You are on page 1of 7

1

ANAKSİMANDROS’UN APEİRON’U ÜZERİNE

Hakan USTA

İyonya doğayı anlama, görünenin ve değişenin ardında yatan değişmeyen temel


ilkenin, unsurun ne olduğunun konusunda rasyonel bir tutumun, girişimin ortaya konduğu
önemli bir merkezdi. Ancak bu girişimin katı anlamda mitostan logosa keskin bir geçiş
olduğu, bu girişimin ilk öncüleri olan Milet Okulu filozoflarının ortaya koydukları tavrın
“bilimselliği” ile ilgili tartışalar mevcuttur. Yunan felsefesinin deneyci, pozitivist ve bu
anlamda bilimsel olduğunu iddia eden, bu dönem filozoflarını çağdaş anlamda ilk doğa
bilginleri olarak görmeye çalışan örneğin bir Burnet ve Gomperz’in temsil ettikleri teze,
geçen yüzyılın ikinci çeyreğinden bu yana içlerinde yine örneğin Jaeger ve Cornford’un
bulunduğu bir başka araştırıcılar grubu ciddi itirazlar yöneltmişlerdir.1

Bu tartışmaların yanına eklenebilecek ve burada üzerine tartışılacak bir diğer konu


ise Miletli filozofların kendilerine araştırma konusu edindikleri arkhe’nin monistik
anlamda bir ilk neden, bir ilke olup olmadığıdır. Arkhe’nin birliği ya da çokluğu üzerine
ayrım ve tartışmalar çok eskiden beri mevcudiyetini korumakta. Aristoteles ilk filozofları,
bütün şeylerin tek bir arkhe’si olduğuna inanlar ve birden fazla arkhe olduğunu savunanlar
diye ikiye ayırmakta, ayrıca yine Hippokrates İnsan Doğası Üzerine adlı eserinde “Var
olan her şeyin bir olduğunu ve bunun hem bir tek hem de her şey olduğunu
söylüyorlar…”2 şeklinde eleştirisini yöneltmekte. Her ne kadar bu ifadeler doğrudan ya da
sadece Miletli filozofları kastetmese de arkhe’nin birliği ya da çokluğu tartışmasına dikkat
çekmesi açısından önem teşkil etmektedir.

Bu noktada üzerinde durulacak olan Miletli filozof Anaksimandros ve onun arkhe’si


Apeiron’dur.

Thales, temelde mitolojik formülasyondan vazgeçmesinden dolayı ilk Grek filozof


unvanını aldıysa da Anaksimandros, insanın deneyimlediği dünyayı bütün yönleriyle
açıklamak için kapsamlı ve detaylı bir girişimde bulunduğuna dair sağlam kanıtımızın

1
Arslan, A., ilkçağ Felsefe Tarihi I, Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi, s. 25.
2
Guthrie, W.K.C., Yunan Felsefesi Tarihi, Sokrates Öncesi İlk Filozoflar Ve Pythagorasçılar, s. 70-71.
2

olduğu ilk filozoftur.3 Thales ’ten bize kalan yazılı herhangi bir belgenin olamaması,
sadece doksografik gelenekten aktarılan bildirimlerin mevcudiyeti, ancak bunun yanında
Anaksimandros’tan kaldığı nerdeyse kesin olan bir fragmanın varlığı ve Themistios’un
“Tanıdığımız Hellenler arasında ilk olarak doğa üzerine yazılmış bir yazı yayımlamak
cesaretini göstermiştir.”4 aktarımı da bu durumun açıklığını ortaya koymaktadır.

O halde başlangıç noktası olarak Simplikios’un aktardığı, orijinal olduğu söylenen,


Anaksimandros’un felsefesinin temellerini ortaya koyan aktarıma bakmamız yerinde
olacaktır:

Varolan nesnelerin başlangıcı (arkhe)’nın apeiron (sınırsız şey) olduğunu söylemiştir.


(Bu başlangıç maddesi olarak ne suyu ne de öğe denen şeylerden herhangi birini değil de
kendisinden bütün göklerin ve bu göklerdeki dünya (kosmos)’ların meydana geldikleri,
sınırsız başka bir tözü düşünüyor) Varolanlar nelerden meydana gelmişlerse zorunlu olarak
yok olup ona dönerler; zira onlar birbirlerine zamanın düzenleyişine göre haksızlıklarının
cezasını ve kefaretini öderler. – Apeiron kocamaz, ölmez, yok olmaz.5

Bu fragmandan hareketle Anaksimandros’un arkhe’sinin anlamını ortaya koyabilmek


ve onun ister niceliksel ister niteliksel olsun birliği ya da çokluğu üzerine bir şeyler
söyleyebilmemiz için Apeiron’un anlamlarına bakmamız yerinde olacaktır.

