Professional Documents
Culture Documents
52 Ders Inc59fikak Suresi Tefsiri Kaynak M Islamoglu-Kopya
52 Ders Inc59fikak Suresi Tefsiri Kaynak M Islamoglu-Kopya
Nuzul 52
Mushaf 84
08.02.2016
- Bugün dersimize İnşikak suresiyle başlıyoruz. İnşikak suresi adını birçok sure gibi ilk ayetinden
alıyor. Aslında inşikak mastardır. Fakat burada fiil olarak gelmiş unşakkat. Zaten isim olması için
fiilin isme dönüştürülmesi gerekiyor. Çünkü sureye isim vereceğiz, fiil verilmez. Onun için
inşikak suresi denilmiş. Efendimizin dilinde bu sure Ebu Hureyreden gelen bir rivayetten
öğreniyoruz ki suretul İzesSemâunşakkat şeklinde ifade bulmuş. Yani ilk ayetinin tamamıyla
efendimiz sûreyi anmış. Birçok örnekte de olduğu gibi. Demek ki inşikak ismi efendimiz
zamanında, sahabe zamanında hatta 2. 3. Nesiller zamanında henüz meşhur olmamış. Sureye
başka isimler verilmişse de şöhrete ulaşmamış. Bu isim şöhret bulmuş. Bazı ilk Mushaflarda da
bu isimle yer almış. Adı, Kıyamet ve Son Saat ile ilgili olan surelerden biridir. Duhan, Casiye,
Vakıa, Hakka, Kıyame, Nebe’, Tekvir, Gaşiye, Zelzele, Karia sureleri, isim açısından bu surenin
karşısına yazılabilir. İnşikak’ın zıddı İnfitar’dır. İnşikak; oluştan sonraki bozuluşu, İnfitar;
bozuluştan sonraki yeniden oluşu ifade eder. İlk oluşu ifade eden sureler ise Fecr ve Felak
sureleridir.
- İzesSemâunşakkat yarılma, parçalanma, param parça oluş anlamına geliyor. Daha önce
işlediğimiz Tekviyr suresinin girişinde kıyamet, son saat, yani kevn ve fesat, oluş ve bozuluşla
ilgili tüm ayetlerin ve surelerin üslubuna dair bir takım Kur’anî kurallardan bahsetmiştik.
- Kur’an ın üslubuna dair, üslub-ul Kur’an a dair o maddeler içerisinde bir tanesi de oluş ve
bozuluşla ilgili, son saat ve kıyametle ilgili tüm pasajların, ayetlerin, surelerin içerisinde ki
lafızların ya meçhul kipiyle, yani faili olmayan bir kiple. Ya da mutavaat kipiyle kullanıldığını
söylemiştik. Kur’an ın üslubu bu, genel bir üslup. Ki Kur’an baştan sona bir üslup manzumesi,
bir kurallar bütünü, belagatin şahikasıdır. Onun için Kur’an’ın içerisinde bir örgü var. Muhteşem
bir örgü! Bir dantel gibi ilmek ilmek dokunmuş adeta. Biz bu örgüyü fark etmeden, keşfetmeden
Kur’an ın manalarının kalbine giremeyiz. Manalarının kalbine girmemiz için bu dantelin bütün
içerisinde ki parçaların yerlerini bulmamız ve parçayı bütüne bağlayan bir takım üslup
özelliklerini keşfetmemiz lazım.
