Professional Documents
Culture Documents
Arılar Meseli Ing-Tur
Arılar Meseli Ing-Tur
SUNUġ
Bernard Mandeville, bir siyasi ahlak kuramcısı. Makyavel kadar yaygın bir üne sahip
olmamakla birlikte bazı siyaset bilimcilerin gözünde kıymeti ondan aĢağı değil.
Merkantilist çağdan kapitalist çağa geçiĢ evresinde (17. yüzyıl sonu, 18. yüzyıl baĢı)
yaĢamıĢ, asıl mesleği hekimlik olan, zanaatkâr-âlim-filozof kuĢağının son fertlerinden. 1705
tarihli Arılar Meseli, zamanın toplumsal yaĢayıĢına iliĢkin bir çözümleme, eleĢtiri ve kuram
metni. Bu eser, siyasi güç ve ekonomik refahın varolma ve sürdürülme koĢullarının ahlak
dizgeleriyle içiçeliğinden hareketle, ahlaki çerçevenin de siyasi güç ve ekonomik refahın
belirleyicisi olduğu, giderek olması gerektiği düĢüncesini iletiyor. Dolayısıyla, bazen açık
bazen örtük olarak, ahlaki düzenleme faaliyetini, temel düzenleyici unsur olarak öne
çıkarıyor.
Mandeville, Arılar Meseli’nin baĢında, eserinin ana fikrini Homurdanan Kovan veya
Düzenbazın Dürüstlüğü adını verdiği bir manzumeyle özetlemiĢ. Kitabın baĢındaki bu
manzum bölüm, bir çeviri meraklısı için baĢlıbaĢına bir macera davetiyesi. Ben bu davete –
ne yalan söyleyeyim, biraz da çocukça bir meydan okuma dürtüsüyle – icabet etmek
istedim. Bu çeviri, birebir sözlük anlamı kullanmaktan söyleyiĢ özelliğine göre yeniden
yazmaya dek pek çok çeviri yaklaĢımını aynı anda barındırıyor. Farklı yaklaĢımlardan
birini seçerek bütün manzumeyi çevirmek bana mümkün görünmedi. Bununla birlikte,
özgün anlamı kaybedecek denli zenginleĢtirme ya da fakirleĢtirme yapmamaya ve
dizelerin sırasını olabildiğince bozmamaya çalıĢtım. Müellife sadakatim samimidir, lakin
muhtemelen dürtülerime yenilmiĢliğim daha çoktur.
Manzumeyi kendi baĢına bir bütün olarak görmek mümkün. Bu yüzden kitabın çevirisini
beklemeden manzumenin çevirisini yayınlamanın sakıncası olmayacağını düĢünüyorum.
Bu Ģekilde hem Mandeville’i hem eserini önceden tanımak mümkün olacak. Çeviri, sol
sütunda özgün Ġngilizce manzume, sağ sütunda Türkçesi olacak Ģekilde sunuluyor.
Mandeville’in kendi sunuĢunu da manzumenin hemen önünde bulacaksınız. Eğer
Mandeville’in satirik üslubunu yansıtabildiysem, okur bazı dizeleri okurken ironiyle
gülümserse, çok mutlu olacağım. Kusurlarımı iĢaret eden olur ise baĢım üstüne…
TeĢekkür: Önce bu manzumeyle karĢılaĢmama sebep olan Erkan Uzun, Ebru Akman, ve
Fisun Demir’e, sonra da çeviriyi okuyarak, öneriler geliĢtirerek, benim yüksek sesle
okumalarıma tebessümle tahammül göstererek katkıda bulunan herkese çok teĢekkür
ederim: Özgür ErbaĢ, Kerem Kandemir, Nil Mutluer, Çağla Gülol, Ahmet Tosun, Suat
ÖzçağdaĢ, Belgin Zorlu, Murat Baç, Nezih Düzen, Yudit Namer, Sevgi Can Yağcı Aksel,
Ebru Turgut.
