You are on page 1of 204

TC:llK MAARİF �EllİYETİ NEŞRIYA.

TI
No. 2

ETİLER
(HiTİTLER)

YAZAN

Se/,dlıattin. Kandemir

Köyhocası Jlathaası
ANKA HA 19!13
ÖN SÖZ
Tiirk inkilebının iki esaslı rolü vardır: milli,
beynelmilel. Birinci rol, Türkhığün yaş1mak,
mes'ut olnıak için yaptığı sistt-mli ve devamlı
ham lelerin yek ur udur. Bu rolünü yaparken yeni
Tii:rki,ıe si�-asi h;ltldaliıü kaza ridı; i"k tisadi esare­
tinin bağlarını lw:dıı. �ttı ; içtimai hastalıklarının
il&Ci nı hwıctu
ikinci rol: hütün esir ve zayif milletlere örntk
olnı� 1 şadım =lt-\·uşuk hale gelmiş 0tftfJ kudret­
lerini kamçılamak, yeni bir medeniyetin temel­
it rini kurmaktır.
f akac huJi(üne kadar elde ettiğimiz muvaffa­
kiyeth:�ri yaşarmak için mılii kudı etlerimizi işltt­
mek ve yüksdtmek mt:cburiyetindt>yiz.
Milli kudretin kökü milli henliktedir.
Milli benliği yaratan milli tarihtir.
Halbuki, 7 ii,rkiy e'nin en eski zamanlara ka­
dar giden milli bir tarihi yazılmamıştı. Herkesçe
malum olan hir hakıkatı burada tekrar etmek
lüzumsuzdur. Kökü toprağın derinliklerinde ol­
mıyan bir ağaç hüyüyemez.
Bızim tarihimiz birkaç asırdan daha geriye
gidememişti.

3
Koca bir milletin kurmuş olduğu büyük dev­
leti dört yüz arslanın omuzuna yükleti}orlar ve
bize de buna inanmamızı söylüyorlardı.
..
" "
Tarih kongresi, Türk tarihini yeniden kur­
mağa başladı. Mukadderata hükmeden bir deha't
zamanın alnına şunları kazdı:
İnsanlık tarihitıin başlang1cmı biz yazdık.
Şimden sonra da. fasıl ba§lar.ını biz dizeceğiz.
., " ,,
işte bu kitap büyük Türk tarihi nden küçük
bir fasıldır. Etiler, Anadolu'nun ilk medeniyet­
lerini kuran Türk ırk.mm kuvvetli bir şubesidir.
Bunlar binlerce sene yaşıyan kudretli bir me­
deniyet meydana getirmiş, özlü ve yüksek san­
at yaratmış hür ve fatih bir millettir. Bu millet
doğudan batıya giden medeniyet zincirinin bir
halkasıdır.
Etiler için yazılmış olan bu eser ne ilmt bir
tez, ne de ilimce bir terkiptir. Ben, Türk mü­
nevverlerine küçük bir hizmet yapmak istedim.
Şi mdiye kadar bu kavim hakkında ne gibi tet­
kikler hazırlanmış olduğunu göstermek ve .Ana­
dolu'da yapılmış ve yap:lmakta olan ilmi tetkikler
hakkında toplu malumat vermek arzu ettim.
Etiler Kimlerdir? Anadolu'ya nereden ve
ne vakıt gelmişlerdir? Ne gibi şehirler kurmuş-
lardır? Medeniyetlerinin, san'atlarının, devletleri­
nin temeli, sınırı hakkında neler öğrendik? Bun­
ların milli ve beynelmilel rolleri nasıldı? HUiasa
Anadülu'nun eski devirlerindeki Türk medeni­
yeti ve onu yaratan insanlar hakkında bugünkü
ilmin öğretebildiği hakikatler nelerdir?... Bunları
açık ve sade bir şekilde izah ettim.
Bir kaç senedenberi .Anadolıı'da tetkik seya­
hatleri yapmaktayım. Maksadım tarihe ve coğ­
rafyaya dair bazı malzemeler, maddeler topla­
maktır. Yani memleketimi öğrenmektir. Bu
esnada Etiler meselesine de fazlaca bağlandım.
Bir aralık Maarif Vekaletinden aldığım emir
üzerine hafriyat komiserlıklerinde bulundum.
Kırşehir civarında H,ı.<;hü!Jük'te Profesör M. De-
laporte'la Boğazköy'de ve Turoı·a'da Alman
ve Amerikan hafriyat heyetleri)e hiılikte çalıştım .
.Ali§ar'da cpiy müddet kalarak lazımgelen tet-
kikleri yaptım. Gördüm, okudum ve hu küçük
eseri hazırladım.
ilmi eserlerden istifade etmekliğimi kolay­
laştıran Maarif Vekili Aydın Mebusu Re§it
Galip Beyefendiye çok büyük teşekkürler borç-
luyum.
Ankara 'ya dair yazmıı olduğum kitabımdan
sonra bu esnimi de bastırmak lütfünde bulunan
Türk Maarif C,·miJıetini de her vakıt minnetle
anacağım. Ankara: 28 - 3 - l 933
Seldhattin Kandemir

5
MEHAZLER
ilmi vesikalar . Yeni eserler. Eski esrler
Yeni eserler:
Asıl mevzuumuza girmeden evvel, Etiler'e
dair bugün mevcut olan ilmi eserlerden ve ta­
rihi vesikalardan bahsetmek muvafık olacaktır.
Türkiye' de Etiler' e dair pek az yazı yazıl­
mıştır. Tarih cemiyetinin neşrettiği "Tarih" ki­
tabının birinci cildinde kısa, fakat etraflı malCi­
mat vardır. Gazete ve mecmualarda rastgelinen
tek tük makalelerden başka, Maarif Vekaletinde
mevcut hafriyat raporlarında hafriyata ait çalış­
malar hakkında bazı malCimat bulunmaktadır.
En belli başlı malumat, fransızca, lngilizce, Al­
manca lisanlarile yazılmış olan ilmi eserler de var­
dır ki, bu eserlerin yalnız Etiler'e ait olan kıs­
mı hemen iki bini bulmaktadır. 13u miktar içine
birçok ilmi mecmualarda neşrolunan kıymetli
makaleler de girer.
Ben burada mehaz olarak is�ifade ettiğim en
mühim eserlerden bazılarının isimlerini yazdım.
İngilizce ve Almanca eserlerde mevzuuma

6
Mebazler

ait gördüğüm kısımları ya Fransızca tercümele­


rine, yahut bu ecnebi dillerini eyi bilen arka­
daşlarıma ve tanıdıklarıma asıllarından tercü­
me ettirerek kitabıma aldım. Etiler'e dair da­
ha derin tetkikler yapmak isteyenler için benim
buraya yazdığım mehazler asla kafi değildir. Be­
nim maksadım yüksek bir ilmi eser yazmak ol­
madığı için buraya isimlerini koyduğum kitap­
lar bu mevzua ait olan eserlerin pek az bir kı­
sımdır. Merak edenler asıl menbalara ve mehaz­
lere baş vurabilirler.

llEHAZLER
E. Cavaignac - Le Monde Mediterraneen.
Paris 1929
G. Contenau - Les Origines de la Civilisation
Assyrienes. Paris 1926
Garstang - The Lande of The Hittites
G. Contenau - Manuel d' Archeologie Orien­
tale. Paris 1931
G. Contenau Elemant de bibliographie
Hittite. Paris 1923
G. Contenau - L'art de 1'Asie Occidentale
Ancienne. Paris
E. Chantre ...:.... Mission en Cappadoce. Pa­
ris 18')3

7
Etiler tarihi

Eski Eserler :
Her milletin tarihi gibi Etiler tarihinin de
ilk zamanları efsanelerle doludur. Bu karanlık
devirlerde, Eti tarihi pek karışık, pek eksik,
hatta tarih ilmi için hemen hiç bir vesika ver­
miyecek derecede fakirdir. Bu kavmin tarihi
hakkında değil, varlığına dair bile hiç bir şey
bilinmediği zamanlardan henüz pek uzakta bu­
lunmıyoruz. Zaten bugün elde mevcut ne kadar
tarihi vesikalar varsa, bunlar ancak son bir asır­
lık çalışma neticesinde toplanabilmiştir.
Arkeoloğlar ( Asarı atika alimleri ) şark tari­
hini tetebbü edenlere yüzlerce_ malzeme hazır­
lamak ve topraklar altından Mısır'a, Babil'e,
Asur'a ait kıymetli vesikalar çıkarmakla uğra­
şırlarken, .Anadolu tarihinin milattan evvel Vl
ıncı asrı geçmediğine kanidiler. Onların en zi­
yade dikkatini çeken Mısı1·, Mezopotamya idi.
Buralarda her sene yeniden yeniye elde edilen
tarih malzemeleri bu kavimlerin mazisini daha
ziyade aydınlatmakta ve tarih alimlerinin de da­
ha fazla çalışmasına sebep olmakta idi. Halbuki,
Anadolu'da bazı seyyahlar ve alimler kısa süren
tetkik seyahatları yapıyorlar ve toprağın yüzün­
de ne görürlerse eski menbalara bakarak hun­
ları izah etmekten başka bir şey yapamıyorlar-

10
Mehu.ler

dı. Mamafih Turova'da yapılmış olan hafriyat­


lardan çok kıymetli eserler meydana çıkıyordu.
Alişar' da, Boğazköy' de ve daha ileride tafsila­
tını vereceğim muhtelif mahallerde ele geçen
vesikalar herkesin hayretini mucip olmağa baş­
lamıştı. Halbuki, bundan kirk elli sene kadar
evvel Anadolu medeniyetini Yunan'dan daha
evvellere kadar götürebilmek imkanı yoktu.

Kitabı llnkadde�e Göre Etifor:


işte Anadolu'nun mazİ$i hakkındaki esaslı
bilğilerimize sebep olan arkeoloğya keşiflerinden
evvel Etilere dair bilinen malumat, bunların
" Beni lsrail zamanında Suriye' de yaşamış bir
kavim ,. olduklarından ibaretti. Bu hususta bize
malumat veren eser " kitabı mukaddes" tir.
Beni lsrail Ken' an eline geldiği vakit
bazı yabancı kavimlere raslamıştı. Fakat Tev­
ratta isimleri geçen kavimler arasında bilhassa
Hat, Beti, Bitim, isimleri sık sık tekrar olu­
nur. Burada daha eyi bir f,kir verebilmek için
kitabı mukaddesten bazı satırlar alacağım.
Tekvin bahsi, bap 15, sure 18: ol günde
i.

rap, Abram ( lbrahim ) ile muahede yapıp bu


diyarı Mısır nehrinden ta azim nehir olan Fırat
nehrine kadar, yanı: Kan.ziler, Kadmoniler ve

l1
Etiler tarihi

Hatikr ve Periziler, /lefailer ve Amorile,· . . .


-diyarlarını senin nesline verdim . dedi.
23 üncü baptan: Sare, Knı'an elinde
vaki Sa.yru.111, denilen Kar(ııatierbaa' da vefat ey­
ledi. İbrahim cenazesi yanından kalkip Hat
-oğullarına hitaben: hen ya n ınızda garibim ve
misafirim, c·e na zemi defnetmek için bana yanı-
nızda mülk olmak üzere bir kabristan veriniz,
dedi. Tarla ile m ağara Hat oğulları tarafından
lbrahim'e kabristan olmak üzere verildi. ..
A'dad X . I. den . " ve rab Musa' y a hitaben
dedi ki : Bem· İ�rail'e vereceği m Ketı 'an diy�­
rını terassut etmek üzere ada_m l ar irsal eyle.
Casu slar geldiler ve oradan topladıkları meyve­
leri gösterdiler. 2 8 - Lakin ol diyarda sakin olan
kavim k uvvetlidir ve şehirler surlar gayet bil- .
·yüktür. 29- Hem d ahi orada Anak oğullarını
gördük. Amaliki'ıer diyarının cenup tarafında
sakindir ve Hati'ler, Amur·i 'ler dağlarda sakin­
-dir, dediler.
Mu.sa'nın vefatından so n ra kavmi arasında
karışıklık meyd ana geliyor ve A llah Musa' nın
hizmetkirı Ye§u' a diyor ki: Şimdi kalk, Erden­
-den öteye geç, ayak tabanınızın basacağı her
yeri size verdim. Hududunuz Lübna.n'dan Fırat
n ehrine kadar Hetilerin bütün diyarını havi ola-

12
Mehaler

rak batıya doğru, büyük denize kad ar olsun.


(Yeşu' - 1 .)
Halbuki, Yeşuun vefatından sonra Yahudi'ler
allahlarını unutuyorlar • R abbın indinde kötü
olanı işliyorlar ,, ve " rabbı terk edip Ba'le ve
A§tarut'a ibadet e diyorlar. " ( bunların her i kisi
Eti allahlarıdır. )
Anlaşılıyor ki, Beni İsrail diğer kabileler
arasında kalmıştır. Mese la : Yeşu 3. X dan " Be­
ni lsrail dahi Ken'ani' ler ve Hiti'ler, Amuri ler
. . . . arasında sakin oldular. ,.
Bu gibi misalleri daha fazla almağa lüzum
yoktur. Bundan anlıyoruz ki, Eti'ler Beni İsrail
tarafından tamamile tanınmış bir kavimdir. Bun­
ları, Te vratta zikri geçen " ilk enbiyalar ,, faslın­
da Suriye ve Filistinde buluyoruz.
Te vratta ehemmiyetle bahsolunan Heti kav­
mi lncilde pek ehemmiyetsiz surette zikrolun­
muştur. Bu zamanlarda Eti'ler tamamile şi mal­
de bulunmaları ve hatta nufuz ve kuvvetlerinin
sönmüş olması lncilde bunlar hakkın d a sükiıt
edilme sine sebep olmuştur.
işte kitabı mukaddesin verebildi�i malumat
bu yukarıdaki satıriardan ibarettir. Maamafih,
bu malClrnatın, sonradan elde edilmiş olan vesi­
kalarla karşılaştırıldıktan sonra ne kadar mühim
ve kıymetli olduğunu daha ileride göreceğiz.
Etiler tarihi

Bir de eski aı apça, acemce, Türkçe kitaplara


nazaran Et·i ' lerin tarihi hakkında bazı mal u mat
vermek faydasız olmıyacaktır. Bu şark menba­
larının bir Kaçını buraya kaydediyorum:
Tarifül'ümem, Nesepnamei mülük, Esseb'us­
seyyar, Revzatül'elbab, Merasidül'itla, lnsül'mehç,
Ah harül'bilad, Cihannüma, Tabakatül'ümem, Ki­
tabül'ekalim, Amasya tarihi. (Bu eserlerden bir
kısmını göremedim ve okuyamadım. Bu hususta
malu mat almak isteyenler Hüsa ınettin efendinin
Amasya tarikine müracaat etmelidir. )
Şark menbalarının Eti'ler hakkındaki haberleri
bir birine benzemezse de esas itibarile hemen hep­
si bu kavme Hıta, Hıtay, Kata, Hata demekte­
dirler. Hata'ların Turani kavim lerden oldukla­
r ına kail olan bazı müverrihler bu günkü Hıtay
ev Kara Hıtayları da bu kavmin ecdadı olarak
gösterirler. Zaten lrak'ta hükumet sürmüş olan
.Asur ve Babil hükümdarlarını ve bunlardan
çıkmış olan diğer küçük . hükumetleri de T-uran'a
bağlıyan eski tarihler Hıta hükCımdarlarını da
Sümerlere kadar ğötürürler. Bir çok cihetleri
bugünkü ilmi keşiflerle de teyit edilmiş olan bu
ma lumatın oldukça dikkate layık kısımları var­
dır. " Samiriye devletini kuran Samir Handı.
B u han türktü. Bağdat civarında bir şehir inşa
etmiş ve adına Samiart denmişti. Bugün hala

14
Mebular

mevcut olan ve Sarnara denilen kasabanın bu


Han tarafından kurulduğu zannolunmaktadır. Sa­
mir hanın ölümünden sonra yerine oğlu Bars
Han ve ondan sonra da İgralc Han hükumdar oldu.
Bu han uzun müddet hükumdarlık ettiğinden
bu kıt' a onun iıı,mini alarak nihayet Irak olmuş­
tur. ,.
" lrak' ta hüküm süren Turanı hanlardan bir
kol da A nadolu'da büyük bir devlet kurmuştu.
Bu devleti kuran Oktay handır. ,,
Hata devleti ismini almış olan b u büyük dev­
let ve bunun reisleri kak kında eski menbalar da
fazla b ir şey bilmezler. A m asya tarihi sahibi
arapça tarihlere i stinaden bunlar hakkında bazı
malumat vermiştir. Bu müellif • Tarifiil'ünıem •
atlı kitaptan şu cümleyi nakledi yor. " Hıta kav­
mi, Turanı kavimlerden b üyük b i r ümmet olu p
mesihten evvel Rum di yarında hükumet etmiş­
lerdi r . •
Hıta hanlarından Aydos Han yazıyı icat etmiş­
tir. Bu zat gayet akıllı imiş. onun için Türkler
arasın aa Aydos ismi iyi bir iş yap an adama ve­
rilirmi ş . A masya müverrihi Türklerin oturduk­
ları yerlerde bu isimde b i r çok köy ve kasaba
olduğunu söylüyor. Bu handan sonra gelenler
şunlardır: Bal,qır Alp H an, Talı§ Han, Urgun
H an, Tutmas Han , Buyun H an. . gibi.

15
Etiler tarihi

Şüphe edilemezki bu mal umatın tarihi bir


kıymeti yoktur . Bir takım efsanelerden ibaret
olan hu gibi rivayetler içinde tarihi vesikalarla
isbat olunabilen ancak şurası dır: Yani, Anadolu'
da asırlarca müddet yaşamış olan bir çok ka­
vimlerin geldikleri yer Orta Asyadır . Bu kavim­
ler Türk ırkına mensupdurlar. "
Bunları yazmaktan maksadım, Etiler hakk ın­
da m:ı lumat al mak h,tiyenlere mevzuun efsanevt
kısımlarını da kısaca göstermek içindir. Maama-
fih burada şunu da ayrıca k aydetmek isterim.
Amasya tarihini yazmış olan Hüsamettin efen­
dinin milattan evvel ki devirlerde A nadolu ' da
yaşamış olan kavimler ve devletler hakkınna şa­
yani dikkat yazıları vardır. En ziyade eski arap-
ça eserlere istinat eden bu zat, kitabında Eti/,ere
dair uzun malumat veri yor. Bazan bu maluma-
tın içinde ehemmiyetli kısımlar da görünüyor.
Tetkikatını sırf Amasya'ya hasrettiern müverrih,
başlangıç kabilinden ya zmış olduğu sahifelerde
bir çok hükümdar ve mevki isimleri zirkediyor
ve hatta bun lardan bugün yaşamakta olan isim-
lerin aslını çıkarıyor. Bugünkü asarı atika ve fi­
lologya ilminin geniş dair esi içine giren bu gi-
bi ilmt ve pek zor mes'eleler üzerinde kolayca
yürüyebilmek kabil olmadığından, müverrihi n bu
hususta ne dereceye kadar muvaffak olduğu
kestirilemez.
Mrhalar

A rkeologya ilm i ni n vesi kaları


Lisanımızda M asarı atika, a tikiyat ,, gil:>i ge­
limelerle söylenen ilmin Fransızça adı .Arc:Molog�
dir. Bu keli me Yunanca eski manasına olan Ar­
ohnios kelimesile ilim manasına gelen Logos ke­
li mesinin birleşmesinden meydana gel miştir. Bu
manaya göre ar keologya : eski za m anlara ait ma­
hl matın hepsi demektir. Li ;anlar, dinler, fen ve
san'atlar ahlak ve sai re hep hu i l min tetkiki da­
·iresine girerler. Böyle nlunca bu ili m gerek k ita p­
lardan, gert=k san'at �serlerinden istifade eder.
Eski Ymı anlılar1n bu nıanada olara k arkeolog
dedik leri ada m lar, um u mt surette eski eserlerle
uğraşırlardı . Zamanı mızda bu mana daha d aral­
m ı ştır. Hugün bu ilim ancak esk i devirlerden
ka lmış olan eser leri, şe ki l lenmiş abideleri ( Mo­
numents Figur�s ) tefsir ve izah eder. Bu itibar­
la, bu ilim tarihiıı bir şubt: sidir.
Zamanı mızda ar keoloğ başka, antikacı da baş­
kadır. Bir an tı kacı eski esl' rleri okuyan, onları
anl ıyan, ilmt bir sure tte ttf sir ve izah c:den adam
değildir. O, sadece bir M top layıcı .., dır.
Arkeoloğ9 amn ehem miyeti gün geçtik çe ar­
tıyor. Onun ta r i h il mine yaptığı hiznıeı lu pek
geniş, pek büyüktür. Bu ilim sa yesindedirki,
şimdiye kadar tarihin muhtelif dtvirleı ini kayıt

17
�ebader

ve zabıt eyle miş olan kitaplar, hurafeler tema­


miy le kıy met ve ehemmiyetini kaybet m iş ve
bir çok hakıkatler yeniden meyda n a çıkararak
geçmiş zamanların karanlıklarını aydınla t mıştır.
Bu ilmin tarakkiysi için garp me mleketlerinde en
umulmadık fedakarlıklar yapılmaktadır.
Eski Jevirlerde arkeoloğyanın eh e m m iyeti an­
laşıl ma mıştı. Ne Y·u n.anlıla1·, ne Romalılar bu
i l me layık olduğu mevkii vere mediler. R öne­
sans de vrinde ya pıla n bazı ilmi ve edebi hare­
ketler bu il min teşekkü l üne yarayacak ola n bazı
şeyler hazırla mıştı . İtalya' nın meşhur şairlerin­
den Dante ile Petrarque eski el yazılı rı aradık­
ları sırada bir takım eski mahk ukat bulmuşlardı .
Petrarque'te madalya merakı da vardı. Bu sıra-
larda İtalya' da resi m sa n'atını n na zariyatı kurulu­
yordu. Bunun la uğraşa nlar bazı eski resimler
elde ediyorlardı. 1506 tarihinde çok eski san'at-
ların kıy metli eserleri nden ola n Laocon oy ma
resi mleri bulundu. Rep hael ve .Michel - Ange
eski heykelleri, Yunan ve Roma san'atını tet­
kike başladılar . Fakat, bu tetkikler sadece san'at
bakımından yapılıyordu. llediçiler ( Medicis )
Filorans'a da ilk dda olarak u mumt bir arke­
ologya dersi vermeğe başl a m ışlardı . işte bu ilmin
ilk de vri budur. i kinci d evir, antikacılık devridir.

18
Etiler tarihi

Bu ise XVII inci a sırla XVIII inci asrın ikinci


yarısı arasında meydana gelmiştir. Üçün cü de-
virde arkeologya ilmi b a şla mıştır. Bu devir
Alman alimlerinden TVinckelmann'la başlar. Bu
zat, bugünkü m anasils arkeologyayı tesis etti.
Bu sayede bir çok abideler tetkik olundu ve
müzelt!rİ n temeli atıklı. Kolleksiyon merakı arttı
ve b u ilmin tahsiline hizmet eden mektepler,
akademiler açıldı. Caylus her devrin muhtelif
ese rlerini ta kvimi (Cronologique ) bir sıraya koydu.
Morcelli . kitapla rın tasn ifi için usuller buldu.
Eckhel ve Tasche mada lyelere ait şu heyi tesis
ettiler. Passerie ve Dempster, Roma'nın teessü-
sünden evvelki İtalya' <l a mevcut olan abideleri
b ul m a ğa çalıştılar. Bu sıralarda Herculanum v e
Ponıpei beldeleri keşfolun d u. Champollion,
Mısır hiyeroliflerini b uld u ve onları okudu. Bun­
dan son rad ır ki, arkeologyanın türlü şubeleri
teşekkül etti.
Tarihten evvelki zamanları tetkik euen meş­
hur alimler şunlardır: Boucher Perthes, L artet,
Ch.risty, Lubbock, Lyell...
Mısır atikiyatı aLmlt!rİ: Ch. Lenormant,
Emmaıtuel de Rouge, Chabas, Deveria, Maspero,
J. de Rouge, Lespıus.

19
Meh•l•·

Asu r ve K a i d e at i k i vatı a l i m le ri : Botta, Y.


Oppert, as Sar zec, Laya.rd_, Lofttı,S . . .
Fi ı ı i ke ati k i ya t ı a l i m l e r i : D u,? de lu.1Jn88, dıtı
S(JAt/l·!J: E. lunan, Berger . .
Y u n a n atik iya t? ali m le ri : de Saıı /,cy, de 'R-...ogve,
Robı:nson, J/a,ldı-n, Otıo Then ius.
Ace m ati k i yat ı al i m le r i : Burnof, Y. Daırm�s­
teter, M. Die ıthp h<ı,.1/ . B u n l arda n ba şka Yunan
ve Ro ma a t i k i y at ı a l i m le r i de m ü h i m b i r y e k u n
t u ta r . B i z i a la k a dar e d e n şa rk a t i k i ta y ı v e h i l­
ha s 5a A n a dolu ' ya, Etd ere a i t o l a n te t k i k lerd i r .
Şark t a arkeol ogya a ra ş t ı r m a l a rı Ro m a lı se y y a h
P. Della ı-alla ' n ı n İraıı 'dak i Persepolis h a ra­
rabele r i n i te t k i k e de rke n h u l m u ş old u ğu çi vi
yaz ısı n ı n gar pte u ya n d ı r d ı ğ ı y e n i mera k v e t t- t­
k i k lerle başlar. 1 b 58 de Ta vM·iH°, 1 68 1 de
Charro'ltı, daha son ra Flı m 1�r. u�a n RraVft_.
Heed g i hi se y ya h lar l ra ı ı ı g e zd i le r .
l 7 h 5 d e Nieb,ıdı.ı·. 1 80 2 d e (frot(a ·n d h u ya­
zıy ı ok u mağa ç a l ışt ı lar . l 83tl d a E. Bo n·n eııf
d a ha son ra Ra.-N ·li m•on., İra.n tar i h i n i ay d ı n la t ıcı
bi r s u r� tte ça l ış t ı l ar .
i ş te bu ta r i h lerde d i r k i , şark t a arkeology a
araş t ı r m a ları c i d di h i r su rettt' ba ş l a r .
EtikJre rı i t ar�-0/.og.ıı a f.tft.kiklRri: 1 8 1 2 se ne-
sin de m� ş h u r se v r a h B-unıkhard,t, Mekke' y e

20
Etiler tarihi

bir az vakit geçti. Şarkta ve Anadolu'da bir çok


seyyahlar, ilimler daimt surette tetkikler yap­
mağa başlamışlardı. 1832 de seyyah Ck. 'lex­
sier, Anııdolu'da_ uzun süren bir tetkik seya­
hatinden sonra (Description de I' Asie Mineure)
Küçük Asya ismile lisanımıza da tercüme edilmiş
olan kitabını telif ve neşretti. Burada daha bir
çok müellif ismi zikretmek mevzuu uzatacaktır.
1842 de Horsabat hafriyatı, 1856 da •E§mU­
nazar'ın mezarının meydana çıkması Luynest
Vogıue, Clerq gibi alimlerin Sürye'de, Filistin'de
yaptıkalrı hafriyatlar, Etiler hakkındaki ilk ma­
lumatı çoğaltıyordu. Bilhassa llamillon'un .Ana­
dolulu' daki seyahatleri, bir çok mevkilerde
bulduğu yeni yeni �serler, abideler, harabeler ,.
resimler, kabartmalar, bu gibi çalışmaları git­
tikçe açıyor, gt!nişletiyordu. 1860 ta Barth'ın
Boğaz kög'de, 1681 de Langlıois'nın Tarsus'ta
yaptıkları tetkikkr çok dikkate layık görüldü.
Ayni sene Perrot'da bütün Küçük .Asyayı do­
laştı. Meşhur eserlerini yazdı.
Bu sıralarda lngilterenin Halep konsolosu
M. Skene, Cerab'Ulus'ta bazı harabeler görmüf
ve burada Britanya müzPsi namına hafriyat
yapmıştı. Ciddi çalışmalar neticesinde meydana
çıkan çok kıymetli eserlerin mühim bir kısmı
Londra'ya naklolunmuştur.

22
Mehazler

1670 de iki Amerikalı alim Hama,ya, evvelce


görülmiiş olan taşın bulunduğu yere, gelerek
yazıl.ırı yeniden tetkik ettiler. ilk kopye 1871 de
J.f ,Jonson tarafından nt-şredildi. Bir sene sonra
kuvvetli bir Cemiyet olan ( Palastin Exploration
fund) bu mevkie Drocke isminde birişini gön•
derdi. Bu zat ( La Syrie inexplor�e ) isimli ese­
rinde tetkiklerini neşretti. Yeni bulunan bu ya-
zılar Mısır Hiyeroliflerine benzemekle beraber,
ondan ayrılıyordu. Bundan sonra. 1876 da M.
Davis, iv1·iz'de kayalara oyulmuş yazılar
gördü. Nihayet Boğaz kög,de, Hüyük'te ve daha
başka yerlerde Hama'dakilere benziyen ya-
zılar bulundu. 1882 de Doktor Puchstein'ın
reisliği altındaki bir heyet Fırat sahillerini ve
Ceyhun mecrasını gezdi. Buralarda da bir çok
yeni eserler keşfedildi.
lstanbul asarı atika müzesini teşkil ve tesis
eden Hamdi Bey ve ondan sonra Halil ve
Makridi Bt:yler de Anadolu'da ve Sürye'de bir
çok tetkikler ve hafriyatlar yaptılar. Bugün
memleketimizdeki zengin müzede mevcut olan
çok kıy metli eserler gerek ecnebi gerek Türk
alimlerinin gayret ve himmetlerile meydana gel­
miştir. Ancak, itiraf etmelidir ki, Türld.ııe' de,
Hanıdi Bey zamanından evvel yapılmış olan

23
Eıiler tmbi

hafriyatlardan çıkan eşyanın mühim bir kısmı


Am·upa müzelerine gönderilmiştir. Bunun bütün
mes'uliyeti o devrin hükumet adamlarına aittir.
Etilere ait tetkiklerin en mühim kısmını profe­
sör M. Sayce yapmıştır( l). Bu zat ilk defa ,,Iarak
Eti yazıları kısmen okumağa muvaffak oldu. Etiler
hrkkındaki çalışmalar bundan sonra arttı, ve git­
tikçe çoğalmağa başladı. Bu alimden başka Ram­
sa.ıı, llalevy, Oppert, Winckler, Hrozny, Forrer,
Chantre ve dJha başka ilimlerin isimlerini hür­
metle anmak lazımdır. Bu zatlerdcn bir kısmı
sırf arkeologya diğer kısmı filologya (lisaniyat)
sahasında çalıştıtlar ve çalışmaktadırlar. Her bi­
rinin çalışması Anadolu'nun tarihini aydınlatan
çok kuvvetli ışıklar halinde parlamaktadır. 1880
-87 de Schliemann'ın_�Turova'da, 1893 te Chan­
tre'ın Boğaz köy'de ve Hüyük mevkiinde, ayni
sene mimar Dörpfeld'in T·urova'daki hafriyat­
larile 189'l da Oppenheim'ın Telhalef me\'kiinde,
1908 de Gar8laııg'ın Sakçe_qöz'de ve Hogart'ın
Karga mı§'ta yapmış oldukları hafriyatlar çok
mühim neticeler verdi. 1905 de Winkler'le
l'uchstei,ı'ın Boğaz köy' dtki mesaisi de çok kıy­
metli oldu. Ger ek bu mevkide ve gerek 1925 te
Kayseri civarında Kiiltepe mevkiinde Hrozny
tarafından yapılmış olan hafriyatlardan meydana
( 1 J Sayce, 1933 fubatında ölmüştür.

