You are on page 1of 81

NİĞDE ve BOR TARİHİ

AVRAM GALANTt

Emekli Üniversite Profesörü ve Niğde eski Milletvekili

İSTANBUL
TAN Matbaası
1 9 5 1
Adnıs: Prof. A. Galanti. Kmalıada, İstanbul.
Ö N S Ö Z

Bu eserde, elimize geçen, basılmış ve basılmamış vesikalara dayana ­


rak, bulabildiğimizi yazıyoruz. Bu, mevzuumuzun tamam olduğunu ifa­
de etmez* Daha açık bir ifade ile, bulduğumuz vakaları açıklamak sure­
tiyle kaydediyoruz. Tarihte, dünyaca malûm, olan vakalardan başka,
kat’î diye bir şey yoktur. Zamanla, kat’î olduğu zannedilen, vakaları, ye­
ni vesikalar tenkid veya iptal eder. 1870/1 senelerinde, Fransa - Alman­
ya arasında yapılan muharebeye dair yazılan “tarih” gün geçtikçe ve
siyasî ve tarihî vesikalar meydana çıktıkça, Fransız - Alman muhare­
besinin ilk zamandaki neşriyatını alt üst etmiştir. Belki bir gün., aym
mesele hakkında yeni vesikalar bulunur ve bu suretle mevzu başka tür­
lü tenevvür eder. “Rien de definitif dans rhistoire” yani tarihte “kat’î ”
.olarak bir şey yoktur. Bu hal umumîdir.. işte bunun içindir ki, “Niğde
ve Bor Tarihi” namı altında yazdığımız bu eserin vakaları, umum tarih
eserlerinin şeraitine tâbidir. Tarihin - diğer ilimler hakkında da olduğu
gibi - en büyük vesika yeri, umumî kütüphanelerdir. Bu gibi kütüpha­
nelerde, umulmayan pek çok zengin ve kuvvetli mevzular bulunabilir.
Bu eseri-yazmağa en çok yardım ve beni teşvik eden, Büyük Millet Mec­
lisi, kütüphanesidir. Niğde Milletvekili sıfatiyle, Yedinci Devrede, An-
karada bulunduğum sırada dört senelik zamanımı hasrettim, buldukla­
rımı okuyucularıma takdim ettim ve ediyorum.
Bundan başka, bâzı vakaların, mevzuu malûm olması lâ.zım iken, ve­
sikaları ele geçmedikçe, o mevzulara el uzatmak, tarihî usulden değil­
dir. 1950 de basılan Ankara T arihinin ikinci kısmının ikinci bölümün­
de, Saltan Abdülâziz devri zamanına kadar olan vakaları yazıp orada
durdum. Birkaç okuyucu, bu kısmın eksikliğinin sebeplerini sordu. Ben,
bu eksikliği doldurmak için lâzım gelen malzemeyi, yani vesikaları bu­
lamadım, diye cevap verdim. H attâ Ankarada otuz seneden fazla inti­
şar etmiş olan. “Ankara Vilâyeti” resmî gazetesinin bir tek nüshasmı
bile bulamadım. Tabiidir ki, bu gazetede Ankara hakkında malûmat
mevcuttur. Fakat,, gazete kolleksiyonları hususî yerlerde bulunabilirse
de, umuma mahsus yerlerde ya mevcudu yoktur, veyahutta bulunsa bi­
le, tetkikatına yarayacak bir yere konulmamıştır.
Ta.rih yazarken diğer bir ciheti de gözetmek lâzımdır. Tarihî vak’-
— 4 —

alarla vakaların zaman ve mekânlarında aksaklıklara rastgelinir.


Meselâ: Îbn-Bibi. İkinci Kılıç Arslan ölmezden evvel, memleketini on
bir oğluna taksim ettiği vakit Ereğli kısmını Sen car Şaha vermiştir :
diyor (Ci)d III, S. 11) Halbuki Sivas tarihi» Ankarayı Sen car Şaha ver­
miştir diyor. (S. 47). Eski vakalardan bahseden vesikalarda {yenilerde
bile) bu hal mevcuttur. Bu gibi aksaklıklar, yeni tetkik ve dikkat ile
az çok tashih edilebilir.
Bu kitapta zikrolunan vakaları ihtiva eden ederlerin' isimleriyle
muharrirlerinin isimlerim, bu eserin, nihayetine alfabe ıısuliyle bildiren
bir fasıl tahsis ettim. Metin içinde bir mevzu dan bahsedildiği vakit, yal­
nız muharrinn. ismi zikredilecek, eserinin ismi bü fasılda aranacaktır.. •
Bu usul, matbaa tertibatını kolaylaştırmak hususunda kabul edilmiştir
ki, i]mî tertibata halel gelmez.

Eski zamanlarda, devletin resmî ay tarihleri arabî ve gitgide arabî


tarihiyle beraber nım î tarihleri: idi. Son zamanlarda kullanılan tarih
milâdî olmuştur. Bu eserde, arabî tarihleri de kullanıldığından' bunu
milâdiye ve rumî tarihleri de yine milâdiye çevirmek için, aşağıya iki
formül gösteriyoruz.
1 — Arabî tarihin milâdî tarihe çevrilmesi.
Arabî 1370 sen esin dey iz. Bunun milâdî karşılığını bulmak için böy­
le bir usul vardın: Arabî seneyi, güneş devri .olan 33 rakam'iyle taksim
ettikten sonra çıkan 41 rakamı 1370 den indirilince 1329 kalır. Buna
621 :ilâve edilince 1950 olur.
2 — Rumî tarihin, milâdî tarihe çevrilmesi
Bulunudğumuz 1366 rumî tarihe 584 rakamı ilâve edilerek 1950 ta-,
lihî. elde edilir. Arabî ve rumî tarihler milâdî tarihe çevrilmekle yalnız
istenen seneler elde edilmiş olur, o senelerin günlerini aramak için, bu,
kâfi değildir, -buna, mahsus cetveller vardır.
KOT: Umumiyet itibariyle, tarihte nazarı itibara alınacak mühim bir cihef
var^a, o da, vakaları tespit eden. Kronoloji’n:n yani vakaların- vuku bulduğu tarihin
tâyinidir. Baznn hu esas hakkında tarihî farklar müşahede oluıiur" Bu farklar,
matbaalar yok iken, el yazısı serlerinde, matbaalar kullanıldıktan sonra, matbaa
ya.nl u»lıl0.arnKteı ve M zan Milâdı ve Hicrî tarihi erimsin tebdilinde görülür.

Bu önsözü kapamazdan evvel gözlerimi tedavi eden. Doktor A. Frid-


man ile kitabın tashihini yapan Tan matbaası başmürettibi Bay Murat
Kenraan’a teşekkür ederim.

Prof. Avram, Gaîanti


BİRİNCİ KISIM
N î 6 !> E'

BİRİNCİ BÖLÜM

NİĞDE. V İL A Y E T İ H U D U D U — N İÖ D K K E L İM E S İN İN M A N A S I

Hudut
Şimdiki vilâyetlerin taksimatına göre, Niğde vilâyeti doğu tarafın­
dan Kayseri ve Adana vilâyetlerinin birer kısmı, batı tarafından Konya
vilâyeti ve güney Ankara vilâyeti, kuzey tarafından Kırşehir vilâyeti
ve güney tarafından Adana ve Mersin vilâyetleriyle ihata olunmuştur.

Niğde kelimesinin w,ânas%:


Profesör W. M. Ramsey, Türkiye devrinden evvel, hiçbir yerde
'‘Niğde” kelimesine tesadüf edilmemiştir, yazıyor. Vaktiyle Niğde
mmtakasınm hükümet merkezi Tiyana (arapçası Tavana) sayılırdı. Yakut
buna Nelcida (VIII-315) îbni - Batuta, Nekta diyor (1/525), Ba­
zıları , şimdiki Anamur şehrine yakm olan eski Silecie Trachee yani
İç-ilin meşhur şehri olan Nagıda olduğunu ileri -sürüyorlarsa da bu
isim, Niğde’nin, coğrafî vaziyetinden uzak, olduğundan kabul olunmaz.
Bazı Rumlar, Niğdeye Kadinos ismini veriyorlar. Bu kelimede, Niğde
kelimesinin sait harfleri bulunuyor. Bazıları, Aııtigu olduğunu ileri sü­
rerek Niğde kelimesinin n; g. d. harfleri Antigu kelimesinin n. t. g. harf­
lerinin aynı olduğunu ve yalnız harflerin yerleri değiştiğini söylüyor­
lar. (1)
Bu mütalâalardan sonra, ararken, bulduğumuzu buraya naklediyo­
ruz: Niğdenin eski ismi Anahita’dır. Anahita bir ilahenin ismidir ki
kameri ve bereketi temsil eder. Kızılbaşlar, Anahita’nm taabbüd pren-

Ci) Bâzı kelimelerde aynı hal görülüyor. Meselâ: Filjstin.de İbraniceide “ce­
nup” mânasını ifade eden Negeb kelimesi (n.g\b.) arapnanm aynı mâna ifade
ed-en cenup (c.n.bı) kelimesidir. İbrarûcede- gimal [g) hü«r£i arapc; anıtı (cim) har­
finin aynidir!
— 6 —

siplerini takip ederler. Kızılbaşlar bun.u Tokat mutasarrıfı Bekir Paşa


huzurunda itiraf etmişlerdir. (Journal Asia.tique IIL s. 320). Müverrih
Yakut'un Nekida ve müverrih, fbn Batu.ta’nm Nekta kelimeleri, Anahi-
ta kelimesinin aynıdır (1).

ik in c i b ö l ü m

OSM AN 1,1 D E V L ET t N İN T E E S S Ü S Ü N D E N E V V E L N İĞ D E T A R İH İ
H A K K IN D A M A M /M A T

Niğde - Bor şehirleri arasındaki mesafe on iki kilometredir. Mesa­


fe düzdür. Bâzı tarihçiler, bu küçük mesafeli yerde olan vakaların tes-
bitini güç gördüklerinden ve karışık bulduklarından, ikisine birden, Ti-
yana ismini vermişlerdir. İnhitatı üzerine, N iğde, bu kıtanın başşehri
yerini tutmuştur.
Şimdi, mesele tenevvür ettiğinden, Niğde ismi hakkında bulabildi­
ğimiz bâzı tarihî malûmatı vermeğe çalışalım. Çab şalım diyomz, bu gi­
bi malûmatı açıklamağa yarayan, anasır, ya eksiktir veya karışıktır.
A. H. Sayce şöyle yazıyor:
Kendi iptidaî yurdlannda' yaşarlarken, Hittitler, ırklarının, salâbet
ve saffetlerini muhafaza ederlerdi. Sonra Kapadokya’da bulundukları
sırada, zamanla, eski lisanlarını yavaş yavaş kaybederek Arapça, Y u­
nanca ve sonra Türkçeyi kabul etmişlerdir. Bugün, Kapadokya'nm bâ
zı yerlerinde, onîarm ahfadına rast gelinir. Sir Charles Wiİ3on şunu
yakıyor: “H ittit tipi, Kappadokyanııi bâzı yerlerinde ve bilhassa Niğ»
de:n.in batı kuzeyindeki büyük ovanın kuzey taraflarında rastgeldiğim
fevkalâde bodrumlu şehirlerde yaşayan ahalide bulunur.” (A. H. Sayce.
133.)

7'exier şöyle yazıyor:


Niğde şehri, eski Tiyana’ya halef olmak üzere tanınm ıştır. Eski ha­
ritalarda Andavalis (Aııdaval) ile Tiyana aı~ası on altı mil olarak he~
sap edilmiştir. Niğde kasabası ise, Andavalis’m güney batısın dadır. N iğ­
de'nin eski eserlerinden hiçbir şey kalmamıştır; fakat Müslüman âsan

O) Patrndict.no tarihiyle pek çok dinî ve .tarihi eserler yazaj\ müverrih, filozof
M ctrop o.'.i t; Gemıadios’ds.n Anahita hakkında .malûmat istedim. Ceva.bon, bu keli­
mle, Hrnütiyanlık dm tarihinde olmadığını olsa olsa bu isim putperestlik- dinine
ıı.i t oki u&ıınu .soy] od i.
— î —

Çok olduğa, gibi devir itibariyle deV oniinnbi ..ası^d^n .onbeşmci asra,
kadar bir zamana mensupturlar. Bugün kasaba, b&rab müstahkem -bir
Bina tepesi etraf ındadır. Binalar, dere kenarında ve bahçe içindedir.
Ayrı köy gibi müteaddit mahalleler, civar tepeleri işgal ederler. Bun-r
İardan (Kayabaşı) namındaki köyde, Selçukilere ait ve Arap ve Erme­
ni mimarisini tasvir eden medfenler (mezarlıklar) vardır (Texier, III,
87/8). ■
Ramsay şöyle yazıyor:
Eski Tiyana'nın yerinde Kemerhisar tesmiye olunan yâlnız bir köy
vardır, diyor ve eski şehrin Kızılhisar yahut KilLsehisan (yeni ismi
Kemerhisardır) olduğunu ileri sürüyor. Bakiyesine rastlanan su yolu-
büyük bir genişlik işgal eden şehri sulardı. Bu şehrin yeri, suları bol'
olan Niğde ve Bor taraflarıdır. (Ramsay, s. 88)
Kayseri - Ulukışla hattında, bulunan Niğde, biri yukarıda diğeri
aşağıda olmak üzere, iki kısımdan ibarettir. Şimdiki halde, az hıeskûn
olan ve kuzeyden güneye doğru uzanalı Tepevirana doğru giden kısım­
da Niğde’nin üst kısmının kuzeyinde heybetli bir kale vardır. Alt kı­
şımda, vaktiyle, toprak tabyesi (siperi) ile ihata edilmiş olan şehir altı
vardır.
*
★*
Birinci Keylıüsrev’in vefatından ve Birinci Keykâvus’un Birinci
JKeykübad üzerine kazandığı muzafferiyetten sonra, Niğde Zeydüddiıı
Beşare’ye verilmiştir (Hicri 620). (Tab’ı Houtsma) (Îbni-Bibi IV. s. 115)
Bilâhara, Alâeddin Keykubad tahta çıktıktan sonra, Zeydüddiıı Beşa-~
rî’yi azletmiş ve Öldürmüş ve Harzem mültecilerinden biri olan Ylan
Nogo’ya (?) Niğdeyi vermiştir (İbn-Bibi s. 192).
Suriyelilere karşı açılan harbde, Taceddin’in idaresi altında bulunan
Niğde askeri, Suriyelileri mağlûbetm iştir (Ihn Bi-bi IV, 195 ve Gabriel,
107).
İkinci Keykâvus ile Dördüncü Arslan, . arasında çıkan ihtilâf işle­
rinde, Niğde şehri ibu sonuncunun tarafını tutmuştur (tbin Bi-bi 201.
291 ve Gabriel 107).
Onüçüncü Milâdî asırda, Niğde Selçuk devletinin en büyük askerî
dairesi merkezi idi. Sülâleye mensup Dördüncü Kılıç Arslah devrinde
îbıı el-Hatir orayı idare ediyordu. Kuvvetli olan Müin-eddin Pervane
ile 642 de ittifak ederek genç Üçüncü Keyhüsrev’i, Mes’udun nüfuzun­
dan :kurtarmak için Niğde’ye göndermiştir.
Selçuk hükümdarı Dördüncü Kılıç Arslan’in oğlu Üçüncü Gıyased-
din Keyhüsrev (663) henüz çocuk idi. O zamanda, büyük vezirlerden
— s —

Fahreddiri Âli azledilerek yerine Müm-eddin Süleyman Pervane geçti,


(665). Müin-eddin’m MogoLlara karşı olan mümaşatı ve Moğolların, zu­
lümleri, evvelce Müin-eddin’in adamları olan H atir oğlu Ziyaeddin ve
Şerefeddin isminde iki kardeşin isyanına vesile oldu. Ziyaeddin Niğde
emiri idi. Müin-eddin, evvelce büyük vezir olan Fahreddin’iri Tebriz’de
İlhanı hükümdarlarının nezdiride bulunmasından, istifade ederek, Ziya­
eddin Kayseri’yi zapt ile orada bulunan Gıyaseddin Keyhüsrev’i ümera-
siyle beraber esir ederek Niğde’ye götürdü ve orayı kendisine merkez
yaptı (Sivas şehri S. 121/2) i
Dördüncü. Kılıç Arslan’ıjı kızı ve Üçüncü Gıyaseddin Keyhüsrev’iıı
Ib.zkardeşi Selçuk Hatun ilhanı hükümdarının oğİiyle evlenmiştir. Sel-,
çuk Hatun 712 senesinde Niğde'de Havand = Hund ismi verilen türbe­
de defnolunmuştur (Sivas Şehri s. 126)
736 senesinde, Niğde Ertana’larm eline düşmüştür. Bilâhare Kara­
manlılara ve oradan Kadı Bürhaneddin’e geçtikten sonra, tekrar Kara­
manlılara ve oradan OsmanlIların eline geçmiştir. Bu vakaların tarihi
açık olmadığından, yeni vesikalar ele geçinceye kadar, bunu böyle ka­
bul edebiliriz.
Onsekizinci Asrın iptidalarında, Niğde'yi ziyaret eden .Paul Lucas,
"Niğde vaktiyle meşhur bir şehir iken bugün günden güne harabe yüz
tutan bir şehirdir” diyor.
Deuxieme voyage, I, 182 (Paris 1712)
îbn Batuta (702 - 780) Sivası ziyaret ettiği vakit Alâeddin Ardanda
ile görüşmüş ve oradan Kayseriye uğramıştır. O zaman Ardana’ya ta.bi
olanlardan, biri de Niğde idi (Siva,s şehri S. 47)
Alâeddin Ardan a’nm üç oğlu vardı: Şeyh Haşan, Cafer, Mehmed..
$eyh Ulasan vefat etmişti. Ardanadan sonra Mehmed yerine geçti
(752 senesi) Cafer, hükümdar olamadığından kardeşi aleyhine savaş­
mağa başlamış ise de mağluıbolarak Mısıra kaçmıştır, 766 da, devlet iş­
lerini tedvir eden vezir Hoca Ali Şah isyan ederek Kayseri üzerine yü­
rümüştür. Mehmed ile veziri arasında vukubulan muharebede Mehmed
nıağlûbolarak Mısırdan yardım, istemiştir. Kayseriye gelen Mısır aske­
riyle kuvvet bulan Mehmed, Hoca Ali Şahı mağlûbederek öldürmüştür.
Serbest yaşamağa alışmış olan Kayseriler Meb.med’i öldürmüşler ve ye­
rine oğlu Ali'yi oturtmuşlardır -(767 senesi). O zaman, Niğde ve Aksa-
taraflarını ellerinde tutan Karaman oğullarına karşı Ali (ismi Ala-
eddin ^ ü ) gitmiş ise de muvaffak olmayıp Sivasa dönmüştür. Ali'nin
veziri Kadı ?urhaneddin Ahmed, Kayseri imaretini kendisine geçirmek
istemiş ise de muvaffak olmayıp Sivasa dönmüştür. Alinin veziri Kad<
Bu.rhaneddin Ahmed, Kcvsen imaretini kendisine geçirmek istemiş ise
de muvaffak olamamıştır. Bunun üzerine hapsedilmiş ve taraf darla­
rı A li’yi hapsetmişlerse de Rurhaneddin’in tavassutu üzerine kurta­
rılmıştır. Burhaneddin, en dar ve tehlikeli zamanda memleketi yağına
eden Karaman oğullarından intikam almak üzere, Karamanoğlu top
Taklarına tecavüz ederek Aksaray, Zincirli, Kalai salime-yi zapt, Ha­
şan dağında Karamanı bozarak, Niğde’yi muhasara etmiştir, fakat şeh­
ri alamamıştır (Sivas Şehri, s. 84).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

O S M A N L I D ELE T .ÎN İN T E E S S Ü S Ü N D E N B E R İ, N İĞ D E 'N İN Z A M A N IM IZ A K A ­


D A R O l jA N "T A R İH İ M A L Û M A T

Selçuk devleti inkıraz ettiğinde, Karamanoğlu Mehmed Bey en bü­


yük bir emîr olmakla, Konya’ya gelip orada oturmuş ve küçük emirler
sayılan Niğde, Aksaray, Lârende, Karahisar, Akşehir, Kayseriye, Bey-
şehri. Seydişehri ona tabi olmuşlardır.
(Müneceimbaşı Tarihi Cild, 3. s-25)

MIJRAD 'HtÎDAVENDlGÂR DEV RİN DE (761 - 791)


774 de,.Niğde, başka Karamanlı şehirlerle beraber Osmanlılara geç­
miştir. Sonra, Kayseri ve Sivas beyi olan Kadı Burhaneddine karşı mü­
cadele eden Karamanlılara iade edilmiştir (Aziz bin Erdivaşin, Bezm-ü
Rezm 424/452))

YIL D IR IM RAYEZÎD DEVRİNDE (791 - 805)


Karaman oğulları rahat durmazlar ve Osman oğullarına tâbi bey­
likleri rahatsız ederlerdi. Bayezid Han, bunları terbiye etmek maksadiy-
le Konya üzerine vardı. Bundan haberdar olan Karaman beyi, Karama­
nın, şimalinde bulunan Taşili’ne kaçtı. Konya üzerine vardığı vakit, har­
man vakti idi. Bayezid askeri, Hisara varıp arpa, saman satın almak
istediler. Hisarın içindekiler, bu istej'işin hakikatini anlamak için adam
gönderdiler. Bayezid, bundan haberdar olunca, Hisardan gelenler ile gö­
rüşmek üzere birkaç kişi tâyin etti. Satış ve alış işleri âdilâne ve ser­
best bir halde ve para mukabilinde yapıldı. Şehrin halkı bu âdil hare­
keti öğrendiği vakit, şehrin kapısını açarak şehri teslim etmiştir.' Bu
haber etraf şehirleri ahalisi tarafından malûm olunca, bu gelen padişah
gayet âdildir, demeğe başlamışlar, Aksaray, Niğde. Kayseri ahalisi şe-
— 10 —

h-iılerini Bayezid Hana teslim etmişlerdir. Karamanoğiu elçi göndere-


rek, af taleb etmesi üzerine Çarşamba kazasını sınır (hudut) tâyin et­
miştir (Âşık Paşa Tarihi s. 71/72).

BİRİNCİ MEHMED DEV RİNDE (816 - 824)


Bayezid'in oğlu Birinci Sultan Mehmed 816 da tahta çıktı. Yeni pa­
dişah, rahat durmayan Karaman oğullarına karşı asker topladı, Akşe-
hire vardı ve oradan, Ilgm ’a gitmek istedi. Kararnanoğlunun Çekelden
geldiğini haber alan padişah,, karşısına.veziri Bayezid Paşayı gönderdi.
Aralarındaki çarpışma neticesi olarak, Karamanoğiu ile sulh yapıldı ve
Akşehir, Seydişehri, Beyşehri, Sivrihisarı, Çamardı . hisarı ve Niğdeyi
onlara verdi (Âşık Paşazade Tarihi; S. 88)

İKİNCİ BEVRİNDJ5İ824- - 855).


İkinci Murad’ın veziri Yürgeç Paşa, efendisinin itimadını fevkalâde
kazanmıştır. 831 senesinde saltanat merkezi olan Edime ve Bursada
rical arasında bir buhran vardı. Sebep devşirme meselesi idi (1). Sul­
tan Murad, devşirmelerin hizmetlerini takdir ettiği için, devşirme aley­
hine elan büyükleri uzaklaştırıyordu. Bu vaziyetin akisleri eksik değil­
di. Yürgeç Paşa, Lârendeye ve oradan Sivas’a, Kayseriye ve Niğde ha­
valisine gidip hayli İslâhatta bulunmuş ve birçok eşkıya kesmiştir (A-
masya Tarihi, S- 202/4).

