Professional Documents
Culture Documents
BRITANNICA
TEME L EĞİTİM VE KÜLTÜR ANSİKLOPEDİSİ
Encyclopaedia Britannica, Inc. (Chicago)
R obert P. Gwinn
Yönetim Kurulu Başkanı
Peter B. Norton
Başkan
Fred H. Figge, Jr.
Başkan Başyardımcısı
Children’s Britannica
First Edition 1960
Second Edition 1969
Third E dition 1973
Fourth Edition 1988
© 1988,1989, 1990, 1991,1992 Encyclopaedia B ritannica, Inc.
Temel Britannica
© 1988, 1989, 1990,1991,1992 A na Yayıncılık A.Ş.
ISBN 975-7760-02-01
92.34.Y .0012.3
CİLT 2
A N A Y A Y I N C I L I K A. Ş. V E
E N C Y C L O P A E D İA B R İT A N N İC A , IN C .
İ Ş B İ R L İ Ğ İ İ L E
Y A Y I M L A N M A K T A D I R
Temel Britannica A R A ŞT IR M A
A na Yayıncılık A.Ş. A dına Sahibi Şöhret Baltaş, M ünevver Doğru, Meliha Ö ztoprak
N azar Büyüm
D İL VE Y A ZIM D A N IŞM A N I
V edat Günyol
E D İT Ö R L E R K U R U LU
Philip W. G oetz, Başkan
Encyclopcedia Britannica Genel Yayın Yönetmeni, Y A Z I İŞL E R İ M Ü D Ü R Ü
Chicago Çiğdem Karabağlı
D r. Andrevv Mango G Ö R SE L M A LZ E M E
B B C Fransa ve Güneydoğu A vrupa Yayınları E ski Şükran Ayyıldız, A hm et Birsin, Ferda E rentürk,
M üdürü, Londra E lif Erim , Nesrin E rtürk, Erol T aşkent
D A N IŞM A K U R U L U T EK N İK K O O R D İN A T Ö R
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Başkan Sefa Esenyel
Doç. D r. M urat Belge, Prof. D r. Şerif Mardin,
Prof. Dr. İlhan Tekeli
D İZ G İ
Mustafa Balaban, Saliha Bilginer, D em et Yılmaz
G E N E L Y A Y IN Y Ö N E TM EN İ
D r. G ürel Tüzün
DÜZELTİ
N urettin Pirim , Ecmel Tanyel, Eyüp Yıldırım
Y A Y IN K O O R D İN A T Ö R Ü
Prof. Dr. Oya Köymen
T İC A R E T M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü
Nusret Şumlu, M üdür
Y A YIN K U R U L U Hülya A kdoğan, M ehm et A ltuntaş, Z erin İçli,
D r. G ürel Tüzün, Başkan A laattin O kurcan, G ülten Sadef, Aliye Şimşek
Nuri A kbayar, Eray C anberk, Beril Eyüboğlu,
Işıtan G ündüz, Prof. D r. Oya Köymen,
Hilda H ülya Potuoğlu M UHASEBE M ÜDÜRLÜĞ Ü
R ana R endantiyen, M üdür
M ustafa Yalçın A talay, Nilgün A ydın,
R E D A K SİY O N Olcay Işık
Yasemin A kbaş, Atilla A ksel, İpek Babacan,
Ö m er Ç endeoğlu, Kaya Ersoy,
Selahattin Özpalabıyıklar, Erim Süerkan. G E N E L H İZ M E T L E R
M ahm ut Tem izyürek, Barış T ütün Filiz E rol, M ustafa T uran
TEMEL BRITANNICA’NIN
1992 BASKISINA İLİŞKİN NOT
Temel Britannica’nın 2. Cildinin Ekinde Yer Alan Bilgilerin İlgili Olduğu Maddeler
Arjantin Avustralya
Arnavutluk Avusturya
Artvin Aydın
Asimov Azerbaycan
Askerlik Bağımsız Devletler Topluluğu
Asya Bahamalar
Atletizm Bahreyn
Avrupa Balıkesir
Avrupa Toplulukları Balkanlar
m A ’s jid î* VI n in 'iv A \ y \X\ Avı- . •*. te ıv ..
'WU\*VA5\?v .YA
•ültsrntirf »i<
.
ARİSTOFANES 7
Aristo'nun Düşünceleri
Platon ve A risto’nun düşünceleri birbirinden
çok farklıdır. Platon insan yaşamının nasıl
olması gerektiği üstüne düşünceler geliştir
mişti. Oysa Aristo insan yaşamının gerçekte
nasıl olduğu ve insanlann karşılaştıkları bazı
sorunlara nasıl çözüm getirilebileceği konusu
na ilgi duymuştur. Başka bir deyişle, Aristo
çağdaş bir bilim adamına benziyordu: Belirli
bir düşüncenin gerçekleştiği durumda dünya
nın nasıl olacağını düşlemek yerine, gerçek
dünyadaki olaylara bakarak, bunlardan yeni
düşünceler üretmeye çalıştı. Usavurmanın
(akıl süzgecinden geçirmenin) kurallarını
oluşturan mantık bilimi Aristo ile başlamış,
yaklaşık 2.000 yıl hemen hemen hiç değişm e
den kalmıştır.
Aristo bilim ve felsefenin yanı sıra başka
konularla da ilgiliydi. Konuşma sanatı ve şiir
üstüne kitaplar yazdı, yaşadığı dönemde yazı
lan oyunları inceledi. İyi oyun yazmanın
kurallarını öğrenmek isteyenler onun görüşle
rine başvururdu.
A risto’nun en ünlü yapıtları Organon, Phy-
sika (“D oğa”), M etafizik {ta m etaphysika ) ve
Politika'dır. Ortaçağ yazarları doğa ve insan
yaşamıyla ilgili görüşlerinin çoğunu A risto’
nun öğretisi üzerine kurmuşlardır.
ARİSTOFANES ya da ARİSTOPHANES
Raffaello'nun Vatikan'daki Atina Okulu freski (İÖ 448-380) Eski Yunan komedisinin en bü
Yunanlı filozof Aristo ve Platon'u gösteriyor. yük oyun yazarıdır. Yunanlı büyük trajedi ya
8 ARİSTOTELES
zarları Sofokles ve Öripides ile aynı dönemde hep sayıları kullanırız. Satıcılıktan muhasebe
yaşamıştır. Dönem inin güncel konularına de ciliğe kadar birçok mesleğin temeli olan
ğinen komedileri bugün bile ilgiyle izlenir ve sayılar bilim adamlarının, mühendis ve mi
beğenilir. marların da en büyük yardımcısıdır.
A ristofanes’in özel yaşamına ilişkin bilgiler
çok azdır. Atina kentinde doğan Aristofanes, Sayıların Yazılması
gençliğinin büyük bir bölümünü Aıgina Nesneleri saymayı öğrendikten sonra insanla
(Eğin) A dası’nda geçirdi. İlk komedisi olan rın karşılaştıkları ilk sorunlardan biri bu
Daitales ( “Şölenciler”) İÖ 427’de A tina’da sayıları kalıcı biçimde göstermenin yollarını
her yıl düzenlenen oyun yarışmaları şenliğin aramak oldu. Bunun en kolay yolu, sayılan
de sahnelendi ve ikincilik ödülü kazandı. Bu her nesne için herhangi bir yere bir işaret
oyunla birlikte yapıtlarından birçoğu kaybo koymaktı. Sözgelimi beş koyunu göstermek
lan A ristofanes’in ancak 11 yapıtı günümüze için ya beş çizgi çizilir (şekil a) ya da bir ip
ulaşabilmiştir. parçasına beş düğüm atılırdı (şekil b). A lışve
Aristofanes komedilerini yalnızca izleyici rişlerde de alıcı ile satıcı uzlaştıkları miktarı
leri güldürmek için değil, dönemin siyaset sonradan unutmamak için bir ağaç dalının ya
adamlarının ve düşünürlerinin yanlış ve saç da tahta parçasının üzerine küçük çentikler
ma bulduğu yanlarını sergilemek amacıyla da açarlardı. Daha sonra bu tahta parçası ikiye
yazmıştır. Aristofanes oyunlarını, A tina’nın bölünür, böylece her iki tarafta anlaşmanın
müttefikleriyle Sparta öncülüğündeki bir dev kanıtı olarak birer parça kalırdı. (Bugün bile
letler birliğine karşı sürdürdüğü, uzun ve özellikle oyunlarda kazanılan sayıları belirt
amansız bir savaş döneminde yazmıştır. K o mek için “çentik atmak” deyimi kullanılır.)
caları savaşa giden kadınlar başta olmak üze
re, birçok Atinalı bu savaşın acısını çekm ek
teydi. Aristofanes İÖ 411 ’de A tina’da sahne
lenen Kadınların Savaşı: Lysistrata adlı oyu
nunda, kadınların acılarını gülünç bir biçimde
sergiler. Bu oyunda kadınlar, savaşı durdur
mak amacıyla kocalarına karşı savaş ilan
ederler. İlk kez İÖ 423’te sahnelenen Bulut
lar oyununda ise Aristofanes, düşünür Sok-
rat’ı alaya alır. Kuşlar' da (İÖ 414), Aristofa
nes’in kişileri o günlerin sıkıntılı A tina’sın Yazının bulunmasından sonra, özellikle in
dan kaçarak, gökyüzünde kuşların yönettiği sanların uğraştığı sayılar da büyüdükçe, bu
“Kuşlar-Bulutlar Ü lkesi”ne sığınırlar. Eşek sayıları belirtmenin daha elverişli ve gelişmiş
Arıları: Yargıçlar oyununda da (İÖ 422) A ti yöntemleri bulundu. Eski Mısırlılar başlangıç
na mahkemeleri alaya alınır. Kurbağalar’da. ta büyük olasılıkla papirüslerin üzerine bazı
(İÖ 405) ise, Aiskhylos ve Öripides’in trajedi basit işaretler çiziyorlardı. Am a sonradan 10
leri gülünç bir biçimde eleştirilir. Aristofanes sayısının değişik bir işaretle gösterildiği daha
oyunlarında yaratıcılığını kanıtlamakla kal ileri bir sistem geliştirdiler. Örneğin 34 sayısı
mamış, kendinden sonra gelen yazarların bir üç tane 10 ve dört tane 1 işaretiyle yazılırdı.
çoğundan daha fazla yeniliğe açık olduğunu 99’a kadar olan sayıları bu yöntem le belirtip
da göstermiştir. 100 için ayrı bir işaret kullanıyorlardı.
ARİSTOTELES bak. A r is to
ıo o o
100,000
T
ıpoopoo
®
Yukarıda Eski M ısırlılar ile B abilliler'in kullandıkları rakamlar ve yaptıkları hesaplar görülüyor. Solda: (1A)
Eski M ısırlılar'ın sayıları göstermek için kullandıkları, "id e o g ra f" denen işaretler; (1B) hiyeratik yazıyla
yazılmış Eski Mısır rakamları; (1 A) ile (1B) arasında, İÖ yaklaşık 1600'lerde papirüs üzerine yapılm ış bir
aritm etik işlemi. Sağda: (2A) Eski Babil rakamları; (2B) daha sonraki dönemde çiviyazısı ile yazılmış
rakamlar; (2C) ve (2D) B abilliler'in kil tabletler üzerine kazıdıkları çarpım tablosundan kopmuş parçalar.
lerle göstererek benzer bir sistem geliştirmiş açılmış bir eli simgeliyordu. 10 sayısını göste
lerdi. Onların sayma sisteminin temeli 60 ren X işareti ise aslında iki tane V , yani iki el
sayısına dayandığı için bu sayıyı öbürlerinden yerine kullanılmıştı. Ortaçağda saat yapımcı
daha büyük bir işaretle gösteriyorlardı. ları Roma rakamlarını kadranların üzerine
Orta Am erika’da yaşamış olan Mayalar, bir işlerken IIII ve VIIII gibi rakamların çok yer
elin parmaklarını temel alarak, beş tabanına kapladığını gördüler. Bunun üzerine, büyük
dayanan bir sayma düzeni kurmuşlardı. R o bir rakamın önüne getirilen küçük bir rakamı
malılar da aynı yöntemi uyguladılar; nitekim ondan çıkararak aynı sayının gösterilebilece
bugün de bazı yerlerde kullanılan Roma ya da ğini fark ettiler. IIII yerine IV (5-1, yani 4) ve
Rom en rakamları parmak hesabından doğ VIIII yerine IX (10-1, yani 9) yazma yöntemi
muştur. Birden dörde kadar olan rakamlar (I böyle doğdu.
IIIIIIIII) eş sayıdaki parmakları, beş rakamı Bugün sayıları göstermek için kullandığı
yerine kullanılan işaret (V ) de başparmağı mız rakamlar H intliler’in buluşudur ve İS 9.
yüzyılda Araplar aracılığıyla İspanya üzerin
den bütün Avrupa’ya yayılmıştır. Bu yüzden
bu işaretlere Arap rakamları denir. Bir, iki,
üç rakamlan başlangıçta soldaki şekilde (a)
^1
I ^ VII V III V IIII
Roma rakamlarının tem eli parmak hesabına
dayanıyordu.
10 ARİTMETİK
Hesap Yöntemleri
İnsanlar bir yandan sayılan göstermenin yol
larını ararken bir yandan da sayılarla hesap
yapmanın yöntemlerini araştırdılar. Batı dil
lerinde “hesap” anlamında kullanılan calculus
sözcüğü Latince’de “çakıl taşı” demektir.
Çünkü Romalılar kumların üstünde çakıl
taşlarıyla hesap yaparlardı. Yüzler, onlar ve
birler basamağından her biri için kumun
üstünde ayrı bir çukur açar, örneğin 137
sayısını bu çukurlara koydukları çakıl taşlarıy
bilgisayarlardan yararlanılıyor {bak. BİLGİ Çarpım tablosu"na eğitimde çok önem ve
SAYAR). rilmesinin nedenlerinden biri, bu tablonun
yalnız çarpma değil bölm e işlemlerinde de
Aritmetik Yasaları kullanılabilmesidir. Üstelik bu tablodaki çar
Aritmetiğin tem el işlemleri toplama, çıkar pımların hepsini tek tek ezberlemek gerek
ma, çarpma ve bölmedir. Bu “dört işlem ” mez. Çünkü
ansiklopedinizde ayrı birer madde olarak ele 7x8=56
alınmıştır. Aritmetiğin tem el kavramlarını ve olduğunu biliyorsanız
hesaplama yöntemlerinin bazı özelliklerini bu 8x7=56
maddede, konuyla ilgili öbür bilgileri de olduğunu da biliyorsunuz demektir. Buna
K e s i r l e r , M a t e m a t î k ve O n d a l i k S a y i l a r mad çarpma işleminin değişme özelliği denir. Bu
delerinde bulabilirsiniz. özellik nedeniyle, çarpılan iki sayı {çarpanlar)
Dört işlem birbirinden ne kadar ayrı gibi yer değiştirdiğinde sonuç {çarpım) aynıdır.
gözükse de aralarında çeşitli bağlantılar var Diyelim ki 7 kere 8’in kaç ettiğini bilmiyor
dır. H esap yaparken ya da hesapların doğru sunuz, ama 7 x 4 = 2 8 olduğunu biliyorsunuz.
luğunu sınarken bu bağlantılardan yararlanı Bu bilgiden yararlanarak 7 x 8’in kaç ettiğini
labilir. Nitekim toplama ve çıkarma işlemleri nasıl bulursunuz? Elbette 28’in iki katını
birbirinin “karşıtı” ya da tersi olduğundan, bu alarak. N eden böyle yapıldığını açıklamanın
iki işlem arasında çok açık bir bağlantı söz bir yolu, aynı işlemi aşağıdaki gibi yazmaktır:
konusudur. Örneğin 12 ile 5 ’i toplayınca 17, 7 x 8 = 7 x (4 x 2 )
17’den 5 ’i çıkarınca gene 12 bulunur. Bu Bu durumda eşitliğin sağ yanındaki gösterimi
işlemler şöyle gösterilebilir: (7 x 4 )x 2
12+5=17 biçimine dönüştürebiliriz. Çünkü üç sayıyı
1 7 -5 = 1 2 birbiriyle çarparken işlem e ister ilk iki çar
Bu işlemde rakamların yeri değişse bile panla, ister son iki çarpanla başlansın sonuç
sonuç değişmez. 5 ile 12’nin toplamı gene 17, değişmez. Buna çarpmanın birleşme özelliği
17’den 12 çıkarıldığında sonuç gene 5 ’tir. denir. Bu terimin seçilmesindeki neden,
D em ek ki bu ilişkiyi gösteren iki “aritmetik 7 x 4 x 2 gibi üç çarpanlı bir işlemde ortadaki 4
cümlesi” daha yazılabilir: çarpanının 7 ya da 2 ile birleşerek işlemi
5+12=17 başlatabilmesidir. (Toplama işlemi de tıpkı
1 7 -1 2 = 5 çarpma işlemi gibi hem değişm e, hem birleş
Çarpma ile bölme işlemleri arasında da me özelliği taşır. Buna karşılık çıkarma ve
aynı bağlantı vardır. Örneğin aşağıdaki dört bölm e işlemlerinde bu özelliklerin ikisi de
aritmetik cümlesinde görüldüğü gibi bu iki yoktur.)
işlem de birbirinin tersidir ve rakamlar yer Çarpma işleminin başka bir özelliği de
değiştirdiğinde sonuç değişmez: toplama üzefine dağılma özelliğidir. Örneğin
4x3=12 3 x 1 4 işleminde bu özellikten nasıl yararlanı
12-3= 4 lacağını inceleyelim . 14 sayısı 10+ 4 biçiminde
3x4=12 de yazılabileceğine göre, 3 x 1 0 ile 3 x 4 ’ü ayn
12^-4= 3 ayrı hesaplayıp sonuçlarını toplayabiliriz:
Aslında bir bölm e işlemi yaparken bu 3 x l4 = 3 x (1 0 + 4 )
problemi bir çarpma işlemine dönüştürmek =(3xl0)+(3x4)
herkese daha kolay gelir. Sözgelimi 24-^-3’ün =30+12=42
kaç ettiğini bulmak için genellikle içimizden Akıldan hesap yapmayı kolaylaştıran bu
“Kaç kere üç 24 eder?” diye sorarız. Bu yöntem , kâğıt ve kalemle çarpma yaparken
sorunun sayılarla yazılışı uygulanan çeşitli yöntemlerin de temelidir.
?x3=24 Sayıların birçok ilginç özelliği vardır ve he
olduğuna göre, demek ki sap yaparken çoğu işe yarar. Örneğin aşağıda
24-h3 = ? ki bütün toplama işlemlerinin sonucu 85’tir:
sorusu da aynı sonuca götürür. 36+ 49, 37 + 4 8 , 3 8+ 47, 3 9+ 46, 4 0 + 4 5 ,..
12 ARJANTİN
ğında üzüm, şeftali ve öteki m eyveler yetişti Kıtanın en güney ucunda, ülkenin öteki
rilir. Daha güneyde And Dağları’nın yamaç bölümünden Macellan B oğazı’yla ayrılan Ti-
ları arasında, merkezinde San Carlos de erra del Fuego Adası vardır. Ü çte biri Arjan
Bariloche kenti bulunan güzel bir göller tin’e, üçte ikisi Şili’ye ait olan adada, sürekli
bölgesi vardır. En güneydeki Patagonya hem sert rüzgârlar eser, iklim soğuk ve yağışlıdır.
kurak, hem de soğuk bir bölgedir (bak. Doğuda, İngiltere’ye ait Falkland Adaları
P a t a g o n y a ) , ama burada çok büyük koyun vardır. Arjantin, Malvine Adaları olarak ad
sürülerini besleyen otlaklar da vardır. Patagon- landırdığı bu adalar üstünde hak iddia etm ek
ya’nın kuzey bölgesindeki Rio Negro Vadisi, tedir (bak. F a l k l a n d A d a l a r i ) .
ılıman bölge meyvelerinin yetiştirildiği önemli Arjantin Cumhuriyeti’nin her bölgesinin,
bir merkez olmuştur. Bu bölgede elma, armut toprağın niteliğine ve iklime göre, kendine
ve erik yetiştirilir. özgü bir doğa yaşamı ve bitki örtüsü vardır.
Ü ç büyük akarsu ülkeyi güneye ve doğuya Kuzeydoğudaki bataklıklarda ve tropikal yağ
doğru geçerek Atlas Okyanusu’na ulaşır. mur ormanlarında uluyan maymun, tapir, dev
Bunların en büyüğü, Parana, Paraguay ve kanncayiyen, jaguar, bataklık geyiği ve koy-
Uruguay ırmaklarının oluşturduğu kuzeydeki pu gibi hayvanlar yaşar. Çayırlarla kaplı
Rio de la Plata akarsu ağıdır. Bu ırmakların ovalarda armadillolar, tilkiler, pumalar ve
oldukça büyük bir bölümünde ulaşım gem i kokarcalar vardır. Arjantin’in kuşlan arasın
lerle sağlanır (bak. P a r a n â , P a r a g u a y v e P l a da, bir tür akbaba olan dünyanın en büyük
t a IRMAKLARI). Ayrı bir madde olarak okuya yırtıcı kuşu kondor, devekuşuna benzer hay
bileceğiniz, dorukları karla kaplı And Dağları vanlar ve yuvasını çamurdan yapan çömlekçi-
batıdaki Şili sınırı boyunca güneye uzanır. Bu kuşu bulunur. A ynca Güney Am erika’ya
dağların bazı dorukları deniz düzeyinden özgü bir timsah türü olan kaymanlar, kaplum
6.000 metreyi aşan yüksekliğe ulaşır. bağalar, kertenkeleler, küçük yılanlar ve bü
14 ARJANTİN
yük ırmaklarda balıkçıların peşine düştüğü mate de yerel bir üründür. Üzüm ve öteki
çok güzel dorado balıklan da vardır. meyveler Andlar’ın eteklerinde yetiştirilir.
Arjantinliler’in ataları çeşitli ülkelerden Arjantin’in güneyindeki ve kuzeybatısında
gelmiştir. Göçmenlerin çoğu 1858 ile 1930 ki petrol kuyulan ülkenin tüm yakıt gereksini
yılları arasında, İspanya ve İtalya’dan, bazıla- mini karşılayacak kadar verimlidir. Sert
n ise Britanya A d alan ’ndan, Avrupa ve D oğu odunlu ağaçlar bakımından zengin olan bü
Akdeniz ülkelerinden gelmişlerdir. Arjan yük ormanlar vardır. Kuzeyde yetişen ve
tin’de yaşayan Yerliler’in çoğu öldürülmüş ya derilerin işlenmesinde kullanılan tanen elde
da sürülmüştür; ama bugünkü Arjantin halkı edilen bir ağaca odunu çok sert olduğu için
nın bir bölümü Yerliler’in soyundan gelir. “balta kıran” anlamında quebracho denir.
İngiliz kökenli Arjantinliler’in bir bölümünü Arjantin’de insan sayısının iki katı kadar
ise, Patagonya’daki, Galce konuşan koyun sığır bulunur. Bu kadar çok sığın bulunan bir
yetiştiricileri oluşturur. ülkede büyük et paketlem e fabrikalarının
olması da doğaldır. Frigorifico adı verilen bu
fabrikalarda et, dışanya satılmak için hazırla
ARJAN TİN 'E İLİŞKİN BİLGİLER
nır. Frigorifico 'lann yan ürünleri arasında
YÜZÖLÇÜMÜ: 2.780.092 km2.
donyağı, tutkal, gliserin ve gübre sayılabilir.
NÜFUS: 31.496.000 (1987). Arjantin’de olağanüstü çok olan buğdayın
YÖNETİM BİÇİMİ: Cumhuriyet. öğütüldüğü değirmenler ve ılık kuzeyde yetiş
BAŞKENT: Buenos Aires. tirilen şekerkamışmı işleyen fabrikalar da
COĞRAFİ ÖZELLİKLER: Kuzey ve Güney Amerika'nın en vardır.
yüksek doruğu Aconcagua Dağı (6.959 metre); pam
palar; kuzeyde ağaçlık Gran Chaco avlanma bölgesi;
Arjantin gereksinimi olan birçok malı ken
güneybatıdaki And gölleri bölgesi. di üretir. Bunlar arasında dokuma, yün,
BAŞLICA SANAYİ: Donmuş et, un, dokuma, deri, kim reyon (yapay ipek), pamuklu kumaş, çelik,
yasal maddeler, motorlu araçlar, çelik.
cam, çim ento, kâğıt, otom obil lastiği, sabun,
BAŞLICA ÜRÜNLER: Buğday, mısır, süpürgedarısı, yon
ca, sığır, koyun, pamuk, şekerkamışı, şarap, turunç ayakkabı, televizyon ve öteki mallan üreten
giller, petrol. sanayiler vardır. Fabrikalarda kullanılan
ÖNEMLİ KENTLER: Buenos Aires, Rosario, Cördoba, La enerjinin çoğu petrolden elde edilir. Çünkü
Plata, Tucumân, Santa Fe, Mar del Plata, Mendoza.
Arjantin’de kömür çok azdır. Hidroelektrik
EĞİTİM: 6 ile 14 yaş arasındaki çocuklar için ilkokul eği
tim i zorunludur. enerji kaynaklan da geliştirilmektedir. M o
torlu taşıtlar ve kimyasal maddeler sanayileri
Arjantin’deki iki önemli sanayi dalıdır.
Halkın çoğu K atolik’tir. Ülkenin dili İs Sanayi kuruluşlarının sayısı arttıkça halkın
panyolca’dır ama İtalyanca sözcükler de kul çoğu kırsal bölgelerden kentlere göç etmiştir.
lanılır. Nüfusun yüzde 90’ı okuma yazma bilir Bugün nüfusun dörtte üçü kent ve kasabalar
ama kırsal bölgelerde okul sayısı hâlâ çok da yaşar. Başkent Buenos Aires (bak. B uenos
azdır. AİRES) Güney Am erika’daki en büyük kent
Arjantin’de en sevilen spor futboldur. Ö te lerden biridir; Rio de la Plata halici üzerinde
ki eğlenceler arasında yüzm e, kürek çekm e ve yer alır ve tüm demiryollarının birleştiği bir
yatçılık sayılabilir. noktadır. Karayollan ağı da çok gelişmiştir.
Başkentin yakınındaki La Plata’nın modern
Çiftlikler ve Fabrikalar limanı çok işlektir; gemiler buradan Parana
Ülkenin zenginliği ve öteki ülkelere sattığı Irmağı’na girebilir; bazılan tahıl yüklemek
ürünlerin büyük bölümü, sığır yetiştiriciliğin için Rosario’ya ya da tahıl ve sığır almak için
den ve çiftçilikten sağlanır. Arjantin dünyada Santa F e’ye gider. Güneydeki deniz üssü
en fazla et, yün, buğday ve mısır ihraç eden Bahıa Blanca en önemli limandır. Andlar’ın
ülkelerden biridir. Öteki önemli ürünler m ey eteğindeki M endoza bir şarap ve meyve
ve, arpa, çavdar, pamuk, patates, pirinç, keten sanayisi merkezi, tepeler arasında kurulmuş
tohumu ve bundan çıkanlan beziryağıdır. olan üniversite kenti Cördoba ise bir oto
İçilince serinleten bir tür yeşil çay olan yerba sanayisi merkezidir.
ARJANTİN 15
Arjantin’in katılmadığı I. ve II. Dünya A lfonsm ’in yönetiminde sivil bir hükümete
savaşlarından sonra, 1946’da Juan D om ingo kavuştu.
Peron başkan oldu ve çeşitli reformlar yaptı.
Karısı Eva (ya da Evita) halk tarafından çok ARKEOLOJİ, insanların geçmişi öğrenm ele
sevildi ve güç kazandı. Haklarını gözettiği rini sağlayan bilim dallarından biridir. “G eç
işçilerce desteklenen Peron ülkeyi bir diktatör mişin incelenm esi” anlamına gelen iki Yunan
olarak yönetiyordu. 1955’te askeri bir darbey ca sözcükten türetilmiştir. Arkeoloji bize
le düşürüldü ve sürgüne yollandı. Perön’dan yazılı tarihten önce yaşamış insanlara ilişkin
sonra birbirini izleyen hükümetler güçlü aske bilgi edinebilme olanağı sağlar. Arkeologlar
ri önderlerin desteğine dayanarak yönetim le eskiçağlarda yaşayan insanların yaptıkları
rini sürdürdüler. alet, eşya ve yapı kalıntılarını inceleyerek,
1966’dan başlayarak Arjantin’i askeri cun onların nasıl yaşadıklarını ve nasıl insanlar
talar yönetti. 1973’te başkan seçilen Hector olduklarını anlamaya çalışırlar.
Campora, Perön’un sürgünden dönebilmesi Arkeologlar çalışmalarını çoğunlukla eski
ve yeniden hükümeti kurması için istifa etti. den insanların yaşadığı varsayılan yerlerde
Am a Peron enflasyonu (aşırı fiyat artışlarını) kazılar yaparak yürütürler. Yıkılan bir kentin
durdurmayı başaramadı. Birkaç ay sonra üstüne yenisi yapıldığından, eski kentler ge
ölünce yerine ikinci kansı Maria Peron geçti. nellikle toprağın altında kalır.
O da giderek gücünü yitirdi ve 1976’da gene Tarihöncesi arkeolojisi yazılı tarihten önce
askeri bir hükümet kuruldu. ki insanı inceler. Bu incelem ede daha çok
1981’de başkan olan General L eopoldo kazı yöntem ine başvurulur. Kazılar çok bü
Galtieri 1982’de Arjantin’i, Falkland Adaları yük bir dikkatle yürütülür, çünkü toprak
yüzünden İngiltere ile savaşa sürükledi. Ar üstünde de, tarihöncesinden kalan çanak
jantin Falkland A d alan ’nı işgal etti ama iki ay çöm lek kırıklarına, taş aletlere ya da su
sonra İngiliz kuvvetleri adaları tekrar ele arkları kalıntılarına rastlanabilir.
geçirdiler. 1983 seçimlerinde Arjantin, Raül 5.000 yıl öncesinden kalan ilk yazılı bulun-
J.K.S. St. Joseph
İskoçya'da, Glenlochar'da aynı yerde çekilmiş iki ayrı fotoğraf. (Solda) Hiçbir arkeolojik belirti göze
çarpm ıyor. (Sağda) Bir kuraklık dönem inde çekilen bu fotoğrafta ise bir Roma kalesinin izleri var.
ARKEOLOJİ 17
tular Mısır’daki Nil Vadisi ile Irak’taki Fırat ve din kurallarına, krallara ve yöneticilere ilişkin
Dicle ırmakları vadilerinde ortaya çıkarıldı. bilgiler verir. Bunlar bize o dönemin insanla
Dünyanın başka yerlerinde yazının çok daha rının yaşamlarını açıklamaz. Oysa kazılar
sonra bulunduğu anlaşılmıştır. Yazılı yapıtla yaparak, sıradan insanların yaşadıkları evle
rın çoğu bize Eski Yunan ve Roma uygarlıkla rin kalıntılarını, krallarının saraylarını, ölüle
rından ve ortaçağdan kalmıştır. Arkeologlar rini koydukları mezarları ve tanrılarına tapın
araştırmalarıyla tarihçilerin yazılı belgeler üs dıkları tapmakları bulabiliriz.
tüne yaptıkları incelem elere birçok yeni bilgi B öyle keşifler hem eski insanların yaşamla
katarlar. rına ışık tutar hem de bir arkeologun başarılı
olması için meraklı olması gerektiğini göste
Arkeologlar Ne Araştırır? rir. Avrupa’nın bazı bölgelerinde geniş toprak
Eski yazılı belgelerin çoğu vergilere, yasalara, tümseklere rastlanır. A rkeolojik çalışmalar
18 ARKEOLOJİ
dan önce, bu tuhaf tümseklerin devlerin, Eskiden kalma büyük yapılan görmek ko
perilerin ya da şeytanın işi olduğu sanılırdı. laydır; ama toprağın derinliklerinde saklı
Am a ilk arkeologlar diyebileceğimiz kişiler kentleri bulup ortaya çıkarmak oldukça zor
bu açıklamalarla yetinmediler; tepelerin sırrı dur. Bazen yerin üstünde de bir duvar kalıntı
nı çözm ek için araştırmaya başladılar ve sı, kırık bir sütun ya da heykel görülebilir.
sonuçta bunların eski insanların ölülerini Kimi zaman arkeologlar bir tarlada buldukla-
gömdükleri yerler olduğunu anladılar. n kırık çöm lek parçalarıyla araştırmalarına
Yüzyıllar boyunca insanlar, M eksika’daki başlarlar. Günümüzde uçaktan çekilen fotoğ
ve Mısır’daki piramitler, A tina’daki Akropol raflar da arkeologlar için çok yararlı olmakta
gibi ilginç yapıları hayranlık ve ilgiyle izledi dır. Tarlalardaki ürünlerin büyüme biçimin
ler. A rkeoloji, bazı kişilerin daha fazla m e den, toprağın altında eski duvarların ya da
raklı olup, bu yapılan yakından incelem eye hendeklerin bulunup bulunmadığı anlaşıla
başlamalanyla doğdu. bilir.
Expeditions Unlimited
Arkeologlar, Chichen Itza'yı ziyaret eden hacıların kuyuya attıkları kıymetli hediyeleri çıkarmak amacıyla,
çam urlu sulara bir sal indirdiler; ama su dalmak için çok bulanıktı.
ARKEOLOJİ 19
Expeditions Unlimited
nı ve bu dönem e ilişkin altın takılarla ve incelem enin yanı sıra, o topluluğun ekonom i
silahlarla dolu bir hazine buldu. Schliemann sini, değişik işleri ve işlevleri olan insanlar
buluntuları gizlice yurtdışına kaçırdığı için dava arasındaki ilişkileri ve dinsel inançlannı araş-
açan Osmanlı hükümeti, davayı kazandıy- tınyorlar. Yetiştirdikleri hayvanlara ve bitki
sa da değerli hâzinenin ancak çok küçük bir lere bakarak çevrelerini nasıl etkilediklerini
bölümünü geri alabildi. 1876’da yeniden kazı ve kendilerinin nasıl etkilendiğini anlamaya
izni alan Schliemann 1882-83 yıllarında Wil- çalışıyorlar.
helm Dörpfeld ile birlikte Truva kazısını Böyle geniş kapsamlı araştırmalar için önce
sürdürdü (bak. SCHLİEMANN, HEINRICH). Eski çok iyi bir plan yapılmalıdır. Kazıyı yapacak
krallıklara ilişkin bir başka önemli kazı da olanlann yeterince bilgili olmaları ve çeşitli
A kdeniz’de, Girit A dası’nda gerçekleştirildi. uzmanlardan yararlanmalan gerekir. Belirli
Bir öyküde Eski Yunan mitolojisi kahraman bir dönem e ya da insan topluluğuna ilişkin
larından Theseus’un Girit A dası’ndaki taş bir bilgi sağlayacağı düşünülen alan dikkatlice
labirentte Kral M inos’un yarı boğa yan insan seçildikten sonra toprak tabaka tabaka özenle
olan canavanyla nasıl boğuştuğu anlatılır. kazılır. Bulunan ve gözlenen her şeyle ilgili
Arkeolog Sir Arthur Evans, 1900’de K nossos’ aynntılı notlar tutulur. Arkeologlar bazen de
ta yaptığı kazılarda eski Girit krallannın büyük yapılann ya da karayollannın yapım
yaşadığı büyük bir sarayı ortaya çıkarıncaya alanlannda ortaya çıkan kalmtılan değerlen
kadar, M inos’un gerçek bir kral olduğunu dirmek üzere hemen çağnlırlar.
kimse düşünmemişti. Bulunan sarayın duvar- Ortadoğu’da bazı arkeologlar, artık büyük
lan, boğa güreşlerinin, çiçeklerin ve hayvan- kentler ya da zengin mezarlar arama yerine
lann sanki 3.000 yıl önce değil de, bir gün kentlerin henüz kurulmadığı, uygarlıklann
önce yapılmış gibi duran parlak renkli resim yerleşmediği dönemlerdeki göçebe topluluk
leriyle bezenmişti. lara ilişkin bilgi edinebilmek için çöllerde
araştırmalar yapıyorlar.
Göl Dibindeki Kalıntılar Çok kısa bir zaman öncesine kadar kitap
Şimdiye kadar anlatılan eski kentler, toprak larda, elyazm alannda ve iyi korunmuş yapı
altında kaldıkları için binlerce yıl dayanmıştır. larda ortaçağa ilişkin yeterince bilgi bulundu
Su da tarihöncesinde yaşamış olan insanlann ğu sanılırken, günümüzde İngiltere’de bu
evlerini ve eşyalarını zamana karşı koruyabil alanda da yepyeni gelişmeler oldu. Birçok
miştir. Örneğin 1854’te çok yağışsız geçen bir araştırmacı son 200 yılda yapılmış kanallan,
kışın sonunda, İsviçre’nin Zürich kentindeki demiryollannı, fabrikalan konu alan sanayi
gölün sulan çok azalınca, dibindeki eski ev arkeolojisine ilgi duyuyor. Kısaca, geçmişe
kalmtılan ortaya çıktı. Evlerin tümü aynı ilişkin her şey arkeolojinin kapsamı içindedir.
dönem de yapılmamıştı. Arkeologlar evlerin Arkeoloji yaşadığımız dünyanın tarihi de
bulundukları katmanlan inceleyerek yapıldık- mektir.
lan dönemleri saptadılar. Bulunan tahta alet
ler, keçeler, sepetler ve hatta elm a, armut ve Alan Araştırması
ekmek artıkları o insanların günlük yaşamla- Arkeolojik çalışmalara havadan çekilen fo-
nna ilişkin önemli bilgiler sağladı. toğraflann büyük yaran oldu. Fotoğraflar ça
lışılacak alanın planını yere serilmiş bir halı
Günümüzde Arkeoloji gibi gösteriyordu. Örneğin, birbirine eklenen
Son yıllarda arkeoloji çok geniş bir alanı kısa, düzenli yollar ya da setler Roma döne
kapsayan bir bilim olarak hızlı bir gelişme mini belirler. Güneş ışmlanmn eğik olduğu
gösterdi. Eskiden kazı yapanlar zengin hazi saatlerde çekilmiş fotoğraflarda görülen hafif
neler, saraylar ve tapmaklar bulmayı umuyor tümsekler ve çukurlar ise buralarda yapılar,
lar, sıradan insanların yaşadıklan yerlere ilgi hisarlar ya da hendekler olabileceğini göste
duymuyorlardı. Oysa geçmişi iyi anlayabil rir. Yılın belli zamanlannda çimenlerin ya da
mek için bulunabilen her şeyi incelem ek ekinlerin renginde ve boyunda gözlenen bazı
gerekir. Günümüzde arkeologlar buluntulan değişiklikler de önem li ipuçlan verir. Örne
22 ARKEOLOJİ
ğin, bir tarlanın altında taştan tem eller varsa, Bunlarla resimler ya da motifler yapılır. T e
yetişen tahıllar hava yağışlı gitmese de, kısa m el kazılırken işçinin bin cebinden bir sikke
zamanda olgunlaşıp sararır; tarlanın geri ka düşürmüş olabilir ya da bir başkası kırılan ye
lan bölümü ise yeşil kalır. Eğer tarlanın altın mek çanağını yapı alanındaki toprağa atıver-
da doldurulmuş çukurlar ya da hendekler var miştir. Duvarlar örülüp çatı da yerli yerine
sa, buralarda su birikeceği için, ekili ürünün oturtulunca, ev sahipleri gelip yerleşirler. Ara
olgunlaşması gecikir ve bu yerler yeşil çizgiler sıra evde bir şeylerin kaybolduğu olur. M ade
ya da noktalar olarak göze çarpar. Tarlalarda ni paralar kuytu köşelere yuvarlanır, kırılan
gözlenen bu belirtilerden geçmişin birçok eski çanak çömlek parçaları çöp çukuruna atılır.
yerleşme yeri gün ışığına çıkartılmıştır. B öylece evde yaşayanların öteberileri kıyıda
Toprak altında kalmış çanak çöm lek ocak köşede birikir durur. Arkeologlar bu süreci
ları, fırınlanmış kilde bulunan magnetik güç yerleşme dönem i olarak nitelerler. Daha son
ten dolayı, duyarlı m agnetometrelerle (m ag ra bir savaş sırasında, ev sahipleri kaçmak zo
netik güç ölçm e aleti) ortaya çıkarılabilir. Bir runda kalır, belki de öldürülürler. Ev boşalır,
zamanlar canlıların yaşamış oldukları yöreler zamanla dam çöker; kapılar, çerçeveler çü
de, organik maddelerin bulunduğu çukur ve rür, duvarlar yıkılır. Her yeri yabanıl otlar ve
hendeklerde de çevrelerine göre daha çok çalılar sarar. Aradan belki yüzyıllar geçer;
magnetizma vardır. Magnetometre ile yapılan toprağın yeni sahipleri burada ekime başlar
çalışmalar, arkeologlara çanak çöm lek ya da lar. Sonraki 1.000 yılda da saban, ne kadar
çini gibi eşyaların nerelerde bulunabileceğini tümsek ve çukur varsa hepsini dümdüz eder.
gösterir. A rkeolog kazısına başlarken bu öyküyü
Elektrik verilerek topraktaki direncin ö l sondan başa doğru yeniden kurar. İşi, yapıyı
çülmesi de başka bir araştırma yöntemidir. İçi oluşturan katlan, çatıdan tem ele doğru bir bir
nemli toprakla dolu bir hendek daha az, taş büyük bir özenle kaldırmaktır. Kazının yapı
duvarlar ya da sert zeminler daha çok direnç lacağı alan belirlendikten sonra, bu alanın tü
gösterir. müne ya da çevresine ince çelik çubuklar 2-3
Kentlerde toprak yüzyıllar boyunca zarar metre aralıklarla ve birbirine dikey hatlar
gördüğü ve çok değiştiği için bu yöntem den oluşturacak bir biçimde yerleştirilir. B u, kazı
yararlanılamaz. Am a kırsal kesimde yapıla boyunca yapılacak ölçümlerin doğruluğu, çı-
cak büyük ölçekli çalışmaların ön hazırlığında kanlacak plan ve sonuçlann güvenilirliği için
bu yöntem lere başvurmak zorunludur. T op gereklidir. Artık ilk tabakanın kaldırılmasına
rak altındaki metal eşyaları bulmak için kulla başlanabilir. Bu aşamada büyük bir özen ve
nılan detektörler ise yalnızca yüzeye yakın beceriyle kullanılması gereken kazı makinele
olanları saptayabilir. rinden (ekskavatör) yararlanılır.
Bir arkeolog ekili tarlalarda dolaşırken, İlk tabaka başarıyla kaldınlınca, kazıda ar
toprak sürülürken ortaya çıkmış bir çömlek tık sivri uçlu mala, kürek ve kovadan başka
ya da çini parçasına ya da tümsek ve çukurla alet kullanılmaz. Bütün alan insanlann yaşa
ra bakarak da eski kalıntıları bulabilir. Ayrı dığı dönem e ilişkin en üst tabakaya erişilince-
ca, eski haritalardan, belgelerden, yer adla ye kadar titiz bir çalışmayla kazılır. Bu taba
rından ve yerel geleneklerden de yeni ipuçları kaya vanlınca duvarlar, ocaklar, fmnlar ve in
elde edebilir. san yapımı öbür yapılar örselenm eden birbi
rinden ayrılır, incelenir ve özellikleri aynntılı
Kazı olarak not edilir. Çanak çömlek ile öbür cam
Çağdaş kazıların nasıl yürütüldüğünü anlaya ve metal eşyalar ayıklanıp temizlenir ve hangi
bilmek için, örneğin Rom a dönem inde bir tabakada bulunduklannı belirtecek biçimde
evin yapılış öyküsünü öğrenelim . Yapı ustası numaralanır. Çömleklerin biçimlerinden ya
toprağı temizledikten sonra temel çukurlarını da sikkelerin üzerindeki kral resimlerinden,
kazar. Yeri düzler ve mozaikleri döşem eden yapıldıklan dönem anlaşılabilirse, tabakanın
önce tabanı biraz yükseltir. Mozaik yüzlerce oluştuğu dönemin tarihi de aydınlanmış olur.
ufak renkli cam ve taş parçalarından oluşur. Am a buluntulann daha eski zamanlardan kal-
ARKEOLOJİ 23
24 ARKEOLOJİ
mış olabileceğini de unutmamak gerekir. Bu Kentlerde yapılan kazı çalışmaları daha zor
eşyalar daha sonra kurulan bir yerleşim döne ve karmaşıktır. İnsanların 2.000 yıldan beri
minden bu tabakaya karışmış olabilir. Böyle yaşadıkları İngiltere’nin güneyindeki Win-
durumlar göz önünde bulundurularak kesin chester yöresinde böyle bir çalışma yapıldı.
tarihlendirme yapılırken, bir üst tabakaya hiç Küçük bir alanda, yılda iki aylık bir süreyle ve
dokunulmadığının kanıtlanması gerekir. 50-60 kişilik bir ekiple yürütülen kazı çalışma
Bu evin yapıldığı, değiştirildiği ya da yıkıl ları tam dokuz yıl sürdü. Üç metre derinliğe
maya bırakıldığı tarihleri saptamak, kazıyı ya maladan başka alet kullanılmadan inildi; çıka
pan kişinin görevidir. Ayrıca evde yaşamış rılan toprak kovalarla boşaltıldı. Çalışmanın
olanların ne gibi özellikleri olduğu ve yaşam değerlendirilmesinin ve raporun yazılmasının
biçimleri de araştırılır. Bulunan bir çiftlik ise dört-beş yıl süreceği sanılıyor.
eviyse, çevresinde tarlalar, otlaklar ve korular Yapıların ortaya çıkarılmasında kullanılan
bulunacağı varsayılır. Çevredeki başka çiftlik yöntem ler, Rom a yollan, kanallar, surlar gibi
lerin konumu ve toprağın nasıl bölüştürüldü- öteki alanlarda yapılan arkeolojik kazılarda
ğü araştırılır. Bitki, tohum, polen ve tahıl ka kullanılmaz. Bu tür kazılarda birbiri üzerine
lıntıları, bitki örtüsünün anlaşılmasında yar binen bütün katmanların görülebileceği bir
dımcı olurlar. Hayvan kemiklerinden, burada kesit elde edilm eye çalışılır.
yaşamış insanların yedikleri etin cinsi, bulu
nan araç ve eşyalardan günlük yaşamları öğ Bilimsel Yöntemler
renilmeye çalışılır. Arkeologların incelediği toplumlar ve dönem-
The Photo Source
2.000 yıldan beri İm parator Jin Zhi Huang'ın mezarını koruyan, pişmiş kilden gerçek boylarına uygun olarak
yapılm ış binlerce asker ve attan oluşan toprak adamlar ordusu. Çin'de Xi'an'daki (Sian) kayalık bölgede
ortaya çıkarılmıştır.
ARKEOLOJİ 25
lerin birçoğunda, yazı ve para gibi tarih belir buk büyüyeceğinden halkalann kalınlığı ar
lemeyi kolaylaştıracak işaretler yoktur. Çok tar. B öylece ağacın yaşadığı dönem deki iklim
kısa bir zaman öncesine kadar, bulunan eşya koşullan anlaşılabilir. Bir çam türünün 4.000
lar, geçmişi bilinen bir halkın, örneğin Mısır yıl önceki ve günümüzde yaşamakta olan ör
halkının kullandığı benzer eşyalarla karşılaştı nekleri bu yöntem le incelenmiştir.
rılarak, yaklaşık bir yapım tarihi saptanırdı. Bilim , arkeologlara daha birçok bakımdan
Radyo karbon tarihlendirme yönteminin bu yarar sağlar. Örneğin, topraktan çıkartılan
lunması odunun, kömürün ve eski yerleşim metal eşyanın çok kmlgan olduğu için labora-
bölgelerinde bulunan kemiklerin yaşlarını tuvarda özel bir biçimde korunması gerekir.
saptamayı olanaklı kıldı. H er canlıda bulunan Bir taş baltanın hangi taşocağmdaki kayadan
karbonun neredeyse tamamı karbon-12’dir; yontulduğu belirlenebilir. Uygulanacak yön
belli bir oranda da radyoaktif ve “ağır” olan tem , kayadan ince bir parça koparmak ve bu
karbon-14 vardır. Canlı ölünce, örneğin bir nu saydamlaşıp kristalleri görülebilir duruma
ağaç kesilince, artık yeni karbon-14 atomları gelene kadar cilalamaktır. Belirli maden ya-
alamaz ve var olan radyoaktif karbon atomla taklannda görülebilen ender bulunan ele
rı da belli bir hızla yok olmaya başlar. Böyle- mentlerin kaynağını bulmak için de madenler
ce yaklaşık 5.500 yıl sonra bu atomların yansı incelenebilir. Bu çalışmalar eski ticaret ve göç
karbon-12 atomlarına dönüşür. Bir radyo kar yollannm anlaşılmasını da sağlamıştır.
bon laboratuvan, radyoaktif karbonun, kar
bon-12’ye oranını ölçerek, canlının ne kadar Türkiye'de Arkeoloji
zaman önce ölmüş olduğunu saptayabilir. Ne A nadolu’da kazılar 19. yüzyılda yabancı arke
var ki bu yöntem , tarihi belli olan Mısır bu- ologlarca başlatıldı. Alman arkeolog Schlie-
luntulanna uygulandığında, saptanan tarihle mann’ın eski Truva kentini bulmak için başla
rin çok kesin olmadığı anlaşılmıştır (bak. dığı kazı uzun yıllar sürdü. 1882’de Türki-
RADYOMETRİK TARİHLENDİRME).
Nezih Başgelen
Yeni tarihlendirme yöntem lerinden biri de
ısıyla ışıldamadır (ısılışıldama) ve yalnızca piş
miş kile uygulanır. Çömlek yapılırken kil çok
yüksek bir ısıda pişirildiği için bu ısı kili kris
talleştirir. Kilde radyoaktif atomlar içeren
elem entler vardır; bunlar kil pişirilmeden ön
ce çevrelerine ışık biçiminde parçacıklar sa
çarlar. Pişme işleminin sonunda, atomlann
saçtığı bu parçacıklar artık kristalleşmiş yapı
nın içinde kalır ve dışanya çıkamaz. Çöm lek
ten alman bir örnek, laboratuvarda, parçala-
nn yeniden serbest kalacağı noktaya kadar
ısıtılır. Bu parçacıklar ışık biçiminde (ışıldaya
rak) açığa çıktıklan için fotom etre aygıtıyla
ölçülür. Çömlek ne kadar çok ışık verirse, o
kadar eskidir. Bu yöntem arkeologlarca yay
gın biçimde kullanılacak kadar gelişmemiştir.
A m a müzelerde ve özel koleksiyonlarda anti
ka olduğu sanılan pek çok parçanın sahte ol
duğunu göstermiştir.
Dendrokronoloji bir ağacın yaşının, gövde
sindeki yıllık büyüme halkalarına göre sap
tanması demektir. Ağaç gövdesinin enlem esi
Ankara Anadolu M edeniyetleri Müzesi'nde
ne kesitinde iç içe ince ve kalın halkalar gözle sergilenen Kültepe kazılarından çıkarılan toprak
nir. Havaların iyi gittiği yıllarda ağaç daha ça kâse (İÖ 18. yüzyıl).
26 ARKEOLOJİ
Nezih Başgelen
y e’deki ilk arkeoloji müzesinin kurucusu res 1946’da Kılıç Kökten başkanlığında A na
sam ve arkeolog Osman Hamdi B ey’in (1842- dolu’nun en büyük doğal mağaralarından biri
1910) buluntuların bir bölümünü müzeye al olan Karain kazılarına başlandı. Arif Müfid
mak için bu kazıyı denetlediği bilinmektedir. M ansel, Perge (1946) ve Side (1947); Bahadır
Osman Hamdi Bey 1887’de en önem li kazısını Alkım , Karatepe (1947); Tahsin Özgüç, Kül-
Sayda’da (bugün Lübnan’da) gerçekleştirmiş tepe (1948) ve A ltm tepe’de Urartu Kalesi
tir. Bu kadıda Fenike krallarına ait 20’den faz (1959); Ekrem Akurgal, eski İzmir, Foça, Si
la lahit bulunmuş ve müzeye-konmuştur. D a nop; A fif Erzen, Van’da Urartu (1961); K e
ha sonra A nadolu’daki ilkçağ uygarlıklarını nan Erim Afrodisias (1961); Nim et Özgüç,
araştırmak isteyen Alm an, AvusturyalI ve Acem höyük (1962) ve Samsat (1978); Nezih
A B D ’li arkeologlar da Bergama, Priene, Mi- Fıratlı, Uşak Selçikler (1966) kazılarını yürüt
let, Efes ve Sart gibi tarihi bölgelerde kazılar tüler. Ufuk Esin, 1968’de T epecik’te, 1971’de
yapmışlardır. Tülintepe’de kurtarma kazılarını yönetti. Bu
Cumhuriyet döneminde arkeolojiye daha yöre 1975’te Keban Baraj G ölü’nün dolmasıy
fazla önem verilmeye başlandı. 1931’de Türk la birlikte sular altında kalmıştır. G ene Ufuk
Tarih Kurumu’nun kurulması, 1934’te İstan E sin’in 1978’den beri yönettiği Değirm entepe
bul Üniversitesi’ne bağlı Türk A rkeoloji Ens- kazılan Karakaya Baraj suları altında kalacak
titüsü’nün ve iki yıl sonra da Ankara’da Dil buluntulan kurtarmaya yöneliktir.
ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin açılmasıyla Türkiye’de yazılı belgelerden ya da toprak
arkeolojik araştırmalar hızla gelişti. 1933’te üstündeki kalıntılardan yoia çıkılarak yapılan
Türk Tarih ; m m u adına ilk kazılar Ahlatlı- planlı kazılara örnek olarak Boğazköy, Külte-
b el’de Hamit Zübeyr Koşay başkanlığında pe ve Efes kazıları gösterilebilir. Ayrıca, ar
gerçekleştirildi. Ardından 1935’te Koşay ve keoloji bölümü öğrencilerinin bir kazı örgüt
Remzi Oğuz Arık Alacahöyük kazılarına baş lem eyi ve kazı tekniklerini öğrenebilmeleri,
ladılar. G ene 1930’lardan başlayarak Alm an, kayıt tutma, buluntulan numaralama ve sınıf
Fransız, İngiliz ve Hollanda arkeoloji enstitür landırma gibi bilgilerini uygulayabilmeleri
leri kuruldu. Bu dönem de yerli ve yabancı uz için “eğitim kazılan” düzenlenmektedir.
manlar birçok eski yerleşim bölgesinde araş Son yıllarda, Bodrum’da denizaltında arke
tırma ve kazılar gerçekleştirdiler. Kazılardan olojik araştırmalara da başlandı. Yeni kuru
çıkarılan eski yapıtları korumak ve sergile lan Sualtı Arkeoloji M üzesi’ne bağlı olarak
mek için yeni müzeler kuruldu. yürütülen çalışmalar sonucu denizden çıkan-
ARKVVRIGHT 27
ilk iplik eğirme atölyesini kuran Arkvvright Sonunda, 1588’de büyük donanma denize
eğirme tezgâhını daha da geliştirdi ve Lanca- açıldı. 130 gem iden bazıları “çok görkemli
shire bölgesinin dünya pamuk ticaretinin mer yapılmış, kale gibi yüksek” büyük kalyonlar
kezi durumuna gelm esine katkıda bulundu. dı. Gemilerde 8.000 gemici ve 19.000 asker
Arkvvright’m kurduğu fabrikalar düzenli vardı. Ayrıca, gem ilere katırlar ve atlar,
çalışıyor ve öbürlerine iyi örnek oluyordu; ip yeterince şarap ve altı ay yetecek kadar
lik bükme işini makine kullanarak kolaylaştır peksim et yüklenmişti.
ma girişimleri, işsizliğe yol açacağı düşünü Armada Lizbon’dan daha yeni ayrılmışken
lerek ilkönce hiç benimsenmedi. Bu arada büyük bir fırtınaya yakalanarak hasar gördü.
Arkvvright’a karşı olanlar ellerinden gelen her Sonunda, donanma mayıs yerine temmuz
şeyi yaptılar; üstelik fabrikalarından birini de ayında Manş D enizi’ne doğru yola çıktı.
yaktılar. İlk günlerde karısı bile, zamanını bo Planlan, Armada’nın Manş Denizi boyunca
şa harcadığını düşünerek Arkvvright’m ma savaşarak, Parma D ükü’nün komutasındaki
ketlerinden birini parçalamıştı. D aha sonrala İspanyol ordusunun beklediği Flandre kıyıla-
rı, Arkvvright büyük bir mucit olarak kabulle nna ulaşmasıydı. Armada, bu orduyu
nilmiş ve ancak o zaman çocukken olanak bu Manş’tan geçirip, Güneydoğu İngiltere kıyıla-
lamadığı eğitimini gerçekleştirebilmiştir. nnda karaya çıkaracaktı.
etm eye başladılar. İspanyol amiral yanaşıp, sürmeye karar verdi. Ertesi gece, ziftle dolu
İngiliz gemilerine borda etmeyi istediyse de altı gemi ateşe verildi ve düşmana doğru
İngilizler bu fırsatı vermediler; bir hafta sürüklenmek üzere akıntıya bırakıldı. Paniğe
boyunca İspanyol donanmasının gerisinde do kapılan İspanyollar, gemilerin halatlarını ke
laşıp durarak saldırılarını sürdürdüler. İngiliz sip denize açıldılar.
gemileri yetenekli gemiciler ve İspanyollar’ın- Ertesi sabah karmakarışık bir yığın halinde
kinden daha uzun menzilli olan çok sayıda ki İspanyol donanmasını Flandre kıyılarına
topla donatılmıştı. İspanyollar kahramanca doğru kovalayan Drake, gün boyu süren bir
savaşmalarına karşın, gerek denizcilik, gerek savaşla İspanyollar’a çok büyük zarar verdi.
topçuluk tekniği bakımından İngilizler’in den Kuzeybatı yönünden patlayan bora yüzün
gi değildi. den, gece boyunca deniz daha da fırtınalıydı.
Sonunda İspanyol donanması Kuzey Fran Ertesi gün İspanyollar, kıyı ile İngiliz gemileri
sa’da Calais açıklarında demirledi. İngilizler arasında sıkışmıştı. İspanyol donanması tü
yanan gemiler kullanarak, onları açık denize müyle yok edilmek üzereyken, rüzgâr tam
ıyn l 3
O k c a d t:s 1*
DmtîfbvRf*d
N'cit R<ad
2briAI.,
lsu\xvs t
Cantirej
~*\rniT/r*'Fci II'. rfıe SPANISH Shipa vrvjr düfavy-j
'wwı\ed in tncir rcfıırn to SPAİN, I
foıuılur Norîh about ılıe aj,
> .«'F.bfe* Bı*4
Mnfabritish Islands^&//
KdUJ?
Tiroçfc»
!UrMcd. Friûand
Awt£jxr‘
LONDOW‘
JîursToıt ('jTAsprsı
l"0‘î
İngiliz donanması ile Armada, Flandre kıyıları açığında savaştı. Çok kayıp veren İspanyollar İskoçya'nın
kuzeyinden dolaşarak ülkelerine döndüler.
30 ARMADİLLO
Üİİk
Mansell Collection
Armada ile İngiliz donanmasının ilk karşılaşması. İngilizler üstünlük sağlamak için rüzgârdan yararlandılar.
zamanında yeniden yön değiştirerek güneyba rinden yana olduğu inancını belirten “Tanrı
tıdan esm eye başladı ve İspanyollar kuzeye üfledi ve paramparça oldular” sözleri (Latin
yelken açıp, Kuzey D enizi’ne kaçabildiler. ce olarak) yer alıyordu. *
Lord Howard ve Drake, Arm ada’dan geriye
kalanları İskoçya’daki Forth K oyu’na kadar AR5V5ADİLLO. Armadillolar domuzu andıran
kovaladılar. Am a oraya ulaştıklarında, mal küçük memeli hayvanlardır. İspanyolca olan
zemeleri tükendiği için, geriye dönmek zo adları “zırhlı” anlamına gelir. Çünkü gövdele
runda kaldılar. rinin her yanı, koruyucu bir kalkan oluştura
cak biçimde birbirine eklemlenmiş sert levha
Armada'nın Sonu lar ile oynak kemerlerden oluşan kemiksi bir
İspanyollar Britanya A d alan ’nm çevresini do zırhla kaplıdır.
laşarak gitmeye karar verdiler. İskoçya ve Tembelhayvanlar ve karıncayiyenlerle ak
İrlanda kıyılan boyunca fırtınalarla karşılaştı raba olan armadillolar, zırhlarının orta bölü
lar. İngiliz topçularınca çok hırpalanmış olan mündeki oynak kemerlerin sayısına göre sı
gemiler tümüyle parçalandı. Bazılan Atlas nıflandırılır. Bu hayvanların özellikle Güney
Okyanusu’nda battı ve İrlanda’nın batı kıyıla ve Orta Am erika’da yaşayan 20 türü vardır.
rı gemi parçalanyla kaplandı. Fırtınalardan Yalnızca Dasypus cinsini oluşturan dokuz
sağ çıkan yüzlerce İspanyol, İrlandalIlar ve kemerli armadilloların bir türü A B D ’nin gü
İrlanda’daki İngiliz garnizonunun askerleri ney bölgelerinde de bulunur.
tarafından öldürüldü. Uzunluğu 1,5 metreye ulaşan dev armadillo
Kral Felipe’nin umutlan da gemileri gibi (Priodontes giganteus ) bütün türlerin en irisi
paramparça oldu ve Armada’sının ancak yarı dir. Buna karşılık pem be renkli zırhıyla tanı
sı sonbaharda geri dönebilmeyi başardı. nan en küçük armadillonun uzunluğu ancak
Zaferden sonra İngilizler’in sevinci sınırsız 16 santimetredir. Gövdesinin iki yanı ve karnı
dı. Şükranlarını sunmak için St. Paul Kated- sık, yumuşak tüylerle kaplı olan bu hayvan
rali’ne giden kraliçe, bu büyük zaferin anısına ürktüğünde, gövdesinin arkasındaki dikey
bir madalya çıkarılmasını buyurdu. Madalya levhalarla yuvasının girişini kapatır. Armadil
nın üzerinde, İngilizler’in T ann’mn kendile lolar arasında yalnızca Tolypeutes cinsinden
ARMA VE ARMACILIK 31
22 23 24
1791’de de W olfgang Amadeus Mozart armo gi, ince damarlı, kolay işlenen ve iyi cila tutan
nika, flüt, viyola, obua ve viyolonsel için bir odunu da mobilyacılıkta özellikle kaplama
beşli besteledi. malzemesi olarak kullanılır.
Dünyanın en büyük armut üreticisi İtalya’
ARMUT, elma gibi gülgiller ( Rosaceae ) famil dır; bu ülkeyi Çin ve A B D izler. Bu sıralama
yasından bir bitkidir; ama ağacı da, meyvesi da ilk 10 ülke arasında yer alan Türkiye’nin
de elmadan oldukça farklıdır. 13 metreye hemen hemen bütün bölgelerinde armut ye
kadar boylanabilen ve beyaz çiçekler açan tiştirilir. Ama üretimin en yoğun olduğu
armut ağacının dalları elma ağacınmkiler gibi bölgeler İç Anadolu, Karadeniz ve Ege bölge
dağınık değil, yukarıya doğru dik olarak leridir. Etli ve bol sulu Ankara armudu başta
büyür. G enellikle yeşil ve sarı tonlarında olan olmak üzere mustabey armudu ve akça armut
meyveleri de çekirdek boşluklarının bulundu en sevilen çeşitlerdir.
ğu alt bölümde şişkinleşir, öbür uçta sapa
doğru daralır. ARNAVUTLUK. Başkenti Tiran olan bu
Doğada kendiliğinden yetişen yabani armut küçük, dağlık ülke Adriya D enizi’nin doğu
ağaçlarının insan eliyle dikilerek bir tarım kıyısında, Yugoslavya ile Yunanistan arasın
bitkisine dönüştürülmesi oldukça eskiçağlara da yer alır. Resmi adı Arnavutluk Sosyalist
kadar uzanır. Bu meyve.ağaçlarının dikimine Halk Cumhuriyeti’dir. Issız, dağlık doğasını
ilk kez Batı Kafkasya’da ve Anadolu’nun çok iyi yansıtan yerel adı, Kartallar Ülkesi
Doğu Karadeniz B ölgesi’nde başlandığı sanıl anlamına gelen Shqiperi’dir. Topraklarının
maktadır. Bugün dünyanın bütün ılıman ik yaklaşık dörtte üçü 300 metreyi aşan yüksek
limli ülkelerinde yetiştirilen armut çeşitlerinin liklerde yer alır. Kıyı boyunca bataklık bir
pek çoğu, anayurdu Güney Avrupa ile Batı ova ve birkaç liman vardır. Önemli limanla
Asya olan yabani armuttan (Pyrus com m unis) rından biri 2.500 yıl önce kurulmuş olan
geliştirilmiştir. Dıraç, öbürü de dağlar ve Saseno A dası’yla
Armut ağaçları ya çekirdekten yetiştirilmiş çevrili bir körfezde bulunan A vlonya’dır (eski
armut fidanlarının ya da gene gülgillerden adı Vlora). İç kesimlerde dağlar, vadiler,
olan ayva, ahlat, alıç gibi başka ağaçların ırmaklar ve göller vardır. En uzun ırmağı
aşılanmasıyla üretilir. Bazı çeşitlerin m eyvele Drina, Arnavutluk A lpleri’nin güney etekleri
ri yaz başlannda (yaz armudu), bazılarınınki boyunca 48 kilometrelik bir kanyon oluştura
ise yapraklar döküldükten sonra toplanır (güz rak akar.
ve kış armutları). Armut, bütün dünyada
olduğu gibi Türkiye’de de elmadan sonra ti ARN A V U TLU K'A İLİŞKİN BİLGİLER
cari açıdan en önemli olan ve en çok
YÜZÖLÇÜMÜ: 28.748 km2.
tüketilen meyvedir. Bazı ülkelerde m eyvele
NÜFUS: 3.087.000 (1987).
rin suyundan “armut şarabı” denen alkollü bir BAŞKENT: Tiran.
içki yapılır. A ynca ağacın kızılımsı kahveren YÖNETİM BİÇİMİ: Cumhuriyet.
COĞRAFİ ÖZELLİKLER: Ülkenin büyük bir bölümü boş
ve dağlık alanlardan oluşur. Yarısından azı tarıma
elverişli topraklar ve otlaklardır.
ÖNEMLİ KENTLER: Tiran, İşkodra, Avlonya, Körice,
Elbasan, Dıraç.
BELLİ BAŞLI ÜRÜNLER: Dokuma, çimento, petrol,
buğday, çavdar, arpa, tütün, zeytinyağı, canlı
hayyan.
EĞİTİM: Bütün çocuklar için 8 yıllık ilköğretim zorunlu
dur. Bazıları ortaöğretime ve teknik okullara devam
eder.
Tarım ve Sanayi
Arnavutluk nüfusunun yandan fazlası yaşa
mını tanmdan kazanır. Ekili toprakların çoğu
batı kıyısında ve iç bölgelerdeki birkaç vadi
dedir. Belli başlı tanm ürünleri mısır, buğday,
çavdar, arpa, yulaf, pamuk, tütün, şekerpan
carı, m eyve ve sebzedir. Arnavutluk’ta aynca
koyun, keçi, sığır, domuz ve at gibi hayvanlar
da yetiştirilir.
Arnavutluk hükümeti, küçük özel çiftlikle
rin çoğunu toprak, tanm araçları ve hayvan
varlığının ortaklaşa paylaşıldığı kolektif çift Top ham
liklerde birleştirmiştir. Ayrıca, hükümetin Başkent Tiran'da yaşayanların çoğu işlerine
işlettiği devlet çiftlikleri de vardır. bisikletle gider.
1940’lardan bu yana büyük ilerlem e olması
na karşın, Arnavutluk’ta sanayi gelişmiş de Arnavutluk, tarihinin büyük bir bölümünü
ğildir. Tiran ülkenin en büyük sanayi merke başka ülkelerin egemenliğinde yaşamıştır. 14.
zidir. Çiftlik ve orman ürünlerinin işlenmesi yüzyıldan 20. yüzyıla kadar, 500 yılı aşkın bir
önemli bir sanayi dalıdır. Başka bir önemli süre Osmanlılar’a karşı savaştılar. 15. yüzyıl
etkinlik de balıkçılıktır. da bu savaştaki önderlerinden biri, bugün bir
ulusal kahraman olarak İskender Bey (Skan-
Tarih derbeg) adıyla anılan Gjergj Kastrioti’ydi.
Arnavutluk halkının tarihi öbür Avrupa top- Arnavutlar 1912’ye kadar Osmanlı egem enli
lumlannın tarihi kadar uzun olmakla birlikte ği altında yaşadılar ve ancak 1921’den sonra
en az bilinenidir. Buraya nereden geldikleri dünyanın öteki devletlerince bağımsız bir
konusunda kesin bir bilgi bulunmamasına devlet olarak tanındılar.
karşın, hep burada, Balkan Y anm adası’nm I. Dünya Savaşı’nda İtalya Arnavutluk'un
batı kıyısındaki dağlarda yaşadıklan anlaşıl güneyini, Avusturya da kuzeyini işgal etti.
maktadır. Bir olasılıkla tarihin ilk dönem le Bunun üzerine Arnavutlar 1920’de kendi
rinden beri Avrupa’nın güneyinde yaşamış hükümetlerini kurdular ve çok geçmeden
olan İllyrialılar’m soyundan gelmektedirler. bütün yabancı birlikler ülkeyi terk etti. Sava
şan önderlerden biri kendini I. Zogo adıyla
kral ilan etti. Zogo 1939’da İtalyanların
Arnavutluk limanlarını askeri amaçlarla kul
lanma isteğini geri çevirdi. İtalyan birlikleri
krallığı işgal ettiler; Zogo kaçmak zorunda
kaldı. İtalyanlar Arnavutluk’u egemenlikleri
altına aldılar. Arnavutluk, II. Dünya Savaşı'
mn sonunda İtalya’nın yenilgisi üzerine, Yu
goslavya’nın yardımıyla, Enver H oca’nın ön
derliğinde sosyalist bir cumhuriyet oldu.
Öbür sosyalist ülkeler, özellikle de SSCB,
Arnavutluk sanayisini desteklem ek amacıyla
yardım etti; uzmanlar ve sanayi donanımı
gönderdiler. Arnavutluk. 1960’ta SSCB ile
anlaşmazlığa düşmesi üzerine, Çin Halk
Cumhuriyeti ile yakın bağlar kurduysa da.
ARP 37
1978’de arası açıldı ve iyi ilişkileri sona erdi. bilen bu çalgı, Türk müziğinde kullanılan
Bundan sonra Arnavutluk, bazı Avrupa ülke kanun ve santura çok benzerdi. Kanun, par
leriyle ticaretini artırmaya yöneldi. maklara takılan iki mızrapla telleri çekilerek,
santur ise tellerine iki küçük çubukla vurula
ARP, en eski telli çalgılardan biridir. Bir rak çalınır. Batı müziğinde kullanılan zither
yayla ok atılırken gerilip bırakılan yay kirişi de psalteriona çok benzeyen biı çalgıdır.
bir tınlama sesi çıkarır. Arpın atası olan ilkel Arp, Galler de ve İrlanda’da eskiçağlardan
çalgıların bundan esinlenerek yapıldığı sanıl beri çalınır. Eski Gal prenslerinin sarayların
maktadır. Tek telli olan yaya değişik uzunluk daki görevliler arasında arp çalan ozanlar var
larda teller ekleyip onların gerginlikleriyle dı. G eleneksel İrlanda kültüründe arpın taşı
oynayarak değişik perdelerden sesler çıkarıla dığı önem , günümüzdeki İrlanda metal para
biliyordu. Sonraları sesi yükseltmek için, tın larının ön yüzünde bir arp resmi bulunmasın
lamaya elverişli bir gövde (tını kutusu) ek le dan da bellidir. İrlanda halk müziğinde şarkı
nince gerçek bir çalgı yapılmış oldu. cıya eşlik etmek için, Kelt arpı denen küçük
Bundan geliştirilen ilk çalgılardan biri lirdi. bir arp çok sık kullanılır.
Yunanlılar ve Romalılar, çok yaygın olarak Orkestralarda kullanılan, dik konumda tu
kullandıkları liri tanrı A pollon’un boş bir tulan çift hareketli arp, çağdaş orkestra çalgı
kaplumbağa kabuğuna teller takarak yaptığı ları arasında telleri yalnızca parmakla çekile
na inanıyorlardı. 14. ve 15. yüzyıllarda çok rek çalman tek çalgıdır. Çift hareketli arpın
tutulan bir başka benzer çalgı da psalterion 47 teli, yedi pedalı vardır. Pedalların yardı
adını taşıyordu. Parmakla ya da yayla çalma- mıyla tellerin sesleri değiştirilebilir ve değişik
tonlarda müzik yapılabilir. Bu yedi pedalın
her biri üç ayrı konuma getirilebilir. B öylece,
örneğin bütün soller sol diyez ya da sol bem o
le kaydırılabilir. Telleri birbirinden ayırabil
mek için her notaya değişik bir renk verilir;
örneğin do telleri kırmızı, fa telleri siyah, mor
ya da koyu mavi renktedir.
Arp pahalı bir çalgıdır. Çalınması çok güç
olmayan bu çalgıda piyanistler yaklaşık bir
yılda ustalaşabilirler. Arp, orkestra ve oda
müziğinde kullanıldığı gibi solo (tek başına)
da çalınabilir. Claude Debussy ve Maurice
Ravel başta olmak üzere Fransız besteciler
arp için çok güzel parçalar bestelemiştir.
ekilen yem bitkileri daha sağlıklı gelişir ve böcek öldürücü ilaçlarda, cam yapımında ve
daha yüksek verim alınır. hayvan derilerinin korunm asında, arsenik
Dünyadaki toplam arpa üretiminin yarısın pentoksit ise böceklere ve zararlı otlara karşı
dan çoğu, özellikle çiftlik hayvanları için kullanılan tarım ilaçlarının ve metal yapıştırı
kırılmış taneler halinde (arpa kırması) yem cılarının üretiminde kullanılır. Bir arsenik ve
olarak kullanılır. Ü rünün büyük bölüm ü de hidrojen bileşiği olan arsin, renksiz ve zehirli
malt yapımına ayrılır. A rp a tanelerinin önce bir gazdır. Bu nedenle kimyasal silah (savaş
ıslatılıp çimlenmeye bırakılması, sonra k u ru gazı) olarak kullanıldığı gibi katkı maddesi
tulmasıyla elde edilen malt bira sanayisinin olarak yarıiletkenlere de katılır. Arsenik asit,
ham m addesidir. Bira, su ve bira mayası katıl kurşun arsenat ve kalsiyum arsenat ise to p
mış maltın mayalanmasıyla üretilir (bak. BİRA raktaki tekhücreli asalakların ve tarım zararlı-
VE BİRACILIK). Ayrıca birçok ülkede kavuzları Mary Evans Picıure Library
ayıklanıp parlatılmış arpa taneleri (nemçe ya
da nemse arpası) çorba ve lapa yapm akta
kullanılır.
A rp a dünyada buğday, pirinç ve mısırdan
sonra dördüncü sırayı alan en önemli tahıl
bitkisidir. En büyük üreticiler SSCB, K ana
da, Çin ve Fransa’dır. T ürk iye’de de buğday
dan sonra en çok yetiştirilen tahıl olarak
bütün bölgelerde ekilir. Kıraç topraklarda
buğdaydan daha yüksek verim sağladığı için,
özellikle İç Anadolu Bölgesi’nin buğday tarı
mına pek elverişli olmayan kesimlerinde arpa
ekimi ön plana geçmiştir.
larının öldürülmesinde kullanılan, tarım açı gün hamama gittiğinde bulabilmiştir. Yıkan
sından önemli bileşiklerdir. mak üzere havuza girdiğinde suyun taştığına
Arsenik zehirlenmesi genellikle böcek ve dikkat eden Arşim et, o anda çözümü buldu
tarım ilaçlarında, yağlıboya, duvar kâğıdı ve ğunu anlar. Hamamdan dışarı fırlayıp “Ev-
seramik yapımında kullanılan arsenik bileşik reka! Evreka!” (Yunanca “buldum”) diye
lerinin ağızdan ya da solunum yoluyla alınma bağırarak caddelerde koşmaya başlar. Arşi-
sından ileri gelir. Bu bileşiklerin yüksek m et’e göre, eğer taç saf altından yapılmışsa,
dozda bir kez alınması ya da küçük dozlar ha mekânda aynı ağırlıktaki saf altın kadar yer
linde art arda alınması aynı derecede etkilidir. kaplaması gerekiyordu. Taç ve aynı ağırlıkta
Bu yüzden, özellikle geçen yüzyıllarda arsenik ki altın sırayla su dolu bir kaba konuldukla
le işlenen cinayetlere çok sık rastlanırdı. rında, taşıracakları suyun miktarı ya da hacmi
eşit olmalıydı. Arşimet yaptığı deneyin so
ARŞİMET ya da ARKHİMEDES (İÖ yakla nunda bu miktarların eşit olmadığını belirle
şık 287-212). Eskiçağın en büyük matematik di; kral aldatılmıştı. Bu basit deneyle Arşimet
çisi ve mucidi olan Arşimet Sicilya A dası’nda, cisimlerin göreli yoğunluklarım keşfetti (bak.
bir Yunan kenti olan Siracusa’da doğdu. Yoğunluk).
Öklit'in İÖ yaklaşık 300’de, Mısır'daki İsken Ayrıca kaldıraç yasasını da ortaya koyan
deriye’de kurduğu okulda öğrenim gördükten Arşim et, ağır bir cismin, ağırlık merkezine
sonra Siracusa’ya dönerek geom etriyle uğraş uygulanacak bir kuvvetle yerinden oynatılabi
tı. Bilgisini günlük yaşamda karşılaştığı sorun leceğini gösterdi. Onun, “Bana bir dayanak
ların çözümüne uygulayarak, mühendisliği noktası gösterin, Dünya’yı yerinden oynata
sağlam matematiksel temellere oturtan ilk yım ” dediği de söylentiler arasındadır. Alçak
bilim adamı olmuştur. Ayııı zamanda astro bir yerden yükseğe su çıkarmaya yarayan
nomiyle de ilgilenen Arşim et, fizik ve m ate “Arşimet burgusu” adlı aygıt, Mısır gibi sıcak
matik konularında kitaplar da yazmıştır. ve kurak ülkelerde hâlâ sulama amacıyla
Araştırmalarının çoğunu, Siracusa Kralı II. kullanılır.
H ieron’un hizmetindeyken gerçekleştiren Ar- Arşim et, Roma ve Kartaca arasındaki uzun
şim et’in çalışmalarına ve buluşlarına ilişkin ve acılı bir savaş döneminde yaşadı. Kral
pek çok öykü anlatılır. Bunlardan en ünlüsü, H ieron’un Kartacalılar’ı desteklem esi üzeri
kralın yeni tacının saf altından olup olmadığı ne, İÖ 214'te Claudius Marcellus komutasın
nı araştırmasıyla ilgili olandır. Öyküye göre, daki Roma ordusu Siracusa'yı kuşattı. Arşi
araştırmasını tacı parçalamadan yapmak zo met birçok savaş aracı yaparak kralın kuşat
runda olan Arşim et bu konuda bir süre maya karşı koymasında yardımcı oldu. Bir
düşünmüş, ama sorunun yanıtını ancak bir söylentiye göre, Arşimet dev aynalar yardımıy
la güneş ışınlarını Roma gemilerinin yelken
lerine odaklayarak onları yakmıştır. Düşm a
na çok iri taşlar fırlatabilen büyük bir mancı
nık yaptığı da söylenir. Sonunda İÖ 212’de
Marcellus Siracusa’yı ele geçirdi; Arşimet ise
Romalı bir asker tarafından öldürüldü.
Bir küre ile bu küreyi çevreleyen silindirin
yüzeyleri ve hacimleri arasındaki ilişkiyi ilk
kez ortaya koyduğu için, A ışim et’in mezarı
silindir içine yerleştirilmiş bir küreyle işaret
lenmiştir. En büyük yapıtını geometri alanın
da veren Arşim et, büyük bir zekâ ürünü olan
mekanik buluşlarım önemsememiştir.
Arşim et burgusunda sürekli dönen sarmal bir şerit
suyun boruda yükselmesini sağlar. Bazı sıcak
ülkelerde çiftçiler yeraltı suiarmı tarlalarına akıtmak ARTEMIS Yunan mitolojisinde av hayvanla
için hâlâ bu aygıtı kullanırlar. rı, toprak ve bereket tanrıçasıdır. Anadolulu
ARTEZYEN KUYUSU 41
Efesli Artemis biçimini almıştır. Tanrıların Aktaion'un Ölümü. İtalyan ressam Tiziano, bu
kralı Z eu s’un kızı ve tanrı A p ollon ’un kız kar tablosunda Diana'y' avcı Aktaion'u geyiğe çevirirken
betim lem iştir.
deşi olan Artemis’ten, Hom eros’un İlyada adlı
yapıtında bazen “ok taşıyan tanrıça” , bazen nakta duran büyük boy heykelinin birçok
de “hayvanlar tanrıçası” olarak söz edilmiştir. kopyasından biridir.
Doğaya egem en olduğu düşünülen Artem is, H om eros metinlerinde değinilen Artem is,
canlıların ölüm kalımını elinde tutan bir tanrı Eski R om a’da Diana adını aldı. R om a’da Di-
çaydı. O k, yay, at ve arabayla betimlenmiştir. ana’ya tapınma yaygındı. Kölelerin de koru
Aynı zamanda A y tanrıçasıydı; sürekli deği yucusu olduğu için onun festivali kölelerin ta
şen A y ’ı etkisi altında tutardı. Uygarlığın ko- tiliydi. Roma sanatında, Diana çoğunlukla
ruyuçuşuydu. G ökte ve yeryüzündeki gerçek yay ve ok taşıyan bir kadın avcı olarak resim
ve gerçeküstü bütün yaratıklar onun buyru- lenir ve genellikle yanında bir tazı ya da geyik
ğundaydı. bulunur. D iana’nın R om a’da anlatılan efsa
Doğanın içinde hayvanlarla birlikte yaşa neleri Artemis öykülerinden esinlenmiştir.
yan, ormanlarda, derelerde ağaç ve su peri
leriyle dolaşıp eğlenen avcı Artem is, aynı za ARTEZYEN KUYUSU. Bir kuyu kazıldığın
manda doğum yapan kadınların da koruyucu- da, bulunan su genellikle toprağın çok altın
suydu. Oysa kendisi evlenm eyi istemediği için dadır ve bir tulumbayla ya da uzun bir ipin
ona eşlik eden periler de evlenm eyeceklerine ucuna bağlı bir kovayla suyu yukarı çekm ek
söz vermek zorundaydı. gerekir. Am a bazı kuyulardaki su fışkırarak
42 ARTEZYEN KUYUSU
kendiliğinden yüzeye çıkar. Tulumba gerek olan ucundan kolayca içeri sızabilir.
tirmeyen bu tür kuyulara artezyen kuyusu Bir artezyen kuyusu açmak için, tepenin
denir. yamaçlarında ya da vadinin tabanında her
Artezyen kuyuları yalnızca basınçlı yeraltı hangi bir yer seçilerek, üstteki geçirimsiz
sularının bulunduğu yerlerde açılabilir. Suyun katmandan suyun bulunduğu katmana kadar
fışkırmasını sağlayan basınç, çakıl ya da kum inen bir “sondaj deliği” açılır. Orta katmanda
gibi gevşek ve geçirgen bir katmanın sert ve sıkışmış olan su bu basıncın etkisiyle yükselir
geçirimsiz iki kayaç katmanı arasında sıkışma ve bir çıkış noktası bulduğu için sondaj
sından doğar. Ortadaki gevşek katmanda deliğinden dışarı fışkırır. Fışkıran suyun yük
suyu tutabilen boşluklar ya da gözenekler sekliği suyu zorlayan basıncın şiddetine, dola
vardır. Daha alttaki geçirimsiz kayaçtan geçe yısıyla kuyunun ağzına doğru yükselen suyun
meyen sular bu orta katmanda birikir. miktarına bağlıdır.
Bu üç katman düz ya da yatay durumda Bu tür katmanlarda birikmiş yeraltı suları
olduğunda, yağmur ve eriyen kar suları üstte nın fışkırması için her zaman insan eliyle bir
ki geçirimsiz katmandan alttaki kum ya da kuyu açılması gerekmez. Bazen sular üstteki
çakıl katmanına doğru sızamayacağı için geçirimsiz katmanda kendilerine bir yol bula
yeraltı suları oluşamaz. Bu durum, yere para bilir, örneğin bir çatlaktan dışarı fışkırabilir.
lel duran bir boruya yukarıdan su dökm eye Bu tür “doğal” kuyulara artezyen kaynağı
benzer; bu koşullarda su borunun içine gire denir.
mez. Am a borunun bir ucu yukarıya doğru Bazı artezyen kuyularında 'ya da kaynakla
hafifçe kaldırılacak olursa, üstteki bu açık rında, suların geçirimli katmana girdiği yer
uçtan borunun içine su girebilir. Geçirimsiz suyun fışkırdığı noktadan birkaç yüz kilom et
iki kayaç katmanı ile ortadaki gevşek ya da re ötededir. Örneğin A B D ’nin Florida eyale
gözenekli katman için de aynı şey geçerlidir. tinde çok tanınmış bir doğal kaynak olan
Bu katmanlar bir tepenin yamaçlarında ya da Silver Springs, Florida’nın kuzeyindeki Geor-
bir vadinin iki yakasında bulunuyorsa, yağ gia eyaletinin oldukça uzak kesimlerinde
mur ve kar suları orta katmanın tepeye yakın yeraltına sızan yağmur sularıyla beslenir. Çöl
Bir artezyen kuyusu açıldığında, geçirim siz kayaçların arasına sıkışmış olan su, basıncın etkisiyle fışkırır.
ARTHUR 43
hatta Alm anya’daki köklü Kral Arthur öykü operalar yazdı. Parsifal, Tristram ve Isolde
leri geleneği önem taşır. ile Lohengrin bunlar arasındadır. Kral Ar-
N ennius’un Arthur’dan ilk kez söz etm esin thur’İa ilgili çok sayıda çocuk kitabı da yazıl
den sonraki 400 yıl boyunca Arthur hakkında mıştır.
başka bir şey yazılmadı. 12. yüzyılda Kral
Arthur’la ilgili öyküler yaygınlaştı. İlk öykü Kral Arthur'un Öyküsü
ler Latince yazılmıştı. Am a hemen sonra, Efsaneye göre Arthur henüz çocuk yaştayken
İngiliz ve Fransız şairler, şiirlerinde Arthur’la Britonlar’ın kralı oldu. Babası Kral Uther
ilgili öykülerden yararlandılar. Pendragon öldüğünde, şövalyeler kiliseye gi
15. yüzyılda İngiliz yazar Thomas Malory, derek, yeni bir kral bulmalarına yardımcı
Arthur öykülerinin büyük bin bölümünü A r olması için Tanrı’ya yalvardılar. Kiliseden
thur’un Ölümü (Morte d ’Arthur\ 1485) adlı çıktıklarında kilise bahçesinde kocaman bir
kitabında topladı. 1948’de Türkçe’si de ya kaya gördüler. Kayanın üzerinde bir örs
yımlanan bu kitap, başlığının Fransızca olma vardı, örse bir kılıç saplanmıştı. Üzerinde
sına karşın, İngilizce olarak kaleme alınmıştı altın harflerle kılıcı kim çekebilirse, onun kral
ve 1485’te matbaada basılmış ilk İngilizce ki olacağı yazılıydı. Bütün şövalyeler denedi,
taplardan biriydi. ama hiçbiri kılıcı yerinden kıpırdatamadı.
19. yüzyılda birçok insan ortaçağa ilgi Aylar sonra, şövalyeler arasında düzenle
duymaya başladı. Bir grup ünlü İngiliz şairi nen bir yarışmada şövalyelerden biri, Sir Kay,
kendilerine göre yeniden yazdıkları Arthur kılıcını getirmeyi unutmuştu. Yardımcısı Ar-
öykülerinde M alory’nin kitabından esinlendi thur’u kılıcı almaya gönderdi. Arthur kılıcı
ler. Bunların içinde belki de en çok tanınanı, bulamayınca, onun yerine örse, saplı olan
Lord Alfred Tennyson’un The Idylls o f the kılıcı çekip Sir Kay’a getirdi. Şövalyeler önce,
King (1859; “Kral Manzumeleri”) adlı yapıtı henüz çocuk olan birinin kral olmasını istem e
dır. Alman besteci Richard Wagner de Ar diler. Am a Arthur kılıcı çektiği için kral oldu.
thur efsanelerinin kahramanlarını konu alan Arthur daha sonra, İrlandalılar’ı yenmesi
ARTRİT VE ROMATİZMA 45
için yardım ettiği Carmalide kralının kızı süz, kaygan ve hafif esnek olması, kemiklerin
G uinevere’yle evlendi. birbirine sürtünmeden rahatça hareket etm e
Arthur’un öğretmeni ve danışmanı, sihir sini sağlar. Bu yüzden kıkırdakların kalınlaş
baz Merlin’in yaptığı yuvarlak masada her ması, sertleşmesi ve pürüzlü bir dokuya dö
şövalyenin yeri vardı. Masa yuvarlak olduğu nüşmesi eklem in hareket yeteneğini kısıtlar.
için hepsi eşit konumdaydı. En ünlü şövalye Eklem sertleşir, kızarır, şişer ve oynatıldığın
ler Sir Lancelot, Sir Gawain, Sir Tristram, Sir da ağrı verir {bak. İSKELET; KEMİKLER, EKLEM
Galahad ve Sir Perceval idi. Şövalyeler Ca- LER v e B a ğ l a r ).
m elot’tan çıkıp birçok serüvene at koşturdu
lar; kötü şövalyeleri öldürüp, birçok güzel Osteoartrit
prensesi kurtardılar. Sir Lancelot şövalyelerin En sık görülen artrit tipi “kireçlenm e” olarak
en güçlüsüydü. bilinen osteoartriftir. G enellikle belirli bir
Kral Arthur’u kendisine başkaldıran yeğeni yaşın üstündeki kişilerde görülen bu hastalı
Sir Mordred öldürdü. Savaşta yenilen Mor- ğın nedeni, büyük olasılıkla yaşlanmaya ya da
dred ölürken Arthur’u başından kılıçla yara aşırı kullanmaya bağlı olarak eklem kıkırdağı
ladı. Arthur kendisinin de ölmek üzere oldu nın yıpranmasıdır. Hastalık daha çok kalça,
ğunu biliyordu. Sihirli kılıcını göle atması için diz ve omur eklemleri gibi vücudun ağırlığını
Sir B edivere’e verdi. Gölün kraliçesinin Ar- taşıyan büyük eklemleri etkiler. Eklemlerin
thur’a vermiş olduğu bu kılıç Arthur ölünce çok zorlandığı bazı sporlarla uğraşanların,
geri verilecekti. Sir Bedivere bu güzel kılıcı özellikle futbolcuların dizlerinde de bu tip
atmak istem edi, sakladı. Am a Arthur Sir artrit görülebilir.
B edivere’i tekrar tekrar göle gönderdi. Üçün- Osteoartrit bazen oldukça genç yaşlarda
cüsünde Sir Bedivere kılıcı göle attı. Sudan ortaya çıkar. Bu kişilerde ya kıkırdağın yapı
bir el çıkıp, kılıcı yakaladı ve havada üç kez sını bozan, vücut kimyasıyla (m etabolizmay
salladı. Sonra kılıç suda kayboldu. Bundan la) ilgili bir sorun vardır ya da o eklem daha
sonra siyah başlıklar giymiş üç peri kraliçesi önceden zorlanmış ve incinmiştir.
Arthur’u almak için kayıkla geldi. Arthur’u,
bir gün geri döneceğine inanılan sihirli Ava-
lon A dası’na götürdüler.
kemik
ARTRİT VE ROMATİZMA. “Artrit” ya da
eklem
eklem iltihabı genel olarak eklemlerdeki ağrı,
sertlik, yanma ve şişme gibi çeşitli rahatsızlık
ları tanımlayan oldukça belirsiz bir terimdir.
“Romatizma” ise en çok kol ve bacak eklem
lerinde, sırt ve boyun kaslarında ya da vücu
dun başka bölgelerinde duyulan ağrı ve sızıla
rı tanımlamak için kullanıldığından daha da
genel ve belirsiz bir terim sayılır. Doktorlar
bile çoğu kez bu terimleri kesin bir tanım gibi sinovya
kullanmaktan kaçınırlar. Çünkü bu hastalık zarı
lar çok yaygın olmasına ve yıllardır incelen
mesine karşın henüz yeterince anlaşılabilmiş
değildir.
Nedenlerine ve eklemlerdeki belirtilerine
göre ayrılan birçok artrit tipi vardır. Ama SAĞLIKLI EKLEM ARTRITLI EKLEM
bunlardan çoğunun ortak yanı eklem kıkır Sağlıklı bir eklemde, eklem boşluğunun içyüzünü
daklarının kayganlığını ve esnekliğini yitire döşeyen sinovya zarı ya da sinovyum hem kemikleri
yerinde tutar, hem de kayganlaştırıcı bir eklem sıvısı
rek bozulmasıdır. Bir eklemdeki kemiklerin salgılar. A rtritte bu zar kalınlaşıp şişer ve kemikler
ucunu kaplayan kıkırdak dokusunun pürüz b irbiriyle kaynaşabilir.
46 ARTUKLULAR
Osteoartrit genel olarak kişinin normal bilir. Hatta bazı hastalarda en yıkıcı etkisini
yaşam süresini kısaltan bir hastalık değildir. kalpte gösterir. Bu yüzden, kalp kasını tuttu
Hatta eklem lerde biçim bozukluğu başlayın ğu zaman bu hastalığa “kalp romatizması”
caya kadar kişi kendini hasta gibi bile hisset denir.
mez. Am a eklem de onarılmaz biçim bozuk İltihaplı boğaz hastalıklarına yol açan strep
lukları başlamadan önce mutlaka bir doktora tokok cinsinden bakterilerin dolaylı olarak
başvurmak gerekir. Eğer hastalık çok ilerle ateşli romatizmadan da sorumlu olduğu bilini
m em işse, aspirin gibi iltihaplanmaya karşı yor. Doktorlar bu bakterilerin doğrudan ateş
etkili ilaçlarla tedavi edilebilir. Am a eklem li romatizmaya yol açmadığını, ama hastalığın
görevini yerine getirem eyecek kadar sakat streptokoklara karşı gelişen bir tür alerji
lanmışsa, artritli eklem i çıkarıp yerine yapay olabileceğini düşünüyorlar {bak. A l e r j i ) .
bir* eklem takmak gerekir {bak. BİYOMÜHEN- Daha çok çocuklarda görülen bu hastalıkta,
DİSLİK). bir boğaz ya da bademcik iltihabından yakla
Çocukluk çağı artriti ya da Stili hastalığı, 16 şık 10 gün sonra ateş yükselir ve eklem
yaşın altındaki çocuklarda görülen oldukça ağrıları başlar. Etkilenen eklemler şişer, çev
ender bir hastalıktır ve hastaların dörtte üçü resindeki deri kızarır ve yanar. Bir eklem
tümüyle iyileşir. Gut (damla) hastalığı da iyileşirken aynı belirtiler başka bir eklem de
vücut kimyasındaki bir bozukluktan kaynak ortaya çıkar. Ayrıca vücutta, kol ve bacaklar
lanan başka bir artrit tipidir. da yer yer kırmızımsı lekeler belirebilir.
A teşli romatizmanın tedavisinde hem ağn,
Romatizmamsı Artrit hem iltihap giderici ilaçlar kullanılır. Hastalık
G enellikle 20-40 yaş arasındaki ve 65 yaşın birkaç hafta ile birkaç ay arasında sürebilir.
üzerindeki yaklaşık 30 kişiden birinde roma- G öğüste hiç ağn olmasa bile hastalık çoğu kez
tizmamsı artrit (romatoit artrit) görülür. Ka kalp kasını da etkilemiştir. Nitekim hastayı
dınlarda görülme sıklığı erkeklerden üç kat bekleyen en büyük tehlike kalp kapakçıkla-
fazladır. Çoğu kez osteoartritten daha ağır nnda kalıcı bir bozukluk olmasıdır {bak.
olan bu hastalığa yakalananlar sürekli eklem K a lp ) .
ağrılarından yakınırlar. Özellikle el parmak A teşli romatizma eskisi kadar sık görülme
lan, el ve ayak bilekleri, omuz, diz ve dirsek m ekle birlikte gene de çok ciddi bir hastalıktır
eklemleri şişer, kızanr ve ağnr. ve ileri yaşlarda ağır kalp hastalıklarına yol
Romatizmamsı artrit genellikle kronik (sü açabilir. Bazı antibiyotikler, özellikle penisi
reğen) bir gelişme gösterir; yani zaman zaman lin hastalığın ilerlemesini ve tekrarlamasını
ağnlann hafiflediği geçici iyileşme dönem önlem ekte yararlıdır. Ateşli romatizma geçir
leriyle kesintiye uğrayarak yıllarca sürer. So miş kişilerin, gerekli önlemlerin alınabilmesi
nunda ellerin biçimi bozulur, parmaklar çar için, gittikleri her doktora ve diş hekimine
pılır ve hareket ettirmek güçleşir. Bazı ilaçlar bunu söylemeleri gerekir.
eklem ağnlannı hafifletebilirse de, öbür art- A teşli romatizma bazen sinir sistemini de
ritler gibi bunun da kesin bir tedavisi yoktur. etkiler. Bu durumda hastanın elleri, ayakları
Romatizmamsı artrit bir özbağışıklık hasta ve yüzü istemsiz olarak sürekli hareket eder.
lığıdır. Bu tip hastalıklar, görevi mikroplarla Haftalarca ya da aylarca süren hastalık kalıcı
savaşmak ve yaralan iyileştirmek olan bağı bir bozukluk bırakmadan iyileşir.
şıklık sisteminin iyi çalışmamasından kaynak
lanır {bak. BAĞIŞIKLIK). ARTUKLULAR bak. A n a d o lu B e y lik le r i.
yapraklı ağaçlara bırakır. Alçaklarda kızılağaç, ratorluğu egem en oldu. Araplar ile BizanslI
meşe, kestane, gürgen, san çam, yükseklerdey lar arasında birkaç kez el değiştiren Artvin ve
se kayın ve ladin ağaçlarından oluşan orman çevresi bir süre Gürcü Krallığı’na Jbağlı kaldı.
lar yaygındır. Ormanlarında karaca, yabanke- 1071’deki Malazgirt Savaşı’ndan sonra A na
çısi, domuz, kurt, tilki, ayı, porsuk, susamuru dolu’ya giren Selçuklular 1081 ’de Artvin’i
gibi çeşitli av hayvanları yaşayan Artvin ili aldı. Bu yöre, 1551’de Osmanlı topraklarına
yurtdışından da avcı çeken bir avcılık m erke katılıncaya kadar Celayirliler’in ve Akkoyun-
zidir. lular’ın egem enliğine girdi.
Artvin 19. yüzyıldaki Osmanlı-Rus savaşla
Tarih rı sırasında 1828 ve 1878’de iki kez Ruslar’ın
Artvin bölgesine tarih boyunca birçok devlet işgaline uğradı. I. Dünya Savaşı’nın sonuna
egem en olmuştur. Buraya İÖ 2000 yıllarında kadar süren ikinci işgal, 1917 Ekim Devrimi
yerleşen Hurriler, İÖ 15. yüzyılda Mitanni sonunda Rusya’da kurulan Sovyet Hüküme-
D evleti’ne bağlandılar. Daha sonra bölgeye ti’nin buradaki kuvvetlerini çekm esiyle son
Hititler, Urartular, Kimmerler, İskitler ve buldu. 17 Aralık 1918-7 Nisan 1920 arasında
Arsaklılar egem en oldu. Artvin’i yaklaşık 500 İngilizler’in işgal ettiği Artvin, 23 Şubat
yıl ellerinde tutan Asya kökenli Arsaklılar 1921’de Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlandı.
dönem inde, 310’larda bölge halkı Hıristiyan
lığı benimsedi. Ekonomi
5. yüzyılın başlarında bölgeye Bizans İmpa- Çok dağlık olan il topraklarının yaklaşık
yüzde 6’sı tarıma elverişlidir. En önemli tarım
Anadolu Yayıncılık Arşivi ürünü kıyı ilçelerinde üretilen çaydır. Ayrıca,
gene kıyılarda fındık, mandalina, portakal ve
zeytin yetiştirilir.
Buğday, arpa ve mısır gibi tahıllar .ile
meyve ve sebze üretimi yerel tüketime yön e
liktir. Halkın geçiminde bir yan gelir kaynağı
olarak ormancılık önem taşır. Ormanların ve
çiçekli bitkilerin geniş yer kaplaması arıcılığı
ve bal üretimini geliştirmiştir. Ülkede üretilen
balın yüzde 3’ü Artvin’den sağlanır. Otlakla
rın yüksek yaylalarda olması ve kış aylarında
karın uzun süre yerde kalması hayvancılığı
güçleştirir. İlde en çok sığır ve koyun yetiştiri
lir. Karadeniz kıyısında yer almasına karşın
Artvin’de balıkçılık gelişmemiştir.
Türkiye’nin en zengin bakır madeni yatak
ları Murgul (G öktaş) ve çevresinde bulunur.
Ayrıca H opa’da işletm eye elverişli bir manga
nez yatağı vardır. Sanayi kuruluşlarının başlı-
caları Murgul ve Çakmakkaya bakır fabrika
larıdır. Orman ürünlerinin işlendiği önemli
bir kuruluş Borçka’daki kereste fabrikasıdır.
H opa, Arhavi ve Muratlı-Kemalpaşa çay fab
rikalarında işlenen çaylar paketlenm ek üzere
R ize’ye gönderilir. İlde ayrıca hızar atölyele
ri, besin, dokuma, bakır eşya yapımı dalların
Yusufeli ilçe merkezinin 11 km doğusundaki İşhan da küçük işletm eler vardır. İlkel tezgâhlarda
Kilisesi 1008'de yapılmıştır. Kapısının üstü
geom etrik kabartmalarla, pencerelerinin çevresi ise cicim, kilim, peştamal dokunur. Ayrıca yase
ejderha ve aslan kabartmalarıyla bezenmiştir. min ağacından ağızlıklar yapılır.
ARUZ 49
tutturan Araplar’a kadar uzandığı ileri sürül yazmak zordu. İlk dönem lerde hece ölçüsüne
müştür. Bu görüşe göre deve, binicisinin yakın kalıplar kullanmak ve kimi ünlüleri
türküsüne göre adım atmakta, eğer türkünün uzatmak gereğini duydular. A ncak, aruz ka
ritmindeki ara kısa ise hızlı, uzun ise yavaş lıplarıyla başarılı şiir yazmak için bu da yeterli
gitmekteydi. Bunun farkına varan çöl yolcusu olmadı. Zamanla Türkçe’ye giren Arapça ve
Arap’ın, devenin ağır ağır attığı dört adımdan Farsça sözcükler ve dil kuralları aruz kalıpla-
aruzun temelini oluşturan ilk şiir ölçüsünü nnm başanyla kullanılmasını sağladı {bak.
çıkardığı söylenir. Daha sonra usta şairlerin DİVAN EDEBİYATI).
elinde gelişen bu ölçünün kurallarını ilk kez Türk edebiyatında aruzla yazılmış ilk yapıt
Arap dilbilimci Halil bin Ahm ed (yaklaşık Kutadgu B ilig’dir (1069). 16. yüzyılda Fuzulî
718-776 ya da 791) belirlemiştir. Arap edebi ve Bakî gibi divan şairleri aruz ölçüsünü
yatında yaygınlık kazanan aruz zamanla başta kusursuz denilebilecek bir düzeyde kullan
İran ve Türk şiiri olmak üzere İslam dinini dılar. Tevfik Fikret, Mehmet  kif Ersoy, Yah
kabul eden bütün ülkelerin edebiyatını etki ya Kemal Beyatlı aruzu büyük bir ustalıkla
ledi. kullanan son şairlerdir. Cumhuriyet sonrasın
Aruzda heceler uzun (kapalı) ve kısa (açık) da aruz yerini, hece ölçüsü ve serbest şiire
olarak ikiye ayrılır. Uzun heceler sen, al, tut bırakmıştır.
örneğinde olduğu gibi ünsüz harfle ya da â, î
gibi düzeltme imli bir ünlü harfle biter ve çizgi ASALAK AYIKLAYICI BALIKLAR. Birçok
(- ) ile gösterilir. Kısa heceler ise bu, di, a hayvan gibi balıklar da asalakların saldırısına
örneğinde olduğu gibi ünlü bir harfle biter ve uğrayabilir. Çoğu kez bit gibi küçük canlılar
nokta (.) ile gösterilir. D ize sonundaki hece derilerine, pullarına ya da solungaçlanna
ler kısa da olsa uzun sayılır. Bu uzun ve kısa yapışarak balıkların eti ve kanıyla beslenir
heceler çeşitli biçimlerde yan yana gelerek {bak. A salak ve Çürükçül Canlilar). Asalak
kalıplan oluşturur ve her kalıp fâilün (— ),fâilâ- ayıklayıcı balıkların görevi, adlarından da
tün ( - • — ), mefâîlün ( • -------) gibi değişik adla anlaşılacağı gibi bu asalakları temizlemektir.
anılır. Bu küçük kalıpların yan yana gelm ele Bu küçük balıklar daha büyük balıkların
rinden vezin adı da verilen büyük kalıplar sırtında yüzerek dışasalakları, ölü deri parça
oluşur. Bu kalıpların en çok kullanılanların larım ve pullan, yaralardaki pislikleri büyük
dan ikisi şunlardır: bir ustalıkla ayıklayıp yerler. Hatta bazı
Fik ri hür vic /dâ nı hür ir/fâ m hür bir /şâ i rim asalak ayıklayıcıların balığın ağzına ve solun
gaç boşluklarına girerek buralardaki küçük
Fâ i lâ tün/fâ i lâ tün/fâ i lâ tün/fâ i 1ün
zararlıları tem izlemesi de olağandır.
Bilim adamları, asalakların konağı olan
(Tevfik Fikret)
büyük balıkların kendilerini küçük balıklara
temizletm ek üzere belli yerlerde sıraya girdik
Be lâ sın ben/de bil mem kız/mı sın oğ lan/
lerini anlatan öykülere uzun zaman inanmak
Me fâ î lün/me fâ î lün/me fâ î 1ün/
is mediler. Am a 1940’larda çekilen ayrıntılı
-----------------_ / . _ - _ / . - -
bir belgesel film bu öykülerin doğru olduğunu
mı sın kâ fir gösterdi. O günden beri de bu konuda pek
me fâ î 1ün çok bilimsel araştırma yapıldı.
(Nedim ) _ _ _
Asalak ayıklayıcı balıklann büyük bölümü
Aruz ölçüsünü Araplar’dan sonra İranlılar tropik denizlerde, özellikle mercan kayalıkla
kullanmış, oradan Türkler’e geçmiştir. Daha rının çevresinde yaşar {bak. Mercan RESİFİ).
