You are on page 1of 12

Platon «y

ka bir yerde daha o nesnelerden bulunabilir mi? Her


nesnenin kavranabilir bir ideası vard ı r derken söyle-
di ğimiz şey sadece sözde mi kal ı yor? Aslmda bu ko-
nuyu daha ayrıntı lı bir şekilde incelemeden önce so-
ruya evet ya da hayır yanı tı veremeyeceğimiz gibi,
aynı zamanda yeterince uzun sözlerimize başka söz-
ler ekleyebiliriz. Ancak yine de sadece birka ç şey
daha söyleyip önemli bir sonuca ulaşabileceksek bu
g üzel olur. Ben şöyle d üşün ü yorum: Kavram ve ger-
çek d üşü nce birbirlerinden farkl ı iki ayrı nesneyse de
bunların tek varl ıkları vard ır. Bunlar duygularımızla
değil de aklım ızla kavranan şeylerdir. Fakat ba şka
52 bazı insanların da sö yledikleri şekilde gerçek d üşü n-
ce ve kavrama arasında bir fark yoksa, o zaman duyu
organlarımızla kavrad ığı mız nesnelerin en g ü venilir
nesneler oldu ğ unu söylememiz gerekir. Elbette bun-
ların özleri birbirlerinden farklıd ır ve birbirlerine
benzemeyen şeyler olduklar ı ndan dolayı da farklı
nesnelerdir. Çü nk ü kavrama eğitimle, d üşü nme ise
herhangi bir ispat olmadan ortaya çıkar. Birinde
inancın bir önemi yoktur, diğerinde inanç her şeyi
değiştirir. Hem t ü m insanlar bir şekilde d üşü nmeyi
becerirler, ancak kavrama dediğ imiz şey tanrıların
ve insanların çok az bir kısm ı tarafmdan gerçekleşti-
rilebilir. Bu durumda başlangıçsız ve sonsuz, içine
herhangi bir yabancı nesne almayan, kendisi de baş-
ka bir yere girmeyen, gör ü lmeyen, farklı duyu or-
ganlarıyla hissedilmeyen ve sadece kavramayla anla-
şılabilecek olan farklı ve değişmeyen biçimler
oldu ğ unu söylemeliyiz. Ö te yandan ikinci bir şey
daha var. Bu şey aym isme sahiptir, ilkine benzer, do-
ğumu vard ır, her zaman hareket halindedir, yok olur
ve duygulara ba ğlı d üşü nceyle ortaya çıkar. Üçü ncü-
sü ise doğan her nesnede bulunan ve yok olmayan
64
Timaios

t ü rd ü r. Duygunun olmad ığı ve daha karma şık bir


d üşü nce sistemiyle sezilebilir ya da zorla inand ı rıla -
bilir. Belki de onu şöyle anlatmak daha doğ ru olur.
Sanki bir r ü yaday ı z, kendi kendine ortaya çı km ış bir
şeyin belli bir yeri olması gerekir, yani belli bir yerde
bulunmalı d ı r, oysa d ü nyada ya da göky ü zü nde yeri
olmayan hiçbir şey var değildir. R ü yadan dolayı bü-
tü n bu yaptığım ı z ya da yaptığı m ıza benzer ayrımla -
rı, rü ya d ışında gerçekten var olan nesneler için bile
uyanıkken olu şturamay ız. Eğer bir olu ş um kendi
planlad ığı şeye bile sahip değilse ve başka bir şeyin
her zaman değişen yapısına benzerlik sa ğlıyorsa,
onun başka bir nesnenin içinde doğması gerekir . Bu
sayede hiçbir şey olmamak yerine bir şekilde bir var -
l ığa ba ğlı olacaktı r. Gerçek varlık ise doğ ru ve eksiksiz
bir d üşü ncenin ü r ünüd ü r. Bu ise şu şekilde gerçekle-
şir: İki nesne birbirlerinden farklılarsa birbirlerinin 53
içinde doğamazlar, bu nedenle de aynı anda hem tek
hem çift olamazlar. Bu söylediğim şeyin d üşünceleri-
min bir özeti oldu ğ unu varsay ı n. Varl ı k, doğan var-
lıkları n oldukları yer, varlı kları n kendileri ve evrenin
ortaya çı kışından öncesiyle olmak ü zere üç ayrı şeye
bağlıdır. İşte bu nedenle ıslak ve alevli ya da havanın
şeklini alan ve b ü tü n değişikliklere ba ğlı olarak do-
ğan şeylerin annesi daha farkl ı gör ü necektir. Onun
olu şmasın ı sağ layan şeyler birbirlerine eşit ya da
denk değildir. Bundan dolay ı da onun kendisinde bir
denge olmasım beklememeliyiz. Her taraftan farkl ı
güçler taraf ından rastgele şekilde sallanı r ve o da di-
ğer g üçleri benzer şekilde sarsarak karşıl ı k verir. Ba-
zı ları bir yana bazı lar ı ba şka bir yana gider, bu şekil-
de de yerleri değiştiği için birbirlerinden ayrıl ırlar.
Bu ğ day taneleri de kendilerini y ı kama ve biçme alet-
lerinden geçirdiğinizde nasıl sallanı r ve b ü y ü k tane-
65
Platon