FATİH MEHMED DEVRİNDE (855 - 886)


Fatih zamanında, Karamanlıların elinde bulunan Silifke alındık­
tan sonra, Gedik Ahmet Paşa, Develu ve Karalı işarı fethetmeği niyet
ederek niyetini İkinci Murad’m oğlu şehzade Mustafa’ya bildirmişti.
Şehzade rahatsiz olduğu için, o taraflara gidemiyeceğini bildirerek bu
i.şin 'infazını ümeradan Koçi Beye havale etmiştir. Koçi Bey Hisarı mu­
hasara etmiş ise de, Hisar zabiti Atmaca Bey, Hisarı ancak şehzade
Mustaiı ay a teslim edeceğini bildirmesi üzferine, şehzade bizzat kalkıp
Hisarı tesellüm etmiş ve Konya’ya azimet için yola çıkmıştır. Rahatsızlı­
ğı münasebetiyle, Niğde civarında bulunan. Beypazarcığma geldiği vakit
hamama girmiş ve hamamda iken vefat etmiştir. Naaşı Konyaya nakle-

O ; Devşirmeler, İsl&mîyetin emrettiği müsav-atı. Hizmetleri mukabilinde rmi-


ks.fat; olaı.ılc istiyorlardı. Milliyete sarılmış olan Tiirk erleri de ,:kendi köleleri­
mize k.raeli elimizle ve rızam ızla kendi (hükümet ve istiklâlim izi veremeyiz, biıntın
î'ılp.betj Türklük için tehlikelidir” diyorlardı.
— 11 —

dilmig ise de, Fatihin emri üzerine, Burşaya nakledilerek, Sultan Murad
Hanın biraderleri şehzade Alâeddin’in yanına defnedilmiştir.
(Solakzade S. 249/51)

Yine Fatih zamanında, 875 senesinde, Sadrazam .îshak Paşanın


Karaman seferi esnasında, Mut kalesini yaptı, Niğde’yi de tamir etti,
ve padişahın fermanı mucibince, AksaraylIları îstanbula sürdü. Elyevm,
Istanbulda Aksaray demekle maruf olan mahalle onların mahalli nüzu ­
lüdür (Solakzade Tarihi S. 236).
Tac-üt-Tevarih şöyle, tasvir ediyor :
Fatih, isyan eden Kâr'aârian oğullarına karşı Rum Mehmed Paşayı
göndermiştir. Mehmed Paşa vazifesinde muvaffak olamayınca. 875 de
sadrazam Mehmed Paşa yerine ishale Paşayı göndermiştir. îshak Paşa,
Lâreudeye varınca oranın beyi Pir Ahmed Bey îçiline kaçmış .ve oradan
Uzun Haşan’a iltica etmek üzere. Diyarbakır tarafına gitmiştir. Bunu
gören Karaman beyi Kasım Bey, taarruzdan kurtulmak için, bir hisarda
tahassun etmiştir. Bazılarına göre, Kasım Bey, Mut taraflarında muka­
bele. etmiş iae de, münhezim olunca Uzun Hasan'a iltica etmiştir. Sonra,
îshak Paşa, Mut kalesini yapıp Niğdeyi tamir etmiştir. Bundan sonra
Üçhisarı, Ortahisarı alıp Aksaraya geldiğinde, padişah fermanı muci­
bince Aksaraydan îstanbula erler sürmüşlerdir. Bugün bile îstanbulun
Aksaray semti, bu şehirden gelen halkın ismine izafeten tesmiye olu­
nur. (Tac-üt-Tevarih I. 517).,

İKİNCİ BAYEZİB D EV RİN DE (886 - 918)


Anadolu beyleri OsmanlIların terakkilerinden memnun olmayıp
her fırsatta isyan ederlerdi* İkinci Bayezid , zamanında, Zülkad.ir oğlu
Alâüddevle Beyin isyanı üzerine, Zülkadir vilâyeti eyaletinin Budak Be­
ye, Kayseri sancağı da Mihal oğlu İskender Beye verildi. Yolda gider­
ken Kırşehire uğrayan Mihal oğlu, Kırşehir Beyi Alâüddevle’niıı oğlu
Şahrah Beyi, tııtup gözlerini körletti. Bu vaka üzerine, Alâüddevle as­
ker toplayıp Şam askeriyle ittifak ettikten başka Mısır sultanına mek­
tup yazarak OsmanlIların vaziyetini feııa tasvir ve harbe teşvik etmiştir.
895 senesinde, Mısır sultanı, Em ir Kebir olan. Özbeyi, Mısır ve Şam
ordulariyle Alâüddevleniıı vilâyetine gönderip, Kay;:eri hisarını Alâüd-
devle’nin ittifakiyle muhasara etmiştir. Bu haberi al ar. padişah, Her­
sek oğlu Ahmed Paşayı düşman üzerine göndermiştir. Bunun üzerine
Mısır ve Şam askerlerinin. Kayseriden kalkıp Niğde’ye, oradan- Lâren-
— 12 —

rîe’ye vardığı ve Osmanjı memalikini yağma ettiği ve ahalisini hasara,


uğrattığı haberi gelmiştir. Düşman ordusu, padişahın Üsküdarı g e ç tir
ğini ve Hersek oğlunun ilerlediğini haber alınca, etrafı yağma ve harab.
ederek memleketlerine çekildi, gitti (Solakzade 301 — 303)
Müneccimbaşı Tarihi bu vakayı şöyle tasvir ediyor:
“Zülkadir oğlu Alâüddevle Beyin, isyanını bastırmak için, padişah
emir vermiştir. O zaman Alâüddevle’nin kardeşi Budak Bey Şam’da
mahpus idi. Padişah, onu hapisten çıkarıp kendisini Rize sancağı hassı
tâyin etmiş idi. Bu sancak vaktiyle Alâüdclevleye verilmiş idi. Bu su­
retle iki kardeş arasında- münaferet kapısı açılmıştır. Budak Bey, hü­
kümet tarafından kendisine yerilen yardımcı paşaların gayretiyle Rize
taraflarına gelmiş ve Alâüddevle’nin kardeşinin oğlu Şahrah ki Kırşe­
hir valisi idi, tııtup gözlerini .körletmiştir. Alâüddevle Türkmenlerden
ve Mısırlılardan mürekkep asker toplıyarak Budak Beyi Mağlubetmiş-
tîıv Bu zafer üzerine, Alâüddevle Mısırı Osmanlı devleti üzerine tahrik
etmiştir. 895, Mısır kumandanı Emîr Özbek fırsat bulup memaliki mah-
nısaya gelerek en, evvel Kayseri ve sonra Niğde, sonra Ereğli ve Lâren-
de havalisini yağma ve tahrib etmiştir. (Sayfa 414/15).
Tac-üt-Tevarili bu vakayı şöyle tasvir ediyor:
Zülkadriye oğlu Alâüddevle, devlet tarafından gördüğü iyilikleri,
unutarak Mısır ile münasebatta bulunmağa başlamıştır. Bu başlangıç;
kızını Mısır sultanının oğluna ve bir oğlunu da sultana hizmetine ver­
mekle olmuştur. Sultan Emîr Özbek bundan, memnun olmuştur.
Ziilkadriye’nin hareketini haber alan padişah, Alâüddevleniıı bira­
deri Budak Beyin, Arapların elinde bulunan Şamda mahpus olduğunu
bildiğinden, onu kurtarmağa, muvaffak olmuş ve kendisine Vize san­
cağını vermiştir- Bu vaziyet üzerine, iki knrdeş arasında husumet baş­
lamıştır. Budak Bey o zaman Kırşehir hâkimi olan Alâüddevlenin oğlu
Şahrah Beyi tutup gözlerini körletmiştir. Bunun üzerine, Alâüddevle
Budak Beye karşı vaziyet almıştır. Bu. sonuncu, kardeşiyle ona yardım
eden Şam askerinin geldiğini haber alınca Karaman Beyi Mahmud Bey­
den imdat istemiştir. Mahmud Bey, padişahın fermanı mucibince, sipa­
hilerini toplıyarak Niğde’ye geldi. Alâüddevle’nin askerî ağırlığını gö­
ren Budak Bey acele olarak tekrar Mahmud Beye yazdı. Bu mektup Ala-
iiddevlenin eline düşerek metnini değiştirmiş, düşmanın zayıf ve askeri
az olduğu için zahmet edip de yerinden kalkmağa lüzum olmadığı şekline
koymuştur. Mahmud Bey bu mektubu alırca, askerine destur verdi. D i­
ğer taraftan, Mahmud Beyin yardımına gelen Budak Bey kardeşinin hü­
cumuna .maruz kalmış ve mağlûbolmuştur.
Alâüddevle bu zaferin haberini, yazdığı tahrikamiz bir mektup ile,.
— 13 —

Mısıra aksettirerek, Osmanlı devletinin vaziyetini gayet düşkün göster­


miş ve. mukavemete iktidari, artık olmadığından fethi sırası gelmiş su­
retinde tasvir etmiştir. Bu mektuba inanarak, Mısır sultanı Özbek 895
■senesinde, Mısır ve Şam. askerleriyle Alâüddevlenin vilâyetine girmiş ve
o vilâyetin, serhaddi olan Kayseri hisarını Alâüddevlenin ittifakiyle rhu-
'hasara etmiştir. Hudut muhafızları, Alâüddevle’hin hududu geçtiğini ve
Mısır ve Şam askerlerinin geldiklerini îstaribula bildirmişlerdir. Padi-
•şah, Hersek oğlu’ Ahmet. Paşayı:;Anadolu askeriyle Karahisar sahibi
yolundan düşmanın define memur etmiştir. Bü esnada Arap askerinin
Kayser i d£n geçip Niğde'ye’ andan Ereğliye varıp yağma ederek Lâre ti­
de’de zulna etmişlerdir. Bu hâdise üzerine, padişah, İstanbul bölüklerinin
An.adöluya::geçmelerini emretmiştir. Hersek oğlunun Karahisar neva-
hisinin Siçanlı ovasına, geldiğini haber alan Mısırlılar, muhasaralariyle
meşgul oldukları hisarlarda muvaffak olamıyarak memleketlerine dön­
müşlerdir. (Taoüt-Tevarih II 62/65). O sıralarda Karamanı garet etme­
ğe gelmiş olan Çerkesler, Hersek oğlundan korkarak memleketlerine av­
detleri haberi glemişür. Bunlar, Niğdede üç günden fazla, tevakkuf et-=
memişlerdir. (Tac-el-Tevarih II s. 67).

BİRİNCİ SELİM DEV RİNDE (918 - 926)


Birinci Selimin cülusundan sonra, şehzade Şehinşahm oğhı .Mehmed
Bey Niğde bejâ idi. Bu Mehmed: Bey ile beraber şehzade Alemşahm oğlu
Kângırı beyi Osman Bey ve şehzade Mahmud’un oğullan Musa ve O r­
han Beyler, muhtemel karışıklıkların önünü almak için idam edilmiş-
Terdir (Solakzade Tarihi s. 353).
Birinci Selimle Şah İsmail arasında vuku bulan Çaldıran muharebe­
sinde, maktul düşmüş büyükler arasında, Niğde Beyi İskender Bey var­
dı. (Solakzade Tarihi S, 367)

DÖRDÜNCÜ M'ÜRAD DEVRİNDE (1032 * 1049).


Abaza Mehmed Paşa, Osmanh tarihinde muhtelif roller oynayan
bir adamdır, iptidalarda devlete gaile çıkaran Çantanla t oğlunun hizme­
tinde iken, Halepte vukubulan muharebede Serdar Murad Paşanın, eline
düşmüş, yeniçeri ağası Halil Paşanın şefa.atiyle kurtulmuştur-’
Mehmed Paşa HÖ'tin muharebesine iştirak, ettikten, sonra; şecaatine
m ükâfat olarak, Rumeli beylerbeyliğine terfi, sonra Erzurum valiliğine
tâyin edildikten sonra, Erzurum vilâyeti de ilâve edilmişti. Yeniçerile­
rin. serkeşliğini ve zulmünü, çekemiyerek onları Erzurum kalesinden çı­
karmış ve vilâyetten de çıkarmağı düşünmüştür. 1031 de İkinci Osmanm
— 14 —

yeniçeriler trafından şehit edildiğini haber alan, Abaza Sivas .vesair


yerlerdeki yeniçerileri , kati ve perişan etmeğe başlamıştır. Kendisine il­
tihak eden başka kuvvetlerden cesaret alan Abaza Mehmed Paşa, îkincı
Osma,n,ın şehadetindeıı intikam a.lmak vesilesiyle Karahisarı Şarkiye
doğru ilerlemeğe başlamıştır. Karahisarm müdafaasına memur edilen
Mürtaza Paşa mukavemet; etmiyerek. teslim, olmuş ve Abazaya iltihak
etmiştir. , İş bu dereceye gelmiş iken, hükümet V. tedibini karar verferök
bir taraftan donanmayı Karadenize gönderdi ve diğer taraftan da Ser­
dar Mehmed Paşa Üsküdarı; geçti, Anadolu beylerbeyi îlyas Paşa ve
Karaman, beyleri Orduyu Hümayuna dahil oldular. Abaza, bunu duyun­
ca, pek çok asker toplıyarak Sivastan kalkıp, Sördara karşı yürüdü.
Bundan evvel, Niğdeyi zaptetmek için Çopur Bey namında bir kimseyi,
göndermişti. Çopur Bekir Konyada Küçükçayırda, Karaman beylerbeyi
Köse Sefer Paşayı gafil basıp, eline geçirerek Abazanın izniyle öldür­
müş, Niğdeyi zapt ve içinde tahassün etmiştir.
Sefer Paşanın uğradığı âkibeti haber alan Serdar, Sivastan kalkıp
Çopur Bekir’in bulunduğu Niğde üzerine yürümüştür. Serdar Mehmed
Paşa, küçük Konya sahrasına vararak orada yirmi gün kadar oturduk­
tan ve etraftan gelen Abaz&yamensup Veşkiyalarm; hakkından geldikten
sonra, Abaza Paşa işinin halliyle meşgul olmuştur. Serdar, Abaza Pa­
şayı itaata davet etmiş ise bu. sonuncusunun itaatsizliği yüzünden,. Niğ-
deye varmağa karar vermiştir. Çopur Bey kalede kapanmış bulunduğun­
dan Serdar alayları önündeki >sahradan geçüp sark tarafına inerek va­
roşuna ateş etmiş ise de, -bir netice çıkmamıştır. Ertesi gün asker ora­
dan çekilip Develi Karahisara vardı, bir müddet sonra Develi Karahi-
sardan Kayseri sahrasının, garbında kâin Karasu köprüsüne vardı- Bu
hal karşısında, Abaza Paşa Serdara karşı yürüyüp Türkmenler ile aşi­
ret beylerinden vesair beylerden yardım istiyerek Kayseriye sahrasına
azimet etmiştir. Muharebe neticesinde, Abaza münhezim olarak kırılmış
sekeriyle Erzuruma can. atmıştır. Serdar, arkasına varıp, Tercman, sah­
rasına vardı. Kasım günü geldiğinden ve Erzurumım muhasarası için ik­
tiza eden. mühimmatı askeriyenin azlığından dolayı araya sulh yapmak
ve Abazanın - mazeretlerini Serdara bildirmek için, mutavassıtlar gir­
miştir.
Mutavassıtlar; Abaza Paşanın, işlediği .suçlardan nâdım olduğunu
ve af dilediğini söylemişlerdir. Bunun üzerine, Erzurum eyaletinin yine
Abaza. Paşaya verilmesi takarrür etmiş ve Menşuru gönderilmiştir.
Bammer Abaza vakasını şöyle yazıyor:- -
Sadrazam Hafız Paşa, şaban 1032 de tstanbulu terk ederek, Akşe-
lıirde bulunan orduya iltihak etmiştir. O sıralarda Safer Paşa, Niğde.
15 —

Beyi ve kumandanı idi. Maiyetinde bulunan asker, kâhyasının zulmün­


den bizar olara k “Şerefeddin” camiine gitmiş ve orada alman karar üzerine
Kâhyayı parça parça etmiştir. O sıralarda, Abazanm kaymakamı olan
Çopur Bekir Niğdeye gelmiş Safer Paşayı öldürdükten sonra ■kafasını
kaleye asmıştır. Sadrazam, Abaza ile bir anlaşma yapmak ümidiyle
yirmi gün kadar Konyada kalmıştır. Fakat, Kayseriye şeyhinin nasihat­
lerini dinleyen .Abaza menfi JrafcaîvîV :EregJi :ve Ço­
purun bulundüğfr Niğde tarikiyle yola çıkmış ve Kayseri ovasına gitmiş­
tir. Hafız Paşa ordusuyla Abaza ordusu arasında olan çarpışmanın ne­
ticesi olarak Abaza askeri hâzinesiyle beraber kaçmıştır- Sadrazam mü-,
zafferiyeti Kayseri ordugâhında t es’it etmiştir. Abazanm Niğdede bı­
raktığı harem ve hâzineyi elde etmek için Niğdeye bin, süvari gönderil­
miştir. Fakat, bu askerî kuvvet yolda iken, Çopurun Abazanm çoluk ço-
cukalnnın hâzineleriyle Sivasa doğru gittiklerini haber almıştır. (Ham-
mer IX , s. 41/4).
Rivayet ederler ki, Abazanm münhezim olduğu gün, Serdara, Aba-
zanın avratları, çadırları, hâzinelerinin Niğde kalesinde bulunduğunu ve
.Çopur Bekir’in Niğdeye kaçtığını söylemişler. Onu tutmağa giden asker;
karanlık bir gecede Niğdeye doğru gelerek Çopur hakkında malûmat
istemişler. Ceva,bet?,, Çopurun Niğdeye gelip Abazanm ayal ve inalları­
nı- ve kendi haremini çıkarıp Sivas tarafına gittiğini söylemişler. Arka­
sına yetişen asker Çopuru yakalamışlar ve Abazanm kızını, karısını ve
emvalini alarak Serdara götürmüşler (Tarih-i Naima. C, 2 s. 315-325),.
; .1038 de vefat eden Acem şahı Abbasın halefi Şah Safi tahta çıkmış­
tır. Aceme karşı hazırlanan ordunun serdarı Sadrazam Hüsrev Paşa idi.
Bununla beraber sefere gidecek vezirler meyanında Niğdeli Mustafa.
Paşa da vardı. (Tarih Naima C, 3. s. 2)
O sıralarda, Magrav Bey vakası çıkmıştır. Magrav, Gürcistan bey­
lerinden olup Karcagay hanına karşı isyan ederek harb etmiş, Kızılbaş
askerini bozmuş ve sonra Devleti Osmaniyenin hizmetinekgirerek İslâ-
miyeti kabul etmiş ve yeni memlekete iyi hizmetlerde bulunduğu için
kendisine Karaman eyaleti tevcih olunmuştur. Onun himaye ettiği es­
ki adamların yani birtakım Gürcülerin halka musallat olmağa başlamak
la n üzerine şikâyet vukubülmuş' ve Konya ahalisinin İsrarı üzerine, a-
Jeyhine asker şevkolunmııştur. Aleyhine gidenler meyanında Niğde
sancağı beyi de vardı. Magrav nihayet tutulmuş ve avenesiyle beraber
öldürülmüştür. (Naima Tarihi- C. III,. S. 6)
îk i üç senedenberi vezaretle taltif edilmiş olan Defterdar Ebubekir
Paşa. Koçhisar menzilinde iken, serdar Ekrem Hüsrev Paşaya karşı ba­
zı işlerde muhalefette bulunduğu ye istiklâl üzere hareket ettiği için,
16 —

serdar onu rakip sayarak tahkir ettikten sonra, Maildin kalesine hap­
setmiştir. Ordu ilerlemeğe; başlayınca, Ebubekir Mardin hapishanesin­
den çıkarılıp Musul'a giden yolda Öldürülmüş ve yerine Rumeli Beyler­
beyi olan Niğdeli Mustafa ;Paşa başdefterdar tâyin olunmuştur. (Ceima-
' ziyülevvel-gurresi aene 1039) Nairna Tarihi, C, III. s. 10) .
İran seferi esnasmda, !Deli İlâhi nâmında.bir. şakı birtakım zorba
ve eşkıyanın başına' göçercik Şeydi şehri kasabasında karar kılıp bu su­
retle yavaş yavaş civar ahalisine karşı her türlü zulüm reva görerek
rahatsız ederdi. Kendisine tâbi arkadaşları, şekavetin hudutlarını
genişleterek Konya eyaletine tâbi pek çök kasabaların ve bu meyaııda
Niğde halkının mallarını alıp kendisine mukavemet edenleri de mahve­
derdi. Aldığı ganimetin; küçük bir .kismını Kanaman Beylerbeyi olan
Ahmet Paşaya verirdi (Sene .1042) (Naima Tarihi C, III. S. 128)..
ihtar — Yukarıda, Niğdeli Mustafa Paşama katlolunan Ebubekir
Paşanın yerine geçtiğini gördük. Diğer bir yerde, padişahın defterdar
Hüseyin Efendiyi azil ve Yedikülede hapsedip yerine Niğdeli. Sühte
Mustafa Paşayı vezaretle defterdar ettiğini, ve bilâhare halka iyi mua­
mele yapmadığı için, öldürdüğünü ' öğren iyouz (12 Zilhicce 1042) (Na­
ima Tarihi C. I I I S. 144-5),
1.0'i2 de. (Revan)x fethetmeğe giden Dördüncü Murad, Niğden in
Çavuş sahrasına nüzul etmiştir (Sölakzade Târihi. S. .755).
1.04.7 senesinde, sadrazam, ve serdarı ekrem Bayram Paşa, Bağdad
seferinin hazırlıklarım ikmal etmek için Üsküdardan çıkarak muhtelif
kasabalara uğradıktan sonra Niğdeye gelmiştir. Bayram Paşa, yolda
hayırlı islerle meşgul olmuş ve Niğde bundan istifade etmiştir. Naima
şöyle yazıyor: “Niğdeye vardıklarında orada bir harab han yeri görüp
ol vakfa mal verüb ve ol diyarın, hanlara ve dükkânlara muhtaç oldu­
ğunu görerek, hanlar ve bütün dükkânlar yapıp nice hayr ihdas
•■eyledi’' (Naima Tarihi C. 2 S. 324).
Bağdad seferi hazırlıkları ikmal edilmezden bir sene evvel, Sadra*
zam Bayram Paşa sefere çıkmağa memur edilmiştir- Bayram Paşa To­
kada, Amasyay a ve ondan sonra Niğdeye varmıştır. Hayırsever olan
bu sadrazam Niğden,in harab olmuş olan hanım kendi parasiyle tekrar
bina ve bir pazar tesis etmiştir. (Hammer IX , S. 307).
Bağdadın muhasarasının.: kırkıncı günü (8 Ş a b a n 1048) şehrin a-
demi mukavemetini anlayan hanların bir murahhası kaleden çıkıp, şeh­
ri OsmanlIlara teslim etmek teklifinde bulunmuş ve bu mesele hâkkm*
da konuşmak: vazifesiyle kalenin içine bir adamın gönderilmesirıi iste­
miştir. Bu istek kabul edilmiş ve hanları dışarıya çıkarmak içiri çavuş-
başı Turan Ağa ordu ile beraber' bulunan Niğde sancağı mutasarrıfı
— 17 —

Hassan Faşa gönderilmiştir (Naima. Tarihi, C. 3 s. .371), Haşan Paganın


hizmetlerini takdir eden padişah, kendisine Karaman eyaletini tevcih
etmiştir (Namla Tarihi C. 3; s. 393)-
Memlekette eşkıyalık hir siyasî meslek olmuştu. Gürcü Abdülnebi
namında bir şahıs, vezir Gürcü Mehmed Paşamn akrabasından ve Ada­
nalı Cafer Paşanın biraderi idi. Abdülnebi sipahi zorbalarının meşhur­
larından olup, dördüncü Murad zamanında, zorbalar tutulmuş ise de
kendisi saklanarak nihayet yakayı ele vermiştir. Tutulması üzerine*
Abdülnebi, Gürcü Mehmed Paşa ve Cafer Paganın delâletiyle ve
Silahdar Paşanın tavas-sutiyle padişahın affına mazhar olmuş ve Niğde
ve Bor taraflarında çiftlikler edinmiş ve ehemmiyet .kesbet.mişti. Müna­
sebette bulunduğu Silahdar Paşanın katlinden sonra, Abdülnebi Niğ-
•dede oturmuş ve îstanbulda adam bularak, para mukabilinde istediği
muteber hizmetler ve nâfi vazifeler alır ve yine pa.ra mukabilinde öte­
kine berikine satardı. Abdülnebi ile mimasebatta bulunan adam. Sipahi
ocağının bir ağası olduğundan, İstanbul sipahi ocağiyle alâkadar vo
sipahi ocağının düşmanı olan Yeniçeri ocağının düşmanı idi- îstanbulda
Sipahi ocağı aleyhine vuku bulan vaka üzerine, Sipahi ocağının büyük­
lerinin teşvikiyle, Abdülnebi Niğdeden kalkıp çiftliğine giderek. Dündar
•denilen bir mahalle sığınmış ve oradan, öteye beriye haber göndererek
kendisine iltihak etmelerini emretmiş ve aksi takdirde emlâklarını ha-
rab edeceğini bildirmiştir (Naima Tarihi C. 4 S. 394-5) Abdülnebi’nin
davetine pek çok kimseler ve 6u meyanda alay beyleri icabet ederek
eski bir sipahi olan Niğde]i Nuri Beyin dahil olduğu büyük bir kalaba*
lık ile.Niğdeden kalkıp Kon.yaya doğru yürümüştür. Yolda, yeni yeni
gruplar kendisine iltihak ediyordu- Bu suretle Konyaya girmiş ve Koıı-
■yadaki sipahileri kendisine tâbi kılmıştı. Şevketinin arttığını gören Ab­
dülnebi, adamlar gönderip civardaki halkın kendi taraflarına geçmeleri­
ni zorlardı. Abdülnebi’yi iyi yola getirmek için vezirlerden ve hattâ
sadrazam tarafından nasihat mektupları gönderilmiş ise de, bunlann
hiçbir tesiri görülmemiştir.
Abdülnebi, sadrazamın mektubunu getiren Pv,eceb Ağaya İstanbul'­
da Yenicami vakasında birtakım sipahi arkadaşlarının ölümüne sebep
olan Koçi Paşa ile Müftü efendiden şikâyetçi olduğunu ve bu davayı padi­
şahın huzurunda göreceğini cevaben söylemiş ve bunu yazı ile bildir-
mistir. O sırada, Katırcıoğlu denilen şaki, Abdülnebi’nin harekâtına vâ­
kıf olarak dört yüz kişi ile kendisine iltihak etti, Abdülnebi’nin askeriyle
Katırcıoğlu’nun maiyeti ve nice bu gibi eşkıyanın Kütahya’ya yakın bir
yere geldikleri İstanbul’ca haber alınınca, gerekli tedbirler almağa başla­
nılmış ve Ahdulnebi’yi padişaha karsı âsi göstererek eyaletlere haber
2
— 18 —

gönderilmiştir. Bütün bu tedbirlere rağmen, Abdülnebi Bursa tarikiyle


değil, Üsküdar tarikiyle îstanbula gelmeğe çalışmış ve Ükküdara var­
mıştır. Orada, kendisine karşı yeniçeri askerleri hazırlanmış ise de,
kendisinin padişaha karşı âsi olmadığını ve maksadı Müftü Efendinin
azlini istemek olduğunu bildirmiştir. Hükümet tarafından alınan tedbir­
ler sayesinde Abdülnebi vaziyeti anlamış ve kan dökülmeden iş bitmiş­
tir. Bunun üzerine Abdülnebi Niğde ye ve Katırcıoğlu . Söğüt dağına
dönmüşlerdir. Dönüşlerinde Katırcıoğlu, Üsküdara-- vardığı halde, ne
için harb edilmediğini Abdülnebi’ye soruyor ve aralarında 'münakaşa
vukubuluyor, Bu iki şaki, yine ayrı ayrı eski mesleklerine yani eşkıya»
hğa başlamışlar. Bu gibi adamlardan kurtulmak için memleketin her
tarafına emirler verildiği için vukubulan çarpışmalardan birinde Gürcü
Abdülnebi öldürülmüş ve kellesi Îstanbula gönderilmiştir (Naima Ta­
rihi Cild 4, S- 394).

SULTAN İBRAHİM HAN DEV RİN DE (1049 - 1058).


1055 senesinde, Girit muharebesi başlangıcında, Yusuf Paşa, Kap­
tan serdarı tâyin olunmuş idi. Karaman eyaletinden Kır şehri, Niğde ve
Aksaray beylerine, (başka eyaletlerin beyleri misillu) Yusuf Paşanın
emirlerini almak için, Sakız adası karşısında bulunan-Çeşme iskelesinde
bulunmaları lüzumu kendilerine -hüküm gönderilmiştir/ (Naima Târihi
[V, S. 117).
Aynı senede, Niğde Beyi eski Kapıcılar kethüdası olan Haşan Bey
vefat etmekle, Haşan Paşa kethüdası olan Rum Mehmed Beye eski N iğ­
de beyliği verilmiştir. (Naima Tarihi IV, S. 152).
1058 de, saferin altıncı gününde, Kandiyede, düşman ile yapılan
muharebede Bor ve Niğde alay beyi Süleyman Bey ve başka zabitler
şehid olmuşlardır. (Naima Tarihi IV; S. 252).
Aynı senede, düşman Kandiye limanının ağzından girmeğe mukte­
dir olmadığından, limanın öbür tarafının duvarını delip kendilerine kal­
yonlar ile gelmiş imdat ve zahireyi içeriye koymağa başlamış idi. Bu
senenin cemaziyelvvelinin yirminci günü* Serdar Gazi -Hüseyin Paşa
tarafından icab eden tedbirler alınmağa başlanmıştır. Gazinin maiye­
tinde bulunan paşalar mey anında Niğde mutasarrıfı Torbalı Mehmed
Paşa vardı. (Naima Tarihi IV, S. 259).

DÖRDÜNCÜ MITRAD DEV RİN DE (1058 - 1099).


