You are on page 1of 19

1 / 18

BERNARD MANDEVILLE VE ARILAR MESELĠ


N. Ekrem Düzen

SUNUġ

Bernard Mandeville, bir siyasi ahlak kuramcısı. Makyavel kadar yaygın bir üne sahip
olmamakla birlikte bazı siyaset bilimcilerin gözünde kıymeti ondan aĢağı değil.
Merkantilist çağdan kapitalist çağa geçiĢ evresinde (17. yüzyıl sonu, 18. yüzyıl baĢı)
yaĢamıĢ, asıl mesleği hekimlik olan, zanaatkâr-âlim-filozof kuĢağının son fertlerinden. 1705
tarihli Arılar Meseli, zamanın toplumsal yaĢayıĢına iliĢkin bir çözümleme, eleĢtiri ve kuram
metni. Bu eser, siyasi güç ve ekonomik refahın varolma ve sürdürülme koĢullarının ahlak
dizgeleriyle içiçeliğinden hareketle, ahlaki çerçevenin de siyasi güç ve ekonomik refahın
belirleyicisi olduğu, giderek olması gerektiği düĢüncesini iletiyor. Dolayısıyla, bazen açık
bazen örtük olarak, ahlaki düzenleme faaliyetini, temel düzenleyici unsur olarak öne
çıkarıyor.

Mandeville, Arılar Meseli’nin baĢında, eserinin ana fikrini Homurdanan Kovan veya
Düzenbazın Dürüstlüğü adını verdiği bir manzumeyle özetlemiĢ. Kitabın baĢındaki bu
manzum bölüm, bir çeviri meraklısı için baĢlıbaĢına bir macera davetiyesi. Ben bu davete –
ne yalan söyleyeyim, biraz da çocukça bir meydan okuma dürtüsüyle – icabet etmek
istedim. Bu çeviri, birebir sözlük anlamı kullanmaktan söyleyiĢ özelliğine göre yeniden
yazmaya dek pek çok çeviri yaklaĢımını aynı anda barındırıyor. Farklı yaklaĢımlardan
birini seçerek bütün manzumeyi çevirmek bana mümkün görünmedi. Bununla birlikte,
özgün anlamı kaybedecek denli zenginleĢtirme ya da fakirleĢtirme yapmamaya ve
dizelerin sırasını olabildiğince bozmamaya çalıĢtım. Müellife sadakatim samimidir, lakin
muhtemelen dürtülerime yenilmiĢliğim daha çoktur.

Manzumeyi kendi baĢına bir bütün olarak görmek mümkün. Bu yüzden kitabın çevirisini
beklemeden manzumenin çevirisini yayınlamanın sakıncası olmayacağını düĢünüyorum.
Bu Ģekilde hem Mandeville’i hem eserini önceden tanımak mümkün olacak. Çeviri, sol
sütunda özgün Ġngilizce manzume, sağ sütunda Türkçesi olacak Ģekilde sunuluyor.
Mandeville’in kendi sunuĢunu da manzumenin hemen önünde bulacaksınız. Eğer
Mandeville’in satirik üslubunu yansıtabildiysem, okur bazı dizeleri okurken ironiyle
gülümserse, çok mutlu olacağım. Kusurlarımı iĢaret eden olur ise baĢım üstüne…

TeĢekkür: Önce bu manzumeyle karĢılaĢmama sebep olan Erkan Uzun, Ebru Akman, ve
Fisun Demir’e, sonra da çeviriyi okuyarak, öneriler geliĢtirerek, benim yüksek sesle
okumalarıma tebessümle tahammül göstererek katkıda bulunan herkese çok teĢekkür
ederim: Özgür ErbaĢ, Kerem Kandemir, Nil Mutluer, Çağla Gülol, Ahmet Tosun, Suat
ÖzçağdaĢ, Belgin Zorlu, Murat Baç, Nezih Düzen, Yudit Namer, Sevgi Can Yağcı Aksel,
Ebru Turgut.
2 / 18

ARILAR MESELĠ
MANEDVILLE’IN SUNUġU

Sadece çok az sayıda insanın kendisini anlayabilmesinin en büyük nedenlerinden biri,


yazarların çoğunun insanlara ne olmaları gerektiğini söylemesidir; ama onlara gerçekte ne
olduklarını söylemeyi pek dert etmezler. Kendi adıma, saygın okuyucuyu veya kendimi
kayırmaksızın, inanıyorum ki insan (göze açık olan etin ve kemiğin yanısıra) pek çok
arzunun bir bileĢimidir; bu arzuların her biri, sırası geldiğinde harekete geçip üste
çıktığında, kiĢi istesin ya da istemesin, onu hükmüne alır. Güya utandığımız bu vasıfların,
toplumun büyüyüp geliĢmesine büyük katkıda bulunduğunu göstermek buradaki
manzumenin konusunu oluĢturuyor. Ancak, manzume boyunca paradoks arz eder gibi
görünen bölümler için giriĢ kısmında bazı açıklayıcı notlar bulacaksınız; daha yararlı hale
getirmek üzere, insanın, kusurlarına rağmen, erdemle taksiri ayırmayı öğrenmek için
bundan daha iyi bir donanıma sahip olmadığını göstermeye uygun düĢtüğüne inandığım
bir açıklama: Ve burada okuyucudan Ģunu aklından hiç çıkarmamasını istirham ediyorum;
Ġnsan demekle Yahudileri ya da Hıristiyanları değil, sadece Ġnsanı kastediyorum; olduğu
haliyle ve bâtından habersiz olan.
3 / 18

THE GRUMBLING HIVE HOMURDANAN KOVAN


OR, KNAVES TURN’D HONEST VEYA, DÜZENBAZIN DÜRÜSTLÜĞÜ

A Spacious Hive well stock’d with Bees, KOCA bir kovan vardı, arılarla dopdolu,
That liv’d in Luxury and Ease; Rahatlık ve kolaylıktan geçerdi hayat yolu;

And yet as fam’d for Laws and Arms, ÜnlenmiĢlerdi kanun ve kuvvet sermekle,
As yielding large and early Swarms; Büyük ve genç oğullar vermekle.

