Professional Documents
Culture Documents
BRITANNICA
TEM EL EĞ İT İM VE KÜLTÜR ANSİKLOPEDİSİ
Encyclopaedia Britannica, Inc. (Chicago)
R obert P. Gvvinn
Yönetim Kurulu Başkanı
Peter B. N orton
Başkan
Fred H. Figge, Jr.
Başkan Başyardımcısı
Children’s Britannica
First E dition 1960
Second E dition 1969
T hird E dition 1973
Fourth Edition 1988
© 1988, 1989, 1990, 1991,1992 Encyclopaedia Britannica, Inc.
Temel Britannica
© 1988,1989, 1990, 1991,1992 A na Yayıncılık A.Ş.
ISBN 975-7760-02-01
92.34.Y .0012.3
CİLT 3
A N A Y A Y I N C I L I K A. Ş. V E
E N C Y C L O P A E D İ A B R İ T A N N İ C A , IN C .
İ Ş B İ R L İ Ğ İ İ L E
Y A Y I M L A N M A K T A D I R
TEMEL BRITANNICA’NIN
1992 BASKISINA İLİŞKİN NOT
Temel Britannica’mn 3. Cildinin Ekinde Yer Alan Bilgilerin İlgili Olduğu Maddeler
Bangladeş Bermuda
Bankalar ve Bankacılık Beyaz Rusya
Baraj Bhutan
Barbados Bilecik
Barış Hareketleri Bingöl
Bartın Birleşik Arap Emirlikleri
Basra Körfezi Birleşmiş Milletler
Batı Samoa Birmanya
Batman Bitlis
Bayburt Bolivya
Bayrak Bolu
Beckett, Samuel Bonn
Belçika Borsa ve Kambiyo
Belize Boruhattı
Benin Bosna-Hersek
Berlin Botsvana
BALKAN SAVAŞLARI 7
BALKAN SAVAŞLARI, 1912 ve 1913 yılla açtığını duyurmasıyla başladı; ö bür devletler
rında Osmanlı Devleti ile Balkan devletleri de K aradağ örneğini izledi.
arasında yapılmış ve Osmanlı D evleti’nin Bal
k a n la r d a k i geri kalan topraklarını yitirmesiy Birinci Balkan Savaşı
le sonuçlanmıştır. Bu savaşlarda Osmanlı O smanlılar savaşa olumsuz koşullar altında
Devleti bir zam anlar egemenliği altındaki başladı. K om utanlar arasında var olan anlaş
topraklar üzerinde kurulmuş yeni ve bağımsız mazlık ordun un gücünü zayıflatmaktaydı. O r
devletlerle savaşmış ve yenilgiye uğramıştır. duda geri hizmetler aksadığı için araç-gereç
1878’de imzalanan Berlin Antlaşması {bak. ve yiyecek sağlanamıyordu. Ayrıca genelkur
B erlin ANTLAŞMASI) ile OsmanlIlar önemli öl may savaş tehlikesi belirdiği halde önlem
çüde B alk anlar’ın dışında bırakılmış, ellerin almak bir yana askerlerin bir b ölüm ünü terhis
de yalnızca M akedonya, Trakya, Tesalya ve etmişti.
A rnavutluk kalmıştı. Berlin Antlaşması u m u Balkan devletleri karşısında Osmanlılar h e
lanın tersine bu topraklar üzerindeki paylaşım men hem en tüm cephelerde yenilgiye uğradı
mücadelesine son vermedi. Bulgaristan ve lar. Edirne-Kırklareli arasında saldırıya geçen
Sırbistan’ın durm ak bilmeyen genişleme ça Bulgar kuvvetleri Osmanlı ordusunu bozguna
baları, Y un an istan ’ın M ak e d o n y a’dan toprak uğratarak Ç atalca’ya kadar ilerledi. Sırplar ile
istemleri ve R usya’nın Balkan Slavları’nı kış Yunanlılar M ak e d o n y a’yı işgal etti. OsmanlI
kırtm a çalışmaları bölgede gerilimi iyiden lar düşm an kuşatm alarına direnen Yanya,
iyiye artırmıştı. Bu sırada R usya’nın Balkan- İşkodra ve Edirne dışında tüm Batı T ra k y a ’
lar’da artan gücünü kırmak amacıyla Avus- dan çekilmek zorunda kaldı. Bu arada 28
turya-M acaristan İm paratorluğu'nun Bosna- Kasım 1912’de A rnavutluk bağımsızlığını ilan
H e rs e k ’i topraklarına katması bir dönüm etti. Böylece O sm anlılar’ın B alk anlar’daki
noktası oldu. B alkanlar’daki etkinliği varlığı sona eriyordu.
nin engellenmek istendiğini gören Rusya, Çatalca önlerine kadar gelen Bulgarlar d a
Balkan ülkelerini birleştirme çabalarını hız ha ileri gidemeyeceklerini anlayınca Osmanlı
landırdı. Devleti ile 3 Aralık 1912’de ateşkes imzaladı.
Önce Sırbistan-Bulgaristan, ardından Bul- O rtaya çıkan bu yeni durum karşısında büyük
garistan-Yunanistan, Karadağ-Bulgaristan devletler Balkan Y arım adası’nda yeni sınırla
(sözlü olarak) ve Karadağ-Sırbistan arasında rı belirlemek üzere 17 Aralık 1912’de L o n d
dayanışm a antlaşmaları yapıldı. Böylece B al r a ’da bir konferans topladılar. B u rada O s
kan devletleri aralarında O sm anlılar’a karşı manlI Devleti, Edirne de içinde olmak üzere
bir birlik oluşturdu. Bulgaristan ile Sırbis Midye-Enez çizgisinin batısındaki yerleri Bul
ta n ’ın imzaladıkları antlaşmanın gizli ekinde garistan’a; Selanik, Güney M akedonya ve Gi-
iki ülke koşullar uygun olursa O sm anlılar’a rit’i Yunanistan’a; Silistre’yi R om anya’ya vere
saldırmayı ve M ak e don ya’yı aralarında uygun cek, Amavutluk’un bağımsızlığım tanıyacaktı.
bir biçimde paylaşmayı kararlaştırmışlardı.
1912 ilkbaharında bu gelişmeler olurken İkinci Balkan Savaşı
Osm anlılar, Trab lusg arp ’a saldıran İtalyan O sm anlılar’ın bıraktıkları toprakların payla
l a r l a savaşmaktaydı. Ayrıca ülke içinde siya şılması Balkan devletleri arasında bir gergin
sal çekişmeler iyiden iyiye kızışmış, subaylar lik yarattı. Özellikle M akedonya konusunda
arasındaki siyasal görüş ayrılıkları emir k o çıkan anlaşmazlık gerginliği daha da artır
m uta zincirini olumsuz bir biçimde etkilem e mıştı. 29-30 Haziran 1913 gecesi Bulgaris
ye başlamıştı. Mayıs 1912’de A rnavutlar b a ta n ’ın, Sırbistan ve Y u nan istan’a birden sal
ğımsızlık istemiyle ayaklandılar. Bir yandan dırmasıyla II. B alkan Savaşı başlamış oldu.
Trablusgarp Savaşı’nın öte yandan iç çekiş A m a R o m anya ve K aradağ da B ulgaristan’a
melerin güçsüz düşürdüğü Osm anlılar ayak karşı savaşa girince Bulgarlar güç durum da
lanmayı bastırm ak için gerektiği gibi d av rana kaldılar. B un dan yararlanan Osmanlı Devleti
madılar. I. Balkan Savaşı bu ortam d a 8 Ekim orduları Midye-Enez çizgisini aşarak Kırk-
1912’de K a rad ağ’ın Osmanlı D evleti’ne savaş lareli ve E d irn e ’yi geri aldı.
8 BALKAN ŞAMPİYONASI
II. Balkan Savaşı önce Balkan devletlerinin voleybol, yelken, atıcılık, yüzme ve boksta
kendi aralarında imzaladıkları 10 Ağustos madalyaları vardır.
1913 B ükreş Antlaşması daha sonra Osmanlı Türkiye basketbolda 1962’de ikinci, 1983’te
Devleti ile 29 Eylül 1913'te imzaladıkları ise şampiyon oldu. Boksta 1967’de 3 altın, 2
İstanbul Antlaşması ile sona erdi. Bu antlaş gümüş madalya kazandı.
maya göre, D im etoka Türk sınırları içinde H e r şampiyonanın sonunda bir yıl sonra
kalmak üzere, Meriç Irmağı Türk-Bulgar sını şampiyonanın hangi ülkede düzenleneceği
rı olarak saptandı. Ayrıca Bulgaristan sınırları saptanır ve o ülkenin ilgili federasyon başkanı
içinde kalan T ü rk le r’e dört yıl içinde Os- Balkan Şampiyonası Organizasyon Komitesi
manlı Devleti sınırlan içine göç etm e hakkı başkanı olur. Şampiyonaya katılıp katılm a
tanındı. B ulgaristan’da kalan T ürkler ise m ak ve şampiyonayı düzenleyip düzenlem e
din ve m ezhep özgürlüğüne sahip olacaklar m ek her ülkenin kendi isteğine bağlıdır.
dı. Şampiyona Balkan ülkelerinin birbirine ya
kınlaşmasında, barış ve dostluğun gelişmesin
BALKAN ŞAMPİYONASI, B alkan ülkeleri de önemli bir işleve sahiptir. Ayrıca sporcula
arasında düzenlenen bölgesel ve ulusal düzey rın daha büyük uluslararası yarışmalara hazır
deki spor yarışma ve karşılaşmalarıdır. Bu lanması ve deneyim kazanması açısından da
yarışmalara (A rnavutluk, Bulgaristan, R o yararlıdır.
m anya, Türkiye, Yugoslavya ve Y unanistan)
katılır. 1928 A m sterd a m Olimpiyat Oyunları BALKILAVUZU. İki türü A sya’da, geri k a
sırasında Yunanlılar tarafından Balkan ü lke lanlarının tüm ü A frik a’da yaşayan 14 kuş
leri arasında Balkan Oyunları adıyla ayrı bir türü ne balkılavuzu denir. Oysa çok ilginç
yarışma düzenlenmesi önerildi. Balkan ülke beslenme davranışıyla bu adı gerçekten hak
lerinin bu öneriyi benimsemeleri üzerine ilk eden yalnızca iki tür balkılavuzu vardır: A fri
oyunlar 22-29 Eylül 1929’da A tin a ’da yapıldı. k a ’da yaşayan türlerden büyük balkılavuzu
Başlangıçta atletizm, futbol, eskrim, güreş ve (Indicator indicator) ile pullu göğüslü balkıla-
tenis olm ak üzere beş spor dalında yarışmalar vuzu (indicator variegatus). Bu kuşlar, bal
yapılıyordu. 1936’dan sonra atletizm dışında porsuğu denen bir porsuk türünün ya da
kalan dallardaki yarışmalar Balkan Şampiyo karşılaştıkları insanların tepesinde döne döne
nası adı altında düzenlenm eye başlandı. Yal uçup şakıyarak onları arı yuvalarının bulun
nızca atletizm Balkan Oyunları kapsam ında duğu yere doğru götürürler. Peşlerine düşen
kaldı. bal avcısı kovanı kırıp içindeki balı alınca da
H e r yıl Balkan ülkelerinden birinde yapılan petekte kalan balm um unu ve arı larvalarını
yarışmalar 1940-53 arasında, II. D ünya Savaşı yerler. Balkılavuzlarının bağırsaklarında bal
sırasında ve bu dönem i izleyen yıllarda bir m um unun sindirimine yardımcı olan özel
süre yapılamadı. Ülkesinde hiç yarışma d ü bakteriler vardır ve bütün omurgalılar arasın
zenlem eyen A rnavutluk yarışmalara da en az da balmumuyla beslenen tek hayvan bu n
katılan ülke olmuştur. lardır.
Balkan Şampiyonası günüm üzde tenis, bas Balkılavuzlarının öb ü r türleri de genellikle
ketbol, boks, güreş, sutopu, ju d o , karate, balansı ve yabanarısıyla beslenir, am a aynı
masatenisi, kayak, voleybol, futbol, kürek, davranışı göstermez. Bu türler, tünedikleri
eskrim, halter, hentbol, sualtı sporları dalla daldan ok gibi fırlayarak arıları uçarken
rında yapılmaktadır. 1953’ten bu yana güreş, havada yakalarlar.
boks, yüzme ve basketbol dallarında Balkan Balkılavuzları küçük ya da orta irilikte
G ençler Şampiyonası da düzenlenm ektedir. kuşlardır. Sırtlarındaki tüyler genellikle k ah
Türkiye 1957 ve 1974 yılları dışında Balkan verengimsi boz, göğüsleri ve karınları daha
Şam piyonası’na katılmış; en çok güreş dalın açık renktedir. K uyruklarında ve kanatların
da başarı sağlayarak m adalya kazanmıştır. Bu da renkli lekeler bulunur. Bu kuşların çoğu
dalın dışında T ü rkiye’nin basketbol, binicilik, kuluçka asalağıdır; yumurtalarını arıkuşu, sa-
bisiklet, eskrim, futbol, ju do , kayak, kürek, kallıkuş ve ağaçkakan gibi başka kuşların
BALKUŞU 9
picta). Özellikle ökseotunun meyvelerine çok konur. İpleri kesilerek ya da ağırlığı boşaltıla
düşkün olan bu kuş, bitkinin ince sürgünlerini rak serbest bırakılan balon, yerini kapladığı
örüm cek ağıyla ve ökseotu meyvelerinin ya havanın ağırlığı kendi ağırlığına eşit oluncaya
pışkan salgısıyla birbirine tu tturarak yaprak kadar yükselir. Yükseklik arttıkça havanın
ların arasında asılı duran bir yuva yapar. yoğunluğu azaldığı için, belli bir yükseltide iki
Yuva o kadar ince dokuludur ki alttan bakıl ağırlık dengelenir ve balon daha yükseğe
dığında kuşun pem be renkli yumurtaları gö çıkamaz. Eğer bu eşiği aşarak daha yüksel
rülebilir. m ek isterse pilotun, balondaki “safra”ları,
Yeni Z e la n d a ’da yaşayan A nthornis cinsin yani kum torbalarını atarak balonun ağırlığı
den balkuşlarına, çan sesini andıran çınlamalı nı, alçalmak için de balondaki gazın bir
ötüşleri nedeniyle çankuşu denir. Bu türlerin bölüm ünü boşaltarak havanın uyguladığı yük
rengi genellikle yeşilimsi, kuyrukları karadır. selme kuvvetini azaltması gerekir. A m a ne
Balkuşları ile papağanlar, A sy a’nın güney atılan safra, ne boşaltılan gaz uçuş sırasında
doğusundaki adalarda ve A vustralya’da bulu yeniden yerine konamayacağı için, pilotun
nan çiçekli ağaç ve çalıların tozlaşmasında balonu yükseltip alçaltma olanakları oldukça
önemli rol oynar. {Ayrıca bak. TOZLAŞMA.) kısıtlıdır. Üstelik rüzgârla sürüklenen balo
nun yatay hareketini yönlendirme olanağı hiç
BALON. Hafif bir gazla dolu olduğu için bulunm adığından, balon bir yerden bir yere
havada yükselebilen balonlar, uçakların ve ulaşmak için kullanışlı bir hava taşıtı değildir.
bütün hava taşıtlarının öncüsüdür. Bu basit Bu yüzden balonların yerini çok geçmeden
taşıt, genellikle kum aştan, kâğıttan ya da havagemisi de denen güdümlü balonlar almış
ipekten yapılan ve sıcak hava, hidrojen ya da tır. S ürüklenerek değil, itme kuvvetiyle yol
helyum gibi havadan daha hafif bir gazla almasını sağlayan bir m otoru ve havada yön
şişirilen büyük bir torb adan oluşur. Dışarıdan lenmesini sağlayan bir düm en donanımı olan
hava girmemesi ve içindeki gazların dışarı güdümlü balonlar gerçek anlam da hava taşıtı
sızmaması için üstü kauçukla kaplanan küre sayılır {bak. G üdümlü B alo n ).
ya da sosis biçimindeki bu torbayı saran bir 18. yüzyılın sonlarına kadar insanların b a
ağın ya da iplerin ucuna da yolcuları taşıyacak lonla havalanmayı akıl etmemiş olması o lduk
olan bir sepet bağlanır. ça gariptir. Ç ünkü sıcak havayla doldurulmuş
H avada serbestçe süzülebilen ve bir halatla bir balonun uçması herkesin düşünebileceği
yere bağlı olan iki tip balon vardır. Serbest kadar basit bir olaydır. A m a nedense 1782’ye
balonlar daha çok atmosferin üst katm anları kadar hiç kimse, bir ateşten çıkan dumanların
nın incelenmesinde ve balon yarışlarında, yükselmesinin ne kadar önemli sonuçları ola
yere bağlı balonlar ise genellikle radyo yayın bileceğini düşünmemişti. Ancak o tarihte
larının iletilmesinde, reklam amacıyla ve sa Fransız Joseph ve Etienne Montgolfier k ar
vaş zam anında kentleri ya da limanları alçak deşler, ateşten yükselen dum anların h areketi
tan yapılacak hava akınlarına karşı korum ak ni ilk kez bilimsel açıdan incelemeye başladı
için hava barikatı olarak kullanılır. lar ve dum anın her zaman aynı biçimde
Bir balonun havada yükselmesi, suya atılan hareket etmesini “ kaldırma kuvveti” denen
bir cismin yüzmesiyle aynı ilkeye dayanır. bir kuvvetin varlığına bağladılar.
H e r ikisi de kendi hacmi kadar hava ya da su D um anı kâğıttan bir torba içinde toplayın
kütlesinin yer değiştirmesine yol açar. Taşıdı ca ne olacağını denem ek isteyen Montgolfier
ğı bütün donanım ve yolcularla birlikte b alo kardeşler böylece ilk balonu yaptılar: Kâğıt
nun ağırlığı yer değiştiren hava kütlesinin torba hızla mutfağın tavanına doğru yükseldi.
ağırlığından az olduğu sürece balon havada Bunun üzerine büyük bir hevesle işe koyulan
yükselecek, içindeki gazın bir bölüm ünü yitir iki kardeş, gitgide daha büyük ipek torbalar
diğinde ise hacmi azalacağından alçalmaya kullandılar ve balonu yükselten kaldırma kuv
başlayacaktır. vetinin dum andan değil sıcak havadan kaynak
U çuştan önce havalanmaması için balon landığını bilemediklerinden, bol duman elde
iplerle yere bağlanır ya da sepetine ağırlık etm ek için ateşi yün ve samanla beslediler.
BALON 11
balona sanlan bir ağın altındaki halkaya bir se yeterli oksijeni bulundurabilmesiydi. İnsanlı
pet bağlamayı ilk akıl eden de Charles’dır. bir balonun bugüne kadar çıkabildiği en
B u yeni buluş büyük bir hızla dünyaya büyük yükseklik 37.740 metredir. Bu uçuşu
yayıldı ve Fransız Jean-Pierre Blanchard ile A B D ’li Nicholas Piantanida 22 Ekim 1965’te
A B D ’li Jo hn Jeffries 7 O cak 1785’te Manş G üney D a k o ta ’da gerçekleştirmiştir. Resmi
D enizi’ni ilk kez havadan, balonla aştılar. kurullarca onaylanan yükseklik rekoru ise
Balonların bilimsel araştırm alarda büyük ya 1961’de M eksika Körfezi üzerinde uçan Mal-
rar sağlayacağı kısa sürede fark edildi ve colm R oss’un ulaştığı 34.668 metredir.
yüksekteki seyreltik (düşük yoğunluklu) h a Atlas O k yanusu ’nu balonla geçmek için ilk
vanın insan vücudu üzerindeki etkilerini ilk denem e 1958’de yapıldıysa da bu uçuş ancak
inceleyen Jeffries oldu. Fransız kimya bilgin 20 yıl sonra başarılabildi. Ağustos 1978’de
leri Joseph Gay-Lussac ile Jean Biot da Ben A bruzzo, Max A nd erson ve Larry New-
1804’te balonla 4 bin m etreye kad ar yüksele m a n ’dan oluşan bir ekip A B D ’deki Presque
rek havanın yapısını ve yüksekliğin hayvanlar A dası’ndan havalanıp F ran sa’daki M iserey’e
üzerindeki etkilerini araştırdılar. 1862’de ba inmeyi başardı. 5.023 kilometrelik bu yolcu
lonlarla artık 10 bin m etrenin üstündeki luk yaklaşık altı gün sürmüştü. 1981’de de
yükseltilere ulaşılabiliyordu. Ja p o n y a ’daki Nagaşim a'dan yola çıkan A b
B alon uçuşlarındaki en üzücü olaylardan ruzzo, Nevvman, Ron Clark ve Rocky Aoki
biri İsveçli kâşif Salomon August A n d re e ’nin bu kez Büyük O k y a n u s’u aşarak A B D ’deki
Kuzey K u tb u ’nu balonla aşma denemesidir. California’ya ulaştılar. 8.550 kilometrelik bu
A n d re e ve iki arkadaşı, çoktandır düşledikleri uçuş da 84 saat 31 dakika sürdü. 1987’de
bu balon yolculuğunu gerçekleştirmek üzere A B D ’li işadamı R ichard Branson ile İsveçli
11 T em m u z 1897’de Spitzberg’ten yola çıktı balon pilotu Per Linstrand, atmosferin yukarı
lar. Ertesi gün bir posta güvercini her şeyin katm anlarındaki hızlı hava akımlarından ya
yolunda gittiği haberini getirdi ve onlardan rarlanarak Atlas O k y a n u su ’nu 30 saat 41
alman son h aber bu oldu. 1930’da bir Norveç dakikada aştılar.
araştırm a ekibi, havalandıkları tarihten tam 1936’da Piccard, o güne kadar balon kılıfla
33 yıl sonra ve öngörülen rotanın çok doğu rının yapımında kullanılan ipek ya da kauçuk
sundaki Beyaz A d a ’da A n d re e ve arkadaşla kaplanmış pam uklu kum aşlar yerine daha
rının donm uş cesetlerini bir rastlantı sonucun hafif olan ve gaz sızdırmayan selofan kullanı
da buldu. mını başlatmıştı. Bugün bu amaçla polyester
20. yüzyılın başlarında güdümlü balonların ya da polietilen kullanılır.
ve uçakların hızla gelişmesi balonculuğu göl
gede bıraktı. A m a balonla uçuş meraklıları Balonların Savaşta Kullanılması
hiçbir zaman azalmadı ve 1906-39 arasında Savaşta balonlardan yararlanm a düşüncesi ilk
her yıl düzenlenen uluslararası G o rd o n Ben- kez Fransız Devrimi sırasında doğdu. İki
nett K upası’nın öncülüğünde balonculuk ve Fransız, Avusturyalılar’ın kuşatması altında
balon yarışları bir spor etkinliği olarak yer olan M aubeuge kentinden bir balonla havala
leşti. nınca, bütün hareketlerinin izlendiği kanısına
1930’ların başlarında bilim adamları çok kapılarak güvenlerini yitiren AvusturyalIlar
yüksekteki atm osfer koşullarını incelemek hem en kuşatmayı kaldırarak geri çekildiler.
için balondan yararlanmayı tasarladılar. 1794’te de Fleurus’deki çarpışmalar sırasında
Ağustos 1932’de A uguste Piccard ve Paul bir balonla atış menzilinin çok üstüne yükse
Kipfer balonla 16.200 m etre yüksekliğe çıktı len Fransızlar savaşı havadan izlediler. 1870-
lar. Bu yolculukta, ilk balonlardaki açık sepet 71’deki Fransa-Prusya Savaşı’nda ise, kuşat
yerine kapalı ve. basınçlı bir kabin kullandılar. m a altındaki Paris’in öbür kentlerle haberleş
Bu yuvarlak metal kabinin yararı, hem içinde mesi ve h ü kü m et üyelerinin ülkenin işgal
ki havanın istenen basınçta tutulabilmesi, edilmemiş bölgelerine taşınması hep balonlar
hem de deniz d ü ze y in d e n ,ç ok dah a az oksijen la sağlandı. I. D ünya Savaşı’nda (1914-18)
içeren yukarı atm osferde bile solunum için sosis biçimindeki gözlem balonları bütün cep-
BALONBALIĞI 13
lar, H ansa Birliği olarak bilinen bir ticari Balyan oğullarını mimarlık eğitimi için Paris’e
birlik kurarak bu ticaretin büyük bir bölüm ü gönderdi.
nü ele geçirdiler (bak. H a n s a BİRLİĞİ). Rusya’ Balyanlar geleneksel Osmanlı mimarlığına
dan gelen kürk ve bal; İsveç’ten gelen ağaç, yenilik getirirlerken, A vrupa mimarlığında o
katran, dem ir ve bakır; P olonya’dan gelen dönem de egem en olan seçmeci tutumu izle
kereste ve buğday, bu ticari birliğin sürekli mişlerdir. 19. yüzyılda A v ru p a ’da da m im ar
denetimi altında, bugün Belçika ile Fransa’ lık alanında çeşitli üsluplar bir arada d e n e
nın kuzey kıyılarını oluşturan Flandre’a ya da niyordu. Osmanlı Devleti birçok alanda yeni
İngiltere’ye yollanırdı. B undan yüzyıllar son leşme hareketleri içindeydi. Batıya açılmanın
ra, R us Çarı I. Petro, Petersburg (bugünkü büyük boyutlar kazandığı bu evrede Balyan
Leningrad) kentine bir liman yaptırarak Rus ailesi Osmanlı mimarlığında söz sahibi oldu.
ya’yı batıya bağlayan bir pencere açmış oldu. K rikor Balyan (1764-1831), Balyan m im ar
Kuzey Denizi'ni Baltık Denizi’ne bağlayan lar ailesinin ilk kuşağının en önemli kişisidir.
limanlar ve boğazlar sığ ve çok dar olduğun III. Selim ve II. M a h m u d ’un padişahlığı
dan, bu bölgede denizcilik yapm ak oldukça dönem inde yapılan başlıca kam u yapılarının
güçtür. Ayrıca Baltık D enizi’ne dökülen ır ve sarayların mimarıdır. Selimiye Kışlası
m aklar, okyanusa çıkış yeri çok dar olan bu (İstanbul, 1800), Nusretiye Camisi (İstanbul,
denizin suyunu tatlılaştırdığı için, suların so 1826), D avutpaşa Kışlası (İstanbul, 1827)
ğukta kolayca donm asına neden olm aktadır. onun yapıtlarıdır. Kardeşi Senekerim Balyan
Baltık D enizi’nin güneybatı kesimindeki çalışmalarını Krikor Balyan ile birlikte sür
büyük bir alan, kışın iki ay, kuzey kesimleri dürm üş, onun ahşap olarak yaptığı Beyazıt
ise altı ay boyunca donar. Ne var ki, bazı Kulesi’ni yandıktan sonra yeniden bugünkü
limanlar ve deniz yolları, buzlar arasında şekliyle yapmıştır.
kanallar açabilen buzkıranlarla tem izlenerek, G a rab et A m ira Balyan (1800-66), Krikor
deniz trafiğine açık tutulm aktadır. G ü n ü m ü z Balyan’ın oğludur. İstanbul kentinin g ö rü nü
de Baltık Denizi yoluyla taşınan belli başlı münü değiştiren önemli yapılar gerçekleştir
mallar şunlardır: SSCB, Finlandiya ve miştir. II. M ahm ud , Abdülm ecid ve Abdül-
İsveç’ten kereste, İsveç’ten dem ir cevheri ve aziz dönem inde mimarlık yapmıştır. O rtaköy
Polonya’dan köm ür. SSCB 1975’te, Beyaz Camisi (İstanbul, 1854), D olm abahçe Sarayı
Deniz ile Baltık Denizi'ni birbirine bağlayan (İstanbul, 1856), Harbiye O kulu (İstanbul) ve
bir kanal açmıştır. II. M a h m u d ’un türbesini yapmıştır. Bunlar-
D İA T E K
BALYAN AİLESİ, 19. yüzyılda düşünce ve
uygulamalarıyla Osmanlı mimarlığını etkile
yen ve yönlendiren m imarlar yetiştirmiş E r
meni kökenli bir ailedir. B aba, oğul ve
torunlar olmak üzere birkaç kuşak Osmanlı
Sarayı hizmetinde ya da saraya yakın çevre
lerde mimarlık yapmışlardır. Son dönem O s
manlI mimarisinde etkili olmaları ve göster
dikleri başarı, kuşkusuz babadan oğula ve
torunlara aktarılan deneyim birikiminden
kaynaklanmıştır.