önce hece vezni ile şiir yazan Türk şairleri Bunların çoğu canlı renklerle bezenmiş küçük
İslam dinini kabul ettikten sonra aruz ölçüsüy ve ince yapılı balıklardır. Örneğin lapinagille-
le şiir yazmaya başladılar. Am a Türkler için rin birçok türü büyük balıkların asalaklarını
aruz kalıplarını kullanmak kolay olmadı. ayıklayarak beslenm e alışkanlığındadır. A yn-
Arapça ve Farsça’daki gibi uzun ünlü bulun ca bazı berberbalığı ve melekbalığı türleri de
mayan Türkçe ile aruz kalıplarına uygun şiir asalak ayıklayıcı olarak tanınır. Tatlı su balık
ASALAK AYIKLAYICI BALIKLAR 51
lan arasında çok yaygın olmayan bu davranış, süre için ayrılarak temizlenmeyi bekleyen sığ
Asya denizlerinde yaşayan bir sihlid türünde su balıklarıdır. Asalakların konağı olan balık
(Eutroplus maculatus) gözlenmiştir. genellikle temizlikçi balıktan çok daha büyük
Sualtında çekilen filmlerde, asalaklarını te tür ve onu kolayca yiyebilir. A m a, tam
mizletmek isteyen balıkların tıpkı bir berber tersine, asalak ayıklayıcının rahatça çalışabil
dükkânının ya da bir temizlik istasyonunun mesi için yüzgeçlerini uzatıp ağzını ve solun
önünde kuyruğa giren müşteriler gibi bazı gaç kapaklarını açarak hareketsiz durur.
yerlerde toplandıkları açıkça görülüyordu. Asalak ayıklayıcı, büyük balığın çevresinde
Balıkları bu “temizlik istasyonu”na çeken yavaş yavaş dolanarak cımbıza benzeyen ince
şey, büyük olasılıkla asalak ayıklayıcının ya ağzı ve keskin dişleriyle istenmeyen maddele
şadığı bir oyuğun yakınındaki renkli bir mer ri koparır. İşini bitirdiğinde, asalaklarından
can kolonisi ya da bir denizşakayığıdır. A sa temizlenen balığın yerini sıradaki bir başka
lak ayıklayıcılar da bir yandan baş aşağı dans balık alır. Bazen çok iri balıkları temizlemek
ederek ya da kuyruklarının üstünde dik durup için birkaç asalak ayıklayıcı aynı anda çalış
sallanarak “müşteri çekm eye” çalışırlar. maya koyulur.
Büyük balıklar bu gösteriyi ilgiyle izleyerek Asalak ayıklayıcı balıklar iki yönleriyle
sıranın kendilerine gelmesini sabırla bekler bilim adamlarının ilgisini çeker. Birincisi bü
ler. Bunlardan bazıları derinlerde yaşayan yük balıklarla aralarındaki ilginç ilişkidir; bu
balıklardır ve yalnızca temizlenmek için sığ ilişkiden her ikisi de yararlanır. Kendini
sulara yüzmüşlerdir. Bazıları da sürüden bir temizleten büyük balık asalaklarından ve
NHPA/Bill Wood
Asalak ayıklayıcı bir lapina, tropik denizlerde yaşayan büyük bir balığın ağzındaki asalakları tem izliyor.
Büyük balıklar kendilerini asalaklardan kurtaran bu küçük balıklara hiç zarar vermezler.
52 ASALAK VE ÇÜRÜKÇÜL CANLILAR
üstündeki öbür yabancı maddelerden kurtu asalak , asalağın birlikte yaşadığı canlıya k o
lurken, asalak ayıklayıcı balık da yiyecek nak denir. Hayvan leşleri, bitki artıkları gibi
gereksinimini en kolay yoldan karşılamış ölü ya da çürümüş maddelerle beslenen canlı
olur. İki canlının da yararına olan bu ilişkiye lar ise çürükçül' dür.
ortakyaşama denir. Bütün canlıların yaşamı bir başkasına bağlı
Asalak ayıklayıcı balıkların biyoloji açısın dır. Am a bazı bitkiler ve hayvanlar başka bir
dan ilginç olan ikinci yönü, aralarında akraba canlıyla birlikte olmadıkça yaşayamazlar. Bir
lık ilişkisi olmamasına karşın çoğunun birbiri likte yaşayan bu iki canlıdan biri çoğunlukla
ne benzemesidir. Aynı yaşama ve beslenme asalaktır. Asalak, yaşayabilmesi için gerekli
biçimini sürdüren bu balıklar sonunda birbir şeyleri konaktan alır, ama karşılığında ona
lerine benzeyecek biçimde evrim geçirmişler hiçbir şey vermez. Bu bir asalaklık ilişkisidir.
dir. Bu olay “daralan evrim”in ilginç bir Konağın üzerinde, örneğin derisine ya da
örneğidir. kıllarına tutunarak yaşayan asalaklara dışasa-
Bazı balıklar da avlarına yaklaşmak için lak, iç organlarında yaşayanlara da içasalak
asalak ayıklayıcı balıkları taklit ederler. Ör denir.
neğin temizlikçi lapinalardan Labroides dimi- Hem bitkiler, hem hayvanlar dünyasında
diatus’a. çok benzeyen kılıç dişli horozbina asalak yaşayan birçok canlı vardır. Tekhücre-
(Aspidontus taeniatus ), görünüşüne aldanıp lilerin ise büyük bölümü asalaktır. Bütün bu
temizlenmeyi bekleyen büyük balıkların so asalakların konak olarak kullandığı canlı da
lungaçlarından parçalar koparıp kaçar. bir bitki ya da hayvan olabilir. Değişik türden
konaklarla birlikte yaşayabilen asalaklar var
ASALAK VE ÇÜRÜKÇÜL CANLILAR. Baş sa da, her asalağın seçtiği tür sayısı genellikle
ka bir canlının üzerinde ya da içinde, ondan bir ikiyi geçmez.
yararlanarak yaşayan bitki ya da hayvana Bazen bir asalak konağını çok fazla sömü
rüp onun besinini de tüketerek ölümüne
Museum o f Natural History, Londra
neden olur. Bazen de salgıladığı zehirli mad
delerle konağını güçsüz düşürür ve hastalan
masına yol açar. Bu durum, yaşayabilmesi
konağa bağlı olan asalak için de bir şanssızlık
tır. Yeni bir konak bulamazsa kendisi de ölür.
Asalağın, konağı olan hayvan öldükten
sonra da yaşamını sürdürebilmesi için çoğu
kez başka bir hayvanın konağın etini yemesi
yeterlidir. Böylece asalak bu hayvanın vücu
duna geçer ve konak olarak onu kullanır.
Köpeklerin asalağı olan bir tür ipliksolucan
(iplikkurdu) da, bağırsağında yaşadığı dişi
köpekten henüz doğmamış yavrularına geçe
rek kuşaktan kuşağa aktarılır. Asalak tekhüc-
reliler ise bir hayvandan başka bir hayvana
genelikle böcekler aracılığıyla taşınır.
Bazen bir asalak da başka bir asalağın
I
konağı olur. Örneğin insan, hayvan ve bitki
9- i sağlığına zararlı bit, pire gibi asalak böcekleri
konak olarak seçen bazı tekhücreli asalaklar
bu yönleriyle “yararlı asalak” sayılır.
ne hayvan sayılan bakteriler ile amip, kamçılı nın taşıyıcısı çeçe sineğidir. Sıtmaya yol açan
hayvan, terliksi hayvan gibi tekhücreli ve ilkel asalağı ise anofel sivrisineklerinin (sıtma sivri
yapılı hayvansal asalaklar bu gruptandır. İn sineği) dişisi taşır (bak. SITMA; UYKU HASTALI
san ve hayvan hastalıklarından birçoğu bakte ĞI). Bu asalakların taşıyıcı bir hayvanla asıl
rilerden ileri gelir. Lahana, baklagiller, ar konağına ulaştırılması, örneğin tifo bakterile
mut, elma gibi sebze ve meyvelerdeki çürük rinin karasineğin tüylü bacaklarında taşınması
lük, yanıklık ve mazı (ur) hastalıklarından gibi basit bir yolculuk değildir. Asalak, yaşa
çoğunun nedeni de gene bakterilerdir. Bakte mının bir bölümünü arakonak denen bu ikinci
riler çok tehlikeli asalaklardır; çünkü bir konağın vücudunda geçirir. Şark çıbanı ya da
yerden bir yere kolayca taşınır, sıcak, soğuk Halep çıbanı denen deri hastalığı ile amipli
ve kuru ortamlara büyük bir direnç gösterir, dizanteri de asalak tekhücreli hayvanların yol
üstelik hızla ve inanılmaz sayıda çoğalırlar açtığı bulaşıcı hastalıklardır.
{bak. BAKTERİ). Çokhücreli hayvanlar arasındaki en önemli
Hayvansal asalaklar arasında sağlık açısın asalak grubu ise solucanlardır. Dom uz, fare
dan en önemli ve en tehlikeli grubu oluşturan ve insanda görülen trişinoz hastalığının nede
tekhücreli hayvanlar da birçok hastalığın so ni trişin denen bir yuvarlaksolucandır. Bu
rumlusudur {bak. T e k h ü c r e l i H a y v a n l a r ) . solucan, az pişirilmiş domuz etinin yenm esiy
Aşırı sıcak, soğuk ve kuru ortamlara genellik le insan bağırsağına geçer. Kancalıkurt hasta
le bakteriler kadar dayanıklı olmayan bu lığı da ayaklardaki küçük kesiklerden vücuda
küçük canlılar, bir konağa yerleşebilmek için giren bir bağırsak solucanından kaynaklanır
kendilerini taşıyacak olan bazı hayvanlara, (bak. K a n c a l i k u r t ) . Tenya ya da şerit denen
özellikle sineklere bağımlıdırlar. Örneğin uy yassısolucanlar ise, bu hayvanın larvalarını
ku hastalığının etkeni olan tekhücreli hayva- taşıyan az pişirilmiş balık, sığır ya da domuz
Museum o f Nalural History, Londra
etinin yenmesiyle insan vücuduna girerek
bağırsaklara yerleşir ve uzunluğu bazen 10
metreyi bulabilir (bak. T e n y a ) . Akciğer kele
beği, bağırsak kelebeği, kan kelebeği, karaci
ğer ve mide kelebeği gibi yapraksolucanlar da
en çok gevişgetirenlerin, zaman zaman da
insanın asalağı olarak çeşitli hastalıklara yol
açar.
Tekhücreli hayvanlar ile çokhücrelilerden
solucanların özellikle iç organlarda barınma
sına karşılık, eklembacaklıların çoğu dışasa-
laktır. Solucanlardan daha üstün yapılı canlı
lar olan eklembacaklıların en yaygın asalak
örnekleri bit, pire, tahtakurusu gibi böcekler
ile kene, akar ve uyuzböceği gibi örümceğim
silerdir. Larva evresini at, sığır, koyun gibi
toynaklı hayvanların midesinde, burun boşlu
ğunda ya da derisinde geçiren mide sinekleri
de önemli bir asalak grubudur.
Bitkisel Asalaklar
Bitkisel asalakların ya da asalak bitkilerin en
kalabalık grubu ise spor adı verilen küçük
Bir katil balinanın bağırsağında yoğun bir küme üreme hücreleriyle çoğalan mantarlardır. Pas,
oluşturm uş dikenbaşlı solucanlar. Bu solucanlardan
küllem e, sürme ve yanıklık gibi bitki hastalık
birinin başından yakın çekimle alınmış küçük
fotoğrafta, solucanın konağa tutunm asını sağlayan larının çoğu asalak mantarlardan kaynakla
sivri dikenciklerle kaplı uzun hortum u görülebiliyor. nır. Saçkıran denen deri hastalığının etkeni de
54 ASANSÖR
gene bir asalak mantardır. Mantarlar toplulu Bazı b akterilerin baklagiller, üçgül ve yon
ğu bildiğimiz kır mantarlarını (şapkalımantar- ca gibi bitkilerin köklerinde sürdürdükleri
ları) da içerir. Kır mantarlarının çok azı yaşam tipik bir ortakyaşam a örneğidir. Bu
asalak, büyük bölümü çürükçüldür ve ölü azot bağlayıcı b ak teriler havadaki serbest
bitkilerin kalıntılarıyla beslenir (bak. Man azotu alır ve bitkinin kendi besinini ü retirk en
tarlar ). kullanabileceği n itratlara dönüştürür. B unun
Tohumlu bitkiler arasında asalak yaşama karşılığında bitki de b ak terilere su ve m ineral
oldukça az rastlanır. Çünkü bu bitkilerin çoğu sağlar, şeker ve nişasta üretir, ayrıca k o ru
güneş ışığının da yardımıyla kendi besinini naklı bir yaşam a ortam ı sunar (bak. BAKLA
kendi üretebilir ve yaşamını sürdürmek için GİLLER).
başka bir canlıya gerek duymaz. Am a ökse Ortakyaşama ile ortakçılık arasındaki farkı
otu gibi bazı bitkiler besinlerinin bir bölümünü anlatabilmek pek kolay değildir. G ene de
kendileri üretir, kalanını da konak bitkiden ortakçılık , taraflardan birinin yararlandığı,
sağlar. Bunlara yarıasalak denir. Yapraksız öbürünün ise ne yararlandığı ne de zarar
bir tırmanıcı bitki olan cinsaçı gibi gerçek gördüğü bir ilişki olarak tanımlanabilir. Bu
asalaklar ise bütün besinini konaktan alır. ilişkide asalak canlı konaktan yararlanır, ama
Asalak bitkilerde, bitkilere yeşil rengini veren karşılığında konağa ne herhangi bir şey sağlar
madde (klorofil) olmadığı için bunlar özüm le ne de zarar verir. Örneğin çok küçük bazı
me yapamaz ve besinlerini kendileri ürete yengeçler istiridyelerin kabukları altında ya
mezler. şar ve besinine ortak olur; ama kabuğunun
altında barınan bu konaklardan istiridyeye
Çürükçül Canlılar hiçbir zarar gelmez.
Asalak canlıları çürükçül canlılarla karıştır
mamak gerekir. Çürükçüller besinlerini canlı ASANSÖR insan ve yük taşımada kullanılan
bir konaktan değil, ölü bitki ve hayvanlardan en önemli araçlardan biridir. Asansörler ol
ya da canlıların doğaya karışmış artıklarından masaydı kentlerde pek çok insanın barındığı
sağlarlar. Çürükçüllerin en bilinen örnekleri yüksek yapılar ve gökdelenler kurulamaz,
çürükçül bakteriler, kır mantarları, küf man birçok sanayi kolu gelişemezdi.
tarları ve süt ile şarabın mayalanmasını sağla 19. yüzyılda bazı maden ocakları ile fabri
yan, peynire tadını ve kokusunu veren bakte kalarda kömürü ve gerekli maddeleri yukarı
rilerdir. Bu canlılar çürümeye yol açtıkları, çıkarmak için yük asansörleri kullanılıyordu.
daha doğrusu artık ve ölü maddeleri canlıların Am a bu asansörler insan taşımak için yeterin
besin olarak kullanabileceği maddelere dö ce güvenli olmadığından, kentlerdeki yapılar
nüştürdükleri için çok yararlıdır. Çürükçüller ancak merdivenle çıkılabilecek yükseklikte,
olmasaydı yüksek yapılı bitki ve hayvanlar en çok beş ya da altı katlıydı.
yeryüzünden silinirdi. Bitki ve hayvan ölüle Yolcuların can güvenliğini tehlikeye atma
rindeki bileşik maddeleri parçalayarak, bun yan ilk asansörler 19. yüzyılın ortalarında
ların elem ent ya da daha basit bileşikler yapıldı. Buhar gücüyle çalışan bu asansörler
halinde doğadaki çevrime katılmasını sağ de buhar makinesi bir tamburu döndürüyor,
layan çürükçül canlılardır. asansör kabinini çeken halat da tıpkı makaralı
balık oltalarında olduğu gibi bu tamburun
Ortakyaşama ve Ortakçılık üzerine sarılıyordu.
Bazen bir bitki ya da hayvan başka bir bitki ya 1870-1900 yılları arasında daha çok su
da hayvanla işbirliği yaparak birlikte yaşar. gücüyle çalışan (hidrolik) asansörler kullanıl
Karşılıklı yarar ilişkisine dayanan bu beraber dı. Bu sistem de, yarısı yapının en üst katından
likte ortaklardan her biri öbürünün gereksi yere kadar inen, öbür yarısı da temelin
nim duyduğu bir şeyi sağlarken karşılığında altında toprağa gömülü olan çelikten bir
ondan başka bir şey alır. Bu tür ortaklığa or silindir asansör boşluğunu oluşturuyordu.
takyaşama, canlılardan her birine de ortakya Asansörün kabini de bu silindirin içinde aşağı
şar denir. yukarı hareket eden çok sağlam bir çelik
ASANSÖR 55
Elektrikli Asansörler
Eski asansörlerde kullanılan halat sarmalı
tambur sistemi, buhar makinesi yerine bir
elektrik motoruyla döndürülerek bugün de
bazı asansörlerde uygulanır. Am a elektrikli
asansörlerin çoğu artık çekmeli tiptedir. Bu
asansörlerde askı halatlarının bir ucuna asan
sör kabini, öbür ucuna da kabinin ağırlığını
dengeleyen bir karşı ağırlık bağlanmıştır.
Askı halatlarından her biri, asansör boşluğu
nun tepesine yerleştirilmiş bir kasnağın ya da
makaranın üzerindeki ayrı bir yive oturur. Bir
elektrik motoruyla çalışan bu makara dön
dükçe halatları hareket ettirir. B öylece asan
sör bir yöne doğru yol alırken karşı ağırlık
ters yönde hareket eder.
Bugünün asansörleri, kabinin çok hızlı inip
çıkmasını ve en üst ya da en alt kat hizasını
geçmesini önleyen birçok güvenlik düzeneğiy
le donatılmıştır. Bu düzenekler çalışmasa
bile, asansörün en üst katı geçerek tepedeki
aygıtlara değecek kadar yükselmesi olanak
sızdır. Çünkü kabin en üst kata ulaştığında
karşı ağırlık yere değer, böylece halatlar
gevşediği için kabini daha yukarıya çekem ez.
Modern asansörlerden bazıları da pistonlu-
elektrikli tiptfedir. Bunlar tıpkı eski hidrolik
asansörler gibi çalışır, yalnız paslanmayı ve
donmayı önlem ek için su yerine yağ kullanı
lır. Silindirin içine elektrikli bir pompayla
basılan yağ elektrikli vanalarla boşaltılır. Bu
asansörler çok yüksek olmayan yapılarda, için, aynı iniş ya da çıkış sırasında asansörden
özellikle de ağır yüklerin kaldırılması için çok sayıda yolcu yararlanabilir.
fabrikalarda ve uçak gemileri ile otom obil Asansör kat düzeyine gelip durduğunda
yıkama-yağlama istasyonlarının yükseltici kapılar otomatik olarak açılır; yolcuların bü
platformlarında kullanılır. tün iniş çıkışları bitince de yavaş yavaş kapa
nır. Tam kapılar kapanırken iki kanadın
Elektronik Denetimli Asansörler arasında bir yolcu kalmışsa, elektronik bir
Elektrikli asansörlerin yaygınlaşmasından aygıt bu durumu saptayarak kapıların yolcuya
sonra bile, asansörün iniş çıkışını denetlem ek çarpmadan durmasını sağlar. Am a bu yalnız
ve kabin kapılarını açıp kapatmak için uzun ca bir anlık bir duraklamadır. Eğer herhangi
süre asansör görevlilerine gerek duyuldu. birisi kapıları zorlayarak açık tutmaya çalışır
Yolcuların kabindeki düğmelere basarak sa, kapı kanatları aradaki yolcuyu hafifçe
asansörü kendi kendilerine çalıştırabilmeleri iterek uzaklaştırır ve asansörün yoluna devam
1890’lara rastlar. Başlangıçta küçük kabinli ve etmesini sağlar.
çok yavaş olan bu asansörler ancak konutlar Çok sayıda asansörü olan yüksek yapılarda,
da ya da az sayıda insanın girip çıktığı birkaç bütün asansörlerin çalışması bilgisayarlara
katlı iş hanlarında kullanılabiliyordu. bağlı otomatik aygıtlarla yönlendirilir. Bu
Elektronik bilimi ilerledikçe, işlek yapılar aygıtlar, asansörlerin iniş çıkışlarını yolcu
da kullanılan hızlı asansörler için otomatik trafiğine göre düzenleyecek biçimde prog
denetim sistemleri geliştirildi. Bu otomatik ramlanmıştır. Çok işlek bir yapıda sabah ve
elektronik aygıtlar, birkaç asansörü olan yapı akşam saatleri arasındaki yolcu trafiğinin
larda aynı zamanda görev dağıtımı yapan bir akışına uygun olarak genellikle altı ayrı prog
“komuta tablosu” işlevini görür. Bu aygıt ram uygulanır. Günün erken saatlerinde in
lar verilen programa uygun olarak asansör sanlar işyerlerine yetişmek için acele ettikle
lerin iniş çıkış yönünü yolcu trafiğine göre rinden asansörlerin çoğu çıkış yönünde çalıştı
düzenler. Yaklaşık 30 yıldır yüksek yapı rılır. Sabahın geri kalan bölümünde çıkış ve
lardaki asansörlerin çoğu tam otomatiktir. inişler dengelidir. İnsanların öğle yem eğine
Bu asansörler insan eliyle denetlenen asan gittiği saatlerde inişler, öğle yem eğinden dö
sörlerden çok daha verimli, hızlı ve güveni nüşte çıkışlar daha yoğundur. Sonra gene
lirdir. uzun bir süre iniş ve çıkışlar dengelenir.
Otomatik asansörlerin kabininde, kapının İşgününün bitiminde asansörlerin çoğu bu kez
bir ya da iki yanma yerleştirilmiş bir panelde iniş yönünde çalışacak biçimde programlanır.
yapının her katı için numaralı bir düğme En sonunda, gece hizmetine ayrılan bir ya da
bulunur. Asansöre binen kişinin yapacağı tek iki asansör dışında elektronik sistem bütün
şey çıkmak ya da inmek istediği katın düğme asansörleri otomatik olarak durdurur.
sine basmaktır. Sonradan binen yolculara
asansörün hangi katta duracağını haber ver ASBEST. Çeşitli kayaçlarda damarlar halin
mek için, basılan düğmenin içinde bir ışık de bulunan bir grup minerale asbest ya da
yanar. D üğm eye basıldıktan çok kısa bir süre amyant denir. Bu minerallerin yapısında ge
sonra kapılar otomatik olarak kapanır ve nellikle kalsiyum ve magnezyum oksit, bazıla
asansör kendiliğinden harekete geçer. Dura rında ayrıca demir vardır. Büyük ve açık
cağı kata yaklaşırken de gene otomatik olarak ocaklardan kazılarak çıkarılan asbest öbür
yavaşlar ve kat kapısıyla aynı düzeye geldiğin minerallerin çoğu gibi sert değildir; ipek
de durur. Asansör yukarı çıkarken, yapının gibi yumuşak ve parlak, uzun liflerden oluşur.
koridorlarındaki asansör kapılarının yanında Bu lifsi yapısı nedeniyle yün ve pamuk ipliği
bulunan panelin çıkış düğmelerine basan baş gibi eğrilebilir, kumaş biçiminde dokunabilir
ka yolcuların bulunduğu katlarda da durur. ya da dövülerek keçe haline getirilebilir.
Aşağı inerken de iniş çağrılarına yanıt verir. Başka hiçbir mineral bu özellikleri taşımaz.
Otom otik denetim düzeneği bütün çağrıları Asbestin sanayide çok aranan bir mineral
sırayla yanıtlamak üzere belleğinde sakladığı olmasını sağlayan en önemli özelliklerinden
ASETİLEN 57
Asetilenin Kullanımı
Elektrikle aydınlatma çağının başlamasından
önceki yıllarda, kolayca tutuştuğu ve çok
parlak bir alevle yandığı için aydınlatmada
asetilen kullanılıyordu. İlk bisikletlerin ve
otomobillerin farları da asetilen lambalarıyla
donatılmıştı. Bugün asetilen lambaları daha
çok şamandıralarda, deniz fenerlerinde, fener
gemilerinde, ayrıca kara ve demiryollarındaki
bakım ve onarım çalışmaları sırasında kulla
nılır.
Bazen gemilerdeki cankurtaran simitlerine
de Holm es feneri denen küçük bir aydınlatma
aygıtı takılır. Bu aygıt, içinde kalsiyum karbür
Düşerek alev alan bir uçağın çevresinde araştırma
yapan bu görevlinin koruyucu başlığı ve eldivenler i ve kalsiyum fosfür karışımı bulunan, m etal
asbestten yapılmıştır. den yapılmış kapalı bir kutudur. Gece olan
58 ASFALT
lumsal bunalımlara nasıl tepki göstereceğini Çünkü bu maddelerin ikisi de asitlerde çözü
istatistik yöntemleriyle belirlemeyi amaçlayan nürken tıpkı bir gazoz gibi köpürür.
psikotarih Asimov’un en ilginç buluşlarından Eskiden bütün asitlerin bileşiminde oksijen
biridir. Buna karşılık yazar asıl ününü robot bulunduğu sanılıyordu. H atta “asit yapıcı”
lara ilişkin öyküleriyle yapmıştır. Asimov, bu anlamındaki oksijen adı da bu düşünceden
konudaki kısa öykülerini derleyen Ben, Ro doğmuştu. Sonradan bütün asitlerdeki ortak
bot (I, Robot ; 1950) adlı yapıtında ilk kez elementin oksijen değil hidrojen olduğu ve
“robotbilim yasaları”ndan söz eder. Bu yasa asitler ile m etaller tepkimeye girdiğinde, asit
lar, insanlar ile makineler arasındaki ilişkileri teki hidrojenin serbest kalarak açığa çıktığı
düzenleyen ahlak kurallarıdır. Sözgelimi ya anlaşıldı.
sanın ilk maddesine göre bir robotun bir Derişik, yani sulandırılmamış asitler son
insana zarar verebilecek herhangi bir eylemi derece tehlikelidir; hatta seyreltik asitleri bile
uygulaması ya da onaylaması olanaksızdır. çok dikkatli kullanmak gerekir. Örneğin sül
Asimov 300’ü aşkın kitap yazmıştır. Bilim fürik, nitrik ve hidroklorik asit gibi sıvı ya da
kurgu kitapları arasında Sonsuzun Tohumları sulu çözelti halindeki asitler çok yakıcı ve
( The Stars like Dust; 1951), Ölü Gezegen ( The aşındırıcı olduğundan, kullanırken bu m adde
Caves o f Steel', 1954) ve Dünya Hepimize lerin deriye ve giysilere sıçramamasına özen
Yeter (Earth is Room Enough; 1957) sayı göstermelidir. Buna karşılık katı halde bulu
labilir. Yazarın en çok okunan bilimsel kitap nan asitlerin yakıcılık ve aşındırıcılık özelliği
larından bazıları da inside the Atom bu kadar kuvvetli değildir. Aşındırıcılığın
(1956; “Atom un İçinde”), Life and Energy yalnızca asitlere özgü bir özellik olmadığını da
(1962; “Yaşam ve E nerji”), Our World in belirtmek gerekir. Örneğin sodyum hidroksit
Space (1974; “Uzaydaki Dünyamız”) ve Views (sudkostik) aşındırıcı ve yakıcı bir madde
o f the Universe'dir (1981; “Evrenin Görünü olduğu halde bir asit değil, sulu çözelti halin
m ü”). de bulunan bir baz, yani bir alkalidir (bak.
Baz). Kimyasal olarak birbirinin karşıtı olan
ASİT. Asitler bütün kimyasal maddelerin asitler ile bazlar arasındaki tepkimelere
hem en yararlılarından, hem de en tehlikelile “nötrleşm e” ya da “yansızlaşma” tepkimesi
rinden sayılır. Sözgelimi derişik hidroklorik denir. Böyle bir tepkimenin sonucunda tuz
asit öldürücü bir zehirdir; ama mide özsuyun- denen bir bileşik ile su oluşur (bak. Tuz).
da bir m iktar seyreltik hidroklorik asit bulun- Bazı asitler ağır yanıklara yol açarken
masaydı besinler yeterince sindirilemezdi. bazıları yalnızca ağrı verir. Örneğin karınca
Asit terimi “ekşi” anlamındaki Latince bir ve arı gibi böceklerin ya da ısırganotu gibi
sözcükten türetilmiştir, çünkü bu bileşikler bitkilerin salgıları ağrı verici asitlerdir. Öte
den çoğunun tadı ekşidir. Bu yüzden eskiçağ yandan bazı asitlerin öldürücü bir zehir olm a
larda insanlar asitleri tadına bakarak ayırt sına karşılık bazıları zararsız, hatta meyve
eder, örneğin sirkenin tipik bir asit olduğunu asitleri gibi tadı ve kokusu hoş m addelerdir.
bilirlerdi. Kimyacılar ise tanımadıkları bir Bu gruptaki asitlerin çoğu, doğal olarak
sıvının asit olup olmadığını anlamak için bulundukları maddenin ya da meyvenin La
turnusol denen boyarm addelerden yararlanır tince adıyla anılır. Örneğin sirkedeki asetik
lar. Liken türü bitkilerden elde edilen bu asit Latince sirke ya da ekşi anlamındaki
boyarm addeler, asit ve baz yapısındaki m ad acetum sözcüğünden, ham elmadaki malik
deleri tanıyıp ayırt etmeye yarayan birer asit elmanın Latince adı olan malum'dan.
belirteç ya da ayıraçtır. Nitekim mavi renkte portakal, limon ve turunçtaki sitrik asit ise bu
turnusol çözeltisi emdirilmiş bir kâğıt (turnu turunçgillerin adı olan citrus sözcüğünden
sol kâğıdı) bir aside batırıldığı zaman rengi türetilmiştir. Üzümde de, şarap dinlendirilen
kırmızıya döner (bak. TURNUSOL). Asitleri fıçılarda krem tartar biçiminde çökelen ve
tanımanın bir yolu da bu maddelerin içine kabartm a tozu yapımında kullanılan tartarik
elem ent halinde magnezyum ya da sodyum asit bulunur.
karbonat (çamaşır sodası) karıştırmaktır. Bitki ve hayvanlardan elde edilen asitlere
ASİT YAĞMURU 61
organik asitler denir. Ama bu asitlerin hepsi 3’e, hatta daha altına düşer. Asit yağmurları
yukarıda anılan meyve asitleri gibi zararsız nın yeryüzüne inerek topraktaki, akarsu ve
m addeler değildir. Örneğin kuzukulağında, göllerdeki sulara karışmasıyla bu suların asit
raventte ve bazı başka bitkilerde bulunan liği artar. Böylece doğadaki denge bozulur ve
oksalik asit oldukça zehirlidir. Acıbademde canlıların yaşamı tehlikeye düşer. Ağaçlar
ve şeftali çekirdeğinde az miktarda bulunan sağlığını yitirir, kararır, hatta kuruyarak ölür.
prusik asit ise siyanür içerdiği için çok kuvvet Bunun sonucunda ağaçlarda barınan, yaprak
li bir zehirdir. ve meyveleriyle beslenen hayvanlar giderek
İnorganik ya da mineral asitler arasında en azalır. Topraktaki besleyici m addeler kimya
önemlileri, sanayi kimyasının temel m addele sal değişikliğe uğrar. Suların asitliği arttığı
ri olan sülfürik, hidroklorik ve nitrik asitler için bu çevre kirliliğinden en çok etkilenen
dir. (Bu üç asidi ansiklopedide ayrı bir madde su bitkileri, balıklar ve öbür su hayvanları
olarak bulabilirsiniz.) Kimyacılar bugüne ka olur. Bu kadar asitli bir suda hiçbir canlı
dar yüzlerce asidi tanımlamış ve bunlardan yaşayamayacağı için, göllere yeşil ya da mavi
çoğunu, hatta bitkilerde bulunan organik rengini veren yosunlar da ölünce göllerin suyu
asitleri bile laboratuvarda yapay olarak üret bir kristal gibi renksiz ve duru hale gelebilir.
meyi başarmışlardır. İnorganik asitler, özel Asit yağmurundan etkilenen yalnızca doğa
likle sülfürik, hidroklorik ve nitrik asitler daki canlılar değildir. İçme suları da kirlene
sanayide büyük ölçüde üretilir ve tüketilir. bilir ve asit zamanla yapıların dış yüzeyindeki
Örneğin sülfürik asit gübre, pil, patlayıcı ve taşları ve metalleri yiyerek aşındırabilir.
plastik m addelerin yapımında çok kullanılır. Asit yağmuruna bağlı çevre kirliliğinin göz
Kezzap adıyla bilinen nitrik asit ise patlayıcı le görülür etkileri ilk kez A lm anya’da,
m adde, ilaç ve boya sanayilerinin temel m ad 1970’lerin başında gözlendi. Bugün bütün
delerinden biridir. dünya ülkelerinde kaygı verici boyutlara ula
şan bu sorunun en önemli yanı, rüzgârların
ASİT YAĞMURU. Kömür ve petrol gibi fosil asitli dumanları yüzlerce kilometre öteye sü-
yakıtlar ile mazot ve benzin gibi petrol türev rükleyebilmesidir. Bu yüzden çevre kirliliği
leri yandığında, bol m iktarda kükürt dioksit Adam Hart-Davis!Science Photo Library
lir. Bu okullara liseyi bitirenler de açılan İngiltere'de barış zamanında zorunlu askerlik
sınavı kazanırlarsa girebilirler. Bir yıllık eği yoktu. 1914’te I. Dünya Savaşı başladığı
tim süresi içinde astsubay adayları, uzmanlık zaman, İngiliz ordusu düzenli askerlerden ve
alanlarına göre eğitilirler. gönüllülerden oluşturuldu. 1916’da askere
alma yasası yürürlüğe girince genç ve sağlıklı
ABD 'de A skeri A kad e m iler erkekler askerlik hizmetinden sorumlu tutul
A B D ’de, Sahil Koruma Akademisi dışında maya başlandılar.
kalan bütün askeri akadem iler için adaylar 1930’larda ABD ve İngiltere, oldukça kü
kongre üyelerince seçilir. Bu işlemde, yedek çük düzenli ordularla yetindiler. Ama A l
lerle birlikte silahlı kuvvetler üyelerinin ve manya ve Japonya’da, zorunlu askere alma
emekli askerlerin çocuklarına öncelik tanınır. yoluyla büyük ordular kuruldu. 1939’dan
Okul giderleri ABD hükümetince karşılanır; başlayarak İngiltere askere alma yasasını ye
buna karşılık öğrenciler okulu bitirdikten niden uygulamaya koydu; böylece, barış za
sonra dört ya da beş yıl silahlı kuvvetlerde manında zorunlu askerlik, İngiltere’de ilk kez
görev yapmakla yükümlüdürler. ABD silahlı başlamış oldu. II. Dünya Savaşı sırasında,
kuvvetlerindeki subayların birçoğu akademi zorunlu askerlik hizmeti yanında savaş gereç
eğitiminden geçmeden, görev başında yetişti leri ve mayın yapımı gibi temel işler için de
rilmişlerdir. Ama, başkomutanlık kadem ele milyonlarca insan askere alındı.
rinde görevlendirilmek üzere yetiştirilen pro II. Dünya Savaşı’ndan sonra hemen hemen
fesyonel askerler ile eğitim, seferberlik ve bütün ülkeler ordularını güçlendirmek amacıy
askeri teknoloji uzmanları akadem ilerde eği la gençleri, çoğunlukla iki yıllık bir süre için
tim görür. askere alarak zorunlu askerliği uyguladılar.
1974’te kadınlara tanınan Deniz Ticaret İngiltere zorunlu askere almayı 1960’ta bırak
Akadem isi’ne girebilme hakkı, 1976’da öteki tı, o zamandan beri İngiltere’nin kara, hava
akadem iler için de yasallaştırılmıştır. ve deniz kuvvetleri gönüllülerden oluşm akta
New York’taki West Point’da bulunan dır. ABD askere almayı Vietnam Savaşı
ABD Askeri Akademisi, kara kuvvetlerinde sırasında sürdürdü, 1973’te bu ülkede de
görev alacak subayları yetiştirmektedir. Mary- zorunlu askerlik sona erdi. Günümüzde bir
land’daki A nnapolis’te, Deniz Akademisi çok ülkede zorunlu askerlik hizmeti yürürlük
ile C olorado’daki Colorado Springs kenti tedir. Düzenli ordusu olmayan İsviçre gibi
yakınlarındaki Hava Kuvvetleri Akademisi bazı ülkelerde sağlıklı yetişkin yurttaşlar ya
de, ABD ordusunun deniz ve hava subayı şamlarının belli bir döneminde askerlik hiz
gereksinimini karşılamaktadır. metine alınır ve bu süre boyunca her yıl
birkaç hafta eğitim görürler.
ASKERLİK. O rdular, mesleği askerlik olan
kişilerin dışında ya belirli bir süre için yetişkin Tü rkiye 'd e A skerlik
insanlardan zorunlu askerlik hizmeti istene Türkiye’de 1826’da Yeniçeri Ocağı kaldırılın
rek ya da gönüllülerden oluşur. Eski Mısır’da caya kadar, ordunun büyük bölümünü tımarlı
bir tür zorunlu askerlik hizmeti uygulanmıştı. sipahiler ve yeniçeriler oluşturuyordu. Tım ar
Napolyon Savaşları sırasında da Fransa, bü lı sipahiler yalnızca savaş sırasında orduya
tün sağlıklı erkekleri askere aldı. Daha sonra katılan askerlerdi; yeniçeriler ise, ordunun
Prusya, erkekleri askerlik eğitimi için bir süre sürekli askerleriydi (bak. YENİÇERİ O C A Ğ I).
askere çağırmaya ve sonra onları serbest Yeniçeri Ocağı kaldırıldıktan sonra süresiz
bırakmaya başladı; böylece asıl ordu küçük askere alma uygulaması başladı. Bu uygula
kalırken, savaş zamanında hizmet etmeye mayla görevli m em urlar, belirlenmiş sayıya
hazır, eğitim görmüş yedek askerler bulunu ulaşıncaya kadar, halk arasından asker seçer
yordu. lerdi. 1843’te çıkarılan bir yasayla, kura yoluy
Am erikan İç Savaşı’nda (1861-65) Güney la askere alma kabul edildi. Kura yoluyla
ve Kuzey, zorunlu askerlik yolunu kullandı askere alman kişiler, beş yıl zorunlu askerlik
lar. Am a, 19. yüzyıl boyunca A B D ’de ve ten sonra, yedi yıl için de yedeğe ayrılır ve
64 ASLAN
yılda bir ay askerlik eğitimi görürlerdi. A sker olan uzunluğu 3 metreyi aşar, ağırlığı da 225
lik yaşma gelen gencin ailesine bakacak kim kilogramı bulur.
sesi yoksa askere alınmazdı. Ayrıca imamlık Bugün aslan daha çok bir Afrika hayvanı
yapanlar ile İstanbul halkı da askere alınmı dır. G erçekten de aslanların çoğu bu kıtanın
yordu. 1869’da askerlik süresi 20 yıla çıkarıldı. güneyinde ve doğusunda, az bir bölümü de
20 yıllık askerliğin altı yılı sürekli olarak H indistan’ın kuzeybatısındaki Gir O rm anı’n-
orduda, geri kalan yıllar yedek asker olarak da koruma altında yaşar. Oysa İS 500 yıllarına
tamamlanırdı. 1916'da çıkarılan bir yasayla, kadar A vrupa’da da aslanlar yaşıyordu.
padişah soyundan gelenler dışında Osmanlı Erkek aslan, iri kafasını ve güçlü omuzları
uyruğunda bulunan herkesin askere alınması nı örten gür yelesiyle dişisinden kolayca ayırt
zorunluluğu getirildi. 45 yaşına kadar herkes edilir. Ama bütün erkek aslanların yelesi aynı
asker sayıldı. büyüklükte değildir; hatta bazılarında hiç yele
Günüm üzde ise, 1927’de çıkarılan bir yasa olmayabilir. Aslanların postu genellikle altın
ya göre Türkiye Cumhuriyeti uyruğundaki sarısı ya da kızıl kahverengi, sırtları gövdeleri
herkes, 20 yaşma geldiğinde ilk askerlik nin alt bölümlerinden, yeleleri ise hemen her
yoklamalarını yaptırmak zorundadır. Er ola zaman postun öbür bölümlerinden daha koyu
rak askerlik süresi 18 aydır. Yükseköğrenim renktedir. Dişiler erkeklerden hem daha kü
görmüş olanlar arasında çekilen kurayı kaza çük yapılı, hem de daha açık renklidir.
nanlar sekiz ay er olarak, ötekiler ise 16 ay Bütün kedigiller gibi aslanın pençeleri de
yedeksubay olarak askerlik yaparlar. 1980’de yumuşak tabanlıdır ve gerektiğinde içeri çeki-
çıkarılan yeni bir yasayla bedelli askerlik lebilen güçlü tırnaklarla donatılmıştır. Uzun
uygulaması getirildi. Bedelli askerlikte belirli kuyruğunun ucundaki püskülün arasında da
bir m iktar parayı ödeyenler yalnızca üç ay mahmuza ya da tırnağa benzeyen bir oluşum
askerlik yapmaktadır. Yurtdışmda çalışanlar vardır; ama bunun ne işe yaradığı bugüne
ise. bu bedeli dövizle öder ve iki ay askerlik kadar açıklanamamıştır.
eğitiminden geçirilirler. Kumluk ya da kayalık düzlüklerde ve sey
rek ağaçlı açık otlaklarda yaşayan aslanların
A S LA N . Gösterişli yapısı, gücü ve yırtıcılığı rengi, güneşte kavrulan arazinin ve bitki
nedeniyle “orm anlar kralı" olarak anılan as örtüsünün rengiyle tam bir uyum içindedir,
lan (Panthera leo , eskiden Leo leo ), kedigiller Bu hayvanlar genellikle bir ya da birkaç
NHPA/S. Robinson ailelik gruplar halinde yaşarlar. Gırtlaktan
çıkan ve gök gürültüsünü andıran kükrem ele
ri daha çok akşam saatlerinde ya da gün
doğarken duyulur.
Bütün gününü kayaların ve ağaçların gölge
sinde yatarak ya da uyuyarak geçiren aslan
genellikle geceleri avlanır. Başlıca avı, ovalar
da sürüler halinde otlayan zebra, ceylan,
antilop ve gnu gibi memeli hayvanlardır.
Avını ya bir su birikintisinin yanında pusuya
yatarak bekler ya da otladığı sürece sezdirme
den, sabırla izler. En uygun durumu yakaladı
ğında avının üzerine yıldırım hızıyla atlayıp
yere düşürür ve tek bir pençe vuruşuyla
Dişi ve erkek aslan. Erkek aslanı (sağda) dişiden hayvanı bir anda öldürür. Güçlü kuvvetli bir
ayıran en belirgin özellik uzun ve gür yelesidir.
erkek aslan, at büyüklüğünde bir hayvanı
dişleriyle çekerek sürükleyebilir. Aslanlar ge
familyasının en iri üyelerinden biridir. Yetiş nellikle gruplar halinde avlanır ve bazıları
kin bir erkek aslanın omuz yüksekliği 1 pusuya yatarken, öbürleri avı onlara doğru
metreyi, burnundan kuyruğunun ucuna kadar kovalar.
ASORADALARİ 65
birkaç kayadan oluşan bir takım adadır ve Estvediya adını taşıdığı görülür. Bu adın
Atlas O kyanusu’nun tabanındaki dağ sıraları Y unanlılar’dan önceki yerli bir Anadolu dili
nın su yüzüne çıkan zirveleridir {bak. ATLAS ne ait olması bu olasılığı daha da güçlendir-
O k y a n u s u ) . B u adalar deprem bölgesindedir. m ektedir.
30 yıl önce bir volkanik patlam a dokuz Aspendos 5. yüzyılda komşusu Side’nin
adadan biri olan Fayal’ın büyümesine neden yanı sıra kendi adına para basan büyük ve
olmuştur. zengin bir kentti. Önemli bir ticaret yolu
Adaların çoğu kayalık, çakıllı bir kıyıdan üzerinde bulunan kent Helenistik ve Roma
yükselerek Pico A dası’nda 2.000 metreyi dönem lerinde zenginleşerek bir kültür m er
aşar. Genellikle sıcak olan iklim birçok mey kezi olmuştu. Burada bulunan tümü Roma
venin yetişmesine olanak verir; özellikle ana dönem inden kalma yapılar bunu vurgulam ak
nas dışarıya sattıkları ürünlerin başında gelir. tadır. A spendos’ta kazı yapılmadığı için daha
O rtadaki adalar Gracioso, Terceira, Fayal, öncesine ilişkin yapılar ortaya çıkarılma
Sâo Jorge ve dağlık Pico’dur. Doğuda Flores mıştır.
ve adaların en küçüğü olan Corvo yer alır. Başlangıçta biri büyük biri küçük iki tepe
Batı uçta, takım adanın en büyük kenti olan üzerine kurulan kent daha sonra gelişerek
Ponta D elgada’nın yer aldığı, 130.000’i aşan eteklerdeki düzlüklere yayılmıştır. Helenistik
nüfusuyla, en kalabalık olan Sâo Miguel dönemde yapılan Aspendos Surları Rom a ve
Adası vardır. Sâo Miguel’in güneyinde Santa Bizans dönemlerinde onarım görmüştür.
M aria Adası bulunur. Kentin merkezini oluşturan Büyük Tepe ile
1427’de Portekizliler keşfetmeden önce Tiyatro Tepesi arasındaki vadileri izleyen
Asor A daları’nda insan yaşamıyordu. A dala yollar surlarla çevrilidir. Büyük T epe’ye çıkıl
rın keşfedilmesinden kısa bir süre sonra in dığında, “kentin yukarı bölüm ü” anlamına
sanlar yerleşmeye başladı; Portekiz’le iyi tica gelen Akropol ile karşılaşılır. A kropol’ün or
ret ilişkileri kuruldu. 1580-1640 yıllan arasında tası pazar yeri, eski adıyla agora"dır. Pazar
İspanyollar’m yönetimi altında olan Asor yerinin hemen kıyısında 105 metre uzunlu
Adaları, Batı Hint A daları’ndan ülkelerine ğunda, bazilika (çarşı, mahkeme salonu, top
dönen servet yüklü filoların buluşma yeri lantı yeri olarak kullanılan üstü örtülü yapı)
oldu. Bu sırada İspanya ile savaşan İngiltere’ kalıntıları vardır. Bazilikanın kuzeyinde bü
nin, altın ve gümüş yüklü teknelerin yolunu yük mermerlerden yapılmış anıtsal bir çeşme
kesmek için gemilerini yollaması sonu (nymphaion), çeşmenin arkasında ise bir ka
cunda, Asor Adaları deniz savaşlarına sahne palı konser salonu (odeon) bulunur. Büyük
oldu. T epe’nin kuzeyinde, günümüze oldukça sağ
Bugün adalar, adlarını Angra do Heroisme lam kalabilmiş sukemerleri görülür. Ama
(Terceira), Ponta Delgada (Sâo Miguel) ve hepsinden önemlisi, küçük tepenin doğu ya
H orta (Fayal) limanlarından alan üç yönetsel macında olanca görkemi ve güzelliğiyle duran
bölgeye ayrılmıştır. Asor A daları’nda A B D ’ ünlü Aspendos Tiyatrosu’dur. İS 161-180 ara
nin önemli bir askeri hava üssü vardır. A dala sındaki Roma İmparatoru Marcus Aurelius
rın toplam nüfusu 252.200’dür (1986). döneminde yapılan tiyatro, A nadolu’daki
Rom a tiyatrolarının günümüze sahnesiyle bir
ASPENDO S, A ntalya’nın Belkıs köyü yakın likte ulaşan en sağlam örneğidir. Tiyatronun
larında, Roma dönem inden kalan tiyatrosu iki katlı sahne bölümünün iki yanma ek
ile ünlü bir eskiçağ kentidir. Coğrafyacı Stra- yaptıran Alaeddin Keykubad (1220-1237) bu
bon kentin Mopsos öncülüğündeki Argoslular rayı saray olarak kullanmıştır. Günümüze
tarafından kurulduğunu söyler. Ancak kentin sağlam kalışının nedeni, bu dönemde bakım
çok daha eski dönemde kurulduğu ve 1200 görmüş olmasıdır. Kent kalıntıları içinde ayrı
yıllarında Yunanistan Y arım adasından bura ca, iyi korunmuş durum da bir stadyum ile
ya göçen Argoslular’ca ele geçirildiği daha hamam, çeşme, tapm ak ve m ezarlar da bu
güçlü bir olasılıktır. Kazılarda ele geçen İÖ 5. lunur.
ve 4. yüzyılda basılmış metal paralarda kentin Kentin kalıntılarının görkem inden geçmişte
ASTROLOJİ 67
Aspendos Tiyatrosu İS 161-180 arasında Roma İm paratoru Marcus Aurelius dönem inde yapılm ıştır.
çok canlı bir ticaret merkezi olduğu anlaşıl Sami kabileler de A starte’ye tapardı. Asurlu-
m aktadır. Denizden Köprü Suyu’na giren lar ve Babilliler ona İştar adını vermişlerdi.
yelkenli gemiler kente kadar gelir yüklerini Kutsal K itap’ta ise A ştoret adıyla anılır.
boşaltır, A spendos’tan tuz, yağ, yün, buğday, Filistin’de çok sayıda A starte heykeli ortaya
çeşitli dokum alar ve kereste yüklerlerdi. Ken çıkarılmıştır. Kutsal K itap’ta Hz. Süleyman’ın
tin pazar yerinde günlük alışveriş yapılırken Kudüs’te onun adına bir tapm ak yaptırdığı,
bazilikadaki dükkânlarda kentler arası ve bu tapmağı Kral Yoşiya’nın yıktırdığı anlatı
denizaşırı mal ticareti yapılırdı. lır. Eski Yunanlılar, Kıbrıs’ı Fenikeliler’den
Stadyumda düzenlenen yarışmalar, tiyatro aldıktan sonra A starte’yi kendi tanrıçaları
daki gösteriler Aspendoslular’ı ve kente tica olan Afrodit ve Artem is ile özdeşleştirdiler.
ret için gelen tüccar ve gemicileri eğlendirirdi. A starte, Roma tanrıçaları Diana ve Juno ile
Kentte ayrıca arena olmadığından Rom a ve Mısır tanrıçaları İsis ve H athor’a da benzetil
Bizans dönem lerinde gladyatör dövüşleri de miştir.
tiyatronun sahne ile seyirci bölümü arasındaki
alanda yapılırdı. Aspendos Tiyatrosu 15 bin A STR O LO Jİ, yıldızların ve gezegenlerin in
kişi alabilen büyüklüğüyle günümüzde de san yaşamı üzerindeki etkilerinin incelenm e
kullanılmaktadır. sidir. Astrologlar, gökcisimlerinin hareketle
rini gözlemleyip gökyüzü haritaları çıkararak
ASTARTE, çok eski zam anlarda bereket ve gelecekteki olayları önceden haber verebile
verimlilik tanrıçasıydı. A starte’ye A kdeniz’in ceklerini öne sürerler. Am a bu savlarını
doğu kıyısında yaşayan Fenikeliler taparlardı; destekleyecek hiçbir bilimsel kanıt olmadığı
Sur (Tyros), Sayda (Sidon) kentlerinde ve için, astroloji çoğu kez “sahte bir bilim”
Kıbrıs’ta onun için tapm aklar yapmışlardı. olarak nitelenir. Yüzyıllar önce astroloji ile
A starte’nin A y’ın hareketlerini, bütün bitki astronomi birbirine sıkı sıkıya bağlıydı ve eski
ve hayvanların yaşamlarım ve büyümelerini toplum lar için aynı anlamı taşırdı. Oysa bu
denetlediğine inanılırdı. İnsanlar onun, yeni gün ikisinin alanları tümüyle farklıdır ve
ekinlerin yetişmesine, hayvanların ve insanla aralarında hiçbir bağlantı kalmamıştır (bak.
rın doğumlarına yardım ettiğini düşünürlerdi. ASTRONOMİ).
Ceylan, güvercin ve kaplumbağa onun kutsal Astrologlar, yıldızların konum una ve hare
hayvanlarıydı; kutsal yıldızı ise Venüs’tü. ketine bakarak bir insanın yaşamındaki olay
Fenikeliler’in yakınlarında yaşayan başka ları önceden haber verebilmek için “horos
68 ASTROLOJİ
kop” denen bir gök haritası çizerler. O kişinin neş’in, A y’ın ve gezegenlerin bu gökyüzü
doğduğu anda gökcisimlerinin nerede bulun evlerine ve burçlara (takımyıldızlara) göre
duğu bu haritanın üzerinde işaretlenir. Sonra konum unu inceleyerek geleceğe ilişkin yo
harita, yılın 12 ayını simgeleyen ve “ev” rum lar yapar.
denen 12 eşit bölüme ayrılır. Yıldızlar da 12 Bugünün astrologları, G üneş’in, A y’ın ve
takımyıldız halinde gruplanır ve her eve bir gezegenlerin bir insanın yaşamı üzerindeki
takımyıldız yerleştirilir. Bu takımyıldızların etkilerini inceleyerek o kişinin karakterini ve
adı burçlar kuşağındaki 12 burcun adıyla geleceğini söyleyebileceklerini öne sürerler.
aynıdır (bak. B u r ç l a r K u ş a ğ i ) . Astrolog, Gü- Bir insan doğduğu anda bir gezegen kendi
“evinde” ise etkisinin güçlü ve olumlu olaca
ğına, eğer kendi “evinden” uzakta ise etkisi
nin zayıf, belki de olumsuz olacağına inanılır.
Bazı dergi ve gazetelerde yayımlanan yıldız
falları da, aynı burçta doğan herkese uygun
düşecek çok genel ve belirsiz “kehanetlerde”
bulunur.
İlk insanlar gökyüzünü, gündüz G üneş’in,
gece Ay ve yıldızların aydınlattığı büyük bir
kubbe gibi görürlerdi. Bu ışık kaynakları
konusunda bilgileri yoktu ama, ekinlerinin
büyümesini sağlayan güneş ışığı ile yağmurun
gökyüzünden geldiğini biliyorlardı. Bu yüz
den gökcisimlerine birer tanrı gibi tapmaya
başladılar. Bu tanrıları nasıl memnun edecek
lerini önceden kestirebilmek için de bütün
dikkatleriyle gökyüzünü incelemeye koyul
dular.
Eskiçağlarda din adamlarının görevlerin
□ Erkek
B U R Ç L A R
den biri de G üneş’i, A y’ı, yıldızları ve geze
genleri izlemekti. Bu gözlemlerin astronom i
YÖNLENDİREN ye gerçekten büyük katkısı oldu. İÖ 6.
BUADİJN TARİH GEZEGEN
ev grup
yüzyılda Babilliler gezegenlerin gökyüzünde-
21 M a r t- 1 Ateş M ars ki hareketini gösteren haritalar yaptılar. Böy
KOÇ d
19 Nisan
20 Nisan-
lece Güneş ve Ay tutulmasının ne zaman
BOĞA
20 Mayıs
2 Toprak 9 Venüs
olacağını önceden kestirebiliyorlardı. Bu tah
21 M a y ıs - minlerinde yanılmadıklarını gören din adam
İKİZLER
21 Haziran
3 Hava
0 M erkür
ğını, bu arada bir kralın öleceğini haber ver venebilecekleri tek aygıt, eskiden olduğu gibi
diler. G erçekten birkaç ay sonra İngiltere gene teleskoptur.
Kralı H arold, Hastings Savaşı’nda öldürül İnsan gözü ışığa duyarlıdır, ama ışıkla aynı
dü. Birçok kişi bu olayı kuyrukluyıldızın gö yapıda olan öbür elektrom agnetik dalgaların
rünmesine bağladı. Am a sonradan, bugün ya da ışımaların pek çoğunu algılayamaz.
Halley adıyla bildiğimiz bu kuyrukluyıldızın Uzayda değişik frekans ve dalga boylarında
her 76 yılda bir Dünya çevresindeki yörünge yayılan radyo dalgaları, mikrodalgalar, kızıl
sinden kimseye zarar vermeksizin geçtiği ötesi, m orötesi, gamma ve X ışınları gibi
anlaşıldı. bütün elektrom agnetik dalgalar geniş bir tayf
Astrologlar önceleri yalnız kendi ülkeleri oluşturacak biçimde dağılmıştır. İnsan gözü
ya da hüküm darları için önemli olan olayları nün algılayabildiği görünür ışık ise bu elektro
haber veriyorlardı. Yaklaşık 300 yıl öncesine m agnetik tayfın yalnızca küçük bir parçasıdır.
kadar hemen her hüküm darın bir “saray G üneş’in yaydığı en güçlü ışıma da tayfın bu
müneccimi” vardı. Eskiçağlardaki ünlü astro görülebilen bölümünde yer alır. Oysa uzayın
nomi bilginlerinden bazıları da astrolojiyle derinliklerindeki öbür gökcisimlerinden çoğu
uğraşıyordu. Örneğin İÖ 2. yüzyılda Mısır’da nun yaydığı güçlü ışımalar tayfın öbür bölü
yaşamış olan Eski Yunanlı astronomi bilgini münde kaldığı için insan gözü bu ışınları
Batlamyus (Ptolemaios) aynı zamanda bir algılayamaz. G örünür ışığın incelenmesine
astrologdu. 16. ve 17. yüzyıllarda, D anim ar dayanan optik astronomiyle yetinmeyip, gö
kalI astronomi bilgini Tycho Brahe astroloji rülemeyen ışınların da incelenmesini amaçla
dersleri verdi, Johannes Kepler ise Avusturya yan radyo astronominin doğuşu insan gözü
im paratorunun sarayında müneccimlik yaptı nün ve optik gözlem araçlarının bu yetersizli
( bak. B a t l a m y u s ; B r a h e . T y c h o ; K e p l e r , J o ğinden kaynaklandı. Astronom inin bu yeni
h a n n e s). dalıyla, elektrom agnetik tayfın bütün bileşen
leri uzayın incelenmesinde yararlanılan birer
A S T R O N O M İ ya da gökbilim, gezegenleri, bilgi kaynağı oldu. Ne var ki, görünür ışık ve
yıldızları ve evrendeki bütün gökcisimlerini radyo dalgalan dışındaki ışınımların çoğu
inceleyen bir bilimdir. G üneş, Ay, gezegen Dünya atm osferinden geçerken soğurulur.
ler, yıldızlar, bulutsular ve gökadalar gibi Bunun başlıca nedeni atm osferdeki su buharı
bütün gökcisimlerinin yapısını ve evrimini dır. Bu yüzden, bugün astronomi gözlemle
araştıran astronom lar, evrenin nasıl oluştuğu rinde kullanılan güçlü kızılötesi teleskoplar,
sorusuna da yanıt ararlar. A stronom lara gö bu ışınların D ünya’ya ulaşmasını önleyen su
re, bu araştırm alarla varılacak bütün gerçek buharının en az olduğu çöllere ya da çok
ler günün birinde tıpkı bir boz-yap bulmacası yüksek dağların tepelerine yerleştirilir.
nın parçaları gibi birbirini tamamlayacak ve 1980’lerde D ünya’nın çevresinde ve atm osfe
içinde yaşadığımız evrenin eksiksiz bir görün rin çok üstündeki bir yörüngeye oturtulan,
tüsü elde edilebilecektir. kızılötesi teleskoplarla donatılmış bir gözlem
1969’da A y’a ayak basan iki A B D ’li astro uydusu (İngilizce kısaltmasıyla IRAS) çok
notla insanoğlu ilk kez Dünya dışındaki bir önemli gözlemler yaptı. M orötesi, gamma ve
gökcismine ulaşıp araştırma ve gözlem yap X ışınlarına duyarlı teleskopların da m utlaka
mayı başarmıştı. 1970’lerde de sürdürülen bu atm osfer dışındaki yörüngelerde dolanan uy
Ay yolculuklarında önemli bilimsel deneyler dulara yerleştirilmesi gerekir. Çünkü bu ışı
yapıldı ve D ünya’ya Ay taşlarından örnekler nımlar atmosferde tümüyle soğurulduğu için
getirildi. 1980’lerin sonlarında ise M erkür’den D ünya’ya ulaşamaz.
N eptün’e kadar uzanan gezegenler insansız Astronom i yeni dallarla zenginleştikçe, as
araştırm a uydularıyla incelendi. Güneş Siste tronom lar da çoğu kez belli bir dalda uzman
mi konusunda edinilen bugünkü bilgilerin çok laşmaya başladılar. Bugün bazı astronom lar
büyük bir bölümünü bu uzay araçlarına borç elektrom agnetik tayfın yalnız bir bölgesindeki
luyuz. Am a Güneş Sistemi’nin ötesindeki ışımalara duyarlı özel teleskoplarla gözlem
gökcisimlerini inceleyecek astronomların gü yapar. Bazıları da yalnızca belirli türden
70 ASTRONOMİ
ların biçimine bakarak takımyıldızlara insan, rın nasıl gerçekleştiğini açıklayamamıştı (bak.
hayvan ve eşya adları vermişlerdi. Bugün A y VE G ü n e ş TUTULMASI). Bu bilgin D ünya’nın
kullandığımız Büyükayı, A ndrom eda, Kuğu, bir tepsi gibi düz olduğuna ve su üstünde
Kanatlıat, Koç, Boğa, Terazi gibi takımyıldız yüzdüğüne inanıyordu. İÖ 6. yüzyılda yaşa
adlarının çoğu da Eski Yunanlı astronomların mış olan Sisamlı Pisagor, o çağdaki m eslek
buluşudur. Gökyüzünde kuzey ve güney yarı taşlarının çoğu gibi hem astronom , hem de
kürelere dağılmış 88 tane takımyıldız vardır ünlü bir matematikçiydi. Pisagor’a göre D ün
ve astronom lar genellikle bunları Latince ya yuvarlak, daha doğrusu küre biçimindey
adlarıyla anarlar. di ve evrenin merkezinde hareketsizdi; G ü
İlk astronom lar yalnızca gökyüzünde neler neş, yıldızlar ve gezegenler de onun çevresin
olup bittiğini izliyor, bu gözlemlerinden ola de dolanıyordu. İÖ 3. yüzyılda gene Sisam
bildiğince yararlanm aya çalışıyor, ama bu (Samos) A dası’nda yetişmiş olan A ristarkhos,
olayların nedenlerini bilemiyorlardı. Sözgeli G üneş’in D ünya’nm çevresinde değil, tam
mi bazı takımyıldızların yılın belli bir döne tersine D ünya’nm G üneş’in çevresinde dön
minde görüş alanından çıktığını, sonra yeni düğünü söyleyen ilk astronom lardan biri ol
den ve aynı yerde göründüğünü fark etm işler du. O zam anlar hiç kimsenin inanmadığı bu
di. Babilliler, Eski Mısırlılar, M ayalar ve savıyla gerçeği yakalayan Aristarkhos, D ün
İnkalar yıldızları gözlemek için tapm aklar ya’nm G üneş’e olan uzaklığını hesaplarken
yaptılar. Bu tapm aklardan bazıları öyle ko- aynı başarıyı gösteremedi. G üneş’in D ünya’
numlanmıştı ki, yılın belirli bir döneminde ya uzaklığını Ay ile Dünya arasındaki uzaklı
gökyüzünde kaybolan belli bir yıldız, zamanı ğın 20 katı olarak hesaplamıştı; oysa Güneş
gelince tapınağın duvarındaki özel bir deliğin D ünya’mıza A y’dan 400 kat daha uzaktadır.
tam karşısında yeniden belirirdi. Hep aynı Eski Y unan’ın en büyük astronom larından
noktada doğup batan bu yıldız deliğin karşı biri İÖ 2. yüzyılda yaşamış olan Hippar-
sında görülünce ekin zamanının geldiği anlaşı khos’tu. Trigonometri denen matematik dalını
lırdı. kuran bu bilgin, geliştirdiği trigonometri yön
temleriyle pek çok yıldızın konum unu belirle
Eski A s tro n o m i di. 850 kadar yıldızı kapsayan bir katalog
Eskiçağların en büyük astronom ları, İÖ 7. hazırlayarak, bu yıldızları parlaklıklarına göre
yüzyıldan sonra Babil ve Mısır astronomisinin altı sınıfa ayırdı. H ipparkhos’un bu sınıflan
bütün mirasına konan Eski Yunanlılar arasın dırması bugünkü astronomların kullandıkları
dan yetişti. Bu bilginler “durağan” yıldızların sistemin temelini oluşturur. Parlaklığı birinci
(birbirlerine göre konumları değişmeyen yıl dereceden ya da “kadir”den olan yıldızlar
dızların) doğuş ve batışlarını saptadıkları gibi, uzun süre gökyüzünün en parlak yıldızları
gökyüzünde “gezen” , yani durağan yıldızlara sayıldı. Am a çağımızda bu değerler yeniden
göre sürekli yer değiştiren beş tane de parlak gözden geçirildiğinde, parlaklığı sıfırın altın
gökcismi gözlemlediler. Eskiden Y unanca’ daki eksi kadirlerle ölçülen birçok yıldız
dan türetilmiş planet sözcüğüyle anılan bu olduğu anlaşıldı. Çıplak gözle belli belirsiz
gezegenler aslında kendi ışığı olmayan, ama görülebilen en sönük yıldızlar ise altıncı ka
Güneş ışınlarını yansıttıkları için parlak görü dirdendir.
nen karanlık gökcisimleridir. D ünya’mız da Eski Yunanlı astronomların son büyük
Güneş Sistemi içinde bir gezegendir. Eski temsilcisi olan Klaudios Ptolemaios ya da
Yunanlılar Güneş Sistemi’ndeki dokuz geze A rapça’dan dilimize geçen adıyla Batlamyus,
genden yalnızca beşini biliyorlardı: M erkür, İS 2. yüzyılda Mısır’daki İskenderiye kentin
Venüs, Mars (M erih), Jüpiter ve Satürn (bak. de yaşadı. Pisagor gibi o da D ünya’nın evre
G e z e g e n ). nin m erkezinde hareketsiz durduğuna ve yıl
Eski Y unan’ın ilk büyük astronomi bilgin dızların D ünya’nm çevresinde dairesel yörün
lerinden Miletli Thales (İÖ yaklaşık 624- geler çizerek döndüğüne inanıyordu. Bat-
546) Ay ve Güneş tutulmalarının zamanını lamyus’a göre. Güneş’in ve gezegenlerin D ün
önceden saptamayı başarmış, ama tutulm ala ya’nm çevresinde dolanırken çizdikleri bu
72 ASTRONOMİ
tematikçi Sir Isaac Nevvton m erceklerin yeri bir açıklık getirdiği gibi, bu yasalar ile gözlem
ne çukur (içbükey) bir ayna yerleştirerek yeni sonuçları arasındaki bazı tutarsızlıkları da
bir teleskop gerçekleştirdi. Buna da “aynalı açıkladı. Fırlatılan bir cismin ya da dalından
teleskop” ya da yansımalı teleskop denir. kopan bir elmanın neden havada kalmayıp
Çağdaş gözlemevlerinde kullanılan büyük op yere düştüğü de gene bu yasanın açıklayabil
tik teleskopların çoğu aynalı teleskoptur. Çok diği bir olguydu. (Ayrıca bak. İVME; YERÇE
uzak ve sönük yıldızları gözlemleyebilmek KİM İ.)
için teleskopların çok büyük olması gere New ton’un çekim yasası, eskiçağlardan be
kir. Dünyanın en büyük aynalı teleskopu ri bilinen M erkür, Venüs, M ars. Jüpiter ve
SSCB’nin Kafkasya bölgesindeki Zelençuks- Satürn gezegenleri ile kendi gezegenimiz olan
kaya’dadır ve aynasının çapı 6 metredir. (Ast Dünya dışında iki yeni gezegenin daha keşfi
ronom ların kullandığı gözlem araçlarına iliş ne yol açtı. Yedinci gezegen olan U ranüs’ü,
kin bilgileri G ö z l e m e v i ve T e l e s k o p maddele A lm anya’da doğup İngiltere’de yaşayan ünlü
rinde bulabilirsiniz.) astronom ve teleskop yapımcısı Sir Wiliam
Herschel 1781’de bulmuştu. Sonradan U ra
Evrensel Çekim Yasası nüs’ün yörüngedeki hareketinde Nevvton ya
Nevvton’un aynalı teleskopu geliştirmesi ast salarına uymayan bazı düzensizlikler saptan
ronomi açısından çok önemliydi, ama evren dı. Bunun tek açıklaması, U ranüs’ün ötesin
sel çekim yasasını bulması bundan çok daha de, onun hareketlerini etkileyen başka bir ge
önemlidir. Bu yasa, evrendeki bütün canlı ve zegenin bulunmasıydı. İngiliz John Couch
Science Museum, Londra Adam s ile Fransız Urbain Le V errier birbirle
rinin çalışmalarından habersiz olarak bu ko
nuya el attılar ve U ranüs’ü bu düzeyde etkile
yebilmesi için yeni gezegenin nerede bulun
ması gerektiğini ayrı ayrı hesapladılar.
1846’da Alman astronom Johann Gaile, teles
kopunu Adams ve Le V errier’nin belirttikleri
noktaya çevirdi ve Neptün adı verilen sekizin
ci gezegeni buldu.
Bir süre sonra N eptün’ün de Nevvton yasa
sına tam uygun olarak hareket etmediği anla
şıldı. Bu düzensizliğin sorumlusu da gene yeni
bir gezegendi. Plüton olarak adlandırılan bu
dokuzuncu gezegeni 1930’da A B D ’li astro
nom Clyde Tom baugh buldu. Plüton bugün
bilinen gezegenlerin sonuncusudur; üstelik
Güneş Sistemi’mizde Plüton’un ötesinde baş
ka gezegenlerin olabileceğine inanan astro
nomların sayısı da pek fazla değildir. Am a ev
rende başka “güneş sistemleri” de var ve bu
yıldızların çevresinde dolanan gezegenlerin
olmaması için hiçbir neden yok. Nitekim,
Sir Isaac Nevvton'un 1668'de yaptığı ilk aynalı Barnard Yıldızı olarak bilinen yakındaki bir
teleskopun bir kopyası. yıldızın ışığındaki titreşm eler, bu yıldızın çev
resinde dolanan büyük bir gezegenin etkisin
cansız varlıklar (yıldızlar, gezegenler, hava ta den kaynaklanabilir.
şıtları, insanlar, yağmur damlaları, atom lar) Nevvton’un evrensel çekim yasasının çok
arasında karşılıklı bir çekim kuvveti olduğunu önemli başka sonuçları da oldu. M erkür geze
açıklıyordu. Evrensel çekim yasası gezegenle geninin hareketinde Nevvton yasasına uy
rin hareketine ilişkin Kepler yasalarına tam mayan hafif bir sapma belirlenmiş ve neden
ASTRONOMİ 75
ileri geldiği bir türlü açıklanamamıştı. Le Ver- lardan biri de spektroskoptur. Cam prizm a
rier, M erkür ile Güneş arasında başka bir ge dan geçirilen bir ışık dem etinin, tıpkı gökku
zegenin bulunabileceğini öne sürdü, ama böy şağında olduğu gibi tayfındaki renklere ayrıla
le bir gezegenin varlığı saptanamadı. Bu ola cağı N ew ton’dan beri biliniyordu. 19. yüzyılın
yın açıklaması ancak 1915’te, büyük Alman başlarında bulunan spektroskop da, yıldızlar
bilgini Albert Einstein’ın çekim yasasıyla ya dan ve öbür gökcisimlerinden gelen görünür
pılabildi. Einstein’ın “Görelilik Kuramı”nm ışığı renklerine ayırma olanağı verdi. Sir Wil-
bir parçası olan bu yasa, M erkür’den yansıyan liam Herschel ve Alm an bilgin J. W. R itter
ışık ışınlarının G üneş’in yakınından geçerken G üneş’in tayfını inceleyerek kızılötesi ve m or
sapmaya uğradığını ortaya koymuştu. Bu sap ötesi ışınımları buldular. G üneş’in ve yıldız
ma nedeniyle gezegen, bulunduğu gerçek ların tayfını bir teleskop ve prizma aracılığıyla
noktadan daha farklı bir yerdeymiş gibi görü incelemeyi düşünebilen Alman bilgini Joseph
nüyordu. Einstein enerji ile kütlenin eşdeğerli von Fraunhofer (1787-1826) ise bu buluşuyla
olduğunu kanıtlayarak, bir enerji türü olan spektroskopinin temellerini attı. Bu bilim dalı
ışık ışınlarının da G üneş’in çekim kuvvetiyle da yıldızların, gezegenlerin ve öbür gökcisim
doğrultu değiştireceğini açıkladı. lerinin yapısındaki kimyasal elem entlerin tek
tek tanımlanabilmesini sağladı. Spektroskop,
Fotoğraf M akinesi ve S pe ktro skop yıldızların ve gökadaların hareketlerinin be
Yıldızlar D ünya’ya gezegenlerden çok daha lirlenmesinde de astronomların en büyük yar
uzakta olduğu için bu gökcisimlerinin incelen dımcılarından biridir (bak. DOPPLER ETKİSİ;
mesi daha güçtür. Bu yüzden, teleskopun bu T a yf).
lunmasından sonra astronom lar bütün ilgileri
ni o güne kadar gözlemleyemedikleri yıldızla Güneş ve Y ıld ızlar
ra yönelttiler. İlk kez 19. yüzyılda astronomi Fotoğraf makineleri ve spektroskoplarla edi
araçları arasına katılan fotoğraf makinesi ile nilen yeni bilgiler, evren konusundaki görüş
spektroskopun da yıldız astronomisinin geliş leri tam anlamıyla altüst etti. Örneğin G ü
mesine çok büyük katkıları oldu. neş’in hiçbir ayrıcalığı olmayan sıradan bir yıl
İlk astronomi fotoğrafları, A B D ’li John W. dız olduğu anlaşıldı. Bugün, hem en hemen
D raper’in 1840’ta çektiği Ay fotoğraflarıydı. bütün yıldızlar gibi G üneş’in de neredeyse
Fotoğrafı çekilen ilk yıldız ise Vega oldu; yalnızca hidrojenden oluştuğu biliniyor. Bu
1850’de A B D ’deki Harvard Gözlemevi’nin en hafif gazın yanı sıra yapısında az m iktarda
astronomları bu parlak yıldızı görüntülemeyi helyum ve önemsenmeyecek düzeyde
başardılar. Günümüzde hemen hemen bütün sodyum, demir, krom gibi başka kimyasal
astronom lar yıldızları incelerken, teleskopla elem entler bulunur. Yüzeyindeki sıcaklık yak
ra takılmış özel fotoğraf makineleriyle bir laşık 6.000°C’dir. G üneş’ten daha sıcak ya da
yandan da fotoğraflarını çekerler. Bu m akine daha soğuk Yıldızlar da vardır ve bir yıldızın
lerde fotoğraf filmi yerine genellikle ışığa du rengi sıcaklığının da göstergesidir. En sıcak
yarlı cam levhalar kullanılır. Gözlemle yetin yıldızlar beyaz, en soğuk olanlar kırmızı görü
meyip fotoğraf çekmenin birçok yararı vardır. nür. Sarı renkte olan bizim G üneş’imizin sı
Bunlardan en önemlisi, fotoğraf makinesinin caklığı ise bu iki sınırın ortasındadır.
objektifi saatlerce açık tutulabildiği için, çok 1920’lerde İngiliz astronom Sir A rthur Ed-
sönük yıldızlardan gelen ışığın fotoğraf camı dington (1882-1944), G üneş’in ve yıldızların
üzerindeki duyarlı maddeyi etkileyebilecek ışımasını sağlayan enerji kaynağının, atom çe
kadar zaman bulabilmesidir. Böylece astro kirdeğinin parçalanm asından doğan nükleer
nom, yıldızı teleskopuyla göremese bile gö enerji olduğunu açıkladı. O güne kadar hiç
rüntüsünü saptamış olur. Bugün, fotoğraf fil kimse milyarlarca yıldır, hiç değilse Dünya
mi ya da levhası üzerinde görüntünün oluşma var olduğundan bu yana G üneş’in bu enerjiyi
sını hızlandıran özel aygıtlar kullanarak daha nereden sağladığını düşünmemişti. Edding-
kısa zamanda fotoğraf çekilebilmektedir. ton’un açıklamasından bir süre sonra, yıl
Astronom inin hizmetindeki önemli aygıt dızlardaki hidrojeni helyuma dönüştürerek
76 ASTRONOMİ
bir dünya seyahati yapması gerekir. Bu yüz A stronom lar, bilinen her şeyden daha bü
den astronom lar bu konum değişikliğini izle yük olan evreni incelerken bir yandan da
yebilmek için genellikle D ünya’nm uzaydaki m addenin en küçük parçası olan atom larla il
hareketinden yararlanm ayı seçerler. G eze gilenirler. Çünkü G üneş’in ve yıldızların
genlerin ve yakın yıldızlardan bazılarının enerji kaynağı, hidrojen atomlarının çekirde
uzaklığını bulmak için bu veri yeterlidir. G er ğidir. Astronom ların uzayda gözledikleri pek
çekten de Dünya altı ayda 300 milyon km yol çok şeyi yeryüzündeki bir laboratuvar orta
alır, yani konum u Güneş çevresinde çizdiği mında gerçekleştirmek olanaksızdır. Bu ne
yörüngenin çapı kadar değişir. Bugün Güneş denle, fizik bilimleri dünyasının başka yoldan
Sistemi içindeki gökcisimlerinin uzaklığı ra erişilemeyecek birçok sırrına ancak astrono
darlar aracılığıyla doğru olarak ölçülebiliyor. miyle yaklaşılabilir.
Am a yıldızlar için hâlâ ıraklık açısı gibi dolay
lı yöntem lere başvurmak gerekiyor. D ünya’ ASTR O N O T. Bir uzay aracının pilotu ya da
nin G üneş’e uzaklığı yaklaşık 148 milyon ki teknik ve bilimsel donanımının sorumlusu
lom etredir; bu değer 1 astronomi birimi ola olarak uzay yolculuğuna çıkan kişilere astro
rak kabul edilmiştir. not denir. “Yıldız gezgini” anlam ındaki bu
G üneş’ten sonra en yakınımızdaki yıldız en sözcüğün Rusça’daki karşılığı ise “evren gez
az dört ışık yılı uzaklıktadır. Dünya ile “ya gini” anlamındaki kozm onot' tur. Uzayda yol
kın” komşuları arasında böylesine inanılmaz culuk yapan ilk insan, Sovyet kozmonotu
uzaklıklar söz konusu olduğu için, astronom i Yuri Gagarin oldu. Gagarin 12 Nisan 1961’de
de uzaklık ölçüsü birimi olarak ışık yılını kul çıktığı bu yolculuğunda, Dünya çevresindeki
lanmak daha uygundur. Işık yılı, ışığın bir yıl dolammını yaklaşık 90 dakikada tam am la
da aldığı yoldur ve yaklaşık 10 trilyon kilo mıştı.
m etreye eşittir. Gökcisimlerinin uzaklığını Bir uzay uçuşunun özel koşullarına insan
saptam anın başka bir yolu da, yaydıkları do vücudunun dayanıp dayanmayacağı bilinme
ğal ışığın şiddeti bilinen bazı yıldızlarla karşı diği için, ilk uzay yolculukları astronotlar için
laştırmaktır. Böyle bir yıldızın ışığı ne kadar bilinmeyen bir tehlikeye atılmak demekti.
zayıfsa D ünya’dan uzaklığı da o kadar fazla Oysa bugün insanlı uzay uçuşları neredeyse
dır. A B D ’li astronom H enrietta Leavitt sıradan bir yolculuk haline gelmiştir. A rtık
(1868-1921), parlaklığı zaman içinde hızla ve astronotlar düzenli olarak uzay yolculuğuna
devirli olarak değişen bazı yıldızlardan uzak çıkıyor ve gelip geçici rahatsızlıklar dışında
lık ölçüm ünde yararlanılabileceğini fark et hiç yakınm adan aylarca uzayda kalabiliyorlar.
mişti. Sefeitler ya da Kefeitler denen bu deği A m a bu gelişme, uzay yolculuklarının tehli
şen yıldızlar, bazı yakın gökadaların içinde keli olm aktan çıktığı anlamına gelmez. Uzay
kolayca tanınabilir ve böylece gökadaların çağının başlamasından bu yana birçok Sovyet
uzaklığı konusunda bir yargıya varılabilir. ve Am erikan astronotu yaşamını yitirdi.
D ünya’ya en yakın gökadalardan biri olan 1986’da, uzay mekiği Challenger’m fırlatıldık
Andromeda en az 2 milyon ışık yılı uzaklıktadır. tan kısa bir süre sonra patlaması ve içindeki
Gökadaların tayfları incelendiğinde, bu yedi A B D ’li astronotun ölmesi en büyük
gökcisimlerinin D ünya’dan giderek uzaklaştı kazalardan biriydi.
ğı, uzaklaştıkça daha da hızlandığı anlaşılmış A B D ’nin uzaya fırlattığı Mercury, Gemini
tı. Yıldızları tek tek ayırt edilemeyen daha ve Apollo ile SSCB’nin fırlattığı Vostok gibi
uzak gökadalarda belki bu bilgiden yararlanı ilk insanlı uzay araçları, kom uta ve hizmet
labilir. Bu gökadaların tayflarını inceleyerek m odüllerine iki-üç kişinin ancak sığabildiği
hızlarını bulmak oldukça kolaydır. Böylece, küçük boyutlu uzay araçlarıydı. Üstelik bun
D ünya’dan ne kadar hızla uzaklaştıklarına ba lar yalnız'bir kez kullanılabiliyordu. SSCB’de,
karak uzaklıkları bulunabilir. Bu yöntemlerle yakın zam ana kadar kozmonotları uzay üssü
varlığı saptanabilecek en uzak gökcisimleri ile yörünge arasındaki gidiş ve dönüş yolcu
büyük olasılıkla D ünya’dan 15 milyar ışık yılı luklarında taşıyan Soyuz uzay araçları da
uzakta olacaktır! gene tek bir uçuşluk, küçük araçlardı. Am a
ASTRONOT 79
N ASA
Y örüngede Yaşam
Dünya çevresindeki bir yörüngede yaşayan
astronotların karşılaşacakları sorunların çoğu,
bu ortam da yerçekimi olmamasından kaynak
lanır. Yeryüzündeyken hiç farkında bile ol
madan kolayca yapılan birçok eylem, örneğin
yürümek, yemek, içmek, uyumak, yerçekim
siz yörüngede beklenm edik sorunlar yaratır
(bak. YERÇEKİMİ). A stronotlar kabinin boşlu
ğunda yüzerek dolaşmak zorunda kalır ve bir
yöne ilerlemek için duvarlara tutunarak vü
cutlarını ileri doğru iterler. Bir masaya otura
rak yemek yemeleri olanaksızdır, çünkü m a
sa, sandalyeler, tabaklar, yiyecekler, kısacası
her şey kayarak dört bir yana dağılır. Bu
yüzden uzay istasyonundaki her şey sıkıca bir
yere bağlanmıştır. Yiyecek paketleri, konser
ve kutuları, tepsi ve çatallar da mıknatısla ya
da yapışkan bantlarla bir yere tutturulur.
Aracın içinde kırıntı yapacak yiyecekler ye
mek yasaktır, çünkü boşlukta yüzerek dağılan
kırıntılar her yere girer. A stronotların bir
bardaktan su ya da içki içmesi de olanaksız
dır; yerçekimi sıfır olduğunda sıvılar bulun
NASA dukları kaptan dışarı akamaz. Bu yüzden
20 Temmuz 1969'da, A pollo 11 'in Am erikalı içeceklerini özel şırıngalarla ağızlarına püs
astronotları Ay yüzeyinde yürüyen ilk insaniar
oldular. Fotoğrafta görülen Edwin A ld rin 'in kürtürler. Genellikle suyu uçurulmuş (kon
başlığındaki siperliğe yansıyan görüntüde Ay santre) yiyecekler bulundurulduğundan, bu
m odülü ve bu fotoğrafı çeken Neil Arm strong toz halindeki kuru besinleri yemeden önce
görülüyor.
özel torbalarının içine su şırıga etm ek gerekir.
yoğun bir eğitimden daha geçirilir. En can A stronotlar uyuyacakları zaman uzay kabini
alıcı noktalardan biri, uzay aracının fırlatılışı nin duvarlarına tutturulm uş uyku tulumlarına
sırasında karşılaşacakları şiddetli ivmeye vü girer ve fermuarını çekerek kendilerini gü
cutlarını hazırlam aktır. Bu amaçla astronot venceye alırlar.
lar, santrifüj kapsülü denen bir silindirin içine Yerçekiminin yokluğu insan vücudunu,
alınır. Bu silindir kendi ekseni çevresinde özellikle vücut sıvılarını çok etkiler. Yolcu
büyük bir hızla dönerken, bu merkezkaç luğun ilk birkaç gününde, vücut bu yeni
(santrifüj) kuvvet çok yüksek bir ivme yaratır ortam a uyum sağlayıncaya kadar astronotla
(bak. M e r k e z k a ç K u v v e t ) . İkinci önemli nok rın çoğunda “uzay çarpm ası” görülür. Uzayda
ta, yörüngeye oturtuldukları zaman yerçekimi haftalarca kalanlarda bu alışılmadık ortam ın
kuvvetinden kurtulacak olan astronotları bu etkileri çok daha ağırdır. Örneğin kemiklerde
“ağırlıksız” ortam a hazırlayabilmektir. Bu kalsiyum kaybı olur, yerçekimine karşı koy
nun için iki yöntem uygulanır. Önce hızla maya alışmış olan kaslar hızla zayıflamaya
yükselen, sonra yerçekimininkine eşit bir başlar. Kalsiyum kaybının nedeni henüz bilin
ivmeyle dalışa geçen bir uçakta astronotlar miyor, ama besinlerle ve mineral haplarıyla
ASTURIAS 81
bu eksiklik giderilebilir. Kas zayıflamasını Annesi Yerli olan Asturias, daha çok kü
önlemek için de, astronotlann antrenm an çük yaşlarda Maya Y erlileri’nin kültürüyle ve
bisikleti ve yürüyen bant üzerinde düzenli çektikleri sıkıntılarla yüz yüze geldi. Ülkesin
olarak egzersiz yapmaları gerekir. de hukuk öğrenimi gördükten sonra 1923’te
Yerçekimsiz bir ortam da vücut temizliği de Paris’e gitti. Sorbonne Ü niversitesinde
başlıbaşına bir sorundur. A stronotlar yıkan M ayalar’ın dinleri ve efsaneleri konusunda
maya niyetlenseler bütün kabinin içi bir anda yaptığı araştırm alar ilerde yazacağı öykü ve
su damlacıklarıyla dolar. Bu yüzden uzayda romanları için zengin bir kaynak oluşturdu.
kısa süre kalacak olan astronotların yapacağı D aha ilk kitabı Guatemala Efsanelerinde.
tek şey vücutlarını ıslak bir havluyla ovarak (Leyendas de Guatemala; 1930) görkemli
temizlemektir. Uzun süre Salyut’ta yaşayan Maya uygarlığının (bak. M a y a l a r ) efsanele
kozm onotlar ise duş lüksünün keyfini çıka rinden yararlandı.
rırlar. 1933’te G uatem ala’ya döndükten sonra,
A stronotların uzay aracının içinde yaşaya başta Sonetos (1936; “Soneler”) olmak üzere
bilmesini sağlayan “yaşam destek sistemidir” . şiir kitapları yayımlandı. 1946’da başlayan
Bu sistem astronotların soluyacağı havayı Meksika, A rjantin ve Fransa’daki diplomatik
verir, çıkan karbon dioksiti em er, ayrıca görevi sırasında yazarlığı da sürdürüyordu.
kabinin içindeki sıcaklık, nem ve basıncı Ele aldığı konular ülkesinin ve Latin
uygun düzeyde tutar. A stronotlar zaman za A m erika’nın çarpıcı toplumsal gerçekleriydi.
man uzayda çalışmak için uzay aracının dışına Ona dünya çapında ün kazandıran romanı
çıkmak zorunda kalırlar. O zaman özel bir Sayın Başkan'da (El senor presidente\ 1946)
uzay giysisi giyerek soluyacakları havayı da bir diktatörün yaşamını anlattı. D iktatörün
yanlarında taşımaları gerekir. kişiliğini, uluslararası şirketlerin kuklası ol
Uzay giysisi birkaç kattan oluşan kalın bir masını o kadar başarıyla canlandırmıştı ki,
giysidir. En içte suyla soğutulan bir astar, daha sonra askeri darbeyle iktidara gelen her
onun üstünde basınçlı bir giysi, en dışta da diktatör kitabı kendi eleştirisi olarak düşünüp
astronotu tehlikeli ışınımlardan ve uzaydaki yasakladı. Aslında A sturias’ın anlattığı, 1898-
parçacık sağanaklarından koruyan başlıklı bir 1920 yıllarında G uatem ala’ya egemen olan
yalıtım giysisi bulunur. A stronot, soluyacağı diktatör M anuel Estrada C abrera’ydı.
havayı ve giysisinde dolaşan soğutma suyunu 1949’da yayımlanan Hombres de maiz’de
göbek bağı denen esnek bir boruyla uzay (“Mısır A dam ları”), insanın “kutsal mısır”
aracındaki ana yaşam destek sisteminden alır. dan yaratıldığı yolundaki Maya efsanesinden
Bazı uzay giysilerinde bu bağlantıya gerek yola çıkarak Yerli kültürü ile çağdaş teknolo
kalmaz; çünkü giyside ayn bir yaşam destek jinin çatışmasını anlattı. Birçok eleştirmen bu
sistemi vardır. Örneğin uzay mekiklerinde bu romanın A sturias’ın başyapıtı olduğu görü
tür giysiler kullanılır. şündedir.
Uzay mekiğinin astronotları, çeşitli yönlere Asturias, 1950-60 yıllarında verimli bir dö
ateşlenebilen gaz jetleriyle donatılmış insanlı nem yaşadı ve “Muz Üçlüsü” adı verilen üç
m anevre modülleri sayesinde uzayda serbest romanını, Kasırga (Viento fuerte\ 1950), Yeşil
çe dolaşabilirler. Bugün yörüngedeki uyduları Papa (El papa verde; 1954) ve Gözleri Açık
onarm ak için kullanılan bu modülleri belki Gidenlerdi (Los ojos de los enterrados; 1960)
gelecekte uzay lim anlarında çalışan astronot yazdı. Bu yapıtlarında, ünlü ABD şirketi
lar kullanacaktır. United Fruit Com pany’nin, G uatem ala or
manlarını yok ederek açtığı muz bahçelerinde
ASTURIAS, Miguel Ângel (1899-1974). çok ağır koşullarda çalışan işçilerin yaşamını
GuatemalalI şair, romancı ve oyun yazarı anlatıyordu. Asturias, Maya efsanelerinden
Asturias çağdaş Latin Am erika edebiyatının ustaca yararlanıyor, örneğin efsanede anlatı
önde gelen temsilcilerindendir. 1966’da Lenin lan doğa olayı kasırga ile halk ayaklanmasını
Barış Ö dülü’nü, 1967’de Nobel Edebiyat simgeliyordu.
Ö dülü’nü kazanmıştır. Seçimle işbaşına gelen liberal hüküm etin
82 ASUNCIÖN
1954’te askeri bir darbe ile devrilmesinden A S Y A kıtaların en büyüğüdür. Kuzey Buz
sonra 1956’da diplomatik görevden ve G uate Denizi’nden ekvatora kadar uzanan bir alanı
mala yurttaşlığından atılan Asturias A rjan kaplar. Doğusunda Büyük Okyanus, güne
tin’e yerleşti. Buenos A ires’te sekiz yıl yaşa yinde Hint Okyanusu vardır. Güneydoğuda
dıktan sonra bu ülkede de askeri darbe olması Sum atra, Borneo, Yeni Gine ve çok sayıdaki
üzerine A vrupa’ya gitti. G uatem ala’da yeni küçük ada A sya’nın parçasıdır. Asya, batıda
bir liberal hüküm etin yönetime geldiği 1966’ içinden Süveyş Kanalı geçen bir kıstakla (dar
ya kadar Paris ve Cenova’da yaşadı. Yeni hü kara şeridi) A frika’ya bağlanır. Kıtanın batı
kümetin verdiği Paris Büyükelçiliği görevini sınırları, Ural Dağları ile Ural Irmağı boyun
üstlendi. 1974’te M adrid’de öldü. ca uzanır. Bu sınırlar, Kafkas D ağlan ile
Karadeniz arasında yer alan ve Transkafkasya
A S U N C IÖ N . Paraguay Irm ağı’nın doğu kıyı diye adlandırılan bölgeyi de içine alır. Am a,
sında bir liman olan Asunciön, Paraguay’ın bu sınır tartışılm akta ve bazen Avrupa ile
hem başkenti, hem de en büyük kentidir. Asya, Avrasya adlı tek bir kıta sayılmaktadır.
Paraguay nüfusunun altıda birinin yaşadığı
Asunciön, ülkenin ekonomik, sosyal ve kültü
rel merkezidir. Ülkenin sanayi kuruluşlarının A SY A 'YA İLİŞKİN BİLGİLER
çoğu bu kentin içinde ya da yakınındadır. En
YÜZÖLÇÜMÜ: SSCB'nin Asya'da bulunan yaklaşık
önemli sanayi, kenti çevreleyen verimli bölge 17.301.089 km2'lik topraklarıyla birlikte 44.614.399
lerde yetişen tarım ürünlerinin işlenmesidir. km2.
D okum a ve ayakkabı fabrikaları da vardır. NÜFUS: 2.665.412.000 (1981).
A sunciön’u Atlas Okyanusu’na bağlayan DOĞAL KAYNAKLAR: Çay, pirinç, şekerkamışı ve baha
rat; kömür, demir, bakır, kalay, tungsten, grafit, pet
akarsu sistemi, Paraguay’ın tarihi boyunca rol, kauçuk ve seramik kili; kürk, pamuk, yün, ipek,
önem taşımıştır. Asunciön deniz ve hava kenevir ve jüt.
taşımacılığının merkezidir. Paraguay’a giren İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Dünyanın en kalabalık iki ülkesi
Çin ve Hindistan; Everest Dağı'nın (8.848 metre) da
ya da çıkan malların hemen hemen hepsi aralarında olduğu dünyanın en yüksek 20 doruğu;
buradan geçer. dünyanın en büyük üçüncü gölü olan 65.000 km2'lik
Aral Gölü ile dünyanın en uzun ırmaklarından üçü
Bu kenti 1537’de Peru’ya gitmek için yeni olan Obi, Yangtze (Yang-çe) ve Amur.
bir yol arayan İspanyol kâşifler kurdu ve
M eryem A na’nın Göğe Yükselişi Yortusu
gününde kurulduğu için Asunciön (Göğe A ralarında Everest’in de bulunduğu dünya
Yükseliş) adını aldı. nın en yüksek tepeleri, en uzun ırm aklar ile
Bir sömürge kenti olarak, Güney A m erika’ karaların en alçak yeri olan Ölü Deniz kıyıları
nin güneyinde, İspanyollar’ın sömürgeci et Asya’dadır. Yeryüzünün en yağışlı yerlerin
kinliklerinin önemli bir merkezi oldu ve 17. den biri olan H indistan’daki Çerrapunci ile en
yüzyılda A rjantin’deki Buenos Aires kenti az yağış alan çöllerin bazıları da bu kıtadadır.
önem kazanmcaya kadar bu durumunu sür Sibirya’daki Verhoyansk ve Oymyakon dün
dürdü. Paraguay 1811’de İspanya’dan ayrılıp yanın en soğuk yerleri arasındadır; gene dün
bağımsızlığına kavuşunca, Asunciön yeni yanın en yüksek hava sıcaklıkları Arabistan
cumhuriyetin başkenti oldu (bak. P a r a g u a y ) . Y arım adasındaki A den’de saptanmıştır. Ma-
Kentin eski bölüm ünde, ırmak boyunca kao, Hong Kong, Cava ve Japonya ile Çin ve
sömürge dönemi tarzında yapılar görülür; H indistan’ın bazı bölgeleri gibi dünyanın nü
bunlar, çatıları kiremitle kaplı, açık renk fus yoğunluğu en yüksek yerleri de Asya’da
boyalı evlerdir. M odern yapılar kentin m er dır. Bazı bölgelerinde ise hemen hemen hiç
kezinde yer alır. Paraguay Ulusal Üniversitesi kimse yoktur. Asyalılar’dan bazıları, yüzyıl
1889’da bu kentte kurulmuştur. lardır neredeyse hiç değişmeyen bir yaşam
Nüfusu 477.000’dir (1985). sürerken, bazıları ise sanayileşmenin gelişme
si ve batı kültürünün etkisiyle çok kısa bir
A SU R UYG ARLIĞ I bak. B a b il v e A s u r U y- sürede ülkelerinin tanınmayacak kadar değiş
GARLIKLARI. tiğine tanık oldular.
ASYA 83
Günüm üzde Asya kıtası dünya nüfusunun yöntemleri geliştirmek için de çok çaba har
yüzde 60’ını barındırm aktadır. Asyalılar’ın candı; artık Asyalı çiftçilerin bir bölümü
çoğu küçük köylerde yaşayan çiftçilerdir. gübre ve ilaç kullanıyor; çağdaş tarım m aki
Nüfusun yaklaşık yüzde 90’ı kıtanın doğusun neleriyle eskiye göre daha çok ve daha iyi
da ve güneyinde yaşar. Bu yoğun nüfuslu tahıl üretebiliyor.
bölge, Pakistan’dan Çin’in kuzeyine ve Japon Asya’nın doğal yapısı üçe ayrılabilir. Ku
ya’ya doğru bir yay çizer. Bu bölgelerdeki zeyde kışın şiddetli soğukların görüldüğü, rüz
gelenek, din ve kültürlerin Asya’nın öteki gâra açık düzlükler ve sık ormanlarda yaşam
bölgelerinde yaşayan insanlar üzerinde önem koşullan çok güçtür. Eski Hint, Mezopo
li etkileri olmuştur. Tarım, Asya’nın doğusu tamya ve Çin uygarlıklarının geliştiği güney ve
ve güneyinde bugün de en önemli etkinliktir. doğuda ise iklim daha ılık ya da sıcaktır.
Bununla birlikte artık daha çok insan, kentler Güney ve doğudaki bu bölgeler, kuzeydeki
de ve fabrikalarda iş bulmak için köylerini terk bölgelerden ve A vrupa’dan, büyük sıradağ
etmektedir. lar, çöl ya da yarı çöllerden oluşan geniş bir
Asya ülkelerinin çoğunda yeni sanayiler doğal engelle ayrılır. Aşılması çok güç olan
ülkelerin görünümünü ve insanların yaşamını bu doğal engeller kuzeyde ve batıda yaşayan
değiştirdi. Ama, yalnızca Japonya’da sanayi ları, güneyde ve doğuda yaşayanlardan ayır
leşme batılı ülkelerin düzeyine ulaştı ve hatta mıştır.
geçti. Asyalılar’ın büyük çoğunluğu yoksul
dur. Onların yaşam düzeylerini yükseltmek M uson B ölgeleri
için çaba harcanmaktadır. Asya’nın güneyi ve doğusu dünyanın en
Asya’da doğum oranı her zaman yüksek kalabalık bölgeleri arasında yer alır; dünya
oldu. Am a bu oran, hastalık, kıtlık ve doğal nüfusunun yarıdan fazlası bu bölgelerdedir.
afetlerin sonucu olan yüksek ölüm oranıyla Buna karşılık pek az insanın yaşadığı dağlık
yüzyıllar boyu dengelendi. Çağdaş bilimsel ve ormanlık bölgeler de vardır. Asyalılar’ın
gelişmeler ölüm oranını büyük ölçüde düşü çoğu ırmak vadilerinde ve kıyılardaki sulak
rünce, Asya bir nüfus sorunuyla karşılaştı; topraklarda yaşar. Bu yöreler yaz aylarında,
çünkü beslenmesi gereken pek çok insan rüzgârların okyanuslardan getirdiği bol yağış
vardı ve besin maddeleri yetersizdi. G ünü larla sulamr; daha serin olan kış aylanndaysa ya
müzde Asya’da birçok hüküm et, halkı daha ğış az olur. Bu bölgelerin kışın kurak, yazın ya
az çocuk sahibi olmaya özendiriyor. Tarımsal ğışlı iklimine ve bol yağışlan getiren mevsim rüz-
Kuzey Avrupa
Amerika
BUYUK
Q OKYANUS
a tla s \ Afrika 'm
BUYUK
Güney OKYANUSU
OKYANUS Amerika HİNT
OKYANUSU Avustralya
gârlarına A rap ça mevsim sözcüğünden gelen ürünleri olan pirinç, pamuk ve şekerkamışı-
“m uson” adı verilir (bak. Muson). nın yanı sıra buğday ve arpa gibi serin iklim
T ibet’teki dağlardan pek çok büyük ırmak ürünleri de yetiştirilir. Lâhor, Delhi, Kanpur
doğar. İndus, Ganj ve Brahm aputra ırmakları ve Varanasi gibi büyük kentlerin bulunduğu
Hindistan ve Pakistan’dan; İravadi Birmanya’ büyük ovada Karaçi ve Kalküta limanları
dan, M ekong Çinhindi’nden; Yangtze (Yang- vardır. H indistan’ın batı kıyısındaki Bom bay’
çe) ve Sarı Irm ak ise Çin’den geçer. Yazları da fabrikalarda işlenen pam uk, güneyde daha
kuvvetli yağışlar ve dağlardaki karın erimesi yüksekte bulunan ve daha kuru bir iklimi
alçak vadilerde büyük sellere neden olur. olan, aynı zamanda çay ekiminin de yapıldığı
Irm akların çoğunun deltaları vardır (bak. D ekkan’da yetiştirilir. Tropik bir iklimi olan
D e lta ). B u sıcak ve çamurlu topraklar pirinç Sri Lanka’da (Seylan) pirinç, çay, kauçuk,
yetiştirmeye elverişli olduğundan, pirinç bu hindistancevizi ve baharat üretilir.
ralarda yaşayanların temel besinidir. Yağmur D aha doğuda bulunan Birmanya’da çok
ve sıcaklığın pirinç yetiştirmek için yetersiz sert bir ağaç olan tikağacından oluşan sık
olduğu yörelerde ise darı ve buğday gibi ormanların yanı sıra, büyük m iktarlarda pi
ürünler ekilir. rinç üretimi yapılan bereketli İravadi Irmağı
AvrupalIlar muson bölgelerine ilk olarak deltası bulunur. Gene doğuya doğru, tikağacı
1500’lerde gelmeye başladılar. Gelişlerinin ve pirinç yetiştirilen Tayland ile Güneydoğu
nedeni buraları keşfetmenin yanı sıra ticaret A sya’da Kampuçya, Laos ve Vietnam toprak
yapmaktı. Önceleri baharat aradılar; sonra ları uzanır. M alakka Yarımadası, kalay ve
pam uk, çay ve şeker üretimini özendirdiler. doğal kauçuk üretiminde en önde gelen yöre
Sonraki yıllarda ise orm anlar yok edilerek lerden biridir.
kauçuk ağaçları dikildi. Bazı AvrupalIlar çift Doğu Hint Adaları, Sum atra, Cava ve
lik sahibi olarak buralara yerleşti. İlk kâşifle Borneo gibi büyük adalarla, yüzlerce küçük
rin bir bölümü altın ve değerli taşlar bulmayı adadan oluşur. Bütün bu adalar tropik kuşak
um uyordu. Günüm üzde muson bölgelerinde içindedir; Filipinler ise daha kuzeyde yer alır.
ki en değerli mineral petroldür. A dalarda günümüzde de baharat yetiştirilme
Bangladeş, Hindistan ve Pakistan’daki in sine karşın, kauçuk, şeker, çay, kahve ve ip
sanların çoğu, İndus, Ganj ve B rahm aputra yapımında kullanılan lifli bitkiler daha önem
gibi ırmakların geçtiği sıcak ovalarda yaşar. lidir. Başta İngiltere, Fransa ve Hollanda
T opraklar bu ırm aklardan sağlanan sularla olmak üzere batılı ülkeler tarafından sömür
sulanır. Böylece bazı yörelerde, sıcak iklim geleştirilen pek çok Güneydoğu Asya ülkesi,
ASYA 85
II. Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsızlığına dar kıyı düzlüklerinde toplanmıştır. 19. yüzyı
kavuşmuştur. la kadar bu ülkenin A vrupalılar’la ilişkisi
Büyük bölümü dağlık olan Çin’in iklimi yoktu. Kendi kaynaklarına dayanarak güçlü
Hindistan ve Çinhindi’nden daha soğuktur. bir ordu ve birçok ülkeye satılan çeşitli mallar
Yaklaşık 1 milyar kişinin yaşadığı Çin’de üreten büyük fabrikalar kuran Japonya, hızla
halkın çoğunluğu Yangtze ve Sarı Irm ak sanayileşti. 1939’a gelindiğinde büyük bir
vadilerinde ya da ikisi arasındaki düzlüklerde im paratorluk olmuştu; ama II. Dünya Sava-
yaşar. Nüfusun çoğunluğunu köylüler oluştu şı’nda Asya’nın doğusunu denetimine alma
rur. Belli başlı ürünler, pirinç, çay, baklagil girişimi gerçekleşmedi. 1945’ten bu yana ise
ler, darı ve pam uktur. Çinliler, çömlekçilik, Batı A vrupa ve ABD ile rekabet eden güçlü
dokumacılık ve tahta oymacılığı gibi el sanat ekonomisi ve sanayisiyle, dünyanın önde ge
larını yüzyıllar önce geliştirdiler. A m a, ülke len gelişmiş ülkeleri arasına girdi.
nin sanayileşmesi, ancak 1949’dan başlayarak
köm ür, demir ve çelik gibi ağır sanayi dalları Doğal Engel B ölgeleri
nın gelişmesiyle gerçekleşebildi.. Yeni fabri Asya’nın güneyindeki ve doğusundaki yoğun
kalar ve gelişen ulaşım olanakları, Çin’in nüfuslu yerler, kıtanın kuzeyi ile A vrupa’dan,
çağdaş dünyanın en önemli ve en güçlü çok az insanın yaşadığı kurak iklimli doğal en
ülkelerinden biri olarak ortaya çıkmasına gel bölgeleri ile ayrılmıştır. Bu topraklar, A k
yardımcı oldu. deniz kıyılarından neredeyse Büyük Okyanus’a
Japonya da çok dağlık bir ülkedir; nüfusu kadar 8.000 km boyunca uzanır; eni ise bazı
nun büyük bölümü, yoğun olarak az sayıdaki yerlerde 1.600 kilometreyi aşar. Bu bölge,
Asya dünyadaki en önem li üç dinin doğduğu kıtadır. Üstte: Pakistan'ın Lahor kentinde M üslüm anlar'ın
toplandığı Badşahi Camisi. Altta (solda): Sri Lanka'da bir tapınakta safran rengi giysiler içindeki genç
Buda rahipleri. Altta (sağda): Hindu hacılar Varanasi'de Ganj Irm ağı'nda yıkanıyorlar.
ASYA 87
güneybatıda Arabistan ve Anadolu yarım ada bugün çoğu çöl olan güney bölümünde bir
ları ile Irak ve İran’ı; ortada T ibet’i ve zamanlar verimli topraklar vardı.
Çin’deki Uygur Özerk Bölgesi Xinjiang’ı Kimsenin yaşamadığı doğal engel bölgesin
(Sinkiang); kuzeybatıda ise M oğolistan’ı içine deki T ibet’in kuzeyinde bugüne kadar hiç
alır. Engel bölgelerinin büyük bölümünü kimsenin ulaşamadığı yerler vardır. Karla
çöller, geriye kalanını ise dağlar ya da yüksek kaplı yüksek sıradağlarda da hiç insan ya
yaylalar oluşturduğu için buralarda nüfus şamaz.
yoğunluğu azdır. Bu coğrafi özellikler ulaşım Bu ıssız çöl topraklarının bir bölüm ünde,
ve haberleşmeyi de güçleştirir. yüzyıllardır kullanılan yollardan, ticaret ker
Dağ zinciri, Erm enistan’daki Kafkas D ağ vanları geçer. Deve ya da at sırtında gelip ge
ları ile neredeyse birleşen A nadolu’daki To- çen tüccarlar, hayvanlarına, arada bir rastla
ros D ağlan’yla başlar. Bu dağlar İran düzlü nan kuyulardan ya da karlı dağ doruklarından
ğüne doğru bir halka oluşturacak biçimde akıp gelen ırm aklardan su içirirler. Çin’
ayrılır; Hindukuş ve Pamir dağlarında, Afga den çay ve pirinç taşırlar; batıdan ise metal
nistan, SSCB, Çin, Hindistan ve Pakistan’ın tencereler, aletler, silah ve giysi alırlar. Bu
birleştikleri yerde, yeniden bir araya gelir. mallan, sürülerini seyrek, dağınık otlaklarda
Bölgenin yüksekliği nedeniyle Pam ir’e, za besleyen göçebe topluluklann elinde bulunan
man zaman, “Dünyanın Dam ı” da denir. koyun derisi, yün ve deve tüyü ile de değişti
Burada, dağların deniz düzeyinden 7.000 rirler.
metre yükseğe eriştiği bir yer vardır. Yüksek Ticaret yollarının geçtiği ya da iki-üç yolun
dağ sıraları, bir yelpazenin kanatları gibi kesiştiği yerlerde, kervan kentleri kurulm uş
Asya’nın doğusuna doğru açılır. En güneyde tur. Tüccarlar buralarda dinlenir, bazen de el
Him alayalar’ın oluşturduğu yay, dünyanın en lerindeki çayı ve yünü, bu kentlerdeki ustalar-
yüksek sıradağlarıdır. Kuzeye doğru uzanan ca yapılmış halı ya da deri ürünleriyle değişti
öteki dağ dizileri Karanlık Dağlar (Kunlun), rirler.
