örneğimize dönersek . . .
Jllı + 1 Nı • 1NH3
1 12
Son olarak klor da çiftler halinde dolaşmaktan hoş
lanır, dolayısıyla klor hidrojenle birleştiğinde gerçekte
olan şey şudur:
t H2 + ı a2 - 2Ha
1 13
Kimyagerler Avogadro'nun görüşlerini kabul edip
onlan olaylan sınıflandırmak. için kullandıklarında ele
mentlerin atom ağırlığı konusunda daha fazla anlaş
maya vardılar ve bu anlaşma. atom ağırlıklannın daha
doğru hesaplanabilmesini sağladı.
Şimdi modern Periyodik Tablo'ya çok daha yakınız
ve elementleri belirli bir sıraya koymaya izin verecek
olan hem daha devasa hem de daha basit bir sonraki
adım hakkı nda bize bir ipucu bile flsıldayablllrslnlz.
Bütün elementlere sahipseniz ve her birinin bir
atom ağırlığı varsa atom ağırlıklan için bir tür şablonun
olup olmadığını merak ediyor musunuz? Bu entelek
tüel bir hazine gibi keşfedilmeyi bekleyen harika bir
dQzen mi acaba?
t 14
ı 2 3 ... 5 •
� L ı Be f3 c N
6
F
Uçlüler ve Seklzlller
azen kimyagerler ilerlemeye çalışırken her şey da
Bha karışık ve düzensiz hale gelir. Bazen blllm insan
lan , tahmin ettikleri düzenin ötesinde bir düzen bulur
lar. Böyle zamanlar, birkaç değerli taş için kazlya gider
ken Firavunun gizli hazinesini bulmuş gibi bilim adam
lannın korku ve hayranlıkla karışık bir saygı ile merale
dtiymasına yol açar.
işte bu, kimyagerlerin, çeşitli elementlerin atom
ağırlıkiannda şablonlanna bakmaya başladıklannda
t 15
başlarına gelen şeydir. Onlar her i nsan ın yapacağı ha
reketi yaptılar. i nsanlar, özellikle blllm insanları ve aynı
zamanda felsefeciler, teologlar çok şOpheddirler.
Olayların düzenli bir şekilde bir araya gelmediklerine
dair derin bir sezgileri vardır, bütan bunların altında
devam eden gizil bir ittifak, büyük bir düzen ittifakı bu
lunduğuna dair garip hisleri· bulunur. Bu yüzden kim
yagerler de (Arlsto 'nun çok önceden söylediği gibi)
bilimin başlangıcından beri hep merak içindeydi.
Ve kimyagerler, ileride herhangi bir şeye yol açıp
açmayacağını bilmeden elementler arasında şablonla
n aramaya başladılar, önce küçük sonra da daha büyük
şablonları.
Johann Wolgang Döbereiner, "üçlüler" olarak ad
landırdığımız şeyi fark etti. Bu (yaklaşık olarak) üçünün
en hafif ve en ağır olduğu anlamına gelen "orta" ele
mentin atom ağırlıklarının bulunduğu üçlü element
gruplarıydı.
Bunu açıklamak için önce üçlülerimizden birine ba
kalım: kalsiyum (Ca), stronsiyum (Sr) ve baryum (Ba).
Döberelner' ln kullandığı ağırlıklar kalsiyum 27.5,
stronsiyum (yaklaşık) 50 ve baryum 72. 5'ti. i ki uç de
ğeri topladıktan sonra ikiye bölerek (27.5 + 72.5 elde
edeceğiniz ortalama değer 47.25'tir. Şu halde kullan
dığı stronsiyumun yaklaşık atom ağırlığı 50'dir ve Dö
bereiner, özellikle diğer üçlüleri bulduğunda bunun
mükemmel olduğunu düşündü. (Bunları dikey olarak
sıraya koyacağız.)
1 16
ı . Ca ı. lityum (ll) 1 . KQldlrt (S) 1 Klor (CI)
ı. 5r ı. Sodyum (Na) ı. Selenyum (Se) ı. Brom (Br)
3. Ba 3. Potasyum (K) 3. TellOr (re) 3. iyot (1)
1 17
mun bugün kabul edilen ağırlığı 87 .62 'ye yakın olan
88. 7 1 'çıkacaktır. Yukarıda belirtilen diğer üçlemeler de
oldukça iyi çalışmaktadır. Böylece kullandığı atom
ağırlıklannın düzeltilmeye ihtiyacı olsa bile doğru iliş
kiyi fark etti. Böyle güzel hesaplamalar tablomuzun
her yerinde işe yaramamaktadır!
Bu yüzden Döberelner' ın· keşfi muhteşemdi. Aslın
da -elementlerin SITalanışı gruplar ve periyotlar halin
de bu kadar kesin şekild� bilinmediğinden dolayı
Tablonun yapısının ne kadar muhteşem olduğunu bil
miyordu. Ancak çok iyi bir başlangıç yapmıştı.
Kimyagerler, daima elementlerin özelliklerindeki
benzerliklerle atom ağırlıklan arasındaki şablonlan ara
yarak diğer her türlü ilişkiyi bulmaya çalıştılar. Kimya
gerlerin, daha sonra göreceğimiz gibi, bu tar şablon
lan bulmalanna olanak sağlayan en önemli ilerleme,
Cannizzaro tarafından kullanılan ve atom ağırlıkları açı
sından bütan karışıklıklara açıklık getiren Avogad
ro'nun diğer düşünceleriydi. XIX. yüzyılın ortasını bi
raz geçtikten sonra hassasiyetle atılan bu adımla birlik
te büyük bir entelektüel bir adım daha geldi.
john Newland ( 1 857- 1 898), ileriye doğru oldukça
büyük bir adım attı: bilinen elementleri aldı ve artan
atom ağırlıklan sırasında ve 1 , 2, 3, 4 şeklinde numa
ralandırarak 5 1 'e kadar bunları düzenledi. Bunu yaptı
ğında oldukça garip bir şey fark etti: sıralamaya göre
her 8. element benzer (ya da en azından kabaca ben
zer} özelliğe sahipti.
1 18
"Birinciden başlayarak sekizinci element milzikteki
oktavda sekizinci nota, yani do, re, mi, fa, sol , la, si , do
gibi birincisinin tekrarlanması gibi olduğundan buna
Sekizliler Yasası adını verdi. Ya da harfler kullanıldığın
da piyanoda ortadaki C notasından ·başlayarak C, D, E,
F, G, A, B, C gibi. Sekizinci her element, birincisiyle
benzer özellikleri paylaştığından bir tür tekrar olarak
görünüyordu.
1 866 yılında yayınl arıan tabloya bir bakalım ve yal
nızca ne kadar iyi düzenlediğini değil aynı zamanda
farkında olmadan sırf artan ağırlıklarına göre element
leri numara/and1Tarak Periyodik Tablo düzeninin tam
ortasına nasıl düştüğünü görürüz. Bay Newlands'ın
tablosunu yana doğru kaydırdım, böylece elementler
bugünkü Tablomuzun yönünde ilerledi. Yalnızca haklı
olduğu bölümü de ekledim! Aync.a tablonun bütünü
bu kadar doğru değildi.
