You are on page 1of 13

Bismillahirrahmanirrahim...

(B.H.S)

Rahmetullah el-Hindî (1818-1891); İzhâru’l-Hakk - 2. Cilt

Tercüme: Ramazan Muslu

Esas: Muhammed Melkavi’nin Arapça Neşri (Riyad, 1994)

[köşeli parantez [] içindekiler bana aittir.. mfs]

KURAN'IN ALLAH KELAMI VE MUCİZ OLUŞUNUN İSPATI VE PAPAZLARIN


ŞÜPHELERİNE CEVAPLAR

1. Kuran'ın Allah kelamı olduğunun ispatı:

- Arap fesahatinde bulunmayan bir seviyede olması...

- Yalan içermemesi... Halbuki en beliğ şiir ve şairler hakkında bile şöyle


denilmiştir: Şiirin en güzeli, içinde en çok yalan bulunduranıdır... Kuran ise;
içinde yalan bulunmadan etkileyici üslubunu koruyabilmiştir.

- Tekrar edilen konularda bir çelişkinin bulunmaması...

- Fesahatın az bulunduğu (dünya ve ahiretle ilgili) konuların ele alınması...

- Ebedi sanatları en güzel şekilde kullanmış olması... Bilindiği gibi her şairin usta
olduğu bir edebi sanat vardır.. Kuran ise istediği konuda belagata hakim
konumda olduğunu açıkça belli eder.

- Konular arasında tam bir bağlantının bulunması... bu müthiş durum, Arap


belagatçılarını hayrete düşürmüştür.

- Az lafızla çok mananın ifade edilmesi...

- Kuran metni hem açık hem de tatlıdır...

- Belagat sanatlarının hepsini kullanmıştır...


[açıktır ki; münkir bir kimse için bütün bunlar itiraz edilebilir şeylerdir.. işte tam
burada, iman denilen şeyin bir nasip, bir kabul, bir teslimiyet, bir rıza olduğunu
hatırlatırım]

TELİF VE ÜSLUBUNUN İNSANI HAYRETE DÜŞÜRMESİ

Kuran, Arapça konuşan Arapların akıllarını ve anlayışlarını alt üst etmiştir. Büyük
şairlerin düştüğü hatalara düşmemiştir. Ayrıca, ona inanmayan birçok şair ve
edibi de onun üstünlüğü hayret ettirmiştir. Hatta o kadar ki inkar edenlerin
Kuran okunurken gürültü yaptıkları ve insanlar üzerindeki etkisini kırmak için
onu dinlemeye engel oldukları meşhurdur. Meydan okumasına rağmen, benzeri
getirilememiştir. Müşriklerin ve münkirlerin, kendisinin yazdığını iddia ettikleri
Peygamber ile aynı imkana sahip olmalarına rağmen ona muadil bir şey
yazamamaları, onun üstünlüğünü kabul ettiklerini gösterir. (s. 17-20)

Müellif, burada Nazzam'ın sarfe teorisinin yanlışlığı üzerinde durmuş:

1. Bu işi yapmak beşer kudretinde olsaydı, peygamberlikten önce fesahat


sahipleri bunu yapardı...

2. Arap fasihler münazara edemediklerine değil, onun nazmının, belagatının ve


vecizliğinin güzelliğine şaşıyorlardı...

3. Engelleme olsaydı, yüksek belagat bundan itibar zararı görürdü...

4. Kuran'ın benzerini ins ve cinnin yapamayacağını bildiren ayetlere bu görüş,


terstir...

