Professional Documents
Culture Documents
Lisan ül Arab’da verilen bilgilere göre, “ateşte yakmak” anlamındaki “fetn” kökünden
türemiş bir ismünnevi (tür adı) olan “fitne”; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerin kendisiyle
kaynaşmış olan değersiz maddelerinden (cüruf) ayrıştırılması, yani saflaştırılması amacı ile
yüksek ateşte yakılması (potada eritilmesi) işlemidir. Bu manadan hareketle, madeni yakıp
eriten (fitne işlemini yapan) ustaya “fettan” denildiği gibi, kişilerin gönüllerini sevda ateşi ile
yakan kadınlara da “fettan” denilir.
“Fitne” sözcüğü sadece kıymetli madenlerin saflaştırma işleminin adı olarak kalmamış,
kişilerin inançlarının, içyüzlerinin ortaya çıkarılmasında bir araç olan; mal yokluğu (fakirlik),
mal çokluğu (zenginlik), hastalık, ölüm gibi durumlar ile körlük, topallık, sağırlık gibi
bedensel kusurlar ve kıtlık, savaş gibi toplumsal olaylar da “fitne” olarak isimlendirilmiştir.
Sözcük daha sonraları “yakma” anlamı ekseninde; “acı çektirme, işkence, zayıf düşürme,
saptırma, tartışma, deneme ve sınama” anlamlarında da kullanılır olmuştur.
“Fitne” sözcüğünün ifade ettiği eylemlere bakıldığında bu eylemlerin iki kaynağı olduğu
görülmektedir:
Allah kaynaklı fitneler ise, insanların saflaştırılmasına yönelik olan ve Müslümanların iyi
bilmeleri gereken fitnelerdir. Yüce Rabbimiz, gönderdiği elçiler dahil herkesi (Müslümanları,
insanları, toplumları) fitnelendirmekte; onları ateşe atıp eritmekte, cüruflarını dışa attırıp saf,
arı duru hâle getirmektedir. Nitekim İbrahim, İshak ve Yakup peygamberlerin bu anlamdaki
tekâmülleri Kur’an’da “fitne” sözcüğüyle değil, “ehlesna bi halisatin (mükemmel bir saflıkla
saflaştırdık)” ifadesiyle anlatılmıştır. Yani, “fitne” eylemi için “halisa” sözcüğü kullanılmak
suretiyle, bu sözcüklerin anlamdaş olarak kullanıldıkları belirtilmiştir.
Rabbimiz, nimet veya külfet cinsinden sabır ve sebatı gerçekleştirecek her şeyin, fitne için
bir araç olduğunu bildirmiştir:
Enbiya; 35:
35
Her kimliği olan varlık ölümü tadıcıdır. Ve eritip saflaştırmak üzere, sizi Biz, şer ve hayır ile
sınarız. Ve siz, yalnız Bize döndürüleceksiniz.
“Denemek, sınamak, bitkin düşürmek” anlamına gelen “belâlandırmak” sözcüğü birçok ayette
“belâ” ve bu sözcüğün türevleri şeklinde, “fitne” sözcüğü ile birlikte olmadan yer almıştır.
Ama yukarıdaki ayetin ipucu olmasıyla anlaşılmaktadır ki “belâ” sözcüğü ve türevleri,
kullanıldıkları ayetlerin hepsinde fitneye yönelik kullanılmıştır. Aşağıdaki örneklerde de
görüleceği gibi, ister elçilerin ister insanların tekâmülleri amaçlanarak yapılmış olan iyi ya da
kötü tüm belâlandırmalar, birer fitneye yöneliktir.
Allah kaynaklı fitneler veya Allah’ın fitnelendirmesi, elçiler ve insanların olgunlaşmasına,
olumlu yönde değişmesine, gelişmesine yönelik olduğu için fitne, bir tekâmül ve fiilî eğitim
olmakta, fitneden geçenler de sabır ve sebat açısından güçlenmektedirler. Nitekim Kur’an’da
İblis’in ve diğer şeytanların etki edemediği kullar olarak bildirilen “muhles kullar” da, fitne ve
belâlarla arıtılmış, saf, arı duru hâle getirilmiş kullardır.