- Kıyametle ilgili Sure ve Ayetlerin Özellikleri şöyledir; Kur’an’ın kendine özgü üslubu, Son Saat
ve Kıyametle ilgili âyetlerde de kendini belli eder. Bunları maddeler halinde şöyle özetleyebiliriz:
1) Korkunç, dehşetli ve azametlidir: Şerha şerha yarılma (inşikâk), toz duman olma (intisâr),
bürüyüp kuşatan (ğaşiye), korkunç olay (vâkı‘a), muazzam haber (nebeun ‘azim), öldürücü çığlık
(sayha), yerle bir eden sarsıntı (racfeh, zelzele), içini boşaltan (ba‘sera)…
2) Şeffaf ve dakiktir: Zerre kadar (miskâle zerratin), un ufak edici (hebâen munbessen), atılmış
pamuklar gibi (ke’l-‘ihni’l-menfuş), uçuşan kelebekler gibi (ke’l-ferâşi’l- mebsus)…
3) Genellikle belirsiz (nekira) gelir: Anlatılanların eşsiz, benzersiz ve hayal edilemezliğini ifade
eder: o akıl almaz gün (yevmeizin), tarife sığmaz bir ürperiş (hâşi‘ atun), anlatılamaz bir kayıp
(hâsiratun) gibi…
4) Genellikle fiiller faile bina edilmeyerek ya mutavaat ya da meçhul kipiyle gelir: İnfeterat,
inşakkat, inkederat, ikterabet, irtekıb, hukkat, muddet, zulzilet, hummilet, dukket, busset, ruccet,
tumiset, furicet, kuvvirat, suyyirat, uzlifet, feterat… Müfessirler bu ibarelerin failini Allah olarak
takdir etmişler ve bunu da “Faili o kadar bellidir ki söylemeye bile gerek yoktur” şeklinde
açıklamışlardır. Fakat faili bunlardan daha açık ve kesin olan fiiller Allah’a nisbetle
kullanılmıştır: Allahu haliku kulli şey’, vallahu yerzuku, er-Rahmân ‘alleme’l-Kur’an, halaka’s-
semavat, nezzele’l-Kur’an gibi. O halde burada Kur’an’a özgü bir üslûp söz konusudur (bkz. el-
İ‘câz, 240-243). Bu üslûp şu hakikatleri ifade eder: olaylar ilâhi yasalar gereği kendi iç
dinamikleriyle gerçekleşecek, sistem fıtratındaki emri uygulayacak, dışardan bir emre gerek
duymayacaktır.
- İşte onlardan biri de son saat ve kıyametle ilgili tüm ayetlerin dahil olduğu bir üslup. Bu üslubun
özelliklerinden biri fail yok. Ya meçhul kip geliyor, ya mutavaat.
- Meçhul kip bellidir; faili söylenmeyen, hatta failinde mefulü olan, mefulünde faili olan, faili
mefulünün içine gizlenmiş, fiilin içine gizlenmiş olan kip. Bir de mutavaat kipi var ki, mutavaat
kipi de aynı. Faili söylenmiyor. Fakat mutavaad kipini meçhul kipten ayıran şey şu; Mutavaad
kipinde etkiye tepki vardır. Etki eden bir şey ve ona karşılık bir tepki. Hani klasik Arapça
öğrenimi görürken talebeler şu cümleyi bir model cümle olarak okurlar. Kesertüv vücace men
kesera zalikez zücacü. Bu mutavaat kipinin cümle içinde nasıl bir anlam kazandığını gösterme
babından bir örnektir. Ben camı kırdım, cam da kırılmaklığı kabul etti. Yani bir etki vardır, etkiye
de bir tepki vardır dolayısıyla mutavaad kipinde de etki eden söylenmemiştir. Ama tepki dile
getirilmiştir. Bunun birkaç sebebi olabilir.
Klasik tefsirimizde zikredilen sebep; faili o kadar belli ki, yani gökleri, göğü, uzayı parçalayacak
olan Allah’tan başka kimdir ki. Dolayısıyla fail bu kadar belli iken faili söylemeye gerek yoktur
diye söylemişler, tespitte bulunmuşlar. Fakat bu tespit çok ikna edici değil, çünkü faili çok çok
daha belli olan öyle fiiller var ki onlarda fail zikredilmiş. Ve min âyâtihî halkus Semâvati vel Ard
. (Şûra/29) (Allah) göklerin ve yerin yaratıcısıdır gibi. Mesela; Halâkahu; O yarattı. O, onu
yarattı. Dolayısıyla orada, O Allah yarattı, fail burada gizli de olsa ortada, fail var, hüve. Yine
İnne veliyyiyallâhullezî nezzelel kitâbe ve huve yetevelles sâlihîn (‘Araf/196) Şüphesiz ki benim
koruyanım, kitabı indiren Allah’tır ve o bütün iyi kullarını görüp gözetir. (Allah) kitabı indirdi.