Apeiron’un a- olumsuz ön ekiyle oluşturulmuş bir birleşim olduğu açıktır.6 Sınır


anlamına gelen “peras” sözcüğünden türetildiği, genel anlamı itibariyle “sınırız” anlamına
geldiğini söyleyebiliriz. Ancak yine de sınırsız kelimesi de çok anlamlılığa sahip olduğu
için bu sınırsızın hangi anlamları işaret ettiğini belirlememiz gerekmektedir.

Bu anlamlardan biri Aristoteles’in de kullandığı şekliyle “sonsuz” anlamıdır.


Sonsuzluk düşünüldüğünde akla gelen zamansal sonsuzluktur. Zamansal sonsuzluk
kavramı, dinsel ölümsüzlük anlayışıyla hemhal olmuş biçimde, çok eski çağladan beri
Yunan zihninin aşina olduğu bir kavramdı ve Anaksimandros’un betimlemesi bu anlayışa
uygundu.7

3
Kirk, G. S., Raven, J. E., The Presocratic Philosophers, s. 100
Kra z, W., A tik Felsefe, Meti ler ve Açıkla alar, s. .
4
5
Kranz, W., a.g.e, s. 32.
6
Kahn, C.,H., Anaximander And The Origin Of Greek Cosmology, s. 231.
7
Guthrie, W.K.C., a.g.e., s. 96
3

Apeiron’un zamansal sonsuzluk anlamının yanı sıra, sınırlar (perata) kavramının


dışsal ya da içsel olmasına göre iki ayrı sınırsızlık anlamı daha vardır. Dolayısıyla bu
anlamda sınırlanmamış bir cisim uzayda sonsuz ya da en azından hudutsuz biçimde süre
gitmesi gerekir.8 Guthrie bu Apeiron’un bu anlamına şüpheyle yaklaşmaktadır. Uzamsal ve
niceliksel sonsuzluk kavramımın Anaksimandros tarafından kavranmasının güç olduğunu
çünkü böyle bir kavramlaştırmanın daha sonraki zamanlarda matematiksel ilerlemenin
sonucunda ortaya çıktığını ifade ediyor. Elbette o döneme ilişkin kavramların anlamları
üzerine düşünürken dönemin genel kavrayış biçimini göz ardı etmemek yerinde olur.
Ancak niceliksel olarak sonsuzluk kavramının daha sonraki dönemler de
kavramsallaştırılmış olması o kavram ya da durum üzerine hiç düşünülmediği anlamını
zorunlu kılmaz. Dolayısıyla Anaksimandros’un Apeiron’u bu anlamıyla düşündüğünü
belirtmekte bir güçlük yoktur.

Apeiron’un sonsuz anlamının dışındaki bir diğer anlamı da sınırsızdır. Apeiron


içerisindeki perata [sınırlar] düşünülerek kullanılır; bu takdirde bütünün içinde bir parçayla
başka bir parça arasında hiçbir çizgi çizilemeyeceği belirtilmiş olur. Bu haliyle Apeiron
belirsizlik kavramına yaklaşır. Bu anlamda sınırsız olan bir cisim farklı türden
maddelerden yapılmış olabilir, ancak bunlar ayırt edilemez bir kütle halinde
kaynaşmışlardır.9

Apeiron’un anlamlarından, Simplikios’un aktardığı fragmandan ve diğer


aktarımlardan hareketle Anaksimandros’un arkhe’sininin anlamını ve niteliğini
belirleyebiliriz.

“Varolanlar nelerden meydana gelmişlerse zorunlu olarak yok olup ona dönerler.”
Bu ifadelerden anlaşılan şeylerin Apeiron’dan çıktığı, ondan meydana geldiği ve tekrar ona
katılıp onda yok olduğudur. Bir oluş-yok oluş döngüsü olduğu açıktır. Ancak bu ortaya
çıkışın, meydana gelişin zaten sonsuz sayıda var olan şeylerin sadece bir ayrılmaya tabi
olduklarını mı yoksa niteliksel olarak şeyleri var etme gücünü, kuvvesini kendisinde
barındıran belirsiz bir durumdan meydana gelişi mi kastettiği net değildir. Zira bu netliğin
kazandırılması Apeiron’un birliği ya da çokluğu konusunda daha açık fikirlere ulaşmamızı
sağlayacaktır.