ler bir yana k üçü k taneler başka bir yana f ırlat ılı rsa,
burada da kendi yatakları taraf ından sallanan d ört
şey için aynı durum geçerlidir. Kendisi de sallanır ve
sonu çta birbirlerinden çok farklı olan şeyler birbirle-
rinden çok uza ğa f ı rlatılı rlar. Daha yakı n olan şeyler
ise m ü mk ü n oldu ğ unca yalan yerlerde toplanı rlar. O
zamana kadar bu öğelerin d üşü nmeyle ya da ölçü yle
işleri yoktu . Tanrı evreni d ü zenlemeden önce ateş,
hava, su ve toprak kendilerine uygun şekillerin bir
kısm ını alsalar da tanrı olmad ığı zaman doğal du -
rumları neyse kendileri de o şekildeydiler. Tanr ı on-
lar ı bu şekilde ald ı ve hepsine çeşitli idealarla ve say ı-
larla şekiller verdi. M ü mk ü n oldu ğ unca iyi olsunlar
ve bir araya gelsinler diye bir d ü zen kurdu . Bu nok-
taya dikkat ederek incelememize devam etmeliyiz .
Sırada bu öğelerin her birinin nasıl olu ştuklar ım fark-
lı bir açıklamayla sunmak var. Ancak sizler benim
konu şma tarzı ma alışkınsı n ı z, bu nedenle herhangi
bir g üçl ü k çekmeden beni dinleyebileceksiniz. Ateş,
toprak, hava ve suyun birer cisim oldu ğundan ku ş-
kumuz yok. Cisimlerin bir derinliği vard ır ve bu de-
rinlik ise y ü zeyin özü yle kaplıd ı r. Öte yandan her
y ü zey üçgenlerden olu şur. Üçgenleri iki gruba ayı ra-
54 biliriz, her birinde bir dik açı ve iki de dar a çı vard ı r.
Bir üçgen t ü r ünde dik a çın ı n karşı kenarı nda yar ı m
bir dik a çı bulunur. Bu noktada iki kenar birbirine
eşit olmal ıd ı r. İ kinci t ü rde ise a çı lar ve kenarlar birbi-
rine eşit değildir. Hem zorunlulu ğ a hem de akla uy-
gun şeyler söylemeyi birleştirdi ğimiz zaman, ateş ve
diğer cisimlerin başlangıçlar ı m bu şekilde ifade ede-
biliriz. Elbette ki bundan öncesini de sadece tam ı ve
tanrının izin verdikleri bilebilir. Sı rada bu birbirleri-
ne benzemeyen ancak içlerindeki bazı şeyler çözül-
d üğü nde birbirlerini olu şturabilen bu en g ü zel d ört
66
Timaios