[bu itirazlarla sarfe teorisine yeterli cevap verilememiş gözüküyor... zira bunlar
da yorumlanabilir]

GELECEKTE OLACAK OLAYLARDAN HABER VERMESİ

Müellif burada ilgili veya ilgisiz bazı ayetlerden bahsetmiş ve onları delil olarak
ileri sürmüş... bunların bazılarının delaleti üzerinden itirazda bulunulabilirse de,
hepsi için itiraz makul değildir; ilgililer inceleyebilir... (s. 24-34)
'Şerefli papaz da...' (s. 29; Tartıştığı kişi için)

Peygamber aleyhisselam konumundaki bir kişi, konumunu ve iddiasını göz


önünde bulundurarak gaybten haber veren ayet uydurması aklen makul
değildir. Çünkü o, böyle bir ihtimali göze alamazdı. Eğer kesin bir bilgi
olmasaydı, o böyle konuşmaz ve böyle iddialarda bulunmazdı... (bkz. s. 29)

'Yeryüzünde bir yahudi devleti yoktur...' (s. 30; [sene 1891'de vefat etmiş])

- Münafıkların gizli planlarını ve sırlarını haber vermesi... [bu da münafıklar


tarafından korkuyla karşılandığı için itiraz görmedi.]

- Bütün ilimlerden haber vermesi... [Burada sadece akaid, fıkıh, tasavvuf dini
ilimlerin bir kısmına değinmiş müellif; bunlarla neyi ispat etmeyi kasdetmiş
anlamadım]

- Çelişki bulunmaması... [bu malumdur; itiraz eden meydan yerine gelsin!]

- Allah tarafından kıyamete kadar korunacak olması... [bu ayet de, sonradan
eklenmiştir şeklinde bir itiraz ile karşılaşabilir, nitekim diğer kitaplarda da bu
şekilde ayetler olduğu bilinmektedir.. fakat inkar edilemeyen bir hakikat var ki;
diğer kitaplar ciddi şekilde tahrifata uğramışken kuran için bu durum, tarih
boyunca söz konusu bile değildir... üç-beş harici veya şia bozmasının da kuruntu
ve mesnedsiz iddialarının hiçbir kıymet-i harbiyesi olamaz; eğer olursa, her ağız
sahibinin iddiası muteber olurdu ki, bunu ahmaklardan başka hiç kimse
söylemez ve kabullenmez]

- Dinleyeni ve okuyanı bıktırmaması... [bu delil de, şahsi bir tecrübeden ibarettir
ve karşı tarafı bağlamaz... aklen böyle bir ihticac da doğru değildir ki, bizim
elimizi kolumuzu da bağlayabilir; karşı taraf da kendi kitabını öne sürüp bir
holiganının asla onu okumaktan bıkmadığını gayet tabi söyleyebilir]

- Delil ve ahkamı birlikte zikretmesi...

- Kolaylıkla ezberlenmesi... [bu, gerçekten bu ümmet için ilahi bir nimet ve bir
ayrıcalıktır; bkz. s. 39]

- Dinleyenin kalbine ürperti ve heybet vermesi... [bu da her zaman ve zeminde


ve de her insanda vuku bulan bir şey değildir]

Müellif; ara ara şii müctehidlerden de anektod yapar... (bkz. s. 39)


PAPAZLARIN ŞÜPHELERİNİN ORTADAN KALDIRILMASI

- Olağanüstü bir belagata sahip olduğunu kabul etmiyorlar...

'Nazzam'ın sözü [fesahat, nazım ve belagat olarak Kuran'ın misli getirilebilir


sözü] reddedilmiştir. [Bu kabul, Ehl-i Sünnet'in genel kabulü gibi gözükmektedir;
fakat muhtemel ki farklı kaviller de mevcuttur; Kuran'ın bir bütüncül ve derin
hakikat mesajı yoluyla bir benzeri getirilemez, çünkü asıl iş, edebi sanatlardan
ve edebiyat yapmaktan çok ötedir.]

Mezdar lakablı Ebu Musa (mutezilenin rahibi de denilir) aşırı riyazat yapmaktan
dolayı dimağı kuruduğu için cinnet geçirmiş [getirmiş] bir kimsedir.' (s. 45)

Yahudilerin peygamberlere attığı zina iftiraları hakkında; bkz. s. 47-49...

Protestan Bilginlerden Michael Mechaqa: Haramlar, para aldıkları vakit papalar


eliyle helal dönüşüyor! (Ecvibetü'l-İncilliyyin, s. 66)

Cardinal Francis Zabadella: Şüphesiz papa, [onlara göre] Allah'tan daha


büyüktür! (Selas aşere risale, s. 88)

Bunlara Endüljans deniliyor, malum...