Yukarıda söylediğimiz gibi, müverrih Naima, Abdülnebi’nin hare­
ketleri Dördüncü Murad devrinde başladığını zikredip öldürüldüğü ta-
— 19 —

rihl zikretmiyor. Müneccimbaşı bu vakanın Dördüncü Mehmed zama­


nında (1059) da devam ettiğini yazarak şöyle hikâye ediyor:
Eşkıya rahat durmazdı. Bu sene de Gürcü Nebi namında bir adanı
(Gürcü Mehmed Paşanın biraderi idi) agva-i şeytanî ile basma sıpah
eşkıyasını cem' ve daha evvel öldürülen sipahilerin kanını dâvaya kalk­
tı. Niğde'den Konya’ya varıp gittikçe cemiyeti ziyadeleşti. İstanbul
tarafına yürüdü. Murâd Paşa adam gönderip nasihat etti. Hiçbir ne­
tice vermedi. Akşehire vardıkta Katırcıoğlu ona iltihak .etti. Gürcü Ne­
bi Üsküdara yakın bir yere gelerek mükâlemeye başladı. Gürcü Nebi
kendisi için Türkmen Ağalığı ve Katırcıoğlu ile Cezar Ahmed için bi­
rer sancak verilmek suretiyle musalehaya razı olmuştur. Bu şartlar
verilmek üzere iken,, bâzı müfsitler işi bozmuşlar ve biraz çarpıştıktan
sonra ayrılmıştır. Gürcü Nebi Niğde’ye, Katırcıoğlu Söğüd'e ve Cezar
Ahmed de Kırşehrine gitmişlerdir. Bir müddet sonra, Gürcü Nebi, Niğde
civarında baskına uğramış ve vukûbulan çarpışmalarda öldürülmüş­
tür (Müneccimbaşı Tarihi Cild ni. S. 696).
Hammer, Gürcü Nebi-nin vakasını şöyle anlatıyor:
Dördün,cü Mehmed zamanında, Gürcü Mehmed Paşa ile Adana valisi
Cafer Paşanın kardeşi olan Gürcü Nebi isyan etmiştir. İsyan, senelik
30,000 kuruşa mukabil Safed Voyvodalığı tevcihiyle bertaraf edilmiştir.
Dördüncü Mehmed’in cülûsunda, Nebi bu parayı almağa davet edilmiş
ise de, kulak asmamıştır- Bunun üzerice, Niğde taraflarına giderek
orada zülme maruz kalmış sipahilerin hâmisi olarak kendini tanıtmıştır.
Âsi Katırcıoğlu onunla işbirliği yapmıştır; âsiler İzmit'te ordugâhları­
nı kurmuşlardır. (Hammer 22 Cemaziyülâhır 1059).
Ordunun, bir kısmını idare eden kumandanlardan sonra, sadrazam
Murad Paşa? maiyetindeki askerle Bulgurlu tepesinde yerleşmiştir. İki.
tarafta anlaşma kabil olamadığından, aralarında çarpışmalar vuku-
bulımıştur. (26 Cemaziyülevvel 1059). Bu çarpışma neticesinde Gürcü
Nebi mağlûb olarak Niğde’ye dönmüş, Katırcıoğlu Ali Söğüt dağlarına
çekilmiştir. Bunun üzerine, bu iki âsinin idam fermanı çıkmıştır- Kır­
şehir beyi îshak Bey, bir baskında Gürcü Nebi’ye hücum etmiş, inhiza-
ma uğrattıktan sonra kendisini yakalamış ve kafasını Îstanbula gön­
dermiştir. Mükâfatı, Karaman vilâyeti olmuştur. (Hammer X. s. 228)
1077 senesinde Niğde müteselliminden gelen Acem Bölükbaşı onbir
nefer ylodaşlariyle Kavran yoluna inmişlerdi. Fermanı pedişahı üzre,
altısı şehir içinde asılıp beşinin de huzuru hümayunda boyunları vurul
du. (Silâhtar Tarihi I. S. 433).
1089 senesinde, Niğde sancağına mutasarrıf Nişli Ali Paşa tâyin
olunmuştur (Silâhtar Tarihi I. S. 683).
— 20 —

Dördüncü Mehmed izamanında, Karaman beylerbeyine tâbi olan


sancaklar meyanındâ Niğde beylerbeyi vardı (Paul Ricaut, (İzmir İn ­
giliz konsolosu) The history of the present state of the Ottoman Era-
pire Vol- s. 94-5 sene, 1680).
1094 de sadrazam Kara Mustafa Paşa Viyana muhasarasına başla­
mıştır. Bu muhasaraya iştirak eden kıtaların adedi 44 idi- Bunlardan
32 sinin kumandanlarının isimleri mezkûrdur. Niğde Beyi Haşan Paşa­
nın, maiyetinde beş yüz asker varıd. Bu rakam Türk ordusu karargâ­
hında. bulunmuş cedvellere göre Waelkern. tarafından verilmiştir.
(Hammer, Histoire de İ’Empire Ottoman C. 12 S. 509,)

İKİNCİ SÜLEYMAN DEV RİN D E' (1099 - 1102).


Karaman, Beylerbeyine tâbi olan Niğde sancağına Bor, Develi Ka-
rahisar, Ulukışla kazaları tâbi idiler. 1099 da sadrazam İbrahim Paşa,
Ürgüb sancağında bulunup maskatı re’si olan Mushara’yı, meşhur bir
şehir olmuş olan Nevşehire çevirdiği vakit, vaktiyle, Niğde ve Develi
hisarlarına tahsis edilmiş olan t imar sipahiliği yeni müesseseye tahsis
edilmiştir (Hammer “Almanca kısmı” IV. 25).

ÜÇÜNCÜ AMMEB DEV RİN DE (11.15 - 1143).


.1119 — Bu sene zarfında meşhur şaki Kozanoğlu Niğde’ye n,efyo­
lunmuştur. (Karamanlar bölümüne müracaat).
1137 — Bü sene yapılan tevcihat sırasında, Niğde sancağı Boğazlı-
yanoğlu Mehmed Paşaya verilmiştir L'Tarihi Raşıd (Küçükçelebizade
Efendi Tarihi) c* 6, s. 197J
1139 — Anadoİuda eşkıyalık^ çapulculuk, katil gibi muhtelif se­
beplerden. çıkan emniyetsizlik eksik değildi. Bu emniyetsizlik valilerin
bulundukları vilâyetlerin merkezlerinden uzak oldukları vakit daha zi­
yade artardı. Bu vaziyet karşısında, bu gibi hallerin önünü almak için
vilâyetlere, sancaklara (Niğde mutasarrıfına dahi) emirler gönderilmiş­
tir. Bu sene, bu gibi emirler sadır olmuştur. (Keza s. 404-5).
1139 — Bu sen.e yapılan tevcihat sırasında, Kay seriye - Niğde san­
cakları İbrahim. Beye tevcdİı edilmiştir. (Keza s. 441-2) .
1139 — Uzun miiddettenberi harab olan Niğde ve Karahisar kale­
lerinin bakımsız oldukları görülünce, bu kalelere diizdar kethüda, imam,
müezzin; topça ve bâzı müstahfızlar tâyin edilmiştir. (Keza s. 479).
1140 — Niğde ve Kayseriye sancakları mutasarrıfı İbrahim Paşa­
ya, beşyüz süvari mirî levedatın imdadı seferiye olarak, tertib edilmesi
lüzumu kendisine bildirilmiştir (Keza 508).
— 21 —

BİRİNCİ MAHMUB DEV RİN D E (1143 -1168).


Eski zamanlarda ve hattâ uzak olmayan zamanlara kadar âdet ol­
duğu üzere bâzı aşiretler bulundukları yerlerden kalkıp başka yerlere
giderler ve gittikleri yerlerde haşaratta bulunurlardı. Birinci Mahmnd
devrinde, ödemişli bir aşiret, Niğde taraflarına gitmiş ve haşaratta
bulunmuştur. Bunun üzeri-rıe, aşiretin Niğde taraflarından kendi yerle­
rine avdetleri için 1153 tarihinde bir ferman sadır olmuştur. Fermanın
esas noktaları şunlardır:
“Ödemişli aşiretleri, eski yaylak ve kışlaklarını terk ile Niğde ta­
raflarına giderek yaz zamanlarında Andağı? Niğde, Ereğli taraflariyle
Karaman kazalarına yakın olan Üçkapılı ve Hasandağı yaylâlarmda
yaylarlar idi. Eylül iptidasında, aşiret Niğde kazasına vesair mahalle­
re?, evleri ve mevaşileriyle beraber inerek, kazanın fukara ahalilerinin,
harmanlarını ve bağ ve bostanlarmı nehb ve garet ve hayvanlarını gazb
ve ekinlerini itlaf ve ambarlarında mevcut olan buğday ve arpaları
cebren ve kahren nehb-ü garet ve bundan maada deve've arabaları baş­
ka mahallere naklederlerdi”.
Bir sene sonra, Niğde yine böyle bir taarruza uğramıştır. Buna,
dair fermanın esas noktaları şunlardır:
“Yürük ân-i Anadolu cemaatlarından Karahacilû ve Tekelû cemaat­
leri ahalileri an asıl İçil ve Adana havalilerinde kışlayıp Kayseriye- san­
cağında Erciş ve Biğ dağında yaylamak üzere iken kadîm yaylak ve
kışlaklarına ademi kanaat ile iki üç senedenberi, üç dört yüz kadar ev
ile yaylak ve kışlak bahanesiyle Niğde ve Aksaray kazalarına gelip
fukarayı ahalinin harmanlarını basıp mezru atı yağma ve garet ve de­
ğirmenlere gelen buğday ve unu ahzü gazb ve bağ ve bahçe ve çayırla­
rını alt üst ve hayvanları sevk etmelerinden, başka kadınlara ve çocuk­
lara el uzatmalariyle ırzlarına tecavüzle beraber nice fesad ve şenaate
cesaret ederler deyu fîmabad kadîm yaylak ve kışlaklarında yaylayıp
ve kışlayıp yaylak ve kışlak bahanesiyle kazayı merkume gelmekten
men' olunmaları için mukaddema merkum kasabaların ahalileri emrü
şerif suduru istid'a ve istirham etmiştir.” (1)

ÜÇÜNCÜ MUSTAFA D EV RİN D E (1171 - 1187).


Anadolu taraflarında dolaşan ve fukaraya zarar veren eşkıya reis­
lerinden Kadıoğlu namında bir kimse, maiyetinde bulunan levendîer
. Niğde taraflarını alt üst ettiği Çiparzade Ahmed Paşaya haber verılin-

(I.) Bu meseleye ait fermanların metinleri “Fermanlar BÖlümir’ndedir.


— 22 —

ce, paşa şerirleri basıp 160 kadarını imha etmiş ve kusuru Karaman
eyaleti taraflarına kaçmıştır (1177) (Vâsıf Tarihi C. I- s. 15. ve Mordt-
mann s. 115).
Çiparzade Ahmed Paşanın bu hareketi, kendisine düşen yağmacı­
lığın başkasının, eline geçmemesine matuf idi. Onun idaresinde bulunan
halk, zulmünden bîzar olarak sesini padişaha kadar işittirmiştir. Ken­
disine vâki olan tenbihlere kulak asmayan Ahmed Paşanın idamına ka­
rar verilmiştir. Sivas valisi bu işe memur edildiğinden vazifesini yapmış
ve Ahmed Paşanın kellesini îstanbula. göndermiştir (1178) (Vâsıf Ta­
rihi c. I s. 161.)

BİRİNCİ ABDÜLHAM İD D EV RİN DE (1187 - 1203)


1197 senesinde sadrazam Yeğen Mehmed Paşanın azli üzerine, Ha­
lil Hamid Paşa sadrazam olmuştur. Silâh dar Mehmed Paşanın vezareti
ibka edilmekle beraber uhdesine Niğde sancağı ve Kaş muhafızlığı tev­
cih olunmuştur. (Cevdet Tarihi II. S. 47).
1198 -senesinde, Azamzade kethüdalığından neşet ederek vezir un­
vanını ihraz etmiş olan İbrahim Paşa, bulunduğu eyaletlerde ve san­
caklarda iyi işler başaramadığından, Niğde’de ikamete memur edilmiş­
tir (Cevdet Tarihi II. s. 225).
1199 da, vukubulan tevcihat sırasında, sabık Hac emîri Derviş
Mehmed Paşaya Niğde sancağı tevcih edilmiştir (Cevdet Tarihi II. s,
330).
1201 senesinde, Rusya imparatoriçesi Katerina’nm, Türkiyeyi tak­
sim etmek maksadiyle Avusturya imparatoru Jozef ile ittifak etmesi
üzerine, hükümet her türlü tedbir almağa başlamış ve bu meyanda har­
be yarayan valileri toplamağa karar vermiştir. (Journal Asiatique No.
4. s. 523 seııe 1864).
Eski Konya valisi vezir Silâhdar Emin Paşa vefat etmekle, mün­
hal kalan Niğde sancağı kimseye verilmiyerek. Bekir Paşanın maiyetin­
de bulunmak üzere 1201 senesi iptidasında, mirmiran rütbesiyle deliba-
şıya (delil başı) tevcih edilmiştir (Cevdet Tarihi, C. III. s. 4-23).

ÜÇt'JNOÜ SELİM DEV RİNDE (1203 - 1222).

Yeniçeri ağalığında iken vezaret rütbesi alan İçil ve Niğde san­


cakları mutasarrıfı Kelle-ci Osman Paşa, 1211 senesinde vefat etmiş­
tir (Cevedt Tarihi. C. VI, s. 214).
1221 senesinde^ Girit eyaleti ve Kandiye kalesi muhafızlığı, eski
— 23 —

Niğde ve Sultanönü mutasarrıfı olan vezir Abdullah Paşaya tevcih


edilmiştir (Asım Tarihi Cild I., s. 245)-

DÖRDÜNCÜ MUSTAFA DEVRİNDE (1222 - 1223).

1223 de, Niğde livası, mirimirandan Hurşid Paşadan Silâhtar Ali.


Paşaya tevcih edilmiştir (Cevdet Tarihi IX. s. 342).

İKİNCİ MAIIMUD DEV RİNDE (1223 - 1255).


1223 de, Mirmirandan Hurşid Paşa Niğde silâhdarı Ali Paşaya
tevcih edilmiştir (Şanizade 1/208).
1224 — Niğde mütesellimi Alaybeyizade Hüseyin Bey, bu senenin
ilkbaharında 500 nefer asker tertib ederek binnefs istishab ile orduyu
hümayunda isbatı vücut eylemesine dair emir verilmiştir (Şanizade
1/302).
1227 — İlkbaharda orduyu hümayun,a müstacelen asker yetiştir­
mek. için isdar edilen enırü şerif iktizasmoa, Niğde sancağına bin iki
yüz nefer asker tertibiyle gönderilmesi hususunda emri şerif isdar kı­
lınmıştır (keza 11/89).
1227 — Bu sene yapılan, tevcihat meyanında^ Niğde sancağı, Silistre
valisi Ali Paşaya tevcih edilmiştir (H/148).
1229 — Niğde sancağı mutasarrıfı Mirimiran Abidin Paşanın
fukaraya olan zulüm ve taaddisi sairlerden ziyade olup hattı hümayun
ile cellâda teslim edilerek idam edilmiştir (11/245).
1231 — Osmanlı tarihinde Delil namiyle maruf olan bir taife (züm­
re) vardır ki, bunun efradı ötedenberi valilerin ve mutasarrıfların hiz­
metlerinde bulunurlardı. Bunlar hizmetlerinden ayrıldıklarında, kendi-
1erine bir izin tezkeresi verirlerdi. Vaktiyle Deliller zümresi doğruluk­
ları ve terbiyeleriyle maruf olarak halkın emniyetini kazanmışlardı.
Zaman geçince, bu zümre intizamı kaybettiğinden, fukaraya taarruz
etmeğe başlamışlardır. Ahalinin şikâyeti üzerine bu £İbi harekâta cesa­
ret .edenleri takib etmek üzere, bâzı vilâyetlere ve bu meyanda Niğde
sancağına emri şerif sâdır olmuştur. (11/260).
1233 — Sivasta vali ile halk arasında olan ihtilâfın hallinden son­
ra vilâyetin büyükleri arasında bâzı nakiller ve becayişler yapılmıştır
Bu sırada, Sivasta ikamete memur Alâeddin Paşanın uygunsuz hare­
ketlerine binaen, vezaret rütbesi alınarak, Niğdeye gönderilmiştir.
(Keza 11/412).
1234 — Niğdeye ikamet etmek üzere gönderilen Alâeddin Paşa
— 24 —

bu kazada açlık olduğundan bahisle, mahalli ikameti Kayseriye’ye tah­


vil olunduğunu havi emri âli ita kılındı. (Keza I I I 30).
1235 — Hamid Livası, Niğde ve Kırşehri sancakları mutasarrıfı
ELseyyicl Elhac Mustafa Paşaya tevcih edilmiştir (keza III/15Ö).
1236 — Mora ihtilâli esnasında, Sisam, adası, ihtilâle taraftar olup,
Adalar Deniziyle Anadolu sevahilinde eşkıyalık yapan Rum reayasına
bir sığmak olmuştur. Bu vaziyeti kurtarmak için, adanın muhafazasiyie
ahalisinin silâhlarını alabilen cesur ve muktedir bir memurun gönderil­
mesi lâzım gelmiştir. Bu vazifeye, Mirimirandan Niğde sancağı muta­
sarrıfı İsmail Paşa tâyin olunmuştur. (Şabanın beşinci günü) yeni mü-
tecellim, Sisam adası karşısında, bulunan Kuş adası muhafazasında ip ­
ka edilmiştir (.Şan.izade IV. 55/6).
1236 — Mora ihtilâli zamanında^ memleket büyük bir sarsıntı al­
tında kalmıştır. Moradaki âsilerden başka, memleketin diğer tarafla­
rında yaşayan Rumlar gerek doğrudan doğruya gerek bâzı Avrupa dev-
Jetlerinin tahrikatına kapılanlar, memlekette bir rahatsızlık meydana
getirmişlerdir. Bu vaziyeti göz önünde tutan hükümet, memleketin bü­
yükleriyle halk arasında, birlik lüzumunu tavsiye etmiştir. Bu esasa
binaen, sadrazam bâzı vezirlere ve yeniçeri şerh adlara evvelce yazmış
ht) de, bu defa biitün, Anadolu ve Rumelide olan vezirlere ve mutasar­
rıflara. (Niğde mutasarrıflığı dahil) bu hususu anlatarak onların dahi
ahaliyi birbiriyle birleştirmeğe ihtimam etmeleri için her birine ayrı
ayrı yazmıştır. Diğer taraftan, şeyhülislâm, Anadoluda ve R.urneiide
bulunan bütün kazaların müftileriyle naiplerine ve ulemaya 3 Şaban
tarihli mektuplar yazarak hu mektupları mübaşir ve Tatarlar vasıtasiyle
göndermiştir (Şanizade IV. 76/8).
1236 da, Yunan isyanı esnasında, Sisam adası reayasının isyanı
ürerine, isyanı bastırmak maksadiyle, oraya kudretli bir memurun gön­
derilmesi lüzumu anlaşılmış ve bu vazife ile Niğde sancağı mutasarrı­
fı Mirim İran İsmail Paşa Sisam’a gönderilmiştir (Cevdet Tarihi XX.
s. 228)
12:37 sen.es.inde? Mora isyanı esnasında, Kesendere ve Aynoroz ya­
rımadaları eşkiyasının tedmirine memur edilen vezir Mehmed Paşanın
'uhdesinde Niğde, Beyşehri ve Kırşehri sancakları bulunur idi. Fakat,
Mehmed Paşa vazifesi başına gittiğinde, -bu iiç sancak Selanik tarafla-
nn,a gönderilmiş olan Ahmed Edib Paşaya tevcih edilmiştir (XII. s. 18)
1240 senesinde^ icra edilen tevcihat meyanmda,, Van eyaletiyle
Niğde, Beyşehri ve Kırşehri sancakları, Van valisi Sert Mahmud Pa­
şaya tevcih edilmiştir (Cevdet Paşa Tarihi X I L s.125).
Yeniçeri ocağı memleketin terakkisine büyük bir engel olup halk,
— 25 —

hareketlerinden bîzar olmuş ve efkârı umumiye dahi aleyhine olm;


başlamıştır. Devletin bir sınıf süvarisi olan ve timar sipahileri denilen-
taife dahi; piyade sınıfı gibi, çığnndan çıkmış olmakla, daha evvel A r­
navutlukta bulunmuş olan sipahilerden--bazıları humbaraoı ve lâğımcı
ocaklarına ilhak olunup bu yüzden epeyce fayda görülmüştür. 1241 de.
muhtelif Rumeli ve Anadolu sancaklarında ve bu meyanda Niğde’deki
sipahiler dahi humbaracı ve lâğımcı ocaklarına ilhak edilerek muhafaza
altına alınmışlardır (Cevdet Tarihi. X II. s. 166).
.Ayni senede, Niğde ve Yenişehir sancakları muta-samfı Sert Mali­
miz d-Paşanın ahaliye yaptığı zulümler sebebiyle kendisinden vezaret
unvanı kaldırılarak Bursaya ikamete memur ve Niğde ile Yenişehir
müte'sellimleriyle idare edilmiştir (Lûtfi Tarihi- I. 245).
1242 de Niğde ve Kırşehri sancakları Halil Rifat Paşaya tevcih
edilmiştir (Lûtfi Tarihi, I, s. 262).
Devlet idaresinin muhtelif memuriyetlerinde bulunup sadaret mev­
kiine kadar çıkan Galib Paşa iktidar sahibi olduğu için, bâzı muahe­
delerin tetkiki vazifesiyle Pransaya gönderilmiştir- Bununla beraber,
memuriyetleri esnasında, azil ve nefiy gibi cezalardan ve rütbelerden
mahrum olmaktan kurtulmuş değildir. Bunu, muhtelif yerlerde olduğu
gibi Niğdede dahi -menfi olduğunu görürüz. Menfalardan kurtulduktan,
sonra, 1239 da sadrazam olmuş ve 1245.de vefat etmiştir. (Lûtfi Tarihi,
II. s. 156).
Mısır valisi Mehmed Ali Paşanın Babıâliye karşı isyanı neticesi
olarak, oğlu İbrahim Paşa Mısır ordusiyie beraber Uhıkışlayı geçe­
rek Anadolu içerisine ilerlemeğe başlamıştır. İbrahim Paşa, ahaliyi
kendi tarafına eelbetmek maksadiyle 1248 de dağıttığı evraktan haber­
dar olan Niğde ve Kayseri gibi mahaller ahalisinin muhalefet .göster-
meksizin, Mısır ordusuna tabiiyete hazır oldukları bâzı evrakta görül’
müştür (Tarihi L ûtfi IV. s. 42).
Meşhur Damad İbrahim Paşanın, Nevşehirde doğmuş olduğu ma­
lûmdur. Bu zat Nevşehri imâr ederek bir hayli vakıflar bırakmıştır.
1248 senesine kadar, İbrahim Paşanın vakıflarından birini tensib eyle­
diği bir kimseye idare ettirmiştir. Nevşehir ahalisi, bu idareden hoşnut
olmamağa başladığından, bu bakma işi Niğde mütesellimine ihale edil­
miştir (Tarihi Lûtfi, IV. s. 104).
Aynı zamanda, Konya eyaleti redif müşirliği, Niğde ve Akşehir ve
İçel sancakları ilhakiyle Hacı Ali Paşada ibka edilmiştir. (Tarihi Lût­
fi, V. s. 68).
1249 — Niğde sancağı mütesellimliği ve Bereketli Madeni Rüma-
— 26 —

yun emaneti dergâhı âli kapıcılarından İçel mütesellimi Sadık Beye


verilmiştir (Takvimi Vekayi Nb. 59 - 1249).
1250 — Niğde sancağı, Mansure hâzinesi tarafından mütesellim ile
idare olunur iken, muhassallık veçhile, Akşehir, Yenişehir ve Aksaray
mutasarrıfı ve Karaman valisi: Elhaç Ali Paşaya ilhakeıı verilmiştir
(keza No. 92 — 1250).
1251 — Niğde sancağı bir tabur asker ihzariyle mükellef olduğun­
dan, Niğde taburuna Hacı Müftü oğlu Hüseyin paşazade Nazif Bey bin­
başı tâyin edilmiştir (110 — 1251)-
1251 — Müderris Niğdevî Mehmed Arif Efendiye rusi hümayun ve­
rilmiştir (122 — 1251).
1252 de Niğde mütesellimi ömer Ağa idi (129 — 1252).

ABDÜLMECİD' DEV RİNDE (1255 - 1277)


Tanzimatı Hayriye devri 1256 Muharremi ve Martından itibaren
başlıyor. O zamana kadar, tatbik edilegelen iltizamat usulü kalkmış ve
heı mahallin umuru sabtiye ve mâliyesi şer’i şexife ve Tanzimatı Hav-
riyeye tatbik an hüsnü idaresiyle bir kimseye gadir ve mazarrat vukua
■gelmemek ve varidatı muayyeneye halel götürmemek lâzım olduğu kabul
edilmiştir. Bunun için muhassıllar intihab ve tâyin birle sureti memu­
riyetlerini mutazammin yedlerine talimat ve emirler ita edilerek ma­
halli memuriyetine sevkedilmiş ve edilmektedir (Takvimi Vekayi
No. 193 — sene. 1255).

Niğde livasına gönderilen muhassıllar:


Hâcegândan İbrahim Paşa ahfadından Tahire muhassallık Niğde
ve Nevşehir ve Ürgüb ve Bor makamı verilmiştir (Takvimi Vekayi No.
193. sene 1255).
1259 — Murtaza Efendi, Müderris Niğdevî Esseyyid Melımed Arif
Efendiye rü’s verilmiştir (Takvimi Vekayi 236/1259 No. 5).
1260 Niğde kaymakamı Haşan Ağa İçel kaymakamlığına nakledil­
diğinden, yerine dergâhı âli Kapıcıbaşılarından müteveffa Edip Paşa­
nı n biraderi Ethem Ağa tâyin edilmiştir (275/1260).
1261 de, Niğdeli Sadık Efendiye Filibe mevJeviyeti verildi (Tari­
hi Lûtfi, V III, s. 77).
1265 — Niğde kaymakamı İsmail Beyin azliyle, yerine eski Konya
defterdarı Ratiib Efendi tâyin edilmiştir (411/1265).
1267 — Niğde kaymakamı Ratib Efendinin, yerine Rumeli ordusu
muha.sebecii sabıkı Zeki Efendi (438/1267 s. 7).
— 27 —

1269 — ■Reşadetlû Çelebi Efendinin damadı Rasih Efendi, tebdili


tarikle, Niğde kaymakamlığına tâyin edilmiştir (477/1269).
1269 — Niğde kaymakamı Rasih Efendi Tarsusa, Tarsus kayma­
kamı Hüseyin Ağa Niğdeye becayiş suretiyle (481/1269 — /19).
1270 — Niğde kaymakamı Hüseyin Efendi Alâiyeye? Niğde kayma­
kamlığına Limni esbak gümrükçüsü Abdürrahman efendi (508/1270)..
1271 — Niğde mutasarrıfı Ali Riza idi (513/1271).
1273 — Niğde kaymakamının tebdili icab ettiğinden, Aksaray m ü­
dürü İbrahim Bey tayin edilmiştir (545/1273).
1275 — Niğde k a y m a k a m ı İbrahim Bey Kayser iye kaymakamlığına
ve K a r a is a l I kaymakamı Hüseyin Efendi Niğds kaymakamlığına
naklolunmuşlardır (Takvimi Vekayi 587/1275 C. 18).

