You are on page 1of 292

ARİSTOTELES

GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
nEPI OTPANOT

Y U N A N C A A S L IN D A N Ç E V İR E N

SA FFET BABÜR

%T İ =

D O S T K İ T A B E Y İ Y A Y I N L A R I
Bu dizi Saffet Babür'ün yönetiminde
Dost Kitabevi Yayınlan için hazırlânmaktadır
Bu kitapta yer alan Aristoteles Sözlüğü'nün hazırlanmasında,
daha önce yayımlamış oldukları kitaplardan yararlanmamıza izin verdikleri için
İmge Kitabevi Yayınlan'na (Kategoriler, 1996, Ankara)
Yapı Kredi Yayınlan'na (Fizflc, 1997, İstanbul) ve
Ayraç Yayınevi'ne (Nikomakhos'a Etik, 1997, Ankara)
teşekkür ederiz.
Gökyüzü Üzerine
G ö k yü zü Ü zerine

Aristoteles

Yunancaâan Çeviren -

SAFFET BABÜR

DOST
Jdtabevi
ISBN 975-7501-10-7

, ÜEPI OTPANOY
ARİSTOTELES

© Dost, 1997

Bu kitabın yayın haklan


Dost Kitabevi Yayınlan'na aittir.
Birinci Baskı, Aralık 1997, Ankara

Yunancadan çeviren, Saffet Babür

Yayma Hazırlayan, Berna Ülner


Ofset Hazırlık, Mehmet Dirican - Dost I I ti
B a s k ve Cilt, Pelin Ofset

Dost Kitabevi Yayınlan


Karanfil Sokak, 29/4, Kızılay 06650, Ankara
Tel: (0312) 418 87 72 Fax: (0312) 418 03 55
raMlman@domi.net.tr
Çeviriye Not

Aristoteles (İ.Ö. 3 8 4 -3 2 2 ) işe nereden başlamak gerektiğini çabuk,


açık söyleyen düşünürlerden biri. Bana önce “nesne”yi gösterin diyor:
“o nesnenin neliğini, dolayısıyla var’m çok anlamlı kullanıldığının
farkında olarak varlıkla olan bağıntısını, o nesneye bize var dedirten
ne, onu ancak o nesneye bakarak dile dökebilirim. Dolayısıyla o nesne­
yi anlamlandırabilirim, onun tanımını yapabilir, anlamını başkalarına
da iletebilirim. Dilde bunun olanakları var, dilin bu olanakları ile
kurduğum önermelerle ortaya koyacağım kanıtlar benim yardımcım”.
Öncelikle bu yardımcılarını “nesne” olarak almış Aristoteles, onu
“mantıkçı” yapan işte bu yardımcılannı nesne ettiği yapıdandır, diyorlar
felsefe tarihçileri. Varlığı, bilimi, bilgiyi, doğayı, sanatı, hukuku, insanı...
bu yardımcılan aracılığıyla “nesne” olarak alıp anlâmlandınyor, bunların
neliğini iletmeye çalışıyor. Dilinin olanaklan ile Aristoteles nesnesine
bakarken, kendisinden sonra gelecek olanlardan daha “avantajlı”. Gerçi
onun zamanında da ideolojiler, inançlar insanların, nesne edindikleri
şeye bakışlannı etkileyebiliyordu, ama Aristoteles İsa’dan önce yaşama­
nın, tek tannlı dinlerin dogmalarının ya da ideolojilerin dogmalarının
insan akimın sınırları hakkında konuşabildiği dönemlerde, insanlann
aslında insan aklının almayacağı biçimde kendi akıllarını bile isteye bu
dogmalarla sınırladıkları dönemlerde, bu sınırlamalara alıştıkları dö­
nemlerde, hatta bunun başka türlü de olamayacağına inandıkları dö­
nemlerde “kurulan yapıları” yaşamamanın avantajı ile bakıyor nesne­
sine. I.0 .4 .y y ’da yazılmış olan Ylspı O v p a v o v (Gökyüzü Üzerine) üzeri­
ne, elinizdeki bu çevirinin aslı üzerine, Ortaçağda 15. yüzyıla değin soru
sorulamamış, çünkü “hakikate” upuygun sayılmış: sınırlı bir evren, bü­
tün gökcisimlerinin yeryüzü çevresinde döndüğü, sınırlanmış bir evren.
Gökyüzü ile yeryüzü arasında hem yapıca hem de yasaca ayrılıklar olan
(dinsel dogmanın “çevirisiyle”, varlığı özünü kuşattığından ötürü zorun­
lu olan, dolayısıyla kendisine ait yasaları olan tanrısal varlıklar alanı
ile, olmaları ya da olmamaları olanaklı olan, daha doğrusu olmasa da
pek bir şey değişmeyen, insanın da içinde bulunduğu doğal varlık alanı)
bir evren kuramı Ortaçağ düşünce yapısına iyi otur (tul) muştu.
Bu yapının çözülmeye yüz tuttuğu dönemin başında ilk soru Cusa-
nus’tan geliyordu: “yeryüzü merkez olmayabilir mi?” sorusu Copemicus’a
ilham verecek, yer ile Güneş’in yerleri değiştirilecek, Kepler gökyüzü
cisimlerinin yörüngelerinin dairesel olmadığını göstermeye çalışacak,
Galilei yeni gözlem araçlannın olanaklarıyla yeni gökcisimlerinin bu­
lunabileceğini insanlara anlatmaya çalışacak, Giordano Bruno evrenin
sonsuz olduğu yollu görüşlerini coşkuyla dile getirecektir. İnsanın kendi­
ne, yeniden ben kimim diye sorduğu, bilgi ne, varlık ne, bilim ne diye
yeniden sorduğu dönemden bir kaç kişidir saydıklarım. Bu kişilerin bu
sorulara verdiği yanıtlarla Aristoteles’in bu soruya verdiği yanıtlar farklı
değildir, ama Ortaçağ dogmasının verdiği yanıtlar bambaşkadır; inançla-
nnı ele aldıklan nesneye bakışlanna kanştırmamalan açısından bakıldık­
ta ise, Aristoteles’in futumu ile Copemicus’un, Galilei’in, Kepler’in,
Bruno’nun tutumu arasında pek fark olduğu söylenemez, “ortaçağ ba-
kışı”mn ölçütleri ise belli. Öyleyse niçin Copemicus Aristoteles’in evren
kuramında değişiklik içeren yapıtmı yayımlamak için o denli tereddüt
etmiş; Galilei Aristoteles kuramına karşı Copernicus’un görüşlerini
destekleyen hesaplamaları, savlan yüzünden hesap vermek zorunda kal­
mış, niçin Giordano Bruno Roma’da yakılmıştır?
Bu soruların yanıtı elinizdeki yapıtta yok. Ama şunlar var: evren
doğmamıştır, oluşmamıştır, oluşturulmamıştır, yaratılmamıştır; yok da
olmaz. Doğayı açıklamaya çalışıyorsanız, doğaya bakmanız gerekir, do­
ğayı doğaya göre açıklamanız gerekir. Doğal nesnelerin ilkelerini bulmak
istiyorsanız, duyulur ilkeler, duyu organlarının verdikleriyle çelişmeyecek
ilkeler bulmalısınız. Çünkü duyulur cisimlerin ilkeleri duyulur olmak
zorundadır. Aristoteles M e ra r a r a O v a n c a 'da (Fizik’ten Sonra Yaz-
dıklan) bilimlerin ayırımını yaparken, teorik bilimler arasında, devinim
(-durma) ilkesini kendinde taşıyan ve ayrı başına varolan varlı|darı nes-
ne edinen alana Physike adını veriyor. Bu alanın teorik altyapısının teme­
lini attığı O voikt] (Fizik) adlı yapıtında ise merkeze duyulur olan cismi
alıyor, sonra temel fizik kavramlarını teker teker bu merkeze bağlı olarak,
buna göre ele alıyor. Çünkü onlann her biri o duyulur cisim varolduğu
için vardır. Devinim vardır, ama devinen belli bir nesne olmazsa, kendi
başına bir devinim yoktur, dolayısıyla her zaman‘bir cismin devinimi
vardır. Yer vardır, ama kendi başına yer diye bir şey yoktur, bir cismin
yeri vardır; cisimden bağımsız yer olamaz, dolayısıyla cisimden bağımsız
yer anlamına gelen boşluk da yoktur. Zaman vardır, ama ancak devinim
varsa, çünkü zaman yalnızca devinimin ölçüsüdür. Cisimsel büyüklük
olarak sonsuzluk varolamaz, olsa olsa hiç gerçeklik, etkinlik halinde
varolamayacak şekilde, ancak olanak halinde vardır. Aristoteles’in
zaman ve uzamın göreliliği temellendirmesi, saltık anlamda zaman ve
yer olamayacağı temellendirmesi herhalde çağımız fiziğinin babalarına
ilham vermiştir.
İşte Gökyüzü Üzerine adlı yapıtı, Fizik’te belirlenen bu gibi kavramların
yardımıyla görünen dünyanın açıklanması çalışması. Aristoteles’in hemen
bütün yapıtlarındaki ortak özellikten ötürü’, yani metinlerin düşünürün
kendisi tarafından yayımlanmaması, İ.O. l.yy’da ilk kez genel olarak
derlenmesi, sınıflanması, konulara göre adlandırılması, daha sonraki
dönemlerde özellikle de Ortaçağda büyük bir olasılıkla üzerlerinde
değişiklikler yapılması, araya ona ait olmayan metinler katılması yüzünden,
Gökyüzü Üzerine adlı yapıtta da beklenmedik konu değişmeleri, tekrarlar,
Aristoteles’e ait olması pek kuşkulu yerler var. Bütün bunlarla ilgili olarak
filologlar ve filozoflar ayrıntılı çalışmalar yapmışlar, yapıyorlar. Yapıtı
okurken bütün bunlam hesaba katmak gerekiyor.
Çevirimde, D.J. Allan’m saptadığı, bu kitapta karşılıklı basılan
Yunanca metni kullandım. Çevirimi Olof Gigon’un Almanca çevirisiyle
karşılaştırarak yürüttüm. Notların bir kısmında şu yapıttan yararlan-
dım: Aristotele, Öpere 3 , Fisica, D elcielo, Laterza 1991. Metnin içinde
geçen şekillerde karışıklığa yol açmamak için Yunanca harfleri olduğu
gibi bıraktım, dolayısıyla bu harflerden sonra Türkçe ses uyumuna göre
gelen ekler Yunanca harflerin okunuşuna göre konmuştur.

Saffet Babür
Eylül 1997 Münster

9
IGLA

= cod. Parisiensis Regius 1853, saec. x ineuntis


= cod. Vindobonensis phil. graec. 100, saec. x ineuntis
= cod. Laurentianus 87.7, saec. xiv
I = cod. Vaticanus 1027, saec. xiv aut xiii
= cod. Vaticanus 253, saec. xiv
A = cod. Urbinas 37, saec. xiv
' = cod. consensus librorum JFHM
î = versio Gulielmi de Moerbeka (c. 1260 A.D.)
i = Simplicii commentarius, ed. Heiberg
lc, Sp, S1 = citatio, paraphrasis, lemma apud Simplicium
M. = quae ex Alexandri Aphrodisiensis commentario Simplicius rettulit.
fh. = Themistii commentarius, ed. Landauer
Ud. = editio Aldina quae raro tantum citantur
\rg. = loannis Argyropouli versio
API2TOTEAOY2
IIEPI OYPANOY
IIE P I O Y P A N O Y A
'H Trepl <fiv<T(tes em crrrjp r] cr^ eb b v i) Trkeıcrrr] c p a ıv e r a ı ır e p t 2 6 8 a
re cr& p ara K al p ey ed rj K al r a to tjtü ov o v c ra ırâ d rj Kal ra s
K ivrjcrçıs, e r i b e n epl r a s ap ^ âs, ocraı r r js t o ta v r ı] s o v c r la s
e lt r ıv r& v y a p cpvcreı crvvecrrcircüv r â f ie v ecrrı a wp a r a K al
fie y e d r ] , ra 8’ ey^eı a S ıp a K al pey eû os, ra S’ a p ^ a l r & v 5
ey p v rti)v e ltr ıv . t r v v e y e s p e v o v v ec r rı r b b ı a ı p e r o v e l s â e l 8ı -
a ı p e r â , er io p a b e r o ır d v r j] b ı a ı p e r o v . p e y e ö o v s 8e r ö p e v ecj>'
e v y p a p p ı'], r ö 8’ em b v o e ır ıır e b o v , rö 8’ em rp ta a& pa'
K al ır a p a t av ra ovk e a r ıv aAAo peyeO os b ıa rb r a rpta,
ır a v r a e îv a t K al t o t p i s T ravrrj. K a d â ır e p yap tp a trı Kal ot 10
T lv d a y o p e ı o ı , rö ttclv K a l r a ı r a v r a r o î s r p ıc r lv cop t a r a r re -
A evrr] yap Kal p e c r o v K al apyçi] t o v â p ıd p b v e\ eı to v rov
■ navros, T avra 8e r o v r r js rp ıâ b o s. b ıb ır a p a r r js <pv<reu>s
elK rjtp o res S tr ır e p vopovs e K e ıv tjs , K a l 1r p o s ras â y ıa r e ıa s
X p (o p e 9 a t& v Oe&v r û â p ıö p t a ro v rta . a ır o b ıb o p e v 8e K a l 15
r a s rrpocrrjyop'ıas r b v r p a r r o v r o v r o v r a y a p b v o apcf>u> p e v
keyopev K al rov s bvo a p tf> o rep o v s, rrav ras 8* o v k e y o p e v ,
dAAa k a r a t & v rp ı& v r a v r r jv rr]v ırpoo-rjyopC av Kara<$>apev ırp& -
rov . T a v r a 8’, toertrep e ı p r j r a ı , b ı a r o r r jv cpvcrıv a v r r jv o v -
ra>? e ır â y e t v a n o k o v d o v p e v &arr e ır e l r a ı r a v r a Kat rö ır a v 20
/cat rö r e k e ıo v oi) K ara rr]V Ib eav bıa<j>4p o v o 'iv a k k r jk c o v ,
aAA’ e ıır e p , ev rfj v k r) K al ecf>’ - & v k e y o v r a ı, rb a& pa
p o v o v a v eır) r & v p ey e O & v r e k e ı o v povov y ap â p ıa r a ı t o ts
rp ıcr lv , r o v r o b ' e c r r ı ır a v . r p ı ^ f j 8e o v b ı a ı p e r o v n â v r r ] b ı a ı p e -

2 6 8 ” 1 tpatverat] Tvyx<tvtı S° (p. 5 5 4 ) 2 re om. E 1 4 e rn ]


fi<rı M 5 aâfLa. E H L M rS c : <r^jxara J F 6 Tû aSıalperov E 1
8 rb (2)] t o J 9 t İ om. E 1 ut vid. 10 rpeîs F yap om. E 1
ut vid., L F 2 11 roîs om. M 12 rbv (2) om. M 13 Taûra]
ravra. H. Richards 16 rovrov rbv rpinrov M tılv om. M 18 Trpoarj
yopiav F H : Karrjyoplav E J L M r Karât^aftev JH atque olim E ut vid.:
ıpa/ıev F LM T 19 to om. E 1 eırâyeıv ovrces FM 22 6.pa post
€t7Tçp add. $ r \4y ir a ı H 23 hu «Ifjj p.âvov F
141.48 1

12
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

Birinci Kitap

Doğa bilimi herhalde ağırlıklı olarak cisimlerle, büyüklüklerle; 268a


bunların etkilenimleri, devinimleri ile; ayrıca bu tür'varlığın ilkeleri
ile ilgili. Nitekim doğa gereği olan nesnelerin bir kısmını cisimler
oluşturuyor, bir kısmını büyüklükler, bir kısmını cisim ve büyüklük
taşıyan nesneler, bir kısmını da bunların ilkeleri, ana maddeleri. 5
İmdi sürekli olan nesne, hep yeniden bölünebilir parçalara ayrılan
nesnedir; bir cisim de her yönden bölünebilir. Tek yöne yayılan,
tek boyutlu olan büyüklük çizgi, iki yöne yayılan, iki boyutlu olan
büyüklük yüzey, üç yöne yayılan, üç boyutlu olan büyüklük ise
cisimdir. Bunların dışında başka bir büyüklük de yok, çünkü ‘üç’
her şeydir, “üç kez” demek de “her yerde” demektir; Pythagorasçı- 10
ların da dediği gibi bütün1ve her şey üç ile belirlenir: nitekim bütü­
nün sayısı son, orta ve başlangıçtır, bunlar da üçlük. Bunun için
bu sayıyı, sanki onun yasaları gibi doğadan alarak tanrılara2 ilişkin
törenlerde kullanıyoruz. Dilsel ifadelerde de aynı tarzda kullanı- 15
yoruz: nitekim iki nesneye, iki kişiye birden “her ikisi” diyoruz,
ama “hepsi” demiyoruz, bu sözcüğü ancak üç nesne ya da kişi söz
konusu ise ilk kez kullanıyoruz. Dediğimiz gibi burada doğanın
kendisine bırakıyoruz kendimizi. Dolayısıyla, her şey, bütün, tam 20
biçim, tanım3 açısından biribirilerinden farklı değiller, olsa olsa
madde açısından ve sözedilen nesne açısından farklılar. Büyüklük­
ler içinde yalnızca cisim tam, çünkü yalnızca o üç ile belirlenir, bu
da bütün demektir. U ç yönde bölünebilir olduğundan ötürü de

13
26ga n E P I OTPANOT A. 1

35 tov ecrrıv' r&v 8’ akkcov ro y.\v i n i bvo ro 8’ eıfi' ev‘ ws


yap tov âpıÛ/iod Terv^Kacrıv, ovro> Kal rrjs bıaıpetrecos
Kat to v cuve^ovs" ro /ıkv y a p i<fŞ ev <rvve\es, t o öj en'ı
dvo, t o 8e tt&vtt) toiov tov . ocra p ev ovv b ıa ıp era t&v fxeye-
ff&v, Kal avvexv Tavra, el 8e Kal r â <rvvexV "Kavra bıaı-
30 perâ, ovttcü hrjkov £k t&v v v v â k k ’ esetvo ]iev brjkov, oıs ovk
s 68 b earıv els a k k o yevos /xerd/3a<rıs, utanep eıc ]it}kovs els ivtfpd-
veıav, els 8e <r&p.a e£ eırı<f>aveCas' ov yap av eri t o toio v to v
rekeıov eîjj pey ed oS‘ dvdyKt] yap yıyvecrdaı ttjv İK/3a<rıv
Kara rî)v İkkeı^frıv, ov^ oîov re 8e ro r e k e ıo v ikketT reıv
5 Trâvrjj y âp ea-rıv. r&v ]iev ovv ev p-opıov eıbeı o-(ûfidra>v Kara
. rov koyov eK aarov toiov tov e a r ıv — ırdo-as yap e^ eı r a s bıatrrd-
(Tfis— dA.Â* (Spıoroı Ttpbs r b tt\t]<tLqv â<pfj, 810 rp on ov r ıv â
n o k k a r& v o'üifj.âriûv eK aarov ea-rıv. rb he ıta v ov T av ra p o ­
p ta, r e k e ıo v dvayıct] eîv a ı Kal K aödnep T ovvopa arj/ıaıv et
10 ndvTTj, x a l fj.T) rfj jxev rfj bi (mtj.
riepı fieV ovv rfjs tov ıravros <pvaea)S, eır ’ dneıpos £<rn 2
Kara rb fiiy ed o s etre nenepavraı rov avvokov oyKov, varepov
eııcTKeiTTeov ırepl be r&v kar etbos avrov \ıopm v vvv kiya>-
jiev ap^fjv TT0it]ad]iev0i TTjvbe. ırdvra yap r â <pvcriKa a<6-
15 pıara K a l peyidir] K a d * a v r â k i v t j ra keyopev eıvaı Kara ■
ron o v tt)v y ap <f>vcrıv Ktvrjcrems apyjıv eîvaı (jtapev avroîs-
nacra be Kivr/aıs oarj Kara tottov, rjv Kakovfiev <f>opdv, T}
evdeîa rj KVKkıa rj eK rovrcav p-iKrî]' a iîk a î yap av rat bvo
]iovaı. alrıov 8’ orı Kat r a fieyedr) Tavra â n k â ]lovov,
30 t} r evdeîa Kal 7} ttepı<j>ep^. kvk\o> pev ovv ecrrıv rj 7repl ro
fieaov, evûeîa 8’ 77 avca Kal Kar'co. Ae'yco 8’ a v a ]xev Ti)v
2 5 tÎ> pey 4<p’ ev, t' u S’ e7rl Sûo 4 2 6 "yap] 5e J 268b2 p ost
rikeıov ponunt J F , utroque loco h a b e t H 3 fierâficurtv H 4 eıcAei-
ıreıv L 6 eKaarov post aatiaruy ponit M t o io v to v ] t o v t o v M
9 âviyKTi E L ; avayKcûov& 10 ırâvrrı '. m v E * L Sifj.il J H L S * :
8’ 06 F M , 8e E 1 l a rb om. M ıreıreparaı M 13 keyıo/iev
E F H M r : \ 4yo/xey J L j 6 apxhv Kiırfırreas H L M T Keyo/ıev eîvaı
M auTOÎî E J F H : iv avroTs L M S T 17 Şarj] rj L , om . E
18 fiucTİı İk Toirtav M 19 âırAâ p 6va L 2 0 itrrlv post fieaov
ponit M

14
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

her yönde bölünebilir. Oysa öteki büyüklüklerden biri iki yönde, 25


diğeri ise tek yönde bölünebilir. Nitekim yön sayısı bölünebilirlik
ile sürekliliği belirler. Biri tek yönde, diğeri iki yönde, üçüncüsü
ise her yönde sürekli. Demek ki bölünebilir büyüklüklerin hepsi
aynı zamanda sürekli. Ne ki sürekli olanların hepsi bölünebilir 30
mi, bu henüz açık değil. Ama şu açık: bir büyüklük cinsinden öteki- 268b
ne geçiş, sözgelişi uzunluktan yüzeye, yüzeyden cisme geçiş yok.
Öyle olmasa böyle bir tam büyüklük artık olamaz. Nitekim eksilme­
ye göre de geçiş olması zorunlu olur, oysa tam olanın eksilmesi
olanaklı değil, çünkü o her yerde. Demek ki bir parça biçiminde 5
olan cisimlerden her biri tanım açısından böyle -çünkü her yöne
yayılırlar- ama temas ile yanındakine göre belirlenir, bunun için
her bir cisim bir anlamda bir çokluk. Oysa bunlar neyin parçalarıysa
o bütün zorunlu olarak tamdır; adının da imlediği gibi her yerde
tamdır, burada öyle de şurada başka türlü değil. 10
2 İmdi bütünün doğası konusunda, acaba bütün, büyüklük açısın­
dan sonsuz mu yoksa tüm kütlesi sınırlanmış mı, bunu sonra araştır­
mak gerekiyor. Şimdi onun biçim açısından farklı parçaları üzerine
sözedeceğiz, söze de şöyle başlayalım: doğal cisimlerin hepsinin ve
büyüklüklerin yer açısından devinebilir olduklarını söylüyoruz, 15
çünkü onlar için doğa bir devinim ilkesi. Yer değiştirme adını verdiği­
miz yer açısından her devinim ya düzdür ya daireseldir ya da bu
ikisinin karışımı biçimindedir. Nitekim yalm anlamda bunların
sayısı yalnızca iki, nedeni de şu: yalın büyüklükler de yalnızca
bunlar, yani biri düz, öteki dairesel. İmdi dairesel devinim ortanın
çevresinde, düz devinim ise yukarıya ve aşağıya olur. Yukarıya 20 .

15
n E P I OTPANOT A. 2 a68b

a ır d t o v fie c r o v , k 6.tcû b e t t jv e77i ro f i e a o v . <wor’ a v a y K i)


ırâ c ra v e î v a ı r r jv çn rkrjv (p o p a v t t jv f ie v a n o rov \j.İ(tov, rr jv
8’ e ır l t o p.ea-ov, rr jv 5e y repı r o jxearov. nal e o iK e v r/K ok o v -
Ö rjK tvaı n a r a k o y o v t o v t o ro îs e£ a p x * is " T° T€ Y®P v& fAa 25
a.TreTe\ecrdrj e v r p u r l Ka\ rj KÎvr]crıs a vro v. e ır e l 8e. t& v crco-
fidrtüu r a \ıev i o r t v arrka ra be crv v Û era İK T ov rcov (k e y c o
8’ a ır \ a ocra Kivrj<xe(as a p y r jv e\ eı kara tfiv a ıv , o îo v rrvp
K al y rjv K a l r a to v tc û v eîb rj K a l ' T a trv y y ev rj t o v t o ıs ), â v ay K rj
K al T as Kim'jcreıs e î v a ı T a s f ie v a ır k a s ra s 8e p.iK T as itcos, 30
K al t& v fie v a rrk & v a i t k a s , fiiK r a s 8e t & v a v v d en )v , k i- 2 6 g a
v e îc r d a ı 8e Kara ro e ır iK p a r ö v v . e h r e p o v v e c r r lv a ır k r j kLvt](tls,
â ır k r j 8’ rj kvkK<o k'ivt]<tis, k a l to v re tm k o v o a ı j ıa T o s a ır k fj
rj k i v t j o l s K a l r/ cnrkrj Kivrjcrıs a ı r k o v c r c ifia r o s (Kat y a p av
o v v ff e r o v 77, K a ra r o e m K p a r o v v e o r a ı), a v a y K a ıo v e ıv a ı t i 5
cr& jia a ır k o v v o necpvK e (jıe p e a O a ı Ti]V k v k X (ü klvt]<tiv k a r a
ttjv ia v r o v <f>vcrıv Ş ia fJ-ev y a p i v b e ^ e r a ı t t jv âkkov K al
e r e p o v , K a r a (pvcrıv 8e a b v v a r o v , e ıır e p fiCa eK & a ro v kLvt\<tls
tj K a r a (p v a ıv t& v a r r k & v .— e r i e l rj ı r a p â tfivcrıv e v a v r i a r f j
Kara, <fivtrıv Kal iv ev i i v a v r i o v , â v â y K tj, i ı r e l aTrkrj rj kv- 10
kA u, et p.7j eu rat K ara (pvcrıv rov (f>epop.evov a r û jia r o s ,
r r a p a tpvcrıv a v r o v e î v a ı . e l o v v ırv p fj â k k o t i t & v r o ıo v r t a v
e a r ı ro ıcvKkca <pep 6p .ev o v , i v a v r L a fj K a r a <f>vo-ıv a v r o v tj>opâ
e o r a ı t ij kvk\ u. aAA’ i v e v i i v a v r i o v rj 85 avca K a l K arta
a k k r jk a ıs iv a v T ıa ı. et 8’ e r e p o v r i e c r i cr&/xa t o <pepo/J.evov 15
KVKkta rrap a (pvcrıv, eo ra ı r ıs av rov akkrj k lv t](tis Kara
ıp v a-ıv . t o v t o 8’ a b v v a r o v el p ev y a p ?/ a v w , n v p ecrraı rj
1 1 < f . r/55 *K ^ ^
a ijp , eı ö tj K arca, v o ta p 1) y ıj. 18
aA A a fij j v K a l r r p â r r jv y e 18

24 r i]i/ Si om . J 2 5 K a r a ] K a l koto E
Trtp\ r b p e t r o v t o v t o a n te
Kara p o n . F 2 6 cnverç\ta6 aL M . 2 8 ûffAu E L M r : âır\â fiiv
JF H 2 9 Kal om . FM y y S° 2 6 9 1 1 Kal r â v E H L : r â v
JF M r 3 ye H 4 h v o m . E 1’ 2 5 a v v B e r o v E r,,<:' ut vid.
17 om . H 7 auToû E 8 fiia L 9 İ t i om . E 1 ivavria
T TJ KCCTCC <pv<riv Om. E 1 IO 7} KVK^-Cfl CLTrAÎ] K I I t (TTi M I 4 Kai]
T>) F 15 r i om. J 16 aÛToS a n te eoraı pon. M , a n te Kara T
âırAîj S ut v id . (p. 20) 17 TO VTO S‘ E L r : âAAâ rovr’ 4E>

16
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

dediğim, ortadan, aşağıya dediğim ise ortaya giden devinim.


Dolayısıyla her yalın yer değiştirme ya ortadan [çevreye doğru],
ya ortaya [doğru] ya da ortanın çevresinde olur. Bu başta söyledikle­
rimize de uyar görünüyor, çünkü hem cisim hem de onun devinimi 25
üç durumda tamamlanıyor. Değil mi ki, cisimlerden bazıları yalın,
bazıları da bu yalın olanlardan kurulu (yalın dediğim nesneler, devi­
nim ilkesini doğasında taşıyanlar, sözgelişi ateş, toprak, bunların
türleri ve bunlarla aynı cinsten olanlar), şu zorunlu: devinimlerin
de kimi yalın, kimi ise bir biçimde karışıktır; yani yalın cisimlerin 30
devinimi yalın, bileşik cisimlerin devinimleri karışıktır; devinim 269a
de ağırlığa göre olur. İmdi madem yalın bir devinim var, dairesel
devinim de yalın bir devinim; ve madem hem yalın bir cismin
devinimi yalın hem de yalın devinim yalın bir cisme ait (çünkü
bileşik cisme ait olsa, devinim ağırlığa göre olacak), şu zorunlu: 5
kendi doğasına göre dairesel devinimle yer değiştirmesi doğal olan
yalın bir cisim vardır. Nitekim zor ile bir cisim başka, değişik bir
cismin devinimini gerçekleştirebilir, ama doğaya göre bu olanaksız,
çünkü her yalın cismin doğaya göre devinimi tek. Ayrıca doğaya
aykırı devinim doğaya göre devinime karşıtsa ve tek nesnenin ancak
tek karşıtı varsa; madem dairesel devinim yalın, yer değiştiren nes- 10
nenin doğasına göre olmayacaksa, doğasına aykırı olacaktır, bu
zorunlu. İmdi diyelim ki, ateş, alev ya da bu tür başka bir nesne
dairesel devinimle devinen nesne olsun, onun doğasına göre yer
değiştirmesi dairesel yer değiştirmeye karşıt olacaktır. Ama tek
nesnenin ancak tek karşıtı var. Yukarıya devinim ile aşağıya devi­
nim biribirilerine karşıt. Öte yandan doğaya aykırı olarak dairesel
yer değiştiren cisim değişik bir şey olsa, onun doğaya göre devinimi 15
başka bir devinim olacak. Oysa bu olanaksız. Çünkü [doğal] devini­
mi yukarıya ise o nesne ya alev olacaktır ya da hava; [doğal]
devinimi aşağıya ise ya su ya da toprak.
Ayrıca böyle bir yer değiştirme ilk, önce gelen de olmak zorunda,

17
a6ga O E P I OTPANOT A. 2

avayKaîov eîv aı rrjv roıavrrjv <popâv. t o y ap r ik e ıo v ırpore-


îo 'pov rfj tpvtret tov ârekov s, 6 8£ tdjKkos t&v rekeıcnv, evöeîa
8£ ypajip-j] ovbep-Ca- ovre y ap fı arreıpos (e^oı y a p hv re-
Kos Kal rrepas) ovre t&v TreTrepaa-pievcav ovbep-ıa (ıraa&v yap
iarC t i İk tos' av£rjo-aı y ap iv b e y e r a ı onoıavovv). &<tt eıırep
T) fiev ırporepa kİvt]<tls ırporipov tjj (pvcreı <ra>jJ.aros, f] be
25 KVKkat Trporepa rrjs evöetas, fj 8’ e ir evdeıas t&v cnrk&v
crüipdTmv €(ttl (ro r e yap ırvp etr evdeıas ava>, (peperaı. Kaı
r a yerjpâ Kara) ırpos râ p.e<rov), âvâyur) Kaı TijV kvkXü)
Kivrjcrıv t&v aitk&v tiv o s eîv aı critifiİTCûv t&v y ap [iikt&v
Ttjv (f>opav e<f>afj.ev eıvaı K ara t o eıriKparovv ev Trj fiı£ eı
30 t&v arrk&v. İk re 8rı rovrcov (pavepov o n ıre<f>VK€ t is o v a la
absjiaTOS akkrj ırapa. Tas evravda cruaracreıs, Oeıorepa Kal
Ttporepa tovtcov âıravrcûv, k&v eî rts İ n k â fio ı ıracrav eıvaı
K(vt]<rıv rj Kara (j)i/a-ıv rj n a p a <f)v<rıv, Kal ttjv &kka> ırapa
<f>v<rıv erepa» Kara (fıiSaıv, oîov 77 avca Kal rj Karta ıreırovBev'
35 V p t v y<*p t & ırvpC, fj 8e rjj yfj ırapa (pvcrıv ka l Kara
26915 <f>v<rıv‘ & ar cıvayKaîov Kaı rrjv tcuKkut kLvt)(tiv, eıreıbrı to v to ıs
ırapa (pvcnv, erepov tiv o s eıvaı Kara <f>vcrıv. ırpos Se to v to ıs
ei jiev e a r ıv 77 KVKkaı n v l <f>opa Kara (pvmv, hrjkov i>s eırj
av n <r&p.a r&v aırk&v Kal ırp&Tutv, o ıreıpVKev, (o&ırep
5 rö ırvp avu> Kal fj yrj Karto, İKeîvo kvkAu <j>epe<r8a ı Kara
(pvcrıv. ei 8e ırapa (fıva-ıv <f>eperaı ra <$>ep6p.eva KVKkta ttjv
ıripıÇ <f>opâv, B avnaorov Kal Travrek&s akoy ov rö p.ovr\v
eîvaı avve^rj Tavrrjv rrjv Kivrja-ıv Kal aîbıov, ovcrav ırapa
(pv&ıv’ <f>aCveraı y a p ev ye roîş a k k o ıs r â y ıa r a <j)8eıp 6-
10 p ev a tol ırapa. (pvcrıv. toar eıırep e<rrt ırvp rö <f>ep6fxevov,
Kadiırep (pacrl n v e s , ovbev rjrrov avr& ırapa fyvaıv fı Kİvr\-
21 o v U e / ı i a I*
' y p a t x p .ii om . E 1 21—2 r e k o s K a l ı r i p a s E L : i r e p a s
K alT t \os 2 2 oCre] o Ü r e Si L 2 3 i t r r l ] İ a r a ı L , om . E 1
â ır o ıa o v y J 2 4 a n te T7j add. t i v b s M a 7 y e t ) p & < r t i fi a .r o . ı c d r a ı H ,
y e r jp a k d r w tr t lfia r a M 3 0 r e om . M 31 K a l v p o r i p a om . E
33 t V â ı r K î j y K İ v n \ a ıv T ut vid. 33 -4 ı r a p a e t K a r i ı tran sp on u u t H M
3 5 ırapa e t K a r h . tra n sp o n it H 2 6 9 h2 ttv a l tiv o s M 3 (p o p a
rtv ı F h v (Y i) E L 5 K e îv o E , k İ k ç İ v o L t p t p t t r B a ı K v K \ tp H
9 7 t ] r e E F , om. S c 10 vepıtptpinfvov T ut vid.

18
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

çünkü tam olan tam olmayandan önce gelir, daire tam olanlar
öbeğine giriyor, hiçbir düz çizgi ise tam değil. Nitekim sonsuz çizgi 20
tam değil (sonu, sının olmalı), hiçbir sınırlı çizgi de tam değil (çün­
kü dışında her zaman'bir şey kalır, bir biçimde hep uzatılabilir).
Dolayısıyla doğa açısından daha önce gelen cismin devinimi daha
önce gelirse, dairesel devinim düz çizgisel devinimden önce ise,
düz çizgi biçimindeki devinim yalın cisimlere ait bir devinim ise 25
(çünkü alev ortadan yukarıya, topraktan olan nesneler ise ortaya,
aşağıya düz çizgi biçiminde yer değiştirir) şu zorunlu: dairesel
devinim de yalın cisimlerden birine aittir. Çünkü bileşik cisimlerin
yer değiştirgesinin, [o cismi oluşturan] yalm cisimlerin karışımın­
daki ağırlığa bağlı olduğunu söylemiştik. Buradan açıkça şu çıkıyor:
buradaki, [bizim bildiğimiz] bileşik nesnelerin dışında, daha 30
tanrısal, bütün bu nesnelerden daha önce gelen farklı bir cisim
varlığı doğal. Her devinimin ya doğaya göre ya da doğaya aykırı
olduğu; bir nesne için doğaya aykırı olanın başka bir nesne için
doğaya göre olduğu kabul edildiğinde de bu böyle, sözgelişi devinim­
lerin yukarıya ve aşağıya gitmesi: nitekim biri alev için, öteki toprak
için doğaya aykırı ve doğaya göre. Dolayısıyla dairesel devinim de, 35
madem bunlar için doğaya aykırı, başka bir nesnenin doğasına 269b
uygundur, bu zorunlu. Yine dairesel yer değiştirme herhangi bir
nesne için doğaya göre ise, açık ki, nasıl alev doğal olarak yukarıya,
toprak aşağıya gidiyorsa; doğasına uygun olarak dairesel yer değişti- 5
ren yalın, önce gelen bir cisim olacaktır. Ama daire biçiminde çem­
berse! yer değiştirerek devinen nesneler doğaya aykırı yer değiştiri-
yorlarsa, doğaya aykırı olmasına karşın tek ve yalnız bu devinimin
sürekli, ebedi olması şaşılacak, hepten us dışı bir şey. Çünkü öteki
nesnelerde, doğaya aykırı olan devinimlerin son derece çabuk yok
oldukları görünüyor. Dolayısıyla, kimilerinin ileri sürdüğü gibi ateş
kendi kendini devindiren bir nesne ise, bu devinim onun için 10
aşağıya doğru devinimden hiç de daha az. doğaya aykırı olmaz.

19
I1E P I OTPANOT A. 2 269 *

<r[s k cT iV avrrj fj rj Karcı)" ır v p ö s yâp Kivrjaıv ö p & jie v rrjv and


t o v jiic r o v n a r e v d e Lav. h ı o n e p £ $ a ırd v T co v a v t i s rov rcov
< rv W oy ı£ 6n e v o s
Tturrevıreıev a s e a r ı r t Trapa r a a d l a r a
ra bevpo ır e p l fjp R s erepov Ke\a)pı<Tjt.evov, TocrovTut 15
K al
Tifiıcorepav eyov rr\v ıpvcrıv oot<birep â<pe<TrrjKe t & v e v r a v O a
ır k e t o v .
3 ’ Eır«t 8fc t c İ fie v VTTOKeıraı Ta 8’ â ır o b e b e iK r a ı t& v
elp rjjx iv (a v , tp a v ep ov o ti oöre KOV<f>orrjTa o v r e fiâ p o s e\ eı
a & p .a a r r a v . bel 8 e v ır o 0 eo- 0 a ı t [ k e y o p e v r o f ia p v K a l r o 20
K ovıpov, v v v p .ev în a v & s & s ırpds rr jv ıra p o v < ra v \ p e ( a v , a K p ı-
f ie a r e p o v h e ır â k ıv , o r a v kırı<TKO-K&p.ev ır e p l T rjs o v c r ıa s av-
t& v . fia p î) p e v o v v H ora) rö <f>epeo-0 a ı ırecpVKÖS «m ro fie a -o v ,
Kov(f>öv b i t o oltto t o v jU crov , f i a p v r a r o v de r o ırâcTLv v ıp t-
o r â fie v o v ro ts K a ra ) <f>epop.evoıs, Kov(f>oTaTov 8i t o ır â a ıv 25

İTTtTTokdÇov r o ts a v a ) < fiepop.evoıs. âvâyK rj 8rj nâv rb <f>epo-


[l e v o v rj Kara) rj &vu> fj K ov^ âT tiT ' 2x .e ıv f j f i â p o s îj a p .-
<ptı), fMj Trpbs to av rö 8 i' ırpds â k k r jk a yâp carı fia p e a
K al K ovrpa, o îo v â r ıp Trpbs. üdcop, K a l ırpds y r jv H8 a>p. rd
kvk\o> a & fia (p e p o p e v o v âbvvarov i\ e ıv fiâ p o s rj k o v - 30
(p ö r r jr a ' ov re yâp K arâ <f>vcrıv o v r e ır a p a . (pvcrıv e v h e y e r a ı
av r& KLVrjOrjvaı errl r b fie c r o v îj â ır d t o v p titro v . K ara <f>v-
<rıv p-ev y â p o v k e a r iv avT & r/ i n ’ e v O e ıa s (p o p â " j it a yap
171» İ k İ o t o v t & v arr\ & v , cucrr’ e o r a ı t o av rö r& v o v rco tlv'l
<f)epofxev(ı)v. ıra p b , (favcrıv 8’ eveydevros, el jJ.ev fj K arat 35
ıra p a . tpvcrıv, fj ava> Kara <f>ij<nv, el 8 ’ f] a v a» ıra p a <f>v - VJOa
<rıv, fj Kara) K a ra <f>v<rıv' Ş O ejiev yâp t& v evaırrC atv <5
rj e r i p a T ra p a <pva-ıv, rrjv krepav e îv a ı K ara fy v tn v . e ır e l

12 tı t) Karat : tt)s kcltu L , om» E 14 <ru\\oyı£onfvöıs E ırıaTev- ,


<raıtv F 15 t o om . E 1 17 ır\doı M , r t t W F 19 fidpos
otrrc Kovrpârıjra M 2 0 ırâv autta S 1 nal KOv<pav S 1, Kol r l rb kov-
<pov L a ı ws om . E , ttjv om . F 3 6 5i F r 3 7 f) liva 1)
Karo) F H 28 f) E rb om . M & \ \ cl F H 3 9 SdapJ
vSap ıcal ırvp M y îjv] yrjv Kal atpa M 3 0 5i E L : 5); ’& TS1 a 5w a-
ro i'] avâyım fiil F fiâpos Hxelv ^ 2 avrb F M 3 270* I a n te
K a ri add. e<rraı 4>SP tî . . . 2 Kara <pvtrıv om. M 2 töefifv . . . 3 Kara
tpvtrıv om . E L

20
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

Nitekim biz alevin devinimini ortadan [yukanya] düz çizgi biçimin­


de görüyoruz. Bunun için bütün bunlardan güvenle şunu çıkarabili­
riz: burada, bizim çevremizdeki cisimlerin dışında değişik bir cisim 15
var, bu nesne buradaki nesnelerden ne denli uzak ise o denli daha
değerli bir doğa taşıyor.
3 İmdi madem dediklerimizin bazıları kabullerimiz, bazıları da
kanıtlama, çıkan şu: her cisim hafiflik ya da ağırlık taşımıyor. Ağır
ile h a fif’in anlamının ne olduğu şimdilik işimizi görecek yeterlikte 20
kabul edilsin; onların varlığı üzerine araştırma yaptığımız zaman,
anlamları kesinlik kazanacak.4 İmdi ağır, doğal olarak ortaya devi­
nen olsun; hafif ise ortadan; en ağır nesne aşağıya doğru yer değişti­
ren bütün nesnelerin altında duran şey, en hafif nesne ise yukarıya 25
doğru yer değiştiren bütün neşnelerin üzerinde olan şey. İmdi şu
zorunlu: aşağıya ya da yukarıya yer değiştiren her nesne ya ağırlık
taşır ya hafiflik ya da her ikisini birden -meğerki aynı nesneye
göre ola. Nitekim nesneler biribirilerine göre ağır.ya da hafiftirler,
sözgelişi hava suya göre; su da toprağa göre. Oysa dairesel yer değiş­
tiren bir cisim ağırlık ya da hafiflik taşıyamaz. Çünkü o cisim için 30
ne doğaya uygun olarak ne de doğaya aykırı olarak ortaya doğru
devinmek de olası değil, ortadan [çevreye] doğru devinmek de.
Nitekim onun için doğaya uygun yer değiştirme düz çizgi biçiminde­
ki yer değiştirme değil. Yalın cisimlerin her birinin [doğaya uygun]
tek devinimi olduğunu söylemiştik, dolayısıyla o, böyle devinenler
içinde herhangi bir cisimle bir olacaktır. Doğasına aykırı yer 35
değiştiren cismin, aşağıya devinimi doğasına aykırı ise yukarıya 27 0 a
devinimi doğasına uygun olur; yukarıya devinimi doğasına aykırı
ise aşağıya devinimi doğasına uygun olur. Çünkü karşıtlardan biri
bir nesne için doğaya aykırı ise, ötekinin doğaya uygun olduğunu

21
37<>a n E P I OTPANOT A. 3

8’ els rö airro p e p e r a ı ro 8k ov Kal rö popıov Kara <f>v-


5 (Tiv, oîov Tiâcra yrj Kal ptKpâ fi& kos, trvpfiaCveı ırp&rov pev
prjre Kqv<f)drT]T <f)(eıv aiırö ptjbepıav pıjre fiâ p o s (rj y âp hv
ırpös t ö picrov rj âırö rov .p ea o v rjhvvaro <f>epea-0a ı K a r a rrjv
eovroû (pvırtv), lıreıö’ ort abvvarov KurrjBrjvaı rtjv Kara tottov
kİvt)(tiv rj avu> avekKopevov rj k&tcû Karaırırdpevov' ov re yâp
ıo Kara. <f>v<rıv evbe^ eraı Kıvvdrjvaı Kİvr\a-ıv a ir& âkkrjv ovre
ırapct <f>vtrıv, ovr ’ avr& ovre t & v popCcvv ovbev ı- â yâp avrös
12 koyos ırepl okov Kal pepovs.
12 8
o p o tv s ’ evkoyov vırokafieîv
ırepl avrov K a l o r t âyivrjrov K a l a<p0ap rov K a l âvav£es
k o .1 â v a k k o m r o v , b ıa rö ytyveaO aı pev aırav r ö yıyvope-

15 vov e £ evavrıov re Kal v ı r o K e y ı ivov t i v o s , K a l <f>OeCpeadaı


&<ravrms v ı r o K e ı p e v o v r e t i v o s K a l v ı r 3 evavrıov k o .1 els
evavrıov, kaöâırep ev roîs ırpçSroıs eîp-rjrat A.oyoıs* r&v 55
8
evavTCa>v K a l at <f>opal ev av riaı. el t) r o v r a prjbev evavrıov
evbe^eraı eıv aı 81a râ Kal rfj (fropd. rfj KVKka> pr) eıv aı
20 av rıv' iv av riav k C v t\ < tiv , âp0&s e o i K e v rj <f>vvıs t ö p ek k o v
ecrecrOaı âyevrjrov K a l &<f>0aprov i£ekecr8a ı İ k t & v evavrîuıv
ev t o î s evavrioıs y â p fj yeveo-ıs Kat fj <p8opâ. a k k a p r j v
K a l râ avÇavopevov aırav avÇ âvera t [icat râ <f>0îvov <f>6ıvet]

vttö cruyyepoSs ırpotTiovros K a l âvakvopevov e ls rrfv S k ıjv


25 rovT(o 8’ o v k eo r ıv e £ ov yeyovev. el 8’ e o r l K a t âvavÇrjrov K a l
&<j>0apTov, rrjs aiırrjs bıav oias ia r lv vırokafieîv K a t âvakkoıco-
to v eîvaı. e p r i p ev yâp fj akkoıutcrıs Kunj<rts Kara râ ıtotov,
rov 8£ ıroıov a i p e v e£ets K a t bıaOeo-eıs o v k &vev r & v K a r a
ırâdr) y ıy v ov raı perafiok& v, oîov vyCeıa K a l v o ao s. K a r a
6 fifa t ( a ) ] fiifSi F 7 İSivaro J M 9 fı om . E irtAıetS-
fıtvov S p : ihKİfitvov F 2, om . co d d . 10 avrŞ p o st ivSfyfraı pon.
Es 11 airb F H ovStv F 16 r t om . E 18 Si E L
tovto L oûîit> H 19 fıiı o m . J ao om . L , İv tiv
om . H a ı K a l &<t>6aprov om . E 2 3 <fıopi J 33 o C fe ra ı M
K a l . . . <p9tvtt addunt H M , ora. cum ce te ris S T h . 3 4 ûırb tov <rvy-
ytvovs M , öırb trvyyevovs rtvbs H 3 5 tovto J S“ ia ri] S' frı J
İvavÇts L 3 6 ÜupOiTov H 3 9 » iSif E J : rck fiB if H L M S C, x<£-
80i F rı vio’os L

22
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

belirlemiştik. Madem hem bütün hem de parça doğaya uygun


olarak aynı yöne doğru yer değiştirir, sözgelişi toprağın bütünü ve 5
küçücük bir kum tanesi, ilkin şu söz konusu: o nesne ne bir hafiflik
ne de bir ağırlık taşıyabilir (çünkü kendi doğasına göre ya ortaya
doğru ya da ortadan [çevreye] doğru yer değiştirmesi olanaksızdı),
ikincileyin de şü söz konusu olur: yere göre devinim açısından ya
yukarıya çekilerek ya da aşağıya itilerek devinmesi olanaklı değil.
Nitekim onun için doğaya göre ve doğaya aykın başka bir devinimle 10
devinmek olası değil, ne onun için ne de parçalarından biri için.
Nitekim bütün ile parça konusunda aynı uslamlama geçerli.
Aynı şekilde onun hakkında şunlarm kabul edilmesi usa uygun:
doğmamıştır, yok olamaz, büyümez, niteliği değişmez. Çünkü her
oluşan nesne bir karşıt ile bir taşıyıcıdan oluşur, yine her yok olan 15
nesne de bir taşıyıcının bir karşıttan öteki karşıta geçmesiyle yok
olur. Bunları daha önceki konuşmalarımızda söylemiştik.5 Karşıt
yer değiştirmeler de karşıtlar içine giriyor. İmdi, dairesel yer
değiştirmeye karşıt bir devinim olamayacağından ötürü bu cismin
bir karşıtının olması olası değilse, karşıtlardan bağımsız olan nesne- 20
nin oluşmayan ve yok olmayan bir nesne olmasını doğa doğrudan
sağlar görünüyor. Nitekim oluş ile yok oluş da karşıtlar içinde yer
alıyor. Yine büyüyen her nesne eş cinsinin eklenmesiyle büyür,
eksilen her nesne de eş cinsinin kopmasıyla eksilir, bunlar maddede
olup biter. Bu nesne için ondan oluşacak bir şey yok, bu böyleyse
büyüyemez de küçülemez de. Aynı düşünce yolu izlendikte onun 25
nitelik değiştirmeyen bir cisim olduğunu da kabul etmek gerekiyor,
çünkü nitelik değiştirme nasıllık açısından bir devinme, değişme­
dir,oysa nasıllığa ait huylar, tutumlar etkilenimlere uygun olan
değişmeler olmaksızın olmaz: sözgelişi sağlık ile hastalık. Doğal

23
IIE P I OTPANOT A. 3 270"

ırâOos oaa pLeraftâkkeı t& v (ftvatK&v aa>pL&Tü>v, eyovö' 30


6p&jxev Kavra nal av^rjaıv Kal <f>dıaıv, olov r a re r&v Çmûv
(Tapara Kal ra fiopıa avr&v K a l ra r& v <f>vr&v, o/io«os
öe K a l ra r&v oroıyeuûV' & a r eh rep rö kvkA<j> a&fia ıırjr
av^rjaıv e%eıv evbexeraı fifjre <p6 (<rıv, evkoyov Kal avak-
kom rov eîvaı. 35
A t a r ı f i e v o v v â ı b ı o v K a l o v r ' a v £ q a r ıv e \ o v o v r e (p ö ıcrıv , 2 7 0 b
aAA.1 â y r j p a r o v K al âV akX oC a>rov K al ân ades ia r ı râ ırp& -
r o v r & v C M fidrcav, e l r ı s r o î s V K O K eifievoıs K iareveı, <f>ave-
p b v e/c r & v e lp rffie v ta v e a r ı v . e o iK e 8’ o r e A oyos r o îs ( p a ıv o -
f t e v o ıs fia p r v p e îv K al r â (f> aıvâjxeva r & k o y ip- rtâ v res y a p 5
âvOpûHTOı ır e p l Bet Sı» l^otıtrıv VKokt]\j/ıv, K a l ı r a v r e s r o v â v to -
Tarat r â B e «■> t o k o v aK obıboaaı, K a l f id p { 3a p o ı K a l tfE A -
k rjv es, oaoı ır e p e îv a ı v o fiL Ç fiv aı B eov s, b r jk o v on &>s r Ş
â û avara» rb &6 â v a r o v a v v r jp r n jp .e v o v âbv v arov yap aAAtüî.
eırr ep o v v İ a r ı n Ö eîov , & anep İ a r ı , K al r a v v v el.prjp.eva Kepi 10
r r js KpcüTTjs o v a î a s r & v aa> fj.âra)v e ı p r j r a ı n a k & s . a v p .fia [ v e ı
be to v to K a l d i a r r js a la B r ja e o c ıs İn a v & s , <3 s y e rrpds a v -
BptoTrivtjv e lr r e îv r tio r ıv iv & ır a v r ı yap rû rr a p e k r jk v O o r ı
y jıo v to Kara r r jv K a p a b eb o fJ.iv T jv â k k r jk o ıs fj.vrjij.rjv o v B ev
(p a C v era ı n e r a ft e fi k r j K d s o v r e KaO’ o k o v r o v e a ^ o r o v o v p a v o v 15
o v r e K a r a f io p ı o v a v r o v T& v o İK eü o v o v B e v . e o iK e b e K a l r o v -
i'o/j.a K apa r& v â p )(a (a )V d ıa d e b o a û a ı fify p ı Kal to v vvv
X povov, t o v t o v t ö v rp oT rov v n o k a fj./ 3 a v o v r (o v o v K e p K a l r jfie îs
k e y o fie v o v y a p a K a £ ov be b ls â k k â â n e ı p a K i s b e î v o fiiÇ eıv
ras av râs â rp iK v eîa ö a ı bö£as e ls r jfjâ s . b ıo n e p a>s e r e p o y t o

3 0 S i] S i rb L , om. E 1»* 2 7 0 ^ 3 7n<rret/rrei E * L , fo rt. T h . 4 iarlv


om . M re om . E 1 6 luıuriro) E F H L T h . : &va> J M r S p 7 Beltf
E J F H L S P : 0c$> M I T h . e\\.i)vts Kal pdpfiapoı M 8 Sapı] Kal
Haoı F Sri om. J F 8 - 9 rb aOdyarov TCf> iBavârtp M 9 rb
adâvarov] rbv iBdvarov ovpavbv E 1 10 r ı ] r i H M &tnrep E J H L S ’r :
&amp alv Kal F M 13 fla r ıv elretv H 14 XP<W oın* H
15 rbv] rb E 1 17 rapaSeSoaûaı E in r a s ., ^ S 1 H*XPl T0" XP&V0V
rov vvv E L e t u t vid. T (ientpus firaesens) 18 vTroka/ifiavivruv E L M r :
îrKoKaBivrtav J F H ig aırtıpİKis : tr\eovaKis E L S . C f. Meteor.
339b 29 Seîv H

24
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

cisimler içinde etkilenime göre değişen nesnelerin hepsinin hem 30


büyüme hem de eksilme gösterdiğini görüyoruz, sözgelişi canlıların
bedenleri, onların parçaları, bitkilerin kısımları, yine öğelerin
kısımları da öyle. Dolayısıyla madem dairesel devinimle devinen
cisim ne artıyor ne de eksiliyor, onun nitelik değiştirmeyen bir cisim
olması da usa uygun. 35
İmdi kabul olarak koyduklarımız güven verici ise, dediklerimiz- 270b
den açıkça çıkan şu: ebedi, artması-eksilmesi olmayan, yaşlanma­
yan, nitelik değiştirmeyen, etkilenime uğramayan, ilk, önde gelen
cisim var. Hem bizim temellendirmemiz samlara uyuyor hem de
görünenler bizim temellendirmemize. Nitekim bütün insanların 5
tanrılar konusunda bir sayıltıları var, herkes tanrıca olana en
yukarda bir yer ayırıyor, hem yabancılar hem Hellenler, tanrıların
olduğunu düşünen herkes açıkça ölümsüz olanı ölümsüz olanla
bağdaştırıyor. Kaldı ki başkaca olması olanaksız. İmdi tanrıca bir
şey varsa -k i var-, cisimlerin önünde gelen varlık konusunda şimdi ıo
söylediklerimiz yerinde demektir. İnsan algısına göre sözetmek
gerekiyorsa, bu duyumsama yoluyla da yeterince açık. Nitekim
geçmişin tümünde, insanların biribirilerine aktardıklarına göre,
ne gökyüzünün bütününün ötesinde ne de onun yakın parçaların- 15
dan birinde hiçbir şey değişmemiş görünüyor. Adı da eskilerden
günümüze değin bizim verdiğimiz şekilde gelmiş. Bir iki kez değil,
sayısız kez aynı sanların bize ulaştığını düşünmek gerek: bunun 20

25
riE P I OTPANOT A. 3

rıvos ovros tov npdrov (rdfiaros ırapa yrjv Kal inip kal
âipa Kal tibutp, aldepa npoauivofiaa-av rbv âv<arâr<û ronov,
ânb tov Öeîv âel to v âtbıov xpovov 6 ep.evoı rrjv ena>wp.iav
avrat. ’ AvaÇayâpas 8e Kara\prjraı r& ovo/mrı rovr<ı> ov
25 Kak&s' ovofiâÇeı yap aldepa âvrl nvpos.
& avepbv 8’ e* t &v elpT)p.ev<av K al 8 to n töv â p ıd p .o v
â b v v a r o v e î v a ı n k e u o r b v t & v key op  v a> v crcop.arcoi' â n k & v
rov p .e v yap ânkov <r<ap.aros â v d y K rj r r jv K ivrjcn v â n k r jv
e îv a ı, fj.o v a s 8e rav ras et v a t <\>ap.ev â n k â s , rr jv re kv-
30 kA.o) Kal ttjv e n e v d e ıa s , K al r a v r r js b v o fio p ıa , tt]v p .ev
â n o tov p e a o v , r r jv 8’ e n i r b p erov. *
*O r ı 8’ ovk ecrrı rfj kvkA<û (popa evavrîa akkrj (popa, 4
nktovayödev av rıs Aa/3 oı rrjv n la r ıv np&rov fiev o ti rr)
■nepupepeı rrjv evdeıav âvriKeıcrdaı p.dkıora rıde[xev’ Tb yap
35 Koıkov Kal t o Kvprov ov fiovov aAA.7fA.0ts âvriKela-daı doKeî
2 y ıa aAAa K at rû evdeı, (rvvbvaÇpııeva K al kafiovra crvvdeaıv
u><rr eınep evavrîa r ıs ea rı, rrjv eni rrjs evdeıas p a kla ra
âvayKaîov evavrCav eîvaı npbs rqv kvkA<p Kivr)<ra>. al 8’ in i
rrjs evdeıas âkkrjkaıs âvrİKeıvraı bıa rovs ronovs* rb yap
S uvm Kal Karay ronov re ecrrı bıa<popa Kal ivavrıatcrıs.— eneır
et rıs vnokafApaveı tov avrov eîvaı koyov ovnep eni rrjs
evdeıas, Kal eni rrjs nepıtpepovs (rrfv yap ânb rov A npbs
rb B (popâv ivavr'ıav eîvaı rfj ânb rov B npbs ro A), rrıv
eni rrjs evdeıas keyei' avrr] yap nenipavraı, nepKpepeıs
ı o 8’ aneıpoı av eîev nepl ra avra (rr\p.eîa.— oju ou o s 8e Kat
eırt rov rjp-iKVKkıov rov evos, o îo v . âno rov T eırl t o A Kat

22 iyardra E H L r : &vu J F M 2 4 Karaxpv’’’aı E L r S p u t v id .: K a r a -


KexpVT<u ^ T h . 2 6 Kal StSrı E L S C: 5 t6rı Kal J F H r , Kal ZiAti Kal M
3 7 oiı Svparbv F , om . M rbv om . H L 2 9 eîvaı E L r : om , J F H ,
p o st (pafiev pon. M 3° ra Svo $ 33 Aâ/Sp M 35 t ö
om. J F avTiKtîaBaı kAAİjAoıs F 271*1 Oiaıv F cotT- a i<rr 1
]
iarı t î ırepıtpeptia F ' 4 rov riırov E 1 5 Hvoı Kal K a ra F L S P :
turu K a r a E 1, &vu r Ş k&tiû J H r , İvin Kal Tb Kara M 6 iıroAanfidvoı
M eVI ] «ol 4ttI M 7 ârb rov A om . E 19 p o s
ıpopav F Tceptıpepetaı S c IO ra aiıra 3>SC: raurct L , t& E 1 Kal]
K a l i J oc,rr- S l 11 K a l] K a l rç M

26
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

için en yukarıdaki alan, toprak, ateş, hava, su dışında; değişik,


varlığı önce gelen bir cisim olarak, aither diye adlandırılmıştır, yani
onun sanı ebedi bir zaman boyunca hep koşm dk’tan geliyor.6 Ama
Anaksagoras bu adı yerinde kullanmıyor, çünkü aither’i ateş yerine
kullanıyor. 25
Dediklerimizden, sözünü ettiğimiz yalın cisimlerin sayısının
daha çok olmasının niçin olanaksız olduğu da çıkıyor: nitekim
yalın cismin deviniminin yalın olması gerekiyor, yalnızca dairesel
ve düz çizgi biçimindeki devinimin yalın olduğunu, berikinin de
biri ortadan [çevreye] öteki ortaya doğru olmak üzere iki türü oldu- 30
ğurıu söylemiştik.
4 Ne ki daire biçiminde yer değiştirmeye karşıt başka bir'yer
değiştirme olmadığı yollu sav birkaç türlü güçlendirilebilir. Birincisi
şu: eğri çizgiye en karşıt şey düz çizgidir diye kabul ederiz, çünkü
içbükey ve dışbükey eğrinin yalnızca biribirilerine karşıt olduğu 35
değil, ikisi birden birleşik düşünüldüğünden ötürü düz çizgiye de 27 l a
karşıt olduğu sanılır. Dolayısıyla dairesel devinime karşıt bir
devinim varsa, onun en çok düz çizgi biçimindeki devinim olması
zorunlu. Ama düz çizgi biçimindeki devinimler yerleri yüzünden
biribirilerine karşıt, çünkü yukarı ile aşağı hem bir yer ayrımıdır
hem de karşıt. -D ahası düz çizgi biçimindeki devinim ile dairesel 5
biçimdeki devinimin tanımı, anlamı aynıdır diye kabul edilecek
olsa (yani A’dan B’ya7yer değiştirmenin B’dan A’ya yer değiştirmeye
karşıt olduğu), aslında düz çizgi biçimindeki devinim kastedilir.
Çünkü yalnız o sınırlıdır, oysa dairede aynı simgeler çevresinde
sonsuz sayıda daireler olabilir. -T ek yarım daire üizerinde de bu 10
böyle: sözgelişi [r A yarım dairesi üzerinde] T ’dan A ’ya ve A ’dan

27
riE P I OTPANOT A. 4 27ı 3
aırb t o v A im rb T* fj yap avn) rfj im rfjs btapirpov
ecrrCv" âel yap enaorov âıriyetv rr/v eııûetav Ttdepev.— opoıas
8£ Kav ei Tis nvukov ıroırjuas rfjv iırl daripov fjjj.LKVK.kCov
<f>opav ivavrtav detr] rfj iırl daripov, olov iv râ oka kv- 15
Kka TTjv an o rov E ırpos rö Z to C H fjptKVKktov rfj, aırb

Fig. I I .

F ig . I I I .

to v Z ırpos ro E iv rŞ> @ fjfiıkvKkta. el 8e Kal avrat


ivavriaı, akk' ovrı ye al ini rov okov KİjKkov <popal ak-
krıkaıs btâ t o v t o ivavriaı.-— otkka prjv ovb’ f] aıro rov A iırl
to B K V K ka (popa ivavrta rfj âıro rov A iırl rb T* e/c 20
ls, fj ö’ ivavrta bıapiaör} (popa
ravrov yap els ravro fj klvtjo-
İk rov ivavriov els to ivavriov. el be Kal fjv fj k v -
Kka t t } k VKk(o ivavrıû, pârrjv av r^v fj erepa- [em ro avrd
ya/).] o t l avayKi] to kvk\<o (pepopevov oıroOevovv âp£âp.e-
vov eîs ırâvras opotas âcpiKveîa-daı rovs ivavrıovs t o t t o v s 25
(eleri be t o t t o v ivavrtorrjrfs rb ava K a l K a r a icat t o t t po-

13 T/yv] * a r â TrjV F re& 1 6 t t ;] rov M 17 av rat] avrat ye M


18 a f] «al a ! L Kvx\o<p6pıaı E 1 2 0 rij âıro . . . 21 ivavrta oıiı.
E1 21 7i 8*] ei S’ E 2 2 2 elvaı post ivavrıov add. H , p ost 4vav-
r'ıov L r u t vid. «al del. E rec 2 3 rij kvk\</> om . E 1 /lârıjy om.
E1 ^ ] rfj F hA rb avrb yap om. E L e t (n isi fallo r) S A İ. : hab en t
4>r 2 4 S n E T S A İ . : « rı 4 >LE2A ly()' ivod. ipfyifievov om. L
2 6 rb Kara H K a l (2 ) orri. F 2 6 , 27 ttpitrStoy, 6ttI(t8 lou E j L S p :
ırp6adev, iwıtrdev J , e/ıırpuerBcv, tvıcrBev F M E 2H qui ordiuem in vertit

28
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

T ’y a . Çünkü çap ölçüsü aynı. N itekim her birini düz çizgi


uzaklığında kabul ederiz. -A ynı şekilde bir daireyi iki yarım daireye
bölüp bu iki yarım daire üzerindeki devinimlerin biribirine karşıt
olduğu düşünülse de bu böyle: sözgelişi dairenin bütünü üzerinde 15
E’dan Z’ya H yarım dairesi üzerindeki devinim ile Z’dan E ’a ©

Şekil II

Şekil III

yarım dairesi üzerindeki devinim. Bunlar karşıt olsa bile, bu yüzden


dairenin tümü üzerindeki yer değiştirmeler biribirilerine karşıt
olmaz. -Kaldı ki A’dan B’ya dairesel devinim de A’dan F y a dairesel
devinime karşıt olmaz. Çünkü devinim aynı noktadan aynı 20
noktaya, oysa karşıt devinimi karşıt noktadan karşıt noktaya yer
değiştirme diye belirlemiştik. Dairesel devinim dairesel devinime
karşıt olsaydı bunlardan biri gereksiz olurdu: [çünkü aynı noktaya
doğru]. Nitekim her dairesel yer değiştiren nesnenin, nereden
başlarsa başlasın, bütün karşıt yerlere aynı şekilde varması zorunlu 25
(karşıt yerler ise yukan-aşağı, ön-arka, sağ-sol), yer değiştirmedeki

29
2 7 ia riE P I OTPANOT A. 4

<r$ıov K al 6ttI(t 6 lo v K al r b b e £ tov kclt a p u rr ep d v ), a l 8e rî}s


(p op as i v a v r ıd o - e ıs K ara Tas T&v tottcoi/ t i a l v i v a v r u i a e ı s '
el fiev y a p î«raı tf<rav, o v k h v y v Kivrj a ı s a v r& v , el 8’ fj
30 k r e p a Ktvr\<rıs İK p â r e t, fj k r e p a o v k h v r j v & a r e l &fj.<f>6r e p a
rjv, )ıâ rrjv h v öarepo v r\v a & p a fXT) KtvovfLevov tt jv av rov
K lv r ja ıv jjA rtjv y a p ir r 68r)fxa roCro k d y o p e v , ov nrj c a r ıv
v ır o b e a ıs . o 8e Öeos K a l fj <f>vaıs o v b ev fiâ rrjv ır o ıo v a ıv .
37lb ‘ ’AAA* l ir e t b r jk o v ır e p l tovtcüv , ır e p l t &v k o ıır & v 5
<TKeırreov, Kal it p & r o v ır d r e p o v fe r r ı r ı a & fia â ır e ıp o v , <3 <r-
ırep ol 7rX eÎ0T 0 i r & v a p y a l ^ v (p ıko cro tfıa iv (irjOrjcrav, rj r o v r
i a r l v ev t i t& v â d v v â r a )v r ö y a p o v r ta s rj İK eıv co s e x f t v
5 rı [U Kpbv d AA’ o\ov 8 ıa<f>epeı K a l . ır a v ır p o s rrjv r r js
a k r jd e C a s B eta p C a v a ^ e b ö v y a p a v r ıj ır a a & v ap ^ r] r & v i v a v -
ru Lcretûv r o î s &/no<prfvafi.evaıS t i ır e p l r r js o k q s (f>vcrea>s Kal
y ey o v e K al y e v o ır a v , etn ep icat r b fiiK p b v ı r a p a f î r j v a ı r r js
â k r jö e C a s â ff u a r a p - i v o ı s y l v e r a ı ıröppa» f iy p ıo t r k a c r ıo v . o to v e ı
10 T ts e k â ^ t a r o v eîv a C r ı (paırj p  y e d o s ' o v r o s y a p T o v k â x L(Trov
e lo a y a y ih v ra p e y ıa r a K iv e î t& v fia d ijjia r iK & v . to v to v
8’ a ı r ı o v OTi fj ip y ji b v v â p e t fietÇ tov Tj f i e y e d e t , b t o ır e p to
iv & p x fi p-iKpöv i v rfj r e k e v r fj y C v e r a ı ıra/ı/xe'ye0e s . rö 8’
a ır e t p o v Kal a p y r js e ^ e ı 8v v a jj.iv K al t o v ıro cro v ttjv fie y i-
15 (TTrjV, & arr o v 8e v a r o ır o v o v 8’ â k o y o v r b 6avfj.aa-rr)v e î v a ı r t/v
8 ıa< p op av İ k to v k a Ş e îv û>s e a r ı r ı a & p ıa a ır e ı p o v . 810 ır e p l
17 a v r o v k e K T fo v i £ a p x v s a v a k a f i o v c r ıv .
17 âvâyKTj 8rj ırav tr&ıxa
rj t &v aırk& v eîv a ı rj r& v avvdeToav, w a r e Kal r b aıreıp ov
rj aırk o v v e o r a ı rj o v v ö e ro v . â k k a firjv Kal o r ı y e ıreırepa-

3 7 Kal r i F H L M S pE a r b ora. E rb ipıar. M 8e] yap L


2 9 yap'] om . E 1, &p’ ci. P ra n tl o u t»v ] âırKût c i. S ııse m ih l 3 0 p ost
kıvi)<rıs ad d . airrûv F imKp&rnı E'2 31 Sdrepov f a E J L : ijv Bdrtpov
FH M r aûroC E 3 3 ıro/ eîF 3 7 I b ı ırtpl E J H M r : ko!
ırepl F L S 1 3 Kal om . E rı om . J 3 4>ı\o<r6 rt>av om . F A rg .
4 Ktlvas EJ 5 Trjs E1LTh. : ırtpl rrjs ®FE® 6 vâm v H 11 fit-
yıara. Kiytî EL : pÂyıara Kiriımı HTh., ntyıar hv Ktr^ctıt JFM r tovto E 1
16 8ıî>3 Sıirtp S* 18 fl (i)] tfroı JFHS1, ij rı M 19 fl ( 1) om.
E eîv aı E

30
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE .

karşıtlıklar ise yerlerin karşıtlıklarına göre. Her iki devinim de eşit


olsaydı, onların devinimi olmazdı; iki devinimden biri güçlü olsaydı
öteki devinim olamazdı. Dolayısıyla her ikisi de olsaydı, kendi
devinimini gerçekleştirmeyen öteki cisim gereksiz olurdu. Nitekim 30
bağlanamayan bir bağlı ayakkabıya gereksiz deriz. Oysa tanrı ile
doğa hiçbir şeyi'gereksiz yere yapmaz.
5 Ne ki madem bunlar konusunda durum açık, öteki konulara 27 l b
geçelim. İlkin de acaba çoğu eski filozofun inandığı gibi sonsuz bir
cisim var mı, yoksa bu olanaksız bir şey mi, bunu araştırmak gereki-.
yor. Çünkü bunlardan birinin ya da ötekinin olması öyle önemsiz
bir konu değil, hatta hakikate bakma açısından her şey buna bağlı. 5
Nitekim doğanın tümü hakkında bir görüş bildirmiş olanların
bütün çatışmalarının kaynağı bu konu olmuştur; olur da. Çünkü
hakikatten küçük bir sapma bile yolun sonunda bizi hakikatin çok
çok uzağına taşır. Sözgelişi biri çok küçük bir büyüklük üzerine 10
konuşuyorsa: bu küçücük şeyin işin içine sokulması matematikte
büyük sonuçlar çıkarır. Bunun nedeni şu: kaynak, olanak açısından
büyüklükten daha güçlüdür, bunun için kaynaktaki küçüklük
sonda büyüklüğün tümü olur. Sonsuzluk da hem bir kaynak olanağı
taşıyor hem de en büyük nicelik olanağını. Dolayısıyla sonsuz bir
cismin varlığı kabulünden şaşırtıcı önemde sonuç çıkması garip 15
de değil, anlamsız da. Bunun için bu konuyu baştan derinliğine
ele almak-gerekiyor.
İmdi şu zorunlu: her cisim ya yalındır ya bileşik, dolayısıyla
sonsuz da ya yalın ya da biledik olacaktır. Sınırlı yalın nesnelerden
kurulu bileşik nesnenin sınırlı olduğu da açık, çünkü çokluk ve

31
n E P I OTPANOY A. 5 27ı 11

(rfievaiv t& v attk&v avâyKr} TteTrepd.irfJ.dvov eıvaı tö avv 6 e- ao


tov, 8rjkov- rb yap İ k ıreıtepaa'iJ.ivmv Kal ırkrıûet Kat p.e-
yedeı <rvyKeıpevov TtetıipavTaı Kal Ttkrjdeı nal (leyeûei" ro-
<tovtov ydp ia r ıv i£ ovatv l o r i <xvyKetp.evov. kontbv ToCvvvlbeîv
TtoTepov evhe^eraL r ı t& v hırkâv âıreıpov eîvaı t ö fieyeOos,
rı t o v t âbvvarov• T!poxeıpıırâpevoı hrj ıtepl to v ırpdırov t& v 25
(T&ıptarcop, o îr w arK07t&p.ev Kaı ıtepl t& v konr&v. o rı p.ev
Toıvvv âvdyKrj rö <r&jxa tö kvk\ü) <f>epop.evov TîeırepdvOat
■rrav, çk t& v8e brjkov. el yap âıreıpov tö kvk\u> <pepâp.e-
vov [<r&pa], âıreıpoı ecrovraı aî âırö rov (te<rov eK/3 akkop.e-
vaı. t &v S’ lntelp<i)V tö bıâarrjpa Snteıpov' Sıarm jfia Se key<o 30
t& v ypappL&v, ov p-rjbev İ a r ıv l£a> kafieîv .peyedos âırrofie-
vov r& v ypapp&v. to v t ovv âvdyKr} âıreıpov eîvaı* t& v yap
Tteırepaap.iva>v &el e o r a ı ıreTrepacrpivov. e n 8’ âeı İa r ı to v
bodeVTos p-eîÇov kafteîv, tuore Kaddıtep âpcdpdv keyoftev 372 a
âtteıpav, o t l pÂyıcrros ovk İa rıv , o avrös koyos Kal Trepl tov
bıaarrjuaTos' el ovv rö p-ev âıreıpov [it] l o r t bıeköeîv, aıteCpov
S’ ovros âvdyKr} tö bıâarrjpa reıpov eîvaı, ovk âv iv b i-
\ o ito Kivr}drjvaı KVKku>' rbv 8’ ovpavov âp&pLev taiKkıp crrpe- 5
<pofj.evöv, Kal tŞ> koyıp be buopıaafiev orı itrr( tivos t/ kv-
Kk<p Klvrjo-ıs.— İ t i aıto Trenepaapevov \povov eav â<f>ekr}s
Trenepao-pıivov, âvdyKr} Kal rov kourbv eîvaı ■nenepacrp.evov
Kal eyj.iv apyrjv. ei 8’ 6 \povos 6 Trjs fiabıcreats i% eı ap-
XVVy İg tiv apxr} Kal tîjs KivrjaeaiS, cucrre K al to v peyeûovs o 10
fîepdbiKev. 6 p.aıa>s Se to v to Kal iırl t& v âkkoıv. İarrn 8r)
3 2 ır e r e p a v r a t Kal ırA.yj0eı ıcal /te7 eflet] ır eır e p a a n e v o v L Ş P ( ? ) , fo r t. E *
(crvyıe. . . . fieytdtı in ra s. E ” 0-) 2 3 ia r tv E H L T : ta r a t J F M it
om . F 2 5 rov om . E 1 2 6 <TKorovp.ev F . 2 7 roivvy] oZv F
3 8 tptpifıtvov E L : tpep6fju=vov <r£/ıa ♦ I 'S 1 3 0 SıâffTrifta Se $ : 8ı<£-
tTTtjfia y a p E , İrtıp o y Se Std<rr7i/ia L r 31 ou . . . 32 ypa/tfiûv om.
L Aa/9e«v £{a> F 3 2 iv a y ıe a îo v E u t vid. (3 İ r i ] r ı_ E ',
&rel P ra n tl del] tl S VPS ' 2 7 a 1 1 Aa/Jety fulÇov F a p.4y t-
0 os M 3 /x^j] o v k H L 8 ıefeA .0 e îv H 4 a v a y K a îo v H Üxeıpov
p ost ivâyıcrı pon. J F H r p o st eîvaı M S trrpepifttvov E H L S C: vepı-
tpepifüfyov J , ıtepıaTpetpi/ıevov F M 8 ■KtTteptujp.ivov xpivov iviyınj L
9 S (a 1) E L S P : om . <J> 10 Scrre] t * E 11 5e * r S ’ : SJj E L
Ttt&TtD H 85; ] 8’ 7) J

32
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

büyüklük açısından sınırlı nesnelerden oluşan bir bileşik nesne 20


çokluk ve büyüklük açısından sınırlıdır. Öyleyse geriye kalan şuna
bakmak: acaba yalın nesnelerden biri büyüklükçe sonsuz olabilir
mi yoksa bu olanaksız mı? İmdi cisimlerin ilkini, önce gelenini ele
aldıktan sonra, aynı şekilde geri kalanlar üzerinde de bunu 25
araştıralım. Dairesel yer değiştiren cismin tamamıyla sınırlı olması-
nın zorunlu olduğu şuradan çıkıyor: dairesel yer değiştiren [cisim]
sonsuz ise, ortadan itibaren gidiş yolları sonsuz olacaktır. Sonsuz
olan nesnelerin aralığı da sonsuzdur. Çizgilerin aralığından ise şunu
anlıyorum: çizgilere bitişik hiçbir büyüklüğü dışarda bırakmayan 30
yer. İmdi bunun sonsuz olması zorunlu. Nitekim sınırlı olanların
aralığı her zaman sınırlı olacaktır. Ö te yandan verilenden daha
büyüğünü almak her zaman olanaklı, dolayısıyla en büyük sayı
olmadığından ötürü sayının sonsuz olduğunu söylediğimiz gibi, aynı 27 2 a
temellendirme aralık için de geçerli. İmdi sonsuzu tüketmek
olanaklı değilse, sonsuz olanın aralığının sonsuz olması zorunlu
oluyorsa, sonsuz olan için dairesel devinim olası olamaz. Ama biz
gökyüzünün dairesel döndüğünü görüyoruz, dairesel devinimi olan 5
bir nesnenin varolduğunu da temellendirdik. -Ayrıca sınırlı zaman­
dan sınırlı bir zaman alınırsa, kalanın da sınırlı olması ve başlangıç
taşıması zorunlu. Ama bir gidişin zamanı başlangıç taşıyorsa, o
başlangıç devinimin de başlangıcı olur, dolayısıyla giden o büyüklü- 10
ğün de. Bu ötekilerde de böyle. İmdi yalnızca E yönünde sonsuz

33
272a FIE P I O TP A N O T A. 5

ypan^iT] a n e ıp o s , itf >’ 17 A TE, eni d â re p a , 17 rd E- t;


8’ e</>’ fj ra BB, lir * âjMpOTepa a n e ıp o s. el hrj ypâ^reı

kvkX ov fj rö A rE and to v A K İvrp o v, Tejivov<râ nore

15 b î a ö ı jf f f r c u kvkAm t t j v r a BB ij t ö A rE nenepa.o-p.evov \ p 6 ~

vov o yâp nâs X P °V0S 'hv ^X^rl ° o v p a v o s,

;E
t


-r
A
B ------------- ------------- :-------------------------- B
F ig . V .

n e n e p a trp e v o s . Kat o â(f>riprjp.evos a p a , o v fj Tefivovo-a ecpe-


p e ro . io ra t a p a T ts âpxv fi n p & ro v rj tö A r E Ttjv ra
BB İT efiev . aA.A.’ â h v v a ro v . o v k a p a e crrı k t jk â a j <rrpa<f>rjvaı

j o tö a n eıp o v . Shtt o v ü e töv KotrpLov, e l tfv a n e ıp o s .


yE rı 8e Kal eK râvbe fp a v e p o v , o ti tö a n e ıp o v âbvva­
rov Kivrjörjvaı. e o r c o y â p fj t ö A <pepopivr] n a p â r r jv B , n e -
nepa<T\ıevr] n a p â nenepa<TpÂvr\v. a v â y K tj 8rj â jia r r jv r e A
Trjs B â ır o k e k u a d a ı K a l T ijv B rrjs A* o c ro v y a p rj k r e p a
35 e n ı( 3 â k k e ı Trjs e r e p a s , K a l fj k r e p a İKetvrjs t o < t o v t o v . e l p.ev
ovv ou KtvoîvTO e l s T o iv a v r C o v , Ö c ltto v Slv â n o k v o ı ı r r o , e l
8e napâ fie v o v t r a v (pepoıro, fip a b v r e p o v , rû a ir w rayet
K iv o v jU v o v t o v n a p a < p e p o p .e v o v . aAA’ e K e îv o y e <f>avepov, o t i
â b v v a r o v ttjv a n e ıp o v h ıe k d e î v e v n en epa a -fiivto X P °V(î *• *v
30 âneCpıa a p a ' bebeiK raı y a p t o v t o n p â r e p o v i v r o îs nep'ı k i-
vrja-euts. hıa<f)epeı he ye ov d ev rj r tjv n e n e p a o - jie v r jv <f>epe-

13 i<p’ $ E L S 1 : iıp' lıs $ ra. d y e F H , fı] ttov | H 13 r a ] r a


Sio L , om . E ypâıpeı F H L : -/pcnj/aı E r u t v id ., ypd<peı JM 14 -roû
â F S : roû y reli. K evrpov $ r S p : om . E L 15 KVK\tp om . F 1
Tik o m . H ti rbij v r a E 2, 4) r& L , ^ r b M iv ıreırepaafievıp XP^VV
E 2L A rp . 17 i om . H 18 5 ] fıs J , p p o st ırpûruv S ° rb
E F H M S C: r a J L ret om . E 1 31 5e om . H 3 3 ıreTrepoor/uevîj
Ttaph om . E ’J 3 3 5e E re r i S M 3 4 erepa om . E 1 s$ iv e p -
j8aAA.fi F j iırthîfirf M p ost e r e p a add. KIV7)(TIS E 27 tpepoıro
J H L M r : ıcapcupcpoıro E F

34
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

olan A TE çizgisini alalım, bir de her iki yönde sonsuz olan BB


çizgisini. İmdi A TE çizgisi A noktası çevresinde döndürülürse,
dairesel dönüşünde A TE BB’yı sınırlı bir zaman boyunca keserek
gidecektir. Çünkü gökyüzünün dairesel dönmesi için gerekli 15
zamanın hepsi sınırlı. Öyleyse çizgilerin kesiştiği zaman parçası da

;E
t


t

A
B -------------------- --------------~B
Şekil V

sınırlı. Demek ki, A TE nın BB’yı ilk kestiği bir başlangıç olacaktır.
Oysa bu olanaksız. İmdi sonsuz plan cismin dairesel dönmesi
olanaksız. Dolayısıyla evren de sonsuz olsaydı dairesel dönemezdi. 20
Ayrıca buradan şu da çıkıyor: sonsuz olanın devinmesi olanak­
sız: diyelim A, B’nın önünden geçsin, ikisi de sınırlı olsun. A’nın
B’yı, B’mn de A’yı geçmesi aynı anda olacaktır, bu zorunlu, çünkü .
biri ötekiyle ne kadar örtüşürse, öteki de onunla o kadar örtüşür. 25
İmdi her ikisi de karşı yönden deviniyorlarsa, biribirilerini daha
çabuk geçerler, biri duruyorsa daha yavaş geçerler, bu da devinimin
dışında olanın devinimiyle aynı yavaşlıkta olur. Ne ki şu kadarı
açık: sonsuz yolun sınırlı zaman içinde geçilmesi olanaksız. Öyleyse
sınırsız bir zaman içinde geçecektir. Bunu biz daha önce devinim
üzerine konuşmalarımızda gösterdik.8 Sınırlı olanın sonsuz olanın 30
önünden geçmesi ya da sonsuz olanın sınırlı olanın önünden

35
T1EPI OTPANOY A. 5 272*

<r6 a ı tta p a ry v a ır e ıp o v rj rr\v a ir e ı p o v Ttap' ( K e ıv r jv o r a v


y a p (KeCvr) ira p * eK eıvrjv, KaKeCvr} n a p a K K â m ı İK eıv rjv , opoCitis k i - 2 7 2 b
vovp.evt] K al aKLvr)Tçs' tt\t}V d ârrov , eav K iv & v r a ı â}i(j>o-
r e p a ı , â n o k y O r jc r o v r a ı. K a ir o ı e v ı o r ovO ev K u tk v eı rr jv k iv o v -
p.evr\v it a p ' 6a r t o v ır a p e \ 6 e îv rj âvTLKi,vovjj.4vr]v,
rıp ep -ov ırav
e â v t ı s TTOıyn-r] r a s jJİev â v T L K iv o v p .ev as â p .(p o T e p a s ( fıe p o p i - 5
v a s f t p a b e iû s , t t j v b e ı r a p a T7]V i) p e p .o v a a v TroAAâ eK eıv a ıv
O arT ov (pepojjLİvrıv. o v b e v o v v TTpos t ö v A o y o v e p ır o b ıo v o r ı
irap’ r)pep.ov<rav, e ıre itr ep K iv o v fiiv r jv e v b e ^ e r a ı r fjv A ırapa
Kivovp.evr\v rrjv B f l p a b v r e p o v ıra p eK O eîv . e l o v v â n e ı p o s o
Xfiovos ö v fj TTeTTepaa-jj.evr] â t t o k v e T a ı Kivovjjıeırr/, Kat e v â f] 10
a ır e ı p o s tt\v treTrepa<Tp.evr}V eKiırrjdr} âvâyK T } cn reip o v e ıv a ı.
â biH v a ro v apa r ö c n reip o v K iv e îır d a ı oA <as' e â v y â p Kal t o v -
A & x io -to v K ivrjdf), âvâyK T } a ır e ı p o v y ıy v e a d a ı \ povov. aAAa
ixrjv o y o v p a v ö s ı r e p ı e p y e r a ı K a l <TTp4< perat oAos k v k Am e v
ir e n e p a (r p . 4vaı y j t o v a , aScrre ır e p ie ıc r ıv â ı r a a a v rr\v i v r o s , o îo v 15
tt)v A B T reTrepao-fievrjv. â b v v a r o v a p a a jr e ı p o v e ıv a ı t ö kv-
k\u>.— e r i ûjcrırep y p a fifir jv 77 ı r i p a s e c r r ıv âbvvarov eıv a ı
c n r e ip o v , aAA’ ev n ep , e ır l [irjKOS, Kal e ır iır e b o v û h to u tco s rj
t t e p a s o v k e v b e ^ e r a i ' o r a v 8’ ö p ıo -d fj, o v 6 a ji f j, o îo v r e r p â y a ) -
v o v a ır e ı p o v rj k v k K o v rj (T fp a îp a v , cûcnrep o v b e ır o b ı a ı a v a ı r e ı - 20
pov. e l o v v fjLrjre cr< paîpa [p-rjre T e r p â y tû v o v ] p-rjre icvkK os e a r 'ıv
a ır e ıp o s , p.t] o v t o s be kvkK ov ovb’ av î) kvkKcû ett} <popâ,
öjuoıtüî 8e iAT}b’ a ır e ı p o v o v t o s o v k a v eırj aıreıpos, e l p.rjb' o
k v k K o s a ı r e ı p o s ec r rıv , o v k h v k i v o i t o k v k A ik û s c n reip o v <T&p.a.—

2 7 a 1* 1 irap’] TrO.paKKi.TTri L r KaKeıVjj ırapaKKİTreı İKeivrtv om . T


TrapaKK&rrtı $ : ırapaKKİTTrı L , irap’ E 1 ifioius om . E 1 2 ttKtiv]
ırA-V ot t H afi(p6repa J M 3 Kairoı
Kal E 1 4 fj E H L e t ut vid. V : fj T-^jV $ 5 âvriKetfievas J *
8 irap’ H L M r : om. E J F rijv â] om . E 1’2, rijv fi L qui a n te evSex-
ponit j§] â L , in ra s. s e x littera ru m E " c- 10 t) (2) om . E 1
12 oAcvf H L M : Saoy E J F 1 (?) T 13 avdyKT] om . E y ly y eaB aı :
yevecrBaı E L 14 y ’ om . H ırepıe^era» E 1 Kal trrpeipeTaı om .
E , Kal trrpdıperaı Kal ırepıepxerat h a b e t F ÜKoıs H M 15 aırâo-a»']
aıraaav tov kvkAov L 17 rf R o s s : fjs codd. 18 eırl firjKos] ^ıri Bârepa
S vp 2 0 ıroSıaîoy J H M a ı fifr e rerp&yuvov se c lu si cum E J L S P :
leg u n t F H M r A r g., qui p ost kvkAos ponit. 2 4 earıv . . . <râ/ıa om .
E 1, ovk . . . oû/ıa om . F rec‘

36
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

geçmesi hiç fark etmez; biri ötekini, öteki de onu geçerken devinen
ile devinmeyen için durum aynı. A ncak her ikisi de deviniyorsa 272b
daha çabuk geçerler. Yine de karşıt devinenlerin devinimi daha
yavaş, duranın önünde devinenin devinimi de onlardan çok daha
hızlı olursa, duranın.önünde devinenin, karşıt yönde devinenlerden 5
daha çabuk geçmesine elbet bir engel yok. İmdi, devinmekte olan
B ’nın önünde devinen A’nm daha yavaş geçmesi olasıysa, birinin
durmakta olması bizim temellendirmemizle ilgili olarak bir engel
değil. Demek sınırlı uzunluğun sınırsız olanı geçme süresi sonsuz 10
ise, sonsuzun sonluyu geçtiği zaman da sonsuz olur, bu zorunlu.
Öyleyse sonsuz olanın bütünüyle devinmesi olanaksız, çünkü son
derece küçük şey bile devinse sonsuz zaman gerekiyor. Oysa
gökyüzü dönüyor ve sınırlı bir zaman içinde bütün olarak dairesel
öyle dönüyor ki, içindeki her uzunluğu sarıyor, sözgelişi sınırlı AB 15
uzunluğunu. Öyleyse dairesel dönen cisim sonsuz olamaz. -A yrıca
nasıl sınırlı bir çizginin sonsuz olması olanaksızsa (olsa olsa uzun­
lukça sonsuz olurdu), aynı şekilde sınırlı bir yüzey de sonsuz olamaz.
Sınırlandırıldığında asla sonsuz olamaz. Sözgelişi sonsuz bir dört­
gen, sonsuz bir daire, sonsuz bir küre olmaz; sonsuz bir kulaç da 20
olmaz. İmdi ne bir küre, [ne bir dörtgen] ne de bir daire sonsuz
olmuyorsa, daire olmadan daire biçiminde yer değiştirme olamıyor­
sa,. aynı şekilde,sonsuzluk olmadan sonsuz nesne olamıyor, dairesel
nesne de sonsuz olamıyorsa sonsuz bir cisim dairesel devinemez.-

37
IJE P I OTPANOT A. 5

25 eri el ro r Kevrpov, fj 8£ râ AB aıreıpos K al fj rb E ırpbs


6p 6 r\v aıreıpos Kal rj rb T A Kivovjievr], ovhenor aıroXvd-q<re-
rat rrjs E, dAA’ del if£eı mcrırep fj TE" rep-veı yap fj rb
Z- ovk &pa ırepieurı kvkXu> t/ âıreıpos.— eri etırep aıreıpos 6
ovpavos, Kiveiraı 8e kv/câm, ıreırepaarp.evu> XP°V<? âıreıpov

F ig . V I.

30 eoTaı 8 ıeA.r/Av0« s. lora) yap ö pev [tevoav ovpavbs aıreıpos, o


8’ iv rovro) Kivovfievos Îcroî. tia r eıırep ırepıeXrjXv6 e kvkXo> aıreı-
pos &v, &ıreıpov rb to-ov a v râ bıeXrjXv6 ev iv ıreırepa<rp.evta
273* xpovu>. âXAa rovr rjv âhvvarov. e a r ı 8e K al avrearpannevuts
eiıreîv, orı el 'ireırepaap.evos o \povos iv at ırepıetrrpâıprı, Kal
rb neyeOos t bıe\rj\vdev avâyKrj eıvaı ıreırepaa-fjıevov' %crov
8’ avrâ hıeXrjXv6 e v ıreırepavraı apa Kal avrös- orı pev ovv
5 rd kvk\( o Kivovfievov ovk earıv âreXevrr)rov ovS' âıreıpov, âXX’
e%eı reAos, tfiaı’epov.
*AXXa p j j v o v b e r o i ı r l r b f i e a o v ovbe rb â ır b rov fie c r o v 6
<f>ep6 j x e v o v â ır e ıp o v e a r a t - i v a v t i a ı y a p a i < f> opal fj a v a> K a l
rj Karen), a t 8’ iv a v rC a ı e ls e v a v r ıo v s roirovs. r& v b ’ evavrC m v

10 e l dârep ov & p ıo r a ı, K al B d r e p o v a p u r jie v o v e a r a ı . rb 8e jie -

25 « ] î ’ tl L r î) 5^ rb~\ fj rb Ut M 26 S y E * L 37 37] jj
HM 3 8 k İ k K i / i E L M J 2S pS ' : k İ k K o v J 'F H T . A n te repleıcrı pon.
JF M 3 0 &retpos om . E 'L 3 1 ttvtp] tl H M i\fı\v6t J
3 3 t>v om. E , a n te Üıteıpos pon. L rbv E avrŞ E iv om . J 1
2 7 3 * 3 * i] fc e l E F 3 ivdyıcr) E L S P : iyaytcoüov $ 4 Stt\f)Av6tv
E H L r : **pt*\f,\v8t J F M S ‘ S P ırtıripatrraı J F M 7 rb (1 ) om .
•L r i (3 ) om . E 1 8 , 9 ti] al F (b is) 10 rb Si fitaov Hpıtrraı
om. F

38
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

Ayrıca F merkez ise, A B sonsuz ise, E da onu dik kesen sonsuz ise, 25
TA döndüğünde hiçbir zaman E ’u kesmeyecektir, T ile E burada
olduğu gibi kalacaktır. Çünkü onu T’da kesmekte. Demek ki sonsuz
devinim daire biçiminde olamaz.- Ayrıca gökyüzü sonsuz olsa, hem
de dairesel dönse, sınırlı bir zaman içinde sonsuzu geçmiş olacaktır.

Şekil VI

Nitekim diyelim ki gökyüzü durmakta olan bir sonsuz, onun içinde 30


de eş büyüklükte bir devinen var. Öyle ki bu sonsuz bir varolan
olarak dairesel dönmüşse, ona eş sonsuz bir şeyi de sınırlı bir zaman
içinde geçmiş olacaktır. Oysa bu olanaksız. Tersinden alıp şöyle de 273a
söyleyebiliriz: dönüşün gerçekleştiği zaman sınırlı ise, içinden
geçilen büyüklüğün de sınırlı olması zorunlu. Demek ki o da sınırlı.
İmdi şu açık: dairesel devinen cisim sonsuz değildir, sınırsız da 5
değildir, bir sınırı var.
6 Ne ki ortaya doğru devinen nesne de ortadan [çevreye] doğru
devinen nesne de sonsuz olmayacaktır. Yukarıya yer değiştirme
aşağıya yer değiştirmeye karşıt, karşıt yer değiştirmeler ise karşıt
yerlere doğru olur. Karşıtlardan biri sınırlı ise öteki de sınırlı
olacaktır. O rta zaten belirli. Çünkü ağır cisim aşağıya doğru nere- 10

39
a
IIE P I OTPANOTf A. 6 » 73'

(rov &pıcrrar el yap oıroöevovv <f>epoıro nâra r o v<f>ı<rrâıxevov,


ovk evbe\eraı Troppcarepat bıekBelv t o v y.eaov. £>pıcr(j.ivov o v v
t o v fiicrov Kal t o v ava> t o t t o v avâyKt) âpıcrdaı. el 8’ ot ro-
TTOt <ûpı<rp.evoı Kal n eır€ p a< rp .ev oı, K a l r a aco/xara eora ı ır e -
ırepatrfieva. eri el t o Slvo) k al K a r ut capıaraı, K a l t o fj.e- r .5
r a £ v a v â y K i) atpıcrdaı. eî yap p i) e&pıoraı, aıreıpas av eıt)
Kivrjaıs" t o v t o b' o t i âbvvarov, b e b e t K r a ı Trpörepov. âpıaraı
apa rb /j.eaov, & crre Kal t o iv rovrçp crcofMa t) 8v fj yeveaûaı
bvvarov. a kka /X7jı> t ö &va> ıcal Karco <f>ep6)ievov trûjua 8v-
varaı iv rovf« y e v e c r d a v ıre<f>VKe yap t ö fiev âırb rov fieaov 20
K iv e îv ö a ı, ro 8’ eîrl ro p.e<rov. 21
İk re 8t) TovTüiv (ftavepov o ti 21
ovk evbeyeraı <râ>fxa eîvaı aıreıpov, Kal ırpos rovroıs eî fiâpos
p.7] itTTtv aıreLpov, ovbJ hv tovtcov t û v crco/idrcov ovdev euj âıret-
p o v âvâyKr) yap to v aıreCpov cr&jiaros Aıreıpov eîvaı Kal to
fiâpos• (o 8’ airras koyos ecrraı Kal lîrl roû Kov<f>ow el yi/» 25

-4-
A H 2 A B E

F ig . V II.

ecrrtv aıreıpo s fiapvrrjs, i ert t Kal Kovffiorrjs, tiv aıreıpov fj tö


İTTiırokâÇov.) brjkov 8’ İ k rûvSe. Icrra> yap T reırepao-fxevov, K a l
elkq<f>6a> tö p.ev aıreLpov o-âjua i<p' & tö A B , rd 8e fiâpos
avrov i<pJ & tö T . â(f>r)pr)cr6ci) ovv cltto tov âıteıpov ıreırepa-
(TfjLevov fieyeöos i<f? ç> ro B A * Kal ro fiâpos avrov eora) 30
12 ıtoppârtpov 4\ 8eîv E H 13 fiitrov E L S P : juetrov rıSrou 4>T 15 el]
S’ et H nâra) E M : t b k&t u J F H L S cS* ıcal t İ . . . 16 &pı<rraı
om . M 16 ti y k p fil] &pttrraı om . E * elty E L ; eTıj V
17 orı om . E 19 r b İvo] Kal r b &va H L K tiru] r b K i r a H L M
21 re om . T rovrov L 2 2 Sıreıpov eîvaı S * 2 3 tiv om . J
oûflev om . F l eırj 61/ Sıreıpov F , tırfip ov eft) H 2 4 Sıreıpov post
Itâjoos pon. H Kal om . E 1T 2 5 d S' a ir b s om . E 1 ttrraı "KTE2 :
eaTİv E * L 2 6 $cv $ E * 2 7 rovrccv M post ırçırepafffievov
a d d . r b fiip o s F 2 8 4<p' $ rb ] £(p’ $ E 2 9 4(p* $ rb ] r b Ş S*1,
i<p' 3 0 t b ( i ) om . $

40
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

den düşerse düşsün, ortanın ötesine geçmesi olası değil. İmdi orta
sınırlı ise, yukarı yerin de sınırlı olması zorunlu. Yerler belirlenmiş
ise ve sınırlı ise, cisimler de sınırlı olacaktır. Ayrıca yukarı ile aşağı 15
belirlenmiş ise, onların arasının da belirlenmiş olması zorunlu.
Belirlenmemiş olsa devinim sonsuz olabilecektir, ama bunun
olanaksız •olduğunu d ah a ö n ce gö sterd ik . D em ek o rta
belirlenmiştir, dolayısıyla onun içinde olan ya da onun içinde olması
olanaklı olan cisim de belirlidir. Ne ki yukarıya ya da aşağıya giden
cismin ortada olması da olanaklı, çünkü doğal olarak biri ortadan 20
[çevreye] deviniyor, öteki de ortaya doğru.
Demek ki bir cismin sonsuz olamayacağı hem bu söyledikleri­
mizden çıkıyor hem de şuradan: sonsuz bir ağır yoksa, bu cisimler­
den hiçbiri de sonsuz olamaz. Çünkü sonsuz cismin ağırlığının
sonsuz olması zorunlu. (H a fif ile ilgili olarak da aynı uslamlama
geçerli olacaktır. Nitekim ağırlık sonsuz ise, hafiflik de sonsuz olur, 25

 tl z S B E

Şekil VII

çünkü yukarıya giden sonsuz olacaktır.) Bu şuradan çıkıyor: diyelim


ki, ağır sınırlı olsun; sonsuz cisim AB, onun ağırlığı da T. Sonsuz
olandan sınırlı BA büyüklüğü çekilip alınsın, onun ağırlığı da E 30

41
IIE P I OTPANOT A. 6

31 e<p’ $ ro E. E toC T İK üttov ecrraı' ro yap rov e\arro-


tö 8fı
vos fiâpos l\a.TTov. Ka.raiJ.eTpetrol 8rj ro e\arrov oıroaaKKrovv,
273b Kal fidpos rovXarrov ırpös tö peîÇov, rö B A ırpös
rö B Z yeyevrj<r0 w evb4\ era i yap â(f>ekeîv to v cnreipov
&no(rovovv. el toCvvv av 6Xoyov Ta fieyeÛrj to îs fiapecrı, rö b’
Ikarrov /3apos roS ika rrov ds e a rı peyeBovs, Kal rö peîÇov
5 hv eb] tov lielÇovos. îırov &pa Itrraı rö roS ’tre’irepacrp.evov kal
rö tov cnreipov fiâpos.— İri 8’ el tov neCÇovos aatparos peZCpv
rö (3 âpos, rö rot» H B peîÇov ecrraı fiâpos fj rö to v Z B , Scrre
rö roS Ttetrepaa-fievov flâpos peîÇov rj rö roö cnreipov. Kal t& v
âvUrtav be p.eyed&v ravrbv /3âpos ecrraı' avıcrov yap r û ıre-
10 1Tepa<r[xev<a rö &ıreıpov. ovdev he bıacpepeı râ jSapjj o~up.fj.e-
rpa eıvaı fj acrvpfierpa' K al yap â<rvp.jieTp<ı>v ovrcav 6
airros ecrraı \oyos' olov el rö E Tpırov vırepj3 q.\Xeı perpovv
rö T jSapos’ t& v yap B A peyed&v rpı&v okcov \rj<pOevT(ı>v
fieîÇpv ecrraı rö fiâpos fj tö e<f> w I\ &<rre tö avrö ecrraı
15 ahvvarov.— eri be K a l iy\aspeî a-vpfierpa \a/3 eîv' ovbev yap
bıa<f>epet âp^eırdaı aırö to v fiâpovs rj dırö to v peyeÛovs' oîov
av Xrjcj)6 fj o~vp.p.erpov /3âpos T rö e<fi’ a> t ö E, Kat a7ro
t&

rov anrelpov â(f>aıpe6fj rö e%ov tö ecf>’ w rö E /3 âpos, oîov rö


B A , eıra rö jSâpos ırpös râ fiapos, râ B A ırpös aAAo
30 yevrjraı piyeÖos, oîov ırpös râ B Z * ivbe\era ı yap cnreipov
o v to s t o v fieyidov s oırocrovovv &<paıpe8 {]var to v tc o v yap \rj-
<f)6 eVT0)V crvfifieTpa ecrraı K a l ra peyedrj K a l ra fiaprf ' âX-
\rj\oıs. ovbe bf] tö p-eyedos op.oıof3 apes eıvaı rj avopıoıofiapes
31 r i £<p’ $ ? S p, itp* ^ e E 5e L M 3 2 5773 oiıv F 2 7 3 ^ 1 İS İ
t ls E 1 3 Sroaov E ııt vid. lu/d\oya F _ 4 p eyeSovsearl H
S rb om. H 6 5’ om . E * L 1 fiv L S P fiÇ E L S P
8 fidpos petÇov t) (rb) rov mtelpov E î tara ı p o st fidpos add. L , t) rb rov
iırelpov neîÇov îa ra ı fidpos h a b et J , sim ilia F H M rb (2) om . E (v id . su-
p ra) Kal E L : «a! rb 9 9 fidpos tara t E L r : earaı fidpos J F H : fidpovs
caraı M 12 el rb e su p ra e t rpirov in ras. E 2 (in ce rto E 1) rb e
om. J F i H 13 y L M r E 2 : om . E lJF > H 0] i M 14 y İ r b y
JM 15 Kal om . F 17 JH M S P rby M Ş ] o? F
rb (a) om . H F x8 rb (3 ) om . E J F M 19 5 j8 E L ırpbs rb
fidpos om . E 20 y e y e v ifr a ı H L 23 &/Ju>tofiepes e t avo/Aotou.€pes
PLM

42
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

olsun. İmdi E, T ’dan az olacaktır, çünkü daha küçük büyüklüğün


ağırlığı daha azdır. Bu daha küçük olan, daha az ağırlığın daha
çoğa ilgisi oranında büyütülsün, yani BZ’ya oranla BA olsun. 273b
Çünkü sonsuz olandan her büyüklük çekilip alınabilir. İmdi büyük­
lükler ağırlıklarla orantılı ise, daha küçük büyüklüğün ağırlığı daha
az olacaktır, daha büyüğünkü de daha çok. Öyleyse sınırlı bir büyük­
lüğün ağırlığı sonsuz büyüklüğün ağırlığına eşit olacaktır. -A yrıca 5
büyük cismin ağırlığı daha çoksa, H B’nın ağırlığı ZB’nınkinden
daha çok olacaktır, dolayısıyla sınırlı olanın ağırlığı sonsuz olanın-
kinden çok olacaktır. Eşit olmayan büyüklüklerin ağırlığı da eşit
olacaktır, çünkü sonsuz olan sınırlı olanla eşit değil. Ağırlıkların
koşut olmaları ya da olmamaları da hiç önemli değil. Çünkü koşut 10
olmasalar da ilişki aynı olacaktır. Sözgelişi E, T ağırlığını üç ölçü
geçse bu böyle. Çünkü BA büyüklüğü bütünüyle üç kez alınınca
onun ağırlığı, T ’dan daha fazla olacak, dolayısıyla aynı olanaksızlık
ortaya çıkacaktır. -Koşut büyüklükler de alınabilir, çünkü ağırlıkla 15
ya da büyüklükle başlamak arasında hiç fark yok. Sözgelişi E ağırlığı
T ağırlığına koşut alınabilir ve sonsuzdan E ağırlığını taşıyan bir
büyüklük, sözgelişi BA alınabilir. Dahası ağırlık ağırlığa göre nasılsa,
BA ile başka bir büyüklüğün ilgisi de, sözgelişi BZ ile ilgisi de öyle
olacaktır. Çünkü büyüklük sonsuz olduğundan onun içinden her 20
büyüklük alınabilir. Böyle alındıkta büyüklükler ile ağırlıklar biribi-
rine koşut olacaktır. Büyüklüğün eşya da eş olmayan ağırlıkta olması

43
IIE P I OTPANOT A. 6 273*

o v b e v b ı o ı a e ı ır p ö s Ttjv â ır o b e ı£ ıv ’ a e l y a p t a r a t k a f i e î v l a o -
( ia p r j e d v a r a r& BA, a tr b r o v a ıreC p o v ö ır o a a o v v rj a<f>aı- 25
p o v ır r a s rj ı r p o a r ı d e v r a s . & a r e b i j k o v İ k t & v tlp r jjiiv a ıv o r ı o v k

e a r a ı r o v â ırei'p ov a d f i a r o s ı r e ı r e p a a j ie v o v r ö f i â p o s . a ır e ıp o v
apa. e l T o iv v v t o v t ' a b v v a r o v , K al t ö a-rreıpâv r ı e l v a ı a & p a
abvva rov, 39
âkkâ fjtrjv S ti a ır e ıp o v e ıv a ı fi â p o s â b v v a - 29
r o v , İ k T & v b e (f> avepov. e l y a p t ö T o a o v b e f i â p o s r r jv r o a r jv b e 30
i v T& be r â yj>ov<& K iv e îr a ı, r ö Toaovrov K al e r i i v ik â r r o v ı,
K a l rrjv avakoyiav fjv r â fiâpr) l x €l» °* XP°V0L âvâ-rrakıv
e£ovcrıv, olov el tö rj/uav fiâpos i v r&be, tö hırrrkâaıov iv 274 *
fjjxCaret tovtov.—- e n ro ıreırepaajx.evov fiâpos aıraaav ıreırepa-
ajievtjv bıeıaıv ev rıvı XP°v<p Treırepaajievut. âvâyKrj apa İk

tovtov, e l t i earıv aıreıpov fiâpos, Kiveîadaı piev fj Toaovbe


oaov tö ıreırepaap.evov k a l e n , p.rj Kiveîadaı be, f) âvâko- 5
yov fiev beî K ara ras vırepoxas K iv e îa d a ı, iv a v n to s 8e tö

jieîÇov iv r <3 ikârrovı. koyos b’ ovBeCs i a n rov aıreıpov ırpös


rö ıreırepaapevov, to v b’ ikârTovos xpov°v ırpös tov p-eıÇu)
ıreırepaarpıevov â k k ' ael iv ikâ rrovı. ik â x ıa r o s b’ ovk earıv.
ovb’ el rjv, o<j>ekos &v fjv' âkko yap av r ı ıreırepaap.evov 10
ikrj<f>0 ij iv râ a ir â koya, iv <5 rö âıreıpav ırpös erepov .
jieîÇov, w o t ’ iv lata XP°V<? TVV l <rr\v İKiveîro tö aıreıpov
r â ıreırepaafxev<p. â k k ’ abvvarov. a A A a fxrjv âvâyKtj ye,

eîırep iv oırrjkiKtoovv xpov<o ıreırepaap.evu> be Kiveîraı tö aıreı-


pov, K a l â k k o iv r â a v r & rovrıa ıreırepaajjıevov fiâpos k i- 15
veîadai rıva ıreırepaap.ivrjv. abvvarov apa aıreıpov e ı v a ı /3 a -

94 earı J F 96 İ k tû v elpıt/tivuv om. E s8 toût’] iv t ovrtp


M aûfia eîvat F a ç S ti E L F T : orı y ' JH M İıreıpav E L r :
İıreıpJv rı $ fidpos cTvat F 3 0 t& om . E ' J roa6vBe E S CS * :
ro<rov$l $ L rom ji'Sl H 31 t & om . J F 1 3 2 #coll Kara ci.
B o n itz , Index p. 3 5 7 e^cı om . M 2 7 4 * 1 o îo v H L M r : om .
E JF €Îs J iv ( 2 ) ] iv r Ş F 3 Treırcpa<rfi4vep XP&VV S 1 4 tov*
t o v E L : t oinûv $ r S ! p€v om. F p ] % L f om . cum ro<r6v$€ E1
5 Kal e n a u te Ü<rov pon. H 77] ^ L 6 tayeîcrOaı a n te fiev pon.
M 7 r $ om . L 8 fiei^ovâ F 9 eV] &s L 10 6<f>ç\os
E L r : 6 <p(\($s rı & 11 iv rtj> « v rŞ om . M 12 om . F
14 iv om . F 1 6 aSuparov] aAV a&ûvarov E
141.48 2

44
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

da kanıtlama açısından bir önem taşımıyor. Çünkü sonsuzdan belli


bir nicelik çekilerek ya da ona eklenerek BA’ya eş ağırlıkta cisimler 25
almak her zaman olanaklı olacaktır. Dolayısıyla söylediklerimizden
şu çıkıyor: sonsuz cismin ağırlığı sınırlı olmayacaktır. Demek ki
ağırlığı sonsuz. Ama bu olanaksız ise, sonsuz,bir cismin varolması
da olanaksız.
İmdi sonsuz bir ağırlığın olanaksız olduğu şuradan çıkıyor: belli
nicelikte ağırlık belli bir yolu belli bir zamanda geçiyorsa, başka 30
bir ağırlık dah,a az bir zamanda geçecek, zamanlar ağırlıkların
oranıyla ters orantılı olacaktır, sözgelişi yarı ağırlık belli bir zaman- 274a
da, iki misli ağırlık bunun yarısı zamanda. -A yrıca sınırlı ağırlık,
sınırlı bir yolun tamamını sınırlı bir zamanda geçecektir. İmdi
sonsuz bir ağırlık varsa, o, hem sınırlı ağırlık kadar devinecek hem
de artık devinemeyecektir, bu zorunlu, çünkü devinimin ağırlığın
fazlalığıyla orantılı olması gerekir, yani ters orantılı olarak daha 5
ağır olanın daha az zaman içinde devinmesi gerekir. Ne ki sonsuz
olanla sınırlı olan arasında hiçbir oran yok, ama daha az sınırlı bir
zamanın daha çok sınırlı bir zamanla bir oranı var. Sonsuz olanın
gittikçe daha az zamanda devinmesi gerekir. En az zaman diye bir
şey ise yok! Zaten olsaydı da yaramazdı, çünkü o zaman da başka 10
sınırlı olan biri, sonsuz olanın başka daha büyük bir ağırlıkla ilgisine
göre, aynı oran içinde alınırdı, dolayısıyla sonsuz olan sınırlı olanla
eş zamanda eş yol alırdı. Bu ise olanaksız. Ne ki sonsuz olan belli
bir sınırlı zamanda devinecek olsa, başka bir sınırlı ağırlığın aynı 15
zaman içinde sınırlı bir yol alması zorunlu oluyor. Demek ki sonsuz

45
riE P I OTPANOT A. 6

p os, ofioCcüS 8 e Kal Kov<fmrqra. Kat aû>fj.aTa &p’ an eıp ov


fid p o s İ y o v r a Kat Kovtportjra & bvvarov.
"O r ı piev oZv ovk İa rıv &neıpov a&pa, brjkov bıâ re r& v 7
ao Kara jlUpos Betopov&ı tovtov t&v rpoırov, Kal Kaâokov trKonov-
fiivots ptij fiovov KaTa rouy Aoyovs tovs iv ro ts ırepl r a s
apxas elprıııtvovs fjfûv (bıutptaörj yap k & kcl ıcaûokov npore -
pov ırepl âıreıpov n&s ia r ı Kal ır&s ovk earıv) aAAa Kat vvv
âAAov rpoırov. ptera be ravr* inı<TKenreov Kal ei firj aneı-
a ; pov tö c& fia rd -vu v, ov /j.t)V â k k â roaovrov ye <2o t ’ eîvaı
nkeîovs ovpavovs’ râ^ a yap av t ıs rovr’ ânoprjaeıev, S r i Ka-
Bdnep o nepl rjfjjâs Koafios avvearrjKev, ovöev Kiokveı Kal
erepovs eîvaı nkeîovs pev evos, fir/ pAvroı ye ânetpovs. ırp&-
tov 8’ etntapLev Kaöokov ırepl tov âneıpov.
30 'A vdyK t] brı <r&p.a nav yroı & n e ıp o v eîv a ı rj n e n e p a -
a p iv o v , Kal ei âıreıpov, fjr o t a v o p .o to fj.e p e s &ırav rj 6p .o ı-
o fi e p e s , k& v el i v o f w ı o p .e p e s , îjr o ı İk n e n e p a a fiiv m v elb&v
rj i £ â n e ip a t v .— o r ı f i e v roıvvv o & x o î o v T e i£ âneCpoiv, <£a-
v e p o v , e î t i s rffiîv i a c r e ı f i e v e ı v ra s npdras vnodeaeıs" ne-
a 74 b T te p a a fie v u iv y a p t & v nptûTcav K iv ifc r e m v ova&v, â v d y K t] K a l
Tas Ibias r & v ank&v a-m pA rm u e î v a ı n e n e p a a - p J v a s . a n k i}
fie v y a p rj t o v ânkov a -û fta r o s KÛvrjaıs, a l 8’ â n k a î n e n e -
p a a f i i v a ı K iv r ja e ıs e l a ı v âvâyKi) b e â e l K iv rfa ıv e ^ e ıv a & f i a
5 nâv (p v a iK o v . aAAa firjv eînep y e İ k n e n e p a c -p e v o n v lo r a t t o
â n e ıp o v , avdyKt] Kal t & v fiopLoav e K a a r o v e îv a ı a n e ıp o v ,
kiyta 8’ o îo v ro v b o ıp rj t o nvp. aAA’ a b v v a T o v b e b e iK r a ı
y a p orı o v r e [Sdpos o v r e Kov(f>6n )S ia r ıv a n e ı p o s .— eri â v a y -
Katov aneîpovs t & pteyedeı eîvaı Kal t o v s Tonovs a v r & v , coore
19 Sıreıpov p o st <rû/ıa pon. F , post oZv S 1 re om . E 1 ( ? ) L ao rdvSc
F a l Kara robs \iyovs om . M a a clptifitvovs F M : tiprı/tivots
E JH L r 3 4 Kal s c r i p s i : Kttv co d d . İrtıpov E L : İretpov
fifv * r 3 8 *■Aelovs ovpavovs, ırAtiovs fiiv F A rg . 3 0 î^ ] î j ) rb
H L , S i rb S 1 3 4 itim e E 3 274-^ 1 ırpt&rav om . E a IStas
E 1, ettras J 4 i t i E F L r : om . J H M S P trupa Tav E H L : xâv
trâ/ta J F M r Ş p 5 eîırep E L : t/ 4>SP 6 eîvaı İKaarov
JM 7 vvp fl rb SSiüp L 8 Hıreıpov E 1! ! 9 cîvat rŞ /ıtyi-
fltı M

