You are on page 1of 9

KUR`AN ABDESTSİZ DE OKUNUR!

(Mutahherun kimdir?)

Vakıa/75-80:

Artık hayır. Necmleri/her indirilmede gelen âyetlerin yerlerini/zamanlarını; inişini kanıt


75

gösteririm ki –76ve eğer bilirseniz bu büyük bir kanıt gösterimidir–, 77hiç kuşkusuz o, şerefli
Kur’ân’dır. 78Saklanmış/korunmuş bir kitaptadır. 79Ona zihinsel olarak temizlenmişlerden
başkası temas edemez. 80O, âlemlerin Rabbinden indirilmedir.

Bu beş ayet tek bir kasem cümlesidir. O nedenle hepsini tek bir cümle olarak ifade etmek
ayetlerin sağlıklı anlaşılmasını sağlayacaktır.

Şimdi de ayetleri tek tek inceleyelim:

Artık hayır. Necmleri/her indirilmede gelen âyetlerin yerlerini/zamanlarını; inişini kanıt


75

gösteririm ki –76ve eğer bilirseniz bu büyük bir kanıt gösterimidir–,

Ayette geçen “‫ النّجوم‬Nücum/yıldızlar” sözcüğü ile ilgili geniş açıklamayı Necm suresinin
tefsirinde vermiş idik. Kısaca buradaki “yıldızlar” ifadesi gökteki yıldızları değil “parça parça
inmiş Kur’an ayetlerini” ifade ediyor. Ve Kur’an’n Allah tarafından indirildiğine,
korunacağına/tahrif edilemeyeceğine yine onlar kanıt gösteriliyor. Hem de bilenler için büyük
bir kanıt olmak üzere.

hiç kuşkusuz o, şerefli Kur’ân’dır.


77

Kur’an’a Rabbimizin Kerim/şerefli sıfatını verdiğini görüyoruz. Bunu bir çok yerde
göreceğiz. Ayrıca Kur’an’a Rabb’imiz tarafından Aziz, Hakim, Mübin, Mecid gibi sıfatlar da
verilmiştir.

Saklanmış/korunmuş bir kitaptadır.


78

Kur’an iyice korunmuş bir kitaptadır. Ki o kaybolmayacaktır, bozulmayacaktır. Bu


Rabbimizin Kur’an’ı tabir caizse sigorta ettiğinin açıklanışıdır. Kur’an’ın korunduğunu,
korunacağı başka yerlerde de açıklanmıştır. Örneğin: Hıcr suresi ayet 9: “Hiç şüphe yok ki o
zikri biz indirdik biz. Mutlaka biz onu koruyacağız da.”, ayrıca Abese suresinde 11-16.
ayetler: “Hayır… Hayır… Hiç de öyle değil! O, saygın güvenilir sefirlerin ellerinde,
yüceltilmiş, tertemiz temizlenmiş değerli sayfalar içinde bir düşündürücüdür; dileyen onu
düşünüp öğüt alır.”
Ayetteki, “‫ كتاب‬kitab” sözcüğüne sıfat olan “‫ مكنون‬Meknun” sözcüğü Kur’an’da dört yerde
yer alır. Birisi konumuz olan ayettir. Diğerleri de, yine birisi Vakıa suresinin 23. ayeti, Tur
suresinin 24. ve Saffat suresinin 49. ayetidir. Tur ile Vakıa suresindeki “meknun” sözcüğü “
‫ لؤلؤ‬inci” sözcüğüne ile sıfat tamlaması yapılmış “‫ لؤلؤ مكنون‬saklanan, korunan inci”
denilmiştir. Saffat suresinde ise ahirette müminlere verilecek eşlere sıfat olmuştur: “ ‫ن‬ّ ‫كانّه‬
‫ بيض مكنون‬sanki onlar korunmuş yumurta/yumurta akı gibidirler” denilmiştir.
Bu ayetteki korunmuşluk Kur’an’ın Levh-ı Mahfuz’da saklanışı değildir. Dünyada koruma
altına alınışıdır. Kur’an’ın korunması çelik kasalara saklanması, toprak altına gömülmesi
suretiyle değildir. Bunun şeklini maddeler halinde veriyoruz:

Birincisi: Kur’an diğer kitaplardan farklıdır; Kur’an lafız, nazım ve içeriği itibariyle
mu’cizedir. (Müddessir suresinde açıklanan 19 kodlamasını hatırlayınız) Kesinlikle sentez ve
müdahale kabul etmez. O nedenle beşeri her türlü; eksiltme, artırma ve değiştirme gibi tüm
müdahaleler avam tabiriyle sırıtırıverir. Hemen kendini gösteriverir. Onun mucize bir kitap
oluşu şehri koruyan bir sur, bir kale mesabesinde olup onu her türlü beşeri müdaheleden
korumaktadır.

İslam ve Kur’an’ın bir numaralı hasımlarından ingiliz müşteşrik/oryantalist Sir William Miur
Kur’an ile ilgili uzun uzun araştırmalar yapmış, Kur’an’a herhangi bir leke sürememiş, bilim
adamı sıfatının verdiği sorumluluk neticesinde, “On iki asır metninin bütün satvetini bu kadar
muhafaza edebilen başka bir kitap yoktur.” demek zorunda kalmıştır.

İkincisi: Kur’an miladi altıyüzon yılında indi. Bu çağ, diğer semavi kitapların indiği çağdan
farklı bir çağdır. Kur’an’ın indiği çağ İran, Roma, Yunan, Çin, Hint, Mısır medeniyetlerinin
zirvede olduğu bir çağdır. Ve bu çağda Kur’an’ı sahiplenenler Musa ve İsa As.’lar
dönemindeki gibi, mağdur, mazlum, zavallı, garip bir azınlık değildirler. Dünya’nın kaderine
hükmeden kitlelerdir.

Üçüncüsü: Kur’an dünyanın-insanlığın en yeni Din kitabıdır. İndiği çağ insanlığın, tarihin
aydınlık bir dönemidir. Peygamberi de tarihi kayıtlara doğru dürüst olarak geçmiş tek
peygamberdir. Varlığında, yaşamında, kişiliğinde hiç tereddüt yoktur ve karanlık nokta
yoktur. (Zerdüşt, Musa ve İsa’nın varlığını, yaşamını çoğu tarihçiler kabul etmezler.)

Dördüncüsü: Kur’an indikten sonra tüm dünyada Kur’an eksenli öğretim ve eğitim başladı.
Hala devam ediyor ve edecek.

Beşincisi: Eski semavi kitaplar bir yada birkaç nüshadan ibaret ve bir mabette ruhanilerin
tekelinde iken Kur’an bir zümrenin, bir kurumun tekelinde ve birkaç nüshadan ibaret değildir.
Her Müslümanın evinde işyerinde, mabetlerde, kütüphanelerde, kitabevlerinde milyarlarca
nüshadır. Ve her Müslüman okumak, anlamak, incelemek ve de anlatmakla görevlidir.

Altıncısı: Diğer dinlerde dînî eğitim (Din kitapları okumak), ruhânilerin tekelindedir.
Kur’an’ı ise köylü kentli herkes okur, araştırır. Kur’an’a yanaşmak için özel bir kimlik
( makam mevki, akademik unvan ) kesinlikle lâzım değildir.
Yedincisi: Eski semavi kitapların nüshalarının çoğaltılması tekniği ve metodu ile Kur’an
çağının teksir metotları imkanları farklıdır. Eski metotlar tahrife elverişli iken Kur’an çağının
metotları buna elverişli değildir.

Sekizincisi: Kur’an’ın lafızlarındaki senfonik özellik nedeniyle milyonlarca insan zevkle,


aşkla, büyük bir hazla Kur’an’ı ezberine almıştır. Her dönemde daima, Kur’an’ın tüm
nüshaları kaybolsa, ezberinden Kur’an’ı yeniden mushaflaştıracak on binlerce hâfız mevcut
olmuştur. Tevrat’ı ezberlemiş bir haham, İncil’i ezberlemiş bir papaz ise bilinmez. Bırakın
sıradan insanları.
Dokuzuncusu: Cenabı Hakk erken dönemlerde Kur’an metinlerinin toplanıp kitaplaşması
hususunda zamanın Müslümanlarını harekete geçirip Kur’an’ın mushaf/kitap şeklini almasını
sağlamıştır.
79
Ona zihinsel olarak temizlenmişlerden başkası temas edemez.