Tanrı Dağları (Tien Şan) ve Altay Dağla- A nayollar doğudan batıya doğru uzanır.
rı’dır. Am a mallarını hayvanlarla taşıyan bazı tüc
Dağlardaki yüksek geçitler, çoğunlukla carlar, H indistan’daki büyük dağları aşarak
karla kaplıdır. Am a, Çin’e, Pakistan’a ve kentlere gelir. Bu yörelerde yük taşımacılığın
H indistan’a kuzeyden ve batıdan girişi zorlaş da kullanılan mandaya benzeyen hayvanların
tıran tek engel dağlar değildir. Bu bölgedeki (yak) kalın ve tüylü derisi, şiddetli kar fırtına
ulaşım ağı da çok yetersizdir. Çin’den yalnız larına ve soğuğa karşı dayanıklıdır; kısa ba
ca bir demiryolu geçer; H indistan’a ve Pakis cakları ve sağlam ayakları, başka hayvanların
tan ’a uzanan demiryolu yoktur. Dağ dizilerin düşüp ölebileceği kayalık ve buzlu yollarda
de Tibet gibi yüksek, kuru ve çıplak platolar yürümesine yardımcı olur. Bazı tüccarlar, çöl
yer alır. Dağ kuşağının kuzeyinde, SSCB’deki deki göçebelerle alışveriş yapmak üzere, ku
Türkm enistan’da Karakum ve Kızılkum gibi zeydeki otlaklardan kürk ve tahıl getirir.
soğuk çöller, daha da kuzeyde büyük Gobi Ticaret yolları üzerinde bulunan kentlerden
Çölü yer alır. Bütün bu çöl ve çöl platolarına Sem erkant, Kaşgar, Taşkent ve Buhara yüz
“soğuk çöller” denir; çünkü kışın buralarda yıllardır bilinir. Bu kentlerde yaşayan ustalar,
tipi eser, yaz ise kuru ve sıcaktır. kuşaktan kuşağa aktarılan motiflerle parlak
Güneybatıya doğru uzanan düzlüklerde de renkli halı ve kilimler dokurlar. Eski saraylar
sık sık çöllere rastlanır, ama bunlar soğuk ve camilerin çoğu kerpiç adı verilen, güneşte
çöllerden farklıdır. Kızıldeniz’den başlayıp kurutulmuş tuğlalardan yapılmıştır; ama dış
A rabistan’dan, İran ’ın güneyinden ve Thar yüzeyleri parlak, renkli desenleri olan sırlı du
Çölü’nden geçerek H indistan’a kadar uzanan var çinileriyle kaplıdır.
büyük bir çöl kuşağı vardır. Bu kuşakta Bu kentler, birer vaha olarak ortaya çık
bulunan çöller gerçekten dünyanın en sıcak mıştır. Yazın dağlardaki karlar eriyince, açı
ve en kuru topraklan arasındadır. Am a bu lan kanallarla kentlere su getirilmiş, ayrıca
bölgeler eskiden böyle değildi. A rabistan’ın meyve ağaçları, tütün ve pam uk gibi ürünler
88 ASYA
Marc Riboud/Magnum
Çin Halk C um huriyeti'nde sanayileşme gelişiyor. Resimde bir demir-çelik işletmesi görülmektedir.
az sayıda insan ırm aklardan avladıkları balık da Türkler’in tarihi de İÖ 3000 yıllarına ka
lar ve besledikleri rengeyikleriyle geçimlerini dar uzanır. Göçebe Türk toplulukları Altay
sağlar. ile Tanrı dağları çevresinde yaşamaktaydılar.
Büyük engel bölgesinin kuzeyindeki boz D aha sonra Güney A sya’da iki grup ortaya
kırlar, taygalar ve tundralar çarlık döneminde çıktı; İÖ 1500-1000 yılları arasında, kentler
Rus İm paratorluğu’na katılmıştır; günümüz kuranlar İndus Ovası’nda; tarımla uğraşan
de ise SSCB’nin bir parçasıdır. H int-A riler ise Yukarı Ganj Ovası’nda yaşa
dılar.
Tarih Eski Asya uygarlıkları, birbirinden ve A v
Dünyadaki tüm uygarlıkların başlangıcını rupa uygarlıklarından büyük uzaklıklarla ay
araştırdığımızda, yolumuz Asya’ya uzanır. rılmıştı. Asyalılar çağdaş dönem lere, yani bu
Daha Avrupa ve Am erika’da ilkel insanların harlı gemiler, trenler ve öteki hızlı ulaşım
yaşadığı dönem lerde, Asya’da büyük uygar araçları ortaya çıkana kadar, batı dünyasın
lıklar kurulmuştu. Bunların birçoğu uzun za dan doğudaki okyanuslar ile batıdaki dağlar,
man önce yok oldu ve yeni toplum lar kurul çöller ve orm anlarla ayrıldılar. Yalnızca A s
du. Bununla birlikte Çin uygarlığı 5.000 yılı ya’nın güneybatısındaki çöllerde yaşayan
aşkın bir süredir varlığını sürdürm ektedir. halklar A vrupalılar’la ilişkideydi. A raplar,
Çinliler’in en eski yazılı tarihi yaklaşık 3.000 İranlılar ve Türkler A sya’dan gelen baharat,
yıl öncesinden başlar; söylencelere dayanan fildişi ve öteki ürünlerin ticaretinde aracı ol
tarihleri daha eskiye gider. dular. İS 1. yüzyılda, Roma ile Çin arasında da
Güney Asya’nın kuzey bölgelerinde, 5.000- ticaret başladı. İpek, Çin’den, o zamanki
7.000 yıl öncesine ait bazı uygarlıkların varlı adıyla Hitay’dan, Orta Asya yoluyla A vrupa’
ğına ilişkin kanıtlar vardır. Bu dönemden son ya getiriliyordu. İki ana ticaret yolu vardı:
ra, İÖ 4000 ile 3000 yılları arasında Tunç Ça- İpek Yolu denilen karayolu ve Malakka Yarım
ğı’nda, çiftçiliğin yapıldığı köyler vardı. Asya’ adası ile Sumatra arasındaki Malakka Boğa-
zı’ndan geçen denizyolu. Zamanla İpek Yolu
vahşi göçebe kabilelerce, denizyolu da Asya’
nin güneybatısına yayılan Müslümanlar’ca
kesildi. Böylece ipek ülkesi Hitay, AvrupalI
lar için yalnızca bir efsane olarak kaldı (bak.
İpek Y o l u ) .
O rtaçağda Haçlı Seferleri’yle, A vrupa’lılar
Asya’nın güneybatısını tanıdılar (bak. H a ç l i
SEFERLERİ). Haçlı Seferleri sona erm eden ön
ce, büyük Moğol savaşçısı Cengiz H an ’ın
Asya’nın büyük bölümünü egemenliği altında
birleştirmesiyle, Doğu Asya ile A vrupa ara
sındaki haberleşm e daha kolay ve güvenli bir
durum a geldi (bak. CENGİZ H a n ) . M arko Polo’
nun ve başkalarının yolculuklarıyla Çin’in uy
garlığına ve büyük zenginliğine ilişkin öykü
ler, Avrupalılar arasında yaygın bir ilgiye yol
açtı. Haklarında pek bir şey bilinmeyen bu
baharat, fildişi ve ipek ülkeleri, büyük zengin
liklere sahip, bilim alanında ileri ülkeler ola
rak görüldü (bak. MARKO PO LO ).
Bununla birlikte Çin, A vrupa’ya karşı çok
az ilgi duyuyordu. Çinliler, yurtlarının dünya
Tayland'ın Bangkok kentindeki bir Buda tapınağında nın merkezi olduğu kamsındaydılar. Avrupa-
tanrı Vişnu'nun bir habercisinin altın kanatlı heykeli. lılar’a barbar gözüyle bakıyorlardı. Çin, yetiş
90 AŞÇILIK
Picturepoint ^aroım e, ı u m p n r cy
(Solda): Nepal'in yüksek dağlarında bir köy okulu. (Sağda): Eskiden Moğol atlılar, sürülerini otlaktan otlağa
dolaştırırlardı. Günümüzde sürüler tarım kooperatiflerinindir.
tirdiği ürünleri altın ve gümüş karşılığı satmak altına girmenin utancı, eski büyük uygarlıkla
istiyordu ama A vrupalılar’ın ürettiklerini al rıyla gurur duyan bu halkların acı günler yaşa
maya hazır değildi. malarına yol açtı.
Eski kara ve deniz ticaret yolları Asya ülke Ticaretle birlikte, Asya’ya batılı düşünceler
lerine gitmenin tek yolu olarak kaldığı sürece de geldi. 19. yüzyılın sonunda Japonya, Asya’
Çinliler A vrupa’nın etkisinden korunabildi- da batının sanayi yöntemlerini benimseyen ilk
ler. Bu yollar uzun, güç ve tehlikeliydi. Fakat ülke oldu. 20. yüzyılda batı düşünceleri ve bi
15. yüzyılın sonunda Portekizliler A frika’nın limsel yöntem ler Asya’da yayıldı. Bunlarla
çevresini dolaşarak Hint Okyanusu’na ulaştı birlikte sorunlar da yayıldı; çünkü Asyalılar
lar ve H indistan’la ticarete başladılar. batılı düşünceleri benimsemek ya da eski ge
Doğu Asya’ya okyanus üzerinden giden yol leneklerini korumak konusunda art arda ka
bir kere bulununca, Çinliler’in yaşama koşul rarlar vermek zorunda kaldılar. Bunların ba
ları da değişti. Tüccarlar, misyonerler ve serü zıları kendi geleneksel yollarını yadsırken, ba
venciler ile az sayıda bilgin ve diplomat Asya’ zıları da batılı yollarla ilişkisi olan her şeyi
ya akın etti. AvrupalIlar, Asya ülkelerinin as reddetti. Sonunda, batının düşüncelerinin ço
keri açıdan zayıf, kötü örgütlenmiş ve bölün ğunun, doğunun belirli gereksinimlerini karşı
müş olduğunu görünce, kısa süre içinde sö lamaya uyarlanabileceğini görmeye başladı
mürge imparatorlukları kurdular. Asya’ lar. Avrupa ülkelerinin sömürgelerinde, ulus
nin, Tayland dışında bütün güneydoğusu, gü çuluk ve özyönetim düşünceleri gelişmeye
neyinin neredeyse tümü ve güneybatısının bü başladı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Asya’da
yük bölümü, çok geçmeden Avrupalılar’ın ki sömürgelerde bağımsızlık isteği hızla yayıl
denetimine girdi. dı; II. Dünya Savaşı’nın ardından bu ülkeler
17., 18. ve 19. yüzyıllarda Asya’daki sö birer birer bağımsızlığını kazandı. (Asya’daki
m ürgeler AvrupalIlar için çok kârlıydı. B ura ülkelerle ilgili m addelere bakınız.)
larda üretilen ham m addeler işlenmek üzere
A vrupa’ya getiriliyordu. İşlenmiş ürünlerin AŞÇILIK, besinlerin yemek için hazırlanması
büyük bir bölümü de yeniden sömürgelere sa demektir. Besinleri pişirmenin birkaç nedeni
tılıyordu. Sonuçta batı ülkeleri hızla gelişti, vardır. Pişirildikleri zaman besinlerde oluşan
Asya ülkeleri ise geri kaldı. Bütünüyle yaban değişiklikler, bazılarının yenme ve sindirilme
cı egemenliği altına girmeyen Çin, Japonya, sini kolaylaştırır. Pişirmenin ayrıca besinlere
Kore, Tayland gibi birkaç ülke de ticarete iyi bir tat kazandırdığına inanırsak da, aslında
açılmaya zorlandı. Batılı ülkelerin egemenliği bu genellikle belirli besinleri pişirerek yeme
AŞÇILIK 91
ye alışık olduğumuz ve çiğ yeme düşüncesin tırma olanağına kavuştular. Besinlerin ateşte
den hoşlanmadığımız içindir. pişirilince daha lezzetli olduğunu, belki de bir
Besinleri pişirmenin başka bir nedeni de rastlantı sonucu buldular.
onları bozulmadan saklamaktır. Pişirme, be İlk insanlar için pişirmenin en basit yolu, eti
sinlerde bulunabilecek birtakım parazit ya da bir sopaya geçirip ateşin üzerinde kızartm ak
bakterileri öldürür ya da etkilerini geciktirir. tı. Sonraları, kızgın taşlar üstünde pişirmeyi
Bu amaçla kurutm a, isleme, dondurm a ya da öğrendiler ve belki de yapraklara sardıkları
salamura yapma gibi başka yöntem ler de yiyecekleri közde pişirdiler. Tahıllar lapa
uygulanabilir (bak. G lD A TEKNOLOJİSİ). “Aşçı haline getirildikten sonra, bir tür basit ekmek
lık” terimi bu yöntemlerin tümünü ve aynı yapmak üzere, kızgın taşlarda pişiriliyordu.
zamanda çiğ besinin yemek için hazırlanması İlk fırınlar taş ve kızgın korların döşendiği
işlemini de kapsar. çukurlardı.
Aşçılık yalnızca zorunluluk nedeniyle yapıl Bir sonraki aşam ada, çukur yerine toprağın
maz. G erek kendisi, ailesi ve dostları için üstünde, biri dumanın çıkmasına olanak ve
yemek pişiren pek çok kişi, gerek bu işi bir ren, biri de havalandırma sağlayan iki deliği
geçim kaynağı olarak yapanlar, yemek pişir olan, sıcaklığı içerde tutmak için önüne bir taş
m ekten zevk duyarlar. Aşçılık bilgi gerektirir. kapak koyulan fınnlar yapıldı. İnsanlar içine
Aynı zamanda bir sanat dalı da sayılabilece büyük bir hayvan postu döşedikleri çukurlar
ğinden, yemekleri iştah açıcı bir biçimde da, yiyecekleri haşlamayı da öğrendiler. Bu
sunmak, aşçılık sanatının bir bölümüdür. çukurlar suyla dolduruluyor ve ateşte kızdırıl
İskoç yazar James Boswell, öteki canlılar mış taşlarla, kaynama derecesine kadar ısıtılı
arasında yalnızca insanın yemek pişirebildiği yordu. Kamış sepetleri, balçık sıvayarak sert
ne ve iştah açıcı bir sofra kurabildiğine dikkati leştirmeyi de öğrenen insanlar bu “tencerele
çekerek “kendi yediğine çeşni katan herkes az ri” , suyla doldurarak ya da susuz olarak ateşin
çok bir aşçıdır” demiştir. üzerine yerleştiriyorlardı. Böylece, aşçılığın
H er ülkenin kendine özgü, geleneksel bir iki ana yöntemi geliştirilmiş oldu: Kuru ola
aşçılığı vardır. Bu, o ülkede bulunan besinle rak fırınlama ve sulu olarak haşlama ya da
re, tarihin farklı dönemlerinde yaşamış olan buğulama.
insanlara, iklime, din ve görenekler gibi Toprak fırınlar, dünyanın bazı yerlerinde
birçok etm ene bağlı olarak değişir. hâlâ kullanılmaktadır. Örneğin, Papua Yeni
17. yüzyıldan beri, Fransız mutfağı batı G ine'de yaşayan Wola halkı iki tür toprak
dünyasının mutfağını etkilemiştir. Bu neden fırın kullanır: Bunlardan birinde az sayıda kişi
le, aşçılıkta genellikle Fransızca terimler kul için sebze pişirilir; uzun bir çukurdan oluşan
lanılır. Bununla birlikte, artık dünyada farklı öteki fırın ise domuz avından sonra, çok
aşçılık üsluplarının kaynaşmaya başladığı da sayıda kişiye domuz eti pişirmek içindir.
görülm ektedir.
Yunan ve Roma M u tfa kla rı
Eskiçağlarda A şçılık Epeyce örgütlenmiş olan Yunan ve İtalyan
Toprak altından çıkarılan, tarihöncesi dö toplum larmda, işlerin çoğunu köleler yapar
nemlerden kalma çanak çömlek parçalan, dı. Aşçıbaşı da bir köleydi, ama emrinde
çakmaktaşı, hayvan kemikleri gibi buluntu çalışan birçok işçi vardı ve ev hizmetlerine
lardan, insanların nasıl yemek pişirdiklerini bakan öteki kölelere, yani fırıncılara, kasap
biliyoruz. Besinleri pişirme olanağından yok lara, ateşçilere, şaraplardan sorumlu kilerciye
sun olan ilk insanlar, hayvan avlar, böğürtlen, ve yemeklerin zehirli olmadığından emin ol
meyve, yaprak, kök toplar ve bunları doğada mayı sağlayan çeşnicibaşıya bir efendi gibi
buldukları gibi, çiğ olarak yerlerdi. Ayrıca, hükm ederdi. Dem irden ve topraktan tencere
besinleri nasıl bozulmadan saklayabilecekleri ler, tavalar ve tabaklar kullanılırdı. Kaşık
ni de bilmedikleri için, her gün yiyecek vardı, ama yiyecekleri bıçakla kestikten sonra
aram ak zorundaydılar. Ateş yakmayı bulduk herhalde elleriyle yiyorlardı. Onların yem ek
ları zaman ısınma ve vahşi hayvanları uzaklaş lerinin çoğunun tadı bize tuhaf gelebilir. E t ya
92 AŞÇILIK
lışmaya başladı. Bu, epeyce ustalık gerektiren İngiltere’ye dönüşünde, masada yemek pi
bir işti. O günlerde varlıklı kişilerin evlerinde şirmek için kullanılabilecek küçük bir ocak
verilen gösterişli ziyafetlere hazırlanan pasta yaparak bunun nasıl kullanılacağını gösterdi.
lar, günümüzde yemek üstüne yediğimiz basit 1855’te, Osmanlı İm paratorluğu’nda Kırım
tatlılara benzemezdi. Bunlar, yemek süresin Savaşı’nda (1853-56) çarpışan İngiliz ordusu
ce masayı süslemek, boyutları ve ayrıntılarıy nun yemeklerinin pişirilmesini yeniden dü
la konukları etkilem ek amacıyla yapılan, mi zenleme işini üstlendi. Açık havada kullanıla
mari boyutlarda, görkemli yapıtlardı. Fransa, bilecek özel bir ocak yaptı. Askerlere verilen
İngiltere, Rusya ve Avusturya’daki en büyük haşlanmış etin suyunun döküldüğünü göre
devlet adamları için çalışan Çarem e, Avrupa rek, bunun çorba olarak içilmesini ve bütün
tarihinde önemli rol oynayan birçok toplantı yararlı özellikleri kaynatıldığı suya çıkmış
da yemek listelerini hazırladı. Avrupa yem ek olan etin atılması gerektiğini bildirdi.
lerinde olduğu kadar, m utfaklarında da köklü “Aşçıların kralı ve kralların aşçısı” olarak
değişiklikler gerçekleştirdi. Yiyeceklerin sof tanınan Auguste Escoffier (1847-1935), çalış
raya, bugün bildiğimiz sırayla olmasa da, be ma yaşamının büyük bir bölümünü geçirdiği
lirlenmiş bir sıraya göre getirilmesi için kural İngiltere’de, A vrupa’nın o günlerde en ünlü
lar geliştirdi. Bir konuğun bunların hepsini otellerinden olan, L ondra’daki Savoy Oteli ve
yemesi beklenmese de, masada aynı anda pek ardından Carlton Oteli mutfaklarını yönetti.
çok yemek çeşidi olabilirdi. 62 yıl süren meslek yaşamı sırasında, Avus
İngiltere ile Fransa’da ve dolayısıyla aşçılı turyalI büyük opera şarkıcısı Nellie M elba’
ğın bütün dünyadaki gelişmesinde etkili olan nin onuruna “peşmelba” adını verdiği şeftalili
iki Fransız daha vardı: Soyer ve Escoffier. dondurmayı ve birçok yeni sosu yarattı; İngil
Alexis Soyer (1809-58), Fransa’da aşçılık tere ’de, otel ve restoranlardaki aşçılık düzeyi
eğitimi gördükten sonra 1831’de İngiltere’ye ni yükseltti.
giderek sonunda Londra’daki bir erkekler Çarem e, Soyer ve Escoffier, zengin ve etki
kulübü olan Reform Kulüp’te aşçıbaşı oldu. li kişilerin m utfaklarında ve restoranlarında
1847’de The Times gazetesine, İrlanda’da bü çalışırlarken, halkın m utfaklarında da pek
yük açlık ve sefalete yol açan korkunç kıtlık çok değişiklik oluyordu. İngiltere’de ev işleri
tan söz eden m ektuplar yazdı. Bunun üzerine ne ilişkin ilk kitabı Isabella Mary Beeton yaz
hüküm et kendisini, bu konuda neler yapabi dı. Bu kitapta yalnızca yemek pişirme konu
leceğini incelemesi için oraya gönderdi. So sunda öğütler verilmekle kalınmıyor, aynı za
yer, halka çorba ve et pişirecek geçici mutfak manda evlerin nasıl temizlenip düzenleneceği
lar kurdu ve önceki fiyatının yarısına, iyi yiye ve hasta olan aile bireylerine nasıl bakılacağı
cekler yapmayı başardı. da öğretiliyordu.
ZEFA
A vru pa 'ya Yeni B esinlerin G etirilm esi
Batı dünyası aşçılığının A vrupa’da gelişmiş
olmasına karşın, Avrupa mutfağında kullanı-
lagelmiş birçok malzeme, Am erika gibi başka
kıtalardan geliyordu. 15. yüzyılın sonundan
başlayarak, Kristof Kolomb gibi kâşifler, as
lında doğuya giden kısa bir yol bulmak iste
dikleri için, A vrupa’dan Kuzey, O rta ve G ü
ney A m erika’ya gidiyorlardı. Doğuya gitm e
lerinin en önemli nedenlerinden biri, aşçılıkta
önem kazanmaya başlayan baharatı getirm ek
ti. Doğuya gitmek için batıya doğru yaptıkları
yolculuklar sırasında birçok başka besin m ad
Taze balık ve deniz ürünleri çeşitli yöntem lerle
pişirilebilir. Bazıları, örneğin istiridye, genellikle çiğ desi de buldular. Patates, dom ates, çikolata,
yenir. mısır, kavun, ananas, balkabağı, biber, hindi
94 AŞÇILIK
ve birçok bakliyat türü Am erika kıtasında bu pişirme yöntemleri kullanmak zorundaydılar.
lundu. Önce ilk kâşiflerin yola çıktıkları yer Eti Yerli yöntemiyle, ateşten yanmayacak ta
olan İspanya’ya getirilen bu yiyeceklerin ço ze dallara asarak, açık ateş üzerinde pişirmeyi
ğunun hâlâ bu ülkenin geleneksel aşçılığında öğrendiler. Besinlerini, belki de ellerindeki
önemli bir yeri vardır. İspanya’da, bir yıldaki tek mutfak eşyası olan, eski moda kazanlarda
günlerin sayısı kadar farklı patates pişirme haşladılar ve yemekleri çok az bir sıcaklıkta,
yöntemi olduğu söylenir. Birçok geleneksel yavaş yavaş pişirmek için, kapalı büyük bir
İspanyol yemeğinde, renk ve tat vermek için tencereyi fırın gibi kullandılar. Batıya giden
kırmızıbiber kullanılır. Patates, çikolata ya da öncüler, yemeklerinin çoğunu açık havada,
domatesin bulunmadığı bir batı mutfağı düşü açık ateş üzerinde pişirmek zorundaydılar.
nülemez. H erhalde, açık havada ızgara et pişirme (bar-
bekü) böyle ortaya çıktı.
Y en id ü nya 'n ın Yem ek Pişirm e B içim leri Ocaklar yapılmaya başladıktan sonra, açık
İngiltere, Fransa, Hollanda, İsveç gibi birçok ateşin yanma yerleştirilen tuğla ya da taştan
farklı ülkeden gelerek Kuzey A m erika’ya ilk bir fırında haftada en az bir kez geleneksel
yerleşenlerin hepsi, kendi geleneksel yemek yöntemlerle ekmek pişirilirdi. Bütün A vrupa’
pişirme yöntemlerini Y enidünya’ya uyarla da da ekmek böyle pişirildi ve günümüzde
mak zorundaydılar; bu da genellikle güçtü. birçok yerde hâlâ bu eski fırınları görebiliriz.
İklim farklıydı ve alışkın oldukları temel m al Fırında odunlar tutuşturulur ve kor olup fı
zemelerin çoğu yoktu. Buldukları birçok bit rını ısıtana kadar yakılırdı. Sonra küller te
kiyi nasıl yetiştireceklerini ve pişireceklerini, m izlenerek somunlar sıcak fırına yerleştirilir
Am erika Y erlileri’nden öğrendiler. ve pişmeye bırakılırdı. Ekm ekler piştikten
Yeterli kap kacak getirem edikleri için basit sonra, hâlâ uzun bir süre sıcak kalacak olan
ZEFA
T ürk M u tfa ğ ı
Türk mutfağı geçirdiği tarihsel evrim, yemek
çeşitleri, hazırlama ve pişirme yöntemleriyle
dünyanın sayılı mutfakları arasında yer alır.
O rta A sya’dan A nadolu’ya gelinceye kadar
T ürkler’in geçirdikleri aşamalar ve uyum sağ
layıp özümledikleri yeni kültürler çok zengin
bir mutfak geleneğinin oluşmasına yol aç
mıştır.
Eski T ürkler’de toplum düzeninin yemekle
yakın bir ilişkisi vardı. Sık sık bol yemek ve
içki ikram edilen toylar, şölenler düzenlerler
di. H anların, beylerin bu tür ziyafetler düzen
lemesi, halkına türlü ikram larda bulunması Anadolu Yayıncılık Arşivi
köklü bir gelenekti. Kayseri, Develi'de çemen yapan kadınlar.
Eski T ürkler’de “Ülüş” adlı verilen bir ge
leneğe göfe toplu yemeklerde herkesin ortaya kalma belli başlı kaynaklarda da eski yemek
getirilen bir kızarmış koyunun neresinden kültürünün fazla değişikliğe uğram adan sür
yiyeceği, özellikle Oğuz boyları arasında, ön düğünü görüyoruz. Türk diline ve kültürüne
ceden belirlenirdi. ilişkin eski kaynaklardan Kâşgarlı M ahmud’
Göçebe yaşamının ve hayvancılığın yanı sı un Divarıü Lügati’t-Türk adlı sözlüğü ile
ra tarımla da uğraşan O rta Asya Türkleri’nin Yusuf Has H acib’in Kutadgu Bilig adlı m an
yemeklerinin temel öğesini et, süt, yağ ve pey zum yapıtında yemek çeşitleri ve yemekle ilgi
nir gibi hayvansal ürünler oluşturuyordu. li gelenekler üstüne pek çok bilgi vardır.
Özellikle yoğurt tek başına ya da başka ye Oğuzlar’ın geleneksel sözlü destanlarının ya
m eklerde katkı maddesi olarak önemli bir yer zıya geçirilmiş örneklerinden biri olan Dede
tutardı. Yiyecekler arasında önemli bir yeri Korkut Hikâyeleri de T ürkler’in daha sonraki
olan ekmeğin yanı sıra, un ve bulgura dayalı toplumsal yaşamıyla ilgili çok değerli bilgiler
yemek çeşitlerinin ana öğesini un ve et oluştu içermesi yanında, yemek adları ve gelenekle
rurdu. Eski Türk yemeklerinden biri olan riyle ilgili bilgileri de bize kadar ulaştırm akta
mantıya benzeyen “tutm aç” besin değeri yük dır (bak. D e d e K o r k u t H İ k â y e l e r İ).
sek, doyurucu bir yemekti. “Kavut” adı ver 11. yüzyıldan başlayarak A nadolu’da yeni
dikleri tatlılarını ise arpa ununa pekmez kata bir kültür ortam ı içine giren Türkler, eski alış
rak hazırlarlardı. Zengin et yemekleri arasın kanlıklarını korumakla birlikte, yemek kültü
da bum bar (bağırsak dolması), sucuk, kebap rü açısından birçok yeniliklere uyum sağla
çeşitleri, işkembe çorbası, kavurm a, közleme, mışlardır. Sebze yemeklerinin eskisine göre
külleme, pastırma ve yahni çeşitleri sayıla daha da artıp zenginleşmesi, tereyağının ya
bilir. nında A nadolu’da tanıdıkları zeytinyağını da
T ürkler’in İslam dinini kabulünden sonraki kullanmaya başlamaları söz konusu değişik
dönemlere ilişkin, en eskileri 11. yüzyıldan liklerin başında gelir.
96 AŞÇILIK
Çin mutfağı ile İtalyan mutfağı bazı bakım Evde pişirilen yemeklere biraz et katılır. Ba
lardan birbirine benzer. Bunun nedeni, belki lık ve sebze en yaygın yiyecekleridir. Çorba
de benzer bir tarihsel gelişim göstermiş olma servisi genellikle yemeğin sonuna doğru yapı
larıdır. Çin’de, İtalya’da olduğu gibi, yakacak lır ve yemek bitinceye kadar yavaş yavaş içi
odun kıt olduğundan, yiyeceklerin hızlı ateşte lir. Çay yemekten hem önce, hem de sonra
çabucak pişirilmesi gerekiyordu. Kullanılacak içilir. Balık genellikle yemeğin sonunda m asa
malzeme önceden dikkatle hazırlandığından, ya getirilir.
pişirmek için çok kısa bir süre yeterli oluyor Japon mutfağı, özellikle yapışkan ve lapa
du. Bir çeşit ham ur işi olan erişte, hâlâ aşağı gibi pilavı bakım ından, Çin mutfağıyla bazı
The Hutchison Library
benzerlikler gösterirse de, belirgin özelliği yi
yeceklerin çoğunun çiğ ya da az pişmiş olm a
sıdır. Birçok yemek balık ya da deniz ürünleri
içerir. Çin yemeklerinde olduğu gibi, süt
ürünleri çok az kullanılır. Soyafasulyesinden
yapılan bir tür fasulye peyniri protein kayna
ğıdır. Zencefil, en çok kullanılan tat vericiler
den biridir. Bir de, kırmızı fasulye ham urun
dan yaptıkları tatlıları vardır. Tipik bir Japon
yemeği sırayla salamura balık, çiğ balık, haş
lanmış balık ve yosunlar, haşlama yemekler,
ızgara ve kızartm a yemeklerden oluşur ve
meyveyle sona erer.
Bir Çin erişte tezgâhı. Haşlanmış erişteler, öteki Hindistan ve Pakistan yemeklerinin temel
pişm iş yemeklerle ya da çorbaya koyularak yenir. özelliği, çoğu zaman yemeğe acılık veren bir
çok baharatın kullanılmasıdır; yemeğin acılı
yukarı her yemekte kullanılır. M arko Polo’ ğını, kullanılan kırmızıbiberin miktarı belir
nun 1295’te İtalyanlar’a tanıttığı ham ur işleri ler; bir yem ekte, altı ya da yedi çeşit baharat
ni, Çinliler çok daha önceden yiyorlardı. kullanılabilir. Bunların bazıları bütün olarak,
Çin yemeklerinin çoğu kızartma ve buğula bazıları da dövülerek ya da öğütülerek macun
ma karışımı ya da buğulamadır. Kullandıkları haline getirilir. H indistan’ın güneyinde, ye
yuvarlak tabanlı kaplar kızartm alar için kulla m eklerin yanında her zaman pilav vardır ve
nılabildiği gibi, bol yağda yapılacak kızartm a bütün yemekler hindistancevizi yağıyla pişiri
lar ya da haşlamalar için de kullanılabilecek lir. Pirinç un haline getirilerek gözleme yapı
kadar derindir; bambu sepetlere koyulan yi lır. Kuzeyde ve Pakistan ile Bangladeş’te de
yecekler, bunun üzerinde buharla pişirilebilir. genellikle, “çapatti” ya da “parata” adı veri-
Pişmiş yiyecekler bu kabın bir yanma yerleşti The Hutchison Library
len ve kızgın saç üzerinde pişirilen, ince, yu 1795’te geliştirdi. Böylece ilk kez ateş denet
varlak, mayalanmamış ekmek yenir. Bunlara lenebiliyor ve sıcaklık ayarlanabiliyordu. 19.
benzeyen “puri” ise bol yağda kızartılır. H int yüzyıl boyunca geliştirilen köm ür ve gaz ya
liler yemeklerini genellikle elleriyle yerler. kan ocaklar ise, kızartma saçları, fırınlar ve su
M üslüm anlar’ın çoğunlukta olduğu kuzeyde ısıtıcılarıyla donatıldı. Elektrikli fırınlar 20.
et oldukça çok yenir; güneyde ise halkın ço yüzyılın ortalarına kadar yaygınlaşmadı.
ğunluğu Hindu ve etyemezdir ya da et yerine Çağdaş dünyada aşçıların yararlandıkları
balık yer. Hindistan'ın kuzeyinde, tavuk gibi çoğu elektrikle çalışan çeşitli gereçler vardır.
yiyecekler, yoğurt ve baharat karışımında Böylelikle, eskiden kölelerin, hizmetçilerin
dinlendirildikten sonra, çok kızgın bir kil fı ve yoksul evlerde çocukların yaptığı işleri, ar
rında, kömür ateşinde çabucak pişirilir. Buna tık yalnızca bir kişi yapabilmektedir. Kek ya
“tanduri” yöntemi denir. Genellikle “nan” Sally and Richard Greenhill
Tat V ericiler
Büyük bir olasılıkla, aşçılıkta kullanılan ilk tat
verici deniz suyunda bulunan tuzdur. Bugün
tuz, besinin kendi tadını belirginleştirmek ya
da bazı tatları güçlendirmek için kullanılır.
Küçük bitkilerin, çalıların ve ağaçların kuru
bölümlerinden çok çeşitli tat vericiler elde
edilir ve bunlara baharat denir. Karanfil, ka
ranfil ağacının goncasıdır. Meyvesi kullanılan
bitkiler arasında yenibahar, anason, karam an
kimyonu, kırmızıbiber ve vanilya vardır. Kü- ZEFA
çükhindistancevizi (tohum lan), besbase (ka Bir Rumen düğünü için hazırlanan "gulaş". Kuşbaşı
buğu), hardal ve biber birçok yemekte tat veri doğranm ış sığır eti ağır ağır biber, sarmısak,
domates ve patatesle pişirilir.
ci olarak kullanılır. Tat verici otlar arasında
nane, fesleğen, sater, m ercanköşk, adaçayı,
maydanoz, biberiye, tarhun ve kekik vardır. nenler için çoğunlukla işin basit ve pratik yön
Tarçın, bir ağacın kabuğundan elde edilir; lerini açıklayan kitaplardan da aşçılık öğreni
zencefil ve bayırturpu ise köktür (bak. BAHA lebilir. Kitap, kullanılması gereken malzeme
RAT; ŞİFALI BİTKİLER). yi anlatır, bilinmeyen bazı sözcükleri açıklar;
Taze, yeşil bitkiler ya da bitkilerin bazı bö bunlardan bazıları Fransızca’dır ya da Fran
lümleri de tat verici olarak kullanılır. İyi aşçı sızca sözcüklerden türetilmiştir.
lar yemek hazırlarken soğan, sarmısak, pıra İlk yemek pişirme kitapları genellikle pişir
sa, kereviz ve birçok taze yaprak kullanırlar. me yöntemlerini ve açıklamasını verm eden,
Yapay tat vericiler kimyasal m addelerden yemeği ve malzemesini tanımlardı. 20. yüzyıla
yapılır ve genelde gerçek tat vericilerden ayırt kadar aşçıların ne güvenilir tartı ve ölçü alet
edilemezler. Renklendirm ede, başlangıçta leri ne de fırını belirli bir sıcaklıkta tutm a ola
doğal m addeler kullanılıyordu. Sarı, safran nağı vardı. Kesin ağırlık ya da sıcaklık bugün
dan (belli bir çiğdem türünün bir bölümü), bile her zaman gerekli değildir, çünkü dene
kırmızı, bir tropikal böcekten (kırmız) elde yimli aşçılar zevklerine ve ellerindeki malze
edilirdi. Günüm üzde bu malzemeler yapay meye göre yemeklerin bileşimini sık sık değiş
olarak da üretilm ektedir. Bazı kimyasal m ad tirirler. Aslında iyi bir aşçı, hangi besin taze
deler sağlık için zararlı olduğundan, bugün ve bol ise onu alıp, gösterişe kaçmadan, sade
birçok ülkede yiyeceklerde hangi kimyasal ve lezzetli bir yemek hazırlayabilmelidir.
maddelerin kullanılabileceği ve besinlerin Çağdaş bir yemek kitabındaki yemek tarif
içinde neler bulunduğunun belirtilmesi için lerinde genellikle önce malzeme listesi ve al
nasıl etiketlenmesi gerektiği kurallara bağlan tında pişirme yöntemleri anlatılır. Ağırlık ve
mıştır. ölçüler ya m etrik sisteme göre ya da kaşık,
bardak gibi ölçeklerle verilir. Aynı biçimde,
Evde A şçılık fırın sıcaklıklan da verilir.
Yemek pişirmeyi öğrenmenin en iyi yolu, iyi
aşçıları çalışırken izlemektir. Öte yandan ön AŞI. Bazı bulaşıcı hastalıklan geçirenler ge
ce temel bilgileri almak açısından, yeni öğre- nellikle aynı hastalığa ikinci kez yakalanmaz
AŞI 101
lar. Bu, o hastalığı geçirerek kazanılmış bir olmadı; çünkü hastalığı en hafif geçirenlerden
doğal bağışıklıktır. İnsanlara yapay yoldan alman m ikroplar, sağlıklı kişilerde çoğu kez
bağışıklık kazandıran aşı ve aşılama düşüncesi hastalığın en ağır biçimine yol açabiliyordu.
de bundan doğmuştur. Bir hastalığın zayıfla Bu salgın ve bulaşıcı hastalığa karşı en etkili
tılmış ya da öldürülmüş mikropları vücuda korunm a yöntemi olan çiçek aşısını 1796’da
aşılandığında, kişi o hastalığı hafif biçimde İngiliz doktor Edward Jenner buldu (bak.
atlatır. Böylece, ileride aynı hastalığın canlı J e n n e r , E d v v a rd ) . Çiçek hastalığının inekten
ve etkili mikroplarıyla karşılaştığında ağır insana bulaştığı zaman çok daha hafif geçtiği
biçimde hastalanm aktan korunmuş olur. biliniyordu. Hastalığın bu hafif biçiminin de
18. yüzyılın sonlarına kadar en korkulan aynı virüsten ileri geldiğine inanan Jenner, bir
hastalıklardan biri çiçek hastalığıydı. Birçok çocuğa önce inekten bulaşmış hafif çiçek
kişi bu hastalıktan ölüyor, ölmeyenler ise hastalığının, sonra insandan bulaşmış ağır
irinli kabarcıklar dökerek “çiçek bozuğu” çiçek hastalığının irinli kabarcıklarından aldı
olmuş yüzlerindeki kalıcı izlerle yaşamak ğı mikroplu sıvıyı verdi. Gerçekten de çocuk
zorunda kalıyorlardı. Hastalığı hafif atlatan hastalanmadı. Böylece Jenner’in yöntemi be
kişilerin aynı hastalığa bir daha yakalanm adı nimsenerek birçok ülkede aşılama program la
ğını fark eden Türkler ve bazı doğu halkları rına başlandı. Çiçek aşısının bütün dünyada
koruyucu bir önlem olarak sağlıklı kişilere uygulanması sonucunda bugün çiçek hastalığı
hastalık aşılamayı düşünmüşlerdi. Bunun için tümüyle yok edilmiştir.
derideki kabarcıklardan alman irini aşı olarak Jenner’in öncülük ettiği bu ilk aşıdan sonra,
kullanıyorlardı. Am a bu yöntem çok başarılı mikrobik, yani bakteri ya da virüslerden ileri
Picturepoint gelen birçok ağır ve bulaşıcı hastalığın aşısı
bulundu. Aşı olarak vücuda verilen bakteri ve
virüslerin hastalık yapıcı etkisi genellikle ısıy
la ya da özel kimyasal işlemlerle azaltılır.
M ikropların çoğu ağız yoluyla vücuda veril
diği zaman sindirim sisteminde parçalanarak
yok edilir. Bu yüzden ağızdan kullanılan tek
aşı çocuk felci aşısıdır. Geri kalanların hepsi
ya deri üzerine iğneyle bir çizik yapılarak
(çiçek aşısı) ya da doku içine şırınga edilerek
(kızamık aşısı) uygulanır.
Vücuda giren m ikroplar bağışıklık sistemi
nin saldırısına uğrayarak yok edilir. Böylece
hastalığın hafif biçimi atlatılmış olur. Aynı
m ikroplar ikinci kez vücuda girdiğinde bağı
şıklık sistemi bunları hemen tanır ve çoğala
rak hastalık yapmalarına zaman bırakm aksı
zın yok eder. Aşılama yoluyla m ikroplara
karşı bağışıklık yaratarak hastalıklardan ko
runmayı amaçlayan bu yönteme bağışıkiama
denir (bak. BAĞIŞIKLIK).
Günüm üzde difteri, tetanos, boğmaca, kı
zamık, çocuk felci, kolera, verem , sarıhum-
ma, kuduz, tifo, grip gibi birçok hastalığın
aşısı geliştirilmiştir. Hangi hastalıklara karşı
hangi yaşlarda aşı yapılacağını her ülke kendi
si belirler. Am a genel uygulama, bağışıklığın
A şılar genellikle şırıngayla ya da deriyi çizerek
vücuda verilir. Çocuk felci aşısı, ağızdan alındığında olabildiğince erken kazanılması için aşılama
da etkili olabilen tek aşıdır. ya bebeklik ya da çocukluk çağında başlan
102 ÂŞIK VEYSEL
nan eksikliği çok zengin bir dil ve duygu ayva verirken bu aşılanan dal arm ut meyvele
yoğunluğuyla aşmasını bilmiştir. Şiirlerinde ri verir. Aynı yöntemle bir badem ağacının
yaşamı aydınlık ve iyimser bir tavırla yorum hem şeftali, hem badem meyveleri vermesi
lar. Kimi şiirlerinde demokrasi ve yurt sevgi sağlanabilir ya da yabani bir ahlat ağacından
sini, kimi şiirlerinde kardeşlik ve barış duygu sulu ve kokulu arm utlar elde edilebilir. B ah
sunu işler. “Benim sadık yarim kara toprak çecilikte çok uygulanan bu yönteme aşılama
tır” dizesiyle de doğaya olan bağlılığını ve denir.
dostluğunu çarpıcı biçimde dile getirmiştir. Aşılamanın iki temel yöntemi kalem ve göz
Deyişler (1944) ve Sazımdan Sesler (1950) aşısıdır. H er iki yöntem de de, anaç denen bir
adlı küçük kitaplarda toplanan şiirleri daha bitkinin gövdesine başka bir bitkiden alman
sonra Dostlar Beni Hatırlasın (1970) adıyla parçalar aşılanır. Bu parça ya tomurcuklu bir
yayımlandı. Metin Erksan 1952’de, Â şık Vey sürgün, yani bir yaşında bir dal parçasıdır
sel’in Hayatı (Karanlık Dünya) adıyla Âşık (kalem) ya da genç bir dal üzerindeki tom ur
Veysel’i konu alan bir film yaptı. cuklardır (göz). Kalem ve göz aşısının uygula
madaki bazı özellikleriyle birbirinden ayrılan
A Ş IL A M A . A rm ut ağacından alman tom ur yazma aşı, bindirme aşı, köprü aşısı, çoban
cuklu bir dal ayva ağacının kabuğunda açılan aşısı, yanaştırma ya da emzirme aşı gibi
bir yarığın içine özenle yerleştirilirse, meyve değişik çeşitleri vardır.
zamanı geldiğinde ağacın bütün öbür dalları Aşılamanın en büyük yararı, aşılanmış bir
Üstte, en sık uygulanan aşılama yöntem leri görülüyor: A Dilcikti bindirm e aşı; anaç ve kalem aynı kalınlıkta
olduğu zaman uygulanır. B Destekli (bağlama) aşı. C Yanaştırma ya da emzirme aşıda, dikili olan iki ağaç
birlikte büyür. D Köprü aşısı ağacın kabuğundaki yaraların iyileşm esine yardım cı olur. E Yarma aşı. F-J Göz
aşısında anacın büyütkendokusuna tek bir göz (tomurcuk) yerleştirilir. Aşılama gözleri F'de, anaç üzerinde
yapılan T kesimi G'de, gözün yerleştirilişi H'de, aşı yerinin sarılışı l'da, baharda anacın üst ucunun nasıl
kesileceği J'de gösterilm iştir. K, L ve M Tepe aşıları. N Semer bindirm e aşısı daha çok açalya ve orm angülü
gibi çiçekli bitkilerde uygulanır. Başlıca aşılama araçları altta gösterilm iştir; 1: Budama makası. 2: Göz
çakısı. 3: Kamalı yarma aşı keskisi. 4: Ağaç tokmak. 5: Budama çakısı. 6: Aşı testeresi.
104 AŞINDIRICI
yalnızca birbiriyle akraba olan bitkiler aşı Sert kayaları delmek için kullanılan elmaslı matkap
ucu. Çapı 30 santim etreyi bulan bu matkap
tutar. Örneğin elma kalemleri arm ut ve ayva uçlarındaki yuvarlaklardan her biri yapay elmastır.
anaçları üzerine aşılanabilir; ama karaağaç
üzerine elma ya da meşe üzerine kayısı edilir; bunlar doğal aşındırıcılardır. Ayrıca
aşılandığında sonuç alınamaz. sanayi laboratuvarlarında üretilen bazı yapay
İkinci kural, kalem ya da gözün büyütken- aşındırıcılar da vardır.
dokusu ile (ağaca özsu taşıyan kabuk altın Önemli doğal aşındırıcılar kimyasal yapıla
daki katm an) anacın büyütkendokusunun rına göre sınıflandırılır. Yerkabuğunda en bol
tam üst üste getirilmesidir; yoksa aşılanan dal bulunan doğal aşındırıcıların başında silis
gelişip büyüyemez. (silisyum dioksit) mineralleri gelir. Örneğin
kuvars, kum , kumtaşı, Trablus taşı (cilalama
AŞIND IR IC I. Bazı sert m addelerin daha yu da kullanılan alçıtaşı) ve diyatomit ya da
muşak maddeleri sürtünmeyle aşındırma kizelgur bu gruptandır. Silisyum ve oksijenin
özelliği birçok alanda işe yarar. Örneğin sert m etallerle birleşmesiyle oluşan silikat m ine
ve aşındırıcı bir taş kütlesi değirmentaşı ola ralleri grubundan en çok kullanılan aşındırıcı
rak kullanıldığında tahıl tanelerini öğüterek lar ise süngertaşı ile grenadır (lal ya da
un haline getirir; bileğitaşı olarak kullanıldı süleymantaşı). Korindon, alüminyum ile oksi
ğında da bıçak, makas gibi kesici aletleri jenden oluşan aşındırıcı bir mineraldir. Ko
bilemeye yarar. Zım para tozu ya da zımpara rindon ile magnetit ya da hem atitten (kantaşı)
kâğıdıyla ovulan bir m etalin yüzeyi cilalanmış oluşan karışıma zımpara denir. En iyi aşındı
gibi parlar. Bir cam levhayı düzgün bir çizgi rıcı olan sanayi elması ise bir karbon türüdür.
boyunca kesmek için de çoğu kez doğal ya da Yapay ya da sentetik aşındırıcılar arasında
yapay elmas kullanılır. H atta evlerde fayans en çok yapay elmas, karborundum (silisyum
ları ve lavaboları temizleyip parlatm ak için karbür), yapay korindon, çelik bilyeler ve
kullanılan ovma tozlarının içinde bile ince cam kullanılır. K arborundum u 1891’de yapay
aşındırıcı tozlar vardır. Böylesine yaygın bir elmas elde etmeye çalışan A B D ’li Edvvard G.
kullanımı olan aşındırıcıların çoğu yerkabuğu Acheson bir rastlantı sonucunda bulmuştu.
nun üst katm anlarındaki m inerallerden elde Acheson kokköm ürü, kum , tuz ve testere
AŞINMA 105
talaşından oluşan bir karışımı ocakta ısıtmış Elmas bilinen en sert aşındırıcıdır, ama son
ve bu karışımın içinden elektrik akımı geçire derece pahalıdır. En sert maddeleri kesebilen
rek kristal yapılı silisyum karbür elde etmişti. sanayi keskilerinde ya da çarklarında elmas
Bu buluştan 10 yıl kadar sonra, önemli bir tozları bulunur. Elmas çivilerle donatılmış bü
alüminyum cevheri olan boksiti doğrudan yük çelik m atkaplar ise sert kayaların delin
yapay korindona dönüştürm enin yolu bu mesinde kullanılır.
lundu. Yapay korindon ve karborundum daha çok
Bileme, taşlama ve parlatm a işinde kullanı makine parçalarının kesilmesinde ve m ikros
lacak aşındırıcılar ya doğrudan toz halinde ya kop, teleskop ya da dürbün m erceklerinin taş
da kâğıt ve bez gibi taşıyıcı bir yüzeye lanmasında kullanılır. G renadan öğütme ve
yapıştırılarak kullanıma sunulur. Örneğin bileme işlerinde, kuvarstan ağaç zım paraları
ağaç ve metal zımparaları genellikle kâğıt nın yapımında ve kumla temizleme işlerinde
üzerine yapıştırılmıştır (zımpara kâğıdı). Ay yararlanılır. Kumla tem izlemede, ince kum ve
rıca toz halindeki aşındırıcıların sıkıştırılmasıy çelik tozları temizlenecek yüzeye basınçlı ha
la taşlama çarkları ve bileğitaşları yapılabilir. vayla püskürtülür. İs ve kurumla kararmış taş
Am a bileğitaşları ve değirm entaşları genellik ya da tuğla binaların temizlenmesinde en çok
le büyük taş bloklardan kesilerek elde edilir. uygulanan yöntem budur. Kuyumcular m etal
Bir aşındırıcının hangi amaçla kullanılacağı leri parlatm ak için genellikle hem atit kullanır
toz taneciklerinin büyüklüğüne bağlıdır. Ka lar. Yapay aşındırıcıların da sanayide geniş
ba taneli aşındırıcılar daha çok kesme ve bir kullanım alanı vardır. Bazı kesici aletlerin
bileme işlerinde, ince taneliler ise parlatm a ve ucu, daha sert maddeleri işleyebilmek için ge
cilalama işlerinde kullanılır. nellikle ince bir katm an halinde çok sert bir
Bir aşındırıcının sertliği, sürtünm e sırasında aşındırıcıyla kaplanır.
ufalanmaması ve toz boyutları o aşındırıcının
niteliğini belirler. Bir yüzeyi aşındırarak bile AŞINMA ya da erozyon, toprağın ve kayala
mek, kesmek ya da parlatm ak için m utlaka o rın don ya da buzlanm a, rüzgâr ve su etkisiyle
m addeden daha sert bir aşındırıcı kullanmak ufalanarak zamanla başka yerlere sürüklen
gerekir. Alm an mineralbilimci Friedrich mesidir. Bu her an ve her yerde işleyen bir
M ohs, 1812’de m ineraller için bir sertlik süreçtir. Am a bazen öylesine yavaş gelişir ki
ölçeği düzenlemiştir. Bu ölçekte yer alan etkileri ancak binlerce yıl sonra görülebilir.
seçilmiş 10 m ineral, en serti 10, en yumuşağı 1 Bazen de aşınmanın bir yöredeki hızlı etkileri
olmak üzere azalan sertlik derecesine göre birkaç yıl içinde gözle görülebilir durum a
sıralanır ve öbür minerallerin sertliğini karşı gelir.
laştırma yoluyla saptam ak olanağı sağlar.
Bu ölçekteki her m adde kendisinden bir Sıcak ve S oğuk
sonraki maddeyi çizebilir, ama bir öncekini Gündüz ve gece arasındaki büyük sıcaklık
çızemez. farkı kızgın çöllerdeki kayaları son derece
etkiler. Gündüzleri güneşin kavurucu sıcağını
Mohs Doğal Yapay em erek genleşen kayalar, geceleri sıcaklık
Ölçeği Aşındırıcılar Aşındırıcılar
düşünce büzülür. Bu sıcaklık düşüşü çok hızlı
10 Elmas Elmas Yapay Elmas
9 1/2 Karborundum olursa kayalar çatlayarak parçalanabilir.
9 Korindon Korindon Yapay Korindon Donma ve buzlanmaya neden olacak kadar
8 Topaz soğuk havanın toprak ve kayalar üzerindeki etki
7 1/2 Grena
7 Kuvars Kuvars si de çok büyüktür. Yer yarıklarındaki suların
6 1/2 Hematit Çelik donarak genleşmesi kayaların ufalanarak da
6 Feldispat Feldispat
5 1/2 Süngertaşı Cam ğılmasına yol açabilir. Tebeşir ve kireçtaşı
5 Apatit Opal kütlelerinde açıkça görülen bu olay granit gibi
4 Flüorit sert kayaları bile zamanla aşındırabilir. Buzul
3 Kalsit Tebeşir
2 Alçıtaşı Çağı’nda kuzey yarıkürenin geniş bir bölümü
1 Talk ne yayılmış olan buzullar, yeryüzünde çok
106 AŞINMA
Su
Deniz suyu, dalgalar halinde çarptığı kıyıları
sürekli olarak aşındırır. Bazı yerlerde kayalık
kıyılar öylesine aşınmıştır ki, deniz kıyısı bir
zamanlar iç bölgelerde kalan yerleşmelerin
yakınına kadar sokulmuştur. Kıyıların aşın
masını önlemek için genellikle ahşap ya da
beton engeller ve setler yapılır.
Doğadaki sularda çoğu kez çözünmüş kar
bon dioksit bulunur. Bu bileşik nedeniyle asit
özelliği kazanan su, tebeşir ve kireçtaşım
oluşturan kalsiyum karbonatı çözebilir. (Çay
danlıkların içinde zamanla biriken kireç tortu
larının nedeni de budur; su kaynadığı zaman
içindeki karbon dioksit uçar ve kalsiyum
karbonat katı halde dibe çöker.) Bazı kayalar
küçük taş parçalarının kaynaşmasıyla oluş
muştur. Bu kaynaşmayı sağlayan bağlayıcı
madde örneğin kalsiyum karbonat gibi suda
çözünebilen bir bileşikse, su bu maddeyi Çıplak toprağa hızla düşen yağm ur dam laları da
toprak aşınmasına yol açabilir. Çünkü her damlanın
sürükleyip götürdüğünde kaya kolayca ufala düştüğü yerde, damla boyutlarının birkaç katı
narak aşınmaya başlar. büyüklüğünde b ir çukur oluşur ve böylece yerinden
Yağmur ve sağanak yağışlar da toprağı oynayan topraklar suyla birlikte sürüklenebilir.
AŞINMA 107
masını geciktirir. Tarla açmak amacıyla ağaç- dirençlidir. Nitekim uzun süre ekilmeyen ya
sızlandınlan alanlarda yağmurun gevşettiği da doğal bitki örtüsünden yoksun olan top
toprak sularla sürüklenir ve geride çıplak raklar bir süre sonra tarım a açılır ve derin
kayalar kalır. olarak sürülürse, küçük parçacıklara aynlan
Toprağı hem aşındıran, hem de sürükleye toprağın güçlü rüzgârlarla sürüklenme olasılı
rek başka yerlere taşıyan etkenlerin başında ğı artar. Kuzey ve Güney Am erika ile Avus
akarsular gelir. A B D ’deki Mississippi ile Çin’ tralya’ya yerleşen ilk çiftçiler ekecekleri top
deki Sarı Irmak her yıl milyonlarca ton rağı çok derin sürdükleri için bu toz fırtınaları
toprağı denize taşır. Bu ırmakların denize sonucunda büyük kayıplara uğramışlardı.
döküldükleri yerde biriken topraklar geniş
deltalar oluşturur (bak. D e l t a ) . Akarsuların T o prağın K orunm ası
aşındırıcı etkisi çok büyüktür. A B D ’nin Ari- T oprak, özel bakım ve koruma gerektiren
zona bölgesinde bulunan ve derinliği 1 kilo doğal bir kaynaktır. Bu değerli kaynak özenle
metreyi aşan Büyük Kanyon vadisi akarsula kullanılmadığında hızla yok olur. Örneğin
rın gücünü gösteren en iyi örnektir (bak. tropik orm anların kesilerek yok edilmesi bü
BÜYÜK K a n y o n ) . Bu derin vadi, Colorado yük çapta toprak aşınmasına yol açabilir. Bu
Irm ağı’nın Colorado Yaylası’ndaki kayaları tropik yağmur ormanlarının tabanındaki top
milyonlarca yıl boyunca aşındırarak oymasıy rak çok incedir. Kerestesinden yararlanm ak
la oluşmuştur. ya da tarım alanı açmak için buradaki ağaçlar
kesilecek olursa toprak hızla verimsizleşir ve
Rüzgâr ekime elverişsiz durum a gelir. Sonuçta, yağ
Rüzgâr da güçlü bir aşındırma etkenidir. m ur, rüzgâr ve güneşin de etkisiyle bu orm an
Çöllerde esen rüzgârlar kumları sürükler ve lardan geriye bir çöl kalır.
büyük bir hızla çarptığı kayalardan sürekli Sığır ve keçi gibi otçul hayvan sürüleri de
olarak küçük parçacıklar koparır. Bir zam an aşırı kalabalıklaştığında bir yöredeki bütün
lar üstü verimli topraklarla örtülü olan Sahra bitki örtüsünü yok edebilir. Böylece çıplak
Çölü’nde bu toprak örtüsü rüzgârlarla sürük kalan toprak kolayca aşınır. Sığır besiciliğinin
lenerek yok olmuştur. Çok iri toprak ve kum yaygın olduğu ülkelerde bu önemli bir so
taneleri rüzgârla havaya kalkmasa bile yerde rundur.
U.S. Dept. o f Agriculture
sürüklenerek belli noktalarda toplanır; böyle
ce değişik boyutlarda kum tepeleri oluşur.
Ülkemizin Güneydoğu ve İç Anadolu bölge
lerinde fazla yağış alamayan düzlükler rüzgâ
rın etkisine açık alanlardır. Bu nedenle Kon
ya’nın doğusundaki K arapınar yöresinde kü
çük çapta kum çölleri oluşm aktadır.
Kumların rüzgârla sürüklenmesini önlem e
nin bir yolu rüzgârın hızını kesecek ağaçlar
dikmektir. D aha etkili bir yöntem ise, tarla
lardaki ekin sıralarının arasına yol yol otsu
bitkiler ekm ektir; böylece bu otlar rüzgârın
savurduğu kumları tutarak sürüklenmeyi ön
ler. Ayrıca toprak kaba olarak bırakıldığında
sürüklenme olasılığının çok daha az olduğu
saptanmıştır.
Otsu bitkilerin kökleri ince toprak tanecik
lerini küçük topaklar haline getirir. Toprakta
çürüyen bitki yapraklarının oluşturduğu ya
Doğal bitki örtüsünün insan eliyle yok edildiği
pışkan m addeler de aynı etkiyi yaratır. H er yerlerde toprak aşınabilir ve sel yataklarında
iki durum da da bu topaklar aşınmaya daha sürüklenebilir.
108 AŞİL
Toprak aşınmasının denetim altına alınabil kan Thetis, Aşil’i kız gibi giydirir ve Skyros
mesi, bu konunun uzmanları ile bölge halkı kralının sarayında, kadınların arasında saklar.
nın işbirliğine bağlıdır. Çünkü çiftçilerin bi Oysa burada Odysseus ya da Ulysses adlı
reysel çabalan tek başına yeterli olamaz. Yunanlı savaşçı onu fark eder ve Aşil gönüllü
Birbirine komşu olan ülkelerde toprak aşın olarak Odysseus’la birlikte savaşa katılır.
masının nedenleri ve karşılaşılan sorunlar Aşil, en cesur ve yiğit savaşçı olarak kısa
çoğu kez benzer olduğundan, bu sorunlann sürede Yunanlılar arasında ün kazanır. Sava
ülkeler arasındaki işbirliğiyle çözülmesi gere şın onuncu yılında, Briseis adlı bir köle
kir. Ayrıca Birleşmiş M illetler Gıda ve Tarım yüzünden Yunan Kralı Agam emnon ile arası
Ö rgütü’nün (FA O ) uzmanları da bu konuda açılır ve kızdığı için savaşmaktan vazgeçer.
ülkelere yardımcı olur. A şil’in savaştan çekilmesi, Truvalılar’ı sevin
dirirken, Yunanlılar’ı güç durum da bırakır.
A Ş İL ya da A KH İLLE U S, H om eros’un İlyada Sonunda Yunanlılar, Aşil’i zırhını ve silahları
destanında anlatılan Truva Savaşı’nda, Yu nı arkadaşı Patroklos’a vermeye razı ederler.
nan ordusunda dövüşen büyük bir savaşçı ve Böylece Patroklos, Aşil’in askerlerinin başına
kahram andı. geçerek savaşacak, Truvalılar da büyük savaş
Kader tanrıçası, Aşil doğmadan önce, bir çının döndüğünü sanacaklardır. Ancak Tru-
deniz tanrıçası olan annesi Thetis’e oğlunun valı H ektor savaşta Patroklos’u öldürür. Bu
genç yaşta öleceğini söylediği için, Thetis na çok üzülen Aşil, arkadaşının öcünü almak
Mansell Collection için savaş alanına geri döner. H ektor’u öldü
rür ve bedenini Truva kentinin duvarları
boyunca sürükler.
Oysa Aşil de yakında ölecektir. H ektor’u
öldürm esinden kısa bir süre sonra, H ektor’un
kardeşi Paris, Aşil’e zehirli bir ok atar. Tanrı
A pollon’un yönlendirdiği ok, Aşil’in bedenin
de Styks Irm ağı’nın sularının değmediği tek
yer olan topuğuna girer. Aşil bu yara yüzün
den ölür.
önce Kuzey A m erika’da yaşadığı sanılıyor. da yaban atı yaşıyordu. Bu atların yalnızca iki
Bulunan fosiller bu hayvanın bugün bildiği alttürü geçen yüzyıla kadar varlığını koruya
miz attan çok farklı olduğunu gösterir. Fosil bildi. Bunlardan biri olan tarpanın ( Equus
lerden anlaşıldığına göre atın ilk atası hemen caballus caballus) soyu 19. yüzyıl sonlarına
hemen küçük bir köpek büyüklüğündeydi; ön doğru tükendi. Öbür alttürün örneklerini ise
ayaklarında dört, arka ayaklarında üçer par 19. yüzyılın sonlarında Prjevalski adında bir
mak vardı. Rus kâşifi buldu. Prjevalski atı ya da Asya
Zam anla evrimleşerek gövdesi irileşen, ha yaban atı denen bu atlara ( Equus caballus
fifçe kam bur olan sırtı düzelen ve bacakları przewalskii) doğal yaşam ortam ında en son
uzayan bu hayvanın dört ayağında da yalnızca 1968’de rastlandı. Bir daha görülemedikleri
birer parm ak yere basıyordu. Am a yere basan için, sonradan evcilleşmiş yarı yabani atlarla
bu orta parmağın yanlarında iki kısa parm ak çiftleşerek ırk özelliklerini kaybettikleri sanı
daha vardı. Atm evrimi sürdükçe yan par lıyor. Bugün bu atlann birkaç safkan örneği
maklar yavaş yavaş körelerek kayboldu. Ku Çin ve M oğolistan’da koruma altındadır.
zey A m erika’dan Avustralya dışında bütün Doğada yabanıl yaşayan atlar, yaz boyunca
dünyaya yayılan bu hayvan, atm örnek tür bir erkek atm (aygır) önderliğindeki 10-15
olduğu Equus cinsinin, yani bugün yaşayan dişiden (kısrak) ve altı aylıktan daha genç
at, eşek ve zebranın doğrudan atasıdır. yavrulardan (kulun) oluşan küçük sürüler
Bugünkü atların ayaklan aslında yalnızca halinde dolaşırlar. Kış geldiğinde birleşerek
bu orta parm aktan oluşur; bu parmağın çok daha büyük sürüler oluştururlar.
büyümüş olan tırnağına da toynak denir. Atm Dişi at, 11 ay kadar süren bir gebelikten
tek parm ak üzerinde yürümesi çok iyi bir sonra genellikle tek bir yavru doğurur. Vücut
koşucu olmasını sağlamıştır. ları ince tüylerle kaplı olan bu yavrular daha
Eskiçağlarda at, insanların eti için avladık doğdukları anda, birçok hayvan yavrusunun
ları herhangi bir av hayvanıydı. Sonradan bu tersine, işitme ve görme duyularını kullanabi
akıllı, güçlü, hızlı ve dayanıklı hayvandan lecek durum dadır. Yavruya altı aylık olana
yararlanmayı düşünerek atı evcilleştirdiler. kadar kulun , altı aylıktan üç yaşma kadar da
Atm ilk kez İÖ 3000 yıllarında Asya’da tay denir. Yeni doğduğunda kulunun bacakla
evcilleştirildiği sanılır. Ayrıca İÖ 1900 yılla rı gövdesine oranla çok uzun ve inceciktir. Bu
rında Mısırlılar’ın atı hem binek hayvanı yüzden titrek bacakları üzerinde gövdesini
olarak kullandıklarını, hem de arabaya koş güçlükle taşır. Am a ayakta durmayı başardık
tuklarını gösteren kayıtlar bulunmuştur. tan birkaç saat sonra rahatça gezip oynayabi
Bir zamanlar Karadeniz ile H azar Denizi lecek durum a gelir.
arasındaki dağ sıralarının kuzeyinde çok sayı Atların yaşı dişlerine bakarak kolayca anla
şılabilir. Kulunun ilk dişleri doğumundan
iki-üç gün sonra çıkmaya başlayan ön (ya da
orta) dişleridir. Altı aylık olduğunda 16 sütdi-
şi tamamlanmıştır. İki buçuk yaşma geldiğin
de sütdişleri dökülmeye başlar. Önce ikisi alt,
ikisi üstçenede olan ön dişler düşer ve yerleri
ne kalıcı olan kesici ön dişler çıkar. Üç yaşma
geldiğinde, ön dişlerin iki yanındaki dört
kesicidişin yerini kalıcı dişler alır. D ört yaşın
dayken dört yeni diş daha çıkarır. Beş yaşma
gelince geri kalan sekiz sütdişi de düşer ve
çenenin arka bölümündeki azıdişlerinin de
çıkmasıyla bütün kalıcı dişler tamamlanır.
Dört-beş yaşlarındaki bir aygırın, ön dişleri
nin arkasındaki dört köpekdişi ile birlikte 40
dişi vardır. Kısraklarda genellikle bu dört diş
110 AT
Arap A tı
Birçok kişi dünyadaki en güzel at soyunun
A rap atı olduğu konusunda birleşir. G erçek
ten de evcilleştirilmiş atların en eskisi ve en
safkanı olan A rap atı son derece alımlı ve
zarif bir hayvandır. Ö bür soylara oranla biraz
daha küçük yapılı olan A rap atının sırtı kısa,
kafası küçüktür. Gözleri iri ve fırlak, çok
duyarlı olan burun delikleri geniştir. Bu
yüzden yandan bakıldığında burun kemeri
hafifçe içeri çökük gibi görünür. Ortalam a Appaloosa
112 AT
cidago yüksekliği 150 santim etredir. H areket olması, toptan ve oyun sopalarından korkm a
leri çok yumuşak, soylu ve zarif olan bu at ması da aranan özelliklerdendir.
yürür ya da koşarken kuyruğunu bayrak gibi
havada tutar. Kendi soyundan gelen safkan H afif A m erikan A tla rı
İngiliz atı kadar hızlı değilse de, dayanıklılığı Kuzey A m erika’da fosilleri bulunan ilk atla
ve zekâsı bütün öbür soylardan daha yüksek rın soyu çoktan tükenm iştir ve bugün bu kıta
tir. İÖ 5000 yıllarından beri var olduğu da yaşayan bütün atlar, A m erika’nın keşfin
sanılan ve bütün hafif atların atası kabul den sonra oraya götürülen atların soyundan
edilen A rap atının kökeni konusunda gerçek gelir. Kanadalılar, Fransız kısraklarını New
ler ile efsaneler birbirine karışmıştır. Gene England ve New Y ork’tan getirilen aygırlarla
de, bu atm İS 7. yüzyılda A rabistan’da ye çiftleştirerek iyi binek atları üretmişlerdi. 19.
tiştirildiği kesindir. İÖ 1000 yıllarında yetiş yüzyıl sonlarından beri değerli bir soy olarak
tirilen ve büyük olasılıkla Libya atının soyun kabul edilen Am erikan binek atı, bu Kanada
dan gelen Asur, Yunan ve Mısır atları A rap atları ile safkan İngiliz atlarının yerli soyla
atm a çok benzediği için bu atm da aynı melezlenmesinden doğdu.
soydan geldiği düşünülm ektedir. Am erika Yerlileri’nin yetiştirdiği Appa-
loosa atının derisi pembe renktedir. Hayvanın
İng iliz A tla rı sağrısını ve butlarını bir m anto gibi örten be
İngiltere’de hafif ve ağır birçok at soyu yaz ipeksi tüylerin üstü siyah ya da çikolata
üretilm iştir, ama İngiliz atı dendiğinde ilk rengi beneklerle süslüdür. Bazen sirklerde de
akla gelen safkan İngiliz atı olur. İnce ve zarif görülen bu at soyu 3.000 yıl önce Çin’de bili
yapılı olan bu atm cidago yüksekliği yaklaşık niyordu.
160 santim etredir. Bütün safkan İngiliz atlan Bir midillinin soyundan gelen Morgan atı,
1689-1730 yılları arasında İngiltere’ye getiri hem binek hem yük atı olarak kullanılan güç
len üç A rap aygırının soyundan gelir. lü ve yumuşak huylu bir hayvandır. Gene ha
İngiliz-Arap atı, safkan İngiliz atı ile A rap fif Am erikan atlanndan biri olan çeyrek mil
atının melezidir. A rap atının güzelliğini, yarış atı, 1700’lerde Kuzey A m erika’daki İs
dayanıklılığını ve zekâsını, safkan İngiliz atı panyol sömürgelerinden getirilen atların saf
nın da hızını ve iriliğini alan bu at çok kan İngiliz atlarıyla melezlenmesinden elde
gösterişli ve soylu bir hayvandır. edildi. Adını çeyrek mil yanşlarm dan alan bu
Safkan olmayan İngiliz atlan da, hangi at soyu, iyi m anevra yapabildiği ve çok daya
amaçla kullanılacaksa o amaca uygun özellik nıklı olduğu için bugün sığır güden kovboylar-
teki atlar arasında çaprazlamayla üretilmiştir. ca kullanılır.
Örneğin avda, özellikle tilki avında kullanıla Standart Am erikan soyu ise özellikle
cak atlann engelleri aşabilmesi için iyi sıçra A B D ’de çok yaygın olan toprak zeminde tırıs
ması ve av köpekleriyle birlikte koşabilecek ve düz yarışlar için geliştirilmiştir. Bu soydan
kadar hızlı olması istenir. Bazı atlar günlük gelen atların arka bacak kemikleri öbür atla-
gezintilerde binek atı olarak kullanılır. Binici nnkinden daha uzun olduğu için hayvan tıns
nin rahatsız olmaması için bu atların iyi huylu koşarken daha uzun adım atabilir.
ve düzgün yürüyüşlü olması gerekir. Bacakla-
nm çok yukarıya kaldırarak kendine özgü bir A ğ ır A tla r
biçimde tırıs yürüyen Hackney atları hemen İngiliz ağır atlannm en irisi Shire atıdır. Bu
hemen yalnızca gösteri atı olarak yetiştirilir. atm, tepeden tırnağa zırhlı ve silahlı bir adamı
Çok hafif arabalara koşulan bu atlar, kendile taşıyabilecek kadar güçlü ve ağır olan ortaçağ
rine öğretildiği gibi bacaklannı yukarı kaldı savaş atlarının soyundan geldiği söylenir. Oy
rarak arabayı ve sürücüyü çekerler. Polo sa ağır atların ilk soyları zırhlı şövalyelerin ça
oyununda genellikle yanm kan İngiliz atlan ğından ancak iki yüzyıl sonra geliştirilmiştir.
kullanılır. Am a hızlı, güçlü ve m anevra yete En iyi Shire atlannm cidago yüksekliği 170
neği yüksek olan herhangi bir at da bu oyun santim etreden fazladır. Ağırlığı 1 ton dolayın
için uygundur. Polo atının görüşünün keskin da olan bu at 5 tonluk bir yükü çekebilir. Bu
ATAÇ 113
dev yapısına ve kuvvetine karşılık Shire atı devletin kurduğu haralarda midilli, safkan ve
çok yumuşak huylu bir hayvandır. Belçika atı yarımkan A rap ve İngiliz atları yetiştirilir; kıs
Shire atından da iri, ama genellikle onun ka rak döllemek için kullanılan damızlık aygırlar
dar yüksek değildir. çeşitli yörelerdeki aygır depolarında bakıma
Clydesdale, İskoçya’da 18. yüzyıldan beri alınır.
soyu sürdürülen bir yerli attır. Shire atı kadar A t, gücü, hızı, dayanıklılığı, alımlı ve soylu
iri olmadığı için ondan daha hareketlidir. Ba görünümüyle çok eskiden beri T ürkler’in gö
caklarında ve bazen gövdesinin alt bölüm ün zünde neredeyse kutsallaşmıştır. G öktürkler,
de beyaz tüyler bulunur. Shire atı gibi Clydes bir savaşçı öldüğünde atını da öldürür ve kül
dale atının da dizlerinden bileğine kadar ipek lerini ölenin m ezarına koyarlardı. Oğuz boy
gibi uzun beyaz tüylerden oluşan püsküller larında, yas belirtisi olarak ölenin atının kuy
uzanır. ruğunu kesme geleneği vardı. O rta Asya’daki
Suffolk atının donu m utlaka kızılımsı kah T ürkler’in şamanları, dinsel törenlerde at ka
verengidir; başka renkte olanlarına rastlan fasını büyü aracı olarak kullanırlardı. G ünü
maz. Bu özelliğiyle kolayca tanınan bu atm müzde hâlâ yaşayan, kapılara at nalı asmanın
bacakları tüysüz ve çok kısa, boynu da kısa ve uğur getirdiği yolundaki boş inanç da atı kut
güçlüdür. sallaştıran eski inanışların bir kalıntısıdır.
İngiltere ve Kuzey A m erika’da çok yetişti A tm a rütbe veren, ölünce de mezara göm
rilen Percheron atının anayurdu Fransa’daki düren Rom a İm paratoru Neron gibi, Osmanlı
Perche bölgesidir. Birçok yönden Suffolk atı Padişahı II. Osman da “Sisli K ırat” adındaki
na benzeyen bu atm da rengi hiç değişmez, çok sevdiği atı için özel bir mezar yaptır
her zaman boz ya da yağızdır. mıştı. A t mezarı denen bu mezar eskiden ya
tır gibi ziyaret edilir, hasta atları iyileştireceği
Türk Atları ne inanılırdı.
Türkiye’deki atlar değişik soyların karışm a A tların bakım ına, binicilik sanatına ve biniş
sıyla ortaya çıktığı için, birkaç özellik dışında takım larına ilişkin bilgiyi BİNİCİLİK m addesin
at tiplerini birbirinden ayıracak belirgin fark de bulabilirsiniz.
lılıklar bulmak güçtür. Bunların çoğu A rap
atının kanını taşıyan sıcakkanlı, hafif atlardır. A TA Ç , N u ru lla h (1898-1957). Nurullah Ataç
Anadolu yerli atı, ortalam a cidago yüksek Türk edebiyatında batılı anlam da ilk deneme
liği 134 cm olan küçük ve tıknaz yapılı, vücut ve eleştiri yazarıdır. H em en hemen yalnızca
oranları oldukça uyumlu bir hayvandır. A da bu alanda ürün vererek yeni ve çağdaş bir
na yöresinde bulunan Çukurova atı yerli attan edebiyatın oluşması, Türkçe’nin özleşmesi gi
biraz daha uzun ve daha yüksektir. Bu atın bi konulardaki yazılarıyla dönemini etkile
binek ve koşum atı olarak kullanılan iki tipi miştir.
vardır. Türkiye’deki bir başka at tipi de Arap İstanbul’da doğan Ataç dördüncü sınıfa ka
atları ile yerli atm karışmasından ortaya çık dar okuduğu Galatasaray Lisesi’nden ayrı
mıştır. Bu yüzden hem yerli atm , hem Arap larak öğrenim için C enevre’ye gitti. Beş yıl
atının özelliklerini taşır. kaldığı bu kentte Fransızca’sını ilerleterek
Uzunyayla tipi atlar 19. yüzyıl sonunda ge 1919’da yurda döndü. Bir süre üniversitede
tirilen güçlü Çerkeş atları ile yerli atların çift- edebiyat derslerini izledi. 1921’de İstanbul’da
leştirilmesiyle üretilmiştir. Sonradan M acar başladığı Fransızca ve edebiyat öğretmenliği
Nonius atlarıyla melezlenen Uzunyayla atları ni 1945 yılma kadar sürdürdü. Bir ara Ticaret
orduda ve tarım da kullanılır. U krayna’dan ve Milli Eğitim bakanlıklarında çevirmenlik
getirilen atlarla yerli atların çiftleştirilmesin- yaptıysa da yeniden öğretmenliğe döndü. İs
den elde edilen M alakan atları, A nadolu atla tanbul ve A nkara liseleri ile üniversitede bu
rından oldukça değişik yapıda, güçlü, daya görevi yürüttü. D aha sonra Basın-Yayın
nıklı ve yumuşak huylu hayvanlardır. Um um M üdürlüğü’nde yayın şefliği yapan
Bu tipler dışında Türkiye’de sayıları çok az Ataç 1952’de emekli oluncaya kadar Cum hur
olan Hınıs ve Canik atları da bulunur. Ayrıca başkanlığı çevirmenliği görevinde bulundu.
114 ATASÖZLERİ
1951’den ölümüne kadar Türk Dil K urum u’n-öğüt ve uyarı biçiminde dile getirildiği kalıp
da Yayın Kolu başkanlığını üstlendi. laşmış kısa, özlü sözlerdir.
Yazarlık yaşamına 1921’de Dergâh dergi Atasözleri her ulusun dil dağarcığında zen
gin bir birikim oluşturur. Uzun süre ağızdan
sinde başlayan Ataç çok sayıda gazete ve der
ağıza dolaşarak yaygınlaşır ve toplumun ina
gide edebiyat, tiyatro, dil ve kültür konuların
da yazılar yazdı. Yazmaya başladığı dönemdenış, düşünüş özelliklerini dile getiren özlü bir
söz niteliği kazanır. Bu bakım dan, toplumun
pek gelişmemiş olan denem e ve eleştiri tür
lerinde çağdaş batı edebiyatından esinle sağduyusundan kaynaklanan güvenilir sözler
olmalarının yanı sıra, ilginç anlatım biçimleriy
nen örnekler verdi. Eski şiire karşı serbest şii
le de kolayca akılda kalır. Atasözlerinin ço
ri, eski dile karşı T ürkçe’nin özleşmesini sa
vundu. ğu kişilere ne yapıp ne yapmamaları konusun
Ataç denem elerinde, Cum huriyet dönemida öğüt verme ve uyarma amacı da taşır. Bu
nedenle toplumsal bir işlevleri olduğu söyle
Türkiye’sinde yeni sanat, kültür, ahlak ve ya
nebilir. Sözgelimi, “Acele işe şeytan karışır”
şam biçiminin nasıl olması gerektiği konuları
atasözünde kişileri, işlerini yaparken dikkatli
nı ele aldı. Laiklik, akılcılık, bireycilik gibi
Rönesans ve Aydınlanma Çağı’nın ilkelerinive sabırlı olmaya çağıran bir uyan ve öğüt
Türk düşün yaşamına yerleştirmeye çalıştı. vardır.
Türk aydınının özgür düşünceye ve yenilikle Atasözlerini yaşamımızın hemen hemen
her alanında kullanabiliriz. Öğüt verm ek, ör
re açık olması, toplum a öncülük etmesi ge
rektiğini savundu. nek gösterm ek, bir savı güçlendirmek, görü
şümüzü kısa yoldan anlatmak için atasözleri-
A taç’tan önce de eleştiri örnekleri vardı.
ne başvururuz.
Am a eleştirinin Türk edebiyatında bir tür ola
Bazı atasözleri, birçok dilde ortaktır. T ürk
rak ele alınması ve bir eleştiri geleneğinin ku
çe’deki “Vakit nakittir” sözü birçok dilde de
rulması onunla başlar. Ataç eleştirilerinde
Türk edebiyatının geçmişini değerlendirdi.vardır. Bunun nedeni, zamanın büyük bir de
ğeri olduğu gerçeğine bütün insanlığın inan
Edebiyatta yenileşmenin öncülüğünü yaptı ve
mış olmasıdır. Bazı atasözleri, ufak bir deği
özellikle Türk şiirinin sorunlarına eğildi. Yah
ya Kemal, Nâzım Hikm et ve O rhan Veli’ninşiklikle, birçok dilin ortak malı olur. Sözgeli
mi T ürkçe’deki, zor durum da kalan insanın
yeni çığırlar açan şairler olduğunu söyleyen
en olmadık çarelere başvurmasını anlatan,
ilk eleştirmen A taç’tır. Dönem inde tepkiyle
“Denize düşen yılana sarılır” atasözü İngiliz
karşılanan Garip {bak. G a r i p ) A kım ı’nm sa
vunmasını üstlenen Ataç birçok genç edebi ce’de “Denizde boğulan samana sarılır” biçi
mindedir. Am a atasözleri, büyük çoğunlu
yatçının tanınmasını sağladı. Dili bir uygarlık
ğuyla, belirli bir toplum a özgü inanış, görüş
sorunu olarak ele aldı ve dilde özleşmeyi sa
vundu. Bu amaçla gerek Osmanlıca sözcük ve düşünceleri dile getirir.
ler, gerek dilimize yerleşmiş yabancı sözcükTürkçe’de bu tür sözlere atasözü ya da ata-
larsözü denmesinin nedeni bu sözleri, sözüne
ler yerine birçok yeni sözcük türetti. Devrik
güvenilir ataların, büyüklerin ve bilge kişile
cümle kullanarak kendine özgü bir anlatım bi
rin söylediğine inanılmasıdır. Bu nedenle de
çimi oluşturdu ve dilimize yeni anlatım ola
nakları kazandırdı. güvenilir ve inanılır olması gerektiği vurgula
A taç’ın deneme ve eleştiri yazıları Günlerin
nır. Aslında atasözlerinin çoğu halkın ortak
Getirdiği (1946), Karalama Defteri (1952),ürünüdür.
Sözden Söze (1952), Ararken (1954), Diyelim Günüm üzde T ürkçe’de kullanılan bazı ata
(1954) ve ölümünden sonra yayımlanan Söz sözlerinin çok uzun bir geçmişi vardır. Sözge
Arasında (1957), Okuruma Mektuplar (1958),limi bugün “Dağ dağa kavuşmaz, insan insana
Günce (1960) ve Prospero ile Caliban (1961)
kavuşur” diye kullanılan atasözü, 900 yıl ön
gibi yapıtlarda toplanmıştır. ceden kalma Kâşgarlı M ahm ud’un Divanü
Lügati't-Tiirk adlı sözlüğünde “Tag taga ka-
ATASÖ ZLER İ, toplumca benimsenmiş bazı fışmaz, kişi kişigga kafışır” biçiminde yer alır.
inanış, görüş ve düşüncelerin daha çok bir Bunun gibi “Aç ne yemez, tok ne dem ez” ,
ATATÜRK 115
“Baba ekşi elma yer, oğlunun dişi kamaşır” atasözleri Divan edebiyatında olsun, halk
gibi atasözleri de o zam anlardan günümüze edebiyatında olsun bolca kullanılmıştır. D i
gelebilen atasözleridir. van edebiyatında Necati, Nabî, Şeyh Galib gi
Türk atasözlerinin özelliklerini kısaca şöyle bi şairler şiirlerinde atasözlerine yer veren sa
toparlayabiliriz: Bunlar kalıplaşmış sözlerdir. natçılardan birkaçıdır. Halk edebiyatında ise
Sözcükleri değiştirilemez, yerlerine başkaları “atalarsözü destanı” adı verilen yapıtlarda
konamaz: “Sakla samanı, gelir zamanı” yeri atasözleri hece ölçüsüne uygun biçimlerde
ne, sözgelimi, “Sakla şapkanı, gelir zam anı” kullanılmıştır. 18. yüzyılda yaşamış ünlü min-
demek aykırı kaçar. Genellikle kısa ve özlü yatürcü ve âşık Levnî’nin Atalarsözü Desta
dür, az sözcükle çok şey anlatır. “Acı patlıca nı bunlara bir örnektir. A ynca Karacaoğlan
nı kırağı çalmaz” örneğinde görüldüğü gibi başta olmak üzere pek çok âşık, deyişlerine
genel kural niteliğindedir. Uzun bir gözlem ve serpiştirdikleri atasözleriyle görüşlerini güç
deneme sonucu edinilen görüş, inanış ve dü lendirmeye, söylediklerinin doğruluğunu vur
şünceleri dile getirir. “M art kapıdan baktırır, gulamaya çalışmıştır.
kazma kürek yaktırır” buna örnektir.
Atasözleri karşılıklı konuşma, kısa öykü, A T A TÜ R K , M u s ta fa K em al (1881-1938)
dize, beyit gibi çeşitli anlatım biçimleri, çeşitli Kurtuluş Savaşı’nın önderi, Türkiye Cumhu-
söz ve ses oyunlarıyla kulağa hoş gelen bir riyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanıdır.
yapıya bürünürler. “Tilkiye tavuk kebabı yer 1881 ’de, Osmanlı İm paratorluğu’nun M ake
misin? demişler; adamın güleceğini getiriyor donya’daki en renkli ve hareketli kentlerin
sunuz demiş” sözünde karşılıklı konuşma; den biri olan Selanik’te doğdu. Annesi Zü-
“Analı kuzu, kınalı kuzu” sözünde ses oyunu; beyde Hanım dindar, geleneklerine bağlı bir
“A dam , adam sayesinde adam olur” sözünde ev kadınıydı. Babası Ali Rıza Efendi ise
de sözcük oyunu kullanılmıştır. vakıflar kâtipliği ve gümrük m em urluğu gö
Bazı atasözleri yalnızca bir yöreye özgü ola revlerinde bulunmuş, kısa bir süre gönüllüler
bilir. Ö rnek olarak, “Aç kurt komşu kuzuyu den kurulu Asakir-i Milliye taburuna üsteğ
yemez” Bursa yöresinin; “Değirmeni su dön men olarak katılmıştı. M emurluktan eline
dürür, insanı dil” İsparta yöresinin; “Giden geçen parayla geçinememesi üzerine istifa
varır, arayan bulur” Afyon yöresinin atasöz ederek ticarete atılan Ali Rıza Efendi önce
leridir. “Üzüm ünü ye, bağını sorm a” , “Parayı kereste, ardından tuz ticareti yaptıysa da
veren düdüğü çalar” gibi Nasreddin Hoca fık başarılı olamadı. Bu girişimlerin iflasla sonuç
ralarından türetilmiş atasözleri de vardır. lanmasının da etkisiyle henüz 47 yaşındayken
Atasözleri, toplumsal gelişme, değer yargı öldü.
larının, değişmesi, dilin gelişimi gibi etm enle Ali Rıza Efendi ile karısı arasında M usta
re bağlı olarak değişime uğrar. Bazı atasözleri fa’nın geleceğine ilişkin ciddi görüş ayrılıkları
ise zaman içinde unutulup gider. vardı. Zübeyde Hanım küçük M usta
Atasözlerini, çoğunlukla söyleyeni belli, fa’nın ilerde din adamı olmasını istiyor bu
derin anlamlı, kısa ve özlü sözler demek olan nedenle onun mahalle m ektebine gitmesinde
özdeyişlerle (vecize) de karıştırmamak gere direniyordu. Ali Rıza Efendi ise oğlunun yeni
kir. A tatürk’ün “H ayatta en hakiki mürşit açılan ve m odern eğitim veren Şemsi Efendi
ilimdir” sözü atasözü değil bir özdeyiştir. Bu O kulu’na gitmesini istiyordu. Sonunda Ali
nun gibi, halk arasında sık sık kullanılan Rıza Efendi soruna uygun bir çözüm bularak
“Etekleri zil çalm ak” “Küplere binm ek” gibi tartışmaya son verdi. M ustafa önce ilahilerin
deyimleri de atasözlerinden saymamak gere okunduğu alışılmış törenle mahalle m ektebi
kir. Deyimlerin hem sayısı, hem kullanılma ne başladı. Böylece annesinin isteği gerçek
alanları atasözlerine göre çoktur. Deyimler leştirildi. Birkaç gün sonra da mahalle m ekte
bir cümle içinde kullanılır oysa atasözlerinin binden ayrılarak Şemsi Efendi O kulu’na ya
kendisi cümle yapısındadır. zıldı.
Yazılı olarak ilk örneklerine 8. yüzyıldan Yeni okuluna kısa sürede alışan Mustafa
kalma G öktürk yazıtlarında rastlanan Türk derslerine büyük bir hevesle sarıldı. A m a, Ali
116 ATATÜRK
Rıza Efendi’nin ölümünden sonra geçim sı rek artan baskısı onda tepkiler doğurm aktay
kıntısı içine düşen Zübeyde Hanım çocukları dı. Gün geçtikçe özgürlükçü düşüncelere ilgisi
nı da yanma alarak Selanik yakınlarındaki bir artıyor, tüm tehlikelere karşın, yasak olan
çiftlikte kâhya olan kardeşinin yanma gitmek Namık Kem al’in kitaplarını ve yurtdışından
zorunda kaldı. Böylece eğitimi yarıda kesilen gelen gazeteleri gizli gizli okuyordu. H arp
M ustafa çiftlik işlerinde dayısına yardım et Okulu yıllarında da derslerinde başarılı olan
meye başladı. Dayısı ona kardeşi M akbule ile M ustafa Kemal, 10 Şubat 1902’de okulu
birlikte bakla tarlasına konan kargaları kova bitirerek teğmen oldu ve Erkân-ı Harbiye
lama görevi vermişti. M ustafa’nın çiftlik yaşa (bugünkü H arp Akademisi) sınıfına geçti.
mından bir şikâyeti yoktu ama eğitiminin M ustafa Kemal burada da derslerinde çok
yarıda kesilmiş olması annesini çok üzüyordu. başarılıydı. Ne var ki artık derslerinin yanı
Sonunda Selanik’te bulunan teyzesinin yanma sıra siyasal etkinliklerde de bulunuyordu.
giderek okula orada devam etmesine karar Abdülham id’in baskıcı yönetimi ve yabancı
verildi. Burada ortaokula (Mülkiye İda- ülkelerin devletin içişlerine karışmaları onda
disi’nin rüştiye bölümüne) kaydını yaptırdı. büyük tepki uyandırıyordu. O günlerde aynı
Ne var ki, bu okulda da uzun süre kalamadı. görüşü paylaşan birkaç arkadaşıyla birlikte,
Bir arkadaşıyla kavga ettiği için A rapça öğret özgürlük düşüncelerini yansıtan gizli bir gaze
meninden yediği ağır dayak, okuldan ayrılma te çıkarmaya başladı. El yazısıyla çoğalttıkları
sına neden oldu. Aslında M ustafa da bu okulu bu gazete tüm Harbiye öğrencisine seslen
pek sevmemişti. Öğrencilerin giymek zorun m ekte ve elden ele dolaşmaktaydı. Yazıların
da oldukları şalvarlı, kuşaklı geleneksel giysi çoğunu M ustafa Kemal yazıyordu.
den hiç hoşlanmıyordu. Oysa Selanik sokak M ustafa Kemal 11 Ocak 1905’te kurmay
larında kılıçlarını şakırdatarak üniformalarıy yüzbaşı rütbesiyle H arp Akadem isi’ni bitirdi.
la dolaşan subaylar gözlerini kam aştırm aktay A tam a emrini beklerken boş durm uyor siya
dı. Subay olmaya karar vermişti. Sonunda sal çalışmalarını sürdürüyordu. Arkadaşları
annesinden gizlice girdiği Selanik Askeri Rüş- ile birlikte tuttukları bir odada düzenledikleri
tiyesi’nin (ortaokul) sınavlarım kazanarak as toplantılarda, kendi aralarında tartışıyor, ya
kerliğe ilk adımını attı. sak yayınlan okuyorlardı. Am a eski bir arka
daşları ihbar edince, yakalanarak tutuklandı
A skeri E ğ itim i lar. Birkaç ay sonra serbest bırakılan M ustafa
1893’te başladığı Selanik Askeri R üştiyesin Kemal staj için Şam’daki 5. O rdu’ya bağlı 30.
de düzenli bir öğrenime kavuşan Mustafa Süvari Alayı’na atandı.
büyük bir istekle kendini derslerine verdi.
Başarılı bir öğrenciydi. A m a özellikle m ate S ub a ylıkta İlk Y ılları
matiğe karşı büyük bir ilgisi vardı ve bu ilgi Şam’daki görevi M ustafa Kem al’in ordunun
günden güne artm aktaydı. Bu durum m ate ve ülkenin sorunlarını yakından görmesini
matik öğretmeni M ustafa Sabri’nin de dikka sağladı. Havran ve K uneytra’da D ürziler’e
tini çekti. Öğretm en öğrencisinin bu yeteneği karşı düzenlenen harekete katılan M ustafa
ni bir gün, “oğlum senin de adın M ustafa, Kemal hemen hemen bütün Suriye’yi dolaştı.
benim de. Bu böyle olmayacak. Aram ızda bir Bu arada, siyasal görüşlerinden ötürü Askeri
fark olmalıdır. Bundan sonra senin adm Tıbbiye son sınıfından atılarak Şam’a sürgün
M ustafa Kemal olsun” diyerek ödüllendirdi. gönderilen M ustafa Bey (Cantekin) ile birlik
Askeri Rüştiye’yi bitiren M ustafa Kemal te Ekim 1906’da Vatan ve H ürriyet Cemiye
1895’te öğretm enlerinin önerisiyle M anastır ti’ni kurdu. Görevi gereği gittiği Kudüs, Hay-
Askeri İdadisi’ne (lise) yazıldı. Bu okulu fa ve Y afa’da (Tel Aviv) örgütü yaymaya ça
1898’de başarıyla bitirdikten sonra 18 M art lıştıysa da başarılı olamadı. Bunun üzerine
1899’da İstanbul’daki H arp O kulu’nun (Mek- gizlice Selanik’e geçerek örgütlenm e çalışma-
teb-i Harbiye) piyade sınıfına girdi. Harbiye lannı burada yürütm eye başladı. Eski arka
yıllarında Mustafa Kemal geniş bir aydın daşlarıyla ilişki kurarak örgütün Selanik kolu
çevre edindi. Abdülham id yönetiminin gide nu kurdu. Ancak çalışmaları haber alınarak
ATATÜRK 117
Hayat Yayınları
ta binbaşılığa yükselen Mustafa Kemal, Ekim savaş ilan etmesiyle başlayan I. Dünya Savaşı
1912’de I. Balkan Savaşı’nın başlaması üzeri kısa sürede bütün Avrupa’yı sardı (bak. BİRİN
ne İstanbul’a döndü. Cİ D ü n y a Sa v a ş i ). İttihat ve Terakki yönetimi
Savaş sırasında Çanakkale Boğazı’nın gü bundan hemen altı gün sonra, 2 Ağustos
venliğini sağlamakla görevli kuvvetlerin Ha 1914’te Almanya ile bir dostluk ve işbirliği
rekât Şube’si müdürlüğüne atandı. Ardından antlaşması imzalayarak Osmanlı İmparatorlu-
Bolayır Kolordusu kurmay başkanlığı da ken ğu’nu savaşa katmanın önkoşullarını hazırla
disine verildi. Balkan Savaşları imparatorluk dı. Sonunda 29 Ekim 1914’te Osmanlılar, Al
için bir yıkımla sonuçlandı. Balkanlar’daki manya ve Avusturya’nın yanında savaşa girdi.
tüm topraklar yitirildiği gibi ordu da perişan Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa katıl
bir duruma düştü (bak. B a l k a n Sa v a ş l a r i ) . masını ve ordunun Alman subayların deneti
1913 Ekim’inde Sofya askeri ataşeliğine mine girmesini onaylamamasına karşın Mus
atanan Mustafa Kemal Mart 1914’te yarbaylı tafa Kemal askeri bir görev almak üzere yur
ğa yükseltildi. Sofya’daki görevi sırasında batı da döndü. Şubat 1915’te, Tekirdağ’da kurul
diplomasisinin inceliklerini gözlemledi. Bura makta olan 19. Tümen Komutanlığı’na atan
dan İstanbul’a gönderdiği mektup ve rapor dı. Kısa zamanda 19. Tümen’in eksiklerini ta
larda bir savaşın yaklaşmakta olduğunu haber mamlayarak görev yeri olan Gelibolu Yarım
veriyor, Osmanlı İmparatorluğu’nun bu sava adasındaki Maydos’a geldi. Arıburnu, Ana-
şa girmesinin bir felaketle sonuçlanacağından fartalar ve Ece limanını kapsayan bölgenin
söz ediyordu. Mustafa Kemal’e göre Osman komutanlığını üstiendi.
lIlar bu savaşta tarafsız kalmalıydılar. Hele Çanakkale Boğazı’nı ele geçirmek isteyen
Almanya’nın yanında savaşa girmenin fela İngiliz ve Fransızlar 25 Nisan 1915’te Gelibolu
ketle sonuçlanacağım, çünkü iki cephede bir Yarımadası’nın Seddülbahir ve Arıburnu böl
den savaşmak zorunda kalacağı için Alman gelerine asker çıkardılar. Düşman askerleri
ya’nın yenileceğini vurguluyordu. nin ilerleyişi Mustafa Kemal’in çabalarıyla
durdurularak kıyıya kadar geri püskürtüldü.
B irinci Dünya Savaşı Y ılları Mustafa Kemal 1 Haziran’da albaylığa (mira
28 Temmuz 1914’te Avusturya’nın Sırbistan’a lay) yükseltilerek A nburnu Cephe Komutan
ATATÜRK 119
lığı görevine getirildi. Ağustosta Anafartalar nun kurulmasından cayıldı; Mustafa Kemal
Cephe Grubu Komutanlığı’na atanarak güçlü yeniden doğu cephesine dönerek 2. O rdu’nun
İngiliz ve Fransız donanmasının Çanakkale komutanlığına geçti.
Boğazfndan geçmesine izin vermedi (bak. Bağdat ve Irak’ın geri alınması amacıyla
Ç a n a k k a l e Sa v a ş l a r i ). Alman General Falkenhayn komutasında Yıl
Çanakkale Savaşları Mustafa Kemal’in yaşa dırım Orduları Grubu kurulmuştu. Temmuz
mında bir dönüm noktası oldu. Ülke içinde ve 1917’de Mustafa Kemal Yıldırım Orduları
dışında komutanlık yeteneğini kanıtlayarak G rubu’na bağlı 7. Ordu Komutanlığı’na atan
büyük bir üne kavuşan Mustafa Kemal, Ocak dı. Ama bu görevinde, emrindeki Alman su
1916’da Edirne'deki 16. Kolordu Komutanlı bayları kollayan, yöredeki aşiretlerle kurduğu
ğına getirildi. Şubat ayında kolordusu ile do ilişkilerde Alman çıkarlarını gözeten Falken
ğuya gönderildi ve 1 Nisan’da tuğgeneralliğe hayn ile anlaşamadı. Mustafa Kemal 3. Kol
(mirlivalığa) yükseltildi. Mustafa Kemal bu ordu Komutam İsmet Bey’in de görüşlerini
görevi sırasında Ruslar’ın ilerleyişini durdura alarak durumu bir raporla başkomutanlığa ve
rak Muş ve Bitlis’i geri aldı. 1916 sonlarında Sadrazam Talat Paşa’ya bildirdi. Raporu be
2. Ordu komutan vekilliğine atandı. Bu ordu nimsenmeyince, görevini bırakarak İstanbul’a
nun kurmay başkanı olan Albay İsmet Bey geldi.
(İnönü) ile ilk kez burada tanışarak arkadaş 1917’nin sonlarında Alman İmparatoru II.
oldular. Wilhelm’i ziyaret için Almanya’ya giden Veli
Bu sırada İttihat ve Terakki yöneticileri ye aht Vahideddin’in yaveri olarak geziye katıl
ni düşler peşindeydiler. Hicaz Kuvve-i Seferi- dı. Yol boyunca düşüncelerini geleceğin padi
yesi adında bir ordu kurarak komutanlığını şahına aktardı. Yurda dönerken rahatsızlana
Mustafa Kemal’e vermek istiyorlardı. Amaç rak tedavi için bir süre Viyana ve Karlsbad’a
ları kutsal yerleri kurtarmaktı. Mustafa Ke gitti. Bu sırada Padişah Sultan Reşad ölmüş,
mal Şam’a giderek durumu inceledikten sonra tahta VI. Mehmed Vahideddin çıkmıştı. Va-
bu görevi kabul etmedi. Bunun üzerine ordu hideddin, tahta çıkmasından birkaç gün sonra
Hayat Yayınları
Çanakkale
Savaşları (1915)
sırasında
kom utanlık
yeteneğini
.4 * kanıtlayan
A* •
Mustafa Kemal
yurtiçinde ve
dışında büyük ün
kazanmıştı.
120 ATATÜRK
Mustafa Kemal’i İstanbul’a çağırttı. Bu du rilmiş ve eski İttihatçı önderler tutuklanmaya
rumdan yararlanan Mustafa Kemal padişah başlamıştı.
ile birkaç kez görüştüyse de etkili olamadı. Mustafa Kemal’in İstanbul’daki en verimli
Çünkü Vahideddin kısa sürede Enver ve Ta görüşmeleri eski silah arkadaşlarıyla oldu.
lat paşaların etkisine girmişti. Sonunda Mus Bunlar ilerde Kurtuluş Savaşı’nın da öncü
tafa Kemal ikinci kez, Filistin’de bulunan ve kadrolarını oluşturacaktı. Şişli’de tuttuğu ev
Liman von Sanders komutasındaki Yıldırım Kurtuluş Savaşı hazırlıklarının yapıldığı bir
Ordulan Grubu’na bağlı 7. Ordu Komutanlı- merkez olmuştu. Buradaki toplantılarda Kâ
ğı’m kabul ederek Suriye’ye gitti. zım (Karabekir), İsmet (İnönü), Refet (Be
Hazırlıklarını tamamlayan İngilizler 18-19 le), Ali Fuat (Cebesoy), Rauf (Orbay) ve Fet
Eylül 1918’de üstün kuvvetleriyle bu cephede hi (Okyar) beylerle birlikte soruna çözümler
saldırıya geçtiler. Mustafa Kemal’in emrinde aramaktaydı. Özellikle Kâzım Bey, Anado
ki 7. Ordu ilk saldırılan durdurarak geri çekil lu’ya geçerek mücadeleyi oradan yürütmeyi
di ve Halep’in kuzeyinde mevzilendi. 25-26 savunuyordu. Mustafa Kemal de bu düşünce
Ekim günlerinde saldınya geçen İngiliz ve yi benimsemeye başlamıştı. Yurdu İstan
Arap kuvvetlerini durdurarak yenilgiye uğrat bul’dan kurtarma olanağının kalmadığı ortaya
tı. Ancak savaş bütünüyle yitirilmiş, 30 Ekim çıkmıştı. Ama Mustafa Kemal Anadolu’ya
1918’de Mondros Mütarekesi imzalanarak geçişinin belli bir yetki ve görevle olmasını
Osmanlı İmparatorluğu savaştan çekilmişti. istiyordu. Bu olanağı sağlayacak iyi bir fırsat
Aynı tarihte Mustafa Kemal, Yıldınm Ordu çok geçmeden ortaya çıktı. Samsun ve çevre
lan Grubu Komutanlığı’na atandı. Bu yeni sindeki Rumlar bağımsız bir Rum Pontos
görevi sırasında mütarekenin yoruma açık Devleti kurma girişimi içindeydiler. Bu du
maddelerine açıklık getirilmesi için İstanbul’a rum Türkler’i rahatsız ediyor ve çatışmalann
sürekli telgraf çekmekteydi. Çünkü İngilizler çıkmasına neden oluyordu. İşgalci devletlerin
bu maddelerden yararlanarak İskenderun’u Rumlar’ın yanını tutarak müdahale tehditleri
işgale hazırlanıyorlardı. Mustafa Kemal bu iş ne karşı Damat Ferid hükümeti bölgeye Mus
gale direneceğini, eğer İstanbul’daki hükümet tafa Kemal Paşa’yı 9. Ordu müfettişi olarak
tersini düşünüyorsa kendisini görevden alma atadı. Böylece Mustafa Kemal çok geniş bir
sını bildirdi. Bu arada olası işgale ve saldırıla bölgeyi denetleme, buradaki vali ve komutan
ra karşı Antep ve Maraş yöresinde halka silah lara emir verme yetkisiyle donatıldı. İstanbul’
dağıttı. Kasım 1918’de Yıldınm Ordulan da padişah, sadrazam ve arkadaşlarıyla son
Grubu kaldınlınca İstanbul’a döndü. görüşmelerini yaparak İzmir’in işgalinden bir
gün sonra, 16 Mayıs 1919’da Bandırma vapu
İşgal İstan b ul'u nd a ruyla Samsun’a hareket etti. Mustafa Kemal’
13 Kasım 1918 günü Haydarpaşa’da trenden in 19 Mayıs günü Samsun’a ulaşmasıyla Tür
inen Mustafa Kemal düşman gemilerinin za kiye’nin yaşamında 1923 yılına kadar sürecek
fer bayraklarını çekerek İstanbul’a girişiy yeni bir mücadele dönemi başlıyordu.
le karşılaştı. Bu görüntü karşısında son
derece sinirlenen Mustafa Kemal yanındaki Bağım sızlığa A çılan Yol
üzgün yaverine, “geldikleri gibi giderler” di I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı
yordu. İmparatorluğu’nun imzaladığı Mondros Mü
Mustafa Kemal o günlerde işbaşında bulu tarekesi çok ağır koşullar içeriyordu. M ütare
nan ya da siyasal yaşamda etkin bir yeri olan keyi izleyen günlerde imparatorluk içinde bü
herkesle ilişki kurmaya çalışıyordu. Görüş yük bir kaynaşma baş göstermişti. İtilaf Dev-
melerinde onlan tanımaya çalışıyor, güvenilip letler’i mütareke koşullannı çiğnemekte,
güvenilmeyeceğini anlamak istiyordu. Padi Anadolu paylaşılıp işgal edilmekteydi. Öte
şahla konuşmalannda da yeni bir hükümet yandan, mütarekenin ilanım izleyen günlerde
kurularak kendisinin harbiye nazın olmasını yurdun dört bir yanında Müdafaa-i Hukuk ör
önerdiyse de bir sonuç elde edemedi. Öte gütleri oluşturulmaya başlanmıştı. Özellikle
yandan Damat Ferid Paşa sadrazamlığa geti düşman işgalinin beklendiği yörelerde bu ko
ATATÜRK 121
nuda gözle görülür bir canlılık vardı. Bu ör lük ve geleceğin tehlikede olduğunu duyuru
gütler silahlı bir mücadeleyi örgütlemekten yordu. Ulusun bağımsızlığını gene ulusun kesin
çok, dünya kamuoyunu aydınlatmak ve etki kararı ve direnişinin kurtaracağını, ulusun se
lemek, böylece ülke bütünlüğünü korumak sini dünyaya duyurabilmek için her türlü etki
amacına yönelmişlerdi. Direnme düşüncesi ve denetimden kurtulmuş ulusal bir kurul
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden son oluşturmanın zorunlu olduğunu vurguluyor
ra güç kazanmaya başladı. İzmir yöresinde du. Bunun için Anadolu’nun en güvenli yeri
Yunan ordusunun ilerleyişine karşı direnenle olan Sivas’ta bir kongre toplanmasını öner
re “Kuva-yı Milliye” (Ulusal Kuvvetler) den mekteydi.
di. Bu ad giderek ulusal kurtuluş mücadelesi Amasya Tamimi’yle Mustafa Kemal Mond
veren tüm hareketleri kapsadı. ros M ütarekesinin hükümlerine uyulmaması
Mustafa Kemal böylesi güç günlerin yaşan çağrısında bulunuyor, ve İstanbul hükümetine
dığı bir dönemde Samsun’a çıktı. Tek çözü açıkça karşı çıkıyordu. Harbiye nazırının İs
mün ulus egemenliğine dayalı bağımsız bir tanbul’a dönmesini istemesi üzerine 8 Tem-
Türk devleti kurmak olduğunu düşünüyordu. muz’da askerlikten ayrıldı. Ertesi gün Erzu
“Ya istiklâl ya ölüm” sloganıyla özetlediği bu rum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başkanlı
görüşünü uygulamaya geçirmek için hemen ğına seçildi. 23 Temmuz’da topladığı Erzu
çalışmalara başladı. Samsun’a çıktığı günden rum Kongresi’nde ulusal sınırlar içindeki yurt
başlayarak Anadolu’daki asker-sivil üst düzey topraklarının birbirinden ayrılmaz bir bütün
görevlilerle bir iletişim ağı oluşturdu. Anado olduğu, yurdun yabancı işgaline karşı savunu
lu’daki ulusalcı kuruluşlara gizli bir bildirge lacağı, bu görevi yerine getirmek için İstanbul
göndererek işgallere karşı mitingler düzenlen hükümeti yetersiz kaldığında geçici bir hükü
mesini, düşman saldırısına karşı yoğun bir çe met kurulacağı karara bağlandı. Dokuz kişilik
te savaşma başlanmasını istedi. 21-22 Hazi- bir temsilciler kurulu (Heyet-i Temsiliye) se
ran’da Amasya’da yayımladığı bildirgede çildi. 4-11 Eylül tarihleri arasında toplanan Si
(Amasya Tamimi), İstanbul’daki hükümetin vas Kongresi’nde ise Erzurum Kongresi’nin
görevini yerine getiremediğini, ulusal bütün kararları bütünüyle benimsendi. Anadolu ve
Hayat Yayınları
4-11 Eylül 1919'da toplanan Sivas Kongresi'nde bir Heyet-i Temsiliye seçilerek başkanlığına Mustafa Kemal
getirildi.