cismin ortaya çıkışlarından söz etmek var. Eğer bece-


rebilirsek toprak ve ateş ve arada bulunan diğer ci-
simlerin ortaya çıkışlar ı noktasında net bir şekilde
bilgilenmiş olaca ğız. Bu cisimler tek başlar ı na bir tü r-
d ü r ve herhangi biri bu cisimlerden daha gü zel bir
başka cisim bulamaz, sözlerimizi tamamlad ığı m ızda
bunun böyle oldu ğunu kabul edeceğiz. Böylece ci-
simlerin özlerini de kavramış olaca ğız. Şimdi bunu
yapabilmek ad ına, bu d ört cisim arasında bir dizi
olu şturalım. İ ki üçgenimiz var, kenarlar eşit ise eli-
mizde sadece bir şekil vard ır, kenarlar eşit değilse
sonsuz sayı da şekle sahibiz demektir. Eğer doğ ru bir
yöntemle iş yapmak istiyorsak sonsuz sayıda oldu -
ğunu söyledi ğimiz şeylerin en g ü zelini almam ız ge-
rekir. Eğer benim seçeceğimden daha güzel bir cisim
bulan olursa kendisini tebrik ederim, ona karşı d üş-
manlık değil dostluk duyarım. Hepsini bir köşeye
ay ıralı m, kenarları birbirine eşit olmayan üçgenler-
den biri diğerlerinden daha g ü zeldir . Bu da kenarları
eşit olan üçgendir. Neden böyle oldu ğ unu anlatmak
uzun zaman alacak bir nokta . Yine biri bu nedeni
a çıklamak isterse, kendisini tebrik ederim. İki üçge-
nimiz var, bu üçgenler ateşi ve diğer cisimleri olu ştu -
ruyor, şekiller ise şöyle: Birinde iki kenar eşit, diğe-
rinde b ü yü k kenarm karesi k üçük kenarın karesinin
üç katı. Daha önceden söylediklerimiz mu ğlaktı,
şimdi bunu biraz açal ı m. Dört cismin birbirlerinden
doğduklarım tahmin ediyorduk ama bu hatal ı yd ı.
Üçgenlerimiz bu dört cismi doğururlar, üç cisim bir
üçgenden, eşit olmayan kenarlara sahip olan üçgen- 55
den doğarken diğeri iki kenarı eşit üçgenden doğ ar.
Bu durumda çöz ü lerek daha k üçü k üçgenler, az sayı-
da b ü y ü k üçgenler olu şturmazlar, aynı şekilde b ü-
y ü k üçgenler de k üçü k üçgenlere d ön üşerek birbirle-
67
Platon «y

