You are on page 1of 36

Bölüm 2

Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

Miletos Okulu
Pythagoras ve Ardılları
öğrenme çıktıları

1 Miletos okuluna mensup filozofların arkhe


anlayışlarını açıklayabilme 3 Pythagoras ve ardıllarının arkhe

1 2
2 Miletos okuluna mensup filozofların anlayışlarını açıklayabilme
“hylozoizm” fikrini benimsemesinin 4 Pythagorasçıların “bilimsel” düşünceye
nedenini ifade edebilme yaptığı katkıları sıralayabilme

Değişim ve Hareket Sorunu


5 Herakleitos’un arkhe anlayışını Elea Okulu

3 4
açıklayabilme 7 Parmenides ve Herakleitos’un
6 Herakleitos’un logos öğretisini ana hareket sorunu hakkındaki fikirlerini
hatlarıyla irdeleyebilme kıyaslayabilme

Anahtar Sözcükler: • Arkhe • Miletos Okulu • Natüralist Felsefe • Elea Okulu • Hareket • Diyalektik
• Ruh • Bilgi

20
İlkçağ Felsefesi

GİRİŞ ği ana ilke”nin, yani arkhenin ne olduğu sorusuna


Pre-Sokratik filozoflar, yani Sokrates öncesi filo- yanıt arayışlarıdır. Daha sonraları bu soruya “olu-
zoflar ile eski mitoloji ozanlarını birbirinden ayıran şun ilkesi”nin ne olduğu sorusu da eklenir. Pre-
çeşitli farklar vardır. Bunların en dikkat çekici olanı, Sokratik filozoflar bu sorularına yanıt arayışlarını
Pre-Sokratik filozofların doğadaki düzeni, yani koz- kontrolsüz bir gözlemle sürdürmüş, açıklamalarını
mosu doğa dışı varlıklara dayandırmak yerine, onu akla duydukları sonsuz güvenle deneye başvurmak-
doğanın kendisinden, doğaya içkin nedenlerden sızın yapmışlardır. Dolayısıyla bilim ve felsefenin iç
hareketle açıklamaya çalışmalarıdır. Mitologların içe geçen başlangıçlarının bu aşaması büyük ölçüde
tanrılara dayandırarak açıkladıkları doğadaki dü- spekülasyona dayalıdır.
zenlilik, Pre-Sokratik filozofların görüşleri eşliğinde Bu ünitede Pre-Sokratik düşünürlerin görüşle-
doğaya içkin maddelerin ya da süreçlerin bir ürünü ri, ele aldıkları sorunlarla bağlantılı olarak irdele-
olarak görülmeye başlanır. Aristoteles, mitologların necektir. Ana-maddenin mahiyeti üzerinde duran
doğanın işleyişine ilişkin ele aldıkları görüşleri akıl Miletos Okulu; formun oluşumunu açıklayan
yürütmeler eşliğinde temellendiremedikleri için fi- Pythagoras ve ardılları; değişim ve oluş sorununa
lozoflardan ayrıldıklarını öne sürerken (Aristoteles, odaklanan Herakleitos ve Elea Okulu bu bölümde
1996, 1000 a 5) felsefi düşünüşün yöntemsel ayra- tartışılacak ana başlıklardır.
cını da belirlemiş olur: felsefi düşünüş tutarlı akıl
yürütmeler eşliğinde belirir. Buna göre, mitologlar-
la ilk filozofların farkı, ele aldıkları ilgi ve kaygılar- MİLETOS OKULU
la değil, konularına yaklaşımlarında kullandıkları Aristoteles ünlü Metafizik kitabının başında
yöntemlerle belirlenir (Jeager, 1947, s. 27). Böylece ilk filozof olarak Thales’i işaret eder (Aristoteles,
mitostan logosa ya da theogoniadan kozmogoniye in- 1996, 983b 20). Thales, öğrencisi Anaksimandros
san düşüncesinin serüveni, doğayı salt akılcı yön- ve Anaksimenes’in ortaya attığı fikirler felsefe ta-
temle inceleyen Pre-Sokratik filozoflarla başlar. rihinin ilk ekolünü teşkil etmektedir ki söz konu-
su ekol Miletos Okulu ya da İyonya Okulu olarak
anılmaktadır.
Yunanca theos (tanrı) ve goneia (oluş) ke- Miletos Okulunun felsefe tarihinin ilk ekolü
limelerinden türeyen theogonia “tanrıların olarak değerlendirilmesinin temel nedeni, Thales,
doğuşu” ya da “tanrıların oluşumu” anla- Anaksimandros ve Anaksimenes’in görüşlerinin
mına gelmektedir. Hesiodos’un meşhur mitostan logosa geçişi temsil etmesidir. Evrenin
bir şiirinin adıdır. Yunanca kosmos ve go- düzenini anlama ve açıklama çabalarında Mile-
neia kelimelerinden türeyen kozmogoni ise tos Okulu düşünürlerinin gerekçelendirmelerini
evrendeki düzenliliği, ya da bizzat evrenin doğaüstü varlıklara başvurmaksızın doğal neden-
kökenini araştırmaya yönelik düşünsel fa- lere dayandırmaları, onları yalnızca ilk filozoflar
aliyetlere atfen kullanılır. yapmaz, aynı zamanda ilk doğa bilimciler olarak
anılmalarını da sağ-
Aynı açıklama bu dönem filozoflarının natüra- lar. Diğer bir deyişle
list filozoflar olarak adlandırılmasının nedeni ola- Miletos Okulunun
rak da sunulabilir. Tıpkı kendilerinden önce gelen düşünürleri doğa- dikkat
mitologlar gibi ilk Pre-Sokratik filozofların ilgisi yı yine doğada var Miletos Okulunun dü-
de doğanın kendi- olan nedenlerle şünürleri doğayı yine do-
sine yöneliktir. Bu açıklama yoluna gi- ğada var olan nedenlerle
dönemin felsefe- derek bilimsel yön- açıklama yoluna giderek
dikkat temin gelişmesine bilimsel yöntemin geliş-
sinin temel motifi
Natüralist felsefe doğa ile hizmet ederlerken, mesine hizmet ettikleri
doğadaki çokluğun
alakalı mevzuları bizzat aynı zamanda ilk gibi ilk filozof unvanını
ardında yer alan ve
doğadan hareketle açıkla- filozof unvanını da da kazanmışlardır.
“her şeyin kendisin-
maya çalışır. kazanırlar.
den meydana geldi-

21
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

Söz konusu yöntemsel değişiklikle beraber bil- zof olarak gösterilerek en azından bugün bildiğimiz
gilenmenin amacı da değişikliğe uğrar. Mitolojile- anlamdaki felsefenin başlatıcısı kabul edilir. Thales,
rin evreni açıklama çabalarına eşlik eden tanrıların görece olarak mitolojik düşünüşten ayrılan yaklaşı-
onayını alma arzusu, Miletos Okulunda yerini mıyla hem bilimsel hem de felsefi düşüncenin ön-
yalnızca bilgi isteğine bırakır. Böylece inanç teke- cüsü unvanını alır.
linden kurtulan bilgi, pratik bir fayda için değil, Thales hakkında günümüze ulaşan bilgi-
yalnızca bilgilenme amacıyla istenir hale gelir. ler oldukça sınırlıdır ve güvenilir olmayan kay-
Miletoslu filozofların araştırmalarının merke- naklara dayanmaktadır. Aristoteles’in öğrencisi
zindeki soru evrendeki çokluğun ardında yatan olan Eudemos’un hazırladığı matematik tarihine
birliğin ne olduğu, yani arkheyi neyin teşkil ettiği göre, Thales Mısır’a seyahat etmiş ve geometriyi
sorusudur. Her üç Miletoslu da arkheyi farklı mad- Mısır’dan Eski Yunan topraklarına taşımıştır. Ge-
delerle tanımlamakla birlikte arkhenin bir madde ometrik bilgi İyonya topraklarına taşınmasından
olduğu konusunda birleşirler. Her şeyin temelinde çok daha önce Mısır’da ekim dikim işlerinin za-
bulunan ve var olan bütün şeylerin kendisinden manlamasını ayarlamak üzere Nil nehrinin taşma
meydana geldiği arkheyi bir maddeyle tanımlıyor hareketinin hesaplanmasında kullanılmıştır. Diğer
oluşları nedeniyle Aristoteles, bu filozofların, do- bir deyişle, geometrik bilgi Mısır’da pratik bir fay-
ğayı nedensel bir açıklamayla kavramak için gerek- da amacıyla kullanılmış olmakla birlikte teorik bir
li olan maddi neden, fail neden, formel neden ve zemine oturtulmamıştır. Thales, Mısırlılardan al-
ereksel nedenden yalnızca maddi nedene odaklan- dığı bu bilgiyi empirik ve maddi kaynaklarından
dıklarını ileri sürer (Aristoteles, 1996, 983b 10). ayırarak, bütünüyle soyut ve teorik bir bilgiye dö-
Bu bakımdan, Miletoslu filozofların arkhe anlayışı, nüştürür. Thales’i ilk filozof ve yüzyıllardır bilin-
dönemin hiçbir şeyin yoktan var, vardan yok ola- diği biçimiyle geometrinin kurucusu yapan da bu
mayacağına ilişkin genel düşünme eğilimiyle para- teorileştirme işidir. Thales’in bilgilenmedeki amacı,
lellik gösterir. pratik fayda elde etmek değil, yalnızca insanlığın
Hem arkheyi tek bir madde olarak belirlemeleri zihnini kurcalayan soruların yanıtlarını bilme iste-
hem de yalnızca maddi nedenle uğraşıyor oluşları ğidir. Bu açıdan ileride Pythagorasçıların insanları
Miletoslu filozofların görüşlerine monizmin damga sınıflamasında “yalnızca bilme isteği duyan insan-
vurmasına neden olur. Ancak arkheyi tek bir madde lar” olarak tanımladığı “filozof ” (philosophos) kav-
ramı, Thales’in bilme uğraşında somutlaşır.
olarak kabul ediş, evrendeki çeşitliliği kavramada
basit ancak işlevsel bir açıklama sunsa da, özellikle
değişim ve hareketin olanağını açıklamakta yetersiz
kalır. Bir ana-maddenin diğer maddelere değişim
ve dönüşümünü açıklayamayan Miletos Okulu dü- dikkat
Thales ilk filozof ve geometrinin kurucusu ola-
şünürleri, bu sorunu maddeyi canlı kabul etmekle
rak kabul edilir. Onun geometri alanındaki en
çözümlemeye girişirler. Bu nedenle Miletos Okulu
meşhur başarısı ikizkenar üçgenin taban açı-
düşünürlerinin görüşlerine canlı maddecilik (hylo-
larının eşit olduğunu göstermesidir. Dairenin
zoizm) anlayışı hâkimdir.
çapla iki eşit bölüme ayrıldığını, birbirlerini
kesen iki doğruda ters açıların birbirlerine eşit
olduğunu söyleyen de yine Thales’tir. Thales
Monizm, diğer adıyla bircilik, var olan her geometri bilgisiyle piramitlerin yüksekliklerini
şeyin tek bir gerçeklikten oluştuğunu, ger- gölgelerinden hareketle ölçmüştür.
çekliğin tek bir ilkeden türetilebileceğini
ya da bu ilkeye indirgenebileceğini iddia
eden felsefi görüştür.
Thales geometrinin yanı sıra fizik ve astrono-
miyle de ilgilenmiştir. Heredotos’un anlattığına
göre, Lydia kralı Alyattes ve Media hükümdarı ara-
Thales (MÖ 640-550) sındaki savaşta, MÖ 585 yılındaki güneş tutulma-
Miletos’ta (bugünkü İzmir’in güneyinde Söke- sını önceden bilmiştir. Astronomi çalışmalarında
Milas yolunun batısında, Balat Köyü yakınlarında) Babillilerin güneş tutulmasıyla ilgili gözlemlerine
yaşamış olan Thales, Aristoteles tarafından ilk filo- ve kayıtlarına dayandığı kabul edilen Thales, gü-

22
İlkçağ Felsefesi

neş ve ayın büyüklüklerini hesaplamış, yıl içinde- Ayrıca Thales’in doğada hareket eden her şe-
ki mevsimleri bulmuş, ayın son gününe otuzuncu yin ardında bir düzenlilik olduğu ve bu düzenli-
gün adını takmıştır. Denizcilere kuzey yönünü bul- liğin ancak bir yöntem eşliğinde keşfedilebileceği
mak için Küçük Ayıyı izlemelerini öğütleyen yine düşüncesi, onun mitolojik ön kabullerden sıyrılan
Thales’tir. bilgiler ortaya koymasının yolunu açar. Aleksan-
Tüm bu bilimsel çabalar, Thales’in felsefesinin der İvonoviç Herzen Thales’in bilimsel yanının
yolunu aydınlatacak olan yönteminin de arka pla- yepyeni bir dünya tasarımına yol açtığını vurgu-
nını oluştururlar. Özellikle astronomi çalışmaları- lar: “Thales’in doğaya başvurduğu andan itibaren
nın sonucundan hareketle ortaya koyduğu doğaya Olympos’un kaderi çizildi; Thales, doğada gerçe-
düzenliliğin hâkim olduğu bilgisi, “gözlem”in do- ği arayarak ve puta tapıcı tanımlamalarını hesaba
ğayı kavramada bir yöntem olarak bilimsel çalış- katmaksızın kendi anlayışını açıkladı. İyonyalıların
malara dâhil edilmesi sonucunu doğurur. Böylece içinde yaşadıkları atmosfer Eleusis’in esrarlarının
Thales ile birlikte doğanın yöntemli bir biçimde ve diğer puta tapıcı esrarların ölümünü filiz ha-
izlenmesi başlar. Bu noktada özne sadece pasif bir linde içinde taşıyordu. İyonyalıları, şeylerin temel
gözlemci olsa da Thales ile birlikte bilimsel çalışma- unsuru olarak empirik bir eleman seçmeleriyle or-
nın ilk basamağı keşfedilmiş olur. taya çıkan, düşün alanındaki yetersiz kavrayışları
Sonuçta Thales’in felsefesini oluşturduğu gö- yüzünden kınayacak kimse haklı olurdu; öte yan-
rüş ve sorular bir yana bırakıldığında ilk filozof dan Yunanlıların, ilkelerini doğanın dışında değil,
sayılması için gereken bazı ipuçları, onun bilimsel içinde aramaya, sonsuzu sonlu olanda, düşünceyi
kimliğine bağlı olarak yakalanabilir: her şeyden varlıkta, ölümsüzü ölümlüde aramaya sevk eden
önce, Thales bilgiyi pratik fayda adına değil, ken- salt gerçekçi dirayeti en doğru biçimde değerlen-
dinde bir amaç olarak araştırır. Böylece felsefenin dirmek de önemlidir. Onlar bilimsel bir alana el
yüzyıllar boyunca süregelecek teorileştirme etkin- atmışlardı” (Herzen, 2004, s. 57).
liği, Thales felsefesinin bilimden aldığı ilhamla Thales’in doğadaki gözlemlerinden elde ettiği
başlar. ilk önemli sonuç, doğada sürekli bir değişimin var
olduğudur; diğer bir deyişle şeyler varlığa gelir ve
bir süre sonra yok olurlar. Ancak bu değişimlerin
yanı sıra evrende bir düzenlilik de söz konusudur.
dikkat O halde evrendeki düzenin hâkimiyeti için sürekli
Thales’in sadece “bilmek için bilmek” ilke- değişen şeylerin arkalarında, değişen şeylere rağ-
siyle hareket ederek bilgiyi pratik fayda adına men var olmaya devam eden bir şeylerin bulunma-
araştırmamasının çağdaşları tarafından eleş- sı gerekir. Böylece Thales var olan her şeyin ken-
tirilmesine yol açtığı söylenir. Aristoteles’in disinden meydana geldiği ve yok olarak sonunda
Politeia’da anlattığı hikâyeye göre felsefenin kendisine döndüğü bir maddenin varlığını kabul
bir işe yaramadığı eleştirilerine yanıt vermek etmeye yönelerek, görünüş-gerçeklik, çokluk-birlik
isteyen Thales, yıldızları gözlemleyerek gele- ayrımlarına ulaşır.
cek yaza zeytin ürününün bol olacağını bil-
miş ve daha kıştan elindeki az parayla Chios
Thales “her şeyin ilk temeli”, “kendisinden
ve Miletos’taki zeytin preslerini yaz boyunca
meydana geldiği şey”in “su” olduğunu ileri sürer
kullanmak üzere oldukça ucuz fiyattan kira-
(Kranz, 1984, s. 29). Su her şeyin kendisinden
lamıştır. Zeytin toplama zamanı geldiğinde
meydana geldiği ilk ilke, ana-madde, arkhedir;
ise ürünün bolluğu karşısında pres bulama-
diğer bir deyişle su, tüm var olanların nedenidir.
yan hemşerileri Thales’in kapısını çalmak ve
Thales’in tüm var olanların ardında yatan neden
preslerin kullanımına karşılık istediği fiyatı
olarak bir maddeyi seçmiş olması, döneminin “hiç-
vermek zorunda kalmışlardır. Böylece Thales
bir şeyin yoktan var olamayacağı” görüşünün bir
filozofların istediklerinde kolayca para kaza-
sonucudur. Ancak bu maddenin neden “su” oldu-
nabileceklerini, ancak tutkuları bambaşka ol-
ğu sorusu, Thales’i arkhe olarak “su”yu seçmeye yö-
duğu için para kazandırıcı eylemleri tercih et-
nelten düşünce zincirini takip edebileceğimiz her-
mediklerini göstermiştir (Russell, t.y., s. 129).
hangi bir çalışmasının günümüze kalmamış olması
nedeniyle sadece tahmin edilerek yanıtlanabilir.

23
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

Thales’in arkheyi “su” olarak saptamasına yöne- leri oluşturan hareketin kaynağı nedir? Aristote-
lik modern yorumcular arasında en sık rastlanan les Metafizik’te Thales’i yalnızca “maddi neden”e
açıklama, “(…) suyun kendisini duyulara, o zaman odaklandığı için oluş ve bozuluş anlamındaki ha-
için hiçbir biçimde olanaklı olmayan herhangi bir reketi kavrayamamakla eleştirir. Aristoteles’e göre
bilimsel deney aracı olmaksızın, buz, su ve buhar” Thales’in açmazı, doğayı açıklamak için yine do-
halleriyle sergilemesinden kaynaklandığı yolunda- ğadan olan bir maddeden hareket ediyor olmasıdır
dır (Guthrie, 1999, s. 32). Aristoteles ise Thales’in (Aristoteles, 1996, 984a 23).
“su”yu arkhe olarak seçmesinin gerekçesini “bütün Thales ilk maddenin hareketini maddenin ruh-
nesnelerin tohumlarının yaradılışlarının nemli ol- larla, tanrılarla dolu olduğu iddiasıyla açıklamaya
ması”, böylece tüm yaşamın kaynağının “su”dan çalışır. Thales’e göre su, “mıknatıs taşındaki çek-
gelmesi olarak sunar (Aristoteles, 1996, 983b). me kuvveti gibi bir hayat gücü” barındırır (Kranz,
Thales’in kozmolojisi de her şeyin “su”dan mey- 1984, s. 27). Thales’in bu argümanı, onun madde-
dana geldiğini iddia ettiği ontolojisiyle paralellik yi canlı olarak kavrama eğiliminde olduğuna işaret
gösterir. Thales’e göre, yeryüzü suyun üzerinde eder. Canlı madde anlayışı (hylozoizm), mitolojik
duran bir tepsi gi- bir açıklama biçimine yaklaşıyor görünse de, Aris-
bidir. Bu türden bir toteles, Thales’in önceki mitoloji yazarlarından
anlayış hem döne- ayırt edilmesi gerektiğine dikkat çeker. Aristoteles’e
dikkat min coğrafya hem göre Thales’i ozanlardan farklı kılan özelliği, doğa-
Thales’ten günümüze kalan de mitoloji bilgi- daki canlılığın tan-
yazılı bir eser olmadığı için siyle uyum içerisin- rılardan değil, do-
onun arkhe olarak niçin dedir. Akdeniz’in ğanın kendisinden
suyu seçtiğini kestirmek Atlas Okyanusuna kaynaklandığını ka- dikkat
imkânsızdır. Fakat bu ko- bağlandığı boğaz,
nuda bazı tahminler vardır.
bul ediyor oluşudur. Thales arkhenin ilk hare-
dönemin bilinen Bu açıdan Thales’in
Örneğin Aristoteles’e göre, ketini her şeyin ruhlarla,
dünyasının sonu- canlı ve cansız ayrı-
Thales bütün nesnelerin tanrılarla dolu olduğu dü-
nu oluşturur (Er- mını ortadan kaldı-
tohumlarının nemli oldu- şüncesiyle temellendirme-
hat, 1989, s. 72). ran bakış açısı ilkel
ğu gerçeğinden hareketle ye çalışır.
Bu açıdan Thales’in animizme yaklaşır.
bu sonuca ulaşmıştır. gözlem ufku, su ile
sınırlıdır denilebilir.
Gerçekte Thales’in kozmoloji görüşü orijinal Anaksimandros (MÖ 610-545)
bir görüş olmayıp, kendisinden önce gelen mitoloji Miletos Okulunun ikinci temsilcisi olan Anak-
yazarlarınca da dile getirilmiştir. Homeros İlyada simandros hocası Thales gibi bir bilim insanıdır.
Destanında yeryüzünün tanrısal bir su olan okea- Özellikle coğrafya alanında önemli çalışmalara
nos üzerinde yüzdüğünü yazar. Hem Thales’i hem imza atmış olan Anaksimandros, Karadeniz’e gi-
de Homeros’u etkileyen, kuşkusuz ki yaşadıkları den denizciler için bir harita hazırlamanın yanı
coğrafyanın su kenarı olması ve yaşamsal üretimin, sıra dünya ve gökyüzünün haritalarını yapma giri-
ticaretin suyla bağlantısıdır. Thales’in deniz ticareti şiminde de bulunmuştur. Dünyanın büyüklüğünü
yapılan İyonya topraklarında yaşıyor oluşu, Mısır ölçmeye çalışmış, yer ile gök arasındaki mesafeyi
yolculuğundaysa suyun tarımsal üretim için hayati hesaplamayı denemiş olan Anaksimandros, ayrıca
değerini gözlemleyişi, büyük olasılıkla onun arkhe dünyanın ekliptik eğriliğini keşfederek bu eğilim
olarak suyu seçmesinde önemli etkenlerdir. Dolayı- sonucunda mevsimlere göre güneşin doğuş ve ba-
sıyla, Thales’in suyu arkhe olarak seçmesi hem mi- tışındaki değişimleri açıklamıştır. Güneşin hareket-
tolojik, hem pratik hem de akılcı gerekçeler içerir. lerini gözlemlemesi, Anaksimandros’a gronom adı
Thales her ne kadar arkhe seçimi konusunda verilen güneş saatinin yapımında yol gösterici olur.
akılcı argümanlar ortaya koymuş olsa da, hala ya- Tıpkı Thales gibi doğunun astronomi bilgilerini
nıtlanmadan kalan bir soru bulunmaktadır. Evren- kendisine temel alan Anaksimandros’u Babilliler-
deki çokluğun oluşması için arkhenin aldığı itkinin den öteye taşıyan şey onun astronomi hakkında ya-
kaynağı nedir? Diğer bir deyişle çokluğun ardın- pılan tüm gözlemlerden ve hesaplardan evrene dair
daki tekliği, çokluğa dönüştüren ve çeşitli madde- teorik bilgi çıkartmasıdır.