Balyan ailesinin ilk kuşakları Osmanlı kül
tür ve geleneği içinde yetişmiştir. Bu ortam
içinde gelenek ve göreneklere uygun olarak
mesleği en alt basam aktan, çıraklıktan başla
yarak öğrenmişlerdir. 19. yüzyılın birinci
yarısında, değişen koşulları ve çağının gerek G arabet A m ira Balyan O rta köy C a m isi'n i 1854'te
sinimlerini önceden sezen G a rab et Am ira yap m ıştır.
16 BALZAC
deler içten delindiğinde, bam bu kamışı uzun ğu 30 santimetreyi bulur ve kuruduğu zam an
bir su borusu olarak kullanılabilir. Ç in'de, kendiliğinden çatlayıp yarılarak içindeki to
sert dış kabuğun içindeki yumuşak liflerden humları çevreye saçar. A m a T ü rkiy e’de de
değerli bir kâğıt üretilir. E n d o n ez y a’daki yetişen bazı b odur çeşitlerin meyvesi hiçbir
Cava A d a la rı’nda ise bam b u d an flüt ve ksi zam an bu kadar büyümez. Körpe bamyalar
lofona benzeyen bir tip vurmalı çalgı ya düzenli olarak toplanırsa, don olayları baş
pılır. layıncaya k ad a r bitki meyve vermeyi sür
dürür.
BAMYA. Körpe meyveleri taze ya da kuru T ürk iy e’nin hem en her yerinde, özellikle
sebze ve konserve olarak yenen bamyanın Ege ve A kdeniz bölgelerinde yetiştirilen
(H ibiscus esculentus) anayurdu A frika’dır. bamyanın ülkemizde yenen tek bölüm ü m ey
A m a bu bitki bütün ılıman ve tropik iklimli veleridir. Balıkesir bamyası ve sultani bamya
bölgelerde yaygın olarak yetiştirilir. Ebegü- denen irice çeşitleri taze, olgunlaşmadan to p
mecigillerden (bak. EBEGÜMECİ) biryıllık otsu lanan küçük A m asya bamyası ise kuru sebze
bir bitki olan bamyanın bazı çalımsı çeşitleri olarak yenir. Oysa birçok ülkede yaprakların
2,5 m etreye kadar boylanabilirse de, sebze dan ve tohum larından salata yapılır, meyvele
olarak tarımı yapılan çeşitleri genellikle 50-60 rinin salgısı çorbalara kıvam verm ek için
cm yüksekliğindedir. kullanılır. Ayrıca tropik ülkelerde gövde lifle
Bamyanın yaprakları çınar yaprağı gibi rinden kumaş ve sicim üretilir.
dilimli ve tüylü, kirli sarı renkteki çiçeklerinin
ortası kırmızıdır. Beş köşeli ve sivri uçlu bir BANARES bak. V a r a n a s i .
kapsül (kılıf) biçimindeki sarımsı yeşil renkli
meyvelerin koyu kıvamlı, yapışkan bir salgısı BANÇO, telli bir çalgıdır. Metal bir kasnağa
vardır. İçinde çok sayıda küçük, yuvarlak gerili ince deriden (parşöm en) yapılma, göğüs
tohum bulunan bu tüylü meyveler henüz denen, tefe benzer bir gövdesi vardır. G övde
sertleşmeden toplandığı için, sebze olarak deki vidalar sıkılıp gevşetilerek göğsün ger
yenen körpe bam yalar ancak 3-5 cm uzunlu ginliği ayarlanabilir. G övde uzunca bir sapa
ğundadır. Oysa, tohum lar olgunlaşıncaya ka bağlıdır. Sapın ucundan gövdenin ucuna geri
dar dalında bırakıldığında meyvelerin uzunlu- lerek bağlanan teller, parşöm enin üzerindeki
eşik adı verilen küçük bir tahta p arça
J . H o ra c e M c F a r la n d
sından geçer. Bir bançoda, sayıları dört
ile dokuz arasında değişen kiriş ya da tel
bulunabilir; am a genellikle beş ya da altı
tellidir.
Banço sağ elin parmaklarıyla ya da pena
adı verilen, mızraba benzer bir kemik ya da
metal parçasıyla tellere vurularak çalınır. Sol
el sap üzerindeki ses perdelerinde gezdirile
rek farklı notalar elde edilir.
Bu çalgının Afrika kökenli olduğu sanıl
m aktadır. A frika'dan getirilen Siyah köleler,
A B D ’nin güneyindeki pam uk tarlalarında
banço çalarlardı. Banço, 19. yüzyılın son
larında A B D ’li Siyah şarkıcılarca, d aha son
ra ise ilk caz topluluklarında yaygın bir
biçimde kullanıldı ve A B D halk müziğine
girdi.
Gitarla aynı biçimde akort edilen banço,
B am yanın uzun ve s iv ri to h u m kılıfı b iç im in d e k i ondan daha tiz bir ses çıkarır. B unun nedeni,
m e yve le ri körpeyken taze sebze olarak yen ir. tellerin tahta yerine parşöm en üzerinde titreş
BANDO 19
M a r y E v a n s P icture L ib ra ry
Tarih
Pakistan Devleti 1947’de H indistan ’ın ikiye
bölünmesiyle kuruldu. Bu bölünm e sonucu,
halkının çoğunluğu Müslüman olan Pakis
ta n ’la, büyük çoğunluğun H indu olduğu H in
distan, iki ayrı devlet olarak ortaya çıktı.
Pakistan, D oğu Pakistan ve Batı Pakistan
olarak bilinen iki eyaletten oluşuyordu. Ne
BANKALAR VE BANKACILIK 23
var ki, Hindistan topraklarının birbirinden yürütülen bu sistem sonraki yıllarda paranın
ayırdığı bu iki eyalet arasında 1.500 kilom et ortaya çıkmasıyla yaygınlaştı.
relik bir uzaklık bulunuyordu. Bu bölünme P ara önceleri altın ve gümüş gibi değerli
coğrafya açısından olduğu kadar, kültür ve dil metallerden yapılırdı. Ekon om ik yaşamın ge
açısından da sorunlar yarattı. lişmesiyle para daha çok kullanılmaya ve el
D a h a yoksul olan Doğu Pakistan’da batıya değiştirmeye başladı. Değerli m etallerden ya
karşı artan bir tepki gelişmeye başladı. Bu pılan para hem m iktar olarak, hem de taşıma
tepki 1971 ’de, D oğu P ak istan’da yaşayan zorluğu gibi nedenlerle yeni dönem in gereksi
Bengalliler’in Pakistan hüküm etine başkal nimleri karşısında yetersiz kaldı. Bu durum da
dırmasına ve bağımsız bir Bangladeş cum huri bankalar ellerinde bulunan değerli metaller
yeti istemesine yol açtı. Sonuçta iç savaş çıktı. karşılığında kâğıttan (banknot) ve değersiz
Pakistan hüküm eti isyanı bastırmaya çalıştı. m etallerden para çıkardılar. Bunların her
Bengalliler’e Hindistan arka çıkınca, Hindis biri üzerinde yazılan m iktarda altını temsil
tan ile Pakistan arasında savaş başladı. Hint ediyordu ve ban ka isteyene bu kâğıtlar karşı
askerleri Doğu P akistan’a girdi ve Pakistan lığında, altın olarak ödem ede bulunuyordu.
ordusunu yenilgiye uğrattı. Bu yüzden başlangıçta kâğıt para, altın para
Bengalliler 1972’de Şeyh M ucibü'r-R ah- gibi kabul edildi ve zamanla başlıca ödem e
m a n ’ın başkanlığında Bangladeş D evleti’ni aracı olan günüm üz kâğıt parasına dönüştü.
kurdular. A m a, ekonom ik sorunlar ve besin G ünüm üzde kâğıt parayı her ülkenin m erkez
maddelerinin yetersiz oluşu ülkede büyük bir bankası çıkarır ve bu paranın karşılığında
hoşnutsuzluğa yol açtı. M ucibü’r-R ahm an d a bankalarda artık belli m iktarda altın b u lun du
ha fazla yetkiye sahip olmak için 1974’te rulmaz; am a bunun yerini devlet garantisi al
cumhurbaşkanlığını ilan etti. 1975’te askeri dığı için, herkesin kabul ettiği bir alım gücüne
liderler yönetim e el koydular. B aşkan Muci- sahiptir.
b ü ’r-R ahm an darbe sırasında öldürüldü ve
G eneral Z iyaü’r-R ahm an başkanlığa getirildi. Bankacılığın Gelişimi
D em o kratik bir yönetim biçimi kurm ak a m a Eski Y u n a n ’da değerli eşyalar tapm aklarda
cıyla 1978’de seçim yapıldıysa da, siyasal korunurdu. Kutsal yerlerde hırsızlık yapanla
çalkantılar ve ekonom ik bunalım sürdü. rın tanrıların öfkesini üzerlerine çekeceğine
Z iy aü ’r-R ahm an 1981’de Ç ittagong’da bir inanıldığı için, tapınakların güvenli olduğu
grup subay tarafından öldürüldü. Yerine yar düşünülürdü. Bu hizmet karşılığında tapm ağa
dımcısı A bdüssettar geçti. Ulusal Güvenlik bir para ödenirdi. İÖ 4. yüzyıldan başlayarak
Konseyi Başkanı G eneral Erşad 1982’de Ab- Y un an istan ’da para toplayan ve ödünç veren
d ü ssettar’ı devirerek sıkıyönetim ilan etti ve bir tür banka ortaya çıkmıştır. İÖ 2. yüzyılda
tüm yetkileri kendinde topladı. Ne var ki, Romalılar, Y unanlılar’dan aldıkları bankacı
izlediği baskıcı tutum ve kötüye giden e k o n o lık sisteminden, bazı bakım lardan bugünküne
mik durum ülkedeki hoşnutsuzluğu artırdı. benzeyen bir sistem geliştirdiler. 5. yüzyılda
1985’te yapılan göstermelik bir halkoyla- R o m a ’nın yıkılmasından, 11. yüzyıla kadar
masıyla E rş a d ’ın devlet başkanlığında kalması bankacılık alanında fazla bir gelişme olmadı.
onaylandı. 1986’da sıkıyönetimin kaldırılma 1171’de bir savaşa para sağlamak amacıyla
sına karşın, baskılar sürdü. Bugün Bangladeş’ Venedik Bankası kuruldu. Halk hüküm ete
te rejim karşıtı siyasal partiler, halktan aldık banka aracılığıyla yüzde 4 faizle borç vermeye
ları destekle büyük protesto gösterilerinde çağrıldı. O zam anlar bu işler, pazar yerlerine
bulunm aktadır. koyulan sıralarda yürütüldüğü için “b a n k a ”
sözcüğü sıra anlamına gelen İtalyanca “ ban-
BANKALAR VE BANKACILIK. Bankacılı co” sözcüğünden türemiştir.
ğın başlangıcı Babilliler’in ödünç mal alıp Aşağı yukarı aynı yıllarda İngiltere’de tüc
verme işini düzenleyen karmaşık bir sistem carlar altın paralarını kuyumcuların kasaların
geliştirdikleri İÖ 2000 yılı öncesine uzanır. da saklıyorlardı. Teslim ettikleri altın para
Başlangıçta güçlü kişilerce ve tapınaklarda karşılığı, tüccarlara verilen m akbuzlar para
24 BANKALAR VE BANKACILIK
T he B a n k o f E n g la n d
Solda: L o nd ra'da T hrea dn ee dle C addesi'ndeki İn g ilte re M erkez Bankası. Sağda: Bankanın kasalarından
birin d e ki altın külçeler.
gibi elden ele dolaşıyordu. Kuyumcular daha bankaların yeniden açılmalarına izin verilme
sonra kendilerine bırakılan altının tüm ünün di. Bu durum üzerine bankaları Federal
aynı anda geri istenmeyeceğini, bunun bir Rezerv Sistemi’ne (Ulusal Bankacılık Siste
bölüm ünü başkalarına ödünç verm ekte bir mi) girmeye zorlam ak ve böylece bankacılık
sakınca olmadığını fark ettiler. Böylece k en alanında denetimi artırm ak amacıyla B a n k a
dilerine em anet edilen altının bir bölüm ünü, cılık Yasası çıkarıldı. Federal Rezerv Sistemi
faiz karşılığı ödünç vermeye başlayan kuyum 25 şubeli 12 yerel Rezerv B ankası'ndan olu
cular, kendilerine bırakılan altın için de bir şur. Bu bankalar yalnızca üye bankaların
m iktar faiz öderlerse daha çok altın toplaya işleriyle ilgilenir; kişiler ve şirketlerle d oğ ru
caklarını anladılar. Bu uygulamalar çağdaş dan ilişki kurmaz. Kişiler ve şirketler sisteme
bankacılık sisteminin başlangıcını oluşturdu üye bankalara para yatırır. Üye bankalar bu
ve 17. yüzyıla yaklaşırken çağdaş bankacılığın paranın belli bir yüzdesini Federal Rezerv
temelleri atıldı. bankalarına yatırır.
Bir savaşa para sağlamak amacıyla 1694’te
kurulan İngiltere Bankası 1884’te, İskoçya Türkiye'de Bankacılığın Gelişimi
dışında para basm a yetkisine sahip tek banka Osmanlı İm paratorlu ğum da ise 15. yüzyıl
du ru m u na geldi. 1946’da devletleştirildikten dan başlayarak sarraflar A v ru p a ’dakilere
sonra yalnızca m erkez bankası işlevlerine benzer işlevler görmeye başladı. Önceleri
yönelen İngiltere M erkez Bankası tüm d ünya farklı değerlerdeki Osmanlı paralarının ve
daki bankalara örnek olmuştur. yabancı paraların birbiriyle değiştirilmesiyle
G erçek anlam da ilk A B D bankası 1781’de uğraşan sarraflar, daha sonra zenginlerin p a
Philadelphia'da kuruldu ve Birleşik Devletler ralarının işletilmesi ve devlete borç verilmesi
B ankası’na 1791’de 20 yıl süreyle ülkenin tek ni üstlendiler. Böylece 19. yüzyıla gelindiğin
ulusal bankası olm a hakkı verildi. A m a de “G alata Sarrafları” “ G alata B ank erleri”ne
eyalet bankalarının ve Başkan Thom as Jeffer- dönüşm üştü.
son’un karşı çıkması üzerine bu ayrıcalık O sm anlılar’ın 1854’te ilk kez dış borç alm a
1811’de yenilenmedi. 1863’ten sonra eyalet ya başlamasından, borçlarını ödeyem ez d u ru
bankalarının ülke çapında örgütlenmesini ma düştüğü 1870’lere kadar (bak. DÜYUN-I
sağlayacak yasa çıkarıldı. 1933’te özellikle UMUMİYE) en ünlüleri İngiliz-Fransız serm aye
A B D bankacılık sistemi birçok bankanın k a sine dayanan Osmanlı Bankası olmak üzere
panm asına yol açan bir iktisadi bunalım yaşa 10 yabancı banka kuruldu. Bu d önem de
dı; güvenilirlikleri kanıtlanm adıkça kapanan yabancı bankaların başlıca kâr kaynaklan
BANKALAR VE BANKACILIK 25
Bora'nın bankası
Alı. Bülent'e bir çek veriyor. Bülent, çeki kendi bankasına Bülent'in hesabına çek tutarı ,
veriyor. kadar para yatırılıyor.
A BANKASI
B BANKASI A BANKASI
Bora'nın bankası A h m e t’ in bankası A BANKASI
A li'nin bankası
Her iki çek de takas odasına
gönderilir iki banka da birbirine
borçlu durum dadır Para el
d eğiştirm ez; yalnızca çekler
çekildikleri bankalara geri
döner.
Bora, Ahm et'e bir çek Ahmet, çeki kendi bankasına Ahm et'in hesabına çek tutarı
veriyor. veriyor. kadar para yatırılıyor.
Takas od alarında , kullan ılan çekler n e de niyle ortaya çıkan alacak ve b o rç la r hesaplar arası a kta rm a la r
yap ılara k de n g e le n ir.
26 BANKALAR VE BANKACILIK
verenin hesabından, çeki alanın hesabına olarak gösterdiği varlığı üzerinde hak sahibi
para aktarılması için bankaya yetki veren bir olur.
belgedir. Ç ekte belirtilen para, çeki verenin B ankalarda başlıca iki ana hesap türü ayırt
hesabından silinip alanın hesabına eklendiği edilebilir: Vadeli tasarruf hesabı ve çek ya da
zaman ödem e tam am lanm ış olur. G ü n ü m ü vadesiz tasarruf hesabı. Vadeli hesaba
zün gelişmiş elektronik bilgiişlem ve iletişim ödenen faiz genellikle d aha yüksektir ve bu
yöntemleri, çekle ödem e yöntem ini, kolaylığı hesaba yatırılan parayı çekm ekte belirli sınır
ve zam an kazandırması bakım ından aşmıştır. lamalar vardır. M evduat sahibi parayı çekm e
den belli bir süre önce bankaya bilgi vermekle
Bankacılık Hizmetleri yüküm lüdür. Bu yapılmazsa banka para çekil
Sanayileşmiş ülkelerin çoğunda ülke çapında mesini kabul etse de, genellikle m evduata
şube ağına sahip az sayıda büyük ticari banka ödenecek olan faizi ödemez. Çek hesaplarına
vardır. Bu ülkelerin İtalya ve Fransa gibi genellikle faiz ödenm ez çünkü mevduat sahibi
birkaçında büyük bankaların bir bölüm ü ya bu hesaptan istediği zaman para çekebilir.
da tüm ü devlet denetim indedir. Çoğu ülkede
ise bankaların büyük bölüm ü özel şirketlerdir Ticari Bankacılık Sistemi
(bak. ŞİRKET). Büyük ticari bankaların genel Ticari bankalar “oransal karşılık sistemi” te
likle çeşitli uzmanlık alanlarında hizmet veren meline dayalı olarak çalışır. G ünlük yüküm lü
bir dizi alt kuruluşu bulunur. lükleri yerine getirm ek için ne kadar para
Büyük ticari bankaların, müşterilerin çeşitli ya da hem en paraya çevrilebilir malvarlığının
gereksinimlerini karşılayacak biçimde düzen gerektiği, deneyim sonucu bellidir. Kredilerin
lenmiş birçok türde m evduat hesabı vardır. ve öteki yüküm lülüklerin değerinin belli bir
B ankalar m evduat sahiplerine kredi verir ve oranı kadar hazır kaynak bulundurm ak yeter-
açık kredi kolaylıkları sunar. Açık kredi, lidir. Böylece bankacılık sistemi güven temeli
m evduat sahiplerine yatırmış oldukları p a ra üzerine kuruludur. E ğer herkes bankadaki
dan belirli bir m iktar fazlasını çekme olanağı bütün parasını aynı günde çekm ek isteseydi
sağlar. Bu hizmet karşılığı bank a, fazladan bankalar ödem e yapamazdı.
çekilmiş m iktara kredi faizi uygular. B urad a B ankanın kazandığı para, gelir ve giderleri
yapılan aslında, bankanın fazla para çeken arasındaki farktan kaynaklanır. En önemli
kişiye, öteki hesaplarda toplanan paradan gelir kaynakları sunulan hizmetlerden alman
kredi vermesidir. ücretlerle, verilen kredilerden alınan faizler
B ankalar m evduat sahibi olmayan kişilere dir. İhracat ve ithalat işlemleri de bankalar
ve şirketlere de kredi verir. “K red i” belirli bir aracılığıyla yapılır. B anka bu işlemler ned e
süre için borç olarak verilen paradır. K redi niyle, işleme konu olan paranın belirli bir yüz-
den yararlananın bu süre sonunda, aldığı desi kadar komisyon alır. Büyük alım satım
parayı ve faizini belirlenen biçimde ve d üzen larda bu komisyon, verilen hizmetle ilgisi ol
li olarak ödemesi gerekir. G ün üm üzde b a n mayan çok büyük m iktarlara ulaşabilir. Bu
kalar ekonom ik koşullara bağlı olarak, m ev hizmetleri sağlamak için banka bazı h arca
duat ve kredilere zaman içinde değişen faiz m alar yapar. B aşka şirketler gibi, çalışanları
oranlan uygular. Oysa eskiden yalnızca kredi nın ücretini ödem ek , içinde çalışılan binaları,
nin süresine göre farklılık gösteren sabit faiz mobilya, bilgisayar ve öteki donanım ları kira
oranlan uygulanırdı. lam ak ya da satın almak zorundadır. Ayrıca
Kredi alabilmek için genellikle bankaya m evduat toplayabilm ek için tasarruf sahiple
paranın nerede kullanılacağını açıklamak ve rine faiz ö d em ek gerektiği gibi, birçok b an k a
taksitleri zam anında ödeyebilm e yeteneğini nın reklam harcaması da olur. G ene başka
kanıtlam ak gerekir. B unu yaparken çoğu şirketler gibi, işi k urm ak, genişletmek ve b ek
zaman aylık bir gelirin varlığı yeterliyse de lenm edik durum lara karşı hazırlıklı olmak
bazı d urum larda bankalar “maddi bir güven için sermayeye gereksinimi vardır.
ce” arayabilir. Bu d uru m d a ö dem eler zam a Bankaların sunduğu hizmet türleri de ülke
nında yapılmazsa, banka borçlunun güvence den ülkeye değişir. Ö rneğin Japonya ve
BANKALAR VE BANKACILIK 27
Çağdaş b ir banka
kasasında g ü ve n liğ e çok
önem v e rilir. Kasalar
ge n e llikle saatli kilitle
donatılır.
A B D ’de, yatırım bankacılığı ile ticari b an k a “m evduat toplam a k u ru m la n ” adı altında ayrı
cılığın birbirinden ayrı olması yasa gereğidir. bir grup oluşturur. B unlar çoğunlukla k o o p e
Federal Alm an bankaları ise eskiden beri ratif yapısındadır. M evduat sahipleri k u ru
hem yatırım bankacılığı, hem de ticari b an k a mun ortaklarıdır. Ayrıca birçok ülkede posta
cılığı birlikte yürütür. Fransız bankacılık siste örgütü de, şubeleri aracılığıyla tasarruf b a n
mi de 1960’ların ortalarından başlayarak ge kacılığı hizmetleri verir. Bu tasarruf bankacı
nel bankacılığa yönelmiştir. İngiltere’de ticari lığı kum rularından bazıları özel kişilerin yanı
bankalar, alt kuruluşları aracılığıyla yatırım sıra, yörelerindeki ticaret ve tarım işletmeleri
bankacılığı yapar. Yatırım bankaları, anonim ne ve yerel yönetim lere de bankacılık hizmeti
şirketlerin hisse senetlerinin halka satılmasın verir. Birçok ülkede konut kredisinin büyük
da uzmanlaşmıştır. İngiliz bankacılık sistemi bölüm ünü bu kurum lar sağlar. A m a mali hiz
nin önemli bir parçasını tüccar bankaları oluş m etler alanındaki geleneksel uzm anlaşmanın
turur. A dlarından da anlaşılacağı gibi bu b a n yıkılmakta oluşu, bu alana da daha büyük bir
kalar iç ve dış ticaretin finansman gereksini rekabet getirm ektedir. B anka şubelerinde si
minden doğmuştur. Çağdaş tüccar bankaları, gorta hizmeti verilmesi de uzmanlaşmanın o r
öteki ülkelerdeki yatırım bankalarının şirket tadan kalkm akta oluşunun bir örneğidir. B öy
lere verdiği hizmetlere benzer bir dizi hizmet lece her tür müşteriye bütün mali hizmetleri
verir. A m a 1986’ya kadar bu bankaların L o n sunabilir hale gelen büyük bankalar, genel
dra Borsası’nda doğrudan tahvil ve hisse se bankalara dönüşm ektedir. B unlar artık mali
nedi alıp satm ak yetkisi yoktu. Bu tarihten holding diye anılmaya başlamıştır.
sonra öteki mali kurum larla iç içe geçtiler ve B aşka bir çağdaş yönelim ise para piyasala
böylece yatırım bankalarına daha çok benzer rının gelişmesidir. Bu piyasalar, bankaların
bir du rum a geldiler. İngiliz ticari bankaları yurtiçinde ve dışında öteki bankalardan
da, tüccar bankacılığı yapan alt kuruluşlarını büyük m iktarlarda borç almalarına olanak ve
yatırım bankası benzeri kurum lara dönüş rir. Büyük anonim şirketler de kısa dönem li
türdü. kaynak fazlalarını, bu piyasalarda borç v ere
rek değerlendirir. Ayrıca bankalar m evduat
Tasarruf Bankaları sertifikası ve dövize bağlı tahviller gibi mali
Çoğu ülkede uzmanlaşmış tasarruf k u rum lan araçlar yoluyla ek kaynak sağlar. Tüm bu ge
bulunur. Bu kurum lar bazı ülkelerde banka lişmeler sonucunda bankalar artık kredi veri
olarak sınıflandırılır; başka bazı ülkelerde ise lecek kârlı alanlar aram adan önce, m evduat
28 BANKALAR VE BANKACILIK
yerleşti ve o yıllarda tedavisi olmayan şeker nin parasal desteğiyle sürdüren Banting yaşa
hastalığıyla ilgilenmeye başladı. 1921'de araş mının geri kalan yıllarını T oro nto Üniversite-
tırmalarım sürdürm ek için T oro n to Üniversi- si’ne bağlı araştırm a bölüm ünün yöneticiliğini
tesi'ne gittiğinde, henüz bir tıp öğrencisi olan yaparak ve kanser, kalp hastalıkları, silikoz
Best ile tanıştı. Kandaki şeker düzeyini ölçme (m aden işçilerinde görülen bir hastalık) üze
konusunda ustalaşmış olan Best ile Banting rinde çalışarak geçirdi.
birlikte çalışmaya başladılar. Ensülin h o rm o II. D ünya Savaşı yıllarında K anada Ulusal
nunu hayvanların pankreas bezinden özütle- A raştırm a K o nsey in in tıp araştırmaları m er
yip kullanılabilir d urum a getirmeleri yalnızca kez komisyonu başkanlığına getirilen Banting’
yedi aylarını aldı. Önce köpekler, sonra şeker in 21 Şubat 1941’de İngiltere’ye giderken
hastası insanlar üzerinde denedikleri bu h o r bindiği uçak Yeni Z e la n d a ’daki ıssız bir yere
mon kandaki şeker düzeyini düşürdü ve zorunlu iniş yaparak parçalandı.
ensülin verildiği sürece hastalarda şeker krizi B anting’in görevini devralarak 1941’de
ya da kom a görülmedi. Bu horm onla tedavi Banting ve Best bölüm ünün başkanı olan ve
edilen ilk kişi, ağır şeker hastası olan 11 1967'ye kadar bu görevde kalan Best, kan
yaşında bir çocuktu. pıhtılaşmasından ileri gelen dam ar tıkanıklığı
Bu buluş nedeniyle Banting ve deneylerin nın (trom boz) tedavisinde pıhtılaşma önleyici
yapıldığı labo ratuvann sahibi olan John J. R. ilaçları kullanan ilk doktordur.