8
Guthrie, W.K.C., a.g.e., s. 96 - 97
9
Guthrie, W.K.C., a.g.e., s. 98
4

Bütün Yunan Doğa Filozofları’nda, özellikle bu ilk filozoflarda arkhe, bir yandan
başlangıçta bulunan (Ursprung), öte yandan varlığın yapısını teşkil eden, değişenin altında
değişmeyen, her şeyin kendisinden meydana geldiği şey (Urstoff) anlamındadır. Yani
arkhe hem kozmogonik bir ilkedir, hem ontolojik bir ilke.10 Apeiron’un bu anlamda
ontolojik bir ilke olduğu açıktır.

Böyle bir ilkenin Bir’liği işaret etmesi gerektiği açık gibidir. Ancak gerek
Simplikios’un “Bir’den (apeiron’dan) içinde bulunan karşıtların ayrılıp çıktıklarını
söylüyor.”11 aktarımı gerekse Aristoteles’in “Önce ayrılma ve kopma yoluyla sıcak ve
soğuk çıkmıştır(Aristoteles, Fizik, 187 a 20-21).”12 bildirimi ve yine Apeiron’u karşım13
olarak nitelendirmesi Apeiron’un daha çok çoklukları, şeyleri içinde barındıran bir ilke
olduğu görüşünü güçlendiriyor gibidir. Ancak Anaksimandros’un düşüncesinin Thales’e
göre önemli bir ilerleme olduğu ve pek çokları tarafından Anaksimandros’un metafizikçi –
ilk metafizikçi – olarak kabul ediliyor olması bu durumla bir tezat oluşturmaktadır. Bu
yüzden Apeiron’un yukarıda ifade edilen anlamı ile içerisinde sınırların bulunmadığı,
niteliksel olarak belirsiz bir durumu işaret ettiğini söylemek daha doğru olabilir. Sıcak,
soğuk, yaş ve kuru arasındaki perata [sınırlar] bu arkhe’de yoktu. Bir kosmos oluşmadan
önce tam anlamıyla karşıt diye bir şey de yoktu denebilir, çünkü o noktada karşıtlar ayırt
edilemez biçimde karışık haldeydi. Aynı zamanda (Anaksimandros’un yararlanamayacağı
bir dil olanağını kullanmak gerekirse) karşıtlar “gücül halde” vardılar, dolayısıyla sonradan
edimsel ve etkin halde varlığa gelmeleri hep olanaklıydı.14 Bu niteliğe sahip olabilmesi için
aynı zamanda hem zamansal hem uzamsal anlamda sonsuz olması gerekir. Sonsuz
çokluğun çıkması anlamında sonsuz uzamlı ve sonsuz bir oluş-yok oluş döngüsü için de
zamansal olarak sonsuz olmalıdır.

Bu anlamıyla zamansal ve uzamsal anlamda sonsuz olan, niceliksel bir özellik


taşımayan ve şeylerin gücül olarak içinde bulunduğu bir varlık alanı olması bakımından
Apeiron tekliğe işaret eder ki onun Bir olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca “Apeiron kocamaz,
ölmez, yok olmaz” ifadeleri de Anaksimandros’un arkhe’sinin tanrısal bir niteliğe sahip
olduğu düşüncesine bizi götürmektedir. Aristoteles’in “Onun Tanrısal olduğunu söylerler,

10
Arslan, A., a.g.e., s. 101
11
Kranz, W., a.g.e, s. 32 - 33
12
Arslan, A., a.g.e., s. 104
13
Aristoteles, Metafizik, 1069 b 22.
14
Guthrie, W.K.C., a.g.e., s. 99
5

çünkü Anaksimandros’un ve doğa üzerine yazanların çoğunun dediği gibi o ölümsüzdür ve


yok edilemez.”15 İfadesi de bu tanrısal nitelik görüşünü güçlendirmektedir. Açıkçası
Anaksimandros’un Apeiron’un maddeye ya da niceliğe indirgenemez. O sadece bir töz
değil aynı zamanda âlemin devindiricisi, yaşayan, doğal değişimin tanrısal gücüdür.16
Apeiron’un bu anlamıyla da onun Bir’liğine ilişkin bir kanıya varabiliriz.

Son olarak da fragmanın devam eden kısmıyla ilgili belirlenimlerde bulunmamız


yerinde olacaktır.