Bu ayet cümle olarak 77. ayetteki “Kur’an” sözcüğünün sıfatıdır. 78. ayetteki “‫ كتاب‬kitap”
sözcüğünün sıfatı değildir. “Ona” zamiri 77. ayetteki “Kur’an” sözcüğüne râcidir, 78. ayetteki
“kitab” sözcüğüne değil. “‫هرون‬ ّ ‫ مط‬Tertemiz temizlenmişler” sözcüğü ile şirk, fitne, fesat ve
cehalet (cahili yobazlık, atalar kültü) gibi manevi kirlerden kendini arındırmışlar
kastedilmiştir. Ki Kur’an’dan yararlanacak kimseler Bakara suresinde (1-5. ayetler) “‫متّقين‬
muttakiler” olarak açıklanmıştır.
80
O, âlemlerin Rabbinden indirilmedir.

80. ayette Kur’an’ın Allah tarafından indirildiği/hulul ettirildiği vurgulanmaktadır. Yani


Kur’an Allah tarafından bağışlanmaktadır. Bunda peygamberin herhangi bir rolü yoktur.
Kur’an’ın Allah tarafından indirilmiş olduğu Peygamberin ise onu sadece tebliğci olduğu
birçok ayette vurgulanır. Bu noktaya çok yakın benzerliği olması nedeniyle aşağıdaki
pasajlara yer vermekte yarar var:

Hakka/ 38-47:

Artık gördüklerinize ve görmediklerinize kasem olsun ki şüphesiz Kur’ân, şerefli bir Elçi
38-43

sözüdür. Ve o, bir şair sözü değildir. –Siz ne az inanıyorsunuz!– Bir kâhin sözü de değildir. –
Siz ne az düşünüyorsunuz/öğütleniyorsunuz!– Kur’ân, âlemlerin Rabbinden indirilmedir.

Eğer Elçi/Muhammed, bazı sözleri Bizim sözlerimiz olarak ortaya sürseydi, kesinlikle
44-47

O’ndan tüm gücünü alırdık. Sonra O’ndan can damarını kesinlikle keserdik. Artık sizden hiç
biriniz O’na siper de olamazdınız.

Tekvir/ 15-25:

Kur’ân’ı dinlememek için saklananların, kaçanların durumunu, gerçeği örtbas etmenin-


15-21

cehaletin gidişini, aydınlığın- reşitliğin gelişini kanıt gösteririm ki kuşkusuz bu, güçlü,
Arş’ın/en büyük tahtın sahibi’nin yanında çok değer verilen, itaat edilen, güvenilen değerli bir
elçi sözüdür. 22Arkadaşınız delirmiş/ gizli güçler tarafından desteklenen biri değildir.
23
Andolsun O, O’nu açık ufukta gördü. 24O kimsenin görmediği, duymadığı, sezmediği,
kendisine verilen vahiyler hakkında cimri de değildir. 25Bu, kendi düşünce yetisinin ürünü
olan söz de değildir.

Bunlardan başka Kur’an’ın Allah tarafından vahyedildiğini, indirildiğini/hulul ettirtildiğini


açıklayan onlarca ayet mevcuttur.