46
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

bir ağırlığın varolması olanaksız, aynı şekilde sonsuz bir hafifliğin


de varolması olanaksız. Öyleyse sonsuz ağırlık ya da hafiflik taşıyan
cisimlerin varlığı da olanaksız.
7 İmdi sonsuz bir cismin varolmadığı hem ayrıntılara bakıldığında
bu şekilde çıkıyor, hem de genel olarak bakıldıkta yalnızca başlarda 20
sözünü ettiğimiz nedenlere göre değil (nitekim orada daha önce
sonsuz ne anlamda var, ne anlamda yok, bunu genel olarak belirle­
dik) 9 aynı zamanda şimdi de başka biçimde çıkıyor. Bunlardan sonra
şunu da ele almak gerekiyor: evrenin bütünü sınırsız değil, ama
acaba birden çok gökyüzü varolacak denli büyük mü? Bu soru bizim 25
çevremizde kurulu evren gibi; sonsuz, sınırsız olmasalar bile, birden
çok [başka] evrenlerin varolmasına bir engel var mı, sorusunu da
herhalde içerir. Ama ilkin sonsuz üzerine genel olarak konuşalım.
İmdi şu zorunlu: her cisim ya sonsuzdur ya sınırlı; sonsuzsa, 30
bütününde ya eş olmayan parçalıdır ya da eş parçalı; eş olmayan
parçalı ise, ya sınırlı sayıdaki türlerden, biçimlerden oluşur ya da
sonsuz sayıdaki biçimlerden, türlerden. -Bizim ilk kabullerimizde
ısrar etmemize izin varsa, sonsuz olanlardan oluşamayacağı açık.
Çünkü ilk, temel devinimler sınırlı olduğundan ötürü, yalın cisim- 274b
lerin biçimlerinin de sınırlı olması zorunlu. Çünkü yalın cismin
devinimi yalındır, yalın devinimlerin sayısı da belirli. Ama her doğal
cismin her zaman bir devinim taşıması zorunlu. Ne ki sonsuz olan,
sınırlı olan parçalardan oluşacak olsa, parçaların her birinin, kas- 5
tettiğim sözgelişi suyun ateşin, sonsuz olması zorunlu. Bu da olanak­
sız. Çünkü şunu göstermiştik: ağırlık da hafiflik de sonsuz değil.
Ayrıca onların yerlerinin de büyüklükçe sonsuz* olması zorunlu

47
n E P I OTPAN O T A. 7 274*

Kal ras Ktvrjcreıs cnreipovs eîvaı ır&vrıov. tovto 8’ ahvvarov, 10


el di]<rofJLev akrjdeîs eıvaı Tas ırpdras vıro64 <reıs, Kal p j r e
to Karo» tpepofievov el s âıreıpov tvhe^ecröaı (pepeo-Baı p.rjre
ro âl/û) Kara röı» avrov \ 6 yov. ahvvarov yap yıvecrdat &
fiT) iv8e)(eraı yevecrdaı, opouos eırl roC roıovbe Kal rotrovbe
Kal rov ırov. Aeyû) d’, eı ahvvarov yevecrdaı kevKÖv rj m 7- 15
17 «v Aîyv7rr&), Kaı yivecrdai t i tovtuiv ahvvarov.
âhvvarov âpa Kal <j>£pe<rdaı e Ket ov /mjjfleı; bvvaröv a<piK€~
crOaı (f>ep6jj.evov.— e n el Kal bıetnraiTjiiva krrrtv, ovhev fjrrov
evbe x °ır’ &V râ anâvTtûv iriip &ıreıpov eîvaı. akXa cr<5/xa
tfv râ ırdvrrj hıdaracnv iyov" ü»<rre ır<5 s oîoV re ırAeıaı jjiev 20
avöpoıa, İKaorov 8’ avrStv aıreıpov e îv a ı; Trâvrrj yap eKa-
oto v bel Hıreıpov eîvaı. a*
aAAa firjv ovbe tt av 0p.010p.epfS
ev- 22
bexeraı t o aıreıpov eîvaı. ırp&rov jiev y ap ovk earıv akkrj
•jrapa ravras Kİvrjcrts. <££et ovv filav roirm v. el be rovro,
<rvji(ir\<reTaı fj fiâ p o s &ıreıpov rj Kovcporrjra eîv aı aıreıpov. aAAa 25
p.rjv ovb' otov r e rö kvkAw <rûp.a <f>ep6p.evov [eîvaı aıreıpov].
ahvvarov yap rö aıreıpoz» <f>epecr6aı kvkA<o- ovdev yap bıa-
<pipeı to v to Aeyeıv rj rö tov ovpavöv (pâvaı aıreıpov eîvaı, tov to
be bebetKraı orı ov bvvarov. aAAa jirjv ovb’ o\tos y e rö aıreı-
pov evbexeraı Ktveıadaı. rj yap Kara <f)İj(Tiv Kivrjdrjveraı rj 30
Ş ia ' Kaı. el Ş ia , la r ıv av rû Kal fj Kara <j>vaıv, utcrre kcli
Toıros aAAos îcros els âv oıo-0jjo-eraı. to v to S’ ahvvarov,
" O r ı 8’ oAcoç âhvvaTov aıreıpov vırö ıreırepaa-pevov ıra-
deîv n fj ırotTjcraı rö ■nerrepa<Tjxevov, İ k r&vbe <f>avepov. earco
io (Tycu ırivruv H L r : mIvruv E, aıravraıv tlvaı JFM I I tlvaı post
Tpıiras pon. M 12 i v İ ix trat ^ 14 fjrl] xcâ M L 17 juij-
Stvl M, /iij L &<pucftr8ttı E : i<ptKf<r8aı L, iupiKvtîtrBaı $ r Ut vid. {fo r­
vettin) 18 f l EJ L r : î ’ ti FHM iıt<nra<rp.4va E1 ut vid. L r et
nisi fallor STh. : Sifirrarr/ıevay $ 30 ırâv in ıravrj) mutatum E1 Sıa-
(rriatıs L 21 Trdyrrj . . . 23 fiyat om. pr, F aa ov5‘ Sarav H 33 rb
om. F 7raph ravras ttAArj M 06 oiS’ EJLM : oi>x F H r r t om. S
(pepiftfvav om. F tlvaı İürtıpoy babet F, om. cum ceteris S 39 oö
Svvariv E1L r s iSövarov 4>SCS'E2 30 Kivi]<Tfraı S° (cf. infra 275*10)
31 İaraı H avrov M ıccü (3) om. E fj om. J 33 rİKos M
T(tos E L rS T h .: Wtos F 2H A r g ., om. J F 1M

48
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

olur, dolayısıyla hepsinin devinimleri de sonsuz olacaktır. Bu ise, ıo


ilk kabullerimizin doğru olduğunu, yani ne aşağıya devinenin
'■sonsuz devinebildiğini ne de yukarıya devinenin aynı anlamda devi­
nebildiğim düşünürsek, olanaksız. Çünkü oluşması olası ölmayan
şeyin olması olanaksız. Nitelik, nicelik, yer konusunda da bu böyle. 15
Kastettiğim şu: ak olmak, bir kulaç olmak ya da Mısır’da olmak
olanaksızsa, bunların birinin olması da olanaksızdır. İrildi devinen
hiçbir şeyin varamıyacağı bir yerde devinmek de olanaksız. -Ayrıca
ateş yırtılıp ayrılsa, hepsinden oluşan ateşin sonsuz olması pekala
olası olabilir. Ne ki bir cisim her yanda yayılım taşır demiştik.
Dolayısıyla nasıl olacak da hem eş olmayan birden çok cisim 20
olacak, hem de bunların her biri sonsuz olacak? Nitekim her birinin
her yandan sonsuz olması gerekir.
Öte yandan sonsuz olanın bütününde eş parçalı olması da olası
değil. Çünkü birincileyin, sözünü ettiğimiz devinimler dışında
başka bir devinim yok. Demek ki devinimi bunlardan biri olacak.
Ama böyleyse, ya sonsuz bir ağırlığı ya da sonsuz bir hafifliği olacak! 25
Oysa dairesel devinen cismin de [sonsuz olması] olanaklı değil,
çünkü sonsuz olanın dairesel yer değiştirmesi olanaksız. Bûnu
söylemenin gökyüzünün sonsuz olduğunu söylemekten hiçbir farkı
yok, bunun ise olanaklı olmadığını gösterdik. İkincileyin, sonsuz
olan hiç mi hiç devinemez, çünkü ya doğaya göre devinecektir ya
da zor ile. Zor ile devinecek olursa, onun bir de doğaya göre devini- 30
mi var demektir. Dolayısıyla oraya doğru devineceği [kendine] eşit
başka bir yeri de var demektir. Oysa bu olanaksız.
Ne ki genel olarak, sonsuz olanın sınırlı bir nesneden herhangi
bir etkilenime uğramayacağı, ya da sınırlı olanı etkilemeyeceği şura-
n E P I OTPANOT A. 7

a 75a yap â rr eıp o v e < fi ou A, e(f>' ov B,


' n e r r e p a a - p .e v o v x p 6v os iv S
İ k i v t j <re t i r j T.
İK iv r jö r j el 8rj vırö t o v B rö A İ 6 e p j k â v 6 r\ 77
w < t6 t} rj a k k o rı iır a d e v rj K a l . o r ı o v v e ta v r jÛ r ] ev rŞ> XP°V<?
• o v T , ecrru) rö A rov B e k a r r o v , K a l rö e k a r r o v e v t û
5 i(r<j» X P °V<? ekarrov KiveCra>‘ earta 8e r ö e<£’ w E vrrö t o v A
rjkkoıoûjjLevov. o 8rç e<rrı rö A 7rpös rö B , rö E e o r a ı Trpös
T teT rep a a fiiv o v t i , e ar w brj t ö p.ev ter ov e v î<ru> XP°V(? ‘■erov â k -
k o ı o v v , r ö 8’ e k a r r o v ev r û Icrta e k a r r o v , r ö be jj.eîÇov jieZ-
Çov, T oerovT ov be o a o v â v â k o y o v e o r a ı oırep r ö /j.e'iÇov rrp ö s t ö
10 e k a r r o v - o v k a p a r ö a ır e ıp o v v tt’ o v b e v ö s 7i e n e p a a p .e v o v Kivrj-
drfceraı iv o v O ev l XP°v<p\ e k a r r o v y a p â k k o ev t <3 ictm vırö
ekârrov os K ivrjdrjcreT aı, npös 6 rö âvâkoyov ıte T T e p a v jitv o v
eorat' t ö y a p â rv eıp o v ır p o s r â • u en epaa-p.evov iv o v d e v l k o y c a
14 ea-riv.
14 aAA.a jirjv ovbe rö aıreıpov ev ovdevl yjpova K iv r jc r e iT Ö
15 Tre'nepaarp.evov. eara> y âp e<fi' <Ş râ A aıreıpov, Kal tö B ıre-
Ttepacrjievov, yj>6vos iv w rö T . ov k o v v t ö A ev r â T ek a rro v

A E

F ig . V I I I .

to S B Kiv)j(rei‘ İa r ta r â Z . o brj e< rrı r ö B Z o k o v ırpos t ö Z ,

tö E e x o v t o v k â y o v t o v t o v eora> ırpos r â A . Kivrj<reı a p a r ö

_ 2 7 5 * 1 « ] rb a E F L ıreTcepaafiçvov . • . £ om . M ^ * ] 5^ 4tf> J F L
j§] rb 0 L Si ev F _ 2 y ] rb y L , 6 y S p _ 3 ânoîiv] S n ovk
L 4 7İ y FL S] â L ro 5 fo a rro i' rov 0 F , rov $ rb $
%\arrov M 7 Treırepao-fitvov Ti] r i ıreırepaanivov J 8 [ıtîÇov (2 )
om . E 1 9 & tt( J oırep om . E 10 Kiv^treraı E 1 (sed Kivrfii)-
trfraı S e) 11 4v ( 1 ) om . F fotp E L r : X<rcp XP°VV f°r ^ S 12 6
om . E 'M 13 rb (1 e t 2 ) om . E 1 iy ora. E * F 15 ko) rb
E L : t b Si 9 V 1 6 post^ y add . .^pivif M 17 ki vi\<rtı tov /3 L
% S^ı . . . t o f om . E 1 C/B L 18 ? x ov] ^X^Ta L S P to » om .
E1 ta ra om . E L tİ> (a') om. E 1 &parb e om . E

50
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

dan çıkıyor: diyelim ki A sonsuz, B ise sınırlı, T da, içinde bir 275a
devinme ya da devindirilme söz konusu olan zaman. İmdi A , B
tarafından T zamanında ısıtılıyorsa, itiliyorsa, başka bir etkilenime
uğratılıyorsa ya da devindiriliyorsa, diyelim A, B’dan daha küçük 5
olsun, daha küçük nesne de eşit zaman içinde daha az devindirsin:
yine diyelim ki, A tarafından niteliği değiştirilen de E olsun. İmdi
A ’nm B ile ilgisi ne ise, E ’nın da herhangi bir sınırlı nesne ile ilgisi
o olacaktır. Diyelim ki, eşit nesne eşit zaman içinde eşit nitelik
değiştirtir, daha küçük olan eşit zaman içinde daha az, daha büyük
olan da daha çok: bu oran daha büyüğün daha küçüğe oranı ne
ise o kadar olacaktır. Demek ki sonsuz olan, sınırlı hiçbir nesne 10
tarafından hiçbir zaman içinde devindirilmeyecektir. Çünkü daha
küçük olan başka bir nesne eşit zaman içinde daha küçük bir nesne
tarafından devindirilecektir, oran da başka bir sınırlı olana göre
olacaktır. Çünkü sonsuz olanın sınırlı olanla hiçbir orantısı yok.
Öte yandan sonsuz olan da sınırlı olanı hiçbir zaman içinde
devindirmeyecektir: nitekim A sonsuz, B sınırlı, T zaman olsun: 15
imdi A, T zamanında B’dan daha küçüğünü devindirecektir. Bu

A
Şekil VIII

daha küçük olan da Z olsun. BZ’nın bütünü ile Z’nm ilgisi nasılsa,
E ’un da A ile oranı öyle olacaktır. Demek ki E, BZ’yı T zamanında

51
ITEPI OTPANOT A. 7 275“

E rö B Z eı» r û T . t ö r r e r t e p a a - p ,e v o v r o i v v v K a l t ö â ı r e ı p o v
ev t&> l<r<a XP°V<? â k k o ı c a a - e ı . o\A.’ â b v v a r o v e v e k a r r o v t y a p ao
to fi e l Ç o v v ı r e K e ı r o . aAA.’ det <5
k r j( p 6 e l ç XP°V0S T a v r o voitj-

<2
fret, o t ’ oiı/c İ r r r a t XP°Vos °v 0 els «/ S K iı>rj<reı. a W a p-yv ev
aTTfipu) y e o v k e o r ı K iv r jc r a ı o v d i- K i v r jd r j v a ı " ırepas y a p o v k e x e l>

fj be ıroirjaıs K al rö ıraÖos c)(6i. 24


o v b ’ â ı r e ı p o v brı v ı r â ı r e ı p o v 24

ev bex erat ovöev ır a d e îv . ta ra ) yapA â ır e ıp o v


to K at t o 35

B, XP°V0S *v <
5 e ir a d e t o B w ö roO A, e<£’ w TA. rö örj
e<£’ <S rö E r o v â ır e lp o v p e p o s , e ır e l o k o v ır e ıto v d e r o B, o v k
ev ttr a t XP°v<j> r b av ro* v ır O K e ic r d m y a p e v i k d r r o v ı K iv e îa û a t

A
r
'A

F ig. IX.

rb e k a r r o v \ p 6vtû. Io tû ) t ö E KeKwr\p.evov v ırb r o v A e v r û A.


o brj r b A ır p b s rö T A , r ö E e c r r l ır p o s r ı r o v B ıreıre p a ırp  - 30
vov. r o v r o r o i v v v a v a y K t) v ır b r o v A K iv rjörjv a ı e v r & T Â x p â v a )'
v ırb yap rov a v r o v vıroKeCtrdco e v rû ır k e io v ı K al ekârrov t
Xpov<ı> rö ijlû Ç ov K al rb ekarrov ıracr^e ıv , o o ra â v â k o y o v 275**
r û xpov<o Stjjpjjraı. cı> o v b e v i â p a X P °V<? b v v a r b v ıreıre p a c rfie v o )
â ır e ı p o v v ı r â ır e ıp o v K tm jÛ rjvai’ e v â ır e tp to â p a . a k k ! o fJİev
â ı r e ı p o s X P °V0S ° ^ K *Xet r * k o s , r b b e K eK ivt]p.evov «?Xeı*
r o i v v v ir a v <n2/xa a ia & r jr d v e x f t b v v a p .iv ıron ]T iK 7]v i] ır a d r jr ı- 5
ktji; t) ap.<pu>, â b v v a r o v crS>p.a â ır e ı p o v ai<r 6r jr b v e ı v a ı . â\ ka
ixqv K al o a a y e <r<ap a r a e v r d ır o ), ı r â v r a a î a d r j r â . o v k e a r ıv

19 T İ mırepaa-fityov roivvv K a l rb &ıreıpov $ E ! : rb rolvvp Sır. K a l rb ir.


LrSp, TO roıyvv İıreıpop E 1 rb ante ıreırtpaanfvov om. F 20 T(p om. E
21 ra b r b & I.T : rovro ES® 23 ye] -ye XP°VV LE*_ ovk ctrrı Kıvritraı]
oSre Kivtjtrcu oî6v r ’ itrrı E 2 26 S’ om. E y S ] r b y 8 E SL 5e
L 27 to om. F ftjpos] fitpovs L , om. E 1 29 to ( i) om.
E1 3 0 7 om . E 1 rov /S Tpis rı J F 1 2 7 5 ba Sıppıgraı . . . XP^VV
om. E*>* 4 TeAoî] ırepas H , yjpivov 'E 1 6 ırâijua] ti trâfta S*

52
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

devindirecektir. O zaman sınırlı olan da sonsuz olan da niteliğini


eşit zaman içinde değiştirecektir. Bu ise olanaksız, çünkü daha 20
büyüğün daha az zamanda bunu gerçekleştireceğini kabul etmiştik.
Ne ki her alman zaman aynı sonucu çıkaracaktır, dolayısıyla içinde
devinim olacak hiçbir zaman olmayacaktır. Sonsuz zaman içinde
ise devindirmek de olanaklı değil, devinmek de. Çünkü bunun bir
sınırı olmaz, oysa etkinlik ile edilginliğin bir sınırı var.
D em ek ki bir sonsuz olaû , bir sonsuz olan tarafın d an
etkilenemez de: diyelim ki, A ile B sonsuz olsun; B’nıiı A tarafından 25
etkilendiği zaman uzunluğu da T Â . B ’nın bütünü etkilendiği için,
sonsuz B bütününün parçası E, eşit zamanda aynı etkiyi görmez,
nitekim daha küçük olanın daha az zaman içinde devindiğini kabul

n -L

Şekil IX

etmiştik. Diyelim E, A tarafından A zamanında devindiriliyor. T


ile T A ’nm bağlantısı ne ise, E ile B’nın herhangi bir sınırlı parçası 30
arasındaki bağlantı o olur. Bunun A tarafından devindirilmesi T A
zamanı içinde olur. Çünkü daha az ve daha çok zaman içinde,
aynı şey tarafından daha az ve daha çok etkilenileceği, bu 275b
etkilenimlerin de zamanla orantılı olarak sınırlı olacağı kabul
edilmelidir. Demek ki sonsuz olan bir şeyin sonsuz olan bir şey
tarafından hiçbir sınırlı zaman içinde devindirilmesi olanaklı değil.
Öyleyse sonsuz zaman içinde olur bu! Ama sonsuz zamanın sonu
yok, oysa devindirilen nesnenin sonu var. İmdi her duyulur cisim 5
bir etkinlik, edilginlik gücü ya da her ikisini birden taşıyorsa,
duyulur sonsuz bir cismin varolması olanaksız. Oysa uzamda nice
cisim varsa hepsi duyulur. Demek ki gökyüzünün dışında hiçbir

53
3751, n E P l O TP A N O T A. 7

â p a o S fia S.ıreıpov efco ro v ov pavov ovdev. aAAa firfV ov b e fie\ p l


Tivos. ai/Oev a p a 8\cğş <râf/,a i£to t o v ovpavov. eî fie v y a p vor}-
10 ro v , lo r a ı ev tottcû' t ö y h p efa> Kal ecrûi to tto v <rr)[iaıveı.
&<jt e o ra ı al<rdr}Tov. aîtrdr)röv b ’ ovdev fır] iv tottü).
AoyiKUTepov 8’ ia rıv İTrıyeıpeîv Kal 58e. oîıre yap
kukAu oîov re K iv e î& d a ı tö âıreıpov ofioıopıepes o v ftecrov
fiev yap to v aıreıpov ovk !<tti, tö 8e kvkAo) ırepl t ö fie-
15 (rov K iv e îr a ı. aAAa firjv ovb’ eır’ evdelas oîov r e </>e'pe-
tröat ro âıreıpov beyoeı yap İtepov eıvaı roo-ovrov to ttov

&tretpov els bv oür0r}(reraı « a ra <f>v(rıv, Kal âAAov roowroı/


eîs âı> Trapa tyv<rıv.— e ri etre <ftvareı <?Xet k C v tjo -i v t o v els evdîı
e v r e fi La K i v e î r a ı , aıx<f>orep(as berfcreı aıreıpov eîvaı t t j v k i v o v -

30 trav Icryyv fj t e yap âıreıpos aırelpov Kal rov aıreLpov aıreı-


pos f} la^vs" tüor’ e o ra ı K al rd k iv o v v cnreıpov (Aoyos 8’ ev
roîs T repl Kivrı<re<ûS o rı ovdiv Zyeı cnreıpov h v v a p .iv r&v ıre-
T r e p a ( r p .e v a > v , ovbe t & v a ı r e ı p o v T r e T T e p a < r fie v i]v ). el ovv rö K ara

<f>varıv K al ır a p a (pvcrıv evheyeraı K iv r jd r jv a ı, e c r r a ı b v o a ı r e ı p a ,

35 ro Te k i v o v v o v r c o K a l r b Kivovfievov.— eri ro k i v o v v t o aıreıpov t i


e a 'r ıv ; e l fiie v y a p av ro e a v r o , ifir jr v y p v ecrraı. to v to b e ır & s

bv v arov , aıreıpov e îv a ı Ç&ov; el b’ aAAo r ı ro k iv o v v , b v o e o r a ı

a ı r e ı p a , r o r e k iv o v v K a l r ö K tv o v /x e v o v , b ıa < f) e p o v r a t t j v fiopcfiijv
Ka'ı r r jv h v v a p .iv .— eî 8e fir ı (rvveyis rb i r av, 'a AA’ menrep
3° Aeyeı AripoKpıros K a l AeiJKnnros, b u o p ı < r f x e v a r a Kevtp,
fiLav avayKaîov e î v a ı Trâvru>v t t j v k L v t ] ( t lv . b ı â p ı v r a ı fiev y a p
roîs <ryrfp.acrıv‘ rr\v 8e (pva-ıv e îv a ı <pa<rıv avr&v fiıav, âa-ırep
S76a a v e l x p v o ’b s İ k ü o t o v eırj Ke)((£>pıa-p.evos. to v tco v b e, Kadcnrep
10 p o st nrittif add. eî S’ altrBifriv, efTTat iv xP^v<f ^ ifftû Kal ro H
eİau F M S ° i r fi)] iv riirtp $ : /ut; iv iv T&Ttp L T , om . E 1»2 S ut vid.
14 fiiy om . M $<rraı F 15 (palvt<r0 aı M 17 K a l . . . 18 (pvaLv
om . p r . F 1 8 lg£«ı tpvtret M trov E 21 ij om . L /cal om .
E 2 3 Kal raph. tpv(rıv rb KaTck (pvaıv lvHtx°‘ro M 34 Svo tareıpa
E H L r S 'S 1: İurtıpa 660 J F M 2 6 tavr6 om . E 37 tlvaı &tttıpov
F tl om. E 1 r i om . J F H p o st taraı ad d. ret F 3 8 İreıpa r i
r t in ra s. E 2 Sttbptpov E 2 9 ko! t V om . E 1 i s Ktyeı *ep E 1
3 0 Sıupurficvov L S ° 3 r ırivruv tTvaı J Sııipurraı] $ıa<pfpoo<rı L
3 2 cîval (patrıv avrâv filav E L : (pcurlv avrâv tîvaı filav J H , airots filav
eîvaC (pacıv F 276 * r tiv tîıj F Kex<opıırfi4vov F H L

54
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

sonsuz cisim yok; bir dereceye kadar sonsuz olacak bir cisim de
yok. Öyleyse genel olarak gökyüzünün dışında hiçbir cisim yoktur.
Çünkü yalnızca düşünülür olsaydı o da bir yerde olacaktı. Çünkü
dışında ile içinde ifadeleri bir yer gösterir. Demek ki duyulur olabilir. 10
Oysa duyulabilir hiçbir cisim bir yerde olmadan var değil.
Şöyle bakmak da oldukça usa uygun: eş parçalı olan sonsuzun
dairesel devinmesi olanaksız, çünkü sonsuzun ortası yok, oysa
dairesel devinim demek ortanın çevresinde devinmek demek. Ne
ki sonsuz olanın düz çizgi biçiminde yer değiştirmesi de olanaksız, 15
çünkü doğası gereği oraya doğru devineceği sonsuz büyüklükte
başka bir yere gerek duyacaktır, yine bir de doğaya aykırı olarak
oraya doğru devineceği başka bir yere. -A yrıca ister düz çizgide
giden devinimi doğa gereği olsun, isterse zorla devinsin, her iki
durumda da sonsuz bir devindiren güç gerekecek. Çünkü sonsuz
güç sonsuz olana aittir, sonsuz olan da sonsuz güç taşır. Dolayısıyla 20
devindiren de sonsuz olacaktır (niçin sınırlı olan hiçbir şeyin sınır­
sız güç taşımadığı, hiçbir sonsuz şeyin de sınırlı güç taşımadığı,
devinim konusunda söylediklerimizin içinde var).10 İmdi doğaya
göre devindirilenin, doğaya aykırı devindirilmesi olası ise, iki sonsuz
olacaktır: biri bu tür devindiren öteki de bu tür devindirilen.-Ay­
rıca sonsuzu devindiren ne olabilir? Kendi kendini devindiriyorsa 25
ruh taşıyacaktır. Bu ise, diyesim sonsuzun canlı olması nasıl
olanaklı? Devindiren başka bir şeyse, şekil, biçim ve güç açısından
farklı iki tane sonsuz olacaktır, - ^ m a bütün, evren sürekli değilse,
Demokritos ile Leukippos’un dediği gibi, boşluk tarafından sınırlara 30
ayrılmışsa, her şeyin deviniminin tek olması zorunlu olur. Çünkü
evren, biçimler, şekiller açısından belirlenmiştir diyorlar, hem de
her şey kendi başına altın gibiymiş gibi, onların doğasının tek
olduğunu söylüyorlar. Ama dediğimiz gibi, bunların deviniminin 276a

55
r iE P I OTPANOT A. 7 276 *

\ e y o f ie v , a v a y K a i o v e ı v a ı r r jv a v r r jv Kivrjcrıv' 0770u y â p f i ı a
fi& X o s , K al fj < n jfiıra (ra yrj c p e p e r a ı, K al to re ır a v ırv p
K a l < nn v 6 r}p e l s t o v a v r o v r o ı r o y . <Z<rr’ o v r e K ovıpov cutK & s
o v d e v I o t o i t & v <ra>fJMTo)v, e l ı r a v r e \ e ı f iâ p o s ' el 8£ k o v - 5
<Porr]Ta, f i a p v o v b e v . — 2r ı e l f i â p o s e y e ı rj K O vcpânjT a, e c r r a ı
rj e c r y a r o v t i to v v a v r o s rj fie c r o v . roC ro 8’ â h v v a r o v â/neCpov
y o v tos. 0X01 s b\ 06 firj i< rrı fj.e<rov p.r)b' I c r ^ a r o v , p.r)be r ö
p .ev av co r ö 8e /cârto, t o t t o s o v d e ls ecrraı r o îs cra>p.acrL r r js
<j)opâs. rov rov be p j o v t o s K ivrjcn s o v k e o r a ı- av& yK tj y a p 10
K iv e la d a ı îjr o ı K ara cpvcrıv rj ı r a p â cpvcrıv, T a v r a 8’ & pıcr-
raı to îs r 0770ıs r o îs t o İ K e lo ıs K al r o îs â W o r p [ o ı s .— e r i
ou T rapa cpvcrıv ti fie v e ı rj ( p e p e r a ı, âvâyK rj tiv o s eıv a ı
âX X ov t o v t o v t o v T o ıro v K a r a cpvcrıv ( r o v r o be t t u t t o v eK r r js
eT r a y a y r js )' âv& yKt) br} p.r] ı r â v r a rj fiâ p o s %X.e lv V K0V,P °~ J5
T tyra, a.XXa r a p.ev r a 8’ ov. o r ı fie v r o ı v v v o v k l ır r ı rö
<r& jjıa t o v TravTÖs a -ıreıp o v , eK r o v r c a v c p a v ep o v .
8 A ıo r t 8’ o tıö £ ır X e ıo v s o îo v r ovpavovs e ıv a ı, X ey cû p ev ‘

tovto yap e c p a p .e v en u rK errreov , eî rıs /xî) v o p .ı( e ı K adöX ov

b e b e î)(d a ı ır e p l t &v crcop A rcov o rı âbv v arov İ ktos e ıv a ı tov 20

K o c r jio v tö v b e o r ıo v v av r& v , âX X â p .o v o v em r& v â o p ıc r T u is

k e ıp A vcav e îp r jc r O a ı tov X oyov. â ır a v r a yap K al jie v e ı K aı

K iv e îr a ı K al ic a ra c p v c r ıv K al fiıa . K ara c p v c r ıv p v, ev <a

fiiv e ı pır) /3 ı a , K aı c p e p er a ı, K al e ls ov c p ip e r a t, K al n e v e ı*
ev m 8e fiıa , K aı cp ep eraı fiıa , K al e ls hv fiıa c p e p er a ı, 25

4 - 5 âır\ûs ctrraı olSiv F , oiSiv âır\ûs ta r a ı H M 5 d el. E *


6 oiıSiv fiapv J F p o st ovSiv add. c a r ıv L M e%oı E L ut vid. 8 y
om . H 8’ E L : t e $ r f a f i E l H L : î J F , ovSi E 2 9 to tto s]
riıros S ' J T ı ı S’ £/)i<rraı] Suipttrraı M 13 t ’ om .
E iSıoıs M ( t i EH : İ n t l JFLMrS0 I3 ^o'«tiF rıyo r
tlv at SAAou EL : rıv o s &\\aiı t ir a t SAAou t iv o s t ir a t S° 14 r o v r i ı t o v
to v t o v M t o v t o Si v k t t İ v ] t o 6tou Si tc'httis Es 15 Si] $SC: &pa L,
om . E1 fi7]Si E1 ut vid. Lr t) ( i ) om. ELr 16 8’ oü E L : 8e pA}
<fSc (cf. 3 6 8 b l o ) rolvvv] oZv S CS 1, om . F 17 rov] r ' t o v J
râvSt F 18 ovpavovs p o st ırAtlovs pon. FS'E!, p o st tlvat M \e y a -
nev FrE™0,: \iyofitv re li. 19 ıpafttv J a o SeStîx6aı om . E1
2 3 Kaî karh. <pv<rıv ıccû [ila. ESC e t om isso «ol ( r ) HLMr : fi'ıa Kal Kara,
fvaıy JF a n te Kara (a ) addunt Kal EJFMF 2 4 /itvtıfti] 0ta in ra s .
E rec* «al ( 3 ) om . E 1 3 5 fita ( 2 ; om . E 1 fit* (3 I om. H

56
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

aynı olması zorunlu. jÇünkü bir kum tanesi nereye doğru devini­
yorsa, tüm toprak da oraya doğru deviniyor; hem ateşin tümü hem
de bir kıvılcım tanesi aynı yere gidiyor. Dolayısıyla her şey bir ağırlık
taşıyorsa cisimlerin kesinlikle bir hafifliği olmayacak; cisimlerin 5
hepsi hafiflik taşıyorsa hiçbir ağırlık olmayacaktır. -A yrıca cisimler
ağırlık ya da hafiflik taşıyorsa bütün evrenin bir sınırı ya da ortası
olacaktır. Bütün evren sonsuz olsa bu olanaksız. Kısaca ortası, sının
olmayan; yukarısı-aşağısı olmayan bir yerde cisimler için de bir
yer değiştirme yeri olmaz. Yer olmayınca da devinim olmaz. Çünkü 10
devinim ya doğaya göredir ya da doğaya aykırı; bunları belirleyen
de cisimlerin kendi yerleri ile onlara yabancı yerlerdir. -Ö te yandan
bir nesnenin doğaya aykırı durduğu ya davindiği yer, zorunlu olarak,
başka bir cismin doğaya göre yeridir (bu teklere gidince açık).
Demek ki her nesnenin ya ağırlık ya da hafiflik taşımaması zorunlu 15
olacak, oysa kimi nesne hafif kimi nesne ağır. Öyleyse evren
bütününün cismi sonsuz değil, bu, söylediklerimizden açıkça
çıkıyor.
8 Ne ki niçin birden çok gökyüzü varolamaz, bunu da söyleyelim.
Cisimlerle ilgili olarak, bu evrenin dışında herhangi bir cisim olma­
sının olanaksız olduğunun genel anlamda kanıtlanması inandırıcı 20
gelmiyor da, uslamlamanın yalnızca belirli olmayan yerdeki nesne­
lerle ilgili olduğu düşünülüyorsa, bunun incelenmesi gerektiğini
söylemiştik. Her şey hem duruyor, hem deviniyor, bu da hem doğaya
göre oluyor hem de zor ile. Her nesne doğal olarak zorla durmadığı
yere doğru gidiyor, doğal olarak gittiği yerde de kalıyor. Ne ki zorla
durduğu yere zor ile gidiyor, zor ile gittiği yerde de zor ile kalıyor. 2'5

57
276a n E P I OTPAN O T A. 8

/3ta K al p .e v e ı. eri e l /3 ta ?;Se 77 <f>opâ, fj e v a v r ıa K ara


<f>v<rıv. İ t t i örj t ö p e c r o v t o e v r a v Ö a e l j3 ( a o ıc r d r ja -e r a ı tj y î]
İK e îd e v , iv r e v d e v o ltr ö r jc r e r a ı Z neî K ara <f>v<rıv' K a l eJ p .e-
v eı iv r a v d a rj İ K e îd e v p r j /3 ta, Kat o ıcrû rjcrera ı Kara cpiicrıv
30 b e v p o . fiCa 8’ {] K ara (pvcrıv- e n avâyK T ] ı s a v r a s r o v s K o crp o v s
İk t & v a v r & v e ı v a ı <Ta>p.ârcûv, o p o ıo v s y ov ras rr)v (pvcrıv.
âkkâ [j.r]V Kal t & v a c u p â r iü v eK aarov â v a y K a îo v rr]V a v rrjv
2 7 6 b ey^eıv h v v a y .iv , o lo v k iy a > Trup Kat y rjv Kat r a ftera£i> t o v -
t(ü v ‘ el yap b p .û v v p .a T a v r a K a l p j] k ü tü . tt\v a v r r jv I b e a v
key ov raı raK eı r o îs ira p * 7ip .ıv , K a l r b r r a v o p u o v v fim s a v
k e y o iT o K0 <rp.0 s. b r jk o v r o ı v v v o n r ö p e v â ır b t o v fle a r o v <£e-
5 p e r r û a ı Tre<f)VKe, r b 8’ eırt r ö pLecrov a v r & v , e îır e p ır â v o p o -
etöes r o ırv p r â ırv p l Kat t & v a k X (o v eK aarov , w a ır e p Kat
r a e v rovr< o p .o p ıa r o v ır v p o s . o t i 8’ avâyKT] o v r e o s e% eıv , İ k
t& v ır e p l r a s KivrjcreLS v ır o 0 e<re<ov ( p a v e p o v ’ a t r e y a p K ivrjcreıs
ır e ır e p a c r p e v a ı, eK a crr o v r e t & v o-rotx.eCa>v k e y e r a t KaO' eKa-
10 (TTrjv t & v K tv ijreca v . & ctt e ıır e p Kal a i Kivrjcreıs a i a v r a t , K al
ra o rot^ eta avâyKT] e ı v a ı ı r a v r a y o v Tavra. ıre<f>VKev a p a
cp ep ecrd a ı K al e ır l Tobe to p ecrov ra ev akkcp Koa-pM rfjs
y rjs p ö p ı a , Kat ır p o s r o h e ro ecry arov ro İK e t ırv p . âkk’
abv v arov ' to v to v yap crv p fia 'ıv o v T o s avâyKT] <pepe<r8 a ı avut
15 p e v t t jv y rjv e v r â o Î K e ı a Koo-p.a>, ro 8e ırv p i ı r l t ö p earov ,
ojuouos 8e Kat rr\v i v r e v d e v y rjv â ır o r o v pÂcrov cf>epecr6a ı K a r a
<j)v<nv ır p o s t o eKeî tf>epop.evT]v ja ec ro v , 8ta ro r o v s K ocrp.ovs
o v r a ı Keler 8 a ı ır p o s a k k r j k o v s . rj y a p o v ö e r e o v r r ıv a v r î jv e î v a ı
(p v a ıv r & v a ır k & v a-copıârcûv i v r o î s ı r k e ı o a ı v o v p a v o îs , rj k e -

2 6 rı ( i ) om , H 37 S}) E H L S ': JF M 2 9 ^ ] 1) L , om . J M
Sevpo Kara <pi<rtv $ 3 0 S‘ y E 1M F 2A 1. : yap y J F 1H L r S eri 5‘
avayKi\ M robs ttiafious om . E 1S 1 31 y ' om . J H 3 3 p o st <rw-
fiİTaıv add. 7e L E 2 avâyKy H M 276 b ı om . L 2 avri/v
om . E 1 3 far om. J , p o st \eyotro pon. F M 4 KİafiOs] 6 Kİtrfios
3 * ıriçvKf <j>tpeo-9aı M 5 6fj.oıoeıSh J , B e k k e r (cf. 1. 3 0 ) 7 avay-
Koitov ^ 8 post tpavepbv add. ael t<Tra.ı F M 9 çkcuttov Te] Ktzi
eıcaa-Tov F H M 10 «u ( 2 ) om . E 1»1 I I avayHoûav ^ 12 oKıp
M 15 tt)v om . E 1 Kİ<rfUj>\ Tİtrıp H 17 rpbs om . E 1 <pepâ-
fktvov F H Sıâ rov ıcio-pov E 1 18 KeıvetaBaı E 1 (-eıv- d eletu m )
19 tw ] r â v y* H

58
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

Ayrıca belli bir yer değiştirme zor ile ise, onun karşıtı doğaya göre.
İmdi buradaki ortaya toprak başka bir yerden zor ile devindirilecek
olsa, buradan oraya doğaya göre gidecektir. Başka bir yerden buraya
gelen, zor olmadan duraduruyorsa, oradan buraya gelişi de doğaya
göre olacaktır. Doğaya göre devinim ise tek. Ayrıca bütün 30
evrenlerin, doğaca benzer olmalarından ötürü aynı cisimlerden
oluşması zorunlu. Ne ki cisimlerin her birinin de aynı gücü, olanağı
taşıması zorunlu: kastettiğim ateş, toprak ve bunların arasında
olanlar. Çünkü bunlar yalnızca eşadlı ise [ama anlamları farklı 276b
ise] ve bizim çevremizdeki cisimlerle aynı ideaya, cinse yüklenmi­
yorlarsa, evrenin bütünü de yalnızca eşadlı olarak evren olsa gerek.
Öyleyse şu açık: her ateş ateşle eşbiçimli ise, ötekilerin her biri de 5
böyleyse ve buradaki ateşin parçaları gibiyse, onların bir kısmı
ortadan çevreye, bir kısmı da ortaya doğru doğal olarak gidecektir.
Bunun zorunlu olarak böyle olacağı, devinim çeşitleri konusundaki
kuramlarımızdan açıkça çıkıyor. Çünkü hem devinimler sınırlı ıo
sayıda hem de her öğe devinimlerin birine bağlı. Dolayısıyla
devinimler aynı ise öğelerin de her yerde aynı olması zorunlu.
Öyleyse başka bir evrendeki toprağın parçaları da buradaki ortaya
doğru doğal olarak devinecektir, oradaki ateş de buradaki sınıra
doğru. Ne ki bu olanaksız. Çünkü bu söz konusu olsa toprak kendi 15
evreninde doğal olarak yukarı gidecek, ateş ise ortaya doğru. Aynı
şekilde evrenlerin biribiriyle bağlantısı bu biçimde olacağından
ötürü, buradaki toprağın da doğal olarak bu ortadan oradaki ortaya
doğru gitmesi zorunlu olacaktır. Çünkü ya yalın cisimlerin doğası­
nın çok sayıdaki evrenlerde aynı olduğu kabul edilmemelidir ya da

59
riE P I OTPAN O T A . 8

yovras o v ru ts to jie t r o v ev m ıe ıv avdyKT] K al rö ecr^ aro v ' ao


to v to v 8’ o v ro s [aroırou] â b v v a r o v e î v a ı K o o ’p .o v s ı r k e ı o v s e v o s - rd

8’ â £ ıo v v a k k r jv e î v a ı <f>vcrıv t & v arrk & v crtüfj.â.T cov, â v â ır o -

( r y & o - ıv e k a r r o v rj ı r k e î o v r & v oİK eC a>v r o t r a > v , a k o y o v " rl yap

b ı a ( j> e p e ı r o ır o v b l tfiâ v a ı p .ijK o s a ır e ^ e ıv rj T o c r o v b i; b ı o ıc r e ı

yap K ara k o y ov, o<ra> ır k e ıo v p ja k k o v , ro 8’ eıSos to av ro . 25


dAAa p i]v a v ây K t] y e îv a C T i v a K iv r ja ıv av r& v ' o tl pev yap

K iv o v v r a ı, (p a v e p o v . 7r o r e p o v o v v (3 Ca ı r d c r a s e p o v p e v K i v e î t r d a ı
K a l T a s i v a v r t a s ; d k k 1 o p.r] ır e c p v K e v o k c n s K iv e îc r O a ı, â b v -

v a r o v t o v t o K i v e î v d a ı /3 ta. e l t o C v v v e o r ı t i s K LV rjarıs a v r & v


K ara c iv c iv , & v â y K ij t& v o p ta e ıb & v K al r& v K ad’ Ü K ao ro v 30 ,
ı r p o s e v a a p L 0 p .& to tto v v n â p )(e ıv t t jv K iv r jc r ıv , o l o v ı r p o s to b e

r ı jL İ c r o v K a l ırp o s T ob e t i ecry aro v . el be ırp o s e îb e ı T a v r a ,

ırkeıco be, b ıo rı K al r a K ad’ e/cacrra ır k e ıc û j i e v , e ı b e ı b' eK a- 277*


<t t o v â b ıd < j> o p o v , o v r & p .e v r S > 5’ o v t o l o v t o v eora t r & v fj.o p ıa > v ,

cû ü C o p .o L (û S ıra a r ıv SpoC cas yap â ır a v r a K ar e îb o s â b ıd -


< fr o p a â k k r j k c ü v , â p ıB p & 8’ erep o v o r ıo v v orovovv. keyco be

to v to , o rı el ra e v r a v d a fio p ıa ■ ırp o s a k k r jk a K al r a ev erep a 5


K orrp cü 6jj.oC a> s e ) ( € i , K al t o k r]< f> d e v e v r e v û e v o v b e v b ıa (f> e p o v -

t c û s TTpos t & v ev a k k ıa r ıv l K o o ’jj.ta p o p m v K al ırp o s t& v ev

ra> a v T to , aAA.’ âcr a v r a ı s ’ b ıa < f > e p o v ( r ı y a p ovdev e ıb e ı a X k jj-

k a>v. & (tt â v a y K a îo v rj K i v e î v T av ras T as v ıro d e c re ıs, rj to

jie tr o v ev e îv a ı K al rö eay aro v . to v to v 8’ o v ro s âv ây K rj K al 10


to v o v p a v o v e v a p o v o v e î v a ı K a l j i r ] r r k e C o v s , r o î s a v r o î s r e K ji r } -

p io ıs t o v t o is K al r a î s a b r a î s a v a y K a ıs . 12

21 ovros E H L M S 1 : ovros to û âriırov JF T , ovros aroırov B e k k e r Kİtr


fjjovs elv aı M vKeıovs £v*s in ra s. E rec* 2 2 eîvaı <pvtrıv E I I L I 'S 5: <pv<rıv
elvaı J FM eav F H M E 2 2 3 7T\eıojv L 24 roaovSl E L : t b toü ’ovSI
J F H S P, ToıTOvSe M urjıcos tpdvat F aıre^ eıv E J L : a^ roa^ eıvF H M S P
roıToVSe M 2 5 k h tü ] K a ra rbv F H ooıp E H L S P, oo’q> $ F 1; çı J ,
oırov M 2 6 elvaı Kİvrjo’tv r ıv a F 27 ırörep ’ oiv J Ktvet<r6aı
om . E 1' 2 8 aAA1 t> om . E 1 3 0 rû y ] Trpârepov tccu L . Kal tûv M
a.uoıoeıSâv B e k k e r (cf. 1. s ) K aff om . E 1 31 apıS/ıbv M 32
tıSeı F 277*1 r orı E 1 2 T İ pıev Ty J F L 1\SP : rb fxev rb E 'i'H M
roıovrov e x toiovtuv m utatum E 1 3 Sıd<popa E 1 ut vid . 4 Srou-
ovv] iru ovv M 5 e i H M r : om. E J F L S P r â om . M ırpbs
SAAjjAa fiip ıa M 6 Kal F H M S P : om . E 1» ^ L Sıa(pepövrwv Î 'I I
7 rıv l om . F 11 «ai jU7) ttA « o u s om . E 1

60
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

bu kabul ediliyorsa ortanın tek, sınırın tek olduğu da kabul 20


edilmelidir. A m a bu böyleyse11 evrenlerin birden çok olması
olanaksız. Yalın cisimlerin başka bir doğa taşıdığını kabul etmek,
kendi yerlerinden daha az ya da daha çok uzaklaşıyorlarsa, saçma.
Çünkü şu ya da bu uzunlukta uzaklaştıklarını ileri sürmek ne fark
ettirir? Ne kadar uzaklaşırlarsa o kadar, o oranda farklı olacaklardır' 25
ama biçim aynı. Ö te yandan onların bir deviniminin olması
zorunlu, çünkü devindikleri açık, imdi bütün devinimlerin ve
karşıtlarının zor ile mi olduğunu söyleyeceğiz? Ama doğasına uygun
olarak hiç devinemeyen bir nesnenin zor ile devinmesi olanaksız.
İmdi onların doğalarına uygun bir devinimleri varsa, eşbiçimli
olmaları ve her birinin devinimi sayıca tek bir yere doğru olmalıdır, 30
yani buradaki ortaya doğru ya da buradaki üst sınıra doğru. Biçimce
aynı olan yere gidiyorlarsa, ama tek tek cisimler de birden çok
sayıda olduğu için, birden çok sayıda yerlere doğru gidiyorlarsa, 277a
kendileri de tek tek biçimce farklı değilse, bu parçalarından biri
için geçerli olacak da biri için geçerli olmayacak demek değildir,
hepsi için aynı şekilde olacaktır. Nitekim hepsi biçim açısından
biribirinden farksız ama sayıca, her biri ötekinden değişik. Dediğim
şu: buradaki parçaların biribiriyle ilgisi ve öteki evrendeki parçalar- 5
la ilgisi aynı şekilde ise, buradan alınan bir parçanın başka bir
evrendeki parçalarla ve aynı evrendeki parçalarla ilgisi farklı değil,
aynı olacaktır. Çünkü biçimce biribirilerinden hiçbir farkları yok.
Dolayısıyla ya bu kabulleri değiştirmek gerekiyor ya da orta ile
sınırın tek olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bu böyleyse, bu kanıt- 10
lara ve bu zorunluluklara göre gökyüzünün de birden çok değil
tek olması zorunlu.

61
27 7 * ITEPI O TPAN O T A. 8

ıa orı 8’
(pVKev ff yrj <f>epea-0 a ı K a l r â Trvp, b r jk o v K al İk t& v âk-
k< ov. okw s yap to K iv o v p e v o v l/c t i v o s eıs t i fJL fT a fiâ k k et,
15 ( K a l r a v r a ov K al e ls b e î b e ı bıa<f>4p e i' ır a c a b\ v e v e -
pac/JLİvr} p e r a f i o k r j ) , o îo v to v y ıa C p p .tv o v İ k v o a o v e l s v y ı e ı a v
K at t o a v £ a v 6p .ev o v İ k jjLiKporrjTos e l s jıeyeöos. K a l t o <f>e-
p â p e v o v a p a ’ K at y a p t o v t o y ı v e r a ı nıo& ev ı r o î. 8eı a p a eîSeı
bıa< f> ipeıv i £ o v K a l e l s & ıreıp v K e <f>ipe<rdaım a o - ır e p to v y ı a -
20 (fip .ev o v o v x o v e r v ^ v , o v b ’ o v (3 o v k e r a ı o k iv & v . K a l t& Trvp
a p a K a l ff y î] o v k e l s â v e ı p o v t p e p o v r a ı , a k k ’ e l s avrtK eC (xeva'
a v r İ K e ı r a ı 8e k a r a t o t t o v t ö ava> t <3 K a rta , S a r e T a v r a l o r a ı
ı r e p a r a r r js tp o p âs. (eırei K a l fj ıcvKkat e^eı ttchs âv riK eC -
n e v a r a K a ra b ıd p c T p o v ttj 8’ o k t j o v k l o r ı y iv a v r C o v o v b e v .)
25 m a r e K a l t o v t o ıs r p a ır o v r ı v â f j . K lv rja ıs eıs r a â v r i K e î p e v a
K al v e v e p a a /x e v a . â v d y K t] apa e îv a i ti rekos kal nv
a v e ıp o v <f>epecrdaı. reKpurjpıov b e roC eıs a n e ı p o v <f>epe-
adaı Kal r ö r r jv y rjv p e v , ootü> â v i y y v r e p ı a fj r o v p e c r o v ,
B c lt t o v <f>4pe<r 0 a t , t ö b e ırv p , o<x<a â v t o v â v co. e l 8’ â ır e ı p o v
30 fjv , a n e ı p o s â v ijv K a l fı r a y y r r j s , e l 8’ fj ra ^ v r-rjs, K a l r ö f i â -
p o s K a l fj K ovcporrjs' û>s y a p r ö Kar(ı>repa> [ra^ u rjjrı] e r e p o v
{erep o v ) rw f î â p e ı â v fjv T a \ v , o v tcû s e l a ır e ı p o s rjV fı t o v t o v
im b o a ıs , Kal fj r r js T a y ır r ijr o s i v i b o a ı s â v e ı p o s â v rjV.— aA A a
2 7 7 b jirjv o v b ’ i v aAAou <f>eperaı a v r & v r ö fjiev âva> t o 8e /carto*
o iı b i f i i a , & a v e p r ıv e s < p aa ı r f j İK 0kC\freu fü p a b v r e p o v y a p
â v İK iv e îr o t ö v k e îo v Trvp â v to K a l fı v k e u o v y ıj k&tu>' v v v
be TovvavTiov â e l r o ı r k e ı o v trv p O â r r o v <f>4p e r a ı K a l fj v k e u o v

13 «al (2 ) om . M 15 ou] ovpavov L etSeı 5e H M S i] yap c i.


S u sem ih l 1 8 Seî e x el m ııtatum E 1 a o <pipea8aı a n te ovx ad d.
H , <peperaı a n te oiS’ M s ı <piperat E 2 «/*] f l J 2 2 avri-
Ktıvraı F farraı a n te raim » pon. H , om . J 3 3 ^ırtl] &rsl S i E
j;] fı iv L 3 4 oiıStv . . . 2 6 ıreırepaırfiiva h ab en t J L M r S cS 1 : om .
E 'F 1H 2 5 t 4 om . M S 'S 'E 2 37 İırttpov ( a )] Üıreıpa F 38 r i
ri)V . . . 3 9 <pepe<r8aı om . F 1 a 8 yrjv om . E 1 3 0 tev om . M îjv om .
E 1 (? ) M 3 1 tİ>] t ip J to ^ u tŞ t» seclu si erepov iripov scrip si
(cf. S p) : erepov codd ., iripov B e k k e r 3 a r f ] Kal r Ş M ffdpet
E F L M r : fiapeî J 2H .: fipaxtî J l t i] t l oSv E J 3 3 eıriSotrıs (a ) oin. M
U 771’ ! rb ] t o L (b is) 4 x a l fı om . E 1*2

62
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

Toprağın ve ateşin oraya doğru doğal olarak devindiği bir yer


var, bu başka şeylerden de çıkıyor: genelde devinen nesne bir şeyden
bir şeye değişiyor (bu, bir şeyden ile bir şeye de biçimce farklı oluyor 15
ve her değişme sınırlı), sözgelişi sağlığına kavuşan hastalıktan
sağlığa, büyüyen küçüklükten büyüklüğe. Demek yer değiştiren
de öyle. Çünkü bu da bir yerden bir yere oluyor. Öyleyse doğal
olarak, oradan gidilen yer ile oraya gidilen yerin biçimce farklı
olması gerekiyor. Nitekim sağlığına kavuşan da rastgele bir yere
ya da istediği yere gitmiyor. Demek ki hem ateş hem de toprak 20
sonsuza gitmiyor, ama karşıt yerlere. Yukarı ile aşağı ise yer açı­
sından karşıt, dolayısıyla yer değiştirmenin sınırları bunlar. (Çünkü
dairesel devinme de eksen dönüşü açısından karşıt yerlere gidiyor
ama bütün açısından hiçbir karşıtlık yok.) Dolayısıyla bunlar için
de bir tarzda karşıt, sınırlı yerlere giden bir devinim var. Öyleyse 25
bir sonun olması ve sonsuza değin devinilmemesi zorunlu. Devini­
min sonsuza gitmediğinin bir kanıtı da şu: toprak ortaya ne denli
yakınsa o denli hızlı gidiyor, alev de yukarıya ne denli yakınsa o
denli hızlı. Bunlar sonsuz olsalardı, hız da sonsuz olurdu, hız sonsuz 30
olsaydı, ağırlık ile hafiflik de sonsuz olurdu. Nasıl başka bir nesne­
den daha hızlı yere düşen bir nesne bu hızını ağırlığından alırsa,
aynı şekilde, ağırlık artması sonsuz olsaydı, hızın artması da sonsuz
olurdu. Ne ki onlardan her biri başka bir nesne tarafından devindi­
rilmeden, biri yukarıya öteki aşağıya gidiyor. Kimilerinin dışardan 27 7b
itmeyle dedikleri gibi12 zorla da gitmiyorlar. Çünkü öyle olsaydı
daha çok ateş daha yavaş yukarı doğru gider, daha çok toprak da
daha yavaş aşağı doğru giderdi. Oysa tersi oluyor, daha çok ateş
her zaman daha hızlı kendi yerine gidiyor, daha çok toprak da her

63
ITEPI OTPAN O T A. 8

y rj e î s t o v a v r r js r o ı r o v . o v b k O â r r o v a v ır p ö s r û reÂeı 5
p e r o , eî Trj (3 Ca K a l t t } İ K Ö k t y e i' ı t a v r a y a p t o v Ş ıa Ç o n e v o v
ıro p p toT İp m y ıy v o p .e v a j3p a b v r e p o v <f>eperaı, K al odev jBCa,
« e î (p ep era ı ov Ş ia . & or’ İ k to v to iv 0 fo o p o v (r ıv e c r r ı k a f i e l v r i j v
ttC (ttlv ır e p l t & v K e y o fie v e o v U a v & s . 9
İti be K al b ıa t& v İ k 9
r r js ırpcoTrjs (f> ı\ oao(pi as k oy a )v beLyO eirj av, K al İk t t } s 10
K V K ka ■K ivfjtrecûs, r}v a v a y K a ıo v â ı b ı o v op.o(<üs ev r a û Ö d t e î-
v a ı K al i v roîs aAAoıs ko< tjjlois. b r jk o v b e k&v & b e y e v o ı r o
(TKOTrovfievoıs orı avâyK T f e v a e î v a ı r o v o v p a v o v . T pı& v y a p
ovT otv t & v cratnaTU ı& v t r r o t y e i a v , rpeîs e c r o v r a ı K a l o l r o ı r o ı
t& v o T O ix eu ı)v , e î s f i e v o t o v v< f>ıoraij vov a - â j ı a r o s o ır e p l rö 15
p-ecrov, a k k o s b% ö t o v KVKktp fy ep o ji v o v , ocrırep i a r l v e t r y a r o s ,
TpiTOS b ' ö p -era ^ v t o v t m v o t o v px<rov a - â f i a r o s . â v d y K i7 y a p
e v T a v r a ) e î v a ı rö İT rn rok d Ç o v . e l y a p nV * v t o v t i o , e£ a) foraı*
â k k ’ a h v v a r o v e £ a ). rö /xev y a p a f i a p e s rö 8’ e ^ o v f i d p o s ,
KaTM Tepo) b e o t o v f i â p o s e y ç o v r o s ( r t a p a r o s r â ı r o s , e îır e p 6 so
ırpös rû p.icra> roû Ş a p e o s . akka p.T)v o v b e ır a p a <f)ij(rtv’
â \ \ o ) y a p e o r a ı /cara (p v ırıv , a k k o b' o v k rjv. a v â y K t] a p a i v
Tio fte T a ğ v e î v a ı . t o v t o v 8 ’ a v r o v r t v e s e l c i bıa<f>opaı, ü o r e p o v
ip o v fjıe v .-— ır e p l f ie v o v v t & v <rtapaTiK&v a r o ı y e ı a v , ı r o î â t Io tI
Kat Trocra, K a ı t i s İ k ü i t t o v roıros, eri 8’ o k a ) s Trâaroı rö Trkrj- »5
d o s ot t o t t o i , b r jk ö v f j/ û v İ k t & v elpT)ixeva>v.
g "Orı 8’ o v f io v o v e îs ia r lv ovpavös, akka icat h b v v a r ö v
y ev e c rO a ı v k e ı o v s , e r i 8* â s a î b ı o s a<f>6a p T o s & v Kat â y e v r j-

5 avrrıs E ; câtrâv FHL, avrbv JM 6 rfj ( i et 2) om. JFHL râv


LM pıaÇo/ıtvov E rS p : /3ı curaııevov 7 Troppw M "yw&-
fievov LM 8ûey] offtv Îlv FHM 8 tpcpovrat JFM o t om. E1
etrraı M 9 r â v \ ty o fı4vuv ELSPS’ : i v Keyo/ıtv 10 \ 6y u v
om. E1 İk om. E 11 r ' EHL : om. JFM 13 tlvaı İva
JFH 14 râ v om. FH 15 trdfiaros om. EL 17 8' ELM : om.
JFH jieaov] ıneraÇiı JHSP 18 Horcu e{a> L, Hora f{tu F 19 aAA’
om. E120 6 om. L rSıros"] t <(xoj o v k ftrrıv L 33 ÜAAa M
S\Ao 8’ ouk] âA\* o v k E iv r Ş om. E 33 rofoou] rov F at
Sıatpopal S c 34 r ’ om. H 25 r is ] r is i<rrtv F roû ır\^ 8ovs
r&ıroı M 27 ovpavis F : S ovpavis M, om. EJH LrSp 28 r\e(oos
yevEcrdai HM

64
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

zaman daha hızlı kendi yerine gidiyor. Zor ile ya da dışardan itmeyle 5
olsaydı sona doğru daha hızlı gitmezlerdi. Çünkü zor ile giden her
nesne zorlayan nesneden ne denli uzaklaşırsa o denli yavaşlar ve
nereden zorla uzaklaştırıldıysa oraya zor olmadan gider. Dolayısıyla
bunlara bakıldıkta söylenenlerin yeterince inandırıcı olduğunu
kabul etmek gerekiyor.
Ayrıca II/c Felse/e’deki temellendirmelere13 ve hem burada hem
de başka evrenlerde aynı şekilde ebedi olması zorunlu olan dairesel 10
devinime dayanarak da bu gösterilebilir. Yine şöyle bakıldıkta da
gökyüzünün tek olmasının zorunlu olduğu çıkar: madem cisimsel
öğelerin sayısı ü ç,14 öğelerin yerlerinin sayısı da üç olacaktır: biri
ortadaki cismin yeri, İkincisi sınır olarak dairesel dönen cismin 15
yeri, üçüncüsü de bunların arasındaki orta cismin yeri. Yukarı çıka­
nın bunun içinde olması gerekir, çünkü bunun içinde olmasa dışın­
da olacaktır, ama dış olanaksız. Nitekim biri ağırlıktan bağımsız,
ötekinin ağırlığı var; ağır olan cismin yeri ortada olduğundan,
ağırlık taşıyan cismin yeri aşağıda. O doğaya aykırı olarak da dışarda 20
olamaz. Çünkü bu yer doğaya uygun olandan başka olacaktır, oysa
başka olmadığını göstermiştik. Öyleyse onun arada olması zorunlu.
Bunun ne tür ayrımları var, bunu daha sonra söyleyeceğiz.15 -İmdi
cisimsel öğeler neler, kaç tane, her birinin yeri neresi; ayrıca genel
olarak çoklukça nice yer var, bunlar bu söylediklerimizden çıkıyor. 25
9 Ne ki yalnızca bir gökyüzü olduğunu söylemek yetmiyor, daha
çok gökyüzü olmasının olanaksız olduğunu, ayncâ ebedi, yok olmaz

65
IIE P I OTPAN O T A. 9

. ros, k e y a p e v , ırp&rov bıanoprjaavTes ırepl avrov. do£ete yap


30 âv udi (TKOTrovfievoıs âövvarov eva Kal p.6vov eîv a ı a v r o v ev
âıra<rı yap Kal roîs <pv<ret Kal t o Î s aıro reyyrjs <rvvear&aı
Kal yeyevt]jxevoıs erepov ia r ıv avrr\ K a ö ’ avrrjv fj fiopcjyr] Kal
jiejj.iyp.ivr] jxerâ rrjs vArjs' oîov rrjs atpaıpas İrep ov rö eıdos
ay8a Kal fj xpvoij Kal fı \a\Krj atpaîpa, Kal ırâAıv rov kvkAov
erep a fj jj,op<f>r] Kal o x a^K0®s Kat o £v\ıvos kvkKos' to
yap rC fjv eıvaı key o v res cr(j>aCpa fj kvkAu> ovk ipodp^ev ev rw
Aoyü) xpvcrbv fj yça^Kov, &>s ovk o v ra Tavra rrjs ovalas" av
5 8£ Ttjv xaAKrjv fj yjpvcrıjv, ipov/jıev, Kal eav fit) dvv&fieOa
voyjaaı jirjbe Aafieîv aAAo r ı ırapa r b Kûfl’ eK aarov. evlore
yap ov6ev KmAveı rovro avp.(ia£veıv, oîov el jxovos eîs Arj^deit]
kvkAos' ovÖev y ap fjrrov aAAo ecrraı ro kvk\<û eîvaı Kal râ 8 e
rw kvkAu>, Kal t o fiev eıdos, rd 8’ eıdos ev- rfj vArj Kal
10 r&v Kaö’ eK aarov. en el ovv e a r ıv 6 ovpavos dlaörjros, T&v K aÖ ’
eK aarov av eıij- t o y ap aladrjröv âırav ev rfj vArj İTtrjpyev.
el de tû v Kaö’ eK aarov, erepov hv eıtj (ro ) rû8e r<Ş ovpavŞ eîvaı
Kal ovpav& artA&s. erepov a p a ode o ovpavos Kal ovpavos cnrA&s,
Kat ro jiev û)s eî8os Kat jiopfyrj, ro 8* o>s rfj vAr] jiejxıyjie-
15 vov. $>v d’ e a r l jJ.op<f)ij t i s Kal eîbos, fjroı e a r ıv fj evdi^ eraı
7 6
rAet ü y ev ead aı r a K a d ’ e K a a r a . e i t e y ap e a r ıv eıdrj, Kaöâırep
<f>aal rıves, a v â y K T j t o v t o a~v[jıj3aiveıv, eıre Kal -^cüpıarov j i r j -
6ev r&v roıovrcov, ovdev fjrTOV İm ırâvrcûv y a p ovrcos op&jiev,
oacov fj o v a la ev vAjj earıv , ır\ela> Kal âtreıpa ov ra r a ojuoıo-
20 eıdij. & are îjroı e la l ırAelovs ovpavol fj evde\eraı irAelovs eî-
2 9 Aeyou.ev M 3 0 SSe in töîl m utatlım E * 31 yeyevi)f>Âvoıs Kal
trvve<rrûaı J F 3 2 p o st atıriı addunt re F H M E 2 33 t/ ne/uyfievrj
LM E2 r îjs ( 1 ) om . F 2 7 8 * 1 cıpaîpa p ost x P v ı r V pon. M
a Ki})t\oî] oÎkos L 3 Şv om issum suppl. E * trtpaîpav J 5 xP u~
ırîjv fj ~xa\Kr\v M «a! iav E L : Kat J , k&v F H M E 2 Svvd/jieSa J
7 p4 vov F 10 râ v ( 1 )] t b E 11 &ırâpxeı 12
■ s e r ip s i: riffie codd. t $ ] rb E H M 13 â7rX«s] Kal âırAûs M
i om issum sü p p l. E 1 fcal] Kal 6 H M 14 r j j om . L 17 rıves
(patrtv H M a n te x (ûPlffT^v add. /jdj E x ü)PltrT^v p o st roıovrav pon. F
18 fpoOfiev J F 19 diioeıSij M___ 2 0 fjroı om . E 1 w\e(ovs elar'ıv
HM oîıpavol~\ oi ovpavol J : ovvot in ras. E ” 0- f] . . . efrat om . E 1
ırAelovs eîvaı E F H : eîvaı ırAelovs J, ırAelovs yeveırffaı LM

66
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

hem de oluşmamış olduğunu da öncelikle onun üzerine sorunları


açarak söylememiz gerekiyor. Nitekim şöyle bakıldıkta gökyüzünün 30
yalnızca tek olması olanaksız diye düşünülebilir: hem doğa gereği
hem de sanatla oluşan, oluşturulan bütün nesnelerde kendi başına
biçim farklı, madde ile karışmış biçim farklı. Nitekim kürenin 278a
biçimi ile altın, bronz küreninki farklı; dairenin biçimi ile bronz,
tahta daireninki farklı. Nitekim kürenin ya da dairenin neliğini
(to ti en einai) söylerken tanımın (logos) içine altın ya da bronzu
katmayız, çünkü bunlar töze, varlığa (ousia) ilişkin varolanlar (onta)
değil. Ama bronz ya da altın küreyi kastediyorsak, tek tek nesnenin 5
dışında başka bir şey düşünemesek ya da kavrayamasak bile, yine
böyle adlandırırız onları. Kimi zaman, sözgelişi tek bir küreyi
kavramak istiyorsak, bunun böyle olmasına bir engel yok. Aslında
burada da daire’nin varlığı ile şu dairenin varlığı arasında büyük
fark olacaktır; biri biçim, öteki tek nesnenin maddedeki biçimi. 10
İmdi madem gökyüzü duyulur bir nesne, tek tek nesneler öbeğine
girse gerek, çünkü her duyulur nesne madde içinde bulunur. Tek
tek nesneler öbeğine giriyorsa, buradaki gökyüzü olmak ile saltık
anlamda gökyüzü olmak farklı olacaktır. Öyleyse bu gökyüzü ile
saltık anlamda gökyüzü değişik olacak. Biri biçim, şekil olarak,
öteki madde ile karışmış olarak. Bir şekil ve biçim olan her yerde 15
birden çok tek tek nesneler ya vardırlar, ya da onların oluşmaları
olasıdır. İmdi ister kimilerinin dediği gibi idealar varolsun ister
bunların hiçbiri ayrı başına varolmasın, bunun böyle olması zorun­
ludur, çünkü tözü, varlığı bir madde içinde olan her şeyde, birden
çok sayısız eşbiçimler olduğunu böylece görüyoruz. Dolayısıyla ya 20

67
n E P I OTPANOT A. 9 278*

vat. İ k fiev oîiv t o v t c h v vırok&fioı tis av Kal eîvaı Kal evbeye-


trdaı Trkeıovs eîvaı ovpavovs' o-Keırriov 8e nrakıv r t t o v t c û v k e-
y era ı Kak&s Kal r ı ov Kak&s. 23

rö fie v ovv erep ov e îv a ı rov 23

koyov to v a v e v r r js v k ıjs K al r o v ev r fj v k r/ r r js p o p (f> r js K a­

k a ç r e k e y e r a ı , K a l e c r r a t t o v t ' â k t ] 8£ s . a k k ’ o v d e v f j r r o v o v - 25

b e p iC a a v â y K t ] 8 t a t o v t o T s k e ıo v s e îv a ı koctp ov s, o v b ’ e v d e y e r a ı

y e v e c r d a ı ı r k e ı o v s , e îır e p o v t o s e £ â ır â c r r js e c r r l r r js v k r js , a tcn rep

e c r r ıv . a )8 t 8 e [ j . a k X o v i a a ı s t o k e y 6p . e v o v e o r a ı b r jk o v . et y a p

e c r r ıv fı y p v ır o r r js K a f m v k o r r js ev p ıv l fj c r a p K i, K a l e c r r ıv v k rj

r fj y p v n o r r jT i ?/ c r a p f , et e£ a ır a c r & v t& v çrapK & v ]x fı a ye- 30

v o ır o ç-a p £ K al v -ır & p Ç e ıe v ra v rt) rö ypvnov, ovöev h.v a k k ’

ovr e lr j y p v n o v o v r e v ö e ^ o ı r o y e v e c r O a ı. o p .o ıa > s 8 e K a t e t r <2


âv 6p<ûTT(ı> e c r r ıv v k t] crâpK es K al oora, el e/c- - n â a r j s r r js crap-
k o s K a l T râv rcû v t & v o ctt& v a v d p a n ro s y e v o ır o â b v v â ru > v o v tcû v

b ıa k v d r jv a ı, ovk av e v b iy o iT O e îv a ı âkkov a v O p o ıır o v . o ı c r a v - 35

t i û s 8 e <cat e ı r t r & v â k k e n v okcos y a p o c r ıo v e c r r ıv fj o v e r ia e v 2 78**

VTTO Keıpıevr] r ıv ı v k t], to v tcû v ovbev ev bey eraı y ıy v e c r O a ı p.r)

v ır a p y o v c r r fs r ı v o s v k r ] s . 6 8’ o v p a v b s e a - r t ]x e v t & v K a d ' e K a a r a

K a l r & v e k r r js v k r js ' a k k ' e l fu ] eK f i o p ı o v a v r r js c r v v e a r r jK e v

ö .k k ’ e£ a ır â c n js , rö p .e v e îv a ı av r& ovpav& K al T& be t& 5


ovpav& e r e p o v e c r r ıv , o v f i e v r o ı o v r ’ a v e h ) aAAo s o v r ' â v e v b i -

y o ır o y e v e c r d a ı ır k e ıo v s , 8 ta rö ır a c r a v r f] v v k r jv T r e p ıe ık r jc fr iv a ı
rov rov . 8

k e ı ı r e r a ı a p a t o v t o b e î £ a ı , o t i e £ â ı r a v r o s t o v c fıv c r ı- 8

kov K al a l< rO t]T o v c r v v e a r t jK e <rd>]xaTOS. e îır c o fie v 8e ir p a ­

z ı oSvEL: 5^ $ S v tiîJF Kal ( i ) om . M 22 eîvaı om . E ,


p o st pon. L
o îıp a v o v s 2 3 o3v om . E 25 t a n H M t o v t om .

H 2 7 öo-ırep] & < r ır tp K a l F 28 l a a s om. F H e c r a j ro' A e y d -


n ev ov JF H yap] ı r e p L 31 &v J F H r : om. E L M 3 2 ei] eî
F 3 3 gA.i) i ı r r l H M c r a p ı c û s om. E 1 3 4 K a l E J F H S P : «al
4k L M E 2 y iv o tr o S p 3 5 SAAov eîvaı H L M 2 7 8 b2 v \ y rıvl F , r r j
iİKrı H t o İ t u v e’v5e'xeTaı ju^Sev F y ( y v t a 6a t E J L S P : y t v t < r 8a ı F H M
3 T i v i s om. E îs K a tr T o v M 6 t u / (1 ) om. E 7 v p o t ıK r \ < p e v a ı
L 8 t o v t o E L S 1 : a v r b t o v t o 4>r S ıin E LS1 9 K a l B o n itz :
K a l t o v libri

68
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

birden çok gökyüzü vardır ya da birden çok gökyüzü olması olasılığı


vardır. Demek ki bunlara bakarak birden çok gökyüzü olduğu ve
gökyüzünün birden çok olma olasılığının bulunduğu kabul edilebili­
yor. imdi, yerinde söylenen ne, söylenmeyen ne, bunun yeniden
incelenmesi gerekiyor.
Maddeden bağımsız biçimin tanımı ile madde içindeki biçimin
tanımı farklıdır denmesi yerinde; hem de doğru. Ama bu yüzden
evrenlerin çok olması için hiçbir zorunluluk olmaz; buradaki evren 25
maddenin bütününden oluşuyorsa -k i öyle zaten-, çok sayıda evren
olması olası da değil. Kastettiğim şey herhalde şöyle açıklığa kavu­
şacak: basıklık, burnun ya da etin belli bir hükümlülüğü ise ve et
bu basıklık için madde ise; bütün etler tek et oluştursa ve basıklık 30
bununla oluşsa, başka hiçbir basıklık olmaz, oluşması da olası ol­
maz. Aynı şekilde insan olmak için madde et ile kemikler ise, etin
tümünden ve kemiklerin tümünden, bunların ayrılması olanaksız
olacak şekilde, bir insan oluşsa, başka bir insanın olması olası 35
olmazdı. Öteki nesnelerde de bu böyle. Genel olarak varlıkları, 278b
tözleri maddesel bir taşıyıcının içinde olan nice nesne varsa,
bunların hiçbirinin bir madde olmaksızın oluşması olası değil.
Gökyüzü ise hem tek tek nesneler öbeğine giriyor hem de maddeden
oluşan nesneler öbeğine. Ne ki o maddenin bir parçasından değil,
bütününden oluşmuştur. Gerçi kendi başına gökyüzü olmak ile bu 5
gökyüzü olmak biribirinden farklıdır, ama yine de başka bir gökyüzü
olamaz, birden çok gökyüzü olması da olası değil, çünkü maddenin
tümü onda toplanmıştır.
Şimdi şunu göstermek kalıyor geriye: gökyüzü doğal ve duyulur
cismin bütününden oluşmuştur. İncelediğimiz şeyin bizim için daha

69
I1EPI OTPAN O T A. 9

ıo t o v r l k e y o p e v e ıv a ı rov o v p av ov K al ıro cra ^ & s, İv a p .a k X o v


f j p î v b r jk o v y e v r jr a ı r b j^rov/zevov. e v a f i e v o v v r p o n o v o ııp a -
v o v k 4y o jj.e v r r jv o v a ı a v r r jv r r js i< r\ ârr]s r o v ı r a v r o s tt e p ı-
<f>opas, fj cr& fia (pvsriKov r ö iv Tt} icr^&Trf Trepi(popci to v
ıra v ro s' el(o û a p .ev yâp tö ic r y a r o v Kal to âva> nâkıcrra
15 K a k e îv ovpavov, iv w K al to d e îo v rrav Ib p v ırö a C <f>ap.ev.
& kkov S’ av T pon ov to e v v e le ? crSıpa r f j eo -^ â r r] tte p ı-
tp o p â to v trav râs, iv <5 cn kr)v r] K al r j k ıo s Kal e v ıa râv
acrrptüv Kal y a p T avra iv rû ovpavû e ı v a ı <f>ap.ev. İti 8’
âkkcos k e y o fie v ovpavov to ır e p ıty j 3p .ev o v cr&p-a v ttö rr js
20 i a ^ â r r j s ır e p ıc p o p a s ' rö yap okov Kal rö ır a v e la > d a p .e v k i-

21 ye ıv ovpavov.

21 T p ı \ & s brj k e y o p . £ v o v tov ovpavov, rö okov T o ın tb

■rijs io ~ )(â r q s ır e p ıe x p ıi* v o v ır e p i(f)o p â s e£ â ır a v r o s âvâyK Tj

avvearâvaı to v <j)var i k o v Kal a lc r d r jr o v <rû>p.aT0 s b ıa tö p .r f r '

e ı v a ı f i r j b e v e£a> a r& p M t ö v ovpavov fx.r\r iv b iy je c r B a ı y e v e a ö a ı.

25 e l yâp e ır r ıv e£<o r r js e c r ^ a n js tte p u p o p a s cr&\J.a (J>vo-ik6 v ,

âvâyK T) avTÖ » /ro t r& v a ır k & v e ıv a ı o -to / i.â rc o v fj r& v crvvöe-

tü )V , Kal fj Kara < p vcrıv fj ır a p a < f)v(rıv l^ e ıv . r& v p .e v ovv


â ır k & v ovöev âv e îr ) . rö fx e v yap kvkâö) (f>ep6 p . e v o v b e b e iK r a ı

o rı ovk iv b e ^ e r a t p erakk⣠aı rov avrov to tto v . âkka p.r\v


30 ovbe rö â ır ö rov fietrov hvvarov, ovbe tö v c p ır r r â p ifv o v . Kara
< p v (rıv p e v yâp ovk av e ft ] c r a v (â k k o ı yap avr& v o h c e ıo t ro -

tto i), ır a p a <f>va-ıv 8’ e îr r e p e ıc r iv , akka> T iv l ecrraı Kara <f>v-

< rıv 6 e£a> ron os" tö v yâp ro v rto ır a p a ( p v c r ıv a v a y K a îo v

âkku> e ıv a ı Kara ( fi v t r ıv . â kk’ ovk r\v akko a & p .a ır a p a

35 T avra, ovk ap' e a rı bvvaröv ovdev t& v â ır k & v e£ co e ıv a ı roû


279a o v p a v o v < r& /xa . e l b e fır/ t & v a ı r k & v , o v b e r & v p . ı k t & v âvâyK T]

14 tluBafiCV . . . 17 toû ıravTi s om . L. to (2) om . F 15 r a r] m pl


H 16 p o st TpAırov add. tpa/ıtv M 18 İarp u v om. E 1 21 toû
E L T S P : toû xavrbs $ rd (2) Qm. J 23 Ka\ S p ut v id ., B o n itz :
«al toû lib ri 24 4v$cxtra l S 1 26 avayıccûov H 28 phv om .
E 39 avrov E 30 iırl in ann m utatum E 1 to û ] ToûSe rov F
33 Tovl rb fiiv F &\\m âvayKoSov F 35 Sp’] e n F errrl v e l
itrriv J H L M r : tarat E F S »

70
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

anlaşılır olması amacıyla, ilkin, gökyüzünün ne olduğunu, hangi 10


anlamlara geldiğini söyleyelim. Birincileyin, bütünün en dış çembe-
rinin varlığına ya da bütünün en dış çemberindeki doğal cisme
gökyüzü diyoruz. Nitekim en uçta ve en yukarda, tanrısal her şeyin
orada kurulduğunu iddia ettiğimiz yere gökyüzü demeye âlışagelmi- 15
şiz. İkincileyin, içinde Ay’ın, Güneş’in, kimi gök cisimlerinin16
bulunduğu, bütünün uç çemberiyle süreklililik, oluşturan cisme .
gökyüzü diyoruz; çünkü bunlann gökyüzünde olduğunu söylüyoruz.
Yine bir başka biçimde, en uçtaki çemberle sarılan cisme gökyüzü
diyoruz. Nitekim gökyüzüne “bütün”, “her şey” diyegeliyoruz. 20
İmdi madem gökyüzü üç anlamda kullanılıyor, en dış çemberle
kuşatılan bütün, doğal ve duyulur cismin bütününden oluşur; bu
zorunlu, çünkü gökyüzünün dışında hiçbir cisim yoktur, olması
olası da değildir. Çünkü en dış çemberin dışında doğal bir cisim
olsa, bunun ya yalın bir nesne ya da bileşik bir nesne olması; ya 25
doğaya göre ya da doğaya aykırı durumda bulunması zorunlu. İmdi
bir yalın cisim olamaz, çünkü dairesel yer değiştiren nesnenin kendi
yerini değiştirmesinin olası olmadığım göstermiştik.17 Onun orta-
dan çevreye gitmesi de olanaksız, ortaya düşmesi de olanaksız. Öy- 30
leyse orada doğaya uygun olarak bulunamaz (onların kendilerine
özgü yerleri başka); doğaya aykırı olarak bulunsa dıştaki yer başka
bir cisim için doğaya uygun olacaktır. Oysa buradakiler dışında
başka bir cismin varolmadığını söylemiştik. Demek ki gökyüzünün
dışında bir yalın cismin varolması olanaklı değil. Bir yalın cisim 35
yoksa, bir bileşik cisim de olamaz. Çünkü bileşik cisim varsa yalın 2 7 9 a

71
nEPI OTPANOT A. 9 279a

yap eıvaı kal r a â ırk â rov fj.tK.TOX) ovros. a k k a pr\v ovbe


y a ’tcrdaı bvvarov• î/roı y a p Kara <f>v(rıv ecrrat rj ırapa <pv-
(jıv, k a l rj aırkovv rj p.iKrdv. ukttç ırak iv o av ros rj£eı k o y o S‘
ovbev yap bıacf>epeı <tkotî(İv el ea rıv rj el y ev ea d a ı bvvarov. 5
<f>avepov toCvvv İ k rStv elprjp.ev(ı>v o rı ovr e a r ıv efto ovr ey-
\o>peî y ev ead a ı a â p a r o s oy kov ovdevos’ i £ aırdarjs yap i a r ı
rrjs oı/ceıas vkrjs o ttas koap.os' vkr] yap r\v avrco t o <j>v-
aiKov a â p .a Kal aıadrjrdv. m or ov re vvv e la l ırketovs ovpavol
o v t’ eyevovro, o v t’ ev b fy era ı y ev ea d a ı ırkeıovs' aA.A.’ eîs Kal 10
pdvos Kal rek eto s ovros ovpavos e a r ıv . 11
â p .a 8e b r j k o v o r ı o v b e n

t o t t o s o v b e K e v o v o v b e x P ° v o s e a r ı v e£a> r o v o v p a v o v . i v â ır a v r ı

yap to itû ) bvvarov vvapÇaı a â tp a " K evov 8’ e ıv a l ( fta a ıv iv

<Ş p j ] iv v n & p y e ı a û / ıa , bvvarov b’ earl y e v e a d a t' \p ovos

be â p ıd p o s K iv r ja e u s ' K tv r ja ıs S’ avev < f> v a iK o v a w p .a r o s ovk *5


e a r ıv . e£a> Öe r o v o v p a v o v b e b e tK ra ı o r ı o v t ' e a r ıv o i r ' iv b e ^ e r a ı

y e v e a d a ı a co p a . < f> a v eg o v a p a o t i o v r e t o t t o s o v r e Kevov o v r e


X povos ia r lv e£a> âev b td ır e p o v r iv rom a raiceî T te ^ v n e v , o v r e

Xpdvos a v r e t v o ı e ı y r \ p â a K e ıv , o v b ’ i a r l v o v b e v o s o v b e p ıa p ıe r a -

(3 o k r ) tcü v vrrep rr\v i£ a > rd r< ı} r e r a y p e v u tv < f> op dv, a k k ' a v a k - 20

koC bora Kal crn adrj ttjv a p ia r r \ v fy o v r a Ça>T]v k a l r r jv a r ır a p -

K e a r d r r jv b ı a r e k e t r o v â rra v ra a iû v a . ( k o .1 y a p r o v r o r o v v o p a .

Qeitı> s e < f> d e y K r a ı ira p a r& v apxauov. rö yap rekos rb ıte p ı-

eyov töv r r j s e K a a r o v f a r j s xpovov, ov fj-rjdev efa> Kara ( j ) v a ı v t


alatv e K a a r o v KeKkrjrat. Kara rov avrov Öe koyov K a t rö t o S *5
ıravrbs ovpavov r e k o s kal rö rov Kavra xpovov K a l rrjv arreı-
2 7 9 * 3 ""“p i <t>. %<rraı tj k o t4 <p. J e t om isso İ t r r a ı F çotcu f) ırapet <f>.
om . E 1 4 ^ (1 ) om. E 1 Adyos 5}f ti J F 5 t! (a) E L M T : om .
JF H S C 6 İySfX(TCU F 7 o y kov M T^p] &p' H M ia r ıv
a n te 8 i p o n . M 9 o i ovpavol F 1 0 ı c \ t l o v s yevftrSaı M Kal
om . F 11 o v r o s K a l r t K e ı o s M S o iı p . iarlv o v r o s S* 13 r i ı e t p
om. F l 1 4 ivvırapxtı L : ivvripxtıv E (v d eletu m ), uxâp^;cı F H M S pr
ut vid ., { m i p X Q >n raSı J ^<rrl $ : om . E 1L S P H trrı S'f xP^V0S
XP&vos Se tarıv M 1 6 İToStSeiKrat M 18 t£u9 ev E L M : f(t*
J F H S CS ' 2 0 ırfp K p o p d v M a r r i j v (2 ) om . S p 2 5 S}/ S °
(.290. 3 2 ) 2 6 Tİy] t o E lJ t V E H L S c : r â r ^ v J FM

72
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

cisimlerin varolması zorunlu. Demek ki, orada hiçbirinin oluşması


da olanaklı değil. Nitekim yadoğaya göre olacaktır, ya doğaya aykı­
rı;'yine ya yalın ya bileşik. Dolayısıyla yeniden aynı uslamlama
geçerli olacaktır. Aslında olması olanaklı mı diye sormak ile oluş­
ması olanaklı mı diye sormak hiç fark etmiyor. Öyleyse bu söyledik- 5
lerimizden çıkan şu: dışarda hiçbir cisim yok, hiçbir cismin kütlesi
de oluşamaz. Çünkü evrenin bütünü kendine özgü maddenin bütü­
nünden oluşuyor; onun için madde doğal, duyulabilir cisimdir.
Dolayısıyla ne şimdi birden çok gökyüzü var, ne vardı, ne de birden
çok gökyüzü olması olası. Bu gökyüzü birdir, biriciktir, tamdır- 10
mükemmeldir.
Yine şu da açık: gökyüzünün dışında ne bir yer var ne bir boşluk
var ne de zaman var. içinde bir cisim bulunmayan yere boşluk diyor­
lar, öyleyse olması olanaksız. Zaman ise devinimin sayısı, ölçüsü.
Ama devinim doğal Bir cisim olmaksızın olamaz.18 Gökyüzünün 15
dışında bir cismin olmadığı, olmasının da olası olmadığı gösteril­
mişti. Öyleyse şu açık: dışarda ne yer var ne boşluk ne de zaman.
Demek ki oradaki nesneler19doğal olarak bir yerde değildir, zaman
onları yaşlandırmaz, ötedeki yer değiştirmeye bağlı olanların
hiçbirinin hiçbir değişikliği olmaz; nitelikleri değişmeden, 20
etkilenime uğramadan, tüm ebedilik boyunca en iyi yaşamı, kendi­
ne yeterliği sürdürürler. (Bunun için bu aion, ebediyet adı eskilerce
tanrıya ilişkin olarak kullanılmıştır. Her tek canlının, dışında
doğaya göre hiçbir şey olmayan zamanını kuşatan son, her bir
canlının aion u diye adlandırılmıştır. Aynı anlamda, bütün gökyüzü- 25
nün sonu, bütün zamanı ve sonsuzluğu kuşatan son olan aion,

73
Ü E P I O YPAN O T A. 9

p ıa v ır ep ıey o v r e k o s a îd v e a r ı v , a ır o r o v a l e l e ı v a ı cl\jj<f>(bs
rr\v eır(o v v }x ıav , a d d v a r o s K a l öeîos.) odev koli r o î s â k k o ıs
i i v p r r j r a ı , r o îs |xw a K p ı f i e a r e p o v r o î s 8’ a p .a v p & s , r ö e îv a ı
30 r e « a t Çrjv. Kat y a p , K aO ân ep e v r o î s ey K V K k ıo ıs <f)i\o<ro(f)/]-
f ia t r ı ır e p l ra d e îa , t r o k k a K is -n p o fy a L v era ı r o îs k ö y o ıs on
rö Ö eîov â p L e r â fik r jr o v a v a y K a îo v e îv a ı ıra v rb trp & ro v K al
a K p o r a r o v ' 0 o v r a >s e \ p v f i a p r v p e î r o î s elp r}p .ev o ıs. o v r e y a p â k k o
K p e îr r ö v e a r ı v o r ı K iv ija e ı ( İ k e î v o y a p a v eırj O eıd rep o v ) o ıır
35 e x e ı (jy av k ov o v b e v , o ıır e v b e e s r& v a v r o v K akS tv o v b e v d s i a r ı v .
279 b K aL â ı r a v a r o v b rj K iv r fa ıv K iv e îr a ı evkoym ' T sd v ra yap 7r a v -
e r a ı K i v o v p .e v a o r a v e k 6 r \ e l s t ö v o I k c îo v t o t t o v , r o v b e k v k \ ( i>

a d fia r o s o a ı ı r o s r d r r o s o d e v y p Ç a r o Kat ets ov rek ev râ.


T o v r u tv , be b ı u > p ı a p .e v w v k e y a tfie v p -era rav ra ıro re p o v 1 0

' 5 a y e v r)ro s rj y e v rfro s Kat a<f>0 a p r o s rj <j) 0 a p r 6 s , b ıe Ç e k d o v r e s


ırp o re p o v r a s r & v a k k a t v v ır o k r j\f/e ıs ' al y a p r& v i v a v t 'u a v

dıro8eı£ets anopC at ıre p l r& v iv a v r ım v e la ıv . ap a be Kal

fW .k X .ov &v e ır j T rıa ra ra fte k k o v ra \e y jh ]< r e a r 6 a ı ırp o a K T )-

Koo'crt r a r& v a jj.( p ı a ^ r ] r o v V T u > v k6yu>v b iK a ıd fia r a . rb yap


ıo e p r jf ir jv K a r a b iK a Ç e a d a ı b o K e îv r jr r o v av f ] p .î v v n â p y o i' K al

yap 8eî S ta trıjra s a k k ' o v k a v r ı b İ K O v a e î v a ı r o i ı s / / . e k k o v r a s


r a k r j d e s K p ı v e ı v i K a v & s . — y e v â f i e v o v p e v o v v â ı r a v r e s e î v a ı <j>a-

a ıv , akka y e v ö jie v o v ot p .e v a îb ıo v , ot 8e ( j> O a p r o v & a ı r e p


o r ıo v v akko r& v a v v ı a r a p .e v < ı > v , ot 8’ evakkaÇ o re p-'ev
15 ourcos ore 8e a k k c a s e \ e ı ı > < f> d e ıp 6 p .e v o v , K a l r o v r o a l e 'ı b ı a r e -
k e îv o v ru ıs, t & a ır e p ’ E ^ itc S o k A ijs o ’ A K p a y a v rîv o s Kal H pâ-
K k e ıro s o ’ E ^ eV toç. rö p e v o v v y e v e a û a ı p ie v a î b ı o v . 8’ o p u > s
e ıv a ı (p â v a ı r& v âdvvd roov. fio v a yap rav ra O ereov e ik o y a ıs

37 ahi E L : âel 2 9 a/xavpws] afiavpirtpov L M , ipySpirepov S pT h .


ut v id . 30 KaOdıtep y ip (om. /cal) H , yap om . F corr‘ 3 1 tpalveraı J
33 t o aKpArarov F t om. E , J a e g e r 34 Ktvi\(Teıev F hv om . F
35 avrov E 2 7 9 b 1 Kiveîraı] Ktytî S ?? fo rtasse re c te a kvkKikov
E® 3 6 avros rıiıros om . F 1 &F 4 8i om . F 7 nepl om .
jrcorr. g a/i<t>ı<rPriToun4vay L S P 10 vırâpxy H 12 raKifdr]
M ÎKavi’j J , kcl\ û s S 1 (sed tKavâs S c) 14 twv E J H L M S pA 1p : r â v
tpvcrtı F 15 outmî] oiİTüis (X(lv H âel J F M , om . H 16 utrırep
om. E 18 ehaı om . M, post ıpdvaı pon. H

74
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

' ebediyettir; adım hep varoluştan (aei einai) alır: ölümsüz, tanrısal
olan.) Bu yüzden varlık ile yaşam, başka başka nesneler için başka
başka ayrılmıştır, kimi için daha kesin kimi için belirsiz. Tanrısal 30
nesneler konusunda kamuya açık konuşmalarımızda da sık sık,
temellendirmelerle gösterdiğimiz gibi, tanrısal olanın, bütünüyle
ilk ve en yüksekte olan olarak değiştirilemez olması zorunlu. Bu
böyleyse dediklerimize uyuyor. Çünkü başka hiçbir şey devinim
veren nesneden daha güçlü değildir (çünkü bu durumda o daha
tanrısal olacaktır), kendisinde kötü bir şey taşımaz, kendine ait 35
güzelliklerden hiçbirine gereksinimi yoktur. Onun durağı olmayan 279b
bir devinim sürdürmesi de ussal. Çünkü her devinen nesne kendi
yerine gelince devinimi son bulur. Oysa dairesel devinen nesnenin
deviniminin başladığı ve bittiği yer aynı.
10 Madem bunları belirledik, bundan sonra şunu ele alalım: gökyü­
zü acaba doğmamış mı, doğmuş mu; acaba yok olamaz mı, yok 5
olabilir mi? Öncelikle başkalarının görüşlerini aktararak yol alalım.
Çünkü birilerinin kanıtları, karşıtlarının sorularını oluşturuyor.
Öncelikle karşıt görüşlerin uslamlama dayanaklarını dinlersek,
söylenecek olanlar daha inanılır olabilecek, yargılarımıza daha az 10 ,
eleştiri gelecektir Kaldı ki doğru olanı yeterince değerlendirecek
kişilerin doğrudan yargıç değil, yan hakem konumunda olması
gerekiyor. -İm di herkes evrenin doğmuş olduğunu savunuyor, ama
bunlardan kimi doğmuş otan evrenin ebedi olduğunu, kimi de bazı
başka bileşik nesneler gibi yok olabilir olduğunu söylüyor; başkalan
da dur durak bilmeden hep değişerek yok olduğunu, bunun hep
böyle sürdüğünü ileri sürüyorlar, sözgelişi Akragaslı Empedokles ile 15
Ephesoslu Herakleitos. İmdi onun doğmuş olduğunu ama yine de
ebedi olduğunu söylemek olanaksız bir şey. Çünkü çoğu kez ya da

75
I1E P I OTPANOT A. 10

Sera itrl ırokk&v rı tt6.vtwv op&jj.ev vnâpy^ovra, ırepl be rovrov


avfifiaiveı rovvavrîov aıravra ,yâp ra yıvöfieva Kal (frdttpo- 20
Heva <f>aCveraı. e n be rb jj-t] e%ov âpxvv roö wSı ey^ecv, dA A.’
âbvvarov aWa>s e^etı» Trporepov rov âıravra al&va, âbvvarov
Kal fj.erafiâkkeıv eoraı yâp r ı aırıov, o el vırrjpye Trporepov,
bvvarov av rjv âkkuts eyeıv ro âbvvarov a k k a s Hx*lv- €L Se
Trporepov e£ aAÂ<oî e^oVrcüv cnjveorr) 6 Kotrjios, el p.ev âel ovras 25
eyâvnûv Kal âbvvaroiv aAAcgy eyeıv, ovk av eyevero' el be
yeyovev, âvâyKt] brjkovarı Kaneîva bvvarâ eıvaı âkkeos i x eıv
Kal p.r\ âel ovroas fyeıv, &><rre Kal avvecrr&ra bıakvd-qrreraı
Kal biaXek.vp.eva (rvviarr) ep.Trpo<r6ev, Kal rovr âtreıpâKis rj
ovtcüç eî%ev rj bvvarov rjv. el 8e r o v r , ovk av eırj â(f>6ap- 30
ros, ovr el akken s eaye ırore ovr’ ei bvvarov âkkeos fyeıv.
rjv be rıves fioıjdeıav eTn^eıpovaı (pepeıv eavroîs r&v keyovratv
a(f>6aprov p.ev eîvaı yevopıevov be, ovk ecrrıv âkrjdrjs" ofjoıu>s
yâp (ftam roîs ra bıaypâfifiara ypâ<j>ovcrı Kal (r<pâs el-
prjKevat Trepl rrjs yevecrecas, ovx yevofxevov ırore, akka 35
bıbacrkakıas yâpıv ws p.âkXov yvtapıÇovruıv, &cnrep rö 8ta- 280“
ypap.y.a yıyv6fxevov Oeacrap.evovs. rovro 8’ i<rrıv, &<nrep ke-
yoftev, ov rb avro• iv piev yap rfj Tronjcreı r&v bıaypap.-
pdrüiv Trâvrcov redevrıov eîvaı afia rb avro avpfiaıveı, iv
be rats rovrcov âırobeığecrıv ov ravrov, d AA’ âbvvarov r a . 5
yap kafj.fiavofj.eva Trporepov Kal varepov vırevavrLa i a r ı v
e f ârâ<ra>v yâp Trore reray)xiva yevitrdaı <paaCv, âp.a be rö
avro araKTov eîvaı Kal rerayp.evov âbvvarov, âkk’ âvâyKrj
yeveaıv eîvaı rr]v x u>P^Cov<rav Ka^ XP°V0V' *v ^ rot? bıa-
yp&Hfj.aarıv ovbev r& xı°ova> Kexdpırrraı. 10
o n fie v o v v â b v v a r o v 10

23 el om . F1 24 r i . . . * x (lv om HE2 5 /j in S i m utatum E1


26 eyiyveto L 29 K o l ( 1 )] ei k o I 'H 30 el^ev EHLM r : ea x *v
J FSP SvvaTuv î)V F to vt ' ovk iv ] tovto Kav E1 3 1 e<rxe
LMSCA 1C: e E'JFHT 32 tpepeıu ELS1 : hrupepetv $ (post jSo^j-
Beıav pon. M) 33 âA.7)0£S M 34 <p-q<rı L 2 8 0 * 2 yevip-evov
H 3 pıev om. M, 4 Tavrüy H ^ ırore JFLM : r â H , om .
ESP rerayfieva . . . 8 k o ) om . J t u u v t j J F L M r S p : om. E H
8 avâyKi) om . E 1 10 Ke\api<rdoLi F
141.48 3

76
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

her zaman olanlara baktığımızda yalnızca bunu usa uygun kabul


edebiliyoruz, çünkü bu konuda hep tersi oluyor. Nitekim görülen
şu: doğan, oluşan bütün nesneler yok oluyor. Ö te yandan bulun- 20
duğu durumunun başlangıcı olmayan, bütün ebediyet boyunca,
daha önce olduğundan başka türlü olması olanaksız olan nesnenin
değişmesi de olanaksızdır. Demek bir neden olmalı; öyle bir neden
ki, daha önce varolsaydı, başka türlü olması olanaksız olan
nesnenin başka türlü olması olanaklı olmasını sağlasın! Evren daha
önce başka türlü olabilen nesnelerden kurulmuş olsaydı, yani hep 25
böyle olan ve başka türlü olması olanaksız olan nesnelerden kurulu
olsaydı, olamazdı da, oluşamazdı da. Ama evren oluşsaydı, bu
nesnelerin açıkça başka türlü olmasının olanaklı olması, hep böyle
olmaması zorunlu olurdu, dolayısıyla bileşik olanlar çözülecek,
daha önce çözülmüş olanlar birleşecek şekilde sayısız biçimde ya
böyle yinelerdi ya da hep böyle yineleyip durması olanaklı olurdu.
Bu böyleyse evren, bir zamanlar başka türlü olduysa da, başka türlü 30
olması olanaklı ise de, her iki durumda da yok olmaz da olmayabile­
cektir. Gökyüzünün yok olmaz olduğunu ama yine de oluşmuş
olduğunu savunanların bazılarının kendileri için seçtiği yardımcı
da doğru değil. Nitekim onlar oluşmaktan, geometricilerin şekiller­
den sözetmesi gibi sözediyorlar, yani .gerçekten bir zamanki 35
oluşmadan değil, yalnızca öğretim amacıyla, tıpkı oluşan şeklin 280a
görülmesi gibi, daha iyi bilinsinler diye.20 Oysa bu dediğimiz gibi
aynı şey değil. Çünkü şekillerin oluşturulmasında, onların ortaya
konulmasıyla aynı anda her şey vardır, ama bunların kanıtlamala­
rında aynı şey söz konusu olmaz, olanaksız bir şey söz konusu olur. 5
Çünkü daha önce alınanlar ile. daha sonra alınanlar biribirine
karşıt. Onlar, bir zamanlar, düzenli olmayanlardan düzen içinde
olanların oluştuğunu ileri sürüyor; aynı anda aynı şeyin hem düzen­
li hem düzensiz olması ise olanaksız, tersine bir oluşun ve ayrı bir
zamanın olması zorunlu. Oysa şekillerde hiçbir şey zaman içinde
ayrılmıyor. ,1 0
imdi gökyüzünün hem ebedi olması hem de oluşması olanaksız,

77
s 8oa n E P I OTPANOT A. 10

a v r o v a jji â 'ıb ıo v e ıv a ı- K a l y e v e c r Ö a ı, c fıa v e p ö v . rö b’ ev ak-

\ a £ < r v v ı a r d v a ı K a l bıakveıv o v b e v â k k o ı 6r e p o v t t o k i v e a r lv t)
to K a r a c T K e v â Ç e ıv av rov â tb ıo v pev âkka p e r a fta k k o v r a

r r]v p o p < f> fjv , & < n rep el r ıs eıc t r a ı b o s dvbpa y ıv o p e v o v K al

15 e£ â v b p o s ır a îb a öre pev <j>9e ( p e c r 0a ı ore 8’ e î v a ı o to ır o '

b r jk o v y a p o t l K al e ls a k k r jk a r& v orot^etcoı» a v v ı o v r c o v ov%

fı r v x p v ( r a rd£ıs y ı y v e r a ı K a l c r v a r a a ıs , a kk ’ fj a v r ıj, ak-

k ıo s re K al K ara rovs rovrov rov koyov e lp r jK Ö r a s , ol r r js

b ıa d itr e u ıs e K a r e p a s a lr ı& v r a ı r b e v a v r io v . & ar el to o k o v


20 a & p a crv v e^ es ov ore pev ov rcos öre 8’ e K e C v c o s b ı a r ı O e r a ı
K a l b ıa K eK o a -fjL T iT a ı, f j 8e r o v okov a v a r a a is ecri K ocrpos Kat
ovpavos, ovk av o n ocrpos y ıy v o ır o kal <f>0e ı p o ı r o , akk' at
b ıa O e a e ıs av rov . to 8’ H kcos yevopevov <f)0a p f j v a ı K al /u f]
â v a K a p ır r e ıv ov ros pev ev bs âbv v arov ia r ıv ır p 'ıv y a p y ev e-
25 cröat de t v ı r i ı p y e v fj ırpö a i ı r o v a v a r a c r ıs , fjv p i f .y e v o p iv r jv

ov^ o îo v r e î v a ı ( p a p e v p e r a ( 3d k k e ı v â ır e ıp c o v 8’ ov rcav ev-

be\ eraı pâkkov. akka p r jv K al rovro n örep ov âbv v arov fj


b v v a r o v , e a r a ı b r jk o v e n râv v arepov" e le r i yap r ıv e s o îs ev-

be\ ead aı boKeî K a l â y ev T ]T o v rı ov < f> O ap fjv aı K al yevopevov

3° a<j>0a p r o v b ıa r e k e îv , m c r ır e p ev r& Tijıxal<o- e k e t yap (j)T)<Ti

rbv o v p a v o v y e v e c O a ı p e v , o v p r jv a k k ' e c r e o -d a î y e r b v k o ı ır b v

â el xpovov. ı r p o s o v s < f> v aiK & s p e v ı r e p l r o v o v p a v o v p o v o v eîprj-

r a ı , K a d o k o v b e ır e p l â ı r a v r o s a K e ^ r a p i v o ı s e a r a ı K a l T repl r o v r o v
b îjk o v .

