You are on page 1of 8

ORTA ASYA’DA

KUTSAL BİTKİLER VE
HAYVANVANLAR,
JEAN-PAUL ROUX

Hazırlayan

Aktiffelsefe Araştırma Grubu


2014
Kitabın İçeriği
Jean Paul Roux (1925-2009) uzun yıllar boyunca Orta Asya ve Türk Kültürü hakkında
araştırmalar yapmış ve kitaplar yayınlamıştır. Doğu Uygarlıklarının dilleri ve yaşamları hakkında
eğitim görmüş ve 1966 yılında doktora ünvanına sahip olmuştur. Araştırmaları çoğunlukla doğu
kültürleri, İslam sanatı ve mitler, semboller üzerine yoğunlaşmıştır.

Yazar Jean Paul Roux’un Karakteri ve Hayatı Hakkında


Fransız Türkolog Roux, İslam kültürü üzerine uzmanlaşmıştır. Orta Doğu ve Türk kültürüne
büyük ilgi duymuştur. 1973 yılında Türk Hükümeti tarafından Devlet Ödülüne layık görülmüştür.
Roux, bu kitabı yazarken Türk-Moğol Sibirya’sında ve Orta Doğu dini üzerine araştırmalar
yapmıştır. Altay halkının inanışlarını ve ibadet/tapınma biçimlerini incelemiştir. Dede Korkut
Destan’ı ve Manas Destan’ından faydalanmıştır. Divan-ı Lügat-ı Türk en çok başvurduğu
kaynakların başında gelir.

J. P. Roux Diğer Kitapları


Yazarın Türkçe’ye çevirilen kitapları: Babür - Büyük Moğolların Tarihi, Eski Altay Halklarinda
Ölüm, Moğol İmparatorluğu Tarihi, Türklerin Tarihi, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, Orta
Asya'da Kutsal Bitkiler ve Hayvanlar. Bunun dışında da çalışmaları ve kitapları mevcuttur.

Orta Doğu Altay Halklarının Mitleri


Roux, bu kitabında Orta Asya Altay halklarında hayvan ve bitki sembolizmini inceler. Bu
toplulukların hayvanlar ve bitkilere bakış açıları, onları kendi yaşamlarından ayırmayıp, mevcut
bütünlüğün bir unsuru olarak görürler. Bu halklar, kendileri dışındaki hayat formlarına saygı
göstermeyi ve onları kendi yaşam tarzları ile nasıl bütünleştirdiğini kanıtlarlar yaşayışları ve
duruşlarıyla. Tüm hayat formlarına değer veren ve saygı gösteren bir avcı toplumu nasıl oldu da
bir denge yaratabildi. Orta Asya Altay halkları saygılarını ve verdikleri değeri nasıl sergilerler,
işte bunlara dair hikayelere, mitlere, sembollere ve ritüellere tanık oluruz bu kitapta.

Kitabın Günümüz Jenerasyonuna Etkileri


Roux kitabın önsözünde “Eski insanlar doğaya saygı gösteriyor ve mirasını koruyorlardı.
Eğer bu kitabın hiç olmazsa tek bir yararı olacaksa o da bunu şimdiki kuşaklara hatırlatması
olacaktır” (10) der. Doğa onlar için ebeveyn figürüydü. Atalarından kalan bir kutsal objeyi nasıl
koruyacaklarsa, ilk atası olan doğa, onlara kendi mirasını korumaları için ödev veriyordu ve
Altay halklarıda bu bilgeliği sürdürmek için doğa ile dengeli bir etkileşime girmeliydiler. Bu
noktada onların yaşam tecrübelerini inceliyor Roux.

