Professional Documents
Culture Documents
BRITANNICA
TE M E L E Ğ İTİM VE K Ü LTÜ R ANSİKLO PED İSİ
Encyclopaedia Britannica, Inc. {Chicago)
Robert P. Gwinn
Yönetim Kurulu Başkanı
Peter B. Norton
Başkan
Fred H. Figge, Jr.
Başkan Başyardımcısı
Children’s Britannica
First Edition 1960
Second Edition 1969
Third Edition 1973
Fourth Edition 1988
© 1988,1989,1990,1991,1992 Encyclopasdia Britannica, Inc.
Temel Britannica
© 1988,1989,1990,1991,1992,1993 A n a Yayıncılık A.Ş.
ISBN 975-7760-02-01
92.34.Y.0012.3
CİLT 14
H Ü R R İY E T İN OKURLARINA ARMAĞANIDIR.
A N A Y A Y I N C I L I K A. Ş. V E
E N C Y C L O P A E D IA B R İT A N N İC A , IN C .
İ Ş B İ R L İ Ğ İ İ L E
Y A Y I M L A N M A K T A D I R
Temel Britannica ARAŞTIRMA
Ana Yayıncılık A.Ş. Adına Sahibi Şöhret Baltaş, Münevver Doğru, Meliha Öztoprak,
Nazar Büyüm Yüksel Selek
DANIŞMA KURULU
Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Başkan TEKNİK KOORDİNATÖR
Doç. Dr. Murat Belge, Prof. Dr. Şerif Mardin, Sefa Esenyel
Prof. Dr. İlhan Tekeli
D İZGİ
G ENEL YAYIN YÖNETMENİ Mustafa Balaban, Saliha Bilginer, Demet Yılmaz
Dr. Gürel Tüzün
DÜZELTİ
YAYIN KOORDİNATÖRÜ Nurettin Pirim, Ecmel Tanyel, Eyüp Yıldırım
Prof. Dr. Oya Köymen
TİCARET MÜDÜRLÜĞÜ
YAYIN KURULU Nusret Şumlu, Müdür
Dr. Gürel Tüzün, Başkan Hülya Akdoğan, Mehmet Altuntaş, Zerin İçli,
Nuri Akbayar, Eray Canberk, Beril Eyüboğlu, Alaattin Okurcan, Gülten Sadef, Aliye Şimşek
Işıtan Gündüz, Prof. Dr. Oya Köymen,
Hilda Hülya Potuoğlu M UHASEBE M ÜDÜRLÜĞÜ
Rana Rendantiyen, Müdür
REDAKSİYON Mustafa Yalçın Atalay, Nilgün Aydın, Olcay Işık
Yasemin Akbaş, Atilla Aksel, İpek Babacan,
Ömer Çendeoğlu, Kaya Ersoy,
Selahattin Özpalabıyıklar, Erim Süerkan, G ENEL HİZM ETLER
Mahmut Temizyürek, Barış Tütün Filiz Erol, Mustafa Turan
TEMEL BRITANNICA’NIN
1993 BASKISINA İLİŞKİN NOT
Temel Britannica'nın 14. Cildinin Ekinde Yer Alan Bilgilerin İlgili Olduğu Maddeler
Peru Rize
Polonya Romanya
Portekiz Ruanda
Porto Riko Rusya
Saddam Hüseyin
i/TIH'ADIrtMATIflH J3M3T
TO A İ/ÖŞİJİ AV\1?Aa 6 ÎM fW I
m v ^ H nj^b.D?;R-
PARLAMENTO 7
PARLAMENTO, halka ait olan egemenliğin yer alır. A m a, A B D ’deki siyasal sistemin adı
temsilcileri aracılığıyla kullanıldığı dem okra parlam enter düzen değil, başkanlık sistemi
tik ülkelerde yasama organına verilen genel dir. Çünkü burada, başkan ve onun atadığı
addır. Günüm üzde uluslarüstü toplulukların bakanlar parlam ento niteliğindeki Kongre’ye
temsili karar organlarına da parlam ento den karşı sorumlu değildir. Başkan, kendisini
m ektedir. Avrupa Topluluğu’nun temsili nite doğrudan seçen seçmenine karşı sorum ludur.
likteki organı olan A vrupa Parlam entosu Bu sistemde başkanla Kongre’nin yetkileri
bunun bir örneğidir. anayasal kurallarla belirlenmiştir ve kuvvetler
ayrılığı yürürlüktedir.
Parlamentoların Doğuşu ve Evrimi
M utlak krallık dönem inde, krala danışmanlık Parlamentonun Yetkileri ve İşlevi
hizmeti veren ve büyük toprak sahibi soylu Parlam entonun en önemli iki yetkisi yasa
lardan oluşan danışma meclisleri vardı. M o çıkarmak ve bakanlar kurulunu denetlem ek
dern anlam da parlam ento ise egemenliğin tir. Bunun yanında, çeşitli kararlar almak,
kraldan, önce mülk sahiplerine, sonra da uluslararası antlaşm aların onaylanmasını uy
halka geçişi ile başlar. Parlam entonun ana gun bulm ak, savaş ilanına, ölüm cezalarının
yurdu olan İngiltere’de bu gelişim 13. yüzyıl yerine getirilmesine karar verm ek, genel ve
da başladı, 18. yüzyılda bugünkü biçimini özel af ilan etm ek gibi yetkiler de kullanabilir.
aldı. Kıta A vrupa’sında ise parlam entoların
kuruluşu Fransa’da gerçekleşen 1789 Devri- M ansell Collection
Yasama ve denetlem e işlevlerinde belirli İkinci meclise ise federe devletlerin eşit sayı
bir daralm a görülmesine karşın, parlam ento da temsilcileri katılır. B urada federe devletle
lar önemini sürdürm ektedir. Bunun başlıca rin çıkarları korunur. Bunun bir örneğinin
nedeni, toplum lardaki çeşitli sınıfların siyasal görüldüğü A B D ’de, yasama organı Kongre,
alanda temsilini sağlayan bir organ oluşudur. Temsilciler Meclisi ile Senato’dan oluşur.
Parlam ento, ülke yönetimine ilişkin politika
ların üretildiği, tartışıldığı ve kararların alın Parlamentoların İşleyişi
dığı bir organ olarak önemini korum aktadır. Parlam entoların işleyişi anayasa ve içtüzük
lerde gösterilir. Bunun yanında anayasa gele
Parlamentoların Yapısı nekleri de parlam entoların işleyişinde önemli
Parlam entoların yapısıyla ilgili başlıca sorun bir rol oynar. Parlam entoların işleyebilmesi
bunların kaç meclisten oluşacağıdır. Bazı için parlam ento içi organların kurulması gere
ülkelerde doğrudan halkın seçimine dayanan kir. Bu organlardan başlıcaları meclis başkanı
tek meclisli parlam entolar yeterli görülmüş ve başkanlık divanıdır. Bu organlar meclis
tür. Bazı ülkelerde ise, halkın seçimine da üyeleri tarafından seçilir. Meclis başkanlık
yanmayan, soyluların oluşturduğu meclis ge divanına, mecliste grubu bulunan siyasal par
leneğinin bir devamı olarak ikinci bir meclis tiler güçleri oranında katılır. Bu organların
de bulunm aktadır. Bunun örneği İngiltere’de temel görevleri, meclis gündemini hazırlam ak
ki Lordlar K am arası’dır. G ünüm üzde ikinci ve meclis genel kurulundaki görüşmeleri yö
meclis çeşitli siyasal nedenlerle öngörülm ek netm ektir. Meclisin bu organları görevlerini
tedir. Tek meclisli parlam entoların çoğunluk yerine getirirken meclisteki siyasal partilere
önderinin istediği doğrultuda çabuk karar karşı tarafsız davranm ak zorundadır.
verebilmesi, bu arada toplum un ve bireylerin M eclislerin öbür iç organları komisyonlar
hak ve özgürlüklerinin yasalar aracılığıyla ve kom itelerdir. Parlam entoda sürekli kom is
aşırı derecede kısıtlanabilmesi, bu karar alma yonların yanında, belirli konuların araştırıl
sürecini yavaşlatacak ikinci meclisin kurulm a ması için kurulan ve geçici olarak görevlendi
sı için başlıca nedenlerdendir. Bu meclislere rilen süreksiz kom isyonlar da çalışır. Sürekli
genellikle “senato” adı verilir. Fransa’da, komisyonlar çeşitli uzmanlık ya da bakanlık
İtalya’da ve 1961 A nayasası’na göre T ürkiye’ hizmet alanlarına göre ayrılır. Dışişleri, içişle
de bu türden ikinci meclislere yer verilmiştir. ri, milli savunma, adalet, milli eğitim kom is
İkinci meclislerin kuruluşları da birincilere yonları bu tür komisyonların örneklerinden
göre farklılıklar gösterir. Birinci meclisin üye dir. Bu tür komisyonlar kural olarak bütün
si olabilm ek için, ülkenin yurttaşı olmak, bir yasama dönemi boyunca çalışırlar. Bu
yaklaşık 30 yaşlarında bulunm ak ve ilköğre- komisyonların asıl görevi, milletvekillerinden
nim görmüş olmak yeterli sayılırken, ikinci gelen yasa önerilerini ve bakanlar kurulundan
meclis üyeliği için genellikle yükseköğrenim gelen yasa tasarılarını olgunlaştırm aktır. Siya
görmüş olmak ve daha ileri yaşta bulunmak sal partiler kom isyonlardaki üyeleri aracılığıy
gibi nitelikler aranm aktadır. İkinci meclisin la yasa tasarıları hakkındaki görüşlerini açık
çeşitli meslek gruplarının temsilini sağlamak larlar. Komisyonlar bu teklif ve tasarıları
için kurulduğunu gösteren örnekler de vardır. öncelikle anayasaya uygunluk açısından ince
K orporatif nitelikli bu türden ikinci meclisle ler, daha sonra kabul edilenler görüşülmek
re iki Dünya Savaşı arasında Rom anya ve üzere meclis genel kuruluna gönderilir. Bir
Y unanistan’da, 1937 A nayasası’yla İrlanda’ konunun birden fazla komisyonun görev ala
da, 1953 Anayasası’yla Yugoslavya’da rast nına girmesi durum unda karm a komisyonlar
lanmıştır. kurulabilir. Parlam entonun bu tür komisyon
Federal bir yapı gösteren devletlerde ise iki ları İngiltere’de oldukça etkisizdir. Kıta A v
meclisli bir sistem adeta zorunludur. Bu rupa’sında ise etkili bir rol oynar. Öte yan
sistemde birinci meclis halkın doğrudan aday dan, parlam entoda belirli işler için kurulan ve
lara ya da partilerine oy vermesiyle oluşur. sürekli olmayan komisyonların tipik örneğini
Bu mecliste genel kam u çıkarları korunur. meclis soruşturm a ve meclis araştırm a komis
10 PARLAMENTO
yonları oluştururlar. Parlam ento içi organlar görüşm eler açıktır ve bunlar tutanak dergile
arasında siyasal partilerin meclis grupları da rinde tam olarak yayımlanır. A m a, genel
yer alır. Bunlar siyasal partilerin ayrı birer kurul kararıyla kapalı oturum lar da yapıla
örgütü değil, parlam ento içindeki kollarıdır. bilir.
Partilerin yasama organındaki çalışmaları bu Parlam entolar, seçim yasalarında öngörü
gruplar eliyle yürütülür. Parlam ento üyeleri len usule göre, dört ya da beş yıllık bir süre
meclis genel kurulunda oy verirken, parti için halk tarafından seçilen milletvekillerin
gruplarının daha önce o konuda almış olduk den oluşur. Bu sürenin dolmasından önce se
ları bağlayıcı kararlar doğrultusunda hareket çimin yenilenmesine karar verilebilir.
ederler. Böylece parti disiplini sağlanır.
Parlam entonun temel organı meclis genel Parlamenter Ayrıcalıklar
kuruludur. Bütün yasa teklif ve tasarıları ile Parlam ento üyelerine, temsilcilik, yasama ve
parlam entonun görev alanına giren öbür ko denetlem e görevlerini tam bir bağımsızlık
nular genel kurulda görüşülerek karara bağla içinde yapabilmeleri ve özellikle parlam ento
nır. Bir meclisin toplanmış sayılabilmesi için, daki çoğunluğun baskısı altında kalmamaları
üye tamsayısının yarıdan bir fazlasının genel için bazı ayrıcalıklar tanınmıştır. Başkaları iş
kurul oturum unda bulunması gerekir. Am a lediğinde suç olan bazı eylemlerin parlam ento
bazı ülkelerde devamsızlıkların ve m uhalefet üyeleri işlediğinde suç olmaması ya da parla
engellemelerinin genel kurul toplantılarını m ento üyelerinin işledikleri bazı suçlardan
yapılamaz hale getirmesini önlem ek için mec ötürü üyelikleri süresince ceza kovuşturması
lisin daha düşük katılımla toplanabilm esi ön yapılamaması parlam enter ayrıcalıklardan
görülm üştür. Parlam entoda yasalar ve karar dır.
lar belli oy sayısına ulaşılarak çıkarılabilir. Kaynağı gene İngiltere’de olan parlam enter
Burada kural, meclis genel kurulunda verilen ayrıcalıkların iki biçimi vardır. Bunlardan bi
oyların yarıdan bir fazlasının olumlu (kabul rincisi, yasama sorumsuzluğundur. Yasama
oyu) olmasıdır. Am a bazı önemli kararlar için sorumsuzluğu, parlam ento üyesinin meclis ça
özel çoğunluklar aranabilir. Örneğin, cum lışmalarındaki oylarından ve sözlerinden,
hurbaşkanının parlam ento tarafından seçildi mecliste ileri sürdüğü düşüncelerden, ayrıca
ği ülkelerde genellikle üçte iki çoğunluk ya da bunları meclis dışında tekrarlam asından so
salt çoğunluk aranır. Anayasada değişiklik rumlu tutulmam ası, herhangi bir ceza kovuş
yapan yasaların kabulü için de üçte iki çoğun turm asının açılamaması anlam ına gelir. Yasa
luk gerekir. m a sorumsuzluğuna “m utlak dokunulm azlık”
Parlam entoda oylam alar açık ya da gizli da denm ektedir. Bu eskiden, kralın, aleyhin
olarak yapılabilir. Açık oylama, parlam ento de konuşan ya da onun haklarının kısılması
üyesinin bağlı olduğu parti ve seçmeni tarafın için oy veren temsilciler hakkında ceza kovuş
dan denetlenm esini de sağlar. Oy verm e turm ası yaptırmasına karşı temsilcileri koru
tekniklerinin en klasiği renkli ya da yazılı yan bir kurum olarak doğm uştur. Bugün ise,
pusulaların bir sandığa atılması, daha çağdaş
olanı da milletvekillerinin oturdukları yerden N ovosti Press A gency
karar verm ek TBM M ’nin görev ve yetkileri lık nedeniyle deri ne kadar kırışmış olursa
arasındadır. olsun bu çizgilerin yaşam boyunca hiç değiş
G ene bu anayasaya göre TBM M yurttaşlar mediğini saptam ıştır.
ca seçilen 450 milletvekilinden oluşur. 30 yaşı Parm ak ucu her insanda farklı ve değişmez
nı dolduran her Türkiye Cum huriyeti yurttaşı olduğu için, kimlik saptam ada kesin bir yön
tem dir. Parm ak uçlarının pürüzsüz yüzeyler
milletvekili seçilebilir. A m a en az ilkokul m e
zunu olm ak ve anayasada sayılan suçları işle üzerinde bıraktığı izlere parm ak izi denir. Bir
memiş olmak gerekir. TBM M seçimleri her suçu araştıran dedektifler parm ak izi ararlar.
beş yılda bir yapılır. Meclis, bu süre dolm a Eğer bulabilirlerse suçlunun kimliğine ilişkin
dan seçimin yenilenmesine karar verebilir. en önemli ipucunu yakalamış sayılırlar.
Ayrıca anayasada belirtilen koşullara uyula A B D ’nin W ashington kentindeki Federal
rak cum hurbaşkanınca verilecek karara göre Soruşturm a Bürosu (FBI) çok geniş bir p ar
de seçimler yenilenebilir. TBM M üyeliklerin mak izi koleksiyonuna sahiptir. Burada suçlu
de boşalma olması durum unda her seçim dö ların yanı sıra, orduda ve devlet işlerinde
neminde yalnızca bir kez ara seçim yapılabi görevli olanların, göçmenlerin ve yabancıların
lir. Seçimler yargı organlarının genel yönetimi da parm ak izleri bulunur. Ayrıca birçok insan
ve denetimi altında yapılır. TBMM üyelerinin belleğini yitirme ya da adının başka biri
yasama dokunulmazlıkları ve sorumsuzlukları tarafından kullanılm a tehlikesine karşı kendi
vardır. Başka nedenlerin yanında, partisinden isteğiyle parm ak izini aldırm aktadır. Parm ak
istifa eden ve başka bir partiye giren milletveizinin kullanıldığı başka bir alan da, imza
kilinin üyeliğinin düşeceği öngörülm üştür. atam ayan kişilerle ilgilidir. İmza atam ayan,
örneğin okuryazar olmayan bir kişi herhangi
PARMAK İZİ. Parm ak uçlarını örten derinin bir konuda yazılı onayını belirtm ek için par
üzerinde, değişik desenler oluşturan ince çiz mak basabilir. Resmi kurum ların gözetiminde
giler ve kıvrımlar bulunur. Parm ak ucundaki uygulanan bu yöntem le parm ak izi imza
bu çizgiler her insanda, hatta tek yum urta yerine geçer.
ikizlerinde bile farklıdır. 19. yüzyılın önemli Bugün dünyanın birçok ülkesinde suçlula
bilim adam larından Sir Francis G alton, yaşlı rın belirlenmesinde parm ak izinden yararlanı-
F Bİ
jHS H B m
DÜZ KEMER (ARK) KONİK KEMER (TAK) KEMENT KEMENT
jjjj M H §|j!|jg
SARMAL (HALKA MERKEZLİ) OVAL MERKEZLİ İKİZ KARMA
lir. Parm ak izi alınırken, izin net olarak lir. Bu fotoğraflar parm akları m ürekkebe
görülebilmesi için baskı m ürekkebine batırı basarak alman izler ile hemen hemen aynı
lan parm ak uçları kâğıda sıkıca bastırılır. biçimde sınıflandırılabilir.
Çinliler’in daha binlerce yıl önce parm ak Son zam anlarda başka yöntem ler ile görü
izinin önemini kavradıkları ve bir tür parm ak lemeyen izler laser kullanarak görülebilm ek
izi sistemi kullandıkları ileri sürülm üştür, ama tedir. Bu yeni teknikle 10 yıl öncesinin
bunun doğruluğunu kanıtlayacak veriler he parm ak izleri bile saptanabilir.
nüz bulunam amıştır.
Günüm üzde uygulanan parm ak iziyle kim PARS. A krabalarından aslan, kaplan ve ja
lik saptam a yöntemi oldukça yenidir. Sir guara göre daha küçük yapılı, ama çok çevik,
Edvvard Henry adında bir İngiliz, yıllarca yırtıcı ve kurnaz olan pars (Panthera pardus),
çalışarak parm ak izlerini sınıflandıran bir kedigillerin en tanınmış üyelerinden biridir.
yöntem geliştirdi ve kendi içlerinde gruplara Bu yırtıcı memeli leopar ve panter adlarıyla
ayrılan parm ak izlerinin dosyalanarak kolay da tanınır.
ca bulanabilm elerini sağladı. İlk kez 1901’de Parsın genellikle sarımsı kahverengi olan
Scotland Yard tarafından benim senen ve Gal- postu rozet biçiminde siyah lekelerle bezen
ton-H enry sistemi olarak bilinen bu yöntem miştir. Jaguarın postundan farklı olarak ro
bugün dünyanın birçok yerinde bazı değişik zetlerin içinde siyah benekler bulunmaz. Kara
liklerle kullanılmaktadır. panter denen bazı parsların postu ise siyah
Edvvard Henry tüm parm ak izlerinin kem er üstüne soluk beneklidir. Uzunlukları, 1 m et
(ark), kem ent, sarmal (halka merkezli) ve reye yakın kuyruklarıyla birlikte 2 metreyi
karm a biçimli olarak dört ana gruba ayrılabi aşar.
leceğini saptadı. Sonra her gruptaki parm ak Parsın doğal yaşama alanı Afrika, A rabis
izlerini alt gruplar içinde yeniden sınıflandırdı tan Yarım adası, A nadolu, İran, O rta Asya,
ve ardından daha da ayrıntılı bir sınıflandır H indistan, Güneydoğu Asya ve Çin’dir. G ü
mayla bu grupları kendi içinde binlerce küçük nüm üzde bu geniş bölgenin birçok kesiminde
gruba böldü. Böylece harhangi bir parm ak soyu tükenm iştir. A nadolu’da ise 1974’ten
izinin birkaç dakika içinde bulunabilmesini beri izine rastlanm am ıştır. Pars genellikle sık
sağladı. orm anlarda, fazla yüksek olmayan kayalık
Bütün parm ak izleri dört ana gruptan tepelerde bulunur. Ağaçlara çok kolay tırm a
birine girer, ama her parm ağın bıraktığı iz nır ve postunun desenleri sayesinde yerleştiği
öbürlerinden farklıdır. Aynı insana ait her yaprakların arasında hemen hiç görülem eye
parm ağın farklı iz bırakmasının nedeni par cek biçimde kaybolarak pusuya yatar. Avla
mak uçlarındaki çizgi özelliklerinin insandan nırken pusuda bekleyip yaklaşan kurbanının
insana olduğu gibi parm aktan parm ağa da üstüne birden bire atladığı gibi, avına doğru
değişmesidir. usul usul, sezdirmeden de yaklaşabilir. En
Parm ak ucundaki çizgiler büyüteç ile ince gözde avları babunlar ve antiloplardır. Bazen
lendiğinde her çizgide, zincir halkası gibi evcil hayvanları yağmalamak için köylere
birbirine bitişik küçük deliklerin olduğu görü- girer, kaplan kadar sık olmasa bile insanlara
liîr. Bu delikler derinin hemen altında bulu da saldırırlar.
nan ter bezlerinden terin dışarıya çıktığı Parsın belli bir ürem e mevsimi yoktur. Dişi
noktalardır. Bir parm ak pürüzsüz bir yüzeye bir batında 2-4, genellikle 3 yavru doğurur.
bastırıldığında bu deliklerden çıkan küçük ter Parslar iri kedigillerin en “konuşkan” olanları
zerrecikleri birleşerek parm ak izi biçiminde arasında yer alır. G ırtlaktan gelen kükrem e
terden bir çizgi oluşturur. Bu ter izleri genel ile boğuk hırlam a karışımı sesler çıkararak
likle çıplak gözle görülmez. Bu zorluğu yen aralarında anlaşırlar. Himalaya D ağları’nın
mek için, suç yerinde parm ak izi bulunduğu karlı yüksek kesimlerinde yaşayan kar parsı
zaman, izlerin üzerine fırçayla bazı özel pud (Panthera unda) yazın 5.500 m etre yüksekli
ralar sürülür. Böylece görünür durum a getiri ğe kadar çıkar. Yumuşak postu, ısı yalıtımı
len parm ak izlerinin fotoğrafları kolayca çeki sağlayan kısa ve sık iç örtü tüyleri ile rozet
PARSONS 15
Parsons'ın tü rb in iyle işleyen buharlı Turbinia gemisi 1897 donanma denetlem elerinde büyük heyecan
yarattı.
16 PARTHENON
nedenle Parsons’ın türbini ya büyük boyutlar sac”ın üzerindeki çinko katm am ; konserveci
da yapılırsa ya da yüksek hızlı m akinelerin likte kullanılan teneke kutuların yapıldığı
çalıştırılmasında kullanılırsa en iyi sonucu çelik levhaların üzerindeki ince kalay kapla
verir. B uhar türbininin ilk önemli kullanım ma bu tür metal kaplam alardır.
alanı elektrik santrallarındaki dinam oların Bitkiler dünyasında “pas” , ürünlerde ciddi
döndürülm esi oldu. Parsons’ın buhar türbi hastalıklara yol açan belirli bir m antar türü
niyle işleyen Turbinia gemisi, 1897’de yapılan nün adıdır. Bu pasların en kötüsü buğdaypası-
donanm a denetlem elerinde demirlemiş savaş dır; ama dağlaleleri, böğürtlenler ve güllere
gemileri arasına saatte 34 deniz mili gibi, o zarar veren başka pas türleri de vardır (bak.
güne göre çok büyük bir hızla girip çıkarak M a n t a r l a r ).
heyecan verici bir gösteri yaptı.
Parsons 1910’da, hızla dönen bir türbinin PASAPORT, devletin, yurttaşlarına başka
düşük hızlı bir m otoru çalıştırmasına olanak ülkelere gidip gelmeleri için verdiği bir seya
veren hız azaltıcı dişli çarkları geliştirdi (bak. hat belgesidir. Pasaport deyimi iki Fransızca
DİŞLİ Ç a r k ). Parsons’un öbür buluşları arasın sözcükten doğmuştur: Geçm ek anlamını taşı
da, ışıldaklar için özel aynalar ile teleskop, yan “passer” ve liman anlam ına gelen “p o rt”.
dürbün ve başka optik aygıtlar için m ercek Önceleri pasaport ya da kimlik belgeleri özel
yapma yöntem leri vardır. kişilere ve yabancı lim anlara giriş çıkış için
güvenli geçiş hakkı isteyen gemilere verilm ek
PARTHENON bak. A k ropol teydi. D aha sonra bu uygulama gemiler için
kaldırıldı.
PAS, dış etkilere karşı korunmam ış haldeki Kimlik belgelerinin yüzyıllardan beri kulla-
demir ve çelik üzerinde oluşan kırmızımsı nılagelmesine karşılık, bugün bildiğimiz anla
kahverengi bir katm andır. mıyla pasaport I. Dünya Savaşı’nın sonuna
Pas oluşum una yol açan neden, metalin kadar birçok ülke tarafından gerekli görülm ü
havadaki oksijen ve nemle temas halindeyken yordu. 1945’te II. Dünya Savaşı’nın sona
çok yavaş ilerleyen bir yanma tepkimesine erm esinden sonra turizmin gelişmesiyle bir
girmesidir (bak. Y a n m a ). Paslanm a için hem likte seyahat belgesi almak yaygınlaştı.
havanın, hem de nemin birlikte bulunması Pasaport, seyahat edenin fotoğrafıyla bir
gerekir. A ntarktika’nın çok kuru havasında likte adı, doğum tarihi, yurttaşı olduğu devlet
paslanm a çok yavaş olur. H avadaki kimyasal gibi kişisel bilgileri içerir. Pasaport görevli
katışkılar ya da dum anlar paslanmayı çabuk m em urlar tarafından, ziyaretçi kişinin o ülke
laştırır. Havadaki kükürt dioksit oranının de ne kadar süreyle kaldığını kanıtlayabilm ek
daha yüksek olduğu kentlerde dem ir ve çelik için, ülkeye girişte ve ülkeden ayrılışta dam
gereçler kırsal kesim dekine oranla daha ça galanır. Bazı ülkeler yabancıların ülkeye giri
buk paslanır. Oluşan pas katm anı pul pul şine izin verm eden önce vize uygulamayı
dökülür ve böylece hava ve nemin etkisine gerekli görm ektedir. Vize, ziyaretçinin pasa
açık yeni bir yüzey ortaya çıkar. portunda o ülkeye kabul edileceğini gösteren
Paslanmayı önlem ek için bazı önlem ler bir dam gadır ve gidilecek ülkeye varm adan
alınmazsa, dem ir ve çelik yapılar giderek önce o ülke devletinin konsolosluklarından
zayıflar ve sonunda kırılır ya da kopar. alınır.
Kromlu paslanmaz çelikler çok pahalı oldu H er ülkenin farklı pasaport uygulaması
ğundan her yerde kullanılamaz. Bu nedenle vardır. Başvuruda bulunan kişi yeterli sayıda
normal çelikler çeşitli koruyucularla kaplana fotoğrafını, milliyetine ve doğum una ilişkin
rak havanın ve nemin etkisinden korunur. belgeleri sağlamak zorundadır. Bunlar nüfus
Kaplama maddesi olarak katı makineyağı, cüzdanı ve uyrukluğa kabul belgesi olabilece
boya, plastik, vernik ya da bir başka metal ği gibi, yalnızca eski pasaport da yeterli
olabilir. M otorlu taşıtların parlak parçaları olabilir.
üstündeki ince krom kaplam a; çatı kaplam a Pasaport 10 yıla kadar uzayabilen belirli
da ve kova yapımında kullanılan “galvanizli süreler için verilir ve yenilenebilir. Pasaport
PASCAL 17
sahibi eşinin ve çocuklarının adını pasaporta niz’deki ticaretleri kesintiye uğrayan Ingilte
yazdırırsa, birlikte seyahat etm eleri halinde re'nin ve Felem enk Cum huriyeti’nin elçileri
bu kişilerin ayn pasaportlar edinm elerine de bir an önce barış yapılması için girişimde
gerek yoktur. bulundular. III. A hm ed’in Mayıs 1718’de
Türkiye’de yasalara göre, yurtdışına çıkma sadrazamlığa getirdiği Nevşehirli D am at İbra
sı güvenlik açısından sakıncalı sayılan, hak him Paşa da barış yanlısıydı.
kında ceza soruşturm ası bulunan kişilerin Belgrad yakınlarındaki Pasarofça’da başla
yurtdışına çıkmaları İçişleri Bakanlığı’nca en yan görüşm eler 47 gün sürdü. Sonunda A vus
gellenebilir. Bu gibi kişiler pasaport atam aya turya ve V enedik’le ayrı birer barış antlaşması
bilecekleri gibi, pasaportları olsa bile yurtdışı- imzalandı. Antlaşm aya göre Tem eşvar, K ü
na çıkışlarına izin verilmeyebilir. A m a bu gibi çük Eflâk ve Belgrad da içinde olmak üzere
kararlara karşı yargı yoluna gidilebilir ve Sırbistan’ın bir bölümü A vusturya’ya bırakılı
bunların idare mahkem esince iptali sağlana yor, Osmanlı sınırı Niş’e kadar geriliyordu.
bilir. O sm anlIların kabul etmediği tek koşul, Er-
del-M acaristan Kralı Râköczi’nin A vusturya’
PASAROFÇA ANTLAŞMASI (21 Temmuz ya teslim edilmesiydi. M ora da bütün baskı
1718), Osmanlı Devleti ile Venedik ve A vus lara karşın V enedik’e geri verilmedi. Venedik
turya arasında 1714’ten beri süren savaşı sona yalnızca Dalm açya’da bazı topraklar ile A dri
erdirmiştir. Pasarofça Antlaşm ası’na yol açan ya Denizi kıyısında birkaç kale ve Yunan
gelişmeler, Osmanlı D evleti’nin 1699’da im Denizi’nde bazı adaları aldı. Parasofça A n t
zalanan Karlofça Antlaşması ile V enedik’e laşması ile Osmanlı D evleti’nin Balkanlar’ın
bırakılan M ora Y anm adası’m geri almasıyla ötesinde hiçbir toprağı kalmadı.
başlamıştır. Venedik, M ora’yı ele geçirdikten
sonra A driya Denizi kıyıları ile Ege Denizi’n- PASCAL, Blaise (1623-1662). Fransız m ate
deki Osmanlı adalarını da tehdit etmeye m atikçi, fizikçi ve filozof Blaise Pascal daha
başlamıştı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti çocukken m atem atik konusunda olağanüstü
karadan ve denizden yürütülen bir harekâtla yeteneğini ortaya koydu. 16 yaşındayken yaz
1715’te M ora’yı geri almayı başardı. Bu du dığı Essai pour les coniques (1640; “Koniklere
rum V enedik’in müttefiki A vusturya’dan yar İlişkin D enem e”) adlı kısa çalışmasıyla büyük
dım istemesine yol açınca savaş B alkanlar’a matematikçi Rene D escartes’ın bile ilgisini
sıçradı. Aslında Avusturya da Karlofça A nt çekmeyi başardı. Vergi mahkemesi başkanı
laşması ile elde ettiği toprakları daha da olan babasının vergi hesapları için çok zaman
genişletmek, özellikle Tem eşvar’ı almak isti harcadığını gören Pascal, 1642-44 arasında,
yordu. Bir dizi küçük çaplı çarpışmadan sonra dişli çarklarla çalışan ve toplam a çıkarma
Osmanlı ordusu 1716’da V aradin’de ağır bir işlemleri yapabilen bir hesap makinesi geliş
yenilgiye uğrayınca savaşın gidişi değişti. O s tirdi. Bu aygıt ilk m ekanik hesap makinesiydi
manlI ordusu B elgrad’a çekilerek yeni bir (bak. H esap M ak in esi ). Pascal’ın m atem atik
direniş cephesi kurmaya çalıştı. III. A hm ed’in alanındaki öbür başarıları arasında, diferansi
II. Ferenc Râköczi’yi Erdel-M acaristan kralı yel hesap ve olasılık kuram ına katkıları sayıla
yaparak destek kazanm ak istemesi de olumlu bilir (bak. OLASILIK KURAMI).
sonuç vermedi. Kırım Hanlığı’ndan beklenen Fizik alanında da Pascal’ın çok büyük
yardımın gelmemesi durum u daha da kötüleş katkıları olmuştur. 1643’te İtalyan Evangelis-
tirdi. Ekim 1717’de Belgrad’ın düşmesi sava ta Torricelli, yeryüzündeki her şeyin üzerinde
şın son aşamasını oluşturdu. Bu arada elde bir hava basıncı olduğunu gösteren ve bu
edilen tek başarı Ven^dik’in M ora’yı geri basıncı ölçen barom etreyi bulmuştu. Pascal
alma girişimlerinin önlenmesi oldu. deniz düzeyinden yükseğe çıkıldıkça hava
Avusturya da bu sırada İspanya ile savaşın basıncının azalması gerektiğini düşündü ve
eşiğine geldiğinden barıştan yana tutum takı 1648’de gerçekleştirdiği deneyle bunu kanıtla
nınca Şubat 1718’de Osm anlılar’la savaşı dur dı. Bu deneyde Pascal’ın kardeşi, A uvergne’
durdu. D ört yıl süren savaş yüzünden A kde deki Puy de Dom e D ağı’na çıkarak cıvalı bir
18 PASİFİK ADALARI
Okyanus Adaları
Üç ana gruba ayrılan Okyanus A daları’nın
adları Y unanca’dan gelmedir. M elanezya “si
yah adalar”, M ikronezya “küçük adalar” ,
Polinezya “birçok ada” anlam ına gelir. Pit-
cairn A dası, Norfolk Adası, Ekvador açıkla
rındaki Galâpagos A daları, Paskalya Adası,
Japonya’ya bağlı olan Bonin (Ogasavara)
ve Volkano adaları gibi adalar bu ada topluluk
larının dışında kalır (bak. G alâ pa g o s Ad ALARI;
P a skalya Ad a si ).
D aha batıda, Güneydoğu Asya açıklarında
Tayvan, Filipinler, Borneo ve Yeni Gine yer
alır. Dünyanın en büyük adalarından biri olan
Yeni G ine, Okyanus A d alan ’mn tüm ünden
en az dört kat daha büyüktür (bak. P a pu a S olom on A daları'nda yaşayanların çoğu
Y enî G în e ). Melanezyalı, yaklaşık yüzde 4'ü ise Polinezyalı'dır.
20 PASİFİK ADALARI
ve Loyaute A daları Fransa’ya bağlıdır. Yeni nın güzel bir limanı, ayrıca alüminyum elde
Kaledonya genelde dağlık olmakla birlikte, edilen zengin boksit yatakları vardır. D aha
hindistancevizi, kahve, pam uk ve çeşitli mey doğudaki Truk Adası alçak mercan resifleriy
veler yetiştirilir. Aynı zam anda m aden bakı le çevrili bir yanardağdır. Doğusundaki Pona-
mından da zengindir. Çıkarılan başlıca m a pe Adası da volkanik oluşumlu bir adadır.
denler nikel ve krom dur. İyi bir karayolu ağı Altın ve boksit yatakları vardır. Truk, Yap,
bulunan adada demiryolu da vardır. Num ea Kosrae ve Palau adalarında tarihsel kalıntılar
güzel bir liman kentidir. Doğusunda yer alan bulunm aktadır. A dalar arasında ulaşım gemi
Loyaute Adaları üç büyük adadan ve çok ve uçaklarla sağlanır.
sayıda küçük m ercanadadan oluşur. A da hal Marshall Adaları, Karolin A daları’nın do
kının çoğu Yeni K aledonya’da çalışır. ğusundaki çok sayıda m ercanadadan oluşur.
M elanezyalılar, Avustralya Y erlileri’yle ya Bu m ercanadalar, ortasında sığ bir lagünün
kından ilişkili bir Güneydoğu Asya halkıdır. (denizkulağı) yer aldığı halka ya da at nalı
Tenleri koyu, saçları kıvırcıktır. M elanezya biçimindedir. Başlıca adalar Kwajalein ve
dilleri, çoğu yazıya geçirilmemiş yaklaşık 400 M ajuro’dur. Dünyanın en büyük lagünü
kadar dili içerir. Bunlar arasında en önemlisi Kwajalein’dedir.
Fiji dilidir. Bununla birlikte İngilizce ile yerel M ariana, Karolin ve M arshall adaları I.
dildeki sözcüklerin karışım ından oluşan ve D ünya Savaşı’na kadar A lm anya’nın, ardın
pidgin adı verilen “karm a İngilizce” oldukça dan Japonya’nın egemenliği altına girdi. II.
yaygındır. D ünya Savaşı sırasında kanlı çarpışmalara
sahne oldu. 1944’te ABD tarafından işgal
Mikronezya edildi. 1947’de Birleşmiş M illetler Pasifik
Küçük M ikronezya A daları, M elanezya’nm A daları Vesayet Bölgesi içine alınarak A BD
kuzeyinde uzanan Guam , M ariana, Karolin m andasına girdi. 1946-58 arasında Bikini ve
ve Marshall adalarıdır. M ikronezya’daki öbür Eniwetok adaları yürütülen nükleer denem e
topluluklar Kiribati Cum huriyeti’ni oluşturan ler nedeniyle boşaltıldı. 1973-74 yıllarında
G ilbert, Feniks ve Line adalarıyla Okyanus toplanan M ikronezya Kongresi hazırladığı bir
A dası’dır (Banaba). M ikronezyalılar’ın M a anayasayla M ikronezya’yı dört bölgeye ayır
laylar ve Polinezyalılar’ın bir karışımı olduğu dı. Anayasayı onaylayan Y ap, Truk, Ponape
sanılmaktadır. ve Kosrae adaları M ikronezya Federe Devlet-
Mariana A daları, M ikronezya’nın kuzeyin leri’ni oluşturdu. Kuzey M ariana Adaları
den Yengeç dönencesine doğru bir yay çizen A B D topluluğuna bağlandı. M arshall Adaları
M ariana Çukuru boyunca uzanır. ayrı bir anayasa kabul etti. Palau 1980’de
M arianalar’ın güneyinde, verimli toprakları Palau Cumhuriyeti adını aldı.
olan Guam Adası yer alır. 1521’de Portekizli M arshall A d alan ’nın güneyinde, Kiribati
kâşif Ferdinand M acellan tarafından keşfedi Cum huriyeti’ni oluşturan G ilbert, Feniks ve
len ada, 17. yüzyıl sonlarından 1898’e kadar Line adaları ile Tuvalu’yu oluşturan Ellice
İspanya’nın, sonra da A B D ’nin egemenliği A daları vardır (bak. KİRİBATİ; T u v a lu ) . Gil
altında kaldı. A danın yoğun nüfusu Mikro- bert ve Ellice adaları 1976’ya kadar İngiliz
riezyalılar, Filipinliler ve İspanyollar’ın karışı sömürgesi olarak kaldı. Ellice Adaları
mı olan Ç am orolar’dan oluşur. M ariana Ada- 1976’da, G ilbert A daları ise 1979’da bağımsız
ları’ndan olan, kuzeydeki Saipan, R ota ve birer devlet oldular. Başlıcaları Hull, Gard-
Tinian hâlâ etkin durum da bulunan volkanik ner, Canton ve Enderbury adaları olan sekiz
adalardır. M aden bakım ından zengin olan bu m ercanadadan oluşan Feniks A daları, Kiriba-
adalarda gübre yapımında kullanılan doğal ti’nin orta kesim indedir. C anton ve E nder
fosfat çıkarılır. bury adaları İngiltere ile A B D ’nin ortak yö
M ariana A daları’nın güneyinde Karolin netimi altındadır. K iribati’nin bir parçası olan
Adaları yer alır. Bu topluluğun batı bölümü Okyanus Adası ile batısında küçük ve bağım
m ercanadalardan oluşur. Palau Adaları da sız bir cumhuriyet olan N auru’da zengin fos
Karolin Adaları kapsam ındadır. Yap A dası’ fat m adenleri vardır (bak. N a u r u ).
PASİFİK ADALARI 21
Polinezya
ZEFA
Polinezya’nın büyük bölümü kuzeyde Ha-
Bora-Bora'daki görkem li dağlar ve zengin bitki
waii, güneyde Yeni Zelanda ve doğuda Pas örtüsü Pasifik Adaları'nın en belirgin özelliklerini
kalya Adası arasında çizilen üçgenin içinde yansıtır.
yer alır. Polinezya Adaları dünyanın en güzel
adaları arasındadır. Hawaii Adaları A B D ’ye yer alan dağlık R apa A dası’nda taş kale
bağlıdır, başkent Honolulu Pasifik A daları’ kalıntıları vardır.
nın en büyük kentidir (bak. H a w a ii ). Fransız Polinezyası’ndaki bir başka ada
Polinezya’nın orta bölüm ünde, Fransa’ya topluluğu da, Tuam otular’m kuzeyindeki
bağlı ve Fransız Polinezyası olarak bilinen M arkiz A daları’dır. Engebeli ve dağlık olan
adalar topluluğu uzanır. Başlıca ada topluluk bu adaların en büyükleri Nuku Hiva ve Hiva
larından Cemiyet Adaları akarsuları ve dağla O a’dır. 19. yüzyılda Avrupalı kâşiflerin adala
rıyla eşsiz güzelliktedir. A daların en yüksek ra taşıdığı hastalıklar, sert içkiler ve afyon,
tepesi 2.236 metreyi aşan O rohena’dır. Fran yerli halkın sayıca azalmasında önemli rol oy
sız ressam Paul Gauguin (1848-1903) en namıştır.
güzel resimlerinden bazılarını Tahiti Adası’n- Sam oa, Fransız Polinezyası’nın batısında-
da yapmıştır (bak. G a u g u in , P a u l ). Papeete, dır. 1962’de bağımsızlığına kavuşarak Batı Sa
Tahiti’nin başkenti ve en önemli limanıdır. moa adını alan topluluk Savaii ve Upolu ada
Batıdaki M oorea Adası sivri doruklarıyla larını kapsar (bak. B a ti Sa m o a ). A B D ’ye bağ
olağanüstü güzelliktedir. 240 km kadar ku lı olan ve A m erikan Samoası olarak bilinen
zeybatıda, mercan resifleriyle çevrili Huahi- küçük adalar topluluğu da doğuya doğru uza
ne, R aiatea, Tahaa ve Bora-Bora volkanik nır. Batı Sam oa’nın güneyinde yer alan Tonga
olu|um lu adalardır. Tahiti’nin 210 km kadar Adaları Vava-u, H a ’apai ve Tongatapu adlı
kuzeydoğusundaki M akatea, Cemiyet Adala- üç topluluktan oluşur.
rı’nın fosfat bakım ından zengin tek adası Tonga ile Cemiyet A daları arasında uzanan
dır. C ook A daları, Yeni Z elanda’ya bağlı, içişle
Cemiyet A daları’nın kuzeyinde ve doğu rinde özerk bir devlettir. Görece büyük ve
sunda, alçak mercan rediflerinden oluşan, irili dağlık bir ada olan Rarotonga, batılılarca
ufaklı Tuam otu Adaları bulunur. Tuam otu- 1823’ten sonra keşfedildi. Yerli halk Yeni
lar’ın güneydoğusundaki, mercan resifleriyle Zelandalı M aoriler’le akrabadır. R arotonga
çevrili ıssız dört ada M angareva A daları’dır. güzel iklimi, verimli toprakları, dom ates ve
T uam otular’ın güneybatısındaki Tubuai Ada- portakallarıyla ünlüdür.
ları’nın çoğu orm anlıktır. G ene aynı bölgede Cook A daları’nı oluşturan Penrhyn, Raka-
22 PASİFİK OKYANUSU
hanga, M anihiki, Suwarrow, Palm erston ve alır. Kaptanıyla kavga ettiği için kıyıya bırakı
Pukapuka adaları da eşsiz güzelliktedir. lan İskoç gemici A lexander Selkirk, 18. yüzyı
Tonga ile Cook Adaları arasında yer alan lın başında burada tek başına, dört yılı aşkın
Niue M ercanadası, Yeni Z elanda’ya bağlı, bir süre yaşamıştır. İngiliz yazar Daniel Defoe
özerk bir devlettir. Yüksekliği 60 m etre dola Robinson Crusoe adlı ünlü kitabını Selkirk’in
yında olan adanın ortasında eski bir lagün ta anılarından esinlenerek yazmıştır (bak. D e -
banı vardır. A dada hindistancevizi ve muz ye fo e. D a n iel ).
tiştirilir. A vustralya’nın doğusunda yer alan Norfolk
Batı Sam oa’nın tam kuzeyindeki Tokelau Adası verimli topraklan olan volkanik olu
Adaları içinde yer alan Swains, A tafu, Fakao- şumlu bir adadır. A da, meyve çeşitlerinin ya
fo ve Nukunono küçük m ercanadalardır. Böl nı sıra, Şili arokaryası olarak bilinen özel bir
gede zaman zaman mal ve can kaybına yol çam ağacı türüyle de ünlüdür. Japonya yakın-
açan şiddetli kasırgalar olur. lanndaki Volkano ve Bonin (Ogasavara) ada
Batı Sam oa’nm batısında, Fransa’ya bağlı larında şekerkamışı ve meyve yetiştirilir.
olan Wallis ve Futuna topraklan Wallis, Futu A dalar 1968’de A B D ’den Japonya’ya geç
na ve Alofi adalarını kapsar. Batıdaki R otu miştir.
ma volkanik oluşumlu bir adadır.
Polinezya’nın dışında Rennell, Solomon ve PASİFİK OKYANUSU bak. B üyük O kyanus
Santa Cruz gibi, yerli halkı Polinezyalılar’a
benzeyen başka adalar da vardır. Tonga ve PASKALYA, Hıristiyan yortuları arasında en
Fiji adalan arasındaki Lau T akım adalarının eski ve önemli olanıdır. Hz. İsa’nın çarmıha
yerli halkı, Polinezyalılar’m ve Melanezyalı- gerilmesinden sonra yeniden dirilişini kutla
lar’ın karışımıdır. Irkların bu biçimde dağıl mak için düzenlenir.
masına ve karışmasına ilişkin bilgiler, adalar Paskalya yortusu her zaman aynı tarihte
A vrupalılar’ca keşfedilmeden önce bu top kutlanmaz. İS 325’te toplanan Nikaia (İznik)
raklarda yaşayan halkların göç hareketlerine Konsili, Paskalya’nın gece ve gündüz süreleri
ışık tutması bakım ından çok önemlidir. D ün nin eşit olduğu bahar dönüm ünde ya da daha
yanın birçok yöresinde eskiçağlara ilişkin de sonraki ilk dolunayda kutlanmasına karar
ri, taş ya da tabletlere kazınmış yazılı belgeler
bulunm uştur. Oysa Pasifik A daları’nda bu
türden yazılı belgelere rastlanm adığından, in
sanların dış görünüm leri, dilleri, inançları, ef
saneleri, gelenekleri ve görenekleri adalarda
yaşayan halkların geçmişini aydınlatan önemli
bilgi kaynaklarıdır.
Öbür Adalar
Pasifik A d alan ’mn güneydoğu ucunda Pitca-
irn, Büyük O kyanus’un güneydoğusunda ise
Paskalya Adası yer alır (bak. PASKALYA
A d a si ).
Güney Am erika kıyıları açığında, ekvator
üzerinde yer alan Galâpagos A daları’nda,
yaklaşık 400 yıllık dev kaplum bağalar ve de
niz iguanaları gibi, dünyanın başka hiçbir ye
rinde bulunmayan hayvanlar yaşar. Bu hay
vanlar, ünlü bilim adamı Charles D arw in’in
evrim kuramını destekleyici önemli kanıtlar
İsa'nın yeniden d irilişin i ve yeni yaşamı sim geleyen
sağlamıştır (bak. D a r w in , C h a r les ). Şili kıyı boyalı yum urtalarla çikolatadan yum urtalar bir
ları açıklarında Juan Fernandez A daları yer arada.
PASKALYA ADASI 23
yoktur. A dada bulunan çok sayıdaki sönmüş bulundu. Ayrıca, yerliler gizli m ağaralardan
yanardağın kraterlerinde bataklık göller oluş başka taş oym alar getirdiler.
muştur. Bu dağların en yükseği yaklaşık 530 Adanın nüfusu yaklaşık 1.870’tir (1982).
metredir. A da kaba otlarla örtülüdür ve A da halkının çoğu korunaklı batı kıyısında,
önemli köylerinden biri olan güneydoğudaki H anga-Roa yakınlarında yaşar.
H anga-R oa’nın çevresi dışında çok az ağaç
bulunur. Adanın büyük bir bölümünde koyun PASTEL, renk verici toz pigmentin bağlayıcı
yetiştirilir. m addelerle karıştırılarak kalıba dökülmesiyle
Melez olan halkın çoğunluğu Polinezya yapılan çubuk biçimindeki boyama m addesi
kökenlidir. Adayı ilk keşfeden Avrupalı, Hol ne ve bu boyayla yapılan resimlere denir.
landalI Amiral Jacob Roggeveen’dir. Adaya Pastel yapımında bağlayıcı m adde olarak
1722'de Paskalya günü ulaşan Roggeveen arapzam kı, kitre ya da metil selüloz kullanılır.
buraya Paskalya Adası adını verdi. 1862’de Karışıma beyaz katkı m addeleri eklenerek
3.000 kişinin yaşadığı adadan yaklaşık 1.000 istenen renk tonları elde edilir. Kurşunkalem
kişi tarlalarda çalıştırılmak üzere P eru ’ya köle kalınlığında ve 8-10 cm boyunda olan pastel
olarak götürüldü. Bunlardan yalnızca 15’i çubuklar kâğıda sürülünce, kâğıdın yüzeyinde
hayatta kalarak geri dönebildi. Geri dönenler parlak, canlı renkler oluşur; ama bunlar
adaya çiçek hastalığını getirdi. Bu yüzden kâğıdın dokusuna işlemediği için kolayca sili
adanın nüfusu 111 kişiye düştü. D aha sonra nip bozulabilir. Bunun için pastel resimler ya
Katolik misyonerler ada halkına Hıristiyan- bir camın arkasına konarak ya da üzerine bir
lık’ı kabul ettirdi ve 1888’de ada Şili’nin sabitleştirici sürülerek korunur.
egemenliği altına girdi. Kuzey İtalya’da 16. yüzyılda ortaya çıkan
Paskalya A dası’nda, taştan yontulmuş ya pastel 18. yüzyılda yaygınlaştı. Jean-Baptiste-
rım insan figürlerinden oluşan 600’ün üstünde Simeon Chardin ve M aurice-Quentin de La
heykel vardır. A rkeologlar bu heykellerin İS Tour gibi 18. yüzyıl Fransız pastel ustaları
1000-1600 arasında yapıldığı kanısındadır. yaptıkları portrelerde yumuşak pastel kullan
Uzun kulaklı heykel başlarının yüzleri kü dılar. Sert pastelle yapılan resimler ise daha
çümser bir ifadeyle yukarı doğru bakar. Çeşit çok tebeşirle çizilmiş izlenimi verir. 19. yüzyı
li boyutlardaki bu heykellerin boyları 1-20 lın sonunda pastel kullanımını canlandıran
m etre arasında değişir. E n büyüğünün ağırlığı Fransız ressam Edgar D egas’mn balerinlerle
50 tondur. Heykeller adanın doğusunda bulu ilgili çalışmalarının birçoğu pastel boyayla
nan Rano R araku Y anardağı’nm gri sarı
Kroller-M uller Stichting, Otterlo, Hollanda
renkli tüflerinden ya da taşlarından yontul
muştur. A danın bu bölgesinde hâlâ tam am
lanmamış heykeller vardır. Tam am lananlar
ise başka yerlere taşınmış ve çoğunlukla
gruplar oluşturacak biçimde, yüzleri adanın
içine dönük olarak taş tabanlar üzerine yer
leştirilmiştir. Heykel başlarının üzerlerine tacı
simgeleyen silindir biçiminde kırmızı kaya
parçalan konm uştur. 1840’a gelindiğinde, ka
bile savaşları sırasında bütün heykeller bulun
dukları yerden indirilmişti.
1955-56’da Norveçli bilim adamı Thor He-
yerdahl (bak. HEYERDAHL, T h o r ) Paskalya
A dası’na bir araştırm a gezisi düzenledi. Bu
araştırm a sırasında yerli halktan, heykellerin
nasıl yontulduğunu, nasıl taşındığını ve taban
larının üzerine nasıl yerleştirildiğini öğrendi. Henry van de Velde'nin (1863-1957) soyut tablosu
A raştırm ada daha eski insan heykelleri de M eyve Bezemesi pastel boyayla yapılmıştır.
PASTEUR 25
yapılmıştır. Pierre-A uguste R enoir, H enri de nun varlığını ortaya koydu. Bu buluşuyla
Toulouse-Lautrec ve Pierre Bonnard gibi bilim çevrelerinde adını duyuran Pasteur,
Fransız ressamların yanı sıra, A B D ’li Mary 1854’te Fransa’nın kuzeyindeki Lille Ü niver
Cassatt ve İsviçreli ressam Paul Klee de pastel sitesi Fen Fakültesi’nin dekanlığına atandı.
tablolar yapan ünlü ressamlardır. Lille’de pek çok şarap ve damıtık içki
fabrikası vardı. Böylece, bira ve şarap gibi
PASTEUR, Louis (1822-1895). Fransız bilim içkilerin nasıl olup da buruklaştığını inceleme
adamı Louis Pasteur Jura bölgesinde, İsviçre fırsatı bulan Pasteur sonunda mayalanma
sınırına yakın küçük* bir kasabada doğdu. olayıyla ilgilenmeye başladı (bak. M ay a la n
Genç yaşta kimyaya ilgi duyarak, Paris’te ma ). O çağda, başta yiyecek ve içecekler
öğrenimini tam am ladıktan sonra fen bilimleri olmak üzere bütün organik m addelerde deği
alanında doktora yaptı. 1848’de, ışığı değişik şikliklere yol açan m ayalanm a, acılaşma, çü
yönlerde polaran iki tür tartarik asit bulundu rüm e, kokuşm a ve benzeri olayların doğru
ğunu kanıtlayarak yepyeni bir m adde grubu dan doğruya kimyasal yapı değişikliklerinden
26 PASTEUR
Louis Pasteur'ü, Paris'teki laboratuvarm da kuduza çare bulm ak için uğraşırken gösteren bir 19. yüzyıl
çizimi.
kaynaklandığına inanılıyordu. Pasteur bütün önemini kavramış olan İngiliz cerrah Joseph
bu olayların m ikroplardan, yani havada, suda Lister, 1865’te, açık yaralara bulaşan m ikrop
ve toprakta yaşayan minicik canlılardan (m ik ları öldürm ek için fenol (karbolik asit) denen
roorganizm alardan) ileri geldiğini kanıtladı kimyasal bileşiği am eliyatlarda antiseptik ola
(bak. MİKROPLAR). Oysa o güne kadar bilim rak kullanmaya başladı. Böylece, ameliyat
adamları bu küçük canlıları m ayalanm a ve sırasında m ikrop kaparak ölen hastaların ora
kokuşmanın nedeni değil sonucu olarak görü nında hızlı bir düşüş gözlendi. (Ayrıca bak.
yorlardı. Kısacası, önceden var olmayan bir ANTİSEPTİK; LİSTER, J o s e p h .) Aynı yıl Pasteur de
takım m ikropların bu olaylar sonucunda bir Fransa’nın ipek sanayisini yıkıma sürükleyen
denbire ortaya çıktığına inanıyorlardı. Bu da bir ipekböceği hastalığını araştırm akla görev
hiç yoktan yeni bir canlının türem esi demekti. lendirilmişti. M ikropların hastalık yapıcı etki
Yüzyıllardır sürüp giden bu kendiliğinden sine ilişkin kuram ından yola çıkarak, hastalı
türeme kuramını hiç inandırıcı bulmayan Pas ğın hangi tür m ikroplardan ileri geldiğini ve
teur, her canlının ancak kendisi gibi canlı bir nasıl önlenebileceğini saptayıp ülkesinde
ana babadan dünyaya gelebileceğini inançla ipekçiliğin yeniden canlanmasında önemli rol
savundu. oynadı.
Pasteur bu alandaki çalışmalarını ilerlettik Pasteur’ün daha sonraki çalışmaları nere
çe, sıcaklığın m ikroplar üzerindeki öldürücü deyse bütün bunları gölgede bırakacak kadar
etkisini fark etti. Bu bulgusu, özellikle süt, önemlidir. İnsanları ve hayvanları aşılayarak,
meyve suları, şarap, bira gibi bazı içecekleri yani belirli bir hastalığın etkeni olan mikrobu
kaynam a noktasından daha düşük bir sıcaklı kan dolaşımı yoluyla vücuduna vererek o
ğa kadar ısıtarak saktema olanağı veren pastö hastalıktan korum a olanağı olduğunu bilimsel
rizasyon yönteminin çıkış noktası oldu. Bu verilerle kanıtlayan ilk bilgin Pasteur’dür. Bu
sıcaklıkta hem içecekler besin değerini kay amaçla kullanılan m ikroplar laboratuvarlar-
betm iyor, hem de bozulm adan uzun süre daki özel besi yerlerinde üretilir ve hastalık
dayanabiliyordu. yapıcı etkileri büyük ölçüde azaltılır. Sonuçta,
Ö te yandan Pasteur’ün bu çalışmalarının bu m ikroplarla aşılanan kişi hastalığı en hafif
PATATES 27
b iç im iy le a t la t ır v e ile r id e a y n ı m ik r o p la
y e n id e n k a r ş ıla ş tığ ın d a o h a s ta lığ a k a r ş ı b a ğ ı
şık lık k a z a n m ış o lu r (bak. Aşi; BAĞIŞIKLIK).
Pasteur, etkisi zayıflatılmış m ikroplarla şar
bona (insanlara da bulaşabilen öldürücü bir
sığır hastalığı) ve tavuk kolerasına karşı ilk
aşıları hazırladıktan sonra, 1881’de kuduz
üzerinde çalışmaya başladı. Kuduz virüslerini
laboratuvarda üreterek etkisi hafifletilmiş ye
ni soylar elde etmevi başardı ve 1885’te,
kuduz bir köpek tarafından ısırılmış küçük bir
çocuğu bu aşı sayesinde korkunç bir ölümden
kurtardı. Tony M orrison/South Am erican Pictures
Kendini yalnızca bilime adamış, alçakgö M oreno Buzulu ve M oreno Gölü Güney Am erika'nın
Patagonya bölgesindedir.
nüllü ve inançlı bir insan olan Pasteur, m ikro
bik hastalıklara karşı giriştiği bu büyük savaş la geldi. G ene de nüfusu seyrektir ve çoğun
nedeniyle birçok ülkenin madalya ve ödülle lukla kırsal bölgelerdedir. Bölgeden çıkartı
riyle onurlandırıldı. 1888’de Paris’te bir aşı lan en önemli ürünler petrol ve dem ir cevheri
üretim ve araştırm a m erkezi olarak çalışmaya dir. Bunun yanı sıra, altın, bakır, manganez,
başlayan Pasteur Enstitüsü de bütün dünya kurşun ve uranyum rezervleri vardır.
daki değerbilir insanların bağışlarıyla kurul
du. Bugün dünyanın birçok yerinde Pasteur PATATES, nişastalı yum ruları için yetiştiri
enstitüleri vardır. len değerli bir tarım bitkisidir. Dünyanın en
önemli bitkisel besin kaynaklarından biri olan
PATAGONYA, A rjantin ’in güneyinde, çok bu bitkinin (Solanum tuberosum) anayurdu
geniş, ağaçsız, çalılarla kaplı, yarı kurak bir nun Güney A m erika’da A nd Dağları olduğu
bölgedir. 673.000 km2 yüzölçümüyle Am erika ve A m erika Y erlileri’nce yüzlerce yıl öncesin
kıtalarındaki en geniş çöldür. Colorado Irm a den beri yetiştirildiği bilinmektedir. Patates
ğı kuzeyde doğal sınırı oluşturur; doğuda ise
Atlas Okyanusu vardır. Güneyde Tierra del
Fuego A dası’na kadar uzanan Patagonya,
batıda A nd D ağları’nın güney uzantısı ile
sınırlanır.
Patagonya’da yaşayan Y erliler’in bundan
5.000 yıl önce Tierra del Fuego’dan geldikleri
sanılmaktadır. 16. yüzyılın sonuna doğru G ü
ney A m erika’ya ayak basan İspanyol kâşifler,
burada avcılıkla geçinen göçebe kabilelerle
karşılaştılar. Bu kıyıyı keşfeden ilk Avrupalı
olan Ferdinand M acellan’ın, üzerlerindeki
kalın hayvan postları, gür saçları ve boyalı
yüzleriyle Y erliler’i, bir 16. yüzyıl öyküsünde
ki Patagon adlı canavara benzettiği için bölge
ye bu adı verdiği söylenir (bak. M ac ella n ).
A rjantin 1817’de İspanyol egemenliğinden
kurtulunca, göçmenleri bu topraklara yerleş
meye özendirm ek için girişimlerde bulunul
du. Bazıları çiftçilik yapmak için, bazıları da
Hemen herkesin çok sevdiği yiyeceklerden biri olan
burada bir topluluk oluşturan Galliler gibi, patates, bitkinin toprakaltı gövdelerinin nişasta
dinsel ve siyasal özgürlüğe kavuşmak amacıy depolayarak şişkinleşmiş bölüm leridir.
28 PATEN
A vrupa’ya ilk kez 16. yüzyılda, Güney A m e Dalların ucunda salkımlar oluşturan çiçekleri
rika’dan dönen İspanyol gezginleri tarafından beyaz, sarı, m or ya da çizgilidir. Henüz
getirilmiş, daha sonra İrlanda’ya, oradan da olgunlaşmamış dom atesleri andıran yeşil, kü
İngiltere’ye yayılmıştır. çük meyveleri minicik tohum lar içerir.
A vrupa’ya getirildiği ilk dönem lerde, yal Patatesin besin olarak yararlandığımız bö
nızca zenginlerin bahçesinde yetiştirilen ve lümü toprağın altında geliştirdiği yum ruları
ancak önemli şölenlerde sunulan değerli bir dır. Bitki ürettiği nişastayı bu yum rularda
yiyecekti. Oysa İrlanda’ya götürüldükten kısa depolar. Tek bir patates bitkisi birkaç tane ile
bir süre sonra patates büyük bir hızla yaygın 20 arasında değişen sayıda yumru oluşturur.
laşarak halkın başlıca besin kaynağı durum u Y um rular genellikle oval ya da yuvarlak
na geldi. Sanayi Devrimi sırasında sayılan biçimli; kabuğu sarı, kahverengimsi gri ya da
hızla artan fabrika işçilerine ucuz yiyecek m or; eti ise beyaz ya da sarıdır. Yum ruların
arayışıyla birlikte patates bir kesim olarak yüzeyinde “göz” denen küçük tom urcuklar
önem kazandı. 18. yüzyıl ortalarına gelindi bulunur. Bu tom urcuklar toprağa dikildiğinde
ğinde ise pek çok ülkede ana besin kaynağı sürgün vererek yeni bitkilere dönüşür. İşte bu
olarak ekmeğin yerini aldı. A m a, 1846-47 yüzden patates tohum dan değil “tohum luk
kışında İrlanda’da patates tarlalarına patates patates” denen küçük yum rulardan çoğaltılır.
mildiyösü denen bir hastalık bulaşarak bütün Patates en iyi derin, hafif ve besince zengin
ürünün yok olmasına neden oldu. Bunun topraklarda yetişir. Genellikle tarlalarda 70
sonucunda İrlanda’da patates tarımı geriledi. cm aralıklarla açılmış oluklara kışlık ürün için
G ünüm üzde en başta gelen patates üretici 40 cm, taze patates elde etm ek isteniyorsa 30
leri SSCB, Alm anya Federal Cum huriyeti, cm, tohum luk patates üretim i için ise daha
Polonya, A B D , Fransa, İngiltere, Çekoslo yakın aralıklarla dikim yapılır. Dikilen ürü
vakya, H ollanda ve İrlanda’dır. Yıllık patates nün üstü 5-6 cm yüksekliğinde toprakla ör
üretiminin 4 milyon ton dolayında olduğu tülür.
Türkiye’de ise hemen hem en bütün bölgeler Ü rün genellikle bitkinin toprağın üstündeki
de patates tanm ı yapılır. A m a, toplam üreti bölümleri solduktan sonra hasat edilir; ama
min yaklaşık üçte birini Nevşehir ve Niğde eğer uzun süre saklanm ayacak, yani kışlık
illeri sağlar. olarak tüketilm eyecekse, ilkbaharın sonlarına
Bol m iktarda nişastanın yanı sıra kalsiyum doğru yeni gelişen körpe yum rular sökülür.
ve C vitamini de içeren patates kolay sindiri- Pazarlarda taze patates adıyla satılan bu
lebilen değerli bir gıda maddesidir. En çok üründür. Patates elle ya da m akinelerle hasat
kızartılarak, yemek, salata ve püre yapılarak edilir.
tüketilir. Hayvan yemi olarak da kullanılan Patates mildiyö, çürüklük ve mozaik gibi
patatesten ayrıca nişasta çıkarılır, alkol ve bazı m antar hastalıklarına ve genellikle yap-
glikoz gibi bazı kimyasal m addelerin üreti rakbiti denen bazı küçük böceklerin taşıdığı
minde ham m adde olarak da yararlanılır. virüs hastalıklarına karşı çok duvarlıdır. Ayrı
ca, patatesböceği, toprakpiresi, yaprakpiresi
Patatesin Özellikleri, Yetiştirilmesi ve ipliksolucan gibi çeşitli zararlılardan da
ve Zararlıları önemli ölçüde etkilenir. Ö rneğin, patatesbö-
D om ates ve patlıcanla yakın akraba olan ceğinin larvalan bir patates tarlasını neredey
patates, patlıcangiller (Solanaceae) familya se tümüyle yok edebilir. İpliksolucanlar ise
sından otsu bir bitkidir. Güney A m erika’da patates bitkilerinin gövdelerini toprak yüzeyi
100 kadar değişik yabani çeşidi bulunan bu ne yakın kesim lerinden kem irerek zarar gör
bitkinin yapılan mele2leme çalışmalarıyla, ya mesine neden olur.
ni insan eliyle geliştirilmiş pek çok kültür
çeşidi de vardır. PATEN, ayakkabının altına takılan özel bir
Ortalam a 25 cm ile 75 cm arasında boylana- donanım la, buzun üzerinde kayarak ya da
bilen patates bitkilerinin yeşil ya da morumsu düzgün sert bir zeminin üzerinde hareket
gövdelerinde iri bileşik yapraklar bulunur. ederek yapılan bir spordur. Bu sporu yapmak
PATEN 29
Buz Pateni
İlk patenciler, 2.000 yıl önce özel bir biçim
verip düz bir tabanın üzerine yerleştirdikleri
sığır kemiklerini ince deri bağlarla ayaklarına
bağlayan İskandinavyalılar’dı. Bu ilkel paten
ler, onların donm uş akarsular ve göller üze
rinde kayarak hızla hareket etm elerini sağlar
dı. Sonraları kayma yüzeyi kemik yerine
m etal çubuktan yapılan patenler kullanılmaya
başladı. Başlangıçta patenlerin altındaki bu
metal çubuklar enli olduğu için yüksek hızla
gitmeye olanak vermiyordu. Kayma yüzeyi
bıçak gibi ince olan patenlerin yapılmasıyla Associated Press
17. ve 18. yüzyıllarda paten sporu çok yaygın Hollarıda'da kışın kanallardaki su donup yeterince
sertleşince geleneksel buz pateni yarışması yapılır.
laştı. A yakkabılara iplerle bağlanan ve ger-
çekte hiç güvenli olmayan patenler uzun süre
Eileen Langsley
kullanıldı. G ünüm üzde kullanılan, pateni
ayakkabıya vidayla bağlama yöntemi ancak
1870’ten sonra yaygınlaştı. Yapay olarak don
durulm uş buzla kaplı ilk paten pisti de hem en
hem en aynı zam anda yapıldı.
G ü n ü m ü z d e b u z p a t e n i s p o r u s ü r a t p a t e n i,
a r tis tik p a t e n v e b u z h o k e y i o lm a k ü z e r e
b a ş lıc a ü ç b ö lü m e a y r ılır (bak. B u z HOKEYİ).
Sürat Pateni. Norveç ve H ollanda’da her
zaman sevilen bir spor olan paten yarışları,
uluslararası kurallara göre çevresi 400 m etre
olan oval biçimli bir pistte yapılır. Pistin oval
biçimi dönemeçlerin hızla dönülmesine ola
nak verir. 500 m etreyle 10.000 m etre arasında
değişen uzaklıklarda yapılan paten yarışların
da ulaşılan rekor hız saatte 48 kilom etredir.
Artistik Paten. Başlangıçta dönüşler, atla
yışlar ve geçişlerden oluşan artistik paten
hareketleri zamanla gelişerek daha karm aşık
laştı. 19. yüzyıl ortalarında A B D li bale öğret
meni Jackson H aines'in zarif bale hareketleri
1984'te Yugoslavya'da Sarajevo'da (Saraybosna) nin ritmik müzikle nasıl birleştirilebileceğini
yapılan Kış O lim piyat Oyunları'nda İngiliz Jayne
T orvill-C hristopher Dean çifti buz dansında altın ortaya koymasıyla, artistik paten günüm üzde
madalya kazandı. ki biçimini aldı.
30 PATEN
tekerlekli patenlerle hareket etm e alışkanlığı verir. Patente konu olan buluş o süre içinde
edinmişlerdir. Belçikalı müzik aletleri yapım mucidinin izni olmadan kullanılamaz. Böyle
cısı Joseph Merlin 1760’ta İngiltere’ye giderek ce bir buluşun kullanılmasından sağlanan
yeni buluşu olan tekerlekli pateni L ondra’da gelir onun mucidine kalır.
ki seçkin bir toplantıda tanıttı. Keman çalarak Patent konusu her ülkenin kendi yasalarıy
paten yapıp konukların ilgi ve hayranlığını la düzenlenmiştir. Genellikle patent hakkı 20
kazandı. Am a durmayı ve dönmeyi başara yıl kadar sürer. Bununla birlikte, Fransa gibi
madığı için bir aynaya çarpınca, ayna ve ke bazı ülkelerde, özellikle yararlı olduğu düşü
man parçalandı, kendisi de ağır yaralandı. nülen bazı buluşlar için yalnızca altı yıllık bir
1829’da Fransa’da tekerlekli patenin bulun patent süresi tanınır.
masından 10 yıl sonra, İngiltere’de ilk teker Bazı ülkelerde patentin sürekliliği için be
lekli paten yapıldı. Am a bu sporun yaygınlaş lirli bir paranın düzenli olarak ödenmesi
ması New Yorklu James L. Plim pton’un gerekir. Bu ödem e yapılmazsa patent sona
1863’te kauçuk yastıklı, dört tekerlekli pateni erer ve o buluşu herkes kullanabilir.
bulmasından sonra oldu. İlk patenlerin teker M ucitlere İtalya’da ilk patent belgelerinin
lekleri şimşirden yapılıyor ve kolayca kırılı verildiği 15. yüzyıldan beri patent uygulaması
yordu. D aha sonra, bilyeli yataklarda dönen çeşitli biçimlerde sürm ektedir. İngiltere’de
çelik tekerlekli patenler yapıldı. bir buluş için verilen en eski patent, Utynamlı
İlk tekerlekli paten pisti 1860’ta A B D ’nin John’a bulduğu renkli cam yapma yöntemi
Rhode Island eyaletinde, Nevvport’taki A t için 1449’da verilen patenttir.
lantik O teli’nde açıldı. 1870’lerde A B D ’nin Bir buluş için patent verilmesinde başlıca
çeşitli yerlerinde tekerlekli paten pistleri ya iki yöntem vardır. A vrupa ülkelerinin çoğun
pıldı. 1890’da ise Batı L ondra’da Olym pia’da da yasal koşullara uygun olarak yapılan her
dünyanın en büyük pisti açıldı. Asfalt ya da başvurunun sahibine patent verilir. Patentin
ahşap olan pist döşemelerinin en iyisi sert haksız olarak verildiğini ileri süren herkes
akçaağaç odunundan yapılır. Sürat ve artistik patentin iptali için m ahkem eye başvurabilir.
paten dallarında yapılan çeşitli şam piyonalar Patente konu olan buluş m ahkem ede ayrıntılı
da tekerlekli patenle saatte gidilen en büyük olarak incelenir ve patent verilmiş olan kişi
uzaklık 35 km ve ulaşılan rekor hız saatte 41 nin gerçekten yeni bir şey bulup bulmadığına
kilom etredir. karar verilir.
Tekerlekli paten sporu İngiltere’de ilk kez Patent konusunda uygulanan öbür sistem
1870’lerde yaygınlaştı. Am a bu ilk ilgi yalnız A B D , K anada, Avustralya, Yeni Zelanda,
ca birkaç yıl sürdü. En büyük ilgiyi 1909-12 Japonya, İngiltere, Alm anya Federal Cum hu
arasında gören tekerlekli paten sporu, sine riyeti, İsveç ve A vusturya’daki sistemdir. Bu
manın gelişmesi ve I. Dünya Savaşı’nın çık sistemde, patent başvurusu yapan kişi buluşu
masıyla hemen hemen yok oldu; ancak nun ayrıntılı bir açıklamasını ve çalışma biçi
1929’da yeniden canlanabildi. mini ortaya koyan belgeler verm ek zorunda
1970’lerde tekerlekli küçük sörflere benze dır. Bunları inceleyen uzm anlar buluşun ger
yen kaykayları, gençler her yerde yaygın çekten yeni olup olmadığına karar verir.
olârak kullanmaya başladı. U zm anlar söz konusu buluşun daha önce
yapılmamış olduğuna ve başvurunun kuralla
PATENT. Mucitlerin yaptıkları buluşlarla il ra uygun olduğuna inanırlarsa başvuru kabul
gili ticari haklarını korum ak amacıyla belirli edilir; buluşla ilgili bilgiler basılıp yayımlanır.
yasal düzenlem eler yapılmıştır. D aha önce D aha sonra, patent verilmesine yapılabilecek
kimsenin tasarlamadığı" yeni bir buluş yapan itirazlar için bir süre tanınır. Başvuru sahibi
kimse bu buluşunun özelliklerini ayrıntılı bir nin gerçek mucit olmaması, buluşun ana
raporla ilgili kamu kuruluşuna bildirir ve düşüncesini başkasından almış olması bir iti
buluşu için bir patent alır. İhtira beratı da raz nedeni olabilir. Bir patentin verilmesine
denen patent, o buluşun kullanım hakkını itiraz edildiği zaman bazen kararı m ahkem e
belirli bir süre için yalnızca buluşun mucidine nin vermesi de gerekebilir.
32 PATLAYICILAR
Türkiye’de patent uygulaması ile ilgili ku çok büyük m iktarda sıcak gaz çıkarır. Patlayı
rallar 1880 tarihli İhtira Beratı Kanunu ile cılar dediğimiz bu m addeler, yanarken çıkar
düzenlenmiştir. Patent konusunda Fransa’da dıkları gazın oluşturduğu basınçla, çevrelerin
ki uygulamayı temel alan bu yasada 1918’de deki her şeyi büyük bir gürültü ve şiddetle
ve 1932’de bazı değişiklikler yapılmıştır. Ya parçalar; bu olaya patlam a denir.
saya göre patent başvuruları Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı’nın ilgili dairesine yapılır. Patent Patlayıcı Türleri
verilebilmesi için yeni buluşun sanayide kulla Bilinen en eski patlayıcı, günümüzde de havai
nılabilmesi, yenilik taşıması ve uygulanabilir fişeklerde kullanılan kara baruttur. Eski Çin
olması koşulları aranır. Patent süresi başvura lilerin belki de binlerce yıldır bildikleri kara
nın isteğine göre 5, 10 ya da 15 yıl olabilir. barutu 1249’dan bir süre önce ilk kez tanım la
Patent başvurusuyla ilgili kararlara karşı idari yan İngiliz Katolik rahip R oger Bacon oldu.
yargı yoluna gidilebilir. Haksız verilmiş pa K ara barut 14. yüzyıl ortalarında ateşli silah
tentlerin iptali için de asliye hukuk m ahkem e larda kullanıldı; am a taşocaklarında kayaçla-
sinde dava açılabilir. rın parçalanması gibi barışçıl amaçlarla kara
barut kullanılmasına ancak 1660’larda baş
PATLAYICILAR. Yanan her m adde bir m ik landı.
tar sıcak gaz çıkarır. Ocak ve şöminelerin Güherçile (potasyum nitrat), kükürt ve
bacaları yanmayla oluşan bu gazları dışarı odunköm ürü karışımı olan kara barut yandığı
atm ak için yapılmıştır (bak. Y a n m a ). Bazı zaman kendi hacminin 4.000 katı kadar gaz
m addeler yanarken çok kısa bir süre içinde çıkarır. Çok hızlı gerçekleşen bu tepkime
sırasında odunköm ürü ve kükürt güherçilenin Günüm üzde kullanılan dumansız barut gibi
çıkardığı oksijenle yanar. itici patlayıcılar, nitrogliserinle nitroselülozun
Alm an kimyacı Christian Schönbein’ın karıştırılmasıyla elde edilir. H er türlü ateşli
1846’da keşfettiği pam uk barutu daha güçlü silah fişeğinde bulunan ve bazı uçak m otorları
bir patlayıcıdır. İlk dumansız barut türü olan ile dizel m otorlarında ilk hareketi verm ek için
pam uk barutu, pamuk liflerinin derişik nitrik kullanılan bu patlayıcılar güdümlü silah ve ro
asit ve sülfürik asitle işlenmesiyle elde edilir ketlerin hareketini sağlayan itici gücü elde e t
(bak. NİTRİK ASİT; SÜLFÜRİK ASİT). B u tür bir lif m ek için de kullanılır.
parçası tutuşturulursa hızla ve sessizce yanar; İki dünya savaşında en çok kullanılan güçlü
ama sert bir darbeyle karşılaşırsa büyük bir patlayıcı trinitrotolüen (TNT) olmuştur. Sik-
şiddetle patlar. Bu tip patlayıcılar günümüzde lotrim etilentrinitram in (siklonit) ve pentaerit-
pamuk yerine kâğıt ve odun talaşı asitle işleme ritol tetranitrat (PETN ) gibi uzun adları olan
sokularak yapılır ve rıitroselüloz adını alır. öbür güçlü patlayıcıların hemen hem en tümü
1847’de İtalyan kimyacı Ascanio Sobrero, bazı karbonlu bileşiklerin nitrik asitle işlem
gliserini derişik nitrik asit ve sülfürik asidin den geçirilmesiyle elde edilir.
içine yavaş yavaş dam latarak nitrogliserin'i Zincirleme çekirdek tepkim eleri sonucun
buldu (bak. GLİSERİN). Patladığı zaman kendi da da olağanüstü güçlü patlam alar oluşabilir.
hacminin 12 bin katı kadar gaz çıkaran Nükleer bom baların çok büyük yıkıcı gücü bu
nitrogliserin son derece güçlü bir patlayıcıdır; tür tepkim elerin sonucudur (bak. N ü k l eer
ama taşınırken küçük bir sarsıntıda kolayca E n e r j İ).
patladığı için kullanılması son derece tehlike
lidir. 1866’da İsveçli kimyacı A lfred Nobel, Patlayıcıların Kullanımı
nitrogliserinin diyatomit (kizelgur) adı verilen Kara barut bir kıvılcım ya da alevle ateşlene-
kumlu bir toprakla karıştırıldığında peynirim- bilirdi, ama günümüzdeki patlayıcıları patlat
si katı bir maddeye dönüştüğünü ve bu mak bu kadar kolay değildir. Ateşli silahlarda
durum dayken hâlâ güçlü bir patlayıcı olduğu itici olarak kullanılan patlayıcıları ateşlemek
halde güvenli bir biçimde taşınabildiğim bir için ya bir darbeyle kolayca ateş alan az
rastlantı sonucu buldu ve bu m addeye dinamit m iktarda ateşleyici içeren bir kapsülden ya
adını verdi. Nobel, pam uk barutunu nitrogli rarlanılır ya da elektrik akımı geçince akkor
serinle karıştırarak çok güçlü bir patlayıcı haline gelerek çevresindeki barutu yakan ince
olan ve güvenle kullanılabilen bir başka patla bir telden yararlanılarak yapılan bir ateşleme
yıcı da yaptı. Yoğun pelte kıvamındaki bu sistemi kullanılır. Kapsülü ateşleyecek darbe
patlayıcı jelatin daha çok taşocaklarında kul için ateşli silahın tetiği çekilir.
lanılır. Güçlü patlayıcıları patlatm ak için şiddetli
Bu karışımdaki nitrogliserini azaltıp pam uk bir sarsıntı gerekir; çünkü bu patlayıcılar ateş
barutunu çoğaltan Nobel, balistit adını verdiği aldığı zaman hızla yanar, ama patlamaz.
kemik gibi sert bir m adde elde etti. Patlayıcı Bunları patlatm ak için gerekli olan sarsıntı,
jelatine ya da dinam ite göre daha zayıf bir bir tüpe konmuş tetril ya da siklonit gibi
patlayıcı olan bu m adde, patlayınca parçala şiddetli patlayıcılardan oluşan bir fünyeyle
ma etkisi yerine itme etkisi yaptığı için ateşli sağlanır. Fünyeyi ateşlemek için de, ya d ar
silahlarda “sevk barutu” olarak kullanılır beyle ateşlenen bir kapsül ya elektrikli ateşle
(bak. ATEŞLİ SİLAHLAR). Patlayıcılardan büyük me sistemi ya da güvenlik tapası kullanılır.
bir servet kazanan Alfred Nobel, servetinin İnce uzun bir fitil biçimindeki bu tapanın
bir bölümüyle bir fon kurulmasını ve insanlığa içinde çok yavaş yanan bir barut vardır. Bir
yararlı olan yazar ve bflim adam larına her yıl ucundan ateşlenince fitilin uzunluğuna bağlı
bu fondan ödül verilmesini vasiyet etti (bak. olan bir sürenin sonunda ateş fünyeye ulaşır.
N obel Ö d ü l ler İ). Birkaç m etre boyundaki bir fitilin yanma
Patlayıcılar genellikle ikiye ayrılır. Bunlar, süresi, tapayı ateşleyenin patlam adan önce
patlam a etkisi düşük itici patlayıcılar ve güvenli bir uzaklığa gitmesine yetecek ka
patlam a etkisi yüksek güçlü patlayıcılardır. dardır.
34 PATLICAN
Savaşta olduğu gibi barış zam anında da p at Asya ülkelerinin yanı sıra Akdeniz Bölgesi’n-
layıcıların önemli kullanım alanları vardır. de de yaygın olarak yetiştirilir.
Köm ür, taş ve cevher (m aden filizi) çıkarmak Sık dallı gövdesinin yüksekliği sıcak bölge
için m adenlerde ve taşocaklarında; tünel ve lerde 1 metreyi bulan patlıcan, patatesle çok
geçit açmak için karayolu ve demiryolu yapı yakın akrabadır. Am a patates gibi yumruları
mında; liman ve kanal yapımında çok m iktar için değil, iri ve etli meyveleri için yetiştirilir.
da patlayıcı kullanılır (bak. MADENCİLİK; TAŞ Bazen uzunluğu 30 santim etreye ulaşan bu iri
OCAĞI). Bu amaçla kullanılan güçlü patlayıcı meyvelerin eti süngersi beyaz, kabuğu parlak,
lar genellikle kâğıtla kaplı, sosise benzer pa derimsi ve genellikle koyu m ordur. Bostan
ketler biçiminde hazırlanır ve kayaların içinde patlıcanı denen çeşidi ise uzundan çok yuvar
açılan deliklere yerleştirilerek patlatılır. lağa yakın biçimiyle ayırt edilir; bunun mey
Patlayıcılar konusunda uzman olmayanla veleri bazen beyaz ya da m or lekeli olabilir.
rın patlayıcı yapmayı denem esi, patlayıcıları Dalları donatan hafif loplu, tüylü ve boz yeşil
kullanması, taşıması ya da ellemesi son dere yaprakların arasından sarkan patlıcan meyve
ce tehlikelidir. leri, m or çiçeklerinin döllenmesiyle oluşur.
Patlıcan en iyi sıcak iklimli yerlerde yetişen
PATLICAN, A kdeniz ülkelerinin ve Türk ve tohum dan üretilen bir bitkidir. H er yıl
mutfağının en sevilen sebzelerinden biridir. ürün gelişip meyve verdikten sonra sökülür,
Bu yüzden de anayurdu olan Güney ve Doğu ertesi yıl yenileri dikilir. Patlıcan vitamin ve
kalori bakımından öbür sebzelere göre yok
suldur, ama özel lezzetinden ötürü çok sevilir.
N H P A IJ. B. Free Karnıyarık ve m usakka gibi sıcak yemekleri,
imambayıldı gibi soğuk yemeği, kızartması,
salatası, turşusu, hatta körpelerinin reçeli bile
yapılır. Bazı yörelerde ise içi oyulup kurutula
rak kuru sebze halinde kışa saklanır. T ürkiye’
de patlıcan en çok Ege ve Akdeniz bölgele
rinde yetiştirilir. H er yıl ortalam a 700 bin ton
dolayında ürün elde edilir.
konudaki deney ve kuram larını Koşullu R ef Pavlova, Rusya’da St. Petersburg (bugün
leksler ve Psikiyatri adlı kitabında topladı. Leningrad) kentinde doğdu. Ailesi Polonya-
Sindirim konusundaki araştırmalarını da lı’ydı. Bale eğitimine, 10 yaşındayken Çarlık
Sindirim Bezlerinin Çalışması adlı bir kitapta Bale O kulu’nda başladı. Sekiz yıl sonra Çar
derleyen Pavlov, daha sonra, beynin karm a lık Balesi’ne geçti, 1906’da başbalerin oldu.
şık fizyolojisi ile koşullanma arasında bağlantı Pavlova 1909’da, Sergey Diaghilev yöneti
kurmaya çalıştı. Koşullanma konusunda koy mindeki Rus Balesi’yle birlikte Paris’e gitti.
duğu ilkelerden psikiyatri sorunlarının çözü Olağanüstü güzellikte dansların sergilendiği
münde yararlanılabileceğine inanıyordu. gösterilerde, çağımızın en büyük dansçıların
Bütün yaşamı boyunca pek çok ödül alan dan Vaslav Nijinski’yle dans etti (bak. NİJİNS-
Pavlov, sindirim fizyolojisine ilişkin değerli Kİ, V a slav ). İkilinin en ünlü gösterisi, koreo-
çalışmaları nedeniyle de 1904 Nobel Fizyoloji grafisini Michel Fokine’in yaptığı Les Sylphi-
ya da Tıp Ö dülü’yle onurlandırıldı. des balesiydi.
Pavlova 1910’da L ondra’ya gitti ve orada
PAVLOVA, Anna (1881-1931). Rus asıllı kısa sürede büyük başarı kazandı. Aynı dö
balerin A nna Pavlova dünyanın en yetenekli nem de, avukat olan kocası Victor D andre’yle
dansçıları arasında yer alır. K oreograf Michel birlikte satın aldığı Ivy Evi’ne yerleşerek bale
Fokine’in kendisi için yazdığı Kuğunun Ölü dersleri vermeye başladı. Anna Pavlova
m ü adlı tek kişilik baleyle bale tarihinin 1913’te, yetişmesinde büyük payı olan İtalyan
unutulm az adları arasına girmiştir. bale öğretm eni Enrico Cecchetti ile çıktığı
H ulton Picture Library turnede birçok ülkeyi dolaşarak, bale sanatı
nın dünyanın en uzak köşelerinde tanınmasını
ve sevilmesini sağladı. Dünya çapında ün
kazanm asına yol açan Kelebekler, Dansa Da
vet, Kızböceği, Gavotte, Noel ve özellikle de
Kuğunun Ö lüm ü adlı balelerdeki şiirsel yoru
mu ve zarif hareketleriyle izleyenleri büyüle
di. 1930’da 50 yaşındayken son kez sahneye
çıktı; bundan birkaç ay sonra H ollanda’nın
Lahey kentinde zatürreeden öldü.
B a rn a b y’s
Pekin'in kuzeyindeki Yazlık Saray kentte yaşayanların gezindikleri ve dinlendikleri gözde yerlerden biridir.
Kent, her ikisi de duvarlarla çevrili, kuzeyde geçen kom ünist yönetim park yapımı, sağlık
ki T atar Kenti ile güneydeki Çin K enti’nden hizmetleri ve sanayinin geliştirilmesi gibi
oluşur. T atar Kenti kabaca kare biçimindedir. alanlarda sağladığı hizm etlerle Pekin’in geliş
İçinde İm paratorluk Sarayı bulunan Yasak mesine katkıda bulunm uştur. Yasak K ent’i
Kent burada yer alır. Eskiden sıradan Çinliler’ güneydeki Çin K enti’nin kapısına bağlayan
in giremediği Yasak K ent, devrim den sonra geniş ana cadde boyunca m odern hüküm et
herkese açık bir ulusal müze olmuştur. Avlu yapıları yer alır. Geniş ve işlek caddelerden,
lar dizisiyle birbirine bağlanmış yapıların çatı kentin gürültü ve kargaşasından uzakta, dar
ları parlak sarı kirem itlerle, m erdivenleri sokakların iki yanındaki avlulu ve birbirine
beyaz m erm erle kaplıdır. Yasak K ent’in dı yapışık geleneksel evlerde sakin bir yaşam sürü
şında, gezinti yerleri ve tapm aklarla çevrili bir lür. Son zamanlarda gittikçe gelişen konut
dizi yapay göl bulunur. Buranın en ilginç yapımı, kente eklenen fabrikalar, banliyöler
yapıları arasında, kuzeyde Yazlık Saray, C en ve yeni parklarla Pekin daha da büyüm üştür.
net Tapm ağı, Pekin Oteli ve tam ortada, Demiryolu araç ve gereçleri, makine parçala
dünyanın en büyük kent meydanı olan Tien- rı, elektronik aletler, tarım makineleri ve
anm en M eydanı sayılabilir. M odern Çin’in kimyasal m addeler üretimi kentin başlıca
kurucusu Mao Çe-Tung’un anıtmezarı mey sanayileridir. Pekin aynı zam anda, üniversite
danın m erkezindedir. A ralarında, 5.000 kişi leri ve bilimsel araştırm a enstitüleriyle bir
lik şölenlerin verilebildiği Büyük Halk Binası’ öğrenim merkezidir.
nın da bulunduğu kamu binaları meydanın Nüfusu 9.926.000 (1988) olan Pekin, Şang
çevresinde yer alır. hay’dan sonra Çin'in ikinci büyük kentidir.
Çinliler taş döşeli Tienanm en M eydanı’n-
da dolaşm aktan ve çeşitli uçurtm alar uçur PELİKAN. A nadolu’da yaygın biçimde kutan
m aktan hoşlanırlar. 1 milyonu aşkın Çinli adıyla tanınan, iri gövdeleri ve ilginç gaga
her yıl 1 Ekim ’de burada toplanarak ülkenin yapılarıyla en dikkat çekici kuşlar arasında
ulusal bayramını kutlar. Ekim 1949’da başa yer alan pelikanların yeryüzüne dağılmış yedi
40 PELOPONNESOS SAVAŞI
türü vardır. Bazılarının kanatları, bir uçtan A vrupa’da yaşayan iki pelikan türü vardır.
öbür uca 3 m etre uzunluğa yaklaşabilir. Bunlardan Eskidünya ak pelikanı (Pelecanus
Pelikanlar çok iri gagalarının altındaki ge onocrotalus) genel olarak pembemsi beyaz
niş deri torbaları sayesinde kolayca tanınır. tüylüdür. Kanatları açıkken, siyah uçma tüy
Son derece esnek olan bu torba içine çok leri kolayca görülebilir. Benzer bir tür olan
sayıda balık alabilir. tepeli pelikanın (Pelecanus crispus) tüyleri
Pelikanlar kalın gövdeleri, oldukça kısa sarımsı değil, grimsi beyazdır. Ayrıca uçma
kuyrukları, geniş ve yuvarlak kanatlarıyla tüyleri yalnız kanat uçlarında siyah, ense
hantal görünüşlü kuşlardır. Bacakları da kısa tüyleri kıvırcıktır. Türkiye’de tepeli pelikan
ve kalın, ayakları perdelidir. Am a uçarken M anyas G ölü, Kızılırmak deltası ve Konya
çok güzel görünürler. Genellikle göllerde ve ilindeki, büyük ölçüde bataklık halinde olan
durgun sularda büyük koloniler halinde ürer, A kgöl’de, ak pelikan Van Gölü ve A kgöl’de
kıyılara ve akarsu ağızlarına uğrar, bazen ürer. Evliya Çelebi’nin Seyahatname'sinde
balık yakalam ak için suya dalarlar. Bir peli “sakakuşu” adıyla geçen kuşlar da gerçekte
kan boynunu, gagası boynunun önüne değer pelikandır. Pelikanların yerel olarak kullanı
ken, başı omuzlarının oldukça gerisinde dura mı süren bu adı, balığın yanı sıra suyla da
cak biçimde kıvırabilir. dolan gagalarındaki torbadan aldıkları anla
Pelikanlar yere ya da alçak .çalılıklara çalı şılmaktadır.
çırpı ve ot saplarından kabaca hazırlanmış bir Kuzey A m erika’da iki pelikan türü yaşar.
Bunlardan Yenidünya ak pelikanı (Pelecanus
erythrorhynchos) genellikle Kuzey A m erika’
nın batısındaki göl adalarında ürer. Daha
küçük yapılı olan kahverengi pelikan (Peleca
nus occidentalis) ise ürem ek için kıyıları
yeğler. Siyah ve beyaz tüylü Avustralya peli
kanı (Pelecanus conspicillatus) 180 santim et
reye ulaşan uzunluğuyla en iri pelikan tü
rüdür.
kentlerde çıkan ayaklanm alardan yararlanı şarı kazandıysa da, Hellespontos (bugün Ç a
yordu. İÖ 433’te kuzeybatıdaki Kerkira (bu nakkale Boğazı) yakınlarındaki Aigos-
günkü Korfu) halkı A tina’dan, kendisini Potam oi’de hazırlıksız yakalandı. Amiral
Sparta’nın dostu K orint’e karşı korumasını Lysandros kom utasındaki Sparta donanması
istedi. Çok geçmeden A tina ile Sparta arasın A tina donanmasını batırdı. D aha sonra A tina
da yıllardır süren rekabet savaşa dönüştü. açıklarına gelen Sparta donanması kente yiye
Savaş İÖ 431 ’de, Sparta’nın müttefiki The- cek girmesini engelledi. Altı ay süren açlıktan
bai’nin A tina’nın müttefiki Plataya’ya saldır sonra, İÖ 404’te A tina teslim oldu ve 27 yıl
masıyla başladı. A tina’nın büyük devlet ada süren savaş sona erdi.
mı Perikles, donanm a Peloponnesos kıyıları
na saldırılarda bulunurken (bak. PERİKLES), PELOT, dünyanın en hızlı sporlarından biri
halkı sağlam surlarla çevrili A tina’da toplan dir. H entbole benzer, am a daha geniş bir
maya çağırdı. Bu sırada A tina’nın çevresin oyun alanında oynanır. İspanya ve Fransa’da
deki A ttika topraklarını istila eden Spartalılar ki Pirene D ağları’nda yaşayan Basklar’ın ulu
bölgedeki ekinleri yaktılar. İÖ 430 Haziran’ sal oyunudur: Bask dilindeki adı jai alai
ında Atina’da veba salgım çıktı ve sıcak ya (neşeli şenlik) olan pelot, 1900’de K üba’da
zın da etkisiyle hızla yayıldı. Kalabalık kentte oynanmaya başlandıktan sonra batı ülkeleri
binlerce Atinalı ölürken, hastalık donanm aya ne de geçmiş ve daha çok jai alai adıyla
da sıçradı. Halkın yüz çevirmeye başladığı Pe tanınmıştır. Pelot adı ise, İspanya’da bu
rikles de bir yıl sonra vebadan öldü. oyuna verilen pelota vasca adından kaynakla
Perikles’in ölüm ünden sonra, ona her za nan, Fransızca la pelote (küçük top) sözcü
man karşı çıkmış olan Kleon, A tina’nın ön ğünden gelir.
derlerinden biri olarak yönetime geçti. Kısa Pelot açık havada ya da kapalı salonda
bir süre için, A tm alılar Sparta’ya karşı üstün oynanır. Pelot oynanan tesisin bütününefro n -
lük elde etti. İÖ 425’te Sparta barış istediyse ton denir. Cancha adı verilen üç duvarlı oyun
de, Kleon bu öneriyi reddetti. alanının uzunluğu 53,3 m etre, genişliği 15,2
Spartalılar’ın büyük kom utanı Brasidas, m etre, yüksekliği de en az 12,2 m etredir. İki
Y unanistan’da büyük yıkımlara yol açarak kısa kenar ile oyuncuların solunda kalan uzun
ilerlemeye başladı. Kleon ona karşı savaşmak kenar kapalıdır. Açık olan uzun kenarda ise
üzere yola çıktı. İÖ 422’deki savaşta Brasidas üç yan hakem ve son kararları veren bir
ve Kleon öldüler. Atina önderlerinden Nikias hakem bulunur. O nların arkasında, bir böl
savaşı sona erdirmeyi kabul etti ve Nikias meyle oyun alanından ayrılan seyirciler
Barışı denen, altı yıl sürecek bir dönem oturur.
başladı. Pelot iki oyuncu ya da ikişer kişilik iki
A m a, A tina ile Sparta birbirlerine karşı takım arasında oynanır. Oyuncuların ellerin
mücadeleyi sürdürdüler. Atinalı siyaset ada den birine deriden bir bağla, cesta denen
mı Alkibiades, daha fazla güçlenmek için kamıştan örülm üş, kavisli bir tür raket bağla
Sicilya’yı işgal etm eleri gerektiğine Atinalı- nır. 76 cm uzunluğunda olan cesta bir kepçeyi
lar’ı inandırdı. Nikias ve Alkibiades kom uta andırır. H er an hareket halindeki topu yaka
sındaki A tina ordusu Sicilya’ya doğru yola layıp hızla fırlatmaya yarayacak biçimdedir.
çıktı. Ne var ki, Alkibiades A tina’da tanrılara Pelota denen ve yaklaşık tenis topu büyüklü
hakaret ettiği gerekçesiyle suçlandığı için, ğünde olan top beyzbol topundan küçük, golf
A tinalılar’a ihanet ederek Sparta’ya sığındı. topundan daha ağır ve serttir. Pelot toplarının
Bu arada Sicilya’daki Siracusa A tinalılar’a saatte 240 kilom etreden daha yüksek hızlara
karşı ayaklandı, Atin#' ordularını ve donan ulaştığı saptanm ıştır. Bu yüzden A B D ’de
masını bozguna uğrattı. Nikias’ın da araların profesyonel pelot oyuncuları 1967’den beri
da bulunduğu işgalcilerin hemen hepsi öldü koruyucu başlık giyerler.
rüldü. T opun atıldığı duvara ön duvar, oyuncula
A tina donanm ası, A tina’ya geri dönen Al- rın arkasında kalan duvara ise sekm e duvarı
kibiades’in de önemli katkılarıyla birçok ba ya da arka duvar denir. Ön duvarda, döşem e
42 PENCAP
nin biraz yukarısında, boydan boya çekilmiş A B D dışında oyunun skoru 10 ile 40 sayı
bir çizgi bulunur. Topun kesinlikle bu çizginin arasında değişir. A B D ’de ise skor, oyuncula
üzerinden sektirilmesi gerekir. Döşeme üze rın sayısının bir eksiğidir. Örneğin, sekiz
rinde ön duvarlardan 9 m etre uzakta ise servis oyuncu varsa oyun 7 sayılıktır. Oyun sayısına
çizgisi bulunur. önce ulaşan taraf oyunu kazanır.