Macleod 1923 Nobel Tıp Ö d ülü'n ü aldılar.
A m a Best'e haksızlık edildiğini düşünen B a n BANYAN. H indistan’da yetişen banyan ağacı
ting kazandığı para ödülünü onunla bölüştü. (Ficus benghalensis), alışılmadık görünüm ü
1923’te O n ta rio ’da, To ron to Üniversitesi’ ve ilginç özellikleriyle bildiğimiz ağaçlardan
ne bağlı bir Banting ve Best tıbbi araştırma çok farklıdır. Bu ağacın yaşamı, bir kuşun
bölüm ü kuruldu ve başkanlığına Banting geti gagasında taşıdığı bir banyan tohum unu pal
rildi. 1924'te Banting Vakfı kuruldu, 1930’da miye gibi kalın ve pürtüklü kabuklu bir ağacın
da T o ro n to ’da Banting Enstitüsü açıldı. A ra ş gövdesine düşürmesiyle başlar. B urada filizle
tırmalarını büyük ölçüde K anada hü küm eti nen yeni bitki, kendisini taşıyan ağacı sararak
Ew ing Galloway
Yandaki
fo to ğ ra fta
g ö rü le n b ir
k o ru lu k d e ğil, tek
b ir banyan
ağacıdır. Bu
ağaçlar,
dallardan sarkan
köklerin sütun
g ib i ince
gö vd e le re
d ö n ü şm e siyle
bö yle bir
g ö rü n ü m
kazanır.
BANYO VE HAMAM 31
boğan sürgünler verir ve zamanla 30-35 m et banyo denebilecek, yıkanm aya yarayan özel
reye kad ar boylanır. Çevreye yayılarak uza yerler yapılmaya başlandı. Eskiçağda Y u n a
yan dallar çok sayıda incecik kök salarak nistan’da, küçük büyük her kentte halk h a
aşağıya doğru sarkıtır. Bu kökler yere değe mamları vardı; buralarda hem yıkanılır, hem
cek kadar uzadığında toprağa tutun ur, b u ra de yüzülürdü. İÖ 1700 ile 1400 arasında,
dan beslenerek iyice kalınlaşır ve ağacın ağır, G irit’teki Knossos ve Phaistos saraylarında,
iri dallarını sütun gibi destekleyen kalın birer Y unanistan’daki Pyros ile Tiryns kentlerinde
gövdeye dönüşür. Böylece giderek daha geniş akar suyu olan ve kullanılan suyu sonra dışarı
bir çevreye yayılan dalları ve dallardan sarkan akıtm aya yarayan kanalları bulunan h a m a m
kökleriyle tek bir banyan ağacı zamanla lar vardı. Eski Yunanlılar ele geçirdikleri
küçük bir koruluğu andırır. Hindistan'daki başka ülkelerdeki kentlerin çoğunda da h a
banyan ağaçlarından birinin 320 tane kalın, m am lar yaptılar.
en az 3.000 tane ince gövdesi olduğu ve 7.000 Rom alılar ham am konusuna Eski Y unanlı
kişinin sığabileceği kadar geniş bir alana gölge l a r d a n daha çok ilgi gösterdiler ve ham am
düşürdüğü kayıtlara geçmiştir. yapımına önem verdiler. Varlıklı Romalı-
H indistan’daki H indular için banyan ağaç lar’ın evlerine de ham am yaptırmaları yakla
ları kutsaldır. Hintliler, incir ağacıyla yakın şık İÖ 3. yüzyılda başlar. Bu ham am lar
akraba olan banyanın geniş yapraklarını ta büyük ocaklarla ısıtılırdı. B uhar ve dum an
bak olarak kullanırlar. Kiraz büyüklüğündeki karışımı sıcak hava döşem enin altındaki ve
kırmızı meyvelerini de kuşlar, m aym unlar, duvarların içindeki kanallardan geçerek h a
hatta kıtlık zam anlarında insanlar yer. Ağacın mamın ısınmasını sağlardı. Rom alılar büyük
gövdesinden sızan süt gibi beyaz sıvıdan ve gösterişli ham am lar yaptılar; bunların d ö
düşük nitelikli kauçuk elde edilir ve bu şemelerini paha biçilmez m erm erler ve d u var
yapışkan sıvı ağacın dallarına sürülerek kuş larını mozaiklerle kapladılar. Bu ham am larda
yakalam ak için ökse olarak kullanılır. Ayrıca değişik sıcaklıktaki bölümlerin, buhar b any o
bu sıvının çürüklere, yaralara ve rom atizm a su yapm ak için hazırlanmış yerlerin yanı sıra
ağrılarına iyi geldiğine inanılır. B una karşılık yüzme havuzları da vardı. Therm ae denilen
banyan ağacının kerestesi pek değerli d e halk ham am ları Rom alılar için aynı zam anda
ğildir. buluşm a ve eğlence yeriydi.
İm parator Caracalla'nın yaptırdığı halk h a
BANYO VE HAMAM. Banyo dendiği zaman m amlarının kalıntıları R o m a ’nın m erkezinde
günüm üz insanının aklına soğuk ve sıcak su bugün de görülebilir. Geniş bahçeler içindeki
akan musluklarıyla, küvetiyle, duşuyla evinin bu ham am ların suyu, sukemerleriyle sarnıç
içindeki özel yıkanma yeri gelir. Bu tür lardan gelirdi. Rom alılar yıkanm a konusunda
yıkanm a yerleri olmasa da insanlar binlerce işi oldukça ileri götürmüşlerdi. Varlıklı e rk e k
yıldan beri elbette yıkanıp temizlenmişlerdir. ler şarapla, kadınlar ise sütle yıkanırlardı.
İlk zam anlarda yıkanm ak için durgun sular İm p arato r N e ro n ’un karısının eşek sütüyle
dan ya da akarsulardan yararlanılıyordu. Eski banyo yapabilmesi için 500 eşek beslendiği
Mısırlılar için Nil Irmağı’nda yıkanmak aynı bilinmektedir.
zam anda dinlerinin bir gereğiydi. H indistan’ Y ıkanm anın çeşitli dinlerde, özellikle de
da insanların hem bedenlerini, hem de ruhla Müslümanlık ve Hıristiyanlık’ta önemli bir
rını tem izlem ek amacıyla Ganj Irmağı’nda yeri vardır. İlk H ıristiyanların ırm akta yıkan
yıkanmaları dinsel inançlarından kaynaklanı ma geleneği Vaftizci Y a h y a’nın Hz. İsa’yı
yordu. Dinsel nitelik taşıyan bu tür yıkanm a Şeria Irm ağı’nın sularında vaftiz etm esinden
aynı yörede günüm üzde de sürüyor. Yıkanm a kaynaklanır.
ile ilgili öykülere kutsal kitaplarda da rastlan- M üslüm anlar ise nam azdan önce yüz, el,
m aktadır. kol ve ayaklarını yıkarlar. B una aptes almak
Yıkanmayı günlük yaşamın bir parçası d u denir. Cam ilerde aptes almaya yarayacak
rum una ilk getirenler Eski Y unanlılar’dı. akar suyu sağlamak için şadırvanlar yapılmış
Böylece, bugünkü anlamıyla ham am ya da tı. Haçlı Seferleri sırasında Hıristiyanlar
32 BANYO VE HAMAM
1096'da Kutsal T opra k la r'a ilk gittiklerinde lerdi. Temizlik anlayışının bu kadar çok
M üslüm anlar’ı örnek aldılar ve serinlemek değiştiği bir ortam d a Kraliçe I. Elizabeth
amacıyla sık sık yıkanmaya başladılar. 12. “gerekli olsun olm asın” yılda dört kere yıkan
yüzyılda Salaheddin Evyubi dönem ine gelin m aktan gurur duyuyordu.
diğinde İslam ülkelerinde ham am yaygınlaş Yıkanm aya yarayan gereçlerde 19. yüzyıla
mış, tüm büyük kentlerde halka açık h am am kadar pek az gelişme görüldü. Y ıkanm ak için
lar yapılmıştı. İslam dinini benim sedikten fıçıya benzer ve tahtadan yapılma, taşınabilir
sonra Tü rkler de bu geleneği sürdürdüler. küvetlerin yerini yavaş yavaş sabit küvetler
Avrupalılar, kendi ülkelerinde görmedikleri aldı. Yıkanılacak yere su taşınarak getirilirdi.
bu hamamları ilgi ve hayranlıkla değerlendir A m a, zamanla insanlar yıkanmanın sağlık
mişler ve bu ham am lara “Türk ham am ı” adını açısından ne kadar önemli olduğunu kavradı
vermişlerdi. lar. Buna bağlı olarak daha çok sabun kulla
11. ve 12. yüzyılda A vrupa kentlerinde de nılmaya başlandı. Özellikle 19. yüzyılın o rta
halka açık ham am lar vardı. Y ıkanm ak için larında sabundan alman verginin kaldırılması
bazı evlerde de tahtadan yapılma küvetler da bunda etkili oldu. Aşırı kalabalık ve
kullanılırdı. 13. yüzyılda İngiltere Kralı III. yetersiz konutlarda oturan yoksullar için
Henry, W estm inster Sarayı'nda sıcak ve so kentlerde yapılan halk hamamlarının ilki
ğuk akar suyu olan bir ham am yaptırdı. A m a, 1842'de Liverpool’da açıldı. Bugün ise he
ortaçağda çoğu insan yıkanmayı uygun gör m en hem en her evde bir banyo bulunm ak
mezdi, yıkanm anın sağlığa zararlı bir alışkan tadır.
lık olduğunu düşünenler bile vardı. Bunlar Jap ony a'd a her evde tah tad an, yuvarlak bir
yıkanm ak yerine, kirli bedenlerinin kötü k o banyo küveti vardır. Küvet genellikle evin
kularını bastırmak için güzel kokular sürünür- dışındadır ve tüm aile orada açıkta yıkanır.
ZEFA
tTÜİmüT*wijjm11 ıi»Tm»
İzlanda'daki ünlü gayzerlerin sıcak suyu bo halvet denir. Sıcak ve soğuk su m uslukların
rularla taşınarak evlerde ve otellerde kullanı dan akan suyu doldurm ak için yarım küre
lır. Finliler’in sauna dedikleri hamamları da biçimli m erm er kurnalar vardır. K urnada
ünlüdür. Bu ham am larda sıcak taşlara su biriken suyu d ö k ün m ek için ham am tası
dökülerek buhar elde edilir. Finliler’in bu kullanılır. H am am ın orta yerine rastlayan
ham am lardaki yıkanm a yöntemleri de ilginç bölüm de yerden yüksekçe bir “göbek taşı”
tir. Önce çok sıcak olan buhar odasına girer bulunur. G öb ek taşı genellikle çokgen biçi
ler; daha sonra soğuk suya dalarlar. Karda m indedir ve m erm erdendir. Buraya o tu ru la
yuvarlanmayı adet edinenlere bile rastlanır. rak terlenir ve ardından kurna başına geçile
“Fin ham am ı” da denen saunalar Finlandiya rek yıkanılır. Müşterileri yıkayanlara erkekler
dışında, A v ru p a ’nın öteki ülkelerinde ve ham am ında “tellak", kadınlar ham am ında
dünyanın başka birçok ülkesinde yaygındır. “n atır” denir. H am am da yıkanmak için kulla
nılan taslar, kese ve lifler, sarınmak için
Türk Hamamları kullanılan peştemal ve kurulanm ak için kulla
İslam ülkelerindeki ham am lar ve Türk h a nılan havlular ayrı bir zanaat kolu ürünüdür.
mamları Eski Y unan ve R om a ham am ların H am am la ilgili gelenekler de vardır. Ö rn e
dan farklıdır. Bu ham am larda yüzme havuzu ğin "gelin h am am ı” ve "güvey ham am ı”
hem en hem en hiç yoktur. Türkiye'deki biçi geleneği bazı yörelerde bugün de sürdürül
miyle T ürk ham am ı kemerli bölmeleri olan m ektedir. D üğünden önce gelin, kız ark adaş
bir mahzeni andırır. H am am ın giriş b ölü m ü n larıyla ham am a giderek yörenin gelenek ve
de soyunm a ve giyinme yerleri bulunur. Bu göreneklerine uygun bir törenle yıkanır. Aynı
dış bölüm den bir kapıyla iç bölüme girilir. tören dam at için de düzenlenir ve dam at da
H am am ın iç bölüm ünde de sıcak ve daha az erkek arkadaşlarıyla birlikte ham am a gider.
sıcak bölüm ler vardır. En sıcak bölüm lere Ayrıca bu tür özel törenler dışında da h a m a
A r a G ü ler A r ş iv i
mın toplum yaşamında önemli bir yeri vardır.
G ü nüm üzde büyük kentler dışında birçok
kentte topluca ham am a gitmek, yemekli eğ
lenceler düzenlem ek geleneği yaşamaktadır.
Anadolu Selçukluları dönem inde A n a d o
lu’da çok sayıda ham am yapıldı. D aha sonra
Osmanlı dönem inde de ham am yapımı yay
gınlaşarak sürdü. Osmanlı döneminin yapıları
arasında sayıca en fazla olanlar ham am lardır.
Osmanlılar büyük ve mimarlık açısından öz
gün ham am lar yapm aya Fatih Sultan Meh-
med dönem inde başladılar. Özellikle İstan
bul’da Ağa, A saplar, E bü veh a, Eyüp ve
Ç ukur hamamları bunlardandır. 17. yüzyılda
yaşamış Evliya Ç elebi’nin verdiği bilgiye göre
İstanbul’da konak ve evlerdeki özel h am am
ların sayısı 4.536’ya, halka açık büyük h a
mamların sayısı ise 168’e kadar çıkmıştır.
G ene Evliya Çelebi B u rsa’da irili ufaklı 3.000
kadar ham am olduğunu belirtir.
bazı hastalıkları iyileştirici özelliği bulunduğu kaplıca bulunm aktadır. Bunların arasında
bilinen bu sulara madensuları ya da “şifalı Yalova (İstanbul), G önen (Balıkesir), Ç ekir
sular” denir. Oluşumları konusunda değişik ge (B ursa), Pam ukkale (Denizli), H aym ana
görüşler ileri sürülen m adensuları, suda çö (A n kara) ve Kızılcahamam (A nkara) kaplıca
zünmüş çeşitli mineralleri içeren yeraltı sula larını sayabiliriz. Ülkemizde ayrıca içmeleriy
rıdır. Kimyasal özellikleri taşıdıkları mineral le ünlü yerler de vardır.
iyonlarına göre değişen bu sular, soğuk da
olabilir. Sıcak yeraltı sularından yararlanm ak BARAJ. Akışını denetim altına almak am a
için yeryüzüne çıktıkları kaynakların (kaynar cıyla bir akarsuyun önüne yapılan sete baraj
ca) çevresine tesisler kurulur. Bir ham am denir. Barajların sulama, taşkınları önlem e,
görünüm ündeki bu tesislere de ılıca ya da kentlere su sağlama, elektrik üretm e gibi çok
kaplıca (kaplı ılıca) adı verilir. Soğuk yeraltı çeşitli yararları vardır.
sularından ise içilerek yararlanılır. Bunların Bir akarsu dağlardaki kaynağından denize
da kaynaklarının çevresine tesisler kurulur. doğru yol alırken mevsimlik özelliklere bağlı
İçmeler adı verilen bu tesisler ve kaplıcalar olarak, bazen cılız bir dere gibi akar, bazen
ayrıca turizm açısından da önem taşırlar. coşkun bir ırmak olur; bazen de yatağından
Eski Yunan ve R o m a ’da kaplıcaların bazı taşarak çevresini su altında bırakabilir. Böyle
hastalıklara iyi geldiği biliniyordu. Romalılar bir ırmak üzerinde yapılan bir baraj, ırmağın
İngiltere’yi işgal ettiklerinde B ath'd a doğal suyunu denetim altına alarak su baskını ve
sıcak su kaynaklan buldular ve bunlardan taşkınları önler. Barajın ardında oluşan baraj
yararlandılar. Fransa'da Vichy ve Aix-les- gölünde yağışlı mevsimde toplanan sulardan
Bains, A lm an y a'd a B aden-B aden ve Belçi kurak mevsimde yararlanılır.
k a ’daki Spa kaplıcaları 18. yüzyılda çok tanın Kimi büyük ırmakların yatağının bir bölü
dı. Bu kaplıcalardan ve Eski R o m a kaplıcala mü, kayalık kumlu bir yaylada açılmış derin
rının çoğundan günüm üzde de yararlanılm ak bir vadiden geçer ve çevredeki topraklar
tadır. Ülkemizde hem tedavi, hem de dinlen çorak bir çöl gibi kalır. Aynı ırmak, yatağının
me yeri olarak hizmet veren çok sayıda aşağı bölümlerinde alçak bir ovada kıvrılarak
D olguda kullanılacak kayalar ve top rak çünkü barajın sağlamlığı kendi ağırlığından
yapım alanına ulaştığında boşaltılır, buldozer kaynaklanır. Porsuk Çayı üzerindeki Porsuk
lerle yayılır ve silindirlerle sıkıştırılır. To prak Barajı ile Akçay ü zerind ekiK em erB arajı böy
ya da kaya dolgu barajlar böyle sıkıştırılmazsa le barajlardır. U g a n d a ’daki, dünyanın en
dolgu gövde zamanla oturacağından barajın büyük baraj gölüne sahip Owen Çağlayanı
yüksekliği azalır ve kararsız bir yapı ortaya Barajı da bir ağırlık barajıdır. Bir ağırlık ba
çıkar. Dolgu barajlar, baraj gölü dolduğu rajının gövdesi, dayanıklılığını artırm ak için
zam an gövdede herhangi bir oynam a olm aya kimi zaman payandalarla da desteklenebilir.
cak biçimde tasarlanır. Payandalı ağırlık barajlarına örnek İstanbul’
Taş örm e ya da beton bir barajın tasarım ın daki Elmalı II B ara jı’dır. K a n a d a ’nın Que-
da da, barajın suyun basıncıyla yıkılmaması bec bölgesindeki 1.300 metrelik Daniel J o h n
ya da bir bütün olarak kaymaması güvenceye son B arajı’nın 14 payandası vardır. Bazen bu
alınmalıdır. B ütün taş örm e ve beton barajlar farklı yöntemlerin birlikte kullanıldığı da
üstte dar, tabana inildikçe genişleyen bir olur. Ö rneğin, Keban Barajı bir kaya dolgu
yapıdadır. T ab a n d a genişlik yüksekliğin yarı ve beton ağırlık barajıdır.
sından daha fazladır. Bu tür barajlar “ağırlık” Yüksek bir baraj yapm ak için çok büyük
(ya da “beton ağırlık”) barajı olarak bilinir; m iktarda beton gerektiğinden baraj gövdele-
Kullanım Amacı: i: içme suyu; S: Sulama; T: Taşkın önleme; E: Enerji üretimi. Türü: BA: Beton Ağırlık; T: Toprak Dolgu; K: Kaya Dolgu.
BARAJ 37
A R T L İN K
sağlamak için özel olarak tasarlanmış kanal balıklarından biri sayılır. D a h a çok Atlas
lardan oluşan balık merdivenleri bulunur. O k y a n u su ’nda yaşadığı için Atlantik baraku-
Kötü yapılan ve yıkılan bir baraj, nükleer dası da denen bu balık insanlara da saldırır ve
silahlar dışında, insanın yarattığı en büyük Batı Hint A d a la n ’nda denize girenlere k o rku
yıkıcı güçtür. Barajlar, yeryüzünde insan eliy lu anlar yaşatır.
le yapılmış olan ve A y ’dan bakıldığında görü Büyük O ky a n u s’un doğusunda ve Califor-
lebilen az sayıdaki nesneler arasındadır. nia Körfezi’nde yaşayan Pasifik barakudası
(,Sphyraena argentae) en çok 1,5 metreye
BARAKUDA VE ISKARMOZBALIĞI. Sıcak kadar uzar ve büyük b arakud a gibi tek başına
ve ılık denizlerin kıyı kesimlerinde yaşayan bu değil sürüler halinde dolaşır. Iskarmozbalık-
yırtıcı balıklar aynı familyanın (Sphyraenidae) larının bir türü (Sphyraena sphyraena) Pasifik
üyeleridir. Yaklaşık 20 türü içeren bu famil barakudası ile hem en hem en aynı uzunlukta,
yanın A kdeniz ve Ege Denizi’nde bulunan iki ö bür türü (Sphyraena chrysotaemia) biraz
türü ıskarmozbalığı, d aha çok Atlas O k y a n u daha küçüktür. Bu türlerden ilki Atlas Okya-
su ile Büyük O k y a n u s’ta yaşayan türleri ise nusu’nun doğu kıyılarından Akdeniz ve Ege
barak ud a ya da barrakud a adıyla bilinir. Denizi'ne kadar uzanan sularda yaşar, ara
Gövdeleri torpil biçiminde olduğu için suları sıra M arm ara D enizi’ne ve K aradeniz’e kadar
yararak çok hızlı yüzen bu balıkların çeneleri çıktığı da olur. Filipinler'den G üney Afrika
çok güçlü, bıçak gibi keskin ve sivri dişlerle kıyılarına ve Kızıldeniz’e kadar uzanan geniş
kaplı olan ağızları çok büyüktür. Hepsi de bir bölgede dağılmış olan öb ür tür ise Süveyş
doymak bilmeyen yırtıcı balıklardır ve sardal K analı’nın açılmasından sonra A kd e n iz’in do
ye, hamsi gibi küçük balıkların en amansız ğu bölüm üne geçmiştir.
düşmanlarıdır. H a tta balıkçıların ağlarını p ar B arakuda avı özellikle Atlas Okyanusu ve
çalayarak balık çaldıkları bile olur. Büyük O kyanus kıyılarında am atör balıkçıla
2,5 metreye varan uzunluğuyla familyanın rın en sevdiği sporlardan biridir. Bu hareketli,
en iri üyesi olan büyük barak ud a (Sphyraena atak ve yırtıcı balıklar, ucuna canlı yem ya da
barracuda) tropik denizlerin en saldırgan kaşık denen parlak bir metal parçası takılmış
bir oltanın hareket halindeki bir m otordan
sürüklenmesiyle avlanır. Yakalanan balık ol
tadan kurtulm ak için zorlu bir savaş verir,
hatta suyun dışına sıçrayarak kurtulmaya
çalışır. California kıyılarında b arakudalar tuz
lanarak yenirse de, türlerden hiçbirinin sofra
balığı olarak fazla ekonom ik değeri yoktur.
Üstelik bazen büyük barakudaların etinde,
büyük olasılıkla zehirli otlarla beslenmiş bazı
balıkları yedikleri için öldürücü bir zehir
bulunabilir.
ZEFA
kayalıkları ile çevrili olan adanın en yüksek yüzde 90’ından çoğu 17. ve 18. yüzyıllarda
noktası, orta kuzey bölgede yer alan, denizden Batı A frika’dan köle olarak getirilmiş olan
337 m etre yükseklikteki Hillaby D ağı’dır. Afrikalılar’ın soyundandır. Birçok adalı geçi
Eski Portekiz kâşifleri burada rastladıkları mini şekerkamışı tarım ından ya da rom,
sakala benzeyen incir ağaçları nedeniyle a d a melas (şurup) ve şeker üretim inden sağlar.
ya, “sakallı” anlamına gelen B arbados adını Başka önemli geçim kaynakları turizm ve
verdiler. balıkçılıktır. B arbado s’un orm anları şekerka
mışı ekimi için yok edildiğinden, bugün dışa
rıdan kereste almak zorundadır. Bu durum ,
BARBADOS'A İLİŞKİN BİLGİLER
besin maddelerinin çoğu için de geçerlidir.
YÜZÖLÇÜMÜ: 430 km2. Barbadoslular kalipso müzikleriyle tanı
NÜFUS: 254.000 (1987). nır. Kriket ulusal sporlarıdır ve B arb a d o s’tan
YÖNETİM BİÇİMİ: Bağımsız parlamenter devlet; İngiliz ünlü kriketçiler çıkmıştır.
Uluslar Topluluğu üyesi.
BAŞKENT: Bridgetovvn.
Tarih
COĞRAFİ ÖZELLİKLER: Hafif tepelik bir ada, kıyı hemen
tüm üyle mercan kayalıklarıyla çevrilidir. 16. yüzyılda adayı ilk kez bulan Portekizliler,
BAŞLICA GELİR KAYNAKLARI: Şeker, melas, rom, bir süre sonra yerleşenler ise İngilizler olm uş
turizm . tur. İngilizler 1625’te geldiklerinde, adanın
asıl sahipleri olan Yerliler burayı uzun bir
süre önce terk etmişlerdi. İngilizler , şekerka
Küçük bir ada olan B arbad os’ta 254 bin kişi mışı plantasyonu d enen büyük çiftliklerde
yaşar. Bu sayı geçimini rahatça adadan sağla çalıştırmak üzere Batı A frika'dan köleler
yabilecek insan sayısının üzerindedir. Halkın getirdiler. (Kölelik 1834’te kaldırıldı.)
40 BARBAR AKINLARI
Barbar ka vim le r İS 4. yüzyıldan başlayarak Roma İm p a ra to rlu ğ u 'n a akınlar düzenledi. V izig o tla r İS 410'da
R om a'yı ele ge çird i.
BARBAROS HAYREDDİN PAŞA 41
Hızır ve kardeşlerinin gençlik dönemleriyle 1941-43 yılla rı arasında İsta n b u l'd a yap ılan Barbaros
A n ıtı'n ın çevresinde savaş g e m ile ri kabartm aları
ilgili kesin bilgiler yoktur. Bilindiği kadarıyla vardır.
