You are on page 1of 8

İÇİNDEKİLER

1.Dillerin Ortaya Çıkışıyla İlgili Teoriler

1.1. Mitolojik/Teolojik Teori

1.2. Spekülatif/Taklit Teorisi

1.3. Kültürel/Antropolojik Teori

1.4. Emprist Teori

1.5. Rasyonalist Teori

1.6. Evrimsel Teori

2. Mitolojik/Teolojik Teori

2.1. Mitoloji ve Teoloji Tanımları

2.2.Kabala Mitolojisi

2.3.Babil Mitolojisi

2.4.Teolojik Kaynaklar

3.Babil Dil Mitolojisi

3.1.Babil Dil Mitolojisini Ortaya çıkaran Unsurlar

3.1.1. Kutsal Metinlerde Babil ile İlgili İfadeler

3.1.2. Babil Kelimesi

3.1.3.Babil Şehri

3.1.4.Babil’in Kısa Tarihi

3.1.4.1. Babil Asma Bahçeleri

3.1.2.4.2. Babil Kulesi

3.1.2..4 .2.1.Kulenin Yapısı

Sonuç
Merhabalar, bugünkü konumuz Babil Kulesi Dil Efsanesi. Bu konuyu araştırmadan
önce ilk olarak kendime şu soruyu sordum: Dil nasıl ortaya çıkmıştır? Buna dair
teoriler olmalı ve Babil Kulesi efsanesi de bunlardan biri. İşte ilk olarak dile ilişkin bazı
açıklamalara değinmek istiyorum. Çünkü bir konuda genelden özele inmek her
zaman benim kafamda daha kolay canlandırmamı sağlıyor. Umarım sizin için de iyi
bir yol olur. Bu ön bilgiden sonra Babil’e dair bulduğum bilgileri daha ayrıntılı şekilde
sizinle paylaşmak istiyorum.

1.Dillerin Ortaya Çıkışıyla İlgili Teoriler

Dillerin ortaya çıkışı hakkında pek çok görüş vardır.

“Dilin nasıl doğduğu konusu modern dil bilimi ile bu bilime yakın olarak çalışan
antropoloji ve nöroloji gibi bilim dallarının da araştırma konusudur.”

Dil teorilerine ilişkin çeşitli açıklamalar şöyledir: “mitolojik/teolojik teori,


spekülatif/taklit teorisi, kültürel/antropolojik teori, empirist teori, rasyonalist teori ve
evrimsel teori.

Bu çalışmada, konumuzun sınırları kapsamında hareket edecek ve tüm dil


teorilerini incelemeyeceğiz. Bununla birlikte bu teorilere dair kısa bilgiler referans
alınarak aşağıda sunulmuştur.

1.1. Mitolojik/Teolojik Teori: Kaynağını mitolojik efsanelerden ve teolojik


açıklamalardan alır. Bunun üzerinde çok durmuyorum ileride daha ayrıntılı ele
alacağım için.

1.2. Spekülatif/Taklit Teorisi: Dilin doğal seslere bir öykünme, bir taklit veya
yansıma sonucunda ortaya çıktığı görüşü üzerinde durulmaktadır. Bu görüşü
savunan bir dilci olan Dr. W. Oehl’dir.

1.3. Kültürel/Antropolojik Teori: Dil, bir anda oluşan bir şey değil uzun bir
zaman dilimi içerisinde insanın kültürel gelişimine bağlı olarak değişen ve gelişen bir
varlıktır. Temsilcileri arasında E. Cassirer ve W. Von Humboldt yer alır.

1.5. Rasyonalist Teori: Rasyonalistlerin dilin sadece duyular tarafından veya


deneyim tarafından oluşturulmasına dair açıklamanın yetersiz kalacağını düşünürler.
Çünkü onlara göre dil olgusu, çok daha karmaşık süreçlere dayanır. Örneğin
Descartes’a göre, insanların hayvanlar gibi ses çıkararak veya sesleri taklit ederek
iletişim kurduğunu düşünmek yanlıştır; çünkü insanlar bir bilince sahip olduğu için, dili
bu bilince göre kullanır. Oysa hayvanlarda bir bilinçten söz edemeyiz. Papağanlar da
insanları taklit eder; fakat bu durum gerçekten konuşma yeteneği olduğunu
göstermez.