Görülüyor ki piyasadaki meal ve tefsirlerde Vakıa suresinin bu pasajı özellikle de 79. ayet ile
ilgili hem meal ve tefsir hatalı yapılmıştır. Bu hatalardan yola çıkarak, Kur’an’a
temizlenmemişlerin (abdestsizlerin, cünüplerin, hayızlı kadınların) el süremeyeceği yani
ellerine alıp okuyamayacakları fetvaları hükme bağlanmıştır. Bu fetvalar gereği olarak
Müslümanlar dinlerinin kitabından uzaklaşmışlardır. Müslümanların bir cep kitabı, başucu
kitabı olarak değerlendirmeleri gereken, her türlü koşullar altında yararlanmaları gereken
Kur’an maalesef bir mistik ayin malzemesi durumuna getirilmiştir. Özel zamanlarda belli
koşullarda belirli kişilerce okunur hale gelmiştir. Kur’an’ı, dinlerinin kitabı sayanların yüzde
doksandokuzu kitaplarının içinde ne yazdığını bilmez olmuşlardır. Bunların bedeli ise bu gün
çok ağır ödenmektedir.

Bu kadar çok önemi haiz olması nedeniyle 79. ayet ile ilgili hem teknik yönünden hem de
Kur’an ile açıklanması açısından biraz detaya girmek zorunluluğunu görüyoruz. Şöyle ki:

-79. ayet müstekıl bir cümle değildir. 77. ayetteki “Kur’an” sözcüğünün sıfatıdır.

-Cümle emir ve yasak ifade eden “İnşa Cümlesi” değil bilgi veren “Haber Cümlesi’dir.

- Ayetteki “‫اليمسه‬
ّ layemessühü” olumsuz fiiline “el süremez, dokunamaz” şeklinde bileşik
fiil manası vermek yanlıştır. (“süremez”in aslı “sürebilmez”; “dokunamaz”ın aslı da
“dokunabilmez”dir.) “Nefy-i istikbal” kalıbının böyle bir anlamı olmaz. Doğru anlam
“dokunmaz, el sürmez” şeklinde olmalıdır. Piyasadaki meallerdeki “dokunamaz, el süremez”
ifadeleri yanlıştır.
-”‫هرون‬ّ ‫ المط‬Mutahherun” ile “abdest almışlar”, “dokunmak” ile de “el ile dokunma, ele alma”
kastedilmemiştir.

Bu ayetin iki sözcüğü üzerinde iyice durulması gerekir. Birincisi; “‫اليمسه‬


ّ La yemessühü’
ikincisi de “‫هرون‬
ّ ‫ المط‬Mutahherun” sözcüğüdür.

Birinci sözcük: ‫مس‬


ّ Mess; ‫اليمسه‬
ّ layemessühü:

“‫مس‬
ّ Mess” sözcüğünün lügat anlamı, “değmek, dokunmak ve yapışmak” demektir. Bu
sözcük istiare yoluyla “‫ جنون‬delilik” anlamında (Bakara 275; Kamer 48) ve “cinsel ilişki”
anlamında (Bakara 236, 237; Ahzab 49; Al-i Imran 47, Meryem 20, Mücadele 3,4) da
kullanılmıştır.

Kur’an’da “Mess” ve türevlerinin kullanımına bakacak olursak el ile dokunma olarak değil
soyut olarak yapışmak, ilişki kurmak, kuşatmak anlamlarıyla kullanıldığını görürüz. Bu
sözcüğün farklı türevleriyle geçtiği birçok ayet vardır. Biz bunların bazılarını burada mealden
gösterelim diğerlerinin de yerlerini belirtiyoruz ki dileyen tetkik etsin.

Ali ımran/ 140.

Eğer size bir yara değmişse, o topluma da benzeri bir yara dokunmuştu. Ve işte o günler;
140,141

Biz onları, Allah’ın sizden iman eden kimseleri bilmesi ve sizden şâhitler edinmesi, Allah’ın
iman eden kimseleri arındırması, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenleri
de mahvetmesi için insanlar arasında döndürür dururuz. Ve Allah, şirk koşarak yanlış; kendi
zararlarına iş yapanları sevmez.

