You are on page 1of 74

FRENK

MUKALLİTLİĞİ
VE SARKA
FRENK
MUKALLİTLİĞİ VE ŞAPKA

İskilipli Mehmed Âtıf Hoca

|40'lar Kulübü Yayınevi/Gayri Nizami Kitap


www.40lar.com
401ar Kulübü Yayınevi

HAZİRAN, 2019

Sertifika No: 40666


İrfanlı Mah. Fatih Caddesi No:2/8 E>:3 Of / Trabzon
İletişim
0542 5761856

Yayın Danışmanı: Fatma Hergüner


Çeviri: Yunus Coşkun
Mizanpaj: Zeynep Kır
Kapak Tasarımı: Sümeyye Nur Yılmaz - SN Tasarım

isbn 978-605-031-108-2

Gayri Nizami Kitap Bir 40'lar Kulübü Yayınevi kuruluşudur.

Baskı-Cilt: Kenan Ofset (Sertifika No: 12641)


Merkezefendi Mah. Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi C Blok No:258
Topkapı - Zeytinburnu / İstanbul
FRENK
MUKALLİTLİĞİ VE ŞAPKA

İskilipli Mehmcd Âtıf Hoca


Frenk Mukallitliği ve Şapka • 5

FRENK MUKALLİTLİĞİ VE ŞAPKA

BismillahiiTahmanirrahim

Taklid

Mukallid: Taklid eden demektir.

Taklid: Hüsn-ü zann edip Hak olduğunu itikat etmek se­


bebiyle bir kimseye itikatte, kavilde (sözde), fiilde, surette ve
sirette (görünüşte ve giyinişte) biladelil ittiba’ (delilsiz olarak
uymak), vaktte etmek (tabi olmak) ve ona benzemek demektir.

Şer-i şerif nazarında âlî alâ talak (umumiyetle) taklid caiz


değildir. Ez cümle mücridnazar (sırf nazar) ve istidlal ile va­
kıf mümkün olan usul-u itikadiye ve esasiyat-i îslamiyede
muzicat ile muyid olan Resul zişan (s.a.v.) efendimizden baş­
ka bir kimseye taklid caiz değildir. Bu babda (konuda) her fert
icmalen veya tafsîlen müstedil (delil) olmak lazım vaciptir.
Binaenaleyh istidlal kudretini iktisap etmeyen günahkâr olur.

Fakat umur-u abd (halkın işleri), muattal olmamak için


yalnız furu’ şeriyada yani ibadet ve muamelatta derece-i iç-
tihale vasıl olmayanların müetehitlere taklidi, zaruren meşru’
kılınmıştır.
6 • İskilipli Mehmed Atıf Hoca

Şu kadar ki emı-i dinde itimat olan nasus şeriyeye muha­


lif olan hususiyette “Halik’a ma’siyette olacak işte mahlûkata
itaat olunmaz.” hadis-i şerifi muktezayı menfince ne bir müc-
tehidin, âlimin, şeyhin, halife, emire, hükemâ (bilginler), filo­
zofların itikatada, ibadet ve muamelelere ahlak ve adaba dair
sözlerine, fillerine ittiba’, inkıyat, taklîd ve teşebbüse katiyen
caiz değidir. Hülasa kelam -ı bid’ad kabihince, münkerat ve
menahi de ve şeri’ şerife muhalif olan usul ve muaşeret-i me­
deniyette hiçbir kimseye taklîd asla caiz değil, nerede kaldı
ki şiar-ı küfrde melal gayr-i Müslimleri taklîd caiz olsun bu
katiyen caiz olsun.

Şu halde bir Müslüman’ın şi’ar ve alâmet-i küfr ad olunan


bir şeyi bile zaruren giyinmek veya takınmak suretiyle gayri
müslimleri taklidi ve kendisini onlara benzetmesi şer’an men-
hi memnudur. Bu hususa icmai ümmet de in’ikat eylemiştir.
Bunda şey ve şüphe yoktur. Zira Resûl-iı Zîşân (s.a.v.) Efen­
dimiz buyurmuşlardır ki “Bir kavme benzemeye çalışanlar o
kavimdendir.” (İmam Ahmed ve Ebu Davud)

Teşebbüh: Başkalarının işlediği bir işi onlara tabien işle­


nen demektir. Şu halde hadisi şerifin manası: Bir kavme ben­
zemeye özlenenler benzememek istenilen kader-i müşterekte
onlarındır. O kader-i müşterek ise küfürde ma’siyet ise ma­
’siyette, salah-ı hâl ise salâhta, bunların şi’arı ise şi’ar oku­
mak hükmüne tabi’ olurlar demektir. Binaenaleyh: Bu hadis-i
şerîf ehli küfr erbab-ı fisk benzeyişten neyh ve korkutmayı
muntazammm olduğu gibi eshab-ı salâha benzemeye teşvik
ve tergîbi de ihtivadır. Çünkü hadis-i şerifte «kavın» lafzı mü-
nekker olduğundan hem sülehaya hem gayrılarma şamîldir.
F'rerık Mukallitliği ve Şapka • 7

Nebî-i Muazzam (s.a.v.) Efendimiz diğer bir hadis-i şerifte


buyurmuşlardır ki “Bizden başkalarına benzemeye özenenler
bizden bizim milletimizden değildir.” (el- Camiu’s Sagîr)

Bu hadis-i şerif mantığı itibariyle şi’arlarında melil-i gay­


rı müslümeye teşbihten kaçınmayı mutazammm olduğu gibi
suret ve suretlerinde sahih-i müslimine teşbihe tergibide me-
ş’ardır.

Şu halde bu hadis-i şeriflerin muktaza-yı âlisince ehl-i İs­


lâm tarik ve şi’ar, küfr ve alâmet bid’at kabîh ad olunan şey­
lerde ehl-i küfre ve bid’at kabîh erbabına teşbihten men’ ve
neyi olmuştur.

Esasen din-i İslam’da küfr ve ma’siyet neyi olduğu gibi


şi’ar küfr ve şi’ar-ı ma’siyetde münhidir.

Ehl-i küfr ve erbab-ı ma’siyet tarik ve şi’arlarında teşeb-


bühe ise ekseriya ya küfre veya ma’siyete veya ikisine vesile
olduğu için şeriat-ı Ahmediyede men’ olunup haram kılın­
mıştır. Vakıa ilk hicret-i nebeviye zamanlarında Yahudiler ne
şi’arda ne libasta ne de başka bir alâmet-i mahsusiyede Müs-
lümanlardan temyiz etmezlerdi. Risaletpenâh Efendimizin bu
hususta sükut buyurmaları bu halin meşruiyetini göstermek­
teydi. Fakat bilâhare bu hüküm fesih olunup şi’ar ve tarikatta
gayri Müslümanlardan muferekat meşru’ kılınmıştır. Bunun
sebebine gelince hicret-i Nebiyye’nin ilk zamanlarında Müs-
lümanlar zayıf olduklarından gayri Müslimlere muhalefet he­
nüz meşru’ kılınmamış idi. Bilâhare din-i mübin İslam acıyan
saireye galebe edip de ehl-i İslâm kâfir ile cihada ve onları
cizye kesip kuvvet eyleyince tarikat ve şi’arlarda onlardan
mefaret meşru’ kılınmıştır.
8 • İskilipli Mehmed Atıf Hoca

Demek oluyor ki her asırda, her beldede melil-i gayr-i müs-


limlerin tarik ve şi’ar her ne tarzda olursa olsun ehl-i îslâm
bilâzahureten o tarik ve o şi’arda kendilerini onlara benzet­
mekten ve onlara etvar ve adetine uymaktan men’ olunmuştur.
Nitekim “Her kim bizim şu işimizde, yâni dinimizde ondan
olmayan bir şeyi ihdas ederse o şey merduttur.” hadis-i şeri­
fiyle berahin-i diniyeye mtisterit olmayarak re’y-i mücerret
ile umuı-u diniyede ziyade veya noksan kılmak suretiyle yeni
bir şey ihdas etmekten bir bid’at vücuda getirmekten men’
olunmuştur.

Yoksa gerek ehl-i sünnet ve erbab-ı delâl ve gerek ehl-i


küfr tanklarından ihdas ve icad olunan her bid’attan ve her
yeni yapılan şeylerden ve ehl-i küfr ile erbab-ı delâle mutlak
müşebbihten neyh ve men’ olunmuş değildir. Zira uyumak,
yatmak, oturmak, yemek, içmek gibi umur-u terbiyede mü­
şabehet zaruridir. Bundan başka alet-i ziraat, edevat- ı sanat,
vasıta-i harp, yatak ve mutbah takımı gibi emr-i dinden olun-
mayıp da kendileriyle yalnız gayz-ı dünyevî maksudu olan
umur-u mubaheyi ahdes meşru’ ve hatta bunlardan bazıları
me’mur (emir) olunmuştur. Binaenaleyh bid’at-ı adîye nev’-
inden olan bu gibi umurda melil-i gayri müslimeye taklid ve
bu hususta onlara müşabehet neyh ve memnu değildir.
Dini İslam Nazarında Medeniyet Garbinin Meşru’ Olan ve Olmayan Cihetleri * 9

DİNİ İSLAM NAZARINDA


MEDENİYET GARBİNİN
MEŞRU’ OLAN VE OLMAYAN CİHETLERİ

Bu bahse şuru’ etmeden evvel şunu arz edeyim ki: Me-


debiyet-i Garbı, maddi ve manevi iki ciheti haiz olduğu gibi
bunlardan herbiri beşeriyete nafia (faydalı) ve muzır (zararlı)
olmak üzere ikişer kısmı havidir.

Halbuki din-i İslam beşerin ruhanî ve cismanî gıda ve te­


kamülü tekeffül olan fazail (faziletlerini) ve kemâlini emr
edip bunu ihlal eden rezail ve kabahati neyh ve men’ eder. Bu
nokta-i nazardan fıtrat- beşere en muvafık bir din olduğundan
Din-i İslam’ a din-i fıtrat tesmiye olunmuştur. Bu asıl ve esas­
lardan dolayıdır ki: Din-i Çelil İslam “Bir kimse din-i İslam’a
muvafık bir tarzda din-i el-Müslimin bir tarik-i fazilet icad
ve güzel bir şey ihtira’ ederse onun ecriyle kıyamete kadar o
şey ile âmel olanların ecir ve tövbenin birer misli o kimseye
ait olur. Ondan sonra o şey ile âmel edilenlerin kendi hisse­
lerine düşen ecir ve tövbeden hiçbir şey noksan kalınmaz.”
ve “Hakkında beyân şer’i varid olmayan dünya işlerini siz
daha iyi bilirsiniz.” hadis-i şerifler ile ömr-ü dünyadan dikiş
iğnesinden tutup da demir yollarına, toplara, zırhlılara, tay­
yarelere, vasait-i muharebeye (muharebe vasıtalarına), berî
(kara) ve bahrî (deniz) ticarete, salat-ı muhtelifeye (muhtelif
sanatlara), istimar-ı arza, fabrikalara, alet-i ziraat ve edavat-ı
sanata (ziraat ve sanat aletlerine) ve her asra göre erkan ve
esbab-ı cihada (cihadın erbabına) varıncaya kadar medeniye-
10 • İskilipli Mehmed Atıf Hoca

tin maddiyat kısmından beşeriyette nafıa olan emr-i mübaha


ve haseııeye ihdas ve ihtiraya müsaade buyurmuştur. Hatta
“Çalışıp kazanmak kadın ve erkek her Müslüman’a farzdır.”
Hadis-i şerifiyle nas’a (insanlara) muhtaç olmayacak derece­
de helâlinden mal kazanmayı her müslim ve müslimeye farz
kılarak emr-i maişette (yaşamda) başkalarına yük olup her­
kesin mcsai-i zatına (kendi çalışması) ile geçinmeyi madlen
edinmesini emr etmiş ve “Onlara karşı gücünüzün yettiği ka­
dar kuvvet hazırlayın...” (Enfâl: 60) nazm-ı celîli (Kur’ân-ı
Kerim yazısı) ile asrına göre düşmanı terhib edecek derece
alet ve esbab-ı cihadın i’dad (hazırlama) ve ihzar olunması
farz kılmış ve “Kadın ve erkek her Müslüman’a ilim tahsil et­
mek farzdır.” hadisi şerifi ile ilm-i dinîyeden (dinî ilimlerden)
tashih-i itikad (itikadını tashih), tezhîb-i ahlâk (ahlâkını tez-
hîb), islâh-ı amel (amellerini islâh) edecek kadar öğrenmeyi
her müslim ve müslimeye farz-ı ayn kılındıktan başka bekâ-
yı ebdana (kavim) idame-i hayata ve beyn-i el-nas (insanlar
arasında) muamelâtta dair muhtaç olunan fünun ve sanayiden
(sanatlardan) başka kavim ve milletelere ihtiyaçtan müstağni
olunacak derecede öğrenmelerini Müslümanlara farzı kifaye
kılmıştır. Şu halde onlardan bir taife (sınıf) ilim ve sanayi’den
bu derecesini öğretmezlerse hepsi günahkâr olup dünya ve
ahirette bu kusurların ceza ve zararlarını çekerler. Dinî mübin
İslam aksam-ı medeniyetinden (medeniyetin kısımlarından)
istimar-ı arz (arzı imar etmek), ulum, fünun ve sanayi gibi
umur-u nafiayi (faydalı işleri) emir edip başka o akvama ih­
tiyacından iğna (zengin) edecek derecesini öğrenmeyi Müs­
lümanlara farz kılmış olduğu içindir ki medeniyet-i İslâmiye
edvar alîyesinde (yükselme devrinde) mezaya-yı mümtazayı
(mümtaz meziyetleri) cami’ (içine alan) sanayi bedia ihtira’
(icat) etmiştir. Avrupa meşahir içtimaiyatından Gustave Le
Dini İslam Nayarında Medeniyet Garbinin Meşru’ Olan ve Olmayan Cihetleri * 11

Bon’un bazı eserleriyle kıtab-ı tarihten (tarih kitaplarından)


müstefad (istifade) olduğu üzere medeniyetin sair anâsır-
ı esasiyesi gibi sanayide altı veya yedi bin sene evvel (dinî
semavînin mehd-i zuhuri olan) Asya kıtasında Asûr sakinesi
tarafından ihtira’ (icat) olunup bilâhare Mısır’a nakl olunmuş­
tur. Kur’ân-ı Âlî’deki Yunan san’atı Dicle ve Nil sahilinde ih­
tira’ olunup san’attan doğmuştur.