Hızır, deniz ticaretiyle uğraşırken A dalar
Denizi’nde (Ege) Rodos Şövalyeleri’ne tutsak sonra ünleri iyice yayıldı. Bu yıl içinde ele
düştü. Tutsaklıktan kurtulduktan sonra k o r geçirdikleri gemilerden birini yükü ve değerli
sanlarca soyulan bir tüccar olm ak yerine, armağanlarla birlikte Piri R eis’le İstanbul’a
korsanlık yapm aya karar verdi. Korsanlığa Yavuz Sultan Selim’e gönderdiler. İslam
başlayan Hızır. Rodos Şövalyeleri'nce ö ldürü dünyasına ve A kd e n iz’e Osmanlı egemenliği
len kardeşi İlyas’ın öcünü almak için onlarla ni yayma amacındaki Yavuz da onlara iki
savaştı. İtalya kıyılarını vurdu, ganimet ve kadırga ile iki sorguç, değerli taşlarla bezen
gemiler ele geçirdi. Kış aylarını, Cerbe Ada- miş iki kılıç arm ağan etti. O ruç ve Hızır
sı’m üs olarak kullanan ve A k d e n iz’in ünlü bundan sonra ağabeyleri İshak'ın da kendile
korsanlarından sayılan ağabeyi O ru ç ’un ya rine katılmasıyla korsanlığın yanı sıra Kuzey
nında geçirdi. D aha sonra güçlerini birleştiren A frika’da toprak edinmeye yöneldiler. Artık
iki kardeşin korsanlık ünleri A kdeniz kıyıları 30 gemiden oluşan bir donanm aya sahiptiler.
na yayıldı. 1516-17’de C ezayir’in fethi için İspanyollar’a
T unus Sultanı M uham m ed, Oruç ve Hızır karşı deniz ve kara savaşları yaptılar. İsp an
reislere H a lk ü ’l Vad (La G aulette) limanın yolların birçok gemisini ele geçirdiler. Tenes,
dan ve kalesinden yararlanm a izni verdi. Telemsen ve O ran kentlerini alarak Cezayir’e
Buna karşılık iki kardeş korsanlıktan kazan egem en oldular. Oruç Reis Cezayir h ü k ü m
dıklarının beşte birini sultana verecekler ve darı oldu.
mallarını da Tunus pazarlarında satacaklardı. İshak, Oruç ve Hızır kardeşleri Cezayir’den
Korunaklı ve kolay savunulabilir bir limana atm ak için İspanyollar ve A raplar birleştiler.
sahip olan O ruç ve Hızır reislerin 1512’den 1518'de İspanyol-Arap ordularıyla yaptıkları
42 BARBAROS HAYREDDİN PAŞA
savaşlarda önce İshak sonra da Oruç öldürül di. Şarlken Papalık, İspanya, Venedik, C e n e
dü. Cezayir hükümdarlığı Hızır’a kaldı. B arba viz ve Malta savaş gemilerinden oluşan A n
ros, İspanyol-Arap ittifakına karşı durum unu drea D oria kom utasındaki Haçlı donanmasını
güçlendirmek için Yavuz Sultan Selim’e baş T u n u s ’a gönderdi. T u n u s’u bırakm ak zo ru n
vurdu. Osmanlı padişahı B arbaros’u Cezayir da kalan H ayreddin Paşa Cezayir'e çekildi.
beylerbeyliğine atayarak sancakla birlikte, sa D aha sonra İspanya kıyılarını, Minorka ve
vaş araç ve gereçleri yolladı. A ynca M ayorka adalarını yağmaladı. Cezayir'in yö
A nadolu kıyılarından levent toplam a yetkisi netimini evlatlığı H a sa n ’a bırakarak ailesini
de verdi. B arb a ro s’un Osmanlı buyruğuna aldı ve 1535’te İstanbul’a döndü
girmesi üzerine İspanyollar ile Cezayir ve 1536’da yeni ve güçlü bir donanm ayla
T u n u s’un A ra p , B erberi emirleri halkı ayak A k d e n iz’e açılan B arbaros İtalya kıyılarını
landırdılar. Kutsal R om a-G e rm en İm p arato vurdu. O tra n to ’dan karaya çıkarak Castro
ru Ş arlken’in desteklediği ve çeşitli A vrupa Kalesi’ni aldı. K anu ni’nin buyruğuyla Korfu
devletlerinin katkılarıyla oluşan donanm ayı A d a sı’nın kuşatmasını bırakarak Ege Deni-
ve Tunus sultanını yenmesine karşın karada zi’ndeki Venedik adalarını 1536-37’deki sefer
yeterince güçlü olmadığından C ezayir’deki lerle Osmanlı Devleti’ne kattı.
kaleler elden çıktı. Şerşel’e çekilen Barbaros Osmanlı donanm asının Ege Denizi’ndeki
denizdeki gücünü korud uğ und an yeniden adaları birer birer ele geçirmesi ve A k d e
korsanlığa başladı. niz’deki etkinliğinin artması üzerine bir Haçlı
B arbaros 1520-25 arasında A k d e n iz’deki donanm ası kuruldu. Papalık, Venedik, C e n e
A v rup a kıyılarını vurarak büyük ganimetler viz, Malta, İspanya ve Portekiz gemilerinden
elde etti. Kendisine katılan Türk korsanlarıy oluşan Haçlı donanmasının başına A nd rea
la 40 gemilik bir filo oluşturdu. Cezayir’e D oria getirildi. Osmanlı donanmasıyla Haçlı
yeniden egem en oldu ve 1530’da C ezayir’deki donanm ası Preveze Körfezi önlerinde karşı
son İspanyol üssü olan P e n o n ’u alarak laştı. Barbaros H ayreddin Paşa, 120 gemiden
Cezayir limanını yaptırdı. Korsanlıktan elde oluşan donanmasıyla A n drea D o ria’nın 600
ettiği ganim etlerden bir bölüm ünü Aydın gemiden oluşan donanmasını yenerek P reve
R eis’le İstanbul’a Osmanlı Padişahı Kanuni ze Deniz Savaşı'nı 28 Eylül 1538’de zaferle
Sultan Süleym an’a gönderdi. 1531’de Şerşel’e sonuçlandırdı (bak. P r ev eze D eniz Sa v a şi ).
baskın yapan Cenevizli Amiral A ndrea D oria’ Haçlı donanması büyük kayıplar vererek ve
ya büyük kayıplar verdirdi. 1532’de İspanya’ geride pek çok yanan gemi bırakarak K o rfu ’
da başkaldıran ve yenilen M üslüm anlar’ın ya çekildi. Preveze zaferi Osmanlı D evleti’
Kuzey A frik a’ya geçmelerini sağlamak için nin A k d e n iz’deki egemenliğini pekiştirdi.
gemiler gönderdi. Preveze Savaşı’ndan um duğunu bulamayan
A lm an seferi sırasında O sm anlılar’ı A k d e Şarlken 1541’de Cezayir’e saldırdı ama karşı
niz’de de güç d urum a düşürm ek için Şarl laştığı güçlü direniş karşısında geri çekildi.
k en ’in desteklediği Cenevizli Am iral A nd rea Fransa Kralı I. François, Şarlken’e karşı
D oria, M ora kıyılarına saldırdı, Patras ve K anu ni’den yardım istedi. Kanuni Sultan
İn e bahtı’yı aldı. Kanuni Sultan Süleyman, S üleym an’ın buyruğu üzerine güçlü bir d o
A k d e n iz’de Osmanlı egemenliğini sağlamak nanmayla A kd e n iz’e açılan Barbaros, Fransa
amacındaydı. B arb a ro s’u İstanbul’a çağırdı. kıyılarındaki Marsilya ve T o u lo n ’a ulaştı.
Kanuni, 1533 sonlarında İstanbul’a gelen T o u lo n ’da Fransız donanmasıyla birleşerek
B arb a ro s’a “H a y red d in ” adını verdi ve onu 1543’te N ice’i (Nis) aldı. Kışı T o u lo n ’da
vezir rütbesiyle Osmanlı donanm asına kap- geçiren B arbaros H ayreddin Paşa 1544’te
tan-ı derya (deniz kuvvetleri kom utanı) yaptı. İtalya kıyıları ve bazı adalara da saldırılar
Barbaros H ayreddin Paşa 1534’te İtalya’nın düzenleyerek İstanbul’a döndü. Beşiktaş’taki
C enova, Elba, Sicilya kıyılarını yağmaladı ve yalısına çekilen bu büyük denizci iki yıl sonra
T u n u s’u ele geçirdi. T unus sultanı bu durum 1546’da öldü.
karşısında, İspanya Kralı ve Kutsal R om a- Türbesi İstanbul'un Beşiktaş semtinde kıyı
G e rm en İm paratoru Ş arlken’den yardım iste ya yakın bir yerdedir. T ürbenin hem en yanın
BARIŞ HAREKETLERİ 43
da, ünlü heykelcilerimizden Ali Hadi B ara ile inen bir profil çizer; tekirde bu eğim daha
Z ühtü M üridoğlu’nun 1941-43 yılları arasında hafiftir. Gövdeleri kolayca dökülen iri pullar
yaptıkları B arbaros Anıtı yer alır. Anıtın la kaplıdır ve birbirinden oldukça uzakta yer
kaidesi üstünde B arbaros ile leventlerinin alan iki tane sırt yüzgeçleri vardır. Tekirin
heykelleri, kaidenin çevresinde B arba ro s’un birinci sırt yüzgecinde koyu renkli bir kuşak
çeşitli savaşlarını ve savaş gemilerini simgele ve sarı bir leke, gövdesinin alt bölüm ünde de
yen kabartm alar vardır. uzunlamasına üç sıra sarı kuşak bulunur.
Barbaros Hayreddin Paşa ünlü denizciler B arbunya çevresine uyum sağlamak için renk
yetiştirdi. Piri Reis, Salih Reis, Aydın Reis, değiştirebilir ve öldüğünde canlı kırmızı re n k
Turgut Reis, Şeydi Ali Reis gibi döneminin leri kahverengimsi yeşile döner.
en ünlü Türk denizcileri buyruğunda çalıştı Eti çok lezzetli olan barbunya ve tekir
lar. D ünya tarihinin en büyük denizcilerinden eskiçağlardan beri en değer verilen sofra
biri olan B arbaros Hayreddin Paşa ihtiyatlı ve balıklarından sayılır. Eski Rom alılar bu balık
uzak görüşlü bir kişiydi. A m e rik a ’nın keşfinin ları şölen sofralarından eksik etmezlerdi. 10
önemini kavramış ve Osmanlı devlet adam la yıl kad ar yaşayabilen barbunya ve tekir.
rına Y enidünya’ya seferler yapmanın yararla
rını anlatmıştır. Tunus sultanı ile 1534’te
yaptığı kara savaşında ilginç bir buluşu vardır:
Savaş alanına topları taşıyan at arabalarının
hızını artırm ak için arabalara direk dikip
yelken açtırmıştı. Ayrıca Seyyid M uradi’ye
yazdırdığı anıları da değerli bir kaynaktır.
Barbaros, cami, türbe, m edrese, ham am ,
fırın, değirmen gibi birçok yapı yaptırmıştır.
Vasiyetinde, kendi parasıyla yaptırıp donattı
B arbunya, bıyıklarıyla kum ları karıştıran kırmızı
ğı 30 büyük savaş gemisini devlete bırak renkli b ir d ip balığıdır.
mıştır.
miyle 1966’da Stockholm ’de, Russell M ah k e Bu gerçekleşinceye kad a r kam ptaki p ro testo
mesi olarak bilinen uluslararası sembolik bir lar da sürecek. Ö te yandan, UB40 ve U2 gibi
mahkem e toplandı (bak. RUSSELL, BERT- pop müziği topluluklarıyla, Tracy C hapm an
r a n d ) . Hiçbir yasal yaptırım gücü olmayan ve Sting gibi pop şarkıcıları da barışın sağlan
bu m ahk em e, dünya kam uoyunun ilgisini masına ve insan haklarının savunulmasına
Vietnam Savaşı üzerine çekmesi açısından müzikleriyle katkıda bulunm aktadır.
önemliydi. Fahri başkanlığını Russell’ın ve
idari başkanlığını S artre’ın yaptığı m ah k em e Türkiye'de Barış Hareketleri
de, A B D ve yandaşlarının Vietnam Savaşı’n- 14 Tem m uz 1950’de, dünya barışının kurul
daki konum ları ve kullandıkları savaş yön ması, sürekliliğinin sağlanması ve nükleer
temleri yargılandı. Çeşitli filmler, fotoğraflar silahlanmaya karşı savaşılması amacıyla İstan
gösterildi, raporlar okund u, tanıklar dinlendi. bul’da Türk Barışseverler Cemiyeti kuruldu.
10 Mayıs’ta verilen kararda, A B D ve yandaş T ü rkiye’de ilk örgütlü barış hareketi olan bu
larının saldırganlık ve sivil hedefleri bom bala dernek aynı yıl, T ü rkiy e’nin K o re ’ye asker
m aktan suçlu bulunduğu dünya kam uoyuna gönderm esine karşı çıktığı gerekçesiyle k a p a
açıklandı. tıldı. Yöneticileri h akkında dava açıldı.
Basın ve televizyonun V ietnam ’da yaşanan Barış hareketinin yeniden örgütlenebilmesi
vahşeti tüm açıklığıyla kam uoyuna yansıtm a için 1977’ye kadar beklem ek gerekti. 20
sı, savaş karşıtı tepkilerin gelişmesini, olayları N isan’da kurulan Türkiye Barış D erneği
kınayan ve savaşın bir an önce sona erdirilm e “nükleer silahların yasaklanmasını, tüm aske
si için baskı yapan kesimlerin etkinliğinin ri ittifakların kaldırılmasını” istedi. Irkçılığa,
artmasını sağladı. Barış hareketleri ve dünya sömürgeciliğe, insan haklarının çiğnenmesine
halklarının bu savaşa duyduğu tepki, A B D ’ karşı çıktı. 1979’da kurucularından ve üyele
nin V ietn am ’dan çekilmesinde büyük bir e t rinden 22 kişi D ünya Barış Konseyi üyeliğine
ken oldu. kabul edildi. Barış D ern eğ i’nin çalışması 12
Özellikle son yıllarda, barış eylemcileri Eylül 1980’de yasaklandı. Kurucuları ve yö
dikkatlerini nükleer savaş tehlikesi üzerinde neticileri tutuklandı ve haklarında dava açıldı
yoğunlaştırdılar. 1950’lerde başlayan ve (bak. SİLAHSIZLANMA).
1980’lerde dünyanın her yerinde hızla yükse
len nükleer silahsızlanma kam panyalarında, BARNUM, Phineas Taylor (1810-1891).
tüm ülkelerin nükleer silahlardan arındırılma A B D ’de, Connecticut eyaletinin Bethel kasa
sı istendi. Örneğin, Eylül 1981’de orta menzil basında doğan Phineas Taylor B arnum , sıra
li nükleer füzelerin İngiltere’de Berkshire- sıyla barm enlik, gazete yayımcılığı ve tiyatro
N ew bury’deki G reen h am C o m m o n ’a yerleşti larda bilet satıcılığı yaptı. 1835’te, G eorge
rilmesi kararm a bir protesto yürüşü ile W ashington’un dadısı ve 160 yaşında olduğu
karşı çıkan kadınlar, daha sonra buradaki ileri sürülen bir kadını m eraklılara seyrettire
A m erik an Hava Kuvvetleri üssünün çevresin rek gösteri dünyasına girdi. D a h a sonra New
de kam p kurarak , bugüne kadar benzeri Y o rk ’ta B arnum M üzesi’ni kurdu. B uradaki
görülmemiş bir protesto örneği verdiler. gösteride bol tüylü bir at, Fijili denizkızı,
Amaçları üssü 24 saat boyunca gözleyerek, sakallı bir kadın ve ünlü cüce G eneral Tom
füzelerin yerleştirilmesini önlem ekti. 1982’de T hu m b vardı. D uvarlardaki kocaman işaret
sayıları 30 bini bulan kampçılar, el ele tu tu ler müşterileri “egress”e yöneltiyordu. Bu
şarak üssü kuşattılar ve giriş çıkışı engelledi sözcüğün çıkış anlam ına geldiğini bilmeyen ve
ler. Füzelerin yerleştirilmesinin ön ün ü alama- olağanüstü bir yaratık ya da bir canavar
dılarsa da, nükleer füzelere karşı geniş bir görmeyi um arak salonlarda telaşla koşuşan
kam uoyu oluşturmayı başardılar. birçok kişi, ansızın kendini dışarıda bulu
A B D ve SSCB önderleri tarafından 8 A r a yordu.
lık 1987’de imzalanan O rta Menzilli Nükleer O günlerde cüce T o m T hu m b öylesine ün
Füzelerin Kaldırılması Antlaşması (INF) k ap salmıştı ki, 1844’te B arn um onu A v ru p a ’ya
sam ında N ew bury’deki füzeler de sökülecek. götürdü; İngiltere’de Kraliçe Victoria’nın
46 BAROMETRE
ilişki Torricelli ve G u e rick e’nin dikkatini çek özel bir yazıcıya iletilir. Yazıcı, basınç değişik
mişti. B aro m etre “düştüğü” , yani düşük bir liklerini dö ner bir silindir üzerindeki grafik
atm osfer basıncı gösterdiği zam an, atmosfer kâğıdına işaretler. B aro m etrelerde ölçü biri
basıncının düşük olduğu o bölgeye doğru mi milibar, milimetre ya da inç olarak işaret
çevreden bir hava akımı oluyor ve bu durum lenmiş olabilir. 1.000 milibar, 750,1 m ilimet
rüzgâr, yağış gibi hava değişikliklerine yol reye, o da 29,53 inçe eşittir. Deniz düzeyinden
açıyordu. B arom etrenin yükselmesi ise hava yükseğe çıkıldıkça, barom etre her 100 m e tre
nın iyi olacağını gösteriyordu. de yaklaşık 12 milibar düşer.
D aha sonra Fransız bilim adamı Blaise
Pascal, b aro m etre dağa çıkarıldığında cıva BARSELONA. Ispanya’nın ikinci büyük k e n
sütununun yüksekliğinin azaldığını, dağdan ti olan Barselona, işlek bir liman ve sanayi
inince de yeniden yükseldiğini gösterdi. Ç ü n m erkezidir. Kent A kdeniz kıyısında, Kosta
kü atm osfer basıncı deniz düzeyinden yüksel B rav a’mn güneyinde, arkasını dağlara daya
dikçe azalıyor, yükseklik azaldıkça da artıyor mış bir ovada yer alır. Lim ana yakın olan eski
du. Böylece barom etrenin iki önemli kulla kent, bir R o m a kenti olan B arcino’nun k uru l
nım alanı ortaya çıktı. G ü nüm üzde de m eteo- muş olduğu yerdedir. Barselona adı da b u ra
rologlar ve denizciler barom etreyi hava ta h dan gelir. Kentin bu bölüm ünde bir katedral
mini yapm akta, havacılar ve dağcılar ise deniz ve İspanyol G otik biçeminde yapılmış güzel
düzeyinden yüksekliği ölçmekte kullanırlar. yapılar vardır. İspanya’nın 1986’da A vru pa
Cıvalı barom etre, genellikle cıva düzeyinin E konom ik Topluluğu’na girmesinden bu ya
kolayca ölçülmesini sağlamak amacıyla üzeri na, kentte, otomobil ve mobilya yapımı başta
ne birimlerin işaretlendiği J biçiminde bir olmak üzere, ticaret ve sanayide büyük bir
tüptür. A tm osfer basıncı en doğru biçimde gelişme olmuştur.
Fortin barometresiyle ölçülebilir. Bu b a ro Deniz kıyısındaki Kolom b A n ıtı’na çıkıldı
m etrede cıva kabının tabanı deve derisinden- ğında tüm kenti görm ek m üm kündür. Anıtın
dir ve bu tabana dayanan bir vida yardımıyla hem en yanında K olom b’un gemisi Santa Ma-
kabın büyüklüğü, dolayısıyla kaptaki cıvanın r/a’nın kopyası olan bir gemi yer alm ak
düzeyi ayarlanabilir. H em kaptaki cıvanın, tadır (bak. K o l o m b , K ristof ). Anıtın bu lundu
hem de tüpteki cıvanın düzeyi aynı anda ğu geniş R am blas Bulvarı, B arselona’nın en
görülerek cıva sütununun boyu çok duyarlı büyük alanı Plaza de C atalu n a’ya kadar uza
bir biçimde ölçülebilir. Bu sistemle, hava nır. Bir zam anlar bir dağın sel yatağı olan ve
basıncındaki değişmelerin tüpteki cıvanın ya adını buradan alan Ram blas B ulvan, kalaba
nı sıra kaptaki cıvanın düzeyini de değiştirm e lık kahveleri, mağazaları ve sokak sergileriyle
sinin öteki cıvalı barom etrelerde yol açtığı A v ru p a ’nın en ünlü caddelerinden biridir.
ölçüm hataları önlenmiş olur. Plaza’dan başlayan ve B arselon a’nın en şık
A neroit barom etre ise kolay taşm an, sıvı alışveriş caddesi olan Paseo de G racia’nın
sız, metal barom etredir. Başlangıçta havacılar öbür ucunda, planını Katalonyalı m im ar A n-
ve dağcılar için yapılan bu barom etreler tonio G audı’nin (1852-1926) yaptığı La Pedre-
günüm üzde en yaygın olarak kullanılan baro ra adlı yapı vardır. Ramblas yakınlarında,
m etre türüdür. A neroit b arom e trede, havası bugün bir müze olan Guell Sarayı ve Guell
boşaltılmış, esnek çeperli bir kapsül vardır. P a rk ’taki çocuk bahçesi A ntonio G a u d fn in
Kapsülün yaylarla içten desteklenen çeperleri öbür çalışmalarından örneklerdir.
hava basıncındaki değişmelerle harek et eder Limanın kuzey ucunda, denizcilerin ve ba
ve bu hareket m ekanik olarak bir ibreye lıkçıların yaşadığı güzel bir kasaba vardır.
iletilir. Üzerinde birimlerin işaretlenmiş oldu Limanın güney bölüm ündeki dik M ontjuich
ğu kadrand an atm osfer basıncının düzeyi tepesinin üzerinde eski bir kale bu lun m ak
okunur. A neroit barom etrelerin ayarı, cıvalı tadır.
barom etre kullanılarak yapılır. B arograf adı Barselona, İspanya’nın 17 bölgesinden biri
verilen yazıcı b arom e tred e, ibrenin hareketi olan K atalonya’nın başkentidir. Bu bölgede,
kaldıraç işlevi gören kollarla güçlendirilerek ülkenin büyük bölüm ünde konuşulan İs-
48 BARTÖK
Barselona, Akdeniz
kıyısında, Ispanya'nın çok
it u 'İ Ş iM i % tf ' A - ; ^ r i : -.i , ti
işlek b ir lim anı ve tica re t
fiinha\M ısU-oıma Jmmsş m m erkezidir. K o lo m b 'u n
A m e rika 'ya g ittiğ i Santa
Maria g e m isin in b ir eşi
lim and a g ö rü le b ilir.
ZEFA
panyolca’dan oldukça değişik olan Katalan lanan öbür besteciler gibi, o da Macar halkı
dili konuşulur. Kentin nüfusu yaklaşık nın yaşam gücünü seslendirmek ve ulusal bir
1.699.23l ’dir (1986). müzik biçemi yaratm ak istiyordu. B artök ile
arkadaşı besteci Zoltân Kodâly’nin çalışmala
BARTÖK, Bela (1881-1945). Çağının en b ü rı bu yönde başarıyla gelişti ve halk müziği
yük müzik ustalarından biri olduğu herkesçe konusundaki araştırm alara hız kazandırdı.
kabul edilen Bela B artök bir M acar besteci H alk şarkıları ve geleneksel köy ezgilerini
dir. Schönberg ve Stravinski gibi, o da yeni derlem ek için birçok araştırma ve inceleme
armoni yöntemleri araştırdı. 1881’de, o yıllar gezisine çıkan B artök’un besteleri, anayurdu
da Avusturya-M acaristan İm paratorluğu sı nun halk müziğinde bulduğu müzik teknikle
nırlan içinde bulunan Nagyszentmiklos’ta dün rinden esinler taşır. Bu özelliği, onun bestele
yaya gelen Bela B artök, ilk müzik eğitimini rinin 20. yüzyılın en özgün ve ilginç yapıtları
annesinden aldı. D a h a sonraları piyano ve arasında yer almasını sağlamıştır.
bestecilik eğitimi için B u d ap eşte’ye gitti ve Bartök 1936’da, A n kara Halkevi’nin çağnlısı
piyano konserleri yanında piyano dersleri de olarak Türkiye’ye geldi ve müzik üzerine üç
vererek geçimini sağladı. konferans verdi. A y nca A dana dolaylannda
B artök , 1905’te M acaristan, Bulgaristan ve derlediği 90 kadar Türk melodisini notaya ge
R om anya köylülerinin ezgileriyle ilgili araştır çirdi. 1940’ta A B D ’ye göç etmeden önce, yıllar
malara başladı. Bu halk müziği örnekleri, ca süren araştırmalarının ürünü olan Macar
geleneksel A v rup a müziğindeki alışılagelmiş halk müziği derlemesini yayımladı. Ne var ki,
armoni kurallarına uym uyordu. B artök beste A B D ’ye uyum sağlamakta güçlük çekti ve
lerinde halk müziği öğelerine yer vermeye sağlığı bozuldu. New Y o rk ’ta yokluk içinde
başladı. Kendi ülkelerinin halk müziğini kul öldü.
BASEL 49
sayfa düzeninin
hazırlanması
kırma makinesi
H a z e ll, W a tso n & V in ey L td .
mi ve bilgisayar kullanımı ile çok ileri bir d ü Baskı öncesi film m ontajı.
zeye ulaşmıştır. Fotodizgi yönteminde, basıla
cak sözcüklerin harfleri bütün olarak bir filme Ofset Basım
aktarılır ve fotoğraf basımında olduğu gibi, bu Ofset basım günüm üzde en çok kullanılan
filmden baskı kalıpları hazırlanarak baskı ya basım yöntemidir. Bu yöntem de yazı ve re
pılır. Fotodizgi sisteminde bilgisayarların da simlerin kalıptan kâğıda aktarılması, su ile ya
kullanılmaya başlanmasıyla nitelikli, hızlı ve ğın birbirine karışmaması ilkesine dayanır.
eskisine göre daha ekonom ik dizgi yapımı Eskiden litografi olarak bilinen bu yöntemi bir
gerçekleşmiştir. Bilgisayarlı fotodizgi sistemi Ç ek, Aloys Senefelder buldu. Senefelder,
nin ana parçaları, yazının yazıldığı bir klavye, 1798’lerde basım için, üzerinde görüntünün
diski olan bir bilgisayar, printer adı verilen ve yağlı bir maddeyle işlenmiş bulunduğu bir taş
diske yüklenmiş olan dizgi bilgisinin doğru kalıp kullandı. G ü nüm üzde ofset basımda,
olup olmadığını kontrol etm ek için kâğıda genellikle alüm inyumdan yapılmış m etal lev
dizgi yapan bir yazıcı birim, bir görüntü birimi halar olan kalıplar kullanılır. Işığa duyarlı kim
(ekran) ve film dizicidir. yasal bir maddeyle kaplı olan bu alüminyum
Fotodizgi y aparken önce, kullanılacak harf levhalar, vakum lu bir kontakt kopya cihazı
karakteri, harf boyu (punto), satır boyları, sa na, basılacak sayfaların filmleriyle üst üste
tır araları, satır sayısı gibi bilgiler bilgisayara konu r ve kuvvetli bir ışık kaynağının yardı
verilir. D a h a sonra, dizilecek yazı klavyede mıyla film üzerindeki görüntüler levha yü
yazılarak bilgisayara girilir. Yazılan yazılar gö zeyine aktarılır. Levha banyo (developm an)
rüntü biriminde izlenebilir ve gerekli düzelt edildiğinde, üzerindeki ışığa duyarlı kimyasal
meler klavye kullanılarak yapılır. Düzelt kaplam a yalnızca baskıda m ürekkep alması
m eler yapıldıktan sonra, harf karakteri seçimi istenen alanlarda kalır. Pozitif-ofset kalıbı d e
ve sayfa düzeni başta verilen bilgilere göre nen bu yer yer kaplamalı alüminyum levhada,
bilgisayar tarafından biçimlenmiş olan yazı, kaplam anın olduğu alanlar su tutmaz.
bilgisayardan film diziciye aktarılır. Sayfalar Ofset baskı makinesinin ana parçaları şun
bir bütün olarak filme alınır. E ğer resim kul lardır: Üzerine kalıbın takıldığı silindir (kalıp
lanılacaksa resim filmleri de ayrılan yerlere kazanı); bu silindirin yüzeyini önce ıslatan
yerleştirilir ve sayfanın filmi baskı kalıbına sonra m ürekkepleyen bir m erdane düzeneği;
aktarılır. Kalıp, kullanılacak basım yöntem i kalıp silindirindeki m ürekkebi .kendi üzerine
ne göre tipo, tifdruk ya da ofset kalıbı olarak alarak kâğıda aktaran kauçuk silindir (kauçuk
hazırlanır. kazanı); m ürekkebin kâğıda aktarılmasını
BASIM 53
sağlayan yani baskıyı yapan ve baskı anında rilir. Bu formalar daha sonra bir araya top la
kâğıdın kauçuk silindir ile kendi arasından geç narak ciltlenir, k e n a rlan kesilir ve kitap hali
tiği baskı silindirinden (baskı kazanı) oluşur. ne getirilir.