24
Mehuler

·çıkan çivi yazısile yazılı tabletler Eti tarihini


çok geri zamanlara kadar götürdü. 1927 de
Von Der osten, Şikago DarüHünunu namına
.Aligar hüyüğünde işe başladı. hali devam et­
mekte bulunan bu hafriyat hem Eti tarihini
aydınlattı, hem etnografya müyemizi Y-enginleş­
tirdi.
Bu çalışmalara Fran.c�a'nın Louvre müzesi de
katıldı. 1930 da teessüs eden (Hittite - Asi­
anique) Cemiyeti azasından M. Delaporte 1931 ya­
zında Kırgelıir civarında Haslıii']Jiık me\ kiir. de
iki ay kadar çalışarak epiy kıymetli şeyler buldu.
Bu zat 1932 yazmda da Malatya civarında
Arslantepe'de hafriyat yaptı. Burada da çok
kıymetli eserler meydana çıktı. Alman asarı
atika enstitüsü namına doktor Bittel, Boğaz
köy' de 931-9 32 seneleri zarfında iki hah iyat
yaptı. 932 de ....4.merika'nın Çirıçinati darülfünunu
namına Dr. Sempl�'in riyaseti altında gelen ve
kıymetli arkeologlardan, Blegen gibi ilimlerden
mürekkep olan bir heyette Turova'da çalıştı.
Bunlardan başka Anadolu'nun Bergama, Jla­
nisa, Efes ve sair mevkilerinde ciddt hafriyat
yapıldı ve yapılmaktadır. Bütün bu gayretler, ilmi
tetkikler hergün Türk ı•e .Anadolu tarihine ye­
ni yeni malzemeler veriyor. Cümhuriyet hüldl­
meti, genç ve çok gayretli ilim adamlarının

25
Etiler tarihi

nezaret ve idaresi altında gittikçe terekki ve


inkişaf etmekte bulunan ilim ve kültür hareketi
arasında arkeologyaya da lazım ve layık olduğu
nispette mühim bir mevki vermiştir. Maarif
Vekaleti ile onun aladadar dairelerinin me­
saisini de burada saygı ve sevği ile anmak bor­
cunu unutmamalıdır. Ankara'da yeni yapılacak
olan ( Anadolu Asariatika müzesi ), her halde
dünyanın en zengin müzelerinden hirisi olacak­
tır. Bu zenginlik bilhassa Eti eserleri itibarile­
dir. Hergün adetleri artan bu eserleri yakından
tetkik etmek fırsatını bulanlar bu hu�ustaki emek­
lerin kıymet ve ehemmiyetini çarçabuk takdir
etmekte gecikmiy�ceklerdir.

llunrda bıılııımn vetı.ikalar:


Tep mabetlerinde ve Karnak harabelerinde
bulunmuş olan tarihi eserler arasında Eti­
lere dair sözlerde geçmektedir. Bazı resimlerde
vardırki Etilerle yapılmış olan muhareheleri
tasvir etmektedir. En eyi m"lıimat J/ısır'ın on
sekizinci Manelon sülalesi zamanına ait abide­
lerde bulunmuştur. Buradaki yazılar arasında
"Düınıa,ı Kade§ Şehri .,, cümlesine daima te­
sadüf edilmektedir. Şimdiki Humus şehri civa­
rındaki harabelerde de Eti eserleri bulundı,ğu
yine Mısır kitabelerinde okunmaktadır. Üçüncü

26
Tulmefil, Kargam1§'a kadar gel m işti. Bu devire
ait ahideler, Etilr.ritı geniş toprak ların dan ve
onlardan alınan esirlerd e n , arabalardan , altın
ve gii m ü ş külçele ri nden bah setm ekte dir.
lki ııci Ramzesle Hattusilin Kadı,§' te ya p­
mış oldukları muharebe ve akdedi le n muahede-­
ye ait kitabe Karnak'ta ChampoUion tarafın da n
bulun muştur. B u muahede 1 270 sen esin de akt-­
olun muştur. Bu vesika n ı n bir sureti Boğaz
Köy'de de bulun muştur. Tari hçe pek m ü hi m
olan bu muahede tacavüzt v e tedai ut mahiyette
idi. Her iki taraf arasında m ü savata d ikkat ve
riayet edilmişti. Ram ze s bu m ua hedenin aktin­
de n sonra Eti i m paratoru n u n kızını a l mış ve
kayinpeder de kızını gör m e k üzere Nil sahille­
rine kitmişti. Mısırlılar, o zam ana ka dar k e n-
d ilerine düşman görünen bu kavmi n göstermekt�
old uğu dostluğa hayran kalmışlard ı. M llah Ra
za manından beri Kilimlerle Mısırlılar arası n da
böy le bir kal o birliği görül m e niştir ., diye yazmış­
lardır.

Asuri Vesl lrnlnn :


Alezopotamya'da bulunan birçok eserler ve
tahletlerde A ,ıadolu kavi mlerine dair sözler geç­
mektedir. Bu tabletlerin üzeri n d e Kargamıı

27
Etiler wihi

aleyhine yapıl mış olan hareketlerin hikAyesi


okun m u ştur. Mu§ld, Harri ve flatti ka vimleri­
ne ait bir takım malCımatı bu Asurt vesikaların­
dan öğrendik.

28
HAFR lYAT TEKN I G I
1 1 w •

Arkeologyaya dair biraz mal umat verdik ten


ıonr a hafriyat tekniği hakkında da kısacık malQ­
mıt verel i m :
Tarihi eserlerin toprak altından nasıl çıkarıl­
dıAı birçoklarımızca meçhuldür. Müze leri zen­
a i rı leştiren, ta rihe } eni yeni biı çok vesi k a lar
vrrcn arkeoloğlar için, binlerce ser e'erdenberi
topraklar altında yatmakta oı .. n eşyanın yer yü­
rU n e çıkarıl ması hayli m üşkül bir iştir. Tarihten
n vclki devirleri aydınlatan tari ht vesik a­
lırıı1 hemen hepsi toprak altındadır. Bunların
nerede yattığı meç huldür. Bu işe ba şlamak için
her t eyden evvel mev k iin tayin edilmesi la zım­
dır. Mt!ydana çıkarılacak olan eserle rden ne gi­
hi istifadeler bek l enil diği dt a yrıca mühim bir
mrsc ledir. Her devrin kendisine ma hsus müte­
hassısları, bir mahallin kazılmasından evvel ge­
rek k itabelerden, gerek ,serlerden ve gerekse o
ma halde yapılan kt'şif ve ktki� lerden elde ettik­
ini net ice ve mJlumata göre işe başlarlar. Son­
r4 para meselesi gelir. icabında yüz binlerce

29
Etiler tarihi

liralık bir fedakarlık istiyecek ola n m ü h i m bir


h afriyat işi için h eyetler teşkili, m ü tehassısların
b u l u n ın ısı, asarı atika araştırılac1k me m l t!ketle
hukuki, ilmt m ü nasebetleri n h a llc d i l ın e si . . . . . gi bi
evve l d e n düşü n ü lece k şeyler de vardır. Hulasa
bir yerde hafriyat yap mak hem ilim, h e m para
işidir.
B u gibi hey � t lerin teşekkülüne yard ı m e d e n
darülfü n u n lar, m ü ze ler, z e ngi n adam lar teşebb üs
olunacak i ş için harca n m ası i cabe den ve müh : m
y e k u n lar tutan para ları m üte hassısların e mrine
vermekten çeki n m ezler. Baz e n y ü z b i n l erce lira­
lık masraftan sonra elde e d i le n eserler maddt
kıy meti itibarile h e m en hiç bir şey temin etmez .
Fakat tari hi kıymeti cihetinden çok m ü hi m
bir m e vki tutar. Ba zen b u n u n aksi olur. Her
ne de olsa m u vaffakiyetsizlik hal i n de bile bu
gibi teşebbüslt!r geri k a l maz. işte bu suretledir
ki, .A vrupa ve Amerika m üzeleri hesaba gel­
mez de nil�ce k bir ze ngi nliğe malik ol muşlar dır.
Ve hala da bir çok mem lekt!tler d ünyanın her
tarafına ilmi heyetler gön dererek he m m ü zelerini
ze ngi n leştirmekte h e m de ilim alemine yen i yen i
vesikalar te min etmektedirler.
Memlt-ke!i mizde a sarı atika aramağa gel miş
olan heyetlerin çalışma tarzı hakkı n da b urada

30
Hafriyat Tekniği

malCımat verirken herkesçe bilin mesi faydalı olan


bazı nokta lara işaret etmek i�teri m :
Türkiye' d e h afriyat yapacak heyetler • Asarı
atika n iza m namesi ,, m uci hi nbe evvelden hüku­
mete m üracaat etmek mecbu riyeti ndedirler. H ü­
k u met tarafından hafriya t müsaa desi verilebil­
mek içi n şu şartlar aranır: ilmi bir maksat, ilmt
bir heyet, bir müessese na m ına ha,·eket, . . . gibi.
Çalışılacak mevkii n bir krokisi ile biı l ı kte gön­
deri le n mektu p veya i sti d a hüku met tarafı n dan
tetkik olund uktan sonra bir se ne m ü d detle, ve­
ri len krok iye göre, hafriyat yap mak müsaadesi
verilir. Maarif Vekaletinin tayi n e tti ği bir " haf-
riyat komiseri • bu heyetle birli kte çalışır. Bun ı.ı n
vazifesi, hergü n meydana çıka n eserleri kayıt,
muayene ve m uh afaza etmek, hafriyat sonu n da
meydana çık mış olan b ü t ü n eserleri m ü zeler
m ü d ürlüğü n ü n gösterdiği m üzeye tesli m etrnt!k, ...
tir. Ko miser, her onbeş gü n de bir hafriyat me­
saisine dair Maarif Vekaleti ne rapor verir. Haf­
riyat bittikte n son ra da bir u m urnt rapor hazırlar.
Şimdi hafriyatın n asıl yap ıld ığına geleli m :
Bir hafriyat heyeti n de bir arkeolog, bir
mımar ve bun lardan başka m ü tehassıs m u­
avin leri ve stajiyerler bulu n ur. Ça lışılacak
saha ve mevki evvelden belli old uğu içi n bu-

31
Etiler ı.rihi

rada ev varsa evde o · u rulur, yoksa çadır kur u­


lur. Amele civardan tedarik edilir. Heyetin yer­
leşme meseleleri ve hafriyatta kullanılacak alat
ve vasıtalar mühim dir. K azılacak mahal bir hil­
yük ist- evvele\ burası ölçü lür, resim leri alınır,
hüyüğün üst kısımlarında. toprak sathında mev­
cut olan taş ve çanak çömlek kırığı gibi
eşya tetk ik olunur. Evve la muhtelif mahallerde
sondaj yapılır. Yani eni 70 santimden dar ol­
ma mak şartile m ühtelif uzunluk larda yarmalar
( Tranch�s ) açılır. Bu yarmalar içinden çıkacak
ese, lere göre büyükte hangi tarafın daha evvel
kazılacağı belli olur.
Burada dikkat edilecek bir çok noktalar var­
dır. Bir defa asarı atika hafriya tı, bir yol yap­
mak, bir tonel açmak işi deği ldir. Kazılan m a­
halde meydana çıkacak olan en ehem miyetsiz­
bir çanak pa rçası, bir taş, bir boncuk, bir ar­
şak ve saire eşyanın pek çok kıymet ve ehe m­
miyeti vardır. Kazılırken bu gibi eş� anın k ırıl­
ma mış bir halde ele geçmesi m atlup oldu ğun- ·
dan b üyük bir dikkat ve itina ile çalışmak mec­
buridir. Bunun için bu gihi işlerde kulla nılacak
amele ya böyle yerlerde çalışmış olanlardan se­
çilir, yahut işe başlarken her ameleye sıkı ten­
bihler yapılır, ve daima iş kontrol edilerek bir
dı" katsi zliğe ve bundan çıkacak zarara mani

32
H.friyaı Tekni�

olmağa çalışılır. Dikkatsiz vurulan bir kazma


çok defa, kıymetli bir vazoyu, bi r heykeli pa rça
parça eder .
Çıkacak eserlerin kırılmadan elde edilmesi
matlu p olmakla h e raber , kazılan topra ğın
satıhta n itibaren aşa ğı de rinl iğe doğru ind ikçe
her santimin asırlardan beri muhafaza etmiş ol-
duğu tarihi sıra y_ani kronolojik vaziyeti de çok
mühimdir . Ç ü nkü, bir hüy ük üst üste yığılmış
evler, şehirler, hü lasa bir hayat ve medeniyet
harabesidir. Onu ilk defa te sis etmiş oİ&!'l ve
sonra bu ilk şehrin veya hüyüğün harabeleri üze­
rine yeni bir şehir vey a köy kurmuş bulunan
insanların senelerce müddet burada yaşadıktan
sonra ha raben in külleri, toprak ları altın a terket­
miş oldukları e serleri ulu, ort"l kazarken onların
devri vaziyetlerini ihmal edersek , bu hafriyatta n
hiç bir fayda el de edemeyiz. Mesela bir
hüy ük beş muhtelif tabakadan müteşekkildir.
Yani burası beş muhtelif devir yaşamış
ve sonra öylece kalmıştır. En son devirle
ondan bir evvelki arasında olan farkı toprağın için­
de yapılan yarmanın maktaından okumak müm­
kün ve elzemdir. Bu suretle en alt tabakaya ve
asıl � Ana toprağa ,, indikçe devirlerde biribirine
nispetle maz inin derinliklerine doğru g ider.

33
liafriJal Tekniji

Eğer böyle yapılmazsa, elde edilen eserlerin


tariht kıymeti tüpheli kalır. Her ele geçen es�rin
hangi kavme ve hangi tarihi devreye mensup
olduğunu her zaman kestirmek mümkün de�il-
dir. Fakat başka yerlerde daha evvelce bulun­
muş olan eserlerle bu şimdi buluııan eserlerin
bazılarının mukayesesi az çok mümkün oldu­
ğundan, birbirlerile mukayese ederek o tabakanın
hangi devre ait olduğunu oldukça doğrulukla
tayin edebiliriz. Bundan başka hüyüğün diğer
noktalarında da hafriyat mesaisi genişledikçe,
evveıce tesbit etmiş olduğumuz kronoloji muci­
bince bu yeni kazılan mevkiin de devrini tayin
etmek mümkün bir hale girer.

Şu halde, bir hüyüğün kazılmasında bizi ala­


kadar edecek mühim noktalardan birisi eşyanın
kırılmadan ve bozulmadan ele geçmesi, diğeri de
kazılan yerdeki maktaın dikkatle muayenesi ve
bu suretle kronolojik vaziyetin tespitidir.
iş bununla bitmiş olmaz. Mesai ilerledikçe müş­
külat ta artar. Tanımadığımız eşya ve devirlerle
karşılaşırız. Sonra her eşya tam çıkmaz. Bazen
bir çömlek parçalarını bulmak için dört beş
metrelik bir sahayı "iğne ile kuyu kazmak, ka­
bilinden adam akıllı arayıp taramak icabeder.
Her maddenin kendisine mahsus bir arama, bul-

35
Hafri,·at Tekniti

Hem para, hem ilim işidir. Burada çok


attır.
umumi ve basit hir surette anlatmağa çalıştığım
bu mesele başlı başına bir ilim bir san'at oldu­
ğundan ne kadar toplu da olsa tamamile izahat
vermek mümkün değildir.
Burada şu noktayı da ayrıca kaydetmek
isterim: Memleketimizde bazı yerlerde "define ,.
veya "anıika ., aramak hevesi ve teşebbüsleri
görülmektedir. Hatta hazı mahallerde hükömetin
müsaadesi olmadığı halde hafriyat yapanlar
vardır. Zaten senelerdenberi cahillik, dikkatsizlik
ve idarerizlik yfü.. ünden, rakamla ifade edilmi­
yecek kadar büyük bir kıymete malik milli
ve tarihi hazinelerimizi elden çıkarmış. harap
etmiş olduğumuz için, bugün artık bu meseleye
hükumetin vermekte olduğu ehemmiyet kadar
her Türkün de ayni derecede ehemmiyet ver­
mesi lazımdır. Ve kendi kendine bu gibi işlere
girişmekten sakınmak milli bir borçtur.
Memleketimizde yapılan hafriyatlar hakkında
bundan daha fazla izahat vermek isterdim. Fa­
kat mevzudan çok ozaklaşmış olacağız. Yalnız
şu kadar söyleyeyim: Türkiye' de asarı atika haf­
riyatına başlanalı hemen bir asra yakındır. fa­
kat asıl mesai Cümhuriyet devrinde fazlalaşmış­
tır. Bilhassa Ana<lolu'nun tarihini aydınlatan öyl�

37
Etiler tarihi

mühim eserler bulunmuştur ki bunların kıymeti­


ni takdir edebilmek müşküldür. Etilere ait eser­
ler burada en büyük mevkii işgal eder. işte bu
eserleri bize veren ilim heyetleri hem millt ta­
rihimize hem de memlel<etimize hariçten para
getirmek gibi milli iktisadiyatımıza oldukça kıy­
metli hizmetler yapmaktadırlar.
Bu gibi hafriyat heyetlerinin husust hayatını
yakından görmek te zevkli ve faydalı bir şey­
dir. Ben bizzat böyle dört heyetle birlikte çalış­
tığım için bu hususta iyi ınalumat edindim.
Karilerime şunu tavsiye edeceğim: Bu gibi
hafriyat ekseriya yazın yapıldığı için tatil zaman­
larında, boş vakitlerden istifade ederek böyle
yerleri ziyaret etmek çok faydalıdır, bilhassa
genç nesil için bu mesai ile yakından alakadar
olmak çok mühimdir. Bu gibi ziyaret ve tetkik­
ler bize, bir memleket nasıl tetkik olunur, nasıl
sevilir, nasıl tanılır, ve memlekete feragatle, ilim
için ı1asıl çalışılır.. Bunları öğretir, ayni zaman­
da tarihi malumatınızı, milletimizin mazide ge­
çirmiş olduğu ınkilipları tanıtır.

38
ikinci kısı nı
A mı•loln
totrafiya ,·e T11rih
Küçük Asya ve yahut Anadolu ismını taşı­
yan büyük kara parçasının kendisine mahsus bir
takım tabii teşekkülleri vardır ki, bunları biiyük
yarım adanın tarihi mukadderatına tesir edtın
amiller arasında sayabiliriz. Burada Anadol�'nun
tam bir coğrafyasını izah etmek maksadımızdan
dışarıdır. fakat coğrafi amillerin, kavimlerin ha­
yatı üzerinde oynadığı rolleri düşünerek, son
zamanlarcıa hihassa dikkat edilen bir noktayı,
yani " tarihi yazılacak olan bir memleketin coğ­
rafi vasıf ve şartların ı kayıt ve tespit etmek "
işini ihmal edemiyeceğiz. Bu sebepledir ki Kü­
çük Asya hakkında bazı coğrafi malumat ver­
mek icap etmektedir.
Anadolu yarımadası, Ön Asyanın büyük
bir parçesıdır. Şimaıd·e Karadeniz Marmara
denizi_, batıda Ege denizi. cenupta Akdeniz,
Süriye ve Irak, duğuda İrak .ııaylauırı ve

39
Etiler ı■rihi

Kafkas dağlarının bir kısmı yarım adanın tabit


çerçevesini t�şkil ederler.
Anadoıu·nun umumi şekli geniş, ve yüksek
bir yayla manzarası göstermektedir. Bu yaylanın
toprak teşekkülii. eski devirlerden beri bir çok
değişiklikler görmüştür. Bir takım indifai hadi­
selerin buğün canlı eserlerin? görmek mümkün­
dür. Gerek sahillerde gerek iç taraflarda, yarım
adanın geniş yüzünü değiştiren tabii tesirlerle
birlikte iklim hususiyetlerinin, rüzgarların. yağ­
mur ve karların, nebatat ve hayvanat teşekkül­
lerinin ve bunlarla birlikte dağların ve akarsu­
ların tetkiki bize şu fikri verir: Bu memleket,
Asya kıtasının diğer kara parçalarına bcnzemi­
yen bir takım hususi vasıflara maliktir. Burasını
pek eyi tanınmış olan Eh. T exier Kiiçükasya
kitabının baş taraflarında şu cümleleri kullan-
mıştır: • Kiiçükasyanın şeklen göstermekte ol­
duğu hususiyete şa�mak için onun hariytasına
bir göz gezdirmek yetişir. Arzın büyük yarım
adalarile burunları ( Ümit Burnu), ( Horn Burnu)
gibi ve meseli ftalya ile Yımanistatı yahut
Hindistan yarım adaları hep cenup kutbüne
Yönelmiş iken yalnız K-üçiikasya doğudan
batıya doğru uzanmıştır. Bütün sahilleri,
genişlik ve tabii ahval itibarile biri ötekine ben-

40
Cografya Ye tarih

zemiyen üç denizle yıkanır. Hulasa, bu yarım


adanın kabartmaları ve dağların şekil ve istika­
metle.-i güya. A&ya•nın hu parçasını mütesna
bir memleket yapmak için toplanmışlardır.,,
Sahillerin teşekküllerinden başka yarım ada­
nın dağları, yaylaları ayrı bir mecmua halinde
mütalea olun malıdır ve dem·bilir ki, Anadolu
bir takım sıra dağlarile çevrili ol maktan ziyade
başlı başına bir dağdır. Aynı zamanda burasını
geniş ve yüksek hir yayla olarak kabul ve öy­
lece izah etmek hususunda hemen her coğraf­
yacı ayni fikirdedir. Bu yaylanın bazı yeı leri
daha fazla kabarıktır. Bu kabarıklıklar bilhassa
doğu ve cenup taraflarında fazla yükseklik gös­
terirler.
Yüksekliği 800 - 1000 metreden aşağı düş­
miyen Orta Anadolu yaylası tekmil yarım adayı
kucakhyan yüksek bir çok ormanlık dağların
arasında kalmış, adeta büyük bir iç deniz ha­
lindtdir. Bu sebeple memleketin muhtelif mm­
takalarının iklim hususiyetleri arasında farklar
bulunmaktadır. Merkezt yaylanın cenup tarafları
Torus silsilelerile tutulmuştur. Sürye ve· Mezo-
potamya arasında bir kemer vazitesi gören bu
dağlar memleketin tarihi hayatında çok mühim
bir rol oynamışlardır. Doğu taraflarında Ka/-

41
Etiler tarihi

kasya' dan başlıyarak şimalden cenuba doğru


inen silsileler Anadolu'yu İran ve İrak'tan
ayıran bir köprü gibidir. Daha umumt bir gözle
bakılırsa Anadolu, Asya ile Avrupa arasında
"köprü vazifesini gören uzun ve geniş bir mın­
takadır. Bu köprünün başlangıcı İran yaylala­
rıdır.
Buradan İrak'a, Sürye'ye, .Mııs,.'a ve şimal
taraflarına giden geniş yollar vardır. Bütü tabii
şekillerile birlik ve topluluk gösteren Anadolu
tarihten evvelki devirlerden başlıyarak bir çok
kavimler için bir süzgeç vazifesini görmüştür.
isimleri hin bir masala karışmış olan pek çok
kavimler bu geniş süzgeçten geçmişler, doğuya
doğru akınlarına devam etmışl�r ve burada kal-
mış olanlar da kendilerine mahsus medeniyetler
kurmuşlardır. işte biz, Anadolu'yu tetkik edrken
onun bu "köprülük ,, vazifesini esas itibarile
coğrafi vaziyetinden almış olduğunu görüyoruz.
Dünya haritasına bir göz gezdirmek bu vaziye­
tin ehemmiyet ve kıymetini anlamağa ydişir.
Denilebilir ki, Anadolu. eski medeniyetlerin
büyüme ve yayılma hareketlerinde ( muhavvile
merkezi ) olmuştur. Mezopotamya'da kurulmuş.
olan Sü,mer, Akat, Elam medeniyetleri burada
bir başka kalıba dökülerek ve daha yayılıcı bir

42
�afya Ye tarih

kuvvet ve kıymet kazanarak batıya doğru ak­


mıştır. Cenupta ve doğuda yerleşen eski kavim­
lere bir çok ruh ve kan malzemesi vermekle
beraber oradan tekrar bir takım fikir ve san'at
unsurları almış ve bunları birbirine karıştırdıktan
sonra etrafa yaymıştır. Siyast kıymetini kültür
kudretile birleştirmiş, bir güneş gibi olmasa da ,.
bir ay gibi zamanın karanlık gecelerine nurlar
sepmiştir.
Bazı kimselere Anadolu tarihi karmakarışık
devirlerden mürekkep görünmektedir. Mesela
( Nouveau Dictionnaire de Geographie Univer­
celle ) de Anadolu kelimesini bulunuz ve şu
satırları okuyunuz.
Bunları "Romalılar zamanında ve Greklerin
hakimiyeti esnasında ve son devirlerde bu büyük
adada mevcut kavimler: Kapadökyalılar, Frikya­
lılar, Paflagonyalılar, Galliler. lyonlular, Karyalılar,
Lysililer ... den ibaretti. Bu kavimler arasında
manevi bir bağlantı olmadığı gibi, birleşik bir
harekette yoktu. Burada biı vücut değil yalnız
azalar vardı. Kabileler ve kalabalıklar vardı. Ya­
rımada hiç bir vakıt kendisine mahsus bir isim
takınamadı. Bir isim ki, milletinin bir ifadesi
olsun. Küçük A.-�ya ve .Anadolu gibi tavzifi
isimler ona komşuları tarafından verilmiştir.
Etiler tarihi

Türlü kavimler birbirine bağlı tutan en mühim


bağ, yabancı kavimlerin fütühat ve istilalarıydı.
H:ıli Anadolu'de ü�t üste yığılmış ve birbirine
yalnız yabancı değil hatta düş man olan kavimler
yaşamaktadır. Türkler burada fütühat hakkına
ve adet çokluğuna dayanarak hüküm sürüyorlar. •
Bu izahat iki sebepten dolayı yanlış bir gö­
rüşten doğmadır: Birincisi, medeniyet mefhu­
m unun bitaraf olmıyan bir telakki tarzında, ikin­
cisi A nadolu'nun coğrafi mevkiinin ve burada
yaşamış olan kavimlerin medeni hizmetlerinin
liy ikile takdir edilmemesinden ileri gelmektedir.
Halbuki, medeniyet bir " bütünlük. tür, bir
vahdet ,, tir. Hiç bir vakıt medeniyet yalnız bir
ırkın, yaınız bir kara parçasında yaşayan insan­
ların malı olmamıştır. Bu bütünlüğü ikmal eder­
ken bazı kavimler ruhunu, bazı kavimler fikrini,
b -ızıları da insani meziyetlere ait yüksek ka­
rekterlerini terk ve feda etmişlerdir. Nasıl ki
tabiat ta bir " bütün ,, dür. Burada hiç bir mev­
cüdun yalnız başına bir manası ve bir işi yoktur.
Hülasa, Anadolu medeniyetçilik işinde hem ·
çekicilik, iticilik rolünü oynamış, bir devrede
etrafından almış olduğu ·medeniyet malzemesini
diğer devrin başka şekle bürünmüş olduğu hal.
de başka kavimlere devretmiştir. Bu, onun hem
f.ografya Ye tarih

tabii hem tariht bir rolüdür. N itekim bugün de


.Anadolu'n u n ve bü1tin Türklüğün vazifesi: bati
tarafından aldığı medeniyet fikir ve malzemesini.
kendi cevherile karıştırdıktan sonra, doğu tara­
fına nak letmek, bu suretle tabiatın ve insanlığın
gayesi olan tekamüle ve birliğe doğru yuru­
mektir.

Eti )l edtı niJeti rı i n Yaşamış


Old uğu Toı,raklnr
Buğüne kadar elde edilmiş olan bir çok ve­
sikalar, bize Eti medeniyetinin yayılmış olduğu
sahayı tamamile göstermektedir. Milattan evvelki
devirlerde, bin sene gibi çok uzun bir zaman
esnasında, Kiiçükasya'da ve Süriye'de yaşamış
olan hu medeniyetin hususi seci yesi, şekil ve
mahiyeti, ve yayıldığı coğrafi saha ile başka ka­
vimlere yapmış olduğu tesir hakkında doğru
maltimata malikiz. Bu medeniyetin bütün v:azi­
yetlerini, elimizdeki eserlert: bakarak güzelce
izah etmeden evvel, bir kerre onun coğrafi hu­
dudunu çizmek icapeder .
Eti medeniyetinin yaşamış olduğu saha, Kü­
çük Asya ile Süriye' dir. Bu mm takaların coğ­
rafi hududunu tayin etmek kolaydır. Bugünkü
Etiler tarihi

Anddolu' nun hudutları malum d u r . Şu kadar ki,


b u hududun doğu tarafları nda ki sı n ı rları çizmek
IAz ı m d ır. Daha doğrusu, eski coğrafiyaca da
mal O m bulu nan Kliçük .Asyanın doğu sı nı rları­
nı geç m e m e liyi z. Bu sı nır haritadan da anlaşı­
lacağı veçhile, 7 oros dağları nın bittiği ve yiik­
sek doğu yaylalar ı n ı n b a şladığı mı ntakad ır. Ka­
radeniz sahilleri n de, meşhur amazotların y aşa-
mış old uğu Per§embe ırmağı ( The rmodon )
civarları n d a n başl ıyarak ce nuba doğru zikzaklı
bir çizgi çi zersek, bu çi zgi b ugünkü Sivas, Er­
gani, Diyaribekir, Malatya, Elbistan tarafla­
rın ı dolaşarak Mardin üzeri n d e n Mezopota m ya'
y a i n er, burada Nusaybin' den ce n u p d u ğusuna
doğru kıvrılarak Filistin'in şimaline ka dar gelir
ve ş i m d iki Sur şe hri ci varı nda Akdenize kavu­
şur.
işte bu çizgın ı n batı tarafı nda kalan geniş
yerler Eti m e d e n iyeti ı ı i n yaşamış olduğu toprak­
lardır. Kapadokya, şi m a l i ve ce nubt Sürye,
Kilikya, Frikya, Lidya, Lisya, Karga, Bitiniya,
Paflago nya isi mleri altında tan ı d ı ğı m ı z kavmt
veya coğrafi taksi m içi n d e Eti m e de n iyeti n i gös­
teren bir çok eserler va rdır.
Bütün b u sahada m e vctıt büyük ş e hirleri bir­
birine bağlıyan b üyük ve düzgün yollar vardı

46
Cografya ve tarih

Bu yolların birisi şimal yoludur. Boğazköy mer­


kez olmak üzere buradan Kara�niztJ, doğuya,
batıya, cenuba giden bu yollar üzerinde bir ta­
kım kaleler, istihkamlar bulunuyordu. Tabii arı­
zalardan istifade edilerek mt:ydana getirilmiş
olan bu m üdafaa noktalarının pek çoğu umumt
yollar üzerindeydi.
Et i şehirleri : ilk zamanlar Etiler Kızıl
Irmağın geniş kıvrımı içindeki sahada yerleşti­
ler. Burası hakikt ve kuvvetli bir merkez haline
girdikten sonra etrafa yayıldılar. Etilerin ikinci
yerleşme sahaları Sürye' dir. Biz burada muayyen
yerler _ göstererek bunların yaşamış oldukları
mıntakayı ve buralarda onlara ait şehir ve mev­
kileri bugünkü isimlerile göstereceğiz.
Şimalı Sürye'de buluan Eti şehirleri : Gazi
Antep, Halep, İ::ıkenderon, Hama, Cerablus
(yani kargamış), Kara B uroulu, Kelekli, Kurt
Oğlu, Birecik, Marag, Re�tan, Sakçagözıü,
Samusat, Telahmer, Tel Hak/, Zincirli_. &sül' -
ayın (Vaşuganni).

Cenu bi llnpadokyada :
Elbistan, Andaval, A.�arcık, Bahçe, Bor,
Bulgarmaden, Firaktin, Gürün, lvriz, Kara­
buru n, Malatya, Niğde, Palanga, Sis, Tagçı,
Yapalak.

47
Etiler tarihi

Şi nuıli K npndok ya'da :


A nkara, Boğazköy, Yazılı kaya, Hüyiik�
Karahüyük, ( Kültepe ) Ali*ar.

Fi rUya'd u :
Beyköy, Doganlı., Eflatun punar, Emir
Gazi, Fassil�1·, Ga vııtr kak, Karadağ. Konya.

Eğe mıııtakası ııdıı :


İzmir. Karayel) Sipil. Turova .
K i l i kyu'daı. :
Tar�us) Lamas) Mersi.n.
Yukarıda isimleri sayılı şehir veya mevkiler­
de Etilere ait bir çok eserler bulunmaktadır Bu
sahada b:r çok şehirler vardır ki bunların bir
kısmı tetkik olunmuş ve yapılan hafriyat netice­
sinde çok kıymetli şeyler elde edilmittir. Bunlar
hakkında sırası geldikçe malumat verilecektir.

48
-
ETiLER TARIH1NE GIRIŞ
Eti ismi hal k ın da :
.. T ii ı- k 1'u ri lı i Tet L i k l'r ııı i ,· t· 1 İ ,. nin neşret­
miş old u ğu dör t cil tli � .. Tarih .., in birinci cildin­
de Eti'ler v e med e niyetlerı hakkın da ilk defa
olmak üzere verilmiş olan çok mühim tari hi
malumat, bu yüksek me deniyeti güzelce izah
etm ektedir.
" .K i tnhı mu � :ı d tl e•M .. te Etiler ilet, Hilim,
Het, Benilıet gihi isi mler alt1 11da zik rolunmak­
tadır. Hilkat fa5,Jından baş)iyarak d i ğer fasıllar­
da da sık sık tekrar olunan bu isi mlt=r Mu�ır
kitahe ve vesikalarında Kiti şe klinde yazıl,d r.
Asu1·lular bu kelimeyi Ka ta veya Ha lta diy e
yazmışlardır.
işte bu eski kayıtlara bakarak tetkikleri yap­
maya haşlıyan İııg-iliz ilimle ri tari h sahasına
yeni çıkmağa başlıyan bu ka\·min adına J1itlile
dediler. Fransız alimleri de llelee,ıs yahut Hetien
şeklinde kabul ettiler.
Bugün heman her eserde bu kelime Hittits

49
Etiler ıarihi

şeklindeyazılmaktadır. Hala .Asyada Hı tay,


Kara Hıtay atlarını taşımakta bulunan Türkler
mevcuttur. Bu itibarla, bu ismin eskidenberi
geçirmiş olduğu değişikler ne olursa olsun as­
lından pek az bir şey kaybett iği görünüyor.
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti hu kelimeyi Eti
olarak kabul etmiş ve " Tarih ,, ine böyle yaz­
mıştır. Bunun sebebi hakkında ileride izahat
vereceğim.