A’raf/ 95:

Biz hangi kente bir peygamber gönderdiysek, onun halkını kesinlikle yalvarıp yakarsınlar
94,95

diye yoksulluk ve darlıkla yakaladık. Sonra kötülüğün yerini iyiliğe değiştirdik; sonunda
çoğaldılar ve “Atalarımıza da böyle darlık ve sevinç dokunmuştu” dediler. Bunun üzerine
onları hemen, onlar hiç farkında değillerken ansızın yakalayıverdik.
Yunus/12:

Ve insana sıkıntı dokunduğu zaman, yan yatarken, otururken, dikilirken Bize kesinlikle
12

yalvarır. Kendisinden sıkıntısını gideriverdik mi de sanki kendisine dokunan o sıkıntı için


Bize hiç yalvarmamış gibi aldırmadan geçip gider. Sınırı aşanlara yaptıkları şeyler işte böyle
süslenmiştir.

Bakara/ 214:

Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hâli size gelmeden cennete gireceğinizi mi
214

sandınız? Onlara yoksulluklar, sıkıntılar dokundu ve sarsıldılar; hatta elçi ve beraberinde iman
edenler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” derlerdi. –Dikkat edin! Gerçekten Allah’ın yardımı pek
yakındır.–

Yusuf/ 88:

Sonra Yûsuf’un huzuruna girince, dediler ki: “Ey Aziz! Bize ve ehlimize sıkıntı dokundu.
88

Ve biz az bir sermaye ile geldik. Sen bize yine ölçek ver. Ve bize sadaka da ver. Şüphesiz
Allah sadaka verenlere karşılıklar verir.”

Hıcr/ 54.

İsra/ 83:

Meariç/ 20, 21:

Ali Imran/ 120:

Size bir iyilik dokunsa fenalarına gider ve eğer size bir kötülük isabet etse onunla sevinirler.
120

Ve eğer sabreder ve Allah’ın koruması altına girerseniz, onların hileleri size hiçbir şekilde
zarar vermez. Şüphesiz Allah onları kendi yaptıkları şeylerle kuşatmıştır

Hud/ 113:

En’am/ 17:

Ve eğer Allah, sana bir zarar dokundurursa, onu Kendisinden başka açacak yoktur. Ve eğer
17

O, sana bir hayır dokundursa da kuşkusuz O, her şeye gücü yetendir

Ya Sin/ 18:

En’am/ 49:

Âyetlerimizi yalanlayanlara da, yapmakta oldukları hak yoldan çıkışlar yüzünden azap
49

dokunacaktır.

Diğerleri: Rum 33; Zümer 8, 49; Hud 10, 47, 64; Fussılet 49-51; Yunus 21; Enbiya 46; Enfal
68; Nahl 53; İsra 68; Nur 14, 35: Araf 188; Enbiya 83; Sad 41; Yunus 12, 107; Araf 73, 201;
Bakara 80; Al-i Imran 24, 174; Şuara 156; Meryem 45; Maide 73; Fatır 35; Hıcr 48; Zümer
61.
Ayetlerde altı çizili sözcüklere dikkat edersek bunların anlamlarının “el dokunması” olarak
ifadesi imkansızdır. Bu dokunuş Yani; azabın, yaranın, sevincin, sıkıntının, ihtiyarlığın,
hayrın, iyiliğin, ayetin dokunması el ile dokunma değildir. Mecazi dokunmadır; bulaşmaktır,
ilişki kurmaktır, içine düşmektir….
Konumuz ayetteki “?/dokunmazlar” ifadesinden de “el sürmezler” anlamını değil; “münasebet
kurmazlar, ilişkiye geçmezler, istifade etmezler, ulaşmazlar” anlamını çıkarmamız gerekir.

İkinci sözcük: ‫هرون‬


ّ ‫ المط‬Mutahherun.

Ayetteki “‫هرون‬ّ ‫ المط‬mutahherun” sözcüğü “‫ طهر‬tahr, tuhr” sözcüklerinin mezidatındandır.