ABLÜLÂZtZ DEV RİNDE (1277 - 1293)


Türkiyenin inhitatı devrinde, memlekeitn pek çok yerlerinde is­
yan alâmetleri başlamış idi. Bu hal Kozan sancağında görülmüştür. Bu
sancağın kuzey tarafı Sivas, güney tarafı Adana eyaleti, doğu tarafı
Maraş sancağı ? batı tarafı Kayseri ve Niğde tarafları ve birçok san)
dağlar ihtiva eden bir büyük kıtadır.
Hükümet bu vaziyeti tetkik etmek maksadiyle Kozana mahsus bir
heyet göndermiştir. Bu heyet 1282 de İsken.deruna varmış ve oradan
'Maraş, Elbesa-n, Kilis, Niğde, Kayseri, Acüana, Sivas taraflarını dola­
şarak İslahat işiyle meşgul olmuştur (Tarih Encümeni Mecmuası Tem­
muz 1341),

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Nt&DTCNİN İD A R E S İ

Niğde idaresi hakkında bulabildiğimiz: malûmatı buraya nakledi­


yoruz :
I — Birinci Selim devrinde (918-926) Niğdeyi idare eden ve “bey”
sıfatını taşıyan Âlemşah’m oğlu Mehmed Bey (Solakzade Tarihi S.
353).
Üiçüncü Murad devrinde (984 - 1003) Niğdeyi idare eden ve “bey”
sıfatını taşıyan Kanunî Sultan Süleymamn kızının oğlu Mehmed Bey
idi. (Hammer V II 77).
Sultan İbrahim devrinde (1049 - 1058) Niğde bir bey tarafından
Mare olunurdu. (Naima Tarihi IV. s. 117).
— 28 —

ikinci Süleyman devrinde (1099 - 1105) Karajnan beylerbeyine tâ­


bi Niğde mutasarrıflığına Bor, Develi Karahisar, Ulukışla tâbi idiler.
(Hammer IV. s. 25)
Üçüncü Ahmed devrinde (1115 - 1143) Niğde sancağı mutasarrıf­
lığı Boğazlıyanlı Mehmed Paşaya verilmiştir (Tarihi Raşid l'.Küçük Çe~
lebizade Tarihi’l c. 6 s. 197).
Niğde idaresinden bahseden Cevdet Tarihi, Niğde ve Yenişehir san­
caklarının bir mutasarrıfa verildiğini ve mutasarrıf olmadığı vakit şe­
hir bir mütesellim tarafından idare edildiğini yazıyor (1/245). Aşağıda-
ki cedvellerde Niğdenin hazan kaymakamlar tarafından idare edildiği
görünür, Bu malûmattan sonra, Niğde idaresine dair malûmat, gerek
bu eserdeki isimlerde ve tarihlerde gerek muhtelif yerlerde elde ettiği­
mi:-; cedvellerde bulunur.
Aşağıdaki, cedvel, 1263 Devlet Sal-fendi (kaymakam),
i'i'imosi mllnderecanndan itibaren 1278 Ali Riza Efendi
1.203 f:e.ue-sımn
renesinüı salnamesine s; kadar 1279 Mirimiran Galip Paşa
1280 Mirimiran. Galip Paşa,
1253 O zaman mutasarrıflık Nev­ 1281 Mirimiran Ragıp Paşa
şehir idi- Numan Bey. 1282 Mirimiran Sait Paşa
j 264 ............................ 1283 Mirimiran Ömer Lûtfi Pş.
O rajm*n mutasarrıflık 1284 Nev­ Mirimiran Necib Paşa
şehir idi. İsmail Bey. 128r) Mirimiran Necib Paşa
1267 Niğde kaymakamı Ratib E~ 1280 Mirimiran Galip Paşa
fendi. 1287 Mütemayiz Ali Bey
1268 • ......................................................... 1288 Derviş Bey
1269 Niğde kaymakamı Raşid E- 1289 Derviş Bey
fendi, 1290 Hüseyin Bey
:L270 Niğde kaymakamı Hüseyin
Niğde m utasarrıflan
Efendi.
1271 Niğde kaymakamı Abdurrah- Haşan Mazhar Bey 1293
man Efendi. Haşan Mazhar Paşa 1294
1272 Niğde (yedi sayfa eksik). Yusuf H.amit Eferdi 1295
1273 Kâmil Bey 1296
!274 Istabl âmire payelû İbra­ İzzet Bey 1297
him Bey (kaymakam) Abdullah; Efendi 1298
!275 Ist.ablı âmire pâyelû İbra­ Ahmed Rüştü Efendi 1299
him Bey (kyamakam). Ahmed Rüştü Efendi 1300
1276 Mütemayiz Hüseyin Nesib Şeref Bey 1301
Efendi (kaymakam). Enis Paşa 1303
1277 Mütemayiz Hüseyin Nesib E- Enis Paşa 1304
— 29 —

finiş Paşa 1305 Bekir Kami Bey 1317 (1315)


Ziya Bey 1306 Bekir. Kami Bey 1318
Mehmed Halis Paşa. 1307 Hayri Bey 1319
Mehmed Halis Paşa 1308 A kif Bey 1320
Mehmed. Halis Paşa 1309 Akif Bey 1321
Tevfik Bey 1310 A kif Bey 1322
Tevfik Bey 1311 Asaf Paşa 1323
Emin Paşa 1312 Asaf Paşa 1324
Mehmed Emin Paşa 1313 Asaf Paşa 1325
Fehim Paşa 1314 Hacı Asaf Paşa 1326
Ali Galib Bey 1315 Şevket Paşa 1327
Ali Galib Bey 1316 (1314) Şevket Paşa 1328 (1)

// — Hüsrev oğlu K urt Bey:


Deli lâkabiyle maruf olan Bosnalı Hüsrev Paganın oğludur.. Baba­
sı 851 senesinde vefat etmiştir- Kurt Bey, Sultan Selim şehzade iken,
müsahibı olmuştur. Sonra Niğde ve Safet Beyi olduktan sonra Üçüncü
Murad devrinde vefat etmiştir (Mehmed Süreyya II. S. 272).
Timurtaş Paşa
İran muharebelerinden feyz alıp mirimiranhk ile Fırat muhafızı
•olduktan sonra 1144 te Niğde mutasarrıfı olmuştur. Bir sene sonra,
tekrar Van’a gitmiştir (Mehmed Süreyya II- S. 6).
'Emin Mehmed Paşa
Enderunu hümayundan olup bir kaç valiliklerde buunduktan sorı-
1200 senesinde Niğde valisi olmuştur (Mehmed Süreyya I. 413).
Osman Paşa (Kelleci)
Yeniçeridir. Tefeyyüz etimştir. 12Ö1 de kol kethüdası, 1202 de Ye­
niçeri Ağası, bir müddet sonra azledilerek mirimiran rütbesiyle Niğde
mutasarrıfı olmuştur. 1211 de memuriyetine zamime olarak İçel muta­
sarrıflığı verilmiştir. Ayni serede vefat etmiştir, (Mehmed Süreyya III.
S. 436, İstanbul 13Îİ).
Ahmed Paşa
.1207 de mirimiranlıkla Köstendil mutasarrıfı olduktan sonra azle-

(1) O zam8,n Niğdeye tâbi kazalar Nevşehir, Ürgüb, Aksaray, Bor, Ulukışln
Ve Arapsun kî i.
— 30 —

dilerek, Niğde mutasarrıfı ve 1211 de tekrar Köstendil mutasarrıfı ol­


muştur (Mehmed Süreyya I. s. 275).

Mehmed Nezih Bey


Meşhur müverrih Ataullah Ahmed Beyin oğludur. Meşhur ricai >
dendir. Niğde mutasarrıflığından munfasıldır (?) (Mehmed >Süreyya
III. s. 482),

A li Paşa Kahramanpaşazade
Mirimiran olup 1202 de Kırşehri, 1210 da Niğde mutasarrıfı ol­
muştur. (Mehmed Süreyya s. 552).
Osman Paşa Kelleci. Yeniçeri
Feyizle çalışmış olan bir kaç memuriyetten sonra mirimiran rüt­
besiyle- 1211 senesinden evvel Niğde mutasarrıfı olmuştur. (Mehmed
Süreyya C. III. s. 436).

A li paşa
Lârendelidir. Hurşid Paşanın silâhdarı olup, mirimiran rütbesiyle
İzmit mutasarrıfı, 1222 de Niğde mutasarrıfı ve 1224 de vezaret rütbe­
siyle Konya valisi olmuştur (Mehmed Süreyya III. ıs. 556).

Alâeddin Paşa
Sivaslı. Terfi suretiyle 1227 de Niğde; mutasarrıfı, 1237 de tekrar
Niğde mutasarrıfı olmuştur (Mehmed Süreyya III. s. 490).
Galib Said. Mehmed Paşa
Sadarete dahil olduktan ve muhtelif memuriyetlerde bulunduktan
sonra Fransa ile mükâlemeye memur edilmiş, Reisülküttab (iki defa)
ve 1232 de Niğde valisi olmuştur. (Mehmed Süreyya III. s. 616).

Em in Mehmed Bey
Niğdeli Abdürrahman Paşanın mahdumu, Niğde valisi, olmuştur .
(Mehmed Süreyya I. s. 428).

H alil Mehmed R if’at Paşa (G ürcüdür)


Terfi ede ede 1243 de mirimiran rütbesiyle Niğde, Kırşehir ve
Beyşehir mutasarrıfı ve 1244 de vezaret rütbesiyle serasker kaymaka­
mı olmuştur (Mehmed Süreyya II. s- 306).
— 31 —

Raşid Efendi

Maliyundan yetişmiştir. 1267 de Niğde, Samakof ve Amasya kay­


makamlıklarında bulunmuştur. (Mehmed Süreyya II s. 355).

BEŞİNCİ BÖLÜM

Z İR A A T , SAN AT , M A D E N L E R , V E R G İL E R

/ — Ziraat:

Hicrî 702 senesinde doğan İbn Batııta Niğde hakkında şöyle yazı-
yor:
“Niğde (1) dahi Irak padişahının şehirlerinden olarak büyük ve
nüfusu çok ise de bir kısmı virandır. Karasu namiyle maruf olan nehir,,
bu şehirden geçer. Bu su en büyük nehirlerdendir. Biri, şehir dahilinde
ve ikisi haricinde olmak üzere üç köprüsü vardır. Şehrin içinde ve dışın­
da naureller konarak, onlarla bostanlar sulanır. Niğdede meyva boldur.
Orada A hi Caruk’un nahiyesine indik. Bu adam, Niğdede emrederdi.
Ahilerin, âdeti üzere, bize ikram etti. Üç gün kaldıktan sonra Keyseri-
ye (Kayseri) ye hareket ettik (İbn Batuta, cilt: 1. s. 525). (2)
Kâtip Çelebi şöyle yazıyor:
Üç kapılı Niğdeden, üç saat Çiftehanın solunda olan dağ arkasında
yüksek bir sünbül, lâle ve çiçekler yaylağı vardır. Eğer, Türkmenler
gelip orada yaylarlar ve onda bir nevi tulum peynir yaparlarsa, peyniri
mağaralarda saklarlar. Gayet âlâ peynirdir. Bu yaylak, üç dağın son
köşeleri arasında bulunan bir sahradır. İşte bunun içindir ki “Üç ka­
pılı” derler. (Cihannüma. s. 678).
Pernot şöyle hikâye ediyor:
Haymana ovasının bir Kürt köyünde dört hıristiyan Niğdeliye
rast geldim. Başlarında, yumurta şeklinde taşıdıkları keçe başlıklarına
bakarak derviş zannettim. Bu kıyafet sanatlarının işaretidir, dediler,.
Bunlar, sanatlarını yapmak için Ankara vilâyetini dolaşıyorlardı. Sa­
natları da yerlere halı yerine serilen büyük keçe parçalarıdır. (Perînot,,
s. 382/3).
Frijiya âbidelerinde görülen çifte arsl ani arın kabartma madenleri,.

(1) Bifeth ün-nüm ve sükün-ül kaf. Yani N i değil Ne dir. Bu suretle Niğde
değil Nekta’dır. A s lî.telâffuzu da .böyledir, diyor.
(2) Seyahainamei İbn Batuta eserinin Türkçe mütercimi, padişaJım dama4ı
olan Mehmed Şeriftir. Eser Hicrî 1233/5 senelerinde Matbaai âmirede basılmıştır..
— 32 —

Niğde civarında bulunan Küllü dağında, bulunur (Kurt Bitter, s, 80)...


Yine Niğde civarında bulunan Küllü dağdaki keramik nümuneleri, bir
Frijiya nüfusu mevzubahs olduğu halde, Frijiya keramiklerinin kad­
rocuna dahildir (Kurt Bitter s. 115).
I î — Madenler-
1200 senesinde, Bozkır ve Niğde sancaklarında, bereketli maden
çıkıp, devletin ileri gelenleri, bu madenleri işletmek için bâzı kar iyeleri*
bu madenler mmtakasına raptederek birer madeiı emini tayiıı etmiş­
lerdir. Bir taraftan maden hasılatı az olduğundan, diğer taraftan da,
çiftçi olan bu kariyeler ahalisi, bu yüzden ziraattan mahrum oldukla­
rından, esasen ağır vergiler vermekte olan bu halk arasında isyan
harekâtı görülmüştür. Bunun üzerine, madenlerin işlenmesi durdurul­
muş ve bu kariyeler: eski hallerine irca edilmiştir (Cevdet Tarihi II.
S. 335 ve Journal Asiatique IV. s. 523, sene 1864).
Nevşehir ile Niğde arasındaki yola kadar giden tepelerde maden
ler vardır. Pırnarbaşı ismindeki köy, Niğdeye giden bir derentin üzerin­
dedir. Yine, civarındaki. Uluağaç köyü ile eski namını muhafaza etmiş
olan Andaval kariyesi va,rdır. Bü kariye, eski coğrafya uleması- için kıy­
metli bir vesikadır. Çünkü, kariye Antonin mesafe cedvelinde mukayyet
olduğundan, etraftaki şehirlerin mevkilerini tayine delâlet eder, (Te-
xıer. III. s. 87)
Bugün, Yozgatta ve Niğde taraflarında külçe halinde granit made­
nî. ardır (Salakyan s. 71).
î î î — Vergiler:
Karaman vilâyetinde Aksaray, Ü.rgüb, Niğde kadılıklarında, Aîıda-
ğ] (Andaval) nahiyesinde, “Galattan Malikâne ve Divanı” deyu iki üşür
alınır dahi karar vardır. (Osmanlı Tarihi Mecmuası, Kanuıuıamei Al-i
Osman, s. 32) (1)
Karaman vilâyetinde, gülleden iki üşiir alman yerlerde, bağdan ve

(1) Kamumame-i Al-i Osman, Sultan Süleyman Kanunî emriyle cem ve tel-
fik olunan kanunnamedir.
Buradaki “Galattan malikâne ve divanı” “Galatya M ailar Kanunu” demektir.
Malûm okluğu, üzere, Mi;'.âttan üç asır evvel, Küçük Asya ya gelen Galatlar* in,
isimlerine izafeten Küçük Asya.mn büyük bir mı.n takasına. Galat ya adı verilmiştir.
Merkezi Ankara olan Galatyamn hududu Bithynia, Frijiya, Kapadokya \e Pontus
idi.
Dünyada âdetler, kanunlar, durubu emsal vesaire her vakit, bir memleketten
başka' memlekete geçer ve kısmen veya tamamen, geçtikleri yerlerin malı olurlar.
Burada mevzuubahs olan Gal-atyanın M allar kanununun hükmü, Kanunî Sultan
Süleyman kanununun ahkâmında zjkredildigi görülmektedir.
— 33 —

.bahçeden bir buçuk öşür alınırmış. Son dergâh-i muailama arz olununca
/bir öşür alınmak takarrür buyurulmuş (s. 34).
Karaman vilâyetinde, kovan kimin tımarında bal eylerse, öşrü ol
timarın sahibine buyrulmuştur. Bir kovan başına, iki akça resimdi,
(s. 37).
Yukarıda, camiler bahsinde vergilere dair bâzı malûmat verilmiştir.
Songur camii kitabelerinden birinde . “Hıristiyanlardan şahsî vergilerle
irad vergisinin alınmamasına dair bir emir vardı. (Ga.briel s. 133)
Bunun gibi, 874 tarihli bir kitabede, Karamanın, iki oğlu Pir Ahmet
'Han ve Kasım Hanın emriyle yazılmış bir kitabede Niğdede ağnam,
tiftik, küherçile, hububat, ağanam gayri kanunî (?) vergilerin pehlivan­
lardan alınmamasını emrediyor (1) (Halil Ethem, Karaman evlâdı hak­
kında vesaiki mahkûke. s. 52).

ALTINCI BÖLÜM
M A A R İF — MICDREİS'E-- D İL — M U S İK İ

M aarif
En eski zamanlardan son zamanlara kadar, maarifi en. ziyade in­
kişaf ettiren âmil dindir. Mabetlerde hizmet gören, kimseler, ibadet ve
din işleriyle beraber devlet ve halk işlerini görmek ve öğretmek vazife­
siyle mukayyet idiler. Bu iki meslekte bulunmayan halkın okuyup yaz­
ması az veya hiç idi.'
İlk tahsilin yeri dar-ülkıra’ yani okuma yeridir. Kur’an okumak
için elifba, kıraat, yazı, ilmühal ve teovit bilmek lâzımdır. Bu dersleri
hazırlayan yerler, sıbyan mektebi, yani çocuklara mahsus mekteplerdir.
Niğde’nin bu sıbyan mektepleri hakkında malûmat elde etmemekle
beraber bu gibi mekteplerin bulunuşu tabiî idi.
Medra$e
Niğdenin bu eserin “Camiler” bölümünde, medreselere taallûk eden
bâzı kayıtlar vardır. Bunlar arasında, Niğdede Sultan Alâeddinin vak­
fettiği medrese de vardır. Bu medresenin idaresi bir müderris ile bir
müid. tarafından idare olunup, beşer talebe ihtiva eden üç sınıftan iba­
ret idi.
Bu medreseye girmek isteyen talebenin sarf, nahiv ve ulûmü dini-
yeye vâkıf olması lâzımdı.
Üçüncü sınıf talebesin,e, fukaha denip, ihtisas sahibi ve mübaheseye

(1) PelılivaMrda^ vergi alınmamasını emreden karar, o zamanda (spor) 't


ehemmiyet verildiği ve sporculardan vergi alınm adığı görülür.
— 34 —

kaadır olan mezun talebeye denirdi. İkinci sınıf talebesi, orta derecede
l'ukaha olup, kendilerine mütefakkih denirdi. Birinci sınıf talebesi, usu­
len tahsil gördükten .sonra, hukukçuluğa intisab ederlerdi. Bu talebenin
yani fakkih ve mütefakkihların maaşları vardı. Bunların bekâr ve evli
olmalarına bakılmazdı (1).
1286 da, Niğdede Rüştiye mektebi açılmıştır. Muallimi İbrahim.
Efendi, talebe adedi 72 idi. Bugün ilkokullarla bir de orta okulu vardır.
Niğdede isimlerine rast olunan medreseler şunlardır:
1 — Köhne medrese. Texier, (III. s. 7/8) Milâdî onbeşinci asra
iıit bir medrese olduğunu yazıyor. Bu medresenin birinci katında, be­
yaz mermerden yapılmış arapkâri ibaşlıklı sütunlarla mağrib tarzında
yapılmış kemerler vardır. Yer katının ve birinci katın saçak altı kena­
rı, gayet zariftir,
Te:xier?nin bahsettiği medrese, Akmedrese miydi? Eğer bu ise, Ak-
medreseye tahsis edilmiş vakıflar vardır (2).
2 — Merhum Nuri Bey medresesi
3 — Murad Ali Paşa medresesi ve muallimhanesi,
4 — Ezhed (?) kariyesinde yıkılmış medrese arsası,
5 — Elhaç Haşan Ağanın inşa ettiği- medrese.

Dil
Niğdede, Rumların lisanı Yunanca olup zamanla aklaşılacak bir
ha.le gelmiştir. Bu lisan, mücerred halinde ve İlmî tesirler altında kal­
mış bir mmtakada konuşulduğu için, Kappadokyada, eski Yunan - Ro­
ma zamanından kalma tetkike şayan eski bir lehçenin bâzı şekillerini
belki muhafaza edebilmiştir (Perrot, s. 383).

Musiki
Musikide birtakım manilere “kayabalıçe” derler. Bu mâna, manile­
rin yüksek sesle okunduğuna delâlet eder zannolunur. Bu suretle, mani,.
Konya mıntakasında olan,. Niğde civarını ihata eden köylerden birinin
isminden alındığı zannolunur. Bu köy, manicilerin yahut şiir okuyucu­
larının meharetiyle şöhret bulmuştur. (Journal Asiatique No. 14, s. 14-0,.
seııe 1889).

(1) Vakfiye dergisi 45/63 I I , Vakfiye Tarihi 818. Vakıf sahibi Karamanoğliî.
Ali. Yaiîiın Prof. İ. H. Uzımçarşılı.,
(2) Bu medrese 1409 da Karamanlılar- tarafında.n inşa edilmiştir ('P. W.ittek)v
— 35 —

YEDİNCİ BÖLÜM

N İĞ D E N İN M EŞHUR A D A M L A R I

Bu bölümde, Niğdede doğmuş alan ve derecelerine göre büyük sa­


yılan adan^lar hakkında, elimizdeki vesikalarla malûmat veriyoruz, ya­
ni elimize ne geçtiyse yazıyoruz. Bu malûmatı tertifo etmek ve iimî bir
surette göstermek kolay değildir. Zira, meşhur sayılanların doğdukları
ve öldükleri tarih, bazılarımı! yalnız doğdukları veya öldükleri tarih
belli ise de bazılarının da ne doğdukları ne de öldükleri tarih belli de­
ğildir. Bizim, burada takib ettiğimiz usul muhtelif menbalardan müş­
külâtla ve bazan tesadüfle elde ettiğimiz malûmatı buraya sermektir.
Bu. malûmattan başka, esasen Niğdeli olmayıp resmî veyahut hususi
vazifelerle Niğdede yaşamış yahut iş görmüş büyük adamların isim­
leri vardır. Biz bunları buraya almıyoruz.
Bu' bölümde takip ettiğimiz usul, her bir muharirrin, meşhur Niğ-
deliler hakkında verdiği malûmatı yazmaktan ibarettir.

Niğdelizads Sofu Bayszid Çelebi


Yıldırım ’m oğlu Çelebi Sultan Mehmed,. 805 senesinde müstakillen
Amasya emîri oldu. Z a m a n ın d a Niğdelizade Sofu Bayezid Çelebi, zahiri
surette sultanın muallimi, hakikî surette saltanat müşaviri idi. Bu zat,
Amasya muallimi sıfatiyle Çelebi Sultan, namına temas ederdi. Çelebi
Sultan bile aralıkta ulema meclisine gelirdi. (Amasya Tarihi III, 172/3),

*Kemal Um,mî

•Mehmed Tahir, Osmanlı müellifleri eserinde (sahife 152) Kemai


Ummî’nin Karamanlı olduğu ve 880 senesinde vefat ettiği ve Niğdede
mezarı ve türbesi olduğunu yazıyor. (Onbirinci ve Onikincı Asırlarda
Sanıhan zaviye ve yatıları s. 21, sene 1946) eserin müellifi: Saruhan-
oğlu îshak Çelebi.

Kara Yaknb Bin İdris

Meşhur ulemadandır Niğdelidir. Larende kasabasına giderek ora­


da tderis ve telifle meşgul olmuştur. (Haşiye Ali el-Beyzavî) (Mesabih)
ve (Hidayet) üzerine şerhleri ve (Ahval-i Enbiya ve Sahabe) ile (As-
hab-i Mezahib ve Musannifin^ meşhurin) in tercümei ahvalini cami
(Eşrak-ül-Tevarih) i vardır. Bu eser, Arapça yazılmıştır. 833 de Laren-
de’de vefat etmiştir (Osmanlı Müellifleri Cild I, s. 397).
— 36 —

FJlârif-ül-Eclib Şeyh Habib


Baba tarafından Hazreti Faruk’a, ana, tarafından Hazreti Sıddıka’-
ya mensuptur. Niğde yakınında bulunan Ortaköyde doğmuştur. Tahsili
ulum gayretiyle Aceme gitmiş ve Seyyid Yahyanın tedrisatını takib et­
miştir, On iki sene hizmetlerinde bulunduktan sonra, dönmüş ve An-
karaya uğrayarak Hacıbayram ve Akşemseddin ile bir müddet musahabe
etmiştir. Birkaç defa Hacca gitmiştir. 902 de vefat etmiştir. (Tac-litte-
varih Cild 2 s, 540/1). i

Molla Kasım bin Süleyman. Niğdeli


Niğdede okuduktan söiıra, îstanbula gidip Makamı Süleymaiı mu­
allimi Hayreddin Efendinin hizmetine girmiştir. Sonra yüksek medre­
selerde bulunarak yüksek mansaplara nail olmuş ve 966 da Siroz’da Sel­
çuk Sultan medresesinde ders vermiştir. Metn-i vekayii şerh etmiştir.
970 de vefat etmiştir (Atayi* zeyli şakayık c. 1. s. 35).
Ş$yh Mahmud Niğdeli
Kadızade Efendinin meclisinden, istifade ettikten sonra, Medresoi
Süleymaniyeye kaydolunmuş,. meşhur Nakşibendiyelerden Mahmud Çe­
lebi hizmetlerinde bulunmuştur. îstanbula geldiğinde, Eyüpte Defterdar
Malımud Darüllıadisinde muhaddis olmuş ve ölünceye kadar orada kal­
mıştır. 975 de vefat etmiştir (Atayi. Zeyli şakayık s. 194).
Niğdeli Mustafa Paşa
Dördüncü Murad, yeni tayin, olunan defterdar Niğdeli Mustafa
Paşanın, maiyetinde bulunanlara karşı gösterdiği şiddeti haber -alınca»
çok kızmıştır. Bir sabah padişahın fırını önünde, cesedi bulunmuştun
sene 1042 (Hammer X I. s. 198/9).
A li Paşa.
Niğdelidir. Pek çok hizmetlerden, sonra 1094 de Ankara beyi ve
1100 de tekrar Ankara valisi oldu. 1103 de azlolunduktan bir müddet
sonra vefat etmiştir (Mehmed Süreyya, Cild. III. s. 521).
Sadrazam Mahir Ram za Pa§a
Hamza Paşa Niğdenin Karahisar kazası mütevillerindeıı Mehmed
Ağa. nam bir adamın sulbundan 1140 senesinde doğmuştur. 1.156 da îs­
tanbula. gelmiştir. Zekâ,veti yüzünden tedricen terfi etmiş ve 1172 sene­
sinde kendisine Mora muhassıllığı tevcih ve ayni senede Mora eyaleti
ihsan edilmiştir. Bir müddet mâzul kaldıktan sonra Selanik sancağı
— 37 —

ve 1180 de Kahire eyaleti ve 1182 de sadaret mührü kendisine verilmiş­


tir. Sadareti esnasında, Rus sefiri îreşkoff'u Yedikule hapishanesine
kaldırmağa sebep oluduğu için,, Rusya harbi olmuştur (sene 1182). Bu­
nun üzerine azlolunan sadrazam Geli'boluya ııefyolunmuş ve orada ve­
fat etmiştir. Rusya sefirine karşı olan muamelesi, dimağının bozuklu­
ğuna affolunuyor. Bu bozgunluk ise, Mısırda bulunduğu sırada, Mısır
beylerinin kendisine karşı yapılan bir hücumun neticesidir, deniyor.
. Hamza Paşa ilim ve kalemiyle temayüz etmiş, sahî âlimleri, edip­
leri, şairleri himaye ederdi (Tarih-i Atâ c. 2 s. 105/6).
Hamza Hâm id Paşa
Niğdeye tâbi Develi Karahisannda doğmuştur. îstanbulda' sadaret
mektubî kaleminden çirağ olduktan sonra 1143 de, halife olmuştur. Terfi
ede ede 1172 de vezaret rütbesiyle Selanik valisi ve aynı senenin Rama­
zanında sadrazam olmuştur. 1177 de azledilerek Kandyaya, 1181 de Han­
ya'ya, 1182 de Giride gönderilmiş ve 1183 de Cidde valisi ikeıı Araf ata
çıktığında vefat etmiştir. Vasiyeti üzerine Gureba mezarlığında def no-
luiımuştur. Yaşı 70 idi. “Sormagir” camiini tamir etmiştir (Mahrnud
Yesari II. S. 254/5).

Ali Ağa
Niğdelidir. Kudemadandır. 1107 de Kapıcıbaşı olduktan sonra, ter­
fian Sivas beyi, sipahiler başı olmuş ve 1143 de sadaret kethüdası olduk­
tan. sonra azledilmiş ve oğlu Mehmed Beyle beraiber Bursaya gönderile­
rek orada vefat etmiştir (Mehmed Süreyya III, s. 535).
Abdüvrahman, Pasa
Niğdelidir. Kapıcıbaşı olduktan, sonra mirimiran rütbesiyle Kırşe­
hir mutasarrıfı olmuştur. 1212 de vefat etmiştir. Oğlu kapıcıbaşı Meh­
med Emin Bey, İkinci Sultan Mahmudun son zamanlarına kadar.yetiş­
miştir. (Mehmed Süreyya III. s. 324).
Nizami Pa§a
Niğdelidir. 1.237 de Niğdede doğmuş, Harbiyeden çıktıktan sonra'
1255 de tahsilini ikmal etmek için Viyanaya gitmiş ve sıra ile liva ve
ferik olmuş ve bir hayli müddet Belgradda ve başka yerlerde komiserlik
etmiştir, 1294 de, Mektebi Mülkiye ve sonra Mektebi Sultani müdürü ol­
duktan sonra infisal etmiş ve 1297 de vezaret rütbesiyle askerî teftiş
komisyonunda ve askerî hizmetlerinde bulunmuştur. 1311 de vefat et­
miştir- (Mehmed Süreyya'HI. s. 578).
— 38 —

 rif Mehmed Efendi

Niğdelidir. Müderris olup; 1279 da Eyüp mollası ve bir müddet son­


ra. Bilâdı hamse mollası olmuştur. (Mehmed Süreyya III, s. 278).
Rasih Mehmed Efendi.
Niğdelidir. Müderris ve Tophane müftüsü olup 1266 da Erzurum
mollası, 1270 de ikinci defa Erzurum mollası, 1275 de İzmir payesi as­
habından olmuş ve bir müddet sonra vefat etmiştir. (Mehmed Süreyya
II. s. 348).
Sadık Ahmed. Efendi Niğdeli
Devriyeden iki defa Filibe mollası, 1268 de Bosna mollası, 1275 de
.ikinci defa Bosna mollası olmuştur. (Mehmed Süreyya III. s. 198).