.""
Et ilere dair i l k d ii�ii n celer :
G. Perrot daha 1887 de şark efsanelerinin
ilim ışığı altında erimeğe başladığı bir zamanda
şöyle bir mütaiaa yürütüyordu : Yunan deha- .
sının kuvvet ve ilham almış olduğu Asyadaki
Grek memleketlerinde, sadece Fenikeli gemici­
lere ait olduğunu kabul etmek müşkül görünen
bir takım yahancı unsurlar bulunmaktaydı. Bu­
radaki inkişafı meydana getirmeğe sebep olan
başk a tesir ltr vard ır. fakat bu tesiri yapanları
bu terakkiye seb�p ohanlcarı hangi izlerinden
tanımalı!
Fırat'tan Menderes'e ve Hermus' un (Gedizin)
50
Eti taaihine girif

aktığı körfeze kadar u zak b i r mesafe vardır.


Asu rlular gibi Kaldelı"ler de en kuvvetli za man­
ları n d a llalis'i, ( Kızıl Ir mağı ) geçmekte n uzak
kaldıkları gibi, Torosları da aşamad ılar. Son ra
b u tesiri m eydana getirmiş olan alış verişler
İran istilası ndan da çok e v ve l d i r. Bu m ü nase­
betleri ı ı ba� la ngıcı nı izah edebil mek için, biraz
müphem surette ticaretten ve ticaretin m i lletle­
rin fikir ve adetleri üzeri n d e yaptığı tesirlerden
bahsolunabilir. Ticareti n , hiç şü p hesiz, fikir ve
adet a l ış ve r işleri n e d e tesiri_ o l m uştur.
" fa kat ne kada r olu rsa olsu n , bugün Arke­
ologlar tarafından keşfed i l m eğe başlanan b irçok
eserlerde n de anlaş ı l m ı ş t ı r ki, bu nüfuz ve tesir
yalnız ticareti n işi d eği l d ir. ,,
" Bi r defa, Fırat vad ilerile e ski Yunanlıların
b u l u n d uğu sahayı ayıran ge n iş b i r mesafe var­
d ı r ki, burası n ı n uzun b i r zaman boş kal mış
olmasına i hti mal veri leme z . ,,
" Torosların iki büyük parçaya ayır mış o l d uğu
bu ge niş sahada bugün d ı k kati çeken çok m ü­
h i m eserler keşfe d i l m iş tir ki, b u n la r asliyet ve
istik lali olan bir k ü ltürün eserlerid ir. ,,
Küçük .A ya, Mezopotamya ile olan bütün
münasebetleri n e rağm e n , kl·n disi n e mahsus hat­
larile diğer medeniyetlerden ayırt e d i le biliyor.

51
Etiler tarihi

Bu radaki ihideler üzerine bir takım metinler


ka zılm ıştır. Bu ldeografik (şekilli ve resiml i yazı)
yazılar ne Jlısır'ın nede Kaldeliler' i n dir. Bu
nevi yazıların F-ırat' ı n orta taraflarile İzmir
SJhiller i arasındaki ge niş mıntakada kullanılmı ş
olduğu anlaşılmıştır. Fenike yazısı, b u yazılan
kullanıştan düşürdüğü zamana kadar To1·oslar'ı n
doğu v e batı mıntaka hırında b u yazı k u lla nılmış­
tır. Bu yazıların bulundu ğu Abidelerin üzeri n de
husust bir mana ve şekli olan dini timsaller,
elbi5eler, silahlar ve saire görünüyor. Bu hususl
vaziyt' tlerile Babil ve Milet arasında ya�amış
kavim kimdir ? Bu medeniyet nasıl ve nereden
gelmiştir ? ( ı )
I1 e rro1 '11 1ı ıı bu sözleri Les Heleens tarihi mu­
kad demesind�n alınmıştır. Tarih sahnesine yeni
çıkmakta olan bu k avim hakkında bu ğüne kadar
elde edilmiş olan mal umat oldukça _ artmıştır. Ma­
mafih daha öğrenilecek birçok şeyler vardır. Ar­
keol,ogya, Filologya (Lisa niyat), Etıı ologya (kavmi­
yat) ilimlt'ri sayesinde her gün yeni yeni şeyler
bulunuyo r. Mısır' da, Suriye'de, Irak'ta devam
etmekte olan il ınt mesai esk i şark medeniyeti
hakk ın dak i tuihi bilgilerimizin hududu nu gittikçe
gen işletiyor Yalnız .Anııdolu'daki ilm i mesai he-
( 1 ) H istoire de l'Art dans l ' Antiquite. Paris 1 887 cill
iV. Sa : 484

52
Eti Tarihine giriı

nüz başlangıçtadır.Mi lattan evvel beşinci bin se­


nesinde başlıyarak daha sonraki devirlere kadar
gele n uzu n tarih ve zam a n m esafesi ortasında
birçok kavimlerin izlerine rast gelmekteyiz.
Doğudan batıya, şimalden cenuba ve hazan ba­
tıdan doğuya doğru vukua gelmiş olan kavimler
akın ı, kadim dev irlerde o kadar büyük karışık­
lıklar yapmıştır ki, bunlar hakkı nda açık v� doğru
malumat alabilmek, �ugün pek müşkül olmak-
tadır. Bu m üşkülat Anadolu için daha fazladır.
Çünkü, toprak geniştir, gelen, geçen. yerleşen
ve sonra birbirlerile kar ışan kavimlerin bıraktığı
tıler ya mahvolmuş, yahut topraklar altında sak­
lan mıştır.
işte, bugünkü tarih, Anadolu'da bulmağa
ba şladığı eski eserler karşısında soruyor: Bu ka­
vimler kimlerdir? , N eredt! n gelmişlerdir? Ele
geçmekte olan eserler bu suallere birer birer
�e vap vermeğ� başlamı ştır. Burada bizim için
iki türlü istifade vardır. Birisi, bir ilim olmak
itibarile tarih bilgilerimizin art ması, diğeri de
üze rinde as;rlarda n beri yaşamakta olduğumuz
aziz vatanı mızın mazisini aydınlatmasıdır. Perrot
gibi daha bir çok alimler de A nadolu'nun eski
mede niyeti üzerinde tetkikler yapmış ve n etice�
de kendi kendisine aynı suali sormuştur: Bu

53
Etiler tarihi

güne kadar malum olmayan bu medeniyetin ya­


pıcıları kimlerdir? Bu medeniyetih diğer kavim-
lere yapmış olduğu tesirin hududu ve mahiyeti
n edir ?
Bu sualler ve elde edilen müspet deliller
karşısında, şarkın medeniyet alemine yaptığı
derin tesirler hayretle seyredilirken, bu arada
Türk ırkına da büyük bir şeref hissesi ayrılmış­
tır. Bir çok garp alimlerinin Türklük hakkındaki
kötü telkinlerini ister istemez değiştiren ve de-
ğiştirirken de bize yeni y eni birçok hak ikatler
daha öğreten bugünk ü ilmi mesainin adım adım
izinde yürümek ve o mesaiye elden gelen yar­
dımı yapmak her Türkün borcudur.

�arkın Eski Tarihine bir kuş bak ı'!'ı :


Tarih ilmi, Önasya'daki ilk medeniyetlerin
inkişaf tarihini milattan evvel be�inci bin se ne-
sinden başlatır. ( 1) Bu tarih Mısır' da ve Kaide
de yerleşen bir ırkın medent hayata başl adığı
devri göst erir. Bu de virden evvel bu kavimler
nerede idiler? yaşadıkları kıta n eresiydi, oradan
niçin ve nasıl buralara kadar geldiler? Bu su-
( 1 ) Bu kitaptaki tarihler milittan ev vele aittir.

54
Eti Tarihine girif

allerin cevabı bütün 'J ürk tarihinin başlangıcını


teşkil eden en mühim bir mevzudur.
Şurası ilimce tahakkuk etmiştir ki, ilk me­
deniyetlerin beşiği denilen Ö nas..lJa medeniyet­
ler ini kuran insanlar, bu mın!akanın yerli halkı
değildi. Buraya Ortaasya'dan gelmiş bırakısefal
tipten, kuvvetli, orta boylu çalışkan ve muharip
bir halk kütlesiydi. Önasya' nın eski medeniye-
tinin göze çarpan vasıfları şunlardır: bu mede­
niyet kuvvetli bir · ırkın malıdır. Bu iklim buraya
gelen muhacir ırkın eski ana yurdundaki iklime
benzer. Bu havaliye her dört beş asırda bir ye­
ni yeni mühaceretler olmuş ve buradaki mede­
niyet taze)enmistir. Bu mtdeniyet çiftçi ve şe-
hirli bir halkın emeği mahsulüdür . Bu çiftçi halk
aynı zamanda san'atkirdır, bu ırkın medeniyeti,
muhtelif fasılalarla daha batıdaki kavimlere geç­
miştir.
işte biz bu hakikatı ve yüksek medeniyet
vaziyetlerini Mısı r'da Siiriye ' d e, Kalds de ve
Küçükasya'd a buluyoruz. Bütün bu havali bin­
lerce sene zarfında teşekkül etmiş bulunan bir
"Eski Şark Medeniyeti .,. . nin tekmil cevherini
taşımakta ve hala elimize geçen birçok kıy-
metli vesikalar hu yüksek medeni halkın vaktile

55
Etiler tarihi

ne kadar mükemmel bir hayat ya şamış . oldu­


ğunu ap açık hir surette ispat etmektedir.
Ancak bu m eder. iyet, komşu bulu nan diğer
milletlerle heme n farksız <l � nilebilecek kadar m ü-
savi şartlara ve vasıfl.ıra ve onlarla sıkı m üna­
sebet ve alakalara malik olduğundan, bura da,
kısa bir surette diğer kavim ve medeniyetlerden
de bir parça hahsetmek muvafık olacaktır.
Ta ki, Anadolıı,'nun eski tarihini gözümüz önün­
de layikile canlandırmış olalım.

Esk i .Medeıı i y e t Dii ıı yası

Her şeyden evvel eski medeniyet dünyasının


hudutlarını tayin etmek lazım geliyor. Medeni-
yetin beşiği olan geniş mıntakanın hudutlarını
göstermek için büyük Aeya haritasını göz önü­
ne getirmelidir.
Bu harita üzerinde çi zecegımız sınırlar şöy ­
ledir: Doğuda, Altay) Tiyan§an dağlarile Pam ir
yaylası v e İııdus nehri vad isi. şimalde nihayet-
siz ot çölleri ve meşe, kayın, gürgen ormanları
bu:unan mıntaka, yani eski Romanya'nın şima-
linden başlıyarak Al taylara kadar gitmek için
Oral dağlarının cenubundan geçen uzun ve ge-

56
Eti Tarihine giriı

niş hat. Ortada Anadolu, İran, lrak ve ce­


nupta Mısır ve cenupta Arabistan . ..
Çok geniş bir daire halinde gösterilen bu
mıntakanın etrafını bir ta kım ikinci derece arıza­
zalar çevirmiştir. Şimal hudutlarının batı arızla­
rını Karpatlar'a kadar uzatabiliriz. Buradan
sonra e n mühim arızalar Kafkaslar, ]lazer ,qölü
mıntakası, İran yaylası, Hinduküg dağlarıdır.
Cenupta sıralanan arızalar, Toroslar ve doğuya
doğru deva m ederek Farisista11 , ve Bülücıs­
tana dayan an silsilelerdir .
Bu arızalarla bi rlikte bir takım çök üntü sa­
haları da vardır k_ i , bunlar denizler, göl-
ler ovalar ve çöllerdir. Şimalde Hazer deni­
zi vardır. Toprak her tarafta birbirine müsavi
olmiyan yükse� likler çök üntüler gösterir. Geniş
vadiler uzun boylu nehirler le sulanır. Şurada
burada büyük göller bulunur. O valar dağlarla
çe vrilmiştir
işte kısa bir surette tabii şeklini çizdiğimiz
bu gerı iş mıntaka ilk medeniyetlerin doğduğu,
büyüdüğü ve yaşadığı yerlerdir. Biz bu çok ge­
niş sa ha içinde medeniyet kurmuş olan ırk ve
kavimlerin hayatını hep birden tetkik etmiycce-
ği z. Bun-lar biitün bir şark tar ihi mevzuudur.
Yalnız bu kavimler içinde Anadolu'da yaşamış
olanlara dair malumat vereceğiz.

57
Etiler tarihi

Muhaceretler, Yerleşmeler:
Mi lattan evvel b�şinci bin senesi zarfında
doğudan gelerek İran yaylalarından geçen ka­
vimler akını iki kola ayrılmıştır. Bunların bir
kısmı Dick ve Fıra t n ehiı lerinin cenup akıntı­
ları tarafına, buradan Mıs1r'a , Siiriye'ye indiler,
diğer kısmı da Anadolu'ya g�çerek bereketli
vadiler içinde, nehirler havzasında ve dağlık
mıntakalarda yerleştiler. Cenuba inen kollar Su­
mer, Akat, Elam namlarını taşıyorlaulı. Arke­
oloğya keşifleri bugünkü Irak memleketinde
vak tile yerleşen kavimlerin buradaki yerleşme
tarihini beşinci bin senesi başlangıcı olarak
tespit etmektedir. Bu insanlar taş devrini ikmal,
etmiş, cılalı taş ve maden devrine girmiştirler.
Bakırı, bronzu mükemmel surette işlemekte
nefis vazolar, çanak çömlekler yapmakta, pişmiş
tuğladan evler inşa etmesini ve yazı yazmasırıı
bilmektedirler. Burada çiftçilik ilerlemiş nehirlerin
etrafına kanallar açılmış, ziraat hayatları çoğal­
mış, hülasa medeni bir hayatın bütün şartları
bir yerde toplanmıştı.
Bu devirlerde Mısır'da da ayni medeni yük­
selişin meyda n a geldiğini göruyoruz. iklimin
müsait şartları ırkın hususi karakterile birleşe-

58
Eti Tarihine ıirif

rek yer yüzünde " ilk medeniyetler ,, doğınağa


başlam ıştır.
Dörciüncü bin seneleri ortalarında doğudan
batıya giderken Kafkas/,arın üstünden Ru§ya' -
nın cenubu ndan geçmis olan diğer bırakısefal
kolları da Tuna boylarında Trakya' da, Make-
donya,' da nüfuz ve tesir lcrini duyurmıya başla­
mışlardır. Bunlar daha sonra Tesalya' da, ko­
ren t'te birleşerek buradan da biraz batıya ve
biraz doğuya göçler ettiler. Ege mıntakası,.
Adalar bu yeni gehrn halk yığınlarile doluyor-
du . .. Bunlar her halde Eknler ve Ariler değil­
lerdi. A·ı:rupa kıt'asından'da geliyorlardı. Bun-
ların göçlerinin bu sıralarda Öna§Ya' n ı n yuzünü
değiştiren büyük göçlerle ba.{tlantısı vardı ala­
ka d ardı. ,, ( 1 )
Turuva'nın temeli ilk defa atıldı. Taş devri­
ne dair bir iz bulunamıyan Kıbrısta maden san'­
atını bilen yeni bir halk yerleşmiye başladı.
Ken'ani'ler memleketinde cılilı taş devri sonuna
erişmişti.
3300 seneleri esnasında cenuptan şi male
doğru bir sami ka vimler akını başlar. Bunlar
Kalde' nin şimalinc Su.merler'den sonra gelmiş­
(1 ) Glotz. Les Civilisations Egeenes. s. 36

59
Etiler tarihi

1erdir. Bu ha valideki vaziyet hakkında da ha açık


bir fikir almak için aşağıdaki satıı ları nakledi­
yorum
- Kalde' n i n ilk sakinleri tamamile Sami ırk­
tan değildirler Bunlar iki ayrı ırkdandırla r. ce:
nupta dolikasefal ( 1 ) bir halk vardır. Çehreleri
tıraşlı, ablak ve etlic\!di r. Çıkıntılı burun, alından
aşağı inerken çukurlaşmaz. Gözler bir az beyzt
şek ilde, hafif çekiktir. Vücut kuvvetli ve biraz
kü<aüktür . işte hunlar Sumerler' dir. Çok eski
devirl�rde İran yaylarından buralara inmiştirler.
Bunla r ın Mez opotam_ya'nın ilk ehalisi olduğu
anlaşılmaktadır. Bunları n hangi ırka bağlanacağı
bilinmiyor. Bunlar ne ari ne sami ırktandır. Bu
aynı zamanda Eldm.lar' dan da farklıdır lar. Bun­
lar ba zen ougünkü Turani ırklara, hazen de
Hin dislanın Dır a vi tlerine henzetilmektedir. En
doğ,·u faraziye bunları Türkistan'dan getirtir.
Po mpelly hafriyat heyeti Merv civarında bun­
ların medeniyetine ait hususi vasıflar gösteren
çanak çomleklerle, ıstatüler bulmuştur. Kuraklığın
tesirile Turan yaylaları ndan göç etmeğe mecbur
olan bu halk daha batıda sulu ve bereketli yerler
ar adı. İranı geçtikten sonra Mezopotamya sah­
Taları na geldi.
( 1 ) Müdlifın saydığı şekil ve vasıflar bırakisefal bir
tipi göstermektt:dir. Bu tabirde bir yanlışlık var.

60
Eti Tarihine girit

Bunların İran'dan geçtikten sonra A.�ur'ye­


.ve Kapadokya havalisinde de yerleşm e tecrü­
beleri yaptıkları an la�ılıyor. fakat büyük bir
kısım Kalde'y� indi ve burada dördüncü bin
senesi zarfında eserleri bize kadar gelen mes' ut
bir medeniyetin inkişafına hizmet ettil e r. Bu­
esnada Sumer 'ler çiftçi ve t ücca r bir k a vimdi.
Çiftçilik yapmasını, hayvan beslemesini, al tını ve
bak ırı işlemesi ni, pişmiş t uğladan evler, mabetler,
saraylar inşa etmesin i ve sonradan çi vi yazısına
· çevrilmiş olan şekiller ve rPsimlt.· rd�n i haret
( Pictographique ) hir yazı yazmasını bildiriyor­
lardı. ( 1 ) işte, dördüncü bi n senesi zarfında Ön
.Asya'da Sumerler ve Samilerden mürek k e p
bir halk kitlesi ve bu n l ar tarafından zaman ve
mekan farklarile meydana getirilmiş bir mede­
niyet vardı.
Bunların etrafında İran'da .Anadolu'da diğer
bir kısım halk ki tlesi daha vardı ki, h unlar da
yeni birleşmekte olduk ları memleketlerde ge le-
cek medeniyetlerin teme llerini kurmakla ml' şgul­
düler. Anadolu' nun doğu ve şimal dağlarında
şimdiki Orta A1ıadolu mıntakasında, Toroslar'da
yerleşen bırakiscfal bir kavimler k itlesi vardı.
( 1 ) A. Moret. Ues Clanı Aux Empi res. s. 23!!

6 1·
Etiler ıarihi

Kaniş de ( Kayseri civarında Kültepe ) bu­


lun muş olan tabletl ere nazaran : birinci Sargon,
hu kü mdanlığının üçüncü senesiııde Kan i§'i Eti­
ler'den Buru§haıı da isminde bir derebeyinin
elinden kurtarmıştı ( M . E . 2850). 2 5 5 1 - 2 5 9 4 sene-
leri arasında bu şehir, kıral Naram-Sin aleyhine
isyan etmişti. işte bundan sonra gelen asırlar­
dadır ki, Etilerin kuvvet ve medeniye tleri teşek­
küle başladı. ( 1 )
2600 senelerinde cenuptan ikinci bir Samı
kavimler hareketi oldu . Bu esnada Akatlar
Babil'i istila etmiştiler. Bundan bir asır sonra
Ari (M1nda ) ler İran yaylalarına yerleşmeğe
başladılar. 2 400 senelerine doğru Babif de Har­
riler kuvveti ele alarak Gu.tigum sülalesini tesis
ettiler. 1 300 senesi zarfında bunlar şimali S-ür-
_ye'de yeni bir kırallık kurdular.
2 500 senesinde batı tarafından yeni bir ka­
viml�r harekc:ti oluyor. Balkanlar'dan çıkan bir
istila hareketi bütün Akdeniz mıntakasını alt üst
etrnişti. Anadolu·daki kavimler hareketine de
-bağlı olan bu yeni vaziyete sebep olanların
başlarında 1'rako Frikyalılar vardı. Bunların
bir kı .;mı boğazları geçerek ikinci Turoı·a'yı
l lJ L. Speleers. Fovilles en Asie Mineure.

-6 2
Eli Tarihine girif

inşa ettiler. Bir diğer kol Tisalya.'ya at ladı.


Tisalya bu sırada şimal mt-:mleketleril � ve Turovs
ile ha k iki münasebetlere giri� ti. Merkezi Yuna­
nistanın cenup mıntakasile alakası vardı. Tisal­
ya' da bu esnada maden san'atı meçhuldu. fakat
Yunanistarı'Ja bronz devri başlamıştı.
Ege mınt akası Mısır' la ikti sadi münasebet­
lere girişiyordu . VI inci süla le zamanında
( 2 5 40- 2 3 90) bu münasebet daha fazlalaştı. Girit
bi lhassa bu ticari alış verişlerden pek çok isti­
fade ediyordu. Bronz d evri Girit ve Ege mm­
takası için en parlak bir devirdi. Bu asırlarda
bırakısefal kavimler bütün adalara Eqe mınta­
kasına ve Giri'de yerleşiyor, yeni geldikleri
m e mlekete çiftçiliği ve made ncil i ği de birlikte
getirerek buralardaki medeni hayatın yükselme­
sine hizmet ediyorlardı. Ege'n i n tesiri .Alısır'da,
Sii.rı:ye' de, Kıbrı,s' ta, Yunanistan' da hissolunu­
yordu.
2000 senesi zarfında bu havali yeni bir sar­
sıntı ile karışm ıştı. Bu sarsıntılar şarkta heman
Ulllumiydi . 1'ürkiıılan'dan gelen Jlitan. ililer Fı­
rat ve Dicle havalı sinde yerleşmt-ğe başladı lar.
Mısır' da yeni bir kavimler hücümü oldu. Mısır
imparatorluğu 2 160 tari hlerine kadar iç karışık­
lıklaril� uğraştıktan sonra 7 ep prenslerinin gay-

63
Etiler ıarihi

retile yeniden canlan mıştı. İk.c;ıu�ların hücu­


m una kadar içinde sük ün ve refah çoğalmıştı.
Fakat l ksusların istilasından sonra buradaki
hakimiyette şarktan gelen yen i lıir istilacı kav­
min eline geçti. İksusla r, Harrilere, yani Tür­
kistan' dan ge len bırakısefal bir ırka m ensuptur.)
Sahilde Hanmrabi zamanında ( 2088) Jlezo­
potamya 'da k i Sami haki miyeti doğuda iran
şimalde Anadolu yaylalarına kadar hükmünü
icra ed�yordu. Fakat bu devle tin e trafında daha
üçü ncü bin senesi zarfında teşekk üle başlıyan
ve bir takım kırallık lar teşkil eden kavimler
vardı. Bunlar: Kasitler, Mitamililer ( yahut Ha­
rrilt'r ) Etiler namları alı mda toplanan k uvve t li
ve ınt-dent bir halk kitlesiydi . Bunlar ilk fırsatta
hudutlarından taşmağa hazır bulunuyorlarctı.

A mulolıınun Eski Zamaıızarı:


Bu devrin u mumt tarihini şöyle kuş bakışı
görebilmek için yazdığım bu vak'alar eski §ark
aleminin en m ühi m hadiseleri idi.
Doğudan batıya gelmekte olan bu a kıqlar
Mezopotamya'da üçüncü bin sen·esi sonlarında
teşek küle başlama kta olan büyük Sami i mpara­
torluğunun kuvve tlenmesine engel oluyordu. Fi­
listin tarafından da .Mısırlılar kuvvetli ordularla

64
Eti Tarihine girit

ve havalisi nde yerleşiy ordu. Burası cenuptan


şimale, d oğuda n batıya giden u z un kerva n yol­
larının birleşme yeri ydi. Bu suretle Bab'İlli' ler
bütün A kdeniz ha valisine kadar olan geni� mm­
takayı hakimiyetleri altına almak istiyorlardı.
Bu hus ..ı sta A.� urlıt'lar da ayni ihtirası bes­
lemekte idiler. Üçü ncü bin senesinin sonlarında
Babil' in henüz tabii bulu nan Asur kıra füırı Ka­
padokya'da oldu kça ilnlemişler. Malatya civa­
r. n a kadar gelmişlerdi. işte böylece gerek Asur­
lu' l a r gerek Babilli' l er, sonradan hü cumlarına
uğrayacakları bu kavimlerle ilk temaslarını yap­
makta idiler.
Kopadokya'dak i Sami kolonisi doğudan ve
şimalden gelen ka vimler da lgası tarafından kal­
dırılmakla beraber, ikinci bin senesinin başlan­
gıcında Eti hücumu Babilin ta can e vi ne kadar
dayanınca, vaziyet büsbütün değişmiş oldu.
Con ünau'n un dediği gibi " Böylece Et iler Sa­
mfl.er'in Avrupa'ya kadar yayılmalarına mani
oldular, Babil sülalesi n e nihayet veren hücumlar
esnasında on ları Mezopotamya'ya ittiler ve
ikesusların istilası sıralarında Mısı,·'da bir Sur­
yeli Sami unsurunun büyük rol oynadığı esnada
onları Mısır üzerine sevkettiler. ,,
Daha batıda, Tırakga' da Akaların hücu-

65
Etiler tarihi

munu ve Tuna boylarında, Aairyatik sahille­


rinde ve İtalya,' da bırakisefal ka vimlcrinın yeni
hareketlerini görüyor, ve ikinci Turo ı,a şehrinin
yeniden tahrip edil miş olduğunu öğreniyoruz.
Bu zamanda Tisa.lya kalkolik devre girer. Glots
bu devir hakkıdda şöyle diyor. " fakat bu yeni
gelenler kuvvetli bir ırktı. Zeki ve tem silci idiler.
Tahrip ettikten sonra inşa ve ihya ettiler. ,.
Mısır' da ise vaziyet şöyle idi:
Etilerin Babili istilası zamanrnda Mısır'da
XII inci s ülAle vardı . kasitlerin babil'de hükü m
sürıneğe başladıkları esnada ise ( 1760 ) burada
Xlll üncü sülale hüku m sü rüyordu . I 680 sene­
lerine doğrudur ki, şimalden ve doğudan M,sır'a
yeni bir hücum başlar. B unlar İkesuslar'dır.
Görülüyorki bu istilaların menşei birdir, ve he­
men hemen aynı ırk t .. rahndan yapılmaktadır.
Mamafih, bu istilalardan evel gerek Jle=opo­
tam.lJa' da, gerek Mıs,r' da � Harpsiz Fetih •
usulünce ytrleşmiş aynı ırktan bir çok insanlar
vardı.
X HI üncü sü lale ile X VII inci sülale arasında
geçen vakalar karışıktır. Alısır bu devirde bir
çok fena hadiselerle doludur.
Samilerin muhtelif hücumlar neticesinde et­
rafa yayılmaları diğer bazı kavimleri de yerinden

66
Eti Tarihine giriı

oynatmıştır. kasitlerin istilası esnasında, ilk


oturdukları yerlerin Acem körfezi sahilleri ol­
ması muhtemel bulunan Fenil,eliler' d � çölleri
geçerek kendileri için en münasip buldukları
Akdeniz sahillerinde yerle�tiler.
Bent lsrailin ilk kabilesi, İbrahim peyga m­
berin riyaseti altında Kalde'de n Filistin'e gtldi.
Ve burada Etilere tesadüf etti. l kesüsleri n A/ı:iır'a
girişinden bir az sonra da Yakup ve J;usuf u n
kabilesi Nil sahillerinde yerleştiler. N ihayet
İbra niler' d e Arzı Kenan'da yaşamağa başla­
dılar.
İkesüslerin Mısır'ı istilası Mısır 'lıların
millt hislerini incitmişti. Bundan sonradır ki,
burada büyük bir Mısır imparatorluğu kurmak
için çetin kavgalara girişildi. O'i safhada müta­
laa edilı.:n bir siyaset nihayet, Mısır'• kurtardı.
Nil vadisinin istirdadı, Sürige' n i n fethi, .A..\'Jfa'da
büyük bir Mısır i mparatorluğunun kurulması
bu büyük vakc1lar XVlll inci sülalen in eseri oldu.
( 1 580 - 1 32 l )
Üçüncü Amenofis zamanında muhtelif şark
medt=niyetleri birbirlerine sokulmaga başlamıı­
lardır. Babl, Mitani, Boğazkög, Girit, Jb�r'la
şıkı bir dostluğa başlamışlardı. Bu dostluk mq­
vakkat değildi. Kıral aileleri arasında akrabalık-

67
Etiler tarihi

lar hasıl olmuş. siyaset adamları, münevver ta­


baka, halk ve tüccarlar birbirlerini yakından ta­
nımak vesilesini bulmuş, fikir, eşya ve dostluk
alış verişle ri bütün şark alemini yeni bir bey­
nelmilel hayata doğru götürm eğe başllmıştı.
" D ünya tarihinde ilk dda olarak i rı sanların bir
ci han sulhünün faidelerini, ve umumi bir siyase­
tin iyilikleri hakkında şuur hasıl etmiş oldukla­
rını, öğreniyoruz. Prenslt!rin ve m illetlerin
dostluk hislerini gösteren for m ülleri siyasi V t' Sİ­
kalar teşhir etmektedir. .. Tek bir emel ve dü­
şünceye mal i k olmak: ,, Tek bir kalbe mal i k
ol mak, " bu ifadeler 1 500 senesinde umumt hir
•şark ahengi ,, ni güzelce gösteriyor . ( 1 )
X V I inci asır<la Mısır i m paratorluğunun te­
melleri gev§emiye başladı. Dahili st:behi dint
kavga lardır. Bu devirde firavun İkuııatoıı dur.
Harict vaziyet ise şöyle hulasa olunabilir. Mitani
artık mevcut değildir. Sebebi şudur: Kızıl lrmak
havzasında teşekkül eden yen i bir i m parator luk
tarafından yutulmuştur. işte, merkez Hatusas
( Boğazköy) olan bu yeni i mparatorluktur ki, bun­
dan sonra bütün şarka hüküm edecektir.
XIV ve X l ll üncü asırlar zarfında bütün .Ana­
doluya hükmeden Eti birliği batıda denizleri
( 1 ) A . .Moreı. S. 342

68
Eti Tarihine giriı

saran diğer kuvvetlerle de münasPbette idi . Bu


devir Ege' de Girit'te Yunanislan'da yeni me­
deniyet hareketlerinin en meraklı zamanıdır.
ikinci bin seneleri başlangıcında Otris dağlarını
aşarak Peloponez'e yerleşen, Girid'e geçen bı­
rakisefal dağları 1 700 nihaydlerinde Girit'te en
parlak bir devrin zuhuruna sebep oldular. Bu
devir üç asır sürdü. 1 400 de GiritEe Akalar
geldi. Zaten hu esnada Anadolu' n u n batı sahil­
le rinde yerleşrneğe çalışan bir çok ehali vardır
ki, hemen hepsi ırk itiba rile birbirine yakın idiler.
Bunlar Eolyon lar, iyonlar, El{e ler namı al tın da
tanınan ve buralarda Eti birliğile siya.,f, medeni
münasebetlerde bulunan doğudan batıya bir
çok medaniyet kıymetleri nakleden zeki, ça lış­
kan bir halk kitlesiydi. Oarbt A nadolu' da iyon­
ların yerleşm esi zamanında Peloponez'e akın
eden Tor lar (Doriens) da nihayet buraya gel diler.
Bunlar da Akalar gibi evveli Adalar·• Gi.rid'i
ve sonra İgonların cenup kısımlarındaki Küçük
Asyanın bazı yerlerini işgal ettiler.