Oyun servis atışıyla başlar. Servis atışını
kullanacak oyuncu, servis çizgisi ile ön duvar PENCAP, H indistan’ın kuzeybatısı ile Pakis
arasında durur. Topu yere atar ve yerden tan ’ın doğusunda yer alan bir bölgedir. Pen-
sıçradığı an cesta ile tutar. Sonra, duvardan cap’ın “beş ırmak ülkesi” anlam ına gelen adı
sekerek yere değmeden önce servis çizgisinin Farsça penç (beş) ve ab (su) sözcüklerinden
üzerinden geçecek biçimde hızla ön duvara kaynaklanır. Bu beş ırm ak, İndus Irm ağı’nın
fırlatır. Atış sırasında top servis alanı dışına kolları olan Jhelum , Çinap, Ravi, Satleç ve
düşerse, servis atan takımın aleyhine bir sayı B eas’tır. Pencap yöresi düzlük ve kuraktır.
yazılır. Bu ırm aklardan tahıl ve pam uk tarlalarının
Servis atışı başarılıysa, karşı takımın oyun sulanmasında yararlanılır.
cuları sırayla, topu ön duvardan ilk sekişinde Pencap tarihi boyunca pek çok devletin
cesta ile yakalayıp yeniden ön duvara fırlatır egemenliğine girdi. 18. yüzyılda bölgeyi bütü
lar. Topun yakalanıp fırlatılması kesintisiz bir nüyle ellerine geçiren Sihler güçlü bir krallık
hareketle olur. Herhangi bir oyuncu atışı kurdular. Pencap 1849’da İngiliz yönetimine
kaçırırsa karşı taraf sayı alır. T opa, sekme geçti.
duvarından ilk dönüşünde ya da her iki İngiliz H indistam ’mn 1947’de Hindistan ve
duvardaki ilk sekişfnden önce vurulabilir. Pakistan olarak ikiye ayrılması sırasında, böl
Servis atışını yapan takım dan bir oyuncu bir genin büyük parçasını oluşturan Batı Pencap
atış kaçırırsa, karşı takım bir sayı ve servis Pakistan’a bağlandı. Pakistan’ın bir eyaleti
hakkı kazanır. Sayı kaybeden taraf oyunu olan Pencap’ın yüzölçümü 205.345 km2, nüfu
bırakır ve yerine yeni bir oyuncu ya da su 50.460.000’dir (1983). Halkın hemen he
oyuncular geçer. men tüm ü M üslüm an’dır ve yüzde 90’ı Pen-
PENGUEN 43
cap dili konuşur. Eyaletin başkenti Lahor’dur nin (Aptenodytes forsteri) boyu 120 santim et
(bak. L a h o r ) . İndus’un beş kolundan Jhelum , reye ulaşabilir. Ö bür penguenler gibi sırtı,
Çinap ve Ravi ırmakları Pakistan’daki Pencap başı ve kanatları siyah, göğsü ve karnı beyaz
eyaletindedir. dır. Boynunun yanlarında, ensesine doğru
1947’de H indistan’a bağlanan Doğu Pencap geniş birer yarım daire biçiminde turuncu sarı
ise, 1966’da, Pencap dili konuşulan Pencap ve lekeler bulunur. İm parator penguenler A n
Hindi dili (Hintçe) konuşulan H aryana olmak tarktika’nın içlerinde yaşar.
üzere iki eyalete bölündü. H indistan’ın Pen İm parator penguenden sonra en iri tür olan
cap eyaletinin yüzölçümü 50.400 km2, nüfusu kral penguen (Aptenodytes patagonica) daha
16.788.915’tir (1981). Başkenti Şandigar aynı kuzeye yayılmıştır. Boynundaki lekenin biçi
zam anda H aryana’nın da başkentidir. Satleç miyle önceki türden ayırt edilebilir.
ve Beas ırmakları eyalet sınırları içinde kalır. İm parator ve kral penguenlerin ürem e dav
Nüfusun yüzde 60’ını oluşturan Sihler’in ranışları son derece ilginçtir. Ü rem e döne
kutsal kenti Am ritsar da H indistan’daki Pen minde dişinin yumurtladığı tek yumurtayı
cap eyaletinin sınırları içindedir (bak. SİHLER).
Halkın geri kalan bölümünün çoğu H indu’dur T epeli penguen
(bak. H İ n d u lar VE HİNDU DİNİ). Pencaplılar’ın
A d e lie pengueni
üçte ikisine yakını Pencap dili, geri kalanlarsa
Hindi dili konuşur. Bölgede, ayrı bir devlet
kurmak isteyen Sihler ile H indular arasında
şiddetli çatışmalar olm aktadır.
daki oyuklara bırakırlar. Ya ot parçalarından Yalnız bazı insanların penisiline alerjisi oldu
kaba bir yuva yapar ya da yuvayı küçük ğundan, ilacı kullanmadan önce bir duyarlık
taşlarla döşerler. testi yapmak gerekir.
Tepeli penguenler (Eudyptes cinsi) A ntark Penisilin bir rastlantı sonucunda bulunmuş
tika kıyılarından Güney Afrika, Avustralya, tur. Fleming’in stafilokok grubundan bakteri
Yeni Zelanda ve Güney A m erika'da Pata leri ürettiği besi yerine havadan küçük bir küf
gonya kıyılarına kadar, ayrıca Hint Okyanusu parçacığı düşmüştü. Bu m antarlar, özel ola
ile Atlas O kyanusu’nun güneyindeki adalara rak hazırlanmış besi ortam ında hızla çoğaldı
yayılmıştır. Bu grubu oluşturan penguenler ve birkaç gün sonra Fleming küf m antarları
tepelerinin iki yanındaki sarı tüylü sorguçla nın çevresindeki bakteri kolonilerinin (toplu
rıyla dikkat çeker. Sakallı penguen (Pygosce - luklarının) yok olduğunu fark etti.
Us antarctica) A ntarktika çevresindeki deniz Penicillium cinsinden olan bu m antarlar,
lerde ve Büyük O kyanus’un güneyinde yaşar. peynirde, bayat ekm ekte ve nemli mahzen
Adını, kulaklarından başlayıp çenesinin altın duvarlarında her zaman görülebilen küf m an
dan geçen siyah ince bir çizgiden alır. tarlarıyla yakın akrabadır. M ikroskopla bakıl
Güney A frika kıyılarında bulunan gözlüklü dığında minicik boya fırçalarını andıran bu
penguenin (Spheniscus demersus) göğsünden canlıların oluşturduğu gruba, “fırça” anlam ın
başlayıp gözlerini aşarak gagasına uzanan daki Latince penicilla sözcüğünden türetile
beyaz bir çift şeridi vardır. Karadayken çıkar rek bu ad verilmiştir.
dığı anırmayı andıran sesinden ötürü “eşek Fleming, şeker ve et suyuyla hazırladığı
pengueni” olarak da bilinir. Bu penguenler özel besi yerinde bu küf m antarlarını ürettik
yum urtalarını açtıkları uzun tünellere bırakır ten sonra bu suyu süzdü ve penisilin adını
lar. Gözlüklü penguenlere benzer birkaç tür verdiği bir sıvı elde etti. Bu sıvıyla yaptığı
Güney A m erika’nın batı kıyılarında ve G alâ deneylerde birçok bakteri türünün, örneğin
pagos A d alan ’nda yaşar. En küçük penguen difteri, zatürree ve boğaz iltihaplarının etkeni
türü olan küçük mavi penguen (Eudyptula olan mikropların üremesinin durduğunu gör
minör) Avustralya ve Yeni Zelanda çevresin dü. Böylece, vücut dokularına zarar verm ek
deki denizlere yayılmıştır. Bu türün boyu sizin m ikropları öldürebilen antibiyotik grubu
yaklaşık 40 santim etredir. ilaçların ilk örneği bulunmuş oldu. (Ayrıca
Adelie pengueni (Pygoscelis adeliae) A n bak. ANTİBİYOTİKLER.)
tarktika’da yaygın biçimde görülen küçük O tarihten yıllar sonra How ard Florey ve
yapılı türler arasındadır. Yalnız Adelie pen Ernst Chain adında iki bilim adamı, penisili
gueni ile im parator penguen Güney K ut ni, bozulm adan saklanabilecek kuru bir toz
bu’na ulaşabilen türlerdir. halinde ve bol m iktarda üretm eyi başardılar.
1941’de bu ilaç ilk kez hastaların kullanımına
PENİSİLİN, antibiyotik grubu ilaçların ilk sunuldu ve 1945’te, penisilini insanlığa arm a
örneğidir. A lexander Fleming 1928’de bu ilacı ğan eden Fleming, Florey ve C hain’e Nobel
bulduğunda birçok hasta için yeni bir umut Fizyoloji ya da Tıp Ödülü verildi (bak. FLE
ışığı doğmuştu. Çünkü doktorlar ve kimyacı MING, F l o r e y v e C h a in ).
lar yıllardan beri m ikrobik hastalıkların önü
nü alabilmek için, hastalara zarar vermeksizin PERİ bak. PERİLER VE PERİ MASALLARI.
mikropları öldürebilecek bir m adde arıyorlar
dı. Gerçi kireçkaymağı, iyot, arsenik ve kinin PERİBACALARI, kuleyi andıran ilginç görü
gibi bazı m addelerin mikropları öldürdüğü nüşleriyle dikkati çeken yüzey şekilleridir,
biliniyordu, ama bu m addeler yanlış kullanıl însan peribacalarım n bulunduğu bir alana
dığında ya da yüksek dozda verildiğinde uzaktan baktığında kulelerden oluşmuş bir
hastaları da zehirleyebiliyordu. Oysa penisilin masal kentiyle karşı karşıya olduğu duygusu
normal dozlarda zehirli değildir ve bu antibi na kapılır. Bu yüzden, bu çok ilginç yüzey
yotiğe direnç gösteren bazı türler dışında pek şekillerine ülkemizde peribacaları adı veril
çok bakteri üzerinde etkilidir (bak. BAKTERİ). miştir. Peribacalarına başta ülkemiz olmak
PERİBACALARI 45
N ezih Başgelen
üzere, genellikle Akdeniz çevresindeki yöre karşı koruyan sert kütle bazen dengesini
lerde rastlanır. Çünkü peribacaları, etkinliği yitirerek düşer. O zaman bu koruyucu şapka
son jeolojik dönem e kadar süren yanardağla nın düştüğü yerde yeni bir peribacası oluşur.
rın bulunduğu çevrede oluşmuştur. Koruyucusundan yoksun kalan öteki periba-
Peribacalarının oluşabilmesi için öncelikle cası ise aşınmaya başlar.
arazinin yanardağ etkinlikleri sırasında püs Peribacalarının bazıları silindir biçimli sü
kürtülmüş lav ve tüflerin katm anlar halinde tunlar halindedir; bazıları ise konik birer
üst üste yığıldığı bir yapıya sahip olması kuleye ya da küçük bir piram ide benzer.
gerekir. Bunun yanı sıra, arazinin yüzeyi Biçimlerinin yanı sıra yükseklikleri de farklı
aşınmaya elverişli olmalıdır. Yüzeyi koruyan dır. 1 m etreden küçük peribacaları olduğu
bitki örtüsünün olmaması ve bu alanın sağa gibi, yüksekliği 35 m etreyi bulan peribacaları -
nak halinde yağış alan yarı kurak bir bölgede na da rastlanır.
yer alması da gerekli bir koşuldur. Dünyada en ilginç görünümlü peribacaları
Tüf, eski jeolojik dönem lerde yanardağla ülkemizin İç A nadolu Bölgesi’ndedir. Eski
rın püskürttüğü küçük katı m addelerin üst den Kayseri, Nevşehir ve Aksaray yörelerin
üste yığılarak oluşturduğu, yumuşak ve kolay de yaşayan insanlar, Hıristiyanlık’m ilk dö
ca aşınabilen bir katm andır. Yanardağların nemlerinde ve daha sonraları düşm anlarından
başka bir püskürm e aşamasında çıkarttığı korunm ak için peribacalarının yoğun olarak
akışkan lavın soğuyarak katılaşmasıyla sert bulunduğu kuytu ve korunaklı alanlara sığın
bir katm an oluşur. Bu sert katm an alttaki mışlardı. Bu insanların yerleştiği alanlar, son
yumuşak tüf katm anının aşınmasını önler. jeolojik dönem de Erciyas ve M elendiz dağla
Am a bu sert katm an bile doğa olayları karşı rının püskürttüğü lav ve tüflerin yığılmasıyla
sında uzun süre durum unu koruyam az ve oluşmuştur. G ünüm üzde G örem e, Zelve ve
aşınır. Çatlayıp parçalanan sert lav kütleleri Ihlara vadilerinde eskiden yaşayanların yu
nin çevresindeki tüf katm anı zaman içinde sel muşak tüflü arazi ile peribacalarım oyarak
sularıyla aşınır ve arazi yüzeyi alçalır. Sonun yaptıkları birçok barınak ve kilise turizm
da, tepesinde şapkayı andıran sert lav kütle açısından büyük önem taşım aktadır. Bazıla
siyle altında sütun biçimli bir kütle ortaya rında iki ya da üç katlı eski konutlar ve dış
çıkar. Böylece peribacası oluşur. Kuleyi andı kesimlerinde de güvercinlikler olan peribaca-
ran ve tüften oluşan peribacasım aşınmaya ları günümüzde turistik lokanta ve otel olarak
46 PERİKLES
grevler Buenos A ires’i sarınca serbest bırakıl PERSEUS, Yunan mitolojisinde adı geçen
dı. Kısa bir süre sonra Eva D uarte ile evlendi. bir kahramandır. Peloponnesos (Mora) Yanm-
1946’ya gelindiğinde artık devlet başkanı seçi adası’nda hüküm süren Argos K r a l ı Akrisios,
lebilecek gücü toplamıştı. bir oğlu olması için Delfi kâhinlerine baş
Peron devlet başkanlığı sırasında ülkeyi vurur. Ne var ki, kızı D anae’nin bir erkek
diktatörlükle yönetti {bak. D ik t a t ö r ) . T op çocuk doğuracağını ve torununun kendisini
lumsal ve ekonomik yaşam da devlet deneti öldüreceğini öğrenir. Bunun üzerine Akrisi-
mini artırdı. İşçilerin ücretlerini ve sosyal os, kimseyle evlenmemesi için kızını tunçtan
yardımları yükselterek kamuoyunun desteğini bir kuleye kapatır. Buna karşın, tanrılar kralı
kazandı. Silahlandırma program ı ve ücret Zeus altın yağmuru biçiminde kuleye yağarak
zamları ile ordunun da kendisine bağlı kalm a D anae’nin odasına girer. Bir süre sonra Da-
sını sağladı. Halkın tepkisini önlem ek için nae bir erkek çocuk dünyaya getirir ve adını
gazeteleri kapattı, eğitimi denetim altına aldı. Perseus koyar. Akrisios bu durum u öğrenince
Ulusal Kongre’yi ve Yüksek M ahkem e’yi kızıyla torununu bir sandığa kapatarak denize
kendi partisinin üyeleriyle doldurdu. 1951 atar.
seçimlerinden önce, yeniden seçilebilmek için Sandık Seriphos A dası’nda karaya vurur.
anayasayı değiştirdi. D anae ile oğlunu, adanın kralı Polydektes
Eva Peron kocasına destek sağlamak için kurtarır. Yıllar geçer ve Perseus büyür. Da-
çalıştı. Resmi bir görevi olmamasına karşın, nae’yle evlenmek isteyen Polydektes, Perse-
işçi sendikalarının örgütlenm esinde yardımcı us’tan kurtulm ak için onu canavar M edusa’
oldu. 1947’de kadınların oy verm e hakkını nın kafasını uçurmakla görevlendirir. Perseus’
elde etmesini sağladı. Yoksul halka yiyecek, un bu görevden sağ çıkmayacağı kanısında
para ve ilaç yardımı yaptı. H astanelerin ve dır (bak. M e d u s a ).
konutların iyileştirilmesine katkıda bulundu. Oysa tanrılar Perseus’a yardım eder. Ona
Çok sayıda radyo istasyonuna sahip olan Eva kanatlı sandallar, kılıç, kalkan ve giyeni
Peron, birçok gazete ve dergiyi kapatarak görünmez kılan H ades başlığını verirler. Böy
basma karşı sert bir sansür uyguladı. 1952’de lece Perseus görünm eden hedefine yaklaşm a
kanserden öldü. yı başarır. M edusa’ya her kim doğrudan
Peron 1955’e kadar pek çok düşman kazan bakarsa taşa dönüştüğünden, parlak kalkanı
mıştı. Katolik Kilisesi’ne yönelttiği saldırılar nı ayna gibi kullanarak, kılıcını savurduğu
aforoz edilmesine yol açtı. A rtan enflasyon ve gibi canavarın kafasını uçurur. M edusa’nın
yolsuzluk söylentileri halkta hoşnutsuzluk ya kafası Perseus’un elinde artık korkunç bir
rattı. 1955 Eylül’ünde askeri bir darbeyle silahtır. O nun yardımıyla bir deniz canavarını
yönetim den uzaklaştırılan Peron, ülkesinden taşa çevirerek A ndrom eda adlı genç kızı
kaçarak Paraguay’a gitti. D aha sonra İspan- kurtarır. D anae’ye göz koymuş olan Polydek
ya’da M adrid’e yerleşti. 1961’de, M aria Es- tes ile adamlarını da taşa çevirir. Sonra
trela M artmez Cartas ile evlendi. D aha önce A rgos’a döner. Bir yarışma sırasında attığı
dansçı olan M aria, Isabel adını aldı ve sonra diskle kaza sonucu A krisios’u öldürür. Böyle
dan bu adla tanındı. ce kehanet yerine gelmiş olur.
Perön’un taraftarları onun yokluğunda par
tinin çalışmasını sürdürdüler. 1973’te yapılan PERSLER bak. M edler ve Persler.
seçimlerde Peroncu adaylar çoğunluğu kaza
nınca Peron yeniden A rjantin’e döndü ve PERU, Güney A m erika’nın batı kıyısında yer
devlet başkanı seçildi. 1974’te öldüğünde alır. Kıtanın üçüncü büyük ülkesidir. Kuzey
karısı Isabel devlet başkanlığı görevini üstlen de Ekvador ve Kolombiya, doğuda Brezilya
di, ama A rjantin’in artan ekonom ik ve top ve Bolivya, güneyde Şili, batıda Büyük O kya
lumsal sorunlarının üstesinden gelemedi. nus ile çevrilidir.
1976’da askerlerin yönetime el koymasıyla, Kıyıya paralel uzanan ve dorukları yer yer
Isabel Peron bu görevden uzaklaştırıldı (bak. 6.000 m etreyi geçen A nd D ağlan (bak. AND
A r ja n t in ) . DAĞLARI) ile deniz arasında, genişliği 15-50 km
52 PERU
P E R U 'Y A İL İŞ K İN BİLGİLER
verilen bu m adde gübrelem ede kullanılır. 1936) gibi önemli yazarlar ve şairler yetiş
Peru hayvan varlığı bakımından da zengindir. miştir.
A ndlar’da lama, alpaka, vikunya, çinçilya, Ü lkede eski uygarlıklardan kalan tarihsel
yüksek tepelerde uçucu kuşların en irilerin yapılardan en önemlileri İnka İm paratorluğu’
den olan A nd kondoru yaşar. Ormanlık nun başkenti Cuzco’dadır. Cuzco’nun 80 km
ovada ve Am azon havzasında maymun, pu kadar kuzeybatısında 15. yüzyıldan kalm a bir
ma, jaguar ve tapirler ile çeşitli papağan ve İnka kenti olan Maçu Pikçu yer alır. Yüksek
yılan türlerine, akarsularda yırtıcı piranalara bir tepenin üzerine kurulm uş olan bu kent
rastlanır. 1911’de Hiram Bingham tarafından bulun
m uştur. P eru’da kentler İspanyol mimarisinin
İnsanlar ve Kentler özelliklerini taşır.
Peru nüfusunun sekizde biri A vrupa kökenli
dir. Bunlar genellikle yönetici kadroları oluş Tarım v6 Sanayi
turur. G eri kalanı, daha çok dağlık bölgelerde Ü lke ekonomisi büyük ölçüde tarım ve m a
yoğunlaşmış olan Keçuva Yerlileri, Titicaca denciliğe dayanır. Dağlık bölgenin yüksek
Gölü çevresinde yaşayan A ym aralar, İspan düzlüklerinde yaşayan Y erliler’in çoğu ya
yol ve Yerli karışımı olan mestizolardan şamlarını sürdürebilm ek için mısır, patates,
oluşur. Y erliler’in çoğu hayvancılıkla geçinir. fasulye ve buğday yetiştirir, hayvancılık ya
Bazıları m aden ocaklarında çalışır. Taştan par. Yerliler ayrıca evlerde dokudukları giysi
yapılmış penceresiz kulübelerde yaşar, kendi leri, kendi yaptıkları çanak çömlekleri pazar
yaptıkları giysileri giyerler. M estizolar kent larda satarlar. Sığır ve koyundan başka yük
lerde yoğunlaşmıştır. Resmi dil İspanyolca ve hayvanı olarak lam a, yününden yararlanm ak
Keçuva dilidir. Nüfusun yüzde 90’ından fazla için alpaka yetiştirilir. Ülkenin öteki önemli
sı Katolik’tir. Okuryazarlık oranı yaklaşık tarımsal ürünleri pam uk, şekerkamışı, pirinç,
yüzde 80’dir. Başlıcaları Lim a’da, A requipa’ meyve, sebze, kahve, tütündür. Doğu kıyıla
da, Cuzco’da ve Trujillo’da olmak üzere rında yetişen kınakına ağacından kinin elde
ülkede 30’dan fazla üniversite vardır. P eru’da etm ekte yararlanılır.
edebiyat 19. yüzyıl sonlarında gelişmeye baş M adencilik ülke için önemli bir gelir kayna
lamış, Jose Santos Chocano (1875-1934), Ce- ğıdır. Kuzey kıyılan, dar kıta sahanlığı ve
sar Vallejo (1892-1938), Jose M aria Arguedas Am azon havzasında petrol ve doğal gaz ya
(1911-69) ve M ario Vargas Llosa (doğumu takları vardır. Peru sömürge dönem inde altın
R a y M anley/Shostal
A nd Dağları'nda bir lama sürüsü. İnkalar'dan daha önceki dönem de evcilleştirilen ve bugün de yük hayvanı
olarak yararlanılan lamalar ağır yük taşıyamasalar da, yorulm adan uzun süre yol alabilirler.
54 PERU
rarca, 40 yıl boyunca şiirlerinde bu aşkı dile kendisine “başşair” olarak defne dalından
getirdi. şairlik tacı giydirildi. Varlıklı ve güçlü kişiler
1333’te uzun yolculuklarının ilkine çıktı. P etrarca’yı ağırlamak için yarışıyordu. O da
Fransa, Belçika ve A lm anya’da çağın önde bu yaşam dan ve kazanmış olduğu ünden
gelen bilginleriyle düşünce alışverişinde bu hoşnuttu. Ne var ki, yaşamıyla dinsel inançla
lundu; klasik elyazmalarını bulmak için m a rı arasındaki çelişkiden de tedirginlik duyu
nastır kitaplıklarında araştırm alar yaptı. yor, zaman zaman bu yüzden derin bunalım
Petrarca klasik Yunan kültürü ile Hıristi lar yaşıyordu. H ata yapan insanların bile
yanlık arasında bir süreklilik olduğunu savu Tanrı katında bağışlanma um udu olduğuna
nuyor, ortaçağın katı düşünce sistemine karşı inanan Petrarca’nın bu özgün bakış açısı,
Bibliotheque Nationale, Paris
insanı dünyanın merkezine koyan hümanist
fi din ve ahlak anlayışının özünü oluşturur.
»f.'ş .
P etrarca’nın sonraki yılları acı ve üzüntüyle
geçti. Eski dostları olan Kardinal Colonna ile
Kral R oberto öldü. E rkek kardeşi bir m anas
tıra kapanarak dünyadan elini eteğini çekti.
I 1348’de A vrupa’yı kasıp kavuran veba salgı
1 nında Laura da aralarında olmak üzere birçok
yakınını ve dostunu yitirdi. P etrarca’nın öm ür
boyu arkadaşı olan şair Giovanni Boccaccio
bu zor zam anlarda ona güç verdi.
Bu dönem de şiirlerini yeniden gözden geçi
rerek “Laura’nın Sağlığındaki Şiirler” ve “Lau-
ra ’nın Ölüm ünden Sonraki Şiirler” olmak
üzere ikiye ayırdı. Canzoniere (“Şarkı Kita
bı”) olarak tanınan bu şiirlerde, L aura’ya
olan sonsuz aşkını dile getirirken, delikanlı
lıkta işlenen hatalar, dünya zevklerinin geçi
ciliği ve T a n n ’ya olan inancı konusundaki dü
şüncelerini yansıttı.
1369’da, sakin bir köy olan A rquâ’ya çeki
Francesco Petrarca Hümanizm Akım ı'nın
len Petrarca, bundan beş yıl sonra kitapları ve
öncülerindendir. kâğıtları arasında ölü bulundu.
çıkıyordu. 1337’de gittiği R om a’da geçmişin PETRO I (1672-1725). Rus Çarı I. Petro
görkemli yapıtlarından etkilendi. Hıristiyan- dönem inde Rusya A vrupa’nın en büyük güç
lık’ın giderek kurumlaşmasının getirdiği yoz lerinden biri durum una geldi. Rusya tarihinin
laşm adan ve papanın dindışı konularla uğraş en büyük devlet adam larından ve reform cula
m asından duyduğu tedirginlik yüzünden rından biri olmasına karşılık, acımasız ve
Fransa’da Vaucluse kentine çekildi. B urada şiddet yanlısı yönetimiyle binlerce insanın
K artaca Savaşları’nı konu alan “A frika” adlı ölüm üne neden oldu.
destanı yazdı (bak. K a r t a c a Sa v a ş l a r i ) . A yrı Ç ar A leksey’in oğlu olan Petro M oskova’
ca  dem ’den başlayan ve Rom a tarihindeki da doğdu. Yetenekli ve çalışkan bir çocuktu.
ünlü kahram anların yaşamını konu alan bir Bilimsel ve askeri eğitiminin yanı sıra m aran
kitaba başladı. gozluk, m atbaacılık, demircilik gibi zanaatlar
1340’ta Paris Üniversitesi’nde ders verm ek da öğrendi. Babası ölünce yerine üvey ağabe
için bir çağrı aldı. Aynı zam anda Napoli Kralı yi III. Fyodor geçti. Onun vâris bırakm adan
R oberto da onu sarayına davet etti. Petrar ölmesi üzerine, öteki üvey kardeşi V. İvan’la
ca İtalya’nın güneyindeki Napoli’ye gitti. birlikte çar ilan edildi. 1695’te K aradeniz’i de
1341’de R om a’daki Capitolino Tepesi’nde netimi altına almak amacıyla Osmanlı İm pa
PETRO 57
ratorluğu’na karşı savaş açtı. Azak (bugün içinde reform larla uğraşıyordu. İlleri yeni
Azov) kentini ele geçirmek üzere yola çıktı. yönetim birimlerine dönüştürerek her ilin
Ağır bir yenilgiye uğradı, am a yeni bir donan başına yönetsel, yargısal ve askeri yetkileri
ma kurdu. 1696’da A zak’ı kuşatıp ele geçirdi. olan valiler atadı.
1697-98 arasında batının ekonom ik ve kül M adencileri, üreticileri ve tüccarları üreti
türel yaşamıyla ilgili bilgiler toplam ak üzere mi artırm aya yönelik önlem ler almaya zorla
A vrupa’ya gitti. Amacı, Rusya’yı güçlü bir dı, U ral Dağları’nda dem ir sanayisini kurdur
ülke durum una getirmekti. Takm a bir adla du. A vrupa’ya çok sayıda öğrenci gönderdi.
A lm anya’da silah, İngiltere’de gemi yapımı Büyük toprak sahipleri olan boyarları yöne
ve A m sterdam ’da oymacılık konusunda ince tim den uzaklaştırarak, senato adlı yeni bir
lem elerde bulundu. meclis kurdu. Reform lara karşı çıkan Rus
Ülke dışındayken aldığı bir ayaklanma h a O rtodoks Kilisesi’nin etkisini azalttı ve kendi
beri üzerine M oskova’ya dönerek ayaklanm a sini desteklemesini sağladı. İlk Rus gazetesi
yı şiddetle bastırdı. D aha sonra Rusya’yı nin yayımlanmasına ön ayak oldu.
A vrupa’nın gelişmişlik düzeyine ulaştırmak Neva Irm ağı’nın ağzını ele geçirerek orada
amacıyla geniş çaplı bir reform uygulamasına St. Petersburg (sonradan Petrograd, bugün
girişti. Leningrad) kentinin temelini attı. St. Peters
1700’de K aradeniz’i ele geçirme planından burg 1712’de Rusya’nın başkenti oldu. Kentin
vazgeçerek Osm anlılar ile İstanbul A ntlaşm a kuruluşu sırasında sağlıksız koşullarda çalış
sın ı imzaladı. A rdından Baltık D enizi’ne m ak zorunda bırakılan binlerce serf yaşamını
egemen olan İsveç’e savaş açtı. Aynı yıl, Rus yitirdi (bak. LENİNGRAD).
ordusu korkunç bir kar fırtınası sırasında Petro 1709’da İsveç Kralı XII. K arl’ı Polta-
İsveç Kralı XII. Kari tarafından bozguna va Savaşı’nda yenerek Rusya’nın A vrupa’da
uğratıldı. Bunun üzerine hemen yeni bir ordu ki siyasal konum unu güçlendirdi. 1711’de
kurm aya girişen I. Petro, bir yandan da ülke Osm anlılar’a karşı Besarabya ve Boğdan’a
Michael Holford doğru yürüyüşe geçti. Prut Irmağı yakınların
da ordusu kuşatıldı. Edirne A ntlaşm ası’yla
(1713) A zak’ı geri vermeyi kabul etti. Batıda
İsveç’le savaşmayı sürdürdü. II. Kuzey Savaşı
1721’de imzalanan Nystad A ntlaşm ası’yla so
na erdi. Bu antlaşmayla Baltık D enizi’nin
doğu kıyıları Rusya’ya verildi. 1721’de “B ü
tün R uslar’ın İm paratoru” ilan edildi.
I. Petro 1722’de Osm anlılar’dan önce dav
ranarak İran ’a saldırdı. H azar Denizi’nin batı
ve güney kıyılarını ele geçirdi. Ayrıca altın
aram ak ve yeni ticaret m erkezleri kurm ak
amacıyla Büyük O kyanus’a keşif filoları gön
derdi.
I. Petro koyduğu ağır vergiler ve uyguladığı
şiddet yüzünden ülkesinde sevilmedi. Savaş
ların ve reform program larının yükünü çeken
serflerin ve işçilerin başlattığı ayaklanmaları
kanlı bir biçimde bastırdı. İkinci karısı Kateri-
na’yı, 2.564 değerli taştan yapılmış bir taç
giydirerek çariçe ilan etmesi halkı çok kız
dırdı.
Çar I. Petro, Rusya'yı Avrupa ülkelerinin gelişm işlik
düzeyine ulaştırmak için bilgi edinm ek ve yenilikleri
Acımasız kişiliğini yansıtan en çarpıcı ör
öğrenm ek amacıyla, takma adla, Avrupa'nın çeşitli neklerden biri de kendisine karşı çıkan oğlu
ülkelerinde bir süre çalıştı ve gözlemlerde bulundu. A leksey’i 1718’de ağır işkencelerle öldürtme-
58 PETROL
sidir. Yoğun ve zorlu yaşamı yüzünden sağlığı Gazyağına İngiltere’de parafin denir. Am a
bozulan I. Petro 52 yaşında öldü. Ölüm ünden parafin aslında petrolden elde edilen, mum,
sonra yerine karısı, I. K aterina adıyla tahta cila, su geçirmez karton ve kâğıt yapımında
geçti. kullanılan yarı saydam, sert bir m umdur.
Açık renkli, kalın bir yağ olan ve ilaç olarak
PETROL sözcüğü, Latince’de “kaya” anlamı kullanılan vazelin (kimyadaki adı petrolatum )
na gelen petra ve “yağ” anlamına gelen oleum de bir başka petrol ürünüdür.
sözcüklerinden türetilmiştir. Günüm üzde pet
rol ve petrol ürünleri büyük önem taşır. Ham Petrolün Keşfi
Benzin, gazyağı, m azot, fueloil (yağyakıt), 19. yüzyılın ortalarına kadar ham petrol,
makine yağı, bitüm ve parafin mumu çok doğal olarak yüzeye sızdığı yerlerde oluştur
bilinen petrol ürünleridir. Benzin otom obil duğu birikintilerden toplanırdı. Hayvanların
lerde; gazyağı gaz lam balarında, bazı ısıtma su içtiği kaynaklara ya da tuzlu su çıkarmak
aygıtlarında ve jet uçaklarının m otorlarında; için açılan kuyulara sızdığı için de çoğu zaman
mazot (dizel yakıtı da denir) otobüs, kamyon can sıkıcı, istenmeyen bir m adde olarak görü
ve gemilerdeki dizel m otorlannda kullanılır. lürdü. 1850 dolaylarında A B D ’de A. C.
Buharlı gemilerin kazanlarında buhar üretil Ferris ve onun ardından S. M. Kier, petrolün
m esinde; çelik, cam, seramik gibi m addelerin lam ba yağı olarak kullanılmasına yönelik ilk
üretiminde kullanılan bazı sanayi fırınlarında çalışmaları başlattılar. D aha sonra New Y ork’
ve bazı binaların ısıtma sistemlerinde fueloil lu iki avukat, George Bissell ve Jonathan
yakılır. M akinelerin düzgün ve rahat çalışabil Eveleth, Pennsylvania’da bir petrol aram a
mesi için ince ya da kalın makine yağlarına şirketi kurdular ve emekli bir demiryolu
(en kalınlarına gres denir) gereksinim vardır. m üteahhiti olan Edwin L. D rake’i,
B itüm den, asfalt ve yalıtım malzemesi üreti Pennsylvania’daki küçük Titusville kasabası
minde yararlanılır. (Ayrıca bak. ASFALT; B U yakınlarında petrol kuyusu açmakla görevlen
HAR KAZANI; DİZEL MOTORU; GA Z; ÎÇTEN YANMALI d ird iler
MOTOR; J e t MOTORU; Y a k i t .) D rake 27 Ağustos 1859’da 21 m etre derin
Petrol binlerce yıl boyunca basit bir biçim de petrole rastladı. Çok geçmeden günde
de kullanıldı. Babilliler yol döşerken ve bağ sekiz varil, sonra da 20 varil petrol çıkarmaya
layıcı m adde olarak bitüm den, Rom alılar başladı. Petrol, balina avlamak gibi riskli bir
yolları için Sicilya’dan getirttikleri asfalttan işten daha güvenilir ve daha Ucuz bir lamba
yararlanırlardı. Eski Çinliler, tuz üretm ek için yağı kaynağı olduğu için hazır bir pazar
tuzlu suyun ısıtılmasında doğal gaz kullandı buldu. A rtık petrole hücum ve petrol çağı
lar. İtalya, A lm anya, Kuzey A m erika ve başlamıştı.
Birm anya’da ham petrolün tedavi edici özel
likleri olduğuna inanılırdı. Petrolün Oluşumu ve Bulunması
Petrol denizlerdeki bitki ve hayvanların öl
Gazyağı ve Parafin dükten sonraki kalıntılarından oluşmuştur.
1850’de İskoçyah bilim adamı James Young, Bu kalıntılar deniz yatağında milyonlarca yıl
şeyi denen bir kayaçtan gazyağı elde etm enin boyunca çürümüş ve geriye yalnızca yağlı
yöntemini buldu. Young, gazyağının lam ba m addeler kalmıştır. Yağlı m addeler çamur
larda bitkisel yağ ya da balina yağı yerine altında kalmış ve zam anla çamur sıkışıp kayaç
kullanılabileceğini gösterdi. Kimyadaki adı katm anlarına, alttaki yağlı m addeler de petrol
kerozen olan gazyağının başlıca iki türü var ve gaza dönüşmüştür. Y erkabuğundaki altüst
dır. Bunlardan birincisi gaz lam balarında, gaz oluşlar bazen denizlerin kara parçaları haline
sobalarında ve ısıtıcılarda; daha uçucu olan gelmesine ve petrol içeren kayaçların da
ikinci türü ise, bazı traktörlerin ve küçük binlerce m etre derine gömülmesine yol aç
balıkçı teknelerinin m otorlarında yakıt olarak mıştır.
kullanılır. Jet uçaklarının m otorlarında kulla Çoğunlukla petrol oluştuğu yerden başka
nılan gazyağı ikinci türdendir. yerlere taşınmıştır. Bazen kayaçlardaki göze-
PETROL 59
PETROL ARAMA
Bir zamanlar denizlerde yaşamış olan küçük bitki ve hayvan artıkları m ilyonlarca yıllık bir süreç sonunda
petrole dönüşm üştür. Bugün bu petrol Dünya'nın deri
Petrol belirli türdeki kayaçlardan sızabilir; ama, Araştırm a gem ileri denizaltındaki kayaç yapısının
bazılarından da sızamaz. Sert, gözeneksiz bir kayaçla resm ini çıkarmak için sesin yankılanmasına dayalı
karşılaştığında hapsolur kalır. teknikler kullanır. Daha sonra, bilim adamları arama
sondajının (delme işlem inin) nerede yapılacağına
karar verirler.
Güç hava koşullarında, örneğin Kuzey Denizi'nde Delme borusu kayaç katmanlarını delip geçer ve
arama sondajları için, yarısı sualtında kalabilen petrole rastlayıncaya kadar derine iner. Karada
pla tform la r kullanılır. Bu pla tfo rm la r bir yerden sondaj çalışması açık denizdekinden çok daha
başka bir yere hareket ettirilebilir. kolaydır.
Solda: Petrolü karadan taşımak için, boruların birbirine kaynatılarak döşenmesiyle oluşturulan boruhatları
kullanılır. Sağda: Petrol sondajı. Delmede kullanılan matkap ucu körlendiğinde delikten çıkarılır ve uç
yenilenir.
neklerden sızıp kilom etrelerce derinden yüze ve bu aygıtlara dayalı olarak geliştirilmiş
ye çıkmış ve burada buharlaşmış (gaz haline bilimsel aram a yöntem lerinden yararlanırlar.
dönüşmüş), geriye bir bitüm ya da zift birikin A m a bütün bu çalışmalar yapılmış olsa da,
tisi kalmıştır. Çoğu kez de gözeneksiz, sert açılacak kuyudan petrol çıkacağı gene de
kayaçlarla karşılaşmış ve buralarda toplan kesin değildir.
mıştır. Bulunan petrol yatakları bu tür kayaç-
ların petrolü tutmasıyla oluşmuştur. Bu ya Petrol Kuyuları, Boruhatları ve Tankerler
taklarda, süngerin su emmesi gibi, gözenekli G ünüm üzde pek çok petrol kuyusu, m aran
kayaçlann emdiği petrolün üstü kubbe biçim gozların delik delmek için kullandıkları döner
li, sert ve gözeneksiz kayaçlarla örtülm üştür. m atkap uçlarına benzeyen uçlarla delinip
Am a bu kayaçlar ile petrol arasında genellikle açılır; aradaki fark, petrol için kullanılanların
bir doğal gaz katm anı, petrolün altında da çok daha büyük olmasıdır. M atkap ucu,
çoğu kez eski denizden arta kalan tuzlu su sondaj kulesi ya da delme kulesi denen
bulunur. yüksek bir kuleden, tel halatlara bağlanarak
Belirli bir yerde petrol bulunup bulunm adı sarkıtılan delme borusunun ucuna takılır.
ğı ancak sondajla (delmeyle) anlaşılabilir; D elm e borusu kule tabanındaki döner tabla
ama jeologlar yerkabuğuna ilişkin bilgilerden dan geçer. Bu boru m akine gücüyle, çoğu
yararlanarak petrol bulunm a olasılığı olan zaman bir dizel m otoruyla döndürülür; ama
yerleri önceden belirleyebilirler. Çoğu zaman son olarak geliştirilen türbosondaj tekniğinde
hava fotoğraflarından çıkarılan haritaları in elektrik m otorlarından yararlanılm aktadır.
celeyen jeologlar, petrol açısından um ut veri Delik derinleştikçe, delme borularına yenileri
ci olan alanları seçerler ve daha sonra bu takılır. Delme borusundan aşağı yapay bir
alanlar karadan taranır. Kayaç ve bitki örtüsü çamur pom palanır; bu çamur sürekli olarak
incelenir, sondaj yoluyla sağlanan yeraltı ka m atkap ucunun deliklerinden dışarı püskürür
yaç örnekleri getirilip laboratuvarda çözümle ve delinen deliğin yanlarından yukarıya geri
nir. Jeologlar yeraltı kayaçlarının konum , döner. Bu çamur yalnızca m atkap ucuna
derinlik, sertlik gibi özelliklerini ve hatta sıvanan kayaç parçacıklarını temizlemekle
türünü belirleyebilmek için özel aygıtlardan kalmaz, ucun yağlanmasını ve soğumasını da
PETROL 61
sağlar; ayrıca, taşıdığı basınç açılan deliğin Petrolü denizden taşımak için tanker denen
duvarlarının içe doğru çökmesini önler. D aha gemiler kullanılır. Bunlar özel olarak tasarım
sonra deliğe çelik borudan bir koruyucu kılıf lanmış teknelerdir; tankerlerin makineleri
geçirilir ve çim entolanır. Çok derin delikler kıçta (geminin arka ucunda) bulunur. T ekne
de, kılıf çapı tepede yaklaşık 45 santim etrey nin çok büyük bir bölüm ü petrol bölmelerine
ken dipte yaklaşık 10 santim etreye düşer. ayrılmıştır. Büyük tankerler petrolü küçük
Gerekli dikkat gösterilmezse, m atkap ucu lerden daha ucuza taşır. Günüm üzde 550.000
petrole ulaştığında petrol şiddetle dışarı fışkı tonluk tankerler yapılınca bunların yanaşabi
rabilir, böylece boşa akabilir ve yangın tehli leceği uygun iskele bulmak bir sorun olmuş
kesi doğurabilir. Bunu önlem ek ve petrolü tur. Bu tür tankerler limanı kullanmak yeri
aşağı doğru bastırabilm ek için ağır sondaj ne, derin sulardaki yüzer şam andıraların yanı
çamuru kullanılır; ayrıca bir valf ve boru na demir atar; yükleme ve boşaltmayı da
sisteminin yardımıyla da basıncın yavaş yavaş şam andıralardan başlayıp deniz yatağından
serbest bırakılması sağlanabilir. E ğer doğal kıyıdaki depolam a tanklarına giden boruhat-
basınç petrolü yüzeye çıkaracak kadar güçlü ları aracılığıyla gerçekleştirirler.
değilse, petrol ya pom palanarak ya da yüksek
basınçlı gaz basılarak dışarı çıkarılır. İkinci Petrolün Arıtılması
yöntem e “gazla yükseltm e” denir. Ham petrol, rafineri denen arıtm a tesislerin
Büyük m iktarlarda petrolü karadan taşı de benzin ve gazyağı gibi petrol ürünlerine
mak için boruhatlarından yararlanılır. Çelik ayrılır. Bu değişik ürünler farklı sıcaklıklarda
ten yapılan boruların çapları 15 cm ile 2 m etre kaynayıp buharlaşır; bu özellikten yararlanı
arasında olabilir. Boruhatları vadileri aşabilir, larak, aynmsal damıtm a denen yöntem le bu
dağlara tırm anabilir ve ırm ak yataklarının ürünler ham petrolden ayrılabilir (bak. DAMIT
altından geçebilir (bak. B o r u h a t t i ). MA). Ham petrol ısıtılır, bir sıvı ve buhar (gaz)
Rosskam karışımı halinde, ayırma kulesi denen çelik
bir kuleye pom palanır. Sıvı bölüm kulenin
dibinde toplanır, fueloil ve bitüm gibi ürünler
haline gelir. B uharlar kulede yükselir ve
yükseldikçe de soğur. Önce m azot gibi daha
ağır ürünler sıvılaşır ve bunlar kulenin değişik
düzeylerindeki tepsilerden çekilip alınır. B en
zin buharları kulenin tepesine kadar yükselir
ve buradan alınarak sıvılaştırılır.
D am ıtm a, arıtm anın birinci aşamasıdır.
H am petrol rafineride, değişik ürünlerin iste
nen m iktarlarda elde edilebilmesine olanak
verecek biçimde işlenebilmelidir. Yüksek sı
caklıklarda gerçekleştirilen bir işlem olan
“kraking” (parçalam a), ağır ürünleri daha
hafif bileşenlerine ayırır ve böylece elde
edilen benzin miktarı artar. B ütün m addeler
m oleküllerden, m oleküller de atom lardan
oluşur (bak. A t o m ; M o l e k ü l ) . Petrol hidro
karbon m oleküllerinden, yani hidrojen ve
karbon elem entlerinin atom larından oluşur;
ama bütün petrol m oleküllerinde aynı sayıda
atom bulunmaz. Örneğin, fueloil m olekülle
B ir alkillem e tesisinden görünüş. Bu tesiste artık
rinde gazyağı m oleküllerindekinden daha
rafineri gazlarından yüksek oktanlı yakıtların katkı çok hidrojen ve karbon atom u vardır ve bu
maddesi üretilir. yüzden fueloil m olekülleri gazyağı molekül-
62 PETROL
Doğal Gaz
Pek çok ülkede karada ya da deniz yatağında
British Gas açılmış petrol kuyularından elde edilen doğal
Kuzey Denizi'nde bir sondaj platform u. gaz boruhatlarıyla kentlere taşınır; fabrikalar
da, evlerde, ısıtma ve aydınlatma amacıyla
lerinden daha ağırdır. Kraking işleminde, kullanılır. Ham petrolden aynlan gaz, işlene
büyük taşların parçalanıp çakıl haline getiril rek çok kolay alev alan buharlardan arıtılır.
mesi gibi, daha ağır m oleküllerin bazıları da Doğal gazın çoğu bataklık gazı olarak da
ısı ve basıncın etkisiyle parçalanır ve daha ha adlandırılan m etandır. M etan, petrol ve kö
fif m oleküller elde edilir. m ürle birlikte bulunur; ama bazen tek başına
“Reform ing” (düzeltim) işlemi ise arıtm a da oluşur. 19. yüzyılın başlarında A B D ’de
sürecinin en önemli aşamasıdır. Bu, yüksek keşfedilen doğal gaz kuyularına “yanar kay
sıcaklık ve basınçta gerçekleştirilen, m olekül nak” denirdi. Petrol arayıcıları önceleri, ba
lerin büyüklüklerinden çok biçimlerini değiş sıncın etkisiyle petrolün yüzeye çıkmasını
tirmeye yönelik bir işlemdir. Bu işlemle hid sağlayan doğal gaza pek önem vermediler.
rokarbon zincirlerinin biçimi değiştirilir ve Yüzeyde petrolden ayrılan gaz bir boruya
bunlar “arom atik” bileşikler denen benzen alınarak borunun ucunda dev bir meşale gibi
halkalı bileşiklere dönüştürülür. Ü stün nite yakılırdı. Yalnızca gaz çıkan kuyular ise
likli benzin bu aşam ada elde edilir. tutuşturulur ve yıllarca kendi kendine yanm a
Ö rneğin, A B D ’de bir varil ham petrolden ya bırakılırdı. A m a 1870’lerde A B D ’de bu
63 litre benzin, 22 litre ağır fueloil elde edilir; gazdan yararlanm aya yönelik çalışmalar baş
oysa O rtadoğu’da bir varil petrol ancak 31 latıldı ve doğal gazın boru şebekesiyle evlere
litre benzin, buna karşılık 63 litre fueloil dağıtılması sağlandı.
verir. Petrol ya 159 litre eşdeğerindeki “varil” Doğal gaz genellikle yüzeyden binlerce
ya da özellikle denizyoluyla taşındığında “ar m etre derinde, kumtaşı gibi gözenekli bir ka
tık to n ” (1.016 kg) ve “m etrik to n ”la (1.000 yaç katm anm ca tutulm uş olarak bulunur; bu
kg) ölçülür. katm an, gaz geçirmeyen ve bu özelliğiyle de
D aha az bilinen petrol ürünlerinin şaşırtıcı doğal gazın kaçmasını önleyen bir başka ka
kullanım alanları vardır (bak. KİMYA SANAYİ yaç katm anıyla örtülüdür. Doğal gaz aramala-
Sİ). M um larda ve cilalarda petrol mumu n petrol aram alarına benzer biçimde yürütü
PETROL 63
lür. Ingiltere’de doğal gaz aram aları da, örneğin Kuzey Denizi’nin İngiltere ve
1930’larda başladı. 1950’lerde İskoçya’da Norveç’e ait kesim lerinde petrol sondajları
Edinburgh yakınlarında ve Y orkshire’da kü yapılmaktadır.
çük yataklar bulundu. Dünyanın görünür petrol rezervi yaklaşık
Kuzey Denizi’nde doğal gaz aranm asına 666 milyar varil kadardır; bunun yarıdan çoğu
1964’te izin verildi. Petrol şirketleri bölgeye O rtadoğu’dadır. Bu, yerin altından çıkarılabi
dev sondaj platform ları gönderdiler ve sonuç leceği bilinen petrol miktarıdır. Çoğu petrol
ta İngiltere’nin doğu kıyısı açıklarında zengin yatağı keşfedilmeyi beklem ektedir. Teknoloji
gaz yatakları keşfedildi. Bulunan yataklar İn ilerledikçe, çok derin sular altındaki petrolü
giltere’nin gaz talebini karşılayacak kadar bü çıkarm anın, A B D ’deki şeyi çökellerinde ve
yüktü. Doğal gaz, deniz yatağına döşenen bo- K anada’daki bitümlü kum larda hapsolmuş
ruhatlarıyla kuyulardan kıyıya taşındı ve ora petrolü elde etm enin ve belki de bugünkü
dan da yeni bir boru şebekesiyle bütün ülkeye petrol alanlarından daha çok petrol çıkarm a
dağıtıldı. Kuzey D enizi’nde yürütülen çalış nın yolu bulunabilecektir. Günüm üzde uygu
m alarda kötü hava koşullarının etkisiyle sık lanan yöntem ler, petrolün çoğunun yeraltın
sık büyük tehlikelerle karşılaşıldığı ve sondaj da bırakılmasını zorunlu kılmaktadır.
aygıtlarının yitirildiği oldu.
En büyük doğal gaz üreticileri ABD ve Enerji Bunalımı
SSCB’dir. Yapımına 1967’de başlanan bir bo- A B D , Japonya ve A vrupa ülkeleri gibi sana
ruhattı doğal gazı günümüzde Sibirya’dan yileşmiş ülkeler büyük ölçüde petrole bağım
U rallar’a ve SSCB’nin batı kesimlerine, ora lıdır. 1970’lerde petrol üreticisi ülkeler petrol
dan da Türkiye’ye taşım aktadır. H ollanda, fiyatlarının çok düşük olduğuna karar vererek
Kuzey D enizi’ndeki yataklardan Almanya fiyatları büyük ölçüde artırdılar. Sanayileşmiş
Federal Cum huriyeti, Belçika ve Fransa’ya ülkeler bunu ödem ek zorundaydılar. Am a
gaz satm aktadır. onlar da sanayi m allarının fiyatlarını artırdı
1980’lerin sonlarında çeşitli ülkelerdeki şir lar. Fiyatlar yükselmeye devam ettikçe enerji
ketler çürüyen çöp yığınlarından çıkan m etan den tasarruf etmeye ve daha az petrol kullan
gazından elde ettikleri enerjiden yararlanarak maya çalıştılar. Petrol üreticileri ve tüketicile
elektrik üretm eye başladılar ve bunda başarılı ri petrolün bir gün tükeneceğinin bugün far
da oldular. kındadırlar. O nun için petrol kaynaklarının
akıllıca kullanılması, güneş enerjisi ve nükle
Petrol Kaynakları er enerji gibi başka enerji kaynaklarının geliş
Büyük petrol yatakları birkaç ülkede toplan tirilmesi gerekm ektedir. M otorlu taşıtlar için
mıştır. E n büyük petrol üreticisi SSCB’dir; er geç başka yakıtlara gereksinim duyula
dünya üretiminin neredeyse beşte biri bu ül caktır.
kede gerçekleştirilir. A B D (dünyanın en çok
petrol satın alan ülkesi) ve Suudi Arabistan Türkiye'de Petrol ve Doğal Gaz
(dünyanın en çok petrol satan ülkesi) petrol 19. yüzyılda Osmanlı D evleti’nin sınırlan için
üreticisi ülkeler arasında ikinci ve üçüncü sı de yer alan Musul ve Bağdat vilayetlerinde
rada yer alırlar. ham petrol sızıntısına rastlanan bazı alanlar
Dünyanın bilinen en büyük petrol rezervle olduğu biliniyordu. Bu yüzyıl sonlarında bir
ri O rtadoğu’dadır. Suudi A rabistan, İran, yabancı şirket Türkiye’de ilk kez petrol aram a
Irak, Kuveyt, K atar ve A bu Dabi büyük pet sondajı yaptı. İskenderun çevresinde yapılan
rol üreticileridir. Bu ülkelerle birlikte N ijer sondajlarda doğal gaza rastlandı. Bir başka
ya, Libya, Cezayir, Endonezya, Ekvador, yabancı şirketin 1900’de Trakya’daki M ürefte
G abon ve Venezuela, petrol satış fiyatlarını yöresinde yaptığı sondajda petrol bulundu.
ortaklaşa belirleyebilmek için Petrol İhraç Am a çıkan petrol m iktan çok az olduğundan
Eden Ü lkeler Ö rgütü’nü (O PEC ) kurm uş bir süre sonra kuyular kapatıldı.
lardır. Doğu A nadolu Bölgesi’ni uzun yıllar işgal
Ülkeleri çevreleyen kıta sahanlıklarında leri altında tutan Ruslar, I. Dünya Savaşı sıra
64 PETUNYA
sında Erzurum ve Erzincan yörelerinde yapı tilen ham petrolün bir bölümünü İskenderun
lan bazı sondajlarda petrole rastladılar. I. Körfezi’ne, B atm an Rafinerisi’nde İşleneme
Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti Irak ’ yen petrolü öteki rafinerilere taşımak ve Irak ’
taki geniş ham petrol alanlarını yitirdi. Türki tan gelen petrolü değerlendirm ek amacıyla
ye bu zengin petrol alanlarında hakkı olduğu bazı başka boruhatları da yapılmıştır. Bunlar
nu ileri sürdü. 1926’da imzalanan bir antlaş B atm an-D örtyol, Şelmo-Batman ve Yumur-
mayla Türkiye, Irak’ın elde edeceği petrol ge talık-Kırıkkale boruhatlarıdır. 1987’de Türki
lirinin yüzde 10’unun 25 yıl süreyle kendisine ye’deki rafinerilerde işlenerek elde edilen
verilmesi karşılığında bu topraklardan vaz başlıca petrol ürünlerinin yaklaşık m iktarları
geçti. şöyleydi: 2,5 milyon ton benzin, 760 bin ton
Türkiye’deki cevher yataklarının araştırıl jet yakıtı, 6,5 milyon ton m azot, 8 milyon ton
ması ve saptanm ası amacıyla kurulan M aden fueloil ve 390 bin ton gazyağı.
Tetkik ve A ram a Enstitüsü (M TA ), 1940’ta Türkiye’de petrol ürünlerinin kullanıldığı
Siirt ilinin Ram an Dağı yöresinde ve 1945’te bazı term ik santrallar da vardır. Bunlar Ali
Garzan yöresinde verimli ham petrol yatakla ağa, Am barlı, Bornova, H opa ve Seydişehir
rı buldu. D aha sonra M T A ’nın görevini dev santrallarıdır.
ralan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı T ürkiye’nin başlıca doğal gaz kaynakları
(TPA O ) Siirt ilinde birçok kuyu açarak üre M arm ara Bölgesi’nin Trakya kesimi ile G ü
tim yaptı. A ram a ve üretim izni alan bazı ya neydoğu Anadolu Bölgesi’ndedir. Çevre kir
bancı petrol şirketleri de A dana, Adıyam an, lenmesine yol açmayan temiz bir yakıt olan
D iyarbakır ve Siirt’te verimli yataklar buldu doğal gaz yataklarının araştırılması çalışmala
lar. Türkiye’nin ham petrol üretimi 1950’de rına Türkiye’de 1960’larda başlandı. 1974’te
18.000 ton, 1960’ta da 375.000 tondu. Bu yıl T P A O ’nun yaptığı sondajlar sırasında Ha-
lardan önce Türkiye, benzin ve gaz gibi petrol m itabat’ta (bak. KIRKLARELİ) verimli doğal gaz
ürünleri gereksinmesini yurtdışından satın yataklarına rastlandı. Dünya doğal gaz re
alarak karşılıyordu. 1955’te Siirt ilinde B at zervlerinin çok küçük bir bölümü ülkemizde
man (bugün Batm an ilinde), 1961’de Kocaeli dir. Bu rezervlerin en büyük bölümü Hamit-
ilinde İPRAŞ, 1962’de İçel üinde ATAŞ, 1972’ ab at’tadır. Burada yapılan üretim sonucunda
de İzmir ilinde Aliağa ve 1987’de de A nkara elde edilen doğal gaz, bir term ik santral ile
ilinde O rta Anadolu (bugün Kırıkkale ilinde) bazı fabrikalarda yakıt olarak kullanılm akta
rafinerilerinin yapılması, Türkiye’yi önemli dır. H am itabat’tan geçen SSCB-Türkiye D o
m iktarda ham petrol satın alan ve gereksin ğal Gaz B oruhattı, Bulgaristan sınırından A n
mesi olan petrol ürünlerini kendi rafinerile kara’ya kadar uzanır. Doğal gazın boruhattıy-
rinde işleyerek elde eden bir ülke durum una la ulaştığı yörelerdeki konutlar ile sanayi ku
getirdi. Rafinerilerinin yıllık ham petrol işle ruluşlarında çevreyi sürekli kirleten öteki ya
me kapasitesi 30 milyon tondan çok olan T ür kıtların yerini alması tasarlanmıştır. A nkara
kiye, 2,5 milyon ton kadar ham petrol üret kentindeki konutlara ulaştırılan doğal gazın
m ekte ve 20 milyon tondan çok ham petrol İstanbul’da da kullanıma sunulması için çalış
satın alm aktadır. m alar sürdürülm ektedir.
1986’da açıklanan bilgilere göre Türkiye’de
saptanan üretilebilir durum daki ham petrol PETUNYA. Dünyanın birçok yerinde süs bit
rezervlerinin kalan m iktarı yaklaşık 21 milyon kisi olarak yetiştirilen petunyaların (Petunia)
tondur. Bu üretilebilir rezervin yüzde 59’u ya anayurdu Güney A m erika’dır. Tütünle aynı
bancı petrol şirketlerinin elindedir. Yabancı familyada (Solanaceae) yer alan bu bitkiler
petrol şirketlerinden başlıcaları Mobil ve adını, Brezilya’da “tü tü n ” anlamına gelen pe-
Shell’dir. Irak, K erkük’te ürettiği ham petro tun sözcüğünden alır. Ayrıca, gene aynı famil
lün bir bölüm ünü boruhattıyla A dana ilindeki yanın üyesi olan patates ve patlıcanla da akra
Yum urtalık limanına pom palar. Bu ham pet badır.
rolün bir bölümü Türkiye’deki rafinerilerde Petunyalar ortalam a 30 santim etreye kadar
işlenir. Güneydoğu A nadolu Bölgesi’nde üre boylanabilen, oldukça küçük yapraklı bitki-
PEYGAMBERÇİÇEĞİ 65
çevreler. Tüpsü çiçeklerin erkekorganları çi Göz alıcı desenlerle bezeli bir pemgamberdevesi
avını yanıltacak ölçüde çiçeğe benzer.
çeğe bir böcek konduğunda içeriye doğru bü
zülür, bu sırada çiçeğin iç yüzündeki ince tüy avladığı belirtilm ektedir. Peygamberdeveleri
demetleri çiçektozlarını sıyırıp alır ve böceğe nin çoğu yeşildir ve bu sayede yaprakların
bulaşmasını, böylelikle de tozlaşmayı sağlar. arasında görülm eden avını bekleyebilir. Bazı
Peygamberçiçeğinin tıpkı bir fırçayı andıran ları ise çiçeğe çok benzeyen parlak renklerle
minik tohum ları vardır. bezenmiştir. Onları çiçek sanarak yaklaşan
Pek çok yabani bitkiden olduğu gibi, pey- böcekler bu hatalarını yaşamlarıyla öderler.
gamberçiçeğinden de değerli süs çeşitleri ge Peygamberdevesinin dişisi genellikle çift
liştirilmiştir. Yabanilerinden daha uzun boylu leştikten sonra erkeğini bile yer ve daha sonra
olan bu çeşitlerin, doğadaki renginden başka bıraktığı yum urtaları havada hemen sertleşen
beyaz, pembe ve leylak renklileri de vardır. köpüklü bir kitleyle örter. Y um urtalardan çı
kan yavrular, kanatsız olm alarına karşın eriş
PEYGAMBERDEVESİ. Ö n bacaklarını dua kinlere çok benzerler.
ediyormuş gibi göğe kaldırıp kıpırtısız durm a
sından ya da öne arkaya sallanmasından ötürü PEYNİR. Süt ekşiyip pıhtılaşınca (kesilince),
bir grup böceğe peygamberdevesi adı veril katılaşan bölüm sütün suyundan (peyniraltı
miştir. A m a son derece yırtıcı olan bu böcek suyu) ayrılır. İşte peynir, teleme ya da süt
lere “duacı” değil “avcı” olduklarını belirten kesmiği denen bu katı m addeden yapılır.
bir ad daha çok yakışır. Çünkü göğe açılan A m a genellikle peynir yaparken, sütün kendi
bacakları gelen avın üstüne kıvrılarak am an kendine ekşiyip kesilmesi beklenm ez, süte
sız bir kıskaca dönüşür. Bacağın eklem yerin peynir mayası denen bir sıvı eklenerek pıhtı
den birbiri üstüne kapanan iki uzun parçası laşma süreci hızlandırılır. Peynir mayası ola
testere dişine benzer çıkıntılarla donanmıştır rak, gevişgetiren hayvanların yavrularının mi
ve yakaladığı kurbanı parçalayacak ölçüde delerinde salgılanan bir enzim (renin) kullanı
güçlüdür. lır. Bitkisel peynir mayası olarak bir tür küf
Peygamberdevelerinin bilinen yaklaşık m antarı kullanıldığı gibi, laktik asit bakterile
2.000 türü vardır. Bunların çoğu dönenceler ri de kullanılabilir.
arasında kalan bölgelerde yaşar. Am a 7-40 Değişik yöntem ler ve değişik süt çeşitleri
cm uzunluğundaki bayağı peygamberdevesi kullanılarak yüzlerce çeşit peynir yapılır.
(Mantis religiosa) A frika’nın kuzeyinden Av Dünyadaki peynirlerin çoğu inek sütünden
rupa içlerine kadar yayılmıştır. yapılır. Am a bazı ülkelerde koyun, keçi ve
Sıcak ülkelerde yaşayan çok daha iri türle m anda sütünden de peynir yapılır. Bilinen en
rin küçük kertenkeleleri ve kurbağaları bile eski işlenmiş besin m addelerinden biri olan
PEYNİR 67
peynir dünyanın birçok ülkesinde tüketilir. İnek sütünden yapılan yumuşak kam am ber
Am a Japonya ve Çin gibi bazı ülkelerde sütün peyniri ilk kez Norm andiya’da aynı adı taşı
beslenm ede önemli bir yeri olmadığı için pey yan köyde yapılmıştır. Bu peyniri ilk kez üre
nir yapma geleneği de yoktur. ten M adam H arel’in heykeli köye dikilmiştir.
Birçok farklı peynir çeşidi vardır. Bazıları Brie peyniri yağlı, çok ince bir disk biçiminde
sert, bazıları yumuşak ya da krem gibidir. Ba dir. P ont-rE veque ise kare biçiminde, çok gü
zıları taze yenir. Bazı peynirler az yağlı, bazı zel kokulu bir peynirdir. Chevre adlı keçi pey
ları çok yağlıdır. niri genellikle küçük yuvarlak parçalar halin
de yapılır. Rokfor peyniri Güney Fransa’da
Peynir Çeşitleri Roquefort çevresinde, koyun sütünden yapı
Türkiye’de birçok peynir çeşidi vardır, ama lan nefis mavi bir peynirdir. Yapımında kulla
en çok üretilenler sırasıyla beyazpeynir, ka nılan penicillium küfü bu peynirin içindeki
şarpeyniri ve tulumpeyniridir. Beyazpeynir mavi dam arları oluşturur. Rokfor peynirinin
yapmak için genellikle koyun sütü kullanır. eşsiz tadı, bölgedeki doğal kireçtaşı m ağarala
70°C’ye kadar ısıtılan süt soğuduktan sonra rında bekletilerek olgunlaştınlm asından kay
mayalanır. 1,5 saat sonra oluşan telem e, bez naklanır.
lere sarılarak özel kasalarda süzülmeye bıra Pişirilmiş peynirler olarak bilinen gravyer
kılır. 3-4 saat kadar sonra alman büyük kalıp ve İsviçre peyniri İsviçre’den gelir. İsviçre
lar 2 saat süreyle tuzlu suya yatırılır. Sonra peyniri yapmak için süt kesmiği küçük parça
küçük kalıplara bölünür ve tuzlu su dolu tene lar halinde preslenm eden önce yaklaşık
kelere yerleştirilir. Lehimlenen tenekeler 45 52°C’ye kadar ısıtılır. Sonra, 6-8 gün süreyle
gün süreyle buzhanelerde bekletilir, sonra pi 22°C-27°C arası sıcaklıkta bekletilirken ortaya
yasaya sürülür. çıkan karbon dioksit, peynirde delikler oluş
Dünyaca ünlü Fransız peynirlerinin pek ço turur.
ğu yumuşak ve olgunlaştırılmış peynirlerdir. Parm esan peyniri, adını İtalya’nın kuzeyin
Bu peynirler, başka birçok peynir çeşidi gibi deki Parm a’dan almıştır. Oldukça sert olan
preslenmez ve yapımı sırasında küf m antarları bu inek peyniri 2-3 yıl bekletilerek olgun hale
eklenir. Sıcaklığı ve nemi duyarlı bir biçimde getirilir. Genellikle yemeklerde kullanılır.
ayarlanmış olgunlaştırma odalarına bırakılır. Gorgonzola, sevilen bir İtalyan mavi peyniri
Sütün kesilmesi için kullanılan bakterilerin ve dir. Kırmızı kabuklu yuvarlak bir peynir olan
küfün etkisiyle peynirin yapısı ve tadı değişir. Edam ve tekerlek biçimli beyaz bir peynir
Bazen bu işlem sırasında, çoğu Fransız peyni olan G ouda ünlü H ollanda peynirleridir.
rine özel ağır kokusunu veren gazlar oluşur. Bazı peynirlere çeşitli bitki ve baharatla
çeşni verilir. Tom me au Raisin’in siyah kabu
Octopus Books LtdIPaul Williams
ğu, kurutulm uş üzüm kabuklarıyla yapılır.
Boursin, sarmısak ve başka çeşni verici bitki
ler içeren bir Fransız peyniridir. Fransız krem
peynirleri de çok ünlüdür.
Y unanlılar’m beyazpeyniri feta koyun sü
tünden, İtalyan peyniri mozzarella ise m anda
sütünden yapılır.
İngiltere, A B D , Avustralya, Yeni Zelanda
ve K anada’da en çok kullanılan çedar peyniri
ilk kez İngiltere’nin Som erset bölgesinde,
Cheddar’daki çiftliklerde yapılmıştır.
Çedar peyniri yapmak için, bir gece bekle
tilen akşam sütü sabah sütüyle karıştırılır ve
peynir mayası eklenerek kesilmesi sağlanır.
Sonra süt kesmiği 36°C-39°C sıcaklığa kadar
Çeşitli Fransız peynirleri. ağır ağır ısıtılır. Bu sıcaklıkta 20-30 dakika
68 PHİLİPPOS
paratorluğunun temellerini attı (bak. BÜYÜK II. Philippos'un olduğu sanılan kü çü kfild işi büst.
İ s k e n d e r ) . Gençliğinde bir süre rehin kaldığı
Thebai’de, ünlü kom utan Epam inondas’tan lemiş, yetenekli bir devlet adamıydı. Büyük
önemli savaş taktikleri öğrendi. M akedonya rüşvet ve vaatlerle A tina’nın direnişini önledi
tahtına Philippos’tan önce ağabeyi Perdikkas ve Yunanistan üzerinde egemenlik kurdu. İÖ
çıktıysa da, onun İÖ 359’da dağlı kabilelerin 346’da Delfi’de Pythia Spor Yarışm aları’nı
ayaklanması sırasında öldürülmesi üzerine düzenlem ekle, kendisini işgalci değil, gerçek
Philippos kral oldu. Zam an yitirm eden bir bir Yunanlı saydığını gösterdi. Atinalı De-
M akedonya ordusu kurmaya girişti. Dağlı ka m osthenes, Philippos’u Yunan kent devletle
bileleri yenerek M akedonya’nın sınırlarını ge rini birbirine düşürmeyi amaçlamakla suçlu
nişletti. K entler arası anlaşmazlıklardan ya yordu (bak. D e m o s t h e n e s ) . Oysa, Philippos’u
rarlanarak Y unanistan’da egemenlik kurm ak Yunan kent devletleri arasındaki kavgalara
için çalıştı. son verecek ve Persler’e karşı yapılacak sefer
İÖ 358’de altın m adenlerine geçit sağlayan de onları zafere ulaştıracak güçlü bir önder
Am phipolis’i A tinalılar’dan aldı ve daha son olarak görenler de vardı.
ra bu bölgede Filippoi kentini kurdu. İki kent D aha sonraki yıllarda Philippos egemenli
daha ele geçiren Philippos, Am phipolis’i A ti ğini kuzeye doğru yaymaya çalıştı. Tüm Yu
na’ya geri vereceğine söz vererek Y unanlılar’ı nanlıların başkom utanı olarak kabul edildi,
yatıştırabildi. İÖ 352*de aniden harekete ge am a planlarını tam am layam adan öldürüldü.
çip Tesalya ve M anisa’yı işgal etti. İÖ 347’de Karısı Olympias’tan olan oğlu Büyük İsken
ise O lynthos’u ele geçirdi. Sonraki yıl Thebai der tahta çıktı.
ile ittifak kurarak, kutsal Delfi kentini işgal 1977-78’de Y unanistan’ın kuzeyinde kazılar
etmiş olan Phokisliler’i bozguna uğrattı. yapan arkeologlar üç kral mezarı ortaya çı
Philippos, Yunan kültürünü çok iyi özüm- kardılar. Bunlardan birinde buldukları yarı
PICASSO 69
ne rastlanmaz. Oysa hasat edilmeyip kendi İspanyol ressam Pablo Picasso 20. yüzyılın en büyük
sanatçılarındandır.
haline bırakılsa, ikinci yıl upuzun bir çiçek sa
pının ucunda iri, top gibi küm eler oluşturan Sanatlar O kulu’na kabul edildi. O rada üstün
beyaz ya da leylak renkli çiçekler açar. Çiçek yeteneği ile dikkati çekti.
ler döküldükten sonra da üstleri pütürlü kü 1900’de ilk kez Paris’e gitti. Dönem in
çük siyah tohum lar oluşur. yenilikçi sanatçılarının yaşadığı M onm artre
Çok sevilen bir sebze olan pırasa çeşitli mi semtinde bir süre yoksulluk içinde yaşadı.
neral ve vitaminlerce zengin, değerli bir besin Picasso, yaklaşık 1901-04 arasındaki ilk dö
dir. Serin yerleri seven bitki en iyi, humusça nem yapıtlarında sıradan insanların, sirk pal
zengin, nemli topraklarda yetişir. Yazlık ve yaçolarının, akrobatların resimlerini yaptı.
kışlık çeşitleri vardır. Yazlık çeşitler kışlık Büyük kentlerdeki yaşam kadar, sirk yaşamı
olanlar gibi soğuğa dayanıklı değildir. da ilgisini çekiyordu. Ne var ki, tablolarında
bu yaşamın hüzünlü yanını yansıttı. Mavinin
PICASSO, Pablo (1881-1973). İspanyol res çeşitli tonlarını hüznü ve kederi yansıtmak
sam Pablo Picasso 20. yüzyılın en büyük için kullandı. Sanatçının bu dönemi “Mavi
sanatçılarındandır. Dehası ve yaratıcılığıyla D önem ” olarak tanım lanır. 1904-06 arasında
sanata yön veren Picasso’nun resmin yanı sıra resimlerinde mavi yerine daha çok pem be ve
çok sayıda heykeli, oymabaskı ve seramik gri kullanmaya başladı. Hüzün duygusunun
yapıtları vardır. Ayrıca sahne tasarım ları da biraz daha hafiflediği bu dönem ise “Pembe
yapmıştır. D önem ” olarak adlandırıldı.
Picasso İspanya’da Malağa kentinde doğ 1907-14 arasında Paris’te aynı apartm anı
du. Babası da ressam ve resim öğretm eniydi. paylaşan Picasso ile Georges Braque, sanat
Resim öğrenim ine 15 yaşında B arselona’daki tarihinde yepyeni bir çığır açan Kübizm Akı-
güzel sanatlar okulunda başladı. Bir yıl sonra mı’nı başlattılar (bak. KÜBİZM). Picasso’nun
M adrid’deki San Fernando Kraliyet Güzel Kübist sanat anlayışının ilk örneği Avignonlu
70 PİCASSO
Madrid'de Prado Müzesi'nde bulunan Guernica tablosu Picasso'nun savaşa karşı duyduğu
güçlü nefreti yansıtır.
PİL 71
Tuzlu su
e m d irilm iş
keçe
Başlıca üç tü r pil vardır. Bunlar, Volta pili ile "k u ru " ve "ya ş" Leclanche pilleridir.
işler, örneğin bir telefon santralına gerekli Piller kuru, yaş ve katı elektrolitli olarak üç
enerjinin sağlanması için de kullanılabilir. türe ayrılır. En çok kullanılan birincil pil olan
Birbirine bağlı birden çok pilden oluşan Leclanche pilini ilk kez 1868’de Fransız m ü
elektrik enerjisi kaynaklarına da batarya hendis Georges Leclanche kullanmıştır. Lec
denir. lanche pilinin bir cam kavanoz içinde yapılan
1794’te İtalyan fizikçi Alessandro V olta, bir yaş türü ve m etal bir kap içinde yapılan kuru
tuz çözeltisine, daldırılmış iki farklı metal türü vardır. Genellikle kısaca kuru pil denen
parçasını bir telle birbirine bağladığında tel kuru Leclanche pilleri kapı zili, el feneri ve el
den elektrik akımı geçtiğini keşfetti. Volta radyosu gibi az elektrik akımı gerektiren
daha sonra tuz çözeltisine, bu iki metalden aygıtlarda kullanılır. D aha büyük m iktarlarda
oluşan birçok başka metal çifti daldırdı ve elektrik akımı sağlamak için ikincil pillerden
onları birbirinden ayırmak için aralarına kar yararlanılır. Bunlar genellikle kurşunlu akü
ton levhalar yerleştirdi. Volta, pila adını m ülatörlerdir.
verdiği bu düzeneğin iki ucundaki m etallere Bir pilin bir elektrik devresinden elektrik
dokunduğunda küçük bir elektrik şoku hisset yükü akıtabilme kuvvetine elektrom otor kuv
ti. Bu basit elektrik düzeneğine sonradan vet (EM K) denir. Voltla ölçülen elektrom o
Volta pili adı verildi. tor kuvvet, pilin yapımında kullanılmış olan
Bu ilk pildi. D aha sonra pil yapımında m etallerin ve çözeltinin türüne göre değişir.
birçok gelişme oldu; ama bütün piller, içlerin Leclanche pilinin elektrom otor kuvveti 1,5
de gerçekleşen kimyasal değişim sonucu elek volttur.
trik akımı veren aygıtlardır. V olta’nm yaptığı gibi çok sayıda pili birbiri
Başlıca iki pil türü vardır. Kısaca pil denen ne bağlayarak daha büyük bir elektrom otor
birincil piller, içerdiği kimyasal m addeler kuvvet elde edilebilir. Ö rneğin, elektrom otor
tükenene kadar elektrik akımı üretir; sonra kuvveti 1,5 volt olan 10 pili birinin artı ucu
yeniden kullanılamaz. A küm ülatör denen öbürünün eksi ucuna bağlanacak biçimde, bir
ikincil piller ise kullanılıp bittikten sonra araya getirirsek, bu bataryanın elektrom otor
elektrikle yüklenerek yeniden kullanılabilir. kuvveti 10x1,5 = 15 volt olur. Pillerin bu
M otorlu taşıtlarda kullanılan aküm ülatörler biçimde birbirine bağlanmasına seri bağlama
ya da kısaca aküler bu türe örnektir. denir. Eğer bu pillerin artı uçlarını birbirine,
PİPO 73
Dişi pireler yum urtalarını üstünde yaşadık rak rastlanm aktadır: Ayrıca pireler tifüs ile
ları canlıların kılları arasına ya da yaşadıkları tularem i ya da tavşan vebası adlarıyla tanınan
çevredeki, pislik ve artıklarla dolu korunaklı hastalıklara yol açan m ikropların taşıyıcıları
yarık çatlaklara bırakır. Böylece yum urtadan arasındadır. Sayısı 1.600’ü bulan pire türlerin
den yalnızca küçük bir bölümü gerçekten
tehlikelidir. A m a özellikle sıcak ülkelerde
yaşayan bazı türler kan emdikleri konakların
derisini tehlikeli biçimde örseleyerek şiddetli
ağrılara neden olur ve açtıkları yaralar çeşitli
mikropların vücuda girmesi için uygun bir
ortam yaratır.
Pirinç Tarımı
Pirinç başlıca, 45° kuzey, 35° güney enlemleri
arasında kalan tropik, astropik ve ılıman
bölgelerde yetiştirilir. Pirinç tarım ında sulu ve
kuru olmak üzere iki yöntem den yararlanılır.
Yaygın olarak kullanılan sulu yöntem de ürün
suyun içinde yetiştirilir. Bu yüzden akarsu ve
göl kıyılarındaki alüvyonlu, düz topraklar
yeğlenir. Oysa bazı yüksek yerlerde, aynı
öbür tahıllar gibi, suda bekletilmeksizin doğ
Endonezya'nın Bali Adası'nda teraslanm ış pirinç rudan toprağa ekilen pirinç çeşitleri de var
tarlaları. dır.
PİRİNÇ 77
T ürkiye’de pirinç tarım ının büyük bölümü Bunlar sert olmakla birlikte gene de dövüle
M arm ara, K aradeniz ve Ege bölgelerinde rek işlenebilir, haddeden geçirilerek levha
yapılır. Pirinç ekimi yapılan 53 bin hektarlık haline getirilebilir, tel, çubuk ve boru halinde
alandan alman ürün 165 bin tondur; bu çekilebilir. Sarı pirincin çinko oranı yüzde
üretim de en büyük pay Edirne ilinindir. 40’tır; bunlar daha sert ve dayanıklıdır, dövü
E dirne’yi Çorum , Samsun, Sinop, İzmir, M a lerek işlenemez, ama kalıplara dökülebilir ya
nisa, Balıkesir ve Kastam onu izler. da sıcak haldeyken ekstrüzyon yöntemiyle
(belirli biçimdeki bir delikten zorla geçirile
PİRİNÇ. Bakır ile çinko m etallerinin karışı rek) ya da preslenerek biçimlendirilebilir.
mından oluşan alaşımlara pirinç denir. Pirinç Başka özel pirinç türleri de vardır.
te bakır oranı yüzde 60-90, çinko oranı ise Pirinç genellikle elektrikli fırınlarda üreti
yüzde 10-40 arasında değişir. Eskiden bakır- lir; bu fırınlarda sıcaklık ve erime koşulları
kalay alaşımlarına da pirinç denirdi; ama bu titiz biçimde denetlenir. Önce bakır eritilir,
alışımlann asıl adı tunçtur; tunca bazen bronz daha sonra bu eriyiğe çinko külçeleri atılır;
da denir (bak. T u n ç ) . Pirincin ilk olarak doğu elde edilen alaşım kalıplara dökülerek yassı
ülkelerinde bulunduğu sanılmaktadır. A vru pirinç kütükleri elde edilir. M etalin iyi biçim-
p a’ya ise ortaçağda geçmiştir. lendirilebilmesi için döküm sonrasında soğu
Pirinç bakırdan daha sert ve daha sağlam manın yavaş olması gerekir. Pirincin sağlamlı
dır; bakır gibi aşınmaya ve paslanm aya karşı ğını, paslanmaya karşı dayanıklılığını artır
dayanıklıdır. Pirincin özellikleri içerdiği çinko m ak ve bazı başka özel nitelikler kazandır
oranına göre değişir. Çinko m iktarı azaldıkça m ak için, alaşıma bazen az m iktarda başka
m etal daha yumuşaklaşır ve kolayca dövüle m etaller, özellikle de kurşun ve manganez
rek biçimlendirilebilir bir özellik kazanır; katılır.
buna karşılık çinko oranı yüksek pirinçler Pirincin çok değişik kullanım alanları var
daha sert ve kırılgandır. Çinko oranı yüzde dır. Pirinç paslanmaz; onun için makine
10-15 arasında değişen pirinçler kırmızı altın yataklarının ve sürekli nem gören pom pa ve
rengindedir; bunlar çok iyi dövülebilir; soğuk m akine parçalarının yapımına çok elverişlidir.
haldeyken biçimlendirilebilir, işlenebilir. Çin Dişliler, pervane kanatları, buhar borularının
ko oranı yüzde 30 olan pirinç altın renginde bağlantı parçaları, valfler, vidalar ve başka
dir ve oldukça üstün özelliklere sahiptir. pek çok m akine parçası genellikle pirinçten
ZEFA
U.n'V''
nuni Sultan Süleyman’a sundu. 1528’de ikinci dan daha doğru bilgiler ve çizimler içerir.
bir dünya haritası çizerek bunu da padişaha 1528’de çizdiği ikinci dünya haritasından elde
arm ağan etti. kalan parça ise Atlas O kyanusu’nun kuzey
Piri Reis bundan sonra Kızıldeniz, Um m an kesimini kapsar. H aritada görülen Asor A da
Denizi ve Basra Körfezi’nde görev yapan ları ile A ntiller’e ilişkin çizimler 1513 tarihli
Osmanlı donanmasına katıldı. 1547’de bu haritaya göre daha doğrudur.
donanm anın kaptanlığına getirildi. Bölgedeki
Osmanlı egemenliğini tehdit eden Portekizli PİROMETRE. Yüksek sıcaklıkların ölçüm ün
le r e karşı çetin savaşlara girişti. Am a son de sıradan bir term om etre kullanılamaz, çün
seferinde gemilerinin bir bölümünü önlem kü term om etrenin camı erir ve içindeki sıvı
olarak B asra’da bıraktığı için donanm anın kaynar. Bu nedenle özel tipte term om etrele
başından ayrılmakla suçlanarak idam edildi. rin kullanılması gerekir. Bu tür özel sıcaklık
Piri Reis denizciliğinin yanı sıra coğrafya ölçüm aygıtlarına pirom etre denir.
alanındaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Ünlü Sıcak cisimler ısı yayar: Isı bir elektromag-
yapıtı Kitab-ı Bahriye Akdeniz ve Ege Denizi netik ışınım biçimidir (bak. isi; İ şin im ) . Cisim
kıyılarını, adalarını ve limanlarını tanıtan bir ne kadar sıcaksa yaydığı ışınım da o ölçüde
kılavuzdur. K itapta yer alan 223 haritada çok olur; bu ışınımın dalga boyları cismin
anlatılan yerlerin coğrafi özellikleri ayrıntıla sıcaklığına bağlıdır. Cisim ısındıkça kızarır ve
rıyla betimlenmiştir. Piri Reis ayrıca, uzun sonra da rengi kırmızıdan turuncuya, turun
deneyim lerinden ve birçok yazılı kaynaktan cudan da sırasıyla sarı, beyaz ve maviye
yararlanarak kaleme aldığı bu yapıtta, o döner. Pirom etreyle sıcaklık ölçüm ünde cis
dönem de bilinen denizler ve karalar hakkında min bu özelliğinden yararlanılır.
yararlı bilgiler verir, denizlerdeki rüzgâr çeşit Işınım pirometresi'nde ışınım, bir ısılçiftin
lerinin ve fırtınaların bir döküm ünü yapar. bağlantı yeri üzerinde odaklanır. (Isılçiftin
Piri Reis 1513’te çizdiği ilk dünya haritası nasıl çalıştığı T E R M O M E T R E maddesinde
için Kristof Kolom b’un 1498’de çizdiği, bu anlatılm ıştır.) Isılçift, aldığı toplam ışınım
gün kaybolmuş olan haritayla Portekizli ve m iktarına bağlı bir değer gösterir. Bu değer
A rap coğrafyacıları!? çalışmalarından yarar den de cismin sıcaklığı bulunabilir.
lanmıştır. H aritadan günümüze kalan parça Optik pirometremde, üzerinden elektrik akı
İber Yarım adası, Kuzeybatı A frika, Atlas mı geçirilerek ısıtılan bir tungsten filaman
Okyanusu ile O rta ve Güney A m erika’nın bulunur; bu filamanın rengi ile ölçümü yapı
doğu kıyılarını kapsar. Piri Reis’in bu haritası lan cismin rengi karşılaştırılır. Filamanın ren
16. yüzyılda batılı haritacıların çalışmaların- gi cismin rengine gelince, filamanın sıcaklığı,
PİR SULTAN ABDAL 81
onu ısıtmak için kullanılan akım m iktarından söylentisinin etkisinden oğlu I. Tahm asp da
bulunabilir; bu sıcaklık cismin de sıcaklığıdır. yararlandı. Aleviler gelip kendilerini kurtara
cak mehdiyi beklem ekteydiler. Bu arada art
PİR SULTAN ABDAL (16. yüzyıl), yaşadığı arda birçok ayaklanma çıktı. Kanuni Sultan
dönem de düşünce ve şiirleriyle hem Anadolu Süleyman Irak seferine çıkarak 1534’te Bağ
halkını etkilemiş, hem de bu halkın bir kesi dat’ı, ardından da Tebriz’i aldı. Daha sonra
minin sözcüsü olmuştur. Pir Sultan A bdal, I. Tahm asp da 1548’de Anadolu içlerine iler
Hatayi (Şah İsmail ya da I. İsmail) ile birlik ledi. Pir Sultan Abdal, işte böyle savaşlarla,
te Alevi-Bektaşi edebiyatının kurucuların ayaklanm alarla altüst olmuş A nadolu’da, bir
dandır. Kişiliği, sorunları dile getirişi ve hak Alevi Türkm en köylü, bir halk ozanı, bir
sızlıklara karşı yürekli direnişiyle adı ef derviş, bir şeyh, bir kavga adamı olarak
sanelere de kanşarak bugüne ulaşmıştır. yaşadı. Bir şiirindeki “Yetmiş üçer idik,
A leviler’ce yedi büyük şairden biri olarak girdik bu yola/Yalbirdalı kılıçlar hep aldık
kabul edilen Pir Sultan A bdal’ın yaşamına ele” dizelerinden 73 kişiyle bir ayaklanma
ilişkin bilgiler kendi şiirlerine, halk arasında başlattığı anlaşılm aktadır. Sonunda ayaklan
dolaşan efsanelere ve öbür şairlerin yazdıkla ma bastırılarak yakalanan Pir Sultan A bdal’ı,
rına dayanmaktadır. Bunlara göre Pir Sultan’ Sivas Valisi Hızır Paşa zindana attırır; bir süre
m asıl adı H aydar’dır. Bugün Sivas’ın Yıldız- sonra da İstanbul’dan gelen emirle idam
eli ilçesine bağlı Çırçır bucağının Banaz edilir.
köyünde doğm uştur. Doğum ve ölüm tarihle H alkın benimseyip destan kahram anı ko
ri bilinm em ektedir. Ailesinin H orasan’dan num una getirdiği Pir Sultan’ın yaşamı efsane
İran A zerbaycam ’ndaki Hoy kasabasına, ora lere konu olmuştur. B unlardan birine göre,
dan da A nadolu’ya geçen bir Türkm en soyun Pir Sultan darağacından inince İran ’a yönel
dan olduğu en yaygın görüştür. Ayrıca atala miş. O nu yakalamak isteyen Hızır Paşa’nın
rının Y em en’den Sivas’a geldiği de öne sürül adamları Kızılırmak K öprüsü’ne gelmişler.
m ektedir. Pir Sultan A bdal’ın nasıl bir eğitim Köprüyü geçen Pir Sultan, köprüye “G el”
gördüğü bilinmemekle birlikte, Alevi gele demiş, köprü suya batmış, peşindekiler öteki
nekleri ve tarikat yaşamı içinde yetişip olgun yanda kalakalmışlar. Pir Sultan doğruca H o
laştığı anlaşılm aktadır. rasan’a gitmiş ve şahın huzuruna çıkarak bir
16. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti nefes okumuş. D aha sonra yürüyerek gittiği
siyasal kaygılar yüzünden dinsel hoşgörüden Erdebil’e varınca ölmüş ve oraya gömülmüş.
uzaklaşarak baskıcı uygulamalara başlamıştı. Pir Sultan’ın şiirleri Anadolu tekke edebi
Köylüler güçleşen yaşam koşulları ve ağır yatının önemli bir kolu olan Alevi-Bektaşi
vergi yükü altında ezilirken haksızlıklar, rüş edebiyatının en yetkin örnekleridir. Şiirlerin
vetler, adaletsizlikler, iç kavgalar sürüp git de tasavvuf ve Hz. Ali sevgisi çevresinde,
m ekteydi. Bu sırada Hatayi mahlasıyla (tak insan sevgisi, yaşamda eşitlik, kardeşlik,
m a ad) şiirler yazan Şah İsm ail’in Anadolu ölümsüzlük, evren, Tanrı-insan birliği gibi
A leviler’i üzerinde giderek artan bir etkisi konuları işlemiştir. O na göre Hz. Ali, evren-
vardı. Şah İsmail 16. yüzyılın hem en başında Tanrı-insan üçlüsünü bir birlik içinde gören
Safevi D evleti’ni kurunca A nadolu üzerinde tasavvuf anlayışı kapsam ında örnek insandır.
ki etkisi daha da arttı. Bu durum Osmanlı Ö te yandan insan, vücudu ölümlü, ruhu
D evleti’ni büyük ölçüde rahatsız etm ekteydi. ölümsüz bir varlıktır. Şiirlerinde, yaşadığı
Ayrıca Şah İsm ail’in, günün birinde değişik dönem in haksızlıklarını, dinsel tutuculuğu,
bir kimlikle gelip dünyaya adalet dağıtacak verilen yalan yanlış fetvaları, rüşvet düşkünü
“m ehdi” olduğuna A16viler’ce inanılm aktay kadıları dile getirmiştir.
dı. Şah İsm ail’i 1514’te Çaldıran’da büyük bir Pir Sultan şiirlerini duru ve yalın bir halk
yenilgiye uğratan Yavuz Sultan Selim, Os- diliyle söylemiştir. Söyleyişindeki akıcılık,
manlı ordusunu arkadan vuracakları korku duygusal coşku ve derinlik ile halk dilini en
suyla savaştan önce binlerce Alevi’yi öldürt ince duyguları bile anlatacak biçimde ustalık
m üştü. Şah İsmail dönem inde başlayan mehdi la kullanması onun en önemli özellikleridir.
82 PISA
Şiirlerinin çok geniş bir alana yayılmasında ğunda olduğu günlerde yapılmış katedral,
duygu ile düşüncenin akıcı bir söyleyiş içinde vaftizhane ve eğik çan kulesi yer alır. K ated
bütünleşmesinin büyük payı vardır. M edrese ral, siyah ve beyaz m erm erden görkemli bir
eğitimi görmemiş olması ve Divan edebiyatı yapıdır. 1564’te Pisa’da doğan bilim adamı
nın etkisi altında kalmaması geniş halk kitle Galileo Galilei, Pisa K atedrali’nin tavanında
lerince kolay anlaşılır ve benim senir olmasına asılı bir lam banın sallanışını izledikten yıllar
katkıda bulunmuştur. sonra, bu gözleminden kalkarak, zaman ölçü
Son dönem lerde yapılan araştırm alar so m ünde sarkaçtan yararlanılabileceğini sapta
nunda Pir Sultan A bdal adını taşıyan altı ayrı mıştır (bak. G a l il e i , G a l il e o ; S a r k a ç ) . Kub
şair olduğu ortaya çıkarılmıştır. A raştırm acı beli, sekizgen planlı vaftizhanede ise 13.
lar, değişik yörelerde ve değişik dönem lerde yüzyıldan beri vaftiz törenleri düzenlenir.
yaşamış olan bu şairlerin özelliklerini saptaya Gotik üsluptaki m anastırlar eski mezarlığı
rak birbirlerinden ayırma çabasındadırlar. çevreler. 1203’te K udüs’ten bu mezarlığa 53
gemiyle toprak taşınmıştır.
PISA. Eğik kulesiyle ünlü Pisa kenti İtalya’ Katedralin yanında, eğik kule olarak bilinen
nın orta kesiminde, A rno Irmağı kıyısmda- çan kulesi vardır. Yapımına 1174’te başlanan
dır. Akdeniz kıyısından 11 km uzaklıkta, ba bu kule, tem elinin çürük olması nedeniyle
taklık bir ovanın ortasında yer alır. O rtaçağda 1350’de tam amlanabildi. Beyaz m erm erden,
zengin bir kent devleti ve liman olan Pisa, Ce- 56 m etre yükseklikte olması tasarlanmıştı.
nova’nın en büyük rakibiydi. Filosu 1284’te Y ana doğru yatm aya başlayınca, eğik biçimde
Cenevizliler’ce yakıldı. G iderek A rno Irmağı bitirildi. Günümüzde düşey doğrudan 5,2 met
doldu ve Pisa önemini biraz güneyindeki Li- re yana yatık olan Pisa Kulesi turistler için bü
vorno’ya kaptırdı. yük bir ilgi odağıdır. Hâlâ yıkılma tehlikesiy
Pisa surlarla çevrili bir kenttir. Kuzeybatı le karşı karşıya olduğuna inanılmakta ve kurta
köşesinde, kentin zengin ve gücünün doru rılması için çeşitli çalışmalar yapılmaktadır.
Fotocielo
Vaftizhane (solda),
katedral (ortada) ve eğik
çan kulesi (sağda)
yüzyıllardır Pisa'ya tu rist
çeker. A ltta sol köşede
eski kent surlarının bir
bölüm ü görülm ektedir.
PISSARRO 83
Pisa ayrıca önemli bir demiryolu kavşağı kişilik bir grupla (bunlara Pisagorcular deni
dır. Ekonomisi hafif sanayiye dayanır. yordu) Güney İtalya’daki Kroton (bugün
Nüfusu yaklaşık 103.527’dir (1988). C rotone) kentine yerleşti.
Bilindiği kadarıyla Kroton halkı Pisagorcu-
PİSAGOR ya da PYTHAGORAS (İÖ yakla lar’a karşı ayaklandı ve onların toplandıkları
şık 580-500), Eski Y unan’ın büyük filozof binayı ateşe verdi. Pisagor bunun üzerine
ve m atem atikçilerinden biriydi. Geom etri ve M etapontion’a sığındı ve İÖ 6. yüzyılın sonla
müzik alanlarında adı çok geçen Pisagor, in rından ölüm üne kadar burada yaşadı. Pisa-
san ruhuna ilişkin düşünceleriyle de anımsa gorcu okul varlığını İÖ 4. yüzyıla kadar
nır. Pisagor, Ege Denizi’ndeki Samos (Sisam) sürdürdü.
A dası’nda doğdu. İÖ 532 dolaylarında Samos Pisagor’un adı geom etride sık geçer (bak.
GEOMETRİ). Pisagor teorem ine göre dik açılı
bir üçgenin hipotenüsünün (uzun kenarının)
karesi, karşısındaki iki kenarın karelerinin
toplam ına eşittir. A m a teorem i Pisagor’un
kendisinin değil, onun öğretilerini geliştiren
öğrencilerinin bulduğu sanılmaktadır.
Pisagor’un öğretisi ve birçok düşüncesi
bilinmekle birlikte yazdıklarının hiçbiri günü
müze ulaşmamıştır. Pisagor, ölenlerin ruhları
nın yeryüzüne sadece yeni insanlar olarak
değil, hayvanlar olarak da geri dönebileceğini
ileri sürm üştü. Ayrıca sebzelerden fasulyenin
de ruhu olduğuna inanıyordu ve öğrencilerine
fasulye yemeyi yasaklamıştı. Düşm anları Pi
sagor’un fasulyeyi hazımsızlığa neden olduğu
için sevmediğini ve midesini korum ak için bu
kuralı koyduğunu ileri sürmüşlerdir.
Pisagor, D ünya’nın merkezdeki bir ateşin
çevresinde dönen bir küre olduğunu söyleyen
ilk bilim adam larından biridir. O dönem de
öbür filozofların çoğu D ünya’nın düz olduğu
nu ileri sürüyordu. Dünyanın dönerken m ü
zik sesi çıkardığını da söyleyen Pisagor, evre
nin işleyişinin sayılara ve sayıların arasındaki
ilişkiye bağlı olduğunu ileri sürdü. Bu düşün
cesini müziğe başarıyla uyguladı ve titreşen
bir telin çıkardığı notaların telin uzunluğu ile
kesin bir m atematiksel ilişki içinde olduğunu
gösterdi (bak. MÜZİK).
PİSİBALIĞI bak. Y a s s ib a l ik l a r .
Pisagor, titreşm ekte olan bir telin uzunluğu ile PISSARRO, Camille (1830-1903). İzlenimci
notalar arasındaki ilişkiyi saptamış, böylece
m atem atik ile müzik arasında bir bağlantı kurmuştu.
ressam Camille Pissarro, Batı Hint A daları’n-
dan St. Thom as’ta doğdu. Ticaretle uğraşan
varlıklı bir Yahudi ailesinin çocuğuydu. 12
Tiranı Polykrates’in acımasız yönetiminden yaşında Paris’e gönderildi ve orada beş yıl
kaçtı. Kendi koyduğu kuralları, din ve felsefe eğitim gördü. D aha sonra babasının yanında
ye ilişkin düşüncelerini benimsemiş olan 300 çalışmak üzere St. Thom as’a döndü. Babası
84 PİTON
Camille Pissarro'nun
M ontm artre Bulvarı'nda
İlkbahar (1897) adlı
yapıtı.
ressam olmasına izin vermeyince, önce sanat adlı tablosunu o dönem de yaptı. D aha sonra
çı bir arkadaşıyla birlikte V enezuela’ya kaçtı. Fransa’ya dönerek Paris yakınlarındaki Pon-
A m a sonunda babasından izin alarak 1855’te tosie köyüne yerleşti. Bundan sonraki 12 yıl
Paris’e gitti. boyunca çevredeki kır ve köy yaşamını, tarla
Pissarro orada ünlü ressam Jean-Baptiste ları, çalışan köylüleri resimledi. En soğuk kış
Camille C orot’dan m anzara resmi yapması günlerinde bile hep açık havada çalıştı.
nı öğrendi. Pierre-A uguste R enoir, Claude İzlenimci ressamlar arasında, resimleri çok
M onet ve Paul Cezanne gibi İzlenimci res satılan sanatçılardan biri Pissarro’ydu, ama
samlarla dostluk kurdu. Bir süre Paris yakın gene de geçim sıkıntısı çekiyordu. 1885’te
larındaki Louveciennes köyünde yaşadı ve tanıştığı Georges Seurat’nın etkisiyle bir süre
orada çok sayıda m anzara resmi yaptı. İzle noktacılık tekniğini benimsedi. A m a çok geç
nimci ressam lar günün değişik saatlerinde ışı m eden bu tekniğin doğayla doğrudan ilişkisini
ğın sudaki yansımalarını resim lerken, Pissar engellediğini öne sürerek İzlenimci üsluba
ro toprağın, ağaçların, köy evlerinin resmini geri döndü. Sanatçının 1892’de Paris’te açtığı
yaptı. Resimlerini öteki İzlenimci ressamlar başarılı sergi bir ressam olarak ününün artm a
gibi parçalı ve kesik fırça vuruşlarıyla yapıyor sını ve parasal durum unun düzelmesini sağ
du. Toprağın resmini yapmayı çok sevdiği için ladı.
ufuk çizgisini resmin üst bölümlerine yerleşti 1890’larda göz iltihabı yüzünden açık hava
rip gökyüzüne daha az yer bırakıyordu. Fran da çalışamaz oldu. A m a gene de resim yap
sız yazar Emile Zola sanatçının resimleri için, mayı sürdürerek penceresinden gördüklerini
“Pissarro’nun resimlerinde toprağın derinden tuvaline geçirdi. O dönem deki en önemli
gelen sesini duyarsınız” demişti. yapıtları Sabah, Gün Işığında İtalyanlar B ul
1870’te Fransa-Prüsya Savaşı çıkınca İngil varı (1897) ve Paris, M onmartre Bulvarı’nda
tere ’ye gitti ve orada Julie Vellay ile evlendi. Gece’dir (1897).
İngiltere’de kaldığı bir yıl boyunca İngiliz
m anzara resmini tanım a fırsatını bulan Pissar PİTON. En uzun yılanlar arasında yer alan
ro, bir yandan da çevresinde gördüklerini pitonlar, Asya ile A frika’nın genellikle tropik
tuvale geçirdi. Kristal Saray, Londra (1871) kesim lerinde ve A vustralya’da yaşar. Birman-
PİYANO 85
yüzyılda yapılmış
Hollanda klavikordu.
Berlin, State Institutefor Music
Duvar piyanosu
ya da konsol piyano.
The Wurlitzer Company
Kuyruklu büyük
konser piyanosu.