I H 2 Li 3 B 4B 5 C 6N 70
8F 9 Na l O Mg 1 1 Al 1 2 Si 13 p 14 s
ı s cı 1 6 K 1 7 Ca
1 19
tablonun üstüne bakarak bulacağınız bugün kullanılan
grup sayılanyla ilgilidir. Hidrojeni (H) çıkanp bir tarafa
koyarsak ve Vll grubunu kaldmp ait olduğu yere yer
leştirirsek, onun yanında F ile birlikte VI grubunun sa
ğında Tablomuzla şaşırtıa bir benzerlik görürüz.
Yine Newlands'ın Sekizliler Yasası'mn keşfiyle ge
tirdiği durum, yalnızca elem entleri en hafifinden en
ağmna doğru artarı atom ağırhklanna göre dizmek de�
ğil aynı zamanda her 8. elementin benzer özelliklerini
·görmektir. O halde hangi elementi seçerseniz seçin
notalar gibi bir ölçekte ister aşağı ister yukarı doğru sa
yarsanız başladığınız elementin altında veya üstünde
aynı grupta son bulursunuz.
Ö rneğin 1. gruptaki (Li, Na ve K) bütün elementler
metaldir ve hepsi de çok fazla reaktiftir. Diğer ele
mentlere bağlanırlar ve doğada asla tek başlanna bu
lunmayacak şekilde hızla bileşik oluştururlar. Aynca
bunlann herhangi birisi üzerindeki su damlası, şiddet
li bir reaksiyona, hatta patlamaya neden olac.aktırl Bu
gün bu gruba Alkali Metaller diyoruz.
Aynı şekilde il. gruptaki bütün elementler de (Be,
Mg, Ca) benzer özelllklere sahiptirler. Bunlar da metal
dir ve oldukça reaktiftirler. Hidrojeni bir tarafa bırakır
sak Vll. gruptaki elementlere, tuzlan, en ünlü sofra tu
zu NaCI sodyum klorürü oluşturmak için metallerle
1 20
keşfe gelelim. Bay Newlands, artan atom numaraları
na göre elementleri numaraland1Tarak Periyodik Tab
lo'nun tam ortasına kazaen düşmüş oldu. Günümüzün
tablosuna bakarsanız elementlerin 1 ile H'den başla
mak ve atom numarası 1 09 olan Mt (meltnerium) ele
mentine kadar devam etmek üzere yatay sıralar veya
periyotlar halinde numaralandınldığını görürsünüz.
Bunlar atom numaralandlf. Bir sonraki bölümde de
göreceğimiz gibi atom ağırlığı değil atom numarası,
Tablonun harika düzeninin gerçek anahtarıdır. O za
manlarda hiç kimse, hatta Bay Newlands'ın kendisi bi
le, elementleri sadece bu şekilde numaralandırmanın
Periyotlar Tablosu' nun gizemini açacak muhteşem bir
anahtar olabileceğini görememiştir.
Bay Newlands'ın Sekizliler Yasasına dönelim: bunu
halka açıkladığında hoş olmayan ya da en azından pek
hoş olmayan bir tepkiyle karşılaştı. Yukarıda da bahse
dildiği gibi tablonun yalnızca bir bölümüne, yaklaşık
1 /3'üne sahiptik. Günümüzün kimyagerleri için bile
bunun işareti, benzer olduğunu ileri sürdüğü tabloda
kalan diğer elementlerin aslında tamamen benzer ol
madığıydı.
Yaptığı bir yorumla ün kazanmaya çalışan Carey
Foster, Newlands' a bunun yerine elementleri alfabetik
olarak düzenlemeyi düşünüp düşünmediğini alaylı bir
şekilde sordu, zavallı John Newlands.
Fakat Bay Carey Foster--<:t eğll Newlands doğru iz
üzerindeydi. Aslında elementler, ikincisi yerine bu tab-
1 21
lonun yalnızca ilk taslağını kullanmış olsaydı çok daha
iyi sıralanmış olacaktı. Birinci taslakta atom ağırhklann
da atlamalar olan boşluklar bırakmıştı. Dinleyiciler ara
sında Bay Foster' m da bulunduğu kimya topluluğunun
üyeleri önünde okuduğu ikinci taslakta boşluk bırak
mamaya çok özen gösterdi. Bay Foster herşeye rağ
men bu elementlerin olmasr gerektiği yerleri boş bı
rakmış olsaydı, bu boşluklar bilinmeyen ama keşfedil
meyi bekleyen elementleri gösterecekti.
Böyle bir şey çarpıa olacaktı! Çirkin olacaktı! Atom
ağırlıklarıyla bilinmeyen elementlerin keşfini öngörme!
Bu, duyulmamış bir şeydi! Ta ki olaylan düzene sokan
Dimitrii lvanovltch Mendeleev ( 1 834- 1 907) gelene
kadar.
Bay Newlands hiçbir şeyin bulunmadığı yerlere bir
şeyler koyarak bu boşlukları doldurmasaydı bugün Pe
riyodik Tablo'nun habercisi olacaktı. Bu durumda "hiç
bir şey" tahmin ettiğinden çok daha önemli bir şeydi.
1 22
Gizem Çözüldü
ay Mendeleev, on yedi çocuğun en küçüğü olarak
BSibiıya'nın dondurucu kışında doğan bir Rus'tu.
Öğretmen olan babası kördü ve o doğduktan kısa bir
süre sonra öldü. Kocasının ölümünden sonra bir cam
fabrikası işleterek ailesinin bakımını üstlenen annesi,
genç Dimitrii'de büyük bir ışık gördü. Her şeyini ona
adadı ve bilimi öğrenmesi için onu önce Moskova'ya
daha sonra da kimya profesörü olacağı St. Peters
burg' a gönderdi.
Mendeleev'in ünlü Periyodik Tablo'sunun düzenini
hiç duymamış olanlarımız bile onun biraz garip olan
görüntüsünü şu şekilde kafalannda canlandırabilirler.
1 23
Her resimde veya kabaca çizimlerde omuzlarının he
men üstünde görünen parlak kafası, yüzünün alt kıs
mını kaplayan gür sakalıyla onu görürüz. Saçlarını sa
dece havalar ısındığında yılda bir kez kestirdiği söyle
nirdi ve birisinin ona dediği gibi "kafadaki her saç bir
diğerinin bağımsızlığı için hareket eder" sözünü doğ
rularcasına saçları da dağınıktı!
Görüntüsünün yanında Mendeleev, tablodaki ele
mentlerin sırasını sonunda anladığından ve hatta çok
ilginç bir şekilde "boşlukların" bulunduğu yerlerde bi
linmeyen elementlerin keşfini ön
görmek için kullandığında her türlü
saygıyı hak etmektedir.
Mendeleev kartlar üzerinde oy
. " nayarak sırayı keşfetti. i ster reaktif
olsun isterse olmasın ya da asitler-
Dl M r i R ı ı de veya bazlarda olsun ya da olma-
V·. E ND E: L � E \f sın, diğer elementlerle birleşsin ya
da birleşmesin hazırladığı kartların üzerine her ele
mentin kendi özelliklerini yazdı. Sonra onları düzenle
meye başladı. Ve tekrar düzenledi. Newlands'in ele
mentlerin özelliklerinin periyodik olarak tekrar ortaya
çıkışını (biraz yanılarak da olsa) fark edinceye kadar
kartlarını tekrar tekrar düzenledi.
Bu yüzden bu Tabloya Periyodik Tablo dendi ve bu
yüzden yatay sıralara günümüzde periyotlar adı veril
miştir. Bir şey periyodik olarak tekrar ortaya çıktığında
şablonu tekrarlar.
1 24
Portedeki notalar gibi.