122 ATATÜRK
Hayat Yayınları
Mustafa Kemal
sık sık çıktığı y u rt
gezilerinde
özellikle
çocuklara büyük
ilgi ve sevgi
gösterirdi.
124 ATATÜRK
antlaşmanın imzalanmasını gerçekleştirerek da, uzun süredir hasta olan annesi Zübeyde
dünya devletlerinin yeni Türk devletini tanı Hanım da İzmir’de ölmüş Karşıyaka Mezarlı-
masını sağlamaya kalmıştı. Savaş alanlarında ğı’na gömülmüştü. 27 Ocak günü İzmir’e gi
zafer kazanıldıktan sonra Lozan’da diplomasi den Mustafa Kemal annesinin mezarını ziya
alanında yem bir mücadeleye girişiliyordu ret etti. 29 Ocak’ta ise İzmir’e ilk gelişinde
(bak. L o z a n B a r iş A n t la ş m a s i ). tanıştığı Latife Hanım’la evlendi. Bu arada,
yeni Türk devletinin izleyeceği ekonomik po
C u m h uriye te Doğru litikaları belirlemek için İzmir’de toplanan İk
Mudanya Ateşkes Antlaşmasinın imzalan tisat Kongresi’ni 17 Şubat’ta bir konuşmayla
masından sonra Lozan barış görüşmelerinin açtı.
ön hazırlıklarına başlandı. Bu sırada İtilaf 1 Nisan 1923’te Türkiye Büyük Millet Mec
Devletleri 27 Ekim’de verdikleri bir notayla lisi yeni seçimlerin yapılması kararını aldı.
barış görüşmelerine Türkiye Büyük Millet Yapılan seçimlerden sonra 11 Ağustos 1923’te
Meclisi hükümetiyle birlikte İstanbul hükü İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi açılarak
metinin de katılması için çağrıda bulundular. çalışmalarına başladı; Mustafa Kemal yeni
Amaçlan, görüşmelerde Türk tarafını böle den Meclis Başkanlığı’na seçildi.
rek güçsüzleştirmekti. Kurtuluş Savaşı boyun Meclisin açılmasından hemen önce Mustafa
ca düşmanla işbirliği ederek ulusal mücadele Kemal, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i H u
yi engellemeye çalışan padişah ve onun İstan kuk Cemiyeti’nin Halk Fırkası’na dönüşeceği
bul’daki hükümeti, bunu fırsat bilerek Türki ni açıklamıştı. Yeni Türk devletinin bu ilk si
ye Büyük Millet Meclisi’ne banş görüşmele yasal partisi 9 Eylül’de resmen kuruldu ve 11
rinde işbirliği önerdi. Eylül’de Mustafa Kemal genel başkanlığa se
Bu durum karşısında Mustafa Kemal, Tür çildi. 6 Ekim 1923’te Şükrü Naili (Gökberk)
kiye Büyük Millet Meclisi’ne saltanat ile hila Paşa komutasındaki birlikler İstanbul’a girdi.
fetin aynlarak saltanatın kaldırılmasını öner Meclisin aldığı bir kararla 13 Ekim 1923’te
di. Meclisteki konuşmasında Türk ulusunun Ankara, Türk Devleti’nin başkenti ilan edil
artık kendi bağımsız devletini kurduğunu, bir di. Bu karara İngiltere, Fransa, İtalya tepki
daha hiçbir biçimde monarşik yönetimi kabul gösterdilerse de Türkiye Büyük Millet Meclisi
etmeyeceğini vurguladı. Bu konuşmanın ar kararını uygulamaktan caymadı.
dından saltanatın kaldmlmasına ilişkin yasa 1
Kasım 1922’de Meclis’te oybirliğiyle kabul C u m h u riy e t'in İlanı ve T epkiler
edilerek saltanata son verildi. Bu yasada ege Kurtuluş Savaşı koşullarında hazırlanan
menliğin Türk ulusunda olduğu ve bu ege 1921 Anayasası’nın getirdiği hükümet sistemi
menliği Türkiye Büyük Millet Meclisi tüzel ne göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi
kişiliğinin devredilemez ve vazgeçilemez bir arasından tek tek bakanlan seçiyor ve bakan
biçimde temsil ettiği belirleniyordu. Kişi ege lar doğrudan meclise karşı sorumlu oluyordu.
menliğine dayalı İstanbul hükümeti, İstanbul’ Bir başbakan bulunmuyor, bakanlardan biri
un işgal edildiği 16 Mart 1920’den sonra yok toplantılan yönetiyordu. Bu meclis hükümeti
sayılıyordu. Halifeliğin Osmanlı H anedanina sistemi Kurtuluş Savaşı yıllarında pek önemli
ait olduğu, bilgi ve karakter bakımından en aksaklık göstermeden işlemişti. Ama yeni dö
uygun hanedan üyesinin Türkiye Büyük Mil nemde sık sık, çözülmesi uzun zaman alan hü
let Meclisi tarafından halife seçileceği belirti kümet bunalımlarına neden oluyordu. Öte
liyordu. Son Osmanlı Padişahı VI. Mehmed yandan, anayasada devlet başkanlığı kurumu-
Vahideddin’in 17 Kasım’da İstanbul’dan kaç nun bulunmaması da sorun yaratmaktaydı.
ması üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi er Bu nedenle anayasada köklü bir değişiklik ge
tesi gün halifeliği ondan alarak yerine Abdül- rekiyordu.
mecid’i (bak. ABDÜLMECİD EFENDİ) seçti. 25 Ekim 1923 günü çıkan bir hükümet bu
Mustafa Kemal halkın saltanatın kaldırıl nalımının çözülememesi üzerine, Mustafa Ke
masını nasıl karşıladığını gözlemlemek için 13 mal çok önceden oluşturduğu bir düşünceyi
Ocak 1923’te bir yurt gezisine çıktı. Bu sıra uygulamaya koydu. 29 Ekim 1923’te Türkiye
ATATÜRK 125
Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal’in öne çıkarılan Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin Birleş
risiyle Cumhuriyet’i ilan etti. Oybirliğiyle alı tirilmesi) yasasıyla atıldı. Osmanlı Devleti’n-
nan bu kararın hemen ardından yapılan se de dinsel eğitim veren okullar ile medreseler
çimde Mustafa Kemal gene oybirliğiyle Tür birbirinden ayrı kuruluşlardı. Devlet dinsel
kiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı se eğitim veren kurumlan denetleyemiyordu.
çildi. Öte yandan, birçok azınlık okulu da başına
Cumhuriyet’in ilanını tepkiyle karşılayan buyruk hareket ediyordu. Çıkanlan yasa ile
saltanat yanlısı tutucu çevreler tek dayanak bütün eğitim kuruluşlan Maarif Vekâleti’ne
olarak halifeliğe sarıldılar. Cumhuriyet’e kar (Eğitim Bakanlığı) bağlandı.
şı olanlar halifenin etrafında toplanmaya baş Kurtuluş Savaşı’nın olağanüstü koşulların
ladılar. Halife Abdülmecid de giderek kendi da hazırlanmış olan 1921 Anayasası bir dev
ni güçlü görmeye başlamış, devlet işlerine ka rim anayasasıydı. Ne var ki Cumhuriyet’in ila
rışmamak ve yalnızca din işleriyle uğraşmak nıyla koşullar değişmiş yeni bir dönüşümler
koşuluyla halife seçilmesine karşın tam tersi evresine girilmişti. Artık Türkiye’nin yeni bir
bir davranış içine girmişti. Yalnızca “Müslü anayasaya gereksinimi vardı. Türkiye Büyük
m anların Halifesi” sıfatını taşıyacağı saptan Millet Meclisi’nde uzun tartışmalardan sonra
mışken Abdülmecid Efendi “Han”, “Peygam 20 Nisan 1924’te yeni anayasa kabul edildi.
ber Halifesi” gibi sıfatlan da kullanıyordu. Bu anayasada Mustafa Kemal’in “Hakimiyet
Ayrıca bir devlet başkanı gibi davranıyor, cu kayıtsız şartsız milletindir” ilkesi de yer alı
ma namazlarını büyük bir törenle kılıyordu. yordu.
Bu arada “ulusal hükümet”in İstanbul’daki Saltanatın kaldınlması ve Cumhuriyet’in
temsilcisi Refet (Bele) Paşa, tutumuyla hali ilanıyla eski toplumsal düzenin tümüyle orta
feye destek veriyordu. Cumhuriyet’in ilanına dan kaldırılacağının anlaşılması üzerine Mus
karşı çıkan Rauf (Orbay) Bey ve Dr. Adnan tafa Kemal ve arkadaşlarına karşı yoğun di
(Adıvar) gibi Mustafa Kemal’in bazı eski ar renme başlamıştı. Direnmelerin odağı genel
kadaşları da halifeden yana tavır alıyorlardı. likle dinci ve saltanat yanlısı çevrelerdi. Ayrı
Meclis içindeki tutucu milletvekilleri ise hali ca, Mustafa Kemal ile bazı eski mücadele ar
feye siyasal güç kazandırmak için çalışıyorlar kadaşları arasında da görüş aynlıklan ortaya
dı. Halifeyi meclisin ve devletin başı, meclisi çıkmıştı. Rauf (Orbay) Bey, Refet (Bele) Pa
de halifenin danışma organı olarak gösterme şa, Kâzım Karabekir, Ali Fuat (Cebesoy)
ye başlamışlardı., Paşa ve Dr. Adnan (Adıvar) gibi kişiler
Oysa Mustafa Kemal ve arkadaşları halife Cumhuriyet’in ilanına ve halifeliğin kalaınl-
liği, Türkiye’nin çağdaşlaşması için zorunlu masına karşı çıkmaktaydılar. Eski İttihatçılar
olan sosyal ve laik içerikli dönüşümlerin ile saltanat ve halifelik yanlıları tarafından
önündeki en büyük engel olarak görüyorlar desteklenen bu kişiler sonunda Mustafa Ke
dı. Üstelik, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı mal’in çevresinden koparak onun karşısında
nın temeli olan “halk egemenliği” ilkesiyle yer aldılar. Rauf Bey ve arkadaşları Cumhuri
tanrı egemenliğinin simgesi “halifelik” çeliş yet Halk Fırkası’ndan istifa ederek 17 Kasım
mekteydi. Yeni Cumhuriyet’in gelişmesi için, 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’m
saltanattan sonra halifeliğin de kaldınlması kurdular. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’
zorunluydu. Gelişen olaylann da etkisiyle, 3 nin kurulmasını Mustafa Kemal olumlu kar
Mart 1924’te çıkarılan bir yasayla halifelik şılamış, çok partili demokrasiye geçişte bir
kaldınldı. Böylece, din ile devlet işlerinin ay- adım olarak yorumlamıştı. Ancak yeni parti
nlması anlamına gelen laikliğin ilk adımı atıl ye sahip çıkan çevreler Cumhuriyet’e karşı
mış oldu. Aynı gün çıkarılan başka bir yasay şiddetli bir kampanyaya giriştiler.
la, her türlü din işlerini düzenleyen ve devle Bu gergin hava sürerken 13 Şubat 1925’te
tin işlemlerinin dine uygun olup olmadığını Şeyh Said doğuda bir ayaklanma başlattı. Hü
denetleyen Şeriye ve Evkaf Vekâleti de (Din kümet sert ve kararlı bir biçimde Cumhuri
İşleri ve Vakıflar Bakanlığı) kaldırıldı. Laik yet’e yönelen bu eylemin üzerine yürüdü. Bazı
lik konusunda bir başka adım, gene aynı gün yerlerde seferberlik kararı alınırken bir yan
126 ATATÜRK
Çağdaş dünya ile uyum sağlamanın gerekli Büyük Millet Meclisi’ni açış konuşmasında
olduğu bir başka alan da kullanılan takvim ve “Büyük Türk milleti cehaletten az emekle kı
ölçü birimleriydi. Ayların, Ay’ın hareketi sa yoldan ancak kendi güzel asil diline kolay
ne göre belirlendiği İslami takvim ve saat dış uyan böyle bir vasıta ile sıyrılabilir. Bu okuma
dünya ile olan ilişkileri güçleştiriyordu. 26 yazma anahtarı ancak Latin esasından alman
Aralık 1925’te bir yasa ile miladi takvim ve Türk alfabesidir” diyordu. Aynı gün çıkarılan
uluslararası saat sistemi kabul edildi. Hafta bir yasayla yeni Türk alfabesi kabul edildi.
tatili cumadan pazar gününe alındı. 1931’de Mustafa Kemal kurduğu Cumhuriyet’in de
ise ölçü birimleri de değiştirilerek arşın ve ok mokratik olmasını, çok partili yaşama geçil
ka yerine metre ve kilo sistemleri kabul mesini istiyordu. Mecliste yalnızca Cumhu
edildi. riyet Halk Fırkası milletvekillerinin bulunma
Cumhuriyet Halk Fırkası’nın II. Büyük sı hükümetin denetlenmesini ve eleştirilmesi
Kongresi 15-20 Ekim 1927’de Ankara’da top ni engelliyordu. Yurt gezilerinde hükümete
landı. Mustafa Kemal bu toplantıda okuduğu yönelik birçok şikayetle karşılaşınca ikinci bir
Nutuk’ta, Kurtuluş Savaşı’nm ve Cumhuri siyasal partinin kurulmasına karar verdi. Bu
yet’in ilk dört yılının siyasal dökümünü yaptı amaçla Fethi (Okyar) Bey’i bir siyasal parti
ve Cumhuriyet’in gelişme çizgisini açıkladı. kurmakla görevlendirdi. Böylece 12 Ağustos
Mustafa Kemal’in gerçekleştirdiği en 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu.
önemli ve uygulanması en güç atılımlardan bi Mustafa Kemal kurulan yeni partinin progra
risi kuşkusuz yeni Türk alfabesinin kabulü mına karışmamış, yalnızca gerçekleştirilen
dür. Arap alfabesiyle okuma ve yazmayı öğ köklü dönüşümlerden kesinlikle ödün veril
renmek çok güçtü. Bu durum ülkede eğitim memesini önkoşul olarak koymuştu. Yeni
düzeyinin gelişmesini engelliyordu. Mustafa parti programında, laik düşünceyi benimsedi
Kemal’in emriyle kurulan özel bir kurul Latin ğini, Cumhuriyet’e bağlı olduğunu belirtmişti.
alfabesini temel alan bir Türk alfabesi hazırla Ama, parti örgütü kısa zamanda Cumhuriyet
dı. 1 Kasım 1928’de Mustafa Kemal, Türkiye ve laik düşünce karşıtı kişilerin, saltanat ve
halifelik yanlılarının eline geçti. Bu durum
Ara Güler Arşivi karşısında Fethi Bey ve arkadaşları 17 Kasım
1930’da partiyi kapattılar. Bundan birkaç gün
sonra, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nm kurul
masıyla cesaret bulan gericiler 23 Aralık
1930’da Menemen’de başkaldırdılar. Burada
Kubilay adlı bir yedek subayı öldürdüler. O r
du olayı bastırdı; suçlular askeri mahkemede
yargılanıp cezalandırıldılar.
Mustafa Kemal yeni kurulan Türkiye Cum
huriyeti’nin Türk ulusçuluğuna dayanması ge
rektiği görüşündeydi. Bu ulusçuluğun temelin
de yatan ulus bilincini geliştirmek ve yaygın
laştırmak amacıyla 15 Nisan 1931’de Türk Ta
rihi Tetkik Cemiyeti’ni kurdu. Sonradan Türk
Tarih Kurumu adını alan bu kuruluş ulusun
geçmişine ilişkin çalışmalara başladı.
Ülkede herkes Türkçe konuşmaktaydı,
ama iş yazı diline döküldüğünde Arapça,
Farsça, Türkçe karışımı Osmanlıca kullanılır
dı. Medreselerde bilim dili Arapça’ydı. Bu
durum ülkede kültürün gelişmesini engelli
Mustafa Kemal'in gerçekleştirdiği en önem li
dönüşüm lerden birisi yeni Türk alfabesinin kabulü yordu. Mustafa Kemal Türkçe’nin arılaştırıl-
olm uştur. ması ve bir kültür dili olması için araştırmalar
128 ATATÜRK
yapmak amacıyla 12 Temmuz 1932’de Türk mayarak çıktığı yurt gezisi hastalığının daha
Dili Tetkik Cemiyeti’ni kurdu. Sonradan da ilerlemesine yol açarak onu yatağa düşür
Türk Dil Kurumu adını alan bu kuruluş Türk dü. Tüm çabalara karşın 10 Kasım 1938 Per
çe’nin kurallarını saptadı. Devlet yazışmala şembe sabahı saat 9.05’te İstanbul’da Dolma-
rında herkesin anlayacağı bir Türkçe kullanıl bahçe Sarayı’nda öldü. Cenazesi 19 Kasım’da
maya başlandı. İstanbul’dan Ankara’ya götürülerek büyük
Günlük yaşamda zorluk çıkaran sorunlar bir törenle Etnografya Müzesi’ndeki geçici
dan biri de soyadı yasasıyla çözüldü. 21 Hazi kabre kondu. 10 Kasım 1953’te cenazesi tö
ran 1934’te çıkarılan bir yasayla herkese soy renle, Ankara Rasattepe’de yapılan Anıtka
adı alma zorunluluğu getirildi. Türkiye Büyük bir’e taşındı (bak. A n it k a b İ r ).
Millet Meclisi Mustafa Kemal’e oybirliğiyle
Atatürk soyadını verdi ve bu adı ondan baş A ta tü rk İlkeleri
kasının almasını yasakladı. A tatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulu
Lozan Barış Antlaşmasinın imzalanmasıy şu ve gelişmesi için verdiği uğraş sırasında ge
la Türkiye uygar dünyada öbür uluslarla eşit liştirdiği ve çağdaş Türkiye’nin temellerini
koşullarda yerini almıştı. Atatürk, savaşarak oluşturan ilkelerin başında Cumhuriyetçilik
kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika gelir. Osmanlı İmparatorluğu’nda egemenlik
ilkesini “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözleriyle tek kişide, padişahta toplanmıştı. Yeni Türki
açıklamaktaydı. Böylece Türkiye geçmişin ye Cumhuriyeti’nde ise egemenlik ulusun
kötü anılarını silerek sorunlara barış içinde elinde olacak ve halk bu egemenliği belirli sü
çözüm arayacağını ilan ediyordu. Bu dönem reler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla
de çıkan Musul sorunu, Batı Trakya’daki so kullanacaktı. A tatürk’e göre, devlet başkanı-
runlardan kaynaklanan Türk-Yunan anlaş nın da belirli bir süre için seçildiği Cumhuri
mazlığı, Boğazlar ve Hatay sorunları bu ilke yet, halkın kendi kendini yönetmesi demek
çerçevesinde çözüldü. olan demokrasi için de en uygun siyasal sis
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, devletin eko temdi.
nomik olanaklarının sınırlılığı da göz önünde A tatürk’ün en büyük başarılarından biri
tutularak, sanayileşmede özel sektöre öncelik de, 20. yüzyılın başında Türkiye için çok yeni
tanıyan bir ekonomi politikası izlenmişti. bir kavram olan ulusçuluğu topluma benim
Devletin ekonomik etkinlikleri altyapı yatı setmesi olmuştur. Ulusçuluk, ulusal devlet
rımları ve Türkiye’deki yabancı sermayeli ku kurma, ulusal bir siyaset uygulama ve çağdaş
ruluşların ulusallaştırılması ile sınırlı kalmıştı. laşmanın temelidir. Atatürk ulusçuluğu, ulu
Ama, ekonomide beklenen gelişme sağlana sun dil, tarih, kültür alanlarındaki bilincini
madı. Ayrıca, 1930 Büyük Dünya Bunalımı geliştirmeyi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağım
tanm a dayalı Türkiye ekonomisi üzerinde sızlığını korumayı ve Türk toplumunu çağdaş
olumsuz bir etki yarattı. Bu durum, devletin laştırmayı amaç edinmiştir. Başka devletlerin
ekonomik yaşamda daha önemli ve etkin bir bağımsızlığına saygı gösteren bu ulusçuluk ya
rol üstlenmesi gereğini ortaya çıkardı. Devlet yılmacılığa karşıdır. Atatürk ulusçuluğu ırkçı
çilik temel ekonomi politikası olarak benim lığa değil Türk ulusunun ulusal ülkü ve amaç
sendi. Varlıklarını bugün de sürdüren Sümer- larına olan bağlılığa, Türk devletinin ulusu ve
bank ve Etibank gibi kuruluşlar oluşturuldu. ülkesi ile bölünmez bir bütün oluşturduğu il
Sanayileşmenin yönlendirilmesi için Beş Yıl kesine dayanır. Birleştirici, bütünleştirici ulus
lık Sanayi Planları hazırlandı ve uygulandı. gerçeğine bağlı, ulusal bilinci geliştiren, yayıl
Bu yoğun ve yıpratıcı çalışmaların sonunda macılığı ve ümmetçiliği reddeden laik bir
A tatürk’ün sağlığı bozulmaya başlamıştı. Ya ulusçuluktur.
kalandığı siroz hastalığının belirtileri Laiklik, din ile devlet işlerinin birbirinden
1936’da görülmekle birlikte kesin tanı 1938 ayrılması, devlet işlerinin ve hukuk kuralları
M art’ında konabildi. Yurtiçinden ve dışından nın dine değil akla ve bilime dayandırılması
birçok doktorun çabasına karşın hastalık hızla anlamına gelir. Laiklik ilkesi kişiye din konu
ilerledi. Doktorların karşı koymalarına aldır sunda özgürlük tanınmasını kişinin dini inanç-
ATATÜRK 129
lanndan ötürü farklı işlem görmemesini de biridir. Türkiye bu aşamaya, ümmet temeline
içerir. A tatürk’ün öncülüğünde gerçekleştiri dayalı Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları
len, saltanatın ve halifeliğin kaldınlması, öğ üzerinde ilk ulusal devleti kuran A tatürk’ün
retimin birleştirilmesi, tekke ve zaviyelerin gerçekleştirdiği atılımlarla gelmiştir. Saltana
kapatılması laikliğin gerçekleşmesi doğrultu ta, askeri yönetime ve din kurumlarına dayalı
sunda atılan önemli adımlardır. Böylece Tür Osmanlı Devleti’nin yerine, Atatürk ilkeleri
kiye’nin çağdaşlaşması yolundaki önemli bir ne ve devrimlerine dayanan çağdaş ve laik bir
engel ortadan kaldırılmış, aynca anayasaya devlet kurulmuştur. (Ayrıca bak. TÜRKİYE.)
laiklik ilkesi konarak Türkiye Cumhuriyeti’n-
de din ve vicdan özgürlüğü anayasa güvencesi ATATÜRKÇİÇEĞİ kışın çiçeklenen güzel bir
altına alınmıştır. süs bitkisidir; ama gerçek çiçekleri için değil,
Halkçılık ilkesi, egemenliğin kaynağının bu küçücük san çiçekleri çevreleyen parlak
ulus olması gerçeğine dayanır; her şeyin halk kırmızı renkli bürgülerinin alımlı görünümü
için, halk tarafından yapılmasını, yasalar nedeniyle yetiştirilir. Bürgü ya da brakte
önünde mutlak eşitliği ve herhangi bir kişi, denen bu özel yapraklar, çiçeklerin altındaki
aile ya da toplum kesimine ayncalık tanınma çepeçevre dizilişi ve canlı renkleriyle taçyap-
masını içerir. Toplumdaki sınıf çatışmasını raklan andınr. Atatürkçiçeğinin bürgüleri be
reddederek, toplumsal düzenin ve dayanış yaz, pembe, alacalı ve çizgili olan çeşitleri de
manın; toplumdaki farklı kesimlerin çıkarları üretilmiştir. Ama kırmızı bürgülü olan doğal
arasında uyumun sağlanması gereğini ortaya biçimi daha yaygındır ve daha çok yetiştirilir.
koyar. Bitkinin oval yaprakları oldukça derin yarıklı,
A tatürk’ün Devrimcilik ilkesi, Türkiye tüysüz ve parlak yeşil renktedir.
Cumhuriyeti’nin çağdaş uygarlık düzeyine Sütleğenle aynı familyadan olan atatürkçi-
çıkmasına engel olan eski kurum ve düşünce çeği (Euphorbia pulcherrima) kasım-aralık
sistemlerini yıkarak yerlerine yenilerinin geti aylannda çiçek açar. Bu yüzden birçok ülke
rilmesi olarak tanımlanabilir. Bu ilke kalıplaş de Noel’de satılmak üzere seralarda yetiştiri
maya, durağanlığa, çağın gerisinde kalmaya lir ve noelyıldızı adıyla bilinir. Bizim iklimi
karşıdır. Devrimcilik, ülkeyi çağdaş bir top mizde bir saksı çiçeği olan ve 1 metreye kadar
lum durumuna getirmeyi; toplumun sürekli Douglas DickinsINHPA
bir yer tutar. Bu yapıtlar arasında Çankaya’ ve kanatsız olan dişiler solucana benzer. Bir
nin (1961) özel bir yeri vardır. Bu kitap dalın ya da tümseğin üzerine konup ışık
Atay’ın Atatürk’le ilgili anılarını ve Atatürk’ saçarak, kanatlı olan erkekleri çiftleşmeye
ün yaşamöyküsünü içerir. Ayrıca, 1918’den çağınrlar. Dişinin yumurtladığı küçük yumur
1938’e kadar tanık olduğu toplumsal ve siya talardan tırtıla benzeyen larvalar çıkar. Etçil
sal olayları, birçok ünlü kişinin A tatürk’le olan bu larvalar, sümüksü salgılannı izleyerek
ilişkisini ve A tatürk’ün kişiliğini canlı bir avladıkları sümüklüböcek ve salyangozlarla
biçimde betimlemiştir. Atatürk’ün Bana A n beslenir. Larvaların erişkin bir ateşböceğine
lattıkları (1955), Mustafa Kemal’in Mütareke dönüşmesi yıllarca sürebilir.
Defteri (1955) ve Atatürk’ün Hatıraları 1914- Ateşböceğinin ışığı elektrik ışığı gibi sıcak
19 (1965) Atay’ın A tatürk’le ilgili öbür yapıt değil, donuk renkli, “soğuk” bir ışıktır ve
larından bazılarıdır. biyolojik ışıldama denen bir süreçle üretilir
(bak. BİYOLOJİK IŞILDAMA). Bu çok verimli bir
ATEŞBÖCEĞİ. Ateşböceğigiller (Lampyri- ışık üretme yoludur. Bir elektrik ampulü
dae) familyasından birçok böceğe, karanlıkta elektrik enerjisinin ancak yüzde 5’ini ışığa
ışık saçtıkları için ateşböceği denir. 2.000 çevirebilirken, ateşböceği kimyasal enerjisi
kadar türü olan bu uçucu kınkanatlılar en az 5 nin yüzde 90’ını ışığa dönüştürebilir. Tropik
mm, en çok 2 cm uzunluğunda kahverengi ya bölgelerdeki ateşböceklerinin ışığı o kadar
da siyah böceklerdir. En parlak ışıklı ateşbö- parlaktır ki bu ışıkta kitap bile okunabilir. Bu
cekleri tropik bölgelerde, özellikle Güneydo yüzden eskiden Çin, Cava ve Brezilya’da
ğu Asya’da yaşar. Avrupa ve Asya’daki ateş- kafeslere doldurulan ateşböcekleri odalan
böcekleri Lampyris cinsindendir. Bu cinsin en aydınlatmak için lamba yerine kullanılmıştır.
tanınmış türü olan Avrasya ateşböceği (Lam
pyris noctiluca) Türkiye’de de bulunur. Ku
zey Amerika’da ise daha çok Photinus, Pho- ATEŞLİ SİLAHLAR terimi, barut gazının
turis ve Pyrophorus cinsinden ateşböcekleri itici gücüyle mermiyi hedefe atan, büyük
yaygındır. toplardan tüfek, av tüfeği ve tabancaya kadar
Ateşböceklerinin yalnızca erişkinleri göv çeşitli tür ve boyutta silahları kapsar.
delerinin arka ucundaki özel bir ışık organın Ateşli silahlarla mermi atılır. Tüfek, taban
dan ışık saçarlar. Karşı cinsi çiftleşmeye ca gibi küçük çaplı ateşli silahların mermisi
çağırmak için yanıp sönen bu ışığın çakış hedefi çarpma etkisiyle deler. Büyük çaplı,
süresi türden türe değişir. Bazı türlerde, çakar ağır ateşli silahlar olan toplann mermileri ise
denen deniz fenerlerinin ışığı gibi kısa aralık hedefte patlar. Top mermisinin ucuna takılan
larla yanıp söner, bazılarında ise bir kandil tapa adlı bölüm, merminin içindeki patlayıcı
gibi sürekli yanar. maddeyi istendiği zaman patlatır. Bu tapanın
Erişkin ateşböceklerinin ömrü çok kısadır türüne göre, bazı mermiler hedefe çarptığı
ve büyük olasılıkla bu ışıklı uyarı nedeniyle anda, bazılan da hedefe çarpmadan hemen
başka hayvanlara kolay kolay yem olmazlar. önce patlar. Hedefi delip içine saplandıktan
Yalnız bazı kurbağalar ışığa aldırmayıp o sonra patlayan mermiler de vardır.
kadar çok ateşböceği yerler ki sonunda kendi Ateşli silahların en önemli parçası olan
leri de ışık saçmaya başlar. Bazen bir araya namlu çelikten yapılmış bir borudur. Namlu
toplanan bir sürü ateşböceğinin hep birlikte nun ucuna namlu ağzı, geri kalan bölümüne
ışıldaması, yanıp sönen lunapark ışıklan gibi namlu kuyruğu denir. Namlu kuyruğunun
ağaçlan, tarlalan ve bahçeleri aydınlatır. ucunda, içine merminin yerleştiği, hazne âdı
Ateşböceklerinin larvalan da hafif ışıklıdır; verilen bir bölüm vardır. Namlu kuyruğu,
ama bu ışık hem erişkinlerinki gibi yanıp merminin namluya sürülebilmesi için açılıp
sönmez, hem de o kadar parlamaz. kapanabilecek biçimdedir. Ateşli silahlann
Ateşböceklerinin bazı türlerinde erkekler çoğunda haznenin ön bölümünden namlu
de dişiler de kanatlı ve ışıklıdır. Avrasya ağzına doğru uzanan namlu boşluğunda, yiv
ateşböceklerinde ise erkeklerden daha küçük ve set denen sarmal girinti ve çıkıntılar vardır.
ATEŞLİ SİLAHLAR 133
Merminin arkaya yakın bölümünde bulunan, Eski topların namlu kuyruğu kapalıydı.
yumuşak bir metalden, genellikle bakırdan Barut namlu ağzından doldurulur, sıkıştırılır,
yapılmış bir kuşak merminin namlu içine sonra gülle denen taş ya da demirden yapılmış
sıkıca oturmasını sağlar. Silah ateşlenince, mermi, gene namlu ağzından namluya yerleş
mermi namlu içinde ilerlerken setler bu yu tirilir ve namlu kuyruğundaki küçük bir ateş
muşak metal kuşağa gömülerek mermiye leme deliğinden top ateşlenirdi. Modern top
ekseni çevresinde bir dönme hareketi verir. lar, namlu kuyruğundaki kama adı verilen
Bu dönüş, merminin namlu ağzından çıktık kapaklar açılıp kapanarak doldurulur. Günü
tan sonra sapmadan yol almasını sağlar. müzde topların attığı mermilerin içindeki
Ateşli silah cephanesi üç ana bölümden patlayıcının patlamasıyla metal mermi gövde
oluşur. Silah ateşlenince hedefe ulaşan uç si parçalanır. Bu gövdenin şarapnel denen
bölüme mermi çekirdeği denir. İkinci bölüm, parçalan çevreye saçılarak hedefe zarar verir.
yandığı zaman meydana getirdiği basınçla
mermiyi iterek namludan fırlatan sevk baru T o pların Tarihi
tudur. Üçüncü bölüm, içinde sevk barutunun Topu ilk geliştiren ve savaşta kullananların
bulunduğu, mermi kovanı denen tek yanı Çinliler olduğu ileri sürülmüştür. Avrupa’ya
kapalı metal silindirdir. ilk topu, İspanya’yı istila eden Kuzey Afri
Mermi kovanının arka ucunda barutun kalı Berberiler’in getirdiği ve 1305’te Ronda
ateşlenmesini sağlayan kapsül vardır. Tetik kuşatmasında kullandıklan sanılır. Bu konu
çekilince, ateşleme iğnesinin çarpmasıyla ya daki ilk yazılı belgeden de toplann ilk kez
da elektrik akımıyla ateşlenen kapsül kovan 1324’te Metz’deki bir çarpışmada kullanıldığı
daki barutu tutuşturur. Barutun sıcak gaza anlaşılmaktadır.
dönüşmesinden doğan basınç mermiyi ileriye Barutun ana maddesi olan güherçile 13.
doğru iter ve namlu ağzından büyük bir hızla yüzyıldan önce Avrupa’da bilinmediğine gö
fırlamasını sağlar. Tüfek, tabanca gibi küçük re, topun bu tarihten önce Avrupa’da kulla
ateşli silahlarda mermi çekirdeği, mermi ko nılmış olması olanaksızdır. İlk toplara, daha
vanı ve içindeki barut birbirine sıkıca bağlı bir önce kullanılan mancınık gibi mekanik ağır
bütün oluşturur ve fişek diye adlandırılır. silahlann adlannın verilmiş olması, bu silahla-
Mermi çekirdekleri kurşundan yapıldığı için, nn tarihi araştınlırken kanşıklığa yol açmak
hafif silahların mermilerine günlük kullanım tadır.
da daha çok kurşun denir. Bu fişeklerde İlk toplar küçüktü ve tunçtan ya da dökme
mermi çekirdeği mermi kovanından ancak demirden yapılırdı. Döküm tekniği ilkel oldu
ateşlendikten sonra ayrılır. Toplarda ise mer ğu için top boyutları büyüdükçe bu yöntem
mi ile kovan birbirinden ayrılıp içindeki barut kullanılmaz oldu. Büyük toplar kaynakla
miktarı hedefin uzaklığına göre ayarlanabilir. birbirine tutturulan ve demir çemberlerle
bağlanan demir çubuklardan yapılmaya başla
muylu muylu bağı I cjL dı. Bu toplar çok güçlü olmadığı için kurşun
/ / /çs____ ___ , -ş, d2 ya da demir gülle yerine daha hafif olan taş
gülleler kullanılıyordu.
İlk toplar yapım kusurlan nedeniyle ateşle
me sırasında sık sık parçalanıyor ve düşmana
değil topu ateşleyenlere zarar veriyordu. İs-
koçya Kralı II. James, 1460’taki Roxburgh
kuşatması sırasında böyle bir topun yakınında
parçalanmasıyla ölmüştü.
İlk toplardân bazılan o kadar küçüktü ki
şövalyeler bu silahlan at üstünde ateşleyebili
yorlardı. Top boyutları giderek büyüdü ve
17. yüzyılda kullanılm ış bir topun çizimi. Namlu Hussçular’a karşı girişilen din savaşlannda
kuyruğu kapalı olan bu toplar ağızdan doldurulurdu. (1419-34) Bohemyalı General Jan Zizka top
134 ATEŞLİ SİLAHLAR
lan at arabaları üzerine yerleştirdi. Bunlar için, namlu bir kızak üzerinde hareket edebi
sahra toplannın ilk örnekleriydi. len bir kundak üzerine yerleştirildi. Top
İsveç Kralı Gustaf Adolf Otuz Yıl Savaşla- ateşlenince namluyu taşıyan kundak kızak
n ’nda hafif toplar kullandı. Bu toplar özel üzerinde geriye kayıyor, ama bu hareketle
kişilerden kiralanıyor ve sahipleriyle birlikte gerilecek biçimde düzenlenmiş çelik yaylar
geçici olarak orduya alınıyordu. İlk topçu namluyu hemen eski konumuna getiriyordu.
birliğini kuran Fransa Kralı XIV. Louis, Böylece topun her ateşlenişinde namlu önce
1690’da ilk topçu okulunu açtı. geriye, sonra ileriye kaydığı halde bu hareket
Toplarda kullanılan taş güllelerin yerini topun konumunu değiştirmiyordu.
demir ya da kurşundan yapılan ağır gülleler Bu dönemdeki üçüncü gelişme, mermiyi
aldı ve toplar attıklan güllenin ağırlığına göre fırlatmak için kara barut yerine dumansız
sınıflandırıldı. Amerikan Bağımsızlık Savaşı barutun kullanılması oldu.
sırasında, kara savaşlarında 5,4 kilogramlık
gülleler atabilen toplar kullanıldı. Denizde, M odern T o plar
İngiliz Amirali Horatio Nelson’un Victory’si Bir savaşta değişik türden toplara gerek
gibi birinci sınıf bir savaş gemisinin toplan duyulur. Hafif sahra toplarının geniş bir
0,45 kilogramdan 14,5 kilograma, kısa namlu alanda kullanılabilmesi için kolayca yer değiş
lu, yakın menzilli topları da 30 kilograma tirmesi gerekir. Gökyüzüne yöneltilerek seri
kadar gülleler atıyordu.
Deniz ve kara topları yivsizdi, yani namlu-
lann içi düzdü. Bu silahlar 800 metreden uzak
hedeflerde çok etkili olmadığı için, yakın
mesafedeki piyade birliklerine ateş açıldığın
da bile çok sayıda topun bir arada kullanılma
sı gerekiyordu. Bu yöntemi ilk kez Napolyon
uyguladı.
Yivli top namlulan 19. yüzyılın ortasında
kullanılmaya başladı. Atışları daha isabetli
olan bu silahlarla birlikte, yuvarlak güllelerin
yerini sivri uçlu uzun mermiler aldı.
1890’lardaki önemli bir gelişme de silahın
geri tepmesiyle ilgiliydi. Eski toplarda ateşle Modern bir sahra topunun parçaları ve m ermisi.
nen mermi namludan fırlarken, bu etkiyle top
da geriye doğru kayıyordu. Geri tepme denen ateş etmesi istenen uçaksavar topları ise
bu olay topun nişanını bozuyor, her atışta isabet gücünü artırmak için gelişmiş nişan
yeniden nişan almak gerekiyordu. Geri tep alma sistemleriyle donatılmalıdır.
menin topun konumunu bozmasını önlemek Modern topların büyüklüğü kalibre (nam
lunun iç çapı) ya da mermi ağırlığıyla tanımla
nır. Bugüne kadar savaşlarda kullanılan en
büyük toplardan bazıları, II. Dünya Savaşı’n-
da savaş gemilerinde kullanılan 350 ve 400
Sıkışan yayın
itm esiyle top milimetrelik toplardı. Günümüzün güdümlü
yeniden ateşleme
durum una gelir.
füzeler çağında, savaş gemilerine daha küçük
çaplı toplar yerleştirilir. Kara kuvvetlerinin
Top, silin d ird e kara hedeflerine karşı kullandıkları toplar, 11
gaz basıncının ya
da yayın kilogramlık mermi atan toplardan, 43 kilog
yardım ıyla
ateşleme ramlık mermi atan 155 milimetrelik toplara
durum unda
tutulur. kadar uzanan bir çeşitlilik gösterir. Bazı
8u çizimde, modern bir topta geri tepm enin nasıl modern toplar geri tepmesizdir. Bu toplarda
denetim altında tutulduğu görülm ektedir. geri tepmeyi önlemek için, haznedeki sıcak
ATEŞLİ SİLAHLAR 135
gazın bir bölümünün geriye doğru kaçarak kolun çevrilmesiyle dönen çok sayıda namlu
namluyu ileri itmesi sağlanır. dan oluşuyordu. Tümüyle otomatik ilk maki
Obüs, bir tepenin arkasındaki hedeflere neli tüfeği 1884’te Hiram Maxim yaptı. Bu
ateş edebilmek için mermiyi yerle büyük bir silahın tek namlusu vardı ve cephanesi uzun
açı yaparak fırlatacak biçimde tasarlanmış bir bir şeride dizili fişeklerden oluşuyordu.
silahtır. Günümüzde, aynı yöntemle mermi Piyadeler üzerinde çok etkili olan makineli
Photri
tüfek her iki dünya savaşında da yaygın
olarak kullanıldı. Aynca tank ve uçaklara da
izler, hedefin yönünü ve uzaklığını prediktör rulur. Mermi kovanı, barut ve kurşundan olu
denen aygıta bildirir. Prediktör bu bilgileri şan fişek silaha namlunun arka ucundan yer
nişan almak için gerekli açı bilgilerine dönüş leştirilir. Mermi kovanının arkasında ateşle
türür ve elektronik olarak topa iletilir. Top da me kapsülü vardır. Tetik çekildiği zaman
radarın izlediği hedefe otomatik olarak ateş ateşleme iğnesi bu kapsüle çarpar ve ateş alan
eder. Gemilerde de benzer aygıtlar kullanılır. kapsül fişekteki barutu tutuşturur.
Gelişmiş bilgisayar sistemleriyle topçulukta Av tüfeklerinin çoğu çift, pek azı tek nam
her zaman isabetli atış sağlanabilir. Özellikle luludur. Ateşleme sistemi horozsuz, yani içten
açık denizlerde rüzgâr ve dalgalardan ileri çarpmalı olan bugünkü av tüfekleri, ateş et
gelen sallantı topların nişanını bozacağı için, tikten sonra boş kovanı otomatik olarak ata
bütün topların bilgisayar denetiminde aynı cak biçimde tasarlanmıştır. Tüfek boyutu 2 ile
anda ateşlenmesi en güvenilir yöntemdir. 28 kalibre arasında değişir.
Dengeleyici adı verilen ve cayroskop ile çalı Çift namlulu bir av tüfeğinde genellikle
şan (bak. C a y r o s k o p ) aygıtlar da, toplar ya da namlulardan birinin çapı bütün namlu boyun
füzeler ateşlenirken, savaş gemisindeki sal ca değişmez; bu namluya silindir namlu denir.
lantının ateşleme denetim sistemlerince hesa İkinci namluda ise namlu ağzının çapı namlu
ba katılmasına olanak sağlar. kuyruğunun çapından daha küçüktür. Bu tür
daralan namlulara dar ağızlı namlu denir. Dar
T ü fekler ve A v Tüfekleri ağızlı namludan çıkan saçmalar daha dar bir
Küçük çaplı ateşli silahların genel ilkeleri de alanda dağılır. Saçmalar uzun süre dağılma
toplannkiyle aynıdır. Tüfekler ve av tüfekleri dan birlikte yol aldığı için dar ağızlı namlular
omuza dayanarak, tabancalar ise elde tutula uzaktaki hedefler üzerinde silindir namludan
rak ateşlenir. Av tüfeklerinde namlu yivsiz daha etkilidir.
dir. Namlusu yivli olan tüfekler daha uzun Atıcılık sporunda kullanılan tüfekler genel
menzillidir ve atışları daha isabetlidir. Tüfek likle av tüfeğinden daha güçlüdür ve ateşleme
ler kurşun, av tüfekleri saçma atar. Saçma de sırasında hazne bölümünde oluşan yüksek ba
nen bu cephane, tüfek ateşlendiğinde hedef sınca dayanabilen daha kalın ve ağır bir nam
üzerine saçılan çok sayıda küçük metal bilye luyla donatılmıştır. Bazı atıcılık tüfekleri sani
den oluşur. yede 1.000 metreyi aşan bir hızla kurşun atar.
Tüfeğe benzer ilk ateşli silah 1400’lerde ya Atıcılık tüfeğinin boyutu, milimetre ya da inç
pılan ve arkebüz olarak adlandırılan minyatür olarak namlu çapıyla belirtilir.
bir toptu. Çok ağır olduğu için bir desteğe Atıcılık sevilen bir spordur. Uluslararası
dayanarak kullanılıyordu. Namlusu yivsizdi karşılaşmalarda, dünya şampiyonası gibi ya
ve içindeki barut bir fitil yardımıyla ateşle rışmalarda ve Olimpiyat Oyunları’nda çeşitli
niyordu. 1500’lerde daha gelişmiş tüfekler ya menzillerdeki değişik hedeflere ateş edilir
pıldı. Ağızdan doldurulan bu tüfeklerde fitilli (bak. A t ic il ik ).
ya da çakmaklı bir ateşleme sistemi var
dı. 1807’de çarpmalı ateşleme sistemi bulun Tabanca ve R evolverler
du. Bu sistemde, çarpmayla alev alan bir kap Tek elle kullanılmak üzere tasarlanmış ateşli
sül haznedeki barutu ateşliyordu. 1840’larda silahlara tabanca denir. 1550’lerde süvari sila
çakmaklı ve fitilli ateşleme sistemlerinin yeri hı olarak geliştirildiği sanılan ilk tabancalar
ni çarpmalı ateşleme sistemi aldı. kullanışsız ve güvenilmez silahlardı. 17. yüzyı
Yuvarlak kurşun atan bu tüfeklerin atışı lın sonlarında kullanılmaya başlanan çakmak
çok isabetli değildi. Daha 1500’lerde, silah us lı ateşleme sistemi bulununcaya kadar basit ve
taları namluya yiv açmayı denemişlerdi; ama etkili silahlar yapılamadı. Bu sistemde, tetik
gerçek yivli tüfek ancak 1800’lerde ortaya çık çekildiği zaman üzerinde çakmaktaşı bulunan
tı. Tüfeği ağızdan doldurmak namlu içindeki bir çekiç (horoz) çelik bir yüzeye vuruyor ve
yivleri bozduğu için kuyruktan doldurma sis bu vuruş sırasında ortaya çıkan kıvılcım baru
temi geliştirildi. Günümüzde kullanılan tüfek tu ateşliyordu. O dönemde her asker, kılıcı
lerin ve av tüfeklerinin çoğu kuyruktan doldu nın yanı sıra iki tabanca taşıyordu. Ama bu
ATEŞLİ SİLAHLAR 137
tabancaların her atıştan sonra doldurulması madan altı kurşun atılabilir. Bu nedenle bu
uzun ve zor bir işti. tür tabancalara altıpatlar da denir. Otomatik
1831-35 yılları arasında, ABD ’li Samuel tabancalarda ise “top” yerine, 6-12 .kurşun
Colt toplu tabancayı (revolver) geliştirdi. Bu alabilen şarjör bulunur. Şarjördeki yay siste
tabancada namlunun arkasındaki döner bir si mi her atıştan sonra yeni bir kurşunu namluya
lindirin (top) içinde genellikle beş ya da altı sürer. Tetiğin her çekilişinde bir kurşun atılır
fişek bulunur. Her atıştan sonra bu silindir ve şarjör boşalınca yerine dolu bir şarjör takı
dönerek namlunun arkasına yeni bir fişek sü larak atışa devam edilir.
rer. Böylece, yeniden doldurmaya gerek kal Tüfekle karşılaştırıldığında tabancanın
14. YÜZYIL
13. YÜZYIL Ateşleme
El topu, tek kişinin mekanizmasında fitil
kullandığı ilk ateşli kullanılan tü fe kle rte tik
silahtı. Ateşleme düzenine sahip ilk
deliğine kızgın tel ya da ateşli silahlardı. Tetik
kor halinde köm ür çekildiğinde yılan
tutarak ateşlenirdi. biçim li çekiç fitili baruta barutluk
değdiriyordu.
15. YÜZYIL
Bir desteğe oturtulan Çarklı ateşleme
bu tüfek omuza sisteminde, çarkın bir
dayanarak pirit parçacığına
ateşleniyordu. sürtünerek dönm esiyle
oluşan kıvılcım lar
barutu ateşliyordu.
1850'lerde geliştirilen
merkezden ateşlemeli
18. YÜZYIL fişek günüm üzde de
Y ivler silah ateşli silahların
17. YÜZYIL nam lusunun içine
Kuyruktan dolm a çoğunda
kazınmış sarmal kullanılm aktadır.
tüfekler ve tabancalar oyuklardır. Bunlar,
nam lunun arka kurşunun kendi
ucundan doldurulur. çevresinde dönerek
daha kararlı ve isabetli
gitm esini sağlar.
Camp
namlusu daha kısa, mermisi daha küçük ve kendi adıyla anılan Atina olmak üzere, bütün
sevk barutu daha azdır. Bu nedenle tabanca kentlerin koruyucusu ve yiğit savaşçıların
nın atış uzaklığı (menzili) daha kısa, mermi yardımcısıydı.
hızı da daha düşüktür. Athena, dokumacılık ve tarım tanrıçası
olarak da benimsenirdi. İnsanlara, barışçı
A te ş li S ilahların G üvenli K ulla nım ı uğraşlardan olan gemi yapımı ve saban sür
Bütün ateşli silahların tehlikeli olduğunu göz meyi onun öğrettiğine inanılırdı.
önünde bulundurarak, bir silahı kullanırken Bir söylentiye göre, hem Athena hem de
bazı güvenlik kurallarına uymak gerekir: 1) deniz tanrısı Poseidon, en önemli kenti Atina
H er zaman silah doluymuş gibi davranmalı olan Attika ilinin koruyucusu olduklarını öne
dır; 2) Silah, kullanılmadığı zaman boş ve sürmüş. Hangisi ölümlülere daha yararlı t}ir
ateşleme mekanizması açık durumda güvenli armağan sunabilirse, ilin ona verilmesi karar
bir yerde bulundurulmalıdır; 3) Ateş edileceği laştırılmış. Bunun üzerine Poseidon yere vur
ana kadar emniyet mandalı kapalı tutulmalı muş ve vurduğu yerden bir at fırlamış. Athe-
dır; 4) Silah kullanma eğitimi görmemiş kişi na’nın mızrağını toprağa sapladığı yerden ise
lerin silahlara dokunmasına izin vermemeli, bir zeytin ağacı çıkmış. Böylece, armağanı
kesinlikle silahla oyun oynanmamalıdır. Çün daha yararlı bulunan Athena, Attika’nın ko
kü silah öldürür. ruyucu tanrıçası olmuş (bak. POSEİDON).
Atinalılar Athena için her yıl şenlik düzen
ATHENA ya da PALLAS ATHENA. Eski ler, dört yılda bir de, Panathenaia adıyla
Yunanlılar’ın bilgelik beceri ve savaş tanrıçası bilinen özel bir törenle tanrıçayı onurlandı
olan Athena, Romalılar’ca tanrıça Minerva rırlardı. En güzel Yunan tapmaklarından biri
ile özdeşleştirildi. Eski Yunanlılar, A thena’ olan Parthenon, Athena onuruna yapılmıştır
nm tanrıların kralı Zeus’un kızı olduğuna, (bak. A k r o p o l ).
yetişkin ve zırh giymiş olarak babasının alnın
dan fışkırdığına inanır; onu zırh ve miğfer ATICILIK, hedeflere ateş edilen bir spordur.
giyen, uzun boylu ve güzel bir savaş tanrıçası Üç temel ateşli silah kullanılır: Yivli tüfek, av
gibi betimlerlerdi. Zırhının göğsü, yiğit Per- tüfeği ve tabanca. Tek mermi atan yivli tüfek
seus’a öldürmesi için yardım ettiği gorgolardan lerin namlusunun içinde sarmal oluklar var
biri olan Medusa’nın başının resmiyle süslüy dır. Bu oluklar barutun basıncıyla namludan
dü (bak. GORGO; Perseus ). Athena, başta fırlayan merminin kendi ekseni etrafında hız
ATIK DEĞERLENDİRME 139
ZEFA
Atina, kuzeyi ve doğusu dağlarla çevrili bir düzlükte
kurulm uştur. Çevre dağlardan biri de İm ittos
Dağı'dır.
pürüzlü gelir. Hatta Avrupa’da yetişen Equi- Atkuyruklan yeryüzünün en eski bitkilerin-
setum hyemale türünün yaz-kış yeşil kalan dendir. Jura Dönemi’nden, yaklaşık 160 mil
sürgünlerinde silis oranı o kadar yüksektir ki, yon yıl öncesinden kalma fosil örnekleri bulun
bazı Avrupa ülkelerinde bu sürgünler mobil muştur. Bu örnekler günümüzden 300 milyon
yaları ve döşeme tahtalarını parlatmakta kulla yıl önce, Karbonifer Dönem’de yaşamış olan
nılır. Atkuyrukları toprakaltındaki köksaplar- ağaç büyüklüğündeki atkuyruklarma çok ben
la (rizom) ve kozalağı andıran sporkesesi zer. Jeolojik çağlarda bütün yeryüzüne ege
başaklarından (strobil) saçılan sporlarla ürer. men olan bu bitkilerin pek az bir bölümü
Adi atkuyruğu (Equisetum arvense) Avru soyunu sürdürerek günümüze kadar gelebil
pa, Asya ve Kuzey Amerika’daki akarsu miştir.
kıyılarında çok yaygındır. Anadolu’nun bir
çok yerinde kırkkilitotu ve eklemotu adıyla A T L A M A SPORLARI bak. A tle tiz m .
bilinen bu bitki en çok 30 santimetreye kadar
boylanır. Kuzey Amerika ve Asya’da yetişen A T L A N T İK O K Y A N U S U bak. A t l a s O k y a
dev atkuyruğunun (Equisetum praealtum) NUSU.
uzunluğu 3,5 metreyi, Güney Amerika’da
yetişen en uzun türün boyu ise 10 metreyi A T LA N T İS , Atlas Okyanusu’nda bulunduğu
bulur. Bu incecik gövdeli bitki ancak çevre ileri sürülen düşsel bir adadır. Eski Yunan’
sindeki otlara ve çalılara yaslanarak büyüye dan beri, kaybolan güzel Atlantis ülkesiyle
bilir. ilgili öyküler anlatılır.
Dr. Alan Beaumont
Yunan düşünürü Platon, Atlantis’in orta
daki bir adayla onun çevresinde yer alan iç içe
çember biçiminde dokuz adadan oluştuğunu
anlatır. Atlantis deniz tanrısı Poseidon’a ve
rilmişti. Poseidon, orada çok sevdiği Kleito
ile birlikte yaşıyordu. Kleito beş ikiz dünyaya
getirince, 10 oğullan oldu. Platon’un öyküsü
ne göre, oğullarından biri olan Atlas ortadaki
adanın, öbür dokuz kardeşten her biri de dış
taki dokuz adadan birinin kralı oldu.Atlan-
tis’te kuşaklar boyunca yaşayan krallar ve
halk hep bu 10 kardeşin soyundandı.
Adalarda bakır, kereste ve birçok meyve
bulunduğundan, ülke gelişti ve zenginleşti.
Gemilerin adaları aşarak ortadaki adaya ula
şabilmesi için kanallar kazıldı, bir adadan
öbürüne köprüler yapıldı.
Atlantis kentinde, evler adada bulunan
kırmızı ve siyah taşlardan yapılır; çatılarına
güneşte parlayan kırmızı bakır döşenirdi.
Ortadaki ada, iki görkemli tapınağıyla, düş
lerde bile görülemeyecek kadar göz kamaştı-
ncıydı. Tapmaklardan biri altın duvarlarla
çevriliydi; öbürünün gümüş duvarlan, altın
kuleleri, fildişi, bakır ve gümüşten bir çatısı
vardı. Ayrıca, altı tane kanatlı atı süren
büyük bir Neptün heykeli vardı. Tapınaklann
yanında sıcak ve soğuk su kaynaklan bulunu
Bir orm an örtüsünden fışkıran bu dev
atkuyruklarm ın gövdesindeki sert sürgünler ve halka yordu.
biçim indeki eklem yerleri açıkça görülebiliyor. Atlantis güçlü bir krallıktı, halkı birçok
ATLETİZM 145
Kuzey Kutbu’ndan eşit uzaklıkta olan yer Atlas Okyanusu’nda balina ve fok gibi
lerin bazıları, okyanus akıntıları nedeniyle, memelilerden, balıklar ve küçük omurgasızla
çok büyük sıcaklık farklılıkları gösterir. Lab- ra kadar çeşitli canlı türleri vardır. Bunların
rador’un, Britanya Adaları’ndan pek fazla büyük bir çoğunluğu ışığın fazla olduğu okya
kuzeyde olmamasına karşın, uzun ve soğuk nus yüzeyinde, özellikle ticari amaçla önemli
bir kışı vardır ve ortalama sıcaklık sıfırın çok ölçüde avlanan birçoğu da kıta sahanlığında
altındadır. Sürekli karla kaplı olan Grönland yaşar.
da, hiç değilse yazların sıcak ve güneşli Okyanusbilimciler, derinden yankılanan
olduğu Norveç ile aynı enlemdedir. sesleri kaydederek, okyanus tabanının büyük
Atlas Okyanusu’nun orta bölümünün batı bir bölümünün haritasını yapmayı başarmış
sında Sargasso Denizi diye adlandırılan dur lardır (bak. D e n İ z l e r v e O k y a n u s l a r ). Suyun
gun bir deniz yer alır. Boyutları değişmekle sığ olduğu kıyıya yakın yerlerde, okyanus
birlikte genişliği 1.500 kilometreyi aşan bu tabanına kıta sahanlığı adı verilir. Kıta sahan
durgun sulara deniz yosunu kümeleri, özellik lığı, 180 metre derinliğe kadar derece derece
le sargassum diye bilinen bir yosun türü alçaldıktan sonra, binlerce metre derinlikte
sürüklenip gelmiştir. Bu denizden ilk kez büyük düzlükler yer alır.
Kristof Kolomb söz etmiş, sonraları yosunlara Atlas Okyanusu’nun tabanı, yüzey şekilleri
takılarak batan “lanetli” gemilerle ilgili tümüy bakımından oldukça farklılık gösterir. Yer
le gerçekdışı söylentiler anlatılmıştır. Sargas yer geniş düzlükler, yer yer de sıradağlar ve
so Denizi, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki sırtlar vardır. En önemli yükselti Orta Atlan
yılanbalıklarının tek yumurtlama alanıdır. tik sırtıdır; okyanus tabanı, bu sırtın yanların
dan sürekli olarak dışa doğru hareket etmekte
ve her iki yönde genişlemektedir Okyanus
tabanının ortası boyunca, yaklaşık olarak
kuzey ve güney doğrultusunda uzanan bu dağ
sırasının deniz yüzeyine çıkan bölümleri Asor
Adaları, Ascension, Tristan da Cünha gibi
adaları oluşturur. Deniz yüzeyinin altında
kalan büyük bölümü ise 1,5 km kadardır.
Okyanus tabanındaki en derin vadi, deniz
yüzeyinin 8 km altındadır.
üzerinde koşucu katılmaktadır (bak. Ma yükseldiği ayağının üstüne düştüğü ilk adım;
r a t o n ). ağırlığını öbür ayağına kaydırdığı ikinci adım
Öteki düz koşular ise bayrak yarışlarıdır. ve atlayış.
Takımlar dört koşucudan oluşur ve her koşu Gülle atma, ağır taşlan kaldınp fırlatma
cu yarışın belli bir bölümünü koşar. Kendi hareketinden doğmuştur. Bu dalda uzmanla
bölümünü tamamlayan koşucu, bayrak deni şanlar, atletler içinde en iri ve güçlü olanlan-
len çubuğu bir sonraki bölümün koşucusuna dır. Gülle 2,1 metre çapındaki bir dairenin
verir. Bayrak el değiştirmeden, bir sonraki içinden, omuzdan gelen bir kol hareketiyle
koşucu koşmaya başlayamaz. fırlatılır. Metalden yapılmış, top biçimindeki
Engelli koşularda 10’dan fazla engel var güllenin ağırlığı, erkekler için 7,26 kg, kadın
dır. Erkekler 110 metre yarışında, engeller lar için 4 kg olarak belirlenmiştir. Yalnızca
106,7 cm, 400 metre yarışında ise 91,4 cm erkeklerin yanştığı çekiç atmada 7,26 kg
yüksekliğindedir. Engel yüksekliği kadınlar ağırlığında metal top kullanılır. Çekiç, bu
100 metre yarışında 84 cm, 400 metre yarışın topun bir tel parçasıyla elin kavrayacağı bir
da ise 76,2 santimetredir. halkaya bağlanmasından oluşur. Atış, bir
Yürüme yarışları ise normal yürüyüşten tü bölümü tel örgüyle çevrilmiş, 2,1 metre çapın
retilmiştir. Kural gereği, ileriye atılan ayak daki bir çemberden yapılır. Bu dal, İngiliz
gerideki ayak yerden kalkmadan toprağa köy sporlannda yer alan balyoz atma yanşla-
değdirilir. Bu nedenle, bacakları kırmadan nndan doğmuştur.
adım atmak gerekir. Yol parkurlarında yapı Disk erkeklerde 2 kg, kadınlarda 1 kg
lan yürüme yarışlarında mesafeler, kadınlar ağırlığmdadır ve 2,5 metre çapındaki bir
için 10 km, erkekler için 20 ve 50 kilomet dairenin içinden atılır. Atıcılar, diske itici güç
redir. sağlamak için, atışı bu dairenin içinde döne
rek yaparlar. Diski en iyi uçuş yönünü verebi
A lan Y arışları len bir açıdan fırlatırlar. Cirit atma ise
Yüksek atlamada, ilk yılların makas tekniğin mızrak atmadan türetilmiştir. Erkeklerin kul
den sonra, yeni teknikler geliştirildi. İçlerinde landığı cirit 800 gr, kadınlannki ise 600 gr
en iyisi sayılan köprü (flop) tekniğinde atlet, ağırlığmdadır. Atış çizgisine koşarak yaklaşan
yukarı sıçradıktan sonra dönerek çıtayı sırtüs atıcı, ciriti bir silkme hareketiyle öne doğru
tü geçer. fırlatır.
Sırıkla atlamada eskiden metal ya da
bambu sırıklar kullanılırdı. Daha sonra cam Birden Fazla Daldan Oluşan Y arışlar
elyafından yapılmış sırıkların kullanılması, bu En yetkin atletler, atletizmin en zor sınavları
dalda beklenmedik bir gelişme sağladı; dünya olarak nitelendirilen pentatlon (kadınlar) ve
rekoru 25 yılda 1 metreden fazla bir farkla dekatlon (erkekler) yarışlarında başarı elde
yenilendi. Sırıkla atlamada, sırığı iki, eliyle edenlerdir. Birden fazla daldan oluşan bu
kavrayan atlet çıtaya doğru hızlanarak koşar. yarışların tamamlanması iki gün sürer. Her
Ucunu çıtanın dibindeki V-biçimli kutuya dalda elde edilen dereceler uluslararası
yerleştirdiği sırığa abanarak, kendini yukarı puanlama çizelgesine göre değerlendirilir
fırlatır ve çıtanın üzerinden aşar. Sınk öteki ve toplam puan saptanır. Erkekler dekat
tarafta kalır. Atlet elinde sırıkla koşarken hız londa 10 ayrı yarışa katılırlar. İlk gün
kazanabilmek ve yükselip çıtayı aşabilmek 100 metre, uzun atlama, gülle atma, yüksek
için yeterli güce ve esnekliğe gerek duyar. atlama ve 400 metre; ikinci gün 110 metre
Hem yüksek, hem de sırıkla atlamada, yarış engelli, disk atma, sırıkla atlama, cirit atma
macının her yükseklik için üç atlayış hakkı ve 1.500 metre yanşları yapılır. Kadınların ya-
vardır. Uzun ve üç adım atlamalarda, yeterin nştığı pentatlon, yedi daldan oluşur: 100 met
ce hızlanabilmek ve 10 santimetrelik sıçrama re engelli, gülle atma, yüksek atlama ve 200
tahtasından, olabildiğince uzağa fırlayabil metre ilk gün; uzun atlama, cirit atma ve 800
mek gerekir. Üç adım atlamanın, adından da metre yarışları ikinci gün yer alır. Bu yarış
anlaşılacağı gibi, üç aşaması vardır: Atletin larda başarı elde edebilmek için atletlerin,
i
148 ATLETİZM
Değişik becerilerin sergilendiği atletizm yarışmaları izleyiciler arasında büyük bir heyecan yaratır.
ATLETİZM 149
hızlı, güçlü, yetenekli ve dayanıklı olması tör Atletizm Federasyonu 174 ülkenin bağlı
gerekir. olduğu bir kuruluştur. 1912’de kurulan bu ör
gütün benimsediği kurallara uluslararası ya
A tle tle rin Y e tiş tirilm e si rışmaların tüm dallarında uyulur.
Herhangi bir atletizm dalında başarılı olabil 1896’dan beri dört yılda bir yapılmakta olan
mek için, doğal yeteneğin yanı sıra, vücudun Olimpiyat Oyunları spor dünyasının en
nasıl çalıştığı ve verimin nasıl artırılacağı ko önemli olayıdır. Olimpiyatlar içinde yer alan
nusunda bilgisi olan uzmanların yardımı gere atletizm karşılaşmaları, Uluslararası Amatör
kir. Ayrıca hızı ve gücü artırmak, yetenekleri Atletizm Federasyonu’nca dünya şampiyona
geliştirmek için, seçilen atletizm dalma uygun sı olarak kabul edilmiştir. Olimpiyat Oyunla-
bir yöntem saptanmalıdır. Atletizmde önde rı’nın dışında da tüm dünyada sayıları giderek
gelen belli başlı ülkeler, atletlerin yetiştiril artan önemli atletizm yarışmaları düzenlen
mesine ve çalıştırılmasına yönelik özgün yön mektedir. Her ülkede atletizmi yöneten, dü
temler geliştirmişlerdir. Bunlar arasında en zenleyen ulusal bir örgüt vardır. Ayrıca okul
başarılısı Alman Demokratik Cumhuriyeti’n- lar ve spor kuruluşları da, gençleri atletizme
de geliştirilen yöntemlerdir. Bu ülke, bilimsel yöneltmek amacıyla çalışmalar yaparlar. Baş
araştırmalarla oluşturduğu yöntemleri saye lıca atletizm yarışmaları Avrupa Şampiyona
sinde, uluslararası yarışmalarda büyük başarı sı, Pan-Amerikan Oyunları, İngiliz Uluslar
kazanmıştır. Topluluğu Oyunları, Asya ve Afrika şampi
yonalarıdır. Bunların dışında, ülkelerin kendi
A tle tiz m K uruluşları aralarında düzenlediği özel karşılaşmalar da
Dünya atletizmini yöneten Uluslararası Ama vardır. Yarışmalar, atletizmin tüm dallarını
KADINLAR
DAL 1925 1950 1975 1985
100 m 12,2 s 11,5s 10,9 s 10,76 s
400 m 60,5 s 56,7 s 49,9 s 47,60 s
1.500 m - 4 dk 37,8 s 4 dk 1,38 s 3 dk 52,47 s
1 mil - 5 dk 15,3 s 4 dk 28,5 s 4dk 16,71 s
10.000 m - - 34 dk 1,4 s 30 dk 59,42 s
Maraton - - 2 sa 38 dk 19 s 2 sa 21,06 s
400 m engelli - - 56,51 s 53,55 s
Yüksek atlama 1,52 m 1,71 m 1,95 m 2,07 m
Uzun atlama 5,54 m 6,25 m 6,84 m 7,44 m
Gülle 11,57 m 15,02 m 21,60 m 22,53 m
Cirit 27,30 m 53,41 m 67,22 m 75,40 m
N o t: G ünüm üzde daha h a fif g ü lle ve c iritle r kullanıldığından, bu yarışlarda eski ve y eni rekorları karşılaştırm a olanağı yoktur. R esm i dünya
rekorunun saptanm adığı yılla r boş bırakılmıştır.
K ısaltm alar: sa saat; dk dakika; s saniye; m m etre; kg kilog ra m ; g r gram .
150 ATMACA VE ÇAKIR
kapsar. Aynca, kros koşu, yürüme ve yol ko Daha çok küçük kuşlarla beslenen atmaca,
şusu şampiyonaları da yapılmaktadır. ağaçların arasında gizlenerek avına birden
saldırır. Çalı çırpıdan yapılan yuvaya dişi kuş
A T M A C A VE ÇAKIR. Yakın akraba olan bu baharda dört ile altı kadar yumurta bırakır.
yırtıcı kuşlar neredeyse ayırt edilemeyecek Doğu Karadeniz Bölgesi’nde, Pazar’dan
kadar birbirlerine benzerler. Hepsi Accipiter SSCB sınırına kadar uzanan kıyı şeridinde
cinsindendir ve çakırların atmacalardan daha atmacaları ağlarla yakalayıp bıldırcın avında
iri olması dışında aralarında belirgin bir fark kullanmak üzere eğitirler. Yakalama ve eği
yoktur. Atmacalar avlarının üstüne hızla atıl tim sırasında birçok atmaca öldüğü, sağ ka
dıkları, çakırlar da açık renk gözlü oldukları lanlar da doğal yaşamlarından koparıldığı için
için bu adla anılmıştır. Oysa çakırlar da en az bu geleneksel avlanma yönteminden atmaca
atmacalar kadar çevik, atmacaların gözleri de lar çok zarar görür.
çakırlar gibi açık renklidir. Ormanlık bölge Atmacaların ayrıca Kuzey Amerika ve
lerde yaşayan bu kuşların kısa ve güçlü Avustralya’da yaşayan türleri de vardır.
kanatları hızla uçuşa geçmelerini, uzun kuy Avustralya’daki kahverengi atmaca (Accipiter
rukları da ağaçlar arasında ustaca manevra cirrhocephalus) yalnız küçük kuşları değil
yapabilmelerini sağlar. Böylece avlarının üs kemiricileri, sürüngenleri ve böcekleri de
tüne birden atılır, sivri tırnaklı güçlü pençeleri avlar. Bütün türlerin en küçüğü ise Afrika’da
ve çengelli gagalarıyla öbür kuşları yakalayıp yaşayan ve uzunluğu 23-28 cm arasında olan
parçalarlar. Gündüzleri avlandıkları için bun küçük atmacadır (Accipiter minullus).
lara gündüz yırtıcıları denir. Sırtları mavimsi 40-50 cm uzunluğundaki gövdesiyle iri bir
boz ya da kahverengi, kirli beyaz renkte olan atmacayı andıran çakır (Accipiter gentilis)
göğüsleri ve karınları da enine koyu renk Avrupa, Asya, Afrika ve Kuzey Amerika
çizgilidir. Hem atmacaların hem çakırların ormanlarında yaşar.Türkiye’de Güneydoğu
dişileri genellikle erkeklerden daha iridir. Anadolu dışında her yerde, en çok da Kara
Oldukça uzun bacakları ve kuyruğuyla dik deniz Bölgesi’nde bulunur. Atmaca kadar
kati çeken atmaca (.Accipiter nisus) Avrupa, çevik ve zarif, ama ondan daha güçlüdür. Bu
Kuzey Afrika ve Asya’da çok bol bulunan bir yüzden ormantavuğu, sülün ve karga gibi
kuştur. Türkiye’nin de hemen hemen bütün daha iri kuşları da avlayabilir. Hatta zaman
ormanlık bölgelerinde yaşar. 30 cm uzunlu zaman kümes hayvanlarına saldırdığı da olur.
ğundaki erkeğin sırtı boz renkte, 38 cm Çakır da atmaca gibi bir tünekte bekleyerek
uzunluğundaki dişinin sırtı ise kahverengidir. ya da ağaçların tepesinde uçarak avının yerini
Her iki cinsin de alt bölümleri enine çizgilidir. saptar ve birden saldırır. Genellikle yüksek
bir ağacın tepesine büyük bir yuva yapan bu enlemde troposferin yüksekliği 8 km kadarken
kuşların dişisi her seferinde üç ya da dört ekvatorun üzerinde 18 kilometreyi bulur. Bu
yumurta bırakır. katmanın üst kesimlerindeki sıcaklık —55°C,
yani kabaca Güney Kutbu’nun kış aylarındaki
ATMA SPORLARI bak. A t l e t İz m . sıcaklığı kadardır.
Troposferin üstündeki katmana stratosfer de
ATMOSFER. Dünya’nin ya da başka bir nir. Bu katmanda da yükseklik arttıkça hava
gezegenin çevresindeki hava ya da gaz kat giderek seyrekleştiğinden, 30 km yükseltideki
manlarına atmosfer denir. Dünyanın atmosfe atmosfer basıncı deniz düzeyindeki basıncın
ri vücudumuza belli bir basınç uygular. Ama, ancak yüzde l ’i kadardır. Seyreltik havanın
içimizdeki havanın basıncı dıştaki hava basın direnci düşüktür; bu nedenle stratosferin alt
cını dengelediği için biz bunu fark etmeyiz. katmanları jet uçuşları için idealdir. Buna karşı
Havanın hiç ağırlığı yokmuş gibi gelir, oysa lık daha üst katmanlarda motorların bir itme
deniz düzeyinde 1 m3 hacmindeki bir hava kuvveti oluşturmasına yetecek ölçüde hava yok
kütlesinin ağırlığı 1,225 kilogramdır. Dün- tur. Bu yükseltide uçan jetlerde, kabin içindeki
ya’yı kuşatan atmosfer yeryüzündeki canlılar hava basıncını deniz düzeyindeki normal hava
için koruyucu bir perdedir. Çünkü geceleri dış basıncına eşitleyecek biçimde artırmak gerekir.
uzayın soğuğunu, gündüzleri Güneş’in kavu Stratosferde esen sürekli rüzgârların hızı saatte
rucu sıcağını önleyerek Dünya’daki sıcaklığın 300 kilometreyi bulur. Yolcu uçaklarının rotası
gün boyunca belli sınırlar içinde kalmasını da bu rüzgârlardan yararlanacak biçimde düzen
sağlar. lenir. 19 ile 28 km arasındaki yükseltilerde
Çevremizdeki ve daha yükseklerdeki at zaman zaman sedefsi bulutlar görülürse de,
mosfere ilişkin bilgiler hem yerden yapılan bunun dışında gökyüzü açık ve bulutsuzdur.
gözlemlerle, hem de balonlar, uçaklar, roket 28 kilometrenin üstünde sıcaklık artar ve 50
ler ve Dünya çevresindeki yörüngelerde dola km yükseltide 10°C’ye ulaşır, ama bu yükselti
nan yapma uydularla edinilmiştir. (Ayrıca den sonra yeniden düşmeye başlar. 50 kilomet
bak. U Y D U .) Güneş’ten kopan ve yukarı renin üstündeki yükseltilerde başlayan ve deniz
atmosfere girdikleri anda Dünya’nm magne- düzeyinden yaklaşık 80 km yüksekliğe kadar
tik alanına yakalanan elektrik yüklü parçacık uzanan katmana mezosfer denir. Mezosferin
ların oluşturduğu parlak kutup ışıkları da üstünde, sıcaklığın yükseltiyle birlikte yeniden
atmosferin üst sınırının yeryüzünden 500 km arttığı termosfer yer alır. Yaklaşık 80 kilometre
yüksekliğe kadar ulaştığını gösterir (bak. K U den 500 km yüksekliğe kadar uzanan bu katma
TUP IŞIKLARI). nın bir adı da iyorıosfer'dir. İyonosferde hava
çok seyreltiktir ve gaz molekülleri çok seyrek
A tm osferin Katmanları olarak dağılmıştır. Ama bu moleküllerin sıcaklı
Bilim adamları atmosferi çeşitli bölümlere ya da ğı 180 km yükseklikte 395°C’ye, 320 km yüksek
katmanlara ayırırlar; ama bu katmanlar arasın likte ise 700°C’ye ulaşacak kadar yüksektir.
daki sınırlar her zaman pek belirgin değildir. Metallerin 700°C’de donuk kırmızı bir renk
Atmosferin en alt bölümüne troposfer denir. aldığını, yani kor haline geldiğini hatırlatmak
İçinde bizim de yaşadığımız bu katman bütün iyonosferdeki sıcaklık üstüne bir fikir verebilir.
atmosfer kütlesinin neredeyse yüzde 75’ini kap İyonosfer radyo dalgalarının yayılmasını ko
sar. Bildiğimiz meteoroloji olayları ve hemen laylaştırdığı için haberleşme açısından büyük
hemen bütün bulutlar bu katmanda oluşur. önem taşır. Bu katmandaki parçacıklar Gü
Troposferde yükseldikçe hem basınç, hem sı neş’ten gelen ışınların etkisiyle iyonlaşmış, yani
caklık azalır. Örneğin deniz düzeyinden yakla elektrik iletkeni haline gelmiştir. Bu nedenle,
şık 8 km yüksekte olan Everest Dağı’nın doru iyonlaşmış parçacıkların en yoğun olduğu kat
ğundaki hava basıncı deniz düzeyindeki basıncın manlar radyo dalgaları için bir yansıtıcı görevi
yaklaşık yüzde 30’u kadardır. Bu yüzden Eve- görür. Biri yaklaşık 110, öbürü 240 km yüksek
rest’e tırmanan dağcılar rahatça solunum yapa likte yer alan iki önemli yansıtıcı katman vardır;
bilmek için yanlarında oksijen taşırlar. Birçok bu katmanların radyo dalgalarının iletimindeki
152 ATMOSFER
M\ O
y.\W ilk insanlı
\\ v \ yörünge uçuşu (327 km)
\\\\\
"I 1
TERMOSFER KUTUP IŞIKLARI (90-800 km)
\\\\\
1
radyo dalgalarının
yansımasıyla izlenen
meteor yolları
SEDEFSİ
BULUTLAR
OZON KATMANI
STRATOSFER
SİRRUS BULUTLAR
(8.848 metre)
TROPOSFER
KÜMÜLÜS
BULUTLAR
deniz düzeyi
Dünya'yı çevreleyen atmosfer, her birinin değişik özellikleri olan troposfer, stratosfer, mezosfer ve
term osfer gibi katmanlara ayrılm ıştır.
ATOM 153
tilen belli bir o ra n d a b irle şe rek bileşikleri o lu ştu ru r. Ö r pan İtalyan kimyacı Amedeo Avogadro, gaz
neğin iki h id ro je n a to m u n u n bir oksijen atom uyla birleş halindeki elementlerin atomlarının genellikle
m esiyle suyun en küçük birim i olan bir atom grubu tek başına bulunmadıklarım, bir iki ayrıksı
oluşur. örnek dışında ikişer ikişer bağlanmış atom
çiftleri oluşturduklarını saptadı. Bu atom
D alton’un atom kuramı sonradan yeni bu çiftlerine bir elementin molekülleri denir.
luşların ışığı altında değişikliğe uğradı. Örne Örneğin oksijen molekülünde iki atom var
ğin bugün atomların yapısında da temel parça dır. Serbest atomlar genellikle çok hareketli
cıklar denen, belli bir düzene göre yerleşmiş dir ve kendilerini çeken başka atomlarla
daha küçük parçacıkların bulunduğu ve bütün hemen birleşme eğilimindedir. Böylece deği
kimyasal tepkimelerde atomun dış bölümün şik element atomlarının birbirine bağlanmasıy
deki temel parçacıkların yerleşme düzeninin la kimyasal bileşikler oluşur. Karbon atom
değiştiği biliniyor. Üstelik artık atomun en iç ları arasında büyük bir çekim kuvveti oldu
bölümü de değiştirilebiliyor ve bir atom başka ğundan, bu atomlar birbirlerine bağlanarak
bir atoma dönüştürülebiliyor. uzun zincirler oluşturabilir. Naylon ve dakron
Atomun boyutları ve ağırlığı son derece gibi yapay (sentetik) dokuma elyafının yapımı
küçüktür. Bir atomun çapı milimetrenin mil da bu ilkeye dayanır. Karbon atomlarının
yonda biri kadar, en ağır atomun ağırlığı ise birbirine sıkıca bağlanmış olması nedeniyle
ancak 0,000 000 000 000 000 000 004 gram bu tür lifler son derece sağlam ve dayanıklı
düzeyindedir. Herhangi bir işlemde bu sayıla dır. Kolayca birleşme eğiliminde olan bu
rı kullanmak çok anlamsız olacağından atom atomlara karşılık bazı elementlerin atomları
lar için özel bir kütle ölçeği saptanmıştır. aynı özelliği göstermez. Örneğin neon atomu
Bunun için karbon atomunun kütlesi standart başka bir elementin atomuyla ya da kendi
olarak seçilmiş ve “bağıl atom kütlesi” 12 türünden bir atomla kolay kolay birleşmez; bu
olarak kabul edilmiştir. Bu ölçeğe göre, en yüzden neon molekülünde yalnız bir tek atom
hafif atom olan hidrojenin bağıl atom kütlesi bulunur.
yaklaşık- 1, oksijeninki de yaklaşık 16’dır. Değişik elementlerin atomları yeni bir bile
Doğada bulunan en ağır atom ise, bağıl atom şik molekülü oluşturmak üzere birbirleriyle
kütlesi yaklaşık 238 olan uranyum atomudur. birleştiklerinde, bu bileşik genellikle ilk ele
Dalton ile aynı dönemde araştırmalar ya mentlerden çok değişik özellikler taşır. Örne-
Çekirdek bölünmesi
(fisyon), atom
# C -V \ enerjisinin temel
• • t ■ kaynağıdır. Bir uranyum
atomuna bir nötron
çarptığı anda atom
aşağı yukarı eşit iki
■ * .9 parçaya bölünür ve aynı
anda iki ya da üç
i
"serbest" nötron salar.
>;
M Bu nötronlar da
çevredeki öbür
. • •«' I
% uranyum atomlarına
• • • çarpar ve her
çarpışmada ısı açığa
'
». ' •
»m-
-
v- çıkar. Bu olayın her
yinelenişinde daha çok
nötron ve daha çok ısı
oluşur. Böylece bir
"zincirlem e tepkim e"
başlamış olur.
ATOM 155
Doğal uranyum un
•: Plütönyumupoluşumu V yalnızca küçük bir
bölüm ü uranyum-235,
geri kalanı uranyum -
238 izotopundan
Nötronlar oluşm uştur. Zincirleme
tepkim enin sürmesi için
bir tek serbest nötron
yeterli olduğundan,
geriye birçok "a rtık"
'um-235 cçKİ/deği'
nötron kalır. Bunların
Çekirdek bö.lünroeşi
bir bölüm ü reaktördeki
IControl çubuklarınca '
. spğurulurv , j ■■ kontrol çubuklarınca,
bir bölüm ü de
uranyum-238
çekirdeğince soğurulur.
Nötrçnlar Böylece uranyum-238,
doğada bulunm ayan
yeni bir elemente, yani
plütonyum a dönüşür.
f B eta
o a r ç a ^ ık la r ı^ p t e /* f
ki bir proton ile bunun çevresinde dolanan bir fazla kabuğu olan atomlarda, en dıştaki ka
elektrondan oluşur. Ama hidrojen atomunun bukta sözgelimi 18 ya da 32 yerine 8 elektron
izotop denen daha değişik biçimleri de vardır. bulunması da atomun kolay tepkimeye girme
Çekirdeğinde bir protondan başka ayrıca bir yecek kadar kararlı olması için yeterlidir.
ya da iki nötron bulunan bu hidrojen izotop Oysa dış kabuğu dolu olmayan bir atom, bu
larına özel adlar verilmiştir: Bir proton ile bir kabuktaki eksik elektronları tamamlayarak
nötronu olan hidrojen atomuna döteryum, bir ya da fazla elektronlarını vererek dış kabuğu
proton ile iki nötronu olana trityum denir. nu dengelemek üzere başka atomlarla birleşip
Oysa öbür elementlerin izotoplarını belirt bir molekül oluşturmaya çalışır. Örneğin 11
mek için elementin adına çekirdek parçacıkla elektronu olan sodyum atomunun ilk kabu
rının, yani proton ve nötronların toplam sayısı ğunda 2, ikinci kabuğunda 8, dış kabuğunda
eklenir. Sözgelimi karbon-14 ya da C-14, da tek bir elektron vardır. Bu yüzden sofra
çekirdeğinde toplam 14 parçacık bulunan bir tuzunu (NaCl) oluşturmak üzere bir klor
karbon izotopudur. Çekirdek parçacıklarının atomuyla kolayca birleşir. Çünkü 17 elektro
ya da nükleonların sayısına o elementin kütle nu olan klor atomu da, dış kabuğundaki yedi
numarası denir. elektronu sekize tamamlayabilmek için sod
Bir atomun elektronları, çekirdeğin çevre yum atomunun vereceği bu fazla elektronu
sini saran bir dizi “kabuk” üzerine yerleşmiş almaya hazırdır. Buna karşılık dış kabuğunda
tir. En küçük kütleli atomlarda tek bir kabuk iki elektronu olan bir magnezyum atomu iki
bulunurken, atomun kütlesi büyüdükçe ka klor atomuyla birleşir (MgCk). Dış kabuktaki
buk sayısı yediye kadar çıkar. Çekirdeğe en bu eksik ya da fazla elektronların sayısı bir
yakın olan ilk kabukta en çok bir elektron elementin birleşme değerini belirler. Değer
çifti bulunabilir. İçten dışarıya doğru üst üste lik ya da valans gibi değişik terimlerle de
yer alan öbür kabuklar ise sırasıyla 8, 18, 32, adlandırılan bu birleşme değeri, bir elementin
50, 72 ve 98 elektronları olduğunda dolmuş tek bir atomunun birleşebileceği atom sayısını
demektir. Helyum, neon, argon, kripton, gösteren en önemli kimyasal özelliklerden
ksenon ve radon elementlerini içeren “soy biridir.
gazlar” ailesinde olduğu gibi, en dıştaki kabu İç kabuklardan birindeki bir elektron uya
ğu dolu olan atomlar çok kararlıdır ve başka rıldığında, örneğin başka bir atomla çarpıştı
atomlarla birleşme eğilimi göstermez. İkiden ğında, eğer yer varsa dıştaki bir kabuğa
ATOM 157
HİDROJEN
atom numarası 1
Hidrojenin üç izotopu vardır. Öbür
elem entlerin izotopları kütle
numaralarıyla belirtilirken bu üç izotoptan
her birine özel adlar verilm iştir. Doğal
bileşiklerindeki, örneğin sudaki hidrojenin
en az yüzde 99,98'i protyum , yaklaşık
yüzde 0,02'si de döteryum izotopudur.
Elementin tek radyoaktif izotopu olan
trityu m ise sudaki hidrojenin son derece
küçük bir yüzdesini oluşturur. Doğal
hidrojenin bağıl atom kütlesi 1,00797'dir.
PROTYUM DÖTERYUM TRİTYUM Bu sayı hidrojen izotoplarının kütlelerini
1 proton 1 proton, 1 nötron 1 proton, 2 nötron de hesaba katarak bulunm uştur.
158 ATTİLA
korku ve telaş içine düşen Romalılar Papa II. larda yerdi. Savaşçı ve yıkıcı bir hükümdar
Leo’yu Attila’ya elçi olarak gönderdiler. A tti olarak tanınmıştı ama insanlığın yarattığı gü
la’nm Po Irmağı kıyısındaki karargâhına gi zelliklere de önem verir, saygı duyardı. Ele
den papa onu Roma’ya doğru ilerlemekten geçirdiği kentlerdeki değerli yapıtların yakı
caydırarak bir anlaşma imzalamaya ikna etti. lıp, yıkılmasına izin vermezdi. Attila’nm bir
Ülkesine geri dönen Attila ertesi yıl evlendi özelliği de fala çok fazla inanmasıydı. Yapa
ve düğün gecesinin sabahında yatağında ölü cağı işleri falcıların kehanetlerine göre düzen
olarak bulundu. lemeye çalışırdı. Bir söylenceye göre Attila
Attila için çok büyük bir gömme töreni İtalya seferinde kuşattığı Aquileia kentini
düzenlendi. Hunlar Hıristiyan dinini benim uzun çabalarına karşın alamaz. Tam umudu
sememiş, doğaya ve doğaüstü güçlere inanmayı nu kesip geri döneceği sırada leyleklerin
temel alan Şamanlık dinine bağlı kalmışlardı yavrularını kentten alıp yakındaki ovaya taşı
(bak. Şa m a n l ik ). İnanışlarına uygun olarak dıklarını görür. Leyleklerin bu göçünü tanrı
tören, Attila’nm cenazesinin içine konduğu sal bir işaret sayan Attila kentin çok geçme
büyük ve ipekten bir çadırın önünde seçkin den düşeceği kanısına vararak ordusuna son
Hun savaşçılarının kötü ruhları kovmak için saldırı emrini verir ve kenti ele geçirir.
yaptıkları gösterilerle başladı. Ozanların bü Attila’nm İtalya’dan İzlanda’ya kadar bü
yük önderleri için yaktıkları ağıtlar çadırı tün Avrupa’da efsaneleşen yaşamı çeşitli sa
çevreleyen Hun savaşçılarınca yineleniyordu. nat yapıtlarına konu olmuştur. Giuseppe V er
Daha sonra altın gümüş ve demirden yapılmış di Attila adlı bir opera bestelemiş, Pierre
bir tabuta konan cenaze ile birlikte Attila’nm Corneille Attila adlı bir trajedi yazmıştır.
silahları ve hâzinesi bilinmeyen bir yere gö Dante İlahi Komedya (La divina commedia\
müldü. Mezar yerinin sır olarak kalması için yaklaşık 1310-21) adlı yapıtında Attila’yı ce
gömenler okla vurularak öldürüldü. hennemin yedinci katında cezalarını çeken
Büyük bir komutan ve fatih olan Attila acımasız ve kötü kişilerin arasına koymuştur.
düşmanlarına karşı acımasızlığından ötürü
Avrupa’nın korkulu rüyası olmuştu. Çağdaş A T YAR IŞI, safkan ya da yanmkan atlarla
lan Attila’yı doğaüstü bir güç gibi görmüşler yapılan bir spordur. At yarışı düz ve engelli
di. Daha yaşadığı günlerde birçok söylenceye koşu olmak üzere ikiye ayrılır. En değerli
konu olmuştu. Günaha gömülen Hıristiyan- yarış atlannm katıldığı ve en zengin ödüllü
lar’ı cezalandırmak için Tanrı tarafından yer yarış düz koşudur. Engelli koşularda yaşça
yüzüne gönderildiğine inanılmış, ona bu ne daha büyük olan atlar, daha yüksek ve kalın
denle “tanrının kırbacı” sanı verilmişti. Bir engelleri aşmaya çalışırlar.
söylenceye göre de, hayvanlarını otlatan bir İlk at yanşlarmm, yaklaşık İÖ 700 yılların
çoban, buzağılardan birinin topalladığını ve da Eski Yunanistan’da düzenlenen Olimpiyat
bacağının kanadığını görür. Kan lekelerini Oyunlan’nda yapıldığı bilinmektedir. Roma
izleyerek toprağa gömülü bir kılıca ulaşır. lılar hipodromlarda, sürücülü bir aracı çeken
Çıkartmak istediğinde kılıç alevler saçar. Da atları yarıştırırdı. Hititler, Asurlular ve Mısır
ha sonra alevler söner ve çoban kılıcı toprak lılar ise biniciii at yarışları düzenlerdi.
tan çıkararak Attila’ya götürür. Attila bu Kuzey Afrikalı, Çinli, Pers ve Arap binicile
gizemli kılıcı bir işaret olarak kabul eder, rin de yanşlar yaptığı sanılmaktadır. 12.
bunun dünyaya egemen olacağını gösteren bir yüzyılda şövalyeler, Haçlı Seferleri sırasında
simge olduğuna inanır. Attila’ya verilen “tan gördükleri Arap, Berberi ve Türk atlarını
rının kılıcı” sanının kaynağı bu söylencedir. ülkelerine götürdüler. Pek çok kral yarışlan
Çeşitli belgelerden anlaşıldığına göre Attila parasal olarak destekledi, yabancı ülkelerden
kısa boylu, geniş omuzlu, kır sakallıydı. Gu at satın aldı ve at yetiştirme merkezleri kurdu.
rurlu olmasına karşılık çok sade bir yaşam Ama ilk düzenli yarışlar, 17. yüzyılda Kral II.
sürerdi. Şölenlerde dostlarına ve konuklarına Charles tarafından başlatıldı. King’s Plates
altın ve gümüş kaplarda yiyecekler sunarken koşulan da bu yarışlardan biriydi. Newmar-
kendisi yemeğini basit, gösterişsiz toprak kap ket, kazananlara ödüllerin verildiği düzenli
160 AT YARIŞI
İngiltere'deki Büyük
Ulusal Yarış dünyanın
en ünlü engelli
koşularından biridir.
kuraldışı bir davranışta bulunursa hakem lar, Kentucky Derby, Belmont Stakes ve
kurulu o atı yanş dışı bırakabilir. Yarış Preakness Stakes yanşlandır.
sonrası, ilk üç dereceye giren atların eyer ve Fransa’da klasik koşular Cokey Kulübü
ağırlık torbalarının önceden saptanan ağırlık Büyük Ödülü, Paris Büyük Ödülü ve Zafer
ta olup olmadığı gene denetlenir. Takı Büyük Ödülü yanşlandır. Avustralya’da
Melbourne Kupa Koşusu sırasında, ülkede
G ünüm üzde A t Y arışları neredeyse bütün işler durur.
İngiltere’de at yarışları, 1750’de Newmarket’ Dünya binicilik şampiyonası ilk kez 1970’te
ta kurulan Cokey Kulübü’nün denetimi altın gerçekleşmiştir. At yarışlarının heyecanlı bir
dadır. Bu ülkede 61 parkur vardır. Beş klasik spor olmasını etkileyen bir öğe de insanlann
koşudan en önemlisi, 3 yaş atlannm 2,4 km hangi atlann kazanacağını önceden kestirme
koştuğu, Derby (Epsom) yarışıdır. Öbür kla ye çalışması ve eğer öngörüleri doğru çıkarsa,
sik koşular, kısrakların ya da tayların koştuğu bundan para kazanmalandır.
Oaks (Epsom), İki Bin Guinea ve Bin Guinea Türkiye’de bilinen ilk at yarışı, Osmanlılar
(Nevvmarket) ve St. Leger’dir (Doncaster). döneminde, Orhan Bey’in Bursa’yı alışından
En yüksek ödüllü yanş, Kral V I. George ve sonra yapıldı. 17. yüzyılda Edirne’de ve İstan
Kraliçe Elizabeth (Ascot) yanşlarıdır. bul’daki Yıldız Köşkü bahçesinde at yarışları
ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelan düzenlendiği bilinmektedir. 19. yüzyılda
da’da yaygın olan ve sevilen bir yarış türünde Makriköy’de (bugün Bakırköy) Veli Efendi’
atlar, iki tekerlekli, hafif bir aracı çekerler. nin topraklannda (bugün Veli Efendi Hipod
Atlar, kısa adımlarla hızlı yürüyüş anlamına romu) ve Kâğıthane’de at yanşlan yapılırdı.
gelen tıns ya da bir yandaki bacaklarını aynı Cumhuriyet dönemindeki düzenli yanşlar ise
anda atarak rahvan yürümek üzere eğitilmiş 1924’te başladı; 1927’de de Gazi Koşusu
lerdir. A BD ’de yanşlar eyalet komisyonlan- başlatıldı. Bugün İstanbul, Ankara, İzmir,
nın ve Safkan At Koşusu Yetkili Örgütü’nün Adana ve Bursa gibi kentlerde yapılan yarış-
denetimi altındadır. En önemli klasik koşu- lann yanı sıra Gazi, Cumhurbaşkanlığı, Millet
Meclisi gibi özel koşular da sürmektedir.
Promotion Australia, Londra
Peter Green-ARDEA
çok geçmeden, Marcus Antonius’a karşı olan gücü oluşturdu ve iç savaş sırasında artan
gruba katıldı ve İÖ 43’te M odena’da yaptıkla- haydut çetelerini ortadan kaldırdı. İnsanların
n savaşta onu yendi. Senato (Roma Parla lükse dalmalarım, savurgan davranmalarını
mentosu) Octavius’u konsül olarak atadı ve engelleyen ve aile yaşamını özendiren yasalar
Gaius Julius Caesar Octavianus adıyla, Sezar’ çıkardı. Bir posta sistemi kurdu. Eski kentle
m evlat edindiği oğlu olarak tanıdı. Octavia rin yıkılıp yok olmasını önlemek için buralar
nus ve Marcus Antonius bir süre için dost da yeni yerleşmeler kurdu; daha iyi yollar,
oldular. İkisinin Lepidus adlı bir üçüncü köprüler ve sukemerleri yaptırdı. Mısır’ı ve
kişiyle birlikte Roma’yı beş yıl yönetmesi Balkanlar’m büyük bölümünü imparatorluğa
kabul edildi. Buna “İkinci Triumvirlik” (üç kattı; İspanya ve Galya’ya banş getirdi. Ro
kişinin yönetimi) adı verildi. ma kentini daha da güzelleştirecek çok sayıda
Octavianus ve Antonius’un, Jül Sezar’ı planı gerçekleştirdi. Büyük paralar harcaya
öldüren senatörlerin de aralarında olduğu çok rak görkemli binalar yaptırdı. Roma’yı bir
sayıda düşmanı vardı. Sonunda Sezar’m ölü tuğla yığını olarak bulduğunu, ama onu bir
münü planlayan Brutus ve Cassius, İÖ 42’de mermer kent olarak bıraktığını ileri sürdü.
Philippi Savaşı’nda yenilgiye uğratıldı. A nto Augustus, sıradan bir yurttaşın yaşantısını
nius doğu eyaletlerini alırken, Octavianus da yeğlediği için, lüks içinde yaşamadı. Augustus’
batı eyaletlerinin yöneticisi oldu. Ama, Ro- un, büyük dayısı Jül Sezar’ınki kadar dikkat
ma’ya barış gelemedi; çünkü Octavianus ve çekici bir kişiliğinin olmadığı söylenebilir.
Antonius yeniden bozuştular. Bunun neden Ama, onun bilgece ve ılımlı yönetimi sırasın
lerinden biri, Antonius’un Octavianus’un kız da Roma zenginleşti. Roma’nın genişlediği,
kardeşi Octavia ile evlendikten sonra, Mısır iyi yönetildiği ve huzur bulduğu bu dönem,
Kraliçesi Kleopatra için onu terk etmesiy çoğunlukla Roma İmparatorluğu’nun “altın
di. Octavianus’un gemileri, İÖ 31’de A nto çağı” olarak kabul edilir. O dönem edebiyatı
nius ve Kleopatra’nın donanmasını Yunanis nı tanımlamak için “Augustus Dönemi” teri
tan kıyısındaki Aktium yakınlarında yen mi kullanılır. Bu dönemde Virjil, Horatius ve
di. Ertesi yıl Antonius ve Kleopatra intihar Ovidius gibi şairler ile tarihçi Livius yaşa
ettiler. mıştır.
Sonunda Octavianus Roma’nın tek yöneti
cisi oldu. Çünkü Lepidus güçlü bir kişi değildi AURORA bak. Eos.
ve kendisine yönetim işlerinden uzak olacağı
bir görev verilmişti. Ama Octavianus, Roma AUSTEN, Jane (1775-1817). Jane Austen
lılar’ın, kendisinin diktatör olmayı istediğini İngiltere’nin en iyi romancılarından biridir.
düşüneceklerinden endişe duyuyordu. Bu 19. yüzyıl başı İngiliz soylu sınıfını anlatan
yüzden unvanlarını bıraktı ve cumhuriyetin zeki ve esprili bir gözlemcidir. Kitapları bu
yeniden kurulduğunu ilan etti. Senato artık, gün çok ünlüdür ama ilk yazmaya başladığın
yönetimi alacak en iyi kişinin Octavianus da onları yayımlatmakta büyük güçlük çek
olduğunu düşünerek İÖ 27’de onu 10 yıl miştir. Bunun nedeni, zamanının öteki yazar
süreyle ordunun ve donanmanın komutanı ları heyecan verici ve coşkulu aşk romanları
olarak atadı ve her yıl konsül olarak seçti. yazarken, Jane Austen’ın heyecanlı olayların
Ona “yüce” anlamına gelen Augustus unvanı pek yaşanmadığı küçük bir İngiliz kasabasının
nı verdi. Augustus Caesar Roma’yı hâlâ kendi ya da köyünün sakin yaşamını anlatmayı
yöneticisini seçen bağımsız bir cumhuriyet seçmiş olmasıdır.
gibi gösterdi; ama gerçekte tüm gücü elinde Jane Austen’ın A şk ve Gurur adlı yapıtının
tuttu. kadın kahramanı Elizabeth Benneth kitabın
Bu tarihten ölümüne kadar süren 40 yıl bir yerinde bilge ya da iyi olanla değil; aptalca
boyunca, Augustus, Roma’nın ve imparator ve saçma olan şeylerle alay edeceğini söyler;
luğunun yönetimini geliştirmek için pek çok insanların garip davranışları onu eğlendirir.
reform yaptı. Örneğin, düzeni sağlamak ve İnsanların hatalarını incelikle ortaya koymak
yurttaşları korumak için kuvvetli bir polis tan hoşlanan Jane Austen bu bakımdan kah-
A VARLAR 165
hayvanları da eğittiler. Çoğu zaman bir geyik dır. Bugün av hayvanlarını tüfekle öldürmek
ya da yabani at sürüsünü bir uçuruma doğru daha kolay olsa da, Kuzey Amerika, Avrupa,
sürüp avladıklarında, herkese yetecek kadar Arabistan ve Hindistan’da şahinlerini ve do
çok et buluyorlardı. Manda sürülerini özellik ğanlarını eğiten ve uçuran doğancıları görme
le seçilmiş uçurumlara süren Kuzey Amerika olasılığı hâlâ vardır.
Yerlileri de aynı yöntemle avlanıyorlardı. Doğan, önce insan elinden beslenmeye
İnsanlar karınlarını doyurmak için ekip alıştırılarak evcilleştirilir; bundan sonra da avı
biçmeyi ve hayvan yetiştirmeyi öğrendikten yakalamayı öğrenmesi için eğitilir. Dişi doğan
sonra da avcılığı sürdürdüler. Asur kralları daha iri ve güçlü olduğu için bazen erkeğine
atların çektiği arabalara binerek aslan avlardı. yeğ tutulursa da, eğitimi zordur ve zaman alır.
Yakın zamanlarda bile Afrika’nın Masai Yer Kuş, ava çıkarıldığında sahibinin eldivenli sol
lileri kalkan ve mızrakla aslan avlıyorlardı. eline tüner ve sakin durması için başına deri
Ortaçağ Avrupa’sında ise yabandomuzu ve bir başlık geçirilir. Kuşun sahibi avı gördüğü
geyik avı krallarla soylular arasında yaygın bir zaman, doğanın başlığını çıkarıp kolunu hızla
eğlenceydi. öne doğru uzatarak kuşu havaya salar; bunun
üzerine doğan, kovalamaya başladığı avının
D oğancılık üzerine yükselir; sonra birdenbire atılıp saldı
Ortaçağda İngiliz soylularının çok sevdiği bir rarak bir pençe vuruşuyla onu öldürür.
avcılık türü olan doğanla avlanmanın da İÖ Keklik gibi hızlı uçan kuşları avlamak için,
2000 yıllarına dayanan bir geçmişi vardı. O avın ürkütülerek uçması sağlanıncaya kadar,
zamanlar Çin’de çok yaygın olan doğancılık, doğan havada oyalanmaya alıştırılır; avı ür
kuşları ve bazen de başka hayvanları yakala kütme işini de eğitilmiş av köpekleri yapar.
ması için şahin ya da doğan salarak avlanma- Doğanı geri çağırmak için, doğancı ıslık
Eric Hosking
çalarak, uzun bir ipin ucuna bağlanmış bir
kuştüyü yumağım başının üzerinde döndürür;
doğan bunu av sanarak gelip kapınca da onu
yakalayıp başlığını geçirir ve gene sol elinin
üzerinde tünemiş olarak götürür.
Doğancılar, doğan ve bozdoğan gibi uzun
kanatlı yırtıcı kuşların yanı sıra çakır ve
atmaca gibi kısa kanatlıları, hatta bazen
kartal ve şahinleri de kullanırlar. Bu yırtıcı
kuşların bazılarına doğada ender rastlandığın
dan, doğancıların ellerindeki kuşlardan yavru
elde etmeleri ve yabani doğanları ya da
yumurtalarını almamaları doğru olur.
Tuzak Kurm a
Başka bir avcılık yöntemi de tuzak kurmaktır.
İnsanlar vahşi hayvanlara etlerinden ya da
kürklerinden yararlanmak amacıyla tuzak ku
rarlar. Bazen de onları, zarar vermelerini
önlemek ya da bilimsel araştırmalar yapmak
için yakalarlar.
Hayvanları yakalamak için çeşitli tuzaklar
kullanılır. Kürklü hayvanlan, kürklerine za
rar vermeden yakalamak için kullanılan çelik
tuzak ilk kez 1823’te ABD ’de yapılmıştı. Bu
Doğancının eldivenli eli üzerine tünem iş, başlıklı ve tuzak, bir tabana oturtulmuş menteşeli iki
ayağına köstek takılm ış bir doğan. kanattan oluşur. İki kanadı birbirinden ayıran
168 AVCILIK
Mansell Collection
tetik mekanizması, tuzağın metal tabanına yere çukur kazılarak üstü dallarla ve yaprak
hayvan bastığı anda boşalır ve çelik dişler larla örtülürdü. Hayvanın çukura düştüğünde
gene çelikten bir yay aracılığıyla hayvanın ölmesi için, çukurun dibine ucu sivri kazıklar
ayağını kavrar. Bir zincirle toprağa iyice çakılırdı.
tutturulmuş tuzak kapandığı anda dişler kilit Böcekleri yakalamak için de toprağa gömü
lenir. Hayvanı hemen öldürmeyen ve avcının len kavanozlar kullanılır. Ağzı toprak düze
gelip öldürmesini beklerken ava acı çektiren yinde kalan bu kavanozların içine yem olarak
bu tür tuzaklar dünyanın birçok ülkesinde ya şekerli bir sıvı koyulur. Böcek kavanoza
saklanmıştır. düşünce yapışkan yem yüzünden dışarı çı
Başka bir tuzak çeşidi, bir yaya bağlı kamaz.
ilmektir. Esnek bir dal yay görevi görebilir. Eski zamanlarda kullanılan başka bir tuzak
İlmek telden yapılır ve dal tetik görevini türü de üst üste yerleştirilen iki kütükten
görecek bir iple aşağıya çekilerek bağlanır. oluşurdu. Yem, dokunulduğu zaman üstteki
Av tuzla kaplanan ipi kemirdiği zaman ipin kütüğün düşüp avı iki kütük arasına sıkıştıra
kopmasıyla dal fırlar. Avı saran ilmek sıkışır cağı biçimde yerleştirilirdi. Bildiğimiz fare
ve hayvanı havaya kaldınr. İlmek tuzağı da kapanı da, çelik bir yayla güçlendirilmiş bu
bazı yerlerde yasaklanmıştır. tür bir tuzaktır.