[Bazı mezhep mensupları bazı rahiplerin heykellerini köpek şeklinde


yapıyorlarmış... belki de Avrupalıların köpeklere olan sevgisi buradan geliyor
diyor müellif]

'Ama ben, haç ve benzeri eşyanın gerçek ibadet secdesini hak etmelerinin
manasını anlamış değilim.. Eğer bu, İsa'nın vücuduna değdiği için ise, Hz. İsa
eşeğe hep binerdi ve ona dokunurdu. Hayvan, cansız varlıktan daha öndedir
halbuki... Şayet feda olması dolayısıyla ise İskaryot bu işin ilki olması gerekir...
Şayet Mesihin kanı değdi deniliyorsa; ona dikenden takılan tacın daha kutsal
olması gerekirdi. Ben, Ehl-i Kitap ile Hint müşrikleri arasında bir fark görmedim.'
(bkz. s. 54)
'Evlenmek rahip ve rahibelere yasaktır. Bu yüzden onlar, evlilerin bile
yapamayacağı şeyleri yaparlar.' (s. 55)

'15. yy psikoposu Salzburglu Yuhanna: Rahiplerin evleri, zina için tahsis edilmiş
evler gibi kirlidir... (s. 55)

İşte onlar, böyle konularla sürekli haşir-neşir olduklarından Kuran'dan da böyle


şeyler anlatmasını beklerler ve Kuran'ın anlattığı konular onlara saçma, gereksiz
ve ahlaksız gelir... (bkz. s. 56)

'Hristiyanlar, nesh ile itiraz ederler... Halbuki İncil, Tevrat'ın bazı hükümlerini
neshetmiştir.' (bkz. s. 57-72)

Yine onlar; Kuran'daki kader anlayışının cebir inancına götürdüğünü, cihad


ayetlerinlerinin vicdana uymadıklarını söylemişlerdir... Halbuki cihad ayetlerinin
benzerleri de, asıl cebir inancı da incillerde mevcuttur. (bkz. s. 74-78)

'Siyah, beyaz ve diğer renkleri yaratanın siyah ya da beyaz olması gerekmediği


gibi, kötülüğü (şerri) yaratanını da kötü (şerir) olması gerekmez. Kötülüğü
yaratmasındaki hikmet, Allah'ın kendisinden ne tür işlerin sadır olacağını ezeli
ilmiyle bilmesiyle birlikte, kötülüklerin ve bozgunculukların kaynağı olan şeytanı
yaratmasındaki hikmet gibidir. Yine Allah, şeytanı yaratmamaya ya da yaratıp
insanları günaha teşvik etme gücü vermemeye ve onu kötülük işlemekten men
etmeye kadir olduğu halde, onu yaratıp kötülük işlemesine engel olmamasının
hikmeti ne ise, kötülüğü yaratmasının hikmeti de odur. Aynı şekilde Allah,
kötülüğü yaratmamaya da kadirdir, ancak onu yaratmasında mutlaka bir hikmet
vardır.' (s. 79)
(hristiyanlar, kuran'daki cennet tasvirlerinin bedeni zevklere hitaptan ibaret
olduğunu, bunun da gereksiz olduğunu iddia ederler.. aşağıdaki açıklama:

'Şaşılacak bir şey de şudur: Şayet onlar gerçekten Arap müşrikleri gibi haşri ya
da Aristo ve takipçileri gibi beden ile haşri inkar edip ruhani haşre inansalardı,
zahire göre bu, bedeni zevklerden uzak durmalarının bir sebebi olurdu.' (s. 80)

Yine onlar, Kuran'ın ruha hitap etmediğini iddia ederler: [Bedenin ve dolayısıyla
hayatın bekası, et ürünlerinin yenmesine bağlıdır... aklı yetmeyenlerin fantezi
ve tuhaf, anlamsız isteklerine bağlı değildir.] (bkz. s. 81)

'Dinde zorlama yoktur sözü, neshedilmiş de değildir.' (s. 82)