^8ob T Jp ârov 8e b ıa ıp e r e o v irdi s â y e v r jr a K al y e v r jr â < f> a p e v n

K al < f> 0 a p r a ka l a < j> 6 a p r a ■ ır o k k a y & s yap keyopevcu v, K av

p r j b e v b ıa < f> ip r] ı r p o s r b v k o y o v , â v a y K t ) r r j v b ı d v o ı a v â o p ıa r u > s

11 alrrov p o st âtSıov pon. JF S/t’ om. L, a n te avrov pon. HE3


13 trvvtarivaı F1 1 6 K a l om . F 3 3 yıvifitvov F 2 5 w pus
avroiıs E1u t v id . ( s u troqu e loco d eletum ) 3 6 iSvraıv EJFSC: Svrav
râv Kİtrftav HLrE2, İvruv Kİ<rn<nv M 3 7 a W i /ti/v ELI1 : ov pfyv &AA&
İS'E* a 8 ivtif-gtrai J 2 9 rı om . E 3 0 tpıjın EHLrS0:
(pT}(rıv i Tlpaıos JFM 31 oû] a\K’ oiı F post fijjv add. <p8aprbv
prec-M Koıırbv âel JHLMrSc: âel E1, Koııriıv F1 3 2 tpvtriKÛS . . .
flpıirat om . E* rov om . E2F!H fiivov om . F* 33 5^ om. E1
ıre p l om. F corr' iırurKofıa/ıevoıs E2H a 8 o b I K a l yevıjrâ om.
E1 k 4yo(itv E ! H a »al fi<f>0apra <4^. E 1 k4 v] ko! E 1

78
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

bu açık. Ne ki onu dönüşümlü olarak kurmak ve çözmek de, başka


başka şekillere girmesine karşın onu ebedi kılmaktan başka bir şey
değil; tıpkı bir çocuktan adamın oluşması, bir adamdan da yine
bir çocuğun oluşması, varlığın ve yok oluşun dönüşümlü sürdüğüne
inanılması gibi. Nitekim açık ki, öğeler biribirileriyle birleşirlerken 15
öyle rastgele bir düzen ve birleşme olmaz, tersine daha önceki gibi
olur bu; özellikle de bu temellendirmeyi savunanların, her kipte
karşıtlığı neden olarak görenlerin görüşüne göre böyle olur.
Dolayısıyla cismin bütünü sürekli olmasına karşın bir öyle bir böyle 20
kurulmuş, düzenlenmişse ve bütünün bağlantısı evren ve gökyüzü
anlamına geliyorsa, evren oluşuyor ya da yok oluyor değildir, yalnız-
ca onun kipleri oluşuyor, yok oluyordur. Genel olarak oluşanın
yok olması ve bir olmasına karşın varlığa dönmemesi olanaksız.
Çünkü o oluşmadan önce, olmadığı için değişmesinin olanaklı
olmadığını söylediğimiz bağlantısı her zaman önceden bulunuyor- 25
du. Sonsuz sayıda evren varsa bu pekala olası. Ama bunun olanaklı
mı, olanaksız mı olduğu daha sonra ortaya çıkacak. Nitekim
kimileri var, onlara şu olası görünüyor: oluşmamış olan nesne yok .
olabilir, oluşmuş olan nesne yok olmadan sürebilir, sözgelişi
[Platon’un] Tim aios’un da bu böyle. Orada deniyor ki, gökyüzü 30
oluşmuştur, ama yine de geri kalan zaman boyunca hep varolacak­
tır. Bunlarla ilgili olarak şimdilik yalnızca doğa bilimi açısından
gökyüzü üzerine konuştuk, genel olarak her varolan üzerine incele­
me yaptığımızda konu açıklığa kavuşacak.
11 Birincileyin, oluşmamış olanlar-oluşmuş olanlar; yok olabilen- 2801
- ler-yok olamayanlar derken kastettiğimiz ne, bunu ayırmak
gerekiyor. Çünkü bunlar çok anlamda kullanıldığından ötürü,
riE P I OTPANOT A. 11 380*

Zy€ıv> uv T ıs tû> bıa ıp o v p .iv a > ıroAAa^ûs wî â h ıa ıp ir ıa XPV~


tcli' a h r jk o v yap K ara n o Lav (j>vcnv avrü ( r v p f t a ıv e ı rö 5
k e x ^ e v .— Ae y e r d i 8’ a y ev rıro v e v a fie v rp ö ır o v e a v rj r t v v v
ırp o T e p o v ju y o v a v e v y ev e c re c o s K a l fie r a ft o K r js , K a d a ır e p e v ı o ı
rö a ır r e a - d a ı K al rö K iv e îa B a ı k e y o v c r ıv ' o v y a p e î v a ı y ıv e c r d a î
tpacrıv a ır r o p e v a v , o v b e K iv o v p .ev o v . e v a 8’ e l t i evÖe^d/ıev o v
y ıv e a r d a ı rj y e v e o O a ı p rj k o r u r o /a oicos y a p K a l t o v t o â y e v r j r o v , ro
o rı evSe^ eraı y ev ecrO aı. e v a 8’ e l t i oAcos a h v v a r o v y e v e a ö a ı ,
&o f f öre p k v e î v a ı öre b e pr\. (rö S5 a h v v a r o v k e y e r a ı b ıx & S .
fj y a p r <3 /xr) aArjöes e î v a ı e i ı r e î v o r ı y e v o ır &v, j) r û fU]
p a h ııo s p r jh e r a x ı> fj koAcos.)— röı; a v r o v b e rp â ıto v K al rö
y ev r jr u v e v a p e v e l p y o v ır p o r e p o v v o r e p o v ec r rıv , e ı r e y e v o p e v o v 15
(İr & vev r o v y i v e o 0 a ı , öre p .ev pj\ o v , ı r a k ı v S’ o v e v a 8’ eı
b v v a r o v , e î r e r û aAjjfleî h ı o p ı c r ö e v r o s r o v b v v a r o v e î r e r û pa-
Sıcos1 e v a b 7 e a v fj f) y e v e c r ıç a v r o v eıc r o v p f j o v r o s e î s r b o v , etr’
yht] ovro s, 8 ıa r o v y ı v e o d a ı 8’ ovro s, e î r e K a l p r j ı m o v r o s , aAA’
e v h e x o [ ie v o v . 20
«aî t p d a p r o v 8e K a l a tp & a p ro v m a a v r o iS ' e ı r e 20
y a p TrpoTepdv t i o v v o r e p o v rj p rj ecrrıv fj ev8e^ eraı p.f} e î v a ı ,
(jiO aprdv e î v a ı (jia p e v , eîre cf)6 e ı p 6p .ev 6 v i t ore Kaı p .era [ 3 â \ -
Ao v , e ır e p y . e a r ı 8’ ore koi rö 8ıa t o v <j)0 etp eo- 0 a ı ev8exo-
p .ev o v p.r) e îv a ı <p0 a p r d v eîv a C (fcap-ev, K al eri aAAcos rö
p a h ım <p0 e ıp ö p e v o v , o eııroı av rıs ev<p0 a p T o v .— K a l ır e p l r o v 25
a<pda.prov o av rös Aoyos* fj y a p ro av ev (f>0 o p a s öre fiev
ov öre 8e p.r) o v , o îo v ras â ıf i â s , orı av ev rov <f>0 e ı p e o 0 a ı
ır p o r e p o v o v o a ı v o r e p o v o v k e i o ı v ' fı t o ov p e v b v v a r o v 8e prj

4 aıs om. J 5 SrjAov E 1 aînip L r : avrûv E $ S * 6 r&v rp i-


ırov M ihv j 5] *< J rec’ 8 oü] oiıSe F S l yeve&Baı E ı o y(vf<r6aı
t) om . E 1 11 yeve/rBaı ( t ) ] yiveadaı j r 13 an te r$ (1 ) add.
âırAûs r ü t vid. Tep ( 1 )] r& F M t<£ (2 )] tu F 15 ytvofjLtvav J F H :
yı(y)v6fievov E L M 17 fiaSîıos] fa x & fl KaAâs add. S p ut vid.
18 17 fı H : tj H ay d u ck , 7] E J F L M 19 Sta rov] Sı’ avrov J 2 0 leal
( 1 ) om.' E 1 2JC $1/ rt A l0 t) ( 1 ) om . E L A 10 eV5f;t*T aı fi)] eîvaı
^ : fiil eîvaı om . S , a n te 4vS. pon. E L 22 etre . . . 24 tîvai <pa/ıev
om. M ıroTf] rı A l0 2 3 « îr* in ra s. E 2 4 <f>afitv eîvaı <p0ap-
r iv H 2 5 t i s tıv J 2 8 Svvarov Sf J F M : aSivarov Si L r S yp,
Kal Svvar&v 5e E 1, Kal Svvarov H S 'A 1C

80
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

kavramca hiçbir ayrım yapılmazsa, pek çok ayrımları olan şey


ayrımsız olarak kullanılırsa, düşüncenin belirsiz kalması zorunlu.
Nitekim bu durumda söylenen şeyin hangi doğayla ilgili olduğu,
hangi anlama geldiği belirsiz kalıt -B ir anlamda şuna ‘oluşmayan’ 5
denir: daha önce yokken, oluşma ve değişmeden bağımsız olarak
şimdi vardır, sözgelişi kimileri bitişmek ile devinmeye böyle diyor,
onlar bitişen ya da devinen bir nesnenin oluşunun olmadığını ileri
sürüyorlar.21 İkincileyin, oluşması ya da oluşmuş olması olası olan
bir nesne var değilse, bu anlamda kullanılıyor. Çünkü aynı şekilde
bu da ‘oluşmayan’, nitekim oluşması olası. Üçüncüleyin, kesinlikle ıo
oluşması olanaksız olan, dolayısıyla bir varolup bir varolmaması
olanaksız olan bir nesne için kullanılır (‘olanaksız’ sözcüğünün de
çifte anlamı var: ya bir şeyin olduğunu söylemek doğru değildir, ya
da bir şeyin olması kolay, çabuk ya da iyi değildir, bu anlamlarda
kullanılır). ‘Oluşan’ da aynı tarzda, bir anlamıyla şu: önce yoktur,
sonra vardır; bu ister oluşan bir şey olarak, ister oluşmadan bağım- 15
sız olarak olsun, bir zaman yokken yeniden varolan bir nesnedir,
ikincileyin şu: ister oluşması olanaklı ister oluşması kolay diye
doğru olarak belirlensin, oluşması olanaklı ise. Üçüncüleyin, onun
oluşu varolmayandan varolana gidiyorsa: bu ister varolanın oluş-
ması yoluyla zaten varolsun, isterse henüz olmasın da, olması olası
olsun. 20
‘Yok olan’ ile ‘yok olmayan’ için de bu böyle. Daha önce varolan
bir şeydir, daha sonra yoktur ya da olmaması olasıdır, bu nesneye
‘yok olan’ deriz: bu ister bir zaman yok olan ve değişen bir nesne
olsun ister olmasın. Kimi zaman ise yok olma yüzünden varolması
olası olmayan nesneye ‘yok olan’ deriz. Ayrıca kolay yok olan ya
da kolay yok olacağı söylenebilecek nesneye de ‘yok olan’ deriz. 25
‘Yok olmayan’ için de bu böyle: ya yok olmadan bağımsız olarak
bir vardır, bir yoktur; sözgelişi bitişmeler yok olmadan bağımsız
olarak önce varoldukları halde sonra olmazlar. Ya şimdi vardır ama

81
28ob nEP I OTPANOT A. 11
e îv a t, rj Kal o v k eo-op.evov ır o r e , vvv 8’ o v <ri> y a p e î, K al rj
30 a<f)r) v v v a k k ’ opcos (p â a p r o ı, o r ı e o r a ı ır o r e o r e o v k â k i] -
6 e s elıretv o n e î, o v b e T avra â ır r e a ö a ı. ■
rö be p a k la r a
K upta)?, r b o v p e v , â b v v a r o v 8e (p daprjvaı ovra>s u ıa r e vvv ov
v trrep ov pr] e îv a ı rj e v b e y e c r d a ı pr] e îv a ı [17 K at rö prjıro}
ecf>6 appevoı>, ev b e ^ ö p e v o v b * v o r e p o v prj eîvaî\. k e y e r a ı 8r
28ı a 1 a cfiö a p ro v Kal r ö prj p a b icos < pdeıpopevav.
1 el br) ravO'
ovr coş eyeı, crKeırreov irSıs key op ev ro bvvarov Kal âb v v arov
ro r e y ap Kvpuorara keyopevov a(pdaprov rQ> pr) bvvacrdaı
• <f>6aprjvaı av, p.rjö' ore p ev eîv aı ore 8e pr)' K eyeraı 8e
5 K at r d âyevrjrov ro âbvvarov, Kal rö pr] bvvâpevov y ev i-
a d a ı ovr a) s S o r e rrporepov pev prj eîv aı va’repov be eîvaı, oîov
rrjv bıâp erp ov (Tvpperpov. el brj r ı bv v ara t Kivrjörjvaı [ a r a S ı a
e K a ro v ] rj a p a ı fiâp os, â eı ırpos r o ırkeıcrrov keyopev, oîov
r â k a v r a a p a ı eKarov rj a r â b ıa fia b ıa a ı e K a r ov ( ıc a ır o ı K at
10 r a pop La bv v araı r a evros, eîırep Kal rrjv v-nepoyrfv), &>s
be ov opıÇearöaı ırpds rb r ik o s Kal rrjv vırepoyr)v rrjv bvva-
ptv. âvâyKt) p ev ovv r ö bvvarov KaO’ vırepoyj)v roa-abı Kal
r a evros bvvaerûaı, oîov el r â k a v r a eKarov ap aı, Kal bvo,
Kav el a r â b ıa eKarov, Kal bvo bijvairdaı fiabicraı. f) 8e bv-
15 vapıs rrjs vırepoyjjs ecrrıv kâv e î r ı âbvvarov rocrovbl Kad'
{nrepfiokrjv elırovrctiv, Kal r a ırkeıco âbvvarov, oîov o y ik ıa
fiabicraı crrâbıa pr) hvvâpevos brjkov o n Kal \ ik ıa Kal ev.
prjbev 8’ rjpâs ırapevo^keırı <)• S ta jp tV â a ) y ap K a r a rrjs
vırepoyrjs rb re k o s keyopevov rb Kvpims bvvarov. ray a
29 t) K a l J S C : fı E F H L M r «T] eî vvv F 3 0 (pBaproi J F M r : <p8ap-
r iv E H L , tpBaprd S ° ta n E 'L oVel orı L M , om . E 1 31 eıVeîv
J 1H E 2S ° : <re eîveîv E 1J 2F L M ravri)v M 3 3 eVSe^f<T?a[ . . . J) K a l
om . H fı (a) öm . J 3 3 $ k o İ ... - 3 4 eîvaı se c lu sit H ay d u ck
3 4 itpSap^vov J F L r A l rS c : fcpBap/j.tvoi’ ov H M , e(pBapfieyov Si E 1, i<p6ap-
fievov İ>v 5 e B e k k e r ovk £vSexfa*vov P ra n tl S’l “yap S to ck s
3 8 i 1 ! 5r) $ r s ' : Si E L a (cal] Kal ro J H E 2 3 rŞ] t o M 4 îı>
(pffapjjvaı # Si ( â ) E H L r : 5j) F M , om . J 5 ti! ( 3 ) h ab en t H L S P :
om . E J F M 6 Ztovep E , û ; M 7 tt]v om . M el 517] t t i 5*
el J araSıa eKarov seclu sit S to c k s i r rrjs vnepoxqs L r 13 2 paı
eKarov H 14 kciv] «al JH M 17 £ a 5t<ra? J , fiaSiaai post ardSta H

82
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

olmayabilir de veya bir zaman gelecek olmayacaktır ama şimdi


vardır. Çünkü sen varsın, bitişme, temas da var, ama bir zaman 30
gelecek o zaman senin olduğunu söylemek doğru olmayacak, bu
temasın olduğunu söylemek de doğru olmayacak. Ne ki asıl anla­
mıyla şuna denir: varolandır, şimdi varken daha sonra yok olacak
ya da varolmaması olası olacak şekilde [ya da henüz yok olmamıştır,
daha sonra yok olma olasılığı vardır, bu şekilde] yok olması
olanaksızdır. Yine, kolayca yok olmayan nesneye de ‘yok olmayan’
denir. 28 l a
İmai bunlar böyleyse, biz ‘olanaklı’ ve ‘olanaksız’ ile ne kastedi­
yoruz, bunu ele almak gerekiyor. Asıl anlamıyla yok olmaz dediği-
rtıiz, yok olamaması nedeniyle öyle olandır; “kimileyin var, kimile-
yin yok” olamayandır. Oluşmayan da şuna denir: oluşması olanaklı
değildir, öyle ki daha önce yokken daha sonra varolamaz, sözgelişi S
[bir dairede] paralel çaplar. İmdi biri [yüz stadn ] yürüyebiliyor ya
da bir ağırlık kaldırabiliyorsa, hep en çoğuna göre kullanıp, sözgelişi
yüz talant23 kaldırabildiğini ya da yüz stad gidebildiğini söylüyoruz
(aslında en yüksek olanaklı ise, onun içindeki parçalar da olanaklı),
görünen o ki, olanakhlığı amaca göre, en yükseğe göre belirlemek 10
gerekiyor. İmdi belli bir en yükseklik için olanaklı olan, onun
parçalan için de olanaklı olur, bu zorunlu: sözgelişi yüz talanı kaldı-
rabiliyorsa iki talant da kaldırabilir; yüz stad yürüyebiliyorsa, iki
stad da yürüyebilir. Olanaklılık en yüksek olanla belirleniyor. Bir 15
nesne belli bir yüksekliğe ulaşamıyorsa, onun daha çoğuna da
ulaşamaz, sözgelişi biri bin stad gidemiyorsa bin bir stad da gidemez,
bu açık. Ne ki bu bizim kafamızı karıştırmasın. En yükseğe göre
amaç olarak asıl olan olanaklının belirlenmesi yeter. Belki biri karşı

83
riE P I OTPANOT A. 11 28ıa

yap ev araC rj rts hv ws ovk â v d y /c r j rö Ae^fleV* ° yap op& v 20


a rd b ıo v ov K al ra k v rb s o \f/e ra ı jie y e d r j, akka to vvü vtlo v

jta k k o v o bvvdpevos I b e îv a r ıy p fjv fj aK ovcraı jiL K p o v \j/o c fıo v

n al r& v jie ıÇ o v to v ££eı a ıc r ö r jc r ıv . akk ’ ovbev b ıa c p e p e ı ırpös


ro v k o y o v b ıc u p tc rd c a y a p y roı iv l rrjs b v v d p e c os fj e n i tov

ırp a y p a ro s fj v T r e p fio k r }. to yap k e y â jie v o v o r jk o v ' fj jj.lv i5


yap o \fn s fj tov ek arro v o î v n e p iy e ı, fj 8e T a ^ V T r js fj tov

ır k e ıo v o s .
12 ALuıpL(rıxevcı>v 8e t o v t c û v kenreov rö ecpe^rjs. et 8?j eırrıv
evıa 8v v arâ K a l (îv aı K a l p r j , â v a y K r j x P ° v o v rıv a âptcrâaı
t o v nkelcrrov K a l t o v eıv aı K a l t o v p r j , keyco 8’ ov bvvarov 30

rö ■ n p a y jj.a eıvaı K a l ov bvvarov p.t) eıvaı <ca0 ’ o n o ı a v o v v


K a r r jy o p ia v , o lo v av6pa>ırov f j k e v K o v f j T p i T i r jy y f j a k k ’
orıovv t & v t o io v t c o v . e l y a p [jir] ecrraı 7rocrds rıs, a k k ’ del
ı r k e ı c a v t o v ı r p o T e ö e v T o s K a l o v k ea rıv ov ekarrcuv, aıreıpov
e c r r a ı x p d v o v tö a v r d ' b v v a r i v e ı v a ı , K a l p r j e î v a ı a kko v 28 l b

&Tîeıpov a k k a t ö v t âbvvarov. 2
âpXV 8’ ecrra) evrevöev rö 2
yap âbvvarov Kal rö \frevbos öv raîırö crrjpatveı. ecrrı 8e rö
abvvarov Kal bvvarov Kal yfrevbos Kal âkrjdes rö pev
e£ vıroöeVetüs (keyco 8’, oîov ro rptyıovov abvvarov bvo 5
opdas e x eLV> r “ 8e, Kal fj bıdperpos crupnerpos, el rabe),
ea r ı 8* aırk&s Kal bvvaTa Kal abvvara Kal \frevbrj Kal
akrjdfj. ov bf) ra v ro ecrrı \f/evbâs re ti eıv aı aırk&s
ka l abvvarov âırk&s. rö ydp ere ju,?j ecrrûra cf>dvaı ecrravaı
ypevbos pev, ovk abvvarov be. opoıcos 8e rov Kidapı- 10
2 0 tur ev&raîıj t ıs L 2 t ov K a l J F H : ovk tiv E * ut vid. L r , /fal M
p o st aAAa add. «a l H 2 2 post ISeîv add. 4) M 24 rov om.
E 2 6 u 7 r f . . . 2 7 -nKeiovos om . E 1 2 8 t o ] t İ J , om. M
2 0 Suvarov S 1 «al (1) om. M S 1 XP^V0V rıv* E JL JP : rıva xpövov
FH M 3 0 e t 31 hv F 31 Ka$' om . E * 3 2 öAAo rı Stiovv F
3 3 ael] alel E , el J 3 4 ou a n te ovk p o n . r F corr‘ 2 8 l b ı rb avrb
L M r : om . E J F 1H S P 3 Sel 5 e Kal E 4 rb a n te Svvarbv et
^eûîos e t &\7)0es om . E ' J : h a b en t E 2F H L M S P 5 p o st oîov add. Kal
EM âSvvarov om. E 1 6 avfifierpos] curvuıuerpos J , om. E 1 el
râSe (2 ) h a b e n t L r : om. E F H M e t (sp atio re lic to ) J 8 ravriv
FH M T t om . H t i om . F 9 âırKâs om . E 10 âfiolas Se
E * L r : iptoıus Se Kal rb M , «a l t& solum J F H E 2

84
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

çıkıp, bu söylediğimizin zorunlu olmadığını ileri sürebilir. Çünkü 20


bir stad uzaklığı gören, onun içindeki büyüklükleri görmeyebilecek-
tir, ama bir noktayı görebilen ya da bir fısıltıyı duyabilen kişi daha
büyüklerini de algılayabilecektir. Ama uslamlama açısından bu
önem taşımıyor. Çünkü en yüksek ya olanaklılık açısından ya da
nesne açısından belirlenmelidir. Nitekim söylediğimiz şey açık: 25
görmede daha küçüğü görme en yüksek; yürümede ise daha çok
niceliği yürüme en yüksek.
12 İmdi bunlar belirlendi; sırada şu var: kimi nesneler olma kimi
nesneler de olmama olanağı taşıyorsa, olmak ve olmamak için en 30
yüksek bir zaman belirlemek zorunlu. Kastettiğim, içinde bir nesne­
nin herhangi bir kategoride olabildiği ve olamadığı zaman: sözgelişi
bir insan, ak bir nesne, üç kulaç olan bir nesne, bunun gibi. İmdi
belli nicelikte bir zaman olmasa, verilene hep daha çok eklense;
yine onun karşısında daha az olan bir zaman olmasa, aynı nesne
sonsuz bir zaman boyunca olabilecek ve yine sonsuz başka bir 28 l b
' zaman boyunca olmayabilecektir. Oysa bu olanaksız.
Şuradan başlayalım: ‘olanaksız’ ile ‘yanlış’ ayni şeyi imlemez.
Kabullere bağlı olanaklılık, olanaksızlık, doğruluk, yanlışlık var
(dediğim şu: sözgelişi şöyle şöyle olursa üçgenin iki dik açı taşıması 5
olanaksız; ya da şöyle şöyle olursa bir dairenin iki paralel çapı
olması olanaksızdır); ama bir de mutlak anlamda olanaklı, olanak­
sız, doğru, yanlış şeyler var. Bir nesnenin mutlak anlamda yanlış
olması ile mutlak anlamda olanaksız olması aynı şey değil. Nitekim
. senin ayakta olmadığın halde ayakta olduğunu söylemen yanlış,
ama olanaksız değil. Aynı şekilde kithara çalan, şarkı söylemediği" 10

|
I
I

85
a 8ıb n E P I OTPANOT A. 12

(tavra fiev fii] a&ovTa 8e abeıv (pâvaı \frevbos, aAA’ ovk


abvvarov. râ 8’ S/xa karâvaı Kal KadrjaÖaı, Kal rrfv bıâ-
fierpov avpperpov eıvaı, ov p.6vov yf/evbos. aAAa sa l abv-
varov. ov 8rj to v to v ia rıv vırodeadaı \frevbos «al abvvarov.
15 avfiŞaıveı 8’ abvvarov e£ âbvvdrov. rov fiev ovv kaöijaâaı
K a l karâvaı a/xa exeı rrjv bvvafjt.iv, orı ore c x €l ^eıvrfv,
xal TT/v krepav aAA’ 011% <SoTe a/xa KaOrjadaı Kal karâvaı,
aAA’ iv aAAû» XP°V,P" ( 'L ^ Tt dıretpov xP°vov *Xçt ^ c ıo -
va>v bvvafj.iv, ovk earıv iv aAAto ^pdva, aAAa rovö' &p.a.
20 cotrr’ eî r ı aıreıpov \povov ov (f>9aprov ia r ı, bvvap.iv e^oı âv
tov fiif eıvaı. eî ör) aıreıpov \povov [loru*], earta vırâp^ov
o hvvaraı. âfia âp’ earaı re Kal ovk earaı Kar*. evep-
yeıav. \Jsevbos fiev ovv avfj.fia.Cvoi av, orı \jsevbos ireOt).
aAA.1 eî /xr) abvvarov rfv, ovk av Kal abvvarov rjv râ avfj.-
25 fiaıvçıv. âırav apa ro ael ov aır\&s a<p6aprov.
25 ofioıuis be
Kal ayevrfrov el yap yevrjrov, ea r a ı hvvarbv )(p6vov rıvâ fxr}
eıvaı— (fıûapröv pev yâp ia r ı rb ırporepov p.ev ov, vvv be p.î]
ov t} ivbe\ofj.evov ırore {jarepov prj eıvaı- yevrjrov öî- 6 ev8e-
^ eraı Tipdrepov p.Tf eıvaı— aAA’ ovk earıv iv S> \povtp bvvarov
30 ro ael ov <2erre prj eıvaı, ovt aıreıpov ovre ıreırepaapevov kal
yap rov ■neırepaap.evov yjtovov bvvaraı eıvaı, eîırep Kal rbv
32 aıreıpov.
3* ovk a p a ivbexeraı rö avro Kat ev â e ı Te bvvaaOaı
eıvaı Kal ael pir] eıvaı. aAAa /at/v ovSe rrjv dır6<f)aaıv, olov \eyco
p.i] ael eıvaı. abvvarov apa Kal del p e v r ı eıvaı, <f>0 aprbv
1 1 fitv F M : om . E ' J H L r 13 avfifitrpov ora. E 1 tlvaı om . E H
14 ov Stj . . . afivvarov om . p r. F iarıv om . H 15 8’3 W) H E *
iardvaı Kal jcaflijtröat H 16 İre om . H 18 î i 3>E2S ut vid. : 5 }/
E 1! ! 1 y p & v ta v t x e t *X et XP^y o y 1 9 r o v & /ıa J , tov a fta
■K&rra ırp ajaı S ‘, fort. S a o %v H L M r S 1: om . E lJ F (sup ra
p o sito -01) F a ı Î 4 E* iarlv om . E 'J F H S A İ . : h a b en t L M r
Hara] îaraı E a a Svvarat E L S A İ . : Svvaraı, fii/ eîvaı 4 >r 3 3 Sri]
ti E1 2 4 îjv om . H o v k • • . %v o m . E 1'2 a 6 el y ip ytıntriv
Om. E 1»* 3 7 Ttpirtpov /ıkv Sv om . e t su p ra addidit E 1 u t
v id . 3 9 Svvarbv rb 4 el i v in ra s. E 2 3 0 Hare fo rtasse secludendum
33 koÎ om . J l i t i J F S cS l : om . E H L M r

86
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

halde şarkı söylediğini iddia ederse yanlış, ama olanaksız değil. Ne


ki aynı anda hem ayakta olmak hem oturmak; çapm paralel olması,
bunlar yalnızca yanlış değil, aynı zamanda olanaksız da. Demek
yanlış ile olanaksız aynı şey değil. Ama olanaksız olan olanaksız 15
olana dayanıyor. Oturma ve ayakta durma olanağı aynı anda taşınır,
nitekim kimi zaman biri kimi zaman öteki söz konusu. Ne ki aynı
anda oturulacak ve ayakta durulacak şekilde değil, başka başka
zaman içinde. İmdi bir nesne sonsuz bir zaman boyunca birden
çok şeyin olanağını taşırsa, bu başka başka zamanlarda değil aynı
anda olacaktır. Bir nesne sonsuz zaman boyunca yok olan olarak 20
varsa, varolmama olanağı taşıyacaktır. İmdi bu sonsuz zaman
boyunca böyleyse, olanaklı olan bulunmaktadır. Öyleyse aynı anda
etkinlik halinde hem olacaktır hem de olmayacaktır, İmdi yanlış
bir öncüle dayandığı için yanlış sonuç çıkıyor. Ama olanaksız
olmasaydı, çıkan sonuç da olanaksız olmazdı. Demek ki her zaman
olan her şey mutlak anlamda yok ölmayan bir şey. 25
Oluşmayan da böyle. Nitekim o oluşsa belli bir zaman olmaması
olanaklı olacaktır -yok olan nesne, daha önce varolan şimdi ise
olmayan ya da daha sonra olmaması olası olan nesne. Oluşan nesne
ise daha önce olmaması olası olan nesne- oysa içinde herhangi
bir nesnenin hep olduğu, ama varolmama olanağı taşıdığı bir zaman 30
yoktur: ne sonsuz bir zaman ne de sınırlı bir zaman. Nitekim sonsuz
zaman boyunca olabilse, sınırlı bir zaman boyunca da olabilir.
Demek ki aynı ve tek nesnenin hep varolabilmesi ve hep varola-
maması olası değil. Değillemesinde de, yani hep varolmadığını
söylediğimde de bu böyle. Öyleyse bir nesnenin hep varolması ama

87
I1E P I OTPANOT A. 12 282°

8* e ı vat. 6fioîu>s 8’ ovbe y evrjröv bvoıv yap opoıv el abvvaTov 2 8 2 ®


rö vrrrepov avev rov Ttporepov vırâp£aı, iıceîvo 8 ’ abvvarov
vırâp^aı, Kat rö vcrrepov. &<rr et rö a e ı ov /u.77 evbe^ eraı
rrore eıvaı, abvvarov Kal yevrjröv eıvaı. eTreı 8 ’ aıro-
<f>a<rts rov fj.ev a el bvva/jtevov eîv aı rö jmrj det bvvâptevov et- 5
r a i , r â 8’ det bvvâjievov fjjrı eıvaı evavrıov, ov âırotpacrıs rö
jj.rj aet bvv6.jJ.evov jj.rj eîvaı, âvayKt) r a s âıro(f)âa-eıs ajx-
cpoîv r â aıır â {nrâpyeıy, Kal eîvaı fiea o v rov a el ovros Kal
rov a el firj ovros rö bvvâjj.evov eîvaı Kal prj eîvat' rj yap
eKarepov cnröcpacrıs 7rore vnapÇeı, el jj.i] aet. &<rre Kal 10
rö ju.77 a e ı jtır) ov e o r a ı ırore Kaı ovk ecrraı, Kal rö jirj ael
bvvâp.evov eîvaı btjkovorı, âXXd ırore ov, &<rre Kal jitj eîvaı.
r ö avro ap' e o r a ı bvvarov eîv aı Kal fır/, Kal rov r ecrrıv âji-
<f>oîv jj.ecrov. Âo'yos be Kaûd\ov obe. earco y ap rö A Kaı rö
B jirjbevl rû av rû bvvâjieva vırApyeıv, â-navrı 8 e rö A 15
rö F Kaı rö B rj râ A . âvdyK t] brj <5 jirjre rö A vırâpyeı
jjrfre rö B, ıravrl {m âpyeıv r a T A . eartû 87) râ E rö jJ.e-
ra£î> r&v A B # evavrloov y ap rö jj.r)6erepov jiecrov. rovra) bı/
âvayKT] a/Mpcû im âpyeıv ro re T Kaı rö A. Ttavrl yap ıj
rö A rj rö T, 5>ore Kal rû E* eırel ovv rö A abvvarov, râ 20
t / A < J \ \ ^ \ ) \ o A » t *.\ > î \
r vırapçeı. o o av ros Aoyos K a ı eırt rov A . ovre oij ro aet
ov yevrjröv ovbe ıfidaprov, ovre rö a el jJ-rj ov.— brjKov 8 ’ o r ı Kaı
eı yevrjröv rj <f>6apr6v, ovk a t b ı o v . a jıa yap ecrraı bvvâjj-evov
a e ı eîvat K a l bvva.jj.evov [J-i] a eı eîvat" tovto 8 ’ o r ı abvvarov,
bebetKTaı ırporepov. 35
ap' ovv el Kal âyevrjrov, ov be, rovr’ 25
2 8 2 1 2 vırdpxeıy E 2, înrâp^fiv M İKeîvo 5 ’] fl İKtîvo F 3 ûırapxf‘V
4 S’ E S 1 : 5’ fj 4>L 5 /nr)S' M a t i . . . 6 rb S' om . E
6 rov H Svvd/itvov F S P : Svvarbv reliq u i ivavriov (om isso ou) H
ivavriov . . . 7 tlvaı in ras. E ™ 1 7 Svvarbv L E rec- 9 rov om .
E *L 1 0 fiT] i t i E 1 ut vid. H S : fi)/ efij ael J M , /xij i t i tlij F L r
ati &<rrt «al rb /ıiı om . E 1 &<rrt Kal L S P : £><rr’ fl $ E 2 12 İv om .
E1 13 İp ’] yap J rb Svvarbv E L M 14 rb utrum que
om . E 1 1 6 rb (3 ) om . M 17 r â E H L S P : rb J F M 8e F
1 9 r t om. J 1 2 0 rb y 1) rb S L , fo rta sse E 1 2 2 oûSe <f>8apriv
. . . 2 3 ytyıjrbv om . p r. F o ir t] ovSi L S’ om. L Kal ei] ct Kal
S1 2 4 K a l . . . tlvaı om . E 'ı ! 2 5 t>v om . E 1

88
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

yine de yok olan bir nesne olması olanaksız. Aynı şekilde oluşan 2 8 2 a
bir nesne de olamaz. Çünkü iki kayramdan daha sonra gelen daha
önce gelen olmadan bulunamıyorsa; öteki olmadan da berikinin
bulunması olanaksız. Dolayısıyla hep varolan nesnenin bir zaman
varolmaması olası değilse, onun oluşan bir nesne olması da 5
olanaksız. İmdi madem ‘hep varolabilen’in değillemesi ‘hep
varolabilen değil’; karşıtı ise ‘hep varolam ayan, [yani hiç
varolamayan]’, berikinin değillemesi de ‘hep varolamayan değil’,
her iki değillemenin de aynı nesne için söz konusu olması zorunlu;
yine hep varolan ile hep varolmayan [hiç varolmayan] arasında,
olabilen ve olamayan bir orta nesnenin olması zorunlu. Nitekim 10
her ikisinin değillemesi onun her zaman olmaması olacaktır.
Dolayısıyla ‘her zaman varolmayan olmayan’ nesne kimi zaman
varolacak kimi zaman varolmayacaktır; aynı şekilde ‘her zaman
olamayan’ nesne de kimi zaman olacaktır, yani olmayabilecektir
de. O halde olabilen ve olamayan nesne aynı nesne olacaktır ve
bu da her ikisinin ortasında olacak. Genel uslamlama şöyle: diyelim 15
ki, A ile B hiçbir zaman aynı nesnede bulunamıyor, ama her
nesnede ya A veya T ya da B veya A bulunuyor. O zaman ne A ne
de B’nın bulunmadığı her nesnede T ile A bulunur, bu zorunlu.
A B’nın ortasındaki nesne E olsun. Nitekim orta karşıtlardan hiçbiri
değil. İşte bunda hem F hem de A bulunacaktır. Çünkü her nesne 20
için ya A ya T, dolayısıyla E için de. Madem A olanaksız, T
bulunacaktır. A için de aynı uslamlama geçerli. O halde ne “hep
varolan” oluşan ya da yok olan bir nesnedir, ne de “hep varolma-
yân”. -Ş u açık: oluşan ya da yok olan bir nesne olsa ebedi olmaya­
caktır. Çünkü aynı anda hep varolma olanağı ile hiç varolmama
olanağı olacak. Bunun olanaksız olduğunu daha önce gösterdik. 25
İmdi oluşmayan ama varolan nesnenin de, aynı şekilde yok

89
28aa ITEPI OTPANOT A. 12

âv ây n r\ â ıb ıo v e îv a ı, 6jıo ( a > s 8£ K al el a<f) 6a p r o v , ov 8e;


(Aiycû 5e rö a y e v r jr o v K al a ty ö a p ro v ra K vpm s k e y â p .e v a ,

a y e v r j r o v jJİev o e c r rt v v v , k a l T r p o r e p o v ovk â k r jû e s tfv e lır e îv

r ö jxrj e î v a ı , a(f> 6a p r o v 8e o v v v o v v c r r e p o v jj.rJ â k r j ö e s ecrrat


30 e n r e î v p.rj e îv a ı.) rj et p . e v T a v r a â k k ı j k o ı s â K o k o v d e î K a l
ro re a y e v r /r o v â < p 6a p r o v K al rö a < f> d a p ro v â y e v r jr o v , av-

â y K i} K al rö â ıb ıo v eKarepıa âKokovdeıv, K al e îr e â y e v r j-

a8 2 b rov, â ib ıo v , e îr e â fp d a p r o v , â ıb ıo v ; b r jk o v 8e Kat ck to v
SpurpLO v a v r & v ' K a l y â p â v â y K r j , e l < j> d a p r o v , y e v r j r o v . rj y a p

a y e v r jr o v rj y e v r j r â v ' el a y e v r jr o v , a<j>6a p r o v V T r o K e ır a ı.

K al ei y e v r jr ö v b r j, < f) d a p r ö v â v â y K r j- rj yâp <f>6a p r b v rj

5a (f> d a p r o v ' âkk’ el â fy O a p r o v , a y e v r jr o v v r r e K e ıt o .— et 8e p.rj


aK okovdovcrL V aAArjA.otî rö â t p d a p r o v K a l r ö a y e v r j r o v , o v k
âvâyKrj ovre rö a y e v r j r o v o v re rö a<j>daprov âıbıov e î v a ı . o rı
8’ âvâyKrj âKokovdeıv, eK r&vbe <f>avepov. rö y a p yevrjröv
K a l rö <j>6apröv âKokovffoSo-ıv âkA rjkoıs. b r j k o v be K a l t o v t o

i ö eK t & v Trporepov' rov y âp â el ovros Kal rov â e l jj.rj ovros ecrrl


jj.era£v <Ş jırjbirepov â K o k o v d e î , rovro 8’ e c r i t ö yevrjröv K a l
<f>0aprov. bvvaröv yâp K a l eîv aı K a l jırj eîv aı oipLcrjıevov
5
Xpovov (K arepov keyca ’ eKârepov K a l e î v a ı ırotrâv rtva
Xpovov K a l jxrj e î v a ı . et roıvvv ecrri r ı yevrjrov rj <f>daprov,
15 â v â y K r j rov ro jıera^v e î v a ı . eorco y âp r ö A rö aet ov, rö
be B ro â e l p.rj ov, rö Se T yevrjrov, t ö 8e A (pdaprov.
âvâyKrj brj r ö T fx.era£i> e î v a ı rov A K a l t o v B. t & v fiev
yâp ov k ecrr t ypovos err ovberepov rö ire p a s ev St rj t o A ovk
r jv rj r o B r j v r & b e y e v r jr & â v â y K r j rj e v e p y e ı a e î v a ı rj

26 S^OapToy] iiSıov A l. ( S 3 3 6 . 3 1 ) 2 7 «al] Kal rb J M 2 8 S]


6 8?) F 3 0 t! om . F.'>2 iucoAovBe! J F M S PS ' : cucoKovBoûtrı
EH L 3 2 eîre] eîre rı H 2 8 2 b 1 K a l eîre F M aiSıov om .
E 'ıs Kal om . H 2 yap (1 ) om . E 1 e t nisi fallor S 3 i) . . .
ayevrırov om . E 1 îe F H M S P : yap J L r E 2 K a t &<p8aprov T 4 8-f)
E J F M S 0 : 5e H L r ?) yap ıpBaprhv fj &<f>8apTov om. E 1 5 tmİKeıraı
Sc 6 rb (2 ) om . E H L 7 aıSıa F S P 9 rb (pöaprby J 1 :
<pBaprbv re li, oınnes 13 «al om. L 14 itrrl r ı fj yevr\rbv İ) F ,
etrrıv t) yevyrSv t i M rb tpBdprSv E 1 (rb deletum ) 1 5 rb ö_. - .
16 j3 om . E 1 16 5e (3 ) om . E 1 17 rov â Kal roû J3] r&v 5/3 M ,
roû (2 ) om . J F H 18 tu ( ı'l om . F fj J H M r : om . E F L 19 avây-
Kyjv J f) (2 ) T F H M : om . E J eîvaı om . E , p o st 2 0 Svvâjnfijpon. L E 2

90
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

olmayan ama varolan nesnenin de ebedi mi olması zorunlu?


(Kastettiğim asıl anlamda oluşmayan ile yok olan; şimdi varolan
ve daha önce varolmadığının söylenmesi doğru olmayan şey “oluş­
mayan”, şimdi varolan ve. daha sonra olmamasının söylenmesi
•doğru olmayacak olan şey “yok olmayan”.) İmdi acaba bunlar biribi- 30
rine uyarsa, yani hem oluşmayan, yok olmayan ise hem de yok
olmayan, oluşmayan ise ebedilik her ikisine de zorunlu olarak uyar
ve bir nesne ister oluşmayan olsun ister yok olmayan ebedi mi
olur? Açık ki bu onların tanımlarından çıkar: çünkü bir nesne 282b
yok olan bir nesne ise onun oluşan da bir nesne olması zorunlu.
Nitekim o ya oluşmayan ya da oluşan bir nesne olur. Oluşmayan
bir nesne ise, bizim kabulümüze göre yok da olmayan bir nesnedir.
O oluşan bir nesne ise, yok olması da zorunlu. Çünkü ya yok olan
bir nesnedir ya yok olmayan; yok olmayan bir nesne ise, oluşmayan
da bir nesne olduğunu kabul etmiştik. -N e ki yok olmayan ve 5
oluşmayan nesne biribirine uymuyorsa, ne oluşmayan nesnenin
ebedi olması zorunlu ne de yok olmayan nesnenin. Ama biribirile-
rine uymasının zorunlu olduğu şuradan çıkar: oluşan ile yok olan
biribirine uyuyor, bu daha önceki uslamlamalardan da çıkıyor. Her
zaman varolan ile hiç varolmayan arasında, hiçbirine uymayan 10
bir nesne var, bu nesne hem oluşan hem de yok olan. İkisinden
her birinin sınırlı bir zaman boyunca hem olması hem de olmaması
olanaklı. Kastettiğim şu: ikisinden her biri belli nicelikte bir zaman
boyunca varoluyor ve varolmuyor. İmdi olan ya da yok olan bir
nesne varsa, bunun ortasının da olması zorunlu. Diyelim ki, hep
varolan A , hep varolmayan [hiç varolmayan] B, T oluşan, A da 15
yok olan. F n ın A ile B’nm ortasında olması zorunlu. Çünkü bu
ikisinin hiçbir sınırında bir zaman yok ki, orada ya A yok olsun ya
da B var olsun. A m a oluşan nesne ya etkinlik halinde ya da olanak
halinde olmalı, bu zorunlu, oysa A ile B bu ikisinden hiçbiri olamaz.

91
riE P I OTPANOY A. 12 282b

bvvâfieı,. r o îs de A B ovberipuıs. rrocrov a p a rıv a Kal apıa;- 20


fievov \p6v ov Kal e o r a ı Kal TraA.ii» ovk e a r a i to T . ofioCaıs 8e '
Kat 6771 tov A [(pdaprov] . y ev rjro v a p a Kal (pdaprov eK a rep o v .
aKo\ov6ovcrLv a p a â k K r /k o ıs rö y ev r jro v Kal to (pdaprov. eorcû
ûtj r ö ecp' w E a y ev r jro v , r o 8 ’ ecp' w Z yevrjT ov, to 8’ e<p'
<Ş H â (p d a p r o v , rö 8’ Ş © (p d a p ro v . ra 8rj Z @ 8e- 25
b eiK ra ı o t l a K o k o v ö e î â k k r j k o ıs . o r a v 8’ 17 ovrco K tijıe v a ws
rav ra, o îo v r ö fiev Z K al rö 0 aK okov d ov v ra, rö 8e E
Kal ro Z fj.rj8 eın râ avr£>, a r t a v r ı 8e d â r e p o v , o fio ıa ıs 8e
Kal ra H0 , avâyK rj Kal r a EH aKoAoufleîy d X \i]\oıs.
eu-rcû y a p ™ H rö E jxrj a K o k o v d o v v . rö a p a Z a K o k o v d ıj- 30
a i.r ır a v r i y a p rö E rj t o Z. aAAa fj.rjv <Ş r ö Z , Kaı rö
0 . r û a p a H rö 0 aK okov d rfo-eı. â k k ’ v ıreKeıro a b v v a r o v
e îv a ı. 6 8’ a i r o s Âoyos Kaı o r ı rö H r û E. aAÂ.a /j.Tji' 28 3a
ovtcûş e \ e ı r ö a y e v r jr o v , e(p* <Ş E , 7rpöî rö y ev rjro v , i(j> w
Z, Kaı rö â (p d a p r o v , ecp' <§ H, ırpös rö (p d a p ro v , i<f>' <Ş 0 .
rö 87/ (p â v a ı firjbev na>kveıv y ıv o fie v ö v r ı a (p 6a p r o v eî-
vaı Kaı a y e v r jr o v ov (p d ap rjv aı, a ır a £ vırap^ova-rjs r û /j.eı> s
r??s y evecrem s rta 8e rrjs ıp d o p a s , a v a ıp e ıv £ (rrl rS>v bebop ıe-
vutv r ı . i] y a p â ır eıp o v rj ırocrâv r ı v a ü>pıa-fievov yjpovov b v -
v a r a ı a ır a v r a rj nroıeıv rj Trdo-^eıv, *j e î v a ı rj jj.tj e îv a ı, Kal
r b v â ır eıp o v b ıa tovto , o r ı â p ı a r a ı ıroiS o â ır e ıp a s , ov ovk

ea-rı ırkeiü tv. rö 8e ırfj â ır e ıp o v ovt â ır eıp o v o v d ’ û>pıcrp.evov. 10


— - i r i tC fj.aX.kov eırı r£>be rai (rrjfj.eia> deı o v ırp o rep o v e(pdâprf
rj firj o v â ır e ıp o v e y e v e r o ; e l y a p firjd ev fi â k k o v , a ır e ıp a 8e
ra crrjfieîa, b rjkov orı â ır e ıp o v xpovov rjv r ı y ev rjro v Kal

21 rb 7 $ : om . E 'L S 0 2 2 <f>8aprov om . E L : hab en t $ &pa om .


E'>2 2 3 fipa] yap J : om . E'>2 aA\^\ots post <p8apruv pon. M
t o (2~l om. F H 2 4 t u ( i 1) om . S 1 25 t o ] t o M Be L
2 6 İlkoKovBovijiv F M 8’ jj E H M : Bi} J F L r 2 7 rb (1 , 2, et 3 ) ] r a
HL t u (2 ) om . J F M 2 8 t u ] ret H L fir/Sev T arravra Se
Sârepa M 2 9 Kai (2 ) om . L to F 1 rj e E L 3 0 (irrı M
r b Ç &pa a .K o X o u 8û E 1 3 2 t u &pa rj rip 5 J â«o\ou6eî M 283 *2 $
tu i L Ş rb C F H L 3 Ş (1 , 2 ) ] ou E L <b6apriv] &<f>6aprov L
to 8 F 4 5^ E L S 1 : Be $ r yevi/ıevov E L F 7 Svvavraı F , oû
Svvaraı olim E 9 fiıreıpoî] Sweıpor xpdy°s F H r xo otfr’ &ıretpov
om . E 1 i r rı om . J İtpBapraı M

92
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

Öyleyse T, belirli ve sınırlı bir zaman boyunca hem olacaktır hem 20


de olmayacaktır. A da öyle. Demek ki her ikisi de oluşan ve yok
olan bir nesne. Öyleyse oluşan ile yok olan biribirine uyuyor,
örtüşüyor. İmdi diyelim E oluşmayan, Z oluşan H yok olmayan, ©
da yok olan. Z ö ’nın biribirine uyduğunu gösterdiydik. Ama bunlar 25
böyleyse, yani Z ile © biribirine uymuyorsa, E ile Z aynı şeyde
bulunamaz, her ikisi için öteki ikisinden biri bulunur. Bu H 0 için
de böyle. EH ’nın da biribirine uyması zorunlu. Diyelim H ’ya E
uymuyor. O zaman Z uyacaktır. Çünkü hepsine ya E uyuyor ya da 30
Z. Ama Z’ya uyana © da uyar, öyleyse H ’ya © uyacaktır. Ama
bunun olanaksız olduğu kabul edilmişti. H ’nın E ’a uyması da öyle. 28 3 a
Demek ki, oluşmayan E ile oluşan Z’nın ilgisi ve yok olmayan H
ile yok olan © ’nın ilgisi böyle.
Oluşan bir nesnenin yok olmayan bir nesne, oluşmayan bir
nesnenin yok olan bir nesne olmasına bir engel bulunmadığını 5
ileri sürmek şu demek: bunlardan birinde oluş ötekinde yok oluş
bir kez bulunursa, verilmiş olanlardan biri ortadan kaldırılmıştır.
Çünkü her nesne ya sonsuz bir zaman boyunca ya da sınırlı bir
zaman boyunca ya bir etkide bulunur ya da bir etkiye uğrayabilir;
ya varolabilir ya da varolmayabilir; ondan daha çoğu olmayan
sonsuz bir zaman bir biçimde belirlense de böyle. Nitekim bir 10
biçimde belirlenen sonsuz şey ne sonsuzdur ne de sınırlı. -A yrıca
daha önce hep varken niçin o zaman noktasında yok olsun ya da
daha önce sonsuz bir zaman boyunca yokken o zaman noktasında
oluşsun? O zaman noktası hiç de belirli değilse, noktalar sonsuz
ise, açık ki sonsuz zaman boyunca oluşan ve yok olan bir nesne

93
2 83a IIE P I OTPANOT A. 12

< f> 0apr6v. bvvaraı âpa pr) sıvat, âıreıpov yjp ö v av (â p a

25 yap ?£et S v v a p .i v roC pr) eıvaı Kal e î v a ı ), rb pev trporepov,

ei < p 0 a p r o v , rb 8’ vcrTepov, el y e v r /r o v . &<rr eâv v ırâpyeıv

Oâpev h bvvaraı, ra â v r iK e C p e v a âpa v ı r â p Ç e ı .— eri de Kal

rovd' o p o m s ev âıravn o"i)peitp vırâpÇeı, cğ ctt ’ âıreıpov xpovov

to v p r) eîvaı Kal tov eıvaı e£eı bvvapıv' akka b e b e iK r a ı o n

20â b v v a r o v t o v t o .— İ n el T r p o r e p o v rj b v v a p ı s v n â p x e ı rrjs e v ep -

yelas, âıravd' vırâpÇeı tov X P ° V 0 V > K a 'L °v â y ev rjro v rjv Kal

pr) o v [ r b v âveıpo v \ p 6 v o v ,} ylyvea- B aı b e b v v â p e v o v . âpa b?j

ovk ijı> Kat tov eıvaı bvvapıv eîxe, Kal tov ro're eîvaı Kal

34 v o r e p o v âıreıpov â p a x p ö v o v .

24 (pavepdv 5e Kal âk k w s o n âbv-


25 varov (pdapTov ov pr) <f>0apr)val ırore. â el y a p e a r a ı â p a
K a l <f>0aprov k a l â<f>0aprov evrekex*iQ> <2ore â p a e a r a ı 8v-

varbv â e l r e eîv a ı k a l pr) âel' (pOelperaı âp a ırore ro


<p6apr6v. Kal el yevijrov, y ey o v ev bvvarov yap yeyovevaı,
K a l pr) â e l â p a eîv aı.— İ a r ı be K a l a>8 e öecapfjo-aı o n âbvva-

30 rov rj yevopevov ırore â<f>0aprov rı bıarekeıv , rj âyevrjrov ov


Kal â el Ttpörepov ov <f>0apr}vaı. ovbev y a p âırb rov av ropârov
o v t â<f>0aprov ovr âyevrjrov oîov r eîvaı. rö pev yap avro-
paroV e a r ı K a l t ö âırö tvxVs napa. rb â e l K a l rb a>s İ t t i
2 8 3 * ro ırokv rj ov rj y ıv op ev ov ro 8’ âıreıpov x p °v°v V bnrk&s
t ) âıro T i p o s [xpdvou], rı â el rj ws em rö ırokv vırâpxeı ov.

âvâyKr) roivvv (ftvareı r a r o ıa v r a ore pev eîv aı ore 8 e pr).


14 &<pQaprop J fareıpov EL : rov üırcıpov & 15 yhp W : &pa
EL 17 & dvvarat FMErec*S : & 5vvavraı E1 ut vid. (ra s. unius litte -
r a e ) L r S 1, aûvvara. J H uır<£px€{ (su Pra posito H a o rovro
om . H c/ E L : cftrep $ 21 vırdpx*t L fcvEJHLMS0: tv F,
& F 2 2 röv &ıreıpov y_p&vov seclu si yev4<r$aı E2 Sh JFLr : om .
EHMSp Sij JFHr : 5c ELM 2 3 eJvaı ( 2 ) ] fjL^j eîvaı H } B e k k e r
2 4 &pa EHLMS1 : om . JFr 2 5 yap] fcaî yap M , re yap F âjua]
»a l &fia Alvp 2 6 koI &<f>6aprov $LrE2 : om . E1 e t co d ices p leriqu e
com m entatoribu s no ti, a n te Kal <ft9 aprbv add. A lex . 2 8 <p0apr6v
EHLİ*: ItupOaprov JJFM e! yevrjrâv, yçyovev~\ el tivvarbv yeyovevaı in
ra s. E* &Pa v^ * (y^P E 1) yeyovevaı om . E 2 9 &ça
E1LSl ; &pa jjdj ci. S to c k s, om . $rE2 oÖt» HErtc' 3 0 rı om . E
3 3 İ ot İ] tîvat F râ (3 ) ora. E 3 8 3 b 1 rt) ( r ) om . E ytvintvav L
X p 6 v o n ( f i v ) c i. Sü sem ih l 3 x p 6 y o u om . E 1>SF H L S : h a b en t J M I *
3 <pv(Tfı T İ] rpVTa F

94
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

vardı. Demek ki sonsuz zaman boyunca varolunmayabilir (nitekim


varolma ve varolmama olanağını aynı anda taşıyacaktır), o yok
olan bir nesne ise daha önce, oluşan bir nesne ise daha sonra. 15
Dolayısıyla olanağı olan bu şeylerin bulunduğunu kabul edersek,
karşıtlar aynı anda bulunabilecek. -Ö te yandan bu her noktada
aynı şekilde bulunacaktır da, dolayısıyla sonsuz bir zaman boyunca
varolma ve varolmama olanağını taşıyacaktır. Ama bunun olanak­
sız olduğunu gösterdiydik. -Yine, olanak etkinlikten önce ise, 20
bütün zaman boyunca o, oluşmamış olan ve varolmayan, ama oluş­
ma olanağı olan bir nesne olarak bulunacaktır. Demek ki aynı anda
yoktu ve varolma olanağı taşıyordu, hem o zaman hem de daha
sonra, yani sonsuz zaman boyunca varolma olanağı taşıyordu!
Yok olan bir nesnenin bir zaman yok olmamasının olanaksız
olduğu başka biçimde de açık: çünkü o hep aynı anda gerçeklik- 25
tamamlanma halinde hem yok olan hem de yok olmayan nesne
olacaktır. Dolayısıyla aynı anda her zaman hem varolma hem de
varolmama olanağı taşıyacaktır. Demek ki yok olan nesne bir ■
zaman gelir yok olur. Oluşan nesne ise oluşmuştur. Çünkü.oluşabi­
len bir nesne, hep olabilen bir nesne değil. Şöyle bakıldıkta da,
oluşan bir nesnenin bir zaman gelip de yok olmadan sürmesi ya da
oluşmayan ve daha önce hep varolan bir nesnenin yok olması 30
olanaksız: hiçbir şeyin rastlantı eseri yok olması ya da oluşmaması
olanaklı değil. Çünkü rastlantı eseri ya da talihle olan şey, her
zaman ya da çoğu kez olan ya da oluşan şeyin dışındadır. Oysa
sonsuz zaman boyunca süren bir şey ya mutlak anlamda ya da belli 283b
bir zamana bağlı olarak ya hep varolan ya da çoğu kez varolan bir
nesne olarak bulunur. Demek ki doğa gereği böyle olan nesnelerin
kimi zaman olup kimi zaman olmaması olanaklı değil. N e ki

95
I7EPI OTPANOT A. 12 28315

r& v h e t o io v t c d v fj avTrı b v v a p .ıs r ijs â v rıc p â c r eu ıs , K al rj


vkrj a lr ia to v eîv a ı K al fxrj. &<rr' â v a y K fj â p .a v n a p ^ e ıv 5
e v e p y e t a â v T iK eıp ıev a .— a A A a fxr\v o v b e v y â k r j ö e s e lır e lv v v v
o r ı ecrrı T tepvcrıv, o v b e rsepvcrıv o r ı v v v e c r r ıv . â b v v a r o v a p a pr]
o v n ıo r e v c r r e p o v â î b ı o v e l v a i' e £ e ı y a p v c r r e p o v k a l TTjV to v
p.r/ eîv aı h v v a p .iv , ırk rjv o v r o v r o r e pır] e ı v a ı o r e e c r r ıv { v ır â p -
\ eı y ap e v e p y e t a o v ), a A A a r o v n e p y ır ıv K al e v r& n a p e k - 10
û o v r ı Xfi6v<û. İcttü ) hrj o v e y e ı rr jv h v v a p .iv v ı r â p y o v evepyeC a*
e c r r a ı a p a â k r jû e s e i ı r e î v v v v o r ı o v k e c r r ı n e p v c rıv . âkk' âbv­
v a r o v ’ o v h e p .la y a p bvvap.15 r o v y ey ov ev aı e c r r ıv , â k A a to v
e î v a ı rj e a e c r O a ı. 6p .o im s b e K a l e l ı r p o r e p o v o v â i b ı o v v o -r e p o v
pr] e c r r ı v e £ e ı y a p h v v a p .iv o v e v e p y e ı a o v k e c r r ıv . & crr â v B & - 15
p.ev r b b v v a r o v , aXrj0es e c r r a ı e l n e ı v v v v o r ı t o v t ’ e c r r ı T rep v cıv
Kal o k c û s e v t & v a p e k d o v r ı y j p o v a . — -Kat cf>vcriK&s 8e Kat p.r}
K a ö o k o v crK on ovcrıv â b v v a r o v rj â tb ıo v Sv ı r p o r e p o v cf>daprjvaı
v c r r e p o v , rj ir p o r e p ö v pırı o v v crrep ov â ib ıo v e îv a ı. ra yap
cpdapra K al y e v r jr a Kal âkkolCûTCi ır a v r a - a k k o ıo v r a ı 8e 20
r o î s e v a v r io ıs , K al e f 5>v t r v v i o r a r a ı r a c p v a e ı o v r a , k a l v tto
t & v a v r & v to v tc û v cj> 0 eip era ı.

" 'O r ı p iev o v v o v r e y e y o v e v 6 ırâ s o v p a v o s o v r’ e v h fy e r a ı 26


<f>6 a p r jv a ı, K a d â ır e p r ıv e s cpacrıv av rov , akk' e c r r ıv e l s K al
â t b ı o s , â p y r /v p e v K a l r e k e v r r j v o v k ey u tv r o v ı r a v r o s a l& v o s ,
e y o iv Kal ır e p ıe y a tv e v a v r & r o v a ır e ı p o v y p â v o v , İ k r e
Si
t & v elpr)pıeva>v eÇ ecrrı k a p .f 3â v e ı v rr)v v i c r r ıv , K a t b ı â r r js 8o£rçs 30 .

5 b i t la om. E1, ante f) ponurit JFM £/taJFMrS p : Kal İ/ıa EHL


6 t o c ı v T i K ç t f i t v a $ LSl odSi T ut vîd. 7 8rı o v k « t t i H S^
oöSe] t) F 7 ( b is ) et 10 et xa x tpurv F 8. . . 9tlva
E1 8 Kol on i. E *H t V ] t ^Iv oZaav F 9 to û ] rijv roû
H M E *F * &re iırrıv om . E L _ 1 0 aAAa roû] aAA* iv Ttp L iv
om . E 1 ırapeA.7jA.u0<ÎT< L I I ivtpytıav M 12 carıv E *H
&pa om . E 1 o v k om . E 1 14 el Kal F i v om . E 1 15 ftrrat
L fitTT* i v ] &s İ t İ v L 16 tcrraı om . F 18 Strrepov <j>8apîj-
vaı H 2 0 yevifrii K a l <p8aprk H 8 i ] 8’ iv F , o m . E 1 s ı trvv-
ItrravTat L K a l om. E 1 u t vid. 3 3 tfııperaı J B 2 6 olv om .
E1*® 27 (patr'ıv rıyts JM ■ avrov om . FH cfî iarl M 30 \afı-
ftâvav E F H L r j Aa0 «V JM

96
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

bunların çelişme olanağı aynı; varolma ve varolmama nedeni de


madde. Dolayısıyla karşıtların etkinlik halinde aynı anda bulunma- 5
lan zorunlu. -N e ki şimdi olanın geçen yıl olduğunu, geçen yıl
olanın da şimdi olduğunu, söylemek hiç doğru değil. Demek ki bir
zaman varolmayan bir nesnenin daha sonra ebedi olması olanaksız.
Çünkü daha sonra da varolmama olanağı taşıyacaktır; yalnızca
varolduğu o zaman varolmama olanağı değil (çünkü etkinlik halin­
de varolan olarak bulunuyor), geçen yıl ve geçmiş zaman içinde 10
bir noktada da varolmama olanağı taşıyacaktır. İmdi neyin olanağı­
nı taşıyorsa onun etkinlik halde bulunduğunu varsayalım: geçen
yıl olmadığını şimdi söylemek doğru olacaktır, ama bu olanaksız.
Çünkü oluşmuş olma olanağı diye bir şey yoktur, yalnızca olma ya
da olacak olma olanağı vardır. Daha önce ebedi olan, ama daha
sonra varolmayan için de ay'nı şey geçerli. Nitekim o gerçekliği
olmayan bir olanak taşıyacaktır. Dolayısıyla biz olanağı gerçeklik
olarak kabul edersek, şimdinin, geçen yıl olduğunu, genelde geçmiş 15
zaman içinde bir nokta olduğunu söylemek doğru olacaktır. -F en el
olarak değil, doğa bilimi açısından bakıldıkta da, daha önce ebedi
olan bir nesnenin daha sonra yok olması, ya da daha önce
varolmayan bir nesnenin daha sonra ebedi olması olanaksız.
Nitekim yok olan ve oluşan nesnelerin hepsi aynı zamanda nitelik 20
de değiştirebilir. Nitelik değiştirme ise karşıtlarla olur; ve doğal
nesneler nelerden oluşmuşlarsa, onlar tarafından yok edilir.

ikinci Kitap

İmdi, evrenin bütünü oluşmamıştır, kimilerinin ileri sürdüğü 26


gibi yok olma olasılığı da yoktur; tektir ve ebedidir; bütün bengiliği
içinde başı, sonu yoktur; tüm sonsuz zamanı kendi içinde sarar.
Bunları hem söylediklerimizden ötürü güven verici saymak
gerekiyor, hem de başka biçimde olduğunu iddia edip, onun 30

97
283 b IIE P I OTPANOT B . 1

31 tjjs rtapa t&v &kXcos keyovrcov Kal yevv&vTcov avrov el


yap ovrcos /iev ( X eıv evbe^e-raı, ıcad’ ov de rportov eıceîvoı
yeveadaı keyovtrıv o v k Zvbe^eraı, p.eyâkr\v a v eyoı K a t t o v t o
2 8 4 a pomıv eli m o r ı v ırepl rfji âöavaerias avrov Kal rrjt aibıo-
tt jto İ. btânep K a k & s eyeı trup,neıdetv eavrov t o v i âp^aıovi
Kal pâkıerra narpiovi rjp&v âkrjOeîs eîvaı A oyovi, & i earrıv
âdâvarov ti Kal Oeîov t& v eyovrmv pev k lv tjc tiv , ey avrav
5 öe roıavrtjv (Zerre prjdev eîvaı ne pas avrrjs, aAAa p a k k o v
TavTTjv t & v âkkm v irepas • ro re yap iripas t & v ırepte^ov-
ro)v eerr't, Kal avrrj rekeıos overa Trepıe^et ra s ârekeîs Kal
Tas fyoTjaai ttepas Kal ıravkav, avT rj pev ovbepıav ovt

apxr)v İy p v a a ovre rekevryv, aAA’ arravoroi overa t o v aıret-

10 pov “X P °V0V> T& v akkoiv t & v p.ev alrıa rrjs apxv$ı t& v
be bexop.ivrj t t j v n a v k a v . to v 8’ ovpavov Kal t o v âva> to tto v

oî pev â p x a î o ı roîs d e o î s a ır e v e ıp a v a>s ovra p . 6v o v aöâva-


to v 6 8e vvv paprvpeî k o y o s o iS * aepdapros K al âyevrjroi,
İ r i b’ â ı r a d r ı s ı r â a r j s 6 vr]rrjs bva^epeıas eartv, ır p o s 8e t o v t o l s
15 a n o v o s bıa rd p r jb e p ıa s rspoerbeîer8aı /3 t a t a s â v â y K r js , rj
K arex eı K to k v o v a a < j> epecrO aı -rreep v K Ö ra av rov aA A co s- t rav

yap r o r o ıo v T o v e ı r î n o v o v , oereortep a v a id ım r e p o v ıj, K al 8ıa -


O e a e u iS rijs aplaTrjs apotpov. bıöırep ovre K a r a t o v t& v ıra-
k a ı& v pıvdov v n o k r j n r e o v exetV, ot <f>a<rıv * Arkavros tlv o s

20 a w û Trpoerheîerdaı t t j v o -m n jp ia v eo U a a ı y a p K al to v to v ol
< rv (T rqcra v T es r o v k o y o v t t ) v a v r r fV e x e ıv V T r o k r jıjn v t o î s verre-

p ov o )i yap rrepl fiâpos fyovraıv K a l yerjp&v b m â v T u t v r & v


&Vco <r<d/xdrü>v VTreerrrjerav a v r & p v d tK & s â v â y K r jv ep.\jfVXOV.
oire brj tovtov tov rponov vırokriTTTeov, ovre 8ta rr;v öt-

3 1 rr\s ıraph om. E , fortasse eıcienda &W av E 32 Kctfl’ bv . . . 3 3


iyS4x ereu om- J 33 7eye'crâaı om. F l o v k om. E1 284 *1
tİjî (a) < fS°S’E 2 : om. E 1L 2 iavrŞ M 3 fiâ\urra rovs ırarpıovs
L r/flâv E J L r S c : jjfûv F H M 5 8e] fx.4vroı J M 7 aînrı M
post avrrj addunt ?/ KVK\otpop'ıa L r 8 ırav\t]v L , ıraAtv E1 avrıj
L oist ’ om* E 1 10 t < aiv fiev . . . apjtfjs om. E113 aye
âüdvaros H 15 (Sias J J L .16Kcc
E 1" ' &k\us avrılv H 17 aîSıirepov F 18 Üfiaıpoy] olim jx6-
pıov E ovSh F H M tjV ırakaıbv fiCSov F ı g ^tvdoi'] yp. Aoyov
margo E 2 2 i r E J L : Str7rep F H M yap om. E 1

98
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

oluşmuş olduğunu savunanların görüşlerinden ötürü. Nitekim


onların dediği gibi olması olası olmayıp bizim dediğimiz gibi olması
olası ise, onun ölümsüzlüğü ye ebediliği konusunda bu durum da 2 8 4 a
büyük bir güven desteği olur. Bunun için eskilerin ve en saygın
kişilerin söylediklerinin doğru olduğuna inanılması yerinde; şöyle
diyorlar: devinim taşıyanlar içinde ölümsüz, tanrısal bir şey var;
onun öyle bir devinimi var ki, hiçbir sınırı yok, tersine onun devini- 5
mi öteki nesnelerin sınırı. Nitekim sınır, saran nesnelerin özelliği­
dir; o tam olduğundan ötürü tam olmayanları, bir sınır ile bir durak
taşıyan devinimleri sarar; hiçbir başı, hiçbir sonu olmadığından
ötürü sonsuz zaman boyunca kesilmez; öteki devinimlerin kimileri- ıo
nin başlangıç nedeni, kimilerinin de durak yeridir. Eskiler gökyüzü­
nü ve yukarıdaki yeri tanrılara ayırdılar, çünkü yalnızca o ölümsüz.
Bizim temellendirmemiz de onun yok olmaz, oluşmamış olduğunu
gösteriyor. Ayrıca hiçbir geçici zorlamadan etkilenmiyor, üstelik
de zahmetsizce, çünkü o, kendisini doğal deviniminden başkaca ıs
devinmek zorunda bırakacak ek bir güce gerek duymuyor. Nitekim
böyle bir şey yorucu; ne denli ebedi ise o denli en yetkin duruma
uymayan bir şey. Bunun için çok eskilerin söylencelerine de kulak
asmamak gerekiyor. Dediklerine göre o, Atlas24 diye birinin
desteğine gerek duyuyormuş! Öyle görünüyor ki kim bu hikayeyi 20
uydurduysa, daha sonrakilerle aynı görüşü paylaşıyor. Çünkü sanki
yukardaki nesnelerin tümü ağırlık taşıyormuş ve topraktan imiş
gibi, söylence ile, canlı bir zorunluluk25 aracılığıyla ona dayandın-

99
nEPI OTPANOT B. 1
v r )c r ıv ö arro v o s T v y y jıv o v T a (p o p a y r r js o İK e ıa s p o ır f js eri *5
a ‘d ı ( e a ’0 a ı ro cro v ro v \p o v o v , K a d d ır e p ’ E fiir e b o K k r js ( p r ja ’Cv.

akka p .r]v ov 8’ v ır d ^ v x f js evkoyov a v a y K a ^ o v c n js fie v e ıv

a tb ıo v ovbe y âp rfj s ^vxvs o îo v r eıvaı r f)v T o ıa v r f jv Ça>rjv

a k v ır o v K al [x aK ap C av a v a y k t) y â p K a l r r\v K iv r \c r ıv /xera f i C a s
o vcrav, e ıır e p K iv e î (p e p e c rd a ı ır e ^ v K o r o s to v ır p c o T o v (TCü/j.aros 30

â k k o o s K a l K iv e î a v v e x & s , a a ^ o k o v e ı v a ı K a l ır d ir r js d ı r r / k k a y -
I ie v r ] v p a o T (a v r]$ e p L C p p o v o s, eî ye /zjj8’ & < n re p rfj ı]r v x fj rfj

t& v 9 v ıjr & v Ç<ptûv i a r l v â v â ı r a v c r ı s rj ı r e p l t o v v ttv o v y ıv o [ie v r ]

to v a rû > p .a T o s a v e o - ıs , akk ’ â v a y K a îo v ’ I Ç lo v o s tiv o s fio îp a v

K a T e ^ e ıv a v r r jv , âıbıov K al arp v ro v . el b ı j, K a d d ır e p e ıır o - 35


Iaev , evheyeT aı to v e lp rjfie v o v ^ X eLV T p d n o v ır e p l T r js ı r p u T r j s 2 8 4 15

<p o p a s , ov fio v o v av ro v ıre p l r r js â îb ıd r r jr o s o v tc ü s v ır o k a fle lv


eiLfLekicrrepov, akka K al rfj p.avre(a ttj ırepl to v deov p .o v ü > s

av İ x a l lJLev ovtûüs 6 /x o k o y o v /j.e 'v c ü s aırocpaîveeröaı o v f i ( p ( o v o v s


k o y o v s. a kka t&v p.ev r o ı o v r c o v k o y tav &k ı s eorco t ö vvv. 5
ı ’ E ı r e ı b r ı be r ı v e s e la - ıv 0 1 (paarıv eıvaı t i be£ıbv K a l. a p ı -

crTepöv to v ovpavov, K a d d ı r e p oi K a k o v p . e v o ı ITvöayopeıoı (İKeıvuıv


y â p ov tos o k o y o s ecrrıv), c r K e ır T İ o v ırorepov to v to v e)(eı töv

r p o ı r o v û s İKeîvoı keyovçnv, i) p.akkov erepuıs, e ı ı r e p bet


ırpoa-dırre ıv r& tov ı r a v r o s acifiaTi Tavra s r â s âpxds. ev- 10
d v s y a p ı r p & r o v , el tö beÇıov ı n r d p x e ı K a l r o âpıorepdv, e n

ırpdrepov râ s ırporepas vırokrjirreov vırdpxeıv âpxâs iv


avr&. bıdpKTraı p.ev ovv ıre p l rovruıv iv t o îs ıre p l r â s r&v
(ifcov K iv rjcreL S bıa tö T r js (pvtrems o İK e îa r r js İKeCvtov eîvai’
(pai/ep&s yâp ev y e t o îs Ç t io ı s v ı r d p x o v T a (paıveraı r o îs tıev 15
25 $drrrovos W : iKirrovos E1>*LS. Vide 295 a 18 etrrı M 37 oBre
EL <lmxvs EL : rrjs <ftvxws ® s 9 Kc& (a)] Sı& ci. Blass 30 K iv e î
<p4pe<r6at $LrS° (p. 79) : K i v e i a S a ı E, Bekker 31 nal (1) habent
$LFS° : om. E, Bekker K iv e îv T 33 4<rr\v] itrrlv î) J ava-
ırvevtrıs E 284 bl rpivov exftv FH 2 înroKafifiâveıv FH
3 t u v Oebv E'JHLThP : t ü v 6eâv FMrE*, râv 6e(uv Sp (?) 5 râ vvv '
ELS0.: r a vûv 4 >S’ 6 4ıreıS)t Se JFMS1: iveıSiı E1, «rel 5e HLE2
8 itrrlv post y ip pon. H 9 ?) omissum add. E1 1 0 r a ır r o j] « a l
rau T as M 1 3 ırpirtpov r c t s om. E ıntipxeıv om. F 13 Stopı-
trreov ci. Rose (de A r . hbrorum ordine p. 50)

100
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

yorlar. Ne bunu kabul etmeli ne de, Empedokles’in dediği gibi, 25


dönüşü' nedeniyle, kendininkinden daha büyük bir hız kazandığı
için bunca zaman kendini koruduğunu. Ne ki onun bir ruh
aracılığıyla ebedi kalmaya zorlandığı da26 usa uymuyor. Çünkü o
zaman bu ruhun da acısız, mutlu bir yaşam sürmesi olanaklı olmaz.
Çünkü devinim zorla oluyor -on u devindiren ilk cisim doğal olarak
başka bir devinim taşıyor, sürekli de devindiriyor- hiç dinlenmeden, 30
akla yatacak bir kolaylıktan uzak.27 Çünkü bu ruh için, ölümlü
ruhlardakine benzer, uyku sırasında bedenin rahatlaması gibi, bir
durak da yok- Öyleyse o Iksios diye birininki gibi bir yazgıyı ebedi,
duraksız taşıyor. İmdi, dediğimiz gibi önde gelen yer değiştirme 35
söylediğimiz biçimde oluyorsa, gökyüzünün ebediliği konusunu 284b
yalnızca böyle kabul etmekle kalmıyoruz, aynı zamanda tann konu­
sundaki bilicilikle de bizim dediklerimizin uyum içinde olduğunu
gösterebiliyoruz demektir. Ama bu konuda bu kadar konuşmak
şimdilik yeter. 5
2 İmdi madem Pythagorasçı adı verilen kişiler gibi kimileri
gökyüzünün sağı, solu vardır diyorlar (Pythagorasçıların savı bu),
bu ilkeleri tüm evren cismine uyarlamak gerekiyorsa, bu durum
acaba onlann.dediği gibi mi, yoksa başka tarzda mı, bunu inceleme - ıo
liyiz. Onda sağ, sol bulunuyorsa, onda daha önce gelen ilkelerin
bulunduğunu doğrudan kabul etmek gerekiyor. Bunlar üzerine
canlıların devinimleri konusunda, onların doğasına özgü olduğun­
dan ötürü belirleme yapmıştık. Nitekim canlıların kimilerinde bu 15

101
a 84b I1EPI OTPANOT B. 2

■ nâvra r a ro tam a / l o p ı a , A.eyca 8* o to v ro re 8 e £ ıo v Kal r b


a p ıc r r e p o v , r o îs ö’ e v i a , r o îs 8£ <f>vrois r ö avca K al Kara»
jio v o v . e l 8e 8eî Kal t û o v p a v â ırpocrâ'rrreıv -rı r & v r o ı o v r o ı v ,
Kal r b ır p & r o v , Kadcnrep e î ı r o fi e v , e v r o î s Ç ıaoıs v ı t â p y o v e v -
so k o y o v V T râpyeıv e v avrca' rp t& v y a p o v rc a v e K a c r r o v o îo v â p x v
rıs k a r iv . keyca 8 e ra , T p ıa ro av ca K al r b icara), Kal to
T rpocröıov K al rö a v r iK e ifie v o v , K a l r o 8e £ ıo v K a l r b a p t a r e p o v
rav ras yap r a s d ıa o r d c r e ıs e v k o y o v rm â p y eıv r o îs a d )n a c rı
ro îs r e k e i o ı s ır â & a s . l o r i 8 e r b f i e v av ca r o v jiujkovs a p x 7?> ™
35 8e 8 e £ ıo v r o v n k d r o v s , r b 8’ e fx ır p o a d e v r o v f i â ö o v s. e r i 8’ aA.-
AtüS K a fa r a s K ivrjcreıs' ap ^ as y a p r a v r a s k iy c a o d ev âp-
X o v r a ı ır p & r o v a i K tv rjv eıs r o îs %xo v crlv - ^aTL T°û
âv ca fj av^ rjcrıs, a ır o 8 e r& v 8 e£ t& v fj K ara r o ı r o v , a /n o 8 e
r& v ep.TrpocrÖev r) K a r a r i)v a ıa d r ja ıv ' ep.Trp o c r d e v y a p keyca
30 İ<f> o a l alcrÛ rjcreıs. 810 Kal ovk i v a t r a v r ı crcâfLarı r b avca
K a l K arca K al rb 8 e £ ıo v K at a p ı a r e p b v K al rb efLTrpocrdev K a l
OTrıcrdev ( r jr r jr e o v , â k k ’ Sera «f^eı K ivfjcrecas a .p x v v i v a v r o îs
e/A\jn>xa ° v r a m r& v yap â\frvx<av i v o v ö e v l öp& fjtev o d e v fj
a p x v Ttj s Kivrjcrecas. r a j ie v y a p o k c a s o v K u ıe îr a ı, r a 8e k i -
35 v e i r a ı f ie v a k k ' o v ı r a v r a x o 6 e v opoC cas, o îo v r o ırv p a v ca pto-
2 8 5* v o v k a l t) yrj i ı r l r b p crov. aAA’ i v p e v r o i j r o ı s k e y o p e v rö
av ca K a l K arca K a l r o 8e £ ıö v K al a p ı a r e p b v Trpos rjpjcts i t r a v a -
<f>epovTes' rj yap K ara ra r j/ıe r e p a 8 e £ ıa , & cn rep o l p .d v -
reıs, rj K aÖ ' ö/xoıdr7jr a ro îs r m e r i p o ı s , tScnrep r a tov d v b p ı d v -
5 to s, fj r a iv a v r ıc a s ex o v ra r f j 0ecreı, 8 e £ ıo v fiev r b K ara r b

rjpArepov apıcrrepov, apıarepbv 8e rö K ara rö rjnerepov 8e£ıov,


16 Sf£ıbv Kal r b âpıtrrtpiv E L r : apıırrtpuv Kat r b StÇıdv $ 17 K&rte
E : rb K İ r a $ L 20 otov om. E 21 r b (2) om. E rb (3)
om. E1»* 22 vpioBıov EL : ırp6<r0tv 4>SP 25 5’ ffiirpocrBfy
JFLS0: S i npicrBev EHM 27 yrpârov post K tvfatıs ponunt FM
29 7&p] S i F 30 t y t ElJ F H : itp' <£LMrE2 ut vid. (cf. de İne.
Attint. 705” 12) Kal om. E 31 ko! (i, 3, et 5) EJ : kcü rb FHLM
3a avroîs E 285* 1 p i r om. E1 2 K&TU1 E1 : rb k&tu $LE*SP
ipttrrtpbv E*L : rb ipıerrtpbv $E!SP ivçupfpovrts H LSP 3 ?)] f i E
4 &<rrtp EJ L : oîov FHM 5 r hv Biaıv M fiiv y a p koI tfiırpo<r8tv
HE2 6 Kal İTiaOtv post apıarepiv (1) add. H, post Si L rb ka r â rb
illi. St£ı6y EHLSP: rovvavrlov JFMr

102
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

parçaların hepsinin, sözgelişi sağ ile solu kastediyorum, açıkça


bulunduğu görünüyor, kimilerinde bazıları, bitkilerde ise yalnızca
yukarı ile aşağı bulunuyor. Gökyüzüne de bu tür bir şey uyarlayacak-
sak, dediğimiz gibi, canlılarda önce gelenin de onda bulunması
usa uygun. Madem üç kavram söz konusu her biri bir tür ilke. Ü ç
kavram dediğim şunlar: yukarı-aşağı; ön-arka; sağ-sol. Bütün bu 20
yönlerin tam cisimlerde bulunması usa uygun. Yukan, uzunluk
ilkesi; sağ genişlik ilkesi, ön de derinlik ilkesi. Yine devinimlerde
de başkaca: burada ilke ile kastettiğim, taşıyıcılarında devinimlerin 25
ilk başladıkları yer. Yukarıdan başlayan devinim büyüme, sağdan
başlayan devinim yer değiştirme, önden başlayan da duyumsama
devinimi. Nitekim duyu organlarının yöneldiği yere ön diyorum.
Burtun için her cisimde yukarı-aşağı, sağ-sol, ön-arka aramamak 30
gerekiyor; yalnızca can taşıdıklan için devinim ilkesini kendilerinde
taşıyan cisimlerde var bunlar. Çünkü cansız cisimlerin hiçbirinde
devinim nereden başlıyor, bunu görmüyoruz. Kimi hiç devinmiyor,
kimi deviniyor ama her yöne aynı biçimde devinmiyor; sözgelişi 35
alev yalnızca yukarı, toprak yalnızca ortaya doğru. Ne ki bunlarda 285a
yukarı-aşağı, sağ-sol derken kendimizle ilgisinden sözediyoruz. Ya
biliciler gibi bizim sağımızı; ya bir heykelinkiler gibi bize benzer
yönleri kastediyoruz; ya da bizle karşıt durumda bulunanları, bizim 5
solumuza göre olan sağ; sağımıza göre olan sol. Am a bunların

103
riE P I OTPANOT B. 2 a 85a

[sa l O T T icrd ev to K ara tö r \ p .İ T ( p o v t ^ - iT p o c r d e v ] . iv a v r o ls 5e


to v to ls o v b e /J L ia v ö p & p . e v b ıa < j> o p â v ' e a v y a p â v â f t a k ı v a r p c u fr fj,

ra iv a v r ta epovpev b e £ ıâ Kal a purrep a K al ava) Kal K ara) Kal

ijjL T T p ocrd ev K a l ö ı r ı t r d e v . b tö Kal t& v Y lv d a y o p e ıa ıv av r ıs d a v - ıo

ji â c r e ı.e v orı hvo p .6 v a s ravras ap\as ekeyov, to b e £ ıö v Kal

tö â pM T T ep ov, r a s ö£ r ir r a p a s T r a p e k ıır o v ovO ev r jr r o v K v p ia s

o i c r a s* o v ffe v yap e X .a r r < o b ıa ( j> o p a v l x ct °LVCÜ ır p ö s ra

K ara) Kal ra e fn r p o c r d e v ır p ö s ra o ıu a d e v 17 ra ö e £ ıa T tp ö s

ra a purrep a ev a ıra o -ı r o îs { w o ıs . ra p ie v yap r fj b v v â p .e ı 15

b ıa < j> e p e ı p .o v o v , ra öe «at r o îs c r y jıp -a a ı, Kal rö fie v avca

Kal K a ra ) T raat r o îs ej\x\fr6 x p i s İ< ttIv ö p o ta s £ £ ° ıs Kal

( p v r o îs , ru 8e b e £ ıö v Kal apurrep öv ovk im ır â p x e ı r o îs (f>v-

r o îs . e ri b’ a >s r ö p -r jıc o s r o v T ik â r o v s ır p o r e p o v , e l r ö j x e v a v ıo

■t o v n r jK O V S o .p x V > r o ö e b e Ç ı ö v r o v T r k â r o v s , rj ö e r o v i r p o r e p o v 20

âpxv ır p o r e p a , ir p o r e p o v &v e tr j rö ava rov b e £ to v K ara ye-

v e o - ıv , e ır e ıö r j Trokka^ & s keyeraı rö ır p o r e p o v . ır p ö s öe rov-

to ıs , el rö p ie v avut ecri tö o ö e v rj K i m jo - ı s , rö be b e £ ıö v

a cp’ od, rö ö’ ep.Trp o o - 6 e v i(f>’ o, k& v o v rto s e\oı t iv a bv-

v a p .iv âpXVS rö ava) ır p ö s ras akX as Ib ea s. ö ıa re ö t) rö 25

T r a p a k e iır e ıv ras K vp uorepas âp^as b fc a ıo v a v r o îs iır ır i[ u iv ,

K a l ö ıo r t r a ıîr a s ev â ı r a c n v d/j.o(a>s i v o p . ı Ç o v v ı r â p x i i v . 27

rç/u v 27

ö ’ e ı r e ı ö j ) c u p ı o r a ı ı r p o r e p o v o r ı i v r o î s e x o v < r ı v a p y j \ v K W T jc r e m

al r o ıa C r a ı b v v â p .e ıs iv v T r â p x < > v < n v , o 8’ ovpavös e p .\ jr v x o s

Kat e x el> Kiz/Tjcrecus o .p X V v > b f j k o v orı e x eL K al T° ^ 1,<Ü K at 3°


7 K ai. . . ?/MrpooBev om . E S P, B e k k e r, SırıerBev . . . yfitrepav om . H ( ? ) L .
P ro rsu s a lia hab u it A rg . MırpoarBtv J F M 9 Kal ( 2 ) om . E 1
10 Sır. Kal e/nrp. E Bavfiiatıev &v rıs H 12 Tu om . E L irapi-
Kıırov F L M r : ıropeA.fixov J H , xapeA7jjıw E ( ? ) 13 Sflev M Ta] tu
H (b is ) 14 Tek (1 , 2 )] ru H ırpuî] Kal H 16 Sıaıpeptı ftivov
E L r : fiivov Sıaıpcpcı # 17 Kal Kara scrip si : «a! ro « a r » codd.
cvetrrı S p 18 Si om . E 1 «al E L : Kal tu 4>Sp 2 4 S'İnvpooBev
E 1 u t vid. L : S’ els rb npitrBev KÎtv J F M : ko! E H L r S p
İXoı E » JM : £XV F > *X°‘ H L r E » S p 2 5 rb ( 1 )] t o L a6 rapa-
keiıretv E j r : vapUKıırtlv F H L M S pT h . Kvpıceraras F 27 Sıb E 1
ivituÇov a n te iv pon. F ivvırâpxeıv J 2 8 iırtıS)) &purraı E J L :
eVel Stdıpıtrrai F H M S * 2 9 İ7rdpxovtTiv. E 3 0 e^eı (2 ) om . F M
Kal (2 ) om . H

104
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

kendilerinde hiçbir ayrım görmüyoruz. Çünkü bunları ters


çevirdiğimizde sağı, solu, yukarıyı, aşağıyı, önü, arkayı karşıt
görüyoruz. Bunun için bunlardan yalnızca ikisinin, sağ ile -solun 10
ilke olduğunu söyleyen, hiç de daha az önemli olmayan öteki
dördünü bir yana bırakan Pythagorasçılara hayret edilse gerek.
Bütün canlılarda yukarı ile aşağı, ön ile arka arasındaki ayrım hiç
de sağ ile sol arasındaki ayrımdan daha az önem taşımıyor. Nitekim
berikiler yalnızca olanak açısından önem taşıyor, oysa ötekiler biçim 15
açısından da önemli. Kaldı ki yukarı ile aşağı bütün canlılarda, ,
hem hayvanlarda hem de bitkilerde aynı şekilde, oysa sağ ile sol
bitkilerde bulunmuyor. Ayrıca madem daha önce ’nin çeşitli anlam-
ları var, uzunluk genişlik’ten önce gelirse, yukan uzunluğun ilkesi 20
ise, sağ genişliğin ilkesi ise, daha önce gelenin ilkesi daha önce
gelirse; yukan cins açısından sağdan önce gelir. Dahası yukan, de­
vinimin başladığı yer ise, sağ ayrılman nokta, ön ise oraya gidilen
nokta ise, bu açıdan da yukan öteki biçimler karşısında bir ilke
olanağı taşısa gerek. Demek ki asıl ilkeleri bir kenara bıraktıkları 25
için ve bunların her cisimde aynı şekilde bulunduğunu düşündük­
leri için Pythagorasçıları eleştirmek hakkına sahibiz.
Madem devinim ilkesi taşıyan nesnelerde bu tür olanaklar
bulunduğunu; gökyüzünün ise canlı olduğunu ve devinim ilkesi
taşıdığını daha önce belirledik, bizim için şu açık: onun yukarısı- 30

105
I1EPI OTPANOT B . 2

31 rö Kar6) Kal to b e Ç ıo v Kal rö d p ıo -T e p o v . ov beı yap â n o p e îv

d i a t o o - < f> a ıp o e ıb e s e îv a ı rd o -)(rifia . t o v t


ıra v ro s, o ıra s eara
tovtov rö p .e v b e £ ı b v t o 5e d p ı a r e p b v o j i o ı a v y o v r a v t & v jao-
285b pCüiV aıraı>roı>ı> Kal K i v o v p .e v a v t o v a ı r a v r a x.pov o v , a k k a v o e î v
a o - ı r e p & v e i t ı s , i v o î s e % e ı r b b e £ ı ö v ı r p o s rö a p ı c r T e p b v b ı a -

<p o p a v Kal t o î s o y j ı p - a c r ı v , cıra T re p ıO eıt] er<p a î p a v e £ e ı fx e v

y a p TTjV b v v a p . i v h ı a t y i p o v a a v , b o £ e ı 8’ o v 8ta r r j v o p ıo ıo T r jT a

5 tov c r ^ v p .a r o s . r b v a v r d v b e r p o ır o v K al ıre p l r t js â p ^ r js tov

K i v e îc r d a ı - K al yap et ıxr]beiTO T fjp Ç a T o , b p .u > s e ^ e ıv avay-

K a îo v a p y jjv , oO ev av ıjp ^ a r o , el jjp ^ e r o K iv o v p e v o v , K av el

c r r a i r ] , K iv ıjO e lr ] t i v ı r a k ı v . keya 8e p -r jıto s p ie v a v r o v rö K ara

rovs T rok ovs b ıA a r r jfia , K al r& v ırö k a v tov jj.e v av a tov be


10 kolto }- b ıa tp o p a v y a p iv t o v t o is p -o v o ıs o p & p e v t &v i}}xı<T<f>aı-

p ıa v , t & pLrj K iv e î< r d a ı ro v s iro k o v s. a p .a 8e Kal e ld O a p e v

k e y e iv ra ırk â y ıa iv r& Kocrpup ov rö av a K al râ kcitcû ,


a k k a tö ı r a p a r o v s ir o k o v s , a s tovto v ( x r jK 0 v s ö v r o s ’ rö y a p e l s
râ ı r k â y ı o v i o r ı tö ır a p a rö av a K al rö K ara, t & v be rro k a v

1.5 ö [ ie v in r e p f j p â s < p a ı v o p .e v o s rö Karcı) f i i p o s ia r 'ıv , o 8’ r jp .îv

a b r jk o s t ö ava. b e £ ıö v yap e K arrro v k e y o p .e v , 0 6 ev rj âpxV

T İ js Kara r ö ır o v K iv r jır e a s ' tov 8’ ovpavov a p y j ı v r ı j s ı r e p ıe p o -

p a s , 0 6 ev a ı âvarok al t &v acrrp av , a are tovt a v e ît ] b e £ ı o v ,

ov 8’ a l b v c r e ıs , â p ıo r e p o v . el ovv ap y eraı a ır ö t &v b e £ ı& v

*0 Kal İ ttI ra b e £ ıa ıre p u f> e p e ra ı, avâyKij rö ava e îv a ı röv


a tp a v rj r r o k o v el yap e o r a ı o tp av e p o s, e ır a p ıa re p a e o r a ı fj

k I vt]<t i s , o ıre p ov (p a fie v . b r jk o v t o Cv v v orı ö a < f> av r]S ıro k o s

i o r l t o a v a . K a l 0 1 p .e v İ K e î olK O V V T es. i v r& ava e ltr lv r)p .ı-

33 to v to v ELrH : JFMaiırov y' om . E1 285 bI İAA’ Ivvatl»


M 4 86(etc M 5 Si HLTSpE2: S!) JM, om . E*F 6 S/uts
• • • 7 îp fa ro om . e t post ıraAıp su pplevit F1 7 om . J r ei]
İl J liıvovfifvov ELM : ıcıvovfievov KıvfiaOaı JF H r ( t u a n te Kivovuçvov
addit T ) Kal F ti ırralrf] ftrrm fl E 8 hu om. E /tiv om . J
9 ıt6\Kovs, ıtİKKav ut sa e p e E1 rûv] tu E1 (b is l 10 t o v t o i s yıiv'ois
EHLMrSp : fiivoıs t o v t o i s J F I I »al.o m . F 12 \ty a y post
ırAâyıa re p e tit E1 13 to ırapa EJH LrSp : Ta ırepl FM. B e k k e r
14 ırep! F, B e k k e r 15 fiırep] ırpbs FM 17 âpxyv I('FL SP : ap%y
JHM 18 ao'Tepa>v E 19 af om . E1 Öpjçeraı EJHr : fip^traİ
t ' FLMSp(?) 2 0 ( p e p t T a L Je l y a ı t u İ y u H 2 2 i om . J1

106
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

aşağısı, sağı-solu vardır. Nitekim bütünün şeklinin daire biçimli


olması nedeniyle, bütün parçalar benzer olduğundan ve zamanın
tümü boyunca devindiklerinden ötürü, onun nasıl sağı, solu olur
diye kuşkuya kapılmamak gerekiyor, tersine biçimleri açısından 285b
sağı ile solu biribirinden farklı bir şeyin alınıp bunun çevresinin
bir küre ile çevrilmesi gibi düşünülmeli. O biçim benzerliğinden
ötürü görülür olmaksızın, farklı olanağı taşıyacaktır. Devinme
ilkesi, başlangıcı konusunda da bu böyle. Hiçbir zaman devinime 5
başlamamış olsa bile, yine de oradan başlayacağı bir başlangıç
noktası taşıması zorunlu; devinime başlamışsa, dursa bile yeniden
devinebilir. İmdi gökyüzünün uzunluğundan kastettiğim, kutuplar
arasındaki aralık, kutupların da birine yukarı ötekine aşağı diyo-
rum. Yarım kürede kutupların devinmemesinde, yalnızca bunlarda
bir ayrım görüyoruz.28 Bununla birlikte evrendeki yanlara yukarı, 10
aşağı değil, orası uzunluk boyutu olduğu için, kutupların dışı diye-
geliyoruz. Nitekim yana doğru olan yukarı ile aşağının dışında.
Kutuplar içinde bizim üzerimizde görüneni aşağıdaki kısım, bizim
görmediğimiz ise yukarıdaki kısım. Çünkü yere göre devinimin 15
başladığı her noktaya sağ diyoruz. Gökyüzünün dairesel yer değiştir­
mesinin başlangıç noktası, yıldızların batma yerleri, dolayısıyla bu
sağ olsa gerek, onların battıkları yer de sol. İmdi gökyüzü sağdan .
başlayıp sola dönüyorsa, yukarının görünmeyen kutup olması 20
zorunlu. Yukarı kutup görünecek olsa devinim sola doğru olacak,
bizim kabul etmediğimiz de bu. İmdi açık ki, görünmeyen kutup
yukarısı. Orada bulunanlar da yukarı yarım kürede sağ yanda bulu-

107
I1EPI OTPANOT B. 2 a 8s b

<r<paıpiu> K al npös r o îs b e Ç ıo îs , fj jaeîs 8’ ev rû k Û tc û K al


Ttpds r o î s â p ıc r T e p o îs, e v a v r ıc o s tj o ıs o l U v d a y o p e ı o ı k e y o v a - ı v 35 .
İK eîvoL y a p f if m s âvco n o ı o v a ı Kal e v t£> 8e£t(û j i e p e ı , r o î ıs
8 ’ €K€L k 6.T(û K a l e v r â â p ıo -r e p ta . o v p Ş a ıv e ı b e rovvavrC ov.
âkka r i j s f ie v bevrepas n ep i(f> o p as, o lo v T tjs t û v nkavrjTu>v,
r jp e îs p e v ev ro îs âvoo K al r o îs b e ğ ıo îs ecrp v, e/ceıvoi 8 e
ev ro îs k Û tü ) K al r o îs â p c o r e p o îs ' a v d ır a k l v yap r o v r o ı s 30
fj apX V TVS KivrjcrediŞ e a r ı b ı â ro e v a v r l a s e ı v a ı r a s <po-
p âs, utcrr e < rv p .fia iv eıv rjfx as piev eîv a ı ır p o s r fj a p x fj e n e i-
v o v s 8e n p o s rc5 r e k e l . n epl f ie v ovv tS > v K a ra r a s b ıa -
c r r d a e ı s [rcov] p.öpıu>v K a l t & v K a r a t o t t o v oıp L crp ev ü Ğ V r o c r a v r a 286 a
elpr\<y6<j>.
j ’ E ırel 8’ ovk ecrrıv ev a v r ıa Kivrjcrıs 1) KVKkfa r f j KVKko),
(T K eırreov 8 ı â r ı n k e ı o v s eleri <f>opaı, KdCnep n o p p m d e v n e ı p a -
p .iv o ıs n o l e î c r d a ı t t )v Çrjrrjcrıv, n o p p co 8’ o v x ovto> r <5 ronü>, 5
ır o k v 8e p a k k o v t£> t & v a-vpjSeŞrjKOTotv a v r o î s n e p l n a p /n a v
ö k ıy t o v e x * ıv a ıc r d ıja ıv . op.a>s 8e k e y m p e v . fı 8’ a l r ı a n e p l
a v r & v ev O ev b e k rfn T ^ a. e K a o r o v e a r ı v , & v e e r r lv e p y o v , eve «a
tov epyov. 6eov 8’ e v e p y e ı a a d a v a a ı a 4 t o v t o 8’ e o r l Ça)îj a ı b ı o s .
uhtt avâyKrj r <2 0e<3 K iv rja ıv â ı b ı o v v n d p x e ı v . e n e l 8’ o o v - 10
pavos to io v to s (erS ıp a yâp ti Ö eîov ), b ıâ tovto l^ e t rö e y -
K İJKkıov erS ıp a , 6 ( p v a e ı K i v e î r a ı KVKko) a e ı . b ıa ti ovv oi>x

o k o v rö a & p a tov ovpavov to io v to v ; oti âvdyKT] p e v e ıv ti tov

(r d o p a r o s tov <f>epo[xevov KVKko» rö e n i tov p ecrov , tovtov 8’ o ıı-


6 e v o î o v r e j i e v e ı v p o p ı o v , o v ff’ o k a ) s ovt’ eır'ı tov p ec r o v . K a l 15
y a p a v f] Kara (pvcrıv K ivrjo-ıs f)v a v r o v e n i r o fxe< rov <fiv-

24 KaTCöTctTtt) M 2 6 &VCO E : &va TC J F L M , &vw ye I\ re p o st eKeîvoı


add. H 2 9 «ol E r : ıcal iv 4 >LS° iafj.lv om . F 3 0 ıcal E r S ° :
Kal iv tovtois t) apxb E L r : fı apxb tovtois & 3 1 eîvaı om .
E1 3 2 a v f j . { i a i v e ı v K F L M I'': crufifialveı J H , B e k k e r / i h v om. F
2 8 6 * I r û v (1) om . 4 >Lr : lıab en t E S A İ. 4 a t ıpopai M 6 t$
t&İi/] T t a v t û v Kad* a v r a Mırepij iripi J L , B e k k e r 7 o \ ly u v '
E J F r S p : o \ iy r }V H L M , B e k k e r 8 iv r e v 8 tv H < m r ] 5’ S '
e p y o v i a r ı v FM e p y o v , e v e K a t o v e p y o v in ra s. E rec‘ ıo ap ây K T i
om. F 6 e Ş E F H L M T S u t v i d .: d e l i p J , B e k k e r ı ı to io v to v
FH M r toCto] t ü E 1 13 t o v o v p a v o v r b a û f i a J F (non S 0, S ')
14 t o v t o v . . . 15 fie ' a -o u om. F 1 15 o \ o v J l K a l] ^ in ra s. E
111 Jfl 4

108
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

nuyorlar. Biz ise, Pythagorasçıların dediğinin tersine aşağıda solda.


Nitekim Pythagorasçılar bizi yukarda, sağ kısımda oturtuyorlar, 25
oradakileri ise aşağıda, solda. Oysa söz konusu olan tersi. Ama
ikinci çem berin, yani gezegenlerin ise yukarısında, sağında
bulunuyoruz, ötekiler aşağısında, solunda. Çünkü yer değiştirmek- 30
rinin karşıt olmasından ötürü bunlar için devinimin başlangıcı
ters, dolayısıyla biz başlangıçtayız, onlar sonda oluyor. Demek ki,
gökyüzünün kısımlarının durumları konusunda ve yer açısından 28 6 a
yapılan belirlemelerle ilgili olarak bu kadar yeter.
3 Madem dairesel dönme dairesel dönmeye karşıt olmuyor, şunu
incelemek gerekiyor:- biz yer açısından öyle uzakta olmamız yüzün­
den değil de, daha çok, olan bitenlerin az bir kısmını algılayabilme- 5
miz yüzünden, burada uzaktan incelemeye çalışmamıza karşın,
niçin devinimler birden çok? Hadi söyleyelim. Nedeni şuradan
çıkarılabilir: bir işi olan her nesne bu iş için var. Bir tannnın etkinli­
ği ise ölümsüzlük. Bu da ebedi bir yaşam. Dolayısıyla tanrı için
ebedi bir devinim bulunması zorunlu. Madem gökyüzü böyle bir 10
şey (çünkü tanrısal bir cisim), bu nedenle doğa gereği hep dairesel
devinen daire biçiminde bir cisim taşıyor. Öyleyse gökyüzünün
bütün cismi niçin böyle değil? Çünkü dairesel devinen cismin orta­
sında duran bir şeyin olması zorunlu. Oysa bunun hiçbir parçasının,
ne genel olarak ne de ortada durması olanaklı değil. Onun doğaya 15
göre devinimi ortaya olurdu. Oysa o doğasına göre dairesel devini-

109
fl8 6 a n E P I OTPANOT B. 3

<reı 8£ kvk\<p K ir e ıra r o v y a p h v f]v â i b ı o s fj Kİvtjarıs' ovOiv


yap ırapa <f>icrıv a t b ı o v . v a r e p o v 8e t o traph <f>v<rıv to u k o td
(pvaıv, K a l İKorao-fc t is ea r ıv iv r f j y e v ic r ç ı t o ı r a p a (j)İJ<rıv
ao t o v « a ra (pvcrtv- a v â y t a j raivvv y rjv e îv a ı' t o v t o y a p f / p e p e ı
İ t t I toC jjÂcrov. ( vvv f ie v ovv vıtoKeio’Om t o v t o , ü arep ov b i beı^öV'
c r e r a ı ır e p l ovroC.) aA A a jiijı; e l y r jv , a v â y K tj K a l iriıp e îv a ı'
t û v y a p ivavHmv el B â r e p o v (f>v<reı, a v â y K tj K a l O â r e p o v eı-
v a ı <f>v<reı, i d v ırep jj i v a v r ı o v , K a l eîv a i t i v a a v r o v <f>v<nv
25 {fj y a p avTT} v k r j r â v i v a v r im v ) ' K al r r js o r e p r jc r e a is ır p o T e p o v
f] ^ fa r â ( f) a c n s {\ 4ya> 81 o î o v rb ö e p f iö v t o v \ frvxpov), fj 8’ fjpe-
fiCa Kol t ö fia p v A e y e ra ı K ara, orepjjo-tı» KovcfiOTrjTOS K al
K ivıjo-ecos. aA A a p.fjv eîırep e c r r ı ır v p K a l y rj, avâyKt} K a l r a
f ie r a ^ v a v r â v e î v a ı <ra>jiaTa‘ i v a v r iı a t r ı v yap i\ e ı eKaarov
30 t û v oT fltxeia> v ır p ö s İ k o o t o v . ({nroKeio-Bı 0 8£ «at t o v t o v v v , v o r e -
pov 8e T te ıp a r e o v beî£aı.) to v tü > v 8’ v ıra p x o v r o > v <f>avepöv o t i
a v â y K tj y ev e crtv e î v a ı 8ıa Tâ f i t f b i v o îo v t a v r â v e î v a ı a tb ıo v
rrâcryeı y a p K a l ı r o ı e î r â v a v r ı a vır âXXrjXa>v, K al (f>6ap-
t i k o . aXkf}X.<t>v ic r r iv . İ n 8* o v k e v k o y o v e î v a i t i K iv tjr ö v â t -
35 bıov, o v jiTf iv b fy e r a ı e î v a ı K ara <f>wrıv rtjv Kİvtjcrıv âîbıov"
a 8 6 b TOVTO)v 8’ Io ti K İv tja ıs . on f ie v toC vvv â v a y K a îo v eîv a ı
y e v e c r tv , İ k r o v r u tv brjXöv. e l bk y e v e & ıv , â v a y K a îo v K a l âX\tjv
e î v a ı (jio p â v , fj j i l a v fj irK eio v s' K a r a y a p r f j v t o v oAou u c r a v r a>s
â v a y K a îo v ^ x e ı v T® c r r o ı y e î a r â v o-conâTcov ır p ö s aAArçAa.
5 ke^dr/creTaı 8e Kal ırepl tovtov iv toîs kıropivoıs crafyetrrepov
vvv 8e toctovtov ia-rı brj\ov, b ıâ riv a a lria v ırA eı<o r a eytcv-
K\ıâ i m t <râ>jiara, o n avâyKtj yevecrtv eîvaı, yevecrtv 8’, eî-
1Tep Kal trup, tovto 8e Kal TaAAa, eîırep Kal y ijv Tavrrjv
8’ on avâyKtj jitveıv t i def, eîırep KiveîcrOai r ı deı.
17 tiv om, J 18 î t E H L r : y ip J 1FMSP 19 «al . . . 20 tpvtrıv
om. FM 31 Stıx&fl<rercu E L rSp : ktxQ‘hrrtTat ® 23 râv EUTS'Th.:
wv (omısso deinde tl) 3 “ 34 «ol] k&v J 07 keyeraı E 'L : heyov-
r aı W S P 30 »pit tKaora L, om. E1
rı KtnjTbv tîvaı İtSıov M et in ras. breviore J, similia F 35 tlvaı post
<pi<ra> pon. H, in margine F 386bı fart] tls rı y Prantl tirat
oriı. J1 3 iydymı M &\\rpı iv. ıpopiy tiv tu F 4 f x tlr ® •
E, İx t,v Ka^ L r 7 i m i EHLSC: tltrı JFM 9 tİrtp E'J L M r :
Âırtp Kal FHS'S'E2 ante it i (a) add. Seî LS'E2

110
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

yor. Yoksa devinimi ebedi olmazdı. Çünkü doğaya aykırı hiçbir şey
ebedi değil, Doğaya aykırı olan da doğaya göre olandan sonra gelir,
hem de doğaya aykırı olan, oluşu bakımından doğaya göre olanın
bir kopuşudur. Demek ki yeryüzünün varolması zorunlu. Çünkü o 20
ortada duraduruyor (bu şimdilik böyle kabul edilsin, daha sonra
bunu kanıtlayacağız) .29 A m a yeryüzü, yani toprak varsa ateşin
olması da zorunlu. Çünkü karşıtlardan biri doğa gereği varsa, ger­
çekten de karşıtlarsa, ötekinin de doğa gereği varolması zorunlu.
Onun belli bir doğasının olması da zorunlu (çünkü karşıtların mad­
desi aynı). Ayrıca evetleme yoksunluktan, değillemeden önce gelir 25
(kastettiğim sözgelişi sıcak soğuktan önce gelir), durağanlık ile ağır­
lıktan ise hafiflik ile devinim yoksunluğu açısından sözedilir. Ne
ki ateş ile toprak varsa, onların arasındaki cisimlerin de olması
zorunlu. Çünkü öğelerden her biri her birine göre bir karşıolum
oluşturuyor (bu da şimdilik böyle kabul edilsin, daha sonra kanıt- 30
lanmaya çalışılması gerekiyor).30 Bunlar bulunuyorsa, açık ki,
onlardan hiçbirinin ebedi olmaması nedeniyle oluşun olması zorun­
lu. Çünkü karşıtlar biribirilerı tarafından oluşturulup, biribirilerin­
den etkileniyorlar, biribirilerini yok ediyorlar. Ayrıca devinimi doğa
gereği ebedi olamayan bir devinimin ebedi olması usa uygun değil. 35
Bunların devinimi var. Demek ki bir oluşun varolmasının zorunlu 286b
olduğu bunlardan çıkıyor. Oluş varsa, ya tek ya da çok başka bir
devinimin olması da zorunlu. Çünkü öğelerin biribirileriyle ilgisi,
bütünün devinimine göre aynı şekilde olmalı. İlerde bunun üzerine
daha açık konuşacağız.31 Şimdilik niçin daire biçimindeki cisimler 5
birden çok, bu açık: nitekim bir oluşun olması zorunlu, çünkü
ateş var; bu ve öteki öğeler var, çünkü yer, toprak var. Toprak var,
çünkü bir nesnenin hep devinmesi zorunluysa, bir nesnenin de
hep duradurması zorunlu.

111
IIE P I OTPANOT B. 4 a 86b

2 y r jp a & &vâyKT] t r t y a ıp o d h fs e x (lv T° v o v p a v d v to v to io


y a p oİK tıo ra T o v r e r fj ovcrCa K al r fj (pvcreı ir p ü r o v . eİT rap ev
8e KaÖ okov ırepl r & v ^ r j ^ d r a v , rö t t o î o v ecrrt ırp& rov, K a l
iv i-n ıır e b o ıs Kal e v a r e p e o îs . a ıt a v brj cryjjpa e n m e b o v rj
e v d v y p a p p o v i a r ı v rj T rep ı< j> ep oy p ap p .ov .' K a l t o p e v e v d v y p a p -
p o v v tto ır k e io v a v T re p ı^ e ra ı ypapp& v, to öe ırepı^epo- 15
y p a p p o v v tto p ı a s . e ır r i 8 e iT p o re p a v r fj <f>vcr.eı e v eK aorq> y e ­
r e l t ö £v t & v ır o k k & v K al t ö c n r k o v v r & v a -v v O e ra v , ırputTov a v
elrj r & v e T im ih a v a^rjfi&TCûV o k v k K o s.— - e r i 8e el-nep r e k e ı o v
etTTiv ov p r jb e v e£a> [ra>ı> avroS] k a f 3eîv d v v a rd v , S tr ır ep S p ı-
o r a ı T T porepov, K al T fj p e v e v ö e ı a Trpo<r0 e (r ls ea-T iv a e i, r fj 8e 20
to v k v k X o v o v b e m r e , (fıa v ep d v o r ı r e k e ı o s h v e h ) f) ı r e p ı ^ o v c r a
tö v k v k â o v & ar el t ö r e k e ı o v 7rp o r e p o v t o v a r e k o v s , K al 8ıa
Tavra T sp ö rep o v hv e h ) t & v o ^ p d r a v o K v K k os. a<r avrat s
8e Kal f) <r<paîpa r&v a - r e p e & v pövrj y a p ırepıe^ eraı p.ıâ
€Ttı<f>aveıq, r a 8’ e v O v y p a p p a n k e C o ı r ı v a s y a p e x e ı o 25
KV Kkos i v t o î s İT M iib o ıs, ovtûjs fj <T(paipa e v r o îs a r e p e o î s . —
e r i 8£ xaı. 01 b ı a ı p o v v r e s e l s i ı r i ı r e b a K a l e £ e m T t e b a v r â ( r a ­
p o r a y e v v & v r e s p e p a p T v p r jK e v a ı < p a lv o v r a ı t o v t o i s " p o v rjv y a p
t & v c r r e p e â v o v b ıa ıp o v a - ı rr)V (rcp a îp a v â s ovk fy o v ç r a v ı t k e ı -
ovs eırıtpaveCas rj p L a v rj yap els r a i t r i n e b a b ı a ı p e n s ovx a s 3°
hv r e p v a v T is els T a p ep r) b ı e k o i t ö o k o v , r o v r o v h ı a ı p e î r a ı
t ö v rpoTTov, a k k 1 a s e ls e r e p a r& e î b e ı .- — o r ı p e v o v v T tp& rov
e a r ıv f\ <r<paîpa t & v a r e p e & v cr^ rjp  T av , b r jk o v . e a r ı 8e K a l
Kara t ö v â p ı ö p ö v r r jv r d £ ı v â ır o b ıb o v < r ıv o t i r a r ıO e p ıe v o ıs e v -
koyârarov, tö v p ev ıcvK kov K a ra t ö ev , tö be r p îy a v o v 35
10 hviyıcrı tr<f>. $ S ': <r£. avdyKT) E L r 11 rfi t« F, t« ora. E 12 5e]
S i ırpSnov P ra n tl (non E) 13 iv (a) om . EF $ om . E 14 xcâ
rö . . . 15 irfptdttpiypaiifiov om . F 1 l 6 t j) tpvtrfi om . E ' 17 râ v arvv-
Û İ t u v E H L r : t o v a r u v S e T o u JFM Sp 18 tîr tp 4 *rSp(î) : iırtl EL
1 9 r&v aurov seclu si (cf. Metapk. 1055*13, P k y s . 2 0 7 * 8 ) : h a b en t h o c loco
$ ( t u v om . F), p o st \a/3fîv LrE* e t {râv o m isso ) E1, B e k k e r 2 0 ıtpi-
Bttrls H t t)] M H aa k Û v İ 2 3 ıtpirtpov EJLM : rpirtp o s
FHSP, ırpâyrov T u t vid. (cf. 17, 3 2 ) 34' fi6vıt ”y£p] iıctlrr/ yap ftivrı L
31 tcv t l E Sıaıpeî F 3a ıtpSniv EHLM rSp(?) : r-pdrtpiv JF
3 3 <r<uftdrw H itrrı Srj\ov (om isso d ein d e ia rt) E1 34 ■riji'] J
ovroı om . E1 deftfvats EL tvAoytorepov F 35 jxtv om . E

112
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

4 Gökyüzünün dairesel bir şekil taşıması zorunlu. Çünkü bu hem 10


varlığına en uygun olan şekil hem de doğaca en önde gelen. Şimdi
genel olarak şekiller üzerine, yüzeylerde ve cisimlerde hangisi ilk,
önde gelir, bunu söyleyelim. Her yüzey şekli ya düzdür ya yuvarlak;
düz yüzey pek çok çizgi ile çevrilidir, yuvarlak olan tek çizgi ile. 15
Madem her cinste bir, çoktan, yalın olan bileşik olanlardan doğaca
daha önce gelir, yüzey biçimleri içinde daire en önde olanı olsa
gerek. -A yrıca dışında hiçbir şey alınamayan nesne tam ise, daha
önce belirlediğimiz gibi,32 düz çizgiye hep bir ek yapılabilirse, dairede 20
bu hiçbir zaman söz konusu olamazsa, bir daireyi çevreleyen çizgi ■
tam olsa gerek. Dolayısıyla tam olan tam olmayandan daha önce
gelirse, bu nedenle de daire şekiller içinde daha önde gelendir.
Böylece küre de cisimler içinde daha önce gelir. Çünkü o tek yüzeyle
kuşatılır, oysa düz olanlar pek çok yüzeyle. Nitekim dairenin yüzey- 25
lerdeki durumu nasılsa, kürenin cisimlerdeki durumu o. -A yrıca
cisimleri yüzeylere ayıranlar33 ile, yüzeylerden cisimler oluşturanla­
rın da bunları destekledikleri görünüyor. Nitekim cisimler içinde
yalnızca küreyi ayıramıyorlar, çünkü onun birden çok yüzeyi yok.
Nitekim yüzeylerin aynlması, bütünün parçalara kesilerek aynlması 30
tarzında değil, biçimce farklı yüzeylere ayrılmasıyla olur. -D em ek
ki kürenin cisimsel şekiller içinde ilk gelen olduğu açık. Sayı
açısından bir düzen oluşturulunca da, en usa yatkın olan şey, daire­
nin bire, üçgenin, iki dik açı oluşturmasından ötürü ikiye göre 35

113
287* ETEPI OTPANOT B. 4

2 8 7 ® K a r a rr jv b v a b a , e n e t ir ) o p d a ı b v o . e a v b e r b „ i v K ara rb
2 r p iy c a v o v , b kvk K o s o iııte r i e a r a t a x r j p a .
2 e ır e ı 8e rö pev ırp & -

ro v a ^ r jp a ro v ırp d ro v a â ıp a ro s, ırp & ro v 8e a& pa ro ev r fj


ea^ d rr/ ır e p i(p o p a , a (p a ıp o e ıb e s av e ııj ro r r jv kvk\ m ır e p ı-

5 cp e p o p e v o v (p o p d v . K al ro (rv v e y e s apa e K e ıv ıa - rö yap rat

a tp a ıp o e tb e î a v v e )(e s a < p a ıp o e ib e s . ü ta a v ru ts be K al ra npos


rö p ia o v to v tm v " ra y a p v ıro r o v a c p a ıp o e ıb o v s ır e p ıe ^ d p e v a

K al a ır r o p e v a oka a ıp a ıp o e ıb rj a v a y n i) eîvaı* ra 8e K arca

[r?js r & v ır k a v r jr c a v ] â ı r r e r a ı r r j s e ır â v c a a c p a ı p a s . & are a < p a ı-

10 p o e t b r j s av e ır j ıra c a - ırd v ra yap â ır r e r a ı K al a v v e y fi etrrı


r a îs a ( p a ( p a ı s .— eri 8e e ır e l (p a C v e raı K al îıır o K e ır a ı k v k X u>

ır e p K p e p e a O a ı rö ir a v , b e b e iK r a ı 8’ orı r r js e a - ^ â r r js ır e p ı-

<P opas o v re K evov e a r ıv tÇ ıa O e v ö v re r o ır o s , av d y K rj K al b ıa

T av ra a ıp a ıp o e ıb r j e îv a ı av ro v . el yap earaı e v ö v y p ap p o s,
1 s a v p f ir ja e r a ı Kal r o ır o v e £ a> e îv a ı K al a& pa K al K evov. kv-

kâü) yap a rp e tp o p e v o v rö evdvypappov o v b e ıro re r r jv a v r r jv

e<pe£eı y & p a v , akk' o ıro v ır p o r e p o v t fv a& pa, vvv ov k e a r a ı,

K ü l o îi v v v o v k e a r i , ı r d k ı v e a r a ı , b ı a rrjv ı r a p d k \ a £ ı v r & v y ı a -
v ı& v . o p o ıa ts be Kav e î r ı aAAo a ^ r jp a y e v o ıro p r] îa a s

2 0 ey^ov ras ex roC p la o v y p ap p d s, o î o v ( p a K o e ı b e s rj <ûoeı8es"


ev â ır a a ı yap a v p fir ja e r a ı K al r o ır o v e£ca K al K evov e îv a ı

r r js (p o p a s, b ıc ı rb p r) r r jv a v r r jv y& pav K a r e y e ıv rb ok o v .

— e n 8’ ei r & v p e v K iv r ja e c a v rö p e r p o v fj r o v o v p a v o v (p o p a b ı â
rb e îv a ı p o v rj a v v e ^ r js K al ö p a k r js K al a ıb ıo s , ev e K a a rta 8e
35 p erp o v rb ekd%tarov, eka^tarrj be Kivrjaıs rj r a y j , a r r j , [877X0
2 8 7 *1 i ı r e l FHM o p B a l 5i o EL : S v o o p B a l JF r, S v o o p B k s e x e ı HM
to (2) om. E1 2 o v K e r 14>SP : o v k E L r 4 t r e p u f t e p i / ı e v o v EJLSP:
< p e p i / ı e v o v FH M r 9 r r j s t û v ı t K a ı r i f r a v seclusi ( r r j s om. E Lr) ır \ a -
v f i r u v EFM : ı r K a v r f r û v L, Bekker t t j s (2) om. E’ &va> HM <r<pcu-
p a s E'FLrS*1: ı p o p â s JHMEa n ra?s] ttjs' J , om. E1 13 Sı’ a v r i i
H 14 e c r r ı v JF e v B v y p a fip O v H 15 ante «a! (1, 2, et 3)
add. f ı M e £ w e î v a ı E L r : e î v a ı e £ a tZJS c 16 < p e p 6u e v o v M 17 o ı r o v ]
oIS ttü , M 20 f i e t r o v ] K e v r p o v F 21 a ı r a v T i M e î v a ı Kal K t v i t v
e£<t> F 22 ı r f p u p o p â s S°Erec‘ 23 şiire p F fifv t û v M r b om.
HM 24 f i i r r ) e î v a ı HM u avqv ov v ex v d / i a \ r j Kal a İ S t o v Fcorr‘
d/ıa\rjs Kal trvvexhs Sc 25 ııerptp M S^Aoy 8rı om. E1LT : habent $

114
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

düzenlenmesidir. Oysa bir üçgene göre düzenlense, daire artık bir 2 8 7 a


şekil olmayacaktır.
Madem ilk, önde gelen şekil, ilk, önde gelen cisme ait, ilk cisim
ise en son çemberdeki cisim; öyleyse dairesel yer değiştiren cisim
küre biçimli ölsa gerek. Onunla süreklilik oluşturan da öyle. Çünkü 5
küre biçimli olanla süreklilik oluşturan nesne küre biçimlidir.
Bunların ortasına yönelik olanlarda da bu böyle. Çünkü küre
biçimli bir nesne tarafından sarılan ve bütünüyle bitişik olan nes-
nelerin de küre biçimli olması zorunlu. Alttakiler üstteki küreye
bitişiktir, dolayısıyla hepsi küre biçimli. Çünkü hepsi küreler 10
açısından bitişik ve sürekli. -Ayrıca madem bütünün dairesel
döndüğü görünüyor ve kabul edildi,34 yine en son çemberin dışında
boşluk ya da yer olmadığı da kanıtlandı, bu nedenle de onun küre
biçimli olması zorunlu. Çünkü düz çizgi biçiminde olsa, onun
dışında bir yerin, bir cismin, bir boşluğun olduğu sonucu çıkacaktır. 15
Nitekim düz çizgi dairesel olarak döndürüldükte, hiçbir zaman aynı
alanı kaplamayacaktır, tersine açıların yer değiştirmesi yüzünden,
daha önce bir cisim olan yerde şimdi olmayacak, şimdi bir cisim
olmayan yerde daha sonra bir cisim olacaktır. Ortadan çizilen çizgi­
ler biribirine eşit olmasa, sözgelişi mercimek ya da yumurta biçimin- 20
de başka bir şekil olsa da bu böyle. Bütün durumlarda bütünün
aynı alanı kaplamaması yüzünden devinimin dışında bir yer, bir
boşluk olması söz konusu olacaktır. Ayrıca devinimlerin ölçüsü;
sürekli, düzenli, ebedi olan yalnız o olduğu için gökyüzünün devi­
nimi ise, her ölçü cinsinde de hep en küçük ölçü olarak alınıyorsa,
en az devinim de en hızlı devinimse, açık ki, bütün devinimlerin 25

115
riE P I OTPANOT B . 4 287*

oti] toj^iotîj a v eXr] ’n a r r & v t & v K iv y c r e c a v rj t o v o v p a v o v k lv t } < t l s .