Etl lt'rf n son giiıılerl :


Son ikinci asırdan son raki vakalar Küçiik
A.w anın görünüşünü değişti rmiş!i. Bunun baş­
lıca sehebi yeni gelen istilacı kavi m lerdi. Beş
.asır kadar süren bu isti la hareketleri neticesinde

69
Etiler tarihi

Önasyanın medent vaziyeti mühim değişilik­


tere uğradı.
MısırZ.ıların (Deniz m emleketi ahalisi) dediği
bu kavimler den i zden ve karadan Mısır'ı kor­
kutuyorlardı Trako - Frikyalılaı; Torl,a,r, Litler,
Kaı-yalılar, Al,alargihi adlarla tanınmış olan
ve pek çoğu Bırakisefal olan bu isti lacılar "Eti
birliği ,, parçalandıktan sonra, küçük küçük kı­
rallıklar tesis etmi şlerdi. Eğe mıntakasında Eol­
yalı, İyonyalı, Lidyalı isimlerini alan bu teşek­
küllerden başka, içerde Firik·y a, Paflagonya,
Bitiniya, Mis.ııa gibi coğrafi i simleri zamanı­
mıza kadar kalmış olan siyast birlikler kurmuş-
lardı . Bu hulul ve nüfuz Kap,ıdok.lJa'ya Anado­
lunun doğusuna Süriyeye hatta Mezop otanıyaya
kadar uzanmıştı .
Bazı yerlerde Eliler yeni gelen bu istilacı­
larla kaynaştılar. Bir kısmı şimali ve çe nubi Süri­
ytıye inerek buralarda epi müddet devam eden
siyui muhtariyetler teşkil etti ler, ve hatta y erli
halkına kendi kültürler i ni kabul ettirdiler.
Etilerin son tarihi cen ubi Süriyede biter. Bu­
nun Hakkında burada kısaca malumat vererek
bu bahsı bitireceğiz.
Asurluların şevket de vri XIII üncü asırda
başla mıştır. Sa lmanasardan sonra Tigl,a,t Pa-

10
Eti Tarihine gİrif

lasar ( 1 1 00 ) fütu hat ihtirasını dindiremiyerek bir


taraftan Süriyeyi diğer taraftan Anadoluyu isti­
laya koyuldu.
Tiglat palasar, Ma1·a§1, lılalalyrıyı tahrip ve
Mitaniayi baştan başa zaptdti. fakat Etiler
Kargamı§la, Süryede h � nüz kuvvetli idiler.
1i,qlatıan sonra Asur metinleri iki asırlık vak­
alardan bahse tmiyor. Diğer tarafta n, biliyoruz ki,
bu asırlar zarfında Daz,ut ve Siiieyman ın k ıral­
hkları parçalanmıştı . Şr unda yeni bir kuvvet
doğmuştu. Şam, Süleyman imparatorluğunun
harabelni üzerine kurulmuştu. Bu yeni kırallık
Etilerle harbe başlamış, hu sebeple Etile1·in
kuvvet ve nüfuzu gittikçe a zalmağa yüz tutmuştu.
Asuı l-uları n en ziyade hücüm ettikler i mevki
Knrqa m1 §lı . A stır - Nazırpal ( 860 - 880 )
Karga mıga k adar gelmiş, buradaki Etil.erden
büyük miktarda ganimet eşyası almıştı. Asuri
m e tinle r inde yazılı olan hu eşyanın çokluğuna
ve kıymetir.e bakarak Etilerin o vakit ne kadar
zengin bir millet olduğu anlaşılmaktadır. Doğu
ile batı yolları arasında bulunan bu eski tüccar
şe hri A surZ.u. askerlerin kuvvetli hücumlarına
dayanama m ıştı . Buradan daha batıya giden Asur
kıralı Halep'le Fen ike arasındaki mıntakayı zap­
tetti. Salmanasa r il ( 8 2 5 - 860) Fenikeliler'in

71
Eti tuihine gİrif

mukavemetini kırmak ve kendisine Akde,ıi.z'de


bir mahreç elde etmek siyasetini güttü. Karga­
nıı§'ta Etiler yeni bir birleşikler ordusu düz­
düler. Asurlular'a karşı harhettiler. Fakat yine
yenildiler. Bu suretle 7 01 oslar'm cenubunda
Eli kuvveti tamamile kırılmıştı. Bu devirden
sonra Et ismi Suriyeli tabirile söylenrniye haş-
landı. Çünkü Asurlularuı Süriye'de rast gel­
dikleri halkın pek ÇOKU Et-iler' di. Ve buradaki
küçük prenslikler Etiler·in idaresi altında hulu­
nuyorlardı Etiler yahancı bir ırktan olan Ara-
mileri yumrukları altına almıştılar. fakat seneler
geçtikçe bunlar yerli halk arasında eriyorlardı.
725 de T1·gıat Palasar III zamanında Asurlular
yeni futuhata başladılar. 717 de Kargamıgı
yeniden aldılar.
Kargamı§'ın son prensi Pisiris Asurlulara
esir düştü. Burası bir Satrap idaresine verildi.
Artık Samilerk Etiler arasındaki kavga bit­
mişti. Asurlular bütün Önasyayı ellerine al­
·mıştılar.
Eti Birliğini dağıtan Asurlular şimali Süri­
_ye'de bunlarla uzun müddet harp halinde kal­
dılar. Asurlular Va11gölü'nün cenup havalisine
A1·a.rat diyorlardı. ( l) Bu isim sonradan daha
( ı) Sayce. Lı:s Hete�ns. S: 48
(2) Sayce. S; 50

73
Eti tarihi

şimale çıkarılarak şimdiki mevkiye verilmişti. fakat


bu Ararat mevkiinin daha t=vvelki ismi Biyanas
idi. Bu havalide bir çok çivi yazisile yazılı ki­
tabeler bulunmuştu. Bu yazılar Van memleke­
tinin saraylarından, mabutlarından, burada ya­
pılan kurban merasiminden ve muharebelerden
bahsetmektedir. Bu seferlerin birisi kıral Menı·as
tarafından yapılmı�tır. Bu kırat Azzi memleke­
tini geçerek Etiler toprağına giriyor, burada
Sirisilis ve Tarhi gamas şehirlerini alıyor.
Bu şehirler Eti prensilerinden Sada -Halistt
aitti : Et-iler' den bir çok asker esir alınıyor ve
bunlar ilah Kaldis'in hizmetine veriliyordu. Bun­
dan sonra Menua.�, Malatya'ya gelmiş buradan
geçerek Palo'da kayaların üzerine muzafferiye­
tinin hikaytsini kazdırmıştı.
Astır abidelerine nazaran, Etilerin son za­
manlarda Kommağen ile Kargamıg ve Halep
arasında yaşadıklarını görüyoruz. Mısır metinleri
bunları daha cenubt saha olan Filistin havalisine
kadar indirdi,
.. Süleyman zamanında Heliler, "kırallar ,, ta­
rafından idare olunan kuvvetli bir kavim olup
Süriye'nin şimalinde oturuyorlardı. Bu esnada
bunların diğer bir kolu Filist·in'in cenup kısım­
larında bulunmaktaydı. Bunlar Am-urile,·'le bir-

74
Eti Tarihine giriı

likte dağlarda oturuyor ve Kudiisiin tesisinde·


onlara yardım ediyorlardı. Yegıt'un zevcelerinden
birisi Heli neslindendir. Heli olan Uri, Daı·ııd'un
zabitleri arasında idi. Dam,dun karısı Bin ti Saba
yalnız Süleyman'ın annesi değil, ayııı zamanda
Süleyman'ın ecdadından sayılan ailenin bir uz­
vudur. Bilhassa Hetilere verilen ehemmiyet bu
akrabalık dolayisiledir. Alısır ve Asur metinle­
rinin okunması Het oğullarının tarihini kuvvetli
bir ışıkla aydınlatmıştır. ( 1)
Hülasa: Etilerin .Anadolu'ya girişi en az
bir tahminle milattan evvel beşinci bin senesi
zarfındadır. Bunlar İran ve Kafkas yollarile
buraya Orta Asya'dan gelmiş, Türk ırkına
mensup kuvvetli bir halk kitlesiydi. Biz Etilerin
tarihile meşgul olurken, aynı zamanda Anadolu'
nun daha eski devi, le rinde de yine kuvve'li,
değerli bir halk tarafından işgal edilmiş olduğunu
görüyoruz. Bu husustaki ilmi keşifler henüz kat't
rakamlar ve fikirler vermemiş olmakla beraher,
bize çok dikkate layık faraziyeler yapmağa müsait
bir takım eserler göstermiştir. Buna dair en
doğru söz Dr. Re§it Galip Beyfendiniıı tarih kon­
gresinde okudukları konferaııslarında vardır:
•Şikago şark enstitüsünün .Aliqar hah iyatı­
'tfi doktor Von de,· Osttm bize vermek neza-
(1) Sayce: 51

75.
Etiler tarihi

ketinde bulunduğu bir notta, Anadolu Neolitik


medeniyetine M. E 26 bin yıllık bir eksiklik
verm�kte, bakır devrini M. E XVIII inci binden
tunç devrini M. E Vlll inci binden, demir devrini
ise M. E. V inci binden başlatmaktadır. Anadol-u'
nun muhtelif medeniyet devirleri için mevcut
takdir ve tahminlere nazaran ileri olan bu rakamlar
umumi ilim alemince henüz bir münakaşa mev-
zuu teşkil etmemiştir. Esl--i .Anadolu halkına
ait olarak şimdiye kadar bulunabilen kafa tasları
ve yapılab len Arkeolojik tetkikler pek mahdut
olmakla beraber, verdikleri neticeler sözlerimi-
zin iptidasından beri hülasaya çalıştığımız tezi
açıkça sağlamlaştırmaktadır. ..Anadolu'nun şim­
diye kadar bulunan en eski kafatasları sarih ve
faik bir su, ette ırkımızın silinmez damgasını ta­
şımaktadırlar.
" Anadolunun en kadim ilk sakinlerin!n, bazı
müelliflerce ileri sürüldüğü gibi dolikosefal tip­
ten insanlar olması mümkündür. fakat bu tah­
mini derhal bir hakikat takip etmekte dir ki, oda
tarihin bütün vesaiti ile ayrılabildiği en kadim
zamanlardan beri bu sahanın Ortaasyadan ge­
len göç dalgaları için en mühim ve en devamlı
geçiş yerlerinden biri ve belki birincisi olması­
dır. Umumi kavim hareketleri bahsinde söylemiş

76
Eti Tarihine giriı

olduğumuz gibi Anadolu Yarımadası Süriy,ı


ve Mısır dahil olarak bütün Akdeniz havalisi
ve Avnıpa için atalarımıza en alışılmış bir yol
ve bir köprü vazifesini görmüş, bu dalgalar bir
taraftan birbirini itert!k ve bir taraftan da her
birinin önünde, her defa gah şimalden cenuba
gih şarktan garbe dolikosefal kitleleri sürerek
veya yutarak öyle taakup ve tevali etmiştir ki,
A11adolu'da medeniyetsiz, mukavemetsiz yaşa-
makta olması lizımgclen bu halktan, bir çok
diğer sahalarda ciahi olduğu gibi. eser bile kal­
mıştır. Bugün bütün Anadolu'da böyle bir halk
tipinden yaşayan iz bulmak müşkül olmuştur.,,
işte zamanımızdan dört bin sene evvel Bo­
ğazköy, doğu ile batı arasındaki medeniyetin
üğiitüldüğü bir değirmen olmuştu. Bugün Bo­
ğazl.-öy'ün ikiyüz kilometre batısında bulunan
"Ankara ,, hemen hemen aynı büyük tarihi rolu
oynamaya başlamıştır. Binaenaleyh, Anadolu'yu
mütalea ederken kendimizi en e�ki medeniyet­
lerin kucağında görüyor ve düşünüyoruz. Tarih
bakış, Türklük onun kaynağıdır.

11
. . .
MEŞHUR ETi ŞEHiRLERi
l Boğazköy

Boğazköy yahut Boğa�kale, Çorum vilAyeti­


nin Sungurlu kazasının Yekbas nahiyesine bağ­
lı bir köydür. Yozgat - Sungurlu şösesi üze-
rinde bulunmaktadır. Yozgaı'tan şimal batısı ta­
rafına giden şöse, Akçadağ'a tabi Kızıltepe,
Kahaktepe gibi yüksek silsilelerin cenup ve ma­
ildc:rini takip ederek otuz kil,,metrelik arızalı
yerlerden geçtikten sonra Boğazköy'e gelir.
Buradan Budal.·ö;ü vadisini takip eden·k Aygar
dağlarının şimal yamaçları önünde S1,1ng1J,-/u' y µ
bulur. Boğasköy'e Alaca tarafından da gidilmek­
tedir. Bu husustaki mesafelt:r şöyledir:
Yerköy - Yozgat 45 Km. Yozgat - .AlacCJ
25 Km., Alaca - Boğazkö9 25 Km., Yo.=ga,
- Boğazkög 35 Km.,
Boğazköy'ün bulunduğu mıntaka, Kağşak,
derin yarlarla işaretlenmiş dar vadilerden, kaya-

78
Meıhur Eti tehirleri

lıkl ı çıplak ve baze n seyrek orman lıklarla örtülü


te pelerden mürekkep bir silsi l e n i n tabileri ola n
parça pa rça yaylalardan ibarettir. B u yaylaların
bir kısmı Ye§il Irmak, d iğer k ı m sı ltızıl Irmak
havzası na m e n suptur.
Boğazköy ismi eski Hatu sasın bulunduğu
yüksek ve dar bir boğa z d a n a l ı n m ıştır. Bura da
üç taraftan gel e n ve teşekk ü l leri kalk erli olan
yük sek tepeler birleşme k tedir. Bu tepe lerin bir-
leştiği noktada takriben iki kilome tre m u rabba
ka dar kayalıklı bir saha, e ski Eti payita htı n ı n
işgal etmiş <'lduğu kayalıklı b i r parçad ır. B u
parça n ı n şimal batısı köşesi n d e Budaközü de­
nilen bir vadi görü nür, ayn ı isim deki bir dere
bu vadiyi sular.
J3udaközü va disi n i n d e n i zd e n y ü k sekliği 930
metredir. Bu yükseklik ve sular ı n bulun duğu
te pelere çıkıl dıkça artar ve Büyükl�ale m evkii n d e
1 2 20 metreyi bulur. Şu ha lde, v a d i i l e b u tepe-
ler yüksek lik farkı 2 90 m etre kadardır. Mamafih,
eski payta h tı n bulunduğu mevkiin doğu ve ce n u p
doğusu k ı s m ı n a doğru gittikçe arazi daha ziyad e
yüksel ı r.
Asıl kale ve surları n bulunduğu toprak par­
,çası n ı n doğu taralı y üksek tepelere doğru u zan-

79
Etiler tarihi

maktadır. Şi mal ve batı tarafı dar \'e dik uçu­


rumlarla çevrilid ir. Şima l doğusu \'e şimal tara­
fındaki dar boğazdan Bıudal. özü suy u akar. Batı
tara fında Yazır d eresi ve boğazı vardır.
Boğazköy mıntakasına mensup arızalar, Yoz­
gat' la Sungurlu arasında, cenuptan şimale
doğru giden ve yüksek tepelerdt' n toplan mıt
ola n A ygardağı,'na rr.ensuptur. Orta Anadolu
ile Şimali A11adolu'nu n bi rleştiği bu ha valide
dağlar bazı nok tala rda ormanlık, bazı yerlerde
çıpla ktır. Arazi çok yerde kalkerli kayalıklarla
örtülüdür
Boğazköy'den başlayarak deva m eden Bu­
daközü vadisinin doğu kısmında b ulunan silsi-
lelt· r Ye�il irmal, ha vzasına, batı ve cenup
hatısı mailesinde buluna n tepeler Uızıl lrm ak
ha vzasına mensupturla r. Bina enalt:yh, Boğazköy
iki geniş ha vzanın orta yerinde bulun m a k ıadır.
Bu mıntaka iklim, arz teşekkülleri, tabiat itiba-
r ile ikinci havzaya aittir. Buralarda toprak ol­
d ukça bereketlidi r, s ular boldur, ormanların da
ça m ve meşe ağaçları, av hayvanları bol mik­
tarda bulunur.
işte coğrafi tarifi ni verd iğ" m iz Boğazköy,
böyle arızalı bir y e rde bulun maktadır. Araziyi

80
'.\leşhur Eıi şehirleri

bir eski 1 a ma n zabiti gibi mütalea edersek: bu­


rasının mü dafaa itibarile en mük emmel bir te­
şekküle malik olduğunu derha l anlarız. Tabiat
burasını kendi elile bir istihk am haline koymuş
ve istihkam içer�sine de lüzum u olan her şeyi
yerleştirmiştir. Taş, top rak, su, ağaç. ..
Yedi k ilometre uzunluğunda bir sur içerisine
alınmış olan eski şehrin, zamana göre çok kuv:­
vetli bir mü stahkem me vki old uğu derhal anla­
şılıyor. Sur içerisinde k alan kısımda da ayrıca
yük sek kayalıklar vardır. Bunların da bir çoğu
ayri�a birer kale halinde kullanılmıştır. Bugün
hali izleri görünen ve bir kısmı olduğu gibi
dura n sur, kale, istihka m , mabet, ev, heykel,
kahartma gihi medeni ytt e serlerini meydana
getirmiş olan Etilerin b urad a geçirmiş olduk­
ları uzun asırlara ait varlık izleri, he man her
taşın üzerinde okunmakta , her adımda rast ge­
linen birçuk eserlerde kuvvetli b ir medeniyetin
canlılığı sezilmektedir.

�i md i k i Hotazköy :
Bugünkü köy, Budaközü vadisi n in başında
ve eski Hattlsas'ın ıimal etekler i üzerindedir.
Çok güzel ve şirin bir manzarası vardır. Hemen
her evin bir bahçesi ve bahçelerinde de birçok

81
[tiler tarihi

ma,ı Bey burasının manzarasını seviyor ve kö­


yü kurduktan sonra artık burada oturuyor.
Dulgadu·lıl,ar bu zamanlarda ailelerine ait.
bazı vakıfları tekrar ele geçirmeğe başlıyorlar,
Gemerel�, Elbistan, Üt·güp, havalisine girerek
buralarda bazı araziyi ellerine alıyorlar. Sonra o
havaliden bir takım aileleri getirerek köyü bü­
yültmeğe çalışıyorlar. Bugün hala köyde yaşa-
makta olan bir çok aileler Orgiiplii oğlu Geme­
relcli oğlu diye çağırılmaktadır.
Bu izahata göre, köyün kurulduğu tarih H.
1000 senelerine rastlamaktadır. Bu tarihten ev-
vel burada başka bir köy yoktu. F:ski Hatüsas'ın
terkedilmit olduğu çok uzak zamanlardan beri
o güne kadar burada ancak vahşi hayvanlar ya­
şamaktaydı.

Hatiisas Jasıl Tanındı!


Geçen asırda, eski şark tarihi hakkındaki
tetkikler, garp ilimlerini Anadolu'ya getirmişti.
1833 de Anadolu.' da bir seyahat yapmış olan
Hamilton, Boğazköy'e gelmiş ve burasının bir
k,okisini çizmişti. Aynı zamanda Oh. Texiıır·
ismindeki Fransız alimi de "Küçük Asya ., ismin-

84
Methur Eti Tdlirleri

deki meşhur eserini yazmak maksadile buralarda


dolaşmış ve Boğazköy hakkında çok mühim
şeyler söylemişti.
1858 senesinde H. Barth ve A. D. Mordt­
mann isimlerindeki alimlerde buraya ğelmişler
ve bir kaç ta tablet bulmuşlardır. 1862 de Per­
rot, 1864 de l "o,ı Lenep ve Raınsay, 1894 de
E. Sehöffer ve hunlardan başka Kültepe'de
hafriyat yapmış olan E. C. Hant,-e de buraya
gelmişler ve ilmi tetkikler yapmışlardır. l 90i
de l�giliz alimlerinden J. Garstang buraya gel­
miş ve hu sene zarfında ll'üıekler·ıe birlikte
İstanbul müzesi namına Makridi Bey burada
hafriyat yapmağa başlamışlardır. Ayrıca Alman
fllimlerindcn Puclıstein namındaki zat ta burada
çalışmıştır.
Bütün bu tetkikler ve hafriyat neticesinde
�ide edilen kıymetli eserler ve tabletler, Boga.z­
köy'ün tarihi ehemmiyetini ispat etmiş ve Eti
tari�ine ait malumatımızın artmasına sebep ol­
muştur.
Geçen 1931 senesi Eylül ayı zarfında, Alman
asarı atika enstitüsünün İsta1ıbul şubesi namına
arkeolog K. bittel tarafından yapılmış olan son
hafriyattan da oldukça mühim şeyler elde edil­
miştir.

85
M�bur Eti Şehirleri

sini takip ederek cenup doğusu istikametinde


yürünüldüğü zaman, köy evlerinin bulunduğu
sırtın üzerinde büyük kaya kitleleri .görün.mekte­
dir. Dağınık kaya ismindeki mevkie kadar sur,
hemen eski halini aynile muhafaza etmiştir. Çoğu
bir ve yarım metre mikabı büyüklüğünde kaya
parçalarında!' meydana getirilmiş olan bu surun
genişliği beş metredir. Sur boyunca bir takım
kapılar vardır. Bu kapıların bir kısmı büyük,
geniş, diğer kısmı küçük ve ikinci derecededir.
Surun geçtiği saha üzerinde bir takım yüksek
kayalar ve dik yarlar bulunduğundan buraları
tabii bir sur hizmetini görmüştür. Bazı yerlerde
surun kaidesini ıabit kayalıklar teşkil etmektedir.
Bunların bir kısmı bugün yıkılmıştır. Arslanlı
kapı mevkiine kadar sur tamamile harap olmuş-
tur. Bu kapı cenup doğusu tarafındadır. Resimde
görüldüğü veçhile, kapının iki tarafında büyük
kabartma arslan heykelleri vardir. Bunların biris
tamamile kırıktır. Yer kapı'ya kadar sur az çok
eski halini muhafai.a etmiştir. Yer kapının va­
ziyeti bir �•z gariptir. Surun harici kısmı dik
bir rampa ile örtülüciür. Burada bir küçük kapı
görünür. Bu kapıdan yer altı geçidine gidilir.
Bu gı-çit sur içinde yeımiş metre kadar devam

87
Etiler tarihi

eder ve ondan sonra tıkanır VaktilP daha ileriye­


kadar gittiği anlaşılıyor. Surun yüksek ve kuv­
vetli tarafı burasıdır. Çünkü burada tabii şekilde
müdafaa zemini yoktur. Arazi bir az düzdür.
Surun şimal tarafları Budaközü'ne dayanır.
Buralarda sur dik ve sarp kayalıklardan geçer ..
Kıral kapısı Arslanlı kapı gihidir. Bu kapının
dış kısmında bulunmuş olan kabartma bir heykel
Ankara'ya naklolunmuştur. Buradan sonra sur
Buclaközü'nü takip eder, hüyükkale mevkiini
dolaşır. .Anha1·lı. kaya' yı geçer, köyün ucuna
kadar gelir .. Rudaközü··nüıı karşı tarafında da
sur izleri vardır.. Lakin buradan sonra surun•
nereye kadar gittiği belli olmıyor.
Dış surdan başka bir de ikinci bir sur daha
vardır. Bu surun izleri o kadar aşikar olarak
goruıımıyor. Gerek dış ve gerek iç surun dört
beş y�rindt- yer ahı geçitlerine girmek için bir
takım geçitler vardır. Bir kısmı yakılmış ve hir
kısmı toprakla dolmuş olan bu geçitlerin vaktile­
çok mühim hizmetleri olduğu anlaşılıyor.

Kn I t• ler. lrnyal,ı ı-:

Sur içerisinde kalan arazi üzerinde hir takım


büyük kayalıklar vardır. Bunlara köylüler türlü
isimler \'ermişlerdir.

90
�lqbur Eti Şehirlenı

Bunların mühim isimleri :


Sarı kale) Yenice kale, Ni§an tepe, .Anbarlı
kaya, Kızlar kayası, Büyiik kale_, Dağınık
kaya gibi ... kaleler büyük ve yüksek taşların
üzerine yapılmıştır. Büyük büyük kayalarla kuv­
vetlendirilmiş eski müdafaa noktala, H.hr. Bu ka-
yalıkların bazısı oyulmuş, üstleri oda oda ayrıl­
miş ve tesviye edilmiş bir şekildedir. Burada en
mühim mevki, Yazıh kaya denilen ye�dir. Bu-
rası sur haricinde ve şimdiki köye iki kilo met­
reden fazla mesafede yüksek bir tepe üzerin­
dedir. Hattuaa'sın dini merasimini tas\'ir eden
Yazılı kaya tarih noktai nazarından çok mü­
himdir. Bundan ayrıca bahsedeceğiz.

llnbet ler, saray lur:


Roğaz köy' de dört mabet, hir de saray hara­
hesi vardır. Bunların en mühimmi bazılarınca
mabet bazılarınca da saray denilen hir harabe­
dir ki, dört bin seneden beri yaşamıştır. Mabedin
mimari kıymeti hıkkında burada taf:;:lat ,·erecek.
değilim. Bunun Etiler tarafından yapılmış ol­
duğu muhakkaktır. Frikyalıla.rın burasını isti­
laları esnasında mabedin şimal kısınırıcla küçük
bir ilave yapılmıştır. Tamamiie granit hlokhudan

9 1.
1-:ti tarihi

ibaret olan bu ilave, binanın umumi heyetini


bozmamıştır. En küçük taşı yedi sekiz ton gelen
büyük ve yekpare kayalardan mürekkep temel
taşları yapılmış olduğu gibi durmaktadır· Mabe­
din (veya sarayın) methali mermerle, diğer y�r­
leri sert kalker kayalarile örülüdür. Umumi plan,
ortada geniş bir salon ve etrafında bir çok kü­
çük odalar gösteriyor. Şimal cephesinde dint
merasime mahsus bir takım odalar, kurban
nezrine mahsus olduğu anlaşılan oyuk taşlar
vardır.
Bu binanın etrafında, şimdi Pazar yeri de­
nilen ve hakikaten vaktile dükkan ve ticarethane
olduğu mu hakkak olan bir takım odalar bulun­
maktadır. Bunl�rdan bazılarında hafriyat yapılmış
ve yüzlerce tablet bulunmuştur.
Daha yukarda, buna nisbetle daha küçük
•dört dane mabet harabesi mevcuttur. Bugün
birazı tarla ve birazı fundalık bir arazi ortasında
kalmış olan bu harabeler yiizlerce asırlık bir
medeniyetn izlerini taşımaktadırlar. Sağlam, sade
·bir mimari üslübun, bu yadigarları ilimlerin
-elinde dile geliyor ve binlerce sene evvelki me-
deni hayata ait bir takım vak'alar naklediyor.
Meihur Eti �ehirleri

Kiiltepe ( Kaniş )
Burası Anadolu'nun eski tarihini aydınlatan
-çok mühim hir mevkidir. Kiiltepe mevkii Kay­
seri'nin 19 kilo metre şimal doğusundadır. Bu­
gün Karahüyük veya Karaiv namı verilınek­
tedir, Burada ilk defa 18�3 - 94 senelerinde
Chaııtre ve 1906 da -winckler, 1925 de Hrozııy
tetkikat, hafriyat yapmışlardır. Eski Kayseri'nin
burada olması ihtimali vardır.
Bulunmuş olan çivi yazılı tabletlere göre bu­
rasının eski isminin Kani§ olduğtı görülmüştür.
Kani§ ismini buraya veren tarihi sebep, burası-
nın Ki§ kıralı tarafından tesis edilmiş hir müs­
temlike olmasıydı. Birinci Sa.rgon, hüki1mdarlı-
ğının üçüncü senesinde bura halkını, Etilerden
Buru§handa isminde bir dereheyinin zülmün­
den kurtarmıştı. (2850) ( 1) 2594 - 2551 seneleri
arasında şehrin kıral Naram - Sin aleyhinde isyan
ettiği görülüyor. Bu zamanda şehir, Asur ve
Babif k ticari münasebette bulunmaktaydı ve
burada bir Asurkültürü yaşayordu.
Üçüncü Ur sülalesi zamanına ait alan
c(2296 - 2186) bütün tabletlerin ticarete ait işler-
( 1) L. Speleerı. Fıilles en Asie Anterieure.

95
ı-:tilr.r tarihi

den bahsetmesi hu kana'1ti vermiştir. Hülasa hu


şehir, Eti erazisi için girmiş bir Mezopotamya
kolonisi idi Bu �ehir Eli imparatorluğunun te­
şekkülii sıralarında istiklaline malik bulunuyordu.
Boğazköy parlamağa başlayınca, ilk zamanlar
hiç olmazsa siyaseten A:a.11i§ ehemmiyetsiz bir
mevkie inmişti. Fakat kültür. ve ticaret cihetin­
den eski mevkiini epi zaman muhafaza etmiştir.
Son zamanlarda Bo,qazköy'de bulunan ve Kül­
tepe'ye ait olduğtı görü len tabletler bu fikri
kuvvetlendirmiştir. Eti imparatorluğunun sukutu
tahiatile Kani§'i de birlikte siirüklemiştir.

Zincirli

Tarih : Bu şehr in esası ve tarihi hakkında


açık malumatımız yoktur. Eskiden bir takım
isimler almıştır. XV ve XII inci asır zarfında
Eti kırallığı burada Lut-ih1t demiştir. VII- IX uncu
asırda Aranıiler şehre Şama/ ismini vermişti­
ler. Zincirli ismini buraya Türkler vermiştir.
Bu şehir oldukça mühim bir rol oynamıştır.
Karga1mı gibi bu da Sami ve Eti aleminin
hudutlarında bulunduğundan bizim için çok mü­
him bir kıymeti vardır.
Mqhur Eti Şebirlera

henüz acemi idiler. Çünkü, ayni taşlarınSüri­


ye' de ve Mısırda daha güzel işlendiğini gö­
ruruz. Görünüşe bakılırsa Hüyük Boğazkö-y' den
daha eveldir. Kaç sene, kaç asır, belli değil...

Kargamış ( Cerabuluı )
Firat üzerinde bulunan bu şehir çok eski­
dir. Yapılan hafriyatta Eti devri altında Neolo­
tik devre ait bir tabaka bulunmuştur. Kargamı§
ismi birinci Babil sülalesi devrine ait bir tablet
üzerinde okunmuştur. Mısır vesikalarında, bu
şehrin III üncü Tutmes zamanında ( 1480) mev-
cut olduğu görülmüştür. Bundan başka ikinci
Ramzesin listelerinde, ..Asur, Babil arşivlenide
ve kitabı mukaddeste ayni isme rastgelinir. Bu
kayıtlar şehrin siyasi ve askeri ehemmiyetini
göstermektedir. Şehrin eski zamandaki mevkii
bugün meydana çıkmış olan harabelerden iyice
anlaşılmaktadır. Ş�hrin kıralla, ı 877 (M. E ) de
Asunanzirpala ve (857) de Salmansar ili ver­
gi veriyordu. 858 de Tiglat pileser şehri zabt­
etti. Sargon burasını 7 18 de tahrip etmiş ve
şehir bundan sonra il inci Nabuhdu n!'sar tara­
fından tamir olunmuşsa da fıravun il inci Nekho
tarafından 605 de tekrar yıktırılmıştır.

99
Eti tarihi

1911 den 1913 senesine kadar H ogarth, Wolley


ve Lawr�nce tarafından yeni bir hafriyat yapıldı.
1920 de fransız ceneralı Gouraud'nun te­
şebbüslerile bazı tetkiklerde bulunuldu.
Kargamı§' ta yapılmış olan hafriyat neticel�ri
mühim olduğundan burada kısaca bazı izahat
vermeği muvafık buldum. Şehrin ilk medeniyet
devrine ait tabakalarında tamamile M�zopotamya
medeniyetine mahsus eserler bulunmuştur. Bu
devir Siiriye'nin demir devrinden evveldir.
ikinci medeniyet devresi, buraya yeni bir
ırkın gelmit olduğunu ğöstermektedir. Ölüler
yakılmıştır. Burada demir vardır, abide ve hey-
keller mevcuttur. Eski binalar tamamile yıkılmış
_
üzerlerine Eti binaları yerleşmiştir. Bütün şark
şehirleri gibi, etrafında kale ve iki katlı bir sur
mlvcuttur. Boğazköy'de ve Zincirli'de görül­
düğü gibi burada da şehir tabit maniaları mü­
dafaa noktası olarak kullanmıştır. Bu ikinci me-
deniyet devresinde şehir ikinci defa Etil.r ta­
rafından tesis edilmiştir, Mezarlarda demir alet­
ler, silahlar, yanmış insan kemikleri, kaplar
içine konmuş küller bulunmuştur. Bu devirde de
şehir etrafında 5 :netre kalınlığında bir sur var-
dır. Bir çok kapılar heykellerle süslenmiştir.

102
Mqhur Eti Şehirleri

Şehrin bu ikinci tesısı 1050 senesindedir. Ka­


bartma ve heykeHer XI ve X uncu asırı göster­
mektt:dir. Bundan sonra bir üçüncü san'at
üslübü görünür ki, bunlar Vll inci asra aittir.
Profesör Sayce Kargam·ı§' a büyük bir ehem­
miyet vermektedir. Şehrin mevkii ve tarihi kıy­
meti hakkında çok dikkate layık ve mühim
satırlar yazmış olan muhterem alim, burada
bulunmuş olan Eti hiyerogliflerinden bazı par­
çaları okumağa muvaffak olduğunu söylemek­
tedir. Gerek Hama' da, gerek burada bulunmuş
olan bu hiyeroglif yazısı üzerinde çok meşgul
olan profesör, uzun tetkiklerden sonaa Kargamıf
kelimesini şöyle tahlil etmiştir: Kar-Kale, Kamoş
bir ilah ismi, yani, Kargamış (Kamoş ve yahut
Kamış ilahına mahsus bir kale veya şehir) demek
olacaktır. Bu hususta daha fazla malumat almak
istiyenler profesörün lstanbul müzesindeki kü­
tüphanede mevcut ( Les Hcteens) isimli kitabını
okumalıdırlar.