Ya da sayı sistemimizdeki sayılar gibi.
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
1 25
1 il 111 iV
R20 RO R20l Rff2 - RQ2
1 H (1)
2 Li (7) Be (94) B (11) c ( 1 2)
3 Na (23) M g (24) Al (27 ,3) Si (28)
4 K (39) Ca (40) ? (44) Ti (48)
5 Ca (63) Zn (65) ? (68) ? (72)
6 Rb (85) Sr (87) ? Yt (88) Zr (90)
7 Ag ( 1 08) Cd ( 1 1 2) ln ( 1 1 3) Sn ( 1 1 8)
8 Cs ( 1 33) B a ( 1 37) ? Di ( 1 38) ? Ce ( 1 40)
9 ? ? ? ?
10 ? ? ? Er ( 1 78) ? La ( 1 80)
11 Au ( 1 99) Hg (200) Ti (204) Pb (207)
12 ? ? ? Th (23 1 )
N ( 1 4) 0 ( 1 6) F ( l 9)
P (3 1 ) s (32) cı (35,5)
vn) - l.:o '""'
Cr (52)
ı-c
v (5 1 ) Mn (55) Ni (59) - Cu (63)
? ? ?
O. ( 1 95) - lr ( 1 97)
Ta ( 1 82) w ( 1 84) ? Pl ( 1 98) - Au ( 199)
Bi (208) ? ?
? u (240) ?
1 il 111 iV v VI Vll
H (1)
LI (7) Be (9.4) • (1 t) c ( 1 2) N ( 1 4) o ( 1 6) F ( 1 9)
Be (9,4)
Mendeleev'ln Tablosunun
bir b611bn0nlln
gOnOmiiz tablosunun bir
b611lm0yle �llaştınnası
1 28
Ne oldu?
Çok basit. Modern tablomuza bakarsak sağ tarafta
ki elementlerle sol taraftaki elementleri birbirine bağ
layan uzun bir köprünün ortaya çıktığını görürüz. Uzun
köprü, geçiş elementlerinden oluşturulmaktadır ve
Mendeleev, bu uzun köprünün il ve 111. Gruplar arasın
da bulunduğunu henüz bilmediğinden kanştırmıştı.
Fakat geçiş elementleri köprüsünde ortaya çıkan bazı
elementleri tanıdığından bazen hatayla onlan yanlış
yerlere yerleştirmiştir.
i lginç bir sorun daha vardır.
Her şeyi karıştırmadan Tabloyu '
sıkıştırmadan elementleri "bı- ·· · · ·
1 29
Fe (56) Co (59)
4 K (39) Ca (40) ? (44) Ti (48) v (5 1 ) M n (55)
Ni (59) Cu 563)
Mendelev Periyodu 4
5 ICu (63)1 Zn (65)
Mendelev Periyodu 5 ......._
._ _
______
Periodumuz 4
19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30
K Ca Sc Ti v· Cr Mn Fe Co Ni Cu Zn
Potasyum Kalsiyum Skandiyun: Titanyum Vanadyum Krom Manganez Demir Kobalt Nikel Bakır Çinko
39.0983 40.078 44.9559 I O 47.867 S0.94 1 5 5 1 .996 1 54.93111149 55.1145 58.933200 58.6934 63.546 65.39
Periyodumuz 4 devam 31 32 33 34 35 36
Ka Ge As Se Br Kr
Galyuır Germanyum Arsenik Selenyum Brom Kripton
69.723 72.6 1 74.92 1 60 78.96 79.904 83.l!O
K, Ca, ? , Ti ,
V, Cr, Mn, Fe, Co, Ni, vs.
(Mendeleev)
K, Ca, Sc, Ti , V, Cr, Mn, Fe, Co, Ni, vs.
(Bizimki)
Şimdi düzen sağlandı . Mendeleev, muhtemelen
yalnızca birkaç element daha bilseydi günümüzdeki
tabloya çok daha fazla yaklaşmış olacaktı . 1 09 ele
mentimlzin yansından biraz fazlası o zamanlarda bili
niyordu ve bu, çok az bir hatayla atom ağırlığına göre
sıralamalannın yapılmasına olanak sağlıyordu.
Mendeleev'in tablosunda boşluklar bırakacak kadar
bilgisi vardı ve bırakılan boşluklar daha fazla elemen
tin bulunması gerektiglne dair tahminde bulunmasına
olanak sağlıyordu.
Bugün Sc'nin (Skandiyum} bulunduğu yerde Ca
(kalsiyum) ile Ti (fitanyum) arasında bir soru işareti gö
rebiliriz. Mendeleev, Ca ile Ti arasında bir şeyin olma
sı gerektiğini biliyordu fakat o zamanlar "uyacak" hiç
bir element bilinmiyordu. Bu, Mendeleev'i durdurdu.
Bir tanesinin keşfedileceğini ve hatta kimyasal özelik
lerinden bazılarının bulunacağı (grup lll'de) tablosun
daki yerinden bile mükemmel bir şekilde öngördü.
Ona bir isim bile verdi (eka baron, "eka" Sanskritçe' de
"bir" anlamına gelmektedir ve özellikleri bor madeni
ne benzediğinden) ve atom ağırlığım 44 olarak belir
ledi.
Öngördüğü gibi eka baron kısa bir süre sonra keş
fedildi. lsveçli Lars Nilson, mineral oksenitteyi keşfetti
131
ve bilim adamlan bunu yalnızca ana vatanı olan l skan
dinavya' da bulunan filizlerde bulduklanndan buna
Skandiyum (Sc, atom ağırlığı 44. 956) adını verdiler.
Mendeleev'in Tablosuna bakıldığında borun (B) ve
alüminyumun (Al) hemen altında sıral anan eka baro
nun aynı özelliklere sahip olması gerektiği anlamına
gelir. Fakat Tablomuz.a bakarsak skandiyumun (Sc)
grup lll'ün başına geçerek köprünün diger tarafında
kalsiyum (Ca) ve borun yanında solda yer aldığını gö
rürüz.
Mendeleev'in bilinen elementler arasında bırak.tığı
boşluklarla doğru atom agırlıklanm nasıl tahmin ede
bildiğini görürken B ile Sc'un benzer özelliklere sahip
olabileceğini nasıl bilebildi? Özelliklerle ilgili olduğu
sürece karmaşık şeyleri biraz basitleştirmek için geçiş
elementlerinin köprüsü çok düzdür ve birçok açıdan
çok hafif bir geçiştir, bu yüzden bazılannın özellikleri ,
grup il veya grup lll'tekilerden pek farklı değildir.
Mendeleev'in, Tablonun son versiyonu öncekinden
tamamen farklı olsa bile diğerlerinin yalnızca bulanık
bir şekilde görebildiği ya da hiç göremediği şeyleri
açıkça görebilmesini sağlayan çok güçlü bir kimya
burnuna sahip olduğunu unutmamalıylZ.
Bu onu, iki elementin Zn (çinko) ile As (arsenik)
arasında bulunması gerektiği konusunda şüphelenme
ye yöneltti fakat bilinen hiçbir element gereken atom
ağırlıklanna uymuyordu. Ama bu Mendeleev'I dur
durmadı. "Bunlara eka alüminyum ve eka silisyum
1 32
adım vereceğimi " Sizin de tahmin ettiğiniz gibi bilin
meyen elementlerin bilinen alüminyum ve silisyum
elementlerinin genel özelliklerine sahip olacağını dü
şündü. "Aynca, atom ağırhklan 68 ve 72 olmalıydı."