â\ X h \xt]v t& v , a fi av rov e(j> av ro ik a ^ ıo r t] e a r lv t]

to v kvkK ov y p a ^ n r j' K ara b e t t j v ikay Jİ< T T r\ v T a y i v r i ) rj k C v t)-

<rıs‘ & a ,T el 6 o îıp a v ö s k6kK<û < j> e p e r a ı K a l r a f l a r a Kiveı-


r a ı, a c fta ıp o e ıb r ] av rov avâyK T } e ı v a ı . — k â f 3o ı S’ av tis K a l 30

İ k T & v nrepl t ö fiecrov ıbpvnevcav crtapArcüv r a v r y v rrjv ttic ttiv .


eı yap to pev vbcop lo r t ırepl t t j v yrjv, o 8 ’ a y p 'ırepl tö

vbcop, t ö be ırvp ırepl tö v a ep a , Kal ra ava> crûp-ara K ara

t o v a v r o v k â y o v (a v ve^ V lx* v 7 o v k İ c tt lv , a ır r e r a ı be r o v -
ratv), f) be t o v v b a r o s eıri(f)dveıa <r<f>aıpoeıbtfs i a r ı v , t u öe r<2 c 8 7 b
<r<paıpoeıbeî o v v e y e s 7/ KeLfievov ırepl r o o-cpaıpoeıbes Kal aiiTÖ

to io v t o v â v a y K a îo v e ıv a ı • mcrre K.hv b ıa t o v t o <j>avepöv eırj o t i

trcj>aıpoeıbrjs i a r ı v o o v p a v o s . o k k a p.r]v o t i y e rj t o v vbaT os

eırıtpâveıa Toıavrr\ <f>avepov, vırodecrıv kap.(3 â v o v a ıv o t l ırerfıVKev 5


a e l crvppeîv r o vbcop el s r ö K o ık or.ep o v K o ık orepo v be earrı r ö

t o v Kevrpov ey y v re p o v . rfydcoaav o vv İ k t o v Kevrpov r\ A B Kal


rj A r , K a l İTreÇev^Ote i<j)' rjs B r. rj ovv a ^ ö e îa a eırl tijv

fiâ a ıv , e<p’ 77S A A , ik â rrc o v e a r l t & v İ k t o v K e v r p o v Koıko-


re p o s a p a ö ro ıro s. cScrre ırepıppevcreraı r ö vbcop, ecoş a v lira - 10

37 cup' kavrov i<p' eavrb (vel airov, avrb) E 'jH M T S 0 p . 4 1 4 (codd. A F ) :


atf>%avrov eır* avrb E T8C*, oît* a vrov e<f>' eavru L , anb rov avrov ini rb avrb
F S P (4 x 2 ) A lc 2 8 ra x ‘ <?rrı Klvrjats E , Klvrftrıs raxl<m) L 29 KVK\ij>
E L r : kvkA ic re $ 3 3 rb Si nvp om . E 1»2 rbv om . M 34 avrbv
om. E fj.iv om . E 1 ut vid. 2 8 7 b 1 earıv . . . 3 Keî/ıevov supra litu -
ram E re<!- '2 tce(fievov) Kivovfievov L r 3 avayKaiov om . F 1 tlvaı
om. E Kal F L M r tovto E L S cr : rovrov ta* eli] F M
5 Kan&âvovtrıv E r : \a$ovaıv (I5L 6 ael om . E 8 fj rb H E rec'
r; oZv~\ tTrfl oZv rj H E 2 9 om . E 1 a n te 5 5 add. Tj F L E 2
10 nepıppevtreı Kal E , iırıppevıraı re F

116
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

en hızlısı gökyüzünün devinimi olacaktır. Ne ki bir noktadan öteki


noktaya en kısa çizgi dairesel çizgidir. En kısa çizgi üzerindeki
devinim en hızlı olanıdır. Dolayısıyla gökyüzü dairesel yer değiş­
tiriyorsa ve en hızlı devinen ise, onun küre biçiminde olması zo­
runlu. -B una orta çevresinde kurulan cisimlerden yola çıkılarak da 30

güvenilebilir. Nitekim su toprağın, hava suyun, ateş havanın


çevresinde ise, yukardaki cisimlerde de bu böyleyse (bunlarla
sürekli değildir ama bitişiktir) ve suyun yüzeyi küre biçiminde
olduğunda, küre biçiminde olanla süreklilik oluşturan ya da küre 287b
biçiminde olanın çevresinde bulunan şeyin de böyle olması zorunlu.
Dolayısıyla bu biçimde de gökyüzünün küre biçimli olduğu açık.
Ne ki suyun yüzeyinin küre biçimli olduğu sonucu, suyun doğal 5
olarak hep yay biçiminde çukura aktığı kabulüne bağlı. Yay
biçiminde çukur olan da merkeze yakın olandır. Merkezden AB ve
A r yarıçapları alınsın, B r da bir çizgi ile birleştirilsin. B r ’ya dik
çizilen A A çizgisi yarıçaplardan daha kısadır, öyleyse A yeri çukur­
dur. Dolayısıyla su, eşitlenene değin akacaktır. Yarıçaplara eşit olan 10

117
ı87b r iE P I OTPANOY B . 4

a ö r j. iorrj be r a ls İk tov K e v r p o v fı A E . &<t t avâyKi] ı r p o s r a l s


İk tov Kevrpov eîvaı to v bu tp ' t o re y a p r jp e p .^ a ' e t . rj b e t & v

İk tov K ev rp ov a ır r o p e v r j ıre p u ^ e p T jS ' c n p a ıp o e ıb r js a p a fj tov

îö a r o s İ T r ı< f» â v e ıa , i< p ' îjs B E I \ — o ti p.ev o v v < r< f> a ıp o eıb rjs
ıs io r ıv o Koo-fios, b r j\ o v i t c r o v r t o v , Kal orı Kar’ aKpıfieıav e v -
r o p v o s ovtoos tu c r r e fir jO e v p ^ re \ e ıp o K p tr jr o v e ^ e ı v ır a p a ır k r j-

<rı<ıı s p .r jr a  o p t jd e v t&v [ i r a p ’ ] r jp .lv e v 6 (f> 6 a X p o ls ( p a ıv o -

p e v o iv . i£ Stv y a p tt )V <rûv6e<rıv e ı\ r ]< f)ev , o v b e v o v r c o b v v a -


rov â p a k o r r jr a beğaxr6aı K a l a K p ' ıfie ıa v us fj rov r r e p ıÇ <rw-

30 jjta r o s (f)v < r ıs ‘ b r jX o v yap us avâkoyov e \ e ı, n a d â ır e p v b to p


ır p o s yrjv, Kal ra ır K e lo v a e l a T t e y o v r a r & v c r v a r o L y u iv .

’Eıret S* ecrrı bıy&s cırı rov kvkKov Kivrjdrjvaı, oîov av o 5


tov A rrjv fiev İtti rö B rr/v b’ iırl ro T, orı pev ovv ovk

elcrcv ivavrıaı avraı, Tiporepov eîprjraı. âXX’ el prjbh) o>s


*5 erv^e p.r]b’ âıro ravropArov ivbîytTaı iv roîs a'CbCoıs eîvaı,
o S’ avpavös aibıos Kal rj kvk \co (popa, bıa riva nor alrıav
iı:ı dârepa (peperaı, â\\' ovk ini dârepa; ivâyKTj yap Kal
tovto rj âpxrjv eîvaı rj eîvaı avrov âp^rjv, îa-cos p-ev ovv rb
ırepl ivitov a.-no<paLve<rdal t i netpaordaı Kal rö ırepl ırâvrcov
30 Kal rö Ttapıevaı prjdiv ra^' hv bo£eıev eîvaı artjp.elov rj ttoK-
Krjs evrjûeıas rj ıroXAr}s TrpoövpCas. ov p.r)v bİKaıov ye nâtnv
öpotats iıriTipiâv, cûOC opav bel rrjv airLav tov Keyeıv ris
io tiv, e n be rr&s e^oıv rw ırıoreveıv, Ttörepov âvBpu>ırıv(os rj
Kaprepcorepov. ras fiev ovv d/cptjSeorepas âvdyms, orav
s88a t is eTTiTvyrj, rore X&pıv e\eıv b e l roîs e v p t a - K o v ı r ı , vvv b i rö
<f>aıvopevov pryreov. el yap -
fj (pvcrıs ael rroıel r&v ivbexpjj.e-

11 ^ 5 i] j î « E, aî 5 i M 13 İ k rov in ras. E ” 01 14 fc] Ijs y


H E 2S' J8i 7 J F H L E * S 'r : Sevrtpov i 7 E , f i y i M16 om
H 17 xap’ seclusi, om. E L rSp fyatvofitrav FHLMPSP: yıyofie-
vuv EJ 18. ovvBtaıv ELF1 : aiaraatv JF*HMScr (constitutionem)
1 9 t o û ] rov Trpdtrou JMF* 9 1 ı r A t l a E” 0- (r\eîoy E1) <t v <t t o I x <»v
ES : <rrotx*iwv ®LrS* 3 3 ^ x l] i x h J rb 0 FHLSP : rov E*JM
odv om. EM 34 «/] t) E 95 ^t7/î’] t) F 36 kİkKi? <popla J
3 7 ıpipertu om. E1»* 3 0 <rr)fuîov om. F 1 3 1 SIkcuov 7 e ] Sı' ty Kal Jl
3 2 fjrts M 34 KaprtpiKÛTfpov L, Bekker ra îs et İKpıfkaripaıs
iv&yKaıs F*M, non S 3 8 8 * 1 post t x f,v ^dd. i<p' oir E 2 eî
ybp v] v yhp Ertc-

118
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

çizgi ise A E olur. Dolayısıyla suyun, yarıçaplara uygun olarak


dolması zorunlu. O zaman duracaktır. Merkezden yarıçapları
birleştiren çizgi yay biçimindedir, öyleyse suyun yüzeyi küre biçimli
B E I\ - Evrenin küre biçimli olduğu hem bunlardan çıkıyor hem 15
de şuradan: evren öyle kesinlikle kurulmuştur ki, ne insan elinden
çıkma bir yapıt onunla karşılaştırılabilir ne de bizim gözlerimizle
görülen nesneler içinde başka bir nesne. Evrenin onlardan oluştuğu
nesnelerden hiçbiri çepeçevre saran cismin doğası kadar düzenlilik
ve kesinlik taşımaz. Nitekim suyun toprakla ilgisi nasılsa, yukarı 20
uzaklaştıkça da öğelerin ilgisi aynı benzerliği taşır.35
5 Daire üzerinde iki devinim olanaklı; yani A’dan B’ya ve A’dan
r ’ya. Bunların karşıt devinimler olmadığını daha önce söylediy-
dik.36 Ne ki ebedi nesnelerde hiçbir şeyin talih eseri ya da rastlantı
ile olması olası değilse, gökyüzü ile dairesel devinim ebedi ise, niçin 25
gökyüzü bu iki yönden biri yerine öteki yönünde deviniyor? Nitekim
ya bunun kendisi bir ilke olmalı ya da bunun bir ilkesi olması
zorunlu. Kimi nesneler konusunda her durum üzerine bir şey göster'
meye kalkmak, hiçbir şeyi savsamamak ya büyük bir saflık ya da 30
büyük bir titizlik göstergesi olabilir. Elbette herkesi aynı biçimde
değerlendirmemeli, söylenenin nedeninin ne olduğuna bakmalı;
yine güvenilirlik açısından ne durumda, acaba insan gücü çerçeve-
sinde mi yoksa daha derin bir konu mu, buna bakmalı. İmdi daha
kesin zorunluluklar şans eseri bulunursa, bulanlara teşekkür etmeli.
Ama şimdi bizim söylememiz gereken, görünenin ne olduğu. Doğa 288a
her zaman olası olanların en’iyisini yapıyorsa, düz çizgi biçimindeki

119
IIE P I OYPANOY B. 5 288*

vü ) v tö fUkruTTov, e e r r ı b k K a d d ı r e p t & v İ tti t t) s e v O e ı a s <f>0 -


p & v fj Trpös t o v a v a > t o t t o v T i p ı u r e p a { O e ı d r e p o s y a p t o t t o s o
ava t o v Kartü), t o v avröv rpdırov K a l f j els ro T r p o e r ö e v rrjs 5
eıs T o v ır u r d e v , e^et 817, eÎT tep K a l t o b e £ ıd v K al rö ap L crrep av ,

K a d a ır e p e k e ^ fftj T rp orep ov , ( k o i p -a p rv p eî 8’ f j p r j d e î e r a aı r o ­
p ta o tı lX« ) rö T rp orep ov K al v errep ov a v r ij yap fj a ir ıa
kv eı tt]v a ır o p ia v . el yap fy e ı &s iv b e ^ er a ı fie k r ıo r a ,

avTT ) a v e ır ) a lr ıa K al to v e lp i)n £ v o v (34\ t l ( t t o v yap K iv e î- 10

cröaı a ır k r jv Te K iv r ja ıv K al a tr a v erro v , icat T a v T r/v cırt tö

TljX U ûTepO V .

T lep l 8e rfjs KtVTjcrecos avrov, S r i ofiakrjs e o r ı Kat ovk


dvdtpjakos, i(pe£rjs av eh) t &v eipr\p.evu>v bıekdeîv. (keyco 8e
tovto ırepl tov ırpcorou ovpavov Kal ırepl Trjs Trpdrrjs <f>opa.smev 15
yap toîs vttokcltü) TTkeCovs 77817 a t (popal crvve\r\kv6acnv els
ev.) el yap dv(afxdk(ûs Kivr/ereTaı, brjkov otl İTrıraerıs e a r a t
Kal aKp-f] Kal âvecrıs rfjs (popas’ âıracra yap fı dv&jia-
ko s (f>opa Kal dvecnv e^eı /cal iırıracrıv Kal aKp.r\v. a.K.jJ.1]
8’ io r lv rj 66ev (pipcraı rj ol rj ava. p.e<rov, olov îcrcos toîs 20
p.ev Kara (pvaıv ol (pepovraı, to îs be trapa (pvnv 06ev,
r o îs 8e pnrrovp.evoLS a v a p-eerov. rfjs 8e kvk\<û <f>opâs ovk
İo tiv ovre od ev ovre o l ovre jj-eerov o v r e yap apy^fj ovre rrepa s
ovre fierrov İo tiv avrrjs cnrk&s" rû> re yap XP°V<? dîbıos
Kal t& jirjtcet (rwr]yp.evrj Kal a K k a o r o s " & ar el jirj earıv aKjj.ii 25
avrov Trjs (popas, ovb’ hv âv(op.akCa eli]' fı yap dvap akia
yûyveraı- bıa rr)v avecrıv Kal eıriratrıv .-— e n e ır e t Trdv rb ki-
voijievov vtro tivos Kiveîraı, âvdyKij rrjv ara)/lakıa v yiyve-
erûaı rfjs Kiv^(rems rj 81a r ö kivovv rj bıa to Kivovjjıevov rj
4 r&ıros i &vw E : i riıcos S &vaı J L , S &va t«$xoî F H M 5 Kal om . M
iffKpoaStv F 6 Si) P r a n t l : 8e E L , om. 4 >r Kal ( 1 ) ] eh J 8 to
Sitt. F H 9 Kİ\\ı<rra F 1 0 fj abla J H 11 r e om . H M
12 TlflltoTCLTOV J 00rr,FM 1 3 TTjS Om. F b(M\fl E ™ 'M o v k om .
M 17 Kiy^e^ıreraı L ıS fı om . EM, habet cum c e te ris Şc 19 Ked
iırlraırıv ? x el E 20 d e le to olov, add. E” °‘ u t vid. 21 ol
E H L r: els 8 JFM a a Si (a )] S’ iv J, Sd ye F o v k earıv om . M
24 cark&s om . E1 re om . H 25 avroû iut/ıiı E 26 ta> om . EJ
27 t V M r a a ıv 0 *r«l JLrS1 : brl E1, *’ i* e l HME2, 5 " tl F rb om .
S* a8 İfm \lav L ylyveadaı om , H 29 p o st ko'ovi' add. eîvaı H

120
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

devinimler içinde yukan yere devinim daha değerli ise (çünkü


yukarı yer aşağıdakinden daha tanrısal), yine, öne olan devinim 5
arkaya olan devinimden daha değerli ise, daha önce dediğimiz gibi
sağ ile solda da durum böyledir (bunun böyle olduğunu sözünü
ettiğimiz güçlük gösteriyor), daha önce ile daha sonrada da. Nite- ıo
kim bu neden güçlükleri ortadan kaldırıyor. En iyi olanların olası
olması söz konusu oluyorsa, konumuzla ilgili olarak da, neden bu
olabilir: yalm, duraksız bir devinimle ve daha değerli yönde devin-
mek en iyisi.
6 Şimdi de gökyüzünün deviniminin düzensiz değil, düzenli
olduğunu söyleyerek konuyu sürdürebiliriz herhalde (burada ilk,
önde gelen gök ile, ilk devinim üzerine konuşuyorum; çünkü daha 15
alttaki bölgelerde birden çok devinim tek devinime indirgeniyor).
Gökyüzü düzensiz devinecek olsa, açık ki, yer değiştirmenin bir
çıkışı, zirvesi, inişi olacaktır. Çünkü her düzensiz yer değiştirmenin
bir inişi, bir çıkışı, bir de zirvesi vardır. Zirve ya devinimin başladığı
nokta, ya bittiği nokta ya da orta noktadır. Sözgelişi doğaya uygun 20
devinimlerde gidilen nokta, doğaya aykırı devinimlerde devinimin
başladığı nokta, dönen nesnelerde ise orta noktadır. Oysa dairesel
yer değiştirmede ne devinimin başladığı bir nokta var ne devinimin
bittiği bir nokta var ne de orta nokta. Çünkü onun mutlak anlamda
ne başı ne sonu ne de ortası var. Hem zaman açısından ebedi hem '
de uzam açısından bileşik ve kesintisiz. Dolayısıyla onun yer değiş-
tirmesinin zirvesi yoksa, düzensiz de olamaz. Çünkü düzensizlik 25
çıkış ile iniş yüzünden oluyor. Öte yandan madem her devinen
nesne bir şey tarafından devindiriliyor, düzensizliğin ya devindiren
yüzünden ya devinenin kendisi yüzünden ya da her ikisi yüzünden

121
* 88a n E P I OTPANOT B. 6

30 bı aiA<t>u)' eîre ycıp rö kivovv ju,77 rfj avrfj bvvâfieı kivoî,


etre ro Kivovpevov aAAotoîro Kat //?/ bıafnevoı rb atıro, etre
â/j,(pcû fxera/3âAAoı, ovöev Kcokveı âva>fj,dka>s Kiveîcröaı rö kivov-
p.€Vov. ovöev 8e roıîrcoj; bvvarov nepl tov ovpavbv y evi ad av
rb fiev yap Kivovjj.evov bebeiKTaı oti np&rov nal ankoîıv Kal
a88b dyevrjrov nal âtpdaprov Kat o\a>s dfj.erA^kr}tov, rö 8e ki-
z/oSv nokv p.akkov evkoyov eıvaı toiovtov' rb yap np&rov tov
npcoTov Kal ro ankovv roû ankov Kal rb afpOaprov Kal âye-
vrjrov tov â<j)öâprov Kal âyevrfrov kivtjtikov. enel ovv ro kcvov-
5 fievov ov fierafiakkeı a&fjıa ov, ovb’ av rb kivovv p-erafidk-
koı acra>p.aTov ov. w<rre Kat ttjv (popav âbvvarov ava>fiakov
eîvaı.---- Kat y a p el y ıv era ı av&fnakos, i) tol okrj fie r a fiâ k k e ı
K a l <5r e fie v y ıv e r a ı 6& ttcû v o r e b e f i p a h v r e p a n d k ı v , rj r a
uÂpr\ a v r r js . r a f ie v o v v fiep r] o r ı o v k e a r ıv a v u t f ia k a , <f>a-
10 v e p ö v fjbrj y a p av eyeyoveı b ıÂ a r a a ıs t& v a a r p a iv ev r&
â n e ıp o ) x p 6 v m , t o v f i e v O a r r o v K iv ov p  v ov t o v b e f ip a b v r e p o v .
ov (p a ıv e r a ı 8’ o v ö e v akX cos e\ ov r o îs b ıa a n j/ıa c r ıv . âkkâ
firjv ovhe ttjv o k r jv e y ^ c o p e î p.€Taf 3â k k e ı v f] y a p â v e a ıs
eK ao ro u y ıv e r a ı b ı’ âbvva/xıav, fj b ’ a b v v a fiıa napa <pvo~ıv
15 Kat yap ai ev r o îs £w ots a b v v a p ia ı n acraı ita p a (p v a ıv
e l a ı v , o îo v y r jp a s K a l </>0 t<rts* o k t j y a p tavus f) (rv crra a 'is t& v
Çuxûv İ k T o ıo v r m v a v v e a n f u e v h bıa<f>epeı r o îs otK etoıs r o n o ı s '
o v ö e v y a p t & v fie p & v e y e ı t t } v a v r o v y^oopav. e î o v v e v r o îs
n p & r o ıs fiTf e< rrı to napa <f>vaıv (a n k â yap K al a p iK r a
20 Kat e v r f j otK eta Xc*P tb K a'L ° v ö e v a v r o î s e v a v r l o v ) , o v b ’ &v
â b v v a f i ı a e îr j, & a r o v b ’ a v e a c s o i b ’ en C ra c n s ' et y a p e n ı r a a ı s ,
K al â v e c r ts .— İ r i 8e Kat a k o y o v a n e ı p o v \ p o v o v a b v v a r o v e ı -

3 0 K i v t î M , k i v o lt) F 31 f û ) om . J 1 t o oûto om . E1, fo rta sse re c te


3 2 f i t T a . f 3d .K a i M K iv . a v a f i . M 3 3 ire p ı . . . y t v i a S a ı om . E 1 3 4 y a p
om . F Sri om issum add. E 1 a 8 8 b 5 k iv o v v f i t r a f l â K o ı M 6 e tv a t
avun- M 7 t i y î y v t T O L i su p ra Iituram Erec- # ro ı] olim 8r e E 8 05t -
t o v E1(?)LM (flarToıj/ cum ce te ris S ° ) 10 tıv om issum suppl. E1 ye-
y 6v e ı E 1, c o rr. idem u t vid. 15 aı post f â o n ponunt J H M r â ır a ı
om. M 16 Icras J H M : om . F , p o st Ç4MV pon. ELr 17 t o İ t u »
J 18 jtıepâv] f i e p â v a i r o î i L aâroû] avrov EL s ı post 6,v e < r ı s
add. k c â E 22 Ü K o y o v ] a v a K o y o v J 1, Ü K a y o v K a t (su p ra posito KaTtk)
F t î v a i t u su pra litûram E rec'

122
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

olması zorunlu. Nitekim ister devinen aynı güçle devinmesin, ister 30


devinen nitelik değiştirsin ve aynı kalmasın, ister her ikisi de değiş-
sin, devinenin düzensiz biçimde devinmesine hiçbir şey engel
olmaz. Oysa bunlardan hiçbirinin gökyüzünde olması olanaklı
değil. Çünkü şunu göstermiştik: devinen ilk, önde gelen, yalın,
oluşmamış, yok olmaz ve hiç değişmeyen. Demek ki devindiren 288b
çok daha fazla böyle bir şey olacak, usa uyan bu. Nitekim önde
gelen, ilk olan ilk olanı; yalın olan yalın olanı; yok olmayan ve
oluşmamış olan yok olmayan ve oluşmamış olanı devindirir. İmdi
madem devinen, bir cisim olmasına karşın değişmiyor, cisimsel 5
olmayan devindiren haydi haydi değişmese gerek. Dolayısıyla yer
değiştirmesinin de düzensiz olması olanaksız. -Yine, düzensiz olsa,
ya bütünü ya da parçası kimi zaman daha hızlanarak kimi zaman
da daha yavaşlayarak değişir. İmdi onun parçalarının düzensiz
olmadığı açık, çünkü biri daha hızlı öteki daha yavaş devinseydi, ıo
sonsuz zaman içinde yıldızlarda çoktan bir sapma olurdu. Oysa
sapmalar açısından hiçbir değişiklik görünmüyor. Devinim bütün
olarak da değişemez. Nitekim her bir nesnedeki eksilme37 bir güç­
süzlük yüzünden olur; güçsüzlük ise doğaya aykırı. Nitekim canlılar- 15
daki bütün güçsüzlükler doğaya aykırıdır, sözgelişi yaşlılık, ortadan
kalkma. Herhalde canlıların tüm bileşimi kendilerine özgü yerleri
açısından farklılık taşıyan parçalardan oluşmuştur. Çünkü parça­
lardan hiçbiri kendi yerine sahip değil. İmdi ilk, önde gelen nesne­
lerde doğaya aykırılık yoksa (yalındırlar, karışmamıştırlar, kendi
yerlerindeler; hiçbir karşıtları da yoktur), güçsüzlük de olamaz, 20
dolayısıyla ne eksilme olur ne de artma. Zaten artma olsa eksilme
de olur. -Ayrıca devindirenin sonsuz zaman boyunca güçsüz, sonra

123
IIE P I OYPANOT B. 6 a88b

v a ı r o k iv o v v , K a l 7raA.11> a k A o v d ır e ıp o v h v v a r â v ov û ev y a p
■ p a ıv er a ı o v a ır e ip o v xpovov ır a p a <pv<rıv {fj 8’ a S v u a f iı a
ırapa. tp v a ıv ) , ovbe to v Icrov x p ö v ° v ır a p a (f>v<rıv K a l K ara 25
tpvırıv, ov b' oAcüî d v v a r d v Kal a h v v a r o v â v â y K r) 8’ , e l avCi]-
trıv fj KLvrjcrıs, a ır e ıp o v a v ı e v a ı x P ° V0V' o k k a pHjv o v b ’ e ı r ı r e i -
v e ıv a e l 1) ı r â k ı v a v ıiv a ı bv v arov ' a ır e ıp o s yap av evt) Kat
cLopurTos fı KLvr/crts, a ır a c r a v b e <pa/Mev İ k t l v o s e l s t i e îv a ı
Kal a>pLcrp.£vr\v.— e r i 8’ et rıs k â f i o ı eîv a C T iv a x ıo o v o v eAa- 30
X İo tov , ov ov k i v b e x * r a t e v e k â r r o v c KivrjO rjvaı t o v o v p a v o v
(tuo-ırep y a p o v b e K id a p ic r a ı o v b e fia b C ır a ı e v â ru ıo v v X P °V<? ^v ~
v a r o v , a k k ’ İ c r r ıv e K a a r i j s ır p d ğ e m s i)p ıcr]x ev o s o e k d x ı o ’r o s XP°~
v o s K a ra ro p j v ı r e p f i â k k e ı v , o v r c o s o v b e K iv rjd rjv aı t o v o v p a ­
v o v e v o r <povv [xpoı>w] b v v a r o v )' el ovv to v t a k r j d i i , o v k a v et?j 289®
det eırC T aın s r r js < popas (el 8e }J.f] em racrıs, Ovb ’ â v e c r ıs '
opLoCüis y a p afj.(f><ü K a l ö â r e p o v ) , eîır e p rai a v r â r e iırıreC -
v e ı rây^ eı rj fie iÇ p v ı, K al â ır e ı p o v XP^V0V" k e ı ı r e r a ı br] k e -
y e ıv ev akka£ 6a.T ro v K a l t ö f i p a b v r e p o v 5
e î v a ı r f j Kivi]<reı r b
t o v t o b e ı r a v r e k â s â k o y o v Kal T rk d & p .arı o p .o ıo v . İ t i 8e Kal
t o p-r) k a v d â v e ı v em t o v t c d v e v k o y c o r e p o v " e v a ı (rftjrorep a y a p
r a ir a p ’ â k k r j k a n O i f i e v a . o n fie v o v v e ıs r e fio v o s e o r lv ov~
p a v o s , K a l oŞros a y e v r j r o s K a l â i b ı o s , e n 8£ Kivov\xevos o p .a -
k b is, e m T otrovT ov rjp-îv elprjo-da). 10
Etepl 8e r â v K a k o v fie v a iv a crrp u ıv kTrop.evov av eti] k i-
y e ıv , İ k t İvüov r e crvvecrrâcrı K a l e v ı r o io ı s crxJ7Ma<n K ai Tıv e s
a l K iv r ja e ıs a v r â v . e v k o y & r a r o v br] K a l r o îs elp rj jueı/ots e ır o -
f ie v o v f/p-îv to İK a c rro v r â v â a r p m v ı r o ıe ıv İ k tovtov tov (r c ifia -

24 fiıatpeperaı J 2 6 oAaıs] E Kal om . E 1 27 /lijp] ph>


e rro re ty p o g r. B e k k e r 29 S’ e<pafiev M , 7 ip <pa(iev L 30 8’] 8i
Kal F 31 oS om . E 1 32 7ap] oîv H KiOapiaaı ovSi fiaZİtraı
EHLr: 0 aS. ovSh k i9. JFM 33 «/câarTjî i<rrl M , B e k k e r 34 oBre
E 289“i Xpovv om . E : haben t 3>Lr 3 tcEFHL: om . JMF
ut v id . S°Ereo- im r d v tı ElJ : iırnttveraı FHLMrS' . 5 iv&Kka£ıv
(om isso eîvaı) E1*2 rij Ktyijtreıj rijv Klvrjtrıv e h JM ro (2) om . F
8 8ti . . . re su p ra litu ram E™- re] re Kal JI\ om . F ia rlv om . M
ovpavis J F: û ovp. EHLMS' 1 0 t^uv om. S1 11 atTTtpıcv S '
12 4k t i v o s Erec- 13 Se F 14 t o v t o v t o v EFL : t o v avrov
JHMI’S

124
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

sonsuz zaman boyunca yeniden güçlü olması saçma olur. Aslında ’


sonsuz zaman boyunca olan hiçbir şey doğaya aykırı görünmüyor
(güçsüzlük de doğaya aykırı), eşit zaman boyunca doğaya aykırı ve 25
doğaya uygun da olmuyor, genelde güçlü ve güçsüz de olmuyor.
Devinimde eksilme olsa, bunun sonsuz zaman boyunca sürmesi
zorunlu. Onun sürekli artması sonra yeniden eksilmesi de olanaklı
değil. Yoksa devinim sonsuz ve belirsiz olacaktır, oysa biz her devini­
min belli olduğunu, bir noktadan bir noktaya olduğunu ileri sü- 30
rüyoruz.38 -A yrıca içinde gökyüzünün devinemeyeceği azlıkta bir
zaman alınabiliyorsa (nitekim nasıl her zaman içinde kithara
çalınamaz, yürünemezse, her etkinliğin aşılamayacak belli bir en
az zamanı varsa, aynı şekilde gökyüzünün de içinde devinmesinin
olanaklı olmadığı bir zaman parçası vardır), bu doğru ise, gökyüzü- 289a
nün deviniminde sürekli bir artma olamaz. (Artma olmazsa eksilme
de olamaz, çünkü ikisinden biri demek, her ikisi anlamına geliyor),
çünkü aynı hız ile ya da daha çok hızla hızı artacak hem de sonsuz
zaman boyunca. Öyleyse geriye kalan şu: devinimin dönüşümlü 5
olarak daha hızlı, daha yavaş olduğunu iddia etmek. Bu ise bütü­
nüyle saçma, hayal ürünü. Ayrıca bunlar konusunda ussal olanı
da gözden kaçırmamak gerekiyor. Çünkü nesneler biribiriyle karşı­
laştırıldığında daha kolay kavranabiliyor. İmdi şunları söylemiş
olduk: gökyüzü tek, biriciktir; oluşmamıştır, ebedidir, devinimi de
düzenlidir. 10
7 Şimdi yıldız adı verilen nesneler üzerine konuşmak gerekiyor:
nelerden oluşuyorlar, onların şekilleri, devinimleri nasıl? Bizim için
eri usa yatkın olanı ve bizim söylediklerimizle tutarlı olanı, yıldız­
ların her birini, kendi devinimini taşıdığı cisim neyse ondan oluş-

125
İ9a riE P I OTPANOY B. 7

15 t o s h b> r v y ^ â v e ı rrjv <f>opav e ^ o v , e(f> apev r ı e ıv a ı


& k v k K u ( p e p e a d a ı vi< f> vn ev â v ır e p y a p o l ır v p ıv a tpatrK ov-
T es e ıv a ı d ia to v to A t y o v tr ıv , o t i to &va> t r â p a ırv p -eıı/a ı
<f>actıv , i s e v k o y o v S v e n a o r o v a v v e a r â . v a ı İ k t o v r a tv e v oîs
e K a a r o v e a r ı v , ö p o C u s K al r jp e î s k e y o p e v . rj b e d e p p o r r js a-n
ao a v t û v Kal t o (f>&s y l v e r a ı TrapeK T pi.fiop.evov t o v a e p o s v ır o
r r js İ k e t v t a v ( fio p â s . ıre^ V K e y a p rj kivt]< tis eKTrvpovv K a l £ v k a
K a l kCOovs Ka'ı <r(br)pov" e v k o y a tT e p o v ovv t o ey yvrepov ro v
TTvpos, i y y v r e p o v be o arjp' o lo v K a l e iri t & v tp ep o p ev o o v f i e -
k& v T avra yap av râ İK T rv p ov raı o v r c a s m o r e rr)K ecröa ı r a s
25 p o k v f i b i b a s , Kal i ı r e l n e p a v r â İK T tv p o v r a ı, a v â y K tj nai. t o v
KVKkto av T & v âepa to av ro to v to T t a a y e ıv . T av ra p ev ovv
a v r a İK Ö ep p a C v era ı b ı a t ö e v â e p ı < p ip ecrd aı, o s b ı a t ^ v ıt k t j-
y î )v r f j KivTj<reı y C y v e r a ı tiv p ' t& v be av ca eK a c rr o v e v rr)
a t p a i p a « p e p e r a ı, S x tt avra p e v pır) İK T rvpovffO aı, r o v 8’ a e -
30 p o s v ı ro t t ] v t o v KVKkiKoÎ! a a t p a r o s (r tp a îp a v ov ros a v â y K tj
<f>epofılevrjs İKeCvrjs İK 0 ep p aC v e(r 0 a ı , K al T a v rrj p d k ıo r a fi ö
i j k ı o s r e r v y r iK e v ev b eb ep  v o s" b ıb brj T rkrjcnâÇ oıtT os r e a v r o v
Kal â v ıa ^ o v r o s Kal v ır k p rjp & v o v r o s y C y v e r a ı 77 6 ep\x6r r ) s .
o r ı p e v o v v o v r e ır û p ıv â i a r ı v o v r e v ırv p l ( p e p e r a ı , r a v ( ? rjp.lv
35 elprjadct) ır e p l a v r& V .
89 * ’ E îreı 8e (paCveraı Kal r a H arpa p e Ö ıo r â p e v a Kal o k o s 8
ö o v p a v o s , a v a y K a îa v r j r o ı rjp ep o û v r a a v a p c p o r ep c n v y ı y v e a d a ı
rr jv p e r a f i o k r j v , rj K t v o v p e v o v , rj ro v p e v r j p e p o v v r o s r o v b\ k i-

v o v p iv o v . âp< f> 6repa p e v toC vvv r jp e p e ıv â b v v a r o v î)pepovo~r)s


5 ye T tjs y r j s* ot; y a p h v i y ı y v e r o r a ( p a ıv o p e v a . rr jv 8e y rjv

1 5 Arel Si E tpafitv F 16 ıc4<pvKf <p4pe<r8 aı H 1 8 ty o m . E


19 Kal] Si Kal E * 2 0 Trapa.TptBofj.4vav L 21 r i |ûAa H 3 2 <rf-
Srıpa F 3 3 4 om . E 1 3 4 a ura E H L M I1: a in i re J F S °
3 5 fiokvflSlvas E 1 ^ır«J H M ra S rd J , a i r a l L , avrat S c 4mrv-
poÛKraı L S C 3 6 t o v t o 3 > r : om . E L S C 3 7 aiıra <$rSp: om . E L
bs <f>rS : Sıra E 1, Strtp L 2 8 5^ F 3 0 kvkKikoû J H M : kvkAov
E , KİK\tf F L , KvK\<>fopTiriKOV SP 31 8epfia(yea€ai F 32 î j j
E F L : om . JHMr u t vid. 3 3 fı/ıây E J M S c(co d . A ) : rj/ms F H L
Kal i] F 3 4 otfre ( i ) ] ofiSi E L (n o n S c) a 8 g b r 6 S\os J S P
5 ye om . F ovSİ J F T <pepdfttva J, yty4fi(V<x L

126
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

turmak, çünkü daire biçiminde devinmelerinin doğal olduğunu 15


ileri sürdük. Nitekim yıldızların ateşten olduğunu söyleyenler,
bunu, yukarıdaki cismin ateş olduğunu ileri sürmelerinden ötürü
savunuyorlar ve her biri nerede bulunuyorsa onlardan oluşması
usa uygun, diyorlar. Biz de böyle düşünüyoruz. Onlardan yayılan
sıcaklık ile ışık, havanın onların devinimi tarafından sürtünmesiyle 20
oluşuyor. Nitekim devinim tahtayı, taşı, demiri doğal olarak
ateşliyor. Ateşe daha yakın olanın bunu yapması usa daha uygun
olanı. Ateşe daha yakın olan ise hava. Dövme ile de bu böyle oluyor,
nesneler öyle ısınıyorlar ki, kurşun kütleleri yumuşuyor, şimdi
bunlar böyle ısınıyorsa, onların daire biçiminde dönmesiyle 25
havanın da bu etkilenime uğraması zorunlu. Demek ki onlar
havada devindikleri için ve bu devinimle, hava ateş haline geldiği
için, ısınıyorlar. Yukarda devinenlerden her biri bir küre içinde
deviniyor, dolayısıyla kendileri ısınmıyorlar ama dairesel cismin 30
küresinin altında bulunan hava onun devinimiyle zorunlu olarak
ısınıyor, bu en fazla Güneş’in bağlı olduğu kürenin orada oluyor.
Bunun için onun yaklaşmasıyla, bizim üzerimizde olmasıyla sıcaklık
oluşuyor. İmdi yıldızların ateşten olmadıkları, ateş içinde de
devinmedikleri, bizim tarafımızdan belirlenmiş oldu. 35
8 Madem hem yıldızların hem de bütün gökyüzünün konumları 289b
değişir görünüyor, değişmenin şöyle oluşması zorunlu: ya her ikisi
de duraduruyordur ya her ikisi de deviniyordur ya da biri duradurur-
ken öteki deviniyordur. İmdi madem yeryüzü kesinlikle duraduru-
yor, her ikisinin de duradurması olanaksız. Çünkü görünenler
oluşmazlardı. Yeryüzünün duradurduğunu kabul ettiydik. Öyleyse 5

12?
IIE P I OTPANOT B . 8 a8gb

vırOKeCcrOa -qp ep .eîv . Aeı'ıreraı 5?) rj a p ^ O T e p a K iveî& 8 a ı , jj


ro fj.ev K iveLcrdaı to 8’ rçpefle îv . y
et /Ltev oîı> â fJL ^ o r e p a Kivr/cre- 7
rat, aAoyoı> ro raüra ra)(ij r«v a a r p u ıv e ıv a ı Kal t & v k v -

k \ o )v e K a o r o v y a p Srj o p o r a y ^ e s lo raı t & kvk \ iû k a 0' o v <f>e-


peraı. ( p a ıv e r a ı yâp â p .a toîs kvk \ ois k a d ıo -T d jjıev a ı r a k ı v 10
ets rö airo. a v fj ı fi a ıv e ı oîı> a/ua ro re a c r r p o v b ıe k r } k v 0 e v a ı
tov kvk \ov K al tov kvu Kov e v r jv i^ d a ı t t /v avrov <f>opav, b ıe -
k r ) k v 0o T a t t )V T T epK pipeıav. ovk eırrı S’ ev koy ov ro tov

avrov koyov e% eıv T a rd ^ r j t & v â o r p t o v K al ra f i e y e 8 r\ t & v

K V K ^ aiV . t o v s fx ev y a p ısv K k ov s o v d e v cltottov aAA’ â v a y K a îo v 15


a v a k o y a v e% eıv r a ra^jj roîs p te y e d e c n , r & v 8’ a a r p ı a v €K a-
o t o v t & v ev tovtois ov d a fjı& s e v k o y o v etre yap i £ âvdyK T js to

t o v f ie ıÇ a kvk Kov <f>epdp.evov Oclttov e c r r a ı, b r jk o v o r ı k &v

pLtTaTeörj ra a o r r p a eıs ro is â k k r j k a v ıcv K ko v s, ro /xev e c r r a ı


d a r r o v rö 8e f i p a b v r e p o v ( p v r a b ’ ov k & v e% o ıev o ÎK e ia v k Cv t )- 20
o-ıv , â k k â <f>epoi v t hv vtto t& v k Ök K m v ) , etre a ır o raûro-
pârov <roveTre<rev, o v b ’ o v r c o s ev koy ov & ot e v a -n a a ıv ' & pa
t o v T e K V Kkov e ı v a ı fie ıÇ a icat ttjv <f>opâv 0 arrü) roS e v a v -
t & a c r r p o v rö piev y â p e v rj b v o t o v to v to v rpoT rov e \ e ıv o v d e v
â ro T r o v , rö 8e 7r a v 0 ’ 6/ j . o ı a s T Tkdcrp.arı Z oiK e v . ap,a 8e K al 25
ovk İa r r ıv e v r o î s <jyv<reı r o â s e r v ^ e v , o v b e t o T ta v r a ^ o v K al
■nacrıv ım d p y o v cm b T v fflS .— aAAa h tjv -n d k ıv el oî pıev
KVKkoı p .ev ov crıv , avra 8e ra a& Tpa K i v e î r a ı, ra aııra Kal
o p o ıa s eoraı aAoya* 0-vp.firjcreTaı y a p Oclttov K iv eîcrd a ı t a
e£ a, Kal ra T a y t) e ı v a ı Kara T a fiey eO t) t & v ıc v K k a v . 30
eırel 3°
toC v v v o v t a /i(j) 6r e p a K iveîcr 0 a ı e v k o y o v o v r e t o â o r p o v /ıd v o v , '

6 S)) İ) M : 8’ 1) H U 1, 5^j J F E * , 8ı’ E 1 7 °^y ° ® * Kiveîraı M


9 8j> E L : ora. 4 >r Itrrt F la fyc^Baı E L 13 r V ]
t avrov F L M , fo rt T 1 4 tcrrepav E 15 İA V E lJ H M T : a \\k kal
F L S CS P 17 r â v E L r : om . 18 ımtiÇova F 3 3 fitlÇova,
su p ra p o sito u , F Bârroy L rfiır e t İurrpuv M 37 F S C: rö
a?rî) EJHLMr, TÎjs S ', t o î i iırâ S h o r e y 2 8 post ııevavatv add.
oî aiırol M r â a&rot] Tavra B e k k e r 3 0 K a l r . r. tlvaı post kvkKuv
S* (n o n S e) iıreıiiı S ’E rec- 31 &crrpov : erepov E L S

128
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

şu kalıyor: ya her ikisi de deviniyordur ya da biri deviniyor öteki


duraduruyordur.
Her ikisi de devinecek olsa yıldızların ve onların dairelerinin
hızlarının aynı kalması usa uymaz. Çünkü her bir yıldız içinde
devindiği daire ile eş hızda olacaktır. Nitekim dairelerle aynı anda 10
yeniden aynı noktaya vardıkları görünüyor. O zaman yıldızın daireyi
baştan başa geçmesi ile dairenin kendi yer değiştirmesini tamamla­
ması, yani çepeçevre yolu geçrilesi aynı anda oluyor sonucu çıkar.
Ama yıldızların hızları ile dairelerin büyüklüklerinin aynı oranda
olması ussal değil, çünkü dairelerde büyüklüklerle hızların orantılı
olması garip değil, zorunlu; oysa bunun yıldızların her biri için de 15
geçerli olması hiçbir zaman ussal değil. Çünkü zorunlu olarak daha
büyük dairede devinen daha hızlı gitse, açık ki yıldızlar biribirileri-
nin dairelerine geçseler, biri daha hızlı öteki daha yavaş olacaktır
(böylece de kendi devinimleri olamaz, daireler tarafından devindi- 20
rilmiş olurlar); ya da bu bir rastlantı sonucu olsa bu biçimde de,
hepsinde aynı anda hem dairenin daha büyük olması hem de o
dairenin içindeki yıldızın deviniminin daha hızlı olması usa uygun
değil. Birinin ya da ikisinin bu tarzda olması hiç garip değil, ama
hepsinin aynı şekilde olması hayal ürünü görünüyor. Ayrıca doğa 25
gereği olan nesnelerde şans eseri diye bir şey olmaz; her yerde, hep­
sinde bulunan şey de şans eseri olmaz. Öte yandan daireler duradur-
sa, yıldızlar devinse aynı us dışı şeyler söz konusu olur. Çünkü
dışardaki yıldızların daha hızlı devindiği, hızlarının da dairelerinin
büyüklüklerine göre olduğu sonucu çıkacaktır. 30
İmdi madem ne ikisinin birden devinmesi usa uygun ne de
yalnızca yıldızın devinmesi, geri kalan şu: daireler deviniyorlar,

129
ı 8gb IIE P I OTPANOT B. 8

kelırera ı rov s p-ev kİjk\ovş KiveîffOaı, r a öe acrrpa rjpepeîv


Kal evbebep.eva ro îs kvkKois <pe'pecr6aı- povcos y ap ovra>s ovdev
â k o y o v <rvp,/3a(vet’ t o re yap Öclttov eıv aı rov p.eCÇovos kv-
35 kKov rb r â x ° S ev koyov ırepl r b avro Kevrpov ivbebepevcüv
ıgoa (tStnrep yap ev r o îs â k k o ıs r b jueîÇov <r&p.a d ârrov <f>epe-
r a ı tt\v oÎKeıav (fiopdv, ovra>s Kal ev t o î s iyKVKkıoıs’ peî-
Çov yap r&v â<j)aıp0vpeva)v vtto tG>v eK rov Kevrpov r b rov
pelÇovos kvk\ov rp fjp a, atar’ evkoycos iv r& ıcrcp XP°V(? °
5 p.e((oıv 'nepıoL<j6r\ueraı k 6k\os\ t o t c pr/ dıao-ırâtrûaı töv
ovpavdv b ıâ Te to v to ovpfirja-eTaı Kal o n bebeiKTaı crvvexes
ov ro okov.— eri b' iıreıbrj a-^aıpoeıbij r â â o r p a , Kadâırep ot
t a k k o ı <pa<rl Kal Tjpîv 6p.okoyovp.evov elıreîv, e £ İKeıvov ye
to v a& n aros yevv&crıv, rov be cr<f>aıpoetbovs bvo Kivrjo-eıs eleri
lo Kad1 avro, Kvkıarıs Kal bCvrjtns, eiırep ovv Kivoîro r a a<rrpa
bı’ avr&v, rr\v erep av &v kivoîto tov tcov d k k ’ ovberipav <paî-
v eraı. bıvovpıeva p ev y ap a v e^evev iv ravrm Kal ov p ere-
fia k k e rov roırov, oırep <f>a(veraC r e Kal ırdvres <j>acrıv. e n
be K avra pev evkoyov rrjv aımrjv k ivr)<xıv Kiveîcrûaı, povos be
15 bokeî r&v a a r p a v o ijkıos to v to bpâv, âv arekkatv rj bvvatv,
Kal ovros ov b ı avrov a k k a b ıâ ttjv dnâaracrıv rrjs f/pere-
pas o\f/eu>s' rj y a p o\frı$ dıroreıyopevr] paKpav ekıcro-eraı
bıa rjjv acröeveıav. oırep aırıov î<ra>$ Kal rov crrCk^eıv <f>aıve-
<r6a ı rovs atrrepas rov s ivbebepevovs, rovs be ırkdvrjras prj
ao arCkfieıv' oı p ev yap ırkdvrjres iy y v s elırıv, &crr iyKparrjs
overa ırpos avrov s â(piKveîraı fj o\j/ıs" ırpos be rov s pevovras
Kpabaiveraı b ıâ ro prjıcos, dıroreıvopevr] 1Toppoo k ıa v . o 8e
33 vepı<pepea8aı F yap hv L ovSev o&rtus F 34 oVft0 a(vrı L
to S ] r â rov J 35 rb ( 1 ) om . HMF2 ivSeSefievov L 2 g o a X <f>e-
peretı Bârrov H 3 y ap om. E1 4k om . F 4
(h abet Sc) iv ] Kal iv E2 5 kiÎkAos om . F1 SıetnraırSaı HM
6 av/xf}aiveı Erec- Sri EHLMS1: Slorı JFE2 7 iıreıSiı EFL: cVel
JHMS1 9 S i om . M 10 Kivoîro E'^L: Kivûraı $ r S p x ı kv
om . F Ktvoîvro M eîvaı <pa(veraı F1 12 p iv om . M 61/
İfitvev EFLS'r (ultque yyıanerenf) : v îtv JM, H/ıcıvev &v H uerç-
j3a X e H 13 t o p om. E1HSC p o st Sırep a d d . Ktvoifteva Fl re $ r S c :
om . EL 14 KiveîtrBaı kIvijitiv F 15 p o st rov ro add. rb SıveîtrBaı
F1 f) İEFL : K a l JHMrSp 18 'tau>s citrıov M 19 rovs (2) om . L

130
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

yıldızlar ise duraduruyorlar ve dairelere bağlı, çakılı olarak


deviniyorlar. Çünkü ancak bu durumda hiçbir us dışı sonuç ortaya
çıkmıyor. Nitekim hepsi aynı merkez çevresinde bağlı oldukların­
dan, daha büyük dairenin hızının daha fazla olması ussal (nasıl 35
ötekilerde daha büyük bir cisim kendi devinimini daha hızlı gerçek- 290a
leştiriyorsa, daire içinde olanlarda da bu böyle olur. Nitekim
merkeze bağlı olarak alınanlar içinde daha büyük daireninki daha
büyük olur, dolayısıyla eşit zaman içinde daha büyük daire
çembersel devinimi tamamlayacaktır, bu da usa uygun) ve gökyüzü­
nün parçalanmadığı hem buradan çıkıyor hem de daha önce yaptı- 5
ğımız “bütünün sürekli olduğu” kanıtlamasından. -A yrıca başkala- .
rının ileri sürdüğü ve bizim de katıldığımız gibi, yıldızlar küre biçimli
olduğu için ve onlar o cisimden oluştukları için, küre biçimli olan
nesnenin ise biri yuvarlanma öteki dönme olmak üzere kendi ıo
başına iki devinimi olduğu için, yıldızlar kendileri bir devinim
taşısalar, bu iki devinimden biri açısından devineceklerdir. Oysa
bunlardan hiçbiri görünmüyor. Dönselerdi aynı yerde kalırlardı
ve yerleri değişmezdi, oysa bunu biz gözlüyoruz, herkes de kabul
ediyor. Ayrıca bütün yıldızlar ussal olarak aynı devinimi taşırdı.
Oysa yıldızlar içinde yalnızca Güneş’in bunu gerçekleştirdiği görü­
nüyor, o doğuyor, batıyor, ama aslında bunu da yapıyor değil, uzak- 15
tan bizim gözümüze öyle görünüyor. Nitekim göz çok çok uzak bir
nesneye yöneldiğinde, zayıflığı yüzünden titrer. Herhalde işte bu
nedenle daire çemberi üzerinde bağlı olan yıldızları titriyor görüyö -
ruz da gezegenleri böyle görmüyoruz. Çünkü gezegenler, görüş
gücümüzün onlara ulaşabileceği denli yakındalar. Ama gözümüz 20
çakılı yıldızlara yöneldiğinde uzaklık yüzünden titriyor, çünkü
hedefi çok çok uzakta. Gözün titreyişi yıldızın devindiği izlenimini

131
IIE P I OYPAN O Y B . 8

r p d f i o s a v r r js n o ı e î ro v d c rr p o v b o K eîv e î v a ı t t j v k w t ] ( t i v o v -
d e v y a p b ıa c p e p e ı K iv eıv t t j v o\j/ıv fj ro o p d n e v o v . a k X a jurjv
o tı ovbe K v k ıe r a ı r a a a rp a , ( f ia v e p o v to f.lev yap k v \io - 25
p .ev o v a r p e t p e c r d a ı â v d y K rj, r r js be «reAıjı^s d e l b r jk o v e a r ı
to n a A o v jie v o v ırpdo-con ov. <Scrr’ eıreı K i v o v f x e v a j a e v b ı a v r & v
r a s o î n e ı a s K iv e îv d a ı K ivrjcreıs e v k o y o v , r a v r a s 8’ o v <f>a(-
v e r a ı K i v o v jj .e v a , b î j k o v o n o v k & v k i v o Î t o b ı a v r & v .— ırpos 8e
t o v t o ıs a k o y o v ro u r ] 6 ev o p y a v o v a v r o îs a n o b o v v a ı rfjv (pv- 30
<rıv n p o s rrjv K tvrjcn ır o v d e v yap û>s e r v ^ e n o ı e î fj (p v crıs,
o v ö e r â v /xev (p p o v r ıc r a ı, t & v 8’ oürco rijiCuıv v ır e p ıb e îv ,
a k A ’ e o iK e v S c rırep e n ı r ı j b e s a < p e k e îv rrav ra bı Stv e v e b e \ e r o ,
T ip d iev a ı ıcaO’ a v r â , K al o r ı T r k e îa T o v cn roo T rjo-a ı r â v ey p v -
t c o v o p y a v a ır p o s k C v tjo -iv . b ıö K al e v k ö y ıo s 5 r e 35a v b d £ e ıe v
0A.0S o v p a v o s <T(paıpoeıbr]s e î v a ı K a l eK a crro v r & v â a r p a t v . ır p o s 2g o b
fi.ev y a p r r jv i v r <3 a v r â KÎvrjcrıv f] crcp aîp a r & v a^rj/j-drcûV
XpT)<Tifxa>raTov (ovrco y a p av K al r a ^ ı o r a K iv o îr o K a l j i a -
k ıc r r a K a re\ oı rov avrov to tto v ), ırpos 8e r fjv e l s r o m p o-
<rdev â ^ p ^ T o r a r o v ' r j K i o r a y a p o j i o ı o v r o îs b ı av râv k i v t j- 5
tik o îs' oû8eı> y a p ânrjprr]\ j.evov e y e ı n p o ey p v , au rn ep r b
e v ö v y p a fijj,o v , âkkâ n k eîcT T o v â<f>e<rrr]Ke râ o-yjjjjLarı r& v
ıro p ev rıı< â v (rco/jLarctiV. e n e l o v v 8eı r o v p .ev o v p a v o v K i v e î a d a ı
t t j v e v ea v rS t k İ vrjcrıv, r a aA A a 8’ atrrp a fiTj v p o i e v a ı b ı ’ a v r û v ,
ev k o y ats av eK arep ov eırj a c p a ıp o e ıb e s ' ovru> yap p ı â k ı a r a 10
ro p .ev K ivrj< rerat rö 8’ ^pejoı^<reı.
g <t>avepov 8’ İk to v tcü v orı K al r o < pdvaı y i v e a O a ı <f>e-
pofj.evoöv a p fi o v ia v , ws arvpt.(p<ûv(ıûv yıvojjievu>v r& v rf/ocpcüv,
KOjj.\j/âs p.ev eıp r\ raı K al n e p ır r â s v tto r& v e ln o v r iû v , ov

2 3 ovSe M 28 K i v j t r e ı s K iv e ıt r O a ı HM 2 9 K t v o î v r o S 1, non S ° 3 0 a v ­
r o îs opyavov M 34 a v r â E 4x 6vrtov om . İL1 290 b ı S ao î
om. M cîvoıT tıv e î v a ı M 2 r Ş a v r Ç E L S C (p . 4 5 8 ) : c a v r i f ı HS6
(p. 4 5 5 ), a b r i f J1F1r, r a v T $ M 3 Ka\ ( r ) om . H M 4 /ta reti
S ° (p. 4 5 5 ) avrov H 6 wpo<rex«s E 1 ut vid. L 8 <xx7)lJil*Tti‘v
J 9 e a ı r r i p E L rS ° : avTCf> HM, a v T C f J , Ttf a v r t f) F S” & W a FS°,
İAAa om . JHMErec' fi<rrpo] ovpivıa adı/ıaTa S 10 p o st oiItiv
add. J yhp JHMS°S‘ : y&p îu> EFLr 11 Kivfaeı
Tlpe/ifar/ F

132
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

yaratıyor. Çünkü gözün titremesi ile bakılan nesnenin titremesi


arasında hiçbir fark yok. Ne ki yıldızların yuvarlanmadıkları da
açık. Çünkü yuvarlanan nesnenin dönmesi zorunlu, oysa ayın her 25
zaman sözümona “yüzü” görünüyor. Öte yandan yıldızlar kendileri
aracılığıyla devinseler, kendilerine özgü devinimle devinmeleri ussal
olurdu, oysa bu görünmüyor, dolayısıyla kendileri aracılığıyla bir
devinimleri yok. Ayrıca doğanın onlara bir devinim organı verme- 30
miş olması tutarsız olurdu. Çünkü doğa hiçbir şeyi rastlantısal
yapmıyor, o yalnızca canlı varlıklarla ilgilenip de böylesine değerli
nesneleri savsıyor değil. Tersine, devinim organı taşıyan varlıklar-
dan çok uzaklaştırmak için onlardan bilerek, onlar aracılığıyla
ilerleyebilecekleri her şeyi çekip almış görünüyor. Bunun için hem 35
bütün gökyüzünün hem de yıldızlardan her birinin küre biçimli 2901
olması ussal. Çünkü yer açısından devinme ile ilgili olarak en
elverişli şekil daire (çünkü ancak bu biçimde son derece hızlı devi-
nilebilir ve aynı yer en çok böyle korunabilir), öne devinim açısın­
dan ise en elverişsiz olanı. Çünkü kendileri aracılığıyla devinen 5
nesnelere en az benzer olanı. Düz çizgi biçimindeki gibi yönlendiri­
ci, ilerletici hiçbir şey taşımıyor, tersine yürüyen cisimlere şekil
açısından en uzakta olan. İmdi madem gökyüzünün kendi içinde
bir devinimle devinmesi gerekiyor, ama yıldızlar kendileri aracılı­
ğıyla ilerliyemiyorlar, her ikisinin de küre biçimli olması ussal. 10
Çünkü en kolay böylece biri devinecek, öteki duraduracaktır.
9 Seslerin bir “senfoni” oluşturduğundan ötürü, yer değiştiren
nesnelerin harm onia’sının, uyumunun oluştuğunun ileri sürülmesi
de bunlara dayanıyor görünüyor. Gerçi söylenen şey hoş, özgün

133
2g o b n E P I OTPANOT B . 9

15 p.r]V ovra>s fy e ı rdXr)6es. boKeî yap rıcrıv âvayKaiov eîvaı


Tt]kiK0VTü)V ıpepofievu>v <ra>ıxâT<ıiv yiyvecrdaı ^o<pov, iırel Kal
t& v “itap rjfiîv ovre rovs oyKovs fyovToav ıcrovs ovre roıovr<o
râ \e ı <f>epoyÂv(ûv fjkCov be Kal <reA.7jı>rjs, İ n r e rocrovrav
ro Ttkrjdos âarpatv Ka'ı rö fieyeöos <f>epopevu>v r â r i^ e ı rot-
*o avTTjv <f>opâv abvvarov prj yıyvetrdaı \j/6(f>ov âpr\)(av6v rıva
t& neyedos. vırodepevoı. be Tavra Kal ra s Taxyrrjras £k
t& v aıto(TT&(re<jiV eyeıv ro ııs 'r& v ovfiuptovı&v \6yovs, evapp.6-
vıov (pacrı yiyveadaı ttjv (pa>vr)v <j>epop.eva>v kvkÂû) t& v aarpuıv.
eırel 8’ a\oyoı/ boKeî ro ptj crvvaKoveıv îjjxSs rfjs <f)(ovris
*5 r avrrjs, aırıov tovtov <j)a<rlv eîvaı to ytyvopevcov evBvs vndp-
yeıv rbv rfroföv, <3are pr] btâbrıkov eîvaı ırpos tt/v evavriav
<rıyr\v' TTpos aXXrjXa yap tftaıvrjs Kal crıyrjs eîvaı ttjv bıâ-
yvtûtrıv' <3<rre Kadatrep to îs x a^-K0T^7r0ls ovvrjdeıav ov-
0 ev boKeî bıa<f>epeu>, K a l t o î s âvdpdtroıs ravrd ovpfiaıveıv.
30 ravra brj, tcadarrep eıprjraı Trporepov, eppeX&s fxev Xeye-
r a ı Kat povcnK&s, âbvvarov be to v to v !x e tv röı> rpoırov. ov
yap fiovov râ firjdev aKoveiM aronov, ırepl ou \veıv eyxeıpov<rı
ttjv alriav, âXXâ Kal ro (JLrjbev Ttâcryeıv ycupls alcrûrjcrecos.
ot yap vTrepfiâXXovres \j/o<poı bıaKvaıovcrı Kal r&v âyf/v^av
35 croopİTCüv rovs oyKovs, olov o rfjs fipovfrjs bdarrjaı \C0 ovs Kal
2 9 1 ® r a KapTepdrara t& v crcop,ârcov. rocrovrav be <f>epofievıav, Kal
roû \ffo<pov bııovros Trpbs tö (f>epop.evov peyeÛos, mXka-nXâ-
<rtov fiiyedûs âvayKaîov â<j>iKveî(rdaC re bevpo Kal rrjv lır^yv
âprj\avo v eîvaı Trjs f i (as. âAA’ evKoym ovr aKOVOjiev ovre
5 ırd < r)( 0V T a (paCveraı t o <r<&p.ara fitaıov ovbev ırâöos, 8ta
• tö pir] yf/o(f)(îv' apa 8* io r i to t atrıov rovruıv brjXov, Kal
15 oStus] oSru y' J 18 5e B e k k e r : re codd, re EL : 5e $ r
19 ToaavTTiv F 21 iırorı$f(ifvot F İk om. E 23 <patrt yiyvt-
crBaı E L r : yiyvtaSal <patti $ S c aorepuv S ° 24 SokcT ElJ L r : iS i-
Ktı FHMS rfjı tpuıyrji om. F 2 5 yıyvonivuv FM : yıyv&fievov EJ,
yıyvontvoıs LS, yeyo/ievoıs H 27 trıyfis Kal <paıVTjs J 29 cru/t-
fialvtı J 3a iırtx*‘P0v<rt JSC 33 tt)V alriav p o st \{eıv pon. HM
airtav] aıtoplan c i . B o n itz rb Oltl. E1 juq5c M 35 fipovrîjs rf/dtpos
E* k«1 a/öouî Kai H 2 9 1*1 r i om. E1'* KapreptKchraTa L
3 ftîyfOos om. FH!M

134
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

ama bunlar doğru olması için yetmiyor. Nitekim kimilerine göre39 l'
madem bizim çevremizdeki nesneler, onlara eş kütle taşımadıkları
halde, bu denli hızlı devinmedikleri halde ses çıkarıyorlar, bunca
büyük cisimler devindiklerinde de bir ses çıkması zorunlu. Ama
Güneş, Ay bunca sayıda ve büyüklükte yıldız hızla devinsin de,
bundan büyük bir gürültü oluşmasın, bu olanaksız! Bunları kabul 2C
edenler,40 hızların uzaklıklara bağlı olarak senfoni benzerliği
taşıdığını, yıldızlar dairesel devinirlerken sesin uyumlu olduğunu
iddia ediyorlar. Ama bizim bu sesi duymamamız pek ussal görünme­
diğinden, bunun nedenini şöyle açıklıyorlar: ses bizim doğumumuz- 25
da zaten varolduğu için, ona karşıt olan bir sessizliği ayırt etmek
olanaksızmış. Nitekim ses ile sessizlik ancak biribirileriyle karşılaştı­
rılarak bilinebilirmiş. Dolayısıyla nasıl demir dövenler alışkanlıktan
ötürü gürültüyü fark etmez olurlarsa, insanlarda da böyle oluyor­
muş. Daha önce dediğimiz gibi bunlar ustaca, sanatsal sözler, ama 30
bunun böyle olması olanaksız. Yalnızca bizim hiçbir ses duymama­
mız garip değil (onlar bunun açıklamasını vermeye çalışıyorlar),
aynı zamanda bu işitme duyusundan bağımsız olarak, hiçbir etkiye
uğramamamız da garip: çünkü aşın gürültüler cansız cisim
kütlelerini bile parçalıyor; sözgelişi gök gürültüsü taşları yerinden 35
oynatıyor, son derece sert cisimleri sıçratıyor. Bunca nesne devinse, 29
onların büyüklüğüyle orantılı bir ses onlardan çıksa, bu sesin gök
gürültüsünden çok daha fazla güçle buraya ulaşması ve dayanılmaz
bir güç taşıması zorunlu. Aslında ussal olanı şu: hiçbir şey duymu­
yoruz, cisimlerin de zorlayıcı hiçbir etkilenime uğradıkları görün- 5
müyor, çünkü ses yok. Bunların nedeni böylece açık ama bizim
n E P I OTPANOT B . 9 291*

(A a p rv p iov T&V flpr]fxiv<ûv TjfÛV kÖydûV, MS t i a l v â k l j ö e î s ’ tö


y a p â n o p r jd e v K al ıro ıjja 'a v r o i ıs ITtı d a y o p e ı o v s ( p a v a ı y ı y v e -
crd a t o v n ty u iv ia v t & v (p e p o fiiv a ıv Tjp.lv ecrrı reK p .rjp ıo v . o<ra
p.ev yap avrâ <j>eperaı, n o ı e î \jf6 (f)OV K a l n k r j y r j v 6 <ra 8’ 10
ev <pepop.iva> i v d e d e r a ı rj e v v n â p ^ e ı, K ad ân ep iv t& n k o ıt a
Ta p o p ta, ov^ o îo v T e yjrotpeîv, ovb’ a v tö n k o îo v , el (p i­
poito i v n o r a jx & . K aC roı t o v s a v r o v s k o y o v s &v iÇ eırj k i -
y e ıv , ü>s a r o n o v el fır/ (p e p o p e v o s 6 îo r o s K al fj n p v jw a
ır o ıe î \(r6 <j)ov nokvv r r jk iK a v r ıjs v edş, fj n â k ıv av rb tö 15
n k o î o v KU !ovjj.evov. tö 8’ i v jjltj <pepop.ev<o (f>epop.evov ıroıeî
\jr6 < pov iv (pepop.lvu> 8£ ( r v v e y e s K al p.îj n o ıo v v ‘n k rjy rjv
d h v v a r o v yj/o<f>eîv. & ar iv T a v d a k e tc r io v a>s eîır ep i<f>epero
T a <r(Ofiara t o v t u i v et t iv â ip o s n k r j d e ı K ey y fi& v v icara rö
ira v eîre n v p os, & cn rep n d v res (pacriv, â v a y K a îo v n o ı e î v 30
v ır epcj>va rû fie y e d e ı \jro(f)ov, tovtov 8e y ıv o p liv o v K al
8 evp* â tp iK v e îtr d a ı Kal d t a K v a ıe ıv . & a r i n e i n e p o v t p a t v e t ü l
t o v t o crvp.(3 a îv o v , o v t a v ep .ıfrv x ov o v r e (Ş ıa ıo v <j»epoıro (p o p a v

o v ö e v a iır & v , u x r n e p r b ( J - ik k o v !cre«röaı n p o v o o v a r j s t t j s (f>v-


<recoş, o r ı p.rj tovtov r b v T p o ıro v i\ ov< rt]s ttjs Kivrj&ecos ov O h t 35
a v rjv t &v n ep l rb v 8 e v p o r o n o v 6p.oıu>s e x o v . o rı p .ev o v v
a-<f>aıpoeı8ij ra acrrpa K al orı ov K iv eîra ı 8ı’ av r& v , eî-
p r jr a ı.
10 Ile p l 8e ttjs ra£ ecos av r& v , ov p .ev rp o tra v eK aorov
K iv e îr a ı r& ra piev e îv a ı n p orep a r a 8’ vcrrepa, Kal n& s 3°
ej(eı npos a k k r jk a r o îs d n o a T r j p a a - ı v , İk t& v n epl âarpo-
k o y ia v 6 ea>pe[(r 0 (û' k i y e r a ı y a p iK a v & s. (r v jı^ a ıv e ı 8i K ara
koyov yC y veaöaı ras eK aarov k ıv rjcreıs r o î s d n o c r T r jp a a ı r&

8 <pdva1 r l L 9 trvfMptovlas S p, r^v <rvn<puviav F iarl om . E


1 0 KaO’ avTa F ıroıeî, <pcperaı E ı a a i rb E L r : avru rb $ S P (cf.
1. 15) 1 4 &t o t o s M 15 vrjbs M 16 tpepofievtp om . E 1
17 (T V V ffc Û S J TTOIOVV F H M S : Troiovyri E J L F 18 İlpCpOVTO J F S °
2 0 - 2 1 -Jroifîy p o st pon. H M a l ıjtdıpov E 1L : rbv ^İ/Scpoy <Î>SCE 2
a a efırep H M 3 3 hv om. H M 2 5 t ^ s Kivrıcreas HM
2 6 hy i}»»] oîov E SfCpo] itirtpov M 2 9 İkbuttov H : (Kacrra J L M r ,
cKcttTToy İKacrra E , tıtturrov avrûv F 3 0 K(7raı F * r , B e k k e r (se d cf.
Kiviıatıs 1. 3 3 ) 31 ır«pl] ırpbs M itrrpoKoylas F

136
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

savlarımızı doğrulayan bir kanıt daha Pythagorasçıların bize


bıraktığı çıkmaz, yani devinen nesnelerin seslerinin senfoni
oluşturdukları iddiasının kendisi bizim için bir tanık. Çünkü nesne
böyle devinse bir ses çıkarır ve onun bir darbesi olur. Ama devinen 10
bir nesneye bağlı olan ya da onda bulunan bütün nesneler, sözgelişi
gemideki parçalar hiç ses çıkarmazlar, gemi ırmakta bile gitse bu
■ böyle. Aynı temellendirmeler, devinirken böyle bir geminin
direğinin ve kıç tarafının ses çıkarmaması, ya da devinen geminin 15
kendisinin ses çıkarmaması tutarsızlığı konusunda da geçerli.
Çünkü devinmeyen bir nesne içinde devinen şey ses çıkarır; bu
devinen içinde bulunan ve onunla sürekli olan şey ise, hiçbir darbe­
ye neden olmuyorsa onun ses çıkarması olanaksız. Dolayısıyla bura­
da şunu söylemek gerekiyor: yıldızların cisimleri ister bütün içinde
yayılmış bir hava çokluğu içinde, isterse kimilerinin dediği gibi 20
ateş içinde olsun, devinse, müthiş bir gürültü çıkması, bu gürültü­
nün buraya değin ulaşması, sarsıntıya yol açması zorunlu. Dolayı­
sıyla madem bunun olduğu görünmüyor, yıldızların hiçbiri de can
taşıyan ya da zorlayıcı bir devinim içinde değiller demektir. Sanki
doğa, devinim bu tarzda olmasaydı buradaki yer çevresindeki hiçbir 25
şeyin aynı şekilde olamayacağını önceden kestirmiş gibi! İmdi
yıldızlar küre biçimindeler ve kendileri aracılığıyla devinm iyorlar,
bunları söylemiş olduk.
10 Onların dizilişi konusunda, yani kimilerinin daha önce, kimile­
rinin daha sonra gelecek şekilde her birinin ne tarzda devindiği ve 30
uzaklıklar açısından biribirilerine göre durumlarının nasıl olduğu,
bunları gökbilimi üzerine söylediklerimiz41 arasında bulabilirsiniz.
Orada yeterince sözettik. H er birinin deviniminin uzaklıklarla
orantılı olarak, kiminin daha hızlı kiminin de daha yavaş olması

137
291® n E P I OTPANOT B . 10

ras p.ev e î v a ı dârrovs r a s 8e f î p a d v r e p a s ’ tır el yap vıt6-


35 K e ı r a ı t t j v fiev ia^ârtjv tov ovpavov Trepıcpopâv aırkrjv t e îv a ı
a g i b Kal Tayivrr]v, T as 8e râ v akXo)v /3pa 8urepas, T e K a l nketovs
(en aa T ov yap a v r ı c p i p e r a ı r â ovpavâ Kara rbv avrov kv-
k \ o v ), evkoyov rjbi] ro /xev eyyvrdroû rfj s anki) s K a l ıtp<&-
rr)s ırepıcftopas ev "irkeıorta yj>âvat bıUvaı rov avrov k v k K o v ,
5 rd 8£ ıroppaırdra) e v e k a ^ i c m p , t & v 8’ aÂÂcov r ö e y y u r e p o v
& el ev r r k e ıo v ı, ro 8e ıro p p â> rep ov iv e k â r r o v ı. to p.ev
yap iy y v r d r o ) ( lâ k ıır r a K p a r e îr a ı, rd 8e rr o p p iû r a r ıa ırâ v -
rco v fjK io r a 8 ıa. r f] v a m c r r a c n v ra, 8£ p .e r a £ v K ara ko-
yov rjhr] r r js a ır o c n â a -e a ıS , u>aırep Kal btiK V V ovcrıv oı p .a -
ıo 0 rjıx an K oL
Tö 8e o y r jııa r& v & crrpw v eK acrrov crcf> aıpoeıbes juâ- n
ku rr &v T ıs e v k o y c a s v ıro k & fŞ o ı. eıret y a p 8 e 8e n c r a ı o n ov
ve<f>ijKa<rı K iv e îtr û a ı 8ı av r& v , f] 8 e cftvcrıs o v b e v â k o y t o s
ovbi ] i& r r p TTOıeî, b r jk o v orı K aı a y r^ ıa r o ıo v r o v a-nehcoKe
15 r o îs a K iv ^ T o ıs 6 fjK io T a i c m k i v t j t i k o v . rfK icrra 8e Kivr\TiKov rj
(r<f>aîpa b ı â r b fir jb e v e y e ı v o p y a v o v ır p b s rf]V Kİvrjcrıv. âerre
b r jk o v o r ı crcfiaıpoeıbrj h.v eırj r ö v SyKOV. en 8* o fio ıc û s p-tv
S n ra v ra K al İv , fı bi «reArçvrj b e iK v v r a ı 8 ıa t & v ırepl ttju
o\//ıv o r ı cr<f>aıpoeû)i]S’ ov yap av Kal
iy ıv e r o a v £ a v o p .e v r]
»o (p d ıv ov cra r a p-ev ı r k e î o r a /ır jv o e ı 8rjs rj &p.<f>(Kvpros, aıra£
8 i S i^ o t o /m s . Kal T ra kıv b ı â r â v â a r p o k o y i K â v , o r ı o v k &v
ijcrav a l t o v r j k io v e K k e t y e ı s pL rjv o eıb eîs. & crr e îır e p i v r o ı o v -
r o v , b r jk o v o r ı K a l f 2\X a a v eîrı a c p a ıp o e ıb fj.
A voîv 8’ arcoplaıv ovcraıv, ırepl 5tv eiKorcos hv ootmtovv ı s
*5 aTroprjcreıe, Treıpareov keyeıv tö <f>aıvop.evov, albovs â£ıav
eîvaı vop.C£ovras rfjv ırpodvp.Cav pjakkov rj Öpâcrovs, eî rıs
3 5 vepupophv rov ovpavov M 2 g i b i r e om . F 3 r i ri. fiev tyyv-
to to F 5 ıroppt&Ttpov e t iyyvrarov F 6 ael ho c lo co E L r :
p ost &K\mv $ n iurrtpav H S * l a 6vo\dfîot tbx6yaıs F 14 cjto-
B^Suıct F 15 ia r 1 Ktyıjrdy J 16 /u)j Si iv H *vopy
vov M 17 post « rj add. r i &trrpa H röv] Kari rov H 5’j 8’ «
S1 20 Kal F 2 3 pnvoeıSiıs M İv]] 4<rrlv İv F 34 iıro -
pıûv F S 1 oiaûy F S 'E 2, om . E 1 om . E * 6<rrı<rovv eiKOTOJs
tiv H

138
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

söz konusu. Nitekim madem gökyüzünün son çemberinin devini­


minin hem yalın hem de en hızlı olduğu, ötekilerin devinimlerinin 35
ise-hem daha yavaş hem de çok sayıda, karmaşık olduğu kabul 2(
edildi (her biri kfndi dairesinde gökyüzününküne karşıt devini­
yor) , ussal olan şu: yalın ve ilk çembere en yakın olan, kendi
dairesini en çok zamanda tamamlayacak, ona en uzak olan ise en 5
kısa zamanda; ötekiler de daha yakınlarsa daha çok zamanda, daha
uzaklarsa daha az zamanda.43 Çünkü en yakın olan en çok etkilenir,
en uzak olan, uzaklıktan ötürü en az. Aradakiler de matematikçile­
rin gösterdikleri gibi, uzaklığın oranına göre. 10
11 Yıldızların her birinin şekli küre biçiminde, en çok bunun kabul
görmesi ussal. Nitekim madem onların doğal olarak kendileri aracı­
lığıyla devinmedikleri, doğanın da hiçbir şeyi boş yere yapmadığı
kanıtlandı, şu açık: doğa, devinmeyen nesnelere, devinmeye en az
elverişli olan şekli vermiştir. Devinmeye en az elverişli olan şekil 15
ise küre, çünkü hiçbir devinme organı, aracı taşımıyor. Dolayısıyla
yıldızların kütleleri küre biçimli olsa gerek. Bu hem hepsinde hem
de bir tekinde aynı şekilde böyledir. Ay’ın küre biçimli olduğu gözle
görünüyor. Öyle olmasaydı, büyüyüp küçülürken en çok yarımay
biçiminde, çember biçiminde ve belli bir zamanda yanm daire biçi­
minde olmazdı. Yine gökbilimcilerce de gösteriliyor ki, Güneş tutul- 20
ması yarımay biçiminde olmazdı. Dolayısıyla biri böyleyse, ötekile­
rin de küre biçimli olacağı açık.
12 İmdi madem üzerine soru sorutabilecek iki güçlük var, görüne -
ni açıklamaya çalışmalıyız. Felsefeye susayan biri, haklarında çok 25
önemli sorularımız olan şeyler konusunda çok az da olsa bir görüş

139
IIE P I OTPANOY B. 12 a gıb

bıa rb tj)iko(TO(f>îas bı\jri}v Kal piKpas eınropCas ayana


ırepl &v ras pey iaras H\opev ânopıas.— lo rt 8£ nokk&v ov-
tc ov T o ıo v T o » oı>x t)Kiora 0avpa<rrov, 810 rCva nar' air Cav ovk
âeı ra nkeıov âneyovra rrjs npdrtjs <f>opas Kiveîraı nkeCovs 30

Ktv7jcr€iy, akka ra pcra£v nkeCcrras. evkoyov yap &v bo-


£eıev eıvaı rov ırp&rov a&paros piav Kivovpevov <f>opav t o
nkr\a-ıaLrarov eka^Caras Kiveıadaı Kivrjcreıs, otov bvo, rb 8’
e\opevov rpeîs îj rıva &X\ijv roıavrqv râ£ıv. vvv 8e <rvp-
fiaıvet rovvavrîov ikârrovs yap rjkıos Kal <rekqvr] Kivovvraı 35

Kivr/a’d s rj r&v nkavaıpevcov &.<rrpa>v evia.’ KaCroı nopp&repov ag2a


rov pea-ov Kal nktjcrıaCrepov rov np&rov <rdparos elaıv av-
r&v. brjkov 8£ rovro ırepl ev'mv Kal rfj oıfreı yeyovev' rrjv
yap o-ekrjvrjv etopaKapev bıyöropov pev ova-av, vnekdov<rav
8e r&v âcrrepmv rov rov "Apeos, Kal ân0Kpv(f>evra pev Kara ro 5
pekav avrrjs, eÇekOovra be Kara rb <pavov Kal kapnpov.
opoiois be K a l nepl rovs ükkovs âarepas keyovarıv o l rrâkaı
rer^pr/Kores İk nkei<rr<ov ir&v Alyinrıoı Kal Baftvkvvıot,
irap* &v TroAAas m a r e ı s e\opev ırepl e/caarov t&v âarpmv.
-— toûto r e 8r) biKaCoos ânoprjo-eıev av rıs, Kal bıa rıva ttot 10
air Cav iv pev rij npcarj) <popâ roaovrov ia rıv aorpcov nkfjÖos
â a r e r&v âvapıdprfroov eıvaı boKeîv rrjv nacrav râ £ ıv, r&v 8’
âkkiûv ev xû>P‘î ekacrrov, bvo 8’ rj nkeuo ov <f>aîveraı iv rfj
avrfj ivbebepeva <f>opâ. 14
n e p l br) tovtoov 0 /reîv p e v K a k & s M
e x e ı ıca l rijr i n i n k e ı o v a v v e a ı v , KaCnep p i K p a s e \ o v r a s 15
â (f> o p p â s K a l roa-avrrp> â n o a r a a ’iv â n e y a v r a s r&v n e p l a v r a

3 7 Sıtf/tîy J , Sııfıâv M &yaırâ] olim iyarâv E 3 8 trı H M


31 ıcıHjo-eıs] (popcûs F tiv om . H 32 eîvaı S6£eıe 0 , T ut vid.
3 5 A?)\ıos mü f) aeKifvrı $ S P Kiveiraı F H M a g » 1 a avrâv tlfftv F .
4 ( r e k j j v r ı v ] S \ ı j v 1/ v E î n r e ı < r e \ 8o v < r a y F 5 r û v i a r e p u v E ' i S ' : r b v
a < r r 4p a E " % B e k k e r , r û v H t r r p u v L , dub. T r b v r o û Ö S ° E rec-: r b v E ,
rov L i - r O K p v ı p e v r a E : iu c o K p v < p 8e v r a $ L , & T O K p v f } e v r a S ° 6 < pa-
vepbv H SC 7 o i ı r a p a r e r t ı p r i K İ r e s F H M , non S p 8 a l r u \ â v p ost
irX e i < r r . add. F 1 10 r t ] 8İ J F E rBC- S )/ om . E rec,F M , in ce rto E 1
K a l Sri S ı k M 11 < p o p â om . F ı a r & v 8’] i r r l 8 i r û v H M 13 8’]
re L 14 8jj E*M : 8 t J F H r , p e v S i] L S ° E S 15 v K e o v L , ı r K c l u F
%Xo l " r a a t p o p / i a s M , a t p o p u a s e x 0VTa5 ^ 16 a ı r i a r a a t v om . L
141.48 &

140
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

sahibi olmayı isterse, küstah sayılmak yerine alçakgönüllü sayılmak


daha tehlikeli olabilir diye düşünüyoruz. -B u tür pek çok şaşılacak
şey arasında hiç de az şaşılası olmayan bir şey şu: acaba niçin ilk
devinenin en uzağında olanlar çok çeşitli devinimler taşımıyorlar 30
da, aradakilerin en çok sayıda devinimleri var? Nitekim ussal olan
şu diye düşünülse gerek: ilk cisim tek devinimle devinirken, en
yakınında olanın en az sayıda devinimi olur, sözgelişi iki olur, üç
olur ya'da dizilişe göre başka bir sayıda olur. Oysa olan, bunun
tam tersi. Güneş ile Ay, ortadan çok uzaktaki, ilk cisme onlardan 35
çok daha yakın gezegenlerin bazılarından daha az sayıda devinimle 29:
deviniyor. Bazı durumlarda bu gözle bile fark ediliyor. Günün
birinde, Ay yarım daire biçiminde idi ve A res’in44 altından
geçiyordu, Ares Ay’ın karanlık yarısında kayboldu, ışıklı, parlak 5
kısmında yeniden ortaya çıktı, biz bunu gözledik.45 Başka yıldızlarla
ilgili olarak da benzeri bilgileri, bu konuları uzun, süredir, yıllar
boyu incelemiş olan ve yıldızlarla ilgiii güvenilir bilgileri kendilerine
borçlu olduğumuz Mısırlılar ile Babillilerden alıyoruz. -Ş u soru da
haklı olarak sorulsa gerek: acaba niçin ilk devinim çemberi içinde 10
bunca sayıda, oradaki dizilişin bütünü sayılamaz görünecek denli
çok yıldız var da, öteki devinim çemberlerinde her yıldız tek tek
ayrı; aynı daire içinde bağlı bulunan iki ya da daha fazla yıldız
görünmüyor?.
Her ne kadar bunca uzaktan onlarda olup bitenlerle ilgili olarak
pek az dayanak noktamız varsa da, bu konularda inceleme yapmak 15
ve daha çok yargılama olanağı kazanmak iyi olur. Yine de elimizdeki

141
2Q2d ;O EPÎ OTPANOT B. 12

(TVtxf3 aıvovTaiv• op.a>s 8’ İk r&v toiovtûov ûeaıpovcnv ovbev âXo-


yov av 8o'£etev eıvaı rö vvv a.'nopovp.evöv. aAA’ r/p ıeîs ws 7rept
(ru>fxâr(nv avr&v povov, kal fj.ovd8aıv rd£ıv- pev eyövriüv,
30 a\j/vx,aiv be ırapurav, dıavoovfieda- beî 6’ â s fierexovTU>v
{nroXap.fi6.veiv ırpâÇeiûs Kal & V 5' ovroo yap ovdev 8ö£eı ıra-
pâkoyov eıvaı rö avp.fialvov. eoiKe yap r& p.ev apıara e^ovrı
ınrdp^eıv to ev av ev -ırpâ£ea>s, r& 8’ iyyurara bıa dkıyrjS
K a l p.ıas, ro îs 8e ıropparepcû bıa ırkeıovuıv, maırep eni ct&j-
25 fiaros rö p.ev ovbe yvp.va0 p.evov ev e\eı, ro be p.iKpa ırepı-
Trarfjaav, r& be Kal bp6p.ov bel Kal ıt^Arjs K a l K o v ıa e m s ,
ırâkıv 8’ erepa ov8' oırocraovv itovovvti rovro y av eri vira
zâyaöov, aAA’ erepov rı. ecrn be ro Karopûovv yake-nov t) ro
ıroXXa rj rb ttoXX6.kis, olov pvpıovs âarpayâkovs Xtou? fiakeîv
30 ap.r\ \avov, «AA* e v a rj b v o p a o v . K a l nakıv orav r o h l p.ev b e j )
r o v b ' e v e K a ıraırjcraı, r o v r o 8’ aX X ov Kal r o v r o e r e p o v , ev piev
e v i rj bva-l p â h ıo v e T r ır v y e îv , oaut 8’ a v b ı a rsXeı6vu>v, }(aÂ.e~
292 b n m r e p o v .b ı o 8eî vopıCÇeıv K a l rrjv r& v aarputv ırp a Ç ıv e ı v a ı
Toıavrrjv o t a rrep rj r&v (u>u>v K a l <pvrâ>v. k a l y a p evravûa
a l r o v âvdpcoT rov ttXe ı a r a ı ırpa.£eıs’ ttoXXS>v yap r&v e v b v -
v a r a ı rv^eîv, m o r e ıroX X â ı r p a r r e ı v , K al aXXo>v e v e K a . (rai
5 8’ «as a p ı a r a ey çp v rı ovdev b e l ırpafetoy ea rı y â p a v r o ro o v
e v e K a , rj ,8e ır p a ğ ı s a eC e a r ı v e v hv crıv , o r a v K al ov ev eK a $
Kal rö tovtov eveKa.) r&v 8’ aXXu>v Çwa>v eXârrovs, t& v 8e
X7 5’ İK T& V TOLOVTUV (t& V OID, F) : İ K T& V Se EL O.V &\CT/OV
S' 18 eTvaı om. FM 19 avr& v u-ovav Er : a v r & v f i 6v a v FL, p. 6v o v
a v r & v JHMS'S1 2 0 ıra v T T i M 21 y a p ] y a p K a l E SoÇeı E 'L F :
SoÇeıtv JFM (qui post elvaı pon u nt), HE2 eîvat ırapdAoyov H ttv p o st
y a p add. solus M 23 rb e 2] t o v E1 34 t e o p p a r r e p a ELrS0: ı r o p p a -
T İ T a FH , t t o p p S r a r a JM 25 OrSp : i y e ı v EL fiiK p a ] fiu c p a K a l
M 26 Spi/ıov, ırt&\7js in v e rs o ord in e JFMr rb tih L 5 eî om . L
Kiv^o-eaıj FM, K a x o v T İ t r * u s ci. B y w a t e r 28 rb (1) om . E rb (2)]
tö JF M T 29 X i o v t E 1 (X/- deletum ) LS : K ^ o v t HSLVP (m argo),
XÎovs 1) Kyovi FMJ (m argo), x lKıovs x “>Koî/s J1, t) x>Kiovs Erec- ^aX-
Xeıv JFE2 30 fi] k a l H 32 ^ ELS0: K a l <f>r 8ûo JM (non
S')- ftdSıov EHLSC: JFMr 2Q2b i vofilÇnv om . E1 2 r&v
tjrjTVv F 3 r&v om . E 1 4ıcpdrr
$ L r :! m E 'S ' avrb E J M S : avrŞ J 1F H L r rb om . E 1 6 M
{V ti” E L : itrrıv de! JHM r, «el F 7 r&v S’] Kal Si) Kal râv S c

142
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

dayanak noktalarından bakıldıkta şimdi sorulan soru hiç de tutarsız


olmasa gerek. Ne ki biz yıldızları, birlikler düzeni taşıyan ama tama­
men ruhtan bağımsız cisimler olarak düşünüyoruz. Oysa onları 20
eyleme ve canlılığa katılan varlıklar olarak da ele almamız gerekir.
Ancak böylece olanlar, hiç de usa aykırı görünmeyecektir. Nasıl
bedenlerle ilgili olarak, kimi hiç beden çalışması yapmadığı halde 25
sağlıklıdır, kimi için bu küçük gezintilerle gerçekleşir, kiminin koş­
ması, bol alıştırma yapması gerekir, kimi ise kendini pâralasa iyi
durumu bulamaz, hatta tersi gerçekleşir, tıpkı bunun gibi en iyiye
zaten sahip olan birinde iyi, bir eylemden bağımsız olarak zaten
vardır, ona en yakın olan azıcık, tek bir eylemle bunu elde eder,
daha uzak olanlarınsa daha çok eylemde bulunmaları gerekir.
Bunun ne kadar olduğunun ve ne sıklıkla yapılması gerektiğinin
doğrusunu bulmak zor iştir. Sözgelişi zar atanların on bin kez düşeş
atması olanaksız, ama bir ya da iki kez daha kolaydır bu. Yine belli 30
bir nesnenin belli bir nesne için yapılması gerekiyorsa, bunun da
başka bir nesne için, yine bu sonuncusunun da başka bir nesne
için yapılması gerekiyorsa, bir ya da iki kez isabet ettirmek kolaydır
ama bağıntılar çoğaldıkça bu güçleşir. Bunun için yıldızların eylem- 292
lerinin tıpkı hayvanlann ya da bitkilerinki gibi olduğunu düşünmek
gerekiyor. Burada da en çok eylem insana düşüyor. Çünkü insan
pek çok bakımdan iy iy e isabet ettirebilir. Dolayısıyla pek çok şey
yapmalıdır, başkaları için de (oysa en iyiye sahip olan için hiç eylem
gerekmiyor, çünkü kendisi bir amaç; eylem ise hep iki yönlüdür, 5
hem amaç için hem de bu amacın aracı için olabilir). Öteki hayvan-
%

143
I1EPI OTPANOT B. 12 29a 13

tpırr&v fjLinpâ Tis K a l jjLia ıcrcos* tj y a p e v r ı i c r r ı v o v r v y o ı


av, &a-ırep K a l â v d p c o ı r o s , fj K a l Ta ı r o k k a ı r u v r a ırpo odov
ecrTi ırpös t o a p ıarov . t o pev o v v exet Kaı ptTe\eı t o v apı&rov, 10
rö ö’ a<piKveÎTaı evdvs b ı ö k ı y c o v , rö Se dia ı r o k k & v , rö
8’ o v b * e y ^ e ı p e ı , â k k ’ i K a v o v e h rö e y yu s ro6 e a ^ â r o v e k -
0 e îv ot o v e it v y ı e ı a re'Aos, rö p . e v br) ael v y ıa ıv e ı, rö 8’
la y y a v Ö ev , rö öe b p a p o v Kal l o y y a v d e v , rö öe K a l a k X o Tl
ır p â Ç a v tov bpapeîv evena, oîcrre ı r k e ı o v s a i K iv r jc r e ıs- e r e p o v 15
8’ âdvvareî ırpos rö v y ı a v a ı î k ö e ı v , â k k â ır p o s ro bpapeîv
pövov 77 î a y v a v ö r j v a ı , K a l tovtcov d ârep ov r ik o s av roî s. p.d-
k ıa r a pev yap İK e ıv o v Tvfceîv a p ıa r o v ır a m r o v r i k o v s* e l be

p.7), det a p e ı v o v İ cttlv ocna a v ey yv rep ov 7/ rov a p i a r o v . K a l


bıa tovto 7]p ev yfj o k c o s ov K i v e î r a ı , r a 8’ eyyvs okty as ao
K iv r j c r e ıs - ov y ap c u p L K v e î r a ı ırpös r o ecryarov, â k k â p.eyj)i
orov b v v a r a ı rv^eıv rrjs deıord rijs apyjjs. o 8e ı r p & r o s ov-
pavös evdvs rvyydveı bia p ıa s KivTjcretos. ra 8’ evrS> picrat t o v
ı r p c İ T o v K a l r&v icr^drcûv â c p i K v e i T a ı p e v , b ı â ırkeıâvusv 8’
âcf>iKveîraı Kivrjcrecûv. 25
ırepl 8e rfjs â ı r o p ı a s o rı Kara p.ev 25
r r j v ır p c o T ijv p la v ovcrav <f>opâv ırokîı ırkrjOos crvvecrrrjKev âa-rpcov,

r&v ö’ akkcov \ a > p ls e ıc a c r T o v eıkrjcpev I b ı a s K iv r ı c r e ıs , b ı ev


pev av r ı s ırpûtrov ev k o y co s olrjdeCrj rovd’ v ırâ p y eıv vorja-aı
yap bel rrjs ^co^s K a l ry s apyrjs eıcdcrrjjs ırokArjv vırepoyrjv
eıvaı Trjs ırpcorrçs ırpos r a s & k k a s , ett] 8’ hv tjbe avpfiaC- 3°
vovcra Kara k o y o v rj pev yap ırpcüTij p ia o v c r a ıro k ka ki-
v e î r& v crcop arcû v r& v Q e ic a v , ai 8e ır o k k a l o îıg a ı tv p ö v o v
e/cdoT7j' r & v y a p ı r k a v c a p e v c a v e v o r ı o v v ı r k e ı o v s cp ep eraı cf>o- 2 9 3

pas. rav rrj re ovv â v u r a Ç e ı 7j <f>v<Ti$ K a l ır o ıe î r ıv a r d £ ıv ,

9 6 &p$pa>7ros F H L M E 2 kcu Ü) E ] Ta SAAa ıroAAa M, ra ÖAAa F ,


râAAo H ÖSota olim E t i evdvs Stocks : €771*5 codd. 12 ou5’ om.
E1 ey^ojpçl H 13 eı 7} vyUıa J H M E r<>c* 5^ om . 4 * r ael om . E 1
19 ael] 7e H oaov F 22 orov ^ : ov E 2L S C ; om. E 1 rrjs BeıordrTjs
tv %€iu F 2 3 t<£ om. H L , B e k k e r 25 t &v K ı v r a t S* fi\v
KOLTa J 2 6 rty om. E 1 27 /5/aî eîXytpe M 29 5e t . . . e«:a-
<tt7)S tu rb ato o rd in e H 3 ° t?}s Trpd>Ti)$ post âAAa? pon. F 7$5e3 V
E1 3 2 t o Oeîov M 2 g 3 * 1 tftopas ^eperaı J F 2 âvıcrağ] e t
ıroıŞ L , f o r t .'E 1 (^e: 7} in ra s.) Te tj L .

144
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

ların daha az eylemi var, bitkilerin îse küçücük, daha doğrusu tek
eylemi var. Nitekim ulaşılabilecek olan ya tektir, sözgelişi insanın
ulaştığı gibi, ya da en iyiye giden yolda pek çok şey vardır. İmdi 10
kimi nesne en iyiye sahiptir, ondan pay alır; kimi az bir çabayja
hemen ulaşır, kimi çok çabalayarak bunu elde eder, kimi onu
aramaz bile, sınırının yanındakine gitmesi yeter. Sözgelişi am aç
sağlıklılık: kimi hep sağlıklıdır, kimi zayıflarsa sağlıklı olur, kimi
koşarsa ve zayıflarsa, bir başkası koşmak için bir başka şey yaparsa
sağlıklı olur, dolayısıyla eylemler çok sayıda. Ama bir başkası da 15
sağlığa hiç kavuşamaz, vardığı yer yalnızca koşmak ya da zayıflamak
olur, onun için bunlardan biri amaç olmuş olur. En yüksek derecede
en iyi şey amacına ulaşmaktır. Bu olmuyorsa en iyiye ne denli
. yakınsa o denli iyi olur. İşte bunun için yeryüzü de hiç devinmiyor, 20
ona en yakın olanların devinimleri en az. Çünkü bunlar sınıra
ulaşamazlar, en tanrısal başlangıcın, ilkenin belli bir noktasına
kadar ulaşabilirler. İlk gökyüzü hemen tek bir devinim aracılığıyla
ulaşır. Birinci ile sonuncunun arasındakiler ise ulaşırlar ama pek
çok devinim aracılığıyla. 25
ilk, önde gelen devinimin tek olmasına karşın çok fazla sayıda
yıldızdan oluşması, ötekilerin ise her birinin ayrı başına kendine
özgü devinimleri olması sorusu ile ilgili olarak, ilk olanın tek olması
nedeniyle bunun söz konusu olması ussal kabul edilse gerek. Çünkü
ilk devinimin ötekilere göre yaşam ve her bir ilke açısından 30
üstünlük taşıdığını düşünmek gerekiyor, bu üstünlük de orantılı
oluyor. Nitekim ilk devinim tektir ve pek çok tanrısal cismi devindi­
riyor, ötekilerse çok sayıdadır ve her biri tek bir cismi devindiriyor.
Gezegenlerden her biri çok sayıda devinimle deviniyor. İmdi doğa 29
böyle eşitlik sağlıyor ve bir. tür düzen gerçekleştiriyor; bir yandan

145
293a n E P I OTPANOT B. 12

rrj fie v puâ <j)opâ vokka â ır o b o v a a a<öp.o.Ta, t& 8’ evi


crcü/jum TroAAas ıp o p â s ' nal İti 8 ıa roöe £ı> ey o v cn . a & fx a
5 a t aA A aı (p o p a ı, o rı ıroAAa a d ifia r a k iv o v ç tlv al ır p o r r js
reA eu ra ıas Kaı rrçs İv a trrp o v i y p v a r j s* eı» ıroAAaıs yap
a tfia ip a ıs rj rek e v r a ıa a ’<f>aîpa e v b e b e n e v r f <f>eperaı, e K aan ]
8e (T (f> a îp a c r & j i â t i r v y y ^ â v e L o v . İK e iv r js & v o v v k o i v o v e lr j ro
epyov a v r fj fie v yap İKaory/ rç ı8ıos < j> v a eı < f> opâ, a fin ] be

ıo o î o v T r p â t r K e ı r a ı , tta v r o s be T r e T r e p a a p .e v o v crâ>fj.aTOS tt p o s ır e-

ır e p a a p .e v o v fj b v v a .fj .is ca rlv .


aAAa ırepl /xev rûı> rrjı; eyKiî-
K k ıo v (f> e p o p .e v (ı)v e î p i j r a ı ı r o f â r r a K a r a re
K İv r jc r ıv a& T puv

r t f v o v a t a v etrrl «al Kara ro a y r \ p . a , ır e p L re rrçs < fio p â s

Kaı tj?s rafecos avT&v.


15 A onrov b e ır e p l r r js y rjs e h r e î v , o v r e r v y y â v e ı Keıp.evr), ı g
Kal ır â r e p o v t &v rjpefj.ovvrcü v ea rr lv rj r& v Kivovp.evu>v, K a l ır e p l
r o v ar^rjfj.aTos a v r r js . ırepl fj.tv o v v Trjs Oeaecos o v tt/v aîiTrjv
â ır a v r e s e\ ov aı bo£av, aAAa t &v ır k e ıa T c a v e ır l tov fiia o v
n e îa û a t key ov T oov , o a o ı tov o k o v o v p a v o v ıre'rrep a a fj.ev ov e t v a i
20 <f>aaıv, iv a v T ic o s o l “ırep l r r jv ’ Î T a k i a v , K ah.ovfj.evoi 8£ Ilu ö a -
y o p e ıo ı k i y o v a t v eırl fxev y a p rov fiecrov ttv p e t v a i ( fta a ı,
rrjv b e y rjv , e v t &v â a r p ı o v o v a a v , kvkAco tp ep o fie v rjv ır e p l r o
fie a o v v v K T a T e K al rjjiepav ır o ıe tv . e r i 8’ i v a v r i a v a k k r j v
T a v r rj KaTaaKev& Çova-L y rjv , rjv a v rty O o v a ovojj.a K a k o v a ıv ,
25 o v 7rpös ra (f> a ıv o /x e v a roiıs Aoyovş Kal ras a l r i a s C vr o v v T e s ,
aAAa ırpos T iv a s k o y ov s Kal b o £ a s avrS v râ < p a w 6 p .e v a
ı r p o a ik K O V T e s K al ır e ı p < o jx e v o ı o v y K o a fx e îv . ıroAAoîs 8’ hv
Kal i r e p o ıs ovvbo£ei€ f ir ı b e î v r f j y r j r r j v t o v fx e a o v yâpav

a r r o b ıb o v a ı, rö t t i o t o v o v k İ k t & v < f> aıv o fj.e v < û v a&povaıv aAAa


30 fj.a k k o v İk t& v koycav. t& yap r ı/ ^ u o r a r u o io v r a ı ır p o a r j-

3 tpopâ om . E 1 aıroStSovtra F H ;4 r<î5e] rb E 1, tovto E 2S l - 5 al


om. E 1 tpopcd E \J LM : arpaipaı E aF H r S V ö rı E H : o ın . J F L M
r S P E rB«- İKflvTjs e x İKn’ivaıs co rrectu m E 1 ut vid. Koıvbv eÎTj] e?j/ koi-
vbv H : i)y E 1 9 ciutt) P r a n t l : avri) M, avr-r] cum c e tt. B e k k e r v
om. F atSıos E avrat E 10 •npimseıvraı E ra iıroV L E *
r e E L : om . $ r 13 * tpl re E L : Kal -ırepl * x^Pas J r5 » w
H 1 8 &ıravres exou<rı E L : ex ov(Tlv İıravres 3 4 tclvttjv F
Svofta E L r : om . ^E™ 01 a 6 kiyovs Kal 56£as E H L r : $6l-as Ka! \iyovs
JF M S P 3 0 ^/c] Kal 4k J

146
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

tek devinime çok sayıda cisim verirken öte yanda tek cisme çok
sayıda devinim ayırıyor. Bunun için öteki devinimler tek cisim
taşıyor, çünkü tek yıldız taşıyan en sondaki devinimden önce 5
gelenler çok sayıda cisim devindiriyor. Nitekim en son küre pek
çok küreye bağlı olarak devinir, her bir küre ise bir tür cisim
oluşturur. Dolayısıyla onun işi ortak bir iş. Nitekim her birinin
doğal olarak kendine özgü bir devinimi vâr, bu sanki bir ek gibidir 10
ve her sınırlı cismin olanağı sınırlı bir cisme göredir. İmdi dairesel
devinen yıldızların devinimleri üzerine konuştuk, bunlar varlıkça
ve şekilce nasıllar, onların yer değiştirmesi ve dizilişi nasıl, bunları
söylemiş olduk.
13 Şimdi yeryüzü üzerine konuşalım: nerede bulunuyor, acaba 15
duraduran bir nesne mi yoksa devinen bir nesne mi, biçimi nasıl?
Onun konumu ile ilgili olarak herkes aynı görüşü paylaşmıyor:
gökyüzünün bütününün sınırlı olduğunu ileri sürenlerin çoğu onu
ortaya yerleştiriyor. Bunların karşısında ise İtalya çevresindeki
düşünürler, Pythagorasçı diye adlandırılanlar var. Bunlar ortaya 20
ateşi koyuyor, yeryüzünün bir yıldız olduğunu, ortanın çevresinde
dairesel dönerken de gece ile gündüzü oluşturduğunu iddia ediyor­
lar. Ayrıca bu yeryüzünün karşısında, karşı yer adını verdikleri ikinci
■ bir yeryüzü kabul ediyorlar, bunu kabul ederken de kuramlarını ve
açıklamalarını görünenlere değil, görünenleri kuramlarına ve 25
sanılarına uydurmaya çalışıyorlar. Yeryüzünün ortada olmaması
gerektiği görüşüne katılan çok sayıda başka kişiler de var, onlar da
inançlarını görünenlere değil, daha çok sayıltılara bağlıyorlar.
Nitekim onlar en saygın nesne için ön saygın yer bulunduğuna 30

147
a
IIE P I OYPANOY B . 13 293’

K e ıv T t jv T ip .u o T & r r \v v n d p x e ıv x <*) P a v > e ı v a ı 8e nvp fie v y r js


T tp m re p o v , to be n epas to v p eraÇ v , rö 8’ ecry aro v K al

rö p e ao v n ip a s' cocrr’ e/c to v tc o v a v a k o y ıÇ d p e v o ı ov k o ıo v ra ı

e ıti rou jx e a o v T tjs a (f> a tp a s K e ıa d a ı a v r r jv , âkka pâkkov

rö ir v p . en 8’ o t y e Y lv O a y o p e ıo ı K a t S ıa rö p a k la r a npoa- 293 b
r \K tıv (ftv k a .T T e o ’O a ı rö K v p ıu > T a r o v to v n av ro s— rö 8e peaov

e ıv a ı to io v to v — [o] A ıo s (p v k a n rfv o v o p â Ç o v a ı t o to u ttjv e y o v

tt)v y<âpav nvp‘ u ta n e p tö pA aov â n k u ts keyopevov, K at to

to v peyeO ovs jie a o v K al to v n pây p aro s ov p ecro v K al r r js 5


(fy v a e & s. K a ır o ı K aödnep ev roîs Ç û o ıs ov ravrov to v

kal to v a o jp a r o s fie a o v , o v r ıo s v n o k r\n re o v pakkov K al n epl

to v okov ovpavov. 8ta p e v o v v t c l v t i j v t t j v a i r i a v o v ö e v a v r o v s


8eı 6 o p v fitı< r 6 a ı n e p l to n âv, 0118 5 e l a d y e ı v (p v k a K r jv eni rö
kevrpov, akk' e K e t v o ÇrjTeîv t o p e a o v , n o î d v t i Kay nov ve- 10
(f)VKev. e K e î v o f i e v yap âpxv r ö p e a o v K a l T İ p ı a v , ro 8e t o v
ro n o v p e a o v eoı/ce r e k e v r f j pakkov rj a p x f i ' to pev yap
opıÇppevov r ö peaov, t o 8' opCÇov r ö nepas. rıpıuorepov 8e
to Ttepıex°v K a l t o ire pas rj T o nepaıvopevov r ö pev yap
vkr] r ö 8 ’ ovala r r j s avardaecos kar iv. 15
ırept p .ev o v v r o v r o n o v 15
r r js y r js raİT r\ v e x o v a ı r ı v e s r i) v 8 d £ a v , 6poıu > s 8e Kat n e p l
p o v r js K a l KtvrjcreaiS' o v y a p rov avrov rp on ov a ır a v r e s v n o -
k a p flâ v o v a ıv , ak\ ’ oerot p e v p rjh ’ en i rov peaov K e ıa d a ı
(f> aaıv a v r r jv , k i v e î a û a ı KVKktı) n e p l r ö p ea o v , ov povov 8e
r a û r r jv , akkâ K a l r r jv a v r ıx O o v a , K ad an ep e ın o p e v n p d r e - 20
pov. evioıs 8e 8 o n e î K a l n k e ıo a a m p a r a r o ı a v r a e v 8e x e a f f a ı

31 r ııu u r ip a v JM (non S p) t n e â p x t l v ~\ e î v a ı F , om . H Yns H


32 tov E L J 2 : t & v 4 >r 3 3 rb om . E 1 3 4 r ijs a r p a l p a s neîaâaı
a ii T ^ y E L r : K c îtrO a ı r r j s c r ıfr a ip a s a v r f y F H M , K c îtr B a ı r r / v <r<pa?pav a v r f j s J
p .â K A o v '] p } ) v F 1 2 g 3 b ı t İ> om . J 7 « ] re E : o m . M K a l om . E
to ] tovto L 3 t s e c lu s i: h a b e n t codd . e t S , om . T ut vid. avr^v
E1 4 irv p om . J 5 t o v ( 2 )] t o t o v J F M 6 to û ] t î > t o v H L
r n i f i a r o s K a l t o v Ç ıpov M 7 K al r b tov H to fit tr o v J F 9 &rl]
ırepl F 1 10 Ti] t c L , B e k k e r 11 y a p om. F 12 t c \ c v t t )
et a p x h M 15 a T İ u r e u s L 1 6 ırepl om . F 17 A a f i f i a v o v a t v E
1 9 <t>a(rıv a İT T jv K i v e î a d a ı om . E 1 ırcpi] fj ı r c p ı 'J 2 1 T o ıa v r a
rnifiara F

148
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

inanıyorlar, ateşin topraktan daha değerli olduğunu, sınırın arada


bulunandan değerli olduğunu düşünüyorlar, ama en uç noktanın
orta ile sınır olduğuna inanıyorlar. Dolayısıyla bu sayıltılara
dayanarak ortadaki kürede yeryüzünün değil, ateşin bulunduğunu
düşünüyorlar. Ayrıca Pythagorasçılar, bütün un en önemli yerinin 293
özellikle korunması gerektiğinden ötürü (orta böyleymiş) bu yere
sahip olan ateşe Zeus’un Bekçisi adını veriyorlar. Sanki orta mutlak
anlamda kullanılıyormuş gibi ve sanki büyüklüğün ortası demek,
nesnenin ortası ve doğanın ortası demekmiş gibi! Oysa nasıl 5
canlılarda canlının ortası ve bedenin ortası aynı değilse; bütün
gökyüzü ile ilgili olarak da böyle kabul edilmeli. Bu neden yüzünden
onların bütün konusunda hiç korkmaları gerekmiyor, nöbetçiyi
de merkeze koymasınlar, tersine o ortayı arasınlar, nasıl bir şey, 10
doğal olarak nerede, bunu. Nitekim o orta bir ilkedir ve değerlidir,
ne ki uzamın ortası bir ilkeden çok, bir başlangıçtan çok, bir sona
benziyor. Çünkü orta sınırlanmıştır, sınırlayan ise sınır. Saran nesne
ile sınır ise sınırlanan nesneden daha değerli. Nitekim biri madde,
öteki öteki ise bütünün varlığı, tözü, ousia’sı. 15
İmdi yeryüzünün yeri üzerine, yine duradurması ve devinimi
üzerine kimileri bu görüşleri taşıyor. Herkes aynı görüşte değil, daha
önce dediğimiz gibi onun ortada olduğunu bile kabul etmezken,
daire biçiminde devindiğini, hatta yalnız onun değil, karşı yerin 20
de daire biçiminde devindiğini ileri sürenler var. Kimilerine göre46

149
293b n E P I OTPANOT B. 13

cp ep e crd a ı ır e p l r ö jj.e<rov, rjfû v â b r jk a b ıa ttjv e ır n r p 6 <rdrj-


crtv r r js -yrjs. b ıo Kat r a s Trjs <re\ıjı>r]s e K k eırfre ıs ı r k e î o v s r)
T a s t o v r jk ıo v y ıy v ecr O a ı (p a c r ıv t& v y a p (pepppıevcov e K a a r o v
25 a v r u p p a r r e ı v a v r f j, a A.A.’ o v fxovov r r jv y rjv . e ır e l y a p o v k ec r rıv
t) yrj K tv r p o v , aAA’ â u e 'x e ı r o rjp ıo'cp a tp ıov a v r r js o K o v , o v d e v
K cû kveıv o l o v r a ı T a < paıvop.eva a v p f i a ı v e ı v op.oLu>s p-Tj K a r o ı-
k o v o -iv r jjjlv e ır l t o v K çv r p o v , a>cnrep K av e i İ t t i t o v p .e a o v
rjv fı y rj • o v d e v y a p o v b e v v v ır o ıe îv e ır ıb r jk o v t İ ] v r/p-icreıav
30 â ır e '^ o v r a s rjp& s b ıâ p ıe T p o v . ev ıo ı be K a l K eıp ev rjv â l to v
K ev r p o v (paarlv a v r r jv îK k e c r d a ı K al K iv elc rd a ı ır e p l t o v b ı a ı r a v r o s
o3 T e r a f ie v o v ıro K o v , â a -ır e p ev r <3 T ı p a ît a y e y p a ı r r a ı .
33 ırapaırKrjcrCcûs
b e K al ır e p l t o v a - ^ p ıa T o s ap.<pıa-fir)TeÎTai’ t o î s p.ev y a p b o n e î
eîv a ı a -(p a ıp oeıb -q s, t o î s be ır K a r e îa K al rö a -^ rjp a r v p ı r a -
2 9 4 a v o e ı b ı js • n o ıov v T a ı b e TeK pnjpıov o r ı bvvcov Kal â v a r e k k c o v o
r jk ıp s e v d e îa v Kal o v ırep ifp ep rj Tijv cnroK pv^tıv c p a ıv e r a ı ır o ıo v -
p .e v o s v ır d Trjs y rjs, <os b e o v , e ın e p f)v c rep a ıp o eıb rjs, ı r e p ı -
<peprj y ıv ecrO a ı t i j v a ır o r o p r ıv , o v ır p o c r K o y tğ jp e v o ı t o r e â ır o -
5 crTr]p.a t o v rjK ıov ır p o s rr)V y rjv Kal to Trjs ır e p ıc p e p e ıa s p -ey e -
d o s , ws e v t o î s (p a ıv o p ıe v o ıs /ıiK p o îs k v k K o is e v d e îa (p a ıv e r a ı
ır o p p m ö e v . b ı a p,ev o v v r a v r r jv t i j v ( p a v r a c r ıa v o v b e v a v r o v s â ır ı-
c r r e îv b e î piri KVKkoreprj r b v o y kov e ı v a ı r r js yrjs" a k A.’ İn
n p o c m d e a a ı, K al tpacrl b ı a t t jv T jpep.iav â v a y K a îo v r â <ryrj-
10 p .a t o v t e \ e ıv a v r r jv .
10 K al yap brj o l ı r e p l r r j s K iv r /c r e m s K a l
T r js j i o v r j s e l p r j p . e v o ı T p o n o ı ı r o k k o l T v y x â v o v < r ı v . rö p . e v o v v

2 2 S i 65i)\a J F M tTnırpiaüetnv L , İTnırpiöecrıv E (vid. 2 9 7 h 2 9 ) 23


om . E 1 2 5 a v rrj B onitz : uvt }]V cod d ., S ftûvrtv L 26 ouöçv}
oS u v M 27 o l 6v t 6 (sup ra posito 0 1 ) H ^ 7 )] « a l /jlti L 28 K al H
si F H r : om . E J L M , e i P ra n tl roû om . M 2 9 oöre E rec' 3 0 âjr-
f j ç o r r a ? r/juSs S t d / ı e T p o v E L : a w e x u v r a ıı > r r j s 8ı a / x e r p o v $ r S ’ (qui r jf t û y a n te
r r j s addit) 31 İ \ \ e a 0a t K a l K i v e î a B a ı E 1 (nisi fallor) M S A l. : e iAe?rröal
k . Kiı/. J F , lA A c t r d a ı solum e x S im p licii co n ie ctu ra B e k k e r, e îK e ît r B a ı solum
H L , revolvi et nıoveri T (vid. 2 9 6 a 26, Tim . 4 0 b) 3 2 t fraynevov M
33 post <TX‘h p a T o s add. av T T js F Soıcet e î v a ı E L r : e î v a t 8o k € Î & 2 9 4 &a
K o l E L r : aAA’ 4 T7)^ a ı r o r o f i ^ ı / y ı v e a O a ı F 7 a iır o îs F 9 5ia]
Kal Sıek E 2 a v â y K i] F 10 87; om. E L

150
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

ise yeryüzü arada olduğu için bizim görmediğimiz bu tür pek çok
cismin ortanın çevresinde dönme olasılığı var. Bunlar Ay tutulma­
larının Güneş tutulmalarından daha çok olması bu yüzdendir
diyorla'r, çünkü yalnızca yeryüzü, dünya değil, devinenlerin her biri
araya giriyormuş! Nitekim yeryüzü merkez olmadığı için, tersine 25
onun bütünü yarımküre uzak olduğu için, görünenler merkezde
bulunmayan bizlere yeryüzü ortadaymış gibi görünüyormuş, buna
bir engel yokmuş. Zaten bunun için bizim ortadan yarıçap uzun­
lukta uzakta olduğumuzu fark edemiyormuşuz. Timaios’ta yazıldığı 3C
gibi47 bazıları da yeryüzü gerçi merkezdedir ama bütünü kesen
kutupta gerili olarak sallanıp dönmektedir diyorlar.
Şekli konusunda da yaklaşık aynı görüş farklılıkları var. Kimi­
lerine göre48 küre biçimli, kimilerine göre49 düz, kimilerice göre de
davul biçiminde. Güneş’in doğarken ve batarken, ufukta çember 2!
biçiminde değil, düz çizgi biçiminde bir kenar oluşturmasını tanık
gösteriyorlar; küre biçimli olsaymış çizginin çember biçiminde
olması gerekiyormuş! Oysa Güneş’le yeritı uzaklığını ve çemberin 5
büyüklüğünü hesaba katmıyorlar: görünen küçük çemberlerde bile,
uzaktan düz görünüyor. İmdi bu kurgulama yüzünden onların
yeryüzü kütlesinin küre biçimli olmadığına inanmaları gerekliği
hiç de yok. Ayrıca şunu da ekliyorlar: duradurması yüzünden
yeryüzünün bu şekli taşıması zorunlu. 10
Devindiği ya da duradurduğu konusunda da çok çeşitli görüşlere
rastlanıyor. Dolayısıyla bu soru ile ilgili olarak hepsine bakmak