Yaşamın Birliği Üzerine


Altaylı kozmosta algılanabilir her şeyin kendisine benzediğine inanır; maddi-manevi, canlı-
cansız ayrımına gitmeden kendisi ile özdeşlik kurar. Doğayı gözlem sonucu, insan tek canlı
varlık olamaz; doğada hareket eden rüzgar, akan nehir, üreten toprak canlı formlardır. Şeyler
ruhtan bağımsız değildir ve onların hareketini sağlayan da işte bu ruhtur / özdür. Hatta
kozmolojik kavramlar hayvanlar ile açıklanır (evrenin merkez dağını taşıyan yaldızlı kaplumbağa
gibi). Tin, bağımsız ruhlar meydana getirir ve bu ruh bağımsız salınımdan dolayı her şeyin içine
girip ona yaşamsallık verebilir bu yüzden bir taşta veya bir nehir de şeylerin dölleyicisi olabilir.
Altay inancında Kut yaşam gücü, mutluluk ve uzun yaşam anlamına gelir. Tanrı, şeylere kut
verir ve bu sayede insanlar yaşamda mutluluğu ve yaşamı sürdürebilme gücünü, sorunlara
çözüm getirme yetisini bahşeder.
Tengri kelimesi Gök-Tanrı anlamına gelir ve insanlar veya hayvanlar için bilinen tek tanrı
değildir. Kaynaklar pek çok halkın ikincil tanrıların etkisinde olduğunu gösterir. Ayrıca, Tengri
(Tanrı veya Gök için de kullanılır) sözcüğünün kullanım alanı geniş ve esnektir. Kimi yerde
“apsara (Hint mitolojisinde su perileri) ve deva’lar(Hint mitolojisindeki yaratıcı güçler) için
kullanılır; bazı yerlerde de Manici öğeler, ilkeler, Hıristiyan ikonlarını tanımlamak” (s.90) için
kullanılır.

İnsanların Zayıf Yönleri


Altaylı yaşamın birliği görüşüne bakarak, ‘yaşayan her şey eşittir’ anlamına gelmez. İnsan
sınıfları, hayvan ve bitki hatta maden türleri arasında da bir hiyerarşinin varlığı ortadadır.
Günümüzdeki bakış açısında olduğu gibi insanın üstün olduğu fikri, söz konusu değildir. Böyle
bir fikre kapılmazlar. Onların inancında kut sadece insanlara değil hayvanlara da verilir. ‘İlkel
insan’ daha mütevazidir ve yetersiz olduğunun bilincindedir. Ateşe, toprağa, suya ve taşa
ihtiyacı olduğunu onlar sayesinde yaşamını sürdürdüğünü bilir. Taş onlar için ebedidir ‘mengü
taş’ (s.59), değişmeyen ve durağan yaşamın simgesi. Tapınılan ağaç veya sütun değil, temsil
ettikleridir. Görünenin ötesindeki temsile tapınılır, uzun yaşam ve olağanüstü büyüklüğe (s.61).
Onlar için ormanların tinini korumak, birlik oluşturma ile aynı şeydi. Örneğin, Ağaç, köklerini
derine saldığı ve göğe uzandığı için sınırsız kabul edilir (s.65). Bu yüzden göğe kurban sunmak
ve şamanın kozmik yolculuğu ağaç ile gerçekleştirilir. Bunun gibi pek çok durumda şaman,
ağacı yol göstermesi, yer göstermesi için kullanır. Uygurlar, atın hızı ile güneşin hızını birbirine
paralel görürlerdi. Bu şekilde göksel olanı yeryüzünde temsil ederlerdi. Yaşamsal hareket
gökten alınırdı. Figürler, kozmik ve göksel geçişler ve yaratımlar için amaçlar doğrultusunda
anlam yüklenir ve hizmet ederlerdi. “Eksen çift yönlüdür, nasıl gökyüzüne yükselmek için
yeryüzüne hizmet ediyorsa, yeryüzüne inmek için de göğe hizmet etmeliydi bir şef, şaman veya
lider” (s.69). Yaşam biçimine bakılarak da hayvanlar üzerinden kehanette bulunurlardı. Uğurlu
veya uğursuz kabul edilmeleri çok değişkendi fakat günümüzde hala Orta Asya’da hayvanın her
türlü davranışı yorumlanır.