Ve daha sonra onlar da bulundu. 1 875 yılında Paul
Lecoq de Bolsbaudran eka alüminyumu keşfetti fakat
büyük bir Fransız yurtseveri olduğundan bu elemente
Fransa'nın Gal mirasından dolayı galyum (Ga, atom
ağırlığı 69. 72) adını verdi. (Bazdan, Bay Lecoq'un, gal
/us Latince öten horoz anlamına geldiğinden biraz ho
roza benzediğini düşündüler.)
1 886 yalında Oemens Wlnkler eka silisyumu keş
fetti fakat halkının, yani Almanların Fransızlardan biraz
daha zeki olduğunu düşündüğü için bu elemente ger
manyum (Ge, atom ağarhğı 72. 59) adını verdil
Ama Mendeleev bu tabloyu kullanarak bilinmeyen
elementlerin keşfedileceğini yalnızca önceden tahmin
etmekle kalmadı aym zamanda elementlerin kabul
edilen doğru ağırhklannı da kullandı. Ö rneğin son za
manlarda keşfedilen indiyum (in) elementinin kabul
edilen atom ağırlığı Ar (arsenik) ile Se (selenyum) ara
sına yerleştirilecekti fakat bu ikisi arasında boşluk yok
tu ve ayrıca indiyumun özellikleri tablodaki yerine uy
muyordu. Mendeleev, özelliklerine bakarak bugün
bul��ğumuz yerinde Cet (kadmiyum) ile Sn (kalay)
arasında olması gerektiğini belirtti ! Aynı şeyi U (uran
yum) ile Au (altın) arasındaki element için de söyledi.
Tekrar hesaplanmış olan ağırhklar yerine tam oturdul
1 33
Bu, Mendeleev'in her zaman doğru şekilde tah
minde bulunduğu anlamına gelmiyordu ama çoğu za
man bunu yaptı, başkalarım onun sistemini benimse
mesi ve hatalarını düzeltmesi için cesaretlendirdi. Sis
temi kabul edilince elementler, tahmin etsin ya da et
mesin soldan sağa doğru keşfedilmeye başladı.
Doğru görüşlerinin büyüklüğüyle bağlantılı olarak
karşılaştırıldığında hatalarının boyutu oldukça küçük
tür. Bu yüzden Mendeleev, Elementlerin Periyodik
Tablo' nun kurucusu olarak kabul edilir. t 907 yılında öl
düğünde öğrencileri, cenaze töreninde devasa bir Pe
riyotlar Tablosu plakası taşıdı. Aynca Periyodik Tab
lo'nun altında uzanan elementlerin çift şeridindeki
ikinci sıranın sonunda bulunan 1 0 1 . elemente baktığı
nızcta Mendeleev'den sonra isimlendirilen (Md) Men
delevyum elementini göreceksiniz. Ancak Mendelev
yum doğal değil yapay bir elementtir. 1 955 yılında
Kaliforniya'da bilim adamlarının dluşturduğu bir ekip
ekibi tarafından oluşturulmuştur.
Ve Bay Mendeleev, Elementlerin Periyodik Tablo
su 'nun gizemini çözmek için bu kadar çok şey yaptığı
nızdan dolayı bir elemente adınızın verilmesini hak
ediyorsunuz. Fakat nehir kıyısında parlayan işlenme
miş altın külçesini keşfeden ilk şanslı insandan simya
cılara ve kimyagerlere uzanan yol olmadan bunu ger
çekleştiremeyeceğinizi de biliyoruz.
1 34
Gizem Devam Ediyor
ay Mendeleev ile birlikte Periyotlar Tablosu'nun
B mantlgını unuttuk. Veya en azından genel bir man
tığımız var diyebiliriz. Neden 1
Çünkü Mendeleev'in atom ağırlıklanyla elementle
ri sıralayarak keşfettiği sıralann genel düzeni doğrudur
ama onlann atom ağırlıklanna göre sıralanması, olduk
ça n.,Ihaftır ve doğru değildir. Bilim tarihinde kendin
den önce yer alanlar gibi o da doğru cevabı biliyord u
ama bu cevap tam olarak doğru bir nedene dayanmı
yordu!
1 35
Ancak Mendeleev doğru nedene sahip olamazdı.
Periyotlar Tablosu'nun harika düzeninin gerçek nede
ni, Dalton'un parçalanamaz atomlarının parçalanması
nı gerektiriyordu. Elementlerin çok düzgün bir şekilde
sıralanmasının nedeni, yalnızca bilim adamlarının par
çalanamayan atomu parçaladıkları ve atom altı seviye
sini, proton , elektron ve nötron seviyesini incelemeye
başladıkları XX. yüzyılın başlarında anlaşıldı. Ne Dalton
ne de Mendeleev böyle bir şeyi asla hayal edemezdi!
Humphry Davy'nln, hem pozitif hem de negatif ol
mak üzere elementlerin sahip olduğu bir tür elektrik
yükünü açıklığa kavuşturduğunu hatırlıyoruz. Ama bu
nun nedeni neydi? Atomun farklı parç.aJan mı? Atom
ların başka parçalan olmadığı zannedildiğinden bu çok
garip olac.aktı.
Bilim insanları bazı ipuçlarına sahiptiler. XIX. yüzyı
lın ortalarına doğru elektriğin bir tür ışık üreterek gaz
tüpünden geçtiği keşfedildi. "Işık" , "katot" adı verilen
bir uçtaki elektrottan geliyordu. Bonn, Almanya' da fi
zik ve matematik profesörü olan jullus Plücker ( 1 80 1 -
1 868), bu ışık hakkında çok tuhaf bir şey buldu. Mık
natısla hareket ettirilebiliyordu! 1 897 yılında l ngillz jo
seph john Thomson ( 1 856- 1 940), katot ışın tüpünde
üretilen ışığın negatif yüklü parçaoklan içermesinden
dolayı mıknatısla hareket ettirilebileceğini kesin olarak
ispatladı.
O halde bu parçaaklar her ne olursa olsun kimya
gerlerin yaklaşık yarım yüzyıldan beri bildikleri negatif
1 36
yükün kaynağı olmalıdır. Bu parçaaklara "elektron"
adı verildi.
Fakat ya pozitif yük? Başka bir
l ngiliz, Ernest Rutherford ( 1 87 1 -
1 937), pozitif yükün kaynağını bul
du ve bu da atomun kendisi hakkı n
da çok tuhaf bir durumdu. 1 9 1 t yı
lında ince metal bir folyoya pozitif
yüklü olduğunu bildiği alfa parça-
cıklan ışını gönderdi. Oldukça garip . ,
Rv\Uı; R�OR?
bir şekilde sanki bir şey yokmuş gi-
bi çoğu bu folyodan geçerken çok azı çarpıp geri dön-
d u.ı
··
1 37
şırmıştı. Bu, metal atomlannda protonların çok küçük
yerlere toplandığım ve her atomun çok küçük parçala
n olması gerektiğini gösteriyordu. Protonların her
1 38
ley, çeşitli metalleri x-ışımna maruz bırakarak farklı ele
mentlerin dalga boylarının, Periyotlar Tablosu'nun dO
zenlyle dogrudan ilgili oldukça şaşıma ve muhteşem
bir düzeni ortaya çıkardığım buldu. X-ışım spektrumu
nu dikkatli bir şeklide analiz ettikten sonra her elemen
tin çekirdeSJne alt pozitifyakan bir elementten digerl
ne giderken birer birer arttığım gösterebildi.