1.6. Evrimsel Teori: Bu teori insanın 1,5 – 2 milyon yıl boyunca uğradığı
fizyolojik ve nöropsikolojik değişimler sonucunda bugünkü konuşma yeteneğini
kazandığına dikkat çeker.
2. Mitolojik/Teolojik Teori

Ortak yönleri, dilin insana Tanrı tarafından verildiği noktasında birleşmeleridir. İnsan
kendi zekasını kullanarak konuşma yeteneğini sürekli geliştirmiştir; ancak insana bu
yeteneğini veren ise yaratıcıdır, fikri hakimdir.

2.1. Mitoloji ve Teoloji Tanımları

Mitoloji nedir?
Milletlerin masallaşmış tarih öncesi efsanelerinin tümüdür. Mitoloji hikayeleri daima
insanüstü, hatta tabiatüstü olayları anlatır.1
Bu hikayeler bir şahsın değil, bütün toplumun eseridir. Çeşitli milletlerin mitolojileri başka
başkadır. Bununla beraber bazı milletlerin mitolojileri arasında ortak olaylara rastlanır. En
eski mitolojiler Eski Mısır, Asur ve Babil mitolojileridir.

Teoloji sözcük anlamı olarak tanrıbilim demektir.


Dine ilişkin olgu ve fenomenleri konu alan ve dinle ilgili olarak geniş kapsamlı bir senteze
ulaşmayı amaçlayan disiplin. 2
Mitoloji ve teolojinin dil açısından ortak yönleri, dilin insana Tanrı tarafından verildiği
noktasında birleşmeleridir.

2.2.Kabala Mitolojisi

“Kabalacı anlayışta dünyanın yaratılışının dilsel bir olgu olduğu düşünülür.


Kabala inancında Yehova dünyayı yirmi ikiharften yaratmıştır.

“ “Temel yirmi iki harfi kesti, biçimlendirdi, ölçüp biçti, yerlerinideğiştirdi,


onlarla tüm yaratılanlara ve gelecekte oluşturulacak her şeye biçim verdi.
Yirmiiki temel harfi sanki bir surmuş gibi bir çarka koydu. Onları nasıl karıştırıp
harflerin yerininasıl değiştirdi? Alef’i bütün Alefler’le, Bet’i bütün Bet’lerle.
Sonuçta her yaratık ve her söztek bir addan türetildi.” Gördüğümüz gibi burada
da mitolojinin bir unsuru olan açıklamaları dine bağlama vardır. Sözlerin ortaya
çıkışının bu 21 günlük süre zarfından birinde olduğunu görüyoruz. Bu bize Nuh
Tufanı mitolojisini de çağrıştırmakta.

2.3.Babil Mitolojisi

“Efsaneye göre Tanrı'nın, ona ulaşmaya çalışan insanlara verdiği bir ceza: Tevrat’ta
yer alan ve Bâbil kıssası olarak bilinen anlatıda dillerin nasıl farklılaştıklarına dair
bilgiler vardır.” (NOT: Eco, Umbero, Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı, çev:
Kemal Atakay, Afa Yayıncılık,İstanbul 1995)

2.4.Teolojik Kaynaklar

1
https://www.nedir.com/mitoloji
2
https://www.turkcebilgi.com/teoloji
Dilin ortaya çıkışının kutsal metinlerde nasıl tezahür ettiğini Aydar ve Ulutaş şöyle
açıklar: Tevrat, dilin ortaya çıkışı konusunda en geniş bilgi veren kutsal kitap
olup Âdem'in konuşmayı nasıl öğrendiğinden, eşyalara nasıl isim verildiğinden
ve bunların nasıl öğrenildiğinden bahseder. İncil, İsa’nın söylediği sözlerden
yani kelamdan bahseder. Kuran’da dili Adem’e Allah'ın öğrettiği geçer. Ayrıca
Kuran’da, insanların önceden bir tek millete/ümmete bağlı olduklarından
bahsedilse de, tek bir dil kullanıldığı söylenmez.Tevrat’ta ise insanların açıkça
bir dili konuştuğu anlaşılır ki bu nokta, konumuzla da ilgili olan Babil’e atıfla
yapılır:

3.Babil Dil Mitolojisi

“Dini bir bakış açısıyla bu öykü sıklıkla insanın kusurluluğunu, tanrının


kusursuzluğu ile kıyaslamak ve dünyadaki yüzlerce dilin kökenini açıklamak amacıyla
kullanılır. Buna göre Tufan'dan sonra yine kendilerini kaybeden insanlar,
gökyüzüne ulaşma tutkusuyla bir kule yapmaya karar verirler. Herkes aynı dili
konuştuğu için, el birliğiyle bu kuleyi inşaya girişirler. Tanrı da, yine kendini
kaybeden insanoğlunu cezalandırmak üzere dil kargaşası yaratır. İnsanlar
birbirini anlayamaz olur ve o devasa projeyi gerçekleştiremezler. Zamanla
çeşitli dil ve kültürler, farklı gelenekler oluşur. Bir yandan 'yabancıllık, öte
yandan çevreye kapalı yaşam, kişileri ön yargıya, yanlış anlamaya, çatışmaya
sürükler.