rinden ortaya çı kmazlar, tik üç cisim için bu durum


söz konusu olabilir. Bu üç cisim tek bir üçgenden
doğdu ğ una göre, yine bu üçgenden çok say ıda k ü-
çü k kendilerine uygun şekli alarak ortaya çı kar. Bu
çok say ıda k üçü k cisim çöz ü l ü p bir araya geldikleri
zaman tek bir b ü y ü k cisim de olu ştururlar. Evet, bu
cisimlerin birbirlerinden doğmaları noktasında söy-
leyeceklerim böyle. Sı rada her cismin kendi şekli ve
kendisini olu şturan say ı birleşiği konuları var. tik
başta en k üçü k öğelerden olu şana bakalı m. Bunun
öğesi dik a çı n ı n karşısı ndaki kenar ı, en k üçü k kena-
rın iki katı uzunlukta olan üçgendir. Bu üçgenleri kö-
şegenlerle birleştirelim, bu birleşim sı rası nda köşe-
genler ve k üçü k kenarlar bir merkez olu ş turacak
şekilde tek bir yerde toplan ı r ve bu işlem üç defa ya -
pıld ığı zaman say ıları altı olan üçgenler tek bir eşke-
nar üçgen olu ştururlar. Bu eşkenar üçgenlerin d örd ü
üç d ü zlem a çısına göre birleştiği zaman d ü zlem a çı-
ların en a çı kta olanı ndan bir sonra gelen tek katı a çı
olu şturulursa içinde bulundu ğ u k ü reyi, benzer ve
eşit parçalara ay ı ran katı n ı n ilk şekline d ön üşü r.
İ kinci cisim de aynı üçgenlerden olu şur. Eşit kenarlı
sekiz üçgen olu şturmak için birleştirildikleri zaman
d ö rt d ü zlem a çıdan olu şturulmu ş tek bir katı a çıy ı
meydana getirirler. Alt ı kat ı a çı ortaya çı kı nca ikinci
cisim olu ş mu ş olur. Üçü nc ü cisim iç in y ü z yirmi k ü-
çü k üçgen gerekir. Bunları n her biri, eş kenarlı beş
d ü zlem üçgenin içinde yer alan on iki kat a çıdan olu -
ş ur ve eşkenar üçgen tabanına sahip yirmi taban var -
d ı r. Bu kat ı cisimler olu ştuktan sonra k üçü k üçgen-
lerden birinin görevi tamamlan ı r. Dörd ü nc ü cismin
öz ü iki kenar ı eşit olan üçgendir. İ ki kenar ı eşit olan
bu üçgenler d ö rderli gruplar halinde bir kare olu ştu -
rurlar. Altı kare birbirleriyle birleşti ğinde sekiz kat
68
Timaios

a çı olu şturur. Her a çı üçer d ü zlem a çısı ndan meyda -


na gelmektedir. T ü m bunların sonunda ortaya çı kan
şekil, tabanı eşit kenarlı altı d örtgenden olu şan bir
k ü pt ü r. Son bir şekil daha var, bu şekli de tanr ı evre-
nin şekillendirmesini tamamlanı rken kulland ı. T ü m
bu şeylerden sonra aklımı za şu soru gelebilir. Bir
d ü nya m ı vard ır yoksa çok say ıda mı? Bir insan bil-
mesi gereken şeyleri bilmiyorsa, sonsuz say ıda d ü n-
ya oldu ğ unu d üşünebilir. Fakat d ü nya say ısı n ı n ka ç
oldu ğunu bilememek daha mant ı kl ı bir durumdur.
Tanrının işaretlerine bakı ld ığı zaman, tek bir d ü nya-
nın oldu ğ unu d üşü nmek mantıkl ı gör ü n ü yor. Ancak
yine de bu konudaki diğer g ör üşleri de ciddiye al-
mak gerekir. Neyse bu konuyu bırakal ım ve d üşü nce
yoluyla ulaştığım ız sonu çlardan hareketle ateş, top-
rak, hava ve su olarak t ü rleri ay ı ralı m. Toprak, bah-
settiğimiz şekillerden k ü pt ü r. Çü nk ü toprak daha
zor hareket ettirilebilir ve diğerlerine göre daha hare-
ketli oland ır. Bir cisim ne kadar g üçl ü bir tabana sa-
hipse, bu söylediğimiz özelliklere sahip olma ihtima-
li o kadar artar. Biraz önce bahsettiğimiz üçgenlerden
kenarları eşit tabana sahip olanlar kenarları eşit ol-
mayanlardan daha g üçl ü d ü r. Aynı şekilde iki üçgen-
den olu şan eşkenarlı d örtgen tabam, bü t ü n ü eşit ke-
narl ı üçgen tabanından daha g üçl üd ü r. Bundan
dolayı topra ğın bu şekli ta şı ması normaldir. Aynı
şekilde diğer şekillerden en hareketsizi su , en hare- 56
ketlisi ateş ve ikisinin arasında kalanının da hava ol-
ması gibi. En küçü k olam ateş, en b ü y ü k olan ı su ,
aradaki hava, en sert olanı ateş, daha az sert olanı
hava, en az sert olam da sudur. Şekillerin ne kadar az
tabanı varsa harekete o kadar uygun olurlar. En sivri
ve keskin olan aym zamanda parçaları k üçü k say ılar-
dan olu şan oldu ğ u için en hafif de olmaktad ı r. Diğer-
69
Platon

leri ise bu a çıdan ikinci ve üçüncü sı rada yer al ı rlar.