Kitabı indirenin Allah olduğu besbelli, Allah’tan başkası zaten indirmezdi. Yani bu açıklayıcı
değil. Peki nasıl açıklayabiliriz? Daha önce de ilgili yerde açıklandığı gibi biz şöyle açıklamayı
daha uygun buluyoruz. Son saat, kevn ve fesat, oluş ve bozuluş anında eşyanın, göklerin yerin,
ayın, güneşin dürülüşü, iflas edişi. Ya da kâinatın geri alınışı, başlangıçta olduğu gibi bir açılış ve
ondan sonra dürülüşü bir yasaya bağlı olarak gerçekleşecek. Bu yasa Allah’ın; eşyanın içine
yaratılıştan koyduğu, yazdığı bir yazgı, bir yasa. Yani bir takdir, Allah’ın takdiridir bu. Onun için
bir fail gerekmeyecek. Veyahut ta sonradan bir müdahaleye gerek duymayacak. Eşya zaten
baştan kendi içine konulmuş yasalar çerçevesinde oluş ve bozuluş sürecine girecek.
Ama burada mutavaat kiplerinin şöyle bir sonucu da olabilir. Yani etkiye tepki demiştik. Yerlerin
ve göklerin bozuluşunda insanoğlunun eylemleri, günahları, sevapları, amelleri, fıskı, küfrü, şirki,
fücuru, sapması, isyanı, zulmü, tuğyanı sebep olacak. Bu sebeplerle yeryüzü tepki verecek. Bu
etkiye insanoğlunun etkisine tepki verecek. Veya insanoğlunun çevreyi kötü kullanmasına, tabiatı
tepe tepe kullanmasına, Allah’ın kendisini misafir ettiği misafirhaneyi berbat etmesine tepki
verecek ve bu tepki sonucunda zincir kırılacak, Allah’ın koyduğu bozuluş yasası böylece yasa
gereği harekete geçecek şeklinde anlayabiliriz.
- Suremiz Mekki bir sure. Zaten anlaşılıyor; İzesSemâunşakkat / Ve ezinet liRabbiha ve hukkat / Ve
izel'Ardu müddet; / Ve elkat ma fiyha ve tehallet / Ve ezinet liRabbiha ve hukkat sese bakın, tokat
gibi, şak, şak patlıyor. İnsan hiç anlamasa da etkilenir. Diller ikiye ayrılır ıstınai diller ve tabii
diller şeklinde. Yani bir sınai mamül gibi sonradan imal edilmiş diller, birde tabii doğal süreç
içerisinde. Tabii başlayıp sonradan sentetik hale gelmiş dillerde var. fakat Arap dili dünya dilleri
içerisinde en korunmuş dildir. Bunu rahatlıkla iddia edebiliriz. Zira Arap dilini konuşan kavim
kapalı havza toplumu olarak yüzyıllarını, bin yıllarını geçirmiştir. Yani diğer kavimlerle
karışmamıştır. Çölün içerisinde konserve gibi muhafaza edilmiş bir dildir, Arap dili tabii bir
dildir. Onun için bu dilin asaleti korunmuştur. Hatta tedvin asrı dediğimiz ikinci yüzyılda (hicri)
islami ilimlerin inşa edildiği asır. Arap dili derlenirken koca koca alimler badiyeye gitmişler,
bedevilerin yaşadığı yerlere. Yüzyıllardır, hatta bin yıllardır hayat orada aynı sürüyor. Yer kum,
çıplak bir gök, bedevinin develeri varsa vaha, biraz hurma ve su. Hepsi bu. bu hayat böyle uzun
zamanlardır devam ediyor. Bu hayat içerisinde konuşulan dilde yıpranmıyor. Dolayısıyla bu
alimler bedevilere gidip 3-5 bin yıldan beri konuştukları dilin ana kelimelerini tedvin ettiler,
kaydettiler, yani işlediler. Halil bin Ahmed el Ferahidi; Kitabul Ayn isimli o ansiklopedik
lugatını böyle oluşturdu. Hicri ikinci yüzyılda, ondan sonra arkası geldi. Evet ayetler tokat gibi
patlıyor demiştik, Arap dilinin hususiyetidir, tabii bir dildir. Tabii dil olduğu için mana ve sesi
uyumludur. fî gayâbetil cubb (Yusuf 15) anladınız, bilmiyorsunuz Arapçayı ama bir şeyin suya
daldığını hissettiniz. İzesSemâunşakkat bir şey şak diye yarıldı. Vesvese; fıs fıs diye konuştu.