Dinî celîl İslâm’ın zuhuruyla şaşaadar (parlak) bir mede­


niyet fasılayı İslamîye teessüs edince (yerleşince) Müslüman-
lar o zaman mevcud bulunan Mısır ve Yunan san’atı iktibas
ederek (alınarak) az zamanda asıllarma faik bir şekl-i nev’ine
(şekle) ifrağ (getirerek) mezayayı alîyeyi (üstün meziyetleri)
muhtevayı sanayi bediî vücuda getirip Mısır ve Yunan mede­
niyetine tefavvuk (üstünlük) etmişlerdir. Asar-ı bâkî-yi İslâ-
miye bu mudiyatm (iddia) bir şahid-i âdildir.

Bazı memleket-i îslâmiyeyi istila eden Hristiyanlarm sana-


yi-i nefise-i îslâmiyeyi (İslam’ın güzel sanatlarını) iktibas ile
kısmen Avrupa’ya nakl etmiş olmaları bugünkü garp sanayi-
atınm terakki ve inkişafı sebebinden biridir. Ve hatta ilk önce
medeniyete karşı Garplıların kalbinde bir şevk uyandıran ca­
zibe Endülüs afakında iman etmiş olan Medeniyet-i İslâmi-
ye ziyasıdır. (İslam medeniyetinin ışığıdır.) O tarihten evvel
Garplıların celh (cehalet), zulmet, vahşet, here ü merc içinde
payan olduklarına tarih şehadet etmektedir. Demek oluyor ki
esas itibariyle Garbın sahibi Şark’tır.

Dinî mübin İslâm (İslam dininin) medeniyetin aksam-ı na­


fıasına (faydalı kısımlarına) irşad ettiği medeniyet-i îslâmi-
yece (İslam medcniyetince) vaktiyle pek mühim asar-ı harika
(harika eserler) vücuda getirdiği halde zamanımızdaki Müs-
12 • İskilipli Mehmed Âtif Hoca

İdmanların fazail-i alîyedcn (yüce faziletlerden) mahrumi­


yetlerine sebeb nedir diye suâl olursa cevap olarak deriz ki:
Mahrum kaldıkları sair hususatta olduğu gibi buna da sebeb
emr-i nafia-ı diniye (dinin faydalı emirleri) muktezayatmdan
bulunan sa’y (çalışma) ve amele tevessül etmemeleridir. Dinî
İslam’ın irşad ettiği fevâid-i alîyeden (yüce faydalardan) is­
tifade ancak emr-i ve ahkamı hekimesine imtisal (uyma) ve
muktezasıyla amel etmeye mütevakkıftır. Şu halde iddiayı İs­
lâmiyet’te (İslamiyet iddiasında) bulunanların kavaid-i dinî-
yeyi (dinî kaideleri) yalnız kitap ve evrakta hıfz etmeleri hiç­
bir fayda temin etmeyeceği gibi muktezayı diyanet (diyanetin
iktizası) üzere asab ve a’zayı bcdeniyelerine (bedenî sinir ve
azalarma) tahrîk etmedikçe mücerred itikat ile mağlup olan
(istenen) maddîye ve manevîye husul olamaz.

Resulü Muazzam (s.a.v.) Efendimizin bir hadisi şerifinde


buyurmuşlardır ki: “Bazı ilim cahil ile müsavidir.” Filhaki­
ka (gerçekte) amele makrun olmayan ilm cahil ile müsavi­
dir. Amelsiz alim ru avamdan (halkın yüzünden) uzaklaşmış
olamaz, menafi-i İlmiyeden (ilmin faydalarından) mahrum
kalmak itibariyle böyle alîmin cahilinden farklı yoktur. Me­
sela müskiratın hürmet ve mazaratını bulduğu halde istimâl
(kullanma) eden bilmeyerek istimâl eden ile müsavidir. Belki
ilki İkincisinden daha ziyade müstehak-ı mezemmettir. (kö­
tülenmeye müstehaktır) Binaenaleyh gerek erbab-ı ilim (ilim
erbabı) gerek erbab-ı din (din erbabı) ilim ve dinin muktezayı
nafia (iktiza eden faydası) üzere amil olmadıkça bunların te­
min edildiği feyizat (feyiz) ve saadete mazhar olamazlar.

Mâruzat-ı salefeden müsteban (arz olunan hususlardan


anlaşıldığı) olduğu üzere dinî mübin İslâm erkân ve anasır
Dini İslam Na^arinda Medeniyet Garbinin Meşru’ Olan ve Olmayan Cihetleri * M

medeniyetin maddiyat kısmından umr-u nafıa ve hasenenin


(faydalı ve güzel işlerin) ihdasına müsaade edip meşru kılın­
dıktan başka ihdas (icat) ve ihtira (yoktan var) eden milletlere
bu hususlarda taklide de ruhsat verilmiştir.

Fakat dinî celîl İslâm “De ki: Rabbim ancak, açık ve giz­
li çirkin işleri, günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil
indirmediği herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Al­
lah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.”
(A’raf:33) Muntazam-ı çelil ile ilhad, zulüm, şekavet, fuhuş,
içki, kumar, dans, bar, tiyatro ve sair sefahat ile meyhane, ker­
hane, kumarhane, dans ve bar mahalleri kuşadı (açılma) gibi
medeniyet-i Garb’ının maddiyat kısmından ahlaken, ictimaen,
iktisaden, namusen ve diyanen mazur olan emr-i rızayla kabi-
hinin kafi-i usul ve furunu (çirkin ve rezil işlerini) haram kılıp
men etmiştir. Binaenaleyh medeniyet-i garbın (garp medebi-
yetinin) raziyet-i cihetleri (rezilce yönleri) gayr-i meşrudur.*1

Şu halde böyle umur-u rezile ve kabihe de (çirkin ve rezil­


ce işlerde) efrad-ı müsliminden hiç birisinin zamanın moda­
sına ve bilhassa gayrı müslimeye taklid etmesine tabir-i diğer
ile Garplılaşmasına, Avrupalılaşmasına asla mesağ (izin) şe-
r’î yoktur. Zira meşrutiyetine delîl ve burhan kaim olmayan
şeylerde taklid ve gayra etbâ-i hürmet (bağlı olan) ve bâtılına
bu ayet-i celîle en kuvvetli bir delil katidir. Binaenaleyh dinî
mübin İslâm kâffe (bütün) umur ve ahvâl-i rezilenin (rezilce

1 Onun için Resul-û Muazzam (s.a.v.) Efendimiz “Bir kimse din-


i İslam’da fena bir yol ihdas ve çirkin bir şey ihtira ederse o fenalığın
vizr (günah) ve vebâli ile kıyamete kadar onunla amel edenlerin vizr
ve vebâllerinden bir misli o kimseye ait olur. Ondan sonra o fenalığı
işleyenlerin kendi vizr günahlarından hiçbir şey noksan kılmaz.” hadisi
şerifi ile bin el- Müslimin çirkin ve fena bir şey ihtirândan ve tarik-i
rezalet (rezilce bir yol) ihtasından men ve terhib buyurmuşlardır.
14 • İskilipli Mehmed Âtîf Hoca

ahval ve umurun) hem re’sen ihdas hem de bu babda başka­


larına taklid ve teşbîh-i suret (benzemeyi) kat’îye de menü
edilip haram kılınmıştır.

Medeniyetin cihet-i maneviyesine gelince: Şeriâti Mutah-


har-ı Ahmediye öyle alî (yüce) kaside-i medeniye ve esasat-ı
İçtimaîye (İçtimaî esaslar) ve öyle ahlâk-ı fazıla (ahlâkî fa­
ziletler) vaz ve te’sîs etmiştir ki Avrupa o derece temeddüne
vasıl için daha pek çok emekler sarf etmeye ve hatta tamamen
kavaid-i mukaddese-i İslamiyeyi (İslâm’ın mukaddes esasla­
rı) kabul edivermeye muhtaçtır. O derece medeniyet-i fazı-
layla irtikâ (medeniyetin faziletlerine yükselmek) için başka
türlü yol yoktur.

Esasen medeniyet-i garbiye (garp medeniyeti), saadet ve


tekâmül beşerî katıl bir medeniyet hakiki değildir. Zira o an­
cak insanın bchimet (hayvan) ve cismaniyet cihetinin saadet
ve tekâmülüne hizmet edip melekiyet ve maneviyatının saa­
det ve tekâmülüne asla nazar-ı itibara alıyor. Çünkü medeni­
yet-i garba hayat-ı beşeriyeye ancak hayat-ı fanîye dünyadan
ibaret edildiği için beşerin yalnız maddiyat ve hayvaniyet ci­
hetinin tekâmülüne atf-ı ehemmiyet ediyor. Bu suretle efrad-ı
beşeriyede (insanlarda) asar-ı behimetin (hayvani arzuların)
inkişafına bâis (sebep) olup melekiyet ve hakiki insaniyetin
veya büsbütün imhasına hizmet ederek saâdet-i sermediyeye
(edebî saadete) îsâl eden fazâil ve kemalat-ı halikiden beşerî
ebediyen mahrum bırakıyor.

Gerçekte hayat-ı cismanîye (cismanî hayat) ve dünyaya


dair kemaliyat-ı beşerîyenin (beşerî kemallerin) husulüne bir
dereceye kadar medar (sebep) olabiliyorsa da onun medar ol­
duğu ahval ve evsaf, hayat-ı dünyanın (dünya hayatının) inkı-
Dini İslam Na^arinda Medeniyet Garbinin Meşru’ Olan ve Olmayan Cihetleri * M

razıyla münkariz (yok) olup gidiyor. Maruz-u zeval ve inkıraz


(zeval ve inkırazara maruz) olan ahval ve evsaf ise saâdet-i
hakikatten ad olunmaz. Saâdet-i hakikî (hakikî saâdet): Ha-
yat-ı dünyadan (dünya hayatından) sonra da devam edip be-
kâyezir (ebedî) olan evsaf ve kemaliyat-ı beşerîyeden ibarettir
ki bunun mürşitleri ancak Enbiye-yi Muntazam Hazretleridir
(peygamberlerdir). Medeniyet-i garbıyanın buna rehber ola­
bilmesi gayr-ı kabul-ü imkandır (imkân haricidir).

Halbuki medeniyet-i fazılâ-yı İslâmiye (yüce İslâm mede­


niyeti), beşerin melekiyet ve maneviyat cihetinin saâdet ve
tekâmülüne hizmet asi ve esas ittihaz (kabul) edip bütün usûl
ve ahkâmını bu cihetin inkişaf ve tekâmülüne hadim olmak
üzere vaz’ ve te’sîs etmiştir. Şu kadar ki behimetin saâdct-i fa-
nîyesi (hayvanlık halinin fanî saâdeti) maksud-ı bizzat değil,
belki melekiyetin saadet-i bakiyesi iktibasa (kazanmaya) ve­
sile olduğu tab’an maksud olmakla bu maksud-u aslîye (aslî
maksadı) ihlale bâis olmamak üzere had itidal olmasını teca­
vüz ittihaz edip suret-i mu’tediline de ezvak-ı cismanîyeden
(cismanî zevklerden) istifade yolunu kuşad etmiş ve bu suret­
le beşerî hem saadet-i fanîyeye hem saadet-i bâkîyeye irşat et­
miştir. Şu halde saadet-i bâkîyeye ve kemalat-ı hakikîye anca
meslek-i Enbiya îsâl eder. Binaenaleyh medeniyet-i fazılâyı
İslâmiye bir medeniyet-i hakikîdir ki desatir-i alîyesine tama­
men temsil edilmek şartıyla her cihetinden saadet ve tekâmül
beşerî katıl ve hayat-ı fanîye dünyadan sonra da bekâpezar
olan evsaf ve kemaliyat-ı hakikîye zamirdir (kefildir).

Şu halde medeniyet-i garbiye haddizatında (gerçekte) nâ-


kis ve tekâmül-ü hakikîye muhal (ihlâl) olduğundan usul ve
kaide mukaddes-i İslâmiyeyi ve meslek-i Enbiyayı (Peygam­
berlerin) tamamen kabil etmedikçe ale’l-emrde ve ukul selim-
16 • İskilipli MehmedAtıf Hoca

i erbab-ı (sağduyu sahipleri) nazarında medeniyet-i hakikîye


ad olunmaz.

Binaenaleyh saadet-i ebediye (ebedî saadet) ve kemaliyat-ı


hakikîyeyi iktibas (kazanmak) etmek için Ehl-i îslâm, medeni­
yet-i Garba değil; Garplılar medeniyet-i İslâmiye’ye muhtaçtır.