Bu nedenle akla en yakı n d üşü nce olarak piramit
şeklindeki bir cismin taban kısm ı nda ateşin, orta kat-
larında havanın, en üst katmda ise suyun özü vard ır
diyebiliriz. Tabii bu bahsettiğimiz şekiller son derece
k üçü kt ü r, o kadar k üçü kt ü r ki hiçbiri gözle gör ü le-
mez. Sadece çok sayıda parça bir araya geldikleri za-
man gözle gör ü lebilecek durumda olurlar. Yine bu
şeylerin say ıları, hareketleri ve orantıları noktası nda
tanrının t ü m bunları doğ ru olarak yapt ığını ve bu zo-
runlulu ğ un bir sonucu olarak da her şeyin uyumlu
bir orantıya sahip oldu ğ unu söylemeliyiz. Daha ön-
ceden söylediklerimize bağlı olarak t ü rler hakkında
da şunları anlatabiliriz: Toprak ateşle karşıla şı rsa ve
keskin bir şekilde böl ü n ü rse, bu böl ü nme ya da da-
ğılma ateş, su ya da havada nerede olursa olsun t ü m
parçaların bir araya gelip tekrar toparlanması na ka -
dar etrafa da ğılı r, ne de olsa başka bir t ü re d ön üşemi-
yordur. Oysa su , ateş ya da hava taraf ından böl ü n ü r
ve bu böl ü nmeden sonra tekrar bir araya gelirse ateş-
ten ya da sudan olu şan iki ayrı cisme d ön üşebilir.
Havada ise bölü nme oldu ğ u zaman ateşten iki ayrı
cisim ortaya çı kabilir. E ğer ateş havayla, suyla veya
toprakla karşıla şı p bunlar ın hareketleri sonucunda
sü r ü klenir ve m ü cadeleyi kaybederek böl ün ü rse iki
ateş parçası hava olarak tek bir parçada yeniden bir
araya gelir. Hava yenilip k üçü k parçalar haline böl ü -
n ü rse, havadan iki bu çuk cisimlik bir tek tam su cis-
mi ortaya çıkar. Bir de şu şekilde anlatmaya çal ışa-
57 yım . Bir tü r ateşle çevirilirse ve sivri ve keskin
kısı mlarla parçalanı rsa ve tekrar bir araya geldiğinde
ateşin özü n ü alı rsa sanki hiç zarar görmemiş gibi
olur. Çünk ü asla değişmeyen ve her zaman aynı ka-
lan tü rlerden biri kendisiyle aym konumda olan bir
70
rt* Timaios