Böyle bir doğal seslerden oluşan bir dil Arapça. Suremiz mekkidir dedik, 6, 13, 14 ve 20 ile 24.
ayeti kerimeleri Mü’minlerin acı çektiği bir zamanda indiğini gösteriyor suremiz. Gerçekten de
mü’minler acı çekiyorlar, koşturuyorlar, ızdırap çekiyorlar, kafirler ise safa sürüyor. Bu
zikrettiğimiz ayeti kerimelerde bu ima var. Ayetlerin iniş zamanı önemlidir. Ayetlerin ayaklarını
bastığı yeri bilmeliyiz ki manayı anlayabilelim. Bu ayetlerde Mekke’de mücadele var. bu
mücadelenin taraflarının ahiretteki durumlarını gösteriyor. Buradan yola çıkarak şunu
söyleyebiliriz bu sure Mekke döneminde ki iniş zamanı boykotun ilk yıllarına tesadüf ediyor ki 7.
veya 8. yılı diyebiliriz nübüvvetin, peygamberliğin 7. veya 8. yılında İnşikak suresi inmiştir
diyebiliriz. Biliyorsunuz 6. Yılda başladı boykot, 9. Yılın sonunda son buldu. Dehşet bir dönem
geçirdi müminler. Bir mahallede açlığa terk edildiler. Tabiri caizse ölüme terk edilip
yeryüzünden kökleri kazınmak istendi. Bir tecrit edilmişlik haliydi. Ne tarla, ne ot, ne su hiç bir
şey yok. Bu insanların çektiğini bir düşünelim. İman uğruna ödenmiş bedeli bir düşünelim. İşte
böyle bir dönem 3-3,5 yıl sürüyor bu dönem. Bu sure de o dönemin başlarında iniyor.
- Surenin konusu bu kâinatın bir de ötesi var, bu hayatın bir de ötesi var. Yani dünyanın bir de
ruhu var; Ahiret. Hayatın bir de ruhu var. Dolayısıyla eğer ahiret siz bir dünya tasavvur ederseniz
ruhsuz bir hayat tasavvur ediyorsunuz demektir. Hesap günü ilahi adalet surede işlenmektedir.
Yani yolların sonu Allah’a çıkar. Ey insan Allah’tan kaçma, mümkün değil. İster istemez rabbine
doğru yol alacaksın. Ne yaparsan yap sen ey insanoğlu hidayet yolunda ilerlemesen dahi, batıl ve
dalalet yolunda ilerlesen dahi, ne yaparsan yap hayatın yolunda son sürat ilerlerken yolların sonu
Allah’a çıkar. Rabbine doğru yol alacaksın, sonunda O’na kavuşacaksın diyor bu surenin içinden
berceste ayet. “Sen ey insanoğlu! Evet evet, hayat yolunda son sürat yeldirdikçe (ister istemez)
Rabbine doğru yol alan sen, sonunda O’na kavuşacaksın!” (6) Dolayısıyla bu sure bize ey insan
alâ külli hal öleceksin ve rabbinin huzuruna çıkıp hesap vereceksin diyen bir sure. Neyin uğrunda
çabalamışsan çabaladığın şeye kavuşacaksın manasına gelir.
- Herkesin bir sicili tutulmaktadır. İyilerin sicili, sağduyu ile hareket ettiklerinin bir nişanesi olarak
sağ ellerine verilecek, kötülerin sicili de sağduyularını, yani vicdanlarını dinlemedikleri için sol
ellerine verilecektir 7-15. Ayetlerde. En büyük şahit Allah’tır.