2 / 18
ARILAR MESELĠ
MANEDVILLE’IN SUNUġU
A Spacious Hive well stock’d with Bees, KOCA bir kovan vardı, arılarla dopdolu,
That liv’d in Luxury and Ease; Rahatlık ve kolaylıktan geçerdi hayat yolu;
And yet as fam’d for Laws and Arms, ÜnlenmiĢlerdi kanun ve kuvvet sermekle,
As yielding large and early Swarms; Büyük ve genç oğullar vermekle.
No Bees had better Government, Bundan iyi hükümet görmedi hiçbir arı,
More Fickleness, or less Content: Ne daha mutlu oldu ne daha uçarı,
They were not Slaves to Tyranny, Despotluğa boyun eğip köleliğe inmediler,
Nor rul’d by wild Democracy; Lakin ham demokrasiyle de yetinmediler;
But Kings, that could not wrong, because Kralları vardı ki yanlıĢ yapmazlardı
Their Power was circumscrib’d by Laws. Ġktidarı çeviren kanundan sapmazlardı.
4 / 18
T H E S E Insects liv’d like Men, and all TIPKI insanlar gibiydi arıların yaĢamı
Our Actions they perform’d in small: Bizden narin tavırlarla ederlerdi akĢamı:
They did whatever’s done in Town, Ne yapılırsa bir kentte, o yapılırdı bu kovanda,
And what belongs to Sword or Gown: Cüppe giyen de vardı elbet, kılıç kuĢanan da:
Tho’ th’ Artful Works, by nimble Slight Minik eklemlerin minik hareketleri yüzünden,
Of minute Limbs, ’scap’d Human Sight; KaçmıĢ olsa da hünerli iĢleri insanın gözünden;
As grant, that among other Things, Nimetler arasından bir kısmet ararken
They wanted Dice, yet they had Kings; Krallar geçti baĢa, talihe adres sorarken
And those had Guards; from whence we may Eh, üstüne kralın muhafızlarını da koyun,
Justly conclude, they had some Play; Demek ki var bu iĢin içinde bir oyun;
While other Millions were employ’d, BaĢka milyonlar da baĢka iĢlere girecekti,
To see their Handy-works destroy’d; Ve yaptıklarının nasıl yıkıldığını görecekti;
Some with vast Stocks, and little Pains, Kiminin çok malı vardı, iĢe atıldı,
Jump’d into Business of great Gains; Az bir çabayla kazancına kazanç katıldı;
And some were damn’d to Sythes and Spades, Kimi mahkûm oldu kazma kürek baĢına,
And all those hard laborious Trades; Ve zahmetli uğraĢlardan gelen bulgur aĢına;
5 / 18
Where willing Wretches daily sweat, Heveskâr biçareler her gün dökerken ter,
And wear out Strength and Limbs to eat: Tükenirken kollarda derman, gözlerde fer:
That want no Stock, but that of Brass, Mangırdaydı gözleri, mal değildi onların niyazı,
And may set up without a Cross; Ve pekâlâ abdestsiz de kılarlardı namazı;
And all those, that in Enmity, ĠĢte bunların hepsi, kin güderdi,
With downright Working, cunningly Doğru dürüst çalıĢana, hinlik ederdi,
Convert to their own Use the Labour Çevirip kendi usulüne iĢin gereğini,
Of their good-natur’d heedless Neighbour. Kullanırdı iyi huylu safdil komĢunun emeğini.
These were call’d Knaves, but bar the Name, Düzenbazdı bunlar, ama dikkatle anmalı bu ismi,
The grave Industrious were the same: ÇalıĢkanın da aynı hamurdan yoğrulmuĢtu cismi:
All Trades and Places knew some Cheat, Her imalat ve ticaret bilirdi biraz alavere,
No Calling was without Deceit. Hiçbir iĢ yoktu ki olmasın içinde dalavere.
Oppos’d all Registers, that Cheats Kayda kuyda aldırmazlardı, çünkü oyun ve hile
Might make more Work with dipt Estates; Daha çok iĢ yapardı ipotek dairesinden bile;
As wer’t unlawful, that one’s own, Güya kanunsuz değildi takip faslı,
Without a Law-Suit, should be known. Nasılsa mahkemesiz çıkmazdı iĢin aslı.