Was counted the great Nursery Herkes bilirdi o büyük kucağı,


Of Sciences and Industry. Bilimlerin ve sanatların ocağı.

No Bees had better Government, Bundan iyi hükümet görmedi hiçbir arı,
More Fickleness, or less Content: Ne daha mutlu oldu ne daha uçarı,

They were not Slaves to Tyranny, Despotluğa boyun eğip köleliğe inmediler,
Nor rul’d by wild Democracy; Lakin ham demokrasiyle de yetinmediler;

But Kings, that could not wrong, because Kralları vardı ki yanlıĢ yapmazlardı
Their Power was circumscrib’d by Laws. Ġktidarı çeviren kanundan sapmazlardı.

 
4 / 18

T H E S E Insects liv’d like Men, and all TIPKI insanlar gibiydi arıların yaĢamı
Our Actions they perform’d in small: Bizden narin tavırlarla ederlerdi akĢamı:

They did whatever’s done in Town, Ne yapılırsa bir kentte, o yapılırdı bu kovanda,
And what belongs to Sword or Gown: Cüppe giyen de vardı elbet, kılıç kuĢanan da:

Tho’ th’ Artful Works, by nimble Slight Minik eklemlerin minik hareketleri yüzünden,
Of minute Limbs, ’scap’d Human Sight; KaçmıĢ olsa da hünerli iĢleri insanın gözünden;

Yet we’ve no Engines, Labourers, Bizde nasıl varsa silahlar ve makineler,


Ships, Castles, Arms, Artificers, Ustalar, ordular, kaleler ve tekneler,

Craft, Science, Shop, or Instrument, Alet-edevat, zanaat, ticaret ve bilim,


But they had an Equivalent: Onlarda da vardı bunlara eĢ bir ilim:

Which, since their Language is unknown, Ama bilmediğimiz için dillerini,


Must be call’d, as we do our own. Bizde nasılsa öyle anmalı fiillerini.

As grant, that among other Things, Nimetler arasından bir kısmet ararken
They wanted Dice, yet they had Kings; Krallar geçti baĢa, talihe adres sorarken

And those had Guards; from whence we may Eh, üstüne kralın muhafızlarını da koyun,
Justly conclude, they had some Play; Demek ki var bu iĢin içinde bir oyun;

Unless a Regiment be shewn Meğer ki çıksın ortaya bir tümen


Of Soldiers, that make use of none. Çünkü asker ne muhafız tanır ne dümen.

 

VA S T Numbers throng’d the fruitful Hive; YIĞINLAR bereketli kovana doluĢtu,


Yet those vast Numbers made ’em thrive; Ve kalabalıkla birlikte bolluk, refah oluĢtu;

Millions endeavouring to supply Milyonlar ortaya koydu kuvvetini,


Each other’s Lust and Vanity; Doyurmaya birbirinin kibrini, Ģehvetini;

While other Millions were employ’d, BaĢka milyonlar da baĢka iĢlere girecekti,
To see their Handy-works destroy’d; Ve yaptıklarının nasıl yıkıldığını görecekti;

They furnish’d half the Universe; Donattılar dünyanın yarısını; ancak,


Yet had more Work than Labourers. ĠĢçiden daha çok iĢ vardı yapacak.

Some with vast Stocks, and little Pains, Kiminin çok malı vardı, iĢe atıldı,
Jump’d into Business of great Gains; Az bir çabayla kazancına kazanç katıldı;

And some were damn’d to Sythes and Spades, Kimi mahkûm oldu kazma kürek baĢına,
And all those hard laborious Trades; Ve zahmetli uğraĢlardan gelen bulgur aĢına;
5 / 18

Where willing Wretches daily sweat, Heveskâr biçareler her gün dökerken ter,
And wear out Strength and Limbs to eat: Tükenirken kollarda derman, gözlerde fer:

While others follow’d Mysteries, Bazıları düĢtü esrarlı sanatlara,


To which few Folks bind ’Prentices; Herkesin çırak vermediği zanaatlara;

That want no Stock, but that of Brass, Mangırdaydı gözleri, mal değildi onların niyazı,
And may set up without a Cross; Ve pekâlâ abdestsiz de kılarlardı namazı;

As Sharpers, Parasites, Pimps, Players, Dolandırıcılar, sahtekârlar, pezevenkler, Ģarlatanlar,


Pick-pockets, Coiners, Quacks, South-sayers, Üçkâğıtçılar, yankesiciler, falcılar, kalpazanlar,

And all those, that in Enmity, ĠĢte bunların hepsi, kin güderdi,
With downright Working, cunningly Doğru dürüst çalıĢana, hinlik ederdi,

Convert to their own Use the Labour Çevirip kendi usulüne iĢin gereğini,
Of their good-natur’d heedless Neighbour. Kullanırdı iyi huylu safdil komĢunun emeğini.

These were call’d Knaves, but bar the Name, Düzenbazdı bunlar, ama dikkatle anmalı bu ismi,
The grave Industrious were the same: ÇalıĢkanın da aynı hamurdan yoğrulmuĢtu cismi:

All Trades and Places knew some Cheat, Her imalat ve ticaret bilirdi biraz alavere,
No Calling was without Deceit. Hiçbir iĢ yoktu ki olmasın içinde dalavere.

 

T H E Lawyers, of whose Art the Basis AVUKATLARın meslek icabı çabaları,


Was raising Feuds and splitting Cases, AnlaĢmazlık çıkartmak ve çoğaltmaktı davaları;

Oppos’d all Registers, that Cheats Kayda kuyda aldırmazlardı, çünkü oyun ve hile
Might make more Work with dipt Estates; Daha çok iĢ yapardı ipotek dairesinden bile;

As wer’t unlawful, that one’s own, Güya kanunsuz değildi takip faslı,
Without a Law-Suit, should be known. Nasılsa mahkemesiz çıkmazdı iĢin aslı.