Babil kulesinden Tevrat'ın Yaratılış (Tekvin) kısmında bahsedilir. O da şu


şekildedir:

“''Ve bütün dünyanın dili bir ve sözü birdi. Ve vaki oldu ki, şarkta
göçtükleri zaman Şinar diyarında bir ova buldular ve orada oturdular. Ve
birbirlerine dediler: Gelin kerpiç yapalım ve onları iyice pişirelim. Onların taş
yerine kerpiçleri ve harç yerine ziftleri vardı. Ve dediler: Bütün yeryüzü üzerine
dağılmayalım, diye gelin kendimize bir nam yapalım. Ve âdemoğullarının
yapmakta oldukları şehri ve kuleyi görmek için Rab indi ve Rab dedi: İşte bir
kavimdirler ve onların hepsinin bir dili var ve yapmağa başladıkları şey budur
ve şimdi yapmağa niyet ettiklerinden hiçbir şey onlara men edilmeyecektir.
Gelin, inelim ve birbirinin dilini anlamasınlar diye, onların dilini orada
karıştıralım. Ve Rab onları bütün yeryüzü üzerine dağıttı ve şehri bina Etmeği
bıraktılar. Bundan dolayı bunun adına Bâbil denildi; çünkü Rab bütün dünyanın
dilini orada karıştırdı ve Rab onları bütün yeryüzü üzerine oradan dağıttı..''”
(Eski Ahit (Tevrat), Tekvin, Bap, 11/1–9)”
http://formulalingua.blogspot.com.tr/2013/11/babil-efsanesi-ve-dillerin-
dogusu.html

Kısacası Babil Kulesi, insanların tarihî dönemlerde dil olgusunun kökenine ve


ulusların çeşitliliğine yönelik sorularına cevap veren bir inanıştır. Bu efsane,
ulusların ve onların dillerinin çeşitliliğini açıklamaya çalışır. İnanış, kutsal
kitaplara da yansımış ve çeşitli efsane, destan gibi anlatılarda yerini almıştır.”
3.1.Babil Dil Mitolojisini Ortaya çıkaran Unsurlar

3.1.1.Kutsal Metinlerde Babil ile İlgili İfadeler

“Tanrı Sodom ve Gomorra’yı nasıl yıktıysa, krallıkların tacı . . . . Babil de öyle
olacak. Orada hiçbir zaman oturulmayacak, nesiller boyu içinde yaşanmayacak”
(İşaya13:19, 20).

Peki Tanrı neden Babil’in yok edilmesini istiyordu? Babil ordusu MÖ 607’de
Yeruşalim’i yakıp yok etti, sağ kalanları da Babil’e götürdü ve orada onlara zalimce
davrandı (Mezmur 137:8, 9).

Tanrı, halkının kendi kötü işleri nedeniyle buna 70 yıl boyunca katlanması
gerekeceğini, fakat sonra onları kurtarıp tekrar memleketlerine döndüreceğini bildirdi
(Yeremya25:11; 29:10).

Tanrı’nın Sözü doğru çıktı. MÖ 539’da, 70 yıllık süre sona ermeden hemen önce,
fethedilemez Babil şehrini Med-Pers orduları ele geçirdi. Hiçbir insan bu kadar büyük
bir fethin gerçekleşeceğini önceden bilemezdi. Zaman içinde şehir tam söylendiği gibi
viraneye döndü. (İşaya46:9, 10).”
https://www.jw.org/tr/yayinlar/dergiler/g201101/kutsal-kitap-kay%C4%B1tlar
%C4%B1nda-babil/

Bu referanslarla bu konu üzerine araştırma yapan kişiler, teologlar, bu olaylara


gerçeklik kazandırmaya çalışmaktadır.