Birin biraz üzerinde veya biraz altında değil. Pozitif
yük kesinlikle birer birer artıyordu. Tablo düzeni için
anahtar mükemmel, güzel , harika bir şeklide tamdı.
Hidrojen bir protona sahipti ve bundan sonraki her
element, çekirdeğinde bir öncekinden bir fazla proto
na sahipti.
Mendeleev, anahtarın atom ağırlığı olduğunu dü
şündü. Moseley, altta yatan düzenin gerçek nedeninin
atom ağırlığı değil her elementin sahip olduğu proton
sayısı olduğunu gösterdi. Fakat çok önemli bir olguyu
vurgulamalıyız: Moseley Mendeleev olmadan asla ce
vaba ulaşamazdı.
Atoma ve Perlyotlar Tablosu'na aynntıh olarak bak
madan önce keşfedilecek olan atomun diğer önemli
bir parçasını, nötronu belirtmeliyiz. fakat Moseley'den
yirmi yıl sonra keşfedilecekti. Blllm adamları, atomun
ağırlığı veya kütlesi uygun şeklide eklenmediğinden
nötı:�nu keşfetti .
Elektronların açıkça bir kütlesi vardır ve protonlar
gereken kütlenin yaklaşık yalnızca yansına sahipti. Bi
lim insanları, atomun negatif ve pozitif yüklerinin kay-
1 39
naklannı bulmuşlardı. Atomun gerekli kütleye sahip
ama elektrik yükü olmayan başka bir parçası olabilir
miydi?
Evet. Yükü olmayan ama elektriksel anlamda nötr
(adı da buradan geliyor) olan nötron. Bu ortaya çıkar
ken protondan biraz ve elektrondan 1 ,838 kat daha
ağırdı. Mükemmel bir uyum!
Şüphesiz bunlann hepsinin kavranması oldukça zor
görünüyor ama bir elementin -karbonu kullanalım
özel bir örneğine bakarsak bütün bunlar daha açık ha
le gelecek ve atom altı dünyasının Periyotlar Tablo
su 'nun düzeni için nasıl bir gerçek anahtar olduğunu
görmeye başlayacağız.
Pozitif elektrik yüküne sahip olduğundan proton
için O işaretini kullanacağız; negatif elektrik yüküne
sahip olduğundan elektron için O işaretini kullanaca
ğız ve hiçbir elektrik yükü olmadığından nötron içinse
O işaretini kullanacağız.
Elektron yapısy
(iki kabukta veya
orbltalde toplam
1 2 .0 1 07 6 elektron)
tom ağırhğı
(veya Atom Kütlesi)
1 40
Atom numarası, atomun çekirdeğindeki protonla
nn sayısını gösterir. Karbon (C) için 6, oksijen (0) için
8, Kurşun (Pb) için 82'dir.
O halde atom numarası 1 olan hidro)enle (H) baş
larsanız atom numarası 2 olan helyuma (He), atom nu
marası 3 olan Lityuma (LI) gidersiniz ve bu şekilde de
vam eder, her elementin sahip olduğu protonlann sa
yısı olan atom numarasıyla elementlerin yatay sırasın
da 1 'den 1 09' a kadar sayarsınız.
Elementlerin yatay olarak dizilmesinin gerçek ne
deni de atom ağırlığı deSll budur.
Atom numarası 52, atom agırııgı 1 27.6 olan tellür
(fe) elementine gidersek atom ağırlığına göre ele
mentleri dizme sorununu görebiliriz. Dizideki bir son
raki element, atom numarası 53 ama atom rJSITlıgı
1 26.904 olan lyottur (1). Protonlann sayısı birer birer
artar karmaşık nedenlerden dolayı atom ağırlığı düşer.
78 .96 79 .904
52 53
Te 1
1 26 .9044 7
85
1 2 3 4 s 6 7 8
H He Li Be B c N o
Hidrojen Helyum Liıyum Berilyum Bor Karbon Az.ol Oksijen
·- •JJDJ 6.M I 9.0 1 2 1 12 10.1 1 1 1 2.0 1 07 1•.0DMl 1 5 .9990
1 42
Ve (elbette) 1 09 protona sahip 1 09 atom numaralı
Meitneryuma (Mt) kadar bu şekilde devam eder.
Fakat biz bunu aramıyoruz, bunun nedeni proton
ve nötron çekirdeğinin etrafındaki elektronlann sayısı
ve yapısıdır.
Mendeleev'ln ve ondan önce Newlands'in ele
mentler artan atom ag,rlıklanna göre bir sıraya kondu
ğunda elementlerin özellikleri arasındaki periyodik
benzerlikleri gördüğünü hatırlıyoniz. Bu periyodik
benzerlikler, elementlerin dikey sıralar veya gruplar
halinde düzenlenmesine olanak sağlar: IA, llA, lllA, IVA,
VA ve VIA. (Geçiş Elementlerlnde dikey sıralan ayırmak
için şimdi gruplara "A" eklediğim ize dikkat edin.)
9 10 il 12 13 14 ıs 16
F Ne Na Mg Al Si p s
Flüor Neon Sodyum Magnezyum Alüminyum Silisyum Fosfor Sülfllr
24 J050 2&.cl8SS l0.973761 )2.066
l l .W141132 20. 1 797 U.'1197'1U 26 91 1 S31
1 43
Cirup IA için elektron yapası
1
H
Hydnıgen
G
1 .00794
3 �---�
Li
Udıivm
-<lb..-�
�-·-----· �
6 .94 1
ıı
Na � Vd
Sodium
22 .989770
19
K
J\ılaı;ium
39 .()983
37
Rb
Rubidium
85 A678
1 44
ğin etrafında olduğu bir soğan gibi düşünün, son veya
en dış tabaka dış kabuk olur - bu yardıma olur ama
daha sonra da daha açık hale gelebileceği gibi tam re
sim böyle değildir.) Grup IA'daki bütün elementler çok
reaktiftirler (bir elektronlannı çok kolay bir şekilde kay
bederler), hepsi düşük yoğunluğa sahiptir ve hepsi de
yumuşak metaller olarak sınıftandınlmışlardır. Yine bu
gruptaki elementlere alkali metaller denilmektedir.
55
Cs
C"..esi'llm
1 32 .90545
87
Fr
Fraııcium
(223)
1 45
C.... la WMEND Protonlar Elektronlar
H (Hldrolen) l l
U (lityum) 3 3 (l+l)
Na (Sodyum) ıı ı ı (�+S+ l)
K (Potasyum) 19 l 9 (1+8+8+ l)
Rb (Rubidyum) 37 37 (1+8+ 18+8+ l)
Cs (Sezyum) 55 55 (1+8+ 18+18+8+ 0
fr (Fransiyum) 87 87 (1+8+ 1 8+31+ 18+8+ 1)
t Elektron 2 Elektron
Vl -A
1
3 Elektron
r 1
ll -A1
m 1 1 1 1 1 1 1 1 1 : 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 : -HftfHH•
4 Elektron
Vlll -A
5 Elektron
ı ı ıı ı ı ı ı ıı ı ı ı ı ı ı 1 11 1 1 1 1 1 1 1 11 ! ! 1 1 ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ıı ı ı ıı
6 Elektron 7 Elektron 8 Elektron
1 46
den kesinlikle karbon iVA ile işaretlenen dikey sütunda
yer almaktadır, dış kabuğunda dört elektron vardır.