They kept off Hearings wilfully, Kasten savsaklayıp durdular celseleri, celpleri,
To finger the refreshing Fee; Ücretleri yükseltip ĢiĢirmek için cepleri;

And to defend a wicked Cause, Ve habis bir davayı getirmek için oyuna,
Examin’d and survey’d the Laws, Kanunları didikleyip deĢtiler enine boyuna;

As Burglars Shops and Houses do, Hırsız ev gözetler gibi izlediler her loĢluğu,
To find out where they’d best break through. Bulmak için girilecek zayıf boĢluğu.

 
6 / 18

P H Y S I C I A N S valu’d Fame and Wealth DOKTORLARın adı sanı pek saygın,


Above the drooping Patient’s Health, Hastaların dermansızlığından da yaygın;

Or their own Skill: The greatest Part Hatta marifetlerinden: Pek çok defa
Study’d, instead of Rules of Art, Rol kestiler; sanatları vermedi bir Ģifa.

Grave pensive Looks and dull Behaviour, Tavırlar kuru ve sıkıcı, bakıĢlar baygın ve kayık,
To gain th’ Apothecary’s Favour; Olmak için eczacının övgüsüne layık,

The Praise of Midwives, Priests, and all Ve ebe ile rahibin iltifatına mazhar,
That serv’d at Birth or Funeral. Onlar ki ya beĢik baĢındadır ya mezar.

To bear with th’ ever-talking Tribe, Cemaatin gevezeliğinden asılmaz suratları,


And hear my Lady’s Aunt prescribe; Kocakarı ilaçlarını iĢitmektir muratları;

With formal Smile, and kind How d’ye, Hal hatır sorarlar gülücükler atarak,
To fawn on all the Family; Bütün mahalleyi yağlayıp alttan alarak,

And, which of all the greatest Curse is, Ve gerekirse lanetlerin en büyüğünü anmak,
T’endure th’ Impertinence of Nurses. Derim ki hemĢirelerin küstahlığına dayanmak.

 

A M O N G the many Priests of Jove, GÖKLERĠN hizmetkârı molla takımı,


Hir’d to draw Blessings from Above, Çekmekti iĢleri yukarıdan ilahi akımı;

Some few were Learn’d and Eloquent, Ġlim ve belagat pek azının ismiydi,
But thousands Hot and Ignorant: Ama arsızlık ve cehalet binlercesinin resmiydi:

Yet all pass’d Muster that could hide Diyanetten alınmıĢ icazetti onları aklayan,
Their Sloth, Lust, Avarice and Pride; Tembellik, tamah ve kibirlerini saklayan,

For which they were as fam’d as Tailors Bunlardı oysa Ģöhretleri, nasıl ki bir berber
For Cabbage, or for Brandy Sailors: Makasıyla bilinir, ve demirci örsüyle beraber:

Some, meagre-look’d, and meanly clad, Bazısı, periĢan kılık ve sefil bakıĢla,
Would mystically pray for Bread, Ekmek dilenirdi uhrevi yakarıĢla;

Meaning by that an ample Store, Demek ki doluydu birilerinin kileri,


Yet lit’rally received no more; Ama nedense hep boĢ kalırdı elleri;

And, while these holy Drudges starv’d, Ve açlıktan ölürken bu kutsal uyuzlar,
The lazy Ones, for which they serv’d, Hizmet ettikleri tembel domuzlar,

Indulg’d their Ease, with all the Graces Bütün haĢmetleriyle çıkardılar rahatlığın tadını,
Of Health and Plenty in their Faces. Yüzlerinden okurdunuz sağlık ve bereketin adını.
 
7 / 18

T H E Soldiers, that were forc’d to fight, ASKERLER savaĢmaya zorlandılar,


If they surviv’d, got Honour by’t; Sağ kaldılarsa eğer, onur kazandılar;

Tho’ some, that shunn’d the bloody Fray, Kaçınmaya çalıĢan kanlı kavgadan,
Had Limbs shot off, that ran away: Vurup kendini sıvıĢtı kargaĢadan:

Some valiant Gen’rals fought the Foe; Bazı yiğitler çıkıp alt ettiyse de rakibi,
Others took Bribes to let them go: Diğerleri aldı rüĢveti ve bıraktı takibi:

Some ventur’d always where ’twas warm, Kimi kendini ateĢe attı, cesaret dolu,
Lost now a Leg, and then an Arm; ġimdi bacağı koptu, biraz sonra kolu;

Till quite disabled, and put by, Tutar yeri kalmayınca bir kenara atıldı,
They liv’d on half their Salary; Yarım aylığın insafına satıldı;

While others never came in Play, Oysa hiç gelmeyenler vardı masaya,
And staid at Home for double Pay. Oturup evlerinde, çift maaĢı dizdiler kasaya.

 

T H E I R Kings were serv’d, but Knavishly, KRALLARINA hizmet, sinsice görülürdü,


Cheated by their own Ministry; Hilebazlık, Vekillerden baĢlayarak örülürdü.

Many, that for their Welfare slaved, Refahları için köle ettikleri pek çoktu,
Robbing the very Crown they saved: Korudukları tacı soymakta beisleri yoktu:

Pensions were small, and they liv’d high, Ödenekler azdı ama lüksten geri durmazlardı,
Yet boasted of their Honesty. Ve dürüstlüklerine toz kondurmazlardı.

Calling, whene’er they strain’d their Right, Her ne zaman zora girse paylarını almak,
The slipp’ry Trick a Perquisite; Bunun da numarası, bahĢiĢ diyerek çalmak;

And when Folks understood their Cant, Uyanacak olursa etraf riyakârın hilesine,
They chang’d that for Emolument; Çevirirlerdi adını hizmetkârın hissesine;

Unwilling to be short or plain, Ġstemezlerdi yoksunluk, aza kanaat,


In any thing concerning Gain; Kalmazlardı gerisinde, varsa menfaat;

For there was not a Bee but would Hiçbir arı yoktu ki almasın daha çoğunu,
Get more, I won’t say, than he should; Alması gerekenden geçtim, varını yoğunu;

But than he dar’d to let them know, O miktarı söylemeye yetmez cüreti,
That pay’d for’t; as your Gamesters do, EĢkîya gibi saklar aldığı ücreti,

That, tho’ at fair Play, ne’er will own Bilir ki adil bir oyunda kazanamaz,
Before the Losers what they’ve won. Garibanın elindekini çekip alamaz.
 