151
IIE P I OTPANOT B. 13 294“

a ır o p fjc r a ı ır a ır ıv a v a y n a lo v eır e k ö e îv ray a yap a k v ır o r e -


p a s b ıa v o ıa s t o fır) d a v fia Ç e ıv ır& s ıro T e \xiKpbv fjiev fLÖ pıov
r r js y r js , tiv p.erecüpıcr 6 e v â<pe 6 fj, ı p e p e r a ı K a l f ie v e ı v o v k eöe-
Aet, Kat t ö ır k e îo v ael Ö ârrov , ır a a a v he r r jv y rjv e ı t ıs 15
â (j)e trj fie r e c a p ıc r a s , ovk av (f> epoıro. v v v 8’ r / p e p e ı t o c t o v t o v
fiâ p o s . aAAa p.rjv k& v et t i s t & v <pepojj.eva>v fio p ıa t v a v r r js ,
ır p lv ırec reîv , vcftaıpour] tt)v y rjv , oî& 6ı']<reraı Kara» (j.rjdevos
â v r e p e ıo - a v r o s . tStrre ro p.ev a ır o p e iv etKorcos k y e v e r o <f»Xo-
o-ocprju a ı r a c r ıv rö 8e ır e p l T a s t o v t o v k v c r e ıs , pr) p  k k o v 20

a T o ır o v s e î v a ı b o K e îv T r j s .a ı r o p ıa s , û a v p ıâ c r eıev a v t i s . o î tıe v
y a p , 8ta T a v r a a ır e ıp o v rö k u t c o r r js yrj s e î v a ı cpacrıv, [ t ır
a ır e ı p o v a v r r jv e p p ıÇ & v d a ı Ae'yovres,] & tn rep a e v o c p â v r js o K o-
kocf>a>vıos, ı v a /xr; i r p a y l a r ’ e y l e r i (rjT ov v T es t t j v a lr ta v " 8to
Kat ’E fiır e b o K k r js o v t u is eıre ır k r jÇ ev , e lıra ıv [<ûç] 25

eî Trep â ı r e ı p o y a y r js r e f i d ö r ) Kal 8 a \ j/ık a s a lO r jp ,


ü)S Sta 7toAAüjv St) yAaicrcnjs p r jB e v r a fx x v rai(a s
İ K K İ y v r a ı aro/A aT u v, o k ı y o v r o v ı r a v r o s iS o v r a t v . 28
o t 8 ’ €(f>' v b a r o s K e îc r û a ı. to v to v yap a p y a ı ö - 28

raTov ır a p € ik r j< ^ a p .t v to v koyov, ov <f>acrıv e h r e ıv S a k r jv

to v M tA ^ tr ıo ı» , â>? 8 ta rö ırk u > T r)v e îv a ı fx e v o v tr a v a c r ır e p 30

£ v k o v rj t i r o ıo v r o v erep o v (n a l y a p t o v t o > v l i r ’ a e p o s jJİev o v -

6 ev ır e c p v K e fie v e ıv , a kk’ i(j> ’ v b a ro s), & e r ir e p ov röv avrov

koyov o v r a ır e p l r r js y r js K al t o v v b a r o s r o v o y o v v r o s r r jv y r j v

ovbe yap rb v b tû p n erpvK e ftA v e ıv p .e r e o ip o v , a A A ’ erti r ıv o s

e c r r ıv . ert 8’ <3 <r ı r e p â r jp tib a r o s K ovcporepov, K a l y r js v bco p - 2 9 4

cü crre ı r & s o îo v r e r d K o v < f> o r e p o v K a rcoT ep co K e îc r ö a ı r o v f i a p v -

12 &\ı«roTfpaç F H L S : a K v ı r a r e p a s E 1 ut vid., a \ o y w r e p a s J M T l 6 c u p i7j


H , a t p ie ı L , atp rj S p iıp efie îv J r o t r o v t o v { o v ) ci. Byvvater 17 k & v
<I>L : K a l E 18 ırpiv] ırepl L v < p a ıp o t H 19 i y l v e r o F
2 0 T r e p l r a s E L A 1. : r a s ı r e p l 3 > rS (co d . F ) , ırep! r i s ı r e p l S (c o d . A )
roı 5r â v M S rp 2 2 t ı r ’ . . . 23 Ae y o v r e s om. E J L r S : hab en t F H M
A etiu s (cf. D iels Vors. 11. A . 4 7 ) 2 4 e^aııre om . M 2 5 eln ilo v E L r : '
e fo r ıitv w s 3> 27 57/ om . M y \ c atraıj E 1 28 iy K e y v r a t F e ıS iÎT c o v
E rec'H i ı p ' om. E 1 7 i p om. E 1 2 9 'Av om , E tp a ır ıv ] e p a a l
fifv HM r t i v @ a \ 7j v r a y F 3 3 /cal] k al ırepl E 2 3 4 aAA 4t t l
tiv < S ;1 e v i t l v o s S e E 2 g 4 b ı u S a r o s CC7/P F K o v tp O T tp o s J 2 oIoV
T e JH L M rS c : o to y r a ı E F K e î t r B a 1 p o st 3 < p v a ı v pon. F

152
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

gerekiyor. Şuna herhalde ancak Vurdumduymaz bir düşünce


şaşmaz: küçücük bir toprak parçası yukarı fırlatıldığında, yukarda
kalmak istemiyor, düşüyor, daha büyük bir parça her zaman daha
hızlı düşüyor da, toprağın, yeryüzünün tamamı yukarı kaldırılıp 15
bırakılsa nasıl olur da düşmez? Nitekim o onça ağır olmasına karşın
duraduruyor. Onun parçalan devinirlerken, düşmeden önce toprak
altından çekilse, karşı koyacak hiçbir şey olmadığından ötürü
aşağıya düşmeye devam edeceklerdir. Dolayısıyla bu sorun herkes
için felsefe malzemesi olmuştur. Şaşılacak olan ise, bu konunun
çözüm önerilerinin, sorunun kendisinden daha garip olduğunun 20
düşünülmemesi. Nitekim kimileri bu yüzden yerin altının sonsuz
olduğunu ileri sürmüşler, sözgelişi Kolophonlu Ksenophanes
nedeni arayarak başına iş açmamak amacıyla, yerin kökünün
sonsuzdan geldiğini söylemiştir. Bunun için Empedokles de onu
şu sözlerle eleştirir: 25

Yerin derinliğinin sonsuz, aiter ’in de fazla olması,


bütünün pek azını gören kocaman ağızlardan
dökülen boş sözler.50

Kimi de yeri, toprağı suyun üstüne koyuyor: bu kuram, bize


ulaşanların en eskisi. Miletoslu Thales bunu ileri sürmüş. Yani yer
bir tahta parçası ya da böyle bir şey gibi suyun üstünde yüzerek 30
duruyormuş (nitekim bunlardan hiçbirinin havanın üstünde dur­
ması doğal değil, ama suyun üstünde duruyorlar). Sanki yeri taşıyan
su ve yer üzerine aynı sorun ortaya çıkmıyormuş gibi! Nitekim su
da doğal olarak öyle asılı kalmaz, bir şeyin üzerindedir herhalde.
Ayrıca nasıl hava sudan daha hafifse, su da topraktan daha hafif. 29*
Dolayısıyla daha hafif olanın daha ağır olandan aşağıda bulunması

153
294b n E P I OTPANOT B. 13

r e p o v t t]v <pv<rıv ; İ r i d’ e lır e p ok.rj TrecpVKe p  v eıv i(f> v b a r o s ,


b r jk o v o r ı K al r & v p.opıa>v İ K a v r o v [ a v r r js ] ' ıniv 8’ o v < j>aıveraı
5 to v to y ı y v o p e v o v , a k k a r b r v y o v j i o p ı o v ( p e p e r a ı e l s fiv d o v ,
Kal 6a r r o v r o peîÇ ov" a k k ’ e o i K a m p e x p ı TLV° S O jT elv, a k k ’
o v p eX P L 'n eP b v v a r o v r r js â ır o p ıa s - ıracn y a p rjp.lv r o v r o
vv v rjO es, /Jtfj ır p b s ro ır p a y p a TroteLcrdaı rrjv Çrjrrjarıv a k K â
rrpos r o v r a v a v r ia keyovra' Kat y a p av rbs iv a ir & Ç rjrel
ıo p .ix P L^ k İ t l İx V a v r ı k e y e ı v a v r ö s a v r & . b ıo b e l
rbv p ekkovra K a k & s ÇrjT rjaeıv i v a r a r i K o v e îv a ı b ıa r& v o l-
KelcûV iv o-r& o-etov r& y e v e ı , r o v r o 8’ e a r l v eK r o v ır â c r a s r e d e m -
13 p rjK ev a ı r a s b ıa ıp o p â s .
13 ’A v a Ç ıp e v r js 8e Kal ’A v a Ç a y o p a s K a l
A r jp o K p ır o s r b ı r k d r o s a ı r ı o v e îv a ı (p a rrı rov p e v e ıv a v r r jv .
15 o v y a p . re p v e ıv akk’ iırn to a p A ^ e ıv rov âep a rbv kâ r c o ö e v ,
oTrep ( p a ı v e r a ı r a 7rA.âros e^ o v ra r& v c r ıa p a r a ıv tr o ıe lv ' rav ­
r a y a p K a l Trpos roııs â v e p o v s l^ e t b v v K i v r jr c o s b ı a rr jv â v r e -
p eıcrtv . r a v r b brj r o v r o t r o ıe lv r& r r k â r e ı [(p acrıj r r jv y ıjv ır p ö s
rov tn r o K e ıp e v o v âepa (rö v 8’ ovk e x o v r a p e r a c r r f j v a ı r o ır o v
20 İk ü v ö v âdpou> r& KÛrcûOev r jp e p e lv ) , & <nrep r ö ev r a l s K k e-
\ f/vbpaıs vb<op. orı 8e bv v araı ır o k v (3 â p o s (p ep e ıv â ır o -
k a p .(B a v o p .ev o s K al p iv c o v o a rjp , r e K p r jp ıa T rokka key ov -
<rıv. Trp& rov pev o v v e l p.rj T rk a r v r b (rx v ijıa TVS 7V S ecrrt,
b ıa rov ro pev ovk av r / p e p o l. K aC roı r r js p o v i j s o v r b ı r k â -
25 r o s a ı r ı o v e f 8>v keyovcr ıv , âkka r ö fie y e Û o s pakkov b ıa
y a p r r jv < rre v o X a > p (a v o v k r ıjv trd p o b o v ö â r jp p e v e ı b ı a

4 İKaarrov E J F L M : eKaarov airrrjs H T , avrr)S %Ka<rToy S " 5 tpeperaı


fiipıov F . (pepemi ek fivQ6i' \ fivöıÇeTaı S u t v id . 9 rb»' om . F ovros
E 'L IO fiTiSev H e^eı J L I t Ka\ûs Cvr^aeıv om. E 1 ohceltes H M
14 afrtov rov fieveıv a.vrt)v tpatrtv F 15 ovde yap M iırarun&Ceıv E J L S 0
(5 2 4 ) : İTMta>naTİÇeıv F H M S P (5 2 6 ) tov (2 ) om . E 1 16 &<rırtp H
17 y&p om. F , yhp K al om. J . S u(TKiprjTws e^eı F 18 ravrb Si)]
ravra 8e E 2 ıroıeîv an te r^v pon. F H tpaaı. om. E : h a b en t ce te ri
19 ırov fieraarîjvaı L , rov /lerarrrijvaı D iels 2 0 a9p6 tp T S : aöpoas
J F M , d 9pia> E L , a9piov H (cf. de Inc. A n im . 7 0 5 * 4 e te .) faanep] &s
vpbs P ra n tl 2 2 K a l . . . af/p om . F , â om. M keyovatv om . pr. J
2 3 oZv om. E L rrjs yîjf] ravrıji S '(co d . A ) 2 4 rıpe/teî M,
fioirı F oû] aS ob E ” °‘ 2 5 fiivov p o st ırkdros add. F M , post peye-
605 J aîrtov iarıv e{ J F M

154
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

doğaca nasıl olanaklı olur? Yine, yerin bütünü suyun üstünde doğal
olarak duracak olsa, onun parçaları da onun üzerinde durur, bu
açık. Oysa bunun böyle olduğu görünmüyor, tersine her parça
batıyor, ne denli büyük bir parçaysa o denli çabuk batıyor. Demek 5
ki bunlar soruyu bir yere değin araştırmışlar görünüyor, ama sofuda
olanaklı olana değin değil. Hepimizin bir alışkanlığı var: araştırmayı
nesne ne ise ona göre değil, karşıt söylenen ne ise ona göre yapıyo­
ruz. Kişinin kendisi de, kendine artık karşıt söyleyeceği bir şey
kalmayana değin araştırır. Bunun için doğru araştırma yapmak ıc
isteyen kişinin, cinsce nesneye özgü itirazlarla karşı çıkması gerekir,
bu da bütün ayırıcı özelliklere bakmaya bağlıdır.
Anaksimenes, Anaksagoras ve Demokritos yerin duradur-
masının nedeni onun düz olmasıdır, diyorlar. Aşağıda bulunan
havayı kesmemekte, düz cisimlerin yaptığı gibi, bir kapak biçiminde 15
örtmekteymiş. Çünkü düz cisimler karşı koydukları için rüzgârla
kolay devindirilemezler. İmdi bunun aynını yer, düzlüğü, yassılığı
nedeniyle alttaki havaya karşı yapıyormuş (hava da çıkacak yete­
rince yer bulamadığı için, aşağıda birikmiş duruyormuş), tıpkı su 20
saatindeki su gibi. Sıkıştırılmış ve durgun havanın çok fazla ağırlığı
taşıyabildiği konusunda da pek çok örnekler veriyorlar. İmdi her
şeyden önce yerin şekli düz değilse, bu yüzden duraduruyor olmaya-
. cak değildir. Duradurmamn nedeni onların sözünü ettikleri düzlük 25
değil, daha çok büyüklüktür. Nitekim sıkıştırılmış hava, çıkış yolu

155
I1EPI OTPANOT B. 13

rb Trkrjöos' ıro kv s 8' e o r l 8 ıa tö vtto p ey edovs Trokkov iven ro-


kap.fiâve< rdaı ro v rrjs yrjs. cocrre rovro fiev vrtap^eı, Kav
<r<f>aıpoeı8r)ş fiev [fj yrj] fj, rr)kiKavrr] 5 e t o p.eyedos‘ p e v e l
y ap Kara to v eneivoiv K oy ov. 30
oAcos 8e Trpös to vs o v reo 3°
k e ’y o v r a s ır e p l T tjs Kivr)(recoî o v ir e p l p .o p m v e a r l v fj ap.q>L(T-
firjT rjcrii, akka ır e p l o k o v r ı v o s K al tta v r o s . e£ a.pXVs y&P
b ı o p u r r e o v ir o r e p o v i c r r ı tls r o t s a u ıp a crı tpvtreı K iv rjcn i rj o v 8 e -
p.La, K a l ı r ö r e p o v (p v treı f i e v ovk ecrrı, f i ı a 8 ’ ecrrtı\ lir e t 8e
ır e p l r o v r c o v d ıc o p ıc r r a ı ttp o r e p o v o t r a K a ra rrjv ı r a p o v a a v 8 v v a - 2 9 5 “
p.ıv e ıy o p - e v , ^ p îjcrreoi' û : VTrâpyovcni). e l y a p p rjh ep C a <f>v-
(re ı K İv rju is i c r n v a v r & v , ovb% /3 ta to s ecrraı," e l 8 e p rj i c r n p .rjre
<j)vcreı p r j r e fiC a, o k a >s o v d e v Kivrjdrjcrerai" ır e p l y â p ro v ra tv
o r ı â v a y K a ıo v c r v p fia ıv e ıv , Z u o p ıtr r a ı r r p ö r ep o v , K al Trpos t o v - 5
Toıs o r ı o v 8 ’ r\pep.eîv e v b e ^ e r a c m ervep y a p Kivrjcrıs v ı r a p ^ e ı
rj /3ta rj ıp v creı, ovra> K a l r ı p e p l a . o k k a /xr;ı> e t y e i t r r ı kiVtj-
<us t i s K ara <pv<rıv, o v k &v fj f i ı a 10s eırj <f>opa j iâ v o v o v 8 ’
?}pe/j.rjcrıs‘ utcrr e l f i ı a v v v fj yrj p .ev eı, k a l crvvrjkO ev errl r ö
p.ecrov <pepop.evr) 8 ta r r jv bC vtjcrıv r a v r r jv y a p r r jv a l t t a v t r â v r e s 10
k e y o v c r ıv İ k r & v ev r o î s v y p o ı s K al ırepl t o v â e p a < rvp.fiaıv6v-
T(t)V e v r o v r o ıs yap ael (p ep era ı r a peCÇm Kal fia p v r e p a
TTpos to fie c r o v rr js 8 ıv rjs. 810 87 TÎ]V y rjv ır a v r e s o tr o ı
r b v o v p a v o v y ev v & crıv , i ı r l r b p.earov cruvekO eîv ( p a c r ıv o n 8e
p .e v e ı, 0 }T ov(rı rr jv a lr ıa v , K a l k e y o v c r ıv 01 p.ev r o v r o v r o v 15
r p o ı r o v , o r ı r b t t k â r o s K a l r b p.'eyeOos avT rjs a ı r ı o v , ot 8 ’ toer-

27 rb om . EL 4<rrl EL : irrrlv 6 a.7)p 4>r aıro\afx0âveır8aı $E” %


nepıAapfSdvecrSaı S p 3 8 İ 7rapxel F, vırlp£ot H K ol J 29 V
yrj an te rj addunt FHr, p ost jj LSP fievû $ : fıivt ı E^LI'SP 3 0 trpus
EHLrSP: irpis -ye JFM 31 oûîe E fiepûv $ 3 2 rıvos üAov
F 3 3 n s om . E M S » 295 a 3 H <pv<riKT) E‘L, co rr.
E1 ut vid. 3 oûî’ T) EL (non S ° ) icra* H 8e] yâp M 4 ovSh
F yâp ro&ruv EL : rovrav yap Fr, r e ykp Sij rovrıoy JHM 6 yap
HL : yâp K a l JFMr, om . E1*2 7 y{\ fi^ı L, om. E1 t ıs Klvyaıs
M 9 Sor’ tl ex Scrre co rr. E1 avvr]KSov M 10 ra.vrj]v e t
rrâvrts transp on . E1 u t vid. L 11 Kal ELr : (ptpoulvav K a l 13 K a l
ESP: « a l râ 3>L 13 Sjj.E : K a l <f>, î) j jra l Lr, B e k k e r 16 K a l ]
avrrjs Kal E K a l rb nîytBos utpote c a n 2 9 4 b25 male co n g ru en tia se c i.
K u b richi

156
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

olmadığı için, nicelik yüzünden duradurur. Nitekim onu örten yer


kendisi büyük olduğu için hava çoktur. Dolayısıyla yer küre biçi­
minde olsa bile, büyüklükçe o nicelikte olmak koşuluyla aynı şey
söz konusu olacaktır. Nitekim onların kuramına göre duraduruyor. 30
Aslında devinim üzerine bunlarla ilgili bir tartışma, parçalarla
değil, bütün ve her şey üzerinedir. Nitekim başta şunu belirlemek
gerekir: acaba cisimlerin doğa gereği bir devinimi var mı yok mu;
acaba doğa gereği yok da zorla mı bir devinim var? Am a madem
ki, daha önce gücümüz yettiğince bunlar üzerine araştırma yaptık, 29
bunları şu anda kullanmak gerekiyor. Onların doğa gereği hiçbir
devinimi yoksa, zorla devinimleri de olmayacaktır. Doğa gereği de
zorla da devinimleri yoksa, hiç mi hiç devinmeyeceklerdir. Bunların
böyle olmasının zorunlu olduğunu daha önce belirledik, bir de buna 5
ek olarak bu durumda duradurmanın da olası olmadığını belirledik.
Çünkü nasıl devinim ya doğa gereği ya da zorla söz konusu olursa,
duradurma da öyle. Ama doğa gereği bir devinim varsa, yer değiş­
tirme yalnız zorla olmaz, yalnızca duradurma da. Dolayısıyla şimdi
yer zorla duruyorsa dönme, girdap yoluyla ortaya gelmiştir. Sıvı 10
nesnelerde ve havada olup' bitenlerden yola çıkarak, herkes bu
nedeni ileri sürüyor. Nitekim bunlarda daha büyük ve daha ağır
olanlar her zaman girdapla, hortumla ortaya sürükleniyor. Bunun
için gökyüzünün oluşmuş olduğunu ileri sürenlerin hepsi yerin orta­
ya geldiğini ileri sürüyor. Dolayısıyla niçin onun duradurduğunun
nedenini ararken kimi yerin düz olduğunu, onun büyüklüğünün 15
buna neden olduğunu ileri sürüyor, kimileri ise, sözgelişi Empedokles,

157
295 n E P I O TPA N O T B . 13

ı r e p ’ E fM reö o K Â î/ s, t t j v t o v ovpavov (p o p a v K V K k ıa ı r e p ı ö e o v c r a v

K a l .6 a .T T 0 v (f> e p o p .e v r ıv rj rrjv r r js y i j s ( p o p a v K c o k v e ıv , K a O â ır e p

rö iv t o îs K v d Û o ıs v b ı op* K al yap tovto kv kAm tov K vâdov

ao (p e p o /tiv o v ır o k k a K is Karta tov \ a ^ K 0 ^ y ı v o p ^ v o v o p w s o v (f>e-


peraı K a r to , ıre< j> vıcbs ( f > e p e a 6 a ı , öıa t t )v a v r fjv a lr ıa v . naL-

ro ı p.t)T£ rrjs ö i v t js kiûAvovotjs p.ıjre tov T rkd rov s, a k k ’ ■ûırefeA-


Ûo v t o s tov aep os, 77ot ıror’ o lo -O y c r e r a ı; ır p o s } ie v y a p rö /xe'-
crov /3ta, Kat \ x iv e ı f i ' ıa - Kara fp v c r ıv be ye a v a y K a io v eı-
25 v a ı T i v a a v T r js ( p o p d v . a v T r j o v v T r o r e p o v av u > r) K a r t a , r) ıro O

ia r ıv ; eîvat jx e v yap r ıv a a v a y K a io v ' el öe pırjöev fiâ k k o v

K ârca rj a v o ı, o ö’ avta arjp ji,îj K cakv eı ttjv avca (p o p d v , o v b *

av o v ı rö ttj y fj K u tk v o ı t t jv k (x tw Ta yap a ir a tS > v av-


t 5>v â v a y K a îo y e ıv a ı a ır ıa r o îs a v T o ıs .— eri öe iT p o s ’ Epııre-
3 0 BoK Â ea k&v İK e îv o t ıs e h r e ıe v . ore yap r a o r o ı^ e ia öıeıtmjKet
\ a tp ls vno ro î vetKous, rıs a ır ıa rr) yjj t t js p .o v r js yv; ov

y a p ö ıj Kaı rore a ırıatreraı r ? jv b ı v r j v . — â r o T r o v öe Kat rö /*?j

(T v v v o e îv o t t i t p o r e p o v jxev ö t a r r jv ö iv t jc t iv i fy e p e T O r a j i o p ı a
T rjS y r js ır p ö s r ö p ıe 'cro v vû v ö e ö ıa tu » ’ a l r ı a v ıravra ra /3a -
35 p o s f y o v T a ( f i e p e r a ı ır p ö s a v r r jv ; ov yap rj ye ö iv t j T r k r jc r ıd -

2 95b <Te t T rpös r jjiâ s .— eri ö e K al r ö T tv p a v c a Çeperdi ö ı a t iv ’ a ı-


Tiaı»; o v y a p ö ıa y e t t jd b C v tjv . e l öe ToSro < p ip e< r 6 a C ir o v ır e -

(p V K ev , b r jk o v o ti K al r r jv y r jv o h j r e o v .— a A A a /xtjv o v ö e r f j

b ıv r j ye tö fia p v K al Kovepov tSpıtrrat, aA A a raiy rrp o r e p o v

5 v ı r a p ^ o v r o ı v f i a p i u > v Kat K o v c p ü iv r a fie v e ls rö p  crov ep)(e-


rat, r a ö’ iır n r o k â Ç e ı öta tt jv Kivtjn-ıv. r\v a p a K al ır p lv ye-
v e c r û a t t t jv b ıv r jv fia p v re Kat K ov (f> o v , a T iv ı öıtopiaro K al

17 SıaBeovaav S p 18 6&tto> L ^ ri/v E J F S P : rT]f I I L M F c^>opay]


yp. <j>vtrıv m argo E a o yıyvafievov J 'L M 83 Kw\var}S L înre-
Çe\8ivros S to ck s : vve\8ivros codd. 2 4 p ost /3îa (1 ) add. H
fiia (2 )] Kal E ye $ : om. E L r 25 Karaj fj &ya> F 2 6 81) E
(non S ° ) 2 7 koiKvoi J (,non S c) 2 8 ttjv y-r\v H 2 9 aİrtov S 1
3 0 kİ.v eKfîi>6 rıs E L : Kİjteîvi t ıs Uv ^>E I''C'S C eîıreıev E : etıroıev F S e
(cod. A ), etıroı J H L M E rtc‘ SıeiTT^Keı J , ıVr^Keı E 1 31 t Is E L S c :
t Is v 4 >Erec- 3 4 5e] Be Sij L 3 5
yap 5 4 E aF ye 5 ta F 4 ıcal E L : Kal ro (J> 6 tiivr)<rıv M 7 fiapv
re Kal Kovıpov E 1L r : rb piiy fiapv tu S i Koîıtyov 4>E2, fo rt. S p i } aA\a E 2
«al] 1) E*

158
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

gökyüzünün dairesel yer değiştirmesinin, yerin deviniminden daha


hızlı olduğu için, tıpkı bardaklardaki su gibi, onu engellediğini
söylüyorlar. Nitekim bardak dairesel döndürüldüğünde çoğu kez
tuncun altında bulunan su, aşağıya devinmesi doğalken, aynı 20
nedenle aşağıya doğru devinmiyor. Ne ki sarmal onu engellemezse,
hava altından kenara çekildiğinde yer nereye gidecek? Nitekim o
ortaya doğru zor ile deviniyor, ortada zorla duraduruyor. Doğaya
uygun bir devinimi olması zorunlu. İmdi bu acaba yukarıya mı, 25
aşağıya mı; nereye? Doğal bir devinimi olması zorunlu. Ama yukarı­
dan daha çok aşağıya doğru devinmezse, yukarıdaki hava ise yukarı­
ya devinimini engellemezse, aşağıdaki hava da aşağıya devinimini
engelleyemez, çünkü aynı nesnelerin nedenlerinin aynı nesneler
için aynı olması zorunlu. -A yrıca Empedokles’e şu da sorulabilir:
N efret tarafından öğeler ayrıldığında, o zaman yeryüzü için bir dura- 30
durma nedeni var mıydı? Çünkü neden olarak o zaman da sarmal
gösterilemeyecektir-. Daha önce sarmalla yeryüzünün parçalarının
ortaya getirildiğini düşünmek de anlamsız. O zaman niçin şimdi
ağır olan her şey ortaya doğru gidiyor? Sarmal bize yaklaşıyor değil. 35
-A y rıca niçin ateş de yukarıya doğru deviniyor? Nitekim bu 295*
devinim sarmal aracılığıyla değil. Ateş doğal olarak herhangi bir
yere doğru deviniyorsa, yerin, toprağın da doğal olarak bir yere
doğru devindiğinin kabul edileceği açık-. Ne ki ağır ile hafif de
sarmal ile belirlenmiş değil, tersine ağır ile hafif daha önce bulundu­
ğundan ötürü devinimle biri ortaya doğru, öteki yukarı doğru 5
gidiyor. Demek ki ağır ile hafif, sarmal oluşmadan önce de vardı.
Öyleyse onları belirleyen ne idi, onların doğal devinimi nasıl idi,

159
ITEPI O TPA N O T B . 13 a9 5 b

7r<Sî e ı r e t f i v K e t < fie p e < r 8 a ı rj ı r o v ; â ır e ıp o v yap ov ros abv v arov

e ı v a ı a v u t rj K â r a , b ı d p ı a r a ı b e t o v t o ı s rö fia p v n a l K ov tp ov .

Oi fiev ovv ırAeîcrroı ırep l T as a l r ı a s r a v r a s b ıa r p ı/ 3 ovcrıv‘ 10


eteri 8e r ıv e s o î o ıa ttjv O fioiorrjTâ (pacrtv av rrfv fie v e ıv , cutr-
ırep Ttav âp^aîüĞV ’Avo.ÇCjjıavbpos- p ,âkX ov fj.ev y a p o v ö e v avu) ?/
K âraı tj e ls ra. ı r k â y ı a (pepecrOaı Trpoar/Keı rö e7rt r o v jiecrov
IbpvfJievov K al o p o lo ıs ırp o s r a ec r ^ a ra iy o v a jx a 8’ abv-
v a r o v e ls rö e v a v r ıo v rtoıeıcrd a ı rrjv kİvt}(tlv' u>ctt avâyıcrjs 15
fn eveıv.— t o v t o 8e k e y e r a ı KOft^/âs fiev , o v k a k t j d â s d e • K a ra
y a p t o v t o v r o v \ 6y o v a v a y K a ıo v a ır a v , o r ı a v r e d fj e m r o v
fiic ro v , fxeveıv, â a r e K al r o n v p fjpejj.r\<rei' r ö y a p elp rjfiev ov
o v k îo ıo v e<rrı rrjs y r js .— aAAa firfv o v b ’ a v a y K a ıo v . ov y a p p.o-
v o v (p a ıv e r a ı jievovcra>. e m rov fiecrov, aAAa Kal <f>epofj.evr] 20
rrpbs ro jjLetrov. oırov yap o rıo v v ( p ip e r a ı fio p ıo v a v rr js,
a v a y K a ıo v evravO a tpepecrBaı Kal rrıv o k r / v ov 8e (p ip e r a ı K a r a
<j)v<rıv, Kal p ıiv eı e v r a v d o î K a ra (pvcrıv. ovk apa 8ta r b
öjjıo teos %X€lv Ttpbs T a ecr^ara* t o v t o fie v y a p ıracrı k o iv o v ,
rö 8e (pipecrO aı -jrpos rö fj.eırov îb ıo v rrjs y rjs.— a r oırov 8e Kat 25
t o v t o jie v (jjr e ıv , b ı a r ı t t o t ç f i i v e ı fj yrj eırl r o v fxecrov, rö
8e ırvp (/.rı Çrjreîv b ıa tL e m r o v ecr^ arov . el p iv y a p K a-
Keıvco (pvtreı to t t o s ö e tr ^ a r o s , b rjkov orı a v a y K a ıo v e îv a ı
r ı v a K al r f j. yf) <pv<reı t o t t o v e l 8e fj.rjbe ra v r r j o v r o s o t o t t o s ,
aAAa 8ta rrjv av ây K tjv fi e v e ı rr/v rrjs o fio ıo r r jr o s (öifn rep ö 30
ırep l rrjs r p ı^ o s Aoyos rrjs lo y y p & s fie v o p o tıa s 8e Tcavrrf
r e ıv o fiiv r js , orı ov b ıa p p a y tj( r e r a ı, Kal r o v rreıv m ’r o s K al 8ı-
\j/ûvTOs <r(f>6b p a fie v , o p o ım s b e , Kal t 5>v ebubifM ûv K al tto -
t 5)v t a o v a ır iy o v T o s' K al y a p t o v t o v r jp tp tiv a v a y K a ıo v ), Çrj-

8 H
ı r e ıp v K e 9 &va> f) E ’ L r : t u &vco K a l t u $ S p K al E ’ S P : K al t u
12 li€v 'yap] yap hv J 13 jrpoır^jreı E H L r S p : vpoaisKeıv
JF M to om. E*>2 15 t u i y a v r l o v E L r : r a v a v r i a $ S P 19 e/rrj]
fTri E yrjs om. E 1 \17\V ov8* om . J , fj-7]U oni. H ouS* F H M : o v k
E L rS P 2 0 / i e v o v ı r a om. J , p o st n î t r o v pon. M t p e p o /ıe y r ] . . . 21
Ö T io v v om . E 1»2 2 i Trpbs] 4ı r l F Ufpos F H M 22 K a l om .
E1 (peptral t i KaTa H 2 3 fiçveı E F H L r S p : /x4veıv JM ivrav-
0o? E L i v T a v B a $ S P 2 6 /itr ! ju'ı E r' c', juçy ^7/ J 2 9 fnjfif: M :
/i?) ovSi (d eleto ov) E , pdıre L , JF H rS p 3 0 fitveıv L t t jv om .
FH 3 2 SıtpûvTos Kal Teıyûvros ♦

160
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

nereye idi? Sonsuzluk olsa, yukarı.ya da aşağı olması olanaksız,


oysa ağır ile hafif bunlarla belirleniyor.
Çoğu kişi bu nedenler üzerinde duruyor: eskilerden Anaksi-* ıo
mandros gibi kimileri yerin benzerlik, eş uzaklık yüzünden'
durduğunu söylüyor. Nitekim ortada yerleşen ve sınırlara göre eşit
olan şeyin daha çok yukarıya, aşağıya ya da yanlara devinmesi söz
konusu değil. Aynı anda karşıt yöne devinmesi ise olanaksız, 15
dolayısıyla duradurması zorunlu. - Bu kuram zekice, ama doğru
değil. O zaman ortaya yerleştirilen her şeyin bu kurama göre
duradurması zorunlu, dolayısıyla ateş de [ortaya yerleştirilse]
duraduracaktır, çünkü iddia edilen şey yalnızca yere, toprağa özgü
değil. - Ne ki kuram zorunluluk da içermiyor, çünkü yer, toprak
yalnızca ortada duraduruyor değil, aynı zamanda .ortaya doğru da 20
deviniyor, görünen bu. Onun bir parçası, nereye deviniyorsa,
tümünün de oraya devinmesi zorunlu. Doğaya uygun olarak nereye
deviniyorsa, orada durması da doğaya uygun olur. Dolayısıyla sınırla
eşit durumda olduğundan ötürü değil bu. Çünkü bu bütün nesneler
için ortak, oysa ortaya doğru devinmek yalnızca toprağa, yere özgü. 25
-Toprak niçin ortada duruyor diye sorup da sonra niçin ateş uçta,
sınırda duruyor diye sormamak garip. Çünkü ateşin doğa gereği
yeri uç, kenar, sınır ise, açık ki yer, toprak için de doğa gereği olan
bir yer bulunması zorunlu. Yer, toprak için bu konum doğal değilse,
benzerlik yüzünden duraduruyorsa (tıpkı saç üzerine yapılan 30
temellendirme gibi: her yandan aynı güçle çekilirse parçalanmaz­
mış. Ya da acıkan susayan kişi yiyecekten ve içecekten aynı
uzaklıkta ise donakalırmış. İşte bunun da duradurması zorunlu),

161
I1E P I O TPA N O T B. 13

35 t t jt İ o v av rois n epl t t js t o v nvpos povrjs en i t & v eayâ.ra>v.—


2 g 6 a davfm arbv 8e ka l rb nepl fiev rrjs fiovrjs Çnreîv, nepl 8e rijs
(fiopas avr&v p.r) (rjreîv, 8 ıa t Lv a lrtav rb fiev ava) (pe'peraı
rö 8’ in i tö \xeaov firjhevbs ifino8i(pvTos -----aAAa firjv ov8’
â k r j û e s i a r ı tö Aeyofievov. Kara <ru^e/3rj/cos ftevrot t o v t
5 âkrjûes, coî a v a y K a î o v fieveıv e iri t o v fjteaov nâv <S fitfdev
fiakkov 8e€po T] 8eûpo Kiveîadaı ırpo<ri}Keu aAAa 8ta ye
t o v t o v t o v koyov ov /xevet aAAa K i v r j ö ı j o - e r a ı , ov fievroı okov

aAAa hteanaafievov. o yap avros âpfioaeı Aoyos Kat eırl


rov nvpos’ avâyur] yap redev fieveıv 6p.oıms âa n ep rrjv yrjv'
io ofioCas yap e£eı ırpös t£i/ aıjfieuav t & v e u y a T ü i v o t i o v v a k k ’
ojucos olaffjjaeraı and rov fiecrov, â a n ep K a l (paıveraı < f>epo-
fievav, âv p.rj r ı K C û kvj], ırpös tö ta ^ a r o v nkrjv okov
npos %v a~r\fxeîov (toûto yap a v a y K a î o v fiovov avnfiaıveıv İ K
toû Aoyou roC ırepl TÎjs ofioıortjTos) aAAa tö avâkoyov fiopıov
15 ırpös to avâkoyov rov ecr^irov, keyca 8’ otoy to reraprov
ftepos ırpös tö reraprov p.epos toC ırepte^oi’TOS’ ot>0eı> yap
a r ı y f i r j r & v atufiAriûv e a r ı v . wanep 8e Kaz» eK f i e y a k o v avvek-
60ı ırvKvoıî/üievop eıs eAaTTtû to'ttoi), ovrco k & v e£ ikârrovos els
fJielÇ<>> fiavorepov y ı y v ö f i e v o v wa r e Kav f) y r j t o v t o v t o v rpo-

20 ırov eKiueÎTO dırö toû fieaov 8ta ye töi> t?; s o/zoiottjtos köy o v ,
et jurç <f>vaeı rrjs yrjs ovros ronos r j v . — ocra ovv rv y y âv eı
ırept re tov <rxi}/«tTos avrîjs v n o k a p f i a v 6p . e v a Kat ırep't to-
ırov Kat f i o v r j s K a l Kivqaeu>s, a - ^ e b a v r a v r earıv.
‘H/*eîs 8e keymfiev np&rov norepov <?xeı Kivrjaıv rj fiev e f 14
25 Kaöânep yap eınofiev, ol fiev airrjv ev r&v âarpaıv eîvaı not-

3 Q6 * I fıiv om . E (non S c) s avrcov om . S c r/r’] riya ırore H


3 8‘] Si Kâra F ku Avovtos S ° 4 ye ecri F to û t’] to E , rovri
ye J H M r 5 ırây t in ras. E 1* * 6 ye h a H 7 ^eveı L r
8 Sıeaıratruevov E L : Sıaaırdfieyoy 4>SP, discerptum T 9 redev E JL S P :
reOevros ^ rE ® /ieveıv [iiv H SoTrep] nrepl J 16 rö om . E L
17 <rweK(hI L 18 o8toî] otiru Se F 19 neîÇov F fiavtirepav F
Kal J 21 Trj yr7 F , om . E 1 oEros E
H L E 2, i T07ror ovros J M S P, i tottos F 2 2 vrro\afif)avofievov M
23 (r)] F 24 Kiyo/ıev S 1 (cod . A ) 2 5 -yap om . E 1'2 efrat
E L r : om. <t>, B e k k e r

162
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

ateş niçin kenarda duraduruyor diye de sormak gerekir. -O nların 35


duradurmaları üzerine araştırma yapıp, devinimleri üzerine araştır- 29 ı
ma yapmamaları, hiçbir şey engellemedikçe niçin biri yukarıya
doğru gidiyor, öteki ortaya doğru gidiyor diye araştırmamaları da
şaşırtıcı. -A slında söylenen doğru değil. Buradan çok şuraya
devinmesi uygun olmayan bir nesnenin ortada durması ancak
ilineksel anlamda zorunlu olabilir. Ama tam da bu kuramdan ötürü 5
o durmayacak, bütünüyle değil, ama parçalanmış olarak devinecek-
. tir. Aynı temellendirme ateşe de uyacaktır. Onun da tıpkı toprak
gibi bir yere yerleştirildiğinde duradurması zorunlu olur. Çünkü
son sınır noktalarına göre aynı durumda olacaktır. Ne ki gördüğü- 10
müz gibi, bir engel olmadıkça ortadan kenarlara doğru devinecektir.
Ama bütün tek bir noktaya doğru devinmiyor (bunun yalnızca
benzerlik, aynı durumda ölma kuramına bağlı olarak böyle olması
zorunlu), tersine oranlı parça oranlı sınıra doğru deviniyor, yani 15
dediğim dördüncü parça dördüncü parçaya doğru. Çünkü nokta
cisimlere ait bir şey değil. Nasıl sıkıştırılmış bir cisim daha büyük
bir yerden daha küçük bir yere girerse, aynı şekilde daha küçük
bir yerden daha büyük bir yere geçince de gevşeyecektir. Dolayısıyla
yerin doğa gereği konumu bu olmasaydı, benzerlik, aynı durumda 20
olma kuramı gereği bu tarzda ortadan çevreye doğru devinirdi-.
İmdi yerin, toprağın şekli, onun nerede olduğu, duradurması,
devinmesi üzerine kabuller yaklaşık bunlar. ;
14 Şimdide, yeryüzü acaba deviniyor mu yoksa duruyor mu, ;bunu
söyleyelim. Dediğimiz gibi kimi onu yıldızlardan biri yapıyor, kimi 25

163
I1 E P I O TPA N O T B . 14

ovcrıv, o t 8’ eni r o v fiearov ö iv r e s ı k k e t r d a ı Kat K iv eîad aC (pacrı


ırepl t o v ır ö k o v jiearov. o t t 8’ i a r ı v â b v v a r o v , b rjkov k a fi o v -
crıv ap\r]V cos ei7rep (p e p e r a ı eır’ İ k t o s ov cra tov /j.€<tov e t r
em tov /jteo-ov, â v a y K a îo v av rrjv /3ta KiveîcrdaL T avrtjv ttjv
Ka>i]<TLv ov y a p a v rr js y e Trjs yrjs i t r r ı v Kal y a p h v t& v 3 0
fxoptu>v in a a T o v ra v r rjv e î \ e rrjv ( p o p â v vvv 8’ i n e v d e la s
ıtâ v T a (f>ep€Tat Tvpos r b p .e a o v . bıoTrep oır^ o lo v t a ib ıo v el-
v a ı, fiîa ıo v y ova-av Kal ır a p â <j>ı’h t i v rj b e y e t o v ko<t(lov
ra £ ıs â ıb ıo s . — eri ır â v r a ra <pepop.eva ttjv (popav ttjv
iyK V Kkıov VTToX.enr6iJ.eva ( p a ıv e r a ı K al K iv o v jiev a ır k e io v s 35
f i ıa s (p op as eça> Trjs ırpoiiTrjs <r<paipas, u m r e Kal rijv yrjv 2g 6 b
a v a y K a io v , e ır e ırep l rö jj.ecrov «îr’ lir i t o v p etro v Keijievr]
(p e p era ı, b v o K i v e î c d a ı (p op âs. to v to v 8e c r v jx fia lv o v T o s âvay­
K aîov y L y v etrd aı tr a p o b o v s Kat TpoTras t & v iv b e b e jie v a v aarp ay v .
to v to 8’ o v ( p a ıv e r a ı y ıy v o fie v o v , â k k ’ â e l T a v r a K a ra t o v s 5
aıiTois â v a r e k k e t K al Sıîeraı t o t t o v s a v r r js .— e r i 5’ rj (popa
T&v f i o p ı a ı v K al o k r js a v rr js fj K ara <pv<rıv İ t t i t o p ıea o v t o v
ır a v r ö s i c r r ı v b ıa r o v r o y a p K a l, r v y ^ a v e ı Keıp-evi] vvv irsi
r o v Kevrpov b ıa v o p r jv e ıe 8’ a v r ı s , iır e l r a v r o v apuporepcav
e crrı rö p.e<rov, ırp os ır â r e p o v (p e p e r a ı T a fi â p o s e\ o v T a K al 10
r a fi-opta rrjs yrjs K ara. (pv<rıv tr o rep ov o r ı r o v r r a v ro s ecrrı
jx ia o v , rj b ıo r t rr js yrjs. âvdyıcr] 8rj ır p o s t o to v ır a v r o s ■
Kaı y a p ra ko v ( p a K al rö ır v p e l s T o v v a v r io v ( p e p o p e v a t o î s
fiâ p e ır ı [r rjs y^s] ı r p o s f ö e < r y a r o v ( p e p e r a ı t o v T r e p ı e y o v r o s t o t t o v
to ıx e < r o v . c r v jifie fir jK e 8e r a i r ö jh  a ro v e î v a ı r r j s y r j s Kal t o v 15
7ra v r â s " (p ep era ı yap K al im tö r r js y r js fx e < r o v , âkka

Kara (r v jifie fir jK o s , $ rb jj.e a -o v ey eı iv r& rov ır a v r o s

26 T\\etr0aı E , L M S P : efAAetrûaı J , el\Ae?tr0aı E ” ”-, cîAeîaSaı H , om . F ,


revolvi T (cf. 293*31) <pa<rı p o st ıri\ov /xe<rov pon. F 27 ırikov fiecrov
E L : fieıroy ıraKov $ r 2 8 tbaiveraı J 29 Kıveîadaı fila H 3 0 iarîv]
itrrlv fj Kmjtrıs L 33 V ] re F H ye om . H 3 4 itSıos E L r :
aı8ı6s cffTtv 0 t)]V tpopitv om. E 1 2 Q 6 111 ıpopas s c r ip s i: ıpopas
codd. atpalpas F : ıpopas H , om . E J L M r 4 vapiSovs H L r : ırâpo-
80v J F M , ırdpaSov E 1 5 tpaiveraı om . E 1 r a aînaı F 6 Kal
E l L r : re Kal 0 8 Sıh 4 : om . E L r S yap tovto F Kal $ : k&v
el E L rS 9 dıawoprf(rfte 8’ &y $ : Sıatrop^aeıey hv E L r S 10 ırpuj]
7râjs M 14 rrjs yrjs om . E L r S : hab en t 17 iv om . J

164
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

de ortaya koyduktan sonra ortadaki merkez çevresinde sallandırıp


devindiriyor. Bunun olanaksız olduğu bizimilkemiz açısından açık­
ça ortada, çünkü deviniyorsa,‘ister orta noktanın dışında ister orta
noktada olsun, onun bu deviniminin zorla olması zorunlu, bu devi­
nim yerin, toprağın kendine özgü devinimi değil. Yoksa parçaların- 30
dan her biri de böyle devinirdi, oysa bütün parçaları ortaya doğru
düz çizgi biçiminde deviniyor, şimdi gördüğümüz bu. Zor ile olan
ve doğaya aykırı olan bir devinimin ebedi olması olanaksız. Oysa
evrenin düzeni ebedi. -A ynca dairesel yer değiştiren bütün nesneler
kalıcılık taşıyorlar ve ilk kürenin dışında tek devinimden daha
çok devinimleri var, bu görünüyor. Dolayısıyla yer de ister orta 35
nokta çevresinde ister ortada dönsün, iki devinim taşıyacaktır, bu 29<
zorunlu. Bu olsa çakılı yıldızların gidişlerinin ve sapmalarının
[onun için de] olması zorunlu. Oysa bu görünmüyor, tersine yıldız- 5
lar her zaman yeryüzünün aynı taraflarında doğuyor, batıyor. -A yrı­
ca onun bütününün ve parçalarının devinimi doğaya uygun olarak
her şeyin, bütünün ortasına doğru. Bu yüzden de şimdi merkezde
yerleşmiş bulunuyor. Madem her ikisi için de orta nokta aynı, ağırlık
taşıyan nesne ve yerin, toprağın parçaları doğal olarak nereye 10
gidecek, diye sorulsa gerek. Acaba bütünün ortası olduğu için mi
orta noktaya, yoksa yeryüzünün ortası olduğu için mi orta noktaya ?
Bütünün ortasına, bu zorunlu. Çünkü hafif nesneler ve ateş ağır
nesnelere karşıt yöne doğru deviniyor, ortayı saran bölgenin sınırına
doğru gidiyorlar. Demek ki yeryüzünün ortası ile bütün ortasının 15
aynı olması ilineksel. Çünkü nesne, yeryüzünün ortası, bütünün
ortası olduğu için, yeryüzünün ortasına doğru devinmektedir, ama

165
ssg6b EfEPI O TPA N O T B . 14

fjiilT a . o n 8e ( p e p e r a ı ka l ır p o s to r f j s ' y r js p .i< r o v , < rr jp .eîo v

o n ra < f> ep op L tv a /3a.prj em T av rr)v ov irap’ a k k r jk a

20 ( p e p t r a ı dAAa 7rpos o p o ı a s y ta v ıa s , & arre ır p o s ev rö p e c r o v


fy e p e r a ı, K al rö rjjs y?j?. (p a v ep b v tolvvv o tl âvayK rj İ tti
tov peaov e lv a ı r r jv y r jv K al a K iv r/ro v , 8ta re ray e lp r ] p .e -
vas a lr ia s , K al b ıo n râ /3ta p n rrov p ev a avca fiâ p r ) K ara

a r â ö p r jv 7raA.1v < j)e p e r a ı e ls r a ir o , «av eîs â ı r e ı p o v rj bv-

25 v a p ı s €KplTtTr\.

35 orı /xeı> o5ı> ovre Kiveîraı o v t ektos fceîraı t o v


fiecrov, (pavepov eK rovrcov repos be rovroıs bfj\ov eK t û v
eîprjpevuıv t ö aîn ov rfjs pıovrjs. el yap ıpvıreı 7re<f>VKe < pe-
peırdaı iravroOev upos t o pecrov, cotrırep (f>aıveraı, K a l t ö
ırvp âırb t o v p.ecrov 1rdA.1v ırpos t ö eer^arov, âbvvarov eve-
30 yGrjvaı orıovv popıov avrrjs â/rro t o v pecrov prj fiıacrdev p ıa
yap (f)opa roû evös K a l a ı r k r j t o v â n k o v , aAA’ ovx at e v a v -
rtaı* r) S’ a7rö tov }xi(Tov t?) em t ö pecrov evavrCa. el rot-
vvv orıovv pop tov âbvvarov i v e \ ^ V vaı âırb t o v peaov, tpave-
pöv orı K a l TijV oXr\v e n âbvvardrepov’ el s o yap rö f10-
35 pıov Tre(f)V K e (peperrdaı, K a l t ö o K o v evravûa ı r e ^ V K e v & ot’

a g ’f ’ eîırep âbvvarov Kivrjdfjvaı prj vırö KpeCrrovos ter^voî, âvay-


Kaîov âv e ı r j a v T r j v peveıv em t o v pecrov. paprvpeî 8£ rov-
to ls Kal Ta ı r a p a r & v f i a O r j p a r i K & v Keyöjieva ırepl r r j v
âcnpokoyıav ra yap rfıaıvopeva crup-fiaCveı pera/3a\\ov-
5 rcav t & v tr^rjpârcûv oıs u>p ır n a ı r&v aa rp a ıv î] r â £ ıs , aıs e7rı
6 t o v pecrov Keıpevrjs rfjs yrjs.
6 ır e p l p .ev o v v tov r â ır o v K al p o -
v rjs K al Kivrjcretûs, ov r p o ır o v e \ e ı, rocrav ra elprjcrdta ır e p l
a v r r js . cr^ rjp a 8’ e y e ı v o-(f> aıp oeıbes â v a y K a lo v a ır n jv e ıt a -
<ttov y a p r & v popC ıov /3apos e^eı P^XPL n p o s rö p e c r o v , Kal

18 K al om . E s o fiiv o v post fictrov add. L 21 ftrl] K al eırl E1


3 5 K tv e îra t] Keîraı J 2 8 ırdvroOev p ost /ıtrrov pon. J M Sırırep]
& a ırtp K al H 2 9 v a K ıv p o st ırvp pon. J H M 30 Itra crS h E 3 2 rp]
ttis E1 3 4 aSvvaTÛTfpov p ost S n pon. F, p o st ö\ t\v H 3 5 ırt<p.
<(>İ!pea6at] ıpeperaı H 297 a l fi)j] ti fiv E” 0- 3 avrbv p-evuv EFLr :
f it v t ıv abriıu JHMSPS1 . 3 Kal om . H 5 oîs] of E'1 6 oûv
om. F 7 ?jy] İıv f i i v Frec‘, tı> K al M 9 /nepâv FHM

166
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

ilineksel olarak. Yeryüzünün ortasına da yöneldiğinin kanıtı şu:


ağır cisimler yere doğru giderken, düşerken biribirilerine koşut
değil, eşit açıyla gidiyorlar, dolayısıyla tek bir orta noktaya doğru, 20
yani yerin ortasına doğru gidiyorlar. Dolayısıyla yerin ortada olması'
ve devinimsiz olması zorunlu, bu hem söylediğimiz nedenlerden
çıkıyor, hem de yukarı fırlatılan ağır nesneler, fırlatan güç sonsuz
bile olsa, yeniden aynı noktaya düşüyor, buradan. 25
İmdi yeryüzü ne deviniyor ne de ortanın dışında bulunuyor,
söylediklerimizde çıkan bu. Yine söylediklerimizden duradurması-
nın nedeni de açıklığa kavuşuyor. Görüldüğü gibi, toprak doğal
olarak her yerde ortaya doğru deviniyorsa, onun bir parçasının da
zorlanmadıkça ortadan ayrılması olanaksız. Çünkü tek nesnenin 30
tek devinimi var, yalın nesnenin karşıt devinimleri yok, yalın bir
devinimi var. Ortadan çevreye doğru devinim, ortaya doğru olan
devinime karşıt. Onun bir parçasının ortadan çevreye doğru devin­
mesi olanaksız ise, bütününün ortadan çevreye doğru devinmesi
çok daha olanaksızdır. Çünkü parça doğal olarak nereye gidiyorsa,
bütün de doğal olarak oraya doğru devinir. Dolayısıyla daha fazla 35
bir güç olmadıkça devinmemesi zorunluysa, onun ortada duradur- 297
ması gerekir. Bu konuda matematikçilerin gökbilim konusunda
söyledikleri de bunları destekliyor. Yıldızların dizilişleri onlarla
belirlenen şekil değişiklikleri olurken, görünenler ancak yerin orta- 5
da bulunması koşuluyla, göründüğü gibi oluşabilirler.
İmdi yeryüzünün konumu, duradurması, devinmesi üzerine ve
deviniminin tarzı üzerine söyleyeceklerimiz bu kadar. Onun küre
biçimli olması zorunlu. Çünkü onun parçalarından her biri orta
noktaya değin bir ağırlık taşıyor ve daha küçük parça daha büyük

167
I I E P I O TP A N O T B . 14

rö ek arrov v ı r b t o v n e ı Ç o v o s u > 6 o v p .e v o v ovy^ o ı o v re Kvp.aC- ıo

ve ıv, dAAa a - v ı m ı e Ç e a d a ı ı & K k o v K a l a v y y u i p e î v e r e p o v


e r e p c û , etos a v e \ 6 r j e m t o f i e c r o v . 8eı 8e v o r jc r a ı rö Aeyo-
lxevov cScnrep a v e ı y ı y v o / jı e v r j s t o v T p ö - n o v o v K a l tS > v . <f>v<rıo-
Adycoı» k e y o v c r L r ı v e s y e v e c r d a ı . -n k rıv e K e î v o ı p .e v (3 ı a v a i r ı & v -
raı T İ] s Karco 0 opay fie k r ıo v 8e r ı d e v a ı r a k r / d e s , K a l 15
<pâvaı to v to o ’v n f S a C v e ıv b ı a t o <f>v<rıv £ x .€LV ^>epecr0aı rö

fiâpos e X 0V n p o s t o fiio - o v . ev bvvâpLeı o îiv o v to s to v fiıy-


fxaros r a b io .K p iv o p .e v a ö/xoıa>s T r â v T o ö e v 1rpos to
e< p ep ero

n earov. e ır \ o v v o p o ı a t s a ı r o t & v etr^artüi; b ı r j p r ı p e v a T a p .0 -

p ıa e r v v r ıy d r ı ı r p b s To p-ecrov, e î r aAAcos e y o v r a , Troırjcreı 20


rav ro v . o tı p e v o v v öpouoî ye T î a v r a y ö O e v â ı r b t 5>v e r r y â -

tc ü v (p e p o p .e v a > v ırpos ev p ecro v âvayKaîov o p o ıo v y ıy v e -

crö aı TtâvTT) to v o y kov, (fr a v e p o v îıto v yap itS lv tti ırpocrrt-


0 e p ıe v o v ıc r o v avâyKrj direkeı v to v p ecro v rö eay aro v to v to

be to crxV H ’a < r < fia L p a s e a r ı v . ' ovbev be b ıo ıc r e ı ırp b s ro v Ao- 25


yov, ovb’ el p.7] n av ray ö O ev opLO im s crvved eı T rpös ro p .e < ro v
ra p .6 p ıa a v r r j s . rö yap ır k e îo v det rb ırp b av ro v ek arrov

■ n p ç m d e îv a v a y K a ıo v p .e \p < - rov p -e c ro v r r jv p o ır f jv e y â v T a tv

âp.<poLV , Kal rov j3 a p v r e p o v v p o co û o v v ro s fJ.e\pı to v to v rö


eAarroz; /3apoy. o yap av r ıs a m p r jc r e ıe , r r jv a v T T jv e \e ı 30
to v to is k v c r ıv el yap o v a r/s em to v p .e < r o v Kal c r(f> a ıp o e ıb o v s

r r js , y r j s T T o k k a ır k a c r ıo v fiâ p o s e ır ıy ıy v o ır o i rpös ö â r e p o v f ] f u -

< r < f)a [p ıo v , o v k lo ra t ro av rb p .e < r o v ro v okov K al rö r r j s y r j s ’


ata r e rj o v f i e v e î e n 'ı r o v p . e a o v , f) e t ı r e p , r \p e p .r](T e ı y e Kal v v v Kal
lir] rö p.e<rov expv<ra, fj ıri^VKe Kiveı<rdaı. rö piev ovv 2 9 7 13
I'o ovk otovraı E 1 i r au/jLirıeÇeîcrBaı J 12 eni ro filaav e\8y F
5e î 5’ evı/OTjtraı J tuv om . L 13 14 yeviaBaı Tives H fiev]
uev T7}V L 16 <pi<reı F 17 ^ııyuaros $ S P : fiapcos E 1 (?) L r
( fiiypaTos in ra s. E reo') 2 0 jroı^<roı J 21 ye E L : tu F , om. J H M r
2 2 <pep£u.evov F ev fieırov E JM : ev tu fietrov (jiepos H ) H L , t o fiemov
jrrec.pp 2 4 avayKrf aırexeıv İtrov H 2 5 ırtpaîpa L r , <r<paıpoeı5 es
E 2S P 2 6 ovSe fii] E 1, 0İ8’ ti |i-T? J uvvİKBoı F , I ’ \?) 37 t o (2 )
om . E 2 8 ?/v avayK. E 1 (?Jı/ d el.) 2 9 ırpo<ra>$ovvTos H L 3 1 to
fie<rov F , rai fûcrtp J M oorr' 3 2 ıroKKaırKaaiiDS F imylyvoıro L S P :
eırtyvono E 1, iırıyevotTO $ E 2 3 4 t) (2 ) om . J -ye] re E S C (cod. A )
Kal vûv ho c lo co S : p o st KiveîtrÖaı codd. 2 9 7 b ı fiil om . E 1 (ııon S )
îT] *) L

168
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

parça tarafından itildiğinden kümeleşme olanaksız, tersine gittikçe 10


daha çok sıkıştırılıyor ve ortaya ulaşana değin her bir parça öteki
parçaya yol açıyor. Sözünü ettiğim durumu kimi doğa düşünürleri­
nin51 de devinimin oluşmasını kabul ettiği tarzda anlamak gereki­
yor. Ancak onlar zorlam ayı aşağıya doğru devinmenin nedeni sayı­
yorlar. Ne ki doğruyu görmek ve ağırlık taşıyan nesnenin ortaya 15
doğru devinmesi doğa gereği olduğu için bunun böyle oluştuğunu
söylemek daha yerinde. İmdi karışma olanak halinde olduğu için,
oraya buraya yayılmış parçalar her yandan aynı şekilde ortaya doğru
geliyor, bunu söylemiştik. Öyleyse ister ayrılmış parçalar kenardan
ortaya doğru aynı şekilde devinsin, ister bu aynı şekilde olmasın 20
aynı sonuç çıkar. Parçalar kenarlardan ortadaki tek noktaya doğru
her yandan aynı şekilde deviniyorlarsa, kütlenin her yerde benzer
olması zorunlu, bu açık. Çünkü her yanda eşit çokluk eklenince,
ortanın kenarlara uzaklığı zorunlu olarak her yanda eşit olacaktır,
bu ise küre şekli demektir. Onun parçaları orta noktaya doğru her
yandan aynı biçimde gelmiyorlarsa da temellendirmemiz açısından 25
bir fark yok. Daha büyük olan parça önündeki daha küçük parçayı
ortaya doğru zorunlu olarak sürükleyecektir, çünkü her ikisi de
oraya yönelik ve ağır olan daha hafif olanı oraya değin sürüklüyor.
Burada sorulabilecek sorunun çözümü de aynı: nitekim yeryüzü, 30
toprak ortada ise ve küre biçiminde ise, yarımkürelerden birine
aşırı ağırlık binerse, bütünün ve yetyüzünün orta noktası aynı olma­
yacaktır. Dolayısıyla ya yeryüzü ortada duradurmayacaktır ya da
doğal olarak oraya yöneleceği orta nokta olmadan kalacaktır. İmdi 2S

169
297b IIE P I OTPANOT B. 14

â ır o p o v n e v o v r o v r k a r i v I b e îv 8’ o v \ a \ f j r d v puK pov (TTiTeCvav-


r a s , K a l b ı e k o v r a s ı r â s â £ to v p .e v o ır o a o v o v v p e y e û o s f i â p o s e x o v
(p e p e c r d a ı ır p d s rö pA crov. b r jk o v yap a s ovx'ı p e y jn T° v
5 &\f/acr0 a ı to v K tv r p o v tö İcr^ a ro v , â k X a b e l K p a r e îv tö
ır\ 4o v %(ûs h v k â f i r ) Ttp a v r o v p Jo -tp r 6 p ıetfov ' p -e\ p ı t o v t o v
y a p t \ e ı rr)v p o ır y v , o v b e v r o ı v v v bu u f> ep eı t o v t o k e y e ı v M
f i d k o v K a l fiopC ov rot} r v y o v T o s rj i ı r l o k r js r r js yfjs* otı y a p
b ıa /U K p o rrjra fj p yedos e lp tjr a ı rö o v fifia ' ıv o v , âkka
ıo K a r a ı r a v r d s t o v poırrjv %xovT oS ^ râ p e c r o v m crre e ı r e
B kt] ır o d e v i<f>epero e i r e ka ta f ie p o s , â v a y x a î o v f i i x P l r o v r o v
<f>4pe<r0a ı ea>s &v ır a v r a x o O e v o p a itu s k â fir i r ö p ecrov , â v t-
<raÇopAı>a>v r & v I k a r r o v a v m r o t &v n eıÇ ov oov r f j Trpo<i<reı r r js
p o m js . etr’ o v v e y e v e r o , r o v r o v i v a y K a î o v y e v e t r d a t r ö v r p o ı t o v ,
15 &<tt€ tjtav ep d v o t t < r<paıpoeibrıs fj y i v e c r ıs a îr n j s , e î r â y e v r jr o s
d el b t a r e k e î p.4vov< ra, r ö v a v r o v r p o ı t o v e x e ı v o v ır e p k&v e l y ı -
17 yı/ofitı/rj ro ı r p û r a v l y e v e r o .
17 Kara rovrov re br) röv koyov âvayKaiov
eîvaı ro (rxypa <r<paıpoeibes avrfjs, Kal o n ırâvra (peperaı râ
fiapea -ırpds ojMias y<ovias, aAA’ ov irap âkkrjka' tovto be
»o ırecfiVKc ırpos ro <f>vaeı <rtj>atpoet&4s. rj ovv ca ri a(f>aıpoeıbrjs,
7/ <f>v<reı y e tr<paıpoetbys. beî 8’ İnaarov keyeıv roıovrov eîvaı
b <f)v<reı fiovkeraı eîvaı Kal 6 vıtâpxeı, â k k a p.r) ö /3ıa
Kal ırapa (f>vcrıv. İri 8£ Kal 8ıa rûı; <f>aıvofieva>v Kara rrjv
aî<r0»j<rıiN o ir e yap hv al rrjs (rekrjvrjs iıcketyeıs roı avras
«5 hv eZx0V T®s aıroTOftas" ın>ı> y a p ev fiev t o î s K ara prjva
a irtrtivavras ELM rS 0: hrıariıaavras JFH 3 fiâpos t x ov hoc loco
Sp : post (ittrov codd. 4 ırpds rh fittrov <pfp«r6aı JM ov JF 5 «cpa-
t«û>j yp. KaPtîv E* 6 aiırŞ M yltp roirrov L 7 rjjv om. E L
(non S°) Sıatptpeı t o v t o E 'L r : t o v t o İıafytptt $ 8 t o v ficîıKou
JFM Kal F* g ipeîraı J 11 rito y E 1, tvx &v (supra
posito »ıJ8(v^ F fifrh. A 1V(> roirov] toûSc S®(cod. A), fort Al.
13 ttv om . FM \afioı F âvayKa(ofifvuv L 13 T fjı ptrnijs ora. F
14 <{ yovy H 15 iyeınfros om . J F , S ut vid. 16 SıartAe? 4>SP s
om . E L r Kİy el $ r : Kal E L S P 17 t 3] tw rb L r t ] Sk H ,
om . S* 5îj om . J H M 19 Pdptı SP S1S/ıolas ® S PS ’ : r i s ipolas
E L (cf. ag6bao, 3 i ı b34') a ı 7 6 4>SP : om . E L r 5*] ykp M 3 3 ft
bıt&pXtı ® : 6ırdpx*ıy E L r S b ( 3 ) om . S* 2 4 tty om . $ 2 5 plv
ykp iv <f>

170
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

sorun bu. Ne ki ağırlık taşıyan her büyüklüğün ortaya doğru


devindiğini bizim nasıl anladığımıza biraz dikkat edilir de ayırım
yapılabilirse çözümün görülmesi güç değil. Çünkü açık olan şu:
kenar merkezle bitişene değin değil, daha çok olan kütle orta nokta- 5
yı kendi ortasına alana değin etkin olacaktır. Nitekim onun yöneli­
mi buraya değin. Öyleyse burada bir kum tanesinden, herhangi
bir parçasından ya da toprağm-yeryüzünün bütününden sözetmek
arasında bir ayrım yoktur. En küçük parça için, büyük bir parça
için değil, yönelimi ortaya doğru olan her şey için söz konusu du­
rum var. Dolayısıyla ister toprağın, yerin bütünü isterse bir parçası 10
bir yerde devinsin, daha küçük parçalar daha büyük parçalar
tarafından yönelimin itmesine eşitlenerek her yandan ortaya doğru
aynı şekilde oluncaya değin devinirler. İmdi yeryüzü oluştuysa, küre
biçiminde olacak şekilde oluşmuştur. Oluşmamıştır da hep duradu- 15
ruyorsa, ilk kez oluşmuş olsaydı nasıl oluşacaktıysa o tarzdadır, bu
zorunlu.
İmdi hem bu temellendirmeye göre onun şeklinin küre biçimli
olması zorunlu hem de bütün ağır cisimler biribirilerine koşut ola­
rak değil, benzer açıyla düşüyorlar, bunun için. Bu doğa gereği küre 20
biçimli bir nesnede doğal olan şey. İmdi o ya [kendi başına] küre
biçimlidir ya da doğa gereği küre biçimlidir. Ne ki her bir nesneyi,
zor ile ya da doğasına aykırı olarak nasılsa öyle değil, doğaca nasıl
olmayı istiyorsa ve nasılsa öyle açıklamak gerekir. Ayrıca duyumla
algılanan, görülen nesneler aracılığıyla da bu açıkça anlaşılıyor.
Nitekim Ay tutulmaları kesitleri böyle olmazdı: aylık biçim değişik­
liklerinde her tür farklı biçimi alıyor o (düz, içbükey, dışbükey), 25

171
I IE P I O TPA N O Y B . 14 297b

ayrınaTurfiois ırâ<ras Kapftâveı ras bıaıpeceıs (koi yap


evtieıa yive rai kal &p<t>İKVpros Kal KoCkr]), -ırepl be ras
(K ketyeıs &el l x « rrjv oplÇovaav ypanfirjv, 5>ar
Kvprrfv
etreCırep İKkelveL Sıa rrjv rrjs yrjs iırnrp 6 (r6 T]aıv, rf rrjs yrjs
âv etr] Trepı<f>epeıa rov oyrjparos alrCa <T(f>aıpoetbr}s ovara. İrı 30
8e b ıa rrjs râ v âtrrpcov (pavratrlas ov povov (pavepdv Sri ıre-
pKpeprjs, &\ka Kal ro fxeyeOos ovk ovtra peyâkr]’ fiiKpas
yhp ytyvofievr]s peraaracrecıis r/fûv ırpbs ftea-rjufipCav Kal
&pKT0 V emhrj\ü)s erepos yıyveraı 6 optÇpv kvk\os, u a r e ra
vırep Ke(f>a\rjs acrrpa p.ey&Kt)v eyeıv rrjv p.era^ok^v, Kal 2 9 8 “
fjLTj Tavra fyaiveaOaı irpos âpıerov re Kal jie<rr]y.fiplav fiera-
fiaivovcrur İvıoı yap iv AlyuiTTO) fiev aarepes op&vraı Kal
ırepl Kvırpov, iv roîs ırpbs apKrov b i \a)pCoıs ov% opûvraı,
koL ra bük ıravros iv roîs Trpos S-pıcrov <f)aıvopeva t& v 5
&<rrp(ov iv İKeivo ıs roîs tottois ıroıeîraı bvcrıv. Sxtt ov p.ovov İk
rovToiv brjkov ırcpuftepes ov rb o^rjfia rrjs yrjs, ik k a Kal
<r<f>a(pas ov p.ey6.\r]S' o l ycip âv ovrco ra \v İttlStjAov iıtoCeı
fieGurrapÂvoıs ovtû) fîpayy. bıo rovs vrrokap.fiâvovras crvv-
ârrreıv rov ırepl ras ‘ üpaKkeCas trrrjkas roırov rû ırepl tt/v 10
’ lvdııcrfv, xal tovtov rov rpom v eıvaı rrjv Ödkarrav p.(av, p.rj
\ia v VTro\an/3 âveu> Sırıirra boKeîv keyovcrı be reKpaıpo/ıevoı
Kal roîs i\e<f>a<nv, S n ırepl ap^orepovs rovs tottovs rovs
ia^arovs om as ro yivos avr&v i<rrlv, ws râtv iayârcav b ıaro
crvvâırreıv &k\rjkoıs to v to TreTrovBârmv. Kal rG>v fiaÖrç/ıarı- 15
koiv oaroı rb peyeöos âvakoyiÇetrffaı Treıpûvraı rrjs Trepi(f>e-
peıas, els rerrapİKOvra klyavcrw etvaı fivpıâbas [oraSlonv]'
2 6 Kanffdvew J 2 8 $ıop!(ov<rav F 2 9 yrjs ( 1 ) om . E 1 31 8 i ]
Bt Kal E 1* * , om . M rks S ’E rec- u t vid. S r i] 6 E 1 ^ »6p«p«p^s]
<T<paıpoeıS‘f)S H 3 3 y ip ] S i M, om. E f](ûv nsraariottes J , ft/ûy
tifrafidatus F H M S P (cf. 2 9 8 * 9 ) «o l] fl F 2 9 8 * I ûxep] ir ip rrjs
F e x el f 3 ybp] y^P F 5 oın' E 1 tpaıvifuva om.
F 1, p o st İtrrpuy pon. F * 6 r)/y Svcrtv E re& 8 odra raxv seci.
B la s s 1 0 t İ s om . L ’HpaK\c(as J H L : *HpaK\«fouı F M E rec‘,
in ce rto E 1 ( t i t . . . r £ su pra litu ram ), 'HpaıcKtiav (o ın isso rks ırr^Aos) S
ut vid. t $ ] râıv E rec- ı a 8 f om. E 1 13 rorrous rovs t<rxa~
revoyras M , 4axartvoyras rirravs F H (n o n S p) (cf. Meteor. 3 6 a ba a )
15 truydırrct E 1 IĞ otroı E L r : Si tffoı 17 cTaZiuv om .
E J S : h a b e n tF H M r
141.48 6

172
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

oysa Ay tutulmalarında her zaman belli bir içbükey çizgisi var.


Dolayısıyla Ay tutulması, yeryüzünün arada kalmasıyla oluyorsa,
bu şeklin nedeni küre biçimli olan yeryüzünün çevresi olsa gerek. 30
Ö te yandan yıldızların görüntüleri aracılığıyla onun yalnızca
dairesel olduğu değil, aynı zamanda fazla büyük olmadığı da ortaya
çıkıyor. Nitekim birazcık kuzeye ya da güneye gittiğimizde belli bir
küre değişik görünüyor; dolayısıyla başımızın üstündeki yıldızlarda 298
büyük bir değişme oluyor ve kuzeye ve güneye gidenler için yıldızlar
aynı görünmüyor. Kimi yıldızlar Mısır’da ve Kıbrıs’ta görülebiliyor,
oysa kuzey ülkelerinde görünmüyor; kuzeyde sürekli görülebilen 5
yıldızlar güney ülkelerinde doğuyor, batıyor. Demek ki bunlardan
yalnızca yeryüzünün şeklinin küre biçimli olduğu değil, aynı zaman­
da kürenin pek büyük olmadığı da anlaşılıyor. Öyle olmasaydı azıcık
bir yer değiştirmeyle hemen bunca farklılık görünmezdi. Bunun
için Herakles sütunlarının bulunduğu yer ile Hindistan’ın bulundu- ıo
ğu yerin birleştiği yollu savın pek de yabana atılmaması gerekiyor.
Bu sava kanıt olarak da filleri gösteriyorlar. Çünkü her iki yerin
sınırlarında da bu hayvanlar varmış; bu smırlar biribiriletine bitişik
olmalı ki, bu böyleymiş. Yeryüzünün çevresini hesaplamaya çalışan 15
matematikçiler de yaklaşık dört yüz bin stad51'olduğunu söylüyorlar.

173
IIE P I O TP A N O T B . 14

e£ $ı> reKpaıpopevoıs ov fiovov &<f>aıpoeıbî} tö v oy k o v âvay-


Kaîov eıvaı rrjs y y s, ak\ a Kal pir) fiiyav ırpos tö t& v a\-
20 \oov aarputv [ityedos.

Ylepl pev ovv r ov ttprirov ovpavov m ı r&v pıep&v, e n 8e


25 Trepl t&v ev avrtü tytpop.evu>v aarpıav, eK rlvu>v re oureoratrı
Kal ır01 arra rrjv (ftvcrıv IcrrC, irpos 8e tovto ıs orı ayevtjra
Kal &(f>dapTa, bıe\i)\-66ap.ev nporepov. e-nel 8e t&v (pvaeı
Keyop-evcuv ra pev eırrıv ovcrıaı ra 8’ epya kal ırdöi) tovtcav
(\eyto 8’ ov<Tta$ piev Ta re a 7rXa rratpara, olov Tivp Kal
30 yrjv kal Ta av(rroı\a tovtois, Kal o<ra e/c tovtcov, olov tov re
cruvokov ovpavov Kal r a popıa avrov, Kal ndX.iv Ta Te f<3a
Kal r a <pvra Kal ra popıa tovtu>v, ırddr} 8e Kal epya Tas
Te Kivrja-eıs ra s tovtiov eKdarov Kal t&v aKKtav, ocraıv earlv
a îrıa Tavra /cara rr\v 8wap.1v rrjv eavr&v, İ n 8e ra s a\-
2 g 8 b \oi(ûcreıs Kal ra s eîs ak\r]Xa p.erafîâ&eıs), (pavepbv o n rrjv
TT\eicrTT)v (Tvp.j3a.ivei rijs uepl ( p v a e u ı s Icrropıas ırepl aru>p.dru)v
eîvai' TTâa-aı yap at <pv<riKal ovaCaı rj crûp-ara rj p era <r£0-
p.âroiv yiyvovraı /cat peyed&v. t o v t o be 8r}A.oı> İ k re roB Sıco-
5 p[<r6at r a ıroİâ ecrrı <pvcreı, Kal eK rrjs Kad’ e/caora Öecopıas.
riept p.ev ovv t o v Trpdrov r&v aroi'yeıtav eîprjraı, Kal tto îo v t i
ttjv (fıvaıv, /çat orı a<f>8apTov K a l ayevrjrov koııröv 8e nepl
t o iv Sdoîi» elıreîv. â p a be <rujj./37)o-eraı ,7repî t o jjt c o v \eyovcrı
K a l ırepı yevecreas Kal <f>6opas b ıa < T K e \ { r a c r $ a r yeveaıs yap
10 îjroı t o ■napâırav o v k ecrrıv, ıj povov ev t o v t o i s t o î s (rroıy^eıoıs
K a l roîs İ k rovrtov ecrrıv. avrd be t o v t o ırp&rov ıcra )S Öeoapij-
2 0 atrrepuv E İT* 2 5 Çaıvafievaıv J H M 2 6 ıroî E 'f 'S * ’ : âıro;a
JH L M Kal Sri F 27 5İ ] iıreıtb S c 2 8 flcrw J F M S »
ToÛT£uv om . E 1 2 9 r e om . F 0T0V om . F 3 0 r a ] Sıra J F M r
3 3 reis om . J F &AAwv Hal râv E 1 3 4 aîVıaı avrat (sc. Kivf)<Ttts)
S ut vid. T a v r a E H L : raC ro ra. ırro£xeîa J F M r TTjr ( 1 ) onı. M
2 g 8 b ı fitrafioAâs H L 2 îtrropltf E 1 5 i<rrı om . E , ırala ta n
ra S c 6 Tt om. E . 8 Sveîy L 11 LCuıs] outojs
F E " C-

174.
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

İşte bu kanıtlara göre yalnızca yeriri kütlesinin küre biçimli olması


değil, öteki yıldızların büyüklüğüne göre pek büyük olmaması da
zorunlu. 20

Üçüncü Kitap

imdi ilk gökyüzü ile kısımları üzerine, onun içinde devinen


yıldızlar üzerine; nelerden kuruludurlar, doğa açısından nasıldırlar, 25
bunlardan sözettik, oluşmamış olduklarını ve yok olmayacaklarını
da daha önce söylediydik. Madem doğa gereği oldukları söylenen
nesnelerin kimileri yarlıklardır, kimileri ise bu varlıkların eserleri
ile etkilenimleri, durumlarıdır (“varlıklar”, ousialar dediğim yalın
cisimler, sözgelişi ateş, toprak, bunlarla eş sıralananlar; ayrıca
bunlardan oluşanlar, sözgelişi gökyüzünün bütünü, onun parçaları; 30
ayrıca hayvanlar, bitkiler, bunların kısımları; eserler ile etkilenim-
lerden kastettiğim ise hem bunların her birinin kendi olanaklarına
uygun olarak devinimleri hem de nedenleri bunlar olan başka
nesnelerin devinimleri, nitelik değiştirmeleri, birinden ötekine de-
ğişmeleri), doğa üzerine araştırmaların en büyük kısmı cisimler
üzerine olacaktır, bu açık. Çünkü bütün doğal varlıklar ya kendileri 298
cisimdir ya da cisimlerle, büyüklüklerle birlikte oluşurlar. Bu, doğa
gereği olanların ne tür nesneler, olduğunu belirlediğimizde ve tek
tek nesnelere baktığımızda açık. 5
İmdi öğelerin ilki, önce geleni üzerine konuştuk, doğaca nasıl
bir şeydir, bunu söyledik; yok olmaz, oluşmamıştır, bunu da söyle-
miştik. Şimdi ise iki konu üzerine konuşmamız gerekiyor: nitekim
bu konular üzerine sözedince oluş ile yok oluş üzerine de enine
boyuna araştırma yapmak gerekiyor. Nitekim oluş ya hepten yok, 10
ya da yalnızca bu öğelerde ve bu öğelerden kurulu nesnelerde var.
İlkin herhalde şuna bakmak gerekiyor: acaba bir oluş var mı yok

175
IIEPI OYPANOY r . 1 ag8b

t t o v , m r t p o v t a r ı v rj o v k H o tiv . o l pıev o v v ır p o T tp o v 0 tAo<ro(£ıj-


c r a v r t s TTtpl r r js â k r jd e ıa s K a l trp b s o t s vvv k ey o p ev fjp ıtîs
k o y o v s Kat tt pös â K k r jk o v s b n }v i\ d rj< ra v . o l p .tv y a p a v t& v
o'Acos â v t î k o v y e v e c r ıv K a l < p d op â v ‘ o v 6 t v y a p o v r e y iy v t< r 8 a l ı s
( p a ir ıv ovTt (p d t ıp t c r ö a ı t & v o v r a tv , o k k a pâvov b o K tîv rıp.ıv,
o îo v o l T ttpi N ltk ıcrcro v T t k al Tlapptvıdjjv, o v s, t l K a l raA A a
Aty o v c r ı K a k & s , a k k ' ov <pv<riK&s ye b t î vofjıCcraı k i y t ı v '
rö y a p e îv a ı a r r a T&v o v tcü v â y e v r jT a K al okcos â.Kivr}Ta
pâkkov taTiV trtpas Kal t t p o r e p a s rj Trjs < p v aık ^ s crKt^/tms. 20
İK tiv o ı 8e 8ta t o p r jd iv p itv âkko ırap a t t /v t& v alç-drjT & v
ov e Cav v ir o X .a p li 6.vtLv eîvaı, r o ı a v r a s 8e rıvas v o i j a a ı ırp & -
to l (j>vcrtıs, t î ı r t p t a r a t rts yv&trıs rj (ppovrjcrıs, ovtcû f i t r r j -
v t y K a v tırl T a v r a t o v s tKtîötv k o y o v s . t r t p o ı be T iv t s &cnrtp
eıriT rjb ts rr\v t v a v r i a v t o v t o l s t a y o v b o £ a v . t î a l y a p r ı v t s 01 25
<pa<rıv ov û ev ayevrjTOV eîvaı t& v ı r p a y p a r ıa v , âkka ır a v r a
y L y v ta ’d a ı , y tv ö p ev a be ra p.ev âcpöapra h ıa p e v t ıv ra be
ır a k ıv <f>6tCpt<j6a ı, p a k l a r a p.ev ot ırep'ı 'H crıobov , etra Kat
t & v aAAcoz/ ol ırp& T oı ( p v c n o k o y r ja a v T t s . o l 8e T a p t v aAAa
ır â v r a y ıv tcrO aL cp aırı Kal p tîv , tîv a ı 8e r r a y m s o v d i v , ki' 30
be ti povov in o p -ev etv , e£ o v T avra ır â v r a p e r a c r y r jp a r i-
Ç ecrdaı Trt<j>VKtv‘ o r ttp eo İK a crı f io v k e c r d a ı k iy tıv aAAot rt
ır o k k o l K al ' ü p â n k e ır o s ö ’ E^eVto?. etcrt be r ıv e s Kal ot
tr â v cr& fta y t v r jr o v Troıovcrt, (r u v r ıd e v T ts Kal b ıa k v o v r ts tıs
İTTiTrtba Kal t £ e ır ıır ib u ıv . 299*1
ı r e p l fjLİv ovv t &v a k k iü v trtp o s 1
İ it t iû k o y o s ' Toîs be ro v ro v t o v T p o rro v keyovaı K al ırâ v ra

12 ırirepov] vpirepov E1 vpirepoı <pt\o(ro<p^<ravres HM, <pthocro<p4ıaav-


res ttp6repov F 13 vvv om. E* 14 p o st Kiyovs add. Kal vpbs 17/ıâs
Fl Kal ırphs &\\iıKoui om . E1 15 #Aa>s âvtÎAov E1 ut vid. LrS1 : iveî-
Aov 8Kus JHM, 8\a>s om. F 17 oî om . L 19 a n te ayevvra
add. Z\ws HM 2 1 n'ev om. ESP ırapa] Sıa M 22 ıtpârov vorjaaı
HM 2 3 A ttj HMSpErec- r ts om. u t v id . E1 3 4 IkcÎ S 1
rıves om . JF 2 6 ıpaırıv] <patrıv Sri F1 _ 2 8 rov ‘ HcrioSov JE!SP
3 0 ycvitrBaı E <paart ELr : re ıpatrı $ 31 ır&vra ravra HM 32 p ost
TtîıpvKtv add. Srrtp f}o i\tra ı fı iv ra! ti/ho/şj ırpay/ıarela E1 ftov\e<r9aı om .
L, post \ iy e ıv pon. F 3 3 Kal ot JHM : oî Kal FLr, oî E . 2 9 9 *2
tarat F ruv rpitcav rovrov JFS1, rOLUvrav rpvırov M

176
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

mu? Daha önceleri doğruluk üzerine felsefe yapanlar, hem bizim


söylediklerimize göre hem de biribirilerine göre farklı görüşler
taşıyorlardı. Onlardan bazıları olu§ ile yok oluşu hepten yok saydı­
lar, varolanların hiçbiri ne oluşur ne de yok olur, yalnızca bize öyle 15
görünür dediler, sözgelişi Melissos ile Parmenides. Aslında bunların
dedikleri başka bir alanda yerinde, ama doğa bilimi açısından
geçerli olamaz. Çünkü oluşmamış ve hepten devinimsiz olan bazı
nesnelerin varlığı konusu, doğa biliminden önce gelen başka bir 20
araştırma alanına giriyor. Oysa onlar duyulur olanların varlığı dışın­
da başka hiçbir şey aracılığıyla varlıkların varolmadığını kabul etti­
ler, ama yine de bu tür bazı varlıklar olduğunu düşünen ilk kişiler
oldular -onlarda bir bilgi ya da sağduyu var idiyse, o bu idi-,
temellendirmeleri o alandan alıp bu alana taşıdılar. Bazı başka
düşünürler ise bunlara karşı görüşteler: nesnelerden hiçbiri oluşma- 25
mış değildir, her şey oluşur; oluşanların kimi yok olmaksızın kalır,
kimi ise yeniden yok olur diyenler var. Özellikle Hesiodos ve öteki­
ler içinde de ilk olarak doğa felsefesi yapanlar. Kimileri de öteki
her şey oluşur, akar, hiçbir şey varlık kazanmaz; ama yalnızca tek 30
bir şey kalır ve bütün öteki nesneler şekil değişmeleri aracılığıyla
ondan oluşur diyorlar. Öyle görünüyor ki bunu pek çok başka
düşünür yanında Ephesöslu Herakleitos savunmuş. Kimileri var,
bunlar her cismi oluşabilir kılıyor: yüzeylerden kurulup yüzeylere
dönerlermiş cisimler!53 29
İmdi ötekiler üzerine başka yerde konuşuruz; bu son tarzı ileri
sürüp bütün cisimlerin yüzeylerden bir araya geldiğini savlayanlarm

177
IIE P I OTPANOT T. 1

ra e c id a r a a v v iT r a c n v e£ en tn e b c ıiv ocra fie v aK ka crv fi-


fia C v e ı A e y e ıv v n ev av rta r o îs p .ad r)p .a(rıv , in ın o \ r js
5 ib e lv K aC roı bU a tov rj fxfj K iv eîv rj n u r r o x e p o ıs abra Ao-
y o ı s K iv eîv r & v v n o 0 eo'ea>v. İ n e ı r a b r jk o v o r ı r o v a v r o v k o y o v
kari (rrep ea fîe v e£ in ın ih a > v o v y K eîo -Ö a ı, in 'm eh a 8’ İk
y p a ji f i& v , T avra? 8’ İk a r ıy ıx & v ov rco b' ix ö v r a > v °^ K
âv&yıcr) r o r r js y p a f i ^ s f i e p o s ypa/j.p.rjV c i v a r n epl bk rov -
ıo To>v in e c r K e n r a ı n p o r e p o v i v t o î s n e p l Kivrjo-eoûs \ o y o i s , orı
o v k t a r ı v â b ıa C p e r a p-yıo].— o cra 8e ı r e p l t & v <f>v<rtK&v cra>nd-
Ttüv abv v ara < rv\ ıfialveı K e y e ıv r o îs n o ıo v a ı T as a r 6p .ov s
y p a p .fj.d s, in i p iK p o v $ea>ptfcra>p.ev Kal v v v ra p .ev yap
en İK f(va> v abv v ara c r o fx fia iv o v T a K al t o is <f>vo-ııcoîs o k o -
15 \ o v 0 T)<reı, r a b k r o v r o ı s i n ’ İ K e ı v a v oi>x a n a v r a b ıa ^ rb ra
fiiv i£ a<f>aıpicrea>s X iy e a r 6 a ı , ra p .a 6 r\p.ariKa, r a be <j>v-
triKcl İk npocrde<reu>s. ıroAAa b ’ i a r l v h r o î s d b ı a ı p e r o ı s ov%
o îo v re v n d p ^ e ıv , r o îs b k rpvcriK oîs â v a y K a îo v . [otov eî tC
e a r ıv â b ı a C p e r o v ] i v â b ıa ıp e r < p y a p b ı a ı p e r o v â b v v a r o v v n d p -
20 x f l v > de n d örj d ıa tp e r â n dvra öıx<ûs* V y a p K ar e îb o s
i) K ara c rv fifieftriK o s, K ar etb os jie v o îo v x P <*lxaT 0S T®
\ ev K o v rj ro p K av, K ara o v fifie fiijK o s be, âv <5 v n d p -
X eı fj b ıa ıp e r o v , S crre ocra ân\ a t& v n adr)fj.dr< ı)vy n d v r
İ o t i b ıa ıp e r a t o v to v to v rp o n o v . b ı b t ö â b v v a r o v i v r o îs r o ı a v -
25 ro ts in ıc r K e n r e o v . eî br\ t & v a b v v d r a v i o r l v e K a r e p o v f i i p o v s
H y b iv İ x o v t o s f i d p o s T a &{icf)a) <£x€U> f t d p o s , r a 8’ aîo-flrçra
a a > p .a ra n dvra rj Hvta fid p o s i x e l> °^o v V 7V Kat T°
v h a ıp , w s k&.v a v r o l <f>aîev, el tj o r ı y j i r ı fir jb e v %x€ l f l d p o s ,
b r jk o v orı ovb' ai y p a n p a l, eî 8e fxrj a v r a t , o v b e r a inC-
4 İ J £roro\i)s F 5 IStîv] fa n v ISftv F M E ” 0* hbcatov] İ ikoiov H
6 lir*ıra ] f n iT o Si F M 7 î ’ om . E 1 ‘ 8 ovra S’] av oStois HM
18 oîov . . . iStalptTov se c lu si, ora. S ut vid. rl] r i L 19 âSıaı-
ptrov] Sıaıptriv M , P ra n tl 3 0 ırdvrjı M 21 r â ] r i re F aa t)
E L r : Kal *S«> irdpxtt J '• öırdpxv F H L M , fiiı iırdpxf‘ E * 23 $
om . E ÛtAS a n te wivr pon. H ıra6ıı/jd.rtev2 ıraBrırûv ca/ıiruv E 1
2 4 rbv om . F 3 5 fiipovs om. E 2 6 fldpos (2 ) om . H M 2 7 ürovrı
E r ! f) v iv ra 4>LSP Ttvo H M a 8 Kat L <f)aîev3 <t>cûsv tıv H M
v] *1 p ir F t x 01 J M E ” c- 2 9 /ılj] fiijS’ H M avrd M SnKovirı
oM i F

178
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

dedikleriyle matematikçilerin dedikten çelişiyor, bu çok açık. Yine


de doğrusu ya biç ses çıkarmamak ya da varsayımlarından daha 5
güveniler temellendirmelerle onları değiştirmek. Ayrıca şu açık:
cisimleri yüzeylerden, yüzeyleri çizgilerden, çizgileri noktalardan
oluşturmak, bunlann hepsi aynı temellendirmeye dayanır. Bu böyle
ise çizginin parçasının çizgi olması zorunlu olmaz. Bunlar üzerine
daha önce devinim konusunda yaptığımız konuşmalarda, bolüne- ıo
meyen uzunluk olmadığını gösterdik,54 ama çizgileri bölünemez
yapanlar doğal cisimlerle ilgili olarak nice olanaksızlıklarla
karşılaşıyorlar, buna kısaca şimdi de bakalım: matematikçilerin
karşısına çıkan olanaksızlıklar doğa bilimcilerine de uyacaktır ama 15
doğa bilimcilerinin karşılaştıkları olanaksızlıkların hepsiyle mate­
matikçilerin de karşılaşmaları zorunlu değil, çünkü matematiksel
nesneler soyutlamaya, ayırmaya dayanıyor, doğa bilimine ait
nesneler ise eklemeye. Bölünemeyen nesnelerde bulunması
olanaksız olan pek çok şey doğal nesnelerde zorunlu olarak
bulunuyor. Sözgelişi bir nesne bölünemez ise, bölünemez olan
nesnede bölünebilir bir şeyin bulunması olanaksız, oysa etkilenim-
lerin, duygulanımların hepsi iki biçimde bölünebilir: ya biçimce 20
ya da ilineksel anlamda; biçimce, sözgelişi renk açısından ak, kara;
ilineksel anlamda ise, bölünebilir bir nesnede bulunan şeyler; dola­
yısıyla nice yalın duygulanım, etkilenim varsa bunların hepsi bu
tarzda bölünebilir. Bunun için bunlarda olanaksız olan ne, bunu
incelemek gerekiyor. İki nesneden hiçbiri ağırlık taşımazken onlar­
dan her ikisinin bir ağırlığı olması olanaksızsa; duyulur olan cisim- 25
lerin ya hepsi ya da kimileri ağırlık taşıyorsa (sözgelişi toprak, su ya
da söylenebilecek başka bir şey); noktanın ise hiçbir ağırlığı yoksa,
çizgiler de ağırlık taşımaz; çizgiler ağırlık taşımazsa yüzeyler de

179
IIEPI O TPAN O T T. 1 299a

T reSa* Smtt oı> 8e r&v atapAr^v oid ev . 30


& X X a p.r\v o t ı t t } v a r ı - 3 0

y p .r )v ov£ o î6 v re fiâ p o s fyeıv, < İ> a v e p o v . to p . e v y a p fia p v

& nav K al fia p v r e p o v K al ro K ov< pov ka l K o v ( f)o r e p o v iv h e y e -

rai t iv o s e îv a ı. râ 8e fia p v r e p o v rj K o w f> o r e p o v t a-toç ovk 2g g b


a v â y K t] f i a p v rj kov < (> ov e îv a ı, u ı< m e p K al to p . e v p -îy a p .e i-

Ç o v , ri> 8 £ f i i î Ç o v ov ır â v r a ıs p tiy a ' ır o A A a yâp i< m v h p .ı-

Kpa ov ra â ır X & s o p .w s fieC Ça» ere patv ia r lv . el brj b av


fia p v &v fia p v r e p o v rj, âvâyKTj fiâ p e ı p . e ’i Ç o v e lv a ı, ro 5

fia p v â ır a v b ıa ıp e r o v &v e ir j. ?} b k a r ıy p -r ] â b ıa C p e r o v v tto -

( c e ır a ı.— e T ı e l t o p .e v f i a p v tsv k v ov ti, to be K ov<f>ov f i a v o v ,

l o r t 8 £ t t v k v o v /jm v o v b ıa < p e p o v r & e v t<r<u o y K t a ır k e ıo v iv v ır -


a p y e ıv ' el ovv ia r l a r ıy o r ) fia p e îa K al Kov<j>r], İ< m K al

ttv k v î7 K al fia v ij. & W a râ p ik v ttv kv o v b ıa ıp e r o v , fj 8 e 10

a r ıy p L T ) â b ı a C p e r o s . e l b k ı r a v r â f i a p v r j p a k a K Ö v rj o - K k r jp ö v

â v ây K t) e lv a ı, p d b ıo v 4k to v tcü v âbv v arâv n crvv ay ay eZ v .

pakaK ov f i i v y ap tö els kavrö v ıte iK o v ----r â bk yneiKov bıat,-


perov — a-Kkrjpöv b i r ö /at) iıreiKOV. 14
a X \ a p.r)v o v b ’ İ k p rj 1 4
k y p v r o )v f i â p o s !< m n f i â p o s . to T e y a p e ır l -n6 <ra>v crvp.fiıj- 15
tr e ra ı to v to K al e ırl tto im v , tr& s b ıo p ıo v c rı p.rj fiovX . 6p .e v o i
T r k â n e ıv ; Kal e l T tav p .eîÇ ov f i â p o s fiâ p o v s fiâ p e ı, crv p -
fir jo - e r a ı K a l c k o o t o v t& v âp ep & v fiâ p o s %xe ı v ' c* a‘
rerrapes < rrıy p .al fiâ p o s ey o v tr ı, t ö 8’ l/c ırX eı 6vu>v r) T o b l
fia p e o s o v tos fia p v r e p o v , S bk fia p e o ş fia p v r e p o v â v â y K i] 20

3 a Kal t u Kovrpov om , E s g g ba koİ] y k p E /uev om . E 3 rdy-


r u s E L r : ırâ v İ S 1* p o st f i i y a add. iv d y K rı F 4 o fia s E L r : om .
$ irtpuy E L r : rıvûv trdpuv 0 Si E 1L 5 jf] el Si E 1
T İ ] «al rb F H M E rec‘ 7 t t om . E 1M 7 - 8 fiaviv r i iırrı,
t b Si ıruKydy fiavov Sıatpepcı J F 2 8 ır\<iw J F 9 post ivwjrdpxeıv
add. pdpos E a İırrı] ttrraı E rec-, B e k k e r 9 - 1 0 «ai eî 1rvKvf) J H
11 ti Be ırâv] irrh> E 1, eîre -ırâv E * t) ( 1 ) om . J F <r«\i)pâv fı fiaKaıebv
H ı a (vyaytîy H M 1 4 <rıc\tıpiiv. • . CnreÎKoy a n te 13 r â ûıreî-
k o v Sıatptriy pon. ^ 15 t 6 Te] Kal F H M . b J 16 evi om . F
ır â î J L : t) t û s F H M , oSrus (Avraıs ? ) E 1, oiıx T u t vid. nh om . J
17 p ost rKd-rretv ad d. (tAoyov el-rreîv J 18 afiapûv H M E 2 19 to -
auvSl E rec*, rouS 2 P ra n tl ao <p Si fiapeos fiapvrcpoy om . E B o n itz :
6 L , t u cum ce te ris S

180
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

ağırlık taşımaz, bu açık. Dolayısıyla’ cisimlerin hiçbiri ağırlık taşı­


maz! 30
Noktanın bir ağırlık taşımasının olanaklı olmadığı açık. Çünkü
ağır olan her nesne bir başka nesneden daha ağır olabilir, hafif
olan da başka bir nesneden daha hafif olabilir. Herhalde daha ağır 29 Ç
ya da daha hafif olanın hafif ya da ağır olması zorunluluğu yok,
nasıl ki büyük, daha büyük olabilir ama daha büyük olan büyük
olmasa da oluyor, nitekim pek çok nesne var, bunlar saltık anlamda
küçük olmalarına karşın yine başka nesnelerden daha büyüktürler.
Demek ki, ağır olarak daha ağır olan bir nesne varsa, onun ağırlıkça
daha fazla olması zorunlu, dolayısıyla her ağır nesne bölünebilir. 5
Oysa nokta bölünemez diye kabul ediliyor. -Ö te yandan ağır nesne
sıksa, hafif nesne seyrekse, sık olan nesne seyrek olandan eşit
kütlede daha çok şeyi bulundurması açısından farklı olur. İmdi bir
nokta ağır ve hafif olursa, sık ve seyrek de olacaktır. Ama sık olan
nesne bölünebilir, oysa nokta bölünemez. Her ağır nesnenin ya 10
yumuşak ya da sert olması zorunluysa, buradan olanaksız olanı
çıkarmak daha kolay: yumuşak nesne, bastırılabilir bir nesnedir -
bastırılabilir nesne ise bölünebilir-, sert ise bastırılamayan bir şey.
Ağır bir nesne de ağırlık taşımayan nesnelerden oluşamaz.
Nesnelerin nicelik ve niteliklerinde ortaya çıkacak şeyi, uydurmak 15
istemiyorsak, nasıl belirleyeceğiz? Her ağır nesne başka bir ağır
nesneden ağırlık açısından daha fazla ise, parçası olmayan nesne­
lerin her birinin de bir ağırlık taşıdığı sonucu çıkacaktır. Nitekim
dört nokta bir ağırlık taşıyorsa, bundan daha büyük olan ağırlıklar­
dan oluşan nesne daha ağır olursa; belli bir ağır nesneden daha 20

181
299b n EP I OTPANOT T . 1
fiapv eıvaı, <3<nrep Kal <5 kevKod kevKorepov kevKov, <8crre
tö fi(î(ov fiıâ arıyfifj fiapvrepov ea r a ı a<f>aıpedevros t o v
23 îtrou. «uore Kal ?; /xfa <myju»j fiap oi e£eı.
ir » v i _/
23 e r i e t (i€ V r a e ır ı-

7reöa /cara y p a p p i r j v
\io v o v iv b e y e r a ı a v v T L d e c r ö a ı, a ro ıro v
35 uxn rep yap y p a p .p .r j ırpoî y p a ^ jir jV âp .ff> O T e p u > i < tv v tl-

B e r a ı, Kal Kara p .r jK o s K a l K ara T rk âro s, beı Kal eırııre-


8or İT T ine& tû t ö v av rö v r p o ıto v . y p a p jjJ r ı b i b v v a r a ı y p a p .j i r f

a v v rıO e a d a ı Kara y p a fip .i]v e ır ı r ı B e n i v r ] , ov p i)v Trpo<m0e/xe-


v r j. a k k a fir jv ye Kal Kara 7r\(iro? i v b e ^ e r a ı < r v v r iQ e ~
el

30 rröaı, lo ra ı r ı c r & p a 6 o v r e c r r o t ^ e T o v o v r e İ k a r o ı ^ e ı c a v , c r v v -
r ı 6 e p .e v o v İ k t & v ovrco < T v v r ı6 e p .e v a ) v i m v e b m v .— eri eî ftev
■ n k r \6 e ı f i a p v r e p a r a ( T a p a r a t & v i ı r n r e b ( a v , «Scrırep ev rw

3 0 0 a Tifzafo b ı û p ı c r r a ı , h f j k o v â s e £ e ı Kal 7) y p a p .p . 7] K a l f)
arıy/nrj f i d p o s " d v â k o y o v y a p ı r p ö s a k k y k a e ^ o v c r ı v , a t c n r e p
Kal ı r p o r e p o v e lp r/K a p L e v . e l 8£ pj) r o v r o v öıa^epeı töi> r p o ı r o v
akX a tÛ r r jv p .e v y r j v e ıv a ı fia p v tö he ırv p K o v ıp o v , e crraı

5 Kal r & v İ T r n r ib c d v t ö p .e v K 0V (f)0V t ö be fia p v . K al t& v y p a p .-

f i & v b i] K al r& v a rıy fi& v û ic r a v T m s ' tö yap r r js y r js em—e-


bov efcrraı fia p v r e p o v rj tö to v T rv p o s. okoa 8e o v p .f i a C v e ı rj

l ı r jb e v tto t e ıv a ı p e y e d o s, rj b v v acrd aC y e a v a ıp e ö ijv a ı, e îır e p

o fio ıc û s tfx€t v T iy iA y T tp ö s y p a p .f j.r jv , y p a p p .r j 8e ırp ö s


10 İ T r iı r e b o v , tovto 8e ırpo? c r & p .a ‘ -H av ra yap e li a k k r jk a

â v a k v 6 p .e v a e li ra t r p & r a a v a k v d r jc r e r a i' & ar iv h iy o ır &v

, crıyjLias p .o v o v e ı v a ı , c r & p a b e p .r \ 6 e v . — 7rpos 8e tovtoh K al el

9 1 tp B o n itz : ro codd. e t S &<rre] Strre Kal F 23 fuâ arıyiifi


gerainandum c i. P ra n tl 2 3 - 3 Zerre a n te cûpaıpeSevros ponendura c e n se t
P e ip e rs 2 5 yap E : yâp Kal 5> L r 27 iırtıre'Stp rbv av-rbv om . E 1
rby abrbv Tpoırov post Set p o n. F 2 8 emrıde/ıcmj e t ırpotrrıfffievjı
F M E S : iıriTtBtııdvıjv e t Tpotmdtfievıjv E 'J H L T , in ce rto S ov fiyv
H L M : c i u ’ ov J FE®, ov E 1, ov pt6vov T 2 9 avvrıO. ivS. F 3° ^
om . E 1 At] İ k tûv F 3 2 rûv\ Tct rûv E 3 0 0 a 1 O’Tiyu.rj Kal
fı ypap/riı H M 4 fiapv om . J 5 fiapv to Se Kovtpov J F 6 r&v
om . M t b 7ctp] Kal y&p r i F 7 t) (2 ) om . E r S p, non S 1 8 iv tl-
vep H 9 7* « x ei J F arıynh J F H L r : fiovhs M S , tnıy/j.)) in ras.
E 1 u t vid. 10 t(s] Trpbs H M 11 iySfxfTaı om isso îtv E S P
la jiiv as F

182
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

ağır olan nesnenin ağır olması zorunlu ise -nasıl ki ak bir nesneden
daha ak olan nesne aktır-, çıkan sonuç şu olur: eşit sayı atıldıkta,
bir nokta daha büyük olan nesne daha ağır olacaktır, dolayısıyla
tek nokta da ağırlık taşıyacaktır! ,
Ayrıca yüzeylerin yalnızca çizgiye göre birleştirilebileceği saçma.
Nasıl bir çizgi öteki çizgiyle, her iki açıdan da, yani hem uzunluğuna 25
hem de enlemesine birleştirilebilirse, bir yüzeyin de bir başka yüzey­
le aynı tarzda birleştirilmesi gerekir. Bir çizgi bir başka çizgiyle,
biribirine eklenmeksizin, yan yana da birleştirilebilir. Yüzeyler de
bu şekilde enlemesine birleştirilebilirlerse, kendisi bir öğe olmayan,
öğelerden de oluşmayan, bu biçimde birleştirilmiş yüzeylerden olu- 30
şan bir cisim meydana gelir. -Ayrıca Timaios’ta55 belirlendiği gibi
cisimler yüzeylerin çokluğu açısından daha ağır iseler, açık ki, hem 30(
çizgi hem de nokta ağırlık taşıyacaktır. Çünkü daha önce dediğimiz
gibi, bunlar biribirilerine bağlı. Ama fark burada değilse, fark
toprağın ağır, ateşin hafif olmasındaysa, yüzeylerin biri ağır, öteki 5
hafif olacak, çizgilerde de noktalarda da bu böyle olacak; toprağın
yüzeyi ateşinkinden daha ağır olacaktır. Kısaca noktanın çizgiyle,
çizginin yüzeyle, yüzeyin de cisimle bağıntısı aynı şekildeyse, ya
belli bir zamanda hiçbir büyüklük olmayacak, ya da ortadan kalka­
bilecektir. Nitekim hepsi biribirine dönünce, ilk olanlara dönüle- 10
çektir, dolayısıyla yalnızca noktaların olması, ama hiçbir cismin
olmaması olası olabilecektir. Öte yandan zaman da aynı şekilde

183
IIE P I OTPAN O T T. 1 3<>oa

o xpövos 6fwCa>s %X€l’ avaıpoiT av iro t e % ivbe\otT' &v dvaıpe-


drjvat' t o y a p vvv t6 arop av olov <rn.yy.ri ypap.p.rjs ia r ıv . ro
8’ avrd <rvp.fiaJLveı Kal roîs &pıdp.S>v <rvvTideî<rı to v ovpa- 15
v 6 v evıoı y a p Trjv tpvcrıv i £ &pt6p,&v <rwlordurıv, &<ntep t&v
TlvdayopeCanv Tives' r a pev yap <f>v<riKa aatp-ara (fyaıveraı
fiâp o s e^oz^ra, Kal Kov(poTrjTa, ra s 8£ pıovdbas ovre o-dfiara
n oıeiv 0X6v re ovvTıdepÂvas ovre (3dpös %xeıv'
2 tfOrı 8’ avayKalov vıtapxeu> Kİvr\<rıv roîs ewr\oîs <rw- 20
p.aaı (pvcreı tiv a Tracrtv, İk râvbe brjkov. enel yap Kivovp.eva
<j>au>eraı, KtveîardaC ye avaynaıov /3ta, el p.r{ oÎKelav fy e ı
kivtjo-iv Tb be j3 Ca Kat napa <f>vcrıv t avrov. aAAa p.r\v el
ırapa <pvcrıv eorC rıs kLvt}<tis, dvdyKt] eîvaı Kal Kara <$>v<rıv,
irap’ rjv avrr]• kal el ıto \\a l a l ırapa <f>v<rıv, tt/v Kara 25
tpvcrtv p-ıav Kara <pvcrıv p.ev yap ank&s, ırapa. <f>v<rıv 8’
İXeL n o k k a s e K a o r o v . — e r i b e K a l İ k r f j s f\ p e p.ıas b r j k o v '
Kal y ap r\pep.eîv avayKalov rı (3La rj «ara <fyv<rıv / ta 8e 3
fieveı ov k a l (fteperaı /3
ta, K a l K a r a <f>v<rıv ov K a r a <f)vaıv.
iırel ovv < p a u /e T a C r ı [levov iırl t o v p ea o v , el fiev «ara <f>v- 30
erıv, bijkov o t i Kal rj (f>opa f] iv ra v d a K a r a cpvaıv avrâr
el be 0 tq, t C t o (pipecrdaı K t a k v o v ; e l p.ev r\pep.ovv, t o v av-
t u v K V K\rj<rofjLev köy ov ' d v d y K t ] yap r/ »cara <f>vıt i v eîvaı rö
T T p& T ov ijpepıovv rj els aıreıpov levaı, oırep ahvvarov' el 8e b 300
Kivovp.evov t ö k c û K v o v (frepecröaı, Kaödırep <f>t]crlp ’E/unreSo-
Kkrjs t t ) v yrjv vırd Trjs bıvrjs rjpepeıv, t t o v av icf)ipeTO, iıreı-
8rj els Ş.ıreıpov âbv v arov ; ovdev yap yCyveraı âbvvaTOV, rö
8’ anceıpov bıeköeîv abvvarov. cScrr’ avdyıcr) arrjvaı t t o v rö <f>e- 5
13 ?x01 F tıv (al J F L r : om. EHMSP hvrıpijtrBaı FL, avaıpeitrBat
Sp 15 <rvvrı8eî<rı $ E rw:‘S1: avvufrUırı E1ut vid. LF1(cf. 1. 19) 16 rwv]
Kal rûv L 18 Kal om . E trıifutra E S P : <râfia ^>Lr 1 9 crvvrt-
Bepevas F H fSdpos *Xelv' "Ot i fiiv oZv otre v iv ru v ydvttris iarıv obff
nır\ û t ovSevos, StjAov İ k twv tipufiivav E a (vide 301 ^31; fe re eadem
com m odius leg u n tu r) 2 0 i.vdyKTf F a n te Kİvrıaıv addunt «ol F H M
a ı (putrcı Tiyi vâırıv om . E 1 I n t S jf F H yap om . E 22 *ye] r e J H
KİvTttrıv exfl E 3 3 5c om . E 2 4 Kal Kark (pucrıv eîvaı M 25 ol
om . E H 27 v o \ \ i E 1 2 8 Se om . E ‘ 2 9 Ka
oS K a ri ıpitrıv om. E 1»® 3 1 airov E 3 0 0 b ı e/î om . J levaı]
eîvaı L 2 'Efiır. <pt)trlv H L M r S p 5 aSvvarov om . H

184
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

oluyorsa, o da bir zaman ortadan kalkacak ya da ortadan kalkması


olası olacaktır. Nitekim bölünmeyen arı tıpkı çizgideki nokta gibidir.
Gökyüzünü sayılardan oluşturanlar için de aynı şey söz konusu: 15
nitekim kimileri, sözgelişi kimi Pythagorasçılar doğayı sayılardan
oluşturuyor. Doğal cisimlerin ağırlık ve hafiflik taşıdıkları görünü-
yor, oysa birlikler, sayılar birleştiklerinde ne cisimleri oluşturabilirler
ne de ağırlık taşıyabilirler.
2 Bütün yalın cisimlerin doğa gereği bir deviniminin bulunması 20
zorunlu, bu şuradan çıkıyor: madem devindikleri görünüyor, kendi­
lerine özgü bir devinimleri yoksa, zor ile devinmeleri gerekir. Zor
ile demek doğaya aykırı demektir. Ne ki doğaya aykırı bir devinim
varsa, doğaya göre de bir devinim olması zorunlu ki, öteki berikine
aykırı olsun. Doğaya aykırı devinimler çok sayıda ise, doğaya göre
devinim tek. Nitekim doğaya göre olan yalındır, oysa her bir cismin 25
doğaya aykırı pek çok devinimi var. -Ayrıca duradurmadan da bu
çıkıyor: duradurmak ya zor ile ya da doğaya göre, bu zorunlu. Bir
nesne zor ile nereye deviniyorsa, orada zorla durur; nereye doğru
doğasına göre gidiyorsa orada doğaya göre durur. İmdi madem orta­
daki bir nesne ortada duraduruyor, bu görünüyor, bu doğaya göre 30
ise, açık ki, buraya doğru yer değiştirmesi onun için doğaya göre
olur. Ama bu zor ile ise, devinmesini engelleyen ne ola? Bu duradu-
ran bir nesne ise, aynı temellendirme çevresinde döneceğiz: çünkü
ilk duraduran ya doğa gereği duradurur ya da sonsuza değin gider,
olanaksız olan da bu. Ama devinmeyi engelleyen nesne, yeryüzü- 30ı
nün sarmal tarafından sabit tutulduğunu savlayan Empedokles’in ,
ileri sürdüğü gibi, devinen bir nesne ise, madem sonsuza değin
devinmesi olanaksız, nereye doğru devinecek? Olanaksız olan
hiçbir şey oluşamaz, sonsuza gitmek olanaksız. Dolayısıyla devinen 5

185
300b IIEPI OTPANOY T. 2
pofievov, KaKeî pr/ ji'ıa peveıv aX ka K ara <f>vtrıv. el 8’ ea rlv
r\pe\ı(a Kara <j>v<rıv, e<rrı Kal kCvt]<tis K ara <f>v<rıv, rç els rov-
8 TOV TÖV TOTTOV (popd.
S 8ıö Kal AevKCırıru» K al AıjfioKpCr<j>,
r o îs k e y o v a ı v â e l K iv eîcrd a ı r a ırp S tr a (T ap a ra ev râ K ev Ş
ıo Kal rq> â n e ıp tı), k e ı c r i o v r ( v a k iv ijctiv K a l r ıs rj K a r a <f>v<rıv
a vr& v KLVt](rıs. el yap & kko vn akkov K i v e î r a ı /3ıa t & v
<TT0 ixe(a> v, a k k a K al K a r a <f>vo-ıv d v d y K i] r ı v a e îv a ı Kivrjtrıv
İ k İ o t o v , ira p ' rjv f) f i l a ı o s l a r ı y Kal 8eı r r jv ırp<&Tr)v K iv ov a-av
p.7] {3 Ca K iv eîv , akka K ara (f>v<rıv e ls a -ıreıp o v y a p e ıa ıv ,
15 e l p rj t i H o r a ı K a r a <j>vtrıv k iv o v v T r p â r o v , aAA’ d e l r b ır p o -
r e p o v /3ta K iv o v p e v o v K ivrjo-eı . — rö a v r b h e t o v t o o v p fi a L v e ı v
a v a y K a io v K av el Kaûdrrep i v rw T ı p a t ı p y ey p a ırra ı, Ttplv
y e v i t r d a ı r b v K Ö ap ov İ K i v e î r o r a a r o ı ^ e î a ârd K rm s. â v d y K ij
y a p rj p C a ıo v e î v a ı rrjv KÎvrjtrıv rj K a r a <f>vtrıv. et 8e K ara
■io (pvcrıv İ K i v e î r o , â v d y K rj K o trp o v e î v a ı , i d v r ı s fio v k r y r a ı 6 eu>-
p e î v kı;ı<TTTi<ras‘ ro r e y a p ır p & r o v k iv o v v âvdyK r] K iv e îv , a v r b
K iv o v p e v o v K ara (f)v<rıv, K al r a K tv o v p e v a p r) /3ıa , e v r o îs
oİK eC oıs r j p e p o v v r a t o t t o i s , ı r o ı e î v rjv ırep H^ovo-ı v v v r d £ ı v , r a
p e v f t d p o s e \ o v r a e n i rö p e t r o v , r a 8e Kov^orrjra' [ lx o v r a ] a r r o
25 rov pecrov' ravrrjv 8’ ö Koırpos t\ eı TqV bıdaraarıv.----İri 8e ro-
ctovtov iır a v ep o ır av r ıs , m r e p o v [8uj>arâı> 17] ov-% oîov t tfv
Kivov^eva ardiKra»? Kal piyvvcrOaı roıavras ft(£eıs e v ıa , i £
<ov cruvCararaı r a K ara (pvcrıv a v v ıa r a p e v a o ’& p a ra , key ıa
8' oîov o a r â Kal crdpKas, Kaddrrep ’EpıreboK krjs <f>tıa-l y iv e -
30 a-ffaı i n i rrjs tfiıkdrrjTos- k e y e ı yap ws
31 rrokkal pev Kopcra t âvav^eves i/Skâaryo-av.
1 0 K a l iv t Ş F ı a Tivh. om . E 1 13 t V ] rtı* fxcv H M 14 icimîv]
KU'Oi/fifVıjv Kivtîv S p âAAa] aX\k * a } F H E rec‘ €Î<rıv] itrrtv M 15 (trrı
F rb Om. E 1 rpSrepov] Ttp&rov F H M 1 6 ku’oi/ıtyov fi’ıa F U T ,
fiia <pfp6/itvov H 8’ abrb M 18 ardıCToıs ret ar. i/cıveTra S p 30
flovkoiTO F 31 alrrii F L , p ro b a t A l. : o 6 r î {iaırrb) E J H M r S (5 8 4 . 3 i
“ *ok \ûv fiıfiKluv r i « ix^ y7UV ” ) a 3 *^ |' / t x ov(rl ^ 24
fifv yhp F t x avTa (a ) om - : h ab en t E H L M r 35 Sıitrrcurıv
E S PS ! : 8<âra|ıv 4> L r 2 6 Svvarbv fj om itten d a cum E 1S : h ab en t
4 >Lr oîa t ’ S p 37 Toıaûror tıiÇtıs om . E 1 39 ylvttrBal <pi)trty
H M S” 31 ıroAAa! E F M S CS ’ : ıroKKûp J H L r (cf. de A n . 430*39,
de Gen. A n im . 732 ba o ) avavx*vos E 1 (? ), S (5 8 6 . 30)