Kalıbın çevresine takıldığı silindir dönünce, Kâğıdın m akineye bobinler halinde verildi
kalıp önce su m erdaneleri ile tem asa gelir ve ği rotatif m akineler, tab aka halinde kâğıt kul
kalıp üzerindeki kaplamasız alanlar ıslanır. lanan m akinelere göre çok daha hızlı çalışır ve
Kalıbın kaplamalı alanları yani filmde görü n kâğıdın her iki yüzünü aynı anda basar. Bası
tü olan alanlar su tutmadığı için ıslanmaz. D ö lan kâğıt bir kurutucudan geçtikten sonra k â
nen silindirin yüzeyi d aha sonra m ürekkep ğıdın kesilip katlandığı kırm a birimine girer.
merdaneleriyle tem asa gelir ve yağlı bir yapı B urada form alar ciltlenmeye hazır hale gelir.
daki m ürekk ep, kalıbın su almamış kaplamalı G ü nüm üzde gazetelerin çoğu, w eb-ofset d e
kuru bölümlerine sürülür. Kalıp silindirine nen, bobin kâğıda ofset basım yapan bu tü r
değerek dönen kauçuk silindir, kalıp silindiri den rotatif-ofset m akinelerde basılır.
nin üzerindeki m ürekkepli görüntüyü, silindi
rin kauçuk kaplamasının üzerine alır, b u ra Tipo Basım
dan da, bu silindirin üzerinde döndüğü baskı Tipo basım en eski basım yöntemidir. M ü re k
silindiri ile her ikisinin arasından geçen kâğı keplenmiş k abartm a bir yüzeyden baskı elde
da görüntü çıkarılmış olur. etm e temeline dayanır. Tipo basım m akinele
Basımda kullandığı kâğıda göre, iki tür of ri de, kâğıdın m akineye tabaka halinde veril
set basım makinesi vardır: Düz ofsette kâğıt diği m akineler ve bobin halinde verildiği m a
tabakalar halinde; rotatif-ofset türünde ise kineler olmak üzere ikiye ayrılır. T abaka h a
büyük bobinler halinde m akineye verilir. K â linde kâğıt kullanılan m akinelerde, baskı şu
ğıdın tabakalar halinde baskıya verildiği m a şekilde olur: Sayfa kalıpları olarak düzenle
kineler çok değişik boyutlarda olabilir. nen dizgiler, çelik bir çerçeve içinde, m ak in e
Büyük basım makineleri bir defada, bir kitabın deki hareketli, düz bir yatak üzerine yerleşti
32 sayfasını kâğıdın bir yüzüne basabilir; rilir. Bu yatağın ileri geri gidip gelmesi sıra
aynı tabakanın ikinci geçişinde de, kâğıdın sında baskı silindiri üzerindeki kâğıdı kalıba
bastırır ve kabartm a alanlardaki m ürekkep
kâğıda çıkar. Yatağın ileri geri her h arek etin
de bir tabak a kâğıda baskı yapılır. Küçük tipo
basım m akinelerinde kalıbı tutan çelik çerçe
ve düşey ko num dadır ve üzerine baskı yapıla
cak olan kâğıt tabakası bir baskı plakası üze
rindedir. Bir cendere gibi çalışan bu m ak in e
ye pedal adı verilir.
Tipo basım, ofset basımdan dah a basittir.
Tipo basım makineleri genellikle daha yavaş
çalışır ve daha fazla hazırlığı gerektirir. Tipo
basım bilgisayarlı fotodizgi sistemleri için el
verişli değildir. G ünü m üzde tipo basım artık
yerini ofset basıma bırakm aktadır.
Yüksek hızda çalışarak yüksek kalitede renkli baskı
yapan ve 32 sayfalık fo rm a basan w e b -o fse t baskı Tifdruk Basım
m akinesi.
Tifdruk basımda, basımı yapılacak görüntü
bakır bir silindirin yüzeyinde, küçük oyuk
öteki yüzüne kitabın 32 sayfası daha basılır noktalar şeklinde oluşturulur. Bu noktalar si
ve böylece 64 kitap sayfası bir tabaka kâğıdın lindirin yüzeyi asitle dağlanarak, elmasla ya
m akineden iki geçişinde basılmış olur. Bası da lazer ışınlarıyla oyularak açılabilir. Silindi
lan kâğıt kırma makinesi adında başka bir m a re baskı m ürekkebi sürüldükten sonra, yüzeyi
kine tarafından katlanarak form a haline geti silinerek m ürekkebin yalnızca oyuk noktala-
54 BASIM
FORMANIN IC YÜZÜ
BASIN bak. D e r g İ; G a z e t e ve G a z e t e c İLİK;
Form aların 16'lık iki g ru p ha lin de dü zen len diği HABERCİLİK.
m o n ta j planında sayfaların y e rle ş tiriliş i. M on ta j
bö yle y ap ıldığınd a, b irta b a k a kâğıdın arkalı önlü BASKETBOL dünyanın en gözde sporların
ba sılm asıyla 32 sayfalık b ir kitap form ası elde ed ilir.
dan biridir. 19. yüzyılın sonunda A B D ’de
oynanm aya başlanan basketbol, burad an K a
yazıların filmleriyle resimlerin filmlerini bir nada, Fransa, İngiltere ve dünyanın öteki
araya getirerek film montajını yapar. Renkli ülkelerine yayılmış; 1936’dan başlayarak
basım da dört ana renkle (sarı, kırmızı, mavi Olimpiyat Oyunları arasında yer almıştır.
ve siyah) üst üste yapılacak olan dört ayrı bas Basketbol çoğu zam an tabanı sert tahtadan
kının tam olarak çakışması için, renk ayrı yapılan kapalı bir alanda oynanır. D ik d ö rt
m ından çıkan dört film üzerine kılavuz gen biçimindeki alanın boyutları çeşitlilik
işaretleri konarak , film m ontajı çok dikkatle gösterir; am a genellikle 26 m etre uzunluğun
yapılmalıdır. Ü st üste yapılan dört baskı so da ve 14 m etre genişliğindedir. Oyun alanı bir
nunda istenen renkler elde edilir. E ğer baskı orta çizgiyle ikiye ayrılmıştır. A land a her iki
lar tam üst üste gelmezse resmin renklerinde uçtaki kenar çizgisinden 1,2 m etre içeride, eni
kaym a olur; hem istenen renkler elde edile 1,88 m etre, boyu 1,2 m etre olan pota adlı bir
mez, hem de resim bulanık olur. Film m ontajı levha asılıdır. B unun üzerinde yerden 3,05
ve sayfa planlaması bilgisayarla da yapılabilir. m etre yükseklikte bir sepet vardır. Sepet, 45
Sayfanın elektronik olarak düzenlenmesi hem cm çapında dem ir bir çem ber ile buna asılı, alt
zaman kazandırır, hem de elle yapılan d üzen kısmı açık, beyaz bir fileden oluşur. Elle
lem ede sağlanması m ü m k ün olm ayan özellik atılan top yukarıdan çem bere girip fileden
ler elde edilebilir. Ne var ki, bilgisayarla d ü geçerek aşağıya düşünce sayı kazanılır.
zenlem e, yalnızca ofset ve tifdruk basımda ya Basket topu yuvarlak ve tek parçalıdır.
pılabilir. Tipo basımda, basım öncesi hazırlı Çevresi yaklaşık 75-78 cm, ağırlığı 600-650
ğın elle yapılması zorunludur. gramdır.
BASKETBOL 57
Arabistan Yarımadası ile İran arasında kalan Bahreyn, Kuveyt ve Katar bunların en önem
bir uzantısıdır. Oldukça sığ olan bu büyük lileridir. K atar’ın doğusundaki Birleşik Arap
körfez, 80 km genişliğindeki Hürm üz Boğazı Emirlikleri, 1971’e kadar İngiltere’nin ege
ile Hint O kyanusu’na açılır. En derin yeri 90 menliği altında kalmış bulunan küçük şeyhlik
m etre, uzunluğu 990 km, genişliği 320 kilo lerin oluşturduğu bir federasyondur. Birleşik
m etredir. A rap Em irlikleri’nin kuzeydoğusunda, H ür
Dünya petrol üretiminin yaklaşık yüzde müz Boğazı üzerinde bağımsız Umman Sul
30’u Basra Körfezi’nden ve körfez çevresin tanlığı yer alır.
deki ülkelerden çıkarılır. Güneybatı İran,
Kuveyt, Suudi A rabistan’ın kıyı bölgesi Lahsa Körfez Savaşı
(El H asa), Bahreyn ve K atar’da zengin petrol 1980’de çıkan İran-Irak Savaşı Harg A dası’
yatakları vardır. Petrol üretimi önem kazan nın bombalanmasıyla 1981’de Basra Körfezi’
dıkça, Basra Körfezi ülkelerindeki geleneksel ne sıçradı. Körfeze giren şilep ve tankerler
ekonomik etkinlikler gerilemiştir. Bununla saldırılara uğradı, mayınlara çarparak zarar
birlikte hâlâ, körfez kıyısındaki verimli top gördü. Bu nedenle Basra Körfezi çevresinde
raklarda hurma yetiştirilir. 20 m etre derinlik yer alan Bahreyn, Kuveyt, Um m an, Katar,
teki sulardan, dalgıç elbisesi kullanmadan inci Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri
istiridyesi çıkarılır. Bu bölgede çöl ulaşımında bir siyasi ve iktisadi işbirliği ve savunma
bugün de yararlanılan develer yetiştirilir. örgütü kurdular. ABD ve bazı batı ülkeleri
Balıkçılık iyi örgütlenmiş bir sanayi dalıdır. ise gemilerin güvenliğini sağlamak için körfe
Körfezden bol karides çıkar ve dışarıya satılır. ze savaş gemileri ve mayın taram a gemileri
Dünyanın en sıcak yerlerinden biri olan bu gönderdiler. 20 Ağustos 1988’de İran-Irak
bölgede ceylan, tavşan ve yabankeçisi dışında arasında gerçekleşen ateşkesle birlikte körfez
az sayıda vahşi hayvan vardır. bugünkü görece sakin konum una girdi.
Ansiklopedide, adı geçen ülkelere ilişkin
Basra Körfezi Ülkeleri ayrı maddelerin yanı sıra bir de ARABİSTAN
Basra Körfezi çevresindeki büyük ülkeler, maddesi vardır.
kuzeyde Irak ve İran, batıda Suudi A rabis
tan’dır. Körfezin Arabistan kıyısında, şeyhle BASTILLE. Fransa’da ulusal bayram olarak
rin yönettiği birçok küçük devlet yer alır. kabul edilen 14 Temmuz günü, tüm öğrencile
rin ve çalışanların ülke çapında düzenlenen
şenliklere katıldığı bir tatil günüdür. Bu
şenlikler, 1789 yılının 14 Temmuz günü, Paris
halkının çirkin görünüşlü, taş Bastille Hapis
hanesini ele geçirişini kutlamak için düzenle
nir. Bastille, 24 m etre genişliğinde bir hen
dekle çevrili yüksek surları, 30 m etrelik sekiz
kulesi ve 70’i aşkın hücresiyle dev bir yapıydı.
Birçok tutsak yaşamlarının tümünü bu ka
ranlık hücrelerde geçirmişti. En ünlü tutsak
lardan biri de, 1703’te Bastille’in zindanların
da ölen, gizemli “Dem ir Maskeli A dam ”dı.
1370’te yapımına başlanan Bastille, aslında
bir hapishane olarak değil, Paris’i saldırılara
karşı koruyacak bir kale olarak düşünülmüş
tü. Sonraları, İngiltere’de vatan hainliğiyle
suçlananların kapatıldığı Londra Kulesi gibi,
Fransa krallarının düşmanlarını hapsettiği
■•«t
özel bir kaleye dönüştürüldü. Ayrıca yasakla
nan kitaplar da o dönemde Bastille’e konu
BAŞBAKAN 61
yordu. Fransa krallarının lettres de cachet temsil edilen devlet başkanlığı göreviyle, baş
olarak bilinen kesin tutuklam a emriyle, kişile bakanın görevi olan devletin günlük yönetimi
ri istediği sürece hapishanede tutm a yetkisi birbirinden ayrılmıştır. Bir başbakan gücünü,
vardı. Bir başka deyişle kral, herhangi bir ülke parlam entosu çoğunluğunun ya da bir
kimseyi yargılamaksızın hücreye artırabiliyor den çok yasama meclisi varsa, bunlardan en
du. Kralların sıkça başvurduğu bu tür uygula önemli olanının desteğinden alır. Türkiye’de
malar nedeniyle, Bastille halkın gözünde acı başbakanın gücü ülkenin parlam entosu olan
masız ve haksız yönetimlerin simgesi oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çoğunluğu
Fransa tarihinin en büyük halk ayaklanması nun desteğinden kaynaklanır.
olan 1789 Fransız Devrimi başladığında, Paris İlk kez 18. yüzyıl İngiltere’sinde gelişen
halkı ilk olarak nefret ettiği Bastille Hapisha başbakanlık kurum u, daha sonra eski İngiliz
n esin e saldırdı ve ele geçirdi. sömürgelerine de örnek oldu. Böylece K ana
Özgürlüğün kazanılmasının simgesi olan bu da, Avustralya, Yeni Zelanda ve H indistan’ın
olay, Paris sokaklarında şarkılar ve danslarla yanı sıra İngiliz Uluslar Topluluğu ülkelerinin
kutlandı. Bastille daha sonra yıktırıldı. 1940- birçoğunda da başbakanlık kurumu benim
44 yılları arasındaki Alman işgali sırasında, 14 sendi. Ayrıca Batı Avrupa ülkelerinin tümü
Temmuz ulusal yas günü ilan edildi. Am a ile Türkiye, Mısır, İsrail, Ü rdün ve öteki bazı
kurtuluştan sonra yeniden her yıl büyük bir Asya ve Afrika ülkelerinde de başbakanlar
ulusal bayram olarak kutlandı. vardır. Almanya Federal Cum huriyeti’nde
başbakana şansölye adı verilmiştir. SSCB’de
BAŞBAKAN. Demokrasiyle yönetilen ülke ve sosyalist sistemi benimsemiş öbür ülkeler
lerin çoğunda, kral ya da cumhurbaşkanınca de de başbakan olarak adlandırılan bir devlet
62 BAŞBAKAN
görevlisi bulunur; ama görev ve yetkisi, örne Ülke yönetiminin ve yapılabilecek hataların
ğin İngiltere ve Türkiye’deki başbakan kadar sorumluluğunu kral ya da kraliçe değil, baş
önemli değildir. bakan ve bakanlar kurulu taşır. Başbakan
Demokrasiyle yönetilen ülkelerin çoğunda devlet işleriyle ilgili olarak kraliçeyi bilgilen
başbakan genel seçim sonuçlarına göre belir dirir; ayrıca, parlam entonun kapatılması ya
lenir. Türkiye’de genel seçimlerden sonra da genel seçimin zamanını saptam a konula
mecliste en çok milletvekiline sahip olan rında kraliçeye önerilerde bulunur.
siyasal partinin başkanı, parlam enter dem ok Türkiye’de çağdaş anlamda başbakanlık
rasi geleneklerine göre cumhurbaşkanınca kurum u cumhuriyetin ilanından sonra 1924
başbakan atanır. Başbakan, milletvekili ya da Anayasası’yla benimsendi. Osm anlılar’da
milletvekili olabilme koşullarına sahip kişiler devlet işlerinin yürütülmesinde padişaha yar
den bakanları seçer. Türkiye ve Kanada gibi dımcı olan sadrazam (başvezir) ve vezirlerin
bazı ülkelerde kimleri bakan olarak seçeceği bu görevlerinden ötürü parlam enter sistem-
ne başbakan karar verir. Avustralya gibi bazı dekine benzer yetki ve sorumlulukları yoktu.
ülkelerde ise bu konuda siyasal partiler karar 1876 Anayasası da (Kanun-i Esasi) vekiller
verir. kurulunu (heyet-i vükela) ve onun başı olan
Başbakan ve bakanlardan oluşan bakanlar sadrazamı meclise değil, padişaha karşı so
kurulunun başı başbakandır. Çoğu ülkede rumlu tutm uştu. Ancak 1909’da anayasada
başbakan ve bakanlar aynı zamanda parla yapılan değişikliklerle sadrazam ve vekiller
m ento üyesidirler. Türkiye’de başbakanın kurulu meclise karşı sorumlu durum a geldi
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olması (bak. BiRiNCi v e İKİNCİ M e ş r u t i y e t ) . Kurtuluş
anayasaya göre zorunludur. Bakanlar meclis Savaşı döneminde ise meclisin aldığı kararları
dışından da olabilir. uygulamakla yükümlü olan İcra Vekilleri
denilen bakanlara, meclis başkanı başkanlık
Başbakanlık Kurumunun Gelişimi ediyordu; ayrıca bir başbakan yoktu.
Başbakanlık ilk kez İngiltere'de geliştiği için, Günüm üzde, 1982 Anayasası’na göre baş
başbakanın görev tanımı yapılırken İngiliz bakan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
deneyimi her zaman önemli bir etken olmuş arasından hükümeti kurması için cumhurbaş
tur. İngiltere’de parlam entonun önemi kanınca atanır. Başbakan bakanları seçer ve
1660’tan sonra giderek artmış ve kral parla bakanlar kurulu listesini cumhurbaşkanının
m entoda çoğunluğu yönlendirebilecek bakan onayına sunar. Cum hurbaşkanınca atanan
lara gereksinim duymuştur. bakanlar kurulu bir hafta içinde hüküm et
Başlangıçta bakanlar kurulu, resmi toplan programını hazırlar ve Türkiye Büyük Millet
tılarına kralın da katıldığı, bakanlardan olu Meclisi’nin güvenoyuna başvurur. 1982
şan bir çalışma grubu olarak gelişti. Kralın ba Anayasası cum hurbaşkanına, başbakanın
kanlarla birlikte toplandığı günlerde bile, ba önerisiyle bakanların görevine son verme
kanlardan biri başkan olarak kabul edilirdi. yetkisini tanımıştır. Başbakan bakanların gö
18. yüzyılda, Hannover soyundan gelen kral revlerini anayasa ve yasalara uygun olarak
lar döneminde bakanlar kurulunun önem ka yerine getirmelerini gözetmekle yükümlüdür.
zanmasıyla birlikte, başbakanın da önemi arttı. Bakanlar kurulunun başkanı olan başbakan
Kral I. George bakanlar kurulu toplantıların hüküm etin genel politikasını bakanlarla bir
dan yavaş yavaş çekildi. O ve ondan sonra likte belirler. Bu politika doğrultusunda ha
gelen krallar etkilerini, başbakan ve bakanlarla zırlanan hüküm et programının yürütülmesini
ayrı ayn görüşerek sürdürdüler. izlemek ve denetlem ek; bakanlıklar arasında
Kraliçe Victoria döneminde bakan seçimin eşgüdümü sağlamak; bakanların görevlerini
de kral ya da kraliçenin onayını alma zorunlu- yerine getirirken anayasa ve yasalara uygun
ğu sürmekle birlikte başbakan, bakanları davranmalarını gözetmek, gerekirse düzeltici
kendi seçmeye başladı. Günüm üzde İngiliz önlemler almak; cumhurbaşkanı katılmadığı
başbakanları, bakanlar kurulu toplantıların zaman Milli Güvenlik Kurulu’na başkanlık et
da, hüküm et başkanı olarak görev yaparlar. mek başbakanın başlıca görevlerindendir.
BAŞLIK VE ŞAPKA 63
Başbakan, hüküm et başkam olarak görev BAŞLIK VE ŞAPKA, biçim açısından öbür
ve yetkilerini başbakanlık örgütüyle yürütür. giysilerden daha fazla çeşitlilik gösterir. T ür
Başbakanlık, başbakana yardımcı olmak üze ban, silindir şapka, bere, hasır şapka ve fes
re oluşturulmuş Başbakanlık Dairesi ile ge gibi çeşitli şapkaları kadınlar ve erkekler
nellikle tüm kamu yönetimine hizmet veren yüzyıllardır giymektedir.
kuruluşları çatısı altında toplar. Başbakanlık Önceleri şapkalar, süs olsun diye değil,
Dairesi, gerekli görülen sayıda Devlet Bakan sıcak ya da soğuktan korunm ak için olduğu
lığı, Başbakanlık Müsteşarlığı ve Özel Kalem kadar onu giyen kişinin toplumsal bakımdan
M üdürlüğü ile birçok yönetim biriminden özel bir konumu olduğunu belirtmek için de
oluşur. Başbakan tek bir bakanlığa bağlanm a kullanılıyordu. Örneğin krallar, kabile şefleri
yacak kapsamdaki kuruluşların yönetim ve ve rahipler özel başlıklar giyerlerdi. G ünü
denetimini devlet bakanları aracılığıyla sağ müzde de kral tacı, piskopos başlıkları, subay
lar. Bu kuruluşların başlıcaları şunlardır: şapkaları, üniversiteyi bitiren öğrencilerin giy
Devlet Planlama Teşkilatı (D PT), Devlet dikleri kepler gibi başlıklar, kişilerin belirli
İstatistik Enstitüsü (D İE ), Türkiye Bilimsel toplumsal konumlarını simgelemektedir.
ve Teknik Araştırm a Kurumu (TÜ B İTA K ), Çok eskiden, bir savaşçı bir eve girdiğinde
Türk Standartları Enstitüsü Kurumu (TSEK) miğferini çıkarır ve elini uzatırdı. Miğferini
Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Genel çıkararak ev sahibine güvendiğini, elini uzata
M üdürlüğü (TRT), A tatürk Kültür, Dil ve rak da elinde silah gizlemediğini gösterirdi.
Tarih Yüksek Kurum u, Türkiye Atom E ner Bir saygı gösterisi olarak şapkaya elle doku
jisi Kurum u (TA EK ), Hazine ve Dış Ticaret narak ya da onu çıkararak selam verm e, bu
M üsteşarlığı, Basın Yayın Genel M üdürlüğü, eski adetin günümüzde yaşayan biçimidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel M ü
dürlüğü, Milli İstihbarat Teşkilatı (M İT), T a Eskiçağlar
pu ve Kadastro Genel Müdürlüğü. Günüm üzde, kadın şapkalarına göre çok gös
Başbakan görev ve yetkilerine ilişkin uygu terişsiz olan erkek şapkaları, geçmişte daha
lamalarından ötürü Türkiye Büyük Millet süslüydü. İÖ 3200’de Mısırlılar saçlarını tüy
Meclisi’ne karşı sorumludur. Başbakanın uy lerle süslerlerdi. Daha sonraları, başlarını
gulamaları meclisce denetlenir. Meclisin de güneşten koruyan, hoş kokulu yağlar sürül
netimi soru, genel görüşme, meclis araştırm a müş peruklar kullandılar. Doğuluların çoğu
sı, gensoru ve meclis soruşturması yollarıyla gibi, Mısırlılar da şapka giymezdi. Mısır
gerçekleşir (bak. H ü k ü m e t ). Başbakanın gö kralları, başlarına piskopos başlıklarına ben
revi ölüm, m ahkûm iyet, meclis üyeliğiyle zeyen bir taç takar ya da peruklarının üzerine
bağdaşmayan görev kabul etme ve istifa ile bir keten bez geçirirlerdi. Eski M ısır’da halk
son bulur. Ayrıca başbakanın görevi, Türkiye başı açık gezerdi. İlk hasır şapka, Teb kentin
Büyük Millet M eclisinden güvensizlik oyu de İÖ 2000’den kalma bir mezarın üzerindeki
alması ya da Yüce Divan’a gönderilmesiyle de kabartm alarda, bir Suriyeli’nin başında görül
son bulur. müştür.
Uluslararası ilişkilerin arttığı son dönem ler İÖ 3000’de Girit A dası’ndaki Knossos’ta
de devlet ya da hüküm et başkanlarının çeşitli bir uygarlık kurmuş olan M inoslular, eskiçağ
“zirve” toplantılarında sık sık bir araya gel ların çok değişik ve çok süslü giysilerini
meleri, başbakanlara dış ilişkilerde de önemli giyiyorlardı. Başlarına da uzun, sivri tepeli
bir rol yüklemiştir. Türkiye’de başbakanların şapkalar ya da ters çevrilmiş vazo görünü
önemi çok partili siyasal yaşama geçişle birlik münde yüksek başlıklar geçiriyorlardı. Asur-
te artmıştır. (Ayrıca bak. B a k a n l a r K u r u l u ; lular’ın da, bazıları günümüzdeki motosikletçi
CUMHURBAŞKANI; KRALLIK; PARLAMENTO; SEÇİM; kasklarını, bazıları da sivri tepeli fesleri andı
SİYASAL PARTİLER.) ran çok değişik başlıkları vardı.
Persler türban ve başlık giyerlerdi. Oysa
BAŞKOMUTANLIK MEYDAN SAVAŞI Yunanlı tarihçi H erodot sarıktan söz ediyor
bak. K u r t u l u ş S a v a ş i. ve şöyle yazıyordu: “Persler’in kafataslarının
64 BAŞLIK VE ŞAPKA
Avrupa Başlıkları
Ortaçağdan önce kadınlar gibi erkekler de
saçlarını uzatırlardı. Galyalılar ile Anglosak-
sonlar deriden yapılmış yumuşak başlıklar
giyerlerdi. N orm anlar, Yunanlılar’ın petasos’
unu yeğlediler. Eski bir Hıristiyan geleneğine
göre, kadınların saçlarını örtm eleri gerekliy
di. En çok rastlanan, rahibelerin taktığı “vu-
al” adı verilen bir tür peçeydi. Bazı yerlerde,
Sivri-yüksek şapka çok daha sonraları da vual kullanıldı. Am a bu
^ (13.-14. yüzyıllar) i Pers başlığı
gelenek aslında 11. yüzyıla kadar sürdü.