'Bu ukalaya şaşmamak elde değil; kendi kitaplarındaki çelişkileri ve yanlışları


görmüyorlar!' (s. 83)

'Protestan mezhebine mensup olanlar ise, yahudilerden Sadukilik mezhebine


bağlı olanlar gibi, şifahi rivayeti kabul etmemişlerdir. Protestan inkarcılar, şifahi
rivayeti inkar etmek zorundaydı. Çünkü inkar etmemiş olsalardı, mezheplerinin
çıkış sebebi ve yeni inanç sistemlerini açıklama imkanı bulamayacaklardı.' (s. 83)

Yahudilik'e göre; şifahi rivayetler olmaksızın yazılı kanunun tam anlamıyla iman
esası olamaz... çünkü şifahi rivayetler yazılı kanunu şerhedip tamamlar. (bkz. s.
84)

'Katolikler, şifahi rivayetlere, yazılılardan daha fazla önem verirler.' (s. 84)

'Tanrı, Musa'ya Tevrat'ı verince o'na Tevrat'ın manalarını da verdi' (s. 84;
[bizdeki vahy-i gayr-i metlüvv gibi, ne var ki onların rivayetlerinde sened diye bir
hassasiyetleri asla olmadı.. bu durum; ümmet-i muhammed aleyhisselam'a
mahsus bir özelliktir; elhamdülillah!])
Gemara= Tevrat'ın 2 şerhi... Talmud= Tevrat+Gemara

'Bu Gemara, asılsız hikayelerle doludur. Fakat Yahudilere göre muteber bir
kitaptır.' (s. 87)

Müellif; yine, sürekli dile getirdiği, Yahudilerin sürgün edilmesi ve böylece


dağılan toplum içindeki birçok bilgi ve belgenin bu sürgünler sırasında
darmadağın olup inkıtaya uğradığı, tevatür zincirinin kesinlikle koptuğu
argümanını kullanmış... (bkz. s. 87)

'Bize göre 'ahad' yolla rivayet olunan sahih bir hadis, iman ve inanç esası
olamaz.' (s. 88) [Müellif burada çürük-çarık, bölük-pörçük yahudi hikayeleriyle
ahad da olsa bizdeki sahih rivayetleri karşılaştırmış; bu, kabulu imkansız bir
kıyas olur.. zira onların bu uyduruk hurafe hikayeleri, olsa olsa bizdeki zayıf
rivayetler musannefatına tekabul edebilir; hatta belki o kadara bile
yetiş(tiril)ebilmeleri bir lütuftur!]

şöyle yazmışım: ne diye uzatıyorsuuuun?! :)

'Jilneck Warte ise şöyle der: 'Hangi İncil kanoniktir ve hangisi değildir,
tartışması, bütün tartışmalardaki insafın direği olan şifahi rivayetler ile ortadan
kalkar.' (s. 97)

'Sadece bizim buralarda bir köydeki eşşekçi ve katırcılardan Kur'an hafızı çıktığı
kadar, baştan başa bütün avrupa coğrafyasından İncil hafızı çıkmaz.' (Bkz. s. 99)

Onlar: Peygamber'in yakınları, etrafına, dünyalık elde etmek için toplandılar,


diye iddia ettiler..
Cevap: 13 sene sadece şiddetli eza çektiler, cefaya talip oldular.. ayrıca; Siz
kendinize bakın, çünkü İncillerde, havarilerin yakın zamanda hükümdar
olacakları yazılmış ve vaad edilmiştir.. dolayısıyla, bu iddia size döner.' (bkz. s.
103)

'Hakk ehli, pek çok ayet-i kerime ve sahih hadise göre, sahabeye (ra) tazim
etmenin gerekli (vacip) olduğu konusunda görüş birliğine varmışlardır.' (s. 117)

Temelsiz bir iddia daha: Rivayetler, Peygamber'den 100-200 sene sonra yazıldı,
kalanların yarısı da atıldı... Cevap: Bu iddia sadece heva, heves ve bir
temenniden ibaret olup, tarihi vakıalara uymadığı gibi ilmilikten fersah fersah
uzak olduğu için kale alınmaya bile değmez; iftira ve yalan, solup gidicidir...