Demek oluyor ki dinî celîl-i İslâm: Medeniyetin cihet-i


maddiyatı ve cihet-i maneviyasımn melekiyet ve behimiyet-
çe beşeriyete nafia ve hadım (insanlığa faydalı ve hizmetkâr)
olan ikramını (kısımlarını) on üç asır evvel re’sen vaz ve te’sîs
edip ebnâyı beşerî (insanoğullarım) o sırat-ı müstakime (doğ­
ru yola) sevk ve irşad etmiştir.2

2 Esasen bin el- Müslimin tealî ve terakki ettirilmesi matlub olan


medeniyetin işte bu nev’idir. Bilhassa memleketimizin ihtiyacı medeni­
yetin fazilet kısmındadır. Halbuki memlekette terakki ettirilen bu değil,
garp medeniyetinin rezalet ve muzır kısmıdır. Çünkü uzunca bir za­
mandan beri memleketimizde müfrit garp mukallidi bir güruh medeni­
yet, hürriyet, milliyet namına gayr-ı meşru ve muzır cihetlerden mesela,
hürriyet, fuhuşun, içkinin, dansın, ahlaksızlığın ve dinsizliğin ta’mîm
ve tevsinden başlıyor. Avrupa’dan yüklenip getirdikleri levsiyyat (pis­
likler) fazıla-i Islâmiye’yi tahribe ifkar-i milleti (milletin fikirlerini) ça­
lışıyorlar. Evlad-ı vatanın kalbini yabancı ruh, yabancı terbiye, yabancı
itiyat ile aşlıyorlar. Aşlıyorlar da üzerlerinde temerküz etmiş olan ruh-u
İslâmiyet ve Türklüğü söküp atmaya uğraşı yorlar. Bu surette mevcu-
yet-i milliyemizin istinetgah olan temeller yıkılıp duruyor. “Bu dalâlet-
i âzimenin tamamı hem İslâmiyet hem de Türklük için bâis telehhüf
gerekir. Medeniyet-i Garbîyenin rezalet kısmı memketimizde günden
güne mazhar-ı terfi oluyor ve bu uğurda azami miktarda servet-i millîye
sarf oluyor. Fakat meşru ve kemal şiddetle muhtaç olunan cihetlere
mesela, elbiselik imali için bir fabrikaya hiçbir şey sarf edildiği görül­
müyor. Demek oluyor ki asâr-ı haricilerine nazaran medeniyet-i garbiye
mürevvicliğinde bulunanlar bu perde altında menafia-i şahsîlerini te­
min ve arzu-yı şehvanîyelerini tatmin gayesinde istibdat edip menafia-i
umumiye ve faidele-i asla nazarı itibara almıyor veya alamıyor. İddia
ettikleri kavilerini ifal-i meşhurları tekzib etmekten hali kalmıyor.
Dini İslam Na^arinda Medeniyet Garbinin Meşru’ Olan ve Olmayan Cihetleri * 1?

Medeniyetin mülkiyet ve behimiyetçe beşeriyete muzır


olan iksammı da (kısımlarını da) efrad-ı beşerî der ki behi-
miyete tereddi (soysuzlaşma) ve inhitattan (aşağılama) tahlis
için men’ edip bu hususeten irtikâbını ve bu babda (konuda)
Avrupa’nın şaibe-i sefahat (sefahat lekesi) ve reng-i milliye­
tin ( milliyet renginden) arî ve bütün insaniyetin tekâmület-
i maddiyesine hadim olan ulum, fünun ve san’atının alet ve
edevatının cümlesini ahz (alma) ve telakki ve bu hususlarda
onları taklit gayr-i meşru ve menfurdur.

Fakat meyhane, kerhane, dans, bar, tiyatro ve sair müessat-


ı süfliye (sair süfli müessese) ve terakkiyat-ı sefîhane gibi hü-
viyct-i diniye ve ahlak-ı fazılâyı İslâmiye mahv olmasına bâis
olan itikazat-ı batıla, ahlak-ı kabihe (çirkin), itikazat-ı rezile,
ef’al ve a’mal mezmumesini ahz ve terakki ve bu hususlarda
onları taklit gayr-i meşru ve menfurdur.

Dinî İslâm işte bu nevi medcniyet-i sefihenin terakkisine


manîdir. Çünkü dinî İslâm bin el-beşer cereyan eden umur-u
kabihe (çirkin iş) ve itikazat-ı rezillerin kaffesini hadim ve
men için vaz ve te’sîs olunmuştur. Onun için İslâmiyet me-
deniyet-i garbının bu kısmı ile asla içtima edemez. Kalbleri
garb-ı levyatıyla sabgalanmış (boyanmış) olanlar bu nokta-i
nazardan dinî İslâmî manî-i terakki görüyorlar. Evet bu da me­
deniyetin ma’dut ise dinî İslâm bu gibi medeniyetin terakkisi­
ne yegâne manî-i uzmâdır (en büyük engeldir). Esasen sefahat
ve rezaleti men ve neyh etmek dinî İslâm’ın havâs-ı müneyyi-
zesidir. Akli selîm de bunu emreder. Onun için AvrupalIlardan
akli selîm erbabının memleketlerinde teammüm etmekle olan
sefahat ve rezaletin men’ine çalıştıkları mesmu olmaktadır
(duyulmaktadır). Ezcümle İngiltere’de hayasızlıkla mücade-
18 • İskilipli MehmedÂtif Hoca

le etmekle Mister Web Alyab isminde biri Nezahat Cemiyeti


namıyla cemiyet-i ahlakiye te’sîs etmiştir. Cemiyet ilk icraat
olmak üzere ahlâk-ı umumiye ifsada bâis olan kartpostalla­
rın füruhtini (satışını) men’ ettirmek için hükümete müraca­
ata karar verdiği gazetelerde görülmüştür. Cemiyeti Akvam
da ahlâk-ı umumiyeyi ifsada bâis olan açık resimleriyle açık
yazıların men’i için devletlere tebligatta bulunmuştur.

Tokyo’da memurîn-i mahallî (mahallî memurlar) tarafın­


dan ahlâk-ı umumiyeyi ifsat ettiği sebeb gösterilerek bütün
asrî danslar men olunmuştur.

Esasen Avrupa’da sözlerine itimat olunan hekimler ile


içtimaiyat âlimleri dansın mazarratını (zararını) delil mukni
(ikna) ile meydana koymuştur: Ezcümle dansın mazarratlarını
isbat için diyorlar ki: Yakînen sebat bulunmuştur ki dans fert­
lerin seciyyesini, ahlâkını, sihhatım tahrip edip musallat ol­
duğu cemiyetlerin manevî bünyesini kemirdikten başka fuhşu
arttırıp münâkehatı azaltarak nüfus buhranı denilen felaketi
ihdas (icat) etmek suretiyle milletin maddeten intifasını techil
ediyor.

Garb müttefiklerinin akli selîm erbabının dans, içki gibi


garbın medeniyet kisvesi altında bin el-beşer ta’mîm (genel­
ge) eylemekle olduğu rezail-i takbîh etmekte bulundukları­
na şahit olmak üzere ma’ruf müskirat (sarhoş edici) düşmanı
Amerikalı Mister Vilyam Jonson’un 11 Eylül 1340 (1924)
tarihinde İstanbul’da bulunduğu zaman müskirat aleyhinde
gazetecilere vaki, beyanatını irae (göstermek) ve bu makama
kaydetmek isterim. Mümaileyh diyor ki: “Müskirat memnu-
iyet fikri, garb mefkuresinin mahsulü değildir. Bu fıkr, esas
itibariyle tamamiyle şarkıdır. Müslümanlık on üç asır mukad-
Dini Islâm Naşarinda Medeniyet Garbinin Meşru’ Olan ve Olmayan Cihetleri * ^9

dem (evvel) suret-i kat’îyede müskiratı men etmiştir. Binae­


naleyh Amerika’nın keşfinden birçok asır mukaddem şarkta
memnuiyet fikri temelleşmiş idi. Bugün ise İslâm dininin tel­
kin ve talîm ettiği müskirat memnuiyeti Amerika’nın kanun-i
esasiyesine girmiş bulunuyor.

Halbuki tam biz Müslümanlığın emri ile âkil olup müskiratı


men’e kalkıştığımız zaman ne gariptir ki siz, bizim mezmûm
gördüğümüz bir şeyi taklide yeteniyorsunuz. Garp, şarkın bir
faziletini kabule uğraşırken siz Garb’m bir rezilliğini taklit
ediyorsunuz. Bu sizin lehinize bir şey değildir.”

Amerikalının bu sözleri Garb’m rezailini taklide çalışan


şarklılar için beliğ (açık) bir ders-i ibret teşkil eder. Bundan
ibret almama, müteessir olmamak için insanın derece-i behi-
mete terdi edip (hayvan derecesine düşüp) mahrum olması ik­
tiza eder. Buraya kadar arz olunan tafsilattan şiar ve alâmet-i
küfrde melil-i gayr-i Müslimeye taklid ve teşbihin şer’an ol­
duğu anlaşılmıştır.

Mucip-i küfr olup olmasına gelince bu hususta bin el-


ulemâ ihtilâf olunmuştur. Fakat bu meselenin hallî iman ve
küfrün hakikatini marifete mütevakkıf olduğu için maksudu
şuru’ etmezden (mevzuyu anlatmadan) evvel biraz da onlar­
dan bahsetmek isterim.
İman ve Küfür * 21

İMAN VE KÜFÜR

İman: Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin Allah Teâlâ ta­


rafından getirilip haber verdiği zarureten ve yakinen bilinen
usul-ü dinîye ve ahkam-ı İslâmiye’nin hak ve doğru olduğuna
kalben suret-i cazimatta (kat’i) inanıp kabul etmek ve lisanen
onu inkar etmemektir.

Küfür: Dinî İslam’dan olduğu zarureten ve yakinen bili­


nen usul ve ahkâmın kaffesini veya ondan birini kabul etme­
yip inkar etmek inkara delâlet eden bir iş işlemek demektir.

Esasen Resûl-i Zişân (s.a.v.) Efendimizden nakl olunage-


len usûl-i îslâmiye ve ahkâm-ı şer’iyye sıhhat-ı nakil itibariy­
le üç kısma ayrılmıştır:

Birinci kısım; Nebiyyi Muhterem (s.a.v.) Efendimizden


tevatüren menkul olup dinden olduğu avam ve havasça yani
umum Müslümanlarca yakinen ve bilbedahe (açıkça) malum
olan usul ve ahkam-ı İslâmiye’dir (İslâmî usul ve ahkamdır):
Hak Tealâ Hazretlerinin vücudu, vahdaniyeti, sıfat-ı celîlesi
ile meleklerin, kitab-ı semaviyenin, peygamberlerin kaza ve
kaderi İlâhiyenin yevm-i ahiret (ahiret gününün), ba’sü ba’de-
’l-mevtin (ölümden sonra dirilmenin), cennet ve cehennemin
hakikati(nin), alemin hudûsu (alemin sonradan yaratıldığının)
22 • İskilipli Mehmed Atıf Hoca

kelime-i şahadetin, namazın, zekâtın, orucun, haccın farzi-


yeti, zinanın, livatanın (lutilik), hınzır (domuz) etinin, bagl
hak adam öldürmenin (haksız yere adam öldürmenin) ve sair
enva’ zulmetin hürmet (haram olması) gibi.

Dinî Muhammedi’den olduğu tevatiiren nakl olunup ya-


kînen sabit olan bu nev’ ahkâma usul-ü İslâmî (İslâmî usul
) ve zaruriyat-ı dinîye (dinî zaruretler) deniyor ki: Bir insan
Müslüman olmak için behemehal bunların kaffesini tasdik ve
kabul etmesi lâzım ve vaciptir.

İmanın rükn-ü aslîsi olan tasdikten sonra usul ve ahkâm


mezkûreyi (zikredilen) mücmelen cami’ bulunan “Eşhedü en
lâ ilâhc illallah ve eşhedü enııe Muhammeden abdûhii ve resû-
lühu”den ibaret olan kelime-i şehadeti söylemek, imanın şartı
veya rüknünden ma’duddur (sayılmıştır). Binaenaleyh usul ve
ahkâm mezkûrenin (zikredilen) kaffesini veya ondan bazısına
inanmayıp da red ve inkâr etmek veya inkâra delâlet eden bir
fiilde bulunmak küfr ve bunu irtikâp edenler kâfirdir.

İkinci kısım; Resûlu Zîşân (s.a.v.) Efendimizin dininden


olduğu yakînen değil, ancak istidlâl ve içtihat suretiyle bili­
nen mesele-i dinîyedir. Allah Tealâ’nın mer’i (geçerli) olup
olmaması meselesi yakînen malum olmayıp ancak delîl ile
bilinen mesâil gibi.

Bu nev’ (çeşit) ahkâm ve mesaili Dinîye’yi kabul ve red,


ikrar ve inkâr, iman ile küfrün mahiyetinde dahil değildir. Bi­
naenaleyh ahkâm-ı içtihadayanm münkeri kâfir olmaz. Şu ka-
imarı ve Küfür ° -3

dar ki tarik-i şöhretle nakl olunan ahkâm ve mcsele-i dinîye,


mahiyetinde dahil olmadığından red ve inkâr küfür değilse de
mucib-i delâledir (delâleti muciptir).

Üçüncü kısım; Dinî Muhammedi’den olduğu ancak haberi


vahit ile bilinen meselelerdir ki iman ile küfür bu nevi me­
sele ile tavakkuf etmez. Zira şart-ı sıhhati caiz olan haberi
vahit, bab-ı itikad da hüccet olamaz. Lâkin bab-ı amelde, yani
ibadât ve muamelâta dair ahkâmdan hüccet olur. Binaenaleyh
haber-i vahit tarikiyle sıhhati sabit olan mesele-i dinîyeyi red
ve inkâr hatadır.

Arz olunan bu aslı beş mesele-i tefr’ eder:

1) Usul-ü mezkuren İslâmiye’den (zikr olunan Îslâmî usul­


lerden) birine inanmadığı halde lisanen cümlesini ikrar eden
kimse Allah Tealâ’nın nezdinde kâfirdir. Buna münafık denir.
Nifakı malûm ise nas (insan) indinde dahi kâfir olur. Nifakı
malûm değilse, zahirdeki ikrarına nazaran Müslüman ad olu­
narak hakkında ahkâm-ı Îslâmîye icra olunur.

2) Usûl-u Îslâmîye’yi kalben inanıp da dilsiz olmak gibi


bir özürden dolayı lisanen ikrar etmeden kimse hem Allah Te-
alâ nezdinde ve hem insanlar indinde mü’mindir.
24 • İskilipli Mehmed Âtıf Hoca

3) Kalbinde bir nevi inanmak olmakla beraber taannüd (inat


ederek) ikrar etmemekte ısrar eden kimse hem nezd-i İlâhi’de
hem de insanlar nazarında bilaitifak (ittifakla) kâfirdir. Çünkü
onun bu hali kalbinde tasdik cezm (kat’i) bulunmadığına delil
ve burhandır.

