You are on page 1of 21

SONSUZLUK, GÖRELİLİK VE ZENON PARADOKSLARI

‘Her şey birdir’, ‘hareket yoktur’ ya da ‘hiçbir şey değişmemektedir’ şeklindeki felsefi tezleri
ileri süren Elea felsefe okulunun kurucusu filozof Parmenides ‘çokluk, değişim ve hareketi
duyularımızın bizi kandırması...’ olarak yorumlamıştır. Parmenides bu görüşünden dolayı
çağdaşları tarafından eleştirilmiştir. Zenon hocasının felsefesiyle alay edenleri susturmak ve
hocası Parmenides’in varsayımlarını savunmak üzere çeşitli varsayımlar ileri sürer. Zenon bu
önermelerle hocasının ileri sürdüğü varsayımların doğruluğunu ispatlamaya çalışır. Ancak
Zenon’un bu varsayımları gözlemlerle -yani bilinen gerçeklikle- tezatlık oluşturmaktadır. Bu
nedenle Zenon’un bu önermeleri paradoksa yol açar. Bu çalışmada, Zenon’un paradoksa yol
açan varsayımları ve bu paradoksları çözmek için ileri sürülen görüşler kısaca ele alınmıştır.
(Eylül 2005, Foça)

1. Giriş

Zenon, İ.Ö. 5. yüzyılda yaşamış ve bugün üzerine pek az bildiğimiz Eski Yunanlı bir filozoftur.
Ne yazık ki günümüze hiçbir yapıtı kalmamıştır. Zenon üzerine bildiklerimizi daha çok Eflatun ’a
(Parmenides adlı yapıtına) ve Aristo ’ya (Fizik adlı yapıtına) borçluyuz [1,2]. Zenon’u günümüze
taşıyan öykü hocası Parmenides’in evren, dünya, varlık, hareket ve gerçeklik konularında ileri
sürdüğü görüşleri kanıtlamak için ileri sürdüğü çeşitli önermelerle başlar. Zenon’un ortaya ileri
sürdüğü görüşler günümüze kadar çözülememiş ikilemleri yani paradoksları içermektedir. Şimdi
bu ikilemlere geçmeden önce Parmenides’in dünya görüşünü kısaca ele alalım.

Düşünce tarihinin en önemli metafizik teorilerinden birini ortaya koymuş olan Parmenides,
gerçekliğin doğasına ilişkin güçlü felsefi sezgilerle, varlığın, bir olanın, mutlak birliğini ve
gerçekliğini öne sürmüştür. Kalıcı gerçekliğin mutlak birliğine, düşüncenin ilk ve temel ilkesi
olan özdeşlik ilkesinden hareketle, var olan vardır; var olmayan var değildir diyerek ulaşan
filozof şöyle akıl yürütür: Var olan her şeyi gerçeklik, var olan veya varlık olarak niteleyelim.
Varlık varlığa nereden gelmiştir? Burada iki alternatif vardır. Varlık varlığa ya varlıktan yada
yokluktan gelmiş olabilir. Parmenides’e göre ikinci alternatif doğru olamaz. Çünkü olmayan bir
şeyden olan bir şey çıkamaz. Olan bir şey, yani var olan ancak var olandan ortaya çıkabilir. Yani
bu anlamda birinci alternatif doğru olmalıdır. Bu durumda varlığın yaratılması söz konusu
olamaz. Çünkü var olan var olandan gelmişse var olan kendisini var edenle aynı olmalıdır.

Parmenides’e göre varlık birdir, bölünemez ve süreklidir. Varlık bölünemez olduğuna göre onun
bütün farklı görünüşleri bir ve aynı cinstendir. Böyle bir varlığın parçaları yoktur. Yani varlık
parçaların bir araya gelmesi ile oluşmaz. Var olan şey bütün bir şeydir. Onun içerisinde boşluk
yoktur. Bu varlık hareket etmez. Değişmez ve çok olamaz. Evrenin, içinde yaşadığımız
dünyanın, nesneler dünyasının çeşitli görünmesi, çok parçalılık arz etmesi ve hareket ediyor ve
değişim geçiriyor görünmesi bir yanılsamadır.

Parmenides içinde yaşadığı düşünce ikliminde kendi görüşlerini böyle ifade eder. Ancak kendi
döneminde, düşünceleri pek kabul görmez. Bazı kaynaklar onun bu düşünceleri yüzünden,
evrenin hareket halinde olduğu, her şeyin bir oluş bir değişim içinde olduğu ve varlığın
yaratıldığını ileri sürenler tarafından alaya alındığını ileri sürerler.

Hocası Parmenides’in çokluk ve değişmenin bir yanılsama olduğu şeklindeki teorisinin izleyicisi
olan Zenon, çokluk varsayımının yanlış olduğunu, çözülemez güçlükler içerdiğini, değişme ve
hareketin imkânsız olduğunu karşıt varsayımlar yardımıyla göstererek hocasının görüşlerini
kanıtlamaya çalışmıştır. Zenon karşıt görüşleri eleştirirken, saçmaya indirgeme yöntemini
kullanmıştır. Zenon’un bu yöntemi bulmuş olması onun ününü ve saygınlığını artırmıştır. Diğer
yandan bu yöntemi kullanarak ortaya koyduğu paradoksların açık, sağlam ve çürütülemez
oluşları onun ününü daha da artırmıştır. Zenon’un bu başarılarının Yunan matematiğinin önünü
açtığı söylenir.

2. Zenon'un varsayımları

Parmenides’in öğrencisi ve izleyicisi olan Zenon dolaylı kanıtlar ileri sürerek çokluk ve
değişmenin gerçek olduğunu savunan karşıt görüşteki mantıksal çelişkileri ortaya çıkarmaya
çalışmıştır. Çokluk ve değişmenin bir yanılsama olduğunu ileri süren Parmenides’in görüşlerine
inanan Zenon çokluk varsayımının çözülemez güçlükler içerdiğini, değişme ve hareketin
imkânsız olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır.

Zenon çoğul var oluşun ve hareketin olanaksız olduğunu kanıtlamak için önerdiği varsayımları üç
başlık altında toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi çoklukla ilgili varsayımlarıdır. Zenon,
Pythagoras’çıların (Pisagoras) ve evrenin, var olanın çokluktan yani parçalardan meydana
geldiğini ileri süren diğer görüşlerin doğru olduğunu bir an için kabul edelim, der. O halde;
gerçekliği meydana getiren bu birimlerin ağırlıkları ve hacimleri ya vardır ya da yoktur. Eğer bu
birimlerin ağırlıkları ve hacimleri var ise evrendeki her şey sonsuz büyük ve ağır olacaktır. Öte
yandan eğer varlığı meydana getiren bu birimlerin ağırlıkları ve hacimleri yoksa o halde varlığa
ne kadar birim eklerseniz ekleyin varlık yani dolayısıyla dünya ya da evren sonsuz küçük ve
ağırlıksız kalacaktır. Zenon’a göre, evrenin ayrık parçalardan, yani birimlerden meydana
geldiğini ileri süren görüşler bu ikilemi açıklamak zorundadır. Birimlerin fiziksel büyüklükleri
var mıdır? Yok mudur? Zenon bu önermesi ile evrendeki her şeyin yani varlığın ayrık
parçalardan, çokluktan yani birimlerden meydana geldiği şeklindeki Pisogorasçı fikrin saçma
olduğunu gösterir.

Zenon’un çoklukla ilgili bu önermesi açık bir ikilem içermektedir. Bu nedenle bir paradoks
oluşturur. Pisagorcular varlığın bir olduğunu ileri süren Parmenides’in varsayımını saçma ve
yanlış olarak buluyorlardı. Fakat Zenon varlığın birimlerden oluştuğu şeklindeki görüşlerin de
saçma ve şüphe verici olduğunu çoklukla ilgili bu paradoksu ile ortaya koyar.

İkincisi mekân ile ilgili varsayımlarıdır. Yukarıda değinildiği gibi Parmenides boşluk ya da boş
mekânın (uzayın) var oluşunu kabul etmez. Bu nedenle; Zenon boş mekân hakkındaki karşıt
görüşleri saçmaya indirgeyerek Parmenides’i mekân anlayışını doğrulamaya çalışmıştır. İçinde
şeylerin bulunduğu bir mekânın var olduğunu kabul edelim. Eğer bu mekân bir şey değilse onun
içinde başka bir şey olamaz. Çünkü olmayan bir şeyin içinde olan bir şey olamaz. Bir şeyin başka
bir şey içinde var olabilmesi için içinde var olacağı şeyinde var olması gerekir. Eğer bir şey başka
bir şey içinde varsa o şeyi var eden şey de var olacaktır. Bu kez var olan şeyi yani varlığı var
eden mekânı da var eden başka bir mekân olmalıdır. Bu nedenle var olan mekân başka bir var
olan mekân içinde var olabilir o da başka bir var olan içerisinde olmalıdır. Bu süreç böyle
sonsuza kadar devam eder. Fakat bu saçma bir durumdur. Bu durum açıkça bir paradoks
oluşturur. Zenon bu önermesi ile var olan bir şeyin boşlukta var olabileceği şeklindeki görüşleri
saçmaya indirgemiş olur. Varlığın birimlerden oluştuğunu ileri süren görüşler birimlerin arasında
boşluğun bulunduğunu ifade ederler. Öylede de olmalıdır. Çünkü birimleri birbirinden ayırmak
için bu kavrama ihtiyaç duyarlar. Fakat Parmenides boşluk kavramını kabul etmez. Zenon’a göre
var olan mekân ya da boş uzay içinde değildir.

Üçüncüsü hareketle ilgili varsayımlarıdır. Bunlardan birincisi stadyum varsayımıdır. Diyelim ki


bir stadlık uzunluğu ya da belirli bir yarış mesafesini koşarak varış noktasına ulaşmak
istiyorsunuz. Zenon’a göre bunu yapmak imkânsızdır. Zenon bu noktada yine karşıt görüşleri
saçmaya indirgeme yaklaşımını kullanarak bir düzlemde yer alan (veya bir çizgi üzerinde
bulunan) iki nokta arasındaki yolu kat etmenin mümkün olmayacağını kanıtlamaya çalışır.
Varlığın çokluktan yani birimlerden meydana geldiğini ileri süren görüşlere göre her mesafe,
örneğin iki nokta arasında kalan uzay bölgesi sonsuz sayıdaki noktanın yan yana gelmesiyle
oluşmuştur. Eğer bu görüş doğruysa der Zenon, o halde belirli bir mesafeyi kat etmeye çalışan
bir kimse ya da bir nesne o mesafeyi kat edebilmek için sonsuz sayıdaki noktayı geçmiş olması
gerekir. Varış noktasına sonlu bir zaman diliminde ulaşıldığı bilindiğine göre sonsuz sayıda nokta
dolayısıyla sonsuz bir mesafe nasıl olurda sonlu bir zaman dilimi içinde geçilebilir. Zenon bunun
imkânsız olduğunu ileri sürer. Eğer evrenin yani varlığın birimlerden ve dolayısıyla çokluktan
oluştuğu varsayımı doğru ise bir stadlık mesafenin alınması hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.
Zenon bu önermesiyle hem karşıt görüşleri çürütmeye hem de her tür hareketin imkânsız
olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Zenon’un mantıksal önerisi kolaylıkla reddedilecek türden
değildir. Fakat eğer Zenon doğru bir önerme ortaya koyuyorsa hareketin olmadığını kabul
etmemiz gerekecektir. Yok, eğer hareketin var olduğunu kabul edersek bu kez Zenon’un
önermelerini kabul etmememiz gerekecektir. Açıkça görülüyor ki her iki tercihte çekiciliğini
korumaktadır. Hem Zenon önermelerini hem de hareketin varlığını kabul etmek ise açıkça bir
paradoksa yol açmaktadır.

Bu paradoksu bir örnek üzerinde anlatalım. Diyelim Mehmet A noktasından ve B noktasına


gitmek istiyor. Mehmet’in B noktasına ulaşabilmesi için önce yolun yarısını, yani yolun 1/2 sini
gitmesi gerekir. Yolun yarısına geçtikten sonra kalan yolun yarısını, yani 1/2 sini gitmelidir.
Mehmet’in B noktasına ulaşana kadar bu işi tekrarlaması gerekir. Diyelim A ile B arasındaki
mesafe 1 metre olsun. Mehmet önce 1/2 metre gitmeli. Geriye 1/2 metre kalır. Şimdi Mehmet
kalan bu 1/2 metrenin yarısını gitmeli, yani 1/4 metre daha gitmelidir. Geriye 1/4 metre daha
kalır. Mehmet bu kalan 1/4 metrelik mesafenin yarısını gitmeli, yani 1/8 metre daha gitmelidir.
Mehmet bu işi sürdürürse 1/2, 1/4, 1/8, 1/16… dizisi içinde sıralanan sonsuz sayıda noktayı
aşmak zorunda kalır. Mehmet sonsuz sayıda noktadan geçmek zorunda kalacağından hiçbir
zaman B noktasına ulaşamaz. Çünkü A noktasından B noktasına ulaşmak için Mehmet’in sonsuz
iş yapması gerekmektedir. Sonlu bir zaman diliminde sonsuz sayıdaki noktayı geçmek ya da
sonsuz iş yapmak imkânsız olduğundan AB mesafesi hiçbir zaman kat edilemeyecektir.