186
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

- nesnenin zor ile değil, doğa gereği durduğu yerde kalması zorunlu.
Duradurması doğaya göre ise, bu yere doğru yer değiştiren devimlimi
de doğaya göre olur.
Bunun için ilk cisimler boşlukta ve sonsuzlukta hep deviniyorlar
diyen Leukippos ile Demokritos’un bunun nasıl bir devinim oldu­
ğunu ve onların doğal deviniminin ne olduğunu açıklamaları l(
gerekir. Nitekim öğelerden biri öteki tarafından zorla devindiriliyor-
sa, her birinin zorla deviniminin ona aykırı olduğu doğaya göre
bir devinimi de var demektir, bu zorunlu. İlk devinenin de zor ile
değil, doğaya göre devinmesi gerekir, çünkü doğa gereği ilk devinen
bir nesne olmasa, hep daha önce gelen zorla devinen bir nesne 15
olsa, bu sonsuza gider. -Timaios ta yazıldığı gibi,56 evren oluşmadan
önce öğeler düzensiz olarak deviniyorduysa, aynı sonucun çıkması
gerekir, çünkü devinimin ya zorla olması ya da doğaya göre olması
zorunlu. Doğaya göre deviniyorlardıysa, duruma aklı başında baka­
caksak olursak, evren, düzen zaten var demektir, bu zorunlu. 20
Çünkü hem kendisi doğa gereği devinen ilk devindirenin devindir­
mesi zorunlu, hem de devinen nesnelerin zorla değil, kendi yerlerin­
de durmakta olan nesneler olmaları söz konusu. Böylece şimdiki
düzen oluşacaktır: ağırlık taşıyan nesneler ortaya, hafif nesneler
kenarlara! Evren tam da bu düzeni taşıyor zaten. -Ayrıca, acaba 25
düzensizce devinen nesneler doğaya göre kurulmuş nesneleri
kuracak nesneler olabilirler mi, diye sorulabilecektir. Demek istedi­
ğim, Empedokles’in Sevgi’nin egemenliğinde kemik ile eti
oluşturması. Şöyle diyor: 30
Boyumuz bir sürü kafa ortaya çıkıverdi.57

187
IIE P I OTPANOT T. 2

r o ls 8’ a ır e ı p a e v aıreipu> rd kivb6- 31
tıe v a ıroıov < rıv , cî y & v k v rö k i v o v v , a v â y ıc q p ia v (p e p e c r û a t

(p a p â v , & or ovk & t 6 .k t ( û s Kivjj&jo’eraı, el 8’ a ı r e ı p a r a ki-


v ov v ra, *aı T as <popas a v a y K a ıo v â n e ıp o v s e l v a i' el y a p p o i*
T teTrepa<rp.evaı, ra£ıs rıs loraı* ov yap rû p }) <f>epe<rdaı e ls

r o a v r o fj â r a £ i a c r v n fia tv e i' o v h e y a p vvv e ls t o av ro


p eraı ir fa n a , aAAâ ra o vyyevrj \xovov.— eri to araK ras

ovöev e o r ıv e rep o v rj ro T rapa (j>ij<rtv' 37 y a p r â £ ıs 7j o İK e ia 5


râı> a l c r d r j T & v (p v c r ıs e a r iv . aAAa ı x q v K a l t o v t o c l t o t t o v K a l
a h v v a r o v , rû a ır e ı p o v a ra k to v ^ x eiV û v rjcrıv ' earı yap <f>v-

a ıs e K iC v rj t& v ır p a y fid r ıa v o îa v e^eı r a ır\e ia > kal TOV


ı r h e ic o y ^ p o v o v ' o v ( x f i a ı v e ı o v v a v r o ı s T o v v a v r ia v r j j v jxev ara-
£ ia v e îv a ı K a ra <j>v(rıv, t t j v 8e r a £ ıv K al rdv K 0 (r p .0 v T rap a 10
(jivcrıv' KaCroı ovbev <bs e r v \ e yCyveraı tS>v Kara <f>vcrıv. İoiKS
8e t o v t o y e avrd K a k â s 'A vağayopas Aa fîe îv e £ aKorqTU)V
y ap a p ^ era ı KOcrpoTroıeıv. Treıp&vraı 8e K al o l aAAoı <rvy-
K p iv o v r is 7T6üî Trâkıv K tv eıv K a l b u iK p tv etv . e/c bıecrrûrcav 8£ Ka\
K ivovp vuiv o v k e v Koy ov ıroıeîv t t j v y e v e a ı v . 810 Kal ’Efiırebo- 15
K k f jç ırapakeCiTeı TT jr i m r r js <f>t\6rqros' ov y a p hv fjbvvaT O
oviTTrjo'ai t o v ovpavdv İ k Keycopurnevtov p.ev KaTao’KevdÇ(ûV3
(TvyKpıtrıv 8e ıroıûv b ıa tj\ v <^ü^in/\ra' İ k hıaKeKpıpevmv y h p
a v v e < m )K e v o «007x0? t & v aroı^eCatv' &<tt âvayKaîov yivecrdaı
i £ evos k a l avyKeKpınevov. 20
o r ı f i e v t o Cv v v e o r ı (p v a iK ij t ı s k İ- * o

ın jc r ıs e n d a - r o v r â v o-wjuara)i/, rjv o v f i i a K iv o v v r a ı o v b e ır a p a

<f>v&ıv, (p a v e p d v İ k t o v t m v oti 8’ e v ı a f y f i v a v a y K a ıo v po-

3 0 I “ 2 ■mffajcTfj.fva H r is om. H cStcd yap fjırtptırBaı E 1 t&


JF E 2 6 t & v a l t r O ı j T a v om. E 1S P i t r r l < pv< rıs L. 7 t u tÎ>
taetıpov J F S cE r'°-, t 6 y t İıreıpov HM (pvaıs E ’S P : f] (pvffıs JF L M ,
t i j ıpvtrıs H 9 t Ktlova L mı/xffalve
avrb E 1 i l odSiv] y* ovSiv F , ovSiv yhp (om isso KaİTOt) S 1 (codd.
AF) ı s koAûs] ırat S L , K akâs p o s t \ a$fîv addito *13 -14 Kplrovrts
E1 14 t c E 16 otoAhVei H o u ] oûSe E 2L 17 tAv
oûpai'ii'] K&afkav S c ıg SifVTTjKev F1 ytvttrdaı E 2H 90 mrf-
Kfiepififiivm» J rolvvv E*L : o lv ® 3 2 tpavtpily İ k tovt&v\ İ k robittv
Sîj\ov H fx eı>' **',a

188
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

Sonsuz nesneyi sonsuz içinde devindirenlere gelince: devindiren


tek ise, yer değiştirmenin tek olması zorunlu, dolayısıyla düzensiz
biçimde devinmeyeceklerdir. Devindirenler sonsuz sayıdaysa yer
değiştirenlerin de sonsuz sayıda olması zorunlu, çünkü sınırlı sayıda 3C
olsa bir düzen olacak; nitekim nesneler ayni yere giderse düzensizlik
olmaz. Şimdi de her şey değil, yalnızca aynı cinsten olanlar aynı
yere gidiyor. -Ayrıca düzensiz olan bir şey doğaya aykırı olandan
başka bir şey değil, nitekim duyulur nesnelerin kendine özgü düzeni 5
doğadır. Ne ki sonsuz olanın düzensiz bir deviniminin olması da
garip ve olanaksız. Nesnelerin doğası, nesnelerin daha çok sahip
olduğu hem de daha uzun süre sahip olduğu bir şey. Oysa bunlarda
tersi çıkıyor: düzensizlik doğa gereği, dizi, düzen ve evren doğaya ıö
aykırı! Doğaya göre olan hiçbir şey ise rastgele olmaz. Bunu Anak-
sagoras’m iyi kavradığı görünüyor: o evrenin oluşumunu devinimsiz
olanlardan başlatıyor. Bu aynı şeyi nesneleri bir biçimde karşılaştı­
rarak, sonra devindirerek ve ayırarak yapmaya çalışan başkaları
da var. Zaten oluşu ayrı ve devinen nesnelere bağlamak ussal değil. 15
Bunun için Empedokles de bu işi Sevgiye bırakıyor, ayrı olanlardan
oluşturup sonra Sevgi aracılığıyla birleştirmeye kalksa gökyüzünü
kuramazdı. Çünkü evren ayrı ayrı öğelerden kurulmuş, dolayısıyla
tek ve birleşik bir şeyden oluşması zorunlu. 20
Öyleyse cisimlerin her birinin doğal bir devinimi var, bu devini­
mi zorla da gerçekleştirmiyorlar, doğaya aykırı olarak da gerçekleş­
tirmiyorlar, söylediklerimizden çıkan bu. Kimi nesnelerin ağırlık

189
30l a IIE P I O T P A N O T T. 2

tttjv fiâpovs xal Kov<f>oTr)Tos, İk t& v 8e brjkov. Kiveîcröaı p.tv


yâp (f>ap.ev avaynaıov eîvar el 8e ur) e£eı <f>v<reı poırrjv tö
ağ Ktvovpevov, âS v va ro v Ktveîcrdaı rj ırpös rd ptiaov rj âırb roö
fjÂ<Tov. Icttü) yap rb fiev i<j>* ov A âfiapes, to 8’ i<p' o i B
(3âpos fX0V> %vr]V(xQu> $e To âfiapes rr\v T A, rö 8e B iv
t <2 i<tö> \povif rijv TE* fteıÇui yap oîa-6 r\creTaL tö fiâpos
İX0V' Sr) dıaıpeâfj tö cr5>p.a to e x ov jüâpos a s ^ "T E
30 TTpos tt/v TA (bvvaTÖv yap oHrats fX elv ^pös t i tS>v iv av-
Tİj popiaiv), el rb okov (fteperaı rtjv okr}v rrjv F E , rö /uo-
pıov ItvâyKt) iv r û avrat X P °V<P TVV ^ A <f>epeo‘0a ı, S o r e
t(tov olcrdrja-fTaL to âfiapes Kal to /3âpos lp(oı>* oırep abvva-
3 0 l b t o v . o 8’ a v rb s k o y o s K a l İT tl KOVtfroTrşros.— İ t i 8’ ei Icrrcu Tt
<râp,a K t v o v ptevov p - r fr e K o v f p o r r j T a pr\re fîâ p o s e x o v > ovâyK r\

toûto j3 ta KiV€Î(T0a t, f îC a de K i.v a v p .e v o v aıretpov Ttoteıv rrjv kC -


vrjtTiv. iıret yâp 8waju.fr t i s rj K t v o v a a , ro 8’ ik a r r o v Kal
5 rd Kovtporepov vıro T r js airrrjs b vvâpeats ırketov Ktvr\6rı<reTaı,
K€Ktvrjo-öai ro p.ev i<f>’ S tö A , tö â fia p e s , rrjv T E , tö 8’
i<ft’ <5 tö B, tö fia p o s e x ° v , iv t û tara XP°V<? TVV r A .
b tatp edevros 8rj t o v (3â p o s l^oım jî crcaparos ûs ^ T E ırpös
T»jı> T A, OTjpfîrjcreTaı t o a(f>aıpovpevov aırö t o v ftâ p o s e^oı;-
10 to s (rotp-aros trjv T E <pepew6 a t iv r û ura» xpoV&>, İTreıırçp
tö oAoı> i<f>ip€To rrjv TA . rö yap râ)(OS e£et rö roS eA.âr-
t o v o s 'irpos t o t o v p.e£Çovos ws rö peîÇov crâpa Trpos rö ekar-
tov . tcrov âpa tö â fia p e s oıcrö^crerat aS>p.a Kal t o /3apos
lj(oı> İv rû aûrû XP°V(P- t o v t o 8’ ah v v a T ov w a r i v e ı trav-
15 tos roû TtporeOevTos ftetÇov Kiv^treraı bıâa-rrıpa rö â fla p e s ,
23 KOV<pİTT)ra M S^Aov #/c râvSf
H s6 rd â Ea ajSapesl
j8ap E 1 27 fidpor om. E 1 a/3apes] fîapis E 128
ag 8tj3 Es 30 aımji] aÜTİ) Eroc‘ in ras. 32 <pepea8aı tJjv 7 8
HM 33 ?x0>' P<£pos L_ 3 0 i b 1 ^ırl] ?rı H ! ’ c/l Si) E 1
a (ifa* $ . p ifrf k. F ^Xftv L 3 ıroıtîv H : voıcî EJFLMr (post
Kİvrıtrıv pon. F) 5 iırd J F (?) aurıjs om. E 1 6 | rd] oî HM
7*] 78 î F T rb (1) om. F r i fidpos] fîâpos J, tö /3 ^pos E
8 5i;] oSv $ &s . . . 10 adifiaTos om. E1 10 (pepttrBat post XP^’,V
pon. F iırfl yâp E 2 iz rb (3) om. M 12 t o toC] toO to E1
*3 ou /m om. F 15 ırpoiTTtBfvros Mr KiyrıHıftrai ^E*

190
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

ya da hafiflik yönelimi58 taşıması zorunluluğu ise şuradan çıkıyor:


devinimin olması zorunlu, savunduğumuz bu. Devinen nesne doğa­
sı gereği bir yönelme taşımayacak olsa ya ortaya doğru ya da ortadan 25
çevreye doğru devinmesi olanaksız. Diyelim A ağırlıktan bağımsız,
B ağırlık taşıyan nesne. Ağırlığı olmayan cisim TA yolunu geçsin,
B da aynı zaman içinde TE yolunu geçsin. Ağırlık taşıyan cisim
daha çok yol alacaktır. Ağırlık taşıyan cisim TE ile TA oranına
göre bölündükte (ondaki kısımlarından birine göre böyle almak 30
olanaklı), cismin tümü FE ’nun tümünü geçerse, aynı zaman içinde
parçanın TA’yı geçmesi zorunlu, dolayısıyla ağırlık taşımayan cisim
ile ağırlık taşıyan cisim eşit yol almış olacaktır, oysa bu olanaksız.
Hafiflikle ilgili olarak da bu böyle. Ayrıca devinen bir cisim ne 3 0 1'
hafiflik ne de ağırlık taşıyan bir cisim olsa, bunun zor ile devinmesi
zorunlu, zor ile devinen nesne ise sonsuz devinim gerçekleştirecek­
tir, çünkü madem bir devindiren güç var, daha küçük ve daha hafif 5
olan cisim aynı güç tarafından daha çok devindirilecektir: ağırlığı
olmayan A, TE’u geçsin, ağırlık taşıyan cisim B da eşit zaman içinde
TA ’yı geçsin. Ağırlık taşıyan cisim TE ile TA oranına göre bölün­
dükte, cismin bütünü TA’yı geçtiği için, ağırlık taşıyan cisimden ıo
alman parça TE yolunu eşit zamanda geçecektir, sonuç bu. Çünkü
daha küçüğün daha büyüğe göre hızı, daha büyük cismin daha
küçük cisme oranı gibi olacaktır. Demek ki, ağırlık taşımayan cisim
ve ağırlık taşıyan çişim eşit yolu eşit zamanda geçmiş olacak. Oysa
bu olanaksız, dolayısıyla yola daha çok yol eklendikçe ağırlık taşı­
mayan cisim daha çok yol geçecek, öyle ki sonsuz yolu geçebilecek! 15

191
riE PI O TPAN OT T. 2 30ib

a r s e ıp o v av (fie p o t r o . 16
(f> avepov ovv orı a v â y ıc ıj ır a v (T&jia 16
f i â p o s %x€LV V K0 V<f>6rr)T a h ıo ip ıa p ıe v o v . irre l b e tp v cn s f ie v
e a r ı v fj e v a v r û v ı r â p ^ o v a a Kivrı<reu)s â p x v > b v v a p u s 8 ’ fj e v
aAA<a rj f aA A o, K tvrjcn s 8e 77 f ie v K ara (pvtrıv fj 8e /3 f a
7r S <ra, tt\v f ie v K ara (pvcrıv, o îo v r& A ı& u rr\v K arcö, B â r - 20
rco rnoır\<reı rb K ara h v v a p .iv , rr jv 8e vapa <f>v(nv oAcos
avrq. ır p o s &n<j>6r e p a 8e & <ntep opyâvu ı XPV™ T<? u e p ı
{ıre<f)VK.e y a p o v r o s Kal Kov<f>os e ı v a ı K a l fîa p v s )" t t)v p.ev o v v
â v co TTOLT/cret < popav fj Kod<f>os, o r a v d ıa ö fj K al k â fir ) rfjv
âpX V v a ır o T rjs bvvâji.e<ı>s, r r /v bk Kano 1raA.iv fi /3 a p v s m 25
<uo"7re p yap eva<f>â\fraa-a T rapabıboû crıv k n a r ip t û . 8 ıd K a l o v
T ra p a K o k o v O o v v r o s r o v K iv r\ u a v ro s <f>eperaı r b fi'ıa K ivrjO ev. el
yap n rj ro ıo v r o v rı <ra>pa vT rr}pxev, ovk hv rıv /3 ı a kLvi)-
& ıs . K al rr jv K ara <j>vo’iv b ’ eK& crrov K İvtjcnv ovveT rou piÇ eı
r o v a iı r ö v r p o m v . 3°
S r i piev o v v Hnrav fj Kovcftov r) f i a p v , K al 30
7Tûis a l ı r a p a <f>v<rıv l^ o u c rt K im lere ı s , İ k r o v r m v (faa v ep o v . orı
8 ’ o v r e ırâvT ü iv k a r i y e v e c r ıs o v d ’ a t rAâs o v d e v o s , b r jk o v İ k rG>v
'irpoeıprjfj.evm v' â b v v a t o v y a p ı r a v r b s a d o p ıa r o s e ı v a ı y e v e c r ıv ,
e l [iri kal K evbv eîv a C r ı bv v arov Kex<*>pi-0’p‘-evov" iv w yap 302 a
İ & r a ı roırto ro v v v y ıv ö p .e v o v o r e i y e v e r o , i v to v t< o ı r p o r e p o v
r o K ev o v a v a y K c u o v e î v a ı cr<B/xaroî fir jd e v b s o v r o s . aAAo f ie v

16 trâv h o c lo co J F S C: p o st trûya L r S ’, an te avdyKi} H M , om . E


r i KovtpSnj E 1 Bıcepur/ıevov HXL, item S A l., qui p ost ıraya p o n u n t: ro
Sıapıırfievov 1> E -r yev om . E 1L 18 iv (2) om . E 1 19 t) fi
S t o c k s : y rı L , c e te r i e t S p (co d . A ) (cf. Metaph. 1 0 1 9 “ 16, 1 0 4 6 * 1 1
e te .) fiAAo] ÎÂA <f H rı Si . . . 20 Karh <pv<rıv om . E 1 fiiaıos L ,
B ekker 2 0 rr/v /u^v] r/ y iv E 2 8ûttov F 2 2 ai-Mı F H M r :
atrrfıv E JJ L , rı aûr^ E 2 3 4 dritv . • . Svvdyeus om . M 2 6 ykp]
yikp iv kepi F 1 tyâıf/aıra. seq u en te ras. 2 litteraru m , E 1 27 0la
E L r : ırapk tpitrıv $ S P eî] y E 1 2 8 t»] t i rb H M , B e k k e r îjv
E J S P : t,v f, F H L M 2 9 iırovpiÇtı u t vid. E 1 31 %xovtri Kiv{ıatts
E L r : Kuri)<Ttıs t x o v a l v ^ S A l . İ K roiruv E L T : iv rovroıs $ S A 1. <pavc-
puv S’ Srt ot/rt A l. 3 2 SŞAo»'] &s Srjhor A l. 33 flprin*vwv $
3 0 2 1 X t i eîvaı F 2 vvv E L r : om . $ yevSyevov E 1 (?) L Sre
iyevero J H e t su p ra litu ram E ” 0-: el iylyvero L , e! iylyvero 8re iyevero
F 1M, el iyevero I* e t B e k k e r 3 eîvaı p o st 2 » pirepov pon. H M
9-vovros JM

192
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

İmdi açık ki, her cismin belli bir ağırlığı ya da hafifliği olması
zorunlu. Madem doğa, nesnenin kendinde bulunan devinim ilkesi;
güç, olanak ise her nesnede başka; her devinim de ya doğaya göre
ya da zorla; doğaya göre bir devinim, sözgelişi bir taşın yere düşmesi, 20
güce, olanağa bağlı olarak daha hızlı olacak, doğaya aykırı devinim
ise neyse o. Ama her iki durumda da hava bir araç görevi görür
(çünkü o doğal olarak hem hafif hem ağır). İmdi hafif olarak, yuka­
rıya doğru itildiği ve güce, olanağa bağlı kaynaktan etkilendiği
sürece devinimi taşıyacak, ağır olarak da yine güce, olanağa bağlı
olarak yere doğru devinimi taşıyacaktır. Yani güç, olanak her iki 25
yönde de bir biçimde havaya bağlı olarak kendini gösterecektir.
Bunun için zor ile devinen nesne, devindiren nesne onu bıraktığın­
da da devinimini bir süre sürdürür. Nitekim böyle bir cisim bulun-
masaydı, zor ile devinim de olmazdı. Öte yandan her nesnenin
doğaya göre devinimini de aynı tarzda artırır. 30
İmdi her cismin ya hafif ya da ağır olduğu, doğaya aykırı devi­
nimlerin nasıl olduğu, bu söylediklerimizden çıkıyor; her cismin
bir oluşu olmadığı, saltık Anlamda da hiçbir cismin oluşu olmadığı
ise daha önce dediklerimizden.59 Nitekim ayrı başına bir boşluğun
varolması olanaklı değilse, her cismin bir oluşunun olması olanak- 302
sız; çünkü bir cisim oluştuğu zaman onun şimdi oluştuğu yerde,
daha önce hiçbir cisim yoksa boşluk olması zorunlu. Çünkü bir
302a IIEPI O TPAN OT T. 2

yap akkov rr<3fxa y ıy v ecrÛ a ı b v v a r o v , o ıo v e£ a ip o s rtv p ,


5 S k c o s 8’ eK /j.r)bev ös a k k o v -npovTrdpyovTO S p ıe y e d o v s dbvva-
tov '/xdXıcrTa y a p a v İ k b v v d f i e ı t i v o s o v r o s •o d / ı a r o s e v e p -
yeCa y e v o ı r a v o & p .a . aAA’ e l r b bvvd/uteı o v o & p ta jir jd e v
İo tiv & kko cr&jxa iv e p y e la ır p o r e p o v , n evov eoraı K e^ eopı-
(TjlÂvoV.
ıo Aonrov b’ eîıreîv tivmv i o r ı y e v e o ıs <roûp.dro}v, Kal 3
bıa t [ İo tiv . eırel ovv i v ftn aoıv r\ yv& m s b ıa t&v ırpÛTcav,
ırp&ra b i r& v ivvnap^âvTutv ra o ro ıy e îa , (TKeTrreov irola
T&v TOiovrav (TMfidrmv errrl o t o ıx«îa, Kal bıa tC İo tiv , eıreıra
fjtera Tavra Trocra Kal rtot a n a . rov ro 8’ e o ra ı <f>avepov
15 VTToQep.ivoıs Tıs İo tiv fj tov oroı^ etov <f>voıs. eora> brj oro ıy eîo v
t&v <ra)/xara)v, e is 6 râAAa <r<ü/xara bıaıp eıraı, ivvırdpypv
bvvifiet T) ivepyeCa (toûto y a p -norepois, e n âfMpıcrfîrjT-ıjcn-
fjtov), avrb 8’ i o r l v abıatperov eî$ erepa t& elbet’ tolovtov y ap
Tl rb crrovyeîov aıravres Kal iv a-naoı (3ovkovraı Aeyeıv. el
20 brj tö elptjfxevov i o r ı <rroi)(etoı>, avayKt] elvaı a rra r o ıa v ra
t&v oeofiÛTCüV. iv [iev y ap oapK.1 Kal £ıîAa> Kal tKaorta t&v
toiovtcüv e v e o rı bvvâpıeı Ttvp Kal yrj• tpavepa y a p T avra
İKeCvcuv İKKpıvofieva. ev be ırvpl o a p £ rj £vkov ovk ivvndp-
\ovotv, ovre Kara bvvap.ıv ovre k o t iv e p y e ıa v iğeKptvero yap
35 &v. ofioıcot 8’ ovb’ ei ev r ı jiovov eıtj roıovrov, ovb’ iv İKeıvtü'
ov yap ei e o r a ı o â p £ rj oorovv rj t&v akkoiv orıovv, ovma <j>a-
reov evvırdp\eıv bvvdfieı, âkka Trpoodeu>pj]reov tis 6 rpoıros
4 yiyvtaOat trupa JF* o-dparos ylve<r6aı H M bûvyarov O İim E 5 ^*
Aou E F L r S c : om . J H M 6 yap tty E L r : fiev yap yap S c iıe]
iv E 1 Tivus om . J F 7 aK\* . - - aû>fxa om . E 1 8 etTTat E L S C:
i<rrı 10 yivcuıs <rvfidr<av E L M r S cS 1s <ro*fj.aro>v yevçcrıs J F , y£vt~
<rıs H I I 4u ora. L ' 12 7roîa] ti P ran tI 13 ierrl p o st 12 7roîa
pon. J F , om. M 14 v6<ra E 1M S : dıroVa J F H L /caîl re/eal J F H E 2
k o l (noîa) E JF H M S : â ı r o î a J L 15 T t L t İ < t t . E aL 17 yap~\
5i F S p dvorepus H M İ n 1<tt\v E 2 18 %r€pov M 19 r&v <rrof
jgcfflM' M #al] T€ Ktd H M 2 0 &rra d v a ir u v <r, ro ıa v ra H , &rra tü>v a.
eîvaı ToıaSra M 21 »rai ( 2 ) ] ko! 4u JH M , non S c 2 2 evetm :
ta r t E L r ravra\ Ta rrfSe H , ret roıaSe M 23 Kal F 4w-
ırdpx€l F F 2 4 otfre Kar* ivçpyeıap om . E 1, p o s t tvvır. pon. HM
2 5 0^5* E 2 6 ov EH L r ; ov΀ J F M 27 Trpo6çwpr)T4ov
H r , Oecüprjrcoy S 1. .

194
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

cisimden başka bir cismin, sözgelişi havadan ateşin oluşması


olanaklı ama daha önce başka hiçbir büyüklük yoksa, bu hepten 5
olanaksız. Olsa olsa olanak halinde olan bir cisimden etkinlik
halinde bir cisim oluşabilir. Ne ki olanak halinde olan cisim daha
önce etkinlik halinde başka bir cisim değilse, ayrı başına boşluk
varolacaktır.
3 Şimdi bize şunu söylemek düşüyor: hangi cisimlerin oluşu var 10
ve bunun niçini ne? İmdi madem her nesne konusunda bilgi ilk
olanlara bağlı, ilk bulunan nesneler ise öğeler, bütün cisimlerin
öğeleri nelerdir ve bunun niçinini, sonra da bu öğeler kaç tanedir
ve nasıldır, bunlan incelemek gerekiyor. Öğenin doğasının ne oldu­
ğu kabulünü ortaya koyarsak bu açık olacak: cisimlerin öğesi öteki 15
cisimlerin ona ayrıldığı, onlarda olanak halinde ya da etkinlik
halinde bulunan şey olsun (bunun öncelikliği henüz tartışmalı) .
Öğe cinsce değişik şeylere bölünemez. Herkes her nesnede böyle
bir şeye öğe diyor. İmdi öğe böyle bir şeyse, bu tür olan şeylerin 20.
cisim olması zorunlu. Nitekim ette, odunda, bu tür nesnelerin her
birinde olanak halinde ateş, toprak var; çünkü onların berikilerden
oluştuğu açıkça görünüyor. Ama ateşte et ya da odun bulunmaz,
ne olanak halinde ne de etkinlik halinde. Böyle olmasaydı onlar 25
ateşten oluşurlardı. Bu tür bir öğe yalnızca tek olsaydı da ateşte
onlar bulunmazdı. Et, kemik ya da bu tür başka bir şey olacak olsa
bile, onların olanak halinde ateşte bulunduğunu ileri sürmek
gerekmez, tersine onların oluş tarzı ne, buna bakılmalı. Öğelerle
I1E P I OTPANOT T . 3 3Q2a

r r js y e v e ır e m s . ’A ı ’a Ç a y o p a s b’ ’ E/xıre8o/cA.eî iv a v r ıc o s k e y e ı
ır e p l t&v (rroıyçL cü v. o p .ev y a p Trvp kal y y v Kal r a o w r o i) ( a
tov tois aTOi^eîa (f>Tjcrıv e ı v a ı t&v a a ıp a T a tv Kal a v y K e îc r d a ı 30
tto lv t İ k tovtcov, ’A v a Ç a y o p a s 8e T o v v a v r ı o v T a y a p o p o ı o -
p e p r j (TTOı^eîa ( k e y t o 8’ o lo v crâ p K a Kal oo-tovv Kal t&v toi-
ovtcûv (L K a a ro v ), âepa 8e K a l inip pt.lyp.aTa tovtoov Kal t&v a k - 302 b
k m v (n rep p A rtü v TrâvTo>v e ıv a ı y a p etcarepoı/ a v r & v i £ ao-
p â r c û v t&v ö fio ıo /ıe p & v ıravriD V tf8 p o ıcrp ,ev ö v . bıö K a l y (y v e < r d a ı
n â v T İk T o v ro iv * tö y a p ıru p Kal töv aîöepa T T pocrayopeveı
rav ro. i t r e l 8’ i c r r l ı r a v r o s <pvtriK0v a â p . a r o s kCw]<tis o U e ı a , 5
t&v 8e Kivtf<T€a>v al p.ev a t r k a L a i 8e piKTaı, Kal al p e v
piKTal t&v fiiKT& v a [ 8e â ı r k a t t &v a ır k & v ela C , <f>avepöv
o r ı l ö r a ı a r r a <rd>p.aTa a ı r k a . eleri y a p Kal Kivrjtreıs â ı r k a î .
toare 8r jk o v Kal o n e<rrı oToı^eîa kal 8 ıa t i İ<ttiv.
4 U oT ep ov bi ıren ep a crp e v a rj d ır e ıp a , K al eî 'n en ep a o -- 10
. 7.Uva, Trocra t ö v dpıOpâv, eısofievov av eli] o -K O ir e îv . ırp&Tov
p.ev ovv o r ı o v k ea r ıv an eıp a, K a Ö â ı r e p oîovraC rız/es, öeajpr)-
Teov, K a l Ttp&rov t o v s K a v r a r a 0p.010p.eprj trroı^eîa ıroıovv-
r a s , K a O d ı r e p K a l ’A vağayöpas. ovOels yap t & v o v t c o s âğıovvTCüv
dpd&s kap.fiâv eı t ö (rroıy eıov op&pev y ap ıro k k a K a l t & v 15
piKT&v a - m p - d r a t v eis o p .o i o p .e p r j bıaıpovpeva, keyoo b’ olov
(râpKa K a l ocrrovv k a l £vkov K a l kCÖov. & c t t eın ep r ö avvderov
o v k e c r i (TToıycıov, ov% c n r a v e c r r a ı r o o p . o i o p . e p e s o r o ı ^ e î o v ,

â k k â t o âbıaCperov eîs erep a t & eîSeı, KaÖâırep eXpt)raı


TrpoTepov.— e n S’ o v b ' oîItcûs kap.j3 d vo vras t ö arroıyeıov d v d y K r j 20
ıroıelv d n e ı p a ' ı t d v r a y a p Tavra a ı r o b o û ı j c r e T a ı Kal n en e-
pacrpevutv o v t c ü v , edv r ıs Xa/3rf r o a v ro y ap 7rot7jcreı, k & v
28 ivavrltts ’ EfiirtSoKktt $S* 31 ırâv HM 3 2 8*] S?j E adpıca
EHLM rSc : £<JAa adpKa J F 302bı ırv/>] ırvp /cal L nlypara E L r :
fûy/ııa 4 2 avr&v İKartpov HM 3 t& v E : om. $ L 4}Qpoı-
ffficvov M : 1)$paıırfieyav EJFH Lr ylyvtaİ)at $ : yfvîaB aı E L r 5
post aifta ros pon. JFE1 »orriî] m v r b s roû JF, om. S 1 7 ci<rî om.
F 9 o"roıxfîov M 10 d o n . F 13 ro om. E 14 ««i
ELr : om. $ 16 Sfioıo/ıeprı] fiipr) E1 17 oarovır et £v\ov
EHLMrŞp: 6ara et £v\a JF eftrep] #ır*l E*Lr : E1 19 trtpov
M ao ov8’ JF SMS‘ : oi/fl' H, om. ELFlr \anflivovra. <rroıx^îov E1
2 1 Tavra T &ToSo0^<rc(r0aı E

196
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

ilgili olarak Anaksagoras Empedokles’e karşı çıkıyor: Empedokles


ateş, toprak ve bunlara eş cisimlere öğe adını veriyor ve her şeyin
bunlardan oluştuğunu ileri sürüyor. Anaksagoras ise ona karşı: o 30
eş parçalılara öğe diyor (kastettiğim, sözgelişi et, kemik, bunlardan
her biri), havayı, ateşi bütün öteki tohumların karışımı sayıyor. 3021
Onlardan her biri görünmeyen eş parçalıların hepsinin karışımı
imiş. Bunun için her şeyin bunlardan oluştuğunu da ileri sürüyor,
ateş ile havaya da zaten aynı adı veriyor. Oysa madem her doğal 5
cismin kendine özgü bir devinimi var, devinimlerin kimi yalın kimi
karışık, karışık devinimler bileşik nesnelere yalın devinimler de
yalın nesnelere ait, bazı yalın cisimlerin varolduğu açık. Nitekim
yalın devinimler de var. Dolayısıyla öğelerin varolduğu ve bunun
niçini ortaya çıkıyor. ,
4 Şunu araştırmaya sıra geldi: öğeler acaba sınırlı sayıda mı yoksa 10
sonsuz sayıda mı, sınırlı sayıdaysa kaç tane? Birincileyin kimilerinin
düşündükleri gibi sonsuz sayıda öğe olmadığına bakmak gerekiyor;
öncelikle de Anaksagoras gibi bütün neseneleri eş parçalı öğelerden
oluşturanlara bakalım: böyle düşünenlerden hiçbiri öğeyi doğru
anlamıyla almıyor. Bileşik cisimlerin pek çoğunun da eş parçalılara 15
ayrıldığını görüyoruz; kastettiğim sözgelişi et, kemik, odun, taş.
Dolayısıyla bileşik olan öğe değilse, her eş parçalı olan şey değil,
daha önce dediğimiz gibi türce, biçimce başka nesnelere ayrılama-
yan şey öğe olsa gerek. -Ö te yandan öğe böyle anlaşıldığında bile 20
onu sonsuz sayıda yapmak zorunlu değil. Doğru alınırsa, sınırlı
sayıda olsa bile bütün nesneleri aynı şekilde çoğaltmak olanaklı.

197
302b I1EPI OTPANOT T . 4

bvo rı rpia povov ?) rotavra, nadâırep ey^etpeî «al ’Ejonre-


boKkrjs. eıretyap Kat & s avroıs crvpfiatveı pr/ ırâvra Ttoıtiv
25 e£ opotopep&v (jrpoo~o)7Tov yap o v k £k ırpoa'anrtov Tîotovatv, ovb’
akAo r&v Kara <f>vınv io-fflparıo-pevcov ovdev), (pavepdv orı
mkkS> j3 ekrtov ıtenepaapevas ıroıeîv ra s apyâs, Kat Tavra s
wî eka^ta-ras Trâvrıav ye r&v aiiT&v pekkovrıov beUvvaöaı,
Kadaırep aÇıovırı Kat ot iv roîs [/.a6rjp.a<nv' det yap ra ıre-
30 ırepaırpiva kapfiâvovcnv ap)(as rj rS> elbet, r) rS> ırocrâ.— eri
el (r& jia atiparos erepov keyeraı K ara ras olneCas 8ta-
(popâs, at 8e r&v o-a>pâTu>v bta<f)opal ıreTrepacrpevaı (8 ta-
3 0 3 a <pepov<rı yap roîs alo-drıroîs, Tavra 8e Trerrepavr a r beî be
to v to bet)(drjvaı), <f>avepov orı Kal ra orot^eta âv ây K r] ıre-
3 ırepacrpeva eıvaı.
3 akk a au8’ ws erepoi Tives keyova-ıv,
oîov AevKimros re Kat ArjpoKpıros o ’ Afibrjpırrjs, evkoya ra
5 a-vpfiaıvovra' (fratrı yap eıvaı r a rrp&ra peyedrj ırkrjdeı pev
arreıpa peyeOeı 8e abıaipera, K a l ovr e£ evos Trokka yıyve-
(röaı ovre İk ırokk&v ev, akka rfj to v tc o v o v p ır k o K r j Kat
TTepnrakâÇeı rrâvra yevvâvöaı. rpoırov yap rıva K al ovroı
•Kavra ra ovra tto io v c tiv apıdpovs K at aptQp&vk K at yap el
10 pr/ a-atp&s brjkovo-ıv, optas t o v t o j3 ovkofraı keyeıv. K a l ırpos
t o v t o l s , irrel 8 ta<pepeı T a acSpara a y j j p a c n v , aıretpa 8e ra
c^jjptara, Aıretpa K a l ra h ırk a . <rw/xarâ (fıacrtv eıvaı. ıtoiov
be K al r ı eKctarov ro tryrjpa r&v a r o ı^ e t c a v , oiöev eTrıbıâpıcrav,
a kka povov rw Trupt rr\v atpaîpav aıtebanKav aepa be K at

15 S8cüp Kat T akka peye 0 et K al ptKpârrjn bıeîkov, o>s ova av


avr&v r r jv (pvcrıv oîov ıta v c n te p p C a v ırâvroyv t& v a r o ı^ e ıc û v .

23 4n xeıpeî $ 2 4 yctp om . M 25 4k ırpoffânrov F 27 7roAA.£)


jutucpıp J F 2 8 aÛTÛv] Sı/Tlov E (non S p) SeiKVUO'Bttt] ’riyvtcrSaı ErM'
29 rtiıs nPKepturnivas F, ıreırepao-jueVaî L 31 trûfia om . E1 3 03 &I
ırtırepaırfifva HM 2 tpavtpov om . E1 ayâytci] p ost o n pon. JFES,
p o st eTvaı HM 3 066' i>s L, ovtois E1 8’ erfp o ı H 4 Te om.
F 8 ırepnraX⣀i S (609. 25 codd. DE) : ırfpnrAe{eı ELr, eVaAAa£eı
vide D iels Vors. 5 5 . A . 5 8 , Hermes 4 0 . 3 0 6 y ev 4aQa.ı M ■yap] Se Lr,
fo rta sse E1 (n o n Sc) 13 Kal r î ELScr : om . <f* İKaarov om . E1'2,
post <rxv^a ponunt Er'c'L t b om.tü v <rrotxeio»> om. F ouöeV
iırıSıtipurav E '^ L : ovBiv eri Sııipıtrav JHMr, oiiKerı Sıtcpto'ay F S ° 14 /to-
vıp $ 16 r û v om . E1

198
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

Empedokles’in de yapmaya çalıştığı gibi, yalnızca iki ya da üç tane


bu tür öğe bile aynı sonucu verecektir. Nitekim madem onlar da
bütün nesneleri eş parçalı olanlardan oluşturamıyor (nitekim onlar
ne yüzü yüzlerden oluşturabiliyor ne de doğaya göre biçimlenmiş 25
başka bir şeyi), açık ki, ilkeleri sınırlı sayıda almak, matematikçile­
rin de düşündüğü gibi her şeyi aynı şekilde açıklayacakları için
olabildiğince az sayıda öğe almak daha iyi. Matematikçiler her
zaman ya biçimce ya da nicelikçe sınırlı şeyleri ilke olarak alıyorlar.
-Ayrıca bir cisme kendine özgü ayrımına göre bir cisimden farklıdır 30
deniyorsa, cisimlerin ayrımları da sınırlı ise (cisimler duyumlarına
göre ayrılıyor, bunlar da sınırlı. Elbette bunu göstermek de gereki- 303
yor) , öğelerin de sınırlı olması zorunlu, bu açık.
Ne ki Leukippos ile Abderalı Demokritos gibi kimi başka
kişilerin dedikleri de ussal değil. Şunu ileri sürüyorlar: ilk büyüklük­
ler çoklukça sonsuz, büyüklükçe bölünmez; birden çok, çoktan da 5
bir oluşmaz, tersine her şey onlann bağlantısıyla ve iç içe geçmesiyle
oluşur. Aslında onlar da bütün varlıkların bir tarzda sayı olduğunu
ve sayılardan oluştuğunu düşünüyorlar. Açıkça söylemeseler de
demek istedikleri bu. Öte yandan, cisimler şekilleri açısından farklı 10
oldukları için ve şekilleri sonsuz sayıda olduğu için, yalın cisimlerin
de sonsuz sayıda olduğunu ileri sürüyorlar. Öğelerin her birinin
niteliği ve şekli ne, bunu kesince belirtmediler, yalnızca ateşe küre
biçimini uygun gördüler! Havayı, suyu ve ötekileri büyüklük ve 15
küçüklük açısından ayırdılar, sanki onların doğası bütün öğelerin

199
IIE P I OTPANOT T. 4

— T tp â r o v p .ev o v v K a l r o v r o ı s r a v r b v a/xapT?jjLia rö ju.r] T ren e -


p a < r (ie v a s k a f 3e îv T a s â p -^ â s, £ £ o v â ı r a v r a T avra k e y e ı v . ----
eri 8’ et ju.r) â ı r e ı p o ı r & v <r(ûfiâ.Twv at bıacftopaı, b i j k o v o n
ovk earat ra crToıyçia aıreıpa.— ır p d s 8e rov roıs avâyKt] p-âye- ao
a 6a ı tcû? p.adr\p.aTLKaıs e ırto r^ a ıs aropia (rutp-ara keyov-
r a s , k a l ı r o k k â r & v evboÇ oov Kal r 5>v (f>aıvop.evMV K a r a r i/v
a î< rdi](n v avaıpeıv, tte p l 5>v e î p r j r a ı rrporepov e v r o îs ır e p ı X P °-
v o v K al kivt)<tçu>s.— afta h e Kal i v a v r ı a k ey eıv avrovs a v r o î s
âvâyKri' âbvvarov y ap a r o j i ı a v o v r t a v rS tv <rrotxewv [ l e y e d e ı 35
Kat p.iKpdrT]Ti bıa<j>epeıv a ep a K a l y rjv K a ı vbcap' oû yap
o îo v t e £ a k k r j k a i v y ı y v e c r ö a r vırokeı\j/eı y ap det ra p.e-
y ıo r a <r<Lp.ara eK.Kpiv6p.eva, <f>aoî b’ ovrco yLyvecrBaı vbcop
K a l a ep a K a l y rjv - e f a k k r 'jk w v . — eri ovbe Kara rrjv rovrcov
ınr6krj\jnv b o £ e ıe v tiv aıreıpa y i y v e a d a ı r a erroı^eîa, e îır e p 30
ra fiev <ra>p.ara bıa<j>epeı ayrip-ao-ı, r a 8£ o y n a r a rravra
crûyKeıraı e< Trvpap.th(üv, r a jiev evBvypafj.\xa e£ evdv-
ypâfifMuv, f) be cr(f>aîpa ££ 6 ktu> fiopıav. avâyKt] y ap eî- 303
v aı rıv as âp x as rû v <r)(T//xdrcov. &crre etre ftta eîre bvo etre
ırkeıovs, Kal r a cnrka <rd>fj.aTa rotravra ecrraı rö ır k r jB o s .
— e r i 8’ e l İKacrrü) f i e v r & v < rroıxeia> v e& H r ı s o İK e ıa k iv rja-ıs,
K al r\ t o v a ır k o v <rca/xaros a-n kr}, jjmj ewrt 8’ a l â ı r k a î K iv ıjcreıs 5
a r r e ıp o ı 8 t a ro fjiıjre r a s a ı r k â s <f>opa s -n k e ıo v s e ı v a ı b v o îv
p-rjre r o iıs t o t t o v ş a T r eıp o v s , o v k a v et?j o v b ' o v rco s a ı r e ı p a r a
aTOixeîa.
5 ’^ r r e l 8’ âv ây K i\ ır e ı r e p â v d a ı ra a rr o ^ e ıa , k o ıır ö v <tk£-
^ j/acrdaı r r o r e p o v ır k e ıa t e c r r a ı rj e v . ev ıo ı y a p %v fx 6v o v v ır o - 10

17 Kal tovtois Tavrhv E L r : r a i r i Kal rovroıs ( + ioiKev aKo\ov0e?v F M )


<I>SrS 1 Treırepatrfifvoy L 18 t o v to E r 19 ırıofidruv H M r S A l.
et su pra 1ituram E r' c- : a-^ri/idruv J F L 2 0 e o ti F 22 rwv (2 )
om . F H M 2 3 ırpûrov L r , irp irov E 1 (-ep- supra E a) 2 5 rû v
om . E 1 2 6 vSap Kal yîjv J F 27 o'tovraı E 1 ĞjroA^et J ,
ivt\el<l/fi M S P oej] eî E *, aUl H L 2 8 awp.ara om . J , S u t vid.,
ıraı.u- in r a s .E iyupıvAneva M 2 9 eri S’ H M 3 0 «fare/> $ E rec’ :
^ ır e i E ' L r 31 t o Î î t r y f t f u u T i H M 3a ^ v y K e ı v r a ı M T a] K ol ra. HM
3 0 3 b 2 râv om . H 3 âırAâ] avra L crû/ta E 1 4 o'Toı^eia’»']
(ru/idrar F E y? 5 “•] M 6 Sı/cıV E ree-L 7 ivelpous 4 >r :
Öırelpovs ilvaı E L oStûiî] tbs H M 9 r a a r o ı^ 7a om. J F 10 ıtpi-
rfpov L ev ( 1 ) ] oC L

200
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

bir tohum karışımıymış gibi. -Birincileyin ilkeleri sınırlı sayıda


yapmamakla bunlar da aynı hatayı yapıyor, aslında öyle olmasaydı
da her şeyi her açıdan bunlarla açıklayabilirlerdi. -Ikincileyin ci­
simlerin ayrımları sonsuz sayıda değilse, öğeler sonsuz sayıda olma­
yacaktır, bu açık-. Öte yandan bölünmez cisimleri kabul edenler 20
matematik bilgilerle çelişkiye düşerler, hem de daha önce devinim
ile zaman üzerine konuşurken sözünü ettiğimiz,60 inanılır olan,
duyulara görünen pek çök şeyi yok sayarlar, bu zorunlu. -Kaldı ki
•kendi kendileriyle çelişkiye düşmeleri de zorunlu, çünkü öğeler 25
bölünmez olursa; havayı, toprağı, suyu büyüklük ve küçüklük
açısından ayırmak olanaksız, nitekim biribirilerinden oluşamazlar.
Hep en büyük cisimler ayrıldığında, bir sona ulaşılacaktır, oysa
onlar suyun, havanın, toprağın biribirilerinden böyle oluştuğunu
savlıyorlar. -Ayrıca cisimler şekilleri açısından farklı iseler ve bütün
şekiller piramitlerden, düz çizgi biçiminde olanlar düz çizgi 30
biçiminde olanlardan, küre ise sekiz parçadan bir araya geliyorsa,
onların kabulüne göre de öğeler sonsuz sayıda değil demektir, çünkü 30;
bazı ilk şekillerin olması zorunlu. Dolayısıyla ilk şekiller ister bir,
ister iki, ister daha çok olsun, ne kadarsa yalın cisimlerin çokluğu
da o kadar olacaktır. -Ayrıca öğelerin her biri için kendine özgü
' bir devinim varsa, yalın cismin devinimi yalınsa; yalın yer değiştir­
melerin sayısı ikiden çok olmadığı için ve devinme yerleri-yönleri 5
de sonsuz sayıda olmadığı için, yalın devinimler sonsuz sayıda
değilse, öğeler de bu biçimde sonsuz sayıda olamaz.
5 Madem öğeler sınırlı sayıda olmak zorunda, acaba birden çok
sayıda mı olacak, şimdi sıra bunu incelemekte: kimileri yalnızca 10

201
303* IIEPI O T PA N O T T. 5

r ıd e v r a ı, ka l tovto ol piev vbcop, ot 8’ a e p a , o i 8e irvp, ol


8\ v b a r o s fîev k eırro rep o v a e p o s 8e rrvKvorepov, o ırep ıey eıv
13 <pa<rl ır& vras ro iıs ovpavovs aıreıpov ov.
13 oo-oı p i v ovv r ö İv
tovto m ıovcrıv vbcop rj depa rj v b a r o s p e v keırroTepov a ip o s 81
i{> ırvKvdrcpov, e ır ’ İk toİjtov twkvott)ti Kal navdnjTi raXXa
yevv&crıv, o v r o ı kavdâvovcrıv a v r o l av roiıs & kko r t ırporepov ro v
o to iy e (ov Troıovvres' lo r ı y a p f) p ev İk t&v aroıyeC atv y iv e a ıs
avvdecrıs, <3 s <$>acrıv, jj 8* e ls r a aroı^eîa btâkvcrıs, S or3
hv&yKrj ırporepov eıv a ı rj} <pvcreı ro keırrop.epe(rTepov. iıre'ı ovv
20 <f>aaı ırâvTcov t& v <Ta>\ıârtav r b ırvp k e ır r o r a r o v e îv a ı, ırp&-
tov hv eî?j tt) (p v aeı r o ıtvp' bıa<f>epeı b’ ovöev, âvâyK i) y a p
ev t i t&v & k k a v eîv a ı ırp&rov, Kal pr/ r b pıitrov. — i n b\ rb
ph> ırvKvoTTjTi n al p a v o rrjtı rSAAa y ev v av o v d iv bıa<f>epeı rj
keTTTOTrjTi icat ıtayirr\ri' ro p ev y a p k e ırro v ftav ov , r b bk
*5 rta\v j3 o v k o v r a ı eîv a ı ttvkvov. ırâ k ıv 8e r b keırro r^ T i Kal
Trayyrrjrı r a v r o v Kal to piKporrjTi' keırrov
p ey ed eı K al
y.ev y a p r o fUKpöfjıepe'ç, rra^y 8e r o p ey a ko p .ep 4s ‘ t o y a p
irreKTeıvopevov i-trı rrokv keırrov, toiovtov b i ro İk ptiKp&v
p.ep&v trvveoTos, toor’ avrols (rvpftaCveı p e y id e ı K al piKporr]Ti
30 bıaıpelv rrıv r&v âkXa>v ovcrCav. ovruı be bıopıÇ opevoıs â ır a v ra
o-vp^rjareraı k e y e ıv ırpos r t , Kat ovk l o r a t âırk& s to p.ev
ırvp r b 8* vbcop r o 8’ atfp, â k k a r o a v rb ırpos p e v ro b e
304a ırvp, ırpos b e r ı a k k o arıp, oırep crvpŞaCveı Kal r o ls ırkeıta
p k v r a , (rro ıy ela kiyovcrı, p ey e d e ı 8£ K al piKporrjTi bıacpe-
p eıv <f>&<TKOvo’iv* iır eı y a p rû ttoctS> hıcoptcrraı S-Kaorov, İ o r a ı
Tıs k 6y o s trpos & kkr]ka r&v peyeö& v, tucrre r a ro v ro v Zx.0VTa
I i rovro E H L r S p : tovtuv J F M 14 aepa 1) SSapT 15 ırvKvi-
rıjrı Kal navİTirrı E L r : navirıyrı Kal ıraKvirifrı J F H S P, fua/irarov Kal
mKvirarov M 1 6 oS ro ı} ouroı Si J F 17 ykp] fiev ykp olim E
2 0 ırûp om . J \eırrofMpe<TTa.Tov J a ı a n te r â ırvp ad d . rb \trro -
fiepttrTcpov F 1 3 3 miKi/drarov Kal naviraroy M 3 4 yhp om. J 1
3 6 Kal (a )] Kal rb 9 27 fitv om . J l F fjuKpOfi.ephs] teırrofitpis J
•39 avvtaros E J : avretmiş F H L M S ° (vid. 3 o 8 b6 ) {uju/Salveıy M kal
om . E 1 3 1 <rvafia(ytt F rb /tiv aır\âıs M 33 ro 5’ SSap om. J
3 0 4 * 1 t i om . H M 4 p ost e^ orra add. İ/uoıa F JH

202
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

tek öğe kabul ediyor; buna su, hava, ateş diyenler var; kimi de
bütün gökleri sonsuz olarak kuşatan, sudan daha seyrek, havadan
daha sık bir şeydir o diyor.
Bu tek öğe olarak suyu, havayı ya da sudan ince havadan sık
olanı alıp, buradan sıklaşıp yoğunlaşmaya bağlı olarak öteki nesne­
leri oluşturan nice düşünür varsa bunlar, öğeden daha önce gelen 15
başka bir şeyi hesaba kattıklarının farkında bile değiller. Nitekim
dediklerine bakılırsa oluş, öğelere dayanan bir birleşme; bu da
öğelere ayrılma anlamına gelir, dolayısıyla daha seyrek olanın
doğaca daha önce gelmesi zorunlu. İmdi madem ateşin bütün cisim­
ler içinde en seyrek olduğunu ileri sürüyorlar, ateş doğaca en önde 20
gelen olsa gerek. İlla onun olup olmaması fark etmez. Ortadakinin
değil, ötekilerden herhangi birinin tek olması zorunlu. -Ayrıca
öteki nesneleri sıklık ve seyreklik aracılığıyla oluşturmak, incelik
ve kalınlık aracılığıyla oluşturmaktan hiç farklı değil, nitekim
seyrek olan incedir, kalın olan ise sık. Yine incelik ve kalınlıkla 25
demek de büyüklük ve küçüklükle demektir. Nitekim ince küçük
parçalı; kalın ise büyük parçalı. Çok yayılan şey incedir, böyle olan
şey de küçük parçalardan oluşur, dolayısıyla onlar da öteki nesnele­
rin varlığını büyüklük ve küçüklük açısından ayırıyorlar, çıkan
sonuç bu. Ne ki her şeyi böyle belirleyenlerin göreli bir şey ileri 30
sürdükleri ortaya çıkıyor: çünkü mutlak anlamda ateş, su, hava
olmayacak; aynı nesne şu nesneye göre ateş, başka bir nesneye
göre hava olacaktır, bu ise daha çok sayıda öğe kabul edenler için 30
söz konusu olan sonucu çıkarır; oysa onlar büyüklük ve küçüklük
açısından ayırdıklarını öne sürüyorlar.61 Madem her bir nesne
nicelik açısından belirleniyor, büyüklüklerin biribirilerine göre bir
oram olacaktır, dolayısıyla daha büyük nesnelerin içinde daha

203
IIE P I OTPANOY T. 5 304*
tov \ o y o v ır p h s a k k r j k a a v d y K rj ro fjiev a e p a e î v a ı r ö Se s
Trup t o 8e y rjv to 8’ vbcop , b t a tö i v ı m a p ^ e ı v i v roîs p .e i-
Çoırı tovs t& v ek a T T ov o a v A o y o v s . 7
> o(ro t 8e Trvp VTToTidevraı to 7
crTOLyeîov, tövto p e v bıa< pevyov< rıv, âAAa 8’ atro îs a v a y -
K a io v & k o y a <n>jujS a i v e ı v . — -aı fteı; yap a v r & v cryj)p.a irepı-
ÛTTTovcrL Tu> ırvpC, K adân ep ol r r jv ır v p a p .ih a T ro ıo v v re s, KOI 10
T ov rm v o l p .ev a ı r k o v a r e p a t s k e y o v r e s o r ı t & v p .ev <Txf]p.dT<jiV
Tp.i]TiKu>TaTov T) 7w pap.C s, 8e crcûpdTutv tö Trvp, o l 8e
t &v
KOfAvp’OTepaıs t u Aoyo» iTpocrayoı/res orı ra. fie v crc ip -a ra
■Kavra < rvyK eiT aı İ k tov k eırro p -ep e c T T a ro v , r a 8e <ryj)p.aTa
ra orrepea İ k ıtv p a n lb tû v , Smtt i v e ı t &v p& v a-ap-drcüv 15
ro ıtv p k e ı r r o r a r o v , t &v b e <ryrjıxdTmv i) ır v p a p u s k e ı r r o -
flepecrraTov Kal ırp&TOV, to 8e t i p&Tov cryfjp-a roû ırpdiT ov
crcüfJLaTos, m ı p a p l s a v eîrj to ır v p . — ol 8e ırepi f û v 0^17-
/juiT os ovbev d n o fy a iv o v T a ı, k c ır r o /jıe p e o T a T o v b e fio v o v ttoi-
o v trıv , İı reır İk tovtov < rvvrıQ ep.evov <j>aa\ y i y v e a d a ı raA A a 20
K aöân ep hv el avp.(f)va-(op.evov ^jnjypuiTOS. 21
apLtfiOTepoıs 8e ar
Tavra <rvp.f3aC v eı bv<rxf P*i' *1 V&v yap a r o fio v to ırp& T ov
<rûp.a ırotoOerı, ı r d k ıv ij£ o v a ıv ol ırp o T e p o v elpr\ p.ivoı k o y 01
ırp d s T a v r rjv r q v v ıro d ecrıv . İti ov k iv b e ^ e r a t t o v to k e y e ıv
(pvcriK& s fS o v k o p A v o ıs ö e t o p e îv . el yap â ır a v cr&p.a a< L p.arı 25
. crvfi^krjTÖ v K ara tö n o ero v , İ\ eı 8’ avdkoyov ra p-eyedr]
rd re t& v o p .o ıo p .ep & v ır p ö s a k k r j k a «al ra t& v a r o ıy e lc a v

6 öırc£px«ıv M iv ora. F 7 rovs rây] t oirruv E 11 aırKov-


crripus İ : ârhoiarepov E L , am bigua S c Keyoutrıv E , fo rt. S , quem
aır\oi<rrtpoı Kiyovaıv leg isse su sp ico r 12 t/mjtuc<dt<£t>; F , r/it)Ttıcw-
repov M 15 İk E L S P : İk râv 16 A.«rTo/ifp«<XTaTov E L T S P :
fitKpofitptaTarov 4 1 17 /cai] ıcal t o M x8 (i(V om . F r 19 post
pivov add. rb oToı^tıov F a o tpaaı post yiyveadaı pon. $ yiyvt-
ağaı $ S P : ytviaBaı E 1 ut vıd. I J 21 «/] 01 J crv/j-ıpı>aupÂvav E ' r S :
<TVfitf>von4vov ({u/i-) # L S * (codd. A D F ) E ” 0- ap.<t>ordpas J 2 2 p.iv
om . J H 2 3 <Tâ/xa] <rx?Ma E rec‘ ıroıoCtrı E F L r S 0 : ıroı4)<rou<rc J H M
2 4 rairıjy t V E L r : rijv avrijv ravr-nv J F , ri/v avryv H M 25 tpvıriKÛs
0ovKofievoıs E L r : (pver. fSoıı\o/ievovs H M , Pov\o/x4vovs <pv<r. J F t i] âfi E 1
2 6 rb om . E ’ L
143.48 7

204
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

küçük olan nesnelerin oranı bulunduğu için, biribirilerine göre 5


bu oranı taşıyan nesnelerin biri hava, biri ateş, biri toprak, biri de
su olur, bu zorunlu.62
İmdi ateşi öğe olarak alanlar bunu hesaba katmıyorlar, ama
önlar için tutarsız şeyler de zorunlu olarak çıkıyor. -N itekim kimi­
leri ateşe belli bir şekil biçiyor, sözgelişi piramit şeklinde diyenler 10
var; bunların içinde de kimi basitçe şöyle diyor: şekillerin içinde
en belirleyici olanı piramit, cisimlerin içinde de ateş. Kimi ise daha
süslüce temellendiriyor ve şöyle diyor: bütün cisimler ince parçalı
olandan kurulur; katiların biçimi ise piramitlerden, dolayısıyla
madem cisimlerin içinde en incesi ateş, şekillerin içinde de en 15
incesi, en önde geleni piramittir; önde gelen şekil önde gelen cisme
aittir, öyleyse ateş piramit şeklinde olsa gerek!63 -Kimileri ise şekli
üzerine hiç konuşmuyor, yalnızca en ince parçalıyı öğe yaparken,
öteki nesneler bundan tıpkı üflenip toplanan tozlar gibi oluşmuşlar- 20
dır diyor.
Her iki taraf için de aynı çıkmaz var: ilk cismi bölünmez yapıyor­
larsa, bu varsayıma karşı daha önce yaptığımız temellendirmeler
yeniden söz konusu edilebilecektir. Ayrıca doğa bilimi açısından
bakıldıkta bu söylenemez, çünkü her cisim, her cisimle nicelik 25
açısından karşılaştırılabilir ise, eş parçalı olanların büyüklükleri
ve öğelerin büyüklükleri biribiriyle belli bir orantı taşıyorsa (sözge-

205
3<Ma n E P I ÖTPANOT T. 5

(o ıo v r a t o v Travrbs v b a r o s ırpös t o v â-ırav ra â e p a Kal t o v


crTOt^elöv ırpös rö o r o ı^ e îo v , o p o t a s b e K al e iri t& v ü k k a v ) ,
30 o S* ctr)p 7rXf t a v j o v v b a r o s K al o k a s to k eır r o fie p e a T e p o v
t o v T tayyjiepeırT epov, <f>avepov o r ı K al rö a r o L ^ fîo v e k a r r o v
2<rraı t o t o v v b a r o s rj rö roü âepos* e l ov v t ö e k a r r o v p-eye-
0os e v v ır a p y e ı tu> yteıÇovı, b ta ıp e r b v âv eh ) tö to v aep os
304** a r o ı\ e îo v . (iücraurtos öe K al r ö t o v ırvpos K al o k a s t& v k e -
TrrofM epearepav.— e i he b ıa ıp e r ö v , t o îs ja«v oyyfiarC C ovo-ı tö
Ttvp ovp.flrj<reTaı pr) e î v a ı r ö t o v Trvpbs p e p o s ırvp d ia to
fir) o v y K e ia d a ı tt /v ır v p a p îb a e/c m ıp a p C b a v , İti bi pr)
5 ıs a v a & p a e î v a ı rj o ro ı^ eîo v rj eK o r o ı ^ e ı a v (rö y a p p e p o s
roG ırvpos o v r e ırvp ovû ’ e r e p o v rrro ı^ eîo v ovbev)' r o î s b e rû
p t y e ö e ı bıopCÇovcrı ırporepoı; r ı to v crrot^efov a r o ı ^ e îo v e ıv a ı,
K al t o v t e is a n e ıp o v fiabCÇeıv, eırrep aıtav a & p a b ıa ıp e r b v K al
rö p iK p apepi< T rarov a r o ı y e î o v . İri 8e Kat r a v r o ıs ovp/ 3a(veı
10 keyeıv a s ravrdv ırpös pev robe ırvp e c r i ırpos a k k o 5 ’
ir ârjp, Kal ırâkıv vbap Kal yrj.
11 Koıvov be tsatrıv apâpr^ pa
roîs kv rö oröı^ eîov vırorıdepevoıs rö p ıa v povrjv k Cvtjo-lv itoi-
eîv (pvcriKjjv, Kal rrâvrav ttjv avrrjv. op&pev y ap ttav rö
<f)V(TiKÖv a& pa Kivr)creas e)^ov apyj)V. el ovv arcavra ra <r<b-
15 p a r a İv Tt eorij a v eXr) p ıa kLvt)<tis' K a l r a v r r ) v
trav rav
a v a y K a îo v ırkeıto y t y v ı j r a ı , K iv e îtr d a ı p a k k o v ,
o o - a ıt e p hv
âm rep Kal rö ırvp ocrto hv irk e ı o v y t y v r j r a ı , ( p e p e r a ı ö a r-
r o v &va 1-7)1; a v r o v (p o p â v . (rv p f 3 a ( v e ı 8e t t o k k a n a r a <p£pe-
a d a t darrov. 8> a r e 8ıa r e T a v r a , K a l ırpbs rou ro ts er rel 8 uS-
28 ri] rb F co rr. 30 k «1 om . M İA as om . E K eırroptpîarfpov
JFSP: -to to v EHLrM 3 1 toû om . M ıraxvfifpf<TTepov FSPE5:
- t İ t o v E'Lr, [ıtya.Aofj.epf<TTFpov J H M 32 to ( i ) om . M 33 Clfpos]
0 îaTOs E 3 0 4 b3 spatium s e x litterarum p ost o-v/ıfÎTicreTat J 5 ^ (2)
om . E t o v m pbs nipos $ 6 <rr.J r û v (rro^fi& v E® S &ırfipa J
10 \ 4yu v E1 fitv om . H A ttI om. E1 1 1 77) K a l 85 ap T , 8Sa>p
Kal y y y L 12 ToteıV Kİvr\<fıv îîıVI 13 t o om . HM S p r4 (pv-
triKti>v (sic) E1 16 ırAfîaıv J F ytvruaı EL 17 Kal . . . İtr<f
om . E Sfftp ırfp hv (E)L vAelaı EFL (non S p) <ptpetr8aı jf
18 Hra> . . . 19 Bûttov om. L dcİTTov tpcpetrBut k& tu H 19 T*
om . E

206
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

lişı tüm suyun tüm havayla; öğenin öğeyle orantısı ve ötekilerde


de bu böyle ise) ve hava sudan daha çoksa, genel olarak da daha
ince parçalı olanlar daha kaim parçalı olanlardan daha çok ise, 30
açık ki, su öğesinin niceliği havanmkinden daha az olacaktır. İmdi
daha az olan büyüklük, daha çok olan büyüklük içinde bulunuyor­
sa, hava öğesi bölünebilir olacaktır. Ateş öğesi ve genel olarak ince 304*
parçalı olanlarda da bu böyle olacaktır. -N e ki her cisim
bölünebiliyorsa, ateşe belli bir şekil verenler için şu sonuç çıkacak:
ateşin parçası ateş değildir, çünkü piramit piramitlerden oluşmaz;
ayrıca “her cisim ya bir öğedir ya da öğelerden oluşur” kabulünü
de geçersiz saymış olacaklardır (çünkü ateşin parçası ne ateş oluyor 5
ne de başka bir öğe). Büyüklük açısından belirleyenler içinse,
öğeden daha önce gelen bir öğe olması ve bunun sonsuza değin
gitmesi söz konusu, çünkü her cisim bölünebilir ve en küçük parçalı
olan cisim öğedir. Ayrıca bunlar için şu da çıkıyor: aynı şey belli ıo
bir nesneye göre hava olur, su olur, toprak olur.
Tek şeyi öğe olarak ortaya koyanların hepsinin ortak yanılgısı,
yalnızca tek doğal devinimi ve her şey için aynı devinimi kabul
etmeleri. Nitekim her doğal cismin bir devinim ilkesi taşıdığını
görüyoruz. İmdi bütün cisimler tek bir şey ise, hepsinin devinimi 15
tek olabilir. Nasıl ateş ne denli çok olursa o denli daha hızlı yukanya
doğru devinirse, bu devinim de cisimler çoklaştıkça artar. Oysa
olan şu: pek çok nesne yere doğru daha hızlı deviniyor, dolayısıyla
hem bunun için hem de daha önce doğal devinimlerin birden çok

207
n E P I OTPANOT r . 5

p u r r a ı ır p d r e p o v o r ı ı r k e t o v s ta ı (f>v<TtKol K ivrıcrets, b r jk o v o tt 20
â b v v a r o v ev e î v a ı rö oToıxeîoı/. eıretb rı b e o v r e a ır e t p a o v r e e v ,
ıt k e ıt a a v â y K rj e î v a ı K a l ır e ır e p a c r p e v a . '
6 'E ır u T K e ır r e o v he -n p & ro v ı r orepov a ih ıâ e c r r ı v rj y ı v o -
p e v a (f>de[peTar t o v t o v yap b e t \ 0 e v T o s (pavepov e v r a t Kal
ı r 6<t a r t a Kal ı r o t â eo r ıv .— â ib ta p e v o v v e î v a ı â b v v a ro v 25

â p û p e v yap Kal ı r v p Kat vbojp Kal eKa<rrov t û v â ı r k û v crco-


p â r a t v btakvopevov. â v â y K t ] b e ?j â ı r e t p o v e î v a ı rj îcrracrûaı

ttjv b ta kv a t v . el p ıe v ovv âıretpov, ev ra t Kal o \ p 6 v o s o r r j s


btakva-ean a ı r e t p o s , K a t T r â k t v 0 r f j s t r v v d e t r e t o s ’ e K a a r o v
yap ev â k k u x p 6vu> btakv erat Kal a v v T t ö e r a ı r â > v poptuıv. 3 0
c o a T e avpjirjtrerat e£u> t o v ânetpov x p o v o v a k k o v e l v a ı â ı r e t p o v ,

o r a v o Te t j j s ovvdecreoüs aıretpos y k c u e r i ı r p o r e p o s t o v t o v

6 r r js b ı a k v a e a s . & < r r e t o v â ı r e t p o v eÇ c o ytyverat âıretpov

oırep âbvvarov. et be o - r y / r e r a t ı r o v f j b t a k v t r t s , ? jr o ı aropov 3 0 5 a


ecrraı ro tru p a ev <0 ı c r r a r a ı , T] b ı a ı p e r o v pev ov p ıe v r o t 8 ı-

atpedr}tr6p.evov o v b e ır o r e , Kadâırep eotK ev ’ E p . ı r e b o K k r j s jB ov ke-


aröaı k e y e t v . a r o p o v p.ev ovv o v k e o r a ı b th r o v s ırp ö rep o v elp ry
p e v o v s koyovs' â k k a p.r\v oiıb e b ıa ıp e r o v p.ev o v b e ır o r e b e b ı a - 5
kv6r]crop.evov. rö y a p ekarrov ç a p t a r o v p .et(p v o s ev<f)dap~
rorepov ea rtv . eXırep ov v Kal r o ıro k v (fid etp era t Kara r a v -
rr\v rt]v <f>dopâv, &< rre b ıa k v ea d a t e is e k a r r a , eri pakkov
r o v r o ırâo~xetv evkoyov rö e k a r r o v . b v o 8e rp o ıro v s â p & p ev
cf>6eıpdp.evov r o ırvp' vıro r e y a p t o v ev a v r ıo v <f>8etperaı arfiev- 10
vvp.evov, k a l a v r o vtp’ a v r o v p a p a tv ö p e v o v . r o v r o b e 7racrx.eı
rö e k a r r o v vtto t o v ırkeC ovos, Kal d a r r o v , octcö a v fj e k a r -

2 0 eu] af tpopal Kal H 31 ev om . E 1 rd om . J F e ır e l E S P


23 ırAelco aviyKt) E L r : av&yKTj ırKtiüi $>SPS* ıreırep.'} ıteırep. r â ffToı^eîa
HM 2 3 ır6repov om . E 1 yev6p.*va L . fo rta sse E 1 2 4 tpBeipe-
t at om . E ' L r *yapj 8e F ftrraı Kal om . H 25 ıra<r’] vâs L
■Kotra. Kal iro t ’ &rra H M s 6 ı r v p ] rb ır v p et H5a>p] rd SStep $ 27
87) P ra n tl İ) (1 ) om . E 1 2 8 Üıreıpos J F 3 0 SAA.^] S\cp M
fiepâv L 3 1 &ıreıpov eîvaı J F 3 2 5 ] eîij H M S P (codd. nonn ulli)
t o v t o v ırpirepos (-pov M ) $ 3 3 t o v om . E 1 yiyverat E : ylyvetrBaı
4 >Lr 3 0 5 1 1 (TvaT-rjtreTaı M 2 tc>] t i E 2 4 ır p o T e p o v s J 5 Si
ora, J 7 «sTÜ orn. H 8 fiâ\Kov post t o v t o pon. H 9 to v to ]
t6 E1 10 trvvafSevvvusvov J 'n Kal om. J v ır ' aîırov M

208
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

sayıda olduğunu belirlediğimiz için64, şu açık: öğe tek olamaz. İmdi 20


madem ne sonsuz sayıda öğe var, ne de tek öğe var, onun birden
çok sayıda ve sınırlı sayıda olması zorunlu.
6 Şimdi de birincileyin şunu incelemek gerekiyor: öğeler acaba
ebedi mi, yoksa oluşup yok mu oluyorlar? Bu gösterilirse, onların
sayısı ile nasıl oldukları da açıklığa kavuşacak. -O nların ebedi 25
olması olanaksız, çünkü ateşin, suyun ve yalın cisimlerden her
birinin çözülüp gittiğini görüyoruz: çözülüp gitme ya sonsuza değin
sürecek ya da bunun bir sonu olacaktır, bu zorunlu. İmdi sonsuza
değin sürse, çözülüp gitmenin zamanı da sonsuz olacaktır,
birleşmenin zamanı da. Çünkü parçalardan her biri başka başka
zamanlarda çözülüyor, birleşiyor. Dolayısıyla sonsuz zamanın 30
dışında başka bir sonsuz zaman olduğu sonucu çıkacak: biri
birleşmenin sonsuz zamanı, öteki de bundan önce çözülmenin
sonsuz zamanı. Yani bir sonsuzun dışında başka bir sonsuz oluşuyor.
Bu da olanaksız. Çözülme bir biçimde duracaksa, içinde çözülme- 305
nin durduğu cisim ya bölünmez olacak ya da Empedokles’in demek
istediği gibi, bölünebilir olacak ama aslında hiçbir zaman bölü-
nemeyecek! İmdi önceki temellendirmelerimizden ötürü bölünmez
olmayacaktır. Ne ki hiçbir zaman bölünemeyecek olan şey bolüne- 5
bilir bir şey de olamaz. Nitekim daha küçük cisim daha büyük
cisimden daha kolay yok olabilir. İmdi çok olan, daha küçüğe doğru
çözülecek şekilde, bu tarz yok olma açısından yok olsa, ussal olan
bunun daha küçük olan için çok daha kolay olması. Ateşin iki
tarzda yok olduğunu görüyoruz: hem karşıtı tarafından söndürülüp 10
yok oluyor hem de kendi kendine yanıp tükeniyor. Bu daha küçük
olanın daha büyük tarafından yok edilmesi biçiminde oluyor, hem

209
I1EPI OTPANOT T. 6

rov. <8ot’ avâyur) <f)6apra Kal yevrjra eîvaı r a crroı^eîa r&v


14 <ru>pdru)v.
14İ 7rel 8’ eo t t yevrjra, îjroı e£ a<ra>nârov rj en <r<o-
15 fia ro s ecrraı rj y^veaıs, Kal et eK crcifiaros, ijroı e£ â kk ov
rj e£ akkrjko)V. o fjiev ovv e f aau>nârov yeVv&v ko y os ıroıcî
acpcapıcrpevov Kevov. irav y a p rb yıvopevov ev rıv ı y'ıveraı, Kal
j/rot acrc&ftarov ecrraı ev S fj yivecrıs, rj e£eı cr&p.a- Kal el
y iv e£eı <r&y.a, bvo â /ıa ecrraı crcofiara ev r& avrŞ , ro
20 r e yıyvofievöv Kal ro ırpov-nâpyov el b' acr<Âp,aTov, aı/ay/oj
nevbv eîv aı a<f>capıo-fxtvov rov ro 8’ o rı abvvarov, bebeiKraı
Trporepov.— aAAa fir)ı> ovS* ek au>p.ar6s rıvos iyxtopeî y ı-
vecrdaı r a <rroı\eîa" crvpLfirjcreraı yap akAo a& fia nporepov
eîvaı rwv trroıyeCcDV. rov ro 8’ el pev e£eı fiâp os rj Kovtf>orqra,
25 r&v crroıyeuav ecrraı n , prjbe/iiav 8’ eyov p o ı r r jv a K iv r y r o v ecrraı
K a l j j . a 0 T ) i x a r i K o v roıovrov be ov o v k ecrraı ev r o ır c o . e v <2 yap
rjpefieî, ev rovrm Kal Kiveıcrffaı bvvarov. K a l el p.ev / ta, ırapa 3
3
cjivrrıv, el bk fiîj / ta, Kara cjyvcrıv. si p.ev ouv ecrraı iv roırcp
K a t 7rov, ecrraı r ı r&v crroıyeûûv el 8e pnj ev tottgj, oııbev i £

30 avrov e o r o f rb y ap yıvöp-evov, K a l e£ ov yiyveraı, avâyıcr


âp.a eîvaı. iıre'ı 8’ ov r e e£ acroparov yıyve&daı bvvarov.
ovr e f â k k o v cr&jiaros, k eıırera ı e£ âkkrıktûv yıyvetrdaı. 7
riaA.U' ovv eırıcTKfTTTeov r ıs 6 rpotros rrjs e£ âkkrjkcov
yevicrecas, nörepov o>s ’Ep/neboKkrjs k e y e ı Kal Ar/ponpıros,
35 rj w s o l e t s T a €7rt7r«8a bıakv ov rts, rj ecrrıv a k k o s t i s rpo-
3° 5 b k o ç ırapa rovrovs.— -o t p.ev ovv Tiepl ’EfnreboK kea Kal Arjfw-

Kpırov kavOavovcrıv av ro l avrov s ov yevecrıv e£ akkrjkaıv ıroı-


ovvres akka. cpaıvofievrjv yevecrıv ew x â p y o v yap eK aarov İk-
14 ytvrfTuv M Vjroi] 1) F 15 ti om. J tjroı ELSP : t) $
17 atyupurfiivav sc r ip si (vid. 1. 31) : yevvupÂvov E L r, om . $ İv rıvı
ylvertu, K a l addendura c i. A l., h a b et om isso k al M : o m . EJFHLî1
18 lv~\ t) iv olim E fj e{« <TÛfia om . E1 ti] f) E1 19 fo r a ı W :
f£tt L, fo rta sse E1 ( etrraı in r a s .) 8,/ıa p ost rrûfiaTa ponunt JHME2,
p o st a û ry F 33 vpirepov $S' : Kat vp&rtpov EL rıvos EFLrSpS ' :
ivbs JHM ytviaBaı E 24 ?{eı ELrSp : ^ 35 Ecrraı
(3) HLMrSp : itrrı EJF 37 Kal (a ) om . H 38 /ui) om . J
2 9 Kat tt ou om . M oûSip] obSi rt F 3 5 els om . HL İa n v om . E
305b1 ırepl om. E1 2 oCre EL, oûSe c i. D ie ls

210
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

de ne denli daha küçükse o denli çabuk oluyor. Dolayısıyla,


cisimlerin öğelerinin yok olabilir ve oluşabilir olması zorunlu.
Madem öğeler oluşabilir şeyler, oluşları ya cisimden bağımsız bir
şeye bağlıdır ya da bir cisme bağlıdır; bir cisme bağlıysa, ya başka bir 15 '
cisme ya da biribirilerine. Oluşu cisimden bağımsız bir şeye bağlayan
kuram ayrılmış bir boşluğu hesaba katıyor demektir. Çünkü her
oluşan nesne bir şeyin içinde oluşur, oluş neyin içinde oluşuyorsa
orası ya cisimden bağımsız bir şey olur ya da bir cisim. Bir cisim olsa,
aynı anda aynı yerde iki cisim olacaktır: biri oluşan cisim, öteki daha
önce bulunan cisim. Ama içinde oluşun olduğu yer cisimden bağımsız 20
ise, ayrılmış olarak bir boşluğun varolması zorunlu. Bunun olanaksız
olduğunu daha önce göstermiştik.65 -N e ki aslında öğeler bir
cisimden de oluşamaz, çünkü bu durumda öğelerden daha önce
başka bir cismin varolduğu sonucu çıkacaktır. Bu cisim ağırlık ya da
hafiflik taşıyacak, olsa, kendisi öğelerden biri olacaktır, ama hiçbir
yönelme taşımıyorsa devinimsiz ve matematiksel bir nesne olacaktır. 25
Oysa böyle bir şey bir yerde olamaz; çünkü nesne nerede durmakta
ise, orada devinmesi de olanaklı olur; yani zor ile devinirse doğaya
aykırı, zor ile değilse doğaya göre devinebilir. İmdi bir yerin içinde
ve herhangi bir konumda ise, kendisi öğelerden biri olacaktır; bir
yerin içinden değilse, ondan hiçbir şey oluşamayacaktır, çünkü
oluşan nesne ile oluşanın ona bağlı olduğu şeyin aynı anda birlikte
varolması zorunlu. Madem öğelerin ne cisimden bağımsız bir şeyde 30
oluşması olanaklı ne de başka bir cisimden oluşması olanaklı, öğeler
biribirinden oluşuyorlar demektir.
7 İmdi biribirilerinden oluşma tarzı ne, bunu incelemek gerekiyor:
acaba Empedokles ile Demokritos’un dediği gibi mi yoksa, cisimler
yüzeylere döner, yüzeylerde çözülür diyenlerin veya bunlann dışında 35
başka bir tarz vardır, diyenlerin iddia ettiği gibi mi? -Empedokles 3051
ile Demokritos, öğeleri biribirinden oluştururlarken, asıl anlamda
oluşu değil, oluş gibi görünen bir şeyi kurguladıklarının farkında

211
IIE P I OTPANOT I\ 7 305b

K p C v ec rd a C cf> a< n v, u H r ır e p a y y e [o v r r js y e v 4<re cas o v c n j s â k k '

ovk İk tiv o s v k r js , ovbe y iy v e c r d a ı p e r a /B a k k o v r o s . e ır e ır a 5

k İ l v ot/Töis o v b e v t } t t o v & k o y a T a o v fi/S a tv o v r a . to yap av rb

ft c y e O o s o v b o K e î a v fi.m k t ] Q e v y C v e c r d a ı f i a p v r e p o v . a v ây K t] b i
t o v t o k e y e ı v r o î s <j>â<TKOVO-ıv İ K K p C v e c d a t t o vdcop İ k t o v a e p o s

em m âp^ ov' orav yap v b o ıp i£ aep os y iv r jr a ı, /3 a p v r e p o v

io T iv .— e r ı 8 e t û v p .e p .ıy p . 4vu>v <Tü>p.âT<üV o v k a v â y K t ] y m p u r d e v 10

d ârep ov del ır k e ıa ) to tto v e ır iy e tv ' orav 8’ i£ v baros â r jp

y e v r jr a ı, irkeC a> K a r a k a p -flâ v e ı to tto v to yap \ e ıt T o p .e p e t r r e -


pov iv ■ n k eC o v ı T oır< a y iy v e r a ı. (p a v ep ov 8e to v to ye K al iv

r fj ]x e T a fiâ < r e i' b ıa r p ı^ o p iv o v yap K al T r v e v p .a T o v p . 4v o v to v

vypov p r jy v v T a ı ra ır e p U y o v T a to v s oyK ovs â y y e îa d ia tt ] V 15


a r e v o y jû p la v . & < tt e l f i e v o k c o s p.r) i c r r ı K e v o v p . q b ’ i ı r e ı c r e l -
veraı ra o ’d p . a r a , K a d â ır e p (p a a lv oi T avra key ov res, <f>a-

vepov to âdvvarov" el 8’ lo r t K ev ov K al iır e ıc r a o -ıs , akoyov

to e f a v â y K T js acı ir k tim to tto v iiT ik a p .f iâ v e ıv tS x cûPlC°fie'


v o v . — âvây K T ] 8e K al v ır o k e tır e ıv t t ji » e f â k k ıjk a ıv y e v e c n v , 20

e îır e p ev rû ıre ıre p a a -p  v m p e y 4 6 11 p.r] iv v T t â p y e ı a ır e ıp a

[p e y i6 rf\ T t e ır e p a a - p . 4v a . orav yap İk yrj s vha>p y 4v t )T a ı,

â<f)ripr]T aC ti r r js yrj s, e îır e p İK K p C c re ı tf y iv e c r ıs " K al ır â k ıv

orav İk r r js v r r o k e n r o p . 4vr\s, b ia a y r c its . el fie v ovv del r o v r


e o r a ı, <rvp./3r j< r e T a ı iv r£> T r € ir e p a o -p . 4vu> â n e ıp a tv v ır â p y e ıv 25
iır e l 8^ to v t â b v v a r o v , o v k a v d e l y C y v o tT o e f a .k k r jk u > v . 36
«V -
OTl 2 6

p e v o v v o v k lo r t r fj İ K K p ıc r e ı f j e ls a kX r]k a p e r â f i a a - ı s , e îp i}-
r a ı. kehreraı 8’ e ls a k k tjk a p e r a fiâ k A o v r a y ıy v e c r Ö a u

to v to bk b i\& S ' fj yap r fj p e r a tr ^ r jp a r L a e ı, K a d â ır e p İk

5 0Û5f] E1, ou L
ov y î y v e r a ı E” 0* 6 k <û (supra posito k İ lv) FL
9 Hırapxov E
ıo 5e~j 8e «alE ıa y a p EJFrSp: 5* HLM 13 fitî-
(o v ı $ *ye ora. JHMT 14 ırv tv fiarıÇ o n lv o v HE*, tryfvp .arov E1
t o v om. EL 15 lîy y e îa om. E' 1 6 fiil] jn jS e v E* 18 tV]
2ti L 19 iır ı\a /ıfid y e ı E, \ a f i / 3ılveıp F 20 av&yıcr] îe S’S1:
avdy K iı L, &X\aK7) Se E1 . a ı 4w ırdpxr> Jr” 'L 23 fity e S i) om.
EJFrS°Sp : habent HLM 33 İKicpurıs JErec* 24 âıtravr& s post
S r a v pon, HM oZv om. F 25 İ ır e ıp a iv m r< lp xeıy j öt! în rd p x *‘ >' E1
27 % oraı r ti om. M &X\a F a8 57? HM E*

212
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

değiller. Nitekim her bir öğenin zaten bulunan bir şey olarak
ayrıldığım ileri sürüyorlar: sanki oluş, bir maddeden bağımsız ola­
rak, bir değişme olmaksızın, bir kaptan çıkar gibi olurmuş gibi! Bu 5
böyle olsa bile çıkan sonuçlar yine us dışı. Nitekim aynı büyüklüğün
sadece bastırmayla daha ağır olduğu görülmüş şey değil. Bunların
dedikleri şu anlama geliyor: su önceden bulunan bir şey olarak
havadan ayrılarak oluşuyor, su havadan oluştuğu zaman ağırlık
çoğalıyor! -Ö te yandan bileşik cisimlerden biri ayrıldığında daha ıo
çok yer kaplaması her zaman zorunlu değil: sudan hava oluştuğu
zaman daha büyük yer kaplıyor, çünkü daha ince parçalı nesne
daha büyük yerde bulunur. Bu, değişmede de açıkça görünür: sıvı
cisim buharlaştığında ve basınç oluştuğunda, kütleyi saran kaptan 15
fışkırıyor, çünkü yeri daralıyor. Dolayısıyla bunları iddia edenlerin
dediği gibi, boşluk kesinlikle yoksa, cisimler de kendileri yayılamaz­
sa, olanaksızlık açıkça ortada; ama bir boşluk ve yayılma varsa,
ayrılan cismin her zaman daha çok yer kaplamasının zorunlu olma­
masının temeli yok. -Sınırlı büyüklük içinde sonsuz sayıda sınırlı 20
büyüklük bulunamazsa, biribirilerinden oluşu da bir yana bırakmak
gerekiyor, çünkü topraktan su oluştuğu zaman, oluş bir ayrılma
ise, topraktan bir şey kopmuş olacaktır; geri kalan topraktan da
yine su oluştuğunda bu böyle olacak; bu hep böyle olursa, sınırlı
bir cisim içinde sonsuz cisim bulunduğu sonucu çıkacaktır. Bu 25
olanaksız ise, her zaman biribirilerinden oluşmaları da olanaksız.
İmdi öğelerin biribirilerine dönüşümünün, değişiminin ayrılma,
kopma yoluyla olmadığı söylenmiş oldu. Ama öğeler biribirilerine
dönüşüyorlar, savı [henüz] yerli yerinde duruyor. İmdi bu ikibiçim-

213
3°5b IIE P I OTPANOT I\ 7 *

30 r o v a v r o v nr\pov y t y v o ı r a v <r<j>aîpa K a l kv/ 3 o s , fj rr) b ı a k v ı r e ı


ro i ı r ı ı r e b a , £><rırep e v ı o ı (pacrıv.— e l [xev o v v r f j y .e r a -
r j} e l s
<r)(r»Liartcreı y ı v e r a ı , o v n f i a h e ı e £ a v d y ıc r js , a r o j x a \ e y e iv
ret (ru pL ara' b ı a ı p e r â v y a p oi»rcov o v k e c r r a ı ro r o v n v p o s
p i p o s ırvp, o v b e t o r r js y r js y rj, b ı a ro p.r\ e î v a ı p-VT f T°
35 T tjs 7T vpapC bos p 4p o s ır & v r m irv p a fjtıb a p jre ro r o v ıcv fiov
306 a K v fio v . — e l b e r f j r & v e ım r e b c a v b t a k v c r e ı, n p & r o v f ie v a r ö t t o v
ro fif] T id v r a y e v v â v e£ a\X.r\\(ov, o rtep dvayter] \ e y e ı v a v -
roıs, xaî \ e y o v c r ıv . o i r e y a p e v k o y o v i v /jlovov d f io ı p o v y e -
v i a - d a ı r r js p -e r a jid e r e ta s , o v r e < f>a(veraı K ara r r jv aicO rjcrıv,
5 aAA’ ÖhoCcûs ır d v r a /xera/3aAAeu> e ls aAATjAa. ovfx/ 3 a f o e ı
brj ır e p l r & v (j>aıvop.evuıv k e y o v c r ı pırj 6fj.o X o y o v p .e v a k e y e ı v
r o î s < p aıv o p .ev oıs. ro v ro v b ’ a ir ıo v t o /lm/ K a k & s k a f i e î v r a s
TTpâiTas âp x âs, aAAa ır a m a /3 o v \ e c 0 a t ır p o s T iv a s bo£as
û p u r fie v a s d v d y eıv . 8eı yap î o ’ons t & v p .ev aio-O rjr& v alcrOrj-
10 ras, t & v b e d ib îo ıv a i b ı o v s , r & v b e <f>0 a p r & v <f>0 a p r a s e îv a ı
Tas ap)(as, oAcos 8’ o p o y e v e îs toîs tforoKeifievoıs. ol 8e 8ta
r r jv T o v rm v <fııXCav r a v r o v o ı e ı v io iK a o - ı r o î s ras 6 e ( r e ıs e v
ro îs Arfyots bıa< fiv\ âT T O vaıv' â ı r a v y a p V Trop.evovcn r b <rvfi-
fia ıv o v û>s â k ı j û e î s e^ ov res ap^as, & frırep ovk iv la s beov
15 K p ıv eıv İ k r& v a ır o fia ıv o v r u t v , K al [ l a k l a r a İk to v reAovs.
reAos 8e r r js p&v ıro ırjriK rjs eTncmjpujs r b e p y o v , r r js b e (f>v-
criKİjs ro ıp a ıv o fie v o v d e l KVpıcos K a r a t t j v a ıc r 0 t)<rıvs — <rvp.-
f i a ı v e ı 8’ a v r o î s y A k ı a r a t t ) v y rjv e î v a ı a r o ıy j e ı o v , K a l jidvr\v
&<f>0a p r o v t e iır e p to a b ıd k v r a v d< f)dapr 6v t ia r r l Kal a r o ı-
20 X e ı o v rj y a p yrj p.ovt] a b ıd k v r o s e ls aAAo <r& ııa . — aAAa
jxf\v o i b ' ev roîs b ıa \ v o p .e v o ıs fj t & v r p ıy u ıv a ıv T T apaK İprjm s

3 0 ytvotr' Îlv S p, om . F « al] t) Ere<% 31 r h om . F K a S a ır tp


4 >SP r p ] i v Ti) F 3 2 ylvovraı EL \ tyeıv] e î v a ı E2 3 3 etrn
H 3 4 /x^Te om . M r b (3 I om . J 3 5 ı t iv r m om . HM ' rb
om . E 3 0 6 a x rt?] r a rp E1 u t vid. L Üro/ıov E 2 p o st
r d v r a add. fiâ p ıo v F 1 3 /cal] K a l /*}) J f i i v o v ] f l i p ı o v FM 6 B)j
EL : îe fi)/ om . M &vofio\oyo6/itva H M g Sıcipıırftevas H L
II o t ] f i H 13 </>v\<lrTov<rıv HM 17 «Ie2r b tpaıvifitvov L
18 fiİKıırrct ri]V y r jv ELrS1 : rijv y r jv ftd\ı<rra 9 «ol tıovrjV (u p B a p ro v ] fl
K a l ftivııv S u t vid. 1 9 p o st &Sıd\vrov ad d. K a l E t ’] y' H, om. M
sı \voftfvoıs E1

214
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

de olabilir: ya aymbalmumundan hem küre hem de küp oluşması 30


gibi, şekil değiştirme yoluyla ya da kimilerinin dediği gibi yüzeylere
ayrılma yoluyla. -İm di şekil değiştirme yoluyla oluyorsa, cisimlerin
zorunlu olarak bölünmez olduğu iddia ediliyor demektir. Çünkü
bölünebilir olurlarsa, ateşin parçası ateş olmaz, toprağın parçası 35
. da toprak olmaz, nitekim ne piramitin parçası piramittir ne de 30
küpün parçası küp. -A m a yüzeylere çözülme yoluyla oluşuyorlarsa,
birincileyin hepsinin biribirinden oluşması tutarsız; dolayısıyla
oluşmadıklarını kabul etmek zorundalar, zaten kabul ediyorlar.
Yalnızca tekinin değişmeye katılmaması da ussal değil6®, duyumla
görünen de zaten bu değil, hepsinin biribirilerine değişmesi aynı 5
şekilde. Dolayısıyla görünenler üzerine konuşuyorlar, ama
söyledikferi görünenlere uymuyor! Bunun nedeni ilk ilkeleri
yerinde almamaları, her şeyi önceden belirlenmiş sanılara bağlı
olarak yürütmeye çalışmaları. Oysa duyulan cisimlerin ilkeleri 10
kesinlikle duyulur; ebedi olan nesnelerin ilkeleri ebedidir; yok
olan nesnelerin ilkeleri de yok olur, bu zorunlu; kısaca ilkeler
taşıyıcılarla eş cinsten olmalıdır.67 Öyle görünüyor ki bunlar
sanılanna olan bağlılıklan yüzünden temellendirmelerinde tezlerini
[ne pahasına olursa olsun] koruyan kişilere benziyorlar. Nitekim
sanki doğru ilkeler'ellerindeymiş gibi, kimi görüşleri olan bitenlere
bağlı olarak, en çok da hedefe bağlı olarak değerlendirmek 15
gerekmiyormuş gibi, yerlerinde sayıyorlar. Oysa yaratıcı bilimin
hedefi eserdir, doğa biliminin hedefi ise asıl anlamıyla hep duyuma
bağlı olarak görünendir. -O nlar için en çok, toprağın öğe olması
ve yalnızca onun yok olmayan olması söz konusu, çünkü
çözülemeyen, ybk olmaz olan şey bir öğe olur, yalnızca toprak başka
bir cisim içinde çözülmez. -N e ki çözülebilenlerde de geriye 20
üçgenlerin kalması ussal değil. Ama bu biribirilerine dönüşlerinde

215
nEPI OTPANOT r. 7
evkoyoş. avpfiaiveı bi Kal t o v t o iv rrj els âkkyka pera-
(3âaeı öıa ro i£ avıamv t& nkr)6eı orvveırrâvaı rpıydvuv.— İ t i 8*
avâyKT] roîs Tavra keyova-ıv o v k İ k a&paros noıeîv yeveaıv
Srav yap e£ inmibajv yivrjraı, o v k İ k trdparos lo raı yeyo- 25
vos.— ırpös 8e t o v t o i s avdyK t] pr] nâv ar&pa kiyeıv bıaıperov,
aAAa pâ^eaöaı raîs aKpı^tarâraıs inıa-rrjpaıs' al pev yap
Kat tö v o tjtö v kapj3dvovaı bıaıperov, al padr)pariKa(, ol
be ovbe rö ala-ÛTjröv ânav avyx<^povaı bıâ t ö fiotikeadaı aa>-
Çeıv tt)V vnddeerıv. avâyKT] yap oaoı a^rjpa noıovaıv İk A itto v 30
r&v oTOf^eüov K al tovt<û hıoplÇovaı ras ova [as avr&v, âbıai-
pera noıeîv avrâ' rrjs yap nvpapibos rj rrjs cr<paCpas 8ıaı-
pedeCcrtfs ıra)s o v k iaraı rö kemopevov <r<f>aîpa rj nvpapis.
tSore rj rö tov nvpös pepos ov nvp, ak A’ İaraı ti nporepov rov
aroıytLov, bıâ tö nav eıvaı t/ aroı^eîov rj İ k aroı^eCcüv rj oi>x 306b
ânav cr&pa bıaıperov.
8 "Okois be rö n e ıp â a û a ı ra ânkâ crd p a r a oy rjp ari-
Ç eıv â k o y o v i a r ı , n p & rov pev on o - v p fi r j a e r a ı pr] d v a n k r\ -
p o v trd a ı t ö o k â v ' iv pev yap to îs i n ı n e b o ı s rp C a c r ^ p a r a 5
b o K eî o v p n k r fp o v v tö v ron ov, TpCycavov K a l r e r p â y u iv o v Kal
e £ â y ıo v o v , iv Vk t o î s a r e p e o îs bvo pdvov, n v p a p is K al kv-
j3os' avâyKT] b e n k e ı o ) rovru > v k a p f i â v e t v b ı a t ö n k eı< o Ta
a r o ı \ e î a n o ıe îv .- — e n e ı r a < f> alveraı n â v r a p e v r a a/ırka a d -
p a r a a y r ı p a r ı Ç o p e v a t<j> n e p ı e y p v r ı roVaı, p a k l a r a b e rö 10
vbcop K a l o â rıp . b ı a p e v e ı v p e v o v v rö t o v oro ı^ eıo v c r ) ( ^ a
abv v arov " öv yap &v i j n r e r o n a ırra ^ fj r o v n e p ıe ^ o v r o s rö
okov. aAAa p r jv e l p e r a p p v d p ıo - d r jo -e T a ı, o v k İ t i e a r a ı vba>pt
e t n e p t & a y r ı l a n bıe< j)epev. tocrre <f>avepöv o r ı o v k e a r ı v t o p ıa -
p e v a T a a - ^ r jp a r a av r& v . aAA’ İo iK e v fj (f>va ıs avn) t o v t o 15
a r jp a ıv e ıv r jp îv , o Kal K a r a k o y o v ia r C v a ıa n e p yâp iv

24 E®
r o ıa v r a ;o İ K İ K om . E L aufjuirav F . y ç v ç a ıv F
a6 A e y t ı y ] t î v a t
F 3 0 <Txr]p-aroTrotov<nv tK c u r r o v F 3 3 ret \ t i i r i -
fitva F 3 4 tov ( 1 ) om . E 1 3 ° ® h 1 <rroıxf ^a»'J <rroıx*lov E , non
S® 6 K a l ( i ) om . F 7 p.6v o v E L r : f i i v a 4>SP 9 ır â y r a
om. H 12 o v S f yclp H M 13 /leropptıfl/ufırtTaı F tırrıv M
15 ahrây J L M r S : avrov E H ,rovruv F aür$f] aurb r E rec‘, a irâ v F 1
1 6 fc] 5tj F H M yitp K a l $ in om. E 1

216
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

söz konusu oluyor, çünkü öğeler çoklukça eşit olmayan üçgenlerden


kuruluyor68. -Ayrıca bunları söyleyenler için oluşun bir cisme
dayandırılmaması zorunlu, çünkü öğeler yüzeylerden oluştuğu 25
zaman, bir cisimden oluşmuş bir şey olmayacaktırlar. -Ayrıca her
cisim bölünebilir demek yerine, en kesin bilimlerle çatışmaya
girmeleri zorunlu. Nitekim matematik bilimler düşünülür olanı
da bölünebilir sayıyor, bunlar ise varsayımlarını kurtarmak adına,
duyulabilir her şey için bile bunu geçerli saymıyor. Çünkü her bir
öğeye bir şekil biçenler ve onların varlıklarını bu şekille belirleyen- 30
ler, öğeleri bölünmez kılmak zorunda. Nitekim piramit ya da küre
bölündüğünde kalan şey nasıl bir küre ya da piramit olur? Dolayısıy­
la ya ateşin parçası ateş olmaz, öğeden önce gelen başka bir şey
olur (çünkü her şey ya bir öğedir ya da öğelerden oluşur) ya da her 306
cisim bölünebilir değildir.
8 Aslında yalın cisimlere şekil biçmeye çalışmak, birincileyin,
bütün tamamlanamayacağından ötürü tutarsız. Nitekim yüzeyler
içinde yalnızca üçü bir yer doldurur: üçgen, dörtgen, altıgen; 5
katilarda ise yalnızca ikisi: piramit ile küp. Oysa daha çok öğe
kabul edildiği için, bunlardan daha çok şekil kabul etmek zorunlu.
-Ikincileyin bütün yalın cisimlerin kendilerini saran yere göre şekil
aldığı görünüyor, en çok da su ile havanın. Demek ki Öğenin şekli- 10
nin kalıcılık taşıması olanaksız, yoksa bütün, saranla, kuşatanla
her yandan bitişik olmazdı. Ne ki başka bir şekle girecek olsa, tam
da şekilce farklı olduğundan ötürü, artık su olmayacaktır. Dolayı­
sıyla onların şekilleri belirli değildir, bu açık. Ama doğanın kendisi 15
bize ussal olanı gösteriyor: nasıl öteki nesnelerde taşıyıcının biçim-

217
3o6b riEPI O TPAN O Y T. 8

to îs â k k o ıs aeıöes K a l &pop<f>ov b e î t ö v m K e ıp e v o v e ıv a ı
(p â k ıa r a y â p hv o v tc o b v v a ı r o p v d p l Ç e a d a ı , n a d a ır e p e v r<p
T ıp a ı if ) y e y p a m a ı , tö ı t a v b e \ e s ) , o v tc o Kal r a «rroı^eîa b e l
ao v o p ıÇ e ıv u tcm ep v k r jv e ı v a ı t o î s a v v ö e r o ıs* b ıö K al h v v a ra ı
p e r a ftâ k k e ıv e ls & kk t)ka xo>pıÇopeva>v t& v K ara ra Trâdtj
b u u p o p & v . ---- n p ö s b e tovto ı s n & s e v b e x e T a ı y ı y v e a d a ı ırâ p K a
K a l d o r o v v rj o t i o v v a & p a t & v a v v e y & v ; o v r e y a p e £ av r& v
T&v aroı\ eC a> v eyx<opeî 8 ıa r o p rj y ı y v e a d a ı a v v e \ e s €K Trjs
»5 a v v 8 e a e m s , o v r e/c t & v iır m e b o > v c tv v t lû e p e v c ü v r â y a p a r o ı -
y t î a y e v v â r a ı r jj o v v d e a e ı K a l o v r â eK t & v a r a ı y e ' ı a v . & ar
kâv T is a K p ı f i o k o y e î a d a ı f i o v k r ) r a ı K a l p-q eı c T ra p ob ov r o v s
koyovs â n o h iy e a ö a ı to v s t o i o v t o v s , â v a ı p o v v r a s o ^ e r a t . rr jv
39 y e v e a ı v e/c t& v ovt<ûv.
39 âkkâ p rjv k a l ır p ö s r a Trâdrj r e k cu
30 r a s b v v â p e ıs K al râs K iv q a e ıs â o v p < jx û v a râ a y jjp a r a
r o îs a d p a a ıv , e ls h p â k ıa r a fîk e \ J / a v r e s o v rco 8l e v e ı p a v .
o l o v e n e l t ö ttv p evK ivrjT ov e a r ı . K a l Ö ep p a v ru c o v K a l k o v o t i k o v ,
oî p ev im ır ja a v avrö a< f> aîpav, 01 bi ıtv p a p ıb a ' T av ra
yâp ev K iv r)T o ra T a p e v b ıâ t 6 e k a ^ C a r a ıv â - n r e a û a ı K a l ijıct-
307a ara fie flr jK e v a ı, 6e p p a v r i K < i r a r a bi K al K a v o r iK t o r a r a ,
b ıo r ı râ p ev okov cart ycov i a , râ ö£uya>zu(araToı>, naCeı
8e Kat O e p p a ıv e ı r a î s y to v C a ıs, « s <f>aaıv. ırp & ro v p e v o v v
K ara tt\v K iv rja ıv â p tp orep oı b ır jp a p r r jK a a ıv ' el yâp K al
5 e o r ıv evKtvTjTO Tara T a v r a t& v a ^ r /p â r c û v , a k k ’ ov t t /v to v
Trvpös K iv rja ıv evKivr)ra * p ev y âp to v ır v p â s âvu> K a l K a r ’
e v Ö eîa v , T avra 8’ c v k iv r jr a KVKka>, rr jv K a k o v p e v r jv tev k i-

18 bv om . M 1 9 o Stu S i nal M 2 0 avyBtroıs alcrOıjroîs H M


Sıdırep J H M a ı râ J F H L S ° E * : om . E 1M S ' 2 2 <rdpKa] /cari
trdpKa M 2 3 arûfia rûv <rvytx^v E F L r S : rûv o v v M t u v crapdruv J ,
râv ffufulray H M 2 6 ov r â ] oİK airra L 3 8 robs t o i o v t o v s $ :
t o v oroıxelov avroû E 1, t o v <rroıx*lov airobs L r E 2, S u t vid. tİ jv
yivtvıv Sıfreraı H M rijv om . F S P 2 9 İ k t û v İ v t w v om . E'>*
xai om . E 1 rh om . F r e om . M 3 0 t eki ( r ) om . H to îs
<rıifj.atrı ret <rx^MaTa o'dı/iara t o î s <TX'hllaaı E rec' 3 4 evKiyifrirtpa.
F 3 0 7 a 1 Kal flepnavTiKcoTctra E 2 8^ Kat KautrTiKMTOTa om . E *
3 4 î J F M r S p : om . E 'H L 5 tİK in jT fS raT aJ aapLİTuıv F l 7 kvkA<p
om . E L S P kvAmtlvİ kIvt\< xiv M

218
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

den ve şekilden bağımsız olması gerekiyorsa (Timaios’ta yazıldığı


gibi69, ancak bu şekilde herşeyolabilen in şekle girmesi olanaklı olur),
aynı biçimde öğelerin de bileşik cisimler için bir madde gibi düşü'
nülmesi gerekir. Bunun için biribirilerine değişmeleri, dönüşmeleri 20
de olanaklı, çünkü ayrımları durumlarına, hallerine uygun farklılık
taşıyor.70 -A yrıca et, kemik ya da herhangi sürekli bir cismin
oluşması nasıl olanaklı olacak? Bu, öğelerden olamaz, çünkü sürekli
bir cisim, birleştirilmeyle de oluşmaz, birleştirilen yüzeylerden de
oluşmaz. Nitekim öğeler, öğelerden oluşmuş bir şeyi, birleştirmeyle 25
oluşturamazlar. Dolayısıyla sağın düşünülecek olursa, bu tür
kuramların varolanlardan oluşu çekip aldıkları görünecektir.
Ne ki cisimlere şekiLverirken en çok onlara baktıkları haller,
etkilenimler, olanaklar ve devinimlerle ilgili olarak da şekiller
cisimlerle uyum göstermiyor. Sözgelişi ateş kolay devinen, ısıtan, 30
yakan bir nesne olduğu için, ona kimileri küre biçimini, kimi de .
piramiti uygun gördü! Çünkü bu şekiller en küçük yüzeylere bitişik
oldukları için son derece kolay devinirler; ayrıca biri bütün olarak 30'
açı, öteki de en keskin açı olduğu için, en ısıtıcı, en yakıcı olanlardır,
nitekim açılarla yakarlar, ısıtırlar dediler. İmdi birincileyin devinim'
le ilgili olarak her iki taraf da yanıldı, nitekim bu biçimler en kolay
devinen biçimler olsalar bile, ateşin devinimi açısından kolay 5
devinimli değiller. Çünkü ateşin devinimi yukarı ve aşağı düz çizgi
biçimindedir; oysa bunlar yuvarlanma adı verilen devinim açısın-

219
IIE P I O TPA N O T T. 8 307*
<rıv. Iıreır’ eî earıv fj yij tcvfios bıa tö fi(j3r)icevaı Kal pA-
veıvi nevet 8’ ov ıravrayov âkk' iv r â avrrj s roırut, İk bi
rov âkkorpıov <j>eperaı p,rj Kmkvopivr), K a l rö ı.rvp be K a l io
ra dkka gj a-avrats, brjkov orı K a l rö Trvp Kal enaarov r&v
aroıyeımv iv fiev tG> akkorpCu> tottiü atyaîpa ecrraı fj ttv -
pap.Cs, iv be rû> o UeCto kv(3 o s . — eri 8 ’ el Oeppaıveı K al KaCet
rö Trvp 8 ıü ras ymvCas, âıravra eoraı Ta aroıyeîa Öepfiav-
t l k 6l, fiakkov 8’ î<ra>s erepov erepov rrdvra yap e%eı yu>- 15
vıas, oîov ro re O K râed p ov K al t ö babeKdebpov. Ai)poKpCr<a
8e K al î] o-(j)aîpa as ycûvıa t i s oîıcra ripveı â>s evKİvrjrov.
aterre bıoiareı r<3 pakkov K a l fjrrov. t o v t o b' orı lo rt \frevbos,
<(>avepdv. âpa bi avp@r\creTaı Kal ra jmOr\pariKa a<&-
para KaCeıv Kal öepfialveıv %X€l 7 °-P KaKeîva ytavıas, ao
Kal İveıtrıv iv avroîs aropoı Kal aıpaıpaı Kal rrvpapCbes,
âkX(ûs r e Kal eî earıv 8xopa peyidi), kadâırep <f>aaiv. eî
yap ra pev Ta be py, keKreov rf)v bıa<f>opdv, akk' ov%
a'jrÂûiî ovroi keKreov &s kiyovaıv.— -eri el ro Katopevov ırv-
povraı, to be ırvp ecrrı atyaıpa rj irvpap.Cs, av&yKrj ro Kaıo- 35
fievov yCyvecrdaı <rcf>aCpas fj TrvpapCbas. rb piev ovv repveıv
Kal bıaıpeîv ovrcos İcrrco Kara koyov avpfiaîvov r Ş o^?}-
fiari' tö b’ i£ dvdyKTjs rt)v nvpapCba ıroıeîv mpapCSas
fj t t ) p cr<paîpav c<j>a(pas Travrekâs akoyov, Kal opaıov «Şer­
irep eî tis aÇıoCrj rrıv jid^aıpav els jmyaCpas bıaıpeîv rj 30
röv TrpCova els ir pCovas.— e r i bi yekoîav ıtpös t ö bıaıpeîv p.o-
vov cnrobovvaı rd a-^rjpa ra> mıpC4 boKeî yap pakkov a~vy-

9 d i ıravraxoG ELr (ubtque) : oî>x °Z IS t(rrlv TSp 13 e/]


tı M 14. jforat p o s t <ttoix*Îo pon . J F 1 5 trtpov om . E1 16 p o st
8 a>5. addu n t ita! (rı) m/pap(s ElHLMr 17 r tfiv fi ûs tİKİvijtov] Kaitı
FLr tÛKi'rTjroı H M 18 r a ] rb L1 toOto ! ’ 8t«] Slore S i E1
(art E F S 1 : (crraı L r : om . JHM t/ıcvSos] t o v t o ıflevSes E 1 31 p ost
İrofiot add. Kal tcbfio1 F , Kvfioı H 3 a KaBJnrtp <patriı> om . E 1L r
a 3 7 “ p] 8i yhp in ras. E 34 ûs Ktyovırıv om . E 1 25 8 i om .
E1 tr<paipd ia r ı J F S P, ia r l om . H r a Kaıipeva F 06 crtpaîpav ^
nvpafitSa E rl!C,S p 3 7 Kal E L : Kal rb $ oS ru t om . $ 38 ırvpa-
filSas Ttoıtîv ^ 29 <r<palpas om. F 1 âs eıvep tis M 30 &£tot
EF fj r'nv u. E Sıaıpeî<rflaı T u t v id . 3 1 ırpbs^ rb rpbs J H M S 1
32 rb om . H M

220
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

dan daire biçiminde kolay devinirler. İkincileyin, sağlam olması


ve duradurmasmdan ötürü toprak küp biçiminde ise, o her yerde
değil, kendine özgü yerinde kalıyorsa, engellenmedikçe kendi yerine
yabancı yerden gidiyorsa, ateş ile ötekiler için de bu böyleyse, şu ıo
açık: ateş ve öteki öğelerden her biri başka bir yerde küre ya da
piramit şeklinde olacaktır, kendine özgü yerinde ise küp biçiminde!
-Ö te yandan ateş, açısı yüzünden ısıtıyor, yakıyorsa, bütün öğeler
ısıtıcı olacaktır, ama bü belki birinde daha çok, ötekinde daha az
olacaktır, çünkü hepsinde açı var: sözgelişi biri altıgen, öteki on 15
köşeli. Kaldı ki, Demokritos için küre, bir açı olarak kolay devinimli
olduğundan ötürü kesicidir de. Dolayısıyla daha çokluk ya da daha
azlık bakımından bir farklılık olacaktır. Oysa bunun yanlış olduğu
açık. Üstelik matematiksel nesneler de yakar, ısıtır sonucu
çıkacaktır, çünkü dedikleri gibi bölünmez büyüklükler varsa, onlar 20
da açı taşıyor ve onların içinde bölünmeyen küreler, piramitler
var. Ne ki biri yakıyor, öteki yakmıyorsa, ayrım ne pnu söylemek
gerekir, yoksa onların yaptığı gibi basitçe böyle iddia edip geçilemez.
-Ö te yandan yakan nesne kızdırırsa, ateş de küre ya da piramit
ise, yakılan, kızan cismin de küre ya da piramit haline gelmesi 25
zorunlu. İmdi kesmek ve ayırmak, şekil açısından orantılı .böyle
bir sonuç çıkarıyor, oysa zorunlu olarak piramitin piramit ya da
kürenin küre yaratması hepten saçma. Bu sanki bıçağın bıçaklara,
testerenin testerelere ayrılmasının düşünülmesine benziyor. -A y- 30
rica ateşe yalnızca kesmek bakımından bir şekil biçmek gülünç.
Çünkü ateş, parçalara ayırmaktan çok, birlikte seçip toplamaya

221
ş o f ITEPI OTPANOT I\ 8
33 Kpıveıv Kal a rvvopiÇ eıv rj h ıa K p iv e ıv . h ıa K p iv e ı p-ev y a p r a firf
307 b op.6<pv\a, o v y K p ıv e ı be ra op.6<pv\a' Kal rj piev a v y K p ı-
<yıs KaO’ aıiT o ecrrı (to y a p o~vvopıÇeıv Kal e y o v v tov -rrv p o s ),
fj be bıoLKpurıs Kara <rvpj3 ej3 r]K6 s {avyKpivov y a p t ö op.6-
<f>v\ov e Ç a ıp e ı rö a k k o r p ıo v ). <3o r ’ V ır p o s a p cp m eXPVv
5 c n r o b o v v a ı rj p .â \ \ o v lir i rö crv y K p îv eıv .- — ırpos de tovto ıs,
e 7reı rö O ep p ö v K al rö \Jn>xpâv iv a v r ıa rfj b v v â p e ı, âbv-
v arov a ır o b o v v a ı rw \jn>xp& cr^/Jiâ r i' 8eî yap e v a v r ıo v
eîv a ı to a ır o b ıb o p e v o v , ovO ev . S’ e v a v r ı o v e a r l c r ^ r jp a r ı. 8ıö
x a i ı r â v r e s a ır o \ e k o v n a ( r ı roûro* K a ır o ı ırp o a r jK e v rj ıraırra
ıo d cp o p ıcr a ı c r y ^ p a m v rj p r j b i v . e v ıo ı b e ır e p l r r js bvvâpecü s
a v r o v ı r e ı p a d e v r e s e lır e îv e v a v r i a K ey o v c rıv a v r o l a v r o ı s . (p aoi
yap e î v a ı -tyvxpbv tö p - e y a k o p e p e s . ö ıa rö a v v ö K î f ie ıv Kal
jxt) b u e v a ı b ı a t&v ıropcav. b r jk o v roC vvv oti K al to O ep p ö v
a v eırj t ö S ııoır toiovtov 8? del tö \ e n r o p e p e s . aJore ovp-
15 fiaiveı iMiKporrjTi K a l p e y e d e ı bıacfrepeıv r ö ö e p p o v K a l t o
\jrvxp6v, dXX’ ov to îs aryrip.acnv. İ r i 8’ el az/ıom a l ir vpa-
p ı b e s , al p e y â k a ı av e î e v ov ırvp o v b ’ a ı r ı o v t ö a-^rjpa tov
K a ıe ıv , âk\ â r o v v a v r L o v .— o r ı p,ev ovv ov to îs cr^ p a crı 8ıa-
<£epeı r a aToı^ela, tpavepov eK t&v elpijpevoıv lıre l 8e kv-
10 p id r a r aı bıatfiopal t&v (Tcofxâru>v a î re Kara r a ırâdj] Kal r a
epya Kal Tas b v v â p e ı s (etcûcrrov yap eîvaı <papev t&v (f>v-
aeı koi ep y a Kal ir a d i] K al Ö v v a p e ıs ), irp & r o v tiv eıt] ır e p l
T ovT ojv k e ı c r e o v , o-rrcos Ö em p rjaa v T es r a v r a K â f i a p e v r a s eıca-
otov ır p o s eK a o r o v bıa<f>opas.