4) Kalbinde inanmak bulunmakla beraber ikrarda kudre­


ti var iken her nasılsa ömründe bir kere olsun ikrar etmemiş
olan kimse ulemâdan bazılarına göre nezd-i İlâhi’de mümin
bazı ulemâya göre mümin değildir.

5) Bilaihtiyar ve bilâzahureten, seneme (puta), aya, yıldı­


za, güneşe secde ve tazim etmek onlar için kurban kesmek,
ehl-i kilise (Hristiyan’la) beraber kiliseye gidip icra-ı ayin
etmek, hac takınmak, Allah’tan başkasına ibadet etmek gibi
şi’ar-ı küfr ve emare-i işrak (şirklik emaresi) olan bir fi’lî irti-
kâb etmek yahut Allah Tealâ’yı, meleklerini, kitablarım, pey­
gamberlerini, şeri’a şerifi, ahireti, inkâr veya bunlardan birini
tahkir etmek mesela musafı şerifi çiğnemek gibi dildeki ikrar
ile kalbindeki tasdikin yalan olduğuna şeri’a şerif tarafından
alâmet-i zahire kılınan bir kavi (söz) veya bir fiil kendisinden
sadr olan kimse mümin değildir. Zira o kavi ile o fiili o kim­
senin dilindeki ikrar ile kalbindeki tasdikin yalan olduğuna
delil ve burhandır. Onun için her ne kadar Müslüman isminde
olup İslâm davasında bulunsa bile irtikâb ettiği kavi ve fiilî ile
Peygamber Zîşân Efendimizi tekzib ettiği cihetle dinî mübin
İslâm’ın hududu dairesinden ehli kıblelikten çıkıp hem nerd-i
İlâhi’de ve hem ehli İslâm nazarında kâfir olmak olur.
iman ve Küfür * 25

îlave olmak üzere şunu da arz edeyim ki: Küfür iki kısım
olup biri aslî, biri ârizîdir:

Aslî küfür: Esasen zaruriyat-ı dinîyeden olan usul ve ah-


kâm-ı İslâmîye’yi kabul etmeyenlerin küfrüdür. Gayr-i müs-
limlerin küfrü gibi.

Ârizî küfür: Aslında dinî İslâm’ı kabul etmiş veya Müslü­


man sülbünden gelmiş iken bilâhare kendi arzu ve ihtiyarıyla
usul-ü İslâmîye ve zaruriyat-ı dinîyenin kaffesini (hepsini)
veya dinî İslâm’ın yalnız emı-i vicdandan ibaret olduğuna
kail olup da dünya işlerine dair ihtiva ettiği ahkâm-ı maddî­
ye ve cismanîycsini kabul etmemek gibi zaruriyat-ı dinîye­
den bazısını red, inkâr, tekzîb ve tahkir etmek veyahud şer’­
an tahkiri vacib olanlara ta’zîm etmek suretiyle irtikâb-ı küfr
etmiş olanların küfrüdür ki bunlara mürted (İslâm dinînden
çıkmış olan) ve mürteci denir. Zamanımızda türeyen dinsizler
bu zümredendir. Küfrün bu nevi evvelkisinden daha muzır ve
daha fenadır. Ve hatta mürtedlerin kestikleri yenmez Müslü­
man kadınlarla nikâhları helâl ve Müslüman kabristanına defn
olunmaları caiz olmaz. Erbab-ı küfrden bu zümre saâdet-i
dünyayı ve ahireti (dünya ve ahiret saadeti) gibi niam-ı aza-
meye (büyük nimetlere) bâis olan dinî mübin İslâm’dan rucu
ve huruç ile ona karşı isyan ettikleri için tövbe edip tekrar
daire-i İslam’a tav’an (isteyerek) dahil olmazlarsa dünyada
şer’an idama, ahirette azab-ı muhalled (ebedî azaba) mah­
kumdur.
Şiar-ı Küfür (Küfiir Alâmeti) * 27

ŞİAR-I KÜFR (KÜFÜR ALÂMETİ)

Şiar-ı Küfr: Her asırda, her beldede değişebilirse de me-


lîl-i gayr-ı Müslimin küfre dair olan en meşhur şiarları şapka,
gayyar, zünnar, küstic, gasli ve salibtir.

Şapka: Örfte şiar-ı küfr yani gayr-i Müslimlerin Müslü-


manlardan imtiyazına (ayrılmalarına) alâmet olan baş kisve­
sidir.

Gayyar: Ehli zimmete mahsus bir alâmet-i farikadır ki;


bununla ehli İslâm’dan imtiyaz ediyorlardı. Bazı ümmehat-
ı kitabda (ana kitablarda) beyan olduğuna göre: Üst libasla­
rın göğsüne tekçe muhalif olmak üzere kordela gibi bir parça
dikerlerdi. Fakat alâmet-i farika her yerde bir değildi. Belki
her belde de mütaref (bilinen) alâmet-i mahsusa vardı. Mese­
la bazı beldelerde sarığın rengi alâmet-i farika ad olunurdu.
Gök renk (mavi) Nesara’ya (Hıristiyanlara), sarı renk Yahudi­
’ye alâmet vaz olunmuştur, beyaz renk de Müslüman’a tahsis
edilmişti.

Zünnar: Neserâ ile Mecusî taifesinin şiar-ı kilfrlerinden


(küfür alametlerinden) olan bir nevi kuşaktır ki ipekten ima
edilmiş olup dahile kuşanırlar.
28 • İskilipli MehmedÂtıf Hoca

Küstiç: Taife-i mezkûreye (zikr olunan taifelere) mahsus


diğer bir nevi kuşaktır ki parmak kalınlığında olup hariçten
kuşanırlar.

Gaslî: Yahudi taifesinin şiarlarından olan sarı renkli bir


hırkadır.

Salîp: Hristiyanların hac dedikleri şeydir ki zanlarınca


Hazreti İsa’nın heyet-i maslubesinin (asılmış vücudunun)
timsalidir.

Daha evvel şapka, zünnar, gayyar, salip gibi ehli küfrün


şi’ar ve alâmet-i mahsusesi olan şeyleri giyinmek, kuşanmak,
takınmak hususlarının şer’an menhî(yasak) ve haram oldu­
ğu beyan olunmuştu. Bunun mucib-i küfr olup olmamasına
gelince: Evvel emrde şu ciheti arz edeyim ki: Amel-i zahire,
ahval-i batini ve rııhiyenin müzahiridir. Ahval-i kalbiye onda
inkişaf eder ve görülür. Bazı amel-i beşerîye vardır ki kalbden
bir davet ve saik sebebiyle insan ona mübaşeret eder. Tesi-
rat-ı hâriciden azade olarak kendi haline kalınca behamehal o
amel-i işlemin mecburiyetinden olup ona mumaneat edemez.

Bazı amel-i beşerîye de vardır ki: İhvan-ı muvafakat (kar­


deşliğe uygunluk), kuvvete tâbi celb-i menfaat veya def-i me-
zerat gibi arizî bir takım esbab-ı avamil hâriciyenin tesiriyle
mübaşeret olunur. Arizî olan o esbab-ı saik-i zail olunca adet-i
halini almışsa insan ondan feragat edebilir. Meselâ almış ol­
duğu terbiye neticesi olmak üzere bir kavmin maneviyatı ile
Şiar-ı Küfür (Küfür Alâmeti) • 29

sabgalanmış (boyanmış) ve ahval-i ruhîyesiyle hallenmiş olan


bir adam zi (kılık) ve kıyafetiyle, adet ve muaşerette suret ve
sirette o kavme teşbihe ve taklide ve onlara muvafakat muz-
darip olur. Saik ruhî ve kalbî olduğu için kendi haline kaldık­
ça o zi ve kıyafet ve âdeti suret ve sîreti terk-rıza ve semahat
göstermez. Şayet tesirat-ı hariciye ile terke icbar olunursa kal­
ben müteessir olup ruhundaki sabga izale (boya izale) edilme­
dikçe o adam bu halde vaz geçemez. Fakat bir adamın kılık ve
kıyafette, âdet ve sîrette bir kavme teşbihe ve taklide arizî bir
takım esbab-ı hâriciyenin (sebeblerin dışında) tesiri ile vaki’
oluyorsa o adam o hali terk etmekte bâis görmez. Ve bundan
dolayı azab-ı vicdanı (vicdan azabı) duymaz.

Şu halde şapka, ziinnar, gayyar salîb gibi ehli küfrün şiar


ve alameti mahsusası olan şeyleri giyinmek kuşanmak ve ta­
kınmak hususuna saik (sebep) ya rüsuh (sağlamlık) bulmuş
bir hale-i ruhîye veya esbab-ı haricîye (harici sebepler) ol­
maktan hali değildir. Saik esbab-ı haricîye olduğu takdirde
ya ihtiyari selbe (kaldırmaya) bâis olur veyahud olmaz. Bu
makamda aklen daha başka ihtimal tasavvur olunamaz. Saik
haleti ruhîye ise meselâ terbiye ve itiyat tesiriyle bir adamın
ruhi sabg-ı küfr ile bulunmak ve kalbi o maneviyat ile itti-
saf etmek neticesi olmak üzere Allah’a, Resulullah’a, şeriata
ve sair zaruriyat-ı diniyeye iman ve itikat olmadığı için seve
seve ehli küfrlerin şiar ve alameti mahsusasını iktisa ve itti-
had etmiş olursa o kimsenin küfründe şek ve şüphe yoktu. Ve
olamaz. Zira bu imal-i zahiresine şaik ayn-ı küfrdür. Onun
için fukahâ-i kiram hazeratı “Küfre niyet eden kimse, o andan
itibaren kafir olur.” diyorlar. Ve yine şer-i şerifte alâmet-i küf­
re ad olunan şeyleri helal kılan veya haram olduğuna istihfaf
(alay) edenlerin küfrü şüphesizdir. Şiar-ı küfrde teşbihi (ben-
30 • İskilipli Mehmed Atıf Hoca

zemeyi) helal kılmak da bu kabildendir. Zira “Bizden başka­


sına benzeyen bizden değildir.” Hadis-i şerifi ile şiar-ı küfüre
ehli küfre teşbihin neyh olunduğu asr-ı saâdet-i Nebevîyeden
zamanımıza kadar tevatüren naklolunagelmekte olup ümmeti
Muhammed’den her asırda bulunan müctehit’in kiram haze-
ratı bunun haram olduğuna icma ve ittifak etmişlerdir. Bina­
enaleyh ehli küfre şiarlarından teşebbühün haramlığı edelle-i
şer’îyeden (şer’î delillerden) icma-ı ümmetle sabittir. Onun
için istihlâl ve istihfafı küfürdür.

Şiar-ı küfr olan şeyleri iktisa (giyinmeyi) ve ittihaza (ka­


bullenmeyi) saik, iztızar (mecburiyet) ve çaresizlik, yani el
ayak gibi aza-yı bedenîyeden birini kesmek veya öldürmek ile
tehdit ve icbar (zorlama) suretiyle vuku’ bulursa defi maruzat
(zararı ortadan kaldırmak) için kalbte iman ve tasdik muhafa­
za olunduğu halde ancak müddet esnasında şapka vesaire gibi
şiar-ı küfrü giyinmeye ittihaz edinmeye şer’an ruhsat veril­
miştir. Binaenlayh böyle bir hâl-i iztırara (mecburiyet haline)
maruz kalan bir Müslüman şiar-ı küfrü iktisa etmekle kâfir
olmaz.

Ve keza gayr-i Müslimlere benzemek kastı olmadığı hal­


de helaki icap eden hararat (sıcaklık) ve burudeti (soğukluğu)
def etmek zaruretinden için melil-i gayr-i Müslümanların ka-
lenseve (başlık) ve külahını giymek küfrü icab etmez.

Ve keza harpte hud’a (hile) ve düşmanın esrar ve ahvaline


vakıf olmak veya Miislümanlardan gayr-i Müslimlerin zarar­
larını def gibi bütün Müslümanların nafiasma (faydasına) ait
bir maksud-ı hayrın ve bir hizmet-i dinîyenin istihsali için bi-
laihtiyar şiar-ı küfrü iktisa ve ittihaz edinmek mucib-i küfr
olamaz.
Şiar-ı Küfür (Küfür Alâmeti) * A

Fakat ticaret, tahsil ve seyahat gibi menafi-i hususiye (şah­


sî menfaatler) için diyar-i küfre gidip de orada veya diyar-i
İslam’da bilerek, bila zaruret ve bilaihtiyar şapka ve sair şiar-ı
küfrü iktisa eden Müslim hakkında ihtilâf olunmuştur. Fuka-
hâ-i kiram’ın ekserisi “Ehl-i küfre mahsus olanların şiarı olan
kalenseve yani şapkayı bilazarureten ve bilaihtiyar giyinmek
küfürdür. Zira bu alamet-i küfrdür. Onun için bunu ancak Me-
cusiyet, Ncrcsayat (Hristiyanlık), Yahudiyat gibi envai küfr-
den birini iltizam edenler ve kalpleri sabg-ı küfr (küfür rengi)
ile sabgalanmış olanlar giyebilirler. Esasen alâmet-i zahire ile
umur-u batîniye (batini işlere) istidlal ve onun üzerine hükm
etmek aklen ve şer’an makbul ve müteber bir tariktir, (yol­
dur)” diyorlar.

Fukahâdan bazıları da “Mecusî, Nesarâ ve sair melîl-i küf­


re (kâfir milletlere mahsus ve onların teşbih ve taklit edildiği
için âsîm ve günahkar olursa da kâfir olmaz.” diyorlar.

İkinciye kail olanlar esbab-ı mucibe olmak üzere diyorlar


ki: “Şapka gibi şiar-ı küfri bilaihtiyar giyen kimse lisanen mu-
vahhît, kalben musaddık olduğu için mü’mindir.”