Bu örnekten de anlaşılacağı gibi Zenon yalnızca sonlu zamanda sonsuz iş yapılamayacağını değil
aynı zaman da bir noktadan bir başka noktaya gidilemeyeceğini de ileri sürer. Zenon’a göre her
tür hareket imkânsızdır.

Bunun bir benzeri Aşil (Achilles) paradoksudur. Zenon hareketin olmadığını kanıtlamak için yarı-
tanrı Aşil ile bir kaplumbağanın yarıştığı bir düşünce deneyi önerir: Kaplumbağa Aşil’den çok
daha yavaş olduğundan, Aşil’in önünden başlar yarışa. Zenon, Aşil’in kaplumbağayı hiç
yakalayamayacağını savunur. Gerçekten de Aşil’in kaplumbağayı yakalayabilmesi için, önce
kaplumbağanın yarışa başladığı ilk noktaya erişmesi gerekmektedir. Aşil bu noktaya
eriştiğindeyse, kaplumbağa biraz daha ilerde olacaktır. Şimdi Aşil, kaplumbağanın bulunduğu bu
yeni noktaya erişmelidir. Aşil, kaplumbağanın bulunduğu bu yeni noktaya vardığındaysa,
kaplumbağa biraz daha ilerde olacaktır. Çünkü kaplumbağa durmamaktadır. Aşil kaplumbağaya
her seferinde biraz daha yaklaşmış olmakla birlikte onu asla geçemez.

Varlığın çokluk, hareket ve birimlerden oluştuğunu varsayan görüşlere bağlı olarak iki nokta
arasında kalan bir doğrunun sonsuz sayıda noktadan oluştuğu varsayımı doğruysa Aşil’in
kaplumbağayı asla geçememesi gerekir. Zenon bu önermesiyle karşıt görüşleri saçmaya
indirgemiş onları çürütmüştür. Fakat yine açıkça bir paradoksa yol açmıştır. Zenon’un önermesi
mantıksal açıdan doğrudur. Fakat öte yandan hızlı olan yavaş olanı yakaladığı pratikte
bilinmektedir. Bu ikilem açıkça bir paradoksa yol açar.
Ok paradoksunda ise Zenon fırlatılan okun hareket etmediğini gerçekte olduğu yerde durduğunu
ispatlamaya çalışır. Zenon’a göre yaydan çıkan ok (aslında çıktığı sanılan demek daha doğru
olurdu) hareketsiz olarak kalır. Çünkü hocası Parmenides’in dediği gibi doğada, yani varlıkta
hareket yoktur. Yaydan çıkan okun hedefine ulaşabilmesi için yolu üzerinde bulunan her
noktada bir yer işgal etmesi, o yerde bulunması gerekir. Ancak uzayda bir işgal etmek bir
noktada durmak, hareketsiz olmayı gerektirir. Bu durum bir ikileme yani bir paradoksa yol açar.
Çünkü fırlatılan ok hedefine varır. Bu durumda ya önerme yanlış ya da gerçekte Parmenides’in
iddia ettiği gibi hareket yoktur. Zenon bu yolla hem hareketin var olduğunu ileri süren
görüşlerin saçma olduğunu ortaya koymuş hem de bir paradoksa yol açmıştır.

3. Zenon'un önermeleri paradoksa yol açar mı?

Bir önerme, varsayım ya da hipotez ne zaman paradoks oluşturur. Bir önermenin paradoks
oluşturmas için hem önermenin mantıksal açıdan doğru olması hem de bilinen veya kabul edilen
başka bir gözlem ya da sonuçla çelişiyor olması gerekmektedir.

Bu bağlamda Zenon’un önermelerinin açıkça paradoks oluşturduğunu kabul etmemiz gerekir.


Çünkü onun önermeleri şu anki geçerli olan mantık yapısına, yani mantıksal kabullere uygundur.
Bu nedenle önermelerin doğru olduğunu kabul edebiliriz. Ya da diğer bir açıdan şöyle
söyleyebiliriz: Eğer varlığın çokluk, hareket ve birimlerden meydana geldiği düşüncesine
inanıyorsak, Zenon’un önermeleri bu mantıksal bağlamda doğru olmalıdır. Fakat bu önermelerin
doğruluğunu kabul etmek başımızı yeni bir derde sokacaktır. Çünkü bu önermelerin
doğruluğunu kabul edersek kendi kabullerimizle çelişmiş olacağız. Bu da bizi paradoks adını
verdiğimiz bir ikilemle karşı karşıya getirecektir.

Fakat öte yandan, Parmenides’in düşüncelerini doğru olarak kabul edersek, Zenon’un
önermeleri; çokluktan, hareketten ve ayrık birimlerden oluşmuş bir evren tasarımını çürüttüğü
gibi, bu öneriler bir ikileme, yani çelişkiye de yol açmayacaktır.

Ancak bugün tüm doğa bilimleri hareket ve değişimi temel alan bir retoriğe sahiptir. Bu nedenle
Pisagorasçı bir geleneği doğrudan benimsememiş olsa da, temel bilimler; evreni, yani varlığı, var
oluşu; çokluk ve birimlerden oluşmuş, uzay ve zamanda tanımlı dinamik oluş olarak kabul eder.
Bu nedenle bugün ki mantıksal-bilimsel bağlam hareketin varlığını, evreni oluşturan nesnelerin
çeşitliliğini ve onların ölçülebilir büyüklüklere sahip olduğunu varsayar. Bu bağlamda Zenon’un
önermeleri tartışmasız bir şekilde paradoks oluştururlar.

Bir önermenin paradoks olarak algılanası aslında geçerliliği kabul edilen mantıksal-bilimsel
bağlam ile doğrudan ilgilidir. İkilem doğada değil zihnimizde ortaya çıkar. Yani zihnimizde
oluşturduğumuz evren resminin karanlık kalmış, aydınlatılamamış bölgelerinde ya da mantıksal
arıza ve kavrayış eksiklerimizin bulunduğu yerlerde ortaya çıkarlar. Bu nedenle bu türden
ikilemleri, mantıksal-bilimsel kavrayıştaki eksiklikleri gidererek çözmek mümkün
olabilmektedir. Zenon paradoksları da bu türdendir.

Bir noktayı belirtmekte yarar var; Zenon’un paradoksları sonsuzluk ve görelilik bağlamı olan
paradokslardır. Sonlu bir yolun sanki sonsuz uzunlukta ki bir yol gibi aşılamaz oluşu, sonsuz
olanı sonlu gibi görme yanılgısı, hareket edilmediği halde hareket ediyor gibi algılanması bu
bağlamı belirlemektedir. Bu Parmenides’çi bir bağlamdır.

Pek çok paradoks gibi Zenon paradokslarının da kabul edilebilir çözümleri henüz ortaya
konulamamıştır. Çözüm bekleyen Zenon paradoksları, özellikle hareketle ilgili olanlar, bugün
halen çekiciliğini korumaktadır. Bu önermeler kolayca yenilir yutulur türden değildir. Zira 2500
yıldır tartışılıyor olması da bunu açıkça kanıtlamaktadır.
4. Çeşitli çözüm önerileri

Üzerinden 2500 yıl geçmiş olmasına rağmen halen çözülememiş olan bu paradokslar üzerine
tartışmalar halen devam etmektedir. Russell, Bergson , Whitehead , Grünbaum ve McLaughlin
Zenon’un paradokslarını konu etmiş çağdaş filozoflardan birkaçıdır [3-7]. Öte yandan, bu
paradokslar uzay ve zamanın doğası, sonluluk ve sonsuzluk ve insan zihninin doğayı algılayışı
gibi birçok temel matematik ve fizik kavramlarıyla yakından ilgilidir. Bu nedenle bu paradokslar
bir yandan bu kavramların yeniden ele alınmasına, tartışılmasına yol açmış diğer yandan,
matematik, Newton mekaniği, kuantum mekaniği ve özel görelilik kuramı kullanılarak bu
paradokslar çözülmeye çalışılmıştır [8-11]. Ayrıca bu paradokslar fizikte bazı problemlerin
çözülmesinde de kullanılmıştır: Kuantum Zenon Etkisi bunlar arasındadır [12-14]. Şimdi çözüm
denemelerini kısaca özetlemeye çalışacağım [8-11].

i) ‘Zenon paradoksları uzayın sonsuza kadar bölünemeyeceğini gösterir’ önermesine dayanarak


‘yolun sonsuza kadar bölünemeyeceğini bu nedenle koşucunun yada Aşil’in hedefine varacağını’
yada ‘okun hareket ederek hedefine ulaşacağını’ öne süren varsayımı ele alalım. Evet! Fiziksel
sistemleri sonsuza kadar bölmek mümkün olamaz. Çünkü bölme işlemi mikroskobik dünyada
Planck sabiti ölçeğine kadar yapılabilir. Bu ölçeğin altında bölme işleminin mümkün
olamayacağını kuantum teorisi söylemektedir. Ancak bu yaklaşımın kendisi de mutlak bir sonuç
olarak düşünülmemelidir. Öte yandan sonlu bir sistemi matematiksel olarak sonsuza kadar
bölmek mümkündür. Çünkü matematiksel nesneler fiziksel nesneler gibi somut değil soyut
nesnelerdir. Dolayısıyla soyut bir dünyada soyut işlemleri sonsuza kadar sürdürmenin önünde
bir engel yoktur. Fizik dünyada ise işler tam olarak böyle olmayabilir. Nedeni şudur: Fiziksel
nesneleri sonsuza kadar bölmek içinde o bölme işlemini gerçekleştirecek araçlara ihtiyaç
duyarız. Böyle bir bölme işlemini hangi araçları kullanarak yapabiliriz? Fotonları mı? Elektronları
mı? Bölme işlemi için bir araç gerekmektedir. Fizik dünyada bölme işleminin önündeki tek engel
bölme işleminde kullanacağımız araçlar değildir. Aynı zamanda bölmeye çalıştığımız fiziksel
nesnenin -kuantum teorisine göre- kuantumlu yapısı da diğer önemli engeldir. Matematik
dünyasında bu tür engeller yoktur. O nedenle bir bölme eylemi sonsuza kadar sürdürülebilir. Bu
açıdan bakarsak Zenon örneğin okun aldığı yolu fiziksel bir nesne gibi düşünerek değil sonlu bir
soyut matematik nesnesi olarak ele alıyor ve bölmeye devam ediyor. Doğal olarak Zenon’un
sonlu bir uzay bölgesini sonsuz kadar bölmesinin önünde bir engel yoktur. Çünkü Zenon’un
sonlu uzay bölgesi ne bölme işlemi için bir başka fiziksel araç gerektiriyor ne de uzayın kuantize
edilmiş olması gibi bir engelle karşılaşıyor. Böyle olunca Zenon sonlu bir uzay bölgesini (AB
yolunu) sonsuza kadar bölmekte bir sakınca görmüyor. Bu noktada Zenon yanlış yapıyor
diyemem çünkü o matematiksel soyut bir nesne üzerinde çalışıyor. Ancak ben burada Zenon
paradoksunu çözmek için ileri sürülen görüşler içerisinde yer alan ‘uzay kuantize olduğundan
sonsuza kadar bölünemez’ ya da ‘Zenon paradoksları uzayın sonsuza kadar bölünemeyeceğini
gösterir’ şeklindeki çıkarımların yanlış olduklarını ve Zenon paradoksunun çözümüyle uzaktan
yakından ilgilerinin bulunmadığını belirtmek istiyorum. Kaldı ki burada fiziksel uzay ve soyut
uzay mı anlatılmak isteniyor belli değil. Anlatılmak istenen şey her neyse bu tip sözde çözüm
önerileri problemi çözmekten daha çok onu daha anlaşılmaz hale getirmektedir.