33 «ol rrvvoplÇav om. H Suucplvetv om . E 1»8 SıaKplvei] Sıtucpiveıv H L M


3 ° 7b4 Xph» M , XPV H 5 vpâs tovtols 5 e S 1 7 TL om - E * L
8er yap E L r : tiıa rb Seîv piv $ 8 fjnjBev J F eVrf E L r S p : elvaı
$ (trX7İMay <rX ^ *nTI H ay d u ck , fortasse r e c te 9 âıroAeAotra(Ti
E H L M r : â7ro\e/ırou<rt J F S 1* 13 ıpv^puv elvaı J F 13 'tb om . H
14 âet E L : tıv eh) F r S c, om . J H M av/ıBalveı kal niKpİTtırı Kal E S e
15 ıfıvxpbv Kal ro Bepfiiv F 18 rovvavriov & L : roû ivavrl E 1, roû evav-
riov r S 1 Bıe'tpepev E 1L 1 2 0 r&v om . E 1, B e k k e r r i (1) om . E 1
(n o n S ° ) 21 ras om . E (n o n S c) 2 2 eırf\ ei E 1, eî rı Kal E 2
2 4 ırpbs] irap' F YP

222
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

benzer, nitekim eş köklü olmayanlâri ayırıyor, eş köklü olanları


topluyor, bir araya getiriyor. Toplama kendinde olan (toplamak, 307
birleştirmek ateşin işi), ayırmak ise ilineksel (eş köklü olanı top-
luyor, yabancı olanı ayırıyor). Dolayısıyla ya her iki bakımdan da
bir şekil verilmeliydi ya da daha çok toplama bakımından. -Ö te 5
yandan sıcak ile soğuk olanak açısından karşıt iseler, soğuğa bir
şekil biçmek olanaksız, çünkü verilecek şekil karşıt bir şekil
olmalıdır, oysa bir şekil bir şekile karşıt olmaz; Bunun için hepsi
bunu savsadılar. Oysa ya her şeyi şekillerle belirlemek uygun olurdu
ya da hiçbirine şekil biçmemeliydi. Soğuğun olanağı konusunda 10
konuşmaya kalkan bazı düşünürler de kendi kendileriyle çelişiyor.
Nitekim gözeneklerinin biribirine yapışık olması ve onlann arasına
girilememesinden ötürü soğuk olan şeyin büyük parçalı olduğunu
ileri sürüyorlar.71 Öyleyse açık ki, sıcak olan da arasına kolay girilen
şey olsa gerek! Böyle bir şey ise her zaman ince parçalı. Dolayısıyla 15
sıcak ile soğuk, şekilleri açısından değil, büyüklük-küçüklük
açısından farklılar sonucu çıkacaktır. -Ayrıca piramitler eşit değil­
se, büyük piramitler ateş olmayacak, şekil de yakmanın nedeni
değil, karşıtı olacak. -İm di öğeler şekilleri bakımından farklı değil­
dirler, söylediklerimizden çıkan bu. Ama madem cisimlerin en
önemli farklılıkları onların hallerinde, duygulanımlarında, eserle- 20
rinde ve olanaklarında bulunuyor (çünkü her birinin doğa gereği
işleri, eserleri, duygulanımları, özellikleri ve olanakları olduğunu
söylüyoruz), öncelikle bunlar üzerinde durmak gerekiyor. Böylece
onların nasıl olduğuna bakarsak, her birinin her birine göre farkını
da belirleyebiliriz.

223
IIE P I OTPANOT A. 1 307ö

I le p ı 8e f i a p e o s n a l K o v t ft o v , t İ . t e c r r lv eK ârep ov Kat t ı s
rj (p v a ıs av râv , a -K e ır r e o v , K al 8ta t i v a ir ıa v e x o ım Ta?
b v v â jie ıs rav ras. Z arı yap tj ır ep l av râv 6e a > p ıa r o îs -7rept 3 0
K iv r ja - fc û s Xoyoıs oİKeıa" fia p îı y a p K al KOV(f)OV r â b v v a trö a ı

K i v t î a O a ı ( f> v ( r ik û s tto> s X e y o j j . e v . ( r a îs 8e e v e p y e ı a ı s oy o p ar’


avrâv ov K f î r a ı , ırX r]V e î r ı s o l o ı r o rr\ v p o T r r jv e î v a ı r o ı o v r o v . )

8ıa 8e ro rrjv <f>v<riKrıv jiev eîvaı TTpayfj.areıav ırepl Kiırf]- 308a


<reaıs, T a v r a 8’ İ\eıv ev kavroîs oîov (fi>Tivp' a r r a K iv y o - e o o s ,
irâvreş pey yjpâvraı raîs bvvâ/xetrıv avrâv, TrXr]V ov bıatpiKacrC
ye, ırXr}V oX(y<ı>v. Ibovres ovv ırp&rov ra ırapa râv âXXcov
eiprjjieva, K a l bıaTtoprjO’avres ocra TTpos rr/v crKe\j/ıv ravrrjv 5
bıeXeîv avayKaıov, ovrca K a l rö <f>aıvo(ievov Tjjj.1v eîırmuev
ırepl avrâv. 7
keyeraı brj ro fiev onrXâs fiapv K a l K ovcpov, 7

rö . 8£ TTpös erepoV' râv yap e^ovroıv fiâpos < f) a jie v rö pe v


eîvaı Kovfporepov rö be fiapvrepov, oîov £vXov \oXkov. ıtepl
piev otiv râv aırXâs Xeyojxeva>v ovbev eıprjraı ırapa râv ırpâ- 10
repov, ırepl be râv TTpös erepov ov yap Xeyovaı rı earı rö
fiapv K a l ri rö K o v ıp o v , âXXa r ı rö fiapvrepov K a l K o v ıp o -
repov ev roîs e^ovcrı fiâpos. p.aXXov 8’ ecrraı brjXov o
Xeyop.ev 5 8 e. ra fiev yap ael Tre<f>VKev â m rov fiecrov <f>e-
, ra 8* ael T rp ös rö fie a o v . ro v rav be rö fie v â m 15
rov pe'crov < p e p o f ie v o v a v t o X e y a > ( f> e p e c r 6 a ı, Kara) 8e rö ı r p b s
rö f i e a ’o v . — - â r o ı r o v y a p rö uîj v o fiıÇ e ıv e î v a ı t i i v rû o v p a v â

rö fie v â v a t r ö b e K â r a , K a d â ır e p r ı v e s â £ ıo v c r ıv ov y a p eî-
vaı rö fie v avm rö 8e Karco <j> ao -iv , eîırep T r â v r j} opoıo's i a r ı ,

A a8 J H L M : om . E F r
t ’ rls~\ v âs H 3* ry F H L M r :
TâEJ 3 0 8 * 1 /xiv J F L M : om . E F r Kİvr](nv E 2 rîjy KiHj-
atas $ 3 E L : ov fi^v $ S P 4 oSv] rolvvv J 6 avay-
kcuov] o.vo.yov E 9 ^ om . E * £v\ov E 1 0 ovSev p ost
ırp6rcpov p o n . M 12 rt rb (1 ) om . E Kal ri r i Kov<p6rtpov F
13 4<rrl F - i A.pyo/t«> E L r : rb teyi/tcvoy $ x6 Ktyofitv F
17 t « eîvaı F '•

224
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

Dördüncü Kitap

Şimdi ise ağır ile hafif konusunda inceleme yapmak gerekiyor:


her biri nedir, onların doğası nedir, hangi nedenle bu olanakları
taşıyorlar? Onlarla ilgili araştırma devinim konusundaki temellen- 30
dirmelere özgü, nitekim bir nesnenin doğal olarak devinme olanağı
taşımasından ötürü ağır ile hafiften sözediyoruz. (Onların etkinlik
hallerinin adları yok, ancak yönelme böyle bir ad olarak düşünüle -
bilir.) Doğa araştırması devinimle ilgili olduğu için, ağır ile hafif 308
ise kendilerinde bir tür devinim kıvılcımı taşıdıkları için, herkes
onların bu olanaklarını kullanıyor; ancak pek az düşünür dışında
kesin belirlemelerini yapmıyorlar. Öncelikle başkalarınca söylenen­
leri görelim, bu araştırma ile ilgili olarak ayırt edilmesi zorunlu 5
olan sorunları bulalım, sonra onlarla ilgili olarak bizce görüneni
söyleyelim. .
İmdi ağır ile hafif bir mutlak anlamda bir de başka bir nesneye
göre kullanılıyor. Ağırlık taşıyanlardan birine daha hafif, birine
daha ağır diyoruz, sözgelişi tunç tahtadan daha ağır. Mutlak
anlamda kullanılışı daha önce söylediklerimiz arasında hiç geçme- 10
di, daha önce yalnızca başka bir şeye göre kullanıldı. Nitekim ağır
nedir, hafif nedir, bunun değil, ağırlık taşıyan nesnelerde ne daha
ağır, ne daha hafif, onun sözü geçiyor. Dediğimiz! şey şöyle daha
açık olacak: kimi nesneler doğa gereği hep ortadan kimi ise hep
ortaya gidiyor. Bunlar içinde ortadan devinime yukarıya, ortaya 15
devinime ise aşağıya adını veriyoruz. -Kimilerinin72 sandığı gibi
gökyüzünde yukarı ile aşağı diye bir şeyin varolduğunu düşünme­
mek tutarsız. Nitekim onlar, yukarı ile aşağı yoktur, çünkü gökyüzü

225
308a IIE P I OYPANOT A. 1

*o K al T rav ra^ od ev a v rO ıro v s eo raı ır o p e v o jie v o s Hk c k t t o s av rös

a v r a j. ^ jL teîs 8 e r ö rov ır a v r d s e< rxaT 0 V a v ı» \ e y o p .e v , o Kal


K a r a ~t jv d e c r ı v e t r r l v a v a ) Kal r f j <f>vcreı ı t p & r o v ' ■e ır f i 8 ’ « r r ı

r ı tov o v p a v o v Z ary arov K al fie a o v , b r jk o v orı e crra ı K al ava>

K al K ara», o ır e p Kal ol tto K K o I X e y o v c r ı, ttK ^ v ov\ lkü v& s .

*5 tovtov 8’ aîrıov o r ı vofilÇova’iv ovx ofioıoV eîım ı ttü.vtj) t öv


ovpavov, aXX’ ev eîvaı. fiovov rö vrsep rjjJ.as r]fxı<T<paCpıov, eırel
TTpo<TVTTokaj36vTes Kal kvkXu> toiovtov, K a l to jieaov ojj.ouüs
İX€IV ırpös aırav, r ö p.ev avoa <f>tj<TOva-ıv eîvaı, r ö 8e fxecrov
Ktlrto.— clttKûs p.ev ovv Kov<t>ov \eyop.ev to ava) <f>ep6p.evov Keti
30 ırpös rö lo-^ aro v, fiapv 8e aıtk&s r ö Kano Kal ırpös t ö
ILİaov’ vpös aX\o 8e Kovcpov Kal Kovfpârepov, ov hvoıv e y o i’-
Toov fîâpo s Kal tov oy kov ıcrov Karto (peperaı dârepov <f>v~
<reı OaTTov.
T & v brı ı r p o r e p o v iK d o v r a ) v e n i t t } v ır e p l t o v t c o v (tk& J/iv 2
35 crxe8öv oî ırK eîa rro ı ır e p l r & v o v r a ) (3apea)V K a l K0v<f>a)v eip rj-
KacrL p ıo v o v , o<ra)v a p u p o r e p a ıv ex ö v ra )v fiâ p o s d ârep ov etrrı
3 0 8 b Kov<f>oTepov o v rco b e b ıeX 06v r e s o l o v r a ı buapCo-Öaı K a l ır e p l
r o v uttX & s Kov<f)ov K al f i a p e o s ' o b e \ o y o s a v r o îs o v k 2(f>ap-
p.0TT eı. brjA ov 8’ «fcrraı r o v r o fjia \ \ o v T rpoeX dovcn v. K ey o v crı
y a p rö K ov(f> orepov K a l f i a p v r e p o v o l p.ev & <ntep e v r & T ı -
5 p a tta rv y x d v eL y e y p a p jie v o v , ( ia p v r e p o v pev rö e* ır \ e ıo -
va)v r & v a v r & v cv v eoros, Köv<f>orepov b e rö e£ eA.arT ovaav,-
uHTirep p o X ıj 3 o o v p 6Xı(3 b o s o TrXeio)v f t a p v r e p o s K a l ^gAkoS
^aÂKos. ofjLoCoas b e K al t& v âXXa>v t & v o p o e ıb & v e K a tr r o v •
i v VTrepoxfj y a p T&v icra)v p o p [a )v (S a p v r e p o v eK a crro v e o -r ıv . rov

2 3 ita! (2 ) om . M 2 4 oırep E : &<rvep 3 >SP, &s Sırep L 2 6 fi&yov


om . H M 2 7 vpoavTTo\ap.fi&vovT£s E 2 2 8 fietrov (cara)] (itaov Kal
ro E 1 ut vid. (jieaov d e l.) 3 0 oırA.ûs r b E rec‘ : r b cm\£s codd ., âırAâs
rb âırAûs S ? 31 oE P r a n t l : t codd., S Sueîv L 3 2 İaa v
St/kov F . P o s t ttrov e x c id it fo rtasse re i co m p arate g rav is d escrip tio
Sarepov ci. B y w a te r 3 4 4 \ 86 v r u v post (TKfipıv pon. F 3 5 tcov-
<paıv r e Kal fiapcay F 3 6 fLİvov J H L M r : judyvv E F Sıtov L
3 0 8 bl oJ6v Te ûptcrBaı E 1 3 fxâW ov t o v t o HM 6 o v y ecrd s E 1 :
a vv ea rtis F L ]S C (cod . A ), <ruv«rrriKİs J H M E 2 (vid. 3 0 3 b2 9 ) 7 fioKt-
PSou om. E 1 d om . E 1 ttAciovav olim E xaA
8 râv &\\ıuv om. E 1 âjlioioeiSûv F H

226
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE
!
her yerde benzerdir, her yerden yürüyen her kişi kendi kendisinin 20
karşısından geleni'dir, diyorlar.73 Oysa biz bütünün uç sınırına yukarı
adını veriyoruz, o konumca da yukarıdadır ve doğa gereği ilktir.
Madem gökyüzünün bir uç sınırı ve ortası var, açık ki, yukarısı ile
aşağısı da olacaktır. Çoğu düşünür de zaten bunu söylüyor, ancak
söyledikleri yetersiz. Bunun nedeni de gökyüzünün her yerde benzer 25
olmadığına, bizim üzerimizdeki yarım kürenin tek olduğuna inan­
maları. Gökyüzünün küre biçiminde tek olduğunu ve orta noktanın
bütüne göre aynı şekilde olduğunu kabul etseler, yukan vardır
diyeceklerdir, ortaya da aşağı adını vereceklerdir. -M utlak anlamda
hafif dediğimiz; yukanya ve uç sınıra doğru devinen, mutlak anlam- 30
da ağır dediğimiz şey ise aşağıya, ortaya doğru devinen şeydir.
Ağırlık taşıyan iki cismin kütlesi de eşitse, ikisinden aşağıya doğru
doğal olarak daha hızlı giden diğer nesneye göre bir nesneye hafif,
daha hafif diyoruz.
2 Bunlar üzerine araştırma yapanların çoğu, biri ağırlık taşıyan,
öteki daha hafif olan nice nesne varsa onlar üzerine yalnızca bu 35
anlamda ağır ve hafif nesnelerden sözettiler. Bu anlamıyla ele alınca
mutlak anlamda hafif ile ağır konusunu da belirlediklerini sandılar. 3081
Oysa onların kuramı yerinde değil. Bunu yol aldıkça göreceğiz.
Kimileri daha hafif ile daha ağırdan, Timaios’ta yazıldığı gibi74
sözediyor, yani çok sayıda aynı parçalardan bileşik olan daha ağır, 5
daha az sayıda aynı parçalardan bileşik olan cisim de daha hafif.
Tıpkı daha çok kurşunun daha az kurşundan, daha çok tunçun
daha az tunçtan daha ağır olması gibi. Eş biçimli olan başka cisimle­
rin her birinde de bu böyle, çünkü her cisim eş parçalarının fazlalığı

227
ITEPI OTPANOT A. 2 3<>8b

avröv h e r p ç ır o v K al £ukov pokıfihov <f>a<rıv' e/c t iv m v yâp ıo


r& v avr& v e ıv a ı ır â v r a ra (T ap a ra K al /utas v k r js , aAA’
o v b o K e îv .— ovrco hi] bıcopıcrpev< ov ovk e î p r j r a ı ır e p l tov â ır k & s
■Kov(f)ov K a l f i a p e o s ’ vvv y a p ro p e v ırv p det Kovcpov ka l a v co
<p e p e r a ı , fj 5e yrj ka l ra y e r jp a ıra v ra K a r ut K a l ır p b s ro
fie c ro v . û>ot’ o v b ı ö k ı y o r r j r a r & v r p ıy û v c u v , e£ & v a v v e c r r a - 15
v a ı (p acrıv e K a o r o v a v r & v , r ö ırv p a v a* (p e p e c r d a ı 7re<pVKev ro
re yâp ı r k e î o v r jr r o v hv ecp ep ero K al fia p v r e p o v [av] rjv £ k
ır k e ıâ v c o v o v rp ıy m v co v . v vv b e (p a ıv e r a ı r o v v a v rC o v ocrto y a p
a v fj ı r k e î o v , K o v cp ö r ep o v i & r ı K a l avut ( p e p e r a ı ö â r r o v . K al
av coöev be k İ tio rö o k ıy o v oî< r0r}<reraı ö â r r o v irv p , ro 8e 20
Trokîı f i p a b v r e p o v . — ır p ö s b e r o v r o ı s , eıre l rö pev eAaor<ra>
ex °v râ opoyevrj K o v tp o r ep o v e ı v a ı (p acrı, ro 8e r r k e ıa t /3a-
pv rep ov , âepa 8e K al vhcop K al ırv p eK r& v avr& v e ıv a ı
r p ıy a tv a t v , aAAa b ıa ( p e p e ıv o k ıy o r r jr ı Kal ır k r jö e ı, b ıö rö
p e v a v r& v e ıv a ı ko v c p o r e p o v rö b e fia p v r e p o v , eorat rt Trkrj- 25
6 o s â e p o s o f i a p v r e p o v v b a r o s e c r r a ı. a v p f i a ı v e ı 8e Ttâv rov -
v a v rıo v ' âeC r e yâp o ır k e ıa ıv â î] p ava> (p ep era ı pakkov,
K al oka s orıovv p e p o s â e p o s av<o ( p e p e r a ı İ k to v v b a ro s. 28
ot 28
pev ovv rovrov r o v r p o ır o v ır e p l K ov (p ov Kal fia p e o s b ıa tp ıc r a v
to îs 8’ ovx Ik a v ö v ebo£ev ov roo b ıe k e îv , aAAa K a ıır e p ov re s 3°
â p ^ a ıo r e p o ı r a îs y k ık ıa ıs K a ıv o r ep m s e v o r /c r a v rrep l r& v

vvv k e ^ d e v r o iv . (p a ıv e r a ı yâp e v ıa tö v p e v eAarra)


oy kov

r & v a r & p  r ıo v , o v r a b e f i a p v r e p a . b r jk o v o v v«s o ı> x iK a v ö v


rö ( p â iT K e ıv e£ ıt r m v c r v y K e îc r û a ı r & v ır p & r t o v ra I c r o f i a p r j •
to-a yâp hv r jv tö v SyK ov. ra 8e T r p & r a K a l a r o p a roîs 35
10 5 e E F L M r : î j j J H fuAou] ÇuAov K a l F 12 5i) E H L M : 5e
JF rS p 17 r e om . F , T ut vid. İtv (1 ) p o st y â p pon. E ' L r , om.
HM tıv (2) om . E J : h a b en t F H L M r ^1/] 1) E 1, î\v Kal J 18 rpı-
yavov F 19 <p4pt<rBaı J 21 ir e tS iı F 22 r â ifi- İ x ov H M
in o ıo y e v r j J H 23 SSup Kal ırvp E L r : ırvp Kal SSap 0 24 5 ıo]
Sıâ r î L 2 5 fipaSvrepov E 2 6 & om. E 1 27 uâKKoy Çepe­
rdi Svaı F 2 9 rdy rpiıtov rovrov L fiapeos Kal Koitpov S 31 to îî
rıAiKtaiî $ : rys vvv îjKiKİas E ' U 3 3 Syra, fiapvrepa 5 i E ! F &s
om . E 1 3 5 tıv om . L

228
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

ile daha ağır oluyor, kurşunla tahtamnki de aynı tarzdadır, diyorlar. 10


Bütün cisimler belli aynı parçalardan ve tek maddeden oluşurmuş,
ama öyle görünmüyormuş! -İm di böyle belirlendikte mutlak
anlamda hafif ile ağırdan sözedilmiş olunmaz, çünkü görülen şu:
ateş her zaman hafif ve yukarıya yükseliyor, toprak ve topraktan
olan bütün cisimler ise aşağıya, ortaya doğru gidiyor. Dolayısıyla 15
onların, öğelerin her birinin onlardan oluştuğunu iddia ettikleri
üçgenlerin azlığı yüzünden ateş yukarıya doğal olarak devinmez.
Çünkü daha çok ateş daha az yükselirdi, daha çok üçgenlerden
oluştuğundan ötürü daha ağır olurdu. Oysa görülen bunun karşıtı:
ateş ne denli çoksa, o denli hafif ve yukarıya o denli hızlı yükseliyor.
Yukarıdan aşağıya doğru da az ateş daha hızlı devinecektir, çok 20
ateş ise daha yavaş! -Ö te yandan madem daha az eş cinsten parça
taşıyanın daha hafif, daha çok taşıyanın daha ağır olduğunu;,
havanın, suyun, ateşin de aynı üçgenlerden oluştuğunu, ama azlık
ve çokluk bakımından farklı olduklarını, bunun için onlardan
birinin daha hafif, ötekinin daha ağır olduğunu iddia ediyorlar, 25
sudan daha ağır olan bir hava çokluğu olacak demektir! Oysa her
şey tam tersi oluyor. Çünkü daha çok hava yukarıya doğru her
zaman daha çok yükseliyor ve genelde havanın her parçası sudan
yukarı deviniyor.
İmdi bunlar hafif ile ağır konusunu bu tarzda belirlediler. Kimi­
lerine ise bunları böyle belirlemek yeterli görünmüyordu;75 çağca 30
daha eski olmalarına karşın şimdi konuştuğumuz konuda daha
çağcıl düşünenler vardı: nitekim görünüyor ki, bazı cisimler kütlece
daha küçük ama daha ağır, dolayısıyla şu açık: eş ağırlıkta olanlar
eşit ilk parçalardan bir araya gelmişlerdir demek yeterli değil; öyle
olsaydı kütlece de eşit olurlardı. Ağır cisimleri oluşturdukları ilk 35

229
308ö IIE P I OTPANOT A. 2

p .e v eiTLTTtba \e y o v c r iv e£ &v avveart]Ke ra fia p o s e x 0VTa '


309* r â v a - c û fi â r iû v , aro n o v ro < f> â v a ı- roîs 8e orep ea p a k \o v
e v b fy tT C L L \e y e ıv to p .f î( o v e î v a ı fia p v r e p o v a v rto v . t & v 8e

(rv v d irtü v , e ır e ıb r /T te p ov (p a ıv e r a ı to v to v e K aarro v % xe ı v ™ v


T p â iîo v , aW a •jroÂ.Â.a f t a p v r e p a 6 p â > p .e v ek ârT co to v SyKO v

5 o v ra, n a $ â ir e p e p ıb v ^aÂKoV, erep o v to a ır ıo v o ıo v ra i re

Kal k i y o v m v e v ıo i' to yap n e v ö v ip .'n e p ık a p ^ a v â p .e v o v k o v -

<f>(Çeıv ra crtofiara < p a< rı K al m ıtîv etrrtv o re ra p.eCÇıo

K 0 v < f> 0 T e p a ' ır k e ıo v y a p fy e ıv K evov. 8ta to v to yap K al to v

SyK O V e îv a ı p.eıÇa> < r v y K e ıp .e v a ir o X .X a .K is e$ îtr ıo v crTepe&v fj

I(5 K a l e k a r r o v c t i v . oâcos 8 e Kat t t c l v t ö s a ır ıo v e lv a ı to v K o v (p o -


repov to T t k e ıo v e v v n â p y e ı v K evov. X e y ovcrı p .e v o v v t o v t o v t o v

T p o ıro v , a v â y K i] 8e ı r p o a O t ıv a ı r o î s o v rco b t o p ıÇ o v c r ı p.r] p .â v o v

, to K evbv f y e ı v ır k e îo v , hv 77 K o v f p o r e p o v , âW a K al to crre-
peov ekaT T ov " eî yap v T r e p iğ e ı Tİjs r o ıa v r r \s a v a k o y t a s , ovk
15 l a r a ı K 0V (f>0T ep 0V . 8ta yap to v to K a l t o ı r v p e l v a ı ( fia c r ı k o v -
<f>OTaTOv, O T t ır k e ıc r r o v e \e ı K evov. a v p .^ r \a r e T a ı o v v p iK p o v

:t r v p o s ı r o k i ı v X P V(T° V ı r k e î o v e y o v r a t o K ev b v e îv a ı K o v < p o rfp o v ,

et p .i) K al (TTepebv e £ e ı ■ n o k k a T i k d a ı o v ' & a r e t o v t o k e ıc r e o v .

“ E v ı o ı p ie v o v v t & v p.r] ( p a a K o v T o û v e î v a ı K e v o v o v b e v 81copt-


ao a-av ıre p l kov^ov k < u /3 a p e o s , o î o v ’ A v a Ç a y o p a s K al ’ E/x7re8o-
KÂ?jy ol 8e b ıo p ıc r a v T e s p ev , ov (fta c rK o v re s be e îv a ı K evov,

ovbev e îır o v 8 ta rC t a pev a ır k â s K ovcpa ra be fü a p e a r<Sv


c r c o p a T u iv , K al (fte p e ra ı ra fie v ael ava> Ta 8e Kara). eri
8e ır e p l to v e v ı a pLeCÇa* t o v o y K o v o v r a K o v ty o re p a r & v ek ar-

25 t o v c o v e î v a ı treofiaTCûV o v b e v e ır e f j.v q < r d r j( r a v , o v b e b r j k o v ttgîs £k

tS > v e ip rjp e v o iv opokoyovpeva roîs < f> a ıv o p .e v o ıs a v u fitfa r e ra ı

3 0 9 * 1 rd om . F M ' a-repeh 8e A id. 2 ffapvTfpov eîvaı E 2, elvaı nal


fiapvrepov F avrûv 3e rûv E 1 3 İ kclotov hoc loco E r S p : a n te
rbv om . L *X0V M 4 a X \ h . . . 12 Tpivov ortı. M 5 re
om. F 1 6 T İ trdi/ıara KoutplÇeıv J F H 8 yap (2") E L M r : 8e J F H
9 tîvat (itlÇova J , t x flv ^ C ova E H <rvyKetneva om . J 10 Kal (1)
om . J F i r T tl] Ttp J 14 t ^ î ] roîs E 1 18 Kal crrepeuv ti pi)
jL A id. tÎ) (rrepebv F 21 oul ot J . yLiTj Aid. 22 rt] to E 23 Zti
Se E F L r : ovSe J H M 24 Svra^ ra E 'L , e j j o m M 2 5 877A0V]
Sıeî\ov E roc' ırâ s E F : oırıai H L M , üaırep J 2 6 6/ıokoyovnevov F

230
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

ve bölünmez yüzeyleri ileri sürmek ise tutarsız olacaktır, çünkü


onlar için daha çok kütlenin daha ağır olduğunu söylemek olası. 309:
Bileşik cisimlere gelince: her birinin bu tarzda oluşmadığı göründü­
ğü için, yünle kurşun gibi, pek çok daha ağır nesnenin kütlece
daha küçük olduğunu gördüğümüz için, bazıları başka bir nedenin 5
olduğuna inandılar ve boşluk cisme girer, onu hafifletir, kimileyin
daha büyük cisimlerin daha hafif olmasına yol açar, dediler76.
Çünkü o nesneler daha çok boşluk taşırmış! Bunun için eşit katı
parçalardan ya da daha küçüklerinden oluşan cisimler çoğu kez
kütlece daha büyük oluyormuş. Genel olarak da her cismin daha 10
hafif olmasının nedeni daha çok boşluk bulundurmasmdanmış.
İmdi bunlar bu tarzda konuşuyor. Böyle belirleme yapanlar için
şunu da eklemek gerekir: daha hafif olan yalnızca daha çok boşluk
taşımaz, aynı zamanda daha az da katı parça taşır, çünkü bu tür
oranlamayı aşacak olsa, daha hafif olmayacaktır. Bu yüzden ateşin
de, en çok boşluk taşıyan cisim olduğu için, en hafif cisim olduğunu 15
söylüyorlar. İmdi şu sonuç çıkmaktadır: çok katlı katı parçası
olmayacak olsa, daha çok boşluk taşıyan çok miktarda altın az
ateşten daha hafif olur. Demek ki söylemek istedikleri bu.
Anaksagoras ve Empedokles gibi, boşluk olduğunu iddia
etmeyen düşünürlerden bazıları hafif ile ağır konusuna hiç değin­
mediler, bazıları77 ise boşluk olduğunu iddia etmedikleri halde, be- 20
lirleme yaptılar ama niçin bazı cisimlerin mutlak anlamda hafif,
bazılarının ağır olduğunu; niçin bazılarının hep yukarıya bazılarının
hep aşağıya gittiğini onlar da söylemediler. Ayrıca kimi cisimlerin
daha büyük kütle taşımalarına karşın daha küçük cisimlerden daha
hafif olmaları konusuna hiç değinmediler; onların söyledikleriyle
görünenlerin nasıl uyuşacağı konusu da açık değil. —Ateşin hafifliği 25

231
n E P I OTPANOT A . 2 3°9a

k ty tıv a v r o îs .— a v a y K a io v 8e K al to îs v tp l T r js to v ır v p o s

K O vtyoT T jT os a l r ı a > n t v o ı s ro 7roA.ii K tv o v ix e ıv v y tb b v *v T a^s


a v r a is e v e ^ fr r d a ı b v a ^ t p t ia ıs . tk a rro v p -tv y a p İ £ e ı crrtp tb v

râv akkcov o-to/aartov, K a l to K t v o v ı r k e î o v a k k ' opcos ea r a t 30


tl T rvpbs t t \ t } 0 o s İ v ro o rtp to v Kal t o T r k r jp ts V T r e p f iâ k k c ı

t & v ır tp u y o p -iv a ıv crrt p t â v e v t i v i p.iKpû> T r k r fd t ı y r j s . ia v 8e


K al to K t v o v , ı r & s b ı o p ı o v a ı t o cn rk& s fia p v ; rj y a p
tG> T r k e î o v c r r e p t o v t y t ı v rj r w t k a r r o v K t v o v . t l p .tv o Z v t o v t o

<ft r jc r o v c n v , t c r r a ı t i T îk r j& o s y r j s o v t û h s ö k C y o v i v <Ş crrtptdv k e r r a t 3 0 9 13


ik a r r o v rj iv ır o k k û ır k tfö tL ır v p o s . opoC w s 8e /câı> r<2 KtvıŞ
8ıop£<rco<rıV, t a r a t t i K o v tp o rtp o v t o v â n k â s Kov<f>ov K a l <f>tpo-

fit v o v a t i av m a ı/T o < p e p o p .tv o v a t ı k & t ih , to v to 8e ahvvarov

ro yap a ıs k & s koC<j>ov ael K o v < f> 6 r ep o v t &v İ ^ o v tc û v fiâ p o s 5


K al k a ra ) (jttp o n iv m v , tö 8e K O V ffto T tp o v ovk a ti K o v ıp o v b ıa

to k iy tc r O a i. kal iv to îs İy o v a ı fia p o s ü rtp o v tT tp o v K ov< po-

r t p o v , o to v y r js v8a>p.— a k k a p jjv o v b i rw r ö Ktvov av& koyov

ty tıv T T pos r b ır k r jp ts ÎK av ov kvcraı tt/v ktyo/jtivıjv v v v a ır o -

pC av. cruju./3j7<reraı y a p K a l t o v t o v t o v r p o n o v k t y o v c r ı v a ı c r a v - 10

tü > s to ahvvarov. iv yap rw ır k t L o v t , T tv p l K a l i v rw eA âr-

t.o v i t o v a iiT o v £ £ t t k o y o v t ö a rtp td v ır p o s t o K tv o v . < f> tp tT a ı


8e yt Ö o ltt o v to ır k e îo v av a Twp to v ik a r r o v o s , K al Karıu
8t n a k ıv o h ta v r o ıs o ts k tla > v \ p v t r o s K al 6 [ i 6k ı j 3 b o s ‘ o jx o ıa > s

8 e « a t tû > v a k k t a v t K a a - r o v t & v i y o v r m v f i â p o s . o v k İ h t ı 8 e r o f i - 15

TO <rvp.(3 a i v t i v , t i n i p TOVTtü h lt o p U T T a i TO f i a p v K a l K0V<f)0V.—


o lto tt o v 8e Kat t i 8 ı â r d K tv b v ft e v a v a ) ( p t p o v r a ı , ro 8e jce-
vov av rb 1u.r). âkkâ p.r\v et y e rö p .tv K tv o v ava> TTftpVKt
< f)ip t(rd a ı, K a ra 8e ro ı r k r jp t s , K al S ıa to v to to îs a k k o ıs

27 avrovs F T7jî om . F 2 9 ivS fxe<r^cu ^ tu trrçpeov H M


31 wtrep$d\rı M 3 3 Kal . . . Sıopıovtrı om . E 1 y a p toi ırÂeî<TToy F
to v to \ ûSrat F 3 ^ 9 ^ 1 fb arçpçbv F L E 2 2 kçv$ om . E 1 3 T 0 *>
om . E 1»5 4 oûru E 1 : t!) $ L S P 5 Kovıpoy ael om. E 1 âe/]
alel Kat L , Kal E 2, fcrraı a ei J M 8 u8cop yrjs $ t^j om . F 9
om . F 11 ir\ 4 ovı L iv om . F H M r 12 \6yov e(et F
7rpos] Kal J H 13 y t om. $ r ffârrov post ırûp pon. H M 14 ırcCAıy
â crau T İs] 6S.Trov F 4 (a') om . F 1 5 «ol M r û v F 16 t o
Kovıpov J H M 17 Kal E L r : /cîtj> <p(povraı E L T : tpeperat J H ,
{peprjraL F M 18 (pcptaGaı Trttpvrcc F

232
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

konusunda, onun çok boşluk taşımasını neden gösterenlerin de


yaklaşık aynı çıkmaza girmeleri zorunlu, çünkü öteki nesnelerden
daha az katı parça ve daha çok boşluk taşıyacaktır, ama yine de
küçük bir toprak çokluğundaki katı parçaları aşacak nicelikte katı 30
parçalan olan, dolu bir ateş niceliği olacaktır. Onlar boşluktan
sözediyorlarsa, mutlak anlamda ağır olanı nasıl belirleyecekler? Ya
daha çok katılık ile ya da daha az boşlukla belirleyecekler: ilkiyle
belirleyecek olurlarsa, içinde çok fazla ateş niceliğindekinden daha
küçük katılık bulunacak küçük bir toprak parçası olacaktır. Boşlukla 309
belirleyecek olurlarsa mutlak anlamda hafif olan ve hep yukarıya
giden bir cisimden daha hafif olmasına karşın hep aşağıya giden bir
cisim olacaktır-Oysa bu olanaksız, çünkü mutjak anlamda hafif olan
cisim, ağırlık taşıyan ve aşağıya giden cisimlerden her zaman daha 5
hafiftir; daha hafif olan cisim ise her zaman hafif değildir, çünkü
ağırlık taşıyan cisimler içinde, birine ötekine göre daha hafif denebilir,
sözgelişi suya topraktan daha hafif denir. -N e ki şimdi sçzünü
ettiğimiz sorun boşluk ile doluluğun oranı aracılığıyla da yeterince
çözülemez. Çünkü bu tarzda konuşanlar için de olanaksızlık söz
konusu olacaktır. Nitekim daha çok ateşte ve daha az ateşte boşluğa 10
göre katılık oranı aynı olacaktır, oysa daha çok ateş yukanya doğru
daha az ateşten daha hızlı gidiyor; yine daha çok altın da, kurşun da
aşağıya doğru daha hızlı düşüyor. Ağırlık taşıyan öteki cisimlerin
her biri için de bu böyle oluyor. Oysa ağır ile hafif boşlukla 15
belirlenseydi bu böyle olmazdi. -Boşluk yüzünden yukanya gidilmesi,
ama boşluğun kendisinin yukanya gitmemesi de tutarsız. Ne ki boşluk
doğal olarak yukanya gitse, dolu da aşağı, öteki nesneler için de her

233
3°9b n E P I OTPANOT A . 2

ao a Î T i a tîjs < popas e/carepos, ovÖ ev ır e p l t& v o v v d e r u ıv ebeı


< tk o t t(lv öıa t L T a piev ıcov ip a r a 8e /3a p e a t & v (rcûfxdt(ûv,
a A a ır e p l t o v t o i v a iır & v e l n e ı v 8 ta t l t ö p .ev Kov<j)ov, r d b ’
<?Xet P d p o s , e n be t l tö a l n o v r o v p.î] b ı e c r r a v a ı t ö ır k r jp e s
K al t o K e v o v .— a k o y o v 8e Kal to y d tp a v r â Ktvû> ır o ıe îv , &<r-
35 ır e p o v k a v r o y â p a v r ı v a o v tfa v " a v a y K a io v 8’ , e lı r e p K iv e lr a ı
t ö K ev o v , e ı v a ı a v r o v r ı v a t o t t o v , o v /u.era/3aAAeı K a l e l i
o v .— ır p o s b e t o v t o ıs t i r f j s K ivycrecos a Î T io v ; o v y a p bt) t o y e
K ev ov ov yap av rö K i v e î r a ı fio v o v , akka K al t ö a rep to v .
&cravT(ûs b e <rvp.(3 a i v e ı K av rtsa A A o o s b ıo p ıÇ p , p e y e d e ı Kal
30 < rp.iK poT T]Ti tcol& v (3a p v r e p a K a l Kov<f>6 r e p a d â r e p a t & v ere-
pa>v, K al â k k o v o v r ıv o v v T p o m v K aratT K evdÇ u v, p o v o v 8e rrfv
avTT/v v\ t]v olttacrıv a ır o b ıh o v s , rj ı r k e î o v s piev v ır e v a v T ia s b e
f iâ v o v . fii â s fie v yap o ia -r js o v k lo r a ı t ö a ır k â s fia p îı K a l
K ovrpov, &<rıtep r o îs eK t & v r p ıy & v m v a v v ıa r a c r ı v ' iv a v r ıa s be,
3 IOa K ad ân ep oî t ö K ev ov K a l ır k r ip e s , ovk e c r r a ı r a fj.e r a £ v t &v

a ır \ & s fia p e a ı v K al Kovcpuıv ö ıa t iv' a ir ta v fia p v r e p a K al


K o v tp o r ep a a W r j k m ’ K al T&v â ır k & s e c r r ıv . tö 8e f i e y e û e ı K al
fiiK poTr]Ti bıopC Ç eıv T ten kacrp .ev ta piev eo iK e f m W o v t &v npo-
5 repov, on 8’ i v b e ^ e r a i KaO’ e K a c rr o v ıt o ı e î v bıa< f> öpas t& v
reT T apctiv c r r o ıy e ia ıv , acr<f>ake(TTepcûs e^eı T ipös Tas ep /ırp o-
crd ev d ır o p L a s . t û 8e p ııa v ı r o ıe ıv <f)vcnv t & v t&> fie y e O e ı 8ta-
(ftepovTcov a v a y K a io v ravT Ö v 0-v p .Ş a ıv e ıv r o ıs p -ıa v T roıovcnv
i\ . 7]v , K a l n r jö 7 a ı t k & s e ı v a ı fit]d e v kov<(>ov p -rp e <j)ep6p .ev ov
10 a v a ), a k k ' 77 v o r e p iÇ o v rj İKdkıfi6p.evov, K a l ırokXa puııpa

o k ıy m v p .eydX m v f t a p v r e p a e ıv a ı. ei be to v to e o r a ı , crvp-
30 İKartpas om . E 1 21 Kovtpa ra Si [Sapea E L r : fiapea ra 8e Kov<pa O
23 ex6i] e x fl T‘ f ■ Tb ( i ) om . F 1' 3 4 Kev6v~\ ttfviv âel olim E , non
Sp t Ş . . . 2 5 x&Pav om - E 1 25 avrcj! L , B e k k e r 2 6 Ktviv]
Kivovv J tiv o avrov F H M 27 Ttj
om . F 2 9 -j8 a ıra om. E ’ kUv â n s &\Xos L 31 KÎıv 4>E2
3 2 hravrias E 3 3 fx(v om. F 3 1 0 4 1 rb 7rXrjpfr 0 2 tiVo
y ’ afrîav M 3 âvAûs LrAlvp : ûttASiv E 5>, utrum p ro b av erit S dubi-
ta ri p o te st 4 vpor4pwv F 5 Ştatpopcts E L r : tiıatpopav ^ 6 ao't^a-
\{<TTcpov F 7 tu 8e F ıtoıeiv E 1!1' L P : ttolovvtl J H M , E ” 0- in
ra s. 9 ni)5lv fîvaı H M /zT^rt] /ıi]8i H M 10 varepıÇiıttvov

234
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

iki yana yer değiştirme nedeni bu olsa, o zaman bileşik nesnelerle 20


ilgili olarak, niçin kimi cisimler hafif kimi cisimler ağir diye değil,
boşluk ve dolulukla ilgili olarak, niçin biri hafif, öteki ağır diye ve
boşluk ile doluluğun ayrılmamasının nedeni ne, diye araştırma
yapılması gerekirdi. -Sanki boşluğun kendisi bir tür yer değilmiş
gibi, boşluk için bir yer kabul etmek ise us dışı. Madem boşluk 25
deviniyor, onun oradan çıkacağı ve oraya gireceği bir yer olması
zorunlu. -Ö te yandan devinimin nedeni ne? Boşluk değil, bu açik,
çünkü yalnızca o değil, katı olan da deviniyor.
O başka türlü belirlenirse ve nesnelerin birinin ötekinden daha
hafif ve daha ağır olması büyüklüğe ve küçüklüğe bağlanırsa78 ya 30
da başka bir tarzda açıklanırsa, bütün nesneler için yalnızca tek
madde ya da çok sayıda ama yalnızca biribirine karşıt maddeler
ayrılırsa yine aynı sonuç çıkar. Çünkü madde tek olsa, tıpkı üçgen­
lerden oluşanlar için olduğu gibi, mutlak anlamda ağır ve hafif
olmayacaktır. Boşluk ile doluluk gibi karşıt maddeler alınsa, mutlak 31 (
anlamda ağır ve mutlak anlamda hafif olan nesnelerin arasındaki
nesneler niçin biribirilerinden ve mutlak anlamda öyle olan nesne­
lerden daha ağır ve daha hafif olacaktır ? Büyüklükle ve küçüklükle
belirlemek ise daha öncekinden daha düşsel görünüyor. Dört
öğenin her birine göre ayrımlar yapmanın olası olması ise önümüz- 5
deki sorun açısından daha güvenli. Ama büyüklükçe farklı olan
nesnelerin doğasını tek yapınca çıkan sonuç ile, tek madde ayıran­
lar için çıkan sonuç aynı: o zaman ne mutlak anlamda bir hafif
cisim olur ne de mutlak anlamda yukarıya devinen cisim olur, tersi­
ne ya itilir79 ya çekilir ve pek çok küçük cisim az sayıda katı parçası 10
olan büyük cisimden daha ağır olur. Böyle olunca da çok hava ile

235
IIE P I OTPANOY A. 2 3™ *

fi rjererat. Irokvv a ep a Kal ıro\v ttvp v öaros eıv aı fiapv-


rep a Kal yrjs okCyrjs. tovto 8’ eo-rıv abvvarov. r a p.ev ovv
rrapa r&v aAAcov elpij}xeva Tavra, Kal rovrov k e y e r a ı tov
TpOTTOV. 15
g 'Hfj.eîs de keycofiev rtpStrov bıopıaravres rrepl ov p a k ı ora
cmopovcrC rıv es, âta t i t a p.ev avu> (peperaı ra 8e k Arca T&v
<T(ûfjÂT(av det Kara (ftvcnv, r a 8 e Kat âvco Kal kAtch, fiera
8 £ Tavra ırepl ySapeos »cac Kov<pov Kal rû v avp.(3aw6vra)v
ırepl a v ra Tradt)ixâru>v, bıa r ıv ’ a iria v eKacrrov yiv eraı.— Trepl 20
fxev ovv rov (pipecrOaı els to v avrov roıtov eKacrrov opLoîus vıro-
KrjTtreov &<nrtp Kal ırepl r a s aAAay yevetreıs Kal p era -
fioA âs. iırel yap eleri rp els aı kivrjcreıs (tj p.eı> ka r a fxe-
yeOos, 7) 8 e •icar’ eZ8 os, f) 8 e Kara roırov), ev eKâcrrrj rov-
ra>v rrjv ı x e T a f i o k î ) v op&pev yıvofievrjv e n rS>v e v a v r û o v els r a 25
evavrCa K a l r a f i e r a ^ v , K a l o v k els rö r v y o v rû> Tvyövrı
fieTa/3o\rjV ovcrav S fio C a ts 8e o v 8e k i v t ) t i k o v rö rv\ov r o v r v -
y p v r o s* cûOC &crırep rö â\AoLü>rdv K a l r ö av^rjröv e r e p o v ,

o v r a > K a l rö a k k o t a i r i K o v k a l rö a v ^ r jr iK Ö v . r o v a i ı r ö v 8rj
rpoTTOV v-no\r]irreov K a l r ö Kara r o ı r o v KtvrjTiKov K a l klvt\- 30

r o v o v rö rv^öv e î v a ı * rot)r v \ 6 v r o s . —- e l ovv els rö avu> K a l

r ö k A tc û k i v t ) t i k ö v p.ev r ö Ş a p v v r i K Ö v K a l rö K o v f p K r r i K o v ,

K i v r j r ö v 8 e rö hvvâp.eı j3apî> icat K o v c p o v , rö 8 ’ eıs r o v av ­

r o v ron ov <j>epe<rdaı e K a c r r o v rö els rö avrov eıbos e c r r ı <f>epe-


tr O a ı («at ravrrf [w.kXov a v rts v ı r o Âa/3ot o e k e y o v ol a p - 3 iOb

Xaıoı, o n rö ofioıov ( p e p o t r o ırpös rö op-oıov. t o v t o yap ov


ra atpa ıro\vv M fiapirtpov F M 13 yrjs~] rrjs J i<rrh> om . F
16 Ktyoififv E H : K(ya/xfv J F L M r ırpÛTov \py. $ r 18 Kal (1 )
E L r : om . O 2 0 îkcuttov E L r : e K a t r r a $ .3 3 a l om . JH M
/cara] r a E 1 2 4 rj Sh Karct rSırov, V 5e « a r* «ISoî H M 2 5 rhjv
om . F 26 K at ( 1 ) ] K at e ls FH TV X 0V t Ş> om . E 2 7 t ^ v fU t r a -
P o \ i) v F K tv T ]T iıca F 28 c iı F a v ^ t jT iK o v L 3 0 K tv r ır & v K a l
K tırrjT iK u v F K i r n ır b v ] r b K iv ıy r b v E 1, r b K iv r y r iK o v L 31 roC] K a l
m rö r o v E 2 el o l v t î s E ' L r : e/s o Z v J F M , s i o l v H , e/ f i e v A l., t i f i i v
els S vp - 33 K im )T iK h . F r b ( 3 ) om . $ 3 3 kivtjtikÜv L K al
om. L 3 4 r ıS ır o y om . L f K a a r o v . . . tpcpçaüaı om. E 1 tls TC)]
eıs a i r b L 3 lo b 1 p.â\\ov om . E 1, p ost t u pon. S 1 s A tp era ı
FLrErec-
141.48 8

236
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

çok ateş, az sudan ve az topraktan daha ağır olur. Oysa bu olanaksız.


İmdi başkalarınca söylenenler bunlar, iddia tarzları da bu. 15
3 Biz ise öncelikle kimi düşünürlere en çok zorluk çıkaran şeyi
belirleyelim, yani niçin kimi cisimler doğa gereği hep yukarıya gidi­
yor, kimi cisimler hep aşağı; kimi cisimler de hem yukarı hem aşağı
gidiyor, bunları söyleyelim, sonra da ağırlık ile hafiflik konusunu,
onların özelliklerinin, etkilenimlerinin her biri hangi nedenlerle
oluşuyor, bunları konüşalım. -H e r nesnenin kendi yerine gitmesi 20
konusu tıpkı öteki oluşlarda ve değişmelerde olduğu gibi düşünül­
meli: imdi üç devinim, değişme var (büyüklükçe, biçimce, yerce),
bunların her birinde değişmenin karşıtlardan karşıtlara ve ortadaki-
lere olduğunu, rastgele bir nesnenin rastgele bir nesneye dönüşme­
diğini görüyoruz. Aynı şekilde rastgele bir devindiren de rastgele 25
bir şeyi devindirmiyor, değiştirmiyor; nasıl nitelik değiştirten ve
büyüten nesne belli bir nesne ise, nitelik değiştirebilir olan ve
büyüyebilir olan da öyle. Demek ki yerce devindiren ile devinebilir
olanın rastgele şeyler olmadıklarını aynı tarzda düşünmek gerek. 30
-İm d i ağırlaştıran ve hafifleştiren nesne, yukarıya ve aşağıya
devindiren bir nesne ise, devinebilir olan nesne de olanak halinde
ağır ve hafif ise ve her nesnenin kendi yerine devinmesi, kendi
biçimine doğru devinmesi demek ise (eskilerin “benzer benzerine
gider”80 sözü de daha çok böyle anlaşılabilir, çünkü bu her bakım- 310
dan olan bir şey değil. Nitekim biri yeryüzünü, toprağı şimdi Ay’ın

237
3 io b I1EPI OTPANOT A . 3

a-vfjıfiaıveı rravrms' ov y ap eâv rıs /x€Ta0fj r »)v yrjv ov vvv


jj cekr/vr], oto-örçcrerat t£>v nopııav enaarov Trpos avrrjv, a k k ’
5 oırov rrep Kal vvv. oka>s fiev ovv roîs bjioLoıs Kat abıa<f>opoıs
v t t o t t } s avrrj s kiVTjcreats a v â y K i ) rovro a v ^ a ıv e ıv , w er 6 ' oırov

TiffpVKev ev t i <pepecr6a ı p-opıov, Kat rö ırav. «ret S’ o ro-


ttos eart to rbv vepıe^ovTos -ırepas, Trepıeyeı 8 e n a v ra r a
KtvovfMeva a v a K a l Kara) to re ecr^arov k a l to \xicrov, tov to
io be tponov rıv a y tyveraı to eîbos rov ırepuyop.tvov, rb el s rov
avrov tottov (pepecrOaı Trpos t o ofioıov ecrrı (fıepecrdai' ra yap
e<f>e£rjs o/xota earrıv akkrjkoıs, otov vbcop â ip ı K a l ai]p ırvpı. âvâ-
TraX.iv be k ey eıv roîs piev pıeo-oıs ecrrt, ro îs 8 ’ âfc/uots ov, olov
aepa fiev Tjbarı, vbcop be yfj’ â el yap t o âvdrepov Tipös rö
15 v(f>' avTo, a s eîbos Trpos vkr)v, ovraıs İ\ eı ttpos akkrıka),
rb br] Çr)reîv 8 ta Tt <\>epefaı rö ttvp avut k a l rj yr\ Karın,
rb avro etrrı K a l 8 ta Tt rö vy ıaarbv a v K i v f j r a ı K a l jıera-
j3â.\Xr] ■p vyıacrrov, els vyıeıav ep\eraı a XX’ ovk eis ke v K O -
rrjra. 6jxouüs be K a l r a k k a Trâvra r a âkkoıa>rd. aAAâ
20 jnjji; «at to aiğrjTOV o rav fJ.eTaf3akX.ri fı a v ^ r o v , o v k eis
vyıeıav ep y eraı a k k ’ eîs juteyedovs vırepoyrjv. ö/xota>? 8 e Kat
rovTüiv e K a a r o v r ö p.ev ev tû> ttom t o 8 ’ ev r â t t o c t c û fiera-
j3 âkket, Kat ev roma r a p.ev Kovıpa avco ra 8 e fia p ea
Karw 7rÂ.?;ı> orı Ta p.ev ev av roîs 8ok€Î eyeıv âpxhv TVS
25 p . e T a Ş o k T j s (keyco b e t o (3apv Kal r o kov<(>ov), ra 8 ’ o v ,
a k k ’ e £ a > ö e v , o l o v t o v y ıa a rbv Kal t o a v Ç r j r â v . Kairot evtore
Kat T av ra e£ . avr& v (ie r a fla k k e ı, K al fiiKpas yevop,evr]s
e v rots e£w KLvrjcreüiS ro p . e v els vyCeıav ep y tra ı t ö b ’ els

a v tjrjv Kal 67Tel TavTov ro vyıaorrov Kat to voaov bsKTiKOv9


3 y ^p] &P<* E 25 K
7 %v om. E fx6pıov <j>€pea"Baı F 8 t o om . J M 9 re om, J
10 tüi' aörov om. E 1 I I rpovov M 12 â£rj? E 1, H e k k er (n o n
S p) afyp E L r S p : o S to î^ 13 /X€V F M E Tec* : om. E ^ H L r 14 yiip
om . E 1 ct.va>Tepct> F 16 5^ c i. A l . : Se codd. (peperai p o st ırDp
pon. HM ttal 7] yi} E F L r : 17 5 e yij JH M 19 r a om. E ’F s ı Kal
om . HM 2 2 to v tu v ] reov &AAwv ci. Al- 24 om . E^ 25
F t o ( 2 ) $ : om . E L 2 6 «ai E F L r : ^ J H , îf M 27 ytyvo-
fi€V7}s E rec* 2 8 TOis] aîtroîs E 2 €|û)0€v F E 2 29 a E : a&Çıjfftv
^L t o ( 2 ) om. E 1

238
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

bulunduğu yere yerleştirse, parçalarından her biri oraya değil,


yeryüzünün, toprağın şimdi bulunduğu yere doğru devinir. Genel 5
olarak benzer olan, farklı olmayan nesneler için, bunun aynı
devinimle olması zorunlu, dolayısıyla tek parça nereye doğal olarak
gidiyorsa, bütünü de oraya gider. Madem yeryüzü kuşatanın sınırı
ve, bütün devinen cisimleri yukarıda ve aşağıda saran şey ise uç
sınır ile orta, ve bu, kuşatanın bir tür biçimini oluşturuyor, kendi 10
yerine gitmek demek, benzerine gitmek demektir. Nitekim
biribirinin ardından gelen öğeler, biribirine benzerdir, yani su
havaya benzer, hava da ateşe. Ortadakiler için bu söylenebilir ama
uçtakiler için söylenemez, yani hava suya, su toprağa benzer, çünkü
yukarda olan ile altta olanın ilgisi her zaman biçimle maddenin 15
ilgisi gibidir; aralarındaki ilişki böyle), niçin ateş yukanya, toprak
aşağıya deviniyor diye araştırmak ile iyileşebilir olan iyileşebilir
olarak devindiğinde ve değiştiğinde niçin iyileşmeye doğru gidiyor
da ak olmaya doğru gitmiyor diye araştırmak aynı şey olur. Bütün 20
öteki değişmelerde de bu böyle: büyüyebilen nesne büyüyebilir bir
şey olarak değiştiğinde, sağlığa doğru değil, büyüklük fazlalığına
doğru değişir. Aynı şekilde bunlardan her biri nitelikçe, nicelikçe
değişir; yer açısından da hafif olanlar yukarıya, ağır olanlar aşağıya
devinir. Ancak kimi nesneler değişmenin ilkesini kendinde taşıyor
görünüyor (ağır ile hafifi kastediyorum), kimi nesneler ise bunu 25
taşımıyor, ilke dışardan geliyor, sözgelişi iyileşebilir olan ile
büyüyebilir olanın ilkesi dışarda. Gerçi bunlar da kimileyin
k end iliklerind en değişir ve dışardan küçük bir devinim
oluştuğunda biri iyileşmeye doğru, öteki artmaya doğru gider,
iyileşebilir olan ile hastalanabilir olan aynı olduğu için, iyileşebilir

239
I 1E P 1 O T P A N O T A. 3 3 io b

eav fj.fi’ KLvrjdrj 17 v y t a a r o v , e ls v y U ıa v t fie p e r a ı, eâv 8’ ?} 30


v o a r ep ö v , e l s v 6 <rov. jm \ X o v 8e rö [ü apv K a l rö K ov/pov t o v t o i v
ev ea v r o îs e x eLV 4} a ^V€Tat TVV &PX*IV T° iy y v r a r a Trjs
o v a [ a s et v a t rrjv t o v t m v v k r j v cn jfjıeîov -8’ o rı fj (p o p a â ı r o k e -
k vp.ev(ü v İ c t t l , K al y e v e a e ı v a r a n ) t û v K iv q a e m v , cucrre Trpcorrç
a v ett] K ara rrjv o v a Lav a v r r j K iv y a ıs . o t a v p.ev o v v y ı y v r j r a ı 3 i ı a
e£ v d aros a t)p K al İ k f i a p i o s K ovcpov, e p ^ e r a ı e ls to ava>.
â fx a 8’ e o r ı Kov<pov, K a l o v k İ t i y C v e r a ı, a k k 1 e/ceı e a r ı v . <f>a-
vep ov Sr) o r ı d v v â fx et ö v , e l s iv r e k e ^ e ıa v îo v ep^ eraı eK eî
kol e l s tö T o a o v r o v K a l to toiovtov , ottov rj evreA.ex.eia K a l ocrov 5
KqX o îo v [«at 07tod], r ö 8’ o İito a l r ı o v K al r o v ?/8rj v ı r a p ^ o v r a K a l
ov r a y fjv K a l ırv p K iv eîcrû a ı e l s r o î ıs avr& v r o ı t o v s p .rjh ev d s
en T robıÇ ovT os. K al y a p fj rp ocp rı, 'ot a v ro K cukvov, K al tö

i y ıa c r r o v , orav ro e T tıa ^ o v p j j rj, ( p e p e r a ı evÖ vs. K a l K tvet


8e ro r e e£ a p ^ r js TTOtfjaav k a l rö v ır o c n T a a a v rj o d e v a ır e - 10
T îrjbrtaev, K a d â ır e p e î p r j r a ı e v r o îs nrpaiTOLS K oyoLS, ev o t s bıco-
pıCo/Jiev o r ı ovO ev tovtcüv a v r o e a v r b K iv eî.— h ı a r i v a p .ev o v v
a lr ıa v (ft e p e r a ı t (av (f>epop.ev u>v e K a a r o v , K a l rö (j>epecrOaı e l s
töv av rov tottov t i e a r ı v , e ıp r jr a ı.
4 T as 8e b ıa ıp o p a s K al ra <TVjJ.f3 a t v o v r a rrep l av ret vvv 15
k e y a p ıe v . n p & r o v p ie v o v v b ı ı o p ı a d u t , K a ğ a n e p ( p a t v e r a ı ı r a m ,

fia p v pev a ır k û s to ı r a c r ı v v (f> L ttr< x iJ.ev ov , K o v c p o v 8e rö T ia c r tv

e n trro k â Ç o v . a ıtk & s 8e keyca e ls- r e rö yevos fik e ır to v , K al

o c ro ts fır) â /tc p o T e p a v ırâ p y e r o lo v Ç a t v e r a ı ırv p o sp ie v rö

rvxp v [x e y e 6 o s avm (f> e p o p .e v o v , e a v piri t i t v ^ J] Kiokvov ere- 20


p o v , y r js 8e k d r c o - r o v av ro v rp ö n o v 8e K al B a rro v r o ırk e to v .

akku>s 8e j3 a p v K a l K o v (f> o v , o ls a \x < ^ 6 re p a v ıra p \e r K al

30 îryıavrov H e/s] £<p' J H M 31 (ît v&aov om. E1»2 tü (2)


om. FHLM 33 &vo\e\v/ı£vu>v E1FHMrSp: -fiivov Erec', -fttvas J ,
- fie v T ] L 3 1 i e 1 K ara] K a t H a r a L F S 1 a i / r t ) fj K. $ E 2 2 ra F
3 tartı/ S t o c k s : itrriv cod d . 4 Se F S r i r â S. M 5 (*)
om . E L (ca! ( 2 ) ] Ktû (Is J M S P r6 ( 2 ' om . L Sırov S p : ov codd.
Tl om . M 6 «al ottov om . F S P : h a b en t E J H L M r post fiS-rı add. « a l F
7 t ottov s] tİttovs Ka 1olim E 9 iıria^ov E J F : itruTyjbv H L M fj.7] rj
E XJ H l . r : a p O fı F M S PE 2 fb d (u s F jcal K tv eî F i l M : k i v ( Î E L F S 1, koJ
ıcıv(ıraı J ıo iırb jtâffav L 12 kavrb om . E 1L 15 avrâv J
18 r t rb $ S P : Tü E L r 2 0 ficy(0os] /lipıoır M 21 5e rpiırov ^>r

240
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

olarak devinirse iyileşmeye, hastalanabilir olarak devinirse 30


hastalığa doğru. Ağır ile hafif olanın bunlardan daha çok kendi
içinde devinim ilkesi taşıdıkları görünüyor, çünkü onların maddesi
varlıklarına çok yakın. Kanıtı da şu: yer değiştirme bağımsız nesne­
lere özgü ve oluş bakımından devinimlerin sonuncusu, dolayısıyla
bu devinim varlıkça ilk olsa gerek. İmdi sudan hava ve ağır olandan 311
hafif olan oluştuğu zaman, oluşan yukarıya doğru gider: aynı anda
hafiftir, henüz oluşmamıştır, orada vardır. Öyleyse açık ki, olanak
halinde var iken, oradaki gerçekliğine, tamlığına doğru, belli bir
niceliğe, belli bir niteliğe doğru gider; yani niceliğinin, niteliğinin,
tamlığının olduğu yere. Zaten bulunan ve varolan toprağın ve 5
ateşin bir engel yoksa kendi yerlerine gitmelerinin nedeni de aynı.
Nitekim besin de engelleyen olmadığında, iyileşebilir olan da
engelleyen olmadığı zaman hemen yönlerine gider. Daha önceki
konuşmalarımızda da dediğimiz gibi, devindiren de hem başlangıçta
devinimi gerçekleştirerek hem de bulunduğu durumunu değiştire- 10.
rek devindirir: bunlardan hiçbirinin kendi kendini devindirmedi­
ğini de orada belirlemiştik.81 İmdi yer değiştirenlerin her biri niçin
deviniyor, kendi yerine gitmek nedir, bunları söylemiş olduk.
4 Ayrımlarım ve özelliklerini de şimdi söyleyelim: imdi birincileyin 15
şunu belirleyelim: herkesin de düşündüğü gibi mutlak anlamda
ağır, bütün cisimlerin altına giden, mutlak anlamda hafif ise bütün
cisimlerin üstüne giden şey. Mutlak anlamda derken hem cinse
hem de her ikisi de kendilerinde bulunmayan cisimlere bakarak
konuşuyorum: sözgelişi bir şey engellemezse herhangi bir ateş
büyüklüğünün yukarıya, toprağınkinin ise aşağıya gittiği görünür. 20
Aynı şekilde büyük parçaların da daha hızlı gittiği görünür. Başka
anlamda ağır ile hafif, her ikisinin bulunduğu nesneler için kullanı-

241
IIE P İ OTPANOT A. 4

yap eT M ro A â (o v crı tlc ti Kal v<f>[<rravraı, K a d â ı t e p i r i p K a l


v b o ip ' atrkûs p . e v y a p o v b e r e p o v r o v r a v K o v t p o v rj f l a p v ' yîjs
25 fiev y a p afjL(j>a> K o v t p o r e p a ( e ı r n ; o k â ( e ı y a p avrfj r ö tv)(ov
avr&v popıov), t rvpös 6e fiapvrepa (vtpCa-raraı y a p av t & v o t t o -
trov a v r j \ x o p ı o v ) , npos i a v r â b e cmk&s t o p.ev f t a p v t ö b e
K ovboy a r )p p.ev y a p ottoctos & v 17, İ T r n r o k â Ç e ı v b a r ı , v b ı o p

be o ı r o t r o v h v f j , a ipi v ^ û r r a T a ı - — e ı r e l be K a l t & v akktav ra


30 fjt e v e ^ e ı fiâpos r a b e K o v c fıo r r jT a , b i j k o v S r i t o v t u > v p . e v a l *
Tca t t avratv q ev' t o î s â o v v Û e r o ı s bıa<f>opâ' K a r a y a p t o
İ K e C v t a v T e r v y r j K e v a ı t o S piev T s k e î o v t o v b ’ e k a r r o v , e c r r a ı r a

fxev KOV(f>a r a ö £ /3apea t & v cratp.drcüv. c o c r r e ırepı İK e C v m v


\ eK T eov r a k k a y a p a K o k o v d e î t o î s ırpdroıs, oırep i(j)apev
35 XPVvaL " K o t e ıv K a l r o v s bıa r o ı r k r j p e s t o f i a p v k e y o v r a s
3i ı b K al b ıa tö K evd v t ö K ov cf> ov . o v f i Ş a ı v e ı 8 rj p .rj n a v r a y p v T a v r a

/3a p e a b o K e îv eîvaı Kal K ovrj>a b ıa r r jv t& v ır p c ü r a v b ıa < f> o -

pâv" key at 8’ o lo v iv p ie v d e p ı fia p v r e p o v e a r a ı r a k a v r ıa îo v

£ u k o v p o k ı f i b o v fiv c ü a ıo v , i v be v barı K 0 v<j>6 r e p 0 v a tn o v 8’

5 o n ır d v r a fid p o s e y e ı T tkı\ v ıropbs Kal KOV<j>6rr]Ta T r k r fv y r js .

y r jv p .e v o v v K a l o a r a yrjs e ^ e ı n k e îc r r o v , n a v T a y o v f i â p o s e \ e ıv

a v a y K t û o v , v b a t p b e ■ n a v r a y o v T r k rjv e v y fj, âep a bk ır k r jv ev

v barı Kal yfj- iv rfj av rov yap X & p q' ita m a fia p o s e^ eı

T r k rjv t r v p o s , Kal o i r i p , t r r j p .e îo v b' orı e K eı ır k e ıo v o ır e -

1 0 < f> v < rtip ev os c k t k o s t o û K e v o v • coor eı n âep os e^ e ı n k e îo v rj

y r js K al vb a ro s, iv fie v vbarı ivbe^eraı KOv<p6repov e îv a ı

r ıv ö s , iv 8e depı fia p v r e p o v ' âepı p .h > yap ovk İT r n r o k d Ç e ı,

. 13 r â 8 e v b a r ı İT M r o k d Ç e ı.

13 Sn 8’ «farı rı arrk&s Kov<pov Kal


aırkûs (3apv, İk r&vb’ ia r l ıpavepov. A eyco 8’ ârrkâs kov-
15 <pov h ael &va> Kal (3apv b âel /cara) TT€<f>VKe ıpepecrdaı [iri

2 4 0B6’ (Tcpov E F M 2 6 fiapvrcpov M 07 avret F H M M^'l


piv yap E M 3 0 fiiıv (2 ) p ost Srj\ov p o n it E 31 /caril Kal H
yap p o st İKtivuv p o n u n t E L İKtlvuv rb F 3 4 & \\a E 3 ^ 1 Ka0
Kaİ Tovi J H M 5c S 1 vavraxji M S 1 3 iv om. F 1 fiapvrt E
fırro ı rb t . M S P 6 yfjy] yrj E M 7 ıravraxv # E rw’ 8 fidpos
?Xfl SanuTa F 9 ırAtîov cAjcet F I I ıcal] 1) Kal F ” 4'
fiapîı Kal âıcKâs Kovıpov İ S 1 15 /cal âırAâs $apiı L

242
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

lir, bu nesneler bazılarının üstüne çıkar bazılarının da altına girer,


sözgelişi hava ile su. Bunların hiçbiri mutlak anlamda hafif ya da
ağır değil. Her ikisi de topraktan daha hafif (onların her parçası 25
toprağın üstüne çıkar), ateşten daha ağırdır (onların her parçası
ateşin altına girer), ama kendi aralarında biri mutlak anlamda ağır,
öteki mutlak anlamda hafiftir, çünkü hava ne nicelikte olursa olsun
suyun üstüne çıkar; su ne nicelikte olursa olsun havanın altına
girer. -M adem öteki cisimlerin kimi ağırlık kimi hafiflik taşıyor, 30
açık ki, bunların hepsinin nedeni, bileşik olmayanlardaki ayrım.
Çünkü onların birinden daha çok, ötekinden daha az almış
olmaları bakımından kimi cisimler hafif, kimi cisimler ağır olacak­
tır. Dolayısıyla onlar üzerine konuşjnak gerekiyor, çünkü öteki 35
cisimler ilk öğelere uyar: ağın dolulukla, hafifi boşlukla açıklayanla- 3 1 11
rm da bunu kabul etmeleri gerektiğini söylüyoruz. Ö te yandan ağır
ya da hafif nesnelerin, ilk öğelerin ayrımı yüzünden her yerde aynı
olmadıklarının göründüğü oluyor. Kastettiğim şu: sözgelişi havanın
içinde bir talant ağırlığındaki bir tahta, bir m na 82 ağırlığındaki
kurşundan daha ağır olacaktır, suyun içinde ise daha hafif. Nedeni
de şu: ateşin dışında her cisim bir ağırlık taşır; toprak dışında her 5
cisim de bir hafiflik taşır. İmdi toprağın ve en çok toprak parça
taşıyan bütün cisimlerin ağırlık taşıması zorunlu; su, toprağın
içinde olması dışta kalmak üzere her yerde, hava ise suyun ve topra­
ğın içinde olması dışta kalmak üzere her yerde ağırlık taşır. Çünkü
ateş dışında her cisim kendi yerinde ağırlık taşır, hava da. Kanıtı
şu: hava ile doldurulmuş bir tulum, boş bir tulumdan daha ağır
çeker. Dolayısıyla bir nesne toprak ve su yerine daha çok hava
taşıyorsa, onun suyun içinde bir nesneden daha hafifken, havanın 10
içinde o aynı nesneden daha ağır olması olası. Çünkü havanın
üstüne çıkmayacaktır, suyun da altına inmeyecektir.
Mutlak anlamda hafif ile mutlak anlamda ağırın varolduğu
şuradan çıkıyor: ‘mutlak anlamda hafif’ dediğim, engellenmedikçe
hep yukarıya; ‘mutlak anlamda ağır’ da engellenmedikçe doğal 15

243
IIE P I OTPANOT A. 4 3iıb

K(»Xv6nfVOV‘ r o ı a v r a y a p e a r t r ı v a , K a l ov% u x rırep o î o v r a ı


T tv es ıt& v r f x * lv f i â p o s ' f i a p v fxev y a p b o K e î r ıt r lv e î v a ı K a l
e r i p o ı s , K a l â e l (frep ecrd aı rrpds r o fie a -o v . e c r r ı S’ 6/iouos K al
rö K ovtpov. o p & fie v y a p , K a d â ır e p eîp rjT at T rp o rep o v , o n ra
y e r jp a Ttacrıv iH p ıa -ra ra ı K al <f>ep€Taı ır p ö s r â p aov. a W a 20
fj.r\ v& pt< rraı tö \xe<rov. el to lvvv e crr t t t o T ta a ıv i ır n r o k â ^ e ı,
K a d â ır e p tp a C v era t rö ır v p K a l i v av rat r û a ep t. avco (f>epo-
fie v o v , o b' ar)p r)crvxâÇ<*‘v, b r jk o v o r ı tovto c p e p e r a ı ır p ö s rö
ca -)(aT O V . <Sore /3tipos o v b e v o î o v r %X( l v °-v t o ' v ( p ia T a T O y a p
tiv aXA(j)‘ el 8e tovto, eîrj a v ti & kko, o ( p e p e r a ı k ıt l rö 35
i< jy a jo v , o ır a a ı t o îs (p ep o /x e v o ıs eT rn ro kâ Ç eı. v v v 8’ o v b i v
(^ aC v era ı. ro & pa ırvp o v b e v /3a p o s , ovbe rj y rj Kov<f>o-
T tjr a o v b e fiL a v , e îır e p itp U r r a r a t Trâcrt Kal r o v(pi(TT âfj.evov
( p e p e r a ı r a i ro y.e<rov. âkkâ fir jv o r ı y c a r ı fie c ro v ır p ö s o
% (p o p a t o îs İ x ov<T l /3a/)oy K a l â<f>' o v t o îs K o v (p oıs, b r jk o v 30
‘j r o W a x o 6 e v , ttp û ro v p iev rû e ls & ıreıp ov /xrj iv b e x e (r 6 a ı
(p e p e t r ö a t fir jd e v . & <nrep y a p o v k e o t iv o i f f e v a b v v a r o v , ovrtüs
ovhe y ty v erat' rj b e (p o p a y e v e a t s ir 0 6 e v ır o ı. e r r e ır a ır p ö s
o p -o la s ( p a lv e r a ı y t a v ia s to f ie v ırv p a v a ( p e p ö jıe v o v , fj be
yrj (carco K a l ir a v tö fia p o s e x ov- ‘Scrr’ a v â y K tj, (p ep e c rd a ı 35
ır p ö s tö [lea ro v . ( t o v t o b e ıro T e p o v (rv jj.[ia iv eı ı t p o s tö T rjs y rjs 3 12*
p J< ro v T) 7rp ö s tö rofi ı r a v r o s , e t r e l t o v t o v e a r ı v , a k k o s k o -
y o s .) e ır e l 8 e t ö ıra crıv i ( p ı a t d f i e v o v ( p e p e r a ı rr p b s t ö jie c r o v ,
a v â y K t] ro Ttacrıv e r rırr o k a ^ o v (p e p e o -d a ı ırp ö s tö ea^ arov
Trjs x <*P a s> * v j f TTOtovvTaı r i j v k İ v 7]<tw' e v a v n o v y a p ro fie v 5
fjLeaov r û ecr^ara), r o 8 e v< purT â.fievov a e l r û e m r r o k â Ç o v r ı.
810 K a l e v k o y a ı s rö f î a p v K a l K ovtyov ö v o e c r r î v K a l y a p o\

16 rıva £>L : om . E r S 17 %xtl 18 İ<rrı . . . 2 0 «eVov om . L


2 0 yerjph ırt&fiara ırcurıv M re K al J F 132 ravrif rtp E » 4 t x f ıv
oîtfv T€ avro J H , sim ilia F M avr6v E {npltrrâıro E F 25
E L r : trcpov ^ S p 2 6 t ] oB c i. P ra n tl ivaro\d(ft 4> rS p : 4ırmo-
Acto-fi E L ’ 2 9 y' om . S ' Harı S 1 : i<rrl Codd., B e k k e r 3 0 fidpos
%X<>v<rt M 31 Travraxi9 ev J rb E ’ F 3 2 Sa-ırtp yap ovk sar iv om . E 1
3 4 (pa(vETaı~\ tpfptraı F H E rec‘S p /ıiv\ fiev yap K j} I 2 a l ırpirepov
J Trjs yrjs om . F 1 2 ravrbv atırâv lariv ^E* 3 iıpurTatiııevov
E1 5 fiev öm . F 1 6 fiiaov ııeaıp r $ F 1 itpıarâfiıvcv E H L T :
6$l<rra<rBaı J F M 4ıwro\a£(iv 4> 7 rb Kovıpov M -

244
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

olarak hep aşağıya giden şey. Nitekim böyle cisimler var ve


kimilerinin sandığı gibi83 her cisim ağırlık taşımıyor. Nitekim bazı
başka kişiler var, bunlara göre de ağırlık var ve hep ortaya doğru
gidiyor. Ama hafif de öyle. Daha önce dediğimiz gibi topraktan
olanlar her cismin altına giriyor ve ortaya doğru gidiyor, bunu 20
görüyoruz. A m a orta nokta belirli. İmdi her cismin üstünde
yükselen, ateşin de göründüğü gibi, havanın içinde bile yukarıya
giden bir şey varsa, ama hava duruyorsa, onun uç sınıra gittiği
açık. Dolayısıyla o cismin hiçbir ağırlık taşıması olanaklı değil.
Öyle olsaydı başka bir cismin altına girerdi. Ama böyle olsa, uç 25
sınıra giden, bütün devinen cisimlerin üstüne çıkan cisim o başka
nesne olurdu. Oysa böyle bir cisim görmüyoruz. Demek ki ateş
hiçbir ağırlık taşımıyor, toprak da bütün cisimlerin altında kaldığı
ve ortaya gittiği için hiçbir hafiflik taşımıyor. Ne ki ağırlık taşıyan
cisimlerin oraya gittiği, hafif nesnelerin de oradan gittiği bir orta 30
nokta var, bu her bakımdan, öncelikle de hiçbir cisim sonsuza dek
devinemeyeceği için açıkça ortaya çıkıyor. Nitekim olanaksız olan
hiçbir şey olmadığı gibi, oluşmaz da. Yer değiştirme ise bir yerden
bir yere bir oluştur. Kaldı ki ateşin eş açıyla yukarı ve her ağır
cismin de aynı şekilde aşağı gittiği görünüyor. Dolayısıyla orta 35
noktaya doğru devinmesi zorunlu (bu acaba yeryüzünün mü ortası 312
yoksa bütünün mü ortası -çü n k ü aynı şey-, bu başka konu).
Madem bütün nesnelerin aşağısına giden cisim ortaya gidiyor,
bütün cisimlerin üstüne çıkan cismin orada devinimin oluşturul­
duğu yerin uç sınırına doğru gitmesi zorunlu. Çünkü orta, uç sınıra 5
karşıt, aşağı giden ise her zaman yukarı yükselene karşıt. Bunun
için ağır ile hafifin iki ayrı şey olması ussal- Çünkü iki yer var, orta

245
312* IIE P I OTPANOT A. 4

to ttoi bvo, rö nea-ov K a l rö eayarov. lo rt 8e 8ıj t i Kal


p.era£v t o v t c ü v , â rrpös k K a r e p o v airr&v key eraı ddrepov
ıo lo rt yap a>s i<r\arov Kal p.e<rov âpuporepıov ecrrl rö f/.era£v‘
bıa t o v t o lo r ı t i Kal aAAo (3apv K a l Kov(poı>, oıov tibcop K a l
ârjp• (fıapev be rö p.ev Tiepıeyov t o v eîbovs eîvaı, rö 8e ırept-
cypnevov rrjs vkrjs. e a rı 8’ iv ttacrı roıs yeve<rıv avrrj fj bıâ.-
oraa-ıs’ K a l yap iv r â ıroıw Kal ev rw ttoctû> icrrl rö p.ev
15 i>s eîbos fiâkkov, rö 8’ <î>? vArj. K a l ev roiî K a r a roırov
toiravrcüi rö p-ev avca t o v &pı<rjj.evov, rö 8e Karcu r?}s
üjare Kat avrfj rfj vAr) rjj t o v fiapeos Kal K o v (f> o v , f) piev
t o i o v t o v bwâp.eı, flap ios vArj, y 8£ roıovrov, koİj<I>ov' K a l earı

piev fı avrij, rö 8’ eîvaı ov ravrov, <2crvep Kal rö vocrepov


20 xat rö v y ı a a r r o v . rö yap e'yat o v T a v r o v blOTrep ovbe rö vocrât-
5et eıvat rç vyıeıvâ.
Tö /ueı> oîi» e)(oı» TOiavTrjv vArjv Kovtf>ov Kal det artı), 5
rö 8 £ rrjv evavrıav fiapv Kal ael Karta' ra 8 ’ ere pas fiev
TOVTO)v, €)(OV(ras 8 ’ ovrco ırpbs aW tf\as o>s avrat aırASis,
25 Kat avca Kal Karca <j>ep6p.eva' 8 ıö di)p K a l vbcop eyovcrı
Kat K 0V (f> 6 rr]T a Kal fiâpos e K & r e p o v , K a l vbtop p'ev ttAtjv
yrjs -nacrıv i^Lcrraraı, arıp 8£ ttAtji» 1rvpös Ttacrıv eTtnroAâÇeı.
eırel 8’ ecrrlv ev ö -nauıv eırnroA&Çeı Kal ev & nacrıv
vcpCoraraı, avdyıa) bvo aAAa eîvaı h K a l vfyıaTaraL rıvı
3° Kal eırnroAdÇeı rıvL t S a r e âvâyıcr] Kal ras vAas eîvaı ro-
&avras otraırep Tavra, rerrapas, ovrco be r e n a p a s Sis [iıav
p.ev aırâvTatv rfıv K o ıır r jv , a \ \ :a>s r e Kal el yiyvovraı e £ a \ -
8 Sç S)/ 'f E 2 : 5!; E 'L S 1, 5e T rb /ierafi* (îIs non S CS* 9 İt K a l ırpos
LM 10 €<rrı] ef rı çi. P r a n tl ia r l E 1J 1F L M r : om . H et
(re ce n tio re s m anus) E J 11 âjjp K a l SSoıp F 12 eîvaı rov eİSovs H M
13 iv wâ<rı om . E 1, iv om . J F ^ I I roîs] rovroıs roîs F E S avry fı
J H M S P : t] avri] F L r E * , aSrrı E 1 14 iv (2) om. F 18 roıov-
t o v ( i ) ] t o i o v t o v F rec‘ roıovrov ( 2 )] rbv E 1, toSSe F , rb roıdvSe E 2
19 Kal om . M 2 0 rb (1 ) om. E 1 yap E L : 8’ $ r 2 3 -ret P r a n t l :
rb codd. S’ crfp a r] 8e ırepas A lvpT h . 25 &vu K a l K a r a $ : k İ t ü i
K a l İva E L r (pepifieva P r a n t l : (pep6/xfvas codd. e t S A l. âj)p] «al &
a^ıp M v$u>p~] rb SScep F M E 2 2 6 K a l (1 ) E F L r : om . J H M 2 8 %v
E F L : %v jx6vov J H M T 3 0 roaavras elvat ■Î>SP 3 2 k & v JH M
yiyvovraı J F H : yivuvraı M, yiyveraı E 1 ut vid. L

246
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

ile uç sınır. Demek ki bunların ortası olan bir şey de var, ki bu


onların her ikisine göre her iki adı da alır. Çünkü arada olan şey
her ikisi için hem orta hem de uç sınır. İşte bunun için hem ağır 10
hem hafif olan başka bir şey var, yani su ile hava. Saran şey biçime
özgüdür, sarılan ise maddeye, iddiamız bu. Bütün cinslerde bu
ayrılma var. Nicelikte ve nitelikte de bir, daha çok biçim olan, bir
de daha çok madde olan şey var. Yere göre olanlarda da bu böyle: 15
yukan, belirli olana özgü, aşağı ise maddeye. Dolayısıyla ağır ile
hafifin kendi maddesinde de olanak halinde böyle bir şey olarak
ağırlığın maddesi, yine olanak halinde böyle bir şey olarak hafifliğin
maddesi var. O aynı şey ama tıpkı hastalanabilir ve iyileşebilir olan
gibi, varoluşu farklı. Nitekim varoluş aynı değil. İşte zaten bunun 20
için hasta olmakla sağlıklı olmak aynı değil.
5 İmdi böyle bir maddesi olan cisim hafif ve hep yukarıya gidiyor,
bunun karşıtı maddesi olan da ağır ve hep aşağıya gidiyor. Bunlar-
dan farklı maddeleri olan cisimler ise, biribirileriyle bağıntıları tıpkı
mutlak anlamdakiler gibi olduğundan hem yukarıya hem aşağıya
gidiyorlar. Bunun için hava ve su, her ikisi de hem ağırlık hem 25
hafiflik taşıyor ve su, toprak dışında hepsinin, altına gidiyor, hava
da ateş dışında hepsinin üstüne. Madem bütün nesnelerin üstüne
çıkan tek bir nesne ve bütün nesnelerin altına giden tek bir nesne
var, birinin altına girecek, ötekinin üstüne çıkacak iki başka nesne
olması zorunlu. Dolayısıyla bunlara karşılık gelecek sayıda dört 30
madde olmak zorunda, böylece dört madde, özellikle de biribiri-
lerinden oluştukları için, bütün cisimlerin ortak maddesi olacaktır.

247
H E P İ OTPANOT A. 5 3i2a

AtjAûw, dAAa r ö eıvaı erepov. ovbev yap K ca k v eı t 5>v evav-


Tiaav e î v a ı p e r a ğ v Kal k v Kal ır k e ıu ), â t n r e p ev y p â p L a a - ıv 3 i a b
m k k a ^ â s yap k e y e r a ı rö /JLera^v Kal t o f ie t r a v . ev jie v
ovv r fj av rov T®v *X °vr< ov Kal ftâpos Kal Kov<poTT)ra
X“ P?
eKacrTOv eyeı /3â p o î (f/ 8 e yrj ev arracrıv [e x e t /3âpos])' kov-
(f>ÖTr]Ta 8’ ovk e \ e ı, e i p r} e v o ı s eıriT T okaÇ eı. b ı o Kal vtto- 5
0T7û)ju«/û>i> (jıev <j>eperaı e l s r a e<j>e£r}s k âfco, â rıp p e v e l s
■rr)v tov fibaros y â p a v , vbu>p 8 e e l s rr jv r r js y rjs. ava> 8 ’
e ıs ttjv to C ıt v p o s , a v a ıp o v p .iv o v t o û rrv p os, ovk o l a B r j a e r a ı o
a rjp , el jj.rj fiıa , Kal r o v b cop t n r a r a ı , orav y ev r j-
& urr e p
r a ı rö k rtirreb o v Öclttov cnrâcrr) r ı s â v ıo r f} s <popâs, 10
ev Ka'ı
rjv ( p e p e r a ı r ö vbcop kÛtui. o v b e r ö vbcop e ı s ttjv ro t; aepos,
dAA.’ rj & s v v v eîprjraı. fı yrj be tovto ov rrâoyeı, o n o v x
'ev r ö eiTiTTebov. , 810 r ö /xev vbcop e l s to âyyeîov ırvpcoâev
tnraraı, yrj 8 ’ ov. &<rrrep 8 e o v b ’ f) yrj âvu>, o v b e ro irvp
k ö tü ) eîcrıv vtftaıpovp-evov tov a e p o s ' o v b e v y a p e^eı /3dpos o v b ’ 15
i v rfj a v r o v \dipa, &a-ırep o v b 5 fj yrj Kov<p6rr)ra. <f>eperaı 8e
«arcü r a b v o vırooTrcoflevcov, oti r ö jxev a ı r k â s ftapv e t r r ıv
â ırâ crıv vffrioraraı, r ö 8 e ır p o s rı fia p v , o v e l s rr jv a v r o v
\dpav rı o ı s e ır ıır o k d Ç e ı, b ı o ııo ıo T r jr a r r js v k r js . 19
ff 5» .
OTl O 19

a v a y K a îo v ır o ıe ıv ıc ra s r a s b ıa tj> o p as a v r o î s , h r jk o v .— e l p e v 2°
yap p .(a v k rj Trdvroov, o to v rj rö Kevov rj t ö T rkrjpes rj tö
peyedos rj r a rp iy a tv a , rj ıra m a ava> rj rrd v ra Karon o l-
(rörjcreTaı., fj 8e e r e p a tp o p a o v k İ t i e t r r a i' &<rr rj kov<()ov o v b e v
l a r a ı a ı r k â s , e l r r d v r a p e r r e ı jx a k A o v r£> İ k jxeıÇ ovatv e î v a ı

33 oûSe B e k k e r e rr o re ty pograph ico yap om. E 1 3 I 2 br ev eîvaı


jteTaJî» «a l ir\elta F 2 rro\Xaxâs . . ■netrov h a b e n t : om . E L P S
3 «al ( r ) E L : om . $ r 4 exeı fiâpos (s') om . E H M r S : h ab en t
F L , e t a n te 5 Sw J 5 « M E L r : öAA.’ ^ $ S P 6 pev (1)
om . F tİ FL 9 et fi^ı E L I 1: cth\' İj $ 10 aıritreı M 12 5 e
yrj F ov om. J 14 yrj 5’] rı 5f yrj J A id ., fı yrj S’ H M ovS’ f;]
ov M 15 -/xevov om . E 1 oûSjy] ovSe A id. ovS’ tv~] oiıSiv ev E 2
16 ovSe yrj J Kal k Ato> M r a 5ûo kotoi F Bl6tl F itrrıv
ft] els tijv ûxo P ra n tl 1 8 ırpos t i ] ^ırj rrâaıv E 2 u t vid. ipav abrov
F 2 0 avroîs om . M 21 t o (3) om. J H M 2 3 f/J et L M
ıpopk, om . E 1’ 2 oÜKfVı] o v k E T el M ovScı/] ovKerı H 2 4 tarıv J

248
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

Ama varoluşları farklı. Nitekim renklerde olduğu gibi, karşıtların


. arasında olanların hem tek hem de çok olmasına hiç engel yok, 312
çünkü ara ile orta çok anlamda kullanılır. Öyleyse hem ağırlık hem
hafiflik taşıyan her cisim kendi yerinde ağırlık taşır (ama toprak
her yerde ağırlık taşır). Ne ki yükselen nesnelerin içinde değilse,
hafiflik taşımaz. Bunun için bunların kendi durumları değiştirildi- 5
ğinde aşağısındaki ardışığına doğru gider, hava suyun yerine, su
da toprağın yerine doğru. Buna karşılık hava, ateş kalksa bile yuka-
nya, ateşin yerine gitmeyecektir, ancak zorla olur bu: tıpkı suyun
bastırdması gibi: suyun yüzeyi tek olunca ve biri onu hızla fışkır- ıo
tınca su aşağı değil, yukarı gider. Su da havanın yerine gitmez, olsa
olsa şimdi dediğimiz gibi gider. Toprak ise böyle bir etkilenime
uğramaz, çünkü yüzeyi tek olamaz. Bunun için ısıtılan bir kapta
su taşar ama toprak taşmaz. Nasıl toprak yukarıya gitmezse, hava
ortadan kalktığında bile ateş de aşağıya gitmez. Çünkü nasıl toprak 15
hafiflik taşımıyorsa, ateş de ağırlık taşımıyor. Ne ki öteki ikisi
durumları değiştirildiğinde aşağı gider, çünkü mutlak anlamda ağır
olan nesne, bütün nesnelerin aşağısına gider, ama göreli olarak
ağır olan nesne ya kendi yerine gider ya da m addesinin
benzerliğinden ötürü, neyin üstündeyse orayaı doğru gider.
Demek ki bunlara eşit aynmlar verilmeli, bu açık. -Nitekim
bütün cisimlerin maddesi tek olsa, sözgelişi boşluk, doluluk, büyük- 20
lük, üçgen olsa, ya bütün nesneler yukarıya gidecektir ya da bütün
nesneler aşağıya gidecektir, artık başka bir yer değiştirme olmaya­
caktır. Dolayısıyla bütün nesneler büyük cisimlerden oluştuğu için,
daha çok parçadan oluştuğu için ya da dolu olduğu için yere düşerse,

249
3i2b n .E P I OTPANOT A. 5

*5 <rû>jxaT£ûv rj e/c T rkeıovcav rj o n Ttkrjpr] ( t o ît o 8£ o p & n e v r e ,


K a l b e b e iK T a ı o n d/xoıo>? kâra> r e âel K al T tav ray p v <f>epe-
r a ı K a l a v c o )’ e a v b e r b K ev o v rj n r o ı o v r o v o del a v ca, ovk
earat b ael K arco. K al rw v ıx e r a £ v br) ev ta earat kAtcû
B ârrov yrjS' ev yap rû ır o k k û ) a e p ı r p ıy u t v a ır k e io ) rj ra
30 a r e p e a rj r a jJLtKpa e v r a t , o v ( p a î v e r a ı 8’ o v b e i v p .o p ıo v â e -
pos K ara) <$>ep6p .ev o v . o/xouos 8e k a t evl rov Kovcpov, e a v
€K eîv o 7rot7j Tis v ır e p i) (€ iv r f j v k r ) . — e a v 8e b v o , r a / ı e r a £ v
77(2î e c r r a ı T ro ıo v v ra h ı r o ı e î a?jp r e K a l v b u ıp ; { o îo v et rıs
313® (j)aCr] e î v a ı r b K ev ov k a l ır k fıp e s ' tö [xev o v v ıtv p K ev o v , btd
a v ca , rr]v 8e y rjv T rkrjpes, b ıo K aray âep a 8e ır k e îo v
Trvpös f y e ı v , v b m p 8e y rjs). ecrraı y a p rı v b o ıp 6 ır k e îo v
e£ eı ıtv p o k ıy o v depos, k<u arjp ıro k îıs o k ıy o v v b a r o s y rjv
5 T rkeU û^ & arre b erjo -eı a e p o s r t TTkrjöos O a r r o v ( fıe p e a d a t K a r a
v b a r o s o k ıy o v . r o v r o 8’ o v ( ft a ıv e r a ı o ııb a /ıo v o v b e ır o r e . a v cty ıa ]
ro L v v v , & a ıt e p K al r ö nvp a v u t, on ro8i exeı, o îo v r ö Ke­
v o v , r a 8’ a k k a o v , K al rr jv yrjv K&ra>, o n rb ır k r jp e s fy e ı,
K al r o v aepa e i s rr jv avrov K al a v d r e p o v rov v baros, on
10 robC r ı e^eı, K a l t ö vbcap K a r ıo , o n r o tö v b e r ı. e i b e fjv
ev rt ufpcû rj b v o , ap.<f)(t> 8’ ın rd p Ç eı T a v r a e K a r ip u , t a r a t
rı 7rkrjO os e/car e p o v o v ır e p e Ç e ı vba>p re aep os o k ıy o v rS>
ava> K a l a rjp v b a ro s r û K&ra>, K a d â ır e p e i p r j r a ı T ro k k â K is.
T â 8e ayjııuiTa ovk aîrıa roû <fiipeadaı âırk&s rj 6
15 Karo) rj avut, â k k a rov Oarrov rj j3pabvrepov. bı hs 8’ aı-
rCas, ov xakenov tbetv âm p etraı yap vvv bıa n r a Trka-
2 5 ır\ypes,F r t om . E J>*L 2 6 r e ] r ı E 1 u t vid. Kal om . E
27 ıcal del. F r' 0' t i toiovtov] rb r o ı o v r o E 1 2 8 t a r a ı 4 S *S P : İ a r ı v
ELr t <J>rS'S<>: rb L , om . E î} ,] 5İ E 2M S*, fo rt. J F İaraı
e v ıa F S 1 2 9 t $ om . İ 3 0 ouOev J F H , ovS'ev M 3 2 ıroı^trp
F S ’E 2 v ır ip e ^ o v $ 33 ırâiı] K a l ı r â s M &] > S 1 (cod . A ) 3I3 “ 1
e ly a t om . E t o ( i ) E : om . nrvp Ktviı/~\ Kevov rb T v p F Sıb
&vu om . M 2 K a l &vu J F H Sıb K a l K a r a H M , fort. L ır\tla> M
4 ır\tlta y r j v F H M 5 O â r r o v <pepetr8aı E L r : <pfp etrB a ı B â r r o v ®
7 t 4 ( r ) om. ELS1 g t V ] t İ v FHLES ut vid. 10 roı6vSe r t ]
t o i o v t o v Seî J, roıivSe HM, toSI F 8cj Se y t F Jfv\ t} E1 ut vid. FL
i r to û to ] t 4 S v o EF1 T a v r a . . . v r t p f ( e ı om . L 12 İ K a r t p ıp F
t JHMr : ou EL, Ş F ırepfjfi E r e ] nroKv re m argo H 13 öıjjp]
cl^IP ıro\vs m arg o H 15 S’ om . F 1 6 r î ] re M

250
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

mutlak anlamda h afif olmayacaktır (oysa bunu hem görüyoruz hem 25


de şunu gösterdik:84 her zaman her yerde hem aşağıya hem yukarıya
aynı şekilde devinim var). Hep yukarıya devinen şey, boşluk ya da
böyle bir şey olsa, hep aşağıya giden hiçbir şey olmayacaktır.
Aradakilerin bazıları da topraktan daha hızlı aşağıya düşecektir,
çünkü çok hava içinde daha çok üçgen, daha çok katılık, daha 30
çok parça olabilecektir. Oysa aşağıya giden tek hava parçası bile
görünmüyor. Madde bakımından ona fazlalık yüklenecek olursa,
hafif ile ilgili olarak da bu böyle. -N e ki iki cisim varsa, aradakilerin,
yani hem havanın hem de suyun yarattığı etkileri yaratan şeyler
nasıl olacak? (Sözgelişi boşluk ve doluluk kabul edilirse: ateş boş,
bunun için yukarı gidecek, toprak dolu, bunun için aşağı gidecek; 31:
o zaman hava daha çok ateş taşıyacak, su da daha çok toprak.)
Nitekim o zaman az havanın taşıdığı ateşten daha çoğunu taşıyan
bir su olacak ve az sudan daha çok toprak taşıyan çoklukta bir
hava olacak, dolayısıyla bir hava çokluğunun, az sudan daha hızlı 5
aşağıya düşmesi gerekecektir. Oysa bu hiçbir yerde hiçbir zaman
görünmüyor. Ayrıca nasıl ateş kendinde böyle bir şeyi, sözgelişi
• boşluğu taşıdığı, başka bir şey taşımadığı için yukarıya gitmek
zorundaysa, toprak da dolu olduğu için aşağıya gitmek zorundaysa,
•hava da böyle bir şey taşıdığı için kendi yerine ve suyun üstüne, su
da böyle bir şey taşıdığı için yere doğru gitmek zorunda olmalıydı. 10
İmdi bu ikisi tek ya da iki şey olsa, ikisinden her birinde her ikisi
de bulunacaktır ve sık sık söylediğimiz gibi her ikisinin de öyle bir
■niceliği olacaktır ki, bu nicelik yukarı gitme açısından suyu az hava-
nın üstüne çıkaracaktır ve havayı da suyun altına indirecektir!
6 . Biçimler ise mutlak anlamda aşağıya ya da yukarıya devinmenin
değil, daha hızlı ya da daha yavaş devinmenin nedeni. Niçin bu 15
böyle, bunu görmek zor değil. Nitekim şimdi niçin geniş demir ve

251
n E P I OTPANOT A. 6 3i 3a

3 77
r e a crıbrjpıa Kat fio\ıj Sos e ri rXeî eiri roB v baros, 6.KXa
be i\ârr<o Kal rjrrov fia p ea , hv fj crrpoyyvKa rj puiKpâ,
dtov fiekovi], Kara) (peperaı, Kal o n ev ıa b ıa fMiKporrjra
77
e rt rÂeî, olov to \j/rjyp.a Kal a \ k a yedbt] Kal kovlopT&bt] 20
em tov âepos. ıtepl brı rovrmv aıravrayv tö piev vop.iÇeıv aî-
tio v elvaı wcrırep ArjfioKpıros ovk opd&s e^eı. İKeîvos yap
(prjcn. r a âva<j>ep6p.eva öepfta e/c to v vöaros âvaKutyeveıv
ra ırk area t&v eyövTmv 'ftâpos, ra 8e a r e v a bıaırtırreıv 3l3b
oKıya yap elvaı r a avTiKpovovra avroîs. ebet b’ ev r û âepı
eri fj,a\Xov to v to lYOieıv, &<rıtep ZvLcrTarat KaKeîvos avros.
aÂA.’ evcrras k v eı p.a\aK&s' <f>rjoi yap ovk els tı> op/ıav tov
(tovv, Keycuv crovv rf/v Kivrjaıv t&v âvco (f>epopevu>v <rutpÂTu>v. 5
8
eırel ’ etrrl r a p ev ev bıaıpera t&v crvvey&v r a ’ rjrrov, 8
kal bıaıperiKa br) to v avrov rponov ra p.ev jıa\Kov r a ’ 8
Î]ttov, rav ra s eıvaı vop.urreov atrıay. evbıaıperov fiev ovv ro
evopıcrrov, Kal /xâ\\ov t ö fia k A o v âijp be fm k k o v ib a r o s
tolovtov, vbaip be yrjs, Kal ro «fAarrov 87/ ev eKâo’Tto y iv eı 10
evbıaıpertorepov Kal bıatrn âraı pâov. Ta piev ovv e^ovra
-nXaros b ıa ro 7roA.i1 'nepıkap.jiâ.veıv eTTipevet, ta t ö fır) 8
bıatnrâcrdaı ro ıskelov pabia>S‘ r a ’ evavrîm s ey o v ra roîs 8
aryjıpıaarı b ıa ro oKıyov ırepıkapfSâveıv <f>eperaı Karon, bıa
rö bıaıpeîv pabıoas. Kal ev âepı tto\v p.a\\ov, ocrw evbıaı- 15
8
p erd fep o s vbaros etrrıv. eırel e ro re âpos e%eı rıv a layyv /3
K ad ’ rjv (peperaı k6ltu>, Kal r a avveyrj trpös rö prj bıa-
<rm aûaı, Tavra b e î 7rpös a W t]k a av[j.f3â\ A eıv eav yap
vıreplüâ\\rı fj ıırxys f] rov jSdpovs rrjs ev r& crvve^eî nrpös
rrjv bıacnraaıv Kal bıaıpetrıv, (3ıâ<reraı Kara) Barrov, eav be 20
. 17 6 fulfafiSos F 18 fjrra» E L ff] t) Kal F H E 2 puKpi, E F H
19 E1 a ı K a l M J M E rec‘ 2 3 & v u < p fp 6/ ı e y a F H ava-
Ka>xevtı M, a.voKa>xt{ıçıv ci. P e a rso n , p ro bat D iels 3 ^3 b 2 hmiKpovi-
fie v a F H 3 İ n p o st ı r o ı t î v po n. H toOto /xcAXov E H L r İ K fiv o s
FH s \ 4yu M aoûv L : rbv <rovv 0 , om . E 6 <rvvexûs L
7 5e F H M r 10 yrjs Si vüup H 12 i v ı / i e v e ı . . . 14 ı r t p A a f i f i â v f i v
om. L 14 oKİyuv J 5ı& t b (a ) om . E 15 (vSıatpcT<İT(pov M
16 r e om . E 1F 1H L 17 p.)) J M I 1: om . E F JH L 18 S « F H L M :
87) JE® , Si E 1 19 Û7rep/3aAfj L tj (1) om . E 2 0 Sıiaraaıv M
Kal] Kal Tr\v FHM

252
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

kurşun parçaları suda yüzüyor da, daha küçük, ve daha az ağır olan
nesneler, sözgelişi bir çivi gibi yuvarlak ya da sivri nesneler suda
■batıyor ve niçin kimi nesneler, sözgelişi toz, tüy, toprak parçaları
küçüklükleri yüzünden havada uçuşuyor, sorusu soruluyor. Bütün 20
bu nesnelerle ilgili olarak, nedenin Demokritos’un dediği gibi
olduğunu düşünmek doğru değil. O, sudan yükselen sıcaklık ağırlık
taşıyan geniş nesneleri yukarda tutuyor, dar olanları ise tutamıyor,
çünkü onların dirençli az şeyi var, diyor. Oysa o kendisini kendi 313
içinde tutuyorsa, havada bunun çok daha fazla gerçekleşmesi
gerekirdi. Oysa halada engel zayıf. Çünkü ona göre basınç yalnızca
tek noktaya yükleniyormuş (yukarıya giden cisimlerin devinimine
o basınç adını veriyor). Ne ki madem sürekli olan nesnelerin kimi
kolay bölünebilir, kimi daha az bölünebilir, yine aynı tarzda kimi 5
daha çok ayırır kimi de daha az, neden olarak bunları düşünmek
gerekir. İmdi kolay bölünen nesne kolay sınırlanır ve ne denli kolay
bölünürse o denli çok sınırlanır. Hava sudan, su da topraktan daha
kolay bölünür. Her cinste daha küçük nicelik daha kolay bölünür
ve daha kolay parçalanır. Geniş nesneler çok alan kapladığı için, 10
çok alan kaplayan nesne kolay ayrılamadığı için yukarıda kalır.
Buna karşıt şekilleri taşıyan nesneler az alan kapladıkları için ve
kolayca ayrıldıkları için dibe batar. Havada ise sudan ayrılabilme
kolaylığı oranına göre daha çok olur bu. Madem ağırlık, ona bağlı 15
olarak aşağıya gidilen bir güç taşıyor ve sürekli nesneler de ayrıla-
mamakla ilgili bir güç taşıyor, bunların biribirilerine karşılık gelmesi
gerekir. Nitekim ağırlığın gücü, sürekli nesnede ayrılmama ile ilgili
gücü aşarsa, aşağıya doğru daha hızlı, zorla batacaktır, ondan daha 20

253
3X3b IIE P I OTPANOT A. 6

aı acrO ev ea rep a y , iırn rokâcret..— ıtep'ı piev ov v /3apeos icat Kovtpov


K al r â v irep l a b r a <rvjUj3 e/3jjK07 ûH> bıapCcröm tovtov rjp.iv r ö v
rp& nov.

33 t r v f i f t a ı v 6vTu>vJM iupupltrBa J tov to v ijjuîi'] r j f û v r iv S t M


23 t pir av, t epl S i y tv eo ta s K ci <p6opâs rû v ıp it r tı yuronivuv (yevi/itvov £ )

254
GÖKYÜZÜ ÜZERİNE

zayıf bir güç taşıyorsa, üstte kalacaktır. -İm di ağır ile hafif konu­
sunda ve onların özellikleri konusunda bizim belirlememiz bu
tarzda.

255
Notlar:

1. Aristoteles bütün (holon) sözcüğünü evrenin tümü anlamında da kullanıyor.


2. Ortaçağdaki Aristoteles yorumcularının, Aristoteles’in yapıtlarını Batı dillerine
çeviren pek çok çevirmenin, bu arada özellikle de burayı hıristiyan özel terimi
‘Gottesdienst’ diye çeviren Paul Gohlke’nin kulaklarını çınlatarak, geçen sözcüğün
Tann değil, Tanrılar olduğunu belirtmek üzere altını ben çizdim. Öğretisinin
başına gelecekleri bilseydi Aristoteles de çizerdi.
3. idea.
4. Dördüncü Kitap bütünüyle bu konuya ayrılmıştır, Aristoteles’e göre ağır ile hafif
hep göreli olarak kullanılan sözcükler, oysa mutlak anlamda ağır ile mutlak an­
lamda hafif var, öteki düşünürler bunu hesaba katmıyorlar ya da açıklamasını
yapmıyorlar.
5. Fizik, 1, 6-7.
6. aither sözcüğünün aei thein (hep koşmak)tan geldiğine ilişkin etimolojinin doğru
luğu konusunda dil bilimciler pek kuşkulu.
7. Metinde, orijinal metinle karşılaştırma yapmak kolay olsun diye, yunanca harfler
olduğu gibi bırakılmış, bu harflere gelen ekler harflerin yunanca okunuşuna göre,
sözgelişi burada olduğu gibi B (Beta)’ya, konulmuştur.
8. Fizik, 6, 2, 7.,
9. Herhalde Fizik, 3, 5-8.
10. Fizik, 4.
11. Bekker yayımında da bulunan [aton ov ] u çevirmedim.
12. Atomcular.
13. Metafizik, 10, 6; Fizik, 8 ,8 .
14. 1) toprak ve su (yere doğru)
2) hava ve ateş (yukarıya doğru)
3) ilk cisim (dairesel)
15.3,4. . '

256
NOTLAR

16. Gezegenler. ’ .
17. Üçüncü Bölümün başında.
18. Cisimden bağımsız devinimin, yerin (dolayısıyla boşluğun), zamanın olamaya*-
cağı; bütün bunların varlıklarının belli bir cisme bağlı olduğu; dolayısıyla yer ve
zamanın mutlak değil göreli olarak varolduğu konusu Fizik’te ayrıntılarıyla
temellendiriliyor: bkz. Fizik, 3, 1; 4, 1-5; 4, 10-14.
19. Bkz. 1. not.
20. Aristoteles burada Platonculan kastediyor.
21. Herhalde Atomcular.
22. 1 stad 185 m.
23. Bir Attik talant’ı 26,2 kg., 36,5 kg.’lık eski taknt’lar da varmış.
24. Atlas.için bkz. Homeros, Odysseia, 1, 52-54; Hesiodos, Theogonia, 517.
25. Platon, Tımaios, 34 b.
26. Platon, Timaios, 36.
27. Platon, Timaios, 36 e.
28. Çakılı yıldızlat devinime sağdan başlarsa,- bizim yönlendirmemizin tam tersi bir
sonuç çıkıyor.
29. 13-14. Bölümlerde.
30. Oluş ve Yok Oluş, 2, 3.
31. Oluş ve Yok Oluş, 2, 10.
32. Fizik, 3, 7.
33. Platon, Tımaios, 53 c.
34. 279 a 11.
35. Suyun yüzeyi, toprağın yüzeyinden daha mükemmel bir daire oluşturuyor, hava-
nınki de suyunkinden. Böylece yeryüzünden uzaklaştıkça dairesellik mükem­
melleşiyor.
36. 1,4. '
37. aniesis. Burada hızla ilgili terim olarak kullandığım bu sözcük ile temel devinim­
lerden yine ‘eksilme’, ‘ortadan kalkma’ diye çevirdiğim phthisis karıştırılmamalı.
38. Fizik, 1, 1; 8, 7.
39. Pythagorasçılar. Ayrıca Platon, Timaios, 35-36.
40. Platon, Timaios’ta (35 b - 40 b) gezegenlerin yeryüzüne uzaklığını şu sayılarla
belirliyor: Ay 1, Güneş 2, Venüs 3, Merkür 4, Mars 8, Jüpiter 9, Satürn 27.
41. Aristoteles’in kaybolan bir yapıtı olsa gerek.
42. Gezegenler, dönüşlerini, en son çemberin karşıt devinimini yenerek tamamlamak
zorundalar. Batıdan doğup doğudan batıyorlar çünkü.
43. ilk çembere en yakın gezegen olan Satürn, 29 yıl 167 günde dönüşünü tamam­
lıyor; en uzak olan Ay ise 29 günde.
44. Mars’ın.
45. Kepler, tlu olayın tarihi olarak İ.Ö. 4 Nisan 357’yi gösteriyor (yani Aristoteles
27 yaşında): Astronomia nova, 323.
46. Pythagorasçılar ve Anaksagoras.
47. Platon, Timaios, 40 b.
48. Parmenides, Philolaos.
49. Anaksimandros, Anaksimenes; Anaksagoras, Demokritos. .
50. Diels-Kranz, 31 B 39. ,

257
NOTLAR

51. Başta Anaksagoras.


52. Yani yaklaşık 73.600 km. Aristoteles, burada Eudoksos’un ve Kallippos’un tah­
minlerini aktarıyor. Yaklaşık 40.000 km. olan gerçek uzunluğa daha yakın
tahminler arasında Arkhimedes ile Poseidonios'unkiler varmış.
53. Pythagorasçılar, Platoncular.
54. Fizik, 6 ,1 . .
55. Platon, Timaios, 56 b, 63 c-d.
56. Platon, Timaios, 30 a.
57. Diels-Kranz, 31 B 57.
58. rope yi ‘yönelim’ diye çeviriyorum; Aristoteles özel bir terim olarak kullanıyor.
59. Fizik, 4, 8.
60. Fizik, 3 , 4; 4, 6-11; 6, 10.
61. Platon, Timaios, 57 c.
62. Platon, Timaios, 56-57’ye gönderi. Orada öğelerin matematiksel oranlan şöyle:
ateş 1/2; hava 1; su 2 1/2.
63. Pythagorasçılar ve Platon.
64. Fizik, 4, 8.
65. Fizik, 4, 6-9.
66. Platon, Timaios, 55-56.
67. Altını ben çizdim.
68. Timaios’ta. ateş 4 üçgen; hava 8 üçgen; su 20 üçgen olarak düşünülüyor.
69. Timabs, 51a.
70. Toprak şoğuk-kuru; su soğuk-yaş; hava sıcak-yaş; ateş sıcak-kuru.
71. Platon, Timaios, 62 a.
72. Anaksimandros, Demokritos, Platon (Tîmaios, 62 c-e).
73. Platon, Timaios, 63 a.
74. Platon, Timaios, 63 c.
75. Atomcular.
76. Demokritos (Diels-Kranz, 68 A 135).
77. Platon, Timaios, 62.
78. Demokritos’un yaptığı gibi.
79. Leukippos’a gönderi.
80. Empedokles (B 62, 6); Anaksagoras (A 41); Leukippos (A 1, 31); Demokritos
(A 38 ve 165).
81. Fizik, 255 b 24.
82. Bir talant 60 mna.
83. Atomcular.
84. 3, 2.