Ecille-i müstehidîn-i kiramdan İmam-ı A’zâm (Rahime-


tullah) Hazretleri demiştir ki: “Bir kimse iman ve İslam’da
ancak girdiği kapıdan çıkar.” Müşarünileyh Hazretlerinin bu
kavmine nazaran imana asaleten dahil ancak ikrar ve tasdik
ile olur. Çünkü imanın rüknü bunlardan ibarettir. Şapka giyen
kimsede ise ikrar ile tasdik mevcuttur.
Cevap * 33

CEVAP

İmanın birtakım levazımı vardır ki onların ademi (yoklu­


ğu) ile imanın zıddı olan küfr tahakkuk eder. Meselâ Allah
Teâlâ’ya Enbiya-yı Kiram’a (peygamberlere), Kitab-ı îlahiye-
’ye ta’zîm lazım olmayandandır. Bunları istihfaf (alaya alma)
ise ta’zîme menafi (aykırı) olduğu için küfrdür. Binaenaleyh
mcnafi-i ta’zîme ve emare-i tezkib olan kavle ve fiile şer’an
mucib-i küfr ad olunmuştur. Esasen şer’i şerif nazarında ala-
met-i tekzib ve emare-i inkara makrûn olan tasdik ve inkâr
muteber ve muatidibe (itimada şâyan) değildir.

Şu halde İmam Hazretlerinin kavlinin mânâsı: İman’m


şer’an muteber olan hükümlerine münafi bir kavi (söz) veya
bir fiil bir Müslüman sudur etmedikçe, kâfir olmaz demektir.
Nitekim puta secde etmek, Allah Teâlâ’yı, Enbîya-yı Kiram’ı,
Kitab-ı İlahiye’yi, şer’i şerifi tahkir ve istihfaf etmek gibi me-
nafi-i iman (imana aykırı) olan bir iş işlemek veya bir söz
söylemek alâmet-i tekzib ve emare-i inkâr olduğu için mürte-
kibin küfrü ile hüküm olunur. “Fetâva-i Hindiye” ve “Muhîdi
Burhanî”de deniliyor ki: “Başına kalenseve-i Mecûsiye yani
Mecûsi şapkası giyen kimsenin küfrüne kail olanların kavli
sahihtir.”

Bu kavle sahip olanlara göre akide bozukluğundan neş’-


et ettiği için kalenseve-i Mecûsiye giyen kimsenin küfrü ile
hükm olunur. Nitekim “Ben Mecûsîyim.” diyen kimsenin bu
sözü akidesinin bozukluğu tasrih olduğu için küfrü ile hükm
olunmuştur.
34 • İskilipli Mehmed Atıf Hoca

Çünkü Mecûsilere mahsûs ve onların şiarı olan kalenseve-


yi bilaihtiyar giyinmek gibi tek ruhen Mecusiyet maneviya­
tıyla sabgalanmış olduğuna alâmet ve emaridir. Onun için bu
kıyafetle görülenlerin küfrü ile hüknı olunur.

Şunu da arz edeyim ki bütün milletlerin baş kisveleri milli­


yet ve dinleri ile bir nevi alâka-yı haizdir. Şapkalar, serpuşlar
mesela Avrupa memleketlerinde ne kadar muhtelif eşgalle ay­
rılırsa ayrılsın, hepsinin bir asıldan tenevvü etmiş olduğu; za­
man, mekan itibariyle itilaf etmekle beraber o aslın ruhu mu­
hafaza edilmekte bulunduğu şüphesizdir. Şu halde şapka din
ve milliyet alameti olduğu için onu giyen kimse “Ben bu mil­
lettenim.” diye bir ikrar yapmış olur. Mukabilinde safahat bu­
lunan bu gibi delâletler ise herhalde sarih gibi muteberdir. An­
cak mukabilinde fiilen sarahat-ı imanı gösteren ahval ve âmâl
karşısında bu ikrar hükmden sakıt olabilirse de Müslümanlar
nazarında o adam kendisini şüpheden kurtaramaz. Bu mesele
şapkayı giymek saik, kalbi ve ruhî olmadığı takdirdedir. Saik,
kalbî olursa imanı gösteren ahval ve amâlin, riya ve nifak ve o
adamın da müraî ve münafık olduğuna hükm olunur.

Esasen şiarına gayr-i Müslimlere teşbihten men ve neyh


ile şer’an murad ve maksad bin el-Müslimin millet-i îslâmi-
ye te’sis etmektir. Millet-i İslâmiye’nin medarı (dayanağı)
da millet-i küfre mahsus olan şiarda ve adalet ve tavırlarda
gayret göstermede ve izhaı-ı salâvat etmek şiarı imandandır.
Onun için her Müslüman ahkâm-ı dinîye mügayir ve bilhas­
sa millet-i Islâmiycyi muhalif olan umurdan ictinab etmelidir
(sakınmalıdır).

Şu halde lisanen ikrar ve bedenen ibadet ve amel gibi mil­


let-i îslâmiye’nin alâmet-i zahiresiyle asla alâkadarlık gös-
termeyip zi (kılık) ve kıyafetten başka gayr-i Müslimlerden
farklı olmamış olanlar kıyafetlerini de onlara benzetiveriııce
batınlarındaki imanı temsil edecek ve millet-i İslâmiye’yi
gösterecek hiçbir halleri kalmadığı için “Bir millete benzeme­
ye çalışan kimse, onlardan olur.” hadis-i şerifinin muktaza-yı
menfince o adamların zümre-i küfriye iltihak etmiş oldukları­
na suret-i kat’îyede hükm olunur. Bu hakiki tavzih için bir mi­
sal irad etmek isterim: “Her devletin alâmet-i mahsusayı haiz
bir nevi bayrağı vardır ki o bayrak hangi vapurun, zırhlının,
tayyarenin, mektebin, binanın üzerinde bulunursa o devletin
olduğuna hükm olunur. Mesela Yavuz Zırhlısı bütün müşte­
milâtı itibariyle İngiliz, Fransız, Alman zırhlılarına benzedi­
ği halde yalnız şanlı bayrağının alâmet-i fabrikasıyla onlarda
imtiyaz eder. Bu alâmeti görenler bizim zırhlımız olduğuna
hükm eder. Başka devletlerin bayrağının bizim zırhlıya çekil­
mesi siyaseten, örfen, adeten ve kanunen memnudur (yasak­
tır). Onun için bunun mürtekibi hıyanet-i vataniye, cinayet-i
milliye ve milel-i ecnebi taraftarlığı cürmüyle itham edilerek
idama hükm olunur. Bunun için devlet-i medeniyeden hiçbi­
rinin bayrağını bizim vapurlara, zırhlılara çekmek suretiyle
onları taklit ve teşebbühe yeltenmeye hiçbir kimse cesaret
gösteremez.

İşte bunun gibi “Bizden başkasına benzeyen bizden değil­


dir.” hadîs-i şerifteyle Müslümanların şiar ve alâmet-i küfrde
gayr-i Müslimlere benzemeye yeltenmeleri men olunmuştur.
Binaenaleyh bizim zırhlıda başka devletlerin bayrağını gören­
ler o zırhlının bizim olmadığına hükm edecekleri gibi şapka
sahîb ve sair şiar-ı küfrü giyen ve takılanların millet-i İslâmi-
ye’den çıkıp zahir-i küfriyede iltihak etmiş olduklarına hükm
ederler.
36 • İskilipli Mehmed Atıf Hoca

Fukahâ-i kiram hazeratı kalensevi-i Mecûsiye’yi giyen


kimsenin küfrünü tasrîh ettikleri halde kalensevi-i Yahudi’­
den bahsetmiyorlar. Bunları giyinmek mucib-i küfr değil mi­
dir diye sual olunursa cevab olmak üzere deriz ki: Şer’i şerif
nazarında küfr, millet-i vahide (tek bir millet) olduğu için alâ-
met-i küfr arasında fark yoktur.

Binaenaleyh anâsır-ı gayr-i Müslim’den herhangisi olursa


olsun onların şiarı (adeti) olan şeyleri giyinmek, takınmak,
kuşanmak kavl-i sahihe göre küfrdür. “Bizden başkasına ben­
zeyen bizden değildir. Yahudi ve Hristiyanlara benzemeyi­
niz.” hâdis-i şerifi melil-i gayr-i Müslime’ye mahsus olan şiar
ve alâmet arasında şer’an fark olmadığına delil ve burhandır.

Şapka, zünnar, salîb gibi şiar-ı küfrden madud olan şeyleri


iktisa ve ittihaz edilmekte şer’an mamur bulunan şeyleri (me­
sela namaz, zekat) terk ve nehyan (yasaklanmış) olan şeyleri
(mesela zinayı, hırsızlığı) irtikâb arasında fark nedir ki evvel­
kiler alâmet-i küfr ve umuru tekzîb halde İkinciler ad olunur
diye bir sual irad olunacak olursa cevabında deriz ki:

Vakıa İkinciler de evvelkiler gibi şer’an memnu iseler de


hevesat ve şehavet-i nefsanîye bunları işlemekte fıtraten saik-
tir. Onun için kuvvet-i şehevîleri (şehevî kuvvetleri) akılları­
na galip olan zümre-i beşerî dinen memnu olan müştehayat-ı
nefsanîyeye irtikabdan halî kalmaz, işte bunun için Hz.Pey-
gamber onları emera-i tekzib ad etmemiştir. Fakat ehli küf­
re mahsus olan şiar ve alâmeti irtikâb için böyle bir özür ve
fıtri bir saik yoktur. Zira bu esasen nefsin arzu ve meyi ettiği
müştehayat (arzular) cümlesinden değildir. Şu halde bu irtikâ­
ba saik akide bozukluğundan bir şey olmadığı için şer’i şerif
memnuat-ı şerianın bu kısmını alâmet-i küfr ve emare-i inkâr
saymakla mertikabmın küfrüne hükm etmiştir.
Cevap * 37

Fukâha-i kiram hazeratı “Bir meselede doksan dokuz ih­


timal küfre ve bir ihtimalde adem-i küfre olursa adem-i küfr
ciheti tercih olunmak suretiyle fetva vermek iktiza eder. Zira
küfre cinayet-i azime olduğundan adem-i küfre bir ihtimal
var iken tekfir cihetine gidilmesi muvafık olmaz.” diyorlar.
Şu halde buna nazaran şiar-ı küfrü irtikâb edenler nasıl tekfir
olunabilir diye bir sual olunursa cevab da deriz ki: Fukahâ-i
kiram hazeratmm bu sözleri meselede adem-i küfre ihtimal
bulunmasına göredir. Böyle bir ihtimal bulunmadığı taktir­
de bilaicma küfr ile fetva vermek icab eder. Bununla beraber
fukahânın bu sözleri hakikati hale değil, ihtiyaca müstenittir.
Mesele iman ve küfre mütealik olduğundan gayet mühimdir.
Onun için bir meselede küfre doksan dokuz değil, hatta bir ih­
timal bile olsa aklı başında bir Müslim böyle muhataralı (teh­
likeli) şeye mücaseret (ciir’et) etmemelidir. Zira öbür ihtimal
esasında mucib-i küfr olabilir. Müslüman için en muteber ve
en kıymetli olan iman ve İslâmi meselelerinde şâibei küfr (kü­
für şüphesi) olabilecek şeylerden sakıncalarını ihvan-ı dinîye
tavsiye eder ve “Dilediğinizi işleyiniz Allah amelinizi görü­
yor.” nazm-ı keriminin mazmun-ı âlîyesine (yüce manasına)
ihvan-ı diniyenin nazar-ı dikkatini celb eder. “Ey görüş sahih­
leri ibret alınız.” ve selâm Hüdâ’ya tabii olanlara olsun.

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Peygamberimi­


ze ve onun ashabına selâm olsun. Amin!

W Zilhicce 1343 /12 Temmuz 1340 (1924)


<’ 5 V'tf; ■
’VA’ .

/ ' •'

£ş
u.T. cj,u j,-Qjjji. ju, ^$5 d^J 4***»
<j£^ buL ojr„^ , ö^\

j *jûX4> jkic.
jLL^ . J*u.4j.l >f JÇ>-I J^\

ji *)t
4İHc$ >-J IjUM )^ jjjj <^y j|^|
?*’ * ı$j.Uz 41)I , j.,C4_*j| ^j5v4^ = f£jL^
f./»J^-aU-^Sj ^laİ 1.^,5»* I 4Lm.AİIo dlkjr*
ön &> (M’Jâ
ApJfi-j ûvU^1U:— j& p<J)j ûaIUUj 41)>i-l

•ÛA‘I ü^J £25 j jfj £j^| 4»|^|J


ti • jy ) y 4 StlY al- âJ-IjS ' .
4-»

V^J t-ues*^ ifiz A,^J

jtt jj^ 4-^«X »j^jJU-

Vj’ ^jrfS^ *^Â5 ^Utla2j ,jJCU<rW


— t*

xA> kj J) Â.1 aÂi^aA ^)j«5


4>4a<Mh>^/ -^Ç.-A*
-- *
J aX*İA> oj^i I 4-^ J^rSS ^«»\a«S'.&“ a^*^J j i ^-/

« C.*>^**>' Aama-S^ j a“L

4-^ j-^ <^*>>A>- ( iLs ^»aU V>i» 4».â.î y* ) ^jT"dA»\

İ$J(W»L <fy aŞ^ t 4^A>k».ı> *mA

Jb/"jJj.a<âmu j»/4aU*»l> . jA^Py y*

j ji <aA£> ^^,^.^.®ju i çi^s- AjİsaİjI ^y iIİaaLajjjl

•j/^ J uJ^AaS»- (,J<54a&^4„.a4 «,₺ja1.o o<s4 <1<1sU#J) (J4x5"^

o ^•>' 'C.ı UaÎjI ^jî..£-'\ Ahs^aS'

AmS^uA»4*» ,jJAaaS j5** e ^a<.Xİ9 y

J^ljA j»“ JİJ™^ 4si) jv-’^F.s dA^luS'""

o*** ^z>' Lam?£ ızi..ı' öö^ı d y^*** w<?