ii) Bölme işleminden dolayı ortaya çıkan matematiksel serinin toplamını alarak problemin, yani
paradoksun çözülebileceği önerilmiştir. Fakat bu matematiksel yaklaşım paradoksu kesinlikle
çözemez. Çünkü böyle bir serinin, sonlu AB yoluna eşit olabilmesi için toplamın sonsuza gitmesi
gerekir ki bu zaten Zenon’un önerilerini paradoks yapan şeyin kendisidir. Dolayısıyla bu tip
yaklaşımlar da Zenon paradokslarını çözememektedir. Sonsuz bir seriyi toplamak sonsuz iş
yapmanın diğer bir adıdır. Problem de tam olarak buradan kaynaklanmaktadır. Sonlu zaman
aralığında sonsuz iş yapılamaz! Bu nedenle serileri matematiksel yoldan toplayarak fiziksel
problemin çözümünü elde etmek olası görünmüyor. Matematikçilerin pek sevdiği bu çözüm
tekniği fizikçiler tarafından bazı problemlerin çözümü için kullanılıyor olsa da kanımca uzak
durulması gereken bir yaklaşımdır. Buradan hareket ederek Zenon paradokslarını çözmek
mümkün değildir.

iii) ‘Zamanda durgun bir statik an yoktur’ yaklaşımı ile paradoksları çözme denemesi yapılmıştır.
Ancak bu yaklaşımın doğru olup olmadığı yönünde elimizde bir kanıt yoktur. Bu öneri ancak
“zaman iki olay arasında geçen sürenin bir ölçüsüdür, zaman bir aralıktır” şeklindeki yaklaşım
doğal olarak “zamanda durgun bir an yoktur” çıkarımına götürür ki bu şekildeki çıkarımın
kendisi öncülüne bağlıdır. Ancak bunun öncülü olan “zaman iki olay arasındaki bir aralıktır”
şeklindeki olay klasik bir zaman tanımını yansıtır ki zamana ilişkin bu tanımlar Zenon
paradokslarının çözümü için yeteri kadar güçlü fiziksel temeller ortaya koyamamaktadır. Elbette
ki uzay-zamanın sürekliği problemi ilginç bir tartışmadır. Ancak böyle bir tartışmayı Zenon
paradoksları üzerinde sürdürmek (kendisi tartışmalıyken) pek de anlamlı görünmemektedir. Her
neyse bu yaklaşımın paradoksların kesin çözümlerini ortaya koyamadığı açıktır. Kendisi
tartışmalı olan bir öneriyle tartışılmakta olan bir problemi çözmek pek de sağlıklı, inandırıcı bir
yol değildir.

iv) ‘Zaman kuantize edilirse Zenon paradoksu çözülür’ şeklindeki yaklaşım ispatı olmayan bir
yaklaşımdır. Bu yaklaşımı tersinden de yorumlamamız mümkündür. Şöyle ki ‘Zenon paradoksu
zamanın kuantize olduğunu gösterir’. Bu tersinden okuma, işleri iyice içinden çıkılmaz bir hale
getirmektedir. Biraz düşünelim. Zenon paradoksu zamanın kuantize olduğunu mu gösteriyor?
Peki, öyleyse o zaman bu kabul göre Zenon paradoksu çözülmüş mü oluyor? Yanıt hayır ise
Zenon paradoksları nasıl çözülüyor? Daha da önemlisi zaman nasıl kuantize ediliyor? Bunun bir
matematiksel ispatı verilebilir mi? Peki fiziksel dayanakları nedir? Bu yaklaşımda bana göre
bütünüyle dayanaksızdır. Çözüm için önerilen şey yani zamanın kuantize edilmesi fikri
paradoksu çözmüyor. Çözmediği gibi önerinin kendisi yeni çözülememiş problemler ortaya
koyuyor. Bu nedenle bu çözüm önerisi de diğer çözüm önerileri gibi tartışmalıdır.

5. Sonuç yerine

Zenon’un hocası Parmenides’in dünya görüşünü desteklemek için ileri sürdüğü önermelerin iki
önemli sonucu olduğunu söylemek mümkündür. İlk olarak; Zenon, kendi geliştirdiği saçmaya
indirgeme yöntemini kullanarak karşıt görüşlerin kabul edilemez tutarsızlıklar içerdiğini
göstermiştir. Böylece karşıt önermeleri çürüterek hocası Parmenides’in görüşlerinin doğru
olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. İkinci olarak; Zenon’un önermeleri, bugün halen kabul
edilmekte olan mantıksal-bilimsel kavrayışla hem uyumlu olması hem de bir şekilde çelişiyor
olması nedeniyle de ikilemlere, yani paradokslara yol açmıştır.

Zenon’un paradokslara yol açan önermelerinin hocası Parmenides’in varlık, oluş ve hareket
konusundaki görüşlerini destekliyor olması yada karşıt düşünceleri çürütüyor olması bir yana
bugün daha da önemlisi bunların iki bin beş yüz yıldır anlaşılamamış, çözülememiş olmasıdır.

Bu paradokslar açıkça bizim bugün kullanmakta olduğumuz mantıksal-bilimsel çerçeveye


meydan okumaktadırlar. Bu çerçevenin o kadar da sağlam olmadığını, dünyayı, evreni, var olanı
ve hareketi kavrayışımızda ciddi eksikliklerin olduğunu alaycı bir şekilde yüzümüze
vurmaktadır.

Zenon’un paradoksları nesnelerin uzay zamandaki davranışlarını, yani hareketlerini ve daha


genel anlamda göreli hareketlerini farklı bir kavrayışla düşünmeye zorlamaktadır. Havaya atılan
bir ok durmakta mıdır? Yoksa hareket halinde midir? Ok uzay da mı yoksa uzay-zamanda mı yol
almaktadır? Ok kime göre durmakta kime göre hareket etmektedir. Özel görelilik ok bağlamında
nasıl çalışır?

A noktasından harekete koşucu neden B noktasına ulaşamaz? Yada Aşil neden kendisinden daha
yavaş olan kaplumbağayı yakalayamaz? Bu olaylar pratikte gerçekleşirken Zenon bağlamında
neden gerçekleşmiyor? Böyle bir mantıksal ikilem nasıl ortaya çıkıyor. Mantıksal-bilimsel
kavrayışımız nereden kırılıyor? Gerçektende Parmenides’in dediği gibi her şey bir illüzyondan
mı ibaret? Gerçekten de hareket ediyor, bir yerden bir yere gidiyor sandığımız durumlarda
hiçbir yere gitmiyor muyuz? Her şey bir ve aynı mı?

Sonlu bir elemanı sonsuza kadar bölebilir miyiz? Sonlu bir uzay bölgesi aslında aynı zamanda bir
sonsuzluk mudur? Parmenides’in söylediği gibi bir olan varlık gerçekte bölünemez midir? Uzay
ve zaman sürekli mi yoksa kesikli mi? Acaba hareket kesikli de biz onu sürekli olarak mı
görüyoruz? Yoksa hareket sürekli mi? Acaba duygularımız yada beynimiz bizi yanıltıyor mu?

Zenon gerçekten haklı mı? Gerçekten de doğada hareket yok mu? Yoksa uzayın sonsuza kadar
bölünemeyeceğini bu nedenle bir şekilde Aşil’in hedefine varacağını söyleyen fizikçiler mi haklı?
Yada Aşil’in hedefe ulaşması için yolu boyunca ortaya çıkan matematiksel seriyi toplamasının
yeterli olduğunu söyleyen matematikçiler mi haklı? Mantıksal-bilimsel kavrayışımızdaki
problemler nelerdir? Yoksa hepimiz bir yerlerde hata mı yapıyoruz. Hareket, varlık, çokluk,
birlik, doğa ve evren gibi oldu ve kavramları henüz doğru ve vazgeçilemez bir çevreye
oturtamadık mı? Merkezinde sonsuzluk ve görelilik bulunan bu sorular öyle görülüyor ki daha
uzun bir süre gündemde kalamaya devam edecektir.

Bu çalışmada, Zenon’un paradokslarını ve bu paradoksları -özellikle hareketle ilgili olanları-


çözmek için ileri sürülmüş çeşitli yaklaşımları kısaca ele aldım. Ancak vakit darlığı nedeniyle
kendi çözüm önerimi bir sonraki yazıya bırakmak zorunda kaldım.

Marx'a göre her büyük felsefi sistem aslında sunmak istediğini aşan bir ikinci bir sistemi içinde gizler.
Bu anlamlı sözü Spinoza'nın Etika'sı için sarf etmiş yanılmıyorsam ama bu yaklaşım başta Marx'ın
kendi felsefesi olmak üzere bütün sistemlere uygulanabilir. Görünenin ardındaki görünmeyeni
aramak herkes için ihtiyaç olabiliyor demek. Bu noktada , tabii çok dolayımlı olarak Parmenides-
Platon çizgisine gelen bir Marx var, bu da parantez içinde kalsın. Elbette Elea'lı Zenon'un felsefe
tarihinde büyük bir sistemi yok ama büyük bir iddiası var: Ünlü Paradoksları. Paradoks özçelişiksel
anlamında bir kelime yaklaşık olarak. Kendi içine kapalı bir giriftliği, kaotik yapısı söz konusudur.
Dolayısıyla yukarıdaki ana metnin kimi yerlerinde rastlandığı gibi herhangi bir önermenin
paradoksallığını mantık düzeyine atıfta bulunarak açıklamanın mevcut paradoksu ikiye
katlayabileceğini düşünüyorum. Ayrıca, bu paradoksların israrla matematik ve fiziğin zemininde
çözülmeye çalışılması da bir başka paradoksa yol açmasın sakın? Başa dönecek olursak, Emmanulle
Levinas'ın o ironik, "Kalpsiz Zenon", deyişini haklı çıkaran bir yan mevcut belki de. Ne demiştik? Her
önemli felsefi söylemin ardında filozofun da bilincini aşan bir art söylem mevcuttur. Gerek Aşil ve
Kaplumbağa meselini, gerekse bir A noktasından B noktasına gitmek için aradaki mesafeyi sonsuz
yarılara bölme paradoksunu, görünürde bir Çokluk, Hareket, Sonlu Mesafe ve Zamanların Sonsuza
bölünme problemi gibi sunarken Zenon, belki istemli belki istemini de aşan bir zorunlulukla
geleceğin insanına hınzır bir oyun oynamış gözüküyor. Evet, gerçekte belki Parmenides ve Zenon
haklıdır, hareket imkansızdır. Ama bu imkansızlık bir anlamda matematik-fiziksel bir simge
üzerinden insanın arzusuyla hedefi arasındaki imkansız mesafeyi anlatmaya çalışmaktadır. Zenon'u
anlamlandırmak için Lacan'a ve Zizek'e başvurmak, Russell, Bergson ve Whitehead'den daha mı
çözüme yaklaştırıcı olur acaba? Lacan'a göre nevrotik tipleme ikiye ayrılır. Obsesif Nevrotik ve
Histerik Nevrotik. Obsesif olan hedefindeki arzu nesnesinin peşinde koşar daima ama onu hiç
yakalayamaz, çünkü gerçekte yakalamak istemez. Yakaladığında nesne nedenini, yani hedefini
kaybedeceğini bilir, hedefine koşarmış gibi yapar ona hiç ulaşamaz. Bu açıdan Obsesif Nevrotik,
Zenon'un A dan B ye gitmeye çalışan ama ona hiç ulaşamayan kişisine karşılık gelir. Histerik olansa
tam tersine, çok hızlıdır, o kadar hızlıdır ki, aslında hedefe ulaşır ama onu ıskalayarak geçer,
yakalayamaz. Bu da sanıyorum Akhileus-Kaplumbağa paradoksundaki Akhileus'a karşılık gelmektedir.
Her iki örnekte de kişi hareket halindeymiş gibi görüldüğü halde, aslında elde kalan veri bir hareket
yanılsamasından ibarettir, bir çeşit rüya ortamı. Fakat bu açıklama da sonuçta muğlaktır, çünkü
arzuyla nesnesi arasındaki kesin bir boşluğa işaret etmektedir ki (hayat hiçlik ve boşluktur diyerek
Nietzsche'yi kızdırmayalım), bu boşluk kavramı da döngüsel anlamda bir devinime yol
açabileceğinden tam da Parmenides-Zenon çizgisinin imkansızlığını kanıtlamaya çalıştığı bir
kavramdır. Heyecan verici gizemini belki hiçbir zaman tam olarak yitirmeyecek bu soylu zihinsel
etkinliği armağan ettiği için Zenon' a bütün çağların insanlığı teşekkür borçlu olmalıdır.
Kıbrıslı Zenon M Ö 335-263 yılları arasında yaşamış olan, Stoa Okulunun kurucusu, Yunan filozof
Akademi’de Krates’in nezaretinde felsefeyle meşgul olan Zenon, Stoalılar tarafından benimsenen
temel ilkeleri belirlemiştir Ona göre, gerçek olan her şey maddidir Fakat evren, pasif bir maddeden
oluşmamıştır Değişen bir yapısı olan düzenli bütün olan evrendeki pasif maddeden başka, doğadaki
düzenleyici, aktif öğeyi temsil eden bir güç daha vardır Bu aktif güç, maddeden farklı değildir, ancak
maddenin değişik bir görünümüdür O, hava akıntısı ya da nefes gibi, sürekli olarak hareket eden ince
bir şeydir