Steinvvay & Sons
PIZARRO 87
yapımcıları Alman Johann A ndreas Stein, ve ses kesilir. Tiz ses tuşlarına üçer tel, orta
G ottfried Silbermann ve onun öğrencisi Jo- ses tuşlarına ikişer tel, pes ses tuşlarına birer
hannes Z um pe’ydi. tel bağlıdır. Tellerin titreşimi bir eşik aracılı
Büyük besteci Johann Sebastian Bach’ın ğıyla ses tablasına iletilir. Tahtadan yapılmış
oğullarından Johann Christian Bach, 1768’de ses tablası sesi büyütür ve niteliğini etkiler.
L ondra’da Johannes Z um pe’nin yaptığı dört Piyanistler ayaklarıyla alt bölümdeki pedal
buçuk oktavlık küçük bir masa piyanoyla ilk lara basarak piyanonun sesini değiştirebilir
piyano resitallerinden birini verdi. Bu konser, ler. Sol pedal seslerin daha hafif çıkmasını,
piyanonun İngiltere’de sevilmesini ve yaygın sağ pedal seslerin uzamasını sağlar. Kuyruklu
lık kazanmasını sağladı. Alm an Cari Bechste- piyanolarda bulunan orta pedal ise yalnızca
in, Alm an asıllı A B D ’li Henry Steinway, pedal basılırken çalınan seslerin uzaması için
AvusturyalI Ignace Joseph Pleyel gibi usta pi dir. Eskiden piyanoların şasisi tahtadandı.
yano yapımcıları özgün teknikleriyle piyano Teller ancak hafifçe gerilebildiği için sesleri
nun ses niteliğini yetkinleştirdiler. Wolfgang yeterince güçlü değildi. 1788’de teller çelik
Am adeus M ozart, Ludwig van Beethoven, kasalara gerilmeye başladı. 1826’da Fransız
Franz Liszt ve Frederic Chopin gibi ünlü bes yapımcı Henri Pape, çekiçleri deri yerine
teci ve piyanistler piyano için olağanüstü gü keçeyle kaplam aya başladı. Zam anla çeşitli
zellikle müzik parçaları bestelediler. yenilikler eklenerek piyanolar geliştirildi. G ü
nüm üzde kullanılan piyanolar çelik şasili ve
Piyanonun Yapısı 18. yüzyıl piyanolarından çok daha gür sesli
Piyanonun 88 sesi, dolayısıyla 88 tuşu vardır. dir. Ses genişliği “la” ile “do” arasında yedi
Bu bakım dan, org dışında, müzik aletleri oktav ile bir küçük üçlüden oluşur. Başlangıç
içinde sesi en güçlü olanıdır. Tuşları keçe tan bu yana sürekli bir değişme ve gelişme
kaplı çekiçlere bağlayan düzenek, parm akla geçiren piyano, çeşitli biçimlerde ve boylarda
tuşa basıldığında, gene keçeden yapılmış sus üretildi. 19. yüzyıl sonlarında yapımı bir
turucuların tellerden ayrılmasını ve çekicin zanaat olm aktan çıktı ve piyano bir sanayi
belli bir tele ya da tel grubuna vurduktan ürünü durum una geldi. Bazı büyük A BD ve
sonra geri çekilmesini sağlar. Böylece tellerin Japon şirketleri yeni değişikliklerle çalgının
titreşm esinden ses oluşur. Parm ak tuştan ses hacmini geliştirmeyi denediler.
kaldırıldığında çekiç yerine döner; susturucu Telleri ve ses tablası yatay olan kuyruklu
lar yeniden tellere değerek titreşimi durdurur piyano, telleri ve ses tablası düşey olan duvar
Bu basit çizim, b ir duvar piyanosu ya da konsol piyano, 1880’e doğru
piyanosunun nasıl A B D ’de geliştirilen m ekanik ya da otom atik
çalıştığını gösterm ektedir. piyano ve üstünde çıkıntılar bulunan bir
Tuşa basıldığında,
susturucu telden ayrılır ve silindirin kolla döndürülmesiyle çalışan sokak
çekiç tele vurur. Tuşa piyanosu en çok bilinen piyano çeşitleridir.
basıldığı sürece telin
titreşm esi için, yaylı bir
mekanizma çekicin geri PIZARRO, Francisco (1471-1541). P eru’da
gelm esini sağlar. Tuş ki İnka İm paratorluğu’nun fatihi olan Fran
serbest bırakıldığında, cisco Pizarro, İspanya’nın Estrem adura böl
susturucu yeniden tele
değerek titre şim i durdurur gesindeki Trujillo’da doğdu. Çocukluk yılları
ve ses kesilir. na ilişkin olarak yoksul olduğu ve doğru
dürüst eğitim görmediğinden başka pek bir
şey bilinmem ektedir. Okum ayı hiç öğrenem e
di. Kristof Kolom b’un zengin ve yeni bir ülke
keşfettiği haberi geldiğinde, Pizarro İspanya’
nın güneyindeki Sevilla’daydı. O radan Atlas
Okyanusu’nu geçerek Yenidünya’ya gitti.
1513’te Vasco Nünez de Balboa’nun Büyük
O kyanus’a düzenlediği keşif seferine katılan
88 PLANCK
lann anlatılmasında büyük değer taşıyan bir bölüm ü, diyatomeler ve kamçıldar olarak
öğretim aracıdır. Bu gösteriler sırasında çoğu bilinen çok küçük tekhücreli hayvan ve bitki
kez canlı bir müzik eşliğinde açıklayıcı bilgiler lerden oluşur. Tebeşir kısmen, delikliler de
verilebilir ya da banda alınmış yorumlar nen milyonlarca küçük canlının kabukların
yayınlanabilir. dan oluşm uştur. Canlıyken öbür planktonlar
Başlangıçta planetaryum sözcüğü gezegen la birlikte sürüklenen bu tekhücrelilerin öl
lerin G üneş’in çevresindeki hareketini göste mesiyle birlikte kabukları denizin dibine çö
ren m ekanik m odeller için kullanılırdı. G ünü ker (bak. T e b e ş ir ). Yılın belirli aylarında
müzdeki anlamıyla ilk planetaryum 1923’te yengeç ve denizyıldızı gibi çeşitli deniz hay
M ünih’te, Deutsches M useum ’da açıldı. Bu vanlarının küçük yum urtaları ve larvaları da
planetaryum un gelişkin mercek sistemleri, planktonların arasına katılır.
ışık kaynaklan, m otorlar ve dişlilerden oluşan M emelilerin en irisi olan mavi balina yal
göstericisini, bu alanda günüm üzde de ünlü nızca, planktonlar arasında yer alan, karidese
bir kuruluş olan Alm an Zeiss şirketi yapmıştı. benzer küçük kabuklularla beslenir. Kril de
Dünyanın en büyük planetaryum u SSCB’de- nen bu kabuklular çok geniş sürüler halinde
dir. M oskova’daki bu planetaryum un kubbe Güney O kyanusu’nda yaşar. Balinalar deniz
çapı 25,15 m etredir. suyuyla birlikte ağızlarını krille doldurur ve
krilleri yutm adan önce suyu dışarı püskürtür
PLANKTON. “Plankton” adı, sürüklenen ya ler (bak. B a l în a ; B es len m e AĞI; K r îl ).
da dolaşan anlamına gelen Yunanca bir söz Bazı bitkisel ve hayvansal planktonlar, özel
cükten türetilm iştir. Planktonlar denizlerde likle de sıcak denizlerde bulunanlar geceleri
sürüklenerek yaşayan ve göl gibi tatlı sulann ışıldar (bak. BİYOLOJİK IŞILDAMA). Planktonlar
yüzey katm anlarında da bulunan canlılardır. tem el olarak akıntıyla sürüklenm ekle birlikte,
Çeşitli büyüklükte sayısız bitki ve hayvan geceleri suyun yüzüne çıkıp gündüzleri dibe
akıntıya bağlı olarak denizlerde sürüklenm ek çekilir, yaklaşık 90 m etre kadar derine ine
tedir. H er deniz hayvanı beslenme açısından bilirler. Ringa gibi planktonlarla beslenen
dolaylı ya da doğrudan planktonlara bağımlı balıklar, geceleri planktonları izleyip yü
olduğundan, planktonlar denizlerdeki yaşa zeye yaklaştıklanndan kolayca avlanabilirler.
mın kaynağıdır. Küçük balıklar planktonlarla Planktonlar serin ve soğuk denizlerde, özel
beslenirken büyük balıklar da küçük balıkları likle de kıyıların yakınlarında çok yaygındır.
yer. Planktonların bolluğu akıntılara ve suyun
Plankton tanımına akıntıyla sürüklenen mineralce zengin olmasına bağlıdır.
tüm hayvanlar ve bitkiler girdiğinden çapı 1
m etreye ulaşan büyük denizanaları bile PLANÖR, m otorsuz, büyük kanatlı hafif bir
plankton sayılır. Am a planktonların büyük hava taşıtıdır. H er uçak, kanatlarına yeterli
Dr. Canteflund/NHPA kaldırm a kuvvetini sağlayacak bir hızı sürdü
rebildiği sürece, m otorunu durdurup planör
gibi uçabilir. Bunun için pilot uçağın burnunu
hafifçe aşağı yöneltip uçağı yavaş yavaş alçal
maya bırakır. Uçakların çoğu bu durum da
oldukça dik bir açıyla alçalır ve bu nedenle
m otoru çalışmadan uzun süre uçamaz. Am a
planörler özel olarak m otorsuz uçuş için
tasarlanmıştır. Planörlerin uzun kanatları dü
şük hızlarda bile büyük bir kaldırma kuvveti
sağlar; ince uzun aerodinam ik biçimli gövdesi
sürtünm e kuvvetini en düşük düzeye indirir
(bak. Uçak). Planörün hızını koruyabilmesi
Çeşitli biçim lerdeki m avi-yeşil suyosunu türleri.
Yaklaşık 12 kez büyütülm üş bu suyosunları tatlı için küçük bir açıyla alçalması yeterlidir (yak
sularda yaşayan planktonlar arasında yer alır. laşık 25 m etrede 1 m etre). Buna göre 1 km
PLANÖR 91
Planör Türleri
M odern planörlerin çoğu, m onoplan denen, Tony DuffylAllsport
tek kanatlı, bir ya da iki kişilik planörlerdir. Planörün, en fazla kaldırma kuvvetini sağlayacak
Birçok planör çeşidi vardır. uzun kanatları ve sürtünm eyi azaltacak ince uzun bir
gövdesi vardır.
En basit yapılı, en hafif ve ucuz olan
planörler, açık bir iskelete bağlanmış düz bir
kanat ve bir kuyruktan oluşur. Ü stü açık pilot lir; pilot havalanan planörün burnunu yukarı
koltuğu öndedir. Bu tür planörler başlangıç kaldırıp planörü bir uçurtm a gibi yükseltir ve
eğitiminde ve kısa uçuşlarda kullanılır. araç çekmeyi bırakınca çekme kablosunu
Uçağa benzeyen, gövdesi kapalı planörler çözer.
de pilot kapalı bir pilot kabininde oturur. Planör bir uçakla çekilerek de havalandırı-
Hafif ve sağlam bir yapısı olan bu planörler labilir. Uçağa uzun bir iple bağlanarak çeki
fazla hızlı değildir; kolay m anevra yapamaz len planör istenilen yüksekliğe ulaşınca (yak
lar, ama süzülerek yükselebilirler. Bu tip laşık 600 m etre) ip çözülür ve planör uçaktan
planörler ileri planörcülük eğitiminde kullanı ayrılarak uçuşunu sürdürür.
lır. G ünüm üzde kullanılan planörlerin çoğu M otorlu planörlerde, planörün süzülerek
bu tiptir. uçmasına yetecek kadar yükselmesini sağla
Yüksek uçuş planörleri gerçek bir uçak yan küçük bir m otor vardır. Yeterince yükse
gibidir; birçok uçuş aygıtıyla donatılmıştır. Bu lince m otor durdurulur.
aygıtların en önemlisi, planörün yükseldiğini Planör havada süzülerek giderken kendisi
ya da alçaldığını gösteren varyom etredir. nin alçalış hızından daha büyük bir hızla
K anatlardan dışarı doğru uzanan hava frenle yükselen bir hava akımıyla karşılaştığı zaman
ri planörü dikleştirerek, küçük alanlara inm e süzülerek yükselir. Planör bu hava akımının
yi kolaylaştırır. Planörün çok hızlı uçmasını içinde kaldığı sürece, yükselen hava onu da
engellem ek ya da fırtına sırasında sıkça görü yükseltir.
len burgaçlı hava hareketleriyle planörün çok Planör pilotlarının en çok yararlandığı yük
çabuk yükselmesini önlem ek amacıyla da selen hava hareketlerine termal adı verilir.
hava frenleri kullanılır. Term al, güneşli sıcak günlerde yerden yukarı
doğru yavaşça yükselen yüzlerce m etre geniş
Planörün Uçuşu liğinde sıcak hava kütleleridir. Bir term alin
Planörün uçması için önce havalanması gere içine giren planörcü, term alden çıkmamak
kir. Bir planörü havalandırm ak için kullanılan için daireler çizerek uçar ve saniyede 6 m etre
en eski yöntem , sapana benzeyen uzun kau kadar bir hızla yükselebilir. Bazen döne döne
çuk bir kordonla planörü bir tepenin yama yükselen toz parçacıkları bir term alin oluştu
cından fırlatm aktı. Çok kullanılan bir başka ğunu gösterir. Yükseldikçe soğuyan term al
yöntem , m otorla döndürülen bir çarka hızla birkaç bin m etre yüksekliğe çıktığında içinde
sarılan bir çekme teliyle planörü çekmektir. ki su buharı yoğunlaşarak milyonlarca su
Bu sistemle, havalanmasına yetecek bir hızla damlacığına dönüşür. Bu damlacıklar yerden
öne doğru çekilen planör yeterli yüksekliğe kümülüs bulutlar olarak görülür (bak.
ulaşınca (yaklaşık 300 m etre) çekme telinden B u l u t ).
ayrılır. Yeterince düz bir alan varsa, güçlü bir Term al bulutun içine doğru yükselişini
m otorlu araca bağlanan 300 m etrelik bir sürdürür. Eğer kör uçuş için gerekli gereçlerle
kabloyla çekilerek de planör havalandırılabi- donatılmışsa, planör bulut içinde de yük
92 PLANÖR
selişini sürdürebilir. Planör birkaç term alden uçuşunu sürdürür. Planörü yükseltecek bir
yararlanarak hedefine doğru uçar. Planör term al bulana kadar tepelerin rüzgâr alan
pilotu bazen term aller içinde yükselerek he yamaçlarında uçarak planörün havada kalm a
definden uzakta bir noktaya gider ve yeterin sı sağlanır.
ce yükseldikten sonra term alden çıkıp süzüle Dağlık bölgelerde, yüksek tepelerin arasın
rek hedefine yönelir. Planörlerle 1.400 kilo dan geçen hava akımları içinde gözle görül
m etreden fazla uzaklıklar aşılabilmiş, saatte m eyen hava dalgalanm aları oluşur. Bir akar
195 kilom etreden fazla hızlara ulaşılmış, suyun içindeki kayanın çevresinde oluşan
14.000 m etrenin üzerinde yüksekliklere çıkıl anaforları andıran bu dalgalar bazen çok
mıştır. Planör term al bulamadığı zaman süzü yükseklere ulaşır. Planörler bu tür hava dal
lerek alçalır ve yere inmek zorunda kalır. galarıyla California’daki Sierra N evada’da
Planörler tepelerin üzerinde uçarak da yük 12.000 m etreye, Yeni Z elanda’daki Cook
selebilir. Yam aca doğru esen rüzgâr tepeyi Dağı’nda 9.000 m etreye kadar yükselebilir.
aşmak için yükselir. Yükselen bu havanın
içinde ileri geri uçan bir planör de havayla Planörlerin Tarihi
birlikte yükselir ve rüzgâr kesilene kadar Havacılığın en büyük öncülerinden İngiliz
DALGA YÜKSELİŞİ
Planörlerin uçarken
yükselmesi üç biçimde
olur: Yamaç yükselişi,
dalga yükselişi ve term al
yükseliş. Yamaç
yükselişinde, bir kayalığın,
bir tepe ya da dağın
yamacında yükselen
rüzgâr planörü yükseltir.
Dalga yükselişinde, dağlık
b ir bölgeden geçen hava
akımının içinde oluşan
hava dalgaları planörü
yükseltir. Termal
yükselişte ise, ısınarak
yeryüzünden yükselen ılık
hava akımından
yararlanılır. Termal adı
verilen bu hava akımı
içinde bir kartal ya da
akbaba gibi daireler çizerek
VTIA’ uçan planör bu hava
Kent Orm an Bataklık Açık alan akımıyla birlikte yükselir.
PLASTİK CERRAHİ 93
mucit Sir George Cayley 1809’da pilotsuz yarışmalarda pilotlara, genellikle kötü hava
uçan bir planör yaptı. Cayley 1853’te, 80 koşullarında uzun mesafe uçuşları gerektiren
yaşındayken ilk insanlı planör uçuşunu ger görevler verilir. Bu yarışmalarda en uzağa
çekleştirdi. Bu planörün denetim sistemi ol giden ya da belirli bir yere en kısa sürede
madığı için “pilot”un uçuş bilgisine gereksini ulaşan pilot yarışmayı kazanır.
mi yoktu. Sir G eorge bu planörle önce bir Türkiye’de planörcülük eğitimi, Türk Hava
erkek çocuğunu, sonra da korkudan ödü K urum u’nun (TH K ) 1936’da Eskişehir’de
kopan arabacısını uçurdu. kurduğu İnönü Planör Kampı ile başlamıştır.
Sonraki 50 yıl içinde, İngiltere’de W. S. G ünüm üzde T H K ’nın Eskişehir’deki eğitim
Henson ve John Stringfellow, Fransa’da Yüz m erkezinde planör pilotları yetiştirilir. Türk
başı Jean-M arie Le Bris planörle denem e planörcüler uluslararası yarışmalara da katıl
uçuşları yaptılar. Le Bris albatrosları örnek m aktadır.
alarak planörler yaptı ve 1850’lerde bunlarla
kısa uçuşlar gerçekleştirdi (bak. A l b a t r o s ). PLASTİK CERRAHİ. D eri, kas, kıkırdak,
A lm anya’da O tto Lilienthal kuşları izleyerek yağ gibi yumuşak dokuları ve kemikleri kesip
uçma sanatını öğrendi; 1891’den 1896’ya ka biçimlendirerek kişinin dış görünüm ünü de
dar yatay ve düşey kuyruk yüzeyleri olan, kuş ğiştirmeyi amaçlayan plastik cerrahi ameliyat
kanadı biçimli planörler yaptı. Planöre asıla ları başlıca iki nedenle uygulanır. Bunlardan
rak uçulan bu planörlerle bir tepeden birçok ilki, doğuştan ya da sonradan olma yapı
kez uçan ve bir uçuşunda 275 m etre kadar bozukluklarını onarm aktır. Örneğin tavşan
yükselen Lilienthal, 1896’daki bir uçuşunda dudağı ya da yapışık el parm akları gibi fiziksel
yaralanarak öldü {bak. HAVACILIK TARİHİ). bir kusurla doğan bebeklerin, trafik kazasın
Orville ve W ilbur W right kardeşler de da, yangında ya da savaşta yaralanan kişilerin
1903’te ilk uçağı yapm adan önce planörlerle görünür kusurlarını ameliyatla düzeltmek
denem eler yapmışlardı; ama planörcülük bir plastik cerrahların işidir.
spor olarak I. Dünya Savaşı sonrasına kadar Bazen, bu anlam da yapısal bir bozukluğu
gelişmedi. Savaştan sonra Alm anya ve A vus olmayan kişiler de dış görünüm lerini değiştir
turya’nın uçak yapması ve hava kuvvetleri mek isterler. D aha çok estetik kaygısıyla
kurması yasaklandığı için bu ülkeler planör uygulanan bu ikinci tip am eliyatlara genellik
cülüğe yöneldi ve süzülerek yükselebilen ilk le estetik cerrahi denir. D erilerindeki kırışık
planörü 1922’de gerçekleştirdiler. II. Dünya lıkları gidererek daha genç görünm ek isteyen
Savaşı başladığında dünyanın dört bir yanında yaşlı kişilere uygulanan “yüz germ e” am eli
planör uçuşları yaygınlaşmıştı. Bu savaş sıra yatları (ritidektomı) ve burunlarını küçültmek
sında her iki taraf da askerlerini taşımak için, isteyenlere uygulanan estetik burun am eliyat
m otorlu uçaklarla çekilen büyük planörler ları (rinoplastı) bu gruptandır. Bu ameliyatlar
kullandı. Alm an askerleri 1940’ta Belçika, çok pahalı olmakla birlikte, özellikle sinema
H ollanda ve G irit’e planörlerle indiler. M üt yıldızları, fotom odeller, hatta siyasetçiler gibi
tefikler 1944’te A vrupa’yı istila ederken pla görünümleriyle de etkileyici olmaları gereken
nör de kullandılar. kişiler arasında oldukça yaygındır.
G ünüm üzde planörlerin birçok kullanım Günüm üzde usta cerrahlar ve gelişmiş am e
alanı vardır. Uçak pilotlarının eğitim inde, liyat teknikleri sayesinde, onarıcı nitelikteki
havacılık ve uzay araştırm alarında, özellikle plastik cerrahiyle olağanüstü sonuçlar alınabi
de uçak tasarım ında planörlerden yararlanı liyor. H aftalar ya da aylar sonra ameliyattan
lır. Fırtınaların içindeki uçuşlarda ve öbür hem en hiçbir iz kalmaz ve onarılan doku ya
m eteoroloji araştırm alarında da planörler da organ norm al görünüm üne kavuşur.
kullanılmıştır. Planörcülük II. Dünya Sava- İnsanın en göze çarpan bölüm ü yüzü oldu
şı’ndan beri sevilen bir spor olmuş ve planör ğu için, plastik cerrahi ameliyatları en çok
lerin çoğu bu amaçla yapılmıştır. Ulusal yüzdeki doku ve organlara uygulanır. K op
yarışmaların yanı sıra iki yılda bir dünya muş ya da biçimi bozulmuş kulaklar, kusurlu
şampiyonası düzenlenir. Birkaç gün süren bu burun ve çene, vücudun görünmeyen bölüm-
94 PLASTİKLER
Solda: Püskürtme döküm yöntem iyle b içim lendirilm iş bir plastik kap. Sağda: Ekstrüzyon yöntem iyle
üretilen plastik levha.
te olan elektrik ve radyo sanayisinde bir tuldukları zaman biçimlerini koruyarak sert
devrime yol açtı. 1926’da, fenoplastlardan leşir. Isılyumuşar plastikler bu özellikleriyle
farklı olarak, renklendirilebilm e özelliği olan öbür temel plastik grubu olan ısılsertleşir
üre-formaldehit, 1935’te de melamin-formal- (term oset) plastiklerden ayrılır. Isılsertleşir
dehit üretim ine başlandı. Dayanıklı ve deko plastiklere ısı ve basınç uygulandığı zaman
ratif bir yüzey kaplam a gereci olarak kullanı kimyasal bir tepkim e gerçekleşir; yan yana
lan m elam in-form aldehit, form ika gibi ticari olan polim er zincirleri birbirine çapraz biçim
adlarla tanınır. de bağlanarak, yeniden biçimlendirilmesi ola
Önem li bir ham m addesi amonyak olduğu naksız, katı bir ağ oluşturur. Fenoplastlar,
için üre-form aldehit ve m elam in-form aldehit, am inoplastlar ve başka birçok plastik bu
am inoplastlar adıyla bilinir. 1950’lere gelene türdendir. A m a ısılyumuşar plastiklerin kulla
kadar sanayi ürünü öbür organik kimyasal nım alanları çok daha geniştir.
m addelerin pek çoğu gibi, fenoplastlar ve E n önemli üç ısılyumuşar plastik olan
am inoplastlar da bir yan ürün olarak köm ür polietilen, PVC ve polistiren günüm üzde çok
den elde edilirdi. büyük m iktarlarda üretilir ve toplam plastik
1920’lerde uzun polim er zincirlerinden yeni üretiminin büyük bölüm ünü oluşturur. Böyle-
plastik m addeler yapılabileceğini ortaya ko sine çok üretilen başka tek plastik türü,
yan araştırm alar yapıldı. 1930’larda bilim 1954’te İtalya’da keşfedilen ve kimyasal yapısı
adamları bugünkü dev plastik sanayisinin polietilene yakın olan polipropilen'dir. Özel
temelini oluşturan üç m adde ürettiler. Bu amaçlar için kullanılan ve küçük m iktarlarda
m addeler polietilen (ya da politen), polivinil üretilen birçok başka plastik türü de vardır.
klorür (PVC ) ve polistir en' di. Kimyacılar hem
PV C’yi hem de polistireni 19. yüzyılda labo- Petrokimya Ürünleri
ratuvar deneyleri sırasında keşfetmişlerdi; 1930’ların sonlarına gelindiğinde, günümüzde
am a bunların nasıl kullanılacağını bilmiyor kullanılan önemli plastiklerin pek çoğu keşfe
lardı. 1933’te İngiltere’de yapılan araştırm a dilmişti ve tam anlamıyla geliştirilmemiş olsa
larda keşfedilen polietilen ise en basit ve da tem el kimyasal yapıları anlaşılmıştı. Am a
kolay anlaşılır polim er zincir yapısına sa plastik devriminin gerçekleşmesi için bir baş
hiptir. ka şey daha gerekliydi. Bu da petrokim ya
Bu üç plastik ısdyumuşar (term oplastik) sanayisinin kurulmasıydı. Petrokim ya ürünle
plastiklerdir. Bu plastikler ısıtılınca erim eden ri, ham petrolün işlenmesi sırasında yan ürün
yum uşar, kolayca biçimlendirilebilir ve soğu olarak elde edilen organik bileşiklerdir. Pet-
96 PLASTİKLER
rokimya sanayisinin kurulmasıyla, köm ürden farklı yöntem lerle üretilir. Isılsertleşir plastik
ve bir ölçüde de melas gibi bitkisel ham m ad ler sıkıştırma döküm yöntemiyle biçimlendiri
delerin m ayalanmasından elde edilen mono- lir. Bu yöntem de, iki parçası iç içe geçen bir
m erler yerine, ham petrolden elde edilen çelik kalıbın alt parçasının içine belirli bir
m onom erler kullanılmaya başladı. Böylece m iktar toz plastik konulur. Döküm ü yapıla
plastiklerin daha büyük m iktarlarda ve ucuza cak plastik parçanın biçimine göre yapılmış
üretilebilmeleri sağlandı. Bu da, metal ve olan üst parça kalıbın alt parçasının üzerine
odun gibi geleneksel m alzem eler karşısında indirilerek, kalıbın içindeki ısıtılmış toz plasti
plastiklerin ek bir üstünlük kazanm asına yol ğin üzerine büyük bir basınç uygulanır. Isı ve
açtı. basınç altında bir kimyasal tepkim e gerçekle
Günüm üzde, dünya petrol rezervlerinin şir ve kalıptaki plastik sertleşir. D ekoratif
hızla tükenm ekte olduğunu biliyoruz ve gele yüzey kaplam a malzemesi olarak kullanılan
cekte bugünkü gibi ucuz ve bol petrokim ya levhaların üretim inde de buna benzer bir
ürünleri bulunmayacağını görebiliyoruz. Bu yöntem izlenir. A m a bu yöntem de önce, sıvı
nedenle petrolün en iyi biçimde nasıl kullanı reçine kâğıt ya da kumaş katm anlarına em di
labileceği artık daha çok araştırılıyor. Yaşa rilir. Sonra bunları çelik levhalar arasına
mımızın önemli bir parçası haline gelen plas yerleştirip ısı ve basınç uygulanınca katı bir
tikler ve öbür kimyasal m addelerin üretimi levha oluşur.
için ileride de petrole gereksinim duyulacağı Isılyumuşar plastikler ısıtılarak yumuşatıla-
hemen hem en kesindir. Ham petrol kıtlaştık bildiği için ısılsertleşir plastiklere göre çok
ça ve bu nedenle de pahalılaştıkça eski üretim daha fazla yolla işlenebilir. Bunların işlenme
yöntem leri yeniden gündeme gelebilir. Ham sinde uygulanan tem el yöntem , püskürtm e
petrolden elde edilen bütün plastikler, ku döküm yöntem idir. Bunun için, ısılyumuşar
ramsal olarak, köm ürden de elde edilebilir. plastik ısıtılarak akışkan durum a getirilir ve
Kimyasal m addelerin üretim i için, başta sonra basınç altında, kapalı bir kalıba püskür
köm ür olmak üzere, daha önceki temel tülür; soğuyarak sertleşen plastik kalıbın şek
ham m addelere bir geri dönüş de beklene lini alır ve kalıp açılarak döküm çıkarılır.
bilir. Üfleme döküm yöntemi ısılyumuşar plastik
lerden şişe gibi içi boş gereçler yapmak için
Plastiklerin İşlenmesi kullanılır. Isıtılarak yumuşatılan plastik, kalı
Büyük kimya sanayisi şirketlerinin ürettiği bın içine verilen basınçlı havanın etkisiyle
temel polim erlere bazen sentetik reçineler de kalıbın çeperlerine yayılır ve soğuyup katıla
denir (bak. REÇİNE). A m a bu reçinelerin şınca bu biçimini korur. Ekstrüzyon yönte
işlenerek yararlı ürünler haline getirilebilm e minde ise, ısıtılarak yumuşatılan plastik ba
leri için, genellikle onlara birçok başka m ad sınç altında bir delikten geçirilir. Sıkılan
denin katılması gerekir. Bu katkı m addeleri tüpten diş m acununun çıkışı gibi, delikten
plastiklerin özelliklerini belli yönlerden geliş dışarı çıkan plastik içinden geçtiği deliğin
tirmeye yarayan, testere talaşı, m ineral tozu biçimini alır ve soğuyarak sertleşir. Eğer
ya da dokum a gibi basit dolgu m addeleri plastiğin içinden geçtiği delik dar bir yarık
olabilir. Am a katkı m addelerinin pek çoğu, biçimindeyse zar gibi ince bir plastik levha
genellikle karm aşık yapılı kimyasal bileşikler elde edilir. Bu yöntem le, deliğin biçimine
dir. Sabitleştirici, pas önleyici, plastikleştirici, bağlı olarak değişik biçimlerde plastik çubuk,
yağlayıcı, katalizör ve pigment olarak kullanı boru ve benzeri ürünler elde edilir. Kullanılan
lan katkı m addeleri vardır. Bütün bu m adde plastiğin türüne bağlı olarak da esnek olm a
ler, polimerin işlenmesi sırasındaki özellikle yan, sert ürünlerin yanı sıra, bükülebilir
rini ve elde edilen son ürünün niteliklerini çe yapıda, esnek ürünler de üretilebilir.
şitli yönlerden geliştirmeye yarar. Ekstrüzyon yöntemiyle üretilen ısılyumuşar
Isılsertleşir plastikler ve ısılyumuşar plas levhalar daha sonra ısıyla biçimlendirme yön
tikler ısıtıldıkları zaman tümüyle farklı dav temleriyle de işlenebilir. Bu yöntem lerden
randıkları için bunlardan yapılan ürünler de en çok uygulananı vakumla biçimlendirmedir.
PLASTİKLER 97
IC l Plastics Division
Solda: Polivinil klorür(PVC) boruların birleştirilm esi.
Ü stte: Döküm yöntem iyle yapılm ış polipropilen
sandalyeler.
Bu yöntem de, ısıtılmış levha içi oyuk bir maddeyle karıştırılıp ısıtılmasıyla üretilir. P o
kalıba emilir. Isılyumuşar levhalar bir gaz liüretanlar gibi son derece önemli ısılsertleşir
alevinden yararlanılarak birbirine kaynatıla- plastik köpükler de vardır.
bileceği gibi, uçlarına yapıştırıcı sürülerek de Güçlendirilmiş plastiklerde, plastiğin sağ
birleştirilebilir. lamlığını artıran ve onu “kom poze” bir m ad
Olağanüstü çeşitlilikte kullanım alanı olan deye dönüştüren dolgu maddesi çok önem li
PV C’yi işlemek için özel yöntem ler uygulanır. dir. Bu amaçla kullanılan başlıca katkı m ad
Esnek bir zar biçimindeki PVC, kalenderleme deleri cam ve bir ölçüde de asbest liflerdir
yöntemiyle elde edilebilir. Bu yöntem de, (bak. LİF). R eçineler, genellikle polyester ve
PVC en az üç sıcak baskı silindirinden oluşan, epoksi türü ısılsertleşir plastiklerdir. Reçine
“kalender” adlı bir m akineden geçirilir. Y ü ler bir life em dirilerek kimyasal katalizörlerle
zeylerinde oyma işlemeler bulunan silindirler işleme sokulursa, son derece güçlü ve pekişik
kullanılarak, kabartm a desenli ve baskılı plas bir m adde oluşur. Karbon lifleri pahalı ol
tikler yapılabilir. Ü zerine macun halindeki m akla birlikte, uçaklarda olduğu gibi hafifli
PVC yayılarak, plastik kaplı dokum a ve m etal ğin ve dayanıklılığın son derece önemli oldu
yüzeyler elde edilebilir. Isıtılmış metal eşya, ğu yerlerde güçlendirici katkı maddesi olarak
m acun ya da toz halindeki PV C ’ye ya da kullanılır.
başka bazı ısılyumuşar plastiklere daldırılarak Bazı güçlendirilmiş plastik türleri sıkıştırma
plastikle kaplanabilir. Başka bazı plastikler döküm yöntemiyle büyük m iktarlarda üreti
de krom , altın gibi m etallerle kaplanabilir. lir; ama pek çoğu az m iktarda ve elde yapılır.
Plastikler çoğu kez m etal ve odun gibi Ö rneğin bu tür güçlendirilmiş plastikten yapı
geleneksel m alzemelerin işlendiği yöntem ler lan gemi tekneleri ve otom obil kaportaları tek
le işlenir; onlar gibi m akinelerle biçimlendiri tek yapılır.
lir, kesilir, delinir ve tutkalla yapıştırılır.
Plastiklerin K ullanım A lanları
Genleştirilmiş ve Güçlendirilmiş Plastikler Ö nceleri plastiklerin başlıca kullanım alanı
Birçok plastik türü katı halde üretilebildiği evlerdi; evde çevremize bir göz atınca günü
gibi köpük yapısında da üretilebilir. Köpük müzde plastiklerin ne kadar yaygın olarak
yapısında üretilmiş olan bu plastiklere genleş kullanıldığını hem en görürüz. Banyoda ve
tirilmiş plastik ya da plastik köpüğü denir. m utfakta kullandığımız bir çok plastik eşya
Plastik köpüğü, genellikle ısılyumuşar plastik nın yanı sıra, elektrikli süpürgeden buzdolabı
lerin, ısıtıldığı zaman gaz çıkaran bir kimyasal na, telefondan televizyona kadar birçok elek
98 PLATA IRMAĞI
trikli ev aletinde plastik parçalar bulunur. Sudan 21 kat daha ağırdır ve erim e noktası
A ynca her türlü am balajlam a işinde çok çok yüksektir (1.769°C). D oğada bazen pal-
büyük m iktarlarda plastik kullanılır. ladyum, rodyum , iridyum, osmiyum ve ruten
Plastiklerin sanayideki kullanım alanları bu yum gibi azrak (ender rastlanan) m etallerden
kadar açıkça görülm emekle birlikte, en az bir ya da birkaçıyla karışık halde bulunur.
bunlar kadar önemlidir. H em en hem en her Platinin pek çok özelliğini taşıyan bu m etalle
tür sanayi ürününün şu ya da bu parçası re “platin m etalleri” de denir.
plastikten yapılır. Günüm üzde hiçbir sanayi Platin, 18. yüzyıla kadar bilim adamlarının
dalı plastik kullanm adan çalışamaz. M akine pek dikkatini çekmedi. D aha önceleri platin,
sanayisinde kullanılan plastikler az m iktarda ağırlığı nedeniyle zaman zaman sahte altın
üretilen özel plastiklerdir. Bunların üstün para yapımında kullanılmaktaydı. En önemli
özellikleri mühendislik tasarım larında önemli platin üreticisi ülkeler SSCB ve Güney A fri
bir rol oynamalarını sağlar. Örneğin m otorlu k a’dır. Ayrıca K anada, A B D , Güney A m eri
taşıtların elektrikli parçaları ve kablo dona ka, Yeni Zelanda ve İzlanda’da da az m iktar
nımları, m ekanik parçalan, döşem eleri, iç larda platin çıkarılır.
doğram aları, denetim panoları ve başka bir Platinin değeri ve önemi asit ile benzeri
çok parçasının yapımında plastikler kullanılır. kimyasal m addelerden etkilenm em esinden ve
Tıpta, cerrahide ve dişçilikte de plastikler erim e noktasının yüksek olmasından gelir.
gittikçe artan m iktarlarda kullanılmaktadır. Kimya laboratuvarlarm da kullanılan eritm e
Toplam plastik üretiminin yaklaşık üçte kapları ya da yüksek sıcaklıklara dayanıklı
birini kullanan ambalaj sanayisi plastik tüke deney potaları platinden yapılır. Platin ku
tim inde ilk sırayı alır. O nu, toplam üretim in yumculukta da kullanılır. Am a altından daha
dörtte birini kullanan inşaat sanayisi izler. pahalı olduğu için, çoğu kez altına katılarak
Yapılarda kullanılan taban döşem e, duvar “beyaz altın” üretilir. Beyaz altında altının
kaplam a, ara bölm e, elektrik yalıtım ve ısı m iktarı çok, platininki azdır; platin yerine
yalıtım m alzem elerinin, kapı tokmağı, pence palladyum da kullanılabilir. Elektrik sigorta-
re çerçevesi, oluk ve pis su borularının çoğu
plastiktendir. Ayrton Metals and the Platinum Advisory Centre
Plastiklerin Sakıncaları
Çok dayanıklı olm alanna karşın, plastikler
zam anla özelliklerini yitirebilir. Örneğin, po
lietilen gibi birçok plastik türü zamanla es
nekliğini yitirir, kınlgan hale gelir; PVC gibi
birçok plastik türü zamanla rengini yitirir.
Günüm üzde plastiklerin üretim i ucuz olduğu
için kullanılmış plastikler işlenip yeniden kul
lanılmaz. D eterjan, içme suyu ya da meyve
suyu şişeleri gibi birçok plastik eşya bir kez
kullanılıp atılır. A m a doğadaki m ikroorganiz
m alar plastikleri kolayca parçalayamadığı
için, birikip kalan bu atıklar uzun dönemli bir
çevre kirliliğine yol açar.
larının uçları da platinden yapılır; bu platin irdeler. İkinci bölümü ise Platon’un olgunluk
uçlar elektrik kıvılcımlarının yüksek sıcaklığı dönemi m etinleri oluşturur. Düşüncelerini bu
na ve kimyasal etkisine karşı son derece diyaloglarla ortaya koyan Platon, Sokrat’ı
dirençlidir. Ağırlıkların ve ölçülerin kusursuz örnek alarak “A dalet nedir?” , “Güzellik ne
ve çok duyarlı standart örnekleri de platinden dir?” , “İyilik nedir?” gibi soruların yanıtları
hazırlanır (bak. ÖLÇME). Platin ısıtıldığında nı, insanların kendilerinin bulması için çalışır.
öbür metallerin pek çoğundan daha az genle En önemli diyaloglarından oluşan Devlet'te
şir; genleşmesi hemen hemen yumuşak ca- (Politeia) yetkin bir devletin nasıl olması
mınki kadardır. Bu nedenle, içine tel giren gerektiği sorusuna yanıt arar. Platon hüküm
havası boşaltılmış cam tüplerde, örneğin elek darların devleti kendi çıkarları doğrultusunda
trik am pullerinde platin teller kullanılabilir ve değil, bütün insanların iyiliği için, bilgece
böylece tüpün içine hava sızması engellenebi yönetm eleri gerektiğine inanıyordu. Bu ne
lir. Am a bunun için genellikle daha ucuz denle küçük yaşta eğitilmelerini öngörüyor
alaşımlar (m etal karışımları) tercih edilir. du. Ne var ki, felsefe yoluyla aydınlatmayı ve
Platin kimya sanayisinde katalizör olarak eğitmeyi üstlendiği İtalyan prenslerinden
da çok kullanılır. (Katalizör, bir kimyasal Genç Dionysios’un yetiştirilmesinde başarılı
tepkim e sırasında, kendisi değişime uğram a olamadı.
dan başka m addelerdeki değişimleri hızlandı Platon İÖ 327’de, bugünkü üniversitelerin
ran m addedir.) Örneğin sülfürik asit üreti başlangıcı sayılabilecek “A kadem i” adlı oku
m inde, kükürt dioksit gazı ile havadaki oksi lu kurdu. Yaşamı boyunca hem ders verdiği,
jenin birleşmesini hızlandırmak için platin hem yöneticiliğini yaptığı bu okul, Rom a
katalizör kullanılır. İm paratoru Jüstinyen kapatıncaya kadar 800
yıl süreyle bir araştırm a ve tartışm a m erkezi
PLATO bak. Y a y l a . olarak etkili oldu.
Platon, Timaios ve Kritias adlı diyalogların
PLATON (İÖ 428-347). Eflatun adıyla da da, bir zam anlar Atlas Okyanusu’nda bulun
bilinen Eski Yunanlı düşünür Platon batı duğu ve sonra sulara gömüldüğü ileri sürülen
felsefesinin kurucularındandır. Platon, A tina’ A tlantis A dası’nın öyküsünü anlatır (bak.
nın Peloponnesos Savaşı sonrasında uğradığı A t l a n t İs ) . B u öykünün gerçek mi, yoksa
yenilginin yarattığı bunalım dönem inde yetişti düşünürün düş gücünün ürünü mü olduğu bi
(bak. P e lo p o n n e s o s S a v a ş i ) . Dem okrasi adına linm em ektedir.
başa geçen yeni yöneticilerin adaletsizliği, bir
zam anlar ilgi duyduğu siyasetten uzaklaşması PLUTARKHOS (İS 46-120). Yunanlı yazar
na ve kendini felsefeye adam asına neden Plutarkhos, yazmış olduğu çok sayıda denem e
oldu. Böylece, çevresindeki dünya ile ilgili ve yaşamöyküsüyle 15. yüzyıldan bu yana
gerçekleri irdelem eye ve açıklamaya yöneldi. hem batıda, hem doğuda pek çok düşünürü
Yaşamı boyunca hiçbir yazılı m etin bırak ve yazarı etkilemiştir. Felsefe dersleri veren,
mayan Eski Yunanlı düşünür Sokrat’ın öğren bir felsefe okulunu yöneten ve kent yönetimin
cisi ve dostu olan Platon, öğretm eninin çeşitli de çeşitli görevler üstlenen Plutarkhos’un
kişilerle giriştiği karşılıklı konuşma ve tartış geniş bir çevresi vardı ve sık sık gezilere
maları kâğıda döktü (bak. S o k r a t ). Bu karşı çıkardı. Birçok kez R om a’ya gitti.
lıklı konuşmaları “diyalog” denen bir yazı Plutarkhos’un yazar olarak ünü, önde gelen
yöntem ine dönüştürdü. “Sokratik” ve “plato 50 kadar Yunanlı ve R om alı’nın yaşamöykü-
nik” olarak ikiye ayrılan Platon’un yapıtları lerini içeren Hayatlar (Bioi paralleloı) adlı
günümüze kadar ulaşmıştır. Bunlardan ilk yapıtından kaynaklanır. Bunlardan, m eslek
bölümü Platon’un gençlik dönemine ilişkin, leri ya da kişilikleri benzeyen 40’ı ikişer ikişer
Sokrat’ın düşüncelerinin ağırlıkta olduğu m e ele alınmış ve karşılaştırmalı olarak anlatıl
tinlerdir. Sokrat’m Savunması (Apologia Sok- mıştır. Ö rneğin, Plutarkhos Yunanlı bir gene
ratous) örneğinde olduğu gibi alaycı ve inatçı ralin yaşamöyküsünü, ona çok benzediğini
bir sorgulamayla ahlak ve eğitim sorunlarını düşündüğü Romalı bir generalin yaşamöykü-
100 PLÜTON
gibi kullanmıştır.
nabel L ee” ise müzikli ritmiyle duygu yüklü dalgaları “enine dalga” olarak tanımlanır.
bir aşk şiiridir. Sıradan bir ışık dem eti, olanaklı bütün yan
doğrultulardaki enine dalga hareketlerini içe
PO IRMAĞI, İtalya’nın en uzun ırmağıdır. rir. Bu hareketleri göremememizin bir nede
Fransa sınırı yakınında Alp D ağları’ndan ni, bunların son derece hızlı gerçekleşmesidir
doğar ve Kuzey İtalya boyunca doğuya doğru (sarı ışıkta saniyede yaklaşık 500 trilyon dalga
akarak Adriya Denizi’ne dökülür. 652 km hareketi bulunur).
uzunluğundaki bu ırm ak, taşıdığı alüvyonlar Bir el feneri, sıradan bir elektrik ampulü ya
dan oluşan ve ülkenin en verimli bölümü olan da G üneş’ten gelen ışık “kutuplanm am ış”
Po Ovası’m akaçlar. Kuzeyinde ve batısında ışıktır, çünkü bunlarda dalgalar bütün doğrul
Alp Dağları, güneyinde ise A pennin Dağları tularda yana doğru titreşir. Kutuplanm ış ışık
ile sınırlanan ova, Po ve Adige ırmaklarının ta ise, dalgalar belirli bir doğrultuda başka
A driya Denizi’ne kavuştuğu geniş ve bataklık doğrultulardakilerden daha çok titreşir; bu
deltada sona erer. tür bir kutuplanmış ışık çeşitli yollardan elde
Po Irm ağı’nm A lpler’den gelen kolları, edilebilir. Örneğin sıradan, kutuplanm am ış
A penninler’den kaynaklananlardan daha bü ışık Polaroid gibi polarıcı bir filmden geçirile
yük ve çok sayıdadır. Bunların çoğu A lpler’in bilir; bu, saydam plastik ya da cam levhalar
yüksek kesimlerindeki buzullardan ve karlı arasına yerleştirilmiş ve her iki yüzü herapatit
alanlardan doğar, özellikle yaz güneşinin k ar denen kimyasal bir maddeyle kaplanmış ince
ları ve buzları erittiği zam anlarda daha gür bir filmdir.
akarlar. Bu ırmak kolları aynı zam anda K u İki polarıcı filmi birbirinin karşısına tutar
zey İtalya’daki G arda ve Como gibi güzel ve bunlardan birini kendi çevresinde yavaş
gölleri akaçlar. Fransa ve İsviçre’den gelen yavaş döndürürseniz, bu iki filmden geçip
bazı kara ve demiryolları bu ırm akların vadi gelen ışık giderek soluklaşır ve öyle bir an
lerinden geçer. Milano ve Torino gibi sanayi gelir ki, ışığın neredeyse tüm ü yok olur; ama
kentleri için gerekli elektrik enerjisi bu akar eğer ilk filmi döndürm eyi sürdürürseniz, ışık
sulardan sağlanır. Po Irm ağı, çığırı boyunca yeniden artm aya başlar. Bu olay, her bir
sulama kanalları aracılığıyla çevresini sular. filmin yalnızca belirli bir yan doğrultudaki
Irmağın taşıdığı büyük m iktardaki alüvyonun dalga hareketinin geçmesine izin verm esinden
bir bölüm ü ırmak yatağına çökerek yatağın kaynaklanır. Eğer bu iki film geçmesine izin
yükselmesine yol açar. Geçmiş zam anlardan verecekleri dalga hareketlerinin doğrultuları
bu yana Po Irm ağı’nı önemli bir ulaşım aynı olacak biçimde konum landırılırsa, o za
yoluna dönüştürm ek için tasarılar hazırlan- man ışığın büyük bölüm ü geçebilir. Am a
dıysa da, ancak küçük bir bölüm ünden ula filmlerden biri, birincisinden geçen ışığın bir
şımda yararlanılır. Sonbahar aylarında çevre bölüm ü ikinci film tarafından kesilecek biçim
ye büyük zarar veren taşkınlar olur. D eltasın de döndürülürse, öyle bir konum a gelinir ki,
da birçok kola ayrılan Po Irmağı başlıca beş birincisinden geçen ışığın dalga hareketinin
ağızdan denize dökülür. doğrultusu ile İkincisinden geçebilecek olanın
doğrultusu birbirine dik durum a gelir ve işte o
POLARILMA. Eğer bir ışık dem eti ya da zaman bu iki filmden hiçbir ışık geçmez.
başka herhangi bir ışınım türü (bak. İşin im ) Buna, “çapraz” düzenleme denir.
belirli bir doğrultuda öbür doğrultulara oran Fizikçiler, çeşitli m addelerin incelenm esin
la daha fazla titreşiyorsa, o ışınım ya da ışık de ve ışık konusundaki araştırm alarda polarıl
dem eti polarılmış ya da kutuplanmış dem ek mış ışıktan yararlanırlar; polarılmış ışık başka
tir. Bunu anlam ak için ışığın bir tür dalga uygulam alarda da kullanılır. Çapraz olarak
hareketi olduğunu anımsamak gerekir (bak. düzenlenmiş iki polarıcı filminin arasına uy
I ş ik ). Işık belli bir doğrultuda yol alırken, gun bir saydam plastik parçası yerleştirilirse,
dalga hareketi yanlara doğru gerçekleşir; yani filmlerden hiçbir ışık geçmeyebilir; am a bu
dalganın titreşim doğrultusu ile ilerleme doğ plastiğe bir kuvvet uygulanırsa, plastiğin özel
rultusu birbirine diktir, bu yüzden de ışık likleri değişir ve bir parça ışık geçebilir. Bu
104 POLİMER
John Beeston ve
Alan Evans-Jones
durum da plastiğin üzerinde renkli çizgiler oluşan polarim etre, dönm e derecesini ölçmek
oluşur. Bu renkli çizgilerin oluşturduğu desen için kullanılır.
uygulanan kuvvete bağlıdır. İşte inşaat m ü
hendisleri bu olgudan yararlanarak, gerçek POLİMER, “çok parça” anlamına gelen Y u
leştirecekleri köprü, bina gibi büyük ve pahalı nanca iki sözcükten türetilmiş bir sözcüktür
yapılarda hangi kuvvetlerin doğabileceğini ve m onom er denen daha küçük moleküllerin
araştırabilirler. Bunun için önce köprünün uç uca eklenmesiyle oluşan bir molekülü
küçük ve ucuz bir modeli yapılır ve bu model tanım lam ak için kullanılır. Homopolimerler
uygulanan çeşitli kuvvetler altında, polarılmış aynı tipten m onom erler, kopolimerler ise en
ışıkla incelenir. Böylece mühendis inşaata az iki farklı tipten m onom erler içerir. Binler
başlam adan önce, tasanınım yaptığı köprü ce m onom er birbiriyle birleşerek makromole-
nün taşıması gereken yüklere dayanıp dayan kül denen dev bir molekül oluşturabilir.
mayacağını, bazı kesimlerinin tasarım ının de Polim er oluşum una yol açan kimyasal tep
ğiştirilmesinin gerekip gerekmediğini belirle kimelere polimerleşme denir. Katılma poli-
yebilir. m erleşm esfnde çift bağlar kopar ve m ono
Televizyon görüntülerini taşıyan radyo dal m erler basitçe birbirlerine eklenir; bu tepki
galan da polarılmıştır. Bir vericinin göndere me sırasında başka herhangi bir bileşik oluş
ceği dalgalann kutuplanm a doğrultusu anten maz. Yoğunlaşma polim erleşm esfnde ise,
düzeniyle belirlenir. G örüntüyü net olarak m onom erlerin her iki ucunda kolayca tepki
alabilmesi için alıcı televizyonun anteni de meye giren atom grupları vardır ve m onom er
verici anteniyle tam olarak aynı açıda olacak ler birbirleriyle birleşirken bu grupları dışarı
biçimde ayarlanmalıdır. atar; bu tepkim e sonucunda su açığa çıkar.
Kutuplanm ış ışık üretm ek ya da incelemek Pek çok doğal yoğunlaşma polimeri vardır;
için çoğu zaman Nicol prizm alarından yarar örneğin, izopren denen hidrokarbon m olekül
lanılır; bu prizm alar, iki kalsit (kalsiyum lerinin birleşmesiyle oluşan kauçuk m olekül
karbonat) parçasının belirli doğrultularda ke leri bu tür bir polimerleşme ürünüdür. (H id
sildikten sonra tekrar birbirlerine yapıştırıl rokarbon, yalnızca hidrojen ve karbon atom
ması yoluyla hazırlanır. Bazı m addeler pola- larından oluşan bir m oleküldür.) K arbonhid
nlm ış ışığın doğrultusunu değiştirebilir ya da ratlar sınıfından selüloz ve nişasta binlerce
bu ışığı döndürebilir. Nicol prizm alarından glikoz m olekülünden; proteinler, belirli diziler
POLİNEZYALILAR 105
m o n o m e r le r
H - 0 - O - İ O - H H İ - 0 ~ O ~ İ 0 - H H İ- 0 - O - T o - H H !- 0 - O 0 - H
l J L — -i ' l _
1.
1
H H - O - H H - 0 -~ H
X
X
0
o
I
0 - O - O - O - O —0 - 0 - 0
.
su p o lim e r
Yoğunlaşm a polim eri, m onom erlerin açığa su çıkararak birbirlerine bağlandıkları bir polim erleşm e
ürünüdür. M onom er parçalarını çevreleyen kesikli çizgiler, açığa çıkan suyu oluşturan hidrojen ve oksijen
atom larını gösterm ektedir.
halinde düzenlenmiş uzun aminoasit zincirle karışmıştır, ama Polinezya ırkının özellikleri
rinden oluşur (bak. KARBONHİDRATLAR; NİŞAS hâlâ kendini gösterir. Açık ya da koyuca ten
TA; PROTEİN; REÇİNE; SELÜLOZ). rengi, orta boy, tıknaz vücut yapısı, düzden
Son derece önemli bir kimyasal m adde kıvırcığa değişen saçlar ve vücutta hem en hiç
grubu olan plastikler yapay, yani insan eliyle tüy bulunmayışı bu ırkın tem el özelliklerin-
yapılmış polim erlerdir. Polietilen, polivinil dendir.
klorür (PV C), polistiren gibi pek çok plastik A rkeolojik buluntular, insanların Batı Poli-
türü katılm a polim erleridirler. Naylon ve nezya’daki Tonga ve Samoa adalarına ilk kez
terilen ise yapay yoğunlaşma polim erlerinin yaklaşık İÖ 2000’de yerleştiğini gösterm ekte
iki örneğidir. Başka yapay polim er örnekleri dir. Bu ilk göçmenlerin M alakka Y arım ada
olarak, yapay kauçuklar, boyalar ve yapıştırı sın d a n geldikleri ve daha sonra okyanus
cılar gösterilebilir (bak. DOKUMACILIK; NAYLON; akıntılarına ve rüzgârlara karşı, doğu yönün
PLASTİKLER). de ilerleyerek buradaki adalara yerleştikleri
sanılmaktadır.
POLİNEZYALILAR, Büyük O kyanus’un do 16. yüzyıl sonlarında Polinezya’ya gelen ilk
ğusunda geniş bir alana yayılmış bir dizi AvrupalIlar İspanyollar oldu. Onları H ollan
adadan oluşan Polinezya’nm halkıdır. Yunan- dalIlar, İngilizler ve Fransızlar izledi. Polinez-
ca’dan türem iş olan Polinezya sözcüğü “bir yalılar A vrupalılar’ın saldırısına karşı diren
çok ada” anlam ına gelir. Bu adaların en meye çalıştılarsa da, uzun süre dayanacak
büyük ve en tanınmış olanları arasında, bu kadar güçlü değillerdi ve 19. yüzyılın sonuna
gün A B D ’ye bağlı olan Hawaii A daları; Batı gelindiğinde, çeşitli A vrupa ülkeleri, A B D ve
Samoa ve A m erikan Samoası; Tonga; Cook Şili, Polinezya’nın tam am ını ele geçirmişlerdi.
A daları; Paskalya Adası ve Fransız Polinez- A vrupalılar’ın egemenliği adaların çoğunda
yası yer alır. Fransız Polinezyası, Markiz yerel kültürün bozulmasına yol açtı. G ünü
A daları ile en önemlisi Tahiti olan Cemiyet müzde Polinezya kültürünün hâlâ özgünlüğü
A daları’nı kapsar. Yeni Z elanda’nın en eski nü koruduğu yerler Tonga ile Batı Sam oa’dır.
halkı olan M aoriler ile Fiji halkının bir Polinezya halkının en yoğun olduğu H aw aii’
bölüm ü de Polinezyalı’dır. Bölgenin yerli de ise, tam tersine, geleneksel kültür nere
halkı, dünyadaki başlıca dokuz coğrafi ırktan deyse silinmiş ve yerel Polinezya dilini konu
biri olan Polinezya ırkındandır (bak. I r k ) . şabilen çok az insan kalmıştır. Avrupalılar ile
Zam an içinde başka bölgelerden ve ırklardan kurulan ilişkinin en kötü sonuçlarından biri
insanlar da bu adalara gelip yerleşmişlerdir. de yerel halk arasında kızamık ve grip gibi
1981 verilerine göre, yaklaşık 1,5 milyon daha önce bölgede görülmeyen hastalıkların
Polinezyalı vardır. Bölgede birbirine benzer yayılması olmuş, bu hastalıklar binlerce kişi
30 ayrı Polinezya dili konuşulm akla birlikte, nin ölüm üne yol açmıştır.
günüm üzde birçok Polinezyalı’nm ana dili
İngilizce ya da Fransızca’dır. Bunun nedeni, Polinezya Kültürü
adaların uzunca bir süre İngiliz ya da Fransız Polinezyalılar el sanatları ile ünlüdür. T oplan
sömürgesi olarak kalmış olmasıdır. O zam an tı evleri ve kanolarındaki M aori el oymaları
dan beri farklı ırklardan insanlar birbirleriyle ile vücutlarına ve yüzlerine yaptıkları dövm e
106 POLİNEZYALILAR
ler; Paskalya A dası’ndaki dev boyutlu heykel geçinen insanların yararlandığı bu tekneler
ler; Hawaii’nin tüylü pelerinleri ve başlıkları; hâlâ önemini korum aktadır.
tapa bezi (bazı ağaçların iç kabuklarından Polinezya’da tarım yaygın olarak yapılır.
elde edilen, kum aşa benzer bir m adde) üzeri M anyok, tatlıpatates, gölevez, ekmekağacı,
ne yapılan resimler ve ince dokunmuş hasırlar muz, şekerkamışı ve hindistancevizi gibi
Polinezyalılar’ın özgün sanat ürünleri arasın ürünler yetiştirilir. Bunlardan hindistancevizi
dadır. G ünüm üzde, çoğu kaybolmuş olan bu ve vanilya gibi ürünlerin dış ülkelere satılm a
geleneksel sanatları yeniden canlandırm ak sına karşılık, çoğu yiyecek maddesi evde
için çaba gösterilm ektedir. Turizm deki geliş tüketilm ek üzere ekilir. Polinezya’da m aden
me, turistlerin satın alm aktan hoşlandıkları yoktur. Eskiden ağaçları kesmek için taş el
yerel sanat ürünleri için yeni bir pazar oluş araçlarından, ekim ve dikim işlerinde de sert
turm uştur. tahtalı ağaçların odunlarından yapılma araç
D aha çok sözlü edebiyat geleneğinin yaygın gereçten yararlanılırdı. Oymacılık gibi daha
olduğu Polinezya’da müzikte ağırlık insan ince işler, yontulmuş kemik ve köpekbalığı
sesine verilmiştir. Müzik ve dans genellikle dişleri kullanılarak yapılırdı. İnsanların top
Polinezya şiirini ifade etm enin, görüntülem e rak ile çevrelerindeki bitki ve hayvan türleri
nin araçlarıdır. Şarkılarda kabile şefleri ve ne ilişkin bilgileri çok zengindir. Havvaii’de,
özel konuklar övülür. Danslarda hareketler bataklık koşullarında yetişen gölevez bitkisini
ve figürler daha çok belden yukarısıyla ya sulamak için etkileyici sulama yöntemleri
pılır. geliştirilmiştir.
Tekne yapımı Polinezyalılar’ın en eski gele Günüm üzde Polinezyalı kadınların çoğu
nekleri arasındadır. İlk Polinezyalılar’ın ada kendi evlerinde çalışır. Geleneklerin etkili
lara varm ak için Büyük O kyanus’ta binlerce olduğu bölgelerde ise, önemli şölenlerde de
kilom etre yol almış oldukları anlaşılm aktadır. ğerli arm ağanlar olarak birbirlerine verdikleri
En büyük deniz taşıtları, bugünkü katam a- çok güzel hasırlar dokur ve renkli tapa bezleri
ranlann atası olan 18-21 m etre uzunluğundaki üretirler. Yiyecek m addeleri genellikle bol
çift gövdeli oyma kayıklardı. Bu teknelerde dur. E rkekler derin sularda orkinos, köpek
iki kütük arasına yerleştirilmiş kalaslar üzeri balığı ve dev vatozlar, sığ göllerde musur
ne sazdan evler kurulurdu. Böylece çok sayı avlarken, kadınlar ve çocuklar da deniz ka
da aile canlı hayvan ve ürünleriyle birlikte bukları toplar.
uzun deniz yolculuklarına çıkabiliyordu. Böl Geleneksel Polinezya dininde yüce gökyü
gedeki başlıca ulaşım aracı olan ve balıkçılıkla zü tanrılarına tapılır. Ayrıca, en büyük şefle-
BÜYÜK OKYANUS
FÛLİPİNLER
Msıshal.
■ Ac i'
ûı/torf, •
Markız
Ellice.'., fokelau.' . Ad.
Ad- . A if • ' . :
ENDONEZYA Vanuatu, a j ^Samoa • Cemiyet
K r -A d . a * .- . fjjam otu
/* % ! Tonga ., Cook *
ı_ / Acı. '■ A d Oğlak donences
~ka!edor lubuaı Paskalya'
A d -"
A P F İP h o to Trends
rin vücutları aracılığıyla insanlarla iletişim yüzyılda Rom a İm paratoru Augustus Caesar
kurduklarına inanılan daha küçük tanrılar da R om a kenti için özel bir polis gücü oluştur
vardır. Sonuç olarak Polinezya şeflerinin ken muş ve bu örgüt yaklaşık 350 yıl boyunca
dileri de yarıtanrı ya da tabu'dur (bak. T a b u ). işlevini sürdürm üştür. Kutsal Rom a-G erm en
Şeflerin dokunuşlarının tehlikeli olduğuna İm paratoru Şarlman ise İS 800’de yeni bir
inanılır ve sıradan insanlar hiçbir zaman polis gücü kurm uştur.
onlara doğrudan yaklaşamaz. Günüm üzde Düzenli polis örgütlerinin ortaya çıkışı dev
Polinezyalılar’m büyük çoğunluğu H ıristiyan’ let yapısının karmaşıklaştığı daha yakın çağla
dır, am a burada Hıristiyan dini genellikle yerel ra rastlar. Polisin günümüzdeki biçimine uy
geleneksel inançlarla iç içe geçmiştir. Din gun olarak örgütlendiği ilk kent L ondra’dır.
değiştirmeye karşı çıkan şeflerin siyasal güçle 18. yüzyılda Londra kenti için oluşturulan
ri hâlâ çok fazladır. yerel kolluk gücü sokaklarda dolaşarak suç
20. y ü z y ılın s o n l a r ı n d a k i e n ö n e m l i d e ğ i işlenmesini engelleme görevini üstlenmiştir.
ş im , a d a ü lk e le rin in s ö m ü rg e y ö n e tim in d e n Chicago Poliçe Department
k u rtu lm a s ıd ır . A d a la r ın k e n d i iç in d e k i y a d a
a d a la r a r a s ın d a k i s a v a ş la rın s o n b u lm a s ı, b ir
ç o k a d a d a t u r i z m i n h ız l a g e li ş m e s i, e ğ it im
o l a n a k l a r ı n ı n y a y g ın l a ş m a s ı v e Y e r l i h a l k ı n
b ir k e s im in in k e n tle r e g ö ç e tm e s i d ik k a te
d e ğ e r ö t e k i d e ğ i ş i k l i k l e r d i r (bak. PASİFİK A d a -
LARl).
yöneticileri yetiştiren bir de Polis Akademisi bırakılmıştır. Kale direklerinin açıklığı 7,3
vardır. m etredir. Topun kolay yuvarlanması için çim
Polisin görev ve yetkileri geniştir, ama kısa biçilir. Oyuncular, ucunda 20-25 cm
bunların yasal sınırları içinde yerine getirilme uzunluğunda tahtadan yapılmış silindir biçi
si gerekir. Bu konuları düzenleyen, 1934’te minde bir tokm ak bulunan 120 santimetrelik
çıkarılan Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu esnek bam bu sopalar kullanırlar. Uzun saplı
bugüne kadar çeşitli değişiklikler geçirmiş, bir çekiç görünüm ünde olan sopanın sapında
polisin ilgi alanını belirleyen sınırlar giderek bileğe takılan bir kayış bulunur. Oyunun
genişlemiştir. kurallarına göre polo sopası yalnızca sağ elle
tutulabilir. Söğüt ya da bambu kökünden
POLİTİKA bak. S İ y a s e t. yapılan topun çapı yaklaşık 8 cm, ağırlığı da
113-150 gr kadardır.
POLO, at üzerinde oynanan eski bir top Polo maçı her biri 7-7,5 dakika süren dört,
oyunudur. O rta Asya kökenli olduğu sanılan altı ya da sekiz devreden oluşur ve dörder
bu oyunun İran’da yaşayan Persler’ce İÖ 6. kişilik iki takım arasında oynanır. H er oyun
yüzyılda oynandığı bilinmektedir. Polo adı, cunun görevi farklıdır. 1 num aralı oyuncu
Keşm ir’de konuşulan bir H int lehçesinde top forvettir (hücum oyuncusu); 2 num ara oyun
anlam ına gelen pulu sözcüğünden kaynak kurucudur, atakları başlatır; 3 ve 4 num aralar
lanır. ise bek, yani savunma oyuncusudur, görevleri
Polo Persler’de seçkin süvari birliklerinin karşı takım oyuncularını engellem ektedir.
eğitiminin bir parçasını oluşturuyordu. Daha H er oyuncu oyundaki becerisine göre —2 ile
sonra İra n ’dan Afganistan, Tibet, Çin, Japon 4-10 gol değeri arasında derecelendirilir.
ya ve H indistan’a geçti. Batı dünyasına, Oyunu, atlı iki alan hakem i ile saha dışındaki
1860’larda İngiliz H indistam ’nda polo takım bir başhakem yönetir. E n çok gol atan takım
ları ve kulüpleri kuran İngilizler’ce tanıtıldı. maçı kazanır. D evreler arasında atlar değişti
Günüm üzde polo A B D , İngiltere, A rjantin, rilirken küçük bir mola vardır, bir m ola da
Şili ve M eksika’da yaygın olarak oynanm ak oyunun tam yarısında verilir. Özel yetiştirilen
tadır. polo atlan genellikle bir günde iki devreden
Polo, açık havada, 275 m etre uzunluğunda, fazla oynatılmaz.
146 m etre genişliğinde bir çim alanda oyna Polo oyuncusu karşı takımın bir oyuncusuy
nır. A lanın bitiş çizgilerinin gerisinde, atların la aynı hizada dörtnala giderken topu çele
durup dönebilmesine yetecek genişlikte yer bilir, am a rakibine bir açıyla yaklaşamaz.
Acme
^ ....:
New York'ta Long Island'da bir polo maçı. Oyun sırasında her oyuncu en az altı at kullanır.
110 POLO
BALTIK DENİZİ
G dynia
G dansk
Bialystok
Warta
Poznan
ALMAN
VARŞOVA
DEMOKRATİK K
CUMHURİYETİ POLONYA
,W roctaw Lublin
Katovvice
K rakövv
ÇEKOSLOVAKYA Polonya Kuzey Avrupa
Ovası'nda, Alm an
Demokratik
C um huriyeti ile SSCB
arasında yer alır.
POLONYA 111
Polonya'nın kırsal
kesiminde kiliseye
giden insanlar. Ülke
nüfusunun yaklaşık
yüzde 80'i Katolik'tir.
Tim Sharman
miştir. Kimliğinin korunm asında ve biçim akla gelenlerdir (bak. CURIE. M a r ie VE PlERRE;
lenmesinde edebiyatın önemli bir rolü var K o p e r n ik , M ik o l a j ).
dır. Polonya’nın süsleme sanatları, şarkılar ve
19. yüzyılda yetişmiş üç büyük şairinden halk danslarında kendini gösteren renkli bir
1798 doğumlu Adam Mickiewicz 1855’te İs folkloru vardır. G ünüm üzde bu gelenekler
tanbul’da öldü. Öldüğü ev bugün müzedir. çeşitli kurum lar aracılığıyla yaşatılmaya çalı
Sonraki kuşağın önde gelen edebiyatçıların şılmaktadır.
dan Henryk Sienkiewicz (1846-1916) ile Okuryazarlık oranı yüzde 99,3’ü bulan Po
Wladyslaw Reym ont (1867-1925) ve çağdaş lonya’da eğitim 7-14 yaşlan arasında zorunlu
yazarlardan Czeslaw Milosz (doğumu 1911) ve tüm aşam alarda parasızdır. En önemli
Nobel Edebiyat Ödülü sahibidir. PolonyalI üniversiteleri arasında Varşova Üniversitesi,
olup da ünü ülkesinin sınırlarını aşan önemli dünyanın en eski üniversitelerinden biri olan
yazarlardan biri de sonradan İngiltere’ye yer K raköw ’daki Jagiello Üniversitesi ve Lublin
leşen Joseph C onrad’dır (bak. CONRAD, JO Katolik Üniversitesi sayılabilir. Ayrıca ülkede
SEPH). çeşitli araştırm a enstitüleri ve akadem iler
Polonyalı bir yurtsever olan ünlü besteci vardır.
Frederic Chopin, piyano için yazdığı rom an
tik yapıtlarıyla ünlüdür (bak. C h o p in , FREDERİC Sanayi, Tarım ve Ulaşım
F r a n ç o is ) . Değerli piyanist Ignacy Jan Pade- Polonya yeraltı kaynakları zengin bir ülkedir.
rewski (1860-1941) 1919’da Polonya başbaka Y ukarı ve Aşağı Silezya’da taşköm ürü çıkartı
nı olmuştu. A rtur Rubinstein (1887-1982) ise lır. Güneydoğuda kükürt, Katowice’de çinko
dünyaca ünlü bir piyanistti. Sinema sanatında ve kurşun yatakları vardır. Ayrıca linyit,
çok ileri giden Polonya’da 20. yüzyılın ikinci kayatuzu, doğal gaz ve bakır elde edilir.
yarısında Andrzej W ajda (doğumu 1926), Petrol ve dem ir gereksinimini büyük ölçüde
Andrzej M unk (1921-1961) ve Rom an Po- dış ülkelerden sağlayan Polonya gelişkin bir
lanski (doğumu 1933) gibi üstün yetenekli yö sanayi ülkesidir. Demir-çelik, m akine, ulaşım
netm enler yetişti. Polonya tiyatrosu da 20. araçları, kimyasal m addeler, pam uklu doku
yüzyılda büyük bir canlanma gösterdi. m a, kâğıt, metal ürünler ve elektrikli ev
Bilime büyük katkısı olan PolonyalIlar ara aygıtları üretilir. O rm anlarından elde edilen
sında m odern astronom inin kurucusu Mikolaj yumuşak odunlu kereste dışarıya satılır. Ba
Kopernik ve radyum u bulan M arie Curie ilk lıkçılık da ülke ekonom isine büyük katkı
POLONYA 113
sağlar. G dansk’ta gemi yapım ve onarım ile G dansk’ı geri aldı. Böylece Baltık Denizi’
tesisleri vardır. ne çıkış yeniden sağlanmış oldu. 15. yüzyılın
Topraklarının yarıya yakım ekime elverişli sonuna doğru Osm anlılar ve Kırım Tatarları
olan Polonya’da patates, şekerpancarı, çav Karadeniz çevresindeki bazı bölgeleri ele
dar, buğday, arpa üretilir; domuz ve sığır geçirerek Polonya’nın doğu ticaret yolunu
yetiştirilir. kestiler. Aynı dönem de Kutsal Roma-
Polonya’da sanayi bölgelerine ve limanlara Germ en im paratoru, Töton Şövalyeleri’ni Po
ulaşan demiryolları özellikle yük taşımacılı lonya’ya karşı ayaklandırdı. Bu arada Polon
ğında önemlidir. Varşova, karayolu ağının ya sınırları Rus ve Osmanlı akınlarıyla zorla
m erkezidir. Ayrıca O der Irm ağı’ndan suyolu nıyordu.
taşımacılığında yararlanılır. Başlıca limanları I. Zygm unt (1506-48) Rus saldırılarının
Szczecin, Gdynia ve G dansk’tır. Uluslararası çoğunu püskürttü. Osm anlılar’ın sürekli akın-
hava seferleri Varşova Havalim anı’ndan ya larını durdurm ak için ise 1533’te bir banş
pılır. antlaşması imzaladı. 1569’da birleşik ve ba
ğımsız bir krallık yönetimini öngören bir
Tarih anayasa hazırlandı. Tüm soyluların kralın
Slav kabilelerinin Vistül havzasına İÖ seçimine doğrudan katılması sağlandı. Litvan
2000’lerde yerleştikleri sanılmaktadır. İS 9. ve ya G randüklüğü ve Polonya Krallığı, tek bir
10. yüzyıllarda bu bölgede Piast hanedanı hüküm darca yönetilen bir devlet oluşturdu
egemendi. 966’da Piast H üküm darı I. Miesz- lar. Bu dönem de soyluların köylüler üzerin
ko Hıristiyanlık’ı kabul etti ve Polonya devle deki sömürüsü ağırlaşmıştı.
tinin temelini attı. Polonya Doğu A vrupa’nın önemli bir tarım
Ne var ki, Polonya 200 yıl boyunca, doğuya ve ticaret merkezi durum una geldi. Seçimle
doğru genişleme amacında olan Kutsal R o - işbaşına gelen Stefan Batory, R uslar’ın işgali
m a-G erm en İm paratorluğu’na karşı bağımsız altındaki toprakları geri almayı başardı, ülke
lığını korum ak için m ücadele etm ek zorunda de reform lara girişti. B atory’den sonra başa
kaldı (bak. K u t s a l R o m a -G er m e n İ m p a r a t o r geçen III. Zygmunt W aza (1587-1632) İsveç
l u ğ u ). Polonya 12. yüzyılda bu im paratorlu ve Rusya ile savaşa girdi. Bu dönem de parlak
ğun egemenliğine girdi ve bazı topraklarını zaferler kazandıysa da daha sonra Osman-
yitirdi. Ülke 13. yüzyılda yeni sorunlarla lı akınları karşısında zayıf düştü. Polonya’
karşılaştı. 1241’de başlayan Moğol akınları nın zayıf düşmesinden yararlanan İsveç,
büyük yıkımlara neden oldu. Ö te yandan 1629’daki bir antlaşmayla Baltık kıyı kentleri
ülkenin kuzeyi, Vistül’ün doğusunda güç ka ni aldı. Bir yandan Osm anlılar A vrupa’nın
zanmış olan Töton Şövalyeleri’nin tehdidi ortalarına doğru ilerlerken, Ruslar da to p rak
altına girdi. Töton Şövalyeleri 1308’de Dan- larını batıya doğru genişletmeye başlamıştı.
zig’i (bugün G dansk) ve Pom orze’nin (Pome- 1674’te tahta çıkan Jan Sobiesky, Viyana’yı
ranya) kıyı bölümünü ele geçirince Polon kuşatan Osmanlı ordusunun yenilgiye uğratıl-
ya’nın denizle ilişkisi kesildi. masında önemli rol oynadı (1683). Karlofça
Son Piast Kralı III. Kazimierz, T ötonlar’ın A ntlaşm ası’yla Osm anlılar’ın elindeki toprak
tehdidi altındaki komşuları Litvanyalılar ile lar yeniden Polonya’ya geçti (1699).
PolonyalIlar arasında bir birlik oluşturm aya Avusturya ve Rusya 17. yüzyılın sonunda
çalıştı. 1386’da Litvanya G randükü II. A vrupa'nın iki büyük gücü olarak öne çıkmış
Wladyslaw Jagiello’nun Polonya Kraliçesi tı. 18. yüzyılın başında Polonya İsveç'in işgali
Jadwiga ile evlenmesiyle istenen birlik ger ne uğradı, kentleri yağmalandı ve nüfusu
çekleşti. Bu evlilikle Polonya topraklan dört nun dörtte birini yitirdi. Bundan yararlanan
kez büyüdü ve doğu ticaret yolu açılmış oldu. I. Petro, Polonya topraklannm bir bölümünü
1410’da Jagiello, G runw ald’de Töton Şöval- ele geçirerek, Polonya’nın Rusya’nın koru
yeleri’ni yenmeyi başardı. 1466’da oğlu IV. ması altına girdiğini ilan etti. 1772’deki bir an
Kazimierz, Töton Şövalyeleri’ne karşı açtığı laşmayla Polonya topraklarının yaklaşık üçte
On Üç Yıl Savaşları’nı kazanarak Pom eranya biri Rusya, Avusturya ve Prusya arasında bö-
114 POLONYA
SUPAP SİLİNDİR
SUPAP
meyve suyunun kamışla emilmesi olayını in sek bir su sütununu tutm aya yetmez). Uygu
celeyelim. Bilindiği gibi Dünya atmosferi lam ada tulum ba verimi yüzde 100 olam ayaca
vücudumuzun üzerinde santim etre kareye ğı için bu yükseklik çok daha azdır.
yaklaşık 1 kilogramlık bir basınç uygular. Biz Suyu bundan daha yükseğe çıkarmak için
bunun farkına varmayız; çünkü, dış hava basma tulumba kullanılır. Basma tulum ba
basıncı içimizdeki basınçla dengelenir (bak. kuyunun dibine yakın bir noktaya yerleştirile
A t m o s fe r ). Kamış emildiğinde içindeki hava bilir. Piston tepedeki tulum ba koluna uzun
boşalır, dolayısıyla bardaktaki meyve suyu bir çubukla bağlanır. Çubuk, silindirin tepe
nun yüzeyinde etkili olan basınç artar ve sinde yer alan ve su sızmasına izin vermeyen
meyve suyunu kamışın içine iter. bir delikten geçer. Em me tulum badan farklı
Tulum balarda, bir silindir ile bu silindirin olarak, basma tulumbada bir basma borusu ve
içinde tulum ba kolu yardımıyla aşağı yukarı suyun silindirden bu boruya geçişini sağlayan
hareket ettirilebilen bir piston bulunur. Pisto deliği tek yönde kapamaya yarayan fazladan
nun ortasındaki delik ile silindirin dibindeki bir supap vardır. Basma tulum ba emme tu
delik su pap 'larla kapalıdır; “klape” denen bu lumbaya benzer biçimde çalışır; ama piston
supaplar suyun yalnızca bir yönde geçmesine silindirin tepesine ulaşıp yeniden aşağı doğru
izin verir. Silindirin altındaki emme borusu hareket etm eye başladığı zaman, basma boru
kuyudaki suya kadar uzanır; bu boru örneği su supabı basma borusundaki suyun ağırlığıy
mizdeki kamışa benzetilebilir. Piston kaldırıl la kapanır ve borudaki suyun silindire geri
dığında, piston supabı kapanır ve atm osfer dönmesini önler.
basıncı suyun emme borusunda yükselerek Eski Rom alılar alternatif piston hareketli
silindire dolmasını sağlar. Piston aşağı doğru pom palar kullanırlardı; 16. yüzyılda da O rta
hareket ettirildiğinde bu kez silindirin dibin A vrupa’da, derin m aden ocaklarından suyu
deki supap kapanır, piston supabı açılır ve su, dışarı pom palam ak için bu tür pom palar
pistonun üstündeki boşluğa geçer. Piston yaygınlaştı. Bu pom paların silindirleri bazen
yeniden kaldırıldığında, supabı kapanır ve içi boşalmış ağaç gövdelerinden yapılırdı. 18.
üstündeki su tulum banın ağzından dışarı bo yüzyılda Thomas Newcomen ve James W att’
şalır. Emme tulum balar suyu kuramsal olarak m bulduğu buhar m akinelerinden pistonlu
yaklaşık 10 m etreden daha yükseğe çıkara pom paları çalıştırm akta yararlanıldı.
maz; çünkü, yaklaşık 10 m etrelik bir su D iy a f ramlı p o m p a , piston yerine deri, kau
sütunu, deniz düzeyinde var olan atmosfer çuk ya da ince bir m etalden yapılmış esnek bir
basıncına denk bir basınç doğurur (atmosfer diyaframın (yani zarın) bulunduğu alternatif
basıncı, emme borusunda bundan daha yük hareketli bir pom pa türüdür. Bu tür pom palar
POMPA 117
DİŞLİ YARIDÖNEL
POMPA
POMPA
ÇIKIŞ
KARTER
KARTER
KARTER
TAHRİK
TAHRİK MERKEZKAÇ
EDİLEN DİŞLİ POMPA
DİŞLİSİ EMME
inşaatlarda suyun dışarı atılması için kullanı giriş tarafından yağ çıkış tarafına) ancak
lır. İnşaatlarda pistonlu pom palar kullanılır dişlilerin dönmesiyle ve bu dönm e sırasında
sa, suyun içindeki kum ve öbür katı parçacık birbiriyle tem as eden dişlerin arasından taşı
lar pistonun ve silindirin kısa sürede yıpran narak geçebilir. Birbirini iyi kavrayan dişler
masına neden olur. Diyaframlı pom palarda arasından geriye yağ dönüşü olamayacağın
diyafram dan herhangi bir kaçak olamayacağı dan, bu tür pom palarda supaba gerek kalmaz.
için, bu tip pom palar otom obillerde yakıt de U çakların hidrolik sistem lerinde, örneğin te
posundan karbüratöre benzin pom palam ak kerlek kaldırma indirme donanım larında dişli
için çok kullanılır. Ateşi körüklem ek için kul pom palar kullanılır.
lanılan eski m oda körükler gerçekte diyaf- Yarıdönel pom palar genellikle küçük tek
ramlı bir pom padır. nelerde, dipte biriken suyu dışarı atm ak için
Bisiklet p o m p a sı , pistonu supap işlevi de kullanılır. Bunlar aslında basma tulum ba ilke
gören basit bir aygıttır. Piston geriye doğru sine göre çalışır. Am a bu pom paların tam bur
çekilirken yumuşak deriden ya da plastikten biçimindeki karterinde, piston yerine, bir
yapılmış conta biçimindeki piston ile silindir kolun ileri geri hareketiyle önce bir yönde
çeperi arasından geçen hava, pistonun önün sonra buna ters yönde yarım dönüşler yapan
de kalan silindir boşluğuna dolar. Piston ileri bir pala ya da kanat bulunur.
doğru giderken hava sıkışır ve contanın kena M erkezkaç pom pa ya da santrifüj p o m p a
rını silindir çeperine bastırır; böylece havanın denen pom paların ortasında bir çark vardır.
geri kaçması önlenir. Sıkışan hava esnek Pom palanacak su ya da sıvı çarkın göbeğin
bağlantı borusundan bisiklet lastiğine geçer; den geçip kıvrık pervane kanatlarının arasına
tekerlek lastiğindeki supap, içeri dolan hava girer ve bu kanatlarca pom pa karterinin
nın geri kaçmasını önler. çeperlerine doğru savrulur (bak. M er k ezk a ç
Dönel Pompa
M akinelerin çalışan parçalarına basınçlı yağ
basmak için çok kullanılan dişli p o m p a basit
bir dönel pom pa tipidir. Dişli pom panın
karterinde iki dişli çark vardır; bunlardan biri
m otora bağlıdır ve kendisi döndükçe öbür
dişli çarkı da döndürür. Bu dişli çarklar
kartere öyle yerleştirilmiştir ki, basılacak yağ
karterin bir yanından öbür yanma (ya da yağ
118 POMPEI
K u v v et ). S u y u n b a s ıld ığ ı p o m p a k a r te r i s a l
y a n g o z b iç im in d e d ir .
Türbokom presörler . Gaz türbinlerinde ya
da jet uçaklarının m otorlarında yanmanın
tam olması için büyük m iktarda havaya gerek
vardır; bu hava genellikle türbokom presörle
basılır. Türbokom presör en basit biçimiyle,
bir karter ile bu karterin içinde hızla dönen
bir vantilatörden oluşur. Vantilatörün kanat
ları genellikle birkaç sıra halindedir (bak.
İÇTEN YANMALI MOTOR).
pop müziği açıklayıcı bir tanımın yapılması Rock and Roll ve Rock
nı güçleştirmektedir. Binlerce izleyici önünde 1950’lerin ortalarında, aslında Siyahlar’ın mü
verilen dev konserlerin yanı sıra, pop müziğin ziği olan rhythm and blues'u beyaz gençlerin
geniş kitlelere ulaşmasını ve benimsenmesini coşkuyla dinlediğini fark eden Cleveland’lı
sağlayan en önemli öğe, 20. yüzyıl teknolojisi radyo programcısı Alan Freed, bu müziğe
nin getirdiği, sesi kusursuz bir biçimde ileten program larında yer vermeye başladı. Freed’in
radyo, pikap, kaset, teyp, televizyon ve video rock and roll adıyla sunduğu bu müzik kısa
gibi sesli ya da hem sesli, hem görsel iletişim zam anda büyük bir hızla yaygınlaştı. Başlan
araçlarıdır (bak. SES KAYDI). A B D ’de ve Av gıçta gençler arasında geçici bir heves olarak
rupa ülkelerindeki 100 bin kişilik salonlarda değerlendirilen rock and roll coşkusu, ateşlili
yapılan konserlerle ve teknolojik olanaklarla ği, kurallara ve geleneklere karşı çıkan tarzıy
milyonlarca kişiye ulaşan pop müzik, dünya la tutucu politikacılar ve din adamları tarafın
nın öteki ülkelerinde de özellikle gençlerce dan tepkiyle karşılandı. R ock and roll'un gör
sevilerek dinlenir. Son yıllardaki pop müzik düğü olağanüstü ilgi plak yapımcılarını da bu
konserlerinin en ünlüsü 13 Tem muz 1985’te alana yöneltti.
Etiyopya’da açlık çeken insanlara yardım R ock and roll' un ilk beyaz şarkıcısı Bili
sağlamak amacıyla gerçekleştirilen konserdir. Haley ve grubu Com ets’in, radyo programla-
Aynı anda İngiltere’de L ondra’da 72 bin, nnda binlerce kez çalman R ock A rou n d the
A B D ’de Philadelphia’da 90 bin kişilik bir Clock (1954) adlı plakları 25 milyonun üzerin
izleyici kitlesi önünde verilen bu dev konser, de satıldı. R ock and roll' un tüm dünyada
A B D ’den dünyadaki 1,5 milyar televizyon yaygınlaşmasını sağlayan bir başka ad ise
izleyicisine canlı yayınla iletilmiştir. Buddy Holly idi. Bununla birlikte, dönemin
Aşağıda pop müzik kapsam ına giren deği asıl temsilcisi rhythm and blues , country ve o
şik müzik üsluplarına kısaca değineceğiz. zam anlar, yalnızca güneydeki beyazlarca din
lenen western müzikten yararlanarak, rock
Blues ve Rhythm and Blues and roll' u kendine özgü bir tarzla geliştiren
1900’lerde, A frika’dan getirilen kölelerin Elvis Presley’dir. Bağımsız, uçarı ve isyankâr
A B D ’nin güneyindeki pam uk tarlalarında ça görünüşü, gençlerin duygularını ve tepkilerini
lışırken söylediği ezgilerden caz müziği doğdu dile getiren besteleriyle, Presley bir anda
(bak. Ca z ). Y an yakınma yarı türkü biçimin
MCA Records
de, hüzünlü ve ağır tem polu ezgilerden oluşan
blues , aksak ritimli ragtim e , daha sert ritim
lerle söylenen rhythm and blues caz müziğinin
ilk örneklerindendi. Ragtim e üslubunun kö
keni ortaçağ halk ozanlarının şarkılarına,
Siyahlar’ın banço müziğine ve honky tonk
denen aksak ritimli piyano müziğine dayanı
yordu. Ragtim e' ın en ünlü temsilcisi, M aple
L ea f Rag (1899) adlı parçasıyla adını duyuran
Scott Joplin’di. Zam anla çeşitli caz topluluk
ları, Bessie Smith, Leadbelly, Chuck Berry,
B. B. King, gibi ünlü adlar ortaya çıktı.
1950’lerde A B D ’de beyazlara özgü kırsal mü
zik türü olan country üslubu, gene aynı
yıllarda hızlı ve güçlü ritim lerden oluşan,
coşkulu ve taşkın duyguların müziği olan rock
and roll ortaya çıktı. Pop müzik tarihin
de yepyeni bir çığır açan rock and roll' un te
meli blues ve rhythm and blues'a dayanıyor B. B. King 1949'dan başlayarak, gitar çalma ve blues
du. söylem e üslubuyla pop m üziği etkilem iştir.
POP MÜZİK 121
Popperfoto
Hakan Gönenli
Jazzrock
m üzikçilerinden Spyro
Gyra topluluğu.
124 POP MÜZİK
Yeni Türkü toplukları sayılabilir. Son yıllarda geniş düzlükler dışında hemen her yörede
ülkemizde büyük bir ilgi gören disco , har d yaşam aktadır.
rock ve özellikle heavy metal müzikte kendi D aha küçük yapılı olan A m erika porsuğu
olanaklarıyla çalışmalar yapan gençlerin kur ( Taxidea taxus) Kuzey A m erika’nın batısın
duğu çeşitli am atör topluluklar vardır. Bu da, K anada’nın güneyinden M eksika’ya ka
topluluklardan özellikle Pentagram ve M eta- dar uzanan bölgede görülür ve bayağı porsuğa
for’un çalışmaları ilgiyle izlenmektedir. oranla daha çok etle beslenir.
Bal porsuğu ( M ellivora capensis) A frika’da
PORSELEN bak. ÇANAK ÇÖMLEK. ve A sya’nın güneyindeki ormanlık bölgelerde
yaşar. Gövdesinin üst bölümleri beyazımsı,
PORSUK. Çok iyi birer kazıcı olarak tanınan alt bölümleri ve bacakları siyahtır. Bal porsu
porsuklar sansara akraba sekiz türden oluşan ğu kazdığı tünellerde yaşar, geceleri dolaşm a
memeli hayvanlardır. Postu kalın ve kaba, ya çıkarak küçük hayvanlar, meyveler ve
pençeleri güçlü olan bu hayvanların görme balla beslenir. Büyük balkılavuzu denen bir
duyuları yetersiz kalırken koku alma duyuları kuşun sesini izleyerek arıların balla dolu
gelişmiştir. Hem hayvansal, hem de bitkisel yuvalarını bulur {bak. B a l k i l a v u z u ) .
besinleri yiyebilirler. Bayağı porsuk ya da Güneydoğu A sya’nın çayır ve orm anların
Avrasya porsuğu ( M eles meles) siyah beyaz da yaşayan ağaç porsukları ( M elogale cinsi),
şeritli başıyla öbür türlerden ayırt edilir. Malaya porsuğu ( M ydaus javanerısis) ve Fili
Postunun boz görünen üst bölümündeki her pin porsuğu (Suillotaxus marchei) öbür por
kılın gerçekte dibi beyaz, ortası siyah, ucu suk türleri arasında yer alır. Bu porsukların
gene beyazdır. Genellikle ormanlık ya da koku bezleri çok keskin bir koku salgılar.
ağaçlık bölgelerde, kazılması kolay çıplak
yamaçlarda açtıkları oyuklarda toplu halde PORSUKAĞACI. B ütün kuzey yarıküreye
yaşarlar. Geceleri dolaşmayı yeğlediklerinden yayılmış olan porsukağaçları çok uzun öm ürlü
ortalıkta pek görülmezler. Bir zam anlar İngil ağaç, ağaççık ya da çalılardır. Bazılarının
tere ’de 1850’lerde yasaklanana kadar, bu 1.000 yaşında olduğu sanılan bu iğneyapraklı
hayvanlar fıçılara konarak eğlence olsun diye bitkilerin porsukgiller ( Taxaceae) familyası
köpeklerle dövüştürülürdü. Ayrıca uzun kıl nın Taxus cinsini oluşturan sekiz türü vardır.
larından tıraş fırçası yapıldığından çok sayıda Bu türler ilginç kozalaklarından ötürü çam ve
porsuk avlanmıştır. Bayağı porsuk Türkiye’de köknar gibi öbür iğneyapraklılardan kolayca
W ardene WeisserlARDEA
ayırt edilir. Porsukağaçlarmın kozalakları, ça doğrudan taze meyve olarak yenir ya da suyu
nağı andıran küçük ve etli meyveler halinde içilir.
dir. Olgunlaştığında parlak kırmızı bir renk Portakal, anayurdu olduğu sanılan Çin’de
alan meyvelerin içinde tek bir sert tohum bu ve A sya’nın güneydoğusundaki öbür bölge
lunur. Koyu yeşil yassı yaprakları gibi tohum lerde çok eskiçağlardan beri yetiştirilm ekte
lan da zehirli bileşikler içerir. Tohum lar inek dir. A raplar’ın U zakdoğu’ya yaptıkları ticaret
ve koyunlarda zehirlenm e ve ölümlere yol aç seferleriyle A frika’nın ve A kdeniz’in doğu
makla birlikte, kuşlar için iyi bir besin kayna- kesim lerine, oradan da A vrupa’ya yayıl
ğıdır. mıştır.
Bazı ayrıksı örneklerine rastlanırsa da, G ünüm üzde, elm adan sonra en çok yetişti
porsukağaçları genellikle 25 m etreye kadar rilen meyvelerden biri olan portakalın dünya
uzayabilen ağaççık boyutunda bitkilerdir. Ö r daki üretim inde en büyük pay A B D ’nin
neğin, A vrupa, Asya ve ülkemizde yaygın güney eyaletlerinindir. Toplam üretimin yak
olan adi porsukağacı ( Taxus baccata) 10-30 laşık yarısını karşılayan bu ülkeyi Brezilya,
m etre arasında boylanır. Ö bür porsukağaçları İspanya, İtalya, Güney Afrika, Japonya,
M eksika, İsrail, H indistan, Avustralya ve
PORSUKAĞACI m eyveler Jam aika izler. Önemli üreticiler arasında yer
alan Türkiye’de ise portakal başlıca Akdeniz
ve Ege bölgelerinde yetiştirilir. En önde gelen
üretici iller A ntalya, A dana, İçel, Hatay,
[Şubat
Aydın ve M uğla’dır. Yıllık üretimin 700 bin
ayına d o ğ ru ^
y a p r a k la r ın ^
ton dolayında olduğu ülkemizde yetiştirilen
a ltında açan *
erkek ç ile k le r başlıca portakal çeşitleri arasında yafa, va-
Hf _ yapraklar, şington ve valensiya sayılabilir.
a. IRLANDA^^Pvedişi >
derin çatlakh, -------- .çiçekler
kızıl kabuk
PORSUKAĞACI Huriye Güner
E n iy i, d o n o la y la r ın a r a s tla n m a y a n sıc a k
PORTEKİZ'E İLİŞKİN BİLGİLER
ve tr o p ik b ö lg e le r d e y e tiş e n p o r ta k a l
a ğ a ç la r ı g e n e llik le g ö z a ş ısıy la ü r e ti lir (bak.
YÜZÖLÇÜMÜ: (Asor ve Madeira adaları ile birlikte)
A şilam a ). A n a ç o la r a k ç o k e s k id e n b e r i 91.985 km2.
s a ğ la m y a p ılı v e m a n ta r h a s ta lık la r ın a k a rş ı NÜFUS: 10.372.000 (1989).
d a y a n ık lı tu r u n ç a ğ a ç la r ı k u lla n ılm ış tır ; y a n i YÖNETİM: Bağımsız cumhuriyet.
is te n e n p o r ta k a l ç e ş id in in d a lla r ın d a n k e s ile n BAŞKENT: Lizbon.
DOĞAL YAPI: Ülkenin kuzeyi 900-1.500 metre yüksekli
g ö z le r tu r u n c a a ş ıla n ır. A m a , tu r u n ç a ğ a ç la r ı ğinde dağlık yaylalarla kaplıdır. İç bölge 1.500 metre
n ın d a p o r ta k a la z a r a r v e r e n b ir h a s ta lık ye çıkan sıradağlarla kesilir. Güneyde alçak tepeler
ta ş ıd ığ ı a n la ş ıld ığ ın d a n b e r i y a b a n i lim o n gib i ve bataklıklar bulunur. Ülkenin başlıca ırmakları Tajo
ve Douro'dur.
b a ş k a a n a ç la r d a n d a y a r a r la n ılm a k ta d ır . BAŞLICA ÜRÜNLER: Buğday, mısır, pirinç, çavdar,
Gelişimini tamamlamış bir portakal ağacı patates, şarap, zeytin, mantar, sardalye, orkinos;
her yıl ortalam a 1.000 tane portakal verebilir tungsten, demir cevheri, kalay; dokuma, kumaş.
ve üretkenliği 50-80 yıl kadar, hatta bazen ÖNEMLİ KENTLER. Lizbon, Porto, Coimbra, Setübal,
Madeira Adaları'nda Funchal.
daha fazla sürebilir. Portakal dalında iyice EĞİTİM: 7-14 yaşları arasında temel eğitim parasız ve
olgunlaştıktan sonra toplanır. M eyvelerin, zorunludur.
yaralanıp berelenmeyi önlem ek için dikkatli
ce toplanması gerekir. Toplanan ürün doğru
dan piyasaya sürüldüğü gibi, özellikle dışarıya şaktır; Atlas Okyanusu’ndan esen soğuk rüz
satılacak ya da mevsim sonuna kadar saklana gârlar ülkenin en güneyi dışında hemen her
caksa yıkanır, kurutulur, dezenfekte edilir, yerine yağış getirir. Bitki örtüsü zengindir ve
kâğıtlara sarılır ve sandıklanır (bak. GREY A vrupa’nın kuzeyinde yaygın olan bitkilerin
FURT; LİMON; TURUNÇGİLLER). yanı sıra tropik bitkiler de yetişir. Çam,
kestane, karaağaç, meşe ve m antar meşesi,
PORTEKİZ, A vrupa anakarasının en batısın ayrıca zeytin, palmiye, kaktüs ve mimoza
daki ülkedir. Portekiz, kuzey ve doğu kom şu
su olan İspanya ile birlikte İber Y anm adası’n-
dadır.
Portekiz’in Atlas Okyanusu kıyıları çoğun
lukla alçak ve kum ludur; hemen gerisinde
geniş bir kıyı ovası bulunur. Ülkenin başlıca
limanları, hepsi de İspanya’da doğan ve iki
ülke sınırının belli bölümlerini oluşturan bü
yük ırm akların ağızlarında yer alır. Kuzey
sınırının bir bölümünü oluşturan Minho Irm a
ğı, hem en güneyindeki D ouro Irm ağı’na ka
dar uzanan dağlık bir bölgede akar. D ouro’
nun güneyinde, Portekiz’in en yüksek sıra
dağları olan Serra da E strela’da yükseklik
1.991 m etreye kadar ulaşır. D aha güneye
inildikçe, toprak Tajo Irm ağı’nın çevresinde
ki bereketli düzlüklere doğru alçalır (bak.
T ajo IRMAĞI). T ajo’nun güneyinde ülkenin
görünüm ü iç bölgelerin büyük bölüm ünü düz
ya da değişir hafif engebeli yaylalar oluşturur.
Portekiz’in güneyindeki en önemli ırmak Gu-
adiana’dır.
İklim ve Halk
Portekiz’in iklimi genel olarak ılık ve yumu-
128 PORTEKİZ
Tarım ve Sanayi
Portekiz’de büyük kentler çok azdır. İki
büyük kent başkent Lizbon ile D ouro Irmağı
Portuguese National Tourist Office
Douro Irmağı kıyısındaki Porto, Portekiz'in ikinci
ağzında yer alan, şarapları ve balıkçılığıyla
büyük kentidir. ünlü Porto’dur (bak. LİZBON).
Ülkenin toplam nüfusunun üçte biri tarımla
yaygındır. Bununla birlikte, ülkede geniş uğraşır. Başlıca ürünler, güneyde yetişen buğ
maki ve çalılıkların yanı sıra çıplak dağ day, kuzeyde yetişen mısır ve patates, ırmak
yamaçları da bulunur. Büyük yabanıl hayvan vadilerinde yetişen pirinçtir. Portekiz’de mey
ların sayısı çok azdır. ve çok boldur. Setübal portakalları, Elvas
Portekizliler çok balık yer, özellikle kuru
tulmuş m orina balığını çok severler. Pirinç,
mısır, fasulye ve meyve, özellikle üzüm öteki
önemli yiyecekleridir.
Portekiz’de futbolun yanı sıra tekerlekli
patenle oynanan hokey maçları da çok sevilir.
İspanya ve M eksika’da olduğu gibi Portekiz’
de de boğa güreşi geleneksel bir spordur.
A m a Portekiz’de yapılan boğa güreşlerinde
boğanın öldürülmesi yasaktır.
