You are on page 1of 13

TARIH VE BILIM ARAMA

Tarih ve Bilime Dair Her Şey

Bahr'ın Antropoloji Kitabı:


Kitâbü'l-Hayevân

Yazan: Senai Sinan Sungur

PAYLAŞ
Sümerler'den arkeolojik kazılar sonucu bir yazıt bulundu ve dini

mitolojik bir efsaneyi içinde barındırıyordu. İçerisinde yazan

itibariyle ilk madde değişimine rastlandı. Enuma-İliş adlı yazının

içerisinde yazdığı kadarıyla:

"İlk başlangıçta karmakarışık, bulanık bir su bulunuyordu. Bu


karmaşık suyun içinden hareketlenmelerle birlikte iki tanrı ortaya
çıktı. Bu iki tanrı suda oluşarak yaratılmıştı. Lahau ve Lhamau adlı bu
iki tanrı, kendileri nasıl meydana geldiyse diğer bütün canlıları belirli
bir zamanla suda yaratarak yer yüzüne kazandırmıştı."
____________________________________________

Ama bütün canlıların ortak bir atadan meydana gelmesi fikrini

Thales'in öğrencisi Meletli Anaksimander'e kadar gider. M.Ö 6.

yüzyılda yaşayan Anaksimander, yaşadığı dönemin en modern

yorumunu getirmişti. İnsanın kusurlu ve eksik taraflarının olmasının,


insanın bir başka canlı tarafından doğarak bugünlere geldiğini

savunmakta idi. İnsanların atalarının ilk önce suda yaratıldığını ve

suda yaşadığını, daha sonra hem suda hem karada yaşadığını ve en

sonunda karaya çıktığını savunmaktaydı. İnsanların yine fiziksel

olarak değişmediğini savunan bu görüşü kendisinden sonra gelecek

biri geliştirerek rasyonalist bir akımı başlatacaktı.

"Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz" diyen Efesli Herakleitos, insanın

oluşumunun belirli bir süreç ile günümüz şeklinde vücut bulduğunu

savunuyordu. İnsanın su içerisinde başka bir formda oluştuğunu ve

zamanla ortamın ihtiyacına göre değiştiğini ve en sonunda günümüz

haline geldiğini söyleyerek üzerine de hala bu değişimden geçtiğimizi

savundu. Buna karşı çıkan Elealı Parmenides'e göre canlılar

değişemezdi. Parmenides'in taraftarlarınca baskılanan bu görüşü


kendisinden sonra Akragas'lı Empedokles yeniden gün yüzüne

çıkaracaktı. Herakleitos'un görüşlerini değiştirmek yerine üzerine

ayrıntılar ve misallemel vererek daha ayrıntılı bir şekilde insanlara

sundu. Adaptasyon kelimesinin ilk tanımını yaparak canlıların

değişimi konusunu öğretmenlerin sembollerinden biri haline geldi.


Öğrenci Anaximenes'in de yaptığı anatomi çalışmaları da bu teoriyi

kanıtlayacak nitelikteydi. Lakin kendisinden sonrakilerin baskıcı ve

yanlış dindarlık gösterileri bu yapılanları unutturmuştu. 

_____________________________________________

        Plato ve Aristo'nun Bakış Açısından

Paganizm'in yaratılışçılık konusunda ilahi güç olarak saydıkları ve

matefiziksel olarak açıkladıkları görüşlere karşılık da Aristo,

Esansiyalizm Teorisi'ni ortaya attı. Kısaca canlıların değişemeyeceğini

savunan bu görüş, Plato'nun belirli insan grupları tarafından referans

bulmasına ve yükseltilmesine iğme olmuştu. Varlık Zinciri olarak

hiyerarşik bir düzenin olduğunu ilahi bir gözle açıklayan Paganlar ile

bu konuda ulaşan Plato, türler olarak da sınıflandırmayı dallar olarak


değil katlar olarak yapmıştı. Hayatımızdaki etkenlerin birer ideal
formlar olduğunu savunması onların kusurlu gibi gözüken