Zenon bu gücün ateş olduğunu söyler; ona göre, bu ateş var olan her şeye yayılır Bu maddi ateşin en
temel özelliği akıldır Bu ateş, evrendeki en yüksek varlık türüdür Zenon’a göre, Tanrı her şeydir
Yani, Tanrı bireyleri birbirleriyle birleştiren ateş ya da sıcak nefestir O, doğanın içindeki akıl ya da
rasyonel güçtür Tanrı’nın ateş ya da rasyonel bir güç olduğunu söylemek, doğaya aklın ve akıl
ilkesinin egemen olduğunu söylemekten başka bir şey değildir Madde kendisinde bulunan bu akıl
ilkesine göre davranır

Zenon, bilgi anlayışında, sözcüklerin düşünceleri ifade ettiğini, düşüncelerin ise, bir nesnenin zihin
üzerindeki etkisi sonucu ortaya çıktığını söyler Zihin, doğuştan boş bir levhadır ve düşünce
dağarcığını dış dünyadaki nesnelerden etki aldıkça doldurur Zenon, insan ve ahlak anlayışında,
dünyanın bir parçası olan insanın da aynı şekilde maddi bir varlık olduğunu ve tanrısal ateşten pay
aldığını söyler İnsandaki bu ateş, onun ruhunu meydana getirir O, insan ruhunun en iyi ifadesini
akılda ve akıllılıkta bulduğunu savunur Zenon’un ahlâkı ise, bir yandan akla ve bilgiye, bir yandan da
doğal düzene boyun eğmeye dayanır

Xenon bir paradoksunda şöyle der:

Atılan bir ok hedefe ulaşması için önce 1 metrelik yolun yarısını almak zorundadır, sonra kalanın
yarısını, sonra tekrar kalanın yarısını böylece ok hedefe ulaşamayacaktır der Buradan, hareketin
bir yanılsama olduğunu söylemiştir

1- amacımız a noktasından b noktasına gitmek olsun bu yolu tamamlamak için önce yolun yarısını
hele bi katedelim geri kalan yolu yeni gorev olarak ele alalım ve aynı yaklaşımla hele bir yarısını
gidelim bakalım bir süre bu şekilde devam edelim sonra birden anlayalım ki, ne kadar gidersek
gidelim, bu yol hiç bitmez, çünkü sonradan mutlaka gidecek bir “öteki yarı” kalır

2- aynı problemi ele alalım a’dan b’ye gitmek için öncelikle mesafenin yarısını “hele bi” katetmek
gerekiyor peki bu “yarım” mesafeyi aslında katedebilmek için öncelikle onun da yarısını katetmemiz
gerekmiyor mu? hayhay, edelim fakat bu “çeyrek” mesafenin de öncelikle ilk yarısını bitirmemiz
gerekmiyor mu ki sonradan diğer yarısını düşünelim? aaa ilk paradoksta anlatılan “hedefe
ulaşamamak” şöyle dursun, yerimizden bile kıpırdıyamıyormuşuz demek ki

3- havaya bir ok attığınızı düşünün bu ok size hareket ediyormuş gibi gelebilir, sebebi x süre içinde y
kadar mesafe gitmesidir x’i küçük aralıklara bölün, birer saniye mesela, o zaman diyebilirsiniz ki
birinci saniye boyunca ok şu kadar gitti, 2 saniyede şu kadar, bunları topladım y’yi verdi zaman
aralıklarını daha da küçültelim, hatta öyle küçük olsunlar ki, bir daha bölünemesinler, buna “an” diyelim
şimdi bakalım bu ok “an” sürede ne kadar mesafe gider? hiç gitmez (okun fotoğrafını çektiğinizi
düşünün, ok fotoğrafta durmaktadır değil mi?) e her “an” 0 mesafe giden bir ok nasıl olur da hareket
eder?

zenon’un devrinde büyük ihtimalle infial yaratan bu paradokslar yıllar sonra limitin, sonsuz toplamın
vesairenin devreye girmesiyle çözüverilmiştir

Problemi matematiksel olarak kurarsak: 1 m’lik yolun yarsını aldığımızda 1/2 metre, sonra tekrar
yarısını aldığımızda 1/4 m… yol almış oluruz
Toplam alınan yol: 1/2 + 1/4 + 1/8 + 1/16 + … sonsuza kadar gider Bu matematikte bir seriye
karşılık gelir Yakınsak bir seri olduğu için bu sonsuz toplam bulunabilir Yani sonsuz tane sayının
toplamı sonsuz olmak zorunda değildir Bunu bir örnekle açıklarsak:
1/3 sayısının değerini bölme işlemi yaptığımızda: 0,3333… olarak buluruz Bölme işlemi sonsuza
kadar devam eder Bu sayı aslında sonsuz tane sayının toplamı olan bir sayıdır Şu şekildedir:
0,3
0,03
0,003
0,0003

Toplamda 0,333333… Görüldüğü gibi sonsuz tane sayının toplamı olan 1/3 sayısı sonsuz olmadığı bir
yana aslında 0,34 sayısından bile küçük bir sayıdır

Paradokstaki serinin toplamı için

serisinin toplamını kullanabiliriz Bu serinin çözümü 1/(1-1/2) dir Sonuç 2 çıkar Bizim
paradoksumuzun çözümü serinin çözümünden 1 çıkarılması ile bulunur Yani bir cisim 1 metro yolun
önce yarısını, sonra kalanın yarısını alma şeklinde ilerliyorsa toplam 1 metre yol almış olur Limit
hesabı ve buradan diferansiyel (sonsuz küçüklükler, türev vb ) kavramı bu paradoksun bir yanılsama
olduğunu göstermiştir

İ Ö 5 yüzyılda yaşamış Yunanlı düşünür Zenon’un şu hikayesi meşhurdur:

Bir gün, Antik Yunan’ın meşhur savaşçısı Akhilleus, bir kaplumbağayla koşu yarışı yapmaya karar vermiş
Akhilleus, kaplumbağadan tam 10 kat daha hızlı olduğu için kaplumbağanın yarışa 100 m önden başlamasına
izin vermiş Yarış başladıktan birkaç saniye sonra, Akhilleus aradaki 100 m’yi hemen aşmış, ama bu arada
onunkinin onda biri hızla hareket eden kaplumbağa, 10 m ilerlemiş Yani aralarındaki mesafe, artık 10 m’ymiş
Akhilleus, bu 10 m’yi de geçerken, kaplumbağa da 1 m ilerlemiş, yani artık aralarında 1 m varmış Akhilleus, bu
1 m’yi geçerken, kaplumbağa 1/10 m, yani 10 cm ilerlemiş Akhilleus bu 10 cm’yi geçerken de kaplumbağa 1
cm ilerlemiş Akhilleus bu 1 cm’yi de geçince, aralarındaki uzaklık 1 mm’ye düşmüş, vs vs Yani fark sürekli
onda birine düşüyor, ama asla kapanamıyormuş!!?? Yani kaplumbağadan 10 kat hızlı olan Akhilleus,
kaplumbağayı hiç geçememiş!?

Yukarıdaki paradoks “ZENON PARADOKSLARI” olarak bilinen paradokslardan biridir Yunanlı


düşünür Elealı Zenon yaklaşık olarak MÖ 495-430 yılları arasında İtalya’nın güneyinde yaşamıştır
İnsanların hareket ve zaman anlayışlarının yetersiz olduğunu göstermeyi amaçlayan ve “zenon
paradoksları” olarak bilinen bir dizi sorun ortaya atmıştır Platon (MÖ 427-347), bu sorunları çözmenin
bir yolunun zamanın uzay gibi işlediğini kabul etmekten geçtiğini bulmuştur Diğer bir çözüm yolu ise
zamanın sürekli olarak daha küçük parçalara bölünemeyeceğini kabul etmektir bu iki düşünce
günümüzde modern fiziğin vazgeçilmez iki parçasını -görelelik kuramı ve kuantum kuramını-
oluşturmaktadır

Yarışçının gittikçe kısalan seyahat sürelerine karşılık gelecek şekilde zamanı gittikçe küçülen
parçalara böldüğümüzde, yarışçının kaplumbağaya ulaştığını hiç bir zaman göremeyecekmişiz gibi bir
durum ortaya çıkıyor Gerçek yaşamda durum böyle olmadığından bu çok saçmadır Newton yaklaşık
2000 yıl sonra çok küçük parçaların doğru yanıtı elde edecek şekilde nasıl toplanacağını göstermiştir
Newton günümüzde diferansiyel ve integral hesap olarak bilinen tekniği bularak bu sorunu çözdü ( bu
teknik alman Wilhelm Leibniz tarafından da bağımsız olarak geliştirilmiştir) Bu hesap yöntemiyle
sonsuz sayıda çok küçük değişiklik doğru olarak toplanabilir Dahası, bu hesap yöntemi yarışçının
kaçmakta olan kaplumbağayı yakalayacağını da söyler Ayrıca kuantum fiziğine göre zaman sonsuza
kadar gittikçe daha küçük parçalara bölünemez