Portekiz’in ulusal ve resmi dili Portekizce’
dir. İspanyolca gibi Latince kökenli olan
Portekizce, Brezilya-nm da ulusal ve resmi
dilidir. İspanyollar ve Brezilyalılar çoğunlukla
birbirlerini anlarlar, ama bu iki dil birbirinden
oldukça farklıdır. Ü nlü Portekizli yazarlar
Portekiz'in en güneyindeki Algarve bölgesinde
arasında, 16. yüzyılın en iyi şairlerinden biri balıkçılık önem li bir etkinliktir. Fotoğrafta, ağlarını
olan Luıs de Camöes (1524-80) sayılabilir. Os onaran balıkçılar görülüyor.
PORTEKİZ 129
Tarih
Porto Riko 1493’te Kristof Kolomb tarafın
dan keşfedildi. 1508’de Juan Ponce de Leön
adayı ele geçirdi ve San Juan limanının
bulunduğu koyu keşfetti. Buraya “zengin
lim an” anlamına gelen Porto Rico adını verdi.
Sonradan bu ad adanın bütünü için kullanıl
maya başladı. Adanın büyük kentlerinden
birine Ponce de Leön’un anısına Ponce adı
verilmiştir. İspanyol göçmenler adada yaşa
yan A ravak Yerlileri’ne öylesine kötü davran
dılar ki, 1582’de adada hiç Yerli kalmadı.
İspanyollar’m yaptığı istihkâm lar San Ju an ’ı
ele geçirilmesi zor bir yer durum una getirdi.
A B D ’nin 1898’de İspanya’yı yenmesinden
sonra Porto Riko A B D ’nin egemenliği altına
girdi. 1917’de ada halkına A B D yurttaşlığı
hakkı tanındı; 1946’da adanın valiliğine ilk
kez bir Porto Rikolu getirildi. A da bugünkü
özerk statüsünü 1952’de kazandıysa da ada
Puerto Rico Tourism Company
halkı hâlâ A B D yurttaşıdır. Adayı, 21 yaşın
Günümüzde bir müze olan tarihsel San Geronim o
Kalesi, San Juan'ın kumsal bölüm ünde yer alır.
üzerindeki seçmenlerin oylarıyla dört yıllığına
seçilen bir vali yönetir. Porto Riko ABD
Kongresi’ne, dört yılda bir seçilen ve oy hakkı
Adanın kuzeyinde mükemmel bir liman bulunmayan bir temsilci gönderir.
oluşturan San Juan, başkent ve başlıca liman
dır. San Juan’ın büyük bölümü, ana adaya POSEİDON. Yunan mitolojisinde Zeus, Ha-
köprülerle bağlanmış küçük bir adada yer des ve Poseidon baş tanrı K ronos’un oğulları
alır. Eskiden valinin oturduğu saray, katedral dır. (Rom a mitolojisinde bu tanrılar Jüpiter,
ve İspanyolların yaptığı şatolar, m erm er hü Plüton ve N eptün olarak adlandırılır.) Bu üç
küm et binasıyla ve yüksek, çağdaş otellerle kardeş babalarını devirerek evreni aralarında
ilginç bir karşıtlık sergiler. bölüşürler. Zeus göklerin, H ades yeraltında
Topraklarının beşte dördü ekili olan adada olduğu varsayılan ölüler ülkesinin ve Posei
başlıca ekonomik uğraş tarımdır. Halk kendi don, denizler ile ırmakların tanrısı olur. Pose
tüketim i için pirinç, mısır, fasulye ve muz idon orkinoslarla yunus balıklarının dostu
yetiştirir, süt ve et elde etm ek için sığır besler. dur; denizatlarının çektiği arabasına binerek
Ekonom ik açıdan önem taşıyan başlıca ürün kasırgalar estirir, denizi allak bullak eder.
ler ise tütün, kahve, turunçgiller ve şekerka- Gemiciler yolculuklarının kazasız belasız geç
mışıdır; kahve dışarıya da satılır. Son 20 yıl mesi için Poseidon'a yakarırlar. Poseidon,
içinde Porto R iko’da sanayiyi geliştirmek için elinden bırakmadığı üç çatallı mızrağıyla çev
yoğun çabalar harcanmıştır. Şeker, giyim resindeki toprakları sarsar, şiddetli deprem le
eşyası, gübre, yapı gereçleri, plastik, petrol re neden olur.
ürünleri ve çim ento üretilm ektedir. Ülkede Karısı Am phitrite ile birlikte okyanusun
bakır yatakları da bulunmuştur. dibinde altın bir sarayda yaşayan Poseidon,
Kıyı ovalarını izleyen bir demiryolu adanın aynı zamanda atların yaratıcısı ve at yarışları
büyük bölümünü dolaşır; ayrıca karayolları nın koruyucu tanrısıdır. Zam an zaman bir
da oldukça gelişmiştir. San Juan yakınında kentin koruyucusu olmak için başka tanrılarla
132 POSTA HİZMETLERİ
parasını gönderenin ödemesini sağlayan siste M ektuplar ülkelere, bölgelere, kentlere ve daha
küçük yerleşim merkezlerine göre sınıflandırılır.
mi de başlattı.
Kısa süre içinde başka ülkeler de posta
hizm etlerinde İngiliz sistemini örnek almaya layan atlı posta sistemi Pony Express, telgra
başladılar. D aha sonra gazetelere ve eğitimin fın kullanılmasına kadar görevini sürdürdü.
gelişmesinde büyük önemi olan basılı gereçle Pony Express’in binicileri arasında ünlü Buf-
re de düşük fiyat uygulanmasına başlandı. falo Bili de vardı (bak. B uffa lo B ill ).
Posta hizmetlerindeki reform lar ile demir- 20. yüzyılda başlayan havayoluyla posta
yollarındaki büyüme aynı zamana rastlar. taşımacılığında kısa süre içinde hızlı bir geliş
T renlerdeki özel vagonlarla taşınmaya başla me görüldü. İlk uluslararası uçak postası
nan m ektuplar 640 km uzaklıktaki bir yere 1919’da Paris ile Londra arasında gerçekleşti
bile, postaya verildiğinden bir gün sonra rildi ve giderek dünya çapında yaygınlık
ulaşabiliyordu. A B D ’de 1860’ta hizmete baş- kazandı. II. Dünya Savaşı sırasında askeri
Solda: ABD'de kullanılan mektup sınıflandırma makineleri saatte 36 bin mektubu ayırabilm ektedir.
Sağda: Damga makinesi pulların üzerini gözle izlenemeyecek kadar hızla damgalayabilm ektedir.
134 POSTA HİZMETLERİ
lan ilk iki num aralar suriçi ve surdışı bölümler Türkiye'de Posta Hizmetleri
için 34, Beyoğlu için 80, A nadolu yakası için Osmanlı İm paratorluğu’nda yabancı devletle
ise 81 olarak belirlenmiştir. rin elde ettiği kapitülasyonlar, bu devletlerin
Paketler ve koliler ile ilgili işlemler, bunla ülkenin posta hizm etlerine el atmasını kolay
rın biçim ve boyutlarının çeşitli olması nede laştırmıştı (bak. K a pitü la sy o n ). 16. yüzyılın
niyle çok daha güçtür. Dam galanm aları ve ilk yarısında çalışmaya başlayan yabancı pos
talar 20. yüzyılın ilk yarısına kadar ülkenin iç
Post Office ve dış haberleşm esinde önemli bir rol oyna
mayı sürdürdü. II. A bdülham id, yönetimine
karşı olan Jön Türk yayınlarının yabancı
posta örgütleri yoluyla ülkeye girdiğini bildiği
için bu postaları denetlem eye çalıştıysa da
başaramadı. Yabancı posta örgütlerinin ülke
den bütünüyle çıkarılması ve yabancı posta
nelerin kapatılması ancak 1923’te imzalanan
Lozan Barış A ntlaşm asıyla gerçekleşebildi.
Osmanlı İm paratorluğu’nda resmi posta
hizmetleri II. M ahm ud (1785-1839) dönemine
kadar, dünyadaki posta sistemlerinin çoğunda
olduğu gibi yalnızca resmi devlet haberleşm e
lerini kapsıyordu ve ulaklar aracılığıyla yürü
tülüyordu. Osmanlı ulaklarına “posta tatarı” ,
İngiltere'nin Londra kentinde m ektuplar özel yeraltı ulakların mola verip at değiştirdiği noktalara
posta trenlerine yükleniyor. ise “m enzilhane” adı verilirdi. Ülkede pek
çok yenilikçi girişimi başlatan II. M ahmud,
sınıflandırılmaları genellikle elle yapılır. A yrı 1832’de çıkardığı bir ferm anla, hiçbir ayrım
ca taşıyıcı kayışların, kaldırıcı ve yükleyici yapılmaksızın bütün halkın yararlanabileceği
m akinelerin kullanılması işlemleri hızlandır bir posta sistemi kurulmasını istedi. 1834’te
m aktadır. Üsküdar-İzm it arasında bir posta yolu yapıldı
Posta hizm etlerinde ve m ektup taşımacılı ve arabalarla posta taşımacılığı başladı.
ğında genellikle çağa uygun yöntem lerden Kasım 1839’da G ülhane’de ilan edilen T an
yararlanılır, tik zam anlarda kullanılan posta zimat Ferm am ’ndan bir yıl sonra Posta N eza
trenleri hiç durm uyordu. M ektuplar yol bo reti kuruldu. Birkaç yıl içinde İstanbul’un
yunca destekler üzerine yerleştirilmiş posta başka yerlerinde ve çeşitli eyaletlerde yeni
çantalarının trene çekilmesiyle toplanıyordu. postaneler açıldı.
Dağıtım ise m ektup torbalarının gerekli yer 1861-65 arasında posta bakanlığı yapan
lerde trenden fırlatılmasıyla gerçekleştirili gazeteci Agâh Efendi, 1840’ta İngiltere’de
yordu. Son zam anlarda hızlı trenlerin devreye uygulamaya konan posta pulu kullanımını
girmesi ve taşımacılığın gelişmesiyle yol bo Türkiye’de de gerçekleştirmek istiyordu. 13
yundaki büyük kasabalarda durarak m ektup Ocak 1863’te posta pulunun kullanılmaya
ların boşaltma ve yükleme işleminin elle başlanmasıyla birlikte posta hizmetleri kolay
yapılması çok daha güvenli ve kolay durum a laştı ve hızlandı.
gelmiştir. Birçok büyük kentte m ektup taşı 1871’de, 1855’te genel m üdürlük olarak
macılığı trafik sıkışıklığı yüzünden yeraltı kurulmuş olan telgraf işletmesiyle birleştirilen
yoluyla yapılmaktadır* Paris ve New Y ork’ta Posta N ezareti, Posta ve Telgraf Nezareti
basınçlı hava tüpleri kullanılm aktadır. Lon adını aldı. II. M eşrutiyet’in ardından 1909’da
dra’da 1927’den beri, ana sınıflandırma m er bir genel m üdürlüğe dönüştürüldü. 1911’de
kezleri ile bağlantılı bir biçimde çalışan oto telefonun da iletişim alanına girmesi üzerine
matik yeraltı posta trenleri hizmet verm ek Posta, Telgraf ve Telefon Nezareti adıyla
tedir. yeniden bakanlık oldu.
136 POSTA PULU
1918’de, posta hizmetleri artık daha çok öne sürüldü. İlk kez 1972’de A B D ’de St.
deniz ve demiryollarıyla sürdürüldüğü için Louis’te, bundan 20 yıl önce tasarımı ödül
posta tatarlarının görevine son verildi. Ertesi kazanmış 14 katlı yapılardan oluşan Pruitt-
yıl bakanlık yeniden genel m üdürlük yapıldı Igoe sitesi yıktırıldı. İşte, “m odernizm sonra
ve saltanatın kaldırıldığı 1922’ye kadar çalış sı” anlamına gelen Postmodern dönemi başla
malarını sürdürdü. tan, bir bakım a bu olay oldu. D aha sonra
1920’de A nkara’da bir posta m üdürlüğü A vrupa’da da bü tür yıkımlar gerçekleştirildi.
kuruldu. Saltanatın kaldırılmasından sonra A vrupa’da doğan, batının tem el kavram ve
İstanbul’daki genel m üdürlükle birleştirilen gelişmelerini sorgulayan Postm odernizm , bir
bu işletme 1953’te Türkiye Cumhuriyeti Pos akım ya da hareket sayılmaz. Bu başlık
ta, Telgraf ve Telefon İşletmesi adını aldı. altında bazen birbiriyle çelişen birçok düşün
Kısaca PTT olarak bilinen bu genel m üdürlük ceye rastlanır. Bunların birleştiği nokta ileri
günümüzde Ulaştırm a Bakanlığı’na bağlı bir teknolojiye ve modernizm e artık eskisi gibi
kam u iktisadi kuruluşu olarak çalışmalarını hayranlık duym am alarıdır. Postm odernizm ’in
sürdürm ektedir. önde gelen mimarları arasında R obert Ventu-
ri (doğumu 1925), Philip C. Johnson (doğumu
POSTA PULU b a k . P u l v e P u lc u lu k . 1906) ve James F. Stirling (doğumu 1926)
sayılabilir.
POSTMODERNİZM. 1960’ların sonlarında M imarlıkla sınırlı kalmayan Postm oder
m odern sanatla, özellikle de mimarlık alanın nizm edebiyatta, öbür sanat dallarında ve
da bir hesaplaşm a olarak ortaya çıktı. 19. günlük yaşamda da etkisini göstermiştir. Post-
yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın başlarında m odernistler m odern sanatın 1950’lerin so
sanatçılar değişen toplumsal ve ekonomik nunda artık kurumlaştığı ve yaratıcılığın sona
koşulların doğrultusunda, gelenekleri ve yer erdiği savındaydı. Böylece geleneği yadsıma
leşik kuralları göz ardı eden, daha öncekiler dan, onun sunduğu eski biçimleri yerine göre
den çok değişik resimler, heykeller ve yapılar değiştirerek kullanma yoluna gidildi.
yaratm aya başladılar. Hızlı teknolojik geliş Y akın zam ana kadar toplum un asıl ulaşm a
m eler, yeni görüşlerin yayılması, geleneksel sı gereken insani değerlerden söz edilirken ve
inançların ve değerlerin sorgulanması yeni Aydınlanm a Çağı düşünürlerinden bu yana,
arayışlara yol açmıştı. “M odern sanat” olarak sanat ve bilimlerin sadece doğal güçler üzerin
nitelenen bu gelişme çeşitli akımları ve kav de denetimi artırm akla kalmayıp insanın bu
ram ları içeriyordu. Bunlar arasında Yeni İzle yolla bilgiye, özgürlüğe ve mutluluğa ulaşaca
nimcilik, Sembolizm, A rt Nouveau, Fovizm, ğı savunulurken, 20. yüzyılın sonuna doğru bu
Kübizm, Gelecekçilik, Dışavurum culuk, G er iyimserlik kalmadı (bak. A y dinlanm a Ç a ğ i ).
çeküstücülük akla ilk gelenlerdir (bak. DIŞA Edebiyatta evrensellik yerine genellikle, par
VURUMCULUK; GERÇEKÜSTÜCÜLÜK; KÜBİZM; SEM çalanmış bir toplum un tekil öznelerine yer
BOLİZM). Sanattaki bu altüst edici gelişme verilmeye başlandı. A nlatı düzeni bilinçli bir
demir-çelik, betonarm e ve cam gibi yeni yapı biçimde bozularak, okurun yorum ve yaratm a
gereçlerinin ortaya çıkmasıyla en çarpıcı bi sürecine bir ölçüde katılımı öngörüldü. Post-
çimde m im arlıkta kendini gösterdi (bak. Mİ m odernist olarak tanım lanabilecek yazarlar
MARLIK). Eski üsluplara şiddetli bir tepkiyle dan İtalyan U m berto Eco (doğumu 1932)
karşı çıkan m im arlar, inşaatta devrim yaratan Gülün A d ı (II nom e della rosa; 1981) adındaki
yeni gereçleri kullanarak her türlü süsleme rom anında, görünüşte 14. yüzyılda bir İtalyan
den arındırılmış, yalın ve işlevsel binalar m anastırındaki cinayet öyküsünü anlatır.
yaptılar. A m a roman özünde din, tarih, felsefe ve
Ne var ki, bir süre sonra bu m odern ve bilim açısından “gerçek”in sorgulanmasıdır.
görkemli yapıların insana ve doğaya yabancı Bu edebiyatın öteki temsilcileri arasında John
olduğu yolunda eleştiriler yükselmeye başla Berger (doğumu 1926), Italo Calvino (1923-
dı. M odern yapıların geleneksel kent dokusu 85), Salman Rushdie (doğumu 1947), Gabriel
nu bozduğu ve eski çevre kültürünü yok ettiği G arcia M arquez (doğumu 1928), Jorge Luis
POYRAZKUŞU 137
Borges (1899-1986) sayılabilir (bak. BORGES, Potasyum bileşikleri sabun, cam, kibrit başı,
J o r g e LuıS; G a r c ia M a r o u e z , G a b r ie l ). Önde barut, havai fişek, dezenfektan, ilaç, boya ve
gelen düşünürleri ise Jacques D errida (doğu fotoğrafçılık malzemeleri yapımında kullanı
mu 1930), Jean Baudrillard (doğumu 1929) ve lır. Potasyum siyanür öldürücü bir zehirdir.
Jean François L yotard’dır (doğumu 1924). Katışıksız potasyum ilk kez 1807’de İngiliz
kimyacı Sir Hum phry Davy tarafından elde
POTASYUM, alkali m etaller (bak. Pe r İ y o t - edildi; Sir Davy bunun için potasyum hidrok
la r C e t v e l i ) grubundan, çok yum uşak, suyun siti (potaskostik) elektroliz işleminden geçir
üstünde kalacak kadar hafif ve balmumuyla di. Bu aynı zam anda bir m etalin ilk kez
hem en hem en aynı derecede (63°C) eriyen bir elektroliz yoluyla başka m addelerden ayrıl-
elem enttir. Kimyasal simgesi K, atom num a masıydı (bak. ELEKTROLİZ).
rası 9, atom ağırlığı 39,102’dir. Başka m adde
lerle kolayca birleşir. Aslında göz alıcı bir POYRAZKUŞU. Deniz kıyısında çalıların ya
gümüş parlaklığındadır, am a havadaki oksije da kumların üzerinde koşuştururken görebile
nin etkisiyle yüzeyinde ince bir oksit katm anı ceğimiz kıyı kuşlarından olan poyrazkuşları-
oluşur; bu nedenle kısa sürede kararır. Potas mn altı türü vardır ve en iyi bilineni bayağı
yum suya katıldığında sudaki hidrojeni açığa poyrazkuşudur (H aem atopus ostralegus ) . B a
çıkarır ve hidrojen m or bir alevle yanar. Bu yağı poyrazkuşu kırmızı gagası ve gözleri,
nedenle potasyum un hava ve sudan korunm a pem be bacakları, siyah beyaz tüyleriyle tanı
sı, şişede yağ içinde saklanması gerekir. nabilir. Başı ve sırtı siyah, kuyruğunun büyük
Potasyum başka m addelerle kolayca birleş bölümüyle birlikte karnı beyazdır. Siyah ka
tiğinden doğada katışıksız halde bulunmaz. natlarında geniş ve beyaz birer şerit dikkat
Başka elem entlerle oluşturduğu bileşikler çok çeker. Kanatlarını düzenli çırparak hızla
kararlıdır, yani kolayca ayrışmaz. Pek çok kil uçarlar.
ve kayaç türünde bulunur, ama potasyum u bu Poyrazkuşu uçarken ıslığa benzer güçlü bir
m addelerin içinden ayırarak elde etm ek zor ses çıkarır. Sonbahar ve kış aylarında sürüler
dur. Kullanılan potasyum un çoğu, karnalit ve halinde bir araya gelen bu kuşlar, özellikle
silvit gibi m inerallerden potasyum tuzları kıyıların gelgit kuşağında sular çekilince açığa
biçiminde elde edilir. Bu m ineraller günü çıkan midye, istiridye gibi yumuşakçaların
müzde A lm anya’da Stassfurt’ta, Fransa’da, aralık duran kabuklarını ustaca ayırarak bes
Polonya, İspanya, SSCB ve A B D ’de çıkarıl lenir. Ürem e mevsiminde iç kesimlere giren
m aktadır. Lût G ölü’nün tuzlu sularından ve poyrazkuşları bazen tarla süren çiftçileri izle
A B D ’de California’daki Searles Gölü gibi yerek altüst olan topraktaki solucan ve böcek
kurumuş göl yataklarından da potasyum tuz leri yer.
ları elde edilebilmektedir. Dişi poyrazkuşu yerdeki küçük bir oyuğa
Potasyum bütün canlılar için gerekli olan genellikle üç yum urta bırakır. Bazen küçük
tem el elem entlerden biridir. Potasyum ilk
olarak bitki küllerinden potasyum karbonat
biçiminde elde edilmiştir; bunun için bitki
külleri suda çözündürülmüş, sonra sıvı bölüm
demir bir kapta kaynatılmış, böylece potas
yum karbonat buhar halinde çözeltiden ayrıl
mıştır. Potasyum karbonata potas denir. Po
tas bakımından zengin olan odun külü topra
ğa serpilirse bitkilerin gelişmesine katkıda
bulunur. Potasyum klorür, potasyum nitrat
(güherçile) ve potasyum sülfat gibi potasyum
tuzları en çok kimyasal gübrelerde kullanılır.
Bu tür gübreler, ekilen bitkilerin topraktan
aldığı potasyum un yerine geçer (bak. G ü b r e ). Küçük bir oyuğa yerleşm iş dişi poyrazkuşu
138 POZİTİVİZM
birkaç taş ya da denizkabuğu parçalarıyla yerek aralarındaki bağları, bir başka deyişle
döşenen bu oyuklar deniz kıyısında, akarsula yasaları kavram aya çalışır.
rın çakıllı kıyılarında ya da sürülmüş bir Com te insanlık tarihinin, her biri kendisin
tarlada seçilebilir. Y um urtalar sarımsı kahve den öncekini aşan bir dizi aşam adan geçerek
rengi üzerine kahverengi lekelidir. Y um urta geliştiğini öne sürer. Bunların ilki olayları
dan çıkan hav tüyleriyle kaplı yavrular hemen denetleyen güçlerin ya tüm varlıkların içinde
koşuşturmaya başlayabilir. onları harekete geçirip yöneten gizemli güçler
Bayağı poyrazkuşu Avrasya ve A frika’da ya da insan biçimli güçler olduğuna inanılan
yaşar. Kuzey A m erika’nın batısında ve Avus dinsel aşamadır. Bunu, doğaüstü güçlerin
tralya’da yaşayan iki ayrı tür, kırmızı gagaları yerini düşüncelerin, yani felsefi ilkelerin aldı
ve pem be bacakları dışında tümüyle koyu ğı metafizik aşama izler. Sonunda, bilimin el
renktir. üstünde tutulacağı ve insanların çabalarını
yalnızca toplum un çıkarları yolunda yararlı
POZİTİVİZM, nesnel araştırmayla kazanılmış bilgileri geliştirmeye adayacakları pozitif aşa
bilgi dışındaki bilginin bir değeri olmadığını, ma, yani sanayi aşamasına ulaşılır. Bu aşam a
tek sağlam bilginin olguları gözlemleyerek da insanlar açıklamak istedikleri olguları gene
elde edilen verilere dayalı bilgi olduğunu öne bu olgulardan elde ettikleri verilere dayandır
süren öğretidir. Pozitivizm, Olguculuk olarak mayı öğrenirler.
da adlandırılır. Bu öğretide olgu, duyum ları Pozitivizm’in bilgisel ve mantıksal yanları
mız ve algılarımız anlamına gelir. Pozitivizm’e Com te ile yakın ilişkisi olan John Stuart Mili’
göre duyumlarımız ve algılarımızla doğrudan ce geliştirilmeye çalışıldı. İngiltere’de Poziti
edindiğimiz bilgilerden başka bir olgu yoktur. vizm’in bir başka temsilcisi olan H erbert
Pozitivizm’in kurucusu Auguste C om te’ Spencer, Darvvin’in evrim kuramını da çalış
dur. Com te öğretisine bu adı, kendisinden malarının kapsamı içine aldı. D aha sonra
önceki öğretilerin yıkıcı ve olumsuz olduğu Pozitivizm Avusturya ve A lm anya’da gelişti.
nu, bir tek kendi öğretisinin yapıcı ve olumlu AvusturyalI düşünür Ernst Mach tüm bilginin
olduğunu dile getirmek için vermiştir. Çünkü doğrudan deney yoluyla duyu verilerinden
kök olarak “pozitif” sözcüğü, yıkıcı anlamına elde edilen öğelerden oluştuğunu ileri sürdü.
gelen “n eg atif’in karşıtıdır; olumlu ve yapıcı 20. yüzyıl içindeyse Pozitivizm en güçlü anla
anlam ına gelir. Com te metafiziği, yani bir tım ına, demokrasinin eleştiricileri ve azınlık
otoriteye dayandırılan, tartışmasız kabul edi yönetiminin çeşitli kuram larının savunucuları
len bilgileri tümüyle boş bilgiler olarak değer olarak tanınan bazı İtalyan ve Alman düşü
lendirir. O na göre ister idealist, ister maddeci nürlerle ulaştı. Bunlardan İtalyan Vilfredo
olsun, deneyi yadsıyan tüm öğretiler m etafi Pareto, bilimsel yöntemin her türlü bilgi
ziktir ve felsefeden metafiziği tümüyle atm ak alanına ısrarla uygulanması gerektiğini vurgu
gereklidir. O nun yerine bilim konm alıdır ve layarak, olguları ve olgular arasındaki ilişkile
bu nedenle Pozitivizm bir bilim felsefesi ri bulup ortaya koymanın bir fizikçinin ya da
dir. kimyacının olduğu kadar bir sosyologun ya da
C om te’a göre bilimler bir deneyler toplamı iktisatçının da işi olduğunu öne sürdü. Felse
olmalıdır. H er gerçek bilgi pozitif ve göreli fede geçerli olan deney öncesi düşüncelere
dir. Bilim ile felsefe arasında kuramsal uyum karşı çıkan Pareto doğal hukuk, toplum söz
ve yöntem birliği vardır. Bilimsel yöntem ler leşmesi, adalet ve doğru düşünce konularında
bırakılm adan deneylerle ulaşılan gerçekliğin kuram lar ileri sürenlerle yaygın tartışm alara
bütünü üzerinde tek bir yargıya ulaşılmalıdır. girdi. O na göre doğal hukuk konusunda
Bilimin konusu bütünüyle göz önüne alındı kurgusal düşünceler üretm ek, değişik ülkele
ğında felsefenin konusuyla zorunlu olarak rin çeşitli dönem lerinin yasa kitaplarını araştı
birleşir. Deneyin yardımı olmaksızın zihnin rıp ortaya çıkarm aktan ve içlerinde gerçekten
kendi kendisine çıkartacağı şey, eğer anlamsız ne olduğunu gösterm ekten daha kolaydı.
değilse tümüyle uydurmadır. Uğraş alanı yal
nızca olgular olan bilim, bu olguları gözlemle PÖN SAVAŞLARI bak. K a r t a c a S a v a ş l a ^ .
PRAG 139
bulduğu Prag’da ünlü bilim adamı A lbert miştir. Tanrıların güçlülüğünü vurgulamak
Einstein da 1911-12 yıllarında ders vermiştir yerine, onların kusursuz güzelliğini öne çıkar
(bak. E in stein , A l b e r t ; K e p l e r , J o h a n n es ). mayı yeğleyen ilk heykelcidir.
Prag, önemli bir ulaşım ve sanayi m erkezi G ünüm üze ulaşan tek yapıtı, 1877’de bulu
dir. Çoğu kentin batısında yer alan fabrikalar nan H erm es ve Ç ocuk D ionysos adlı m erm er
da lokomotif, otobüs, otomobil ve makine heykeldir. Güçlü ve yakışıklı H erm es, bir
gibi ağır sanayi ürünlerinin yanı sıra, gıda ağaç gövdesine dayadığı kolunda Dionysos’u
m addeleri, kimyasal m addeler, elektronik eş taşım aktadır. Duruşu rahat ve esnektir. H ey
ya ve giyim eşyası üretilir. Doğu ve Batı kelin öbür kolu kırıktır. Bir zam anlar elinde
A vrupa’nın birleşme noktasında yer alan kent bir salkım üzüm tuttuğu sanılmaktadır.
aynı zam anda ulusal demiryolu ağının da Praksiteles’in yapıtlarından eski yazarlar
m erkezindedir. Kent yakınındaki Ruzyne’ hayranlıkla söz ederler; ne var ki, bunların
de büyük bir havaalanı vardır. Toplu taşım a yalnızca birkaçının kopyaları bulunm uştur.
cılık otobüs, tram vay ve m etroyla sağlanır. Sanatçının en ünlü yapıtı olan K nidos A frodi-
Vltaya Irm ağı’nda yolcu vapurları işler. tVnin bir kopyası R om a’da, Vatikan Müze-
si’ndedir.
Tarih
Prag’ın tarihi önce eski Bohem ya Krallığı’nın, PRENS ADALARI, M arm ara Denizi’nin ku
sonra da çağdaş Çekoslovakya’nın tarihidir zeydoğusunda, İstanbul kentinin Anadolu ya
(bak. B o h e m y a ; Ç eko slo v a k y a ). Bugün Prag’ kası açığında yer alan ve dokuz adadan oluşan
in bulunduğu yerdeki ilk yerleşmenin tarihi bir takım adadır. Kentin Anadolu yakası kıyı
9. yüzyılın ikinci yarısına rastlar. Ortaçağda sına paralel olarak kuzeybatı-güneydoğu doğ
ticaretle zenginleşen Prag, kenti kuran rultusunda dizilen ve kısaca A dalar diye
Premysl hanedanından sonra yönetime gelen adlandırılan bu takım adalardan en büyüğü
Luxem bourg hanedanı dönem inde başkent B üyükada’dır. Ö teki sekizi ise Heybeliada,
oldu. Jan Hus 1415’te yakılarak öldürüldük Burgazada, Kınalıada, Kaşıkadası, Tavşan-
ten sonra kentte halk ayaklanmaları baş adası, Sedefadası, Yassıada ve Hayırsızada
gösterdi. 15. yüzyıldan sonra Prag hızlı bir olarak da bilinen Sivriada’dır. A dalar, yönet
gerileme süreci yaşadı. 19. yüzyılda başlayan sel açıdan İstanbul iline bağlı bir ilçedir.
sanayileşme ve demiryollarının yapımı kentin A dalar ilçesinin merkezi Büyükada’dır. İstan
büyümesine ve gelişmesine yol açtı. Prag bu bul Büyük Şehir Belediyesi sınırları içinde
süreç içinde Çek kültürel rönesansının m erke bulunan A dalar’m yüzölçümü 11 k n r ’dir.
zi ve 1918’de bağımsızlığını ilan eden Çekos Nüfusu ise 1985’te 14.785’ti.
lovakya’nın başkenti oldu. II. D ünya Savaşı A dalar jeolojik yapı bakımından Kocaeli
sırasında Nazi işgali altında kalan kentte Yarım adası’nın bir parçasıdır. Yarım ada üs
5 Mayıs 1945’te büyük bir ayaklanma çıktı. tünde aşınmaya karşı dirençli bazı kayaçlar-
A yaklanm a Kızıl O rdu kente girinceye kadar dan oluşan tepelik alanların M arm ara D enizi’
sürdü. Savaştan çok zarar görmeyen Prag’da nin yükselmesinden sonra suyun üstünde ka
kent m erkezi korunarak çevresinde uydu lan bölümleri takımadaları oluşturm uştur
yerleşmeler kuruldu. 1968’de reform girişim (bak. M a r m a r a DENİZİ). Topraklarının genel
leri ve SSCB’yle ilişkileri azaltma siyaseti likle kızıl renkli olması nedeniyle Türkler
SSCB tarafından önlendi. Prag 1989’da yeni tarafından “ Kızıl A dalar” olarak adlandırılan
den kitlesel gösterilere sahne oldu. bu takım adalar, uzun bir süre “Papaz A dala
Prag’ın nüfusu 1.206.098’dir (1988). rı” adıyla da anılmıştır. Bunun nedeni, O rto
doks m ezhebinde din adamı yetiştirmek am a
PRAKSİTELES, İÖ 4. yüzyılda yaşamış ünlü cıyla Heybeliada Papaz M ektebi adıyla
bir Yunanlı heykelcidir. M erm eri incelikle 1844’te öğretime açılan okuldur. Bu adala
işleyen Praksiteles zarif, yuvarlak çizgili, canlı rın en büyükleri olan Büyükada eskiden
ve hareketli görünüşlü heykelleriyle kendin Prinkipo ve Pityoussa, Heybeliada ise Halkis
den sonraki sanatçıları büyük ölçüde etkile ya da Halki ve Khalkitis adlarıyla anılırdı.
PRENS ADALARI 141
Burgazada'dan
Heybeliada'nm
görünüşü.
Erkin Emiroğlu
Yassıada uzun bir süredir askeri amaçla kulla kır gazinosu vardır. A ya Yorgi Tepesi olarak
nılm aktadır. Sivriada ile Eşekadası olarak da da adlandırılan bu yüksek noktaya açık bir
bilinen Tavşanadası ise yerleşim yerleri olm a havada çıkıldığında öteki adalar, M arm ara
yan ıssız adalardır. Denizi, İstanbul ve hatta Yalova kıyıları
İlk kez R om a dönem inde yerleşildiği bili rahatlıkla izlenebilir. Son yıllarda deniz oto
nen A dalar’da daha sonraki Bizans dönem in büsü seferleri de yapılan A dalar’m nüfusu
de birkaç balıkçı köyü vardı. Bizans dönem in yazlığa gelenler nedeniyle yazın birkaç kat
de prensler ile prenseslerin buraya sürgün artar. Adalar’daki başlıca gezi alanları Büyük-
edilmesi nedeniyle “Prens A daları” adıyla ada’daki D ilburnu, H eybeliada’daki Değir-
anıldı. A dalar, daha çok batılılar tarafından m enburnu orm an içi dinlenme yerleri ile
Prens A daları olarak adlandırılır. Bu takım Burgazada’daki Kalpazankaya yöresidir. Y ö
adalar, Fatih Sultan M ehm ed’in İstanbul’u rük Ali ve Nizam adıyla anılan plaj lan olan ve
alması sırasında Osmanlı topraklarına katıldı. eskiden tertem iz koylarında denize girilen
A dalar’daki yerleşim yerleri birer balıkçı kö A dalar kıyıları, son yıllarda M arm ara D eni
yü olma niteliğini 19. yüzyıl ortalarında yitir zi’nde görülen kirlenm eden büyük ölçüde
meye başladı. Bunun başlıca nedeni, etkilenmiştir. Belediye hizmetleriyle öteki
1846’dan sonra düzenli vapur seferleriyle resmi hizm etlerin karşılanması amacıyla çalış
A dalar’m İstanbul kentiyle bağlantısının sağ- tırılanların dışında m otorlu araç çalıştırılma
lanmasıydı. Bu yüzyıl sonlarında yavaş yavaş yan A dalar’da ulaşım faytonlarla sağlanır.
bir sayfiye yeri haline gelmeye başlayan Ada- Gezi amacıyla A dalar’a gelenler fayton turları
lar5a, İstanbul’da yaşayan azınlıklar ile Türki ve çocuklar için büyük eğlence kaynağı olan
ye’de yaşayan ve levanten denen batılılar eşek gezileri yaparlar.
tarafından bazı bahçeli, yazlık konutlar ve Turizm açısından büyük değer taşıyan A da
köşkler yaptırıldı. Cum huriyet dönem inde lar’da bazı önemli kurum lar da vardır. B unla
varlıklı Türkler tarafından da sayfiye yeri rın başlıcaları, ülkemizin ilk sanatoryum u
olarak kullanılmaya başlayan A dalar, eski olan ve 1924’te açılan Heybeliada Sanatoryu
yapıları ve eşsiz güzellikleriyle İstanbul’un mu ile Deniz Kuvvetleri’ne bağlı Heybeliada
başlıca dinlenme ve gezi yerlerindendir. Deniz Lisesi’dir. Ünlü edebiyatçılarımızdan
Kızıl çamlarla kaplı bu takım adaların en Hüseyin Rahm i G ürpınar’ın H eybeliada’da-
yüksek noktası olan ve Büyükada’da yer alan ki, Sait Faik Abasıyanık’m Burgazada’daki
202 m etre yüksekliğindeki Y ücetepe’de bir evleri müze haline getirilmiştir.
142 PRETORIA
PRETORIA, Güney A frika Cum huriyeti’nin ciliği önde gelir. Sanayisi sürekli gelişen
yönetim merkezi ve Transvaal ilinin m erkezi kentin Siyah işçilerinin büyük çoğunluğu bir
dir. Ülkenin yasama merkezi ise Cape Tow n’ yurtluk olan B ophuthatsw ana’da oturur.
dır. Pretoria, Güney Afrika Cum huriyeti’nde Kentteki beyazlar daha çok hizmet sektörün
beyazların çoğunlukta olduğu tek büyük de çalışır.
kenttir. 1855’te M arthinus Pretorius tarafından ku
Apies Irm ağı’nın her iki yakasında kurulu rulan Pretoria’ya Boer devlet adamı Andries
dur ve Magalies Dağı’mn eteklerine doğru Pretorius’un (1798-1853) adı verilmiştir. Nü
uzanır. Planlı bir kenttir. Dikdörtgen bloklar fusu 822.925 dolayındadır (1985).
arasında uzanan caddelerini, küm eler oluştu
ran mavi ya da çiçekli jakaranda ağaçları PREVEZE DENİZ SAVAŞI (27 28 Eylül
süsler. Kentin m erkezindeki, Church Square 1538). Barbaros Hayreddin Paşa kom utasın
olarak bilinen alanda A dalet Sarayı ile öbür daki Osmanlı donanması ile Cenevizli amiral
hüküm et yapıları yer alır. Church Square’ A ndrea D oria kom utasındaki Haçlı donan
den doğu ve batı doğrultusunda toplam 20 ması arasında geçen Preveze Deniz Savaşı,
kilom etrelik bir cadde uzanır. Burada Boer Osmanlı D evleti’nin A kdeniz’deki egemenli
önderi Paul K ruger’in onarılıp müze haline ğini pekiştirmiş ve bu egemenlik 1570’lere ka
getirilen evi vardır. dar sürmüştür.
M eintjes’ Kop adlı tepede başlıca yönetsel Osmanlı donanması Barbaros Hayreddin
yapılar yer alır. Bu tepenin yamaçları terasla Paşa’nın kaptan-ı derya olmasına (1533) ka
narak bahçe haline getirilmiştir. K entte ayrıca dar varlığını Ege D enizi’nde duyurmuş, A k
güzel ve geniş parklar, beş doğal yaşamı deniz’de daha çok bağımsız Türk korsanları
korum a alanı vardır. etkinlik göstermişti. Bu korsanların önderi
P retoria’daki iki üniversitede de A frikaner olan Barbaros Hayreddin Paşa’nın Osmanlı
dilinde eğitim verilir. Ayrıca kentte ülkenin D evleti’nin hizmetine girmesinden sonra do
en büyük araştırm a kurum u olan Bilim ve Sa nanm a Akdeniz kıyılarını vurmaya, A kdeniz’
nayi Araştırmaları Konseyi vardır. Bir demir deki ticareti ellerinde tutan İspanya, Porte
yolu m erkezi olan P retoria’da demir-çelik, kiz, Venedik, Ceneviz, M alta gibi denizci
m akine sanayisi, gıda işleme ve elmas m aden devletlerin çıkarlarını engellemeye başladı.
Pretoria'ya bakan b ir tepede yer alan hüküm et yapıları. Önde teraslanm ış bahçeler görülüyor.
PREVEZE DENİZ SAVAŞI 143
Osmanlı D evleti’nin A kdeniz’de gittikçe bü Preveze önlerinde görüldü. Bu kez 122 gemi
yüyen bir tehlike oluşturm aya başlaması üze den oluşan Osmanlı donanması daha da
rine, Venedik’in çağrısı ve papalığın desteğiyle hazırlıklıydı ve düşmanı hilal (ayça) biçi
İspanya Kralı ve Kutsal Rom a-G erm en İm pa mindeki savaş düzeni içinde karşıladı. Buna
ratoru Şarlken’in önderlik ettiği büyük bir göre m erkezde Barbaros Hayreddin Paşa
Haçlı donanmasının kurulmasına karar veril bulunuyor, sağ kola Salih Reis, sol kola da
di. 1538’de hazır durum a gelen 600 parçalık Şeydi Ali Reis kom uta ediyordu. Turgut
bu donanm anın kom utanlığına da Amiral Reis’in 20 gemilik filosu ise geride yer alıyor
A ndrea D oria getirildi. du. Haçlı donanması birbiri ardınca üç sıra
1538 yazında Ege Denizi’ne açılan Osmanlı biçiminde dizilmişti. Ö nde ağır toplarıyla
donanması Girit A dası’m yağmaladıktan son kalyonlar, ortada kadırgalar, en arkada da
ra Eğriboz Adası açıklarına demirlemişti. Bu çekdiri türü hafif gemiler vardı. A ndrea
sırada A ndrea D oria da Y unanistan’ın batı D oria önce ağır toplarla Osmanlı donanm ası
sındaki A rta Körfezi’nin girişinde yer alan nı dağıtmayı, ardından da hafif gemilerle
Preveze Kalesi’ni kuşatmıştı. D urum u öğre yanaşarak son darbeyi indirmeyi amaçlıyor
nen Barbaros Hayreddin Paşa hem en hareke du. Am a yeterli rüzgâr olmadığından ağır
te geçince A ndrea D oria kuşatmayı kaldıra gemiler hareketsiz kalınca, saldırıya geçen
rak kuzeydeki Korfu A dası’na çekildi. Os Osmanlı donanması kalyonları ateş altına
manlI donanması A rta Körfezi’ne demir atın aldı. Bunun üzerine A ndrea D oria ikinci
ca, 25 Eylül’de Preveze önlerine gelen Haçlı sıradaki kadırgaları ileri sürerek Osmanlı
donanması körfezin girişini kapattı. 27 Eylül’ donanmasını çevirmek istedi. Turgut R eis’in
de ani bir hareketle körfezin dışına çıkmayı filosu buna aynı biçimde karşılık vererek
başaran Osmanlı donanması Haçlı donanm a Haçlı donanmasının arkasına sarkmaya başla
sıyla karşı karşıya geldi. A ndrea D oria yanlış dı. Barbaros Hayreddin Paşa da ön sıradaki
m anevralarla donanmasını güç durum a düşü kalyonları yarıp kadırgalara saldırınca A n
rünce Barbaros Hayreddin Paşa bu durum dan drea D oria bir çem berin içine düşmekte
yararlanm ak istedi. 40 gemiden oluşan bir olduğunu görerek geri çekilme buyruğunu
filoyu ileri sürerek Haçlı donanmasını bölm e verdi. Beş saat süren savaş sırasında 128 gemi
ye çalıştı. D urum un daha da kötüleştiğini yitiren Haçlı donanması düzensiz biçimde
gören A ndrea D oria donanm asına geri çekil kaçmaya başladı. Osmanlı donanması hava
me buyruğunu verdi. Bir süre Haçlı donan nın kararm asından sonra da sürdürdüğü izle
masını izleyen Osmanlı gemileri havanın ka me harekâtına fırtına çıkması üzerine son
rarması üzerine Preveze’ye döndüler. vererek Preveze önlerine döndü. (A yrıca bak.
28 Eylül sabahı Haçlı donanması yeniden B a r b a r o s H a y r ed d in P a ş a .)
144 PRIESTLEY
PRIESTLEY, Joseph (1733-1804). Joseph yısıyla Birmingham halkı Priestley’in evini ya
Priestley deneysel kimya alanında çok önemli kıp kilisesini ateşe verdi. Priestley 1794’te
katkılarda bulunmuş İngiliz asıllı bir bilim ada A B D ’ye giderek Pennsylvania eyaletinin
mıdır. Yorkshire’lı bir terzinin oğluydu. Dini N orthum berland kentine yerleşti ve yaşamı
eğitim gördü, pek çok eski ve yeni dil öğren nın sonuna kadar bilim ve din alanlarındaki
di. Birkaç yıl papazlık ve öğretm enlik yaptık çalışmalarını burada sürdürdü.
tan sonra, W iltshire’daki C alne’da Lord Shel-
burne’ın kütüphane m üdürü oldu. D aha son PROKOFYEV, Sergey (1891-1953). SSCB’
ra Birmingham ’a taşındı. li besteci Sergey Sergeyeviç Prokofyev, U k
Priestley pek çok gaz keşfetmiş ve bunların rayna’da Sontsovka (bugün Krasnoye) kö
özelliklerini belirlemiştir. Bilimsel bir eğitim yünde doğdu. İlk müzik eğitimini annesinden
görmemesine karşın son derece ilginç deney aldı. D aha sonra St. Petersburg’da (bugün
ler yapmıştır. Yakınlardaki bir bira fabrika Leningrad) konservatuvara girdi. Prokofyev
sında, biranın mayalanması işlemi sırasında izleyici karşısına ilk kez 1908’de, piyanist
çıkan ve “sabit hava” diye adlandırdığı gazı olarak çıktı.
toplayarak, bu gazı su ile karıştırmayı başar 20. yüzyıl m odern sanatıyla yakından ilgi
mış ve sodayı elde etmiştir. (“Sabit hava” lendiği dönem de çağdaş balenin yaratıcısı,
aslında, ansiklopedimizde ayrı bir m addede ünlü sanatçı Sergey Diaghilev ile tanıştı. Bu
açıklanan karbon dioksit gazıdır.) Priestley tanışma uzun yıllar sürecek olan bir dostluğun
Ağustos 1774’te oksijeni buldu (bak. OKSİ başlangıcı oldu. Diaghilev için birçok beste
JEN), onun solunum ve yanma için gerekli yazan sanatçı o yıllarda en yaratıcı dönemini
olduğunu gösterdi. K ükürt dioksit ile am on yaşadı. Bu bestelerin en ünlüleri Klasik Sen
yak da keşfettiği öbür önemli gazlardır (bak. fo n i , Re M ajör Birinci Kem an Konçertosu ve
A m o n y a k ). Yedidir Yediler adlı koro yapıtıdır.
Priestley dem okrasiden yanaydı. Am erikan Prokofyev 1917 Ekim Devrim i’ni coşkuyla
kolonilerinin İngiltere’den bağımsızlıklarını karşıladıysa da, dönemin güç koşullarında
kazanma savaşlarında Amerikalılar’dan, Fran müziğe yer ayırmanın zor olacağı sonucuna
sız D evrim i’nde de devrim cilerden yanaydı. vardı. 1918’de geçici olarak ülkesinden ayrıl
1791 ’de, bağlı bulunduğu derneğin Fransız dı. Beste çalışmalarının yanı sıra A B D ’de,
Devrim i’ni kutlam ak için verdiği yemek dola Fransa’da ve A lm anya’da konserler verdi.
(Solda) National Portrait Gallery, Londra; (sağda) Mansell Collection
Bilim adamı Joseph Priestley ve gazlarla ilg ili deneylerde kullandığı bazı aygıtlar.
PROMETE 145
toplantılara, dinsel törenlere, kongrelere ve Bu afişte, ABD'deki m illiye tçiliğ in simgesi Sam
Amca, I. Dünya Savaşı sırasında, "Seni ABD ordusu
daha sonra da günüm üzde propagandanın en için is tiy o ru m " sözleriyle gençleri orduya çağırıyor.
etkili araçları olan radyo ve televizyona bırak
tı. Bugün habercilik alanında kitle iletişim çizgi çoğu zaman belirsizdir. Bazen bir hükü
araçları o kadar güç kazanmıştır ki, denetlen m et, haber servisini kendi partisine destek
meleri özel bir çaba gerektirir. Bazı ülkelerde sağlamak için de kullanabilmektedir.
radyo, televizyon, basın gibi m edyalar tüm üy
le devlete bağlıdır ve devletçe denetlenir. Bir Silah Olarak Propaganda
İngiltere’de olduğu gibi, başka bazı ülkelerde Propaganda, tarih boyunca var olan siyasal ve
de kitle iletişim araçlarının bir bölümü devle toplumsal düzene karşı olanların elindeki
tindir, ama devlet ötekilerin içeriğini de temel silahlardan biri olmuştur.
denetler. A BD gibi bazı ülkelerde ise kitle Sömürgeci devletlere karşı bağımsızlıkları
iletişim araçları doğrudan özel sektörün dene için m ücadele eden ya da bir devletten ayrıla
timinde bir ticaret aracıdır ve reklam la besle rak bağımsız devletini kurm ak isteyen önder
nir. Radyo ya da televizyon aracılığıyla pro ler büyük ölçüde propagandadan yararlanır
paganda yapmak isteyen parti ya da kuruluş lar. Zorba yönetimler ya da diktatörler de,
lar, bu araçları kullandıkları süre karşılığında kendilerine karşı olanları halkın gözünden
para öder. Bu da parası çok olanlara daha düşürm ek için propagandayı bir silah olarak
fazla propaganda olanağı sağlar. kullanırlar. Değişik zam anlarda ülkenin için
D em okratik ülkelerde yönetimlerin devlet de bulunduğu koşullara göre Y ahudiler’e,
denetim indeki iletişim araçlarıyla kendi pro göçmen ve azınlıklara, komünistlere karşı
pagandalarını yapmaları olumlu karşılanan yoğun propaganda yürütüldüğü görülmüştür.
bir uygulama değildir. Bu gibi yönetimler A lm anya’da 1930’larda Naziler (bak. N A
yazılı basını ve televizyonu daha çok halkı Z İZ M ) gerek kendi ülkelerinde iktidara yürür
bilgilendirmek için kullanır. Ne var ki, bilgi ken, gerek başka ülkeler üzerindeki amaçları
vermek ile propaganda yapmak arasındaki nı gerçekleştirmeye çalışırken, propagandayı,
PROTEİN 147
Radyo Yayınları
II. Dünya Savaşı’ndan bu yana dış ülkelere
yönelik radyo yayınları, dünyanın başta gelen
ülkelerinin siyasal propagandalarında önemli
bir rol oynam aktadır. Yayınlarda, güncel
haberler verm enin yanı sıra, açık propaganda
yapılır. Genellikle A B D ve SSCB kaynaklı
olan bu yayınlar daha çok okum a yazma oranı
JŞ**/ \
düşük olan ve kırsal alandaki halkın dış
olaylarla ilişkisini sadece radyo aracılığıyla
sürdürdüğü azgelişmiş ülkelere yöneliktir.
Y u r t ta ş l a r ın a ö z g ü r sö z h a k k ı v e r e n d e
m o k r a tik y ö n e tim le r d e p r o p a g a n d a d o ğ a l b ir
t a k tik v e k a ç ın ılm a z b ir u y g u la m a d ır (bak.
DEMOKRASİ). A m a g e r ç e k le r i g iz le m e , a b a r t
m a , y a la n g ib i y ö n te m le r in k u lla n ılm a s ın a
k a r ş ı h a lk ın e ğ itilm e s i v e siy a sa l b ilin c in in
g e liş tirilm e s i z o r u n lu d u r .
deyişle, hiçbir canlının protein molekülü baş yer verilmesi sağlık açısından çok önemlidir
ka bir canlı türünün protein molekülüne (bak. B e sle n m e ).
benzemez. Ayrıca canlıların ürettiği birçok
m adde, örneğin yum urta akı, boynuz, kıl, Protein türleri
tırnak ve ipek de gene protein yapısındadır. Proteinler, çok genel bir sınıflandırmayla,
Proteinler, kimyasal açıdan polim er olarak yapısal ve işlevsel proteinler olarak iki gruba
tanım lanan çok karmaşık yapılı organik bile ayrılır.
şiklerdir (bak. POLİMER). H er polim er, m ono Yapısal protein ler , gerçek anlam da dinamik
m er denen daha küçük birimlerin ya da bir işlevi olmayan, bir canlının çeşitli dokula
m oleküllerin birbirine eklenm esinden oluş rının m oleküler temelini oluşturan bileşikler
muş uzun bir molekül zinciri biçimindedir. dir. İşlevsel proteinler gibi yaşam süreçlerin
Proteinlerdeki bu molekül zincirleri, amino- de doğrudan sorumluluk üstlenmeyen bu
asit denen çok sayıda monomerin peptit bağla proteinler dokuların gelişmesi, büyümesi ve
rıyla birleşmesinden oluşur. Am inoasitlerin yenilenmesi için gereklidir. Örneğin, bağdo-
yapısında ise tem el olarak karbon, hidrojen, ku ya da destekdoku denen kem ik, kıkırdak,
oksijen ve azot, ayrıca çoğunda kükürt ve eklem bağları, kirişler ve deri gibi dokuların
fosfor gibi kimyasal elem entler bulunur. Pro tem el maddesi olan kollajen ile kıl, saç,
teinlerin yapıtaşları olan çeşitli aminoasitler tırnak, tüy gibi dokuların başlıca öğesi olan
değişik bir düzenleme içinde birbirine eklen keratin yapısal proteinlerdendir.
diğinde değişik bir protein m olekülü ortaya İşlevsel proteinler içinde en önemlisi, vücut
çıkar. Kısacası, proteinlerin yapısında yer taki yüzlerce biyokimyasal tepkim ede katali
alan 20 kadar aminoasidin molekül zinciri zör rolü oynayan enzim lerdir (bak. E nzİm ).
içinde yer değiştirmesiyle, birbirine benzem e Bu tepkim eleri hızlandıran ve düzenleyen
yen sonsuz sayıda protein molekülü oluşa enzimlere katalitik proteinler de denir. Bütün
bilir. hücrelere oksijen taşımakla görevli olan alyu
Yeşil bitkiler, topraktan aldıkları azotu ve varlara kırmızı rengini veren hemoglobin de
fotosentez sonucunda açığa çıkan m addeleri önemli işlevsel proteinlerden biridir. Gene
birleştirerek kendileri için gerekli olan amino- işlevsel proteinler grubundan olan antikorlar,
asitleri yapabilirler (bak. F o to s e n t e z ) . H ay vücudun doğal savunma proteinleridir. Bazı
vanlar ise aminoasit gereksinimlerini yedikle işlevsel proteinler ise kasılıp gevşeyerek, yani
ri yeşil bitkilerden ve öbür hayvanlardan molekül zincirinin uzunluğunu ve yönünü
karşılamak zorundadırlar. Yiyeceklerdeki değiştirerek vücudun hareketinde önemli bir
proteinler sindirim sırasında parçalanarak te rol oynar. Örneğin kas dokusundaki aktin ve
mel bileşenlerine, yani am inoasitlerine ayrı miyozin bu tip kasılgan proteinlerdir. Ayrıca
lır. D aha sonra dokulardan emilerek kan bütün proteinler canlıların, özellikle etçil
dolaşımıyla vücudun her yanma taşm an bu hayvanların yaşamsal enerji kaynaklarından
aminoasitler, o canlının büyümesi, dokularını biridir.
yenilemesi ve yaşamını sürdürm esi için gerek
li olan kendi proteinlerine dönüştürülm ek PROTESTAN KİLİSESİ, Katolik ve O rto
üzere hücrede yeniden bireşimlenir. doks kiliseleriyle birlikte Hıristiyanlık’ın üç
Y um urta, yağsız et, peynir, balık, süt ve ana kolundan biridir. 16. yüzyıla kadar Batı
jelatin protein açısından zengin yiyeceklerdir. A vrupa’da tek egemen kilise Katolik Kilisesi
Bu yiyecekler, hem hücrenin canlı bölümünü idi. Reform hareketi Katolik öğretisine ve
oluşturan protoplazm anın yapımı için gerekli uygulamasına karşı çıkan Protestanlık’m ku
olan proteinleri sağlar, hem de vücudun rulmasıyla sonuçlandı (bak. R e fo r m ) . 16.
enerji gereksinimini karşılar. Bitkilerdeki yüzyılda Protestan Kilisesi yalnızca M artin
proteinlerin yapısında genellikle, insanın ken Luther ile Jean Calvin’in izleyicilerince kuru
di proteinlerini üretebilm esi için gerekli olan lan Lutherci ve Kalvenci (bugün Presbiteryen
lardan daha farklı aminoasitler bulunur. Bu ve Reform ) kiliseleri kapsarken, daha sonra
nedenle, beslenm ede hayvansal proteinlere kendi içinde birçok m ezhebe bölünmüştür.
PROTESTAN KİLİSESİ 149
18. yüzyıla gelindiğinde Katolik Kilisesi, Or- leyenler anlam ındaki Evanjelik terimi kulla
todokslar dışındaki hemen bütün reform yan nılır. D aha dar anlam da, dine kişisel olarak
lılarını Protestan olarak niteleyince, tüm bu bağlanılacağını, kilise törenlerinde İncil 9in va
mezhepler Protestan adıylaanılmaya başlandı. az edilmesini ve Kutsal K itap’ın tek yetki kay
Protestanlık, iman ve kilise düzeni konula nağı sayılmasını savunan kiliselerdir. Augs-
rında Kutsal K itap’ı T anrı’nın gerçek sözü burg’da 1530’da yazılan ve Luther ile yandaş
olarak kabul eder. Protestanlar papa kavra larının görüşlerinin yer aldığı Augsburg İti-
mına karşı çıkarak her Hıristiyan’ın Kutsal katnam esi bugünkü Lutherci inanışın temelini
K itap’ın öğretilerini izleyip gerçek ibadet oluşturur.
yolunu bulabileceğini ve bir Hıristiyan yaşamı 19. yüzyılda Alm an hüküm etinin reformcu
sürebileceğini savunur. Protestan kiliselerin bütün mezhepleri bir devlet kilisesi içinde
hemen tüm ü, İncil ’de yer aldığı gerekçesiyle toplam a kararı, birçok Lutherci’nin A lm an
vaftiz ve komünyon (şükran ayini) ayinlerini ya’yı terk etm esine yol açtı. A vustralya’ya
sürdürür. giden bu gruplar Lutherci Kilise’yi kurdu.
Luîherciler , dünyada 70 milyona varan üye A lm anya’da kalan, ama birleşik kiliseye gir
sayılarıyla Protestan Kilisesi’nin en kalabalık mek istem eyenler ise “H ür Kiliseler”i oluştur
mezhebini oluştururlar. 16. yüzyıl din reform du. G ünüm üzde toplam 70 milyon Lutherci’
cusu M artin L uther’in izleyicisi olan bu mez- nin yüzde 40’ı A lm anya’da yaşam aktadır.
heptekiler, aynı zam anda Evanjelik olarak da Norveç, İsveç, D anim arka ve İzlanda’nın
adlandırılır. Reform dönem inde kurulmuş resmi devlet kilisesi olan Lutherci Kilise’ye
tüm Protestan kiliseleri için, Kutsal K itap’ı iz burada yaşayanların yüzde 90’ı bağlıdır.
Church Mıssionary Society
A B D ’de de 8,5 milyonun üzerinde üyesi kralın otoritesinin ağır bastığı ulusal bir yapı
vardır. Hem en tüm Lutherci Kiliseler 1947’de ya kavuştu.
kurulan Lutherci Dünya Federasyonu’na R eform ’dan sonra, değişik zam anlarda ve
üyedir. nedenlerle İngiltere Kilisesi’nden kopan kili
Presbiteryenler. Presbiteryen Kilise'de in seler “H ür Kiliseler” olarak adlandırılır. Ay
sanların kendi temsilcilerini seçerek oluştur rılma nedenleri arasında kendi inançlarını dile
dukları bir temsili yönetim vardır. Bu yöneti getirme özgürlüğü, kilise yaşamını özellikle
ciler genellikle daha yaşlı ve deneyimlidir. Bu de T anrı’ya tapınm a biçimini düzenleme hak
nedenle bu kilise, “yaşlı” anlam ında Yunanca kı ve kilise yönetimine ilişkin görüş farklılık
bir sözcükten türetilen “presbiteryen” olarak ları sayılabilir. En büyük “H ür Kiliseler”
adlandırılmıştır. Presbiteryenler’in ibadetleri Babtist Kilise, Birleşik Reform Kilisesi (Pres
arasında Kutsal Kitap ve ilahiler okum a, dua biteryenler ve Kongregasyonaller) ve Meto-
etm e, vaaz verme vardır. Aralarındaki işbölü dist Kilise’dir. O uaker’lar gibi başka bazı
müne göre kilisenin dinsel etkinliklerini dü kiliseler de H ür Kiliseler kapsam ındadır.
zenler ve denetler, yoksullara yardım eder ve Püritenler. Püriten sözcüğü gerçekte “kili
kilisenin mali işleriyle ilgilenirler. 16. yüzyılda seyi saflaştırmak isteyen kişi” anlamına gelir.
Reform hareketiyle birlikte oluşan Presbiter İlk Püritenler’in genellikle katı ve yalın bir
yen Kilise, Jean Calvin’in öğretisi üzerine yaşamları vardı. Süssüz giysiler giyer, saçları
kuruldu. M artin L uther’den etkilenen Calvin, nı kısa kestirir, neşelenmeyi ve eğlenmeyi hoş
İsviçre’de yalnız dinsel inançlarını ve düşün karşılamazlardı. 16. yüzyılda papalıktan ayrı
celerini açıklamakla kalmadı, yaşlılar ya da lan İngiltere Kilisesi, Katolik öğretinin önem
presbiterlerin önderliğinde bir kilise örgütle li bir bölümünü korum uştu. İngiltere Kilisesi
me tasarımını da gerçekleştirdi. Kalvenci içinde kalarak bu kiliseyi dönüştürm e uğraşı
düşünce A vrupa’da, özellikle de Fransa, İs- veren Püritenler, ibadetin yalınlaştırılmasını
koçya, H ollanda ve İsviçre’de hızla yayıldı. ve kilisede daha fazla reform yapılmasını
Fransa’da H uguenotlar, H ollanda’da H ollan istediler. Ayrılan bir bölüm Püriten İngiltere’
da Reform Kilisesi ortaya çıktı. İskoçya’da de Presbiteryen Kilise’yi kurarken, başka bir
Presbiteryen Kilise resmi devlet kilisesi ola bölümü de bugün Kongregasyonal olarak
rak tanındı. A m erika’ya göç eden Fransız adlandırılan Bağımsız Kilise’yi oluşturdu.
H uguenotlar, İskoçlar ve İngilizler Presbiter- Kongregasyonaller her Hıristiyan topluluğun
yenlik’i bu yeni kıtaya da taşıdılar. kendi içinde bir kilise olduğunu, kendi rahip
Anglikan Kiliseler Topluluğu , kökenleri lerini seçerken kimsenin karışmaması gerekti
İngiltere Kilisesi’ne dayanan ulusal ve özerk ğini savunuyorlardı. 17. yüzyılın ikinci yarı
kiliselerin oluşturduğu bir topluluktur. Angli- sında, İngiltere’de bütün din adamlarının
kanlık hem Protestanlık, hem de Katoliklik İngiltere Kilisesi’nin kurallarına uyması iste
özelliklerini barındırır. Bir orta yol olarak, nince, Püritenler kilisenin dışında kalmayı
ibadet ve kilise örgütlenm esinde daha esnek seçtiler. Baskıya uğradıkları bu dönem lerde
ve özerk bir yapısı vardır. 17., 18. ve 19. İngiltere’yi terk eden birçoğu A m erika’ya göç
yüzyıllarda İngiltere’den dünyanın çeşitli böl etti.
gelerine gidenler, buralarda İngiltere Kilisesi’ Babtistler. Dünyadaki 30 milyondan fazla
nin inanç ve ibadet biçimlerine bağlı kalarak B abtist’in büyük bölümü Kuzey A m erika’da
kendi kiliselerini kurdular. Bu kiliseler so yaşar. Babtist Kiliseler A vrupa’da da oldukça
nunda Anglikan Kiliseler Topluluğu’nu oluş yaygındır. Babtist Kiliseler evanjeliktir. K ut
turdu. sal K itap’ın, özellikle de Yeni A h it bölüm ü
Reform hareketiyle papalıktan ayrılan İn nün kilise törenlerinden çok daha önemli
giltere Kilisesi, bu ayrılışa önderlik eden olduğunu savunurlar. Reform dönem inde or
V III. H enry’nin ölüm ünden sonra yeniden taya çıkan Babtist hareket, bütün vücudun
Katoliklik’e döndü. 17. yüzyılda R eform ’dan suyun içine sokularak vaftiz edilmesini öngö
yana olanlar kilise içinde ağırlık kazandıysa rür. Babtistler küçük çocukları vaftiz etm ez
da, bu yüzyılın sonunda İngiltere Kilisesi ler, çünkü ancak yetişkinlerin bu inancı kav
PROUST 151
PROTON. A to m la r , te m e l p a r ç a c ık y a d a
a to m a ltı p a r ç a c ık d e n e n d a h a k ü ç ü k p a r ç a c ık
la r d a n o lu ş u r . H e r a to m u n m e r k e z in d e a r tı
y ü k lü , y o ğ u n b ir ç e k ir d e k v e b u ç e k ir d e ğ in
ç e v r e s in d e d e e n e r ji k a t m a n l a r ın a y a d a
k a b u k l a r ın a y e r le ş m iş e k s i y ü k lü e l e k tr o n la r
b u lu n u r . P r o to n l a r , a to m la r ın ç e k ir d e k le r in
d e y e r a la n te m e l p a r ç a c ık la r d a n d ır . H e r
p r o to n b ir a r tı e l e k tr ik y ü k ü ta ş ır ; b u y ü k ,
b ü y ü k lü k b a k ım ın d a n e l e k tr o n y ü k ü n e e ş it
tir , a m a z ıt k u tu p lu d u r . P r o to n u n k ü tle s i
e l e k tr o n k ü tle s in in 1 .8 3 6 k a tı k a d a r d ır v e
y a k la ş ık o la r a k n ö tr o n u n k in e e ş ittir (bak. Büyük Fransız yazar Marcel Proust.
A to m ; T e m e l P a r ç a c i k l a r ) .
H idrojen atom unun çekirdeği tek bir pro öğrenciyken sınıf dergisine birçok yazı yaza
tondan oluşur; başka atom ların çekirdeklerin rak bu alanda yeteneği olduğunu gösterdi.
de protonlar ile birlikte nötronlar da bulunur, Askerliğini yaptıktan sonra, Siyasal Bilgiler
ama çekirdeğin artı yükünden yalnızca pro O kulu’nda hukuk ve edebiyat öğrenimi
tonlar sorum ludur. Proton adı 1914’te kon gördü.
m uştur; bu ad, “birincil” ya da “ilk” anlamına Proust öğrencilik yıllarından sonra meslek
gelen Yunanca p ro to s sözcüğünden gelir. Bu olarak yazarlığı seçti. 1896’da les Plaisirs et
adın verilmesi, atom kütlesinin neredeyse les jours (“H azlar ve G ünler”) adı altında bir
tamamının protonlardan kaynaklandığının sa- öykü derlemesi yayımladı. Bu yapıtını, İngiliz
nılmasındandı. Oysa atom çekirdeğinde yük sanat eleştirmeni John Ruskin’den yaptığı la
süz parçacıklar olan nötronlar da yer alıyor Bible d ’A m iens (1904; “Am iens İncili”) ve Se-
du, am a nötron ancak 1930’da keşfedilebildi. sam e et les lys (1906; “Susam ve Zam bak
152 PRUSYA
H er biri ayrı m addelerde anlatılan A N A nekleri kişiliğini etkiler. İnsanın tek tek baş
TO M İ, FİZ Y O L O Jİ, KİM YA, SO SYO LOJİ kalarıyla ve toplumsal çevresiyle olan ilişkisi
ve A N T R O PO L O Jİ bunların başlıcaları- psikolojinin ilgi alanına girer.
dır. Varılan çeşitli sonuçlar ve ilişkiler ise m a
tem atik formülleriyle ve istatistiklerle açık İnsanın Psikolojik Gelişimi
lanır. Yetişkinliğe kadar çocuklarda gözlenen geliş
m eler 20. yüzyılın başında psikologların başlı
Toplum ve İnsan ca ilgi konusu oldu. İsviçreli bilim adamı Jean
İnsanlar toplum içinde yaşar ve yaşadığı Piaget, Fransa’da A lfred Binet Enstitüsü’nde
sürece toplum dan etkilenir. Topluma uyum okul çocuklarına uyguladığı testlerden, çocu
sağlama ya da toplum sallaşma nerdeyse doğar ğun yetişkinliğe kadar bir dizi zihinsel gelişim
doğmaz başlar. D oğada şempanzeler gibi evresinden geçtiği sonucuna vardı. Örneğin,
toplu olarak yaşayan hayvanlar da vardır beş yaşındaki bir çocuğun önünde, sosis gibi
(bak. İ nsanin KÖKENİ). Am a insan toplulukla bir ham ur parçası yoğrularak, solucan gibi
rı, dil öğrenm e ve konuşabilme, karmaşık incecik yapılıp hangisinin daha ağır olduğu
problem leri çözebilme gibi yetenekleriyle sorulduğunda, solucan gibi uzun olanın ağır
hayvanlardan ayrılır. Dil bir topluluk içinde olduğu yanıtı alınıyordu. Oysa sekiz yaşındaki
yaşanarak öğrenilir. M atem atikten müziğe, bir çocuk her ikisinin de aynı ağırlıkta olduğu
bir dizi bilim ve sanat dalı dil bilmeden nu kavram akta güçlük çekmiyordu.
öğrenilemez. Dilin bir özelliği de kuşaktan 1926’dan yaşamının sona erdiği 1980’e ka
kuşağa bilgi aktarım ını sağlamasıdır. dar Cenevre Üniversitesi’nde çocuk psikoloji
Doğduğu zaman kendi varlığının farkında si profesörü olarak çalışan Piaget’nin gelişim
olmayan insan yavrusu ilk önce açlık, susuz evreleri kuram ı çocuk eğitim ve öğreniminde
luk gibi temel gereksinmelerinin karşılanması büyük değişikliklere yol açtı. Belli kavram la
için tepki gösterir. Çok geçmeden ona yakın rın yerleşebilmesi için çocuğun zihinsel geliş
ilgi gösteren ana babasını ve öteki bireyleri mesinde belli aşam aların tamamlanmış olması
tanır. İlgi alanı genişler, çevresiyle bağlar gerekiyordu. Bu nedenle, öğretm enin bilgi
kurar. Küçükken aile çevresinin, daha sonra aktararak zihne yüklem ekten çok, çocuğa
öğretm enlerinin ve arkadaşlarının davranışla dünyayı keşfetmenin yollarını göstermesi
rı, içinde doğduğu toplum un görenek ve gele önem kazanıyordu.
Hayvanlardan farklı
olarak, insanlar
konuşarak birbirleriyle
ilişki kurdukları için, insan
davranışlarının nedenleri
çok daha karmaşıktır.
156 PSİKOLOJİ
Barnaby's
Psikologlar insan
davranışlarını daha iyi
açıklayabilmek için
özellikle maym unların
ilişkilerini de incelerler.
PTOLEMAİOS 157
insanlar ile hayvanlar arasında benzerlik de lar, onların düşüncelerini etkileyici ve m oral
vardır. O nlar da bizim gibi görür, işitir, uyur, lerini yükseltici taktikler uygularlar.
yer ve içer. Çevrelerinin bilincinde olup,
korku nedir bilirler. Hayvanlar ile insanlar PSYKHE bak. E r o s î l e P sy k h e.
arasında bu gibi benzerliklerden dolayı psi
kologlar anımsama ve görme gibi zihinsel PTOLEMAİOS bak. B a tla m y u s
işleyişleri çözmek için hayvanların beyinleri
üzerinde incelem eler yaparlar. Am a günü PTOLEMAİOS II (İÖ 308-246). Philadelphos
müzde hayvanların bu gibi deneylerde kulla adını da taşıyan II. Ptolem aios, İÖ 285’te
nılması büyük tepkilere yol açm akta, hayvan Mısır kralı oldu. Büyük İskender’in generalle
ların yaşamının laboratuvarlarda son bulması rinden, ünlü bir kom utan olan I. Ptolem aios’
na şiddetle karşı çıkılmaktadır. un oğluydu. Suriye, A nadolu ve Ege’deki
topraklarını genişleten Ptolem aios, Rom a ve
Psikolojinin Kullanıldığı Alanlar H indistan’a elçiler göndererek M ısır’ın gücü
Psikoloji insanı daha yakından tanım aya yar nü sağlamlaştırdı. İÖ 267-261’de Ege’de, he
dımcı olduğu için günümüzde eğitim, tıp, men bir yıl sonra da Suriye’de çıkan savaşlar
çalışma yaşamı, üretim gibi alanlarda bu da ise başarılı olamadı. Ne var ki, diplomatik
bilimden büyük ölçüde yararlanılm aktadır. yollardan M ısır’ın üstünlüğünü korudu. Pto
Bugüne kadar psikolojinin en etkili ve lemaios, M ısır’a birçok yenilik getirdi. Tarım
yararlı olduğu alan eğitimdir. Psikolojik araş da ve ekonom ide planlı bir uygulamaya geçil
tırm alar ve testler çocukların belirli yaşlarda di. Köylünün sağladığı ucuz emekle tarım
nelere ilgi duyduklarını ya da yeteneklerinin ürünlerine dayalı ticaret gelişti. Başkent İs
neler olduğunu ortaya çıkarır. Eğitimciler ve kenderiye büyük bir liman ve ticaret merkezi
ana babalar bu gibi bilgi ve tekniklerden durum una geldi.
yararlanarak çocukların gelişmelerine katkıda Bilim ve sanatı destekleyen II. Ptolem aios,
bulunabilir. Gençlerin başarılı olacakları m es babasının bilim ve araştırm a m erkezi olarak
leklere yöneltilm elerinde de uzm anlar psiko İskenderiye’de kurmuş olduğu kütüphane ile
lojik testler uygulayabilir.
Psycho (ruh) ve logia (bilim) sözcüklerin
den oluşan psikolojinin tıptaki önemi giderek
artm aktadır. Zihinsel ve bedensel özürlülerin
genellikle psikolojik tedaviye gereksinimi
olur. Bunu klinik psikologlar üstlenir. Mide
bulantısı, baş ya da karın ağrısı gibi belirtiler
gösteren pek çok hastanın asıl derdinin kaygı,
heyecan, sıkıntı gibi psikolojik nedenlerden
kaynaklandığı görülm ektedir. Hekim ler ve
sağlık görevlileri için psikoloji bilgisi aynı
zam anda hastanın içinde bulunduğu durumu
anlamaya ve ona bu bakım dan yardımcı
olmaya yarar. B ütün bu işlerle uğraşan, belli
alanlarda uzmanlaşmış psikologlar vardır.
Eğitim ve tıptan başka iş yaşamında ve üretim
alanında da insan gücünü en verimli biçimde
kullanmak için psikolojiden yararlanılır. R ek
lamcılık psikolojinin kullanıldığı bir başka
alandır.
Propagandada da psikolojinin büyük rolü
II. Ptolemaios başarılı b ir yöneticiydi. Onun
vardır (bak. P r o pa g a n d a ). Siyasetçiler psiko hüküm darlığında Mısır bir ticaret merkezi olarak
lojik araştırm alarla seçmenlerin nabzını yok gelişti.
158 PUCCINI
spaaMffA' '
ûa x M a r.
Pullar, posta hizmetlerinin karşılığını öde rich kantonunda 1843’te, A B D ’de 1847’de,
mek amacıyla m ektup zarflarının üzerine Fransa, Belçika ve Bavyera’da 1849’da, O s
yapıştırılan, bir yüzü zamklı küçük etiketler manlI D evleti’nde 1862’de kullanılmaya baş
olarak ilk kez İngiltere’de kullanılmaya başlan landı. 1861’e kadar 1.000’den fazla değişik pul
dı (bak. P osta HİZMETLERİ). Başka bir ülkede basılmıştı; 5 yıl sonra bu sayı yaklaşık 2.500’e
pul kullanılmadığı için bu pulların üzerine çıktı. Günüm üzde her yıl binlerce çeşit yeni
İngiltere’nin adı yazılmamıştı. Bu uygulama pul basılmaktadır. İlk pul albümü 1862’de
İngiliz pullarında günümüzde de devam e t yapılmıştır.
m ektedir. 240 pulluk tabakalar halinde bası
lan ve makasla kesilerek birbirinden ayrılan Pul Koleksiyonu
bu pullar 1 Mayıs 1840’ta satışa çıkarıldı. Genellikle pul biriktirm eye, pulcularda satı
M akas kullanmadan pulların kolayca birbi lan ve 500 ya da 1.000 kadar değişik pul içeren
rinden ayırılması için pulların kenarlarında bir pul paketi satın alarak başlanır. Bu başlan
bir dizi delik açmak düşüncesi, İrlandalI gıçtan sonra koleksiyona yeni pullar eklem ek
mühendis H enry A rcher tarafından ortaya zor değildir. Çeşitli yollarla elde edilen m ek
atıldı ve ilk kez 1854’te İngiliz pullarında tup zarflarındaki pullarla koleksiyon zengin
uygulandı. Böylece günümüzde yaygın olarak leştirilebilir. Koleksiyoncular ellerinde fazla
kullanılan, kenarları tırtıllı pullar ortaya çıktı. bulunan aynı tür pulları birbiriyle değiştirerek
Sahte pul kullanımına karşı bir önlem olarak koleksiyonlarını çeşitlendirirler. Başlangıçta
başlangıçta pullar filigranlı kâğıda basılırdı bulabildikleri her tür pulu biriktirerek işe baş
(bak. FİLİGRA N). A m a günümüzde bu uygula layan pul koleksiyoncuları, genellikle bir sü
ma bütün pullarda görülmez. re sonra belirli pul türlerine yönelirler. Be
Kullanılmış pulların yeniden kullanılmasını lirli bir ülkenin pullarını, belirli bir döne
önlem ek için, zarflara yapıştırılan pullar pos min pullarını ya da belirli bir konudaki pul
tanede damgalanır. Günüm üzde genellikle ları toplam ak gibi seçimler yaparak uzman
postalam a tarihini ve yerini gösteren bu posta laşırlar.
damgası, koleksiyoncuların kullanılmış ve Biriktirilen pullar, pul albüm lerinin içine
kullanılmamış pulları birbirinden ayırt etm e yerleştirilerek düzenlenir. Pul albümlerine
sini sağlar. sayfa eklenip çıkarılabilir. H er ülke için özel
Posta pulları Brezilya’da ve İsviçre’nin Z ü sayfalar ve her pul için özel yerler ayrılmış
PUL VE PULCULUK 161
C um huriyet dönemi
çullarından örnekler.
Üstte: 1922, TBMM
serisi (solda); 1930,
Ankara Kalesi (ortada);
1943, Ankara-Baraj
(sağda). Altta: 1952
(solda); 1963, Gazi
Eğitim Enstitüsü
(ortada); "Ankara 70"
Posta Pulları Türkiye III.
M illi Sergisi (sağda).
bir kalıp yapılır. A B D ’li Jacob Perkins’in azalmıştır. Postu desensiz ve sarımsı kahve
(1766-1849) geliştirdiği bu yöntem de kalıp ön rengi, alt bölümlerindeki tüyler daha soluk
ce bir ocakta ısıtılarak sertleştirilir, sonra bir renklidir. îri bir erkeğin uzunluğu, üçte biri
kalıp aktarm a makinesine yerleştirilir. Bu kuyruk olmak üzere yaklaşık 3 m etreye ulaşa
m akinede yumuşak çelikten yapılmış bir ak bilir.
tarm a silindiri büyük bir basınç altında kalıbın Pumanın (Felis concolor) sesi evcil kedinin-
üzerinde döner ve kalıptaki oyma çizgiler çe kine benzem ekle birlikte daha güçlüdür. Ü re
lik silindirin üzerindeki kabartm a çizgileri me mevsiminde acı çığlıklar atar. Çeşitli hay
oluşturur. D aha sonra bu çelik silindir de sert vanları yiyerek beslenir. Kuzey A m erika’
leştirilir. da geyikleri avlar ve bazen çiftlik hayvanları
Baskı kalıbı, parlatılmış çelik ya da bakır na saldırır. Pum alar günüm üzde iyice azaldı
dan büyük, düz bir levhadır. Bu metal levha ğından yalnız ıssız bölgelerde yaşam aktadır.
kalıp aktarm a makinesinin içine yerleştirilir Dişi pum a bir batında 1-5 yavru doğurur.
ve aktarm a silindirinin her dönüşüyle başlan Yavrular iri koyu beneklerle bezelidir. Kedi
gıçtaki kalıbın bir kopyası baskı kalıbı üzerine yavruları gibi oynamayı çok seven bu yavrular
çıkar. Böylece başlangıçtaki kalıbın birçok kolayca eğitilebilmekle birlikte giderek uysal
kopyası baskı kalıbı üzerinde yan yana oluşur. lıklarını yitirirler. Am a erişkin pum alar ender
D aha sonra elektroliz yöntemiyle yüzeyi olarak insanlara saldırırlar.
kromla kaplanıp sertleştirilen kalıp baskı için
hazır olur. Baskı m akinesine yerleştirilen bu PUSULA, karada, denizde ya da havada yol
kalıpla pullar tabakalar halinde basılır. alırken kuzey-güney doğrultusunu bulmak
Elde edilmek istenen sonuca göre, pul bası için kullanılan bir aygıttır. Bulunulan yeri
mında ofset baskı, tipo baskı ve tifdruk baskı belirlemek için herhangi bir kara işaretinin
yöntem lerinin çeşitli biçimleri de kullanılır. bulunmadığı, G üneş’in ve yıldızların görün
A yrıca bak. BASIM. mediği durum larda pusulanın yaşamsal bir
önemi vardır.
PUMA, jaguarla birlikte kedigillerin (Felidae Pusula, en basit biçimiyle, ince bir milin
familyası) A m erika’da yaşayan iki iri üyesin ucuna serbestçe dönebilecek biçimde oturtul
den biridir. K anada’dan A rjantin’in güneyine muş m agnetik (yani mıknatıs özelliği taşıyan)
kadar yayılmış olan bu tür dağlarda, çöllerde bir iğneden oluşur. Bu iğne her zaman kuzey-
ve orm anlarda yaşar. Birçok yörede avlanma güney doğrultusuna yönelir, yani bir ucu hep
nedeniyle yok olmuş, A B D ’de sayıları çok kuzeyi, öbür ucu hep güneyi gösterir.
M agnetik çubuk ya da iğnelerin pusula
ZEFA olarak ilk kez ne zaman kullanıldığı pek belli
değildir. Çok eskilerde, doğal bir mıknatıs
olan m ıknatıstaşından (magnetit adıyla bili
nen demir oksit minerali) yararlanılmıştır.
Bunun için bir mıknatıstaşı parçası iple bir
yere asılır ya da bir m antar ya da tahta
parçasının üzerinde suda yüzdürülürdü; bu
durum da taş kendiliğinden K utup Yıldızı’na
doğru yönelirdi. Pusulayı Avrupa'ya Araplar’
ın getirdiği sanılmaktadır; Kristof Kolomb'
un 1492-1502 arasında yaptığı seyahatlerden
yaklaşık 200 yıl önce pusulanın kullanılm akta
olduğu bilinm ektedir. A vrupa’da pusuladan
söz edilen, günümüze kalmış en eski yapıt,
İngiliz eğitimci ve bilgin Alexander Neckam1
Yaşadığı bölgeyi gözetleyen bir puma. Bu güçlü
m em eliler eskiden tüm Amerika kıtasında çok m 1187’de yayımladığı, aletler üzerine bir
yaygındı. kitaptır. Eskiden bir dem ir çubuğu m ıknatıs
164 PUSULA
PUSULA O K U M A NOKTASI ^ ------ . ____ _
MIKNATISTAŞI
Ur H
~6/°50 \
HARİTA ÜZERİNDE
COĞRAFİ VE
MAGNETİK KUTUP
DOĞRULTULARINI
GÖSTEREN
İŞARETLEMELER
AYAR DÜĞMELERİ
Pusulanın yolcular için yaşamsal bir önem i vardır. Üstte, eski zamanlardan günüm üze kadar kullanılagelen
çeşitli pusula tipleri görülm ektedir.
lamak için buna doğal mıknatıstaşı sürtülür- denir; bu açının değeri Dünya üzerinde bulu
dü. (Siz de bir iğneyi bu taşa ya da başka bir nulan yere göre değişir. Ayrıca magnetik
mıknatısa birkaç kez, ama hep aynı yönde sapma miktarı zamanla da değişir. Bu açıyı
sürterek mıknatıslayabilirsiniz. Bu iğne bir bilmek isteyen seyir görevlileri bunu basılı
m antara saplanıp suda yüzdürülürse kuzey- seyir haritaları ve çizelgelerden bulabilirler.
güney doğrultusuna yönelir.) Bu tür seyir haritalarını ilk kez 1701’de
Pusula iğnesinin her zaman kuzeyi göster Edm ond Halley hazırlamıştır.
mesi, m ıknatısların birbirlerini çekme özelli K arada olağan koşullarda seyahat ederken
ğinden kaynaklanır. D ünya, merkezinde dev yön bulmak için genellikle el pusulaları kulla
bir mıknatıs varmış gibi davranır ve pusula nılır. Bu pusulalarda sabit bir kadran bulu
iğnesi olarak kullanılan küçük mıknatısları nur; kadranın ortasından yukarı doğru ince
çeker (bak. M a g n e t İz m a ). Ne var ki, m ıknatı bir pim çıkar. Pimin sivri ucuna “m ihver”
sın gösterdiği kuzey-güney doğrultusu, Dün- denir. M ihvere, kadranın üzerinde serbestçe
ya’nın gerçek coğrafi kutuplarından, yani dönebilen magnetik bir iğne oturtulm uştur.
Kuzey ve Güney Kutup noktalarından geçen K adran, saydam bir plastik levhadır ve dere-
çizgiyle üst üste çakışmaz. D ünya’nın m agne celendirilmiştir; üzerine ayrıca ölçek çevirme
tik çekim etkisi altındaki pusula iğnesi bu katsayıları gibi, harita okum aya yardımcı
nedenle “gerçek” , yani coğrafi kuzeyi değil, olacak bazı bilgiler de kazınmıştır. Bu tür bir
magnetik kuzeyi gösterir; benzer etki, Güney pusulayla yeterince doğru okum alar yapabil
Kutbu için de geçerlidir (bak. MAGNETİK m ek için, pusulanın yatay bir düzleme yerleş
K u tu pla r ). Coğrafi Kuzey Kutup Noktası ile tirilmiş olması ve iğnenin hareketsiz durum a
m agnetik kuzey kutup noktası arasındaki gelene kadar serbestçe salınabilmesi gerekir.
uzaklık 1.600 kilom etreden biraz daha fazla İğnenin serbestçe hareket edebilmesi için
dır. H aritaların bir köşesinde genellikle mag mihverin ucuna bazen değerli taştan yapılmış
netik kuzey ile gerçek ya da coğrafi kuzey bir başlık geçirilir.
doğrultularını gösteren işaretler bulunur. Bu Bir yolcunun doğuya doğru gitmesi için,
iki doğrultu arasındaki açıya m agnetik sapma pusulasını, kadranın üzerindeki magnetik ku
PUSULA 165
zey işareti iğne ucunun tam altına gelene çembere takılır; çem ber de gene oynak biçim
kadar döndürmesi ve kadranın üzerindeki de, ama bu kez içteki bağlantı noktalarına
doğu işaretinin gösterdiği yöne doğru ilerle göre 90’ar derecelik açı farklarıyla, iki yanın
mesi gerekir. Eğer yolcu pusulasını bir hari dan bir dış çem bere tutturulur. Çanağın üstü,
tayla birlikte kullanıyorsa, o zaman, magnetik büyükçe bir cam penceresi bulunan pirinç bir
kuzey ile coğrafi kuzey arasındaki sapma kapakla örtülüdür. Çanağın iç yüzeyinde pu
açısını hesaba katarak doğrultusu üzerinde sulayı okum aya yarayan düşey, siyah bir çizgi
gerekli düzeltmeyi yapabilir. vardır. Denizci pusulası, pusula kartının m ih
Çoğunlukla kullanılacak yere ya da amaca ver noktası ile bu işareti birleştiren doğru
bağlı olarak değişik pusula türlerinden yarar gemi omurgasıyla tam aynı doğrultuda olacak
lanılır. Ö rneğin, gemilerde denizci pusulası, biçimde yerleştirilir.
havada seyirde ise uçak pusulası kullanılır. Pusula kartındaki kuzey işareti, pusula
Bazen belli bir noktanın, gözlemcinin bu çanağının siyah çizgisinin tam karşısında oldu
lunduğu noktadan hangi yöne doğru uzandığı ğu zaman gemi m agnetik kuzeye doğru yol
nı bilmek önem kazanır. Bu durum da “priz- alıyor demektir. Gemi bir başka yöne yönel
m atik” pusula kullanılır; bu tür bir pusula da diğinde siyah çizgi de konum değiştirir, ama
sıradan bir el pusulasıyla aynı ilkeye dayanır; pusula kartı sabit kalır. K arttaki güneydoğu
ama bunun küçük bir cam bloğundan yapılmış işareti siyah çizginin tam karşısında olduğu
bir vizörü vardır ve bu vizör gözlemcinin zaman gemi güneydoğuya doğru yol alıyor
uzaktaki nesneyle ölçeğe aynı anda bakabil demektir.
mesini sağlar. D aha eski tipteki denizci pusulaları, hava
sertleştiğinde geminin yönünü doğru olarak
Denizci Pusulası gösteremezdi, çünkü bütün bu özel yerleştir
Denizci pusulaları, pusula dolabı denen bir me biçimine karşın pusula kartı sabit konum-
kutuya yerleştirilmiştir; bunlar, fırtınalı hava
larda gemi yalpalarken bile kullanılabilecek İĞNELİ PUSULA
da kalmazdı. Günüm üzdeki pusulalarda kart, giderm ek için ise, pusula dolabının iki yanına
alkol ve sudan oluşan bir sıvı karışımın birer büyük demir küre, önüne de düşey bir
üzerinde yüzer durum dadır. Bu sıvı kartın Flinders çubuğu yerleştirilir. Bunlar gerçek
salmımmı denetler ve konum değiştirmesini leştirildikten sonra yapılan sınamada hâlâ
engeller. Sıvıdaki alkol suyun donmasını ön bazı hataların kalmış olduğu saptanırsa, kap
ler; kutup bölgelerinde neredeyse tümüyle tana, bunları gidermesi için yapması gereken
alkol kullanmak gerekir. Sıvı dolu çanak kalın düzeltmeleri kapsayan bir çizelge verilir.
bir cam levhayla kapatılır ve kart bir şamandı
ranın üzerine oturtulur. Uçak Pusulası
Pusulanın yakınlarında büyük bir demir ve Uçak pusulası ilke olarak denizci pusulasıyla
çelik kütlesinin bulunması pusula iğnesini aynıdır, ama pusula işaretleri biraz daha
etkiler ve gerekli düzeltm eler yapılmazsa değişiktir. Uçak pusulalarında pusula iğnesi,
hatalı okum alara neden olur. Eski ahşap siyah bir diskin üzerine işaretlenmiş beyaz bir
gemilerde bile, bu tür düzeltm eler yapmayı ok biçimindedir; pusula okum a noktası da
gerektirecek kadar çok demir ve çelik vardı. denizci pusulasında olduğu gibi pusula çanağı
Gemi bir limana girdiğinde kaptan gemisini, nın üzerinde işaretlidir. Normal bir pusulada
konum u ve yönü bilinen belirli bir noktaya görülebilecek yön ve derece işaretleri ise,
yanaştırır ve orada dem ir atardı. D aha sonra çanağın çevresinde döndürülebilen bir çem
da, özel olarak yerleştirilmiş çapaların ve berin üzerine kazınmıştır. Çem berde ayrıca,
halatların yardımıyla gemisini yönlendirerek çemberin merkezini kuzey işaretine birleşti
pusula kartını bu noktanın yönüne göre yeni ren beyaz, ışıltılı iki paralel çizgi bulunur.
den ayarlardı. Pilot, örneğin doğuya doğru bir rota izlemek
Pusula hatalarının düzeltilebilmesi ya da için çemberi döndürerek üzerindeki doğu
ortadan kaldırılabilmesi için pirinç çanağın dış işaretini pusula okum a işaretinin karşısına
yüzeyine küçük çubuk m ıknatıslar tutturulur- getirir ve sonra da uçağına, pusula iğnesi iki
du. Bu m ıknatıslar denem e yanılma yoluyla paralel çizgi arasında kalacak biçimde kum an
yerleştirilir ve pusulada doğru okum a elde da eder.
edilinceye kadar konum ları ayarlanırdı. Bu Bugün hem gemilerde, hem de uçaklarda,
küçük m ıknatıslar, bunların nasıl kullanılaca ani yön değişikliklerine karşı çok duyarlı bir
ğını keşfeden denizci M atthew Flinders’ın aygıt olan cayroskop (bak. C a y ro sk o p ) kulla
adıyla, “Flinders çubukları” olarak anılırdı. nılır. U çaklarda cayroskopa ek olarak, elek
Gem ideki pusula dolabının dem irden değil de trik donanım ında herhangi bir arıza ortaya
pirinçten yapılmasının ve kartın bulunduğu çıktığında acil olarak kullanılmak üzere nor
noktadaki değerli taşın (safir) alüminyumun mal bir magnetik pusula da bulundurulur.
içine oturtulm asının nedeni de bu pusula
hatalarının yok edilmesi ya da en aza indiril PUŞKİN, Aleksandr (1799-1837). 19. yüzyıl
mesi içindi. da, m odern Rus edebiyatının altın çağı A lek
Bu tür pusula hataları günümüzde çelik sandr Puşkin’le başlar. Puşkin şiirleri, rom an
gemilerde çok daha büyüktür; hatanın büyük ları, öyküleri ve oyunlarıyla kendinden sonra
lüğü, yalnızca pusulanın çevresinde daha bü ki kuşakları da etkilemiştir.
yük bir demir kütlesinin bulunmasından de M oskova’da doğan Puşkin, köle olarak
ğil, yapım sırasında sac ya da öbür yapım Rusya’ya getirilen ve sonradan I. P etro’nun
araçlarının sürekli çekiçlenmesi sonucu, gemi ordusunda generalliğe yükselen bir Habeş
teknesinin D ünya’nın magnetik etkisiyle mag prensinin torunuydu. Puşkin’in iyi bir şair
netik hale gelmesinden de kaynaklanır. Bu olacağı daha okul sıralarındayken belli olmuş
nedenle çelik bir gemideki pusula hatalarının tu. 1817’de liseyi bitirince, St. Petersburg’da
giderilmesi için karmaşık donanım lar gelişti (bugün Leningrad) dışişleri bakanlığında gö
rilmiştir. Bu amaçla pusula dolabının içine, rev aldı. İlk önemli yapıtı olan “Ruslan ve
pusula kartını çevreleyen mıknatıs çiftleri Lyudmila” (1820) adlı uzun şiirini bu sıralarda
yerleştirilir. D aha küçük ve geçici hataları yazmaya başladı. Puşkin’in bu dönemde yazdığı
PYGMALİON 167
D aha sonra İtalya'daki Yunan kentle Frontenac Şatosu'nun St. Lavvrence İrm ağından
görünüşü. Eskiden askeri amaçlarla da kullanılmış
riyle, Sam nitler'le ve Lucanialılar’la birleşen olan şato bugün büyük bir oteldir.
Pyrrhos, Rom alılar’a barış önerisinde bulun
duysa da, Romalılar bu öneriyi kabul etmedi.
İÖ 279’da gene ağır kayıplar vererek Romalı- 1608’de, kâşif Samuel de Champlain önderli
lar’ı yenilgiye uğrattı. Bu yüzden R om a’ya ğinde Fransızlar tarafından kurulm uştur. Al-
giremedi. İÖ 278’de Sicilya’ya geçti. Amacı gonkin Yerli dilinde boğaz ya da akarsuyun
Kartacalılar’ı Sicilya’dan sürmekti. Bu sırada birdenbire daralan yeri anlamına geldiği sanı
Tarantolular ona olan güvenlerini yitirerek lan Q uebec, bugün St. Lawrence Irm ağı’nın
para yardımında bulunmayı reddettiler. böyle dar bir noktasında bulunm aktadır.
Pyrrhos İÖ 275’te B enevento’da R om alılar’a Irm ak boyunca uzanan dar ova kuzeyde
yenilerek Yunanistan’a döndü. İÖ 272’de birden 100 m etreye kadar yükselir. Tepesinde
Sparta’ya saldırdıysa da sonuç alamadı. Son bir taç gibi duran tarihi K ale’nin bulunduğu
raki yıl A rgos’taki bir sokak savaşında öldü bu bölgeye Cape Diam ond adı verilir. 17.
rülen Pyrrhos gerek yiğitliği, gerek düşm anla yüzyılın ortalarında Fransızlar tarafından yap
rına gösterdiği saygı dolayısıyla hem Yunanlı tırılan Kale, 1763 Paris Antlaşması ile bölgeyi
la rın hem de R om alılar’ın üzerinde derin bir ele geçiren İngilizler’ce yeniden onarılmış
etki bıraktı. Kartacalı general Hannibal, ta tır.
rihteki en büyük üç generalin kimler olduğu St. Lawrence Irmağı kentin karşı kıyısında
sorulduğunda “Büyük İskender, Pyrrhos ve genişler ve Quebec limanını oluşturur. Lima
ben” demişti. nın hemen altında verimli O rleans Adası yer
alır. Kentin yukarısında, ırmağın daraldığı
PYTHAGORAS bak . P is a g o r yerde Quebec Köprüsü kurulm uştur. Mont-
morency ile St. Lawrence ırmaklarının birleş
tiği yerdeki M ontmorency Çavlanı, Niagara
Çavlam ’ndan daha dar, ama 30 m etre daha
yüksektir.
Irm ak boyunca uzanan ovada Q uebec’in,
Aşağı Kent denen eski bölümü kuruludur.
Burada sokaklar dar ve karm aşık, yapılar eski
ve değişiktir. Fransa’da bir kasabayı andıran
QUEBEC, K anada’nın başlıca liman kenti ve Aşağı K ent’te dükkân tabelalarının ve sokak
Ouebec eyaletinin başkentidir. Atlas Okya- adlarının hem en tümü Fransızca’dır. Irmağın
nusu’ndan 644 km içeride, St. Lavvrence kıyısında kâğıt, sigara, giyim eşyası, ayakkabı
Irm ağı’nın kuzey kıyısında yer alır. Kent ve gemi yapım sanayileri ile dem ir döküm ha
QUITO 169
neleri bulunur. Limandan büyük m iktarlarda 12°C’dir. Ayrıca ekvatora böylesine yakın
kereste ve tahıl taşımacılığı yapılır. olduğu için O uito’da aylar arasında hem en hiç
Eğimli bölgede kurulu Yukarı Kent, geniş sıcaklık değişimi görülmez.
caddeleri, güzel evleri ve eyalet parlam ento Eski Ouitu Krallığı’nın merkezi olan Q uito,
sunun taş yapıları ile m odern bir görünüm 11. yüzyıl ile 15. yüzyılın sonları arasında İnka
dedir. İm paratorluğu’na bağlıydı. 1534’te Francisco
O uebec’teki önemli eski yapılar arasında, Pizarro’nun önderliğinde İspanyollar’ın işgali
bugün otel olarak kullanılan Frontenac Şato ne uğradı.
su, N otre-D am e des Victoires Kilisesi, Santa Kent, Büyük Okyanus kıyısından yaklaşık
Ursula M anastırı ve Kuzey A m erika’daki en 480 km uzakta yer alan, Ekvador’un başlıca
eski Fransız üniversitesi olan Laval Üniversi ticaret kenti Guayaquil kadar büyük değilse
tesi sayılabilir. de, ülkenin siyasal ve kültürel merkezi olm a
Kentte yaşayanların çoğu K atolik’tir ve sının yanı sıra, yünlü ve pamuklu dokum a
Fransızca konuşur. A na dili İngilizce olan sanayilerinin de m erkezidir. Y erliler’in tahta,
ların sayısı birkaç bin kişiyi aşmaz. Que- fildişi, altın ve gümüşten yaptığı güzel eşyalar
bec’in m etropoliten alan nüfusu 603.267’dir la da ünlüdür. Quito İspanyol mimarisi ve
(1986). kiliseleri bakımından zengindir. Kiliselerinde
birçok sanat yapıtı vardır. 1535’te misyoner-
QUITO, E kvador’un başkenti ve tüm Güney lerce kurulan sanat okulu, batı yarıküredeki
Am erika başkentleri arasında en eskisidir. en eski okuldur.
And D ağları’nm deniz düzeyinden yüksekliği Q uito’nun caddeleri, İspanyol sömürge
2.835 metreyi aşan yüksekliklerince, en son kentlerinin çoğunda olduğu gibi birbirleriyle
1666’da lav püskürten Pichincha Yanardağı’ kesişerek kareler oluşturur. Bu caddelerden
mn aşağı yamaçlarında yer alır. Bazen dep bazıları Pinchincha Y anardağı’nın yamaçları
rem ler evlere ve öbür binalara büyük hasar na kadar uzanır.
verir. K entte bir üniversite, 11 m anastır, bir
Ekvatorun yalnızca birkaç kilom etre güne gözlemevi ve bir ulusal güzel sanatlar müzesi
yinde kalmasına karşın, yüksek konumu saye vardır.
sinde Q uito’da yıllık ortalam a sıcaklık Nüfusu 1.137.705’tir (1987).
A B C Ajansı
Ekvador'un başkenti
Quito, Güney
Am erika'daki başkentler
arasında en eskisidir.