Bu, çok basit ve çok güzel bir şablondur.
Grup IA'dakl elementlerin hepsi, dış kabuklarında 1
elektrona sahiptir.
Grup llA'dakl elementlerin hepsi, dış kabuklarında
2 elektrona sahiptir.
lllA'ya geçerken B'darı (Bor) tulyuma (TI) kadar bü
tün elementlerin dış kabuklarında 3 elektron bulun
durduğunu görürüz. Bu şekilde devam ederek sağ ta
rafa doğru ilerlerken Hordan (f) astatine (At) kadar bü
tün elementlerin dış kabuklarında 7 elektron barındır
dığı Grup VlllA'ya ulaşınz.
Bunun üzerindeki bir sütun, en son dikey sütun
olan Grup VlllA, Mendeleev'in asla hayal etmediği bir
şey olan asal gazlardır. Tamamen kendi başlarına bu
lunduklanndan bunlara AsaJ Gazlar denmiştir; yani di
ğer elementlere katılmaktan hoşlanmazlar. Yani reaktif
değildirler ve bu yüzden sanki aristokratlarmış gibi di
ğer elementlerle bağ yapmak istemezler.
Bay Cavendish'imiz 1 783 yılında AsaJ Gaz olan ar
gonu (Ar) bulmasına rağmen bunu tanıyamamıştı.
1 894 yılına kadar argon aslında farklı bir element ola
rak kabul edilmiyordu ve bütün VlllA grubunun keşfi,
radonun (Rn) keşfedildiği 1 900 yılında tamamlandı.
AsaJ Gazları bu kadar yalnız bırakan, bu kadar so
ğuk yapan, bu kadar reaktiflikten uzak tutan şey nedir?
Her birinin dış kabuğunda 8 elektron vardır ve bu da
1 47
kabuğu dolu hale getirir. Dış kabuklan dolu olduğun
dan Asal Gazlar, elektron almaya veya vermeye istek
li değildirler. Bu yüzden bir elektron eklemek istediği
mizde yeni bir kabukla başlamak zorundayız ve bu da
bizi her zaman, bir sonraki alt periyot olan grup IA'ya
geri götürecektir.
Ö rneğin atom numarası 1 0 olan neon (Ne) , 8
elektronla dolu olan lkind kabuğa sahiptir, dolayısıyla
bir elektron eklemek istediğimizde sodyumla (Na)
başlayan bir sonraki yatay sırada, 3. periyotta başka bir
kabuk açmamız gerekir. Sodyum, 1 elektronlu üçüncü
kabuğa sahiptir.
Devam edelim. Başka bir proton, nötron ve elekt
ron ekleyin ve magnezyumu elde edeceksiniz.
Mg'a başka bir proton, nötron ve elektron eklerse
niz alüminyum (Al) elde ederseniz.
Argona (Ar) ulaşınc.aya kadar proton, nötron ve
elektron eklemeye devam edin ve 3. elektron kabuğu
dolacaktır!
Potasyumla (K) birlikte başka bir yatay sıraya başla
manın zamanı gelmiştir.
Bir tür düzen içinde takip edilen ama pek o kadar
da açık olmayan Geçiş Elementi köprüsüne kadar bu
düzen harika bir şekilde işler. Köprüyü geçtiğimizde
ve Grup lllA'da galyuma (Ga) gelindiğinde elementler
tekrar normal hale gelir. Burada bor ve alüminyumda
olduğu gibi galyumun dış kabuğunda üç elektron bu
luruz. Geçiş Elementleriyle aynı düzensizlik Tablonun
1 48
tamamında da bulunmaktadır. Ve en kötüsü alttaki
element bandı, iç Geçiş Elementleri, atom numarası
57 olan lantandan (La) ve atom numarası 89 olan ak
tinyumdan (Ac) hemen sonra Geçiş Elementi köprüsü
ne sıkıştınlmalıdır. Bu tuhaflıkları bir dakikada anlaşılır
hale getireceğiz. Fakat önce tablonun daha açık olan
bölümlerine geri dönmeliyiz. Şimdiye kadar dikkatimi
zi nötron ve atom ağırlığına topladık.
Nötronlar hakkı nda çok fazla bir şey söylemedik.
Protonlar elementleri yatay olarak ve elektronlar olay
lan dikey olarak sıralandınrken zavallı nötronlara yapa
cak ne iş kalıyor?
Yukanda da belirtildiği gibi atom ağırlığının oluştu
rulmasına yardıma oluyorlar. Elektronlar açıkça atom
ağırlığı için herhangi bir şekilde katkıda bulunurlar.
Protonlar ve nötronlar birlikte neredeyse atomun bü
tün ağırlığını meydana getirirler.
Protonun (yakında göreceğimiz gibi hidrojene de-
ğil karbona göreli olan) göreli ağırlığı l .00727'dir.
Elektronun göreli ağırlığı 0.000549' dur.
Nötronun göreli ağırlığı l .00867'dir.
Nötronlar yalnızca kendileri gibi davranırlarsa şim
di her şey çok daha kolay olacaktır. Fakat aynı elemen
tin bir atomunda eşit sayıda proton ve nötron bulma
nıza rağmen nötron sayısı değişir.
··
Örneğin bir karbon (C) atomu 6 protona sahip ola
caktır ama yalnızca S nötrona sahip olabilir. Ya da 6. Ya
da 7. Ya da 8.
1 49
Bu karbon atomlarının her biri eklenen her nötron
için biraz daha fazla atom ağırlığına sahip olacaktır.
Aynı elementin
bir atomundaki Karbon 1 1 Karbon 1 2.
n&ronlann S&ylSI
detlşlr.
Karbon 1 3 Karbon 1 4
1 50
Bunların hepsi karbon izotopu olan karbon 1 2'nln ağır
lığına görelidir. Karbon 1 2'nln atom ağırlığı tam olarak
1 2 alınmaktadır ve hidrojen dahil hepsinin karbon
1 2'ye olan göreli agırlıklan verilmektedir.
1 09 element varken 1 .000 ' den fazla izotop bulun
maktadır.
Protonlar, elektronlar ve nötronlar yalnızca Tablo
nun mantığını anlamamıza yardıma olmakla kalmaz
lar. Aynı zamanda elementlerle bileşiklerin pozitif ve
negatif elektrik yüküne sahip olmasının neden bu ka
dar önemli olduğuna da açıklık getirirler. Şaşıran Bay
Davy'nin şüphesi daha sonra haklı çıkacağı gibi, elekt
rolizlerin, elementlerin ve bileşiklerin negatif veya po
zitif kutuplara çekilmesine neden olmasından dolayı
onların elektriksel anlamda negatif veya pozitif yükle
re sahip olması gerektiğiydi. Aynca bu elementleri bir
arada tutan şey elektrik çekimiyse bu, Davy'nin parça
lanan bileşiklerinin elektrik akımıyla aynlmasını anlam
lı hale getirir.
il.
Şimdi de Periyodik Tablo'nun daha bulanık kısımla
nnı ele alalım. Yani tuhaf Geçiş Elementi köprüsü ve
Geçiş Elementlerine sıkıştınlan iç Geçiş Elementleri ne
d ! r? Önce köprüyü ele alalım.
.
Her elementin dış kabuğundaki elektron sayısına
bakarak Geçiş Elementi köprüsünü tararsak çok ilginç
bir şey fark ederiz.