Yalancı Paradoksu
Giritli Epimenides'e dayandırılan bu paradoks değişik versiyonları ile görülebilir: 'Bütün Giritliler yalancıdır'. Bu
önerme doğru ise, ifade sahibi Giritli olduğu için onun bu sözünün de yanlış olması gerekmektedir (Kneale &
Kneale 1991: 228). Sözü yanlış olduğu kabul edilince de zorunlu olarak önerme doğru olmuş olacaktır. Buna diğer
bir örnek şu verilebilir: 'bu sayfada yazanlar yanlıştır'. Eğer bu önerme doğru ise bu sayfada yazılanlar ve bu
önerme yanlıştır, ve bu önerme yanlış ise ifade de yanlıştır yani bu sayfada yazılanlar 'yanlış' değildir, doğrudur.
Başka bir örnek olarak, 'bütün genellemeler yanlıştır' önermesi de verilebilir. Bu da bir genellemedir dolayısıyla bu
önermede yanlıştır, yani 'genellemeler yanlış değildir sonucuna ulaşılır.
Söylenenin yanlış olduğunu ifade eden bir önerme doğru ise kendisini yanlışlamış, yanlışlayınca da söyleneni
tasdik edip doğrulamış olduğunda bu tür bir paradoks oluşmaktadır. İfade ve önermelerin kurulmasındaki dikkat
ve gerekli açıklamalar paradokstan uzaklaşmayı sağlayacaktır. Popper, 'Çoğunluğun bir diktatörü seçme hakkını'
Demokrasi paradoksu, 'hoşgörüsüzlüğe bile hoşgörü'yü hoşgörü paradoksu olarak ele aldığı paradoksları yalancı
paradoksunun birer versiyonu olarak değerlendirir. Aynı kategoride saydığı egemenlik paradoksunu da şöyle
açıklamaktadır.
A) B'nin dediği ilke kabul edilmelidir.
B) A'nın dediği ilke kabul edilmemelidir.
Burada A'nın doğruluğu ile B esas alınırsa, B'nin getirdiği ilke ile A reddedilir. Bir diğer örnek, Popper 'tartışmasız
kabul edilen her türlü ilke bir kenara bırakılmalıdır' ilkesini de, ne dediğine bakarak doğru kabul edildiğinde kabul
edilemez olduğu sonucuna ulaşırken yine de aksinin bir güçlük çıkarmadığı inancındadır (1994: 332). Aynı şekilde
yalancı paradoksunun birer türü olarak Wittgenstein'ın Tractatus'da 'doğru önermelerin tümü.. Doğa bilimlerinin
tümüdür.' önermesinin kendisi bir doğa önermesi olmadığı için kendi yanlışlığını ortaya koymakta ve hatta
Wittgenstein'ın 'hiçbir önerme kendisi üzerinde söz edemez' ilkesine de aykırı düşmektedir. Her ne kadar
önermelerin paradokslardan kaçınmak için doğru, yanlış, anlamsız ya da sahte önermeler olarak ayrıldığı ileri
sürülse de Popper, doğruluğu kabul edilemez bu tür önermelerin yanlışlığının veya anlamsızlığının da kabul
edilmesinin bir problem oluşturmayacağını düşünerek şöyle der: "Kendi anlamsızlığını öne süren, bir önermenin
biçimselleştirilmesinin sonucunun anlamsız ya da gerçekten paradokslu değil, düpedüz çelişkili olacağını
sanıyorum." (a.e., 331). Özellikle Mantıksal Pozitivistlerin paradokslardan ve metafizik önermelerden kurtulmak
için ileri sürdükleri 'anlamsız önerme' ayrımının doğal diller için yeterli olmadığını ifade ederken de Tarski'nin
doğruluk kuramında da olduğu gibi, hiçbir sınırlı sayıdaki ayrımın önermeleri bu şekilde açıklamaya yetmeyeceğini
belirtir (a.e., 332). Tarski'nin temel iddiası, bu paradoksların, günlük dilin (ordinary language) kendi doğru-yanlış
değerini kendi önermelerine uygulamasından kaynaklanan tutarsızlık olduğudur (Kneale & Kneale 1991: 590). 9
Zenon Paradoksları
Paradokslar ilk defa10 Elealı Zenon'un (M.Ö 490-430) tarafından kullanılıyor olmasa bile onun ortaya koyduğu
paradokslarla şöhret bulduğu düşünülebilir. 11 Parmenides ve onun öğrencisi Zenon, gerçekliğin birliği ya da
çokluğu üzerindeki tartışmalarda görünen ile gerçeklik arasında bir ayrıma gitmişlerdir. Gerçek varlığı bu dialektik
yolla bulduklarını düşünmüşlerdir. Duyuların güvenilmezliği üzerine dayanan anlayışta gerçekliğin duyu ve
tecrübe ile değil, düşünce yoluyla ulaşılabilirliğini vurgulamışlardır (Aristoteles 1995: Physics, 209a23: 356,
219b22: 358, 233a21: 393, 239b10: 403, 263a5: 439).12 Zenon, Pisagorcu anlayıştaki gerçekliğin çokluğunun
(plurality of worlds) getirdiği varlıktaki değişim ve hareket hakkında oluştuğunu düşündüğü problemi göstermek
için paradoksları ortaya koymuştur. Var olanın ancak tek ve hareketsiz olması gerektiğine inanmıştır. Çoklu
Dünya anlayışına göre varlık dolayısıyla zaman ve mekan sonsuz sayıda parçalara, noktalara bölünecektir.
Zenon, paradoks örnekleriyle Pisagorcu temel iddianın içinde taşıdığı, aşılmasını mümkün görmediği unsurlara
dikkat çekmektedir.
Zenon paradokslarından Aşil-kaplumbağa yarışı ve Ok paradoksu en bilinenleridir. Bir koşu pisti boyunca sonsuz
sayıdaki noktanın sonlu bir zaman içinde katedilebilmesi mümkün olmayacaktır. Herşey bölüneceği için yarış
içerisinde başlangıcından itibaren her nokta bölünecektir. İki nokta arasını tamamlamak için en azından yarısına
gelmelidir. Koşucu bu noktaya ulaşırken önce onun bölünmüş olan yarısını tamamlamalıdır. Bu bölünmüş noktaya
ulaşabilmek için de yine onun bölünmüş olan parçasını tamamlaması gerekecektir. Pisagorcu anlayışa göre
herşey bölündüğü için de, her bölünen bölümde yine bölüm olması gerektiği için, bir sonsuzlukla karşılaşılmakta
bu da hareketin imkansızlığı anlamına gelmektedir (Sainsbury 1995: 12). Aşil ve kaplumbağa örneğinde, Aşil
(Achilleus) yavaş hareket ettiğini düşündüğü kaplumbağaya yarışa önce başlaması için izin verecektir. Fakat Aşil
kendinden önce hareket eden kaplumbağayı hiçbir zaman geçemeyecektir. Aşil kaplumbağayı geçebilmek için
onun geçtiği her noktayı aşmak zorundadır, ama artık kaplumbağa mantıksal zorunluluk olarak her zaman önde
olacaktır. Hiçbir noktaya bir öncekine ulaşılmadan varılamaz. Buradan da, varlıkta sonsuz bir bölünme varsa
hareket imkansızdır, anlayışı çıkar. Zenon bu paradoksta ortaya koyduğu varlıkta zaman ve mekan ilişkisi
çerçevesinde varlığın bölünmesi anlayışı ile oluşan hareketin imkansızlığını göstermekle, Pisagorcu anlayıştaki
hareketin gerçekliği ile varlığın çokluğunun aynı anda iddiasının tutarlı olmadığını ispata çalışmaktadır. Verilen
örnek algı tecrübelerimize aykırı gözükmektedir (a.e., 20).
Ok paradoksunda; atılan ok bölümlere, parçacıklara ayrılmış gerçek mekanda bir yer kaplamalıdır. Bunun içinde
her bölüm veya parçacıkta bir an bile olsa durması gerekecektir. Bu parçacıkların sonsuz olduğunu hem de okun
hareket edebilmesi için her bir anı doldurması gerektiğinden, aslında hareket ediyor bile gözükse, gerçekte
hareketsizdir (a.e., 21). Bu anlayışa göre, görülen şey sadece bir yanılsama olmalıdır. Zenon ve Elea okulu
değişim ve hareketin yanılsama olduğu inancındadır. Çünkü yalnızca değişmeyen, hareketsiz, sürekli ve materyal
tek bir varlık vardır (Stumpf 1994: 21). Aslında Zenon'un bu paradokslar ile anlatmaya çalıştığı esas problemin,
çoklu bir dünya anlayışının oluşturduğu mantıksal tutarsızlığı ve çelişkileri ortaya koymak olduğu iddia edilebilir
(Gökberk 1996: 29-30). Bu paradokslar ile sonuç alınamayan çelişkilerin oluşturduğu mantıksal problemin farkına
varılması sağlanmakta, çözümü için epistemolojik olarak geliştirilebilecek, daha temelden bir yaklaşımın iddia ve
argüman için esas alınması gerekli kılınmaktadır.
A. Grunbaum, Russell'ın Zenon paradokslarının günümüze kadarki tüm zaman-mekan problemleri için bir tartışma
zemini olduğu ifadesini yineleyerek Zenon'un gerçekten bunları söyleyip söylemediği, ya da savunup
savunmadığını bir yana bırakıp paradoksu felsefi bir problem olarak ele almaktadır (1968: 3). Zenon bu
paradoksları ile geometri ve kinetiğin eklenenerek devam eden zaman ve mekan kavramlarına meydan
okumuştur: Bunlar, 1) mekanı, matematiksel devamlılığı ve sıfır uzunluğu olan noktalardan oluşan doğrusal bir
çizgi kabul etme, kabulü üzerine kurulmuştur. 2) zamanı, doğrusal matematiksel sürekliliği olan anlardan oluşan
çizginin pozitif süresinin, fiziksel bir süreci kabul eden anlayış üzerine kurulmuştur (a.e). Hareket hakkındaki bu
yorumlar daha çok bizim 'algısal tecrübelerimize' dayanmaktadır. Hareketin geçici özelliği 'şimdi' veya 'varolmaya
başlama' kabulü ile fiziksel teorilerde açıklansa bile zihinde algılanışına dayalı yorumlar devam etmektedir. W. L.
Craig zamanın hem bu şekilde ardıl eklenmesinin (successive addition) hem de gerçek sonsuz (actual infinity)
olmasının kabul edilemez olduğunu ifade eder. Özellikle geçmişte olmuş bitmiş zaman dilimleri sonsuz olamazlar
(1979: 185).
Zenon paradokslarını çözmeye çalışanların yeni problemler ortaya çıkardıklarını ifade eden F.Shamsi, çabaların
tamamen de boşa gitmeyip, problem üzerinde düşünmeyi yoğunlaştırdıklarını söyler. Çözümü ise şöyle görür:
1. Zenon paradoksları mantıksal paradokslardır. Paradokslar bütün olarak paradoks olmaya devam etse bile
gerçek paradoks bize sonuçtaki çelişik iki önermeden birini kabul etmeyi gerektirmez. Yani Zenon'daki hareketin
hareketsizlik olduğu şeklindeki yorumu ya da hareketin sonsuz bölüneceğini.
2. Zenon paradoksları hareketin illüzyon ya da gerçek dışı olduğunu göstermez. Hegel'in ifadeleri ile bunlar
'hareketin zorunlu olarak nasıl belirleneceği' esasıdır ki bu da görecelidir.
3. Zenon'da temel problem "çoklukta bir'liği" veya 'bölünmez bütünde çokluk'u bulmaktır.
4. 'çokluğun birliği' ya da 'birliğin çokluğu' gibi sistemler tutarlı ve sistematik olarak devam etmelidir. Yani zaman-
mekan, hareket hepsi sistemin içinde tutulan ilk postulatlar olarak alınmalıdır. Paradokslar yalnızca biz bunu
gerçekleştirmekte hataya düştüğümüzde ortaya çıkar (1973: 16).
Hem atomcu hem de sonsuz bölünebilir sistemlerde ontolojik deyimlerin daha uygun kavramlar ile değiştirilmesi
ile Zenon paradokslarının çözüleceğini ileri süren Shamsi Zenon'un noktaları (points) anlama çabasının bütün-
parça, verilen bir çizgideki noktaların sayısı, verilen bir çizgiden noktaların hedefe ulaşması, noktalarla bir çizgi
oluşturma, bileşenlerin sonsuzluğu13, süreklilik, hareket ve hız, iki serinin birbirlerine birebir karşılaması gibi
problemlere götürmesine rağmen nihai herhangi bir sonuca ulaşamadığını ileri sürmektedir (a.e., 38). Yine de
Zenon paradoksları zaman-mekan, hareket ile ilgili problemlerde bir çok felsefi tartışmanın kaynağı olmaktadır
(Fearn 2001: 19-24).

Paradoks Nedir ?
Yunanca “karşı, karşıt, zıt” anlamına gelen “para” önekiyle, fikir düşünce anlamına gelen “daxos” sözcüğünden
oluşmuş bir kelimedir paradoks. Kısaca paradoks a;
• Yanıltmaç
• Kısır döngü
• Çelişki
• Kağıt-kalem veya mantık illüzyonu da diyebiliriz.
Mantık oyunları olarak da görülebilecek paradokslar, kendilerini çözdürmek için, heyecanlandırıcı ve eğlendirici bir
serüvenin içine çekerek neredeyse insanı kışkırtırlar.
Aslında doğru gibi görülen bir önerme veya fikir, tamamen yanlış olarak çıkar karşımıza. Tam tersi de
mümkündür; yıllarca yanlış zannettiğimiz olayların, fikirlerin, hesaplamaların, doğru olduğunu görmek, bizi
şaşkınlığa ve hayrete düşürür .
Paradoksal durumlarda birlikte gerçekleşmesi beklenmeyen iki olgunun ya da birlikte varolması beklenmeyen iki
niteliğin bir arada çıkması söz konusudur, bazen de varılan paradoksal sonuç düpedüz mantıksal bir çelişkidir.
“Yumurta mı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu yumurtadan?” çok duyulan bir örnektir

"Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir" paradoksu bir diğer klasik örnektir. (Socrates'in paradoksu)

* Hemşerim memleket nire?


Memleketimizde bazı yer adları, kendisi ile çelişir:
Bakırköy: Adı "köy" olmasına rağmen ilçedir.
Viranşehir: "Şehir" değil, Ş.urfa'nın bir ilçesidir.
Kuşadası: "Ada" değildir.
Denizli: Denizli'de deniz yoktur.
Elmadağ, Kadifekale, Akdeniz, Gümüşhane...vs.

* Günlük hayatta rastladığımız bir tane daha:


- Beni duyabiliyor musun?
- Hayır. Sesin gelmiyor (!)

Zenon Paradoksu - Xenon


xenon paradox olararak da gecen paradokstur. m.ö 450 yıllarında yasamıs filozof zenon bu paradoksta, hareketli
bir cismin bir noktadan bir noktaya gidebilmesi icin once aradaki mesafenin yarisini, daha sonra kalan mesafenin
yarisini katetmesi gerektigini soyler. cismin sonsuz kez yarı mesafe katetmesi gerekeceginden, teoride hicbir
zaman diger noktaya ulasamayacaktır paradoksa gore.
yalnız bu konu matematige sonsuzluk kavramı girdikten sonra cozulmustur. belirli bir limit degerine yakınsayan ve
geometrik dizi oluşturan sayıların sonsuz seri toplamını bulmak mumkun oldugundan, bu paradoks uzun bir
suredir gecerli degildir. *

 +2

Paradoks Nedir - Paradoks Örnekleri


yazar beste, April 15, 2010
PARADOKS NEDiR

Binlerce yillik geçmisi olan paradokslar, insanlarin kafasini devamli mesgul etmistir. Aslinda dogru gibi görülen bir
önerme veya fikir, tamamen yanlis olarak çikar karsimiza. Tam tersi de mümkündür; yillarca yanlis zannettigimiz
olaylarin, fikirlerin, hesaplamalarin, dogru oldugunu görmek, bizi saskinliga ve hayrete düsürür. ileride bolca misal
verecegimiz paradokslarin, yapilmis birkaç tanimini aktaralim:

'Çok mantiksiz görünen, aslinda çok mantikli bir degis'

'iki dogrunun veya yanlisin çeliskisi'

'Soyut muhakemenin sona erdigi tezat'

'Kagit-kalem veya mantik ilüzyonu' (Galiba en güzel tanim bu!)