Kuşlan yakalamak için kullanılan tuzaklar Bu tuzaklarda üstten düşen kütük yerine,
ise giderek daralan ağdan tünellerdir. Kuşlar bir kutu kullanılırsa hayvan canlı yakalanır.
ağın geniş ağzına sürülür ya da yemle çekilir Yeni tuzakların çoğu, kapaklı kutulardır.
ve dar ağzında yakalanır. Ağla yapılan tuzak Hayvan kutuya girerken bir tetiğin üzerine
lar çok eskiden beri kullanılmaktadır. Ağlar basınca, kapak kapanır. Bu tür tuzaklar
küçük böceklerden büyük deniz kaplumbağa hayvanları bilimsel araştırmalar ya da hayva
larına kadar her büyüklükte hayvanın yaka nat bahçeleri için yakalarken kullanılır.
lanmasında kullanılabilir. İp ve tel yokken Canlı yakalama ve avı etiketleme yönte
ağlar, dallar ve asmalardan yapılırdı. Bazen miyle hayvanlara ilişkin çok değerli bilgiler
avı ağa doğru sürmek için kazıklarla yapılan edinilmektedir. Hayvan etiketlendikten sonra
bir çit kullanılır. salınır; yeniden yakalandığı zaman, nereden
İlkel insanların büyük hayvanları avlamak nereye göç ettiği anlaşılır.
için başvurduklan bir yöntem de tuzak çukur- Kürkleri için hayvanlan avlamak, ilk öncü
lanydı. Avın izlerinin sıkça görüldüğü bir lerin Kuzey Amerika’ya gelme nedenlerinden
AVCILIK 169
biriydi. Amerika kıtasına yerleşmek için ilk yakalamanın yolları da aranıyor. Bugün satı
gelenler, kıtanın Yerliler’i gibi beslenmek lan kürklerin çoğu özel çiftliklerde yetiştirilen
amacıyla ayı, geyik, tavşan, hindi gibi hayvan hayvanlardan elde ediliyor. Gene de birçok
ları avlarken, kürk ticareti ile ilgilenen avcılar kişi hayvanları kürkleri için doğalarına aykırı
da tuzaklar kurarak kunduz, mink, misk koşullarda tutmanın, doğada tuzak kurup
sıçanı, tilki, porsuk, kakım, vaşak, susamuru, yakalamak kadar gereksiz ve acımasız olduğu
rakun ve kurt gibi kürklü hayvanları avlama kanısındadır. (Ayrıca bak. KÜRK VE KÜRK
ya başladılar. Kanada’da kürk hayvanı avı ÇÜLÜK.)
günümüzde de önemli bir sanayi dalıdır ve Yalnızca ok ve mızraklarla, beslenmek
gerek yerel, gerek merkezi yönetimler bu tür amacıyla hayvan öldüren avcılar herhangi bir
avcılığı denetlemektedir. hayvan türünün yok olmasına neden olmaz
20. yüzyılda hayvanların kürkleri ya da lar. Oysa ticaret ve kâr amacıyla tüfeklerle
etleri için yakalanması çevrebilim (ekoloji), avlanan avcılar bu tehlikeyi doğurabilir. Ö r
türlerin korunması ve hayvanlara kötü davra- neğin, 19. yüzyılda avcılar et ticareti için Ku
nılmaması ile ilgilenen kişi ve kuruluşların zey Amerika’daki bizonları (bak. BİZON) he
Barnaby’s men hemen yok ettiler. Spor için avlanan av
cılar, doldurulmuş hayvan kafalan, postlar ve
boynuzlar gibi “anı”lar uğruna hayvan öldür
mekten çekinmediler. Afrika kıtası aslan, an
tilop, gergedan ve fil gibi “büyük av”larla do
luydu. Avrupa ve Kuzey Amerika’dan gelen
avcılar bu hayvanları vurmak için Afrika’ya
“safari” denen av partileri düzenlediler. Bu
büyük hayvanlar hem spor yapmak, hem de
kâr amacıyla vuruldu. Örneğin filler dişleri
için öldürüldü. 20. yüzyıla gelindiğinde insan
lar, avcılık denetlenmezse avlanacak hayvan
kalmayacağını anlamaya başladılar. Ne var
ki, bu denetimler Kuzey Amerika’da yaşayan
göçmen güvercin ile Afrika’da yaşayan bir tür
zebra olan “kuaga”nm soyunun tükenmesini
önlemek için çok geç kaldı. Son zamanlarda
gergedan boynuzuna artan istem nedeniyle
sürdürülen gergedan avı, bu türün de soyu
nun azalması tehlikesini doğurmuştur (bak.
So y u A z a l a n T ü r l e r ) .
Bugün birçok bölgede büyük av hayvanlan-
İngiltere'deki Suffolk bataklıklarında tuzak kurmuş nm avı sıkı denetim altında sürdürülmektedir.
bir avcı. Elinde tuttuğu koypu, kürkü için üretilen bir
hayvandır. Kaçıp yabani ortam da yaşayan
Örneğin, ancak yaşadıkları denetimli bölgede
koypuların toprağın altında kazdığı tüneller, kanal ve sayılan çok artarsa fillerin avlanmasına izin
ırmak yataklarının çökmesine neden olm aktadır. verilmektedir. Gene de kaçak avlanma hâlâ
önemli bir sorundur.
eleştirilerini gündeme getirdi. Bazı hayvan
türleri yok olurken, bazılarının soyu azalıyor İzinsiz A vlanm a
du. Çevrebilim üzerine yapılan araştırmalar, Eğer bir avcı avını kovalarken başkasının ara
doğa dengesinin korunması için, belli hayvan zisinden geçerse av hırsızı durumuna düşer.
türlerinin mutlaka belli sayılarda var olması Yabani hayvanlar kimsenin malı olmasa da,
nın gerekliliğini ortaya koydu. arazi sahibi orada öldürülen ya da yakalanan
Öte yandan, kürklere fazla zarar verme her av hayvanı üzerinde hak sahibi olduğun
den, hayvanlan daha insancıl yöntemlerle dan, av hırsızlığı yasalara ay kındır. Av hayva-
170 AVCILIK
talca, Çorlu, Karıştıran ve Lüleburgaz yörele AVİZEAĞACI dünyanın bütün ılıman iklimli
riydi. Av için Trakya’ya geçen padişahlara uy bölgelerinde ve yurdumuzda süs bitkisi olarak
gun yerlerde otağ kurulduğu gibi eski başkent insan eliyle yetiştirilir. Oysa bu gösterişli
Edirne’de de konaklanırdı. çiçekli bitkiler Kuzey Amerika’nın güneyin
Av sırasında padişahlara ileri gelen devlet de, Meksika, Orta Amerika ve Batı Hint
adamları dışında doğan, şahin, çakır, atmaca A dalan’nda kendiliğinden yetişir. Yucca cin
gibi avcı kuşlarıyla zağar, samson gibi av kö sini oluşturan avizeağaçlannın 40 kadar türü
peklerini eğitip besleyen “hassa avcıları” ya vardır. Bu türlerden bazılan gövdesizdir ve
da “şikâr ağalan”, maiyetleriyle birlikte eşlik doğrudan toprak düzeyinden çıkan kılıç gibi
ederlerdi. ince uzun yapraklar büyük bir demet oluştu
Osmanlılar zamanında Anadolu’da vali ve rur. Bazı türlerde ise bitkinin gövdesi 12
sancakbeyleri de av geleneğini sürdürmüş, metreye kadar uzayabilir. Avizeağacmm çi
padişahlar kadar olmasa da büyük topluluklar çekleri çan biçiminde ve beyazdır. Çiçektozla-
oluşturarak sürek avlanna çıkmışlardır. Sürek n rüzgârla sürüklenip taşınamayacak kadar
avlan sırasında halktan zorla yardım isteyen Maurice Nimmo
ve şikayet üzerine devlet tarafından uyanlan
yöneticilerle ilgili belgeler vardır.
1839’da Tanzimat’ın ilanı ile hassa avcıları
örgütü dağıtıldı. Halkın da gelişigüzel avlan
masına engel olmak ve avcılığı belli bir ku
rala bağlamak amacıyla 19. yüzyıl sonlarında
çeşitli önlemler alındı. Cumhuriyet dönemin
de ise avcılığa ilişkin çeşitli yasa ve yönetme
likler çıkanlarak, hangi hayvanların ne zaman
avlanacağı, avlanması kesinlikle yasak olan
hayvanlar, av silahlarının yapım ve taşınması
gibi konularda denetim getirildi.
1937’de çıkarılan Kara Avcılığı Kanunu,
Tanm ve Orman Bakanlığı’na bağlı olarak
oluşturulan Merkez Av Komisyonu’nun aldığı
kararlar Türkiye’de avcılığın çok sıkı bir de
netim altına alınmasını sağlamıştır. Bugün ül
kemizde ırmak, göl ve denizlerde balık ve
öteki deniz ürünleri avcılığı; orman, dağ ve
bazı sulak yerlerde uçar-kaçar avcılığı yapıl
maktadır. Balık avcılığı olta ve ağ başta ol
mak üzere birçok özel araçla gerçekleştirilir.
Uçar-kaçar avcılığı biçiminde adlandınlan ka
ra avcılığında ise tek tüfek, çifte, kırmalı çifte,
dolma çifte gibi silahlar kullanılmakta, av kö Avizeağacmm birçok türü, demet biçimindeki
peği, tazı ve çığırtkan kuş gibi yardımcılardan yaprakları ve bir avize gibi salkımlanan çiçekleriyle
ılım an iklim lerde süs bitkisi olarak yetiştirilir.
yararlanılmaktadır. Günümüzde şahin, do
ğan, çakır gibi avcı kuşlan eğitip avda kullan
ma hemen hemen unutulmuş gibidir. Ayı, do nemli olduğundan, bitkinin tozlaşmasına ve
muz türünden hayvanlar sürek avı ile avlan döllenmesine avizeağacı güvesi denen bir
makta; geyik, dağ keçisi gibi soyu tükenmeye böcek aracılık eder. Dişi güve de bu hizmeti
yüz tutan hayvanlar için de av kısıtlanması uy ne karşılık yumurtalarını çiçeklerin içine bıra
gulanmaktadır. Bazı yörelerde tuzak ve ka kır. Bu nedenle, üreyebilmek için her ikisi de
pan kurularak kuş, tilki, sansar, kurt, sırtlan birbirine bağımlı olan bitki ile böcek arasında
gibi hayvanlar avlanır. gerçek bir dayanışma vardır.
AVRUPA 173
AVRUPA
1 ARNAVUTLUK
2 ANDORRA
3 BELÇİKA
4 UECHTENSTEIN
5 LÜKSEMBURG FİNLANDİYA
6 MONAKO
7 HOLLANDA
8 SAN MARİNO
9 İSVİÇRE
Helsinki
S tockholm }-
Moskova
Kuzey Denizi
DANİMARİ
SSCB
İNGİLTERE
'L ondra
’A m S terdam ..»Berlin* Varşova
POLONYA
Atlas Okyanusu
'^Lüksemburgt
FRANSA
Karadeniz
Lizbon Korsika
Mayorka
TÜRKİYE
Sardinya
CebelitarTi
MALTA
176 AVRUPA
C. L. Schmitt/Shostal Associates
ZEFA
üzerinden Tuna Irmağı’na doğru giden, daha den de yoksundurlar. Pireneler’de ve Alpler’
az elverişli yollar da vardır. de eriyen karın, yağmurun yokluğunu gider
Akdeniz ülkeleri Avrupa’nın en yoksul ül diği yerlerde birkaç büyük enerji santralının
keleri arasındadır. Çünkü bir yandan çiftçileri kurulmuş olmasına karşın, kurak geçen yaz
ve balıkçıları zengin değilken, öte yandan kö lar su gücünden yararlanmayı genellikle en
mür ve petrol az olduğu için fabrikalara ge geller. Akdeniz Bölgesi’ndeki demir ve krom
rekli olan enerji kaynaklan ve hammaddeler cevheri kömür yokluğundan metal üretiminde
AVRUPA 179
kullanılamaz; işlenmek üzere başka ülkelere çok bir Atlas Okyanusu ülkesidir. Başkenti
gönderilir. Yün, ipek ve pamuk üretilir ama Lizbon’dan, Güney Amerika’ya giden önemli
üretim büyük miktarlarda değildir. En önemli hava ve denizyolları geçer. İspanya’nm büyük
sanayi bölgesi, Kuzey İtalya’daki Lombardiya bölümü kurak ve çıplak bir yayladır. Kuzeyin
Ovası’nın kuzey sınırında yer alır. Buradaki deki dağlarda demir cevheri ve bir miktar kö
Milano, Torino ve çok sayıda daha küçük kent mür vardır; güneyde ise Romalılar zamanın
te, fabrikalara gerekli elektrik enerjisini üret dan bu yana bakır madeni çıkarılır. Sevilla
mek için Alp D ağlan’ndaki ırmakların su gü yakınındaki Endülüs Ovası en bereketli böl
cünden yararlanılır. gesidir. Akdeniz kıyısına yakın topraklarda
Bu nedenlerle Akdeniz ülkeleri büyük öl şarap, zeytinyağı, portakal ve fındık üretilir.
çüde tarıma bağımlıdır. Ama, çiftçilikten yük Fransa’nın Akdeniz kıyılan, üç büyük ada
sek bir yaşam düzeyi sağlanamadığı için bir olan Korsika, Sardinya ve Sicilya ile İtalya’
çok insan öteki kıtalara göç etmiştir. Bir bölü nm yanmada olan bölümü aynı görüntüye sa
mü ise daha zengin ülkelerde işçi ya da deniz hiptir: Sakin, mavi bir deniz, geniş koylar ve
ci olarak çalışmaktadır. Akdeniz kıyılarında kayalık burunlar. Denizin hemen ötesinde
turizm önemli bir gelir kaynağıdır. üzüm, zeytin, portakal ve limon yetiştirmek
İber Yarımadası’nda Portekiz ve İspanya için teraslar biçiminde düzenlenmiş olan ya da
yer alır. Portekiz bir Akdeniz ülkesi olmaktan seyrek ağaçlarla kaplı tepeler uzanır. Daha
Picturepoirıt
içerilere doğru toprak çorak, çalılık ve koyun-
lann otladığı cılız çayırlar dışında, değersiz
dir. Ovalann yeterince büyük olduğu yerler
de, Sicilya’daki Palermo, İtalya’daki Roma,
Napoli ve Livorno gibi kentler gelişmiştir.
Kuzey İtalya’da bulunan ve Po Irmağı’nın
kollarıyla sulanan Lombardiya Ovası, zengin
bir tanm bölgesidir. Bu ovada, buğday, mısır,
pirinç ve süt ürünleri üretilir.
Sarp dağlar ve dağınık adalar ülkesi Yuna
nistan’ın yoksulluğu, halkı yüzyıllar boyunca
yaşamlannı denizde aramaya yöneltmiştir.
Toprağın yirmide birinden daha az bir bölü
münde tahıl üretilir. Balkan Yanmadası’nın
Türkiye’deki bölümünün ortasında verimli
Ergene Ovası vardır. Kuzeyinde 1.000 metre
yüksekliğe ulaşan Istranca Dağlan’mn yer aldı
ğı düzlükler İstanbul’a kadar uzanır. İstanbul
ve Çanakkale boğazlan Asya ve Avrupa’nın bu
bölgedeki smınnı oluşturur. Balkan Yanm-
adası’nm kuzeyindeki ülkeler Güney Avru
pa’dan çok Orta Avrupa ülkeleridir; bu ne
denle daha ilerdeki bölümlerde anlatılacaktır.
Doğu Avrupa
Doğu Avrupa tüm kıtanın yaklaşık yansıdır.
Kuzey Buz Denizi’nden Karadeniz’e ve Kaf
kas Dağlan’na kadar 2.800 km; Ural Dağlan
ile Karpat Dağları arasında, doğu-batı doğrul
tusunda 2.400 km uzanır. Neredeyse dümdüz
Portekiz'in ikinci büyük kenti olan ve Porto şarabının
yurdu olarak bilinen Porto'da şarap taşıyan olan bu büyük alanı bölen tek bir dağ sırası
geleneksel bir yelkenli. bile yoktur; burası dünyanın en büyük düz
180 AVRUPA
lüklerinden biridir. Bir uçtan öbürüne çok az ve çeşitli yönlere doğru giden ticari taşımacılı
değişiklik göstermesiyle kıtanın öteki bölüm ğa elverişli suyollarını oluşturur. Ülkenin en
lerinden ayrılır. Sığ ırmakların geniş alçak büyük kömür yataklanndan biri bu ormanın
yaylalarla ayrılan geniş havzaları birbirine çok güney ucundadır; Moskova ile bölgedeki
benzer. Güneydeki iklim en kuzey dekinden öteki kentlerdeki fabrikalara enerji sağlar.
farklıdır, ama bu değişiklik yavaş yavaş ger Moskova ile daha önceki iki başkent, Kiev ve
çekleşir. Toprak da bir bölgeden ötekine az Leningrad, bu karışık orman kuşağının oluş
değişiklik gösterir. Doğu Avrupa’nın kıtanın turduğu üçgenin üç ayn köşesinde yer alır.
öteki bölgelerinden iklim ve toprak açısından SSCB’nin Avrupa’daki topraklannın güney
gösterdiği farklılık, yetiştirilen ürün cinslerine ve güneydoğusu çayırlık alanlardır. Özellikle
ve insanların yaşam biçimlerine yansır. ırmak kenarlannda, gür çayırlıklarla birbirin
SSCB karlı bir ülkedir; biraz Kanada’ya den aynlan birçok orman vardır. Daha sonra,
benzer. Ama SSCB’de Kanada’daki Kayalık çok az ağaçlı ama koyu renkli, verimli toprak
Dağlar’a benzeyen büyük dağ sıraları yoktur. lar olan gerçek stepler gelir. Bu “kara top
Kar kalınlığı genellikle çok fazla değildir, ama rak” bölgesi SSCB’de en çok tahılın üretildiği
kar çok uzun bir süre yerde kalır. Karadeniz yöredir. Binlerce işçinin çalıştığı büyük çift
kıyılarındaki en ılık bölümleri bile genellikle liklerde, buğday, çavdar, arpa ve yulaf yetişti
yılın altı haftası karla kaplıdır. Kuzeye rilir. En büyük kömür yatağı olan Donbass ve
doğru gidildikçe karın yerde kalma süresi zengin demir cevheri yatakları, Ukrayna adlı
uzar. bu bölgede bulunur. Bu nedenle burası
Avrupa’nın kuzeydoğudaki en uç noktasın SSCB’nin en önemli sanayi bölgelerinden biri
da ve Kutup Dairesi’nin kuzeyinde bulunan olmuştur.
Vorkuta’da zengin kömür yatakları vardır. Hazar Denizi yakınlarında çok az yağış
Buradan çıkarılan kömür, SSCB’nin kuzeyba olur. Bu yüzden, ancak ırmaklardan sulama
tı sınırında bulunan Leningrad’daki fabrikala yapılabilen yerlerde ekin yetişebilir. Hazar
ra götürülür. Kuzey Buz Denizi kıyısı boyun Denizi’nin batısında ve Kafkas Dağlan’mn
ca uzanan tundra bölgesinde, ancak birkaç kuzeyindeki bölgede ise Avrupa’nın en zen
bin kişi yaşar. Bunlar geçimlerini besledikleri gin petrol yatakları bulunur.
rengeyiklerinden, balıkçılık ve avcılıktan sağ
larlar. Beyaz Deniz’den Leningrad’a ve Ural Orta Avrupa
Dağlan boyunca daha güneye doğru büyük Orta Avrupa, kıtanın Baltık Denizi ile Akde
melez çam, köknar, ladin ağacı ormanları niz ülkeleri arasında kalan bölümünü kapsar.
uzanır. Bu ormanlardan sağlanan büyük mik Büyük Tuna Irmağı güneye doğru, çapraz bi
tarlardaki kereste Arhangelsk limanından çimde bölgeyi geçer. Orta Avrupa bölgesi
öteki ülkelere gönderilir. Yaz aylarının kısalı Kuzey Avrupa Ovası’nın Almanya ve Polon
ğı tanmı olanaksız kılar. ya bölümlerini, Güney Almanya ve Bohem
Kuzeydeki bu ormanlann güneyinde, yap- ya yaylalannı, Alp Dağlan’mn en yüksek
raklannı sonbaharda döken meşe gibi ağaç bölümlerini ve Orta Tuna bölgesindeki büyük
larla, köknar benzeri ağaçlann birlikte bulun Macaristan Ovası’m içine alır. Bu yüzden gö
duğu kanşık bir orman kümesi vardır. Bu or rünümü Doğu Avrupa’nmkine göre çok bü
manlar Baltık Denizi’nden batıdaki Karpat yük çeşitlilik gösterir.
D ağlan’na kadar olan alanı kaplar ve güneye O rta Avrupa’nın geniş vadiler ve havzalarla
gittikçe daralarak Urallar’ın güney ucuna ka bölünmüş olması, geçmişte buralarda çok sa
dar uzanır. Gelişerek büyük SSCB’yi oluştu yıda küçük devletin kurulmasına neden oldu.
ran Rusya’nın yüreğinin attığı yer işte burası Bunlann bir bölümü Osmanlı İmparatorluğu
dır. Geçmişte bol miktarda kereste sağlayan ve Avusturya İmparatorluğu örneklerinde ol
ormanlar kesilerek tanm a elverişli topraklar duğu gibi büyüyerek imparatorluklara dönüş
elde edildi. Moskova bu bölgenin ortasında meyi başardıysa da tekrar parçalandılar.
yer alır. Yakınındaki Valday Tepeleri’nden SSCB’deki düzlüklerden Pripet Bataklığı
Doğu Avrupa’nın birkaç büyük ırmağı doğar ile aynlan kuzeydeki ova, Polonya ile Alman-
AVRUPA 181
ya arasında bölünmüştür. Üç büyük yavaş dir. Ama killi, zengin bir toprağı olan geniş
akışlı ırmak, Elbe, Oder ve Vistül bu ovada ırmak vadilerindeki ağaçlar kesildi ve buralar
kuzeyden güneye doğru akar. Eski zamanlar verimli tarım alanları oldu. Bu yöredeki çayır
da burası karışık ormanlarla kaplıydı; Polon lar da iyi otlaklardır. Öteki yerlerde en iyi
ya’nın birçok bölümünde olduğu gibi, toprağın topraklarda buğday ve şekerpancarı, daha az
kumlu ve verimsiz olduğu yerlerde hâlâ öyle verimli topraklarda ise çavdar ve patates ye
182 AVRUPA
tiştirilir. Denize akan ve kısa dönemlerin dı dökülür. Bu ovanın kuzey bölümünde petrol
şında ender olarak buz tutan ırmaklar, vadi yatakları vardır.
lerdeki çiftliklerin ürünlerini Hamburg,
Szczecin ve Gdansk (Danzig) gibi limanlara Kuzeybatı Avrupa
taşır. Norveç, İsveç ve Finlandiya’da, işlenmeye el
Kuzeydeki ovanın güney sınırında, Orta verişli olmadığı için kimsenin yaşamadığı ge
Avrupa’nın en önemli kömür yataklarına sa niş topraklar uzanır. Finlandiya’da, neredey
hip olan Ruhr, Saksonya ve Silezya vardır. se hiç toprağın olmadığı geniş kayalık alanlar
Yayladan çıkarılan maden cevheri ve koyun- vardır. Toplam büyüklüğünün İngiltere’ninkinin
lardan elde edilen yün, buralarda, ortaçağdan dört katı olmasına karşın, bu üç ülkenin nüfu
başlayarak, metal işçiliği ile kumaş ve cam ya su İngiltere’nin nüfusunun dörtte biri kadar
pımının gelişmesine neden oldu. Çekoslovak dır. Toprakların büyük bölümü orman kuşağı
ya, Güney Almanya ve Güney Polonya’da içinde yer alır. Kerestesi için çam, ladin ve
büyük sanayi merkezleri vardır. Bu ovanın huşağacı yetiştirilir. Orman kesildiği zaman
güney bölümündeki korunaklı ırmak vadi açılan alan tarıma elverişli değildir. İsveç’te
leri, tahıl ve kök bitkilerinin yanı sıra üzüm büyük çoğunluğu yurtdışma satılan çok zen
ve tütün gibi ılıman iklim isteyen bitkile gin demir cevheri yataklan olmasına karşın,
rin de yetiştirildiği zengin tanm alanlarıdır. bu üç ülkeden hiçbirinde söz etmeye değer
Yukarı Ren Vadisi bu tür topraklara bir ör kömür yataklan yoktur.
nektir. Kuzeydeki morina ve ringa balığı avcılığın
Alp Dağlan, İsviçre’yi baştan başa geçer ve da Norveç’in iyi bir konumu vardır; denizcile
Tuna’ya yaklaşırken kollara aynlır. Tuna’nın ri bütün denizlerde çalışır. Birçok Norveçli de
öteki yanında, Karpat Dağlan, Macaristan daha iyi bir yaşam sağlamak için Kanada ve
Ovası’m kuşatacak biçimde bir yay çizer. Batı A BD ’ye gitmiştir. İsveç, ırmaklardaki su gü
Avusturya’dan Balkan Yanmadası’na doğru cünü ve maden kaynaklannı kullanarak fabri
başka bir dağ sırası iner. Bu sıra, Adriya De kalar kurabilmiştir. Ama Finlandiya’nın ke
nizi kıyılarını izleyerek Yunanistan’a inen reste dışında çok az kaynağı vardır. Hem İs
batı kolu ile Yugoslavya ve Bulgaristan’ı ge veç, hem de Finlandiya’nın limanlan kışın buz
çerek Karadeniz’e ulaşan doğu koluna aynlır. yüzünden çalışamaz duruma gelir. İzlanda’nın
Bu dağ sıralan ulaşım ve iletişim açısından büyük bölümü çıplak volkanik dağlarla kaplı
ciddi birer engeldir. Bu dağlardaki belli başlı dır, ama çayırlarda koyun ve sığır yetiştirilir.
geçitler, Tuna’nın Viyana yakınlannda dağ İzlanda’yı çevreleyen denizler balık yönünden
larda açtığı yol; Sava Irmağı’nın Adriya Deni çok zengindir.
zi kıyısındaki Triyeste’den kıtanın içlerine
doğru akarken Yugoslavya’da Ljubljana ya- Kuzey Denizi Ülkeleri ve Fransa
kınlannda açtığı geçit; Belgrad çevresinden Kuzey Avrupa Ovası batıda, Kuzey Denizi’
geçen ve Yunanistan’da Selanik yakınlarında nin yatağını oluşturacak biçimde hafifçe alça
denize dökülen ırmaklann oluşturduğu gedik lır. Kuzey Denizi’nin ötesinde, Britanya Ada-
lerdir. Demiryolları için Alpler’in yüksek orta lan’nı oluşturacak biçimde gene hafifçe yük
bölümlerinde tüneller yapılmıştır. Tuna, Vi- selir. Bu yüzden çevresi dağlık olmayan sığ
yana’dan Romanya’daki Demirkapı adı verilen bir denizdir.
dar boğaza kadar, Alp Dağları ile Karpat İngiltere’nin, Kuzey Fransa’nın ve Belçika’
Dağlan tarafından kuşatılmış geniş bir düz nın büyük sanayi merkezleri, zengin kömür
lükte akar. Macaristan Ovası ya da Alföld di yataklarının kolaylıkla işlendiği, kömürün de
ye bilinen bu düzlük, SSCB’nin güneyindeki- miryolu, akarsu ve deniz ulaşımıyla kolayca
ne benzer çayırlık bir alandır. Burada domuz, taşınabildiği yerlerde kurulmuştur. Bu bölge
sığır ve at yetiştirmenin yanı sıra buğday ve lerdeki üretim, Japonya gibi ülkelerin gelişen
mısır da üretilir. Tuna, Demirkapı’yı geçtik sanayilerinin rekabetinden etkilenmiştir. Ku
ten sonra, Romanya’da, öncekine benzeyen zey Denizi’nden çıkanlan petrol ve doğal gaz,
bir başka büyük ovayı geçerek Karadeniz’e evler ve fabrikalar için yakıt sağlar.
AVRUPA 183
İngiltere, Belçika, Hollanda ile Danimar pımcısıdır. Başkenti Paris, birçok demiryolu
ka’nın değişken, çoğunlukla yumuşak, nemli nun geçtiği önemli bir merkezdir.
iklimi bol besin üretmelerini sağlar. Bu iklim
özellikle süt ve besi hayvanlarının beslenmesi, A vru palIlar
koyun, domuz ve kümes hayvanlarının yetişti Yaklaşık 1 milyon yıl süren ve 10 bin yıl kadar
rilmesi için gerekli olan otlakların büyümesi önce sona eren Buzul Çağı boyunca, Avrupa’
ne çok uygundur. Kuzey Denizi ile Atlas da yaşayanlann sayısı çoz azdı. Ama sonun
Okyanusu ve Kuzey Buz Denizi’nin Kuzey da buzlar erimeye başlayınca ilk göçebe kabi
Denizi’ne yakın bölümleri dünyanın en zen leler, Kuzey Afrika’dan, İspanya yoluyla
gin balıkçılık alanları arasındaydı. Ama, geç Fransa’ya ve İngiltere’ye daha sonra da bir
mişteki aşırı avlanma yüzünden günümüzde, zamanlar büyük bir buz tabakasının merkezi
bazı bölümlerinde balık azalmıştır. olan Norveç ve İsveç’e geldiler. Bu insanlar
Elverişli koşullara karşın İngiltere ile Al avcılık ve toplayıcılık yaparak yaşadıklan için
manya Federal Cumhuriyeti’nin besin üretimi sayıları azdı. Buz tabakalan, insanların avlan-
halklarını beslemeye yetmez. Hammaddenin malannı engellediği için, Kuzey Avrupa bu
yanı sıra besin maddeleri de uzak ülkelerden dönemin (Buzul Çağı’nın) büyük bir bölü
getirilir. Avustralya ve Amerika kıtalarından münde boştu. Buzlar eridikçe insanlar, Gü
yün, pamuk, maden cevherlerinin yanı sıra, ney Avrupa’nın ılık ormanlık ve çayırlık alan-
et, tahıl ve meyve alınır. Bu yüzden Batı Av lanndan buralara doğru göç ettiler. Tarihön
rupa ülkelerindeki yaşam düzeyinin yüksekli cesi dönemde Avrupa’da yaşayanlar Nean-
ği denizaşırı ülkelerle yapılan ticarete bağım derthal insanlardı. 1859’da Almanya’nın Düs-
lıdır. Dünyanın en büyük limanlarından bir seldorf kenti yakınlannda Neander’de bir va
çoğu da Avrupa’nın bu bölümündedir. İngil dide bulunan o dönemden kalma insan kalın
tere’deki Londra, Liverpool ve Southampton; tıları nedeniyle bu insanlara Neanderthal adı
Belçika’daki Anvers; Hollanda’daki Rotter- verilmiştir. Neanderthal insanlar çoğunlukla
dam; Almanya Federal Cumhuriyeti’nin Ku mağara insanlarıydı (bak. M a ğ a r a İNSANLARI).
zey Denizi kıyısındaki Hamburg; Danimarka’ İÖ yaklaşık 3000’de tahıl yetiştirmeyi öğre
daki Kopenhag; İsveç’teki Göteborg ve Nor nen insanlar, Güneybatı Asya’dan Avrupa’ya
veç’teki Bergen büyük ticaret limanlarıdır. doğru yayıldılar. Güneydoğuda yetiştirilen
Fransa, SSCB’nin dışında, Avrupa’da ku verimsiz bir tür tahıl dışında, Avrupa’da yiye
zeyden güneye kadar uzanan tek ülkedir. A k cek olarak yetiştirilebilecek hiçbir bitki bu
deniz’de kıyıları olan Fransa’nın güneydoğu lunmamıştı. Ağaçlan kesmek için metal balta
sunda ve Pireneler’de Avrupa’nın en yüksek lan olmayan ama tekneleri olan çiftçiler, Av
tepelerinden bazıları bulunur. Ülkenin orta rupa’nın, sık ormanlann bulunmadığı orta ve
sındaki yayla, pek çok açıdan Almanya Fe doğu bölümlerine doğru yayıldılar. Eski me
deral Cumhuriyeti’nin güneyindeki yayla zarlardaki buluntulardan bu ilk insanların bü
lara benzer; kuzey ve batı kıyılan ise ger yük bölümünün avcı ya da çiftçi olduğu anla
çekte, Kuzey Denizi bölgeleri arasında sa şılmıştır.
yılabilir. Bu yüzden Avrupa’nın tümünde AvrupalIlar, ırk özellikleri ve dilleri açısın
bulunan özellikler Fransa’da küçük ölçekte dan büyük farklılık gösterirler (bak. A vrupa
bulunur. DİLLERİ; I rk). Ama Avrupalılar’ın fiziksel gö
Fransa, Manş Denizi ile Akdeniz’den geçen rünümleri ile ilgili bazı genellemeler yapılabi
iki büyük okyanus ticaret yolunun arasında lir. KafkasyalI ya da beyaz ırk diye bilinen
yer alır. Belli başlı limanlarından güneydeki Kafkas tipi, Avrupa’nın yerlisi olarak kabul
Marsilya ile kuzeydeki Le Havre, Rouen ve edilir. Güneydeki insanlar genellikle kısa ya
Dunkerque bu yollar üzerindedir. Fransa bir pılı ve koyu renklidir. Bunlara bazen Akdeniz
yandan çok çeşitli tarım ürünü ve hayvan ye tipi denir. Orta ve Doğu Avrupa’da kısa boy
tiştiren zengin bir tanm ülkesi; öte yandan ları, sağlam yapılan ve kumral renkleriyle ta
önemli bir çelik üreticisi, giysi ve mobilya gibi nınan Alp tipi dikkati çeker. Kuzeyde ise, ge
güzel görünümü olması gereken malların ya nellikle uzun boylu, açık tenli ve mavi gözlü
184 AVRUPA
İskandinav tipi yaygındır. Birçok Avrupalı bu lannda hızlanan Sanayi Devrimi’ydi. Sanayi
tiplerden ikisinin karışımıdır. Devrimi maden ocakları yakınında ve sanayi
Avrupa’daki ulusal diller birbirinden ol bölgelerinde nüfusun artmasına neden oldu;
dukça farklıdır. Dillerin çoğu Hint-Avrupa dil buna karşılık tanm alanlannda nüfus azaldı
ailesine bağlıdır. Buna karşılık, bir ülkenin in {bak. SANAYİ DEVRİMİ).
sanı, bir başka ülkenin insanını, eğer o dili
aynca öğrenmemişse anlayamaz. Hint-Avru Avrupa Birliği
pa dilleri İngilizce, Fransızca, İspanyolca, İtal Avrupa kıtasında, sıkı sıkıya bir araya gelmiş
yanca, Almanca, İsveççe ve DanimarkalIlar’ insan ve görüşlerin oluşturduğu farklı gruplar
ın konuştuğu Danca’yı kapsar. Daha az sayı vardır. 14. yüzyıl ile 16. yüzyıl arasında Avru
da insan Ural-Altay dil ailesine bağlı dilleri pa sanatının ve kültürünün canlandığı bir dö
konuşur. Bunlar Fince, Estonca, Macarca ve nem olan Rönesans’tan sonra {bak. RÖNE
Türkçe’dir. Avrupa’da yaklaşık 30 ayrı dil ko SANS), ayn uluslar gelişmeye başladı. İnsanlar
nuşulur. kendilerini artık Avrupalı olmaktan çok örne
AvrupalIlar, temel olarak Hıristiyanlık di ğin, Fransız, İsveçli, İtalyan, Alman, İngiliz
ninin üç mezhebi arasında bölünmüştür: Ka saydılar. Ortak inanç ve geleneklerle birbirle
tolik, Protestan ve Ortodoks. Avrupa’da bun rine bağlanmış olmalarına karşın, AvrupalIlar
ların yanı sıra çok sayıda Musevi ve az sayıda tarihleri boyunca sık sık anlaşmazlığa düştüler
Müslüman vardır. İtalya, İspanya, Portekiz, ve bu, ikisi dünya savaşı olan, birçok savaşa
Fransa, Avusturya, Macaristan, Belçika ve yol açtı.
Federal Almanya’nın güneyinde yaşayanların Özellikle II. Dünya Savaşı’ndan bu yana,
çoğu Katolik’tir. Protestanlar İskandinavya’ Avrupa ülkeleri arasında birliği sağlamak için
da, Federal Almanya’nın kuzeyinde, İngilte birçok girişimde bulunuldu. Savaştan sonra
re’de ve Hollanda’da çoğunluktadır. Orto- Doğu Avrupa’nın büyük bölümü SSCB’nin
dokslar ise SSCB ve Yunanistan ile Avrupa’ denetimine girdi ve buralarda sosyalist yöne
nın ortadoğusunda yaşarlar. timler iktidara geldi. Avrupa ülkelerinin ço
Avrupa dünyanın en yoğun nüfuslu bölge ğunu kapsayan, birbirine karşıt iki askeri itti
lerinden biridir. Dünya nüfusunun yaklaşık fak, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NA
altıda biri bu kıtada yaşar. Avrupa’da nüfus TO) ve Varşova Paktı kuruldu. Soğuk Savaş
yoğunluğunun en fazla olduğu ülke ve yöreler dönemi olarak adlandınlan ve iki askeri itti
İtalya, İngiltere, Kuzey Fransa, Hollanda, Bel fak arasındaki ilişkilerin çok gergin olduğu
çika ve Federal Almanya’dır. İskandinavya’ dönem 1960’larda yumuşadı; Doğu ve Batı
nın kuzey bölgeleri, Finlandiya ve SSCB’nin Avrupa ülkeleri arasında ticari ve kültürel
kuzeyi nüfusun en seyrek olduğu yerlerdir. ilişkiler ile turizm gelişti.
İsa’nın yaşadığı dönemde Avrupa’nın göre Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun bir par
li olarak büyük bir nüfusu vardı. Roma İmpa çasını oluşturduğu Avrupa Topluluklan, Batı
ratorluğumun 2. yüzyıldaki nüfusu tahminen Avrupa’nın birleşmesi için atılmış en önemli
70 milyondu. Ama bunun yalnızca bir bölümü adımdır. 1951’de, Belçika, Fransa, Almanya
Avrupa’da yaşıyordu. Aynı dönemde Çin’in Federal Cumhuriyeti, İtalya, Lüksemburg ve
tahmini nüfusu 50 milyondu. Ortaçağ sırasın Hollanda kömür, demir, çelik üretimi ve pa
daki bir dönem dışında, Avrupa’nın nüfusu zarlamasında ortak davranma kararı aldılar.
düzenli olarak artmıştır. 1957’de bu altı ülke Roma Antlaşması’m im
1900’de, nüfus yaklaşık 180 milyon olarak zalayarak, Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu
tahmin edildi. 1920 ile 1930 arasında Avru kurdular. İlk amaçlan, tanm ve sanayi alanla
pa’nın nüfusu hızla arttı ve tahminen 500 mil nnda ortak bir politika gerçekleştirmek ve üye
yona ulaştı. 16. yüzyıldan başlayarak Avru ler arasındaki gümrük vergilerini azaltmaktı.
palIlar hem yeni keşfettikleri Amerika kıtası Bir Avrupa hükümetine doğru ilk adım olmak
na hem de Avrupa’nın öteki yörelerine göç üzere Avrupa Parlamentosu kuruldu.
ettiler. Bu nüfus hareketinin başlıca nedeni 1973’te İngiltere, Danimarka, İrlanda
16. yüzyılda tohumlan atılan ve 18. yüzyılın son- Cumhuriyeti bu topluluğa katıldı, 1979’da
AVRUPA DİLLERİ 185
bunları Yunanistan izledi. İspanya ve Porte değişik bölgelerle, bazen de değişik toplumsal
kiz’in de katılımıyla topluluğa üye ülkelerin gruplarla bağlantılıdır; ama gene de bir dilin
sayısı 12 oldu {bak. A vrupa T opluluklari). değişik lehçelerini konuşanlar genellikle bir
birlerini anlayabilirler {bak. Lehçe). Örneğin,
AVRUPA DİLLERİ. Birçok Avrupa ülkesinin Hollanda’nın ve Almanya Federal Cumhuri
“ulusal dil” adıyla bilinen kendi dili vardır. yeti’nin Kuzey Denizi kıyılanndan güneye
Örneğin Türkçe, İngilizce, Fransızca, İspan doğru bir lehçeler zinciri uzanır; bu lehçelerin
yolca ve Yunanca bunlardan birkaçıdır. Ama her biri, en yakın komşusu olan lehçeden, az
öteki Avrupa ülkelerinin pek çoğunda ulusal da olsa belli farklılıklar gösterir. Federal Al
dil yoktur. Örneğin Belçika kuzey ve güney manya tarafında kalanlara Alman lehçeleri,
olmak üzere iki bölgeye ayrılır; kuzeyinde Hollanda tarafında kalanlara da Hollanda
Hollanda dilinin bir biçimi olan Flamanca, lehçeleri denir. Bazı Alman ve Hollanda leh
güneyinde ise Fransızca konuşulur. İsviçre’de çeleri ise birbirlerine çok yakındır. Evlerinde
konuşulan dört dil vardır: Fransızca, Alman konuştukları lehçe hangisi olursa olsun, Hol
ca, İtalyanca ve Romanş dili. landalI çocuklar resmi Hollanda dilini, Alman
Bazı diller insanlann bir araya gelmesinde çocuklan da resmi Almanca’yı okuyup yaz
çok etkili olmuştur. İtalyanca, İtalya’nın bir mayı öğrenirler.
leşmesine yardımcı oldu. İrlanda’da büyük öl
çüde İngilizce konuşulduğu halde, İrlanda ba Hint-Avrupa Dil Ailesi
ğımsızlık hareketinde oynadığı rolün bir sonu Avrupa dillerinin büyük bölümü, Hint-Avru
cu olarak, İrlanda dilinin bu ülkede geniş bir pa dil ailesi adıyla bilinen bir dil grubunun
kullanım alanı vardır. dallarından türemiştir. Bu dil ailesinin artık
Çoğu Avrupa dilinin “standart” olarak ni yaşamayan daha eski bir “anadil”den geldiği
telenen resmi bir biçimi, aynca birbirinden düşünülmektedir. Farsça ve Ermenice ile
değişik ve farklı lehçeleri vardır. Lehçeler, Hindistan’ın kuzey bölgelerinde konuşulan
Hin t-Avrupa
Dilleri
Fin-Ugor
Dilleri
A ltay
Dilleri
--------
Bask Dili
'"r^ŞlovakçaV
lsızca Almanca. Almanca {^j'aJ-arca /'R umenceı _
Fransızca v e - \ Maçşrca / Rus’ça v #
İtalyanca r î si ovence- ' ” " V Ukrayna dili
Fransızca t İta lya n ca „ __ '^ R u m e n c e
İspanyolca ' - % Sırp-
/ Katalanca Fransızca? V V ,Bu|9arca
/ C f İspanyolca
\J \, — \Makedonca
Itajyanca Arnavutça ~
Katalanca ve.> “
İspanyolca
I İtalyanca ^ Vyunanca
—i l / • Yunanca
1YunancaO
186 AVRUPA DİLLERİ
dillerin çoğu da Hint-Avrupa dil ailesinde yer Man Adası dili de Kelt dillerindendir. İtalik
alır. Hint-Germen dil ailesi de denen dil gru dal, Kelt dillerinin oldukça yakın bir akraba
bunun Hint-Avrupa dil ailesi adıyla anılması sıdır. Bu dalın en önemli dili, kuşkusuz, Ro
nın nedeni, Avrupa’dan Hindistan’a kadar ma İmparatorluğu’nun dili olan ve sonuçta
geniş bir alana yayılmasıdır. Tarih boyunca yerini bütün öteki İtalik dillere bırakan Latin
yapılan göçler, Hint-Avrupa dillerini Avrupa’ ce’ydi. “Klasik” Latince bir edebiyat, yani ya
nın büyük bölümüne ve çok sonraları da zı diliydi. Halk Latince’si Fransa ve İber Yanm-
Amerika, Avustralya, Afrika kıtalarına ve adası’ndaki eski Kelt dillerini silikleştirerek
başka yerlere taşıdı. Roma İmparatorluğu’nun kurumlan aracılığıy
Hint-Avrupa dil ailesinin Avrupa’ya gelen la Batı Avrupa’nın büyük bölümüne yayıldı
başlıca dallan Germen, Baltık ve Slav, Kelt, {bak. Latince). Latince giderek çağdaş Ro
İtalik, Arnavut ve Yunan alt aileleriydi. Gü man dillerinin doğuşuna yol açtı. Bu diller,
nümüzdeki Germen dilleri arasında İskandi Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce,
nav ülkelerinde konuşulan ve son 1.000 yıl Provans dili (Fransa’nın güneyinde konuşu
boyunca Germen dillerinin Eski Norveççe bö lur), Katalanca (İspanya’nm kuzeydoğusunda
lümünden gelen İsveççe, Norveççe, Danimar konuşulur), Romanş dili (İsviçre’nin bazı bö
ka dili (Danca) ve İzlanda dili, Almanca, Hol lümlerinde konuşulur), Rumence (eskiden
landa dili, Hollanda kıyılannda konuşulan Daçya denen bugünkü Romanya’da yaşayan-
Frizce ve İngilizce bulunur. İngilizce’nin en lann Latin kökenli dili) ve öteki Latin dilleri
eski biçimi Britanya A dalan’na 5. ve 6. yüz dir {bak. R oman Dİlleri).
yıllarda girmiştir. Got akınlanyla Avrupa’ Arnavutça ve Yunanca da Hint-Avrupa dil
nın güney kesimindeki çeşitli bölgelere ve Kı- ailesinin temel dallandır. Çağdaş Arnavutça,
nm ’a kadar götürülen ve bugün artık yaşama Balkanlar’ın bu bölümüne çok eskiçağlarda
yan Gotça da başka bir Germen diliydi. giren bir dilden kaynaklanır. Yunanca konu
Baltık ve Slav (ya da Slavon) dilleri genel şan insanlar Yunanistan’a, Yunan A dalan’na
likle ayrı ama birbirine akraba alt aileler ola ve bugünkü Türkiye’nin batı kıyılarına İÖ
rak kabul edilir. Başlıca Baltık dilleri Litvan- 2000 yıllannda geldiler. Yunanca’nın Atina
ca ile Letonca’dır. SSCB’nin resmi dili olan lehçesi (Attika Yunancası), İÖ 3. yüzyılda
Rusça, en önemli ve en yaygın olarak konuşu Yunan dünyasının büyük böjümüne yayıldı ve
lan Slav dilidir. Rusça, Beyaz Rusça ve Ukray sonradan Bizans İmparatorluğu’nun dilini
na dili ile birlikte Slav dillerinin doğu bölü oluşturdu. Bu dil günümüz Yunanca’sının
münü oluşturur. Güney Slav dilleri arasında ataşıydı {bak. Y unanca).
Bulgarca ile hepsi de Yugoslavya’da konuşu Avrupa’da Hint-Avrupa dil ailesine bağlı
lan Makedonca, Sırp-Hırvatça ve Slovence olan dillerin dışında üç ulusal dil (Estonya di
bulunur. Batı Slav dillerinin en önemlileri ise li, Fince ve Macarca) ile Finlandiya, Norveç
Çekçe, Slovakça ve Lehçe’dir. Slav dilleri, ve İsveç’in bazı bölümlerinde konuşulan La-
günümüzden 1.000 yıl önce var olan ortak bir ponca (Laponlar’ın dili) vardır. Bütün bu dil
Slav dilinden gelir; bu dilden gelen dillerin en ler Fin-Ugor dil ailesindendir. SSCB’nin bazı
eskisi, Eski Kilise Slavca’sı adıyla günümüzde bölgelerinde konuşulan dillerin bir bölümü de
de yazılı biçimde yaşamaktadır. Eski Kilise bu ailedendir. Türkçe ise Ural-Altay dil aile
Slavca’sı (Eski Bulgarca), Avrupa’nın güney sinin Altay kolundadır ve Orta Asya ile Çin’
doğusunda kurulan ilk Hıristiyan kiliselerinin de konuşulan bazı dillerle, aynca büyük bir
dilidir. olasılıkla Japonca ile akrabadır.
Eski Kelt dillerini konuşanlar göçler yüzün Pireneler’in iki yanında, Fransa ve İspanya
den yer değiştirdi; günümüzde bu diller Avru topraklarında yaşayan küçük bir grup insanın
pa’nın batı kıyılarıyla sınırlanmış durumdadır. konuştuğu Bask dili, dilciler için hâlâ bir giz
En tanınmış Kelt dilleri Galce, İrlanda Gael- dir. Bu dil, yapı açısından öteki Avrupa dille
ce’si, İskoçya Gaelce’si ve Bretonca’dır. Ayn- rine benzemez, bugüne kadar hiç kimse Bask
ca 18. ve 19. yüzyıllara kadar Cornvvall ve dilinin başka bir dille ya da dil ailesiyle akraba
Man Adası’nda kullanılan Cornvvall dili ve olduğuna ilişkin izler bulamamıştır. Söylene-
AVRUPA TOPLULUKLARI 187
bilen tek şey, Bask dilinin bir zamanlar İber şik Devletleri”ne bile dönüşebilecek bir Av
Yanmadası’nda daha yaygın olarak konuşul rupa Ekonomik Topluluğu düşüncesi bu baş
duğudur; çünkü tarih çağlarında Bask dilinin langıçtan doğup gelişti. O zaman Avrupa’da
bilinmediği bölgelerdeki bazı yer adlan Bask ülke sınırlan kalkacak; işçilerin ve sermaye
dilinden alınmadır. Bu durumda, günümüz nin serbest dolaşımı gerçekleşecek; sanayi ve
deki Basklar’ın, Keltçe konuşan halklar ve tanmı ortak yasalar düzenleyecek; ortak bir
daha sonra da Romalılar tarafından Bask ül para sistemi ve belki de tüm Avrupa’yı
kesindeki dağlara itilmiş eski halklardan bu kapsayacak tek bir hükümet olacaktı.
güne kalanlar olması gerekmektedir. 1951 Paris Antlaşması’yla kurulmasına ka
Ayrıca bak. AVRUPA; DİL; TÜRKÇE. rar verilen Avrupa Kömür ve Çelik Toplulu
ğu (AKÇT), altı ülkenin kömür, çelik ve
AVRUPA TOPLULUKLARI, Avrupa Kömür demir cevheri kaynaklannı tek bir yönetim
ve Çelik, Avrupa Atom Enerjisi ve Ortak altında toplamak amacıyla 1952’de kuruldu.
Pazar adıyla da bilinen Avrupa Ekonomik Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) 1957
topluluklarından oluşur. Roma Antlaşması’yla doğdu ve altı ülkenin
Avrupa Topluluğu düşüncesi, Avrupa’nın öteki tüm kaynaklanna ilişkin politikalannı
büyük bölümünün yıkıldığı II. Dünya Savaşı’ birleştirmek amacıyla 1958’de örgütlendi. Ay-
nin (1939-45) bitmesini izleyen yıllarda doğ n bir Roma Antlaşması (1957) ile kurulması
du. 1950’de, zamanın Fransa Dışişleri Bakanı kararlaştınlan Avrupa Atom Enerjisi Toplu
Robert Schuman, Fransa ile Almanya Fede luğu altı ülke için ortak bir atom enerjisi
ral Cumhuriyeti’nin kömür ve çelik sanayile sanayisi geliştirmek üzere 1958’de oluşturul
rini ortak bir yönetim altında birleştirmelerini du. Hâlâ ayn antlaşmalara dayanmakla birlik
önerdi. Öteki Avrupa ülkeleri de, bu örgüte te, bu üç topluluk 1967’de yönetsel organları
katılmaya çağrıldı. İtalya, Belçika, Hollanda bir araya getirilerek, kısaca “Topluluk” diye
ve Lüksemburg bu çağnya uyarak, toplulukta anılan Avrupa Topluluklan çatısı altında bir
yer aldılar. Gelecekte bir gün “Avrupa Birle leştirildi.
Avrupa Topluluklarının bu güne kadar AET, çok içedönük olması ve kendi para
ulaşabildiği en önemli amaçlarından biri, sorunlanyla çok fazla uğraşması yüzünden
gümrük birliğidir. Bu, üye ülkeler arasındaki de eleştirilir. Bununla birlikte, denizaşın ülke
ticari engelleri (ithalat ve ihracat vergileri, lerle ticari ve başka bağlantıları vardır. Özel
gümrük vergileri ve kotalar gibi) kaldırmak likle besin ve hammadde satan, gelişmek
anlamına gelir. Günümüzde mallar, üye ülke te olan 60’ın üzerinde ülkeyle 1975, 1981 ve
ler arasında, hemen hemen ABD eyaletleri 1985 tarihli Lome antlaşmalan çerçevesinde,
arasında olduğu kadar serbestçe dolaşabilir. ticari bağlantı kurmuştur. Topluluk sanayi
Üye ülkelerin işçileri sosyal güvenlik hakları alanında ABD ve SSCB’den sonra gelir. Aynı
nı yitirmeksizin Topluluk üyesi ülkelerden zamanda dünyanın en büyük ticaret ve banka
istedikleri herhangi birinde çalışabilir. Banka cılık merkezlerinden biridir. {Ayrıca bak.
cılık ve sigortacılık gibi hizmetler ile ser A vrupa .)
mayenin dolaşımı konusunda da bu yönde
adımlar atılmıştır. Topluluk yasaları, besin AVUKAT, hukuk öğrenimi görmüş ve hukuk
maddelerinin fiyatlarını değiştirmekten, işini la ilgili konularda kişilere yol göstermeyi;
kaybetmiş işçilerin yeniden eğitimine kadar adalet önünde kişilerin haklarını savunmayı
uzanan çeşitli alanlarda insanların yaşamını meslek edinmiş kimsedir. Avukat yalnızca
etkiler. kişilerin hukuksal işleriyle uğraşmaz; devle
tin, kurumlann, kuruluşlann hukuksal işleriy
Avrupa Toplulukları'nın Geleceği le de uğraşır. Serbest ya da bir kuruma bağlı
Avrupa Topluluklarının öteki ülkelerle bağ olarak çalışabilir. Vasiyetname, sözleşme, hu
lantısı bugüne kadar dört farklı türde olmuş kuksal belgeler düzenlemek de avukatın uz
tur. Bunlar: Tam üyelik; Avrupa ülkelerinin manlık alanına girer.
ortak üyeliği (Türkiye ve Malta ortak üyedir); Avukatlann çoğu hukukun belirli bir ala
gelişmekte olan ülkelerin ortak üyeliği; tica nında uzmanlaşırlar. Genel olarak bu uzman
ret anlaşmalarıdır (örneğin, İsveç). laşma ya davalara girerek dava avukatı olmak
Topluluk büyüdükçe, değişmesi de kaçınıl ya da çeşitli konularda kendine başvuranlara
mazdır. 1957’de Roma Antlaşması imzalandı yol göstermek, danışmanlık yapmak biçimin
ğında, II. Dünya Savaşı’nın anıları henüz de belirginleşir. Bir avukat bir davayı üstüne
canlıydı. Yeni bir savaşı önlemek için Avrupa almadan önce söz konusu olayı ya da durumu
devletlerinin bir araya getirilmesi düşüncesi hukuk açısından değerlendirir. Buna dayana
devlet adamları için ön plandaydı. Ama bu rak görüş ve önerilerini bildirir. Haklannı
gün ilerde ulaşılacak bir siyasal birlik düşün savunacağı kişiyi ya da hukuk deyimiyle
cesinden, “Avrupa Birleşik Devletleri”nden “müvekkil”ini temsil yetkisi aldıktan sonra da
artık daha az söz ediliyor. Günümüzde, Top gerekli işlemleri yürütür ve duruşmalara gi
luluk sorunları arasında, üyelerinin bazen rer. B öylece davacı ya da davalı kendine vekil
birbirinden farklı olan amaçlarını, çatışmaya olarak seçtiği avukat tarafından yargı önünde
yol açmadan bağdaştırmak da vardır. Ortak temsil edilmiş olur.
tanm politikası anlaşmazlık nedenlerinden Kimi ülkelerde avukatlar “davaya giren
biridir. Çünkü, temelde çoğunluğu Fransız ve avukatlar” ve “girmeyen avukatlar” diye bir
İtalyan olan küçük çiftçilere, ürünlerine yük birinden tümüyle aynlırlar. Avukat olmak
sek fiyat güvencesi vererek yardımcı olmak isteyen kimse bu konuda seçim yapmak zo
amacıyla çizilen bu politika, aynı zamanda rundadır ve seçilen uzmanlık dalı, ancak bir
daha büyük tanm birimlerini de özendirmiş eğitimden ve sınavlardan geçerek değiştirile
tir. Bunun sonucunda AET, bazen belli bir bilir.
ürün türünü gereğinden çok fazla üretmiş, Her ülkede, avukatların çeşitli meslek sorun
sonra da bunu dünya pazannda satamamıştır. lanyla uğraşan, örgütlenmelerini sağlayan ve
Gazete ve televizyon muhabirlerinin söz et çalışma kurallannı belirleyen kuruluşlar var
tikleri “şarap gölleri” ya da “tereyağı tepe dır. Bazı ülkelerde, avukatlık yapabilmek için
le rin in nedeni budur. bu kuruluşlara üye olmak zorunludur.
AVUSTRALYA 191
kıyıdan uzaklığı bazı yerlerde 160 kilometreye Avustralya’nın başlıca akarsuları olan Murray
varan Büyük Set Resifleri uzanır. Gemiler ve Darling ırmaklanm besler.
için birkaç dar boğazdan başka geçit ver Kuzeyde, alçak ve düz kıyı içlere doğru
meyen adacıklar ve kum setlerinden oluşan yavaş yavaş yükselen bir platoya dönüşür. Bu
bu doğal engel, olağanüstü güzellikte renkle plato kıtanın orta ve batı kesimlerinin önemli
riyle, bir zincir görünümündedir. bir bölümünü kaplar. Avustralya’nın hemen
Kıtanın güneydoğu ucunda Avustralya’ya hemen tam ortasına düşen Macdonnell ve
bağlı Tasmanya Adası bulunur. Musgrave dağları bölgedeki iki yükseltidir.
Kuzeyde verimli çayırlarla örtülü olan plato,
batıya gidildikçe çölleşir. İç bölümler genel
A V U ST R A LY A 'Y A İLİŞKİN BİLGİLER likle çalılarla kaplıdır. Kıyılarda ağaçlar ve
çeşitli çiçekler yetişir.
YÜZÖLÇÜMÜ: 7.682.300 km2. Batı bölgesi yüksekliği 300-600 metre ara
NÜFUS: 16.470.000 (1988). sında değişen bir platodur. Fundalıklarla ör
YÖNETİM: İngiliz UluslarTopluluğu üyesi Federal Cum tülü olan bu düzlüğün batı kıyılarına doğru
huriyet.
COĞRAFİ ÖZELLİKLER: Kıtanın çok büyük bir bölümü çıplak tepeler göze çarpar. Uçurumlar, sarp
kuru ve sıcak çöllerle kaplıdır ve buralarda pek az Picturepoint
insan yaşar. En yüksek dağı 2.228 metreyle Koscius-
ko'dur. Murray Irmağı ve kolları Avustralya'nın baş
lıca akarsularıdır. Ünlü Büyük Set Resifleri doğu kıyı-
larındadır.
ÖNEMLİ KENTLER: Sydney, Melbourne, Brisbane,
Perth, Adelaide, Nevvcastle.
BAŞLICA ÜRÜNLER: Sığır, koyun, domuz, yün, buğday,
şekerpancarı, arpa, pamuk, üzüm, patates, süpürge-
darısı; demir, boksit (alüminyum), çinko, kurşun, ba
kır, kalay, altın; demir-çelik, çimento, fosfat, sülfürik
asit, et, un,.şeker, dokuma, yapı malzemeleri, motor
lu araçlar. İhracat ürünleri: Maden ve maden cevhe
ri, kömür, kok kömürü, tahıl, dokuma elyafı, petrol
ürünleri, demir-çelik, et, şeker.
EĞİTİM: 6-15 yaş-(Tasmanya'da 16 yaş) arası eğitim zo
runludur.
Göllerin çoğu hemen hiç suyu olmayan tuz rupa’dan çeşitli bitkiler ve ağaçlar taşıdılar.
'birikintileri durumundadır. Deniz düzeyinin Bunlann birçoğu kıtaya uyum sağladı. Yerli
12 metre altında kalan Eyre Gölü’nün kapla ağaçlar ise yapraklannı dökmeyen herdemye-
dığı alan 9.300 km2’nin üzerindedir ama için şil ağaçlardır. Cüce tiplerinden 90 metreye
de hemen hiç su bulunmaz. Güneybatıda, varanlanna kadar 500 değişik çeşidi olan
yağışlı dönemlerde sulan bollaşan tatlı su okaliptüs bunlara iyi bir örnektir {bak. OKA
gölleri de vardır. LİPTÜS). Avustralya’ya özgü bir başka ağaç ise
Avustralya çok sıcak ve kurak bir kıtadır. akasyadır. Çoğu mimozaya benzer güzel san
Az yağış alır, üstelik yağan yağmur aşın sıcak çiçekleri olan 750 ayn çeşit akasya vardır.
nedeniyle hızla buharlaşır. Doğu kıyılan ve Ülkenin iç bölümlerinde yağış o kadar azdır
dağlar bol yağış alır; içerlere gidildikçe yağ ki hemen hemen hiç bitki yetişmez. Ama
murlar azalır, iklim kuraklaşır. Kuzeyde yağ yağmur yağdığında, tohumlan belki de yıllar
mur yazın, güneyde ise kışın yağar. Batı dır toprağın altında uyuyan binlerce çöl çiçeği
Avustralya’da kuzeyden güneye büyük iklim açıverir. Kuzeydoğunun nemli sıcağında orki
değişiklikleri gözlenir. Kuzeyde Timor Denizi de, eğreltiotu, palmiye ve hiç görülmedik
kıyılan tropikal, güney kıyılan ise ılımandır. çiçekler açan ağaçlar, tropik bitkiler yetişir.
Avustralya’da mevsimler kuzey yanküre- Güneybatıda ise kırmızı ve yeşil, kanguru
nin tam tersidir. Aralık, ocak ve şubat yaz; pençeleri gibi başka yerlerde eşi bulunmayan
haziran, temmuz ve ağustos ise kıştır. Ülke kır çiçekleri vardır.
nin üçte biri tropikal bölgede olduğu için
kışlar yumuşak ve bol güneşli geçer. Kar Hayvan Varlığı
yalnızca kıtanın güneydoğusuna ve Tasman- Avustralya’da yaşayan hayvanlar da çok il
ya’ya yağar. ginçtir. Yavrulannı ceplerinde taşıyan meme
liler dünyanın başka hiçbir yerinde yoktur.
Bitki Varlığı Minicik cepli farelerden koskocaman kangu
Göçmenler Avustralya’ya yıllar boyunca Av rulara kadar pek çok çeşidi olan bu hayvanla
Avustralya kıtasının
büyük bölüm ünü çöller
ve yarıçöl alanlar kaplar.
Halk en çok
doğu ve güneybatı
kıyılarında yaşar.
194 AVUSTRALYA
ra keseliler denir {bak. KESELİLER). Valabi yan emu ve tepelidevekuşu ile kuyruğu çengel
(küçük kanguru), opossum {bak. OPOSSUM), biçiminde olan ve her türden sesi olağanüstü
vombat, bandikut, sincap, tasmanyaşeytanı, bir benzerlikle taklit edebilen lirkuşu Avus
tasmanyakurdu hep keseli hayvanlardır. Özel tralya’ya özgü kuşlardır {bak. LİRKUŞU).
korumaya alınmış olan keseli ayı koala {bak. Rengarenk parlak tüylü papağanlar, kaka-
Koala ) ise içlerinde en sevilenidir. Burada bir dular, balkuşlan, çardakkuşlan, iriayaklar,
de gene başka hiçbir yerde rastlanmayan turnalar, balıkçıllar, ördekler, karabataklar,
yumurtlayan memeli hayvanlar ya da tekde- pelikanlar, siyah kuğular gibi çeşit çeşit kuş
likliler yaşar. Bunların ornitorenk ve ekidne da bu ülkede yaşar.
denen iki türü vardır. Ornitorenk suda ya Kıtada taypan ve kaplan yılanı gibi zehirli,
şayan, ördek gagalı, perde ayaklı, kürklü ve piton ve ağaçyılanı gibi zehirsiz yılanlar,
yumurtlayan bir hayvandır. Karada yaşayan timsahlar, çeşitli kertenkeleler ve kaplumba
Ekidne ya da dikenli kanncayiyen ise kesesi ğalar da bulunur. Avustralya’daki böcek ya
nin içine yumurtlar; kısa, sivri dikenleri vardır şamı da çok renklidir. Yerel böcek türleri
ve toprağı çok büyük bir hızla kazabilir {bak. 500.000’in üzerindedir. Aynca göçmenlerin
E kidne; O rnitorenk). getirdikleri birçok farklı böcek türü de vardır.
Avustralya’ya özgü öteki memeliler, fareler
ve yarasalardır. Koyunlara aman vermeyen Halk ve Yerleşim
yabanıl köpek dingonun Asya’dan getirildiği İki yüz yıl önce Avustralya’da Asya’dan
sanılmaktadır. göçmüş koyu esmer tenli Yerliler’den başka
Avustralya’da yaşayan birçok değişik kuş ları yaşamazdı. 18. yüzyılda Avrupalılar’ın
arasında en ünlüleri bir tür yalıçapkını olan yerleşmek üzere geldiği ilk yıllarda burada
kookaburradır. Devekuşu türünden, uçma 500.000 Yerli yaşıyordu. Sayılan giderek aza
AVUSTRALYA 195
Sydney Harbour Köprüsü'nden Yeni Güney Galler'in başkenti Sydney'in kuşbakışı görünüm ü.
lür; öğrenciler ödevlerini postayla gönderir yun çiftlikleri neredeyse küçük bir Avrupa
ler. Buna Hava Okulu adı verilir. kenti büyüklüğündedir. Koyun kırkma zama
Avustralya’da eğitim 6-15 yaş arasında zo nı, ekipler bir istasyondan öbürüne dolaşır,
runlu ve yabancı öğrenciler dışında parasız hayvanlan kırkar ve yünleri niteliklerine göre
dır. Ortaöğrenimde liseler, teknik okullar ve sınıflandım-.
tanm okulları vardır. Dış pazarlarda koyunlarm yünleri kadar
Sağlık hizmetleri, birbirine uzak yerlerde etleri de ilgi görür. Avustralya kendi tüketi
yaşayanlara uçaklarla götürülür. Royal Flying minin dışında ABD, Ortadoğu ve başka bazı
Doctor Service’in (Krallık Uçan Doktor Ser ülkelere koyun eti satar. Doğu kıyılanndaki
visi) doktor ve hemşireleri, hastalarını uçakla otlaklarda sığır beslenir. Aynca domuz çift
ziyaret eder, hastaneye taşır ya da telefon, likleri de vardır.
radyo, telsiz gibi iletişim araçlarıyla öneriler Avustralya başta Çin ve Hindistan olmak
de bulunurlar. Telefonla, hemen her yerle üzere her yıl dışanya 15 milyon ton buğday
konuşulabilir. En ıssız bölgelere bile posta satar. Öteki ürünleri yulaf, arpa, süpürgedarı-
düzenli olarak ulaşır. sı, mısır ve pirinçtir. Queensland ve Yeni
En güçlü kilise Anglikan Kilisesi’dir. Kato- Güney Galler’de şekerkamışı, pamuk, keten
likler ise nüfusun dörtte birinden biraz fazlası ve tütün yetişir. İklim meyve ve sebze yetiştir
nı oluştururlar. mek için çok elverişlidir. Kuzeyde tropikal
meyvelerden muz, ananas, mango, guava,
Ekonomi papav; güneyde ise portakal, limon, kayısı ve
Avustralya’nın dışarıya sattıklarının yüzde şeftalinin yanı sıra, elma, erik, çilek, frenk-
40’ı yün, buğday, et, meyve ve tereyağ gibi üzümü ve ahududu yetişir. Bu meyvelerin
ürünlerden oluşur. Bunların en önemlisi yün çoğu taze, kurutulmuş ya da konserve olarak
dür. Yılda 700.000 ton kırkılmış yün elde dışanya satılır.
edilir. Bu dünya yün üretiminin yaklaşık Avustralya dünyanın en kurak kara parça-
dörtte biridir. 19. yüzyıl başlarında Avustral lanndan biridir. Irmaklannm su toplamı Tu-
ya’ya dışarıdan yünleri çok değerli olan meri na’nınkine ancak erişir. Bu yüzden suyun bir
nos koyunlan getirilerek çoğaltılmıştır. Ko damlası bile çok değerlidir {bak. Su l a m a ).
AVUSTRALYA 197
i - wm
Yönetim
Avustralya altı eyalet ve iki bölgenin birleş
mesinden oluşmuş federal bir devlettir. Ulu
sal Meclis savunma, ticaret, dış ülkelerle iliş
kiler, gümrük vergileri ve göçmen sorunlany-
la ilgili genel yasalar çıkanr. Eyalet yönetim
leri ise kendi eyaletlerindeki eğitim, yargı,
ulaşım, sağlık, tanm ve sanayi konulanyla il
gilenirler. Avustralya İngiliz Uluslar Toplulu-
ğu’nun bir üyesidir ve öbür topluluk üyeleri
gibi İngiltere’ye bağlıdır. Kral ya da kraliçeyi
Canberra’da bulunan genel vali temsil eder.
Ainslie Dağı'ndan A vustralya'nın federal başkenti
Canberra'nın görünüm ü. Hükümet binalarının çoğu Parlamento, Ulusal Meclis ve Senato’dan
buradadır. oluşur. Ulusal Meclis’te, Kuzey Topraklan ve
198 AVUSTRALYA
köprüyle sağlanırdı. Avustralya köpeği dingo Portekizliler 1516 ve 1536’da kıtayı inceleyip
buraya İÖ 6000’de Yerliler tarafından getiril haritasını çizdiler. 1606’da İspanyol Kaptan
di. Tam o sıralarda sular yükselip Tasmanya Louis de Torres Avustralya ve Yeni Gine’yi
kıtadan ayrıldığı için dingo Tasmanya’ya hiç ayıran ve bugün kendi adını taşıyan boğazdan
geçemedi. geçti. Aynı yıl HollandalI bir kaptan kuzey
kıyılannda araştırmalar yaptı ve haritasını çı-
Dış Dünya ile İlk İlişkiler
ZEFA
Portekizli gemiciler 16. yüzyılda Avustralya’
ya ilk ayak bastıkları zaman burada yaklaşık
500.000 Yerli yaşıyordu. Bunlar 250 deği
şik- dil konuşan 600 kabileye bölünmüşler
di. Avustralya Yerlileri burada, insanlann
10.000 yıl önceki yaşamlanna benzer bir ya
şam sürdürüyor, yiyecek toplayarak, hayvan
lan ve böcekleri avlayarak yaşıyorlardı. De
niz ya da ırmak kıyılarında yaşayanlar kendi
kabile topraklan içinde balık da avlarlardı.
Herkesin kendi silahı vardı ama toprak, yiye
cek ve öteki mallar kabilenin mülküydü.
Kralları ya da şefleri yoktu. Dışandan gelebi
lecek herhangi bir saldınya karşı korunmak
için örgütlenmiş değillerdi (bak. AVUSTRALYA
YERLİLERİ). Avustralya’ya dışandan ilk gelen
lerin her yıl Karpentarya Körfezi’nde avlan
maya gelen EndonezyalI Macassanlar olduğu
sanılmaktadır.
Rüzgar ve suların aşındırması sonucu ortaya çıkan
Birçok tarihçi kıtaya Avrupa’dan ilk olarak dalgaya benzer kaya ilginç bir jeolojik oluşum
Portekizli gemicilerin geldiğinde birleşiyorlar. sergiliyor.
200 AVUSTRALYA
Picturepoint
Flinders Dağları otlaklarında atlı çoban koyun sürüsünü güdüyor.
kardı. Ama buranın yeni bir kıta olduğunu bağladı ve bölgeye Yeni Güney Galler adını
anlayamadı ve Yeni Gine’nin bir parçası san verdi.
dı. Doğu Hint A dalan’na (günümüzde Endo Cook’la aynı gemide bulunan bilim adamı
nezya ve Malezya) en iyi yolun Avustralya’ Joseph Banks, geminin demirli kaldığı sekiz
nın güneyinden geçtiği anlaşılınca, 1611’den gün boyunca çevredeki insanlan, hayvanlan,
başlayarak çok sayıda Hollanda gemisi Avus bitkileri inceledi; o zamana kadar hiçbir yerde
tralya’ya geldi. Hatta buraya Yeni Hollanda görülmemiş bitkiler keşfetti. Bu konuda yaz
denmeye başlandı. Ama Avustralya Yerlileri dığı kitap ve Cook’un yolculuk raporları ya
ile kârlı ticaret ilişkileri kuramayacaklarını yımlanınca İngilizler, Yeni Güney Galler’in
düşünen HollandalIlar, adaya hiç yerleşme Avustralya’nın batısına ve kuzeyine benzeme
diler. diğine, buraların yaşanabilecek yerler olduğu
na karar verdiler. Avustralya Yerlileri’nin o
İngilizler'in Gelişi toprakların asıl sahipleri olduğu kimsenin ak
İlki 1688 ve İkincisi 1699’da olmak üzere lına gelmedi.
Avustralya’ya iki kere gelen İngiliz William Bu arada İngiltere’nin Kuzey Amerika kıyı-
Dampier, ilk ziyaretinin ardından gezi amlan- lanndaki 13 kolonisi bağımsızlıklarını ilan
nı yayımladı. Kitap, Avustralya Yerlileri’ni ederek ABD ’yi kurmuşlardı. Bu İngiltere’yi
dünyanın en zavallı halkı, Yeni Hollanda’yı iki sorunla karşı karşıya bırakıyordu. Sorun
ise tehlikeli kayalıklann ardındaki bir dizi ku lardan birincisi doğu denizlerinde İngilte
ru tepe olarak tanıttı ama İngiltere’de Avus re’nin ticaret haklannı koruyacak yeni deniz
tralya’ya karşı bir ilgi uyanmasına da neden üssünün nerede kurulacağı; İkincisi ise o za
oldu. 70 yıl sonra İngiltere’nin büyük kâşifle mana kadar Amerikan kolonilerine gönderi
rinden James Cook, gemisiyle Büyük Okya- len hükümlülerin bundan böyle nerede barın-
nus’a açılarak 1770 Nisan’ında Avustralya’nın dınlacağı idi.
doğu (günümüzdeki Victoria) kıyılarına var İngiltere’de, Amerika ile savaşın başladığı
dı. Ağustosta tüm doğu kıyısını İngiltere’ye 1776’dan beri sürgüne mahkûm edilen hü-
AVUSTRALYA 201
Kolonilerin Kurulması
İlk yerleşimi izleyen iki yıl boyunca Sydney’
de açlıkla boğuşuldu. Mahkûmların hemen
hepsi toprak konusunda bilgisizdi. Bu yüzden
buraya ilk gelenler yiyecek bakımından tü
müyle İngiltere’ye bağımlı kaldılar. Ama, za Macdonnell Dağları'ndan çıkan Todd Irmağı, ancak
manla çiftçiliği öğrendiler. Yünün ülkenin şiddetli yağm urlardan sonra akmaya başlar.
başlıca zenginlik kaynağı olacağı da çok geç
meden anlaşıldı. Yünü çok değerli olan meri 1.100.000’e sıçradı. Ondan sonraki 30 yılda
nos koy unlarının üretimi hızla arttı. yeni sanayilerin kurulmasıyla bu sayı üç katı
Tasmanya ve Batı Avustralya’da ilk yerle na çıktı. Altı koloni arasında demiryolu ve
şimler Fransızlar’ın gelebileceği korkusuyla deniz bağlantısının sağlanmasıyla halk kendi
çabucak kuruldu. Tasmanya 1825’te ayrı bir ni Tasmanyalı ya da Victorialı olarak tanımla
koloni oldu. Batı Avustralya’ya 1826’da yer mak yerine AvustralyalI saymaya başladı.
leşildi; 1829’da Yeni Hollanda bölgesinin İn 1901’de koloniler Avustralya Uluslar Toplu
giltere’nin yönetimine alındığı açıklandı. luğu adıyla tek bir ulus olarak birleştiler. Baş
1851’e kadar Yeni Güney Galler’e bağlı kalan langıçta federal başkent Melbourne’du;
Victoria’da ilk yerleşimler Tasmanya’dan ge 1927’de Canberra’ya taşındı. 1931’de İngiliz
lerek buradaki topraklara el koyan bir grup ler ülke üzerindeki denetimlerinden tümüyle
202 AVUSTRALYA EDEBİYATI
Adventures in the Wilds o f Avustralia (1854; anlattığı öyküsünde örnek bir çocuk arama
“Bir Çocuğun Avustralya’nın Vahşi Köşele maları için okurları uyarır. Avustralya ve
rindeki Serüvenleri”) ve Richard Rovve’un İngiltere’de büyük başan kazanan kitap
The Boy in the Bush (1865; “Vahşi Kırdaki ABD ’de de yayımlandı ve birçok yabancı dile
Çocuk”) adlı yapıtlarıdır. Bazı kitaplarda ise, çevrildi.
İngiliz çocuklarını Avustralya’ya göç etmeye Çocuk kitapları arasında, hayvanlar ve
yüreklendirmek için, bu yeni toprağın sundu onların serüvenleriyle ilgili gerçek ve uydur
ğu olanaklar vurgulandı. Çocuk kitabı yazar ma öyküler de yer alır. Ethel Pedley’in
ları, önceleri ya korku veren ya da sadık yazdığı D ot and the Kangaroo (1899; “Benek
uşaklar olarak anlattıkları Avustralya Yerlile- ve Kanguru”) ve Norman Lindsay’ın yazıp
ri’ni, 1890’larda daha gerçekçi bir anlayışla resimlediği The Magic Pudding (1918; “Büyü
betimlediler ve onların kültürüne daha çok lü Muhallebi”) bu tür kitaplara örnektir.
önem verdiler. Kate Langloh Parker’in Aus- Bu dönemde Miles Franklin’in zamanın
tralian Legendary Tales (1896; “Avustralya güçlü öncü ruhunu ve kahramanlığını işleyen
Efsaneleri”) ve Aeneas Gunn’ın The Little My Brilliant Career (1901; “Parlak Meslek
Black Princess (1905; “Küçük Siyah Pren Yaşamım”) adlı, roman gibi yazılmış özyaşam-
ses”) adlı kitapları bunlar arasındadır. öyküsü ve Joseph Furphy’nin, Such is Life
(1903; “Yaşam Böyledir”) adlı yapıtı Avus
Yeni Konulara Yöneliş Dönemi tralya edebiyatının klasikleri durumuna geldi.
19. yüzyılın son yıllarında AvustralyalI yazar My Brilliant Career, 1970’lerde başarıyla fil
lar yeni konulara yöneldiler. Bunların başın me alındı. Benzer konulan ele alan bir kitap
da kırsal toplulukların yaşamı ve mücadeleleri da gerçek adı Ethel Florence Lindsay Robert-
geliyordu. Dönemin üç ünlü kadın yazarı Ada son olan Henry Handel Richardson’un The
Cambridge, Jessie Catherine Couvreur ve Fortunes o f Richard Mahony (1917-29; “Ric
Mrs. Campbell Praed bu akımın başını çekti. hard Mahony’nin Talihi”) adlı üçlemesidir.
1880’de The Bulletin adlı gazetenin yayım Kitapta, 19. yüzyılın sonlarında büyüyen
lanması bir dönüm noktası oldu. The Bulletin Avustralya kentlerine akın eden göçmenlerin
Avustralya edebiyatının gelişimini etkiledi ve yaşamlanndaki değişiklikler anlatılır. Ric-
o dönemdeki birçok yazarın yazılarını ilk kez hardson, bunun yanı sıra, Avrupa’daki öğren
yayımladı. Gazetede çıkan öykülerin bir bölü cilik yaşamını ele alan ve yıllar sonra yeniden
mü kırsal yaşama ilişkindi. Bunların yanı sıra, ün kazanan Maurice Guest (1908) adlı bir ki
The Bulletin ilk “kır baladları”nı yayımladı tap daha yazdı. Bazı yazarlar da kent yaşamı
(bak. Balad). Bunlar şairlerin yolculukların ve insan ilişkileri üstünde yoğunlaştı. Louis
da duydukları yerel kır şiirlerinden geliştiri Stone ve Edward Dyson ile We o f the Never
len, Avustralya’ya özgü bir balad biçimiydi. N evef da (1908; “Biz! Asla Hiçbir Zam an”)
İlk kır baladları, Adam Lindsay Gordon’un beyaz bir adamın Yerliler ile olan ilişkisi
Bush Ballads and Galloping Rhymes (1870; ni araştıran Aeneas Gunn bu tür yazarlardan
“Kır Baladları ve Dörtnala Şiirler”) adlı dır.
yapıtıydı. Öteki balad yazarları Will Ogilvie,
Henry Lawson, Edward George Dyson ve Çağdaş Avustralya Edebiyatı
belki de en ünlüleri olan A. B. “Banjo” Avustralya’da son 50 yıldır çok sayıda yeni
Paterson’du. Steele Rudd’ın, Queensland’da- edebiyat dergisi yayımlandı; geniş bir okur
ki çiftlik yaşamını anlatan ve günümüzde hâlâ kitlesi oluştu. Yunanlı, Lübnanlı ve Yahudi
okunan kısa öyküleri de bölümler halinde, göçmenlerle ilgili kitaplar; Uzakdoğu’yu ko
ilk kez The Bulletin1de yayımlandı. nu alan yapıtlar ve yeni konular edebiyatı
1890’larda daha gerçekçi bir çocuk edebiya zenginleştirdi.
tına yöneliş görüldü. Ethel Turner’m yazdığı Çağdaş Avustralya romancılarının en ünlü
Seven Little Australians (1894; “Yedi Küçük sü, kitaplannda çok daha geniş evrensel
AvustralyalI”) adlı kitap bugün de okunmak konulan da işlemesine karşın, çoğunluk
tadır. Yazar, Sydney’de bir ailenin yaşamını la Avustralya’yı yazan Patrick White’tır
204 AVUSTRALYA YERLİLERİ
Avustralya'ya yerleşenlerin
yaşantılarıyla ilgili kitaplar,
gelecekteki göçm enler için
yararlı bilgiler sağladı.
(d. 1912). White Avrupa’ya ilişkin bazı karmaşık Wright, David Campbell, Peter Porter, Bruce
duygular besler. Bu birçok AvustralyalI yaza Dawe, James McAuley, Robert D. Fitzge-
rın belirleyici özelliğidir. White’in büyük de rald, Douglas Stevvart, Rosemary Dobson,
desi 1826’da İngiltere’den Avustralya’ya göç Gwen Harwood, Les Murray ve Vivien Smith
etmişti; ama aile İngiltere’yle bağlarını koru tanınmış AvustralyalI şairlerdir.
muş, White da İngiltere’de doğup, orada II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avustralya
eğitim görmüştü. Avustralya’ya yaptığı çeşitli çocuk edebiyatının sınırlan genişledi. 1950-
yolculuklardan sonra 1948’de buraya yerleşen 60’ların en ünlü yazarları Eleanor Spence,
White ülkedeki aydın kültürünü sert bir dille Patricia Wrighton, H. F. Birnsmead, Nan
eleştirmeye başladı. En ünlü romanlarından Chancy, Reginald Ottley ve İngilizce konuşu
biri olan Voss’da (1957), Avustralya’nın kü lan ülkelerdeki en iyi çocuk kitabı yazarların
çük kentlerini anlattı. Başka bir romanı olan dan biri olarak kabul edilen Ivan Sout-
The Tree o f Men’de (1950; “İnsanın Soyağa hall’dur. Southall heyecanlı serüvenleri ger
cı”), küçük ve yoksul bir çiftlikte 1930’lardaki çekçilikle birleştirir. İlk romanı olan Hills
yaşamı betimledi. White 1973 Nobel Edebiyat End'de (1962; “Tepelerin Sonu”) su taşkınları
Ödülü’nü kazandı. ve fırtınalarla mücadele eden çocukları anla
Bu dönemin başka bir büyük AvustralyalI tır. Ash Road"da (1965; “Kül Yolu”) bir
romancısı, yetişkinlik döneminin büyük bölü orman yangınını konu alır. Daha sonraki
münü İngiltere’de geçiren Christina Stead’dır yapıtları, Bread and Honey (1970; “Ekmek ve
(1902-83). Romanlarından yalnızca biri, Bal”) daha çok, değişik kişilikler arasındaki
Poor Men o f Sydney (1934; “Sydney’li Yok ilişkileri; What About Tomorrow (1977; “Ya-
sullar”), tümüyle Avustralya’da geçer. Öteki nn Ne Olacak”) 1930’larda kentte yaşanan bir
tanınmış yazarlar, Ruth Park, Martin Boyd, gençlik aşkını işler.
Shirley Hazzard, Randolph Stow, Hal Porter, Patricia Wrightson’un kent ve taşra yaşa
Eleanor Dark, Kylie Tennant, Xavier Her- mıyla ilgili düşsel öyküleri, Yerliler’in yaşamı
bert, C. J. Koch, David Malouf ve Thomas ve kültürü konusundaki bilgisi, onu günümü
Keneally’dir. Keneally yapıtlarında, Avus zün en ilginç ve en sevilen yazarlarından biri
tralya’daki mahkûm kampları, I. Dünya Sa yapmıştır. The Nargun and the Stars (1973;
vaşı ve Yahudi soykırımı gibi çeşitli konuları “Nargun ve Yıldızlar”), Behind the Wind
ele aldı. Yahudi soykırımını işlediği Schlind- (1981; “Rüzgârın Ardında”) adlı yapıtları
ler’s A rk (1983; “Schlindler’in Gemisi”) adlı onun düş gücünün zenginliğini gösterir.
yapıtıyla 1983’te Booker Ödülü’nü aldı. Yerli
yazar Colin Johnson, Wild Cat Falling (1965; AVUSTRALYA YERLİLERİ. AvrupalIlar in
“Vahşi Kedi Düşüyor”) ile ün kazandı. Judith 17. yüzyılda Avustralya’yı buluşundan en az
AVUSTRALYA YERLİLERİ 206
40.000 yıl önce insanlar Asya’dan göç ederek yüz çizgilerinde bölgeden bölgeye değişen
Avustralya topraklarına yerleşmişlerdi. O za farklılıklar da vardır.
manlar deniz çok daha sığ olduğu için bir Geleneksel olarak avcı-toplayıcı olan Yerli
kıtadan ötekine rahatlıkla geçilebiliyordu. ler kanguru ve opossum gibi hayvanları,
Avrupalı göçmenlerin gelmesiyle bu toprakla sürüngenleri ve kuşları avlayarak, balık tuta
rın asıl sahipleri olan Yerliler topraklarından rak, kabuklu deniz hayvanları toplayarak,
sürülüp çıkarıldı. Avrupalılar’la aralarında böcek, yaban balı, yumurta, tırtıl, meyve,
çıkan çatışmalar ve hızla yayılan salgın hasta tohum ve kökler arayıp bularak yaşarlardı.
lıklar sonucu çok sayıda Yerli öldü. 17. Toprağı işlemedikleri ve hayvan beslemedik
yüzyılda sayıları 300.000’i bulan Avustralya leri halde, doğal kaynakları dikkatle kullanır
Yerlileri’nin sayısı 1981’de 145.000’e düştü. ve korurlardı. Ustalıkla değerlendirdikleri
Bunların yarısından fazlası Yerliler ile Avru doğal çevrelerini, bugün olduğu gibi eskiden
palılaşın melez çocuklarıydı. Yerliler çoğun de çok iyi tanırlardı. Evcilleştirdikleri tek
lukla kentlerde ya da taşra kasabalarının hayvan dingo denilen bir tür yabani köpekti.
kenar semtlerinde yaşarlar. Queensland ile Odunları birbirine sürterek yaktıkları ateşin
Kuzey Topraklarındaki Yerliler ise özel kızgın küllerinde yemeklerini pişirirlerdi. Yi
kamplarda yaşar ve sıkı bir denetim altında yeceklerini geniş alanlardan toplayan her
tutulurlar. Yerli grubu ya da kabilesi, kendi bölgesinin
sınırlarını ağaç, kaya, pınar gibi doğal öğeler
Geleneksel Yerli Yaşamı le belirlerdi.
Avustralya Yerlileri’nin tenleri koyu, saçları Göçebe oldukları için fazla eşyaları olmazdı.
siyah ya da kahverengidir. Ama saç rengi ve (bak. GÖÇEBELİK). Avustralya’nın soğuk güney
yöresinde kışın kürk gocuk giyenler varsa
Bam aby’s
da, genel olarak kalın giysilere gereksinimleri
yoktu. Gerektiği zaman ağaç kabukları, yap
rak, hayvan postu gibi malzemeyle mia-mia
ya da gunyah denen geçici barınaklar yapar
lardı.
Gereç ve Silahlar
Yerliler’in gereç ve silahları, basit bir tekno
lojiyle yapılmalarına karşın, son derece etki
liydi. Genellikle tahta, bitki lifleri ve yonta
rak biçimlendirilmiş taşlan kullanırlardı. Er
keklerin taştan baltalan ve deniz kabukların
dan ya da yontulmuş taştan bıçakları vardı.
Kadınlar ise kökleri sökmek için sopalar,
topladıkları yiyecekleri taşımak için sepetler,
fileler ve tahta çanaklar kullanırlardı. Yerliler
ağaç ve böcek kabuklarından, deriden ve
liflerden çok değişik kaplar yapmışlar, bunlan
otların tohumlarını öğütüp un yapmak, içinde
su biriktirmek ve eşyalarını taşımak için
kullanmışlardır.
Yerliler’in başlıca silahları tahta sopalar,
mızraklar ve bumeranglardı (bak. BUME
RANG). Mızraklarını uzak hedeflere fırlatmak
için özel mızrak atıcılar kullanırlardı. Bunlar,
Çok sayıda Yerli, A vrupalılar'ın yerleşim yerlerinin
kıyısındaki kamplarda yaşar; koyun ve sığır bir ucunda mızrağın sapının yerleştirildiği bir
çiftliklerinde çalışır. yuva olan tahta sopalardı. (Böylece, ele alındı-
206 AVUSTRALYA YERLİLERİ
bazıları da yeni koşullara uymayı başarmıştır. eyaletinde bulunan Achensee Gölü, deniz
Ne var ki, birçok Yerli topraklarının ellerin düzeyinden 929 metre yüksekliktedir. Hemen
den alınmış olmasından ötürü hâlâ öfkelidir. yanı başındaki komşu eyalet Salzburg’da da
1972’de Whitlam hükümetinin işbaşına gel birbirinin benzeri 20 göl bulunur. Tüm Avru
mesi bu konuda bir dönüm noktası oldu. pa ülkeleri arasında yalnızca İsviçre’de, böyle
“Yerliler’in haklarının kabul edilmemesi biz, inanılmaz güzellikteki koyaklar, çağlayanlar
bütün Avustralyalılar’ı küçültür” diyen Baş ve buzullarla boy ölçüşebilecek doğal güzel
bakan Whitlam, parlamentonun desteğiyle likler bulunur. Avusturya’nın kuzeyindeki
1976’da Yerliler’in toprak hakkını tanıdı ve çayırlık ve çiftlikler de gerçekten eşsiz güzel
Yerli sorunlarıyla ilgili bir bakanlık kurdu. liktedir.
Alpler’in Tuna Irmağı’na kadar uzanan
AVUSTURYA, Avrupa’nın ortalarında Do yumuşak eğimli etekleri yer yer çayırlar ve çok
ğu ve Batı Avrupa’nın birleştiği bölgededir. güzel ağaçlık alanlarla bezenmiştir. Tuna Irma
Kuzeyinde Almanya ve Çekoslovakya; güne ğı Avusturya’nın kuzey kesiminden geçerek
yinde İtalya ve Yugoslavya; batısında Liech- doğuya, Karadeniz’e doğru akar (bak. T u n a IR
tenstein ve İsviçre; doğusunda Macaristan yer MAĞI).
alır. Günümüzdeki büyüklüğü, 1918’de yıkı
lan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Avusturya'nın Gelenekleri ve Kültürü
(bak. A v u s t u r y a İ m p a r a t o r l u ğ u ) zamanında Avusturya’nın resmi dili Almanca’dır; ama
ki boyutlarıyla karşılaştırıldığında çok küçük yüzlerce yerel lehçe vardır. Ülkenin dokuz
kalır. Ülkenin başkenti ve en büyük kenti eyaletinde yaşayan insanlar, alışkın oldukları
olan Viyana’ya ilişkin bilgileri VİYANA madde yaşama biçimlerini, mutfak ve giyim gelenek
sinde bulabilirsiniz. lerini bugün de sürdürmektedir. Kuş tüyü ya
da elik (kır keçi) kıllanyla süslü fötr şapkalar
la birlikte giyilen parlak düğmeli yelekler ve
A V U ST U R Y A 'Y A İLİŞKİN BİLGİLER deriden yapılmış kısa pantalonlar, Avus
turya’da çok yaygın olarak görülür. Avustur
YÜZÖLÇÜMÜ: 83.855 km2.
NÜFUS: 7.554.000 (1987). yalI kadınlar bazen, rengârenk işlemeli bluz
YÖNETİM BİÇİMİ: Federal cumhuriyet. ve yelek ile belden büzgülü eteklerden oluşan
BAŞKENT: Viyana. Ülke nüfusunun beşte biri burada yerel giysilerini giyerler.
yaşar. Ülke nüfusunun yaklaşık yarısı köylerde
COĞRAFİ ÖZELLİKLER: Doğu Alpler'in dağlık bölgeleri yaşar. Gösterişli tahta işleri ve duvar resimle
nin büyük bölümü ile Pannonia düzlüklerinin bazı
bölümleri ülke sınırları içindedir. riyle köyler son derece göz alıcıdır. Evler
İHRAÇ ÜRÜNLERİ: Demir cevheri, çelik, kereste ve kâğıt çoğunlukla tuğladan yapılır. Tahtadan yapı
hamuru, sanayi ürünleri, makine. lan çatılar eğiktir ve dışarıya doğru sarkar.
ÖNEMLİ KENTLER: Viyana, Graz, Linz, Salzburg,
İnnsbruck, Klagenfurt, Bregenz, Eisenstadt.
EĞİTİM: 6-15 yaş arası çocukların okula devam etmesi
zorunludur.
ALMANYA ÇEKOSLOVAKYA
FEDERAL
CUMHURİYETİ
Avusturya genellikle dağlıktır. Alpler’in
V İY A N A 1
doğu uçları ülkeyi boydan boya kapladığı için S a lz b u rg
V Viener*
ulaşımı güçleştirir; ama orta kesimlerdeki N e u s ta d t J
İkinci kat pencereleri önünde balkonlar var Özellikle Almanya ve öteki Avrupa ülkele
dır. Bazen, Tirol’de olduğu gibi, evlerin rinden milyonlarca turist, yazın güzel dağ
ağaçtan yapılmış üçüncü bir katı bulunur. görünümleri arasında dolaşmak, kışın kayak
Bütünüyle ahşap evler de yapılmaktadır. yapmak için Avusturya’ya gelir. Turizm ülke
Avusturyalılar’ın çoğunluğu Katolik olduğu nin başlıca gelir kaynaklanndan biridir. Önem
için evlerini gösterişli Meryem Ana ve aziz li bir sanayi dalı ise ladin ve çam ormanlarıyla
resimleriyle süslerler. Yol kenarlarında aziz beslenen ağaç işleme sanayisidir. Keresteci
türbeleri de vardır. lik, ağaç işleyen bıçkıhane ve fabrikalarla bir
Haydn, Mozart, Schubert ve baba-oğul likte, Avusturyalılar’a çeşitli iş olanakları
Johann Strauss’lar gibi dünyaca ünlü pek çok sağlar. Kimyasal madde, giyim, deri eşya
besteci Avusturyalfydı. Viyana’daki sanatsal ve çalgı yapımı, günümüzdeki öteki önem
ortam, Beethoven ve Richard Strauss gibi li sahayi kollarıdır. Linz ve Donawitz’te
Avusturya yurttaşı olmayan bestecileri de demir ve çelik üretilir; çelik üretiminde yay
kendine çekmiştir. Avusturya’da pek çok gın olarak kullanılan Linz-Donawitz adlı yük
büyük şair, romancı ve oyun yazarı yaşamış sek ısılı fırın yöntemi burada icat edilmiştir.
tır. Üniversiteleriyle ünlü olan Avusturya’da Avusturya’da ayrıca linyit, demir cevheri,
Viyana 150 yıldır, bilim ve tıpta olduğu kadar kurşun, çinko, bakır, magnezyum elde et
sanat ve müzik alanında da dünyanın sayılı mekte kullanılan magnezit, grafit ve petrol
merkezlerinden biridir. vardır. Dağlardaki göl ve akarsuların suyun
dan yararlanılarak elektrik elde edilir.
Tarım, Madencilik ve Sanayi Avusturya’nın en önemli kentleri arasında,
Yaklaşık 500 bin AvusturyalI küçük çiftlikler güzel Tirol Dağları arasında kurulmuş
de çalışır; ama toprak çok verimli değildir. İnnsbruck; Mozart’ın doğum yeri olan, kalesi
Gübre kullanarak çavdar, yulaf, arpa, buğ ve müzik şenlikleriyle ünlü Salzburg ile Graz
day, patates, şalgam ve şekerpancarı üretilir. ve Linz gibi sanayi kentleri sayılabilir.
Alpler ile Tuna Irmağı arasında kalan bölge Viyana önemli bir sanayi, ticaret, ulaşım ve
deki bağların üzümlerinden elde edilen Avus haberleşme merkezidir. Birleşmiş Milletler’e
turya şarabı dünyaca ünlüdür. Son yıllarda eti bağlı kuruluşların ve başka uluslararası örgüt
ve sütü için beslenen hayvanların sayısında da lerin çoğunun yönetim merkezleri Viyana’
belirgin bir artış olmuştur. dadır.
AVUSTURYA İMPARATORLUĞU 209
AVUSTURYA İMPARATORLUĞU. B u g ü n
k ü ç ü k bir ülke olan A v u s tu r y a , yüzyıllar
sü re n im p a r a to rlu k d ö n e m in d e O r ta A v r u
p a ’nın b ü y ü k bir b ö lü m ü n ü kap lam ıştır.
1914’ten ön cek i bir A v r u p a h arita sın a b a
kıldığında, A v u stu ry a -M a c a ris ta n adlı te k bir
d e v le tin , O r t a A v r u p a ’nın h e m e n h e m e n
tü m ü n e yayıldığı g ö rü lü r. 1815’te ü lk e n in
sınırları d a h a genişti ve A v u s tu r y a İ m p a r a t o r
luğu o la r a k anılıyo rdu . 14. ve 15. yüzyıllarda,
h a r ita la rd a aynı re n k le g österilen bu t o p r a k
Viyana Belediye Sarayı (Rathaus), Avusturya'nın lara, H a b s b u r g ailesinin o ld u ğ u n u b e lirtm e k
başkentini süsleyen, 19. yüzyıldan kalma zarif bir Gotik
yapıdır.
am acıy la, H absburg M ü lk ü d e n iy o rd u .
( H a b s b u r g aynı z a m a n d a , ailenin b u g ü n k ü
b irk aç yıl b o y u n c a , b a şk a ü lk e le rd e n aldığı İsviçre sınırları içinde b u lu n a n ş a to su n u n
bo rçla rla a y a k ta d u rabild i. B u sıra d a , p a r ç a adıydı.)
lanm ış A v u s tu ry a -M a c a ris ta n İ m p a r a to r lu ğ u ’ B u g ü n A v u s tu r y a , Ç e k o slo v a k y a ve M a c a
nun A lm a n c a k o n u ş a n halkı A lm a n y a ile ristan bu b ü y ü k devletin p a rç a la n m a sı s o n u
birleşm e isteğinde b u lu n d u . A v u s tu r y a h ü k ü c u n d a o lu şm u ş, bazı to p r a k la r ise İtalya,
m eti bu isteği ka b u l e tm e d i. 1930’la rd a A v u s R o m a n y a , Y u go slavy a ve P o lo n y a sınırları
turya do ğum lu H itler ve öncülük ettiği N a z iz m ’ içinde kalmıştır.
in yükselişi sırasınd a A v u s t u r y a ’nın, A l m a n
y a ’nın bir parçası old u ğ u savı yinelendi. Bir İmparatorluğun Kuruluşu
h ü k ü m e t d a rb e si ve a y a k la n m a girişimleriyle B u b ü y ü k im p a ra to r lu ğ u n çö k ü ş n ed e n in i
A v u s tu r y a B a şb a k a n ı E n g e lb e r t D o llfu ss’un a ç ık lam a k sanıldığı k a d a r güç değildir. İ m p a
ö ld ü r ü lm e s in d e n so n ra , 1938’de H itle r ve ra to r lu ğ u n te m e lle ri H a b s b u r g to p ra k la rın ın
o rd u s u A v u s tu r y a ’yı işgal e d e r e k A l m a n y a ’ birleştirilm esiyle atılmıştı. İ m p a r a to r lu k t o p
m n bir eyaleti d u r u m u n a getirdi. ra k la r ın d a ya şa ya nla rın a ra s ın d a , H a b s b u r g
210 AVUSTURYA İMPARATORLUĞU
egemenliği altında olmak dışında hiçbir ortak letlerden oluşuyordu. İmparator bu krallarca
yan yoktu. Halklar kendi kökenlerine ilgi seçiliyordu (bak. Kutsal R oma-Germen İmpa
duymaya başlayınca, “AvusturyalI” değil; Al ratorluğu).
man, Çek, Hırvat ya da Macar olduklarının 1438’de bir başka Habsburg, II. Albrecht,
bilincine vardılar. Her halk kendi kendini 1440’ta ise III. Friedrich, Kutsal Roma impa
yönetmek istedi. Gerçekten Avusturya İmpa ratoru seçildi. Yaklaşık 400 yıl boyunca Avus
ratorluğu’nun tarihi tek bir ailenin öyküsü turya, Habsburg ailesinin özel mülkü olarak
dür; bu nedenle İngiliz ya da Fransız halkları kaldı.
nın tarihine benzemez. Habsburglar güçlerini artırmak amacıyla,
Asıl “Avusturya” , Tuna Irmağı kıyısına sürekli yeni topraklar arıyorlardı. Yeni top
kurulmuş, başkenti Viyana olan küçük bir raklar elde etmenin bir yolu da prenseslerle
dükalıktı (bir dük tarafından yönetilen ülke evlenmekti. Prenseslere babalarından kalan
ya da toprak parçası). 1273’te Kutsal Roma krallıklar, Habsburg mülkiyetine geçiyordu.
imparatoru seçilen ve “Avusturya Dükü” İspanya, Bohemya, Macaristan, Hollanda ve
unvanını alan Rudolf, dükalığı yöneten ilk İtalya’nın bazı bölümlerini topraklarına katan
Habsburg’du. Kutsal Roma İmparatorluğu, Habsburg hanedanının, Almanya’da da top
başlarında kendi kralları bulunan farklı dev rakları vardı.
✓ ^ J /*T r e n t o )
r KARNTEN
^^7"
Graz
'
Sv>
J V
P6cs ^
? r Xt
Kronştadt_
, S ib iu J^ ^ V f*
^ O M B A R D ik - VENEDİK / \ ^ ^ m^ e P
Osijek • - ?
BANAT
, SLAVONYA
İSTRİYA % -T
Orşova i EFLAK
PARMA P° '
s
Belgrad
SIRBİSTAN %
MODENA
t, BOSNA
C; V # Sofya
PAPALIK ^)y^rovnik
DEVLETLERİ
KORSİKA 3 \
® Roma
1806-67 yılları arasında Avusturya İmparatorluğu olarak adlandırılan topraklar 400 yıl boyunca Habsburg
hanedanının egemenliği altında kaldı.
AVUSTURYA İMPARATORLUĞU 211
AY Dünya’nın tek doğal uydusudur. Bugün olarak belli belirsiz görülebilir. Güneş ışığı
astronomi gözlemleri ve uzay uçuşları saye Ay yuvarlağını kapladıkça hilal genişler ve bir
sinde bu gökcismine ilişkin pek çok şey yarım daire biçimini alarak ilkdördün evresi
biliyoruz. Oysa eskiçağlarda insanlar Ay’ı bir ne ulaşır. Bundan sonraki dolunay evresinde
tanrıça olarak görür ve Ay’a taparlardı. Bu Ay yuvarlağı bütünüyle aydınlık olarak görü
tapınma geleneğinin bitmesinden sonra da lebilir. Bu evreden sonra Ay’ın aydınlık
Ay’a ilişkin boş inançlara uzun süre bağlı bölümü yeniden küçülmeye başlar ve ilkdör-
kaldılar. Küçülmeye başlayan Ay’ın uğursuz dündekine ters konumlu bir yarım daireye
luk, yeniay ve dolunayın şans getirdiğine dönüşerek sondördün evresine girer. Daha
inanır, bu yüzden önemli bir işe başlamak için sonra iyice küçülür ve yeniden hilal biçimini
yeniay ya da dolunay zamanını seçerlerdi. aldıktan sonra aynı çevrim yinelenir. Ay’ın bu
Bugün bile bazıları Ay’ın hava koşullarını evrelerden geçmesi bizim kullandığımız tak
etkilediğine inanır. Bu inanç bilimsel kanıtlar vimde 29 Vı gün sürer; bu süreye “kavuşum
la doğrulanmış değildir, ama Ay’ın denizler ayı” ya da eski terimle “kameri ay” denir.
deki gelgit olayını etkilediği kesindir. Gerçek Eski takvimler kavuşum ayını temel aldığı
ten de denizin kabarıp alçalması Ay’ın ve için, o takvimlerdeki aylar bugünkü aylarla
Güneş’in ortak çekim etkisinden kaynaklanır çakışmaz (bak. T a k v im ).
(bak. G e lg it ) . Bazen Ay Güneş ile Dünya’nm arasından
geçerken öyle bir konuma gelir ki Güneş’ten
Bir Gökcismi Olarak Ay gelen ışıkların bir bölümünün ya da tümünün
Dünya nasıl Güneş’in çevresinde dolanıyorsa Dünya’ya ulaşmasını bir süre için engeller. Bu
Ay da aynı biçimde Dünya’nın çevresinde olaya Güneş tutulması denir. Bazen de Ay
dolanır (bak. G üneş SİSTEMİ; U y d u ). Ama bu Güneş’e göre Dünya’nm arkasında kalır; baş
yörünge dolanımmı yaparken bir yandan da ka bir deyişle Dünya Güneş ile Ay arasına
kendi ekseni çevresinde döner. Ay’ın dönme girer. Bu durumda Ay’ın üzerine Güneş’in
ve dolanım süreleri birbirine eşittir. Yani ışıkları değil Dünya’nm gölgesi düşer ve Ay
kendi ekseni çevresindeki tam bir dönüşü de, yuvarlağı bir süre için karanlıkta kalır. Buna
Dünya çevresindeki yörüngesini de yaklaşık
29 Vı günde tamamlar. Bu nedenle Dünya’ Yerkes Observaıory ve The Universiry o f Chicago Press
dan Ay’ın hep aynı yüzü görünür. Uzaya İLKDORDUN
gönderilen uyduların çektiği fotoğraflardan
Ay’ın görünmeyen yüzünün de görünen yüzü
ne benzediği anlaşılmıştır.
Ay’ın kendi ışığı yoktur; yalnızca Güneş’in
ışığını yansıttığı için parlak gözükür. Dünya
çevresindeki dolanımı sırasında kendi ekseni
çevresinde de ancak bir kez dönebildiği için,
Ay’ın her iki yüzü yaklaşık iki hafta boyunca
karanlıkta kalır, iki hafta süreyle de güneş
ışığı alır. Ay Dünya ile Güneş’in arasına
girdiği zaman görünmez olur. Çünkü bu süre
içinde, görünmeyen yüzü ışık alırken Dünya’
I
ya dönük olan yüzü karanlıkta kalmıştır.