İnsan Topluluğu ve Hayvan Topluluğu Arasındaki Çatışmalar


İnsanlar ve hayvanlar arasındaki ilişki kişiden kişiye değil, topluluktan(kavimden)
topluluğa(kavme) olarak düşünülmelidir. Çünkü doğum, ölüm tüm toplumu ilgilendirir. Bu yüzden
bir kişiye atfedilen bir duygu veya düşünce formu, tüm topluma söylenmiş demektir. Kişi, aile,
boy, ırk, diye ayrımdan ziyade teklik ve birlik vardır, hepsi birdir; kişi, aile veya boy demek ırk
demektir. “Av hayvanının ancak kendisi ölmek isteyince avlanabileceği inancı evrenseldir”
(s.98). Bu yüzden aslında av işi karşılıklı yapılan gizli bir tören gibiydi. Hayvanların, insanların
niyetlerini sezdiğine inanılır ve hayvanlara av için geldiklerini anlamamaları için ismiyle
seslenmezlerdi. Avlanan bir hayvanın resmi çizilir ve cinayetin sorumluluğunu kabile adına şef
alırdı. Çünkü bir hayvanın ölümü tek kişi istediği için değil, bir kavme veya ulusa fayda
getireceği için, sorumluluğu topluluk adına şef üstlenirdi.
İnsanlar ve hayvanlar arasında gerçek ittifaklara ihtiyaç vardır. Avda insana yardım etmek
üzere bir köpeğin, kartalın evcilleştirilmesi de insan topluluğuna avlanıp getirilen hayvanın kılık
değiştirmesi de bir ittifaktır. Yeni bir gruba kabul olması için kılık yani kimlik değiştirmelidir. Bu
yüzden Tamga’lar basılır hayvanlara artık o kavimden olduğunu göstermek için. Bu ittifak
durumunda ya insan hayvana itaat ettirecek ayinler yapar ya da hayvan cömertlik yapar insana.
Bir devenin fırtınayı önceden sezmesinin akla yakın bir yanı yoktur. Bunu olağanüstü kabul
etmek demek, hayvanın da kutsal ve üstün olduğunu kabul etmek anlamına gelir. Bir hikayede
“Cengiz Han su içmek ister. Kupasının üzerine işlenmiş gümüş doğan devamlı kanat çırpar. Su
zehirlidir.” (s.131). Bunun gibi pek çok mit anlatılır hayvanların insanlara ittifak sonucu yardım
etmesiyle ilgili: göç eden halka yol gösterme, savaşta atların koşumlarını kemiren fareler vs. Bu
sebeple insanlar önemli eylemleri belirlemek için hayvanların seçimine boyun eğerler: Şamanik
törende yükselmek için kaz hayvanın kullanılması yada Altay mitlerinde kurdun yol göstermesi
gibi.
Bitkilerin ve Hayvanların
Kehanet alma teknikleri çok fazladır ve çeşitlilik gösterir: hayvanın iç organlarına bakıp
geleceği yorumlama, söğüt dalı okuma, muskalar hazırlama vs. Bir başka kehanette hayvan
kemikleri kaynatılır ve içi yarılarak yorumlanırdı, bu kehanet kaynağı belirsizdir fakat çok
yaygındır. Ya da yağmurla ilişkili olan “yağmur taşı” (meteor taşı) dedikleri taş da mevcuttur.

Kutsal Anlayışı Iduk ve Izık


Yasak ve ilahi olanı tanımlamak için Iduk sözcüğü kullanılmıştır. Bunun karşılığı olarak da
Moğollar Izuk kelimesini kullanır. Iduk kelimesi kaynağı belirten sıfat olarak da kullanılmıştır.
Iduk kelimesi içinde özgürlük kavramını da barındırır: Yer ve su (ıduk yer sub), Ötüken Ormanı
(Iduk ötüken), Tamir’in kaynağı (Tamüy Iduk bas) genel olarak “kutsal” değil, “serbest
bırakılmış” yerlerdir. Mesela normalde Altaylar’da kutsalın yanına yaklaşma gibi bir şey söz
konusu değildir. Izuk için bazı metinlerde kutsama eyleminin adını veya kutsanan hayvan
anlamında da kullanılır ve bunun için ön şartlar belirlenir. Kutlamalarda, cenazelerde kısacası
törenlerde hayvanlar o töreni yöneten kutsal varlıklar olabilirler (s.184).

Ritüeller
Altay toplumu için hayvanların kutsanması ve kurban olarak öldürümesi arasında bir çelişki
yoktur. Kurban, dindışı olanın kurban edilmesiyle kutsal olanla bir iletişim kurma çabasıdır. Adak
sunmak veya kurban etmek ile beslenme arasında bir bağlantı vardır. Bir hayvanın kutsal olan
için kurban edilmesi boyun yararına olmalıdır. Bazı kurbanların tarihleri bellidir, (Gök, Yer ve
Atalar için yapılanlar gibi) bunlarla sürekli etkileşim içindedir halklar. Bazıları ise duruma göre
belli bir olayın sonucunda gerçekleştirilir. Örneğin, askeri bir hareket öncesi zafer kazanmak için
törenler yapılırdı. Kurban Takvimleri(s.201):