<J Jr «A$ 'L$ . r*^ Ö AaaAj >:> ül»)U (j^^'

<J j^_<J -4 ^A^LuJÛ r<û\& 4»,U 4Lu

JiUj9 X)J»I

(^‘^LûaIIVj V>âj

ö<A*»As C^^üS-J jl».w »jVjA AsA^L^a /^•J"''*' ^l"^5*"


«>
« ,^»A?Vkjf jj $_A'rt -S AaaJıAİJJ^ (JJ^j.® '‘^

C$MA*“'**’ jJ*VjiA 5J«Aka jU» ^v t jk j g

^** ) *4#jk».i jjVjıA) JjaU Afty»*v IrtsA.) I


— —

.uJtjIa- ö_jI^La*»,& jAf- öJıjjJ


* ^w«" • *
W*^** e J Aa£^\—•ı**\ i^aI/5 0^* ^JJ^zuSA*

O'JkS5 c/* ûCz>Aa ö.J^Jı«X<® üjA)

C>*t* 4»İ£ »V-j « J.X\a^ao \.r^> ejA) I i3<5o<5^b’^b

» y lA> uAj U i <<>■>! jA--"’ ^Ait jftvHİ CiJ ^A*'

4> Aa^^1Z ^»l.s A^öbc^J j-ls»,s 4j A*Ai .J^^sZ i< vZ û>^j ‘

. jJUİrl u>Vm>4 *-âH^


>*•* b» C?
4^X^«A^A«w\ vj-'51 -J tu^H'AzC’ 1*4^}^ J)\^»1 VVmJ 4-Zio-J^'"'

4Ü«.J (_£ j ^f> Jx^j SVZı 4»-*'3t'A^ <^C’

j1 41 !^»sVs j^.s jlz aJ»$(jj>Az-a**.#j*.&

g..*lkdÂ*-öjW^ Z*»b J Z\î»-ftjZ *£ u^J

dİA^e^,^ ( ^aj4» ‘h^û* ) U-"K^ ^^Z

<Cj Jj't (J"^ ' ' 4s*^a5 İİ^aJji Z <S»8aÂ.*j» jjA«s3*A*

Z .aİ y ^<2*A>- Z e -?Z Ç^5" ö^A-*^.9

J1 7 j dÂZİj^ t/A ’ ^*jA obZ

s e^»jLX> i dUA^j} c dj^b ^-»U üb^ ^J^jb t/bj*

4*â!aÎjI tiAıljj j' »-fcjjjl tiA>b « s£L"\a

-^5 /A' Ç* j ^AaA

J.$»,Jlö ^}U.^a^ejX>4^ JLİ* JJ jUJ

a**j Jkbb'*"^'"85^-^ çZ jA$ Jj3 z «j*b A.»»**I çj^Z5

Â-b ^^‘VZ-Sb- <fj JJ ZLZ z^ ^M-b* <2xj ° jb-b

• ***** z* <0
<S>^>- tîA>Z öâU 1
— YA —

.0 * * *•
j 4İ^5^>
8 A?*^ 4ijA^<£k0^2*^ <3***”®j—*UÂ>

^•Z^’ »j*>. (jjj^j) ^4^.r"<jUj ( ı> )

ö JJ.^.^'jı ^ks>~ t«bJ jû^ j

zJa^.^₺^E (j'Vjl İj c\Çjj9^

a^»jjJ jI /,P<r.«s₺^ L-jjj>iX l^s-’Vi»


'“*' * * •* »» .Z ♦ ue ftr*» ta ♦

.^k>- 4>J jp İ « j^jUIj

^jK^âjcA^Je^jÇ ^VjJjfcla û j^ &£o-^\

■^b^İ ^^ı»İ<r\u «3»A y 4 £9 (J4£>ta £^7

(ju^MS»! t-Â*AV.X& {J İ^3)"JI 4x- J jL J i A] *>..«4 ıwjîl"s^ _jA9^j

«SİMjl j Jz 4>^J ûy^l 4^jUil o&* Jı~W j^l

4/^ Afi) Lj» e<A)ls>-^—.** « J<3 ^.>4^**, 4.^ti“^*^J'î 4İajl^ cZ",J J

y û. ) t3<jjl ûj^j csc^c'

y Û^X C<>-l^«? #oÂ-LUa o ££ l Jİ^I J A>J>


* " * . . ___ ' „" -

y«j «j^Ale J,^- | . Ç iJ>?U,y5> 4*»)l

,LsU (),),*$.> jl^Âl öXİjX»jS JU^Ij Ji jp»|

oj^sjLjj^S jjjrtU.A.jr ^| ji^.Aj^.Uj jl»Ll«* 4Ijl

■® uZ’JJJ 4 0^'“' 'V**u‘#.X

.iJ'Vâ) J tj 4^,^^‘ıJ ijlj>-l (Joj'-**' (J'^l 4a'Jj) ^1 ^İ9 f (Jpl*''

« ^3"' A^J4İjl JpLaJ JİJ


e^*j<A^.x«i j'(aDİa^*j) jJaC’IaX>-1

jIaa>- -fi ) 4<h»a«S*^

Z^J>^ ) <Jl<4»İ4>lcl I

jA.v.’T" 4>U JjjUj> j,5”j dVlej

• <5 Jj ^^J«Aa£cü I 4x*rf|^

( )

A» 6 ^a\ fi . JjJ Ö J'

k£İ.4j^ A^laeJ <<a.3İ ı^jj .âPr.A.Z ^jj jk) jp> c J<X«A; lc I

ojlolj?~ ^dk«J ı^Va A*İ£ »^-» » Jj JA^ Öj^J

d«Aj^İÂ) ı«^<ı> y'* /■** • J AJLe^jI«K£> j“"rJ

./>“*• t.)J J&* »»^•Â-^» fcL*A^£’

• JA.Kji 4> jş
*
(wX •v Vt'û^ triÂfV-’J Ç.# 4a) jA.w4> ^L<A

JjA-s» (jJ^/Zr^A j). y l>.5 «Jj^® Z ,?) Z"**^

(£ta»'l« jJlJ <öl <C » ^Şd4j.Ao ‘Î^ak-I

ÖUs^-Jj >4^ (j^j^ p^ {cK^ *uAJ*

aAu4'51"-’ J j t J
— n —
-•(ZaIL» V/u5 jaJj^ <^jdA^ »XjÂi Aa*aA*o

)(3^ y'^>' I »J^jÂ^ &6- *3^

'âS"j . ji'G Ijl^l jX I. ji c-jTc**

l^**8 0’^'"“' j,\ Afi. jÂ$ iX>a^İ£’ *Aa> J^~

jys»»"—' *AjV»2» oJJj**A^İ ı£jâ5 i,31Âsb7—t

( l*x> ^aIH >“! <-~>' (jA ) ■**£ e^dÂirl

CjjI»-.»' y<at ^.)«xJojâ^ <J-®>^ Jİ«.^ 4’/

k—«-*'l k—> ^1 o A ÖF <iy jj ıyıy jm »jtuj

jub^ı *»»* ^>- •■A_y- <Aj‘i3'>~ j1 iZ

Al.â' kS* M.) O 1Â) J ifVMd ö A.lc.

jy>T.“^.| ûj^J l • j>aS. V 4**^ j>34-'s/'*>

. j^iS-

•\J> i^â.3

d)>*J-JAJjIL-J d-UjC^_/ jjC-Ju c5*i

♦ A*İ9 jj^J ûyJa» £$.5 4,-Jji^.C. 4-Zj J-» jLAj Jl-Af- 4»t;

AA>Iau OAajH î *a!U- *lâ?jjlfiV


** • • “ t
^-. £,ı j1 & çj

3,1—^U*öI Jlo- 4»^ <1s- »t-> . jJkXİy>

• jlljl <^>-^5 LJiS-” I

ı/lAjl ^a-sîA a\i#ja<m*A

J1‘ uÂtfJ .»J oj'j>- ö-^


— ve —

J J .^-0 jU O l j) u^*»jLa ^L>*


1♦ * *
.»<$ $$ lx*-1«^ Ia>^ I

.oj<1z-©j»' 0*^ ^1*uJİAam)I ^jîı*Aİ 1 ^'b- o^U<s»bJjI »J»b

Jb! ^J-bl ' y*«


w ** * •1
^O^Us'.«<-OVJJjjgj z>Jİ 7^0'j'Aİ«a«A^?>-jj AİX*«

•AİÎSİja öjb I t) eXİâ) Ş A.13 <® j^î $'. Oj j> <a» ğ Cı Jk» l«<«

=du fjjAi.r' jj^ı ^»-b' ^b s j?u . j}/ jaâ*

C^b'3 ti»j a£-JÎS

'■■^ J -J u *'l..._j fA/-‘ Jjj jliS»! j i'Jjl -4o.>-jLb- »Kıl,»*

JaâS o (z-94,î£-~ j»I j *£bl<X\ 4 b' AAa«s»

jUc^A# J A^X> Aaj9 J" O-iU 4*J'“?L5j *2A*<â-

■C.jb-jl ^>3' J)^ A^J <&» ^A*" J*—’b~4 ^^■Z,

« 5b ub>_$ *-4-b ö^b.J ü\ &J

,J)b^' tdj&y k^s*^.wP jL& i jV J 6 “.tf'u» a~4U~ y**

&^bUs>J JjcLj^Ş ( uÂ.US^jJj-L'.i' j*Vj^

■a»^“jU>- Vjj a*s>jj A**ı#^^so»

>1j a i _/u£S ^İ'?‘bj4 A.%*>- _jls~ ı^jL*^ J~ ^.> Va> • _J«Â.t>.5 <IJ>^" ı^4 Jİ

-<AXiUj y&s- .jlljl •ijs-b -aaL*

J ^C.f> s A^âl Aa5*JJ .jL<3 jl jj-«) Jl^-I


* ■"'■'* fiL
«44 y t^b 3b x j^-r <k*^ dlajb, 4i

LwjşA^s!«J^*1 J ıjî*A^'A> u«l^I ^l-aM

jb*-O^ oj* jyf-\ tjı^jbj û>bjr*


t"''
• «cLl ^>-1 o' ®(ZM1* Jl<^l ’
<bz..^j C.»3jj üUCsi 6X I <45 JIjsU

t Oy4L> & I jL«? 4-^--' </!•>/ J«aJj

» >*»*«) lı» i ft <Aa&


— YY —

A Jîlâ -CiljJ jl Ojit


i <—ı^ı' '•■'^*^£'1 (Jj>*^ ıjj-—uJ^'~,~ 3 A> .iL*

(Sj'}^' 3atUVı v>»âC»

<£İjhVy a^ dir'^îi.J ®jl»Vj\


jJjr~^.a &»jy ö.jjsLj «jy-^ a

Jr'-j jA’i ta^ Uj j.c5Jj! c/yy

^jt^.l^*>4^s.ı ^y>"—'«sis ^jL&.ltlhA^ 4 (jS

OâU^ o^j y j.î<_Aj‘ »jliy JU» c-ta^â

Jsö’"$A™^'l 4^ «S 4/u4âuî. ^-ftİ A; A

aM $->>sa $
fp e » . ** & s"'
J**" J0 (sJ^'-K$ ^J^7 fi» J LS

₺ aJa ,2*- I «A**İ»â£^

Ç J^***

AuMaÂ-' k5 K>u^C«v^J’ ö£)ej> ^»J^âC* |y^ ©

oVj ^Vî^JjUA ^Vjl jta/TdV4*l~*


* ✓
o JitAu»Aİ-uö’ £ fT*

«jr^ ı» j&J <$tA£ Z 4£> L«*

« ^«AA^ö^AârtS A^^liî

î aTJmİjU CvA^ta _/ <cto 3>M î jL#-

İ 9Ö J jj^ ^)V*> O*AaaS^ dUV^-1- I ^Aa3 ^İAA^I


..vUU B«WJgM3Jggx^x ^s^-----
......................................... <rtfc.T..--.-;
_ ..........
4»l 6 ./» İJ taÂjJ ^JâeJj?*
A**^ Aa^LJ ^«jAİJ f ^a.*»9ta- 4 I cJ^l' * t-J^“^'«^ A* AamaV/-

J*9 / j\jl Jly^l ejl»lj yS" jta^ Jf o«sL&

tr- jA-.r < 6 tasj>^ .Jjp,'|{44İta4

e«*«4‘ yi»c<21Vl jCi.£ <jr j1 jjkj jfe^jl (Jjt>~ I <5 ^5j£-

t uAa> Am*^tî ^"a«A*l$ I Jİ^Sİ "»J^^ <~AaAa,Xa>-

z h Jy > -(z*^ *■—j"'* j*-" AAajuJ^ı

ta ta J ° j'Aa> „ı Aa««.*.J' o'^ta' J-ta*»1 (>i)“^-«<m»5«X.»S ^Jss>'

jVl ta»İj> „a<2‘ oJ.a*İ9 ta' Jİ^®I J^oXL.J öb

L.a jj^-J dV I « jtataJub AtajJjl

dj-*5 (2$'i<-^t' ^^-‘j I <4^Ax>».aÎ ^ o-Aa-u^I^c-j ^tatal

taÂ*'k)V<® CJ ~* ta*4?* ^•!."^h.' u-A-ta^»* c?»z*«Aa9İ

*I<J'*’ «ijÂ^ jj->XJ ■><^» j ta j j

^tata1 j d I (j\’ jl (j^ a»a> j cl>V )j ta-ta.-1 « ^4ssl

• djtal*.*.® ^0- . JJu^â5^jjlıtacj fcj^-9 ^jA^^tata

ijtaİAM^ t J t/ <3*^*^ L^ “ ^15^

A*a^y\,*«l ta^ta>-ta jjjl *jp~ l> tj'taJ {„x'^

(JİA>-^*1 »itapta-1 (J'.^ dX AzAi-3 û’l’JJ


—-

(j1 £ Z ^9 (J?***-^

1 j j • y?\ u-iîj» <iLua ^y j» ^}S 4>\ jlrJ ^..1.xj

• jl^jy *â.jU*£İ u«>t$ Js»ij j*p~ y ı> <y^ J^ıf*

* •)yJİ tf>A<>^>*l J L? Aj^aI^aJ u->t £j^J

J\*y aI*--** z j*^y <J^ 4^.^ -*>b <1* »b»