258
Aristoteles Sözlüğü

259
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

Yunanca-Türkçe akrasia: kendine egemen olmama


akrates: kendine egemen olmayan
akribeia: kesinlik
akribes: kesin
< akribologia: kuruşu kuruşuna
adiairetos: bölünmez hesap etme
adikema: haksız eylem aksia: değer
adikia: adaletsizlik aksioma: iddia - itibar
adoksia: kötü ün alazon: şarlatan
adoleskhes: geveze alazoneia: şarlatanlık.
adynamia: güçsüzlük - olanaksızlık aletheia: doğruluk - hakikat
adynatos: olanaksız alethes: doğru dikaios: doğru
aei: her zaman epieikes: doğru orthos: doğru
agathos: iyi aletheutikos: doğru konuşan
agenetos: oluşmamış allage: alışveriş
ageratos: yaşlanmaz alloiosis: başkalaşma - nitelik
agnoia: bilgisizlik değiştirme
agroikos: dağdan inme allotrios: uzak
aidios: ebedi alogös: akıldan pay almayan
aikia: kötü muamele yapmak ameres: parçasız
aiskhrokerdeia: kirli kazanç amphisbetesis: sorun
aiskhrologia: açık saçık söz anagkaios: zorunlu
aiskhropragein: kötü davranmak anagke: zorunluluk
aiskhyne: utariç anaiskhyntia: arsızlık
aiskhyntelos: utanç verici anaiskhyntos: yüzsüz
aisthesis: algılama - duyu - duyum anaisthesia: duyarsızlık
aisthetos: duyulabilir - duyulara analgesia: vurdumduymazlık
verilen analogia: benzetme - oranlama -
aitetikos: isteyen orantı
aitia: neden analysis: çözümleme
akhreios: işe yaramaz , ana meson: orta terim
akinetos: devinimsiz-değişmez anamnesis: anımsama
(değişmeden bağımsız) anaphora: ilgi kurma
akolasia: haz düşkünlüğü andrapododes: köle ruhlu
akolastainein: haz peşinde koşmak andreia: yiğitlik
akolastos: haz düşkünü andreios: yiğit
akon: istemeyerek aneleutheria: cimrilik
akousion: istemeyerek yapılan anisos: eşit olmayan (eşitliğe aykın)
(istemeyerek olan) anisotes: eşitsizlik

260
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

ano: yukarı * aretai logikai: akıl erdemleri


anoetos: düşüncesiz arete: erdeni
anomoia: benzemezlik aristeia: birincilik ödülü
anonymon: belirsiz ad arithmos: sayı
anteuergetikos: iyilikle karşılık arkhe: başlangıç - ilk - ilke -
vermeye hazır yönetim
anthropinos: insanla ilgili arkhitektonike: baş sanat
anthropos: insan askhemon: edepsiz
antidosis: karşılık alma asotia: savurganlık
antikeimenon: çelişik - devrik - astheneia: zayıflık
tam devrik atarakhos: dingin
antiphasis: çelilme atelos: tam olmayan
antistrephon: evirme athanasia: ölümsüzlük
antithesis:' karşıolum athlios: sefil
aorgesia: öfkesizlik atimia: onursuzluk
aoriston: belirsiz ad atimos: onursuz
aoristos: belirsiz atomos: bölünmez
apate: yanıltıcılık atykhema: talihsizlik
apatheia: etkilenmeme auksanein: artmak - büyümek
apeirokalia: gösteriş budalalığı auksesis: artma - büyüme
apeiros: sonsuz autarkeia: kendine yeterlik
aphiliâ: dostluksuz ■ autarkes: kendine yeter
aphilotimia: kayıtsızlık - onuru auto kath hauto: kendi başına
umursamazlık automatos: rastlantı
aphobia: korkusuzluk
aphorismenos: belirlenmiş banausia: kabasabalık
aphtharton: bozulmaz - yok olmaz barys: ağır
apodeiksis: kanıt bia: zor (zor ile)
apodidomi: açıklamak biaios: zorla yapılan
apodosis: alma bios: yaşam
apokrisis: karşılık blabe: zarar
apolaustikos bios: haz yaşamı boethema: yardım ,
âponos: zahmetsiz, bomolokhia: şaklabanlık
apophansis enantia: karşıt önerme boulesis: isteme
apophansis haple: yalın önerme bouleusis: enine boyuna düşünme
apophaşis: değilleme
aporia: çıkmaz - sorun daneismos: borç verme
apo tykhes: belirsiz dapane: dağıtma
areskos: koltukçu deilia: korkaklık

261
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

deinotes: beceriklilik egkrateia: kendine egemen olma


demos: halk eidos: biçim - kavram - tür
diagraphe: ana çizgiler einai: olmak (varolmak)
diairein: ayırmak eironeia: istihza
diairesis: ayırma - bölümleme ekhein: iyelik
diaita: yaşanan çevre ekhomenes: içeren
diakrisis: ayirma ek logismou: hesapla
dianoia: düşünü eksaiphnes: birdenbire
dianome: paylaştırma eksakriboun: incelemek
diaphora: ayıncı özellik - aynm eksousia: iktidar
diastema: ara nesne (ara mekân) eleutheria: özgürlük
diathesis: tutum - yatkınlık eleutherios: cömert - soylu
didaskalia: eğitim eleutheriotes: cömertlik -
dikaioma: haklı eylem elleipsis: eksiklik
dikaion: hak elpis: umut
dikaion epanorthötikon: düzeltici empeiria: deneyim
adalet empodon: sıradan
dikaion oikonomikon: aile hukuku enantios: karşıt
dikaiopragia: adil eylem enantiosis: karşı olma
dikaios: adaletli - doğru - haklı enantiotes: karşıdık
dikaiosyne; doğruluk (adalet) endeia: eksiklik
dike: hak endekhomenos: olumsal
dikhaion: ikiye bölen şey endoksos: ünlü
diorismenos: süreksiz energeia: gerçeklik (etkinlik)
diorismos: belirleme entelekheia: gerçeklik
doksa: kanı - sanı - ün - yargı (tamamlanma)
dolophonia: tuzağa düşürerek entimos: onurlu
öldürme epagoge: induksiyon- tümevarma
dosis: verme epainetos: övgüye değer - övülen
doulapatia: kölelerin aklını çelme epaktikos: tümevarım (teklere
douleia: kölelik bakma)
dynâmis: olanak (güç) epanaphora: ilgi kurma
dynasteia: egemenlik epanorthoma: telafi edilme
dynatoş: olanaklı ephekses: ardışık
dyselpis: karamsar epideksiotes: yol yordam bilme
dyseris: kavgacı epieikeia: doğruluk
dyskolos: çetin epieikes: doğru
dyspraksia: kötü durum epikhairekakia: hasetlik
dystykhia: talihsizlik epimeleia: çaba

262
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

epi pleion: kaplam geras: ayrıcalık


episteme: bilgi - bilim geusis: tadalma duyusu
epısteme apodeiktike: tamtlamalı gnome: anlayış
bilim gnorimos: bilinir
epistemon: bilen kişi gnosis: bilgi
episteton: bilinebilir gonia: açı
epithymia: arzu grammata: yazı
epitimesis: yerme grammatike: dilbilimi
eremein: durmak (duradurmak, grammatikos: okuryazar
duraklamak) gramme: çizgi
eremia: dinginlik - durgunluk - graphe: resim
durmak (duradurmak, durak' gymnasia: beden eğitimi
lamak)
ergon: eser - iş hama: aynı anda - birlikte -
ergon anthropou: insanın işi zamandaş
eskhaton: uç hamartia: yanılgı
estin (einai): “-dır”'Vardır haphe: dokunma duyusu
ethos: ahlak - alışkanlık - karakter hapla somata: yalm cisimler
eudaimonia: mutluluk haples: saltık olarak (saltık
eueksia: sağlamlık anlamda)
euemeria: iyi koşul haplos: genel anlamda
euergesia: yapılan iyilik haptesthai: bitişik olmak
eueteria: iyi koşul harmonia: uyum
eugeneia: soyluluk hedone: haz
eunoia: yakınlık duyma hedys: hoş
eupeithes: uysal he erotesis dialektike: çelişikli soru
euphyia: yetenek heis: tam-bir
eupraksia: iyi durumda olma heksis: huy - iyelik
eutheia: düz çizgi helikia: yaş
euskhemosyne: efendilik helksis: çekme
eutrapelia: nüktedanlık hen: bir
eutrapelos: kıvrak zekâlı - şakacı heneka: amaç
eutykhia: talihlilik heuresis: bulma
euzoia: iyi yaşam hoi en aksiomasi: yüksek mevkide
olanlar
gastrimargos: obur holokleros: bütün
ge: yer holon: evren (düzen, gökyüzü)
genesis: oluş holos: bütün - genel anlamda
genos: alan - cins - tür homilia: başkalanyla ilişki

263
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

homoia: benzer kala kagatha: güzel ve iyi


homoioma: tasarım kallos: güzellik
homoiotes: benzerlik , kalokagathia: güzel ve iyi olma
homonymia: eşadlılık kanon: ölçü
homonymos: eşadlı kata diametron: çapraz
homotakhes: eşhızda (sabit hızda) kata logismon: hesaplı
hopoter etykhon: gelişigüzel kata logon: akla uygun
horismos: tanım katametaphoran: eğretileme yoluyla
horizein: belirlemek katapeltes: sapan
horme: şiddet kataphansis: önerme
horos: sınır kataphasis: evetleme
hos katholou: bütünsel kaplam kata physin: doğaya göre
hoti katholou: bütünsel kaplam kata symbebekos: ilineksel olarak
hybris: küstahlık (ilineksel anlamda)
hygieia: sağlık kata synteken: uylaşımsal olarak
hyle: konu - madde kata topon metabole: yer değiştirme
hyparkhon: bulunan kata to symbebekos: rastlantısal
hyperbole: aşınlık kategorein: yüklemek
hyperokhe: üstünlük kategoria: kategori - yükleme
hypokeimenon: özne - taşıyıcı kath hekasta: tek tek olanlar (tek
hypolepsis: sanı tek ele almanlar)
hyponoia: ima kath hekaston: tekil
hypothesis: varsayım katholou: genel - tümel
kato: aşağı
iatrike: tıp katorthotikos: başarılı
idea: ide katorthoun: isabetli olmak
idios: özgü keisthai: durum
ison: eşitlik kenon: boşluk
isos: eşit kerdos: kazanç
isotakhes: eşhızda (sabit hızda) khalepos: ters adam
isotes: eşitlik'- khara: sevinç
kharieis: sevimli
kairos: uygun zaman kharis: şükran
kakegoria: çamur atma khaunos: kendini beğenmiş
kakheksia: bedenin sağlam khaunotes: kendini beğenmişlik
olmaması khora: yer
kakia: kötülük khoris: ayrı (ayn başına)
kakos: kötü khoriston: ayrı (ayrı başına)
kakourgein: kötü işler yapmak khreia: kullanış

264
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

khrema: mal-mülk - para "loidorema: hakaret


khroma: renk lopodytes: arakçı
khronos: zaman lype: acı
kimbikes: varyemez
kinesis: devinim - hareket makarios: kutlu
klope: hırsızlık makhimos: mücadeleci
koinonia: bir arada olma malakia: zayıflık
koinos: ortak mataios: boş
kolaks: dalkavuk mathesis: öğretim
kolasis: cezalandırma megalokindynos : büyük tehlikeleri
kosmiotes: düzenli yaşam göze alan
kosmos: bezeme - evren (düzen, megaloprepeia: ihtişam
gökyüzü) - süs megaloprepes: muhteşem
kouphon: hafif megalopsykhia: yüce gönüllülük
krinein: yargıda bulunmak megalopsykhos: yüce gönüllü
krisis: yargı megethos: büyüklük
krites: yargıç meiosis: azalma
ktema: mal mekos: uzunluk
ktesis: sahip olma melos: müzik
kybeutes: barbutçu meros: parça
kyklophoria: dairesel yer değiştirme mesidios: ortacı
kyklos: daire - dairesel mesos: orta (ara)
kyrios: asıl - en başta - önemli mesotes: orta olma
metaballein: değişmek
legomenos: söylenen metabole: değişme - dönüşüm
lemma: ele geçirme metaksy: orta (arada)
lepsis: alma metameleia: pişmanlık
lestes: haydut methodos: araştırma
lethe: unutma metrion: doğru ölçü
logismos: akıl metrios: alçakgönüllü-ölçülü-uygun
logoi eksoterikoi: herkese açık metron: ölçü
konuşmalar mikrokindynos: küçük tehlikelerin
logos: açıklama - akıl - kavram - adamı
konuşma - neden (niçin, gerekçe) mikroprepeia: eli sıkılık
- önerme - sav - söz - tanım - mikroprepes: eli sıkı
tartışma - temellendirme - tümce mikropsykhia: pısırıklık '
- uslamlama mikropsykhos: pısınk
logos apophantikos: bildirsel misos: kin
tamdeyim (bildirsel tümce) mnesikakos: kinci

265
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

moikheia: zina oreksis: arzu


mokhtheria: kötülük orektikon: iştah duyan
mone: durmak (kalmak) orekton: arzu edilen şey
monimos: kalıcı organon: araç
monotes: tek başına olan orgilos: sinirli
morphe: biçim - şekil orgilotes: öfkelilik
orthos: doğru - sağ
nearos: toy orthos logos: sağ akıl
neikos: kin osme: koku alma duyusu
nemesis: infial duyma oukh hekon: isteyerek yapmayan
nemetikos: paylaştırıcı oukh hekousion: isteyerek
neoş: genç yapılmayan
nike: utku - zafer ouranos: evren (düzen, gökyüzü)
noema: kavram ousia: öz - servet - varlık (töz)
nomimos: yasaya uygun ousia deutera: ikincil öz
nomisma: para
nomos: yasa paideia: eğitim
nomothetes: yasa koyucu paideia orthe: doğru eğitim
nomothetike: yasama sanan paidia: şaka
nous: us • - pan: evren (düzen, gökyüzü)
nouthetesis: öğüt verme pante: her yönden
nyn: an (şimdiki an, şimdi) paradeigma: örnek
paraggelia: talimat
ogkos: kütle (ağırlık) parakatatheke: güvence parası
oikeios: uygun - yakın paranomos: yasaya aykm
oikonomike: ekonomi paranymon: türemiş
oinophlygia: ayyaşlık parergon: yan iş
okneros: çekingen paskhein: edilginlik
oksyphonia: bağırma pathetikos: etkilenimlerle ilgili
oksys: etkili pathos: duygulanım - etkilenim -
oligorein: az önem vermek etkilenme - tutku
olophyrtikos: yakınan peplegmenon onoma: bileşik ad
oneidos: ayıp peras: sınır
onoma: ad - belirsiz ad periekhein: sarmak (kuşatmak)
onoma diploun: bileşik ad periphora: çembersel, dairesel yeT
ononfa haploun: yalın ad değiştirme
onomatopoiein: ad bulmak phasis: sözce
onyparhkei: içkindir phaulos: erdemsiz
opsis: görme pheidolos: hasis

266
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

philia: dostluk - sevgi * proagogeia: baştan çıkarma


philokhrematos: malı-mülkü seven proairesis: tercih
philosophia: felsefe prosthesis: ekleme
philotimia: onur düşkünlüğü' pros ti: ilgi (görelik, bağıntı)
philotimos: onur düşkünü pros to koinon: kamu işlerine ilişkin
phoberos: korkutucu pros to tykhon: rastgele
phobos: korku prote ousia: ilk öz
phone: ses proteron: öncelik
phora: yer değiştirme protos: doğrudan - ilk
phortikos: ağzı bozuk - kabasaba psephisma: halkoyu
phronesis: aklı başmdalık pseudes: yanlış
phronimos: aklı başında pseudomartyria: yalan yere
phthisis: eksilme (kilo verme) tanıklık etme
phthonos: kıskançlık pseustes: yalancı
phthora: yok olma (yokoluş) psykhe: ruh
physei: doğal olarak ptosis: hal
physis: doğa - doğal yapı - öz ptosis onomatos: ad durumu
planetes: gezegenler ptosis rematos: eylem durumu
pleoneksia: çıkarcılık
poia: nelik rema: eylem
poiein: etkinlik rema aoriston: belirsiz eylem
poietikos: yaratma ile ilgili risis: atma
poion: nasıllık - nitelik rope: yönelme
poiotes: nitelik
polis: kent semainein: belirtmek - imlemek
politeia: siyasal düzen - toplum - semaion: im
yönetim semantikös: anlamlı
polites: yurttaş skepsis: konu
politikos: siyaset adamı skhema: biçim
poneria: kötülük skhole: dinginlik
poneros: kötü skleros: kuru
poson: nicelik skomma: alaylı şaka
pote (kategorilerden biri): zaman soma: beden - cisim
pou: uzam (yer) sophia: bilgelik
pragma: konu - nesne - olgu sophos: bilge
pragmateia: alan - araştırma - konu sophron: ölçülü
praksis: eylem sophrosyne: ölçülülük
praos: sakin spöudaios: ciddi adam - erdemli
praotes: sakinlik stasis: yerleşmek (durmak, kalmak)

267
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

steresis: yoksunluk timoria: hınç alma


stigme: nokta to dektiko hyparkhein: üstlenen
stoikheia: öğe(ler) için
syggnome: bağışlama tode ti: doğrudan belli bir nesne
syggnomonikos: bağışlanabilir to dioti: neden (niçin, gerekçe)
nitelikte to eu: iyi - olumlu
symbebekos: ilineksel to hetton: daha azlık
symbletos: karşılaştmlabilir tokistes: tefeci
symbölon: simge to koinon: kamu
symploke: bağlantı to mallon: daha çokluk
synallagma: alışveriş to on: olan
synapsis: bağlama topos: yer (uzam)
syndesmos: eklem to tauton: aynı
synekhes: sürekli trophe: besin maddesi
synesis: doğru yargılama tropo: biçimce
synkrisis: birleştirme - kanşma - tryphe: şımank
toplama . tykhe: rastlantı - talih
synonymon : eşanlamlı typo: biçimsel olarak
synthesis: birleştirme tyrannos: tiran
syntheton: bileşik
syzen: ortak yaşama zeloş: hırs
zemia: zarar
taksis: d ü zen sıra (diziliş) zetesis: araştırma - soruşturma
tapeinos: aşağılık zoe: yaşam
tekhne: sanat zoon: canlı - hayvan
teleios: kendisi amaç-mükemmel'
tam
telos: amaç - hedef - son (amaç)
thanatos: ölüm
theia moira: tanrı vergisi
theoria: seyretme - teori
theos: tann
theriotes: canavarlık
thesis: durum - tez
thrasys: cüretli
thrasytes: cüretlilik
thymoeides: öfkeli mizaçlı
thymos: öfke - tutku
time: onur - ödül - saygı

268
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

Türkçe -Yunanca anlayış: gnome


araç: organon
arakçı: lopodytes
ara nesne (ara mekân): diastema
araştırma: methodos - pragmateia
acı: lype - zetesis
açı: gonia ardışık: ephekses
açıklama: logos arsızlık: anaiskhyntia
açıklamak: apodidomi artma: auksesis
açık saçık söz: aiskhrologia artmak: auksanein
ad: onoma arzu: epithymia - oreksis
adalet: dikaiosyne arzu edilen şey: orekton
adaletli: dikaios asıl: kyrios
adaletsizlik: adikia aşağı: kato
ad bulmak: onomatopoiein aşağılık: tapeinos
ad durumu: ptosis onomatos aşırılık: hyperbole
adil eylem: dikaiopragia atma: risis
ağır: barys ayıp: oneidos
ağzı bozuk: phortikos ayıncı özellik: diaphora
ahlak: ethos ayırma: diairesis - diakrisis
aile hukuku: dikaion oikonomikon ayırmak: diairein
akıl: logismos - logos aynı: to tauton
akıldan pay almayan: alogos aynı anda (birlikte): hama
akıl erdemleri: aretai logikai ayn (ayrı başına): khoris - khoriston
akla uygun: kata logon ayncalık: geras
aklı başında: phronimos ayrım: diaphora
aklı başındalık: phronesiş ayyaşlık: oinophlygia
alan: genos - pragmateia azalma: meiosis
alaylı şaka: skomma az önem vermek: oligorein
alçakgönüllü: metrios
algılama: aisthesis bağırma: oksyphonia
alışkanlık: ethos bağışlama: syggnome
alışveriş: allage - synallagma bağışlanabilir nitelikte:
alma: apodosis - lepsis syggnomonikos
amaç: heneka - telos bağlama: synapsis
an (şimdiki an, şimdi): nyn bağlantı: symploke
ana çizgiler: diagraphe barbutçu: kybeutes
anımsama: anamnesis başanlı: katorthotikos
anlainlı: sertıantikos başkalarıyla ilişki: homilia

269
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

başkalaşma: alloiosis bir: hen


başlangıç: arkhe bir arada olma: koinonia
baş sanat: arkhitektonike birdenbire: eksaiphnes
baştan çıkarma: proagogeia birincilik ödülü: aristeia
beceriklilik: deinötes birleştirme: synkrisis - synthesis
beden: soma birlikte: hama
beden eğitimi: gymnasia bitişik olmak: haptesthai
bedenin sağlam olmaması: borç verme: daneismos
kakheksia boş: mataios
belirleme: diorismos boşluk: kenon
belirlemek: horizein bozulmaz, yokolmaz: aphtharton
belirlenmiş: aphorismenos bölümleme: diairesis
belirsiz: aoristos - apo tykhes bölünmez: adiairetos - atomos
belirsiz ad: anonymon - aoriston - bulma: heuresis
onoma bulunan: hyparkhon
belirsiz eylem: rema aoriston bütün: holokleros - holos
belirtmek: semainein bütünsel kaplam: hos katholou -
benzemezlik: anomoia hoti katholou
benzer: homoia büyüklük: megethos
benzerlik: homoiotes büyük tehlikeleri göze alan:
benzetme: analogia megalokindynos
besin maddesi: trophe büyüme: auksesis
bezeme: kosmos büyümek: auksanein
biçim: eidos - morphe - skhema
biçimce: tropo canavarlık: theriotes
biçimsel olarak: typo canlı: zoon
bildirsel tamdeyim (bildirsel cezalandırma: kolasis
tümce): logos apophantikos ciddi adam: spoudaios
bilen kişi: epistemon cimrilik: aneleutheria
bileşik: syntheton cins: genos
bileşik ad: onoma diploun - cisim: soma
peplegmenon onoma cömert: eleutherios
bilge: sophoş cömertlik: eleutheriotes
bilgelik: sophia cüretli: thrasys
bilgi: episteme - gnosis cüretlilik: thrasytes
bilgisizlik: agnoia
bilim: episteme çaba: epimeleia
bilinebilir: episteton . çamur atma: kakegoria
bilinir: gnorimos çapraz: kata diametton

270
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

çekingen: okneros * doğru: alethes - dikaios - epieikes


çekme: helksis - orthos
çelişik: antikeimenon doğrudan: protos
çelişikli soru: he erotesis dialektike doğrudan belli bir nesne: tode ti
çelişme: antiphasis doğru eğitim: paideia orthe
çembersel, dairesel yer değiştirme: doğru konuşan: aletheutikos
periphora doğruluk: aletheia - dikaiosyne -
çetin: dyskolos epieikeia
çıkarcılık: pleoneksia doğruluk (adalet): dikaiosyne
çıkmaz: aporia doğru ölçü: metrion
çizgi: gramme doğru yargılama: synesis
çözümleme: analysis dokunma duyusu: haphe
dostluk: philia
dağdan inme: agroikos dostluksuz: aphilia
dağıtma: dapane dönüşüm: metabole
daha azlık: to hetton durgunluk: eremia
daha çokluk: to mallon durmak (duradurmak,
daire, dairesel: kyklos duraklamak): eremein - eremia
dairesel yer değiştirme: durmak (kalmak): mone
kyklophoria - periphora durum: keisthai - thesis
dalkavuk: kolaks . duyarsızlık: anaisthesia
değer: aksia duygulanım: pathos
değilleme: apophasis duyu: aisthesis
değişme: metabole duyulabilir: aisthetos
değişmek: metaballein duyulara verilen: aisthetos
değişmez: akinetos duyum: aisthesis
deneyim: empeiria düşüncesiz: anoetos
devinim: kinesis düşünü: dianoiâ
devinimsiz (değişmedenbağımsız): düz çizgi: eutheia
akinetos düzeltici adalet: dikaion
devrik: antikeimenon epanorthotikon
“-dır”: estin (einai) düzen: taksis
dilbilimi: grammatike düzenli yaşam: kosmiotes
dingin: atarakhos
dinginlik: eremia - skhole ebedi: aidios
doğa: physis edepsiz: askhemon
doğal olarak: physei edilginlik: paskhein
doğal yapı: physis efendilik: euskhemosyne
doğaya göre: kata physin egemenlik: dynasteia

271
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

eğitim: didaskalia - paideia felsefe: philosophia


eğretileme yoluyla: kata metaphoraıv
eklem: syndesmos gelişigüzel: hopoter etykhon
ekleme: prosthesis genç: neos
ekonomi: oikonomike genel: katholou
eksiklik: elleipsis - endeia genel anlamda: haplos - holos
eksilme (kilo verme): phthisis gerçeklik: energeia (etkinlik) -
ele geçirme: lemma entelekheia (tamamlanma)
eli sıkı: mikroprepes geveze: adoleskhes
eli sıkılık: mikroprepeia gezegenler: planetes
en başta: kyrios görelik: pros ti
enine boyuna düşünme: bouleusis görme: opsis
erdem: arete gösteriş budalalığı: apeirokalia
erdemli: spoudaios güç (olanak): dynamis
erdemsiz: phaulos güçsüzlük: adynamia
eser: ergon güvence parası: parakatatheke
eşadlı: homonymos güzellik: kallos
eşadlılık: homonymia güzel ve iyi: kala kagatha
eşanlamlı: synonymon güzel ve iyi olma: kalokagathia
eşhızda (sabit hızda): homotakhes
- isotakhes hafif: kouphon
eşit: isos hak: dike - dikaion
eşitlik: ison - isotes hakaret: loidorema
eşit olmayan (eşitliğe aykırı): hakikat: aletheia
anisos haklı: dikaios
eşitsizlik: anisotes haklı eylem: dikaioma
etkilenim: pathos - haksız eylem: adikema
etkilenimlerle ilgili: pathetikos hal: ptosis
etkilenme: pathos halk: demos
etkilenmeme: apatheia . halkoyu: psephisma.
etkili: oksys hareket: kinesis
etkinlik (gerçeklik): energeia hasetlik: epikhairekakia
etkinlik: poiein hasis: pheidolos
evetleme: kataphasis haydut: lestes
evirme: antistrephon hayvan: zoon
evren (düzen, gökyüzü): holon - haz: hedone
kosmos - ouranos - pan haz düşkünü: akolastos
eylem: praksis - rema haz düşkünlüğü: akolasia
eylem durumu: ptosis rematos haz peşinde koşmak: akolastainein

272
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

haz yaşamı: apolaustikos bios isabetli olmak: katorthoun


hedef: telos isteme: boulesis
herkese açık konuşmalar: logoi istemeyerek: akon
eksoterikoi istemeyerek yapılan (istemeyerek
her yönden: pante olan): akousion
her zaman: aei isteyen: aitetikos
hesapla: ek logismou isteyerek yapılmayan: oukh
hesaplı: kata logismon hekousion
hınç alma: timoria isteyerek yapmayan: oukh hekon
hırs: zelos istihza: eironeia
hırsızlık: klope iş: ergon
hoş: hedys işe yaramaz: akhreios
huy: heksis iştah duyan: orektikon
itibar: aksioma
içeren: ekhomenes iyelik: ekhein - heksis
içkindir: onyparhkei iyi: agathos - to eu
iddia: aksioma iyi durumda olma: eupraksia
ide: idea iyi koşul: euemeria - eueteria
ihtişam: megaloprepeia iyilikle karşılık vermeye hazır:
ikincil öz: ousia deutera anteuergetikos
ikiye bölen şey: dikhaion iyi yaşam: euzoia
iktidar: eksousia
ilgi (görelik, bağıntı): pros ti kabasaba: phortikos
ilgi kurma: anaphora - epanaphora kabasabalık: banausia
ilineksel: symbebekos kalıcı: monimos
ilineksel olarak (ilineksel anlamda): kamu: to koinon
kata symbebekos kamu işlerine ilişkin: pros to
ilk: arkhe r protos koinon
ilk öz: prote ousia kani: doksa
ilke (başlangıç): arkhe kanıt: apodeiksis
im: semaion kaplam: epi pleion
ima: hyponoia karakter: ethos
imlemek: semainein karamsar: dyselpis
incelemek: eksakriboun karışma: synkrisis
induksiyon: epagoge karşılaştırılabilir: symbletos
infial duyma: nemesis karşılık: apokrisis
insan: anthropos karşılık alma: antidosis
insanın işi: ergon anthropou karşı olma: enantiosis
insanla ilgili: anthropinos karşıolum: antithesis
273
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

karşıt: enantios <kötü davranmak: aiskhropragein


karşıtlık: enantiotes kötü durum: dyspraksia
karşıt önerme: apophansis kötü işler yapmak: kakourgein
enantia kötülük: kakia - mokhtheria -
kategori: kategoria poneria
kavgacı: dyseris kötü muamele yapmak: aikia
kavram: eidos - logos ' noema kötü ün: adoksia
kayıtsızlık: aphilotimia kullanış: khreia
kazanç: kerdos kuru: skleros
kendi başına: auto kath hauto kuruşu kuruşuna hesap etme:
kendine egemen olma: egkrateia akriboloğia
kendine egemen olmama: akrasia kutlu: makarios
kendine egemen olmayan: akrates küçük tehlikelerin adamı:
kendine yeter: autarkes mikrokindynos
kendine yeterlik: autarkeia küstahlık: hybris
kendini beğenmiş: khaunos kütle, ağırlık: ogkos
kendini beğenmişlik: khaunotes
kendisi amaç: teleios madde: hyle
kent: polis mal: ktema
kesin: akribes mal-mülk: khrema
kesinlik: akribeia malı-mülkü seven:
kıskançlık: phthonos philokhrematos
kıvrak zekâlı: eutrapelos muhteşem: megaloprepes
kin: misos - neikos mutluluk: eudaimonia
kinci: mnesikakos mücadeleci: makhimos
kirli kazanç: aiskhrokerdeia mükemmel, tam: teleios
koku alma duyusu: osme müzik: melos
koltukçü: areskos
konu: hyle -pragma - pragmateia nasıllık: poion
- skepsis neden (niçin, gerekçe): logos - to
konuşma: logos dioti
korkaklık: deilia neden: aitia
korku: phobos nelik: poia
korkusuzluk: aphobia nesne: pragma
korkutucu: phoberos nicelik: poson
> kölelerin aklını çelme: doulapatia nitelik: poion - poiotes
kölelik: douleia nitelik değiştirme: alloiosis
köle ruhlu: andrapododes nokta: stigme
kötü: kakos - poneros nüktedanlık: eutrapelia

274
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

obur: gastrimargos ölçü: kanon - metron


okuryazar: grammatikos ölçülü: metrios - sophron
olan: to on ölçülülük: sophrosyne
olanak, güç: dynamis ölüm: thanatos
olanaklı: dynatos ölümsüzlük: athanasia
olanaksız: adynatos öncelik: proteron
olanaksızlık: adynamia önemli: kyrios
olgu: pragma önerme: kataphansis - logos
olmak, varolmak: einai örnek: paradeigma
olumlu: to eu övgüye değer: epainetos
olumsal: endekhomenos övülen: epainetos
oluş: genesis öz: ousia - physis
oluşmamış: agenetos özgü: idios
onur: time özgürlük: eleutheria
onur düşkünlüğü: philotimia özrte: hypokeimenon
onur düşkünü: philotimos
onurlu: entimos para: khrema - nomisma
onursuz: atimos parça: meros
onursuzluk: atimia parçasız: ameres
onuru umursamazlık: aphilotimia paylaştırıcı: nemetikos
oran: analogia - logos paylaştırma: dianome
oranlama: analogia . pısmk: mikropsykhos
orantı: analogia pısınklık: mikropsykhia
orta, ara: mesos pişmanlık: metameleia
orta, arada: metaksy
ortacı: mesidios rastgele: pros to tykhon
ortak: koinos rastlantı: automatos - tykhe
ortak yaşama: syzen rastlantısal: kata to symbebekos
orta olma: mesotes renk: khroma
orta terim: ana meson resim: graphe
ruh: psykhe
ödül: time
öfke: thymos sağ: orthos
öfkelilik: orgilotes sağ akıl: orthos logos
öfkeli mizaçlı: thymoeides sağlamlık: eueksia
öfkesizlik: aorgesia sağlık: hygieia
öğe (ler): stoikheia sahip olma: ktesis
öğretim: mathesis sakin: praos
öğüt verme: nouthetesis sakinlik: praotes

275
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

saltık olarak (saltık anlamda): şaklabanlık: bomolokhia


haples şarlatan: alazon
sanat: tekhne şarlatanlık: alazoneia
sanı: doksa - hypolepsis şekil, biçim: morphe
sapan: katapeltes şımarıklık: tryphe
sarmak, kuşatmak: periekhein şiddet: horaıe
sav: logos şükran: kharis
savurganlık: asotia
saygı: time tadalma duyusu: geusis
sayı: arithmos talih: tykhe
sefil: athlios talihlilik: eutykhia
servet: ousia talihsizlik: atykhema - dystykhia
ses: phone talimat: paraggelia
sevgi: philia tam: heis - teleios
sevimli: kharieis tam devrik: antikeimenon
sevinç: khara tam olmayan: atelos
Seyretme: theoria tanım: horismos - logos
sınır: horos - peras tanıtlamak bilim: episteme
sıra (diziliş): taksis apodeiktike
sıradan: empodon tann: theos
simge: symbolon tanrı vergisi: theia moira
sinirli: orgilos tartışma: logos
siyasal düzen: politeia tasanm: homoioma
siyaset adamı: politikos taşıyıcı: hypokeimenon
son (amaç): telos tefeci: tokistes
sonsuz: apeiros tek başına olan: monotes
sorun: âmphisbetesis - aporia tekil: kath hekaston
soruşturma: zetesis tek tek olanlar (tek tek ele
soylu: eleutherios alınanlar): kath hekasta
soyluluk: eugeneia telafi edilme: epanorthoma
söylenen: legomenos temellendirme: logos
söz: logos teori: theoria
sözce: phasis tercih: proairesis
sürekli: synekhes ters adam: khalepos
süreksiz: diorismenos tez: thesis
süs: kosmos tıp: iatrike
tiran: tyrannos
şaka: paidia toplama: synkrisis
şakacı: eutrapelos toplum: politeia

276
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

toy: nearos verme: dosis


töz (varlık): ousia . vurdumduymazlık: analgesia
tutku: pathos - thymos
tutum: diathesis yakın: oikeios
tuzağa düşürerek öldürme: -yakman: olophyrtikos
dolophonia yakınlık duyma: eunoia
tümce: logos yalancı: pşeustes
tümel: katholou yalan yere tanıklık etm e:.
tümevarım (teklere bakma): pseudomartyria
epaktikos yalın ad: onoma haploun
tümevarma: epagoge yalın cisimler: hapla somata
tür: eidos - genos yalın önerme: apophansis haple
türemiş: paranymon yanılgı: hamartia
yanıltıcılık: apate
uç: eskhaton yan iş: parergon
umut: elpis yanlış: pseudes
unutma: lethe yapılan iyilik: euergesia
us: nous yaratma ile ilgili: poietikos
uslamlama: logos yardim: boethema
utanç: aiskhyne yargı; doksa - krisis
utanç verici: aiskhyntelos yargıç: krites
utku: nike yargıda bulunmak: krinein
uygun: metrios - oikeios yasa: nomos
uygun zaman: kairos yasa koyucu: nomothetes
uylaşımsal olarak: kata synteken yasama sanatı: nomothetike
uysal: eupeithes yasaya aykın: paranomos
uyum: harmonia yasaya uygun: nomimos
uzak: allotrios yaş: helikia
uzam (yer): pou * topos yaşam: bios - zoe
uzunluk: mekos yaşanan çevre: diaita
yaşlanmaz: ageratos
ün: doksa yatkınlık: diathesis
ünlü: endoksos yazı: grammata
üsdenen için: to dektiko hyparkhein yer: ge - khora - topos
üstünlük: hyperokhe yer değiştirme: kata topon
metabole - phora
varlık (töz): ousia yer (uzam): topos
varsayım: hypothesis yerleşmek (durmak, kalmak):
varyemez: kimbikes stasis

277
ARİSTOTELES SÖZLÜĞÜ

yerme: epitimesis
yetenek: euphyia
yiğit: andreios
yiğitlik: andreia
yok olma (yokoluş): phthora
yok olmaz: aphtharton
yoksunluk: steresis
yol yordam bilme: epideksiotes
yönelme: rope
yönetim: arkhe - politeia
yukan: ano
yurttaş: polites
yüce gönüllü: megalopsykhos
yüce gönüllülük: megalopsykhia
yükleme: kategoriâ
yüklemek: kategorein
yüksek mevkide olanlar: hoi en
aksiomasi
yüzsüz: anaiskhyntos

zafer: nike
zahmetsiz: aponos
zaman: khronos - pote
(kategorilerden biri)
zamandaş: hama
zarar: blabe - zemia
zayıflık: malakia * astheneia
zina: moikheia
zor (zor ile): bia
zorla yapılan: biaios
zorunlu: anagkaios
zorunluluk: anagke

278
IN D E X
68 *- 99b = a68 l - 299b
ooa- i 3 b = 3ooa- 3 i 3 b

+ = recu rrit non sem el in co n textu

ağapes 7 7 b 19. 0 1 * 2 6 + ai<Mip 7 0 b a s - 5 . o a b 4 Sa<}rı\i>s aifl^p


ayatcâv tvıropias 9 l b27- 94*26
ayyelov o 5 b4 , B5. ı a b i 3 nl/>«(i'8ı*8
Hyetv ypapfii)» 8 7 b 8 o I o B ttt A v 7 5 b 5, I I . 0 3 * 1 i o iıp a v b i
aytvTfTOv ıro<rax»î \eyeraı 8 0 b6 + aıVflıjrrfr 7 8 * 1 0 r b a ltr B ifr b v İ ı r a v
rb Kvpias Aeyâfievov 8 2 * 2 7 coni. i v SAt; 7 8 * 11
HtpBaprov 8 3 * 3 1 . 8 ı ba6 aî<r(hı<rıs 9 0 b3 3 . 0 6 * 4 , 17
ayl)pa.rov 7 0 b2 a ir ıâ c r d a ı 8 0 * 1 9 . 9 5 a 3 2 . 0 9 * 3 8
âyıartiaı râv Beâv 6 8 a i 4 nfr*ov 9 5 * 2 9 . 9 0 h25
ıŞtöeı » 8 l b l l cu^t' quid s it 7 9 * 2 3 - 7 i ırâ î a/cuv
&Si)\os 8 5 b ı 6 7 9 *3 2 . 8 3 b28
âSıalperos 8 o b 1 1 . 9 9 “ 11 + o lk iv t jto v K a l n a S ıt/M T U cS v 0 5 * 3 3
aStd\vros o 6 ai 9 & x\a < rros 8 8 * 3 5
n 5 i<lıpopos ı o b 5 opp. l ı r i r a a ’i s , & vt< rıs 8 8 * 1 9
aSvva/uîa 8 8 b i 4 S u c o \ o v 8e 7v 6 8 * 2 0
o 5ivarov yivttrBaı fiiı IvSe^erat yeve- a K o i c ı v 8 1 * 2 2 . 9 p b 3 2. 9 1 * 4
<rOa1 7 4 b i4 . o o b4. n b32 dist. İ K p iP fia 8 ^ i i $
tf/evSos 8 ı b3 + aSuvarov vır06i- iu c p ıfie a r e p o v 6 9 b 2 I . 79*39 ^Trıo’T j j-
trtas, âır\ûs eod em lo co Aeyeraı p a ı o K p ıfie tr r a r a ı 0 6 * 3 7
S ıxü s, fl yap t Ş fır; a\i]6es eîvaı I u e p if}o \ o y tu r 6 a ı o 6 b37
eîıreıv o n yivoır tur, 1) r $ iril fitşMus İ K p i r a r o v 79 *3 3
8ob ıa s y n . Hroırov 73 15. 8 1 a İ K İ ıO t t a 7 1 b 6 . 9 8 b i 3
JS- 9 9 b 13 - 0 9 b x ı con i. S ü v a r i â \ ı j f l « 8 ı b4. 82 *38, ete.
8 ıa2+ aSvvarı&repov g 6 b34 a K \ o ı 6 r e p o v 8 0 *13
ael 8 ı/ 8 ıb 2$. 8 2 “ 3. 8 2 b i 5 âel fi)/ iA A o ıa ıo -iî K iv r )< n s K a r a r b ı r o ı i v 7 0 * 3 7
tv 8 3 b 16 rhv âel ^p6vov 8 0 *3 1 a \ \ O T p ıo v opp. o iK e lo v 7 6 * 1 2
aetSts co n i. Üfiapfov o 6 b 17 İİA oyov 8 9 * 6 . b 3 4 âA.J'ycus9 1 b 1 3
ai\p 7 o b 3 2 . 8 7*32. 8 9 *2 7 . O Ib 3 2 . 4A.U5TOÎ 8 4 * 2 9 . 9 4 * 1 3
11 *38. b 3 . I 3 a 25, 27 Svvarat ifid p r ıifia 03* 17. 0 4 b I I
iro\iı Pâpos (pfpeıv iıroKanBavi/ıevos âjuavpâ? 7 9 * 2 9
K tû f i c v a v 9 4 b22 a fie r a P \ r iT iis 7 9 a3 3
aSavaaıa «al aifitirrıs 84* 1 = &/X7IXavû* 90b2o. 9 1 a 4
atSıos 8 6 a9 Aftoıpos rris (lerafidaftas 06 * 3
aSavaros 7 ° b 9 - 84 a3 litfioptpov con i. ifiB cs 0 6 b 17
âflpeîV 93 a 29 âfitpİKVpros oeA^vr) dist. jut)voeiS^S|
adpoıÇeıv 0 2b 3 Ş ı x 6r o f i o s 91 b2o. 9 7 b27
PuyvırTos 7 4 b ı6 . 9 8 * 3 -rıo ı 9 2 a8 a f i t p ı a ^ r t r û v 7 9 b9 a ıu p ıt r fU ır - n tr ıs 94 b
aîSıos 7 0 b2 3 . 8 s a 2 3 . 8 6 a 9 oûSev 31 k n ^ u r f i r t r f ı a ı n o v 0 2 * 17
ıropâ (pvtrıv a. 8 6 * 18 âîSıcûrepov au(p6rçpüi 68 * 17
8 4 *1 7 avAytıv 0 6 * 9
aiSıirtıs 8 4 “ 1 âvdyK T i = (8 10 8 4 *15 —- r e K y ı fı p ıo v
aı'Scûî 9 l b 25 7 7 * 1 2 . 8 7 b3 4

279
INDEX
âvaıpcîv 8 3 * 6 . 0 3 * 2 3 68bSI ete. r i jUM» 6ya tov i ı p u r -
a.vaKİ.)ntrtıv 8 0 * 3 4 fû y o v , t b îe kiİra r f j s v h t js 1 2 * 1 6
& ,v a K w x t v t ı v 13*3 3 iv a r r a r ta 7 0 b 33
ava\a)if3&vtıv 71 b I 7 iw u > fia \ la t iy ıi/ıa K o s , & vu> ful\ w s v id e
itva\\oturov 7 0 * 14 + 8 8 * 1 3 sq q .
ivakoyla 7 3 b3 3 . 0 9 * 1 4 & (ta s 9 t b a 5
avaKayiÇeodaı 9 3 * 3 3 . 9 8 * 1 6 ifıo v y 33. 97 b7
avİKoyov 7 3 b 3 ete. h ip a r o s o a ba
âraA.^cıi' 7 0 * 3 4 . o o * r ı io p ltr r u s 7 6 * 3 1 . 8 o b3
’Ai'afo'yı{pas TTtp'i CToıyçtitvy 0 1 * 13. 03 a ıe a B iıs 7 0 b 3 . 8 4 * 1 4
* a 8 - b 14. 0 9 * 3 0 c v o u d Ç f t alBepa & ra ( 7 0 “ 19
övrl ırupd'j 7 o b 3 4 . o a b4 ıtepl yrjs İT rap ra trS a ı 9 0 b6
94 b i3 resp icitu r 69*“t i . 89* h r a v a r o s K lv r /t r ıs 7 9 b I . 88 * i 1 = ku-
16. K \ o < p o p ia 8 4 * 9
'Ava£tfua>5pos ıeep\ yijs 9 S b 13 re - k ır tıp ix ıs 7 o b i9 . 7 9 b29
sp ic itu r o 3 b l a (oî 5 ’ SScitot fiev \ c r - c a r tıp ia 7 9 * 3 6
roTtpov, iip o s Sk TVKvirepov) İıreıpoy trS/ta ovk çitti A c . 5~7 t&
’ApaJı/ıeVtjr -rfpl yr,s 94 b 13 respi- &x€tpov ovk ivSexeTaı Kiyeî<r$at 7 2 *
cîtu r o 3 b rx 3, 21 aoivarov &ntıpov vırb ırtırepa-
h ’draKtv 7 3 b32. 8 5 *8 . b3o ap.ivov itadtîv rı t) ıroırjtraı tİ> ıreıre-
hviıravms 84 * 3 3 paerpevoy 7 4 b3 3 sqq. İreıpav înr
&v<nr\i)poyy o 6 b4 iıct!pov oi'Scy ev$(xfra‘ ıraûcîv 7 5 *
a v a p x 9f i i ) r e s 9 3 * 1 2 34 fîü İvcıpoy tfVsı, /3aSt£etr 0 0 b
&varfh\cıv 9 0 * 15 . 9 4 * 1 14. 0 4 b 8
iraroA-fj 8 s b 18 iırex « ‘>' 7 i l l 3 - 9 3 b 2 Ö, 3 0
iy a v ^ s 7 0 * 1 3 i.T n j'K K a y p .iv Y iv f r a a r o v r ı s Z fv p p o v o s 84*
avav^rtriv 70 *35 3~
ei'nı5x f >'« K İ p v a ı (E m p e d .) o o b 3 i i m a r a 9 8 * 12
âvSptds 8 5 * 4 o ttA S t r d / ı a r a 6 8 b 2 8 + . 9 8 * 2 9 . 0 6 b 3
&ve<rtf 8 4 * 3 4 opp. ^ır/ra<rır 8 8 * 1 8 + â ır a t K tv T jir tıs 6 8 b 3 o + . 0 2 b 7 , e t e .
a v B p t iır t y o s 7 0 b i 3 âvöpcüirıVcoî 8 7 b 33 ipnpâ. 9 6 b 3 I r b â 7r.\oüv ırp<{-
k v ı t v a t 88b a6, 27 r tp o v r û v a v v B İT u y 8 6b 17 a ır \ o v -
k v u r i f a v 9 3 *3 . 9 7 b i3 (T r e p u s 0 4 * 1 1 & r\ â > s o p p . e f
âı ' l t r x t ı v 8 9 * 3 3 VTroöecreüis 8 l b 5 . ctırAâs (3a p v , k o O -
avonaıofiapis 7 3 b2 3 ıp o v ı ı * i 7 s q q .
avofioıofitpes 7 4 * 3 1 , 32 I n r o S fS fiK r a ı o p p . i ıt İ K e ır a ı Ö 9b 18
avrcptiıraı/Tos 9 4 * 1 9 ivTepf tırıs 9 4 b t ır o K p v ıp O c v T a 9 2 * 5 a u r İK p v ty ıs 9 4 * 2
&*•o \ a f i B a v 6 p t t y o s 9 4 b 2 l
, 17
a v r tır T p a fifitv c e s 7 3 * 1 âvoA .ûeti' 7 2 * 2 4 , 2 6 + . aToAfAu/ıteVoî
&VTİÜIKOS O p p . SiatTITT^S 7 9 b ı x l o b33
& v rtıce î< r 8 a ı 7 7 * 2 3 . 8 4 b33 S ırovoy 8 4 * 1 5
i p T t K iy o v / jt fy r ı v 7 2 b4 a v c p ia o p p . t ln r o p la 9 i b 28 & *o p i-
a v T iK p o v o v T a I 3 b 3 a « j' 9 i b2 4
a v r ıK e y t ıv a v r b s a û r Ş 9 4 b l o h.ır&<TTa<rıs 9 0 * 1 6 . b23. 9 3 *16
a v r lır o v s 0 8 *3 0 & w 6 (T T tifia 9 1 * 3 1 . 9 4 * 4
a v T i< p ep ttT 0a ı 9 1 b 3 &Tr0TeıV0f*cvr) 9 0 * 1 7
â v T ttp p İT T e ıv 9 3 b 25 & ır o T f\ t îy 6 8 b 2 6
& v tIx 8 ü > v 9 3 * 3 4 . b 30 âıroro/naı 9 7 b 2 5
&/£0 8 4 b s r s q q . 0 8 *16 -2 1 = Toy B ']b 2 g . 0 4 * 1 9
itıto < p a iv f< r 6 a t ^ l b ^ .
p^Kovs &PXV 8 4 b 2 4 âırb toO Svüj w a n irp u en s d is t . i v a v r i o v 8 2 * 4 , 6
■ a fiÇ ııe r ıs b 2 7 ı r p i r t p o y tov S e£ (ov S.TTTt<r8aı 8 o b 8 , 9 , 3 1 . 8 7*34
K a r a y iv tt r ıv 8 5 * 2 1 fiı/cc Kal k o t» 'A/»^ (i<TT^p) 9 2 * 5

280
INDEX
â p ı6 /ı6 s 7 a 1 ! . 0 0 * 15 çupayfa 8 5 b 2 i , 2 3
İ p ı a r a %xt,v 9 a * a a . b 5 â<>7) 6 8 b 7. 8 o ba 7 , 3 0
a p ı U T e p i v B c. a passim &<f>8apros ırotrax&s Atyfraı 8 o b 2 5 - 8 ı *
& p K T o s 98 *3, 4 1 r i Kvpıdrara Atyipcyov a- 8 1 * 3
â p / ı o v l a t û » & tTTpwv B c . 9 coni. ayevrjrov 8 2 * 3 1 +
â p x a îo ı, oi 7 t b3- 7 9 ‘ 23. ı o b l op- aıpttycu 9 4 * 1 4 , 16
XaıorepoL tt}s vvv jjAıKİas 0 8 1131 cu(>iKyfî<r6aı 7 0 b2 0 . 7 4 b 17
a p x < û o ı A ti-yoı c o n i. T r a r p ıo L 8 4*3 a<t> t< rrdvaı trans. 9 0 * 3 4 in tran s.
& p x h ’ & p x ecr^a l B c . 2 p a s s im . = o®ev 6 9 b 16 a tp ıa r a ır B a ı 7 1 b9
6j> t j p ^ a r o , t l f j p x * r o K t v o v f i t v o v 8 5 b a<popl(ttv 0 5 * 2 1 . i b . 1 7 . 0 7 b i0
7 7} a p x h S v v d p t fi n e i Ç o v t) ( i ç y i B t 1 a tp o p u l] 9 2 * 1 6
7 1 b 12 Ö€ioroT7j 9 2 b 2 2 T w y <pB ap- S ^ u X o î 8 4 b3 3
t û v , â îS iu y 0 6 4 10 T r p û ir a ı a p x < ı i
Ba/SuAt^vıoı 9 2 * 8
06*8 K i v r ıc r t u s & p x ’>> 6 8 b ı 6 . 84b
fia S ife ıv 7 2 * 1 1 . 8 1*9 e i î S m t ı p a v /8.
32 + e tc . 6 8 b25- 7 i b l 7
0 4 b8
a < T Ü tv e ıa oıpetvs 9 0 * 1 8
/3a 0 o s 8 4 b 3 5 . re /9a 8?j 9 4 * 2 6
âtrıtiSs I I b 1 0
( E m p e d .)
a C T iıp 9 0 * 19 . 9 2 * 5 . 9 8 * 3
fia iv c ıv 0 7 * 1 , 8
&<rrpa su bstan tia eorum 8 9 * 1 1 - 3 5
fid p fla p o ı 7 0 b 7
m otu s 8 9 b ı - 9 o b ı ı ordo 9 1 * 2 9 -
f i d p o s r o v a ı r e l p o v cru>fj.aTos & n n p 6 v i e r r ı
bıo figu ra 9 i b ı ı - 2 3 avaro-
73*34 sqq. t c K c ıp o v t î v a t f f d p a s
Aaı, Ss/ıreiî tcük &<rrpav 8 5 b 18
o S ı/ i'a T o i'7 3 b 2 9 s q q . = f i a p v t i 7 3 13
uarpi.ydkos 9 2 * 2 9
1 + 3 pa< f i d p o s 8 1 * 8 f i d p o s Zxelv
iurrpoA oyia 9 1 * 3 1 . 9 7 * 4 Sıct r û v
p a s s i m , e . ğ . t a f i d p o s t=xo y T a
atrrpûAoyıtcccv 9 t b 2 l
I iîo o ı/ tp tp e r a ı c o b24
it r ifi/ıe r p a 73 b 1 1
£ a p v k o 2 K o v ıp o v l i b . A jBapb aırA ais
âtTİfitpuvos o 6 b3o
d e f in it u m 1 1 * 1 7 j8 ap <5 d i s t . /3 a -
acnpaAccrTepus 10 *6
p v v T tK İv 1 0 * 3 2 TO f i a p v TTVKvÖv T l
£cr;£oAoî 8 4 * 3 1
9 9 b7 7roAAa fi a p v T e p a . iA a T T ü i r b v
curı&fiaTos 0 5 * 1 7
t y K o v Sv ta , 0 9 * 4
oTo/cror 8 0 *7, 8 & to . k t o )S s y ı ı . ıra p â
P a p in ıs 73 *26
<f>i<rıy 00b 18 +•'
/Ehfcrcs 8 7 b 9
â r a |/ o O i* 3
/SfA77 <ptpOfj.tva 8 9 * 2 3
İTfA cvT irros 7 3 * 5
p tK İrn 13 *19
İ T tA ^ Î o p p . T€ A flO Î 8 4 * 7 . 8 6 b 2 3
/3ıa tpfpftrSat, Kivtîa&aı 6 9 * 7 ete. la-
“A tA oi 8 4 * 1 9
Xbs &/i‘fıx<wos r r j s fiias 9 1 * 4
&T0juoı y p a f i / u d 9 9 * 1 2 & r o / m m ü / ta ra
P ı& fc a B a ı 9 6 b30. i 3 bao
( D e m o c r it u s .) 0 3 * 3 1 t 2> i w rb
fiıaia b.v&ym) 8 4 * 1 5 filaıay iraflor
&TO/IOV 0 0 * 1 4
91*5 plaıoî ıclvi)<rıs, < p o p i 9 1 * 2 3 .
arorov o p p . h /a y K a îo v 89 b r5
İTpvrov 8 4 * 3 5 9 6 ‘ 33
j 3K a o r d v t t v (E m p ed .) o o b 3 l
a v ^ d y tırB a t 7 0 *3 3 a v ^ a y o fiîy i) c tA ^ y i}
J3A.E1T61V o 6 b 3 l
9l bi9
( ia flS fia 7 9 b 3 2
a t ffıj ı o b 8 9
fio iA t < r 8 a ı 9 7 b 2 2
a ü ^ r ja ıs 7 0 * 3 1 + lo ba6
a iı Ç ı p ’i y
avTapKtcrrdrr) con i. ipıari) 7 9 * 2 1 98*9
P p o v T 'fı 9 0 " 3 S
avrofiaroy, rb con i. t2> i ı r i 83
fiu B is 9 4 b5
* 3 1, 33. 8 7 b25 opp. h/dyıcrıs
fîâ A o s o p p . oA ıj ^ y i j 70 *5. 76*3.
89ba ı
9 7 b8
a < p c u p f 7y 7 3 b a 5 . 9 0 * 3 & tp a ıp 4trfu>s
A e y e r a t t o /ua0ıj/*ariKt{ o p p . Ac ı r p o ı r - y e r ıp d ö 9 *2 7. 84*33. o 8 b l4
B fir tıe s 9 9 * 16 7«Ve«rır 7 0 * 3 3 . 9 8 b 9 + . o ı b3 3 +

281
INDEX
f) ö o p â y f v e a t t v iT r d r n I o b3 4 (cf. mıvrıSevaı 9 8 b34. 0 4 b27, 30 o p p .
II 3 3 } y î v & r ı s r i j s y r js 9 7 b 15 avvundvaı 8 0 *12
y tV T ir o v ıro ffaxw K e y e r a ı 8 o b 1 5 -2 0 . SıdAvms 0 4 b29. 0 6 *1
8 ı ba 8 co n i. <f>0apriv 8 2 * 2 3 . 8 3 b fiıafiaprâveıv 0 7 * 4
ao fiiane ve iv 8 8 *3 1
■ytvvâv 83b3 i . 8 6 ba8. 9 5 * 1 4 â e| StdneTpos 7 1 * 1 3 . 77*24. 8 1 * 7 . 9 3 b
iura/ıdraıv ytvvâv \ iy o s 0 5 * 16 30
<y & o î 6 8 b ı . 8 6 b i 7 s y n . K a r ijy o p ıa , Stavffiftv o â b3 i
ıa * 13 Stdvoıa a\vıroTcpa 9 4 * 13 = actio
yeıiSıjs 1 3 * 2 0 co g itan d i 8 0 b 3 = 8d{a 7 0 * 2 6
yi) e lem en tu m 7 7 *2 8 + . o 6 aao. o 8 b Stamırreıv 13 b ı
14- ı o b i 4 , 16 kvdyKY) yqv elvaı 6ıaırop«îı/ 7 7 b 2 9 . 0 8 * 5
.8 6 * 3 0 te rra e glo bu s B cc. 13, 14 SıappfryvvtrBaı 9 5 b32
rairrb fiiırov rrjs yTjs Kal rov ıravris SıaoırâaBaı 9 0 * 6 . I 3 b 11 SıetmraıTfie-
96b ır s q q . ı a * ı vov 7 4 b l 8 . 9 6 * 8
yijpas coni. <p8ltrıs 8 8 b 16 Sıdmta<rıs T 3b2o
ylyve<r8aı 70 * 14. 7 4 b l4 . 7 9 ba ı . 0 5* Sıdaratrıs 6 8 b6. 7 4 b20. 8 4 b23. 8 5 b
33. o o b25- 1 3 * 1 3 r â v &<TTpcnv
İ1
y y û m s 98ba3 8 8 b 10
ypd/ifiJl — n eyidovsrh i<j>' ev 6 8 * 8 . SıdcrT7)ixa 7 i b30. 8 8 b i2
7 1 b3r - 7abi7&t o / i o i ypafifiat Sıare\eîv 80*30. 83*30 ete.
9 9 * ıa ypau.fi)] ırpbs ypa/ınbv ırâs SıarldttrBaı 80*20
<rvyrl9eraı 9 9 b 3 4 + Kara ypafifir,v SıarplÇtıv 05 b 14
ibidem Sıa<pepeıv 7 i b 5 . 8 o b3 5ta<pepe<r9aı
7P<^<=ıv 7 2 * 1 3 . 7 9 b3 4 98 “ 1 4 Sıa<f>()>6vTws 7 7 * 6
y p v ıt& v , r b 7 8 * 3 1 y p tr r d r r is = Ka/j.- Sıatpevyeıv 0 4*8
m ) \ 6 n ) s i v fr ıv l 7 8 *39 Sta</>v\drTeıv Tas 8e<rtıs 06* 13
y v fiv â £ e < r 8 a l 9 2 * 2 5 5 ı5ao-ffaAıa 80 * 1
youv/o 8 7 * 1 8 . 9 ö b 2 0 . 9 7 b 1 9 . ı ı b 34 StSotrBaı 83 * 6
SıcABiîv 7 2 * 3 , 29. 08 b ı
!a\j/ı\bs aîfrfıp ( E m p e d o c l e s ) 9 4 * 2 6 SısfeAfleû' 7 9 b5
B C. 2 p a s s im . * t o v 7 r\ a - Sııevaı 91 * 2. b 4. 07 b 13
ravs hpxh Ö 4b a 5 Sııcrrdvaı 9 0 * 3 5 . 95*30. 0 1*15.
& i) H İ K p i T o sd e e le m e n lis 7 5 b 30 s q q . 0 9 b 33
o o b 8 . o 3 * 4 - b 8 . 0 5 * 3 4 . b i- 0 7 * SiKaıti/ıara 79 b 9
16. 13 *2 3 r e s p ic itu r o o b 3 2 95 * 13- ° o b 3
r b h A c I to î alrıov t o v ııiv tıv r j j v yrjv Slvı/trıs 8 4*24. 9 5 * 1 0 co n i. kvA iitis
9 4 b l4 9 0 * 10
h u k y v G H T ts 9 0 “ 2 7 * ŞıopiÇfiv 0 9 *3 3 . 8 ob 17 . SıapltrBat
Sıdypa/ifia 7 9 b 3 4 - 8 0 * 1 , 3 (p a s s.) 9 8 b 4, ete. (m ed.) 08 b ı
8ta8eSd<r0«ı 7 0 b 1 7 Sıupıo’fievov o ı b i7
SuiSrıKos 9 0 b 2Ö Sıxirofios crçKijVTi 9 l b2 i. 9 2 *4
îıa Ö fV e ıs 8 0 * 2 3 $ı\l/rjv 9 5 1>32 <pı\o<ro<p’ıas 8. g t b2 ’j
Sıaıpeîv 8 o b 4 . 9 7 b 3 - 05*2. 0 8*6 s/ga 7 0 b20. 8 3 b30. 9 8 b25 Bılt-as
dıaıperdiv 68 *6, 28. 0 5 * 2 , 5 Kal Kiyovs 9 3 * 3 6 (cf. 0 6*8 )
81 atpfcrıs 9 7 b 2 6 . 1 3 b 2 0 e:? tV iV e S a Sp6/j.os 9 2 *2 6
8 6 b3o SûeToı 96 b 6
SıatpfTtKÂs c o n i. tvSıaiperos I 3 b 7 S6va/iis 7 Ş b22. 8 ı * ı r . 83*20. b 4.
S ıa m jT ^ s 7 9 1 1 1 8 5 * 1 , 24, 29. b4. 9 3 * 1 1 . 9 7 * 1 7 .
SıaKvaUıv 9 0 b 3 4 . 9 1 * 2 2 O lb ı8 . 0 2 *7 . 1 1 * 4 8. ıronfriK^ f)
S ıa jcoa fieT v 8 0 * 2 0 vaBrtriK’fı 7 5 b 5 oûSe^tıa S. toD
StaKittv sy n . Sıatptîv 0 5 * 5 opp. 7 t7 oyevoı 83b 13

282
INDEX
ivvturBaı, Svvdfievov 8 3 * 5 + . ° 7 b 3 1 Sıtopıtrev ırtpl Kovıpov Kal Hapios 09 *
Zvvaris (-6v) 8 ı * e t bp a ss im (v id e 45 u- *9
varov) ip.irtpiXaixfia.veiv 0 9 *6
Svvetv 9 0 * 15 . 9 4 a r Sûffis 8 5 b i9 . 4/ıviSıov 73 b 7
9 8 *6 t/nrpo&Btv 8 4 b25, 29 sqq. opp . oırı-
Suır/cuTjrâs €xeı* '9 4 l>17 o-0ev ib. 3 1. 8 5 * 14
8v<rx*pe<« 0 9 *2 9 Bvijtİi Ş. 8 4 *14 HfHpptOV 84*32
$vtrx(PVs 0 4*22 (fi\jwxos 75 a a6. 8 4 *2 3 . 8 5*29. 9 1 *
SaStKdtSpov 0 7 * 1 8 a3
iva\ \ d£ 7 9 b 14. 8 0 * n . 8 9 * 5
t~ytcpa.T'{]S 90*20 iv av rlo y 7 0 b 3 2 + . 8 2 * 6 . 8 6 * 3 + . 10
eyKvıc\ıos KÎvt]<rts, ıpopd 9 3 * 1 1 . 9 6 * 3 5 *2 5 ev evi eV. 6 9 * 1 4 iv a v r la s
<?. <pı\o'ro<p4ına.Ta 7 9 *3 0 £ aafiara 7 4 * 6 . 8 5 b2 5 . 9 3 * 2 0
8 6 * 1 1 . b6. 9 0 *2 ' ^vayTi^TTjres 7 1 * 2 6
tyXaPi *v 73 b I 5 - o 6 b 24 iv a v r la a ıs 7 1 * 5 . 2 8 b 6 ete.
(SaSifia 9 5 b33 ivaıro\anPdvftv 9 4 b37
eîSoî op p . 0Aıj 7 8 * 9 + sy n . poptplı ivapfxivıos 9 0 b23
77b33 + Tb ju6«< ırfp ıe x °f toû fva$>âıf/a<ra 01 b 2Ö
5 e Trepu^^Lçvov rtjs uArjs 1 2 * 1 2 ivSeSefieva roîs kvkA ois İo'rpa 89*33.
Sıaıpeîtrffaı Kar i . dist. /cara avfiflc- b33- 9° a i 9- 9 1 * 1 1 - 93*7
fiıjıc6s 9 9 * 30 ^v5e'x«o’0o* 6 9 b3 i . 7 0 * 1 0 . 7 4 b i4 .
eivoı, = e ssen tia 1 3 * 1 9 + 83 b3 2 > ete.
eîoaytîv 7 i b I l ifv$o(a 0 3*22
İKfiiAheaBaL 7 l b2g iv ep y e ıa 83*20. 02*8 , 24. 0 7 b32
(K&atrıs 6 8 b3 ^ve'^ecrOat 09 * 29
4ıc0epfialvecr6aı 8 9 *27 4vı<rrdvaı 8 ı * s o . I 3 b 3, 4
eK0\ifie<r0at 10 * 10 . ftcÖAtıf'tî 77 b 2 ivrrTaTtKİs, i v m a o ı s 9 4 b ı ı , 12
İKKtxvrat (E m p ed .) 94 *2 7 fvrfXcxeta 1 1 * 4
eKKplveaöaı 0 2*23 eKKptms 0 5 b 23 tvropvüs 87 b 15
İK\fiı(ııs ort\4ıvııs, t)\iov 9 1 b 22. 93 b 23. 4vmdpxsw 9 1 * I x - 0 2 * 1 2 , 3 3
9 7 b34 + ££<£,y»i'oy o 6 b7
İKmıpovv 8 9 * 3 1, 24 iÇaıptîv 7 0 * 2 1 . 0 7 b4
eKpnrr^v g 6 b25 i£aprâ<r0at 7 9 * 29
<EKtTTÜ.tTlS 8 6 * 19 e fijî (v .l.) ı o b 12
e\drra v 81 *26 4&dxıaros 7 lb IO- efco0€ v 79 a ı 8
8 7 *2 5 . 8 8 b33 f^ıardru <popd, 17 7 9 * 2 0
i\€<pavres 98* 13 eırdyttv 6 8 * 2 0
«Xı<r<rtraı t) o<|<ıs 9 0 “ 17 İTtayayh 7 6 * 1 5
İAtctıv = fi&pos fX flv I l b 9 iıravaıpfpftv 8 5 * 2
iWeiıreıv 6 8 b 4 iıraveptaBaı o o b2Ö
<'EAA.7;«'€î 70 b 7 iırdva 8 7 * 9
^/ijueASî g o b3o. -etrrepov 84b3 IvtKTaaıs o 5 b l 8
’Z/ııreSpKXrjs â 'AıcpayavTtvos 79 b 16 ; iırtKrelveıv o 3 b2 8 . 0 5 b l 6
c a n n en eiu s citatu r 9 4 *2 5. o o b3o; ?jre<rflat 8 9 * 1 1 , 13. 0 2 b n
d o ctrin a de e lem en tis e z p o n itu r &rex(ly 87* 17
T c. 7 (oû y iv ıa ıv e£ aAKf\\âv 1r01.fi, emjSaAA.eıt' 7 2 * 2 5
a\\b. tpaıvofiîvifv yevt<rıv 05 b 3); de iırıy ly v ta B a ı 9 7 * 3 2
m undi a etern ita te 7 9 b ı 6 sqq ; İ wlSi )\ os, - m 9 3 b 29. 97 b34- 98 *8
te rr a e quietem v o rtici a tlrib u it iırtSiopiÇfiv 03 * 13
9 5 * ıo s q q . o o b 3 (cf. 84 *24); prin- iıriSoarıs 7 7 * 3 2
cip ia eius A m o r e t D isco rd ia 8o* eırıfeuT'i^irai 87 b 8
1 1 . 9 5 a 3 i- 0 0 b30. 0 1 * 1 5 oû5 f>- iıriKpaTOvv, r b 6 9 *2 +

283
INDEX
imKauPdvftv 0 5 b 19 8 1 *2 8 . 88 *1 4 . ı o b 12 ete.
iırtnivtıv 1 3 1113 itp ıa r â y a ı (sc. r fy v Ş t d v o ıa v ) o o bfll
iıri)iifjLV İ\< TK t< T6cu 0 9*2 5
iıriıreSos a d j. 8 6 b i 3 rb 4-jrUtSov (rjv 7 9 * 3 °
su b st. 6 8 * 8 . 7 3 b ı8 . 8 6 b i 3 . o ö b 5 Cvrtîv 9 4 b6 , 9
ete. P la tö n ico n ım se n te n tıa e re- (■ fir r ıa ıs 9 4 b 8
fellu n tu r 8 6 b3 7 . 9 9 * 1 . 0 6 * 1 Ç o it7 9 * 2 4 . 9 2 * 2 1 , b2 9 . f â tS ıo s
iır ıır A tîy 1 3 *1 7 , ao 8 6 *9
tnııt\4frTttv 9 4 * 2 5 {Şov 8 4 b 15. 8 5 * 1 5 . 8 8 b i 5 + . 93>'6
l*nro\dÇfiv opp. v<piırra<r6aı 6 g b a6. (lİT V p O V 0 8 * 3
7 3 *3 7 . 77 b ı8 . 1 1 *1 8 , 38. ıa * 6 .
X3ba ı fjK t ıv 7 9 * 4 - 0 4 *2 3
tmıroKîjs 9 9 * 4 o b i
fı\ u c la 8 3
Mırovos 8 4 * 1 7 ?Aıor 7 8 b 17. 9 0 * 1 5 . b ı 8 . 9 l b 2 2.
iırntp6<r6r\ms 9 3 ba a (v .l.-to r u ). 9 7 b2 9 9 3 b24 vide İKKtupıs
İTiaKİttrtaBaı 9 9 * 10 iin c p a 9 3 *2 3
iırt<rr^ftııt y ırtpl <p6<rtas 68 * I toitj- T)fU KİK\tOV 7 1 * 1 1 +
rucfı, ıpvvtKT) 0 6 * 1 6 &Kpıf}*<rT*Taı T jfii< r< p alp ıov 8 s b ı o , 3 3 , 2 4 . 9 3 b 2Ö.
i. 0 6 * 3 7 08*2 6
iırl<rxflv n * 9 ' H p İ K K f i a ı <rrijA.aı 9 8 * 10
ittiraa ıs op p. Üvttns, &Kfij 8 8 *1 9 + ■ " R p d K K t iT o s 6 ' İ ı p e r r ı o s 7 9 bı6 . 9 8 b3 3
ba t resp icitu r 8 9 * 1 6 . o 3 b ı ı
iiFiTtivtıv 8 8 b37* 8 9 * 3 . 9 7 ba i i p e t u î v 8 9 * 4 , 7. 9 4 * 1 6 . 9 5 * 6 . 00*
MrrıScs 9 0 * 3 3 . 9 8 b2 5 38
inırt icvaı ypa/ı/ıfj ypa/ı/vtıv 9 9 b s 8 y p tu 'ıa 8 6 * 2 6 . 9 5 * 7
im nfiâv 8 5 * 2 6 ’HcrfoSos 9 8 b 2 8
İTriTvyxdyfiv 8 8 * 'ı . 9 3 * 3 2 T )< r v x d ( t tv ı ı b 2 3
İTrı<pivfta 8 5 b3 0
iırıxtıpeîy 7 5 b ı a SaArjs 94 * 3 9 re s p icitu r 0 3 b u
iıruıvvfiia 7 o ö2 3 . 7 9 * 3 8 S a v fia iT T o s 7 1 b 15
İpya Kal rdBi) d ist. ovala 9 8 * 2 8 , d fâ c r S a ı 8 0 * 2
3 2 İ khctt6v itrrtv, wv iorlv tpyov, B e îy 7 o b23
tuefca tov fpyov 8 6 * 8 BftO S 7 9 * 2 8 + . 8 4 * 3 . 8 6 * 1 0 + . -0T€-
ip^ptt)» KaTaSucd(t<r8at 79 b 10 pos, - 6 r a r o s6 9 *3 1 . 7 9 *3 4 . 8 8 *4 .
f<rxaroı riıtoı (v .l. itrxarfvovrts) 9 8 * 9 3 b23 - a s 7 9 *2 3 r b 0 e îo v 7 0 b
14 İaxarov tov ıravris 0 8 * 2 1 . 7 + . 7 8 bl5 . 7 9 *3 2 . 8 6 *1 0
l o b9 0e<ir, öeof 6 8 * 1 5 . 7 0 b 6. 8 4 * 1 2 4 0.
ertpos 9 9 * 1 Bdrtpa 7 2 * 12 irtpas o iıS ^ v ı ı d r y v ı c o i f î 7 1 * 3 3 B to v iv e p -
84b9 y e ı a & 6 a v a < r ia 8 6 * 9 f i a v r e t a ıre p l
thaurfhrr&rtpa 8 9 * 7 r b v B e i y 8 4 b 3 (c f. 7 0 b 6 )
flSıalptra I 3 b6 + Beppalvfiv 0 7 * 3 , 13, 2 0
* 4^9e ıo 8 7 b 3 i o 6 b3 a . 0 7 * 1
ö e p fia v r iK İs
tvBfîaypafifii), tpopd 6 9 b 13. 6 8 h ı 8 + . B fp u S r ifs8 9 * 1 9 , 33
7° b 34 - 7 1 ‘ 1 3 - t/ı ebBi 7 5 b ı 8 Biatıs Sıatpv\drrfiv 0 6 * 13
tyBvypafipos 8 6 b I 3 , 2 5 . 0 3 * 3 3 Bttapftv 7 4 * 2 0 . 7 7 b 8. 0 0 b2 0. 0 4 * 2 5
o 6 b34» 0 7 * 5 +
€ v k ( v ijt o s Beaıp/a 7 1 b 6. 9 8 b5
fC^o-yov 8 9 ba a -ûrtpov 8 9 * 2 2 -â - 0 v t)t6 s 8 4 * 1 4
rarov 8 6 b3 4 tv\6yas def. 7 9 b l 8 BopvfitîaBaı 93b9
ebipurros I 3 b9 Bpâcos opp* alSds g ı bs6
tvıropia 9 1 ^ 2 7 9 5 b3 i
e6<p9apt o v 8 o ba 5 -6rtpov 0 5 * 6
İ<papfl6T T f l V o 8 b2 fS A »6S a2 i . 7 4 b2. 7 6 b 2. 8 5 * 2 5

284
INDEX
ISıos (v .L ) 7 4 b3 2 . 9 2 ba7 ete. ırpûrov Kivovv 88b I + k.
îSpietv a’t&fiara repl rb y.iaov (eıri roû T a s ı n r o B e a e t s , T a f i e y ı c r r a t û v fi a B i ] -
>ıe<roı;)«Spı;/ievo87a 3 l . 9 5 ,)l 4 ÎS- (tariKÛv 7 i b ı ı . 77*9. 9 9 *5
pv<r0aı 7 8 b i 5 K İ tn jtr ıs K i t r f ıa e ı s âırA.at, f i i K r a i 68b
İkovûs 6gba ı 30 + . 0 2 b6 K ivT )< reus g en era 10*
fMetrBaı 9 3 b 3 i . 96*2 6 23 K i r f ı t r e a s a p x h 6 8 b ı 6 (cf. 8 4 11
9 8 *1 1 2 6, 27) a v a y K a io v î m i p ^ ı v k . r o î s
’l £luv 8 4 * 3 4 â ı r \ o t s < rıo/j.acn 0 0 * 2 0 r o û <r< paıpo-
hraadrıvaı .87 b 10 t ı S o v s S v o K iv f)< rets 9 0 * 9 â p .a i S v -
iaofiapiıs 7 3 b 24. o 8b34 v a r o v 4ır l T & v a v H a ı r o t e îo ' B a t r r j v k .
İaos 74® t a . 7 4 b 3 2 ete.
itrratrBaı opp. els &v(tpou iivat 0 4 b27
95” 15 „ k■
KIV 7IT M 0V 88 V 9 1 15. 1 0 *3 7 + .
Itnapla irepl (pv&eaıs 9 8 “ 2 10*3 0
ia r is 9 1 * 1 4 KIVT)TİV 1 0 * 3 0
l<rxvav8t)vaı 9 2 b l 4 , 17 K\etpvBpa 9 4 1120
icrtfs 7 5 ba o . 9 7 * 1 . I 3 b ı 6 + kû l\ o s OPP* K vprS s, A B v s 7 0 °3 S
’ I-mAfa 93*20 KOl\OT€pOV 8 7 b6
KofiAfıûs 9 0 b i4 - 9 5 b ı 6 -o r tp te s 0 4 * 1 3
Ka6i\ ov o p p . k o to ftSpos 74*20 k İ vutis 9 2 * 2 6
opp. tpv<rucûs 80*33. 8 3 “ 18 (cf. 82 Kİpcrj) o o b3o (E m p ed.)
* 14) KOO’/J.OTTOieîV 01 * 13
KaUıv 0 7 * 2 + k 6<t h o s syn . t c £| ıs 0 1 * 1 0 sy n . o v -
K aıv ortp u s o8 b3 i p a v â s , t o v S \ o v a v a r a ı r ı s 7 4 * 2 7 +.
KaiKiîv 8 9 * 1 1 . 9 3 * 2 4 ol KaXoifj.tvoı 8 0 * 3 1 . 8 s b 12. 9 6 * 3 3 . o o b ı8 + .
TlvBayipetoı 84b 7. 93 * 20 01 * 19 c r c p a ıp o tıfir ıs , K a r ’ a tc p ifS e ı
Kafnrv\İTT]S 7 8 * 2 9 ev ropvos i k. 8 7b i5
KapreptK^repov 87b34 K o v t p lÇ ft v 0 9 * 6
K a p rep is 9 1 * 1 K O U (p t(T T lK Ö V I O * 3 2
KaraStKiiÇtcrBaı 7 g b ı o Kovtpov Kal fiapv, lib. A Kovıpov dist.
K arafifrpe'îv 73 * 32 KovtptıTTik Sv 10 *33 K. âîrAcSî 0 9 b
KaraırKevdÇeıv 9 3 a 24. 01 * 17. 0 9b3 l 5 + . 11 * 17. b 14 (c f.6 9 b 25 ) d is t
KaraaırdifLevov 70 * 9 K. ırpbs &AAo 0 8 * 2 9 +
Karatpdvai 68 * 18 Kov<p6rt ıs 73 * 26. o o b 24. 0 1 * 2 3
Kardıpao'is 86 * 26 KpaSalvfTaı V oıf/ıs 90 * 22
KaTa\pîia6aı 70b24 KpaTÛv 7 1 * 3 0 . 9 1 b 7
Karex(tv 8 4 * 16 Kplvetv 7 9 b 13
Karıryopla 81 * 32. (v.I.) 68 * 18 Kvaffos 95 * 19
KaroiKçîv 9 3 b 28 Kvffos o 6 b7. 07 * 8, 13
K&ropOovv 92 * 28 kvkAcîv 00 * 33
kc(t£o 84b2 i. 0 8 a 18 al. r b &yu t o v kv k\ ik 6s 89*30 -K as 7 2 b24
SıpıOfievov, t b K. Trjs v\rjs 1 2 0 16 k 6kK os 69 * 20. 79 b 2 ırpû rov t û v im -
rb fiv&> «al k. iv t o î s <pvroîs Kal to ît ıreS av < tx v ^ t u v 86b 18 + . ovk %a-
(ıpoıs 841117. 8 5 * 1 7 K a rarip m t iv &ıretpos k . 7 2 b20 öpiÇavK. 97
77 a 3r b34 k 6kK<p o’rpftpto'Baı, rj KvK\tp
KOUtrTlKİv o 6 b32. 07 * i <popd6 8 b ı 8 + . 6 9 * 3 . 72*5. 7 7 * 2 3 .
Kcvfo, tJ> def. 7 9 * 1 3 (cf. 0 2 * 1 , 8. (cf. 8 6 * 3 ) kvk\<p (ptpoficvov crû/j-a
0 5 * 1 7 ,2 1 . 09*6 + ) OVKİHTlKi- 6 9 b30. 7 0 * 3 3 . al. k İk K o i t û v
vbv roû ovpavov 79 * 12 &<Tıpccv sy n . (rtpatpaı, B c. 8
KevTDOV 72 * 14 KVK\OTtpİ\S 9 4 * 8
Kijpiî o5 b3 o KVK\o<f>opla (v.L ) 8 4 * 7
kıB aplfeıv 8 ı b ı o -tVaı 88b32 KvhUo-Baı 9 0 * 2 5
KIVttV, KIVttoBai 7 2 b24. 77 * 1 4 . 0 7 b3I k İ\ h tis con i. SiVtjitiî 90 *10
141.4R 9

285
INDEX
Kvnaivfiv 97 * IO fUvfiv 7 6 * 3 3 . 0 7 * 8 ou <(>(peraı Kork
Kûırpos 9 8 * 4 <pvtrtv, Kcâ peye 1 ivrauBoT 9 5 b 2 3
K v p ıd r a ra t & pxa t 85 * 26 K vpu & rarov, fitv o v r e s k a r i p t s 9 0 * 2 1
r b 93 ba K v p lu s 8 o b 3 a . 81 3 * . / iep o s 8 5 b 3 i ıcaTck /t. 7 4 * 2 0 . 97b n
0 6*17 /ifin t fiP p ia 9 8 * a
KvprJs 70 b35. 9 7 b a8 v id e ko7A.oî fı4<rov ıroW a xâ s \ 4yercu I 2 b2 opp .
ku A v ç iv 8 4 * 1 6 ivavrla 82 * 18 opp. ttipas 9 3 b 13
K<?os (v .l.) 9 3 * 2 9 ju. r o v ıra v ris8 7 * 3 1 . g 6 b 15. ı o b9.
12 * 3 ou raitrb t o v fcSou « a l t o 5
trıi/M T O S f i . 9 3 b 4 + d v â /i. 8 8 *
\ a fiir p iv 9 2 *6 30 +
\«ırro^ « (i^ s 0 3 b 1 9 . 0 4 * 3 0 H tr a fia lv fiv 9 8 * 3
\ tw ris 0 3 b l 9 , 2 4 + liMrdfiaa-ts g8 bI. 05*27. 0 6 * 2 2 /t.
\ e ır r ir ııs 0 3 b34 + e fe &AAo y 4vos 68 b I
Aeu/cnrıros 75h30. oob8 . 03*4 tterafio\‘f) 7 0 * 2 9 . 77 * 16. 10 a 3 5
koyiK&rtpov opp. tputrııcâs 7 5 b l 2 fit r a W d T T € iv 78b39
Aıpyoî = defin itio 78 *4 sy n . ^tûfloı fieraÇû, rb 7 6 bı . 9 3 * 3 2 . 1 2 * 9 . 6 1 ,3
84*3 , 21 = ratio m ath em atica fic r a p p v 0 fid £ c < T ( ) a ı 0 6 b 13
7 4 * 7 < 7 5 * I 3 > *8. 90 b 22 = ratio, lierdaratrıs 97b33
a rgu m en tu m , opp. Ta tpaıvifieva / u erao’x ^ iU a r i^ c ( r 0ı » 98b3l
70 “4. 7 2 * 6 . 79 b9. 9 3 * 25 , 26. 96 * /t6Ta<r^ 7;/i^T((rıs 0 5 b2g
30 X, Sji*v Sâjjs, iv rp 78 *24 fifT a r iS e ır d a t 8 9 b 19
\v*ıw(4»op(a») 9Qb33. I 3 b4 f i€ T e < e p l£ e t v 9 4 * 14, 1 6
\ v t r ı s 97 *31 ptrtvpos 94 * 34
fifr p e îv 73bi 3
fitrpov 8 7 * 3 3 , 2 5
f ia fr fııx a .T a 9 9 * 4 . 0 2 b2 g fijj/cos & 4 b 3 4 . 8 5 * 2 0 . b 8 . « a r d /x.
l i a S r ı / j a T i ı c d ,-ret 7 1 b I I o p p . Tcfc t p v a u c d 9 9 b 2Ö. â S ıa t p e r a fi. 9 9 * 1 1
9 9 * 16. -kov co n i. &Kİnjrov 0 5 * 2 6 /ıfo 97b25
fia B tifia r iK o l 9 I b 9 . 9 7 * 3- 9 8 *15 fiıtvoeıS’fıs 9 l bs o , 3 3
/ı. i ı r u r r i i f u U 0 3 * 2 1 ( c f. 7 i b l l ) /jTy/ta 97aJ 7
p a K a p ıo s 84 * 29 H ik t & s 6 8 b 1 8
fta K p d v 9 0 * 1 7 fjU K p d , r â = Üro/ua u t v i d . ı s b 3 o
/la K ıa c iv d e f. 9 9 b 1 3 -û î I3 b4 /ıiKpo/tepfit 0 3 b 2 7 . 0 4 * 16. b 9
/uu'rfi' 9 9 b 7 q u i d s i t , ib . 8 . o 3 b 2 4 fU K p 6 r j)s 0 3 b 2 6 +
f ıa v o - T fp o v 9 6 * 1 9 (iv a T a io s n b 4
ixav6ri)s 0 3 b 2 3 H v ilM 70bl 4
y ta v T tla 8 4 b3 ftoîpa 8 4 * 3 4
p d v r ıs 8 5 * 3 fi6 \ ıP S o s o 8 b 7 . ı ı b 4 . 13*17
p a p a iv e ır B a ı 0 5 * 1 1 H o \ v / 3S İ 5 e s 8 9 * 3 5
paprvptîv 7 0 b 5 . 8 4 * 1 3 . 8 8 * 7 . 9 * 3 3 fjL o y d S e s 9 2 * 1 9 . 0 0 *18
f i a r c U u s 9 4 * 2 7 (E m p ed .) y .6 p ıo v 6 8 b 5 ,1 3 . 7 0 * 4 . 8 1 * 1 0 . 8 4 b ı6 .
/lirııv 7 1 * 3 2 , 3 3 (cf. ib . 2 3 ) 9®b34
07*3 0
fid x < u p a /uop<p-fı 7 8 * 2 + aû rjj ıtaö1 aîrrr\v opp.
HİXflr®°* ° 3 * a o - 06 * 37 fif/jıtyfiîvTi fierâ rr/s vhrjs 77b32 (cf.
fityaho/icrfs o 3ba^ 7 8 * 14)
fieytBos Coni. (rcî/ua 6 8 * a , 7. b 1 5, 19 flOVO’tKÛ S 90 b3 I
al. /t. #\<£xı<rT0*' 7 i b ı o — ıro- fiV $ tK Û S 8 4 * 2 3
<r£ n jı 7 3 b 3 . 8 9 1)i 4 + ftv B o s 8 4 * 1 9
fieS'urraaİat 8 g b ı . 9 8 * 9 /uupıojrAdûrıov 7 1 b9
fit\as 93 * 6
MfA.ı<r<roî 9 8 b 17 vgîkos apud Emped. 95*31

286
INDEX
vor/ıraı 7 8 *6 kyintros Kal &<t>8apros A c . IO -B c . I
voijriv 0 6 *2 8 <JXnpa trıpaıpoeıSks * x e< ^ ' 4* B c . 4
1’otrtpiv ı o b3 i . r a * 19 4 i . e/j.\fıvxos Kal e x el Kirf\atu>s &p-
viaov SfKTUciy ı o b29 Xvv 8 5 * 3 9 5 ö. trâful r ı Bflov
vvv, r i 0 0 *14 8 İ6 * ıo
oû<rıa Aeyet) ovaias rd t e âırAâ a dla ra
‘E tvoKpdrys re sp icitu r 7 9 b3a . . . Kal Stra İk ro iruv 9 8 * 2 9 4>ı>-
’S.tvorpdv-rts 9 4 *3 3 sq . (TIKOİ i . g 8 b3 vpı&Tl) S. Ttcy <ro>-
(ÖAov o 8 ag. n b4 fiAruv 7 o b 11 (c £ 6 9 * 3 0 ) =rbrl
%v elvaı 7 8 * 4 , 1 9 . 9 3 b l 5 kotcI
tr/Kos 68b ıa . 7 9 * 7 . g o b 35. 9 ı 6 17. t V <5. op p. yevitrtı 11 * I v id e ır<£flr|
9 4 *8 . 9 7 * 3 3 . 9 8 *18 . o 5 b i5 . o 8 b t<pe\os 7 4 * 1 0
3 2 + . 0 9 * 4 ,3 4 btpBaknis iv 6<pBa\fiots <pa(v«r8aı
Sffev t/ kIvti< tis 85*23. b l 6 8 7*17
olıctîos 7 6 * 12 . 9 4 b ı ı . o r * 5 oxeîv 94 *33
oıcrdfSpov 0 7 * 1 6 Sıfiî 8 1 * 2 6 . 9 0 * 1 7 +
o\ıy6ri]s 0 8 “ 15
S\ov, Tb opp. rd Hffrr) 7 0 * 4 . 96*”35 •ttaylus 98 b30
= universum 8 6 b3 . o 6 b 5 i. Ktû mlft} Kal ?p7a d ist. ovalat 98 * 2 8 ,3 3
ırâv 7 1 b 5 * 9 4 b3 2 8 x « î 7 a b xa. t 4 ir. Sıaıpcra, n l r r a 5j x » r 99*20
7 4 b2 9 . 8 0 * 2 3 co n i. rnlr/ms 75 *34
âfiaKfo 8 7 * 3 4 . 8 8 * 1 3 ıriS-tuM 9 9 * 3 3 . 1 0 * 3 0
âfuryeviıs 0 6 * 1 1 . o 8 ba a ıraBıyruciı Siva/us 75 b 5
i/ıoetSfo 7 6 b5 , 3 0 , 0 8 b8 , sed â/ıoıoeı- v& kT ) 9 2 * 2 6
Sis 7 8 * 1 9 ıraju/tey^flıjı 7 i b i 3
ifioıof)apT)s 7 Ş b 3 3 , ırdftırav 8 6 *6 . 9 3 *3 0
6/jtoıouS‘fıs, v id . i(u>fi8fo ıra vS ^ er, r i o 6 b i 9
ifioıofMfrfı o2 b3 i + TravaTTtpfiîa 0 3* 16
S/uoıoj 0 7*39. ı o ba , 5 al. Sfioıaıya- vdvrjı 6 8 * 7 . 9 7 *2 3
vlaı ırapafİTjvaı 7 1 * 8
Afioı<İTi}s 95b l l , 30 ırapaSıSivaı 70 b i4 . o ı bs 6
ifto\aryfîv 90*8. 06*6. 09*36 â/io- 7rapaiü}p7](rıs 0 6 * 3 1
\070tifievMS 8 4 b 4 ırapa\t£ır*ıi'8 5*26. 0 1 * 1 6
ifio r a x 4s 89b9 n-aptfAAaft? 87 * 18
&Hİ<pv\os 07 bI ırapd\oyov 9 2 * 3 1
i/u&vvfM 7Öba ırapa<p4pea8aı 7 2 * 2 7
SmaBtV" opp. fftırpotrBev 84*32 + n'apcKrpfjSco’daı 89*20
İTroBevovv 7 1 * 3 4 . 7 3 * 1 1 ırapt\8tîv 7 2 b 4, 9
&*oaaKi<Tovv 73 *32 ıraptvox*-eîv 8 1 * 1 8
jp âi' 7 2 * 5 . 8 1 * 2 0 . 9 0 * 3 4 al. ıtapıbıaı pııSlv 8 7 b3 0
öpfljf yavla 7 a b 36 napfitvtStıs 98 b 17 -3 4
dplCtıv 73 * 14- 9 3 b l 3 - 1 2 * 1 6 dpi- 7rdpoSos 9 4 b26. 9 6 b4. o 6 b27
(av k6k\os 9 7 b 3 4 ırâs S\ov Kal ırâ»> 7 1 b5 . 9 4 b 3 ® Tİ
Öo-tS 78 *33, 34 7rcu> ■» Hİafios 6 8 b8 , 11. 8 4 b l o al.
ovStTfpos, -pus 8 s b ı8 , a o rb wâ» Kal r i t o « rptaiv
oiıpavis Tptxâs \ 4yerat 78 b ı o - a ı Hpıtrraı 6 8 * 1 1 , a o
ırpûrps S. 88* 15 (co n i. ırpdrrı <pop£). jrc{<rx<H’ 69*34. 8 6 *3 3 *!•
9 2 baa. 9 8 *3 4 ttrxaros 6. 70 ° 15 vdrpıoı \6yoı 8 4 *3
odpavrfî s y n . «ctfo/uu-oı* 1 7 syn . ıraûAa 8 4 *8 , 11
<p»<ns 00* 15 8St i Ovpavis d ist. *axv/j.epifıs 0 4 * 3 1
ovpavbs âırKâs 7 8 * 1 3 ırAtlovs i . x a x ı 5ı , - * n j s o 3 b a 5 +
ovx oî6v t ’ tîvaı A c c . 8 , 9 <5 i. ıre ıv ^ v g sh sa

287
INPEX
vftpâoScu 8 6 * 3 1 . t>7b l l ıro ııjrifrij S v v a f i t s 7 5 b 5 in a r iifir ı 06*
ıreırtpdvBat 7 i b2 7 . 7 3 * 4 ırexepa- 16
afievos 7 3 * 14 . 7 5 b2 s al. ■koiİv, r b ( c a t e g o r i a ) 1 2 * 1 4
ıre'paî 6 9 * 2 2 . 8 a b 18. 9 3 b 13 + , al. x o \ A o x » î t e y i f i e p a 80 b 2
•Kfpıivretv 0 4 * 9 r S \ o s SA ır a v r b s r e r a /ıt y o s 9 3 b32.
x«pıepxe<rflaı 7abl4 96*27 ır<ÎAoı r o û ovpavov 8 5 b 9 +
ırepUx€w 0 3 b ıa . 0 9 * 2 3 . ı o b8 + ıroptvriKİs gob8
TtptKapL^dvtıv 7 8 b 7 ırdpot 0 7 b 1 3
Tre'pıf 6 9 b 7. 8 7 b l 9 ır o r r iv , r b ( c a t e g o r ia ) 1 2 * 1 4
ırepnrdAaÇıs 0 3 * 8 ırorıf 95b33
ntpıırartiv 9 2 * 3 5 ır p d y / m r t x { ‘v 9 4 * 2 4
mpıppsiv 8 7 b xo •K pa.yyjj.T txa, 0 8 * t
mpıırrpdıpfirBaı 7 3 *2 TpâÇif 88b33. g2b6 ». râ v (urrpuv
xcpiTi6eı>aı 8 5 b 3 9 2 *2 1. bı
m ptrrûs 9 0 b i 4 irpluv 07*31
■KtpKptptaBaı 8 7 * 2 . 9 0 * 5 ■KpooKoitıv 79 b8
rrepKpepfe 70 b34. 9 8 * 7 ırpo8vfi(tt 87 b3 i
■Kepı<ptp6ypa^fios 8 6 b i 4 ırpotfvaı 90*34. b9
ıtepıipopd 8 5 b2 8 . 8 7 * 1 3 . 9 1 * 3 5 ırpovoeiv 91 *24
ırepvtrıv 8 3 b 7 ırpoa-dytıv 04* 13
TTirTreveıv Ö9b 14 TrpoırdırTfiv 84 bxo
ırlarıs 7 0 b i 3 , 3 3 . 9 2 * 9 ırpo(r5et<r8aı 8 4 * 1 5 , 2 0
•KUtrit 7 6 * 1 4 . 9 3 * 2 9 . 9 9 * 5 ırpoır&uceıv 9 3 * 2 7
3t\dyıos 8 5 b ı s + . 9 5 b X3 7rpotrrıyopia 6 8 * 1 6 , 1 8
ırKdvriTes opp. iurripts ivStSf/ıevoı T v p d ır S e a ıs 85b20 e/c irpotrBttreus 9 9 *
9 0 *1 9 7] SeVTtpa ırepHpopd, î) râv 17
■kKuv^tuv 8 5 bs8 ırpoaBeopeîv 0 2 * 2 /
ırXav<i/j.fva İtrrpa 9 2 * 1 . 9 3 * 1 ırp6<r8ıov o p p . atvTLKei/ıevov 8 4 b 2 2
Tr\d<T/j.a 8 9 * 6 . *>25 ırpocrKeîtr8ıu 9 3 * 10
ırAa-roı 8 4 b5 . 8 5 * 1 9 Karo ir. 9 9 b ırpo<r\oylfe<r8aı 9 4 *4
36 , 3 9 irpotrovondÇttv ^ oba2
ırKdrreıv 9 9 b i 7 . 1 0 * 4 ırpoarıBtvaı ypafifii)V d i s t . cırırıBîvaı
ır\arvs 1 3 * 1 6 9 9 b28
IİAdray Timaeus cita tu r 8 0 * 3 0 . 9 3 b ıtpotrvıroKaııfi&vnıv 08*27
3 2 . 0 0 * 1 . b i7 - o 6 b i 9 . o 8 b4 i- ırpitrattov rfjs tre\i)injs 90 * 27
dem dialogu s resp . 8 4 * 2 7 - 3 5 (a n ı­ ırpirepov, rb 85 * 19 + ir. rij <hvatı
m a m un di). 8 6 b2 7 (elem en ta). 86 bx6
9 9 * 2 . sqq. 0 5 * 3 5 sqq. Phaedo ■nporıBevaı 8 l * 3 4 . O lb l5
re s p . 9 5 b n d octrin a d e id eis Tpopaivea-Baı 7 9 * 3 1
7 8 * 1 6 d e m undi g e n e ra tio n e 7 9 b ■jrpoxetpt<rcur8at
32 sqq. ırpouBtiv 9 7 * 2 8
ırAeova^oöev 7 o b 3 3 Trpiutrıs 9 7 b 1 3
ır\rıyrı 8 9 * 2 8 . 9 1 * 1 0 , 17 ırp û ro v , r b 7 9 * 3 2 . 8 8 b I 9 ir. oûpa-
x \î)6os o 8 b2 4 , 2 5 al. v id . o v p a p is ir. ırûyua 9 l b 3 2
w\rı<ndÇeıv 9 5 *3 5 ir. k İ v t iit is ı o b3 4 ir. <f>ı\ oo'o< pia 7 7 b
-rrKrjtrıaİTepov, -alrarov 91 b 33 . 9 2 * 3 10
ir\oîov 9 1 * 1 1 , 12 IIu 0 a iy o p e ıW d o c t r i n a d e n u m e r i s 6 8 *
tt\ o it 6s 9 4 * 3 0 i l . 0 0 * 1 5 , *7 d e c a e lo , d e a s -
ırpevfiarovv 0 5 b 14 tr is ,e t c . 8 4 b 7. 8 5 * 1 0 . b2 5 . g o b İ 5
ıroStcûos, 7 2 b2o sqq. 9 3 * 2 0 -3 1 . b ı , 20
walrj<rıs «al ırdOos 7 5 * 2 4 ir. rây 5ta- irvıcvâs 9 9 b ı o -drıjs 0 3 b2 3
ypa/iftdrav 8 0 * 3 TTVKVOVV 9 6 * l 8

288
INDEX
*Vp 7 6 * 3 . 7 7 * 2 9 . 8 7 * 3 3 . 8 g 4 28. V o 7 x «p ««' 97 * 11
9 3 * 2 1 ,3 1 + . 0 3 * 14 . 0 5*10 . o6 b avfi&alveıv 7 0 * 5 . 8 o b5 . 8 ı b i 5 , 23.
32. o 8 b i3 . ı o b ı 6 8 g b 34 . 9 7 * 4 - 9 9 * 1 2 . o g h ıı
x ı;p a ^ î0 3 *3 9 . 0 4 * 1 2 , 1 5 . o 6 b7 ,3 3 « a r i o v fifr fftiK ifs 9 9 * 2 1 , 2
■nvpıvos 8 9 1 16 <rvfiffdWeıy I 3 b 18
ırvpoSv 07 * 24. x a b 13 a-vfifterpos 7 3 b 10. 81 * 7
ırv/artUeıv 8 4 * 2
p affT i& vT i 84 * 32 trv/ıırıdÇtıv 9 7 * 11
frtiv g8b3o (ru/iTiA.€Î<r0aı 0 5 b 7
peıreıv I2 b24 (Tv/ıırlm -fiu 8ç)b22
piırrttrBaı 88 * 22. 96^23 (n ı/ır\ 7]povv sy n . avaırAtjpovv o 6 b6
fioırfı 8 4 ‘ 25. 9 7 a 28. b 7. 01 *22 , 24. avfi.ırKûK'fı 0 3 * 7
0 5 * 2 5 . 0 7 b33. m e ta p h .8 4 * ı trvptpv&âtrBaı 0 4 * 2 1
fivB/ıiÇetrBaı o 6 b ı8 trvfufHov'ıa g o b22
a v/j.(pavos ıf/otpos g o b 1 3 <r. A <fyoî 8 4 b 4
0&p£ 78 * 29 + a v v d y e ıv = c o n c l u d e r e 9 9 ** 1 2 o-vv-
cPevvvtrScu 0 5 * 10 rfyfievr] 8 8 * 2 5
<rt\i\vT\ 78b i7 . 9 0 * 2 6 . 9 i b l8 . 9 2 * a v v a K o v e ıv 90b24
4 İKAetytıs t rjs <r. 9 3 b23- 9 7 b24 m/ydırr ftv 9 8 * 1 5
cjlfittov = p u n ç tu m tem poris 83 * i 1, av v ap rav 70b9
13 a v v h oK tıv 9 3 1 28
trtyfı gob27 t r v v S v d Ç e ıv 7 1 * 1
(TtSrıpta 13 » 17 cvı>«roup^Eiv o ıb29
aıctyıs g 8 b2o trvvetrıs 9 2 * 1 5
<TKXt)pis 9 9 b 13, 1 1 trvvexhs 7 8 b 17. 8 6 * 6 , 2 9 <r. eîvaı
<TKom7<r9aı 7 4 * 2 0 . 7 7 b l3 , 30 d ist. Sırreotfaı 8 7 * 34
aoûs (D e m o cr.) I 3 b5 -ovvfıBıjs 9 4 b8
a ır â a S a ı I 2 b 9 trvvBeîv 9 7 * 2 6
trıtıvOrıp 76 * 4 a v v B ta ıt o p p . SıâAu<rıs o 4 b 2g
c T i i S t o v 81 * 2 1 . 9 8 * 1 7 ov v 8\ if)eıv o 7 b 12
trrâ8firı g6 b24 (rvvıevaı 8 0 * 16
9 4 b 2 6. o s b l 6
o ’T f v o x ‘*>pla crvvurravat 6 8 * 4 . 7 4 * 2 7 . 7 9 b i 4 , 28.
rr-repeSv 86b 13. 0 4 * 1 5 . o 6 b7 8 0*12. 9 9 *3 . o o b2 8. 01 a 17
aTtptıms 86 * 25 a v a r y a n ı A iy ov 8 4 * 2 1
(TTTjKaı 98 * 10 avvvotiv 95 * 33
(TTiyfi-f] 96 a 17. 00 * 14. 17 * 12 <TT. trvvopiCeıv 07 * 3 3 . b s
ovk 0x f ‘ pâpos 99 *3 0 ctt. âSıat- avvrlB taB aı 04b30
perov itrİKtıraı 9 9 b 6 avppeîv 87 b 6
trrtKfieıv 90 * 18 (rî<rrcurM> 6 9 * 3 1 . 8 0 * 1 7 , 2 5 . 8 8 b l 2 .
<ttoix^ov d e f. 02 * 15 qu attu or e le- 93bl 5
m en ta 80 * 16. 95 » 30 Troîa Ârri a i a r o ı x a 8 7 b2 i . 9 8 * 3 0 . 0 2 * 2 9
oroı^ eîa r c . 3 n-ûs yiyveraı tr p a îp a 7 2 b2o. 9 7 *2 5 . o 3 ai 4 . b ı . 0 6
aAA^Aaıj/ T c. 6 Tt&rtpov w\(ta î) b33 v p tcro v t tov a rs p ec o v {T L u u a T c c y
iv r c c. 4 , 5 ou t ol s <rxfyfiatrı Sıa- 8 6 b 2 4 ( c f . 8 5 b3 - 3 3 ) ır p h s r it V iv
ıpîpeı 07 b19 rb ‘i r p Ü T o y r w v trr, T t f a V T İp KLV7\(TlV X p 7)< ri(U c İ T a T 0 i ' 9 0 b 2
9 8 b6 fiK itrra kivh)t ik İ>v fı a<p. 9 ı 6 16 as-
ari/ıa 94 * 27 troru m a tp a îp a ı 87 * 9 . 9 3 * 8 al.
<TTp€<p«rOaı 7 2 * 5 , 19 . b4 (r^aıpoeıBfo 8 5 * 3 2 . 8 6 b ıo . 8 7 * 4 . 9 0 *
<TTpoyyv\os 13 * 18 7> 9 al-
<rvyyevf)S 6 8 b 2g. 70 * 24. 0 1 * 4 7 5 b32- 8 6 b 10 + . 0 3 * 3 1 . 0 4 *
trvyKotrp&îv 93 * 27 14. 0 7 b 8 tİ> TrpÜTOv trx • roû ırpc6-
trvyKpiveı»> 0 7 b3 rov at&fueros 87 a 3

289
INDEX
trXViMrlÇttv 02baö. 0 4b 2. 0 6 b 3 rp6fios 9 0 * 2 2
<rxw*TJ<r/tol Tİjs <rsA^fjjî 97 b 26 rpoırfı rûv İcrrpav 96b4
( r d Ç e u» rJ)y OTrrffleıriK. 06 * 29 rvyxdveıv 8 4 * 2 5 . 9 4 * 1 1 âs ervx*
<r£|ua = tr ib u s dim ensionibus defini- 8 7 b3 5. 0 1 * 1 1 r i T«X°*'
tum 68 * a - b 25 (cf. 9 6 1 1 7 ) oiıS^v 31
ır. tu toO ovpavov 74 * 30 + rb TvpıravoeıMıs 93 34
■trpSyrov ffâ fia 8 7 * 3 . 9 I b32 (cf. r^xy rb İLirh r. opp. rb d«l /cal r b « s
6 9 * 3 1 . 70 b ı ı ) öeîov <r. 86 * i t . W rb ıroAıî .8 3 * 3 3 ( cf- 8 9 b 2 7 )
9 2 b3 3 K İ K h t f , k v k A i k İ v tr. 8 6 *
12. *>7. 8 9 * 3 0 (cf. 78b 12. 8 7 b i9 ) îryıdÇeıy 7 7 * 1 6 -«(T-niı/ IOb 2 9 . 1 2 *
âırAâ ır. op p . <riWeTa, p-iKrd 68b2Ö. 20
6 9 *3 . 7 i bi 7 . 74b 3- 98 *29. 02b 6yp<fe o 5 b 15
7 - 0 3b5- o 6 b3 îföaıp yfjs ırâtrıv vıptararaı 1 2 * 2 6 .
<Ta/ıartKİs 7 7 b i 4 1 1 * 2 8 (cf. 6 9 * 1 8 . 8 7 * 3 2 ) T h a lis
crunıpla 84 * ao doc t rin a 9 4 * 2 8 . 0 3 b I I SSarot
ivupdveıa tnpaıpofiSfıs 8 7 b I , 6 rb
T u A .a vrıa îo i' {ÛA.OV 7 1 b3 iv roîs KudBoıs S. 9 5 * 1 9 8. efe rb
T a\ avrov 81 * 9 âyyeîov ırvpaÛlv <rırâraı I 2 b I 3
t<£{jî Kal ırvarratm 80* 17 r . t o v k &u - S\7i 7 8 * 9 + . 8 3 b4. 8 6 * 2 5 . 9 3 b i 5 .
fiov 9 6 * 3 4 . o o b 23. 0 1 * 5 , 10 0 5 b5. o 6 b 7. ı o b i 5 , 3 1 . 1 2 * 1 3 + .
turrpuv 9 3 * 12 b19, 21 la ıdyKtı Tas vKas fiyat
tİx < ii 89b35- o ı b ı ı rerrapas 1 2 * 3 0
T ax « s 77 * 29- b 4 . 8 9 b 3 4 -vTtjs 81 * 6ırdpx^v 9 5 * 3 . 9 7 b22
26. g o b 2 l İTrevavrios 8 0 * 6 . 9 9 * 4 . Ö9b3 2
relvttrBaı 9 5 b 3 2 T e r a / i 4v o v 9 3 b 3 i ûjre£«A9t«' 9 5 * 2 2
rtK/ıalpetrBaı 98 * 12 {nrtpfidAAtıv 73 b I 2 . 8 8 b3 4 . 0 9 * 3 1
TfK/i^piOv 77 * 1 1 , 27. 94 * 1 ÛT«p/3oA^ 81 * 16, 2 5
riA ttov 68 * 2 1. 86b 19, 2 1 opp. İ tc - ûır€ptx*‘>' 8 1 * 2 6 . 0 9 * 14 -oxfl 8 î *
A^î 8 4 *7. 8 6 b22. 10. o 8 b9 . ı o b2 i -
reAeüToy 7 9 b3 înrtpıSeîv 90 *3 *
t c Aoj 8 i * n , 19 = c a u s a fin a lis {nrtp<pvrıs 91 * a ı .
0 6* iğ 6ırepxc<r8aı 9 2 * 4
T e /jıv tL v 7 2 * 1 4 . 9 4 b 1 5 İ tt6S«tis 7 1 * 3 4
rerp d y w o v 7 2 b 1 9 . o 6 b 6 iıriSv/uı 7 1 * 3 2
rex>'») 0 6 * 1 6 6ır68e<rıs 7 4 * 34 . 7 6 b8 . 7 7 * 9 . 8 7 b5.
r ^ K fiv 8 9 * 24 9 9 *6 . 0 6 *3 0 faroöe'o-e&ıs opp.
rıjpeîv 9 2 * 8 âffA Sî 81 b 5
T iiiv a ı, r ( 6e<r0a ı 7 g b 1 8 . 8 ı b 2 3 . 8 3 * vito k ot» 8 8 * 1 6
1 7 . b i5 - 8 6 b 3 4 vıroKeîo’Oaı 6 g b l8. 7 0 b 3> 8 6 * 2 1 , 3 0
r l/t ıo s Ö 9b 16 . 88 * 4 . 9 0 * 3 2 rb ivoKtifiivov 7 0 * 1 5 . 0 6 * 1 1 . b i7
r n ijfia 9 0 * 4 vıroAetırtıv 9 6 * 3 5 . 0 3 * 2 7 . 0 5 b2 0
T fn )T lK :6 s 0 4 * 1 2 6v6\tı^ıs 7 9 b 6
r iır o s iır r ı r b r o O ıre p U ^ o v r o s ır ip a s înroptvetv 0 6 * 1 3
10 b7 r . o İK i a r ı v ro O o v p a v o û vrtoaıtâv 1 1 *1 0 .
79* ra r i v o v S ıa tp o p a l 7 1 * 5 , 26. înrarıBevaı 8 l b 14
73 * 9 ı J 3 - 7 7 b l 4 +• 1 2 * 8 a/<r0»?- vtTTtpos ı o b3 4 -/feıv 1 0 * 1 0
r b y o v S i v f i i l iı> r 6 ı r ı p 7 5 b n ( c f . 0 9 ' v<paıpeîv 9 4 * *8
b3 5 ) t . o lıe e îo ş , â \ \ 6 r p ı o i 7 6 * 12 &<pı<rrdvaı 8 4 * 2 3 -ıcrraırBaı 6 9 b 24.
. < p i< ra t İ ttos 9 5 b 3 8 , 2 9 77 b i 5 - 7 8 b3o . 1 1 * 1 7 , s 9 - ı a * 6
rp fa , r p ı d s 6 8 * I I , 1 3
T p fy u y o v 8 6 b 3 5 - 8 7 * 2 . 0 6 * 2 1 . b 6 (patv6p.fva. 7 0 b 4. 8 7 b l 7 . 97*4 . 0 3*
rptXV 6 8 * 2 4 2 2. 0 6 * 7 , 17. 0 9 * 2 6

290
INDEX
tpaıcoeıSfo 8 7 *3 0 <pv<Tı6\oyos 9 7 * 13
ıptu/is 9 2 * 6 cj>û<m = T b ı r â v 6 8 b ıx . 0 0 * 1 6
(pavraala 9 4 * 7 . 9 7 b3* = ipX^> Kivfııreas 6 8 b l6 . o i b l 7
<f>tpeıv 7 9 b3 a tptptaBaı 7 2 * 1 5 al. (opp. Siya/us) M ultis locis a deo
<p8apriKiis 8 6 *3 3 v ix d istin g u itu r, u t 7 0 * 2 0 . 7 1 * 3 3 .
<p0apr6y A c . 12 passim , plerum que 8 8 * 2 . 9 0 * 3 1 . b 13. 9 1 * 2 4 opp.
co n i. yevTjrdv r d &ırb r& xvs 8 9 b3 Ö Karâ ıpiatv,
<p8tyyta0at 7 9 *a3 napâ <p&aıv siv e /3£o p e rsae p e oppo-
<p0fipf<rBaı 7 0 * 1 5 . 79b3o n un tur, u t6 9 * 8 , 8 6 * 1 6 + <pvaıs
<pBlvovaa <reKİ)vr) g ı b20 = ovala 8 7 b20. 0 2 * 1 5 îrepl 0.
tpBlaıs co n i. yrjpas 88b x6 iaropia, iırıatriıııi) 6 8 *1. g 8 b2 îtî
<pdopi coni. y evtaıs 7 ° * 22- 9 8 b 9 » r 5 ckchttov A-eytı» toio Ctov , İ (pvaeı fiov-
<pı\ıa 0 6 * 12 Keraı eîvat Kal t ırrrdpxfi 9 7 b 3 2
<pt\o<Ta<pfîv 9 8 b l 3 <pvr6v 70*32. 8 4 b l7 , 37. 8 5 * 18
<ptXo<r6<pi)fia 79 * 30. 94 * 19 90b23, 4
<pıAoao<pîa 7 7 b lO. 9 i b27
<pı\6ao(poı 7 l b3 XO\ k 6 s 9 5 *2 0 . o 8 b 7
<f>ı\6T7is o o b3o. 0 1 * 1 6 X a \ K o r6 v a ı g o b 38
<popA = yivea ls ıtoBiv voı n b33 <p. j'e îi' 9 1 * 19
ffiı(rvxos, Plaıos g ı * 23 olıctla 90* X*ıpı$<tM’ )TOî 8 7 b 16
2 yevicrtı ia r ir i) rû p Kivfıaeav, X îo i 9 2 *2 9
ırpıirij Kara rijv ovalan xob33 ırâ- Xpefa 6 9 b2 i
<ra <p. % KvK\(j> t) iır tvBtias 1) /xiktt) X p iy o s a p ıB fib s K iv fıa ta s 7 9 * 1 4
68bi7 K^K\tp ipi 7 0 b 32* 8 8 * 2 3 X - oİ k İcarıv to û ovp av ov 7 9 * 1 3
^ a v r îa <J>. 7 1 * 3 1 + . av&fiaKos <f>. X- e \ â x t a r o s ovK t a r t v 7 4 * 9 !«<£-
8 8 * 19 . ırptoTTi <p., i^ ardru <j>. 79* a r T]s ırpaÇ eus â p ta p tev os i 4\ dxı< fros
20. 8 8 * 15 (c £ 9 2 “ II) 14) X- 8 8 b3 3
<j>pdıa)<rıs g 8 b23 X<ipo 8 7 * 1 7 . o 9 b 2 4 + . 12 * 5 . b3
(ppovrtÇtıv 90 *3 2 X&>pf£e<»'0 2 * 1 . 05 “ 19
<pv\aıdı Aı6s 93 b 3 X « P ^ 9 5 43 1
cp v rrâv 1 1 b g
<pv<rıtc6s <t>. ırtifiara 6 8 b l4 - 7 4 b 5 - ipfCSos d ist. âSvvarov 8 ı b3 - l 4
9 8 b3. 99*16, 18 (opp. /laSrıııariKd). ıfnjyfia 0 4 * 2 1 . 1 3 *2 0
0 4b i 4 <p. Kİvrıo-ıs 0 1*2 0 . Q4.b l3 yj/ötpçîi' 91 * 18
<p. ivurHınrı, trıctyıs g 8 b20. 0 6 * 1 6 \j/o'ipos 9 0 b i 3 + . 9 1 * 1 0 , 1 7
ÇvatKÖıs 98b ı8 . 0 4 *25. 0 7b 32
op p . ıca0d\ov 80*32. 83b i7> 77b30
(pvaıoAoyc'Îp g&bag y o fiS e s a x v / l a 8 7 * 2 0

291
I I I !
| I I , k İ

You might also like