Temelsiz bir iddia: Hadisler, akla aykırıdır...

Cevap: Akıllı nezdinde sahih hadislerden mefhumu anlaşılmayan hiçbir hadis


yoktur. Ancak olağanüstü mucizeler ve dünyada benzerleri bulunmayan cennet,
cehennem ve meleklerle ilgili bazı hallere gelince, biz şöyle deriz: Bunları aklen
uzak görmeleri bir delile dayanıyorsa onlara gereken bu delili açıklamak; bize
düşen de cevabını vermektir. Yok eğer, onların mucize ve bazı halleri mümkün
görmemeleri, olağanüstü olduğu veya bu dünyada benzerlerinin
bulunmamasından dolayı ise bunun bize bir zararı olmaz; çünkü mucize, olağan
bir şekilde olsaydı 'mucize' olmazdı.' (s. 118)

'Ahiret aleminin bu dünyaya kıyas edilmesi, bir şeyi benzeriyle değil de, benzeri
olmayan bir şeyle karşılaştırmaktır. Delil getirmeksizin bir şeyin diğer alemde
olacağını inkar etmeye cesaret edilemez.' (s. 119)

'İnkarcıların adeti, insaf gözünü kapatıp aklen uzak gördükleri her şeye 'muhal'
demektir. Protestan alimleri, bu adeti 'ateist' diye isimlendirdikleri
Avrupalılardan öğrendiler. Fakat bu alimlere şaşılır ki; kendi kitaplarının apaçık
yanlışlarla dolu olduğunu görmezler.' (s. 119)

Ateistlere göre; İncil'deki mantıksız durumlar:

1. Rab, eşeği konuşturdu... (Samuel, 22)

2. Kargalar, bir müddet Nebi İlyas'ın et ve ekmek ihtiyacını karşıladı.. (1. Krallar,
17)

3. Hezekiel 4. baba göre; o, 390 gün boyunca insan pisliğinden ateş yakıp
ekmeği bunda pişirip yiyecek... Yaptıkları iğrenç şerh: Şüphesiz dışkı, temiz
insanlar için temizdir (Şeytani bir mantık!)

4. İşaya, 20. Bab: 3 yıl boyunca çıplak gezen İşaya peygamber! (Haşa)

5. Matta, 5: Bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde onunla zina etmiş
olur.' (s. 122)

Temelsiz bir iddia: Pek çok hadis, Kuran'a aykırıdır.

İddiaya dayanak olarak gösterdikleri 'seni dalalette bulup, hidayet vermedi mi?'
ayeti... Dalle karışmak manasında da kullanılır. ( Secde, 10) Peygamber'in,
küçükken kaybolduğunu anlatmaktadır veyahut Sen nübüvvete talip değildin
demektir... Yakup peygamber'e, çocukları böyle 'dalle' kelimesiyle hitap
etmişlerdir; dolayısıyla bu, küfür anlamında değildir. (s. 133-134)

Başka bir ayeti kullanıyorlar: Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin'

Cevap: İmanı, Kitabı zaten peygamberden başkası ilk olarak bilemez.. dolayısıyla
bu, bizzat peygamberlerin bir hücceti, bir delilidir. (s. 125)

Temelsiz bir iddia: Hadisler, birbiriyle çelişir...


Cevap: Biz, sahih hadis kitaplarından yer alan hadislere itibar ederiz. Diğer
muteber olmayan kitaplarda rivayet edilen hadisler, bize göre makbul değildir.
Sahih hadisler arasında [hayal edildiği gibi] mevcut bulunan farklılıklar, çoğu
defa küçük bir tevil ile ortadan kalkar.' (s. 127)

'Ben kabul ettiğim için bütün bunları naklediyor değilim; bilakis böyle hurafe ve
hezeyanlardan beriyim. Küfrü nakletmek, küfür değildir.' (bkz. s. 128)

Mantıken, kendi kitaplarındaki bazı arızalara değinelim:

Rabb, ahit sandığına baktıkları için 50.070 kişiyi yok etti... (I. Samuel, 6/19)

Babaların işlediği günahı, oğullardan, torunlardan, üçüncü ve dördüncü


kuşaklardan sorarım... (Çıkış, 34/7)

Rabbin, yük dolu bir araba nasıl eziliyorsa işte ben de sizin altınızda öyle
eziliyorum sözü... (Amos, 2/13)

Müellif; burada, Rabbin, bazı şeyleri bilmek için kullarını sınadığından bahseden
bazı alıntılar yapmış İncil ve Tevrat'tan.. halbuki bu tarz ibareler gayet tabi
Kuran'da da mevcuttur ve izaha/tevile muhtaçtır.. böylesi amansız bir mücadele
de, karşı tarafı gereksiz bir tahrik ve kendi ayağına kurşun sıkma anlamlarına
gelecek olup, ne Peygamberin, ne sahabenin, ne de selefin işi değildir; ibret
alınsın.. (s. 134vd.)

İşaya 3/17: Rab, Siyon kızlarının mahrem yerlerini açar...

Güzel bir alıntı: Mezmurlar 34: Rab, gönlü kırıklara yakındır...

[Müellif; İsa'nın 'Beni niçin terk ettin?' sözünü ileri sürüp Madem ki Rab, gönlü
kırıklara yakındı da neden İsa'ya yardım etmedi diye soruyor.. bu da kendi
ayağına kurşun sıkmaktır... zira İslam hikemiyatında da, (ayrıca çok zayıf veya
metruk bazı rivayetlerde) gönül kırıklığı ile alakalı benzer şeyler söylenmiş ve
öteyandan Peygamber Efendimiz Taif'te bir duvara yaslanıp benzer ifadelerle
Allah'a yakarışta bulunmuştur.. bu tür itirazlar son derece itici ve gereksiz ve
hatta bıktırıcı!]
Akıl dışı şeylere bir örnek de; Yakub'un sabaha kadar Tanrı ile güreşmesi ve
Tanrı'nın ondan kaçmaya çalışmasıdır... (s. 143)

İşaya 64/8: Biz kiliz, sen çömlekçisin... Bu ayetten, Rabbin tuğlacı olduğu
anlaşılır.' (s. 145) [Aynı; Adem'i topraktan yarattık ayetine 'bu Allah çömlekçi
mi?' diyen Mustafa İslamoğlu mermer kafalısı gibi değil mi?]

HZ. PEYGAMBER'İN NÜBÜVVETİNİN İSPATI BAB'I

Müellif; Peygamber Efendimizin, ehline malum olan mucizelerinden


bahsederek başlamış... Gelecekten, olacak olan şeylerden, Hz. Osman ve Hz.
Ali'nin şehadetlerinden, Deccal'den, Mesih ve Mehdi'den, Hilafet ve ona dair
sorunlardan vs. (s. 152-154)

'süt tezyesi Melhan kızı Ümmü Haram'a uğradı.' (s. 154)

'İman, Süreyya yıldızında bile olsa Perslerden bir gurup ona mutlaka ulaşacaktır.
Bu sözde, Kufeli İmam Azam Ebu Hanife'ye de işaret vardır.' demiş müellif... (s.
154; fakat bu sözde imandan ve bir guruptan bahsetmiş? Fethu'l-Bari, VIII, 641;
Müslim, Fezailu's-sahabe, 231; Tirmizi, Menakıb, 71)

Enteresan Bir Bilgi:

Hicaz tarafında bir ateşten bahseden hadis hakkında Müellif şöyle bir alıntı
yapıyor: 2 Cemaziyel Evvel 654 (28 Mayıs 1256) tarihinde Medineye yakın bir
yerde büyük bir ateş zuhur etmiş, ateşten sonra bir deprem ve duman meydana
gelmiş ve bu ateş Recep ayının 27. gecesi isra ve mirac gecesine kadar devam
etmiş. Kastallani de bu ateşle ilgili Cümelü'l-icaz fi'l-i'caz binari'l-hicaz (veya
Urvetü't-tevsik fi'n-nar ve'l-harik) adıyla bir kitap yazmış.. (bkz. s. 156)
Müellif; itirazları yaparken 'onlar, önce kendi kitaplarına bir baksınlar'
mantığıyla itiraz ettiğini salık verir... (bkz. s. 157-160)