24
İlkçağ Felsefesi

Anaksimandros, Thales’in arkheye ilişkin sapta- rülmez bir biçimde ya da gizil (potansiyel) olarak
malarından hem etkilenmiştir hem de hocasının en içeren, içinde birbirlerine düşman öğelerin ya da
büyük eleştirmeni olmuştur. Thales arkheyi su ola- özelliklerin henüz ayrı olmadığı ya da ayrışmadığı,
rak belirlerken, çevresinde gördüğü denizin uçsuz olağanüstü büyüklükteki, farklılaşmamış bir kütle
bucaksızlığından, sınırsızlığından ilham almış, ana- olarak tasarlamıştır” (Guthrie, 1999, s. 33).
maddenin çeşitliliği meydana getirebilecek sınırsız Anaksimandros’a göre, her şeyin iç içe geçtiği ve
bir şey olması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Anak- kendisinden türediği başlangıçtaki bu kütle apeiron-
simandros da Thales’in akıl yürütmesine katılarak dur. Apeiron sonsuz, sınırsız ve belirsiz bir ana-mad-
arkhenin evrendeki çeşitliliği meydana getirebilecek dedir. Tüm var olanların kendisinden meydana gel-
denli sonsuz ve sınırsız bir şey olması gerektiğini dü- diği apeiron, aynı zamanda var olan her şeyin tekrar
şünür. Anaksimandros her ne kadar arkhenin özel- kendisine döneceği şeydir. Zıtlıkları bir arada barın-
likleri konusunda Thales ile benzer bir düşünceyi dırması apeironu tüm var olanların kaynağı yaptığı
paylaşsa da suyun niteliksel ve niceliksel olarak sı- gibi tüm yok olanların da gideceği yer yapar.
nırlı oluşundan dolayı arkhe olamayacağı sonucuna
Varoluş ve yok oluş sürecinin başlangıcında ve
varır. Arkhe Anaksimandros’a göre her şeyin başında
sonunda yer alan apeiron, aynı zamanda bu devi-
ve sonunda bulunması gereken hem niteliksel hem
nimin düzeninin de kaynağıdır. Anaksimandros’un
de niceliksel olarak çeşitliliği sağlayabilecek sonsuz
deyişiyle var olanlar nelerden meydana gelmişlerse
ve sınırsız bir şey olmalıdır. Su gibi belirli bir madde
zorunlu olarak yok olup ona dönerler; zira onlar
daima karşıtıyla, örneğin toprakla sınırlı olacağın-
birbirlerine zamanın düzenleyişine göre haksız-
dan arkhenin sahip olması gereken sınırsızlık ve son-
lıklarının cezasını ve kefaretini öderler. –Apeiron
suzluk niteliklerini sağlamakta yetersiz kalacaktır.
kocamaz, ölmez, yok olmaz (Kranz, 1984, s. 32).
Diğer bir deyişle maddenin belirli bir niteliği arkhe
Böylece apeiron doğmamış, doğurulmamış, sınır-
olarak belirlendiğinde, karşıtının varoluşunu açık-
sız, kökensiz, sonsuz, belirsiz olandır, var olan her
lamak olanaksız hale gelecek, arkhe tüm karşıtların
tür nitelik ve bu niteliklerin karşıtları apeiron için-
kaynağını oluşturamayacaktır. Belirli maddelerin
de bir arada bulunmaktadır. Diğer bir deyişle apei-
ancak karşıtlarıyla birlikte var olduğu görüşünden
ron her şeyin tükenmez, sonsuz kaynağıdır.
hareket eden Anaksimandros, bu durumda tüm
karşıtların kendisinden kaynaklandığı arkhenin ni- Aristoteles, “sonsuz” kavramını ilk kez
teliğinin belirsiz olması gerektiğini ileri sürer. Ancak Anaksimandros’un kullandığını ifade ederken,
bu noktada Anaksimandros’un madde ile niteliği “sonsuz”un doğa bilimleri için kaçınılmaz bir baş-
arasında bir ayrım gözetmediğinin de belirtilmesi langıç olduğunu da kabul eder (Aristoteles, 1997,
gerekmektedir. Bu açıdan Anaksimandros’un kastet- 202b a20). Her ne kadar doğa bilimleri için sonsuz
tiği, düşünce tarihinde çok daha sonraları belirecek kavramı üzerine düşünmenin zorunluluğundan söz
olan madde-nitelik etse de Aristoteles sonsuzdan sonlu olanların meyda-
ayrımı değil, mad- na gelemeyeceğini ileri sürerek Anaksimandros’un
denin sınırsızlığıdır. arkhe seçiminin hatalı bir başlangıç olduğunu iddia
“Anaksimandros’a eder (Aristoteles, 1996, 1014b).
dikkat
Anaksimandros Thales’in göre, (…) her şey
öğrencisi olduğu gibi Thales’in düşündüğü
gibi, başlangıçta ‘su’ Yunanca a öneki, eklendiği sözcüğe olum-
onun en büyük eleş-
ya da ‘nem’ olmuş suz anlam katar. Peiron sözcüğünün köke-
tirmenlerinden biridir.
olsaydı, ısı ya da ateş nine ilişkin ise iki farklı görüş söz konusu-
Anaksimandros’a göre, be-
hiçbir zaman var ol- dur. Bazı yorumcular peiron sözcüğünün
lirli bir maddeyi, örneğin peras sözcüğünden türediğini ileri sürer-
“su”yu, arkhe olarak kabul
mayacaktı, çünkü su
ateş doğurmaz, an- ler. Peras, “sınır” anlamına gelir. Böylece
etmek, sonsuzluğa yayılan apeiron sınırsız anlamını taşır. Öte yandan
cak tam tersine ateşi
evreni açıklamak bakımın- bazı başka yorumculara göre peiron söz-
ortadan kaldırır. Bu
dan yetersizdir. Evren tıpkı cüğünün kökeninde pereos sözcüğü bu-
nedenle, o özdeğin
kendisi gibi sonsuz olan lunur ki, pereos “geçirgen” anlamındadır.
ilk halini, onları, her
bir unsurla açıklanabilir. Böylece bu yorumcular apeiron sözcüğünü
şeyin tam anlamıy-
Bu nedenle arkhenin son- geçirgen olmayan, kendisinden başka bir
la iç içe girdiği bir
suz olması gerekir. karışımda, gözle gö- şeye dönüşmeyen olarak yorumlarlar.

25
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

Anaksimandros apeironu tüm karşıtların için- Ancak apeiron “girdap hareketiyle birlikte mi hare-
den doğabileceği biçimde kurgular. Böylece tek tek ket eder?” yoksa “bu hareketten bağımsız bir kütle
şeylerin meydana gelişi sırasında apeiron, oluşan midir?” soruları Anaksimandros’un kendi felsefe-
belirli maddeyi karşıtıyla birlikte var eder. Dikkat sinden hareketle açıklanamaz. Girdap hareketiyle
edilirse Anaksimandros apeironu tüm karşıtların soğuk ve yaş olanlar evrenin merkezine çökerek
birliği olarak tanımsız bırakır. Apeironun bu ta- toprak ve suyu oluştururken, sıcak ve kuru olanlar
nımsızlığı, var olanların tüm niteliklerini içinde yükselerek hava ve ateşi oluştururlar. Ancak bu tür-
barındırabilmesini sağlar. Bu açıdan, apeirondan den bir hareket kaynağının varlığı apeironla birlikte
ayrılarak var olmak aslında görünüşler alanında bir düşünüldüğünde bir ikilem yaratır. Hareket belirli
görünüş olmaktır. Gerçek ise her şeyin kendisinden bir zamanda etkin hale geldiyse, hareketi doğuran
meydana geldiği ve yine ona döneceği apeirondur. fail bir neden gerekir. Ancak girdap hareketi de
Karşıtlara bölünme sırasında apeirondan ilk apeiron gibi doğmamış ve sonsuz ise o zaman da
olarak karanlık ve soğuk olanlar, aydınlık ve sıcak arkhe kendi kendine yeterli olmayan şey anlamına
olanlardan ayrılmışlardır. Toprak karanlık ve so- gelecektir. Görüldüğü üzere Anaksimandros’un fel-
ğuk, hava aydınlık ve sıcaktır. Toprak, hava, su ve sefesi bir devinimden söz etmekle birlikte hareketin
kaynağını açıklamakta hala yetersiz kalmaktadır.
ateş ise belirli oranlarda birleşerek diğer var olanları
Ancak hareketin nasıl başladığı sorunu bir yana
meydana getirirler. Böylece evrende bildiklerimiz
bırakıldığında salt
ve bilmediklerimiz apeiron ile kuşatılmışlardır.
apeiron gibi görü-
Anaksimandros aperionu bir yandan bildik- nüşte olmayan bir
lerimizi ve bilmediklerimizi kuşatan, belirsiz ve şeyi düşünmek bile, dikkat
sonsuz bir kaynak olarak betimler. Öte yandan Anaksimandros’un Anaksimandros arkhe
çağının genel eğilimlerine uyarak aperionun bir soyut düşünceye tartışmalarını soyut bir
kütlesi olduğunu ileri sürmesi, onun felsefesinde yönelik atılan adım- zeminde yürütmesi bakı-
bir açmaza yol açar. “Aperionun kütlesi varsa ve larının başlangıcını mından önemli bir filo-
sonsuzsa, bu sonsuz kütle nerede bulunur?” sorusu oluşturması açı- zoftur.
yanıtsız kalır. Gözlemlenen dünyada toprak, hava, sından son derece
su ve ateş ile bunlardan meydana gelen nesneler önemlidir.
bulunur. Nesnelerin yanı sıra aperionun kütlesi Anaksimandros’un soyut düşünceye adım atı-
olduğunu iddia etmekle Anaksimandros gözlem- şı yalnızca arkhenin neliğine yönelik açıklamala-
lenen dünyanın dışında da bir şeyin var olduğunu rında değil, kozmolojisinde de kendisini gösterir.
öne sürmüş olur. Her ne kadar bir açmaz içerse de, Thales’in arkhe olarak saptadığı suyun üzerinde bir
Anaksimandros’un tepsi gibi duran dünyayı betimlediği evren tablo-
gerçekliği algıyı aşan suna karşın, Anaksimandros dünyayı eni boyun-
bir biçimde betim- dan büyük olan bir silindir biçiminde düşünür. Bu
dikkat
Anaksimandros apeironun lemesi ve bilinen ile silindir hava boşluğunda hiçbir şeye dayanmadan
bir kütlesinin var olduğu bilinmeyenin aynı durmaktadır. Bu silindirin düşmeden havada du-
iddiasını gündeme getir- mekânda var oldu- ruyor olmasının nedeni, küresel bir evrenin merke-
mektedir. Sonsuz bir şeyin ğunu kabul etmesi, zinde ve dolayısıyla tüm noktalardan eşit uzaklıkta
bir kütleye sahip olduğu Miletos Okuluna bulunduğu için doğrultusunu değiştirmesine ne-
yönündeki bu düşünce, damgasını vuran den olacak herhangi bir etki altında olmamasıdır.
hiç şüphesiz, bir çelişki monist düşüncenin “Yeryüzü iki ayrı saman yığınının her birinden eşit
doğurmaktadır. zedelenişinin bir uzaklığa yerleştirilmiş olan ve hangi yöne gideceği-
ne karar veremediği için açlıktan ölen eşeğin du-
ifadesidir.
rumunda bulunmaktadır” (Guthrie, 1999, s. 35).
Apeirondan diğer var olanların nasıl meydana
Silindir biçimindeki evrenin üzeri dokuz kat
geldiği sorusunun yanıtı, Anaksimandros’un fel-
boyunca içi ateş dolu dairelerle kaplıdır. Bu daire-
sefesinin yorumlara açık yanlarından biridir. Bir
lerde oluşan delikler ya da çatlaklar güneşin, ayın,
yoruma göre, apeirondan diğer madde ve nesne-
gezegenlerin ve samanyolunun görünmesini sağlar.
lerin oluşumu bir girdap hareketiyle birliktedir.
Dünyayı kaplayan katmanlar düzenli bir şekilde,

26
İlkçağ Felsefesi

ancak farklı hızlarla döndüklerinden güneş ve ay he öne sürerken, Anaksimenes bir anlamda Thales’in
farklı zamanlarda görünür hale gelirler. Ayrıca bu var olanları bütünüyle tek bir bilinen maddeye da-
deliklerin ya da çatlakların açılıp kapanması güneş yandırma çabasına geri dönüşün temsilcisidir. Di-
ve ay tutulmalarının da nedenini oluşturur. ğer bir deyişle, Anaksimenes, Anaksimandros’un
Bir silindir olan ve hiçbir şeye dayanmadan temel maddenin algılanabilir bütün özelliklerden
duran dünya, ilk ayrım başladığında önce sularla bağımsız olması gerektiği ve dünyanın algılanabilir
kaplanır. Buradan hareketle Anaksimandros, var olmayan, tam bilmediğimiz bir maddeden meyda-
olan tüm canlıların suda yaşayan canlıların zaman na geldiği düşüncesine karşı çıkarak, maddeci mo-
içinde aşama aşama evrilmesiyle meydana geldikle- nizmin bir versiyonunu daha oluşturur.
ri sonucuna ulaşır. Diğer bir deyişle tıpkı Thales’te Anaksimenes’e göre, görünenlerin çokluğunun
olduğu gibi “nemlilik”, Anaksimandros için de arkasındaki birlik, kozmosta var olan her şeyin
yaşamın başlangıcında ve temelinde yer alır. İnsa- kendisinden türediği töz, “hava”dır (aer). Anaksi-
nın sudaki canlılardan evrilerek meydana geldiği- menes arkhe olarak havayı seçerken, iki gerekçeye
ne ilişkin bu çağının oldukça ilerisindeki görüşler, dayanır. İlk olarak Anaksimenes arkheyi belirli ola-
Anaksimandros’u evrimci düşüncenin öncüsü kılar rak kabul etmekle birlikte, onun sonsuz olduğunu
(Kranz, 1984, s. 40). Başlangıçta suda yaşayan bu da düşünür. Hocası Anaksimandros’un, Thales’in
canlılar, suların çekilmesiyle karada yaşayan canlı- seçtiği arkheye yönelik eleştirilerini dinleyen
ların kökenini oluşturmak üzere başkalaşım geçi- Anaksimenes’e göre, havanın sudan farkı, kapladı-
rirler. Bu başkalaşımın en son aşamasındaysa insan ğı alanın çok daha geniş olmasından kaynaklanır.
belirir. Mitolojik düşünüşten bütünüyle arınmış Anaksimenes’i arkhe olarak havayı seçmeye yönel-
bu görüşler, haklı bir biçimde bilimsel düşünce tirken, onu Thales’ten çok daha keskin bir biçimde
olarak tanımlanabilirler. Bilimci bakış açısı ve do- ayırt eden ikinci gerekçeyse, Yunan düşünce dün-
ğayı bilimsel yöntemlerle açıklama çabası, Miletos yasında havanın (aer) aynı zamanda soluk anla-
Okulunun son temsilcisi Anaksimenes’in de felse- mına gelmesidir. Soluk ise canlılık, yaşam ve ruh-
fesinin yolunu belirler. tur. Tüm canlılarda ruhun olduğunu kabul eden
Anaksimenes, böylece felsefe tarihinde canlı-cansız
ayrımını yapan ilk filozof olur (von Aster, 1999,
Anaksimenes (MÖ 585-525) s. 27). Ona göre, canlıları ayakta tutan ruhları-
Miletos Okulunun son temsilcisi Anaksimenes, dır. Ancak yine de Anaksimenes’in sözünü ettiği
Aristoteles’in aktardığına göre, hocası Anaksimand- ruh, soyut bir kav-
ros yerine Thales’e daha yakın görüşlere sahiptir. ram değil, solunan
Anaksimandros arkheyi bilinmeyen, sonsuz ve sı- havadır, nefestir.
nırsız bir madde seçerek, bir yandan Thales’in mo- Ölümde son nefesle dikkat
nist görüşüne önemli bir darbe indirmiş öte yandan beraber ruh da be- Anaksimenes canlı-cansız
soyut düşünceye geçişin ilk kıpırdanmalarını sergi- deni terk eder. Bu ayırımını açıklarken “ruh”
lemiştir. Ancak Anaksimandros’un bu ileri görüşlü- açıdan, canlı ve can- kavramına müracaat eder.
lüğü öğrencisi Anak- sız her şey havadan Fakat ruh, onun düşünce-
simenes tarafından meydana gelir ve sinde, somut bir şey olarak
aynı radikal tutum yine dağılarak hava- kullanılır.
dikkat içinde sürdürülmez
Anaksimenes Anaksiman- ya dönerler (Kranz,
ve çağın temel ni- 1984, s. 35).
dros’un öğrencisidir. Fa-
teliği olan monizm
kat düşünceleri itibariyle Anaksimenes, her ne kadar belirli bir mad-
Anaksimenes’te yine
hocasından çok Thales’in deyi arkhe olarak seçerek felsefe tarihi açısından
ağırlıklı bir biçimde
düşüncelerine yakındır. Bu Anaksimandros’un görüşlerinden bir gerilemeye
belirir. Bu neden-
yakınlığın en belirgin işare- yol açmakla suçlansa da, Anaksimandros’un oluş
le Anaksimandros
ti onun maddî bir unsuru sorununa ilişkin bıraktığı boşlukları tamamlar.
evrendeki çokluğu
arkhe olarak belirlemesidir. Anaksimandros var olanların tüm karşıt nitelikle-
açıklamak üzere do-
Anaksimandros’ta ise arkhe rinin aperionda içerildiğine dikkat çekmiş, ancak
ğası itibariyle belirsiz
soyuttur. “nasıl olup da apeirondan tüm var olanlar meyda-
bir töz, soyut bir ark-
na geliyor?” sorusunu yanıtsız bırakmıştır. Diğer