Sözcüğün sülasi/üç harfli kök anlamı “temiz olmak” demektir. Bizim konumuz olan sözcük “
‫ طهر‬thr” sözcüğünün ortadaki harfi tekrar edilmek suretiyle dört harf haline getirilmiş bir
sözcüktür. Biz buna Arapça dil bilgisinde “‫ تفعيل‬Tef’îl Bab’ı” diyoruz. İşte konumuz olan
“Mutahherun” sözcüğü “‫ تطهير‬Tethîr” kökünden türetilmiş İsm-i meful kalıbıdır. Çoğuldur ve
müzekker/erildir. “‫ تطهير‬Tethîr” sözcüğünün anlamı “iyice arıtmak ve iyice temizlemek yani
tertemiz yapmak” demektir. Konumuz olan “mutahherun” sözcüğünün anlamı ise “iyice
arınmış olanlar, tertemiz temizlenmiş olanlar” demektir.

Kur’an’a baktığımız “thr” sözcüğünün Tefîl babı türevlerinin hepsini (on yedi kez) maddi
kirlerden temizleme anlamında değil de tenezzüh, tenzih etme; “manevi kirlerden arıtma ve
tertemiz etme” anlamında kullanıldığını görüyoruz. (“‫ طهر االط ّهار‬Tahr, Tuhr ve el ittihar”
köklerinden gelen sözcükler maddi temizlik anlamındadır.)

Taharet ile ilgili Tef’îl babından gelen sözcüklerin yer aldığı ayetler:

Tevbe/ 103:

Onların mallarından sadaka al ki, sadaka ile kendilerini temizlersin ve arındırırsın. Bir de
103

onlara destek ol. Şüphesiz senin desteğin onlar için bir huzurdur. Allah en iyi işitendir, en iyi
bilendir.

Maide/ 6:
6
Ey iman etmiş kişiler! Salâta [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu
aydınlatma kurumlarına] doğru kalktığınız/toplum içine çıktığınız zaman, hemen yüzlerinizi
ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı el ile silin.
Ve eğer cünüp/aşırı şehvet nedeniyle aklınız başında olmayacak durumda iseniz temizlik
üstüne temizlik yapın [cinsel ilişkiye girin, orgazm olun ve yıkanın]. Ve eğer hasta iseniz
yahut yolculukta iseniz yahut sizden birisi tuvaletten gelmişse yahut kadınlarla
temaslaştıysanız/cinsel ilişkiye girdiyseniz, sonra da su bulamamışsanız, hemen temiz bir
toprağa yönelin. Sonra da temiz topraktan yüzlerinizi ve ellerinizi el ile silin. Allah, size
herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat sizi temizlemek ve kendinize verilen nimetlerin
karşılığını ödemeniz için üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister.

Maide/ 41:

Ey Elçi! Kalpleri iman etmediği hâlde ağızlarıyla “İnandık” diyen kimseler ve


41

Yahudileşmişlerden, durmadan yalana kulak veren ve sana gelmeyen kimseler için dinleyen/
casusluk eden, küfür; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddediş içinde koşuşan şu
kimseler seni üzmesin. Onlar, kelimeyi yerlerinden kaydırıp değiştirirler. “Eğer size şu
verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!” derler. Allah, bir kimseyi dinden çıkma ateşine
düşürmek isterse, sen Allah’a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın
kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve âhirette
onlara çok büyük bir azap vardır.

Enfal/ 11:
11
Hani Rabbiniz, yine Kendi katından bir güven olarak bir uyku sardırıyordu. Sizi kendisiyle
temizlemek, kötü niyetli kişinin pisliğini/zararını sizden gidermek, yüreklerinize kuvvet
vermek ve ayaklarınızı sağlam durdurmak için gökten üzerinize bir su indiriyordu

Ahzap/ 33:

Ey Peygamber’in kadınları! Siz kadınlardan herhangi biri değilsiniz; eğer Allah’ın


32-34

koruması altına giriyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki sonra kalbinde hastalık
bulunan; zihniyeti bozuk kimse tamah eder. Sözü örfe uygun/ herkesçe kabul gören bir
şekilde söyleyin. Evlerinizde vakarlı olun, ilk cahiliyet gösterişi hâlinde gösteriş yapmayın,
salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları
oluşturun-ayakta tutun], zekâtı/vergiyi verin, Allah’a ve Elçisi’ne itaat edin. –Ey ehli beyt!
Gerçekten Allah, sizden kiri gidermek ve sizi temizlemek ister.– Ve evlerinizde okunmakta
olan Allah’ın âyetlerini ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş
kanun, düstur ve ilkeleri hatırlayın. Hiç şüphesiz Allah, çok lütfedicidir, gizliyi bilendir, her
şeyin iç yüzünü, gizli taraflarını da iyi bilendir.