151
21 22 23 24 2S 26 27 28 29 30
Sc Ti v Cr Mn Fe Co Ni Cu Zn
Slwıdiyuır Tiımyam v..lyum Krom Mııııpııeı Demir Kobalt Nikel Bilar Çinko
...,,,. .• '7.161 ıum i l .MI ,. ,_ ıs.w ıumııo ·- u,.. 6'.J9
2 2 2 2 2 2 2 2 2 2
8 8 8 8 8 8 8 8 8 8
9 10 ti 13 13 14 15 16 18 18
2 2 2 1 2 2 2 2 1 2
1 52
Peki ya Tablonun altında Lantanitler ve Aktinitler
serisi olarak adlandınlan iç Geçiş Elementleri?
Korkmayın. Bunlann, Geçiş Elementi köprüsüne sı
kıştınldığını hatırlayın. Bu bize bir şekilde, elementten
elemente ilerlerken dış elektron kabuklanndan çok, iç
elektron kabuklannı dolduracaklannı anlatmaktadır.
iç Geçiş elementlerinin nasıl sıkıştınldığına yine
dikkat edin: 57'den 7 1 'e kadar olan elementler, Lan
tanit serisi elementleri, baıyum (Ba) ile hafniyum (Hf)
arasındaki küçük boşluğa uymak zorundadır. 89'dan
1 03'e kadar olan elementler, Aktinitler serisi element
leri, radyum {Ra) ile Rutherfordyum {Rf} arasındaki kü
çük boşluğa sıkışmak zorundadır.
Sonraki iki sayfada da göreceğiniz gibi bu element
leri tararken elektron kabuğunun yapısına bakarsak iç
kabuğun, soldan sağa doğru, ikinci kabuktan son ka
buğa doğru değil ancak üçüncü kabuktan son kabuğa
doğru ilerlerken elektronlarla dolduğunu görürüz.
Lütesyumu {lu) elde ederken sonunda bu kabuğu
32 elektronla tamamen doldurduk ve hafniyumla {Hf)
başlayan Geçiş Elementi köprüsüne dönmeye ve tek
rar son kabuğa kadar lkindsinln doldurma şablonunu
almaya hazınz.
O hald e burada buna sahibiz. Elementlerin Periyo
di � Tablosunun yapısının nedenini biliyoruz.
Bu hikayenin sonu mu7
Hayır. En azından şimdi değil çünkü bu, gizemin
sonu değili
1 53
59
Pr
1 40 .90765 1 44 24
91 92
Pa U
1 54
na rağmen en son element olarak U'dan çok Np'yl ko
yabilirdik). Np'nln ötesinde elementlerin hepsi aynı
şekilde yapay olarak üretilmişlerdir. Ve böylece bilim
adamlan, daha ağır elementleri de oluşturarak Periyot
lar Tablosunu 1 09 numaralı element olan meltneryu
mun ötesine taşımışlardır.
Element 1 1 O' a ununnilyum (Uun) adı verildi ve
1 994 yılında (element 1 07, 1 08 ve 1 09'un oluşturul
duğu aynı laboratuarda) meydana getirildiği açıklandı.
Ununnilyum adı, çok daha uygun bir isim düşünceye
kadar kullanılacak bir isim olan basit bir şekilde " 1 1 O
yum" dan kaynaklanmaktadır. Matematiksel olarak
mükemmel bir uyum oluşturan kurşun (Pb) ve nikel
(Ni) çekirdeklerinin füzyonuyla oluşturulmuştur.
Nikel 28 protona, kurşun ise 82 protona sahiptir.
Bunlan topl arsan ız (füzyona tabi tutarsanız) 1 1 O pro
ton elde edersiniz ve yeni element " 1 1 0-yum" olur.
JV\atematiksel olarak kolaydı fakat bunu yapmak on
yıl sürdü ve Uun'un yalnızca dört veya beş atomu
oluşturuldu. Bu atomlar o kadar istikrarlı değiller ve sa
niyenin binde yansından sonra aynşıyor ya da bozunu
yorlar!
Element 1 1 1 ? Unununyum (Uuu) Uun 'dan tam bir
ay sonra oluşturuldu. Uuu'nun yalnızca üç atomu oluş
��ldu ve Uuu çekirdeğinde 1 1 1 proton elde etmek
için nikel (28) ve bizmut (83) "toplanarak" elde edildi.
Yine de Uuu'nun üç atomu yalnızca saniyenin on bin
de biri kadar bir süre dayanabildi.
1 55
57 58 59 60 61 62 63 64
La Ce Pr Nd Pm Sm Eu Gd
l ll.91155 1 40. 1 1 6 1 "11 . 9117 6' 1 44.24 ( 1 01 ı �. :16 I S l .1164 1 57.25
2 2 2 2 2 2 2 2
8 8 8 8 8 8 8 8
18 18 18 18 18 18 18 18
18 20 2l 22 23 24 25 25
9 8 8 8 8 8 8 9
2 2 2 2 2 2 2 2
1 56
65 66 67 68 69 70 71
Tb Dy Ho Er Tın Yb Lu
1 ,M .92,'.\4 1 62 . '° 1 1\4 .9'.\«f\2 1 67 . 2 6 1 68 .9�2 1 1 7 :HM 1 74.Ytt7
2 2 2 2 2 2 2
8 8 8 8 8 8 8
18 18 18 18 18 18 18
27 28 29 30 31 32 32
8 8 8 8 8 8 8
2 2 2 2 2 2 2
1 57
Aslında bu çok gizemli. Belki bir gün çok daha gi
zemli bir şeyle dolu başka bir şey bulacağız. Belki de
bulamayacağız, bunu şu an bilemeyiz.
Ve hepsi bu değil.
Atom altı parçaaklann sayısını veremiyoruz, çünkü
elektronlann, protonlann ve nötronlann ötesinde po
zitronlar, nötrinolar ve fotonlar var.
Ve mezonlar, muonlar ve pionlar.
Ve hepsi de elementlerin atomlarını oluşturan yüz
lerce çok çok küçük tuhaf parçacıklar.
Bilim insanlan, elementlerde olduğu gibi bunlan da
sınıflandırmaya ve başka bir Tablo hazırlamaya çalışı
yorlar.
Fakat bu Tablonun düzeni bilim adamlarının çöz
meye çalıştıklanndan daha kalın bir sır perdesi.
158
Açıklamalı Sözlük
159
kimyasal değişimle ayrılamayan yapı olarak tanımlanır.
Ancak asıl zorluk, hem "kimyasal değişimin" hem de
"maddenin" tanımındadır. Bombardıman için yüksek
hızla parçacıkları ivmelendirmek amacıyla güçlü bir
manyetik alan ve elektrik alanı oluşturan devasa bir ci
haz olan siklotronu kullanmak "kimyasal değişim" mi
dir? Bir defada bir atomla yapay olarak oluşturulan ve
hakkında çok az şey bilinen Mendelevyum (element
1 0 1 ) bir "madde" m idir? Bu nedenle kimyagerler de
"elementi" çok daha kesin biçimde protonla aynı sayı
da atoma sahip olarak tanımlamaktadırlar.
Ergitme: Ergitme, filizin saf metali ortaya çıkarmak için
ısıtıldığı işlemdir. Ergitme işleminde filiz, istenen saf
metali bırakarak istenmeyen elementleri çıkarmak için
indirgeyici ve eritici maddeyle ısıtılır.
mlzler: Filiz, yüksek metal konsantrasyonlanyla doğal
olarak meydana gelen kayadır veya mineral kombi
nasyonudur.