27
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

bir deyişle Anaksimandros’un görüşlerinde oluşun Anaksimenes’in görüşleri ilkçağda son derece
kaynağına ilişkin bir açıklama bulunmamaktadır. etkili olan görüşlerdir ve felsefesinin izleri çok sayı-
Oysa Anaksimenes’in ilgilendiği başlıca konulardan da düşünür tarafından sürdürülür. Anaksimenes’in
biri “oluş”tur. Anaksimenes, arkhede ortaya çıka- görüşlerinin bu denli etkili olması öğrencilerinin
cak değişmeler sayesinde oluşu yani “(…) çokluk Miletos’un Persler tarafından işgali sonrasında tüm
ve çeşitlilik arz eden dünyamızın varlığa gelişinin dünyaya dağılmış olmasından kaynaklanır. Ancak
tasarlanabileceği bir doğal süreç” bulmayı amaçlar aynı işgal Aristoteles’in fizikçiler olarak adlandırdı-
(Guthrie, 1999, s. 36). Anaksimenes oluşu hava- ğı doğa filozoflarının da sonunu gösterir. Miletos
nın seyrelmesi ve sıkılaşmasıyla ilişkili olarak açık- Okulunun arkheyi anlamaya yönelen felsefeleri
lar. Ona göre, hava seyreldikçe önce yukarı doğru önemini yitirirken, yerini felsefesinin araştırma
yükselir ve ateşi oluşturur. Havanın sıkılaşmasıyla konusunu maddeden forma evrilten Pythagorasçı
ise önce buhar, sonra bulutlar, ardından da yağmur Okula bırakır.
ve sular oluşur. Suyun daha da sıkılaşması toprağı ve
taşı oluşturur. Bu açıdan ateş, su ve toprak, havanın
oluş içinde kazandığı çeşitli hallerdir. Böylece Anak- Miletos Okulunun Genel
simenes değişimi ve dönüşümü havanın niceliksel Değerlendirmesi
olarak değişimiyle bir tutar; başka bir biçimde ifade Felsefenin doğumunu müjdeleyen Miletos
edilirse değişik tözler arasındaki ayrılıklar niceliksel Okulu, Aristoteles tarafından fizikçiler olarak anı-
bir farklılaşmanın sonucudur (Russell, t.y., s. 131). lan ve felsefelerini bilimle kuran düşünürlerden
Anaksimenes’in canlı ve cansız her şeyin ha- oluşur. Ancak yine de Miletos Okulunun üyeleri-
vadan meydana geldiğine ilişkin iddiaları, ileride nin görüşleri bugün kavradığımız biçimiyle bilim-
Pythagorasçı felsefe tarafından bambaşka bir bi- sel değildir. Miletos Okulunu bilimsel gelişmele-
çimde değerlendirilerek bilgi felsefesinin doğuşun- rin başlangıcı olarak saymamızın nedeni ham bir
da ilk basamak olarak kullanılacaktır. Pythagoras- rasyonalizme yönelmiş olmalarından kaynaklanır.
çıların makro kozmos ile mikro kozmos arasındaki Dahası her ne kadar fizik dünyaya ilişkin açıkla-
benzerlikten yola çıkarak benzerlerin birbirlerini malarında mitolojik öykülere ve tanrılara yer ver-
bilebileceklerine ilişkin düşüncelerinin zemininde memiş olsalar da Miletos Okulunun üyelerinin
Anaksimenes’in insan ve evren arasında bir bağ ku- düşünceleri dinsellik ve mitolojiden büsbütün
ran görüşleri yatar. arınmış da sayılamaz. Miletos Okulu düşünürleri-
Anaksimenes’e ününü kazandıran özellikle ast- nin kendilerinden önceki ozanlardan farkı, düşü-
ronomi alanında yaptığı çalışmalardır. Öncüleri nüş kalıplarında felsefi düşünceye geçişin izlerini
gibi fizik dünyayı inceleyen Anaksimenes, sabit taşımalarıdır. Genel hatlarıyla bu dönemde:
yıldızlar ve gezegenler arasında ayrım yapan ilk dü- 1. Bilimsellik adına en önemli uğraş gözlem-
şünürdür. Anaksimenes sabit yıldızlar için “kristal dir. Ancak bu gözlem modern bilimin yön-
kürelere çakılı çiviler” tanımını yaparken gezegen- temi olan kontrollü deney değildir.
lerin dünyanın etrafında hareket ettiklerini söyler 2. Rasyonalizm düşünüş tarzının genel ka-
(Kranz, 1984, s. 34). Ayrıca güneş, ay ve yıldızlar rakteridir. Okulun üyeleri doğayı gözlem-
arasında da ayrım yapan Anaksimenes tek ger- leyerek süzdükleri bilgileri büsbütün akla
çek ışık kaynağının uygun bir şekilde açıklamaya girişirler.
güneş olduğunu Dolayısıyla, bu düşünürler akla duydukları
ileri sürerek bu- sonsuz güven nedeniyle aklın ulaştığı so-
dikkat günün astronomi
Bilginin imkânını ben- nuçları kontrol etmeyi düşünmezler.
bilgisine dönemin-
zerler arasındaki yakın- 3. Miletos Okulu filozoflarının merkezi ilgi-
de erişir. Ancak
lığa/ilişkiye dayandıran leri arkhenin, yani her şeyin kendisinden
Anaksimenes’in en
Pythagorasçı düşüncenin meydana geldiği ana-maddenin mahiyetine
önemli bilimsel
temelinde Anaksimenes’in keşfi güneş ve ay yöneliktir. Miletoslu filozoflar farklı farklı
insan-evren bağlantısına tutulmalarını doğru arkhelerden söz etmiş olsalar da arkhenin
dair fikirleri vardır. Evreni biçimde açıklamış ilahi, ölümsüz, ebedi ve ezeli olduğu ko-
biliriz çünkü aynı kökten olmasıdır (Cevizci, nusunda hemfikirdirler. Dolayısıyla da Mi-
gelmekteyiz. 2014, s. 38). letos filozoflarının arkhe tanımları tanrısal

28
İlkçağ Felsefesi

nitelikler taşır. Diğer bir deyişle mitolojiyle üzerine görüşlerini teorileştirerek felsefenin
bağlarını kopartmaya başlamış olsalar da zeminini oluştururlar. Sürtünme, doğum,
Miletosluların mitolojik düşüncenin etki- yoğunlaşma, sıkılaşma, soğuma ve ısınma
sinden büsbütün kurtuldukları söylenemez. gibi doğal olayların organik ve fizik temelleri
4. Hareketin nasıl oluştuğu konusuyla doğru- evrenin açıklanmasının modelini oluşturur.
dan ilgilenmeyen Miletoslu düşünürler, var 6. Miletos Okulunun arkheye yönelen karak-
olanların meydana gelişinin nedenini ark- teristik düşünme tarzı monist (tekçi) açık-
henin canlılık özelliğine bağlarlar. Böylece lamaları içerir. Anaksimandros’un apeiron
hareketin başlatıcısı bir fail neden Miletos- görüşü her ne kadar monist düşünceye in-
luların felsefelerinde söz konusu edilmez. dirilen bir darbe olarak düşünülse de, bu
Ancak yine de bu düşünürlerin felsefeleri- darbenin etkileri özellikle öğrencisi Anaksi-
ne evrimci bir görüş hâkimdir. Başlangıçta menes tarafından derhal yok edilir.
bugün gördüğümüz biçime sahip olmayan Miletos’un Persler tarafından işgaliyle son bulan
evrende, zaman içerisinde canlı olan ana- Miletos Okulu’nun ardından felsefe çalışmalarının
maddenin evrilmesiyle var olanlar sırasıyla yoğunluğu Güney İtalya’daki Yunan kentlerine ta-
meydana gelirler. şınır. Burada özellikle Pythagoras ve ardıllarının ça-
5. Bu dönemde saf felsefi düşünceden söz lışmalarıyla yükselişe geçen felsefe bilimsel olmak-
edilemez, filozoflar daha çok doğal olaylar tan çok ahlaki konulara ağırlık verir.

Öğrenme Çıktısı
1 Miletos okuluna mensup filozofların arkhe anlayışlarını açıklayabilme
2 Miletos okuluna mensup filozofların “hylozoizm” fikrini benimsemesinin nedenini ifade
edebilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Miletoslu filozofların
düşüncelerinin ayrıntı-
lı bir şekilde irdelendiği
“Anadolu’da Felsefeye Yol-
culuk-III: Miletoslu Filo- Miletoslu filozofların dü-
Thales ve Anaksimandros’un
zoflar: Thales, Anaksimand- şüncesinde “evrim” fikri
arkheye dair görüşleri ara-
ros ve Anaksimenes” başlıklı nasıl bir yere sahiptir? Fi-
sında ne tür farklılıklar var-
sempozyumun bildirilerini kirlerinizi arkadaşlarınızla
dır? Araştırınız.
Miletli Filozoflar: Thales, paylaşınız.
Anaksimandros ve Anak-
simenes. Ankara: Türkiye
Felsefe Kurumu Yayınları
adlı eserde bulabilirsiniz.

29
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

PYTHAGORAS (MÖ 570-495) VE Pythagorasçı okulun aktif siyasi yaşamı ve ta-


ARDILLARI rikatı andıran örgütlenme biçimi, İyonya’da baş-
Pythagoras Anaksimenes’in çağdaşıdır. O, do- layan felsefenin seyrini büyük ölçüde değişikliğe
ğum yeri olan Samos’tan (Sisam Adası) MÖ 529 uğratır. İyonyalı filozofların doğa felsefesine yöne-
yılında İtalya’nın güneyindeki Yunan kolonilerine len bilimci bir bakış açısını paylaşmalarına karşın,
göç etmiştir. Samos’taki zorba hükümdardan ka- Pythagorasçıların paylaşımları bir yaşam biçimini
çarak Kroton’a yerleşen Pythagoras, burada tarikat gösterir. Diğer bir deyişle İyonyalı filozofların fi-
benzeri dini ve politik bir birlik oluşturmuştur. Bir- zik bilgisine adanan salt teorik kaygıları, Pytha-
liğin amacı takipçileri arasında politik erdemlerin gorasçı gelenekte pratik kaygılarla da iç içe geçer.
geliştirilmesi ve uygulanmasıdır. Pythagoras’a göre, Pythagorasçılarda felsefeyle ilgilenmenin amacı,
politik erdemlerin geliştirilebilmesi ideali ahlaksal anlamak, öğrenmekten çok arınmak, bilgi yoluyla
bir eğitimi zorunlu kılar. İnsanlar ruhlarıyla uyum saflaşmak, evrenin ruhuyla birleşmektir. Bu açıdan
içinde olabilmek için arzularını denetim altında Pythagorasçılık bir yaşam tarzıdır ve amaç insanları
tutmayı, tutkularına gem vurmayı, devlet otori- bilgilendirmekten çok, insan ruhunu kurtarmaktır.
tesine ve büyüklerine saygı göstermeyi öğrenmek Pythagorasçıların pratiğe yönelen kaygıları, onları
zorundadır. Bu ne- ileride Parmenides’in ve Platon’un düşüncelerin-
denle Pythagorasçı de de takip edilebileceği gibi gizemli bir felsefenin
kardeşlik bağları, yaratıcıları, metafizik düşünme biçiminin öncüle-
dikkat yurttaşlık erdemleri- ri kılar. Bu türden bir felsefeye en şiddetli tepkiy-
Pythagoras’ın öğretilerin- nin gelişmesi amacı- se, bilimsel felsefenin geleceğini tehlikede gören
de dinî ve mistik unsurlar nı taşıyan ahlaki bir Herakleitos’tan ge-
ağır basmaktadır. eğitim okulu olarak lir. Böylece eski Yu-
da görülebilir. nanda felsefenin iki
Pythagoras, ahlaki öğretisini takip edenlerle tarzda geliştiği öne dikkat
sürülebilir: biri bi- Pythagorasçılar felsefeyi te-
birlikte siyasal bir nüfuz da kazanır. Pythagoras’ın
öğretilerinin ardılı olan pek çok okul, dönemin limsel felsefe, diğeri orik zeminden pratik zemi-
İtalya’sının farklı bölgelerinde siyasal açıdan etkili mistik eğilimleri öne ne aktarmışlardır. Felsefe,
hale gelir. Ancak öğretisinin hem dönemin yöne- çıkartan metafizik. onlar açısından bir “yaşam
ticilerini hem de yönetimde etkili olan halkı ra- Bilimsel felsefenin biçimi” halini almıştır. Bu
hatsız edecek biçimde aristokratik öğeler içermesi, kurucuları Miletos- yaşamın merkezinde de ah-
Pythagoras’ın kazandığı siyasal gücün tepkiyle kar- lular, gizemli felse- laki bir çaba olarak “arın-
şılanmasına neden olur ve Pythagoras gelen bu tep- fenin başlatıcılarıysa ma” yer almakadır.
kiler karşısında Kroton’u terk etmek zorunda kalır. Pythagorasçılardır.
Pythagorasçı düşünüşü, Miletos Okulu filo-
zoflarının düşüncelerinden ayırt eden bir diğer
belirgin değişim ise, Pythagorasçı felsefede madde
yerine formun, nitelik yerine niceliğin, fizik yeri-
ne de matematiğin ön plana çıkmasıdır (Cevizci,
2014, s. 42). Buna göre, Pythagorasçılar bir şeyin
kendisinden doğdu-
ğu ana-maddenin
bilinmesiyle değil,
şeyin maddi yapısı- dikkat
nın, yerine getirdiği Miletos Okulu ile Pytha-
işlevinin, yöneldiği gorasçılar aralarındaki
amacının araştırıla- fark, Miletos Okulunun
rak bilinebileceğini “maddi neden”e, Pytha-
ileri sürerler. Dolayı- gorasçıların ise “formel
sıyla Miletos Okulu neden”e yönelmiş olmala-
Resim 2.1 Mö 570-495 Yılları Arasında Yaşayan İlkçağ ile Pythagorasçılar rından kaynaklanır.
Filozoflarından Pythagoras’ın Büstü

30
İlkçağ Felsefesi

arasındaki fark, Aristotelesçi kavramlarla söylene-


cek olursa, Miletos Okulunun “maddi neden”e,
Pythagorasçıların ise “formel neden”e yönelmiş ol- Pythagorasçılar “düalist”tirler. Düalizm
malarından kaynaklanır (Aristoteles, 1996, 987a). ikicilik anlamına gelmektedir. Pythago-
rasçı düalizm insanın ruh ve beden olmak
üzere iki unsurdan meydana geldiği dü-
Pythagorasçı Felsefede Bilgelik ve şüncesine dayanmaktadır.
Ruh Anlayışı
Pythagorasçı felsefenin insana bakış açısını be-
lirleyen formel neden “ruh” (psûkhe) kavramıdır. Ruhun doğru eyleme yöneltilmesi düşüncesi
“Ruh” kavramı daha önce Homeros tarafından peşi sıra bireyselliği getirirken, bireysel eylemle-
da kullanılmıştır. Ruh Homeros’ta ince bir hava- rin sorumluluğuna ilişkin ahlaki tartışmanın ze-
dır, yani cisimseldir (bkz. Homeros, 1984; Jeager, minini de hazırlar. Diğer bir deyişle, ileride önce
1947). Benzer şekilde Anaksimenes ruhu incelmiş Herakleitos’ta ve Sokrates’te, modern dönemdeyse
bir hava ya da nefes olarak açıklar. Anaksimenes’te özellikle Varoluşçu filozoflarda görüleceği üzere
Homeros’takine oranla ussal bir biçimde sunu- insanın eylemlerinden sorumlu olduğu düşünce-
lan ruhun havayla özdeşliğine ilişkin yaygın kanı, si, Pythagorasçı “ruh” anlayışının eşliğinde belirir.
Pythagorasçı düşüncede dini inanışlarla iç içe ge- Buna göre, insan eylemlerinden sorumludur ve in-
çerek kendisini gösterir. Pythagorasçılar evrenin, sanı insan yapan da eylemleri üzerine düşünmek-
bütününe yayılan ve yaşamın kaynağını oluşturan tir. Diğer bir deyişle teorik çalışmalar yapan insan,
nicelikçe sınırsız bir havayla kuşatıldığını ileri sü- yaşam kurallarını da belirler. İnsanı, çok sonraları
rerler. Pythagorasçılara göre insanın nefesi ya da Nietzsche’nin işaret ettiği sürü insanından ayıran
yaşamı ile sonsuz ve tanrısal olan evrenin nefesi ya şey, var olan ahlaki yargıları sorgulamaksızın kabul
da yaşamı özce bir ve aynıdır. Evrenin bir, ebedi etmek yerine yaşamı sorgulaması, eylem dünyası-
ve tanrısal oluşuna karşın insanlar çok, bölünmüş nın koşullarını belirleme gücüne sahip olmasıdır.
ve ölümlüdürler. Her yerde var olan ölümsüz ruh, Pythagorasçılara göre, ancak bu türden bir yaşam
insanda ölümlü bir bedene hapsolmuştur (Dio- bilgece, felsefi bir yaşamdır.
genes, 2003, VIII 28); oysa insanın özsel parçası Filozof sözcüğünü ilk kez kullanan Pythagoras-
olan ruhu ise tanrısal kıvılcımdan pay aldığından çılar, felsefe etkinliğini de insani etkinliklerin en
ölümsüzdür (Guthrie, 1999, s. 41). Bu ölümsüz üstünü, doğru yaşama götüren yol olarak tanım-
ruh bedenden bedene girebilir. İleride Platon’u de- larlar. “Bu yaşantıda üç tür insan var, Olimpiyat
rinden etkileyecek ruh göçü düşüncesine (orphik oyunlarına gelen üç tür insan olduğu gibi: En aşağı
düşünceye) göre, ruh bedenden bedene, insandan sınıf alıp satmak için gelenler sınıfıdır. Bu sınıfın
hayvana sürekli dönüşür; diğer bir deyişle ruh tıpkı üstünde yarışmak için gelenler sınıfı yer alır. On-
ana-madde gibi yok olmaz. ların en iyisi yalnız seyretmek için gelmiş olanlar
Böylece Pythagorasçılarla birlikte ilk kez mad- sınıfıdır. Bu nedenle en önemli arınma tarafsız bil-
deden ayrılabilen bir “ruh” kavramından söz edi- gidir. Kendini ona adayan gerçek filozoftur. Ger-
lebilir hale gelir. İnsanın beden ve ruhtan oluşan çek filozof kendisini doğuş çarkından kurtarmıştır”
bileşik bir varlık olduğu düşüncesi Pythagorasçıları (Burnet, 1920, s. 72). Felsefe kişinin kendisini ve
düalist bir insan doğası anlayışına ulaştırır. Bu bile- olan her şeyi yalnızca seyrederek edindiği tarafsız
şimde temel bileşen ruhtur ve ruh bedenle ilişkisin- bir bilgiyle sorgulamasının ve yetiştirmesinin baş-
de bozulur, özünü kirletir. Pythagorasçıların ama- lıca aracıdır. Dolayısıyla, Pythagorasçılarda felsefe
cı, “(…) insanın kendisini, beden ve ruh göçüne pratik bir işleve sahiptir. İnsan, bir yaşam biçimi
köle olmaktan kurtarmaktır. İnsan ne denli kötü ve olan felsefe yoluyla kendi eylemleri üzerine bir sor-
günahkâr bir yaşam sürerse, öldükten sonra ruhu- gulama yapar ve bilgilenerek ruhunu kirlilikten,
nun aşağılayıcı bir hayvan bedenine girme olasılığı kötülükten kurtarabilir.
o denli yüksek olur” (von Aster, 1999, s. 34). Bu Pythagoras’ın ruhun ölümsüzlüğü ve ruh gö-
nedenle Pythagorasçı okulun üyeleri bedenin bozu- çüne ilişkin düşüncesinin yol açtığı ikinci önemli
cu etkilerinden arınmak, tanrısal olanla birleşmeyi sonuç ise ruhun insandan hayvana geçebileceğine
sağlamak için tutkuları sınırlayan bir özdenetimi dair sunduğu savda belirginleşir. Buna göre, do-
geliştirmeyi amaçlayan doğru eylemlere yönelirler. ğadaki tüm varlıklar bir akrabalık zincirinin çeşit-

31
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

li üyeleridirler. Pythagorasçıların tanımlamasıyla ya da kısalığının ses


ruh, tüm canlılarda ortak olan nefestir, soluktur, üzerindeki etkisini
havadır. Soluk ya da hava doğadaki tüm canlıları inceleyen Pythago- dikkat
saran ve onlara yaşam veren tek kaynaktır. Böyle- rasçılar, teli uzatıp Müzikteki sayısal uyum,
ce, Pythagorasçılara göre, insanı tanımlayan mikro kısaltarak sesin çe- tüm evrenin sayılarla ifa-
kozmos ve evreni tanımlayan makro kozmos aynı ya- şitli perdelerini ya- de edilebileceği konusun-
pıya sahiptirler. kalamışlar, böylece da Pythagorasçılara ilham
Mikro kozmos ile makro kozmosun aynı yapı- gamın da mucidi kaynağı olmuştur.
dan oluşu, bilgiyi de olanaklı kılar. Pythagorasçılar olmuşlardır.
maddeden ayrı bir ruh saptamasıyla bireyselleşme Pythagorasçılar uyumlu seslerle sayısal oranlar
ilkesini keşfetmiş ve bireysel ruhun da felsefi bilgi arasındaki bağlantıdan hareketle, uyumu sağlaya-
edinerek kirlenmeden, kötülükten korunabilece- nın sayı olduğu ve bu nedenle evrendeki düzenin
ğini ileri sürmüşlerdir. Böylece, Pythagorasçılar, ardında yatan arkhenin de sayı olduğu görüşüne
kendilerine kadar gelen felsefe geleneğinde varlı- ulaşırlar. Miletos Okulu üyelerinin arkhe olarak
ğa yönelen felsefi ilginin alanına “bilgi” sorununu su, hava gibi somut maddeleri seçmelerine karşın
eklemişlerdir. Bilgi edinen/edinmesi gereken bir Pythagorasçılar sayıyı arkhe seçerek soyut düşünüşe
özne anlayışı, ilk kez süje-obje ayrımının Pytha- doğru önemli bir adım atmış olurlar. Pythagorasçı-
gorasçılar tarafından yapıldığını gösterir. Artık lara göre, sayılar evrendeki düzeni sağlarken, sayıla-
bir yanda mikro kozmos (bilen özne), öbür yanda rın yokluğunda var olan ilişkili yapılar, düzen ya da
makro kozmos (anlaşılmayı bekleyen evren) vardır. yasa ortadan kalkar. Bu nedenle Pythagorasçıların
Mikro kozmos ile makro kozmosun karşı karşıya gel- seçtiği arkhe Miletos Okulu üyelerinin ortaya koy-
mesiyle “bilgi” oluşur. Diğer bir deyişle bilgi so- dukları gibi maddeyi ya da özdek duyumunu değil,
rusunun temel nedeni, bu iki kozmosun özce aynı formel ya da ilişkisel bir yapıyı gösterir. Miletos
yapıda olmalarıdır. Okulunun üyeleri evrendeki çoğulluğu oluşturan
Mikro ve makro kozmosun yapılarının aynı oluşu, şeyin karşıtların karışımı olduğunu öne sürmüşler
yani her ikisinin de bir tür havadan, soluktan mey- ve bununla da yetinmişlerdir. Pythagorasçılar ise
dana geliyor oluşu, bilgiyi olanaklı kılar. Böylece, buna düzen, oran, orantı düşüncelerini ekleyerek,
var olanlar arasındaki niceliksel farklılıklara yönel-
Pythagorasçı görüşte, bilen ve bilinenin yapısının
mişlerdir. Diğer bir deyişle her bir ayrı şey, karışıma
aynılığı, yani insanın mantıksal yapısıyla dünyanın
dâhil olan öğelerin farklılığından dolayı değil, bu
mantıksal yapısının (logic) benzerliği “bilgi”nin ne-
öğelerin karışım oranlarından dolayı her ne ise o
denidir. Pythagorasçı bilgi anlayışı “benzer, benzer
olmuştur. O halde, şeylerin yapısını bilmek demek,
olanı kavrar” biçiminde özetlenebilir.
onu oluşturan öğelerin arasındaki oranın yasasını
Makro kozmosu yöneten yasalara, ancak akıl bilmek demektir. Tam da bu nedenle Pythagorasçı
yoluyla ulaşılabilir. Böylece, Pythagorasçılara göre, felsefe madde yerine forma yöneliktir ve arkhenin
ahlaki açıdan arınmayı ve kurtuluşu sağlayan fel- sayı olarak seçilmesi şeyleri oluşturan öğelerin ya-
sefe, aynı zamanda evreni anlamanın da yoludur. sasını bulma amacını taşır. Biraz aşırı bir yorumla
Özellikle sayı teorisi, geometri, müzik ve astrono- Pythagorasçıların bugünkü doğa yasalarının olu-
mi makro kozmosun düzenini ve onu yöneten il- şumuna benzer olarak sayıların varlığını ortaya
keleri kavramak için öğrenilmesi gereken başlıca koydukları da ileri sürülebilir. Kozmosu bilinebilir
bilgilerdir. kılan da onun mantıksal düzenini oluşturan sayı-
lardır. Ancak Pythagorasçı öğretinin temele aldığı
Pythagorasçıların Sayılar Öğretisi sayılar bugün kullandığımız ideal sayılardan fark-
(Varlık Anlayışı) lı bir şekilde, nesnelerin kopyaları ya da taklitleri
Hem ahlaki öğretilerinde hem de evreni anlama olarak geometrik yapıya işaret ederler. Dolayısıyla
metafiziğin Platon ve Aristoteles dizgelerinde mer-
çabalarına yön veren itkide Pythagorasçı felsefeye
kezi bir argümanı olan madde-form ayrımı, Pytha-
hâkim olan temel motif “uyum”dur (harmonia).
gorasçılarda sayılar ve nesneler arasında yapılır.
Pythagorasçılar uyuma ilişkin görüşlerini büyük
Pythagorasçılara göre, tüm nesneler sayıların farklı
ölçüde müzik teorisine ilişkin çalışmalarından ha-
biçimlerde örgütlenmesinin sonucu oluşmuşlardır.
reketle ortaya koyarlar. Telli sazlarda telin uzunluğu