Alişar Hafriyatı
Alişar ismindeki köyün yanında bulunan bu
hüyükte hafriyat 1927 senesinde başlamıştır. Haf­
riyatı idare eden zat Von Der Osten dir. Şi-

103
Me,bur Eti Şehirleri

:yan mumaileyhi, yakından tanıyoruz. Gerek


kendi mesleğine olan aşkı, gerek memleketimi­
ze ve Türklüğe karşı göstermekte olduğu de­
rin muhabbet ve alAkası hasebile bu genç ve
çalışkan adamı burada taktir ile anmak bir
borçtur.
Alişar hüyüğü Yozgaf ın 60 kilometre kadar
doğusuna düşer. Sor.qu1ı yahut Yegilo-ı.,a kaza­
sının içindedir. Hüyüğü n bulunduğu erazi Orta
.Anadolu'ya mahsus vasıfları gösterir. Yalnız
buradaki hususiyet şudur:
Erazi az dalgalıdır. Civarda çok miktarda
hüyük vardır. Vilayet dahilirıde yüzden fazla hü­
yük sayılmıştır. Daha bir çok harabeler ve ta­
rihi eserler, mevkiler mevcuttur. işte bu sebep­
ledir ki bu havali Anadolu'nun tarihi eserler
itibarile en zengin yerlerinden sayılmaktadır.
Bu hüyükte yedi senedenberi yapılmakta olan
hafriyat Anadolu'nun tarihini aydınlatan çok
kıymetli maltimat vermiş ve buradan çıkan türlü
eserler ve eşyalar millt müzemizi hayli zengin-
leştirmiştir. Her sene sekiz on kişilik ilmi bir
heyetle buraya gelerek çok ciddi bir çalışma
usulü takip eden ve feragatlt= çalışan Von Der
-Osten'in muhitinde herkesi çeken ve ziyaretcide
-kıymetli hatıralar bırakan bir cazibe vardır. lımt

105
Meihur Eti Şehirleri

çalışmalar haricinde husust hayat ta eğlenceli·


ve istifadelidir. Burası adeta büyük bir kamptır.
Dört büyük baraka, ayrıca çadırlar kurul­
muştur. Yatma ve oturma, çalışma, yemek
odaları güzel bir matbah, ambar, tamirhane,
garaj, müze, fotografhane ve bunların yanında
bahçesi ve kümeıile burası küçük bir, kasaba
halindedir . Sofrada en az on kişi bulunur. He­
men her gün ikiden başlıyarak altı ve yediyi
bulan misafirler vardır. Mütehassıslar, talebeler,
İfçiler ve amelelerden mürekkep olan hafriyat
heyetinin teşkil ettiği bu küçük alem içinde çok
istifadeli ve zevkli bir vakit geçer.
Hüyüğün uzun süren hafriyat mesaisi ve
bundan alınan neticeler hakkında burada uzun
boylu izahat vermiyeceğim.
Bugüne kadar elde -edilmiş. olan neticeler
bize şu malCımatı vermiştir:
Hüyük, Anadolunun büti1rı tarihi devirleri
müddetince faal bir hayat yaşamıştır. En üst
tabakadan başlayarak sırasile en alt tabakalara
kadar şu devirleri görüyoruz : Osmanlı devri,
SelçukilBr, Bizans, Roma, Frikya, Eti devir­
leri ve demir, bronz, bakır ve ta§ devirleri...
Bütün bu devirleri ve bu devirlerin muhtelif
safhalarını gösteren bir çok kıymetli eserler, eş-

i Ol
Edler tarihi

yalar elde edilmiştir. Her sene müzemize getiri­


len bu kıymetli tarih malzemesi, bi.1.e 1 iirk
Anadolu'nun eski medeniyetleri hakkında · çok
mühim ve çok kıymetli malCımat vermektedirler.

108
ETi SAN' ATI
1

Umumi Vasıflar

Eti medeniyetini bize tanıtan eserler, şim­


diye kadar Anadolu'da keşfedilmiş olan bir çok
harabeler, binalar, saraylar, mabetler, heykeller,
kabartmalar, yazılar, ev eşyası, harp aletleri,
çanak, ve çömlek ve saire gibi kıymetli vesika­
lardır. Bunların bir kısmı toprağın dıf kısmında
görülmüı ve Etilere ait olduğu tespit olunmuş
ve bir kısmı da ilmi çalışmalar neticesinde top­
raklar altından çıkarılmıştır.
izaha hacet yoktur ki, san'atın kendisine mah­
sus muhtelif şekilleri ve tezahürleri vardır. Eti
san'at eserlerini gördükten ve bugün elimizde
mevcut ve miktarları binleri geçen diğer eser­
lerle de mukayese ettikten sonra, bu eserleri
vak tile meydana getirmiş olan bir kavmin tarihte
tutmuş olduğu mevki ve ehemmiyeti oldukça
doğru olarak tesbit edebiliriz.

109
Etiler tarihi

.Anadoluda'ki eski medeniyetleri çok di�katle


1etkik etmiş olan Perrot, bundan kırk sene ka­
dar evvel yazmıı olduğu (Histoire de I'Art) isimli
eserinin dördüncü cildinde ıu mütaleada bulu­
nuyordu:
" Bin seneye yakın bir zaman zarfında Eti
denilen ırkın kudreti Kemal derecesine gelmişti.
Son zamanlarda, yarımadanın içlerine doğru
YMnan dehaıı da nüfuzunu. hissettirmeğe baş­
lamıştı. Bu dokuz veya on asır zarfında, bugün
az veya çok unutulmuı olan nekadar kabile,
nekadar kırallık vardır ki, bu kuvvetli ve icatçı
ırkın bereketli çalışması neticesinde meydana
gelmiş olan eserlerin tiplerini, maddelerini de­
ğiştirmek suretile yeniden kuvvet kazanmıılardı.
Bu medeniyet değilmidir ki, gerek vasıtasız, ge-
rekse Lisililer, Karyalılıar, Frikyalılar, Licl­
yalılar vasıtasile Yunanlılara bir çok malzeme
vermiştir. Dini, sınat, fikri sahada Y'llnanlılar
bunlardan hakkile istifade etmiştirler.,,
Her şeyden evvel burada izah edilecek me­
sele şudur: Eti san'atının mahiyeti ve bunun
beynelmilel kıymetidir. Bu hususta şimdiye ka­
dar pek çok münakaşalar yapılmıştır. (S. 206)
Bütün bu tahlil ve tetkikler nihayet şunu is­
bat etmiştir: Etiler orijinal bir san'ata maliktir-

110
Eti ıu'ati

1er. Aynı zamanda, bu san'at doğudan batıya


doğru yürüyüşünde devam etmiş ve kendisine
mahsus birçok kıymetleri batkalarına da vermiş­
tir. Bu hususta �yi bir fikir edinebilmek için
kadim devirlerde, bilhassa dördüncü bin sene­
sinden başlıyarak gelen uzun asırlar zarfında,
Ancıdolu'nun siyasi ve medeni vaziyetini şöyle
bir gözden geçirmek icap eder.

Kapado"/,ya'da Turoslar'da, Süriye'de Ege


mm takasında yapılmış olan tetkikler ve hah iyat­
lar ve bunlardan başka Mezopotamya' da Mısır' -
da bulunmuş olan tarihi vesikalar, bize bu me­
sele hakkında açık ve doğru fikirler vermektedir.
Bir defa şu ciheti evvelden tespit ediyoruz:
Et-ilerin Küçükasya'daki mevcudiyetleri otuzun­
cu asırdan çok eveldir. " Boğazköy'dt! bulun­
muş olan tabletlere göre 3800 senelerinde kıral
Sarukin'in bir Eti taarruzuna uğradığı öğre-
nilmiştir. ,. Bu satırları yazan Chantr�, bu tari­
hin bir çok alimler tarafından kabul �dildiğini
söylemektedir. Hatta en ihtiyatlı bir tarih olarak
3000 senesini heman her alim kabul etmiştir.
Bu ciheti böylece tespit ettikten sonra, bu
kavim etrafındaki kavimlere olan tesirlerini ve
diğer mıntakalarla olan münasebetlerini de öğ­
renmek lazımdır.

11l
Etiler tarilıi

" Bizim Boğazköy' de, Orta Hüyiik'te, Kara


Hüyük'te ( Kül Tepe ) yapmış olduğumuz haf­
riyat göstermiştir ki, Etiler. kayalar üzerine yazı
yazdıkları devirlerde, Hisarlık ( Turova ) Misen
Rodos, Kıbrıs'takiler gibi kale ve bürçler ya­
pıyorlardı. Bizim ilk medeniyetlere ait toplamış.
olduğumuz eserler, Argolit, Finike ve Turova'­
dakilerle aynı karaktere maliktir. ( 1 ) muhte­
J/1

rem alim Anadolu'da bulduğu eserlerle, Turova,


Ege ve Akdeniz medeniyeti eserlerini mukaye­
se ederken " Otuzuncu asırda Kapadokya'nın
şarkla gark arasında bir merhale olduğunu ka­
bul etmektedir. ( 8=209 ) Bu mütalaadan evvel'
de şu cümleleri yazmıştır: " Kapadokya'da,
Kafkaslar'da Ege'de Yunanlılar'l!an evvelki
medeniyetlerle Eti medeniyeti arasında merbu­
tiyetini tetkik ettiğimiz sıkı münasebetler bugün
münakaşa edilemez. ,,
Bu sıkı münasebetlerin bir taraftan Babi'f den
Asur'dan ve Kafkaslar'dan gelerek Kapa­
dökya'nın geniş ve berek�tli eadilerinde özlü
bir san'at yarattığım ve buradan daha batıya ·
doğru yayıldığını apaçık bir surette görmek­
teyiz. Şu halde, Eti san'atı istiklale malik ve
başka kavimlere fikir ve ruh veren eski bir
san'attır.
( 1 ) Mission en Kappadoce. S=205

112
Eti ıaıı•ati

Bu mühim noktayı bize daha açık bir surette


isbat eden diğer bir nokta var: Etiler maden­
cilikte hemen hemen birinci derecede bir mev­
kie maliktirler Gerek san'at gerek ticaret sa­
hasında Eti madenci.ligi pek meşhurdu. Bunu
M·ısır ve Asur metinlerinde okuduğumuz gibi,
elimize geçen bir çok eserlerden de anlıyoruz.
"Küçük A.�ya'nın nihayetinde Boğazlar'ın kıyı­
sında hulunan Turova, mühim bir pazardı. Bu­
rası Trako - Frik.ııalı ka\'İmlerden birisinin mer-
keziydi. Bu merkez Kiiçük Asya'nın iç şehirle­
rile ve Avr'llpa toprağındaki kavimlerle müna­
sebette bulunuyordu. Buralara uzak memleket­
lerdea altın, gümüş, bakır ve kıymetli taşlar
gdiyor. Ve boğazı geçerek Tesalya'ya, Tuna
boylarına kadar gidiyordu.,,
Üçüncü bin senesinin sonu ile ikinci bin se­
nesinin başlangıcında Turova'nın ikinci devrinde,
harici ticaret mühim bir safhaya girmişti. Mi­
setıliler devrinde Egeliler, Turova ve Kıbrıs'ın
genişlemesini istemiyerek doğrudan doğruya
komşularile münasebete giriştiler. Girid'e, An­
golid'e firavunların mühürlerile damgalı eşya
geldiği gibi Küçük Asya'nın hakimi olan Eti­
lerden de bir takım e�ya geliyordu.,, ( 1)
(1) A. Moret Les Civilisation Egeens: S. 251

113
Etiler tarihi

Böylece, Etiler şarkla garp arasında h e m


m utavassıt rol ü oynıyor, hemde Anadolu san'­
atını i hya ediyorht rdı. Bu hususta daha a çık bir
fik i r verehilmek için Doktor Ragit Galip Bey­
fendinin tarih kongresin d e oku muş ol duk ları
konfera n stan şu sa tırları alıyoru m : " Eti sa n'at
ve m t!d eniyetin i n Ege meden i y etin den 1-toniaya
kadar bütün Akdeniz m�den iyetlerin e ve n etice
iti barile u m u m i ci han m e d eniyeti üzerine tesiri
b üyük o l muştur.
Bunun izl erin e ve eserlerine pek sık tesad üf
edil mektedir. Biraz e v v e l yakın şarkın eski tarihi
un van lı eseri n i zikrett iği m i z H . R. Hail aynı ese­
rin de Eti dinleri ile Miuos d i n l e ri arasın daki
m üşabehetlere işaret ettik ten sonra : Eti dini ve
kül türü ile İtalya'daki Etrüskleri,ı d in ve k ü l­
türü a rasın da bir m üşabehet görün ür. Etrüsk
san'atının Anadol u san'atı ile pek yakın bir nıü­
şabeheti vardır. Fil <ıransa müzesin deki bir ka­
bartma, ü sl u p ve ruh iti barile te ma men Hitittir
ve Anadolu'dan ge l m iş ola bi l ir. Burada hatta
Etilerin saç örğü tarzlarile, kalkık burun l u
ayakkabı şeki l l eri vardır. Anadolu'nun Tarku,
Tarko isi m l e rile Etrüsklerin Targe'si arası n d a­
ki müşıbehet çok dikkate layıktır. ( S=3 3b )
" Liverpol profesörlerin den Garstan gın ıu
116
Eti Sanatı

bir kaç hök münü alıyoruz. ( ı ) : iyona sahili


uzun za man Anadolu' n u n içind en gelen bir
kuvvet hakim iydi altında kaldı ( S : 4 1 ). Ana­
dolu, sa h i l l e r i üzerine iç ülkenin, Girit ve Yu­
nanistan· dan ziyade ve daha derin tesirler ver­
diği görü lür.
işte böylece, tetkikleri miz derinleştikçe Eti
san'a tının k uvvet ve nüfuzu hakk ındaki malu ma­
tımız çoğa lıyor ve bu san'atın aslı, yüksek ru­
hunun d i ğer kav i mlere ne kadar büyük tesir
icra etmişolduğu anlaşılıyor. ,,
.. Eti ler Asya ile Avrupa arasm da hiç ol­
mazsa Finikelile1·' den daha m ü h i m olarak bü­
yük bir bağla ma noktası dır. Bir taraftan Anka­
ra'ya , Konya' ya doğru bütün bir nü fu z m ınta­
kası onların ab i delerıle sınırlanm ıştır . Son m e-
safe İz·m ir m ıntaka sıd ır. Bu abi deler Küçük
A ya' nm büyük yollarını takip e d erler. ,,
" 1 - Farslann şa h yol u d e dikleri ve uzun­
luğuna rağm en Eti payitahtını diğer mesafelere
bağlad ığı için e h e m m iyeti olan şimal yolu,
2 - Muhtdif küçük pay itahtları hiribirine
bağlıyan cenu p yolu. ,, " An adolu ve Syro - Hit­
tite d eni len san'at,n görünü şteki aykı rılığına rağ­
men esasta m üşterek vasıfları vardır. A nad<Ylu
( 1 ) Hittite Empire L 929 London

1 17
Etiler tarihi

ruydu. Fakat, son zamanlarda ele geçmiş bulunan


yeni vesikalar bu gibi kanaat ve faraziyeleri
değiştirmeğe sebep olmuştur. Bu vesikalardan
anlaşılmıştır ki, Etiler, Asurlulardan daha evvel
bir büyük imparatorluk kurmuşlardı. Evvelce
bunların Sürye'de yerleştiğine ve burada ken­
dilerine ait taklit san'atı inkişaf ettirdiklerine
zahip olanlar, Anadolu' da bulunan asli ve yükst:k
san'at eserleri karşısında bu fikirlerinden dön­
miğe mecbur olmuşlardır. Bu hususta daha değru
bir fikir verebilmek için ilmi bir eserden ( 1) şu
cümlPleri alıyorum : ( Eti san'at eserlerini tetkik
etmeden evvel akla bir düşünce geliyor. Tarihe
nazaran, Asurlular ve Etiler milattan evvel
ikinci bin senesini önleyen bir eskiliğe maliktirler.
Biz Asur san'atını dokuzuncu ve yedinci asırlar
arasında yapılmış olan heykeltıraşlık san'atından
tanıyoruz. Lakin, Eti san'at eserleri on üçüncü
ve on dördüncü asırlar arasında yapılmıştır.
Her iki san'at arasındaki farkı mukayese edebil-
mek için aym zamana ait eserleri mütalaa etmek
lizııngelir. Halbı,ki, Hitit san'atının inkişafa baş­
ladığı ikinci bin seneleri esnasında Asur san'at-
karları; ne yapıyorlardı? Bunlar, komşularına
(1) E. Pottier. L' Art Hittite. Paris 1926. S. 12

120
Eti Sanab

tesir icra edebilecek mahalli, orijinal bir san'ata


rnalikmiydiler? ,,
"Şimdiye kadar As-ur san'atı bize ancak bazı
nadir vesikalar verehilmiştir. istikbalde daha zi­
yade meydana çıkacak olan eserler sayesinde
bir fikir edinebileceğimiz kanaatını muhafaza et-
mekle beraber, onların rakibi olan Hititlerin
san'at itibarile kendilerini geçmiş olduklarını
görüyoruz ...
Asur'da, doktor ..Andrae tarafından yapılmış
olan sondaj ve hafriyat neticelerinde, tamamile
Sumerlilere ait bazı istatüler ele geçmiştir. Zan-
nolunabilir ki, bu eserler bir harp ganimeti ola­
rak Kalde ve Babifden Asur'a naklolunmuş­
lardır."
"On birinci asır başlangıcında Süriye ve
Anadolu'da olgun bir san'at mevcuttu. Bu
günkü malumatımızın derecesine göre, Asur
san'atının gecikmiş ve geri kalmış olduğuna kani
oluruz.
"Hitit san'atı ise üçüncü bin senelerine ait
olan ve ikinci bin St!nesi zarfında garbt Asya'da
intişar eden Elam ve Sumer san'atının son bir
tazahürüdür. Asur san'atı Hitit san'atından ne
evveldir nede onu tamamlar. Hitit san'atı kendi

121
Eti ıarihi

kendini yükseltmiş ve örneklerini kendiliğinden


seçmiştir. fakat bu san'at fikrimce, Kasit dev­
rindeki Babil uslubunu düzeltmiş ve tamamla­
mıştır.,.
İşte böylece bir taraftan yeni unsurlar alan
Eti san'atı, kendi dehasile tekemmül ettirmiş
olduğu eserlerini diğer kavimlere de vermiştir.
Küçüka.çya kabilelerine ve bunlardan Yunan­
lılara geçen bu san'at, esasen husust bir seci­
yeye maliktir. Boğazköy ve Hüyük'te görülen
üslup, Jlısır ve A. urlu/ara nazaran daha sade
daha canlıdır. Gerçi bunlarda tafsilat azdır, çiz­
giler silik gibidir, eser bir az acele yapılmış
hissini verir. Muhtelif şahsiyetler, dint merasime
ait toplu hareketler eyi canlandırılmıştır. Bun­
larda şekle ait olduğu kadar deruni bir ahenk
ve muvazene de görünür. Ekseriya kısa olan
mabutlarda, birhirine benzeyen çehrelerde manalı
bir hal ve başkalık vardır.
işte bu san'attır ki heykellerile, kabartmalarile,
dini merasimile siyasi ve medent tezahürlerile,
ev veı harp eşyalarile, bilhas�a mimartsile ve
toprak işlerile ön safa geçmiş, müstakil, orijinal
bir ruh ve kıymete malik olmuştur. Ayrı ayrı
tetkik olununca Eti san'atının diğer medeniyet­
lerden de müteassir olduğu görülür. fakat, bu

122
Eti unati

karşılıklı tesirler onun mahallt ve asli mahiyetini


bozamamıştır.
Bundan başka bu san'at daha batıdaki ka­
vimlere de kendinden birçok unsurlar vermiştir.
Biraz yukarıda bu nokta hakkında kısaca müta­
leamızı söylemiştik. Bu mevzua dair birkaç satır
daha nakletmeyi faydalı buluyorurm:
Etilerin batıya doğru vuku bulan nüfuz ve
tesirlerinin derecesini Misen sarayının kapısında
bulunan meşhur Arslan heykelleri üzerinde gör­
mek mümkündür. Bu arsfanlar, bir vakitler Av­
rupa'nın en eski san'at eserleri olarak telakki
edilmişti. fakat, buna tesir eden san'at, Eti
san'atıydı.
" Grek ananesini, Misen reislerinin Lidya'­
dan gelirken, Küçük Asya'nın medeniyet ve
hazinderini birlikte getirdiklerini teyit etmekte­
dir. Son zamanda yapılmış-0lan ilmt araştırma-
lar neticesinde bu ananelerin doğruluğu anlaşıl­
mıştır.,,
" Hititler ihtiyarlamış olan Babil ve Mısır
medeniyetini Asya'nın öbür ucuna kadar gö­
türdüler ve onu, tarihinin bulutlarla örtülü fec­
rinde, Avrııpa' ya naklettiler. fakat, onlar bu
hududu geçemediler. Lidga'nın muzafferiyeti
onların vazifesini sonu na erdirdi. ( l)
(1) Sayce - S: 131 - 132

123
- -
TOPRAK iŞLERi
( Ceramique, Poterie )
Toprak işleri tabirile muhtt!lif şekil ve nevide
küpler, vazolar, çanak çömlekler, yemek ve
saire kaplarını mürat ediyoruz. Bu kısım eşya
ve eserlerin iki türlü faide ve kıymeti vardır.
Birincisi: toprak işleri kronolojide, yani zaman
ve devir takibinde işe yarar. Arkeolokya noktat
nazarından bir devrin tcJyini için tespit edilmiş
bir takım tipler, şekiller vardır. Her mıntakanın
her kavmin, her medeniyetin muhtelif devirle•
rinde yapılmış olan toprak işleri, biçimlerine,
renklerine, boyalarına, el ile veya çarkla yapıl­
mış olmalarına ve üzerindeki rasim ve şekillere
göre taksim ve tasnif olunmuştur. Bu hususta
evvela iki umumi devre vardır. Tarihten evvelki
de virlere ait ve her mıntakanın kendisine mah-
sus toprak işleri üzerinde senelerden beri ya­
pılmakta olan tetkikler az çok sabit bir esas koy­
mağa yaramıştır. Mestla, Kapadokya, Sumer,
Ege, Girit, Misen mıntakalarının toprak işleri

124
Toprak itleri

bugün renk, şekil, nevi ve cins itibarile malum­


dur. Bunların her devre ait olanları, ve diğer
devir ve memleketler arasındaki benzeyişleri
tespit olunmuştur. işte bu sayede biz, Kapadok­
ya'daki medeniyet devrelerini tayin edebildiğimiz
gibi, lm mıntakanın diğer mıntakalarla olan mü­
nasebet ve bağlılıklarını ve bunların kuvvet ve
şiddetlerini az çok doğrulukla tayin edebilmek­
teyiz.
ikincisi: Toprak işleri, takvimt hizmetlerinden
başka. onları yapan ve kullanan halkın medeni
seviyesi hakkında da bize bir çok fikirler verir.
Biz burada Eti san'atının hu şubesini tetkik
ederken toprak işlerinin teknik kıymetleri hak-
kında tafsilat veremiyeceğiz. Bu, ayrı bir mese­
ledir. Burada bizim mütalaa edebileceğimiz nokta
bu şubenin tarih bakımından kıymet ve mevkiini
tayin ve izah etmekten ibarettir.
H. Genouillac ( Ceramique Ceppadocienne )
isimli eserinde bilhassa Kapadokya, yani Eti top­
rak işlerini diğer mıntakalarla mukayese ederek
bizim için çok kıymetli olan bir takım ilmi mü­
talaalarda bulunuyor,
Müellif, kitabının başlangıcında, günden güne
çoğalmakta olan Kapadokya san'at eserleri üze­
rinde tetkikler yaparken bunların pek çok faydalı

125
Etiler tarihi

�alömat verdiğini söylüyor ve • Eti medeniye­


tinin iyice tanınması, bilhassa cenubt Avrupa
için mühim keşiHere yol açacaktır.,, diyor. •fil­
hakika, Firikyalılarla Traklar arasındaki kavmt
akrabalık anlaşılmıştır. Diğer taraftan tarihten
evvelki devirlere ait olmak üzere arkeologya
ilmt Avrupa kabilelerile Tuna Traklan arasında
birinci bronz devrine ait müşterek kültür müna­
sebetlerini meydana çıkarmıştır.,. diye mütalaa­
sına devam ediyor? Sonra: "Etiler, kendi deha­
larile Mesopotamya'nın Sumer - Samı dünya­
sından ayırt edilmektedirler, cümlesile bu san'atın
asliliğini öne sürüyor. Şimdi muhtelif mıntakalarla
olan münasebetleri kısaca kaydedelim:

Küçükıuıya - Mezopotamya:
Her iki mıntakanın toprak işleri arasında
şekil ve renk itibarile oldukça farklar vardır.
Sumer, Eldm ve ihtimal .Asur toprak işleri,
bronz devri başlarında çarkla yapılmıştır. Hamuru
kumludur ve Humzuhadit sizdir. Kiiçükasya'nın­
kiler demir devrine kadar hep elle yapılmıştır.

Kapadokya - Trova:
Kapadokııa' da bulunan toprak işlerile Tro­
va'nınkiler arasında çok mühim benzeyişler gö­
rülmüştür. KüJ,tepe' de, Hisarlık'ta ( Trova ) bu-

126
Etiler tuihi

Kıbrıs - Knpadokya:
Birçok eşya, Ka.padolrya ile Kıbrıs arasında
sıkı münasebetlt!r bulunduğunu gösteriyor. Şu­
rası muhakkaktır ki, Eti merkezleri K-ilikya ka-
pıları vasıtasiyle K,brıs'la siyasi ve ticart müna­
sebetlerde bulundular. Merkezi Anado.Ju ile
Kıbrıs arasında XV ve X\'I ıncı asırlarda genif
bir ticari münasebetin bulunduğunu ispat eden
bir çok esedere malikiz. Bu esnalarda Rıb­
ns'ın mühim bir rolü vardı. ithalat ve ihracat
yapan Kıbrıs, bilhassa bakır devrinde kemale
ermiş bir medeniyete malikti. Burada yapılmış
olan hafriyatlarda Kapadokya sanatıne, benziyen
bir çok şeyler bulunmuştur.

Tesulya - K 111,adokya:
Troı·a ile Kapadokya arasındaki münase­
betlerin hududunu batıya doğru uzatmak ve ge­
nişletmek mümkündür. Girit gibi, Yunanistan'-
da Nt>olitik devre ait toprak işlerine maliktir. Bu
eserler XXV inci asır zarfında şimalden gelen
kavimlerin tesiri altında kalmıştır.
Etilerin Kapadokya yaylalarında yerleşmiye
başladıkları zaman Balkanlarda da yeni istiylalar
başlıyordu. Trako - Frikyalı bir kavim, birinci

128
Toprak itleri

Trova harabeleri üzerine ikincisi,ıi kuruyordu.


Diğer bir kol Te-. alya'ya yönelmişti. Bu zaman­
da Yunanistan'ın şimal kısımlarile cenup kısım­
ları arasında bir ayrılık hasıl olmuştu. Bu ayrı­
lıktan sonra Balkan milletlerinin ileri karakolu
olan Teı.alya, artık yüzünü cenuba döndürmüş­
tü. Tesalya'nın evleri bundan sonra ikinci 11·0-
11a'dakiler gibi yapılmıştır.

Makedonya - Kaıpadokya:
.. Makedonya, bir taraftan Bosna'yı Trova
ve Frikya'ya, diğt:r taraftan Rusya ve Jla-
caristan' a ve cenup doğusuna bağlayan zincirin
yeni bir halkası olmuştu. ( S. Reinack )
Bir çok mütehassısların mütalaalarına göre
Kapadokya ile 'l�roı·a topral{ işleri arasındaki
yakınlık muhakkaktır. Şüphe edilmez ki Tro1:a
Trakya ve Tuna yolları vasıtasiyle Avrupa ile
munasebette bulunuyordu .
• iyon sanatı - ki Misililerin varisidir - Kara­
fleniz mıntakasından gelmiş ve Tuna yolile
naklolunmuştur. Louvre müzesinde Amasya ci­
varında bulunmuş olan İyon üslübunda bir vazo
vardır. Bu vazo üzerindeki nakışlar asıl iyon
mm takasına ait olmamakla beraber, buraya doğu

129
Etiler tarihi

tarafından geçmiş olmasını hatırlatması itibarile


mühimdir. (E. Pottier)
Dechelette, eski şark san'atlarının garba olan
tesirlerini araştırırken, bir ihtimal olarak Kapa­
dokya nüfuzundan da bahseder.

Kafkas - Kapadokya :
Kafkasların eski tarihi ve toprak işleri oka­
dar malum değildir. Burada Chantre ve Morgan
gibi ilimlerin yapmış olduklar tetkikler ümit
edilen neticeleri vermemiştir. Yalnız, bulunmuı
olan bazı parçalarda Kapa.dokya ve Kıbru te-
siri olduğu kaydedilmektedir. Genouillac bu hu­
susta şu fikri ileri sürmüştür : Kıbrıs'la Şimali
Kafkasya arasında Kapadokya yolile yapılan
münasebetlerin mevcut olduğunu tahmin etme­
nin bir cesaret olacağını zannetmiyorum.,,

Türkistan - Iapaıdok7a :
Pumpelly'nin Anav'da (Türkistan'ın cenup
batısı tarafında) ve Aıkabat civarlarında yapmış
olduğu hafriyatlarda elde edilen toprak işleri
üzerinde Kapadokya'ya ait sanat benzerlikleri
görülmüştür.
Genouillac, H. Franckfort'un aserinden al-

130
Etiler tarihi

Bugün Ankaradaki müzemizde Eti san'atına


ait bir çok eşya arasında toprak işleri de vardır.
Bunların tın mühimleri Ali§ıı.r'dan, Bo_qazköy'den,
Hashiiyükten ve diAer yerlerden gelmiştir. Bun­
lar arasında çok nefis ve zarif vazolar vardır.
Bunları yapmış ve kullanmış olan halkın beş altı
bin sene evvel yaşamış insanlar olduğunu dü­
şünürsek ilk m�deniyetler hakkında esaslı fikirler
edinmiş oluruz. Bu san'atın orijinal olması ve
kendisinden başkalarına fikir ve malzeme ver­
mesi de kıymetini arttıran bir sebeptir. Bunun
içindir ki Winclder, Groth, Dechelette gibi alimler
bu mevzuu çok iyi tetkik etmişler ve bu san'atın
kuvvet ve nüfuzunu ispat eyh·mişlerdir. Deche­
lette "Eski Anadolu ile Avrııpa'yı birbirine
bağlayan zinc:rin ucu çoktan bulunmuştur ,, der.
Bundan maksadı Etilerin ve diğer şark kavim­
lerinin batıdaki kavimlere yapmış olduğu tesiri
anlamaktır. Bu hususta daha başka yollardan
yürüyen ve aynı noktaya gelen başka başka fikir
ve mütaleaları diğer kısımlarda da göreceğiz.

Mimari:
Eti mimarisinin esas maddelerini kil, taş ve
ağaç teşkil etmektedir. Taşlar ekseriya büyük
parçalar halinde kullanılmıştır. Binaların temellerine

132
Toprak itleri

Eti şehirlerinin bir çoğu müstahkem mevkiler­


dir. Boğazköy, Zincirli, Kar.qamı,. Sakçagü­
zii, Hüyük gibi büyük yollar üzerine rastgelen
bazı mühim müdafaa mevkileri vardır. Gavur­
kak, Haymana ile Ankara antsında, Akdeni.H
giden yol üzerindedir. Kızılırmak üzerinde Ka­
raburun mevkii Toroslar silsilesi üzerinde Ka­
radağ' da mevcut eski kale bakiyeleri, Eıi kale­
lerini ve müdafaa mevkilerini göstermektedir.
Etilerin askeri mimartsi tabii müdaffa nokta­
larına istinat eden yüksek mevkil�rde görülmek­
tedir. Esasını ya tabii kayalar yahut büyük blok­
lar teşkil eder. Bu. mimariden başka Hilani de­
dikleri sivil mimari vardır.

Heykeller:
Şımdiye kadar bulunmuş olan Eti heykelleri
azdır. Bunlarda bir kafa ile iki istatüdür. Bu kafa
Boğazköy'de bulunmuştur, üzerinde kulaklıklı
bir mahruti başlık bulunmaktadır. Çehre sakal­
sızdır, gözler fazlaca açılmıştır, burun tümsek
ve sivricedir. Dudakların ucunda hafif bir gülüş
kıvrımı vardır. Yanaklar ve yanaklarla dudakların
birleştiği çizgilerde bir doğruluk bir azim ve
kendine güvenen bir insanın ruhi kudretini gös­
teren bir hal vardır. Bu, bir muharip kafasıdır.
Etiler ıarihi

Zincirli'de bulunmuş olan heykel dikkate layık­


tır. Bu heykel iki ar�lan üzerine binmiş, elleri
arkasında ayakta duran bir adam tasvir eder.
Arslanların orta yerinde diğer bir adam vardır.
Kargamı§'ta da buua benzer bir istatü bulunmuş­
tur. Bu istetti yan yana iki danayı göstermekte­
dir. Taht üzerine oturmuş bir allah resmi de
yine Kargamı§'ta bulunmuştur. Allahın elinde bir
küre ve bir balta vardır. Arslanların orta yerin­
de küçük bir hayvan terbiyecisi (Dompteur) bu­
lunmaktadır. Allahın saçları ve sakalı onuncu
asır ile Vll inci asır arasında yapılmış olduğunu
gösteriyor. fakat kaideyi teşkil eden arslanlar
daha eski bir devre aittir. Allah Adad namına
yapılmış bir istadü de yine Zincirli'de bulun­
muştur. Bu istatüt Tiglatpile•esepı>. tabi olan Zin­
cirli kıralı Pa1ıammu 11 tarafından yaptırılmış­
tır. (7 30) 34 satırdan ibaret olan kitabede karalın
hayatı ve sülalesi hakkında izahat verilmiştir. Bu
istatüyü daha evvelki asırlarda vücude getirilmiş
olan eserlerle, meseli yazılı Kaya' da kiler le mu­
kayese edince Eti sanatının bu asır zarfında
nekadar gerilemiş ve bozulmuş olduğu anlaşılır.