They kept off Hearings wilfully, Kasten savsaklayıp durdular celseleri, celpleri,
To finger the refreshing Fee; Ücretleri yükseltip ĢiĢirmek için cepleri;
And to defend a wicked Cause, Ve habis bir davayı getirmek için oyuna,
Examin’d and survey’d the Laws, Kanunları didikleyip deĢtiler enine boyuna;
As Burglars Shops and Houses do, Hırsız ev gözetler gibi izlediler her loĢluğu,
To find out where they’d best break through. Bulmak için girilecek zayıf boĢluğu.
6 / 18
Or their own Skill: The greatest Part Hatta marifetlerinden: Pek çok defa
Study’d, instead of Rules of Art, Rol kestiler; sanatları vermedi bir Ģifa.
Grave pensive Looks and dull Behaviour, Tavırlar kuru ve sıkıcı, bakıĢlar baygın ve kayık,
To gain th’ Apothecary’s Favour; Olmak için eczacının övgüsüne layık,
The Praise of Midwives, Priests, and all Ve ebe ile rahibin iltifatına mazhar,
That serv’d at Birth or Funeral. Onlar ki ya beĢik baĢındadır ya mezar.
With formal Smile, and kind How d’ye, Hal hatır sorarlar gülücükler atarak,
To fawn on all the Family; Bütün mahalleyi yağlayıp alttan alarak,
And, which of all the greatest Curse is, Ve gerekirse lanetlerin en büyüğünü anmak,
T’endure th’ Impertinence of Nurses. Derim ki hemĢirelerin küstahlığına dayanmak.
Some few were Learn’d and Eloquent, Ġlim ve belagat pek azının ismiydi,
But thousands Hot and Ignorant: Ama arsızlık ve cehalet binlercesinin resmiydi:
Yet all pass’d Muster that could hide Diyanetten alınmıĢ icazetti onları aklayan,
Their Sloth, Lust, Avarice and Pride; Tembellik, tamah ve kibirlerini saklayan,
For which they were as fam’d as Tailors Bunlardı oysa Ģöhretleri, nasıl ki bir berber
For Cabbage, or for Brandy Sailors: Makasıyla bilinir, ve demirci örsüyle beraber:
Some, meagre-look’d, and meanly clad, Bazısı, periĢan kılık ve sefil bakıĢla,
Would mystically pray for Bread, Ekmek dilenirdi uhrevi yakarıĢla;
And, while these holy Drudges starv’d, Ve açlıktan ölürken bu kutsal uyuzlar,
The lazy Ones, for which they serv’d, Hizmet ettikleri tembel domuzlar,
Indulg’d their Ease, with all the Graces Bütün haĢmetleriyle çıkardılar rahatlığın tadını,
Of Health and Plenty in their Faces. Yüzlerinden okurdunuz sağlık ve bereketin adını.
7 / 18
Tho’ some, that shunn’d the bloody Fray, Kaçınmaya çalıĢan kanlı kavgadan,
Had Limbs shot off, that ran away: Vurup kendini sıvıĢtı kargaĢadan:
Some valiant Gen’rals fought the Foe; Bazı yiğitler çıkıp alt ettiyse de rakibi,
Others took Bribes to let them go: Diğerleri aldı rüĢveti ve bıraktı takibi:
Some ventur’d always where ’twas warm, Kimi kendini ateĢe attı, cesaret dolu,
Lost now a Leg, and then an Arm; ġimdi bacağı koptu, biraz sonra kolu;
Till quite disabled, and put by, Tutar yeri kalmayınca bir kenara atıldı,
They liv’d on half their Salary; Yarım aylığın insafına satıldı;
While others never came in Play, Oysa hiç gelmeyenler vardı masaya,
And staid at Home for double Pay. Oturup evlerinde, çift maaĢı dizdiler kasaya.
Many, that for their Welfare slaved, Refahları için köle ettikleri pek çoktu,
Robbing the very Crown they saved: Korudukları tacı soymakta beisleri yoktu:
Pensions were small, and they liv’d high, Ödenekler azdı ama lüksten geri durmazlardı,
Yet boasted of their Honesty. Ve dürüstlüklerine toz kondurmazlardı.