- Sözün özü: Kâinatın müstesna yolcusu insan, yolun sonunda kendi tercihinin sonuçlarıyla baş
başa kalacaktır. Sûrenin son mesajı, “kendi düşen ağlamaz”ın Kur’ancasıdır. Bu girizgâhtan
sonra suremizi tefsire geçebiliriz.
الر ٖح ِيم
َّ الرحْ مٰ ِن ِ ِبس ِْم ه
َّ اّٰلل
“BismillahirRahmanirRahıym”
َّ إِ َذا
ْ الس َماءُ انْ َش َّق
)1( ت
İzesSemâunşakkat;
GÖKYÜZÜ şerha şerha yarıldığında,
- İzesSemâunşakkat Bütün bir uzay, bütün bir gök, göklerin tamamı şerha şerha yarıldığı zaman.
- İza ile başlıyor. Zarf-ı zaman. Fakat aynı zamanda şart edatı var. iza geldiği zaman gelecek
zamana atıf yapar. Yani olmuş değil, olacak bir şeye atıf yapar.
- Gök, es Sema çoğul değil de tekil geldiği için bütün bir uzayı ifade etse gerektir. Sema bir şeyin
üst tarafını ifade eder. Evin tavanı evin semasıdır. Dolayısıyla sema yalnızca astrofiziğin konusu
olan uzay değildir. Sema aynı zaman da varlıklar hiyerarşisinin en tepesidir. Onun için Kur’an’da
Allah’a da izafe edilir. Sumuv; yüce demektir. Aslında isim de buradan gelir.
Bismillahirrahmanirrahim, İzesSemâunşakkat; besmelenin ismi ile, es sema aynı köktendir. Niye
isme aynı kökten kelime gelmiş? Çünkü isim sahibi olmak yücelik sahibi olmaktır. Var olanın adı
olur, yok olanın adı olmaz. Varlık meydanına, varlık dünyasına gelmek bir şereftir. Onun için var
olmak yokluk karşısında bir şereftir. Var olma şerefinden dolayı Allah’a şükür borçluyuz.
Bazıları diyorlar ki ben istemedim Allah beni niye var etti. Hadlerini aşıyorlar. Şunu unutuyorlar
ben istemedim diyen dili de Allah var etmeseydi ben istemedim diyemeyecektin. Var olmadan
istemediğini nasıl söyleyeceksin? Haddini bil ey insan, haddini bil!
Es sema; marife gelmiş. demek ki ya ahd için alacağız, ya cins için alacağız. Ahd için alırsak
bilinen semaya delalet eder. Ahd için almamız doğru, bilinen sema, kainatın seması. Veya
yeryüzünün atmosferdir. Kur’an’da 3 tip kozmoloji vardır. Birinci ve en aşağı kozmoloji
yeryüzünü saran atmosferdir. Gaz tabakası. İkinci kozmoloji Kur’an da güneş sistemimizdir.
Üçüncüsü ise kainattır. Ve hatta daha ötesidir. O zaman kainatın hepsi bir tek sema, onun dışında
daha başka semalar. Varlık kategorileri. Bu kozmoloji ile ilk ikisi kastediliyor olabilir. İlki en
yakını yani dünyamızın kıyameti demeye gelen, dünyamızı saran atmosferin iflası. Paramparça
olması. İkincisi ise güneş sistemimizin kıyameti demeye gelen güneş sistemimizin cazibe ipliği,
merkezkaç ve çekim kuvvetinin dağılması. İnşakkat; infial babındandı, mutavaat için olduğunu
ve mutavaatında hikmetinin ne olduğunu girizgâhta söylemeye çalışmıştık. Yani faili mefuldür
mutavaatın.