kusursuzlar algısını doğurmuştu. Hristiyan Felsefesi'nin de Rönesans'a

kadar Plato'nun Özcülük anlayışından yararlanmalarına neden

olacaktı. Olaylara deney ve gözlem ile yaklaşarak yapmak yerine

belirli sistematik yöntem olarak gördüğü yollarla ilerlemesi,

biyolojinin duraksamasına ön hazırlık olmuştur.  Geometri alanında

çalışan Plato'nun belki değişmeyen doğrular bilincinde ilerlemesi

yüzünden bu konuda bilimsel görüş kısıtlamasına kendince girmiştir.

Seneler geçmesi ile beraber kendi öğrencisi Aristo'nun bu teori

üzerine farklı bir görüş sunmasıyla başka bir çatışmanın içine girmiş

olmuşlardı. Plato ile Aristo'nun bu görüş ayrılığı Esansiyalizm'in

çürütülüp çürütülemeyeceği üzerine değil; evren içerisindeki idealara

yöneltilmiş bir özcülük anlayışına yönelikti. Ayrıca Yaşam Merdiveni


adlı yaptığı sunum da onun Plato'dan pek farklı olmadığını gösterir

nitelikteydi. Hippokrates'in biyoloji ve deneycilik anlayışından

beslenerek özcülük anlayışına farklı bir yorumla bakılmasını sağladı.

Morfoloji, fizyoloji, embriloji ve sistematik olarak bitkileri, hayvanları


ve insanı belirli bir sınıflandırmaya tabi tutmasıyla oluşan yeni görüş,

biyoloji konusunda ilk ayrışmayı sağlamıştı. Ona göre varlık dört

aşamada sınıflandırılarak ne olduğu anlaşılabilirdi.

• Maddi Neden

•Faili Neden

•Formel Neden

•Gayeci Neden

"Her şeyden önce mermerin varlığına gerek vardır. Bu maddi


nedendir. Heykeli yapmak için çekiç ve keskiyle yontma işlemine
ihtiyaç duyulur. Bu fail nedendir. Fakat yine, heykelin bir şekil
alması, bir at, insan veya benzeri bir şekil kazanması gerekir,
gelişigüzel yontulmuş mermer heykel değildir. Bu formel nedendir.
Heykelin varoluşunun genel nedeni, heykeltıraşın amacının
gerçekleşmesidir. Örneğin atçılık kulübünün simgesi olması “gayesi”
ile bir at heykeli yapılabilir."
_____________________________________________
Antik Roma'da milattan önce ilk yarısında Titus Lucretius Carus'un

yazdığı "De Rerum Natura" adlı eser ile beraber Tanrı'nın doğa

yasalarına müdahalesi olgu şekline dönüşmüş bir şekilde insanlara

yazıyla sunulmuştu. Şiir şeklinde yazılan bu edebi-bilim eseri,

Tanrı'nın varlığını kabul etmekle beraber, Tanrı'nın kâinat içerisinde


müdahalesinin sadece yasalar kapsamında olup dışına çıkmadığını ve

insanın da yaratılmasının doğa yasalarından çıkılmamış bir şekilde

oluştuğunu ileri sürmekteydi. Bu görüş metafizik dışına çıkmayı

ahlaksızlık olarak algılayan insanların baskısıyla Carus taraftarlarının

son bulmasına sebep olmuştu. Carus insanın atalarının değişime

uğrayarak kendi hayatındaki sorunlarını baskılaması sonucu günümüz

haline geldiğini ifade ediyordu.

_____________________________________________

                        Augustinus'a Göre

Hristiyan görüşlerinin artık yazıya aktarıldığı 2. yüzyılın ikinci


yarısından 6. yüzyılın sonuna kadarlık süre zarfında da felsefi

görüşlere fazla önem verilmese de yine Eski Ahit içerisinde yazan


olayların nasıl gerçekleştiği üzerine de kafa yorulmuştur. Tanrı'nın

insanı yaratması bir anlık mı yoksa zamana yayılmış bir şekilde mi

gerçekleşmiş olduğunun da düşünülmesi sürdürülüyordu. 4. yüzyıl

içerisinde yaşamış olan Augustinus'a göre de Tora içerisinde geçen

Yaratılış kısmının belirli bir sürece bağlı olduğunu Hristiyan camiası

içerisinde ifade etmekteydi. 