****************

Paradokslar ilginçtir, eglencelidir, ögreticidir, sasirticidir, zihni açar...


Tarihte bilinen ilk paradoks örneklerini Epimenides vermistir. Giritli olan Epimenides:

-'Bütün giritliler yalancidir!' diyerek bizi çeliskiye götürür. söyle ki :


Eger gerçekten giritliler yalanci ise kendisi de giritli olduguna göre o da yalancidir. Yani söyledikleri
yalandir(mesela yukaridaki cümlesi). Bu cümle yalan olduguna göre dogrusu su olmali:
-'Bütün giritliler dogrucudur, dogru söyler.'
O halde söyledigi dogrudur. Yani 'bütün giritliler yalancidir......'

****************

Örnekler:

'Bu cümleyi okumayin!'


Yukaridaki cümleyi okudugunuza göre paradoksa ugramis oldunuz.

' Tek kelime dahi türkçe bilmiyorum!'

- Beni duyabiliyor musun?


- Hayir. Sesin gelmiyor (!)

- Niçin her soruma soru ile cevap veriyorsun?


- Niçin vermeyeyim ki !?

Memleketimizde bazi yer adlari, kendisi ile çelisir:


Bakirköy: Adi "köy" olmasina ragmen ilçedir. Hem de yaklasik 50 vilayetten bile büyük bir ilçe.
Viransehir: "sehir" degil, s.urfa'nin bir ilçesidir.
Kusadasi: "Ada" degildir.
Denizli: Denizli'de deniz yoktur.
Elmadag, Kadifekale, Akdeniz, Gümüshane...vs.

-"Söyledigin hersey dogru mu?"


-"Hayir!"
Bu adam güvenilir biri midir? Önce fikir yürütelim:
"Hayir" dedigine göre arada bir yanlis(yalan) söylüyor demektir. Arada bir yanlis konusuyorsa "hayir" dedigi de
yanlis veya yalan olabilir. O zaman "hayir", "evet" olur. Bu sefer de "evet" diyorsa, her söyledigi dogru oldugundan
"hayir" da dogrudur... iyisi mi bu adama pek itimat etmeyelim...
Bir otobüs ilani:
-"Okuma-yazma ögrenmek isteyenlere müjde! Hemen asagidaki adrese basvurun..."
Okuma-yazma bilmeyen bir insan nasil bu ilani okuyacak! Okusa zaten o adrese basvurmasi gerekmez...

Bir adam, saçlari döküldügü için doktora gider. doktor, teshisi koyar: Stres!
Ama adam saçlari döküldügü için strese girmektedir. Strese girdikçe daha da fazla dökülmektedir. Daha da fazla
döküldükçe de, stresi ayni hizla artmaktadir...

Ben her zaman yalan söylerim.

BU CÜMLEDEKi HARF SAYISI OTUZYEDi DEĞİLDiR. (37 Harf var)

Alaaddin'in sihirli lambasindan çikan cini herkes bilir. Cin diyor ki:
-Dile benden ne dilersen. Unutma ki sadece 'bir' dilek hakkin var ve mutlaka yerine gelecek.
Siz olsaniz ne isterdiniz? Alaaddin öyle bir istekte bulunuyor ki cin ne yapacagini sasiriyor:
-Benim tüm dileklerimi yerine getir!

SOCRATES'ten:
"Bildigim tek sey var; o da hiç bir sey bilmedigim."

Bazi hayvan isimleri, insanlar için sifat olarak kullanildiklarinda iltifat kabul edilir:
Aslanim benim!
Koç gibi masallah!
Tilki gibisin abi!
Bazi hayvan isimleri ise hakaret anlamina gelir:
Çok inek bir arkadas!
Ayi misin be birader! (Ayi, bazi ülkelerde iltifattir)
Öküz öküz bakma!
Sonuçta hayvan, hayvandir

en büyük paradox lar zaman paradox larıdır

zaman makinesini buldum, zamanda yolculuk yaptım ve geçmişe gittim büyük babamı öldürdüm dolayısıyla
babamda öldü ozaman da ben doğmamış oldum peki zamanda yolculuğu yapan kim, babamı öldüren kim, zaman
makinesini icat eden kim...

zamanda yolculuk yaptık diyelim. daha önceki bi tarihe gittim.kendimi gördüm, ama oda beni gördü...yani kendimi.
ama o zaman ,o daha önce yaşadığı için bu nasıl olabilir.beni görünce aklıma bi fikir gelir, demekki zamanda
yolculk yapabilirim, bunun üzerine çalışmalara başlarım.ve başarırım.artık zamanda yolculuk yapabiliyorum.yaa
kendimi görmeseydim yine zaanda yolcuuk yapabilicekmiydim__hayır...kafa karıştıran bi paradox

****************

Bir kaç paradox örneği daha:

alllah herşeyi yaratabileceğine göre 2. bir allah yaratabilir mi?

allah herşeyi yaratıp yokedebildiğine göre; yokedemeyeceği bir şey yaratabilir mi?

Allah bir dairenin içine ondan daha büyük bir daire çizebilir mi?

asagidaki cumle dogrudur


yukaridaki cume yanlistir

bu cümle yanlıştır.

bütün genellemeler yanlıştır.

bu sozlukte yazılan herşey yalandır

benim söylediğim herşey yalandır!

tavuk mu yumurtadan çıkmıştır, yumurta mı tavuktan.

bir daha kumar oynamayacagima bahse girerim


russell paradoksu:elimizde bir a kumesi var. diyelim ki a kumesi kendi kendini icinde barindirmayan kumeler
kumesi olsun.bu durumda a kumesi kendi kendini icinde barindirirsa, kendi kendini icinde barindarmayan kumeler
kumesi olamaz.eger a kumesi kendini barindirmazsa, bu durumda a kumesi eksiktir. cunku kendi kendini icinde
barindirmayan tum kumeleri kapsamamaktadir.

geçmise gidip, kendisini dogurmadan önce annesini öldüren birinin o anki var olusu

bir basketbolcu varmis kimseden blok yemiyomus baska bir basketbolcu da üstünden sayi atmaya çalisan
herkese blok koyuyomus bu ikisinin havadaki karsilasmasi bir paradoks örnegi olabilir

2+2=5 ¿?
x = y .......................olsun
x² = x.y ......................... esitligin her iki tarafini 'x' ile çarptik.
x² - y² = xy - y² ......................... her iki taraftan 'y²' çikardik.
(x + y).(x - y) = y.( x-y ) ..........................sol tarafi çarpanlara ayirdik, sag tarafi 'y' parantezine aldik.
( x + y ) = y ......................... ( x - y )'ler sadelesti.
x + x = x ......................... x = y oldugundan,
2.x = x ......................... 'x' leri topladik.
2 = 1 ......................... 'x' ler sadelesti.
3 + 2 = 1 + 3 ......................... her iki tarafa '3' ilâve ettik.
5 = 4 ......................... buradan,
5 = 2 + 2 ......................... '4'ü, '2+2' seklinde yazdik
ehehe sadelestirmeler hatali ama olsun ... paradoks gorunumlu paradoks olmayan

"kendi başını kazıyan adamların kafasını kazımam" diyen berber kendi başını kazır mı?

bu başlığa entry girmek istemiyorum.


çünkü bu bir paradoks olur.
oldu bile..

ikizler paradoksu: 30 yasına basmış bir astronot, 12c/13 hızıyla uzay yolculuğuna çıkıyor. aradan 5 yıl geçiyor ve
dünyaya dönüyor. lorentz dönüşümlerine göre artık yaşlarının eşit olmayacağı açıktır. dünyadaki kardeşe göre
uzaya giden kardeş rölativistik bir hıza sahipken, uzaydaki kardeşe göre ise dünya rölativistik hıza sahiptir. sorun
şu: artık hangi kardeş daha yaşlıdır?nasıl?

merdiven-ahir paradoksu: vaktiyle bir çiftçinin ahıra sığmayan uzun boylu bir merdiveni varmış. göreliliği okumuş
ve aklına bir fikir gelmiş. oğluna merdiveni alıp ahır kapısına doğru hızla koşmasını söyler. hareketli merdiven
lorentz kısalmasıyla, ahır kapısından girebilecek boyuta gelecek ve çiftçi de merdivenin ardından kapıyı
kapatabilecektir.fakat oğlu bu işten pek hoşlanmaz ve görelilik kitabından bir kaç sayfa daha fazla okur. babasına,
kendi bakış açısına göre merdivenin değil kendisine yaklaşmakta olan ahırın kısalacağını söyleyerek karşı çıkar.
kim haklıdır, merdiven ahıra sığar mı sığmaz mı?nasıl?

ilginç bir paradoks daha: bir noktasal yük üç koordinat sistemine göre üç ayrı durumda olsun öyle ki; s1 gözlem
çerçevesinde durgun, s2’de sabit hızlı hareketli ve s3’de ivmeli hareket ediyor olsun. biz biliyoruz ki bir elektriksel
yük ivmeli hareket yaptığında elektromanyetik ışıma yapar. o halde s3’e göre bu yük bir ışık kaynağıdır. bu yük,
s1 ve s2’ye göre sıradan bir yük iken nasıl olur da s3’e göre bir ışık kaynağı olabilir?

schrödinder’in kedisi: kuantum fiziği tarihinin belki de en ünlü düşünce deneyi schrödinger’in kedi paradoksudur.
bu paradoksta, kuantum mekaniksel bir parçacığın iki farklı durumda bulunma olasılığını aynı anda eşit olarak
taşıyabilmesi özelliği kullanılıyor. iki halin üstüste gelmesi makro dünyaya yansıtıldığında işin içinden çıkılmaz bir
durum oluşuyor. düşünce deneyinde, bozunup bozunamadığı dışarıdan bilinemeyecek, uyarılmış bir atom ile bir
kedi aynı kutuya kapatılıyor. atom bozunacak olursa bir tetikleme mekanizması aracılığıyla siyanür şişesini
kıracak ve kediyi öldürecektir. kuantum mekaniği kapsamında son derece sıradan diye nitelenebilecek olan bu,
bozunmuş olma ve olmama olasılıklarının eşitliği, kutu içindeki kedinin de hem canlı hem cansız sayılabilmesini
gündeme getirir. bu mümkün müdür? (şimdiye kadar tatmin edici bir yanıt üretilememiştir.)

ciddi bir sorun: kaçırıldınız ve dünya üzerinde bilmediğiniz bir yere bırakıldınız. mevsim yaz ve etraf aydınlık. sizi
kaçıranlar, zekaya saygılı suçlular ve elinize tek bir pusula verdiler. siz bu pusulayı kullanarak 100km doğuya,
100km güneye, 100km batıya ve 100km kuzeye gittiniz ve farkettiniz ki yürümeye başladığınız ilk yerdesiniz. tam
bu esnada ciddi sorumuz şu: sıcaktan bitkin mi düşersiniz yoksa soğuktan burnunuz mu kızarır?nasıl? (bu, şaka
değil!)
‘an’ kaç saniyedir?: bir topu havaya atalım ve hareketini inceleyelim: top, çıkabileceği en büyük yüksekliğe gelene
kadar yavaşlayacak ve bir ‘an’ durup hızlanarak düşmeye başlayacaktır. yukarı çıkma halinden aşağıya inme
haline geçmek için aynı doğrultuda yön değiştirmesi,bunu yapabilmesi için de hmax’da durması gerekir. hmax’da
durduğu ‘an’ kaç saniyedir? ya da matematikçe ve ya mantıkça, bir şeye eşit olduğunu gösterebilir misiniz?
kütle ile ilgili: m kütlesini eşit kollu terazide tartıyoruz ve m olarak kaydediyoruz. sonra bu m kütlesine a ivmesini
verebilecek olan f kuvvetini hesaplıyoruz.(f=ma) m cismine, f kuvvetini uyguluyoruz ve görüyoruz ki cisim,
hesapladığımız a ivmesine ulaşamıyor. ölçümler bu problem için fazlasıyla hassas olduğuna göre, hiç dış etken
olmadığına göre ve f=ma kesinlikle doğru olduğuna göre; buradaki hata nerede?

lazer tabancasi: bir lazer tabancamız var ve biz tetiğe çok kısa bir sürede basıp bırakıyoruz. başlangıç noktası a
ve bitiş noktası b olan bir lazer çubuğu ışık hızıyla yol almaya başlıyor. bu ışık çubuğunu yine rölativistik hızlarla
hareket edebilen bir gözlemci de izlemeye başlıyor. biz biliyoruz ki ışık hangi referans sisteminden gözlenirse
gözlensin yine ışık hızıyla yol alır görünür. şimdi bu gözlemcinin gördüğü şeye bakalım: bir ab çubuğu ve a’dan
çıkıp b’de son bulan bir ışık demeti; bu mümkün olabilir mi?

iki ada: bir denizin ortasında, biri yalancılara diğeri doğruculara ait iki küçük ada ile insanların her iki adada da
rahatça dolaşabilmeleri için bir köprü varmış. siz bu adalardan herhangi birine çıktınız ve karşınıza çıkan ilk
yabancıya tek bir soru sorma hakkınız var. cevabı evet ya da hayır olabilen öyle bir soru sorun ki hangi adada
olduğunuzu öğrenebilin.