11. yüzyılda, tepesi sivri kukuleta biçimli,
zayıf olmasının nedeni, başlarını korumak boynu ve omuzları örten ama yüzü açıkta
için yaşam boyu (sarık adı verilen) keçe bırakan başlıklar giyilmeye başlandı. Çoğun
şapkalar giymeleridir” . lukla pelerinlere iliştirilen bu başlıkların ke
Yunanlılar ile Romalılar çoğunlukla başı narları 12. yüzyılda kürklerle süslendi. Y akla
açık gezerler, zaman zaman pelerinleriyle şık 1150’den sonra kadınların kullandığı vua-
başlarını örterlerdi. Ne var ki, yolculuğa, ava le, “barbet” adı verilen ve çene altından
ya da tiyatroya giderken, geniş kenarlı, düz geçen bir parça kumaş eklendi. 40 yıl kadar
bir keçe şapka giyerlerdi. Yunanlılar’ın peta- sonra bu kumaş, boğazı ve göğsü örtecek
sos adı verilen şapkaları yoksul halk arasında biçimde uzatıldı. 13. yüzyılın başlarında, ba
yaygındı. şın üstündeki yuvarlak parça, giderek sert ve
Eski Rom a'da kölelerin başlarım örtmesi yüksek bir “kutu” biçimine dönüştü.
yasaklanmıştı. Ama özgürlüklerine kavuş Haçlı Seferleri’ne (11.-13. yüzyıllar) katılan
tuklarında, kölelikten kurtulduklarının belir askerler M üslüm anların giysi biçimlerini A v
BAŞLIK VE ŞAPKA 65
rupa’ya tanıttılar ve doğunun açık ve süslü ama modayı izleyenler kadife ya da taftadan
saç biçimlerini getirdiler. Kadınlar saçlarını olanları giyerlerdi. I. Elizabeth döneminde
boncuk ve taşlarla süsleyerek örüyorlardı. erkekler genellikle başı açık gezerlerdi; oysa
Saçlara takılan taşların sayısı kadının top bazı resimlerde erkeklerin, tepesi koni biçimli
lumsal konum unu yansıtıyordu. Erkekler de yüksek şapkalar ya da tüylü bereler giydiği de
saçlarına önem veriyorlardı; çoğunlukla dal görülür. A rtık bir önceki yüzyılın karmaşık
galı olan erkek saçları omuzlarına kadar kadın şapkalarının yerini, iki yana sarkan
iniyordu. Haçlı Seferleri’ne katılan askerlerin vualler almıştı. 16. yüzyılın ortalarında bu
başlıklarından örnek alman ilginç bir 13. vuallerin önü sivri bir biçimde yükseltildi.
yüzyıl başlığı, kaymaması ya da düşmemesi Elizabeth dönem inde, modayı izleyen kadın
için, alından dolanan bir file ya da kumaş lar zaman zam an, Fransız kukuletası diye
parçasıyla bağlanır ve sıkı bir takke üzerine bilinen ve başın arkasını örten bir başlık
giyilerek çene altından tutturulurdu. Kadınlar kullandılar. Gene de çoğunlukla, şapka ya da
için de buna benzer bir başlık vardı. vual kullanmayarak, saçlarına özenli biçimler
15. yüzyılda, kadın ve erkek başlıkları verdiler ve değerli taşlarla süslediler.
değişmeye başladı. Erkeklerde çoğunlukla bir İngiliz şövalyeleri 17. yüzyılda geniş ke
çeşit takke üzerine giyilen, kenarlı ve yüksek narlı ve tüylü büyük şapkalar (sombrero)
şapkalar moda oldu. Bunun yanı sıra, omuz giyerlerdi ve kapalı yerlerde şapka çıkarm a
üzerinden dolanan uzun bir atkıya iliştirilen mak kibarlık olarak kabul edilirdi. 17. yüzyı
kastor (kunduz kürkü) şapka da çok yaygındı. lın ortalarında, şövalyeler artık saçlarını uzat
Yüzyılın sonunda, keçe ya da kunduz kürkün mıyor, buna karşılık başın iki yanından,
den melon, silindir ve tepesi basık şapkalar yukarı doğru kıvrılan peruklar kullanıyorlar
giyiliyordu. dı. Som breroların başlık parçası bir süre uzun
Kadın başlıkları öbür giyim eşyalarına tutulduysa da, 1670’te kenarlarından biri yu
göre çok daha göze çarpıcıydı. Yaklaşık karı doğru kıvrılarak tepesi de kısaltıldı.
1400’lerden başlayarak, yüzün her iki yanma, Bundan 20 yıl sonra, artık küçülen bu şapka,
üzeri bir tülle örtülerek saçları gizleyen büyük bu kez de üç köşeli şapka biçimini aldı.
yuvarlak süsler yerleştirilirdi. Yaşlı kadınlar Kadınlar başı açık geziyor ve yolculuk
ile dullar, modası geçmiş olsa da, vual kullan sırasında erkeklerinkine benzeyen geniş ke
mayı sürdürdüler. 15. yüzyılın ortalarına ge narlı şapkalar, zaman zaman da evde başörtü
lindiğinde, kadın başlıklarında yeni biçimler sü takıyor ya da kukuleta giyiyorlardı.
görülmeye başlandı. Bazıları boynuz ya da 1690’dan sonra, ön tarafı yüksek olan ve kat
kâğıt sepeti biçimindeydi, bazıları da arı kat kumaş ile telden oluşan “siperlik” ortaya
kovanına ya da kelebek kanadına benziyordu. çıktı ve 1713’e kadar modası sürdü.
Belki de bunların en çok bilineni, çan kulesi 18. yüzyıl peruk çağıydı. Önceleri, bugün
biçimindeki şapkadır. Bu, uzun bir vuali olan İngiltere’de yargıçların taktığına benzeyen ya
sivri tepeli bir şapkaydı ve yalnızca A vrupa’da da arkada bir kuyruk bırakılarak bağlanan ve
giyiliyordu. Bu şapkanın İngiltere’de kullanı tüm başı saran peruklar kullanıldı. Daha
lan biçimi ise, ters çevrilmiş bir yüksüğü sonraları, 1750’lerde perukların tepesi yüksel
andırıyordu. Bu tür başlıklar yalnızca evde tildi; bukleler de arkada siyah bir filenin
giyiliyor, yolculukta ve sokakta gene kukule içinde toplandı. Peruklara beyaz ya da gri
talar kullanılıyordu. pudra koyma adeti, 18. yüzyılın sonlarına
16. yüzyılda erkek şapkaları çok çeşitliydi. gelindiğinde hemen hem en ortadan kalkmıştı.
En yaygın olanları, tepesi kare biçiminde olan Üç köşeli şapka 1780’lere kadar oldukça
ve Katolik din adamlarının giydiklerine ben yaygındı; bu tarihte Napolyon’un giydiğine
zeyen küçük şapkalar, İngiltere Kralı VIII. benzer bir şapka bunun yerini aldı. Kadın
H enry’nin portrelerinde sıkça görülen, kenar modası sık sık değişti ve 1775’e gelindiğinde
lı ve tüylü bereler ve kenarları yukarı dönük, kadınlar saçlarını “kule” biçiminde toplamaya
çene altından bağlanan basık şapkalardı. Bu başladılar; takm a saçlarla ya da yünlerle
başlıkların büyük bölümü yünden yapılırdı, yükseltip küçük biblolarla süslediler. Saçları
66 BAŞLIK VE ŞAPKA
na daha sade bir biçim veren kadınlar, dantel modaydı; 1830’larda ise hasırdan yapılmış,
başlıklar ve köylülerinkine benzeyen hasır kurdelelerle ve fiyonklarla süslü, geniş kenar
şapkalar kullanıyorlardı. Büyük şapkalar, tıp lı büyük şapkalar görüldü. Tüm evli kadınla
kı bir bebek arabasının siperliği gibi açılıp rın evde giydikleri değişik modelde boneler
kapatılabiliyordu. yüzyıl boyunca varlığını sürdürdü. Öte yan
Fransız Devrimi (1789) sırasında erkeklerin dan 1860’larda, baş aşağı vazoyu andıran şap
giysileri iyice sadeleşti. O zamandan bu yana kalar, tepesi basık şapkalar ve güneşli hava
erkeklerin şapkaları pek değişmemiştir. Ö n larda giyilen hasır şapkaların yanı sıra, kenar
celeri A B D ’den getirilen kunduz kürkünden, ları yukarı dönük, yapma çiçek ya da meyve
daha sonra ipekten yapılan silindir şapkalar lerle süslenmiş şapkalar da giyildi. Hasır şap
en yaygınıydı. Bu şapkalar günümüzde de, kalar çok uzun zamandır hem kadınlar, hem
bazı resmi davetlerde ve törenlerde giyilmek de erkekler arasında çok yaygındı. En iyi kali
tedir. 1860’larda hasır şapka, 1870’lerde ise te hasır şapkalar ise, 300 yıl önce ilk getiril
melon şapka yaygındı. Üst bölümünde hafif dikleri yerin adıyla anılan “Panam a” şapkala
bir çukurluğu olan ve günümüzde hâlâ giyilen rıydı.
yumuşak fötr şapka 1890’larda m oda oldu.
En ilginç model değişiklikleri kadın şapka Kuzey Amerika
larında görüldü. İngiltere’de 1800’lerin başla Kuzey A m erika’ya ilk yerleşenler genel ola
rında türbanlar, başlıklar ve torba boneler rak geldikleri ülkelerin giysilerini giyiyorlar
BAŞLIK VE ŞAPKA 67
Avrupa'da ve Türkiye'de yaşayan en tanınm ış baştankara türleri. Tepeli baştankara daha çok A vrupa'nın
kuzeyindeki iğneyapraklı orm anlarda yuvalanır.
koyu yeşilimsi mavidir. İlkbaharda, bileğitaşı- Gövdesi boz ve kirli sarı, tepesi kara olan
na sürtülen bir testere gibi gıcırtılı bir sesle çam baştankarası (Parus ater), sırtı sütlü kah
öten bu kuş Türkiye’nin hemen her bölgesin verengi, karnı krem rengi olan bataklık baş
de görülür. Daha küçük ve çevik bir kuş olan tankarası (Parus palustris) ve bu türe çok ben
gökçe baştankaranın (Parus caerulus) tepe zeyen, ama onun gibi sulak yerlerde değil, da
sinden kuyruğuna kadar bütün sırtı, adından ha çok dağlık yörelerdeki seyrek orm anlarda
da anlaşılacağı gibi güzel mavi renktedir. Bü yaşayan dağ baştankarası (Parus lugubris) da
tün öbür türler gibi öğrenme ve uyum yetene Türkiye’nin yerli kuşlarındandır.
ği çok gelişmiş olan bu kuş, A vrupa’da sabah Genellikle ayrı bir familya içinde sınıflandı
ları kapı önlerine bırakılan süt şişelerinin m e rılan bıyıklı baştankara (Panurus biarmicus)
tal kapaklarını delerek süt içme alışkanlığıyla sazlık ve bataklık yerlerde yaşar. Kızıl, san ve
tanınır. Gökçe baştankara Türkiye’de daha boz renklerle bezenmiş erkeğin yanında, dişi
çok kıyı bölgelerindeki meyve bahçelerinde si soluk renkleriyle gösterişsiz bir kuştur. Baş
ve orm anlarda yaşar. ta Trakya’daki Gala Gölü ve O rta Anadolu
olmak üzere, Türkiye’nin birçok yerindeki su men dalar ve iyice uzaklaştıktan sonra yeni
lak alanlarda bu kuşlara rastlanır. den su yüzüne çıkar.
Batağanlar, eşlerini çiftleşmeye çağırmak
BATAĞAN. Batağanlar, adlarından da anlaşıl için çok ilginç bir dans gösterisi yaparlar. Ba
dığı gibi, çok iyi birer yüzücü ve dalıcı olan su zen dişi ile erkek karşı karşıya geçer ve kulak
kuşlarıdır. Ama sudaki bu ustalıklarına karşı püsküllerini dikleştirip yanak tüylerini kabar
lık karada çok beceriksizdirler. Bacakları tarak başlarını törensel bir havayla iki yana
gövdelerinin ağırlığını dengeleyemeyecek ka sallar, bazen de suda göğüs göğüse vererek
dar arkada olduğu için iki yana yalpalayarak öylece dururlar. Bu davranışlar bütün yıl bo
güçlükle yürürler. Kovalandıkları zaman da yu görülebilir; ama yuva kurma mevsimi ilk
uçmak yerine suya dalmayı seçer ve bir de bahardır. Kopmuş kamış ve ot parçalarından
nizaltı gibi suyun altında yüzerek büyük bir hız yaptıkları bu yuva su bitkilerinin arasında yü
la yol alırlar. zer. Dişi batağan yuvaya 3 ile 5 arasında be
Batağanların, Podicipedidae familyasını yaz yumurta bırakır ve erkek ile dişi kuş yu
oluşturan 19 türü vardır. Bu türlerin hemen m urtaların üzerinde sırayla kuluçkaya yatar
hepsi, yaz aylarına rastlayan ürem e mevsi lar. Yuvadan ayrılacakları zaman üzerini ot
minde başlarını süsleyen renkli tüylerden ku larla örterek gizledikleri için, yumurtaların
lak püskülleri ve sorguçlarıyla çok gösterişli beyaz kabuğu bir süre sonra kararır.
kuşlardır. Kışın bu süs tüyleri dökülür ve Eskidünya’da çok yaygın bir tür olan küçük
renkleri donuklaşır. Eskidünya, Avustralya batağan ( Tachybaptus ruficollis) da Türkiye’
ve Türkiye’deki göllerde sık sık rastlanan ba nin bütün durgun ve yavaş akışlı sularında gö
yağı batağanın (Podiceps cristatus) kulakları rülebilir. Yazın gövdesinin üst bölümündeki
nın üzerinde siyah ve kabarık birer tüy küm e tüyler koyu kahverengi, yanakları, boğazı ve
si vardır. Yazın, yanaklarından çıkan kızıl boynunun önü kestane rengidir. Yaklaşık 27
kestane rengindeki tüyler bu kulak püskülle cm uzunluğundaki bu küçük tür, çevreye
rine karışarak hayvanın başını bir taç gibi çev uyum sağlayan renkleri nedeniyle pek göze
reler. Bazı yörelerde bahri de denen bu kuşun çarpmaz. Tehlike anında suyu dalgalandırm a
uzunluğu, suda dimdik tuttuğu uzun boynu ve dan dalar ve başını kamışların arasına sokarak
sivri gagasıyla birlikte 50 santimetreyi bulur. tehlike geçene kadar bekler. Titrek bir ötüşü
Sırtı ve boynunun arkası koyu kahverengidir. vardır; yaşayışı ve yuvası da öbür batağanla-
Tüylerini düzeltmek ya da temizlemek için su rınkinden pek farklı değildir. Böcekler, böcek
yun içinde döndüğünde bembeyaz karnı o rta larvaları, bazen de kabuklular, yumuşakçalar
ya çıkar. Küçük ve dar kanatlarını hızla çırpa ve küçük balıklarla beslenir.
rak uçan batağan bir tehlike sezdiğinde he- Kızılboyun batağan (Podiceps grisegena)
daha çok omurgasız hayvanlarla beslenen, 43
cm uzunluğunda bir kuştur. Adını, ürem e dö
neminde kahverengimsi kızıl renge dönüşen
boynundan alır. Türkiye’de kuluçkaya yattı
ğı başlıca yerler Kızılırmak deltası, M an
yas, Van ve Çıldır gölleridir.
Kışın Türkiye’deki birçok gölde ve deniz
kıyılarında sık sık görülen karaboyun batağa-
nın (Podiceps nigricollis) uzunluğu 30 cm ka
dardır. Van ve Manyas göllerinde üreyen bu
kuşun yazın beliren turuncu renkteki kulak
püskülleri boynunun ve başının siyahlığıyla
güzel bir karşıtlık yaratır.
Kışın boz renkli tüyleriyle gösterişsiz bir
Avrupa ve Asya'nın birçok yöresinde görülen bu iki kuş olan kulaklı batağan da (Podiceps auriîus)
batağan türü çok usta birer dalıcıdır. üreme döneminde göz alıcı renklere bürünür.
BATAKLIKNERGİSİ 71
Bazı batağan türleri: 1 (solda) kış tüyleriyle, (sağda) yaz tüyleriyle bezenmiş kulaklı batağan;
2 Karaboyun batağan; 3 Yavrularını sırtlarında dolaştıran Horboell batağanı; 4 Batı batağanı;
5 Benekli gagalı batağan.
Bu mevsimde başı kara, boynu pas kızılı, ku su kıyıları bataklıknergisinin (Caltha palus-
lak püskülleri parlak turuncu renktedir. tris) altın sarısı çiçekleriyle bezenir. Adındaki
Uzunluğu 33 santimetreyi bulan bu tür Türki nergis sözcüğüne karşılık bu bitki bir nergis
ye’de pek yaygın değildir; kışın Türkiye’nin türü değildir, düğünçiçeğigiller familyasın-
kuzey bölgelerindeki deniz ve göl kıyılarında dandır. Bataklıknergisinin çanak biçimindeki
seyrek olarak görülür. güzel sarı çiçekleri de yapı olarak öbür çiçek-
A m erika’da yaşayan altı türden biri olan AR D E A
batı batağanı (Aechm ophorus occidentalis),
avını gagasıyla şişleyerek avlayan tek batağan
türüdür. Çiftleşme öncesinde, erkek kuş avla
dığı balık ve solucanlarla dişiyi besler. Bu kı
tada yaşayan batağanların, yavrularını sırtına
alıp suda gezdirmek gibi ilginç bir davranışı
vardır. En küçük bir tehlike sezdiğinde kanat
larını sıkıca kapayarak yavrularıyla birlikte
suyun altına dalabilir. Bütün batağanların il
ginç davranışlarından biri de, yeni tüylenm e
ye başlayan yavrularına tüy yedirmeleridir.
Batağanların yalnızca O rta ve Güney A m e
rika’da dağılmış, uçamayan üç türü vardır.
Bunlardan biri olan ve bugün yalnız G uate
m ala’daki Atitlan G ölü’nde yaşayan Atitlan
batağanmın (Podilymbus gigas) soyu tüken
mek üzeredir.
Bataklıknergisinin yürek biçiminde, parlak yeşil
BATAKLIKNERGİSİ. Baharın ilk günlerinde, renkli iri yaprakları ve çok gösterişli, altın sarısı
bütün kuzey yarıküredeki bataklıklar ve akar çiçekleri vardır.
72 BATAKLIK VE TURBALIK
lere pek benzemez. Çiçeklerin çoğu pem be, gömülür. Sular çekilince de, bitkinin kökleri
kırmızı, sarı gibi değişik renklerdeki taçyap- kalın gövdeyi destekleyen birer köprü ayağı
raklar ile bunları çevreleyen yeşil ça- gibi ortaya çıkar. Bu köklerin önemli bir işlevi
nakyapraklardan oluşur. Oysa bataklıkner- de akarsuların kıyıya taşıdığı mil (balçık) ve
gisinin 2 ile 5 cm çapındaki çiçekleri sarı renk alüvyonları tutm aktır. Zam anla biriken bu
li çanakyapraklardan oluşm uştur ve gerçek alüvyonlar denizi doldurarak kıyıda çok ve
taçyapraklar yoktur. H er çiçeğin ortasında rimli taşkın ovaları oluşturur.
çok sayıda erkekorgan bulunur. Tohum lar ol Bazı kıyılarda, özellikle akarsu deltaların
gunlaşınca, bir kılıf biçimindeki meyve ikiye da, koylarda ve lagünlerde oluşan, yeşil bir
yarılarak tohumları çevreye saçılır. bitki örtüsüyle kaplı tuzlu bataklıklar kuşların
Bataklıknergisinin yaprakları genellikle yü en gözde ürem e bölgeleridir. Gelgit sınırının
rek biçiminde ve kenarları dişlidir. H er dişin gerisinde kalan iç bölgelerde ise, özellikle kü
arasında küçük bir gözenek, yani delik bulu çük göl ve gölcüklerde tatlı su bataklıkları
nur. Bitkinin kısa kökleriyle emdiği su fazla oluşur. Bu bataklıkların temel bitki örtüsü
geldiğinde bu gözeneklerden dışarı atılır. saz, kamış ve hasırotu gibi su bitkileridir. T ro
Gövdenin alt bölümündeki yapraklar uzun bi pik bölgelerde ağaç ve çalılar egem enken, da
rer sapla suyun içinden yükselirken, sapsız ha soğuk bölgelerde bu bataklıkların yüzeyi
olan üst yapraklar doğrudan gövdeden çıkar. otlarla kaplıdır. Ilıman bölgelerdeki tatlı su
Bitkinin boyu yaklaşık 30 santimetreyi bulur. bataklıklarının çevresinde kızılağaç ve söğüt
M art ile mayıs arasında çiçeklenen batak- gibi bol su seven ağaçlar da yetişir.
lıknergisinin gövdesi, yaprakları ve kökleri Turbalıkların dibinde, bu bölge henüz ba
bazı yörelerde pişirilerek sebze gibi yenir. taklığa dönüşmeden önce yetişen otların ve
Oysa bitki çiğken zehirlidir ve tadı acı olduğu ağaçların çürümesiyle oluşmuş kalın bir kat
için sığırlar otlarken bu bitkiyi yemekten kaçı m an vardır. Rengi kahverengi ile siyah arasın
nırlar. da değişen ve turba denen bu çürüntü katm a
nı zamanla karbonlaşarak, çok değerli bir ya
BATAKLIK VE TURBALIK. Suya boğulmuş, al kacak olan turba köm ürüne dönüşür. İrlanda
çak ve çamurlu alanlara genel olarak bataklık ve SSCB gibi bazı ülkelerde zengin turba kö
denir. Ama bazı bataklıklar sığ ve geçici, ba mürü yatakları vardır.
zıları derin ve kalıcıdır. Sıcak yaz aylarında
kuruyan geçici bataklıklar yeşil bir bitki örtü Bataklıklarda Doğal Yaşam
süyle kaplı olduğundan bir çayırlığı andırır; Bataklık ve turbalıklar rahatça gezilip görüle
bu yüzden bunlara otlu ya da yeşil bataklık da bilecek yerler değildir. H er şeyden önce, ba
denir. Yılın her mevsiminde suyla kaplı olan taklığın yüzeyi su ve çamurla kaplı olduğun
sürekli bataklıklarda ise, saz ve kamış gibi su dan yürümek oldukça güçtür. Üstelik batak
bitkilerinden ağaçlara kadar uzanan zengin lıkların bulunduğu yerlerde hava genellikle
bir bitki örtüsü vardır. Zam anla bu bitkilerin boğucudur ve sivrisinekler insana hiç rahat
çürümesi ve yüzeyinin süngersi bir görünüm vermez. Am a insanı rahatsız eden bu böcek
almasıyla sürekli bataklıklar turbalıklara dö lerin varlığı, buralarda üreyen ya da barınan
nüşür. birçok kuşa çekici gelir. Bu yüzden bataklık
Bataklıklardaki ağaçlar özellikle nemli or lar doğal yaşamın en zengin olduğu ortam lar
tam da yaşamaya uyarlanmıştır. Örneğin tro dan biridir. Larva evresini su altında geçiren
pik iklim kuşağındaki ülkelerin kıyılarında ge sivrisinekler ile kızböcekleri balık ve kurbağa
nellikle mangrov bataklıkları bulunur. Bu il lara, bunlar da çeşitli su kuşlarına yem olur.
ginç ağaçların kökleri toprağın içinde değil A frika’daki bataklıklar özellikle balıkçıl tür
açıktadır; dallardan ve gövdeden yere doğru leri açısından çok zengindir. A B D ’nin Florida
sarkan bu kökler havayı em erek bitkiye besin eyaletindeki Everglades, Rom anya’daki Tuna
sağlar. (Ayrıca bak. M ANGROV.) Gelgit sırasın deltası, Türkiye’deki Sultan sazlığı, Meriç
da sular kabardığı zaman deniz suyu bu kıyı deltası ve Hotamış bataklığı yabanıl yaşamın
bataklıklarına kadar yayılır ve ağaçlar suya en zengin olduğu bataklıklar arasında sayılır.
BATI HİNT ADALARI 73
BATI HİNT ADALARI, Florida’nın güney Hollanda Antilleri de denen A ruba, Curaçao
ucuyla Güney A m erika’daki Venezuela kıyı ve Bonaire ile bir dizi oluşturur.
ları arasında uzanan, toplam alanı yaklaşık Tarihin bazı dönemlerinde A vrupalılar’ın
236.000 km2 olan takım adalardır. Yaklaşık sömürgesi olan Batı Hint A d alarinın çoğu,
3.000 km uzunluğunda yarım ay biçiminde günümüzde bağımsızlığını kazanmış durum
olan bu adalar, Meksika Körfezi ile Karayib dadır. Antigua, Barbuda, Baham alar, B arba
Denizi’ni kuzeyden kuşatırlar. Kristof Ko dos, Jam aika, Trinidad, Tobago, Dom inika,
lomb 1492’de Baham a A dalarindan San Sal G renada, St. Christopher, Nevis, St. Lucia,
vador (Watling) A dası’na ayak bastığında, St. Vincent ve Grenadine adaları tam bağım
H indistan’a vardığını sanarak, bu adalara sızlıklarını kazanm adan önce ya İngiltere’nin
Batı Hint Adaları adını vermişti (bak. K O denizaşırı sömürgeleri ya da İngiltere ile
LOMB. K r i s t o f ) . özgür birlik içinde olan özyönetim birimleriy
Batı Hint Adaları üç ana gruba ayrılır: di. Anguilla, Cayman, Virgin Adaları, M ont
Baham alar, Büyük Antiller ve Küçük A m il serrat, Turks ve Caicos bugün de yarı bağımlı
ler. Baham alar, ada zincirinin en kuzey ucun İngiliz adalarıdır.
da, içinde Turks ve Caicos adalarının yer Ö bür adaların bir bölümünü de A B D ,
aldığı takım adalardır. B aham alar’ın güneyin Hollanda ve Fransa yönetm ektedir. Fransa’ya
de Küba, Jam aika, Hispaniola ve Porto R iko’ bağlı olan başlıca adalar G uadeloupe ve
dan oluşan Büyük Antiller vardır. Cayman M artinik’tir (bak. G u a d e l o u p e - , M a r t Î N İ k ) .
Adaları K üba’nın güneyine düşer. Porto Ri- Curaçao ile Venezuela kıyılarındaki A ruba ve
ko’nun doğusundan güneydoğuya doğru kıv Bonaire, H ollanda’ya bağlıdır. St. M artin
rılan Küçük Antiller ise Virgin A daları, An- Adası, Fransa ve Hollanda arasında bölün
guilla, Nevis, Antigua, M ontserrat, Guade- m üştür. Porto Riko ise A B D ’ye bağlı özerk
loupe, Dominika, M artinik, St. Lucia, St. bir yönetim bölgesidir (bak. PORTO RİKO; VİR-
Vincent, Barbados, Tobago, G renada ve GİN ADALARI).