Molla Haşan 'bin Ahmed NiğdelL


Efrenci onsekizinci asrın sonuna doğra, Istanbulda E bu Hayan
Mehmed bin Yusuf tarafından verilen arabiyülibare bir icazetnamenin
metninde Mehmed biıı Yusuf, icazetnamede kendisinin, Niğdeli Molta
Haşan bin Ahmedden okuduğumu yazıyor. Bu arabî metin ile fransızca
tercümesi Journal Asiatjque mecmuasında çıkmıştır. (No. 5, s. 558. A-
ra.pça metnimi tercüme eden M. Belin’dir.).
Niğdeli Mustafa Efendi
Mustafa Kemal Paşanın Sivasta açtığı kongre efrenci 11 Eylül
1919 da sona ermiştir. Kongre âzası mey anında Niğdeli Mustafa Efendi
vardı. Kongre heyeti 17 kânunuevvelime kadar Sivasta çalışarak, 18 kâ­
nunuevveli Sivastan hraeket ve 27 kânunuevvel 1919 da Aııkaraya mu­
vasalat etmiştir (“Vatan” gazetesi 28.12.1943).
H alil Ömem
Niğdelidir. Pederinden Hazreti Ömere ve validesinden Hazret i Ebu-
bekire, sülâlesi müntehidir. Akaide kadar ders gördükten sonra, Yahya
Şirvanî’den, hilâfet alarak, Sofya ricalinden olmuştur. (Mahmud Yesa-
ri C. II. s. 109).
Niğdeli Molla Sofu Bayezid 805, Kemal Emin 880, Kara Yakup bin
İdris 883 vefat, E l’ârif ül-Edip Şeyh Habib 902 vefat, Mevlâ Kasım bin
Süleyman 970, Şeyh Mahmud Niğdeli 975, Niğdeli Mustafa Paşa 1042,
Ali Paşa 1100, Sadrazam Hamza Paşa 1140, Ali Ağa 1143, Abdurrah-
man Paşa 1212 Nizamî Paşa 1255, Rasih Mehmed Efendi 1266, Niğde
— 39 —

Mustafa Efendi 1910 Ali 109-1, Sadık Mehmed Efendi 1275. Molla Ha­
şan (?)

Ebubekir Hâz'm, Tepeyrafii


Ebubekir Hâzim, efrenci 1864 senesinde, Niğdenln Tepeviran denr.~
len semtinin Yenice mahallesinde doğmuştur. Halk bu mevkie Tepey-
ran dediği için Ebubekir de bu telâffuzu seçmiştir.
Ebubekir Hâzim Rüştiyeden mezun.dur. Muhtelif memuriyetlerde
'bulunduktan sonra, 1307 de Vilâyet gazetesi muharrirliğinde bulunmuş,
ve bunu takiben, mektupçu vekili, 1309 da, Edime vali muavini, 1312 de
Dedeağaç mutasarrıfı olmuştur. Bu son vazifede iken, Jön Türklüğe
mensup olduğuna -dair Abdülhamide sunulan bir jurnal üzerine azledil­
miştir. Kırk beş gün sonra, Musul vilâyeti valiliğine tayin, balâ rütbe­
siyle birinci Osmanî ve birinci Mecidî nişanlariyle taltif edilmiştir. Mu-
sulda iken, eşkıya takibinde muvaffakiyet göstermiştir. Dördüncü Ordu
Müşirinin, jurnal kabilinden bir iş’arı üzerine 1318 de Ebubekir Hâzim
şûrayı devlet âzalığma tâyin olunmuştur.
1319 da, Ebubekir Hâzim Aydın ve Bahrisefid vilâyetleri mülkiye
ve adliye müfettişliğine tayin edildiği vakit, Bulgar isyanının Rumeli
ve bilhassa Manastır vilâyetinde şiddetlenmesi ve Manastır Rusya kon­
solosunun öldürülmesi üzerine, Ferik Riza Paşa azledildiği için Manas­
tır valiliğine tayin edilmiştir. Burada, üç buçuk sene kaldıktan sonra,
Kerbelâda İran, tebaasından kırk kişinin öldürülmesinden dolayı, İran
şahının İsrarı üzerine Belgrad valisi olmuştur.
O sıralarda, Bağdad, Musul, Basra vilâyetlerinin, islâhına lüzum gö­
müldüğünden, İslâhat reisiyle uyuşmayan Ebubekir Hâzim evvelâ Si­
vas j sonra Ankara vilâyetine naklolunmuştur. Ankarada iken, Kayseri-
ye’de bâzı kötü hareketler zuhur ettiğinden, vaziyeti islâh için oraya
gönderilmiş ve işi bitirdikten sonra Ankaraya dönmüştür. Az bir müd­
det sonra, İstanbul Şehremanetine tayin olunmuştur (sene 1325). Şeh-
rremanetinde iken, Şehremanetinin 80 bin liradan ibaret olan gelirini
arttırmağa teşebbüs etmiş ise de, gördüğü muhalefetten dolayı istifa
etmiştir. O sıralarda, İtalya,, Türkiyeye harb ilân etmiştir. Beyrutun
ehemmiyetine mebni, 1327 de Beyrut vilâyetine na.klolunmuştur. Beyru­
tun Italyan zırhlıları tarafından ânî bombardımanı sırasında, örfi idare
ilân edilerek çıkan karışıklklar bertaraf edilmiştir. Bu. hâdise vesilesiyle
Paristeki K âinat Tarihi Akademisi tarafndan şeref âzası seçilmekle be­
raber bir de altın madalya gönderilmiştir. Beyruttan ayrıldıktan sonra,
oranın ahalisi kendisine güzel bir çay takımı hediye etmiştir.
— 40 —

Gazi Ahmed Muhtar Paşanın kabinesi tarafından, usulsüz olarak


Halep valiliğine tayin edilmiş I ise de Ebubekir Hâzim gitmemiştir. O
sıralarda yani 1328 de, Beyrutta bâzı mühim hâdiseler zuhur ettiğinden,,
ikinci defa olarak Beyrut valiliğine tayin olunmuştur. Mezuniyeti esna­
sında, yerine başka bir kimse: tâyin edildiği için istifa etmiştir. 1330'
da, Şûrayi Devlet Mülkiye ve Maarif, Dairesi Reisliğine nasbolunmuştur..
1334 de Bursa valiliğine tayin edilerek iki ay sonra Damad Ferit Paşa
kabinesi tarafından azledilmiştir. Ferid Paşa kabinesinin düşmesi üze­
rine, 1335 de tekrar Bursa valiliğine tayin, edilerek Ali Rıza Pasa kabi­
nesi zamanında Dahiliye Nazırlığına getirilmiştir. Salih Paşa kabine--
sinde bu mevkii muhafaza etmiştir.
İngiltereııin İstanbul sefiri, Dahiliye Vekilinin. İnjriliz menfaatleri­
ne muhalif bir surette hareket ve Millî kuvvetleri temsil ettiğini iddia
ederek azlini istemiş ve isteği kabul olunmuştur. Millî kuvvetin -harekâ­
tına taraftarlığı vesilesiyle Divanı Harbe verilmiştir. Yedi buçuk sene
hapishanelerde sürdürüldükten sonra idama mahkûm olmuş ise de, pa­
dişah. Vahdettin cezasını küreğe çevirmiştir.
Salih Paşa kabinesinden sonra, Ferid Paşa ve ondan, sonra Tevfik
Faşa kabinesi gelmiştir. Onun, ilk işi divanı harbin, hükümlerini temyi­
ze tâbi tutan, hükmü, evveline şamil bir kanun yapmak oldu. Bu kanun
üzerine, askerî temyiz divanı idam hükmünü bozarak yeni bir divanı
harbde, kısmen Ebubekir Hâzimin beraetine ve kısmen de mesuliyetsiz­
liğine karar verilmiş ve hapishaneden çıkarılmıştır.
Hapishaneden çıktıktan bir müddet sonra., Ebubekir Hâzim vali
olarak Sivasa gitmiştir, Sivastan Trabzofra vali tayin edilerek oradan
tahkik ve tetkik reisliğiyle Kars, Ardahan, Artvin vilâyetlerine gönde-
rilmiştir. Avdetinde, Trabzon valiliğinin başkasına verildiğini görünce-
istifa etmiş ve Büyük Millet Meclisinin ikinci intihab devresinde Niğde
mebusu intihab edilmiştir. On senelik bir fasıladan sonra yine Niğde
mebusu, olmuştur.
İlmî sahada, Ebubekir Hâzim edebiyat eserleriyle meşgul olmuş­
tur. Muharrirliği Konya Vilâyet gazetesinde başlamış ve İzm irde devam
etmiştir. Şiir yazmış, bir hâdise (?) yüzünden Türkçe şiire veda ede­
rek kırk yaşından sonra Fransızca şiirler yazmağa başlamış ve bunları
bilâhara kitap halinde bastırmıştır. “Küçük Paşa"' (roman, 1910) “Eski
şeyler” (hikâyeler 1ÖI0). “Sanihat” (Türkçe ve Arapça idarî ve İçti­
maî makaleler) “Les fleurs degenerees” (1927, fransızça) “Kar çiçek­
leri” (Türkçe şiirler, 1932) adlı eserleri vardır.
— 41 —

N iğ deli H&kkı Broğlu


319 - 324 senelerinde, Eroğlu Niğde İdadisi Farisî muallimi olduğu
vakit, meşhur Şirâzlı Şeyhzâde’nin Gülüstan eserini okutmuş, serbest
bir lisan ile tercüme etmiş ve Niğde Halkeviııin maddî yardımiyle ba ■
silmiştir. Mütercim kuru bir tercüme ile iktifa etmiyerek edebî, içtimai/
tarihî bâzı kısımları tetkik, şerh ve izah ederek eseri canlandırmıştır.
(Niğde Vilâyet matbaası 1944).
Prof* Dr. H. Avni Göktürk
Dr. Hüseyin Âvni Göktürk, 1901 de Niğde’nin Fertek köyünde doğ­
muş, orta tahsilini Niğde ve Kon.yada yapmış, İstanbul Hukuk Fakül­
tesini ibitirdikten sonra Devlet Şûrası mülâzimliğinde bulunmuş, bura­
dan Adliye Bakanlığı tarafından İsviçre’ye gönderilmiştir. Cenevre Hu­
kuk Fakültesinde lisans ve doktora yapmış, ayrıca Berlin Üniversitesi­
ne de üç yıl devam etmiş, bundan sonra bir müddet Londra, Üniversite­
sinde tahsilde bulunduktan sonra yurdumuza dönmüştür.
Adliye Bakanlığında Ceza İşleri Umum Müdür Muavini olarak va­
zifeye başlamış olan Hüseyin Avni Göktürk 1936 da Ankara Hukuk
Fakültesine doçent olarak girmiştir. Siyasal Bilgiler Okulunun şehrimi;
ze nakli üzerine, bu okula da. medenî hukuk hocası tayin edilmiş, 1938
de Ankara Hukuk Fakültesinde profesör olmuştur. O vakitten beri iki
müessesede profesörlük yapmakta, Hukuk Kurumunun ilim heyetinde
çalışmakta idi.
1946 da Türkiye çalışma bakanlığı müsteşarlığına getirilen Hüse­
yin Avni Göktürk hukuk kütüphanemize birçok eserler kazan­
dırmış, bazı eserleri garp dillerinde, çıkmıştır.
.Bu arada “Annuaire İnterparlementaire’in Türkiye kısmı kendisi
tarafından yazılmıştır. Bundan başka “La vie juridique des peuples’1
serisinde yayınlanan “La Turquie” adlı kitabın aile hukuku kısmı, pro­
fesör tarafından yazılmıştır. Dilimizde intişar eden başlıca eserleri şun­
lardır: Şahsın. Hukuku, Aile Hukuku, Miras Hukuku, Türk Hukukunda
yazılı şekil v.s. (“Ulus” gazetesi 30.1.1946).

SEKİZİNCİ BÖLÜM
• PUTPERESTLİK — HIRİSTİYANLIK — CAMİLER —- TÜRBELER
TEKKELER — ZAVİYELER

Eski Şark - Yunan - Roma ülûhiyeti, şair Pindare (Milâttan, 521 -


441 sene evvel) zamanından beri Yunan ve Roma edebiyatında Cybele
— 42 —

(1) namiyle maruftur. Bu isimden başka, bu ulûhiyete tapan, meşhur


yerlere izafeten isimler verilmiştir. Roma İmparatorluğunun, hududu
civarında Galatyada (Ankara; ve civarı) ile Pessimusda (Balıkesir ve
civarı) pek çok tapman yerler!olmuştur (2) Cybele taabbüdü Küçük
Asyadan Yunanistana geçmiştir: (“Ankara Tarihi” eserim. I. 26-7).
Büyük Kostantin zamanında (Milâdın 306 senesinde imparator idi)
putperestlik taabbüdü lâğvedilerek mâbetleri Hıristiyanlığa geçmiştir.
314 ve 358 senelerinde, Ankarada iki Hıristiyanlık meclisi toplanmış
ise de Roma ve Augustus, mabetlerini yani putperestliği ancak 362 se­
nesine kadar muhafaza etmişlerdir.
Konyanm ilk Hıristiyan rahipleri, ayni zamanda Niğde’min rahipleri
idi. Bunlar meyanında Sossipatros, Terentius yahut Tertius, Kormetus
yahut Koronatus vardır ki, Milâdın 260 ıncı senesine doğru kiliseyi ida­
re etmişlerdir. Milâdın dördüncü ve beşinci asırlarında îkoniyum (Kon­
ya) da fevkalâde bir dinî hareket vardı (Eıısebe, I) (3)
Söylediğimiz gibi, üçüncü asırda Niğde’de Hıristiyanlık intişar et­
meğe başlamış ve dördüncü ve beşinci asırlarda, ilerlemiştir. Fakat bu
ilerlemenin ne derecede olduğunu ve inkıtaa maruz kalıp kalmadığını,
bilmiyoruz. Yalruz Türkiye zamanında Niğde'de kilise ve mektep oldu­
ğunu biliyoruz. Birinci Umumî Harbden sonra. (1914— 1918) İstanbul-
dan. gayri yerlerde yaşayan Türkiye Rumlarının Yunanistana ve Yuna-
nistanda yaşayan Türklerin Türkiyeye gitmeleri kararı iki tarafça ka­
bul edildiğinden, şimdiki halde Niğdede Rum kalmamıştır.

Camiler:
Niğde camilerinin isimleri hakkında doğru malûmat vermek kolay
değildir. Bir kısım camilerin inşa tarihleri malûm ise de, bir kısmm da
malûm değildir. Bundan başka, ayni şahsın ismini taşıyan iki veya üç
camiin inşa veya tamir tarihlerini tespit etmek kolay değildir. Binaen­
aleyh, bu mevzu hakkında bulduğumuz malûmatı''-tarih ^ır asiyle tespit
?<tmeğe çalışıyoruz,

:i — Vaktiyle, tabya (siper) ile çevrilmiş olan Niğde şehrinin, üst


:arafmda, Anadolunuıı en eski camilerinden biri olup 601 senesinde in­
şa olunan ve Acem mimarisi damgasını taşıyan Alâeddin camii vardır

( : ) Sem anın kızı, arzın ilahesi, Satıırne’nin karısı, Jupitere’in validesi ilâh..
11!) Nj£;cîenin putperestliği hakkında bu eserin birinci bölümüne müracaat,
il?) Eıısebe. Kayseri raiıibi olup, kilise tarihi m üsrifidir. M ilâdın 340 - 2-67
ne lerinde yaşamıştır.
— 43 —

(P. Wittek). Gabriel’e göre, Alâeddin camii 620 de inşa edilmiştir. Ba­
nisi Zeydeddin Başara’dır. Yukarıda zikrettiğimiz gibi, Birinci Alâeddin
Keykâvus, Niğde idaresini ona vermiş ve bir müddet sonra siyasî se­
beplerden dolayı onu Öldürmüştür. Bu camii yapan Mustenireddin’dir.
(Gabriel s. 121-2).
îbn Bi-bi, Alâeddin Keykubad, tahta gıktık tan sonra Sultan ismini
taşıyan ilk camii inşa ettiğini ve Niğdenin. en eski camii olduğunu ya­
kıyor. VI. 117.
2 — Dış camii — Niğdenin güney batısının sokak kenarında, dış
camii namında bir cami vardır. Bunun bir minberi vardır ki, menkulâ-

ta göre, vaktiyle Songur camiinin malı idi. “Emir Seyfeddin Songur
emretti” cümlesi bunu gösterir. Üst şehir kapısının önünde, güney ni­
hayetine doğru, 709 da inşa edilen Sungur camii ve pazarı vardır (P.
Wittek).
3 -— Songur camii — (Seyfedctin Songur) bu camiin bir kitabesi
vardır ki (tesis tarihi 736), Hıris Uyanlardan, şahsî vergiyle irad vergi­
sinin alınmamasını emrediyor (1) (Gabriel, 133).
4 — 847 tarihli bir cami vardır ki, onda iki satırlık bir kitabe oku-nur.
Bu kitabede, Karamanın iki oğlu Pîr Ahmet Han ve Kasım Han emriyle
yazıldığı kaydediliyor. Bundan başka, kitabe, ağnam, tiftik, küherçile,
hububatla, gayri kanunî vergilerin pehlivanlardan alınmamasını emredi­
yor. Bu emrin ilgasına çalışanların üzerine Allahın ve Peygamberin,
insanların ve herkesin laneti düşsün cümlesi de yazılmıştır. (Halil Ed-
hem, Karaman evlâda hakkında vesayik-i mahküke s. 52).
5 — Hanım camii. Bu cami, Alâeddin tepesinin doğu tarafında

(1) Songur ismi .hakkında aşağı,laki,m alûm atı veriyoruz:


D&nişmend kıralı Mehmed Gazi Hicrî; 521 inde Kayseriyede vefat etmiştir'.
Vefatında:;! coara, v-î&iyet'i üzerine oğlu Zaıı-nün tahta geçmiştir. Fakat Mehmed
Gazinin o ğ u olan İsmail Somgur, amcası Yağibasan iî^ onu tanımamışlardır. ■Bu
ihtilâfın neticesi olarak DsnlsTnerıdiyiî devleti üçe ve belki dörde bÖAinmüştür
("Ankara Te^ıhi” eserim .T., 41 - 42)..
Bu natırlarda ismi geçen Sungur hakkında bir kayıt mevcut değildir. Fakat,
bu isim, bu .bölümün 2 numaralı tertibin.de, Songur Alâeddin camii, sekizinci nu­
marasında Songur Bey camii, on üçüncü numarasında Songur Alâeddin ismini
görüyoruz.
736 senesinde N;ğ.:'!eyi ziyaret eden İbn Batuta bu camiden bahsederken şöy-
i-: yazıya;: “İlhani kıva’.ı oİ2.n Ebu Sait samanında, Songur Ağa şehrin istiklal i-
n; ilan ederek büyük bir c?.mi hediye etmintir. Duvarı, tersane;/,- karnı çevr-ılmî*
elan, camide, Far.;ça yazılmış bir kitabe vardır. Bu kitabede, _Hıristiyanların cez-
ye ve haraptan muaf tutulduklarını yazıyor “ (Ankara Tarihi" eserim. s. f>0).
— 44 —

bulunur. Basit bir bina olup, Hicrî 856 da inşa edilmiştir. (Halil EdhemV
s. 45; Gabriel s. 135/6),
6 — Şah mescidi. Songur camiine yakın olan küçük bir camiin is­
midir.. İnşa tarihi malûm değildir.
7 — Rahmaniye camii. Kale civarında olup yenidir. Şekline bakı­
lırsa asrın iptidasında (?) inşa edilmiştir.
8 — Paşa camii. Kuzey mahallesinin başlıca camiidir. İnşası, Ali
Paşa namında bir kimseye ve büyütmesi oğlu Murad Paşaya atfolunur.
Hicrî dokuzuncu asırda inşa edildiği zannolunıır. Çeşme ile türbesi
vardır. (Gabriel ).
9 — Hasaıı Çelebi camii — Hacı Halife böyle bir camiden, bahse­
diyor. Gabriel böyle fodr âbidenin mevcud olmadığını ve başka bir camiin
ismiyle gösterildiğini yazıyor (s. 136)

B
Buraya naklettiğimiz aşağıdaki cami isimleri “Ankara. Vakıflar­
da iresinden istinsah ettik. Daire çok zengin olup tarihin muhtelif şu­
belerini aydınlatıyor ve tarih araştırıcıları sevindirir.
1 — Songur ve Alâeddin camii
2 — Sezalce kariyesiııde Hüseyinefendi camii
3 — Kaya mahallesi mescidi.
4 — Bereketli kariyesi Celâller mahallesinde Hacımehmed camii.
5 — Ardi nahiyesi, Sulucaova kariyesinde, Dedeçelebioğlu Osman
Efendinin yeni camii.
6 — Muradpaşaoğlu Ali Paşanın camii;
7 — Germiyan kariyesi camii
8 — Songur Bey camii
9 — Riistem mahallesi mescidi
10 — Şeydiler mahallesi camii
11 — Tartanı kariyesi camii
12 — kariyesi camii
13 — Dorin kariyesi camii
14 — Hüsameddinefendi camii
15 — Kayabaşı mahallesinde Hızırilyas camii ve mescidi
16 — Suvermez kariyesi camii
17 — Taşpmar kariyesi camii
18 — Yazıoyuk kariyesi camii
19 — Ayaşağa mahallesi mescidi
20 — Ormoson kariyesinde Yukarımescit demekle maruf cami
21 — Bereketli kariyesi Hacıhimmet mescidi.
— 45 —

22 — Niğdeli Alibey camii


23 — Semendire kariyesi oamii
24 — Mültezir nahiyesi oamii
25 — Sazle kariyesinde?
26 — Sazle mahallesinde Bakkaloğlu Ali camii
27 -— Mültezir nahiyesi Kule kariyesi camii
28 — Torbalı mahallesi camii
29 — Aşbey mescidi
30 ■— Kıble mescidi
31 -— Kasım mahallesi Hanım camii
‘32 — Uluağaç kariyesi Osmanbey camii ,
33 — Gölcük kariyesinde Hacıosman camii
34 — Gelmiş ( ?) sinde Ashabıhavrat camii
35 — Kayabaşı mahallesi mescidi
36 — Tad kariyesi camii
37 — Fernek (Fertek) kariyesi Ömerağa camii
38 — Manyas kariyesi ahalisi camii
39 — Boğulma kariyesi camii
40 — Geledere kariyesi camii
41 — Niğdeli Songur Alâeddin camii
42 — Külpçü (?) kariyesi Abdullahağa camii
43 — Murtada nahiyesi Süleyman camii
44 — Yarhisar kariyesi mescidi
45 — Darülzakirin vakfı
46 — Havand (Hanende mi?) hatun vakfı
47 — Dabağhane yanında Afifehatun camii
48 — Şahine mahallesi mescidi
49 — Şeyhler kariyesinde Kötekçikadı camii
50 — Niğde kazasında Feslekân kariyesi camii
51 — Niğde kazasında Devare kariyesi camii
52 — Keçiağaç kariyesi Elhaçhüseyin camii
53 — Serçe mahallede Cevheri Abdurrahman camii ve Serçcli mes-

54 — Seyidler mahallesi camii


55 —■Evi-ul-hüsün kariyesi mescidi
56 — Sultan Alâeddin mahallesi ve Orhariiye camii
57 — Hacet mahallesi camii
58 — Elhüsün kariyesi camii.
59 — Niğde Burhan mahallesi mescidi
60 — Lemiye kariyesi camii
— 46 —

61 — Tahtalı mahallesi Çalaz Hacıosman camii


62 — Kiledis kariyesi camii
63 — Revandalı kariyesi Seyid İbrahim camii
64 — Meleziz (Ma-i leziz) nahiyesi camii
65 — Kösteli kariyesi camii
66 — Develi kasabası Sekbar kalesi varoşunda ahalii kale camii.
67 — Ycn.ice mahallesinde Göbektaşı mahallesi camii
68 — (?) Senasesinde Ahmetçavuş oğlu Mehmedin camii
69 — Dokarbez kariyesi ahalii mahalliye camii
70 — Niğde kasabası Fayerli kariyesi camii
71 — Sazlar kariyesi ahalisi camii
72 — Meleziz (Ma-i leziz): nahiyesi Remad kariyesi Hüsrevşah ibn
Erdoğmuş vakfı
73 — Danahaş (Danaba.şı) mahallesi mahkeme mescidi
74 — Bereketli kariyesi Hacı İbrahim camii
75 — Niğdeye mülhak Uçhisar kariyesi Emirıehatun camii
76 — Ortahisar tepebaşmda îkizoğlu Hacı Mehmed Ağa camii
77 — Köylüce kariyesi Şeyh Abdullah camii
78 — Niğde kale dibinde Mutasarrıf Abdurrahmanpaşa camii
79 — kariyesin.de Alibey camii
80 — Niğde sancağı Kocapmar kariyesi camii
81 — Niğde Atatla kariyesi camii
82 — Kayabaşı mahallesi Müftü Hasa.nefendi camii
83 — Niğde Elbesan kariyesi yeni camii
84. — Niğde Karacaviran kariyesi camii
85 — Niğde Bereketlimaden kariyesi camii
86 — Niğde Balhasan mescidi
87 — Niğde Sultan Alâeddin. mahallesi Burhaniye camii
88 — Niğde Hoca İdris mahallesi mescidi
89 — Niğde Ramad kariyesi camii
90 — Niğde Karamahallesi mescidi.