32
İlkçağ Felsefesi

İlk dört sayı, yani 1, 2, 3, 4 sayıları nesneler düzeni- tematiğe “sonsuz küçük” kavramını sokmuşlardır.
nin kurucu unsurudurlar. Başlangıçta nokta bulu- Karenin köşegenlerini ve kenarlarını sonsuz sayıda
nur ve nokta 1 sayısını ifade eder. İki noktanın yan bölerek nihayetinde bir tam sayıya ulaşmayı amaç-
yana gelişiyle doğru; üç noktanın dizilimiyle ise üç- layan Pythagorasçılar, felsefenin başka bir zorluk
gen oluşur. Dört nokta hacimli cismin oluşmasını yaratan kavram çiftini daha keşfetmiş olurlar:
sağlar. Böylece Pythagorasçılar sayı bilgisinden ha- “Sonsuz küçük” ve “sonsuz büyük”. Bu kavram çif-
reketle somut cisimlerin düzenini keşfe yönelirler. tinde gözlemlenen güçlükler ileride Zenon’un fel-
Modern geometri- sefesinde uğraştığı antinomilerden (çatışkılardan)
nin giderek mate- birini oluşturur.
matikleştirilmesine, Pythagoras’a göre, cisimsel dünyanın temelini
dikkat matematiksel eşit- oluşturan sayılar da cisimseldir. Her şeyin teme-
Pythagorasçılar arkhenin liklerle kavranma li olan, Aristoteles’in deyişiyle “bir” (Aristoteles,
sayı olduğu kanaatindedir. çabasına karşın, 1996, 986a) olan, iki temel öğenin birleşmesinden
Onlara göre, sayılar, evren- Pythagorasçılar ma- oluşur. Bu öğelerden biri Anaksimandros’un kul-
deki uyumun, orantılılığın tematiği somut bir landığı anlamda sınırsız, yani apeirondur. Sınırsız
kaynağıdır ve şeylerin ne geometriye dönüş- olan öğe yani madde, ancak ona form verecek,
iseler o olmalarını sağla- türme çabası gös- onu tanımlı hale getirecek bir sınırlı (peras) ile
maktadır. terirler (von Aster, birleştiğinde bir oluşur. Diğer bir deyişle, sonsuz
1999, s. 39). bir madde sınırsız olmakla birlikte ancak bir form
Henüz soyut düşüncenin gelişmediği Yunan aldığında, yani sınırları belirli hale geldiğinde bili-
dünyası için pek de şaşırtıcı olmayan bu çabanın nebilir olur. Pythagoras sınırsız olan havayı cisme
karşısındaki en büyük güçlük irrasyonel sayıları dönüştürenin ateş olduğunu ileri sürer. Böylece
kavrama konusundadır. Okulun üyeleri tarafından Pythagorasçı bakış açısından bir hava ile ateşin bir-
geliştirilen Pythagoras teoremine göre bir dik üç- leşimidir. Diğer bir deyişle Anaksimandros’un son-
gende hipotenüsün uzunluğunun karesi iki kenarın suz maddesi, Herakleitos’un evrene yasa veren ya
uzunluklarının karelerinin toplamına eşittir. Ancak da evrenin formunu oluşturan ateş ile birleştiğinde
eşit kenarlardan her biri 1 birim olarak kabul edil- Pythagoras’a göre cisimlerin temeli oluşur. Böylece
diğinde, hipotenüs bilinmez, biçimsiz olan sınırsız madde, ona sınır
√2 olarak bulunur çeken, oran katan, onu tanımlı hale getiren sınırlı
ki, bu durum evreni formla birleştiğinde cisimler meydana gelir.
dikkat tam sayılarla açık- Bir evrendeki her şeyin temeli olduğundan,
Üçgenin kenarlarından bi- layan ve evrendeki sınırlı ve sınırsız çifti de tüm evrene saçılmıştır.
rinin ölçülemediği bir du- uyumu tam sayıla- Pythagorasçılar aynı zamanda evrendeki uyumu
rumda, evrenin matema- rın ilişkisine bağ- sağlayan on karşıt çift saptarlar: Sınırlı/sınırsız, tek/
tiksel bir oranlılık üzerine layan Pythagorasçı çift, bir/çok, sağ/sol, erkek/dişi, sükûnette olan/
kurulduğu iddiası çıkmaza metafizik için kabul harekette olan, doğru/eğri, aydınlık/karanlık, iyi/
giren Pythagorasçılar, ön- edilemez bir sonu- kötü, kare/dikdörtgen (Aristoteles, 1996, 986a).
celeri bu bilginin bir sır ca işaret eder. Bu- Bu kavram çiftlerinden ilk olarak anılanlar Pytha-
olarak kalması gerektiğini günün matematik gorasçılara göre yetkinliği ve düzeni; ikinci olarak
düşünmüşlerdir. Anlatılan- bilgisi dâhilinde √2 sözü edilenler ise eksikliği ve düzensizliği ifade
lara göre bu sırrı saklaya- irrasyonel bir sayıdır ederler. Bir nasıl ki hem tek hem de çifttir, yani bir
mayan ve onu tarikat üyesi ve tam sayı ile ifade uyumdur; evren de bu karşıtlar arasındaki uyumu
olmayan insanlara açıkla- edilemeyen, kesir gösterir. Her ne kadar kozmosun temeline bir olanı
yan Hippasos’u ölümle ce- sistemiyle ise yal- yerleştirmiş olmakla monist bir görünüm sergilese-
zalandırmışlardır (Cevizci, nızca yaklaşık olarak ler de, Pythagorasçılar karşıtlıkları kozmostaki uyu-
2014, s. 49) değer biçilebilen bir mun ilkesi olarak saymakla düalist bir görüşe ula-
niceliği gösterir. şırlar. Kozmos tüm karşıtları bir yoluyla içine alan
Pythagorasçılar tüm kenarları 1 birim olan ka- bir sayılar uyumudur. Dolayısıyla Pythagorasçılar
renin köşegenlerine oranının bir tam sayıyla ifade nesneler düzenini bir sayılar sistemi olarak temel-
edilememesine ilişkin bu güçlüğü aşmak üzere ma- lendirmeye uğraşırlar. Bu arada sayı mistisizmine

33
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

kaymışlarsa da asıl göz önünde bulundurdukları müzikal tonu bulunur. Böylece kürelerin merkez
şey nesnelerin kalıcı, kavramsal düzenini bilme ateş etrafındaki düzenli dönüşü uyumlu seslerin
denemesidir ve bu düzenin temelinde matematik birlikteliği olan bir müzik yaratır. Pythagorasçıların
orantılar bulunur. evrenin müzikal uyumuna dayandırdıkları mistik
düzen anlayışı, Pythagorasçı felsefede bilimsellikle
dinselliğin iç içe geçtiğinin en açık göstergesidir.
Pythagorasçıların Evren Tablosu
Pythagorasçıların evren anlayışı Miletoslu dü-
Pythagorasçı kuramda nesneler düzeninin ku-
şünürlerin görüşleriyle karşılaştırıldığında büyük
rucusu olan ilk dört sayının (1, 2, 3, 4) toplamını
bir ilerleme olarak görülebilir. Pythagorasçılarla
veren 10 sayısı, sayıların bütün doğasını içinde ba-
birlikte dünya evrenin merkezi olmaktan çıkmış,
rındıran mükemmel sayı olarak kabul edilir (Aris-
bir gezegen olarak tanımlanmıştır. Ayrıca dünyayı
toteles, 1996, 986a). Ancak bu kabul Pythagorasçı
küre halinde ve merkezin etrafında döner biçimde
evren anlayışında bir açmaza da neden olur. Dö-
ilk kez tanımlayanlar da yine Pythagorasçılardır.
nemin bilinen beş yıldızı (Satürn, Jüpiter, Mars,
Gezegenlerin, dünya, güneş ve ayın evrenin merke-
Merkür ve Venüs), güneş, dünya, ay ve sabit yıl-
zinden uzaklığını hesaplayan Pythagorasçılar mev-
dızlar kümesi gökyüzünün birer parçası olarak sa-
simlerin oluşumunu da günümüze kadar gelebile-
yıldıklarında, gök cisimleri mükemmellikten uzak
cek bir öngörüşlülükle açıklamayı başarmışlardır.
kalmaktadır. Sistemin tutarlı ve mükemmel olabil-
mesi için 10 adet gökcisminin bulunması gerekti-
ğini düşünen Pythagorasçılar, bir de Karşı-Yer’i icat Pythagorasçı Felsefenin Genel
ederler. Değerlendirmesi
Pythagorasçılar, daha sonra Kopernikus’a ilham Mistik felsefenin önünü açan Pythagorasçılar,
olacak biçimde, tüm gökcisimlerinin merkezde bu- siyasetten matematiğe, astronomiden müziğe geniş
lunan ve sınırlıyla sınırsızın birleşmesinden doğan ilgi alanlarını içeren çalışmalarıyla felsefe tarihin-
merkez ateşe bir yay de derin izler bırakmışlardır. Matematikle teolo-
ile bağlı olduğunu jiyi birleştirme çabaları ortaçağ düşünürlerinden
ve onun etrafında Kant’a değin pek çok filozof üzerinde etkisini gös-
dikkat döndüğünü iddia terirken, orphik görüşleri başta Platon olmak üzere
Pythagorasçıların “merkez ederler. Pythagoras- pek çok düşünür tarafından tekrar tekrar tartışılır.
ateş” adını verdiği ve ev- çıların bu evren tab- Kişilerin eylemlerinde sorumluluk sahibi oldukla-
rendeki tüm cisimlerin et- losu, ileride merkez rına ve bilgilenerek kötülüklerden arınacaklarına
rafında döndüğünü iddia ateş yerine güneşin ilişkin etik yaklaşımları antik dönemden modern
ettiği şey Kopernikus’un koyulmasıyla güneş döneme değin ahlak felsefelerinde başlıca tema
güneş merkezli anlayışı merkezli evren açık- olarak işlenir. Pythagorasçıların matematik üzerine
için bir ilham kaynağıdır. lamasının yolunu başarılarıysa tartışmasız bir önem taşır. Bertrand
açacaktır. Russell Batı Felsefe Tarihi adlı eserinde “düşünce
Pythagorasçı evren tablosunda dünyanın ısı ve alanına bu denli etki yapmış bir adam tanımıyo-
ışık kaynağı güneş, ışığını merkez ateşten alarak rum” diyerek (Russell, t.y., s. 141) Pythagoras’ın
yansıtır. Güneşin merkez ateş etrafındaki dönüşü düşüncelerinin felsefe tarihindeki ağırlığını ortaya
bir yılda tamamlanır. Dünyanın merkez ateşi değil koyar. Genel bir değerlendirmeyle Pythagoras ve
de yalnızca güneşi görmesinin nedeni tüm gökci- ardıllarının başarıları şöyle sıralanabilir:
simleriyle birlikte dünyanın merkez ateş etrafında 1. Pythagoras ve ardılları bir yandan mistik di-
dönüşü sırasında Karşı-Yer’in merkez ateş ile dünya ğer yandan ise bilimsel gelişmenin zeminini
arasına girmesinden dolayıdır. Böylece Karşı-Yer, hazırlamışlardır. Fizik ile matematiğin bir-
dünyayı merkez ateşin ışınlarından da korumuş likteliğini kurarak modern fizik biliminin
olur. temelini atan yine Pythagoras’tır.
Pythagorasçı evren tasarımında tüm gök cisim- 2. Matematik alanında özgün kuramlar geliş-
leri küre biçimindedirler. Kürelerin devinimi bir tiren Pythagorasçılar, aynı zamanda mate-
oktavı ve dolayısıyla da uyumu temsil eder. Her matiği bir yöntem haline getirerek bilimin
kürenin kendi ağırlığına ve dönme hızına göre bir temeline yerleştirirler.

34
İlkçağ Felsefesi

3. Doğadaki uyumun, matematiksel oranlılı- 6. Özellikle ruh göçü düşüncesiyle birlikte


ğın, ölçünün, dengenin kâşifi olan Pytha- Pythagorasçılar bedenden ayrı bir ruhun
goras ve ardılları, evrenin matematiksel olduğunu kabul ederler ve bu yoldan felse-
olarak ifade edilebilecek bir düzeni içerdiği fe tarihinde yüzyıllarca sürecek bir tartışma
yolundaki modern anlayışın da temelini ha- alanını armağan etmiş olurlar. Bedenden
zırlamış olurlar. ayrılabilir bir ruhun var olduğu görüşü
4. Pythagorasçılar düalist anlayışlarıyla Mile- felsefe tarihinde iki farklı sonuç doğurur.
tos Okulunun monist bakış açısının sonu- Bunlardan ilki Platon’un yorumudur. Pla-
nu getirirler. ton ve ardıllarına göre, tek gerçeklik ruh-
tur; beden ise insanı gerçeklikten koparan,
5. Pythagorasçılarla birlikte, bilinçli bir tanı-
maddi dünyaya bağlayan bir hapishanedir
ma hâlâ kavuşturulmamış olsa bile, “bilen
(Platon, 1997, 250c). Diğer bir yorum ise,
özne” düşüncesi felsefe tarihindeki yerini
Descartes’te belireceği üzere, beden ve ru-
alır. “Bilen özne” ile “bilinen evren”in ya-
hun birbirlerinden yapıca farklı iki ayrı töz
pıları arasındaki benzerlik bilgiyi olanaklı
olduğu düşüncesidir (bkz. Descartes, 1994).
kılmakla kalmaz, aynı zamanda bilgi so-
rununun da felsefenin bir parçası haline 7. Pythagorasçılarla birlikte görünür hale
gelmesinin önünü açar. Bu türden bir bilgi gelen ruh kavrayışı, özellikle Sokrates ve
anlayışında bilgi yoluyla arınmaya duyulan Platon çizgisindeki yorumuyla modern
inanç, ahlak sorunlarının da belirginleşme- dünyaya taşınacak olan etik sorumluluk
sini sağlar. düşüncesinin de temelini oluşturur.

Öğrenme Çıktısı
3 Pythagoras ve ardıllarının arkhe anlayışlarını açıklayabilme
4 Pythagorasçıların “bilimsel” düşünceye yaptığı katkıları sıralayabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Pythagoras ve Pythagorasçı
Anaksimenes’in arkhe hak-
düşünce hakkındaki ayrın-
kındaki görüşleri vasıtasıyla Pythagorasçıların bilgi an-
tılı bir inceleme için Bayla-
Pythagorasçıların fikriyatı layışı hakkında öğrendikle-
dı, D. (2008). Pythagoras:
üzerinde bir etkide bulun- rinizi arkadaşlarınızla pay-
Bir Gizem Peygamberi.
duğu söylenebilir mi? Araş- laşınız.
İstanbul: Say Yayınları adı
tırınız.
eseri okuyabilirsiniz.

DEĞİŞİM VE HAREKET SORUNU


Miletos Okulu ve Pythagorasçılar ana-maddenin mahiyetini sorgularken, “tekten çoğulluk nasıl mey-
dana gelir?” sorusunu genellikle ihmal ederler. Bu açıdan, hem Miletos Okulunda hem de Pythagorasçı
felsefede değişimin ve hareketin nasıl meydana geldiği sorusu yanıtsız kalır. Her ne kadar birbirlerinden
çok farklı görüşler ortaya koysalar da Herakleitos ve Elea Okulu, değişim ve hareketin olanağına dair ortak
bir ilgiyi içeren çalışmalarıyla İlkçağ felsefesinin daha önce hesabı verilmemiş bir sorusunu gündeme getir-
miş olurlar. Böylece İlkçağ düşünce dünyasında materyalist Miletos Okulu ve formalist Pythagorasçıların
ardından hareket ve değişim sorununa odaklanan üçüncü bir düşünce geleneği baş gösterir.

35
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

Bu düşünce geleneğine damgasını vuran tartış- Yaşamını “çoklar”dan kaçarak geçiren He-
ma, oluşu evrenin temeline yerleştiren Herakleitos rakleitos, Diogenes Laertios’un anlattığına göre,
ile hareketin imkânsızlığını mantığın olanakla- kendisine siyasete katılmasını teklif eden yurttaş-
rı dâhilinde kanıtlama uğraşı veren Parmenides larına birlikte devlet yönetmektense çocuklarla aşık
arasındadır. Birbirini dışlayan düşünceler ortaya oynamanın daha iyi olduğu yanıtını verir. Yine
koysalar da bu iki filozofun düşüncesini bir arada Laertios’un anlattığına göre, insanlardan kaçmak
incelemeyi mümkün kılan da hareket ve değişim için çıktığı dağlarda vücudu ödem yaparak hastala-
sorununa yönelik bu ortak ilgileridir. nan Herakleitos, siteye giderek hekime şaşırtmacalı
bir biçimde yağmurlu bir havayı kurağa çevirip çe-
viremeyeceklerini sorar. Hekimler Herakleitos’un
Herakleitos (MÖ 535-457) sorusunu anlamayınca da, Herakleitos kendisini
İyonya felsefesinin sonuncu filozofu olan He- gübreliğe gömerek vücudundaki ödemi ısıyla ku-
rakleitos MÖ 540-480 yılları arasında yaşamış rutmaya çalışır. Ancak çabası sonuç vermez ve He-
ve tüm yaşamını Epeshos’ta (Efes) geçirmiştir. rakleitos hayatını kaybeder.
Soylu ve köklü bir aileden geldiği bilgisi dışında Herakleitos’un “çoklar”a duyduğu güvensizlik,
Herakleitos’un yaşamına dair bilinen her şey birer onu düşüncelerini çokların anlamayacağı bir üslup-
söylentiden ibarettir. la yazmaya iter. Bu nedenle MÖ 3. yüzyılda yaşa-
İleride Sokrates ve Platon’un düşüncelerinde de yan Phliuslu Timon, Herakleitos’a “muammacı” sı-
açığa çıkacağı gibi çağının demokrasisine yönelik fatını yakıştırır. Cicero ise Herakleitos’u “karanlık”
eleştirel tutumu Herakleitos’u yalnızlığa sürük- (obscure) olarak tanıtır. Herakleitos, Diogenes’in
lemiş, sıklıkla “ruh ve düşünce aristokratı” olarak bildirdiği üzere, kitabı Doğa Üzerine’yi “çokluk”tan
uzak tutmak, yalnızca onu anlayabilecek olanların
tanımlanmasına neden olmuştur. Kendi ifadesiy-
okumasını sağlamak için Artemis Tapınağına bı-
le, “‘en iyiler’ bir şeyi bütün şeylere yeğ tutarlar:
rakır. Böylece kitaba yalnızca tapınağa girme hak-
ölümlü şeylerin verdiği sonsuz ünü; çokluk (çok-
kına sahip tek sınıf olan aristokratların erişmesini
lar) ise sığır gibi toktur. –Bir kişi benim için on bin
istemiştir. Evren,
kişi, mükemmel ise. –Nedir ki onların aklı yahut siyaset ve teoloji kı-
düşünmesi; halk şarkıcılarına kanıyorlar ve yığını sımları olmak üzere
öğretmen ediniyorlar ‘çokların kötü, azların iyi’ üç bölümden oluşan dikkat
olduğunu bilmeyerek” (Kranz, 1984, s. 69 -B 29. kitap, o denli ünlen- Herakleitos’un yazım üs-
49. 104). Daha sonra Nietzsche tarafından “pek miştir ki, ilerleyen lubu son derece ağır ve zor
çoklar” ve “sürü insanı” olarak tanımlanacak olan zamanlarda Herak- anlaşılır bir nitelik arz et-
“çoklar”, Herakleitos’a göre, düşünemeyen, aklını leitosçular türemiş mektedir. Bu nedenle kimi
kullanmak, sorgulamak yerine kendilerine verilen- ve Herakleitos’un filozoflar, örneğin Cicero,
lerle yetinen insanlardır. öğretisini büyük ona “karanlık Herakleitos”
ölçüde zedeleyerek adını verirler.
kulaktan kulağa
yaymışlardır.