170 RABELAIS
orkestra parçaları, koro için müzik, oda tutkular ile akıl ve erdem arasındaki çatışma
müziği ve geleneksel Rus halk şarkılarından trajediyi yaratıyordu. Aklın yolu görev ve
esinlenerek şarkılar yazmıştır. sorum luluktan geçtiği için, oyunun sonunda
ahlaksal ya da dinsel değerler egemen oluyor
RACİNE, Jean (1639-1699). Şair ve oyun du. R acine’in 1667’de yazmış olduğu A ndro-
yazarı Jean-Baptiste Racine, dilinin şiirselliği m ak (A ndrom aque) trajik bir sonla biten
ve yarattığı karakterlerin inandırıcılığı ile tutkulu bir aşk öyküsünü konu alır. Britanni-
Fransız klasik trajedisinin ustası sayılır (bak. cus, Neron Devrine A it M anzum Piyes"in
T r a je d i ). Racine Yunan mitolojisinden, Eski (Britannicus; 1669) kahram anları Rom a İm
Yunan trajedi yazarlarının oyunlarından ya paratoru Neron ile iktidar hırsı içindeki anne
Mansell Collection si A grippina’dır. Oyun, N eron’u suça ve cina
yete iten nedenleri irdeler. Ünlü Yunanlı ko
medi yazarı A ristofanes’in E şek Arıları: Yar
gıçlar (İÖ 422) oyunundan uyarlamış olduğu
D avacılar (L es Plaideurs; 1668), yazarın tek
komedisidir. Osmanlı tarihini değiştirerek
yazmış olduğu B ayazıt (B ajazet ; 1672) ise yı
kımla sonuçlanan tutkulu ve kıskanç bir aşk
ilişkisinin öyküsüdür.
35 yaşında sanat yaşamının doruğuna yük
selen Racine, Yunan m itolojisinden konuları
işleyen Iphigenie"yi (1674) ve derin, şiirsel bir
trajedi olan Phaidra"yı (Phedre; 1677) yazdı.
Racine, başyapıtı sayılan Phaidra sahneye
konduktan sekiz ay sonra tiyatroyu bıraktı.
Nedeni tam olarak anlaşılamadıysa da, dinsel
çevrelerin tiyatroya karşı giderek artan tepki
si altında kalmış olabileceği sanılmaktadır.
Bundan birkaç yıl sonra bir dostunun ısrarı
üzerine iki trajedi daha yazdı. Ester (Esther;
1689) ve A ta li (A thalie ; 1691) adlı bu iki oyu
nun konuları Kutsal K itap’tan alınmıştı.
Y azara yaşamının son yıllarında kral tara
17. yüzyılda yaşayan oyun yazarı Jean Racine,
yapıtlarında klasik Yunan trajedilerini örnek almıştır. fından Fransa’nın resmi tarihini yazma görevi
verildi. Yeniden dine dönen Racine, 20 yaşın
da tarihten seçtiği oyun kahram anlarını ger da dindar bir kızla evlenerek yedi çocuk
çekçi bir biçimde, sanki kendi çağında yaşa sahibi oldu. Fransız toplum unda saygın bir
yanlar gibi düşünen ve davranan kişiler olarak yeri olan R acine’in oyunları daha yaşadığı
çizmiştir. dönem de Fransız tiyatrosunun klasikleri ara
La Ferte-M ilon’da doğan Racine, küçük sına girdi.
yaşta annesiz babasız kalınca Paris yakınların
daki bir m anastırda eğitim gördüyse de, RADAR, uzaktaki cisimlerin yerlerini belirle
sonradan bu eğitimden koparak edebiyata meye yarayan bir elektronik sistemdir. Bu
yöneldi. XIV. Louis’ye yazdığı övgü şiiriyle sistem, çok kısa süreli radyo dalgası darbeleri
kralın desteğini kazandı. D aha sonra yazdığı nin (vuru) ince bir dem et halinde bir anten
oyunların başarısı üzerine soylu sanı aldı. den gönderilmesi ve bu dalgaların bir engele
Eski Yunan trajedisinin klasik biçimini çarpıp antene geri dönmesinin (yankı) izlen
kullanan Racine’in oyunları sarayın koruması mesi temeline dayanır. (Radyo dalgaları
altındaki tiyatrolarda, soylulardan oluşan bir R A D Y O maddesinde anlatılmıştır.) Tek bir
izleyici karşısında oynandı. Bu oyunlarda enerji darbesinin gönderilmesi ile antene geri
172 RADAR
Bir gemideki (sağda) radar ekranı (solda), kıyının, adanın ve başka bir gem inin konum ve uzaklığını gösterir.
İz, radar anteni döndükçe ekranı tarar.
Silahlarda da radardan
yararlanılır. Resmin sol
tarafında görülen türden
radar aygıtları uçaksavar
silahlarının
yönlendirilm esinde
kullanılabilir. Radar
yaklaşan uçağı saptar ve
uçaksavar silahını hedefin
üzerine kilitleyerek açılan
ateşi denetim altına alır.
RADYO 175
kutu”ya bir dizi darbe gönderir. Uçağın alti üst ucunda kozmik ışınlar yer alır; kozmik
m etresine (uçağın bulunduğu yüksekliği ölçen ışınları sırasıyla gamma ışınları, X ışınları,
aygıt) bağlı olan kara kutu da, radara uçağın m orötesi ışınlar, görünür ışık ve kızılötesi
kimliğini ve bulunduğu yüksekliği bildiren ışınlar izler. Tayfın alt ucunda ise radyo dal
kodlanmış bir mesaj gönderir. Askeri uçaklar gaları bulunur. (Elektrom agnetik ışınım tayfı
“dost”u “düşm an”dan ayırt etm ek için buna na ilişkin ayrıntılı bilgi IŞINIM maddesinde
benzer bir radar sisteminden yararlanırlar ve verilmiştir.)
gizli bir kod kullanırlar. “D üşm an” uçağı bu Eğer sesler kendileriyle aynı frekansta
gizli kodu bilemez. elektrik salımmlarına dönüştürülürse, elek
Kimliği belirsiz uçakların uçuş yüksekliğini trom agnetik dalgalar aracılığıyla uzaklara ta
bulmak için özel yükseklik bulma radarları şınabilir. İşte radyo iletişiminde, seslerin bu
kullanılır. Yükseklik bulmada iki yöntem elektriksel kopyalarının elektrom agnetik
uygulanır; bunlardan biri “baş sallayan ra dalgalarca taşınmasından yararlanılır. Elek
dar” , öbürü ise “üçboyutlu radar” yöntem i trik salınımı, sürekli olarak tek bir yönde
dir. “Baş sallayan” yükseklik bulucu, ekranı akm ak yerine, akış yönü düzenli aralık
yana yatmış sıradan bir radara benzer. Trafik larla tersine dönen bir elektrik akımıdır.
denetim görevlisi ekranın üzerinde beliren bir Birbirini izleyen bu yön değiştirmelerden
hedefin yüksekliğini bulmak istediğinde, yük bir tam dönüşe “çevrim” ; çevrim sıklığına, ya
seklik bulucuyu uçağın bulunduğu doğrultuya ni bir saniyedeki çevrim sayısına da “frekans”
çevirir ve radar bu konum dayken radarın denir.
anteni aşağı yukarı sallanır. D arbe demetinin Radyo dalgalarının frekans aralığı yaklaşık
hedefe çarptığı andaki anten açısı ölçülerek 30 milyon kHz ile 10 kHz arasındadır (kHz,
uçağın yüksekliği hesaplanabilir. Ayrıca “3-D” kilohertzin kısaltılmışıdır; 1 kHz, saniyede
radarları denen üç boyutlu radarlarda ise, iki 1.000 çevrimlik bir salınım dem ektir). Bu
radarın gördüğü işleri tek bir anten sistemi dalgalar uzayda saniyede yaklaşık 300.000 km
yerine getirir. Buradaki “baş sallam a”da, hızla yayılır. Bu m addede, radyo iletişiminin
antenin m ekanik hareketinin yerini bir elek bugüne kadar geçirmiş olduğu evreler anlatıl
tronik sinyal almıştır. m aktadır. Radyo program larının planlanması
Bu radarlardan pek çok alanda yararlanılır. ve hazırlanması R A D Y O VE T E L E V İZ
Füzelerin çoğu radarla yönlendirilir (bak. YON Y A Y IN LA R I m addesinde; radyo dal
G ü d ü m l ü F ü z e l e r ) . R adar çoğunlukla füzenin galarının uzaktaki cisimlerin yerini belirlemek
burnuna yerleştirilir. Bazı uçaklar, pilotun için kullanılması R A D A R m addesinde; bu
hava çalkantılarından ve kasırgalardan zam a dalgaların evlerimizde televizyon ekranında
nında haberdar olabilmesi için de radarlarla izlediğimiz görüntünün taşınabilmesi için kul
donatılır. R adarlar günümüzde hava tahm in lanılması ise T E L E V İZ Y O N m addesinde an
lerinde önemli bir rol oynar; ayrıca uzay latılmaktadır.
araçlarınca D ünya’nm yüzey haritalarının çı
karılmasında radarlardan yararlanılır. Silah Radyo İletişiminin İlk Günleri
ya da mermilerin hedefin yakınında patlam a 19. yüzyıla kadar radyo dalgalarına ilişkin
sını sağlayan fünyelerde, darbeler yerine sü hiçbir şey bilinmiyordu. 1864’te İskoç m ate
rekli dalgalar gönderen radarlar bulunur. matikçi James Clerk Maxwell (bak. M a x w e l l .
Aşırı hızlı giden sürücüler de radarlarla sapta J a m e s C l e r k ) , elektrom agnetik tayf üzerinde
nır ve yakalanır. ki kuramsal çalışmaları sonucunda, frekan
sı kızılötesi dalgaların frekansından daha
RADYASYON bak. İş in im düşük, yani dalga boyu onlarınkinden da
ha kısa dalgaların bulunması gerektiğini sap
RADYO. D oğada çok geniş bir elektrom ag- tadı. A m a, gözle görülmeyen bu gizemli
netik ışınım tayfı, yani ışınım dalga boyu dalgaları ancak 22 yıl sonra Alm an bilim
aralığı vardır. Işınımın saniyedeki salınım ya adamı Heinrich H ertz üretm eyi başardı; bu
da titreşim sayısına bağlı olarak, bu tayfın en dalgaların da yansıma, kırılma ve girişim gibi
176 RADYO
KATMANLARIN YOĞUNLUK VE
KALINLIK DAĞILIMI
ÇOK DÜZENSİZDİR
Dünya atm osferinin iyonlaşm ış katmanları radyo dalgalarını yansıtır ve uzun e rim li yayınları olanaklı kılar.
optik yasalarına uyduğunu ortaya çıkardı (bak. vericisi H ertz’in kullandığı vericinin bir ben
Am a ne H ertz, ne
IŞIK; Y A N S I M A V E K i r i l m a ) . zeriydi. Vericinin indükleme bobini batarya
de dönemin öbür bilim adamları bu dalgalar ya bağlandığında, birbirine yakın yerleştiril
için pratik bir kullanım alanı bulabildi. miş iki metal küre arasında yüksek bir elek
O dönem de H ertz’in adıyla anılan bu dal trik gerilimi oluşuyor ve M arconi'nin H ertz’in
galar 1894-95’e kadar yalnızca ilginç sonuçlar aygıtına eklemiş olduğu mors anahtarına ba
veren bir laboratuvar araştırm a konusu ola sıldıkça, bu gerilim nedeniyle bir küreden
rak kaldı. Mors anahtarı (bak. M O R S E , S A M U - ötekine kıvılcım atlıyordu.
E L ) ve anten sistemini, H ertz vericisiyle birlik M arconi, kıvılcım atlama aralığının bir ya
te ilk kez kimin kullandığı tartışmalıdır. Am a nma bir tel anten bağlamış, öbür yanını ise
bu kişi ya Rus bilim adamı Aleksandr Stepa- topraklam ış, yani ikinci küre ile toprak arası
noviç Popov (1859-1906) ya da o tarihlerde na bir bağlantı teli çekmişti. Böylece iki küre
adı henüz duyulmamış genç bir araştırmacı arasındaki kıvılcım atlamaları antenden uzaya
olan İtalyan Guglielmo M arconi’ydi. Popov, yayılan bir dizi salınım yaratıyor; bu da mors
Rusya’da Çarlık Deniz Kuvvetleri’nde gizli bir anahtarına daha uzun ya da daha kısa süreli
görevde çalışıyordu; Marconi de çalışmalarını basarak, antenden mors alfabesine uygun
gizlilik içinde yürütüyordu, bu nedenle de işaretler yaymayı olanaklı kılıyordu (bak.
buluşa ilişkin kesin bir tarih saptam ak ve İŞAR ETLEŞM E).
bunlardan hangisinin bu buluşu daha önce Alıcı, koherör denen bir aygıttı. Bu aygıt,
gerçekleştirdiğini söylemek olanaksızdır. G e içine gevşek halde metal parçacıkları doldu
ne de M arconi’nin radyonun gelişmesindeki rulmuş küçük bir cam tüpten oluşuyordu ve
katkısının çok büyük olduğunu söylemek bir anten ile toprak arasına bağlanmıştı. Alıcı
yanlış olmaz (bak. M A R C O N İ . G U G L İ E L M O ) . antende herhangi bir sinyal yokken metal
1896’da M arconi İngiltere'ye gitti ve geliş parçacıkların elektrik direnci yüksek bir dü
tirdiği “telsiz aygıtı”nı orada sergiledi. Bunun zeyde kalıyordu. A m a, antene bir sinyal
RADYO 177
ulaşır ulaşmaz metal dolgu sıkışıyor ve direnci sundaki N ew foundland'da St. John’s’a kadar
önemli ölçüde azalıyordu. Direnç bu biçimde ulaştırıldığını bütün dünyaya duyurdu.
azaldığında elektrom ekanik röleler harekete
geçiyor ve bir mors yazıcısını çalıştırıyordu. İyonosfer
K oherörün bir sakıncası şuydu: Sinyalin ne Aslında o dönemin bilgilerine göre böyle bir
den olduğu her sıkışma sonrasında metal şey kuramsal olarak olanaksızdı. H ertz, radyo
parçacıklarını yeniden yüksek dirençli duru dalgalarının optik yasaları uyarınca düz bir
ma getirmek için tüpe hafifçe vurulması gere hat üzerinde yol aldığını göstermişti. Bu
kiyordu. Bu, tüpe bir elektrikli zil mekaniz durum da, radyo dalgalarının Avrupa ile
masının çekiciyle otom atik olarak vurulması Am erika arasında düz bir yol izleyerek Atlas
yoluyla gerçekleştiriliyordu. Okyanusu’nu aşabilmesi için her iki yanda da
Vericideki operatör mors alfabesiyle bir yükseklikleri 150 kilometreyi aşan antenlerin
mesaj yolladığında, bu mesajı taşıyan radyo kurulu olması gerekm ez miydi? M arconi’nin
dalgaları alıcı tarafından toplanıyor ve sonuç tanığı yoktu ve bu nedenle aynı telsiz mesajını
ta kâğıt bir şerit üzerinde, mors karakterleriy 1902’de bir dizi gözlemcinin önünde tekrarla
le basılı hale geliyordu. Bu yeni telsiz aygıtı yana kadar ileri sürmüş olduğu sav kabul
nın erimi yalnızca birkaç kilom etreydi ve bu görmedi.
yöntemle m esajlar çok yavaş iletilebiliyordu. Kuramsal açıdan dalgaların ufuk çizgisinin
Ayrıca istenilen frekansta çalışılamıyordu, bu hemen ötesinde D ünya’nın yüzeyinden ayrılıp
nedenle de birbirinin menzili içinde kalan iki uzayda kaybolması gerekirken, M arconi’nin
verici aynı anda çalıştırılamıyordu. Çalıştırıl gerçekleştirdiği deneyde, D ünya’nın eğriliğini
dığında ise alıcılar her iki mesajı da eşzamanlı izleyerek yol alıyorlarmış gibi bir sonucun
olarak alıyor ve ortaya karmaşık sonuçlar ortaya çıkması nasıl açıklanabilirdi? Başlan
çıkıyordu. gıçta buna kimse yanıt getiremedi. Am a
A m a 1896 ile 1901 arasında M arconi bu 1902’de A B D ’li elektrik mühendisi A rthur E.
alanda büyük bir yenilik gerçekleştirdi. Ba Kennelly ve İngiliz fizikçi Oliver Heaviside,
taryayla çalışan masa üstü vericilerin yerini, Dünya atmosferinin üst katm anlarında ayna
ilk olarak İngiltere’nin güneybatısında Corn- görevi gören ve radyo dalgalarını yeniden
wall’daki Poldhu kayalıkları üzerinde kurulan D ünya’ya yansıtan bir iyonlaşma katmanının
yüksek güçte bir istasyon aldı. Frekans ayar (elektrik yüklü parçacıklardan oluşan bir kat
ya da seçme devresi geliştirildi ve böylece man) bulunduğunu öne sürdüler. Önceleri bu
istasyonlar arasındaki girişim önlendi; ayrıca iddiayı pek az kişi kabul etti. Am a 1924’te
alıcılar daha gelişkin hale getirildi. 1901’de İngiliz bilim adamı Edw ard A ppleton, Ken-
M arconi, Poldhu’dan gönderilen sinyallerin nelly-Heaviside katm anının varlığını deneysel
Atlas Okyanusu’nu aşarak K anada’nın doğu olarak belirledi.
Bir vericiden ya da yayım kulesinden yayılan değişik dalga boylarındaki radyo dalgalarının Dünya
çevresinde yol alışı.
178 RADYO
d a h a yüks ek a nte n
frek ans taki güç le ndir il m iş
taşıyıcı da lg a taşıyıcı da lg a
m o d ü l e e dil m iş
taşıyıcı d a lg a
m o d ü l e e dil m iş
da lg a la rın birleştirilmesi
taşıyıcı d a lg a
(m o d ü l a s y o n ) güçlendirilir
d a h a d ü ş ü k frekanstak i
s e s sinyalleri
Yayımın Yapılması. M ikrofon konuşmacının ses sinyallerini toplar .
ve elektrik salınım larına dönüştürür (siyah renkli dalga). Osilatör ^ i D ü n y a ' n ı n yüzeyinde?
taşıyıcı dalgayı üretir (renkli dalga). M odülatör ses frekanslarındaki yol a la n d a lg a
elektrik salınımları ile taşıyıcı dalgayı karıştırır ve m odüle edilm iş v-'1' (Yer dalg ası ) M
taşıyıcı dalga elde edilir. Bu dalga g ü çle nd irilir ve anten aracılığıyla
gönderilir.
Aslında D ünya’nın çevresinde farklı yük biçiminde gerçekleşir; iki bandı birbirinden
seltilerde birkaç iyonlaşma katmanı vardır. ayıran kesin bir sınır yoktur.
İki ana grup halinde kümeleşmiş olan bu Frekanslar alçaktan yükseğe doğru sırala
katm anlar, atm osferin üst kesimlerinde yer nacak olursa, ilk bant çok alçak frekans
alan gaz atom larındaki bazı elektronların, (VLF; İngilizce Very L ow Frequency sözcük
G üneş’ten kaynaklanan morötesi ışınımın et lerinin başharflerinden) bandıdır. Bu bantta
kisiyle serbest kalması sonucunda oluşur yalnızca birkaç özel amaçlı istasyon çalışır.
(bak. A T M O S F E R ; E l e k t r o n ) . Bu serbest elek Çok alçak frekanslı dalgalar hemen hemen
tronlar, radyo dalgalarının bir bölümünü bütünüyle iyonosferden yansıtma yoluyla ile
Dünya yüzeyine geri yansıtırlar; kalan bölü tilir ve böylece yeryüzü ile atmosferin oluştur
münü iyonosfer denen katm anlar soğurur. duğu bir “kanal” içinde dünyanın bir nokta
Yeryüzüne geri yansıyan m iktar, iyonlaşma sından bir başka noktasına ulaştırılabilir. Bu
katm anının yoğunluğuna ve yüksekliğine, nedenle VLF vericilerinin yayın alanı çok
radyo dalgasının frekansına, iyonosfer katm a geniştir, ama işletme maliyetleri yüksektir.
nıyla karşılaşma açısına ve bir dizi başka A lçak frekans (LF; İngilizce L ow Frequ-
etm ene bağlıdır. ency sözcüklerinin başharflerinden) bandında
İki ana katm andan birine (yeryüzünden
yüksekliği 80 ile 140 km arasında olanına)
Kennelly-Heaviside katm anı denir. A ppleton
katm anı olarak bilinen öbür katm an ise yer
yüzünden yaklaşık 240 km yüksektedir. Bu
katm anlar olmasaydı, ilk uydu fırlatılıp D ün
ya çevresinde bir yörüngeye oturtulana kadar
uzun menzilli radyo iletişimi gerçekleştirile-
mezdi.
s e s fr ek ans ında ki
an te n taşıyıcı d a lg a da lg a
güçlendirilir güçlendirilir
ra d y o alıcısı
zayıf fr ek ansındak i
taşıyıcı dalgı güç le ndir il m iş da lg a
taşıyıcı d a lg a
yayım alanı o kadar geniş değildir, çünkü bu ması çok daha güçlü ve daha geniş açılı olur.
banttaki dalgaların bir bölümü iyonosferde İyonosferden yansıyıp yeryüzüne geri dönen
soğurulur. Bununla birlikte LF istasyonları dalgalardan Yer dalgalarının yayılma alanı
nın kapsadığı yayım alanı hem gündüz, hem içine düşenler, sinyallerin güçlenmesine ya da
gece oldukça geniş olabilm ektedir. Pek çok zayıflamasına yol açar. İyonosferden yansıyıp
radyo alçısının LF bandı ya da “uzun dalga”sı gelen dalgalar bu kez yeryüzünden yansıyıp
vardır. A m a pek az istasyon bu banttan yayım tekrar iyonosfere geri döner, ama oradan
yapar. tekrar Y er’e yansır. Bu yansımalar süre*;
Orta frekans. (MF; İngilizce Medium Frequ- birkaç kez yinelenebilir ve sinyaller gündüz
ency sözcüklerinin başharflerinden) bandın ulaşamadıkları yerlere hava karardıktan son
daki istasyonlarda dalga iletim özellikleri ra bu yoldan ulaşabilir.
öbürlerinkinden tümüyle farklıdır. Gündüz Kutup ışıkları (bak. K utup IŞIKLARI) d e n e r
çok zayıf işitilen M F bandı ya da “orta dalga” a tm o s f e r e tk ile r i, y ü k s e k e n e r ji y ü k lü p a r ç a
istasyonları hava karardıktan sonra, çoğu za c ık la r ın iy o n o s f e r e g ir m e s in e n e d e n o lu r .
man başka yayınları bozacak ölçüde güçlü K u tu p ış ık la r ın ın g ö r ü ld ü ğ ü s ır a d a a n s ız ın
alınmaya başlar. Ayrıca bu banttan gönderi o r ta y a ç ık a n b u iy o n la ş m ış p a r ç a c ık b ir ik im i,
len sinyaller zaman zaman zayıflama eğilimi ç o ğ u z a m a n r a d y o iş a r e tle r in in u z a y d a y itip
gösterir. Bu etkilerin nedeni iyonosferdir. g itm e s in e y o l a ç a r.
Yayımlanan bütün radyo dalgalarının, iyo- Yüksek frekans (H F; İngilizce High Frequ-
nosferden yansıyarak yayılan dalgalar ve doğ ency sözcüklerinin başharflerinden) bandının
rudan D ünya’nın yüzeyinden yayılan dalgalar uzun yıllar kısa menzilli radyo yayınlarından
olmak üzere iki bileşeni vardır. Gündüzleri başka bir işe yaramayacağı düşünülm üştü.
MF istasyonlarının yaydığı dalgalardan iyo- Am a bugün uzun menzilli iletişimde H F ban
nosfere ulaşanlar hemen hemen bütünüyle dı ya da “kısa dalga” yaygın olarak kullanıl
soğurulur ve bu nedenle de yayım alanındaki m aktadır. O dönem de böyle sanılmasının ne
alıcı istasyonlar gündüzleri yalnızca Yer dal deni, yüzeyden giden dalgaların (Y er dalgala
galarını alırlar (Y er dalgaları da oldukça geniş rının) çok kısa menzilli olması ve 1920’lere
bir alan içinde, düzenli olarak alınabilir). kadar radyo dalgalarının iyonosferden yansı
Am a iyonosfer katm anları G üneş’in etkisiyle ması konusunda hiçbir şeyin bilinmemesin-
oluştuğundan, bu katm anların yoğunlukları dendi. Radyo dalgalarının bir bölüm ünün iyo-
ve yükseklikleri de hem mevsimlere bağlı nosferin alt katm anlarının içine girdiği, ama
olarak, hem de gece ve gündüz farklılığından bunların daha üstteki A ppleton katm anınca
etkilenerek değişir. Bu nedenle hava karar yansıtıldığı 1920’lerde keşfedildi. İlk yansıma,
dıktan sonra dalgaların iyonosferden yansı Y er dalgalarının ulaşabileceği menzilin çok
180 RADYO
„ ı I ı i i 1
A n n A nA A Radyo dalgasının frekansı ne kadar yüksek
A1 A\ J A A AM/\
-l \ se, taşıyabileceği telefon ya da telgraf sinyal
WW \ lerinin sayısı da o ölçüde büyük olur. Örneğin
bir SHF dalgası aynı anda 900 kadar telefon
görüşmesinin iletilebilmesini sağlar. İki kent
arasında belirli aralıklarla kurulacak istasyon
ların yardımıyla m esajlar hat boyunca tekrar
s e s da lg a sı lanabilir ve böylece dalgaların kısa menzilli
olmasının getirdiği sınırlamalar aşılabilir. Bu
tekrarlam a otom atik olarak yapılabilir ve
birbirinden orm anlar ya da çöllerle ayrılmış
kentler arasında bu tür bir istasyon zinciri
genlik m o d ü l a s y o n u n d a n (AM) g e ç m i ş da lg a kurularak 1.500 kilometreye kadar olan uzak
( s e s v e taşıyıcı d a lg a karışımı) lıklara ulaşılabilir.
Eğer bir V H F dalgası iyonosfere dar bir
açıyla girerse, enerjinin çoğu uzaya kaçar.
Am a bu dalganın küçük bir bölümü iyonos-
ferde saçılıma uğrar ve bunun da bir bölümü
f r ek a n s m o d ü l a s y o n u n d a n (FM) g e ç m i ş da lg a verici istasyona uzak bir noktada yeryüzüne
(s es v e taşıyıcı d a lg a karışımı)
geri döner. Böylece bu “iyonosfer saçılımı”n-
Taşıyıcı dalganın radyo yayını için m odülasyonu. dan yararlanılarak verici istasyona uzaklıkları
yaklaşık 1.500 kilom etrenin üzerinde olan
ötesinde bir yerde yeryüzüne geri döner ve noktalarda, oldukça duyarlı bir alıcıyla VHF
birkaç kez daha gidip geldikten sonra çok bü dalgaları alınabilir.
yük bir uzaklığa ulaşır, hatta dünyanın çevre
sini dolanabilir. Yer dalgalarının eriştiği uzak Termoiyonik Lamba
lık ile ilk yansıma noktası arasında, hiçbir sin 1920’lere kadar hem en hem en bütün radyo
yalin işitilemediği bir bölge kalır. istasyonları mors alfabesiyle mesaj gönder
Ç ok yü ksek frekans (VHF; İngilizce \ e r y m ek için kullanılırdı. Radyo dalgaları aracılı
High Frequency sözcüklerinin başharflerin ğıyla ve mors alfabesiyle mesaj iletimine telsiz
den), ultra yü ksek frekans (U H F; İngilizce telgraf denir. O dönem de vericilerde lamba
Ultra High Frequency sözcüklerinin başharfle kullanılmazdı; radyo dalgası üretm enin başlı
rinden) ve süper yü ksek frekans (SHF; İngiliz ca aracı, elektrik kıvılcımları, Poulsen arkı ya
ce Süper High Frequency sözcüklerinin baş da A lexanderson yüksek frekans alternatö-
harflerinden) bantlarındaki istasyonların iyo rüydü. Bu yöntem lerden hiçbiri telsiz telefon
nosfere ulaşan dalgaları, iyonosferin bütün tekniği, yani konuşmaların ya da genel olarak
katm anlarını geçip uzaya kaçar. Bu istasyon seslerin radyo dalgaları biçiminde gönderil
ların yüzeyden giden dalgalarının menzili fre mesi için uygun değildi.
kans artışıyla kısalır ve SHF bandının üst 1904’te İngiliz bilim adamı Sir John Am-
ucundaki dalgalar artık ufuk çizgisinin pek brose Fleming, term oiyonik diyot lambayı
fazla ötesine geçemez. M ühendisler istasyon buldu; A B D ’li fizikçi Lee de Forest ise
ları tepelerin ya da dağların üstünde kurarak 1906’da bu lambaya ızgara denen üçüncü bir
bu uzaklığı artırm aya çalışırlar. parça ekledi (bak. E L E K T R O N İ K ). Triyot lamba
Bu bantlar kısa menzilli olm akla birlikte denen bu aygıt zayıf sinyalleri güçlendirebil-
yaygın olarak kullanılır. Televizyon görüntü mekteydi. Am a triyot lambanın telsiz telefon
sünü veren karmaşık sinyaller, teknik neden için gerekli olan pürüzsüz salınımlar da ürete
lerle LF, MF ve H F bantları üzerinden bildiği ancak 1913’te keşfedildi.
gönderilemez. Televizyon yayınlarında, men I. Dünya SaVaşı sırasında triyot lambanıp
zilleri sırasıyla yaklaşık 60 km ve 35 km olan verimliliği ve çıkış gücü büyük ölçüde artırıl
V H F ve U H F istasyonları kullanılır. dı. 1918’e gelindiğinde pek çok ülkenin silahlı
RADYOAKTİFLİK 181
kuvvetlerinde alçak güçlü telsiz telefonlar sine oturtulan uyduların yaygın olarak kulla
kullanılıyordu. Savaş sona erdiğinde radyo nılmaya başlanması olm uştur (bak. T e l e k o m ü
üreticileri yeni bir pazar aram aya başladılar. n i k a s y o n ) . V H F ve öbür yüksek frekans bant
Genel radyo yayını 1920’de başladı. Bugün larında, yüzeyden yayılan radyo dalgaların
term oiyonik lambanın yerini büyük ölçüde dan yararlanılarak yapılan yayınların ulaşabi
transistor (bak. T R A N S İ S T O R ) almıştır; term o leceği sınır, kabaca ufuk hattının biraz ötesine
iyonik lamba ancak büyük çıkış gücünün ge kadar uzanır. Radyo vericisinden yayılan sin
rekli olduğu yerlerde kullanılmaktadır. yalleri uzaydaki bir uyduya gönderm ek ve
oradan yeryüzüne geri yansıtmak, bu “ufuğu”
Radyo Nasıl Çalışır çok önemli ölçüde genişletir.
Ses dalgaları farklı frekanslarda titreşir (bak. Diyelim ki, İngiltere’deki bir U H F istasyo
S E S ; S E S K A Y D l ) ; bu titreşim ler stüdyoda m ikro nu A B D ’deki benzer bir istasyonla iletişim
fonlarla toplanır ve aynı frekanslardaki elek kurm ak istiyor. D ünya’nm eğriliği nedeniyle,
trik salınmalarına, yani elektrik sinyallerine normal olarak bu gerçekleştirilemez. A m a,
dönüştürülür. Bu sinyaller yükselteçlerden Atlas O kyanusu’nun üzerindeki bir yörünge
(am plifikatör) geçirilerek güçlendirilir ve ar ye her iki istasyonu da doğrudan görebilen bir
dından bu “ses frekansları” , vericide üretilen uydu yerleştirilmişse, bu haberleşm e başarıla
daha yüksek frekanstaki radyo dalgalarının bilir. Sinyaller birinci istasyondan uyduya
üzerine “bindirilir” . Bu radyo dalgaları ses gönderilir; uydu alıcısı bunları toplar ve güç
frekanslarını uzaklara taşır. Ses sinyalleri ile lendirir. Sonra da bu sinyaller uydudaki kü
taşıyıcı radyo dalgalarının aynı dalga düzenin çük bir vericiye aktarılır, buradan D ünya’daki
de birleştirilmesi, yani her iki dalganın üst üs alıcı istasyona gönderilir ve burada yeniden
te bindirilerek tek bir dalga haline getirilmesi güçlendirilir. Bu tür güçlendirm elerde yüksel
gerekir; bu işleme “m odülasyon” denir. “M o tici olarak m aserlerden yararlanılabilir. (Ma-
düle edilmiş” ses sinyalleri antene beslenir ve ser, “Uyarılmış Işınım Yayımıyla M ikrodalga
oradan elektrom agnetik dalgalar biçiminde Yükseltimi” anlamına gelen İngilizce M icro-
yayılır. İki tür modülasyon sistemi vardır: wave A m plification by Stim ulated Emission o f
Genlik m odülasyonunda (kısaca “A M ”), R adiaîion sözcüklerinin başharflerinden oluş
elektrik salınımları yüksek frekanslı taşıyıcı turulm uştur.)
dalgaların genliğini değiştirir. Frekans modü Bu tip bir haberleşm e uydusunda, bütün
lasyonunda (kısaca “FM ”) taşıyıcı dalganın alıcı ve verici donanım ları ile bunların yedek
genliği aynı kalır, ama frekansı ses frekansla leri bulunur. Uydular, D ünya’dan roketlerle
rıyla değişir. Televizyon vericilerinde görüntü fırlatılır ve yerden genellikle 36.000 km yük
sinyallerini gönderm ek için AM , ses sinyalle sekteki bir yörüngeye oturtulur. Bu yüksek
ri için de FM sisteminden yararlanılır. likte uydu, D ünya’nm çevresinde Dünya ile
Radyo alıcısında, iletkenlerden (bobinler birlikte döner ve böylece Dünya üzerindeki
den) ve sığaçlardan (bak. SiGaç) oluşan bir verici ve alıcı istasyonlara göre her zaman
düzeneğin yardımıyla frekans ayarı yapılır ve doğru konum da kalır. Uydularda enerji, ba
böylece istenen sinyaller alınır, öbür sinyaller taryalardan ya da güneş ışınlarını elektriğe çe
ise alıcı devresinin dışında bırakılır. Transis- viren güneş pillerinden sağlanır. Gelecekte
törler (ya da bugün pek fazla kullanılmayan bunun için belki de nükleer enerji kullanıla
radyo lam baları), zayıflamış olarak alıcıya cak ve böylece uydunun çalışma öm rü nere
ulaşan sinyalleri güçlendirir. Ses frekansları deyse sonsuz olacaktır. Gezegenler arası yol
ayrılır ve elektrik salınımları hoparlöre gön culuklarda laserlerden yararlanm a olanağı
derilerek burada yeniden ses titreşim lerine vardır. Laserin ürettiği çok yoğun ışık dem eti,
dönüştürülür. sinyallerle modüle edilerek ses sinyalleri için
taşıyıcı dalga görevi görebilir (bak. L a s e r ) .
Uydular Aracılığıyla İletişim
Radyo dalgalarıyla iletişimde son zam anlarda RADYOAKTİFLİK. R adyoaktif m addeler,
sağlanan en önemli ilerleme, Dünya yörünge çevrelerine çok büyük bir hızla küçük parça
182 RADYOAKTİFLİK
Eğer 10 m iligram fermiyum-251 izotopumuz varsa ve bunu yedi saat süreyle kendi haline bırakırsak, bu
süre sonunda radyoaktif parçalanma nedeniyle 5 m iligram ının bir başka elemente dönüşm üş olduğunu
görürüz. Bu yedi saatlik dönem e ferm iyum -251'in yarı öm rü denir. Bazı başka izotopların yarı öm ürleri
sağda gösterilm iştir.
RADYOAKTİFLİK 183
yıllık bir yarı öm rü vardır. Bu dem ektir ki, lar. Bunlardan alfa parçacıkları , helyum ato
etkinliği 20 milicurie olan bir m iktar radyum munun çekirdeği ile aynı yapıdadır, yani iki
1.622 yıl sonra yalnızca 10 milicurielik bir et nötron ile iki protondan oluşur. (Helyum ato
kinliğe sahip olacak, bir 1.622 yıl daha geçtik munun bütününde, çekirdeğin çevresinde do
ten sonra bu 5 milicurieye düşecek ve bu böy lanan iki de elektron vardır.) A lfa parçacıkla
lece sürüp gidecektir. rı genellikle son derece hızlı (saniyede yakla
Atom çekirdeği, proton ve nötron denen şık 20 milyon m etre) parçacık akımları (alfa
iki tür parçacıktan oluşur. Protonlar artı elek ışınları) halinde fırlatılırlar; ama parçacıkların
trik yüklü parçacıklardır; ama nötronların hızı kısa sürede yavaşlar, öyle ki, bu parçacık
herhangi bir elektrik yükü yoktur. Çekirdek lar havada ancak birkaç santim etre kadar yol
teki proton sayısı, çekirdeğin çevresinde dola alır. Alfa ışınları insan derisinden içeri işle
nan ve atom un geriye kalan bölüm ünü oluştu mez. Beta ışınları ise elektron akımlarıdır;
ran elektronların sayısına eşittir. Atom un bunlar, çekirdek çevresinde dolanan eksi yük
kimyasal davranış özellikleri, elektronlarının lü parçacıklarla aynı yapıdadır (bak. E l e k
sayısına ve dolayısıyla da protonlarının sayısı t r o n ) . Gam m a ışınları çok kısa dalga boylu
na bağlıdır; nötron sayısının bunda etkisi pek elektrom agnetik dalgalardır. G am m a ışınları
azdır. Proton sayısı aynı olan atom lar, aynı X ışınlarına benzer, ama enerjileri genellikle
elem entin atomlarıdır. daha yüksektir; bu özellikleri nedeniyle daha
Örneğin, elem ent ya da atom numarası 92 büyük uzaklıklara ulaşabilir ve cisimlerin içi
olan uranyum un, çekirdeğinde 92 proton ve ne işleyebilirler. G am m a ışınları ince bir
çekirdek çevresinde dolanan 92 elektronu kurşun perdeden bile geçebilir. Bu ışınların
vardır. Çekirdeklerindeki nötron sayısı farklı, kütlesi ya da elektrik yükü yoktur.
değişik uranyum türlerinin var olduğu bilin
m ektedir. En yaygın tür olan uranyum-238’in Radyoaktifliğin Saptanması
çekirdeğinde 146 nötron vardır; buna proton Radyoaktif m addelerin yaydığı ışınlar İyon
ların sayısı, yani 92 eklendiğinde, bu uranyum laştırıcı ışınlardır, yani bu ışınlar gaz m olekül
türünün kütle numarası olan 238 bulunur. Öte lerini parçalayarak onları elektrik yüklü par
yandan uranyum-235’te, 92 protonun yanı sı çacıklar haline dönüştürebilirler (bak. İ Y O N ) .
ra 143 nötron vardır. Radyoaktifliğin varlığını ve şiddetini sapta
Proton sayıları aynı, ama nötron sayıları m akta kullanılan Geiger sayacında bu özellik
farklı olan atom lara izotop denir. E lem entle ten yararlanılır.
rin çoğunun hem kararlı, hem de radyoaktif Geiger sayacının en önemli parçası, içinde
izotopları vardır; ama daha hafif elem entlerin düşük basınçlı hava, argon ya da bir başka gaz
çoğunun doğada yalnızca kararlı yapıdaki izo bulunan iyonlaşma tüpüdür. Tüpün bir ucun
topları bulunur. Bu tür elem entlerin radyoak da ince bir m etal pencere vardır; içinde ise,
tif izotopları bir nükleer reaktörde yapay ola üzerinden elektrik akımı geçirilen bir tel bulu
rak elde edilebilir (bak. N Ü K L E E R E N E R J Î ) . B u nur. Tele uygulanan elektrik gerilimi oldukça
nun için elem ent, içinde serbestçe dolanan yüksektir, ama bu gerilim öyle ayarlanmıştır
nötronlar bulunan bir reaktöre yerleştirilir; ki, normal koşullarda tel ile tüpün metal du
elem entin atom çekirdekleri bu nötronlardan varları arasında herhangi bir kıvılcım atlaması
bazılarını soğurur, yani içine alır ve bunun so olmaz. Pencereden ışınım, yani radyasyon
nucunda kararsız hale gelir. İzotopların bazı girdiğinde, bu ışınım tüpün içindeki gazı iyon
ları da, parçacık hızlandırıcısı ya da siklotron laştırır ve bir kıvılcım atlaması ya da bir başka
denen aygıtlarda elde edilir; bu aygıtlarda deyişle elektrik enerjisi darbesi (vuru) oluşur.
atom çekirdekleri, çok hızlı hareket eden par Tüpe bağlı bir yükselteç ile bir hoparlör, bu
çacıklarla bom bardım an edilir, yani dövülür. tür bir darbe oluştuğunda tıkırtı biçiminde bir
(Bu işlem, PA R Ç A C IK H IZ L A N D IR IC I ses üretir ve bu ses bir sayma devresiyle elek
LA RI m addesinde anlatılmıştır.) tronik olarak kaydedilir. Üzeri ölçeklendiril-
Radyoaktif m addeler bir ya da birkaç tür miş bir aygıt darbeleri sayar ve bir kadranın
parçacık ya da ışınım (yani radyasyon) yayar üzerinde gösterir; bu arada darbe sıklığını öl
184 RADYOAKTİFLİK
ALFA
Üstte solda: R adyoaktifliğin incelenmesi için kullanılan bir sis odası. Oda kısmen sıvıyla doldurulur. (A)
Balonu sıkıldığında odaya hava dolar; balon aniden serbest bırakıldığındaysa odadaki basınç düşer.
Basıncın düşmesi odanın içinde bir sis oluşmasına yol açar ve ortam da herhangi bir iyon varsa, sis bu
iyonların üzerinde yoğunlaşır. C'de bulunan herhangi bir radyoaktif m addenin çıkardığı alfa ve beta ışınları
iyonların izini belli eder. Bu izler, parlak bir ışık altında B'de görülebilir. Ortadaki iz fotoğrafında, ağır alfa
parçacıklarının iyonlarla çarpışma etkisiyle fazlaca bir sapmaya uğramadıkları görülm ektedir. Sağdaki
fotoğrafta görülen hafif beta parçacıkları ise sapmaya uğrar ve ince, dalgalı izler bırakır.
çen bir başka aygıt da saniyedeki ortalam a Radyoaktif atom lar, m addelerin “etiket
darbe sayısını gösterir. lenm esinde” de kullanılabilir; bunun için
Sis odası denen aygıtlar, iyonların hareket m addedeki bazı normal atom lar çıkarılarak
lerini görülebilir ve fotoğrafları çekilebilir iz bunların yerine radyoaktif atom lar yerleştiri
lere dönüştürür. Kırpışım sayacı ya da sinti- lir ve bu atom ların çıkardığı ışınımdan yarar
lasyon sayacı denen aygıtlarda ise radyoaktif lanılarak m adde izlenir. Tıpta bu yöntem,
parçacıkların ya da ışınların varlığı, bunların hangi m addenin vücudun hangi bölümüne git
bazı özel m addelerle çarpıştıkları zaman oluş tiğini saptam ak için (örneğin yeni bir ilaç de
turdukları kısa süreli ışık parlam alarından ya nenirken) kullanılır. Radyoaktif etiketlem e
rarlanılarak saptanır. den, kimya ve biyokimyada moleküllerin
kimyasal tepkim elere katılım aşamalarını ve
Radyoaktiflikten Yararlanma süreçlerini izlemek için yararlanılır.
Bilindiği gibi radyoaktif m addeler atom bom Sanayide, metal parçalarda herhangi bir ya
basının yapımında kullanılır, ama bu m adde rık, çatlak ve kusur, özellikle de kaynak kusu
lerin bilim, tıp ve sanayide insanların yararına ru olup olmadığını saptam ak için başvurulan
kullanıldıkları alanlar da vardır. Örneğin fotoğraf çekimlerinde X ışınları yerine kobalt-
gamma ışınları insan vücudunun derinlikleri 60 gibi radyoaktif izotopların çıkardığı gam
ne kadar işleyebilir ve belirli türden canlı hüc m a ışınımı kullanılır (bak. K a y n a k ) . Yüksek
releri yok edebilir; işte gamma ışınlarının bu enerjili gamma ışınlarıyla hastanelerdeki sağ
özelliklerinden yararlanılarak, vücuttaki is lık gereçleri sterilize edilebilir, yani m ikrop
tenm eyen hücre çoğalmalarının önüne geçile lardan arındırılabilir, ayrıca besinlerin saklan
bilir ve örneğin bazı kanser türleri tedavi edi masında gene bu tür ışınlardan yararlanıla
lebilir. Am a ışınlar sağlıklı hücreleri de yok bilir.
eder, onun için tedavinin büyük bir dikkatle
yürütülmesi gerekir. IŞINIM m addesinde, ışı Radyoaktif Karbonla Tarihlendirme
nımın sağlık açısından yarattığı tehlikeleri ele Radyoaktiflikten yararlanm anın en ilginç bi
alan bir bölüme yer verilmiştir. çimlerden birine arkeoloji alanında rastlanır.
RADYOASTRONOMİ 185
Bu, radyoaktif olma özelliğine sahip karbon ışınım ya da X ışınları yayan yıldızları ve
izotoplarının arkeolojik kalıntıların yaşını gökadaları “görm ek” için özel teleskoplara ve
bulmak için kullanılmasıdır. Canlılardaki kar detektörlere gerek vardır. Dünyanın en iyi
bonun çoğu, kararlı bir yapıda olan karbon-12 kızılötesi teleskopları, Hawaii’deki sönmüş
izotopudur; am a bunun yanı sıra, eser m iktar M auna Kea Y anardağı’nın tepesi gibi, hava
da olmakla birlikte sabit bir oranda radyoak kirliliğinin olmadığı yüksek dağ zirvelerinde
tif karbon-14 izotopu da bulunur. Bu radyo kurulm uştur. X ışını detektörlerinin ise at
aktif izotop zaman içinde parçalanır ve başka mosferin dışına, yani uzaya gönderilmesi ge
elem entlere dönüşür. Karbon-14’ün yarı öm rekir. Gökcisimlerinin yaydığı gözle görüle
rü yaklaşık 5.730 yıldır. (Radyoaktif izotopla meyen ışınların incelenmesine dayalı en eski
ra radyoizotop, radyoaktif karbon izotopuna ve en gelişkin astronomi dalı radyoastronom i-
ise radyokarbon da denir.) dir ve radyoastronom ların bulmuş oldukları
Bitkiler ya da hayvanlar canlı oldukları sü gökcisimlerinin varlığından bugüne kadar en
rece, atm osferden ve beslendikleri m addeler küçük bir kuşku bile duyulmamıştır. (A yrıca
den sürekli olarak taze karbon alır ve gövde bak. A STRO N O M İ; G Ö Z L E M E V İ; TELESKOP; U Y D U .)
sindeki karbon-14 oranı havadaki karbon-14 Evrenin bir radyoteleskoptan görünüşü,
oranıyla hep aynı kalır. Am a bitki ya da hay optik teleskoplardan yararlanılarak oluşturu
van öldüğü zaman bu oran azalmaya başlar. lan resminden çok farklıdır. Yıldızların, gök
Karbon-14’ün yarı öm rünü bilen bilim adam adaların ve başka gökcisimlerinin gönderdik
leri ışığı optik teleskoplarla doğrudan gözlem
ları herhangi bir canlı kalıntısındaki (bu kalın
tı bir zam anlar canlı hücrelerden oluşan odun, leyebiliriz. Radyoastronom lar ise uzaydan
kem ik, boynuz, tahıl tanesi, yün ya da bir or gelen radyo dalgalarını saptam aya uğraşırlar
man yangınından artakalmış kül olabilir) kar- ve varlığını saptadıkları bu dalgaların ne
bon-14’ün karbon-12’ye olan oranını ölçerek anlama geldiğini çözebilmek için bilgisayar
o maddenin yaşını belirleyebilirler. Am a bu gibi karmaşık aygıtlar kullanırlar. G üneş’ten
yöntem yaklaşık 10 bin yıla kadar olan yaşlar gelen radyo dalgalarının şiddetinin ya da
için geçerlidir. (Örneğin bu yöntem , ölü ağaç yeğinliğinin, Güneş lekesi çevrimine bağlı
ve bitkilerden oluşan köm ürün yaşını belirle olarak değiştiği saptanm ıştır (bak. G ün eş ).
yebilmek için uygulanamaz; çünKü köm ürün Jüpiter gezegeni de güçlü bir radyo dalgası
oluşumu o kadar eskidir ki, geçen süre içinde kaynağıdır. Bu gezegen geniş ve güçlü bir
karbon-14’ün tüm ü bozunup tükenm iştir.) magnetik alanla çevrilidir. Elektrik yüklü
M addenin yaşamış olduğu çağ günümüze ne parçacıklar bu alandan geçerken radyo dalga
kadar yakınsa, radyoaktif karbonla tarihlen- ları yayar. Radyoteleskoplar, Güneş sistemi
dirme de o ölçüde doğru olur. (A yrıca bak. nin ötesinden, örneğin Samanyolu G ökada
A R K E O L O Jİ.) sın d a n (bak. G ö k a d a ; Sa m a n y o l u ) ya da
Y er’in yaşı da radyoaktif tarihlendirm eyle bulutsu denen büyük gaz bulutlarından da
bulunur; ama bunun için karbon yerine rad radyo dalgaları alırlar. Bizim gökadamız olan
yum ya da uranyum (sonunda bütünüyle bo Samanyolu’nda, pulsar denen ve sık aralıklar
zunup kurşuna dönüşür) ve helyum kullanılır. la ışınım darbeleri (vurular) salan radyo
dalgası kaynakları vardır; Samanyolu’nun
RADYOASTRONOMİ. 20. yüzyılın ortaları ötesindeyse son derece güçlü radyogökadalar
na kadar astronom lar evreni yalnızca optik' ve kuvazarlar yer alır. Uzayın derinliklerinde,
teleskopların yardımıyla gözlemleyebiliyor evrenin doğuş anından artakalmış bir radyo
lardı; yani gezegenleri, yıldızları, ışıyan gaz fon ışıması vardır; bu ışıma, “büyük patlam a”
bulutlarını ve gökadaları, ancak bu gökcisim nın (B ig Bang) halen sürm ekte olan yankısı
lerinin gönderdiği ışıktan yararlanarak incele dır (bak. E v r e n ; Y il d i z ).
yebiliyorlardı. Am a evrendeki pek çok cisim, Bu m addede radyoastronom i tarihine kısa
görünür ışık dalga boylarının dışında kalan ca değinildikten sonra radyoastronom ların
elektrom agnetik ışınım dalga boylarında çok kullandıkları aygıtlar ve gerçekleştirdikleri
daha parlaktır. Radyo dalgaları, kızılötesi bazı büyük keşifler üzerinde durulacaktır.
186 RADYOASTRONOMİ
sindeki dönm e hareketinden yararlanarak gü teleskopla araştırm a yapılırken birbiriyle bağ
nün değişik saatlerinde gökyüzünün değişik lantılı çanaklar dizisindeki her çanak aynı
kesimlerini gözlemleyebilmektedirler. Y ön radyo dalgası kaynağına yöneltilir. D ünya’nm
lendirilebilir türden bir teleskop elbette Are- kendi ekseni çevresindeki dönme hareketi de
cibo’daki gibi sabit bir teleskoptan daha bu çanaklar dizisinin gökyüzünün değişik
verimlidir; örneğin, Alm anya Federal Cum- kesimlerini tarayacak biçimde dönmesini sağ
huriyeti’nde Bonn yakınlarındaki Effelsberg’ lar. Aynı gökcisminin günlerce gözlenmesiyle
te bu tür bir radyoteleskop vardır. Effelsberg elde edilen radyo sinyallerinin bilgisayar çö
teleskopunun çanağının çapı 100 m etredir ve zümlemeleri, daha sonra dev bir optik teles
bu özelliğiyle dünyanın yönlendirilebilir tek kopla yapılmış gözlemlerin sonuçlarına ben
çanaklı en büyük radyoteleskopudur. 1957’de zer biçimde ortaya konabilir.
İngiltere’deki Cheshire’da kurulan 76,2 m etre 4,6 km uzunluğunda bu tip bir teleskop,
çapındaki paraboloit çanaklı Jodrell Bank İngiltere’de Cam bridge’deki eski bir dem iryo
teleskopu ile Yeni Güney G aller’deki (Avus lunun üzerinde kuruludur. H ollanda ve A vus
tralya) Parkes ve California’daki (ABD ) tralya’da da buna benzer teleskoplar vardır.
Goldstone teleskopları da bu türdendir. Bu Dünyanın en büyük girişimölçerli radyote-
tek çanaklı radyoteleskopların dev boyutlarda leskopu 1979’da A B D ’de, New Mexico’daki
olması yapım ve bakımlarını çok pahalı hale Socorro’da kurulm uştur. Bu girişimölçer 27
getirm ekte, yapımları yıllarca sürm ektedir. antenden oluşm aktadır ve antenlerin her biri,
Bu nedenlerle, radyoastronom lar değişik tip “Y ” biçiminde döşenmiş rayların üzerinde
te bir teleskop geliştirmişlerdir; bu tip bir hareket ettirilm ektedir; “Y ”nin her bir kolu
teleskopta, çok büyük tek bir çanak yerine, 20 km uzunluğundadır. Bu radyoteleskop,
aynı etkiyi elde edebilen ve elektronik olarak çok küçük radyo dalgası kaynaklarını, en iyi
birbirine bağlanmış çok sayıda küçük çanak tür optik teleskopların duyarlılık düzeyinde
vardır. ortaya çıkarabilmektedir.
İki ya da daha çok sayıda çanağı birbirine Birbirinden çok uzaktaki ülkelerde bulu
bağlayarak ve böylece girişimölçer ya da nan radyoteleskoplar arasında elektronik
interferom etre denen bir aygıt düzeni oluştu bağlantı sağlanabilir. Bu tür bir sistemle,
rarak, çok büyük çaplı teleskopların sahip uzayın derinliklerindeki radyo dalgası kay
olduğu bazı özellikler, özellikle de radyo naklarının yapısı ve ayrıntıları, optik teles
dalgası kaynağındaki ince ayrıntıları “görm e” koplarla gerçekleştirilemeyen bir incelikle be
yeteneği elde edilebilmektedir. Bu tür bir lirlenebilir.
Z EFA
denetim altına girdi. Marconi 1916’da, kısa dal Broadcasting Company-Ulusal Yayım Şirketi)
ga yayınlarıyla askeri radyo yayınlarını düşma özel telefon hatlarıyla birbirine bağlanmış bir
nın engellemesini önleyici yöntemler üzerinde radyo istasyonları ağı oluşturdu. Böylece New
çalışıyordu. Savaş sonrasında deneme yayımı Y ork’taki ana radyo istasyonunun günlük
yapan istasyonlar kuruldu. İngiltere’de düzenli program ları bütün öbür istasyonlara iletilebi-
radyo yayını 14 Şubat 1920’de W rittle’da başla liyordu. 1927’de çıkarılan Radyo Yasası ile
dı. Radyo yayımcılığının gelişmesi A BD ve İn A B D ’de radyo yayımcılığı belirli kurallara
giltere’de değişik yönlerde oldu. bağlandı.
A B D ’de ilk düzenli radyo yayını 2 Kasım İngiltere’de kurulan özel radyo istasyonları
1920’de Pittsburgh’da başladı. Bu yayının ba ise kısa sürede hüküm etin denetim ine girdi.
şarısı öbür radyo istasyonlarının kurulmasını İlk özel radyo istasyonu, önemli askeri radyo
yüreklendirdi. Radyo yayımcılığının başlangı yayınlarını engelleyeceği gerekçesiyle yasak
cından beri, A B D ’deki radyo istasyonları, landı. Am a 150 kadar am atör radyo yayımcısı
reklam karşılığında program ların giderlerini ile 4.000 kadar radyo alıcısı ya da telsiz sahibi
karşılayan özel ticari şirketlerin denetim inde İngiltere posta yönetiminden lisans almıştı.
oldu. G ünüm üzde de A B D ’de ticari şirketler İngiltere hüküm eti bu lisanslardan elde ettiği
ya reklam karşılığında belirli bir programın geliri, 18 Ekim 1922’de ilk yayınını gerçekleş
giderlerini üstlenir ya da yapılan reklam lar tiren BBC’yi (British Broadcasting Corpora-
için ödedikleri parayla radyo istasyonunun gi tion-İngiliz Yayım Kurumu) desteklemekte kul
derlerinin büyük bölüm ünü karşılarlar. landı ve başka özel radyo istasyonları kurul
A B D ’de radyo yayımcılığının ilk yıllarından masını uzun süre engelledi. Başlangıçta bir
başlayarak ortaya çıkan başka bir gelişme de özel şirket olarak kurulan BBC, 1925’te, ta
ülkenin her yanındaki belirli bazı radyo istas rafsız bir yönetim kurulu tarafından yönetilen
yonlarının özel telefon hatlarıyla birbirine ve İngiltere Parlamentosu’na karşı sorumlu olan
bağlanması oldu. 1926’da NBC (National bir kamu kuruluşuna dönüştürüldü. BBC ilk
En güçlü yayım ağma sahip kuruluş olan değişik bir biçimi olan PAL sistemiyle, Fransa
CBS, NBC ve A BC (Am erican Broadcasting ve SSCB ise daha karmaşık bir sistem olan
Com pany-A m erikan Yayım Şirketi) A B D ’ SECAM sistemiyle renkli yayıma başladı.
deki ticari televizyon yayımcılığına egem en Uydu yayımcılığı, A m erikan Telefon ve
dir. A B D ’nin televizyon yayımcılığına önemli Telgraf Şirketi’nin 10 Temmuz 1962’de 7e/-
bir katkısı “kablolu” televizyon olarak bilinen star adlı yapma uyduyla A ndover’daki televiz
televizyon yayımıdır. Başlangıçta televizyon yon istasyonundan aldığı siyah beyaz görüntü
yayınlarının yeterince alınamadığı ya da yal leri İngiltere’deki Goonhilly Downs ve Fran
nızca bir iki yayının alınabildiği bölgelerde sa’daki Pleum eur-Boudou alıcı istasyonlarına
kurulan bu sistemde, televizyon yayınlarını yansıtmasıyla başladı. Uyduyla ilk renkli tele
alan bir istasyon, bu yayınları kablolar aracılı vizyon yayımı da 16 Temmuz’da gerçekleştiril
ğıyla abonelerinin televizyon alıcılarına gön di. Bu yayımların süresi, uydunun verici ve alı
derm ektedir. Günüm üzde kablolu televizyon cı istasyonların ufukları üzerinde bulunduğu
yayımı yapan şirketler kendi program larını kısa süreyle sınırlıydı. Dünya çevresindeki yö
yapıp yayımlamaktadır. rüngelerinde, D ünya’nm dönüş hızına eşit bir
Türkiye’deki ilk televizyon yayımını 1952’de hızla dönen ve bu nedenle sürekli olarak
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ ) gerçekleş Dünya’nm belirli bir noktası üzerinde bulunan
tirdi. İTÜ haftada bir gün yaptığı televizyon haberleşme uyduları kullanılarak, günümüzde
yayımını uzun süre sürdürdü. Türkiye Radyo çok daha uzun süreli uydu yayımlan yapılmak
Televizyon Kurum u (TRT) 1966’da kapalı tadır ve bütün dünya ülkelerini kapsayan bir
devre televizyon yayımına, 31 Ocak 1968’de televizyon ve telefon ağı kurulmuştur.
de düzenli yayıma başladı. Sınırlı bir alanda
ve haftada üç gün yapılan bu yayınlar yeni Programlar
verici istasyonların kurulmasıyla yaygınlaştı. Dünyanın her yerindeki radyo ve televizyon
1984’te renkli yayın, 1986’da ikinci kanal, istasyonları çeşitli program lar yayımlar. Ya
1989’da üçüncü kanal, 1990’da dördüncü ve yımcı kuruluşlar yayımladıkları televizyon
beşinci kanal yayınları gerçekleşti. Posta, Tel program larının bazılarını kendileri hazırlar.
graf ve Telefon İşletmesi (PTT) de A nkara’da Ö bür program lar ise bağımsız yapımcılardan
sınırlı bir bölgede kablolu televizyon yayımı ya da başka yayımcılardan satın alınır. Bu uy
yapm aktadır. gulama radyo program ları için de geçerlidir.
A m a büyük ulusal yayım kuruluşları çok daha
Teknolojik Gelişmeler az radyo program ını dışarıdan satın alır.
Televizyon yayımcılığında en büyük ilerleme Radyo ve televizyon program ları, konuları
renkli televizyonun geliştirilmesiyle gerçek na göre çeşitli gruplara ayrılır. Bunlar, haber
leşti. Televizyon alanındaki araştırm aların ler ve güncel olaylar, yarışma ve komedi gibi
öncülerinden olan John Logie Baird, 1928’de hafif eğlence program ları, dizi film, müzik ve
ilk renkli televizyon yayımı denemesini başar spor program larıdır.
dı. 10 yıl sonra Fransız Georges Valensi, siyah Yayımlanan program lar, yapım özellikleri
beyaz yayınları alm ak üzere yapılmış olan te ne göre de üç ana bölümde toplanır. Bunlar,
levizyon alıcılarının da alabileceği ilk renkli canlı olarak yayımlanan spor ve benzeri prog
yayım sistemini geliştirdi ve patentini aldı. ram lar; stereo olarak ses bandına kaydedilmiş
II. Dünya Savaşı öncesinde bazı renkli tele konser ve benzeri müzik program ları; filme
vizyon yayımları yapıldı; ama bu alandaki cid ya da video bantlara kaydedilmiş televizyon
di çalışmalar 1950’lerde gerçekleşti. 1954’te program larıdır. Televizyon şirketleri bunlara
A B D ’de uygulanmaya başlayan NTSC siste ek olarak sinema filmleri de yayımlar.
m inde yapılan renkli televizyon yayımını Bütün televizyon program larının hazırlan
renkli televizyon alıcıları U H F bandından masında izlenen yol genellikle aynıdır. Prog
alırken siyah beyaz televizyon alıcıları da ram yapımcısı (prodüktör) programın konu
V H F bandından alabiliyordu. İngiltere ve A l sunu belirler, çekim planını yapar ve program
manya Federal Cumhuriyeti NTSC sisteminin için gerekli kişiler ile çekimi yapacak ekipleri
194 RADYO VE TELEVİZYON YAYINLARI
Bir televizyon program ı hazırlanırken önce, Yapımcı ve sunucu çekim planını birlikte okurlar. Bu
program ı planlayanlar toplanarak programın planda sunucunun yapacağı bazı konuşmalar da yer
kapsamını tartışırlar. alır.
Program sunucusu kamera karşısında prova yapar. Bir spor programında görevliler haberleri ve
Prova, yayım sırasında yapılabilecek hataları sonuçları toplar. Sonuçlar kartlara yazılarak
önlemeye yardımcı olur. kameranın önündeki tabelaya konur.
stüdyoda bir araya getirir. Yapımcı ve yönet Stüdyo dışında yapılan canlı yayımlarda ba
m en, yönetim odası (reji odası) denen odada zen özel bir hat yardımıyla çekim ekibi stüd
önlerindeki bir dizi televizyon ekranından yodaki yönetim odası ile haberleşir.
(m onitör), çekim yapan çeşitli kam eralardan Günüm üzde televizyon ekranlarında gör
gelen görüntüleri izlerler. H er kam eram anın düğümüz birçok görüntünün hazırlanmasında
yapacağı çekimler önceden belirlenip kamera bilgisayarlar büyük rol oynam aktadır. Birçok
kartına yazılarak kendisine verilmiştir. Y ö grafik görüntünün ya da resmin oluşturulm a
netm en, kam eralardan ve videodan gelen de sında bilgisayarların katkısı çok değerlidir.
ğişik görüntülerden hangilerinin hangi sırayla Stüdyoda yapılan radyo program larının ha
kullanılacağına karar verir ve program da kul zırlanması, yapımı ve yönetimi televizyon
lanılacak görüntüler buna göre birleştirilir. program larındaki gibidir; ama burada kam e
Stüdyo dışında yapılacak program çekimle ranın yerini mikrofon alır. Yayım sırasında
ri çok daha fazla zaman gerektirir. Bunun için hiçbir boşluk (sessizlik) olmaması günümüzün
yönetm en ve kam eram an, ses kayıtçısı, ışıkçı radyo yayımcılığında benimsenmiş bir ilkedir.
gibi kişilerden oluşan çekim ekibi gerekli do Yayım sırasında teknik bir sorundan kaynak
nanımla birlikte çekim yapılacak yere gider. lanabilecek herhangi bir boşluk olunca hemen
Bazen birkaç dakikalık bir çekim için bütün yayıma girip program ın sürekliliğini sağla
bir günü alan hazırlıklar yapmak gerekebilir. m akla görevli spikerler vardır.
RADYUM 195
Yapımcı, yönetim odasındaki m onitörlerden yayında İçinde bir yönetim odası bulunan naklen yayım aracı
kullanılabilecek görüntüleri izler. stüdyo dışı çekimlerde kullanılır.
Bir spor karşılaşmasını izleyicilere anlatan spiker Dış çekimleri bir araya getirerek ilgi çekici bir
kulaklıkla yayım yönetm eninin konuşmalarını dinler program hazırlayabilmek için program görevlileri
ve yayını bir televizyon ekranından izler. ekip halinde çalışırlar.
Günümüzde radyo ve televizyon yayımcılığı 1910’a kadar metalin kendisi katışıksız halde
değişik sesler ve görüntülerden oluşan büyü elde edilmedi. Curie’ler radyum u, Çekoslo
leyici bir dünya yaratmıştır. 1901’de mors al vakya’da bugün Jachymov adıyla bilinen bir
fabesiyle ilk radyo yayımını yapmış olan M ar yerden çıkan ve pekblend denen bir m adde
coni bu dünyayı düşleyemezdi bile. den elde etmişlerdi. D aha sonraları A frika’
nın orta kesim lerindeki Shaba’da ve Kanada’
RADYUM, çok ender bulunan bir metaldir. da Büyük Ayı Gölü kıyılarında da pekblend
Kimyasal simgesi Ra, atom numarası 88, yatakları bulundu. Radyum , A BD ve bazı
atom ağırlığı ise 226’dır. Rengi parlak beyaz başka ülkelerde çıkarılmakta olan karnotit
dır, ama havayla tem as ettiğinde havadaki ok m ineralinden de elde edilir.
sijenle birleşir ve kararır. Radyum suda çözü Radyum radyoaktif bir m addedir. R adyo
nür, yani erir ve bu çözünme sırasında hidro aktif m addeler sürekli küçük parçacık ve ışı
jen gazı açığa çıkar. Pek çok alanda radyum nım salarak parçalanırlar ve başka m addelere
tuzlarından yararlanılır. En yaygın bilinen dönüşürler; bu radyoaktif parçalanm a, ayrış
radyum tuzları radyum klorür, radyum bro- ma sürecine bozunum denir (bu konu R A D
m ür ve radyum sülfattır. Y O A K TİFLİK maddesinde ayrıntılı olarak
Radyumu 1898’de M arie ve Pierre Curie anlatılmıştır). Örneğin, uranyum minerali za
keşfettiler (bak. C u r ie , M a r ie v e P ie r r e ) . Am a manla radyum a dönüşür; radyum da belli bir
196 RAFFAELLO
başlayan Raffaello, önüne gelen her işi büyük 1893’te İngiltere’nin kuzeyindeki 22 kulüp
bir titizlikle yapıyor, her seferinde bir önce Ragbi Futbolu Birliği’nden ayrılıp 1922’de
kinden daha güzel bir yapıt ortaya çıkarıyor Ragbi Futbolu Ligi adını alan Kuzey Ragbi
du. V atikan’da papanın çalışma odası olarak Futbolu Birliği’ni kurdular. Ragbi 19. yüzyılın
kullanacağı Segnatura O dası’nın bezemelerini sonunda başta Fransa, Avustralya ve Yeni
üç yılda tamamladı. Bu odadaki Atina Okulu Zelanda olmak üzere başka ülkelere yayıldı.
freski Raffaello’nun en ünlü yapıtlarından
biridir. Resimde Eski Yunanlı düşünürlerden Amatör Ragbi
Aristo ve Platon’un çevresinde, geçmiş yüz 15’er kişilik takım lar arasında oynanır. Topun
yılların ve Rönesans döneminin düşünürleri yum urta biçiminde oluşu yuvarlak bir toptan
yer alm aktadır. İnsanların son derece gerçek daha kolay tutulup fırlatılmasını sağlar. Topa
çi bir anlatım la betimlendiği bu resim, sanat ayakla da vurmak serbesttir; ama top oval
çının içinde bulunduğu kültürel ve düşünsel olduğu için beklenm edik bir yöne gidebilir.
yaşamı bütün canlılığıyla yansıtmaktadır. A y Ragbi, uzunluğu 100 m etreyi, genişliği de
nı dönem de mimarlık uygulamalarına da baş 69 m etreyi aşmayan bir alanda oynanır. A la
layan Raffaello, Bram ante ile birlikte San nın iki kısa kenarının ortasında H biçiminde
Pietro Bazilikası üzerinde çalıştı. B ram ante’ kaleler yer alır. Kalenin açıklığı 5,6 m etre,
nin ölümünden sonra çalışmaları tek başına ortasındaki yatay direğin yüksekliği ise 3
sürdürdü. Sistina Şapeli’ne asılmak üzere m etredir. Kale çizgisinin gerisinde kale içi
dokunacak olan hah örneklerini hazırladı. denen bir bölge vardır. Topu karşı takımın
Santa Eligio degli Orefici Kilisesi’ni ve Santa kale içi bölgesine geçirerek yere değdiren
M aria del Popolo Kilisesi’nin m ezar şapelini oyuncu bir “denem e” yapmış olur. Bu, 4 sayı
yaptı. Eski yapılara da ilgi duyan sanatçı, değerindedir.
R om a’nın arkeolojik bir haritasını çıkardı. H er denem eden sonra, sayı alan takım
Yüksek Rönesans sanatını doruk noktasına kaleye şut çekme hakkı kazanır. Vuruş oyun
ulaştıran Raffaello, yapıtlarında estetik anla alanından ve topun kale içinde yere değdiği
yışını yücelik ve incelikle birleştirerek klasikçi noktanın tam karşısından yapılır. Vuruşu
tutum un en etkili temsilcilerinden biri oldu. yapan oyuncu, topu yatay kale direğinin üze
Sanatçının başyapıtı sayılan Vatikan fresk rinden geçirmeyi başarırsa denemeyi “gol”e
leri dışındaki öteki önemli yapıtları Niccolini- çevirmiş dem ektir. Gol 6 sayı değerinde
Cowper Madonnası (1508), Sistina Madonna- dir. H er biri 3 sayı değerinde olan iki gol daha
sı (1513-14) ve İsa nın Göğe Yükselişi"dir vardır. Biri alan golüdür. Oyun süresince
(1518-20). Yapıtlarının çoğu A vrupa’daki herhangi bir anda topu kaleden geçiren bir
m üzelerde ve sanat galerilerinde sergilenm ek oyuncu bir alan golü atmış olur. İkincisi
tedir. penaltı golüdür. Takım lardan biri yanlış bir
Ayrıca bak. RESİM SANATI; RÖNESANS. davranışta bulunursa hakem oyunu durdura
rak karşı tarafa bir penaltı vuruşu hakkı verir.
RAGBİ, futbola ve A m erikan futboluna ben Karşı takım vuruşu kaleye doğru yapabilir.
zeyen bir oyundur; yum urta biçiminde bir Atış başarılı olursa bir penaltı golü atılmış
topla oynanır. Ragbinin İngiltere’deki Rugby olur.
O kulu’nda 1823’te oynanan bir futbol maçın Gollerin çoğu hava ya da yer vuruşuyla
da bir öğrencinin, pas verm ek ya da ayakla olur. Hava vuruşu top elden bırakılıp yere
vurmak yerine, topu kapıp koşmaya başladı değdiği anda yapılan vuruştur. Yer vuruşu ise
ğında ortaya çıktığı kabul edilir. Topla koş top yere konarak yapılır.
mak daha sonra oyunun kurallarından biri 40’ar dakikalık iki devre halinde oynanan
oldu. oyun, takım lardan birinin alanın ortasında
G ünüm üzde Japonya, İtalya, A rjantin, R o yaptığı yer vuruşuyla başlar. Topu yakalayan
manya ve Fiji A daları’nın da içinde olduğu oyuncu koşmaya başlar; pas verir ya da şut
toplam 50 ülkede am atör ragbi oynanm ak atarken karşı takım onu durdurabilir. Topla
tadır. ilerleyen oyuncuyu durdurm anın tek yolu onu
198 RAGBİ
tutup düşürm ektir. Düşürülen oyuncu elinde lar) ve yedi bekten oluşur. Forvetler topu
ki top yere değdiğinde topu bırakm ak zorun kazanırsa bekler hücuma geçer. Topu kapan
dadır. Yoksa takımı aleyhine penaltı verilir. karşı tarafsa, bekler savunmaya geçip karşı
Topu elinde tutan oyuncudan başkasını tu t takımı engellemeye çalışırlar.
mak ya da engellemek yasaktır. Oyuncu karşı Top alanın yan çizgilerini aşarsa taça, yani
takımın kalesine doğru koşarken topu ancak oyun dışına çıkmış sayılır. Taç atışını, dışarı
kendi hizasında ya da arkasında bulunan bir çıkmadan önce topa en son dokunan takımın
arkadaşına atabilir. rakibi kullanır. Oyunculardan biri topu taç
Küçük hatalarda ve iki tarafın da topu ele çizgisinden dik açıyla 5 m etre ileri gidecek
geçiremediği durum larda hakem oyunu dur biçimde oyun alanına atar. Topun taça çıktığı
durup bir tür hava atışı yaptırır. H er iki yerde “sıralanm a” yapılır. H er takım dan en
takımın sekiz ileri oyuncusu (forvetler) karşı az ikişer forvet karşı karşıya dizilir ve havaya
karşıya gelerek önde üçer, arkada beşer kişi doğru atılan topu sıçrayarak yakalamaya çalı
olmak üzere ikişer sıralı bir “diziliş” oluştu şırlar. Topu kapan oyuncu ya orta sahaya
rurlar. Böylece ön sıralardaki oyuncuların doğru koşmaya başlar ya da bekleri harekete
arasında bir tünel oluşur. Diziliş yan adamı geçirmesi için topu diziliş yan adamına verir.
adı verilen oyuncu topu bu tünelin içine atar. Kendi kale çizgisine uzaklığı 22 m etreden
Öndeki sıranın ortasında duran oyuncular fazla olan bir oyuncu topu ayakla taça gönde
topu ayaklarıyla çekip almaya çalışırlar. Bu rebilir. Taç atışı, topun taça gönderildiği
sırada öteki oyuncular, rakiplerinin topu kap noktanın tam karşısında yapılır.
malarını engellemek için itişir. Topu yakala Topu kapan takım saldırıya geçtiği zaman
yan oyuncu diziliş yan adamına verir. Bu geçerli olan bir ofsayt kuralı vardır. Bu kurala
oyuncu ya topu kapıp koşmaya başlar ya da göre, oyunculardan biri topu elinde tutan ya
bir hücum başlatır. da topa dokunan son adam durum undaki bir
Bir takım , sekiz forvet (dizilişi oluşturan takım arkadaşının önünde kalırsa ofsayt söz
A m atör ragbide oyun alanı ve oyuncuların yerleşim i. Yukarıdaki işaretlere ek olarak taç çizgisinden 15
metre içeride, alan boyunca uzanan b ir çizgi daha vardır. Noktalar siyah takımın yarı alanında diziliş
oluşturan oyuncuların durduğu yerleri gösteriyor.
RAKUN 199
A B C Ajansı
Profesyonel Ragbi
Profesyonel ragbide beklere daha çok hareket
alanı sağlamak amacıyla iki forvet çıkarılarak
takım ların oyuncu sayısı 13’e düşürülm üştür.
İki ragbi türünde de oyun alanının ve topun
ölçüleri aynıdır. Ayrıca oyuncuların yerleşim
leri ve hareketleri de çok farklı değildir.
Sayı kazanm a am atör ragbidekinden farklı
dır. Bir deneme 4, denem eden sonra gelse de
gelmese de serbest vuruşla atılan normal bir Kuzey Am erika'nın orm anlık bölgelerinde oldukça
gol 2 sayıdır. Hava vuruşuyla atılan gol 1 sayı yaygın bulunan rakun genellikle güneş battıktan
değerindedir. Denem enin ardından başarılı sonra dolaşmaya çıkar.
bir vuruşla gelen gol am atör ragbide olduğu
gibi gol sayılmaz, 4 sayılık bir denemedir. toplanır. Bayağı rakun (Procyon loîar ) Kuzey
ve O rta A m erika'da, yengeç yiyen rakun
RAHM ANİNOV, Sergey bak. R achmani (.Procyon cancrivorous) Güney A m erika'da
noff, Se r g e y . yaşar.
200 RAMSES
şin iki yanında, firavunun oturur biçimdeki kurulu kutsal Shve Dagon Tapmağı çevresin
dört dev heykeli kayalara oyulmuştur. de gelişti. Altın yaldız kaplı kubbesiyle dün
Ram ses’in hüküm darlık dönemi aşırı lüks yanın en görkemli tapınaklarından biri olan
yaşantısıyla dikkat çeker. Köle sayısı önemli bu yapıda B uda’ya ait bazı eşyalar vardır ve
oranda artmış ve ordu gittikçe daha fazla çevresinde çoğunlukla hacılar toplanır (bak.
sayıda Mısırlı olmayan paralı askerlere dayan B u d a VE B u d a c i l i k ) . Tapınağın yüksekliği,
dırılmıştır. üzerinde bulunduğu tepeyle birlikte 112 m et
reyi bulur.
RANGUN, Birmanya’nın başkentidir. Ü lke 1852’de İngiliz egemenliği altına girinceye
nin güneyinde Rangun Irm ağı’nın kuzey ya kadar küçük bir balıkçı köyü olan Rangun,
kasında yer alır. Irm ak büyük gemilerin bir süre sonra tüm ülkenin ticaret merkezi
girebileceği derinliktedir. Rangun Irmağı, haline geldi. Birm anya’nın 1948’de bağımsız
Birm anya’daki başlıca ticaret yolu olan İrava- lığına kavuşmasından sonra da önemli ölçüde
di Irmağı’yla birleşir. gelişti. Kent ırm ak, kara ve havayollarının
Rangun’un m odern kesimi sömürgelere öz merkezi durum una geldi. Irmağın güney kıyı
gü kent planlamasına uygun kare bloklardan sı boyunca tikağaçlarının kesilip işlendiği bir
oluşur. Devlet daireleri ile pek çok kamu çok hızar atölyesi ve pirinç işleme fabrikasın
kuruluşu buradadır. Kent 15. yüzyılda ku dan başka R angun’da dokum a, sabun, kau
zeyde, kente egemen bir tepenin üzerinde çuk ve alüminyum sanayileri de vardır.
Rangun'daki en önem li yapı Shve Dagon Tapınağadır. 51 metre yükseklikteki bu görkem li tapınak altın
yaldız kaplıdır. Üzerinde bulunduğu tepeyle birlikte yüksekliği 112 metreye ulaşır.
202 RASATHANE
R angun'un nüfusu yaklaşık 2.458.712’dir dallar yüzünden çarlığın daha fazla zarar
(1983). görmemesi için Rasputin’i öldürmeyi tasarla
dılar. Kom ploculardan birinin evinde Raspu-
RASATHANE bak. G ö z l e m e v î. tin ’e zehirli yiyecek ve şarap sunuldu. Raspu
tin ’in zehirle ölmediğini gören kom plocular
RASPUTİN (yaklaşık 1872-1916). Hastaları dan biri paniğe kapılarak ona ateş etti.
iyileştirme özelliğine sahip gizemli bir ermiş Sonunda, vurulmasına karşın hâlâ yaşayan
olarak tanınan Rasputin, Rus Çarı II. Niko- R asputin’i yakalamayı başararak onu bağladı
lay’ın sarayında büyük bir güç kazanmıştı. lar, buzlarla örtülü Neva Irm ağı’nda açtıkları
Grigori Yefimoviç Rasputin, Sibiryalı bir bir delikten suya attılar.
köylüydü. Çarın, hemofili hastası (bak. K a n ) A leksandra, Rasputin’in ölümünden sonra
tek oğlu Aleksey’i hipnoz yöntemiyle iyileşti yönetimini daha da sertleştirdi, ama kısa bir
receğine inanıldığı için saraya alındı. Çariçe süre sonra, M art 1917’de gerçekleşen ayak
A leksandra, R asputin’in gizemli gücüyle oğ lanmayla Rusya’da çarlık yönetimi son buldu
lunu kurtaracağına ve hanedanı koruyacağına (bak. EKİM D E V R İM İ).
güveniyordu. Ahlak kurallarına aykırı yaşayı
şına ve skandallara neden olan davranışlarına RASYONALİZM, her türlü gerçeğin ölçütü
karşın onu korumayı sürdürdü. olarak aklı gösteren düşünce ve felsefe öğreti
1905’ten I. Dünya Savaşı’nın çıktığı 1914’e lerinin genel adıdır. Bu anlam da Türkçe’de
kadar R asputin’in Rusya’daki ünü ve yaşamı “akılcılık” ve “usçuluk” terimleri de kulla
na ilişkin skandallar giderek büyüdü. Ona nılır.
karşı çıkanlar Rusya’nın uzak bölgelerine Rasyonalizm sözcüğü dilimize Fransızca’
dan geçmiştir. “Hesap; yöntem ; neden; akıl”
gibi anlamları olan Latince ratio sözcüğünden
türeyen bu terim tüm öteki batı dillerinde de
vardır.
Çeşitli alanlara özgü değişik rasyonalizm
tanımları vardır. Felsefede, var olan her
şeyin, yani evrenin akıl yoluyla anlaşılabile
ceğini ileri süren öğretiler için kullanılır. Bu
bağlamda rasyonalizm, dış dünya üzerine
bilgilerimizin kaynağı olarak duyularımızı
gösteren ve başka bilgi kaynağı kabul etm e
yen deneyci felsefenin karşıtıdır. M utlak ger
çeğe birtakım akıldışı yollardan ulaşılabilece
ğini savunan mistik (gizemci) öğretinin karşı
sında yer alır.
Rasputin'in (ortada oturan) çar ailesi ve çevresi
üzerinde gizemli bir etkisi vardı. Bir sanat terimi olarak rasyonalizm, mo
dern üsluba tepki olarak 20. yüzyılın başında
doğan ve biçimlerdeki güzelliği sanat yapıtla
sürüldü. Bir kez çara yazılan bir rapor rının, özellikle de mimarlık yapıtlarının işlevi
nedeniyle gözden düşen ve saraydan kovulan ne uygun olması ilkesiyle birleştiren öğretiler
Rasputin, A leksandra’nın ısrarıyla çok geç için de kullanılır.
meden geri döndü. Saraydaki gücü marnlama Eski Y unanlılar’dan başlayarak, batı felse
yacak kadar artan Rasputin 1915’te Çar Niko- fesi tarihi boyunca rasyonalizm birçok düşü
lay ordularının başında savaşmaya gidince, nür tarafından temsil edilmiştir. Rasyonalist
karısı A leksandra’nın özel danışmanı olarak sayılan filozoflar arasında çeşitli farklar var
ülkenin içişlerinin yönetimini ele aldı. dır. Parmenides ve Zenon gibi Elealı düşü
Rasputin’in ölümü de yaşamı kadar m ace nürler, beş duyu aracılığıyla algılanan nes
ralı oldu. M onarşi taraftarları, yarattığı skan neler dünyasının (dış dünyanın) gerçekte bir
RAVEL 203
yanılsama olduğunu, gerçeğin ancak akılla varlığını kabul etm ekle de rasyonalist gelene
kavranabileceğini ileri sürm üşlerdir. Sokrat’a ği sürdürm üştür.
göre, tüm bilgiler daha doğduğumuzda aklı Gerçekte K ant’ın öğretisinin öncüsü, Eski
mızda vardır. Am a bunlar ancak eğitim aracı Yunanlı filozof A risto’nun felsefesidir. A ris
lığıyla ortaya çıkarılabilir. Platon da, hocası to ’ya göre, akıl bilgi taşıyan değil, bilgi yapan
gibi bilgilerimizin doğuştan aklımızda var bir yetidir. Aristo, dış dünyayı algılayan
olduğuna ve duyularla algıladığımız nesnele edilgin akıl ile duyu izlenimlerini “kategori
rin, aklımızda önceden bulunan düşüncelerin l e r e yerleştirerek işleyen etkin akıV dan söz
gölgelerinden başka bir şey olmadıklarına etmiştir.
inanıyordu. Tüm nesnel gerçekliği (dış dünyayı, evreni)
Tüm felsefesini “Düşünüyorum , öyleyse kavram lardan, yani rasyonel (akılsal) olandan
varım ” deyişine dayandıran ve varlığını dü türettiği için Georg Wilhelm H egel’in felsefe
şünceye, dolayısıyla da akla indirgeyen Rene si rasyonalizmin doruğu sayılır. Ünlü “gerçek
Descartes da rasyonalistti. M odern rasyona olan rasyoneldir, rasyonel olan gerçektir”
lizmin kurucusu olan Descartes, doğruluğun önermesiyle, Hegel gerçeğe hiç deneye baş
dan kuşku duyulamayacak bilginin m atem a vurm adan, yalnızca düşünmenin sınırları için
tiksel bilgi olduğunu, çünkü m atematiğin, de kalarak ulaşılabileceğini dile getirmiştir.
aklın evrensel, zorunlu ve önsel (a priori )
ilkelerine dayandığını belirtmiştir. Descartes RAVEL, Maurice (1875-1937). Fransız bes
gibi, Spinoza da m atematiksel bilginin en teci Joseph Maurice Ravel, geleneksel arm o
sağlam ve kesin bilgi olduğunu kabul ederek, nileri, gamları ve ritimleri özgün, kişisel
felsefe tarihinin en kapsamlı ve tutarlı sistem üslubuyla bütünleştirerek biçim ve üslup açı
lerinden biri olan sistemini, “geometrik yön sından kusursuz yapıtlar yarattı. Yurttaşı
tem ” denen yöntem le açıklamıştır. Descartes Claude Debussy ile birlikte İzlenimci müziğin
sonrası rasyonalizmin büyük temsilcilerinden en büyük ustalarından sayılır {bak. D ebu ssy ,
biri de Alm an filozof G ottfried Leibniz’dir CLAUDE; İZLENİMCİLİK).
(1646-1716). Leibniz’e göre, sözgelimi “Tanrı” Fransa’nın Bask Bölgesi’ndeki Ciboure’da
kavramı ile sayılar, geometri biçimleri gibi doğan Ravel, kültürlü ve sanatçı bir aileden
m atematiksel kavram lar aklımızda doğuştan geliyordu. 1889’da Paris K onservatuvarı’na
vardır. Bunları duyu algılarıyla elde etmemiz girerek Fransız besteci Gabriel Faure (1845-
olanaksızdır. A m a, duyu algıları olmadan 1924) gibi dönemin ünlü bestecilerinden ders
bunların ortaya çıkmaları da beklenemez.
Böylece Leibniz, aklın, daha doğrusu zihnin Hulton Picture Library
çam ağacının kabuğu bir kuşak biçiminde sıkmaya gerek olmadan kuruyan kumaşlar
kesilir ve kesikten sızan yapışkan sakız, ağaca yapılır (bak. DOKUMACILIK).
bağlanan metal bir kapta toplanır. Toplanan
sakız büyük damıtma kazanlarında damıtıla REFORM, 16. yüzyıl boyunca tüm A vrupa’yı
rak arıtılır. Bu işlem sırasında yan ürün olarak etkileyen dinsel bir harekettir. Bu hareket
terebentin ve çam esansı elde edilir. Kâğıt Katolik Kilisesi’nin aşırı zenginleşmesi ve
üretiminde kullanılan odun ham urundan ve yozlaşmasına karşı gelişmiş ve Hıristiyanlık’ın
eski çam kütüklerinden de çam reçinesi çıka en büyük üç m ezhebinden biri olan Protestan-
rılmaktadır. Boya ve cila yapımında kullanı lık’ın kurulmasına yol açmıştır. En önemli
lan balsam, dam m ar, mastika, sandarak, laka önderleri M artin Luther ve Jean Calvin’dir
ve elemi gibi başka doğal reçineler de vardır (bak. C a l v i n , J e a n ; K a t o l î k K İ l î s e s İ; L u t h e r ,
(bak. B o y a v e C İ L A ) . Bazı reçineler parfüm M A R T IN ; PRO TESTA N K İLİSESİ).
yapımında büyük değer taşıyan mürrüsafi gibi Ortaçağ boyunca zenginleşen ve gücünü ar
güzel kokulu yağlar içerir. En sert doğal tıran kilise ile papalık, siyasetle ve dünyasal
reçine olan kehribar kuyumculukta kullanılır etkinliklerle giderek daha fazla ilgilenmeye
(bak. D e ğ e r l i T a şl a r v e M ü c e v h e r l e r ). başlamış, yozlaşan kilise yaşamı Reform ön
cesinde birçok din adamının tepkisini çekmiş
Yapay Reçineler ti. Matbaanın bulunuşu kitap okumayı yaygın
Bilim adamları doğal reçinelerin yapısını ince laştırırken, Kutsal Kitap’ın her ülkenin kendi
leyerek birçok yapay reçine çeşidi üretm enin diline çevrilmesi sıradan insanlarca da okunarak
yollarını bulmuşlardır. Bu yapay reçineler anlaşılmasını sağladı. Böylece kutsal metinlerle
birçok kullanım alanında doğal reçinelerin kilise uygulamaları arasında, yoruma bağlı fark
yerini almıştır. Bazı durum larda da doğal ve lar ortaya çıktı. Rönesans’ın sanatı ve düşünceyi
yapay reçinelerin farklı niteliklerinden birlik özgürleştirici etkisi de Reform’un doğuşuna
te yararlanılabilm ektedir. Günüm üzde özel katkıda bulundu (bak. RÖNESANS).
likle plastik sanayisinde yapay reçineler çok Alm an din adamı Luther, Katolik Kilisesi’
yaygın olarak kullanılır. Plastik sanayisinde nin insanların günahlarından arınm aları için
kullanılan polimerin özgün biçimine reçine, önerdiği öğreti ve uygulamaların yanlış oldu
bundan yapılan ürünün son biçimine de plas ğunu düşünmeye başlamıştı. Luther insanın
tik denir (bak. PLASTİKLER. POLİMER). Birçok zayıf olduğuna ve ancak T anrı’nın onu kurta
yapay reçinenin yapımında köm ür katranı, rabileceğine inanıyordu. İnsanın günahların
petrolden elde edilen fenol ve öbür kimyasal dan arınması için yapabileceği tek şey T anrı’
m addeler kullanılır. nın ona bağışladığı inanca sarılmasıydı. L ut
Yapay reçineler, dayanıklı ve uzun ömürlü her, Katolik Kilisesi’nin endüljans satarak in
oldukları, ürüne parlak bir görünüm sağladık sanların günahlarından arındırılması uygula
ları için, genellikle boyalar ile öbür yüzey masına karşı çıktı. Endüljans, cennetle cehen
kaplam a m addelerinde kullanılır. Polyester nem arasında bulunan ve insanların günahla
ve polietilen reçineleri büyük ölçüde plastik rından arınm ak için bekletildikleri a ra f ta çe
lerin ve cam elyafının üretim inde; poliüretan kecekleri cezaların belirli bir sevap işlemeleri
ise boyaların, yapıştırıcıların ve yalıtım m ad karşılığında Katolik Kilisesi’nce bağışlanması
delerinin üretiminde kullanılır. Epoksi reçi dır. Katolik Kilisesi, günah işleyen birinin piş
neler dokum a sanayisinde iplik yapımında manlık getirmesi ve Tann tarafından bağışlan
kullanılır (bak. LİF). M elamin-formaldehit ması halinde bile, işlemiş olduğu bu günah ne
reçineleri ürüne porselen görünümü verir; deniyle bu dünyada ya da arafta acı çekerek
silikon reçineleri yağlama, cila ve yalıtım cezalandırılacağını söylüyordu. Ayrıca, Hz. İsa
maddesi olarak kullanılır. Yapıştırıcı reçine ve öteki azizlerin yaptığı iyiliklerden ötürü Tan-
ler kontrplak ve sunta yapımında kullanılır. n ’nın papaya bu cezayı hafifletme yetkisi verdi
Yapay reçinelerin en yaygın kullanım alanla ğini de ileri sürüyordu. Endüljans elde edebil
rından biri dokum a sanayisidir. Bu reçineler mek için günah işleyenin iyi niyetini göstermesi
den yararlanılarak, çekmeyen, kırışmayan ve gerekiyordu. İlk başlarda endüljans kuralları
REFORM 207
çok katıydı. İnsanlar pişmanlıklarını göstermek Katolikler ile 1529’dan sonra Protestan olarak
için ağır koşullarda yıllarca dua eder, sadaka anılmaya başlayan L uther’in izleyicileri ara
verir ve oruç tutarlardı. Daha sonra, özellikle sında ayrılık baş gösterdi. Alm anya’daki bu
de 14. yüzyılda, kiliseye gelir sağlamak için en- bölünme başka yerlerde de oldu. İsviçre’de,
dülj ansın para karşılığında verilmesi birçok din Z ürich’de Huldrych Zwingli (1484-1531) ve
adamının tepkisini çekti. C enevre’de Jean Calvin ayrıntılarda farklılaş
Luther ilk kez 1517’de endüljans satışına makla birlikte, ana konularda aynı düşünce
karşı çıkarak kilisenin tutum unun açıkça kar den yola çıkarak Katolik Kilisesi’nde reform
şısında yer aldı. İnsanın sadece kişisel inancıy istediler. Öğretilerindeki ve kilisenin örgüt
la günahlarından arınabileceğine inanan L ut lenme biçimine ilişkin düşüncelerindeki fark
her, endüljans uygulamasını tümüyle reddet lılıklar, bu üç büyük reformcunun izleyicileri
ti. Çok geçmeden din sapkını olarak suçlandı. arasında uzun tartışm alara yol açarak, Protes-
İnançlarını değiştirmeyi reddedince de papa tanlık’ın gelişmesini yavaşlattı. Ayrıca, Karşı-
tarafından aforoz edildi. A lm anya’da yozlaş R eform ’u başlatan Katolik Kilisesi, 1545-63
mış kiliseye karşı çıkan pek çok kişi L uther’i arasında toplanan Trent Konsili ile kendini
destekledi. Önemli kiliselerin birçoğunun ba yenileme çabasına girişti ve yolsuzlukları ön
şında, dinsel görevlerinden çok, para kazan leyecek düzenlem eler yaptı. Böylece Protes
makla uğraşan papazlar bulunuyordu. Çoğu tanlık yüzyılın başlarındaki hızlı gelişimini
nun birden fazla görevi vardı ve işlerini sürdürem edi. A lm anya’nın yarısı Lutherci-
başkalarına yaptırıyorlardı. Ayrıca, papa A l lik’i benim serken, Calvin’in izleyicileri olan
m anya’dan büyük m iktarda vergi topluyordu. Kalvenciler Fransa, H ollanda ve İskoçya’da
Pek çok kimse kilisenin bir reform a gerek yayıldılar. Am a başka yerler, özellikle Güney
sinmesi olduğunu düşünüyordu. Arkasındaki A vrupa ve kuzeyin önemli bir bölümü K ato
yoğun destekten güç alan Luther, öteki K ato lik olarak kaldı.
lik öğretilerine de karşı çıkmaya başladı. Reform İngiltere’de daha değişik bir biçim
Bütün insanların, papanın ya da piskoposların aldı. 1509-47 arasında hüküm dar olan Kral
yol göstermesine gerek duym adan, Hıristiyan V III. H enry’nin, evliliği yüzünden papayla
inancını doğrudan Kutsal K itap’ta bulabile arası açıldı ve papanın otoritesini tanım aya
ceklerini söyledi. Kilisenin yüzyıllar boyunca rak kendisini Ingiltere Kilisesi’nin başı ilan
İncil 'in gerçek özünü sakladığını, havarilerin etti. Am a kilisede küçük bazı değişikliklerle
ve ilk kilisenin öğretisinin yeniden edinilebil- yetindi. VI. Edw ard dönem inde (1547-53)
mesi ve yeni Hıristiyan topluluklar kurulabil Protestanlık yerleşti. Ne var ki, kız kardeşi
mesi için yolundan sapmış bu kiliseden ayrıl I. Mary (1553-58) döneminde Katoliklik ve pa
manın doğru olduğunu ileri sürdü. palık otoritesi geri getirildi. G ene bu dönem
Katolikler L uther’in Kutsal K itap’ı tümüyle de pek çok Protestan yakılarak öldürüldü.
yanlış anladığını öne sürdüler. A lm anya’da, M ary’nin kız kardeşi Elizabeth (1558-1603)
208 REKLAMCILIK
ise yeniden papaya karşı geldi; İngiltere bulunur. O rtaçağda Katolik ve O rtodoks
Kilisesi’nin, Reform ’dan önce olduğu gibi, olarak ayrılan kilise, 16. yüzyılda Reform
piskoposlarca yönetilen ve Katolikler ile Pro- hareketinin sonunda daha da derin bir bölün
testanlar’ı birlikte barındıran bir kilise olması meye uğramıştır.
için çalıştı. Bu çabası tümüyle başarılı olam a
dı. Papalık taraftarları ve uzlaşmaya kesin ola REKLAMCILIK. Reklam , gazete, dergi, rad
rak karşı çıkan bazı Protestanlar böyle bir dü yo ve televizyon gibi çeşitli kitle iletişim
zenlemeye cephe aldılar. Böylece bugün İngil araçları ya da yollarda rastlanan afiş ve
tere Kilisesi’nin, öbür Protestan kiliselerden da reklam panoları aracılığıyla iletilen bir duyu
ha farklı olan yapısı 16. yüzyılda oluştu. rudur. Reklamın başlıca amacı, reklamı yapı
lan mal ve hizmetlerin satın alınmasını sağla
Din Savaşları maktır.
Reform dönemi A vrupa’sında hem en hiç Reklam lar başka amaçlara yönelik de ola
kimse bir ülkede birden fazla dinin var bilir. Bazı reklam lar yalnızca bilgi verir.
olabileceğine inanmadığı için, kendi gibi dü Örneğin, yerel bir gazetenin küçük ilanlar
şünmeyen öteki Hıristiyanlar’ı cezalandırm a bölümünde yer alan satılık mal ilanları söz
yı görev edindi. A vrupa’nın her yerinde konusu malı kısaca tanıtır, ama satın alınması
insanlar dinleri nedeniyle öldürüldü, hapse için yönlendirici reklamcılık tekniklerini kul
dildi ya da malları ve hakları ellerinden alındı. lanmaz. Bazen de reklam veren satıcı değil,
Katolikler denetledikleri yerlerde Protestan- alıcıdır. Örneğin, elem an arayan bir şirket ya
lar’a zulm ederken, Protestanlar da Reform da kişi, o elem anda bulunmasını istediği
hareketinin yönetimce desteklendiği ülkeler özellikleri sıralar ve bu özellikleri taşıyan
de K atolikler’e aynı biçimde davrandılar. kişileri çalıştıracağını duyurur. Ne var ki,
Kutsal Rom a-G erm en İm paratoru Şarlken genelde reklamcılığın insanları belirli bir malı
(V. Kari) Protestanlık’ı yok etm eye çalışınca, satın almaya özendirmekle ilgili olduğu söyle
Alm anya’da din savaşları başladı. Otuz Yıl nebilir.
Savaşları (1618-48) da iki din arasındaki
çatışmanın bir sonucudur. Bu savaşlarda ne Reklamcılığın Gelişimi
Katolikler, ne de Protestanlar tam başarı Reklamcılık insanlık tarihinin çok eski dö
kazanabildi ve Almanya iki mezhebe bölün nemlerinde de vardı. Eski R om a’da m andıra
müş olarak günümüze kadar geldi. Fransa’da ların duvarına, üzerinde keçi resmi olan bir
Katolikler ile Protestanlar 1562-98 arasında tabela asılırdı. Okulların önündeyse kırbaçla
kıyasıya savaştılar. Savaş, daha önce Kalvenci nan bir oğlan çocuğu resmi bulunurdu. Daha
olan, ama sonra Katoliklik’e dönen Kral IV. sonra ayakkabıcılar dükkânlarının kapısına
H enri’nin 1598’de yayımladığı Nantes Ferma- postal resmi asmaya ya da bazı satıcılar
nı’yla, H uguenotlar olarak bilinen Fransız reklam için, sattıkları herhangi bir malın
Protestanlar’a dinsel ve siyasal özgürlük tanı resmini çıngırak eşliğinde sokak sokak dolaş
masına kadar sürdü. tırm aya başladılar.