Ankebut; 2, 3:
Furkan; 20:
Biz, senden evvel de sadece, kesinlikle yemek yiyen, çarşılarda yürüyen elçilerden
20
gönderdik. Ve Biz sizin bir kısmınızı bir kısmınız için saflaştırmak için sıkıntı malzemesi
yaptık. –Sabrediyor musunuz!– Ve senin Rabbin çok iyi görendir.
Rabbimizin nasıl ve ne ile fitnelendirdiğini öğrenmek için ise, Kur’an’daki pek çok ayetten
aşağıda bulunan birkaç tanesinin okunması yeterli olacaktır. Ancak ayetlerin, içinde
bulundukları pasajla birlikte okunmasında daha çok yarar vardır:
Enfal; 28:
Ey iman etmiş kimseler! Allah’a ve Elçi’ye ihânet etmeyin. Bile bile kendi emanetlerinize
27,28
de ihânet etmeyin. Şüphesiz mallarınızın ve evlatlarınızın, kesinlikle imtihan aracı; sizi dinden
çıkaracak birer varlık olduğunu ve kesinlikle de Allah katında çok büyük ecir olduğunu bilin.
Ta Ha; 131:
Ve kendilerini imtihan etmek için, basit dünya hayatının süsü olarak, onlardan kimi çiftleri
131
Tegabün; 15:
Kesinlikle mallarınız ve çocuklarınız, sizi ateşe atabilecek imtihan aracıdır. Allah ise, büyük
15
En’âm; 53:
Ve Biz, “Allah, aramızdan bunlara mı iyilikte bulundu?!” desinler diye, onlardan bazısını
53
bazısı ile böyle ateşlere sürükledik, imtihan ettik. Allah, kendilerine verilen nimetlerin
karşılığını ödeyenleri daha iyi bilen değil midir?
Muhammed; 31:
Ve kesinlikle Biz, içinizden çaba gösterenleri ve sabredenleri bildirmemiz/ ortaya
31
ürünlerden eksiltme ile sizi zayıf düşüreceğiz/ imtihan edeceğiz. Kendilerine bir musibet
geldiği zaman, “Biz şüphesiz Allah’a aidiz ve yalnız O’na döneceğiz” diyen şu sabredenlere
de müjdele!
En’âm; 165:
De ki: “Allah her şeyin Rabbi iken, ben Allah’tan başka Rabb mi arayayım?” Her kişinin
164,165
kazandığı yalnız kendisine aittir. Yükünü taşıyan kimse, bir başkasının yükünü taşımaz. Sonra
sadece Rabbinizedir dönüşünüz. Böylece Allah, ayrılığa düştüğünüz şeyi size haber
verecektir. Ve O, sizi yeryüzünde gidenlerin yerine getirilenler yapan, verdikleriyle sizi
sınamak için, kiminizi kiminizin üzerine derecelerle yükseltendir. Şüphesiz Rabbin,
kovuşturması çabuk olandır ve şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Kehf; 7:
7
Şüphesiz Biz yeryüzündeki, ona süs olan şeyleri insanların hangisinin daha güzel amel
edeceğini sınamamız için yaptık.
Mülk; 2:
2
O, hanginizin amelce daha iyi-güzel olduğunu sınamak için ölümü ve hayatı oluşturdu. O, en
üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, kullarının
günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır.
İbrahim peygamber:
Bakara; 124:
Ve hani Rabbi İbrâhîm’i, birtakım kelimeler/ yaralar, sıkıntılar ile sınamış, o da onları tam
124
olarak yerine getirmişti. Rabbi, “Ben, seni insanlara önder yapanım” demişti. İbrâhîm,
“Soyumdan da önderler yap!” dedi. Rabbi, “Benim ahdim/ tutulmak üzere verdiğim söz,
kendi benliğine haksızlık eden kimselere ulaşmaz!” dedi.
Davud peygamber:
Sad; 24:
Süleyman peygamber:
olgunlaştırmıştık. Ve tahtının üzerine bir ceset bırakmıştık. Sonra o, döndü; “Ey Rabbim!
Beni koru/bana maddî ve manevî pislik bulaştırma ve bana, benden sonra hiç kimseye
yaraşmayan bir mülk hibe et/ bağışla! Şüphesiz ki Sen, bol bol hibe edensin/ bağışlayansın”
dedi.
Eyüp peygamber:
Sad; 41:
41
Kulumuz Eyyûb’u da hatırla! Bir zaman o, Rabbine seslenmişti: “Şeytân bana acı ve dert,
tasa sıkıntı dokundurdu.”