Herakleitos’un Evrenin Ana-Maddesi


Üzerine Düşünceleri
Herakleitos’un başlangıçtaki ilgisi, Miletos
Okulu geleneğinde görüldüğü gibi arkheyi aramaya
yöneliktir. Ancak Herakleitos durağan bir maddeyi
arkhe olarak seçmenin doğadaki değişim ve devi-
nimi açıklayamayacağını düşündüğünden, bildiği
en hareketli özdeği, “ateş”i arkhe olarak seçer. Ateş,
Resim 2.2 Herakleitos’un Bütün Hayatını Geçirdiği Herakleitos’a göre, tüm var olanların ilk gerçeğidir,
Epeshos (Efes) tüm karşıtların içinde eridiği birliktir. Herakleitos

36
İlkçağ Felsefesi

ateşi bazen buhar, bazen de nefes olarak adlandırır. –Ateş gelip bütün şeyleri yargılayıp yakalayacaktır”
Nitekim ardıllarından bir kısmı bu nedenlerle ateşi (Kranz, 1984, s. 64, B. 64. 30. 31. 66). Dolayısıyla
organizmadaki ilk ilke olarak tanımlayacaklardır. bütün dünya düzeni bir yanda sönerken, diğer yan-
Bazı yorumculara göre, ateş ilkesi sürekli eyle- da yanan bir ateş olarak tanımlanabilir. Fragman-
min yalnızca somut, fiziksel bir simgesidir ve bu dan da anlaşılacağı üzere değişim daima bir ilkeye,
nedenle ateşi kendinde bir töz olarak değil, oluşun ölçüye göre sürüp gider.
kendisi olarak tanımlamak daha doğru bir yorum-
dur. Herakleitos’a göre, ateş her şeyin niteliksel Herakleitos’un Değişim Üzerine
olarak değişimine yol açan bir ilkedir. Bu neden-
Düşünceleri
le, Herakleitos’un seçtiği arkhe Miletos Okulunun
üyelerinin seçtiği, sabit kalan arkhelerden farklı Miletli filozofların gerçek physis saydığı arkheyi
olarak sürekli değişkendir ve sürekli değişimin ilke- değişimi açıklamakta yetersiz kaldığı için eleştiren
sidir. Ateş, bir mum ışığı gibi, bir süre için sabit ve Herakleitos’a göre evren “boyuna akan bir süreç”,
değişmez görünebilse de, malzemesini sabit bir bi- başı sonu olmayan bir değişimdir. Bu değişim
çimde değiştirebilmektedir (Guthrie, 1999, s. 51). içinde aynı kalan, sürüp giden hiçbir şey yoktur.
Başka bir deyişle, ateş, hem maddenin arkhetipik Herakleitos’a göre, tüm gerçeklik hiç durmadan
bir formudur hem de oluşun düzenidir. akıp giden bir ırmak gibidir. Her ne kadar fizik
dünya görünürde devinimsizmiş gibi kabul edilse
Herakleitos’a göre, dünya hiç sönmeyen bir
de gerçekte her şey akışa, değişime tabidir. Kısacası
ateştir. Bu ateşin bir bölümü her zaman öteki
sadece değişenlerden oluşan fizik dünyada değiş-
maddeler olan toprağı, suları ve havayı oluşturur.
meyen tek şey değişimin ilkesidir. Değişim hiç dur-
Oluş daima bir düzen içerisindedir. Diğer bir de-
madan devam ettiği için nesneyi oluşturan madde,
yişle ateş, toprak, su ve hava arasındaki değişimi,
gerçekte zamanın birbirini izleyen iki anında aynı
birbirlerini daima dengeler biçimde düzenler. Bu
olamaz. “-Olduğu yerde kalan hiçbir şey yoktur.
açıdan saf ateşin yönetsel bir kapasitesi olduğu ileri
–Aynı ırmaklara girenlerin üzerine hep başka su-
sürülebilir. Herakleitos ateşi kozmik güçlerin itici
lar akar gelir. –Aynı
ilkesi olarak ele alır. Ateş suların buharlaşmasına,
ırmaklara giriyoruz
buharın yükselmesine ve bulut olmasına, bulutun
hem girmiyoruz,
soğuyarak yağmura dönüşmesine, toprağın kuru- dikkat
hem biziz hem deği-
masına neden olan ilkedir. Bu açıdan ateş katı, sıvı Herakleitos’un görüşünü
liz” (Kranz, 1984, s.
ve gazların “değişim ilkesi”dir. kabaca özetlemek üzere
64, B 52. A 6. C 5.
Bu üç kütle arasındaki değişimler eşzamanlı kullanılan panta-rhei (her
B 12. 49a). Evrenin
olduğundan birinin azaldığı yerde diğeri çoğalır, şey akar) ifadesi, gerçekte
sürekli dönüşümlü
böylece bütün hep aynı kalır. “Bütün şeyleri (ev- Herakleitos tarafından de-
bir süreç oluşunu
reni) şimşek (ateş demek) yönetir. –Bütün kişiler ğil, ardılları tarafından dile
Herakleitos, panta-
(ve şeyler) için aynı olan bu bizim kozmosumuzu getirilmiştir.
rhei düşüncesiyle
ne bir insan ne de bir Tanrı yaratmıştır, o daima açıklar.
hep yaşayan bir ateş-
Buna göre, hiçbir şey aynı kalmaz ve her an her
ti, ve olacaktır, ölçü-
şey değişir. Ancak bu değişim kuralsız da değildir.
lere göre parlayan ve
Tüm değişenlerin ardından bir düzen, ölçü bulu-
dikkat ölçülere göre sönen.
nur ki bu da bir düzenin, bir kozmosun olduğunu
Herakleitos, Anaksiman- (…) Ateşin dönüp-
gösterir. Herakleitos tüm değişenlerin oranlı bir bi-
dros’un evrenin basit bir değişmeleri: önce
çimde değiştiği düzene logos adını verir.
halden evrim geçirerek deniz, denizin yarı-
oluştuğu iddiasına, evrenin sıyla toprak, yarısıy-
geçmişte de gelecekte de la da aither; fakat ye- Logos Yunancada akıl, düşünce, ölçüt gibi
aynı kalacağını ifade eden niden toprak, deniz anlamlara gelmektedir. Herakleitos ise bu
“(…) o daima hep yaşayan olarak dağılıp akar kelimeyi içerisindeki her şeyin oranlı bir
bir ateşti, ve olacaktır” söz- ve toprak olmadan biçimde değiştiği düzen anlamında kul-
leriyle karşı çıkar. önceki aynı orana lanmaktadır.
(logos’a) göre ölçülür.

37
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

Herakleitos’un Logos Öğretisi iki yarısını oluştu-


Her şeyin değiştiği düşüncesi üzerine temelle- rurlar. Bu nedenle,
nen Herakleitosçu öğretide yine de değişmeden ka- “(…) doğru ve eğri dikkat
lan iki şey bulunur. Bunlardan ilki, arkhe olan ate- yolu bir ve aynıdır – Diyalektik düşünce ileri-
şin geçirdiği tüm dönüşümler boyunca aynı kalan İnen ve çıkan yol bir de öncelikle Hegel, daha
miktarıdır. Örneğin bir yerde değişim sonucu top- ve aynıdır. –İyi ve sonra ise Hegel’den aldığı
rak azalıyorsa, bu başka bir yerde toprağın çoğaldı- kötü bir ve aynı şey” ilhamla Marks tarafından
ğı anlamına gelir. Genel anlamda arkhenin miktarı (Kranz, 1984, s. 64, kullanılacaktır. Ancak He-
hep sabittir. Evrendeki sürekli değişime karşın her B 59. 60. 58). Ev- rakleitos diyalektiği onto-
şeyin sabit görülmesinin nedeni de bu oranlılıktır. rendeki oluş halinin lojik açıdan değerlendirir-
nedeni de karşıtlar ken, Hegel’in diyalektiği
Herakleitos’a göre, tüm değişimleri oranlı, dü- epistemolojik bir bağlama
zenli ve ölçülü kılan bir yasa bulunur. Her şeyin arasındaki süregiden
oturur.
değişmesine karşın evrende değişmeden kalan ikin- savaş durumudur.
ci şey ise işte bu yasa ya da logostur. Logos evren-
de egemen olan yasadır, düzendir ve akıldır. Logos
Yunan dünyasında akıl, ölçü, oran, tasvir, önerme, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA)
cümle, söz anlamlarını içerir. Kısacası Herakleitos’a Türkçe Bilim Terimleri Sözlüğü diyalek-
göre, logos, evrendeki her şeyi düzene sokan yasa, tik kavramını şu şekilde tanımlamaktadır:
“oluş”un “logic”i, “(…) presokratik düşüncenin “Doğa, toplum ve düşüncenin, içlerinde
diliyle, her şeyi yöneten güçtür” (Cevizci, 2014, var olan çelişkilerin doğal sonucu olarak,
s. 74). Diğer bir deyişle, logos evreni yöneten il- karşıtlıklar arasındaki çatışmalardan, sav
kedir. Öte yandan logos bir başka yorumla insanın ile karşısavdan doğan yeni bireşimler ve
aklî yanıyla da açıklanabilir. Logos kendisiyle, “her çember değil de sarmallar biçiminde ger-
şeyin her şey aracılığıyla yönlendirildiği düşünce çekleşen sürekli devinim ve sürekli deği-
(gnome)” ile özdeştir (Guthrie, 1999, s. 51). Tıp- şim ilke ve yöntemi, eytişim”.
kı Pythagorasçıların bilen özne ile bilinen evrenin
mantıklarının aynılığı gibi, Herakleitos’a göre de
logos evrenin düzeniyle insanın düşüncesinin ortak Savaş durumu her nesnenin karşıtların toplamı
yanıdır. olduğunu ifade eder. Bu açıdan, Herakleitos’a göre,
Böylece Herakleitos hem evrenin hem de aklın bir nesne “hem vardır, hem yoktur” (Aristoteles,
yönetici ilkesi olan logosa tanrılık niteliğini yükle- 1996, 1005b 25). Herakleitos’un değişimi ve nesne-
miş olur. Logos dünyadaki çoğulluğun ardındaki de süregiden savaş durumunu anlatmak üzere kul-
birliktir. Bu nedenle, Herakleitos’a göre, dünya landığı bu düşünce, felsefe tarihinde çokça tartışılan
aynı zamanda hem birlik hem çokluktur. “Bir”in bir konuya başlangıç oluşturur. Özellikle Aristote-
çoğunluk içinde farklılaşması ve çoğunluğun “bir” les Herakleitos’un değişimi anlatmaya yönelen bu
ile bütünleşmesi hem sonsuz, hem eş zamanlıdır. düşüncesini, çelişmezlik ilkesini zedelediği gerekçe-
Karşıtların birliği evrene bir “gizli uyum” verir. Do- siyle hatalı bulur. Oysaki Herakleitos nesnede var
layısıyla evrende karşıtlar, logosun sağladığı uyum olan zıtların aynı anda belirdiğine değil, nesnenin
içinde sürekli birbirlerine dönüşürler. Her karşıt potansiyel olarak karşıtlardan her birine dönüşebil-
çift, birbirleriyle savaş içinde bulunan bir birliktir. diğine dikkat çekmeyi hedefler. Söz konusu zıtlar
Karşıtlar arasındaki savaşı düzenleyerek karşıtların arasındaki savaşı düzenleyen ise logosun kendisidir.
oranlı bir şekilde birbirlerine dönüşmesini sağla- Sonraki dönemlerde, kendi felsefelerini temel-
yansa logostur. lendirmek amacıyla Herakleitos’un görüşlerini
Karşıtlar arasındaki savaş, aynı zamanda karşıt- çarpıtarak kullanan Sofistler, logosu unutmuş, tüm
lar arasındaki birliği de ortaya koyar. Her bir tek, evrene salt değişimin hâkim olduğunu ve bu ne-
karşıtı var olduğu için vardır ve her bir tek karşıtı- denle de bilgiye ulaşmanın imkânsız olduğunu id-
nı sınırlarken, aynı zamanda var olmasının koşu- dia etmişlerdir. Sofistlerin bu çabalarıyla Platon’un
lunu ortaya koyar. Bu düşünme biçimi diyalektik eleştiri oklarına hedef olduğunu hatırlatmak ge-
düşüncenin ilk basamağını oluşturur. Soğuk-sıcak, rekmektedir. Buna karşın, Herakleitos’un görüşü
gün-gece, hastalık-sağlık gibi karşıtlar bir bütünün mutlak göreliliği değil, logosun değişmez yasasını

38
İlkçağ Felsefesi

temel alır. Logosun yasası insan yapısı değildir. İn- şiler logosu kavrayamaz ve kendi düşünceleri varmış
san yapısı olan ve olmayan tüm yasalar logostan pay gibi yaşarlar: “Demek ki izlemeli ortak olanı –Ortak
alırlar. Logosun nesnelliğini göz ardı eden Sofistler olsa da Logos –çoğunluk yaşar kendine özgü düşün-
ise insanlar tarafından üretilen yasaları doğanın ya- cesi varmış gibi” (Herakleitos, 2012, s. 22).
salarından bütünüyle koparırlar. Kozmik akılla insan aklı arasındaki yapısal ben-
zerlik gerçekliği anlamak, kozmik akılla insan aklı
Herakleitos’un Bilgi Kuramı ve Ruh arasındaki benzerliği kavramak ise insanın kendisi-
Öğretisi ne bakma gereğini doğurur.
Hem insan doğasına hem de fizik doğaya dü-
zen katan logos bilginin olanağını da teşkil eder.
Herakleitos’a göre, algı dünyası değişmezmiş gibi
görünür, fakat bu görünüş aldatıcıdır. Görünenle- dikkat
rin ardındaki düzen akılla kavranabilir. Diğer bir Pythagorasçıların makro kozmos ve mikro
deyişle, gerçeğin bilgisini duyular değil, sadece akıl kozmos arasında kurmuş oldukları benzerlik,
verebilir. Logosun sesini duyamayanlar için ise du- Herakleitos’un düşüncesinde evreni yöneten
yular aldatıcıdır. tanrısal akıl ile insandaki akıl arasında ku-
Herakleitos’ta akıl, kozmik aklın yani logosun in- rulur. Ancak, Herakleitos’ta, Pythagoras’tan
sandaki karşılığıdır. İnsanı beden ve ruhtan oluşan farklı olarak, tanrısal akıl ile insan aklı arasın-
ikili bir yapı biçiminde tanımlayan Herakleitos için daki ortak düzeni ifade eden logos bir madde-
evrendeki kozmik ateş, insanın ruhunda varlığını dir, yani ateştir.
sürdürür. İnsan her nefeste kozmik ateşi içine çeker
ve böylece akıl sahibi haline gelir. Buradan hareketle
Herakleitos’un tanrısal olan logosu ortak akılla te- Nitekim Herakleitos “kendimi araştırdım”
mellendirdiği, çünkü logosun ancak herkeste ortak (Kranz, 1984, s. 65, B 101) derken, gerçeğin ya da
olan akılla kavranabileceği ileri sürülebilir (Capelle, logosun araştırmasına yöneldiğini dile getirmiş olur.
1995, s. 131). Ancak, Herakleitos’un aristokratik Bu araştırma bir yandan fizik dünya düzenini ifade
tavrı aklı herkeste ortak olarak tanımlamakla bir- eden varlığın diğer yandan da logosa uygun, bilgece
likte, herkesin aklını kullandığını kabul etmez. Ona yaşamın mahiyetinin araştırması olarak ahlakın ala-
göre, “çokluk” pay aldığı aklı kullanmaz ve duyu- nını oluşturur. Dolayısıyla Herakleitos’un düşünce-
larla kavradıklarını gerçek zanneder: “Ruhları ham sinde, varlıkla akıl arasında dolaysız bir bağ kuru-
olan insanlar için, gözler ve kulaklar kötü tanıktır” lur. Ancak bu bağ özellikle modern özne tanımının
(Kranz, 1984, s. 66, B 107). Ruhları ham olan ki- mucidi Descartes ile tamamen kopartılacaktır.

Öğrenme Çıktısı
5 Herakleitos’un arkhe anlayışını açıklayabilme
6 Herakleitos’un logos öğretisini ana hatlarıyla irdeleyebilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Herakleitos’un fikirlerini
kendi satırlarından okumak
Herakleitos “her şeyin de-
için Herakleitos. (2016). Herakleitos’un arkhe ve ruh
ğiştiği bir evrende bilgiye
Fragmanlar: Testimonia-
ulaşmak mümkün müdür?” anlayışları arasında nasıl bir
Fragmenta-Imitationes. Çev.
sorusuna ne cevap verirdi? ilişki olduğunu anlatınız.
Güvenç Şar ve Erdal Yıldız.
Araştırınız.
İstanbul: Dergah Yayınları
adlı eseri okuyabilirsiniz.

39
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

ELEA OKULU Duyduğu içsel ses Parmenides’e, doğruyu yalnızca


Elea Okulu güney İtalya’nın Elea kentinde Par- aklın verebileceğini söylerken, aklın, Herakleitos’un
menides tarafından kurulmuştur. Okulun genel felsefesinin temeline yerleştirdiği değişimi, hareketi
düşünme biçimindeki metafizik ağırlık, temsilcileri tutarsızlığa düşmeden kavrayamayacağını açıklar.
Çünkü hareket “(…) yani var olan bir şeyin (daha)
arasında bir yöntem birliği sağlar. Elea Okulunun
var-olmayan bir şey haline” geçmesidir. Bu nedenle
üyeleri duyu tecrübesini hakikati gösterememesi
akıl tutarsızlığa düş-
nedeniyle reddederlerken, felsefelerini deneyden
meden kavrayama-
bağımsız bir biçimde akıl yürütmelere dayandırır-
yacağı var-olmayanı
lar. Böylece okuldaki genel düşünme biçimi, ileride
düpedüz yadsıma- dikkat
Platon’un aralarındaki uçurumu kapatmaya çalışa-
lıdır (Kranz, 1984, Parmenides’e göre, hareket
cağı “görünüşler dünyası” ile “kavramlar dünyası”nı
s. 75). Duyum ve var olan bir şeyin var ol-
birbirinden büsbütün ayırt ederek ilerler. Hakikati
algıları büsbütün mayan bir şeye dönüşmesi
kavramlar dünya-
dışlayan böylesi bir anlamına gelir. Dolayısıy-
sında bulan Elealı- felsefenin olanağı, la, hareketi çelişkiye düş-
lar için doğal olarak ancak Parmenides’in meksizin tasavvur etmek
dikkat yöntem akıl yürüt- “var olan”dan ne an- imkansızdır.
Elea Okuluna mensup fi- medir ve bu akıl yü- ladığıyla bağlantılı
lozoflar duyu tecrübesini rütmede geçen ar- olarak kavranabilir.
güvenilir bulmazlar. Onlar gümanlar arasındaki
Parmenides gerçekliğin nihai doğası olarak Bir
bilgiyi akıldan türetmeye “açıklık” ile “kesin-
olanın kalıcı, mutlak birliğinden ve gerçekliğinden
çalışırlar. lik” Elealıların başlı-
söz eder. Bunu da özdeşlik ilkesinden hareketle dile
ca çalışma konuları-
getirir: “Varlık vardır.” Gerçekte Parmenides “var-
nı oluşturur.
lık” kavramını bulmuş olsa da kendisi bu kavramı
kullanmaz. O Yunancada “vardır” anlamına gelen
Parmenides (MÖ 515-460) “esti” terimini kullanır. Parmenides’in çıkış nok-
Özellikle değişim konusunda Herakleitos ile tasındaki soru basitçe “ne olan vardır?” sorusudur.
bütünüyle karşıt görüşlere sahip Parmenides’in Bir masa hakkında konuştuğumuzu varsayarsak;
yaşamı da söz konusu farklılığın sadece felsefe “Masa dikdörtgenler prizmasıdır”,
dünyasıyla sınırlı kalmadığının bir göstergesidir. “Masa kahverengidir”,
Herakleitos’un insanlardan kaçışının aksine Parme- “Masa vardır” diyebiliriz.
nides yurdunda bir yasa koyucu ve saygı gören bir
yurttaştır. Sokrates gençliğinde Parmenides’in öğre- “Masa vardır” önermesi “varlık önerme-
tisini dinlemiş ve kendisinden oldukça etkilenmiş- si”, “masa kahverengidir” önermesi “yüklemsel
önerme”dir. Masanın kahverengi oluşu ya da dik-
tir. Platon’nun felsefesinde ise açıkça Parmenides’in
dörtgenler prizması oluşu, özellikleri değiştirilerek
izleri bulunur.
masadan alınabilir; ancak masanın “var” oluşu de-
Parmenides, Herakleitos için de araştırmanın ğiştirilemez. Başka bir ifadeyle “var-olmayan masa”
doğal çıkış noktası olan duyuların asla doğrulu- düşünülemez. O halde masayı kavrayışımızın du-
ğun kaynağı olamayacağını düşünür. Diğer bir yular yoluyla değil de, açıkça akıl yoluyla olduğunu
deyişle, Parmenides için gözlemle araştırma ve ileri sürebiliriz. Parmenides’e göre, bir şeyin varlı-
deney, hakikate ulaşmada kullanılabilecek birer ğını kavramak, yani varlığı araştırmak ancak akıl
yöntem olamazlar. Görme ya da işitmeyi dışlayan yoluyla mümkündür. Böylece Parmenides ile bir-
Parmenides’in felsefesine sadece “logic”e (mantık) likte felsefe fizikten metafiziğe geçer, zira Parmeni-
dayalı çıkarımlar yön verir. des görünüşler dünyasının arkasında bir “hakikat”
Parmenides düşünce yolculuğuna, duyduğu iç- kabul eder. Sonuçta Anaksimandros ile başlayan
sel bir sesi takip ederek başlar. Daha sonra bu sesin görünüş-hakikat ayrımı, Parmenides’in felsefesiyle
söylediklerini şiir tarzıyla yazıya döken Parmenides, iyice belirgin bir düşünce çizgisi haline ulaşır. Buna
bu içsel sese “Doğruluk Tanrıçası” adını verir. Böy- göre, bir yanda boş ve aldatıcı görünüşler dünya-
lece Pythagoras’ta yavaş yavaş uyanan gizemli felse- sı, diğer yanda ise “hakikat” bulunur. Görünüşler
fe Parmenides’te tam olarak ortaya çıkar ve giderek dünyası duyuların, sanıların (doksa) alanıyken, ha-
kendi içinde tutarlı bir metafizik sisteme dönüşür. kikat (aletheia) “varlık” alanıdır.