“Yeniay” denen bu evreden birkaç gün sonra, SONDORDUN
yörüngesinde biraz daha yol aldığı için Güneş
Çember üzerindeki Ay yuvarlaklarında da görüldüğü
Ay’ın Dünya’ya dönük olan yüzünü aydınlat gibi, Ay'ın Güneş'e dönük olan yüzü aydınlık, öbür
maya başlar ve gökyüzünün batısında C harfi yarısı her zaman karanlıktır. Ama Dünya'daki gözlemci
ne benzeyen ince bir hilal (ayça) belirir. Ay'ı, çemberin dışındaki gibi birbirini izleyen değişik
biçimlerde görür. Evre denen bu biçim değişiklikleri,
Bazen bu evrede, Dünya’dan yansıyan ışık Ay'ın yörüngedeki hareketi nedeniyle
nedeniyle bütün Ay yuvarlağı hafif aydınlık her ay yinelenir.
AY 213
Ay yüzeyindeki kraterler ve dağlar ne kadar keskin gölgeli olursa o kadar iyi ayırt edilebilir. Deniz denen Ay
düzlükleri ise her zaman koyu lekeler olarak görülür.
da Ay tutulması denir (bak. Ay v e G üneş çok daha sonraki tarihlere, Ay’ın bu yüzünün
TUTULMASI). Dünya Güneş’in, Ay da Dünya' uydulardan çekilen fotoğraflarla görüntülen
nin çevresinde sürekli dolandıklarına göre, mesinden sonraya rastlar.
Ay ve Güneş tutulmalarının her ay gerçekleş En güçlü teleskoplarla baktığımızda Ay’ı,
mesi gerekirdi. Ama Ay’ın yörünge düzlemi 300 km ötedeki bir cismi çıplak gözle nasıl
ile Dünya’nm Güneş çevresindeki yörünge görebiliyorsak öyle görürüz. Gerçekte Ay’ın
düzlemi arasında 5°’lik bir açı olduğu için bu Dünya’dan ortalama uzaklığı 384.400 kilo
tutulma olayları ancak belirli koşullarda ger metredir. Çapı da 3.476 km, yani Dünya’nm
çekleşir. çapının yaklaşık üçte biri kadardır. Dünya’nm
ağırlığı Ay’ın ağırlığının 81 katıdır. Ay’daki
Ay Gözlemleri çekim kuvveti de Dünya’daki yerçekiminin
Ay’ın Dünya’dan görülebilen yüzünde çok ancak altıda biri kadardır (bak. YERÇEKİMİ).
belirgin bazı lekeler vardır. Çoğu çıplak gözle Ay’daki çekim kuvvetinin Dünya’dakinden
de görülebilen bu lekeleri bütün ayrıntılarıyla çok az olması nedeniyle, büyük olasılıkla bir
yakından inceleme olanağı ancak 17. yüzyıl zamanlar var olan Ay atmosferinden bugün
da, gözlem araçlarının yapılmasından sonra artık hiçbir iz kalmamıştır. Bir ortamda hava
doğmuştur. olmayınca, yüzeye düşen su da buharlaşarak
İtalyan bilim adamı Galileo’nun 1609’da uçar. Bu yüzden, hemen hemen ilk oluştuğu
yaptığı teleskopla gözlemlediği ilk gökcisimle- günden bu yana Ay’da ne hava, ne de nem
rinden biri Ay oldu. Böylece Ay’daki krater olmuştur. İnsanların yaşamasına elverişli ol
leri, dağları ve koyu lekeleri büyütülmüş mayan böyle bir ortamda uzay giysisi ve
olarak ilk kez o gördü. İlk gözlemciler Ay benzeri gereçler olmadan yaşanılamaz. Ay’da
üzerindeki bu koyu bölgelerin deniz olabile su ve hava bulunmaması başka ilginç olayların
ceğini düşünmüşlerdi. Oysa bunlar deniz de da nedenidir. Örneğin Ay’ın yüzeyine düşen
ğil, oldukça geniş düzlüklerdir. 1647’de Al bir göktaşı (meteorit) en küçük bir gürültü
man astronomi bilgini Johannes Hevelius çıkarmaz; çünkü ses dalgalarını taşıyacak
Ay’ın yüzeyinin ayrıntılarını gösteren bir hari hava yoktur. Üstelik havasız bir ortamda ne
ta yaptı. Ay yüzeyindeki en belirgin lekeleri yağmur, ne deniz, ne de herhangi bir koku
ise 1651’de Ay’ın bir haritasını yayımlayan olabilir. Ay’da rüzgâr ve yağmur olmadığı için
İtalyan astronomi bilgini Giovanni Riccioli Dünya’daki gibi toprak aşınması da olmaz; bu
adlandırdı. Bu dağlardan bazılarına Alpler, yüzden kraterlerin duvarları dik ve keskindir.
Apenninler gibi Dünya üzerindeki dağların
adları, kraterlere de bilim adamlarının ve Ay'ın Yüzeyi
düşünürlerin adları verildi. Ay’ın görünme Ay’ın yüzeyindeki binlerce krater Dünya’daki
yen yüzündeki kraterlerin adlandırılması ise kraterlerden genellikle çok daha geniştir.
214 AY
NASA
Apollo 12'nin çektiği bu fotoğrafta, çevresindeki Ay düzlükleri arasından kolayca ayırt edilebilen büyük
Kepler krateri görülüyor. Bu kraterin yüksek kenarları, kendisini kuşatan düzlüklerle tam bir karşıtlık yaratır
ve tabanına koyu bir gölge düşürür.
sı, Ay’daki “denizlerin” kökenine ilişkin ipuç muş kraterler bulunduğu halde çok geniş
ları verir. Gözlemlerden çıkarılan varsayımla düzlükler, yani “denizler” yoktur. Daha çok,
ra göre, Ay’ın oluşumundan kısa bir süre düzlükleri boydan boya kesen ve kurumuş
sonra gökcisminin yüzeyine çarpan dev gök ırmak yataklarını andıran düzensiz kanallar
taşları patlayarak dev çukurlar açmış, sonra görülür. Ay hendekleri denen bu kanallar
dan bu çukurlara dolan lavlar zamanla katıla büyük olasılıkla bir zamanlar erimiş lavların
şarak bugünkü kayaçlara dönüşmüştür. Ay’ aktığı yataklardır. Ay’ın yüzeyindeki kub-
daki bu düzlüklerde dağlık kesimlerdekinden bemsi şişkinlikler de bu gökcisminin geçmişte
daha az sayıda krater vardır; çünkü bu deniz yanardağ etkinliklerine tanık olduğunu gös
lerin oluştuğu dönemde uzayda çok fazla terir.
göktaşı yoktu. Bazı kraterlerin çevresinde, aynı merkez
Ay’ın görünmeyen yüzünde ise lavla dol den ışınsal olarak dağılmış yüzlerce kilomet
216 AY
relik yarıklar görülür. Bu yanklar, göktaşları AY. Bugün kullanılan takvimde bir yıllık
nın yüzeye çarpması sırasında kopan parçala zaman dilimi “ay” denen 12 bölüme ayrılmış
rın çevreye saçılmasından ileri gelmiştir. tır. Bazı aylar 31, bazıları 30 günlüktür; yalnız
Özellikle dolunay zamanında dürbünle bile şubat ayı, 29 gün çektiği artıkyıllar dışında 28
görülebilen bu kraterlerden en büyüğü ve gündür.
belirgini Tycho krateridir. Bu zaman diliminin adı doğrudan doğruya
Ay’ın en dış katmanı, yani kabuğu da Dünya’nın uydusu olan Ay’dan gelir. Çünkü
yerkabuğuna benzemez; bu kabuk soğuk, ka eskiçağlarda hazırlanan ilk takvimlerde, yeni
lın ve serttir. Hava ve su gibi aşındırıcı etken aydan yeniaya kadar geçen süre (yaklaşık 29
ler bulunmadığından, yüzeydeki kay açlar mil Vı gün) bir ay olarak alınmıştı. Böylece, güneş
yarlarca yıldır çok az değişikliğe uğramıştır. batımından sonra gökyüzünde ince bir hilal
Bazı Apollo uçuşlarında, yüzeyden daha belirdiğinde yeni bir ay başlar ve her ay ya 29,
derindeki kayaçlann yapısını inceleyebilmek ya 30 gün sürerdi. Bu temele dayanan takvim
için uzay aracının Ay yüzeyine sert iniş ler kullanışlı olmadığı için sonradan bırakıldı.
yapması sağlandı. Astronotlann daha önce Bugün kullandığımız takvimdeki aylar hiçbir
den Ay yüzeyine yerleştirdikleri sismograflar gökcisminin hareketine denk düşmez.
da uzay aracının çarpmasından ileri gelen Türkiye’de bugüne kadar birkaç değişik
sarsıntıyı ölçtü ve bu ölçümler bilim adamlan- takvim kullanılmış, ayların adlan da o takvi
na Ay’daki kayaçlar konusunda yeni bilgiler min alındığı kaynağa bağlı olarak değişmiştir.
sağladı. Ay’daki bu sismograflar ayrıca bazı Örneğin 19. yüzyıla kadar Araplar’ca hazırla
doğal sarsıntıları da kaydetmiştir. Bunlardan nan hicri takvim kullanıldığından ayların adı
bir bölümünün nedeni Ay’a düşen göktaşlan, Arapça’dan dilimize aktanlmıştı: Muharrem,
bir bölümününki de Ay’ın derinliklerinden safer, rebiyülevvel, rebiyülâhır, cemaziyülev-
gelen deprem dalgalandır. vel, cemaziyülâhır, recep, şaban, ramazan,
Bilim adamlannı en çok ilgilendiren göz şevval, zilkade ve zilhicce. 19. yüzyıl ortala-
lemlerden biri de Ay’daki çekim kuvvetinin nnda hicri takvim daha çok günlük işlerde
düzensizliği ya da sapmalan olmuştur. Bu kullanılırken, Jülyen takvimine dayanan rumi
düzensizliğin, Ay yüzeyinin kabaca 50 km takvim de maliye işlerinde kullanılmak üzere
altında bulunan ve “maskon” adıyla anılan benimsendi. Bu takvimdeki ay adlarının bir
kütle yoğunlaşmalanndan kaynaklandığı sa bölümü Arapça’dan, bir bölümü Roma takvi
nılmaktadır. Bir başka ilginç gözlem de Ay minden, bir bölümü de Süryanice’den dilimi
yüzeyinde, hem yönü, hem şiddeti değişen, ze geçmiştir. 1926’dan bu yana kullandığımız,
beklenmedik ölçüde kuvvetli magnetik alan- Gregoryen takvime dayalı miladi takvimdeki
lann bulunmasıdır. Oysa Ay’ın bütün yüze ay adlan da büyük ölçüde rumi takvimden
yindeki genel magnetik alan (ya da mıknatısla alınmadır. Yalnız teşrinievvel, teşrinisani, kâ
ma etkisi) son derece zayıftır. Bu durum nunuevvel ve kânunusani gibi Arapça kökenli
Ay’ın merkezinde Dünya’daki gibi demir ve dört ay adı 1945’te sırasıyla ekim, kasım,
nikelden oluşmuş bir çekirdeğin bulunmadığı aralık ve ocak olarak Türkçeleştirilmiştir.
nı gösterir. (Ayrıca bak. TAKVİM.)
Ay, Dünya’da yapılması çok güç olan Ocak ayının adı büyük olasılıkla bu kış
birçok deneyin yapılabileceği özgün bir labo- ayındaki soğuklan çağrıştıran ateş ocağından
ratuvardır. Bu gökcisminde atmosfer bulun gelir. Şubat ayının adı Süryanice kökenli
madığı için bilim adamlan uzayı daha kolay “şabuto” sözcüğüdür. Ok anlamındaki bu
inceleyebilirler. Astronomi bilginleri bu sözcüğün neden bu aya ad olduğu biline
amaçla Ay’da uzay istasyonlan kurmayı tasar miyor.
lıyorlar. Apollo uçuşlanndan sonra Ay’a in Latince kökenli olan mart sözcüğü, Roma-
sanlı uzay araçları gönderilmedi. İleride bu lılar’ın savaş tannsı Mars’tan kaynaklanmış
konu yeniden gündeme gelse bile Ay’daki tır. Baharın gelişiyle birlikte hem savaş mevsi
yaşamın alıştığımız koşullardaki yaşama ben minin başladığını, hem de doğanın yeniden
zemeyeceği kesindir. canlandığını düşünen Romalılar yılın bu ayını
AYAKKABI VE AYAKKABICILIK 217
gene Pers tanrılarından birinin adıdır. Nicolas Larmessin'in (1640-1725) Parisli bir ayakkabı
Türkçe kökenli olan ekim adı, ekim zamanı ustasını betimleyen oymabaskısı.
olduğu için bu aya verilmiştir. Arapça’dan
dilimize geçen ve “bölen” anlamına gelen avlanırken de uzun çizme giyerlerdi. G irit’te
kasım ile Türkçe kökenli aralık adlarının bu ki Minos uygarlığı ve Roma dönemlerinde bu
aylara hangi amaçla verildiği ise bilinemiyor. tür ayakkabı ve çizmeler kullanılmıştır.
Ortaçağda ayakkabıların burnu sivriydi,
AYAKKABI VE AYAKKABICILIK. Çoğu ama ayağı sarması için yumuşak deri ya da
ayakkabı, “taban” adı verilen ve kullanıldıkça kumaştan yapıldığından rahattı. Potinler ya
yıpranan kalın bir alt parça ve “saya” adı da baldırlara kadar çıkan çizmeler yolculuk
verilen, ayağı saran daha ince bir üst parça sırasında giyilirdi. 14. yüzyıl sonlarına doğru
dan oluşan bir ana modele göre yapılır. Ne çok uzun burunlu gülünç ayakkabılar giyi
var ki, ayakkabılar tropikal iklimden soğuk liyordu; bunlarla yürümek öylesine zordu ki
iklime kadar değişen çeşitli iklimlerde yaşa ayakkabının burnunu bir zincirle diz kemeri
yan insanlar için ve üstelik modaya uygun ne bağlamak gerekiyordu.
olarak yapıldığından, çağlar boyunca çok 15. ve 16. yüzyıllarda sivri burunlu ayakka
çeşitli ayakkabılar üretilmiştir. Günümüzde bının yerini ördek gagası biçimli geniş burun
daha çok kadın ayakkabıları her yıl değişik lu ayakkabılar aldı. Bu tür ayakkabılar İngil
modellerde yapılmaktadır. Erkek ayakkabıla tere Kralı VIII. Henry’nin resimlerinde görü
rı, geçmiş yüzyıllarda kadın ayakkabıları kadar lür. Deri, bez ya da kadifeden yapılan bu
çok çeşitlilik göstermesine karşın, bugün pek ayakkabılar bazen 15 cm genişliğinde olurdu
değişmemektedir. ve astarının gözükmesi için yırtmaçlı yapılırdı.
Eskiçağlarda çoğu insan, tabanı deriden ya Kraliçe Elizabeth döneminde ayakkabıların
da tahtadan sandallar giyerdi. Eski Mısırlı burunları kare biçimliydi ve kurdeleden yapıl
ların mezarlarında bu tür sandallar bulun ma bir sürü fiyonkla süslenirdi. Ayakkabılara
muştur. Eski Yunanlılar banyoda ayakkabı, yüksek mantar topuklar daha sonraları eklen-
218 AYAKKABI VE AYAKKABICILIK
bılarda ve çizmelerde hâlâ bez kullanılıyordu, biçimi, onu giyenlerin toplumsal konumunu
ama ayakkabıların burunları bazen deriden ve mesleğini de gösterirdi. Ev içinde giyilen
yapılıyordu. hafif ayakkabı ve terliklerin yüzleri atlas ve
19. yüzyılda kadınlar fabrikalarda ve büro kadife gibi kumaşlardan yapılır, sırmayla işle
larda çalışmaya, ayrıca yürüyüş yapmak ve nirdi. Dışarda giyilen deri ayakkabı ve çizme
bisiklete binmek gibi spor ve açıkhava etkin lere de değişik yöntemlerle çeşitli süsler
liklerinde bulunmaya başlayınca daha sağlam yapılırdı. Topkapı Sarayı Müzesi’nde, ince bir
ayakkabılar yapıldı. Bağcıklı rahat yürüyüş zevkle ve hünerle işlenmiş deri ayakkabı ve
ayakkabısı I. Dünya Savaşı (1914-18) sırasın çizmeler bulunmaktadır. Kışlık ayakkabıların
da ortaya çıktı. Günümüzde de ayakkabı içi, onları giyecek kişinin toplumdaki yerine
yapımı modadaki, değişikliklerden etkilen ve zenginliğine göre değerli kürklerle kapla
mektedir. nırdı. Osmanlı dönemindeki ayakkabılar, ya
pıldıkları malzemeye, biçimlerine ve kullanıl
Türkler'de Ayakkabı ve Ayakkabıcılık dıkları yere göre değişik adlar almıştır. Baş
Orta Asya Türkleri geçimlerini büyük ölçüde mak, cimcime, çapula, çizme, yarım çizme,
hayvancılıktan sağladıkları için deriden ve çedik, çedik pabuç, edik, fotin, galoş, mest,
yünden giyim eşyaları yapmakta ustaydılar; kalçın, kundura, merkûb, nalın, sandal, ter
en yaygın ayakkabı türü ise çizme ve çarıktı. lik, tomak, yemeni başlıca ayakkabı çeşitleriy
Çizme ata binenler için çok elverişliydi. Çiz di. Osmanlı döneminde, son zamanlara ka
menin dize kadar uzananı yanında, ayak dar, genellikle alçak ökçeli ya da ökçesiz,
yumuşak deriden yapılan rahat ayakkabılar
giyilirdi. Dışarda giyilen ayakkabılardan bazı
ları mest-ayakkabı gibi iki parçadan oluşurdu.
Ayağa giyilen mestin üzerine onu yağmur ve
çamurdan korumak amacıyla, önceleri ayak
kabı, sonraları da lastik giyildi. Şoson ya da
galoş denen lastik ayakkabının içine geçirile
rek giyilen mestler, özellikle namazlarını ca
milerde kılanlarca kullanılırdı.
19. yüzyılda Sultan V. Mehm ed'in (Reşad) Osmanlılar’da ayakkabıcı esnafının, kökü
torununun mavi atlastan yapılmış botu. Ahilik’e dayanan (bak. AHİLİK) bir loncası
vardı. Üretilen ayakkabıların niteliğini lonca
bileğinin üstüne kadar çıkan, “yarım çizme” denetlerdi. Kötü mal üreten herkesin önün
diye adlandırılan çeşitleri vardı. Deri çizme de açıklanır ve gereken cezaya çarptırılırdı.
nin yanı sıra, yünden yapılan keçe çizme de Ayakkabı satıcıları için kullanılan kavaf söz
yaygın olarak giyilirdi. Kırmızı çizme hüküm cüğü, giderek yapımcıları da kapsadı. Kavaf
darlık simgesiydi. Çiftçilikle uğraşanlar, ham lar da çizmeci, yemenici, nalıncı, terlikçi ve
deriden yaptıkları çarıkları giyerlerdi. Çarığa pabuççu gibi adlar alırlardı.
benzeyen, burnu kalkık bir ayakkabının Ana 19. yüzyıl sonlarına kadar Türkiye’de ayak
dolu’nun eski halkı Hititler’ce de kullanıldığı kabı yapımı tümüyle el emeğine dayanıyordu.
bilinmektedir. Beykoz’daki deri fabrikasına 1884’te ayakka
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde ordu bı yapım bölümü eklendi. 1912’de geliştirilen
nun, yönetici sınıfların ve kentli halkın gerek bu bölüm I. Dünya Savaşı’nda ordunun ge
sinimlerini karşılamak üzere zamanla ayakka reksinimlerini büyük ölçüde karşıladı. Cum
bı çeşitleri çoğaldı ve ayakkabıcılık çok geliş huriyet döneminde 1933’te Sümerbank’a
ti. 16.-18. yüzyıllarda başta İstanbul olmak devredilen Beykoz Deri ve Kundura Fabrika
üzere Edirne ve Bursa’da üretilen ayakkabı sında ve başka özel fabrikalarda makineli
lar, çeşitleri, dayanıklı oluşları ve güzellik üretim yapılmaktadır. 1980 sanayi sayımına
leriyle ünlüydü. göre ayakkabı üreten 80 büyük, 8.000 kadar
Osmanlı toplumunda ayakkabının türü ve da küçük işyeri bulunmaktadır.
220 AYAKKABI VE AYAKKABICILIK
DİKİŞLİ YA PIŞTIRM A
PARÇA Ü ST P A R Ç A
ASTAR İÇ TABAN
İÇ TABAN ASTAR İÇ TABAN
DOLGU DOLGU ORTA
TABAN
YAPIŞKAN
ÇİVİ
Üç ayrı ayakkabı yapım çeşidi. Dikişli ayakkabıda, taban ve üst parça dar bir şeride (vardola) tutturulur.
İkinci tip ayakkabıda yapıştırıcı kullanılır. Üçüncü tip ayakkabıda ise taban, üst parçaya çivilenir.
AYASOFYA 221
lanılan güney kapısının üzerinde, kucağında nındaki büyük şamdanlar Kanuni Sultan Sü
İsa ile tahtta oturan Meryem’in mozaiki leyman tarafından Budin’den getirilmiştir.
görülür. Meryem’in bir yanında İmparator Camiye dönüştürüldükten sonra Ayasof-
Jüstinyen, öbür yanında kiliseyi yeniden yap ya’da, asıl yapısı korunarak bazı değişiklikler
tıran Constantius vardır. Bu mozaikin ze yapılmıştır. İnsan figürlü mozaiklere uzun
mininde altın yaldız, giysilerde renkli camlar, süre dokunulmamış; daha sonra İslam dinince
ellerde ve yüzlerde renkli taşlar kullanıl yasak olması nedeniyle Kanuni Sultan Süley
mıştır. man döneminde görünmeyecek biçimde ba
Ayasofya, mimarlık yönünden olduğu ka danayla örtülmüştür. IV. Murad döneminde
dar mozaikleriyle de önemlidir. İmparator de ince bir işçilikle mermer minber ve büyük
kapısının üstündeki Yakarış adlı mozaik Aya- kubbenin altında vaiz kürsüsü yapılmıştır.
sofya’dakilerin en ünlüsüdür. Bu mozaikte Kubbe yazısını ve her biri 7,5 metre çapındaki
İsa’nın bir yanında Meryem, öteki yanında ise dört büyük levhayı ise 19. yüzyılın ünlü
Vaftizci Yahya resmedilmiştir. Kişilerin yüz hattatı Mustafa İzzet Efendi yazmıştır.
lerindeki anlatım ve ayrıntılardaki özeniyle Ayasofya en önemli onarımım Sultan Ab
ince bir işçilik ürünü olan bu mozaik resmin dülmecid döneminde gördü. 1847-49 yılları
bir bölümü zamanla yıpranmıştır. Mihrabın arasında büyük kubbe demir çemberlerle
üzerindeki mozaikte ise kucağında İsa ile sağlamlaştırıldı; mihrap ve minber onarıldı.
Meryem yer alır. Yapının birçok yerinde de Kanuni döneminde üstü badanayla, Abdül
imparatorluk ailesinden kişilerin mozaik port mecid döneminde ise alçıyla örtülmüş olan
releri vardır. mozaikler, 1931-38 yılları arasında temizlene
Fatih Sultan Mehmed döneminde yapıya rek yeniden ortaya çıkarıldı. Çevresindeki
bir minare ve yeni bir mihrap eklendi. II. bahçede Osmanlı padişah ve şehzadelerinin
Beyazıd döneminde bir, II. Selim döneminde bazılarının türbeleri bulunan Ayasofya
iki minare daha eklenmiştir. III. Murad döne 1935’te müze olarak düzenlendi.
minde Mimar Sinan eski dayanak duvarlarını
yeniden ördürüp, yeni duvarlar ekleterek AYBALIĞI. Aybalıkları disk biçimindeki yas
Ayasofya’yı çökme tehlikesinden kurtardı. sı ve yuvarlak gövdeleriyle okyanusların garip
Bu sırada imparator kapısının iki yanma görünümlü dev balıklarındandır. Molidae fa
Bergama’dan getirilen, Eski Yunan’dan kal milyasını oluşturan bu balıkların dilimizdeki
ma iki küp yerleştirildi. Mihrabın iki ya- adı, dolunayı andıran yusyuvarlak görünüm
lerinden kaynaklanır. İsveçli doğa bilgini Lin-
Ara Güler naeus da ilk karşılaştığında bu balıkları değir-
mentaşına benzetmiş ve bu anlamdaki Latin
ce Mola sözcüğüyle adlandırmıştı.
Aybalıklarının üç türü içinde en tanınmışı
okyanus aybalığı, pervanebalığı ya da yalnız
ca aybalığı olarak bilinen Mola mola'dır.
Ağırlığı 1 ya da 2 tonu bulan bu dev balığın
gövdesi boz ya da kahverengimsi, derisi sert
ve pürtüklü, yüksekliği (ya da bir anlamda
çapı) 3-3,5 metre kadardır. Kuyruk ve göğüs
yüzgeçleri gövdesine oranla çok küçük oldu
ğundan, suda dik duran bir çember gibi
dengesini güçlükle sağlar. Bu yüzden, solun
gaç yarıklarından ya da ağzından su püskürte
rek yavaş yavaş yüzer. Bazen de ağzı yukarıya
gelecek biçimde gövdesini hafifçe arkaya de
I. Jüstinyen tarafından yaptırılan Ayasofya 537'de
tamamlandı. M im arlık açısından olduğu kadar virip suyun yüzeyinde güneşlenir gibi yatarak
mozaikleriyle de ünlüdür. dinlenir. Eskiden açık denizlerde rastladıkları
AYDIN 223
aybalıklarının garip görünümünden, iriliğin koyu sarı, kahverengi ya da mor renkli tüpsü
den ve su püskürtürken çıkardığı hırıltılı çiçekler ile bu göbeğin çevresinde dizilmiş sarı
seslerden ürken denizciler bu zararsız balıkla ya da turuncu renkli dilsi çiçeklerden oiuşur.
rı haritalarında bir canavar gibi gösterirlerdi. Biryıllık otsu bir bitki olan ayçiçeğinin sert ve
Sıcak ve ılık denizlerin yüzeye yakın kesim odunsu gövdesi de, geniş yaprakları da tüy
lerinde ya da orta derinlikteki sularında yaşa lüdür.
yan aybalığı daha çok plankton denen mikros- Ayçiçeğinin (Helianthus annuus) anayurdu
kopik deniz canlılarıyla beslenir. Bunun dışın Amerika kıtasıdır. Peru, Şili gibi Güney
da denizanalarını, küçük kabuklu hayvanları Amerika ülkelerinde ve Kuzey Amerika’nın
ve balık larvalarını da yer. Sayıları oldukça az bazı kesimlerinde kendiliğinden yetişen yaba
olan bu balıklar eti pek beğenilmediği için ni bir bitkiyken Amerika Yerlileri’nce tarıma
avlanmaz; hatta Büyük Okyanus kıyısındaki alınmış ve 16. yüzyıl başlarında İspanya’ya
bazı yörelerde kutsal sayılır. Yaz aylarında götürülerek oradan Eskidünya’ya yayılmıştır.
üreyen aybalıklarının larvası 2,5 mm uzunlu Bitkinin bilimsel adı olan Helianthus Yunanca
ğundadır ve bildiğimiz mekik gövdeli balıklar “güneş” ve “çiçek” sözcüklerinden türetilmiş
dan bir farkı yoktur. Yavrunun uzunluğu 1 tir. Gerçekten de biçimi ve sıcak sarı rengiyle
santimetreyi geçtiğinde, gövdesi iki yandan Güneş’i andıran çiçek başlarının yüzünü her
basılmış gibi yuvarlaklaşarak disk biçimini zaman Güneş’e döndüğü ve doğuşundan batı
almaya başlar. şına kadar hep Güneş’i izlediği söylenirse de
Aybalıklarının öbür iki türü, yaklaşık 70 cm bu doğru değildir. Ama bu inanış nedeniyle
yüksekliğindeki güdük aybalığı (Ranzanla lae- Türkiye’nin birçok yöresinde de bitki “güne-
vis) ile 2-2,5 metre yüksekliğinde ve 200-300 bakan” ve “gündöndü” adlarıyla anılır.
kg ağırlığındaki mızrak kuyruklu aybalığıdır Ayçiçeğinin düzgün sarmal sıralar halinde
(Mola lanceolata ya da Masturus lanceolatus) . dizilmiş, aslında kabuklu ve kuru bir meyve
Okyanus aybalığı ile güdük aybalığı, seyrek olan tohumları yağ ve protein açısından çok
olmakla birlikte, bazen Akdeniz ve Ege’de de zengindir. Başta SSCB olmak üzere bazı
görülebilir. Avrupa ülkelerinde, Mısır ve Hindistan’da bu
bitki özellikle yağ elde etmek için yaygın
AYÇİÇEĞİ küçük kır papatyalarıyla akraba olarak yetiştirilir. Ayçiçeğiyağı Türkiye’de ve
olmasına karşılık en iri çiçekli bitkilerden birçok ülkede yemek ve salatalarda zeytinya
biridir. 1 metreden 4 metreye kadar boylana- ğından daha çok kullanılan en önemli bitkisel
bilen ince gövdesinin tepesindeki iri çiçek sıvı yağlardan biridir.
başlarının (kömeçlerin) çapı 30 santimetreyi Türkiye’de ayçiçeği tarımı 50 yıl kadar
bulur. Bu çiçek başları, ortada kümelenmiş önce, Balkan ülkelerinden gelen göçmenler
DİATEK aracılığıyla Trakya Bölgesi’nde başlatılmıştır.
Günümüzde Trakya’dan İç Anadolu’ya kadar
yayılan bu tarımdan sağlanan 1 milyon ton
dolayındaki ürün bitkisel yağ sanayisinin baş
lıca hammaddesidir. Hem sıvı yağ olarak
kullanılan, hem de margarin yapımında yarar
lanılan ayçiçeğiyağı Türkiye’nin toplam yağ
tüketiminin yarıdan fazlasını karşılar. Ayrıca
tohumlardan yağ çıkarıldıktan sonra kalan
küspe büyükbaş hayvanlar ve kümes hayvan
ları için yem olarak kullanılır. Kurutulup
kavrulmuş tohumları, ayçekirdeği adıyla
bilinen ve çok tüketilen bir kuruyemiştir.
Ayçiçeği, tohumlarından yemeklik sıvıyağ elde edilen AYDIN. Ege Bölgesi’nin orta kesiminde yer
önemli bir tarım bitkisidir. alan Aydın ilinin toprakları Ege Denizi kıyıla-
224 AYDIN
rından başlayıp Büyük Menderes Irmağı Menderes Irmağı’yla kollarının taşıdığı alüv
boyunca doğuya doğru uzanır. İlin dört bir yonlu birikintilerle örtülmüş verimli bir ovadır.
yanı geçmiş uygarlıkların kalıntılarıyla dolu Büyük Menderes havzasının kuzeyinde do-
dur. Buralarda eskiçağ kent kalıntılarıyla ğu-batı doğrultusunda Aydın Dağlan uzanır.
Bizanslılar, Anadolu Selçukluları, Aydın- En yüksek noktası 1.831 metre olan Aydın
oğullan ve Osmanlılar döneminden kalma ya Dağlan, Küçük Menderes ve Büyük Mende
pıtlar bir arada görülebilir. Bu yöre eskiçağ res çöküntü alanlarını birbirinden ayınr. İlin
larda Batı Anadolu’nun kültür merkezi olmuş güneyinde ise Menteşe Dağlık Bölgesi’nin bir
ve pek çok sanat, kültür ve düşün adamı bölümü yer alır. Toroslar’ın uzantısı olan bu
yetişmiştir. Thales, Anaksimandros, Anâksi- yükseltiler, ilin en yüksek noktasını oluşturan
menes, Hekataios, Hippodamos, İsidoros gibi Baba Dağı (2.380) ile Aydın topraklanna
ünlü düşünürler bunların birkaçıdır. girer. Batıya doğru alçalarak uzanan Karınca
lı, Madranbaba, Gökbel ve Beşparmak dağla-
n ilin öteki yükseltileridir. Bu dağlar Büyük
AYDIN İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER Menderes Irmağı’na katılan Dandalas (Kara
YÜZÖLÇÜMÜ: 8.007 km2.
casu), Akçay ve Çine çaylannın vadileriyle
NÜFUS: 743.419 (1985). yanlmıştır.
İL TRAFİK NO: 09. Aydın topraklarının yüzde 21’i ovalıktır.
İLÇELER: Aydın (merkez), Bozdoğan, Buharkent, Çine, Yöre halkı arasında Çerkez, Aydın, Koçarlı,
Germencik, incirliova, Karacasu, Koçarlı, Kuşadası, Söke gibi yerel adlar da alan Büyük Menderes
Kuyucak, Nazilli, Söke, Sultanhisar, Yenipazar.
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Tavşanburnu; Dilek Yarımadası
Ovası, Denizli sınırından Ege Denizi kıyılan-
Ulusal Parkı; Kemer Barajı; Bafa Gölü; Kadınlar na kadar uzanır. Denizden yüksekliği 40
Denizi; Yılancı Burnu, Odun İskelesi, Güzelçamlı metre olan ovanın genişliği yer yer 20 kilo
plajları; Aydın, imamköy, Germencik kaplıcaları;
Kuşadası Ilıcası; Güzelçamlı İçmesi; Afrodisias, Aka- metreye ulaşır. İç Batı Anadolu’da Sandıklı
raka, Alabanda, Alinda, Antiokheia, Didim, Magne- ve Dinar ilçeleri yakınlanndan kaynağını alan
sia, Milet, Nysa, Priene, Tralles eskiçağ kentleri;
Alihan Kümbeti (Alihan Baba Türbesi); Üveys Paşa,
Büyük Menderes Irmağı Denizli Ovası’ndan
Haşan Çelebi, Ramazan Paşa, Süleyman Bey camile Aydın ili topraklarına girer. Akköy’ün kuze
ri; Nasuh..Paşa Külliyesi; Atike Hanım Çeşmesi ve yinden denize dökülen ırmağın Aydın ili sınır
Türbesi; Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı.
lan içindeki uzunluğu yaklaşık 170 kilometre
dir. Aydın ilinin candamarmı oluşturan Bü
Doğal Yapı yük Menderes’in sulan yaz ve sonbahar mev
Büyük Menderes havzasıyla bunun kuzey ve simlerinde azalır. Kış ve ilkbahar aylarında
güneyinde yer alan dağlar Aydın ilinin doğal ise ırmağın kabaran suları taşkınlara yol açar.
yapısını belirler. Büyük Menderes havzası ilin Irmak, taşıdığı alüvyonlarla yatağını sığlaştır
doğusundan batısına doğru genişleyerek boy ması sonucu, menderes adı verilen çok sayıda
dan boya uzanır. Bu havzanın tabanı Büyük kıvrım oluşturmuştur (bak. A karsu).
İlin güneybatısındaki Bafa Gölü, Ege Böl
gesi’nin en büyük gölüdür. Büyük bölümü
Muğla ili sınırları içinde kalan gölün yüzölçü
İZMİR
mü yaklaşık 65 km2’dir. Göl, eskiçağda Lat-
mos adı verilen körfezin önünü Büyük Men
KuşadasK deres’in taşıdığı alüvyonlann doldurmasıyla
Körfezi
k u ş a d a s k Sj---- /
® AYDIN® . w , oluşmuştur. Gölde birçok küçük ada vardır.
GERMENCİK ® m SULTANHİSAR KUYUC/İK Doğu kıyısında tarihsel Herakleia kentinin
) (5) İNCİRLİOVA ® ^
kalmtılan bulunur. Gölde tatlı su karidesi,
Sisam KOCARLI Y“ ' ®
Adası (S) KARACASL kefal, sazan balıklan üretilir ve avlanır. Gö
lün sığ olan batı kıyılan birkaç tür göçmen
DENİZLİ kuşun konaklayıp ürediği bir yöredir. Deniz
MUĞLA kıyısındaki bazı küçük göller dışında ilin öteki
büyük gölü, Akçay üzerinde kurulmuş olan
AYDIN 225
Tarih
Aydın ili elverişli iklimi ve ticaret yolları
üzerinde bulunuşu nedeniyle ilkçağlardan be
ri çeşitli uygarlıklara yurt olmuştur. İl toprak-
lanna ilk yerleşenlerin Hititler’e bağlı bazı
topluluklar olduğu sanılmaktadır. İÖ 13. yüz
yılda Batı Anadolu’yu istila eden Traklar
bugünkü Aydın kenti yakınlarında Tralles
kentini kurdular. Daha sonra bölgeye Dor
istilalan nedeniyle Yunan Yanmadası’ndan
Anadolu’ya geçen Karyalılar, Frigler, İyonlar Bafa G ölü'nün çevresi güzel doğa görünüm leriyle
ve Lidyalılar egemen oldu. Muğla ve Aydın olduğu kadar M ilet ve Priene gibi eskiçağ kent
yöresine yerleşen Karyalılar il topraklannda kalıntılarıyla da ilgi çekicidir.
226 AYDIN
Ekonomi
Aydın ilinin ekonomik gelişmesinde tarımsal
ürünlerin önemli yeri vardır. İl, Türkiye’de
incir üretiminde birinci, pamuk ve zeytin
Anadolu Yayıncılık Arşivi
üretiminde ikinci, tütün üretimindeyse doku-
İÖ 1. yüzyılda A frod it Tapınağı yapıldıktan sonra
Afrodisias adını alan kent, Karacasu'nun 12 km zuncudur. İldeki verimli ovalarda sulama ve
doğusundadır. gübrelemeye ağırlık veren ileri tarım yöntem
leri uygulanır. İklimin de uygun oluşu çeşitli
likleri üzerine yaptığı seferde Osmanlı top meyve ve sebzelerin yetiştirilmesini ve büyük
raklarına katıldı. Ankara Savaşı sonrasında ölçüde ürün alınmasını sağlar. Yağı çıkarılan
kısa bir süre yeniden Aydınoğulları Beyliği ayçiçeği, susam gibi sanayi bitkileri, turunçgil
tarih sahnesine çıktıysa da 1426’da II. Murad ler, çeşitli sebzeler, buğday başlıca ürünlerdir.
tarafından Aydın kesin olarak Osmanlı Dev Sebzecilik, seracılığın gelişmesiyle yaz, kış ya
le ti’ne bağlandı. pılmaktadır. Seralar kış aylarında yeraltı sıcak
Aydın yöresinde 15. yüzyıl başlarında Os su kaynaklarından yararlanılarak ısıtılır.
manlI devlet adamı ve bilgini Şeyh Bedred- Pamuklu dokuma ve gıda sanayileri geliş
din’in yandaşlarından Börklüce Mustafa’nın miş olan ildeki Nazilli Basma Fabrikası Türki
ye’de Cumhuriyet döneminde açılan ilk fabri
Anadolu Yayıncılık Arşivi kalardandır. Aydın kentindeki Tekstil ve
Bitkisel Yağ Fabrikası’yla Söke Çimento Fab
rikası büyük sanayi kuruluşlarıdır. Zeytinya
ğı, sabun, tuğla-kiremit, konserve ve tarım
araçları fabrikaları yanında Nazilli’deki don
durma makineleri üreten fabrika bu alanda
Türkiye’nin en büyük kuruluşudur.
Irmak ve göllerde yapılan tatlı su balıkçılığı
da il ekonomisinde önemli bir yer tutar.
Maden yatakları yönünden pek zengin olma
yan ilde linyit ve cıva yataklarından yararla
nılır.
Aydın turizm yönünden gelişmiş bir ilimiz
dir. Kuşadası, İstanbul ve İzmir’den sonra
denizyoluyla en çok turistin geldiği bir liman
dır.
1618'de yapılan Öküz Mehm et Paşa Kervansarayı
Kuşadası'ndadır. 28 odalı bu yapı onarıldıktan sonra
günümüzde de konaklama yeri olarak Toplum ve Kültür
kullanılmaktadır. İlkçağın önemli uygarlıkları ile Selçuklu, Ay-
AYDIN 227
dınoğulları ve Osmanlılar’dan kalan tarihsel içinde geçer. Çarşı gençlerle dolar. Alışveriş
yapılar Aydın ilinin zengin kültür mirasını edilir, o gün için hazırlanmış şekerler, ma
oluşturur. Aydın ili sınırları içinde Afrodisias, cunlar, helvalar alınıp yenir, salıncak ve
Alabanda, Alinda, Antiokheia, Didim, Mag- dönme dolaplara binilir.
nesia, Milet, Nysa, Priene, Tralles gibi birçok
eskiçağ kenti vardır. İl Merkezi: Aydın
Didim’deki Apollon Tapmağı Anadolu’da Aydın kenti adını taşıyan dağlarla Menderes
bulunan en büyük İyon tapınağıdır. İlkçağlar Ovası arasında bir alanda yer alır. Asya’dan
da bir kültür ve bilim merkezi olan Nysa’da gelip Efes limanına ulaşan tarihi kervan yolu
Aristodemos’un kurduğu kitaplık günümüze üzerinde olması nedeniyle her dönemde
kadar ulaşmıştır. İlde Aydın Müzesi’nin dışın önemli bir merkez olmuştur. Başlangıçta sa
da, Milet ve Afrodisias müzelerinde eskiçağ vunma nedenleriyle bugünkü yerleşim yerinin
dönemlerinden kalma çeşitli buluntular sergi 1 km uzağında bir tepe üzerinde kurulmuştu.
lenmektedir. Büyük Menderes Ovası’nm verimli tanm
Aydın yöresinde efelerin ve efeliğin önemli alanları, Ege kıyılarını Orta Anadolu’ya bağ
bir yeri vardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun layan yolların buradan geçmesi zamanla ken
son dönemlerinde ortaya çıkan efeler haksız tin yamaçlara ve ovaya doğru yayılmasına
lığa başkaldıran, yoksulları koruyan kimseler neden olmuştur.
olarak halktan sevgi ve saygı gördüler. Adla Önceleri Antheia olarak bilinen kenti ele
rına türküler yakılan, öyküleri dilden dile geçiren Traklar aynı yere Tralles kentini
dolaşan Çakırcalı Efe ile Yörük Ali Efe kurdular. Kent uzun süre İyonlar’ın önemli
Aydın topraklarında yetişmiştir. Efeler Yu bir ticaret merkezi olmuş, tarihte “bayındır”,
nan işgaline karşı direnişin çekirdeğini oluş “çiçekli” , “kuvvetli” nitelemeleriyle anılmış
turmuşlardır. tır. İÖ 26’da Roma yönetimindeyken büyük
Yörede dinsel bayramların ikinci gününe bir deprem sonucu kent toprakaltında kalmış
gencer denir. Gencer günü daha çok çarşıya tır. Daha sonra İmparator Andronikos tara
çıkamayan köylü kızların ve kadınların, ilçe fından yeniden düzenlenerek Andropolis adı
merkezlerinde, kentlerde rahatça gezebilme nı almıştır. Selçuklu yönetimi döneminde
leri, alışveriş edebilmeleri için düzenlenmiş kentin adı Aydın Güzelhisarı olmuş, giderek
bir gündür. Gencer günleri tam bir şenlik kısaca Aydın denilmiştir.
Anadolu Yayıncılık Arşivi Tarihi kalıntılar yönünden ülkemizin en
zengin illerinden olan Aydın’ın kent merke
zinde daha çok beylikler ve Osmanlılar döne
mine ilişkin yapılar vardır. Kentin en eski
yapısı Aydınoğullan Beyliği döneminden kal
ma Alihan Kümbeti’dir (Alihan Baba Türbe
si). 1756’da yaptırılan Cihanoğlu Camisi ve
Külliyesi barok mimarisinin güzel örneklerin
den biridir.
Aydın ilkçağlarda olduğu gibi günümüzde
de İç Anadolu, Menteşe yöresi ve Akdeniz
kıyalarına birçok karayoluyla bağlıdır. İzmir-
Afyon-Ankara doğrultusunu izleyen demir
yolu ile İzmir-Denizli karayolu kentin çevrey
le ulaşımını sağlayan önemli iki anayoldur.
Kentin ekonomisi zeytinyağı, sabun ve
dokuma sanayisinin yanı sıra başta incir ol
mak üzere tarım ürünleri ticaretine dayanır.
Üç kaynaktan beslenen Kuşadası Ilıcası ilçenin 4 km Kentte her yıl eylül ayında incir bayramı ve
güneydoğusundadır. panayırı düzenlenir.
228 AYDINLANMA ÇAĞI
1959’da açılan Aydın Müzesi 1968’de yeni Kopernik’in kuramına göre Dünya hem kendi
yapısına taşınmıştır. ekseni çevresinde, hem de bir gezegen olarak
Aydın kenti Cumhuriyet döneminde yeni Güneş’in çevresinde dönüyordu. Ardından
den yapıldı. Bugün, palmiye ağaçlarıyla süslü İtalyan bilgini Galileo Galilei (1564-1642)
geniş yolları ve Akdeniz iklimine özgü bitki gözlemleriyle bu kuramı doğruladı. Ama bu
lerle bezeli parklarıyla, tarihle iç içe geçmiş arada dinsel çevrelerden tepki gördü ve Engi-
bir kent görünümündedir. zisyon’da yargılandı. İngiliz filozofu Francis
Aydın kentinin nüfusu 90.449’dur (1985). Bacon (1561-1626) savunduğu düşüncelerle
bilimsel yöntemin temellerini atmış ve dinin
AYDINLANMA ÇAĞI. Avrupa’da düşünce safsatalarına karşı açıkça savaş açmıştı. Daha
alanında köklü bir değişimin yaşandığı 18. sonra Rene Descartes (1596-1650) “Düşünü
yüzyıla Aydınlanma Çağı denir. Kökeni Eski yorum öyleyse varım” önermesiyle, bilgiye
Yunan felsefesine kadar dayanan ve gerçekte ulaşmak için izlenecek yöntemleri ortaya koy
17. yüzyıl sonlan ile 18. yüzyıl sonlan arasın du. Descartes, o zamana kadar bilinen her
da gelişen “Aydınlanma felsefesi” bu çağa şeyden kuşku duyulmasını ve her şeye yeni
adını vermiştir. Felsefe, siyaset ve edebiyat den başlanmasını öneriyordu.
alanında etkili olan bu akım kısaca “Aydın Daha sonra İngiliz filozofu John Locke
lanma” diye de adlandınldı ve bu akımı (1632-1704), Gottfried Leibniz (1646-1716) ve
biçimlendiren düşünürlere “Aydınlanmacı fi İskoçyalı David Hume (1711-76), gerçeğin ne
lozoflar” dendi. Aydınlanma felsefesi insan olduğu ve nasıl öğrenilebileceği konusunda
düşüncesinin, insan yaşamının anlamının ve yeni düşünceler ortaya attılar. Bu filozoflar
biçiminin aydınlanmasını amaçlıyordu. İnsan arasında da düşünce ve yöntem farklılıkları
düşünürken ve değerlendirme yaparken, di vardı; ama onlar genelde aklın, gözlem ve
nin buyruklarına ve geleneklere bağlı kalma deneyin önemine inanıyor, din buyruklarını
malı, kendi aklı ve deneyimleriyle yaşamı ay tanımıyorlardı. Filozoflar doğanın incelenme
dınlatmaya çalışmalıydı. sinde Descartes’ın kuşkuculuğunu paylaşıyor,
Bütün dinlerin ortak özelliği buyurucu ve insan aklının en çetin sorunlan çözebileceğine
değişmez kurallar koymaktır. Gerçekten de inanıyorlardı. Immanuel Kant (1724-1804)
ortaçağ Avrupa’sında Hıristiyanlık, yaşamın bu felsefe akımının adını koydu ve şöyle
her alanını belirliyor, insanın neyi nasıl yap tanımladı: “Aydınlanma, insanın kendi aklını
ması gerektiği konusunda en ince aynntılara kendisinin kullanmaya başlamasıdır”. Bilimi
kadar buyurucu kurallar koyuyordu. Kilise ve aklı yücelten Kant, François Voltaire
din konusunda yetkili bir kurum olarak insan (1694-1778), Deniş Diderot (1713-84), Jean le
lann özel yaşamlanna bile karışıyor, insanın Rond d’Alembert (1717-83) ve Jean-Jacques
bir gerçeği akim süzgecinden geçirerek anla Rousseau (1712-78) gibi filozoflarca en olgun
ması yerine, din ne buyuruyorsa inanmasını biçimine ulaştınlan bu felsefe akımına “Ay
öngörüyordu. Dinin buyruklanna karşı çıkan dınlanma felsefesi”, 18. yüzyıla da “Aydınlan
lar en ağır cezalara çarptmlıyor, hatta ateşe ma Çağı” dendi.
atılarak yakılıyordu. Fransa’da 18. yüzyılda hazırlanan Encyclo-
Rönesans çağında Avrupa insanı gelenek pidie (“Ansiklopedi”) Aydınlanma Çağı’nın
lerden ve kalıplaşmış yargılardan kendini bir ürünü olarak ortaya çıkmış, hepsinden
kurtarmaya başladı. Bilim alanındaki yeni önemlisi Aydınlanma felsefesi Fransız Devri-
buluşlar ve araştırmalar, o döneme kadar mi’nin düşünsel temellerini atan filozoflann
dinin evren konusunda söylediklerinin doğru yetişmesini sağlamıştır (bak. ANSİKLOPEDİ;
olmadığını ortaya koymuştu. Dünyanın yu FRANSIZ DEVRİM İ).
varlak olduğunu söylemek ve bunu kanıtla Aydınlanma Çağı, laik dünya görüşünün
mak bile dinsel inançların temellerini sarsma büyük mücadelelerden sonra batı toplumuna
ya yetmişti. 16. yüzyılda Polonyalı bilgin yerleştiği çağdır. Bu çağda önyargılar ve boş
Mikolaj Kopernik (1473-1543) yeni bir evren inançlar yıkılmış, en azından bunların toplum
kuramı ortaya atarak astronomide çığır açtı. üstündeki etkisi sarsılmıştır. Akla ve deneye
AYDINLATMA 229
önem veren bir düşünce geleneği kurulmuş tunçtan yapılan bu kandillerde zeytinyağı ya
tur. İnsana değer verilmiş, insanın özgürlüğü da fındık yağı yakılıyor ve daha çok ışık
ve toplumun ilerlemesi önemle üzerinde du vermesi için en az iki fitil yerleştiriliyordu.
rulan ve tartışılan konular olmuştur. (Aydın Fitillerin ucu ya kabın kenanndaki delikler
lanma Çağı’nın önemli düşünürlerinden çoğu den ya da çaydanlık emziği gibi ayn bir
nu ansiklopedide kendi maddelerinde bulabi uzantıdan çıkıyordu. Tapınaklann gece gün
lirsiniz.) düz kandillerle aydınlatıldığı Eski Yunan ve
Türkiye’de 19. yüzyıl ortalarında başlayan Roma çağlanndan kalma, yüksek ayaklar
yenilik hareketlerinde büyük ölçüde Aydın üzerine oturtulmuş çok büyük demir ya da
lanma Çağı’nın ürünlerinin etkisi olmuştur. tunç çanaklardan oluşan dev kandillerin çoğu
Bu çağın dilimize çevrilen bazı yapıtları, birer sanat yapıtıdır.
düşünce ve siyaset alanındaki yenileşmeye Amerika’nın en kuzeyinde ve Grönland’da
öncülük etmiştir. yaşayan Eskimolar yağ kandillerini yalnızca
uzun kış gecelerini aydınlatmak için değil
AYDINLATMA. Eskiçağlarda insanlar güneş ısınmak ve yemek pişirmek için de kullandı
batınca yatıp güneş doğunca kalktıkları halde, lar. Bu insanlar ateş yakıp ısınmak ya da me
yokluğunda bu doğal ışığın yerini tutabilecek şale yapmak için odun bulunmayan bu
yapay bir ışık kaynağının eksikliğini duymuş buzlar ülkesinde yağ kandillerini keşfetmese-
lardı. Yapay aydınlatmanın doğuşu hem ısı lerdi yaşamlarını sürdüremezlerdi. Eskimo
hem ışık veren ateşin bulunmasıyla başladı ve lar, taştan ya da pişmiş topraktan yaptıklan
ilk insanların meşale gibi kullandıkları yanan yayvan çanaklarda yakıt olarak eritilmiş fok
odun ya da dal parçalan ilk aydınlatma aracı yağını, fitil olarak da yosunlan kullandılar.
oldu. Çam ormanlarının bol olduğu Norveç, Kandillerde petrol gibi mineral yağlann kulla
Finlandiya gibi kuzey ülkelerinde, parlak ama nılması ise büyük olasılıkla İS 50 yıllanna
isli bir alevle yanan çam odunundan çıralar rastlar. Bu konudaki en önemli kaynak,
konutlann aydınlatılmasında oldukça yakın Adriya Denizi kıyılannda yeraltından çıkan
zamanlara kadar kullanılmıştır. Demet halin bir yağın kandillerde yakıt olarak kullanıldı
de bağlanmış ince dallann ya da sazların zifte ğından söz eden Romalı bilgin ve yazar
ya da balmumuna batınlmasıyla hazırlanan Plinius’tur.
meşaleler de çok kullanılan ilkel aydınlatma Mumlann, yani içine ince uzun bir fitil
araçlarıdır. yerleştirilmiş balmumundan çubuklann ol
dukça eski tarihlerden beri kullanıldığı sanılı
İlk Lambalar yor (bak. Mum). Tevrat’ta, Süleyman Pey-
Meşalelerden sonra insanlar daha kullanışlı gamber’in tapınağındaki 10 altın şamdandan
bir ışık kaynağı olan kandili buldular. Kandil söz edilmesi bu tarihin en azından İÖ 10.
lerin başlangıcı büyük olasılıkla et kızartırken yüzyıla dayandığım gösterir. İS 100 yıllannda
ateşe damlayan yağların alev aldığını gören Eski Yunanlılar ve Romalılar keten liflerin
insanlann, ortası çukur bir taşm içine yağ den örülmüş fitilleri balmumuyla kaplayarak
koyarak yakmayı denemeleridir. 1928’de mum yaptılar. Hıristiyan kiliselerinde mum
Fransa’da en az 50 bin yıllık bir taş kandil her zaman kullanıldıysa da, evlerin aydınlatıl
örneği, Irak’ta da 10 bin yıl kadar önce masında mumlann kullanılması ortaçağa ka
Mezopotamya’da yapılmış pişmiş topraktan dar pek yaygınlaşmadı. Balmumu ve parafin
kandiller bulunmuştur. Yağa batırılmış bitki den yapılmış gerçek mumlar çok pahalı oldu
sel liflerin, örneğin ince saz parçalarının daha ğundan, 19. yüzyıl ortalanna kadar insanlar
parlak ve daha issiz bir alevle yandığını gören evlerini aydınlatmak için genellikle içyağın-
insanlann ilk fitilleri yapması aydınlatma dan yaptıkları isli mumları kullandılar. 15.
araçlannda önemli bir dönüm noktası oldu. yüzyılın başlannda Londra ve Paris’teki evle
İÖ 1000 yıllarında yapılan ilk fitilli kandiller rin kapısına, içinde mum yanan fenerlerin
İÖ 500 dolaylannda yaygın olarak kullanılma asılmaya başlaması da sokak aydınlatmasında
ya başladı. Pişmiş topraktan, demirden ya da ilk adımdı.
230 AYDINLATMA
İsviçreli Aime Argand’m 1784’te yaptığı bir ipliğiyle çok seyrek biçimde dokunan bu
lamba aydınlatmada önemli bir gelişmenin gömlek, havagazı lambalannın çok parlak ve
başlangıcı oldu. Ortasında, alevi besleyecek titremeyen bir ışık vermesini sağladı.
havanın girebilmesi için bir delik bulunan bu Havagazı olmayan yerlerde en çok kullanı
fitilli lamba, yüzyıllarca kullanılacak olan yağ lan aydınlatma gazı asetilen olmuştur, çünkü
lambalarının ilk örneğiydi. Birkaç yıl sonra üretimi çok kolaydır (bak. ASETİLEN). Bir
bir rastlantı sonucunda, alevin üstüne camdan kabın içindeki kalsiyum karbürün üzerine
bir “baca” , yani lamba şişesi takıldığında yavaşça su damlatıldığında, parlak ışıklı bir
daha parlak ve kararlı bir ışık verdiği görüldü alevle yanan asetilen gazı açığa çıkar. Kalsi
ve 19. yüzyılın ikinci yansında gazyağının yum karbür sanayide karpit adıyla bilindiği
kullanılmaya başlamasıyla bu lambalar iyice için, asetilen lambalann bir adı da karpit
yaygınlaştı. Çünkü gazyağı bitkisel ya da lambasıdır. Örneğin bir zamanlar bisiklet ve
hayvansal yağlara oranla daha ucuz, alevi de otomobil farlannda karpit lambalan kullanı
daha issiz ve kokusuzdu. Bugün bile daha iyi lırdı. Bugün aydınlatmada asetilenin yerini
aydınlatma araçlannm bulunmadığı birçok büyük ölçüde bütan gazı almıştır. Petrolden
yörede gaz lambalan kullanılır. elde edilen ve çelik tüplere basınç altında
doldurularak kullanıma sunulan bütan gazı
Havagazıyla Aydınlatma yalnız aydınlatma amacıyla değil, ocak ve
İngiltere’nin Cornwall yöresinde yaşayan Wil- fmn yakıtı olarak da kullanılır. Piknik tüpleri
liam Murdock adında bir İskoç, uzun dene denen küçük tüplere doldurulmuş bütan gazı,
melerden sonra 1792’de evini havagazıyla özellikle kamp yerleri ve tekneler gibi elek
aydınlattı. Altı yıl sonra bir fabrikayı aydın trik olmayan yerlerde çok kullanılan bir
latmak üzere bu yöntemi geliştirdi ve nihayet aydınlatma gazıdır.
1807’de Londra’daki caddelerden birinin ay
dınlatılmasında havagazı kullanıldı. 1830’a Elektrikle Aydınlatma
gelindiğinde artık birçok kent havagazıyla 1809’da İngiliz bilim adamı Sir Humphry
aydınlatılıyordu. 1891’de de İstanbul sokakla- Davy, 2.000 kadar pilden oluşan çok güçlü bir
n havagazı lambalanyla donatıldı. Ama “ya elektrik bataryasının iki kutbuna birer kömür
rasa kanadı” denen bu ilk lambalar hem çok çubuk bağlayarak ilk ark lambasını yaptı.
havagazı tüketiyordu, hem de pek güvenli Çubuklar birbirine değdirildiğinde, devreden
değildi. 1820’de J. B. Neilson adında bir geçen elektrik akımının etkisiyle uçlan akkor
İskoç, iki ayn memeden gaz püskürten yeni haline geliyor, iki çubuk yavaş yavaş aynlarak
bir model geliştirdi. Ne var ki bu lambanın birbirinden 10 cm kadar uzaklaştınldığmda
çıplak ve titrek alevi de düzgün bir aydınlat ise elektrik akımı bir uçtan öbür uca atladığı
ma sağlamıyordu. için çok parlak ışıklı bir elektrik arkı oluşu
1885’te AvusturyalI kimyacı Cari Auer von yordu. Evlerde kullanılamayacak kadar parlak
Welsbach parlak bir buluşla, ısınınca akkor bir ışık veren ark lambalan özellikle caddele
hale gelerek ışıldayan bir lamba “gömleği” rin, tiyatroların ve fabrikalann aydınlatılma
yaptı. (İncecik iplikten seyrek dokunmuş bir sında kullanıldı. Gene de, birçok pilin seri ya
çorabı andıran bu gömlekleri, “lüks lambası” da paralel bağlanmasıyla oluşan elektrik batar-
diye anılan akkor gömlekli lambalarda gör- yalanndan daha yüksek verimli bir elektrik
müşsünüzdür.) Aslında, özel kimyasal mad üreteci bulununcaya kadar elektrikle aydın
deler emdirilmiş bir kurutma kâğıdının, en latma pek yaygınlaşamadı (bak. PİL). Elektrik
zayıf aleve tutulduğunda bile ışıldayan beyaz üreten ilk makineyi 1831’de Michael Faraday
küller bırakarak yandığı eskiden beri bilini yaptı ve dinamo denen bu üretecin bugünkü
yordu. Von Welsbach buradan yola çıkarak, biçimini alması 1865’i buldu. Bir buhar maki
Robert Wilhelm Bunsen’in yaptığı gaz brülö- nesinin ürettiği enerjiyi elektrik enerjisine
ründeki (Bunsen beki) alevin çevresine geçir dönüştürebilen dinamonun bulunması elek
mek üzere çok ince bir lamba gömleği tasarla trikle aydınlatma çağının başlangıcı sayılır
dı. Kimyasal maddeler emdirilmiş ince pamuk (bak. DİNAM O).
232 AYDINLATMA
rek önem kazandı. İlk elektrik ampulleri az ama kutup ayısı dışında hemen hepsi bitki
ışık verdiği için, tavana asılan ve ışığı aşağıya kökü ve meyve gibi çeşitli bitkisel besinleri,
doğru yansıtan metal abajurlar kullanılıyor böcekleri ya da bulabildikleri her şeyi yiyen
du. Doğrudan aydınlatma denen bu aydınlat “hepçil” hayvanlardır. Bala olan düşkünlük
mada tavan ve duvarlar gölgede kalıyor, leri ise öykü ve masallara bile konu olmuştur.
üstelik ampulün ışığı göz kamaştırıyordu. Ayılann yedi türü vardır; bunlardan altısı
Daha parlak ışık veren tungsten telli am kuzey yankürede, yalnız gözlüklü ayı adıyla
puller yapılınca abajurlar tavana doğru çevril bilinen tek bir tür güney yankürede yaşar.
di ve odalar tavandan yansıyan ışıkla aydınla Kuzey yanküredeki ayılann dağılımı da Av
tıldı. Dolaylı aydınlatma denen bu aydınlatma rupa, Asya ve Kuzey Amerika ile sınırlıdır.
biçimi doğrudan aydınlatmaya oranla gözleri Afrika’da, Atlas Dağlan’mn güneyinde ayı
daha az yorar. bulunmaz.
İç aydınlatmada en iyi yöntem dolaylı ve Ayılar doğada 15-30 yıl kadar, insan eliyle
dolaysız aydınlatmayı birlikte kullanmaktır. bakıldığında daha uzun süre yaşar. İsviçre’nin
Böyle bir aydınlatma, ışığı hem yukarı hem başkenti Bern’deki “ayı çukuru”nda bakılan
aşağı verecek biçimde tasarlanmış tek bir ayılardan birinin 50 yıl kadar yaşadığı saptan
abajurla ya da bir bölümü yukarıya bir mıştır.
bölümü aşağıya yöneltilmiş birden çok ışık
kaynağıyla sağlanabilir. Kutup Ayısı
Rahatça görebilmek için gerekli ışık mikta Kutup ayısı [ Ursus maritimus) kürkü bütünüy
rı yapılan işe göre değişir. Örneğin dinlenme le beyaz olan tek ayı türüdür. Kuzey Kut-
ortamı için uygun olan bir aydınlatma, göre bu’nda yaşayan bu ayının tabanlan, buz
rek çalışmayı gerektiren durumlarda yetersiz üzerinde kaymadan yürümesini sağlayacak
kalabilir. Özellikle, iyi aydınlatılmamış or biçimde kürkle kaplıdır. Parmak aralanmn
tamlarda uzun süre çalışmak gerginliğe ve ördek ayağı gibi perdeli olması da yüzmesine
gözlerin çabucak yorulmasına yol açacağın yardımcı olur. En iri ayılardan biri olan kutup
dan, işyerlerinin ve çalışma odalannın aydın ayısının ağırlığı 700 kilogramı aşabilir. Öbür
latılması çok önemlidir. ayılardan farklı olarak yalnız etle beslenme
alışkanlığmdadır; en çok da morslan ve fokla-
AYDINOĞULLARI bak. A nadolu Beylîklerî. n yer. Güçlü pençesinin bir vuruşuyla bir
foku öldürüp sudan çıkarabilir. Sombalığını
AYI. Değişik türden ayılar renkleri ve boyut da çok seven kutup ayısı yalnız yaz aylannda
larıyla birbirlerine pek benzemezlerse de, bir av bulamadığı için meyve yemek zorunda
ayıyı başka bir hayvanla karıştırmak hemen kalır.
hemen olanaksızdır. Ayıgiller ( Ursidae) adıy Dişi kutup ayısı güz sonuna doğru iyice
la ayn bir familya oluşturan bu etçil (etobur) beslenerek yağlanır ve ağırlıklan yanm kilog
memeliler iri yapılı, hantal hayvanlardır. Bu ramı bile bulmayan minicik yavrular doğur
runları oldukça uzun, kulakları kısa, yuvarlak mak üzere bir mağaraya çekilir. Bahara kadar
ve tüylü, kuyrukları yok denecek kadar kısa mağarada kalır ve kendisi hiçbir şey yemeden
dır. İri gövdelerini taşıyacak kadar güçlü olan yalnız yavrulannı besler.
ayaklarında beş parmak ve genellikle pençe Kuzey Kutbu’nda yaşayanlar eti, yağı ve
gibi tırnaklar bulunur. Ayak tabanlarının postu için yüzyıllarca kutup ayılannı avladı
bütün yüzeyine basarak yürürler. Postlan lar. 20. yüzyılın ikinci yansında bunlara,
genellikle kalın tüylü ve kabadır; yalnız tropik başka yörelerden gelen ve ayılara uzun men
bölgelerde yaşayan bazı ayıların postlan daha zilli tüfeklerle helikopterlerden ateş açan yeni
kısa ve ince tüylerden oluşur. Bazen göğüsle avcılar katıldı. Böylece binlerce kutup ayısı
rinde ve boyunlannda beyaz bir leke bulunur öldürüldü. 1970’lerin başında kutup ayılannm
sa da postlan genellikle kara, beyaz ya da sayısının 20.000’e kadar düştüğü tahmin edili
kahverengi gibi tek renklidir. yordu. 1973’te çevre korumacılann öncülüğüy
Ayılar etçiller takımı içinde sınıflandınlır, le kutup ayılan, Kuzey Kutup Dairesi’ne
234 AYI
sınırı olan bütün ülkelerin ortak koruması gibidir. Günümüzde yalnızca Asya kıtasında
altına alındı. Bugün, kutuplarda yaşayan Es- bulunan Avrasya boz ayılarının rengi açık
kimolar ve bilimsel araştırmacılar dışında boz-kahverengi karışımı ile siyaha yakın koyu
herhangi bir avcının kutup ayısı avlaması duman rengi arasında değişir. Amerika’daki
yasaktır. türdeşlerinden daha küçük yapılı ve daha
uysal olan bu ayıların ağırlığı genellikle 340
Boz Ayılar kilogramı geçmez. Kafası öbür ayılara oranla
Boz ayı (Ursus arctos) en yaygın ayı türlerin daha iri, burnu daha sivri, kulakları da
den biridir ve Asya ile Kuzey Amerika'da pek oldukça büyüktür. Dişiler genellikle ocak-
çok alttürü yaşar. Yüzyıllarca önce Avrupa’ şubat aylarında iki ya da üç yavru doğurur.
nın hemen her yerinde boz ayılar vardı. Oysa Soğuk ülkelerde yaşayanlar, uzun bir kış
bugün kıtanın doğusunda ve bazı dağlık böl uykusu için inlerine çekilmeden önce bol bol
geler dışında Avrupa'da hiç boz ayı kalmamış beslenerek iyice şişmanlarlar. (Ayrıca bak.
Yukarıda ayıların yedi türünden beşi görülüyor. En üstte ortadan başlayarak saat yönünde: Gözlüklü ayı
boz ayı; Malaya ayısı; kutup ayısı; Amerika kara ayısı.
AYI 235
Kış, UYKUSU.) Avrasya boz ayıları eğitilmeye tüylüdür. Kuzey Amerika’nın yağmur bölge
çok yatkındır. Türkiye’de, bazı Ortadoğu ve lerinde yaşayan bu ayı Meksika'dan Alaska'
Balkan ülkelerinde eğitilerek sokaklarda oy ya kadar uzanan geniş bir alana dağılmıştır.
natılan ayılar bu türdendir. Bu eğitimi ver Omuz yüksekliği 1 metre, uzunluğu 2 metre
mek için yavru ayılar kızdırılmış sac üzerine dir. Bitki kökleri ve meyve gibi bitkisel
çıkarılır ve tef eşliğinde şarkı söylenir. Ayağı besinlerle, fare, kurbağa, balık gibi küçük
yandıkça sıçrayan hayvan bu müziğe koşul hayvanlarla beslenir. Ara sıra evcil hayvanla
landığı için, tef sesi duyduğu anda ayağının ra saldınrsa da insanlara karşı pek saldırgan
yanacağını sanarak dans edermiş gibi bacakla değildir. Hatta Kuzey Amerika’daki ulusal
rını kaldırıp indirir. Türkiye’de yaşayan ayılar parklarda bulunan kara ayılar o kadar insana
bu boz ayının bir alttürüdür ( Ursus arctos alışmıştır ki, arabalanyla parkı dolaşanlara
syriacos). yanaşıp yiyecek istedikleri bile olur. Çizgi
Amerika boz ayılan bir zamanlar Alaska’ film kahramanı Ayı Yogi de bir Amerika kara
dan Meksika’nın güneyine, Kayalık Dağlar’ ayısıdır.
dan Büyük Okyanus kıyılanna kadar çok
geniş bir alana dağılmıştı. Amerika kıtasına Öbür Türler
yerleşen göçmenlerin avlayarak tükettiği bu Güney yanküredeki tek ayı türü olan gözlük
hayvanlar bugün yalmzca Kanada’nm bazı lü ayı ( Tremarctos ornatus) adını, gözlerinin
yörelerinde yaşar. çevresindeki açık renkli halkalardan almıştır.
Alaska kıyılannda ve açığındaki bazı ada Güney Amerika’daki And Dağlan’mn Şili,
larda yaşayan Kodiak ayısı ise yalnız ayılann Bolivya, Ekvador ve Peru’daki kesimlerinde
değil, karada yaşayan bütün etçil memelilerin yaşayan bu ayı öbür türlere hiç benzemez.
en irisidir. Bu boz ayının uzunluğu 3 metreye, Uzunluğu en çok 2 metreyi bulan bu küçük
ağırlığı 780 kilograma ulaşabilir. Arka bacak- yapılı ayının postu karadır ve gözlerinin çev
lan üzerinde ayağa kalktığında da boyu 3,5 resindeki halkalar boynundan göğsüne doğru
metreyi bulur. Kodiak ayısının başlıca yiyece iner.
ği, yumurta dökmek üzere denizden akarsula Malaya ayısı (Helarctos malayanus) 1 met
ra göç eden sombalıklandır. Büyük bir özenle reyi biraz aşan uzunluğuyla bütün ayı türleri
sudan çıkarıp kıyıda biriktirdiği sombalıklan- nin en küçüğüdür. Kısa ve kara tüylerden
nı oburca yer. Ama kocaman ve çok güçlü oluşan kaba postunun göğüs bölümünde,
pençelerine karşın, rahatsız edilmediği sürece güneşi simgelediğine inanılan soluk san renk
genellikle banşçı bir hayvandır. te bir leke bulunur. Burnu da gövdesinden
daha açık renklidir. Endonezya’dan Malakka
Kara Ayılar Yanmadası'na ve Birmanya üzerinden Hin
Asya ve Amerika’da yaşayan kara ayılar iki distan’ın kuzeydoğusuna kadar geniş bir alan
ayn türdendir. Asya kara ayısı (Selenarctos daki ormanlarda yaşayan bu küçük ayı iyi bir
thibetanus) simsiyah postu ve göğsündeki tırmanıcıdır.
beyaz ya da krem rengi V biçimi lekesiyle Tembel ayı (Melursus ursinus) yalnız Hin
kolayca tanınır. Amerika kara ayısmdan daha distan ve Sri Lanka’mn bazı bölgelerinde
küçük yapılı olan bu türün ağırlığı 90 kilogra yaşar. Oldukça küçük yapılı olan bu hayvana
mı biraz geçer. İran’dan Hindistan ve Çin’e çok yavaş hareket ettiği için tembel ayı denir.
kadar uzanan bölgelerdeki ormanlarda, bir Kara tüyleri uzun ve kabank, tırnakları da
alttürü de Japonya’da yaşar. Hatta Himalaya uzun ve güçlüdür. En çok meyve, bal ve
Dağlan’mn 3.000 metreyi aşan yükseltilerin böcekle beslenir. Dudakları ve uzun dili
de bile bu ayıya rastlanabilir. Soğuk ülkelerde emmeye çok elverişli olduğundan, en gözde
yaşayan Asya kara ayılan kış uykusuna yatar; yiyeceği olan kanncalan ve termitleri tıpkı bir
ama bu derin ve gerçek bir kış uykusu elektrik süpürgesi gibi yerden emerek alır.
değildir. Aynca öbür ayılar gibi bulduğu zaman et de
Amerika kara ayısının ( Ursus americanus) yer.
kürkü genellikle parlak kara renkli ve kısa İngiliz yazar Rudyard Kipling’in Orman
236 AYIBALIĞI
bütün ılıman bölgelerde 25’e yakın aynak türü nis aethiopica) Eski Mısırlılar’ın kutsal saydığı
yaşar. kuşiardan biriydi. Ama bugün Mısır’da he
Yiyeceklerini bataklıklarda, sığ göllerde ve men hemen soyu tükenmiş olan bu kuş artık
koylarda arayan aynaklar aşağıya doğru kıvrı yalnızca Arabistan’ın güneyinde ve Afrika’da
lan ince uzun gagalarıyla çamurları karıştıra Sahra Çöiü'nün altındaki enlemlerde yaşar.
rak buldukları küçük balıkları, kabuklu hay Ak aynak (Eudocimus albus) Kuzey Ame
vanlan ve böcekleri yerler. Bacaklannı ve rika’daki en yaygın aynak türlerinden biridir.
boyunlarını uzatıp bir süre kanat çırparak, Güney Amerika’nın tropik bölgelerinde yaşa
sonra havada süzülerek uçan bu kuşlar genel yan kızıl aynak (Eudocimus rubra) da bazen
likle kalabalık sürüler halinde kuluçkaya ya kuzeye göç ederek ABD ’nin içlerine kadar
tarlar. İnce dal parçalannı, çalı çırpı ya da sokulur.
sazlan sıkıca örerek yaptıkları yuvalannı ge Aynaklarm beslenme ve üreme bölgesi
nellikle ağaçların ve çalıiarın tepesine, bazen olan sulak alanlann kuruması, bazı türlerin
de yere kurarlar. soyunun azalmasına neden olmuştur. Örneğin
Türkiye'de kısaca aynak adıyia bilinen baya bugün yalnızca Türkiye ile Fas’ta çok az
ğı aynak (Plegadis falcinellus) kuzey ve güney sayıda örneği yaşayan kel aynak bunlardan
yarıkürelerde geniş bir dağılım gösterir. Yu biridir (bak. KEL AYNAK).
murtlama dönemi boyunca yanardöner mo
rumsu yeşil renkte olan tüyleri uzaktan bakıl AYSBERG bak. B u z d a ğ i .
dığında siyah gibi görünür . Kışı Afrika’da
geçiren bu kuşlar mart sonunda yumurtlamak A Y T M A T O V , C engiz (1928). Cengiz Ayt-
üzere Türkiye’ye gelir, Orta ve Batı Anadolu matov Kırgız edebiyatının en tanınmış, belki
ile Trakya’daki belirli üreme bölgelerinde de en çok sevilen yazarlanndan biridir. Ayt-
yavruladıktan sonra ağustos bitiminde Türki matov denince birçok insanın akima Cemile,
ye’den ayrılırlar. Bazı yörelerde ‘“çeltikçi” öğretmen Duyşen gibi roman kahramanları
adıyla bilinen aynağm başlıca üreme bölgeleri gelir. Oysa roman ve öykülerinin kahraman
Manyas, Ereğli ve Hotamış gölleri, Sultan ları yalnızca insanlar değildir. Bir bakarsınız
sazlığı ve Meriç deltasıdır. bir dağ, bir ova, bir akarsu ya da bir at yapıtın
Siyah beyaz tüylü kutsal aynak ( Threskior- kahramanıdır.
Sovyet cumhuriyetlerinden biri olan Kırgı
zistan’daki Şeker Kirovski köyünde doğan
Aytmatov köy ve bölge okullannda öğrenim
gördü. II. Dünya Savaşı başladığında köyü
nün eli silah tutan erkekleri savaşa gittiği için
küçük yaşta ağır görevler üstlenmek zorunda
kaldı. Bu dönemde zengin gözlemleri, izle
nimleri oldu. Sonradan yapıtlannda bu göz
lem ve izlenimlerinden yararlanmıştır.
İlk öykülerini Kırgızistan Tanm Enstitü-
sü’nde okuduğu yıllarda yazıp yayımlamaya
başladı. Bu okulu 1953’te bitirince zooteknik
uzmanı olarak bir süre çalıştı, ama yazar ol
mak istiyordu. Bu amaçla Moskova’daki Gor-
ki Enstitüsü ne devam ederek burada yazarlı
ğın teknik inceliklerini öğrendi. 1957’de de
Sovyet Yazarlar Birliği’ne kabul edildi.
Bir süre gazetecilik yaptıktan sonra, üyesi
olduğu Sovyet Yazarlar Birliği’nin genel sek
reterliğine ve Kırgızistan Film Yapımcıları
Kutsaİ aynak Eski M ısıriılar'ca kutsa! sayılırdı. Birliği başkanlığına getirildi.
238 AYVA
re, misket, acem, midilli ve göndeş ayvaları nin gölge konisinde kalır. Bu olayın gerçekle
dır. Ayva üretimi özellikle Marmara Bölge şebilmesi için Ay’ın dolunay evresinde, yani
si’nde yoğunlaşmıştır. Dünya’nm Güneş’e dönük olan yüzünün ar
Japon ayvası (Cydonia japonica ya da kasında bulunması gerekir. Dünya’nm gölge
Chaenomeles japonica) ise genellikle ilkbahar sinden çıkıncaya kadar neredeyse görünmez
başında açan beyaz, parlak pembe ya da koyu olan Ay, soluk kırmızı ışıklı bir daire biçimin
de seçilebilir. Bu hafif aydınlığın nedeni,
kırmızı çiçekleri için süs bitkisi olarak yetişti
Dünya’nm atmosferinden geçerken kınlan
rilir. Japon ayvasının bazı çeşitlerinin iri, yeşil
ve hoş kokulu meyveleri çiğ olarak yenmez, (sapan) bazı güneş ışınlarının Ay’a kadar
yalnızca reçeli yapılır. ulaşabilmesidir.
Güneş, Dünya ve Ay aynı doğrultu üzerin
AY VE GÜNEŞ TUTULMASI. Ay Dünya de bulunmadıklan zaman Ay tutulması parça
nin çevresinde dolanırken Dünya’nm gölgesi lı olur; ama Güneş’teki gibi halkalı tutulma
ne girerse Güneş’ten gelen ışınlan alıp yansı- Ay’da hiçbir zaman görülmez. Bir yıl içinde
tamayacağı için karanlıkta kalır. Bu olaya Ay en çok üç Ay tutulması olabilir, bazı yıllarda
tutulması denir. Güneş tutulması ise, dolanı ise Ay hiç “tutulmaz” . Tutulma olayı Ay’ın
mı sırasında tam Dünya ile Güneş arasındaki gökyüzünde görülebildiği her yerden izlene
bir noktaya gelen Ay’ın güneş ışığını engelle bilir.
mesinden kaynaklanır. Öbür gökcisimleri de
başka bir gökcisminin gölgesinde kalarak Güneş Tutulması
Dünya’dan görülmez olduğunda gene tutulma Ay Güneş ile Dünya’nın tam arasına girdiğin
olayı söz konusudur. Örneğin bazen Jüpi de, bize Güneş’ten çok yakın olan Ay’ın
ter’in gölgesi uydulannm üzerine düşerek bu yuvarlak gölgesi sanki Güneş’i bütünüyle
uyduların görülmesini engeller. örtmüş gibi gözükür. Dünya’dan bakıldığında
Ay ile Güneş aynı büyüklükte görünüyorsa
Ay Tutulması bu tam tutulmadır. Bu tutulmada Ay’ın göl
Dünya’nın uydusu olan Ay ışıklı bir gökcismi gesi Dünya’nm belli bir bölgesine düştüğü için
değildir, yalnızca Güneş’in ışığını yansıtır. o bölge güneş ışığını alamaz. Güneş tutulması
Ama Dünya çevresindeki yörüngesinde dola etkileyici bir olaydır. Ay Güneş’in önünden
nırken bazen öyle bir konuma gelir ki kendisi geçerken yavaş yavaş onu örtmeye başlar ve
ile Güneş arasına girerek ışığını kesen Dünya’ sanki Güneş’ten bir parça kesilip çıkanlmış
240 AY VE GÜNEŞ TUTULMASI
güneş
ışığı
TAM AY TUTULMASI
/’ y parçalı tutulma
/ ] bölgesi
” "»°V
m m nm
11111 TAM GÜNEŞ TUTULMASI
£
I!
gibi gözükür. Sonunda Güneş tümüyle göz tutulması yalnız yeniay evresinde gerçekleşir.
den kaybolduğu için gökyüzü kararır, hava Ama Ay Dünya’nın çevresinde dolanırken,
serinler. Bu yapay gecede gökyüzündeki bazı Dünya ile Güneş’i birleştiren görüş çizgisinin
parlak yıldızlar ışıldamaya başlar. Güneş göz genellikle üstünden ya da altından geçtiği için
den kaybolurken, karanlık Ay yuvarlağının her yeniay evresinde Güneş tutulması olmaz.
çevresinde birden parlak ışık demetleri beli
rir. Bunun nedeni, Ay’ın engelleyemediği Parçalı ve Halkalı G üneş T u tu lm a la rı
ışıklı Güneş tacıdır (bak. G ü n eş ). Birkaç Bütün Güneş tutulmalan tam tutulma değil
dakikalık bir karanlıktan sonra Ay’ın kena dir. Bazen Ay ve Güneş yuvarlaklarının
rında bir boncuk dizisi gibi sıralanmış ışıklı görüntüsü tam üst üste çakışmadığı için Gü
noktalar görülür. İlk kez İngiliz astronomi neş’in yalnızca bir bölümü karanr; bu olaya
bilgini Francis Baily (1774-1844) gözlemlediği parçalı tutulma denir. Halkalı tutulma denen
için “Baily boncuklan” * denen bu parlak olayın nedeni ise Ay’ın yörüngesinin daire
beneklerin nedeni, Ay yüzeyindeki vadilere değil elips biçiminde olmasıdır. Bu yüzden Ay
ve dağlara çarparak kınlan güneş ışıklandır. yörüngesinde dolanırken Dünya’ya bazen da
Bir süre sonra Güneş’in bir yanı hilal biçimin ha yakın, bazen daha uzak olur. Dünya’dan
de belirir ve Ay Güneş’in önünden bütünüyle en uzakta bulunduğu noktadayken, tam Gü
çekilip gittiğinde yeryüzü yeniden gün ışığına neş’in önüne geçse bile bütün Güneş yuvar
kavuşur. lağını örtemeyecek kadar küçük gözükür.
Ay ile Güneş Dünya'ya göre aynı yanda Böylece Güneş’in yalnızca ortası kararır
bulunduğu zaman Ay’ın Dünya'ya dönük ken, Ay yuvarlağının çevresinde bir ışık hal
olan yüzü karanlıktır. Bu yüzden Güneş kası kalır.
AYZENŞTAYN 241
TUTULMA SIRASINDA GÜNEŞ E ÇIP tümüyle ayrıldığı ana kadar dört saatlik bir
LAK GÖZLE BAKMAK SON DERECE süre geçebilir.
TEHLİKELİDİR. Çünkü güneş ışınları gö Her yıl en az iki Güneş tutulması olur; ama
zün duyarlı dokularını örseleyerek körlüğe parçalı ve halkalı tutulmalarla birlikte bu sayı
yol açabilecek kadar güçlüdür. Bu yüzden beşe çıkabilir. Bir zamanlar astronomlar Gü
yalnız tutulmayı izlemek için değil HİÇBİR neş’in dış bölümlerini ve tacını incelemek için
ZAMAN GÜNEŞ E DOĞRUDAN ÇIPLAK oldukça seyrek görülen tam tutulma olayını
GÖZLE, ÖZELLİKLE DE DÜRBÜN YA beklerlerdi. Oysa bugün Güneş diskinin kör
DA TELESKOPLA BAKILMAMALIDIR. edici ışığım engelleyebilen özel aygıtlarla Gü
Güneş tutulması Dünya'nın her yanından neş tacı her an incelenebiliyor.
aynı biçimde görülmez. Yalnız Ay’ın gölgesi
nin düştüğü dar bir kuşakta tam tutulma A Y Z E N Ş TA Y N , S e rg e y (L898-1948). Ser-
gözlenebilirken, bu kuşağa yakın yerlerde gey Mihayloviç Ayzenştayn, sinema sanatına
olay ancak parçalı tutulma biçiminde izlenir. çok önemli katkıları bulunan SSCB’li yönet
Kuşağın uzağındaki yerlerde ise hiç görü mendir. Potemkin Zırhlısı adlı filmi, dünya
lemez. sinema çevrelerince yapılan değerlendirme
Astronomlar Güneş tutulmasının zamanını, lerde “bütün zamanların en iyi filmi” olarak
ne kadar süreceğini ve Dünya’nm nerelerin nitelendirilmiştir. Sinemanın günümüzde üs
den görülebileceğini tam ve doğru olarak tün bir anlatım gücüne erişmesinde onun
önceden söyleyebilirler. Güneş tutulmaları filmlerinin ve düşüncelerinin payı büyüktür.
çok uzun sürmez. Çünkü, bir yandan Ay Letonya’nın Riga kentinde doğan Ayzenş
kendi hareketi nedeniyle Güneş’in bulunduğu tayn çok küçük yaşlarda Fransızca, Almanca
doğrultudan uzaklaşırken, bir yandan da Dün- ve İngilizce öğrenmişti. Mühendislik Enstitü-
ya’nın dönmesi nedeniyle Av ın Dünya üze sü’nde öğrenim gördü. Güzel sanatlara olan
rine düşen gölgesi yer değiştirir. Tam tutul eğilimi nedeniyle mimarlık kurslarını da izle
manın gerçek süresi, yani Güneş yuvarlağının di. Bu arada çizdiği resim ve karikatürler
tümüyle kararıp yalnızca Güneş tacının görü dergi ve gazetelerde yayımlanıyordu.
lebildiği süre, Dünya’nm neresinden izlenirse 1918’de katıldığı Kızıl O rdu’da afişçilik,
izlensin hiçbir zaman yedi buçuk dakikayı dekoratörlük, tiyatro yönetmenliği ve oyun
geçmez. Ama Ay yuvarlağının görüntüsünün culuğu yaptı. 1920’de ordudan ayrıldı ve daha
Güneş yuvarlağına ilk değdiği andan başlayıp önce kazanmış olduğu tiyatroculuk deneyim-
Yerkes Observalory
Denizi Azerbaycan’ın doğusunda yer alır. Kışlık tahıl, üzüm ve tütün vadilerle bayırla-
Ermenistan’ın bir bölümü Azerbaycan’ı ikiye nn başlıca ekinleridiı. Lenkoraıı dolaylannm
ayınr. Güney kesimini Nahcivan Özerk Sov nemli iklimi çay. portakal, limon, incir benze
yet Sosyalist Cumhuriyeti oluşturur. ri astropikal ürünlerin sulama yapılmadan
Yörenin Hıristiyanlık öncesi dönemlere yetiştirilmesine elverişlidir.
uzanan bir tarihi vardır. 19. yüzyıla kadar Azerbaycan’ın temel hammaddesi petrol
çeşitli dönemlerde Araplar, Persler, Türkler dür. Bir zamanlar, dünyada üretilen petrolün
ve Moğollar yörede egemen oldular. Azer yansı bu bölgede çıkanlıyordu. Daha sonra
baycan'ın bugünkü topraklarını oluşturan Volga-Ural yöresindeki kaynaklardan elde
bölge 19. yüzyılın başında Rus İmparatorlu- edilen doğal gaz ve petrol miktan Azerbay-
ğu’na katıldı. Azerbaycan 1936’da SSCB’nin can’dakini aştı. Çıkarılan petrolün büyük bir
bir cumhuriyeti oldu. bölümü Azerbaycan’ın başkenti ve en büyük
Bölgenin tam ortasında Kura irmağı’nın kenti olan Bakû’da işlenmektedir. Dışarıya
geniş ovası yer alır. Bu düz ovayı dağlar satılan petrol boru yoluyla Gürcistan’ın Kara
çevreler. Kuzeyde Kafkaslar’m, Büyük Kaf deniz kıyısındaki bir kenti oian Batum’a
kas Sıradağları ’m oluşturan güneydoğu tepe ulaşır. Azerbaycan’da önemli dokuma, metal
leri bulunur. Ovanın güney ve batısında işleme ve balıkçılık sanayileri vardıı.
Küçük Kafkas Sıradağları ve Ermenistan İki yıllık bir dönem için seçilen 400 üyenin
Dağlan vardır (bak. K a f k a s DAĞLARI). Elbruz oluşturduğu Azerbaycan Yüksek Sovyeti en
Dağlan’mn bir bölümü olan Taliş Sıradağları yetkili yasama organıdır. Bakanlar konseyi
ise güneyde yer alır. Azerbaycan’ın Hazar başkanı aynı zamanda hükümet bakkamdır.
Denizi kıyısında dar bir düzlük vardır. Dağlar Azerbaycan’ın nüfusu 6.614.0UÜ’diı (1985).
kuzeyden gelen soğuk hava kütleleri ve batı
rüzgârlarının getirdiği neme karşı yöreyi A Z O T renksiz, kokusuz ve tatsız bir gazdır;
korur. ne hidrojen gibi kolayca yanar, ne de oksijen
Azerbaycan’ın nüfusunun üçte ikisini Türk gibi başka maddelerin yanmasına yardımcı
kökenli halk oluşturur. Geri kalan nüfus Rus olur. Ama böyiesıne eylemsiz gözükmesine
ve Ermeni kökenlidir. karşılık bütün canlılar için yaşamsal önem
Otlaklann çoğu sığır, koyun ve benzeri taşıyan bir elementtir. Soluduğumuz havanın
çiftlik hayvanianm yetiştirmek için kullanılır. dörtte üçünden faziasmı azot oluşturur. Ayrı
Düzlüklerdeki tarlalarda sulama yapılarak iyi ca başka elementlerle birleşerek nitro bileşik
nitelikli pamuk, pirinç ve yonca yetiştirilir. leri, nitrat, amonyak ve amonyum tuzları gibi
suyuyla birleşip nitrik ve nitröz asitler halinde tin alanını genişlettiler. Bir zamanlar bu
toprağa düşer. kentte 150 bin kişinin yaşadığı tahmin edil
Azotlu yapay gübreler yıllarca hep sodyum mektedir. Tek ulaşım aracı kanolardı.
nitrattan elde edilmiş, havagazınm üretimi
sırasında bir yan ürün olarak açığa çıkan A ztek İm p a ra to rlu ğ u
amonyum sülfat da gübre yapımında kullanıl Aztekler’in gücü giderek arttı. 1428-40 yıllan
mıştı. Alman kimyacı Fritz Haber'in havadaki arasında hüküm süren dördüncü kralları Itz-
azottan amonyak elde etmeyi başarması güb cöatl döneminde, öteki kabilelere mal ve para
re sanayisinde bir dönüm noktası oldu. Ha- haracı ödemeye son verdiler ve yaşadıklan
ber-Bosch yöntemi denen bu işlemde, sıvılaş bölgenin en önemli halkı olan Texcoco’lular
tırılmış havadan elde edilen azot ile hidrojen kadar güçlü oldular. Kısa sürede komşu
gazı karıştırılıp basınç altında sıkıştırılır, ısıtı
uygarlıkların önderi durumuna gelerek, günü
lır ve demir içeren bir karışımdan geçirilir. Bumüzde Guatemala olarak adlandmlan ülkeye
katalizör iki gazın amonyak halinde birleşme kadar topraklarını genişlettiler. Gelmiş geç
sini sağlar (bak. KATALİZÖR). Amonyak da miş Orta Amerika uygarlıklan arasında en
gübre yapımında kullanılan nitrik asidin ve yoğun nüfuslu olanı Aztekler’di.
azotlu bileşiklerin üretiminde kullanılır (bak. Gittikçe daha da güçlenip zenginleşen Az
A m o n y a k ). tekler’in başkenti Tenoçtitlân, 16. yüzyılda
tüm Meksika’nın en görkemli kenti oldu.
AZTEKLER, Kristof Kolomb’un 1492’de Adanın çeşitli bölümleri arasında ulaşımı
Amerika kıtasını keşfetmesinden önce, eski kolaylaştırmak için kanallar açıldı, ev ve
Amerika halklarının en önemlilerindendi. saraylar yapıldı; 25 piramidi kapsayan kutsal
Kendilerini “Meksika” ya da “Tenoçka” ola bir alan kuruldu. Bunlann en önemlisi, yağ
rak adlandıran bu insanlar, bugün Meksiko mur ve savaş tannlanna adanan ve 1485’te
kentinin bulunduğu vadide yaşıyorlardı. Ne tamamlanabilen Huitzilopoçtli piramidiydi.
reden geldikleri kesin olarak bilinmemekte Yüksek bir platform üzerinde yükselen bu
dir. Destanlarına göre, kuzeyde bir göl adası piramidin, dik basamaklarla ulaşılan tepesi
olan Aztlân adlı anayurtlarından ayrılarak düzdü; sunak ile putlar buraya yerleştiril
büyük bir olasılıkla 12. ya da 13. yüzyılda mişti.
Meksika vadisine ulaşmışlardır. Aztekler ticareti iyi biliyordu. Başlıca tica
Aztekler, buraya ilk geldiklerinde hayvan ret maddeleri yeşim ve başka değerli taşlar,
avlayarak, meyve toplayarak, balık tutarak ve kuş tüyleri ve kakao çekirdeğiydi. Kendileri
ticaret yaparak yaşayan güçsüz ve önemsiz bir ne haraç ödemek zorunda olanlardan da
kabileydi. Bugün kurumuş olan Texcoco Gö çeşitli mallar elde ediyorlardı. Aztek toplu-
lü kıyısında bataklık bir adaya yerleştiler. munda tüccarların ayncalıklı bir yeri vardı;
Başlangıçta, daha güçlü komşularının saldırı kendi “semt”lerinde oturuyor ve Yacetecuhtli
larından korunabilmek için, onlara haraç adlı kendi tannlanna tapıyorlardı.
ödüyorlardı. Zaman geçtikçe, ticaretle zen Aztekler, kocaman taşlan yontarak büyük
ginleştiler. Öte yandan, başarılarının asıl ne yapılar, gerçek boyutlarda insan figürleri ya
deni ileri tanm yöntemleriydi. Tanm alanları da ilginç desenler yaptılar. Yeşim ya da
elde etmek için, önce gölde “çinampa” adını kristalden oyulmuş minyatür hayvan ve insan
verdikleri yapay adalar oluşturdular; daha figürlerini, değerli taşlar ya da incilerle süs
sonra da adalann çevresindeki topraklan ele lenmiş kutsal masklar gibi küçük parçalan
geçirdiler. 1325’te adada büyük bir başkent işlemekte de çok ustaydılar. Parlak renklerle
kurmaya başladılar. Başkentin adı, kendi boyanmış çömlekler yaptılar. Gelişmiş bir pa
adlan olan Tenoçka’dan kaynaklanan Tenoç- muklu dokuma sanayileri vardı; altın, değerli
titlân oldu. Kent, karaya su yüzeyinden yük kürkler ve tropikal kuşlann parlak renkli tüyle
sekte yapılan geçit ve yollarla bağlanıyor, riyle süslenmiş zarif giysiler yaparlardı. Başlıca
saldın durumunda kaldmlan köprülerle koru müzik aletleri boru, trompet, davul ve zildi.
nuyordu. Toprağı tanm a elverişli kılarak ken Şenliklerde şiir okuyup, şarkı söylerlerdi.
246 AZTEKLER
Aztekler’in alfabesi olmamasına karşın, re- takvimdir. Aztek evrenini betimleyen bu tak
simyazısıyla tarihlerini kaydetmişlerdi. Zen vimin üzerine Güneş tanrısı Tonatiuh’un yüzü
gin kişilerin çocukları, rahip ve rahibelerin oyulmuştu. Başka bir kalıntı ise, insanlann
yönetimindeki okullarda eğitilirdi. Doktor ve kurban edildiği adak taşıdır.
cerrahların görevlendirildiği hastaneleri var Komşu uygarlıklann tannlanmn çoğunu
dı. Aztek bilim adamlan, Ay ve Güneş benimseyen Aztekler, çok sayıda tanrıya ta
tutulmalarının tarihlerini hesaplayabilecek ve par ve onlardan korkarlardı. Tanrıların, özel
ayrıntılı bir takvim geliştirebilecek kadar iyi likle savaş tannsı Huitzilopoçtli'nin, insan
astronomi bilgisine sahiptiler; xiuhmolpilli adı kurban edilmesini istediğine inanırlardı. Ba
verilen 52 yıl süreli dönemleri vardı. Aztek zen binlerce kurban gerekirdi. Tanrıların
destanlarında, bu dönemlerden birinin biti insan kalbiyle beslendiğine inandıklarından,
minde dünyanın sonunun geleceği kehanetin rahipler savaş tutsaklarının kalbini çıkararak
de bulunuluyordu. Aztek kalıntılarının en tanrılara armağan ederlerdi. Savaşçı etkinlik
ünlüsü, 20 ton ağırlığındaki taştan oyma lerinin bir gerekçesi de, tannlara kurban
Mary Evans Picture Library'
Tenochtitlân (Temixtit!ân) Aztekler'in başkentiydi. Bugün, yerinde Meksiko kenti vardtr. 1524'te basılan bu
plan, Aztek fatihi İspanyol Hernâo Cortes'in 1519-20'de çizdiği plana dayanmaktadır. Tenochtitlan, 13 km2'lik
3İanr kaplayan büyük bir kentti. Geçitlerle karaya bağlanm ış iki göl adası üzerine kurulm uştu. 1519'da,
çoğunluğunu tüccar, zanaatçı, asker, rahip ve yöneticilerin oluşturduğu 400 bin kişilik bir nüfusa sahipti.
Çevre bölgelerle yapılan yoğun ticaret, kanolarla gerçekleştiriliyordu. Planın merkezinde Aztek tanrılarına
insanlann kurban edildiği büyük tapmak düzeni görülm ektedir. Bu alanda, üç büyük ve altı küçük piram it
biçimli tapmak, rahip konutları ve kurbanların kafalarının sergilendiği b ir bölm e yer alıyordu. Ayrıca, kutsa!
b ir h a vın ve koru ile açık avlular vardı. Aztek İm paratoru M ontezum a'nın hayvanat bahçesi tapmak alanının
doğusundaydı. Planın tam sağında, dinsei törenler için kullanılan bir başka büyük tapmak alanı
gösterilm ektedir.
BAAL 247
edilecek yeterli sayıda tutsak ele geçirmekti. düklerinde İspanyollar çok şaşırmışlardı.
Merkezden yönetilen, etkili devlet örgütü
İmparatorluğun Sonu de İspanyollar’ı hayran bıraktı. Erkek çocuk
İmparator II. Montezuma yönetiminde, bü lara devlet okullarında savaş sanatı öğretili
yük bir Meksika imparatorluğuna dönüşme yor, imparatorluğun her köşesinden vergi top
evresinde olan Aztekler’in egemenliğine son lanıyordu. İmparatorluk yasalarla yönetili
veren, 600 kişilik ordusuyla Küba Adası’ndan yor, suç işleyenler cezalandırılıyordu. Yabancı
gelen İspanyol kaptan Hernân Cortes oldu. ülkelere giden tüccarlar, devlet adına elçilik
Aztek destanlarında, doğudan gelerek onları ve casusluk yapıyordu.
yönetecek olan bir beyaz tanrıdan söz edili Cortes yönetimindeki İspanyollar, uzun ve
yordu. Bu Aztek inancı Cortes’in işine yaradı zorlu savaşlardan sonra Aztek egemenliğine
ve 1519’da bu bölgeyi fethetmeye başlayarak son verdiler. Böylece Meksika, İspanya’ya
sonunda Aztek İmparatorluğu na son verdi. bağlandı. Aztek ülkesine, Yeni İspanya adını
Pırıl pırıl beyaz sarayları ve tapınaklarıyla, verdiler. Bu fethin üzerinden dört yüzyıldan
güzel Tenoçtitlân kenti işgalci İspanyollar’ın fazla süre geçmiş olmasına karşın, Meksika’
gözlerini kamaştırdı. Burada, eşsiz bitkilerle da yaşayan pek çok Yerli hâlâ Aztek dilini
dolu gölgeli parklar ve bahçeler, Meksika’nın konuşur, böylece de İspanyolca’yı zenginleşti
benzersiz hayvanlarını barındıran hayvanat rir. Günümüz Meksika’sında halk, Aztek
bahçeleri buldular. Kentte, İspanyollar ın da atalarıyla övünür; Aztek giyim, yemek ve
ha önce hiç benzerini görmedikleri yiyecek, yaşam alışkanlıklarının çoğunu da sürdürür.
giysi ve el ürünleri ticaretiyle gelişmiş, hare
ketli, kalabalık ve büyük pazarlar vardı.
Tenoçtitlân, Avrupa’da gördükleri kentler
kadar büyük ve güzeldi. Meksika vadisini
çevreleyen dağların tepesinden kenti ilk gör-
Michael Holford
bu tannlardan biridir. İngiliz şair John Mil- dıktan ormanlık ve dağlık bir bölgede yurt
ton, Paradise Los t (1667; “Kayıp Cennet”) tutmak zorunda kalan göçer Türkmenler hay
adlı uzun şiirinde Beel-zebub’u, şeytanla vanlan için gerekli otlağı bulamayarak yok
birlikte cennetten kovulan kötü meleklerden sulluk içine düştüler. Bu durum kaçınılmaz
biri olarak anlatmıştır. John Bünyan’ın Hac olarak göçerlerin devletin buyruklarını dinle
Yolunda (Pilgrim’s Progress; 1678) adlı yapı memesine ve topraklara sahip çıkan yerleşik
tında da Beel-zebub, hac yolundaki Hıristi- Türkmenler’le yer yer çatışmalarına yol açtı.
yanlar’ı oklarıyla öldürmek üzere bekleyen Böylesi çatışmalarda Anadolu Selçuklu Dev
bir iblistir. leti toprak sahiplerinden yana çıkıp göçerlere
ağır cezalar veriyordu. Bunun yanı sıra Ana
BABAİ AYAKLANMASI, Baba İlyas yan dolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüs-
daşlarının 1239’da başlattığı ve Anadolu Sel rev’in halkı ezen adaletsiz yönetimi, yoksul ve
çuklu tarihinde bir dönüm noktası oluşturan haksızlığa uğrayan geniş Türkmen kitlelerini
büyük Türkmen ayaklanmasıdır. Yankıları başkaldırmaya doğru itiyordu.
yüzlerce yıl süren ayaklanma özellikle dinsel Bu ortam Baba İlyas’ın düşüncelerinin hu
alanda izler bırakarak Bektaşilik gibi tarikat zursuz halk arasında hızla yayılmasına yar
ların oluşumunu etkilemiş, kırsal kesimlerde dımcı olmaktaydı. Halifesi Baba İshak, bu
yayılmasına yardımcı olmuştur. düşünceler çevresinde Türkmenler'i örgütlü
Hareketin önderi, Türkmenler arasında gö yor, onlan bir ayaklanmaya hazırlıyordu.
rüşleri hızla yayılarak çevresinde büyük bir Türkmenler silah alabilmek amacıyla hayvan-
kitle toplayan Baba İlyas’tır. Horasan’dan lannı satmakta, ayaklanma için Baba İshak’
Anadolu’ya göç eden Baba İlyas, Yesevi tan gelecek işareti beklemekteydiler. Bu
tarikatına bağlı, bu inançları Anadolu’da yay sırada Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Key-
maya çalışan bir dervişti. Tanrı sevgisinin hüsrev’in bir ayaklanma hazırlığı içinde oldu
dinin katı kurallarıyla biçimlenemeyeceğini, ğundan kuşkulandığı Baba İlyas’ın üzerine
insanın ancak kendi gönlünce bu sevgiyi 1239'da ansızın saldırması ayaklanmanın baş
yaratabileceğini söylüyordu. Ona göre top lamasına neden oldu.
lum, kadın-erkek ayrımı gözetilmeksizin tüm Bu durum karşısında Baba İshak’m ayak
bireylerin oluşturduğu bir bütündü. Bu bütü lanma çağrısına Türkmenler’in yanı sıra, Ha
nün içinde tüm insanlar birbirine eşitti. Ama lep ve Antep yöresine sürülen Harezm Türk-
Selçuklular ve onların egemenliğindeki bey leri de katılınca başkaldıranların sayısı arttı.
likler böyle olması gereken bu tannsal düzen Elbistan’da yenilen Selçuklular Sivas’ı Babai-
den ayrılmışlar ve güçlüler yeryüzünü kendi ler’e bırakmak zorunda kaldılar. Ardından
aralarında paylaşarak eşitliği ortadan kaldır Amasya ve Kayseri de elden çıkınca Selçuklu
mışlardı. Oysa amaç bütün insanlann kardeş Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev başkent
çe, banş içinde ve elbirliğiyle üreterek yaşa- Konya’dan uzaklaşmak gereğini duydu. Baba
malan olmalıydı. İlyas’ın Amasya Kalesi’nde öldürülmesi ayak
Baba îlyas’ın bu görüşleri Türkmenler’i çok lanmanın şiddetini daha da artırdı. Babailer
etkiledi. Bu sırada Moğol baskısıyla çok Kırşehir’e doğru ilerlemeye başladılar. Ama
sayıda Türkmen Azerbaycan ve Horasan’dan Selçuklu ordusu bu arada derlenip toparlan
Anadolu’ya göçmüştü. Anadolu Selçuklulan mış, ücretli Frank askerlerinin orduya katıl
bu yeni gelen Türkmen boylarının batıya masıyla da güçlenmişti. Kırşehir çevresinde
geçmelerine izin vermiyordu. Aynca daha yapılan savaşı Selçuklular kazandı. Baba İs
önceki göçlerle gelenler, Orta Anadolu boz hak’m 1240’ta Amasya’da asılarak öldürülme
kırlarında göçerlikten yerleşik yaşama geç si, Babailer’in büyük çoğunluğunun kılıçtan
mişlerdi. Ellerindeki ekili topraklan yeni geçirilip yok edilmesi Babai Ayaklanması’nı
gelen göçer Türkmenler’le otlak ve kışlak sona erdirdi.
olarak paylaşmak istemiyorlardı. Böylece Bu ayaklanma Anadolu Selçuklu Devleti’
Türkmenler Güneydoğu Anadolu’da kısılıp nin güçsüzlüğünü ortaya çıkardığı gibi var
kaldılar ve yığılmaya başladılar. Alışık olma olan gücünün de iyice sarsılmasına yol açtı
BABİL KULESİ 249
yükselen yedi dev basamaktan oluşan “ziggu- olarak adlandırılan bölgede çeşitli insan top
rat” tipinde bir yapı olduğu ileri sürülmüştür. lulukları vardı. Onları bu yöreye çeken,
ılıman iklim koşulları ve bereketli topraklar
BABİL VE ASUR UYGARLIKLARI. Babil ve dı. Bölgenin kuzeyinde ve doğusunda yer alan
Asur, bugün Irak sınırları içinde bulunan Anadolu’ya ve İran’a gidildikçe iklim koşulla
Mezopotamya’nın (bak. M e z o p o t a m y a ) en rı sertleşiyordu. Üstelik Anadolu ve İran’daki
büyük kentlerinden ikisiydi. Bu kentler Babil dağlara doğru gidildikçe, topraklar da çorak
ve Asur imparatorluklarının merkezlerini laşıyor, işlenmesi zorlaşıyordu. Bölgenin gü
oluşturuyordu. Bu iki imparatorluk, Dicle ve neyinde Basra Körfezi, batı ve güneybatısın
Fırat ırmakları arasındaki bereketli toprakla da da Suriye ve Arabistan’ın çölleri bulunu
ra art arda egemen olduğu için, tarihleri yordu.
birbiriyle yakından ilişkilidir. Bu uygarlıklar, İnsanlar Babil bölgesinin kuzey kesimleri
Yunan, Roma ve Filistin toplumlarmı da ne günümüzden en az 6.000 yıl önce gelmeye
etkiledi; bu nedenle de Batı uygarlığının başladılar. Arkeolojik kazılar sonucunda bu
bütünü üzerinde kalıcı bir etki yarattı. insanların küçük köylerde yaşadıkları, çiftçi
lik, çobanlık, avcılık ve balıkçılık yaptıkları
İlk Yerleşm eler saptanmıştır. Bu insanlar, kilden yapılmış
Babil kenti kurulmadan çok önce, Babil kaba kap-kacaklar, taş ve kemikten yapılmış
BABİL VE ASUR UYGARLIKLARI 251
H am m urabi Dönem i
Yüzyıllarca süren savaşlardan sonra, Mezo
potamya’nın en akıllı ve güçlü kralı Hammu
rabi tahta çıktı ve Elamlılar’ın egemenliğine
son vererek Babil İmparatorluğu’nun ilk gör
kemli dönemini başlattı. İÖ 1770 yıllarında
Anadolu ve İran topraklarını da egemenliği
altına aldı. Güçlü bir merkezi hükümet kura
rak, ülkenin birliğini sağlamaya çalıştı. Ham
murabi Yasaları adıyla bilinen bir dizi yasa
Babilli bir hükümdarın oğlunun, babasının onuruna
çıkarttı. Üzerine bu yasanın kazılı olduğu yaptırdığı taş tablet. Baba ile oğul kutsal sim gelerin
kara sütun Paris’teki Louvre Müzesi’ndedir. altında duruyorlar.