- Bunun adına islam hikmetinde kevn ve fesat denir. Bu alem kevn ve fesat alemidir. Kevn ve
fesata uğramaktan ari olan Allah’tır. Allah dışında her şey kevn ve fesat kanununa tabidir. Oluş
ve bozuluş demektir. Her oluş bozuluşunu içinde saklar, her bozuluş oluşa gebedir. Bu kanunun
dışında kalan bir mahluk var mı? Toprağa bakıyoruz; ondan bitki çıkıyor, ondan canlılar yiyor,
bizde o canlıları veya bitkileri yiyerek mineraller, vitaminler alıyoruz. Ve en sonunda biz
gelişiyor büyüyor ve ölüyoruz, toprağa dönüyoruz. Geldiği yere geri dönüyor. Her şey aslına rücu
eder. Ve ondan sonra dönüşüm tekrar başlıyor. Ama bu bir kısır döngü falan değil, hint
düşüncesinde olduğu gibi. Böyle kainat bir makine kendini tekrar ediyor. Avare kasnak gibi, yok
öyle bir şey. Eğer öyle olsaydı insanın ilk oluştuğu anlar dünyanın bir yerlerinde devam ediyor
olurdu. Yani bizim ilk oluşumumuzla yan yana olurduk. Salatalığı yerken yeni salatalıkların
hevenginde filizlendiğini görüyoruz. Fakat bizim yeryüzünde filizlendiğimizi görebiliyor muyuz?
Yok. Avare kasnak değil de onun için. İlahi müdahale ile var olduk da onun için. Yani tesadüf
yok da onun için. Allah hayata müdahil de onun için. Yoksa biz insanın yeryüzünde ki sudan
başlayan o tekamül halkalarının hepsine şu anda şahit olacaktık. Rabbimizin hayata müdahalesi
sonucunda varız. kulle yevmin huve fî şe’n, o her an hayata müdahildir.
Burada bozuluş ifade ediliyor. Gelecekten haber veren ayetlerle karşı karşıyayız. Gelecekten
sadece Allah haber verebilir. Yani son saat, yani fesat, kevn ve fesat, Kaos değil, kaos yok.
Bozuluşta kaos yok, yapılışta zaten kaos yok. Yıkılışta bile kaos yok. Çünkü yıkılışta Allah’ın
yasalarına göre gerçekleşiyor. Kaos iradeli varlık olan insanın içinde, insanın iç dünyasında. Peki
ne var? Bozuluş aleminin tasviri var burada.
- İzesSemâunşakkat mutavaat kipinin vurgusuyla tam olarak meallendirirsek; gökyüzü kendisine
verilen emre uyup paramparça olduğu zaman. Mutavaat budur. Failin aynı zamanda meful
olmasıdır, öznenin aynı zamanda nesne olması halidir. Yani gökyüzünün parçalanmasını kendi
tasarrufu sanmayın. Gökyüzünün üstünde tasarruf eden bir Rabbülalemiyn var.
- Bozuluş Kur’an da 3 ayrı süreçte ifade ediliyor. İnfitar suresi ile İnşikak suresi ile, bir de
enbiya/104. ayetiyle. Yani kavramsal olarak İnfitar, İnşikak, tayy. Başı İnfitar, başlangıç, yarılış,
açılış. Ortası İnşikak bozuluş. Sonu tayy; dürülüş.
- Yevme natvis Semae ketayyis sicilli lilkütüb. (Enbiya/104) kitap sayfaları gibi yeri ve göğü
dürüm dürüm dürdüğünde. Aman Allah’ım. Katlıyor, Rabbimiz kitap gibi katlıyor, yerleri
gökleri, yıldızları, gezegenleri. Samanyolunun geriden çekilmiş görüntüsü aklımıza gelsin nasıl
bir dürülüş dersek eğer. Böyle çok katlı bir ruloyu dürer gibi öyle düreriz.
kema bede'na evvele halkın nu'ıydüh. Başlangıçta nasıl yaratmışsak o yaratılışı tekrar iade ederiz.
Tıpkı yoktan yarattığımız gibi onu tekrar vardan yaratırız. Veya tekrar yaratırız, iade ederiz.
va'den Aleyna bu bizim üzerimize bir vaaddir. Evet,
inna künna faıliyn. (Enbiya/104) biz, elbet biz yaparız, söyledik mi yaparız. İtirazı olan var mı?