40
İlkçağ Felsefesi

Hakikatin varlık alanında belirmesi, Böylece Parmenides’in felsefesine temel oluştu-


Parmenides’in felsefesini üzerine kurduğu “varlık ran iki postulat belirir:
vardır” önermesinin, aklın zorunlulukla kabul et- a. Var-olan vardır; yokluk yoktur.
tiği bir önerme olmasından kaynaklanır. “Varlık
b. Var-olma ile düşünme aynı şeydir.
vardır” önermesi “A, A’dır” demektir. Bu durumda
“varlık yoktur” demek, “A, A değildir” anlamına
gelecektir ki, açıkça bir tutarsızlık belirmiş olur.
Öte yandan bir de Herakleitosçu düşünmede ol- Postulat (koyut), kuramsal olarak kanıt-
duğu gibi “varlık hem vardır hem de yoktur” diyen lanamayan, ama düşünce gidişinde var-
görüşler bulunur ki, bu görüşler Parmenides açısın- sayım olarak zorunlulukla geçerli sayılan
dan ancak doksalar dünyasında dile getirilebilece- önerme (Akarsu, 1988, s. 119) demektir.
ğinden hakikat olamazlar. “Varlık hem vardır hem
de yoktur” demek,
“A hem A’dır hem A Varlığın bu biçimde tanımlanmasının zorun-
değildir” anlamına lu sonucu, değişim, hareket ve yer değiştirmenin
dikkat geldiğinden, bu tür imkânsız hale gelmesidir. Parmenides’e göre, dü-
Parmenides için “varlık bir önerme kabul şünme daima bir şey üzerine olduğundan, bir ad
vardır” önermesi, hiçbir edildiğinde akıl ken- kullanıldığında, o adın daima bir şeyin adı olması
araştırmaya gerek duyul- disini yine bir tutar- gerekir. Böylece düşünce ve dil daima kendileri dı-
madan kabul edilmesi ge- sızlık içinde bulur şında bir nesneye karşılık gelirler. Herhangi bir za-
reken tek önermedir. (Cevizci, 2014, s. manda, o an bulunmayan ya da başka bir zamanda
57). üzerine düşünülüp konuşulmuş bir şeyden söz ede-
biliyorsak, üzerine düşünülen ve konuşulan o şey
“Varlık vardır” önermesi apaçıktır ve kesindir,
hala var olmalıdır (Russell, t.y., s. 160). Sonuçta
çünkü akla uygundur. Ancak akıl, yokluğun varlı-
bir değişim mümkün değildir, çünkü değişim belli
ğını hiçbir çelişkiye düşmeden kabul edemez. Yok-
niteliksel ve niceliksel özelliklere sahip olan şeyin,
luk hiçliktir, o halde varlık olamaz. Bu durumda
bir süre sonra başka nitelik ya da nicelik özellikle-
Parmenides’in ulaştığı ilk önerme “var olan vardır,
rine sahip olması demektir. Diğer bir deyişle, de-
yok olan yoktur” önermesidir.
ğişim bir zaman var olanın belli bir zaman sonra
Parmenides’in “varlık” dediği şey “var-olma” yokluğunu ifade eder ki, bu türden bir çıkarım
kavramının mantıksal olarak içermediği her şeyi Parmenides’in felsefesiyle baştan sona tutarsızdır.
yadsır; onlar yoklar kategorisinin unsurlarıdır,
Değişimi ve hareketi reddeden Parmenides’e
hiçliktir. Hakikat olan doğru, biricik bilgi salt dü-
göre, varlık, yani Bir olan, değişmez, bölünmez,
şünceden, mantığın ilkelerinden türetilmiş olan
hareket etmez, doğmamıştır ve ölmeyecektir. Par-
bilgidir. Bu biricik bilgiyi elde etmenin tek yolu ise
menides varlığın tüm bu özelliklerini duyusal bir
“varlık” kavramının içeriğinin mantıksal analizidir.
deney alanından değil, tümüyle akla dayalı man-
Şu halde, varlığı kavramak duyu bilgisiyle değil,
tıksal çıkarımdan türetir. Diğer bir deyişle varlık,
doğrudan düşünmeyle olanaklıdır. Varlığın dü-
“duyular bakımından” çokluk olsa da, “akıl ve ger-
şünmeyle bilinebileceğini ileri süren Parmenides,
çeklik bakımından” Birdir (Aristoteles, 1996, s.
çok daha sonraları Kant’ta gerçek ifadesini bulacağı
105, 5. dipnot).
üzere, gerçekte evreni mantığın ilkelerine göre ye-
niden kurmuş, yani düşünceyle evreni özdeşleştir- • Varlık doğmamıştır: Varlığın doğduğunu
miş olur. Var olma ile düşünmeyi özdeş kılan Par- kabul edersek, varlığın doğmadan önce yok
menides, böylece, nesnel, maddi varlığın tüm yasa olduğunu da kabul etmemiz gerekirdi ki,
ve ilkelerinin yerine düşünmenin, mantığın ana eski Yunan düşüncesine göre hiçlikten bir
ilkesini “çelişmezlik ilkesini” koyar: “Aynı şeydir şey meydana gelmez.
düşünmekle var-olma düşüncesi –Çünkü içinde • Varlık birdir: Varlık parçalardan oluşsaydı,
söylenmiş olarak bulduğu var-olansız –Bulamaz- her bir parça da varlık olmak bakımından
sın düşünmeyi. Değildir ve olmayacaktır çünkü” bütünle aynı olacağından varlığın kendisi
(Kranz, 1984, s. 84, B7). olacaktı.

41
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

• Varlık bölünmez: Bölünmek için boşluğa, etmez olduğu görüşünü, yarattığı paradokslarla sa-
boş uzaya ihtiyaç duyulur. Boş ise hiçtir, hiç vunan Zenon, bu savunusunu karşısındakinin gö-
ise var değildir. Bu nedenle varlığın bölün- rüşünü saçmaya düşürecek biçimde bir diyalektik
mez olduğunu da kabul etmek zorundayız. yöntem geliştirerek yapar. Zenon’un yarattığı para-
• Varlık hareket etmez: Hareket bir an için var dokslar, özellikle değişimin ve çokluğun olanaksız-
olanın bir zaman sonra yokluğunu gösterir lığını ortaya koymaya yönelir.
ki, bu durumda varlığın yokluğu gibi çelişik
bir düşünceyi kabul etmemiz gerekecektir.
Böylece, Parmenides’e göre, duyular dünya- Yunanca paradoksos (karşıt, çelişen) sözcü-
sında çokluk olarak kavradığımız şeylerin ardında ğünün modern dildeki karşılığı olan para-
bir Birlik bulunur. Parmenides’in varlığı Bir olarak doks, doğru görünmekle birlikte gerçekte
tanımlayışı, ileride Platon tarafından Parmenides çelişki barındıran ya da sezgiye aykırı so-
adlı diyalogda şiddetle eleştirilecektir. Platon’un nuçlara yol açan ifade ya da ifadeler toplu-
Parmenides’e yönelik başlıca eleştirileri şöyle özet- luğu anlamına gelmektedir.
lenebilir:
• Varlık hem var hem de bir ise, varlığı kavra-
Değişimin ve çokluğun olanaksızlığına yönel-
yan özne nerededir?
mesi, Zenon’u özellikle Pythagorasçıların en önem-
• Hayali objeler de vardır. Örneğin tek boy- li eleştirmeni kılar. Nesnelerin Yaradılışı eserinde
nuzlu attan söz edebiliyorsak, Parmenides’in Zenon, çelişkiye oldukça yatkın bir kavram olan
düşüncesine göre bunun nesnesinin de ol- “sonsuz” kavramını araştırır. “Sonsuz” kavramı
ması gerekirdi. ilk kez Anaksimandros’ta apeironun temel niteliği
• Var olmayan diye bir şey dile getirilebili- olarak belirmişti. Daha sonra Pythagorasçılar doğ-
yorsa ve dil ile düşünme bir ise, düşünme runun ya da düzlemin sonsuz sayıda bölünebilen
varlıkla özdeş olacağından var olmayanın noktacıktan meydana geldiğini ileri sürerken, son-
varlığını kabul etmemiz gerekirdi. suz kavramını bir kez daha felsefenin konusu haline
Platon’un soruları yanıtsız kalıyor olmakla bir- getirmişlerdi. Parmenides’in varlığın Bir ve bütün
likte Parmenides’in bıraktığı en köklü iz kuşkusuz olduğuna ilişkin görüşüyle doğrudan bir karşıtlık
felsefe tarihinde varlığı niteliksiz olarak düşünen içinde olan varlığın sonsuz sayıda küçük parçacığa
ilk filozof olmasından kaynaklanır. Tüm nitelikler bölünebileceğine dair Pythagorasçı görüş, özellikle
görünüş alanının birer ürünüdürler. Görünüşlerin Zenon tarafından çürütülmeye çalışılır.
ardındaki gerçek ise varlığın değişmez, dönüşmez, Zenon sonsuz küçüklük kavramının paradok-
ezeli-ebedi Bir oluşudur. Böylece, Herakleitos ve sunu gösteren akıl yürütmesine bir cismin parça-
Parmenides yüzyıllar boyunca metafiziğin başlıca lardan oluştuğu ve bu parçaların da daha küçük
konusu haline gelecek olan görünüş-gerçek ayrımı- başka parçalara bölünebildiği varsayımıyla başlar.
nı felsefe tarihine armağan ederler. Bu varsayım uzayda yer kaplayan her cismin son-
suz sayıda bölünebildiğine işaret eder. Her cismin
sonsuz sayıda parçaya bölünmesi halinde iki olası-
Zenon (MÖ 490-430)
lık karşımıza çıkar:
Zenon, Elea Okulunun ikinci temsilcisi ve Elea
a. Sonsuza kadar bölünebilen bu küçük parça-
Okulu üyeleri arasında Parmenides’in gerçekten
lar uzayda yer kaplar;
öğrencisi olan tek filozoftur. Çağımıza hiçbir ya-
pıtı tam olarak kalmamış olan Zenon hakkındaki b. Sonsuza kadar bölünen bu küçük parçalar
en önemli bilgi kaynakları Platon’un Parmenides uzayda yer kaplamaz.
diyalogu ve Aristoteles’in Fizik kitabıdır. Zenon’un İlk koşulda, yani sonsuz parçaların her biri-
ünlü paradokslarını çözmek için büyük uğraşlar nin uzayda yer kapladığı durumda sonsuz bü-
veren Aristoteles, diyalektiği Zenon’un keşfettiğini yüklükten söz etmek gerekir ki, bu durum açıkça
ileri sürer. saçmadır. Sonsuz sayıdaki parçanın uzayda yer
Parmenides’in pek çok kereler kabul edilmesi kaplamadığı ikinci koşulda ise büyüklük hiçbir
güç görünen varlığın Bir, bütün, değişmez, hareket zaman olmayacaktır, çünkü büyüklüğü olmayan

42
İlkçağ Felsefesi

şeylerin toplamının da büyüklüğü yoktur. O hal-


de, Pythagorasçıların ya da plüralistlerin var olan
tüm cisimlerin sonsuz parçacıktan meydana geldiği dikkat
görüşü, Zenon’a göre, saçmaya düşmeden kavrana- Ortaya konulmasının üzerinden 2500 yıla
bilecek bir argüman değildir. yakın zaman geçmiş olsa bile Zenon’un pa-
Zenon’un mekân paradoksundan çok daha radoksları hala filozofların ilgisini çekmekte
ünlü olan dört ayrı hareket paradoksu bulunur ve pek çok filozof tarafından tartışılmaktadır.
(Aristoteles, 1997, 239b). Hareket paradoksları Bertrand Russell, Henri Bergson ve Alfred
içerisinde en iyi bilineni Aşil paradoksudur. Zenon, North Whitehead Zenon’un paradokslarıyla
varsayımsal argümanında çok hızlı koşmasıyla tanı- uğraşmış filozoflardan bazılarıdır. Özellikle
nan yarı-tanrı Aşil ile yavaşlığıyla bilinen kaplum- ok paradoksuyla ilgilenen Bergson, paradoks
bağayı yarıştırır. İki yarışçı arasındaki hız farkı çok yanlış bir başlangıç noktasından yola çıkılarak
büyük olduğundan Aşil kaplumbağaya avans verir dile getirildiği için hareketin olanaksızlığı so-
ve kaplumbağa yarışa Aşil’den önce başlar. Zenon, nucuna ulaşıldığını ileri sürer. Bergson’a göre,
aradaki avans olarak verilen bu farkın asla kapana- hareketten söz etmek için bir başlangıç ve bir
mayacağını, Aşil’in kaplumbağayı geçmesinin ola- sona ihtiyaç vardır. Başlangıcı ve sonu değişti-
naksız olduğunu ileri sürer. Aşil’in kaplumbağaya rerek, hareketin izleyeceği rotayı ikiye bölmek
yetişmesi için belli bir zamana gereksinimi vardır. olanaklı olsa da, okun hareketi ikiye bölüne-
Ancak Aşil’in kaplumbağaya yetişmek için geçirdi- mez (Bergson, 1998).
ği zamanda, kaplumbağa da ilerlemiş olacağından,
Aşil’in yeniden kaplumbağaya yetişmek için belli Zenon’un hareketin olanaksızlığına ilişkin üçün-
bir zamana daha ihtiyacı doğacaktır. Dolayısıyla, cü paradoksu stadyum paradoksudur. Zenon’a göre,
Zenon’a göre, Aşil’in kaplumbağayı geçebileceği- belirli bir uzunluğa sahip bir stadyumda belirli bir
ni kabul etmek mantığa aykırıdır. Böylece Zenon zamanda bu uzunluğu kat etmek isteyen bir koşu-
uzam kadar zamanın da sonsuz bölünebileceği tezi- cu, Pythagorasçılara göre sonsuz sayıda noktadan
ni çürütmüş olur. geçmelidir, fakat belirli bir zamanda sonsuz sayıyı
Elbette ki Zenon gerçek yaşamda Aşil’in kap- geçmek olanaklı değildir. Zenon’a göre, Pythago-
lumbağayı geçebileceğini bilmektedir. Bu para- rasçı öğreti kabul edildiğinde, koşucunun stadyumu
doksların amacı, görünür dünyada var olduğunu tamamlayamayacağını da kabul etmek zorunludur.
düşündüğümüz değişim, hareket ve çokluğun çe- Zenon’un hareket üzerine dördüncü paradok-
lişkiye düşmeksizin kavranamayacağıdır. Dolayı- su yalnızca Aristoteles tarafından anılan ancak tam
sıyla duyu bilgisinin yanıltıcılığı karşısında ancak olarak açıklanmamış bir paradokstur. Bu nedenle
aklın çelişkiye düşmeden kavradığı şeyi kabul et- çeşitli yorumlara neden olan paradoksta Zenon,
aynı hızda ve aynı yöne hareket eden şeylerin asla
mek gerekir.
karşılaşamayacaklarını, bu nedenle asla karşılaşa-
Zenon’un hareketin olanaksızlığını anlatmaya cakları bir nokta bulunamayacağını, dolayısıyla da
yönelik bir diğer paradoksu ise ok paradoksudur. hareketin varlığıyla yokluğunun aynı sonucu verdi-
Zenon’a göre, hareket gibi görünen şey gerçekte ğini ileri sürer.
zamanın bir anında bir yerdeki durgun cisimler Zenon paradokslarının tek amacı, hareketi ka-
toplamıdır. Zenon hareketin bir durgunluk oldu- bul etmenin yol açtığı mantık hatalarını göstererek
ğunu ortaya koymak üzere uçan bir okun gözlem- Parmenides’in çelişkisiz, açık/seçik ve kesin kav-
lendiğini varsayar (Diogenes, 2003, s. 72). Okun ramlara ulaşmak üzere takip edilecek yolu göste-
çizdiği rota takip edildiğinde aslında her an bir ren öğretisini doğrulamaktır. Elea okulunun etkisi,
noktada durduğu görülecektir. Bu anlarda ok, uza- metafiziği yaratmada başvurulacak görüşlere zemin
yın belli bir noktasında olan, ancak diğer nokta- hazırlamak yoluyla özellikle Ortaçağda büyük olsa
larında olmayan sabit konumdadır. Hareketinin da, Yunan dünyasında hâkim görüşün dışında kal-
belli anlarında durgun olan ok, aslında hareketinin maktadır. Elea Okulunun hemen ardından Yunan
her anında belli bir noktada durgundur. O halde, dünyası Milet Okulunun kaldığı yerden devam
duyuların hareket halinde kavradığı ok aslında ha- ederek doğa felsefesine yönelmiş, özellikle Plüralist
reket etmemektedir. düşünürler fiziğin yolunu aydınlatmıştır.

43
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

Ksenophanes (MÖ 570-480) Oysa insani dünya ve tanrılar dünyası iki ayrı ve
Elea Okulunun var olanların arkasındaki bir- farklı gerçeklik oluşturur: “(…) insanların tanrıları
liğe ilişkin metafiziğin önünü açan düşünceleri, kendi imgelerine göre düşünmeleri, kendi imgeleri-
Ksenophanes’te teoloji alanına uygulanmış biçi- ni nesneleştirmeleri, kaçınılmaz olarak ilahi gerçek-
miyle belirir. Ksenophanes’in, çağının Tanrı anla- liğin çarpıtılmasıyla sonuçlanır” (Cevizci, 2014, s.
yışının yol açtığı spekülasyonlara ilişkin iki temel 67). Diğer bir deyişle, insan gözlemlerinden hare-
eleştirisi bulunur. Bu eleştirilerden ilki antropo- ketle edindiği izlenimleri bilgi saydığı sürece, gerçe-
morfik (insan biçimci) Tanrı anlayışına, ikincisi ise ğin ya da hakikatin deneyim alanında olduğu sanı-
çoktanrıcılığa yöneliktir. Dönemin din anlayışına sına kapılır. Söz konusu sanının sonucunda insanlar
yönelik bu türden eleştiriler, mitostan logosa geçişi ancak belli mekâna göre tanrılar türetmişlerdir.
işaret eden felsefenin, dinin eğilimlerini eleştirel bir Ksenophanes’e göre, insanın deneyim alanın-
gözle okuyabilecek kadar olgunluğa eriştiğinin de dan hareketle Tanrı’yı araması, Tanrı’yı türe özgü
en açık göstergesi- bir algıyla oluşturma yanılgısına yol açar. Ksenop-
dir. Ksenophanes’in hanes, olanaklı olsaydı hayvanların da kendileri-
eleştirileri aynı za- ne benzer Tanrı figürleri çizeceklerini söyleyerek,
dikkat manda Miletos’tan tanrıları insan biçimli düşünmenin yanlışlığını
Ksenophanes yaşadığı dö- bu yana etkili olan Zenon’un diyalektik yönteminde olduğu gibi saç-
nemde yaygın bir kabul varlığa ilişkin soru- maya indirgemek yoluyla ispata yönelir:
gören insanbiçimci tanrı ların yerini bilginin
anlayışını ve çoktanrıcılığı ölçüsüne ve değeri- “Elleri olsaydı öküzlerin, atların ve aslanların
eleştirmektedir. ne ilişkin sorulara Yahut resim ve iş yapabilselerdi elle insan gibi
bıraktığının da bir Atlar atlara, öküzler öküzlere benzer
ifadesidir. Tanrı tasvirleri çizerler ve vücutlar yaparlardı
Ksenophanes’in ilk eleştirisi Yunan tanrılarına Her biri kendinin şekli nasıl ise ona göre (B 15)”
ilişkin açıklamalarıyla çağın ahlaki eğilimlerini be- (Kranz, 1984, s. 53).
lirleyen Homeros ve Hesiodos’un görüşlerine yö-
neliktir. Ksenophanes’e göre, Homeros ve Hesio- Böylece Ksenophanes çağın antropomorfik
dos insanların her türden eksiklikleri ve kusurları Tanrı kavrayışını eleştirirken, Elea Okulunun diğer
dâhil olmak üzere tüm özelliklerini tanrılara yük- temsilcilerinin algının doğru bilgi vermeyeceği ko-
lerler: “Hepsini Tanrılara yüklediler Homeros ile nusundaki görüşlerini paylaşır.
Hesiodos –Ne kadar ayıp ve kusur varsa insanlar
Ksenophanes’in antropomorfik anlayışı yıkan
yanında: -Çalma, zina etme ve birbirini kandır-
düşünceleri, mitolojik bilgi kadar insanların bil-
ma (B 11) –Fakat ölümlüler doğduğunu sanıyor
diklerini sandığı şeyleri de bir eleştiri süzgecinden
Tanrıların. –Ve kendileri gibi giyimleri, sesleri ve
geçirmesini sağlar. Şu halde insanın izlenimler yo-
şekilleri olduğunu (B 14)” (Kranz, 1984, s. 53).
luyla elde ettiği bilgi güvenilmez olduğu için, Ho-
Ksenophanes’e göre Homeros ve Hesiodos Yunan
meros ve Hesiodos’un anlattıkları “kulaktan dolma
dünyasının tanrılarını insan biçimli göstererek,
bilgiler”dir. Eleştiri süzgecinden geçmemiş olan bu
gerçekte deneyimle elde ettikleri bilgiyi tanrılarla
bilgi, daha sonra Platon’un isimlendirdiği üzere
ilişkilendirmiş olurlar. Diğer bir deyişle, Home-
doksadır (sanı), inançtır. Ksenophanes’e göre, sağ-
ros ve Hesiodos’un ortaya koydukları Tanrı figürü
lam bilgi insan bilgisinde bulanamaz. Ancak her ne
gözlemle elde edilmiş bir Tanrı’dır. Oysa gözlem
kadar insan bilgisi sağlam bilgi değilse de, insanlar
yoluyla Tanrı’yı bilmek, öncelikle mekâna göre
araştırma yoluyla zaman içinde sağlam bilgiye yak-
değişen bir Tanrı anlayışına sahip olmak anlamına
laşabilirler:
gelecektir:
“Doğru Tanrılar en baştan göstermediler her şeyi
“Habeşler kendi Tanrılarının basık burunlu insanlara.
ve kara, Thrakialılar da gök gözlü ve kızıl saçlı
olduklarını sanmakta (B 16)” (Kranz, 1984, s. Ancak onlar araştırarak keşfedecekler daha iyisini
53-54). zamanla (B 18)” (Kranz, 1994, s. 54).