Aşağıdaki camilerin isimleri, yeni Türkçe yani Lâtin harflerle tes-^


pıt edilmiştir.
1 — Niğde’de Kızılviran köyü camii
2 — Niğde Deneği köyü camii?
3 — Niğde Madenyukarı köyü camii
4 — Niğde Semen dire köyü camii
5 — Niğde Fertek köyü camii
3-
■ — Niğde Carlılı köyü camii
— 47 —

7 —- Niğde Mirci köyü camii (acaba Mi’rac mı ?}


8 — Niğde Kavaklı köyü camii
9 ~ Niğde Andaval köyü camii
10 — Niğde Turhan köyü camii
11 — Niğde Hisseı.. köyü, camii?
12 — Niğde Yeniköy camii
13 — Niğde Orhaniye köyü camii
14 — Niğde Eynelli köyü camii
15 — Niğde Ovacık köyü camii
16 — Niğde Azatlı köyü camii
17 — Niğde Sofular köyü camii
18 — Niğde Bekarlar köyü camii
19 — Niğde Yenigümüş köyü camii
20 — Niğde Kavaklı köyü camii
21 — Niğde Aktaş köyü camii
22 — Niğde Haci Beyli köyü camii
23 — Niğde Çiayırlı köyü- camii
24 — Niğde Koyunlu köyü camii
25 — Niğde Ferhen köyü camii
26.— Niğde Sıralı köyü camii
27 — Niğde Mekndız köyü camii
28 — Niğde Himmetli Lafsan köyü camii
29 — Niğde Alay köyü camii
30 — Niğde Çiller köyü camii
31 — Niğde Tat Ahmed mescidi
32 — Niğde, Hacıpaşa mescidi
33 — Niğde Payamdere mescidi
34 — Niğde Gölcük -nahiyesi camii
35 — Niğde Kayabaşı mahallesi Yenicamii
36 — Niğde Kayaardı Hacıosman camii,

ihtar 1 — Niğdede, bâzı nahiye, mahalle ve cami isimleri vardır


ki hususî mânalar ifade eder ve okuyucunun dikkatini çeker. Bu bapta,
bulabildiğimiz bu gibi isimlerin ced.velini tertip ettik:
Gölcük kariyesi, Datlar kariyesi, Serçeli mahalle, Dokar bez ma­
hallesi, ördek mahallesi, Tahtalı mahallesi, Melziz (rna-i leziz) mahal­
lesi, Berekteli kariye, Merkepli kariye, Kaya mahallesi, Celâllar ma­
hallesi, Sultan mahallesi, Şeyhler kariyesi, Kötekçi kadı camii, Bere­
ketli maden camii.
_ 48 —

Ih tav II — “Büyükler” bahsinde, Ebubekir Hâzim Tepeyran. ailesi


hakkında camilere ait bulduğumuz, bâzı malûmatı buraya yazıyoruz:
"Niğde camileri” bahsinde “Muradpaşa oğlu Ali Paşanın camii”
diye, yazılıyor. Murad Paşa hakkında “Canlı Tarihler” unvanlı eserin
yedinci sahife,sinde Murad Paşa ailesi hakkında su malûmatı görüyo­
ruz: “Niğdede, cami, hamam ve çeşme gibi hayratı mevcud olan Niğ-
deli Murad Paşa Hicrî 1070 senesinde vefat ederek Paşa camii ile
anılan camide medfun olduğu gibi evlâdından ve torunlarından Ali, Ab-
dür rahman, Ömer ve Osman. Paşaların mezarları oradadır. (Türkiye
Yayınevi tarafından basılmış bir numaralı Canlı Tarihler, s. 7).

Türbeler:
Birinci türbe — Hüdavend türbesi. Halk tarafından Hiidavend tür­
besi denilen bu türbenjn asıl ismi Hüdavend Hatun türbesidir. (Sene
712) Te>:ier buna, Fatma Hatun türbesi ismini vermiştir, diyor. (II. s.
106—108).
Kalenin biraz ötesinde, şehrin batısında bulunan ve uzun yoldan
ayrılmış olan “Yenikayabaşı” mahallesi vardır. .Burada, eski mezarlık,
■biı'kaç türbe ve bu meyanda 690 da yapılan Hüdavend Hatun tepesi
vardır (P. Wittek).
Hüdavend Hatur,, şelıid edilen Rükneddin Küıç Arslan’ın kızıdır.
Kendisi de, Gıyaseddiıı Keyhüsrev’in oğludur. (Halil Edhem, Düvelli
îslâmiye 213/19).
ikinci trübe — Bugün, bu türbenin ya,rısı harab bir haldedir. Mer­
merinde Abdullah Elmeliki oğlu Beylerbeyi ismi okunuyor. Bu türbe,
Songur’uıı türbesinden on. bir sene evvel yapılmıştır. Sene 725. (Gab-
riel, s. 148 - 50).
Üçüncü türbe — Mermer levhanın yazısı: Gündoğdunun oğlu Hak­
kı Bovob’dur. 745 de vefat etmiştir.
Dördüncü türbe — Şeref Ali türbesi olup, evvelki türbenin yanı
başındadır. Hicrî 1282 de Hacı Said Paşa tarafından inşa edilmiştir.
(Gabriel s. 151).
Zaviye:
Bir zahidin ibadetle meşgul olmak üzere çekildiği tenha eve veya
küliibeye ve yemeklerin piştiği yere derler.
Niğdede bulunmuş olan zaviyeler şunlardır:
1 — Ahipaşa zaviyesi
2 — .... beyefendi zaviyesi (Niğde nahiyelerinden, Gervis kariyesi)
3 — Doğan Bahaeddin Bey zaviyesi
— 49 —

Tekkeler:
Bir şeyhin riyaseti ve idaresi altında dervişler taifesinin istinad
ettiği ve zikir ve mukabele ve çile ile uğraştıkları hususî yerdir.
Niğde hakkında .isimlerini bulabildiğimiz tekkeler şunlardır:
1 — Yenice kariyesinde Şeyh Mustafa tekkesi.
2 — Darüzzakirin tekkesi
3 — Süleyman Paşa tekkesi (Sultan Alâeddin camii evkafı mül­
hakatından)

DOKUZUNCU BÖLÜM

FERMANLAR

Bu bolüm, muhtelif mevzular hakkında neşrolunan vesikalar yani


ferman metinlerini ihtiva ediyor. Münderecatlan itibariyle, bu ferman­
lar, bu eserde geçen bâzı bölümlerin mündereeatiyle alâkdaardırlar,
1 — 810 tarihli ferman, Niğdede Akmedrese namijde açılmış med­
resenin vakfiyesidir.
2 — 981 tarihli ferman, acemi oğlan devşirmesinden,
3 — 1119 tarihli iki ferman, hükümet tarafından tutulmuş olan
Kazan,oğlu namındaki şakılann kaçırılmamasmdan,
4 — 1153 tarihli ferman., Anadolu Yürüklerinden.,
5 — 1154 tarihli ferman, Anadolu Türk aşiretlerinden bahseder.
Bu eserin maarif bölümünde, medresede okunan derslerden bah­
settik. Bu defa Prof. î. H. Uzunçarşıb. tarafından, basitleştirilmiş olan
bu vesikanın bâzı parçalarını ilâve ediyoruz:
Bu medresenin maaş karşılığı olarak ayrılan yüz sehirnden senevî
yirmi sehmi müderrise, on sehmi muide, diğer on 'sehmi mütevelliye, üç
sehmi imama, dört sehmi müezzin, nakib, ferraş ve kapıcıya; müşte­
rek olarak sekiz sehmi her gün. Kur’anı Kerim okuyan beş hafıza veri­
lecekti. Bundan başka, yüz sehimden geri kalan kırk beş sehmin dörder
sehmi istidlal ve mübahaseyi temin eden en yüksek dereceli beş fakiha
ve üçer dirhemi orta dereceli, beş fakıha ve keza adam başına ikişer se~
him olmak üzere mütebaki on sehmi de beş mütefekkıhaya verilecekti.
Vakfiyede kayıtlardan birisi de, zamanın inkılâbile medresenin ih­
ya ve idaresi kabil olmazsa, medreseye tahsis edilmiş olan varidatın
Niğde kasabasındaki fakihlere verilmesinin ve anlar da kalmıyacak
4-
— So­

lurlarsa, varidatın Niğdenin yoksul ve' fakirlerine tahsisinin şart kon-


ıası dır.
Vakfiyedeki bir kayda göre, vakfedilen emlâk ve arazinin gerek
ıtizarea ve gerek musakafat suretiyle üç seneden, fazla icar edilmemesi
izim dı.-
Vakfiyede Niğdeye Ma’şukiye ve Pehlivan Yatağı denildiği ımı-
.ayyettiı*.
II

İkinci Selim (974 — 982) zamanında acemi oğlan devşirmeğe me-


cmr Samsuncubaşı Cafer subaşıya gönderilmiş olan Hicrî 981 senesi
arilıli hüküm suretidir.
"Dergâhı muallâm yeniçeriler zümresinden Samsuncubaşı olan Ca-
er subaşıya hüküm ki:
Bırndan evvel, Maraş, Kayseriye ve Niğde yeniçerilik için oğlan
em" edesin diye beratı hümayunumla irsal olunmuş. idi. Lâkin ziyade
ıcejni oğlan lâzım olmağın Karaman ve Zülkadiriye beylerbeylerinde
âyin olunan sancaklardan maada, vilâyet Karaman sancaklarından yüz
tefer ve Zülkadiriye sancaklarından yüz nefer oğlan, cem/ etmek emre-
lüp buyurdum ki vüsul buldukta, mukaddema sana verilen nişanı hü-
nayunumda mastur olan kaide ve kanun üzre zi.krolunan beylerbeylik-
erirtde beratımda mukayyed olan sancakların maadasından dahi yüzer
>ğlan cem’ edesin. Kefere reayasının, müteaddid oğlu olanlarından cem’
düp kimesne mâni olmaya, amma sen dahi basiret üzre olup berati-
ne muhalif iş istemekten ve kimesneye himayet eylemekten hazer eyli-
/esin. (Cemaziyelâhir) (1)
III

Kozanoğlu’nun esir edilerek Niğde Kalesine hapsedildiğine dair.


Adana beylerbeyisi Abdülgafur Paşaya hüküm ki:
Senki miri miranı mumaileyhsin, Kozan, oğlu nam şakiyi ahz.ve
'sTiğde kal’esine gönderüb kal'a bend olunduğı tarafından ilâm ölunmağ-
a imdi emri şerifim vusulünde gakı i merkum Kozan oğlunun ahvali
narifeti şer’ ile gereği gibi teftiş ve tefahhus ve davacıları zuhur eder
se bühasbelbeşşer' lâzım gelân hukuku ibad eshabma istirdad olunub ve
nezbıırun eshabı fesaddan olduğu sabit ve zahir olur ise hücceti şer’iyye
Dİurıdukdan sonra şer’ ile hakkında lâzım gelân cezasını tertib idüb ve

(1) İsmail Hakkı Uzunçarşüı, Osmardı devleti teşkilâtından Kapıkulu ocak-


arı :r. (103*4).
— 51 —

eğer ukubeti şer’iyye terettüb ider töhmet sabit olmaz ise yanma kifa­
yet mikdarı âdemler koşub firar itmemek üzre yollarda muhafa­
za iderek kaydübend ile devr-i devletmedanma irsal ve izhar ve mez-
burun keyfiyyeti ahvalini sihhat ve hakıykati üzre deri devletmedan-
ma arzu ilâm eyleyesin. Fi evaili c 1119.
iv
Kozan oğlu'nuıı Niğde Kalesine muhkem hapsedilmesine dair.
Bervechi arpalık Niğde Sancağına mutasarrıf olan, Ömer Paşaya
ve Niğde karesi dizdarına hüküm ki
Bundan akdem Kozan oğlu dimekle maruf şakiyi hâlâ Adana bey-
lerbeğisi' olan Abdülgafur dame ikbalihu. ahz ve Niğde karesine gönde-
rüb kal’a bend ildirdiğin, mukaddema der-i devletmedanma ilâm idüb
ve şakii merkumun kemakân kal’ai merkumede muhkem habs ve kal'a
bend olunması lâzım olmağla imdi senki miri miranı mumaileyh ve diz­
darsın emri şerifim vusulünde şakii merkum Kozan oğlunu kal’ai mer­
kumede gereği gibi habs ve kal’ebend idüb ve eğer Adana beylerbeğisi
miri miranı mumaileyh tarafından, taleb olunursa dahi virmeyüb ve
bir tarikle gaybubet ve firar itmemek üzre muhafazasında kemayenbagi
ihtimamı tam eyleyesiz şöyle ki her ne tarıykle olursa olsun şakiyi
merkum kal’ai mezburdan çıkub bir tarafa firar itmek ihtimali olur ise
sonra bir dürlii arzı cevabınız isga olunmayüb mezkûr Kozan, oğluna
olunacak ceza size tertib olunacağın, mukarrer ve muhakkak bilüb ana
göre ziyade basiret ve intibah ile hareket ve bundan sonra emri şerifim
varmadıkça bir tarıykle ıtlak eylemeyüb kal’ai mezburede hıfzı habs i
hususunda ziyade ihtimam eylemeniz babında, fermanı âlişânım. sadır
olmuşdur. Buyurdum. Fi evaili z 1119.
V

Ödemişli aşiretinin Niğde taraflarından eski yerlerine gitmeleri­


ne dair.
Yeni İl ve Türkmanı Haleb hasları voyvodası olan Zide Mecdihuya
hüküm ki
Hâlâ voyvodası olduğun havassı mezbureye tâbi Ödemişli aşiretin­
den Yusuf Kethüda ve Aşık oğlu Osman ve Medric. oğlu İbrahim ve Ak,
Mehmed ve Kara Mustafa ve Yakub ve sairleri ve cemaatleri bir kaç
seneden beru kadimî yaylak ve kışlakların terk ve eyyamı sayıfda An-
doğı ve Niğde ve Ereğli Karaman kazalarına karib Üçkapulu ve Hasaıı
dağı yaylasında yaylayub ve eylül ihtidasında gelüb Niğde kazası ve
sair mahallere evleri ve devab ve mevaşileri ile nüzul ve kazai merku-
nun fukara ahalilerinin, harmanları ve bağ ve bostanlarm nelıbü garet ve
nevaşilerin gasb. ve mezruatlarm: itlaf ve ızaat ve cebren ve kahren an-
>arlarında mevcud olan buğday ve arpaların nelıdü garet ve bundan ma­
lla. deve ve arabalarına göçlerin tahmil ve ahar mahallelere nakil it­
liklerinden sonra üçer beser gııruşlarm dahi almadıkça, deve ve araba-
arın eshablarma virmeyüb bu makule zulüm ve teaddiîerinden naşi
nezbûrun garsb-u garet eyledikleri emvali esbabına red ve kendüleri
:adim yaylak ve kışlaklarında, sakin olub minbaad zikrolunan mahal­
de gelmemek üzre muhkem n,azire kat’ ve teaddileri men’ü def’ olun-
aak babında bundan akdem emri alışanım sadır olmuş iken yine icra
■lunrnayub mezbûrun evvelkinden ziyade zulüm ve teaddi ve. ebnai se-
■ilin yolların kat’ ve nüfusların katil ve emval ve eşyaların ııehbü garet
e bilcümle perakende ve perişanlıklarına bais olmalariıe mukaddema
adır olan emri âlişanımın mucibi icra ve mezkûıun kadimi yaylak ve
:ışlaklarına iskân itdirilüb ibadullah üzerlerinden şerrü m azarat lan
len’ü def* olunmakda tekayyüdü. tam ve ziyade ihtimam eyleyesin deyu
silfiil Darüssaadetim ağası Elhac Beşir ağa dame ulüvvühü tarafından
lühürlü mektub virilmekle ber vechi meşruh amel ve hareket olunmak
abında fermanı âlişanım sadır olmuşdur. Buyurdum. Fi evaili r
153 (1)
VI
Anadolu yürüklerinden Karahacılu ve Tekeli, cemaatlerine dair.
Karaman Valisine ve Niğde ve Aksaray Kadılarına hüküm ki
Yürükânı Anadolu cemaatlerinden Kara Hacılu ve Tekelü cema­
lleri ahalileri an asıl İçil ve Adana havalilerinde kışlayub Kayşer-iye
ancağında Erciş ve Biğ dağm’da yaylamak iizreler iken kadimi yaylak
e kışlaklarına ademi kanaat ile iki üç seneden beni üç dörtyüz mikda-
ı ev ile yaylak ve kışlak bahanesiyle Niğde vo Aksaray kazalarına
elüb fukarayı ahalinin harmanların, basub mezruatlarm yağma ve
aret ve değirmenlerine gelen hinta ve dakıykı ahzü gasb ve bağ ve
ahçe ve cayırlarını pazede ve hayvanların sevk ve n.isvan ve sıbyan-
trma italei desti taarruz ile hetki ırz ve ııice mefasid ve şenaate cesa-
ît ederler deyu fimabaad kazaeyn-i merkumeyn ahalileri emri şerif sudu-
jınuııistid’a ve istirham eylediklerinden bu makule emri, küllî ibtidai
ııirde majiallin.de tefahhus ve istilâma muhtaç olmağla keyfiyyetierin
lahallinde marifeti şer’ ile ve Niğde ve Aksaray sancakları mutasar-
fları marifetlerile badettefahhus alâ vukuuhi der-i saadetime arz ve

ci'ı AhiYied Refik, Anadolu Türk aşiretleri s. 206, No. 235.


— 53 —

ilâm olunmak babında bundan mukaddemce Divanı hümayun’um tara­


fından sadır olan emri şerif mefadmca c-emaateyni mezbureteyn aha­
lilerinin keyfiyyetlerin mahallinde marifeti şer’ ve Niğde sancağı mu­
tasarrıfı marifetile tefahhus ve istifsar olundukda filhakıyka balâda
zikroİunduğu üzre kazaeyni mezbureyn ahalilerine daima isali rnazar ve
haşarat ve hetki ırz ve katli nefs ve gasbı emval misillû nice mef aside
ve şenayie cesaret itdiklerinden bu defa yine geldiklerinde sizler mürur
ve uburumuzda bizi istikbal itmediniz deyu kazaeyni merkumeyn, kariy-
yelerinden yedi sekiz aded kura ahalilerinden bazılarını ahiz ve derzen-
eir ve üçer dörder yüz guruş çizyelerin. ve ikişer üçer res’ at ve katırla­
rın ahz idüb ve her .sene rütbe teaddide bulunuyorlar sen ki müşarün­
ileyhsin. ma,iyyetine varub kimi levend ve kimi böliikbaşı olub vatanla­
rına ric’atları vaktine değin kariyye bekariyye gezüb bu veçhile dahi
zulümleri binihaye olmağla tanzifi memalik ve tathiri bilâd ve te’mini
kulübü raiyet içün ol havaliden şerru mazarratları def ve yaylak ve kış­
lak bahanesile kazaey.nj mezbureyne gelmekde-n men’i ekid ile men’ olun­
mak üzre emri şerif suduru cemaateyni mezbure-
teyin ahalilerinin mahalli iskânlarını tecavüz eylemeleri kemali meFanet
ve hıyanetlerinden ve evamiri şerifeme ademi itaatlerinden neg’et etmek­
le hususu- mezburı sen ki müşarünileyhsin marifetinle şer’ ile gorülüb
cemaateyn ahalilerinin zimmetlerinde Niğde ve Aksaray kazaları aha­
lilerinin şer’an sabit ve müteveccih olan hakları voyvodaları marifetile
reddü tahsil olundukdan sonra hilâfı ferman kazaeyni mezbureyne mü­
rur ve uburları men’ü def’ ve. mukaddema fermanım olan mahalli iskân­
larında ikamet itdirilmeleri içün müekkid emri şerifim tahriri babında
bilfiil baş defterdarım Mustafa Atıf ilâm itmeğin ilâmı mucibince amel
olunmak içün fermanı âlişân yazılmadır Fi e-vahiri ra 1154 (1) ..

(1) O sene 'konar ve göçer yüm kân ve T lirkım n taifesinden Aychn sevahilin-
dcn. Kütahya ve Karahisarı Salıib taraflarına huruç edenlerin te'dibi için ,de hü­
küm yakılmıştır (Fi evasıtı ca 1154). Ali'm et Refik, Anadoiuda Türk aşiretleri
ATo. 236 n. 207.
SON SÖZ

Tarih yazmak demek, vakaları, tahrirî vesikalara veya, emniyetli §i-“


fahî malûmata istinaden toplamak, tetkik etmek ve netice çıkarmaktır.
Vesaikten mahrum olan tarihî Eserlere emniyetle el sürülmez, Sürülür­
se. vakaların doğruluğuna itim acl edilmeğe bilir.
Bu sözlerden sonra, Niğde tarihinde görülen bâzı eksiklikler hak­
anda bir kaç söz söylemek isterim. Bu eksiklikleri tamamlamak için
iğdeye gitmekliğim lâzımdı. Fakat sıhhî vaziyetim ve gözlerimin, ra-
ıatsızlığı bu seyaahtime müsaade etmediğinden, eksikliklerin tamam-
anması için tanıdığım kimselerle Niğde vilâyetine müracaat ettim, fa-
çat cevap alamadım.
23.8.1951 tarihinde, Niğde vilâyetine gönderdiğim taahhütlü isti­
lamda şunları istiyordum:
1 — Niğde mutasarrıflarının isimlerini, ancak 1328 senesinde ma-
asarnf olan Şevket Beyin zamanma kadar bilirim. Fakat o zamandan
onar bugiine kadar gelip geçmiş Niğde mutasarrıf ve valilerinin .isim-
erijde hizmet müddetleri hakkında malûmat verilmesini
2 — Diğer vilâyetlerde olduğu gibi, Niğde vilâyeti de kendi sahası
cahilinde malûmatı ihtiva eden,;“Vilâyet Yıllığı” nı her sene neşreder.
h\ vesile ile mezkûr vilâyetin tarihine faydalı olabilecek bâzı malûma-
ı elde etmek düşüncesiyle bunun bir adedinin tarafıma gönderilmesini
ica ve tctkikatımı bitirdikten, sonra iade edeceğimi vaad ettim.
3 — Meşrutiyetin, ilânındanberi bugüne kadar “Niğde şehri” taba­
mdan intihab edilen mebusların isimleriyle beraber intihap müddetle­
min bildirilmesini rica ederim.”
— 55 —

BİBLİYOGRAFYA
Bu eserde verdiğimiz malûmatın sıhhatini bildirmek için, bu ma­
lûmatı veren muharrirlerin, yalnız isimlerini verdik. Bu defa, bu muhar­
rirlerin isimleriyle beraber eserlerinin isimlerini de alfabe sıra-siyle ve­
riyoruz :

Ahmed Refik, Anadolu Türk aşi­ Journal Asiatique


retleri, ahdi atik, Journal of Hellenic studies
Amasya Tarihi
Asım Tarihi K
Ataî - Zeyli şakyık Krallar
Avram G&lanti, Prof. Ankara Ta­ Kurt Bitter, Kleinasiatische Stu-
rihi dien
Aziz bin Erdivanşin, Bezm-ü Rezm
M
B Mahmud Yesari
Mehmed Süreyya
Brooks, The Arabs in Asia Minör Mehmed Tahir, Osmanlı müellifle­
ri.
C Mordtmarm
Cevdet Tarihi Morowitz
Müneccim başı Tarihi.
G
N
Gabriel Albeıt, Moııuments turcs
de TAnatolie. Naimâ Tarihi
Gabriel Albert, Monuments d'art Nouveau Larosse illustre
musul-man

H
P. Wittek, Zur Geschichte Angora
Halil Edhem, Karaman evlâdı hak­ in Mittel alter in Festschrift ftir
kında vesayık-i mahküke Georg Jacob
Hammer, Histoire de l’empire Ot- Paul Lucas, deuxieme voyage
toman Paul Ricaııt, History of the pre~
sent state of the Ottoman empire
s. 94, sene 1680,
îbn’i Batuta
îbn’i Bibi (Houtsma basması) Perrot, voyage en Asie Mineure
— 56 —

E T
,amsay W. M. (Professor), the. Tac-ül-tevarih
orical geography of Asia Minör! Tarih-i Raşid
î 1890 Tekvin
Takvim-i 'Vakayi
S
Texier, description de l’Asie M i­
ayce A. Ht The Hittites, the His-; neure (*)
r of a fergotten empire Tarih-i Ata
ilahtar Tarihi
ivas şehri V
:>lakz;ade Tarihi.
Vasıf Tarihi
:)îakya.n, Les richesses natur elleş
conomiques de l’Asie Mineure
Y
Ş
Yakut, Mü’cem-ül Büldan VI.
^mon II 65 '6

( :;:ı Bu eserin yalnız Tüı-koe tercümesini gördüm. Mütercimin ismini' unut­


ma için müteessirim, özür dilerim.
İKİNCİ KISIM
TİYANÂ yâni BOK

ÖNSÖZ

Bu eserin, ikinci kısmında, birinci Hittit imparatorluğunun, inkıra­


zıyİ e Milâttan takriben 1100 sene evvel meydana gelmiş olan ikinci
Hittit imparatorluğunun merkezi olan' Tiyana yani Bor şehrinden bah­
sediyoruz. Zamanla, ikinci Hittit imparatorluğunun parçalnamasıyle
muhtelif ellere geçen Bor şehri hakkında bulabildiğimiz bazı notları bu-'
ra.ya serdikten sonra, ricamız üzerine malûmatımızı tamamlamak neza­
ketinde bulunmuş olan Bor şehri Milletvekili Halil Mengi ile Bor kay­
makamı Sabri Berkan’a teşekkür ederiz.

Prof. A. Galanti
BİRİNCİ BÖLÜM

HÎTTİTLER DEVKİNDB BOR

“Ahdi Atik” kitabı, bu milletin mevcudiyetini bir kaç yerde zikret­


tiği halde, ilim erbabı, ya bu mesele ile meşgul olmamışlar, yahut isim­
leri meçhul birçok kavimlerden biri olduğunu zannederek, alâka göster­
memişlerdir.
1843 senesinde, ilim erbabı, Ahdi Atildn pek çok yerlerini tetkik
ederek, “HetM namında bir kâvmin mevcud olduğunu meydana çıkar­
mışlardır.
1 — Hazreti İbrahim’in karısı olan. “Sara” nm vefatı üzerine, İbra­
him, karısını gömmek için Het evlâdından 400 miskal kıymetinde bir
arsa satm almıştır. “Sara” Hebron’da (Fiilstinde) defnedilmiştir. (Tek­
vin, I, 23 üncü fasıl) (1)
2 — Hazreti Davud’un sarayında, Hittit bir zabit bulunduğunu, Da-
vudun, sabitin karısına göz' diktiğini, onu elde etmek için, kocasını har­
be gönderdiğini ve orada öldüğünü, sevdiği karıyı aldığını ve bundan
muğber olan Allah, Davud’un işlemiş olduğu günahını bildirmek için,
peygamber Natan’ı kendisine gönderdiğini, peygamberin on,u tekdir et­
tiğini ve ceza olmak üzere, kocasını öldürmek suretiyle aldığı karıdan

d ) İbrahimin bir H ittitten arsa satın aldığını zikrettikten sonra, İbrahimin.