8 / 18

B U T who can all their Frauds repeat? ĠYĠ de kim bu dümenleri bulup çevirir?
The very Stuff, which in the Street Onlar ki ortalığın cürufunu ortalığa devĢirir,

They sold for Dirt t’enrich the Ground Ve satarlar gübre diye, budur tarlanın azığı,
Was often by the Buyers found, ĠĢ bitince anlar müĢteri, uğradığı kazığı;

Sophisticated with a quarter, Allanıp pullanmıĢtır beĢ on paraya,


Of good-for-nothing Stones and Mortar; Toz topraktır hal bu ki, gelmez daraya;

Tho’ Flail had little Cause to mutter, Tepinip dursa da boĢa yorar ayağını,
Who sold the other Salt for Butter. O da ötekine tuz satmıĢtır, gösterip tereyağını.

 

J U S T I C E her self, fam’d for fair Dealing, ADALET Ģanıyla bilirdi uzlaĢmanın dengesini,
By Blindness had not lost her Feeling; Körlüğüyle sezerdi yozlaĢmanın gölgesini,

Her Left Hand, which the Scales should hold, Sol eli tutmalıyken terazinin kolunu,
Had often dropt ’em, brib’d with Gold; DüĢürürdü mizanı, görünce altının yolunu;

And, tho’ she seem’d Impartial, Göründüyse de büsbütün tarafsız,


Where Punishment was corporal, Hele ki ceza cana verilmiĢse, afsız,

Pretended to a reg’lar Course, Düzmece bir mahkemeydi sonuç,


In Murther, and all Crimes of Force; Ġster cinayet olsun dava ister cebrî suç;

Tho’ some, first pillory’d for Cheating, Bazısının yüzüne çarpıldıysa da oyunu,
Were hang’d in Hemp of their own beating; Yine kendi eğirdiği urgana gitti boyunu;

Yet, it was thought, the Sword she bore Hani derler ya adaletin kılıcı keskindir,
Check’d but the Desp’rate and the Poor; Nedense kestiği hep aciz ile miskindir;

That, urg’d by meer Necessity, Arzuhâli görmekken vazifesi,


Were ty’d up to the wretched Tree BağlamıĢtı elini beylerin silsilesi

For Crimes, which not deserv’d that Fate, Ki haksız ceza alanlara ulaĢmasın,
But to secure the Rich and Great. Güçlüyü gözetmekten baĢka iĢle uğraĢmasın.

 

T H U S every Part was full of Vice, VELHASIL alçaklık kol geziyordu her cihette,
Yet the whole Mass a Paradise; Ama yığınlar oturuyordu sanki cennette;

Flatter’d in Peace, and fear’d in Wars, BarıĢta mutluluk, savaĢta utkuya talip,
They were th’ Esteem of Foreigners, Rakiplerin gözünde yüksek itibara sahip,
9 / 18

And lavish of their Wealth and Lives, Hovardası onlar bu hayatın ve zenginliğin,
The Balance of all other Hives. Dengesi bütün kovanların ve dinginliğin,

Such were the Blessings of that State; ĠĢte bunlardı bu devletin nimetleri,
Their Crimes conspir’d to make them Great: Büyüyordu, yayıldıkça cürüm hizmetleri:

And Virtue, who from Politicks Ve erdem, siyasetten ezberliydi,


Had learn’d a Thousand Cunning Tricks, Bin kurnazın hilesinden haberliydi;

Was, by their happy Influence, Bu kutlu münasebet bakımıyla,


Made Friends with Vice: And ever since, YoldaĢ oldu muhannet takımıyla;

The worst of all the Multitude Daha beteri bulunmadı bu tayfada,


Did something for the Common Good. Hiç faydası görülmedi ortak sayfada.

 

T H I S was the States Craft, that maintain’d BUYDU devletin iĢleri, birliği böyle sağlardı,
The Whole of which each Part complain’d: Ve yine her kesim Ģikâyet edip ağlardı:

This, as in Musick Harmony, Nasıl ĢaĢmazsa müziğin ahengi,


Made Jarrings in the main agree; Curcunayla, oynamazsa mihengi,

Parties directly opposite, Muhalifler de birbirine ederken itiraz,


Assist each other, as ’twere for Spight; Müttefik oluverirler, çıkarırken garaz;

And Temp’rance with Sobriety, Ve âkîl, alarak mâkûlu yedeğine,


Serve Drunkenness and Gluttony. Yağ sürer sarhoĢ ile tamahkârın ekmeğine.

 

T H E Root of Evil, Avarice, AÇGÖZLÜLÜK bütün kötülüklerin anası,


That damn’d ill-natur’d baneful Vice, Kahrolası alçaklıkların daniskası,

Was Slave to Prodigality, Onu bile köle etmiĢtir tamah ve israf,


That noble Sin; whilst Luxury O soylu günah; ve bir yanda lüks için masraf

Employ’d a Million of the Poor, Emrine alırken bir milyon pulsuz,


And odious Pride a Million more: Pis gurur da çalıĢtırır bir milyon çulsuz:

Envy it self, and Vanity, Haset ve kibir, bizzat bu ikili,


Were Ministers of Industry; Biri nâzırıdır sanayinin, diğeri vekili;

Their darling Folly, Fickleness, Sevgili soytarıları kapristir seçme azmanı,


In Diet, Furniture and Dress, AlıĢ veriĢ, giyim kuĢam, ve yeme içme uzmanı,
10 / 18

That strange ridic’lous Vice, was made O gülünesi, tuhaf yamak yaratır bu farkı,
The very Wheel that turn’d the Trade. Onun marifetiyle döner ticaretin çarkı.