Ka bartnıalar
Kayalar üzerinde kabartmalar:
Etiler geçtikleri yerlerde büyük kayalar üze-

136
Topnp itleri

rine bir takım kabartma resimler yapmışlar, ya­


zılar yazmışlardır. Bunların belli başlılarını bu­
rada kısaca kaydedeceğiz.

Yazılı kaya:
Bu mevki Boğazköy'dedir. Asıl şehrin bu­
lunduğu mevkiin şimal tarafında ve şehre bir
kilometre kadar mesafededir. XIV üncü asra ait
olduğu söylenen burada bir çok kabartmalar
vardır. Bunlar tabit kayalar üzerine kazılmıştır.
Bu kayalar kalkerdir. Mevkiin hususiyeti şudur:
Tepenin üzerinde bulunan yüksek kayalar bir
yerde beş metre kadar genişlikte birbirinden
ayrılmış ve oldukça geniş bir methal hasıl et­
miştir. Methalden girilince ileri doğru on beş
metre kadar girilir. Ve daha dar methale gelinir,
ve buradan da beş altı metre kadar ileri gidilince
yol kapanır, işte Etiler burasını bir mabet ha-
line koymuşlar, kayaların üzerine bir takım ka­
bartmalar yapmışlardır. Bu kabartmaların umumi
heyeti burada dint bir merasim yapıldığını gös­
termektedir.
Perrot, meşhur eserinde hu kabartmalar hak­
kında şu mülahazaları yürütmektedir.
"Küçük asyada Hitit san'atı aynı zerafet ve
edayi muhafaza ediyor ve müstakil bir yolda

137
Etiler tarihi

yürüyordu. Boğazköy' de, bilhassa koluvar tim­


sallerinde esas sağlamdır. Hatta bir az ileriye
giderek buradaki mahkiıkitta Yunan san'atını
doğuran ilk misalleri bulabiliriz.,,
"Pt-erya'da bir kaç isimle anılan ve arslan­
lardan yapılma bir kaide üzerinrle tasvir edilmiş
olan bir ( kadın ali Ah ) vardır. Mrıra§' ta da bir
cenaze alayını t'4svir eden resimlerde bir (kadın
allah) elinde yemiş tutmaktadır. Bnnu Yunan
san'atı benimseyerek bundan (varlık ve bereket
timsali) yapmıştır. Acaba bunlar birer tesadüf
eserimidir? "
Gavm·kak' de, Karabef de. }lif'te görülen
kabartmalar da şayanı dikkat bir hususiyete ma­
liktirler.

llimaride kullanılan kabarmalar:


Bu kabartmalar hemen her Eti şehrinde var­
dır. Zincirl-i'de görülen kabartmaları iki devreye
ayırmak mümkündür.

1- 2000- 1500 seneleri arası. 2-900-1500 se­


neleri arası. Eski devre ait olan kabartmalar av,
harp, eğlence ve dini sahneleri temsil eder.
Buralarda yırtıcı hayvanlar; musikişinaslar, mu­
haripler, türkü söyleyenler, dansözler görünür.

138
Etiler tarihi

vardır. Diğerlerinde ( Aramt Etiler) denilen son


Etilere ait hususi bir sanat görünür. Bunların
bir kısmında A.cn.ır ve Alısır tesiri olduğunu ileri
süren ilimler, bu eserler hakkında uzun uzadiye
tetkik ve tenkitler neşretmişlerdir. Şimali Suri­
ye' de de bazalt kayalar üzerine yapılmış kabart­
malar vardır.
M. Sayce, Antakiye civarlarında ve lsken­
deron havalisinde kayalar üzerinde bir takım
resim ve yazılar göründüğünü söyler.

lsteller (Abide' siitıın)


Eti istelleri çok değildir. Bunlar iki sınıfa
ayrılır. Eski olarılar dinidir. Diğerleri cenaze
merasimine veya diğer hatıralara aittir. Bunlar
XV ve Xll inci asırlara aittirler. Zincirli'de ve
Babil'de bulunan iki istel hu tipin nümuneleridir.
IX ve Vll inci asırlara ait başka isteller de
bulunmuştur.

Eşya:
Etiler san'at eseri olarak silindir, merdan�,
elbise, madeni eşya ve saire hırakmışlardır.
Bunlar hakkında burada fazla tafsilat vermek ta­
raftarı değilim.

140
Etiler tarihi

Elbiseler: Manto, eteklik. şalden ibarettir.


Ayakkapları ucu kıvrık kunduralardır Muharipler
kısa ceket ve madeni miğfer taşırlardı. Şapka
şeklinde sivri veya yuvarlak başlıkları vardı.
Saçlar, sakallar ilk zamanlarda uzundu. Mamafi
mühim şahsiyetler tıraş olurlardı. Son devirle­
rinde Etillri oldukça zarif görüyoruz. Küpeler,
kolyeler, yüzükler, bilezikler, kopçalar, iğneler,
aynalar, kadın ve erkek zineti olarak bol mik-
tarda kullanılmaktadır. ı 9 uncu Mısır sülalesinin
tasvirine nazaran Eti'kr halhal da taşırlardı.
Ev eşyaları : iskemle, sandalye, koltuk, üç
veya dört ayaklı masa gibi ... bunlar üzerinde
kuş ve çiçek resimleri ve hendesi şekiller ya-
parlardı. Musiki aletleri : Santur, kitara, harp
gibi eski zamanlarda kullanılan aletlerden iba­
rettir. Zinet eşyası arasında kürrei mücessemler,
sinek öldüren, yazı altlığı, mesaha takımları,
vazolar ve saire vardı.
Harp aletlei:
Etilerin harpte kullanmış oldukları aletlerin
başında harp arabaları vardır. iki yüzlü balta ucu
bronz veya demir mızrak, ok, topuz, kalkan,
belli başlı silahlarıdır.
Bu harp arabaları Homerin şiirlerinde çok
mühim bir mevki tutmuştur. Mısır' aa da Eti
arabalarını gösteren resimler vardır.

142
. .... .
SiYASI TARiH
Devirlerin taksimi :
Etilerin siyasi tarihleri hakkındaki malumatı­
mız XIV üncü asırdan sonra artmaktadır. Bun­
dan evvelki <.levirlere dair az çok malumata ma­
lik isek te, bu kısım pek okadar iyi aydınlanma­
mıştır.
En so� elde edilen malumata göre Etilerin
Anadolu'daki ilk siyasi merkezleri şunlardır :

i:aııiş, leşaş, Hntti, z,,lpa :


Kaniş şehri şimdiki kültepe mevkiidir. Bura­
daki küçük krallık daha üçüncü bin senesının
başlarında teştkkül etmişti. * Birinci Sargon hü­
kümdarlığının üçüncü senesinde bura halkını
Etilerden Baru§handa adında bir dere beyinin
zulmünden kurtarmıştı. (2850) 2544-2551 sene­
leri arasında bu şehrin kral Naram-Sin aleyhi­
ne isyan ettiği anlaşılmaktadır. ( ı)
(1) Speleers, Fouille en Asie .i.\lineure

143
Etiler tarihi

f orrer ve Hrozny de bu şekilde mütalaa yü­


rütmektedirler.
Neşaş şehri eski Nişa'dır. Burası da küçük
bir krallıktı "Eski bir tablet 1930 sene5inde
Ku§ar kralı Anita§'ın babası Pithana§'ın Neg<ı;§
şehrini zaptettiğini hikaye etmektedir (2)
Hatti şehri, şimdiki Bogazköy'dür. Burası
imperatorluk merkeıi olmadan evvel bir küçük
prenslikti. Anadolu'da mevcut olan küçük kral­
lıkların, ikinci bin senesinden sonra birleşmiye
başladıkları görülüyor.
E. Meyer, Eti tarihini iki devreye ayırmak­
maktadır:
1 - Birinci imparatorluk, yahut Eski Eti im­
paratorluğu XX inci asırla XIV üncü asır ara­
sında teş�kkül etmiştir.
il - Yeni Eti imparatorluğu, XIV üncü asırla
Xll inci asır arasında yaşamıştır.
Eski imparatorluk Kaniı şehrini merkez ya­
parak buradan etrafa yayılmaya başlamıştı. Bu
imparatorluk XX inci asırda teşekkül etti. Ve
teşekkülünden sonra Rabil'e şiddetli bir hücum
yaparak bütün Mezopotamya'yı istiyla etti.
Şimdiye kadar Babil'in zaptı tarihi 1925 ıe-
(2) Hroznı.. (Archive Orientalni) m�cmuaaı. 1931

144
Etiler tarihi

nesi olarak kaydedilmekte idi. Halbuki, M. Ca­


va-ignec bu tarihi 1806 olarak kabul etmektedir ki,
bu tarih Mursil 1 in hükümdarlığı zamanına
raslamaktadır. Bu imparaptorluğun Hatuses'ı
hükumet merkezi yapması, Labarna adındaki
kral zamanındadır. ( 1840 - 65 ) Bu devirden
beriye Eti Birliği Anadolu'nun doğu tarafındaki
dağlardan Ak<leniz'e, cenubt Suriye'ye ve Me­
zopotamya'dan Karadetıiz'e kader uzanan geniş
sahaya hükmetmeğe haşlamıştı. Bu saha içindeki
bütün küçük krallıklar siyasi bir birlik teşkil
ederek Önaşga ve hatta umum şark siyasetinde
kuvvetli bir rol oynamışlardı.
Cavaignac, Eski imparatorluk tarihini aydın­
latan bir çok yeni malumat vermektedir. Bu
alime göre Eti krallarının adları ve hükfım sür­
dükleri tarihler şöyle tespit edilmiştir:
Pithana 2300 - 1950
Anitta 1950 - 1940
Duthalija 1940- 1915
PU-Sarruma 1915 - 1890
Pavatelmah 1890 - l 8b5
Labarna l 8h5 - 1840
Hattusil 1 1840 - 1815
Murşil 1 1815 - 1 7 90 ( 1 )
Hantili 1 1790 - 1765
Zidanta 1765 - 1740

146
Siyaat ıarib

Ammuva 1740 - 1715


Azziya ı 115 - 16qo
Tclibinu 1690 - 1665
Alluvanna 1665 - 1640
Hantili il 1640 - 1615
Zidanta il 1615 - 1590
Huzziya il 1590 - 1565
Duthalija il 1565 - 1540
Arnyvanda l 1540 - 1515
Takriben 3 hükümdarlık zaman boştur?
Duthalya 111 1420
Hatusil il 1415 - 1405
Duthalya iV 1405 - 1388
Şubbililiyuma 1388 - 1350
Eski imparatorluğun teşekkülü sıralarında
Öna-,ya'da iki kuvvetli devlet vardı: Mısır, Babil.
Babil, Hamurabinin kuvvetli idaresi altında
büyük bir devlet olmuş, bütün Mezopotamya'yı,
,imali Suriye'yi, iran ve Anadolu yaylalarının bir
kısmını hükmü altına almıştı. Sami unsurunun
burada tesis etmiye çalıştığı yeni medeniyet,
asıl yerleri halka, yani daha beşinci bin sene­
sinde buraya gelerek ilk ve kuvvetli medeniyeti
kurmuş olan Ortaasyalı Sumn-ler'le kaynaşmağa
başlamıştı. Bu kaynaşma ve karışma sade içe­
rideki unsurlarla değil dışarda teşekküle başlı-

147
Etiler tarihi

yan diğer unsurlarla da oluyordu. Bunlar: Ka­


sitler, Harriler ve Etilerdi.
XX inci asırda doğudan batıya doğru vuku­
bulan yeni bir göç hareketi Balkanlar'da, Te­
salya'da, Ege'de hatta Mısır'da da göründü.
Bu hareketi yapan kavimlerin başında, Brakise­
fal tipten Ortaasyalılar vardı. işte Kas-itler, Eti­
ler ve Harriler dediğimiz bu türk halkı hem
Babil'i korkutuyor, hem .Mı�ır'ı haraca bağla­
mıya çalışıyordu. Etiler'in teşkil ettiklari siyasi
birliği de bu zamanda bütün Onasya'yı kendi
siyasi ve medeni hükmü altına alan ve aynı ırki
menşeden gelen kavimler kurmuştu.
Ga§kalar, Trako - Frikyalılar, Pelajlar, Le­
lejler, Akalar gibi atlar alan bu kavimlerin bir
kısmı kalkaslar· dan gelerek, bir kısmı da Bo­
ğazlar yolile Anadolu'ya geçip yerleştikçe, BCJ­
ğazköy'ün hakim kudreti karşısında kendi muh-
tariyetini müdafaaya hacet görmeden ayni si­
yasi birlik içine giriyor, ve ayni yüksek mede­
niyeti inkişaf ettirmiye çalışıyordu.
Eski lmperatorluk zamanında iki büyük vaka
olmuştur: Birisi, Babifin istiylası ve burada Su­
merlere mensup bir sulilenin kuvveti eline al­
ması. Diğeri de, İk•şusların Mısır' da yerleşme­
.sidir. Bu son hadise, mıstr'da XIII üncü sülile-

148
Siyuı tanlı

nin hüküm surmekte olduğu XVII inci asır zar­


fında vukubulmuştur. ilk zamanlar " Hululü mus­
lihane ,, ile mısır' da yerleşen bu Asyalılar son­
radan mısırlıları kuvvetle itaat altına aldılar.
Bu hareket Önasya tarihinde çok mühim netice­
ler verdi. Bir taraftan mısr'ın şimale doğru ge­
nişlemek kabiliyetinde olan siyasi ve askeri ik­
tidarına set çekti, diğer taraftan Önasya'da in­
kişaf etmiye çalışan Türk unsurunu serbest bı­
raktı ve Eti men:leketinin kuvvetlenmesine yar­
dım etti.
Bu devrelerdeki, Etiler Babil' den ve Mısır'dan
bir takım fikir ve san'at usulleri almıya başla­
mışlar ve bunları kendi husust dehalarile işliye­
rek Küçükasya' da yerli ve asli bir medeniyet
yaratmaya muvaffak olmuşlardır. XIV ümcü asrın
başlangıcında, yani Yeni Eti ·imbaratortuğu
zamanında, Eti medeniyeti en yüksek inkişaf
noktasına erişmişti. Siyasi sahada bütün Onas­
ya'ya hükmeden Etiler san'at sahasında da orı­
jinal eserler yaratmıya başladılar.

Şubbililiynma
İkinci Eti imparatorluğu bu kralla başlar .
( 1380 senesine doğru) Bu kral Şimali Suriye'de
malik olduğu nüfuzu kırmamak için şiddetli kav-

149
Etiler ıarihi

galar . yapmıştır. 137 4 senesinde yukarı Fıraf"ı


geçti ve şimalt Suriye prensliklerini, Kadeş't
aldı.
Şıı.bbililiyunıa, Mısırlılarla hoş geçinmiye
çalıştı Sur-iye'deki Mısıt· hududunu muhafaza etti ..
Fakat Gaıkalarla epice uğraştı. Uzun kavgalar
neticesinde Ga,kaları memleketlerinden kovdu.
1354 tarihlerinde Etiler Şimalt Suriye'de ta­
arruza geçtiler. Buraya Harri memleketi deni­
liyordu. Lupakki§, Teppsalmas adlarında iki
kumandan bir mukavemete uğramadan Şam'a
kadar ilerlediler. Sonra Kral, oğullarının bulun­
duğu Halep mıntakasına geldi. Burada küçük
krallıklarla iytilaflar yaptı. Bu sırada Mısır firavnu
iV üncü Amenofis ölmüştü. Bunun karısı Etiler­
den bir koca istedi. Eti prensi Mısır'a giderken
yolda öldürüldü. Bunun üzerine etiler, Mısır
erazisine girdiler. Bu istilaların nerelere kadar
dayandığı pek belli değildir. Yalnız, Etikrin
bir çok Mısırlı esir ile birlikte memleketlerine
dönmüş olduklarını biliyoruz.
Mısır' dan sonra etilerin gözü Mitani'ye çev­
rildi. Mitani kralı ölmüştü. Bunun üzerine Harri
sülalesinin şimal kolu bütün memleketi eline
almıştı. Fakat bu sülale iyi idareci değildi.
Memleketi Asurlu Asu-rbalite teslim etti. Olen

150
�tiler tarihi

kralın oğlu evvela Kalde'ye gitmiş ve sonra


Bogazkiiy'e kaçmıştı, Eti kralı bu prensin hakkı­
nı müdafaa etmek işini üzerine aldı. Kargamı§'ta
bulunan oğlu BijasilisP. bu prensi Mitani'ye
yerleştirmesi emrini verdi. Bu harekete karşı
ne şimal harrileri ne de Asurlular ses çıkara­
bildiler. Çok debdebeli merasimle Mallas ( Dicle
nehri ) Etiler ve Mitan-ililer araiında hudut ola­
rak çizildi.
Artık hu havalinin sulh içinde yaş�maıı li­
zımgeliyordu. Halbuki, bundan sonra daha baş­
ka karışıklıklar zuhur etti. Ga§kalar, Dumana'yı
< 1) zaptetmişler. ve Bala memleketini sıkıştırmı­
ya başlamışlardı. Şubbililiyuma, bu havaliye
kumandanlarından Hotobijansası gönderdi ve
yirmi sene kadar buradaki asilerle uğraştı.
Şubbililiyuma 1454 te öldü. Bu kral, mem­
leketinin idaresini 150 sene kadar yaşıyabilecek
sağlam temeller üzerine kmmuştu. Bunun adı
" Unutulmaz Ata ,. idi.
llursil
Şubbililiyumanın ölümünden sonra yerine
Arnuvandas geçti. Bir kaç ay kadar krallık et-
---------
(l) Dumana ismi Greklere " Domanitis ,, ve Türk-
lere " Tomaniç • olarak geçmiıtır. 6 romaniç yaylağı ,,
Oımanlı tarihindede meşhurdur.

152
Etiler tarihi

tikten sonra hunun yerine Mur§il il kral oldu.


Bu adam çok gençti, tecrübesizdi. Krallığının
ilk on senesi hep harplerle geçti. iki sene Ga§­
kalarla, üç sene Kilikyalılarla ve Pamfilili­
lerle, bir sene Aı-vananda'lılarla. bir sene de
Azzililerle muharebeler yaptı. K1.likya kralı
Kıbrış'a kaçmıştı. o�nizi geçmediler. Kral bu
taraflarda 66,000 kişi öldürdü.
" Bundan sonra kral Mıllaı·anda'yı zaptetti.
Burada kendisine Aka/arı yardımcı buldu. işte
bu zamandadır ki, Grekler Roğazköy vesikaların­
da görünmiye başlar. Krallığının dokuzuncu se­
nesinde Murşil, Ankuva'ya ( Ankara ) geliyordu.
Burada 13 Mart 1335 günü güneş tutulmuş, bu
hadise üzerine falcılar genç kraliçenin öleceğini
haber vt·rmiş·iler. Bu sırada Erzurum ( Azzi )
havalisindeki ordunun mağlubibeti de hatıra
gelmişsede falcılar hunu söylemiye cesaret
edememiştiler. Mamafih Eti orduları bu ha va­
lide muz..ıffer olmuşlardı. (1) Bundan sonra
kral tekrar Jfita.,ı.i ilt' meşgul olmıya haşladı.
Buralarda Eti hakimiyt:ti nüfuzunu muhafaza
ediyordu. Kral hazı prensliklerle tekrar dostluk
tesis tıtıi. Bu kralın, tabletlerde okunan sözlerine
göre, <.·n mühim ashri harekeıler hatıda ve
( I) E. Ca\'aignac. Le lionde Mediterraneenns. S. 56

154
Etiler t■ribi

şimal batısında devam ediyordu. Burası bugünkü·


Kastamonu ve Bolu ha valisidir.
lzmir civarında Nifte görülen kabatma bu
krala aittir. çok cesur, akıllı bir adamdı. Her
sene ordusunu mayıs ayında toplar, sefere çı­
kardı. Bir çok muzafferiyetlerden son·ra memle­
ketine döner ve tebaasını zengin edecek işlerle­
uğraşırdı.

MUVATALLA
ikinci Mur§i,lin iki oğlu vardı: Muvatalla ,,.
Hatusil.
Muvatalla kral olduktan sonra bahasının
izinde yürüdü. Zamanın çok kuvvetli bir hü­
kümdarı idi. Mısır'la ve diğer komşu hüktimet­
lerle bir takım muahedeler yapmış ve hükömetinin
hudutlarını emniyet altına almıştı- Mısır vesika­
ları bu kral zamanına ait bazı malCımat vermek­
tedirler. Bu vesikalar Etileri Suriy• ve Anadolu'ya
hakim bir vaziyette gösterirler.
Günden güne kuvveti artmakta olan Eti
lmperatorluğunun gözü fütuhat aramıya başladı.
En ziyade cenuha doğru sarkmak istiyen Etiler
nihayet Mısırlılarla çarpışmıya mechur oldular.
Etrafındaki küçük prenslikleri kendi ta;afına çek-

155
Etiler tarihi

miş olan Muvatallanın Suriye' de ve hatta Mı­


sır' da bazı siyasi er,trikalar çevirdiğini gören
firavun Ramzes, nihayet Etileri Suriye'de tut­
mak maksadile şimale doğru yürüdü
XV inci asrın nihayetlerine doğru Akaların
Küçükasya'ya yayılmaları neticesinde Frikya,
LidyaJ Karya, ve Misya'da bulun�n kavimler
arasında bir karışıklık çıkmış ve bunlar deniz
ve kara yollarile Kilikya, Ege, Fini� ve Fi­
listin mıntakalarına yayılmıya başlamışlardı.
Suriye'de teşekküle başlayan dütman unsurlar da
firavunları fena halde korkutuyordu. 1300 sene­
lerine doğru idi ki, yavaş yavaş devam t:den
göçler neticesinde Suriye mintakasında yerleşen
bu kavimler Etiler hesabına ve Mısırlılar aley­
hine çalışmak fırsatını buluyorlardı. İşte bu za­
manlardadır ki, tarih karşısına bir takım yeni
kavim isimleri çıkıyordu.
Piliasalar ( Pf)dasien ), Masalar ( Mysiens ),
Dardanlılar ( Dardaniens ), İlyunalar ( llions ),
Kırkı!Jalar ( Turova'daki Gergişler ), Lisililer,
Danalar... gibi. Bu kavimlar Akal,arın tazyiki
veya onların sevk ve idaresile Anadolu'ya ya­
yılmaya başlamışlardı. Etiler Mısırlılarla bu yeni
istilacılar arasında kalınca, ilk zamanlar korkut­
tular, fakat asker ve siyaset adamı olduklarından

156
Siyul tarih

bu kavimlerden istifade etmeyi düşündüler. On-­


tarla siyasi, ticart itilaflar, muadeheler yaptılar.
işte, meşhur Kadeş muharebesinden evvel,
Etiler ikinci Ramzes aleyhine böyle hazırlanmıştı.

Kadeş muharebesi :
Tarihin ilk ve en büyük muharebesi sayılan
Kadeş harbi Mısırlılarla Etiler arasında olmuştur.
Mısır ordusu 1295 senesi nisanında Zalu'dan
hareket etmiş ve günde 20 kilometrelik bir yol
yürümek şartile hareketinden bir ay sonra Bey­
rut civarına gelmiıti. Burada (Amuru memleketi
hududunda) asker ve levazım depoları tesis etti.
Firavun Oront vadisine geldikten sonra Nehrul­
kıJlp'i geçti, Kade§' in cenubundaki tepelerde or­
dusunu yerleştirdi.
• Ramzesin dört fıkrası vardı. Biricisi kralın
emri altında bulunan Amon fırkası idi. Diğerle­
ri de Ra, Fetah, Suttkhu fırkaları idi. Bu fır­
kalara bir de Sudan'ın siyah askerleri, Şardan'ın
ücretlileri katılmıştı. Mı!-ır ordusuna yeni gelmiş
olan bu son kısım askerin kendisine mahsus bir
kıyafeti vardı. Uzun demir kılıç, yuvarlak kalkan,.
madeni başlık, pliseli eteklik, deri gömlek. Bun­
ların boyları uzun, renkleri parlak, yüzleri düz-

157"
Etiler tarihi

gündü. Küçük bıyıkları Mısırlıların hoşlarına gı­


diyordu. ., ( 1)
Bugünkü 1 elli-Nebimanduk mevkiinde bulu­
nan Eski Kadeş kalesi yüksek bir tepe üzerine
yapılmıştı. Bu tepe Oront'un sol kıyısında, şim­
diki Humus gölünün biraz cenubunda Oront'a
karışan küçük bir ırmağın yanındadır. Cenuptan
gelen yol Şaptuna şehrinin yanında dar bir
geçidi açtıktan sonra nehrin sağ kıyısından sol
kıyısına geçer. Burası Kade§'in I O kilometre
-cenuhundadır. Nehrin sahillerinde 30 metro
yüksekliğinde sarp kayalıklar vardır. Burada çok
zorlukla yürünülür. Harp arabaları pek ağır
geçerler. Şaptuna'dan bakılınca Kad.ef'in bulun­
duğu tepe görünür. Bu tepenin ardında 1nuı·a­
talla, sükQnetle düşman ordusunu beklemekte­
dir.
Şaptuna'ya gelince, düşman hakkında ma­
·ıeımatı olmayan firavuna iki sahte mülteci gel­
•di. (iki hedevi geldiler ve dediler : Şu melun
Katilerle beraber olan ve büyük familyalara
mensup bulunan biraderlerimiz bizi haşmetli
krala gönderdiler. Biz firavunun esiri olmak is­
tiyoruz ve şu mel'un Katiyi terkedeceğiz. Şimdi
şu mel'un Kati, Tunep'in şimalinde bulunan
(l) Des Clans Aux Empires, S. 363

J58
Siyasi tarih

Halep'te ordugah kurmuştur. Zira, firavunun


korkusundan o, daha cenuba inemiyor.)
Bu sözleri söyleyen iki bedevi idi ve bunlar
casustular. Bunları eti imparatoru göndermiş ve
firavunun nerede bulunduğunu öğrenmek iste­
mişti. Kati yani Eti hütün müttefiklerile birlikte
Kade§'in ardında pusu kurmuştu. Fakat haşmetli
Firavunun bundan haberi yoktu. Haşmetli kral
ovaya indi ve Kade§'in şimal batısına gelerek
ordusunu yerleştirdi.)
Ramz�s, düş�ı!an ordusunu 160 kilometre
şimalde sanarak Kade§' in yakınına kadar gel­
miş ve kaleye gelecek imdat kuvvetlerinin yo­
lunu kesmek istiyerek, her şeyden habersiz, mu­
hasara nizamı almıya başlamıştı. Ramzesin ya­
nında muhafız alayı ile Amon fırkası vardı. Asıl
ordu daha geride idi. Dar boğaz yürüyüş hare­
ketlerine mani oluyar ve h?arp arabaları birbiri
ardınca, tek kolda güç halle ilerliyorlardı. [ Ri
fırkası, Anıon fırkasından bir iter ( tahminen 7
kilometre ) kadar aralıkla, Şaptuna'nın cenup
tarafından nehiri geçmiye çalışıyordu. Fetah
fırkası henüz Aranumi şehrinin cenubunda idi.
Sutekhu fırkası da yol üzerinde onu takip edi­
yordu. ]
Bu sıralarda Ramzes Kadeş' e bir keşif kolu

159
Etiler ıarilıi

göndermişti. Müfreze Ka tinin bulunduğu tarafta


iki esir yakaladı. Bun lar firavunun huzuruna ge­
tirildiler. firavun esirleri kendisi sorguya çekti:
( - Siz kimsiniz? Eti esirleri cevap verdiler·
- Biz Katiye mensuhuz. Bizi gönderen Ka­
tidir. Haşmetlimin )' erini öğrer.mek istiyorduk.
Haşmetli tekrar sordu:
- Melun Kati n erededir? Ben onun Halep ta­
rafında olduğunu haber aldım.
Otek iler cevap verdiler:
- işte, melun Kati burada oturuyor. Kendi­
sile birlikte hütün Kati ölkesinin, Nah.arina'nın,
Kodi'nin dağlılarını getirmiştir. Bunlar, piyade­
ler, arabalar \·e tam techizatlı askerlerdir. Sahil
kumları gibi çoktur lar . Şimdi hain Kadeş'in ar­
kasında harht tmiye h..1zır bulunuyorlar. ] (h
Bu görüşmelerden sonra firavul i un çadırın­
dakileri bir hayret kapladı . Derhal harp meclisi
kuruldu. Ramzes za bitl erine soı du:
[ - Gördünüzmü, şefler nasıl iş görüyorlar?
Onlar melun K ati hakkında Haleı,'tedir, dedirtti­
ler ve Haşmetlinin geldiğini i�idince Halep'e
kaçtığını söylettiler. işte şu anda işitiycvum ki,
(1 ) ( ) işareti içinde bulunan yazılar Mısır ,,esi-
kalarıııdan alın m ı ş ı ı r.

l bO
Siyul tarih

melun Kati adamlarile, beygirlerile ve kum ka­


dar çok a skerlerile hain Kadef' in arkasında
durmaktadır. ]
Bunun üzerine şefler kaha ha ti biri birleri nin
üzerin e yükletmiye haşladılar. Ra mzesin mec­
lisinde böyle görüşülü rken, ıııı ıffalalla iş ya pı­
yordu. Düşmanın gözünden saklanmak için ter­
tibat almakla mt:şguldü [ A�k e rlerini arabalar
üzerine bindiriyordu. l< um kadar çok. olan bu
ask erler, arabalarına üçer üçer biniyorlardı. ]
muvatalla muvafık zamanı bekliyordu. Bu e �na­
da Rd fırkası Bay ormanl,ğını geçmişti. Bunu
mu.ratalla gördü, Kade§' in cenup tarafın dan
nehri geçti ve yürüyüş halinde olan haş
metli askerlerinin içine daldı. Ortada neler
döndüğünü bir türlü anlıyamıyan haşmet­
linin piyadeleri ve arabaları düşman önünden
ters yüzü geriye döndültr. Haşmet li nin bulun­
duğu yere kardar kaçtılar ] Ra fırkasfnın niye
uğ , adığı ve nasıl b,r halde dtığıldığı kolayca
düşünülebilir. Etiler [ Ra fırkası nı ikiye böldüler,
bu fırka hiç bir şey bilmeksizin yür il yordu, ve
muharehe etmek için mevzi alması nı da bilmi-
yordu.] Raınzesin bul unduğu yere kadar kaçan
Ra fırkasının ardından Eti arabaları yetişmişti.
Bunlar ortalığın karışıklığından istifada ederek
her tarafı yağma etmiye başladılar. işte bu va-

161
Etiler tarihi

ziyet karşısında Ra1nzes kendisini toplamıy�


vakıt buld u. [ Vak taki haşmetli bu hali gördü,
babası Teb'li Man tu gibi kendisine çeki düzen
verdi. Harp elbisderini ve zırhlı gömleğini gi­
yindi. Raal de vaktile böyle yapmıştı. Bizzat
beygirlerini aramıya gitti. Tek başına olcıuğu
halde beygirlerini alarak ikiye böldü, birbirlerine
kattı, Oronı'a kadar sürdü. ]
Firavunun geride kalan kuvvetler i de yetiş­
•miş ve Eti orduları yenilmiye başlamıştı
Bu muharebere dair bundan fazla tafsi lat.
·yoktur- Umumiyetle kabul edildiğine göre netice
şöyledir : Kade§ zaptedilmedi, Ramzes Mısır'a
dö!! dü. Bundan sonra Suriye'd e uzun surun
karışıklıklar çıktı. 1 295 - 1 2 7 1 arasında geçen
1 6 senelik zaman zarfında fira vun gelip geçici
bazı muvaffakiyetler elde etti.
Kadeg muhrebesinden sonra Etiler için doğu
tarafında yeni mücadeleler haşladı. Bu uzun ve
çetin bir kavga idi ki, Etileri her halde canevle­
rinden vuracaktı .