Bafcj l hükümdarı olan Hamn.ra.-bi zamanında yaşadığını gösteren bir cihet vardır.
Bu da sudur: Bâbil memleketinin Şin’ar dahi tesmiye edildiğine .bakılırsa, bâzı
ilim adamları. “Tekvini Maftlûka-t” kitabında ismi ccecn gin’ar hükümdarı olan
Arrn aiıeVi H am uı^bi addediyorlar (Tekvin-i M ahlûk a t — 1-9).
Hamurabi’nin yaşadığı zaman hakkında ileri sürülen fikirler birbirine uymu­
yor. Bu mevzuu tetkik etmek için, İbrahim ile Ha.nrurabi tarihî münasebetleriyle
meşgul iken, oturduğum Kınalıada posta müvezzii bana bir mektup getirdi
(5-3-1951). Mektup içinde, Hamurabi hakkında yeni malûmat veren Paris'te çıka.n
Fig-aro” namında,ki gazetenin bir parçasını buldum. Bu parçayı gönderen,
vaktiyle' İstaoıbu] H ilâli A-hmer merkezinde beraber çalıştığım Haydar Kermin
(Ankara Tarihinin birinci kısmında s. 13 not. bu isim Kerim olarak gösterilmiş­
tir. Tashih okmurj. namında zeki, ilim sever bir zattır. Aramakla bulunmaz, illâ
rast; gelir. Bu parça Hamurabiye ait olup tercüme ediyorum:
"Kitabeler vc Nefîs Sanatlar Akademisinden” Jeaıı Nouıgayrol namında bir
A.lim. bir tablet mu-hteviyatını hallettikten sonra, Hamjurabi’den (M ilâttan 2003
sene evve3) dört sütun üzerine yazılmış 120 satırlık bir metin bulmuştur. Bu yeni
tarih, H ittitlerinkine yeni bir eskilik zamanı ve I-Iamurabi ile İbrahimin muasır,
olduklarını gösteriyor.
— 59 ~

'doğan çocuğunu öldüreceğini söyledi. Çocuk hastalandı ve Öldü (İkinci


Şemoil fasıl 11/12).
' 3 — HSazreti Süleyman zamanındaki ticaret meselesine temas eden
bir bahiste şöyle yazılıyor: “Ve Süleyman için Mısırdan atlar getirirler­
di. Kralın timar takımı, atları muayyen, bir baba ile bölük bölük alır­
lardı. Ve Mısırdan bir araba altı yüz ve bir at yüz elli miskal gümüşe
alınıp götürürlerdi. Böylece dahi K'ittitlerin, kırallarının cümlesi, Sudiye
kıralları içilı, onların elleriyle götürürlerdi.” (Krallar kitabı, I. f. 10 —
28 .2 9 ).
Ahdi Atik’in verdiği bu malûmattan başka, Mısır Hiyeroglifleri
“Heta” dan bahsediyorlar. Bu Heta devleti, Sııriyede siyasî bir nüfuz
elde etmek için,, Mısırın 18 inci sülâlesinden 20 nc:i sülâlesine kadar (Mi­
lâttan evvel (1500 - 1447) devam eden müddet zarfında, muharebeden ge­
ri kalmamıştır. 18 inci sülâlenin son hükümdarları zamanında, Hittitler
Suriycde yerleşmişlerdir.
Hittitler, yalnız Mısırlıları değil, Asurilerle Bâbillileri de rahatsız
ederlerdi. Asur ve Bâbil hattı mıhî vesikaları bunu isbat ediyor. Bir Bâbil
Kronik’ine göre, Milâttan 1758 sene evvel, Hittitler, Akad - Bâbil
kıralı olan Samsuditana zamanında, bu memleketi fena halde ezmişler
ve bu suretle Hamurabi sülâlesine son vermişlerdir.
Hittitler hakkında ne vakit vesika bulundu?
1906/7 de, Alman Asur mütehassısı Hugo VVinkler. Aııkaranm şar­
kında bulunan “Boğ^azköyü” denilen yerde mıh yazısiyle yazılmış birta­
kım yazılar bulmuştur. Aynı sene ile 1911 - 12 senesinde yapılan kazı­
larda, on binden fazla tamam ve kırık kitabe enkazı çıkarılmıştır ki,
Hittit kırallığmm arşivlerine ait ve aynı zamanda, sonraları imparator­
luk halini almış olan bu kırallığııı hükümet merkezi “Boğazköy” oldu­
ğu anlaşılmıştır. Boğazköyünün Hittitçe ismi Hatusâdır (1). Boğazkö-
yiimn kil kitabelerinin en çoğu, Hittit lisanı ve mıh yazısiyle yazıl­
mıştır.
" Hittit imparatorluğu, Suriyeden başka, Küçük Asyanın Maraş, Ma­
latya, Bpğazköyü, Öyük şehirlerine, Töros dağlarına, Bor’a, İvriz’e, Bul­
gar Madenine, Garbî Asyaya, Manisaya yakın olan Spylos (Manisa da-

(1) H ittit kelimesinin Hittitçe telâffuzu Hat, H s tı’dır. Ahdi A tik1d e,. Hittit-
ferin ismi Het'dir; M ısırcısı Heta. Bu kelimelerin (H) harfi Türkçenin (H İ) har­
fi kuvvetiyle telâffuz olunur. Ecnebi lisanlar, aynı telâffuzu muhafaza- eder. Fran-
a-ızlar, bunlara Heteens derler. Fransızcada (H) harfi, 'hem ağır (H)\ hem de h a ­
f i f H. yani südah harf olarak telâffuz edildiğinden, Türkçeye bu son şekilde yani
JSteens şeklinde alınarak Etiler olmuştur. Hatay kelimesinin telâffuzu Etiler’den
\îeğ'il, Betiler telâffuzunun doğru olduğunu acık açığa, gösteriyor.
— 60 —

gı) taraflarına gerek doğrudan doğruya, gerek nüfuz sahibi olmak iti­
bariyle, hâkim olmuştur.

İKİNCİ BÖLÜM

T İ Y A N A H A R K IN D A T ARİH İ MALÛMAT — T İYANA K ELİM ESİN İN ASİLİ —


Tİ YAN A N IN TARİIT.Î ESK İLİĞ İ — BOK KELİMESİ

I. Tiya.ua hakkında tarihî malûmat


Tarih, iki Hittit imparatorluğu kaydediyor. İlk imparatorluğun hü­
kümet merkezi şimdiki “Boğazköyü” idi. Resmî hittitçe tesmiye edile­
bilen lisan, Avrupanın “Hind. - Avrupayı” lisanlariyle çok karabeti olup,,
Proto - Hittit lisanından farklıdır. Zira, bu sonuncu, Hittit sülâlesi mü-
cuşişlerinin aslî lisanı idi. Hiyeroglif metinlerinde Moşo - Hittit’in (Mo*
- Hittit) lisanı bu iki metinden farklıdır.
Moşo - H ittit’ler, Milâttan bin iki yüz sene evvel bir zamanda.ta­
rih sahnesinde görülmemiştir. Bunlar, ilk defa Hittit imparatorlarını
devirmişler ve Mısır kıralı üçüncü Ramses zamanında Mısıra hücum
etmişlerdir. Lâtin muharriri Solinius’un ifadesine göre, Moşo - Hittit'ler
ikinci Hittit imparatorluğunu kurmuşlar ve Karkemiş şehrinin yüksek
vasiyetine rağmen, hâkimiyetlerinin merkezini Tiyana yani şimdiki
‘‘Bor” da tesis etmişlerdir.
Birinci Hittit imparatorluğunun inkırazından, sonra, Karkemiş, Mo­
şo - Hittitleri.n, eline düşmüş ve Tiyana kiralına sadakat yemini eden
.yüksek rahiplerin, idaresine geçmiştir (A. H. Sayce, the Hittits s. 208-9) i
II. Tiyana kelimesinin aslı
1 — Hiyeroglif mütehassısları, bir cümle içinde bulunmuş olan Ti-
yana kelimesini şu suretle okuyarak ortaya atmışlardır: Cümle, bir sı­
fatı takiheden rahip - kıral ismiyle başlar, ondan, sonra, şehir ismi gelir.
Bu esâs üzerine Tiyana kelimesi altı karakter (harf) den teşekkül et­
miştir. Mütehassıslar, bunların beşini okuduklarını yazıyorlar ki, şun­
lardır: a - n a - na - s,. Na - s kibar bir lahika olduğundan, kelime (-a-n-aî
kalmıştır. İhtisasın usullerine göre ilk karakter (Tu) olarak, kelinae
T - u - a - n _ a olmuştur. (The Hittites, s. 184).
2 — Milâttan takriben 354 sene evvel yaşamış olan meşhur Kseno-
fon (Xenop'bone) bu şehrin ismini Dana alarak yazmıştır, ki, Tiyana
kelimesinin talâffuzunun aynıdır (W. M. Ramses, s. 44-9).
— 61 —

I1L Tiyanadan bahseden âbideler'


1 — Güllüdağ ve Bor âbideleri öyle bir devreye aittir ki, doğu Kib
çük Asyanın., Kuzey Suriye ve bununla Asur ile temasta bulunduğunu
gösterir. Bu devre de Milâttan' sekiz asır evveldir. (Kurt Bittel, Klein-
asiatische Studien s. 81).
2 — Maraş'a giden. Boğazköyti’nün büyük yolu Gürün yolundan
geçmiş olmalı. Çünkü Sir Charles WiIson o tarafın kayalarında, kaya
üzerine Hittitçe yazılmış kitabeler bulmuştur. Belki Kayseri tarikiyle
Bor yani' Tiyana* ya giden ikinci bir yol olabilirdi. Profesör Rams&y de
Tiyanada bir Hitt.it metni bulmuştur (A. H. Sayce, s. 117).
Kapâdokyanm eski bir şehri •olaıı Tiyana, Asuriler taralından te­
sis edilmiş, sonra Roma imparatoru Karakalla zamanında Roma müs­
temlekesi olmuştur. Milâdın 272 senesinde, Roma imparatoru Aurolien
tarafından yağma edilmiştir. İkinci Valens, dördüncü asırda, onu Ka-
padokya payitahtı etmiştir (Nouveau Larousse lllustre, VII).
Tiyana, bir aralık Palmyr kıraliçesi Zenobiye’nin eline geçmiş ve
bir müddet sonra 273 de Roma imparatoru Aurelien tarafından zabte-
■dilmiştir.
Eski Tian&’nın yani şimdiki Bor şehrinde bulunmuş olan bir dikili
taşta Eminias kiralının tasviriyle beraber yazılmış bir hâtıra mevcut­
tur, Metin şudur: “Tiananm rahip - kıralı, palanın hamili, necib Kilik-
yanm prensi, rahibi, Eneti şehri ahalisinin efendisi, Standes’in (yahut
Tarkın) mukaddes taşı, geçmişte olduğu gibi, kıral şehri olan Eııeti’-
nin kıralı olan Eminias ben, onu tahsis ve vakf ve tamir ve termim et*
tim. ” (A. H. Sayce, the Hittites, s. 188/9).

IV. Bor' kelimesi


Bor kelimesi, Yunanca olan "Poros” dan geliyor.. Fener ram mek­
tebi meşhur türkçe muallimi J. Karlos tarafından yazılan Türkçe -
Rumca lügatinde Rum kilisesine tâbi şehirler ve köylerin isimleri var­
dır. Bor şehri de bu meyandadır. Yunanca Poros ve Fransızca Bore’dur.
Bu kelime yol ve deniz limanı dahi ifade eder. Tiirkçede ziraate elveriş­
li olmayan, toprak demektir. Bizans imparatorluğunda, Girit sahille­
rinde bu ismi taşıyan pek çok köyler vardı. Kilisenin, derecei taksima­
tında, Bor bir metropolittik idi.
— 62 _

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
T ÜRK İYE ■ZAM ANINDA BOR

Bor hakkında bulabildiğimiz malûmat şunlardır:


Dördüncü Murad zamanında (1032 - 1049) zorbalık artmıştı. Meş­
hur zorbalardan biri Abdülnebi jnamında birisi idi. Bunun, zorbalığından
kurtulmak için, Gürcü Mehmed. Paşa ve Cafer Paşanın delâleti ve »Si­
lâhtar Paşanın, tavassutiyle, Abdülnebi padişahın affına mazhar olmuş
ve Niğde ve Bor taraflarında çiftlikler almış ve ehemmiyet kesbetmiş-
tir. (Nairnâ Tarihi IV., s. 394-5).
Sultan İbrahim zamanında ! (1049 - 1058), saf-erin on ikinci günün­
de, Kandiye’de yapılan muharebede, (?) Bor ve Niğde alay beyi Süley­
man Bey ve belki başka zabitler şehid olmuşlardır (Naimâ Tarihi IV.
s. 252).
1069 da, Dördüncü Romanos, Ko-nyayı istilâ eden Türklere karşı
Sivastan ilerliyordu. Takibettiği yol Kayseri ve •Tiyana olabilir. Türk*
lerin Konyayı zaptettikleri haberini alınca geri dönmüştür. (Kurt Bit-
tel, Kleinasiatische Studien. ,s. 342).
Karaman beylerbeyine tabi olan Niğde san,cağına Bor Develi, Develi
Karahisar, ve Ulukışla kazaları: tabi idi* 1720 de (Rumî 1099) Sadra­
zam İbrahim Paşa, Ürgüb sancağında bulunup maskatı re’si olan Mus~
hara’yı meşhur bir şehir olmuş olan Nevşehire çevirdiği vakit, vak­
tiyle, Niğde ve Develi hisarlarına tahsis edilmiş olan tim ar sipahiliğini
yeni müesseseye thasis etmiştir. (Hammer, “almanca kısmı’’ IV. 25).
Milâdî 1834 senesinin (Rumî 1212) eylül ayında, Küçük Asyaya ge­
len Texier, Tiyana hakkında şunu yazıyor: “Tiyana şehrinin şimdiki
ahalisi, yakın, zamanlarda bir Arap ağasının idaresi altında toplanmış,
kamilen Türk ve Türkmenlerden ibarettir. Mısır valisi Mehmed Ali’nin-
şiddetle düşmanı olan bu ağanın, Torostan topladığı dağlı avenesiyle
beraber, sabit köyü olmak üzere, buraya yerleştirilmesi hükümet tara­
fından, tasvip ve icra edilmiştir. Fakat tavattun, edecekleri şüphelidir.
Bu mmtakadan itibaren, müslüman ırklarında bâzı kuvvetler gö- .
rünmeğe başlıyor. Mısır valisi Mehmed Ali Paşa Kilikyayı ve Torosun
şimal satıh eteklerini işgal ediyordu. Bu ha,valinin hep göçebeleri ordu­
ya girip Kilikya ile Kapadokya arasındaki “Toros” geçidini tahkim ile
meşgul idiler. (Texier, III. 91).
1237 de, Kayser iye ve Bozok sancakları mutasarrıfı bulunan Bor
Müftisi zade Hüseyin Paşa, bu ;sene, ansızın vefat etmiştir (Cevdet Tarihi
XII, 11).
Bor kazası müdüri esbakı Hacı Mehmed Arif Ağa mezkûr kazanın
— 63 —

eski hanedanından olmakla, uhdesine kapıcıbaşıbk rütbesi verilmiştir


(Takvim-i Vekayi No. 404, sene 1265).
1265 de vefat ederek Niğdenin Bor nahiyesine defnolunan matbu
divan sahibi (Kudusî Ahmed) Efendi Tarikat-i Kadiriye ric'alindendir.
(Aydın vilâyetine mensup meşayih, ulema, şuara, müverrihin ve etıbba­
nın teracim-i ahvali muharriri: Bursalı Mehmet Tahir bin Rifat. İzmir,
1324).
Bor» Niğdeden Konya yolu üzere dört saat içinde gidilen bir kasa­
badır. Zemini yabis ve şun, yerlerdir. Anda mirî barut işlenir. Azîm ba­
ruthanesi vardırki yüz aded dübeği vardır. Vafir suyu, yine Niğde Önün­
den geçen, sudur. Barut için küherçileyi kilise hisar nam kâfirli kaFayı
münhedim eden bârân oldukça cem’ ederler. Bu kilise hisar, Bor yanın­
da bir harabe kal’adır ki, anda mermer sütunlar ve azîm aheardan bina
olunmuş kemerler Sultan Alâeddin Konya karasını bina eylediklerinde
ahcarı bundan alıp nakletmiştir. Hâlâ bir kariyei mamuredir.
(Kâtib Çelebi, Cihann.üma Sahife 677/8).

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
DÎNLER
PUTPERESTLİK — H IR İS T İY A N L IK — İSLÂM LIK — CAM İLER

Putperestlik:
Bor yolu üzerinde, menbadan biraz ileride medfenler vardır. Bunlar­
da, Kapadokyamn diğer mağaraları gibi, bürkâni dağ ve kayalar için­
de oyulmuştur. Yakındaki küçük bir gölün, ismine izafeten Amasien un­
vanı verilmiş olan Jüpiter mabedi oldukça intişar etmiş bir mezhebin
merkezi olmak itibariyle şöhret bulmuştur. (Texier III. 88/10?).
Hıristiyanlık
Tiyana, Kapadokyamn bir metropolitliği (piskoposluk) olmuştur.
Milâdın 364 - 375 senelerinde Roma imparatoru bulunmuş olan gaddar
Valens, Kapadokyayı ikiye böldükten sonra, din telâkkisini muhafaza
etmiş ve nüfuzunu bâzı rahipler üzerine idame edebilmiştir (Ramsay,,
s. 73),
IslâynUk
Arapların Tavvana dedikleri Tiyana, Hicretin, 88 inci senesinde
- 64 —

Abbasiye halifesi olan Harun-ürreşid tarafından işgaİ edilerek bir ca­


mi inşa edilmiştir. (Kurt Bittel,j Kleinasiatische Studien s. 340),
217 senesinde, Abbasiye Halifesi olan Elmemun zamanında cami
ya tamir veya yeniden inşa edilmiştir. (Mu’acim ei'buldan VI, s. 65-66).
Camücr.
Sarı Cami — Bu cami Iiacı Muhsin mahallesinin camıidir. Plânı,
Sarıali esimimin plâzma benziyor. Bina üç defa değişikliğe maruz kal­
mıştır. İnşa tarihi 602. Bu tarih jeski camiin kitabesi tarihi olmalı. (Gab-
riel, s. 153-5).
Alâecldin camii — Şehrin kenarında inşa edilmiştir. Cami birkaç'
defa tamir ve tağyire uğramıştır. Çiçekli Arap usuliyle tezyin edilmiş
olan bâzı mermer parçaları bir kapıda kullanılmıştır. Kapının üstünde
313 tarihli bir kitabe vardır ki,1bu kitabe camiin uğrayabildiği tebeddü­
lattan birinde konmuştur.
Sarı Ali camii — Şehrin güney tarafındaki tepededir. İnşaatında
aslen Bizanslı olaıı bâzı inşaat malzemesi kullanılmıştır. Muhtemel in­
şa tarihi. Hicrî dokuzuncu asırdır.
Şeyh İlya-ı camii — Şehrin şimali şarkinin kuzey doğunun yüksek
bir yerinde inşa edilmiştir. Mermerden yapılmış ve oyulmuş güzel bir
minberi vardır. Bu camie Kale camii namı verirler. Bor kalesi bunun
civarında, idi. Camiin tarihi onuncu Hicriye atfolunur.
Paşa camii — Belediye caddesinde bulunan bu cami yeni bir cami­
dir. Yeri Bedestenin üstündedir.
Kör İsmail camii — Yeni bir binadır.
Aşağıdaki camilerin cedveli Ankara Evkaf Dairesinden alınmıştır.
1 —. Bor kasabasında Çukur mahallesi mescidi
2 — Bor kasabasında Kilisahisar kariyesi mescidi
3 — Bor Kilisehiisar kariyesi Demirci Hacı Mehmed camii
4. — Bor Kaynarca kariyesi mescidi
5 — Bor Alâeddin Uuvi Mahallesi camii
6 — Bor Kilisehisar Kemer mahallesi Hacı İsmail camii
7 —. Bor Kilisehisar kariyesi Sin,anpaşa camii
S — Bor Kilisehisar civarında Şekerpmar nam mahallede Elhaç
Ali Ağanın derununda talebe sakin olmak üzere bina ettiği on iki aded
oda ve 'bir dershane için bağ ve nukut vakfı.
9 — Bor Kârkâh İşadamı kariyesi Caferbey camii
10 — Bor Hadım mahallesinde Selçukhatun mescidi
11 — Bor Seyyid İbrahim, camii
12 •— Bor Atik mahallede Ulvan camii
— 65 —

13 — Bor Celâh .mahallesi camii


14 — Bor Devedamı mahallesi HacıŞeyyidağa mescidi
15 — Bor Camiiatik mahallesinde Seyyidahmed mescidi
16 — Bor Hacımahmud mahallesinde Hacımahmud camii
17 — Bor Hallaç kar iyesi Mustafa camii
18 — Bor Musalla’i Atik dahilinde Ahmedefendi mescidi demekle
maruf cami
19 — Bor Kenisehisar kariyesinde Elhaç Abdi ve Elhaç Mehmed
camii,
20 — Bor Pirağon kariyesi camii
21 —: Bor Karaca mahallesinde Hacı Karaca mescidi demekle ma­
ruf İbrahim bin. Mehmed camii
22 — Bor Hacı Haşan mahallesinde Haciseyyid Kasım camii
23 — Bor Karaköprüde Hacıahmed .mescidi namiyle maruf Hacı
İbrahim camii
25 — Bor Vasatî mahallede Hacı İbrahim camii
26 — Bor Derekoy kariyesi Seyyidçavuş camii
27 — Bor Kenisehisar -kariyesinde Sinanbey camii
28 — Bor Şeyh İlyas camii
29 — Bor, Hacı Mehmed mahallesi Yeni cami (Elhaç Mehmed
camii)
30 — Bor Karakaya mahallesi Çavuşzâde nami diğerle Sevikâr
oğlu Ahmed efendi tarafından inşa olunan cami
31 — Bor Uğurlu mahallesinde Hacı Mevlûd camii
32 — Bor BaJhasan mahallesinde Akkız camii
33 — Bor Nârezen kariyesi ahalisinden. Hacı Mustafa’nın oğlu
Mehmed Ağanın yeni yaptığı cami
34 — Bor Hacı Ali camii
35 — Bor Kilisehis&r kariyesi Ağa camii
36 — Bor Sofiyan mahallesinde Şeyh AbdülJ&tif camii
37— Bor Berke kariyesinde Hacı Osman Efendinin inşa ettiği cami
38 — Bor Ulukışla, kariyesi Seyyidaliağa camii
39 — Bor Kılağıız kariyesi Ali bin, Ahmed camii
40 — Bor Açmaz kariyesi Süfli mahallesi Yusufefendi mescidi
4-1 —■Bor Şehit Mehmedpaşa camii
42 — Bor Vasatî mahallede Recebağa camii
43 — Bor Karaköpru mahallesinde Hacı İbı^ahimin camii
4 4 — Bor Hacı Mahmud mahallesinde Emrutîu (Armutlu) bağda.
Hacıveli camii
45 — Bor Ahmana kariyesi Hüseyinefendi camii
.5
66 —

46 — Bor Celahe (Halacs); karivesi Hacı Mehmed mescidi demek»


le maruf cami.
Aşağıdaki cami cedveli yeni Türkçe harflerle yazılmıştır:
1 — Bor’da İmamoğlu Arif; mescidi
2 — Bor îsaağa mescidi
3 ;— Bor Elhac Esatefendi!bin Abdülkadir mescidi
4 — Bor Hacı Durmuş mescidi
5 — Bor, Ortamahalle camii
6 — Bor Ülvî Endugi tahta mescidi
7 — Bor Hacı îsmail mahallesi Kütüplü camii
8 — Bor Dabağhane mahallesi mescidi
9 — Bor Armutlu mahallesi Cüllüoğlu mescidi
10 — Bor Mahkeme mahallesinde Hacıosman mescidi
11 — Bor Seyyid Ahmed mahallesi mescidi
12 — Bor Şahin, mahallesi Şeyhilyas mescidi
13 — Bor’un Sarimoros oğlu mescidi
14 — Bor Ulukışla köyü camii
15 — Bor Saray Balhasan camii
16 — Bor Hacı Mahmud Müderriszade mescidi
17 — Bor Halilefendi mahallesi mescidi
18 — Bor Okluköy camii
19 — Bor Çömlekçiköyü camii
20 — Endugi Sühla camii
21 — Bor Badak köyü camii
İhtar — Bu bölümde, mânaları itibariyle nazarı dikkatlerini celb
ederi bâzı kariye, mahalle, camiler vard.v: ki, bizi Bor’u muhtelif zaviye­
lerde tetkik etmeğe sevkeder.
1. — Camiler cedvelinde, 2,: 3, 6, 7, 8, 19, 27, 35 numaraları altında
gösterilen ve şimdiki halde “Kemerhisar” tesmiye olunan, “Kilisehisar”
old.ukça geniş bir köy diye tavsif olunur. Şimdiki vaziyeti bunu göste­
riyor. Halbuki vaktiyle, biri mescid, yedisi cami olmak üzere ihtiva
ederi bir köy değil, büyük bir kasaba idi. Zajnanla harab olarak küçüldü..
2 :— 20 numaralı kariye Pyragon ismini taşıyor ki, bu kelime yu­
nancadır.
3 — 32 numaralı cami, gerek mahallenin ismi, gerek camiin ismi,
itibariyle şairane bir. isim, taşıyor.
— 8 numaralı mahalle, Debbağ mahallesi
— 9 numaralı mahalle, Armutlu mahallesi
— 10 numaralı mahalle, Mahkeme mahallesi
— 67 —

— 17 numaralı kariye, Hallaç kariyesi


-— 33 numaralı mahalle, Nârezeıı kariyesi
— 36 numaralı mahalle Sufuyaıı mahalesi
Yeni Türkçe harflerle yazılan cedvelde:
— 15 numaralı mahalle, Balhasan. camii
— 19 numaraJ'1mahalle, Çömlekçi köyü camii.

BEŞÎNCÎ BÖLÜM

SULAR

Kış mevsiminde, yani büyük karların dağlara yığıldığı senelerde,


ufak dereler henüz ağustos ayında iken kururlar. Bunlardan Tiyana is­
mindeki göl, tabiî bir sebepten dolayı, umumî kaideye tâbi olmamıştır.
Eski akvamın düşünüşlerine göre, burada imtiyazlı bir hal olmuş ve
bu hal de Jupitere (eski Yunanlı ve Romalıların baş ilâhı) nisbe-t edil­
miştir. O vakit bütün ahalinin su ihtiyaçlarını sarnıçlar ve kuyular te­
min ederdi. Tiyana’da, büyük kıtada kireç taşından yapılmış büyük bir
kemer hattı meydana getirilmiştir. Bu kemerler, iki mil mesafedeki bü­
yük menbaın sularını Tiyana şehrine akıtmak için yapılmıştır. Kemer­
lerin elli kadarı hâlen durmaktadır. (Texier bunu 1834 de yazmıştır)
Tepenin yukarı kısmına da, büyük bir sarnıç yapılarak mahallelerin
sudan istifadesi düşünülmüştür. Harabe halinde olan, bu derenin sulan
Junon’a (Jüpiter’in karısı) ithaf edilen, Agnus Castus arasından ser­
bestçe akar gider.
Tiyana şehri civarında, birinin suyu acı diğerinin, tatlı olmak üzere
iki. küçük göl vardır. Bunlar Jüpiter mabedinin arazisinde oldukları içiıı.
Esatire karışmışlardır. Yunan müverrihi Ahilestrat (2 — 3 üııcü asır­
larda) Jüpiter Amasyen mabedinin yanında, sular ne kadar kabarsa
kendileri çekilirler. Onların kenarlarında hiçbir vakit taşmayan küçük
bir göl vardır” diyor, Strabon aynı evsafı haiz bir gölden, bahsederse,
Tiyana şehrini zikretmiyerek yalnız orada tapman Jüpiter’in Dacius
ismini aldığını kaydediyor. (Texier II. s. 88).
Tiyana, vaktiyle büyük bir su bendi (noksanlığını doldurdu. Küçük
bir köy olan Tiyana, Niğdeden birkaç mil uzaktadır. Eski su yolu, tak­
riben 12 mil şimalinde bulunan “Eski gümüş” ten geliyor. Şehre bir mil
yakın su kemerleri, Roma zamanından, evvel ve ağlebi ihtimale göre
İrandan evvel bir zamana flittir. Tiyana köyü tabiatin bahşettiği su ile
idare olunur. (Ramsey, s. 80).
— 68 —

Suya dair aşağıdaki malûmat Bay Halil Merıgi tarafından veril­


miştir.
Akçe suyu:
Seksen sene evvel erbabı bayırdan Cafer Cığızzade Hacı Osman
Efendinin nakdî yardım ve himmetiyle yirmi kilometre mesafeden ka­
sabaya getittirilmiş olan Okçu i suyunun mikyası 2 buçuktur. îçimi tat­
lıdır. Yirmi sene evvel halkın ianesiyle kasaba dahilinde demir borular
fergiyle sıhhî durumu tanzim, kılınmıştır.
Bektaş suları:
Bu nam ile yad. olunan işbu suyun, memleket ihtiyacı noktasından
bilumum mahallâta ve evlere isalesi için hükümetçe “idareler Bankası'
delâletiyle üç yüz küsur bin liraya müteahhidine ihale kılınmıştır. Te­
sisat ve inşaat devam etmektedir.
Ziraat e elverişli sular:
Arazi ve meyva bahçelerinin ihtiyacı olan, mevcut sular gerçi kifa­
yet etmiyorsa da, kasaba ittisalindeki Pınarbaşı ve Acıgöl menbaları-
nm islâhı ve yeraltı sularının ihracı ile telâfisine çalşılmaktadır.
İçme suyu:
Bor’a on kilometre mesafede Kisesar kariyesinde gaz karbonlu
içme suyu âmmenin rağbetine mazhardır. Mevsiminde Ada^a ve Konya
havalisinden bu suyu içmek ve tathirat yaptırmak arzusiyle pek çok
ziyaretçiyi eelbetmektedir.
Yer altından mühim miktarda Kisesarm (Kenisehisar) içme suyu
yakında harice neşrolunan, gaz karbonu yardımiyle sun’î gölün kaynayıp
ziyaretçileri hayrete garketmektedir.