Calling, whene’er they strain’d their Right, Her ne zaman zora girse paylarını almak,
The slipp’ry Trick a Perquisite; Bunun da numarası, bahĢiĢ diyerek çalmak;
And when Folks understood their Cant, Uyanacak olursa etraf riyakârın hilesine,
They chang’d that for Emolument; Çevirirlerdi adını hizmetkârın hissesine;
For there was not a Bee but would Hiçbir arı yoktu ki almasın daha çoğunu,
Get more, I won’t say, than he should; Alması gerekenden geçtim, varını yoğunu;
But than he dar’d to let them know, O miktarı söylemeye yetmez cüreti,
That pay’d for’t; as your Gamesters do, EĢkîya gibi saklar aldığı ücreti,
That, tho’ at fair Play, ne’er will own Bilir ki adil bir oyunda kazanamaz,
Before the Losers what they’ve won. Garibanın elindekini çekip alamaz.
8 / 18
B U T who can all their Frauds repeat? ĠYĠ de kim bu dümenleri bulup çevirir?
The very Stuff, which in the Street Onlar ki ortalığın cürufunu ortalığa devĢirir,
They sold for Dirt t’enrich the Ground Ve satarlar gübre diye, budur tarlanın azığı,
Was often by the Buyers found, ĠĢ bitince anlar müĢteri, uğradığı kazığı;
Tho’ Flail had little Cause to mutter, Tepinip dursa da boĢa yorar ayağını,
Who sold the other Salt for Butter. O da ötekine tuz satmıĢtır, gösterip tereyağını.
J U S T I C E her self, fam’d for fair Dealing, ADALET Ģanıyla bilirdi uzlaĢmanın dengesini,
By Blindness had not lost her Feeling; Körlüğüyle sezerdi yozlaĢmanın gölgesini,
Her Left Hand, which the Scales should hold, Sol eli tutmalıyken terazinin kolunu,
Had often dropt ’em, brib’d with Gold; DüĢürürdü mizanı, görünce altının yolunu;
Tho’ some, first pillory’d for Cheating, Bazısının yüzüne çarpıldıysa da oyunu,
Were hang’d in Hemp of their own beating; Yine kendi eğirdiği urgana gitti boyunu;
Yet, it was thought, the Sword she bore Hani derler ya adaletin kılıcı keskindir,
Check’d but the Desp’rate and the Poor; Nedense kestiği hep aciz ile miskindir;
For Crimes, which not deserv’d that Fate, Ki haksız ceza alanlara ulaĢmasın,
But to secure the Rich and Great. Güçlüyü gözetmekten baĢka iĢle uğraĢmasın.
T H U S every Part was full of Vice, VELHASIL alçaklık kol geziyordu her cihette,
Yet the whole Mass a Paradise; Ama yığınlar oturuyordu sanki cennette;
Flatter’d in Peace, and fear’d in Wars, BarıĢta mutluluk, savaĢta utkuya talip,
They were th’ Esteem of Foreigners, Rakiplerin gözünde yüksek itibara sahip,
9 / 18
And lavish of their Wealth and Lives, Hovardası onlar bu hayatın ve zenginliğin,
The Balance of all other Hives. Dengesi bütün kovanların ve dinginliğin,
Such were the Blessings of that State; ĠĢte bunlardı bu devletin nimetleri,
Their Crimes conspir’d to make them Great: Büyüyordu, yayıldıkça cürüm hizmetleri:
T H I S was the States Craft, that maintain’d BUYDU devletin iĢleri, birliği böyle sağlardı,
The Whole of which each Part complain’d: Ve yine her kesim Ģikâyet edip ağlardı:
That strange ridic’lous Vice, was made O gülünesi, tuhaf yamak yaratır bu farkı,
The very Wheel that turn’d the Trade. Onun marifetiyle döner ticaretin çarkı.