Hacc/ 26:

Ve hani Biz bir zamanlar, “Sakın Bana hiçbir şeyi ortak koşma; dolaşanlar, orada
26-29

haksızlığa baş kaldıranlar, Allah’ı birleyenler, boyun eğip teslimiyet gösterenler için evimi
tertemiz et, kendilerine ait birtakım menfaatlere tanık olmaları ve Allah’ın kendilerine rızık
olarak verdiği hayvanlar üzerinde, belli günlerde O’nun adını anmaları için insanlar arasında
ilâhiyat eğitim-öğretimi verileceğini duyur. Yürüyerek veya yorgun düşmüş binekler üstünde
her derin vadiyi aşarak sana gelsinler! Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine
getirsinler. Eski evde/özgür evde/Ka‘be’de dolaşsınlar” diye, o evin/Ka‘be’nin yerini, İbrâhîm
için hazırlamıştık. –Siz de onlardan yiyin ve zorluk çeken fakiri doyurun.–

Müddessir/ 4:
4
kişiliğini lekeleme; temiz tut, şaibeden hemen uzaklaş,

Bakara/ 125:

Ve Biz, bir zaman bu Beyt’i/ilk yapılan okulu, insanlar için bir sevap kazanma/ dönüş yeri
125

ve bir güven yeri yapmıştık. –Siz de İbrâhîm’in görev yaptığı yerden bir salât yeri [mâlî
yönden ve zihinsel açıdan desteğin; toplumun aydınlatılmasının gerçekleştirileceği bir yer]
edinin.– Ve Biz, İbrâhîm ile İsmâîl’e, “Beytimi, dolaşanlar, ibâdete kapananlar ve boyun eğip
teslimiyet gösterenler, Allah’ı birleyenler için tertemiz tutun” diye ahit almıştık.

Al-i Imran/ 55:


Hani Allah: “Ey Îsâ! Şüphesiz ki Ben seni geçmişte yaptıklarını ve yapman gerekirken
55-57

yapmadıklarını bir bir hatırlattırıcıyım/öldürücüyüm, seni Kendime yükselticiyim ve seni


kâfirlerden; Benim ilâhlığımı ve rabliğimi bilerek reddeden kimselerden temizleyiciyim. Ve
de sana uyan kimseleri, kıyâmete kadar kâfirlerin; Benim ilâhlığımı, rabliğimi bilerek
reddeden o kişilerin üstünde tutucuyum. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana’dır. Sonra da
ayrılığa düştüğünüz şeylerde aranızda hükmedeceğim. Kâfirlere; Benim ilâhlığımı ve
rabliğimi bilerek reddeden şu kimselere gelince de, onlara dünyada ve âhirette şiddetli bir
azapla azap edeceğim. Onlar için yardımcılardan bir şey de olmayacaktır. İman eden ve
düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere gelince de, Allah, onların ödüllerini tastamam
ödeyecektir. Ve Allah, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları sevmez” demişti.

Bakara/ 25:
25
İnanmış ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere de, “Şüphesiz kendileri için altlarından
ırmaklar akan cennetlerin olduğunu” müjdele. Onlar, oradaki herhangi bir meyveden her
rızıklandırılışlarında, “Bu, bizim daha önce rızıklandığımız şeydir” derler. Ve onlara onun
benzeşenleri verildi. Orada çok temiz eşler de yalnızca onlarındır. Ve onlar, orada sürekli
kalanlardır.

Al-i Imran/ 16:

De ki: “Size bundan daha hayırlı olanı bildireyim mi? Allah’ın koruması altına girmiş;
15-17

“Rabbimiz! Şüphesiz biz inandık, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi Ateş’in azabından
koru!” diyen, sabreden; direnç gösteren, doğru olan, sürekli saygıda duran, Allah yolunda
harcamada bulunan ve seherlerde bağışlanma dileyen kişiler için Rablerinin katında, içinde
temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah’tan hoşnutluk
vardır. Ve Allah, kulları en iyi görendir.