başka tü rde bir değişiklik yaratamaz, aynı şekilde di-


ğer tü r taraf ından da kendisinde bir değişiklik yara-
tılamaz. Oysa bir t ü r ba şka bir t ü rle m ücadele ettiği
zaman karşısındaki t ü r kendisinden daha güçl ü yse
sü rekli olarak zarar g örerek çöz ü lecektir. Bir cisimcik
her açıdan kendisinden daha bü y ü k cisimciklerden
olu şan başka bir cisim taraf ından çöz ü l ü yorsa bozu -
lur ve zay ıflar. Ancak kendisini bozan ve zay ıflatan
bu öğenin egemenliğinde tekrar birleşirlerse, o za-
man zay ıflamazlar, bu durumda da ateş havaya,
hava da suya dön üşü r. Yine k üçü k cisimler bir bü t ün
olu şturmak ü zere birleşirlerken farklı öğelerden olu -
şan bir başka cisim taraf ı ndan sald ırı ya u ğ rarlarsa o
zaman da çö zü l ü rler. Bu durum cisimler tamamen
çı karılana ve çözü lene kadar devam eder. Cisimler
de mecburen kendileriyle aym t ü rden olan diğer
öğelerin yanma gitmek ya da da kendilerini yenen
diğer öğeye katılmak d ışmda başka bir f ı rsat bula-
mazlar. Tabii ki böyle bir değişiklik oldu ğ u zaman
her şey yer değiştirir. Çünk ü herhangi bir öğe kendi-
sini kapsayan özü n hareketleri neticesinde içsel deği-
şikliklere neden olur ve küçü k parçalar birbirlerin-
den ayrılarak farklı yerlere dağılır. Cisimler diğer
şeylere benzeyebilmek adına artı k olduklarından
farklı bir hale gelirler ve d ışar ıdan ald ıklar ı darbeler-
le benzemeye başlad ıklar ı cisimlerin yanma doğru
gitmeye başlarlar. Ba şlangıçtaki sıradan cisimler bu
şekilde olu şur. Cinslerin içindeki t ü rlerin ortaya çı kış
nedenleri için de bahsettiğ imiz iki öğenin olu şumla-
rı na bakmam ız gerekir. İ lk baştaki üçgenin kesin bir
b ü y ü kl üğü yoktu ve her cins içinde ne kadar t ü r var-
sa o kadar da çok say ıda bü y ü k ve k üçü k üçgen bu -
lunmaktaydı. Bu nedenle de bu üçgenler kendi arala-
rında karıştıkları zaman sonsuz sayıda yeni üçgen
71
Platon •<
*

elde edeceğiz. Doğa konusunda akla uygun şeyler


söyleyebilmek için bunlar ı incelememiz gerekir. Peki
ya hareket ve hareketsizlik hangi koşullar altında or-
taya çı kmaktad ır? E ğer bu konuda aynı fikirde ol-
mazsak bundan sonra söyleyeceklerimizde de aynı
fikirde olma ihtimalimiz azal ır. Aslı nda bu konudan
daha önce biraz söz etmiştik ancak yine de ekleme-
miz gereken bir şey var. O da şu : Hareket her zaman
aynı t ü rden nesnelerde olmak istemez. Çü nk ü kendi-
58 sini hareket ettirici bir unsur olmadan hareket eden
bir nesne ya da hareket etme söz konusu olmadan bir
hareket ettiricinin var olması imk â nsızd ı r. Hareket
eden ve ettiren hareketin temel unsurları d ır. Aym
t ü rden olmaları da imkâ nsızd ı r. Bu nedenle hareket-
sizliğin ve hareketin farkl ı tü rlerden olmaları gere-
kir. Nesnenin farklı tü rden olma nedeni diğeriyle
aym olmamasıd ır. Daha önceden eşitsizliğin kayna-
ğını a çı klam ıştık. Şimdi de farkl ı tü rlerden olu şan
öğelerin neden hareketlerinin durmad ığını ve birbir-
lerinin peşinden gitmeye devam ettiklerini söyleme-
miz gerekir. Bu konuya geçmenin zamanı. Evren
farkl ı t ü rleri kapsar ve hareketi daire şeklindedir. Bu
nedenle de harekete başlad ığı yere d önmek ister. Bu
yü zden diğer t ü m cisimleri birbirlerine doğru iter.
Boşta bir yer kalmasını istemez. Öncelikle ateşin,
daha sonra ondan biraz daha kal ı n olan havanın ve
diğer öğelerin farkl ı cisimlere kar ışma nedeni budur.
Bü y ü k parçalardan olu şan nesneler bir araya geldik-
leri zaman b ü y ü k, küçü k parçalardan olu şan cisim-
ler bir araya geldikleri zaman da k üçü k boşluk bı ra-
kı rlar. Evren cisimleri iterken bü y ü klerin arasındaki
boşluklara k üçü k nesneleri iter. Bundan sonra k ü-
çü kler bü y ü klerin yan ında bulunmaya başlarlar, en
k üçü kler en bü y ü kleri birbirlerinden ayırır, en bü-
72
/b* Timaios