Their Laws and Clothes were equally Kanunları da kostümleri gibi durmaz yerli yerinde,
Objects of Mutability; DeğiĢir de değiĢir her seferinde;
For, what was well done for a time, ġimdi uygundur diye verilen hüküm,
In half a Year became a Crime; Altı ayda oluverir büyük bir cürüm;
Yet while they alter’d thus their Laws, Kanunlarını evirip devirseler de,
Still finding and correcting Flaws, Kusurlarını bulup çevirseler de,
To such a Height, the very Poor Bulmak istersen Ģimdiki fukaranın dengini,
Liv’d better than the Rich before, Bak, daha sefildir eski zamanın zengini;
And nothing could be added more. Artık daha da geniĢletemez bu engini.
The Grumbling Brutes had been content Homurdanan yabaniler geri dururdu Ģikâyetten,
With Ministers and Government. Memnun olurdu vekillerden ve hükümetten.
But they, at every ill Success, Ama onlar, baĢarısızlığa uğradıkları an,
Like Creatures lost without Redress, Tökezleyip toparlayamadıkları zaman,
And would, tho’ conscious of his own, Ve bilerek kendi yoğruldukları hamuru,
In others barb’rously bear none. Kıyasıya atarlar baĢkasına çamuru.
11 / 18
O N E, that had got a Princely Store, MALI mülkü yükleyip yığmıĢlardan bir kiĢi,
By cheating Master, King and Poor, Efendiyi, kralı ve yoksulu dolandırmaktı iĢi;
Dar’d cry aloud, The Land must sink Batsın bu ülke, diyerek, yükseltti sesini cüretle,
For all its Fraud; And whom d’ye think Yetsin bu sahtekârlık, dedi; ve bakın ibretle,
The least thing was not done amiss, Yer verilmedi en küçük bir ihmale,
Or cross’d the Publick Business; Ne de kamu yararına karĢı bir ihlale;
But all the Rogues cry’d brazenly, Çığlıklarını ayyuka çıkarttı meyuslar:
Good Gods, Had we but Honesty! Ey tanrılar, bizden sorulmaz mı namus ve ar!
Always to rail at what they lov’d: ġu hep kendi arzusu peĢindeki kervan:
But Jove with Indignation mov’d, Ama silkindi Gökyüzü koparıp bir feveran,
At last in Anger swore, He’d rid Ve nihayet öfke içinde etti yeminini;
The bawling Hive of Fraud; and did. Serdi üçkâğıt kovanını dağıtmanın zeminini.
There shews ’em, like th’ Instructive Tree, Gösterildi onlara, sanki çarmıhlarına çakıldı,
Those Crimes which they’re asham’d to see; Görmekten utandıkları cürümleri baĢlarına takıldı.
Which now in Silence they confess, ġimdi onlar sessizce günahlarını itiraf etmekte,
By blushing at their Ugliness: Ve çirkinlikleri, kızarıp bozarmalarına yetmekte.
Like Children, that would hide their Faults, Kabahatini saklamaya çalıĢan çocuk misali,
And by their Colour own their Thoughts: Yüzünün rengidir ya aklından geçenin emsali,
Imag’ning, when they’re look’d upon, Hani endiĢeyle gözünü yukarı devirmiĢtir,
That others see what they have done. Ya anlaĢılırsa diye, aslında ne iĢler çevirmiĢtir.
12 / 18
In half an Hour, the Nation round, Yarım saatte tersyüz oldu ülkenin duruĢu;
Meat fell a Peny in the Pound. Etin kilosu, liradan inip gördü kuruĢu.
And some in borrow’d Looks well known, Burnu havada takımının önde gidenleri,
Appear’d like Strangers in their own. Kendilerine yabancı geldi kendi benleri.
The Bar was silent from that Day; Barodan ses gelmiyor o günden beri,
For now the willing Debtors pay, Çünkü Ģimdi borçlular istekle ödüyor geri;
Those, that were in the Wrong, stood mute, YanlıĢta olanlar, çıt çıkarmadan baktılar,
And dropt the patch’d vexatious Suit: Uydur kaydır düzenlerini ellerinden bıraktılar.
On which since nothing less can thrive, Hal böyleyken, iĢi olmayan bu meydanda,
Than Lawyers in an honest Hive, Avukatlardı elbet, namuslu bir kovanda;
All, except those that got enough, Bundan hariçti tabii yükü tutan okkayla,
With Inkhorns by their sides troop’d off. Onlar da sıvıĢıverdi mürekkepsiz hokkayla.