BüyükInagua
C?
çj Barbuda
JAM AİKA
PORTO o Antigua
CUMHURİYETİ RjKO
Leevvard ° r-p»Guadeloupe
A daları o
w ^ Dominica
o3 ^ Martinique
û St. Lucia
^ O <3 Barbados
• St. Vincent
Grenada
O
ö Tobago
Trinidad
Büyük
Okyanus
74 BATI HİNT ADALARI
Picturepoint
St. Vincent'in başkenti ve en önemli limanı olan Kingstovvn'un gerisindeki yanardağlar
günümüzde de etkindir.
tim verilmektedir. Batı Hint A daları’nda İn ve ticaret limanı olarak değer kazandı.
gilizce eğitim veren üniversitelerden başka, 1536’da A ntiller’e gelen İngilizler ve Fransız-
A ntiller’de de Fransızca eğitim veren üniver lar altın konusunda düş kırıklığına uğradılar.
siteler vardır. 17. yüzyılda, İspanyol yerleşmesi bulunmayan
Küçük A ntiller’de sömürge kurmaya çalışan
Tarih Avrupalı korsanlar, A ravaklar’ın tersine sa
Kristof Kolomb 1492’de ilk kez Batı Hint vaşçı bir topluluk olan Karipler’in çoğunu
A dalarin a ayak bastığında, burada yaşayan öldürdüler, kalanları da başka adalara sürdü
üç ayrı Yerli topluluğu vardı: A ravaklar, ler. Karipler’in bir bölümü de Dom inika
Karipler ve Kiboniler. Farklı kültürleri ve Adası’na yerleşti. Adanın dağlık ve sık or
dilleri olan bu topluluklar tarım ve denizci manlarla kaplı oluşu A vrupalılar’ın iç bölge
likle geçinirlerdi. Adalardaki altın ve öteki lere ulaşmasını engellediğinden, buradaki
değerli madenlerin peşinde olan İspanyollar, Yerliler hayatta kalmayı başarabildiler.
ilk kalıcı yerleşmeyi Hispaniola A dası’nda 17. yüzyılda HollandalIlar adaların bir bö
gerçekleştirdiler. A ravaklar’ı altın aram a işin lümüne el koydular. İngilizler Barbados, N e
de zorla çalıştırmaya başladılar. Ağır çalışma vis, Antigua ve M ontserrat adalarına; Fran-
koşullarına dayanamayan yerli halk kırıldı; sızlar da M artinik ve Guadeloupe adalarına
İspanyollar başkaldıranların çoğunu öldürdü; yerleştiler. Ne var ki, Avrupalı sömürgeciler
adanın ilk sahipleri tümüyle yok oldu. arasındaki savaşlar yüzünden adalar birçok
A dalardaki altın tükenince, Antiller uğrak kez el değiştirdi.
76 BATINILIK
sel olarak yerine getirilmesine de gerek Öbür küçük adalarla birlikte ülkenin yüzölçü
yoktur. mü 2.831 krrr’dir. Batı Samoa doğuda, A B D ’
Batınilik’in İsmailiye görüşüyle ilgisi olma ye bağlı Amerikan Samoası ile komşudur.
yan, değişik zamanlarda ve değişik görünüş Nüfusu yaklaşık 160 bindir ve bunun 33 bin
lerle ortaya çıkmış birçok kolu vardır. “Kad- kadarı A pia’da yaşar. Upolu ve Savaii volka
dah” diye de anılan İran asıllı Meymun bin nik adalardır. Yanardağlar günümüzde etkin
Deysan ve Ham dan Karmat 9. yüzyılda, değildir; ama yeryüzeyi lavlarla kaplı olduğu
Fatımi Devleti’nin kurucusu Mehdi Ubeydul- için, Savaii’nin büyük bölümünde tarım yapı
lah 10. yüzyılda, Haşan Sabbah ise 12. yüzyıl lamaz. Savaii’de dağların yüksekliği 1.800
da Batınilik’in değişik kolları olarak görülen m etrenin üzerine çıkar. Kıyı kesimi dışında
dinsel ve siyasal hareketleri başlattılar. hemen hiç düzlük yoktur. H er iki adada da
B atıniler’in büyük baskı görmesi, tarih krater gölleri, hızla akan ırm aklar ve çağla
boyunca pek çok eleştiriye uğramaları, yaz yanlar vardır. Özellikle kasırgalar mevsimi
dıkları kitapların yakılması ve oturdukları olan aralık ve mart ayları arasında çok yağ
kentlerin yakılıp yıkılması kendilerini gizli mur yağar. Toprakları verimli olan adalar sık
tutm alarına yol açmıştır. Korunm ak ve dü tropik bitkilerle örtülüdür.
şüncelerini egemen kılmak için Batıniler de
birçok yol denediler. Kimi zaman şiddete BATI S A M O A 'Y A İLİŞKİN BİLGİLER
başvurmaktan çekinmediler. İslam ülkelerin
de çatışmalara giriştiler, ayaklanmalar ve YÜZÖLÇÜMÜ: 2.831 km2.
suikastlar düzenlediler. Rey ve Isfahan kent NÜFUS: 161.300 (1987).
YÖNETİM BİÇİMİ: Tek meclisli meşruti krallık.
lerinde büyük bir gizli örgütlenmeyi ve ayak
BAŞKENT: Apia.
lanmayı gerçekleştiren Haşan Sabbah, İran'
COĞRAFİ ÖZELLİKLER: İki büyük volkanik ada, Savaii
da hüküm süren Büyük Selçuklu Devleti’ni ve Upolu ile yedi küçük adadan oluşur. Kıyıları mer
güç durum a sokmuştu. 1092’de Büyük Sel can kayalıklarıyla kaplıdır. Savaii'deki Mauga Silisili
1.858 metreyle en yüksek tepesidir.
çuklu Veziri Nizamülmülk de bu düşünceyi
EKONOMİ: Hindistancevizi, kakao, muz, meyve ve seb
benimseyen eylemciler tarafından öldürül ze başlıca ürünler; kerestecilik, balıkçılık, turizm
müştü. önemli etkinliklerdir.
BATI SAMOA, Büyük Okyanus’un ortala Adaların halkını, Yeni ZelandalI Maori-
rında, Yeni Z elanda’nın yaklaşık 2.900 km ler’le akraba olan Polinezyalılar oluşturur
kuzeydoğusunda yer alan adalar zinciri üze (bak. POLİNEZYALILAR). Buralarda az sayıda
rinde kurulu bağımsız bir devlettir. Savaii ve Avrupalı ve Çinli de yaşar. Yaygın olarak
Upolu bu zincirin iki önemli adasıdır. Upo- İngilizce konuşulur. Eğitim parasız olup, 7 ile
lu’nun kuzey kıyısındaki Apia başkenttir. 15 yaş arasında zorunludur. Adalıların başta
Hutchison Library
gelen uğraşı tarımdır. Halk, domuz ve tavuk
besler, meyve ve sebze yetiştirir. Batı Sam oa’
da plantasyon denen büyük çiftliklerde hin
distancevizi, kakao ve muz yetiştirilir. Keres
tecilik, balıkçılık ve turizm küçük ama geli
şen sanayilerdir. A BD , Yeni Zelanda ve
Japonya, Batı Sam oa’nın ticaret yaptığı başlı
ca ülkelerdir. Havayolları A pia’yı Am erikan
Sam oasindaki Pago Pago ile Fiji’deki Suva’
ya bağlar.
Tarih
U polu’ya ve Am erikan Sam oasindaki Tutui-
Batı Samoa'da, anaokulu çocukları kumsalda müzik la’ya 1722’de ilk kez ayak basan Avrupalı,
dersi yapıyorlar. HollandalI Jacob Roggeveen’dir. Savaii A da
78 BATİK
sı bu tarihten çok sonra, 1787'de keşfedilebil- desenler boya emmesin diye balmumuyla
di. 1830’larda, Londra Misyoner D erneğinin kaplanır. İlk desen ortaya çıkınca balmumu
propagandasıyla halkın çoğu Hıristiyan oldu. eritilir ve yeni bir desen uygulanır. Böylece,
A rdından, adalara Katolik ve Protestan balmumu çıkarıldığında, yalnızca balmumu
Hutchison Libran’ sürülmeyen yerler renklendirilmiş olur. A m a
tör bir sanatçı bir ya da iki renk kullanarak
basit desenler yapabilirken, usta bir sanatçı
birçok renkle karmaşık desenler yaratabilir.
Bu, zaman alan ve dikkatle tasarlanması gere
ken bir süreçtir. Batik genellikle yastık kılıfı,
perde, duvar panosu, eşarp ve giysiler
de kullanılır. Cavalı (Endonezya) erkek ve
kadınların giydiği “sarong” adı verilen renkli
eteklikler batik desenlerle süslüdür.
Cava batiklerinin tipik deseni üçgen diziler
dir; bunlar bazen kumaşın ortasında karşı
karşıya dizilir, bazen de baştan başa geom et
rik ya da çiçekli desenlerle kaplanmış olan
kumaşın kenarlarında bir su olarak kullanılır.
Desenlerin birçoğu kuşaklar boyu değişme
Samoa adalarındaki kayalıklar, bitki örtüsünün çok den kullanılmıştır. Kuş, hayvan, kelebek de
zengin olduğu vadileri çevreler.
senlerinde bir ölçüde Çin etkisi görülür. Fil,
misyonerler de geldiler. 1899’da Almanya, kobra ve ejderha desenleri H indistan’dan
ABD ve İngiltere, aralarında anlaşarak Batı gelmedir. Batik desenlerinde insan figürü
Sam oa’yı Alm anya’nın, doğudaki adaları ise nün çok fazla kullanılmamasına karşın, bazen
A B D ’nin yönetimine bıraktılar. 1914’te I. gölge oyunlarındaki kuklalardan esinlenilerek
Dünya Savaşinın başlamasıyla birlikte, Yeni çizilen tuhaf figürlere yer verilir ve bunlar
Zelanda askerleri ülkeyi işgal etti. Savaştan genellikle koyu kahverengi tonlarda boyanır.
sonra Batı Sam oa’yı Milletler Cemiyeti adına Eskiden batik deseninin karmaşıklığı ve gü
Yeni Zelanda yönetti; 1947’de Birleşmiş Mil zelliği, giysiyi giyenin toplumsal konumunu
letler gözetimi altına girdi, 1962’de bağımsız yansıtırdı.
lığına kavuştu. 1976’da Birleşmiş Milletler Batik yapmanın ulusal bir sanat olduğu
üyesi olan Batı Samoa, aynı zamanda İngiliz Cava’da, eski batiklerden bazıları dünyanın
Traidcraft
Uluslar Topluluğu’nun bir üyesidir.
en güzel dokum a desenleri arasında yer alır. rafya ve m atem atik bilginlerinden biridir.
Cavalılar’ın batik teknikleri uzun ve yorucu Evren konusundaki kuramlarıyla Kopernik,
dur. Kumaş yıkanır, elle yoğrulur ya da Kepler ve G alileo’dan önceki çağlarda bilim
ayakla çiğnenir ve kurutulur; yumuşaklık ve sel ve dinsel düşünceye yön veren bu bilginin
esneklik vermek için yağa ve küllü suya tam adı Klaudios Ptolem aios’tur. A raplar bu
batırılır; ipliklerin balmumunu gerektiğinden Yunanca adı Batlamyus olarak okumuş, ya
fazla çekmesini önlemek için, pirinç nişas pıtlarını onlar aracılığıyla tanıdığımız için
tasında kaynatıldıktan sonra kurutulur; sonra dilimize de bu biçimiyle yerleşmiştir.
da kayganlık vermek için tokmakla dövülür. Yaşamı konusunda fazla bilgi olmayan Bat-
Kumaşı genellikle erkekler hazırlar ve boyar. lamyus’un Mısır’da, Nil Irmağı kıyısındaki
Bir çerçeveye gerilen kumaşa, kadınlar Ptolemais Hermii kentinde doğduğu ve 78
karakalem desen çizer ve balmumu uygular. yaşındayken öldüğü sanılır. Çalışmalarını da
Eskiden balmumu, belli bir biçimde yontul gene Mısır’da, İskenderiye kentinin yakınla
muş bambu kamışlarla uygulanırdı. 17. yüz rındaki bir tapınağın tepesinde kurulmuş olan
yılda ise tjanting adı verilen birkaç delikli bir gözlemevinde yürütmüş ve İS 127 ile 141
küçük bir bakır kap kullanılarak, balmumu ya da 151 yılları arasında ününün doruğuna
uygulama tekniği geliştirildi. Çalışan kişi, ulaşmıştır.
tjanting'i sıcak balmumuna batırır ve kumaşa Batlam yus’un Yunanca olarak kaleme aldı
değdirmeden tam üzerinde tutar. Sıvı balmu ğı birçok yapıtı günümüze ulaşmıştır. Bunlar
mu değişik kalınlıkta çizgiler halinde kum a dan en ünlüsü ve en önemlisi, astronomi ve
şın boyanmayacak yerlerine akıtılır; sonra trigonometri konusunda çağının bütün bilgi
aynı işlem kumaşın tersinde yinelenir. lerini içeren Mathematike syntaksis’tir (“M a
D aha sonra balmumu ile kaplı olan ve tuli tem atik Derlem esi”). Bu kitap, Batlam yus’a
adı verilen kumaş boyaya batırılır. (Eskiden ve yapıtlarına duyulan saygı nedeniyle gerçek
kullanılan boyaların hepsi doğal boyalardı; adından çok He megala syrıtaksis (“Büyük
günümüzde ise bazı yapay boyalar kullanıl D erlem e”) ve zamanla He megiste syntaksis
m aktadır.) Bu işlemden sonra, balmumunu (“En Büyük D erlem e”) diye anılmıştır. İS 9.
çıkarmak için kumaş kaynatılır. Kullanılan yüzyılda A raplar yapıtı kendi dillerine çevirir
her renk için tüm işlem yinelenir. Mavi, sarı ken He megiste sözcüklerini el-Mecisti'ye dö
ve kahverengi en çok kullanılan renklerdir. nüştürm üşler, kitabı bu Arapça çevirisiyle
H er bölgenin kendine özgü belli desenleri ve tanıyan batı dünyası da el-Mecisti sözcüğünü
renkleri vardır. Almagest biçiminde Latince’ye aktarmıştır.
15. yüzyılda, balmumu uygulamak için da Bu nedenle, Batlam yus’un bu ünlü yapıtı
ha çabuk ve ucuz bir yöntem bulundu; desen bugün bütün dünyada Almagest adıyla ta
basmak için tjap denen bir bakır damga ya da nınır.
kalıp kullanıldı. Bununla birlikte, birçok Ca- Batlamyus bu kitaptaki bilgilerin çoğunu
valı bu tulVlerin, eski yöntemle yapılanlar İÖ 2. yüzyılda yaşamış olan Yunanlı astrono
kadar nitelikli olmadığı kanısındadır. mi bilgini H ipparkhos’tan almış (bak. HİP-
Tjap yöntemiyle güzel desenler elde edilir PARKHOS) ve öylesine inandırıcı bir biçimde
ve bu yöntemle yapılan bir batiği elle yapı açıklamıştı ki, sonraki 1.400 yıl boyunca
landan ayırt etm ek için uzman olmak gerekir. hiçbir astronom bu bilgileri aşamadı. B at
Batik tekniğini A vrupa’ya getiren Hollandalı- lamyus’a göre Dünya evrenin merkezinde
lar’dır. Batılı çağdaş desencilerin batik yapı hareketsiz duruyor, Güneş, Ay ve gezegenler
mında uyguladıkları yöntem ler, Cavalılar’ın de Dünya’nm çevresinde dolanıyordu. Batlam
kullandıklarına benzemekle birlikte, batik tek yus’un evren kuram ı, yerini Kopernik siste
niğini ticarileştirmek yolundaki çabalar yüzün mine bırakıncaya kadar 14 yüzyıl boyunca hiç
den, batik sanatında gerileme olmuştur. tartışmasız doğru kabul edildi (bak. K o p e r n i k ,
M i k o l a j ) . Batlamyus, H ipparkhos’un yıldız
BATLAMYUS ya da PTOLEMAİOS (İS 2. kataloguna kendi gözlemlediği yıldızları da
yüzyıl), eskiçağların en ünlü astronomi, coğ ekleyerek Almagest"te yer vermişti. 1.022
80 BAUDELAİRE
Batlamyus yalnızca
xfaeeini3\
büyük bir astronomi
r ® bilgini değil, aynı
zamanda eskiçağların en
ünlü harita
yapım cılarından ve
coğrafyacılarından
biriydi. 1486'da
Alm anya'nın Ulm
kentinde ağaçbaskı
tekniğiyle yayım lanan
"Coğrafya Kılavuzu" adlı
yapıtından alınan bu
harita, Batlamyus'un
Dünya'nın biçimine ilişkin
görüşlerini yansıtıyor.
Avrupa kıtasının sol üst
köşede yer aldığı bu
dünya haritasında bütün
adlar Latince verilm iştir.
Örneğin Ma re Irıdicum
bugünkü adıyla Hint
Okyanusu'dur.
Michaei Holford
yıldızı içeren bu liste de sonraki bilginlerce bıraktı. Yaşamını yazarlıkla kazanmak istedi
değeri ölçülmez bir çalışma olarak benim ğini açıkladı.
sendi. Afyon ve esrar gibi kötü alışkanlıklar edin
Batlamyus aynı zamanda coğrafyayı bilim mesi ve aylak bir yaşam sürmesi ailesini
sel tem ellere oturtan ilk bilginlerden biridir. kaygılandırıyordu. Üvey babası onu içinde
Asya ve Afrika kıtalarının haritalarını, eski bulunduğu çevreden uzaklaştırmak için bir
çağların en büyük kentlerinin enlem ve boy süre H indistan’a göndermek istedi. Ne var ki,
lamlarını Geographike hyphegesis (“Coğrafya Baudelaire, gemi M auritius’ta demirlediği sı
Kılavuzu”) adlı yapıtında derlemiştir. Bu rada geri dönmeye karar verdi. Kısa süren bu
yapıtın Bizans döneminden kalma özgün yolculuk ona doğunun gizemini tanıtmış, pa
elyazm alanndan bir bölümü İstanbul’daki Fa ha biçilmez bir esin kaynağı olmuştu. Şiirleri
tih Kütüphanesi’nde, Fatih Sultan M ehmed’ ne özgün bir nitelik kazandıran düşsel öğeler
in buyruğuyla yapılan A rapça çevirisi de ve imgeler bu geziden armağandır.
Ayasofya K ütüphanesi’nde saklanm aktadır. Baudelaire, babasının mirasına hak kaza
Birkaçı günümüze kadar ulaşmış olan bu nacak yaşa gelince lüks bir yaşam sürmeye
haritalar Kristof Kolom b’a, hep batıya doğru başladı. 1857’de yayımlanan ilk şiir kitabı
giderek Atlas Okyanusu üzerinden Hindis Kötülük Çiçeklerinde (Les Fleurs du mal) yer
tan’a ulaşabileceği düşüncesini esinlemiştir. alan şiirlerin çoğu, dilediği gibi özgür yaşadığı
bu dönemde yazılmıştı. Baudelaire, Kötülük
BAUDELAİRE, Charles Pierre (1821-67). Ç içeklerinde insanın iyi ile kötü arasında
Charles Baudelaire, 19. yüzyılda yaşamış seçim yapabilmek için ne denli çetin bir
olmasına karşın, 20. yüzyıl şairlerini etkilemiş mücadele verdiğini dile getirir. Ne var ki,
bir Fransız şairi ve sanat eleştirmenidir. A m a kitabın yayımlandığı yıl, Baudelaire ve yayım
tör bir ressam olan babasını altı yaşında cı hakkında T anrı’ya hakaretten ve ahlaka
yitiren Baudelaire, beraberlikleri çok kısa aykırılıktan dava açıldı ve bu olay şairin kötü
sürmüş olsa da, ilk sanat derslerini ondan bir ün kazanmasına neden oldu. Fransız
almıştı. Annesi daha sonra yüksek rütbeli bir yargıçlar, kitapta yer alan altı şiirin çıkartıl
subayla evlendi. Baudelaire liseyi bitirdikten masında direttiler. Bu altı şiir üzerindeki
sonra hukuk öğrenimine başladıysa da, yarım yasak ancak 1945’te kalktı.
BAVYERA 81
Ş i i r l e r i n d e g e n e l l i k l e iç g ö z l e m l e r e y e r v e r i r .
S im g e le r in şiirsel g ü c ü n ü n d u y u m s a n d ığ ı y a
p ıtla r ıy la 20. yü zy ıl ş a irle rin i ç o k e tk ile m iş tir
(bak. SEMBOLİZM).
Aynı zamanda resim konusunda da yazılar
yazan Baudelaire, m odern resmin özellikleri
ne ilişkin yeni bir görüş geliştirmiştir. Müzikle
resim arasında paralellik kurarak, renklerin
doğanın ezgileri olduğunu öne sürmüştür.
Öykülerini Fransızca’ya çevirerek, Fransız
okurlara Edgar Allan Poe’yu tanıtan Baude-
laire’dir. 1852-65 arasında Poe’nun çeşitli
öykülerini, yazdığı önsözlerle birlikte, yayım
lattı. Ayrıca esrar ve afyonun etkilerini ince
leyen Les Paradis artificiels (1860; “Yapay
C ennetler”) adlı bir araştırması vardır.
Baudelaire’in toplu yapıtları ölümünden
sonra yayımlandı. Şiirleri hüzünlü, düşsel
öğelerle yüklüdür. Baudelaire, mutsuz bir
yaşam sürdü ve 46 yaşında, Paris’te bir
hastanede yoksulluk içinde öldü.
ZEFA
Sonbahar renklerine
bürünm üş ağaçların
ve Garmisch-
Partenkirchen'in damları
ardında Bavyera Alpleri
görülüyor. Buradaki en
yüksek tepe Zugspitze'dir.
82 BAYAR
tepesidir. Başlıca ırm akları, kuzeyde Main ile İzmir İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin genel
güneyde T una’dır. Bavyera’nın kışları soğuk sekreterliğine getirildi.
ve karlı geçer. Vadilerde ise yazlar sıcaktır. I. Dünya Savaşı yıllarını cemiyetin önde
Topraklarının üçte biri orm anlarla, yarısın gelen kişilerinden İzmir Valisi Rahmi Bey’in
dan çoğu da ekili alanlarla kaplıdır. Bölgede yanında örgüt çalışmalarıyla geçirdi. Bu sıra
çiftçilik ve ormancılık önemli bir yer tutar. da İttihat ve T erakki’nin görüşlerini yansıtan
Yetiştirilen başlıca ürünler arpa, yulaf, pata Halka Doğru dergisinin yönetmenliğini üst
tes, şekerpancarı ve buğdaydır. Bavyera’nın lendi ve dergide “Turgut A lp” takm a adıyla
en ünlü sanayisi biracılıktır. M andıracılık ve yazılar yazdı.
sığır yetiştiriciliği önde gelen öbür iş alanları Celal Bayar, I. Dünya Savaşı’nın bitiminde
dır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra, özellikle Osmanlı İm paratorluğu’nun çok güç koşullar
başkent M ünih’le Nürnberg, Augsburg ve içinde kalması üzerine, ülke sorunları üstünde
Regensburg kentlerinde hafif ve ağır sanayi daha etkin çalışmalarda bulunmak amacıyla
çok gelişmiştir. 1918’de Müdafaa-i Hukuk-i Osmaniye Cemi-
5. yüzyıla kadar Rom alılar’ın egemenliğin yeti’ne girdi. İzmir’in işgal olasılığı belirince
de kalan Bavyera’yı daha sonra, doğudan önce zeybek, sonra köy imamı kılığına girerek
gelen Germ en soyundan Baiuvariler (Bavye- yöredeki köyleri “Galip H oca” takm a adıyla
ralılar) işgal etti. Bavyera uzun bir süre düka- dolaşmaya başladı ve işgale karşı halkı uyardı.
lık olarak yönetildi. 1805’te yönetimi krallığa İşgali izleyen günlerde de silahlı direnişe
dönüşen Bavyera, 1871’de Almanya Devleti’ katıldı. Balıkesir Kongresi kararıyla Akhisar
ne katıldı. cephesi alay komutanlığına getirildi.
Günüm üzde, nüfusunun yüzde 70’ini Kato- Bayar, 1920’de toplanan son Osmanlı Me-
likler, yüzde 26’sını da Protestanlar oluşturur. busan Meclisi’ne Saruhan (Manisa) milletve
Bavyeralılar’ın özel günlerde giydikleri ulusal kili olarak girdi. Meclis’te Kuva-yı Milliye’yi
giysileri çok dikkat çekicidir. Erkekler uzun öven konuşmalar yapan Bayar 16 M art
çoraplarla birlikte deri şortlar, kadınlar ise 1920’de İstanbul işgal edilince gizlice A nka
kabarık kollu bluzler ve işlemeli, uzun etekli ra ’ya geçti. Bursa milletvekili olarak girdiği
giysiler giyerler. Turistler Bavyera’nın Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde eski
görkemli saraylarını, dağlarındaki güzel görü İttihatçıların çevresine girmedi; Mustafa Ke
nümlü gezinti yerlerini, çekici kentlerini gör m al’in yakın çevresinde yer aldı.
meye gelirler. Özellikle de müzik festivalle Bundan sonra sürekli biçimde siyasal yaşa
riyle ünlü Bayreuth ile her 10 yılda bir mın çeşitli alanlarında önde gelen görevler
ünlü dinsel Pasyon Oyunu’nun oynandığı üstlendi. 1920’de bir süre iktisat vekilliğini
O beram m ergau köyü turistlerin çok ilgisini vekâleten yürüten Bayar, Mustafa Kem al’in
çeker. buyruğu ile Yeşil Ordu ve resmi Türkiye
Komünist Fırkası’nın (Partisi) yöneticileri
BAYAR, M ahm ut Celal (1883-1986). Türki arasına girdi.
ye’nin önde gelen siyaset ve devlet adam ların 1921-22 yılları arasında iktisat vekili olarak
dan ve Türkiye Cum huriyeti’nin üçüncü cum görev yaptı. 1922’de Lozan Konferansı’na
hurbaşkanı olan Celal Bayar, Bursa’ya bağlı gönderilen ilk heyete danışman olarak katıldı.
Gemlik ilçesinin Um urbey köyünde doğdu. Aynı yıl bir süre Dışişleri Bakanlığı’na vekâ
İlk ve ortaöğrenimini Gemlik ve U m urbey’de let eden Bayar 1924’te M übadele (Değişim),
başöğretmenlik ve müftülük yapan babasının İm ar ve İskân bakanı oldu.
yanında tamamladı. Çeşitli m em urluklarda Bu sırada Mustafa Kemal, Hint Müslüman-
bulunduğu sırada Bursa’da bir Fransız okulu larin ın gönderdiği paranın 250 bin lirası ile
nun kurslarına giderek Fransızca öğrendi. iktisadi yaşama yararlı bir şirket kurmak
Genç yaşta siyasete atılan Celal Bayar, istiyordu. Görüşüne başvurduğu Celal Bayar
1908’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Bursa 250 bin liranın da anaparaya katılarak me
örgütüne girdi. Cemiyetin güvenini kazanm a m ur, subay, çiftçi herkesin ortağı olabileceği
sı sonucunda, önce Bursa, daha sonra da bir ulusal banka kurulmasını önerdi. Bu
BAYBURTLU ZİHNİ 83
tanınmış 19. yüzyıl şairlerindendir. Asıl adı tadır. Bayburt’un ileri gelen ailelerinden biri
M ehmed Emin olan Zihni ilköğrenimini doğ nin oğlu olan Abdullah Bey adlı bir gencin
duğu B ayburt’ta tam am ladıktan sonra Erzu acılarla dolu 18 yıllık serüvenini konu edinen
rum ve Trabzon medreselerinde okudu. 20 bu yapıtta, Zihni çağma göre ilginç bir çalış
yaşlarında İstanbul’a giden Zihni 10 yıl kadar ma ortaya koymuştur.