252 BABİL VE ASUR UYGARLIKLARI
İncil) gibi yazılı belgeler aracılığıyla günümü 614’te Medler Asur İmparatorluğu’nu ele
ze ulaşmıştır. Yaşamı üstüne en fazla bilgi geçirdiler. Sonra, Babil’e yerleşmiş Kaideli
edinilen ilk kral, İÖ 1280 yıllarında egemen lerle bir ittifak kurarak, İÖ 725’ten beri
olan I. Şalmanezer’dir. O zamandan günümü Asurlular’ın başkenti olan Ninova’yı yakıp
ze kalan bulgulardan Asur İmparatorluğu’ yıktılar. Bu yıkım öyle acımasızca yapıldı ki,
nun büyüklüğü anlaşılmaktadır. Bu tarihten 2.000 yıldan bu yana kentin izlerine rastlana
iki yüzyıl sonra, I. Tiglat-pileser, Asur İmpa madı. Yalnızca efsaneler ve Kutsal Kitap’taki
ratorluğu’nun gücüne güç katmıştır. Eldeki (Tevrat-İncil) değinmeler bu kentin varlığını
belgelerden öğrenildiğine göre, bu kral 42 kanıtlamaktadır. Asur İmparatorluğu da,
devleti egemenliği altına alıp imparatorluğun egemenliği altındaki devletlerin başkaldırma
sınırlarını Babil’den Akdeniz’e kadar geniş sı sonucu, Ninova ile birlikte tarihin derinlik
letmiş, büyük tapmaklar ve saraylardan başka lerine gömüldü.
geniş bahçeler ve parklar da yaptırmıştır.
Onun ölümünden sonra Asur İmparatorluğu Yeni Babil İm p a ra to rlu ğ u
iyice güçsüzleşmiş ve Suriye’nin kuzeyinden Asur İmparatorluğu’nun yok oluşundan son
gelen Aramiler bölgenin ticaret yollarım de ra, gene güçlenen Babil kentinde egemen
netlemeye başlamışlardır. sınıfı Kaideliler oluşturuyordu. Bu topluluk
II. Asurnasirpal’in İÖ 883-859 yıllan ara Mezopotamya’ya çok eskiden gelip Ur kenti
sında süren yönetiminde, Asurlular yitirdikle çevresine yerleşmişti. II. Nabukadnezar da
ri toprakları geri aldılar. Bu kralın fetihlerini Kaldeli’ydi (yönetim dönemi İÖ 605-562)
anlatan belgeler acımasızlığını dile getiren Yeni Babil ya da Kaide İmparatorluğu Nabu-
öykülerle doludur. Asurlular, Babilliler’e bir kadnezar’ın yönetimi altında iyice gelişti.
çok yönden benzerlerse de, onlardan daha Babil’in, görkemli tapınakları, surları ve kapı
acımasız ve katı yürekliydiler. İmparatorluk- ları ile Eskidünya’nın en ünlü kentlerinden
lan savaşçı temeller üzerine kurulmuştu. Tut biri olmasını bu kral sağladı (bak. B a b il ). İÖ
sak aldıkları düşmanlarına acımasızca işkence 586’da Kudüs’ü ve Yahuda Krallığı’nı yerle
yaparlardı. bir edip, tutsak alman Yahudiler’i Babil’e
Bir çöküş döneminden sonra Asurlular götüren de odur (bak. NABUKADNEZAR).
eski güçlerine ve imparatorluklarına, olağan Kaide İmparatorluğu Fırat Irmağı’ndan
üstü yetenekli birkaç yönetici ile yeniden Mısır’a, Ermenistan’dan Arabistan’a kadar
kavuştular. Bunlann en büyüğü III. Tiglat- yayıldı. Bulunan binlerce çivi yazılı tabletten
pileser (yönetim dönemi İÖ 745-727) Suriye’ Babil İmparatorluğu’nun yükselme dönemi
deki Şam kentini aldı. Asur ordusunda bir üzerine çok ayrıntılı bilgiler edinilmiştir. Bu
general olan II Sargon (Şarrukin), İÖ 722 dönemde, sanatların yanı sıra, ticaret ve
yılında zorla tahta çıkarak İsrail’i işgal etti ve sanayi de gelişti. Ama bu gelişme çok uzun
30 bin İsrailli’yi sürgüne gönderdi. Sargon’un sürmedi. Nabukadnezar ölünce imparatorluk
oğlu Sinahheriba (yönetim dönemi İÖ 704- yeniden çökmeye başladı.
681), Yahuda Krallığı’m yenerek Kudüs’ü
talan etti, Babil kentini de, Asur yönetimine Çöküş ve Y ıkılış
karşı geldiği için baştan başa yıktırdı. Büyük Kiros (Kuruş) Pers İmparatorluğu’nu
Asurahiddina’nın (Asarhaddon) krallık dö İÖ 559-530 yıllan arasında kurdu. 539’da,
neminde (İÖ 680-669) Mısır zapt edildi ve Babil ülkesini ele geçirip imparatorluğunun
Asur İmparatorluğu en geniş sınırlanna ulaş bir eyaleti yaptı. Buna karşın, Babil gene de
tı. Son önemli kral Asurbanipal, İÖ 668 uzun bir süre kültürel kimliğini ve yaşama
yılında iktidara geldi. Düzenlediği çok sayıda biçimini korudu. Büyük İskender Pers İmpa
sefere karşın, imparatorluğun birliğini koru ratorluğu’nu ele geçirdiğinde (İÖ 334-330)
yamadı. Mısır özgürlüğüne kavuşurken, Babil Babil kenti imparatorluğun zengin ve önem
ile doğudaki dağlık bölgede bulunan Medler’ li bir parçası olma niteliğini sürdürüyordu.
in ülkesi Medya’da başkaldırılar görüldü. İskender’den sonra, Selevkos hanedanı dö
Asurbanipal’in ölümünden 17 yıl sonra, İÖ neminde Babil ülkesi geleneklerinin bir bölü
BABİL VE ASUR UYGARLIKLARI 253
Sanat ve M im a rlık
Babilliler’le Asurlular, Sümerler’in sanatsal
ve düşünsel başarılarından büyük ölçüde etki
lenmişlerdi. Sümerler gibi onlar da tapınak
larını ve saraylarını güneşte ya da fırında
pişirdikleri çamurdan tuğlalarla yaptılar. Her
kentin ortasında yerel bir tanrının adına
kurulmuş tapınma merkezi vardı. Kent büyü
yüp önem kazandıkça bu kutsal yer de gelişti
rilip görkemli bir tapmağa dönüşüyordu. Ta
pmak olarak kullanılan yapı, merdivenler ya
da eğimli yollarla çıkılan geniş bir düzleme British MuseumiMichael Holford
oturtulup yüksek bir kuleyle taçlandırılırdı. Sinahheriba İÖ 7. yüzyılda Yahuda K ra llığ ın ı yendi.
Resimdeki kabartma, bu savaşta Yahuda Krallığı'nın
Babilliler, bu tapmaklardan başka, büyük bir kentinin talan edilişini gösteriyor.
merdivenlerle döne döne tepelerine ulaşılan
yedi katlı kuleler yaptılar. Ziggurat adı veri vardı. Kentler, geniş caddeler öngören iyi
len bu kulelerin tepesinde, genellikle mavi düzenlenmiş planlara göre kurulup geliştirilir
sırlı çinilerle kaplanmış küçük bir tapmak di. Su gereksinimini karşılamak için büyük su
bulunurdu. Kutsal Kitap’ta (Tevrat-İncil) sö kanalları yapılmıştı.
zü edilen Babil Kulesi’nin de bir ziggurat
olduğu sanılmaktadır (bak. B a b İL K u l e s i ). Din
II. Sargon’un Ninova yakınlarında yaptırdı Babilliler, eski halkların çoğu gibi birden
ğı görkemli sarayının bine yakın odası vardı. fazla tanrıya taparlar, tanrıları üzerine kuşak
Sarayın hemen yanı başında dev bir ziggurat lar boyu anlatılan düşsel öykülere inanırlardı.
yükseliyordu. Sinahheriba, Ninova’da üç bü Bunların çoğunluğu Sümer kaynaklıydı. Ev
yük saray yaptırmıştı. renin ve insanların yaratılışını konu alan
Asurlular ve Babilliler kamu yapılarını Sümer efsaneleri arasında Adem ile Havva
farklı biçimlerde beziyorlardı. Babilliler du öyküsüne benzer bir öykü de vardır. En uzun
varları renk renk sırlı tuğlalarla kaplarken, ve en tanınmış Sümer destanının kahramanı
Asurlular savaş, avcılık, din ya da saray Gılgamış, ölümsüzlük otunu bulmak için yola
yaşamı konulu sahneler oyulmuş kalın ve çıkar ve bu arayış sırasında bin bir güçlükle
yassı kireçtaşı ya da kaymaktaşı (albatr) karşılaşır. Serüven dolu yolculuğunun sonun
dilimlerinden oluşan duvarları yeğlerlerdi. Bu da bulduğu otu, suların dibinden sinsice gelen
kabartma resimlerin çoğunda kral, sakalı ve bir yılan kayığından çalar. Bu öyküdeki ilginç
kıvırcık saçıyla belirginleşirken, çevresindeki yanlardan biri de Nuh Tufam’m anımsatan bir
bütün öbür insanlar birbirine benzeyen önem sel felaketinden söz etmesidir.
siz figürlerdir. Av sahneleri ise çok canlıdır. Sümer tanrılarının en büyüğü, Uruk kenti
Asur tapınaklarının ve saraylarının kapıla nin tanrısı Anu, Babilliler’in en büyük tanrısı
rında insan başlı aslan ya da boğa heykelleri ise Babil kentinin tanrısı Marduk idi. Babil
254 BABUN
efsanelerinde Marduk ejderha Tiamat ile türü de babunlarla aynı cins içinde sınıflandı
dövüşüp onu yener. Yeri, göğü ve insanoğlu rarak türlerin sayısını yediye çıkarırlar.
nu yarattığına inanılan Marduk’un yeryüzün- Babunlar dört ayak üstünde yürüyen ol
deki temsilcisi kraldı. Marduk dışında toprak, dukça iri ve tıknaz yapılı hayvanlardır. Ya
su, gökyüzü, Güneş ve Ay tanrıları gibi naklarının ağız boşluğuna rastlayan bölümün
tanrılara da tapılırdı. Asurlular da büyük de, yiyecek doldurdukları geniş avurt keseleri
ölçüde Sümerler’in ve Babilliler’in dinleriyle bulunur. Burun delikleri uçta olan uzun,
tanrılarını paylaşıyorlardı. Ama, en büyük tüysüz ve dar burunları köpeklerinkine ben
tanrıları, adını imparatorluğun başkentine zer. Köpekdişleri çok uzun, kolları ve bacak
verdikleri Asur’du. Hem Babilliler hem de ları çok güçlüdür. Buna karşılık kuyrukları
Asurlular’ın baş tanrıçası ise Eski Yunanlı- Barnaby's
lar’ın aşk tanrıçası Afrodit’e çok benzeyen
İştar’dı.
Yazı ve B ilim
Sümer yazısı en eski yazıdır. Kil tabletleri,
üstüne yazı yazdıktan sonra pişirirlerdi. A r
keolojik kazılar sırasında, bazıları 5.000 yıllık
olan binlerce tablet bulunmuştur. İlk yazının
işaretlerini resimler oluşturuyordu. Bu resim
ler yavaş yavaş, Babilliler’in ve Asurlular’ın
kullandıkları çiviyazışma dönüştü. Bu yazı
biçiminde, kavramları belirtmek için köşeli
simgeler kullanılırdı. Bulunan tabletlerin üze
rindeki yazılar din, matematik, yasalar, bilim
ve başka konulara ilişkindir. Asurlular’ın,
tarihlerindeki büyük olayları kayda geçiren
ilk halk olduğunu söyleyebiliriz. Şiirler ve dini
şarkılar da yazan Asurlular, yazdıkları tablet
leri büyük kitaplıklarda sakladılar. Asurbani-
pal’in Ninova’da bulunan “tablet evi”nde,
değişik konuları içeren 25 binden fazla çivi-
yazısı tableti vardı.
Kaideliler, yıldızların ve gezegenlerin devi
niminden geleceğin bilinebileceğine inanıyor
lardı. Bu amaçla gökyüzünü incelerken astro
nominin temellerini attılar. Kaideli sözcüğü
sonraları büyücü ve ermiş anlamlarında kulla Dişi bir babun ve yavrusu. Babunlar, bireyler
nıldı. Ekvatoru 360 dereceye bölmeyi ve arasındaki ilişkilerin ve işbirliğinin iyi örgütlendiği
kalabalık sürüler halinde yaşarlar.
yıldızların haritasını çıkarmayı da ilk kez
Kaideliler başardı. Geliştirdikleri ağırlık ve
ölçü sistemini daha sonra Yunanlılar ve Ro öbür maymunlarınki kadar uzun ve kavrayıcı
malılar da kullandı (bak. AĞIRLIKLAR VE Ö L değildir; bu yüzden birçok maymun gibi
ÇÜLER). kuyruklarını ağaç dallarına dolayıp gövdeleri
ni aşağı sarkıtarak duramazlar.
BABUN. Eskidünya’nın tropik bölgelerinde Babunlar bir ya da birkaç erişkin erkeğin
yaşayan Papio cinsinden beş tür maymuna önderliğinde, 200 kadar bireyden oluşan kala
babun ya da babuin denir. Yalnız bazı uzman balık sürüler halinde yaşarlar. Dişilerden
lar dril (Mandrillus leucopheus) ve mandril daha iri ve güçlü olan erkekler, en büyük
(Mandrillus sphinx) adıyla bilinen iki akraba düşmanları olan parslara ve aslanlara karşı
BABUR 255
da bilgiler verir. Babür’ün şiirdeki ustalığınımek üzere Lüneburg’a giden Bach, St. Mich-
ael okulu korosunda görev aldı. Bu arada
Divan'ı yansıtır. Sade, doğal ve içten bir dilin
egemen olduğu şiirlerinde Ali Şir Nevai’nin org çalışmalarını da sürdürürken, yörenin
etkisi görülür. Yer yer tasavvuftan etkilenen ünlü orgcularını dinleme fırsatı buldu. 1703’te
Babür’ün şiirinde günlük yaşamın izleri de Arnstadt’ta yeni kurulan St. Bonifatius Kili-
vardır. sesi’nde orgcu ve koro şefi olarak ilk önemli
görevine atandı. Meslektaşları yetenekli mü
B A 8 Ü R İM P A R ATO R LU Ğ U bak. HİNT- zisyenler olmadıklarından, onlarla birlikte
TÜRK İMPARATORLUĞU. çalışmak Bach için pek kolay olmadı. 1705’te
bir müzisyenle kavga ederek, ona “inatçı
BACCHUS bak. D İ onysos . keçi” dediği için kilise yetkilileriyle başı derde
girdi. Ama aynı yıl, Danimarka kökenli ünlü
BACH AİLESİ. Alman müzisyen Johann org ustası Dietrich Buxtehude’yi dinlemek
Sebastian Bach, gelmiş geçmiş en iyi besteci üzere bir aylık izinle Lübeck’e gönderildi. Bir
lerden ve org sanatçılarından sayılmaktadır. söylentiye göre, Arnstadt’tan kalkıp 416 kilo
17. ve 18. yüzyıllarda yaşamış olan Bach metrelik yolu yürüyerek, verilen bir aylık
ailesi, yedi kuşak boyunca 50’den fazla müzis izni üç aya çıkardı. Bu durum Arnstadt’taki
yen yetiştirdi. Almanya’nın Thüringen böl yetkililerin hoşuna gitmedi. Bunun üzerine
gesinde yaşayan müzisyenlerce çok iyi bilinen Bach 1707’de kilise orgcusu olarak Mühlhau-
Bach adı, zamanla “müzisyen” sözcüğünün sen’e gönderildi. Orada, kuzini Maria Barba
yerine kullanılır oldu. J. S. Bach Ursprung ra Bach ile evlendi.
der musicalish-Bachischen Familie (1735; Bach Haziran 1708’de Weimar Dükü Wil-
“Müzisyen Bach Ailesi’nin Kökeni”) adlı helm Ernst’in orgcusu oldu ve saray müzis
kitabında atalarının listesini verdi. yenliği görevine getirildi. O güne kadar üstün
Bu kitaptaki atalardan ilki Veit Bach (ölü yetenekli bir orgcu olarak tanınan Bach,
mü 1578), değirmencilik ve fırıncılıkla geçi klavyeli çalgılar için yazdığı ustalıklı ve gör
nir, un öğütürken lavtaya benzer eski tür bir kemli yapıtlarıyla aynı zamanda besteci ola
kitara (cittern) çalmaktan hoşlanırdı. Veit’ın rak ün kazanmıştı. Çalışmalarını Weirnar’da-
küçük oğlu Johannes (1550-1626), hem fırın ki ilk yıllarında da sürdürdü. En ünlü yapıtla
cılık hem de kent müzisyenliği yapardı. Onun rından biri olan Re Minör Toccata ve Füg
oğlu Christoph (1613-61) Weimar, Erfurt ve (1709) bu yılların ürünüdür. Bach, aynı za
Arnstadt’ta yalnızca kent ve saray müzisyenli manda İtalyan besteci Antonio Vivaldi’nin
ği ile uğraştı. Christoph’un ikiz oğullarından bazı yapıtlarını da klavsene uyarladı. 1714’te
Johann Christoph (1645-93) ise Arnstadt’ta saray orkestrası şefliğine getirilen Bach, her
gene babası gibi saray müzisyenliği yaptı. ay bir kantat (çalgı ve insan sesleri için
Öbür oğul Johann Ambrosius (1645-95), yapılan müzik) bestelemekle görevlendirildi.
Eisenach’da kent bandosunda çalıştı. Daha önce Mühlhausen’de dinsel kantatlar
Büyük Johann Sebastian Bach (1685-1750), bestelemişti; ama Weimar’da kaldığı yıllarda
Johann Ambrosius’un sekizinci ve en küçük üslubu köklü bir değişiklik geçiren Bach,
çocuğuydu. 21 Mart 1685’te Eisenach’da doğ daha çok din dışı konularda ve değişik kalıp
du. Bach 10 yaşma geldiğinde ailesini yitirdi larda kantatlar yazdı.
ve yaşamını Johann Christoph’un (1671-1721) 1716’da Dük Wilhelm Ernst, Bach’m onu
yanında geçirmek üzere, küçük bir kasaba runa birkaç kez konser yönettiği kuzeni ile
olan O hrdrufa gitti. Johann Christoph’tan kavga etti. Weimar’da müziğini geliştirme
org ve klavsen çalmasını öğrenen Johann olanağı kalmadığını anlayan Bach. Anhalt-
Sebastian, kardeşinin org çaldığı kilisenin Köthen Prensi Leopold’un sarayında müzik
korosuna katıldı. Keman çalmasını bu sıralar yönetmenliği görevini kabul etti. Ama Wei-
da öğrendiği sanılıyor. Johann Sebastian mar dükü başlangıçta Bach’ı bırakmak iste
okulda da büyük başarı gösterdi. medi, üstelik onu bir süre için hapsettiyse de
1700’de 15 yaşındayken öğrenimini sürdür daha sonradan serbest bıraktırdı.
258 BACH AİLESİ
Köthen Sarayı’nın canlı havasında Bach, bir iş aramaya başladı. 1736’da Saksonya
koruyucuları ve meslektaşları ile uyumlu iliş seçici prensinin bestecisi olarak sarayda göre
kiler kurarak, saray müziğine başarılı yapıtlar ve çağrıldı. Böylece, Dresden’e gidip Fransız
kazandırdı. Fransız ve İtalyan müziği tarzında ve İtalyan operalarını dinleme fırsatı buldu.
çok sayıda oda müziği besteledi. Bu dönem Yeni görevinde Bach, her pazar ayini ve
çalışmaları arasında, altı bölümlük Branden- sorumluluğu altındaki iki kilisenin büyük
burg Konçertoları (1721), viyolonsel için altı törenleri için dinsel kantatlar bestelemek
suit ve klavyeli çalgılar için 48 prelüd ve füg zorundaydı. Leipzig'de geçirdiği ilk beş yılda
bulunmaktadır. en az 150 kantat yazmış ve daha önce yazdık
1720’de Bach'ın karısı Maria Barbara öldü. larından pek çoğunu da gözden geçirmişti. Bu
Kısa bir süre sonra da Prens Leopold evlendi. dönemde çalışmalarını kilise müziği ve kan
Prensin yeni karısı müzikten pek hoşlanmı tatlar üzerinde yoğunlaştırdı; A z iz Yuhanna
yordu. Prensin sanata olan ilgisinin azalması Pasyonu ve A z iz Matta Pasyonu günümüze
Bach için bir hoşnutsuzluk kaynağı oldu. kadar ulaşabilmiştir. Bach, 1730’larda Leipzig
Bach 1721’de Köthen saray trompetçisinin öğrenci orkestrası Collegium Musicum’la ça
kızı olan Anna Magdalena Wilcken ile ev lıştı, ama o dönem yapıtlarından hiçbiri günü
lendi. müze ulaşamamıştır. 1730’larda ve 1740’larda
1723’te, Leipzig’deki St. Thomas Okulu daha çok klavyeli çalgılar için yazdığı beste
yöneticiliği, meslek yaşamının son resmi göre ler arasında Piyano Alıştırması ve Goldberg
vi oldu. Bu görevi sırasında Bach, öğrencile Çeşitlemeleri bulunuyordu. Bu yapıtların yanı
rin eğitimi, kentin birkaç kilisesinde birden sıra koro için yazdığı ve en büyük bestesi
müzik yönetmenliği ve Leipzig kent konseyi sayılan Si M inör Missa, Bach’ın yaşam felse
nin yemin töreni için beste yapmakla yüküm fesini yansıtan besteler olarak görülmektedir.
lüydü. Öğretmen, koro eğitmeni ve orkestra Besteci Si M inör Missa'mn büyük bir bölümü
şefi olarak Bach hoşgörülü biri değildi. Bir nü eskiçağ müziğinden uyarlamıştır. Bach’ın
söylentiye göre, başarı gösteremedikleri za 1747’de Berlin’de, Prusya Kralı Büyük Fried-
man korodaki çocukları acımasızca döverdi. rich’in önerisi üzerine yazdığı görkemli füg,
Ayrıca gereksinimlerini karşılamakta gönül daha sonraki bestesi M üzik Arm ağanı' nın
süz davranan okul ve kent yöneticileriyle temelini oluşturdu. J. Sebastian Bach
arası açıktı. 1730’larda yoğun bir biçimde yeni 1749’da Füg Sanatı adlı yapıtını bestelediği sı-
18. yüzyıldan kalma bu oymabaskıda, Bach ailesi ile aynı dönemde yaşamış olan müzisyenler
görülm ektedir.
BACON 259
birleştiği kenarlarda ise bundan 25 mm daha Badminton dünyanın her yerinde oynanır.
fazladır. EndonezyalI Liem Swie King 1985 İngiltere
Badminton Şampiyonası'nda.
«mmmm
çiftler için yan çizgi
------- 13 40m ---------- FİLE
B A D M İN TO N SAHASI
ZEFA
Bağdat'taki eski bir cam inin görkem li kubbesi ile çağdaş m im ari örneği büyük kemer, eski ve yeni yapıların
iç İçel iğinin bir örneğidir.
deleri, çağdaş mimarlık örneği iş merkezleri BAĞ IRSAK. Karın boşluğunda, midenin alt
ve hükümet binalarıyla yeni Bağdat’la iç içe ucundan başlayıp dışkıların dışarı atıldığı anü
yaşamaktadır. Sahip olduğu büyük havalima se (makata) kadar uzanan boru biçimindeki
nı ticaret merkezi olarak önemini artırmıştır. sindirim yoluna bağırsak denir. Başlıca iki
Ne var ki, İran ile Irak arasında 1980 ortala bölümden oluşan bağırsağın mideye açılan üst
rında başlayan ve 1988’deki ateşkese kadar bölümü incebağırsak, daha kalın ve kısa olan
süren Körfez Savaşı önemli kayıplara yol alt bölümü ise kalınbağırsak adıyla anılır. İn
açmış, bu arada Bağdat, İran’ın füze saldırıla sanlarda incebağırsağm uzunluğu yaklaşık 6-7
rına uğramıştır. metre, kalmbağırsağınki 1,5-2 metre kadardır.
3.400.000 dolayındaki nüfusun hemen ta İncebağırsak da yukarıdan aşağıya doğru
mamı Müslüman’dır. sırayla onikiparmakbağırsağı (duodenunı),
BAĞIRSAK 265
boşbağırsak (jejunum) ve kıvrımbağırsak (ile- üç bölüme ayrılır. İnen kolon kann boşluğu
um) denen üç bölümden oluşur. Aralarında nun en altına kadar indiğinde S harfine
kesin bir sınır olmayan bu bölümlerden her benzeyen bir kıvrım yapar; bu yüzden Yunan
biri bir öncekinden biraz daha dardır ve ca S harfinin adıyla “sigmoit kolon” olarak
hepsinin kendine özgü bir kıvrılma biçimi anılır. Kalınbağırsağın anüse doğru dümdüz
vardır. Mideden gelen besinler önce onikipar- uzanan ve vücut dışına açılan son bölümüne
makbağırsağından, sonra incebağırsağın öbür de gödenbağırsağı, sonbağırsak, düzbağırsak
bölümlerinden geçerek kalınbağırsağa ulaşır. ya da rektum denir.
Kalınbağırsağın incebağırsakla birleşen ilk İncebağırsağın temel işlevi, midede başla
bölümüne körbağırsak (çekum) denir. Kese yan sindirimin sürmesini ve besinlerdeki ya
gibi geniş ve kısa bir bölüm olan körbağırsa- rarlı maddelerin bağırsak duvarından emilme
ğın altında, bir ucu kapalı olan, öbür ucu sini sağlamaktır. Kalınbağırsak ise sindirile-
körbağırsağa açılan boru biçiminde ince bir meyen besin artıklarındaki suyu emer ve bu
uzantı vardır. Apandis denen bu uzantının artıkları dışkı biçiminde depolayarak vücut
insanın sindirim sisteminde bilinen bir görevi tan atılmaya hazır duruma getirir.
olmadığı gibi, iltihaplanarak (apandisit) patla Mideden incebağırsağa geçtiğinde yarı sin
ması da ameliyatla alınmasını gerektirir. Oysa dirilmiş durumda olan besinlerin tümüyle
tavşan gibi ot yiyen hayvanlarda apandis çok emilip özümsenebilmesi için çeşitli işlemler
uzundur ve bitkilerdeki sert zarların sindiril den geçmesi gerekir. Bu işlemler enzim denen
mesine yardımcı olur. maddelerin {bak. E n z ÎM) ve safra ya da öd
Kalınbağırsağın körbağırsağı izleyen ve ko denen içsalgılann yardımıyla gerçekleşir. En
lon denen asıl ve en uzun bölümü de çıkan zimlerin bir bölümü doğrudan incebağırsakta-
kolon, enine kolon, inen kolon olmak üzere ki salgıbezlerince üretilir, bir bölümü de
pankreasta yapılıp bağırsağa boşaltılır. Kara
ciğerde üretilen safra ise safrakesesinde depo
onikiparmak- lanır ve safrakanalı aracılığıyla onikiparmak-
bağırsağı bağırsağına akıtılır.
! ■ İnce ve kalınbağırsağın iç yüzeyleri mukoza
: ya da sümüksü örtü denen kaygan ve nemli
bir gömlekle kaplıdır. İncebağırsağın muko
kolon zası parmaklık gibi yanyana uzanan çok sayı
İM da kıvrımla engebelenmiştir. Bu kıvrımlar
İ P S İ! bağırsağın iç yüzeyinin alanım genişleterek
■# sigmoit koiort daha çok besinin emilebilmesini sağlar. Kalın
apandis bağırsağın mukozasındaki kaba pili biçiminde
inceoach „ „ *'■ çıkıntılar ise sindirimi hemen hemen tamam
__göden bağırsağı
dışzar
lanmış olan besinlerdeki fazla suyu ve tuzları
uzunlamasına emmeye yardımcı olur. Bağırsağın her iki
bölümündeki mukozaların altında, emilen be
dairesel kas
sinleri vücudun öbür dokularına taşıyan kan
ve lenf damarları bulunur. Bağırsağın dış
mukoza
yüzeyi de ince, parlak ve saydam bir zarla
kaplıdır.
Besinlerin bu sindirim kanalı boyunca iler
lemesini sağlayan bağırsak kasları iki katman
dan oluşur. Bağırsağı bir daire gibi çevreleyen
incebağırsak
iç katman bu kanalın genişleyip daralmasını
sağlarken, dış katman da bağırsağın başlangı
En üstte: Bağırsağın bölüm leri. cından bitimine kadar boydan boya uzanır.
Ü stte: İncebağırsağın enine kesiti. (Ayrıca bak. MİDE; SİNDİRİM.)
266 BAĞIRTLAK
mikrop ikinci kez vücuda girdiğinde akyuvar ba özgü antikorlar yalnız o mikroba karşı
ların “bellek hücreleri” bu mikrobu tanır ve etkilidir; çok yakın türden başka bir mikrop
vücuda zarar vermesine zaman bırakmadan tan korunmayı sağlamaz. Oysa grip ya da
birkaç saat içinde yok eder. Artık o kişi bu soğuk algınlığı denen birçok hastalık çok
hastalığa karşı dirençlidir, yani bağışıklık benzer belirtiler göstermelerine karşılık ger
kazanmıştır. Bir insanın (ya da herhangi bir çekte değişik mikroplardan kaynaklanır. Bu
memelinin), her biri değişik bir antijen üze yüzden gribe yakalanan bir insan bu hastalığa
rinde etkili olabilen 100 bin çeşit antikor karşı doğal bağışıklık kazandığını sanırken
üretebildiği sanılmaktadır. yeniden grip olabilir.
Akyuvarlar ile mikroplar arasındaki savaş İnsanların bazı bulaşıcı hastalıkları geçir
genellikle mikropların vücuda girdiği bölge mekle o hastalıklara karşı direnç kazandıkla
de, sözgelimi derideki bir kesiğin çevresinde rını gören bilim adamları, bu doğal bağışıklığı
başlar. Vücuda giren mikropların karşısına yapay yoldan yaratmanın çarelerini aradılar.
çıkan ilk engel, bütün dokularda bulunan kan Böylece, kişiye yapay bağışıklık kazandıran
ve lenf (akkan) gibi iki yaşamsal sıvıdır. Mik çeşitli bağışıklama yöntemleri bulundu. Bu
ropların saldırısına en çok uğrayan yerlerde, yöntemlerden birinin esin kaynağı yeni doğan
lenf düğümleri denen küçük, fasulye tanesi bebeklerdeki pasif doğal bağışıklıktır. Bebek
biçiminde oluşumlar bulunur. En çok boyun hazır antikorları nasıl annesinden alıyorsa, bir
da, koltuk altlarında ve kasıklarda olmak insan da bir başkasının üretmiş olduğu anti
üzere vücudun birçok yerinde, içinden lenf korlarla belli bir hastalığa karşı korunabilir.
sıvısının geçtiği çok sayıda lenf düğümü var Pasif yapay bağışıklık ya da pasif bağışıklama
dır. Vücut mikropların saldırısına uğradığında denen bu yöntemde, at ya da koyun gibi bir
akyuvarlar bu düğümlerde toplanarak çoğa hayvana önce belli bir hastalığın mikrobu
lır. Bu yüzden akyuvarlar ile mikroplar ara verilir. Böylece hayvanın kanında o mikroba
sında savaş başladığında lenf düğümleri şişer. karşı bir antikor ya da mikrobun salgıladığı
Buna halk arasında “bezeler”in, yani salgı- toksinlere karşı bir antitoksin oluşur. Hayva
bezlerinin şişmesi denirse de lenf düğümleri nın kanından alman ve hazır antikor ya da
gerçek anlamda salgıbezi değildir (bak. SALGI antitoksinleri içeren bu bağışık serum (antise-
BEZİ). rum) bir insana şırınga edildiğinde, insanı o
hastalığa karşı birkaç ay korur. Bu yüzden,
Doğal ve Yapay B ağışıklık etkisi kısa süreli olan pasif bağışıklama, daha
Yeni doğan bir bebeğin kanında, doğumdan çok yolculuğa çıkacak kişileri gidecekleri ya
sonra karşılaşacağı bazı mikroplara karşı onu bancı ülkelerdeki salgın hastalıklara karşı
koruyabilecek birtakım antikorlar vardır. korumak için uygulanır.
Ama bebek mikroplarla hiç karşılaşmadığı Uzun süreli bağışıklık ise aktif yapay bağı
için bu antikorları kendisi üretmemiş, anne şıklık ya da aktif bağışıklama yöntemiyle
sinden hazır olarak almıştır. Pasif doğal bağı kazanılır. Bu yöntemde vücuda antikor değil
şıklık denen bu savunma yolu bebeği bazı doğrudan hastalık mikrobu verilir. Ama bu
mikroplu hastalıklara karşı ilk anda koruyabi mikroplar ya öldürülmüş ya “zayıflatılmış”tır,
lir, ama aynı hastalığa karşı direnç kazandır yani etkisi azaltılmıştır. Bu yüzden mikrop
maz. Bu nedenle çocuk büyürken kızamık, vücutta hastalığa yol açamaz, ama üzerinde
suçiçeği gibi bazı bulaşıcı hastalıklara yakala taşıdığı antijen nedeniyle kanda antikor üreti
nır ve bu kez bu hastalıkların etkeni olan mini başlatır. Tıpkı canlı ve etkili mikrobun
mikroplara karşı “kendi” antikorlarını ürete vücuda girmesiyle kazanılan aktif doğal bağı
rek gerçek bir savunma mekanizması gelişti şıklık gibi uzun süreli korunma sağlayan bu
rir. Hastalığı geçirerek kazanılan bu doğal yönteme aşılama denir. Gerçek anlamda ilk
bağışıklığa aktif doğal bağışıklık denir. Bu aşıyı çiçek hastalığına karşı Edvvard Jenner
bağışıklık bazı hastalıklarda, örneğin kıza hazırlamış ve çiçek aşısından sonra birçok
mıkta uzun süreli, buna karşılık grip gibi bazı hastalığın aşısı bulunarak bu korunma yönte
hastalıklarda kısa sürelidir. Çünkü bir mikro mi yaygınlaşmıştır (bak. Aşi; J e n n e r , E d w a r d ).
268 BAĞLAÇ
Bugün çocukların difteri, boğmaca, tetanos, bağlantı kurmaya, sıralama yapmaya yarar;
verem ve çocuk felci gibi bulaşıcı hastalıklara cümleler arasında konu ve anlatım bütünlüğü
karşı düzenli olarak aşılanması bütün gelişmiş sağlar.
ülkelerin önemle üzerinde durduğu konular Türkçe’de bağlaçlar yapı bakımından yalın
dan biridir. (kök durumunda; basit), türemiş, bileşik ve
öbekleşmiş bağlaçlar olarak dört kümeye ay
B ağışıklık S istem i B ozuklukları rılır.
Bağışıklık sistemi yalnız hastalık yapıcı mik Herhangi bir ek almamış ya da bir sözcükle
roplara karşı değil, vücuda yabancı olan birleşmemiş, kök durumundaki ve, ama, ile,
herhangi bir maddeye karşı da harekete eğer, de, hem, yani gibi bağlaçlar birinci
geçebilir. Örneğin bazı insanların bağışıklık kümeye girer. İsim ya da fiil soylu sözcükler
sistemi toz, kıl, deterjan, çiçektozu gibi ya den türemiş olan örneğin, üstelik, kısacası,
bancı maddelere aşırı tepki göstererek tıpkı gerçekten, anlaşılan gibi bağlaçlar ikinci kü
mikroplara yaptığı gibi bu maddelere de savaş meye girer. Üçüncü kümeye giren öyleyse,
açar. Alerji denen tepkinin ve alerjik hasta yoksa, nitekim, sanki, oysa, kimbilir gibi
lıkların nedeni budur (bak. ALERJİ). bağlaçlar iki ayrı sözcüğün birleşmesinden
R o m a tiz m a m sı a rtrit gibi bazı h a sta lık la rd a oluşur. Bileşik bağlaçları oluşturan sözcükle
ise bağışık lık sistem i v ü c u d u n k e n d i d o k u la rı rin her zaman bağlaç türünden olmaları ge
n a sa ld ıra ra k z a m a n la d o k u la rı y ık ım a u ğ ra tır rekmez. Örneğin kimbilir bağlacındaki kim
(bak. A rtr İt ve R omatizma ). B u tip h a s ta lık zamir, bilir ise bir çekimli fiildir. Sanki
lara özbağışıklık h a sta lık la rı d e n ir. bağlacı ise san fiil kökü ile ki bağlacının
Bundan 20 yıl kadar önce, doğrudan bağı birleşmesinden oluşmuştur. Dördüncü küme
şıklık sistemine saldıran bir virüs tanımlan yi oluşturan öbekleşmiş bağlaçlar ise ayrı ayrı
mıştır. Bağışıklık sistemini çökerterek vücu sözcüklerin bir arada kullanılmasıyla oluştu
dun bütün mikroplu hastalıklara karşı direnci rulur. Bu tür bağlaçlarda ya da. hem de gibi
ni kıran bu virüsün yol açtığı ölümcül hastalı bazen iki bağlaç yan yana kullanılır. Bazen de
ğa AIDS denir (bak. AIDS). nerde kaldı ki, değil mi ki örneklerinde
Bağışıklık sisteminin, vücutta çeşitli yollar görüldüğü gibi ki bağlacıyla birlikte bir bağlaç
la değişikliğe uğrayan ve denetimden çıkarak öbeği oluşur. Başka bir deyişle, sözün kısası,
aşırı çoğalmaya başlayan bazı hücrelere de bir bakıma gibi tamlamalar da bağlaç görevi
bekçilik ettiği sanılmaktadır. Bu tip hücreler yüklenebilir. Gel gelelim, ne bileyim, zorla
hemen tanınarak yok edilemezse kansere yol değil ya gibi bazı kısa cümleler de kalıplaşarak
açabilir (bak. Kanser ). Nitekim bazı kanser bağlaç niteliği kazanabilir. En yaygın bağlaç
tipleri, bağışıklık sisteminin bu denetimsiz öbeklerinden biri yinelemeli bağlaçlardır.
hücreleri yeterince erken tanıyıp yok edeme Bunlara ya...ya, hem...hem, ister...ister, ge
mesinden kaynaklanır. rek:..gerek, ne...ne, ama...ama gibi bağlaçlar
İnsan ve hayvanlardaki bağışıklık olaylarım örnek gösterilebilir. Yinelemeli bağlaçlar ara
inceleyerek hastalıkları önleyici ve tedavi sına bir ya da birkaç sözcük girer: uYa sen
edici sonuçlar çıkaran bilim dalına immünolo bize geleceksin ya birini göndereceksin”.
ji ya da bağışıklıkbilim denir. Eskiden tedavisi
bilinmeyen birçok ölümcül hastalık için iyileş Bağlacın Cüm le İçinde K ullanılm ası
me umudu yaratan immünoloji, biyolojinin Bağlacın eşgörevli ve eşdeğerli ya da birbiriyle
hızla gelişen dallarından biridir. ilgili öğeleri bağladığı duruma, “Kâmuran ve
Oktay aynı işte çalışıyorlardı; ama Kâmuran'
BAĞ LAÇ. Eş görevli ya da birbiriyle ilgili ın aylığı Oktay’ınkinden yüksekti” cümlesi
sözcük, sözcük öbeği, cümlecik ve cümleleri örnek gösterilebilir. Bu cümledeki bağlaçlar
birbirine bağlayan sözcük türüne dilbilgisinde dan ve, ilk cümleciğin ortak yüklemli özneleri
bağlaç denir. Kendi başlarına anlamları olma olan eşdeğerli iki sözcüğü, ama bağlacı ise iki
masına karşılık bağlaçlar cümlenin çeşitli bö cümleciği birbirine bağlamaktadır. Her iki
lümleri arasında anlam ve biçim bakımından cümlecik de özne ve yüklemleri bulunan
BAĞLAMA AİLESİ 269
bağımsız birer cümledir. Ama bağlacı, bu iki Ki bağlacı, birleşik cümlelerde yan cümleci
cümle arasında bir anlam ilişkisinin varlığını ği ana cümleciğe bağlamak için de kullanılır:
göstermektedir. “Dikkatle baktığımda gördüm ki yolda bir
Öznesi, yüklemi ya da tümleci ortak olan trafik kazası olmuş” .
cümlelerde, eşgörevli öğeleri bağlamak için Görüldüğü gibi bağlaçlar söyleyeceklerimi
yinelemeli bağlaçlar da kullanılabilir: “Mahmut zi, anlatacaklarımızı ilgi ve önem sırasına
hem çalışıyor, hem müzik dinliyordu.''“Necla’nın koyarak birbirine bağlamamızı sağlamakta
annesi de babası da 50 yaşındadır.’' dır. Böylece gereksiz yinelemelerden de kur
“Coşkun hayvanat bahçesine gittiğinde ne tulmuş oluruz.
aslanları ne de kaplanları görebildi” cümlesin
deki ne...ne ve ne de bağlaçları cümleye B A Ğ L A M A AİLESİ, Türk halk müziğinde
olumsuz bir anlam verdiğinden, böyle cümle kullanılan mızraplı çalgılardan oluşur. Bağla
lerde yüklem olumlu durumdadır. Öte yan ma kendisine benzeyen cura, divan sazı,
dan, yüklemden önce, cümlenin taşıdığı bozuk, çöğür, bulgari, iki telli, tanbura,
olumsuz anlamı pekiştiren hiç, hiçbir, pek gibi meydan sazı gibi çalgılarla birlikte “bağlama
zarflar kullanılırsa yüklem olumsuz duruma ailesi” içinde yer alır.
geçer. Orta Asya kökenli bir çalgı olan kopuz
Bağlaçlar, aralarında anlam ilişkisi bulunan bağlamanın atası sayılır. Kopuz zamanla bi
cümle öğelerini de bağlar. Bu duruma en sık çim değiştirmiş, bağlama dediğimiz çalgı orta
olarak bağlı cümlelerde rastlanır. Örneğin, ya çıkmıştır. Anadolu’da daha da geliştirilen
“Kemal’in kitabı okumadığını sanıyordum, bağlama “tekne” ve “sap” olmak üzere iki
oysa yanılmışım” cümlesindeki oysa, böyle ana parçadan oluşur. Tekne bölümü karadut,
bir işlevi yerine getirmektedir. Bu tür cümle dut, kestane, gürgen gibi ağaçlardan oyularak
lerdeki cümleciklerin özneleri ayrı da olabilir. yapılır. Yarım armut biçiminde yapılan tekne
“Babam üzülmemin gereksiz olduğunu söylü nin üstüne çok ince bir tahtadan yapılmış
yordu, nitekim bunun doğru olduğunu bir “göğüs” geçirilir. Tekne, gittikçe incelen uç
süre sonra anladım.” bölümünde ıhlamur, ardıç gibi hafif ve daya
Bütün bu örneklerden anlaşılacağı gibi, nıklı ağaçlardan yapılan sapa bağlanır. Tekne
bağlaçlar cümle öğelerinin önünde ya da A n a Yayıncılık A rşivi
arkasında bulunabilir. Bazı bağlaçlar sıfat ya
da zarf olarak da kullanılabildiği için bu
durumları birbirine karıştırmamak gerekir.
“Ancak Ahmet bu işin üstesinden gelebilir”
cümlesindeki ancak, özneyi nitelediği için
sıfat görevindedir. “Bir saat önce gelmesi
gerekirken ancak gelebildi” cümlesinde aynı
sözcük zarf olarak kullanılmıştır; cümlenin
yüklemini zaman bildirerek nitelemektedir.
“İşlerimiz oldukça yoğundu; ancak kısa süre Tekne bölüm ü karadut, kestane, gürgen gibi
ağaçlardan oyularak yapılan bağlam anın alt eşikten
de bütün işleri bitirdik” cümlesinde ise ancak burguluğun ucuna kadar uzunluğu genellikle 35-100
sözcüğünün bağlaç olarak kullanıldığını görü cm arasındadır.
yoruz.
Bazı bağlaçların özel kullanımları vardır. ile göğsün birleştiği alt bölüme, “alt eşik” adı
Örneğin ki, de, ise bağlaçları, bazen özneyi verilen ve tellerin bağlandığı küçük bir yük
pekiştirmek için kullanılır: “Sen ki bu kadar selti eklenir. Buraya bağlanan teller göğüs
bilgilisin, nasıl olur da bunu bilmezsin?” “Sen üzerinde, “orta eşik” adı verilen ve istendiği
de bu işleri bilirsin ya.” “Ben ise ancak bir zaman yerinden oynatılabilen bir yükseltinin
saat sonra eve gidebildim.” Son örnektekine üzerinden geçer. Sap üzerine Türk halk müzi
benzer cümlelerde ise bağlacı özneyle bitiştiri- ğinin ses sistemine uygun ama yörelere göre
lebilir (ben ise yerine bense). az çok farklılık gösteren perdeler bağlanır.
270 BAHAMALAR
Sapın ucunda, 15° kadar geriye yatık olan çalgıdır. Genel olarak dört tellidir, iki telli
“burguluk” bulunur. Burguluk üzerine açılan olanları da vardır.
deliklere takılan burgulara da tellerin öteki
ucu bağlanır. Burgular telleri gererek ya da B A H A M A LA R . Batı Hint A dalan’nda Baha-
gevşeterek akort etmeye yarar. Sapın burgu- malar olarak bilinen adalar topluluğu, parla
Iukla birleştiği yerde tellerin burgulara düzen menter sistemle yönetilen, bağımsız, bir dev
li bir biçimde dağılmasını sağlayan sabit bir lettir (bak. Bati H int A dalari). ABD’nin,
“üst eşik” bulunur. Bağlamanın genellikle üç Florida eyaletinin güneydoğu kıyısı açıkların
çift teli vardır. Az da olsa üçer üçer kümelen da yaklaşık 1.200 km boyunca uzanan Baha-
miş dokuz telden oluşanları da yapılmaktadır. malar, 700 dolayında ada iie 2.000 kadar key
Üst ve alt telleri çelikten, orta teller ise (kum adacığı) ve kaya sıralanndan oluşur.
pirinçten yapılır. Bir bağlama, alt eşikten
burguluğun ucuna kadar genellikle 95-100 cm
uzunlukta olur. Kiraz ağacı kabuğundan ya da BAHAMALAR'A İLİŞKİN BİLGİLER
plastikten yapılan küçük bir “mızrap” (ya da YÜZÖLÇÜMÜ: 13.939 km2.
tezene) ile çalman bağlamanın üst telleri NÜFUS: 245.000 (1987).
“mi”, orta telleri “re” alt tellen ise “la” sesine YÖNETİM BİÇİMİ: Bağımsız devlet; İngiliz Uluslar Top
luluğu üyesi.
akort edilir. Yörelere ve çalınacak parçaya BAŞKENT: Nassau.
göre bu akort daha değişik de olabilir. Bağla COĞRAFİ ÖZELLİKLER: 30'unda yerleşim olan 700 dola
ma ailesinde bağlamaya çok benzeyen iki yında mercanadadan ve 2.000'den fazla adacıktan
oluşan adalar topluluğu.
çalgı daha vardır. Bunlardan en küçüğü “cu
EKONOMİ: Turizm, başlıca gelir kaynağıdır.
ra” adını alır. Boyu 55-60 cm uzunlukta olan EĞİTİM: 5-14 yaşları arasındaki çocukların okula devam
cura, perde sayısının azlığı ve sesinin inceliği etmesi zorunludur.
ile ayırt edilir. “Divan sazı” ise bağlamadan
biraz daha büyüktür. Genellikle uzun havala
rın açışında çalınır. Uzun, dar ve alçak olan adaların en yüksek
Bağlama ailesinden “meydan sazı” divan noktasının deniz düzeyinden yüksekliği 100
sazından daha büyüktür. Tel sayısının çoklu metreden azdır. Mercan kayalıklarından olu
ğu yüzünden “on iki telli” olarak da adlandırı şan Bahamalar, engin kumsalları, pırıl pırıl
lır. Sesinin kalınlığı ve gürlüğü, perde sayısı denizi ve masmavi gökyüzüyle kışları en
nın çokluğuyla ayırt edilir. Sesinin gürlüğü sevilen turistik yerlerdendir.
nedeniyle açık alanlarda ya da geniş yerlerde Adaların iki mevsimli yumuşak bir iklimi
çalınabilir. “Çöğür” tarihsel olarak kopuzla vardır. Büyük ölçüde Gulf Stream Akıntısı ile
bağlama arasında bir geçiş sazıdır. Günümüz Atlas Okyanusu meltemlerinin etkisi altında
de kullanılmayan, unutulmuş bir çalgıdır. dır. Kasırga mevsimi temmuz ortalarından
Eski kaynaklardan bu çalgının divan sazına kasım ortalarına kadar sürer.
yakın büyüklükte, 15 perdeli ve altı ya da Bahamalar’da, aralannda gelinduvağı, yase
dokuz telli olduğu anlaşılmaktadır. “İki telli”, min, orkide ve zakkumun da bulunduğu
Anadolu ve Balkanlar’da da kullanılan, bağ zengin bir tropik bitki örtüsü vardır.
lamadan biraz küçük eski bir çalgıdır. İki telli En sık rastlanan hayvanlar kurbağalar,
olduğu için bu adla anılmıştır. “Tanbura” ise kertenkeleler ve yılanlardır. Adalarda, arala
bağlamadan biraz küçük altı telli bir çalgıdır. rında Bahamalar’ın ulusal simgesi olan fla
Kullanılışı kolay olduğu için yaygınlık kazan mingonun da bulunduğu sayısız kuş türü
mıştır. Boy, tel sayısı ve perde düzeni bakı vardır.
mından bağlamaya çok benzeyen “bozuk” da Ticari değeri olan tek maden, buharlaşma
bu ailenin üyelerindendir. Ege ve Akdeniz yoluyla elde edilen tuzdur. Kömür, demir gibi
bölgelerinde yaygınlık kazanmıştır. Yunanis maden kaynakları yoktur. Bu yüzden, 700
tan’da “bozuki” adıyla tanınmış ve benimsen adanın yalnızca 30’unda yerleşim yeri kurul
miştir. Daha çok Toros yörükleri arasında muştur. Nüfusun yarısından fazlası, ada gru
çalman “bulgari” de cura büyüklüğünde bir bunun ortasında yer alan New Providence
BAHARAT 271
da özellikle her iki ticaret yolunu egemenlik ların birçoğunda da bahçecilik çok gelişmiş,
leri altına alacak biçimde yayılmaya başlamış sanat ve edebiyata girmiştir. Bu maddede
lardı. Sonunda Vasco da Gama 1498'de Ümit önce bahçe çeşitleri, bazı bitki türleri, bahçe
Burnu’nu dolaşarak Hindistan yolunu açtı. yapımı ve bahçecilik tarihi konularına değini
Kristof Kolomb Batı Hint Adaları’na, Macel- lecek, bahçe mimarlığı ise bölümün sonunda
lan Güney Amerika'yı dolaşarak Doğu Hint anlatılacaktır.
Adaları’na vardı. Böylece baharat üreten
ülkelere yeni yollar açılmış oluyordu. Bunun Bahçe Ç eşitleri
bir anlamı da kuşkusuz, baharat ticaretinde Bahçelerin, evleri çevreleyen bahçeler, pen
Venedik tekelinin kırılması ve Baharat Yolu' cere önlerinde uzun saksılarda oluşturulan
nun önemini yitirmesiydi. bahçecikler, iç bahçeler, seralar, sebze bahçe
leri, bostanlar {bak. TARIM v e HAYVANCILIK),
BAHÇECİLİK VE BAHÇE M İM A R LIĞ I. Çi- yerel ve ulusal parklar (bak. P a r k ) , halka açık
çek, sebze ya da her ikisinin birlikte yetiştiril tarihi bahçeler, botanik bahçeleri (bak. B o t a
diği toprak parçasına bahçe diyoruz. Kısaca, n ik BAHÇELERİ) ile bitki ve çiçek üreten çeşitli
bahçe, insanların yararlanması ve hoşça vakit özel bahçeler gibi pek çok türü vardır.
geçirmesi için çiçek, sağlığa yararlı otlar, Bazı bahçeler düzenlenirken toprağın ba
meyve, sebze, çalı ve ağaç gibi çeşitli bitkile taklık, ormanlık, tropik, kurak ya da kayalık
rin belirli bir düzen içinde yetiştirilmesine olmasına göre, o toprakta yetişmeye elverişli
ayrılmış alandır. Bahçecilik ise, bu ayrılmış bitkiler seçilir. Japon, Flaman, İngiliz bahçe
alanda bitki yetiştirmek ve bahçenin bakımını tiplerinde ise, özel bir ekim-dikım yöntemi
yapmak olarak tanımlanabilir. Eski uygarlık uygulanır. Bazı bahçelerde bir bitkinin deği-
Bir sebze ve meyve bahçesi. Meyve ağaçları duvar kenarına dikilm iş; sebze bölüm ünde soğanlar,
kamışlara tırm anan sırık fasulyeleri, seranın kenarına ekilmiş dom atesler ile dona ve zararlı böceklere karşı
korumak için bir bölüm ü plastik örtü ile kaplanmış yeşil salatalar.
274 BAHÇECİLİK VE BAHÇE MİMARLIĞI
olduğunu bildiğiniz birkaç bitkiyle başlayın. Eski bir akvaryumdan da güzel bir bahçe
Bahçecilik kitaplarından, tohum katalogların yapılabilir. Bunun içine bukalemun, kerten
dan ve bahçıvanlardan öğrenebileceğiniz bü kele ve böcek türünden küçük hayvanlar
tün bilgileri edinin ve öğrendikçe bahçenizi koyarak çekiciliğini artırabilirsiniz. Evde ya
büyütün Bitkilerinizden biri ölürse nedenini da okulda oluşturulan böyle bir bahçe eğlen
mutlaka araştırın. celi ve eğitici gözlemler yapma olanağı sağlar.
Bahçıvanın ideal toprağı, hum us (bozulmakta olan bitki artıkları) bakım ından hayli zengin olan kil ve kum
karışım ıdır. Ekimden önce taşlar tırm ıkla ayıklanır ve toprak yeniden bellenir. Fidelik için çok ince toprak
isteniyorsa eiek kullanılabilir.
276 BAHÇECİLİK VE BAHÇE MİMARLIĞI
British Museum
İÖ 1400 dolaylarında
M ısır'da Teb kentinde
ekili bir bahçeyi gösteren
bir resim. İçinde
balıkların ve kuşların
olduğu havuzun
çevresinde meyve ağaçları
bulunm aktadır.
BAHÇECİLİK VE BAHÇE MİMARLIĞI 279
Günümüze kalan en eski bahçe planı İÖ 1400 örnek olmuş geometrik biçimli çiçek tarhları
sıralarında yapılmıştır. Plan, Teb kentinde bir düzenlenirdi. İspanya’daki Elhamra Sarayı’
evi çevreleyen büyük bir bahçeyi ve bu bahçe mn güzel bahçesi Mağribi zevkinin bir örne
deki kapalı alanları, ağaçlı gezinti yollarını ve ğidir (bak. E l h a m r a S a r a y i ).
içinde su kuşları bulunan dört havuzu göster Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden son
mektedir. ra, Hıristiyan Avrupa’sında bahçecilik sanatı
Dünyanın Yedi Harikası arasında Babil’in nı sürdürmek manastırlarda yaşayan rahiplere
Asma Bahçeleri de yer alır. Bunlar, İÖ 600 kalmıştır. Bu dönemdekilerin bir benzerini,
sıralarında Kral II. Nabukadnezar’ın yaptırdı günümüzde papanın Vatikan’daki bahçelerin
ğı kenarları yaklaşık 120 metre uzunluğunda de görmek olanaklıdır. İlaç yapımında kulla
olan kare alanlardı. Gerçek anlamda asılı de nılan şifalı bitkiler, rahiplerin özel ilgi alanıy
ğillerdi. Birbiri üzerine yerleştirilen taraçalar, dı. Ortaçağın güvensiz ve tehlikeli ortamında
yükseldikçe bir piramit biçimini alıyordu. Ta- bahçecilik, kilise ve manastır avluları ve şato
raçalarda taşıyıcı olarak çok büyük taş kirişler ların küçük bahçeleriyle sınırlı kalmıştı. Bura
ve taş sütunlar kullanılmış, tabanları su sızdır larda meyve, sebze ve üzüm yetiştirilirdi. 15.
mayacak bir biçimde saz, zift ya da katranla yüzyılda Rönesans’ın getirdiği görece güvenli
kaplanmıştı. Üzerleri toprakla doldurulmuş, ortamda, şatoların koruyucu işlevleri ortadan
ağaçlar ve çiçekler dikilmişti. Bahçenin tümü kalktı. Şatolar, çevrelerinde geliştirilen bah
Fırat İrmağından tulumbalarla çekilen suyla çelerle güzel ve gösterişli malikânelere dönüş
sulanıyordu. tü. Kenarlarında, dalları yukarda birleşen bo
İÖ 550-330 arasında yaşamış olan Persler’in dur ağaçlann sıralandığı uzun gezinti yollany-
bahçelerinde ağaçlıklı yollar, birbiri ardına sı- la, İtalyan tarzı yeni bir bahçe türü ortaya çık
ralanân fıskiyeli havuzlar vardı. Eski Yunan tı. Bu bahçeleri ilginç desenli çiçek tarhları
uygarlığı, yukarıda anlatılanlardan daha fark süslüyordu.
lıydı (bak. ESKİ UYGARLIKLAR). Toprakları da Fransızlar, İtalyan bahçe tasarımından etki
ha verimsiz ve suları daha azdı. Buna karşın lendiler ve bahçe düzenlemesine bir odayı dö
çok sayıda meyve ağacı diktiler, kalabalık şer gibi ya da bir sanat yapıtını tasarlamışcası-
kentlerde halka açık bahçeler yaptılar. Sok- na yaklaştılar. Fransız Kralı XIV. Louis döne
rat ve Platon gibi Yunan filozofları derslerini minde kralın bütün Avrupa’yı denetimi altına
halk bahçelerinde ve kutsal koruluklarda ve alma isteğini vurgulayacak bir biçimde, bah
rirlerdi. Homeros’un Odysseia destanında, çeler de büyüdü.
Truva’dan evine dönen Odysseus’u konuk Versailles Sarayı'nın bahçeleri, XIV.
eden Phaiak Kralı Alkinoos’un olağanüstü gü Louis’nin emrinde 40 yıl çalışmış bahçe mima
zellikteki bahçeleri anlatılır (bak. ODYSSEİA). rı Andre Le Nötre tarafından tasarlanmıştır.
Romalılar bahçelerini çok özenle düzenle Tasarım ve düzenleme açısından bu bahçeler
mişlerdi. Bazen tepeleri düzleştirmiş, bazen birer başyapıttı. Ağaçlar, çalılar ve çeşitli bit
yapay tepeler yapmış, teraslar kurup, göller kiler belirli bir desen içine yerleştirilmiş, ge
oluşturmuşlardı. Romalılar genellikle küçük celeri ışıklandırılan görkemli çeşmeler ve kü
bahçeli evler yaparlardı. Bahçelerdeki, kafes çük çağlayanlar kullanılmıştı.
li bölmelere tırmanıcı bitkiler sarılırdı. Bahçe Hollanda ve Belçika’da daha çok, belirli ka
lerde taştan süsler, vazolar, ölü küllerinin lıplara oturtulmuş geometrik desenli bahçe
saklandığı ayaklı kaplar bulunurdu. Pencere ler sevilirdi. Bodur ağaç ve çalıların süslü bi
önlerine konmuş çiçekliklerde ve saksılarda çimlerde budanması çok hoşa giderdi. Ülkede
yetiştirdikleri bitkiler, her zaman kullandıkla kanalların çokluğu bahçe tasarımında uzun
rı iç süslemelerdendi. Roma İmparatorluğu’ suyollannın kullanılmasına yol açtı. Yabancı
nun yıkılışından sonra M üslümanların çiçek limanlara giden Hollanda gemicilerinden,
bahçeleri Kuzey Afrika’ya, doğuda Türkiye rastladıkları ilginç bitkilerin tohum ve soğan
ve Hindistan’dan, batıda İspanya’ya kadar ya larını ya da kendilerini getirmeleri istenirdi.
yılmıştır. İslam bahçelerinde, su ve gölge Böylece ilk botanik bahçeleri Hollanda’da
önemliydi. Ayrıca kilim ve halı desenlerine kuruldu.
280 BAHÇECİLİK VE BAHÇE MİMARLIĞI
Orta İngiltere'nin
W arwickshire
yöresindeki Packvvood
Malikânesi'nde çiçekli
bir bahçe kenarı.
Hezaren ve kedinanesi
m or ve eflatunun;
arkadaki güller ile
sardunyalar ise
kırmızının tonlarını
yansıtıyor. Bahçenin
köşesindeki sarmaşık bir
gölgelik oluşturuyor.
ZEFA
ve karınca bulmak için yerdeki yaprakları net (kabine) sözcüğü 17. yüzyılda İngiltere’de
altüst eden gürültücü kara bakalları sık sık kralın danışmanlarından oluşan topluluk için
görebilirsiniz. kullanıldı. Kralın özel bir odada danışmanla
Dişi kara bakal yuvasını yerden birkaç rıyla yaptığı ve günümüzün bakanlar kurulu
metre yükseklikteki bir çit, çalı ya da ağaççı toplantılarına benzeyen toplantıların en eskisi
ğın üstüne kurar. Otlardan yaptığı yuvaya II. Charles döneminde (1660-85) gerçekleş
mavimsi yeşil renkli ve kızıl kahverengi be miştir. Bu toplantıların önem kazanması ise I.
nekli üç ile beş arasında yumurta bırakır. Bu George dönemine (1714-27) rastlar. Kral I.
yumurtaların ikisinden ya da üçünden yavru George, 15 danışmanından oluşan kabinenin
çıkar. toplantılarına başlangıçta kendisi de katılırdı.
Bakal adıyla tanınan öbür ardıçkuşu türü Ama anadili Almanca olan kral, İngilizce
de boğmaklı bakaldır. 24 cm uzunluğundaki konuşulan bu toplantıları izlemekte güçlük
boğmaklı bakal ( Turdus torquatus) kara ba- çekiyordu. Bunun için, bir süre sonra toplan
kala çok benzer. Tüylerinin rengi karaya tıların yönetimini başbakana bıraktı. Bundan
yakındır. Boynunda, “boğmaklı bakal" adının sonra bakanlar kurulu, sonradan kralın ona
nedeni olan yakalık gibi beyaz bir leke vardır. yını alması gerekse de, her konuda kendisi
Karnındaki örtü tüylerinin ve kanatlarındaki karar vermeye başladı.
büyük tüylerin kenarları da beyazdır; ama bu Ülkenin yönetiminde uygulanacak genel
beyazlık uzaktan fark edilmez. politikaları saptayan bakanlar kurulu, bu
Boğmaklı bakal çalılıklarda ve seyrek dağ doğrultudaki yasaları parlamentoya önerir.
ormanlarında yaşar; kara bakal gibi solucan Yasaları uygulamak, yasaların işlerliğini sağ
ve meyveyle beslenir. Tatlı ve değişken ötüşü lamak amacıyla tüzük ve yönetmelik çıkarır.
flüt sesine benzer. Yumurtalarını yere ya da Bakanlar da başında bulundukları bakanlıkla
ağaçlara yaptıkları yuvalara bırakan bu kuşlar rı bu politikalar doğrultusunda yönetirler.
Türkiye’de Güneydoğu Anadoiu Bölgesi dı Bakanlar kurulu aldığı kararlardan ötürü
şında her yerde görülebilir. Ama en yaygın parlamento karşısında sorumluluk taşır. Ama
olduğu yerler Karadeniz Bölgesi’ndeki orman çoğunlukla başbakan ve bakanların parla
ve yaylalardır. mentoda çoğunluğu elinde tutan partinin üye
lerinden oluşması, parlamentonun bakanlar
B A K A N LA R K U R U LU , parlamenter siste kurulunu denetlemesinde aksaklıklara yol
min uygulandığı ülkelerde, başbakan ve ba açabilir. Bakanlar kurulunun oluşturulması,
kanlardan oluşan ve devletin yürütme yetkisi yapısı ve yetkileri değişik siyasal özellikleri
ni kullanmakla yükümlü organdır. ABD gibi yüzünden ülkeler arasında farklılık gösterir.
yürütme yetkisinin devlet başkanında toplan İngiltere, Kanada, Avustralya gibi ülkelerde
dığı başkanlık sisteminini benimseyen ülke bakanlar kurulunu parlamentoda çoğunluğu
lerde ayrıca bakanlar kurulu adıyla bir yürüt sağlayan partinin üyeleri arasından, bu parti
me organı bulunmaz. Buna benzer başka nin başkanı olan başbakan seçer. Bakanlar
uygulamalar da vardır. Yürütme yetkisini kurulu üyeleri hemen hemen her zaman
parlamentonun üstlendiği meclis hükümeti parlamento üyesidirler. Bazı ülkelerde ise
sisteminde yürütme organı parlamentonun parlamentoda bir partinin çoğunluğu sağlaya
kararlarını uygulayan bir kurul olduğu için, madığı durumlarda, bakanlar kurulu iki ya da
bakanlar kurulu işlev ve yetkisine sahip değil daha çok partinin üyelerinden oluşabilir.
dir. Öbür sistemlerin tersine parlamenter “Koalisyon” adı verilen bu duruma Fransa ve
sistemlerde bakanlar kurulu meclisten ve İtalya gibi bazı Avrupa ülkelerinde rastlan-
devlet başkanından ayrı ve bağımsız siyasal maktadır. ABD'de bakanlıkların başına, baş
kimliği olan bir kurumdur. Kimi zaman ba kan tarafından atanan kişiler getirilir. Baş
kanlar kuruluna hükümet de denir. Daha kan, danışman konumundaki bu kişileri se
doğrusu hükümet ile bakanlar kurulu eşan çimle gelmiş kongre üyeleri dışından sapta
lamlı gibi kullanılır (bak. HÜKÜM ET). mak durumundadır. Bu danışmanlar kongre
Bakanlar kurulunun İngilizce’si olan cabi- ye yasa önerisinde bulunamazlar.
BAKIR 285
T ü rkiye 'd e Bakanlar Kurulu BAKIR. Bakırı katışıksız halde gören kişi pek
Türkiye’de bakanlar kurulu, Türkiye Büyük azdır. Görenler de bu sarımsı pembe renkli,
Millet Meclisi üyeleri arasından cumhurbaş parıltılı metalin bakır olduğunu kolay kolay
kanınca atanan başbakan tarafından oluşturu anlayamazlar. Çünkü havayla karşılaştığında
lur. Bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi bakırın rengi pembeden kırmızıya döner;
üyeleri arasından ya da milletvekili seçilme hızla esmerleşip matlaşır ve bildiğimiz kızıl
yeterliğinde olan kişilerden başbakanca seçi kahverengi bakıra dönüşür. Bu renk değişimi
lirler ve cumhurbaşkanınca atanırlar. Bakan nin nedeni, metalin havadaki oksijenle birleş
lar kurulu, atanmalarından başlayarak bir mesinden doğan bakır oksidin incecik bir
hafta içinde hükümet programını hazırlayarak katman halinde yüzeyini kaplamasıdır. Eğer
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde okur. Prog metal havayla. karşı karşıya kalırsa, bakır
ramın okunmasından iki tam gün sonra güven oksit bu kez havadaki karbon dioksit ile
oyu için görüşmelere başlanır. Güvenoyu birleşerek bakır karbonata (ya da kükürt
görüşmelerinin bitiminden bir tam gün sonra dioksit ile birleşerek bakır sülfata) dönüşece
güven oylaması yapılır. Parlamento çoğunlu ğinden metalin yüzeyi zamanla yeşil bir renk
ğunun olumlu oy verdiği bakanlar kurulu gü alır. Bakır karbonat, çok ince bir katman
venoyu almış sayılır ve göreve başlar. Güven olmasına karşın alttaki metali öbür kimyasal
oyu alamayan bakanlar kurulu ise görevden etkenlerden korur. Üstelik “bakırpası” ya da
çekilir. “patina” denen bu yeşil yüzey metale daha
Başbakan ve bakanlardan oluşan bakanlar çekici bir görünüm kazandırdığı için, sanatçı
kurulu devletin yürütme organıdır. Bakanlar ların ve eski eşya koleksiyoncularının gözün
kurulu başbakanın yönlendirmesiyle ülke yö de daha değerlidir. Bazı yapıların yeşil kubbe
netimi için iç ve dış politikaları belirler. Bu leri ya da çatıları, yüzeyi zamanla böyle bir
politikalar doğrultusunda hazırlanan hükü katmanla örtülmüş bakırdan yapılmadır.
met programı bakanlıklar aracılığıyla uygula Kimyasal simgesi Cu, atom numarası 29,
nır. Bakanlar kurulu, programının uygulan atom ağırlığı 63,54 olan bakır, doğal kimyasal
ması için gerekli gördüğü yasa önerilerini etkilere dayanıklı bir metaldir; paslanmaz ve
parlamentoya verir. Görev ve yetkilerini kul kolay kolay aşınmaz. Üstelik çeşitli biçimler
lanırken anayasa ve yasalara uygun davran de işlenebilecek kadar yumuşak bir metaldir.
mak zorundadır. Bakanlar kurulu devlet büt Dövülebilir, kesilebilir, yüzeyi kazınabilir,
çesini hazırlar ve meclisin onayına sunar. oyulabilir ve kalınlığı milimetrenin yirmide
Ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlamak üzere birini bile bulmayan, ışığı geçirecek kadar
gerekli önlemleri alır, silahlı kuvvetleri sa ince bir levha haline getirilebilir. Bu incelikte
vunma için hazır tutar. Yasaların uygula ki bir bakır levhadan geçen ışık yeşilimsi mavi
nışını düzenlemek amacıyla yönetmelik renkte gözükür.
çıkarır. Bakır, en çok kullanılan metaller arasında
Anayasaya göre bakanlar, bakanlıklarıyla demir ve alüminyumdan sonra üçüncü sırayı
ilgili işlerden dolayı başbakana karşı sorumlu alır. Çok iyi bir elektrik iletkeni olduğundan,
durlar. Bakanlığının işlerinden ötürü tek tek dünyada üretilen bakırın yarıdan fazlası elek
ve hükümet kararlarından ötürü ortak sorum trik sanayisinde kullanılır. Ama bu amaçla
luluk taşıyan bakanlar Türkiye Büyük Millet kullanılacak bakırın son derece katışıksız
Meclisi’nce denetlenirler. Meclis bu denetimi olması gerekir. Elektrik, telefon ve telgraf
soru, genel görüşme, meclis araştırması, tellerinin, yeraltı ve denizaltı kablolarının,
gensoru ve meclis soruşturması yollarıyla ger paratonerlerin temeli hep bakırın iletkenliği
çekleştirir. Meclisin bakanlar kurulunu denet ne dayanır. Dinamo, motor ve manyetolarda
lemesindeki en etkin yöntem gensorudur. ki elektromıknatıs bobinlerinde de çok mik
Gensoru görüşmeleri sonucunda yapılan oyla tarda bakır kullanılır. Bakır, eğilip büküldü
mada meclisten güvenoyu alamayan bakanlar ğünde kolay kolay kopmayan, teknik terimiy
kurulu, parlamenter demokrasi geleneklerine le “sünek” bir metaldir ve istenen incelikte tel
göre görevden çekilir. halinde çekilebilir. Elektrik kabloları genel
286 BAKIR
likle çok ince bakır tellerin bir araya getirilip bakır levhaları nitrik aside (kezzap) “yedire
iplik gibi bükülmesiyle elde edilir. rek” hazırlanır. Çok eskiçağlardan beri çanak
En iyi ısı ileticileri arasında da gümüşün çömlekleri boyamak için mavi ya da yeşil
hemen ardından bakır gelir. Bu özelliği nede renkli bakır tuzları kullanılmıştır. Bu tuzlar
niyle buhar kazanlarının, radyatörlerin, ten yeşil bir alevle yandığından fişek yapımında
cere ve tava gibi mutfak gereçlerinin yapımın da bakır bileşikleri çok değerlidir. Göztaşı
da kullanılır. Bakır alaşımlarının da çok geniş adıyla bilinen bakır sülfat bitkilerdeki, özel
bir kullanım alanı vardır. Örneğin bakır likle üzüm asmalarındaki bazı mantar hasta
kalayla alaşımlandığında tunç (bronz), çin lıklarının önlenmesinde etkili olan “bordo
koyla pirinç, alüminyumla da “alüminyum bulamacı”nın yapımında kullanılır. Bu tarım
tuncu” denen alaşımları verir (bak. ALAŞIM). ilacı ilk kez Fransa’nın Bordeaux kentindeki
Dokuz ayar altının yaklaşık üçte ikisi bakır üzüm bağlarında kullanılmış, adını da bu
dır. Birçok ülkede metal paralar genellikle kentten almıştır.
bakır alaşımlarından yapılır. Yapılardaki su Bakır doğada çok bol bulunan bir element
borularında, makinelerin mil yataklarında ve olduğundan hemen her ülkede işletilebilir
daha birçok alanda bakır ve alaşımları çok bakır yatakları vardır. Yıllık dünya üretimi 6
kullanılır. milyon ton dolayındadır. Bunun yaklaşık
Bazı sanat dallarında da bakır her zaman yüzde 70'ini ABD, SSCB, Zambiya, Şili,
aranan bir gereç olmuştur. Örneğin asitli Kanada ve Zaire olmak üzere altı ülke karşı
oymabaskı (gravür) için kullanılan kalıplar, lar. Türkiye’nin en önemli bakır yatakları da
Australian Nevvs and Information Bureau
B akırcılık
Anadolu’da bakırcılığın tarihi İÖ 9. yüzyıla
kadar uzanır. Çatalhöyük, Çayönü ve Suber-
de kazılarında İÖ 7. yüzyıldan kalma bakır
süs ve kullanım eşyaları bulunmuştur. Hitit,
Urartu, Frig, Helenistik, Roma ve Bizans
dönemlerinde Anadolu’da, bakır cevherini
eriterek külçe haline getiren ve bu külçeleri
çeşitli tekniklerle işleyen birçok atölye vardı.
Austrulian News and Information Bureau Erkin Emiroğlu
A rıtılm ış bakır eritilerek kalıplara dökülür ve
işlenmeye hazır durum a getirilir.
Şemsi üüner
t. Giindağ Kayaoğlı
ni, dünya zevklerinin verdiği hazzı en güzel Âşık Çelebi'nin bir kitabındaki m inyatürde Bâkî
dizelerle işleyen şairlerin başında gelir. Daha (sağda) öğrencileriyle konuşuyor.
yaşarken “Şairler Sultanı” sanıyla anılmış,
padişahlardan ve devlet büyüklerinden ilgi ve genç yaşlarda içinde şiire karşı bir heves
destek görmüştür. Bir söylentiye göre Kanu doğduğunu da sezince, çıraklığı bıraktı ve
ni, böyle bir şairi tanımış ve onu korumuş büyük bir öğrenme tutkusuyla medreseye
olmayı saltanatının en zevkli işlerinden biri devam etmeye başladı. Döneminin ünlü hoca
sayarmış. Bakî de bu ilgiye değer bir şair larından yararlandı; onların gözüne girmeyi
olduğunu kanıtlayan kaside ve gazeller yaz başardı. Böylece bazen özel dersler de alarak
mış ve döneminin Türkçe’siyle bir şiir dili bilgisini artırdı. Bu dönemdeki arkadaşları
oluşturmayı başarmıştır. arasında sonradan büyük üne kavuşacak kim
Bâkî’nin bu düzeye yükselmesi yeteneğini seler vardı. Bunlar arasında Nev’i gibi şairle
iyi kullanması ve tümüyle kendi çabası ile ri. Hoca Sadeddin gibi önemli bilginleri saya
olmuştur. Yoksul bir cami imamının oğlu biliriz.
olarak İstanbul’da doğan Bâkî, ailenin geçim Bâkî yazdığı şiirleri ilk kez Zâtî’ye götür
zorluğu çekmesi nedeniyle çocukluğunda bir dü. Döneminin önde gelen ve saygı gören
ayakkabı yapımcısının yanında çıraklık yaptı. şairlerinden olan Zâtî, Bâkî’nin şiirlerindeki
Çalıştığı yer Fatih Camisi’nın yakınındaydı. ustalığa inanamadı, şiirleri başkalarının şiirle
Güzel giyimli medrese öğrencilerini görüp rinden esinlenme sanıp önemsemedi ve genç
onlara imreniyor, onlar gibi olmak, onlar gibi şairle ilgilenmedi. Ama bu şiirlerin Bâkî’nin
okumak istiyordu. Mahalle imamlarından kaleminden çıkmış olduğunu anlamakta ge
ders görmek ona yeterli gelmiyordu. Çok cikmedi ve beğenisini, giderek hayranlığını
290 BAKLA
belli etmekten çekinmedi. Böylece Bâkî daha görüntüleri önemli bir yer tutar. Ağaçlara
19 yaşındayken İstanbul’da şairler arasında çiçeklere, kuşlara, atlara duyduğu sevgiyi
adından söz edilen bir şair olmuştu. Bu arada coşkulu bir dille anlatır. Ama doğa, onun
öğrenimini sürdürüyor, ünlü müderris (hoca) şiirinde yanlızca betimleme olarak kalır. De
Kadızade Ahmed Şemseddin Efendi’den ders rine inmeden, uyumlu, yumuşak iniş çıkışları
alıyordu. Kendisine yakın ilgi gösterip, kolla olan akıcı bir anlatımı vardır. Şiirleri oldukça
yan hocasının aracılığıyla dönemin önemli yalın ve açıktır; anlam karışıklığına yol açma
bilgin, aydın ve önde gelen devlet adamlarıyla dan belli bir anlam üzerinde yoğunlaşır. Gene
tanıştı. Böylece padişaha yakın bir çevrenin de şiirleri söz oyunları, ustaca yaratılmış ince
içine girdi. Sonunda, 1555 başlarında Nahci- ve güzel imgeler açısından çok zengindir.
van Seferi'nden dönen Kanuni Sultan Süley Bakî nin şiirlerinin bir özelliği de, döneminin
man’a, yaşamının yolunu değiştirecek ünlü rahatlığını ve görkemini yansıtmasıdır. Gün
kasidesini sunabildi. Kendisi de bir şair olan lük dili alabildiğine rahat kullanmış, halk
Kanuni, Bâkî’ye olağanüstü ilgi gösterdi. Bu deyimlerinden de yararlanarak yalın ve akıcı
arada Bâkî, Murad Paşa Medresesi’nde mü bir söyleyişe ulaşmıştır. Çok az şiirinde Arap
derrisliğe getirilmiş, yaşama düzeyi yükselmiş ça ve Farsça sözcük ve tamlamalar kullanmış
ve rahata kavuşmuştu. Ama Kanuni 1566’da tır. Bazı beyitleri tümüyle Türkçe’dir. Bu
ölünce Bâkî en büyük koruyucusunu yitirmiş özelliğiyle Divan şairleri arasında az bulunur
oldu. Padişahın ölümü üzerine duyduğu acıyı bir yeri vardır.
büyük bir içtenlikle dile getirdiği ünlü mer Bâkî'nin bütün şiirlerini derleyen tek bir
siyesi bu alanda seçkin bir örnektir. Divan ı vardır. 1859’da basılan Divan ı yeni
Kanuni zamanında bile, onu padişaha sık harflerle Sadeddin Nüzhet Ergun tarafın
sık şikayet etmekten çekinmeyen kötü niyetli dan Bâkî Divanı adıyla 1935’te yayımlan
kişiler, II. Selim’in padişahlığının ilk yılların mıştır.
da etkili olmayı başardılar ve Bâkî’nin duru
munu sarstılar. Zamanla eski saygınlığını BAKLA. Meyv esi taze, tohumları kuru sebze
kazanan Bâkî III. Murad 1574’te padişah olarak yenen bakla {Vicia faba) çok kalabalık
olunca yeni görevlere atandı. Ama bir süre bir bitki ailesi olan baklagillere adını vermiş
sonra gene gözden düşerek İstanbul'dan tir. Anayurdu Ortadoğu ve Avrupa olan bu
uzaklaştırıldı. 1579’da Mekke kadısı, 158()’de bitki Türkiye’de ve Akdeniz ülkelerinde çok
de Medine kadısı olarak atandı. Daha sonra eskiçağlardan beri yetiştirilir.
da İstanbul kadılığına getirilen Bâkî’nin, gözü 1,5 metreye kadar boylanabilen bakla çok
erişebileceği en yüksek görev olan şeyhülis fazla dallanmayan otsu bir bitkidir. Tohum
lamlıktaydı. 1595’te padişah olan III. Meh- dan yetiştirilir ve biryıllık olduğu için her yıl
med’e yazdığı övgülerle bu yere ulaşabileceği yeniden ekilir. Sıcağa hiç dayanıklı olmayan
ni umduysa da şeyhülislam olamadı. Yaşamı bakla, çok açık sarımsı ya da pembemsi beyaz
nın son dönemini amacına ulaşamamış olma renkte ve her kanadında siyah bir benek
nın verdiği üzüntü içinde geçiren Bâkî İstan bulunan kelebek biçiminde çiçekler açar.
bul’da öldü. Meyveleri bütün baklagillerde olduğu gibi,
Bâkî, yaşamdan tat almayı amaçlayan zev “badıç” denen ince uzun tohum kılıfları biçi
ke ve eğlenceye düşkün, neşeli, hoşsohbet ve mindedir. Bu kılıf kuruyunca açılır ve içinden
yükselme hırsı olan bir kimseydi. Gerçekten iç bakla denen iri ve yassı taneler, yani
de şiirlerinde bu özelliklerinin tümü görülür. tohumlar dökülür.
Dinsel konularla hemen hemen hiç ilgilenme Baklanın meyveleri ancak çok tazeyken
miş, çoğunlukla aşkı konu alan şiirler yazmış; zeytinyağlı sebze yemeği olarak yenir. Badıç
kısa ve geçici olarak nitelediği yaşamın tadını lar tazeliğini yitirip kılçıklandığında iyice iri
çıkarmak isteyen bir şair olarak ün kazanmıştır. leşmiş olan taneleri ayıklanıp kurutulur ve
Döneminin şiir geleneğine uyarak az da olsa fava denen zeytinyağlı ezmesi yapılır. Protein
felekten, yazgıdan söz ettiği, yakındığı ka ve nişasta deposu olan iç ve kuru baklanın
ramsar şiirleri de vardır. Şiirlerinde doğa besin değeri çok yüksektir. Ayrıca besleyici
BAKTERİ 291
lerle incelemekti (bak. MİKROSKOP). Bazıları (Prokaryotae) üstâleminin üyeleri sayılır. Çok
bir topluiğne başı büyüklüğünde olan bu daha basit olan prokaryotik bir hücrede,
küçük, ama güçlü mercekler nesneleri 200 kez ökaryotlardaki gibi zatla çevrelenmiş gerçek
büyütebiliyordu. Leeuwenhoek bu mercek bir çekirdek ve “organel” denen özel işlevli
lerle önce durgun bir sudaki küçük hayvan organcıklar yoktur. Böylesine basit tek bir
cıkları, ardından daha da küçük olan bakteri prokaryotik hürceden oluşan bakteriler, bazı
leri görmeyi başardı. Daha sonra kendi tükü bilim adamlarına göre yaşamın başlangıcında
rüğündeki bakterileri gözlemleyerek şekilleri yeryüzünde beliren ilk canlılardır.
ni çizen Leeuwenhoek, böylece yepyeni bir Bütün bakteriler son derece küçüktür. 10
âlemi, gözle görülemeyen canlıların dünyasını bin tanesi yan yana dizildiğinde uzunlukları
keşfetmiş oldu. yaklaşık 2,5 santimetreyi bulur. Gene de bu
Bakteriler ne bitki, ne de hayvandır. Mik bakteri dizisini kolay kolay göremezsiniz,
roskobun bulunmasından önce yeryüzündeki çünkü bu minik canlıların çoğu renksizdir. Bu
bütün canlılar bitkiler ve hayvanlar âlemi yüzden bakterileri mikroskopta inceleyebil
olarak iki büyük gruba ayrılırdı. Bu grupların mek için, ortama özel boyalar katarak renk
A . W. RakosylEB Inc. lendirmek gerekir. Bakteriler mikroskop al
tında genellikle küre, çomak ya da spiral
biçiminde görünür. Küresel olanlara kok ya
da koküs, çomak ya da silindir biçiminde
olanlara basil, tirbüşonu andıranlara da spiril
denir. Son yıllarda bu üç gruptan başka kare
biçiminde bakteriler de bulunmuştur. Aynı
biçimdeki birçok bakteri bazen bir zincir gibi
arka arkaya dizilir, bazen de bir üzüm salkımı
biçiminde kümelenir. Bazı bakterilerde kamçı
denen incecik kıllar vardır; tekhücreli canlı bu
kılları bir kamçı gibi sağa sola sallayarak
istediği yöne hareket eder. Spiriller ise tıpkı
bir tirbüşon gibi döne döne ilerler.
Bakteriler ikiye bölünerek çoğalır. Eğer
ortamda yeterince besin varsa ve bütün koşul
Çeşitli bakterilerin mikroskop altındaki görünüm ü: lar uygunsa, bir tek bakteriden 15 saat içinde
(Üstte solda) tükürükten alınm ış Pseudomonas
aeruginosa; (üstte sağda) topraktan alınm ış
1 milyon bakteri üreyebilir. Ama bu bölünme
C hromobacterium violaceum; (altta solda) kirli bir hep aynı hızla sürmez. Çünkü hem ortamdaki
mutfak kabından alınm ış Serratia marcescens; (altta besin bu kadar büyük bir koloniye yetmeme-
sağda) idrardan alınm ış Pseudomonas aeruginosa.
ye başlar, hem de bölünme sırasında açığa
çıkan asitler bakterilerin üremesini durdurur.
her ikisiyle de ortak özellikleri olmayan yeni
canlıların varlığı anlaşılınca, bütün bu mikro Y ararlı ve Zararlı B akteriler
organizmalar, yani mikroskopik canlılar ayrı Yeryüzünde bakterilerin bulunmadığı bir tek
bir âlemde toplandı. Ama hücrenin içyapısını nokta bile yoktur denebilir. Bu küçük canlılar
inceleme olanağı veren çok daha güçlü mik topraktan okyanusların derinliklerine ve ha
roskopların geliştirilmesinden sonra bütün vaya kadar her ortamda yaşayabilir. Yiyecek
tekhücreli canlıların aynı yapıda olmadığı lerin bozulmasının nedeni genellikle bakteri
anlaşıldı ve yeni bir sınıflandırma gerekti. Bu lerdir. Daha da önemlisi insan ve hayvan
sınıflandırmaya göre bakteriler, bütün çok- hastalıklarının büyük bölümü ile bazı bitki
hücreli hayvanların, bitkilerin ve mantarların hastalıkları bakterilerden ileri gelir. Buna
yanı sıra hayvanlara, bitkilere ve mantarlara karşılık bazıları, özellikle ölmüş bitki ve
benzeyen tekhücrelilerin toplandığı ökaryot hayvanların çürümesini sağlayan bakteriler
(Eukaryotae) üstâleminden ayrı bir prokaryot çok yararlıdır. Bunlar ölü dokuları parçalaya
BAKÛ 293
rak canlıların yapısındaki temel maddelerin reksiz antibiyotik kullanımı ishale ve buna
ayrılmasına yardımcı olur. Bu maddeler de benzer hafif sindirim bozukluklarına yol aça
yeniden toprağa, havaya ya da suya karışarak bilir.
öbür canlıların beslenmesinde rol oynar. Eğer Leeuv/enhoek’un 1683’te İngiltere’deki
bu bakteriler olmasaydı bütün yeryüzü ölü Kraliyet Derneği’ne bakterilerin çizimlerini
bitki artıkları ve hayvan leşleriyle kaplanırdı. göndermiş olmasına karşılık, bilim adamları
Bakterilerin sanayi ve tarımda da çeşitli nın bu buluştan yararlanmaları için 100 yıl
yararları vardır. Hayvan postlarının sepilene geçmesi gerekti. 18. yüzyılda bazı bilim adam
rek (tabaklanarak) ayakkabı ya da buna ları bu mikroskobik canlıların hastalıkların
benzer deri eşya yapımına elverişli duruma etkeni olabileceğini öne sürdü. Ama birçoğu
getirilmesinde, bu postlardaki kılların gevşe da bu canlıların çürümenin nedeni değil sonu
mesini ve kolayca temizlenmesini sağlayan cu olduğuna inanıyordu. Sonunda 1860’ta
bakterilere iş düşer. Keten dokumaların yapı Fransız mikrobiyoloji bilgini Louis Pasteur
mında da, keten liflerini saran yapışkan mad (bak. P a s t e u r , L o u is ) bakterilerin bir çürüme
deyi çözerek lifleri ayırmak için bu lifler suya ürünü değil, ikiye bölünerek çoğalan canlılar
bastırılır ve bakterilerin yardımıyla üstündeki olduğunu kanıtladı. Pasteur’den kısa bir süre
yapışkan sıvıdan temizlenir. Hoş kokulu ve sonra Alman bilgin Robert Koch da laboratu-
lezzetli peynirlerin çoğu da bu özelliklerini varındaki bir besi yerinde bakterilerin üreme
bakterilere borçludur. Bazı bakteriler ise çay sini sağladı. Bakterilerin hastalık yapıcı etkisi
yapraklarının olgunlaşarak kararmasını bulunduktan sonra, vücudun zararlı bakteri
sağlar. lere karşı savaşabilmesi için aşı ve serum gibi
Genetik mühendisleri bakterileri özel iş koruyucu yöntemler bulundu (bak. Aşi; BAĞI
lemlerden geçirip değişime uğratarak aşı, ilaç, ŞIKLIK). Günümüzde, vücudun iç dokularına
hormon ve öbür kimyasal maddelerin yapı yerleşmiş olan bakterileri öldürmek için peni
mında kullanırlar (bak. G e n e t ik MÜHENDİS silin ve streptomisin gibi antibiyotikler, deri
LİĞ İ). üzerindeki ve açık yaralardaki bakterileri
Soluduğumuz havanın beşte dördünü oluş öldürmek için de antiseptikler kullanılır (bak.
turan azot gazı bitkilerin büyümesi için gerek ANTİBİYOTİKLER; ANTİSEPTİK).
li olan bir maddedir. Ama bitkiler bu elemen
ti gaz halindeyken dokularına alıp yararlana BAKÛ, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhu-
mazlar. Azotu nitrat denen tuzlarına dönüştü riyeti’nin başkentidir. Hazar Denizi’nin batı
rerek bitkilerin kullanabileceği duruma geti kıyısında, kartal gagasını andıran bir biçimde
ren de gene bazı bakterilerdir (bak. A z o t ). denize doğru uzanan Apşeron Yanmadası’nın
İnsanlarda ve hayvanlarda çeşitli hastalıkla güney kesiminde yer alır. Bu liman kentinin
ra yol açan bakteriler, hasta bir insana dokun hemen arkasında Kafkas Dağları uzanır. Ba-
makla, aynı havayı solumakla ya da bakterile kû Körfezi’ne bakan kent, limandan tepelere
rin üremiş olduğu yiyecek ve içeceklerle doğru yükselerek yayılır. Eski kent savunma
sağlıklı insanlara da bulaşır. Tifo, kolera, kolaylığından ötürü tepelik bir alanda kurul
verem, zatürree ve cüzam bakterilerden kay muş ve surlarla çevrilmişti. Yeni kent ise
naklanan hastalıkların yalnızca birkaçıdır. kıyıda liman çevresindedir.
Açık yaralardan vücuda giren bazı bakteriler Bakû adının Farsça’da “üzerinde dağ rüz
de kangrene yol açar. gârları esen” ya da “rüzgârın dövdüğü yer”
Buna karşılık vücutta bazı bakterilerin bu anlamındaki “badkûbe” sözcüğünden geldiği
lunması sağlık açısından zorunludur. Örneğin sanılır. Eski kentin kurulu olduğu tepe, rüz
kalınbağırsakta yaşayan yararlı bakteriler be gârın gerçekten etkisi altında kalmakla birlik
sinlerin sindirilmesine yardımcı olur ve yiye te, Apşeron Yarımadası’nın yükseltisi, güçlü
ceklerin çok az bir bölümüyle kendileri yeti kuzey rüzgârlarına karşı kenti ve limanı ko
nip geri kalanının bağırsaklardan emilmesini rur. Bu nedenle Bakû yöredeki öteki kentlere
sağlar. Antibiyotikler bu bağırsak bakterileri göre daha sıcak bir kenttir. Ortalama sıcaklığın
nin çoğunu öldürdüğünden, bilinçsiz ve ge 14,4°C olduğu kentte don olayı çok ender
294 BAL
görülür. Bu yöredeki iklimin ılıman oluşun 11. yüzyılda Şirvanşahlar’ın eline geçen kent,
dan dolayı suyu donmayan ve korunaklı olan 1501’e kadar bu hanedanın başkenti oldu.
Bakû limanı Hazar Denizi’nde ulaşımın mer Bakû, daha sonra Moğollar’ın, İranlılar’ın,
kezi olmuştur. 1583-1606 tarihleri arasında Osmanlılar’ın,
Bakû büyük ve önemli bir kent oluşunu uzun süre Ruslar’ın ve I. Dünya Savaşı
özellikle petrole borçludur. Bu yörede varlı sonunda kısa bir süre de İngilizler’in elinde
ğı eskiden beri bilinen ve çıkarılan petrol kaldı. 1920'de Azerbaycan Sovyet Sosyalist
1872’den bu yana çağdaş yöntemlerle çıkarıl Cumhuriyeti’nin başkenti oldu.
maya başlanmıştır. Bakû 20. yüzyıl başında Bakû 15. yüzyıldan kalma Şirvanşahlar
dünyanın en büyük petrol merkezi olmuş ve Sarayı, Sink Kale Camisi, 12. yüzyıldan kal
1940’a kadar da SSCB’nin en önernlj petrol ma Selçuklu Kız Kulesi ile çok sayıda türbe,
bölgesi olarak kalmıştır. Günümüzde ise bir cami ve kervansarayın bulunduğu tarihsel bir
çok kuyuda petrol tükenmiş durumdadır. Bu kenttir. Dar ve karmaşık sokakları, eski
nedenle kentin önünde uzanan körfezde Ha yapıları ile ilginç bir görünümü olan eski kent,
zar Denizi altında petrol aranmaktadır. 11. yüzyıldan bu yana varlığını korumuştur.
Bakû’da çıkarılan petrol, boru hatlarıvla Ka 1606’da Bakû’ya iki kez uğrayan ünlü gezgin
radeniz kıyısındaki Batum’a, Hazar Denizi Evliya Çelebi, Bakû’daki bu tarihsel yapıtlar
yoluyla ve Volga Irmağı üzerinden tankerler dan ve petrol çıkan doğal kuyulardan söz
le ülkenin iç bölgelerine taşınır. Kentte, eder. Bakû, önemli bir sanayi merkezi olma
petrol sanayisinin gereksinmesi olan araç ve sının yanı sıra bir üniversite, sekiz yük
gereçleri üreten 20 fabrika ile çeşitli elektrikli sekokul, bilimsel araştırma enstitüleri, çok
makine, petrokimya ürünleri, çimento, ku sayıda tiyatro ve müzesiyle Azerbaycan’ın
maş, deri giysi, ayakkabı ve besin maddeleri başlıca kültür merkezidir. Liman çevresinde
üreten fabrikalar vardır. Gemi yapım ve kurulu yeni kent ise geniş caddeleri, görkemli
bakım sanayisi önemli bir yer tutar. Ayrıca yapılarıyla modern bir görünümdedir. Bakû,
Bakû’da, kentin adıyla anılan dünyaca ünlü eskiden yeterince suyu olmadığından yeşillik
halılar dokunur. siz, çorak, ağaçsız bir kentti. 1917’de, 170 km
Arkeoloji kazıları Bakû’nun, İsa’dan bir uzaktan Şollar Suyu getirilerek büyük park
kaç yüzyıl önce de bir yerleşim merkezi lar, ağaçlıklar ve bahçeler oluşturuldu. Böyle
olduğunu göstermiştir. Ama, Bakû adına ce Bakû tarihsel kimliğinin yanı sıra doğal
tarih kaynaklarında ilk kez 885’te rastlanır. güzellikte bir görünüm de kazandı. Kentin
Camera Press/TASS nüfusu 1.693.000’dir (1985). Nüfusun yüzde
46’sını Azeri Türkleri, yüzde 28’ini Ruslar,
yüzde 16’sını Ermeniler oluşturur.
Bu cinsteki bütün türlerin dişisi ile erkeği ri 40 santimetreye kadar büyüyebilen küçük
birbirine çok benzer. Altın sarısı-kahverengi kuşlardır. Bu balabanlarda erkek ile dişi hem
karışımı ve yol yol siyah çizgili tüyleri, uzun dış görünümüyle farklıdır, hem de yuva ya
ve sivri gagaları vardır. Zamanının büyük parken değişik görevler üstlenirler. Yuvaları
bölümünü bataklık sazlarının ve kamışların nı sudan yukarıda, genellikle bir ağaç üzerin
arasında geçiren bu kuşlar, çevreyle tam bir de kurarlar. Asya’nın güneydoğusu ile Avus
uyum sağlayan renkleriyle düşmanlarından tralya’da görülen siyah mangrov balabanının
kolayca gizlenebilirler. Ürktüklerinde boyun (lxobrychus flavicollis) başında ve boynunda
larını ve gagalarını uzatıp hareketsiz durarak gösterişli tüyler vardır. Küçük balaban (lxob-
kamış gibi görünmeye çalışırlar. Havalandık rychus minutus) yazın Türkiye’nin sulak alan
ları zaman da genellikle alçaktan uçmayı • larında ürer ve kışı geçirmek için ağustosta
yeğlerler. Afrika’ya göçer.
Avrasya’da üreyen, 75 cm uzunluğundaki Balabanlar sivri uçlu gagalarını mızrak gibi
bayağı balaban (Botaurus stellaris) bütün kullanarak avladıkları balık, kurbağa, kerevit
türlerin en irisidir. Bu kuşların dişisi, nisanda ve küçük memelilerle beslenirler.
başlayan üreme mevsiminde kamışların arası
na otlardan derme çatma bir yuva yapar. BALAD, konusunu heyecan verici ya da
Yuvasına birkaç gün arayla üç ile beş kadar romantik öykülerden alan halk türküsüne ve
kahverengimsi yumurta bırakıp ilk yumurtay halk şiirine verilen addır. Günümüzde balad
la birlikte kuluçkaya yatar. Bu yüzden yuvada sözcüğü, müziğe dökülüp söylenen basit, duy
değişik zamanlarda yumurtadan çıkmış bü gusal koşukların yanı sıra, ağır tempolu sevda
yüklü küçüklü yavrular bulunur. Türkiye’de şarkıları için de kullanılmaktadır.
yalnızca Kızılırmak deltasında üreyen bayağı Ortaçağ sonlarına doğru gelişerek yaygınla
balaban kış aylarında ve göç zamanı başka şan baladların kimler tarafından bestelendiği
sulak alanlarda da görülebilir. bilinmemektedir; bunlar kulaktan kulağa
Sekiz türü içeren lxobrychus cinsinin üyele- yayılarak öğrenilir, ezberlenir ve yerine göre
değiştirilerek söylenirdi. Uyaklı kısa dizeler,
Eric Hosking baladların kolayca akılda kalmasını sağlardı.
Eskiden ozanlar saraylarda ve konaklarda
kendi baladlarından oluşan şarkılar söyleye
rek kralları, soyluları ve konuklarını eğlendi-
rirlerdi. Söz konusu öyküler, aşağıdaki İskoç
baladında olduğu gibi, karşılıklı konuşma
biçiminde olurdu.
“N erde kaldın, ah oğlum, oğlum benim , R andal’ım?
Deyiver nerde kaldın, koçyiğidim, delikanlım ?”
“Çam lıbel’deydim, ana, ser hele şu döşeği.
K ötü yorulmuşuz avda, uzanıp bi yatalım .”
Bale Müziği
Müziğin balede iki türlü işlevi vardır: Bunlar
dan birincisi, Afrikalıların el çırparak, ayak
Nemli yerlerde yetişen ve şemsiye biçim inde beyaz vurarak ve tamtam çalarak danslarının ritmini
çiçekler açan baldıran çok zehirli bir bitkidir. oluşturması gibi, balede ritmi sağlamak; ikin-
BALE 299
cisi ise, öyküye uygun ortam yaratmak ya da Şiir, Tiyatro Sanatı ve Sahne Tasarımı
başka bir deyişle, sahneyi kurmaktır. Bu Balede “Seni seviyorum” “Senden nefret
İkincisini biraz açalım: Bir müzik parçasını ediyorum”, “Üşüyorum ve açım” , “Odayı
dinlerken, özellikle de bu “programlı” , yani derhal terk et” gibi basit anlamlı cümleler
belli bir düşünceyi ya da öyküyü anlatmak mimle anlatılabilir. Ama “Gelecek hafta bir
için yazılmış bir müzikse, gözümüzün önünde gün çay içmeye gel” ya da “Merhaba, amca”
bir dizi resim canlanır. Örneğin, Rossini’nin türünden cümleleri anlatmak güçtür. Bu ne
Giy om TeVindeki fırtınayı, Mendelssohn’un denle balede, tiyatro sanatı yoluyla kısıtlı
Fingal Mağarası’nda dalgaların kıyıya vuruşu sayıda olay anlatılabilir. Buna karşılık, şiir ve
nu, aynı bestecinin yapıtlarından Bir Yaz tiyatro sanatı, izleyicinin düş gücünü harekete
Gecesi Rüyası'nda perilerin kanat çırpışını geçirerek, sözlerle anlatılabilecek olandan
görür gibi oluruz. Müzik öyküyü kavramamı daha çoğunun anlaşılmasını sağlar. İzleyici,
za ve bestecinin duyumsadıklarını iletebilme görsel olarak ipuçlarını yakaladığı bir olayı,
sine aracı olur. Bu “sahne kurucu müzik”, düş gücüyle biçimlendirerek bütünleyebilir.
sözcüklerin yerine geçerek izleyiciye öyküyü Şiir ve tiyatro balede çeşitli biçimlerde
anlattığından bale için son derece önemlidir. bulunabilir. Sahnede her zaman belirli bir
Belirli bir bale için özel olarak bestelenmiş öykünün anlatılması gerekmez; ay ışığıyla
müzikle daha başarılı sonuçlar elde edilir. aydınlatılmış bir alanda perilerin dansı gibi
Sözgelimi, Çaykovski’nin Kuğu Gölü ve Uyu şiirsel bir anlatım (Les Sylphides) olabileceği
yan Güzel, Stravinski’nin Ateşkuşu ve Petruş- gibi, herhangi bir düşünce, iyi ile kötü arasın
ka, Sir Arthur Bliss’in Şahmat adlı yapıtları daki kavga (Dante Sonata), herkesin bildiği
bu türden bestelerdir. Bunun yanı sıra Schu- bir peri masalı ( Uyuyan Güzel) ya da çağdaş
mann’ın Karnaval müziği ya da Chopin’in Les bir yoksulluk öyküsü baleye konu olabilir. Bir
Sylphides'i dans için bestelenmemiş olmakla başka bale türü de, belirli bir öykü olmaksı
birlikte baleye çok uygundur. Bir müzik yapı zın, müzik eşliğinde ritmik hareketlerden
tını baleye uyarlamak bilgi ve beceri gerek oluşan baledir. Cesar Franck’ın Senfonik Çe
tirir. şitlemeler adlı yapıtı buna bir örnektir.
EM VM CM
Michael Coleman, Jerem y Fisher rolünde. Koreograflığını Sir Frederick Ashton'm , danslarını Ingiliz
Kraliyet Balesi'nin üstlendiği Beatrix Potter'in Öyküleri film inden bir sahne.
300 BALE
Angela Taylor
Londra'daki Rambert Balesi'nden Amanda Britton ve Ben Craft.
Balede beş temel duruş: (Soldan sağa) Bir, iki, üç, dört, beş.
302 BALE
düşüncelerini hareketleriyle bütünleştirmesi Sahneye ilk kez 1726’da çıkan Marie Camar-
gereken bir sahne sanatıdır. Büyük Rus bale go, ayak bileklerini açıkta bırakan bir etek
rini Anna Pavlova’nın, “Kafanızla dans etmeli giyerek, balede yeni bir çığır açtı. Böylece,
siniz” sözleriyle anlatmak istediği de budur. artık izlenebilir duruma gelen ayak hareketle
Profesyonel bale dansçıları yetiştirmek için ri daha çok önem kazandı. 1736’da ise Marie
özel okullar vardır. İngiltere’deki İngiliz Kra Salle kostümlerde, zamanında devrim sayı
liyet Balesi Okulu, Leningrad’da 1738’de labilecek değişiklikler yaptı. Bedene sımsıkı
kurulan Kirov, New York’taki Amerikan yapışan korsaj yerine giydiği hafif ve bol
Bale Okulu bu alanda önde gelen eğitim giysiyle hem hareketlerine esneklik, hem de
kuruluşlarıdır. Bu okullara alınan yetenekli dansına daha çok anlam katmayı başardı.