J U S T I C E hang’d some, set others free; ADALET kimini astı kimini bıraktı serbest;
And after Goal delivery, Ve encamı edilince derdest,
First march’d some Smiths with Locks and Grates, Önce bazı ustalar gitti kilitleri ve çitleriyle,
Fetters, and Doors with Iron Plates: Dökme kapıları ve zincirli geçitleriyle:
Her chief and faithful Minister, Önde BostancıbaĢı, gözde ve sadık vekil,
’Squire CA T C H, the Law’s great Finisher, Onun eliyle verilirdi kanuna son bir Ģekil;
Bore not th’ imaginary Sword, O hayali kılıç değildi taĢıdığı tertip,
But his own Tools, an Ax and Cord: Fakat kendi endazesi, bir balta ve bir ip:
13 / 18
Then on a Cloud the Hood-wink’d Fair, Derken, gözü bağlı peri gökte kondu yuvaya,
J U S T I C E her self was push’d by Air: Adalet’in kendisi uçuruldu havaya:
Tip-staffs, and all those Officers, Kavaslar ve bütün memurlar da aldı payını,
That squeeze a Living out of Tears. ġu gözyaĢlarından çıkaranlar, geçimlik tayını.
T H O’ Physick liv’d, while Folks were ill, HASTALAR varoldukça devam ettiyse de tababet,
None would prescribe, but Bees of skill, ġifacı ustalardan baĢkası göstermedi keramet,
Which through the Hive dispers’d so wide, YayılmıĢlardı kovanda her köĢe bucağa,
That none of them had need to ride; Gerek yoktu gitmeye yerinden uzağa;
Wav’d vain Disputes, and strove to free TartıĢmayı bırakıp iĢe giriĢtiler bu defa
The Patients of their Misery; Bulmak için hastaların dertlerine deva;
Left Drugs in cheating Countries grown, Düzenbaz ülkelerin ürünlerini terk edip,
And us’d the Product of their own; Kendi ilaçlarını ettiler terkip;
Knowing the Gods sent no Disease Dediler ki Tanrılar göndermez hiçbir illet,
To Nations without Remedies. Eğer dermandan yana fakirse o millet.
But serv’d themselves, exempt from Vice, Hileden arınıp hizmete yaklaĢtılar,
The Gods with Pray’r and Sacrifice; Tövbe dualarıyla ilahlara yanaĢtılar;
All those, that were unfit, or knew Çekildi kim varsa bu duruma uyumsuz,
Their Service might be spar’d, withdrew: Ya da hizmetine yer olmayan, uygunsuz:
Nor was there Business for so many, Çok fazla kiĢiye pek bir iĢ kalmadı,
(If th’ Honest stand in need of any,) (Namus sahibinin ihtiyacı zaten olmadı;)
Few only with the High-Priest staid, Sadece yanında birkaç kiĢiyle baĢrahip,
To whom the rest Obedience paid: Ki oydu herkesin bağlılık sunduğu sahip:
But at his House the Hungry’s fed, Onun evinde verildi açlara ekmek,
The Hireling finds unmeasur’d Bread, Orada bulundu muhtaçlara sıcak yemek,
The needy Trav’ler Board and Bed. Ve zorda kalan yolculara barınak ile döĢek.
The Change was great; for frugally Büyük oldu değiĢim; çünkü gerçekten;
They now liv’d on their Salary: Sadece maaĢlarıydı Ģimdi ellerine geçen:
That a poor Bee should ten times come Eğer on kez gelmek zorunda kalsa bir arıcık,
To ask his Due, a trifling Sum, Ödeneğini sormaya, alacağı da zaten azıcık,
And by some well-hir’d Clerk be made Veya kadrolu bir kâtip mecbur bırakılsa,
To give a Crown, or ne’er be paid, Bir altın vermeden, ücreti ödenmeyip takılsa,
All Places manag’d first by Three, Bir zamanlar üç kiĢinin yönettiği birimler,
Who watch’d each other’s Knavery, Hani herkes birbirinin hilesini mimler,
Are happily supply’d by One, Ne mutlu ki Ģimdi sadece bir kiĢiyle yürüyor,
By which some thousands more are gone. Ve bu durum birkaç bini daha yollara sürüyor.