1. kameri ay gök ve yere kurban adama. Atalara kurban adama

2. kameri ay gök ve yere, ünlü dağlara, büyük nehirlere kurban adama

3. kameri ay rüzgara, yere, göğe, göğe (tekrardan) ve Mou-ye dağına

4. kameri ay Mou-ye dağına, rüzgara ve geyiğin tinine

5. kameri ay gök ve yere, kutsal hatuna, Mou-ye dağına, rüzgara, beyaz at ruhuna

7. kameri ay gök ve yere kurban adama, Göğe kurban adama

8. kameri ay Mou-ye dağına kurban adama


10. kameri ay gök ve yere kurban adama (3 kere)

11. kameri ay Mou-ye dağına kurban adama

12. kameri ay gök ve yere, geyiğin tinine kurban adama

Göğe adanan kurban tüm törenlerde hep ilk sıradadır. Gök tüm tanrılar içinde en önemli ,en
önde gelen tanrıdır. Kurban edilen hayvanın yaşı veya kusursuzluğuna bakılmaz ama genelde
kurban edilen hayvan erkektir. Bir diğer etken hayvanın rengidir; sıklıkla beyaz olurdu. Ayrıca
Gök tanrıları için yapılan adaklarda açık renkli, Yer için yapılan adaklarda koyu renkli hayvanlar
tercih edilir. Kurban törenini yöneten kişi herkes olabilir. Çünkü törenden sorumlu olan, ondan
yararlanandır. Erkek ve ya kadında olabilir, bazı törenlerde kadın şamanlara da rastlanmaktadır.
Kurban töreninden dışlanmak, kavimden dışlanmak anlamına gelir (s.212). Kurban eti de dindışı
veya kutsal kısımlar diye ayrılmaz, kavim tarafından yenilebilir. Çünkü “kurban yemeği boyun
tüm evrensel güçlerle dayanışmasının açık bir ifadesidir” (s.213). Tanrı’ya sunulan yemek
Tanrı’yla aynı anda ve sofrada yenir.

Özel Adlar ve Kavim Adları


Antik insanların dediklerine göre isim sadece bir ses değildir; varlığın bir parçasıdır. Eğer biri
sizin isminizi bilirse sizin üstünüzde bir güç elde eder. Bir halkın varlığını ifade etmek için o
halkın ismi kullanılır veya bazı canlıların isimleri yasaklanır. Tüm bu örnekler ismin güçlü bir
çağrışım etkisi olduğu inancını pekiştirir. Fakat kavim veya boy adları hayvan ismi almazlar; bir
kavmin kutsal kökeni, yeri ile adı arasında bir bağ kurulur. Atanın adını alır. Türk - Moğol
dünyasında ad verme törenleri en önemli törenlerdir. Ergenliğe ulaşan erkek çocuk er adı alır.
Ad verilmesi çocuğun gerçek yaşama adım atması, fiziksel bedenin büyümesi ve topluma
doğrudan katılımı ifade eder. Kız alma törenleri de babası, damat adayını bazı denemelerden
geçirir ve bu denemelerde de ünvan alır.