y ü klerse en k üçü kleri sıkış tırı rlar. Nerede oldukları-


nın bir önemi olmaksız ın hepsi kendilerine uygun
yere geçebilmek için hareket ederler. B ü y ü kl ü kleri
değ iştiğ i zaman da evrendeki yerleri değ işmiş olur.
Aym tü rden şeylerin her an ger çekleşmeleri bu t ü r -
den şeylerin sü rekli hareket etmelerinin nedenidir.
Bu hep böyleydi ve böyle devam edecek. Öte yandan
farklı t ü rlerden ateş vard ı. Alev, alevden doğan an-
cak yakmayan fakat gözlere ışık veren ateş, sönd ü k-
ten sonra yanan ya da nesnelerin içinde ateş olarak
kalan şey . Havada da benzeri bir durum geçerlidir.
Esir ad ı verilen saydam kısmı, sis ya da karanl ı k olan
saydam olmayan kısm ı, üçgenlerin eşitsizliğinden
kaynaklanan ismi olmayan kısı mları vard ır. Su ise
başlangıçta iki ayr ı t ü rd ü . Birincisi akan kısım, İ kinci-
si katı ama eriyebilen kısım. Birinci t ü r k üçü k ve bir -
birlerine eşit olmayan öğelerden olu ş ur, bu kısı m
öz ü a çısından ya kendi kendine ya da başka bir şeyin
baskısı alt ında hareket eder. Diğer kıs ım daha bü y ü k
ve aynı şekildeki öğelerden olu şur, bundan dolay ı
daha az değişkendir. Değişmemesi, beraberinde sı-
kışm ış ve a ğı r olmasını getirir. E ğer ateş içeri girer ve
çöz ü lmesini sa ğlarsa artı k tek bir şekli olmaz ve ha-
rekete geçer. Bu şekilde harekete geçebilecek duru -
ma geldikten sonra etraf ındaki havanın da etkisiyle
d ü nyaya yay ıl ı r. Söylediğimiz değişikliklerin her bi-
rinin bir ismi vard ır, ö rneğin yerleşme sı rasında eri-
me ad ım kullanır ız, topra ğa d ök ü ld ü kleri zaman
ak ı yor deriz. Yine sudan ateş çıktığı zaman, ateş bir
boşluktan ortaya çı kamayaca ğı için etraftaki hava
bask ı altına alınm ış tır ve bundan dolay ı kolayca ha-
rekete geçebilir durumdad ır. Bu akışkan kitle ateşin
bı raktığı yerlere doğ ru yönelir ve onunla birleşir.
Daha önceden sı kışm ış olan kısı mlar ateş taraf ından
73
Platon «v -
farkl ı şekillerde parçaland ığı için, bu ateşin geri git-
mesiyle eski t ü r ü ne yeniden sahip olur ve akarak
özü ne d öner. Bu ateşin d ışarı çı kma a şamasına soğ u -
ma, daha sonra meydana gelen bü z ü lmeye de don-
ma ad ı verilir. Eriyebilen sular arasmda tek renkli,
çok yoğun ve birbirleriyle aynı tü rden parçalardan
olu şan, sarı renkli bir su vard ı r. Bu su , değerli ma-
denlerin en değerlisidir, kayal ı kların araşma sı zarak
katıla şm ıştı r. Evet, bu altınd ı r. Bir de alt ı n filizi var-
59 d ır, yoğun olması ve renginin donuk olmasından do-
layı alt ı n sert bir maddedir ve kendisine adamas10 ad ı
verilmiştir. Altın parçalar ı gibi olan başka par çalar
da vard ı r. Bu çok say ıda tü r aslmda kendilerini kuv-
vetlendiren toprak kitlesine ba ğlı olarak altından
daha yoğ un olabilirler. Ancak kendi öğeleri arası n-
daki hafiflikten ötü r ü b ü y ü k boşluklar bı rakı r ve bu
durumda kendisinin daha hafif olması na yol a çar.
Bakı r bu daha parlak ve katı su t ü r ü nden meydana
gelir. İ ki töz zaman içinde birbirinden ayrıl ır ve sade-
ce karışı k durumdaki toprak par çası yukarı çıkar, o
da bakı r pasıd ır. Aynı cinsten olan başka cisimler de
vard ı r. Eğer sadece aklı m ızı kullanarak, akla yakı n
şeyleri dinlersek ve bunlardan bahsedersek bu şeyle-
ri kavramakta bir zorluk yoktur . Bir boş zaman geçir-
me aracı olarak başlangıçsız varl ıklar yerine donan
nesnelerle ilgili mantıklı açı klamaları d üşünmek son
derece keyiflidir ve bu sayede ya şamam ızda ölçü l ü
ve keyifli bir eğlencenin peşinden gitmiş oluruz.
Evet, şimdi bu eğlencenin içindeyiz. Bu konular hak-
kında mantı klı a çıklamalar yapmayı sü rd ü receğiz.
Ateşle karışık olan su hareket ettiği zaman topra ğın
ü zerinde ilerledi ği yol nedeniyle ve akışkan oldu ğu
için kendisine akı yor diyoruz. Suyun tabam topra ğı n