Bugün hemen hemen bütün Avrupa ülkele Bugün bildiğimiz anlam da reklamcılık, 15.
rinde din özgürlüğü vardır. Birbirine karşı yüzyılda m atbaanın bulunuşuna bağlı olarak
eskiden olduğundan çok daha hoşgörülü ol gelişme gösterdi. D aha çok sayıda insanın
m alarına karşın, R eform ’un neden olduğu okum a yazma öğrenmesiyle gazete satışları
bölünme hâlâ sürm ektedir. arttı. Kitlelere yönelik reklamcılığın ilk başla
Batı A vrupa’da ve dünyanın birçok bölge dığı yer gazetelerdi, ama bu konuda asıl
sinde çok sayıda Protestan ve Katolik yaşar. gelişme 19. yüzyılda Sanayi Devrim i’ni izle
İspanya, İtalya ve Belçika gibi bazı ülkeler yen yıllarda oldu. Sanayi Devrimi ile fabrika
neredeyse tümüyle Katolik iken, İsveç, Norveç lar daha fazla mal üretm eye başladı ve kent
ve D anim arka’da yaşayanlar büyük çoğunluk lerdeki nüfus büyüdü. Böylece hem satılacak
la Protestan kiliselerine bağlıdır. Ö bür Hıris mal, hem de bu malları satın alacak insan
tiyan ülkelerde her iki m ezhepten de insan sayısı arttı. Reklamcılık bu dönem de üretilen
REKLAMCILIK 209
Kampanyanın Tasarlanması
Etkili bir reklam , reklamı yapılan ürünü ya da
hizmeti, satın alma gücü olan tüketicilere
tanıtmayı amaçlar. Reklamın yer alacağı uy
gun medyayı, yani en uygun kitle iletişim
araçları bileşimini seçmek için, reklamcı elde
ettiği çeşitli veriler üzerinde çalışmak zorun
Cephas Picture LibraryINigel Blythe dadır. Yayımcılar, gazete ya da derginin satış
Tokyo'daki McDonald's. Japonca okuyam ayanlar m iktarı, okurlarının yaklaşık gelir düzeyleri,
bile bu ünlü ham burgerciyi hemen fark edebilirler. yaşları, meslekleri gibi bazı bilgileri sağlayabi
lir. Televizyon şirketleri de izleyicilerine iliş
malların satışını kolaylaştırarak, ekonomik kin benzer bilgiler verebilir. Kampanyayı
büyümeye katkıda bulundu. düzenleyenler bu bilgiler yardımıyla, rekla
20. yüzyılın başlarında reklamcılık artık mın hangi kitle iletişim araçlarında, hangi
satış sürecinin en önemli araçlarından biriydi. sayfa ya da program da yer alacağını belirler.
Satışını “reklam a borçlu” olmak yaygın bir Reklam için ödenen para reklamın boyutla
inanış oldu. Reklamcılar radyoya ve II. D ün rına, televizyonda ise süresine ve hangi rek
ya Savaşı’nın ardından televizyona da el lam kuşağında yer aldığına göre değişir.
attılar. Kitle iletişim araçlarının gelişiminden Televizyonun yoğun olarak izlendiği akşam
önce reklam lar ancak birkaç yüz kişiye ulaşa saatlerinde ve sevilen diziler arasındaki rek
bilirken, bugün bir televizyon reklamı mil lam kuşakları çok pahalıdır. Yerel bir gazete
yonlarca kişi tarafından izlenebilmektedir. nin küçük ilanlar bölümünde yer alacak bir
Reklam , malların pazarlanması ve satılma reklam için fazla para gerekm ezken, televiz
sında kullanılan araçlardan yalnızca biridir. yonun en pahalı reklam kuşağında 60 saniye
Mal satışında ürünün kendisi, fiyatı, am bala lik bir yer milyonlarca lirayı gerektirir.
jı, dağıtımı ve mağazada sergilenişi gibi başka Reklam harcam aları malların satış fiyatları
öğeler de önemlidir. Pazarın paylaşımında na yedirilmiştir. Bazı mallar için reklam bütçesi
üreticiler başka şirketlerle rekabet içindedir. küçüktür ve örneğin malın satış fiyatının ancak
Yeni bir malın üretimine başlam adan önce, yüzde 5’ini oluşturur. Başka bazı ürünler ise yo
malın ne türden bir alıcıyı hedef aldığı ve ğun reklam gerektirir ve satış fiyatının yansı
rakip malın yerini alabilmesi için ne yapılması üreticinin reklam gideri olabilir.
İstanbul Dişhekimleri Odası’nin izniyle
Pazarı hedef alan bir reklamcının doğru Bir reklam ajansında yaratıcı bölüm başka
medyayı seçmesi gerekir. Seçilecek medya nı (yönetm en) ürünün nasıl tanıtılacağına,
satılmak istenen mala göre değişir. Reklam yani ürünün ne gibi bir izlenim yaratması
her zaman en geniş izleyiciye yönelik olmak gerektiğine karar verir. Metin yazarları rek
zorunda değildir. Büyük m iktarlarda üretimi lam metnini yazar. Sanat yönetmeni ise çeki
olanaklı olmayan nitelikli saatler, ünlü moda lecek film ya da fotoğrafları tasarlar. Kam
evlerinin giysileri ya da bazı özel otom obiller panya konusunda müşteri ile anlaşma sağlan
için onların “üstün değerline inandırıcı rek dıktan sonra, seçilen medyada yer ya da
lamlar yapılır. Bu gibi malların özellikle çok zaman satın alınır.
pahalı olması, insanlar üzerinde, değerli ol H er reklam bir öykü içerir. Bu genellikle,
duklarına ilişkin bir etki yaratır. Çok kısıtlı reklamı yapılan malı satın alm adan “önce”
sayıda insan tarafından satın alınabilecek insanın yaşamından tam anlamıyla hoşnut
böylesi mallar için seçilecek medya üst gelir olmadığını, o malı edindikten “sonra” ise tüm
gruplarına yönelik bir dergi olabilir. Am a sorunların çözüldüğünü anlatan bir öyküdür.
milyonlarca yetişkin ve çocuğun satın alabile Başka bazı reklam lar ise “önce”ye hiç değin-
ceği, örneğin gazoz türü bir içecek reklamı meksizin, mal satın alındığında insan yaşamı
yapılacaksa, bu çok pahalı bir televizyon nın nasıl “değişeceğini” gösterir. Bazı reklam
kampanyası gerektirecektir. lar bir şakayı yinelerken, bazıları kolay akılda
Bir ürün başarılı bir biçimde tanıtıldıktan kalan bir reklam müziği kullanır. Başkaları
sonra da reklamın işlevi sürer. Ü rünün tüketi ise, reklamın ulaştırmak ya da anımsatmak
cinin aklında kalmasına çalışılır. istediği mesajı fotoğraf ya da film gibi bir
görüntüyle aktarır.
Reklam Ajansları
Reklam ajansları, iş dünyasında binlerce kişi Reklamcılığın Denetimi
nin çalıştığı zengin kuruluşlardır. Ajanslar Dünyanın her ülkesinde reklamcıların uyması
müşterileri adına pazar araştırm aları yürütür, gereken kurallar vardır. Bunlar arasında,
reklamları hazırlar ve medyayı seçer. gazetelerde reklama ayrılan yerin belirli bir
T £M €L b#JTANN/CA
TEtfvUyo* . MERKEZ AJANS
t o sa m / y e ju m u /
<^4B£.uciLtEjMi2 ye.Ni v<c ısree. fa s îk û l f a s /hul a u k ;, isimse B*,ŞAG.kAALA£! IÇIK, OUİABA ~1XST±U-
ejüv/t-uij-ie. bie. ■De.sre.Ğıe/T<£MĞj. AfcOUfc. COUN •TĞ.MC1 BGJTAUMCA >A VĞ.E.İM. SAİIAM 81E- T£M£İ_
S E tA7WA&A fcAVUŞUyoe. . MUTİAİ'A SAHİP OJ-UM . ÜAOAUDIE.IİV/.
Televizyon reklam film le ri için senaryo ve "story-board" hazırlanır. Üstte Temel Britannica'nın "story-
board"u görülüyor.
REMBRANDT 211
ne insan vücudunun yapısı üzerine ders verir renkli fon kullanmakla birlikte, yarattığı renk
ken gösteren bu resim Lahey’de, Mauritshuis zenginliği sonradan ortaya çıkarıldı. Rem-
M üzesi’ndedir. R em brandt’ın 1634’te evlen brandt’ın resimleri çeşitli ülkelerdeki galeri
diği Saskia van U ylenburgh’dan dört çocuğu lerde sergilenm ektedir. Sanatçının öteki
oldu. Am a en küçük oğlu Titus dışında hiçbiri önemli yapıtları arasında Plüton ve Prosperi-
yaşamadı. Karısının 1642’de ölümüne kadar na (1632), Danae (1636) ile çeşitli zamanlarda
geçen yıllar yaşamının en mutlu dönemiydi. yapmış olduğu kendi portreleri sayılabilir. Bu
Büyük bir ev satın alarak evini değerli antika portrelerde sanatçı güçlü çenesi, kalın kaşları
lar, doğudan gelme silahlar, ipekli kumaşlar, ve kararlı bakışlarıyla karşımıza çıkar.
tablolar ve heykellerle süsledi. 1649’dan son A yrıca bak. RESİM SANATI.
ra yaşamını H endrickje Stoffels’le paylaşan
Rembrandt, oğlunun da yardımıyla sanat ürün RENGEYİĞİ, Kuzey Kutup Bölgesi’nin en
leri ticaretine başladı; parasal durum u biraz tanınmış iri yapılı hayvanlarından biridir.
düzeldiyse de 1656’da eviyle birlikte her Genellikle tek bir tür (Rangifer tarandus)
şeyini satm ak zorunda kaldı. altında toplanan bu çifttoynaklı memeliler
1642’de, başyapıtlarından sayılan Gece N ö günümüzde İskandinavya ve Kuzey K utbu’na
bet f ni tamamladı. Kent muhafız birliğini bir en yakın ada gruplarından biri olan Spitzberg’
zafer takının altından geçerken gösteren bu den (Svalbard) Doğu Sibirya’ya kadar uza
resim, doğal ve canlı havasıyla, olağanüstü nan bölgede, ayrıca Kuzey A m erika’nın ku
güzellikteki renkleriyle ünlüdür. 1650'lerde zey kesimlerinde yaşar. Am a tarihöncesi çağ
çok sayıda asitli oymabaskı yaptı. Denediği larda bu hayvanların A vrupa’da yaygın biçim
değişik yöntemlerle çok çarpıcı sonuçlar elde de bulunduğu, İskoçya’nın kuzeyinde 12.
etti. 1661’de görme duyusu zayıflayınca asitli yüzyıla kadar varlığını sürdürebildiği bilin
oymabaskı yapmayı bırakm ak zorunda kaldı. m ektedir. Kuzey A m erika’dakiler dışında,
Am a yağlıboya resim yapmayı yaşamının rengeyikleri bazı yörelerde evcilleştirilmiştir.
sonuna kadar sürdürdü. Geyikler arasında yalnız rengeyiklerinin
Sonradan m odern yöntem lerle onarılıp te hem erkeği, hem de dişisinde gelişmiş boy
mizleninceye kadar, R em brandt'ın resimleri nuzlar vardır. Boynuzlar yayvan, kalın ve çok
nin donuk ve karam sar olduğu sanılırdı. Koyu dallıdır. Omuz yükseklikleri 0,7-1,4 m etre
REN IRMAĞI 213
arasında değişirken ağırlıkları 300 kilogramı geyikleri evcilleştirmişlerdir. Sütünü sağıp eti
bulabilir. Rengeyiğinin kalın postunda iki kıl ni yemenin ve derisinden çadır, koşum takım
tipi ayırt edilir. Bunlardan dış örtü tüyleri ları, bot ve başka giyecekler yapmanın yanı
kaba ve uzun, ısı yalıtımı sağlayan iç örtü sıra, boynuz ve kemiklerinden de çeşitli alet
tüyleri ince, sık ve yünsüdür. Dış örtü tüyleri ler yaparlar. Ayrıca rengeyiklerini kızakları
nin rengi yazın koyu kahverengi ya da koyu çekecek ve yük taşıyacak biçimde eğitmişler
boz, kışın açık kahverengi ya da açık bozdur. dir. Kuzey A m erika’daki Eskim olar ise avla
Ayrıca boynundan aşağıya doğru uzun ve dıkları rengeyiklerinin etinden ve derisinden
beyazımsı kıllar sarkar. Yayvan toynakları yararlanırlar.
karda ya da bataklık yerlerde dolaşmasını 1986’da yüksek dozda radyasyon aldığı için
kolaylaştırır, Çok iyi yüzebilen bu hayvanla çok sayıda rengeyiği öldürüldü. SSCB’nin
rın yazın ve kışın yaşadıkları yerler arasındaki Ukrayna bölgesindeki bir nükleer reaktörden
göçleri ünlüdür. yayılan radyoaktif m addelerle yüklü bulutlar
Rengeyikleri yaz boyunca iç kesimlerdeki rüzgârla Laponya’ya sürüklenmiş ve buralar
otlaklarda büyük sürüler halinde otlar, içle da rengeyiklerinin beslendiği likenleri de etki
rinden bazı sürüler sonbaharda kıyılara ine lemişti.
rek deniz yosunlarıyla beslenir. Kış geldiğin
de yeniden geriye dönerek, karların vadiler REN IRMAĞI, A vrupa’daki en önemli suyo-
deki kadar derin olmadığı tepelik yerlere ludur. Bu ırmağın kıyılarını ve başlıca kavşak
çıkar, buralarda toynaklarıyla karı temizleye larını denetim altına almak için yüzyıllar
rek ortaya çıkan likenleri yerler. Kuzey A m e boyunca pek çok savaş oldu. 1815’teki Viyana
rika’daki rengeyikleri yiyecek bulmak am a Kongresi’nden beri R en Irmağı her tür taşı
cıyla genel olarak sonbaharda güneye, ilkba macılığa açık uluslararası bir suyolu olarak
harda kuzeye göç eder. Erkeklerin boynuzları kullanılm aktadır.
yılın son ayında, dişilerinki ise bahar ayların İsviçre A lpleri’nin orta kesiminden doğan
da düşer. Ürem e mevsimi sonbahara rastlar Ren Irmağı, 1.320 km aktıktan sonra Hollan-
ve erkekler haremlerini korum ak için kıyasıya
dövüşürler. KUZEY $ HOLLANDA
Rengeyiği evcilleştirilmiş tek geyik tü rü DENİZİ REN
teıdam. IRMAĞI
dür. Norveç, İsveç ve Finlandiya’nın en kuzey Irmağ'
Irmağı
kuzeyinde yaşayan insanlar soğuğa atlardan
ve sığırlardan çok daha dayanıklı olan bu
BELÇİKA
NHPA/Philippa Scott
.Koblenz
.Mainz
LÜKSEMBURG ALM AN YA
FEDERAL
CUMHURİYETİ
S trasbourg
FRANSA
Konstanz
Gölü
Basel
AVUSTURYA
İSVİÇRE
Geyikler arasında yalnız rengeyiklerinin hem erkeği, 400 m etre yi aşan ye rle r
hem de dişisinde gelişm iş boynuzlar vardır.
214 REN IRMAĞI
Lorelei Kayası yakınında dik yam açlar arasında akan Ren Irmağı çok işlek bir ticaret yoludur.
da’dan Kuzey Denizi’ne dökülür. R en’in baş hemen hemen dikine yükselen Lorelei Kayası
lıca iki kolu İsviçre topraklarındaki Chur oluşturur. Burada en derin noktasına ulaşan
yakınlarında birleşip derin ve dar bir vadi R en, vadinin 115 m etrelik genişliğinin tüm ü
boyunca sel gibi hızla kuzeydoğuya akarak nü kaplar. Lorelei Kayası adını, burada yaşa
Konstanz G ölü’ne girer. Konstanz G ölü’nün dığına ve güzel sesiyle denizcileri baştan
batısından çıkıp Basel’e doğru tırm anarak çıkararak teknelerinin batm asına yol açtığına
ilerleyen Ren, Schaffhausen’deki Ren Çağla inanılan denizkızı Lorelei’den almıştır. Kob-
yan ın d a 25 m etre yüksekten dökülür. D aha lenz’de, şaraplarıyla ünlü vadisiyle tanınan
sonra güneyden gelen A are Irm ağı’yla birle Moselle Irmağı R en’e katılır. M ainz’ta başla
şir. R en Irmağı Konstanz Gölü ile Basel yan derin vadi B onn’da biter ve Aşağı R en ’in
arasında İsviçre-Almanya Federal Cum huri başladığı K öln’de ırmak ovaları sular.
yeti sınırını çizer. Ren Irmağı, büyük bir kent olan Düssel-
Basel’de kuzeye yönelen Ren buğday, şer- dorf’ta Ruhr bölgesine girer. Irmağın doğu
betçiotu, şekerpancarı ve tütün yetiştirilen yakasında yer alan bu bölgede madenciliği ve
geniş ve bereketli bir vadide akar. Batısında fabrikalarıyla ünlü kentler bulunur.
Fransa’nın Voj Dağları, doğusundaysa iğne- H ollanda sınırından geçerken R en’in geniş
yapraklılarla donanmış yamaçlarıyla Karaor- liği 1 kilometreyi bulur. G erçekte H ollanda’
m anlar yükselir. Daha kuzeyde ise, her ikisi nın bütün topraklarını Aşağı Ren akaçlamak-
de doğudan gelen Neckar ve Main ırmakları tadır. H ollanda ırmağın Kuzey D enizi’ne
R en’le birleşir. ulaşan küçük kanallarının çoğunu bloke etti
M ainz’ta Main Irm ağı’m aldıktan sonra ğinden, R en’in sularının önemli bir bölümü
Ren 130 km boyunca çok dar bir vadide dik Waal Irm ağı, çok azı Lek Irmağı ve dikkate
ve sarp yamaçların arasından akar. Vadinin alınmayacak kadarı da IJssel Irmağı yoluyla
doğu yakasını 133 m etre yüksekliğinde ve denize ulaşır.
RENKLER 215
Lek’in ağzının yakınlarında, A vrupa’nın en anlaşılamamıştı. Newton, bir güneş ışığı de
büyük limanı olan Rotterdam yer alır (bak. m etini üçgen kesitli cam prizm adan geçirip bir
R o t t e r d a m ) . Waal Irmağı güneyden gelen ekranın üzerine düşürerek gökkuşağının bü
Meuse Irmağı ile birleşip Hollanda toprakla tün renklerini içeren bir kuşak oluşturdu. Bu
rında aktıktan sonra en sonunda Kuzey Deni- renkli kuşağa tayf ya da ışık tayfı denir (bak.
zi’ne ulaşır. T a y f ) . Newton daha sonra ikinci bir prizma
A vrupa’da denizden uzak en büyük liman kullanarak, bu renkleri birleştirip yeniden
olan Duisburg, çok önemli bir ticaret yolu beyaz ışık oluşturdu. Böylece beyaz ışığın
olan Ren üzerindedir. D uisburg’dan ırmağın değişik renklerdeki ışıkların karışımı olduğu
hem aşağı, hem de yukarı kesimlerine demir nu kanıtladı.
cevheri, tahıl, petrol, köm ür ve sanayi ürünle Tayftaki değişik renklere, dalga boyları
ri gönderilir. Yük gemileri ırm aktaki ikinci birbirinden farklı olan ışıklar yol açar. Tayfın
büyük liman M annheim ’a ürün getirip götü bir ucunda gördüğümüz m or ışık görebildiği
rür. Büyük m avnalar Strasbourg’a, daha kü miz en kısa dalga boylu ışıktır; öbür uçtaki
çükleri ise Basel’e kadar yol alabilm ektedir. kırmızı ışık ise görebildiğimiz en uzun dalga
Kışın donan Ren Irmağı bazen bir ay kadar boylu ışıktır. G erçekte tayf, m or ve kırmızı
trafiğe kapanır. uçların ötesinde de devam eder ve çok uzun
R en’i öteki Avrupa kentlerine ve sanayi dalga boylu radyo dalgalarından, çok kısa
bölgelerine bağlayan kanallar ırmağın önem i dalga boylu gamma ışınlarına kadar uzanır.
ni giderek artırm aktadır. Kuzey Denizi ile Tayfın m or ve kırmızı uçları arasında kalan ve
Karadeniz arasında gemi ulaşımını sağlayacak çıplak gözle görülebilen bölümü çok dar bir
olan Ren-M ain-Tuna K analı’nın 1992’de hiz dalga boyu aralığını kapsar.
m ete girmesi beklenm ektedir. R en’in en işlek Işık bir saydam ortam dan başka bir saydam
kesimi R uhr bölgesi ile Hollanda arasındaki ortam a, örneğin havadan cama geçerken doğ
suyoludur. rultu değiştirir. Bu olaya kırılma denir (bak.
Kıyılardaki sanayi atıkları ve kimyasal ar Y A N S I M A v e K i r i l m a ) . Bir cam prizm adan ya da
tıklarla sularındaki yoğun trafik, R en’i gökkuşağında olduğu gibi su damlacıklarının
1970’lerden beri giderek artan bir biçimde içinden geçen beyaz ışığın renklere ayrılması
kirletm ektedir. 1986’da çok tehlikeli bir bo nın nedeni, değişik dalga boylarındaki ışığın
yuta ulaşan bu kirlenme Ren kıyısındaki değişik m iktarlarda kırılmasıdır. Dalga boyu
ülkelerin ortak çabalarıyla giderilmeye çalışıl uzun olan kırmızı ışık en az kırılır; kısa dalga
m aktadır. boylu m or ışık ise en fazla kırılır. Dalga boyu
bu ikisinin arasında olan öbür renkler de
RENKLER. Eğer her şeyi siyah beyaz görsey- bu iki uç arasında yer alır. Çok küçük olan
dik dünya çok sıkıcı bir yer olurdu. Doğanın ışık dalga boyları, angström denen ve m etre
güzelliğinin büyük bölüm ünü bulutlarla bezeli nin 10 m ilyarda biri olan uzunluk ölçüsüyle
mavi gökyüzü, alev rengi bir günbatımı, ölçülür.
otların ve yaprakların yeşili, çiçeklerin, bö Tayfta yedi ana renk olan m or, lacivert,
ceklerin ve kuşların rengârenk görünümü mavi, yeşil, sarı, turuncu ve kırmızı görünür;
oluşturur. Çok eski zam anlardan beri insan ama beyaz ışık gerçekte yalnızca üç tem el
larda büyük hayranlık ve şaşkınlık yaratan bir renkten oluşur. Başka renklerden elde edil
doğa olayı gökkuşağıdır. Fransız filozof Rene meleri olanaksız olan bu renklere birincil
Descartes (1596-1650) gökkuşağının nedeni renkler denir. Tayfın öteki renkleri bu birincil
nin havadaki yağmur damlacıklarının beyaz renklerin karışımıyla oluşmuştur. Beyaz ışığın
renkli güneş ışığını renklere ayırması olduğu birincil renkleri kırmızı, yeşil ve mavidir.
nu keşfetm eden çok önce de, gökkuşağıyla Birincil renklerin karışmasıyla ortaya çıkan üç
yağmur arasındaki ilişki biliniyordu. ikincil renk çıplak gözle görülebilir. Kırmızı
Gene de büyük İngiliz bilim adamı Sir Isaac ve yeşilin karışımıyla sarı; kırmızı ve mavinin
Newton 1666’da ünlü deneyini gerçekleştire karışımıyla m agenta (morumsu kırmızı); mavi
ne kadar ışığın renklere ayrışması tam olarak ve yeşilin karışımıyla siyan (turkuvaz mavisi)
216 RENKLER
Gördüğümüz renkler ışığın değişik dalga boylarından kaynaklanır. Beyaz ışık bütün renklerin karışımıdır.
renkleri oluşur. Tayfın çeşitli bölgelerinin yansıyan ışığın rengine bağlıdır. Örneğin kır
birbirine eklenmesiyle yapılan bu karıştırma mızı bir cam, beyaz ışıkta bulunan renklerden
işlemine toplamalı karışım , kırmızı, yeşil ve kırmızı dışındaki bütün renkleri soğurur. Bu
maviye de toplamalı kanşım birincil renkleri nedenle güneş ışığına tutulan kırmızı camdan
denir. yalnızca kırmızı ışık geçer. Sarı bir cam mavi
ışığı soğurur; yalnızca kırmızı ve yeşil ışığın
Maddelerin Renkleri geçmesine izin verir, bu nedenle de sarı
Bir m addenin rengi iki şeye bağlıdır. Bunlar, görünür.
m addenin doğası ve maddeyi aydınlatan ışığın Beyaz ışıktan başka bir ışık altındaki bir
türüdür. Eğer bir m adde üzerine düşen ışığı m adde, bu ışık tam kendi renginde olmadığı
hiç yansıtmıyorsa siyahtır. Eğer güneş ışığın sürece, doğal renginde gözükmez. Kırmızı bir
daki bütün renkleri eşit olarak yansıtıyorsa gömlek, kırmızı ışık altında kırmızı görünür;
beyazdır. Örneğin yeni yağmış kar, hemen ama mavi ya da yeşil ışık altında siyah
hemen tümüyle beyazdır. Siyah ya da beyaz görünür. Birincil renkler olan kırmızı, yeşil ve
olmayan m addeler, üzerlerine düşen beyaz mavinin değişik biçimlerde bir araya gelme
ışığın ancak bazı bölümlerini yansıtır. Ö rne siyle oluşan her renk ışıkta bu gömlek farklı
ğin yeşil bir yaprak, yalnızca yaprağın yeşil bir renkte görünecektir. Bu nedenle renkli bir
rengini oluşturan renkteki ışıkları yansıtır ve giysi satın alırken çoğu zaman, elektrik ışığıy
beyaz ışığı oluşturan öbür renkleri (kırmızı ve la aydınlatılmış olan dükkândan çıkıp kum a
mavi ışığın büyük bölümünü) soğurur. G örül şın renginin açık havada nasıl göründüğüne
düğü gibi renkli m addeler, belirli dalga boyla de bakm ak isteriz.
rındaki ışığı soğuran, belirli dalga boylarında Bir m addenin rengi üzerinde ışığın etkisi
ki ışığı ise yansıtan m addelerdir ve renkleri, öylesine önem lidir ki, bilim adamları renk
RENKLER 217
denem elerinde kullanılacak standart ışıklarla G örüldüğü gibi ikincil ışık renkleri birincil
ilgili kurallar belirlemişlerdir. pigment renkleridir. Birincil pigment renkle
rinin karışımı çıkarmalı karışıma yol açtığı
Pigmentlerin Renkleri için, bu renklere de çoğu zaman çıkarmalı
Renklerin karışımıyla ilgili olarak bir bilim karışım birincil renkleri denir. Çıkarmalı karı
adamının anlayışı, bir ressamın resim yapar şım sürecini anlayabilmek için m agenta ve
ken renkleri birbirine karıştırm asından farklı sarı pigmentlerin karışımı olayını ışık dalga
dır. D aha önce açıklandığı gibi birincil ışık boylarına göre düşünelim.
renkleri olan kırmızı, mavi ve yeşilin toplam a Sarı pigment mavi ışığı soğurur; kırmızı ve
lı karışımıyla ikincil ışık renkleri olan magen- yeşil ışığı yansıtır. M agenta pigment ise yeşil
ta, siyan ve sarı oluşur. A m a, boyaların ışığı soğurur; kırmızı ve mavi ışığı yansıtır. Bu
birbirine karıştırılmasıyla elde edilen sonuçlar iki pigment karıştırıldığı zaman her iki pig
renkli ışık dem etlerinin birbirine karıştırılm a m entin de yansıttığı kırmızı ışığın tümü yansı
sıyla elde edilenlerden tümüyle farklıdır. B ü maya uğrarken yalnız bir pigmentin yansıttığı
tün boyalar pigment denen çeşitli renk m ad yeşil ve mavi ışıkların ancak yarısı yansır.
deleri içerir. Belli bir rengi olan her m adde Yarısı yansımış olan mavi ve yeşil ışıklar
gibi pigm entler de kendi renklerindeki ışığı yansıyan kırmızı ışığın yarısıyla birleşerek
yansıtır ve öbür renklerdeki ışığı soğurur. beyaz ışık oluşturur ve renk etkilerini yitirir.
Değişik renkler elde etm ek için boyalar birbi Böylece yansıyan ışıktan geriye yalnız kırmızı
rine karıştırıldığı zaman ise, yeni renkler ışık kaldığı için karışım kırmızı renkte görü
çıkarmalı karışım olarak bilinen bir süreçle lür. Eğer m agenta, sarı ve siyan pigmentler
oluşur. Bu süreç farklı renklerde ışıklar karış eşit olarak karıştırılırsa karışım bütün ışığı
tırıldığı zaman görülen toplamalı karışımın soğurur ve siyah görünür.
ters yönünde gerçekleşir.
Ressamların kullandığı tem el renklerin kır Tümler Renkler
mızı, sarı ve mavi olduğu bilinir; ama bu tam Eğer renkli iki ışık karıştığı zaman beyaz ışık
anlamıyla doğru değildir. G erçekte renkli oluşuyorsa, bunlar birbirinin tümler rengi
basımda kullanılan ya da bir ressamın kullan olarak adlandırılır. Mavi ışık ile san ışık,
dığı katışıksız tem el renkler m agenta, siyan ve siyan ışık ile kırmızı ışık ya da m agenta ışık ile
sarıdır. Bu renklerdeki pigm entlerden ikisi yeşil ışık birbirinin tümleridir. Birbirinin tüm
birbiriyle eşit oranda karıştırılırsa şu renkler leri olan iki renkten biri birincil, öbürü ikincil
ortaya çıkar: M agenta ve sarının karışımıyla renktir. Hangi rengin birincil hangisinin ikin
kırmızı; m agenta ve siyanın karışımıyla mavi; cil olduğu ise söz konusu olan rengin ışık
siyan ve sarının karışımıyla da yeşil oluşur. rengi mi, yoksa pigment rengi mi olduğuna
Beyaz ışık cam prizma içinden geçerken, tayfın görünür ışık bölgesindeki renklerine ayrılır. En kısa dalga
boylu ışık mor, en uzun dalga boylu ışık kırmızıdır. Bir angström 0,0000001 m ilim etredir.
218 RENKLER
Toplam alı karışım (renklerin birbirine eklenmesi) ve çıkarmalı karışım (renklerin bir karışımdan çıkarılması)
sonucu oluşan renkler. Solda: Toplam alı karışım birincil renkleri olan yeşil (1), mavi (2) ve kırmızı (3)
renklerin karışımıyla siyan (4), sarı (5), magenta (6) ve beyaz (7) renkler oluşur. Sağda: Çıkarmalı karışım
birincil renkleri olan sarı (1), siyan (2) ve magenta (3) renklerinin karışımıyla yeşil (4), kırmızı (5), mavi (6) ve
siyah (7) oluşur.
bağlıdır. Önceki bölümde birincil ışık renkle birbirinden farklı olan binlerce rengi sözcük
rinin ikincil pigment renkleri olduğunu, ikin lerle belirtmeye olanak yoktur. Bu nedenle
cil ışık renklerinin de birincil pigment renkleri renkleri tanımlayabilmek ve birbiriyle karşı
olduğunu görmüştük. laştırabilmek için renkölçümü yöntem leri ge
liştirilmiştir. A lbert H. Munsell ve Wilhelm
Renk Özellikleri: Ton, Parlaklık ve
Doymuşluk
Çevremizde gördüğümüz renklerin çoğu bi OSTVVALD SİSTEMİ
rincil ve ikincil renklerin karışımından oluşur BEYAZ
ve içindeki bu renklerin oranına bağlı olarak
çok büyük bir çeşitlilik gösterir. Siyah ve
beyaz renkler katılarak da renklerin nitelikle
ri değiştirilebilir. Bir rengin siyah ve beyaz
katılm adan önceki özelliğine ton denir. G ün
lük yaşam da kırmızı, mavi, yeşil gibi renk ifa i». jjj
■
i İ Vİ
adlarıyla belirttiğimiz ton özelliği, ışığın ve ^ H 1
pigmentlerin bütün birincil ve ikincil renkleri
ni içerir.
Renkleri siyahla karıştırarak koyu kahve
rengi, şişe yeşili gibi koyu renkler; beyazla
kanştırarak da pem be, fildişi rengi gibi açık
renkler elde edilir. Bir rengi hem siyah, hem
beyazla kanştırarak değişik keskinlikte renk
I
ler elde edilebilir. Bir rengin koyu ya da açık ■ ■ ■ ■
olması özelliğine parlaklık (ışıltı ) ya da seçik
tik denir.
Bir rengin içinde bulunan katışıksız renk SİYAH
oranına da doym uşluk denir. Günlük yaşam Alm an kimyacı VVilhelm Ostvvald'ın geliştirdiği
da kıpkırmızı, sapsarı gibi sözcüklerle bir Ostvvald sistem inde, bir rengin çeşitli örnekleri, bir
köşesinde siyah, bir köşesinde beyaz, bir köşesinde
rengin doymuşluk özelliğini belirtiriz. de o rengin saf örneği bulunan bir üçgen içinde
Ton, parlaklık ve doymuşluk özellikleri gruplandırılır.
RENKLER 219
MUNSELL SİSTEMİ
BEYAZ
■ BİBİ
Kırmızı E f la tu n
mm
■ ■■■■■■
E
1
■■■
I111K İİ
■■■■■
■ /1 12 * /4 /6
BERRAKLIK
-------
/8 /10 /12 /14
T o n re n k le ri b i r b i r i n d e n a y ı r a n t e m e l öz el lik tir
B erra k lı k r e n g i n k e sk in
DEĞER y a d a z ay ıf o l d u ğ u n u g ö s t e r i r .
Renk çizelgeleri, renklerin belirli bir derecelendirm e sistemine göre harf ve sayılarla tanımlanmasına yarar.
ABD'li A lbert MunseH'in geliştirdiği Munsell sistem inde her renk tonu bir harf grubuyla gösterilir. Örneğin,
SGY yeşilim si sarıdır. Sistemin değer ve berraklık (kroma) çizelgelerindeki sayılar da belirli bir tonun
parlaklığını (açıklık ve koyuluk değerini) ve keskinliğini gösterir. Örneğin SGY 6/10, parlaklık değeri 6 ve
berraklığı 10 olan yeşilim si sarı rengi belirtir.
Ostwald gibi araştırmacılar çeşitli renk sis bazıları da mavi ışığa duyarlıdır. Duyarlı
temleri kurmuş ve renk çizelgeleri hazırlamış olduğu tür ışıkla uyarılan bir koni hücrede
lardır. Bu renk çizelgelerinden yararlanılarak belirli bir kimyasal değişim olur ve bunun
belirli bir rengi elde etm ek için hangi renkle sonucunda oluşan elektrik sinyalleri görme
rin, hangi oranlarda karıştırılması gerektiği sinirleriyle beyne iletilir. Beyin koni hücreler
hesaplanabilir. Renkölçüm ünde günümüzde den aldığı bu elektrik sinyallerini tam olarak
en çok kullanılan sistem Uluslararası Aydın bilmediğimiz bir biçimde çözümleyerek renk
latma Komisyonu’nun (CIE) kabul ettiği sis dediğimiz algıya dönüştürür. Renkleri ya da
temdir. bazı renkleri görem eyen insanlara “renkkö-
rü” denir. Birçok türü ve derecesi olan
Renkleri Nasıl Görürüz renkkörlüğünün en çok rastlanan türü kırm ı
Gözümüze gelen değişik dalga boylarındaki zıyla yeşili birbirinden ayırt edem em ek biçi
ışığın değişik renkler olarak algılanması kar minde görülür. Renkleri ayırt edebilmek bazı
maşık bir süreçle gerçekleşir. Gözün arkasın mesleklerde çok önemlidir. Erkeklerde ka
da bulunan ağtabakadaki hücrelerin bir bölü dınlardan çok daha fazla görülen renkkörlüğü
mü olan koni hücreler , değişik renklerin konusunda son yıllarda geniş araştırm alar
karşılığı olan değişik dalga boylarındaki ışık yapılmaktadır. Kuşlar, arılar, kelebekler ve
ışınlarına karşı duyarlıdır. Biçimleri nedeniyle maymunlar renkleri görebilir. Balıklar ve bazı
koni hücreler adı verilen bu hücrelerden sürüngenler de renk görebilir; ama kediler,
bazıları kırmızı ışığa, bazıları yeşil ışığa, köpekler, dom uzlar, atlar, sığırlar ve öbür
220 RENOIR
Renkli b a s ı m d a d ö rt ayrı
dört ayaklı hayvanlar renkleri göremez. Bu
kalıpla ü s t ü s te d ö r t ayrı hayvanlar dünyayı siyah, beyaz ve grinin
b a s ım yapılır. B u n la rd a n ilk
üç b ask ının h e r biri, birincil tonlarında görür.
p i g m e n t renkleri ola n
m a g e n t a , sarı v e si yan
re n kle ri nde n biriyle, Renkli Basım ve Renkli Fotoğrafçılık
d ö r d ü n c ü baskı d a siyah
renkle yapılır. Birbiri ü s t ü n e
Renkli basım ya da renk basımı m agenta,
ya pıl a n b u ba s ım la r siyan, sarı ve siyah renkli m ürekkepler kulla
s o n u n d a i s te n en renkli
re s im e ld e e dil m iş olur. nılarak yapılır. Bazen istenen rengi tam ola
Siyah kalıp ko yuluğ u rak basabilmek için başka renk m ürekkepler
a y ar la y ar ak r e s m in n et
o l m a s ın a katkıda bulun ur. de kullanmak gerekir. H er renk baskı için
ayrı bir kalıp kullanılır. Bu kalıplar renk
Kimberley Clark Corp. ayrımı denen bir ayrıştırma süreciyle hazırla
nır. D ört ayrı kalıpla üst üste yapılan dört
basım sonucunda istenen renkli baskı gerçek
leşir (bak. B asim ).
Renkli fotoğrafçılık, eskiden aynı anda üç
negatif film çekilerek yapılırdı. Bu yöntem de
objektiften gelen ışık, renk filtreleri kullanıla
rak üç temel renge, yeşil, mavi ve kırmızıya
ayrılırdı. Böylece aynı görüntünün üç ayrı
renkte fotoğrafı çekilir, sonra bu fotoğraflar
üst üste gelecek biçimde basılarak renkli
fotoğraf elde edilirdi. Günüm üzdeki renkli
fotoğraf filmlerinde ise, her biri üç birincil ışık
renginden birine karşı duyarlı olan üç katm an
vardır ve renkli görüntü tek filmin üzerinde
oluşur (bak. FOTOĞRAFÇILIK).
B irin c il ışık r e n k le r i o la n k ır m ız ı, y e ş il v e
m a v in in e n ö n e m li k u lla n ım a la n la r ın d a n b iri
r e n k li te le v iz y o n d u r . T e le v iz y o n e k r a n ı ü z e
r in d e k ırm ız ı, y eşil v e m a v i ışık n o k ta la r ın ın
b ir b ir in e k a r ış m a s ıy la r e n k li g ö r ü n tü o lu ş u r
(bak. T elev izy o n ).
O kulda Claude M onet’yle kurduğu dostluk cıyla Fransa’nın güneyinde Cagnes adlı küçük
ressamlık yaşamının ilk önemli adımı oldu bir köye yerleşti. Ne var ki, artan romatizma
(bak. M o n e t , C l a u d e ). Resim konusunda ge ağrıları yüzünden yürüyemez ve ellerini hare
leneksel anlayışa karşı çıkan iki arkadaş, son ket ettirem ez durum a gelmişti. Bununla bir
radan İzlenimcilik A kım ı’m başlatacak olan likte fırçayı eline bağlayarak resim yapmayı
Paul Cezanne, Camille Pissarro gibi sanatçıla sürdürdü. Oğlu Jean Renoir (1894-1979) ta
rın arasına katıldılar. İzlenimciler’in 1874’te nınmış bir film yönetm eni oldu.
açtıkları ilk resim sergisinde R enoir’ın bazı M anzara resimleri ve günlük yaşamdan
tabloları da sergilendi. çeşitli görünüm lerin yanı sıra, küçük kızların,
R enoir önceleri İzlenimciler’le aynı görüş genç kızların, köylü kadınların, son modayı
leri paylaştıysa da, 1880’deki İtalya gezisin izlemeye meraklı hanım ların, kısaca her yaş
den sonra resim anlayışını önemli ölçüde tan ve toplum un her katm anından kadınların
değiştirdi. Resim yapma yönteminin yetersiz resmini yaptı. En çok tanınan tabloları Loca
kaldığı düşüncesiyle İzlenimci hareketten (1874), M oulin de la Galette (1876) ve Şem si
kuşku duymaya başladı. 40 yaşında tekniğini yeler’dir (1883).
geliştirmek amacıyla Paris’teki sanat okulu A yrıca bak. İZLENİMCİLİK; RESİM SANATI.
na döndü. Birkaç yıl sonra, konuları ve ça
lışma biçimi benzem ekle birlikte, İzlenimci- RESİM SANATI, düşünce ve duyguların
ler’den daha değişik resimler yapmaya başla çizgiler ve renklerle yansıtıldığı bir sanat
dı. 1890’da Alice Charigot ile evlendi. dalıdır. Gerçek ya da düş ürünü herhangi bir
1892’de açtığı sergide büyük bir başarıya olay ya da öykü resmin konusu olabilir.
ulaştı. A rtık kazancı iyileşen sanatçı kendini Nesneleri göründüğü biçimiyle yansıtan ger
bütünüyle resim çalışmalarına verm ek ama- çekçi resimler olabildiği gibi, yalnızca renkle
rin belirli bir düzenlemeyle birleştirildiği so
77te Trustees o f the National Gallery, Londra
yut resimler de vardır.
Tarih boyunca resim sanatına ilişkin benzer
görüşleri paylaşan bazı ressam lar, zaman za
man bir araya gelerek gruplar oluşturmuş,
ortak ilkeleri benimsemiş ve değişik akımlara
öncülük etmiş ya da resim “okulu” (Fransız
ca’da ecole) olarak tanım lanan belirli bir
üslubun sözcülüğünü yapmışlardır.
Resim sanatında değişik zaman dilimlerin
de değişik yöntem ler ve üsluplar kullanılmış
tır. Örneğin doğrudan duvarın üzerine yapı
lan, fresk denen resimler yakın zam anlara
kadar çok yaygındı (bak. F resk ).
Resim kâğıt, karton, mukavva, kontrplak
ya da tuval9in (çerçeveye gerilmiş ve astarlan
mış bez) üzerine yapılabildiği gibi muşam ba,
duvar, cam ya da seramiğin üzerine de yapıla
bilir. Kullanılacak boya ve çizim gereçlerinin
türü, resmin yapılacağı yüzeyin özelliklerine
göre belirlenir. Boyalar bitkilerden, m etal ve
m inerallerden ya da hayvanlardan elde edilir.
Günüm üzde yapay yollarla üretilen boya tü r
leri de vardır. Ressamların kullandığı yağlıbo
ya, toprak ve kayaçlardaki m etal ve m ineral
Renoir'ın olgunluk dönem inde yaptığı b ir çıplak lerden elde edilen renk verici pigm en t ile
kadın resmi. bitkisel yağların karışımıdır. Sürüldüğünde
222 RESİM SANATI
alttaki yüzeyi örten katı bir tabaka oluşturur. oymaları, Eski Yunan sanatının çok gelişkin
İnce toz halinde öğütülen toprak, olduğu gibi bir düzeyde olduğunu gösterir. Ne var ki,
ya da kavrularak kullanılabilir. Boya bileşi vazoların üzerindeki bezem eler ve desenler
mindeki öteki m addeler ise boyanın fırçayla dışında Yunan resim sanatına ilişkin pek az
sürülmesini sağlayan bağlayıcı ve inceltici bilgi vardır. Bununla birlikte Eski Yunan
m addelerdir. Boyayı daha akışkan hale geti yazarlarının yapıtlarındaki övgü dolu sözler,
rerek kolay sürülmesini sağlayan başlıca m ad Eski Y unanlılar’ın heykel ve mimarlığın yanı
deler su, yum urta ve terebentin esansı ile gaz sıra resim sanatında da üstün olduğunu gös
yağı gibi tinerlerdir. Fresklerde inceltici ola term ektedir. Anlatıldığına göre bu resimlerde
rak kireçli su, kâğıdın üzerine suluboya ile ya tanrı ve tanrıçalar, efsaneler ya da günlük
pılan resimlerde yalnızca su kullanılır. Renk yaşamdan görüntüler konu edilmiştir. Eski
verici pigmentin yapay reçineyle karıştırılma Yunan resim sanatı en parlak dönemini Geç
sından oluşan yapay boyalar, guvaş, mumbo- Minos (İÖ yaklaşık 1600-1150) ve Geç Miken
ya, pastel ve renkli tebeşirler en yaygın boya (İÖ yaklaşık 1400-1100) uygarlıkları sırasında
türleridir. Boya fırça, mala, ıspatula ya da bo yaşadı. O dönem lerden kalma kırmızı ve
ya püskürtm eye yarayan boya tabancaları siyah figürlü vazolar son derece ince bir
kullanılarak sürülür. Yağlıboya ilk kez 15. zevkin ürünüdür.
yüzyılda kullanılmaya başlandı. D aha önce Vezüv Y anardağı’nın patlamasıyla (İS 79)
sanatçılar tozboya ile yum urta sarısının karışı lavlar altında kalan Pompei kentinin 18.
mından elde edilen, tem pera denen bir boya yüzyıl ortalarında yeniden ortaya çıkarılması,
kullanıyorlardı (bak. B oya VE CİLA). Eski R om a’daki resim sanatına ilişkin önemli
bilgiler sağladı. Yüzyıllar boyunca kalın lav
Eski Mısır tabakası altında bozulmadan kalmış olan bu
Tarihöncesi dönem lerde yaşayan insanların resimlerde çeşitli insan figürleri, avcılar, ba
yaşadıkları m ağaraların duvarlarına çizdikleri lıkçılar, kır ve deniz m anzaraları, tarihsel
m am ut, bizon, at, boğa gibi hayvanların olaylar ya da Yunanlı kahram an Odysseus’un
resimleri resim sanatının ilk örnekleri sayılır yolculukları gibi çeşitli destanlar ve mitolojik
(bak. M a ğ a r a San a ti ) . M ağara insanlarından sahneler konu edilmişti (bak. O dysseîa ). Ay
yüzlerce yıl sonra Eski M ısır’da, m ezar odala rıca meyve ve çiçek desenlerinin yer aldığı,
rına yapılan resimler dinsel inançlardan kay günümüzde natürm ort (ölüdoğa) adıyla bili
naklanıyordu. Ölüm den sonra yeni bir yaşa nen türden resimler de vardı. Eski R om a’da
ma geçildiğine inanılan Eski M ısır’da, ölen vazo ve duvar resminin yanı sıra kitap resim
kimsenin eskiden her gün kullandığı eşyalara leri ve portreler de yaygındı. Süse ve lükse
gereksinim duyacağına inanılırdı. Bu nedenle düşkün olan Rom alılar evlerinin ve eşyaları
ölü m ezara kişisel eşyalarıyla birlikte göm ü nın resimlerle bezenm esinden hoşlanırdı. Bu
lür, mezar odasının duvarlarına da çeşitli nunla birlikte özgün bir sanat yaratm ak yeri
resimler yapılırdı. Eski Mısır m ezarlarındaki ne Etrüsk ve Eski Yunan sanatını taklit
bezem e sanatının bu güzel örneklerinde her etm ekle yetindiler.
şey basit ve açık bir biçimde çizilmişti. Eski
Mısırlılar, baş ve bacakları yandan, gözleri ve Bizans
vücudu önden gördükleri gibi çizerlerdi. Fira Zengin bir kültür birikiminin ürünü olan
vun ya da rahip gibi önemli kişiler büyük Bizans sanatı, m im arlıkta olduğu kadar m oza
çizilir, öteki figürler geri kalan boşluğa yan ik resim ve duvar bezemeciliğinde de yetkin
yana ve üst üste sıkıştırılırdı. Resim yapanla bir düzeye ulaşmıştı (bak. MOZAİK). Ortaçağ
rın uyması gereken katı kurallar yüzünden da dünyanın en büyük kenti olan im parator
Eski M ısır’da resim sanatı binlerce yıl hiç luk başkenti Konstantinopolis’teki (bugün İs
değişikliğe uğramadı. tanbul) görkemli saraylar ve kiliseler binlerce
renkli taş ya da cam kırığından oluşturulan
Eski Yunan ve Eski Roma eşsiz güzellikte mozaik resimlerle bezeliydi
Günüm üze kadar gelen heykel, tapm ak ve taş (bak. BİZANS İMPARATORLUĞU; İSTANBUL). İS
RESİM SANATI 223
323’te Hıristiyanlık’ın benimsenmesiyle ikona Aynı dönem de yaşamış bir başka Floransalı
adı verilen kutsal resimler yapılmaya başlandı sanatçı Cimabue ile Sienalı Agostino di Duc-
(bak. İ kon a ). İkonalar Yeni A hit’te yazılı cio freskleri ve pano resimleriyle gotik üslu
dinsel öyküleri resimler aracılığıyla okuryazar bun en güzel örneklerini verdiler. Duccio’nun
olmayanlara öğretm ek için yapılıyordu. İkona yapmış olduğu, Hz. Meryem ve Hz. İsa’nın
resmi zamanla gelişerek sanatsal bir nitelik yaşamından sahnelerin yer aldığı dev boyutlu
kazandı. Hz. İsa’nın, Hz. M eryem ’in, havari bir resim halk tarafından öyle beğenildi ki,
lerin ve azizlerin yaşamını konu alan ikonalar ressamın atölyesinden katedrale kadar tören
sonraki yıllarda bütün Ortodoks kiliselerinde le ellerde taşındı.
yaygınlaştı. E rken Bizans dönem inde (330-
726) hayvanları ve m itolojik sahneleri betim Rönesans
leyen mozaik resim sanatı, kilisenin katı 15. ve 16. yüzyıllar A vrupa’da bilim, sanat ve
kurallarının egemen olduğu ve ikonaların yok kültür alanında “yeniden doğuş” olarak ta
edildiği dönem de belirgin bir duraklam a ge nımlanan R önesans’ın damgasını vurduğu bir
çirdi. O dönem de daha çok haç ya da benzeri dönem oldu. Bu dönemde özellikle İtalya’da
simgelere ağırlık verildi. Kilise denetiminin hem en hem en her kent kendi sanat anlayışını
zayıfladığı O rta Bizans ve Geç Bizans dönem ve üslubunu geliştirdi, kendi sanatçılarını
lerinde Eski Yunan sanatına duyulan ilgi yetiştirdi (bak. RÖNESANS). Önce İtalya’da,
yeniden canlanmaya başladı. Dinsel bağnaz Floransa kentinde filizlenen Rönesans, za
lıkların getirdiği kısıtlamalardan kurtulan m o m anla öteki kentlerde ve ülkelerde de etkisini
zaik resim, daha çeşitli konularda, doğalcı ve gösterdi.
gerçekçi bir üslupla yapıldı. İstanbul’da Aya- Floransa. Floransa’yı yeni düşüncelerin ve
sofya’da ve Kariye Camisi’nde yer alan m oza gelişmelerin merkezi yapan mimar Filippo
ik resimler, Bizans resim sanatının günümüze Brunelleschi ve heykelci D onatello’ydu. Ma-
ulaşabilen en güzel örnekleri arasındadır saccio’nun yapıtlarıyla bu yeni gelişmeler kısa
(bak. A yaso fy a ). sürede resme de yansıdı. R önesans’ın resim
sanatına en büyük katkılarından biri perspek
Ortaçağ tif kurallarının saptanm ası ve bu sayede re
Sanatta genel bir gerileme döneminin yaşan simlerde derinlik duygusunun verilebilmesiy-
dığı ortaçağda daha çok kitap resmine ağırlık di (bak. ÇİZİM). Resimlerinde m atem atikçiler
verildi. 15. yüzyılda m atbaanın bulunuşuna den öğrendiği perspektif kurallarını uygula
kadar A vrupa’daki büyük m anastırlarda ken yan Masaccio, aynı zam anda ışıkla ilgili çalış
dilerini elyazmaları resimlemeye adayan ke m alar yaptı. Tablolarında, ışık en yakın pen
şişler çok sayıda dinsel metni ve Incil'i resim cereden geliyor ve üzerine vurduğu tüm
lediler. Bir yandan kitap resmi yaygınlığını figürleri sarıyormuşçasına, doğal ve ferah bir
sürdürürken, 11. yüzyılın ikinci yarısında atm osfer yaratmayı başardı. A natom i bilimin
kiliselerin ve katedrallerin duvarlarına büyük den yararlanarak insan vücudunu gerçekçi bir
boyutlu resimler yapılmaya başlandı. 12. yüz biçimde çizdi.
yılda Konstantinopolis’ten A vrupa’ya taşınan M asaccio’nun yakın izleyicilerinden biri de
elyazmaları, ikonalar ve pano resimleri Bi Paolo Uccello’ydu. Perspektif kurallarını öğ
zans resim sanatının yayılmasına yol açtı. renen Uccello’nun figürleri canlı ve hareket
Gotik dönem de resim sanatı yeni bir canlılık liydi. Hayvan resimleri yapmayı seven sanat
ve çeşitlilik gösterdi. çının seçtiği konular da çok çeşitliydi.
13. yüzyılda İtalyan ve Flaman ressamların Bir başka Rönesans sanatçısı olan Fra An-
canlı renklerle yaptıkları anıtsal resimler ve gelico, tanrıya duyduğu sevgi ve hayranlığı,
freskler Rönesans sanatına tem el hazırladı. ayrıntıların gözden kaçırılmadığı, göze hoş
Özellikle Floransalı ressam G iotto, fresk ve gelen renkleriyle bol ışıklı resim ve fresklerde
pano resimlerinde kullandığı parlak renkler dile getirdi.
ve usta tekniğiyle kendinden sonra gelen Floransa, İtalya’nın her yanından gelen sa
birçok sanatçıyı etkiledi (bak. G io t t o ). natçıların toplandığı canlı bir kültür m erke
RESİM SANATI 225
ziydi. Kente U m bria’dan gelen Piero della larla kuşatılmış olduklarından, m anzara re
Francesca aynı zam anda bir matematikçiydi. simleri yapmayı yeğlediler. Renklerini ve do
Bu özelliği resimlerindeki güçlü perspektifte kumalarını beğendikleri göz alıcı kum aşlara
ve m ekân yapısında kendini gösterdi. Resim resimlerinde yer verdiler. Doğa fonu içinde
lerinin arka planında kusursuz güzellikte gör çıplak kadın resimleri (nü) yapmak Venedikli
kemli yapılar, önde ise heykel görünümlü in sanatçıların en hoşlandığı konular arasın
sanlar yer alıyordu. daydı.
Bu dönem de sanatçılar kilisenin ve varlıklı G eç Rönesans dönem inin klasik üslubuyla
ailelerin koruması altındaydı. Floransa kenti çalışan Paolo V eronese de Venedik O kulu’n-
nin yönetimini de elinde bulunduran zengin dandı. Beyaz m erm er sarayların önünde genç
ve soylu Medici ailesinin (bak. M ed ici AİLESİ) ve güzel kadınlarla ağır giysiler içindeki soylu
koruması altında çalışan sanatçılardan en ün senatörlerin tablolarını yaptı. Tiziano’dan
lüleri, İlkbahar ve Venüs’ün Doğuşu tablola sonra Venedik O kulu’nun en tanınmış sanat
rıyla Sandro Botticelli, M ona Lisa? sıyla bel çısı T intoretto’dur. Olağanüstü bir düş gücü
leklerden silinmeyen Leonardo da Vinci, da ne sahip olan T intoretto’nun, hangi açıdan
ha yaşarken çağının en büyük sanatçısı olarak bakılırsa bakılsın, karanlıktan aydınlığa çıkı
benim senen Michelangelo ve “ressamların yormuş gibi görünen figürleri ve hızlı çalışma
prensi” olarak anılan Raffaello’ydu. Bu sa tem posu dikkat çekiciydi. Sanatçının V ene
natçılar insanı merkez alan yapıtlarında ışık dik’te Düklük Sarayı için yaptığı 22,5 m etre
ve perspektifi olağanüstü bir ustalıkla uygula uzunluğunda ve 9,1 m etre genişliğindeki C en
dılar. Resim sanatını ve güzellik kavramını net Bahçesi adlı resmin, bugüne kadar yapı
doruk noktasına ulaştıran Rönesans sanatçıla lanların en büyüğü olduğu sanılmaktadır.
rının resimlerindeki en çarpıcı özellikler fon İtalya’da bu gelişmeler olurken A vrupa’nın
ve figürler arasındaki yumuşak renk geçişleri, kuzeyinde resim sanatı farklı bir doğrultuday
figürlerin gerçeğe uygunluğu, aralarındaki dı. Rom a mimarlığının yeniden benim senm e
kusursuz uyum, bütünlük ve anlatım gücüydü siyle İtalya’da başlayan Rönesans hareketinin
(bak. B o t ticel li , Sa n d r o ; L e o n a rd o D a V in c i ; etkisi A lpler’in kuzeyinde çok daha geç görül
M ic h e l a n g e l o ; R a ffa e l l o ). dü. Kuzey ülkelerindeki kiliseler hâlâ renkli
Venedik. 15. yüzyıl başlarında ve 16. yüzyıl cam bezemeli kocaman pencereleriyle gotik
da Jacopo Bellini ve oğulları Gentile ile Gio- üslupta yapılıyordu. Bu yapıların duvarların
vanni “Venedik O kulu” olarak tanım lanan da resim ya da fresklere fazla yer verilmiyor
resim üslubunu geliştirdiler. Yeteneğiyle ba du. Bu nedenle yaldızlı çerçevelerin içinde
basını ve kardeşini gölgede bırakan Gio- m ihrabın üzerine yerleştirilen küçük boy re
vanni Bellini, yağlıboya kullanan ilk İtalyan simler yapıldı. Bir yandan da eskisi gibi kitap
ressamlarındandır. Yeni boyalarla renkleri ve resimleri yapılıyordu. Geç Gotik dönem in en
ışığı daha büyük bir ustalıkla işlemeyi başaran ünlü kitap bezeme ustaları sayılan üç Flaman
Giovanni aynı zam anda yapıtlarında derinlik kardeş, özenli teknikleri ve ayrıntıları doğalcı
ve m ekân duygusunu vermeyi başaran ilk R ö bir biçimde işleme ustalıklarıyla öne çıktı. Kı
nesans sanatçılarındandır (bak. B e l lin i, Gio- saca Limbourg kardeşler olarak anılan Pol,
va n n i ). H ernan ve Jehanequin hep birlikte çalıştıkları
Giovanni Bellini’yle birlikte çalıştığı sanı için, üsluplarını birbirinden ayırmak zordur.
lan Giorgione ve Tiziano, Venedik O kulu’ Doğal görünümleri doğru ve gerçeğe uygun
nun gelişmesine önemli katkıları olan sanat resimlemeleriyle, Felem enk sanatının geliş
çılardandır (bak. T izia n o ) . Venedikli ressam mesine büyük katkıları olmuştur.
ların yapıtlarını Floransalı ressamlarınkinden M asaccio’nun İtalyan resmini değiştirmek
ayıran en belirgin özellik, dinsel içerikli re te oynadığı rolü Felem enk ve Flandre’da R o
simlerinin bu dünyanın ötesinde bir gizemlilik bert Campin ve Jan van Eyck oynadı. Çevre
taşım aktan çok, insana yakın oluşlarıydı. Mic lerinde gotik binalar gördükleri için resimle
helangelo ve Raffaello dinsel konulu resimle rinde bunları yansıtmalarına karşılık, ışık al
re ağırlık verirken, Venedikliler, belki de su tında yıkanıyormuş izlenimi veren figürleri ve
226 RESİM SANATI
SC.ALAlArt Resource
SC A L A /A rt Resource
RESİM SANATI 227
geniş m ekân anlayışlarıyla resme yenilik ge sans’ın klasik sanata dönm e eğilimi sürmekle
tirdiler (bak. E y c k , Jan VAN). Resim tarihinin birlikte, resimlerde görkemlilik, duygusallık,
en özgün yapıtlarından sayılan Giovanni A r - canlılık ve hareketlilik egemendi. Barok res
nolfinınin Evlenmesi adlı tablosuyla tanınan min önde gelen adlarından Flam an ressam
Jan van Eyck, o dönem de yeni gelişmekte Peter Paul Rubens, kiliselere büyük mihrap
olan yağlıboya tekniğini yetkinleştiren ilk res panoları, mitolojik konulu resimler, çok sayı
samdı. Yağlıboyanın yarattığı saydamlık, ışığı da portre ve saray yaşamıyla ilgili resim yaptı
resimlemede tem peradan çok daha iyi sonuç (bak. R ubens , P e ter P a u l ). M anzara resminin
veriyordu. ilk büyük ressamı olan Rubens, ressamlığın
16. yüzyılda yaşamış Flaman ressam Pieter yanı sıra önemli diplomatik görevlerle İtalya,
Bruegel (Yaşlı) resimlerinde günlük yaşam İspanya ve İngiltere’ye gitti.
dan görüntüler, eğlenen, yiyip içen köylüler 17. yüzyılın başlarında H ollanda İspanyol
den başka, o günlerde kimsenin yabancısı ol egemenliğinden kurtulm uş, keşif gezilerinin
madığı savaş sahnelerinden kesitleri yansıttı. sonucu elde ettiği sömürgelerle zenginleşmiş
Yapıtlarında çarpıcı bir hareketlilik ve canlı ti. Varlıklı HollandalI tüccarlar sanatçılara ev
lık egemendi (bak. BRUEGEL, P ie t e r ). Bruegel, lerinin duvarlarını süslemek için resimler ıs
kendinden önce gelen, düş ürünü korkutucu m arladılar. Ressamlar bu tüccarların sadık eş
yaratıkların yer aldığı resimleriyle ünlü Hie- lerini, tombul ve neşeli çocuklarını, zenginlik
ronymus Bosch’tan etkilenmiştir. ten dolup taşan evlerinin içini gösteren resim
Fransa’da Rönesans ilkelerini benimseyen lerin yanı sıra, onlara bu zenginliği sağlayan
ressam lar Jean Cousin (1522-94) ve Antoine denizin ve bereketli toprakların resimlerini de
C aron’du (yaklaşık 1520-1600). Yapıtlarının yaptılar. Bazı sanatçılar ise H ollanda’nın ö te
pek azı günümüze ulaşabilen bu sanatçılar ki yüzünün, yoksul köylülerin ve içinde yaşa
Flaman ve Alm an ressamlar kadar etkili ola mak zorunda oldukları izbelerin resmini yap
madılar. tı. Bu dönemin önemli ressamları, iç m ekân
A lm anya’da 15. yüzyılın sonlarına doğru resimleriyle tanınan Jan V erm eer ve Pieter de
resim sanatını önemli ölçüde etkileyen res Hooch, yiyip içen, eğlenen sıradan insanları
samlar yetişti. Bunların en ünlüleri M atthias konu alan Jan Steen ve Frans H als’tı (bak.
G rünewald, A lbrecht D ürer, Lucas Cranach H a ls , F ra n s ; V e r m e e r , J a n ). Felemenkli portre
(Yaşlı) ve Hans H olbein’dı (bak. D ü r e r , Al- ressamlarının en büyüğü olan R em brandt,
BRECHT; HOLBEIN, HANS). ışık kullanm aktaki ustalığının yanı sıra insan
İspanya’da Gotik dönem öncesi yapılan ları tüm kişilik özellikleriyle yansıtabilmesiyle
görkemli kiliselerin duvarları adı bilinmeyen tanındı (bak. R em b ra n d t ).
ressamlarca çarpıcı resimlerle bezenmişti. B arok resmin İspanya’daki temsilcileri, do
Rönesans resim sanatının önde gelen temsilci ğalcı üslubuyla tanınan Annibale Carracci ile
leri ise 15. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış kendinden sonra gelen ressamları derinden
olan Bartolom e Berm ejo ve 17. yüzyılda R ö etkilemiş ve kendi adıyla anılan yeni bir üslup
nesans sanatını doruk noktasına çıkaran El yaratmış olan Caravaggio idi. Işık ve gölge
G reco’dur. D aha çok dinsel konulu resimler karşıtlığını o güne kadar görülmemiş bir bi
yapan El Greco resim yapmayı Tiziano ve çimde kullanan Caravaggio, dinsel kişileri sı
T intoretto dönem inde, V enedik’te öğrendi. radan insanlarla birlikte ve onlara benzeterek
Resimleri Venedikli ressamların yapıtlarında çizdiği için yapıtları çoğu kez kilise tarafından
ki gibi renk açısından parlak ve zengindi. geri çevrilmişti (bak. C a r a v a g g io , M ich ela n
En çok Tiziano’dan etkilenen Velazquez g elo M erisi D a ). İspanyol ressam Goya ise
ise portre ressamlığında ustalaştı (bak. E l önceleri barok ve rokoko üslupta yapıtlar ver
GRECO; VELAZQUEZ). di, sonradan Velazquez’in etkisinde kalarak
doğalcı ve gerçekçi bir anlayışı benimsedi.
17. Yüzyıl Yağlıboya yapıtlar yanında fresk ve oymabas-
17. yüzyılda R önesans’ın yerini barok sanat kı resimler de yapan G oya, 19. ve 20. yüzyılın
akımı aldı. Bu yeni sanat anlayışında R öne önemli ressamlarını etkiledi (bak. G o y a ).
228 RESİM SANATI
Fransa’da 1635’te Fransız Akademisi kurul Richard W ilson’du. Ünlü şair William Blake
muş, Fransa Kralı XIV. Louis dönem inde Pa ise çoğunlukla suluboya çalıştığı düş ürünü,
ris bir sanat ve kültür merkezi durum una gel gizemli resimleriyle resim tarihinde özgün bir
mişti. Düşüncelerin özgürce tartışıldığı bir or yere sahiptir (bak. B l a k e , W il l i a m ) .
tam da resimde de katı kuralları aşan, dinsel Thom as Gainsborough da 18. yüzyıl İngiliz
konular yerine hafif ve uçarı konuları ele alan resminin en büyük ustalarından biridir (bak.
bir eğilim belirdi. Antoine W atteau akadem i G a i n s b o r o u g h , T h o m a s ) . G erek portrelerinde,
nin yeğlediği klasik konular yerine, kendi düş gerek m anzara resimlerinde tekniği ve renkle
dünyasının ürünü resimler yaptı. Jean-Bap- riyle dikkati çeker.
tiste-Simeon Chardin, François Boucher ve
Jean-H onore Fragonard’ın kolayca yapılıver Rusya Batıdaki G elişm elere Açılıyor
miş izlenimini yaratan uçarı görünümlü resim Rus ressamlar 17. yüzyıla kadar yapıtlarına
leri aslında yoğun bir em ek ürünüydü. imza atm adıkları için bu yapıtların kimler ta
16. yüzyıl Reform hareketi sonucu yok edirafından yapılmış olduğu ancak yazılı belgele
len kilise resimlerinden sonra İngiltere’de re ya da üslup özelliklerine dayanılarak sapta
uzun süre sadece Holbein ve Van Dyck gibi nabiliyordu. 14. yüzyılın sonuyla 15. yüzyı
yabancı sanatçılar yapıt verdi (bak. V a n D y c k , lın başında yaşayan ve Rusya’nın en önemli
S i r A n t h o n y ). ressamlarından biri olan A ndrey Rublyov bu
gelenekten geliyordu. Rusya’da Hıristiyanlık’
18. Yüzyıl m benimsenmesiyle başlayan ikona yapımı
18. yüzyılda barok ve rokoko sanat akım ları 15. yüzyılda ulusal bilincin uyanmasıyla Slav
nın süslü ve gösterişli üslubuna tepki olarak özellikleri kazandı. Bezem elerde artık Rus
Yeniklasikçilik (Neoklasik) Akımı gelişti. Es motifleri yer alıyor, azizlerin giysileri yerel
ki Yunan ve Eski Rom a sanatına duyulan ilgi giysiler örnek alınarak boyanıyordu. İkona
nin yeniden canlanması resim sanatında da etki yapımı 18. yüzyıla kadar sürdü.
li oldu. Resimde tarihsel ve mitolojik konulara 1703’te I. P etro ’nun St. Petersburg (bugün
ağırlık verildi. Plastik sanatların denge, uyum, Leningrad) kentini kurması batı etkisinin
bütünlük ve yalınlık ilkeleri temel alındı. Rusya’da yayılmasına yol açtı. İtalyan ve
Yeniklasikçi sanat akımına damgasını vu Fransız ressamlar Rusya’ya gelirken, çok sa
ran öncü ressam Fransız Jacques-Louis Da- yıda genç sanatçı da öğrenim görmek için A v
vid’di. Fransız D evrim i’ni destekleyen David, rupa’nın çeşitli kentlerine gitti. 18. yüzyılın
siyasal görüşlerini yansıtan resimler yaptı. başında dinsel konulu resimlerin yerini gide
Bunların içinde Marat’nın Ölüm ü (1793) Da- rek daha genel konular aldı. Dim itri Levitski
vid’in başyapıtlarından biridir. R enkten, ışık 18. yüzyılda batı üslubunda resim yapan en
tan çok desene önem veren David ve onun ünlü sanatçıydı. 1757’de St. Petersburg’da ku
görüşünde olan sanatçılar ile karşıt görüşte rulan Güzel Sanatlar A kadem isi’ne okulun
olanlar arasında, 19. yüzyılda da sürecek bir yönetimi için Fransa’dan sanatçılar davet
tartışm a başladı. David’in önde gelen izleyici edildi.
lerinden Jean-A uguste Ingres “Çizgi her şey N apolyon’un 1812’de Rusya’yı işgali ülkede
dir* renk ise hiçtir” diyordu (bak. D a v i d . J a c - batı-Slav karşıtlığına ilişkin yoğun bir tartış
OUES-LOUIS; KLASİKÇİLİK VE YENİKLASİKÇİLİK). manın başlamasına yol açtı. Batının değerleri
18. yüzyıl’da İngiltere’de yetişen dünya çasorgulanırken Rusya’nın özdeğerleri yüceltil
pındaki en önemli ressam William H ogarth’tır di. Bu dönem de konularını tarihten alan re
(bak. HOGARTH, W il l ia m ) . H ogarth her sınıf simler yapıldı. Resim yapmayı bir ikona res
tan insanın resmini çizerken aynı zam anda ya samından öğrenen ve akademiyi 1860’larda
şadığı döneme eleştirel bir gözle bakmıştır. altın madalya ile bitiren İlya Yefimoviç Repin
Sir Joshua Reynolds iyi bir portre ressamıydı. tarihsel konulu resimleriyle ünlendi.
1768’de kurulan Kraliyet Sanat Akadem isi’
nin ilk başkanı oldu. 18. yüzyılda İngiltere’de M o d ern Resim
m anzara resimleriyle tanınan en ünlü ressam M odern resmin başlangıç tarihi kesin olarak
230 RESİM SANATI
Giraudon/Art Resource
belirtilemezse de, 19. yüzyılın ikinci yarısında 19. yüzyılın ikinci yansında Fransa’da baş
Fransa’da ortaya çıktığı konusunda görüş bir layan Doğalcılık (Naturalizm) Akımı resim
liği vardır. “M odern sanat” terim i, bu dönem sanatını da önemli ölçüde etkiledi (bak. D O
den günümüze kadar batı resm indeki ve öteki ĞALCILIK). Doğalcılık’tan etkilenen ve öncüle
görsel sanatlardaki yenilikçi gelişmeleri be ri T heodore Rousseau ile Jean-François Mil
lirtm ekte kullanılır. Çok çeşitli akım ları, üs let olan Barbizon Okulu ressam lan, doğadaki
lupları ve kuram ları kapsayan m odern resim, her şeyin olduğu gibi yansıtılmasını savunu
geçmişte kullanılmış teknikleri ve konuları yorlardı. Yerleştikleri yemyeşil ve sakin B ar
genelde reddeder. bizon kasabasından adını alan bu sanatçı gru
19. yüzyılda bilimsel ve teknolojik ilerleme,buna 1840’larda hayvan ve m anzara resmi
sanayileşme ve kentleşme sonucu batı top- yapmak amacıyla birçok genç ressam katıldı.
lumları hızlı bir değişim sürecine girdi (bak. Doğalcılık A kım ı’nın m anzara resmi alanın
SANAYİ D EVRİM İ). D aha önce kabul gören din daki en büyük ustası Jean-Baptiste Camille
sel dogm alar ve ahlak ölçütleri sorgulanmaya C orot’ydu. C orot, sonradan geleneksel sana
başlandı. Kilisenin eski baskısı kalmadı; din tın kurallanna karşı çıkacak olan İzlenimci
den bağımsız, laik devlet anlayışı yerleşti. Sa ressamlara da esin kaynağı oldu.
natçılar da bu gelişmeler doğrultusunda res G ene 19. yüzyılın ortalannda, Doğalcılık’ın
min konusu, üslubu, renk ve ışık kullanımıyla bir uzantısı olarak gelişen Gerçekçilik A kım ı’
ilgili geleneksel kalıpları değiştirmek, çağdaş m benimseyen sanatçılar, köylü ve işçi gibi,
yaşamın gereklerine uygun yapıtlar yaratm ak uzunca bir zam andır resimden uzak tutulm uş
kaygısıyla yeni arayışlara yöneldiler. konulara yer verdiler (bak. GERÇEKÇİLİK). Mil-
İngiltere’de 19. yüzyılın başlarında iki let’nin Harmancı adlı tablosuyla Gustave
önemli m anzara ressamı dünya çapında üne C ourbet’nin 1849’da yaptığı Taş Kıranlar,
kavuştu: John Constable ve William Turner. Gerçekçilik A kım ı’nın ilk resimleri sayılır.
D oğada hiçbir çirkinlik bulunamayacağını Fransa’da 19. yüzyılın sonunda Claude Mo-
söyleyen Constable, yemyeşil çayırların ve net, A lfred Sisley, Pierre-A uguste Renoir,
ağaçların resmini yaptı. T urner ise resim lerin Edouard M anet, Camille Pissarro ve Frederic
de parlak renkler kullandı (bak. CONSTABLE, Bazille gibi sanatçıların öncülüğünde İzlenim
J o h n ; T u r n e r , J . M . W .) . cilik Akımı başladı. Geleneksel resim anlayı
Özgün renkleri ve dram atik kom pozisyon şının yüzyıllardır süren kurallannı altüst eden
larıyla ünlenen Fransız ressam Eugene Dela- bu sanatçılar genellikle açık havada çalışarak,
croix, yaşadığı dönem in tarihsel olaylarından doğada ve çevrelerindeki her şeyi kendi gör
ve Kuzey A frika’nın parlak güneşinden etki dükleri gibi resimlerinde gösterdiler.
lendi (bak. D e l a c r o i x , E u g e n e s ) . W aterloo Anlık izlenimlerini rahat ve kesik fırça dar
Savaşı’ndan sahneleri, aslan avlarını, Cezayir beleriyle, canlı renklerle yansıttılar. G elenek
li kadınları canlı renklerle tuvaline aktardı. sel resim sanatının koyu renklerine ve aynntı-
Eugene Delacroix ve William T urner kendile ya önem veren tutum una karşı çıktılar. Bakıl
rinden sonra gelen İzlenimci ressamları derin dığında rengin ve ışığın titreştiği izlenimini ya
den etkiledi. ratm ak amacıyla, karşıt renkleri yan yana kul
19. yüzyıl ortalarında İngiltere’de, Kraliyetlandılar. Işık, gölge ve biçimleri yalnızca
Sanat A kadem isi’nin katı kurallarına karşı çı renklerle belirlediler. İzlenimci ressamlar yal
kan bir grup ressam, konularını geçmişteki nızca yeni bir üslup yaratm akla sınırlı kalm a
değer yargılarını yücelten edebiyat yapıtların dılar, konulara da yenilik getirdiler. Edouard
dan seçtiler. Sanatta yapaylığı yadsıyan bu sa M anet’nin 1862’de yaptığı Tuileries Bahçe
natçılar kendilerini “Ön-Raffaellocular” ola sin d e Konser adlı tablosu Paris yaşamının
rak adlandırdılar. Resimlerinde genellikle tüm özelliklerini yansıtıyordu. Yenilik geti
parlak ışıklı, canlı, ayrıntıya yer veren bir üs ren, yenilikçi anlam ında avangard (avant-
lup kullandılar. G rubun önde gelen adları garde) terimi bu sırada sanat sözlüğüne girdi;
Ford M adox-Brown, H olm an H unt, John arayış içinde olan genç ressam ları nitelem ek
Millais ve D ante Gabriel R ossetti’ydi. için kullanıldı. Yeni ressamlarla eski gelenek
232 RESİM SANATI
lere bağlı sanat çevreleri arasındaki karşıtlık 20. yüzyıl başlarında resim sanatını etkile
ilk kez 1863’te, resimde katı kuralları uygula yen yeni akımlar doğdu. A lm anya’da Die
m akta büyük bir titizlik gösteren Paris’teki Brücke (“K öprü”) ve Der Blaue Reiter (“M a
Salon Sergisi’nin 4.000 tabloyu geri çevirme vi A tlı”) grubu sanatçılarının öncülüğünde
siyle açığa çıktı. Bunların arasında M anet’nin Dışavurum culuk (Ekspresyonizm ), Fransa’da
ünlü Kırda Öğle Yemeği tablosu da vardı. B u H enri M atisse’in öncülüğünde Fovizm ve İs
nun üzerine yapıtları sergiye alınmayan res panyol ressam Pablo Picasso ile Fransız res
samlar Salon des Refuses ( reddedilenler salo sam Georges Braque önderliğinde, sanat tari
nu) adını verdikleri bir sergide halkın önüne hinde bir devrime yol açan Kübizm akımları
çıktılar. Resim sanatına çok geniş kapsamlı ve başladı (bak. BRAOUE, GEORGES; DIŞAVURUMCU
köklü değişiklikler getiren İzlenimcilik A kı LUK; KÜBİZM; PlCASSO, PABLO).
mı, birçok uzmanca m odern sanatın başlangı Batıdaki gelişmelerin yakından izlendiği
cı olarak kabul edilir (bak. İZLENİMCİLİK). Rusya’da kökleri ilkel sanatlardan güç alan
Yeni İzlenimciler olarak bilinen Paul Sig- Dışavurumcu bir hareket başlamıştı. 1912’de
nac ve Georges Seurat noktacılık tekniğini ge Kazimir Maleviç, Kübik Gerçekçilik olarak
liştirdiler. İzlenimciler’in saf renklerini ve tanım lanan ilk sergisini açtı. Figürlerin tümü
noktalan andıran küçük fırça vuruşlarını m a canlı renkli bloklara indirgenmişti. Natalia
tem atiksel bir düzen içinde uygulamayı dene Goncharova ve Michail Larionov ise ışın ben
diler (bak. Se u r a t , G e o r g e s ). zeri çizgilerden oluşan resimler yaptılar. Işın-
İzlenimci A kım ’ın geliştiği dönem de yaşa cılık olarak nitelenen bu akımın tem el düşün
yan Edgar Degas, hareket halindeki insan fi cesi, biçimlerin çeşitli nesnelerden yansıyan
gürünü çizmekte ustaydı. Bale dansçılarını ışınların kesişmesiyle elde edilmesi ilkesine
yumuşak renkler ve serbest çizgilerle betim le dayanıyordu. 1922’de SSCB’den kaynaklanan
di. Eski ustalardan Rubens, Delacroix ve Tin- Yapımcılık hareketi El Lissitzky ile batıya
toretto’nun yapıtlannı inceleyen Paul Cezanne geçti.
renk kadar biçimle de ilgilendi. Resimde Çeşitli ülkelerde ortaya çıkan yeni sanat
anıtsal görüntüler yaratmayı başardı. Paul akımları soyut resim sanatının doğuşuna te
Gauguin, büyük kent yaşamını terk ederek mel hazırladı. Fotoğrafın ve fotom ekanik
doğal yaşama kavuşmak amacıyla T ahiti’ye kopya tekniklerinin gelişmesi, o güne kadar
yerleşti. Canlı renklerden oluşan en güzel re fiziksel dünyayı doğru olarak betimleme aracı
simlerini bu adada yaptı. Vincent Van Gogh, gibi görülen resmi bu durum dan kurtardı.
bakıldığında sanki hareket edecekmiş gibi gö HollandalI ressam Piet M ondrian’ın beyaz ze
rünen ağaçlan, bulutları, ekin tarlalarını içe min üzerine yerleştirilmiş üç tem el renk olan
ren coşkulu resimleri ve duygu yüklü portre sarı, kırmızı, mavi ve gerçekte renk olmayan
leriyle 20. yüzyıl resim sanatına damgasını siyah, beyaz ve gri ile sınırlandırılmış kom po
vurdu. Paul Cezanne, Vincent Van Gogh, zisyonları soyut resmin en katıksız örnekle
Edgar Degas ve Paul Gauguin geleneksel ko riydi.
nuları ve teknikleri reddetm ekten başka, öz 1919’da mimar W alter G ropius’un başlattı
gün üsluplarıyla da m odern resmin öncüleri ğı, Paul Klee ve Wassily Kandinsky gibi ünlü
dir (bak. C e z a n n e , P a u l ; D e g a s , E d g a r ; G a u g u
ressamların da katıldığı Bauhaus (yapı evi)
in , P a u l ; V an G o g h , V in cen t ). hareketi soyut resim üzerinde oldukça etkili
G ene aynı dönem de H enri de Toulouse- oldu. Paul Klee kendine özgü soyut resim an
Lautrec, 1890’lann Paris kabarelerini ve gece layışını “bir çizgiyi yürüyüşe çıkarm ak” ola
yaşamını derin bir psikolojik duyarlıkla re rak tanımlıyordu. M odern resmin en önemli
simledi. Yalın ve güçlü çizgileri, cesur renkle temsilcilerinden Kandinsky ise bazı sanat ta
riyle alışılmadık canlılıkta yapıtlar yarattı. rihçilerince soyut resmin yaratıcısı olarak ka
Fransız H enri Rousseau, egzotik bitkileri, bul edilmektedir.
yabanıl hayvanları ve orm anları betimlediği 1920’lerde ortaya çıkan Gerçeküstücülük
resimleriyle naif resmin canlanmasına önemli Akımı (Sürrealizm) daha önceki gelişmeler
katkılarda bulundu ve m odern sanatı etkiledi. den oldukça farklıydı (bak. GERÇEKÜSTÜCÜ-
RESİM SANATI 233
The Museum o f Modern Art, New York, Mrs. Simon Guggenheim Fund
geçmeden bu bölgeye onun adı (Rodezya) Lyon’da en büyük kolu olan Saöne Irmağı
verildi. ile birleşen R höne, güneye doğru denize
1890’da Kap Kolonisi’nin başbakanı olan yönelir. Akışı hâlâ hızlı olduğundan ulaşım
Rhodes’un tüm Güney Afrika topraklarında için elverişli değildir. Ulaşımı sağlamak için
İngiliz egemenliğini kurm ak amacının önün yapılan çalışmaların yanı sıra, D onzere’de bir
deki en ciddi engel iç kesimlerdeki, Paul de kanal açılmıştır. Rhöne Irmağı Lyon böl
K ruger’in yönetiminde olan Transvaal Cum gesinde, Alp Dağları ile Fransa’nın ortasında
huriyeti ve O ranj Bağımsız D evleti’ydi. (G ü ki, Massif Central diye bilinen büyük yayla
ney A frika tarihine ilişkin daha fazla bilgiyi dan geçer. Vadinin oluşturduğu koridoru
G Ü N EY A FR İK A maddesinde bulabilir izleyen kara ve demiryolları, Kuzey ve O rta
siniz.) Fransa ile büyük Marsilya limanı arasında mal
Rhodes 1895’te Paul K ruger’i devirmeyi taşımacılığına olanak verir. Bir zam anlar Ro
amaçlayan bir plan tasarladı. Ne var ki, malılar G alya’yı fethetm ek için bu yolu kul
Rodezya silahlı kuvvetleri aceleci davranarak lanmışlardı.
Transvaal Cum huriyeti’ne yürüdü. Büyük bir Deltanın (bak. D e l t a ) başladığı A rles’da
başarısızlıkla sonuçlanan bu saldırıdan sonra ırm ak, güneybatıya doğru akan Petit Rhöne
Rhodes Kap Kolonisi başbakanlığından çekil (Küçük Rhöne) ve güneydoğuya yönelen
mek zorunda kaldı. G rand R höne (Büyük Rhöne) olmak üzere
Bundan sonra hiçbir resmi görev alm am ak iki kola ayrılır. İkisi arasında Cam argue’ın
la birlikte, 1896’daki M atabele Ayaklanm ası’ tuzlu bataklık ve otlakları uzanır.
nın bastırılmasına yardım etti. 1899’da Güney
Afrika Savaşı (Boer Savaşı) çıkınca Rhodes RICHARD (İngiltere Kralları). İngiltere tari
Kim berley’e gitti (bak. G ü n e y AFRİKA S a v a ş i ) . hinde Richard adını taşıyan üç kral vardır.
Kimberley yaklaşık dört ay Boerler’in kuşatma
sı altında kaldı. Rhodes Kimberley’in savunma Richard I (1157-1199). Aslan Yürekli
sını örgütlem ek için yoğun çaba gösterdi; G ü Richard adıyla da tanınan I. Richard, II.
ney Afrika Savaşı bitmeden önce öldü. Henry ile Akitanyalı E leonore’un üçüncü
oğludur. 11 yaşındayken Akitanya dükü oldu.
RHÖNE IRMAĞI. İsviçre A lpleri’ndeki bir 1189’da İngiltere kralı olan Richard kısa bir
buzuldan doğan Rhöne Irmağı yaklaşık 800 km süre sonra Kutsal Rom a-G erm en İm paratoru
yol aldıktan sonra A kdeniz’e dökülür. Sim- Friedrich Barbarossa ve Fransa Kralı II.
plon Tüneli ve Simplon Geçidi yoluyla İtalya’ Philippe ile birleşerek Kudüs’ü M üslüm an
dan İsviçre’ye giren kara ve demiryolu Rhöne la rın elinden geri almak için III. Haçlı
vadisinin üst bölüm ünden geçer. Fransa’ya Seferi’ni başlattı (bak. H a ç l i SEFERLERİ).
ulaşm adan önce Cenevre G ölü’ne giren ır Nisan 1191’de Kutsal T opraklar’a doğru
m ak, A lpler’i Jura D ağlan’na birleştiren sıra yola çıkan Richard, yolculuğu sırasında uğra
dağlar arasındaki bir dizi derin vadide dola dığı Kıbrıs’ı ele geçirdi. B urada Navarra
nır. Bu vadilerin birinde Genissiat hidroelek kralının kızı B erengaria’yla evlendi. H aziran
trik santralı yer alır. da, Filistin’in kuzeyinde bir M üslüman kalesi
ZEFA
Avignon'da Rhöne
Irmağı üzerinde yer alan,
12. yüzyılda Aziz
Benezet'in yaptırdığı
köprüden günümüze
yalnızca d ö rt kemer
kalmıştır. Arkada,
papaların surlarla
korunan sarayı
görülüyor.
RICHARD 237
sinden sonra yerini bir başka amca, Glouces- 10 yaşında İngiltere tahtına çıkan II. Richard'ın 22 yıl
ter Dükü Thom as aldı. Richard 1397’de sonra tacı elinden alındı.
Thom as’ın tutuklanm asını ve öldürülmesini
em retti. nedanları arasındaki savaşta öncü birliklere
Bundan iki yıl sonra, Richard İrlanda’day kom uta eden Richard, 1461’de York haneda
ken, G auntlu John’un oğlu Henry Boling- nının İngiltere tahtını ele geçirmesini ve en
broke İngiltere’ye saldırarak IV. Henry adıy büyük ağabeyi olan IV. Edvvard’m yeniden
la taç giymek istedi. Teslim olan Richard, tahta çıkmasını sağladı.
Pontefract Şatosu’na hapsedildi ve orada öl Nisan 1483’te IV. Edw ard ölünce büyük
dü. 1382’de Bohemya Prensesi A nne ile ev oğlu V. Edward tahta geçti. Yeni kral 12
lenmiş, ama çocukları olmamıştı. yaşında olduğundan o büyüyünceye kadar
.9 birisinin ülkeyi yönetmesi gerekiyordu.
Richard III (1452-1485). York Dükü Richard’ın V. Edward’ın naipliğini üstlenmesi
R ichard’ın oğludur. Güller Savaşı (bak. G Ü L ne karşın, kralın annesi buna karşıydı. Zaman
LER SAVAŞI) adı verilen, York ve Lancaster ha- yitirmeden İngiltere’nin kuzeyinden gelen
238 RICHELIEU
yol açtı. Böylece bu balıkların da sayıları hızla mıştır. Kentin uluslararası havalimanı olan
azaldı. G aleao ise körfezdeki bir ada üzerindedir.
Santos D um ont havalimanının güneyinde,
RİO DE JANEIRO, Brezilya’nın ikinci büyük gene denizin doldurulmasıyla elde edilen ala
kentidir. 1763’ten 1960’a kadar ülkenin baş nın üzerinde ise bir m odern sanat müzesi
kenti olan Rio de Janeiro önemli bir limandır.
ZEFA
Kısaca Rio adıyla tanınan kent, Atlas Okya-
nusu’nun batı kıyısında yer alır. R io’nun
kurulduğu yarım ay biçimindeki G uanabara
Körfezi neredeyse denizin kıyısında yükselen
mavi yeşil tepelerle çevrilidir. Bu tepelerin
çoğu deve hörgücüne benzeyen biçimleriyle
alışılmamış bir görünüm sergiler. Koni biçi
mindeki Pâo de Açûcar (“kelle şeker”) Dağı
deniz kıyısından 395 m etre yüksekliktedir. Bu
dağa teleferikle çıkılabilir. Corcovado (“kam
bur”) adıyla bilinen 705 m etre yüksekliğinde
ki dağın doruğunda Hz. İsa’nın bir heykeli
vardır. “Kurtarıcı İsa” adıyla tanınan 29
m etre boyundaki bu heykel 1931’de yapıl
mıştır.
Kıyı tepelerinin ardındaki dağlar tropik Rio de Janeiro'nun favela adı verilen gecekondu
orm anlarla örtülüdür. Pek çok küçük adayla m ahallelerinden bir görünüm . Geride solda görülen
dik tepe Pâo de Açücar ("kelle şeker") Dağı'dır.
dolu olan denizde yoğun gemi ve feribot
seferleri yapılmaktadır. Rio ekvatorun güne
yinde yer aldığından en soğuk ayı tem muz, en vardır. Özellikle dış turizme yönelik kuruluş
sıcak ayı ise şubattır. İklim nemli ve tropiktir; larıyla tanınan Copacabana ve Ipanem a banli
yağmur mevsimi kasımdan mayısa kadar yöleri daha güneyde, Atlas Okyanusu’na ba
sürer. kan geniş ve kıvrımlı kum saldadır. Banliyöle
Rio de Janeiro’da yaşayan insanlar karışık rin iç ulaşımları ve kent merkeziyle bağlantı
kökenlidir; am a büyük bir bölümü, kente ilk ları sabah ve akşam saatlerinde tek yön
yerleşen Avrupalı sömürgeciler olan Porte- uygulaması yapılan iki geniş yolla gerçekleşti
kizliler’in soyundan gelir. Rio de Janeiro’da rilir. G uanabara Körfezi üzerindeki köprü ile
ilk yerleşim 1565’te gerçekleşti. Üç yıl sonra 1979’da açılan m etro kentin trafiğini büyük
ise bir ortaçağ kalesi durum una geldi. R io’da ölçüde rahatlatm aktadır. R io’nun dünyaca
yaşayan pek çok Siyah vardır. Değişik ırktan ünlü botanik bahçesinde 30 m etre yüksekli
insanlar arasında uyumsuzluğa pek rastlan ğinde palmiye ağaçları, yaprak çevresi 6
maz. Konuşulan dil Portekizce’dir. m etreye ulaşan nilüferler vardır.
R io’da hâlâ sömürge dönem inden kalma Sâo Paulo’dan sonra Brezilya’daki ikinci
eski yapılar vardır. Büyük taş duvarlı ve büyük sanayi merkezi olan R io’da giysi,
kiremit çatılı eski kiliselerin içleri altın yaldız ayakkabı, ilaç, cam, basım, yayımcılık ve
la bezelidir. Kent m erkezinin büyük bir bölü gemi sanayileri vardır. Bankacılık ve turizm
mü yeniden yapılmıştır; körfezi çevreleyen kentin başlıca gelir kaynaklarıdır. H er yıl
kıyıda beyaz gökdelenler yükselir. Brezilya’ düzenlenen Rio Karnavalı’na dünyanın bir
ya adını veren pau-brasil ağacı gibi herdemye- çok yerinden turist gelir.
şil ağaçlarla süslü uzun ve geniş caddeler kenti Rio de Janeiro’nun nüfusu 5.090.700’dür
boydan boya geçer ve deniz kıyısı boyunca (1980).
uzanır. Rıhtım daki Santos Dum ont havalima
nı kıyıdaki bir tepenin düzleştirilmesi ve çıkan RİO GRANDE. M eksika’da Rio Bravo del
toprakla denizin doldurulması sonucu yapıl N orte adıyla bilinen Rio G rande, Kuzey
RITSOS 243
A m erika’nın en uzun ırm aklarından biridir. taydı. Bir yıl sonra yeniden A tina’ya giderek
Kaynağı Kayalık D ağlar’ın güney kesimlerin bulduğu geçici işlerde çalışmaya başladı. Am a
de, deniz düzeyinden 3.700 m etre yüksekte hastalığı yineleyince 1927-30 yılları arasında
dir. A B D ’de Colorado eyaletinin güneybatı aralıklı olarak A tina ve G irit’teki çeşitli sana
sından doğan Rio G rande, güneye doğru toryum larda yattı. Bu sırada bol bol kitap
akarak New Mexico’dan geçer; sonra güney okum a olanağı buldu. Sağlığına kavuşup has
doğuya dönerek Meksika Körfezi’ne ulaşınca taneden çıkınca A tina’ya dönerek bir işçi
ya kadar A B D ’nin Texas eyaleti ile M eksika örgütüne girdi. İki yıl boyunca bu örgütün
arasındaki yaklaşık 2.000 kilometrelik sınırı sanat etkinliklerini üstlenen Ritsos şiir dinleti
oluşturur. Rio G rande’nin toplam uzunluğu leri düzenledi, oyunlar sahneledi. D aha sonra
3.034 kilom etredir. Havzasının yüzölçümü de
445.000 km2’ye yaklaşır. Cumhuriyet Gazetesi Arşivi
Rio G rande başlangıçta tipik bir Kayalık
Dağlar akarsuyudur: Dik kayalık yamaçları
bazı yerlerde 530 metreyi bulan derin ve dar
kanyonların içinde akar. Am a sonra çevresi
değişir, hızı kesilir, geniş düzlükler boyunca
ağır ağır ilerleyerek denize ulaşır. Aşağı
çığırındaki sığlıklar ve kum tepeleri dolayısıy
la suyolu olarak çok az kullanılır.
Su taşkınlarını denetim altında tutm ak ve
toprağı sulamak amacıyla Rio G rande’nin
üzerinde A BD ve M eksika’nın kurduğu ba
rajlar vardır. Deltanın özellikle Texas’ta ka
lan bölüm ünde turunçgiller, soğan, şekerpan
carı, fasulye, dom ates ve acı biber üretilir.
C olorado’daki San Luis vadisi önemli bir
patates üretim bölgesidir. Hayvancılık da
yapılan bu bölgede ırmak boyunca büyük sığır
sürüleri otlatılır.
Rio G rande’nin oluşturduğu sınır boyunca
bir yanda A B D ’de, öbür yanda M eksika’da
kurulmuş büyük yerleşim bölgeleri vardır.
Örneğin Texas’taki El Paso’nun karşı kıyısına
M eksika’da Ciudad Juârez, L aredo’nun karşı
sına Nuevo Laredo, ırm ak ağzının yakınların
da yer alan Brownsville limanının karşısına da
M atam oros kurulm uştur.
Yannis Ritsos çağdaş Yunan şiirinin en büyük
RITSOS, Yannis (doğumu 1909). Çağdaş ustalarındandır.
Yunan şiirinin en büyük ustalarından biri olan
Yannis Ritsos şiirlerinde Yunan toprağını ve
insanını yalın ve çarpıcı bir biçimde dile bu örgüt içindeki çalışmaları sırasında tanıştı
getirir. Peloponnesos’da M onem vasia’da do ğı bir yayınevi sahibinin yanında düzeltmenlik
ğan şair toprak sahibi bir ailenin en küçük ve redaktörlük yaptı.
çocuğuydu. Liseyi bitirdikten sonra çalışmak İlk şiiri yayımlandığında Ritsos 18 yaşın
için A tina’ya gitti. Am a bir süre sonra ciğerle daydı. H astanede yattığı dönem de çeşitli der
rinden hastalanınca M onemvasia’ya dönm ek gilerde şiirlerini yayımlamayı sürdürdü.
zorunda kaldı. Bu yıllarda ilk şiirlerini yazan 1934’te basılan ilk kitabı To Trakter’ı (“T rak
Ritsos ayrıca resim ve müzikle de uğraşm ak tö r”) 1935’te / pyramides (“Piram itler”) ve
244 RIVERA
1936’da Epitaphios (“M ezar Yazıtı”) kitapları inceleyebiliriz. İlk şiirleri kişisel, toplum sal ve
izledi. Bu yıllarda Y unanistan’da general siyasal yaşantılar arasında bağ kurmaya çalış
İoannis M etaksas anayasayı yürürlükten kal tığı, yetişme dönemi de diyebileceğimiz döne
dırmış, parlam entoyu dağıtarak bir diktatör min ürünleridir. 1930’ların sonlarını kapsayan
lük kurm uştu. Ritsos’un ilerici bir dünya ikinci dönem şiirlerine yalın bir dil ve lirik bir
görüşüyle yazdıklarından rahatsız olan M e anlatım egem endir. Üçüncü dönem inin şiirle
taksas şairin bu son kitabını A tina’daki Zeus ri Alm an işgalini, iç savaşı ve sürgün yıllarını
Tapm ağı’nda törenle yaktırdı. kapsar. Ritsos sanat yaşamının son dönemine
Ritsos II. Dünya Savaşı çıktığında sağlığına “dördüncü boyut” adını verm ektedir.
tam olarak kavuşamamıştı. Savaş süresince Ritsos’un birçok yapıtı dilimize çevrildi.
A tina’da kaldı ve hasta olmasına karşın dur Boyun Eğmeyen Ülke (1983), Umarsız Pene-
maksızın şiir yazdı. lope (1983), Şiirler (1983), Yaşlı Kadınlar ve
Y urdunu işgal eden A lm anlar’a karşı dire D eniz (1984), Alışkanlıklar da Değişir (1984),
nen örgütlerden biri olan Ulusal Kurtuluş Parantezler (1986), D ikkatli Ariostos (1987),
Cephesi’ne (EAM ) 1945’te katılan Ritsos, Helena Nöbetçi (1988), Grağanda (1989),
Kuzey Y unanistan’daki birliklerde çeşitli gö bunlardan bazılarıdır.
revler üstlendi. M akedonya Halk Tiyatrosu’
nun çalışmalarını yönlendirdi. Savaşın sona RIVERA, Diego (1886-1957). Meksikalı res
ermesi üzerine A tina’ya dönerek bir yayın sam Diego Rivera, Latin A m erika’da ve
evinde çalışmaya başladı. Bu yıllarda, EA M ’ın A B D ’de fresk sanatını yeniden canlandırdı.
II. Dünya Savaşı sonrasında yönetime yeni Duvar resmi yapmaya genç yaşta başlayan
den kralın gelmesine karşı çıkması üzerine Rivera, M eksiko’da San Carlos Güzel Sanat
başlayan iç savaş sürm ekteydi. Bu siyasal lar Akademisi öğrencisiyken bir öğrenci eyle
ortam da Ritsos 1948’de tutuklanarak 1952’ye mine katıldığı için okuldan atıldı. Öğrenimini
kadar Limni, M akronisos ve Ayios Staratis sürdürm ek için İspanya’ya giden Rivera, daha
adalarında sürgünde yaşadı. 1952’de özgürlü sonra Paris’e yerleşti. O rada Pablo Picasso ve
ğüne kavuşunca A tina’ya dönen Ritsos, iki yıl A m edeo Modigliani gibi sanatçılarla dost
sonra, Sisam’da doktorluk yapan Falitsa Yor- oldu. 1920’de Rönesans dönemi fresklerini
giadis’le evlendi. incelem ek üzere İtalya’da bir geziye çıktı.
Şiirleri birçok yabancı dile çevrilen Ritsos İtalya’da gördüklerinden çok etkilenen Rive
1955-67 arasında çok sayıda şiir kitabı yayım ra, ülkesinde uygulamak düşüncesiyle yüzler
ladı. 1956’da A y Işığı Sonatı (Sonata tu ce duvar resmi taslağı çizdi.
selinophotos) adlı yapıtıyla Ulusal Yunan Şiir 1921’de, reform yanlısı Âlvaro O bregön’un
Ö dülü’nü kazandı. 1967’de albay Georgios devlet başkanı seçilmesi üzerine M eksika’ya
Papadopulos ve arkadaşlarınca gerçekleştiri döndü. Yakın geçmişteki M eksika D evrim i’
len askeri darbe sonunda demokrasi kesintiye nin um utlarını ve eylemlerini dile getiren
uğrayınca Ritsos da tutuklandı. 1970’e kadar siyasal ve toplumsal içerikli bir dizi duvar
Yeros ve Leros adalarında sürgün yaşadı. resmi yaptı. A B D ’de D etroit’te D etroit Sanat
1972’de askeri cunta yönetiminde göreli bir Enstitüsü ve New York kentindeki Rockefel-
yumuşama başlayınca son yıllarda yazdığı ler M erkezi için de duvar resimleri yapan
şiirlerini yedi kitapta topladı. Aynı yıl Knokk- Rivera’nın resimleri o günlerde siyasal içerik
le-Zout Büyük Şiir Ö dülü’nü kazandı. Ayrıca lerinden dolayı yoğun tartışm alara neden
Mainz Bilimler ve Edebiyat A kadem isi’ne oldu. Fresklerinin çarpıcı renkleri, cesur,
üye seçildi. Bu ödüller ve onurlandırm aları yalın ve anıtsal üslubu A B D ’de ve Latin
1974’te Uluslararası Dim itrov Ö dülü, 1976’da A m erika’da fresk sanatının yeniden canlan
Uluslararası Etna-Taorm ina Şiir Ödülü, m asına yol açtı.