Tari hte i lk m ii h i m mua hede :


XIII üncü asır baılarında Asur kralları, birik­
miş olan k u vvetlerine güvenerek, hudutları dı­
şına atılmaya hazırlanıyorlanlı. Babil'in nüfuzunu

l b2
Siyaaı tarih

kırınak!a kalmayan Salm ana•ar, Diyarbekiri


geçerek Fırat'ın yukarı mecralarında Etilere
yandan çarpmaya başladı. Hattusil, artık Suriye'-
deki hegemonyasını unutmuş, .Asur'un günden
güne artmakta olan kudreti karşısında yeni bir
cephe almaya mecbur olmuştu.
işte bu esnalarda Eti siyaseti çalışmaya baş­
ladı. As-ur Aleyhine kullanıla bilecek en yakın
düşman Babil olabilirdi. Hatıusil Babil kralına
baş vurdu. ikinci Ramzes zamanında Suriye'de
haşlıyan kavgalar sırasında Etilerle Kasit süla­
lesi arasındaki dostluğu ileriye sürdü ve krala
-şöyle bir mektup yolladı :
. " Mısır kralile ben, biribirimiz aleyhine hare­
kate giriştikten sonraydı ki, ben senin babana
şöyle yazmıştım : Mısır kralı benimle harp ha- .
!indedir. Baban da bana şöyle yazmıştı : Eğer
Mısır ordusu gelirse ben seninle gideceğim, as­
kerlerimin ve arabaların arasında geleceğim. işte
baban böylece benim için hazırdı. Şimdi ey
benim kardeşim, senin mvhariplerin senden so­
ruyor ve sana diyor lar : Bizi bırak, askerlerle ve
arabalarla gidelim. ,, Gerçi Babil bir askert yar­
dım yapamamış, zayıflıgını itiraf etmişti. Fakat
Bogazköy her halde şöyle düşünmüştü :
Suriye'yi taksim ederek Mısır'la uzlaşmak
1 63
F.tiler ıarilıi

ve tasarruf edilecek kuvvetle doğudan gelmekte


olan tehditlere karşı durmak . .. Bu suretle Hat­
tusil, Ramzes il ile 1 2 7 9 senesinin meşhur mu­
ahedesini akdetmiye hazırlanıyordu. Bize kadar
gelebilen bu muahede beynelmilel siyasetin mü­
him bir eseri olarak bu güne kadar saklanmış­
tır. Bu muahedenin bir metni mısır'da Karnak
mabedinin du varlarında, diğer bir nüshası da
Boğazköy hafriyatında elde edilen tabletler ara­
sında bulunmuştur.
Muahede, Bağazköy'de Mısır ve Eti sulh
murahhasları arasında müzakere edilmiş ve bir
gümüş levha üzerin e hakkedilerek Eti murahhası
Tarte§ııp vasıtasile Ramzese gönderilmiş�ir�
Ramzes te kendi tarafından çivi yazısile yazdı­
rılan diğer bir muahede metııini Boğazköy' a
göndermiştir.
Bu muahede 1 8 maddeden ibarettir. Başlan­
gıç olan birinci madde şöyledir :
1 - Yirmibirinci gün, birinci kış ayının yir­
mibirinci gunu, Rd' mn oğlu, Yukarı ve aşağı
Mısır'ın haşmetli kralı Ramzes meryamon, Pi­
Ramzes şehrinde bulunduğu bir gün kralın
heyeti geldi ve Katinin heyeti de geldi.
Gümüş tableti getiren Kati'nin, Hattı.silin he­
yeti, haşmetli Ramzuten sulh istiyordu.

1 64
Siyasi tarih

Bu muahedede mücrimlerin iadesine, asile­


rin tedibine, karşılıklı sevgi ve saygıya, göçlere
dair maddeler vardır. Şu maddeyi aynile oku­
yalım:
XV - . . . Hatti allahlarında dişilerinden ve
erkeklerinden bin allah, Mısır allahlarının dişi­
lerinden ve erkekl erinden bin allah, benimle bir­
likte bu sözlere şahittirler. Göklerin sahibi olan
güneş, A rinna şehrinin güneşi, Göklerin sahibi
Sutekhu, Hattinin Sutekhusu, Hatti memleke­
tinin .Astartesi ( diğ�r on allah ), göklerin kra­
liçesi, yeminin sahibi olan allahlar, yerin sahibi
olan dişi al lahlar, lşharanın y emin allahı, Hatti
memleketinin nehir allahları, dağ allahları, Kız­
vadna memlektinin allahları, .A m on., Fera, Su­
tekhu, bütün kadın ve erkek allahları, tııısır
memleketinin nehir ve dağ al lahları, göklerin,
yerlerin, büy ük denizlerin, rüzgarların, bulutların
allahları ..
Bu muahede her iki taraf arazisi ve hudutları
hakkında bir kayıt yoktur. Bundan şu anlaşıl­
maktadır. Bütün dünya mısır'la Hattüer ara-
sındaki dostluğun nekadar sıkı olduğunu anla­
sınlar. Mamafih, Etilerin Kadef'in cenup taraf­
larına kadar olan mıntakayı muhafaza etmiş
oldukları anlaşılıyor.

1 65
Etiler tarihi

Bu siyasi anlaşmalardan başka ticari mahi­


yette de bir takım anlaşmalar yapılmıştır. Bilhassa
demir madenleri hakkında mısır tarafından Etilere
vaki olan müracaatlar ve onlar tarafından verilen
cevaplar bu münasebetin derecesini göstermek-
tedir. O zamanlar demir madeni çok kıymetliydi.
mısır firavunları demir satın almak içi n Etilerle
hoş geçi nmek lüzumunu duymuşlardı. Fakat Eti
imperatorunun her zaman bu madenden onlar&
vermek istemediği anlaşılıyor .

Son devirler :
Y arım asır kadar süren ( 127 9- 1230) bir sulh
devresinden sonra vaziyet ge n e karışmaya başladı.
Bu esnada Ramzes ve Hatusil öldüler. Hatusilin
Dutlıalya ve Arnuvanda adlarında iki oğlu da
babalarının yerini tutamadılar. .Arnudandadan
sonra Eti imperatorluğunun kuvveti azalmaya
başladı. Boğazköy tabletleri Hatusilden sonra
artık Etiler hakkında bi ze haber vermemektedir.
( 1 2 5 5 - 1 2 00)
Zayıflamıya başlıyan Eti devletinin etrafında
yeni yeni hareketler uyanıyordu . Tukulti-İruna
tarafından sevk ve idare olunan Asurlular, Eti­
lerin müttefikleri olan Babillileri yenmiş ve yedi
sene kadar Babil'de kalmıştılar. Ayni zamanda

1 66
Siyasi tarih

şimale doğru yürümüşl er ve Etileri yandan vur­


maya başladılar. Artık S-ubbililiyu m a devri çoktan
geçmişti. Mısır'la olan münasehetler tabil ik de­
recesine kadar inmişti. Tabii, Etikr bunu haz­
medemiyorlardı. Duthalya zamanında bu müna­
sebet daha fenalaştı.
Bundan başka, memleketin hatı ve şimal
taraflarından da ye ni yeni göçler ve istilalar da
başladı. Bu hareket bütün Akdeniz sahillerini
kaplıyor ve mısır'ı da tehdit ediyordu " Şimal
ve deniz memleketi halkı ,, mısır'ı denizden ve
karadan sarıyordu. Bu kavimler Lisililer, Akalar,
Etrüslcler.. Gibi isimler taşıyorlardı mısır me­
tinleri bu istilacı kavimlerden uzun uzadıya bah­
seder. Bun ların bir takımı Etilerle birleşerek
veya onları da kendilerile beraber sürükliyerek
cenuba doğru ilerlediler.
Firavun meme/tak bu hücumları durdurmak
maksadile onlara dostluk gösteriyor, Kati mem­
leketinin yiyecek hususunda sıkı ntı çekmekte
olduğu bir zamanda ge rn ilerile onlara erzak
yolluyordu.
fakat muharebeden kaçrn mak mümkün ola­
madı. Oral Libililerleharbetmiye mecbur oldu.
Onları yendi. Bu zamana ait vakal:ırı Teb mabe­
dine yazdırdı.

1 67
Etiler tarihj

Üçüncü Ramzes bu istilacılarla pek çok uğ­


raştı. Bilhassa Filisli-n'e kadar inmiş olan Etil.ar
Mısırlıları fazla uğraştırıyorla rdı Oront civa rı n da
Şaptuna' da yapılan bir harpten sonra Ramzes
111, Etileri daha şimale atmaya muvaffak oldu.
Etiler bu de virlerde tamamile zayıflamışlardı.
Bir kısmı Karga mı§' ta tutunabilmiş ve burada
küçük bir prenslik halinde yaşamıya başlamıştı .
Fakat Asurlular bunları asla rahat bırakmadılar.
l l 00 senelerine doğru Tiğlat - Pa/,asar I,
Kargamıg önünde göründü .
Eti leri mağlup e tti ve Suriye'ye kadar indi.
L-übnan'ı da geçerek F-inike' y i istiyla et�i.
Bu devirlerde Önasya' nın siyast vaziyeti
şöyleydi.
Filistin istiklal kazanmıştı, Finikeliler sahilde
Aramiler dahilde yerleşerek buralarda yeni bir
ticaret hayatı tesis e t miye başlamışlardı. Sami
ırklarla birlikte şimalden ve denizden gelen
Egeliler v e Etiler bu mıntakada birbirlerile kay­
naş mak üzereydiler. mısır'ın tehakkümün den
kurtulan ve hem çiftçiliğe he m ticarete başlayan
bu ye ni halk kitlesi, şark tarihinde yeni bir devir
açmaya çalışan küçük krallıklar teşkil ediyorlardı.
Küçii,kas-ya'dada Frikya, Lidya d evletleri
teşekkül e diyor, Anadolu'yu asırlar danberi i şhal

1 t>8
Siyasi tmb

eden Türk ırkın ın muhtelif boyla rı bu radaki


siyasi ve medeni varlıklarını başka başka namlar
altında devam ett irmiye çalışıy or lar.Jı. Eti l erin
Kargamı§' taki i stik lalleri, Asurluların hücumlarına
rağmen gene de vam edıyordu. Tigl,at - Palasar
m emleketine döndükten sonra Babil'in hücumuna
uğramıştı. Babil kralı ma rduk bütün .A.sur
mem leketini istiyla etmiş ve buradaki mabut
heyke llerini ortadan kald ırmıştı.
Mağlup Asur kralları bu intikamın acısını çı­
karmak için beyhude yere didinmiştiler. Bu
esnada cesa rete ge len Eti l e r, Asurlulara te krar
hücum etmişler ve Kargamış'ı e l lerinden al­
mışlardı. Fakat 890 - 860 seneleri arasında va­
ziyet değişti. Asu-r - Nazirpal' dan başlıyarak
VIII ve Vll inci asırlarda hüküm süren Sargonlu
sülaleler de vrine ka d a r geçen zaman zarfında
Asuriye, kuv vetli bir hük tı m t'te sa hipti . Bu e s­
nada Karganu§' t a Asur l ul a rın eline geçerek uzun
müddet Önasııa' da büyük · bir imperatorluk
kurmuş o lan Eti/,erin siyasi varlıkları sonuna
erişti.

El i hu k u k u :
Hugo Winckler tarafından 1 906- 7 senele­
rinde Bogazköy'de yapılmış olan hafr iyatta mey-

1 69
Etiler tarihi

·rir. Aynı zamanda erkek olsun kadın olsun iki


·şahıs <baş) verir, (bu suretle) vecibesini ifa eder.
5 - Şayet bir kimse Hatti şehrinin bir ta­
cirini öldürürse, 100 gümüş mine yerir, vecibe­
sini ifa eder. Şayer bu, Luija erazisinde yahut
Pala ensisinde (vukubulursa), 100 gümüş mine
verir ( 1) ve malını iade eder. Şayet Ha.tti era­
zisinde ise, tacirin kendisini getirir (teslim eder)
9 - Şayet bir kimse, bir kimseyi kafasın-
dan vusursa, vaktile 6 gümüt şekil verirlerdi .
Yaralı üç gümüş şekil alır, Saray için üç gümüş
şekil alırlardı. fakat şimdi kral, sarayın Parası­
nı kaldırmıştır. O halde yalnız yaralı üç gümüş
şekil alır.
28 - Şayet bir adama vadolunan bir kızla
başka bir kimse evlenirse, sonra, o oununla
evlendiği vakit ilk adamın vermiş olduğu şeyi
(kadının mubayaa bedeli) iade eder. Halbuki,
baba ve ana iade etmezler.
29 - Şayet bir kız bir adama bağlı ise ve
kendisine mubayaa bedeli verirse ve sonra baba
ve ana itiraz ederler ve onu (kızı) adamdan çı­
karırlarsa, o zaman (kadının) mubayaa bedelini
verirler.
(1) mıne \ e şekil bir nevi paradır.

172
Siyaıi tarih

30 - Fakat şayet bir adam, kızı almazsa


ve onu reddederse, o zaman, vermiş olduğu
(kadının) mubayaa bedelini kaybeder.
55 - Hatuşa§ şehrinin sakinleri, timar
adamları geldikleri vakıt, kralın babasına yalva­
rırlar ve derler : Hiç bir kimse bize ücret ver­
mez ve hize derler : Siz timar adamlarısınız. O
zaman kralın babası mecliste dedi: O halde
tarlalara gidip tedarik ediniz. Timar adamları,
nasılsanız öyle olunuz!.
56 - Kralın bir seferberliği esnasında, bir
kaleye gitmek ve bağda üzüm toplamak mükel­
lefiyetinden maden amelesinin hiç birisi muaf
&eğildir. Bahçuvanlar tarlanın bütün işlerini
yaparlar.
91 - Şayet bir kimse bir kovandan arı
çalarsa, vaktile bir gümüş mine verirlerdi, fakat
şimdi 5 gümüş şekel verir.
91 - Şayet bir köle bir evden çalarsa tek­
milini iade eder. Hırsız 6 gümüş şektl verir,
ayni zamanda kölenin burnunu ve kulaklarını
keserler ve efendisine verirler.
98 - Şayet hür bir adam bir evi ateşlerse,.
evi yeniden inşa eder. Fakat evin icinde bulunan
gerek insan, gerek hayvan mahvolursa, gibi
şeyleri iade etmez.

173.
Etiler tarihi

101 - Şayet bir kimse bağları yahut elma


ağaçları yahut armut ağaçları yahut soğan ça­
larsa vaktile hir bağ için . . .• (*) gümüş şekel,
·bir elma ağacı için I gümüş şekel,· bir soğan
dizisi için I gümüş şekel verir, ayni zamanda
· sarayda tahta bir mızrakla döğerler, vaktile böyle
yaparlardı. Fakat şimdi, şayet hür bir adamsa,
6 gümüş şekel verir ve şayet hir köle ise 3
gümüş şekel verir.
119 - Şayet bir kimse damızlık bir tavus
kuşu çalarsa, vaktile . .. gümüş şekel verirdi,
fakat şimdi 1 2 gümüş şekel verir, vecibesini ifa
eder.
126 - Şayet bir kimse sarayın kapısından
bir resim çalarsa 6 gümüş şekil verir. Şayet
sarayın kapısından bir tünç mızrak çalarsa ölür.
şayet bir kimee bir bakır resim çalarıa yarım
Pi dan (arpa) verir. Şayet bir kimse bir çoba­
nın yor7anını çalarsa bir yün yorganı (elbise)
·verir.
144 - Şayet bir kimse bir berberin bakır
bıçağını ve ... alirsa, şayet bir iç elbisesi . . . l O
gümüş şekil verir.
169 - şayet bir kimse bir tarla satın alsa
(•) Nokta ile geçilen yerl;:r tablet üzerinde okuna-
mayan kısımlardır.
Siyasi tarih

o zaman o, sınırı takdis eder. Has ud alır. Gü­


neş allahını takdis eder ve der: Topraktan olan
ekinimi sen ektin. Bunu der. Güneş allahı yahut
Teşup arasında intihapta fark yoktur.
17 3 - Şayet bir kimse kralın adaletine karşı
mücadele ederse, evi hir )ığın ölü olur. Şayet
bir devlet adamının adaletine karşı mücadele
ederse, başını keserler. Şayet bir köle efendisi-
ne karşı kıyam ederse, büyük kaba girer. (ihti­
mal boğdururlar yahut kazanda derisini soyarlar)
176 - Şayet bir kimse bir san'atkir kiralar­
sa, vahut bir kapıcı, bir demirci, bir döğramacı
bir kunduracı, bir terzi, bir dokumacı, bir şerit­
çi kiralarsa ı O gümüş şekel verir.
182 - Bir kurban elbisesinin kıymeti 12
gümüş şekeldir. Uzun poturun ( şalvar) kıymeti
1 O gümüş şekeldir. Uzun bir elbisenin kıymeti
3 şekeldir. Bir baş sargısının kıymeti bir şekeldir.
Bir iç çamaşırının kıymeti I şekeldir.
193 - Şayet bir adam bir karı alırsa, sonra
adam ölürse, karısını (bu adamın) kardeşi alır.
Sonra babası alır. Şayet ikinci defa dahi babası
ölürse, o zaman onun (ölmüş adamın) bir 'kar­
deşi, her hangi bir kadın almış olursa olsun onu
(dul kadını alır. Ceza yoktur.

175
Etiler tarihi

1 95 Şayet bir adam kardetinin karısi)e


yatarsa ve kardeşi sağ ise, ce?a vardır.
1 96 Şayet bir adam hür bir kadınla ev-
lenirse, sonra kızını ( bu kadının ) zevce olarak
alırsa ceza vardır.
Eti kanunundan çıkardığımız bazı parçalar ,
kanunun tamamı hakkında açık bir fikir vere­
mezse de, burada hütün kanunu yazmak çok
uzun süreceğinden belli başlılarını almakla iktifa
ettik.
Etilerin hukuk telekkileri, aşağı yukarı, Su­
merlerinkine benzemektedir. Hatta "vaktile böyle
id, ,, gibi kayıtlardan <la anlaşılıyor ki, kanunun
bir çok maddeleri başka yerden alınmıştır. Ka­
dına. askt!rlere, kölelere, siyasi mücrimlere, ti­
carete, dine dair maddeler oldukça tekamül
etmiş bir devlet idaresi karşısınd bulunduğumuzu
gösteriyor.
Ceza, yalnız bir halde aileye de şamildir :
Krala yani devletin emniyetine ait cürümlerde
evlenmiye, aileye, fuhşa, hırsızlığa dair olan
maddeler geniş bir müsavat ve adalet zihniyetini
gösteriyor. Kadınla erkek kanun nazarında mü­
savidir. Kadınlar bazı· siyasi ve idaı i vazifeler
alabilirler, harbe giderler, icabında kumandanlık
ederler.

176
Siyasi tarih

Emlak sahibi olmak için askerlik yapmak la­


zımdı. idam cezası mahdut yerlerde tatbik
olunurdu.
Umumiyet itibarile Eti hukuku, başka mil­
letlerden bir takım esaslar almış olmakla beraber,
kendi siyast ve ictimai bünyesine göre, husust
bir hak telekkisine malikti. Siyast sahada hak
telekkisi, hemen hemen, bugünkü muahedelerin
esasını teşkil eden bir takım beynelmilel hukukt
esaslara benzer. iki tarafın müsaviliği, iadei
mücrimin, muhaceret ve iskan •. . gibi.
Kanun bir çok yerlerde ticareti, esnaf taba­
kasını himaye etmektedir. Yiyeceğe, içeceğe,
hayvanlara, tarlalara, ideta narh konmuştur. Bir
zenaat sahibinin kirası, bir hayvan taşıma bedeli
bir eşyanın kullanma parası kanun nazarında
muayyendir. Demekki, bu zamanda şehirlerdeki
içtimai hayat geniş ve oldukça yüksekti. Şehirler
arasında da sıkı münasebetler vardı.
Aile meselelerinde Etiler çok müteassıptılar.
Erkek ve kadın ayni hukuka malik olmakla be­
raber, köle olan er kek ve kadınlar biraz daha
dar haklara maliktiler. Mamafih, köleliğin son
asırda hile nekadar aşağı bir derecede tutuldu­
ğunu bildiğimiz için, bu sınıfın Eti kanununda
himaye görmüş olması dikkate layık bir hadisedir.

171
Etiler tarihi

Bir çok hallerde kanun cezaları hafifletmiştir.


Vaktile ağır olan ceza şimdi hafiftir. Anlaşılıyor ki
memleket dahilinde asayiş iyidir ve medeni se­
viye yükselmiştir.
Kanunda HatU§a§ şehrinden başka şehirlerde
yapılan cürümler arasında farklar görünüyor.
Bunun sebebi, asıl Eti tc,praklarile birliği teşkil
eden diğer memleketler arasında bazı farklar
kabul edilmiş olmasındandır, diye bir matalaada
bulunmak mümkündür.
Etikrin askeri teşkilatı timar esasına daya­
nıyordu. Kıral asker sınıfını her vakıt himaye
ediyordu. Ordudan sonra himaye edilen sınıf
çiftçilerdi. Hırsızlık, zina, gasıp, zarar, ihmal v.s.
gibi cürümler hakkında tatbik olunan cezalar,her
halde iptidai bir cemiyetin değil, yüksek bir
cemiyetin işidir?

178
• • • •

ETiLERiN DlNl
Umumi ,·a�ıt'lar:
Küçiikasya'da dini itikatlar umumt bir Theo­
Cosmologique temel üzerinde yaşamıştır. ( 1)
Bu itikatlar tabiatı izah ederken mevsimlerin
birbiri ardınca gelişi ve yer yuzunun bereket
ve doğuruculuk hassası d iişünülür. fakat tabiat
kendiliğinden ne doğurur ne de yaşar. Hayat
ve onun devamı için iki ruhani ve semavi vü­
cudün birleşmesi lazımdır.
Erkek allah ile kadın allah başka başka şekil
ve surettedirler. Erkek allahın işareti üç dişli bir
şimşek yahut iki yüzlu bir baltadır. Kadın allah
bereketin, tabiattaki doğmak ve çoğalmak has­
talarının, umumivetle kadınlığın timsalidir. Kadın
allah, �rkek allahın bazen zevcesi bazen de
kardeşi olur. Bu dinde imanın kökünü şu itikat
teşkil eder: .. Var olmak ve çoğalmak için iki
yüksek ve kudretli vücudün birleşmesi şarttır. 11
Bu-evlenmeler daima yüksek dağlar üzerinde
{I) C. Autran. Tarcondemos. S. 7.

179
Etiler tarihi

tırmıştır. Zira erkek allah kadın allaha yaklaşmak


üzeredir. Bu kadın allah, sonradan Yarımadanın
hakimi olduğunu göreceğimiz mahuttan başkası
değildir. Bu ( Ana - Allah ) tır. Yüksek tepelerde
dolaşmaktan zevk alır, ormanlardaki hayvanlara
hükmeder. Başının üzerinde bir taç bulunmak­
tadır. Kendisini, silahlar ve tambur sesleri ara­
sında yürüyen bir alay takip eder. işte bu, İda
dağının, Dendimos ve Pe.'�inont'un büyük ana
- allahıdır. Kibel) Ma, Agdistis, Amm.as) Rea,
Artemis, budur. Kendisinden sonra oğlu T�pp
gelir. Bu da dağlarda yürüyen bir parsın sırtına
binmiştir. ,,
" En büyük mabut kadın mabudun huzurun­
dadır. Sağ elinde hükümdarlık asası vardır. Bu,
Küı;ükasya'nın en hüyük mabududur. Sahneyi
iyi yaşatmak için, heykeltraş onu Ana-Allah ile
evlenirken göstermiştir. ,, ( 1)
Bu mabutlar ve hunlara ait mezhepler Ke­
naneli'nde, Turova'da, Pont'ta da intişar etti.
Tarsus'taki Sandan· alla-hı da ayni allahtır.

Kihel:
(Dictiunnaire dela Mithologie) de bu kelimeye
bakarak şu satırları okuruz:
(1) E. Meyer. Reich Und Kultur der Chetiter. S. 88

182
Etilerin dini

" Bir ( Ana - Allah ) a tapmak, Ege mıntaka­


sında bizim erişebildiğimiz en eski dini vakalar­
dandır. Buna Monis devrinde Girit'te de rasge­
linmektedir. Burada o bereket allahıdır, bütün
tabiatı zenginleştirir, insanların ve hayanların
anasıdır. Dicte dağının allahı olan DictirJ,na
budur. Bu allah Grıık paganizminde Gaia, Rlıea,
isimleri altında yaşadı. Bu mezhep bilhassa
Peloponez' de çok revaçta idi. ,,
" Bu eski E_qe allahı, asıl nüfuz ve tesirini
Frikya'da muhafaza etmiştir. O, burada yerli
allahların ön safındaydı. Kibel mezhebinin merkezi
Pe.-i'lf.ont şehri idi. Ona burada bir taş parçası
şekli verilmişti. Persler bu allahı Atıaiti-s adın­
daki allahlarile bir tutarlardı. Bu allah sonra
Artemis adını almıştır. Kibel mezhebi M.E. 205
senesinde resmen Roma'da kabul edildi."
Sayce'de böyle söyler: " Küçükasya'nın,
sonradan başka kavimlere geçen en mühim ma­
budu KibtJldir. Buna Kapadokya'da Ma deni­
liyordu. Komana mabedinde bunun hizmetinde
&.000 rahip vardı. Bu kadın allahın mezhebine
mensup olan bütün şehirler halkı Etilere men-
sup insanlardı. Bu insanlar Küı;ükasya.'nın her
tarafına doğru y.ıyıldıkları sırada bir çok silahlı
kadın rahipler götürüler ve rühban şehirleri
tesis. ederlerdi.,.

183
Etils tailri

•ttçükasya'da mabetler ve mibotlar:


Sayc�' ye göre, Etilerin Küçükasy<S' Ja yap­
ınış oeldukları ve klasik devirlere kadar kalmış
olan tesirin derecesini anlamak için Amazonlara
ait olan efsaneleri dikkatla okumak lazımdır.
.Amazonlar, sırf kadınlardan toplan ına bir ordu
idi. Bunlar Boğa.zköy'ün şinıalinde karadeniz
sahillerinde yaşarlardı. Buradan batıya doğru
yürümüşler ve Küçüka.sya halkının büyük kıs­
mını itaat altına almıştılar.
mırın-na_, Kime, İzmir, Efes
şehirlerini
Amazonların tesis ettikleri kabul edilmektedir.
Bunler, Etiler tarafından karganııf' tan getirilen
Asya allahının rahipleri idiler. ., Bir çok silahlı
kadın rahipler ve hadım rahipler bu allaha hiz­
met ederlerdi. komana' daki ma allahının 6.000
kadın rahibi vardı. Efes gibi bir çok şehirlerde
aynı mabuda taparlardı. Buradaki kadın rahip
kendisine " Arı - Kraliçe ., adını vermişti. Efes,
Greklerin eline geçtiği zaman burada bulunan
allah kendilerinin Artemisi yerine ieçti.
Perrot, Eti dininden bahsederken �öyle der:
Küçükasya'da hakim ve hususi bir seciyeye
malik olan panteist dinini Hititler yaymışlardı •
Bu din, Efes'e ve Yunanistana kadar git-

184
F.tıl,.r tarilıi

mişti. Atis, k-ibel tipleri, Bogazköy' deki YazıZ.t


kaya'da görülen dini resimler, sonradan Frik­
yalı denilen mezheplerin doğduğu yeri iyice
göstermektedir. Bı.1 Kihel ( Ana - allah ), Efes'in
Artemisi11clen başka bir şey değildir. Peterya'da
bir kaç isimle anılan ve arslandan yapılma bir
kaide üzerinde tasvir edilmiş olan bir kadın
ıllah vardır. mara§'ta da bir cenaze alayını
gösteren resimlerde kadın - allah, elinde yemiş
tutmaktadır. Bunu Grek sanatı benimsemiş,
bundan ( hayat ve bereket allahı) yaratmıştır.
Biz, Boğazköy'de ve Hiiyük'te ellerinde çiçek­
ler tuta,ı allahlarn h�ik-ırak, Greklerin bunlardan
ilham almış olduklarını iddia edeceğiz. ,,

Eıf dhıiııiıı te�irleri:


Yukarıdanberi kısaca izahına çalıştığımız dint
itikatlar, allah isimh.·ri, mabetler, merasim ve
Önasya'da ve Aka, niz sahillerinde görünen te­
sirleri hize şunu anlatır:
Tarihten evvelki cfc\'İrlcrdt·, medeniyet hare­
keti dnğudan batıya doğru gitmiştir.
Dini itikatların yayılmasını temin eden vakalar
arasın da ticaretin mühim rolü olduğunu söyli­
yenler, Onasya > nın eski dcvirlerinLeki müşterek
iktisadi hareketi mütalaa ederken, bu ciheti

186
Etilar tarihi

açıkça göstermektedirler. Sanatta olduğu gibi,


ticaret hayatında da Kapadokya bir vakıtlar
nazımlık rolü oynamıştı. Anadolu'dan batıya
do�ru giden kervanlar Ege sahillerinde, Ada­
lar'da, Trakya'da, Ytmanılan'da mabetler de
kuruyordu.
Her halde şurasını iyice gfüüyoruz ki, bu
mıntakada hir vaklllar hiıkim tesirler yapmış olan
medeniyet hareketi, iskr ticari, ister dini vası-
talarla olsun, daimi bir akış· halinde başka mil­
letlere fikir ve madde veriyor, şarkın hakim
nüfuzu her vakıt ker.dini gösteriyordu.
Bu bahsi bitirirken şurasını da söylemelidir :
Eti dini hakkındaki tetkikler henüz tam değildir.
Gün geçtikçe artmakta olan vesikalar bize bu
hususta şimdikindt>n daha açık ve doğru malu­
mat verecektir.

Etilerin y.ı zıhı rı ,·e dilleri


Etilerin Y'-'Şamış oldukları genit topraklar
üzerinde tetkikler yapmıya haşlıyan alimler, bu­
ralarda kayalar üzerine yapılmış bir t�kım işa-
retler görmüşl�rdi. ilk defa bu işaretleri Mısır
hiyeroglifleri san maşlar, fakat tetkikler ilerledikçe
bu yazının Etil,ere ait olduğunu anlamışlardır .

. 188
Etileıin dini

Suriye'de ve .Anadolu'da bulunmuş olan bu­


nevi yazılar yüksek kayalar üzerindedir. Bunlar
Mısır hiyerogliflerine benzersede, onunla alaka­
dar değildir. Eti hiyeroglifleri üzerinde ilk çalışan
ilim Sayce'dir. Bu zat bazı kelimeleri okuduğunu
iddia etmiştir. Perrot'da bu hususta çok çalış­
mıştır. Bu yazının Kıbrıs yazısile olan bazı ben­
zeyişlerini tespit etmiş, A.ıbrıs yazısının Eıi
hiyerogliflerinden alınmış olduğunu ileri sürmüş­
tür. Perrot derki: " Hititlere mahsus orijinal
eserler başka yerde görülemez. Milli elbiseleri
her şeyden evvel bir hususiyet gösterir. Yazı­
larına gelince, Mısır ve Kalde'nin iptidai yazı­
larının prensipleri aynile bunda da vardır. Bu
sistem yazı eşyayı olduğu gibi resmeder, ihti­
yaçlar bu şekilleri tadil ederken nihayet muayyen
şekil v� esaslara kadar götürür. Her iki tarafın
da hareket noktası ve metotları birdir. Değişiklik
yalnız şekillerde, bunların seçilmesinde ve yazıyı
taş üstüne yazma usullerindedir. Bazı müellifler
bu yazının Kapadokya'daki kabileler tarafından
kullanılmağa başladığını ve Suriye'ye geçince
Mısır vesikalarına göre, kiti'lerin bunu mükem­
melleştirmiş olduklarını söylerler. Bir de Tarku­
dim plakında görülen işaretlerin bugün Ürgüp
ve civarında hulunan garip arazi teşekküllerinden
ilham almış olduğunu iddia·edenler vardır. Hal-

189·
Eıilu tarihi

buki, bunlar boş faraziyeleridir. Bu fikrin kabulü


halinde, şimdiye kadar doğudan batıya doğru
gitmiş olan medeniyet hareketinin batıdan doğuya
doğru geldiğini kahul etmek lazımgel�cektir ,,
( Histoire de l' Art ) Perrot'nun bu düşüncelerini
yazdığı zamandanberi, Eti hiyeroglifleri üzerin­
deki çalışmalar hize bundan fazla bir şey vermiş
değildir.
Eti Hiyeroglifi bir takım şekillerden iba­
rettir. Buna ilim dilince ( Pictografique ) yazı
derler. Yani --ştkillerden yapılma yazı ,, de­
mektir. Bu yazının satırları bizimki gibi, soldan
başlayıp sağa doğru g-ider, fakat satır bit-
tikten sonra tekrar sola gelmiyerek olduğu yer­
den� yani sağdan yazılmağa devam olunur.
ikinci satır birincinin de\'amıdır. Bu suretle sa-
tırlar helezoni bir yol takip ederler Bu tarz
yazı yazmıya da Boustr�phedon (Bustrofedon)
usül deniliyor.
Bu hiyeroglifl�ri Etiler yüksek kayalar üzeri­
ne kazmı�lardır. Bunun sebebi bu yazılın halkın
okuması içindir ve onların milli yazılarıdır. Halk
kitlesinin anlıyabile:ceği ve dai�a gört·bileceği
bu yazıları Anadolu'nun her tarafında bulunur.
Bir çok heykeller ve kabartmalar üzerinde de
yardır.

:190
Etiler tarihi

Eti birliğinin dağılmasından sonra artık bu,


çeşit yazılar yaıılmaz olmuştu. Fakat, uzun bir
zaman, bunları okuyup anlıyan bir halk kitlesinin
mevcut olduğunu bazı eserlerden öğreniyoruz.
Herodot şöyle der: • İyonya'da da Sezos­
tris'in taşa kazılmış iki resmi vardır. Bunların
birisi F/es'ten Foça'ya, öteki de Sardeı'ten
İzmir'e giden yollar üzerindeuirler. Bunların her
birisi dört arşın ve küsur boyunda birer adam
tasvir eder. Sağ elinde bir mızrak ve sol elinde
bir yay tutar. Bir omuzundan ötekine kadar,
resmin göğsünde hıyeroglifle yazılmış hir yazı
vardır. Manası şudur : Bu kudretli omuzların,
bu memltketin uhibi benim ,, Herodot1ıtı Sezos­
tiris sanmış olduğu adamın m-urıit il olduğu
bizce malum olmuştur. Buradaki yazıya bir
mana vtrilmiş olması dikkate değer.
Etilıer tarafından kullanılmış olan öteki yazının
adı da (çivi yazısıdır) buna Cı·neiforme (Künci­
form) yazı deniyor. Bu nt=vi yazının geldiği yer
kalde'dir. Bunu icat etmiş olanlar da Sunıerler­
dir. ilim dili, ıde buna Babil yazısı da derler.
Bu yazıyı bugün bazı alimler okumaktadırlar.
Bu sayededırki, eski taı ih� ait en kar�nlık va­
kalar aydınlanmış ve ilk insanların medeniyetleri
hakkınd.ıki bilgilerimız pek çok artmıştır.