Liv’ries in Brokers Shops are hung, Ahır simsarlarının dükkânları doldu kâğıtlarla,
They part with Coaches for a Song; Sahipleri arabalarından ayrıldı ağıtlarla.
Sell stately Horses by whole Sets; Tüm koĢumlarıyla birlikte satıldı asil atlar,
And Country-Houses, to pay Debts. Borçlara karĢılık gitti çiftlikler ve katlar.
15 / 18
V A I N Cost is shunn’d as much as Fraud; YOLSUZLUK kadar boĢ masraftan da geri durdular,
They have no Forces kept Abroad; BaĢka topraklardan geri çekildi ordular;
They fight, but for their Country’s sake, DövüĢmediler ülkeye düĢman üĢüĢmedikçe,
When Right or Liberty’s at Stake. Haklar ve özgürlükler tehlikeye düĢmedikçe.
N O W mind the glorious Hive, and see ġĠMDĠ gelin Ģu muzaffer kovana bir bakın,
How Honesty and Trade agree. Dürüstlükle ticaret nasıl da barıĢık ve yakın.
The Shew is gone, it thins apace; Gösteri bitti, püf diye söndü bir anda,
And looks with quite another Face. Ve bambaĢka bir yüzle çıktı öte yanda;
For ’twas not only that They went, Çünkü sadece onlar değildi giden,
By whom vast Sums were Yearly spent; Büyük harcamalar da beraber gitti elden.
But Multitudes that liv’d on them, Oysa yığınlar vardı bu tezgâhtan geçinen,
Were daily forc’d to do the same. Her gün aynı Ģekilde uğraĢıp didinen;
In vain to other Trades they’d fly; BoĢ ümitlerle geçtiler baĢka iĢlere,
All were o’er-stock’d accordingly. Ama ihtiyaçtan fazlası doluĢmuĢtu her yere.
T H E Price of Land and Houses falls; ARSA ve ev fiyatları düĢüp yok etti varları;
Mirac’lous Palaces, whose Walls, MuhteĢem konaklar ki duvarları
Like those of Thebes, were rais’d by Play, Tebai’nin surları gibiydi, örülmüĢtü sevinçle,
Are to be let; while the once gay, Bırakıldı haline; zamanında ünlüydü erinçle;
The building Trade is quite destroy’d, Bu hal, inĢaat loncasını da iyice bitirdi,
Artificers are not employ’d; Bütün zanaatçılar iĢlerini yitirdi;
No Limner for his Art is fam’d, Hiçbir ressam sanatıyla nam salmadı,
Stone-cutters, Carvers are not nam’d. TaĢ kesicilerle oymacıların esamesi kalmadı.
16 / 18
T H O S E, that remain’d, grown temp’rate, strive, KALANLAR bıraktılar bol keseden harcamayı,
Not how to spend, but how to live, Öğrendiler ölçülü ve ılımlı yaĢamayı;
And, when they paid their Tavern Score, Kabarınca meyhanenin hesabı,
Resolv’d to enter it no more: Ayak kesmekle görüldü iĢin icabı:
No Vintner’s Jilt in all the Hive ġimdi kovandaki hiçbir Ģarapçının cariyesi
Could wear now Cloth of Gold, and thrive; Giyemiyor sırmalı elbise, yok bakiyesi;
Nor Torcol such vast Sums advance, Kimsede birikmiyor artık o kadar avans,
For Burgundy and Ortelans; Ne Burgondi için ne de Ortelans;
The Courtier’s gone, that with his Miss Mabeyinci de kayboldu, aĢığıyla ikisi,
Supp’d at his House on Christmas Peas; Her akĢam yerlerdi bir noel hindisi;
Spending as much in two Hours stay, Ġki saat içinde tükettikleri miktar,
As keeps a Troop of Horse a Day. Bir süvari alayına bütün gün yeter de artar.