1977’de Lenin Ö dülü, Selanik ve Birmingham Sanatı M eksika halkının ulusal bilincini
üniversiteleri “onursal doktora” dereceleri güçlendirm ek için kullanan R ivera’nın M eksi
izledi. ko’daki Başkanlık Sarayı için yaptığı ve M ek
R itsos’un şiirlerini dört dönem e ayırarak sika tarihini konu alan dev boyutlu freskler
RİZE 245
Diego Rivera'nın
Meksiko'da Başkanlık
Sarayı için yaptığı bu dev
boyutlu duvar resmi eski
Zapotek uygarlığında
m ücevher yapımını
gösterm ektedir.
ölümüyle yarım kaldı. (FRESK maddesinde arası siyasette Suudi A rabistan ve Riyad’ın
de R ivera’nın bir freskini görebilirsiniz.) önemi artmış, dünyanın ilgisi bu bölgeye
yönelmiştir.
RİYAD, Suudi A rabistan’ın başkentidir. A ra
bistan Y arım adası’nin ortasında yer alan Ri- RİZE ili, Karadeniz Bölgesi’nin doğu kesimin
yad eskiden, çöllerle kaplı bu topraklarda de yer alır. Rize ili toprakları, güneyde Kuzey
İran’ı M ekke’ye bağlayan kervan yolunun A nadolu D ağları’nın en yüksek kesim lerin
üzerinde verimli bir vaha ve ticaret m erkeziy den kuzeyde Karadeniz kıyısına kadar uzanır
di. Bugün ise m odern yapıları, yolları, hasta ve bu topraklarda çok az sayıda alçak düzlük
ne ve okullarıyla Suudi A rabistan’ın en büyük lere rastlanır.
kentidir. Topraklarının dağlık ve çok engebeli oluşu
1924’te Suud hanedanının başkent ilan e t ilde ekonom ik olanakların kısıtlı olmasının
mesiyle kentin siyasal önemi arttı. M ekke başlıca nedenidir. Bu engebeli arazilerde işe
dinsel merkez olarak kalırken, Riyad siyasal yarar bir tarım alanına sahip olma ve eldeki
merkez oldu. 1932’de Suudi A rabistan Krallı
ğı kurulunca başkenti olan kent, özellikle K A R A D E N İ Z /
ülkede petrolün bulunm asından sonra hızla
gelişti. II. Dünya Savaşı’nın ardından, kentin
eski yapıları düzenli bir biçimde yıkılarak
yerine bugünkü m odern Riyad kuruldu.
Günüm üzde Suudi A rabistan’ın ulaşım, ti
caret ve eğitim m erkezidir. K entteki sanayiler
arasında çim ento fabrikası ve petrol rafinerisi
sayılabilir. 1957’de kurulan Riyad Ü niversite
si kentin en önemli eğitim kurum udur. Nüfu
su 1.308.000’dir (1981).
1990’da Irak ’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan
yeni O rtadoğu bunalımı ile birlikte, uluslar
246 RİZE
Ahm et Kuzik
fundalıklarla kaplıdır. Yükseklere doğru çı D evleti’ne bağlandı. Osmanlı dönemi sonla
kıldıkça önce kestaneler ile çeşitli meyve rında Lazistan sancağının sınırları içinde yer
ağaçlarının karışık olarak bulunduğu toplu alan yöre, I. Dünya Savaşı sırasında 1916’dan
luklara, daha sonra da kayın, köknar ve ladin 1918’e kadar Rus ordusunun işgali altında
orm anlarına rastlanır. Yazın ormangüllerinin kaldı. Rize yöresi, Cum huriyet dönem inde
açtığı bu orm anlar, otsu bitkiler ve çalılardan yönetsel açıdan çeşitli değişiklikler geçirdi.
oluşan orm an altı bitki örtüsü açısından da 1924’te il yapılan Rize, 1933’te yeni kurulan
çok zengindir. Rize Dağları’nda orm anın üst Çoruh iline bağlandı. 1936’da Ç oruh’tan ayrı
sınırı 2.000 m etreden geçer. D aha yüksekler larak yeniden il haline getirildi.
de ağaçsız yeşil çayırlar vardır.
Ekonom i
Tarih Üçte ikisinden fazlası kırsal kesimde yaşayan
Eski dönem lerdeki tarihine ilişkin yeterli bilgi il halkı geçimini çay üretim inden sağlar.
olmayan Rize yöresine İÖ 7. yüzyılda deniz- Tarım a elverişli toprakları son derece kısıtlı
yoluyla gelen M iletliler kıyıda bazı ticaret olan Rize ilinde ekili alanların yalnızca yüzde
kolonileri kurdular. İÖ 2. yüzyılda Pontos 3 kadarı çay dışındaki bitkisel ürünlere ayrıl
Krallığı’nm , İÖ 1. yüzyıl sonlarında da Rom a mıştır. Türkiye yaş çay yaprağı üretiminin
İm paratorluğu’nun egemenliğine giren Rize yüzde 70’ten fazlası bu ilimizde gerçekleştiril-
yöresi, daha sonraları Bizans İm paratorluğu m ektedir. Az m iktarda yetiştirilen öteki bitki
tarafından yönetilirken birçok kez Sasaniler’ sel ürünlerin başlıcaları patates, mısır, fasul
in saldırısına uğradı. Bu saldırıların durdu ye, elm a, arm ut, m andalina, portakal, tütün
rulması için Bizanslılar’a yardım eden H azar ve kara lahanadır. Kırsal kesimde yaşayan her
lar yöreyi A rap akınlarından da korudular. aile kendi tüketim ini karşılam ak amacıyla az
11. yüzyıl sonlarında T ürkm enler’in gelmeye sayıda sığır besler. Çamlıhemşin ve İkizdere
başladığı bu yöre, bir süre Danişmendliler ile yörelerinde de koyun yetiştirilir. Arıcılık Rize
Bizanslılar arasında el değiştirdi. Rize yöresi ilinde önemli bir yere sahiptir. Özellikle
13. yüzyılda, Konstantinopolis’in (bugün İs İkizdere ilçesinin A nzer Yaylası’nda küçük
tanbul) Latinler tarafından işgal edilmesinden bir alanda elde edilen A nzer balının astım ve
sonra Gürcü Kraliçesi T am ara’nm yardımıyla ülser gibi hastalıklara iyi geldiği bilinm ekte
Trabzon Rum İm paratorluğu’nu kuran Kom- dir. Buradaki değişik çiçeklerden elde edilen
nenos hanedanının yönettiği topraklar arasına bu bal son derece az m iktarda üretilebilm ekte
katıldı. 16. yüzyıl başında tümüyle Osmanlı ve çok yüksek fiyatla satılm aktadır. İlin or
248 RİZE
Erdal Yazıc,
manlık alanlarında yaşayan köylülerin bir Yeraltı kaynakları açısından zengin olm a
bölümü geçici işçi olarak kesim ve dikim yan Rize ilinin bazı kesimlerinde dem ir ve
işlerinde çalışır. Kıyı halkının bir bölümü manganez yatakları ile şifalı m adensuyu kay
geçimini eskiden beri balıkçılıktan sağlar. Son nakları vardır.
yıllarda aşırı ve kurallara uygun olmayan
avlanma gibi nedenlerle K aradeniz’ Toplum ve Kültür
de balığın azalması sonucu Rizeli balıkçılar Doğu kesiminde yaşayan halkı eskiden beri
avlanmak için başka denizlere gitm ektedir. Laz olarak adlandırılan Rizeliler’in konuştu
Fazla gelişmemiş olan il sanayisinin en ğu Türkçe’de, tarihsel geçmişin kültürel yapı
önemli kuruluşları, kısa adı Çay-Kur olan Çay ya kattığı bazı özelliklere bağlı olarak Rumca,
İşletm eleri G enel M üdürlüğü ile özel kesimin Lazca, Erm enice, Gürcüce ve Rusça sözcük
elindeki çay işleme ve paketlem e fabrikaları lere rastlanır. Bunun nedeni, yöre halkının
dır. İlin çeşitli kesimlerinde kurulmuş olan yüzyıllar boyunca Kafkas halklarıyla birlikte
balıkyağı ve balık unu fabrikaları Karadeniz’ yan yana ve iç içe yaşaması ile 20. yüzyıl
deki balıkların azalması nedeniyle güç durum başlarında Rus işgaline uğramasıdır. Doğal
dadır. Rize ilinde yer alan öteki sanayi kuru yapının elverişsizliği nedeniyle geçim sıkıntısı
luşları un, şekerli ürünler, orm an ürünleri, çi nın yol açtığı göç zorunluluğu, Rize yöresinde
vi ve tel fabrikalarıdır. Canlı bir küçük sanayi oldukça eski bir olgudur. Osmanlı döneminin
si olan Rize ilindeki başlıca küçük üretim iş sonlarında “gurbetçiliğe” başlayan Rizeliler,
yerleri m etal eşya, orm an ürünlerini işleme ve yeni işler bulmak um uduyla Rusya, Polonya
dokum a atölyeleridir. ve Kafkasya’ya giderlerdi. G ittikleri yerlerde
Doğal güzellikler açısından çok zengin olan tarım işçiliğinin yanı sıra lokantacılık, inşaat
Rize ilinin Karadeniz kıyısında yer alan kum çılık, pastacılık ve fırıncılık gibi işleri de
salları ve Rize D ağları’ndaki orm anlarla çev öğrenen Rizeliler’den Batum yöresinde çalı
rili yaylalardaki yerleşim yerleri, Ege ve şan bir bölümü, dönerken yanlarında getir
Akdeniz kıyısındaki tatil yerlerinden çok da dikleri çay fidelerini evlerinin bahçelerinde
ha değişik gezi ve dinlenme olanakları sunar. süs bitkisi olarak yetiştirdiler. Bu biçimde
Kaçkar D ağı’nın Çamlıhemşin ilçesi sınırları daha 1917’de Rize’ye giren çayın yaygın
içinde kalan kesiminde yaşayan çeşitli av olarak üretilmesi çok daha sonraki yıllara
hayvanları için bir korum a ve üretm e alanı rastlar. 1924’te yalnızca m erkez ilçede başla
kurulmuştur. yan çay ekimi, 1951’den sonra öteki ilçelerde
ROBESPIERRE 249
de yaygınlaşmış, daha sonra da A rtvin, G ire batı kesiminde, fırtınalara karşı korunaklı bir
sun, O rdu ve Trabzon illerine sıçramıştır. koyun kıyısında yer alır. D ar olan kıyı kesimi
1960’lara kadar önemli bir turunçgil üretim doldurularak yerleşme alanı genişletilen ken
alanı olan ve Karadeniz Bölgesi’ndeki yerle tin hem en ardında çay bahçeleri başlar. Kıyı
şim yerlerinin portakal ve m andalina gerek boyunca gelişmesini sürdüren kentten Sarp
sinmesini büyük ölçüde karşılayan Rize ilinde sınır kapısı ile H opa’yı T rabzon’a bağlayan
çayın daha çok gelir sağlamaya başlamasın Karadeniz kıyı yolu geçer. Kente bir yandan
dan sonra turunçgil bahçeleri sökülerek çay kırsal kesimden göç olurken, kısıtlı geçim
ekimi yapılmıştır. kaynakları nedeniyle kentten de başka kent
İldeki başlıca geleneksel el sanatları sepet lere göç olur. Kentteki başlıca eğitim ve
çilik ve dokumacılıktır. Genellikle fındık dal kültür kurum u Karadeniz Üniversitesi’ne
larından örülerek yapılan, bele asılarak çay ve bağlı Rize Meslek Yüksekokulu’dur.
fındık taşım ada kullanılan sepetlere yörede Kentin nüfusu 50.221’dir (1985).
toka denir. Rize yöresinde dokumacılığın
2.000 yıllık bir tarihi vardır. Eskiden yalnızca ROBESPIERRE, Maxim ilien (1758 1794).
kenevirden elde edilen iplikle yapılan yerel G enç bir yargıçken, bir suçluyu ölüme m ah
dokum a ürünlerine feretiko, şut bezi ve keten kûm etm ektense görevinden istifa etmeyi se
adları verilirdi. G enelde Rize bezi olarak ad çen Maximilien R obespierre, daha sonra
landırılan bu ürünler “Andi tezgâhı” denen Fransız D evrim i’nin T erör D önem i’nde en
ilkel bir tezgâhta dokunurdu. D aha sonraları aşın şiddet uygulamalarını gerçekleştiren kişi
pam uk ipliğinin arasına az m iktarda kenevir olarak Fransa tarihine geçti.
ipliği katılarak dokunan Rize bezinin üretimi, Kuzey Fransa’da A rras’ta dünyaya gelen
artık yörede kenevir ekimi yapılmadığından R obespierre, birçok hukukçu yetiştirmiş olan
önemini yitirmiştir. bir ailenin çocuğuydu. R obespierre de avukat
olmuş, hukuk bilgisi ve özellikle yoksullan
İl M erkezi: Rize savunmakta başanyla kullandığı konuşma yete
Miletli denizciler tarafından bir ticaret koloni neğiyle ün kazanmıştı. Robespiene bu yetenek
si olarak kurulan kent, eskiden Rhizios, leriyle, 1789’da Paris’te toplanan ve bir tür
Rhizus ve Rhiza adlarıyla anılırdı. Kent ilin ulusal meclis olan Etats-G eneraux’ya A rras
Mansell Collection
27 Temmuz 1794'te
tutuklanırken tabancayla
çenesinden yaralanan
Robespierre, ertesi gün
g iyo tin le idam edildi.
250 ROBIN HOOD
yere gömülür. D aha sonra R obin’in arkadaş kollar herhangi bir eşyanın yapımı için gerekli
ları da Sir R oger’ı öldürür. olan aletleri ve parçaları taşıyabilir ve kulla
nabilir. Örneğin bir robot kola boya tabancası
ROBOT sözcüğünü ilk kez 1920’de Çek tutturulabilir, daha sonra da gerekli değişik
yazarı Karel Çapek bir oyununda kullanmıştı. likler yapılarak bir m atkap ucu (delici uç)
Oyunun adı, “Rossum ’un Evrensel R obotla takılabilir. Günüm üzde m otorlu taşıt üreten
rı” anlamına gelen Çekçe sözcüklerin baş- fabrikaların montaj hatlarında, kaynak işi
harfleriyle kısaca R. U.R. idi. Bu yapıtında yapan robot kollardan yaygın olarak yararla
Çapek, bütün zihinsel ve fiziksel işlerin m eka nılm aktadır.
nik kölelerce yapıldığı bir dünyayı canlandır R obotlar bilgisayarlarla denetlenebilir. Bu
mış, “robot” adını da “zorunlu hizm et” anla tür bilgisayarlara, robota yapacağı hareketleri
mına gelen Çekçe robota sözcüğünden tü re t bildiren program lar yüklenir. R obot bu hare
mişti. Dolayısıyla robot sözcüğü “m ekanik ketleri, ek bir kom uta gerek kalmaksızın
insan” anlam ında kullanılmaya başlandı. defalarca tekrarlayabilir. Bu nedenle sıkıcı ve
Gerçek robotlar çeşitli işler yapabilen m a tekdüze ya da tehlikeli işlerin yapılmasında
kinelerdir. O tom atik m akinelerin çoğu yal robot kullanımı yeğlenir.
nızca tek bir iş yapabilir; ama mekanizmaları Robotun yaptığı iş bitince bilgisayar prog
değiştirilerek robotlara birçok iş yaptırılabilir. ramı değiştirilebilir. Yeni program robotun
Robotların, robot kol denen ve gövdeye ek farklı bir iş yapmasını sağlayabilir. Ö rneğin,
lemlerle bağlanmış organları olabilir. Bu bir ağaç eşya fabrikasındaki bir robota ilkba
harda bahçe sandalyesi, sonbaharda kızak
Sally ve Richard Greenhill
yaptırılabilir. Aynı robot bahçe iskem lelerin
deki delikleri delebildiği gibi kızakları da bir
boya tabancasıyla boyayabilir.
Bilimkurguda Robotlar
Gerçek robotların ataları saatler, ilk otom atik
dokum a tezgâhları ve m ekanik oyuncaklar
M otorlu taşıt üreten m odern bir fabrikanın üretim gibi m akinelerdir. Günüm üzün bilgisayar de
hattındaki robotlar işlerini otom atik olarak görürler. netimli robotları bu alandaki en son gelişme-
252 RODEO
sistem i
hidrokarbon yakıt
3. k a d e m e m o to ru
roket d em eti
m ahfaza
2. k a d e m e m o to rları
İlk çu b u k g ü d ü m lü roket
. k a d e m e m o to rları
Rockwell International,
Space Division
dıkları, yüksek sıcaklıklarda daha çok gaz Ayrıca bak. İYON; MADDE; N ü k l e e r ENERJİ;
çıkaracak türden iticilerdir; böylece roket U z a y A r a ş t ir m a l a r i; U z a y U ç u ş l a r i.
m emesinden atılan gaz miktarı ve dolayısıyla
da gaz çıkış hızı artacak, bunun sonucunda da ROMA, İtalya’nın başkenti ve en büyük
roketin erişeceği hız yükselecektir. Sıvı oksi kentidir. Papanın yönetim inde, küçük ve
jen ve petrol kullanıldığında elde edilen bağımsız bir devlet olan Vatikan kenti de
yanma sıcaklığı 3.000°C, egzoz hızı ise daki Rom a sınırları içindedir (bak. VATİKAN). Y ak
kada 145 kilom etredir. Yakıt olarak petrol laşık 3.000 yıllık zengin bir tarihi olan R om a
yerine sıvı hidrojen kullanıldığında, gaz püs kentine ilişkin bilgilerin bir bölüm ünü R O
kürme hızı dakikada 190 kilom etreye ulaşır. M A İM P A R A T O R L U Ğ U maddesinde bula
R oketler ancak bu kadar yüksek gaz püskür bilirsiniz. İÖ 8. yüzyılda Tiber Irm ağı’nın sol
me hızlarıyla uyduları D ünya’nm çevresinde yakasındaki yedi tepeden Palatium (bugün
ki bir yörüngeye taşıyabilecek hızlara ulaşabi Palatino) Tepesi’nde ilk yerleşimin gerçekleş
lirler. Herhangi bir roketin bir uyduyu yörün m esinden sonra, yerleşmeler öteki tepelere
geye oturtabilm esi için saatte 28.000 km hıza de yayıldı. İS 2. yüzyıla kadar sürekli büyüyen
erişmesi gerekir. Aynı roketin D ünya’nm R om a, bu tarihte nüfusu 1 milyonu bulan
kütleçekim kuvvetinden kurtulabilmesi için büyük bir kent durum una geldi.
ise hızının saatte 40.000 km olması gerekir; bu İtalyan birliği gerçekleştikten sonra 1870’te
hıza “kurtulm a hızı” denir. m odern İtalya’nın başkenti olan R om a, A vru
Bilim adamları gelecekte hidrojenin yalnız pa’nın en eski kültür ve sanat m erkezlerinden
ca yakılması yerine, nükleer reaktörlerde çok biridir. 2.000 yıllık anıtların bulunduğu kent
daha yüksek sıcaklıklara çıkartılarak püskür te, ortaçağdan ve Rönesans dönem inden kal
tülmesine dayalı daha güçlü roketlerin gelişti ma büyük alanlar, saraylar ve yüzlerce yıldan
rilebileceğine inanıyorlar. İyon jeti (elektrik beri kullanılan yollar vardır. Eski kent m erke
-yüklü parçacık püskürmesi) üreten iyon ro zinin çevresinde gelişen m odern m ahalleler iç
ketleriyle denem eler yapılm aktadır. Bu tür içe halkalar biçimindedir.
püskürtm elerde egzoz hızı son derece yük R om a, İtalya’nın batı kıyısının ortalarında,
sektir. Cam pagna di Rom a adıyla bilinen bir ovada
258 ROMA
San Pietro
Bazilikasından kentin
genel görünüm ü.
Hakan Gönenli
yer alır. Bu ova boyunca Tiber Irmağı derin karargâhı oldu. Bugün ise müze ve kütüphane
bir vadinin içinden akar. Kent denizden olarak kullanılm aktadır. Venedik M eydanın
yaklaşık 24 km içeride, T iber’in iki yakasında dan başlayan tarihsel Via del Corso caddesi,
kuruludur. Alçak bir kent olan Rom a yazlan, kentin m erkezinden geçerek kuzeye doğru
özellikle de tem muz ve ağustos aylannda çok uzanır ve Halk M eydanı’nda (Piazza del
sıcak olur. Popolo) sona erer. Bir zam anlar at yarışları
Eski R om a’nm yedi tepesinden biri olan nın yapıldığı Via del Corso, iki yanındaki şık
C apitolium ’un (bugün Capitolino) eteklerin mağazaları, m otosikletlerin önemli bir yer
de ünlü Rom a Forum u’nun kalıntılanna rast tuttuğu yoğun trafiği ve insan kalabalığıyla
lanır (bak. F o r u m ) . Bunun büyük bir bölümü, cıvıl cıvıl bir caddedir. Yarı yoldaki Colonna
artık içinde birkaç yıkık sütun ve duvardan M eydanı’nda (Piazza del Colonna) Rom a
başka bir şey bulunmayan bir düzlüktür. İm paratoru Marcus A urelius’un zaferlerinin
Forum un güneyinde, bir zam anlar Rom a işlendiği M arcus Aurelius Sütunu görülür.
im paratorlannın görkemli saraylarının yük Aynı alandaki Chigi Sarayı günüm üzde baş
seldiği Palatino Tepesi vardır. Burası bugün, bakanlık konutu olarak kullanılm aktadır.
çam ağaçlannın arasında yıkıntılar içinde bir İtalyan Parlam entosunun meclislerinden biri
bahçe görünüm ündedir. Forum un doğusunda olan D elegeler Meclisi de buraya oldukça
yer alan Colosseum, 1. yüzyıldan kalma dev yakındır.
bir açık hava tiyatrosudur; ortasında, gösteri K entin bu bölüm ü ortaçağda da, Rönesans
lerin yapıldığı bir arena vardır. Romalı glad dönem inde de R om a’nm merkeziydi (bak.
yatörler burada dövüşürlerdi (bak. GLADYA R ö n e s a n s ) . Bu nedenle Via del Corso üzerin
T Ö R ). D aha sonra ilk Hıristiyanlar burada de, eski saraylann yanı sıra bugün banka ya
aslanlara atıldı. da devlet dairesi olarak kullanılan 15. ve 16.
M odern kent, eteğinde büyük Venedik yüzyıl Rönesans yapılarına da rastlanır.
M eydam ’mn (Piazza Venezia) bulunduğu Ca Via del Corso ile batıda Tiber Irmağı
pitolino Tepesi’nin kuzeyine düşer. İtalya’nın arasında kalan dar sokaklar, T iber’in karşı
ilk kralı II. Vittorio Em anuele’nin (1820-78) yakasındaki Trastevere semtiyle birlikte, ken
heykelinin bulunduğu Venedik M eydam ’nda, tin belki de en canlı bölüm üdür. R om a’nm
eskiden Venedik elçilerinin oturduğu gör her çağını temsil eden Pantheon da bu bölge
kemli bir saray vardır. Bu saray faşizm dedir. İÖ 27’de tapm ak olarak yapılan Pan
dönem inde Benito M ussolini’nin (1883-1945) theon, İmparator Hadrianus tarafından değiş
ROMA 259
tirilerek yenilendi. 7. yüzyılın başında kiliseye de, papanın kutsaması için dünyanın dört bir
dönüştürülen yapı, günümüzde de aynı işlevi yanından gelen binlerce insan bu alanı dol
sürdürm ektedir. R om a’daki yapıların çoğu durur.
nun dış yüzü kırmızımsı tuğla rengindedir. Bu San Pietro Bazilikası’nın kuzeyinde bulu
yüzden kent, özellikle güneş doğarken ve nan V atikan Sarayı papalık konutudur. Sara
batarken altın sarısı bir görünüm alır. Tiber’in yın galerileri ve odalan, içlerinde paha biçil
batı yakasında, Sant’Angelo Kalesi olarak mez resimler, heykeller, duvar halıları, elyaz-
adlandırılan, H adrianus’un anıtm ezarı vardır. m aları ve kitaplar bulunan bir müzedir. Papa
D aha sonra papalar tarafından kaleye dönüş nın özel dairesinden ayrılmış olan bu bölüm
türülen Sant’Angelo, uzun bir geçitle Vatikan’ ler turistlerce gezilebilmektedir. M ichelange
m ana kilisesi olan San Pietro Bazilikası’na lo’nun tavan resimleri ve m ihrap arkasındaki
bağlanmıştır. Kalenin batısındaki kısa yoldan duvannda Son Yargı freskinin yer aldığı
Vatikan kentine ulaşılır. Sistina Şapeli de V atikan’dadır. Bu kilise,
4. yüzyılda İmparator I. Constantinus’un yap papanın da katılmasını gerektiren özel tören
tırdığı San Pietro Bazilikası 15. yüzyılın sonla lerin yapıldığı ve papanın ölümü halinde
rına doğru yıkılmaya yüz tutm uş, yeniden kardinallerin yeni papayı seçmek üzere top
yapımı için planlar hazırlanmıştı. 1547’de landıkları yerdir. (Ayrıca bak. KATOLİK KİLİSE
M ichelangelo, ortasında büyük bir kubbe S İ.) R om a’da, değerli mozaiklerle bezeli kü
olan görkemli bir kilise tasanm ı yaptı (bak. çük ve sade kiliseler olduğu gibi, sonraki
M ic h e l a n g e l o ) . Bu plan sanatçının ölüm ün çağlarda yapılmış çok daha gösterişli pek çok
den sonra uygulandı. Kubbenin yapımı kilise vardır.
1590’da tam am landı. M ichelangelo’nun imza Cam pa dei Fiori (çiçek pazarı), tiyatro
sını taşıyan Pietâ da San Pietro’dadır. Pietâ, sahnesine benzeyen küçük Sant’Ignazio M ey
Hz. İsa çarm ıhtan indirildikten sonra ölüsünü danı, İspanyol M eydanı ve Santa Trinitâ dei
kollarında tutan Hz. M eryem ’in betimlemesi M onti Kilisesi’ne doğru yükselen İspanyol
dir. M ichelangelo’nun 1499’da yapmış olduğu M erdivenleri kentin görülmeye değer güzel
bu m erm er heykel onurlu bir ölümün ve yerleridir.
acının simgesidir. K atedralin önündeki elips R om a’da 300’den fazla çeşme vardır. Çağ
biçimindeki geniş alanı, üzerinde heykeller layan gibi akan sularıyla Trevi Çeşmesi, yer
bulunan 284 sütun çevreler. Tam ortasında, aldığı dar alanın büyük bir bölümünü kaplar.
iki çeşme arasına yerleştirilmiş bir dikilitaş Turistler R om a’ya gene gelebilmek dileğiyle
vardır. Paskalya ve Noel gibi önemli günler Trevi Çeşmesi’ne para atarlar. Navona Mey-
Barnaby’s
M ichelangelo'nun
1547'de tasarımını
yaptığı San Pietro
Bazilikası.
260 ROMA İMPARATORLUĞU
Ispanya'da, Segovia'da
İS 1.-2. yüzyıllardan
kalma sukemeri
Romalılar'ın
m ühendislikteki
ustalıklarının
göstergesidir.
Michael Holford
ken ve bir sonraki gün kampı toplarken alırdı. Savaş sırasında ağır bir saldın altında
yüküm lü oldukları görevler vardı. kalırlarsa bir araya gelerek bir blok oluşturur
Quaestor ordunun para işlerinden sorum lardı. Lejyonun simgesi tunç ya da gümüşten
luydu. M ühendisler, usta ve zanaatkârlar da yapılan kartaldı. K anatlan iki yana açık olur
orduya eşlik ederdi. Kuşatm a eylem inden ve du. Rom alılar için kartalın düşmanın eline
oldukça ilkel olan topların kullanılışından ve geçmesi onur kinci bir olaydı.
bakım ından onlar sorumluydu. M ancınık ve R om a’mn yükseliş dönem inde ordu yenil
arbaletlerden oluşan “toplar” , genellikle sal mezliği ile ün salmıştı. Bunun üç tem el nedeni
dırılarda ağır taş gülleleri ya da kayalan vardı: Birincisi disiplin, İkincisi sıkı ve yetkin
fırlatmak için kullanılırdı. M ühendisler kuşat bir eğitim, üçüncüsü ise askerlik konusunda
m alarda kolayca kurulabilen, hareketli kule yenilikleri hem en benimsemeleriydi.
lerin yapımını denetlerdi. A skerler bunlarla
düşman kalesinin içini görme olanağı elde Cumhuriyetten İmparatorluğa
ettikleri için, taş ve oklarını yağdırm akta İÖ 3. yüzyılın sonlanna doğru, Yunan uygar
güçlük çekmezlerdi. lığı R om a’da yayılmaya başladı. Rom alılar bu
Rom a askerlerinin başarısında yiğitlikleri uygarlığa büyük bir saygı ve hayranlık duyu
nin yanı sıra dirençlerinin de büyük payı yordu. Bu nedenle, M akedonya Kralı V.
vardı. Çok güçlü ve sağlıklı olan askerler, Philippos (İÖ 238-179) Yunan kentlerini ve
silahlarından başka, iki hafta yetecek kadar A nadolu’yu tehdit edip de, bu kentler R om a’
yiyeceği ve kam p kurm ak için gerekli araç dan yardım isteyince, bu isteğe olumlu yanıt
gereci yanlarında taşımak zorundaydı. veren Rom alılar, M akedonyalılar’la dört yıl
A skerler, savaş hattına girdikleri zaman çarpıştılar. Sonuçta Doğu Akdeniz R om a’nın
ayrı, kol halinde yürüdükleri zaman ayrı adlar denetim ine girdi; İÖ 146’da M akedonya ve
Yunanistan da birer Rom a eyaleti oldu.
Michael Holford Böylece tüm Akdeniz R om a’nm egemenliği
altına girdi.
Bu zaferler sonucu R om a güçlendi ve
zenginleşti. Mal ve köle ticareti gelişti. Sena
törler ve öbür yöneticiler çabuk zengin olm a
nın yollannı ararken, bazı eyalet yöneticileri
nin de vergi toplarken zora başvurm alan
halkın tepkisini çekiyordu. Kişisel hırslar ve
açgözlülük, cum huriyetin ilk yıllanndaki yurt
severliğin ve özverinin yerine geçmişti.
İÖ 2. yüzyılın sonlanna doğru yönetici
sınıfın davranışlannı eleştiren Tiberius ve
Gaius Gracchus adlarında iki kardeş, halkın
daha fazla hak sahibi olması için m ücadele
etmeye başladılar. İÖ 133’te soylulann el
koyduğu kam u topraklannı yoksul halka d a
ğıtmak için bir yasa tasarısı hazırladılar.
Rom alılar’ı uyandırm ak için canlan pahasına
mücadele eden bu kardeşlerin ikisi de acıma
sızca öldürüldü. A m a çabaları boşuna olm a
mış, Rom alılar’da, haksızlıkların ortadan
kalkması için siyasal bir reform gerektiği
inancı yerleşmişti.
Bu sıralarda Rom a ordusunda köklü bir
değişiklik oldu. Ücretli askerler yurttaş asker
2. yüzyıldan kalma bir Romalı asker heykeli. lerin yerini almaya başladı. Y urttaş askerler
264 ROMA İMPARATORLUĞU
tümüyle ülkelerine bağlı olduklan halde, yeni Romalı general Pom peius’a yenildi (bak.
profesyonel askerler, kom utanlan her kim ise Sulla doğuda M ithridates’le sava
Po m p eiu s ) .
ona bağlanıyordu. Bu durum R om a’nm şırken, Marius R om a’da yönetime el koydu.
siyasal yaşamını büyük ölçüde etkiledi. O ta Sulla seferden döndüğünde Marius ölmüştü,
rihten sonra, başarılı generaller ordularının am a Sulla öcünü M arius’un yandaşlarından ve
desteğiyle üstün bir güç ve yetki sahibi olm a halktan aldı. Sonsuz yetkilerle İÖ 82’de ken
ya başladı. dini diktatör seçtirdi.
Gaius M arius’un askerlerin desteğiyle nasıl Sulla’dan sonra R om a’da yasadışı olaylar
yükseldiği buna örnektir. Doğuştan pleb olan ve siyasetçilerin entrikaları hız kazandı. İÖ
M arius, kendine sadık ordusunun desteğiyle 73’te Spartaküs adında bir gladyatör köleler
konsül olmuştu. İlk kez İÖ 105’te Kuzey den oluşturduğu ordusuyla R om a’ya başkal
A frika’da Num idya’nın kralı olan Iugurtha’yı dırdı (bak. G l a d y a t ö r ; Sp a r t a k ü s ) . Çok sayı
yenerek ünlenen M arius, daha sonra İtalya’ da Rom a lejyonunu yenilgiye uğrattıktan
mn kuzeyini tehdit eden G erm en kabilelerini sonra İÖ 71’de yenildi ve öldürüldü.
İÖ 1. yüzyılın ortalan Jül Sezar ile Pom pei
C. M. Dixon
us arasındaki rekabetle geçti. H er ikisi de
yetenekli ve değerli önderlerdi. Bir süre,
zengin bir soylu olan Marcus Crassus’u da
aralanna alarak triumvirlik denen üçlü yöne
tim denem esinde bulundular. (Sonraki üçlü
yönetim lerden ayırmak için, Sezar’m da için
de bulunduğu üçlü, Birinci Triumvirlik olarak
adlandınlır.) Crassus, İÖ 53’te öldükten son
ra Pom peius, Sezar’m G alya’daki askeri başa-
nlarını eskisinden daha fazla kıskanmaya
başladı (bak. G a l y a ; J ü l Se z a r ). Sezar’m geri
çağnlması için hüküm eti etkiledi. Sezar, bu
buyruğa uyarak geri dönecek olursa, ordusu
nu terk etm ek zorunda kalacağının bilincin
deydi. Bu yüzden İÖ 49’da ordusunun başın
da yola çıktı. Kendi bölgesi olan Gallia
Cisalpina ile geri kalan İtalyan toprakları
arasında sınır oluşturan Rubicon Irm ağı’m
Afrika'da avlanmayı gösteren 2. yüzyılda yapılmış geçtikten sonra, dönüşü olmayan bir noktaya
bir Roma mozaiği.
geldi. R om a’da güçlü bir destek sağlayamaya
cağını anlayan Pom peius Y unanistan’a kaçtı.
de üst üste iki kez yenmeyi başarmıştı. B un Gücünü kanıtlam ak için savaşmayı sürdü
dan sonra patricilerin generali Sulla ile güçle ren Sezar İÖ 45’te R om a’ya döndü ve öm ür
rini birleştirerek, Rom a ile savaşan komşu boyu başkanlığa seçildi. Ne var ki, bazı sena
halkları yenilgiye uğrattı. Sulla, Y unanistan’ı törler R om a’nm özgürlüğü açısından Sezar’ın
ve doğuyu tehdit eden M ithridates’le savaş planlarını sakıncalı buluyordu. Sezar çok geç
mak için R om a’dan ayrıldı. m eden, bir senato toplantısından sonra han
“M ithras” Güneş tanrısının adıydı. Mithri- çerlenerek öldürüldü (İÖ 44).
dates ise “G üneş tanrısının soyundan” anla Bundan sonra iktidar Marcus A ntonius’a
mına geliyordu. Karadeniz’in doğusunda bir geçti (bak. A n t o n iu s , M ar c u s ) . Ne var ki, Se
krallık olan Pontos tahtına geçen VI. Mithri- zar’m evlat edinmiş olduğu genç Octavius R o
dates, kanlı bir egemenlik kurarak dünyaya m a’ya dönünce, aralarında çatışma çıktı. O c
korku salmış, annesini hapse attırdıktan baş tavius senato tarafından konsüllüğe getirildi.
ka, kardeşini de öldürtm üştü. Üç ayrı zam an Gaius Julius Caesar Octavianus adıyla, Sezar’
da R om a’ya savaş açan M ithridates, sonunda m evlat edindiği oğlu olarak tanındı. Bir sü
ROMA İMPARATORLUĞU 265
re sonra Octavianus ve A ntonius uzlaşmaya yıl R om a’yı yönetti. İÖ 27’de kendisine, “yü
vararak, Sezar’ın süvari kom utanı Marcus Le- ce” anlamında Augustus sanı verilmişti; ama o
pidus’un da katılmasıyla İkinci Trium virlik’i “ş e f’ demek olan Princeps'i yeğledi. Çok bü
kurdular. Sezar’a kom plo kurarak öldüren yük bir güce sahip olmasına karşın, R om a’nın
Brutus ve Gaius Longinus Cassius’a karşı sa eskiden olduğu gibi cumhuriyetle yönetildiği
vaş açarak, onları İÖ 42’de M akedonya’da izlenimini yaratm aya büyük özen gösterdi. O
yendiler. Bundan sonra doğuya giden A ntoni dönem de krallar m utlak egemenliğe sahipti.
us, orada karşılaştığı Mısır Kraliçesi Kleopat- Rom alılar böyle bir yönetim istemiyordu.
ra ’ya âşık oldu ve arkasından M ısır’a gitti Augustus yönetiminde Rom a en parlak dö
nemini yaşadı. Ticaret çok büyük bir gelişme
gösterdi. Rom a yasaları im paratorluğun her
yerinde uygulanmaktaydı. Güçlü hüküm et,
lejyonlarca da destekleniyordu. İm paratorlu
ğun egemen olduğu bölgelerdeki yerli halkla
rın haklarına saygı gösteriliyordu. Yüzyıllar
dan beri sürm ekte olan çekişme ve kargaşanın
sona ermesi Augustus’un başarısıydı. H alk,
yasaların güvencesi altında olmanın huzuru
içindeydi (bak. A u g u s t u s C a e s a r ) .
Yurttaşlık ve Yasalar
Rom a İm paratorluğu dönem inde Rom a yurt
taşlarının pek çok ayrıcalığı vardı. Başlangıçta
yurttaşlık R om a’ya hizmeti geçmiş kimselere
verilirdi; daha sonra yurttaşlık hakkı yaygın
laştırıldı. Rom a yasaları sonraki yüzyıllarda
da pek çok ülkede etkisini sürdürdü. G ünü
müzde birçok A vrupa ülkesinin yasalarının
tem elinde R om a yasaları vardır. Bu yasalar
Rom a im paratorlarınca büyük bir titizlikle
uygulanmıştır. Bunların çoğu, kralların hem
yönetici, hem de yargıç olduğu ve yasalann
yazılı olmayıp gelenek ve ahlak kurallarına
göre belirlendiği çok eski zam anlardan beri
gelişerek yetkinleşmiştir. İÖ 5. yüzyılın orta
larında R om a’da tem el yasalar yazılmış bulu
nuyordu. H erkesin bu yasaların ne olduğunu
bilerek, uyma zorunluluğu vardı.
M ısır'daki Romalılar'ın vücutları mum yalanırken, Bu yasalara göre ailede baba öteki bireyle
tahtanın üzerine renkli mum dan yapılan portreleri
yüzlerini örterdi.
rin üzerinde tartışmasız bir otoriteye sahipti.
Z am an içinde bazı yasalar değiştirilerek geliş
(bak. K l e o p a t r a ) . O ctavianus’la yeniden ara tirildi. İS 6. yüzyılda Bizans İm paratoru
sı açıldı. İÖ 31’de Y unanistan’ın batı kı I. Jüstinyen hukukçuları ve bilginleri toplaya
yılarındaki A ktium Savaşı’nda Octavianus, rak, dağınık bir biçimdeki yasaları incelem e
A ntonius’un donanmasını dağıttı ve R om a’ lerini, derlem elerini ve kamuya açıklam aları
nın rakipsiz önderi olarak yönetimi ele ge nı istedi. Corpus Iuris Civilis (“M edeni H u
çirdi. kuk Yasaları”) olarak bilinen bu yasa derle
mesi, Rom a yasalarının daha sonraki yüzyılla
Roma İmparatorları ra kalmasını sağladı.
Octavianus İS 14’te ölünceye kadar, tam 45 R om a yasalarının zamanın sınavından ba-
266 ROMA İMPARATORLUĞU
m dönem inde R om a’nm mali ve askeri gücü paratoru oldu. Konstantinopolis doğu im pa
sarsıldı. Severus hanedanından gelen im para ratorluğunun, Milano ise batının başkentiydi.
torların hiçbiri eceliyle ölmedi. Bu dönem de I. Valentinianus batıda, kardeşi Valens doğu
ki en önemli gelişme Hıristiyanlık’m daha öz da hüküm sürmeye başladı. Doğu Rom a İm
gür bir ortam bularak yaygınlaşmasıydı. Seve paratoru Valens 378’de G otlar’a yenik düştü.
rus hanedanından sonra barbar kavimlerin İm parator öldürüldü, ordusunun üçte ikisi
yeniden saldırısına uğrayan Rom a, Tuna eya yok oldu. Savaşın sonunda, yüzyıllardan beri
letleri gibi bölgelerde onlann egemenliğini ta dünyayı egemenliği altında tutm uş olan Rom a
nımak zorunda kaldı. Bu sırada doğudan da lejyonları tarihten silindi. İS 410’da A larik’in
Sasaniler saldırıyordu. B arbar akınlan ve iç öncülüğündeki Vizigotlar R om a’yı ele geçirip
savaşlar kentlerin yıkımına, yolların bozulm a yağmaladıktan sonra güneye inerek bereket
sına yol açtı. li ovaları talan ettiler. R om a’nm Galyalılar
3. yüzyılın sonuna doğru im paratorluğu yö tarafından alındıktan 800 yıl sonra düşüşü,
netm ek öylesine güçleşmişti ki, İm parator Di- kentin tarihinde bir dönemin kapanması de
ocletianus İS 286’da R om a İm paratorluğu’ mekti.
nun geniş topraklarını dört yönetim bölgesine Aynı yıllarda Vandallar İspanya’ya saldırır
ayırdı. O rduyu yeniden düzenleyerek eski di ken, H unlar da O rta A vrupa’ya akın ediyor
siplini kurdu. Yeni vergilerle mali durumu du. Ö nderleri A ttila 451’de G alya’da yenilgi
düzeltmeye çalıştı. Sasaniler’i geriletmeyi ba ye uğradıysa da bir sonraki yıl toparlanarak
şararak im paratorluğun sınırlarım Dicle Irma- Kuzey İtalya’nın birçok kentini ele geçirdi ve
ğı’na kadar götürdü. Hıristiyanlar üzerindeki R om a’ya yöneldi. Papanın ricası üzerine
baskıyı artırdı. M ilano’yu batı im paratorluğu R om a’ya girm ekten vazgeçti (bak. A t t İl a ).
nun başkenti yaptı; böylece R om a eski öne Batı R om a İm paratorluğu artık iyice sallantı
mini yitirdi. Diocletianus yetenekli bir yöneti daydı. İS 476’da İm parator Romulus Augus-
ciydi ve im paratorluğun yeniden güç kazan tulus, G erm en Kralı O doaker’e yenildi. Odo-
masını sağladı. aker İtalya kralı oldu ve böylece Batı Rom a
Diocletianus’un ölüm ünden sonra yönetimi İm paratorluğu tarihe karıştı.
ele geçirmek için yeniden çatışm alar baş gös R om a İm paratorluğu geleneğini sürdürm ek
terdi. Diocletianus’un oğlu I. Constantinus Doğu Rom a İm paratorluğu’na kalmıştı. Ne
(280-337) bu m ücadeleden zaferle çıkarak im var ki, Doğu R om a İm paratorluğu G üneydo
paratorluğun iki kanadını birleştirdi ve tek ğu A vrupa’da Yunan kültürünün çok güçlü
başına yönetimi ele aldı. İS 330’da Yunanlı olduğu bir bölgede kurulm uştu, üstelik ege
la rın A vrupa ile A sya’nın kavuştuğu noktada menliği altında bulunan halklar Asyalı idi.
kurduğu Bizans’a kendi adını vererek R om a’ Zam an içinde Rom a gelenekleriyle Asya ve
nin başkenti olduğunu ilan etti. Bundan son Y unan gelenekleri birbirinden etkilendi. İS 6.
ra ünlü Bizans kenti, 1453’te Türkler tarafın yüzyılın ilk yansında İmparator I. Jüstinyen’
dan fethedilinceye kadar Konstantinopolis in generallerinden Belisarios Kuzey A frika’
(Constantinus’un kenti) olarak anıldı (bak. yı, İtalya’yı ve İspanya’nın bir bölümünü bar
C o n s t a n t in u s I; İ s t a n b u l ) . bar kavim lerden geri almayı başardı. A m a bir
C onstantinus’un hüküm darlığının en önem süre sonra İtalya, G erm en kavimlerinden
li olayı Hıristiyanlık’ı kabul edişidir. 300 yıldan L om bardlar’m eline geçti.
beri sürekli baskı ve zulüm altında olmasına Bizans İm paratorluğu olarak da bilinen
karşın, Hıristiyanlık giderek daha çok yandaş Doğu Rom a İm paratorluğu 10. yüzyılda en
kazanm aktaydı. Çoktanrılı dinler eski etkile parlak dönemini yaşadı (bak. B iz a n s İ m p a r a
rini günden güne yitiriyordu. C onstantinus’un t o r l u ğ u ).
Hıristiyan olması H ıristiyanların üzerindeki Batıda, 800 yılı N oel’inde, papanın Frank
baskıların kalkmasını sağladı. Kralı Şarlm an’a im paratorluk tacı giydirme
Constantinus’tan sonra im paratorluk hızla siyle yeni bir im paratorluk kuruldu. D aha
çözülmeye başladı. İS 364’te ikiye ayrıldı. H er sonra Kutsal Rom a-G erm en İm paratorluğu
iki kesimin de önem açısından eşit birer im adını alan bu devletin eski Rom a İm parator
ROMA İMPARATORLUĞU 269
luğu ile ilişkisi yoktu (bak. KUTSAL Roma- dı. T epeler, kuzeyden gelecek saldınlan gö
GERMEN İMPARATORLUĞU; ŞARLMAN). zetlem ekte yararlı olurdu. Tepenin eteklerin
Çok uzun bir süre boyunca, papalarla im de zengin R om alılar’ın evleri bulunuyordu.
paratorlar arasında kimin daha üstün olduğu A ventinus’ta ise R om a’nın yoksul halkı ya
konusundaki rekabet çatışma ve savaşlara yol şıyordu. Bunlar dört beş katlı yıkık ve karan
açtı. Reform cu Papa VII. G regorius ile K ut lık evlere sığınmışlardı. Tepenin en yüksek
sal Rom a-G erm en İm paratoru IV. Heinrich noktasında tannça D iana (Eski Y unan’da Ar-
arasında baş gösteren şiddetli çatışma sırasın temis) için yapılmış bir tapm ak vardı. T epe
da H einrich’in askerleri R om a’ya girerek nin güneybatı eteklerinde mısır am barlan yer
kenti ele geçirdi (1084). alıyordu.
Papalık 1309-1417 arasında Fransa’da Avig- Tekneyle A ventinus’un kuzeybatısına ya
non kentine yerleşti. R om a ise bir süre İtal naşılacak olursa, R om a’nm hayvan pazan
yan soylularının savaş alanı oldu. 16. yüzyıl olan Forum Boarium görülebilirdi. D oklann
dan sonra papalar yeniden R om a’ya yer tam üzerinde güzel villalann ve bahçelerin
leşti. bulunduğu Palatium Tepesi herkesin oturm ak
Papalar ve kardinaller R om a’yı sayısız kili için özlemini çektiği bir yerdi. Çünkü alçak
se, saray ve heykelle doldurdular. Eski anıtla lardaki aşın sıcağa burada rastlanm ıyordu.
rın ve yapıtların taşlarını bu yeni yapılarda Palatium ’da aynca doğunun bolluk ve bere
kullandılar. Eski R om a’dan geriye pek az şey ket tannçası Kibele adına bir tapm ak yapıl
kaldı. R om a 1870’te İtalya Krallığı’nm baş mıştı. Aventinus ve Palatium tepeleri arasın
kenti olunca, bir kez daha değişikliğe uğradı. daki vadide Circus Maximus adıyla, ahşap bir
İyice büyüyerek bugünkü durum una geldi stadyum vardı. Çeşitli gösterilerin yer aldığı
(bak. R o m a ) . yaklaşık 640 m etre uzunluğundaki bu stad
yum 150 bin kişilikti. İki yanında dükkânlar
Eski Roma Kenti
Michael Holford
R om a, Tiber Irmağı kıyısında “yedi tep e ”
olarak bilinen bir yörede kurulm uştu. Tepele
rin adları sırasıyla Palatium (bugün Palati-
no), Capitolium , Aventinus, Caelius, Es-
quilinus, Viminalis ve Q uirinalis’ti. Kent A k
deniz’den 24 km uzaklıktaydı. T iber’in hızlı
akıntısı gemilerin yanaşmasını engelliyordu,
bu yüzden yer olarak pek elverişli sayılmazdı.
A ynca Tiber boyunca uzanan bataklıklar sağ
lıksız bir ortam yaratıyordu. Etrüsklü m ühen
disler bu bataklıkları kurutm aya çalıştılarsa
da başarılı olamadılar.
K ent kurulduktan sonra zaman içinde geliş
ti. R om a’nın ilk sahiplerinin evleri, çatılan sa
m andan yapılmış olan küçük kulübelerdi.
Tanrıları için yaptıkları tapm aklar yakınlarda
ki yanardağlardan kopan kayalardan yontul
m uştu. Kentin çevresinde dışardan gelecek
saldınlara karşı bir sur vardı.
İÖ 1. yüzyılın başlannda, R om a’da Cum
huriyet dönem inin son yıllan yaşanıyordu. Bu
yıllarda T iber’den yukarı doğru tırm anan bir
kimse ilk önce iki tepeyle karşılaşırdı. Bunlar
da Roma hamamları. Romalılar'ın
dan soldaki Janiculum , sağdaki ise Aventinus ______.T_____ evlerinin içinde özel hamamları
idi. Janiculum ’un tepesinde eski bir kale var olurdu.
270 ROMA İMPARATORLUĞU
deleri süslerdi. Özellikle, 70’te T itus’un K u yağmur suyu toplanırdı. Evin öbür odaları at-
düs’ü ele geçirişinin anısına yapılan Titus Takı rium a açılırdı. Girişin tam karşısında yemek
çok görkemliydi. Bugüne ancak kalıntıları ka odası bulunur, buradan da bahçeye çıkılırdı.
lan, Palatium Tepesi yakınlarında, Vespasia- Ev yerin altından geçen sıcak havayla ısıtılır,
nus zam anında yapılmış olan çok kemerli, bazı evlerde hamam da olurdu.
görkemli bir yapı olan Colosseum ’da çeşitli Villalara ise m utlaka hamam yapılırdı, çün
gösteriler düzenlenirdi. Zam an içinde binala kü kırsal kesimde genel ham am lar yoktu. Vil
rın çoğalmasıyla kent Capitolium Tepesi’nin lalar kent evlerine oranla daha büyük olurdu.
batısına, ordunun eğitim alanı olan Campus A trium gene vardı, am a evin asıl m erkezi bir
M artius’a doğru yayıldı. dizi kolonla çevrili olan bahçeydi. Bahçenin
ötesinde odalar bulunurdu.
Romalı Zenginlerin Yaşamı Varlıklı ailelerin oğullan genellikle okula
Eski R om a’nın zengin ve güçlü sınıfı senato gönderilirdi, özel öğretm enlerce eğitilenler de
üyesi olan patriciler ve mülk sahipleriydi. olurdu. Rom a dünyasında Eski Yunan kültü
Tüm toplum sal ve siyasal güç birkaç soylu ai- rü egemen olduğu için öğretm enler Yunanlı-
Michael Holford lar’dan seçilirdi. Romalı bir oğlan çocuk öğre
nimine Yunanca okum a yazma öğrenm ekle
başlardı.
Oğlan çocuklann büyüdükleri zaman eya
letlerde para işleriyle ilgilenmeleri ya da tica
retle uğraşabilmeleri için iyi m atem atik bil
m eleri gerekiyordu. İlkokul eğitiminden son
ra güzel konuşmayı ve yazmayı becerebilmek
için konuşm a sanatı dersleri alırlardı. Bu
Michael Holford
dersler ya R om a’da ya A tina’da ya da Y unan ti. Cum huriyet dönem inde konsüller aynı za
ca konuşulan herhangi bir kentte verilirdi. m anda yargıç oldukları için çok büyük bir yet
Kızlara ev işleri ve edebiyat dersleri verilir kiye sahiptiler.
di. Eğitim kısa sürer, 15’ine gelm eden evlen Romalı ailede babanın çocukları üzerinde
dirilirlerdi. Gelin, düğün günü, erkek kardeş çok büyük otoritesi vardı. Kadınlara da saygı
leri gibi çocukken giydiği bir tür pelerin olan gösterilirdi. Romalı kadın evinin tüm sorum
toga’yı çıkartır, gelinliğini giyerdi. Yüzü kır luluğunu yüklenir, sokağa çıktığı zaman ona
mızı bir peçeyle örtülü olurdu. Oyuncak be yol verilir ve kibar davranılırdı. Rom alılar ai
beklerini tanrı L ar’a arm ağan ederdi. Babası le yaşamına büyük önem verirdi. Ev tanrıları
nın evinde evlendikten sonra, törenle kocası nın varlığı bunun kanıtıydı.
nın evine götürülürdü. Evin eşiğinden kocası
nın kucağında atrium a taşınır ve yeni yaşamı Yoksul Halk
başlardı. Rom alı patriciler köleleri sayesinde rahat bir
E rkek çocuklar m or kenarlı togalannı 16 yaşam sürerdi. Plebler de denen Romalı yok
yaşında çıkarır, yerine herkesinki gibi beyaz sullar ise karanlık izbelerde üst üste yaşarlar
toga giyerlerdi. Baba oğlunu alarak forum a dı, ne ocakları, ne de evlerine bereket getire
götürür, onu Rom a yurttaşı olarak kütüğe cek tanrıları vardı. Evde yatar, ama yemekle
yazdırırdı; böylece delikanlı ilk seferberlikte rini devletin sağladığı aşevlerinde yerlerdi.
askere gitmek için hazır olurdu. Rom alılar Ü nlü Romalı yazarlar hor gördükleri bu in
oğullarının iyi bir asker olmasından övünç du sanlara yapıtlarında pek yer verm ediler. İS 1.
yardı. A skerden dönen bir patricinin oğlu yüzyılda yaşamış olan Decimus Iunius Iuve-
m utlaka siyasete atılırdı. M ülk sahiplerinin nalis, Rom a halkının ekm ekten ve sirke git
oğullarının da siyaset yaşamına katıldığı olur m ekten başka bir şey bilmediğini yazmıştı.
du. Genç bir adam ilk önce kent meclisine Sirkler, halkı oyalayarak ekm ek derdini unut
seçilir, görevi mısır stoklarının yeterli olup ol turm ayı amaçlıyordu. A raba yarışları, yabanıl
madığını saptam ak, halkın eğlence program hayvanlarla boğuşturulan köleler, sonu ölüm
larıyla ilgilenmek olurdu. Bunun bir üstünde le biten kanlı gladyatör dövüşleri bazen gün
ki görev m uhasebe işleriyle ilgilenmekti. D a lerce sürerdi.
ha sonraki aşama yargıçlıktı. Bundan sonra, R om a halkının yaklaşık yüzde 80’i işsiz ve
şansı açık olan, bir eyalete vali atanabilirdi. yoksuldu. E rkekler orduya katılm aya can
Bir başka olasılık ise konsüllüğe seçilebilmek- atardı. Böylece yaşamlarının bir amacı olur-
Trustees o f the British Museum
Michael Holford
min eleştirisi, geleneksel toplum düzenine ve dam e de Stael’in 1809-10 yıllarında ortaya
evrenin düzenine karşı çıkmak, ırklara ya da çıkan ürünleri Rom antizm ’in ilk bildirileri
başka nedenlere dayanarak insanlar arasında sayılır. 1820’de ise Klasikçiler ile Rom antikler
yapılan aynm a karşı duyarlılık gösterm ek bu arasındaki karşıtlık tümüyle ortaya çıktı. Alp-
akımın belli başlı nitelikleriydi. Duygu ve honse de Lam artine ve Victor H ugo’nun
duyumları önem sem ek, doğal güzelliklere ta rom antik şiirleri bu akımın en belirgin örnek
parcasına hayranlık duymak, düş gücüne leri oldu. D aha sonra bu şairlere A lfred de
önem verm ek, insanın ruhsal dünyasına eğil Vigny, Prosper M erim ee, Balzac, Stendhal,
mek Rom antizm A kım ı’nın özellikleriydi. Charles-Augustin Sainte-Beuve, Alexandre
Rom antizm ’i etkileyen kaynaklar arasında Dum as (B aba), Jules M ichelet gibi şair ve
D ante, İspanyol rom ancılar, Altın Çağ İspan yazarlar katıldı. 1830’dan sonra ise Theophile
yol tiyatrosu, Shakespeare, M ilton, Edm und G autier, A lfred de M usset, George Sand,
Spenser, ortaçağ Fransız edebiyatı, eski İs G erard de Nerval gibi ikinci kuşak şair ve
kandinav şiiri, ortaçağ Alm an ve Anglosak yazarlar Romantizm A kım ı’nın temsilcisi ol
son şiiri vardır. Bu yeni akım, sanatın ve dular (bak. FRANSIZ EDEBİYATI).
edebiyatın özü, işlenişi ve sunuluşu konusun İtalya’da Rom antizm A kım ı’nın öncü m e
da da yeni düşünceler getirdi. Güzellik anlayı tinleri 1816’dan sonra görülmeye başlandı.
şının çağa ve çeşitli uygarlıklara göre değiştiği Ugo Foscolo ve A lessandro M anzoni bu
düşüncesinden hareket eden Rom antizm , sa akımın en önemli temsilcileridir. İspanya’da
natçının amacına ulaşmasını engelleyen bütün 1830’larda ortaya çıkan Romantizm A kım ı’
sanat kurallarına, kısıtlamalara karşı çıkı nin en dikkate değer yazarları ise Angel de
yordu. Saavedra ve Jose Zorilla’dır. Ö teki Avrupa
A lm anya’da Rom antizm 1798’de Schlegel ülkelerinde Rom antizm Akımı 1840’lardan
K ardeşler’in çıkardığı A thenâum dergisiyle sonra ortaya çıkmıştır (bak. İSPANYOL EDEBİYA
başladı. Klasik dönemin şiir anlayışına karşı TI; İTALYAN EDEBİYATI; RUS EDEBİYATI).
çıkan şairlerin ürünleri dergide yer alıyordu. Rom antik anlayışta ilk resimler İngiliz res
R om antikler ünlü filozof Im m anuel K ant’ın sam John Constable ile Fransız ressam Euge
düşüncelerinden etkilendiler. Grim m K ardeş ne Delacroix’nmdır. M üzikte Romantizm
ler, Novalis, Ludwig Tieck, Wilhelm H. Akımı ise Alman besteci Richard Wagner ile
W ackenroder bu akımın en önde gelen yazar başlar (bak. MÜZİK; RESİM S a n a t i ) . Romantizm
larıdır (bak. A l m a n E d e b îy a t i ) . İngiltere’de mim arlıkta, özellikle A lm anya’da 19. yüzyıl
Romantizm Akım ı, daha çok lirik anlayış da binalarin yapım ında özgür ve değişik bir
içinde ürün veren William W ordsw orth ve anlayış olarak kendini belli etmiştir. (Ayrıca
Samuel Taylor Coleridge’in 19. yüzyılın baş bak. Ç o c u k E d e b î y a t i ; D i ş a v u r u m c u l u k ; G e r
larında yayımlanan şiirleriyle ortaya çıktı. Bu ç e k ç i l i k .)
şairler gündelik dille ve yeni bir anlayışla şiir
yazıyorlardı. William Blake, Lord Byron, Türkiye'de Romantizm
John Keats, Percy Bysshe Shelley bu akımdan Tanzim at’ın ilanından sonra, 1850’lerin so
etkilenen öteki şairlerdir. R om anda ise Sir nunda başlayan edebiyat hareketinde Türk
W alter Scott bu akımın temsilcisi sayılır (bak. okuru Fransız Rom antizm i’nin örnekleriyle
İNGİLİZ EDEBİYATI). karşılaştı. Victor H ugo, Alphonse de Lam ar
Romantizm Akımı en geniş yankısını Fran tine, Alexandre Dumas (Baba ve Oğul), Ber-
sa’da buldu. 18. yüzyıl düşünürü Jean- nardin de Saint-Pierre gibi Fransız yazarların
Jacques Rousseau’nun yapıtları Rom antizm ’ dan, İngiliz oyun yazarı Shakespeare ve A l
in habercisi sayılır. Doğaya, doğa yasaları man yazar Schiller’den yapılan çevirilerle
na, toplum sal değişime önem veren bu düşü Türk okuru Romantizm A kım ı’nm ürünleriy
nür 19. yüzyıl sanatçılarına yol gösterici oldu. le tanıştı. Başta Ahm ed M idhat olmak üzere
Fransa’da Rom antizm Akımı önce edebi Namık Kemal, Şemseddin Sami, Recaizade
yatta, sonra da siyasal alanda köklü değişim M ahm ud Ekrem gibi Tanzim at dönemi yazar
lere yol açtı. Benjam in C onstant’ın ve Ma- ları Rom antizm ’in etkisinde kalarak ürünler
ROMANYA 277
Tarım ve Sanayi
Halkın yaklaşık dörtte üçü tarım da çalışır.
Yetiştirilen başlıca ürünler mısır, buğday ve
patatestir. Dağlardaki otlaklarda büyük ko
yun sürüleri beslenir. Ülkenin batısındaki
Banat düzlüklerinde sığır ve domuz yetiştiri
lir. Kereste de önemli ürünlerdendir. K ütük
ler küçük ırm aklardan yararlanılarak Tuna
Irm ağı’na kadar yüzdürülür.
Rom anya’nın sanayi gelişimi, Karpat Dağ-
ları’nın doğu ve güney eteklerindeki hilal
biçimli büyük petrol yatakları kuşağına daya
nır. Ayrıca boksit, demir, bakır, krom , m an
ganez, köm ür ve uranyum da çıkarılır. K arpat
D ağlan’mn alçak bölümlerinde ve Transil-
278 ROMANYA
Acme
Transilvanya tepeleri. Tahta kornolar eskiden düşmanın yaklaştığını haber verm ek için kullanılırdı.
bir diktatörlük kurdu. 1941’de Rom anya eski Kurtuluş Cephesi çok partili parlam enter
topraklarını geri almak um uduyla Alm anya sisteme geçileceğini açıkladı. 20 Mayıs
ile birlikte SSCB’ye saldırdı. 1944’te dem ok 1990’da yapılan ülke tarihinin ilk özgür seçim
ratik güçler Rom anya’daki Alm an yanlısı lerinde Ion Iliescu önderliğindeki Ulusal K ur
diktatörlüğe karşı ayaklanarak yönetimi de tuluş Cephesi çoğunluğu kazandı. Ilımlı bir
virdi ve A lm anya’ya savaş açtı. Savaşın so siyasal çizgi izlemekten yana olan Iliescu,
nunda M üttefikler Rom anya’nın eski toprak devlet denetim indeki sosyalist ekonom i yeri
larından Transilvanya’yı geri almasına izin ne, aşam a aşam a piyasa ekonomisine dönüle
verdi. Rom anya topraklarına giren SSCB ceğini açıkladı.
birlikleri^ Kral M ihai’yi tahtını bırakmaya
zorladılar. SSCB yanlısı bir yönetim işbaşına ROMATİZMA bak. A r t r î t v e R o m a t i z m a .
geldi ve 1948’de Rom anya Halk Cumhuriyeti
kuruldu. ROMMEL, Erwin (1891-1944). A lm an m are
1960’larda R om anya’nın yönetiminde gide şal Erwin Johannes Eugen Rom m el, II. D ün
rek daha etkili olan Nikolay Çavuşesku’nun ya Savaşı sırasında A frika orduları kom utanı
(Nicolae Ceauşescu) önderliğinde, SSCB’den olarak kazandığı zaferlerle ünlüdür. M ütte-
daha bağımsız davranm aya başlayan R om an fikler’e karşı çölde giriştiği ustalıklı savaş
ya, A vrupa ve azgelişmiş ülkelerle ilişkilerini taktiklerinden ve beklenm edik saldırılarından
geliştirdi. 1980’lerde artan m uhalefete karşı dolayı “Çöl Tilkisi” olarak anılırdı.
baskıcı bir tutum izleyen Çavuşesku, SSCB ve Alm an ordusuna 1910’da katılan Rom m el,
öbür Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanan re I. D ünya Savaşı’nda (1914-18) piyade alayın
form lara da karşı çıktı. 1989 sonlarında yöne da teğm en olarak savaştı. İki savaş arasındaki
time karşı başlayan kitle gösterilerini zorla sürede askeri akadem ilerde görevlendirildi ve
bastıran Çavuşesku, ordunun da göstericilerin piyade savaşı konusunda bir ders kitabı yazdı.
yanına geçmesinden sonra, kaçmaya çalışır Rom m el 1941’de m areşal sanıyla Kuzey
ken yakalandı ve karısı Elena ile birlikte A frika’daki Alm an kuvvetlerinin kom utanlı
kurşuna dizildi. Ayaklanmayı yöneten Ulusal ğına atandı. Bir yıl sonra el-Alameyn Sava-
280 ROMUS VE ROMULUS
A vrupa’nın çeşitli kentlerinde kazandığı K ent adını, kuzeyden gelerek M aaş Irma-
parlak başarıların ardından aşırı çalışma yü ğı’yla bu bölgede birleşen R otte Irm ağı’ndan
zünden hastalanarak bir daha opera yazmadı. alır. 1270’lerde R otte ve Maaş ırm aklarını
1830’larda ve 1840’larda, aralarında Stabat birbirinden ayıran bir set yapıldı ve burada
Mater'inde bulunduğu birkaç dinsel parça kurulan balıkçı köyü 1340’ta kent oldu.
yazabildi. 1855’ten sonra Paris’e yerleşti. Sa R otterdam ’ı Delft, Lahey ve Leiden’le birleş
natçının evi dönemin ünlü edebiyatçılarının tiren bir kanal açıldı. Bölgenin başlıca limanı
ve müzikçilerinin sık sık uğradığı bir buluşma durum una gelen R otterdam kısa zam anda
yeri oldu. 1864’te son büyük dinsel yapıtı gelişti. 1572’de İspanyol işgaline uğrayarak
K üçük Missa Solemrıis'i bitirdi. Rossini’nin yağmalanan kente, sonradan Anvers ile H ol
öteki önemli yapıtları arasında İtalya’da Bir landa’nın güneyinden gelen tüccarlar ve zana
Türk (1814), H ırsız Saksağan (1817) ve Semi- atçılar yerleşti. 17. yüzyılda genişletilen liman
ramis (1823) sayılabilir. İngiltere, Fransa, Doğu Hint A daları ve
A m erika ile yürütülen ticaretin başlıca m er
ROTTERDAM, H ollanda’nın ikinci büyük kezi oldu.
kenti ve A vrupa’nın en büyük limanıdır. Ren R otterdam limanının gelişmesiyle, buraya
Irm ağı’nın bir kolu olan M aaş (M euse) Irma- gidip gelen gemilerin büyüklüğü ve sayısı da
ğı’nın iki yakasında yer alan lim an, 25 km artm aya başladı. 1829’da Voorne A dası’ndan
uzunluğundaki Yeni Suyolu adlı kanalla Ku geçen bir kanal açılarak yeni bir geçit yapıldı.
zey D enizi’ne bağlanır. D aha sonra M aaş Irm ağı’nın ağzı genişletile
Rotterdam 'ın Waal Lim anı'nda boşaltılm ak için bekleyen yük gem ileri.
284 ROUSSEAU
rek derinleştirildi ve 1866-68 arasında Yeni kakao, tütün, giysi, kâğıt, kimyasal m addeler
Suyolu adı verilen bir kanal açıldı. Okyanusa üretim i sayılabilir.
açılan büyük gemilerin uğrağı olan R otter- R otterdam ’ın nüfusu 574.299’dur (1988).
dam ’da gemi yapımı da kısa zam anda başlıca
sanayi dallarından biri oldu. 1906-30 arasında ROUSSEAU, Jean-Jacques (1712-1778).
yapılan W aal Limanı, dünyanın dibi tarana Fransız yazar, filozof ve siyaset kuramcısı
rak temizlenmiş en büyük limanıdır. olan Jean-Jacques Rousseau, düşünceleriyle
II. Dünya Savaşı sırasında kent merkezi ve 1789 Fransız D evrim i’nin oluşum unu etkile
liman ağır hava saldırılarına uğradı, R otter- miştir. Dinsel ve toplumsal görüşleri bu devri
dam ’ın üçte biri yıkıldı. Savaştan sonra kentin min önderleri arasında, yaygın kabul gör
yıkılan bölüm ü yeniden yapıldı ve liman müştür.
onarıldı. Rousseau, C enevre’de bir Protestan ailenin
Savaşta yıkımdan kurtulan yapılar arasında oğlu olarak doğdu. Annesi doğum da öldü.
15. yüzyıldan kalma St. Lauren Kilisesi, Saatçi olan babası ise kısa süre sonra Rous-
belediye binası ve Schielandshuis denen, bu seau’yu akrabalarının yanma bırakarak kenti
gün tarih müzesi olarak kullanılan eski top terk etti. 16 yaşında Cenevre’den ayrılan
lantı binası vardır. Bunun yanında, Hendrick
Mansell Collection
de Keyser’in yapmış olduğu, R otterdam lı
büyük düşünür Erasm us’un heykeli yer alır
(bak. E r a s m u s , D e s i d e r i u s ) . R otterdam , De
D oelen konser salonu, çok sayıda tiyatrosu,
m odern kütüphanesi, Hieronym us Bosch,
Pieter Bruegel, Vincent Van Gogh ve İzle
nimci ressamların yapıtlarının bulunduğu m ü
zesi, Erasm us Ü niversitesiyle canlı bir kültür
merkezidir.
Bisiklet, büyük küçük hem en herkesin sa
hip olduğu yaygın bir ulaşım aracıdır. K entte
özel bisiklet yollan vardır. Kışın kanallann
donması heyecanla beklenir. Buz tutan kanal
larda her yaştan insan sokakta gezer gibi
patenle dolaşır. Düzenli bir kent olan Rotter-
dam ’da geniş parklar ve çocuk bahçelerinden
başka, trafiğe kapalı büyük bir alışveriş m er
kezi vardır. Özürlülerin yaşamını kolaylaştır
m ak için özel asansörler, tekerlekli iskemlele
rin inip çıkmasına uygun kaldırım lar ve yaya
geçitlerinde körler için uyancı işaretler bu
lunur.
M aas’m batı kıyılannda, Pernis’te büyük
petrol rafinerileri ve daha batıda iki büyük
Fransız D evrim i'ni etkileyen düşünürlerden Jean-
liman ile sanayi bölgeleri yer alır. R otterdam Jacques Rousseau.
sevk edilen yükün tonajı bakım ından dünya
nın en işlek limanıdır. Yükün yarıdan fazlası
petrol ve petrol ürünleridir. R otterdam aynı Rousseau, Sardinya ve Fransa’da bulundu.
zam anda A vrupa’nın kıta içi suyollarının ana Savoie’da M adam e de W arens’in koruması
birleşme noktasıdır. H er yıl R en Irm ağı’ndan altına girdi. Protestanlıksan Katoliklik’e dö
gelen yaklaşık 225 bin m avna lim andan yarar nen Rousseau, burada bol kitap okuyarak
lanır. R otterdam ’m öbür sanayi dalları arasın kültürünü genişletti. Bir süre din ve müzik
da mühendislik ve gıda m addeleri, kahve, eğitimi gördü.
RÖNESANS 285
33 yaşında Paris’e yerleşerek Çapkın Musa- lara bağlı olacaklardı. D oğrudan demokrasiyi
lar operasını besteledi. Aydınlanm a Çağı’nın (bak. DEMOKRASİ) savunan Rousseau, halkın
önemli düşünürlerinden Deniş D iderot (1713- seçtiği milletvekillerini ve hüküm et üyelerini
84) ile tanışan Rousseau, ünlü Encyclopedie halkın temsilcileri olarak değil, yalnızca m e
(“A nsiklopedi”) çevresine girerek, ansiklope m urları olarak niteledi. Çünkü ona göre genel
dinin müzik m addelerini yazdı. 1752’de beste irade, yani halkın egemenliği bir başkasına
lediği K öyün Kâhini operasıyla sarayda da bırakılamaz ya da devredilemezdi.
tanınm asına karşın, bu olanaktan yararlana M ontm orency’de yaşadığı sürede Toplum
rak rahat bir yaşam sürdürm eyi seçmedi. Sözleşm esinin yanı sıra ilk rom anı olan Julie
1754’te C enevre’ye döndü ve yeniden Pro- yahut Yeni Heloise (Julie: ou, la nouvelle Helo-
testanlık’ı kabul etti. B urada, D ijon A kade- îse\ 1761) ile Emil ya da Eğitim (Emile: ou, de
misi’nin açtığı bir tartışm a için yazdığı İnsan leducation; 1762) adlı yapıtlarını yazdı. Toplum
lar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı ve Temeli Sözleşmesi Fransa’da yasaklandı. E m ilin ise
Üzerine Konuşm a (Discours sur Vorigine et les dinle ilgili bölümlerinin yakılmasına ve Rous
fondem ents de Vinegalite parm i les hommes; seau’nun tutuklanmasına karar verildi.
1775) R ousseau’nun ilk büyük yapıtıdır. Bu Eğitim ve kültür üzerine görüşlerinin yer
yapıtında, 1750’de yazdığı, doğal insan ve aldığı E m il adlı yapıtında, öğretm enin otori
doğal yaşama ilişkin kuram ının başlangıcı tesinin belirlediği bir eğitimin özgür insanlar
sayılan ve D ijon A kadem isi’nce ödüllendiri yaratamayacağını söyleyen Rousseau, olgun
len denem esindeki görüşlerini geliştirmiştir. luk çağma gelene kadar çocuklara din ve ahlak
Yalnız başına “doğal düzen” içinde yaşayan eğitimi verilmemesini savunmuştur. Olgunluk
insanın m utlu, iyi yürekli ve özgür olduğunu; çağma erişen çocuk, öğretmeniyle arkadaşlık
topluluk yaşamına geçilmesiyle kötülük ve ilişkisi kurarak gerekli eğitimi alacaktır. Rous
kıskançlığın ortaya çıktığını belirten R ous seau dine ilişkin olarak, kilisenin katı öğretisi
seau, mal mülk sahibi olmanın doğal eşitliği yerine, duyguya dayanan daha yalın ve uygar
yok ederek toplum da zengin-yoksul, efendi- bir din anlayışının gerekliliğini vurgular.
köle ayrımını yarattığını ileri sürm üştür. T op Fransa’dan İsviçre’ye geçen Rousseau, bu
lum lar, mülkiyeti korum ak için insanlar ara rada da yönetim ve kilisenin tepkisini çekti.
sında sahte bir sözleşmeyle yapılan yasal ve Sonunda İngiltere’ye gittiyse de bir yıl sonra
siyasal düzenlem eler sonunda oluşmuş ve 1767’de gizlice Fransa’ya döndü. 1770’te o tur
toplum yaşamı “doğal düzen”den kopuşu ma izni alarak Paris’e yerleşti. Kendi yaşam-
daha da belirginleştirmiştir. Böylece insanlar öyküsünü anlattığı İtiraflar'ı (les Confessions;
arasındaki eşitsizlik, insanın doğallığını yitir 1782) 1764’te yazmaya başladı. Bu yapıt,
diği ve toplumsallaştığı süreç içinde yaratıl daha sonra birçok ünlü yazarın izlediği bir
mıştır. edebiyat çizgisinin başlangıcı oldu. Son 10
Cenevre’den yeniden Paris’e dönen Rous yılında daha çok kendi yaşamıyla ilgili kitap
seau, din konusunda anlaşmazlığa düşerek lar yazdı. Erm enonville’de ölen R ousseau’
Encyclopedie çevresinden uzaklaştı. 1756’da nun mezarı Fransız Devrimi sırasında Paris’e
M ontm orency’de bir kır evine yerleşti. B ura getirildi.
da, Fransız Devrim i’nin el kitabı sayılan
Toplum Sözleşm esini (Du contrat social; RÖLATİVİTE KURAMI bak. G ö r e l İl îk K u
1762) yazan Rousseau, daha önce yapılmış ve RAMI.
eşitsizlikleri pekiştiren sahte sözleşme yerine,
gerçek bir toplumsal sözleşme yapılmasını RÖNESANS, “yeniden doğuş” (renaissance)
önerdi. Bu yeni sözleşmeyle özgür bir top anlam ına gelen Fransızca bir sözcüktür. Av
lumsal düzen kurulacaktı. İnsanlar özgür ira rupa tarihinde 14. yüzyılın sonuyla 15. ve 16.
deleriyle devlete devredecekleri doğal hakları yüzyılları kapsayan dönemi tanım lam akta
yerine, yurttaşlık haklarını elde edecekler, kullanılır. Eski Yunan ve Rom a kültürünün
am a devlet de genel iradeyi temsil edeceğin canlandığı, düşüncede, edebiyatta, resimde,
den, insanlar yalnızca kendi koydukları yasa heykelde, m im arlıkta büyük değişikliklerin
286 RÖNESANS
Üstte: Rönesans dönem inde Johannes Stradanus'un (1536-1605) Kitap Basımı adlı oymabaskısı.
Matbaanın bulunuşu bilgilerin kolayca ve hızla yaygınlaşmasını sağlamıştı. Altta solda: "M uhteşem
Lorenzo" adıyla bilinen Lorenzo de 'M edici'ye adanmış bir elyazması (Floransa). Altta ortada: Rönesans'ın
büyük düşünürlerinden Desiderius Erasmus'un Alm an ressamı Hans Holbein tarafından yapılm ış ağaç
baskı portresi (1535). Altta sağda: Ünlü İtalyan şair Petrarca'nın elyazması yapıtlarından birinde yer alan
portresi.
Jf30lA.ij.dco cjıudtm j
___ . cp: tm putu I
preptrr ad
-\V‘ c n u t Cru.*cir,i I
o d i m a*•cft-ia. i t j
â a t ıı r n a l t» .ılte r.tlıu f tf c r Ufcnuj]
dedi u ( ttn e ı m rcn m tcc j^ l.u tv f n j
d ı f a n ı m t f to U m o re m t r d t f u n c . j
'v’t d e r t s w c u m ç jc tz ro it, tu u c n u
c o rtftıe m d ın c m cc S n td ı a d c c lı
n a f 'tm r îi t p c r e ı d ^ u o d d i K o f
f\ok
tn i K n a s â c . jr ia tf t » a t n h t w t s u y ?
(En üstte) Trustees o f the British
t u c i i j -7 ü l v j e m u ic rfh s. tT.inı fm * r
Museum; (solda) Biblioteca Mediceal
Laurenziana; (üstte) Öffenliche meW6 i'm: ıı« tnurtitbus mfte tuno
Kunstsammung, Basel; (sağda) Biblioteca fi* . ıh j; ı r i h f e ı s o b n ^ fip
Nazionale S. Marco
RÖNESANS 287
olduğu bu dönem de sanki her şey yeniden Ortaçağın sonlarına doğru A vrupa’nın siya
doğmuş gibiydi. İşte bu tarihsel değişim döne sal yapısında önemli değişiklikler olmaya
mine Rönesans denmesi bu yüzdendir. R ö başladı. Hıristiyan A vrupa’nın önderliğini ele
nesans’la Eski Yunan ve Rom a uygarlıkları geçirmek isteyen Kutsal Rom a-G erm en İm
arasında kalan dönem ise “ortaçağ” olarak paratorluğu, papalar ile 11. yüzyılın ortaların
adlandırılır (bak. ORTAÇAĞ). Rönesans döne dan 13. yüzyıla kadar süren uzun bir m ücade
mindeki gelişmeler, insanın evreni, evren leye girişmişti. G erek papalar ile im parator
deki konum unu algılayışını ve yaşama ba lar, gerek papa olmaya aday din adamları
kışını büyük ölçüde etkilemiş ve değiştir arasındaki çıkar ve yetki çatışmaları, A vrupa’
miştir. da dinsel birliğin simgesi olan papalık kuru-
Rönesans düşüncesinin doğmasına katkıda munu zayıflattı. Ortaçağ boyunca yaşamın
bulunan en önemli olaylardan biri İtalyan şair her alanında söz sahibi olan kilisenin gücü
ve düşünür Francesco Petrarca (1304-74) ön giderek azaldı. 15. yüzyılın ortalannda en
cülüğünde gelişen Hümanizm A kım ı’dır (bak. güçlü dönemini yaşayan Kutsal Roma-
H üm an İz m ; P e t r a r c a , F ra n cesco ). 1453’te Os- G erm en İm paratorluğu, 16. yüzyılda dinsel
m anlılar’m Konstantinopolis’i (bugün İstan uyuşmazlıklar yüzünden sarsıldı. A vrupa’da
bul) alması üzerine A vrupa’ya kaçan bilgin siyasal güç krallıkların eline geçti. Ulusal
ler, Eski Yunanca ve Latince önemli kitaplar bilincin uyanmaya başladığı Fransa ve İngilte
la elyazmalarını birlikte götürdüler. Bu kitap re gibi ülkelerde halk giderek Hıristiyanlık’
larla elyazmaları, Eski Yunan ve Rom a kültü tan çok kendi ülkesine bağlılığı önem ser
rüne duyulan ilginin canlanmasına; insanı oldu. Coğrafi keşifler ve ticaretin gelişmesi
temel alan, akıl yoluyla iyiye, güzele ve sayesinde zenginleşen tüccarlar, kiliseye karşı
doğruya ulaşılabileceğini savunan hümanist kralların yanında yer aldılar. Kilisenin katı
(insancıl) dünya görüşünün doğmasına yol öğretisinden bağımsız, özgür düşüncenin sa
açtı. Petrarca klasik elyazmalarıyla ilgili araş vunulduğu Rönesans dönem i, 16. yüzyılda
tırm alar yaptı. Eski Yunan ve Rom a uygarlık başlayan dinsel reform hareketinin gerçekleş
ları ile Hıristiyanlık arasında bir süreklilik mesi için de gereken ön koşulları sağlamış
olduğunu göstermeye çalıştı. oldu (bak. R efo r m ).
288 RÖNESANS
Rönesans ile birlikte gelişen yeni düşünce (L a divina com m edia ; 1310-21) adlı yapıtını
lerin yayılması yeni buluş ve keşiflerle hız Latince yerine Toskana lehçesi kullanarak,
kazandı. M atbaa kitapların çoğalmasını, yeni günlük konuşma dilinde yazan D ante Alighie-
bilgi ve düşüncelerin okuyabilen herkese da ri’nin çağdaş İtalyanca’nın gelişmesine büyük
ha ucuz ve kolay yoldan ulaşmasını sağladı. katkısı oldu (bak. B o c c a c c io , G io v a n n i; D a n te
Pusulanın verdiği güvenceyle uzak denizlere A lig h ie r i) . O nu izleyen öteki yazarlar edebi
yelken açıldı. Portekizliler ve İspanyollar yatta yerel dillerin yerleşmesine, okuryazarlı
Y enidünya’yı keşfettiler. A frika’yı dolaşarak ğın bir ayrıcalık olm aktan çıkarak yaygınlaş
H indistan’a vardılar (bak. KEŞİFLER). Yaygın masına çalıştılar.
olarak kullanılmaya başlanan barut ise ülkele Hüm anist dünya görüşünün, Eski Yunan
rin kendine güvenini artırdı. Ne var ki, bu ve Rom a kültürünün etkisi çok geçmeden
yüzden savaşlar eskisine göre daha yıkıcı ve heykel ve resim sanatlarında da kendini gös
korkunç oldu (bak. PATLAYICILAR). Sömürge terdi (bak. Resİm S a n a t i) . Rönesans dönem in
lerden elde ettikleri kaynaklarla ve ticaretle de ressamlar dinsel konulu resimler yapmayı
zenginlikleri artan soylu aileler, dönemin sürdürm ekle birlikte, daha çok portrelere ve
yetenekli yazarlarının ve sanatçılarının yapıt insanı konu alan yapıtlara yöneldiler. Sanat
larını satın almaya, onları korumaya ve des yapıtlarında kusursuz bir güzellik arayışı,
teklemeye başladılar. uyum, denge ve bütünlük gibi öğeler önem
kazandı. Ressamlar insanı gerçekçi bir bakış
İtalya'da Rönesans açısıyla, olduğu gibi yansıtabilmek için hare
İlk kez İtalya’da başlayan Rönesans’ın 15. ket, ışık-gölge türünden anlatım tekniklerin
yüzyıl sonuna kadar olan evresi E rken, 16. den yararlandılar. Perspektif kurallarının sap
yüzyılın birinci yarısı Yüksek, ikinci yarısını tanması m imarlıktan başka, resim ve heykel
kapsayan evresi ise Geç Rönesans olarak sanatlarını da önemli ölçüde etkiledi. Pers
tanımlanır. pektif sayesinde m im arlar tasarladıkları yapı
Rönesans çeşitli edebiyat türlerinin gelişti nın bitmiş halini önceden çizerek gösterebili
rildiği ve denendiği bir dönem oldu. İtalyan yorlardı.
şair ve öykü yazan Giovanni Boccaccio Deca- İtalya’da Rönesans’ın en önemli merkezi
m eron H ikâyeleri (Decam erone\ yaklaşık olan Floransa, zengin ve soylu Medici ailesi
1348-53) adlı yapıtıyla düzyazının gelişmesine nin yönetimindeydi. M ediciler sanatçılara pa
öncülük etti. O dönem de edebiyatçılar, düşü rasal destek sağladılar, kentte gösterişli kilise
nürler ve din adamları yapıtlarını Latince ler ve saraylar yaptırdılar, bu yapıları güzel
yazdığından, insanlar okum a yazma bilseler tablo ve heykellerle donattılar (bak. MEDICI
de bu kitapları okuyamazdı. İlahi K om edya AİLESİ).
Rönesans dönem inde Eski Yunan ve Roma kültürlerinden hareket eden düşünür ve sanatçılar yaşadıkları
dönem i aşan düşünceler de ürettiler. Rönesans insanının tip ik bir örneği plan Leonardo da V inci'nin resim,
heykel, m im arlık ve edebiyatın yanı sıra bilim alanında da önem li çalışmaİarı oldu. İnsanın uçabilmesi için
kanatlar ve çeşitli uçma araçları tasarladıvsa da bunları gerçekleştirme olanağı bulamadı.
RÖNESANS 289
SC A L A
Rönesans m im arları Eski Yunan ve Roma sanatından esinlendiler. İtalya'da M ilano kentinde, Rönesans
ustalarından Donato Bram ante'nin yaptığı Santa Maria delle Grazie Kilisesi dönem in sanat anlayışının
örneklerindendir. Yapı büyük bir kubbeyle örtülüdür. Kubbeyi taşıyan zarif sütunlar, dış yüzeyi süsleyen
yuvarlak pencereler, üçgen alınlıklar ve iç yüzey süslemeleri klasik öğelerin yoğun biçim de kullanıldığı
Rönesans dönemi m im arlık anlayışını yansıtır.
Floransa’da yetişen Rönesans sanatçıla saccio (1401-28), Fra Filippo Lippi (1406-69)
rından en ünlüleri M ichelangelo, D onatello, resimde; Lorenzo G hiberti (1378-1455), A n
Sandro Botticelli ve Leonardo da Vinci’dir drea del Verrocchio (1435-88) ise heykelcilik
(bak. B o t ticel li , S a n d r o ; D o n a t e l l o ; L e o n a r te bu dönemin önde gelen sanatçılarıdır (bak.
do d a V in c i -, M ic h e l a n g e l o ). İtalyan mimar ve G h ib e r t i . L o r e n z o ; G io t t o ).
ressam Leon Battista A lberti (1404-72) çok
yetenekli bir sanatçı olmanın yanı sıra iyi bir Rönesans Düşüncesinin Yayılması
sporcuydu. “İnsan isterse her şeyi yapabilir” Bazı düşünürlerin ve sanatçıların Eski Yunan
sözleriyle ideal insan ya da Rönesans insanı ve Rom a uygarlıklarına duydukları hayranlık,
kavramını ortaya atan odur. H er yönüyle bu Hıristiyanlık’tan bütünüyle kopm alarına yol
tanım a uyan M ichelangelo, yalnızca resim ve açtı. Oysa, R önesans’ın getirdiği yeni düşün
heykel sanatçısı değil, aynı zam anda yetenekli celerin Hıristiyanlık inancını güçlendirdiği gö
bir şair, mimar ve m ühendisti. Leonardo da rüşünde olanlar da vardı. HollandalI büyük
Vinci ise resim, heykel, m im arlık, müzik, düşünür Desiderius Erasm us, dinsel inançla
edebiyat ve bilim alanlarındaki üstün yetene rına derinden bağlı olmasına karşın, çağının
ğini ve dehasını kanıtlamış tipik bir Rönesans en açık- fikirli düşünürlerinden biriydi. Kutsal
insanıydı. Rönesans’ın öteki önemli m im arla m etinlerin herkes tarafından incelenm esin
rı, çizimde perspektifi bulan Floransalı Filip- den, bunun için de her dile çevrilmesinden
po Brunelleschi’den (1377-1446) başka, D o yanaydı (bak. E rasm u s .D e sid e r iu s ). Erasm us,
nato Bram ante (1444-1514) ve A ndrea Palla- Deliliğe Övgü (Encom ium m oriae ; 1509) adlı
dio’dur (1508-80). G iotto (1267-1337), Ma- yapıtında din adamlarının dar görüşlülüğünü
290 RÖNESANS
RÖNTGEN, VVilhelm Conrad (1845-1923). üzere fiziğin pek çok alanında önemli araştır
W ilhelm Conrad Röntgen (R oentgen), R önt m alar yaptı.
gen ışınları olarak da adlandırılan X ışınlarını R öntgen’in bilime en önemli katkısı 1895’te
keşfetmiş olan Alm an fizikçidir. L ennep’te X ışınlarını keşfetmiş olmasıdır. Bir vakum
doğdu, ama henüz küçük bir çocukken ailesi lambasında (yani içindeki hava boşaltılmış bir
ile birlikte H ollanda’ya göç ederek Apel- lam bada) elektrik iletkenliğini incelerken,
doorn’a yerleşti; öğrenimine de bu. ülkede tezgâhın üzerinde, lambanın yakınında dur
başladı. Kısa bir süre U trecht’teki teknik- m akta olan, üzeri baryum bileşiğiyle kaplı bir
okulda okuduktan sonra 1865’te İsviçre’ye gitti ekranın üzerinde garip bir flüorışımanın oluş
ve Zürich’teki Federal Teknoloji Enstitüsü’ tuğunu gördü. Bunun üzerine bu olayı araştır
ne girdi. 1868’de buradan makine mühendisi maya girişti ve çeşitli deneyler sonucunda
olarak mezun oldu. flüorışımaya, tüpten yayılan ve gözle görüle
Röntgen doktora çalışmasını 1869’da Z ü meyen bazı ışınların yol açtığını buldu. R önt
rich Üniversitesi’nde tam amladı. D oktora te gen bu ışınlara X ışını adını verdi; ama bu
zi gazlar üzerineydi. Kısa bir süre sonra ışınlar günümüzde onun adıyla da anılır.
Fransa’da Strasbourg’da yeni kurulmuş olan Röntgen, X ışınlarının normal ışığı geçirme
Fizik E nstitüsü’ne girdi ve burada Alm an yen bazı m addelerin içinden geçtiğini buldu.
fizikçi August Kundt (1839-94) ile birlikte Ayrıca ışınların fotoğraf filmlerini etkilediğini
çalıştı (K undt, günüm üzde, ses hızını belirle de keşfetti.
miş olmasıyla tanınır). D aha sonra A lm anya’ Bu önemli buluşundan ötürü Röntgen birçok
daki çeşitli üniversitelerde ders veren R önt ödül ve unvan aldı, ayrıca 1896’da Londra’daki
gen, 1900’de Münih Üniversitesi’ne fizik pro Kraliyet Derneği’nin Rumford Madalyası ile
fesörü olarak atandı. Başta esneklik, gazların 1901 Nobel Fizik Ödülü’nü kazandı.
özgül ısısı ve ışığın polarılması konuları olmak
Mansell Collection RÖNTGEN IŞINLARI b a k . X I ş i n l a r i
(1981). R uanda halkının çoğu köylerde yaşar vardır. Birkaç hidroelektrik santral ve küçük
ve çiftçilik yapar. Başlıca tarım ürünleri darı havalimanları vardır. B utare’deki Ulusal R u
ve baklagil türleri, tatlıpatates, mısır, yerfıstı anda Üniversitesi tıp, öğretm enlik ve m ühen
ğı ve muzdur. Çok sayıda koyun, keçi ve dislik eğitimi verir.
domuz bulunur. Sığır sahibi olanlar zengin R uanda’nın ilk halkı olan B ahutular bugün
sayılır. Ruanda denizden uzaktır, ama Kivu de ülke nüfusunun yüzde 80’inden fazlasını
G ölü’nde bir limanı vardır. Ülkede demiryolu oluşturur. 14. yüzyılda bölgeye gelen Batusi-
yoktur ve sanayi de gelişmemiştir. Yolların ler kısa sürede B ahutular’ı denetim altına
bir bölümü asfaltlanmıştır. Toprak yollar ise aldılar ve Kigali yakınlarında bir krallık kur
yağmur mevsiminde sık sık geçit vermez dular. Komşu ülke B urundi’nin 1891’de Al
durum a gelir. R uanda’da sıtma hâlâ yay man Doğu A frikası’na bağlanmasından son
gındır. ra, Alm anlar R uanda üzerinde de hak iddia
R uanda’da gıda m addeleri, pamuklu doku ettiler. Am a ülkeyi hiçbir zaman tam anla
ma ve ayakkabı üreten küçük fabrikalar mıyla ele geçiremediler.
1916’da Belçikalılar ülkeyi işgal ettiler.
1923’te R uanda, komşusu Burundi’yle birlik
te R uanda-U rundi adıyla Belçika’nın m anda
sına bırakıldı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ise
Birleşmiş M illetler’in vesayetine verildi.
Victoria
1959’da Batusiler ile B ahutular arasında savaş
çıktı ve son kral tahttan indirildi. 1961 ’de
R uanda Cum huriyeti kuruldu; ertesi yıl R u
anda bağımsızlığını kazanırken Burundi de
Z A İR E bağımsız bir krallık oldu.
Bağımsızlık sonrası R uanda’dan ayrılmaya
zorlanan Batusiler Burundi’ye sığınarak R u
anda karşıtı hareketlere başladılar. 1973’te
B atusiler’i yönetim den uzaklaştırmak için
R uanda’da bir askeri darbe gerçekleştirildi.
Tanganika
Gölü
1978’de yeni bir anayasa hazırlandı, 1981’de
ise genel seçimler yapıldı.
RUBENS 293
RUBAİ. T ürk, İran ve A rap edebiyatında leriyle de tanınm ışlardır. 20. yüzyılda Yahya
kullanılmış dört dizelik bir nazım biçimi olan Kemal Beyatlı başta olmak üzere Cemal
rubai T ürk halk edebiyatındaki mâniye ben Yeşil, A rif Nihat Asya, Ham am izade İhsan
zer. Rubai aruz vezninin belirli kalıplarıyla ve Fuad Bayramoğlu rubaiyi geleneksel ku
yazılır ve bu özelliğiyle kıta, nazm gibi dört ralları ve havası içinde sürdürm üşler, Nâzım
dizelik öbür nazım biçimlerinden ayrılır. R u H ikm et, A ttilâ İlhan gibi yenilikçi şairler de
baide genellikle birinci, ikinci ve dördüncü rubaiden bir nazım biçimi olarak yararlanm ış
dize birbiriyle uyaklı, üçüncü dize serbesttir. lardır.
Bununla birlikte iki beyitlik, kıta biçiminde
uyaklı (xaxa) ya da her dizesi uyaklı rubailer RUBENS, Peter Paul (1577-1640). Flaman
de yazılmıştır. ressam Peter Paul Rubens, barok üslubun en
Rubai kısa bir nazım biçimi olduğundan önemli temsilcilerindendir. Genellikle büyük
yoğun bir anlatım içerir. Çoğunlukla tasavvu- boyutlu olan resimleri ışık, renk ve yaşama
fi, felsefi düşünceleri bir özdeyiş niteliği sevinciyle doludur. Çok sayıda portre çalış
kazandırarak anlatm ak için yeğlenen rubai, ması ve dindışı yapıtı olan sanatçının dinsel
yergide de kullanılmıştır. Rubaide vurgulan konulu resimlerinde derin bir duyarlılık sezi
mak istenen düşünce, üçüncü ya da dördüncü lir. R ubens’in en güzel yapıtlarından biri olan
dizede yer alır. İlk iki dize daha çok bir İsa’nın Çarmıhtan İndiriliri (1611-14) Belçika’
hazırlık, bir giriş niteliğindedir. Genellikle da Anvers K atedrali’ndedir.
mahlas belirtilm eden yazılan rubailer divanla Peter Paul, ailesinin dinsel baskılar nede
rın sonunda ayrı bir bölümde toplanır. niyle göç ettiği A lm anya’da doğdu. Babasının
Rubai İran edebiyatında ortaya çıkmış bir ölümü üzerine annesi ve üç kardeşiyle birlikte
nazım biçimidir. Adı bilinen en eski rubai Flandre’da Anvers’e döndü. Daha küçük yaşta
şairi 10. yüzyılda yaşamış olan R ûdeki’dir. parasal sorunlar nedeniyle okuldan alınarak bir
Yaygın ününü bugün de sürdüren 11. yüzyıl Anadolu Yayıncılık Arşivi
şairlerinden Baba Tahir U ryan’ın rubaileri
ise, rubaiye özgü vezin kalıplarıyla yazılmadı
ğından dü-beyt (iki beyit) olarak adlandırılır.
G ene 11. yüzyılda yaşamış Ebu Said E b i’l-
Hayr ile 12. yüzyılda yaşamış Baba Efdal
Kâşâni ünlü birer rubai şairi olm akla birlikte
İran edebiyatında rubai Ö m er H ayyam ’la
doruğa ulaşmıştır (bak. Ö m e r H a y y a m ). A rap
şairler ise rubaiye fazla yakınlık göstermemiş
lerdir.
R ubainin T ürk edebiyatında yaygınlık ka
zanmasında dörtlüklerin İslam öncesi dönem
de başlıca nazım biçimi olmasının da payı
vardır. Bununla birlikte A nadolu’da ilk rubai
leri, 13. yüzyılda yaşamış ,olan M evlana,
Farsça kaleme almıştır. 14.-15. yüzyıllarda
yetişen hemen her Divan şairi rubai yazmışsa
da olgun örneklerini 16. yüzyılda Fuzuli
(ölümü 1556), Kara Fazli (ölümü 1563),
Bağdatlı Ruhi (ölümü 1606) gibi usta şairler
vermiştir. 17. yüzyılda yetişmiş olan Azmiza-
de H aleti (ölümü 1631) 1.000’i aşkın rubaisiy
le bu türün en verimli şairi sayılır. Nabî
(1642-1712), E srar D ede (ölümü 1796), Şeyh Rubens'in, karısı Isabella Brandt ile kendisini
Galib (1758-99) gibi ünlü Divan şairleri rubai gösteren bir tablosu (1609).
294 RUBENS
soylunun hizmetine verildi. Kısa bir süre sonra zaman resimlerin tasarımını hazırladıktan
resim konusundaki yeteneğinin farkına varıldı sonra yardımcılarına bırakıyor, resim tam am
ve dönemin ünlü ressamlarının atölyesinde re landıktan sonra son fırça vuruşlarını kendisi
sim öğrenimine başladı. Aynı zamanda yapıyordu. Örneğin Fransa Kralı XIII. Louis’
Latince, Yunanca, Fransızca, İtalyanca ve nin annesi M arie de Medicis’nin günlük ya
İspanyolca öğrendi. Zekâsı ve resim yapm ak şamından sahneleri betimleyen 21 tabloluk
taki ustalığıyla adından söz ettirm eye başla resim dizisi bu tür bir çalışmanın ürünüydü.
yan Rubens, M antova dükünün çağrısı üzeri Bu tablolar bugün Paris’te, Louvre M üzesi’n
ne İtalya’ya gitti. O rada Rönesans ustalarının dedir.
yapıtlarını inceleme olanağı buldu. 1603’te Ressamlığın yanı sıra diplomatik görevler
dükün elçisi olarak İspanya’ya gitti ve Kral II. de de bulunan Rubens, sık sık başka ülkelere
Felipe’nin sarayında ünlü İspanyol ressamla geziler yaptı. 1630’da İngiltere ile İspanyol
rın yapıtlarını inceledi. Felem enki arasında imzalanan barış antlaş
1608’de annesinin ölümü üzerine A nvers’e masına katkılarından dolayı İngiltere Kralı
geri dönen Rubens, saray ressamlığına getiril I. Charles, R ubens’e şövalyelik unvanı verdi.
di. Saraydaki görevi sırasında son derece İngiltere’de kaldığı sırada W hitehall Sarayı’
yoğun bir biçimde çalıştı, portrelerin yanı sıra nin Şölen Evi’nin tavan resimlerini de yaptı.