****************

anlamayanlara aciklayici diyalog:

- bak simdi yalan soylerim diyorum ya simdi bu yalansa benim o anda dogru soyluyo olmam gerekiyor ama dogru
soyluyorsam da hep yalan soylemem gerekiyor anladin mi?
- ha peki ama... git allah askina ya isin gucun yok mu senin

diğer bir açıklama


bir giritli adam butun giritli adamlar yalan soyler demis, ama bunu soylerken dogru soylemisse demek ki butun
giritli adamlar yalan soylemiyor, bu durumda demek ki bu giritli adam yalan soylemis, ama dedigine gore butun
giritli adamlar yalan soyluyor, o zaman kendisi de yalan soyluyor, ve kendisi yalan soyluyorsa dedigi dogrudur,
ama eger dogruysa butun g..........

****************

Timsahin dilemmasi
Timsahin biri Nil kenarinda çamasir yikmakta olan bir kadinin bir anlik
gafletinden yararlanarak onun çocugunu yakaladi. Kadin çocugunu geri vermesi
için timsaha yalvardi. Timsah, "çocuguna ne yapacagimi dogru olarak tahmin
edersen, onu sana veririm, aksi halde onu yerim," dedi.
Kadin, "Ay! Yavrumu yiyeceksin," diye bir çiglik atti.
Timsah, "pekala," dedi, "artik onu sana veremem, çünkü böyle yaparsam sen
yanlis tahminde bulunmus olursun. Halbuki sana yanlis tahminde bulunursan
onu yiyecegimi söylemistim."
"Tam tersine," dedi kadin, "yavrumu yiyemezsin, çünkü onu yersen dogru
tahminde bulunmus olurum ve dogru tahminde bulundugumda onu bana verecegini söylemistin."
(Benzer bir paradoks da söyledir: Kral adama, "bana bir sey söyle, dogru
çikarsa seni astiracagim, yanlis çikarsa senin boynunu vurduracagim." Adam,
"benim boynumu vurduracaksin," dedi.)

1. Bu kitap 597 sayfadır.

2. Bu kitabın yazarı Konfiçyus’tur.

3. 1, 2 ve 3 numaralı cümleler yanlıştır

Sadece bir berberi olan bir kasabadaki berber kasabada kendi kendini tarş etmeyen tüm erkekleri traş ettiğini
gururla söylemektedir. Peki berberi kim traş etmektedir?

"Ben her zaman yalan söylerim" diyen biri yalan mı söylüyor, doğru mu söylüyor?

yok, yoktur

 +2


Paradoks Çeşitleri
yazar beste, April 15, 2010
Fizikteki Paradokslar

Paradoks sürpriz veya belki de yanlış bir sonuca götüren bir tür mantıksal aldanmadır. Fiziksel olmayan
çıkarımlara yol açan makul fiziksel argümanlar silsilesidir.

Paradoksların bilim tarihinde çok özel bir yeri vardır. Bazen evren hakkında yeni bir bakış açısı kazandırarak
önemli bir bilimsel hamleye neden olmuşlardır. Kimi zaman da, olayları geriye doğru düşününce bir paradoksun
çözümün önemli bir entellektüel gelişmeye götürebileceğini fakat onun ihmal edilmesi nedeniyle fırsatın
kaçırıldığını görürüz.

Zenon Paradoksu

İkinci duruma bir örnek olarak Yunanistan'ın Altın Çağında Elea adasında yaşamış olan Yunan filozof Zeno'nun
çok ünlü paradokslarını verebiliriz. Zeno aşağıdaki düşünce deneyini ileri sürmüştü:

Genç atlet Achilles kaplumbağayla yarış yapacaktır. Aşil tam olarak kaplumbağanın iki katı hızla koşmaktadır, bu
nedenle de yarışın adil olması için kaplumbağaya başlangıç çizgisiyle bitiş çizgisi arasındaki uzaklığın tam
ortasından başlama avansı verir. İşaret verilir ve yarış başlar. Aşil kaplumbağanın başlangıç noktasına doğru
koşmaya başlar. O bunu yapıncaya kadar geçen zamanda kaplumbağa başlama noktasıyla bitiş çizgisi arasında
kalan uzaklığın yarısına gelmiş olur. Aşil kaplumbağanın bu yeni konumuna doğru koşar. Oraya ulaştığında
kaplumbağa kalan yolun yarısına varmıştır bile. Bu böylece devam eder. Aşil'in verilen herhangi bir uzaklığı
koşması için geçen sürede kaplumbağa aynı uzaklığın yarısı kadar gitmiş olacaktır. Zeno buradan Aşil'in
kaplumbağayı asla yakalayamayacağı sonucuna vardı; çünkü Aşil'in kaplumbağanın önceki konumuna ulaşması
için geçen sürede kaplumbağa aynı uzaklığın yarısı kadar ileri gitmiş oluyordu.

Bu sonuç tabii ki saçmadır. Yeterli zaman verildiği takdirde, A B'den hızlı koşuyorsa, A B'yi daima yakalar ve
geçer. Zeno'un akıl yürütmesindeki hata, git gide azalan zaman basamaklarının toplamının sonsuz bir zaman
aralığı vereceğini sanmaktı. Bu yanlıştır. Sonsuz küçüklerin sonsuz toplamı belirli ve sonlu bir sonuç verebilir. Aşil
bitiş çizgisinde kaplumbağayı yakalar ve geçer; günlük tecrübelerimiz de bunu destekler.

Zeno'nun paradoksu klasik Yunanlıların matematiksel düşüncesindeki bir probleme işaret ediyordu. Çok iyi
gelişmiş matematikleri vardı, ancak integral ve diferansiyel cebirin temeli olan sonsuz küçükler kavramını
geliştirememişlerdi. Matematikçi düşünürlerin Zeno paradokslarını ciddiye alarak onların analiz ve çözümlerine
yeterli zaman ayırmış olmaları halinde Newton ve Leibnitz'in formülasyonlarından bin yıl önce integral ve
diferansiyel cebiri icat etmiş olmaları kuvvetle muhtemeldi. Bu da hiç kuşkusuz bilimin gelişmesini ve tarihin
akışını değiştirirdi.

Aristonun Serbest Düşme Problemi

Diğer taraftan Galileo'nun durumuna bir bakın. Aristo'nun bin yıldan daha fazla zaman önce serbest düşen
nesnelerle ilgili olarak söylediği şeyler onun kafasını karıştırmıştı. Aristo'ya göre bir tüy, mesela, altın bir paradan
daha yavaş düşerdi. Fakat Galileo aşağıdaki paradoksu göz önüne aldı:

Diyelim ki iki altın parayı serbest bıraktık. Aristo'ya göre bunlar aynı oranda (yani, ivmeyle) düşerler, çünkü
ağırlıkları aynıdır. Şimdi iki parayı çok hafif bir iplikle birbirlerine bağlayalım. Bu durum, Aristo'ya göre, onların
daha hızlı düşmelerine neden olacaktır, çünkü artık onlar iki kat daha ağır bir nesne haline gelmişlerdir. Ama,
niye? Onlar orada bir iplik olduğunu nereden biliyorlar? Paralar bağlı değilken aynı oranda düşüyorlarsa hiç biri
diğerini daha hızlı düşmesi için asılıyor olamaz.

Ya da M > m olacak şekilde iki cisim düşünelim. Aristo'ya göre M daha hızlı, m daha yavaş düşer. (M'nin hızına V,
m'nin hızına v dersek, V > v). Şimdi iki cismi çok hafif bir iplikle birbirlerine bağlayalım. m daha yavaş
gideceğinden, M'yi yavaşlatmaya, M de daha hızlı gideceğinden m'yi hızlandırmaya çalışacak ve böylece de ikisi
birlikte M'nin yalnız başına düşme hızından küçük fakat m'nin yalnız başına düşme hızından büyük bir hızla yere
çarpacaktır. (Bu durumdaki ortak hıza V' dersek, V > V' > v). Ancak Aristo'ya göre birbirine bağlanmış M m, M'den
daha ağır olduğu için M m'nin hızı M'nin yalnız başına düşme hızından daha büyük olmak zorundadır (V' > V). İşte
bu bir paradoks.

Galileo bu paradoksu dikkatle analiz etti ve Aristo'nun yanıldığı sonucuna vardı. Hava sürtünmelerinin olmadığı bir
yerde (hava sürtünmesi tüyü paradan daha fazla yavaşlatır), bütün cisimler, ağır ya da hafif, aynı düşmelidir.
Galileo'nun analizi modern dinamiğin temel taşıydı. O yaklaşık yüzyıl sonra gelecek olan Newton'un hareket
yasalarını keşfetmesinin yolunu açan anahtar hamleyi yapmıştı.

Olbers Paradoksu

Sonra Olbers paradoksu var. Bir 18. yüzyıl astronomu olan Heinrich Olbers gece gökyüzünün niçin karanlık
olduğunu merak etti. Bu çok aptalca bir soru gibi görünebilir. Geceleyin gökyüzü karanlıktır çünkü güneş batmıştır.
Fakat Olbers paradoksu aptal bir soru değildi; tersine çok derin ve nazik bir soruydu.

Orada güneşten başka bir sürü yıldız var. Yıldızların evrende düzgün olarak dağılmış olduklarını farz edelim.
Evreni, merkezi biz olacak şekilde küresel kabuklar halinde dilimleyelim. Bu kabukların her birinde belli sayıda
yıldız olacak ve her yıldız yeryüzünü belli miktarda yıldız ışığıyla aydınlatacaktır. Dünyadan uzaklaştıkça ortalama
bir yıldızdan gelen yıldız ışığı uzaklığın karesiyle ters orantılı olarak azalacaktır. (Yani, 10 ışık yılı uzaktaki bir
yıldız dünyayı 1 birim aydınlatıyorsa, 20 ışık yılı uzaktaki aynı şiddette ışıma yapan bir yıldız dünyayı 1/4 birim, 30
ışık yılı uzaktaki 1/9 birim ... aydınlatacaktır.) Ancak her kabuk üzerindeki yıldız sayısı kabuk alanıyla, kabuk alanı
da uzaklığın karesiyle doğru orantılı olduğundan (4.p.r2) küresel kabuklardaki yıldız sayısı da uzaklığın karesiyle
doğru orantılı olarak artacaktır. Böylece azalan yıldız ışığı miktarı artan yıldız sayısıyla telafi edilecek ve bu
nedenle de gecelerin gündüz kadar aydınlık olması gerekecektir. Dahası, evren sonsuz büyüklükteyse, sonsuz
sayıda yıldızdan gelen ışık miktarı da sonsuz olacak ve aslında gece gündüz ayrımı olmadan her zaman sonsuz
aydınlık olacaktır.

Başka bir ifadeyle, evren gerçekten sonsuzsa, gözümüzü gökyüzünde her hangi bir yöne çevirdiğimizde görüş
çizgimiz üzerinde en az bir yıldız mutlaka bulunmalıdır. Böylece gece gökyüzü bir yıldızın yüzey rengi ve
sıcaklığında, ya da binlerce derece santigrat olmalıdır. Kozmik bir barbekü kuyusunda çıtır çıtır kızarıyor
olmalıydık. Yeryüzündeki hayat imkansız olmalıydı. Yeryüzünde hayat olduğuna ve gece gökyüzü karanlık
olduğuna göre bu argümanda bir şey(ler) açıkça yanlıştır. Fakat ne?

Cevap evrenin genişlemekte ve sadece bir kaç milyar yaşında olduğudur. Uzak galaksiler dünyayı yakın
yıldızlardan gelen yıldız ışığı şiddetinde aydınlatmazlar, çünkü enerjileri Doppler kaymasıyla veya uzaklaşma
hızlarıyla seyreltilmiştir. Ayrıca, bir kaç milyar ışık yılı uzaktaki kabuklardan hiç ışık gelmez, çünkü orada yıldız
bulunmaz. Bunu 1929'da uzak galaksilerin Doppler kaymalarını inceleyen Edmund Hubble'ın evrenin genişlediğini
keşfetmesiyle biliyoruz. Fakat astronomlar Olbers paradoksuna yeterli ilgiyi göstermiş ve onun gereklerini fark
etmiş olsalardı aynı sonuca neredeyse iki yüzyıl önce bile ulaşılmış olacaktı.

