You are on page 1of 1

Soru: Hulafa-yı Raşidin döneminde halifelerin, Sünnet’e ilişkin içtihad ettikleri, mesela, ‘müellefet’ül-

kuluba’ ilişkin muamelata dair Sünnetin, Hz. Ömer tarafından reddedildiği doğru mudur?

Cevap: Hulefa-i Raşidun döneminde (tıpkı daha sonraki dönemlerde olduğu gibi) Sünnet'e ilişkin
içtihadlarda bulunulduğu doğrudur. Hatta sadece Sünnet’e ilişkin olarak değil, Kur'an’a ilişkin içtihadlar
da söz konusudur.

Ancak bu vakıanın Hz. Ömer (r.a)'in, "müellefe-i kulub" meselesinde "Sünnet'i reddettiği" davasına
dayanak yapılması doğru değildir. Müellefe-i kulub'a zekâttan pay verilmesi Kur'an’la sabit bir
uygulamadır. Problem şurada: Zekât, "Sadakalar (zekâtlar) Allah tarafından farz olarak ancak fakirlere,
miskinlere, zekât memurlarına, kalpleri İslam’a ısındırılmak istenenlere (müellefe-i kulub), kölelere,
borçlulara, Allah yolundaki gazilere ve yolda kalmışlara mahsustur...' (9/et-Tevbe, 60) ayetinde
zikredilen 8 sınıftan biri veya birkaçı mevcut değilse ne olacaktır? Söz gelimi şu anda kölelik uygulaması
mevcut değildir. Bu durumda ya kölelik kurumunu geri getireceğiz ya da zekâtların yerine ulaşmadığım
söyleyeceğiz.

Müellefe-i kulub hakkındaki uygulama da böyledir. Ortada kalbinin İslam’a ısındınlmasında maslahat
bulunan ve kalbinin İslam’a ısınacağı umulan bir şahıs yoksa Müslümanlar’ın kaynaklarını şuna buna
peşkeş çekmenin makul bir açıklaması olabilir mi?

Meselenin bir de şöyle bir boyutu var: Usul-i Fıkıhta "illet" bahsinde genişçe ele alındığı gibi, bir hükmün
türemiş bir kelime üzerine bina edilmesi, türetilmiş kelimenin kökünün illet olma özelliğini ifade eder.
Mesela hırsıza verilecek cezanın tayin edildiği ayette (5/el-Mâide, 38) hüküm, “es-Sâriku ve's-sârikatu"
kelimeleri üzerine bina edilmiştir. Bu kelimeler "sirkat" kökünden türemiştir; dolayısıyla zikredilen
hükmün illetinin "sirkat" (hırsızlık) fiili olduğunu ifade eder.

Konumuzda da hüküm "müellefe" kelimesi üzerine bina edilmiştir; bu da hükmün illetinin "te'lîf”
(kalbin ısındınlması) olduğunu gösterir. Kimin kalbinin İslam'a ısındınlabileceği içtihadı bir keyfiyettir.
Şu halde yıllardır zekâttan pay aldıkları halde İslam'a girme yönünde kendilerinden herhangi bir niyet
görülmeyen ya da İslam'a zarar verme güçlerini kaybetmiş olan "beleşçiler"e kaynak aktarma
uygulamasına son vermenin sadece içtihadı değil, Kur'an nassıyla sabit bir davranış olduğunu söylemek
durumundayız. Zira hüküm, illetle kaimdir. İllet mevcut olduğunda hüküm de mevcuttur; illet
kalktığında hükümde kalkacaktır.

Ebubekir Sifil Hocaefendi, İslam ve Modem Çağ – 3, s. 137-9. Rıhle Kitabevi, 2014.

Not: Hz. Ömer (ra)’in halifeliği döneminde yapmış olduğu içtihatlara dair detaylı bilgiyi Ebubekir Sifil
Hocamızın “Hz. Ömer ve Nebevi Sünnet” adlı kitabında bulabilirsiniz.

You might also like