Their Laws and Clothes were equally Kanunları da kostümleri gibi durmaz yerli yerinde,
Objects of Mutability; DeğiĢir de değiĢir her seferinde;

For, what was well done for a time, ġimdi uygundur diye verilen hüküm,
In half a Year became a Crime; Altı ayda oluverir büyük bir cürüm;

Yet while they alter’d thus their Laws, Kanunlarını evirip devirseler de,
Still finding and correcting Flaws, Kusurlarını bulup çevirseler de,

They mended by Inconstancy Uydurmadır düzeltmeler, varmaz istikrara,


Faults, which no Prudence could foresee. Hiçbir önlem iĢlemez baĢtan yanlıĢ karara.

 

T H U S Vice nurs’d Ingenuity, ĠġTE böyledir düzenbazlığın yeniliği yaratması,


Which join’d with Time and Industry, Zenginliğin emekle birlikte boy atması,

Had carry’d Life’s Conveniencies, Sırtlanıp hayatın zahmetini,


It’s real Pleasures, Comforts, Ease, Öyle çoğaltmıĢtır ki zevküsefanın rahmetini,

To such a Height, the very Poor Bulmak istersen Ģimdiki fukaranın dengini,
Liv’d better than the Rich before, Bak, daha sefildir eski zamanın zengini;
And nothing could be added more. Artık daha da geniĢletemez bu engini.

 

H O W Vain is Mortal Happiness! NE beyhudedir fanilerin mutluluk arayıĢı!


Had they but known the Bounds of Bliss; KeĢke bilseler, ne geniĢtir sevincin kavrayıĢı;

And that Perfection here below Ve yeryüzü, öylesine mükemmel ve eriĢilmez,


Is more than Gods can well bestow; Göklerin lûtfuyla bile bu mertebeye yetiĢilmez;

The Grumbling Brutes had been content Homurdanan yabaniler geri dururdu Ģikâyetten,
With Ministers and Government. Memnun olurdu vekillerden ve hükümetten.

But they, at every ill Success, Ama onlar, baĢarısızlığa uğradıkları an,
Like Creatures lost without Redress, Tökezleyip toparlayamadıkları zaman,

Curs’d Politicians, Armies, Fleets; Politikacılara ve askerlere lanet yağdırır;


While every one cry’d, Damn the Cheats, Kahrolsun yolsuzluk diye sövüp saydırır;

And would, tho’ conscious of his own, Ve bilerek kendi yoğruldukları hamuru,
In others barb’rously bear none. Kıyasıya atarlar baĢkasına çamuru.

 
11 / 18

O N E, that had got a Princely Store, MALI mülkü yükleyip yığmıĢlardan bir kiĢi,
By cheating Master, King and Poor, Efendiyi, kralı ve yoksulu dolandırmaktı iĢi;

Dar’d cry aloud, The Land must sink Batsın bu ülke, diyerek, yükseltti sesini cüretle,
For all its Fraud; And whom d’ye think Yetsin bu sahtekârlık, dedi; ve bakın ibretle,

The Sermonizing Rascal chid? Kimi kötüledi bu Ģarlatan yalvaç?


A Glover that sold Lamb for Kid. Kuzuyu keçi diye satan bir saraç.

The least thing was not done amiss, Yer verilmedi en küçük bir ihmale,
Or cross’d the Publick Business; Ne de kamu yararına karĢı bir ihlale;

But all the Rogues cry’d brazenly, Çığlıklarını ayyuka çıkarttı meyuslar:
Good Gods, Had we but Honesty! Ey tanrılar, bizden sorulmaz mı namus ve ar!

Merc’ry smil’d at th’ Impudence, Çerçilerin Pîrini güldürdü bu fütursuzluk,


And others call’d it want of Sense, Oysa buydu iĢte apaçık Ģuursuzluk,

Always to rail at what they lov’d: ġu hep kendi arzusu peĢindeki kervan:
But Jove with Indignation mov’d, Ama silkindi Gökyüzü koparıp bir feveran,

At last in Anger swore, He’d rid Ve nihayet öfke içinde etti yeminini;
The bawling Hive of Fraud; and did. Serdi üçkâğıt kovanını dağıtmanın zeminini.

The very Moment it departs, BaĢladığı anda yerine geldi sözü,


And Honesty fills all their Hearts; Ve dürüstlükle doldu bütün yüreklerin özü.

There shews ’em, like th’ Instructive Tree, Gösterildi onlara, sanki çarmıhlarına çakıldı,
Those Crimes which they’re asham’d to see; Görmekten utandıkları cürümleri baĢlarına takıldı.

Which now in Silence they confess, ġimdi onlar sessizce günahlarını itiraf etmekte,
By blushing at their Ugliness: Ve çirkinlikleri, kızarıp bozarmalarına yetmekte.

Like Children, that would hide their Faults, Kabahatini saklamaya çalıĢan çocuk misali,
And by their Colour own their Thoughts: Yüzünün rengidir ya aklından geçenin emsali,

Imag’ning, when they’re look’d upon, Hani endiĢeyle gözünü yukarı devirmiĢtir,
That others see what they have done. Ya anlaĢılırsa diye, aslında ne iĢler çevirmiĢtir.

 
12 / 18

B U T, Oh ye Gods! What Consternation, LÂKĠN ey ilahlar, o ne büyük ĢaĢkınlıktı, aman;


How vast and sudden was th’ Alteration! Nasıl da apansız değiĢti her Ģey, pek yaman!

In half an Hour, the Nation round, Yarım saatte tersyüz oldu ülkenin duruĢu;
Meat fell a Peny in the Pound. Etin kilosu, liradan inip gördü kuruĢu.

The Mask Hypocrisy’s flung down, Ġkiyüzlülüğün maskesi düĢtü beriye,


From the great Statesman to the Clown: Ne devlet adamı kaldı ne soytarı geriye:

And some in borrow’d Looks well known, Burnu havada takımının önde gidenleri,
Appear’d like Strangers in their own. Kendilerine yabancı geldi kendi benleri.