İkizler Paradoksu

Bir düşünce deneyi yapalım. 25 yaşında olan bir astronotumuzu ışığın ?'ine erişen bir rokete bindirerek 25 ışık yılı
uzakta olan bir yıldıza gitsin. Giderken dünyada 25 yaşında ikiz kardeşini 22 yaşında karısını ve 2 yaşında
çocuğunu bıraksın. Acaba 20 ışık yılı uzaktaki yıldızdan geldiğinde evinde neyle karşılaşır?

Astronotumuz 95/100 c lik bir hızla yolculuk yaptığı için zamanı yavaşlayacaktır. Fakat o bunu hissetmeyecektir.
Bu yavaşlamanın ise yaklaşık 15 yıla karşılık gelmektedir.

Yani normalde dünyada 50 yıl geçerken astronotumuz için 15 yıl geçmiştir. Yani 40 yaşında olacaktır. İkizi ise 75,
eşi 72 ve 52 yaşında olur. Çocuk babasından tez yaşlanmıştır.

Burada şu soru sorulabilir; "İkizlerimizden hangisi ışık hızına yakın bir hızla yolculuk yapmış ve neden
yaşlanmayan kişi olmuştur." Buradaki problem ikizlerimizin bağıl hareketinde yatmaktadır. Evde kalan ikizimize
göre kardeşi çok hızlı bir şekilde dünyadan uzaklaşmaktadır. Roket içindeki astronotumuzu referans noktası
olarak alırsak kendisi durgundur , ailesi ve kardeşi ondan uzaklaşmaktadır. Bu durumda hangi ikizimizin
yaşlandığı çelişkisi ortay çıkar. Bu çelişki ikizler paradoksu olarak bilinir.

Paradoksun çözümü ile hareketlerin aynı olmadığını anlamakta yatar. Astronot olan ikizimiz uzaydaki yolculuğu
boyunca hızlanma ve yavaşlama hareketi yapmış olmalıdır. Bu sebeple eylemsiz bir sistem olamaz. Bu sebeple
de (eylemsiz olduğu için) özel göreliliğe dayanan düşüncelerimiz onun sisteminde geçerli olmazlar. Dünyada
kalan ikizimiz eylemsiz bir sistemde bulunduğu için görelilik hakkında doğru tespitler yapabilir. Buna göre
astronotumuz yolculuğunu bitirip evine döndüğünde normale göre aha genç olacaktır.
Schröndinger'in Kedisi

Kuantum fiziği tarihinin belki de en ünlü düşünce deneyi Schrödinger'in kedi paradoksudur. Bu paradoksta,
kuantum mekaniksel bir parçacığın iki farklı durumda bulunma olasılığını aynı anda eşit olarak taşıyabilmesi
özelliği kullanılıyor. İki halin üstüste gelmesi makro dünyaya yansıtıldığında işin içinden çıkılmaz bir durum
oluşuyor. Düşünce deneyinde, bozunup bozunamadığı dışarıdan bilinemeyecek, uyarılmış bir atom ile bir kedi
aynı kutuya kapatılıyor. Atom bozunacak olursa bir tetikleme mekanizması aracılığıyla siyanür şişesini kıracak ve
kediyi öldürecektir. Kuantum mekaniği kapsamında son derece sıradan diye nitelenebilecek olan bu, bozunmuş
olma ve olmama olasılıklarının eşitliği, kutu içindeki kedinin de hem canlı hem cansız sayılabilmesini gündeme
getirir. Bu mümkün müdür? (Şimdiye kadar tatmin edici bir yanıt üretilememiştir.)

****************

Elimizde 1 metre çapında tahta bir disk olduğunu düşünün. Bu diske yerde bir tam tur attırırsak (ve hiç patinaj
yapmazsak) diskin katettiği yol elbette diskin çevresine eşit olacaktır.
Şimdi diskin tam ortasına daha küçük, mesela 50 cm çaplı bir disk çakalım. İki diskin merkezleri üstüste gelmeli.
Şimdi büyük diske bir tur attyrdığımızda katettiği yol yine kendi çevresine eşit olacak; ama büyük disk bir tur
attığında küçük disk de bir tam tur atıyor ve büyük diskle aynı yolu katediyor. O zaman katedilen yol, küçük diskin
de çevresine eşit. Yani elimizde şu eşitlikler var: Büyük diskin çevresi = Katedilen yol = Küçük diskin çevresi.
Ama bu imkansız, çünkü iki diskin çevreleri eşit değil! Nasıl??

Thompson'un lamba paradoksu


Bir lamba 1/2 dakika yanık, 1/4 dk sönük, 1/8 dk yanık ... olacak şekilde lambanın düğmesi açılıp kapatılıyor. 1
dakikanın sonunda düğmeye kaç kez basılmış olur? Bu sırada lamba yanık mı olur sönük mü?

Sürpriz sınav paradoksu:


Öğretmen Cuma günü şöyle diyor: "Gelecek hafta hiç ummadığınız bir gün sizi yazılı yapacağım." Zeki bir
öğrenci, Öğretmenin, haftanın hiçbir günü sınav yapamayacağını mantıklı bir şekilde isbat eder. Yaman bir
paradoks. Ama nasıl?

Arrow'un paradoksu
Tamamen demokratik bir oylama sadece pratikte değil teoride de mümkün değildir.

Para paradoksu Aynı paradan ikisini yan yana koyup birini sabit tutarak diğerini onun etrafında döndürün.
Döndürülen para yarım tur attığında kendi ekseni etrafında bir tam tur atmış olacaktır.

Bütün kümelerin kümesi paradoksu


Profesör, "bir kelime anlamıyla uyumlu ise ona otolojik, değilse hetereolojik denir," dedi ve şu örneği verdi: "Dört
harfli kelimeleri kısa kabul edersek, kısa kelimesinin kendisi de kısa olduğundan bu kelime otolojiktir, uzun
kelimesinin kendisi uzun olmadığından bu kelime heterolojiktir. Aynı şekilde üç üç harfli olmadığından
heterolojiktir, dört dört harfli olduğundan otolojiktir." Bir öğrenci söz istedi: "Hocam, heterolojik kelimesinin kendisi
heterolojik midir, yoksa otolojik mi?"

Kutu kutu top


a. Bir kutuya her defasında 10 top konup 10. top geri alınıyor. Bu işe sonsuz kere devam ettiğimizde kutuda kaç
top kalır? b. Bir kutuya her defasında 10 top konup sırayla 1. toptan itibaren birer top geri alınacaktır. Bu işe
sonsuz kere devam ettiğimizde kutuda kaç top kalır?

Simpson'un paradoksu
Farklı grupların ortalamalarının ortalaması grupların birleşik haldeki ortalamasına eşit olmak zorunda değildir.

: Su ve Alkol:
İki litre su ile iki litre alkolün karışımı, 'dört' litre 'alkollü su' olur mu? Acaba?
Bilindiği gibi "su", iki hidrojen ve bir oksijenden oluşur. Hidrojen, 'yakıcı' bir gaz; Oksijen de 'yanıcı' bir gazdır.
Nasıl oluyor da ikisi biraraya geldiklerinde 'söndürücü' olabiliyorlar?

Karışım Paradoksu:
Bir fincan sütümüz ve bir fincan da kahvemiz var. Bir kaşık sütten alıyoruz ve kahve fincanına döküyoruz. İyice
karıştırıp oradan da bir kaşık alıyoruz ve süte döküyoruz. Şimdi sorumuz geliyor: Kahvedeki süt mü yoksa sütteki
kahve mi daha fazladır?
Karışık Bir Hesap:
İki çocuk ayrı ayrı kalem satmaktadırlar. Her ikisinin de 30'ar tane kalemi vardır. Biri, 3 kalemi 10 TL'ye; diğeri de
2 kalemi 10 TL'ye vermektedir. İlki 30 kalemden 100 TL, diğeri de 150 TL kazanır. ( Toplam 250 TL.) Ertesi gün
yine 30'ar kalemle evlerinden çıkarlar. Yolda karşılaştıklarında biri diğerine der ki: -"Gel seninle ortak olalım. 60
(30+30) kalemin 5 (2+3) tanesini 20 (10+10)TL'ye satalım. Kazandığımız parayı da paylaşırız. Basit bir hesapla
60 kalemden 240 TL kazanırlar. Yani: 5 Kalem...............20 TL ise 60 Kalem..............x TL'dir. Buradan;
x=(60.20)/5= 240 TL Çocuklar, ayrı ayrı satış yaptıklarında toplam 250 TL kazanıyorlardı. Beraber sattıklarında
neden 10 TL zarar ettiler?

Kutudaki bilyeler
Bir kutuya 4 bilye konulur. Biri beyaz(B), biri sarı(S) ve ikisi mavi(M1,M2). Kutudan iki bilye çekersiniz, bakarsınız
ve masanın üzerine bir mavi bilya bırakırsınız. Elinizdeki diğer bilyenin renginin mavi olma olasılığı nedir?

Geleceği görebilmek için fizik yasalarındaki determinizmi kullanan bir kahin bir yandan da özgür irade aracılığıyla
kendi kehanetlerinin aksini kanıtlamaktadır. (Bilim-kurgu yazarları bu tür paradoksları çok kullanırlar – Frank
Herbert’in Dune ve İsaac Asimov’un Foundation adlı eserleri buna örnektir). Bu paradoks nasıl çözümlenir?

o halde sınav perşembe'den önce yapılmalıdır. ancak sınav salı günü de yapılmamışsa perşembe günü de
yapılamayacağından çarşamba günü yapılmalıdır. bu da çarşamba günü yapılacak sınavı sürpriz olmaktan
çıkarır.

insan ölmeseydi, yaşamış olur muydu ?

ölümsüzlere "siz yaşıyorsunuz" diyenbilir miydik? bence ölümsüzlere ancak "siz varmısınız" diyebiliriz.

 +2

Paradokslar Üzerine

PARADOKSLAR ÜZERİNE

Ürkek Saksağan Usta (Juciano Zi), Yaşlı Çınar Usta'ya (Changwu Zi) sordu: "Değerli ustadan hep şöyle sözler
duyarım: 'Kutlu kişi işinin peşinde koşmaz. O, ne yarara yönelir, ne zarardan kaçar; ne mutluluğu arar, ne Tao'yu
izler. O, konuşmadan söyler ve konuşurken susar. O, dünyanın tozunun ve kirinin ötesinde gezer.' Değerli usta bu
tür sözleri, kaynağı belirsiz deli dalgalara benzetir hep. Oysa bana kalırsa bunlar Tao'nun gizemine işaret ediyor.
Nasıl buluyorsunuz benim bu görüşümü?"

Yaşlı Çınar Usta yanıt verdi:"Bunlar öyle sözlerdir ki, değil ben, Sarı Hakan gelse onu bile zıvanadan çıkarırlar.
Hem sen beklentilerinde pek acelecisin: Yumurtayı görür görmez, horozun öttüğünü duymak istiyorsun.
Tatarokunu görür görmez, hemen sofraya kızarmış kuşlar gelsin istiyorsun. Gel ben sana biraz bu tür delice
laflardan biraz edeyim de, sen de deli gibi dinle bu lafları, bak...

Gün olur, düşünde şarap içer insan, uyanınca acılar ve gözyaşları içinde açar gözlerini. Gün olur, düşünde acı
çeker, gözyaşı döker, uyanınca neşe içinde ava çıkar. Düş görürken fark etmez düşte olduğunu. Hatta düşün
ortasında yorumlamaya da kalkar onu. Bir de uyanır bakar ki, hepsi düşmüş!

Ama bir de büyük uyanış var: O uyanışta da büyük düşü anlar insan. Kimi budala da uyanık olduğuna inanır,
kendisinin hakan mı, çoban mı olduğunu pek iyi bildiğini sanır.

Demek sen de, ben de uykuda düş görmekteyiz! İyi ama, öyleyse benim sana 'düş görüyorsun' demem de düş
değil mi?

İşte bu tür sözlere paradoks derler. On bin kuşakta bir kutlu kişi gelir de bunları çözerse, sen ona var de ki,
güneşin doğuşundan batışına kadar geçen süre içinde geldi!"
Yalanci-Dogrucu Köy:
Günün birinde yolumuz bir köye düstü. Ama bu köy öyle sanildigi gibi bir köy degil.
Herkesin kendine göre bir özelligi var. Ve bu insanlardan ikisi bizi köyün girisindeki
köprünün basinda bekliyor. Burada iki köprü var. Biri köye gidiyor digeri ise gitmiyor. Ve
adamlara soruyoruz:
Köye giden köprü hangisi?
1. adam: Ben her zaman dogru söylerim. Bu köprü köye gider.
2. adam: Ben her zaman yalan söylerim. Arkadasimin gösterdigi köprü köye gider.
Acaba hangisi yalanci? ismail Serdar YILMAZ'dan

You might also like