Nisa/ 57:

Ve iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanları, içinde sonsuz olarak kalmak üzere,
57

altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz [kin gütmeyen,
kıskançlık duymayan] eşler vardır. Ve onları, koyu bir gölgeliğe girdireceğiz.

Al-i Imran/ 42:

Ve hani haberci âyetler. “Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz biri yaptı ve
42,43

seni âlemlerin kadınlarına seçti. Ey Meryem! Rabbine saygılı ol, O’na boyun eğip teslimiyet
göster ve Allah’ı birleyen erkeklerle beraber sen de Allah’ı birle!” demişlerdi.

Abese/ 14:

Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Kur’ân, değerli sayfalar içinde, yüceltilmiş,
11-16

tertemiz temizlenmiş, saygın, iyi yazıcıların ellerinde bir düşündürücüdür. Dileyen onu
düşünüp öğüt alır.

Beyyine/ 2:

Kitap Ehlinden ve ortak koşanlardan küfretmiş; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek


1-3

reddetmiş olan şu kimseler, kendilerine açık delil; içinde tertemiz/sapasağlam yazgılar


bulunan, tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir elçi gelinceye kadar
serbest bırakılmadılar, gözden çıkarılmadılar.

Görüldüğü gibi bu ayetledeki “‫ تطهير‬tertemiz temizlemek”, “‫هر‬ ّ ‫ مط‬tertemiz temizlenmiş”


ifadelerinin hiç birisi maddi kirlerden temizleme anlamında değil, şirk, küfür ve günah gibi
manevi kirlerden temizleme ve temizlenmedir. Zaten Rabb’imiz müşrikleri neces/pislik olarak
nitelemiyor mu? Aklını kullanmayanları pislik içinde bırakacağını, imanlarını
kirletmeyenlerin kurtuluşa ereceklerini bildirmiyor mu?

Tevbe/ 28:

Ey iman eden kimseler! Ortak koşan bu kimseler sadece bir pisliktirler. Artık bu yıllarından
28

sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan/onların uzaklaşmasıyla kazanç


kaybına uğramaktan korktuysanız da Allah sizi dilediğinde armağanlar ile yakında
zenginleştirecektir. Şüphesiz Allah en iyi bilen, en iyi yasa koyandır.

Yunus/ 100:

Allah’ın izni/ bilgisi olmaksızın, hiç kimse için iman etme yoktur. Ve Allah, kirliliği/azabı
100

aklını kullanmayanların üzerine bırakır.

En’am/ 82:
82
Şu iman edenler ve imanlarına yanlış; kendi zararlarına olan iş giydirmeyenler/ ortak koşma
inancı karıştırmayanlar, işte onlar, güven kendilerinin olanlardır. Kılavuzlandıkları doğru yolu
bulanlar da onlardır.

Bu ayetler ışığında anlıyoruz ki, Vakıa suresi 79. ayette yer alan “Dokunma”, “el sürmek”
değil “ilişki kurmak, yararlanmaktır”, “tertemiz temizlenmişler”, de manevi kirlerden;
“şirkten, cehaletten, tutuculuktan temizlenmiş” olanlardır.

Meşhur Kur’an ıstılahları uzmanı Ragıb el İsfehani Müfredat adlı ünlü eserinde konumuz olan
ayeti “Thr” maddesinde aynen şu ibare ile açıklamıştır: “ ‫اى إنّه اليبلغ حقائق معرفته إال من‬
‫هر نفسه وتن ّقى من درن الفساد‬ ّ ‫ ”ط‬Anlamı: ” Kesinlikle, Kur’an marifetinin/malumatlarının
gerçeklerine ancak nefsini iyice temizleyen ve fesat kirlerini paklayan kişi ulaşır.” . (Müfredat
Darülmarifet/Beyrut; S. 307-308)

You might also like