The Bar was silent from that Day; Barodan ses gelmiyor o günden beri,
For now the willing Debtors pay, Çünkü Ģimdi borçlular istekle ödüyor geri;

Ev’n what’s by Creditors forgot; Alacaklıların unutup yok saydıkları bile,


Who quitted them that had it not. VazgeçilmiĢ olsa da Ģimdi geçiyor ele.

Those, that were in the Wrong, stood mute, YanlıĢta olanlar, çıt çıkarmadan baktılar,
And dropt the patch’d vexatious Suit: Uydur kaydır düzenlerini ellerinden bıraktılar.

On which since nothing less can thrive, Hal böyleyken, iĢi olmayan bu meydanda,
Than Lawyers in an honest Hive, Avukatlardı elbet, namuslu bir kovanda;

All, except those that got enough, Bundan hariçti tabii yükü tutan okkayla,
With Inkhorns by their sides troop’d off. Onlar da sıvıĢıverdi mürekkepsiz hokkayla.

 

J U S T I C E hang’d some, set others free; ADALET kimini astı kimini bıraktı serbest;
And after Goal delivery, Ve encamı edilince derdest,

Her Presence being no more requir’d, Artık ihtiyaç duyulmadı teĢrifatına,


With all her Train and Pomp retir’d. Yol verildi bütün maiyet ve tefriĢatına.

First march’d some Smiths with Locks and Grates, Önce bazı ustalar gitti kilitleri ve çitleriyle,
Fetters, and Doors with Iron Plates: Dökme kapıları ve zincirli geçitleriyle:

Next Goalers, Turnkeys and Assistants: Sonra bekçiler, çilingirler ve yamaklar,


Before the Goddess, at some distance, Tanrıça’nın önüsıra yürüdü ulaklar;

Her chief and faithful Minister, Önde BostancıbaĢı, gözde ve sadık vekil,
’Squire CA T C H, the Law’s great Finisher, Onun eliyle verilirdi kanuna son bir Ģekil;

Bore not th’ imaginary Sword, O hayali kılıç değildi taĢıdığı tertip,
But his own Tools, an Ax and Cord: Fakat kendi endazesi, bir balta ve bir ip:
13 / 18

Then on a Cloud the Hood-wink’d Fair, Derken, gözü bağlı peri gökte kondu yuvaya,
J U S T I C E her self was push’d by Air: Adalet’in kendisi uçuruldu havaya:

About her Chariot, and behind, Saçıldı arabasından öteye beriye,


Were Serjeants, Bums of every kind, Muavinler, mübaĢirler ve ne kaldıysa geriye,

Tip-staffs, and all those Officers, Kavaslar ve bütün memurlar da aldı payını,
That squeeze a Living out of Tears. ġu gözyaĢlarından çıkaranlar, geçimlik tayını.

 

T H O’ Physick liv’d, while Folks were ill, HASTALAR varoldukça devam ettiyse de tababet,
None would prescribe, but Bees of skill, ġifacı ustalardan baĢkası göstermedi keramet,

Which through the Hive dispers’d so wide, YayılmıĢlardı kovanda her köĢe bucağa,
That none of them had need to ride; Gerek yoktu gitmeye yerinden uzağa;

Wav’d vain Disputes, and strove to free TartıĢmayı bırakıp iĢe giriĢtiler bu defa
The Patients of their Misery; Bulmak için hastaların dertlerine deva;

Left Drugs in cheating Countries grown, Düzenbaz ülkelerin ürünlerini terk edip,
And us’d the Product of their own; Kendi ilaçlarını ettiler terkip;

Knowing the Gods sent no Disease Dediler ki Tanrılar göndermez hiçbir illet,
To Nations without Remedies. Eğer dermandan yana fakirse o millet.

 

T H E I R Clergy rous’d from Laziness, MOLLALAR uyanıp tembel uykusundan,


Laid not their Charge on Journey-Bees; Vazgeçtiler hacılardan haraç kesme huyundan;

But serv’d themselves, exempt from Vice, Hileden arınıp hizmete yaklaĢtılar,
The Gods with Pray’r and Sacrifice; Tövbe dualarıyla ilahlara yanaĢtılar;

All those, that were unfit, or knew Çekildi kim varsa bu duruma uyumsuz,
Their Service might be spar’d, withdrew: Ya da hizmetine yer olmayan, uygunsuz:

Nor was there Business for so many, Çok fazla kiĢiye pek bir iĢ kalmadı,
(If th’ Honest stand in need of any,) (Namus sahibinin ihtiyacı zaten olmadı;)

Few only with the High-Priest staid, Sadece yanında birkaç kiĢiyle baĢrahip,
To whom the rest Obedience paid: Ki oydu herkesin bağlılık sunduğu sahip:

Himself employ’d in Holy Cares, Kendisini diyanet iĢlerine adadı,


Resign’d to others State-Affairs. Dünya iĢlerine baĢkalarını atadı.
14 / 18

He chas’d no Starv’ling from his Door, Ne mahrumları kapısından kovaladı,


Nor pinch’d the Wages of the Poor; Ne yoksul cebi tırtıklayıp el ovaladı:

But at his House the Hungry’s fed, Onun evinde verildi açlara ekmek,
The Hireling finds unmeasur’d Bread, Orada bulundu muhtaçlara sıcak yemek,
The needy Trav’ler Board and Bed. Ve zorda kalan yolculara barınak ile döĢek.