Şüphesiz Biz onları “Yurt Düşüncesi/ özgür vatan hasreti” saflığıyla saflaştırdık, arı-duru
46
hâle getirdik. 47Ve şüphesiz onlar, yanımızda seçilmiş en hayırlı kimselerdendir. 48İsmâîl’i,
Elyasâ’yı, Zülkifl’i de an. Hepsi de hayırlı kimselerdendir.
Musa peygamber:
Ta Ha; 40:
37
Ve andolsun Biz, sana diğer bir defa daha iyilik yapmıştık: “ 38Hani bir vakit vahyolunan
şeyleri annene vahyetmiştik, ‘39Mûsâ’yı sandık içine koy da bol suya/nehre bırak, sonra da bol
su/nehir o’nu sahile atsın. Onu Bana düşman olan ve o’na düşman olan birisi alsın.’ Ve Ben
tarafımdan senin üzerine bir muhabbet bıraktım ve Benim gözetimim altında yetiştirilmen
için, 40hani kız kardeşin yürüyordu da ‘Sizi o’nun bakımını üstlenecek birine götüreyim mi?’
diyordu. Böylece gözü aydın olsun ve kederlenmesin diye seni annene geri döndürdük. Ve
sen, bir can öldürmüştün de seni gamdan kurtarmıştık. Ve Biz seni potada eritip saflaştırdıkça
saflaştırdık/seni olgunlaştırdık. Bir de yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra bir kader
üzerine geldin, ey Mûsâ!
Meryem; 51:
Ve Kitap’ta Mûsâ’yı da an/hatırlat. Şüphesiz o arıtılarak saflaştırılmış idi. Ve bir elçi, bir
51
peygamber idi.
Yusuf peygamberin de Yusuf suresinde anlatılan hayatı; ailesinden ayrılışı, kuyuya atılışı,
köle diye satılışı, zindana kapatılışı âdeta bir fitneler zinciridir. Tümbunlardan sonra o da
gerekli kıvama gelmiştir. Ve Rabbimiz onu “…. Şüphesiz o arıtılmış (arı duru saf hale
getirilmiş) kullarımızdandı (Yusuf; 24). diyerek insanlığa tanıtmıştır.
Peygamberimiz ile ilgili fitneler zinciri ise; o henüz doğmadan babasının ölümü sonucu
dünyaya yetim olarak gelmesiyle başlamış; küçük bir çocukken annesinin ölümü sonucu
öksüzlük, dedesi ve amcasının himayesinde sığıntılık, fakirlik, çocuklarının ölümleri,
müşriklerin sözlü ve fiilî tacizleri şeklinde sürmüş; Kur’an’da ve tarih kitaplarında yer alan
daha nice sıkıntılar ile hayatının sonuna kadar devam etmiştir.
Toplum önüne gönderilen peygamberlerin tümü, yukarıda anlatılanlara benzer şekilde Allah
kaynaklı fitnelerden geçerek fiilen eğitilmişler, saflaştırılıp olgunlaştırılmışlardır. Çünkü
onların sabır ve sebat konusunda iyi, dayanıklı duruma gelmeleri ve davet görevlerinde
duygusal olmamaları, hevalarına uymamaları, hakktan sapmamaları, kısacası görevlerinde
başarılı olmaları gerekmektedir.
Rabbimizin insanlar için uygun görüp uyguladığı bu sistem, bir buğday tohumunun “nimet”
hâline gelme süreci ile büyük benzerlik göstermektedir. Ekim ile toprağın içine hapsedilen
buğday tohumu, toprağın içinde çatlar ve toprağı delerek dışarıya doğru hareket eder.
Toprağın üzerine çıktığı zaman ise yağmurla, soğukla karşılaşır, kızgın güneşin altında sararıp
olgunlaşır. Fakat bu olgunluk yeterli değildir; orakla beli kesilir, harmanda dövülür,
değirmende ezilip öğütülür, bu da yetmez, fırında ateşe atılır. İşte bir buğday tohumu bile,
bunca aşamalardan sonra sofralarda “nimet” olarak yerini alır.
Sonuç olarak; Kur’an’da 85 yerde geçen “fitne” ve bu kökten gelen diğer sözcükler; “ateşte
yakma, acı çekme, saflaştırma” anlamı ekseninde anlaşılmalıdır.