Çünkü Allah yapmayacağını söylemez. Allah’ın yapamayacağı bir şey yoktur ki. Bu ayetler, bu
sureler arasında bir bağlantı var. Devam ediyoruz;
- Semâ inşikak ettiği, (Elmalı)
ِ ِ َوأ َِذن
ْ ت لَرِّبَا َو ُح َّق
)2( ت ْ َ
Ve ezinet liRabbiha ve hukkat;
Yani Rabbine kulak verdiğinde ve sonuç alındığında,
- Ve ezinet liRabbiha ve hukkat Yani rabbine kulak verdiğinde ve sonuç alındığında.
- Ezinet; fiil. Kulak verdi. Kim? Kıyamete muhatap olan kozmik cisimler, yani gökyüzü. Allah’ın
emrine kulak verdi. İnşakkat demişti ya önceki ayet, İnfial babının aslında bir tarifi bu. gökyüzü
rabbine kulak verdi. Büyük özne emretti oda emri yerine getirdi. Ve paramparça oldu.
Paramparça ol ey gökyüzü dedi, gökyüzü de paramparça olmayı kabul etti. İnfial babı arap
dilinde sadece somut şeyler için gelir. Soyut şeyler için kullanılmaz. Ben ilmi öğendim, ilimde
öğrenilmeyi kabul etti denmez. Yani soyut fiillerle kullanılmaz. Ben taşı attım camda kırılmayı
kabul etti gibi somut şeyler için kullanılır. Ezinet fiili izin de oradan gelir. Kulaktan gelir. İzin
daha üst bir makamın konuşmasıdır. Biri izin verdiğinde o izni duyacak kulak lazım. orada böyle
bir nüktede vardır. Burada da öyle kullanılmış rabbine kulak verdi gökyüzü.
- Burada da yine meçhul kullanılmış; hukkat gelmiş. Haklandı demektir. Türkçede de kullanılır.
Hakladı deriz, öldürmek, kesmek, biçmek için. Yani orada ki “vav” ı vavı tefsiriyye vurgusuyla
okuyalım; Ve ezinet liRabbiha ve hukkat rabbine kulak verdiğinde ve sonuç alındığında. Rabbine
kulak verecek, rabbinin emrine kulak verecek, rabbinin kanununa, yasasına kulak verecek ve
sonuç tahakkuk edecek. Hukkat; tahakkuk ettiğinde veya haklandığında. İşte rabbinin emrinden
kaçması mümkün olmayacak. Rabbi yok ol diyecek oda yok olacak. Yok yarabbi ben niye yok
oluyorum demez. Teslim olmuştur. Göklerde Müslümandır. Bizlerin şuursuz kardeşidir.
- Ve rabbini dinleyip haklandığı vakit, (Elmalı)
ِ ِ َوأ َِذن
ْ ت لَرِّبَا َو ُح َّق
)5( ت ْ َ
Ve ezinet liRabbiha ve hukkat
Yani Rabbine kulak verdiğinde ve sonuç alındığında…
- Ve ezinet liRabbiha ve hukkat Yani yine rabbine kulak verdiğinde ve sonuç alındığında… Tekrar
geldi 2. ayeti kerime, 5. ayeti kerimede de tekrarlandı diyeceğiz ama tekrarlandı diyemiyoruz,
çünkü bu ayetler hemen bir öncesine raci olarak anlaşılır, onun için de Kur’an da mutlak tekrar
yoktur. Mutlaka tekrar gibi gördüğümüz cümleler bir öncesine atfen, ona vurguyla anlaşılır.
- Yine burada ki emirle bir önceki kulak veriş ayrıdır. Bir öncesinde İnşikak’a kulak verdi, burada
ise Ve elkat ma fiyha ve tehallet e (4) kulak verdi. Yani yine rabbine kulak verdiğinde ve sonuç
alındığında, sonuç tahakkuk ettiğinde veya haklandığında demektir. Ne olacak? Cevabı geldi;
Yani bütün bunların toplamından sonra işte söylenen asıl söz şu;
- Ve rabbini dinleyip haklandığı vakit, (Elmalı)