44
İlkçağ Felsefesi

Ksenophanes’in insanın bilgi edinme olanağı ol- Ksenophanes’e göre, Tanrı’dır. Tanrı’nın bilgisinin
duğuna dikkat çekişine karşın, Homeros’un metin- tam oluşu, onun ne duyu ne de düşünme bakımın-
lerinde insanların bilgilerini duyduklarıyla edinebi- dan insana benzemez oluşundan kaynaklanır:
leceklerine ilişkin sanı ağırlıklıdır; insanların sadece
duyduklarını bilmesine karşın tanrılar her şeyi bi- “Tek bir Tanrı, tanrılar ve insanlar arasında en
lirler. Ksenophanes ile Homeros’un bilgi anlayışları ulu,
arasındaki en önemli fark, Homeros’un sözünü et- Ne kılıkça insanlara benzeyen ne de düşünmece,
tiği insanın yalnızca duyma yoluyla, kısacası ikin-
Hep göz, hep düşünme, hep kulaktır o. (B 23)”
ci el bilgiyle donanmasına karşın, Ksenophanes’in
(Kranz, 1994, s. 53).
aktif bir biçimde araştıran, keşfeden insandan söz
ediyor oluşudur. Diğer bir deyişle insan araştırdık-
Böylece Homeros ya da Hesiodos’un mitolojile-
ça duyularının ötesindekini bilebilir hale gelecek-
rinde belirdiği gibi, bilmek için mekân değiştirmesi
tir. Bu açıdan Ksenophanes’in bilme yetisi olarak
gereken, zaman zaman aldatılabilen bir Tanrı’dan
tanımladığının duyular olmadığı açıktır. Tıpkı Elea
farklı olarak Ksenophanes’in işaret ettiği Tanrı hem
Okulunun diğer üyeleri gibi Ksenophanes de bil-
duyular hem de akıl bakımından sınırlandırılma-
giyi keşfin duyularla değil, akıl yoluyla olacağına
mış bir bilmedir.
işaret eder.
İnsanın bilgisi, Ksenophanes’e göre, Tanrı’nın “Hep aynı yerde kalır hiç kımıldamadan,
bilgisi yanında daima sınırlı kalacaktır. Böylece
Yakışmaz ona bir oraya bir buraya gitmek.
Ksenophanes insan bilgisi ve Tanrı bilgisinin arası-
na da sınır çeker ve insanın hakikati asla tam olarak Yorulmadan sarsar ruhun düşünüşüyle bütün
bilemeyeceğini öne sürer: dünyayı (B 26)” (Kranz, 1984, s. 53).

“Açık seçik olanı olmadı gören, olmayacak da Ksenophanes’in Tanrı’sı bir, hareket etmeyen,
düşünce gücüyle her şeyi yapabilen bir Tanrı’dır.
Görüp bilen Tanrıları ve burada bütün söyledik-
Bu türden bir Tanrı düşüncesi, Ksenophanes’in
lerimi;
çağının Tanrı anlayışına yönelik ikinci eleştirisini
Biri pek başarı gösterip mükemmel bir şey söylese oluşturur. Yunan dünyasının tanrılarının çoğul-
bile luğuna itiraz eden Ksenophanes, Elea Okulunun
Kendisi bilmiyordur yine, gibi-geliş bağlıdır hep- varlığın Bir olduğuna ilişkin görüşü üzerine te-
sine (B 34). mellenen bir Tanrı anlayışına ulaşır. Tanrı’nın Bir
Bunlar benzer şeyler sanılsınlar gerçek olanlara, oluşunun mantıksal sonucu, onun en yetkin var-
lık olmasıdır. Bu yetkin varlığın yalnızca düşünce
(Fakat gerçek değildirler yine de) (B 35)” (Kranz,
gücüyle tüm var olanları idare edişi, ileride Aristo-
1984, s. 55). teles tarafından ele alınıp tamamlanarak yüzyıllar
boyunca hüküm süren bir metafiziğin doğmasına
Dikkat edilirse Ksenophanes şiirinde sanış olan yol açar. Kendisi hareket etmese de evrendeki ha-
iki tür bilgiden söz eder. Bu bilgilerden ilki insanın reketin kaynağı olan bu varlık, Ksenophanes’in tek
bilmesine bütünüyle kapalı olan tanrıların bilgi- Tanrı düşüncesine ulaştığını işaret eder.
si, yani teoloji alanıdır. İkincisi ise varlık üzerine Ancak yine de Ksenophanes özellikle kozmolo-
söylediği savlardır. Ksenophanes bu iki alan hak- jisinde, cisimsiz düşünme biçimine henüz ulaşma-
kında hakikatleri bilemeyeceğimizi ve hakikatle mış olan Yunan anlayışına uyarak, Tanrı’yı küre ile
ilişkili şeyleri dile getiremeyeceğimizi ileri sürer. O özdeşleştirir. Laertios, Ksenophanes’ten aktardığı
halde Tanrı ya da varlık hakkında söylenen her şey fragmanlardan birinde “Tanrı’nın özü küre biçimli-
kanaattir, sanıştır. Bu durumda ister duyu isterse dir” der (Laertios, 2003, s. 428). Buradan hareketle
akıl yoluyla elde edilmiş olsun insan bilgisi daima Ksenophanes’in Tanrı anlayışının günümüz tek tan-
kanaatler alanında kalır. Diğer bir deyişle, duyular rılı dinlerinin Tanrı anlayışından farklı olduğu ile-
bilgi vermez, akıl ise her ne kadar araştırarak bazı ri sürülebilir. Tanrı’nın evreninin sonsuz bir varlık
şeyleri bilebiliyorsa da, varlık ve Tanrı konularında nedeni olduğunu düşünen Ksenophanes için Tanrı,
duyularla aynı kaderi paylaşarak kanılar alanında her şeyi içinde barındıran Bir ve Bütündür. Diğer
kalır. Varlık hakkında sağlam bilginin tek kaynağı, bir deyişle, Ksenophanes’e göre, Tanrı dünyadır.

45
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

Herakleitos ve Parmenides
Tartışmasının Genel Değerlendirmesi
dikkat 1. Hem Herakleitos hem de Parmenides “bir
Ksenophanes’in Tanrı anlayışı monoteist dü- olan”ın “çokluğa” nasıl dönüştüğü sorunu
şünceyle önemli benzerlikler taşımaktadır. üzerine tartışır. Bu sorun karşısında Herak-
Bununla birlikte, onun tek bir tanrı olduğu leitos arkhe olarak tek bir madde seçildiği
şeklindeki düşüncesi ile günümüzdeki tek sürece “dünyanın çokluğunun” kavranama-
tanrıcı anlayış arasında bazı önemli farklar yacağını düşünür. O, Thales ile ardından
vardır. Örneğin Ksenophanes Tanrı’nın küre gelen filozofların görüşlerinde etkisini his-
biçiminde olduğunu düşünmektedir. Oy- settiren ve belirli bir maddeyi arkhe olarak
saki bu düşünce monoteist düşünceyle uz- kabul eden tüm yaklaşımları reddeder. Bu
laştırılamaz. Zira monoteist inanç Tanrı’nın türden klasik arkhe anlayışlarına karşı He-
herhangi bir şekle sahip olduğu düşüncesini rakleitos, evrenin temeline “oluş” sürecini
dışlamaktadır. ve “düzenli değişimi” koyar. Parmenides
ise Thales’in arkheye ilişkin formülünün
değişimi kavramakta sorun yarattığını fark
Ksenophanes’in panteizminde Tanrı değil, etmekle birlikte, Herakleitos’un tam tersi
dünya fikri vurgulanır. Ksenophanes doğayı va- bir yol takip eder ve hareketi reddeden bir
roluş nedeni olarak kavrayarak, erken dönem Yu- varlık anlayışını savunur.
nanların canlı maddeciliğini (hylozoizm) kabulle- 2. Her iki filozof da kendilerinden önceki dü-
nir. Ksenophanes’le birlikte Tanrı artık dünyanın şünme biçimlerinin görünüş ile gerçek ara-
meydana geldiği bir yüceliğe dönüşse de Tanrı ve sında yaptığı ontolojik ayrımı epistemolojik
dünyayı özdeş kılan görüşün bütünüyle tutarlı bir bağlama taşırlar. Herakleitos ve Parme-
olduğu iddia edilemez. Çünkü Tanrı’nın “sadece nides ile ardlarından gelen Elealı Zenon ve
düşünce gücüyle dünyayı nasıl hareket ettirdiği” Ksenophanes, duyuların sağladığı empirik
sorusu halen yanıtsız kalmaktadır. Başka bir ifa- bilgiyle (doxa) aklın ürettiği rasyonel bilgiyi
deyle, Tanrı küre biçiminde bir cisim ise O’nun (episteme) ayırt ederken, bu iki bilgiden akıl
bilgisine üstünlük tanırlar. Böylece episte-
evrenle özdeş olduğu düşünülebilir. Fakat O sadece
moloji bu iki filozofun görüşleri eşliğinde
düşünce gücüyle hareket veren bir varlık ise, ev-
felsefe tarihindeki yerini alır.
renden ayrı olarak var olmalıdır. Bu sorunun ya-
nıtı Ksenophanes’in en azından modern dünyaya 3. Değişim sorununu ele alan filozofların tar-
tışmalarında yol gösterici kavram diyalek-
ulaşan fragmanlarında açıkça bulunamamaktadır.
tiktir. Filozoflar tarafından farklı anlamlar
Kısacası, Ksenophanes’e göre, Tanrı hem küresel
yüklenmiş olmakla birlikte diyalektik kav-
ve cisimseldir hem de zihin gücü, bilgi, yetenek ve
ramı ileride kaba bir bölümlemeyle mater-
fizik kapasite olarak insandan çok farklıdır. Aslın- yalist ve idealist felsefelere zemin oluştu-
da Ksenophanes’te Tanrı düşüncesi yarı somut, yarı racak biçimde hem Elea Okulunun hem
soyut bir düşüncedir. de Herakleitos’un ilgi alanına girer. Elea
Ksenophanes’in görüşlerinde bir tutarsızlık gö- Okulu, özellikle Zenon’un görüşleri, diya-
rünüyor olsa da, çağının egemen Tanrı anlayışına lektiği bir düşünme yöntemi olarak kullan-
yönelik eleştirileri ve bilginin ölçütüne dair fikir- maktadır. Herakleitos ise diyalektiği evren-
leri, bilgi olan ve olmayanı ayırt etme konusunda de hüküm süren ve kendisinden dolayı var
felsefenin önünü açar. Platon ve Aristoteles gibi olan her şeyin karşıtına dönüştüğü değişim,
Ksenophanes’ten sonraki sistem filozofları, büyük yani karşıtların birliğiyle ilişkilendirir. Do-
ölçüde onun açtığı yolun takipçileri sayılabilirler. layısıyla, diyalektik kavramını Elea Okulu
epistemolojik, Herakleitos ise ontolojik bir
açılımla değerlendirir.

46
İlkçağ Felsefesi

yaşamla ilişkilendir

“Barnes (…), Sokrates öncesi felsefe dönemi- T. Gomperz’in Antik felsefe tarihine ayır-
ni tanımlarken, bu döneme ait filozofların akılcı mış olduğu (…) eserinin de Yunan Düşünürleri
özellikleri üzerinde ısrar etmektedir. Ona göre adını taşıması bir rastlantı değildir. Gomperz de
akılcı insanların doğaüstünü reddetmeleri gerek- yukarıda sözünü ettiğimiz diğerleri gibi Yunan
mez. İlk Yunan filozoflarında teoloji yerini bili- düşüncesinin en önemli özelliğinin ‘zihni’ keşfet-
me, tanrılar doğa güçlerine terk etmiş değillerdir. mesinde, insan aklını yaratmasında veya tarihte
Kanıtlanmamış masallar (unargued fables) yer- ilk defa akılsal kanıtlamalara dayanan görüşler
lerini kanıtlanmış kuramlara (argued theories), ortaya atmasında bulunduğunu düşünmektedir.
dogmalar yerlerini akla bırakmışlardır. Çünkü Guthrie de, ‘Yunanlılarla birlikte Avrupa’da
teoloji ve doğa-üstü de dogmatik veya akılcı bir akılsal düşüncenin başlangıçlarında bulundu-
tarzda incelenebilir. Yunanlı filozoflar dindarlık ğumuzu’ kabul etmektedir. Yunan düşüncesin-
(piety) ve şiirin (poetry) iddialarını reddetmişler- de, hatta düşüncemizin dayandığı soyut kav-
dir, ama bu bütün tanrısal şeylerin ve doğa-üstü- ramların çoğunu kendisine borçlu olduğumuz
nün reddini gerektirmemiştir. Aristoteles’te insanı şaşkınlığa düşüren birtakım
Barnes ayrıca akılsal olanın her zaman doğru sabit fikirlerle karşılaştığımız (örneğin gök cisim-
olan anlamına gelmediğini de hatırlatmaktadır. lerinin canlı oldukları, daire veya küre şeklinin
Ona göre akla dayanan inançlar da yanlış olabi- mükemmel olduğu, üç sayısının önceliği gibi...)
lirler ve çoğu zaman da öyledirler. Gerçekten çok görüşünde olan Guthrie, Yunan felsefesinin
az Sokrates-öncesi görüş doğrudur; daha azı ise başlangıç döneminde akıl-öncesi, bilim-önce-
iyi temellendirilmiştir. Ama gene de bu görüşler si, mitik ve antropomorfik tasavvurlarla akılsal
önemli ölçüde akılsaldırlar, çünkü kanıtlarla des- ve bilimsel tasavvurlar arasında keskin bir ayrı-
teklenmişlerdir veya kanıtlara dayanmaktadırlar. mın olduğunu kabul etmemekle birlikte, gene
Sonuç olarak Barnes, Sokrates öncesi dönem de bunların ilk kez bu dönemde birbirlerinden
filozofları tarafından ileri sürülen kuramların ayrılmaya doğru gittiğini söylemekte ve sonuç
müminin inanması, dinsizin bilmemesi gereken olarak Thales’i ilk filozof olarak gören geleneğe
önermeler olarak ortaya atılmadıklarını, tersine karşı çıkmak için hiçbir nedenin olmadığını be-
onların akıl sahibi insanların ele alıp inceleyebile- lirtip onunla birlikte akla dayanan açıklama veya
cekleri ve tartışabilecekleri akla dayanan önerme- bilimsel gözlemin bilimöncesi çağdan yavaş yavaş
ler, kanıtlama sonucu olan şeyler olarak takdim ayrılmaya başladığını savunmaktadır.
edildiklerini, bunun ise az şey olmadığını, tersine (…) biz de genel olarak (…) Yunan dönemi-
‘herkesin kanısı olduğu halde ancak bazı insanla- nin felsefesinin (…) tarihte ilk kez Yunan dün-
rın düşünceleri olduğu’nu vurgulamaktadır. yasında başladığını düşünüyor ve onun düşünce
(…) Lange’nin Materyalizmin Tarihi’nde de- tarihinde bir devrim teşkil eden yanını da bir-
diği gibi ‘Yunan kültürünün gerçek bağımsızlığı çokları ile birlikte şu kavramlarla ifade etmenin
başlangıçlarında değil mükemmelliğinde bulu- mümkün ve doğru olacağına inanıyoruz: Akılsal-
nur’. Buna bağlı olarak Berr şunları söylemekte- lık, doğallık ve pozitiflik.
dir: ‘Yunanistan, insan aklını yaratmıştır. Doğu- Ancak bu özellikler de, birbirlerine bağlı
lularda bilen, tanrısal sırların sahibidir. O rahip, olan ve ancak birlikte, birbirleriyle bağlantılı ola-
peygamber, büyücü, keramet sahibidir. Düşünür, rak belli bir anlam ifade eden şeylerdir. Çünkü
yani kendi gücüyle düşündüğünü ileri süren kişi, Barnes ve Guthrie’nin haklı olarak işaret ettikleri
tarihte yeni bir olaydır.’ gibi, herhangi dinsel, mitolojik sistem veya açık-

47
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

lamada temel aldığı unsurlar, kavramlar arasında Onun pozitifliğinden kastımız ise şüphesiz
düzenli, tutarlı, birliği olan bir ilişkiler bütünü önermelerini çağdaş anlamda sistemli bir gözlem-
oluşturması açısından veya bu anlamda akla uy- ler bütününe veya deneyler toplamına dayandıra-
gun, rasyonel olabilir. Nitekim sadece Yunan’da rak oluşturması veya sonuçlarının doğruluğunu
değil, başka toplumlarda da felsefe öncesi mitolo- sınamak için karmaşık doğrulama yöntemlerine
jik-dinsel düşüncenin bu anlamda hayli ileri bir başvurmak istemesi anlamında bir pozitiflik de-
akılsallığa sahip olduğunu kabul edebiliriz. Hatta ğildir; verilmiş olandan kalkarak dünyayı anla-
çağımızın büyük ideolojik-metafizik sistemleri- mak ve tasvir etmek, insani ve tanrısal olan da
nin bir yandan büyük ölçüde efsane olma özellik- içinde olmak üzere her şeyi doğal olanla açıkla-
lerini kaybetmeksizin, son derece ileri bir akılsal- mak ve değerlendirmek çabasıdır.”
lığa sahip olduklarını söylememiz mümkündür.
Yunan felsefi düşüncesinin akılsallığını oluşturan Kaynak: Ahmet Arslan (2006). İlkçağ Felsefe Ta-
şeyin onun bu akılsallığı büyük ölçüde dünyayı rihi –Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi, İstanbul: İs-
doğal kavramlarla tasvir etmeye çalışan bir bakış tanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, ss. 40-43.
açısına dayandırmak istemesinde yattığını söyle-
mek makul görünmektedir.

Öğrenme Çıktısı

7 Parmenides ve Herakleitos’un hareket sorunu hakkındaki fikirlerini kıyaslayabilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Herakleitos ve Parmeni-
des’in düşüncelerinin ay-
rıntılı bir mukayesesi için “Zenon paradoksları” hangi
Ksenophanes’e göre kaç tür Meral Işıldak’ın “Heraklei- açılardan eleştirilebilir? Fi-
bilgi vardır? Araştırınız. tos ve Parmenides`te varlık kirlerinizi arkadaşlarınızla
ve oluş sorunlarının ince- paylaşınız.
lenmesi” adlı doktora tezini
inceleyebilirsiniz.

48
İlkçağ Felsefesi

1 Miletos okuluna mensup filozofların


arkhe anlayışlarını açıklayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Miletos okuluna mensup filozofların
2 “hylozoizm” fikrini benimsemesinin
nedenini ifade edebilme

Miletos Okulu

1 İlkçağ filozoflarının araştırmalarının merkezindeki soru evrendeki çokluğun ardında yatan birliğin,
yani arkhenin ne olduğudur. Miletos Okulu düşünürleri arkheyi farklı maddelerle tanımlamakla bir-
likte onun bir “madde” olduğu konusunda hemfikirdirler. Bu düşünürler evrendeki çeşitliliğin ardında
bir birlik yattığı düşüncesinden hareketle arkheyi tek bir maddeyle açıklama çabasındadırlar. Sonuçta
Miletos Okulu düşünürlerinin arkhe seçimine damgasını vuran eğilim monizmdir. Thales arkheyi “su”,
Anaksimandros “apeiron”, Anaksimenes ise “hava” olarak tanımlar. Aristoteles, Miletos Okulu düşü-
nürlerinin doğayı nedensel bir açıklamayla kavramak için gerekli olan maddi neden, fail neden, formel
neden ve ereksel nedenden yalnızca maddi nedene odaklandıklarını ileri sürer.

2 Miletos okuluna mensup filozoflar bir yandan arkheyi tek bir madde olarak belirlemeleri, diğer
yandan ise salt maddi bir takım meselelerle uğraşmaları hasebiyle monist bir yaklaşımı benimsemiş-
lerdir. Monizm, yani tek bir arkhenin mevcut olduğu yönündeki felsefî düşünce evrendeki çeşitliliği
kavramada basit ancak işlevsel bir açıklama sunmakla birlikte özellikle değişim ve hareketin olanağını
açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Madem tek bir arkhe vardır ve madem bütün varlık ondan türe-
mektedir, o halde hareket ve değişim, bunca farklılık o tek unsurdan nasıl türeyebilmektedir? Bir ana-
maddenin diğer maddelere nasıl olup da dönüştüğünü açıklayamayan Miletos Okulu düşünürleri, bu
sorunu maddeyi canlı kabul ederek çözmeye çalışmışlardır. Bu nedenle Miletos Okulu düşünürlerinin
görüşlerine canlı maddecilik (hylozoizm) anlayışı hâkimdir. Buna göre, madde hareketi bizzat kendi
özünden türetmektedir.

49
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

3 Pythagoras ve ardıllarının arkhe


anlayışlarını açıklayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Pythagorasçıların “bilimsel”
4 düşünceye yaptığı katkıları
sıralayabilme

Pythagoras ve Ardılları

3 Miletos Okulu düşünürlerinin maddi nedene odaklanan bakış açılarına karşın Pythagorasçılar
formel nedeni öne çıkarırlar. Pythagorasçılar bir şeyi oluşturan maddenin bilinmesinden çok, şeyin
maddi yapısının yerine getirdiği işlevin, yöneldiği amacın araştırılarak bilinebileceğini ileri sürerler.
Pythagorasçı felsefeye göre, evrende bir düzenlilik ve uyum bulunur. Özellikle müzik üzerine çalışmalar
yapan Pythagorasçılar, müzikteki uyumu sağlayanın sayılar olduğunu keşfetmişlerdir. Müzikteki sayısal
uyum, Pythagorasçılara tüm evrenin matematik sayılarla ifade edilebileceği konusunda ilham kaynağı
olmuştur. Böylece Pythagoras ve takipçileri evrenin düzeninin ardında yatan arkhenin de “sayı” olduğu
görüşüne ulaşmışlardır. Miletos Okulu üyelerinin arkhe olarak su, hava gibi somut maddeleri seçmele-
rine karşın Pythagorasçılar sayının arkhe olduğunu söyleyerek soyut düşünüşe doğru önemli bir adım
atmışlardır. Pythagorasçılara göre, evrendeki düzeni sayılar sağlamakta, onların yokluğunda ise var olan
ilişkili yapılar, düzen ya da yasa ortadan kalkmaktadır.