 

A M O N G the King’s great Ministers, KRALIN büyük bakanları arasında,


And all th’ inferior Officers Ve bütün ast memurlar sırasında,

The Change was great; for frugally Büyük oldu değiĢim; çünkü gerçekten;
They now liv’d on their Salary: Sadece maaĢlarıydı Ģimdi ellerine geçen:

That a poor Bee should ten times come Eğer on kez gelmek zorunda kalsa bir arıcık,
To ask his Due, a trifling Sum, Ödeneğini sormaya, alacağı da zaten azıcık,

And by some well-hir’d Clerk be made Veya kadrolu bir kâtip mecbur bırakılsa,
To give a Crown, or ne’er be paid, Bir altın vermeden, ücreti ödenmeyip takılsa,

Would now be call’d a downright Cheat, Kabul edildi ki bu düpedüz hırsızlık;


Tho’ formerly a Perquisite. Hani eskiden bahĢiĢ dedikleri arsızlık.

All Places manag’d first by Three, Bir zamanlar üç kiĢinin yönettiği birimler,
Who watch’d each other’s Knavery, Hani herkes birbirinin hilesini mimler,

And often for a Fellow-feeling, Tabii biraz da arka çıkma hissiyle,


Promoted one another’s stealing, Arttırmak için birbirinin çaldığını, misliyle,

Are happily supply’d by One, Ne mutlu ki Ģimdi sadece bir kiĢiyle yürüyor,
By which some thousands more are gone. Ve bu durum birkaç bini daha yollara sürüyor.

 

N O Honour now could be content, ARTIK teselli bulmuyor hiçbir haysiyet,


To live and owe for what was spent; Borçlanarak yaĢamakla kurtulmuyor vaziyet;

Liv’ries in Brokers Shops are hung, Ahır simsarlarının dükkânları doldu kâğıtlarla,
They part with Coaches for a Song; Sahipleri arabalarından ayrıldı ağıtlarla.

Sell stately Horses by whole Sets; Tüm koĢumlarıyla birlikte satıldı asil atlar,
And Country-Houses, to pay Debts. Borçlara karĢılık gitti çiftlikler ve katlar.

 
15 / 18

V A I N Cost is shunn’d as much as Fraud; YOLSUZLUK kadar boĢ masraftan da geri durdular,
They have no Forces kept Abroad; BaĢka topraklardan geri çekildi ordular;

Laugh at th’ Esteem of Foreigners, Güldüler yabancı gözündeki itibara,


And empty Glory got by Wars; SavaĢla gelen boĢ gurur ve iftihara;

They fight, but for their Country’s sake, DövüĢmediler ülkeye düĢman üĢüĢmedikçe,
When Right or Liberty’s at Stake. Haklar ve özgürlükler tehlikeye düĢmedikçe.

 

N O W mind the glorious Hive, and see ġĠMDĠ gelin Ģu muzaffer kovana bir bakın,
How Honesty and Trade agree. Dürüstlükle ticaret nasıl da barıĢık ve yakın.

The Shew is gone, it thins apace; Gösteri bitti, püf diye söndü bir anda,
And looks with quite another Face. Ve bambaĢka bir yüzle çıktı öte yanda;

For ’twas not only that They went, Çünkü sadece onlar değildi giden,
By whom vast Sums were Yearly spent; Büyük harcamalar da beraber gitti elden.

But Multitudes that liv’d on them, Oysa yığınlar vardı bu tezgâhtan geçinen,
Were daily forc’d to do the same. Her gün aynı Ģekilde uğraĢıp didinen;

In vain to other Trades they’d fly; BoĢ ümitlerle geçtiler baĢka iĢlere,
All were o’er-stock’d accordingly. Ama ihtiyaçtan fazlası doluĢmuĢtu her yere.

 

T H E Price of Land and Houses falls; ARSA ve ev fiyatları düĢüp yok etti varları;
Mirac’lous Palaces, whose Walls, MuhteĢem konaklar ki duvarları

Like those of Thebes, were rais’d by Play, Tebai’nin surları gibiydi, örülmüĢtü sevinçle,
Are to be let; while the once gay, Bırakıldı haline; zamanında ünlüydü erinçle;

Well-seated Houshold Gods would be Ve baĢ köĢeye oturtulmuĢ ilahlara yeterdi,


More pleas’d to expire in Flames, than see AteĢe atılmak; çünkü daha beterdi,

The mean Inscription on the Door Görmek kapıdaki basit kitabeyi,


Smile at the lofty ones they bore. TaĢıdığı mağrur baĢlara gülen o hitabeyi.

The building Trade is quite destroy’d, Bu hal, inĢaat loncasını da iyice bitirdi,
Artificers are not employ’d; Bütün zanaatçılar iĢlerini yitirdi;

No Limner for his Art is fam’d, Hiçbir ressam sanatıyla nam salmadı,
Stone-cutters, Carvers are not nam’d. TaĢ kesicilerle oymacıların esamesi kalmadı.

 
16 / 18

T H O S E, that remain’d, grown temp’rate, strive, KALANLAR bıraktılar bol keseden harcamayı,
Not how to spend, but how to live, Öğrendiler ölçülü ve ılımlı yaĢamayı;

And, when they paid their Tavern Score, Kabarınca meyhanenin hesabı,
Resolv’d to enter it no more: Ayak kesmekle görüldü iĢin icabı:

No Vintner’s Jilt in all the Hive ġimdi kovandaki hiçbir Ģarapçının cariyesi
Could wear now Cloth of Gold, and thrive; Giyemiyor sırmalı elbise, yok bakiyesi;

Nor Torcol such vast Sums advance, Kimsede birikmiyor artık o kadar avans,
For Burgundy and Ortelans; Ne Burgondi için ne de Ortelans;

The Courtier’s gone, that with his Miss Mabeyinci de kayboldu, aĢığıyla ikisi,
Supp’d at his House on Christmas Peas; Her akĢam yerlerdi bir noel hindisi;

Spending as much in two Hours stay, Ġki saat içinde tükettikleri miktar,
As keeps a Troop of Horse a Day. Bir süvari alayına bütün gün yeter de artar.

 

T H E haughty Chloe, to live Great, MAĞRUR Kloi’nin yükselmekti niyeti,


Had made her Husband rob the State: Kocasına soydurmuĢtu devleti;

But now she sells her Furniture, ġimdi satıĢa çıkarmıĢ eĢyasından kalanı,
Which th’ Indies had been ransack’d for; Oysa bunun içindi Hindistan’ın talanı;

Contracts th’ expensive Bill of Fare, Artık yol parası için pazarlığa giriyor,
And wears her strong Suit a whole Year: KıĢlık elbisesini bütün sene giyiyor.