» J^llas- j&Slj

• 4*~* yı 4^'x yvjy

ev^U» AŞ U I Al~> J sJJAaA^Az*! a) Aa 0)

^ytu/s^y * jj y^y«y»yı»j aüi a^a.5^y_^ı ^-“'Ai^’

«.^^y y®-® ^'A> t

©x.ihs- ju*ûy yy.»»* ıy^ı ^Hyyı (S0-5^^ <*.&S

. jyy ıo^vy
z^" <*
yl ' j' 4> -' A.J li-1 L15 ^A^y A* • J (t)

y,İA*.Py*^y yy aU1 ,y ^yA^eAi y.y vıy Vj«5

e JAaA^a «AİAaC>

yy i Ia'rî j\jt apıy jsvy ^y j öxj» y)

ylju a A ,1a) >Uİ ©iç^ t iJ (^1^1 Jİ^^I

JJ <.* A*»)y^ ®«aa*)>9 yı®- o* ₺y» ı

*>b *yyt jj-x 4s^y jfi^y *-h^ (t)

jaLU-A^yT j^/y «y^y yyı j >yy • jO «yjf Aa-PJ.^

<>j/^aJa.1a y*»*, <y*y* *y*>Ş


— u —
i t dlîVJ 6 6 6 ^»'û e

^Âa.11^ ^\y\ jU»j dÂÎAAjJ4İj\ fj (J>- J*«J < dbubjU-


• l/' JrV*"
* M ı* •*
l> Iajö ^J.fi> I j b ^l~b' çj3j«A^fjf â

jldU* ^LJI j : & 3y-^ <L oVjjy<^ ? J ^\

*j>*V dbl Jj-b Jbb JU-Uf- dyfj Jb'

. j^bj

_Ş (3^■«./dS'I 5 ^>Ajâ5w\*x*Aiâ^ ^y J) SvrtiA) Cc

*^y*b 4ıV(j^ y t)b»«!>• (^oj ■$>

1>Zİ dVtaJcdA1 y» U^tr* Ojt& ( 4İ_^jj ®xy

© ı„Âs J <p <Aı® Aî>#"i| fej <>■•-■£’i AaIsS' !iL-'J & ıı3^«S^<Âeî'6 J V
•y \ ~ a *

«CJ^b ©Jb2^ IsJ jfe3b ’âJŞ'£b\ aL—^A^sü (jA> I Ij

® oK.s'ji *•&>& j, c^,y

( pL-A-j aAs. ) <3b.ys J^r: l^‘-^

u ♦ ****
j2Âd^ j j>b:î"b ü^'j'^iı ' «cK* b®

^£İlc/‘ ^İpj « jji'-bAjj ^j.!Lakö

o * lw«v. (<J^'»^**nZ 4<J J*b j/i ty jAİj’i

Otel o&^b ^b®'^ û4‘b J’b^j ^--1 j?

ar’\âÂ> A> ;£"■ i ı‘'İaAa* o\k»*-’ ciiiS-\0'<=,') ös*aaÂa8&m 4^1

J?1 y^**7 'Î5 J) «A®

ajA_.M&b j&5 ı^j&^b^v O-^j-^bl «J>b •.xtejc**l» < a*’--^

. *-»»•>*
— u —

öUt®.l«H£j*.j «u^lljl

o^/L&s»- Jj&^ 44 Jlsl ^>- _y » j«a_

. JLjl dl/H

( >5j jlsl )

(J« «A*9 ■ 4»1© 4,i|I^«s I

VU AÂİJ4Jjl

o jAkVj jl.jn tj İ VLJj vA$J J^J> 4.J > V^J

dİ4^>ljö.)j rJ> ^.jpJji j«uy*4 4>-û ’ ^â5^

k„J Ü ©JISs.4 V$ cÂV I p'b'.J } (J $a9 J (Jjy I ^^4? İS

« jJ^r^ dU4‘-^ jJtJİ /t

^Ajl jj'S) 4J«5(/*'Aa9İ ^1a»^ a*1& ’ViJV jjvss i^Iju.3 Jj,a>'j

<a.„*«9 3®* jZ> ^>-!j ^..«yu J^l

« j Vj >
* «5
*** . ♦
Cp^*xİI ( ) fJA^ u? $ J„

A^jAiUL»* 4^1 ,4j£- ^I^Jİ J>X*

3^ 3^ ° -m<-*^*“’s J ^**4 ^jAsı/» A&I«Âa11>J! Löffî

i 4J olâ«s> g jJas Lk>-j) a ^>3j>-5


(jT

(. jZ- I Ia.s$$ ( t 4s jU*» u^“5*”^


• *
<►/***>• eA «^■*■>5^^*“' 9 İ &Â1»^*sA^İ
,ta*w • <> •
— W —

^^.pd ' ^Jj\> oA AA^ I (j5'W -^’*e*^*** '**4'^ 4<&

' ^5** ’■*•*'*<*»'*_a j ı ^.$«Aa! y ®<aa^ I

^14Jjp*4Îj^Iaa4 öA^^jlı V*X ♦ J jV.H 3 f^ı<0 J****

câJ <*Uu yy y\ ^\t\^ od^U CjI^£***

c {£ • *6 J^.^3 (JAjC I

&_j>Aa1î4İj jVkPİ 6y °J-âA> d’j*&£' ^Aa*«®^!\am

c 1^’^uÂX»X* ^>*.iS2|S/ ÜJ^

& «A$ y^ y £^y\» çZ*'*^'; Aj.İ£ • m^*Ai«/.(c/I

^j\4İi ^*XtA> J ç«^A—.»*aA 4x^1' p J^<’C^4>} A^J.C ^C, y^

'jT'' ^*aa*V-*>. ^-A/y*£> ^uc4^ 4»*^I y

’ ^Sx«vu*® ^V“ ’ b^A^A) ^J1 <j U 0^ ^AV*~

^«a**j j i'j^f> ‘6 (jVıj

^a*A _J \ ’HJ £^a1a<«S$ iwÂ^ jT"* U*Ao ^^<th>f'^ ^xJ ^a1* & «AaA^

(_<$’* Jı C J«AsI <Aaİ4> J Jf SwX ^£â

e -k^Ö

_jA*Asj-'* (jk=- o*^*Aâ> c^Aj^ tâJyy^j $iA«Ata>

\ O_^c- j-M5. .JJuJ Jâxj û> t/j»»/ û

Û^J uJ_$<A:l 4j»->J' ^L».*^ l*«j I Öj^-'

. jjJ lâ:îı ^-lljl

jl jUj\ c/’t/>

• J <Am>a.1x—aa '}£>' ! ’ *-^ 3^ çA^^9- Ifr ^Ag»ı«>3 «A«İA> A> 4 »A ,,a«a ,ja£’
e
A \
(jy>>-\ û-*"®j^3 ?

)\ jL)J £j/£ ^-* (Jl-^J


O^rÇ>-^ 4)\ JuXs> û^5- *^5J^ UL4
• $ 4I-X*a 4^ ArIa« J’Vâ (J(tWA’’*2A**jb 4$J^°
ov,i» • 4"ûj^.o AP'ji
<^}£ ıj‘^ * «J*^’ f J*'4:?e*j 0“’**° ' ^-^J*.
^^S»C.9 4âXA» aS^^S^^-LÂ t$y«A 4^1-^ JaLuA

yi jUj

. Jj-1 J*4 (J*SSttı> jJ^Ukİl öâl» uJlİA ‘—ta'J


<3*^ Jlfr

O>*^-b iİİ7a>Aa
****’• w ••
‘r’JiV û^J jjJ»Ua£İj 4^‘î
«* 0p*“M od» t y J <J5" &.Jjl

dx’jj iL»&Aaa<' ‘L-A.u» dAL^JJİ ®4İl»- « ^dX*>l*9 «L3A.^Ja.?

O’Vjl^U- -C^U o%l£> dta’LJI Ü^^.J (jSjb

dL'ijjijo’VT «dV/uiı^j jys

» Jd»^y/*J ^5j*Za (^y» ı

cA-^jp yl*»j jj'Ç « jk «r jj-ib e ajL^jK 4 4»ls»t~» Jklİ

4^,«s>ls J A,a> js <y-®> oVS^'j A^İÂ-,^

obL’^ <<5Su^ f^Vfe ObU”&l ûVjl d*ftl <-»4l5b

I oJ jL*» j*Asi-jJ J Â^l ^^«Uja-U Jl/’y Jb«l ı«4*^>

• J-5J jÂIaJ) £Jj\& jJJ®

Kjksbftlj 43>K*a>J^/a| p^v»| jJVA (Jf £ ^>„>

I . jd^Pjl £*»J £“3 f-5'*

• aM d-Ai^»

AİaÂjj? y.Jî'^Arâ*/^ »r)(z-f' L£<Ad$

jjUjl ^J^Aİais .JjJjl <1z,CjJy#jjlJ<»^Lâ^.

'V^y Isy dUA»4*jJl^!Uo^Â4p»


y \i5j^ ^x« l^lâi 4^ jl)* I «sTjjJjl «Üfi i

Is^Ur jjl j ûjab jİA;«a^ £»L» ®xX1 I «3_/wy


}j^»4 'VjjJjjA 'i »jl^l^ki^l^AyÂJUjilyj^j/^UkujjJÖİjçL^
» tjb- urfi.Â.cS ^jJ®ijiöii ^cy UaI
/<=*** •* ■* • A
j_JL<4 Iti4***_^ çj;

■â>- cA^ J 4»<Xİ ûi'»* <«İC-»b->

6 wU>y Aa'd.als ‘V’.Jjf Js4 j? çJ-VıL»^^* 4<>-t


i d. ^ZL>gB 4 dfijj&&2^Jî# J^‘'$3Î* £' .$ jr'JL* <U/sV cj^-k» £

o ^3<a*«a«o»jj 4h«3 $£İ^«I'J?%4«âi ^a3^A^> i c 6 a^*I

^«LxöC.**1 *4^li ® jıj*-’ «u y 44y <3 i y j jj ı

* C/A/^. ^‘kj iVjl « 4^jk J&ûl

‘»-feJjjy •aJby^-~T JjjöLjj 4 i A^ı 6 4^-r*


~y 4«s '^y j-^v3y,j4^;*^<»'İQ jj dVji u^J j^Lc

• V^Mr’ ûVj| ~l 2Ît3»<l* uL.»sjp-jfi 4ö >•*



,*•^3 (J.) IzZlS ûMJ

4>A>-J3y 4;Jj_«a>- s£İ)’<Sj^A ^rb AıUâ^ ol-»- Li.lj

ıt»t»- i jLö jl.u di I «İA_-jjaÇaJ>I jtx> j-Aî

*^Jİ
d J'jj lJ93jna O •a.'T' *A
jâ 4-01 >1 dVLö
£»L>- ÂAJûiî»- üüL« »JUaJjI jub *»
o^U *ul
4
sJP‘^y'~
* O\'^J öl-'^'Ö 4^0 ais^Cta i}aÖÖ

«_l a-> Oxı j. ao j-AÖj..,i>. ^llâfi (j;öl I dljp 4$" jjujLc

. JJsteSl JJî >ö >AJ

(a^A^^Ia J»Aİ Aa®^(AA l *^


4 ta Ve-'-Aj «AA ŞaİIs»

*
Jj
3 *
-!
4/1- j (J'>^ öjÖ-

3^3^ pjU- AaIa^^j *3^ —î3-3 dÂ>4>- fp ^l^so-lj'

oljjljj>«ale <~ta 0.4a.— dÂ"AA.A|- £ J-Û ^m.A-1»5-

-^3^ aJa^j a>1,«,aS^^a-4asL vİİaa^-U ( (&


*>

3
*
4. .4 4yi4 j-^-sx 4
*
1.4 j *«ı»
§. U3

«jajV-kâ».» öjj>«» *13 Sls^l (jr“t*3 * “* 4^5584


3 * j J,1XaI

(£y««J 4~J«4x5 * 5^ta“*,!?’ 33^1


y «jIâaaa’I û

0-4»- «4U-.4-4 4j4jI CuU^ sf


* < <m/İ£

4wj»aA> vXa 4a1^ >tx^ O ^JIa^ 3 La4 C,^.aa..« 3^” *4


A»4 aA>- AaSV

v41>A4‘“4
*> a£ lö.£ 4aa«4.)|© ja)Ia-<^ «^J^^aJİaAJ»
* O-Ai -A<»J 4a*^VÖ 4’®^

J ^-~ta O'■
^'3
* O-î^o— 4-10

A.İ£- »Va> . JJÖİO (_JA.J.ûs>- o\£j 3^4 dVjl j44i»


* I “ » I ” . *
*
UU
<»y3 <löta Oai(Aa_$ a>La>3 J3 <b,r~J. <»-
<
**

• J <Axl^ArftS>- 4 \ <ÖIaA»C-
\Y —

dİ<*!*« Jj* g. aA jJ ü J 4,^ fiw^^" 3**’ '

4^aa«V| «Xa1A> 4> V«Aaa*aJ Aa-»“ OaÎLJ l AaAmC jl ^AAA<0 J^Atikka J* '

a _^A>9^ Aaaw.Q,a* £ Aaaa*»a^^v^ <A>

d*<*j9“ e J^-L«.**(jl<J>j ^T\â1^$ {4^ A“^AaA-? J****

£y<.*e.o <U J> • j,x«k>ta JJ.V. (J“y 4'. 4^ ^’Jx <*yUi j ■

« (j-*^>-U <ıJ^4 L.-ij dX«ki)

^^aLI ^a ajA„«Ja3 O J $ .Aaİ£> A»-j^AaX) ©>AiV _j* o>5

0 ^5 'AaÂj^Ia^

^ı 4ı«\^-'ı o^^.Isa a^ftJyd ’ 4ss»J© -A-®

^acp^ş <4y«?ta (k^^5₺I 4j'^ AaiS’IçŞ^^ ÛAt-*ta-1'iJ Aa-->-A/» <AffJj.9

dk l*â A»A£ A>-JJ jî ^ja.AamVj

fi- « Z ,»
J jJ J<aA^ 4j>wj3j3»o kÂr\^9 talfi 4^^-.? «Ch—y& ^?5*vö| 4^^^’