“Zira onlar birbirlerine zamanın düzenleyişine göre haksızlıkların cezasını ve


kefaretini öderler.” ifadesi oluş-yok oluş döngüsünün nasıl gerçekleştiğine ilişkin
metaforik bir atıfta bulunuyor. Bu ceza ve bedel ödeme durumunun dönemin evrensel ve
insansal adalet kavramıyla ilgili olduğu söylenebilir. Bu anlayış Apeiron’un tanrısal
nitelikleriyle de örtüşmektedir. Eğer bir haksızlığın cezasının ve kefaretinin ödenmesi
durumu söz konusu ise bir karşıtların varlığı da söz konusu demektir. Uzamda ve zamanda
sonsuz olan bu karşıtlar “sıcak”, “soğuk”, “yaş” ve “kuru” her zaman birbirlerine karşı bir
şekilde üstün gelir; su ateşi söndürür, ateş suyu buharlaştırır, buhar yağmura dönüşür.
Ancak hiçbir zaman mutlak anlamda birinin diğerinin yerini alması söz konusu değildir.
Sürekli olarak bir mücadele söz konusudur ve bir şekilde denge kurulur. Aksi takdirde
doğadaki bu çeşitliliğin var olması söz konusu olamazdı. Ancak buradaki karşıtlarını yok
etme durumu Apeiron’da hâlihazırda mevcut bulunan zıtlıkların varlığını değil, bir varlık
alanı olan Apeiron’dan çıkan zıtların hem birbirine dönüşmesi olarak ifade edebiliriz. Bir
anlamda su (soğuk ve yaş) karşıtı olan ateşi (sıcak ve kuru) doğurabilir, doğurur da.
Yaptıkları “haksızlık” ateşin kendi alanının ötesine geçip rakibi olan suyun bir kısmını
yutup yok etmesidir ya da suyun ateşe aynısını yapmasıdır.17 Bunların yanı sıra doğadaki
mevsimsel döngüsellik, var olanları bir anlamda yok olup gitmesi bu anlayışın oluşmasında
da etkili olmuştur diyebiliriz. Bu anlamlarıyla da baktığımızda Apeiron’un içerisinde
bulunan çokluklara değil, çoklukları var eden bir varlık alanını ve onlardan çıkanların
birbiri arasındaki ilişkisini işaret etmesi bakımından Apeiron’u Bir olarak
değerlendirebiliriz.

15
Guthrie, W.K.C., a.g.e., s. 100
16
Kahn, C.,H., Anaximander And The Origin Of Greek Cosmology, s. 238.
17
Guthrie, W.K.C., a.g.e., s. 93
6

Anaksimandros’un Apeiron sözcüğünün hangi anlamlarından hareketle tam olarak


nasıl bir ilke, öğe ortaya koymaya çalıştığını tam anlamıyla anlayamayacağımız açıktır.
Belki de en fazla neyi kastettiğini, hangi anlamın ağır bastığını belirleyebiliriz denebilir.
Ancak yine de bir şeyler ortaya koyabileceğimiz açıktır.

Klasik anlamıyla arkhe’yi bir şey ya da madde olarak anlama biçimi


Anaksimandros’un Apeiron’unun anlaşılmasının önündeki engellerden biri olduğunu
söyleyebiliriz. Bu anlamıyla düşünüldüğünde, özellikle “kopma” ve “ayrılma”
kavramlarıyla birlikte düşünüldüğünde bir çokluk olarak anlamanın kaçınılmaz olduğu
açıktır. Ancak onun Thales’i aşan hatta kendinden sonra gelen Anaksimenes’i aşan yönü,
tek bir öğeden diğer çoklukların çıkamaması ya da bir öğenin arkhe olmasından dolayı
diğer öğeleri ortadan kaldıracağı ve görünür çokluğun olamayacağı anlayışına karşılık
zıtlıkların sonsuz mevcudiyetini ortaya koyması değildir. Aksine tam da kendisinin ilk
metafizikçi olarak anlaşılmasına olanak sağlayan hem nicelik olarak hem nitelik olarak
belirsiz bir tanıma sahip olan bir kavram öne sürmesi olmuştur. Dolayısıyla
Anaksimandros’un arkhe’sini bu anlamıyla düşünmek yerinde olacaktır. Bu anlamıyla
düşünüldüğünde de onun ilke olarak Bir olduğunu söyleyebiliriz.
7

KAYNAKÇA

ARİSTOTELES, Metafizik, çev. Ahmet ARSLAN, İstanbul, 2014.

ARSLAN, A., İlkçağ Felsefesi Tarihi I, Sokrates Öncesi Yunan Felsefesi, İstanbul, 2014.

GUTHRİE, W. K. C., Yunan Felsefe Tarihi, Sokrates Öncesi İlk Filozoflar ve


Pythagorasçılar, İstanbul, 2011.

KAHN, C. H., Anaximander And The Origins Of Greek Cosmology, New York, 1960.

KIRK, G. S., RAVEN, J. E., The Presocratic Philosophers, Cambrdige, 1957.

KRANZ, W., Antik Felsefe, Metinler ve Açıklamalar.

You might also like