İnsanların Mitsel Kökenleri


İnsanlar tarih boyunca kişilere karşı tutumlarını, hislerini hayvan veya bitki adı vererek dile
getirmişlerdir. Orta Asya halkları, bir orduya kurt sürüsü gibi, bir kadını da kaza benzettiği
görülür. Buna rağmen her halk hayvanların özelliklerini ve erdemlerini farklı farklı anlar ve
yorumlar. Bu benzetmeleri yaparken her zaman bilirler ki Her varlık sürekli dönüşüm
içersindedir, her boy, kavim, grup ve insan. Herhangi bir canlının biçimi, bir gücün kaynağıdır ve
temsilidir. Bu yüzden biçime önem veriliyorsa yalnızca ve yalnızca taşıdığı güçten dolayı önem
verilir. Bir halk hikâyesinde bireyin sürekli başkalaşımına güzel bir örnek mevcuttur: “Genç bir
adam genç bir kıza eğer onu öpmek isterse ne yapacağını sorar. Kız güvercin olup göklere
uçacağını söyler. Eğer ben de bir şahin olursam? diye sorar delikanlı. Balık olacağını söyler
genç kız. Olta iğnei olursam o zaman? diye sorar delikanlı. Kız yanıt verir: Darı tanesi olurum
ben de. Eğer tavuk olursam? der delikanlı. Sonunda kız öleceğini ve kendisini derin mezara
kapatacağını söyler. Ama delikanlı her zaman yanında olacaktır” (s.231). Bu hikayede bireyin
aynı zamanda hayvan formunda bir başkalaşım örneği görülmektedir.
Dönüşümün farklı düzeyleri de vardır. Eskiden farklı yaşam düzeyleri olduğu gibi bugün de
yaşama farklı katılım düzeyleri vardır. Bu yüzden hayvanların bazı kısımları tılsımlı kabul edilir.
İlk tılsım örnekleri fare, yılan ve kurttur. Burada hayvanın tasviri onurlandırılarak aslında ruhu ve
gücü övülür ve bu hayvan türü artık size saldırmaz (s.255). Bu sebeple Şamanlar hayvan biçimli
giysisini giyerken, o hayvanın sesini ve jestlerini de taklit eder, onun ruhunu canlandırmak için.
Yine de dönüşümün tam manasıyla sonlandığı hikayeler nadir rastlanır.
İlk Türkler, insanın kökenleri konusunda çok açık konuşmazlar. “Yukarıda mavi Gök aşağıda
karanlık Yer meydana geldiği zaman, bu ikisinin arasında insanın oğulları belirmiştir.” (s.272).
Çok sayıdaki kaynak bir erkek, bir kadın ancak gebe kaldığı veya çocuk doğurduğu zaman eşi
olarak kabul ettiğini gösterir. Erkek öğe önemlidir, fakat temel önemde olan bir ruhun bedene
girmesidir. Belli sayıda koşulun bir araya gelmesidir. Dişilik organının en eski sembolü de
“mağara”dır. “Karanlık, nemli, huzursuz edici ve bununla birlikte koruyucu olan mağara,
kovalanan erkeğin sığınağı, vahşi hayvanların barınağı ve insanların doğadaki ilk evidir; tüm
insanların bilinçaltında yatan arketiptir” (s.275). Altay halklarında da kavimlerin “dağlardan çıkış”
teması sıkça söylenir. Bu kökenin mağarada bulunduğu pek çok efsanede anlatılır. Ayrıca,
ışığın hayvanla birlikte ya da ondan bağımsız olarak rol oynadığı pek çok çoğalma öyküsü
vardır. Altaylar hayvanlar ile cinsel birleşmeyi asla kabul etmezler, ve onaylamazlar. Mitlerde
anlatılan hep bir ayının kadını zorla kaçırması ve onunla birlikte olmasıdır.

Hayat Ağacı
Yaratılış mitlerinin birinde iki ağaç arasında kalan bölgeye, bir ışık düşer ve bu toprak alan
yükselerek büyümeye devam eder. Uygur kavimleri şaşırır, ağaca saygı ve alçakgönüllülükle
yaklaşırlar ve şarkı gibi uyumlu sesler işitirler. O sırada tepecik ışıkla dolar ve yarılır içinden 5
ayrı tepecik ve her birinde çocuk görürler. Çocuklar yavaş yavaş dışarı çıktılar ve halk onlara iki
ağacı gösterdi. Ağaçlar onlara erdem ve uzun yaşam dilemek için konuştular. Kavim çocuklara
saygılarını sundular ve isim verdiler. (s.344). Ağaçlar kutsalla bağ kuran köprüdür fakat bazı
halklarda kadınların cenazelerindeki direkler ile erkeklerinki farklılık gösterir. Ağaç yaşam gücü
taşır. Ağaçların rolü doğuştan önce ruhların desteği olmak ve yaşam kaynağını bünyesinde
toplamakla sınırlıdır. Güçleri doğumla birlikte son bulmaz. Bitki tüm yaşamı boyunca insana
bağlı kalır (s.361). Ağacın ebedi yaşam rolü en net cenaze törenlerinde anlaşılır. Cesetler bir
tabuta konurdu ama tabut genelde içi oyulmuş bir ağaç gövdesi olurdu. Ölüyü bir ağaca veya
tahtalara yerleştirmek, ona ölümsüz ilahi bir güç ve ebedi bir yaşam sağlamak demekti.

Orta Asya halkları her formun içindeki var olan güce saygı duyarlardı ve onunla temas etmek
uğraşı içindeydiler. Bu yüzden kavim içinde hiyerarşi olsa da, öldürülen her canlının
sorumluluğunu alırlardı ve taşıdığı gücünden dolayı anılırdı ve ona göre tören düzenlenirdi.

Hazırlayan Aktiffelsefe Araştırma Grubu

You might also like