3.1.2.Babil Kelimesi

Bâbil, Akad dilindeki bāb-ilû kelimesinden teşekkül etmiştir ve 'Tanrının kapısı'


anlamına gelmektedir; Akad diliyle benzerlikler gösteren Arapçada da bâb kelimesi
'kapı' anlamındadır. Kelime, Türkçeye de buradan geçmiştir.
Kelimenin Batı dillerindeki karşılığı babylon ise, yine Akad dilindeki bāb-ilû
kelimesinin Yunanca söylenişinden ibarettir. İbranice "Eski Antlaşma" olarak da
bilinen ve Hristiyanlarca da kutsal kabul edilen Eski Ahit'te 'kargaşa, anarşi' şeklinde
açıklanır.
3.1.3.Babil Şehri

Babil, M.Ö. 23. yüzyıl civarında Aşağı Mezopotamya'da (şu anki Güney
Irak civarında) Sümer ve Akad toprakları üzerine kurulmuş olan Babil (Babylon)
ülkesinin antik başkentidir. Babil, en parlak dönemini Kral Hammurabi1
zamanında yaşamıştır. Şehir, ilk defa M.Ö. 539 yılında Pers imparatoru Büyük
Kiros tarafından ele geçirilir. Sonrasında Pers İmparatorluğu, Büyük
İskender'in hâkimiyeti altına girer ve doğal olarak Babil'i de Büyük İskender
yönetir. Büyük İskender'in ölümünden sonra Babil'i işgal eden Selevkoslar ise
Babil'de yaşayanları başka bölgelere tecrit ettirirler ve Babil, tarih sahnesinden
silinir.
Babil'den günümüze kalan ve üzerinde Sümerlilerin geliştirdiği dilde
yazılmış yazılar bulunan bir tablet vardır. Tablet, Sargon dönemine aittir. Ayrıca
Babil, dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve M.Ö. 7. yüzyılda Kral
Nebukadnezar tarafından karısı için yaptırıldığına inanılan asma bahçelerine
sahiptir.

Babil döneminde sanat, mimarî, astronomi, matematik, tıp ve felsefe gibi


alanlarda büyük bir gelişme gözlemlenir.

3.1.4. Babil Kısa Tarihi

“Sami kökenli bir topluluk olan Babiller Amurrular tarafından kurulmuştur.


Devletin kurucusu Sumu-Abum’dur. Özellikle devletin başına geçen 5. Kral
Hammurabi ile Babiller diğer kavimlere egemenlik kurmuşlardır. Hititlerin
çekilmesinden sonra Babil ülkesi Asurluların egemenliğine girmiştir. Medlerle birleşen
Babiller M.Ö 626 yılında Asur devletini yenerek tekrar bağımsız olmuş ve II. Babil
Krallığı’nı kurmuşlardır. Kurulan II. Babil devletine ise Persler son vermiştir.
Sümerlerin etkisinde bir medeniyet kuran Babiller, ziggurat denen çok katlı
tapınakları inşa etmişlerdir. Bu yapıların üst katı rasathane (gözlemevi), alt katını ise
ürünlerin depo edildiği kiler olarak kullanmışlardır. Mimari açıdan Mezopotamya’nın
en gelişmiş medeniyeti Babiller olmuşlardır.

3.1.4.1.Babil'in Asma Bahçeleri

Dünyanın antik yedi harikasından biri olan Babil’in asma bahçelerinin nerede
olduğu bilinmemektedir. İşin aslı var olup olmadığı da kanıtlanmamıştır çünkü bu
yapıya ait herhangi kesin bir arkeolojik bulgu yoktur. 1899-1917 seneleri arasında
Alman arkeolog Koldewey’in başkanlığındaki bir heyet, yaptığı kazılarda önemli
bulgular elde etmiştir. Bunlara göre bahçeler kat kat sıralanmıştı ve bu
bahçeleri sulamak için nehirden su çeken meyilli su kanalları bulunmaktaydı.

İnanışa göre, M.Ö. 7. yüzyılda Babil Kralı Nebukadnezar’ın eşi Semiramis


memleket hasreti çekiyordu ve Babil Kralı Nebukadnezar eşini neşelendirmek için
Mezopotamya’nın kurak topraklarının ortasına bahçelerle, göletlerle ve yeşilliklerle
dolu asma bahçelerini inşa ettirdi.

Coğrafyacı Strabo'nun 1. yüzyıldaki tanımına göre: "Bahçeler birbiri


üzerinde yükselen büyük direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu.
Büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu.
Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki
bahçeleri sulamak için Fırat Nehri'nden zincir pompalarla su yukarılara
çıkarılıyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak
teraslardan aşağıya yukarı çıkarılıyordu.”