Gruplar: Periyodik Tablo'daki dikey sıralardır.
indirgeme: Elementler bileşiklerden çıkarıldıklarında
örneğin oksijen, demiri yalnız bırakarak demir oksitten
çıkarılırken indirgeme meydana gelir.
Kalslnasyon: Metaller açık havada yandıklarında
üzerlerinde simyacıların, Latince kireç veya tebeşir an
lamına gelen "calx" kelimesinden türettikleri beyaz bir
toz oluşur. Daha sonra beyaz tebeşirli yapının, yanma
1 60
sırasında oksijenin metale eklenmesinden kaynaklan
dığı anlaşıldı.
Katlı Oranlar Yasası: Dalton'un Katlı Oranlar Ya.sası,
"Aynı elementlerden iki veya daha fazla bileşiğin olu
şumunda ikinci elementin sabit ağırlığıyla birleşen bir
elementin ağırlığı 2'ye 1 , 3 'e 1 , 3 'e 2 veya 4'e 3 gibi
küçük tam sayılar oranında bulunur" der.
Kiltle: Kütle ağırlıkla aynı şey değildir. Bir nesnenin
kütlesi, gövdenin içerdiği madde miktarıyla değil aynı
zamanda gövdenin hareketindeki değişime gösterdi
ği direnç olarak adlandırılır. Gövde, Yeryüzünde yet
miş kilogram ağırlığında olabilir fakat ağırlık uzayda
yüzeceğinden hiçbir şey ifade etmez. Ama gövde
hem yeryüzünde hem de uzayda kütleye sahip ola
caktır.
Kütlenin Korunumu: Lavoisier'in ilk formülasyonun
da kütlenin ya da maddenin korunumu ya.sası, her re
aksiyonda işlemden önce ve sonra eşit miktarda mad
de bulunduğunu ifade ediyordu ya da daha basitçe
kimyasal bir reaksiyonda reaksiyona giren bileşikler
deki toplam madde miktan sabit kalır.
Periyotlar: Periyotlar Tablosunda yatay sıralardır.
Sabit Oranlar Yasası: Proust tarafından formüle edi
len yasa, bir bileşikte oluşturan elementlerin daima
ağırlıkça belli oranlarda bulunacağını belirtir.
161
Keşif Tarihine Göre
Elementler Listesi
Aşağıdakiler, keşfedildikleri tarih sırasına göre ele
mentlerin bir listesidir. Bu keşif tarihleri , her zaman uy
gun şekilde tammlandıgı değil mümkün olduğu kadar
her elementin izole edildigi tarihi yansıtmaktadır. Ör
neğin Cavendish, normalde 1 766 yılında hidrojeni
izole etmiş kabul edilmektedir fakat 1 O. bölümden bil
diğimiz gibi bunu uygun şekilde on yıl önce tanımla
yan Lavoisier' di. Yeni elementlerin keşfi de dahil ele
mentlerin iyi bir güncel kaynağı , www .webele
ments.com adresinden takip edebilirsiniz.
Elbette çok genel elementlerin keşfi için bir tarih
belirleyemedik. M.S. 1 600 ' den önce altın, gümüş, a
va, bakır, kurşun, kalay, demir, kükürt, karbon, arsenik,
antimon, bizmut ve çinko biliniyordu.
Altın Au 79
Gümüş Ag 47
Bakır Cu 29
Karbon c 6
Demir Fe 26
Kurşun Pb 82
Kalay Sn 50
1 62
Kükürt s 16
Cıva Hg 80
Arsenik As 33
Antimon Sb 51
Bizmut Bi 83
Çinko Zn 30
1 669 Fosfor p 15
· 1 737 Kobalt Co 27
1 748 Platin Pt 78
1 75 1 Nikel NI 28
1 766 Hidrojen H 1
1 772 Azot N 7
1 774 Klor a 17
1 774 Manganez Mn 25
1 774 Oksijen o 8
1 78 1 Molibden Mo 42
1 783 Tellür Te 52
1 783 Tungsten w 74
1 79 1 Titanyum Ti 22
1 794 i triyum y 39
1 798 Krom Cr 24
1 80 1 Niyobyum Nb 41
1 802 Tantal Ta 73
1 803 Paladyum Pd 46
1 803 Rodyum Rh 45
1 63
1 803 Seryum Ce 58
1 804 Osmiyum Os 76
1 804 i ridyum lr 77
1 807 Potasyum K 19
1 807 Sodyum Na 11
1808 Baryum Ba 56
1 808 Stronsiyum Sr 38
1808 Kalsiyum Ca 20
1 808 Magnezyum Mg 12
1 808 Bor B 5
181 1 iyot 53
1 81 7 Lityum Li 3
181 7 Kadmiyum Cd 48
1818 Selenyum Se 34
1 824 Silisyum Si 14
1 824 Zirkonyum Zr 40
1 825 Alüminyum Al 13
1 825 Brom Br 35
1 828 Berilyum Be 4
1 829 Toryum Th 90
1 84 1 Lantan La 57
1 84 1 Uranyum u 92
1 843 Terbiyum Tb 65
1 843 Erbiyum Er 68
1 860 Sezyum Cs 55
1 86 1 Rubidyum Rb 37
1 86 1 Talyum Ti 81
1 863 i ndiyum in 49
1 64
1 867 Vanadyum v 23
1 87 5 Galyum Ga 31
1 878 Holmiyum Ho 67
1 878 i terbiyum Yb 70
1 879 Tulyum Tm 69
1 879 Skandiyum Sc 21
1 879 Samaryum Sm 62
1 880 Gadolinyum Gd 64
1 885 Praseodim Pr 59
1 885 Neod im Nd 60
1 886 Germanyum Ge 32
1 886 Flor F 9
1 886 Disprosyum Oy 66
1 894 Argon Ar 18
1 895 Helyum He 2
1 898 Kripton Kr 36
1 898 Neon Ne 10
1 898 Ksenon Xe 54
1 898 Polonyum Po 84
1 898 Radyum Ra 88
1 899 Aktinyum Ac 89
1 900 Radon Rn 86
1 90 1 Evropiyum Eu 63
1 907 Lütesyum Lu 71
191 7 Protaktinyum Pa 91
1 923 Hafniyum Hf 72
1 925 Renyum Re 75
1 939 Fransiyum Fr 87
1 65
1 939 Teknetyum Tc 43
1 940 Neptünyum Np 93
1 940 Astatin At 85
1 940 Plütonyum Pu 94
1 944 Amerikyum Am 95
1 944 Küriyum Cm 96
1 945 Prometyum Pm 61
1 949 Berkelyum Bk Q7
1 949 Kaliforniyum Cf 98J
1 952 Aynştaynyum Es 99
1 952 Fermiyum Fm 1 00
1 955 Mendelevyum Md 101
1 958 Nobelyum No 1 02
1 96 1 Lavrensiyum Lr 1 03
1 969 Rutherfordyum Rf 1 04
1 970 Dubniyum Db 1 05
1 974 Slborglyum Sg 1 06
1 98 1 Bohriyum Bh 1 07
1 982 Metneriyum Mt 1 09
1 984 Hasyum Hs 1 08
1 994 Ununilyum Uun 1 10
1 994 Unun uyum Uuu 111
1 996 Ununbiyum Uub 1 12
1 999 Ununhekslyum Uuh 1 16
1 999 Ununoktiyum Uuo 1 18
1 66