But now she sells her Furniture, ġimdi satıĢa çıkarmıĢ eĢyasından kalanı,
Which th’ Indies had been ransack’d for; Oysa bunun içindi Hindistan’ın talanı;
Contracts th’ expensive Bill of Fare, Artık yol parası için pazarlığa giriyor,
And wears her strong Suit a whole Year: KıĢlık elbisesini bütün sene giyiyor.
The slight and fickle Age is past; Tarih oldu hafiflik ve hoppalık çağı,
And Clothes, as well as Fashions, last. Maziye karıĢtı moda, terzilerin de söndü ocağı;
Weavers, that join’d rich Silk with Plate, Ġpek üstüne gümüĢ iĢleyen ustalar gitti,
And all the Trades subordinate, Ve ardısıra gelen bütün ticaret bitti.
Are gone. Still Peace and Plenty reign, Artık sürüp giden, sükûnet ve bereket,
And every Thing is cheap, tho’ plain: Her Ģey ucuz, yoksa da bir hareket;
Kind Nature, free from Gard’ners Force, Zengin tabiat, kurtulunca bahçıvan elinden,
Allows all Fruits in her own Course; Tüm meyvelerini saçtı ortaya kendiliğinden;
But Rarities cannot be had, Ama nadide Ģeylerden yok bir ses,
Where Pains to get them are not paid. Kimse onlar için tüketmiyor nefes.
All Arts and Crafts neglected lie; Zanâatler ve meslekler bırakıldı öylece,
Content, the Bane of Industry, Sanayinin ölümüne razı olundu böylece.
S O few in the vast Hive remain, ġĠMDĠ öyle tenha ki o büyük kovan,
The hundredth Part they can’t maintain Yok yüzde birini koruyacak derman;
’Till some well-fenc’d Retreat is found, Buluncaya dek güvenli bir sığınak,
And here they die or stand their Ground. Ölümüne savunulacak bu yığınak;
No Hireling in their Army’s known; Hiçbir askeri satın alamadı hiçbir ücret,
But bravely fighting for their own, Görülmedi yiğitçe savaĢmaktan öte bir cüret;
They triumph’d not without their Cost, Ama hiç de bedelsiz değildi galibiyet,
For many Thousand Bees were lost. Binlerce arının ölümüydü maliyet.
They flew into a hollow Tree, Göç edip boĢ bir ağaca yuvalandılar,
Blest with Content and Honesty. Kanaat ve dürüstlükle kutsandılar.
18 / 18
THEN leave Complaints: Fools only strive O HALDE sızlanmayın: sadece ahmak olan
To make a Great an Honest Hive Didinir, dürüst olsun diye büyük bir kovan.
Without great Vices, is a vain Büyük kusurlar olmadan, boĢ bir vaattir;
EUTOPIA seated in the Brain. ÜTOPYA beyindeki bir kanaattir.
Fraud, Luxury and Pride must live, Sürüp gitmeli yalan dolan, lüks ve gurur;
While we the Benefits receive: Ki sonunda yine bize faydası dokunur:
Do we not owe the Growth of Wine Borçlu değil miyiz Ģarabı üzüm suyuna,
To the dry shabby crooked Vine? Asma kütüğünün kuru, cılız, çarpık soyuna?
Which, while its Shoots neglected stood, Öylece bırakılsa sürgünleri, enine boyuna,
Chok’d other Plants, and ran to Wood; Boğar öteki bitkileri, kendisi de döner oduna;
But blest us with its noble Fruit, Ama kutsar bizi soylu meyvesiyle,
As soon as it was ty’d and cut: Bağcının ustaca büküp eğmesiyle;
Nay, where the People would be great, Eğer saygınlıksa insanın maksadı,
As necessary to the State, Veren budur çünkü devlete hayatı,
As Hunger is to make’em eat. Açlıktan da öyle gelir yemenin tadı.
Bare Virtue can’t make Nations live Salt erdem yetmez ülkeleri yaĢatmaya
In Splendor; they, that would revive Saltanat içinde; ve kalkıĢanlar yaratmaya
FINIS. SON.