4jL,xj \4*^ CajA* jl v

• Jx jjP’

CzAl -Aa J* jr<^ J Û^JîUa»! t^^Ji iL-AiAa t»L-\

dA«A^9- ^»aA) )»u<’*^-«^“ dXk-»«wJ I Ua*^ ' J * Aa^aA?*»

t7-* ~ ^fl-*-1* *-AaA> ^AftA % <,a*a5vJ>.^ VaaÂ’3^^ a^AıA-*- AaIa ^1>

A> <lAa>- A^a A.a ^->\ ^jkıJ ;

J-CJk JydJ (3jf’I (j^ <^ta c>ta- I

« J ^-~'«X»I s^aâ^ U—flkifi- AaLs^Ii dk»*.^.>- U-aAj^a^’J? U-A>J*t® ■

j s^aa^Aa jl <^5-1) a„s 1awSCÂ>dA*A4-A^ jl> I aj^~A*ı <s\jfl>«

4)4>«X* y.AÖjk/J İ_a*A>>. 4aa*A^\ ^)^AÂA*J^ b J ^J.S^U-AaJU Ia*JI'‘


— \\

• q<o_) e^o<X<.lâ>

^4.1» ı* ^p-ijâji (j j ^s>- uı 3^) cM?- û1*5

j \$ 3^-C’l (jULj

^■j.'3 ^'■*?” s-—- ü4.y^£- \^ij VlU.1—**

£.«/» 4 ıjU.^~ jrlj 4ıUJ|

CjA^J (J-i Ö^-J^Ş İ jVUş~ <Xb 4)J0& ^4 Jİ^CL® (jVj^ ^rl

»J>.Aâs»> tdÂj ş 4|r,

4^>A»S>- uJÖ'-Ojl _/ İ«5 4ju (^al {£ ,J^*—~~‘ Jc^TrÂz.yA.'-'

■s^ts^S *.JJy (îâU-l 4J<|

6fyle>-J($ 4<4jlff,e*z> ı^.J .*


8^»3İ4 S jlâ 6 $f'^“

ob^l» i^Aı A<a jlş^ i 4»U-jÜi


(fi t? & #î &
U^'J?’ X*2,6 V*>âJ ^j>-üw (g İjLa^f £ti^3*5 yX^>*J5

O >A_xV| £>*« J435” 4İ^ 4^43*8*Jj 4)Sj

[ »jAt J4J.& pUu

3 û^'û’” ) (Z^-AASİ 4.U «'Upjkfc» (Jâaso JJ ÖJ^'I <£V I [Ö]

ıj^S^dlgi û*û*'r. »X û^J-^ ^JJ3 ‘Ç“* <“r- 4;-» f^-Vî

<•$ üj'-Aîo.î h» o^’aLJ Jfâ j» —-x

j.^ 4$^->3' J As 4X«tj «jaj lâ^âl'İS j)l ‘'■»ao^JsJ


^J<A> I oj^jl -vU 4)(j^A’

MJ{ ‘^■ı-A>- ( jUıL» $Laâ j jj ^AL.r”'

<)4wU>| »illi j (J’< kO*JjC/î' Ûj^-Al

fi
— V —
— \

û ^h-£ &J Jİ J J ^Â>->wk)|

1*^ ^«Aa^AaII© .j^j^jîi ^*^^4 —^«1 n,.„-.A) -Az ^j*J

lp»-l j'>?A--.-' tj-'j, »f-1 _/s»"l *t»IJIı »jV*^

^E4>ÂaA| *A/l Ö J| I *A1 J}| k^lj&AAA*Â j-û; J y 4>jV l^.ı ı!( jj»J

{Jj)l Aa_/>w li\^ı ^«X) bj i «JJ^-ikkAa» Jf l*»

^-Aa^Lj jy ' AaUiLA ıf j4^ ^4* dA^j^^A/ £y a

• uM— â4? £3^ û^>

«J A? U û 5' ^ ■ j''^' ® Adı*- I j-^ sj'- J lJ 1*^ ö X(S** ul

0 pJî/p

4a*^Aa«| 4^*55^ ^✓A? <A^ Ji^3 <?Jj ,y &■£ X* A** I

IîAa«s» ıjt y_§ j*'a4 uA^v5 ü^z'<'3^ j^tdiAKA aAJuI ^.«.-V

Aj (J>-'~’ A Ö'!^ ^'•(lx^*^ »"jtaj 5^ ^_>4^

û^X-? j**1® ₺j»jş-5 “MA; ^.ılî—** c^V'ıA''

<a»La j dXU-A^ j> Aaö^VI aJI jV I • jj jj j® ‘CA’a*

C jj^JjU

^A*A^4a«) 4aaa.UÖ ^.J l. aS> cA ^.aa1a3* J^JvjIyAaAi** 1 JA*3

Aİ^Lli«j>

^<“j^ 4a^«xz» o ./ /joK-AaA'. Uİy

®-A*5İâ ^jA«.^kA»ı g A»^t>. \ j .Aı L j I ®.-Xaaİ9 jJ _A^’


*
.4 Cz* 6 J'4^- AA Jj I j j V 31 Ü J) «A A »Aa 4^3 4,aA^4^»W A.,aA) ~Aa tjAA

oJAS«X$C^İCJA^A^jtAL-j(j^y «X.^-l J'ÇZy**

* j** Aİ ^.<j<iX A^ »2aAi J.^ ^Al £ J Aİi i


— A —

i A>oAaibj £ pjbjtA* ( ojbbjj S «jb.J^5 s

sL>\ bo j>4â> jLmumA j4j<Aİ1£ (S J

^L-Uj jfcTjl <jX^> ob-^b c.^b5

J y“\ W /•"! ö'^*'*—obb C-A<A) âa J-X9 Aji^jb

• »AcL.mi« 4g3 jr\>*b O1-^**'^ 4aam>" J 4> L«

*'”'*5.“^^’ ( 4-®.!—MU,^> J“^ '—*—«-X-H

V'* b^ Jb □•AİJy>- «J>A>-J^ J^>-<Ajl 4~b S'*’

li«j££.JUu> ^1 Jjj4İ*î b

UZ-” V/**' Ç^”’**'^ “A>l C.lJ»a»x> <a)A


J • °/a " ° \t,t~' } '
<jyza&4j j3*k**( » j’ İ)A b ^yA b'b®' b

jljıtlibb^* u~A*_z*b ! 4s—j»î gA>-a>a>j bj$*'f“*■)$*"

İ!''"'' b ^jm-4-1.9 ij9jlzdi>*b

K^aS.'A^-' fıibzfcl -2>C«a) jJJA.A) -3 tO^jA (^h j'**'—*’"*^^” A^AamA^

Asö,j^p ^«A^p.aA (A^-^A-^A & jj^-*A

AtbUla-a^lJl^jU J Ajb- <«bl i 4>İJül ı$\& AİİAi J.9j,L5 jji»^9

lJ<A.ş-L*>A « jLA» J çy9 4a_2LJ (J-A«JL«» J u) b jbjl «X b

« jA^.**.l-9 4» bb" I^iAamA _Ae.â4p— ^>-

A^JjC oj> Aj j» ^jb<4ü)lLj Jjjl> 1 •jîU-j.js»

tJ_^A i Jİ jt».a"*A ^A«.A £jVa

VffA jJ.Ap-L.p-1 Aal^sl 4jİm) ujj-^»1 ^A j jb y


V —
t t *
o (J!^Ia*4Sa3|J

. J.jj» ^•UİamA j£. JX» a^jJ*| Z. Ö*^jAİftj*

• ^z*^5 ^fa ®_A’

câX4_«J^0 u.'Aî -\a oJu ^'Z-—Z Cj J

l ı$y*4^ û^j^j

4^-Aı ,Aa> « uZıZ^ iJj^ s*’"'

0<A*X <JUjI JU j4>- d^l» s

0 ^>-A«9 ^«X.A.^'/t O_)J%İ' (jA j-iââ tj5 ^Z"> ja i$Z

(^'<'* ö^-’1 Jf l-wkt* Î^AA>-J^ <J*’>’ J} Jl ^l,Z ^j1 .« A} A<vL>

(»Z^ (Z 2 jJ>» l~AÖ® Uj^Z

Z &j‘~'i _y^s ÛPj^8-’. • J«^A aİaj

_Z * jA ^-a^a-u-Î ^jr jKm>< ("j} kj-JkAiaj vV jA ^Z tâ

a İ) J«5t3<^_5^£’ <J“^ A»A.Uj


, M *• •
Uy>-| 4$ 4L- jöU’iMJ Û^A )Z A«l Z »3

“ c?* fA-O^ O'il l/^Z û1 Z**' üa •“X*J ûA ^r. üA ->?"^

Czl~^9jjjjL> j £)K/oA*J,I iDâjjbj c? <^»-*^z

jJvs ‘»ÂriU? 4zZ“l öV^' A^jjJ z djjzj>

o j.:U ji jz zVZ.zj>

Z^ AZZ''**8^ jJ~A>«A)\ {ji)"./' (J“^> I

jxs L»j ,z;'l ^Ui ç I ) J ( jÇt# (jLa»» ^z


A-z* *
“CZ^^Z"»» Z^u?’Mj^4* V û^VjAv'j tZj~*> (j\^(i^&!>-

®ts^zz^^'^u,*^i“^ii^ £*>a?-
— 1 —

^»I^A*.** o^jkıLjki^J ^A><%> y~~> o <mju» ifA»_y • jjjl«.«1s

^^s'U.lL» jj^Za joıjAijUAİjl

^J.A I o £ A) s J tjb,3İ ^JA*a * _^~ 4^»^^

4s»n<>J»l $ <>«7—«5^4*a-.«9_^ & J^’ ' J 0<5^s'" 4^ j\,£^"' ^^•*i’’

• ^A^4.a1«$ J j-a.a 4^9 jVfiA k).î_)A> _j'| ₺«i jl«^ J ^1?

tiAı AaJ—a«*a j*£- jJA» ö<S«Jİ» t/* s ^«afr »iifiA

âjj yA*11 ®Ay A> (Jj

Aİ tşA-'4i j ^jaS<£ 0T urAJ -5**»AjUi JİJ

!J.a V^>' (j ) ^Ta^j , ^1a c5bU^

Jjf $J>A i ûA^JS*°=&v£ai i &<5_J-»-azÂ/Ji| J ^'yfi’ZZZZğj Jjj.$.9‘V,S> ^»»aİLs

Jjj—*öA d^-As*- ( ^L\s»-'! j

«aAJjA J j>4 4>^ tS^J ÜU^Jİ (AÂ^,<kaİ'i AM^A

t^fAj S {^»AA-^Î S^J^Â5~İ (^,a> J’^ı^'u ^Aİa9 {^VsSfiJ tj ûaV^

« ^uz> (JaSvs j*”3" oA^s-J

jJ-A.^j.Aj çj.&' «’^Fj «J^-*** udpVj C/A-w <4

l)A4^^% w V^-5 ^Aa^-Aj

AA oA‘A^*A 6İİ*’ Iaa^ja 4fcaAİj41 ^jA^^

o^<«*a1? jjpl 6 s £ t ğ

6v«>frL»^ d4 s 4^-ö'IJA i 4&a»L kJA> ş* o jAıJ)Ş j''-'® 4^^*l*Lıfi

' iÛM«"P l/"’^ <>’ ,;4 tJ“l! t; ‘j** AaiL-^J

^L\s*l ;J4:>-La Jja\jVj> Aj^ajiA zJJjJ’a t/s’i^ J-5vİV 4i


&
— i —
i!jbUjl 4:>“ J_a OÎ «A—•*£'

o J? y***^ ° 4

ts.aâiU*" 4»4.«& ("jıff ^u£İ j/\ A<₺>âaA ©AAji^-8! <Û

Osk.sA^ra 4^)!o. r~ ^hİ»*İ Aa-mîS^j^^j!:>üL <?ll» y Jİ

4&®aİLu,4 ^gLalâ.* w>£-lâîı 4SftJvJLJİ

s^^A^yi 6' U£>- i 1^1 «lAl>-

& J ■•* <sUH (jy^İ e «öVuLs^ o<^Uc. g 4’ı^U*©l


.A
A^ys>» s jA-b^S jr U~ um&9 <L4u* ^ A*lâS g «&bsH i \^j | £ 4A j^>»î

4^JU=- 4® j««* J '"^^-^~wî £ s-3ÂS=«**9 O^-A*

. y «âA&i ^Aaaia-aJ jf ££■-■•& öA.Xh Aa Ol^j ^«s<l 0^3^

.jjdJ^lj'U~ <Aa1^"-v 4a,Lmaja£- J»L 05 Aj jU£- <6oj4İA * JîS

yLuiS IJuJ s dÂ^ oAy «AiUji o .5 0*1

ffu jGj^l j A/>1 jA»A*j9 j\ jblotJU» <^Mtöji-A; 4a yi jf

ajASs£âîil«4^ *y»J’ c?*^. <SLAjOndö J^xj ’.<.^ü

Oaa J,Xj jOö j OUö^OoA»- û4İU-J.İ»

-So^jâ-^AOİ jAj /Jj^âıA jAİjî 4jAyjjk,Jl «a$j£.aJÂ9 <j.l..^<Oi|

4^ t eAp»y«a 401 Jls» î ®AZw»* AOİ


I ^»-Ij CjJ'ö^LJ £_l! ^Âîkli -J~l

<c*I t Ju*« ^Jö’ ©jLallj


^a*u4İ ıJıI ö'*^' 4) I 4-js^LsiVI
34e

« J4Î 3 "U.lau —— J jJİÂ^.1


FRENK
MUKALLİTLİĞİ VE ŞAPKA

ORİJİNAL METİN

İskilipli Mehmed Atıf Hoca


Kıymetli okuyucular İskilipli Mehmed Atıf hoca efendinin
tarifsiz zulme maruz kalmasına sebep olan eserini
sizlere yorumsuz ve sansürsüz şekilde sunuyoruz...

You might also like