çok sayıda dinsel konulu resim yaptı. 1611’de Özellikle çıplak figürleri öteki ressamların
kendi atölyesini kurarak öğrencileri ve yar tablolanndakinden çok değişik olan Rubens’
dımcılarıyla birlikte çalışmaya başladı. O yıl in resimlerinde kadınlar sıcak ve canlıdır.
larda ülkesinde olduğu kadar A vrupa’nın Işığı kullanm aktaki ustalığı figürlere hareket
öteki ülkelerinde de adını duyuran Rubens, lilik kazandırır. Sanatçının 3.000’i aşkın yapı
artan siparişler üzerine tabloları yetiştirebil tının en önemlileri arasında, Çarmıhın D ikil
mek için yardımcılarını da kullandı. Çoğu m esi (1610), L eukippos Kızlarının Kaçırılışı
RUH HASTALIKLARI 295
RUMELİ HİSARI bak. A n a d o l u v e R u m e lî Hİ- Music Division, New York Public Library
s a rla ri. Aleksandr Borodin müziğin geleneksel yapısını
zorlayan besteleriyle Rusya'dan önce Avrupa'da
RUS BEŞLERİ. 19. yüzyılın sonlarına doğru tanınmıştı.
Rus müziğini Batı Avrupa müziğinin etkile
rinden kurtararak özgün ve ulusal bir müzik biri de bir sonraki kuşak bestecilerinden Mili
yaratm a amacı çevresinde birleşen beş besteci Balakirev’di. Mussorgski, Borodin, Rimski-
“Rus Beşleri” olarak anılır. G rubun üyeleri Korsakov ve Cui gibi dört yenilikçi besteci sık
Nikolay Rimski-Korsakov (1844-1908), Mo- sık Balakirev’in evinde bir araya gelerek Rus
dest Petroviç Mussorgski (1839-81), Mili Ba- halk müziğine ilişkin geniş kapsamlı araştır
lakirev (1837-1910), Aleksandr Borodin m alar ve tartışm alar yapmaya başladılar. Beş
(1833-87) ve Cesar Antonoviç Cui’ydi (1835- bestecinin bir araya gelmesini sağlayan ortak
1918). çaba, halk müziğinden yararlanm a yöntem le
18. yüzyıl boyunca Rusya’da en çok dinlerini saptam ak ve ulusal müzik savının tem elle
nen müzik türü İtalyan operasıydı. 19. yüzyıl rini oluşturm aktı. Bir gazete yazısında kendi
da edebiyat alanında ünlü Rus yazarı A lek lerinden m oguçaya kuçka (küçük güçlü grup)
sandr Puşkin’le başlayan ulusalcı hareket olarak söz edilmesi üzerine, besteciler öncele
müziğe de yansıdı (bak. PUŞKİN, ÂLEKSANDR). ri bu adla, sonra da Rus Beşleri adıyla anıldı.
İtalyan müzik anlayışına tepki duyan besteci Balakirev dışında grubun öteki üyeleri ya
lerden Mihail İvanoviç Glinka (1804-57) ve şamlarını müzik dışı işlerle sürdürüyorlardı.
A leksandr Sergeyeviç Dargomijski (1813-69), St. Petersburg’da (bugün Leningrad) Askeri
Rus halk müziğinin renklerini taşıyan ulusal M ühendislik Akadem isi’nde öğretm en olan
bir müzik yaratm a çabasına girdiler. Müzikte Cui, besteciliğinden çok müzik eleştirmeni
yenileşme hareketini ilk benim seyenlerden olarak tanındı. İtalyan operasının etkilerini
298 RUS DEVRİMİ
lar girdi. Y unanca’dan çeviriler yapılmaya bul) Osm anlılar’ca alınması ve Bizans’ın yıkıl
başlandı. ması nedeniyle kaleme alınmış olan “Çargrad5
Rus edebiyatı 11. yüzyıldan 13. yüzyıl in Alınışı” dönem in ilgi çeken yapıtlarıdır.
sonlarına kadar uzanan bu ilk dönem inde 15. yüzyılın sonlarında Rusya’nın T atar
dinin ve dinsel konuların etkisi altında kaldı istilasından kurtulmasıyla başlayan dönem de
ve sınırları dince belirlendi. Bu dönemde M oskova siyasal ve kültürel yaşamın merkezi
Hıristiyan dünyasının Bizans ve Rom a m er durum una geldi ve kültürel yaşamda yeniden
kezleri arasında ikiye ayrılması ve Rusya’nın bir canlanma başladı. 16. yüzyılda ilk m atbaa
Katolik batıya karşı O rtodoks Bizans’ın ya kuruldu ve ilk olarak A p o sto l adlı kitap
nında yer alması da onu Latin dünyasından ve basıldı. Bu dönem de M oskova Prensliği’nin
kültüründen kopardı. siyasal varlığını öne çıkartan yazılar ile dinsel
11. ve 12. yüzyıllarda dinsel yapıtların yanı propaganda kitapçıkları egemen durumdaydı.
sıra başka konuları işleyen yapıtlar da yazıl 15. yüzyılın sonunda yazılmış olan, İran ve
maya başlandı. Bu tür yapıtlara “İskenderna- H indistan’ı gezen bir tüccarın anlattıkların
m e”ler, bir Yahudi tarihçinin “K udüs’ün Yı dan oluşan “Üç Denizde Yolculuk” adlı gezi
kım Tarihi” adlı yapıtı ile “K ahram an Dioge- kitabı Rus edebiyatında siyasal ve dinsel
nes’in Y aptıkları” adlı Bizans romanının çevi çevrelerin etkisinden uzak ilk yapıtlarından
risi örnek olarak gösterilebilir. biridir.
11. yüzyılın ortalarında çeviri ya da uyarla 17. yüzyılın başında bu kez de İsveç ve
maların yanında özgün Rus edebiyatının da Polonya ordularının işgaline uğrayan Rusya
ilk ürünleri ortaya çıkmaya başladı. Rus yeniden bir kültürel gerileme sürecine girdi.
m anastır başrahiplerinin yaşamöyküleri bu Am a bu dönemin ardından dindışı öğelerle
alandaki ilk önemli adımlardı. M ağaralar sözlü halk geleneği öğeleri edebiyata girmeye
M anastırı’nın başrahibi Feodosius’un yaşa başladı. A rtık dinsel konuların yanı sıra gül
mıyla, öldürülen kardeş prensler “Boris ve mece ve yergi yapıtları da yazılıyordu. 17.
G leb’in Yaşamı” bunların ilk örnekleridir. yüzyılın ortalarında başpapaz Avvakum Pet-
Ayrıca aynı yüzyılın ilk yıllarında yazılmaya roviç’in kaleme aldığı ve Rus edebiyatının ilk
başlanan vakayinameler bu dönem in önemli düzyazı yapıtlarından biri olan H ayatım basıl
yapıtlarıdır. 12. yüzyılda rahip N estor tarafın dı. Bu sıralarda M oskova’da ilk tiyatro dene
dan derlendiği varsayılan “Geçmiş Yılların meleri de başlamıştı.
Öyküsü” adlı vakayiname bu türün en ilginç
örneğidir. Batı Avrupa'nın Etkisi
O dönem lerde gelişmekte olan bu yazılıÇar I. P etro’nun 18. yüzyılda gerçekleştirdiği
edebiyatın yanında sözlü edebiyat da oldukça reform lar eskinin dışa kapalı, dindar Rusya’
zengindi. Köylü ozanlarca söylenen kahra smda köklü değişimlere yol açtı. Bu reform
manlık destanları çok yaygındı. Bu destanlar lar sonucu kültür üzerindeki dinsel baskılar
dan yazıya aktarılan “İgor Alayı D estanı” önemli ölçüde kalktı. Rus soylular ve aydınlar
günüm üze kadar ulaşmıştır. D estanda Novgo- kendilerine tümüyle yabancı Batı Avrupa
rod-Severski Prensi İgor Svyatoslaviç’in Kıp- kültürüyle tanışma olanağı buldular. M odern
çaklar’a karşı düzenlediği ve yenilgiyle biten Rus edebiyatı da bu reform lardan sonra 18.
seferi anlatılır. yüzyılda Klasikçilik ile birlikte başladı (bak.
13. yüzyılda T atar istilasından sonra bölgeKLASİKÇİLİK VE Y en İklas İKÇİl İk ). R us yergi ede
sel konuları işleyen yapıtlar yazılmaya başlan biyatının kurucusu ve dindışı şiirin ilk örnek
dı. Bunlardan, M oğollar’ı 14. yüzyılda yenil lerini veren A ntioh Dmitriyeviç Kantem ir; ilk
giye uğratan Prens Dimitri D onskoy’u öven büyük dil reformcusu, şair ve bilim adamı
Zadonşeina adlı yapıt sürm ekte olan destan Mihail Vasilyeviç Lomonosov; masallar ve
geleneğinin örneklerindendir. Ayrıca, 14. yergiler yazan ve yazarlığı meslek olarak
yüzyılda dönem in savaşlarını ve merkezi yö seçen ilk Rus soylusu olan, ilk Rus trajedisi
netim kurm a çabalarını anlatan “Mamay Boz H orev ’in yazarı A leksandr Petroviç Sumaro-
gunu” ile K onstantinopolis’in (bugün İstan kov; geliştirdiği vurgulu hece dizisiyle Rus
300 RUS EDEBİYATI
Sovfoto
şiirini yeniden biçimlendiren şair ve filozof linden çıkararak konuşma diline dayanan daha
Vasili Kirilloviç Trediakovski edebiyattaki bu yalın bir edebi üslup yarattı. Şiiri duygunun
gelişmenin öncüleri oldular. Rus Klasikçiliği’ anlatımı olarak kabul ederek Klasikçi
nin önde gelen bu adları batı edebiyatının lik’in aklı ve kuralı öne çıkarmasını eleştirdi.
büyük ölçüde etkisi altındaydılar. Ayrıca Karam zin’in ünlü “Zavallı Liza” (1792) adlı
özellikle 18. yüzyılın en dikkate değer ve öyküsü duygusal yaklaşımın ilk örneklerin
özgün Rus şairi Gavrila Romanoviç Derjavin; dendir. Bu akımın bir başka ünlü adı da şair
soyluların kültür alanındaki özenticiliğini ve çevirmen Vasili Jukovski’ydi. Eski Y unan,
alaylı bir dille yeren oyun yazarı Deniş İran ve Hint destanlarından Rusça’ya başarılı
İvanoviç Fonvizin dönemin önemli yazarlarıy çeviriler yapan Jukovski, Alm an ve İngiliz
dılar. edebi akımlarının etkisinde çok güzel yapıtlar
18. yüzyılın sonlarında Rusya’da köylü kalem e almıştır. Jukovski, ağıt türünde duy
ayaklanmaları Rus edebiyatında siyasal ve gulu ve ezgili şiirler yazan şair Konstantin Ni
duygusal tem aları öne çıkardı. Y azarlar yok kolayeviç Batyuşkov’la birlikte Puşkin’in ön
sulluk içindeki köylülerin yaşamına, Rusya’da cülü sayılır.
yaygın olan toprak köleliğine ve yarattığı
toplum sal ilişkilere ilgi duymaya başladılar. Puşkin ve Sonrası
Bunlardan, toprak sahiplerinin köylüleri ez 19. yüzyılda Rus edebiyatı en parlak dönem i
mesine karşı çıkan ve toplum sal yergileriyle ni yaşamıştır. Bu dönem in en büyük adı, Rus
adını duyuran Nikolay İvanoviç Novikov ile ve dünya edebiyatının önemli kilom etre taşla
Rus edebiyatında devrimci geleneği başlatan rından biri ve tam anlamıyla ilk klasik Rus
Aleksandr Nikolayeviç Radişçev yazdıkların yazarı olan A leksandr Sergeyeviç Puşkin’dir
dan ötürü II. K aterina tarafından Sibirya’ya (bak. P u şk în , A lek sa n d r ). A vrupa’daki R o
sürülmüşlerdi. Radişçev “Petersburg’dan mantizm hareketinin Rus edebiyatına girme
M oskova’ya Bir Seyahat” (1790) adlı yapıtın sini sağlayarak özgün bir Rus Romantizmi
da düşsel bir yolculuk çerçevesinde toplumsal yaratan Puşkin, Yevgerıi Onegirı (1833) adlı ro
adaletsizlik, yoksulluk ve vahşet örneklerini manıyla Rus Gerçekçilik Akımı’m da başlatmış
yansıtmıştı. tır. Puşkin’in ölümü üzerine yazdığı şiirle tanı
18. yüzyılın sonlarında Klasikçilik’in aşılnan ve gene onun gibi genç yaşta bir düelloda
m akta olduğunun ilk işaretlerini duygulu ta ölen bir başka Romantik Rus şairi de Mihail
rihsel destanlarıyla ünlenen Mihail M. Keras- Lermontov’dur. Puşkin’in ardılı ve Rus edebi
kov verdi. A vrupa’nın Romantizm öncesi yatının en önemli şairlerinden biri olan Ler-
dönemiyle çakışan bu yeni duygusal edebiya montov, Zamanımızın Bir Kahramanı (1840)
tın önde gelen temsilcisi olan tarihçi ve yazar adlı romanı ile kendinden sonraki Rus yazarlar
Nikolay M. Karamzin, kilise Slavca’sını yazı di üzerinde derin bir etki yaratmıştır. Rus edebi
RUS EDEBİYATI 301
yatında felsefi şiirleriyle ünlü Yevgeni Abra- sergileyen yapıtları yalnızca Rus edebiyatım
moviç Baratinski ve köy yaşamını betimleyen değil aynı zam anda Doğu Avrupa edebiyatın
şiirleriyle tanınan Aleksey Vasiliyeviç Kolt- daki kara gülmece anlayışını da etkiledi.
sov bu dönemin şiir alanında son temsilcile Başyapıtı sayılan Ölü Canlar’da. (1842) Gogol
ridir. Rusya’daki serflik düzeninin ve toplum daki
19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Rus adaletsizliğin doğurduğu acı gerçekleri yer yer
edebiyatında G ogol’dan başlayarak roman gülünç bir anlatımla dile getirdi. Kendinden
birincil yeri almaya başladı. Rus edebiyatı sonra gelen yazarları büyük ölçüde etkileyen
dünya ölçeğinde en önemli yapıtlarını roman Gogol, Rus Gerçekçiliği’nin öncülerindendir.
türünde vermiştir. Rom anın böylesi bir geliş G ogol’un ardılı ve gerçek mirasçısı Fyodor
me göstermesinde 1825’te çara karşı girişilen Dostoyevski salt Rus edebiyatının değil dün
başarısız ayaklanmanın ardından gelen baskı yanın en önemli yazarlarından biridir (bak.
ve teröre dayanan yönetimin de etkisi vardır. DOSTOYEVSKİ, F y o d o r ). R us toplum undaki sı
Sansür toplum sal sorunların açıkça tartışılm a radan insanı ele alan Dostoyevski sonralan
sına izin verm iyordu. Bu nedenle de reform toplum sal sorunlara yönelmiştir. Dostoyevski
sorunları, zararsız kabul edilen ve denetim yapıtlarında insanın iç dünyasının gizli kalmış
den kolayca geçebilen edebi yapıtlarda yer yönlerini büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. 19.
alabiliyordu. Böylece tüm düşünsel etkinlik yüzyılın ortalarına doğru Rus aydınlar, Batıcı
rom an türünde yoğunlaştı. lar ve Slavcılar olarak iki ana akım çevresinde
Rus edebiyatında toplumsal konular baş kümelenmişti. A vrupa’nın ilerici düşünceleri
langıcından beri önemli bir yer tutm uştur. ni Rusya’ya getirmeyi amaçlayan Batıcılar’a
Rus rom anında ele alman siyasal reform karşı Dostoyevski’nin de içinde olduğu Slavcı-
sorunu da bu geleneğe bağlı olarak toplumsal lar Rus Ortodoks dinini, su katılmamış Rus
bir içerik taşır. Y azarlar yapıtlarında küçük yaşamını ve kültürünü yüceltiyorlardı. Dosto-
insanları, yoksulları, acı çekenleri, ezilenleri, yevski’ye göre çağdaş insan eski insanlardan
binbir güçlük içinde yaşama mücadelesi ve daha m utsuzdu, çünkü inancını yitirmişti.
renleri ele almışlardır. Rus romanındaki bir Y azar Budala (1868-69), Suç ve Ceza (1866)
başka önemli konu da dinsel sorunlardır. ve K aram azov K ardeşler (1879-80) adlı yapıt
Birçok yazarın yapıtında dinsel ve toplumsal larında bu görüşlerini yansıtır.
sorunları birbirinden ayırmak hemen hemen 19. yüzyılın ortalarında Rusya’da edebiyat
olanaksızdır. siyasal düşüncelerin egemen olduğu bir alana
Nikolay Gogol 1836’da sahnelenen Müfettiş dönüşmüştü. Dostoyevski gibi kilise ve çarlık
adlı oyunuyla adını duyurdu (bak. GOGOL, yönetimi yandaşı yazarların karşısında aydın
NİKOLAY). Gogol’un yaşadığı dönemin yaşam lanmayı ve siyasal devrimi savunan yazarlar
tarzını, yönetimi ve yöneticileri, soyluları da vardı. Bunlardan, çağdaş Rus edebiyat
302 RUS EDEBİYATI
eleştirisinin temellerini atan Vissarion Gre- Saviç Nikitin ile ince ve duyarlı Fyodor
goryeviç Belinski edebiyatın, henüz oluşma İvanoviç Tyutçev gibi şairler de yetişmiştir.
aşamasında bulunan Rus ulusunun gelişmiş 19. yüzyıl Rus edebiyatının en büyük isim
bir uygar toplum durum una gelmesine adım lerinden biri de Lev Tolstoy’dur (bak. TOLS
adım katkıda bulunması gerektiğini savunu TOY, Lev NİKOLAYEVİÇ). Soylu bir aileden gelen
yordu. İlerici düşüncelerin en güçlü savaşçıla kont Tolstoy başyapıtı Savaş ve Barış' ta
rından A leksandr İvanoviç Herzen ise köylü (1865-69) Napolyon Savaşları sırasında Rus
lüğü siyasal yaşamda birincil yere koyan, ya’nın genel bir görünüm ünü verirken insa
Rusya’ya özgü bir sosyalizm geliştirmeye ça nın, zamanın, ölümsüz sanılan her şeyin
lışmaktaydı. H erzen Rus düzyazısının en bü küçüklüğünü, gelip geçiciliğini de anlatır.
yük yapıtlarından sayılan “Geçmişim ve Dü- A nna Karenina (1875-77) Tolstoy’un yaşama
şüncelerim”de (1861-67) yaşamını anlatmış daha karam sar baktığı bir başka başyapıtıdır.
tır. Genç Rus aydınlan üzerinde Nasıl Yap Yazar yaşlılığında yazdığı Diriliş'te (1899) ise
malı (1863) adlı yapıtıyla son derece etkili din ve ahlak görüşlerini sergiler.
olan Nikolay Çernişevski de batılılaşmayı 19. yüzyılın sonuna gelindiğinde Rus edebi
savunan sosyalist yazarlardandı. Bu akımın yatı dünya edebiyatı içinde özgün yerini
içinde yer alan Nikolay Dobrolyubov ile almıştı. 20. yüzyılın başlarını da kapsayan bu
Dimitri Pisarev etkileri daha sonraki kuşakla yıllarda R usya’daki baskıcı çarlık yönetiminin
ra ulaşan eleştirmenlerdi. doğurduğu karam sar hava edebiyata da yansı
Rus aydınlan içinde Batıcılık’ın önde gelen dı. Bu dönemin iki büyük yazarı, ün kazandı
temsilcisi İvan Sergey eviç Turgenyev’dir. Rus ğı oyunları kadar öykü gibi güç bir edebi
edebiyatında Gerçekçilik A kım ı’nın İvan türün de en büyük ustalarından olan A nton
Gonçarov ile birlikte en önemli temsilcilerin Pavloviç Çehov ile 1917 Ekim Devrim i’nin
den olan Turgenyev, kuşaklar arasındaki ça- hazırlanm asına yapıtlarıyla katkıda bulunan
tışm alan ele aldığı Babalar ve Oğullar'da. Maksim G orki’dir (bak. Ç e h o v , A nton P a v l O-
(1862) babalannın duyarlılığından uzaklaşan, VİÇ; G o r k İ, M aks İm ). Çehov yapıtlarında, için
şiir yerine doğa bilimlerini seçen, uyanık, de yaşadığı ortam ın karamsarlığını yansıtır.
nesnel, devrimci oğullan ya da bir başka Y apıtlarında, beklenm edik büyük olaylar
deyişle yeni insanı betimlemiştir. A m a Tur- geçmez. Doğalcılık ve Gerçekçilik akım ları
genyev’in rom anında yarattığı bu tip Rus nın Rus edebiyatında en önemli temsilcilerin
aydınlannca kendilerinin kötü bir kopyası den olan G orki ise yapıtlarında toplum un en
olarak kabul edilmiş ve yazar büyük bir yoksul kesimlerini ele almıştır. 20. yüzyılın
tepkiyle karşılaşmıştır. Rus Gerçekçiliği’nin başlarında Rusya’da gelişmeye başlayan sos
öbür büyük temsilcisi Gonçarov ise O blom ov yalist hareket içinde de yer alan Gorki öykü
(1859) adlı rom anındaki kahram anıyla yalnız ve rom anların yanı sıra oyunlar da yazdı.
ca Rus edebiyatında değil, dünya edebiyatın 20. yüzyılın başlarında Rus şiiri uzun süren
da da en başanlı tiplem e örneklerinden birini durgunluğundan sıyrılarak en parlak dönem i
yaratmıştır. Oblomov adındaki bu genç ve ni yaşadı. Sembolist (Simgeci) anlayışın ege
cömert soylu, kararsızlığın ve aylaklığın örne m en olduğu bu dönemin şiirinde Vladimir So-
ğidir. 19. yüzyıl Rus toplum unun gericiliğini, lovyov, Andrey Beli, Valeri Bryusov ve şiirin
uyuşukluğunu ve boşluğunu dile getirdiği de Toplumsal Gerçekçilik’e de yer veren
kadar, bütün dünyada bu tür insanı simgele A leksandr Blok önde gelen adlardı. Sembo
yen “O blom ovluk” terimi bu karakterden list anlayışa karşı olan bir başka şairler
türetilmiştir. Fırtına (1829) adlı oyunuyla topluluğu da somutluğu ve kesinliği savunu
geniş bir ilgi gören gerçekçi oyun yazarı yordu. Nikolay Gumilyov, A nna A hm atova
A leksandr Nikolayeviç Ostrovski ise oyunla- da bu akımın anılmaya değer şairleriydi.
nnda, rom anlarda ele alınmayan toplumsal
tabakaları, tüccarları ve kentlileri betimlemiş 1917 Sonrası Rus Edebiyatı
tir. Bu dönem de yoksul köy çevrelerinin şairi Rus toplum unda siyasal, ekonom ik, toplum
Nikolay Alekseyeviç Nekrasov, halkçı İvan sal değişimi ve yepyeni bir toplum biçimlen-
RUSSELL 303
meşini beraberinde getiren 1917 Ekim Devri burg, Konstantin Simonov, Olga Berggolts ve
mi edebiyatı da derinden etkiledi. Devrimin Vera İnber’di.
ilk yıllarında edebiyat alanında kendini duyu II. Dünya Savaşı (1939-45) sırasında propa
ran akım G elecekçilikti. Vladimir Mayakovs- ganda amacı güden savaş edebiyatının yanın
ki ve Velimir Hlebnikov geçmişin tüm edebi da, ulusal direnişte kişisel çabaların katkısını
yat değerlerini reddediyorlardı. Bu iki şair vurgulayan yapıtlar da kaleme alındı. Simo-
edebiyat tekniklerinde devrimcilikle siyasal nov’un Günler ve Geceler (1944), Silah A rk a
yaşamda devrimciliği uzlaştırmaya çalışıyor daşları (1952), İnsan A sker D oğm az (1964)
lardı. adlı rom anları savaşı gerçekçi bir üslupla an
Devrimin ilk yıllarında işçi sınıfı kültürü latan yapıtlardı. Ayrıca A hm atova, Nikolay
nün gelişmesine olanak sağlayacak bir sanatın Thinov, Aleksandr Tvardovski gibi şairler de
yaratılması amaçlandı. Bu yıllarda o güne savaş yıllarının kişisel ve ulusal acılarını dile
kadar görülmemiş bir sanatsal hareketlilik getirdiler.
yaşanmaktaydı. SSCB’nin değişik yörelerin Stalin’in ölüm ünden sonra edebiyatın üze
den ve toplumsal kesimlerinden gelen çok rindeki baskılar da hafiflemeye başladı. Vera
sayıda yeni şair ve yazar edebiyat dünyasına Panova’nın “M evsimler” (1953), E hrenburg’
girdi. Yapıtlarında ağırlıklı konu devrimden un Buzların Çözülüşü (1954) adlı romanları
sonra çıkan iç savaştı. İsaak B abel’in K ızıl Rus edebiyatındaki yön değişikliğinin ilk be
Süvarilerdi (1926), A leksandr Fadeyev’in Par lirtileriydi. Bu arada daha önce suçlanan
tizanlardı (1927) bu tür yapıtların önde gelen- Babel gibi yazarlara onurları geri verilmiş,
lerindendir. Bu dönem de devrimci gelişmeye A nna A hm atova gibi yazarlara yapıtlarını
yakınlık duyan, ama onunla düşünsel olarak yayımlama hakkı yeniden tanınmıştı. Vera
bütünleşmeyen Konstantin Fedin, Vsevolod Panova, V iktor Platonoviç Nekrasov, Yuri
İvanov, Boris Pilnyak, Leonid Leonov ve Pavloviç Kazakov gibi yazarlar ise kuşak
Aleksey Tolstoy gibi yazarlar devrimin en çatışmalarını, ahlaksal sorunları konu edinen
şaşırtıcı ve özgün yönlerini yakalayıp betim le yapıtlar vermeye başladılar. Am a 1958’de
meye çalıştılar. Nikolay Kuzmin, Mihail Ro- D oktor Jivago (1957) adlı romanıyla Nobel
zanov, Leonid Andreyev, Dimitri M erejkovs- Edebiyat Ö dülü’nü alan Boris Pasternak
ki gibi yazarlarsa devrimin kitleselliğine ve SSCB’de tepkiyle karşılanınca ödülü reddet
maddeciliğine karşı bireyi önemseyen bir mek zorunda kaldı. 1962’de Aleksandr Solje-
edebiyatı savunmaktaydılar. nitsin’in İvan D enisoviç’in Hayatında Bir Gün
Lenin’in ölümünün ardından SSCB’de yö (1962) adını taşıyan ve Stalin dönemi toplam a
netimi Stalin’in ele almasıyla birlikte öbür kamplarını anlatan rom anı ülke dışında ya
kültür alanlarında olduğu gibi edebiyatta da yımlanınca edebiyata yönetimce gösterilen
baskı ve denetim duyulmaya başlandı (bak. hoşgörü de sona erdi. Bu dönem de SSCB’nin
Sovyet Sosyalîst C um huriyetleri Bİrlîğ İ; Sta - şiir alanındaki önemli adlan Yevgeni Yevtuşen-
LİN, J o sef ). Yazarlar ve bağımsız edebiyat ko, Arşeni Tarkovski, İosif Brodski, Andrey
çevreleri önce Rus Proleter Yazarlar Birliği, Voznesenski ve Bella Ahmadulina’ydı.
daha sonra Sovyet Y azarlar Birliği içinde
toplandılar. Bu dönem de edebiyata Sosyalist RUSSELL, Bertrand (1872-1970). İngiliz
Gerçekçilik ya da Toplumcu Gerçekçilik düşünür, m atematikçi ve yazar B ertrand Ar-
adıyla anılan akım egemendi. Nikolay Os- thur William Russel, m antık ve m atem atik
trovski’nin Ve Çeliğe Su Verildi (1932-34), alanlarındaki çalışmalarının yanı sıra, ulus
Fyodor Vasiliyeviç Gladkov’un Çimento lararası barış ve nükleer silahsızlanma konu
(1925) adlı rom anları bu akımın en tipik sundaki etkinlikleriyle de tanınır.
örnekleridir. Mihail Şolohov’un iç savaşı ko Russell, M onm outhshire’daki Trelleck’de
nu alan Ve Durgun A kardı D on (1928-40) adlı soylu bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi.
romanı ise ülkede oluşturulan bürokratik Büyükbabası John Russell iki kez İngiltere
yönetimi örtük bir biçimde eleştirmekteydi. başbakanı olmuştu. B ertrand Russell özel
Bu dönemin öbür yazarları ise, İlya Ehren- eğitim gördükten sonra 1890’da Cambridge
304 RUSYA
ge’dan burs kazandı ve burada başarılarla 1908 Nobel Kimya Ödülü'nü kazanan fizikçi Ernest
Rutherford.
dolu bir öğrenim dönemi geçirdi. 1890’da ise
Christchurch’teki Canterbury College’dan
burs kazandı ve yükseköğrenimini burada deklerinden alfa, beta ve gamma ışınları
tamamladı. 1895-98 arasında İngiltere’de salarak parçalanırlar ve başka elem entlere
Cam bridge’deki Cavendish L aboratuvarı’n- dönüşürler; bu ışın salımı sürecine radyoaktif
da, Sir Joseph John Thom son’ın yanında bozunum denir.
çalıştı. R utherford 1907’de İngiltere’deki Man-
Rutherford radyoaktif m addelerden yayı chester Üniversitesi’nde fizik profesörü oldu.
lan ışınımı (radyasyonu) inceledi ve bu tür Burada radyoaktiflik üzerindeki çalışmalarını
ışınımlar ile X ışınlan, radyo dalgaları, ışık sürdürdü. 1908’de Nobel Kimya Ö dülü’nü
gibi öbür elektrom agnetik ışınımlar arasında kazandı.
ki farklan belirledi (bak. IŞINIM; RADYOAK Rutherford en önemli buluşlarından birini
TİFLİK). M anchester’daki ilk yıllarında gerçekleştirdi.
Rutherford daha sonra K anada’ya geçerek Çeşitli m addeleri, son derece hızlı hareket
M ontreal’deki McGill Üniversitesi’nde profe eden alfa parçacıklarıyla dövdü, yani bom bar
sör oldu ve burada İngiliz bilim adamı Frede- dıman etti ve bu m addelerden yapılmış ince
rick Soddy (1877-1956) ile birlikte çalıştı. filmlerden geçen alfa parçacıklarının davranı
O nunla birlikte radyoaktif m addeler üzerinde şına bakarak, bu madde atom larının iç yapısı
araştırm alar yaparken, radyoaktifliğin ele nın görüntüsünü elde etti. Bugün R utherford
m entlerin birbirine dönüşmesinden kaynak atom modeli olarak adlandırılan bu görüntü
landığını keşfetti. Bu son derece önemli buluş de atom lar, artı elektrik yüklü, küçük ama
radyoaktiflik olgusunun anlaşılmasına temel ağır bir çekirdek ile bu çekirdeğin çevresinde
sağladı. Radyoaktif elem entler atom çekir- dolanan (tıpkı G üneş’in çevresinde dolanan
RÜYA 307
gezegenler gibi) eksi elektrik yüklü elektron rü hafif uyku evresidir. D erin uykudan uyan
lardan oluşur. Elektronların eksi yükü çekir dırılan insanların pek azı rüya gördüğünü
değin artı yükünü dengeler, dolayısıyla atom hatırlayabilir. Oysa hafif uyku evresindeyken
lar nötr hale gelir. uyandırılanların hemen hepsi gördükleri rü
Rutherford, geliştirdiği bu modelden yarar yayı hatırlarlar. Hızlı göz hareketlerinin eşlik
lanarak atom çekirdeğinin boyutlarını da he ettiği bu hafif uykuya, İngilizce rap id ey e
sapladı. Buna göre tipik bir atom un yarıçapı m ovem ents (“hızlı göz hareketleri”) sözcükle
santim etrenin 100 milyonda biri kadardı. rinin baş harfleriyle REM uykusu denir (bak.
Rutherford çekirdeğin yarıçapını ise, tüm U y k u ).
atom un yarıçapının 10 binde biri olarak he Yeni doğmuş bebekler toplam uyku sürele
sapladı. R utherford’un atom modelini D ani rinin yaklaşık yarısını, yetişkinler ise aşağı
markalI bilgin Niels Bohr (bak. Bohr, Niels) yukarı altıda birini REM uykusunda geçirir
geliştirdi ve m odern atom kuramını ortaya ler. D em ek ki 9 saat uyuyan bir insan
koydu (bak. A to m ). yaklaşık W ı saat boyunca rüya görür. Uyku
Rutherford I. Dünya Savaşı sırasında, deniz- hapları ve alkol alındığında REM uykusu
altıları saptam aya yönelik çeşitli çalışmalar ortadan kalkar; ama insan bu m addeleri
yürüttü. Savaştan sonra ise M anchester’a kullanmadığı geceler, sanki yitirdiği zamanı
döndü ve fizik çalışmalarını sürdürdü. yakalamak istercesine, neredeyse hiç aralıksız
1919’da azot gazını alfa parçacıklarıyla bom rüya görür. REM uykusunun yalnız insanda
bardım an ederek yapay bir radyoaktif dönü değil, incelenen bütün memeli ve keseli türle
şüm gerçekleştirdi. Ö bür elem entler gibi azot rinde var olduğu gözlenmiştir.
atom unun çekirdeği de proton ve nötron Rüyalara ilişkin bu olgular, rüya görmenin
denen parçacıklardan oluşur. Bom bardım an insanda ve bütün gelişmiş hayvanlarda önemli
yeterince şiddetliyse, alfa parçacıkları azot bir biyolojik işlevi olması gerektiğini düşün
atom larından bazılarının çekirdeğinden pro dürüyor. Am a bilim adamları bu işlevin ne
tonları dışarı atar, bunun sonucunda da azot olduğu konusunda henüz uzlaşmaya varmış
atom ları oksijen atom larına dönüşür. R uther değiller. Yaşamımızın yaklaşık üçte birini
ford’un bu deneyi, insan tarafından gerçekleş uykuda geçirmemize ve uykusuz kaldığımız
tirilen ilk yapay m adde dönüşümüydü. zam anlar hem zihinsel, hem bedensel çökün
Rutherford aynı yıl (1919) Cambridge Üni- tüye uğramamıza rağm en, neden bu kadar
versitesi’nde Sir J. J. Thom son’dan boşalan çok uyumamız gerektiğini kimse tam olarak
deneysel fizik bölüm ünün başına getirildi. açıklayamıyor. Bu yüzden, rüyaların niteliği
Buradaki Cavendish L aboratuvarı’nı ulus konusunda çok sayıda değişik kuram olması
lararası bir nükleer fizik merkezi haline getir pek şaşırtıcı değildir.
di. O nun ve öğrencilerinin gerçekleştirdiği
önemli buluşlar, sonradan nükleer enerji ala Rüyalara İlişkin Kuramlar
nında kaydedilen gelişmelere tem el oluştur Eskiçağlarda rüyaların, geleceği önceden ha
du (bak. N ük l eer E n e r ji ). ber veren kehanet işaretleri olduğuna inanılır
1914’te R utherford’a “sir” unvanı verildi; dı. Bu inanışın en bilinen örneklerinden biri,
1931’de ise baron oldu. Ölüm ünden sonra T evrat’ta anlatılan firavunun rüyasıdır. Mısır
W estm inster A bbey’de gömüldü. firavunlarından biri rüyasında yedi semiz,
yedi cılız ineğin çayırda otladığını ve sonunda
RÜYA ya da düş, uyku sırasında beliren cılız ineklerin semiz inekleri yiyip bitirdiğini
düşünce ve hayaller zinciri olarak tanım lana görmüş. Hz. Yusuf bu rüyayı ülkede yedi yıl
bilir. H er insanın, sonradan hatırlam asa bile bolluk, yedi yıl kıtlık yaşanacağına yormuş ve
rüya gördüğü bugün bilinen bir gerçektir. gerçekten kehaneti doğru çıkmış.
Elektroansefalografi ya da kısaca E E G denen Yakınçağlarda rüyalar üstüne geliştirilen en
yöntemle uyku sırasında beynin elektrik et ünlü kuram , psikanalizin öncüsü olan Sig
kinliğinin kaydedilmesi iki tür uyku olduğunu mund Freud’un 1900’de yayımladığı Rüyalar
ortaya koymuştur. Bunlardan biri derin, öbü ve Yorumları (D ie Traumdetung) adlı yapıtın
308 RÜZGÂR
VI
T[w 4M,
1 T a sıcak hava I soğuk hava A \ i
jp r , \ h -
► alçak basınç alçak basınç yüksek basınç
* 4. K >
t
Hava kütleleri yüksek basınç alanlarından Dünya'nın kendi ekseni çevresinde
alçak basınç alanlarına doğru akma eğilim i dönmesi hava kütlelerinin sarmal bir yapı
gösterir. almasına yol açar; bu da siklonların ve
antisiklonların oluşmasına neden olur.
Atm osferin farklı bölgelerinin farklı derecelerde ısınması hava hareketlerine yol açar; sıcak hava
yükselirken, ondan boşalan yere soğuk hava akar.
310 RÜZGÂR
Y a z la r ı A s y a k ıta s ın ın ıs ın m a s ı h a v a n ın “ d u r g u n lu k a l a n la r ı” o la r a k a d la n d ır ıla n b ir
k ıta n ın m e r k e z in e d o ğ r u a k m a s ın a n e d e n o lu r s a k in h a v a k u ş a ğ ı o lu ş u r .
v e b ö y le c e m u s o n d e n e n r ü z g â r la r o lu ş u r
(bak. M u so n ). Ö te y a n d a n , e k v a to r b ö lg e s in Dağ Rüzgârları
d e k i h a v a d a e k v a to r u n k u z e y v e g ü n e y in d e k i R ü z g â r o lu ş u m u n a y o l a ç a n b ir b a ş k a e tm e n
b ö lg e le r d e n d a h a s ıc a k tır; b u n e d e n le e k v a to r d e d a ğ la r v e te p e le r d i r . B u lu ts u z g e c e le r d e
ü z e r in d e k i h a v a y ü k s e lir v e o n d a n b o ş a la n y ü k s e k b ö lg e le r d e k i h a v a s o ğ u r v e a ş a ğ ıd a k i
y e r e , k u z e y v e g ü n e y d e n g e le n s o ğ u k h a v a d a h a s ıc a k h a v a k ü tle le r in e o r a n la d a h a a ğ ır
a k a r . D ü n y a n ın ç e şitli b ö lg e le r in d e g ö r ü le n b ir d u r u m a g e le r e k a lç a k k e s im le r e d o ğ r u
a liz e r ü z g â rla rı d a b u y o lla o lu ş u r (bak. AlİZE a k m a e ğ ilim i g ö s te rir. B u t ü r r ü z g â r la r a
RÜZGÂRLARI). E k v a t o r u n ta m ü z e r in d e h a v a katabatik rüzgâr d e n ir ; b u r ü z g â r la r b a z e n
a ğ ır a ğ ır y ü k s e ld iğ in d e n b u h a t ü z e r in d e , v a d ile r d e ş id d e tli d o n o la y la r ın a n e d e n o lu r.
6 0 ° - 8 3 5 km /sa a t
3 0 ° - 1 .4 0 0 km /sa a t
0 ° - 1.675 k m /s a a t
3 0 ° - 1 .4 0 0 k m /sa a t
6 0 ° - 8 3 5 k m /sa a t
Dünyanın dönüşü yüzey rüzgârlarını oluşturur. Ekvatora doğru esen rüzgârların (doğu rüzgârları ve
alizeler) başlangıç hızları düşüktür ve Dünya'nın dönme hızından daha yavaş estiklerinden geride kalırlar.
Ekvatordan öteye doğru esen rüzgârlar ise (batı rüzgârları) Dünya'nın dönm e hızından daha hızlı eserek
onuD önüne geçerler; çünkü bu rüzgârlar daha yüksek hızlı bölgelerden esmeye başlarlar. Rüzgârlar
Dünya'nın çevresinde altı kuşak oluşturur; bu kuşaklar, ısınarak yükselen hava kütleleri ya da soğuyarak
alçalan hava kütlelerinden oluşan alanlarla birbirlerinden ayrılır. Sıcak batı rüzgârları ile kutupların soğuk
doğu rüzgârlarının karşılaştığı yerde fırtınalı kutup cepheleri oluşur.
RÜZGÂR 311
Bazı Akdeniz ülkelerinde bu tür kış rüzgârla güney ve güneydoğu bölgelerinde esen çöl
rına b o ra , tramontana ya da mistral gibi adlar kökenli benzer sıcak ve kuru rüzgârlara da
verilir. sam yeli denir.
Sıradağların ya da tepelerin bir başka etkisi
daha vardır. Bir dağın yamacından yukarı Beaufort Ölçeği
doğru yükselen bir hava kütlesi soğur ve Rüzgârların şiddeti, Beufort ölçeğinden ya
içerdiği nemin büyük bölümü yoğunlaşarak rarlanılarak tahm in edilir. Bu ölçeği İngiliz
yağmur ya da kar biçiminde yağışa dönüşür. amiral Sir Francis Beaufort (1774-1857) savaş
Böylece nem yükünü boşaltan hava kütlesi gemilerinde kullanılması amacıyla geliştirmiş
dağın öbür yakasına ulaştığında artık iyice tir. Son yıllarda olağanüstü derecede güçlü
kurudur ve burada alçalmaya başlar, alçaldık rüzgârlar da tabloya alınmış ve bunlar 13’ten
ça da ısınır. Dağın rüzgâraltı yamacında (bir 17’ye kadar num aralandırılm ıştır. Bu ölçekte
dağın rüzgâraltı tarafı, esen rüzgâra bakm a ki Beaufort sayısı ve ortalam a rüzgâr hızı
yan arka kesimidir) aşağı doğru esen bu kuru uluslararası değerlerdir; ama rüzgârların adı
rüzgâra fö n denir. A lpler’de fön rüzgârları ve tanım lanan belirtileri ülkeden ülkeye deği
genellikle güneyden eser ve çoğunlukla kuzey şebilir.
yamaçlarındaki karları eritir. Kayalık Dağ- H areket halindeki bir hava kütlesi, yere
lar’ın doğu kesiminden esen fön rüzgârları sürtündüğü yerlerde yavaşlar (bak. SÜRTÜN
şinuk olarak adlandırılır. Sahra Çölü’nden ME) ve bu nedenle yüzeye yakın kesimlerde
gelip A kdeniz’in Avrupa kıyıları boyunca rüzgâr daha yavaş eser. Rüzgârın hızı yerden
esen sıcak rüzgârlara ise sirokko denir; bu 10 m etre yüksekte ölçülür. Denizin yüzeyi
rüzgâr A frika’nın sıcak yaylalarından alçala yere oranla daha düzgün olduğundan, deniz
rak geldiği için fön tipindedir. Güney İtalya’ lerin üzerinde rüzgâr hızı karalardaki gibi yük
da kuru bir rüzgâr olarak esen sirokko, daha sekliğe bağlı olarak hızla artmaz. Rüzgâr hızının
kuzeyde A kdeniz’den topladığı nem nedeniy yükseklikle birlikte artması, yerden yaklaşık
le çoğunlukla yağış yüklüdür. Türkiye’nin 500 metre yükseğe kadar sürer.
TAYFUNLAR
Ekvator
TAYFUNLAR
;;£t!P3
TROPİK FIRTINALARIN ESİŞ YÖNÜ
ORTA ENLEMLERDEKİ
FIRTINALARIN ESİŞ YÖNÜ
Tropik siklon fırtınaları olan kasırgalara Atlas Okyanusu'nda harikan, Büyük Okyanus'ta ise tayfun denir.
Bunlar tropik denizlerin üzerinde oluşur. Tornadolar gibi orta enlem lerde oluşan fırtınalar da siklon
tipindedir, ama bunlar tro p ik siklonlardan, yani kasırgalardan daha az şiddetlidir.
zeye doğru hareket ederken, soğuk hava da boraların hızı bazen saatte 100 kilom etreye
merkezin batı yakasından güneye doğru akar. ulaşır. Boraların insanları fırlattığı, araçları
Bu hava dolanımı iki, üç gün sürer ve fırtına devirdiği görülm üştür. A vrupa’nın başka bö
büyüyerek bir kıtanın yarısını kaplayacak bir lümlerinde, K aradeniz kıyılarında, SSCB’nin
boyuta ulaşabilir. Bu durum da fırtına kasırga kutup bölgesine yakın kesim lerinde görülen
ya dönüşmüş dem ektir. benzer fırtınalar da aynı adla anılır.
G iderek kasırgaya dönüşen siklon tipi fırtı Ö te yandan, sağanak yağm urlara, tipilere,
naların yanı sıra, yerçekiminin etkisiyle olu ani darbeli rüzgârlar biçiminde gelişen boran
şan fırtınamsı rüzgârlar da vardır. Bu tür rüz lara, şiddetli kum esintilerine de fırtına dendi
gârlarda soğuk hava kütlesi, tıpkı G rönland’ ği olur. Am a bu yanlış bir kullanımdır.
da olduğu gibi yükseklerden aşağı doğru iner. Fırtına m eteorolojide, Beaufort ölçeğinde 9,
A ntarktika’da da bu biçimde oluşan sert kar 10 ve 11 sayılı rüzgârlara verilen addır.
fırtınalarına ve tipilere rastlanır. A ntarktika Şiddetli siklon fırtınaları kasırga ölçeğindedir.
kıtası geniş ve yüksek bir yayladır. Soğuk ha Aynı biçimde oluşan, am a daha zayıf rüzgâr
va yayladan kıtayı çevreleyen soğuk denizlere burgaçları olan hortum lar ise fırtına ölçeğinde
doğru, insanın dayanamayacağı kadar güçlü kalır.
rüzgârlar biçiminde akar.
G ene bu bölgede., A ntarktika’nın kenar Hortum
bölümünden geçen 40° güney enlemi boyunca H ortum , yere doğru incelerek uzanan, huni
uzanan ve “kükreyen kırklar” olarak adlandı biçimli karanlık bir bulut gibi görünür. H or
rılan kesintisiz bir fırtına kuşağı vardır. Bu tum aslında fırıldak gibi dönerek yükselen bir
rüzgârlar Yeni Z elanda’nın güneyinden G ü hava burgacıdır ve hava yükselirken denizle
ney A m erika’daki Horn B urnu’na ve oradan rin üzerinden su kütlesini ya da karalann
da A frika’nın güney ucundaki Ü m it Burnu üzerinden ağaçları, toprağı sürükleyip yukarı
açıklarına kadar uzanarak okyanusu boydan doğru taşır. İki tip hortum vardır: Karaların
boya aşar. üzerinde başlayan hortum lara tornado denir;
İtalya ve Yugoslavya’nın A driya Denizi’ne ikinci tip hortum lar ise denizlerin üzerinde,
bakan kesimlerinde kuzeydoğudan esen çok yüzeyin düzensiz biçimde ısınması sonucunda
güçlü ve soğuk rüzgârlardan oluşan fırtınalara oluşur.
bora denir. Çoğunlukla kış aylarında doğudan Tornado tipi hortum lar büyük hasarlara ve
gelen soğuk hava kütlelerinin dağları aştıktan can kaybına neden olabilir. Tornadolar sıcak
sonra çok hızlı alçalması sonucunda oluşan ve soğuk hava kütlelerinin atm osferde karşı-
Barnaby's
Havvaii'nin 1.930 km
kuzeyinde oluşm uş bir
siklon fırtınası sistem inin
A p o llo 9 uzay aracından
çekilmiş fotoğrafı.
M eteorolojik bilgilerin
toplanması ve çeşitli
ülkelere iletilm esinde,
uydulardan yaygın olarak
yararlanılır.
314 RÜZGÂR
Kasırga
Kasırga, genellikle sakin bir merkezin çevre
sinde dönen çok şiddetli rüzgârlardan oluşan
bir tropik siklon fırtınasıdır. Bu tür kasırgala
ra A BD ve Batı Hint A daları’nda harikan,
Bandphoto
A sya’nın doğu ve güneydoğu bölgelerinde
Kuzey Am erika'nın güneydoğu kıyılarında esen ve
tayfun, Bengal Körfezi ile Um m an Denizi’n hızı saatte 160 kilom etreye ulaşan harikanlar büyük
de ise siklon denir. Bütün bu kasırga türleri hasara yol açar. Dev dalgalar ve sağanak yağışlar
daha ılıman enlem lerde oluşan alçak basınç tehlikeyi daha da artırır.
alanlarına benzemekle birlikte, onlardan çok
daha şiddetlidir. Kasırgalar, hava basıncının Rüzgârlar içeriye, alçak basınç alanına doğ
m erkezde çok düşük olduğu ve dışarıya doğru ru eser, ama D ünya’nm dönüşü nedeniyle
hızla arttığı atm osfer bölgeleridir. m erkeze doğrudan ulaşmayıp sarmal biçimde
dönerek yaklaşır. Kuzey yarıkürede sarmalın
Frank Lane Picture Agency
dönme yönü saat ibresinin tersi, güney yarı
kürede ise saat ibresi yönündedir.
Kasırga, yan yatmış dev bir tekerleğe ben
zetilebilir; bu tekerleğin kalınlığı 1.000 m etre
den daha fazla, genişliği ise 80 ile 500 km ara
sındadır. Tekerleğin iç boşluğunun, yani ka
sırganın çevresinde döndüğü sakin merkezin
çapı kilom etrelerce uzunlukta olabilir. Kasır
ga bir yandan hızla dönerken, bir yandan da
D ünya’nm yüzeyinde saatte 15-30 kilom etre
lik bir hızla ilerler; ilerlerken genellikle kavis
li bir yol izler.
Kasırga yaklaşırken rüzgâr hızı artar ve kısa
sürede saatte 160 kilometreye ya da daha yük
sek bir hıza ulaşır, bu arada denizde dev kö
püklü dalgalar oluşur. Gökyüzü m or bulutlar
la kaplanarak kararır, yağmur suları neredey
se yatay olarak rüzgârla savrulur; rüzgânn se
si, gök gürlemesi dışındaki bütün sesleri bo
ğar. Karada evler yıkılabilir, ağaçlar köklerin
den sökülür ve ekinler büyük zarar görür; sel
ler büyük zarara yol açabilir.
Batı Hint A daları’nda oluşan kasırgalar ba
zen A B D kıyılarına, özellikle de Florida’ya
ulaşarak büyük hasarlara yol açar. Kasırgalar
1950'de ABD'de M iam i Beach'ten geçen harikan
palmiye ağaçlarını kökünden sökmüş, çevreyi sanki
karada ve denizde çok yıkıcı olduğundan,
bir savaş sonrası görünüm üne sokmuştu. bunların oluşumları sürekli olarak izlenir. İz
316 RÜZGÂR ENERJİSİ
ledikleri yolun haritası çıkarılır, olası yönlerinum dadır. Mil, çalıştırılacak makineye dişli
ve şiddetleri önceden belirlenir ve m eteorolo çarklarla (bak. DİŞLİ Ç a r k ) bağlanmıştır. Av
ji istasyonları aracılığıyla halk uyarılır. rupa’da ilk kez 12. yüzyıl dolaylarında yapılan
yel değirmenleri direk değirmenler denen tip
RÜZGÂR ENERJİSİ. İnsanlar binlerce yıldır tendir. Bu tip değirm enlerde, değirmenin m a
rüzgârdan bir enerji kaynağı olarak yararlan kineleri ve bütün öbür donanım ları, düşey bir
m aktadır. Buna ilişkin olarak ilk akla gelen direğin tepesine oturtulm uş bir odanın içine
örnek yelkenli teknedir. Rüzgâr enerjisini yerleştirilir. Direğin tepesindeki değirmen,
kullanabilmenin üç yolu vardır: Yelkenli tek kanatlar rüzgârı tam karşıdan alacak biçimde
nelerde olduğu gibi doğrudan hareketi sağla döndürülebilir. Direk değirmenlerin geliştiril
mak (bak. DENİZ TEKNELERİ; YELKEN SPORU); miş bir türü de kule değirmenler' dir; bunlarda
yel değirm enlerinde olduğu gibi herhangi bir değirmen donanımı ahşap ya da tuğladan ya
m akinenin kanatlarını döndürm ek; elektrik pılmış sabit bir kulenin içinde bulunur. B un
üreteçlerine (jeneratörlere) bağlı türbinleri larda yalnızca kulenin kanatları taşıyan kub
çalıştırmak (bak. DİNAMO). Bu m addede son besi döndürülebilir.
iki kullanım biçimi üzerinde durulacaktır. 1750’lerden önce, kanatların rüzgârı karşı
dan alabilmesi için rüzgâr yön değiştirdikçe
Yel değirmenleri değirmenin de elle döndürülm esi gerekirdi.
İlk yel değirmenleri İS 1000 dolaylarında D aha sonraları Edm und Lee adlı bir İngiliz,
İran’da yapıldı. Bu değirm enlerde kanatlar ana kanatlara dik gelecek biçimde kule kub
uzun bir düşey milin üst ucuna takılır, milin besinin arkasına takılan ve bir tür düm en gö
alt ucu da büyük bir taş tekerleğe (değirmen revi gören, açılmış yelpaze biçimindeki kuy
taşma) bağlanırdı. Taş tekerlek sabit bir taşın ruk kanatlarını geliştirdi. Rüzgâr yön değişti
üzerine oturur, öğütülecek tahıl bu iki taşın rip ana kanatlar rüzgârı tam karşıdan alma
arasına yerleştirilirdi. Rüzgâr estiğinde kanat konum undan çıktığında, bu kuyruk kanatları
lar ve kanatların bağlı olduğu mil dönmeye dönmeye başlıyor ve aynı anda aradaki dişli
başlar, mil de üstteki değirmen taşını döndü çarkların yardımıyla otom atik olarak kubbeyi
rür ve böylece arada sıkışarak ezilen tahıl de döndürerek ana kanatları yeniden rüzgârı
öğütülürdü. Buna benzer, ama yatay milli yel tam karşıdan alacak bir konum a getiriyordu.
değirmenleri bugün Çin’de hâlâ kullanılm ak Eski yel değirmenlerinin kanatları yelken
tadır. bezinden yapılıyordu ve rüzgârın şiddeti çok
A vrupa’daki yel değirm enlerinin kanatları arttığında tıpkı yelkenli gemilerde olduğu gibi
yatay bir mile takılıdır ve genelde düşey ko toplanabiliyordu. Sonraki yel değirmenlerinin
Havvaii'deki bu düşey
m illi çok sayıda rüzgâr
türbininde düzenli olarak
kuzeydoğudan esen alize
rüzgârlarından
yararlanılmakta ve
2 m egawattlık (2 m ilyon
watt) elektrik enerjisi elde
edilmektedir.
RÜZGÂR ENERJİSİ 317
leştirilir, çünkü yükseklik arttıkça rüzgâr m ik log saatler, zamanı ibreler (kollar) yardımıyla
tarı da artar. gösterir; ibreler, zaman aralıklarına bölün
Rüzgârı hangi yönden gelirse gelsin tutabil müş bir kadranın üzerinde döner (örneksel ,
diği için çok verimli olan düşey milli türbin benzer dem ektir; kolların hareketi zamanın
tipini 1920’lerde Fransız Georges D arrieus geçişini temsil eder). Sayısal ya da dijital
geliştirdi. Düşey bir milin iki ucuna bağlan saatler ise zamanı sayılarla gösterir; bu göste
mış, uzun ve eğimli iki ya da üç kanattan olu rim genellikle sıvı kristallerle sağlanır (bak.
şan bu tip türbinler, daha çok dev bir yum urta ELEKTRONİK; SlVI KRİSTAL). Zam an aralıkları
çırpıcısına benzer. Milin alt ucu gene kulenin (örneğin saat başları) bazen bir zil sesiyle ya
tepesine yerleştirilmiş olan bir üretece bağ da bir elektronik devrenin çıkardığı sesle
lıdır. ayrıca vurgulanabilir.
Yatay milli rüzgâr türbinlerinde ise, uçak
pervanesine benzeyen iki ya da üç kanat var Mekanik Saatler
dır. Mil, arka ucuna takılı bir kuyruk kanadı M ekanik saatlerde, saati gösteren kola akrep
nın ya da bilgisayar denetimli bir elektrik m odenir; akrep, her 12 saatte bir kez, yani günde
torunun yardımıyla sürekli olarak rüzgâr doğ iki kez kadranı dolanır. Dakikayı gösteren ve
rultusunda tutulur. K anatlar ile mil arasında akrepten daha uzun olan kola yelkovan denir;
ki açı da en çok verimi elde edecek biçimde yelkovan saatte bir kez, yani günde 24 kez
ayarlanabilir. kadranı dolanır. Saniyeleri gösteren kol ise,
H er türbin, kurulacağı yerin rüzgâr özelliği
genellikle değişik renkli uzun bir kol biçimin
ne göre özel olarak “akort” edilmelidir. Bu dedir ve bu kol da hızla kadranın üzerinde
büyük m akinelerin boyutlarının ve çıkardıkla döner; ama saniyeleri göstermek için, ana
rı gürültünün çevre üzerindeki etkileri (etkilekadranın bir kenarına yerleştirilmiş ayrı bir
necek alanın çapı 60 m etre ya da daha çok küçük saniye kadranı ve minik bir saniye
olabilir) kuşlar için yaratabilecekleri tehlikekolundan da yararlanılabilir. Saniye kolu
lerle birlikte dikkatle irdelenm elidir. dakikada bir kez kadranı dolanır.
Rüzgâr türbinlerini geliştirmek için özellik Kolların farklı hızlarda hareket edebilmesi
le İngiltere, D anim arka, H ollanda, Almanya ni sağlamak için, bu kolların takılı oldukları
ve A B D ’de büyük bir çaba harcanm aktadır. miller birbirine zam an dişlileri denen bir dizi
Gelecekte belki de rüzgâr enerjisiyle çalışan dişli çarkla bağlanmıştır (bak. DİŞLİ Ç a r k ).
m akineler, rüzgârın kıtalara oranla çok daha Çapları ve diş sayıları farklı olan bu çarkların
kesintisiz estiği uzak adalarda ya da açık de dişleri birbirine geçecek, yani birbirini kavra
nizlerin üzerinde yapılacak platform lara yer yacak durum dadır. Diş sayılarının farklı ol
leştirilecektir. Buralarda üretilecek elektrik ması, millerin farklı hızlarda dönmesini sağ
sualtı kablolarıyla kıtalara iletilebilir. lar. Eğer iki dişli çarktan birinin 10, öbürünün
ise 50 dişi varsa, bu iki dişli birbirini kavradı
RÜZGÂR SÖRFÜ bak . S ö r f . ğında, büyük dişlinin her dönüşüne karşılık
küçük dişli beş kez döner; çünkü bu iki
dişlinin birbirine hız aktarm a oranı 10/50,
yani 1/5’tir. Dem ek ki, 1/60 oranını verecek
bir diş sayısı seçilerek, dakika ve saat kolları
nın birbirlerine göre doğru hızlarda hareket
etmesi sağlanabilir.
Saatin işlemesi için, zaman dişlilerini çalış
tıracak bir enerji kaynağına gerek vardır. Bu,
SAAT, zamanın ölçülmesinde kullanılan alet asılı durum daki bir ağırlık, bir yay ya da
tir. Saatlerin ana parçalan, eşit zaman aralık- elektrik olabilir. Sarkaçlı ya da zemberekli
lannda düzenli hareketler yapan bir zaman saatler kurulurken ağırlığı yukarıya kaldır
sayma düzeneği ile hareket sayısını kaydeden m ak ya da yayı sıkıştırmak için yapılan iş,
sayma mekanizmasıdır. Örneksel ya da ana- yükseltilmiş ağırlıkta ya da sıkışmış yayda
SAAT 319
çıktı. İlk taşınabilir saatler özel keselerde taşı ahşaptan yapılmış çeşitli konsol ve masa saat
nıyordu. leri yaptı.
1582’de Galileo sarkacın zamanı sayabilme Huygens’in 1670’lerin ortalarında balans
özelliğini fark etti ve 1656’da HollandalI as yayını geliştirmesi, taşınabilir saatlerin gerçek
tronom Christiaan Huygens bu ilkeyi saatlere bir cep saati haline getirilmesini olanaklı kıl
uyguladı. Bu buluş saat yapımcılığının hızla dı. (İngiliz fizikçi R obert H ooke da 1650’lerin
yaygınlaşmasına yol açtı. O dönem de yapılan sonunda bu tür bir saat yapmış olduğunu ileri
saatlerin sarkaçları kısaydı ve ağırlıkla çalışı sürm üştür.) Balans yayının bulunmasıyla, ba
yordu. Saatler ahşap bir kutu içine yerleştirili lans çarkının doğruluk ve güvenilirlik oranı
yor ve duvara asılıyordu. 1670’te İngiliz saat büyük ölçüde arttı. Bir başka büyük gelişme
yapımcısı William Clement, salımmım bir sa de Thomas M udge’ın 1765’te maşalı eşapmanı
niyede tamamlayan (periyodu bir saniye olan) geliştirmesi oldu. Maşalı eşapm anla balans
uzun sarkacı geliştirdi. D aha sonra da uzun çarkının serbestçe salınımda bulunması olana
sarkaç ve ağırlığın bir kutunun içine alınma ğı doğdu.
sıyla, uzun kutulu saatler ortaya çıktı. İlk ucuz cep saatleri de A B D ’de üretildi.
İngiliz saatleri 17. ve 18. yüzyılda Kuzey Özellikle, R obert H. Ingersoll’un (1859-1928)
A m erika’da kullanıldı, ama Bağımsızlık Sava- ürettiği saatler İngiltere’de çok tutuldu. Kol
şı’ndan (1775-83) sonra Am erikalı saat ya saatleri 1890 dolaylarında ortaya çıktı ve bu
pımcıları kendilerine özgü saat türleri geliştir tür saatleri yıllarca yalnız kadınlar taktı. Am a
meye giriştiler. 1802’de ünlü saat ustası dört kol saatleri I. Dünya Savaşı (1914-18) sırasın
kardeşten biri olan Simon W illard (1753- da erkekler arasında da yaygınlaştı ve hızla
1848), banço (bir tür çalgı) saatin patentini cep saatlerinin yerini aldı.
aldı. Bu, banço biçimindeki bir kutu içine yer Kanadalı W. A. M arrison’ın A B D ’deki
leştirilmiş uzun sarkaçlı bir duvar saatiydi. Bell Laboratuvarları’nda kuvars kristalli saati
Banço saatler bir kez kurulduktan sonra sekiz geliştirmesi zaman ölçüm ünde yeni bir çığır
gün durm adan işliyor ve oldukça doğru çalışı başlattı. Bugün artık bu ilkeye göre işlemeyen
yordu. İlk ucuz saatler 19. yüzyılın başlarında pek az saat kalmıştır. Enerjisini bir yıl ya da
A B D ’de piyasaya sürüldü. Connecticut’lı Eli daha uzun öm ürlü minik bir pilden sağlayan
Terry (1772-1852), bazı hareketli parçaları bu saatlerin kurulmasına gerek yoktur. Za-
324 SAATBÖCEGİ
caklı Yusuf (1937), İçim izdeki Şeytan (1940) en iyilerinden biri sabundur. Sabun dışındaki
ve K ürk Mantolu M adonna (1943) adlı üç yapay temizlik m addelerine ise deterjan
romanı vardır. Bunlardan sonuncusu uzun denir.
öykü olarak kabul edilir. Bütün temizlik m addeleri suyu olduğu gibi
Sabahattin Ali Türk edebiyatında köyü ve yağları da kendilerine çekerek kirleri tem iz
köylüyü belli bir bakış açısı altında inceleyen ler. Kir dediğimiz şey genellikle kir parçacık
ilk yazardır. Ondan önce de Reşat Nuri larıyla yağların bir karışımıdır ve bu yağlı
G üntekin, Refik Halit Karay, Sadri Ertem karışım deriye, giysilere ve başka birçok
gibi, Anadolu insanını konu alan yazarlar m addenin yüzeyine sıkıca yapışır. Sabun suda
vardı. Am a bunların tüm ü yapıtlarının m er çözündüğü zaman oluşan zarımsı köpük kirin
kezine aydın kişiyi yerleştirmiş ve aydın-halk içine işleyerek yağın kir parçacıklarıyla bağını
karşıtlığını sergilemiştir. Sabahattin A li’nin gevşetir, kir parçacıklarının çevresini sararak
yapıtlarının merkezinde ise köy ve köylü onları bulundukları yüzeyden ayırır ve yıka
vardır. O nlann toplumsal ve ekonomik du ma suyunun içinde asıltı durum unda kalm ala
rumlarını, doğayla m ücadelelerini, devlete, rını sağlar.
aydınlara ye yöneticilere duyduklan güvensiz Sabunun ilk kez ne zaman kullanıldığını
likleri, ürünlerini satm akta çektikleri güçlük kesin olarak bilmiyoruz; ama yağ ve odun
leri anlatır. Sayıları çok olmamakla birlikte, külünden elde edilen bir tür ham sabunun
bazı öykülerinde işçileri de konu almıştır. binlerce yıl önce bilindiği ve denizci bir ulus
Kötü çalışma koşullarının, ücretlerin düşüklü olan Fenikeliler’in İÖ 6. yüzyılda bu sabunu
ğünün, işçi-işveren ilişkilerinin irdelendiği bu G alya’ya (bak. G a ly a ) getirdiği sanılm akta
öyküler köy ve köylüyle ilişkili öyküler kadar dır. Bu ilkel sabunun yapım yöntemi G alya’
ayrıntılı değildir. dan A lm anya’ya, İspanya’ya ve İtalya’ya ya
O rta sınıftan kişileri de öykülerine konu yılmıştır. Romalılar sabun yapımını yarım yüz
alan yazar, aydınları da olumlu ve olumsuz yıl sonra Galyalı ve Germen kavimlerinden
yanlarıyla, tedirginlikleriyle ya da düzene öğrenm işlerdir. İS 800 dolaylarında A vrupa’
uyum sağlamanın verdiği rahatlık içindeki daki başlıca sabun yapım merkezleri Fransa’
yaşayışlarıyla anlatır. Yapıtlarında aydınlara da Marsilya (Marsilya banyo sabunu günü
eleştirel bir yaklaşımı vardır. Bunlar köylü ve müzde de ünlüdür) ve İtalya’da Savona kent
işçiyi hiçbir zaman anlamayan, A nadolu insa leriydi. İngiltere’de sabun yapımı 10. yüzyılda
nının karşısına yönetici olarak çıkan olumsuz başladı. 12. yüzyılda Bristol’de birçok sabun
kişilerdir. Yazar Türk aydınının halktan ko yapımevi vardı. Yapılan koyu renkli ham
pukluğunu, halkla ilişkilerindeki içtenlikten sabunun hiç de çekici bir görünüm ü yoktu,
yoksunluklannı alaycı bir dille eleştirir. Ay ama gene de lüks bir maddeydi. İnsanların
dınlarla birlikte yöneticilerin durumlarını da çok seyrek yıkandığı ortaçağda çamaşır yıka
sergiler. Yöneticilerin halktan kopuk oluşları mak için kullanılan sabun evlerde yapılırdı.
nı, kendi çıkarlarını gözeterek zenginlerin Kalıp sabun kullanımı ancak 19. yüzyılda
yanında yer alışlarını anlatır. Sabahattin Ali günlük yaşama girebildi.
bu yaklaşımları belirli toplum sal koşulları gö Sabun, bitkisel ya da hayvansal, katı ya da
zeterek ortaya koyar. Böylece yazarın eleşti sıvı yağların bazı bazlarla kimyasal tepkimeye
rel tavrı dönemin yönetim biçimini hedef alır. girmesiyle oluşur. Sabunlaştırma denen bu
Gördüklerini ve duyduklarını yönetime ters süreç, katı ya da sıvı yağlar sodyum hidroksit
düşecek biçimde dile getirdiği için birçok so (sudkostik) ya da potasyum hidroksitle (po-
runla karşılaşmıştır. taskostik) kaynatılarak gerçekleştirilir.
Yazdıklarının halk tarafından okunmasını Eskiden evlerde yapılan ham sabunlar, baz
amaçlayan Sabahattin Ali öykü ve rom anla kaynağı olarak kullanılan odun küllerinin
rında yalın bir dil ve anlatım kullanmıştır. m utfaktaki artık yağlarla kaynatılmasıyla üre
tilirdi. O caktan çıkan odun külleri büyük bir
SABUN VE SABUN YAPIMI. Temizlik fıçıda biriktirilir, fıçı dolduğu zaman üstten su
amacıyla kullanılan m addelerin en eskisi ve dökülürdü. Fıçının dibindeki küçük delikler
SABUN VE SABUN YAPIMI 327
Katı ve sıvı yağların karışımından oluşan sabun Diş m acununun tüpten çıkmasına benzer biçimde
hamm addesi sodyum hidroksitle kaynatılır. makineden çıkan sabun çubuğü, biçim lendirilm ek
üzere kesilerek parçalara ayrılır.
den süzülen sıvı toplanarak yeniden fıçıya bun yapımında çok daha temiz ve verimli bir
konur, sabun yapmaya elverişli derişik bir yöntem in uygulanabilmesini sağladı. Bu iki
“küllü su” elde edilinceye kadar bu işlem buluştan ilki Nicolas Leblanc’ın 1790’da sofra
sürdürülürdü. Sonra bu su, yağla birlikte gün tuzundan sodyum hidroksit elde etm e yönte
boyunca kaynatılıp karıştırılırdı. Kazandaki mini bulmasıydı. İkincisiyse M ichel-Eugene
artık su dışarı döküldükten sonra geriye cam ChevreuPün 1816’da bitkisel ve hayvansal
m acununa benzer yağlı bir kütle olarak sabun yağların yağ asitleri ve gliserinden oluştuğunu
kalırdı. ortaya çıkarmasıydı.
Fransız kimyacıların iki büyük buluşu sa Sabun hammaddesi olarak kullanılan yağ
328 SADDAM HÜSEYİN
lar, donyağı ve başka hayvansal yağlar, palm i edilir. Tuvalet sabunu yapmak için, parfüm
ye yağı, hindistancevizi yağı, soyafasulyesi ve renk m addeleri eklenen sıcak sıvı sabun, su
yağı, zeytinyağı, pam uk yağı ve yenilemeyen soğutmalı m erdanelerden geçirilerek ince şe
bazı başka yağlardır. ritler biçiminde kurutulur. Sonra dev bir sosis
makinesine benzeyen güçlü m akinelerde ba
Sabun Yapımı sınç altında, istenen biçimde sabun çubukları
Sabunun parti parti üretildiği geleneksel üre oluşturulur. D aha sonra bunlar kesilerek sa
tim yöntem i, katı ya da sıvı yağları büyük bun kalıpları yapılır. Bu biçimlendirme yönte
kazanlarda sodyum hidroksit çözeltisiyle kay mi, kenarları çıkarılabilen bir kapta soğutula
natm aya dayanır. Bir baz olan sodyum hid rak katılaştırılan sabunun daha sonra tellerle
roksit, yağları yağ asitleri ve gliserine ayırır, kesildiği geleneksel biçimlendirme yöntem i
sonra da yağ asitleriyle birleşerek sabunu nin yerini büyük ölçüde almıştır. Sabun tozu,
oluşturur. Sabun oluştuktan sonra kazana sıcak sabunun özel olarak tasarlanmış kuleler
derişik tuzlu su (salamura) eklenir; sabun de hava akımının içine püskürtülmesiyle elde
yüzerek kazanın üstüne çıkar; gliserin ve edilir.
başka katışkılar tuz çözeltisinde çözünerek
sabundan ayrılır. Am a sabun yapımında bu Deterjanlar
sürecin birçok kez yinelenmesi gerekir ve bu D eterjanlar 1940’lardan bu yana büyük ölçek
günlerce sürer. D aha sonra tuz çözeltisinden lerde üretilm ektedir. Bu deterjanların ana
aynlan gliserin patlayıcı m adde, boya, vernik hamm addesi yenilebilir doğal yağlar değil,
ve başka birçok m addenin yapımında kulla petrol ürünleri ve köm ürden elde edilen yan
nılır. ürünlerdir. Sert ya da tuzlu sularda iyi köpü-
Günüm üzde uygulanan sabun yapım yön rebilen, dokum alardan ya da yemek kapların
tem leri büyük ölçüde otom atik olarak denet dan kolayca yıkanıp giden ve sabunun yeter
lenen kesintisiz süreçlere dayanır. Çok kar siz kaldığı durum larda kullanılabilen özel de
maşık bir teknoloji kullanılarak üretim süresi terjanlar yapılmıştır.
birkaç saate indirilmiştir. En son geliştirilen Toz ya da sıvı birçok deterjan türü yapıl
bir sabun yapım yöntem inde, sabunlaştırma mış, bunlar evlerde ve fabrikalarda sabunun
işleminden önce, yağlar hidrolizleme kabı yerini almıştır. D eterjanların kullanıldığı bir
denen basınçlı bir kapta yağ asitlerine ve çok başka alan da vardır. D okum a, deri, kâğıt
gliserine ayrılır. Bir katalizörle karıştırılmış ve kozmetik sanayileri gibi çeşitli sanayi
sıcak yağlar hidrolizleme kabına alttan pom dallarında temizleme maddesi olarak kullanı
palanır. (Katalizörler bir kimyasal tepkimeyi lan birçok deterjan vardır. Günüm üzde yeni
kolaylaştıran, ama kendisi tepkimeye girme deterjan türleri de geliştirilmektedir (bak. D e
yen m addelerdir.) Hidrolizleme kabına üstten t e r ja n ).
de sıcak su pom palanır. Kaptaki sıcaklık
230°C, basınç 40 atm osferdir. Gliserinden SADDAM HÜSEYİN (doğumu 1937),
ayrılan yağ asitleri kabın üstüne çıkar ve 1979’dan bu yana Irak ’ın devlet başkamdir.
borularla kaptan alınır; oluşan gliserin ve su B ağdat’ın kuzeyinde, Dicle Irmağı kıyısındaki
da kabın dibinden çekilir. D aha sonra arıtılan Tikrit kasabasına bağlı bir köyde doğan Sad-
yağ asitleri belirli m iktarda bazla karıştırıla dam Hüseyin’in tam adı Saddam Hüseyin
rak sabun yapılır. et-Tikriti’dir.
1955’te 18 yaşındayken öğrenimini sürdür
Sabunun Biçimlendirilmesi mek için başkent Bağdat’a giden Saddam
Sıcak sıvı sabun, parfüm ve renk m addeleri Hüseyin, Baas Partisi (A rap Sosyalist Baas
gibi katkı maddeleriyle karıştırılmak üzere bir Partisi) ile ilişki kurdu ve 1957’de parti üyesi
kaba pom palanır. D aha sonra, elde edilmek oldu. 1943’te kurulan ve birkaç A rap ülkesin
istenen sabunun türüne göre son işlemlerden de kolu olan bu parti, bütün A raplar’ı sosya
geçirilerek kalıp sabun, toz sabun, tuvalet list ilkelere dayalı tek bir toplum halinde
sabunu gibi değişik biçimlerde sabunlar elde örgütlemeyi amaçlamaktadır.
SADDAM HÜSEYİN 329
kazandı. A B D ’nin öncülüğüyle Birleşmiş Mil serpiştirilen kısa şiirlerle anlatım çeşitlendiril
letler Güvenlik Konseyi Irak’a uluslararası miş, daha çekici hale getirilmiştir.
ekonomik ambargo koydu; Irak ’a her türlü Sadi’nin irili ufaklı 20’nin üstünde yapıtı
mal satışı yasaklandı. D aha sonra ise belirli vardır. Bunların bir bölümü A rapça’dır. Ama
yiyecek m addeleri ve ilaçlar ambargo kapsa hiçbiri Bostan ve Gülistan kadar tanınmam ış
mından çıkarıldı. İşgalin yol açtığı “Körfez tır. Bu yapıtlar A rap ve Türk edebiyatını da
Krizi” 1990 Ekim ayının başlarında hâlâ derinden etkilemiş, benzeri birçok yapıt kale
çözüme kavuşturulamamıştı. me alınmıştır. Ayrıca daha iyi anlaşılmaları
için çeşitli şerhler (açıklamalar) yazılmıştır.
SADİ (1213-1291). İran edebiyatının en bü Bostan ve Gülistan dan Osmanlı eğitim siste
yük şairlerinden olan Şirazlı Sadi, Bağdat’ m inde, Farsça öğretimi için temel m etinler
taki ünlü Nizamiye M edresesi’nde öğrenim olarak da yaygın biçimde yararlanılmıştır.
gördü. Hocası Şihabeddin Sühreverdi’nin
(1145-1234) tasavvuf anlayışından etkilendi. SAFA, Peyami (1899-1961). Rom an, öykü,
Bir süre Suriye’de bulunduktan sonra Şiraz’a fıkra, makale, araştırm a türlerindeki ürünle
dönerek bu bölgede egemenlik kurmuş olan riyle Cumhuriyet dönemi düşün ve sanat
Salgurlular (Fars Atabegleri) Emiri Ebubekir yaşamının etkili yazarlarından biri olan Peya
bin Sad’ın (1226-60) koruması altına girdi. İki mi Safa, şair İsmail Safa’nın oğludur. İstan
ünlü yapıtı Bostan ile G ülistan’ı bu dönemde bul’da doğdu. Dokuz yaşındayken sol elinin
yazdı. İran’ın Moğol istilasına uğraması üzeri
Anadolu Yayıncılık Arşivi
ne 1263’te Şiraz’dan ayrılarak Irak, Suriye
Anadolu ve A zerbaycan’ı dolaştı. Bir süre
Mısır’da bulundu. Burada Franklar’a tutsak
düştü. Kurtulduktan sonra Şiraz’a döndü ve
ölümüne kadar içine kapanık bir yaşam
sürdü.
Sadi hem şiirde işlediği konular bakımın
dan, hem de anlatım daki eşsiz ustalığıyla
büyük bir değer taşır. İslam edebiyatında
insanı işleyen, insanın evrendeki varlığını
tartışan, insanı tanımaya, anlamaya yönelik
ilk önemli atılım Sadi’nin şiirlerinde görülür.
Tasavvuf düşüncesinin en geniş biçimde yoru
munun izlerini taşıyan bir anlayışla insanlara
olgunlaşmanın yollarını gösterir, yaşamanın
amacının olgun insana ulaşmak olduğunu
savunur.
Sadi şiirde gazel, mesnevi, kaside, rubai,
kıta gibi dönemin yaygın nazım biçimlerin Peyami Safa roman, öykü ve fıkralarıyla tanınmıştır.
den yararlanm akla birlikte, düzyazı ile şiiri
birlikte kullanarak anlatım da yeni ufuklar aç
mıştır. ekleminde başlayan kemik hastalığı nedeniyle
Sadi’ye yaygın bir ün sağlayan ilk ünlü düzenli bir öğrenim göremedi. Geçimini sağ
yapıtı Bostan mesnevi biçiminde yazılmıştır. lamak için küçük yaşta çalışmak zorunda
Tasavvuf anlayışını yansıtan bu yapıtta insanı kaldı; m em urluk ve öğretm enlik yaptı. Ö ğret
insan yapan sevgi, alçakgönüllülük, ruhsal menliği sırasında bir yandan da edebiyatla
olgunluk, açık yüreklilik gibi erdemler övülür; ilgilendi, sanat dergilerinde öykü ve çeviriler
bunlann her şeyden üstün olduğunu gösteren yayımladı.
öyküler anlatılır. Ö bür ünlü yapıtı Gülistan I. Dünya Savaşı’nın sonunda ağabeyi İlha-
düzyazı olarak kaleme alınmıştır, ama araya mi Safa ile birlikte çıkardığı Yirminci A sır adlı
SAFEVİLER 331
m alar aralıklarla sürüp gitti. Tahm asp, kendi men aşireti olan A fşarlar’ın önderi Nadir,
sine başkaldıran kardeşi Elkas M irza’nın Os- Afganlılar’ı İran’dan çıkartmayı başardı.
manlı D evleti’ne sığınması üzerine Doğu A m a o da Safevi tahtını denetimi altında
A nadolu’ya girince Kanuni Sultan Süleyman tuttu. 1736’da da şahlığını ilan ederek Safevi
1548’de yeniden İran’a sefere çıktı. Tahmasp’ hanedanına son verdi.
m birliklerini yenerek Tebriz’e kadar ilerle
di. Elkas Mirza da Osm anlılar’ın desteğiyle SAFİR, çoğunlukla mavi renkli değerli bir
Bağdat’tan harekete geçerek H em edan, Kâ- taştır. Safir adı, lapis lazuli ya da laciverttaşı
şan ve İsfahan’ı yağmaladı. Am a Osmanlı denen yarı değerli taşın Yunanca karşılığı
ordusunun geri dönm esinden sonra Tahm asp olan sözcükten gelir; çünkü Eski Yunanlılar,
yeniden Doğu A nadolu’ya saldırarak A hlat’a rengi nedeniyle bu iki taşı birbirine karıştır
kadar ilerledi. Bu gelişme üzerine Kanuni mışlardır, oysa safir çok daha değerlidir.
Sultan Süleyman 1553’te üçüncü kez İran ’a Safirin Türkçe’deki öbür adı g ö k y a k u f tur.
sefere çıktı. Revan, Nahcivan ve K arabağ’ı G erçekten de safir, tıpkı yakut gibi, sert bir
ele geçirerek geri döndü. Osmanlılar karşısın m ineral olan korindonun bir biçimidir. Yakut
da birbiri ardınca uğradığı yenilgiler üzerine kırmızı, safir ise gök mavisi rengindedir.
Tahmasp barış önerisinde bulundu. 1555’te En değerli safirler çok ender bulunan Keş
imzalanan Amasya Antlaşması ile Safeviler mir safirleridir. Keşmir safirleri peygamberçi
Azerbaycan ve Irak’taki Osmanlı egemenliği çeğinin mavi rengindedir. Ö bür safirlerin
ni kabul ettiler. Tahmasp hükümdarlığının rengi ya çok daha koyu ya da daha soluk bir
sonuna kadar bu antlaşmayı bozmamakla mavidir. Ayrıca pem be, sarı, yeşil, turuncu,
birlikte Avrupa devletleriyle ilişki kurarak kahverengi, menekşe renkli, renksiz ve hatta
onları Osmanlı D evleti’ne karşı kışkırtmaya siyah türleri de vardır. Benekli ya da kat kat
çalıştı. renkli safirlere de rastlanır.
Tahm asp’ın ölmesinden (1576) sonra başa Yıldız safirler de değerli bir safir türüdür.
geçen hükümdarlar içinde en önemlisi I. Ab- Böyle adlandırılmasının nedeni, kubbe biçi
bas’tır (1588-1629). Orduyu yeniden dü minde kesildiğinde taşın yüzeyinde birbiriyle
zenleyen I. A bbas 1603’ten başlayarak Os- kesişen ve böylece altı köşeli bir yıldızı
m anlılar’ın eline geçen toprakları geri aldığı andıran üç ışık çizgisinin belirmesidir. Yıldız
gibi Bağdat’ı da ele geçirdi. I. Abbas bilim, safirler saydam değildir ve renkleri gri ile
sanat, mimarlık, bayındırlık alanlarında par mavi arasında değişir. Duru mavi yıldız safir
lak bir döneme öncülük etti. Özellikle baş ler en değerlileridir.
kent Isfahan bu gelişmelerin merkezi oldu. Safir dünyanın çeşitli yerlerinde kayaçların
I. Abbas’tan sonra Safevi egemenliği Afganis ve çakılların içinde bulunur. E n iyi safirler
tan içlerine kadar genişlediyse de yönetim Hindistan, Sri Lanka, Birmanya, Tayland,
eski gücünü yitirdi. Osm anlılar 1638’de Bağ Avustralya, A B D ’deki M ontana ve Kuzey
dat’ı geri alınca Osmanlı-İran sınırı yeniden Carolina’dan elde edilir.
gündeme geldi. 1639’da imzalanan Kasr-ı
Şirin Antlaşması ile sınır belirlendi. SAFRAN, çok eskiçağlardan beri çiçek tepe
Safeviler dönem inde orduda ve yönetimde cikleri baharat ve gıda boyası olarak kullanı
önemli bir güç olarak varlıklarını sürdüren lan soğanlı bir bitkidir. Çiğdemle yakın akra
Türkm en aşiretleri hanedanın zayıflamasıyla ba olan bu bitkinin ( Crocus sativus) anayur
daha etkili olmaya başladılar. 18. yüzyılın dunun Akdeniz ve İran olduğu sanılmaktadır.
başında bu kez de Afganlılar Safevi yöneti O rtalam a 20-25 santimetreye kadar boylana-
minde söz sahibi oldular. Afganistan valisi ve bilen safran bitkisi sonbaharda huni biçimli
K andehar Gılzaîleri’nin önderi M ahmud m or çiçekler açar. Çiçeklerin tam ortasında
1722’de İran’ın büyük bölümünü ele geçirdi. üç parçalı, kırmızımsı turuncu tepecikler (di-
Safevi tahtına da göstermelik bir hüküm dar şiorganın çiçektozu yakalayan bölümü) yer
çıkardı. Bu gelişmeler üzerine harekete ge alır. Kurutulup baharat olarak kullanılan bu
çen, Kuzey H orasan’da yerleşmiş bir T ürk organlar bileşimindeki koyu sarı renkli bir
SAFRANBOLU 333
boyarm addeden ötürü içine katıldığı yiyeceği dolu 20. yüzyıl başlarında bu konum unu
sarıya boyar. yitirmiştir. Bugün neredeyse tümüyle ortadan
Çiçekler açtıktan sonra tepecikler tek tek kalkmış olan safran üretimi yalnızca Safran
elle toplanıp köm ür ateşinin üzerinde kurutu bolu’nun birkaç köyünde çok sınırlı ölçüde
lur. Yaklaşık 10 gram safran elde etm ek için olarak sürdürülm ektedir.
1.430 tepecik gereklidir. Bu yüzden de pahalı
ve değerli bir ürün olan safranın yerini günü SAFRANBOLU, Karadeniz Bölgesi’nin Batı
müzde başka gıda boyaları almıştır, ama hâlâ Karadeniz Bölüm ü’nde yer alır. Araç Çayı
vadisinin kuzey kesiminde kurulmuş olan
A -Z Collection Safranbolu, Zonguldak iline bağlı olan aynı
adlı ilçenin m erkezidir. Eski bir yerleşme
alanı olduğu bilinen ilçe toprakları, kuzeyde
Bartın Çayı’nın yukarı çığırından güneyde
Filyos Çayı vadisine kadar uzanır. Filyos
Çayı’na bu yörede Soğanlı Çayı denir.
Kesin olarak bilinmemekle birlikte adının,
eskiden bu yörede yaygın olarak yetiştirilen
safran bitkisinden kaynaklandığı sanılm akta
dır. 19. yüzyıl ortalarında Osmanlı D evleti’n-
den yurtdışına satılan safranın önemli bir
bölümü Safranbolu’da üretiliyordu. Katıldığı
yiyecekleri sarıya boyayan safran eczacılıkta
ve boyacılıkta da kullanılır. Türkiye’de de
zerde yapımında kullanılan safran dünyanın
en pahalı baharatıdır. Safran üretimi günü
müzde Safranbolu’ya bağlı birkaç köyde sür
dürülm ektedir.
Safran Akdeniz yöresinin yerlisi olan m or çiçekli, Eski kaynaklardan öğrenildiğine göre,
çokyıllık bir bitkidir. önemli bir ticaret merkezi olan Safranbolu
kentinin çevresindeki topraklar verimli tarım
Akdeniz ülkeleri ile İran ve Keşmir’de yaygın alanlarından oluşuyordu. Bağlar ile bahçele
olarak kullanılır. En çok balık ve pirinç rin yaygın olduğu bu yörede dut üretiminin
yemeklerine, bazı Avrupa ülkelerinde ise geliştirilmesi için Osmanlı D evleti’nin özendi
ekm ek ve pastacılık ürünlerine katılır. Ülke rici bazı çalışmalar yaptığı bilinir. Safranın
mizde ise safrandan “zerde” adı verilen pi yanı sıra çavuş üzümleriyle de ünlü olan
rinçli bir tatlı hazırlanır. Safranbolu yöresindeki çam orm anlarında ya
Çok eskiçağlardan beri İran ve Keşm ir’de pılan odun ve kereste üretim inden büyük
tarımı yapılan safran yalnızca baharat olarak ölçüde gelir elde ediliyordu. Halkının bir
değil, çeşitli dönem lerde hastalıkları iyileştiri bölümü Rum lar’la Erm eniler’den oluşan ken
ci ve koruyucu bir m adde olarak da değer tin çevresindeki canlı tarım ve ormancılık
görmüş, hatta renginden ötürü kutsal sayıl etkinliklerinden sağlanan kazançla, özellikle
mıştır. Ö rneğin, Budacı rahipler giysilerini 19. yüzyıl sonlarında Safranbolu’nun zengin
safranla sarıya boyarlardı. Eski Yunan ve leştiği sanılmaktadır. Daha 18. yüzyılda döne
R om a’da ise tiyatro, saray ve ham am lara hoş min koşullarına uygun biçimde kentleşmeye
koku vermek amacıyla yerlere safran serpi- başlayan Safranbolu, 19. yüzyılda daha da
lirdi. gelişti. Günüm üzde özgün mimari yapısıyla
Günüm üzde en çok safran üretilen yerlerin Safranbolu'yu turizm açısından çekici kılan
başında İspanya, Fransa, Sicilya, İtalya, İran 2-3 katlı evlerin çoğu yörenin ve kentin
ve Keşmir gelir. İlk safran tarımının yapıldığı zenginleştiği bu dönem den kalmadır.
önemli yerlerden biri olmasına karşılık, A na Safranbolu, “şehir” olarak adlandırılan
334 SAFRANBOLU
Nezih Başgelen
Özgün m im ari yapısıyla Safranbolu'yu
turizm açısından çekici kılan 2-3 katlı
evlerin çoğu 19. yüzyıldan kalmadır.
Erdal Yazıcı
kent merkezi, Kıranköy ve Bağlar olmak nekleri görülür. Duvar süslerinde batının
üzere üç bölümden oluşur. Küçük akarsu büyük ölçüde etkisi altında kalan İstanbul
vadileriyle parçalanmış engebeli bir arazide süslemeciliğinin izlerine fazlaca rastlanmaz.
kurulmuş olan kent merkeziyle Kıranköy’de O dalar tüm gereksinmeleri karşılayan bağım
birbirinin görüş alanını kapatm ayacak biçim sız birimler biçiminde düzenlenmiştir. Oda
de yamaçlara yayılmış olan evler yüksek avlu duvarlarında raflar, ocak, yüklükler ve dolap
duvarlarıyla çevrilidir. Kışın geçirildiği bu lar vardır. Sedirlerle çevrili olan bu odaların
evlerin avlu duvarları soğuk rüzgârları engel duvarlarındaki bazı dolaplar yıkanma yeri
ler. Bu mevsimde, tavanları daha alçak, olarak kullanılır. Zengin evlerindeki bazı
pencereleri az sayıda ve daha küçük olan orta odalarda havuz vardır. Korumaya alınmış
katlarda oturulur. Havalar ısındığında geçilen olan bu evlerin sokağa açılan bazı pencereleri
bol ve geniş pencereli, yüksek tavanlı üst cumbalı ve kafeslidir.
katlar daha serin olur. Yaz sıcakları başladı Safranbolu’da bu evlerin yanı sıra Candar-
ğında, Bağlar’da bulunan, sıcağın etkisini oğulları ve Osm anlılar’dan kalma başka tarih
azaltacak biçimde tasarlanmış, açık sofalı ve sel yapılar da vardır. Eski Cami olarak
camsız pencereli evlere taşınılır. Bu evlerde adlandırılan Gazi Süleyman Paşa Camisi’nin
kışlık yiyeceklerin hazırlandığı ve pekmez 14. yüzyılda bir kiliseden çevrildiği sanılmak
kaynatıldığı m ekânlar da vardır. Bağlık ve tadır. Candaroğulları dönem inde yapılmış
bahçelik bir alanda kurulmuş olan Bağlar’ olan öteki yapılar Gazi Süleyman M edresesi,
daki evlerin çevresi genellikle bahçeyle çev Taş M inare Camisi ile Eskihamam ve Taş
riliyken, şehir ve K ıranköy’deki evlerin avlu köprü’dür. Başlıca Osmanlı yapıları ise
sunda geniş bahçelere rastlanmaz. Safranbo Köprülü, H idayetullah, Dağdelen, Kazdağlı,
lu’da kışın geçirildiği kesimde sokaklar olduk İzzet M ehmed Paşa camileri ile Cinci Ha-
ça dardır. Evlerin ahşap payandalarla destek nı’dır.
lenen çıkmalı üst katları bu dar sokaklara Buradaki tarihsel dokunun fazlaca bozul
taşar. m adan günümüze ulaşabilmiş olmasının başlı
Üstleri genellikle kiremitle örtülü olan avlu ca nedeni, 1950’lerden sonra yakınındaki Ka
duvarlarında kullanılan yapı malzemesi ker rabük’ün bir sanayi merkezi olarak gelişmesi,
piç ya da taştır. Evler ise ahşap iskeletin kentleşme olgusunun Safranbolu’da yaygın-
araları tuğla, yassı küçük taş ya da kerpiçle laşmamasıdır. H er yıl birçok yerli ve yabancı
örülerek yapılmıştır. Bu yapı biçimine hımış turist ile araştırmacı tarafından ziyaret edilen
adı verilir. Evlerin iç bölümlerinde ahşap Safranbolu’da tarihsel dokuya zarar verm ek
malzeme egemendir. Duvar ve tavanlarda ah sizin yapılmış olan bazı yeni konaklam a tesis
şap işlemeciliğinin yöreye özgü zengin ör leri vardır.
Temel Britannica
Ek Bilgiler
toımT
POLONYA 14.1
sa’nın gönülsüzce başbakanlığa atadığı Jan Ols- leştirme çabalarına ve özelleştirme programına
zewski Aralık 1991’de bir merkez-sağ koalisyon ağırlık veren hükümet, bir yandan da grevlere
hükümeti kurdu. Haziran 1992’de istifaya zor karşı sıkı önlemlere başvurdu. Parlamento A ra
lanmasından sonra hükümet kurma görevi Po lık 1992’de Avrupa birliğine ilişkin Maastricht
lonya’nın ilk kadın başbakanı olarak Hanna Antlaşması’m büyük bir çoğunlukla onayladı.
Suchocka’ya verildi. Dayanışma kökenli parti
lerin bölünmeye devam etmesi, sosyal demok PORTO RİKO
rat bir kimlikle ortaya çıkan eski komünistleri
parlamentodaki en büyük muhalefet gücü du RESMİ ADI: P orto Riko U lu s la r T o p lu lu ğ u .
rumuna getirdi. 1992 sonlarında yayılan grevle Y Ö N E TİM BİÇİMİ: A B D 'ye b ağlı, iki m e c lis li özerk
bölge.
re karşın, Polonya ekonomisi umut verici olma Y Ü Z Ö LÇ Ü M Ü : 9.104 k m 2.
yı sürdürüyordu. NÜ FU S (1992): 3.581.000.
BAŞKENT: San Juan.
PORTEKİZ BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): San Ju a n
(437.745), B ayam ön (220.262), Ponce (187.749), Ca-
RESMİ ADI: Portekiz C u m h u riy e ti. ro lin a (177.806), C aguas (133.447).
RUSYA
Berina
O ho tsk
D enizi
K R A Y N Â ~ ''~
iran te ş tte
RUSYA 14.5
girdi. BDT içinde Beyaz Rusya, Kazakistan, öngörüyordu. Parlamentonun çoğunluğu “özel
Kırgısiztan ve Özbekistan’la sıkı bağlar kurma rejim” kararma karşı çıkarken, darbe söylenti
ya yönelen Rusya, başını Ukrayna’nın çektiği leri dolaşmaya başladı. Başta Amerika Birleşik
öteki cumhuriyetlerle ilişkilerde ise bazı anlaş Devletleri (ABD) olmak üzere Batılı ülkeler
mazlıklara düştü. Bu arada Gürcistan’dan ayrıl Yeltsin’in reformlarına destek verdiklerini açık
mak isteyen Güney Osetya ve Abhazya’nm ladılar. Yeltsin de reformları gerçekleştirebil
Rus desteğini istemesi bir başka sorun yarattı. mek için Batılı devletlere acil mali yardım çağ
Rusya’da eski çarlık dönemi sınırlarına dayalı rısında bulundu.
yayılmacı ve aşırı milliyetçi eğilimler güçlenme Yeltsin’in güçlü bir başkanlık sistemine
ye başladı. geçiş planını durdurmak ve onu iktidardan
Rusya Federasyonu’nun kuruluşuna ilişkin uzaklaştırmak isteyen parlamentodaki tutucu
antlaşma Mart 1992’de 20 özerk cumhuriyetten güçlerin girişimleriyle birlikte ülke yönetiminde
18’inin, Rusya’daki yönetim birimleri ile Mos bir karışıklık ortaya çıktı. Bu arada iki taraf da
kova ve St. Petersburg (Leningrad) kentlerinin halkın desteğini kazanma çabasına girdi. Parla
katıldığı bir toplantıda imzalandı. Antlaşmaya mentoda yapılan görüşmelerde Yeltsin’i görev
imza atmayan Çeçenler bağımsızlığı amaçlar den almayı sağlayacak çoğunluğun bulunama
ken, Tatarlar Rusya Federasyonu’yla özel bir ması üzerine, kilitlenmeyi çözecek uzlaşma
anlaşma yapmak istiyorlardı.
R obert Koch-C orıtrast/SABA
Rusya Federasyonu yeni dönemde büyük
ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunlarla karşı
karşıya geldi. Piyasa ekonomisine geçişin sancı
ları ağır bir biçimde kendini duyurmaya başla
dı. Fiyatların serbest bırakılmasıyla enflasyon
hızla tırmanırken, para arzı ve bütçe açığı dene
timden çıktı. Rublenin dolar karşısındaki değe
ri büyük bir düşüş gösterdi. Batı dünyası kredi
ve yatırımları beklenen düzeye ulaşmadı. Özel
leştirme programı küçük işletmelerle sınırlı
kaldı. Dış ticarette de önemli bir liberalleşme
gerçekleşemedi.
Ekonomideki sorunları ağırlaştıran bir
etken de siyasal yapıda ortaya çıkan istikrarsız
lıktı. Kendi partisini kurmak yerine çeşitli parti
ve örgütlerin ittifakına dayanmaya çalışan Yelt-
sin, bir süre sonra parlamentoda tutucu güçle
rin sert muhalefetiyle kaşrılaştı. Parlamento
Başkanı Ruslan Hasbulatov’un öncülük ettiği
muhalefetin baskısı ekonomik reform progra
mını yavaşlattı. Öte yandan Yeltsin’i, hükümet
te ödün niteliğinde değişiklikler yapmaya zorla
dı.
Parlamentodaki tutucu güçler 1993 başların
da Yeltsin’in yetkilerini kısma çabasına yönel
di. Bu çatışma çok geçmeden gittikçe derinle
şen bir bunalıma dönüştü. Yeltsin 21 M art’ta
bir kararname yayımlayarak “özel rejim” ilan
etti. Bazı siyasal çevrelerde bir “sivil darbe”
olarak nitelendirilen bu kararname, Yeltsin’in
geçici olarak ülke yönetimini bütünüyle eline
almasını ve 25 Nisan’da devlet başkanlığını sür Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin Ağustos
1991 'deki darbenin başarısızlığa uğratılmasından
dürme konusunda halkoylamasına gidilmesini sonra Rus bayrağını dalgalandırıyor.
14.6 SADDAM HÜSEYİN
formülleri aramaya başladı. 25 Nisan’daki halk- Müttefik ülkelerin koşullarına boyun eğmek
oylamasının parlamentonun belirlediği sorular zorunda kaldı. Daha sonra Irak içinde başlayan
la yapılması, ayrıca devlet başkanlığı ve parlaayaklanmaları şiddetle bastırarak iktidarını ko
mento için kasımda seçimlere gidilmesi yönün rumayı başardı. Ama Batılı ülkelerin müdaha
de bir karar alındı. Ama siyasal yapıdaki lesi sonucunda Kuzey Irak’ta fiili bir Kürt yö
belirsizlik tam olarak giderilemedi. Yeltsin netiminin ortaya çıkmasını önleyemedi. Bir
nisan başında Kanada’nın Vancouver kentinde süre ekonomik toparlanmaya ağırlık veren Irak
ABD Başkanı Bili Clinton’la bir araya geldi. yönetimi, 1992 sonlarında ateşkesle ilgili uygu
Görüşmeler sonunda A B D ’nin Yeltsin’in çaba lamalara karşı çıkmaya başladı. ABD Başkanı
larını desteklediği ve Rusya’ya 1 milyar ABD George Bush’un sert karşılığıyla tırmanan çatış
Doları yardımı sağlanacağı açıklandı. ma Ocak 1993’te Irak’a yeni bir hava bombar
dımanı düzenlenmesine yol açtı. A BD’de yeni
SADDAM HÜSEYİN. Körfez Krizi’nde geri başkan olarak seçilen Bili Clinton’m göreve
adım atmaya yanaşmayan Saddam Hüseyin, başlamasından sonra, Saddam Hüseyin’in uz
Irak ordusunun 17 Ocak 1991’de başlayan sa laşmaya açık bir tutuma girmesi sıcak çatışmayı
vaşta uğradığı ağır yenilgi üzerine 28 Şubat’ta sona erdirdi.