İçerisinde insan da bulunmak üzere hayvanların ve bitkilerin

kusursuz olmadığını ifade etmekte olup belirli olanaklar içerisinde

ortama uyum sağladığını ve bu koşullar içerisinde de bu duruma

gelmelerinin belirli değişimlere uğrayarak gerçekleştiğini ifade

etmekteydi. İnsanın toprak ve sudan yaratılmasının anlamının insanın

hammaddesi olması yüzünden  öyle yazıldığını ifade etmekte idi.

_____________________________________________

    Bahr'ın Süzgeci
İslam Altın Çağı'nda olan bilim insanları, kendi fethettikleri
bölgelerde ele geçirilen eserleri tercüme ettirerek yeni literatüre

kazandırıyorlardı. Ellerinde bulunan antik İmparatorluk eserleri ile

kendi hikmetlerini birleştirerek ortaya çıkan bilgiler, kendilerinin

Dünya üzerindeki entelektüellik seviyesini zirveye ulaştırıyordu.

Afro-Arap olan Bahr da İslam'ın ilk biyologlarından biri idi. Yazdığı

kitaplar ile sosyal ve hayvan psikolojisine değinmekte idi. Edindiği

bilgileri akıl süzgeci vasıtasıyla tenkit ederek yazacağı yeni kitabı

üzerine biriktiriyordu. Yazacağı kitap canlıların kökenine ilişkindi.

Kitâbü'l-Hayevân'ı (Hayvanlar Kitabı) uzun araştırmalar sonucu

bitirmişti. İçerisinde besin zincirinin de tanımına yer veren Bahr,

kitabı içerisinde örneğin şu ifadeleri kullanıyordu:

"Hayvanlar, varoluşlarını sürdürmek ve mevcut kaynaklar için,


başkasına yem olmamak ve üreyebilmek için bir mücadele
yürütürler. Çevre faktörleri canlıların hayatta kalabilmesi için yeni
özellikler geliştirmesinde, dolayısıyla onların yeni türlere
dönüşmesinde rol oynar. Hayatta kalmayı ve üremeyi başaran
hayvanlar başarılı özelliklerini yavrularına geçirirler."

"Hiçbir hayvan yiyecek olmadan var olamaz ve avlanan bir hayvan,


kendi sırası geldiğinde av olmaktan kurtulamaz. Her zayıf hayvan,
kendinden daha zayıf olanı yok eder. Güçlü hayvanlar ise
kendilerinden daha güçlü hayvanlara yem olmaktan kurtulamazlar."

Bunun gibi ifadeler bir başlangıç olmadığı gibi bir son da olmayacaktı.

İlk evrimci Müslüman Bahr'dan sonra da nice bu teoriyi gündeme

getirecek Müslüman bilim insanı hayata gelicekti.


____________________________________________

Evrenin Karanlığında Evrimin Işığı - Çağrı Mert Bakırcı

Bir Müslüman Evrimci Olabilir Mi? - Caner Taslaman 

Kuran Açısından Evrim Teorisi - Kaan Göktaş


Evrim Düşüncesinin Tarihi - Wikipedia

Anaksimandros - Wikipedia

Empedokles - Wikipedia

Parmenides - Wikipedia

Herakleitos - Wikipedia

Platon - Wikipedia

Aristoteles - Wikipedia 

Titus Lucretius Carus - Wikipedia

Aurelius Augustinus - Wikipedia

El-Cahiz - Wikipedia
Blogger tarafından desteklenmektedir
_____________________________________________

PAYLAŞ

Yorumlar

Yorumunuzu girin...

Katkıda bulunanlar

SAMET

SENAI SINAN
SUNGUR

Arşivleme

Etiketler

You might also like