192
Etilerin dini

Çivi ' · yazısı tabl�tler üzerine yazılıdır. Tablet,


. .
bır nev• • topraktan kagıt demektir. Bu toprak
_
y a pı ş- miştir yahut çiydir. Kil veya bu cinsten
sertçe. ; ve dayanıklı bir çamurun üzerine yazıla­
rak güneşte yahut ateşte pişirilmiştir. Bugün
eliı nize geçen tabletlerin mühim bir kısmı top­
n .handır. En kıymetli tabletler kültepe' de· ve
] ıJıogazköy'de bulunmuştur. Forrer, Hrozny,
-Autran, Chantre gibi alimler tarafından okun-
-muş olan bu yazılar bize Etiler tarihine ait çolı
kıymetli bilgiler vermiştir.
Burada bizce en mühim nokta şudur:
Etilerin din, san'at ve ırk meseleleri hakkın­
da olduğu gibi, dilJerine dair de bazı alimler
birbirini tutmayan bir takım garip mütalaalar öne
sürmektedirler. Daha doğrusu böyle söylemeyi
daha münasip görmektedirler. Eti dili hakkında·
bazı alimler Hint-Avrupalı derler. Bazıları iıe
aziyanik (Asianique) tabiri alt ı nda ne olduğu pek
belli olmiyan bir dil demek isterler. Bir kısım
alimler de bu dilin aslını Altaylara bağl arlar.
Bu gibi mütalaalara dair küçük birer misal
Yerelim.
G. Fcıugers ( Les Premi�res Civilisations )
tsimli kitabında bu hususta şöyle der: • Bize gö-

193
Etiler tarihi

re bu dilin kadrosu Hint-Avrupalı isede lugatlar


böyle değildir. Aynı hadiseye başka dillerde de
rasgelinir. Eski Mısır dili, mesela Samı dilinden
zamirler almış ve şimdiki acemce de bir çok
arap kelimelerini kahul etmiştir. Diğeri : sonra­
dan ilave edilmiş olan Hint-Avru.pa-l-ı unsurlar
bu çifte karakter Önasya'nın din ve san'at sa­
hasında da görünür.,,
Bu hususta Forrer de bir takım fikirler öne
sürmektedir. Bir defa f orrer, Anadolu' da ·Etiler­
den evvel yaşamış olan bir dil mevcut olduğu­
nu kabul eder: Şimali kajıadokya'da yaşayan
ve tamamile orijinal olan bu dile (Proto- Hattien)
ismini v�rir. Yani Etilerden evvelki dil dt!mek
ister. Sonra bu dili Alezopotamya'da görüşülen
diğer dillerle mukayese ederek arada zaman ve
esas hirliğinin mevcut olduğunu görür. Bu dile
. de (Hatti- Sungerien) dil der.
Songer ismi Lübnan, Toros ve İran dağ ları
arasındaki sahaya verilmiş olan coğrafi bir ta­
birdir. "Bu coğrafi tabirdir ki, bizim en eski bir
tarihe, yani 2700 senesinden daha evvelki za­
manlara ait olarak elde ettiğimiz en eski yazının
kullanılmış olduğu devirden evvel bu mıntakaya
verilmiştir. Bu zamanlarda burası Subartu, Elam,
ve Babil diye kısımlara ayrılmamıştı. Bütün

194
Etilerin dini

mmtaka birleşik bir manzara altında idi. Bu hal,


Profesör Herzfeld'in Acemistan dağları civarında
yapmış olduğu hafriyatta meydana çıkan yazısız
Pal,eo - Sumer bir büyük kabartmadan da an­
laşılmıştır. Asur' daki Alman hafriyat heyeti de
en eski tahakalardan Paleo - Sumer istatüler
çıkarmış tir. Bundan başka, Baron Oppenheim
de Tel - Hakfte Pa.leo - Su.mer istatüler bul­
muştur. ,, ( 1)
Forrer, Su-nger kelimesini tahlil ediyor, bu­
nun sancar, sungur, sangar kelimelerile olan
yakınlığını izah f'ttikten sonra Sancar isminin
Mezopotamya'da bir dağ ismi olduğunu söyliyor.
Bu mütalaalardan sonra da:
" Bu gurup dilleri,1 konuşulmuş olduğu sa­
hada yaşamış olan halkın en eski yerli bir halk
olduğunu kabul etmek lazımdır ,, diyor. Filoloji
esaslarına göre tetkik edilen bu tariht hadiseleri
biz, diğer sahalarda da yapılmış olan tetkikler
neticesinde öğrenmiş olduğumuzdan, gerek
Forrer'in gerek Hrozny'nin ve daha başka
alimlerin bu görüş esaslarını kabul ederiz. Sumıer
dili üzerinde tetkikler yapan alimler de bu mm­
takada yaşamış olan kavimlerin ayni kökten
çıkma dillerle konuşmuş olduklarını ispat etmiş-
(1) Der Tel - Halat.
Etiler tarihi

tirler. Forrer'in şöyle bir düşüncesini de kay­


dedelim :
" küçükasya' da ve Suriye'de iki türlü yazı
ile tespit edilmiş olan bir kaç dil vardır. Bu
yazılardan biri kayalar üzerindeki Eti Hiyerog­
lifleri, öteki de tabletler üzerinde gördüğümüz
çivi yazısıdır. Çivi yazısı ile yazılmış olan dil bir
kaç guruptur: Hint - Avrupalı, Asiyanik ( Asia­
nique ) , Arya.
Hint - Avrupalı dil, küçükasya'ya batıdan
gelmiş olan halk tarafından getirilmiştir. Bu dile
Luvijalı (Luvien) dil diyoruz. Bu dil esas itibarile
Hint - Avrupalı değilsede ondan bazı şeyl�r al­
mıştır. ,,
Hrozny' de bu hususta şöyle diyor.
Anadolu'da beş türlü dil vardı: Hititler,
Nesiller, Luvijalılar, Hattiler, Hurriler. Hititler,
merkezi Boğazköy olan bir krallık içinde yaşıyan
halktı. Nesiller, Neşa§ şehrini ( Nisa - Muratlı
Hüyük) merkez edinmiş olan bir küçük prenslikti.
Luvij:ılılar Kilikya halkıdır. Bu her üç gurubun
dili Hint - Avrupalı bir dilden bazı şeyler al­
mıştır. Hatit ve Hurriler ise dilleri Hint-Avrupalı
olmıyan bir halktır ki, dördüncü bin senesinde
Kafkaslar'dan inmişler ve Anadolılnun doğJ.ı

J 96
Etilerin dini

tarafındaki dağlardan başlıyarak Mezopotamya


ve Suriye'ye kadar yayılmışlardır. •
Hrozny aziyanik tabirini sık sık kullanmak­
tadır. Lidga, Li8ya, ve Etrüsk dillerini azi­
yanik diller gurubuna koyar.
Forrer, .Anadolu'da kullanılmış olan diller
üzerinde tetkikler yaparken şu mütaleayı da söy-
lemektedir: "Yakınlık olup olmadığını münakaşa
etmeksizin diyebilirimki, Harri ( Hurri ) dilinin
teşekkülü pek yakından Türk dilint> benzer.
Böylece Harrilerin istilA için hareket noktalarını
Türkistan'da aramak taraftarıyım. ,,
Eti dili hakkındaki münakaşalar, aşağı yukan,
şu nokta etrafında toplanır:
Bu dil, Hint-Avrupalımıdır, değilmidir?
Bu dille konuşan insanlar hangi ırktandırlar?
Birinci sualin cevabı verilmiştir. Yani, Eti dili
Hint-Avrupalı değildir.
ikinci sualin cevabını şimdi vereceğiz.

Etiler hangi ırktandırlar


Etilerin hangi ırktan oldukları meselesi, ilim
alemini epiyce uğraştırmış bir davadır. Bizim

197
Etiler ıarihi

bitaraf olduğunu bildiğimiz ilim, her nedense.


bize ait meselelerde hiç te bu karakteri göste­
remiyor. Yani, asırlardanberi zihinlerde ve ruh­
larda kökleşmiş olan bir takım fena itikatlar,
hakikat karşısında bile yerinden sökülüp atılamı­
yor. Bu bahsi iyice tetkik edebilmek için mevzuu
çok etraflı kavramış bulunan zatlardan bazı mü­
him sözleri buray alacağım.
1932 senesi ilk tarih kongresinde, Türk Ta­
rihi Tetkik Cemiyeti Umumi Kltibi Dr. Reşit
Galip Be}'efendi bu mevzua ait kıymetli mütale­
aları arasında şunları da söylemişlerdi.
• Anadolu Eti medeniyeti keşfedilir edilmez
hakiki ilim adamları, bunun Ortaa•ya'dan gelme
Turanlı bir medeniyet ve getiren Etilerin de
Turanlı bir millet olduğunu ifadede hiç tereddüt
göstermedi. Fakat Türklı.iğün dostu olmakla
tevsif edilemiyecek cereyan yine kaşlarının bütün
çatıklığı ve hokkasının bütün zehrile sahifelere
döküldü. Eti medeniyeti keşiflerinin ilk safha ve
intibalarını biraz canlandırmak için size, 55 yıl
kadar geriye çekilerek 1887 Haziranının 14 üncü
günü Londra,'da Büyük Britanya Antropoloji
Enstitüsünün mutat içtimlarmdan birine dinleyici
olarak iştirak etmenizi teklif edeceğim. Celse,
antropolojist Francis Galton tarafından açılıyor.

198
Etilerin dini

C. R. Conder söz almış : .. Yedi seneden beri


Hitit meselesile uğraşıyorum ,, cümlesile başlıyor.
20 sahife kadar tutan beyanatından şu cümleler
hafızamızda kalıyor : " Fizyonomoik vasıflar, Hi-
titlerin Asya'nın garbındaki Turan halkı ile
olan akrabalıklarını tetkike kafi bir zemin teşkil
e der. Türk kabile le ri Seyhun ırmağından tedri-
cen garbe doğru Küçükasya ve Mezopotamya'ya
geldiler. Fizyonomik, dint ve lisani muhtelif
esaslar üzerinde Hititlerin 7 urani ve aglebi
ihtimal Altaylı bir ırk oldukları kabul edilirse
bu ırkın adetlerine dair de fikir edinmek müm­
kün olur. Hititlerin Altaylılık mensubiyetleri bu
mevzu ü zerinde husus1 dikkatle meşgul olanlar
tarafından ciddi sur ette tetkik edilme�iştir. Abi­
deler, metinler de bizi bu hususta ten vir et­
mektedir. "
• Hititler bazıları tarfından Sami zannedH miş
ve yazıları da samice olarak okunmak teşebhüs­
leri ortaya• atılmııtır. fakat bütün bu teşebbüsler
akamete mahkum olmuştur. Madenciliğe gelince :
Hititler arabalarını altırı ve gümüşle kaplarlardı.
Muahe deler gümüş le vhalar üzerine kazılırdı .
Madencilik sanatına vukufları bunların Hazar ci­
varındaki dağlardan gelen Turanlı bir halk
olduğuna bir işaret olabilir. ,.

1 99
Etiler tarilıi

" Kıy metli taşları işleme


da H i titlerde vard ı. Mü hü, ve mühürcülük san 'atı
akraba olan Altay kabr cülük sa n 'atı Hititlerle
san 'attı . Hasılı, Hitit • · lelerin e izafe edilen bir
bulun ması Hi tit atikiya' arkeoloj ik materyelleri n i n
ve H i titleri n Turani · , ı n ı hayalatta n ku rtardığına
-�aenaleyh Anadolu, bir halk oldu kları na ve bi­
ltalya T u ranlılanm· Medya, Mezopotamya ve
etm ekte k u v vetli , n akraba ol dukları n ı k abul
Bu sözlerder .;ebepler bulu nd uğu na kanii m . .,
deva m ediyorlar • son ra Reşit Galip Beyefe ndi
" işte o z,�
görmek i stiye ..tman yen i açı lan eski ufuklarda
bu i d i . Bur. . n ilim gözünün görd üğü manzara
ön üne haki' .u d eğiştirmek, ili m rasat dürbünü
tirmek içi, Kt ufk u örtecek su n i levhalar yerleş­
etnoloji 1· ı yarı m asırd anberi tarih, lisaniyat,
m e d ik r ·adi leri nde sarfe dilmedik emek. denen­
d i l i nin ıazariye almam ıştır. Şi mdide eski Hi ı it
Hint - değilse bile, hiç ol mazsa eski Hititçen i n
dinle Avrupalı d illerinden olduğunu ispat içi n
n m e bi l miyen bir gayret coşk u n l u ğu ile
.:k üstüne emek sa rfedil mekte ve arasıra " ispat
m d u ., diye akad emik bayra mlar ve ilmi şe n-
Kler ya p ı lmaktadır. Anadolu Etilerine ait me­
sai n i n elli yıllık i mamları n dan biri olan Oxford
profesörlerinden A.. H. Sayce i htiyar ve tecrübeli
baş ı n ı kürsüsü nden bunlara doğru çe virnek :

200
Etilerin dilli

• Hitit sarfını zorlayıp Hint- Avrupalı çerçeve


içine almak hususundaki bütün münakaşaları ve
etimolojik ispekülasyonları bir tarafa bırakalım.
Daha bir kaç yıllar gayretlerim izi hititçe me­
tinleri sökmiye vakfedelim. Hitit sarfı tamam
değil, nahvi hiç yok, okunan kelimelerin mana­
s.ında bile hali ihtilaflar var ,. diye büyük bir şey
bulmak davası peşinde kiiçük mantıklarını kay­
bedenleri muahaze ediyor. ,,
Gerek Hititler gerek bu vesi le ile şarklılar
ve bilhassa Türkler hakkında hiç te bitaraf ol­
mıyan bir çok garp alim lerinin eserlerinden
buı-aya örnek almak mevzuu fazla uzatacaktır.
Biz hurada en mühim gördüğümüz kısımları
kısaca işaret et meyi kafi görmekteyiz. Meselenin
ciddiyeti. bize alacağımız misalleri iyi seçmekli­
ğimizi emrediyor. Her halde, bitaraf olduğunda
şüphe edile miyen ve ilmt selahiyetleri tanınmış
olan alimler, bu hususta bizi mle beraberdirler.
E. Pittar ( Les Races et l'Histoire ) isimli
kitabında şöyle der :
• Burada münasebet geldiği için, coğrafya
ali mlerinden Schraderin şu fikrini nakledeceğim .
BugUn tekrar edilmesi fazla olan hakikatlerden­
dirki, A vrupa, sadece bir .Asyai yar ı madadır.

20 l
Etiler tari bi

Çok nazik , çok in celmiş, mükemmel surette


muvaze ne bulm uştur. Fakat i şte okadar . .Avrupa,
.Asya' nın oğlu d ur. Avrupa halkıo,.n ırki me nşei
ne olu r sa olsun şurası doğru d urki, bu halkın
b ü y ük bir kısmı Avrupa'da çoğ.alm ıştır. Bütün
coğrafi ihtimaller bizi şunu kabule mecbur e di­
yor : Bir çok defalar A�ya' dan gele n halk kit­
leleri Avrupa ırk ı n a karı şmış ve onu ıslah
e tmiştir. "
Bu sat ırlardan sonra şu cümleler geliyor :
" E ğer b u N eolitik devrin bra kisefal tipten ka­
vimleri hakikaten Asya' d a n gelmişlerse, bunların
sarı ırktan gelmeleri ih timali y oktur. ,, Ve lı i raz
so nra .bu nları n Oral - Altay denilen ırki şubeden
old ukları nı ilave ediyor.
Bu satırları buraya almakla şun u istedik :
Etilerin ırk i vaziy e ti hakk ı n da devam etmekte
olan münakaşalar, umu m i bir şark ve garp d a­
vası mahiy e tini almış ve bir çok alimler Ana-
dolu' n un eski tarihini tetkik e derlerken , burad a
yaşa mış olan ka vimlerin me nşelerine dair esaslı
fiki r edinmeyi, gardlılık bakımı n d a n pek mühim
görmüşlerdir.
Me v z u umuz daha sağlam bir y e r üzerind e
yürütebilmek içi n şu n oktaları evvelden tespit
etmekliği ıniz icabediyor : Bizim, Etilerin ırki ma•

202
Etileria etini

hiyeti hakkındaki hareket noktam ız ve bu hu­


sustaki delilleri miz okadar kuvvetlidirki, bize en
çok garez besliyen veya hiç olmazsa bizi m için
iyi düşüncesi olmıyan ali mlerin eserlerinde bile,
bu davayı kuvvetlendirecek hakikatler bul mak
mümkün olmaktadır. Burada, en ziyade tanınm ış
olan alim lerin eserlerinden kısa kısa cümleler
alarak mevzuu işliyeceğiz.
Etilerin hangi ırktan olduklarını gösteren bazı
m isaller:
w.Mısırlıların resi mlerinde görülen ba şlar
tabii şekilde yapılmıştır. Onların çıkıntılı alınları,
çok eski zamanlardanberi Anadolu yarı madasında
yerleşmiş bulunan brakisefal ti pten bir ırkı ifade
eder. ( 1 )
" Milattan evvel XIV üncü asrı geçm iyen re­
si mli abidelere göre, Hititler vücut gösterişi
iti barile sami l erden çok farklıdırlar. Bunlar kısa
boylu, tıknaz, kuvvetli i nsanlardır. Mısır vesi­
kaları Hititleri bize çok iyi anlatır. Uzun ve
tıraşlı yüzleri, omuzlara kadar iki taraftan sark­
mış saçlarla örtülü başları Mısır vesikaları vası­
tasile öğrendik. Alın çekikt ir, kuvvetli tümsek bir
burun alından aşağıya doğru iner. Ağız küçük,.
çene kısa, gözler şakaklara doğru hafif çekiktir.
( 1 ) S. Prezewski. Revue Hittite et Asianique N 2.

203
ı-:tiler tarihi

Bu tipte Mogolları andıran bir hal vardır ki,


bunun nümu nesini Türklerde görmekteyiz. ( 1 )
" Üçün cü bin senesi başlangıcında Asur re­
sim leri eski Sumer tipinden başka bir şey de­
ğil dir. Brakisefal, elmacık kemikle, i çıkıkça,
kartal gagası bir buron ... Sumerlikr, hakikaten
Asianique denilen kavimler üzmresine dahildirki,
bun ların en ayırıcı vasıfları şudur : Brakisefal,
elmacık kemikleri çıkık, burun tümsek. ( 2)
Chantre, .. Pteria Hititlerin i n tipi : Yuvarlak
baş, Hi per - 8rakisefallik, çıkık alın, düz burun­
dur " der. f 3J
Etilerin ırkı hakkında daha bir çok malömat
nakletmek mümkündür. Bu hususta cidd i tet­
kikler yapmış olan Sayce de derki:
" Küçiikasya'nın kayalar üzerine yazılmış olan
kabartmalar ı , Etileri kıyafetçe şöyle gösterir : Kısa
eteklik, uçları sivri ve yukarı kıvrık ayakkabı.
Bu eteklik Ellat'taki Torlann ve Ararattı;iki,
kabilelerın de milli kıyafetleriydi. ,.
Antropolojik vasıflarile Etileri Türk ırkından
sayan alimlerin sayısı , bun u n aksini iddia eden-
l 1 ) A. Moret. Des Clans Aux Empires. S. 276
(2) Con teneau Les Origines de la Ci w'ilisation
Assyrienne.
(3) Mias i on en Capi)adoce. S. 209

204
Etile rin dini

lerden çok fazladır. Bahusus, bu mevzudaki d e­


lillerimiz sadece kafa tasını ele alarak ö ne sü­
rülmüş değildir. Tariht, coğrafi, lisant deliller de
bunlardan daha kuvve tlidir.
Etilertn kim olduklarını unutan eski devirler
halkı, bunların bilhassa Suriye' y e indikleri ve
.
burada Sami ırklarla kaynaşmıya başladıkları
M•n devirlerini göz önüne getirerek, bu ırkı şi-
malden gelme barbar bir halk t<. lakki ederlerdi.
T•vratta zikri geçen Beni Het, Etilerdi. Herodot
Etilere Suriyeli, lstrabon da Löko - Suriyeli
demektedir. Bu adamlar Etilerin daha e ski ta­
rihlerini bilmiyorlardı. Ş urası açık olarak gö­
rünmektedirki, Filistin ve Suriye'de yaşamakta
olan bu Hititler. Toroslar'da daha ev velki
zamanlarda mevcut en eski bir kavimle karış­
mışlardı. Bu kabileler menşe itibarile Sıı,riyeli
Küçükasyalı idiler. Bu n lara Sun·yeli denilmesi
bu mıntakadaki hakimiyetleri neticesidir. B unların
ısıl ismi Hitit idi. (2)
Görülüyorki, Suriyeli veya Beyaz - Suriyeli
labiri doğrudan doğruya Etilerin son zamanlarda
almış oldukları kavmi bir isiwdir. Beyaz- Suriyeli
ıı:abiri çok manalıdır, yani : Bu ırk Samı ve koyu
�nkli olan diğer ırktan bu sur�tle ayırt edili-
(2) Sayce. S. 52

205
Etiler tarihi

yordu. Homer, Herodot, lstrabon gibi eski men­


balara istinat eden CH. Texier, sanki bügünkü
ilmi keşifleri evvelden sezmiş gi bi ( Küçükasya )
kitabında bu Löko - Suriyeliler'den uzun uzadıya
bahseder ve hakikaten etraflı malumat verir.
Şüphesizdirki, şimdi eli mizde bulunan vesikalar
onun zamanındakilere nispet edilemez. Fakat
şurası varki, bir çok ali mler hala Grek menba­
larını bir türlü ellerindetı bırakamıyorlar.
Meyzuumuzu bir başka noktadan tetkik edelim.
Biliyoruzki, beşinci bin senesinde başlıyan
ve doğudan batıya doğru devam eden brakisdfal
göçleri Önasya'yı kaplamışt ı . Bir kol Mezop(J­
ıamya'ya ve oradan Mısır'a geçmiş, başka bir
kol da Anadolu ve Kafkaslar' da yerleşmişti.
Elam, Sumer, Akaı adlarını taşıyan bu halk
kitlelerinin teşkil ettikleri medeniyet dairesi et ­
rafında küçük küçük kıral lıklar, prenslikler halinde
yaşamakta olan ve ayni yerden gelme, ayni ırka
meıısup kavimler vardı. Bunlar Ka�itler, Har­
riler ( Mitanililer ) Etiler idi .
Uzun zaman Samı ırklarla yaşamış olan bu
kavimlerin bazıları lisanlarını kaybetmişlerdi.
Fakat buna mukabii diğer ırklara da kendi ırkı
vasıflarından �ir çok şeyler a şılamışlardı. Bu
karşılıklı alış verişler arasında dil gibi içtimai bir

206
Etilerin dini

müesseseyi alarak, herhangi bir tarih devresinde


ayni dili söyliyen halkı ayni ırktan saymanın
doğru olmıyacağı şüphesizdir. Bazı alimler sırf
bu noktadan bakarak, lisani esaslara göre yap­
tıkları tetkikler neticesinde, Etileri ve bunlarla
akraba olan diğer kavimleri ya Sami ya llint
Avrupalı bir ırktan saymaktadırlar. Bazıları da
bunları hangi ırktan saymak lazımgeldiğinde
şüphe içindedirler.
E. Meyer Kasitlerin Ari olmadığına inanı r
Hali ise bunun aksini iddia eder. A. Moret ye
göre Kasit dili . İran dağlarında konuşulan ne
sumerce, ne samice bir dildir. Yalnız bazı ismi­
haslar ve allah isimleri Ari dillerdekine yakındır.
Görülüyorki Kasitkri hangi ırka dahil ede­
ceklerini bilemiyorlar. Halbuki, işin hakikati böyle
değildir. Şimdi Harrilere geçelim. A. Moret'ye
göre Harrflerle Etik1·in akrabalıkları vardır.
· Yalnız dillerinde bazı Ari kelimeler bulun­
maktadır. Mısır' da en son bulunan kitabdere
nazaran hunların aslı küçükasyalıdır .
Hrozny, Harriler hakkında şu mütaleada bu­
lunur : Hurri memleketi Asur kıralı Adad - Ni­
rari tarafından Mitani'nin bir çok şehirleri
arasında bir şehre verilen isimdir. Buna Grekler
Etiler tarihi

Orhoe, Suryeliler Urhui demişlerdir. Şimdiki


allı Urfa'dır. Hurn isminin aslı babi11idir. Bu
kelime mağara manasına gelir. Nem1·ut dağı
eteklerinde, Urfa civarlarında böyle mağaralJr
çoktur. ikinci bin senesinin ilk yarısında Hurrikr
çok kuvvetliJiler. Bu esnada merkezleri Hani
ile Halep şehri olan iki küçük ve birleşik kıral-
l ık vardı . Bunlar buradan etrafa yayılara k Fi­
listin'i, Svriye'yi tuttular ( 1 )
Harriler ha.le kında Forrer şu fikirdedir :
Harriler 2500 senelerinde şimali_ Kiiırdistan
taraflarında Fırc,. t'a doğru indiler, A sur şehrinin
Sumer devrine nihayet verdiler. 2400 senelerin de
Babil'i zabı.t, ve ı 20 sene kadar Gu,tiyum sülalesi
namı altında burada hüküm sürdüler. Babil'..
düştükten sonra Harrilerin bir kısmı eski yer­
lerine diğer kısmı Suriye'ye gittiler. Eti lmpe­
ratorluğu zamanında bunlar Antitoroslar'a ve
Ermenistan'a doğru yayıldılar. Mısır metinle­
rinde Haru memle keti diye ismi geçen Suri­
ye'de bunlar hakimdiler. ı,
• Akrabalık ci hetini münakaşaya girişmeksizin·
diyebiliri mki, Harri dilinin teşekkülü pek yakından.
Türk diline benzer. Böylece, Harrilerin istila için.
( 1 ) H rozny. orientalni. 1 93 1

208
Etilerin dini

hareket noktalarını Türkistan' da aramak taraf­


tarıyım . ,,
" Dördüncü bin senesin de bunların bir kısmı
hatıya diğer kısmı şimal batısına doğru göç
etmişlerdir. Belki bir başka kol Fino - Ugriyen
dediğimiz kavmi vücude getirmişlerdir . 1 400
senelerinde Asuri ular Mitaııi' yi mağlup ettikleri
vakıt Harriler Subartu kırallığını teşkil ettiler.
Harrilerin istiylaıı, Ortaasy a d a n vukubulan ve
milattan sonra XII ikci asırda tekerrür e den
Türk, Mogol, Türkmen istiy lalarına benzer . ( 2)
· Etilerin hang i ırktan oldukları hakkında en
sen ve kıymetli sözü söyliyen Reşit Galip
Heyefen didir.
" Şimdiye kadar yapılmış olan taharriler Eti­
lerin Türk ırkına aıt müşterek antropolojik va­
sıflar taııdıklarını mey dana çıkarmıştır . Britiıh
Muzeum muhafızlarından H.R. Hall şöyle diyor:
.. Bilgün Türkçe ve Arapça konuşanların hududu
ne ise o zaman da Hititlerle Samilerin hudud u
ayni idi. Arilerin pek az bir medeniyeti vardı.
Halbuki, Anadolulular pek mümtaz bir medeni-
yete malikti ler . Anadolu'da Hititlerin kuvvetli
millt şuurları ecnebi tesiri altında ken d i hususi-
(2) Forrer. J. Asiatiqı ıe. 1 930

209
Etiler tarihi

yetlerini kaybetmeleri n e mani olmuştur. Hititleri n


icat ettikleri çifte kartal sembolü üç bi n yıl
son ra Anadolu' da ,'-ielçuk Türkb-ri tarafından
da kullan ılıyordu. Buradan Hi:anslıla'ra ve
Aı,usturya ile Rusya' y a geçmiştir. "

Eski Anadolu halkına ait olarak şi mdiye


kadar bulunabilen kafatasları ve yapılabilen ar­
keoljik tetkikler pek mahdut olmakla beraber,
verdikleri n eticeler sözleri m i n i ptidasındanheri
hulbaya çalıştığımız tezi vuzuhla teyit edecek
mahiyettedir. Ana dolu 'da şi mdiye kadar bulu­
nabilen en eski kafatasları sarih ve faik bir surette
ırkı mızın damgasın ı taşımaktadırlar. ,.
" Anadolu'nun en kadim ilk sakinlerinin bazı
müelliflerce ileri sürüldüğü gibi Dolikosefal tip­
ten insanlar olması mümkündür, fakat bu tahmin i
derhal b i r hakikat takip etmektedirki, o da tari­
hin bütün vesaitile erebildiği en kadi m zaman-
dan beri bu sahl n ı n Ortrasya ' da n gelen göç dal­
gaları içi n en mühim ve en devamlı geçiş yer­
lerinden biri ve belki de bir i n cisi olmasıdır.
U mumi kavi m harek etleri bahsi nde söylemiş
olduğumuz gibi, Anadolu yarı madası Suriye ve
Mısır dahil olarak bütün Akdeniz havalisi ve
.Avrupa içi n atalarım ıza en alışılmış bir yol ve
köprü vazifesini gör müş. bu dalgalar bir taraftan

2 10
Etilerin dini

birbirini ite rek ve bir taraftan da her birinin


önünd e her defa, gah şimalden cenuba, gih
şarktan garba Dolikosefal kitleleri sürerek veya
yutarak öyle teakup ve te vali etmiştirki , A na­
dolu' da medeniyetsiz, mukavemetsiz yaşamakta
olması lizımgelen bu halktan, bir çok diğer sa­
halarda dahi olduğu gibi, bir eser bi le kalma­
m.ıştır . Bugün bütün Anadolu'da böyle bir halk
tipinden yaııyan iz bulmak müşkül olmuştur. ,,

Jetice :

Ne taraftan baksak Etilerin Türk ırkına men­


sup ve Brakisefal tipten insanlar olduğu hak­
kındaki kanaatlerimiz kuvvetleniyor. Şevket Aziz
Beyin neşretmekle olduğu ( Türk Antropoloji
Mecmuasın ) da .A.nadolu' nun Antropolojik va­
ziyeti hakkında çok mühi ın izahat vardır . E.
Pittard i smindeki ilimin bu mecmuanın 1 9 2 9
Eylul nüshasına yazmış olduğu bir tetkik meka­
lesinde şu satırlar vardır :
°' Türk ırkının dörtte üçünden fazlası (7 6, 2 % )
Brakisefal enmuzece aittir . Dolikosefal ve Sou -
Dolikosefallerin umumi heyeti umum serırıın
( 1 1 , 9 % ) unn teşkil eder. Eğer bu muhtıranın
baş tarafına y eniden bakılacak olursa, bu karinei

21 1
Etiler tarihi

kıhfiyen i n bizim ı 928 se nesinde mutalia ettiği­


miz seride n elde olunan karinei kıhfiy e rakkam­
ları na he men temamile tevafuk ettiği görülür.
Bizim serimizde berhayat eşhas ölçülmüştür. Bu
seride kafa tasları ölçülmüştür. işte bu nokta
Türk ırk ı n ı n ilk menşeinin Brakisefal enmuze­
cinde bir ırkta aran ması lazı mgeldiği ne ait bir
bürhandır. ,,
Son zamanlarda iki Alman doktoru t arafından
da neşredilen antropolojik tetkiklere göre, Ana­
dolu Türk halkı umumiyetle denileh ilece dere­
cede yani yüzde 93 derecesinde Brakisefal
tiptendir.

212
Fihrist
On söz . . 3
Birinci kısım 4- 39
Mehazlcr . . . . 6- 16
Vesikalar . . . . . • . . • . . . . 17- 28
Hafriyat tekniği . . . • . . . . . 29- 38
İki nci kıs ı m 39 - 108
Anadolu . . . . . . . . . . . . . . . . 39 - 4 5
Eti medeniyetinin yaşamış olduğu
topraklar . . . . . . . . . . . . 45 - 4 6
Eti şehirleri . . . . . . . . . . . . . 46 - 48
Etiler tarihine giriş . . . . . . · 49 - 7 7
Meşhur Eti şehirleri . . . . . . . 78- 1 08
tı' çüncü kısım 109 - 142
Eti san'atı . . • . • . . . . 109 - 1 2 3
Toprak işleri . . . . . . . . 123 - 1 32
Mimari . . . . . . . • . . • 1 3 � - 1 34
.
Heykeller . . . . . . . . . 1 35- 1 36
Kabartmalar . . . . . . • . 1 36 - 1 -CO
Eşya . . . . . . . .- . . . . . 1 40- 142
Dörd ii ııcii kısım 143-2 1 2
Siyasi tarih . . 1 43 - 1 69
Eti hukuku . . . 1 69- 1 78
Eti dini . . . . . · 1 79- 188
Etilerin yazıları ve dilleri . . . . . 188- 197
Etiler hangi ırktandırlar . . 197 - 2 1 2

You might also like