4 Pythagorasçı düşünce büyük oranda mistik ve dinî bir nitelik taşımaktadır. Bununla birlikte,
onların düşüncesinde bilimin önemli bir yer tuttuğu da inkâr edilemez. Ayrıca, din ve bilim arasında
yapılan ayrımın modern bir yaklaşım olduğu, başka bir deyişle günümüzde anlaşıldığı biçimiyle din-
bilim ayrımının Pythagorasçılık açısından geçerli olamayacağı hatırda tutulmalıdır. Onlar ruh için nihai
kurtuluşu temin etme çabalarını kendi genel teorileriyle uyumlu bir bilimsel etkinlik olarak yürüt-
müşlerdir. Pythagorasçılar fizik ile matematik arasında oluşturdukları birlik dolayısıyla modern fiziğin
temelini atmış sayılabilirler. Onlar matematik alanında özgün kuramlar geliştirmişlerdir. Pythagoras ve
takipçileri evrendeki uyumu açıklayabilmek için matematiğe başvurmuşlardır. Bu, matematiğin Pytha-
gorasçılar tarafından bir yöntem haline getirildiğini gösterir ve modern bilim açısından fevkalade önem-
li bir adımdır. Zira modern düşüncede, en azından Galileo’dan beri, evren matematiksel bir vakıa ola-
rak görülür ve onu anlamak için matematiğe müracaat edilmesi gerektiği vurgulanır. Pythagorasçıların
modern bilime yaptığı söylenebilecek bir diğer önemli katkı, “bilen özne” ile “bilinen evren” arasında
gözettikleri ayrımdır. Bu ayrım bilgiyi mümkün kıldığı gibi bilgi sorununun felsefenin bir parçası haline
gelmesini de sağlamaktadır.

50
İlkçağ Felsefesi

5 Herakleitos’un arkhe anlayışını


açıklayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


6 Herakleitos’un logos öğretisini ana
hatlarıyla irdeleyebilme

Değişim ve Hareket Sorunu

5 Tıpkı Miletos ve Elea okulu filozofları gibi Herakleitos da başlangıçta arkhenin ne olduğuna dair
spekülatif fikirler üretmiştir. Ancak, Miletoslular gibi belirli bir durağan maddeyi arkhe olarak seçme-
nin doğadaki değişim ve hareketi açıklayamayacağını düşündüğünden, hareketli bir madde olan “ateş”i
arkhe olarak seçmiştir. Ateş, Herakleitos’a göre, tüm var olanların ilk gerçeğidir. Ateş, tüm karşıtların
içinde eridiği birliktir. Hareketin nasıl olanaklı olduğunu açıklamaya çalışan Herakleitos’a göre, ateş
her şeyin niteliksel değişimine yol açan bir ilkedir. Diğer bir deyişle, Herakleitos’un gözünde ateş hem
bir madde hem de değişimin ilkesidir. Bu bakımdan, onun arkhe anlayışı Elealılardan da ayrılmaktadır.
Zira Elea okulunun başlıca temsilcisi olan Parmenides’e göre arkhe olarak kabul edilmesi gereken un-
surun bir, kendi kendisiyle özdeş ve hareketsiz olması gerekmektedir. Herakleitos’un arkhesi ise diğer
niteliklerine ilaveten hareketi de ortaya koymaktadır. Onun tabiriyle, her şey akmaktadır. Ayrıca, bir
kişinin aynı nehirde iki defa yıkanması imkânsızdır. Bu nedenle evreni sabit bir kütle olarak tasavvur
etmek imkânsızdır. Herakleitos’un arkhe hakkındaki kanaatlerini Zenon’un yaklaşımıyla uzlaştırmak da
mümkün olmayacaktır. Çünkü Elealı Zenon da ortaya koyduğu paradokslarla hareketin ve çokluğun
imkânsızlığını göstermeye çalışmıştır. Herakleitos dünyayı hiç sönmeyen bir ateş olarak nitelendirmek-
tedir. Bu ateşin bir bölümü her zaman öteki maddeleri, yani toprak, su ve havayı oluşturmaktadır.
Herakleitos tarafından hem maddenin arkhetipik bir formu hem de oluşun düzeni diye nitelendirilen
ateş diğer maddeler arasındaki değişimi, birbirlerini daima dengeleyecek şekilde düzenlemektedir. Bu
nedenle, Herakleitos’un saf ateşe yönetsel bir kapasite atfettiği de söylenebilir. O, ateşi kozmik güçlerin
itici ilkesi olarak ele alır. Ateş suların buharlaşmasına, buharın yükselmesine ve bulut olmasına, bulutun
soğuyarak yağmura dönüşmesine, toprağın kurumasına neden olan ilkedir. Bu açıdan ateş katı, sıvı ve
gazların “değişim ilkesi”dir.

6 Her ne kadar Herakleitos’un felsefesini değişim olgusuna yaptığı vurgu temsil ediyor ise de onun
düşüncesinde değişmeyen en az iki unsurun mevcut olduğunu belirtmek gerekmektedir. Söz konusu
unsurlardan ilki, arkhenin, yani ateşin geçirdiği tüm dönüşümler boyunca aynı kalan miktarıdır. Ör-
neğin herhangi bir yerdeki bir değişimin neticesi olarak toprak azalıyorsa, bu, başka bir yerde toprağın
arttığı anlamına gelmektedir. Bir ilke olarak arkhenin miktarı daima sabittir. Esasen bu düşünceyi ilkçağ
filozoflarının ortak bir kanaatine dayandırmak mümkün gözükmektedir: yoktan hiçbir şey var olmaz,
var olan hiçbir şey yok olmaz. Bu düşüncenin ikinci kısmı, var olan bir şeyin yok olmadığı şeklindeki
iddia Herakletios’un miktardaki sabitliğe dair yaptığı tartışmayı destekliyor gözükmektedir. Evrende de-
ğişmeden, sabit kalan ikinci unsur ise, Herakleitos’a göre, logostur. Logos tüm değişimleri oranlı, düzenli
ve ölçülü kılan yasadır. Logos Yunancada akıl, ölçü, oran, tasvir, önerme ve cümle gibi anlamlara gel-
mektedir. Evrendeki her şeyi düzene sokan yasa olarak logos, Herakleitos’a göre, evreni yöneten ilkedir.

51
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

Parmenides ve Herakleitos’un
7 hareket sorunu hakkındaki
fikirlerini kıyaslayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Miletos Okulu düşünürleri olan Thales, Anaksimandros ve


Elea Okulu
Anaksimenes, var olanların meydana gelişinin nedenini ark-
henin canlılık özelliğine bağladıklarından, değişim ve hareket
sorunu üzerine düşünmemişlerdir. Bu nedenle Miletos Oku-
lu düşünürleri belirli maddeleri arkhe olarak seçmişlerdir.
Aristoteles’in deyişiyle Miletos Okulu filozofları maddi nedene
odaklanmışlar, harekete itki veren fail nedeni araştırmamış-
lardır. Durağan ve belirli bir maddeyi arkhe olarak seçmenin
değişimi ve hareketi anlamada yetersiz bir açıklama olduğunu
ilk fark eden Herakleitos’tur. Herakleitos değişim ve hareketi
açıklamak için arkhenin hareketli bir madde olması gerektiği-
ni düşünmüş ve bu nedenle “ateş”i arkhe olarak seçmiştir. Ateş
yalnızca bir töz değildir; aynı zamanda sürekli eylemin somut,
fiziksel bir simgesi, oluşun kendisi olarak da tanımlanabil-
mektedir. Başka bir deyişle, Herakleitos’a göre, ateş bir madde
olmaktan çok, her şeyin niteliksel olarak değişimine yol açan
bir ilkedir. Herakleitos sürekli değişim içindeki dünyayı hiç
sönmeyen bir ateş olarak tanımlamaktadır. Bu ateşin bir bö-
lümü her zaman öteki maddeler olan toprağı, suyu ve havayı
oluşturur. Oluş daima bir düzen içerisindedir. Oluşa düzenini
veren ise logostur. Herakleitos logosu tüm değişimleri oranlı, dü-
zenli ve ölçülü kılan yasa olarak tanımlamaktadır. Evrendeki
tüm karşıtların oranlı bir biçimde birbirlerine dönüşerek uyum
içinde var olması, logosa uygun olmasından kaynaklanmaktadır.
Parmenides ise Herakleitosçu felsefenin tam tersi bir yol alarak
değişimi reddetmektedir. Parmenides’e göre, “varlık” ile değişi-
min bir arada düşünülmesi açıkça tutarsızdır, çünkü hareket ya
da değişim var olan bir şeyin bir süre sonra yok olmasıdır. Bu
durum ise bir şeyin hem “var” hem de “yok” olduğunu kabul
etmek anlamına gelir ki, bir şeyin hem “var” hem de “yok” ol-
duğu tutarsızlık içerdiğinden akıl tarafından kavranamaz. Bu
nedenle, Parmenides, var olanın hep var olması gerektiğini öne
sürerek, hareket ya da değişimin yalnızca duyuların bir yanılsa-
masından ibaret olduğunu düşünmektedir.

52
İlkçağ Felsefesi

1 Aşağıdakilerden hangisi Thales’e ilk filozof 5 Herakleitos’un evrendeki değişimin temeline


denilmesinin nedenlerinden biri olamaz? yerleştirdiği “logos” sözcüğü aşağıdaki hangi anla-
mı içermez?

neler öğrendik?
A. Bilgiyi yalnızca bilgilenmek için istemesi A. Yasa B. Akıl C. Duyum
B. Gözlem yöntemiyle doğaya yaklaşması D. Orantı E. Mantık
C. Maddenin canlı olduğunu söylemesi
D. Doğa olaylarının ardında bir düzenlilik olduğu- 6 Thales’in canlı-cansız madde ayrımı yapma-
nu ileri sürmesi ması, aşağıdaki sonuçlardan hangisine yol açmaz?
E. Arkhe olarak “su”yu seçerken, gözlemlere da- A. Mıknatısın canlı kabul edilmesine
yanması B. Hareket sorununun fark edilmemesine
C. “Fail neden”den söz edilmemesine
D. Maddenin tanrılarla dolu olduğunun düşünül-
2 Aşağıdakilerden hangisi Anaksimandros’un mesine
Thales’ten ayrılan görüşlerinden biri değildir? E. Gözlem yoluyla doğanın incelenmesine
A. Arkheyi belirsiz bir madde olarak saptaması
B. Canlılığın kaynağına “nemlilik” niteliğini yer- 7 Aşağıdaki ifadelerden hangisi Parmenides’e
göre hatalıdır?
leştirmesi
C. Evrenin boşlukta durduğu iddiası A. Değişimin yasası ancak akılla kavranabilir.
B. Varlık ile düşünce aynıdır.
D. Belirsiz bir kütlenin varlığından söz edişi
C. Var olmayan var olamaz.
E. Arkhenin sonsuz niteliğe sahip olması gerekti- D. Duyular hakikati kavrayamaz.
ğini düşünmesi E. Dile getirilebilen ancak bir var olandır.

3 Aşağıdakilerden hangisi Miletos Okulunun 8 Aşağıdakilerden hangisi Ksenophanes’in görüş-


tüm düşünürlerince paylaşılan bir görüş değildir? leriyle ilişkili olarak varılması olanaklı bir yargıdır?
A. Ksenophanes’e göre, evrendeki düzen akıl ve
A. Miletos Okulu düşünürleri kontrollü deneye duyuların ortak çalışmasıyla bilinebilir.
önem verirler. B. Ksenophanes ile birlikte bilginin eleştirisi başlar.
B. Miletos Okulu düşünürlerinin düşüncelerine C. Ksenophanes, insan dünyasının tanrıların dün-
fizik dünya yol gösterir. yasına benzer biçimde düzenlenmesi gerektiği-
C. Miletos Okulu düşünürleri canlı madde anlayı- ni söyler.
şını benimserler. D. Ksenophanes’e göre, bilgi insanlara tanrılar ta-
rafından sunulur.
D. Miletos Okulu düşünürlerine doğa filozofları E. Ksenophanes, insanın bilgisinin tanrıların bil-
da denilebilir. gisinin yerini alması gerektiğini düşünür.
E. Arkhenin araştırılması, Miletoslu düşünürlerin
temel sorunudur. 9 Aşağıdakilerden hangisi Parmenides ve He-
rakleitos felsefeleri bakımından varılabilecek ortak
bir yargıdır?
4 Pythagorasçılar üzerine söylenebilecek aşağı-
daki yargılardan hangisi yanlıştır? A. Evrenin temelinde “değişim” ve “oluş” bulunur.
B. Birden çok meydana gelmez.
A. “Bilen özne” kavrayışı ilk kez açıkça Pythago- C. “Logos” hakikati tanımlar.
rasçı felsefede görülür. D. Akıl bilgisi, deneysel bilgiden üstündür.
B. Formalist bir felsefe yaparlar. E. “Diyalektik” bilgiye ulaşmada en önemli yön-
C. Evrenin temeline uyum, ölçü ve oran kavramla- temdir.
rını yerleştirirler.
D. İdeal sayı düşüncesi ilk kez Pythagorasçılarda 10 Aşağıdakilerden hangisi belirli ve somut bir
belirir. maddeyi arkhe olarak saptayan monist bir filozoftur?
E. Özneye ahlaki sorumluluk yüklerler. A. Pythagoras B. Parmenides
C. Anaksagoras D. Anaksimandros
E. Anaksimenes

53
Pre-Sokratikler: Natüralist Dönem

1. C Yanıtınız yanlış ise “Thales” konusunu yeni- 6. E Yanıtınız yanlış ise “Thales” konusunu yeni-
den gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. B Yanıtınız yanlış ise “Anaksimandros” konu- 7. A Yanıtınız yanlış ise “Parmenides” konusunu
sunu yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

3. A Yanıtınız yanlış ise “Miletos Okulu” konusu- 8. B Yanıtınız yanlış ise “Ksenophanes” konusu-
nu yeniden gözden geçiriniz. nu yeniden gözden geçiriniz.

4. D Yanıtınız yanlış ise “Pythagoras ve Ardılları” 9. D Yanıtınız yanlış ise “Değişim ve Hareket So-
konusunu yeniden gözden geçiriniz. runu” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

5. C Yanıtınız yanlış ise “Herakleitos” konusunu 10. E Yanıtınız yanlış ise “Anaksimenes” konusunu
yeniden gözden geçiriniz. yeniden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

Thales’in öğrencisi olan Anaksimandros, hocasının arkheye ilişkin saptama-


larından etkilenmekle birlikte bunların eleştirisini de yapmaktadır. Thales
arkhe olarak “su”yu seçerken, “su”yun sınırsızlığından ilham almıştır. Anak-
simandros, Thales gibi, arkhenin sonsuz ve sınırsız bir şey olması gerektiğini
düşünmekle birlikte “su”yun belirli ve sınırlı bir madde oluşundan dolayı ark-
he olamayacağını ileri sürer. Anaksimandros’a göre, arkhe evrendeki çeşitliliği
Araştır 1 sağlayabilecek biçimde sonsuz ve sınırsız olmalıdır. “Su” ise belirli bir madde
olduğundan karşıtıyla sınırlanacak ve bu durumda da evrendeki sonsuz ve
sınırsız çeşitliliği sağlamakta, karşıtların evrende bir arada bulunmasını açıkla-
makta yetersiz kalacaktır. Belirli maddelerin ancak karşıtlarıyla birlikte var ol-
duğu görüşünden hareket eden Anaksimandros, bu durumda tüm karşıtların
kendisinden kaynaklandığı arkhenin niteliğinin belirsiz olması gerektiğini ileri
sürer. Anaksimandros bu belirsiz, sınırsız arkheye apeiron adını verir.

Anaksimenes’e göre, arkhe “hava”dır. Anaksimenes canlı ve cansız evrende var


olan her şeyin “hava”nın niceliksel olarak farklılaşmış biçimi olduğunu ile-
ri sürer. Anaksimenes’in canlı ve cansızlar arasında varsaydığı bu benzerlik,
Araştır 2 Pythagorasçılar tarafından bilginin olanağını oluşturmak amacıyla kullanılır.
Pythagorasçıların makro kozmos ile mikro kozmos arasındaki benzerlikten yola
çıkarak benzerlerin birbirlerini bilebileceklerine ilişkin düşüncelerinin zemi-
ninde Anaksimenes’in insan ve evren arasında “hava” aracılığıyla kurduğu
benzerlik bulunur.

54
İlkçağ Felsefesi

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

Pythagoras ve takipçileri “bilen özne” ile “bilinen evren”in aynı mantıksal ya-
pıya sahip olduğunu iddia etmektedirler. Herakleitos benzer bir ortak yapının
logos ile insan düşüncesi arasında mevcut olduğu kanaatindedir. Her şey sürek-
li değişmektedir. Evrende arkhenin miktarı ve logos dışında sabit kalan hiçbir
şey yoktur. Fakat bu değişim insanın bilme becerisini ortadan kaldırmamak-
tadır. Başka bir deyişle, Herakleitos bilginin mümkün olduğu kanaatindedir.
Nesne (evren) ve özne (insan) hiç durmadan değişir. Fakat, özne nesnedeki
Araştır 3 düzeni ve uyumu var eden yasa ile aynı niteliğe sahip olduğu için onu kav-
rayabilmektedir. Eğer bilgi yalnız ve sadece duyulara dayanıyor olsaydı onun
imkânı ve değeri tartışma konusu edilebilirdi. Fakat Herakleitos’un bilgi adını
verdiği şey duyu algılarından türetilen malumat değildir. Çünkü değişen şey
hakkındaki algılar yanıltıcıdır. Asıl olan, bu değişimin arkasındaki yapıyı akıl
ile kavrayabilmektir. Dolayısıyla, Herakleitos düşüncesinde, bilgi ancak aklî
bir zeminde türetildiği oranda meşru kabul edilmektedir.

Ksenophanes üç tür bilgiden söz eder. İlk bilgi, tüm Elea Okulu üyelerince de
eleştirildiği üzere güvenilmez olan “duyu bilgisi”dir. Duyu bilgisi insanların
izlenimler yoluyla elde ettikleri, değişkenlik gösteren bir bilgidir. Yine Elea
Okulunun genel görüşüne uygun bir biçimde Ksenophanes insanın güvenilir
bilgi kaynağı olarak “akıl bilgisi”nden söz eder. Ksenophanes’e göre, akıl, insa-
nın araştırıp keşfederek bilgi sahibi olabileceği tek yetisidir. Diğer bir deyişle
Araştır 4 insan araştırdıkça duyularının ötesindekini bilebilir hale gelecektir. Duyuların
ötesindeki gerçekleri bilme çabasında insanın kılavuzu akıldır. Ancak, akıl in-
sana duyu bilgisinin ötesine geçme gücü veriyor olmakla birlikte sınırlı bilgi
sağlar. İnsan ve Tanrı bilgisini karşılaştıran Ksenophanes insanın hakikati asla
tam olarak bilemeyeceğini öne sürer. Böylece Ksenophanes’in felsefesinde be-
liren üçüncü tür bilgi “Tanrı bilgisi”dir. Tanrı bilgisi ne duyular ne de akıl
tarafından sınırlandırılmamış bir bilgi olduğundan en üst bilmedir.

Kaynakça
Akarsu, B. (1988). Felsefe Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Guthrie, W.K.C. (1999). İlkçağ Felsefesi Tarihi. Çev.
İnkılâp Kitabevi. Ahmet Cevizci, Ankara: Gündoğan Yayınları.
Aristoteles. (1993). Fizik. İstanbul: Yapı Kredi Herakleitos. (2012). Kırık Taşlar. İstanbul: Can
Yayınları. Yayınları.
Aristoteles. (1996). Metafizik. İstanbul: Soysal Herzen, A. (2004). Letters on Study of Nature. Hawaii:
University Press of the Pacific.
Yayınlar.
Homeros. (1984). Odysseia. İstanbul: Can Yayınları.
Von Aster, E. (1999). İlkçağ ve Ortaçağ Felsefe Tarihi.
İstanbul: İm Yayın Tasarım. Jeager, W. (1947). The Theology of the Early Greek
Philosophers. Oregon: Wipf & Stock Publishers.
Bergson, H. (1998). Creative Evolution. New York:
Dover Pub. Inc. Kranz, W. (1984). Antik Felsefe. İstanbul: Sosyal
Yayınlar.
Burnet, J. (1920). Early Greek Philosophy. London: Laertios, D. (2003). Ünlü Filozofların Yaşamları ve
A&C Black Ltd. Öğretileri. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Capelle, W. (1995). Sokrates’ten Önce Felsefe II. Platon. (1989). “Kratylos”. Diyaloglar 1 içinde.
İstanbul: Kabalcı Yayıncılık. İstanbul: Remzi Kitabevi.
Cevizci, A. (2014). Felsefe Tarihi 1 –İlkçağ Felsefesi. Platon. (1989). Parmenides. İstanbul: Ara Yayıncılık.
İstanbul: Say Yayınları. Platon. (1997). Phaidros. İstanbul: M.E.B. Yayınları.
Descartes, R. (1994). Metod Üzerine Konuşma. Russell, B. (t.y.). Batı Felsefesi Tarihi –İlkçağ. İstanbul:
İstanbul: Sosyal Yayınlar. Say Yayınları.
55

You might also like