3.1.4.2. Babil Kulesi


Sümerliler, inançları gereği yükseklere taparlar ve yer ile göğü bağlayan kutsal
bir ağacın varlığına inanırlardı. Tanrıdağı diye adlandırdıkları bu kuleyi Dünyanın yedi
harikasından biri olan Babil'in Asma Bahçelerinin içine yapmışlardır. Bu kuleyi
zamanımızdan 5.000 yıl kadar önce Tanrı Marduk adına yapmışlardır.

Kulenin ilk olarak, 90 metre genişliğe ve 90 metre yüksekliğe sahip 7 katlı bir
bina olarak inşa edildi.

1.Kat-taşı, (33 m)

2.Kat-ateşi, (18 m)

3.Kat-bitkileri, (6 m)

4.Kat-hayvanları, (6 m)

5.Kat-insanları, (6 m)

6.Kat-gökyüzünü (6 m) ve

7.Kat da melekleri (15 m) sembolize ederdi.

Dikkat ederseniz, hava, su, ateş, toprak, bitki ve hayvanlar gibi doğaya
ilişkin tasvirler antik çağlardan itibaren insan yaşamında önemli yer almıştır.
Benzer durumu şamanlıkta da görebiliriz. Doğa ile daha çok iç içe olmanın
etkisi sonucudur.

Bir insanın bütün bunları öğrenip, anladıktan sonra yani yedi basamağı
sırayla çıktıktan sonra Babil Tanrısı (Marduk’a) ulaşılabileceği düşünülürdü.
İnançlarına göre Marduk insanlara sadece orada görünürdü. Ama onun
görünmesine sıradan ölümlüler dayanamazdı. Bu nedenle tapınmaya gelen
halktan kişiler birinci kata çıkabilirlerdi. Bundan sonraki üst katlara sadece
rahipler çıkabilirlerdi. O dönemde Babil'i işgal edilmiş, kuleyi yıkılmış ve tahrip
edilmiştir. Babil Kralları Nabopollasor ve Nabukadnasor tarafından kule yeniden
yapıldı.

Ancak M.Ö. 479'da Babil'i fetheden Pers kralı Xerkes'in kuleyi


yıkmasından sonra ne yazık ki kule tekrar onarılamadı. Sonrasında Büyük
İskender Babil'e geldiğinde kulenin o harap haline bile hayran kaldı ve kuleyi
eski haline getirmeye karar verdi. Büyük İskender kulenin enkazı için 10.000
kişiyi iki ay boyunca çalıştırarak molozları temizletti onarımı da Büyük
İskender'in ölümüne kadar sürdü.

Tevratta, Firavun, Haman'a, kendisine kilden bir kule inşa etmesini, çıkıp
Hz. Musa'nın tanrısına bakacağını söyler Babilden, Yakut el-Hamavi'nin
yazılarında ve Lisan el - Arab'da da bahsedilir. Öyküye göre tüm insanlar
rüzgârın önüne katılarak bir yerde toplanırlar. Buraya sonradan Babil denir.
Babil'de insanlara Allah tarafından değişik lisanlar tahsis edilir ve yeniden
rüzgârla geldikleri yerlere dağıtılırlar.

İslami kaynaklara göre, Kuran’da Hz. Musa, Firavun, Karun, Haman ve kerpiçten
yapılan bir kule aynı hikâyenin içinde anlatılmaktadır. 9. yy İslam tarihçilerinden El-
Tabari'nin Peygamberler ve Krallar Tarihi adlı eserinde hikâyeye göre Nemrut
Babil'de bir kule inşa ettirir. Tanrı bu inşa edilen kuleyi yıkar ve o zamana kadar
aynı dili konuşan insanların dili böler ve 72 dile ayırdığını belirtir. 13. yy İslam
tarihçilerinden Ebu el-Fida da aynı hikâyeden bahseder.

SONUÇ OLARAK,

Dilin kökenine ilişkin çeşitli açıklamalardan birinin mitolojik bağlamda olduğunu


görüyoruz. Tabii ki mitolojinin tanımı gereği de, bahsettiğimiz gibi, eski dönemlere
ilişkin kesin niteliği taşımayan aktarımlardır. Nesnelliği, kanıtlanabilirliği yoktur.
Kültürel olarak zenginlik katar.

You might also like