ALTINCI BÖLÜM

ZİRAAT — TİCARET

Ziraat:
1 — Bor ilçesinde ziraata elverişli 35 bin hektar arazi vardır. Bıı
arazinin her yıl yarısı ekilmektedir. Ziraatta münavebe usulü takip
edi lmem ektedir.
2 — Ziraî mahsûller buğday, arpa, çavdar ve az miktarda cliğer
— 69 —

nevilerdir. Ortalama olarak istihsalât 9000 ton buğday, 3000 ton. ar­
pa, 3000 ton çavdardır.
3 — Ziraat vasıta ve âletleri 10 traktör, 5000 çift öküz ve manda,
150 çift beygirdir.
Demir pulluk az miktarda olup daha ziyade ağaç sapan kullanılır.
İki mibzer vardır. Tohum serpme suretiyle ekilir. Bir biçer döver ma-
kina vardır. Harman işleri (düğen) denilen çakmak taşı dizilmiş tahta­
ları hayvanla sapların üzerinde gezdirmek suretiyle yapılır.
4 — Bor ilçesi hayvancılık bakımından önemlidir, 4.5 bin. hektarı
bulan mer'alannda 10 bin baş sığır ve manda ineği, 100 bin koyun, 10
bin kıl keçi ve 40 bin tiftik keçi otlatılmaktadır. Hayvan mahsûlleri ma­
halli ihtiyaçları nisbetinde istihsal edilmekte olup yalnız yetiştiriciliğe
ehemmiyet verilir. Sığırlar ekseriyet itibariyle siyah yerli ırktandır,
koyunlar dağlıç ve Karaman cinsindendir.
5 — Meyvacılıkta elmacılık ve bağcılık önemlidir. 166 hektar elma­
lık ve 1400 hektar bağ yetiştirilmiştir. Elmalar memleket dahiline ve
yaban,cı memleketlere ihraç edilir. Üzümler kısmen taze olarak istihlâk
edilir, az miktarı mahalli ihtiyaca karşılık kurutulur ve çok miktarın­
dan pekmez yapılır. Bir kısım aileler ihtiyaçları için şarap da yaparlar.
Kasabada ve bir çok köylerde meyva ağaçlarının muhtelif nevileri de
yetiştirilmiştir. Bunlardan çok ve en iyi yetiştirenler kayısı, armut, ba­
dem ve ceviz ağaçlarıdır.
6 — İlçe merkez ve bir çok köylerinde sebzenin muhtelif nevileri,
yetiştirilir. Bunlar mahalli ihtiyaç miktarın dadır.. Yalnız kuru fasulya
ihtiyaçtan fazla olarak 400 ton memleket dahiline ihraç olunur.
7 — İlçede kayde değer orman yoktur. Güney kısmındaki dağ etek­
lerinde bin hektar vüsatmda ~ve parçalar halinde koruluklar vardır. Yal­
nız ilçe merkez ve köylerinde Önemli miktarda kavak ağacı yetiştiril­
mekte ve mahalli ihtiyaç bunlarla karşılanmaktadır.
8 — Arıcılık üstüvaııi şekilde kovanlarda ve iptidai bir haldedir.
2320 kovan mevcuttur. İstihsalât mahallen istihlâk edilmektedir.
9 — İlçe merkezinde Bektaş, Acıgöl, Sinandı gölü ve Pınarbaşı
men.balarmdan bahçeli, keşlik, kaynarca, havuzlu, kılavuz, karanlık-
dere, yakacık, Bayat, Bereke, Halaç, Postallı ve Çömlekçi köyleri sı­
nırları içindeki kaynaklardan meydana gelen sulama suları ile 2000 hek-
rat meyva ve sebze bahçeleriyle hububat ekin tarlaları sulanmaktadır.
Ticaret:

1 — İlce merkezinde (Borda) her hafta, salı günleri pazar kurulmak­


ta ve pazardan her nevi mahsul, emtia, eşya ve hayvan, alım satımı yapıl-
— 70 —

nakta olup ticaret hayatında bir hareket meydana getirmektedir. Bu


rnzara ilçenin bütün köyleri ile;: Karapınar, Ereğli, Ulukışla, Çamardı
Aksaray ve Niğdenin bir kısım köyleri gelmektedir.
2 — Borda 28 tabakhane mevcut olup meşin, kösele, vaketa ve kı-
lase gibi deriler imal edilmekte : ve mahallî istihlâkden başka mühim
miktarda civar il ve ilçelere ihraç olunmaktadır.
3 — Kasabada ve bir çok köylerde ev sanatı olarak hah ve kilim
dokunmaktadır. Bunların ipliklejri elle yapılmakta ve boyaları evlerde
yapılarak dokuma yapılmaktadır. îmalât kaha bir şekilde olmakla be­
raber itina gösterilen ince ve kıymetli olanları da vardır.
4 —-Gerçek san’at olarak da, keçecilik ve koyun, sürüleri için çan
imalâtı ve mobilya ve doğrama işi yapan marangozhaneler vardır.
5 — Kılavuz ve Halaç köyleri arasındaki Halaç deresinde zengin
bir dmeir madeni varsa da henüz işletilmemektedir.
8 — Borda Ziraat Bankasının bir ajanlığı vardır. Sermayesi 100 bin
liradır.
7 — Biri ilçe merkezinde ;üçü köylerde olmak üzere dört Tarım
kredi kooperatifi faaliyet halindedir.
8 — Borda 1338 senesinde teessüs etmiş 100 bin lira sermayeli Zürra
ve Tüccar Bankası vardır.
9 — Borda Milâdî 1948 senesinde teşkil edilmiş (Arı istihlâk koo­
peratifi vardır.

YEDİNCİ BÖLÜM

MAARİF — MADENLER — YOLLAR — HAMAMLAR

Mevzuların küçüklüğü itibariyle, aralarında münasebet olmayatı


iiç bahis hakkında malûmat veriyoruz:
Maarif:
Eski zamanlarda, maarifi en ziyade inkişaf ettiren âmil din ol­
muştur. Mâbetlerde hizmet gören kimseler, ibadet ve din işleriyle beraber,
devlet ve halk işlerini görmek ve Öğretmek vazifesiyle meşgul olurlar­
dı. Bu iki meslekte bulunmayan halkın okuyup yazması az veya hiçti.
Bor’un Kilisehisarı civarında, Şekerpmar n.am mahallede, Elhaç
Ali Ağanın, derununda talebe sakin olmak üzere, bina, ettiği on iki adet
oda ve b:ir dershane için bağ ve nukut vakfetmiştir. (Bu eserdeki cami-
— 71 —

İer bölümünün sekizinci numarası). Elhaç Ali Ağa kimdir? Ne vakit ya­
şamıştır?
Şimdiki halde, Bor’da ilk okullarla beraber bir de orta; .okul ve
;tam teşkilâtlı ve yüzden fazla talebeli bir kız sanat okulu vardır.
Anadolunun bâzı şehirlerinde yaşamış Rum cemaatleri gibi, Bor’da
da teşkilâtlı yani kilise ve mektep sahibi olan küçük bir Rum cemaati
vardı. Birinci Harb-i Umumiden sonra, (1914 — 1918) îstanbuldan gay­
ri yerlerde yaşamış Türkiye Rumlarının Yunanistana ve Yunanistanda
yaşamış Türklerin Türk iyeye gitmeleri kararı iki tarafça kabul edildi­
ğinden, şimdiki halde Bor'da Rum mektebi yoktur.
Kütüphane — Hâlen Niğde vilâyeti Milletvekili bulunan Halil Nu­
ri tarafından tesis edilen Bor kütüphanesi, Bor’un ilmî ihtiyaçlarına
yardım etmektedir.
Madenler:
Boğazköyün,den Maraşa giden uzun yol, Gürümden geçmiş olmalı.
Sir Charles Wilson burada kaya üzerine hakkedilmiş Hittitçe kitabe
bulmuştur. Bundan başka, Bor yahut Tiyana’nın cenubunda bulunan
Kapadokyanın, hükümet merkezi olan Kayseri tarikiyle giden ve ora­
dan Bulgar Dağı madenine uzanan bir yol daha vardır ki, Prof. Ram-
sey burada bir metin bulmuştur.
Bulgardağı gümüş madeninin, ilk defa, Hittitler tarafından işle-
hildiğine benziyor. Çünkü, gümüş Hittitler için cazip bri maden idi.
Zira, Kadeş Hittit kıralı ile Mısır Firaunu arasında akdolunan muahede,
bu madenin bir levhası üzerine yazılmıştı.
Bu dağın eski madenleri civarında bulunan Hittit kitabesi, Hittil*-
lerin, burayı işgal ettiklerini isbat eder. Hittitlerin bir müddet Lidya’da
kalmaları, bu gümüş madeni ellerinde tutmakla alâkadardır. Herhalde,
gümüş dağı Karabel boğazının cenup, kısmına doğru gider. Madenlerin
işletme zamanına gelince, buna Dr. Gladstön’un, tahlili cevap verebilir.
Altıncı Mısır sülâlesinin bırakmış olduğu altın bakiyesi tahlili Altının
Küçük Asyadan geldiği anlaşılr. Milâttan, 3,000 sene, evvel Küçük Asya
ile Mısırarasmda ticaret münasebatı olduğu anlaşılıyor. (A. H. Saycev
s. 117— 119).
Bugün bâzı eserlerde tesadüf edildiği gibi vaktiyle bir toprak ka­
lesi vardı (Hacı Halfa, 670). Yine küherçile işleyip yüz havan ihtiva
eden, bir barut fabrikası vardı. Küherçile Kilisehisarı enkazından alı­
nırdı (Hacı Halfa, s. 673).
— 72 —

Yollar:
Milâttan takriben dört asır evvel yaşamış olan İran hükümdarı
£eyhüsrev, Tiyana ile Gülek boğazı arasında bulunan İkonium (Kon-
ra) ve Dana yahut Tiyana arasından geçmiştir. Mühim bir şehir olan.
?iyana, Gülek boğazına giden tarik-i sultanî üzerinde bulunur (Ram-
ey, s. 42).
Sinoptan Kilikyaya giden yol, Boğazköyünden, (Petria) ve Tiyana’-
lan geçerek Gülek boğa,zina giddr (Ramsey, s. 33).
Hamamlar:-
Eski hamam .— Çarşının üzerindedir. İnşa tarihi sekizinci yahut
lokuzuncu asra (Hicrî) atfolunur.
Yenipazar hamamı — Bostamn yanında olup Osmanlı mimarisine
'öre ypaılmıştır. İnşa tarihi sekizinci yahut dokuzuncu asra (Hicri)
ıtf olunur.
Bu hamamların ikisinde, erkeklere ve kadınlara mahsus bölmeler
cardır.

SEKİZİNCİ BÖLÜM

MEŞHUR ADAM LAR

Bor’un meşhur adamları, burada isimleri zikrolunan zevattan iba-


•et değildir. Haklarında malûmat elde ettiğimiz derecelere göre, meş­
ini] arın isimlerini yazıyoruz.
1 — Tiyanah Apdllom.os:
Meşhur yeni Pythagoricien filozofu olup Kapadokya’nın Tiyana
köyünde, Milâdın, başlangıcına doğru doğmuştur. Pek genç olarak
^ytagora’nın mesleğine sülük etmiş, Küçük Asayayı, Babiloniya’yı dc-
aştıktan sonra Hindistana giderek Brahmanes’in mezhep esaslarım
;etkik etmiştir. Her gittiği yerde Pitagoranjn. ahlâk akide ve esasları-
un islâhmı ihtar ve tavsiye ederdi. Mürşidinin esaslarını takiben, şa-
.aap ve kadınlardan içtinab ederek sebze ile geçinirdi. Mallarını fukaraya
verirdi. İbadethanelerde yaşardı. Fitneleri yatıştırırdı, insanları terbiye
îderdi, yalın ayak yürürdü, saçlarını uzatırdı. Roma imparatoru Do.ni-
tien'in tazyik ve takibatını büyük bir cesaretle tahammül ederdi, Ap-
polorıias bir Pitagor mektebi tesis ettiği Eîphese’de ölmüştür. Şerefi­
— 73 —

ne heykeller rekz ve mabetler inşa edilmiştir. Tiyanalı Appolonias’dan


ancak 48 mektup kalmıştır! (Nouvean Larousse ilustre, cilt I).
2 — Bor kasabası içinde, Sultan ve Şair (Sarı Salık) m makam ve
türbesi vardır.
3 — Şeyh Kadri. Kadiriye tarikati şeyhi olan şair ve şeyh Kadri
Bor’da medfundur. Basılmış olan vasiyetnamesi mevcuttur.
4 — Halil Mengi. Borlu Müfti Hacı Hazım ve Hacı Şerif Efendi
''merhumun ahfadıdır. Bor’u temsilen Millî Mücadele mebdeinde Sivas
kongresinde bulunmuştur. 1923 ten 1950 intihabına kadar bilâfasıla
Niğde milletvekilliği yapmıştır. Harekâtı Milliyede mühim hizmeti gö­
rülmüştür.
5 — Halil Nuri Yurdakul. 1950 seçimlerinde Niğde milletvekili in-
tihab edilmiştir.

DOKUZUNCU BÖLÜM

BORUN ESKİ H A R A B E LE R İ — SAN AYİ — M UH TELİF MALÛMAT

Bu bölümdeki malûmat eski Bor mebusu Halil Mengi tarafından


bildirilmiştir:
Harabeler
1 — Bor’un, sekiz kilometre mesafesinde bulunan Kisesar (Kilise­
hisar) nahiyesinde yapılan kazıda mühim eserler bulunmuştur.
2 — Hasandağı civarında Ihmaz (?) kariyesi yaylasında ovaya hâ­
kim bir mahaldeki kale müruru zama.ii.la gerçi harab olmuş ise de, evvel
zamanın tarz ve sebebi inşası noktasından, ehemmiyeti haiz tarihî biı
eserdir.
3 — Bor’un Çukurket ve kariyeleri civarında bulunan bü­
yük kale harabisi hakkında ötedenberi şu rivayet söylenmektedir: Vak­
tiyle bu kaleye karşı gelen mütecavizler, keçiboyn.uzlarma mumlar tak­
mak ye yakmak suretiyle kaleyi zaptetmişlerdir.
4 — Bor’un Çukurkapı (kuyu) kariyesi hududunda taştan oyulmuş
müteaddit daireleri havi Saray riamiyle maruf eser gayet cazibelidir.
Bu civarda ayrıca bir de kale harabesi ve yeraltı mekânları vardır.
Sanayi:

Bor sanayii hakkında şu malûmat veriliyor:


— 74 —

1 — Dabağhaneler. Kösele, vakete vesair imalât ile iştigal eden .mü­


teaddit dabağhaneler vardır,
2 — Hemen her evde kadınlar tarafından imal olunan halılar ve ki­
limler Bor pazarında oldukça muamele görmektedir.
3 — Keçeci, kunduracı, demirci, tenekeci gibi müteaddit sanatla
meşgul olanlar, çoktur,
Muhtelif malûmat:
1 — Koyun ve tiftik keçiler:
A^erkez kasaba ve köylerinde çok miktarda koyun ve keçi vardır.
Sürülerle ihraç olunur. Tiftikleri Ankara tiftiği derecesinde rağbettedir.
2 — Park- İstan.soyn civarında, müteaddit havuzları havi büyük
Üstün Park belediye tarafından inşa ve idare ettirilmektedir.
3 — Eski ve yeni hamamlar. Asarı atikadan eski hamamla yeni ha­
mamlar kadınlı ve erkekli olarak faaliyet halindedir. Belediyenin tasar­
rufu altındadır.

ONUNCU BÖLÜM

KAYMAKAMLAR — MAHALLE İSİMLERİ' — BORUN KÖY İSİMLERİ —


BOR İLÇESİNİN SOKAKLARI

Bu bölümde, Bor kazası kaymakamlarının isimleriyle Bor şehri so­


kak ve ilçesinin mahalle isimlerini yazıyoruz. Sokak ve mahalle isimleri­
ni yazmaktan maksat, bâzı sokak ve mahallelerin tarih vakalariyle alâ­
kadar olan bâzı kimselerin isimleriyle diğer hususiyetleri aramağa yol
açmaktadır.

Kaymakamlar: 1317 Giritli Ali Kemal Efendi (Sal­


nameden)
1300 - 1301 Mütemayiz kaymakam
1318 Ömer Lûtfi Bey (Salnameden)
Muhsin Bey (Salnameden)
1306 - 1307 Hüseyin Hayreddin E- 1319 Cemal Bey (Tarihi şüpheli)
.fendi 1320 Cemil Bey (Tarihi şüpheli)
1308 - 1309 Ali Şevki Efendi (Sal­ 1321 Nizamettin Bey (Tarihi şüphe-
nameden) , 1İ}
1310 - 1314 Halil Hilmi Efendi 1322 Hüsnü Bey (Nevşehirli) (Ta­
(Salnameden) rihi şüpheli)
1315 - 1316 Şaban Efendi (Salna­ 1323 - 1324 Mahmut Nedim (Ak Ba­
meden) ba) (Salnameden)
— 75

1326 * 1328 Cevdet Bey (Salname­ San Ali Mahallesi


den,) Saray „
1329 Kayserili Ahmet Bey (Riva- Hacı Muhsin ,,
yeten) Bulgarcık
.1231 Mehmet Hamdi Bey (Rivaye- Halil Efendi „
ten) Sofyan
1332 İsfendiyar zade Mustafa Bey Hacı İsmail ,,
(Adanalı) Kokubası „
1334 Mehmet Hilmi Bey (İzmirli) Mahkeme „
1335 - 1336 Rifat Bey Armutlu „
1337' Ziya Bey (Kırşehirli) Çukur „
1338 Zeki Bey Değirmenler
1340 Bekir Sami Bey. (Baran) Haram „
1924 Fevzi Bey (Salnameden) Kale
1928 - 1927 İhsan Bey (Salnameden) Karece ,,
1928 - 1930 Faik Türegin Karakaya „
1933 - 1934 Avrn Arıkan Yeni Muhacir „
1935 - 1936 Faik Tuncak Şahin >,
1937 Kemal Bey (Vekil) Uğurlu
1937 Nasuhi
1938 Eşref Oykur Yeni isimli mahalleler

1939 Turgut Başkaya Cumhuriyet „


1942 Mümtaz Nayman Künkbası „
1943 Şemsettin Akan Selçuk „
1946 Nail Oktem Köprübaşı ,,
1947 Tevfik Besim Yeni yol „
1948 Arif Dayanç Ba,şpmar ,,
1949 Şevket Yurdakul Orta
1950 Hakkı Ülken Dink
195Ö Sabrı Barkan Yeşilde £& ,,
Saltık „
Borm. mahalle isimleri Kenar „
Ksk-î isimler
Çiftçi
Hacı Mehmet Mahallesi Yağlıca ,,
Hacı Mahmut „ Çay
Camiatik ,, Sokullu ,,
İbniseri ,, Çarşı „■
Seyit ahmet ,, Armutlu ,,
llaldı Çukur i,
Vusta >, Değirmenler ,,
— 76 —

Karım 31 Ulukışla
Kale 32 Uluviran
Karece 33 Yakacık
Kara kaya „
Bor- ilçesi sokak isimleri
Göçmen ,,
Şahin ^ 1 Bektaş pilâvcı sokağı
x Uğurlu 2 Kayabaşı ,,
3 Uğurlu ,,
Bor köyleri ve eski adları: 4 Yeni çarşı „
1 Ealc^ köyü (eski ism::Gücü) 5 Çakmak ,,
2 Çukur kuyu 6 Kaymakam
3 Kaya 7 Balcı
4 Kızılca 8 Topbas ,,
6 Kemerhisar (es. ismi Kisesar) 9 îlaldı „
7 Bahçah (eski ismi Diragun) 10 Bektaş ,,
5 Badak 11 Yüzbaşı ,,
9 Bereke 12 Kır
10 Çiftlik (eski ismi Emen) 13 Çapuroğlu ,,
11 Havuzlu (eski ismi Baraguıı) .14 Pır as „
12 Halaç 15 Kuruüzüm ,,
13 Kaynarca 16 Hükümet meydanı ,,
14 Karacaviran 17 İstasyon caddesi ,,
15 Karamahmutlu 18 Eski Kuyumcular ,,
16 Kılavuz . 19 Sebze pazarı
17 Narazan 20 Ekim, ilk okul „
18 Postallı (eski ismi Barastal) 21 Eski Zahire pazarı
19 Gökbez 22 Günıüşlş „•
20 Ortaköv (eski ismi An.doğu) 23 Küııkbaşı „
21 Asmaz 24 Muhacir bucak
22 Aşağı Asmaz 25 Maşat ,,
23 Akçeviran 26 Karace ,*
24 Bayat 27 Ceylan „
25 Çömlekçi (eski ismi Opsar) 28 Atalay ,,
26 Karakapu 29 Bor-Aksaray şo. ,,
27 Karanlı dere (es. ismi Aspuzu) 30 Çâyırlı cami
28 Keçikalesi (E. is. Çukurken!) 31 Kemer1köprü „
29 Keşlik 32 Gece gelen ,,
30 Tepeköy (E. î. Kılmanaz) 33 Dabak „

(x) işaretiyle gösterilmiş olanlar M uhtarlıktır.


— 77 —

34 Değirmen sokağı 71 Akarsu sokağı


35 Irmak geçidi 72 Karaçoban ,,
36 Akballı geçidi „ 73 Kavas „
37 Okculu „ 74 Mısırlıoğlu ,,
38 Orta ma,halle „ 75 Pınar ,,
39 Cığızlar geçidi „ 76 Çakır
40 Yeni mahalle ,, 77 Alptürk ,,
41 Bülbül „ 78 Piçakçı ,,
42 Koyuncu oğlu „ 79 Gönen
43 Damlıca „ 80 Eskiciler meydanı
44 Boran „ 81 Dink M
45 Fındıklı geçidi ,, 82 Kirte ,,
46 Kabakçı „ 83 Kır
47 Keyhubat ,, 84 Avanoğiu ,,
48 Yeşildere ,, 85 Fatoğlu „
49 Irmak başı „ 86 Sülemiş
50 Selçuk geçidi „ 87 Yeşildere köprü adası
51 Eski dispanser „ 88 Çakmak „
52 Okul 89 Kolsuzoğlu >,
53 Furun 90 Sipahi ,,
54 Selçuk Cad. 91 Hakkı oğlu ,,
55 Sarıfakı Geçidi •„ 92 Camuzcu „
56 Saltık meydanı 93 Uzunali „
57 Saltık „ 94 Köylüoğlu ,,
58 Hapishane ,, 95 Kaletaşı „
59 Acıpmar ,, 96 İstasyon caddesi
60 Değirmenler ,, 97 Alektrik santral yolu
61 Abbas ,» 98 Zafer okulu sokağı
62 Yiyenoğlu „ 99 İstasyon meydan.ı
63 Ahmet Yokuşu geçidi 100 Ofis Yolu
64 Tahta köprü ,, 101 İstasyon - Kayseri yolu
65 Yağlıca „ 102 Kışla Yolu
6^ Köroğlu „ 103 Göçmenler Kalfalar sokağı
67 Çiftçi 104 Göçmenler Tepe sokağı
88 Kavurgacı 105 Göçmenler Çukur Sokağı
69 Kuzucuoğlu „ 106 Göçmenler Dede kurt sokağı
70 Yüzbaşı „ 107 Kemerhisar Yolu

SON
BÎR TİCARET DARBIMESELİ

Kendisinde “Bor ve Niğde” isimleri bulunup ticaret işlerine taallûk


eden ibir darbı mesel vardır ki o da şudur: “Ge.çti--Borun pazarı, sür eşe­
ğini Niğdeye”. İhtiyarlar bu darbı meselin sebeplerini şöyle, .rivayet
ederler:
Bor pazarı salı .gününe tesadüf eder. Civar kaza ve köylerden, Bor
pazarının, muayyen :saatlerinden s-onra, kasabaya gelip yüksek fiyat
taleb edenlere karşı sarfedilen nükteli sözlerdir. Niğde pazarı, bir gün
sonra yani çarşamba gününe tesadüf ettiği için, Bor'un pazarı geçmiş
bulunuyordu. Eşeği Niğdeye sürmek, malları oramn pazarında sattır­
mak demektir.
BİRİNCİ KISIM: NHSfiDE
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sahife'

Önsöz: 3
-Biririci' .Bö’üm : JNig:de': vilâyeti hududu — Niğde kelimesinin mânası 5
İkinci BÖlürn: Osm anlı Devletinin teessüsünden evvel ıSTiğd^ tarihi
hakkında malûmat 6
Üçüncü Bölüm: Osmanlı Devletinin teessüsünden beri, Niğdenin
zamanımıza kadar olan tarihî m alûmat 9
Dördüncü Bölüm: Niğdenin idaresi 27
Beşinci Bölüm.: Ziraat — Sanat Madenler — Vergiler 31
Altıncı BöIİüm: Maarif — Medrese — D in — Musiki 33
Yedinci Bölüm: Niğdenin meşhur adamları " 35
Sekizinci Bölüm: Putperestlik — Hıristiyanlık — Camiler — Tür­
beler — Tekkeler — Zaviyeler 4.1
Dokuzuncu Bölüm: Fermanlar 49
Sem Söz: 54
Bibliyografya 55

İKİNCİ KISIM: BOR


İÇ İ N D E K İ L E R
Sahife

Ön Söz 57
Birinci Bölüm: H ittitler devrinde Bor 5S
İkinci Bölüm: Tiyana hakkında., tarihî- m alûm at — ..Tiyaııa keli­
mesinin aslı — Tiyana’nııı tarihî eskiliği — Bor kelimesi 60
Üçüncü Bölüm: Türkiye zamanında Bor 62
Dördüncü BÖlü-m: Dinler — Putperestlik- — Hıristiyanlık — İs­
lâm lık — Camiler 63
Beşinci Bölüm: Sular 67
A ltıncı Bölüm: Ziraat., Ticaret 68
Yedinci Bölüm: Maarif —• Madenler — Yollar — Hamamlar 70
Sekizinci Bölüm: Meşhur adamlar 72
Dokuzuncu Bölüm: Bor’un eski harabeleri — Sanayi — Muhtelif
•' malûmat 73
Onuncu Bölüm: Kaymakamlar — Mahalle isimleri — Bor’un köy
isimleri — Bor ilçesinin sokakları 74
MÜELLİFİN BASILMIŞ BAŞKA KİTAPLARI

1 — Hamurabi Kanunu
2 — Küçük Türk tetebbüler
3 — Üç Samî Vazu Kanun
4 — Tîirkler ve Yahudiler (Arap harfleriyle)
5 — Vatandaş Türkçe Konuş
6 — Hitit Kanunu
7 — Asur Kanunu
S — Bodrum Tarihi
9 — Bodrum Tarihine Ek
10 — Türkler ve Yahudiler( Yeni Türkçe harflerle)
11 — İki uydurma Eser
12 — Ankara Tarihi, birinci kısım
13 — Ankara Tarihi, ikinci kısım

KAZIKLANMAKTA OLANLAR
Mukayeseli Musa Kanunu

You might also like