'Mirac'ın uyanıkken bedenle birlikte gerçekleştiğine dair aklen ve naklen


herhangi bir imkansızlık mevcut değildir. Aklen yoktur; çünkü alemin yaratıcısı,
bütün mümkinata kadirdir ve süratte bu hıza ulaşan hareketin Hz.
Muhammed'in bedeninde meydana gelmesi mümkündür. Fiziki bir cismin uzaya
[semaya?] yükselmesi, Ehl-i Kitaba göre de mümkündür.' (s. 161; sonra müellif
buna dair incilden, tevrat'tan ve tefsirlerden örnekler verir)

Hikaye: Bir hristiyan, müslümanların inandığı mirac ile dalga geçmeye kalkında
Hintli bir Mecusi ona şöyle mukabelede bulunur: Şüphesiz ki mirac, bakirenin,
kocasız hamile kalıp çocuk doğurmasından daha imkansız değildir. Eğer akla
uzak gelen şey, yalan kabul edilecekse, bu sizin inandığınız şey de yalan olur;
öyle ise siz ona nasıl [neden] inanıyorsunuz?' Papaz da bunun karşısında
afallar... (s. 163)

Ay'ın yarılma mucizesi ve mümkinatı:

1. Gece olmuştu..

2. Uzun sürmedi..

3. Beklenilen bir olay değildi ve dolayısıyla gözetlenmiyordu..

4. Bulut ve dağ gibi unsurlar sebebiyle her yerden görülemezdi..

5. Dünyanın farklı yerlerinde, farklı mevkiilerde görülür ve hatta bazen hiç


görülmeyebilir..

6. Bazı insanlar görmüş olsalar bile, insanların birçoğu onlara inanmayacağı için
bunlar kayıtlara geçmez..

7. Tarihçiler, yeryüzüyle ilgilenirler, gökyüzüyle ilgilenen insanlar azdır..


insanların gökbiliminde ilerlemeleri ve ona iltifatları, Peygamber'den ancak
yüzyıllar sonra oluştu..
8. Bu mucizenin gösterildiği kişiler zaten fasıklar ve kafirlerdir.. görünce de
imansızlıkları artmış ve bu olayı gizlemiş, inkar etmiş veyahut büyü tarzı şeylerle
tevil etmişlerdir.. (s. 172)

Luka ve Markos'un naklettiği hallerin tamamı ahad haberdir ve onların, muttasıl


sened zincirine sahip haber-i vahid ile rivayet edilen sahih hadisler kadar itibarı
yoktur. Hatta dört İncil'in ittifakla naklettikleri ahad haberlere verilen değer bile,
birinci bölümde görüldüğü üzere, bize göre ahad yoluyla yapılan rivayettten
daha üstün değildir.' (s. 191)

[Çok gereksiz ayrıntı ve bizce gereksiz itirazlara girildiğinden buralar göz


taraması yapılıp atlanarak ilerlenecektir]

'Pavlus bize göre sadık bir mümin değildir. Her ne kadar teslis ehline göre havari
rütbesinde olsa da, bize göre makbul bir kimse değildir ve onu sadık
müminlerden kabul etmeyiz. O, yalancı muallim ve münafıklardandır.
Hristiyanlaığı tahrib etmiş ve mensuplarına haram olan her şeyi helal kılmıştır.
Zahiri zühd gösterip bu perde altından yapacaklarını yapmıştır.' (s. 217)

'Hz. Peygamberin günahkarların şefaatçisi olmasında aklen ve naklen bir engel


yoktur.' (s. 383)

Telif tarihi 'Te'yidü'l-hak birahmetillah' (1280) oldu.

28.11.2020 tarihinde hitam olundu...

velhamdülillahi rabbilalemin...

You might also like