10 Muhtemelen platinium oldu ğu tahmin edilmektedir.


74
Timaios

tabanına benzemektedir, hareketsizdir, bu nedenle


de kolayca çöker ve yumu şar. Suyu , ateş ve havadan
ayı rd ığı m ı z zaman parçalar ı n ı n bü y ü k oranda aynı
t ü rden oldu ğunu gör ü r ü z. İçinden ateş parçaları d ı-
şarı çıktığı zaman büzüşü r. Bu tarz bir büzüşme top-
ra ğın ü zerinde oldu ğu zaman dolu ad ım alı r. Topra-
ğın ü zerindeyken bu duruma geliyorsa o zaman da
buz olur. Eğer tam anlam ı yla değişmezse ve su yar ı
donmu ş olursa ve de toprağı n ü zerinde kal ı rsa kar,
topra ğın ü zerindeki çiğ den olu şursa da kıra ğı ad ı m
al ı r. Topraktan çı kan bitkiler arasında sü z ü len sular
çok çeşitlidir ve bunlara özsu denir. Özsular birbirle-
riyle karışarak farklı t ü rler olu ş turur. İçinde ateş bu - 60
lunan ve daha saf olan d örd ü n ü n ayrı isimleri vard ı r.
Bedeni ve ruhu ısı tan şarap bunların birincisidir. Işı-
ğı bölen ve pü r ü zs ü z oldu ğ u için daha parlak ve cila-
lı oldu ğ unu görd üğü m ü z ya ğ t ü rleri yani zift ve
hintya ğı, zeytin yağı ve diğer ya ğlı maddeler. Yine
a ğzı m ıza değdirdiğimiz zaman besinleri eriten t ü m
özsulara da bal ad ı verilmektedir. Dörd ü nc ü grup ise
eti yakarak eriten, diğer özsulardan farklı olan kö-
pü k de maya adım taşı maktad ı r. Sı rada toprak tü rle-
ri var. Sudan süz ü lerek temizlenen toprak taşl ı bir
cisme d ön üşü r. Bunun ger çekleşmesi şöyle olur:
Toprağa karışan su , bu karışım sı rasında bölünür ve
havaya d ön üşü r. Bu şekilde ortaya çıkan hava yuka -
rıya y ü kselir ancak arada boşluk olmaması nedeniyle
bu hava yanındaki diğer havay ı iteler. Yanda belirli
bir ağı rlığı olan hava kendisinin itelenmesiyle topra -
ğa doğ ru yayılı r ve kısa sü re önce olu şan havarim
bı raktığı boşlu ğ u kapatı r. Evet, bu şekilde havarim
baskıyla suyla bir çözülmez bir bü tün olu şturan top-
rak taş formuna d ön üşü r. Taşlarm en g üzeli aynı tü r-
den olan ve parlak taşlard ı r, en çirkini ise söylediği-
75

You might also like