çocukların eğitimi 7-8 yaşlannda başlar. Salle aynı zamanda, kendi oyunlarının kore-
Baiede erkek dansçılar da (balet) balerinler ografisini yapan ilk balerindi. 18. yüzyılda
kadar önemlidir. Baletlerin, balerinlerde ol Fransa’da, Kraliçe Marie-Antoinette’in baş-
duğu gibi, kusursuz bir ayak yapısına sahip koreografı ve bale öğretmeni olan Jean-
olması gerekmez. Bir erkek dansçı, erkeksi ve Georges Noverre, baleyi kısıtlayıcı kurallar
atletik bir görünümün yanı sıra, zarif ve dan arındırarak, değişik anlatım denemelerin
yumuşak hareketlere de sahip olmalıdır. Güç de bulundu. Aynı dönemde Maximilian Gar-
lü görünüm zarafetle çelişmez. Eğer bir dans del, oyun sırasında maske takma geleneğine
çı yetenekliyse ilk önce küçük rollerde sah son vererek, dansçılara yüzlerini de kullana
neye çıkmaya başlar, sahne deneyimi kazanır. bilme olanağı sağladı. İtalyan Carlo Blasis,
Aralarında en iyi olanlar başrolde ya da 1830’tia bir kitap yazarak, bale eğitiminin
önemli rollerde dans etme olanağını elde kurallarını sistemleştirme yolunda adım attı.
ederler. Baleye çok önemli değişiklikler getiren bir
başka ünlü balerin de Marie Taglioni’dir
T arih (1804-84). Nazlı görünümü ve olağanüstü
Eski Yunan, Roma ve Mısır’da baleye benzer dans yeteneğiyle erkek dansçılar karşısında
dinsel nitelikli dans gösterilerinin yapıldığı üstünlük sağlayarak baş kadın dansçı kavra
bilinmektedir. Bugünkü balenin anayurdu mının doğmasına neden olan bu ünlü balerin
Fransa, başlangıç tarihi ise 17. yüzyıldır. dir. Marie Taglioni aynca, beyaz tülden
Fransa Kralı XIV Louis dans etmeyi çok giysileri ve ayaklarının ucunda uçarcasına
sever, çeşitli danslarda başrolü üstlenirken, dans edişiyle de balede yeni bir çığır açtı.
tüm saraylıları da dansa katılmaya özendirir
di. Balenin Fransa’da başlamış olmasından Rus Balesi
dolayı baleye ilişkin birçok sözcük Fransız Bale Fransa’dan sonra, başta İtalya ve Rusya
ca’dır. olmak üzere, öbür ülkelerde de yaygınlık
Balede kullanılan temel adımlar değişik kazandı. Ama Fransız inceliğini, İtaİyaıılar’ın
biçimlerde ortaya çıktı. Bazıları ağır ve şata güçlü ve zengin anlatım tarzıyla birleştirerek,
fatlı giysilerin hareket özgürlüğünü kısıtladığı balenin gerçek anlamda gelişmesini sağlayan
saray danslanndan, bazıları halk danslarından Ruslar’dır. Rus balesi, Fransız bale ustası Ma-
doğdu. Ortaçağdaki gezgin akrobatların ve rius Petipa’mn 1847’de St. Petersburg’ta bale
cambazların gösterileri de ayrı bir esin kayna yöneticiliğini üstlenmesinden sonra ünlendi.
ğı oldu. Başlangıçta uzun ve ağır kostümlerle Orada Kuğu Gölü, Uyuyan Güzel ve Fındık
dans edilmekteydi. Daha sonraları dansçılar, kıran adlı büyük bale yapıtlarını, besteci Pe-
kısa ve hafif giysiler giyerek, rahat hareket ter İliç Çaykovski’yle birlikte sahneleyen Pe-
etme olanağına kavuştular. İlk kez 19. yüzyıl tipa, St. Petersburg Kraliyet Baiesi’nde 50 yılı
başlarında giyilen ve bedeni çorap gibi saran aşkın bir süre çalıştı.
esnek giysi, dansçılara tam bir hareket özgür Vaslav Nijinski, Tamara Karsavina, Anna
lüğü kazandırdı. Pavlova ve Galina Ulanova Rusya’nın yetiş
Başlangıçtan bu yana balenin gelişmesinde tirdiği unutulmaz bale sanatçılarıdır (bak.
bazı önemli dansçıların büyük etkisi oldu. N ü İnski, V aslav ; P avlova , A nna ). 1909’da Ser-
BALE 303
19. yüzyıi Fransız ressamı Edgar Degas'nın Balerinler adlı yağlıboya yapıtı.
304 BALE
gey Diaghilev’in (1872-1929) girişimiyle, } *- mektedir. Sir Robert Helpmann, Dame Mar-
kin sanatçılardan oluşan bir Rus bale toplulu got Fonteyn ve koreograf Sir Frederick Ash-
ğu Paris’e gitti. Topluluk üyeleri arasında ko ton gibi büyük dansçılar bu topluluktandır.
reograf Michel Fokine, Leonide Massine, A BD ’de iki çağdaş bale topluluğu vardır.
George Balanchine, besteci Igor Stravinski, Biri 1939’da ABD ’de kurulan ve 1980’den bu
Claude Debussy ve Erik Satie vardı (bak. B a - yana Mihail Barişnikov tarafından yönetilen
LANCHINE, GEORGE; STRAVİNSKİ, IG O R). Ünlü Amerikan Bale Okulu Tiyatrosu, öbürü ise
ressamlardan Pablo Picasso ve Andre Derain Balanchine’in kurduğu New York Kent Bale-
ise dekorları hazırlayan sanatçılar arasın si’dir. Suzanne Farrell, Edvvard Villela ve
daydı. 1983’te yönetici olan DanimarkalI Peter Mar-
Çağdaş balenin yaratıcısı olan Diaghilev’in tins bu topluluğun en ünlü dansçılarıdır.
çalışmaya başladığı dönemde, bale modası SSCB’nin büyük toplulukları, Leningrad’daki
geçmiş bir eğlence türü olarak görülmekteydi. Kirov (eski adıyla Rus Çarlık Balesi) ve
Ama Diaghilev baleyi bu çıkmazdan kurtara Moskova’dak' r'olşoy baleleridir. Barişnikov,
rak, yeniden yaşayan ve coşku veren bir sana Makarova ve Nureyev gibi birçok ünlü dansçı
ta dönüştürdü. ABD ’nin yeniliklere açık bir Kirov’da yetişmiştir.
bale merkezi durumuna gelmesi üzerine, Kanada’da üç büyük bale topluluğu vardır:
Diaghilev’in sanatçılarından birçoğu oraya 1951’de kurulan Ulusal Kanada Balesi, Mont
yerleşti. Daha sonraları Avrupa ya da ABD’ real Büyük Kanada Balesi ve Winnipeg Krali
ye yerleşen Rus sanatçılarından biri de ünlü yet Balesi. Avustralya Dans Tiyatrosu ve
balet Rudolf Nureyev’dir. Avustralya Balesi ise, Avustralya’nın başlıca
Sadler’s Weils topluluğunu kuran Dame bale topluluklarıdır.
Ninette de Valois da Diaghilev ile çalışmış sa Bunların yanı sıra, Danimarka Kraliyet
natçılardan biridir. İngiltere’de balenin yay Balesi, Hollanda Ulusal Balesi, Dans Tiyatro
gınlaşmasında önemli katkıları olan Dame su, Paris Operası ve Fransız Maurıce Be-
Marie Rambert ise Diaghilev’den etkilenen jart’ın yönettiği 20. Yüzyıl Balesi günümüzün
bir başka sanatçıdır. önemli bale topluluklarıdır (bak. D a n s ) .
1956’da İngiliz Kraliyet Balesi’ne dönüşen
Sadler’s Wells topluluğu, gösterilerini Lon Türkiye'de Bale
dra’da, Kraliyet Opera Binası’nda sürdür Türkiye’de ilk bale okulu 1921’de, bir Rus
İstanbul Devlet Opera
ve Balesi
Meriç Sümen
(ortada),
İstanbul Devlet
Opera ve Balesi
dansçılarının Şubat
1989'da oynadıkları
Kamelyaiı Kadın
balesinde.
BALIK 305
bale öğretmeni olan Lidya Krassa Arzumano- denizciler için önemli bir uğrak yeriydi. İspan-
va tarafından açıldı. Yetiştirdiği öğrencilerle ya’da Magripliler’in egemenliği sırasında ise
1931’de ilk gösterisini sunan Arzumanova, ada korsanlarca bir üs olarak kullanıldı (bak.
I941’de İstanbul Belediye Konservatuvarı’n- M a GRİ PLİ LER).
da bale dersleri vermeye başladı. Minorka dışındaki adalar yüzyıllarca İs-
Ülkemizde devlet desteğiyle bale öğrenimi panya’nın egemenliği altında kaldı. 18. yüzyıl
1948’de başladı. İngiliz Kraliyet Balesi’nin da uzun süre İngilizler’in egemen olduğu
kurucusu Dame Ninette de Valois’mn yöneti Minorka, 1802’de İspanyollar’ın eline geçti.
ciliğinde, İstanbul’da bir bale okulu açıldı. Bugün Balear Adaları’nm tümü, İspanya’ya
1950’de bu okul Ankara’ya taşındı ve Devlet bağlı özerk bir eyalettir. Nüfusu 675.400’dür
Konservatuvarı’na katıldı. Sahnelenen ilk ba (1986).
le oyunları Büyülü A ş k , Coppelia, Uyuyan
Güzel, Giselle ve Kuğu Gölü’dür. 1965-66 BALIK dendiğinde hemen herkesin aklına
yıllarında Dame Ninette de Valois’nın, beste tatlı suda ya da denizde yaşayan, gövdesi
ci Ferit Tüzün’ün Anadolu Süiti adlı müziğin pullarla kaplı, yüzgeçleri, solungaçları, dişler
den esinlenerek gerçekleştirdiği Çeşmebaşı le donanmış çeneleri ve bir omurgası olan su
Balesi, Nevit Kodallı’nın Sinfonietta adlı yapı hayvanları gelir. Bu tanım geniş anlamda
tından uyarladığı tek perdelik bale oyunu, bir doğrudur; örneğin palamut, hamsi, lüfer gibi
başka İngiliz koreograf Richard Glasstone’ yakından tanıdığımız balıklar bütün özellikle
un, Bülent Tarcan’ın müziği ile gerçekleştir riyle bu tanıma uyar. Oysa bazı balıklarda bu
diği Hançerli Hanım balesi, Türk motifleri özelliklerin hepsi bulunmayabilir. Sözgelimi
taşıyan ilk bale yapıtları olmaları bakımından taşemen denen balıkların çeneleri ve pulları
önemlidir. Koreograf Duygu Aykal (Çoğul; yoktur. Yılanbalıklarının yüzgeçleri yok de
Oluşum; Bulutlar Nereye Gider; İnsan... İn necek kadar belirsizdir. Akciğerli balıklarda
san; Biz, Siz, Onlar; İnsancık), Sait Sökmen, ise solungaçlar işlevini yitirmiştir. Ama iske
Güloya Gürelli Aruoba, Aysun Aslan (Çeşit- letin temel ekseni olan omurga hepsinde
lemeler ve Denge), Meriç Sümen ve Oytun bulunur. Demek ki daha dar anlamda balıklar
Turfanda (Yoz Döngü; Güzelleme; Hürrem “omurgalı su hayvanları” olarak tanımlana
Sultan) Türkiye’de balenin gelişimine katkıla bilir.
rı olan sanatçılardır. Balıkların ortak özelliklerine göre sınıflan
dırılması çok karmaşıktır. En yaygın sınıflan
BALEAR ADALARI, Akdeniz’in batısında, dırma sisteminde bugün yaşayan bütün balık
İspanya’nın 80-306 km açığında yer alan lar üç sınıfta toplanır: Taşemenleri ve sülük-
takımadalardır. Balear Adaları başlıca dört balıklarını içeren çenesiz balıklar ya da çene-
adadan oluşur: Mayorka, Minorka, İbiza ve sizler sınıfı (Agnatha); köpekbalıklarım, va
Formentera. İspanya’ya bağlı olan Balear toz ve folyaları içeren kıkırdaklı balıklar sınıfı
A dalan’mn merkezi Palma’dır. Mayorka (Chondrichthyes ya da Selachii) ve geri kalan
Adası’nda yer alan bu kent, 13. yüzyıldan bütün balıkları içeren kemikli balıklar sınıfı
kalma Gotik katedrali ile ünlüdür. (Osteichthyes).
Halkın çoğunluğu çiftçilikle geçinir. Meyve
(özellikle turunçgiller) ve sebze yetiştirmenin Değişik Balık Grupları
yanı sıra, domuz, koyun ve keçi beslenir. Yeryüzünün tatlı ve tuzlu sularında yaşayan
Balear halkı birçok ülkeye zeytin, şarap, 30 binden fazla balık türü saptanmıştır. Bun
badem ve tuz satar. Ayrıca dalyanlarda çeşitli ların büyüklükleri 1 cm ile 15 metre arasında
balıklar üretilir. Balear Adaları, ılıman ve değişir. Sıcak denizlerde yaşayan balina kö
kuru iklimi, doğal güzellikleri ve tarihsel pekbalığı (Rhincodon typus) 15 metreye ula
zenginlikleriyle her yıl binlerce turist çeker. şan uzunluğuyla bütün balıkların en irisidir.
Balear Adaları, sığınmaya elverişli limanla Filipinler’deki cüce kayabalığı (Pandaka pyg-
rıyla eskiçağlarda Fenikeliler, Yunanlılar, maea) ise 1 santimetreyi bulmayan uzunlu
Romalılar ve Batı Akdeniz’de ticaret yapan ğuyla en küçük balık türüdür.
306 BALIK
Çenesiz Balıklar. Dış görünümleriyle daha alan testerebalıklan, vücutlarındaki özei bir
çok yılanbalıklanna benzeyen bu balıklar organdan güçlü bir elektrik akımı üreterek
çene kemikleri olmadığı için çenesizler adıyla insanı çarpabilen uvuşturanbahklan (torpil-
ayrı bir sınıfta toplanmıştır. Bu sınıfın yaşa balıkları) ve bazı türlerde ucunda çapa gibi bir
yan üyelerini içeren en tanınmış takımı yuvar- Çıkıntı bulunan uzun burunlarıyla oldukça
lakağızlılar (Cyclostomata) olarak bilinir. Bu garip görünümlü balıklar olan kimeraiar da
balıkların vantuz gibi emici olan ağızlarında, bu sınıftandır. Ama çenesiz balıklardan daha
eğe dişi gibi çok sayıda küçük diş dizilidir. Bu gelişmiş ve daha karmaşık bir grup olan
sınıfta gruplandırılan 60 kadar türden çoğu kıkırdaklı balıkların sınıflandırılması pek ko
nun soyu tükenmiştir. Günümüze kadar ula lay olmadığından, bazı uzmanlar kimeraları
şabilmiş türlerin en tanınmışları ol?n taşemen ayrı bir sınıftan sayarlar.
ve sülükbalığı gibi örnekler ise “yaşayan Kemikli Balıklar. En gelişmiş balıklan içe
fosiller” olarak kabul edilir. ren en kalabalık sınıf budur. 20 binden çok
Kıkırdaklı Balıklar. İskeletleri kıkırdaktan türü saptanmış olan kemikli balıklar arasında
oluşan ve çenesiz balıklardan daha üst düzey uskumru, palamut, lüfer, hamsi, levrek, sa
de evrimleşmiş olan bu balıkların en tanınmış zan, çipura, alabalık, sombalığı, sudak, vılan-
üyeleri köpekbalıklarıdır. Bu nedenle bazı balığı ve morina gibi ticari değeri olan çok
uzmanlar bu sınıfı köpekbalıkları olarak ad tanınmış balıkların yanı sıra, soyu tükenmiş
landırır. Bu balıkların gövdelerini kaplayan ilkel balıkların son temsilcileri sayılan bazı
pullar insan dişiyle aynı maddeden, yani mine ilginç balıklar da yer alır. Örneğin latimerya
ve dentinden oluşmuştur. Balıkların çoğunda adıyla bilinen saçakyüzgeçli bir balık yalnız
bulunan solungaç kapaklan bu gruptaki balık bu grubun değil bütün balıkların en ilginç
larda bulunmaz. Uzunlukları 1,5 ile 15 metre örneklerinden biridir. Çünkü 1938’de Güney
arasında değişen köpekbalıklarının hepsi çok Afrika’daki balıkçıların ağına takılan bir lati
hızlı yüzücüdür. Bu grubun er? iri üyelerinden merya, o güne kadar yalnızca fosil örneklerin
biri olan büyük camgöz (Cetorhinus maxi- den tanınan ve çoktan soyunur, tükendiği
mus), solungaçlarının uçlarındaki taraksı olu sanıian ilke* koelakantiann 350 miiyon yıidır
şumlarla sudan süzdüğü planktonlarla besle hemen hiçbir değişikliğe uğramadan yaşamını
nir. İnsanlara da saldıran beyaz köpekbakğı- sürdürdüğünü açıkça kanıtlıyordu.
nm (Carcharodon carcharias) ise çok keskin Bugün yalnız Afrika, Güney Amerika ve
dişleri vardır. Avustralya’daki tatlı sularda bulunan akciğer
Vatozlar ve îolyalar genellikle sığ sularda, li balıklar da yaşayan birer fosii oıarak kabul
dipteki kumlara yatarak yaşadıklan için göv edilir. Solungaçsan büyük ölçüde işlevini yi
deleri alttan ve üstten basık, yassı bir biçim tirmiş olan bu ilkel balıklar, solungaçların
almıştır. Tabana doğru genişleyen göğüs yüz akciğerlere dönüşmesiyle balıklardan amfib
geçleri de bir kürek gibi suyu yararak yüzme yumlara geçişi simgeler.
lerini kolaylaştırır. Adlarını testere gibi sivri Gene Afrika'daki bazı akarsularda yaşayan
dişlerle donanmış çok uzun burunlarından bişirler de milyonlarca yıl önce yeryüzündeki
tatlı sularda çok bol bulunan bir grup ilkel
balığın günümüze kadar ulaşabilmiş son tem
Birinci sırt yüzgeci
(Sert ışınlı)
İkinci sırt yüzgeci
ışınlı)
silcileridir. Bişirlerin gövdeleri çok kalın pul
larla kaplıdır, sırt yüzgeçleri ise bir düzine
kadar küçük yüzgeçten oluşmuş gibi parça
lıdır.
Yaşayan fosillerin bir başka örneği de
havyan çek değerli olan mersinbalıkiandsr.
Kuy’ uk yüzgeci
Tıpkı bişirler gibi milyonlarca yıl önce yaşa
Göğüs yüzgeci
(Yumuşak ışın!;}
(Yumuşak ışınlı) mış ışmyüzgeçii balıklann çağımızdaki kalıntı
Anüs yüzgeci ları sayılan mersınbahklarmın iskeleti yer yer
Karın yüzgeci (2-3 sert ve birıtaç
(1 sert, 5 yumuşak ışınlı) yumuşak ışınlı) kıkırdaksı, çeneleri çok güçsüzdür.
BALIK 307
Uzmanların bir bölümü sözü edilen bu da yan yana yer alır. Karın yüzgeçleri genel
balıkların tümünü kemikli balıklar içinde likle göğüs yüzgeçlerinden biraz daha geride
sınıflandırırken, bir bölümü de latimeryalar dir. Sırt yüzgeçleri balığın sırtında, anüs
yüzgeçleri altında ve kuyruğa yakın olarak
ile akciğerli balıkları ayrı bir sınıfta, bişirler
ile mersinbalıklarını başka bir sınıfta toplaya yerleşmiştir. Balığın su içindeki hareketinde
rak yaşayan balık sınıflarının sayısını beşe en büyük görev kuyruk yüzgecine düşer; bazı
çıkarır. balıklar bu iş için göğüs yüzgeçlerini de
Bu maddede adı geçen balıkların çoğunu kullanırlar. Yüzgeçler, ışın denen sert ya da
ansiklopedide ayrı birer madde olarak bulabi yumuşak dikensi iskelet parçalarıyla destekle
lirsiniz. nir. Yakın akraba olan bazı balıkların birbi
rinden ayırt edilmesinde yüzgeç ışınlarının
Balıkların Yapısı sayısı önemli bir ipucudur.
Balıkların gövde yapısı karada yaşayan hay- Yüzgeçlerin büyüklüğü, biçimi ve kullanımı
vanlarınkinden çok farklıdır. Özellikle suyun türlere göre çok değişir. Göğüs yüzgeçlerinin
direncini yenerek yüzmeye uyarlanmış olan görevi genellikle balığın ileriye doğru hareke
bu hayvanların gövdesinde tek ve çift olmak tini yönlendirmektir. Ayrıca bazı balıkların
üzere iki çeşit yüzgeç bulunur. Göğüs ve karın göğüs yüzgeçlerindeki birkaç ışın iyice uzaya
yüzgeçleri çift, anüs, sırt ve kuyruk yüzgeçleri rak dokunaç işlevini üstlenir. Uçanbalıklann
tektir. Göğüs yüzgeçleri gövdenin iki yanında göğüs yüzgeçleri neredeyse kuyruk yüzgeçle
karşılıklı, karın yüzgeçleri ise gövdenin altın rine kadar uzanır. Ama bu balıklar göğüs
Kırmızı iskorpit
25-56 cm
Ringa
30-42 cm
Sardalye Uskum ru
20-36 cm 30-61 cm
Sombalığı; 50-120 cm. Atlas Okyanusu'nun kuzey kıyılarından Çamçak; 15-40 cm. Avrupa ve Batı Asya'nın göl ve akarsuları
Avrupa kıyılarına kadar.
yüzgeçlerini kanat gibi çırparak uçmazlar, olan solungaçlar, iskeletin özel bir parçası
suyun üstünde hızla kayarlar. Buna karşılık olan solungaç kemerleri ile bunlara bağlı
Güney Amerika’da yaşayan bazı balıklar gö solungaç ipliklerinden oluşur.
ğüs yüzgeçlerini kanat gibi çırpabilir. Tropik Balıkların yalnızca birkaç türü memelilerde
bölgelerde yaşayan tırmananbalıklar ise güçlü olduğu gibi havayla solunum yapar (bak.
göğüs yüzgeçlerini ayak gibi kullanarak ça S o l u n u m ) . Büyük bölümü ise solungaçlıdır ve
murlu kıyılarda dolaşır, hatta ağaçlara tır yaşaması için gerekli olan oksijeni sudan alır.
manır. Suda çözünmüş olan oksijen solungaçların
Karın yüzgeçleri genellikle balığın suyun ince duvarlarından kana geçer; kandaki kar
içinde dengede durmasını sağlar. Ama bazı bon dioksit de gene solungaçlar aracılığıyla
balıklarda bu yüzgeçier hayvanın dibe tutun suya atılır. Balık solunum yaparken suyu
masını sağlayan emici organlara dönüşmüş ağzına alır, sonra ağzını kapatıp yutağını
tür; bazılarının karın yüzgeçlerinde ise do daraltır ve bu basınçla itilen su solungaçlar
kunma organı işlevini gören uzun ışınlar dan dışarı atılır.
vardır. Karın yüzgeçlerinin konumu balıkla Balıkların dolaşım sistemleri oldukça geliş
rın türüne göre değişir. Bu yüzgeçler balığın miştir. Kalbin solungaçlara pompaladığı kan,
karnının ortasında, göğüs yüzgeçlerinin altın atardamarlar aracılığıyla buradan bütün vücu
da, hatta önünde olabilir. Bazı balıkların da dağılır. Dolaşımını tamamlayınca da top
karın yüzgeçleri çok küçüktür; yılanbalığı gibi lardamarlar aracılığıyla yeniden kalbe döner.
bazı türlerde ise karın yüzgeci bulunmaz. Balıklar soğukkanlı hayvanlardır; vücut sıcak
Sırt yüzgeci bazen balığın sırtı boyunca lıkları yaşadıkları suyun sıcaklığıyla hemen
kesintisiz biçimde uzanarak kuyruk yüzgeciy hemen aynı düzeyde olacak biçimde değişir.
le birleşir, bazen de birkaç parçadan oluşur. Bu yüzden, bulundukları su çok soğuduğunda
Dülgerbalığının iki parçalı sırt yüzgecinin ön hareketleri ağırlaşır ve pek az besinle yetinir
parçasındaki ışınlar diken gibi sert, kâğıtbah- ler. Suyun sıcaklığı alışkın oldukları derece
ğının flamaya benzeyen sırt yüzgecinin ışınlan nin iyice üzerine çıktığında ise pek çoğu
ise yumuşaktır. Vantuzbalığının sırt yüzgeci hastalanıp ölebilir.
de çok güçlü, emici bir organa dönüşmüştür. Hayvansal, bitkisel ya da aymm yapmaksızın
Bazı fenerbalıklarında sırt yüzgecinin birinci her iki tür besinle de beslenen balıklann
ışını çok uzundur; hayvan, avlayacağı küçük sindirim kanalı memelilerinkine oldukça ben
balıkların dikkatini çekmek için bu ışını bir zer. Ağızdan alman bu yiyecekler mideye
balık oltası gibi kullanır. ulaşıncaya kadar hiç sindirilmez. Genellikle
Balıkların gövde biçimleri de türlerin yaşa U biçiminde olan midenin salgıladığı sıvının
ma ve davranış biçimlerine uyarlandığından yardımıyla yarı yarıya sindirilen yiyecekler
büyük bir çeşitlilik gösterir. Örneğin hızlı buradan bağırsağa geçer. Pankreas ve karaci
yüzen balıklar ince ve uzun gövdeli, dipte ğerden salgılanan daha güçlü sindirim sıvıiarı-
yaşayanlar genellikle yassıdır.
Yarasabalığı; 30 cm.
Atlas Okyanusu'nun sıcak
ve ılıman kesimleri.
Denizatı; 15 cm.
Tropik ve ılıman denizler.
nin etkisiyle iyice sindirilen besinler kana Balıklann gözleri sualtında görmeye uyar
karışır ve enerji sağlamak üzere vücudun lanmıştır; ama türlerden çoğu gözlerini aynı
çeşitli dokularına dağılır. Besinlerin bir bölü anda iki ayrı nesneye odaklayamaz. Orta
mü yağa dönüşerek bağırsağın çevresinde ve Amerika’da yaşayan ilginç bir balığın gözleri
kaslarda depolanır. Sombalığı ve ringanın denizaltılardaki periskop gibi dışan fırlamış
yüksek besin değeri vücutlannda depolanmış ve gözlerden her biri üst yansıyla suyun
olan bu yağlardan kaynaklanır. dışını, alt yansıyla suyun altını görecek biçim
Balığın vücut boşluğundaki organlardan de ikiye bölünmüştür.
biri de böbreklerdir. Koyu kırmızı renkli ve Balıklann insanlar kadar iyi işittikleri kuş
genellikle ince uzun biçimli olan böbrekler kuluysa da, sudaki titreşimlere karşı son
omurganın iki yanında yer alır. Balıkların derece duyarlı oldukları bir gerçektir. Balık
üreme organları olan eşeybezleri (gonatlar), ların dışkulağı yoktur; işitme organı bütünüy
dişilerde yumurta üreten yumurtalıklar, er le derinin altındadır. Türlerin çoğunda yüzme
keklerde ise sperma üreten erbezleridir. kesesi sudaki bazı titreşimleri yakalayıp güç
lendirir ve önündeki üç küçük kemik aracılı
Öbür Organlar ğıyla kulağa iletir. Aynca balıklann kulağı
Birçok balıkta, böbreklerin hemen altında tıpkı insanlarda olduğu gibi aynı zamanda bir
yüzme kesesi denen bir organ bulunur. Gemi denge organıdır. Kulağın içinde duyarlı bir
lerdeki safrayla aynı işlevi gören bu denge dokuyla döşeli ve içi sıvıyla dolu üç kanal, bu
organı bazı balıklarda akciğer ya da ses organı kanallarda da otolit denen kulak taşları var
işlevini de yüklenebilir. İlkel balıkların bir dır. Kanal duvarlanndan sızan bir maddenin
bölümünde yüzme kesesi bağırsaklarla bağ katılaşmasıyla oluşan bu taşlar balık yaşlan
lantılıdır. Bir denge organı olarak, balığın dıkça büyüdüğü için, kulak taşlanna bakarak
çeşitli derinliklerdeki değişik basınçlara uyum balığın yaşı anlaşılabilir. Her kanalın sonun
sağlamasına yardımcı olur. Yüzme kesesinde daki şişkin bölümün iç duvarlan çok duyarlı
kan damarlarıyla beslenen küçük bölgeler bir dokuyla döşelidir. Balık yan yattığında
vardır. Kandaki çözünmüş gazlar bu damarla kulak taşları yuvarlanarak bu duyarlı dokuya
rın ince duvarlarından geçerek keseye dolar değer ve sinirler aracılığıyla beyne giden
ken, öbür bölgeler de kesedeki gazların kan uyanyla balık suda dik durmadığını anlar.
dolaşımına aktarılmasını sağlar. Böylece balık
yüzme kesesini gazla doldurarak suda batma Yanal Çizgi ve Dokunma Duyusu
dan durabilir ya da gazları kan dolaşımıyla Balıklara özgü başka bir duyu organı da yanal
dokularına göndererek ağırlaşıp derine inebi çizgidir. Daha üstün yapılı hayvanlarda bu
lir. Ama bu çok yavaş işleyen bir süreçtir. lunmayan bu organ, gövdenin iki yanında
Derin suda yakalanan ve hızla yüzeye çekilen baştan kuyruğa kadar uzanan ve uçlan birer
bir balık, yüzeye yaklaştıkça üzerindeki su gözenekle dışan açılan bir dizi küçük kanalın
basıncı hızla düşüp yüzme kesesindeki hava yanyana gelmesiyle oluşmuştur. Her kanalın
genleşeceği için şişebilir. Oysa balıklar kese dibindeki ayrı ayn sinir telleri birbirleriyle
deki havanın bir bölümünü kan dolaşımına birleşerek beyne kadar uzanır. Yapılan de
aktararak basınç değişikliklerine karşı kendi neyler, balıklardaki yanal çizgi sisteminin bir
lerini koruyabilirler. radar gibi çalıştığını göstermiştir. Balık sözge
Balıkların sinir sistemleri, kokulan, hatta limi bir kayanın yakınında yüzerken, sudaki
renkleri algılayıp ayırt edebilecek kadar geliş titreşimler kayaya çarparak geri döner ve ya
miştir. Burun deliklerinde içine su dolan nal çizgi kanallanna gelir. Böylece balık nere
küçük torbacıklar biçiminde özel duyu hücre de kaya bulunduğunu anlar ve hiçbir yere
leri bulunur. Balıklann koku duyuları çok çarpmaksızın kayalıkların arasında hızla yüze
güçlüdür ve birçoğu avını bu yolla izleyip bilir.
bulur. Sombalığı gibi türler ise bir yerden bir Balıklann dokunma duyusu da çok duyarlı-
yere göç ederken yollarını bulmak için koku dır. Sinirlerle bağlantılı olan küçücük birer to
duyularına güvenirler. murcuk biçimindeki bu duyu organlan gövde-
312 BALIK
BAZI &
İLGİNÇ C
BALIKLAR
Üstte: Gördek ya da ilikbalığı A vrupa 'nın tat» sularında yaşayan 9-10 Üstte: Dtskbalığı derisinden salgıladiği ‘
cm uzunluğunda küçük bir balıktır. Ürem e m evsim ind e dişi gördek yapışkan ve besleyici b ir sıvıyla yavrularını
yum urtalığından b ir boru uzatarak y um urtalarını bir m idye ya da "e m z irir". 15 cm uzunluğundaki bu balık
istiridyenin solungaç boşluğuna bırakır ve böylece yavrularına Am azon havzasındaki akarsularda yaşar.
güvenli bir gelişm e ortam ı sağlar.
uzarttılşria
Yeryüzünün tatlı ve tuzlu sularında, garip görünüm leri ya da değişik davranış özellikleriyle bildiğim iz
balıklara hiç benzemeyen pek çok tür yaşar. Bu görünüm ve davranış biçim leri, yaşanan çevreye
uyum sağlamanın olağan sonuçlarıdır. Örneğin yosunların arasında yaşayan türlerin gövdesinde
yapraksı uzantılar gelişirken, denizaltındaki karanlık mağaralarda yaşayan balıklar görm e duyularını
tüm üyle yitirm iş ve bu duyunun işlevini gövdeyi kaplayan tat organları üstlenm iştir.
BALIK 313
nin hemen her yanına dağılmış, özellikle ağız donuk renklerdedir. Gövdelerinde belirgin
çevresindeki bıyıksı uzantılarda yoğunlaşmış leke, benek ya da çizgiler bulunmaz.
tır. Balıkların tat alma duyusuna ilişkin bilgi Balıkların renk ve desenleri çoğu kez yaşa
ler çok kısıtlıdır. Bu hayvanların çoğu yiye nan ortama uyum sağlayarak hayvanın gizlen
ceklerini parçalamadan yutar; üstelik birço mesine de yardımcı olur. Örneğin bazı sudak
ğunda insanların en önemli tat alma organı ların derilerindeki çubuk gibi dikey çizgiler
olan dil bulunmaz. Buna karşılık, bazı türler balığın otlar arasında yüzerken görülmesini
de bütün gövde yüzeyine dağılmış, bazıların güçleştirir. Yosunlann arasında yaşayan deniz-
da daha çok ağız çevresinde toplanmış olan iğneleri de şerit gibi ince uzun gövdeleri ve
tat alma tomurcuklan vardır. renkleriyle yosunlara ayırt edilemeyecek ka
dar benzer. Ayrıca yassı ve yeşilimsi ya da
Pullar ve Renkler sarımsı gövdeleriyle deniz bitkilerinin yaprak
Hemen hemen bütün balıkların gövdesi pul larını andıran ve bu bitkiler arasında hiç göze
larla kaplıdır. Biçimi türden türe değişen bu batmadan dolaşan birçok balık vardır.
pullar köpekbalıklarında diş gibi sert ve çıkın Ü ste lik b a lık la r y a şad ık la rı o rta m a u y u m
tılı, sombalıklannda yassı ve yuvarlaktır. Ke sa ğ lam a k için re n k le rin i d e d e ğ iştire b ilirle r.
mikli balıkların yaşları pullarından anlaşılabi B u re n k değişim i a la b a lık ve b e n e k li p işide
lir. Mersinbalığı ve dikence gibi bazı balıklar ç o k yav aştır. A m a bazı tro p ik b a lık la r b ir a n
da pul yoktur; bunun yerine gövdeyi yer yer d a siy ah ta n b e y a za , sa rıd a n p a rla k k ırm ızıy a,
kemiksi levhalar örter. Denizatı ve deniziğne k ırm ız ıd an d o n u k yeşile ya d a k o y u k a h v e re n
si gibi bazı balıklarda ise gövdenin hemen her giye d ö n e c e k k a d a r h ızla re n k d eğ iştire b ilir.
yanı kemiksi bir zırhla kaplıdır. Bu tür balık K a lk a n b a lığ ı, pisibalığı ve dilbalığı gibi yassı-
lar çok yavaş hareket ederler, ama gövdeleri b a lık la rd a re n k d eğ işim in in yavaş o lm asın a
ni kaplayan zırh onları saldırgan balıklara k arşılık so n u ç o k a d a r b a şa rılıd ır ki b a lık la r
karşı korur. Bazı balıklarda da pul yerine di n e re d e y se g ö rü n m e z o lu r (bak. KORUYUCU
kenler vardır, örneğin kirpibalığı gövdesini R enklenm e).
havayla şişirdiği zaman üzerindeki dikenler Bazı balıklar da öldükten sonra renk değiş
dikleşir ve balığı düşmanlarından koruyan bir tirir; örneğin uskumrunun üzerindeki renk ve
silaha dönüşür. desenler hayvan öldükten birkaç saat sonra
Kemikli balıklarda pulların gövde üzerin çok daha belirgin ve canlı olarak ortaya çıkar.
deki dağılımı genellikle değişmez bir düzen Eski Romalılar canlı barbunya balıklarını
içindedir. Bu yüzden, çeşitli bölgelerdeki pul ziyafet sofralarına getirir ve balığın ölürken
ları sayarak balığın türü saptanabilir. Örneğin nasıl renkten renge girdiğini seyrederlerdi.
sombalığınm yanal çizgisi boyunca 120-125 ta
ne, ışınsız yağ yüzgecinden yanal çizgiye ka Balıklarda Göç ve Üreme Davranışları
dar olan eğimli bir çizgi üzerinde ise 10-13 Balıkların yeryüzündeki dağılımı çok ilginç ve
tane pul bulunur. Oysa yakın akrabası olan geniş kapsamlı bir konudur. Türlerden her bi
alabalığın yanal çizgisi üzerindeki pulların sa ri belirli bir bölgede yaşar; ama birçoğu bes
yısı 115-130, yağ yüzgeci ile yanal çizgi arasın lenmek ya da üremek için, yaşadıkları bölge
daki pulların sayısı da 13-16’dır. de bir yerden bir yere uzun yolculuklara çı
Balıklardan pek çoğu çarpıcı renk ve desen karlar. Bu yolculuklara amacına göre beslen
lerle bezenmiştir. Bazı belirgin desenler me ya da üreme göçü denir. Yılanbalıklan,
büyük olasılıkla aynı türden balıkların birbir sombalıkları ve göçmen alabalıklar yumurta
lerini tanımasına yardımcı olurken, bazı ba dökmek üzere göç eden balıkların başında ge
lıkların çok göz alıcı renkleri de hayvan suda lir. Öbür türlerin çoğu da yeni besin kaynak
hızla kaçarken düşmanlarını ürkütüp uzaklaş ları bulmak için göç yolculuğuna çıkar.
tırabilir. Buna karşılık güneş ışığının çok az Kemikli balıkların çoğu üreme mevsiminde
sızabildiği ya da hiç ulaşamadığı derin deniz bir araya toplanarak kalabalık sürüler oluştu
diplerinde yaşayan balıklar genellikle kahve rur. Dişiler yumurta dökerken erkek balıklar
rengi, kara ya da morumsu kara gibi koyu ve da spermalarını suya bırakarak yumurtaları
314 BALIKÇIL
rina, mezgit, berlam, sombalığı, uskumru, dayanır ve balığın özelliğine, yaşadığı suyun
istavrit, orkinos (tonbalığı), pisibalığı, kal- derinliğine göre değişik ağlar kullanılır. Deniz
kanbalığı, dilbalığı gibi balıklar ile pavurya, dibinin engebeli olmadığı yerlerde dip balık
ıstakoz, kerevit, karides gibi kabuklular ve ları genellikle dip trolüyle avlanır. Trol tekne
istiridye, midye, tarak gibi yumuşakçalar sinin denize bırakarak sürüklediği trol ağı
oluşturur. deniz dibini tarayarak yolunun üzerindeki
Pavurya ve ıstakoz, içine yem koyularak balıkları toplar. Külah biçiminde büyük bir
denize indirilen özel sepetlerle avlanır. Bu torbaya benzeyen trol ağının yaklaşık 30
sepetlerin ağzı, içeri giren hayvanın bir daha metre genişliğindeki ağzını açık tutmak için
dışarı çıkamayacağı biçimde yapılmıştır. İsti her iki yanına tahta levhalar yerleştirilir.
ridye ve midye gibi yumuşakçaların avında da “Kapı” denen bu tahta levhalar da çelik
genellikle motorlu teknelerle çekilerek deniz kablolarla trol teknesine bağlanır. Av sırasın
dibini tarayan taraklar kullanılır. da trol ağı 1,5-3 saat kadar dipte sürüklenir,
Tatlı su' balıkçılığı deniz balıkçılığı kadar sonra bir vinç yardımıyla çekilir ve içindeki
yaygın değildir. En geniş tatlı su av alanları balıklar tekneye boşaltıldıktan sonra yeniden
SSCB’de, Afrika'daki göllerde, Çin, Ja denize bırakılır. Yakalanan balıklar temizle
ponya, Endonezya, Hindistan, Bangladeş ve nip yıkandıktan sonra, bozulmamaları için
Malezya gibi ülkelerdeki küçük göl ve akarsu teknenin ambarında buzların arasına gömüle
larda bulunur. Soğuk hava depoları ve frigori rek saklanır. Bazı büyük ve gelişmiş trol
fik (soğutmalı) taşıtları olmayan tropik ülke teknelerinde balıklar temizlendikten sonra
lerde balıkların bozulmadan saklanması ve özel soğutma aygıtlarıyla dondurulur. 850 ton
uzak yerlere taşınması çok güçtür. Bu sorun, kadar balık taşıyabilen bu büyük tekneler
iç bölgelerdeki göletlerde yapılan balık üreti aylarca denizde kalıp avlanabilir.
miyle büyük ölçüde çözülebilmiştir. Bazı dip balıklarının yakalanmasında uygu
lanan başka bir yöntem de parakete'dir. Para
Ticari Balıkçılık Yöntemleri kete, üzerinde aralıklı olarak yerleştirilmiş
Deniz balıkları yaşadıkları suyun derinliğine 1.000’e yakın yemli iğne bulunan, birkaç
bağlı olarak iki gruba ayrılır. Su yüzeyine kilometre uzunluğunda kalın bir misinadır
yakın yaşayanlara yüzey balığı, deniz dibine (olta ipi). Deniz dibine bırakılan paraketenin
yakın ve dipte yaşayanlara dip balığı denir. yeri şamandıralarla belirlenir. Yakalanan ba
Örneğin ringa, sardalye, hamsi, orkinos ve lıkların alınması ve iğnelerin yeniden yemlen
uskumru yüzey balıklarıdır. Morina, mezgit, mesi için parakete 24 saatte bir denizden
berlam ve bütün yassıbalıklar da dip balıkları çekilir. Orkinos gibi bazı yüzey balıklarının
arasında yer alır. avlanmasında da şamandıralara bağlanan su-
Ticari balıkçılığın temeli ağla avlanmaya üstü paraketeleri kullanılır.
Anadolu Yayıncılık Arşivi Dip balıklarının yakalanmasında çok kulla
\ nılan avlanma araçlarından biri de çevirme
ağlaridır. Balığın yoğun olduğu bölge ağlarla
çevrilir, sonra balıklar ağın torba biçimindeki
bölümüne doğru sürülür.
Yüzey balıklarının avlanmasında en çok
gırgır ve orta su trolü denen iki yöntem
uygulanır.
Gırgır avında, yeri belirlenen balık sürüsü,
perde gibi dik duracak biçimde suya indirilen
gırgır ağıyla çevrilir. Daha sonra ağın alt
bölümündeki halatlar çekilerek ağzı bir torba
Avlanm aktan dönen balıkçılar dip ağlarını topluyor.
gibi büzülüp kapatılır. Bir vinç yardımıyla
A ğların,denize atarken kolayca açılması için özenle gırgır teknesine çekilen ağın içindeki balıklar
katlanıp toplanması gerekir. büyük kepçelerle ya da suyla pompalanarak
BALIKÇILIK 317
tekneye alınır. Orta su trolünde, dip trolün- yıllara kadar İstanbul’da Fenerbahçe ve Bey
dekinden daha büyük bir ağ balıkların bulun koz gibi pek çok yerde dalyanlar kurulurdu.
duğu derinliğe bırakılır ve bir ya da iki Karadeniz ile Akdeniz arasındaki göçü sıra
tekneyle çekilir. sında İstanbul Boğazı’ndan geçen balıkların
Deniz balıkçılığındaki en eski yöntemler azalmasından sonra dalyan balıkçılığı önemini
den biri de dalyan ân. İlkçağlardan beri yitirmiştir.
uygulanan bu yöntemde, kıyıya yakın yerler Palamut, lüfer, uskumru, istavrit gibi bazı
de ağla çevrili havuzlar oluşturulur. Yakın balıkların avlanmasında galsama ağı (düz ağ)
Dip trolü
(İçinin
için kesilmiştir).
Ticari balıkçılıkta kullanılan dört avlanma yöntem i. Dip trolcüleri ağlarıyla deniz dibini tararlar. Gırgır ağları,
orta su trolü ve galsama ağları ise su yüzeyine yakın dolaşan balıkların avlanmasında kullanılır.
318 BALIKÇILIK
kullanılır. Genellikle 1 km ya da daha uzun minde balık avını yasaklamak gibi önlemler
olan bu ağların delikleri (gözleri) küçüktür. de bugün birçok ülkede uygulamaya kon
Galsama ağları bir perde gibi asılı duracak muştur.
biçimde denize bırakılır. Bunun için ya demir Balıkçılığı geliştirme çabaları özellikle son
atılarak ağın bir ucu dibe tutturulur ya da yıllarda önem kazanmış ve uluslararası kurul
motorla çekilerek su yüzeyinde sürüklenir. lar oluşturularak belirli avlanma bölgelerinde
Ağa doğru hızla yüzen balıkların başı ağın uygulanmak üzere yönetmelikler hazırlanmış
deliklerinden geçer, ama solungaçları (eski tır. Birçok ülke de yem ve geniş çaplı önlem
terimiyle galsamaları) takıldığı için balık ken lerle kıyılarındaki balık stoklarını ve balıkçılık
dini geri çekemez. Balıkları almak için, tek sanayilerini koruma çabasındadır.
neye çekilen ağı silkelemek gerekir. Üç yanı denizlerle çevrili bir ülke olmasına
Orkinos, uskumru, lüfer gibi bazı balıklar karşılık Türkiye’de balıkçılık yeterince gelişe
suda parıldayan herhangi bir şeyi yem sana bilmiş değildir. Bunun nedenleri, gelişmiş
rak üstüne atlar. Bu tür balıkları avlamak için tekniklerle açık deniz balıkçılığına geçileme-
ucunda üçlü iğneler bulunan ve biçimi küçük mesi, aşırı ve bilinçsiz avlanma ile su kirliliği
bir balığı andıran parlak metal kaşık'lar kulla ne bağlanabilir. Avlanan balık miktarı yılda
nılır. 500 bin tonu biraz aşar; bunun yaklaşık 350
Dip balıklarının bulunduğu bölgeler sonar bin tonu hamsi, 100 bin tona yakını da
gibi yankı alıcı aygıtlarla belirlenir. Bu aygıt istavrittir. Balıkçılığın temelde iki tür balığa
lar, gönderdikleri sesin deniz dibine ya da bir dayanması öteki balıkların soylarının çok
balık sürüsüne çarparak yankılanması için azalmasından kaynaklanır. Örneğin yumurt
geçen süreyi ölçerek derinliği ve balıkların lamak üzere her yıl Marmara Denizi’ne gelen
yerini belirleyebilir. Bulanık olmayan sularda uskumru 1960’lardaki aşırı avlanma nedeniyle
yüzeye yakın geçen balık sürüleri uçaktan da Ege’den Marmara’ya geçmemeye başladığı
saptanabilir. için eskisine oranla çok az avlanabilmektedir.
Öte yandan dip trolüyle ve dinamit gibi
Dünyada ve Türkiye'de Ticari Balıkçılık patlayıcı maddelerle avlanma sonucunda dip
Ticari balıkçılıkta dünya çapındaki ilk geliş balıkları da önemli ölçüde azalmıştır. Ayrıca
meler 15. yüzyılın sonlarında başladı. Sonraki deniz, akarsu ve göllerdeki kirlenme de, İzmit
iki yüzyıl içinde Atlas Okyanusu’nun kuzey Körfezi’nde olduğu gibi balıkçılığı tehdit eden
kesiminde büyük bir balıkçılık sanayisi gelişti. en büyük sorunlardan biridir.
Böylece, yakalanan balıkları bir fabrika gibi Yakın yıllarda konuya devletçe önem veril
işleyen, çeşitli aygıtlarla donatılmış büyük mesi balıkçılığın gelişmesi yolunda önemli bir
balıkçı filoları kuruldu. adım olmuştur. Örneğin 1971’de Su Ürünleri
Bugün dünya balıkçılığını tehdit eden en Kanunu çıkarılmış, deniz ve tatlı su balıkları
önemli konulardan biri aşırı avlanmadır. He DİA TEK
nüz üreme çağına gelmemiş yavru balıkların
ya da yumurta dökmeye hazırlanan dişilerin
avlanması birçok balık türünün neredeyse
tükenmesine yol açmıştır. Bu tehlike özellikle
Kuzey Denizi’ndeki dip balıkları ve ringalar,
Atlas Okyanusu’ndaki berlamlar, Kuzey Buz
Denizi’ndeki morinalar için geçerlidir. Bu
sorunun çözümü için avlanma yöntemlerinin
ve mevsiminin yasalarla denetim altına alın
ması gerekir. Aşırı avlanmayı önleyici yön
temlerden biri ağ gözlerini yavru balıkların
geçebileceği büyüklükte yaparak yavru balık
lara büyüme olanağı sağlamaktır. Avlanacak İskenderun açıklarında, bir sandalın yedeğinde
balık miktarını kısıtlamak ve üreme mevsi çekilen yüzey ağıyla balık avı.
BALIKÇILIK 319
Aerofilms
İki Norveç balıkçı teknesi, gırgır ağıyla çok yüklü miktarda ringa avlamış olan üçüncü birteknenin ağları
toplamasına yardım ediyor.
için yumurtlama döneminde avlanma yasağı tüketilir. Çiroz, yumurta dökerek iyice zayıf
konmuş, ayrıca avlanacak balıkların boyut ve lamış olan uskumruya verilen bir addır; ama
miktarlarının sınırlandırılması gibi kısıtlama uskumru azaldıktan sonra aynı yöntemle ku
lar getirilmiştir. Balıkçılığın ve balıkçılık sa rutulan zargana ve istavrit gibi balıklara da
nayisinin gelişmesi için yürütülen çalışmalar çiroz denmeye başlanmıştır.
çerçevesinde baraj göllerinin ve öbür iç sula Başta hamsi olmak üzere birçok balık
rın balıklandırılması da önemli bir girişimdir. Şemsi Güner
Balıkların Değerlendirilmesi
Balıkçı tekneleri limana döndüğünde, yakala
nan balıklar ya açık artırmayla balıkhanelerde
satılır ya da önceden sipariş vermiş olan
kurumlara teslim edilir. Taze olarak tüketile
cek balıklar, buz doldurulmuş kasalara yerleş
tirilerek demiryolu ya da karayoluyla iç böl
gelere gönderilir. Dilimlendikten ya da fileto
çıkarıldıktan sonra dondurularak özel amba
lajlar içinde satışa sunulan balık miktarı her
geçen gün artmaktadır. Dünyanın birçok ül
kesinde özellikle sardalye, orkinos (tonbalı
ğı), hamsi ve sombalığı konserve olarak iş
lenir.
Bazı ülkelerde ringa, morina ve mezgit
tütsülenerek saklanır. Türkiye’de de torik
denen iri palamutlar iyice temizlenip tuzlana
rak lakerda yapılır. Uskumru ise tuzlanıp Tuzlandıktan sonra güneşte kuruması için ipe
güneşte kurutulduktan sonra çiroz halinde dizilm iş çirozlar.
320 BALIKÇILIK
Am atör Balıkçılık
Amatör balıkçılığın temeli, zıpkınla ve elle
avlanma gibi bir iki yöntem dışında tümüyle
olta balıkçılığına dayanır. Bugün en çok
kullanılan olta tipi, hem yemi daha uzağa
fırlatma olanağı sağlayan, hem de esnek
olduğu için balığın sert vuruşlarıyla kırılma
yan kamışlı oltalardır. Bambudan, ince çelik
borulardan ya da cam elyafından yapılan
kamışın ucu ince, sap bölümü daha kalındır.
Kamışın ucundan sapma kadar aralıklı olarak
tutturulmuş halkaların içinden geçen misina,
sap bölümündeki bir makaraya sarılır.
Tatlı Su Balıkçılığı. Makaralı oltalar bulun
madan önce, misina bir mantar ya da tahta
parçasmm üzerine elle sarılır, ama iri bir
balığı kıyıya çekerken balıkçı çok zorlanırdı.
Irmak kıyısında avlanan bir olta balıkçısı. Suya
Oysa makaralı oltayla avlanmak çok kolaydır. daldırılm ış livarın içindeki balıklargün bitim ine
Oltaya yakalanan balık karşı koyup direnme kadar canlı kalacaktır.
BALIKÇILIK 321
gibi yiyecekler ya da tüy parçası, yapay sinek ması gerekir. Oltanın ucuna bağırsak ya da
ve suda fırıldak gibi dönerek parıldayan kaşık naylondan yapılmış 2-3 metre uzunluğunda
gibi yapay yemler kullanılır. bir beden, bedenin ucundaki iğneye de tüy
Oltacılıkta ustalık, oltayı balığın yem aradı parçaları, kürk, ipek ve parlak tellerden
ğı yere atabilmek ya da indirebilmektir. Som- yapılmış yapay sinek bağlanır.
balığı ve alabalık dışında genellikle bütün tatlı Amatör Deniz Balıkçılığı. Günümüzde ama
su balıklarını avlamak için olta dibe bırakılır. tör deniz balıkçılığı, el oltasını bir rıhtımdan
Sombalığı, alabalık, gölgebalığı, tatlı su kefali sallandırarak yapılan balık avından çok farklı
ve kızılkanat avında sinek oltası çok kullanışlı dır. Deniz balıkçıları da tatlı suda kullanılan
dır. Yapay sineği bazen uzağa, bazen rüzgâra olta takımlarının hemen hemen aynısını kulla
karşı atabilmek için kamışın kamçı gibi esnek nırlar. Yalnız kamış ve misinalar genellikle
olması, ucunda da kalınca bir misina bulun çok daha sağlam, oltanın istenen derinliğe
322 BALIKÇILIK
inmesini sağlayan kurşunlar (iskandil) daha yaklaştırır. Yakalanan balık uzun kakıçlarla
ağır, iğneler de daha büyüktür. Yem olarak tekneye alınır ya da limana kadar teknenin
karides, midye ve solucan kullanarak dipte ya yedeğinde çekilir.
da dibe yakın derinliklerde yaşayan yassıba-
lıklar, mezgit ve morina avlanır. Uskumru ve Balık Üretimi
lüfer hareket halindeki tekneden kaşıkla ya İÖ 3000 yıllarında, tuzlu su doldurulmuş
da doğal yemle tutulur. havuzlarda kefal üreten Çinliler bugünkü
Deniz balıkçılığında çok kullanılan olta balık üretim tekniklerinin öncüsü sayılır. Eski
tiplerinden biri de köstekti olta'dn. Ucunda Romalılar da yaşadıkları villaların yakınına
bir iskandil olan bedenin üzerine, pirinç yaptırdıkları büyük havuz ve akvaryumlarda
telden yapılmış köstekler belirli aralıklarla sazan ve tatlı su kefali yetiştirirlerdi.
bağlanır. Bu kösteklere bağlanan kısa misina Ortaçağda yalnızca manastırlardaki özel
ların ucuna da çeşitli canlı yemler taşıyan havuzlarda sazan ve öbür balıkları üreten
iğneler takılır. Av sırasında olta olabildiğince papazların uyguladığı bu yöntem ortaçağın
gergin tutulur ve balık yeme atladığı anda sonlarında unutuldu ve ancak 19. yüzyılda
hafifçe silkelenerek balığın iğneyi yutması Fransız hükümetinin balık üretimini başlat
sağlanır. Sonra balığın iğneden kurtulmasına masıyla yeniden gündeme geldi.
fırsat vermeden hemen yukarı çekilir. Bazı Bugün birçok ülkede çeşitli sofra balıklarını
balıkçılar, balığın oltaya vurduğunu anlaya üretmek üzere kurulmuş çok büyük çapta
bilmek için kamışın ucuna küçük bir çıngırak balık üretim çiftlikleri vardır. Bazı havuzlarda
takarlar. da soyu azalan balık türleri üretilir ya da
Amatör deniz balıkçılarının çok kullandık akvaryum ve havuzlar için süs balıkları yetişti
ları çapari de bir tip köstekli oltadır. Yalnız rilir. Dünyada en çok üretilen balıkların
çaparide canlı yem yerine genellikle hindi, başında sazan, alabalık ve sombalığı gelir.
kaz ve tavuk tüyü gibi yapay yemler kullanılır. Tatlı su balıklarının üretiminde iki ayrı
Bir olta (makaraya ya da mantara sarılmış yöntem uygulanır. Örneğin sazan üretiminde,
misina), misinanın dolaşmasını engelleyen bir balıkların rahatça dolaşabileceği ve besinini
fırdöndü, fırdöndüden iskandile kadar uza sudaki doğal ortamdan sağlayabileceği büyük
nan ve gene misinadan yapılan bir beden ile göletlerde daha iyi sonuç alınır. Alabalık
en uçtaki iskandilden oluşan çaparide, bede üretiminde ise, genellikle dar ve uzun ya da
nin üzerine belirli aralıklarla kısa misina yuvarlak bir havuzdaki küçük bir alana çok
parçalarından köstekler bağlanıp her kösteğe
bir iğne takılır. İstavrit gibi küçük balıklar için Promotion Australia, Londra
maY ’-sfâOî
Michael Wood
sayıda balık doldurulur. Bu havuzlarda yetiş korumakta en etkili yöntemlerden biri olan
tirilen balıkları üreticinin yemle beslemesi ve balık üretimi bugün birçok ülkenin önemle
yeterli oksijen alabilmeleri için havuza sürekli üzerinde durduğu konulardan biridir.
su akıtması gerekir. Çünkü bu daracık alan
daki doğal besin ve oksijen balıklara yetme BALIKESİR. Büyük bölümü Marmara Bölge
yecektir. Alabalık ve sazanda dişilerin ürettiği si’nde yer alan Balıkesir ilinin toprakları
yumurtalar ile erkeklerin spermaları suya kuzeyde Marmara Denizi kıyılarına kadar
dökülmeden önce, balığı süt sağar gibi elle uzanır; güneyde Ege Bölgesi’nin bir bölümü
hafifçe ovarak alınır ve yapay dölleme uygu nü kaplar. Güneydoğudaki dağlık alan ile
lanır. güneybatıda özellikle yazın deniz ve güneşten
Havuzlardaki balık üretim çiftlikleri kadar yararlanmak isteyenlerin yeğledikleri Edre
yaygın olmamakla birlikte, tuzlu su balıkları mit Körfezi kıyıları Ege Bölgesi’nde kalır.
için denizlerde de üretim çiftlikleri kurulmuş Eskiçağlarda Ege ve Marmara kıyılarındaki
tur. Açık denize daldırılmış kafeslerde ya da kentleri birbirine bağlayan askeri ve ticari
setle çevrilerek koruma altına alınmış kıyı yollar Balıkesir’den geçerdi. Eskiden beri
sularında uygulanan bu yöntemde en ileri önemli bir zeytin üretim alanı olan Balıkesir,
ülke Japonya’dır. Türkiye’nin gelişmiş illerindendir.
İstiridye, midye ve pavurya gibi öbür deniz Balıkesir ilinin kuzeyinde, eskiden bir ada
hayvanları da koşulların uygun olduğu kıyı olan ve daha sonra bir kıstakla karaya bağla
sularında yetiştirilir. Doğal yolla üremiş lar nan Kapıdağ Yarımadası yer alır. Haritalar
valar ya da deniz üretim çiftliğinde yetiştiril daki görünümü çekice benzeyen yarımadanın
miş yavrular, kiremit ya da çini parçaları, boş batısında Erdek, doğusunda Bandırma kör
denizkabukları gibi uygun bir yüzeye yerleşti fezleri vardır. Kapıdağ Yarımadası’nın kuzey
rildiğinde yaşamını burada sürdürüp çoğalabi batı açıklarında Marmara, Avşa (Türkeli),
lir. Bazı Uzakdoğu ülkelerindeki deniz çiftlik Paşalimanı, Ekinlik adlarıyla anılan Marmara
lerinde büyük çapta teke ve karides üretilir. Adaları bulunur. İlin güneybatısına sokulan
Lezzetli ve değerli bir besin, özellikle zen Ege Denizi’nin oluşturduğu Edremit Kör-
gin bir protein kaynağı olan balıkların soyunu fezi’nin güneyinde ve Ayvalık kıyılarının he
324 BALIKESİR
Ayvalık'ta, Şeytan
Sofrası adı verilen
tepeye çam ormanları
arasından geçilerek
çıkılır ve benzersiz bir
görünüm le karşılaşılır.
İl alanının yaklaşık yarısı gür bir orman Kurtuluş Savaşı yıllarında önemli olayların
örtüsüyle kaplıdır. Ege kıyılarında 500 metre yaşandığı Balıkesir güç günler geçirdi. 1919’da
yüksekliğe kadar makilerle zeytinlikler iç içe toplanan Balıkesir Kongresi’nde Yunan işgaline
görülür. Bazı yerlerde bunların arasında kızıl- karşı direniş kararı alındı. 28 Mayıs 1919
çamlara da rastlanır. Daha yükseklerde kızıl- gecesi Ayvalık’ta karaya çıkan Yunan asker
çamlar ile karaçamlar geniş yer tutar. Alaçam leri şiddetli bir direnişle karşılandı. Yunanlı
Dağları karaçamlarla kaplı olmakla birlikte lar 1920 ortalarında, Ayvalık sırtlarında oluş
burada kızılçamlar da küçük topluluklar oluş turulan cepheyi yararak bölgenin içlerine
turur. İlin alçak alanlarındaki akarsu boyla doğru ilerlediler. Aynı döneme rastlayan
rında çınar ve söğütlere rastlanır. İlde soyu ve İstanbul hükümetinin kışkırtmasıyla çı
tükenmekte olan karacalar için Dursunbey kan birinci ve ikinci Anzavur ayak
Karaca Üretme İstasyonu kurulmuştur. lanmalarında (bak. A n z a v u r A y a k l a n m a s i )
yöre acılı günler yaşadı. 22 Haziran 1920’de
Tarih başlayan toplu Yunan saldırısı sonunda 30
Balıkesir yöresine ilk yerleşenlerin İÖ Haziran’da Balıkesir işgal edildi. Yunan işgali
2000’lerde Trakya’dan gelen Bitinler olduğu sırasında oluşturulan çeteler direnişi sürdür
bilinmektedir. O dönemde Misya adıyla bili dü. Ayrıca dağlık bölgelerde efeler de direni
nen yöre daha sonra Lidya, Pers, Bitinya, şe etkin bir biçimde katıldı. Direnişçiler
Bergama, Roma ve Bizans egemenliklerine zaman zaman düşman karakol ve kışlalarını
girdi. Misya’nın en önemli kentleri Erdek basarak bir baskı oluşturdular. 26 Ağustos’ta
yakınlarındaki Kyzikos, Artemea (Gönen), Büyük Taarruz karşısında hızla gerilemeye
Hadrianotherai (Balıkesir), Edremit yakınla başlayan Yunan birlikleri 6 Eylül 1922’de
rındaki Adramytteion Antandros (Altınoluk) Balıkesir’i de terk etmek zorunda kaldılar.
ve Marmara Adası’ndaki Prokonnesos’tur.
Malazgirt Savaşı’ndan sonra bir süre Selçuk Ekonomi
luların eline geçen yöre gene Bizans’a bağ İstanbul, İzmir ve Bursa gibi çevre illere
landı. Karesioğulları 14. yüzyıl başlarında karayolu, demiryolu ve denizyoluyla bağla
burada bir beylik kurdu. Balıkesir 14. yüzyı nan Balıkesir ekonomik bakımdan Türkiye’
lın ikinci yarısında Osmanlı topraklarına ka nin gelişmiş illerindendir. İlin ekonomik ya
tıldı ve 16. yüzyılda çıkan Celali Ayaklanma- şamı tarım, sanayi, ticaret, madencilik ve
ları’ndan zarar gördü. turizm alanlarında yoğunlaşmıştır. Değişik
326 BALIKESİR
Bursa üzerinden gelip İstanbul’u İzmir’e Balıkesir yöresinde Rumlar’la Türkler büyük
bağlayan önemli karayolu Balıkesir’den ge bir uyum içinde birlikte yaşamış; Rumlar
çer. İstanbul’u İzmir’e bağlayan bir başka yol, daha çok el sanatlarıyla, Türkler ise çifçilikle
Bandırma aktarmalı deniz ve demiryoludur. uğraşmışlardır. Lozan Barış Antlaşmasından
İstanbul-Bandırma arası denizyolu, Bandır- sonra Rumlar bu yöreden ayrılmıştır.
ma-İzmir arası demiryolu olmak üzere İstan-
bul-İzmir arasında gidiş-dönüş ulaşım sağla İl Merkezi: Balıkesir
nır. Kütahya’dan gelen demiryolu hattı Ba Balıkesir kenti, ilin orta kesiminde ve adını
lıkesir’de Bandırma-İzmir demiryolu hattıyla verdiği ovanın batısında kurulmuştur. Roma
birleşir. İmparatoru Hadrianus’un adı verilerek Had-
rianotherai olarak adlandırılan kentte Hadria-
Toplum ve Kültür nus, Yunanca “eski kale” anlamına gelen
Tarihöncesi çağlardan beri önemli bir yerle Paleocastra adlı bir şato yaptırdı. Balıkesir
şim merkezi olan Balıkesir yöresinde geçmiş adının buradan kaynaklandığı söylenir. Bazı
dönemlerden günümüze kadar ayakta kalabil kaynaklara göre Selçuklular’ın kente Balak
miş birçok yapı bulunur. İlin Marmara Bölge Hisar ya da Balık Hisar dedikleri bilinmekte
si kesiminde en eski kentlerden biri olan dir. Başka bir söylentiye göre ise kente, “balı
Kyzikos, Yunan ve Roma dönemlerinde en çok” anlamında Balıkesir denmiştir.
önemli sanat merkezlerinden biriydi. Er- 19. yüzyıl sonlarında Balıkesir’in nüfusu
dek’in 12 km doğusunda bulunan bu eski Ayvalık’tan az, Bandırma ile de hemen he
kentten günümüze tiyatro ve tapınak kalıntı men aynıydı. Cumhuriyet sonrasında, kolor
ları kalmıştır. du merkezi olması Balıkesir’e hareketlilik
Edremit Körfezi’nin kuzeyindeki İda Da- getirmiş, kentleşmesinde önemli bir etken
ğı’nın (Kaz Dağı) mitolojide önemli bir yeri olmuştur. Ayrıca Marmara ve Ege bölgelerini
vardır. Paris İda’da büyüyüp evlenmiş, Truva bağlayan kara ve demiryolları üzerinde bir
Savaşı’nı tanrılar bu dağın doruğundan izle durak noktası olması kentin gelişmesine yol
mişlerdir. Söylenceye göre dünyanın ilk gü açan bir başka etkendir.
zellik yarışması da bu dağda gerçekleştirilmiş Kentte Uludağ Üniversitesi’ne bağlı Balı
tir. Bir düğün şölenine çağrılmayışına çok kesir Mühendislik Fakültesi ile Necatibey Eği
kızan kavga çıkarma tanrısı Eris bir altın tim Fakültesi bulunur. Balıkesir Turizm İşlet
elmanın üzerine “En güzele” yazarak şölen meciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu ile Balıke-
sofrasına atar. Elmayı Zeus’un karısı H era’
Anadolu Yayıncılık Arşivi
nın kapmasına Athena ve Afrodit karşı çı
karlar. Bunun üzerine Zeus en güzel kadını
seçmek için Paris’i görevlendirir. Paris üç
güzel tanrıça arasında seçim yapmakta zorluk
1
çeker. Üstelik hepsi de tek tek vaatte bulu s-
nurlar.
Hera, “Beni seçersen Asya ve Avrupa
Krallığı senin olur”; Athena, “Beni seçersen
savaşta dünyanın en başarılı yiğidi olursun,
insanüstü bir akıl bağışlarım sana”; Afrodit
ise “Benden sana en güzel kadının sevgisi”
der. Paris Afrodit’i seçerek dünyanın ilk
güzellik yarışmasını sonuçlandırır.
Yörenin kültürel yapısının oluşumunda ön
celeri Bizans’ın siyasal ve dinsel açıdan etkisi
olmuştur. Bugünkü kültürel yapıyı ise 14.
Bandırma limanı, İstanbul-İzmir arasındaki ulaşımda
yüzyılda bu yöreye egemen olan Türkler olduğu kadar bir ihracat ve ithalat limanı olarak da
biçimlendirmişlerdir. Ama yüzyıllar boyunca önem taşır.
328 BALİ
sir Meslek Yüksek Okulu, Balıkesir Mühen temelde Hindu dinine dayanır ama, atalara ve
dislik Fakültesi’ne bağlıdır. Tarihsel yapılar doğaya tapınma gibi eski dinlerden ve Buda-
açısından zengin olan kentte Yıldırım Bayezid cılık'tan geçen bazı öğeleri de içerir. Bali’de
tarafından yaptırılan Yıldırım Camisi (Eski din, yaşamın her yönüne damgasını vurur.
Cami) ve Külliyesi en eski Osmanlı yapıları Ergenlik çağına giren gençler için uygulanan
dır. Daha çok sanayi sergisi niteliğinde olan acı verici diş doldurma törenleri, yeniden
Balıkesir Sergisi 1-20 Ağustos tarihleri arasındoğabilmeleri için ölülerin ruhlarını bedenle
da açılır. Her yıl 30 Ağustos-3 Eylül arasında rinden ayırmak amacıyla düzenlenen ölü
sanat ve folklor gösterilerinin, yarışmalarının yakma törenleri gibi bir çok dinsel tören
yapıldığı Balıkesir Festivali düzenlenir. yapılır.
Kentin nüfusu 149.989'dur (1985). Balililer'in yaşadığı köylerin çoğunda, bir
ya da birkaç tapınak, ayrıca bir de gamelan
BALİ, Cava’nın 1,6 km doğusunda, Endo adı verilen vurmalı çalgılar orkestrası vardır.
nezya'ya bağlı güzel bir adadır. Yüzölçümü Gong ve ksilofonun yer aldığı bu orkestralar
5.561 knr olan adanın nüfusu 2.709.200'dür dinsel törenlerde ve Hindu mitolojisinin can-
(1986). Kuzeyi dağlık ve volkaniktir. En landırıldığı danslı oyunlarda çalarlar.
yüksek dağı 3.142 metreye ulaşan Mount Balililer dört kasta ayrılır. Nüfusun yüzde
Agung'dur. Adanın iklimi sıcak ve nemlidir; 93'ü Sudralar ya da köylülerdir. Üst kastları
yağışlar en çok aralık ve nisan ayları arasına ise tüccar ve askerlerden gelen Vaişyalar, eski
rastlar. Dağlardaki ormanlarda geyikler ya yöneticilerin soyundan gelen Kshatriyalar ve
şar. Bir zamanlar burada yaşayan Bali kapla içlerinden rahiplerin seçildiği Brahmanlar
nının soyunun günümüzde tükenmiş olduğu oluşturur.
sanılıyor.
Nüfusun yoğun olduğu güney ovalarında, BALINA adıyla bilinen deniz hayvanlan iri
başlıca besin maddesi olan pirincin yanı sıra, likleri ve bazı şaşırtıcı özellikleriyle yeryüzü
hindistancevizi, kahve, şekerkamışı ve tütün nün en ilginç hayvanlarındandır. Bugüne ka
yetiştirilir. El sanatları çok gelişkindir; ama dar yaşamış en büyük hayvan mavi balinadır.
sanayi kuruluşları yoktur. Turizm, Bali’nin en Milyonlarca yıl önce soyu tükenen dinozor
büyük kenti olan başkent Denpasar yakının adlı dev sürüngenler bile irilikte mavi balinay
daki kıyı bölgelerinde hızla gelişmektedir. la yanşamaz. Bu balinaların 30 metreden
Bali-Hindu dini olarak bilinen yerel din, daha uzun ve 130 ton ağırlığındaki örnekleri-
Ara Güler
Balililer ilginç
danslarıyla ünlüdür.
BALİNA 329
deki bir ya da iki delikten dışarı püskürtür. tir. Kambur balinanın ses aralığı çok daha
Atılan hava oldukça uzaktan işitilebilen gü geniştir.
rültülü bir ses çıkarır ve hayvanın başının
üzerinde bir fıskiye gibi yükselirken su buha Çubuklu Balinalar
rıyla yüklendiği için duman gibi gözükür. Her Takımın en iri üyesi olan mavi balina (Balae-
balina türünün hava püskürtüsü değişiktir ve noptera musculus) çubuklu balinalar grubun-
türlerin saptanmasına yardımcı olur. Balina dandır ve aşırı avlanma nedeniyle sayıları
birkaç kez hava püskürttükten sonra kanına iyice azalmıştır. Uzunlukları 18 metreyi bulan
oksijen yüklemek için temiz havayı içine Grönland balinası (Balaena mysticetus) ile
çekerek yeniden dalar. Suyun altındayken buzul balinası (Balaena glaciaiis) da bu gru
burun deliklerindeki küçük kapaklar kapanır, bun iri üyeleri arasında yer alır. Bir zamanlar
böylece hava geçitleri ile ağzın bağlantısı Kuzey Kutbu’nda çok bol bulunan Grönland
kesilir. Kaşalot ya da ispermeçet balinası balinası, çok değerli olan balinaçubukları
1.000 metreden daha derine dalabilir. nedeniyle ölçüsüzce avlandığı için bugün tü
Balinaların kuyruğu uçak kanatçıklarına kenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Büyük
benzeyen ve suda yatay duran iki geniş Okyanus’un kuzeyinde yaşayan boz balinala
parçadan oluşur. Bu yüzden balinalar kuyruk
larını balıklar gibi sağa sola değil, aşağı yukarı Beluga ya da beyaz balina (5,5 metre)
ZEFA
Atlas Okyanusu’nun kuzeyindeki Faeroe Adaları'nda
(Faeröerne) yaşayanlar en çok kara balina avlarlar.
Ayrıca bir zamanlar korselerde, gömlek yaka Alpleri adını alır. Yugoslavya ve Arnavutluk
larında ve şemsiye teli yapımında da kulla kıyılarında dağlar kireçtaşmdan oluşur. Bura
nılan balinaçubukları, plastik maddelerin da çıplak kayalık tepeler arasında derin dar
bulunmasından sonra eski önemini yitir boğazlar, yeraltı ırmakları ve mağaralar var
miştir. dır. Bu kıyı boyunca çok sayıda güzel ada ve
Kaşalotun bağırsaklarında oluşan ve bazen köy yer alır.
büyük parçalar halinde denizin üzerinde yü Kıyıya paralel olarak uzanan ana dağ sırası
zen amber, parfüm ve öbür kozmetik ürünle nın doğusunda, dağlar alçalarak yer yer çorak
rin yapımında kullanılan çok değerli bir mad tepelere dönüşür; bunların yamaçlarında or
dedir. manlar ve verimli vadiler vardır.
Japonlar balina etini severek yerler, ama Almanya'dan doğup Balkanlar’ı geçerek
öbür ülkelerde bu etten daha çok kedi ve Karadeniz e dökülen Tuna, ulaşıma elverişli
köpek maması üretilir. Ayrıca balinaların ırmakların en önemlisidir. Yugoslavya’daki
derisinden ayakkabı, kemer ve çanta, kıkır Morava,- Sava ve Tisa ırmakları, Tuna’ya
daklarından tutkal yapılır, kemikleri de öğü karışan birçok önemli ırmaktan üçüdür. Ro
tülerek hayvan yemlerine katılır. manya'daki Jiu ve Oltu ile Bulgaristan’daki
İskur, Tuna'nın öbür önemli kollarıdır (bak.
BALKANLAR. Avrupa’nın güneydoğu köşe T u n a I r m a Gi ).
sini oluşturan yarımadaya Balkanlar, burada Yugoslavya’da, Balkan Yarımadası’nm or
ki devletlere de Balkan devletleri denir. tasında uzanan iki büyük vadi vardır. Bunlar
Bunlar Yugoslavya, Arnavutluk, Yunanistan, kuzeye doğru akan Morava Irmağı'nın ve
Romanya ve Bulgaristan’dır. Türkiye’nin Av güneye doğru akan Vardar Irmağı’nın vadile
rupa’daki toprakları da Balkanlar’dadır. Bu ridir. Dağları aşan ve alçak bir geçitle birbiri
nedenle Türkiye de bir Balkan ülkesidir. ne bağlı olan bu iki vadi kuzeyden güneye
Yarımadanın batısında Adriya Denizi ve Yu inen doğal bir anayol oluşturur.
nan Denizi, güneyinde Akdeniz ve Ege Deni
zi, batısında Karadeniz yer alır. Ekonomi
Balkan Yarımadası topraklarının büyük Balkan ülkelerinde birçok değerli maden
bölümü çorak ve dağlıktır. Bütün batı kıyısı vardır. Yugoslavya çok miktarda bakır,
boyunca uzanan sıradağlar, kuzeyde Dinar krom, kurşun, çinko ve boksit üretir. Zengin
demir ve kömür yatakları da vardır. Bulgaris
^ 1-------------- tan’da da çeşitli madenler bulunur. Bulgaris
■. ____ SSCB
tan’ın en önemli madencilik bölgesi Sofya
-A' / yakınlarındaki Pernik kömür madenleri yöre-
A V U ST U R Y A f /
sindedir. Çok sayıda petrol kuyusu olan
“^ , ^ M A C A R İS T A N f
i ' ' ”' ROMANYA Romanya, İngiltere ve SSCB’deıı sonra Avru
_ * V pa'nın en çok petrol üreten ülkesidir. Yugos
lavya ve Arnavutluk'ta da petrol kaynakları
YUGOSLAVYA
BU LGARI STANkARAD ENİZ değerlendirilmeye başlanmıştır.
ADRİYA Balkan ülkelerinde hafif sanayi kuruluşları
DENİZİ
vardır. Tarım ürünlerini işleyen fabrikalar bu
İTALYA sanayinin en önemli bölümünü oluşturur.
ARNAVUTLUK
Temel ekonomik etkinlik tarımdır; yarımada
TÜRKİYE nın kuzey ve orta bölgelerinde tahıl ve sebze
YUNAN ^?YU N^JİSTAN § üretilir, hayvancılık yapılır. Balkanlaı’da tü
DENİZİ *
tün de yetiştirilir.
G irit
Tarih
AKDENİZ Avrupa'nın başka hiçbir bölgesi Balkan Ya
rımadası kadar saldırıya uğramamıştır. Yüz
334 BALKANLAR
Siyasal ve ekonomik sorunlar nedeniyle 1989 Enver Hoca’nın 11 Aralık 1985’te ölümü üze
Arjantin’in yakın tarihindeki en çalkantılı rine, yönetimdeki Arnavutluk Emek Partisi’
yıllardan biri oldu. Raûl Alfonsın’in partisi nin (AEP) genel sekreterliğine ve devlet baş
Radikal Yurttaşlık Birliği mayıstaki seçimleri kanlığına Ramiz Alia getirilmişti. İzleyen yıl
yitirdi. Peronist eğilimli Ulusal Adaletçi Ha- larda Alia ülkedeki konumunu güçlendirdi.
reket’in adayı Carlos Saül Menem oyların 1989’da Doğu Avrupa’daki komünist yöne
yüzde 47’sini alarak başkan seçildi. Menem timlerin art arda çökmesiyle Arnavutluk’ta da
hazırlattığı yeni ekonomik planı, iş çevreleri siyasal yaşam hareketlendi. Ekonomik güç
nin ve sendikaların da desteğini alarak hemen lüklerin de etkisiyle, aydınların ve gençlerin
uygulamaya koydu. Falkland Adaları yüzün başını çektiği muhalefet hareketi güçlendi.
den İngiltere ile bozulan ilişkileri düzeltti; ti 1990 yılı ortasında Arnavutluk savaş sonrası
cari ilişkileri canlandırdı. Bu olumlu gelişme dönemin ilk kitlesel yönetim karşıtı gösterile
ler Menem'e Uluslararası Para Fonu (IMF) rine tanık oldu. Batılı ülkelerin büyükelçilik
ile yeni bir kredi anlaşması yapma olanağı lerine sığınan binlerce göstericiye gemiyle
sağladı. İtalya’ya gitmek üzere Arnavutluk’tan ayrıl
Başkan Menem, 1990 sonunda, halk arasın ma izni verildi.
da tepkiyle karşılanacağını bile bile, askeri Halkın hoşnutsuzluğu karşısında Alia bazı
yönetim dönemindeki insan hakları ihlalleriy reformlar yapmak ve parti yönetimindeki
le ilgili olarak suçlanan askerlerin çoğunu sertlik yanlılarını görevden almak zorunda
kapsayan bir genel af çıkarttı. Böylece ordu kaldı. Din ve inanç özgürlüğü tanındı. Yaban
daki huzursuzluğu gidererek ordu üzerindeki cı sermaye yatırımlarına izin verildi. Arnavut
etkisini güçlendirdi. luk dışa açılmaya başladı; Avrupa Güvenlik
Yeni yönetimin başlangıçtaki başarılarına ve İşbirliği Konferansı’na (AGİK) üye oldu.
ı
karşın, 1989 sonunda ekonomik sorunlar ye
niden büyüdü. Artan hayat pahalılığı ancak
1990 ortalarına doğru denetim altına alınabil
di. Ekonominin iyileşmesi Peronistler’e puan
kazandırdı. Başkan Menem de popülerliğini
korudu. Serbest piyasaya dayalı liberal politi
kalar izleyen Menem, özelleştirmelere ağırlık
vererek devletin ekonomideki payını küçült
tü. Bu yüzden sendikaları, memurları ve bazı
iş çevrelerini karşısına aldıysa da, hükümet
devletin yapısında reform yapma kararından
geri adım atmadı. Ekim 1991’de birçok alan
da devlet denetimini kaldıran geniş kapsamlı
bir kararname yürürlüğe kondu. Böylece ülke
içinde mal arzına ilişkin tüm kısıtlamalar kal
dırılırken, dış ticaret de büyük ölçüde serbest
leştirildi.
2.2 ARTVİN
Aralık 1990’da başlayan demokratikleşme A S İM O V , Isaac. Rus asıllı ABD’li bilim ada
1991’de de sürdü. Şubat ayında çok partili se mı ve bilimkurgu yazarı Isaac Asimov 6 Nisan
çimlerin yapılması karan alındı. Kararın he 1992’de, ABD ’nin New York kentinde öldü.
men ardından ülkenin ilk yasal muhalefet par Asimov’un ünlü bilimkurgu dizisinin devamı
tisi olan Demokratik Parti (DP) kuruldu. niteliğindeki Vakıf ve Dünya (Foundation and
Martta yapılan seçimlerde AEP başlıca rakibi Earth) 1988’de yayımlanmıştı. Dizinin son ki
olan D P’yi açık yenilgiye uğrattı. Ama, se tabı Forvvard the Foundation'm da (“Vakfı
çimlerin ardından gelen genel grev yalnızca Geliştir”) 1992’de yayımlanması bekleniyor
komünistlerden oluşan hükümetin çekilmesi du. Nemesis (1989; “İntikam Tanrıçası”) ve
ne yol açtı. Ardından. Ulusal Esenlik Hükü Asimov Laughs Again (1992; “Asimov Yeni
meti adıyla yeni bir hükümet kuruldu. AEP den Gülüyor”), yazarın ölmeden önce ya
Stalinist yönetim dönemini yeniden değerlen yımlanan son kitapları oldu.
direrek mahkûm etti. Enver Hoca ile Ramiz
Alia eleştirildi ve partinin adı Arnavutluk ASKERLİK. Soğuk Savaş’ın sona ermesi,
Sosyalist Partisi (ASP) olarak değiştirildi. NATO’nun işlevinin değişmesi ve savaş tek
Ekonomik çöküntü, yiyecek kıtlığı ve bit nolojisinin modernleşmesi gibi gelişmeler
meyen karışıklıklar yüzünden göç dalgası de Türk ordusunda da bir reformu gündeme ge
vam etti. Mart 1992’de yapılan seçimleri bü tirdi. Asker sayısının azaltılması, teknolojik
yük bir farkla DP kazandı ve ASP muhalefete donanımın modernleşmesi, profesyonel as
düştü. Temmuz 1992’de yapılan yerel seçim kerlik sisteminin getirilmesi gibi yenilikler
lerde ise yeniden ASP öne geçti. tartışılmaya başladı. Bu çerçevede yapılan ilk
değişiklik askerlik sürelerinin kısaltılması ol
ARTVİN du. Buna göre, erlerin askerlik süresi 18 ay
YÜZÖLÇÜMÜ: 7.436 km2.
dan 15 aya, yedeksubayların askerlik süresi
NÜFUSU (1990): 212.833. de 16 aydan 12 aya indirildi. Haziran 1992’de
İL MERKEZİ: Artvin. çıkarılan 3802 sayılı yasayla da, 28 yaşından
il ÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (33.183), gün almış yurtiçindeki yükümlüler de bedelli
Ardanuç (17.782), Arhavi (18.351), Borçka (30.329),
Hopa (30.862), M urgul (11.951), Şavşat (33.315), askerlik kapsamına alındı. Ayrıca, silahlı kuv
Yusufeli (37.060). vetlerin gereksinmesinden fazla olan yüküm
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Artvin
(20.306), Hopa (11.507), Arhavi (10.048).
lülere, temel askerlik eğitiminden sonra, as
BAŞLICA YÜKSELTİLER: Kaçkar Dağı (3.932 m), Karçal kerlik hizmetini bedel ödeyerek ya da istekte
Dağı (3.428 m), Ziyarettepe (3.200 m). bulunan kamu kurum ve kuruluşlarında çalı
SICAKLIK: A rtvin kentinde en düşük -16,1°C
(14.1.1950), en yüksek 43°C (18.8.1961), ortalama şarak tamamlama olanağı tanındı.
12,3°C.
YAĞIŞ MİKTARI: A rtvin kentinde yıllık ortalam a 661 ASYA. Değişen dünya düzeni 1980’lerin son
mm.
larında Asya kıtasında da önemli değişiklikle
re yol açtı. Her şeyden önce, SSCB’nin parça
lanması sonucunda yeni bağımsız ülkeler or
taya çıktı. Bunlar Kafkasya’daki Azerbaycan,
Ermenistan ve Gürcistan ile Orta Asya’daki
Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikis
tan ve Türkmenistan cumhuriyetleridir. Ayrı
ca, Rusya’nın topraklarının büyük bölümü de
Asya’da bulunmaktadır. Bu yeni ülkelerde
uzun yıllardan beri baskı altında tutulan ulu
sal özlemler bağımsızlıkla birlikte su yüzüne
çıktı. Çoğu etnik kökenli olan sorunlar yüzün
den, bu cumhuriyetlerde iç çatışmalar, bazıla
rının arasında da silahlı çarpışmalar sürü
yordu.
ASYA 2.3
____
Asya üikeieri arasındaki gergin ilişkiler son kaniı bir biçimde bastırıldı. Ölü sayısının bin
yıllarda normalleşmeye başladı. Çin, Vietnam dolayında olduğu tahmin ediliyordu. Bu olay
ve Kuzey Kore komünist partileri aralarında dan sonra, ABD, Avrupa Toplulukları (AT)
ki anlaşmazlıkları aşarak yakınlaştılar. Viet ülkeleri ve Japonya, Çin’e ekonomik yaptı
nam, Kamboçya’da (eskiden Kampuçya) 10 rımlar uyguladılar. SSCB'öeki başarısız darbe
yıldır sürdürdüğü işgali 1989’da sona erdirdi. girişiminin (Ağustos 1991) aramdan Çin yö
Kamboçya’da 13 yıldır devam eden iç savaş netimindeki sertlik yanlılarının konumu iyice
da sona erdi. Savaşan gruplar bir araya gele zayıfladı. Yönetim ideolojik tutumunu terk
rek geçiş dönemi için yeni bir yönetim oluş ederek bağımsızlığını ilan eden eski Sovyet
turdular ve başına sürgündeki Prens Noro- cumhuriyetlerini tanıdı. Körfez Savaşı sırasın
dom Sihanuk’u getirdiler. Kuzey Kore ile Gü da ise Çin BM’nin bütün kararlarına katıldı.
ney Kore Ağustos 1991’de Birleşmiş Milletler Öte yandan ABD, Vietnam’la ilişkilerini
(BM) üyeliğine kabul edildiler. Aynı yılın yeniden canlandırmak için görüşmeleri başla
aralık ayında, iki ülke Kore Savaşı’nı 38 yıl tırken, Filipinler’deki ve öbür Güneydoğu
sonra resmen bitiren “barışma ve saldırmazlık Asya ülkelerindeki askeri varlığını azaltma
paktı”m imzaladılar. sürecine girdi. Şubat 1991’de Tayland’da ger
Çin’de 1989’da Pekin’deki Tiananmen Mey- çekleştirilen askeri darbe bu ülkede demokra
danı’nda yapılan demokrasi yanlısı kitle siyi kesintiye uğrattı. Buna karşılık, aynı yıl
sel gösteriler 4 Haziran’da yönetim tarafından Nepal’de son 32 yılın ilk demokratik hüküme
2.4 ATLETİZM
ti göreve başladı. Hindistan’da Başbakan Ra- kez de, görüş ayrılıkları nedeniyle farklı Mü-
civ Gandhi Mayıs 1991’de seçim kampanyası cahıd gruplan arasında çarpışmalar başladı.
sırasında öldürüldü. Pakistan’da, bir Müs Japonya son yıllarda ekonomik gücünü git
lüman ülkede seçimle işbaşına gelmiş ilk tikçe artırarak, dünyanın önde gelen sanayi
kadın başbakan olan Benazir Butto Ağustos ülkeleri arasında yer aldı. Japonya’ da uygula
1990’da cumhurbaşkanı tarafından görevin nan korumacı ekonomi politikaları Batılı ül
den alındı. Aynı yılın ekim ayında yapılan se kelerde, özellikle de ABD’de yakınmalara
çimlerde Butto yenilgiye uğradı ve İslamcı neden oimaya devam etti. Körfez Savaşı sıra
Demokratik İttifak iktidara geldi. 1991’de sında Japonya, II. Dünya Savaşı’ndan bu y a
Ulusal Meclis’in kararıyla Kuran en yüksek na ilk kez yurtdışına askeri kuvvet gönderdi.
yasa olarak kabul edildi ve şeriat yönetimine Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN)
biraz daha yaklaşıldı. üyesi ülkeler aralarındaki gümrük duvarlarını
Afganistan son yıllarda gene dünyanın gün kaldırarak bir serbest ticaret bölgesi oluştur
demindeydi. Yıllarca süren işgalin ardından, mak konusunda anlaşmaya vardılar. Böylece
SSCB Mayıs 1988’de askerlerini çekmeye baş bölgesel işbirliği yönelimi daha da güç kazan
ladı. Ama Muhammed Necibullah yönetimi dı. Körfez Savaşı bölge ekonomilerini, özel
nin çekilmemesi yüzünden savaşı sürdüren likle de turizm sektörlerini olumsuz olarak et
Mücahidler, Necibullah’ın Nisan 1992’de çe kiledi. Ama bölge ülkelerinin ekonomik bü
kilmesinin ardından Kâbil’i ele geçirdiler. Bu yüme hızlarında pek gerileme görülmedi.
ATLETİZM
ERKEKLER
100 m 9,86 s Leroy Burrell (ABD)
200 m 19,72 s Pietro Mennea (İtalya)
400 m 43,29 s Butch Reynolds (ABD)
800 m 1 dk 41,73 s Sebastian Coe (İngiltere;
1.500 m 3 dk 29,46 s Said Aouita (Fas)
1 mil 3 dk 46,32 s Steve Gram (İngiltere)
5.000 m 12 dk 58,39 s Said Aouita (Fas)
10.000 m 27 dk 08,28 s Arturo Barrios (Meksika)
Maraton* 2 sa 06 dk 50 s Belaynen Dinsamo (Etiyopya)
110 m engelli 12,92 s Roger Kingdom (ABD)
400 m engelli 46,78 s Kevin Voung (ABD)
3.000 m engelli 8 dk 05,35 s Peter Koech (Kenya)
4 x 100 m bayrak 37,40 s ABD
4 x 400 m bayrak 2 dk 55,74 s ABD
Yüksek atlama 2,44 m Javıer Sotomayor (Küba)
Sırıkla atlama 6,13 m Sergey Bubka (Bağımsız Devletler Top!u!uğu)t
Uzun atlama 8,95 m Mike Povveil (ABD)
Üç adım atlama 17,97 m VVilfie Banks (ABD)
Gülle 23,12 m Ranay Barnes (ABD)
Disk 74,08 m Jurgen Schult (Doğu Almanya)}
Çekiç 86,74 m Yuri Sedih (SSCB)§
Cirit 96,96 m Seppo Raty (Finlandiya)
Dekatlon 8.847 puan Daiey Thompson (İngiltere)
KADINLAR
100 m 10,49 s Florence Joyner-Griffith (ABD)
200 m 21,34 s Florence Joyner-Griffith (ABD)
400 m 47,60 s Marita Koch (Doğu Almanya)}
800 m 1 dk 53,28 s Jarmila Kratochvilova (Çekoslovakya)
1.500 m 3 dk 52,47 s Tatyana Kazankina (SSCB)§
1 mil 4 dk 15,61 s Paula Ivan (Romanya)
3 ~ j ’î m 8 dk 22,62 s Ingrid Kristiansen (Norveç)
lO.OuO m 30 dk 13,74 s Ingrid Kristiansen (Norveç)
Maraton* 2 sa 21 dk 06 s Ingrid Krist'ansen (Norveç)
100 ir. engelli 12,21 s Yordanka Donkova (Bulgaristan)
400 m engelli 52,94 s Marina Stepanova (SSCB)§
AVRUPA 2.5
AVRUPA. 1980’lerin sonu ile İ990’lann ilk (.Ayrıca bak. B a ĞIMSIZ DEVLETLER TOPLULUĞU.)
yıllarında Avrupa’da siyasal ve ekonomik Son yıllarda Avrupa’daki bir başka önemli
alanda önemli değişiklikler gerçekleşti. Baş gelişme milliyetçi akımların güçlenmesi oldu.
ta Sovyet Sosyalist. Cumhuriyetleri Birliği Eski sosyalist ülkelerin birçoğunda etnik azın
(SSCB) olmak üzere, bütün Doğu Avrupa ül lıkların bağımsızlık istekleri gittikçe güçlendi
kelerinde komünist yönetimler birbiri ardı sı ve bezi ülkelerde etnik uyuşmazlıklar giderek
ra çökerken, SSCB dağıldı. Eski Sovyet cum açık çatışmaya dönüştü. Yugoslavya’nın kanlı
huriyetlerinin bağımsızlıklarını ilan etmesi so bir iç savaş sonunda parçalanması da böyle bir
nucunda 15 yeni devlet ortaya çıktı. Bunlar gelişmeden kaynaklandı. Yugoslavya'yı oluş
dan Beyaz Rusya, Estonya, Letonva, Lit- turan cumhuriyetlerden dördü bağımsızlığını
vanya, Moldavya (sonradan adını Moldova ilan etti: Bosna-Hersek, Hırvatistan, Make
olarak değiştirdi) ve Ukrayna’nın toprakları donya ve Slovenya. Yeni Yugoslavya yalnızca
tümüyle, Rusya Federasyonu’nun toprakları Sırbistan ve Karadağ cumhuriyetleri ile Koso-
nın ise bir bölümü Avrupa'da yer almaktadır. va Özerk Bölgesi’nden oluşuyordu. Bosna-
Kuzey 6-
SU-
R*ytqavıK^ jZLANDA «
Kuzey Deriz .
İRLa^ a' V ^ DANIMARi
INGİLTERE
Br-Asel # * > (
ı *
, S'
l Viyana»; /%’ ^
/* • 9 ö ^ ^ U S T U R Y A / ''” " * L
*\ MACARİSTAN
•r ROMANYA
l . \ Bükreş
V \ 8-o\ ___ ?■
9 . ) 4 . " '\ " 1* y Y U G O S -l* BÜLGARIST*
— Pooa )
K ”
)İ'ar ’", S'<ow>.----S )
^ V \ V0-|jskuo! J-
L v7
) ( S â°r
Y u n a n is t a n
AVUSTRALYA
maliye bakanı Paul Keating’i parti başkanlığı
na seçti. Ertesi gün Keating başbakanlığı
RESMİ ADI: Avustralya Uluslar Topluluğu. Hawke’tan devraldı.
YÖNETİM BİÇİMİ: İki meclisli, federal, parlamenter
devlet. A V U S TU R Y A __________________________
YÜZÖLÇÜMÜ: 7.682.300 km2.
NÜFUS'(1991): 17.337.000. RESMİ ADI: Avusturya Cumhuriyeti.
YÖNETİM BİÇİMİ: İki meclisli, çok partili federal cumhu
BAŞKENT: Canberra.
riyet.
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Sydney
(3.656.900), Melbourne (3.080.800), Brisbane YÜZÖLÇÜMÜ: 83.855 km2.
(1.301.700), Perth (1.193.100), Adelaide (1.049.900), NÜFUS (1991): 7.815.000.
Nevvcastle (428.800), Canberra (310.000). BAŞKENT: Viyana.
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1986): Viyana
(1989; 1.487.577), Graz (241.437), Linz (204.799),
Salzburg (137.833), Innsbruck (117.011).
Avustralya son yıllarda siyasal açıdan hare
ketli bir dönem geçirdi. 1990’da yapılan se
çimleri Başbakan Robert J. Hawke önderli Avusturya Temmuz 1989'da Avrupa Toplu
ğindeki Avustralya İşçi Partisi (ALP) kazana luklarına (AT) tam üyelik için başvurdu.
rak iktidarını korudu. ALP’nin seçimlerden Ama AT bu konudaki görüşmeleri, 1993 ba
sonra başlattığı özelleştirmeler Avustralya ta şında tek pazarın kurulmasından sonra başlat
rihinde bir dönüm noktası oluşturdu. mayı kararlaştırdı. Öte yandan, Avusturya'
Avustralya ozon tabakasına zarar veren nın da üyesi olduğu Avrupa Serbest Ticaret
maddelerin kullanımının beş yıl içinde yüzde Birliği (EFTA) ile AT arasında Mayıs 1992'de
95 oranında azaltılmasını öngören bir strateji bir serbest ticaret anlaşması imzalandı. Bu an
benimseyerek, bu alanda öbür ülkelere öncü laşmayla Avrupa Ekonomik Alam’nın kurul
lük etti. Başbakan Hawke ve muhalefetteki ması amaçlanmaktaydı.
Liberal Parti’nin önderi John Hewson Nisan Doğu Avrupa’daki sosyalist ülkelerde baş
1990’da Türkiye’ye geldiler. Gezinin amacı, layan demokratikleşme Avusturya'ya bu ül
Avustralya ulusunun doğuşunu simgelediği kelerle daha geniş işbirliği kurma olanağı sağ
kabul edilen, 75 yıl önceki Çanakkale Savaş- ladı. 1989’da Macaristan’ın Avusturya sınırını
lan’nda ölen ve Anzaklar olarak bilinen açmasından sonra, özellikle Doğu Almanlar,
AvustralyalI askerlerin Gelibolu Yarımada Macaristan ve Avusturya üzerinden Batı Av
sındaki mezarlarını ziyaret etmekti. rupa’ya yönelik büyük bir göç dalgası başlattı
Irak’ın Kuveyt’i işgali ve izleyen olaylar lar. Bu süre içinde Avusturya’da yasadışı işçi
Avustralya için bir dizi sorun yarattı. Başba çalıştırma, karaborsa ve suç işleme oranların
kan Hawke, Irak’la ticari ilişkilerin bozulma da artış görüldü. Alınan tüm önlemlere karşın
sını göze alarak Ortadoğu’ya asker gönderdi. işsizlik arttı ve yabancı düşmanlığı kaygı
Hem Körfez Savaşı’nda, hem de SSCB’deki uyandırıcı boyutlara ulaştı.
olaylar karşısında geleneksel batılı müttefik 1986’dan beri görevde bulunan ve eski bir
lerinin yanında yer aldı. Nazi olmakla suçlanan Cumhurbaşkanı Kurt
Avustralya ekonomisi son yıllarda ciddi bir Waldheim’ın görev süresi Temmuz 1992’de
durgunluk yaşıyordu. Bunda, Körfez Bunalı- sona erdi. Kendisi daha önce, yeniden aday
mı’nın yanı sıra, mali piyasalardaki olumsuz olmayacağını açıklamıştı.
gelişmeler de etkili oldu. Sosyal harcamalar
kısıtlandı, işsizlik rekor düzeye yükseldi. Hü AYDIN
kümet, Avustralya Yerlileri’nin son derece
YÜZÖLÇÜMÜ: 8.007 km2.
kötü olan yaşam koşullarını iyileştirmek için NÜFUSU (1990): 824.816.
bile bütçeden kaynak ayıramadı. 1991’de, son İL MERKEZİ: Aydın.
beş yıldır ilk kez bütçe açık verdi ve büyüme İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (165.712),
hızı geriledi. Bu durum karşısında başbakana Bozdoğan (34.429), Buharkent (11.199), Çine
(54.188), Germencik (45.907), İncirliova (35.242),
en ağır eleştiriler kendi partisinden geldi. Karacasu (22.801), Karpuzlu (14.248), Koçarlı
Aralık 1991 ’de ALP parlamento grubu eski (39.103), Köşk (22.843), Kuşadası (43.636), Kuyucak
2.8 AZERBAYCAN
nu tüm uluslararası çabalara karşın çözüleme dir. Tacikistan’da ise, radikal dinci kesimlerin
di. Eylül 1992’ye gelindiğinde, iki ülke arasın ağırlıkta olduğu muhalefet güçleri ile hükü
daki çarpışmalar gittikçe şiddetlenerek sü met yanlısı güçler arasındaki çatışmalar, Dev
rüyordu. let Başkanı Rahman Nabiyev’in görevinden
ayrılmasıyla sonuçlanmıştır. Rusya, Kazakis
BAĞ IM SIZ DEVLETLER TO PLULUĞ U tan ve Özbekistan, sözü edilen çatışmaları ön
(BDT). 18 Ağustos 1991’deki başarısız darbe leyebilmek amacıyla Gürcistan, Moldova ve
girişimi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birli- Tacikistan’a barış gücü göndermiştir.
ği’nin (SSCB) dağılma sürecini hızlandırdı. Merkezi planlamalı ekonomiden serbest pi
Sovyet cumhuriyetleri birbiri ardı sıra bağım yasa ekonomisine geçiş amacıyla özel girişime
sızlıklarını ilan ettiler. 8 Aralık’ta Brest ken yer veren, yabancı yatırımlara açık, karma bir
tinde bir araya gelen Beyaz Rusya, Rusya ve ekonomiyi hedefleyen BDT üyesi cumhuri
Ukrayna önderleri SSCB’nin artık var olma yetler ciddi ekonomik sorunlarla karşı kar
dığı konusunda görüş birliğine vardılar ve şıyadır. Bunların başında, eskiden bu ülkeler
merkezi Beyaz Rusya’nın başkenti Minsk’te de pek bilinmeyen işsizlik ve enflasyon gibi
olmak üzere Bağımsız Devletler Topluluğu’ sorunlar gelmektedir.
nun kurulduğunu ilan ettiler. İzleyen günler
de, eylülde bağımsızlıklarını kazanan Baltık BAHAMALAR
cumhuriyetleri ile iç karışıklıkların sürdüğü
Gürcistan dışında kalan eski Sovyet cumhuri RESMİ ADI: Bahama Uluslar Topluluğu.
yetleri Azerbaycan, Ermenistan, Kazakistan, YÖNETİM BİÇİMİ: İngiliz Uluslar Topluluğu üyesi, iki
meclisli parlamenter devlet.
Kırgızistan, Moldova (eskiden Moldavya), YÜZÖLÇÜMÜ: 13.939 km2.
Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan da NÜFUS (1991): 261.000.
BDT’ye katıldı. Yeni birliği oluşturan cumhu BAŞKENT: Nassau.
riyetlerin önderleri 21 Aralık’ta Kazakistan’ın BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Nassau
(168.798), Freeport (25.115).
başkenti Alma A ta’da bir araya gelerek
BDT’yi biçimlendiren anlaşmaları imzala
dılar. Atlas Okyanusu’nun kuzey kesiminde, A BD ’
Kuruluşundan bu yana bir yıla yakın bir sü nin hemen güneyinde yer alan bu adalar top
re geçmesine karşın, BDT’nin nasıl bir yapıya luluğu son yılların genel ekonomik koşulların
kavuşacağı henüz açıklık kazanmamıştır. Ay dan ve Körfez Savaşı’ndan etkilendi. Başlıca
rıca, topluluğu oluşturan cumhuriyetler ara gelir kaynağı olan turizmdeki gerileme
sındaki sorunlar da BDT’nin geleceği konu 1991’de ciddi kaygı yarattı. 1990 yazında
sunda ciddi kuşkular uyandırmaktadır. Örne ABD ’deki olumsuz ekonomik koşulların etki
ğin, eski SSCB’nin elindeki savaş araç ve ge siyle yaşanan gerilemeyi, Körfez Savaşı’nın
reçlerinin cumhuriyetler arasında nasıl pay neden olduğu düşüş izledi. Turizmi teşvik için
laştırılacağı bu sorunların başında gelmekte alman önlemler arasında, turistlerin alışveriş
dir. Bu çerçevede, Rusya, Ukrayna, Beyaz lerinden alman vergilerin düşürülmesi de bu
Rusya ve Kazakistan’da bulunan nükleer si lunuyordu. Bahamalar 1992’de bir genel seçi
lahların denetimi yeni oluşturulan Devlet me hazırlanıyordu.
Başkanları Konseyi’ne bırakılmıştır.
Daha da önemli bir sorun, Azerbaycan ile BAHREYN
Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ soru RESMİ ADI: Bahreyn Devleti.
nunun açık çatışmaya dönüşmüş olmasıdır. YÖNETİM BİÇİMİ: Emirin atadığı hükümet tarafından
Ayrıca, bazı cumhuriyetlerdeki azınlıkların yönetilen emirlik.
bağımsızlık istekleri de çatışmalara yol aç YÜZÖLÇÜMÜ: 678.000 km2.
maktadır. Örneğin, Gürcistan’daki Güney NÜFUS (1991): 516.000.
Osetyalılar’la Abhazların ve Moldova’daki BAŞKENT: Manama.
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1988): Manama
Rus azınlığın bağımsızlık girişimleri sonucun (151.500), Muharrek (78.000), Cidd Hafs (48.000).
da ortaya çıkan silahlı çarpışmalar sürmekte
2.10 BALIKESİR
Bahreyn, lrak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i BALKANLAR. Tarih boyunca kalıcı bir barı
işgalinden sonra, ABD, İngiltere ve öteki ül şın sağlanamadığı, sık sık savaşlara sahne olan
kelere sağladığı üs olanaklarını genişletti. Balkanlar’da, II. Dünya Savaşı’ndan sonra
1991’de Körfez Savaşı’na katılan ABD önder oluşan barış ortamı ve siyasal sınırlar bu kez
liğindeki Birleşmiş Milletler güçlerinin önemli de Doğu Avrupa’da komünist yönetimlerin
merkezlerinden biri de Bahreyn oldu. Kuveyt çöküşü ve SSCB’nin dağılışıyla sarsıldı.
ve Irak’taki hedeflere saldırmak için Bahreyn Doğu Avrupa üzerindeki etkisi 1980’lerin
Uluslararası Havalimanı ile adanın güneyin sonunda ortadan kalkıncaya değin Bulgaris
deki bir hava üssü kullanıldı. Öte yandan, tan, Romanya, Yugoslavya ve Arnavutluk’ta
Körfez Savaşı yörenin iş ve hizmet merkezi komünist partilerin denetimindeki yönetimler
olan Bahreyn’in bu konumunu sarstı. işbaşındaydı. Ama önce Bulgaristan’da Todor
Jivkov yönetimden uzaklaştırıldı, ardından
BALIKESİR Romanya’da Nikolay Çavuşesku Aralık
1989’da bir halk ayaklanması sonucu devrildi.
YÜZÖLÇÜMÜ: 14.292 km2. Yugoslavya’da gittikçe büyüyen ekonomik
NÜFUSU (1990): 973.314.
sorunlar, yükselen demokratikleşme talepleri
İL MERKEZİ: Balıkesir.
İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (245.651),
ve şiddetlenen etnik çatışmalar, sonunda bir
Ayvalık (46.827), Balya (21.781), Bandırma (102.300), iç savaşa ve federal cumhuriyetiı; parçalanma
Bigadiç (50.728), Burhaniye (33.706), Dursunbey sına yol açtı. Hırvatistan, Slovenya, Bosna-
(52.230), Edremit (63.430), Erdek (26.547), Gömeç
(11.020), Gönen (67.599), Havran (25.711), İvrindi Hersek ve Makedonya cumhuriyetleri bağım
(37.181), Kepsut ı30.138), Manyas (29.310), Marmara sızlıklarım ilan ettiler.
(9.792), Savaştepe (24.337), Sındırgı (52.004), Susur
luk (43.022). Başlangıçta Doğu Avrupa’daki değişiklik
BAŞLICA KENTLER VE NUFUSLARI (1990): Balıkesir lerden etkilenmeyecek gibi görünen Arnavut
(170.589), Bandırma (77.444), Edremit (35.486), Gö luk’ta da siyasal gelişmeler 1991’de hızlandı
nen (26.849), Ayvalık (25.687).
ve 1992 başında yapılan seçimlerde Arnavut
BAŞLICA YÜKSELTİLER: Ulus Dağ. (1.769 m), Beydağ
(1.674 m). luk Emek Partisi iktidardan uzaklaştırıldı.
SICAKLIK: Balıkesir kentinde en düşük -21,8°C Bulgaristan’da Ekim 1991 ’de yapılan seçimler
(13.1.1954), en yüksek 43,7°C (23.8.1958), ortalama sonucunda Demokratik Güçler Birliği, ço
14,3°C.
ğunluğunu Türkler’in oluşturduğu Haklar ve
YAĞIŞ MİKTARI: Balıkesir kentinde yıllık ortalama 602,2
mm. Özgürlükler Hareketi’nin desteğiyle iktidara
geldi.