The slight and fickle Age is past; Tarih oldu hafiflik ve hoppalık çağı,
And Clothes, as well as Fashions, last. Maziye karıĢtı moda, terzilerin de söndü ocağı;

Weavers, that join’d rich Silk with Plate, Ġpek üstüne gümüĢ iĢleyen ustalar gitti,
And all the Trades subordinate, Ve ardısıra gelen bütün ticaret bitti.

Are gone. Still Peace and Plenty reign, Artık sürüp giden, sükûnet ve bereket,
And every Thing is cheap, tho’ plain: Her Ģey ucuz, yoksa da bir hareket;

Kind Nature, free from Gard’ners Force, Zengin tabiat, kurtulunca bahçıvan elinden,
Allows all Fruits in her own Course; Tüm meyvelerini saçtı ortaya kendiliğinden;

But Rarities cannot be had, Ama nadide Ģeylerden yok bir ses,
Where Pains to get them are not paid. Kimse onlar için tüketmiyor nefes.

AS Pride and Luxury decrease, Saltanat ve lüksün yerini aldıkça salaĢ,


So by degrees they leave the Seas. Denizlerden de çekildiler yavaĢ yavaĢ.
17 / 18

Not Merchants now, but Companies Tacirlere benzedi kumpanyaların vaziyeti,


Remove whole Manufactories. Kalktı ortadan bütün imalat faaliyeti.

All Arts and Crafts neglected lie; Zanâatler ve meslekler bırakıldı öylece,
Content, the Bane of Industry, Sanayinin ölümüne razı olundu böylece.

Makes’em admire their homely Store, Kilerdeki erzakın kadrini bildiler,


And neither seek nor covet more. Fazlasını aramayıp, akıllardan sildiler.

 

S O few in the vast Hive remain, ġĠMDĠ öyle tenha ki o büyük kovan,
The hundredth Part they can’t maintain Yok yüzde birini koruyacak derman;

Against th’ Insults of numerous Foes; Dört yandan saldırmakta düĢmanlar,


Whom yet they valiantly oppose: Yine de direnmekte kahramanlar;

’Till some well-fenc’d Retreat is found, Buluncaya dek güvenli bir sığınak,
And here they die or stand their Ground. Ölümüne savunulacak bu yığınak;

No Hireling in their Army’s known; Hiçbir askeri satın alamadı hiçbir ücret,
But bravely fighting for their own, Görülmedi yiğitçe savaĢmaktan öte bir cüret;

Their Courage and Integrity Böylesi dayanıĢma ve cesaret,


At last were crown’d with Victory. Zaferle taçlandı en nihayet.

They triumph’d not without their Cost, Ama hiç de bedelsiz değildi galibiyet,
For many Thousand Bees were lost. Binlerce arının ölümüydü maliyet.

Hard’ned with Toils and Exercise, Güçlendiler uğraĢıp didinerek,


They counted Ease it self a Vice; Rahatlığın kendisini kötülük bilerek;

Which so improv’d their Temperance; Tevazuda öylesine gittiler ki ileri,


That, to avoid Extravagance, Durmak için her aĢırılıktan geri,

They flew into a hollow Tree, Göç edip boĢ bir ağaca yuvalandılar,
Blest with Content and Honesty. Kanaat ve dürüstlükle kutsandılar.

 
18 / 18

THE MORAL KISSADAN HĠSSE

THEN leave Complaints: Fools only strive O HALDE sızlanmayın: sadece ahmak olan
To make a Great an Honest Hive Didinir, dürüst olsun diye büyük bir kovan.

T’enjoy the World’s Conveniencies, Oysa dünya nimetlerinden kâm almak,


Be fam’d in War, yet live in Ease, Refah içinde yaĢarken savaĢta nam salmak,

Without great Vices, is a vain Büyük kusurlar olmadan, boĢ bir vaattir;
EUTOPIA seated in the Brain. ÜTOPYA beyindeki bir kanaattir.

Fraud, Luxury and Pride must live, Sürüp gitmeli yalan dolan, lüks ve gurur;
While we the Benefits receive: Ki sonunda yine bize faydası dokunur:

Hunger’s a dreadful Plague, no doubt, Açlık dehĢetli bir beladır, kuĢkusuz;


Yet who digests or thrives without? Ama kim yer içer, kalmadan aç susuz?

Do we not owe the Growth of Wine Borçlu değil miyiz Ģarabı üzüm suyuna,
To the dry shabby crooked Vine? Asma kütüğünün kuru, cılız, çarpık soyuna?

Which, while its Shoots neglected stood, Öylece bırakılsa sürgünleri, enine boyuna,
Chok’d other Plants, and ran to Wood; Boğar öteki bitkileri, kendisi de döner oduna;

But blest us with its noble Fruit, Ama kutsar bizi soylu meyvesiyle,
As soon as it was ty’d and cut: Bağcının ustaca büküp eğmesiyle;

So Vice is beneficial found, Demek ki kusur yararlıdır böyle sağlanınca,


When it’s by Justice lopt and bound; Adaletin kılıcıyla budanıp ipiyle bağlanınca;

Nay, where the People would be great, Eğer saygınlıksa insanın maksadı,
As necessary to the State, Veren budur çünkü devlete hayatı,
As Hunger is to make’em eat. Açlıktan da öyle gelir yemenin tadı.

Bare Virtue can’t make Nations live Salt erdem yetmez ülkeleri yaĢatmaya
In Splendor; they, that would revive Saltanat içinde; ve kalkıĢanlar yaratmaya

A Golden Age, must be as free, Bir altın çağ, bırakmalıdır özgür


For Acorns, as for Honesty. Pıtıraklar da olsun dürüstlük kadar gür.

FINIS. SON.

You might also like