çeşitli yerlerde kâtiplik yaptı. Yaşamının bu Zihni’nin yaşamı ve sanatı 1928’de Ziyaed-
evresinde Divan şiiri türünde yazdığı şiirler ve din Fahri Fındıkoğlu ve 1988’de Saim Sakaoğ-
kasidelerle tanındı. Daha sonra döndüğü lu tarafından hazırlanan Bayburtlu Zihni adlı
Bayburt’u 1828’de Ruslar’ın işgal etmesi üze iki ayrı kitapta ele alınmıştır.
rine terk eden Bayburtlu Zihni, memleketine
ancak işgal kalktıktan sonra döndü. 1834’te BAYEZİD I bak. Y ild irim B a y h z îd .
gittiği Hac dönüşünde Mısır’a uğradı. Daha
sonra Akdağm adeni’nde çalışan Bayburtlu BAYEZİD II (1447/14487-1512). II. Bayezid
Zihni kısa bir süre memurluk yaptığı Erzu Fatih Sultan M ehm ed’in oğlu ve sekizinci
rum ’dan, Tanzim at’ın ilanını izleyen günlerde Osmanlı padişahıdır. Edirne sarayında baba
ayrılarak İstanbul’a gitti. D onanm a kom utan sının gözetiminde iyi bir eğitim gören II.
larından Reşid Paşa’nın Divan Kâtipliği göre Bayezid öğrenimini küçük yaşta sancak beyli
vini üstlenerek katıldığı Akkâ Savaşı’nda ği yaptığı Am asya’da sürdürdü. Gençlik yılla
çekilen sıkıntı ve acıları yakından gördü. rı Am asya’daki sarayında, çevresine topladığı
1848’den sonra A nadolu’nun çeşitli yerlerin bilim ve sanat adamları arasında geçti. Bu
de m em urluklarda bulundu. B ayburt’a gider ortam II. Bayezid’e babası Fatih’in savaşçı,
ken Trabzon yakınlarındaki Olasa (bugün atak kişiliğinin tersine barışçı, şiiri, sanatı,
Bahçeyaka) köyünde öldü. seven bir kişilik kazandırdı.
Hem hece, hem de aruz vezniyle şiirler Otlukbeli Savaşı’nda Bayezid’e ordunun
yazan Bayburtlu Zihni, gördüğü medrese sağ kol komutanlığını veren Fatih savaştaki
eğitiminin etkisiyle Divan şairi olmaya özen- yetersizliğinden ötürü oğlundan pek hoşnut
diyse de bu alanda pek başarılı olamadı. değildi. Bu olay üzerine kendinden sonra
Aruzla yazdığı şiirler ölümünden sonra oğlu tahta geçmesi için küçük oğlu Cem'i düşün
tarafından Divan-ı Zihni (1876) adıyla yayım meye başlamıştı. Ama Fatih’in 1481 ’de birden
landı. Am a asıl ününü hece ile yazdığı koşma ölümü üzerine yeniçerilerin ve bazı devlet
ve destanlarla elde etti. Özellikle, 1828 Os- adamlarının desteğiyle II. Bayezid 20 Mayıs
manlı-Rus Savaşı sırasında B ayburt’un gördü 1481’de tahta geçti. Oysa Cem padişahlığın
ğü zararları duygusal bir dille anlattığı koşma kendi hakkı olduğunu düşünüyordu. A ğa
biçimindeki ağıtı ile büyük ün kazandı. “V ar beyine karşı çıkarak tahta geçebilmek için
dım ki yurdundan ay ağ göçürmüş/Yavru git mücadeleye başladı. Topladığı kuvvetlerle
miş ıssız kalmış otağı” dizeleriyle başlayan bu B ursa’ya gelen Cem, II. Bayezid’den ülkenin
şiir sonradan iki ayrı kişi tarafından bestelen- ikisi arasında paylaştırılmasını ve A nado
miştir. Akkâ Savaşı’m konu aldığı “Akkâ lu’nun kendisine bırakılmasını istedi. II.
Destanı” , Bayburt’un yerli halkından ilginç Bayezid’in bu öneriyi reddetmesi üzerine çı
kişileri yergi yoluyla anlatan “Otlakçı D esta kan savaşı yitiren Cem, Memlûk sultanına sı
nı” , “Eşek D estanı” ve “Ocak D estanı” bili ğındı.
nen dokuz destanı içinde en tanınmış olanlar II. Bayezid’in 31 yıl süren padişahlığının ilk
dır. Bayburtlu Zihni’nin, başından geçen çeşitli yılları Cem Sultan ile mücadele içinde geçti.
serüvenleri anlattığı şiirler, yergi ve destanları Kardeşinin padişahlık tutkusunu yenebilmek,
içeren “Sergüzeştnâm e” adlı bir yapıtı vardır. kardeşine engel olabilmek için her çareye
Şairin yaşamıyla ilgili bilgiler vermesi ve başvurdu. M emlûklar'dan sonra Rodos Şö
sanatının değişik yönlerini göstermesi bakı valyelerine ve papaya sığınan Cem Sultan’ın
mından önemli olan bu yapıt basılmamıştır. ölümüne kadar II. Bayezid Hıristiyan dünya
Zihni’nin “Hikâye-i G aribe” adlı düzyazı sına karşı dikkatli bir siyaset izledi. Gene de
ağırlıklı, basılmamış bir yapıtı daha bulunmak bu yıllarda batıya doğru birtakım seferler
BAYEZİD II 85
Aşırı dindar ve yumuşak huylu bir padişah Caminin önünde, üç kapıyla dışarıya açılan
olan II. Bayezid bu sırada devlet yönetimini kare biçimli ve revaklı (sundurmalı) bir avlu
vezirlere bırakıp E dirne’deki sarayına çekil bulunur. Avluda yeşil, pem be, kırmızı ve gri
mişti. Zam anının çoğunu okum ak ve ibadet renkli granitten yontulmuş 22 sütun vardır.
etm ekle geçiriyordu. Şahkulu Baba Tekeli Avluyu çevreleyen revağın üzerini 24 kubbe
A yaklanm asfnm yarattığı karmaşa içinde II. örtm ektedir. Tabanı m erm erle döşeli avlunun
Bayezid’in üç oğlu arasındaki taht kavgası hız ortasında, renkli sekiz sütunla çevrelenmiş,
kazandı. II. Bayezid yeniçerilerin ve bazı dev aptes almak için kullanılan suyun aktığı
let adamlarının baskısıyla 25 Nisan 1512’de muslukları ve ortasında fıskiyesiyle bir şadır
tahtı oğlu Selim’e (Yavuz Sultan Selim) bırak van bulunur. Avluda, 20. yüzyılın başlarına
mak zorunda kaldı. Böylece Osmanlı tarihine kadar Ram azan aylarında, her çeşit malın
tahttan indirilen ilk padişah olarak geçen II. satıldığı esnaf sergileri kurulurdu.
Bayezid, 26 Mayıs 1512’de doğum yeri Dime- A na yapıya giriş kapısının (taç kapı) üzerin
toka’ya giderken yolda hastalanarak öldü. İs deki yarım kubbede caminin yapılış tarihi
tanbul’da Bayezid Camisi’nin bahçesindeki yazılıdır.
türbede gömülüdür. Caminin ana yapısı kare planlıdır. Orta
Veli ya da Sofu lakabıyla anılan II. Bayezid kubbe, adına filayağı denen dört büyük sütun
A rapça, Farsça ve Uygurca bilirdi. Bilim ve üzerine oturtulm uştur. Ayrıca ön ve arkada
sanat adamlarına değer verirdi. Osmanlı hat iki yarım, yanlarda da bir sıra dörder küçük
(yazı) sanatının büyük ustalarından biri olan kubbeyle tavan boşluğu genişletilmiştir. Ca
H attat Şeyh H am dullah’ın yetişmesini sağla minin “şahın’' denilen merkez bölümünün iki
mış, koruyuculuğunu yapmıştır. Bayezid’in, yanında, buraya kemerlerle bağlı yan bölüm-
Adli takm a adıyla yazdığı şiirlerinin toplandı D İATEK
ğı divan 1890’da basılmıştır.
Şehzadeliği ve padişahlığı dönemlerinde
bilim kumrularının çoğalmasına önem vermiş,
acemi oğlanlar için G alata Sarayı M ektebi'
ni kurmuştu. Yeniçeri Ocağı’nı genişleterek
Ağa Bölükleri’ni örgütlü bir durum a getirdi.
Zam anında tersane genişletilerek kalyon ya
pımına başlandı ve güçlü bir donanm a oluştu
ruldu.
Osmanlı mimarlığı II. Bayezid zamanında
gelişme gösterdi. Özellikle İstanbul’da yeni
yapılar yaptırıldı ve kentin bayındırlığına
önem verildi. Kentin su gereksinimini karşıla
mak için bentler yaptırıldı. Bayezid, bugün
İstanbul’da kendi adını taşıyan Beyazıt (B a
yezid) semtindeki, Bayezid Külliyesi olarak
bilinen cami, im aret, hamam ve çarşıdan baş
1501-06 yılları arasında yapılan Bayezid Camisi
ka, Edirne ve Am asya’da da külliye yaptır Osmanlı klasik dönem m im arlığının ilk
mıştır. örneklerinden biridir.
BAYEZİD CAMİSİ, İstanbul’da, Beyazıt (Ba ler yer alır. Adına mihrap denen ve imamın
yezid) M eydaninda Padişah II. Bayezid’in önünde durarak topluluğa namaz kıldırdığı
1501-06 yılları arasında yaptırdığı camidir. girintinin üzeri yarım kubbe ile örtülmüştür.
Osmanlı klasik dönem mimarlığının ilk ö r Mihrabın sağında ise padişahlara ayrılmış,
neklerinden biri olan Bayezid Camisi’nin çevresi parmaklıklı ve kafesli yüksekçe bir yer
mimarlığını Yakup Şah’ın yaptığı sanılmak olan hünkâr mahfili bulunmaktadır.
tadır. Caminin birer şerefeli iki minaresi vardır.
BAYKUŞ 87
Türkler'de Bayrak
Bayrağın T ürkler’de de çok eski bir geçmişi
vardır. 11. yüzyılda Kâşgarlı M ahmud tarafın Türk Bayrağı’nın ölçüleri.
dan yazılan Divanü Lügati't-Türk adlı sözlük G. Genişlik, A. Dış ay merkezinin uçkurluğa mesafesi
te bu sözcüğe “bayrak” yanında “batrak” diye ( 1/2 G), B. Ayın dış dairesinin çapı (1/2 G), C. Ayın iç,
dış merkezleri arası (0,0625 G), D. Ayın iç dairesinin
de yer verilmiştir. T ürkler’in O rta A sya’da çapı (0,4 G ), E. Yıldız dairesinin ayın iç dairesine
boylar ve boy birlikleri halinde yaşadıkları mesafesi ( 1/3 G), F. Yıldız dairesinin çapı ( 1/4 G),
dönemde beylerinin ve hüküm darlarının bay U. Bayrağın boyu (1 1/2 G), M. Uçkur genişliği ( 1/30 G).
rakları bulunuyordu.
Kesinlik taşımamakla birlikte Oğuzlar’ın
kırmızı, Karahanlılar’ın “al” denilen turuncu ülkenin bayrağında yer almaya başladı. Os-
ipekten bayraklan olduğu; Büyük Hun İmpa- manlı Devleti’nin kuruluş yıllarından I. Süley
ratorluğu’nun bayrağında turuncu zemin üze m an’a (Kanuni) kadar hükümdarlık bayrağı
rinde bir ejderha; Avrupa H unlarinın bayra beyazdı. Donanm ada kırmızı zemin üzerine
ğında ise bir kartal resmi bulunduğu ileri sü iki ya da üç hilal bulunan bayraklar; orduda
rülm ektedir. G öktürkler’in bayrağında bir ise beyaz bayrak kullanılıyordu. O rduda ayrı
kartal resmi ya da mavi zemin üzerinde kurt ca sarı, alaca, kırmızı, yeşil ve siyah bayraklar
başı; A varlar’ınkinde yeşil zemin üzerin da kullanılmıştır. II. M ahm ud’un gerçekleş
de geriye doğru ok atan bir süvari motifi tirdiği birçok yenilik arasında Osmanlı Devle
bulunmaktaydı. Hazar Türkleri’nin mavi ze ti’nin simgesi olan bayrağın belirlenmesi de
minli bayrağı üzerinde de bir kılıç ile beş yer alıyordu. Kırmızı zemin üzerine bir hilal
küçük yıldız yer alıyordu. Bayrağa “badruk” ve sekiz köşeli bir yıldızı olan bu bayrak Ab-
diyen Uygur T ürkleri’nde haki zeminli bayrak dülmecid dönemine kadar kullanılmış, bu dö
kullanılıyor, bazılarında ise iki insan başı nemde yıldızdaki köşe sayısı beşe indirilmiştir.
bulunuyordu. İlk Müslüman Türk devletlerin 1922’de saltanat, 1924’te de halifelik kaldı
den K arahanlılar’ın bayrağı al renkliydi ve rılınca bu kurum lan simgeleyen bayraklar da
üzerinde bir tuğ vardı. Gazneliler’inkinde geçerliliğini yitirmiş ve yalnızca Abdülmecid
yeşil bir zemin ve beyaz renkli bir kuş ve hilal dönem inden beri kullanılan resmi Türk bay
resmi yer alıyordu. H arezm şahlar Devleti’nin rağı varlığını korum uştur. Bugünkü Türk
bayrağı ise düz siyahtı. bayrağı kesin biçimini 29 Mayıs 1936 tarihin
T ürkler’de yalnız hüküm darlar değil vali, de çıkarılan bir yasayla almıştır. 22 Eylül
bey, kaptan ve ordu komutanı gibi önemli 1983’te çıkarılan yeni bir yasayla da kullanı
görevliler de özel bayraklar taşırlardı. Büyük mına ilişkin yeni kurallar getirilmiştir.
Selçuklular, A bbasiler’in siyah renkli bayrağı Türk bayrağının yapılacağı kum aşlar, bo
nı benimsemekle birlikte sultanlar ve büyük yutları, hangi kapalı yerlere konulabileceği ya
kum andanlar kırmızı bayrak da kullanırdı. da hangi kurumlarca nerelere çekilebileceği,
Türkler 13. yüzyıl ortalarında bayrakların bayrak çekilirken ya da indirilirken yapılacak
da hilal kullanmaya başladılar. Hilalin yanı törenler gibi konular 17 M art 1985 tarihinde
sıra, sayıları ve biçimleri değişmekle birlikte, çıkarılan Türk Bayrağı Tüzüğü ile ayrıca
yıldız da Türkler’in ve öteki birçok Müslüman belirlenmiştir.
BAYRAK
Birleşmiş Milletler
• •
Ülke Bayrakları
Afganistan
HBHHİİHBBhHBhEIİ
Avusturya* Bahamalar Bahreyn
Bangladeş
Mİ
Barbados
Benin Bhutan
# ■
Bolivya* Botsvana
BAYRAK 93
Brezilya Brunei
Fildişi Kıyısı
4
Finlandiya*
I Fransa
Gabon Gambia
Gana
I I Gine
Gine-Bissau Grenada
l® l
Guatemala*
ma
İsviçre İtalya
I
Jfc
Kamerun Kampuçya
Kanada Katar
/// %
O
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti Kosta Rika* Kuveyt
O
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Küba
Laos
A
Lesotho Liberya
Libya Liechtenstein
M .
*
'Devlet bayrağı. Ulusal bayrakta arma yoktur.
98 BAYRAK
c* 1 1
Malezya Mali
Malta Mauritius
M Meksika
Mısır Moğolistan
Nauru Nepal
BAYRAK
Nijer Nijerya
e
Pakistan Panama
Polonya Portekiz
Cf
I Romanya
1 *
Ruanda
1
San Marino*
100 BAYRAK
A
St. Lucia
M
St. Vincent ve Grenadineler Sudan
Surinam Suriye
BAYRAK
102 BAYRAK
Ürdün Vanuatu
Vatikan Venezuela*
★ KB 3
Yunanistan Zaire
Zambia Zimbabve
BAYRAMLAR VE KUTSAL GÜNLER 103
BAYRAMLAR VE KUTSAL GÜNLER. riyetin ilan edildiği 29 Ekim gününde Cum hu
Bayramlar önemli bir olayın kutlandığı, top riyet Bayramı, Başkomutanlık Meydan Sava-
lumsal bir sevincin yaşandığı özel gün ya da şı’nın kazanıldığı 30 A ğustos’ta ise Zafer Bay
günlerdir. Eskiçağlardan beri, bir savaşın ka ramı kutlanır. A tatü rk ’ün 1919’da Samsun’a
zanılması, toplum yaşamında çok olumlu bir çıktığı gün olan 19 Mayıs’ta kutlanan A ta
değişimin gerçekleşmesi gibi bütün toplumu türk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ile ilk
etkileyen olaylar çeşitli eğlencelerle kutlan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23
mıştır. Bu tür kutlamalar her yıldönümünde Nisan’da kutlanan Ulusal Egemenlik ve Ço
yinelenerek gelenekselleşmiştir. cuk Bayramı Türkiye’nin öbür ulusal bayram
Eski toplum larda bayram lar daha çok, larıdır. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
mevsim değişimleri, bir ürünün toplanması, dünyadaki tek resmi çocuk bayramıdır. G ü
bir savaşta kazanılan zafer gibi olayları kutla nümüzde pek çok ülkeden çağrılı çocuğun ka
mak için düzenlenirdi. Örneğin, İslam dinini tılımıyla kutlanan bu bayramda çeşitli şenlik
benimsemeden önce Türkler’in “İlkbahar ler düzenlenir. Dünya çocuklarının kaynaş
Bayramı” , “Güz Bayramı” gibi bayramları ması, aralarında dostluk ve kardeşlik ilişkile
vardı. H ititler’den ve Eski Yunanlılar’dan rinin kurulması, gelişmesi açısından bu bayra
kalma bağbozumu şenlikleri de bir tür bay mın anlam ve önemi büyüktür.
ramdı. Günüm üzde bayram denince, dinsel
ve ulusal bayramlar akla gelir. Am a bunlar Dinsel Bayramlar
dışında, çeşitli meslek gruplarının da bayram H er dinde, özel bir anlamı bulunduğu için
ları vardır. Pek çok ülkede 1 Mayıs, işçilerin kutlanan belirli bayram lar vardır. M üslüman
dayanışma ve mücadelesini simgeleyen çeşitli ların Ramazan ve Kurban bayramları, Hıris
gösterilerin düzenlendiği bir bayram günü tiyanların Noel ve Paskalya yortuları, Yahu-
olarak kabul edilmiştir. diler’in Hamursuz Bayramı dinsel bayram la
rın belli başlılarıdır (bak. N o e l ; P a s k a l y a ) .
Ulusal Bayramlar Türkiye’de iki büyük dinsel bayram kutla
Hem en her ulusun tarihinde bağımsızlık ilanı, nır: Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı.
büyük bir devrim, bir savaşın sona ermesi gibi Ramazan Bayramı, konuklara genellikle şe
önemli günler vardır. Uluslar böyle önemli ker sunulduğu için “Şeker Bayramı” olarak
günleri bayramlarla kutlarlar. A B D ’de 4 da bilinir. Bu bayram, İslam dininin beş temel
Temmuz Bağımsızlık G ünü’dür. 1789'daki kuralından biri olan ve Ramazan ayı boyunca
Fransız Devrimi sırasında Bastille Hapisha süren bir aylık oruç bittiğinde başlar; üç gün
nesinin düştüğü gün olan 14 Temmuz Fran sürer. Ramazan Bayramı ve bu bayramla ilgili
sızların ulusal günüdür. Türkiye’de, cumhu- tüm ibadetler Hz. M uhammed tarafından hic
DİATEK
retin ikinci yılında düzenlenmiştir.
Kurban B ayram inın kutlanması Müslüman
inancına göre, İbrahim Peygamber ve oğlu İs
mail’le ilgili bir olaya dayanır. Bu inanışa göre
Allah, İbrahim Peygam ber’in kendisine bağlı
lığını sınamak için, ondan oğlu İsmail’i kur
ban etmesini ister. Bu isteğe uyan İbrahim
Peygamber kurban etm ek için oğlunu dağa
götürür. Tam keseceği anda, Allah bir koç
gönderir ve bunu kurban etmesini bildirir.
Kurban Bayramı her yıl hicri takvime göre
Zilhicce ayının 10. günü başlar ve dört gün
sürer. Maddi durumu elverişli kişiler bayra
Atatürk'ün Samsun'a çıktığı gün otan 19 Mayıs
mın ilk üç gününde koyun, keçi, sığır, deve
(1919) her yıl Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor gibi hayvanları kurban ederler. Kurban etleri
Bayramı olarak kutlanır. nin belirli bir bölümü yoksullara ve kom şula
104 BAYRAM VELİ
1ujtitif**;
!<
ra dağıtılır. Bu bayram M üslüm anlar’ın K âbe’ BAZ. Kimyasal maddelerin iki önemli sınıfını
yi ziyaret ederek hacı oldukları günlere de oluşturan bazlar ile' asitler kimyasal açıdan
rastladığı için ayrı bir önem taşır. birbirinin “karşıtı”dır. Bazların asitlerle tep
Dinsel bayram larda yoksullara yardım, bü kimeye girmesiyle, gene önemli bir bileşik sı
yükleri, hastaları, kimsesizleri ziyaret ve kü nıfı olan tuzlar ve su oluşur. Bu bir nötrleşme
çüklere çeşitli arm ağanlar vermek gelenek ha (yansızlaşma) tepkimesidir; çünkü tepkime
line gelmiştir. Bayram sabahı kılınan bayram ürünü olan tuz artık ne asit, ne baz özelliği
namazından sonra yakınların kabirleri ziyaret taşıyan nötr ya da yansız bir bileşiktir (bak.
edilir. Bayram süresince pek çok yerde, “bay ASİT; T u z ) .
ram yeri” denilen ve çocukların ilgisini çe Bazlar genel olarak molekülünde bir hid
ken eğlence yerleri kurulur. roksil grubu (O H ) ile en az bir metal atomu
bulunan bileşikler olarak tanımlanır; bu ne
Kutsal Günler ve Geceler denle de kimyasal açıdan metal hidroksitleri
H er dinle ilgili kutsal günler vardır. Bunlar sayılır. Bunların çoğu suda çözünmeyen katı
genellikle bir din önderinin doğumunu, ölü bileşiklerdir. Oysa bazıları, örneğin metal
münü, bir eylemini ya da dinle ilgili önemli atomları içermeyen amonyağın ( N H 3 ) ve
bir olayı anma günleridir. Hıristiyanlık’taki sodyum, potasyum gibi alkali metallerin hidrok
en önemli kutsal gün, Hz. İsa’nın doğumunun sitleri suda kolayca çözünür. Sanayi açısından
kutlandığı N oel’dir. M üslümanlık’ta da bu büyük önem taşıyan bu çözünür bazlara alkaliler
türden günler vardır. Bu günlerin gecesi iba denir. Alkali terimi, “kül” anlamındaki Arapça
detle geçirilir ve m inareler ışıklandırılır. Eski bir sözcükten türetilmiştir. Çünkü bu bileşikler
den ışıklandırmada kandil kullanıldığı için bu eskiden odun ve bitki küllerinden elde edilirdi.
günlere “kandil” adı verilmiştir. Bunlar, Be Gerçekten de alkalilerin küllü suyu andıran
rat, Regaip, Miraç ve Mevlid kandilleri ile kendine özgü, acımsı bir tadı vardır. Bu çözelti
Kadir Gecesi’dir. ler deriye değdiğinde kaygan bir izlenim bırakır
ve baz belirteci olarak kullanılan kırmızı turnu
BAYRAM VELİ (HACI) bak. H aci Ba y r a m sol kâğıdının rengini maviye dönüştürür (bak.
VELİ. T u r n u s o l ).
BAZALT 105
Kostik (yakıcı) alkali denen en kuvvetli da, ayrıca asitli toprakları nötrleştirm ek için
bazlar, büyük bir dikkatle ve sakınılarak kul tarım da yararlanılır. Yaygın ama yanlış bir
lanılması gereken çok tehlikeli m addelerdir. adlandırmayla kısaca amonyak olarak bilinen
İnsanın üzerine sıçradığında giysilerini parça amonyaklı su, evlerde en çok kullanılan te
layan ve derisini ateş ya da kaynar su gibi mizlik m addelerinden biridir. Bütün yağ ve
yakan bu maddelerin kazayla yutulması da kirleri çözen bu bileşik özellikle banyo küveti,
yemek borusunun ve midenin delinmesiyle, lavabo ve cam temizleyicilerin bileşimine ka
hatta ölümle sonuçlanan ağır yanıklara yol tılır. Gene kısaca karbonat ya da karbonat
açar. Sanayide çok önemli uygulamaları olan tozu olarak bilinen sodyum bikarbonat olduk
bu bileşikler arasında en çok kullanılanları sod ça zayıf bir alkalidir. Kabartm a tozlarının ve
yum hidroksit (sudkostik), potasyum hid bazı köpüklü içeceklerin yapımında kullanılır;
roksit (potaskostik), kalsiyum hidroksit (sön midedeki fazla asidi giderdiği için mide yan
müş kireç) ve amonyum hidroksittir (amon- malarına ve arı sokmasından ileri gelen ağrıla
yaklı su). ra karşı etkilidir.
En önemli alkalilerden biri olan sudkostik Dünyanın birçok yerinde, özellikle A B D ’
beyaz renkli bir bileşiktir. Ya ince levha ve nin batısında alkali topraklar denen çok geniş
çubuklar halinde katı olarak ya da suda eriti alanlar vardır. Bu bölgelere çok az yağmur
lerek sıvı halde satışa sunulur. Sabun yapı yağdığı için, çözünebilen tuzlar yağmur suyu
mında ve reyon denen yapay ipekli kumaşla na karışarak akıp gidemez ve alkaliler toprak
rın üretiminde çok önemli bir hammadde olan ta birikir. Alkali oranı çok yüksek olan top
sudkostik, ayrıca pamuk ipliklerine sağlamlık raklarda pek az bitki ve hayvanın yaşama şan
ve parlaklık kazandırmak amacıyla pamuklu sı olduğundan, sonunda bu bölgeler çorak
dokuma sanayisinde de kullanılır. alanlara dönüşür.
Potaskostiğin sanayideki en önemli kulla
nım alanı arapsabunu ve öbür temizlik m ad BAZALT, y e rk a b u ğ u n u n ç a tla k la rın d a n d ışa
delerinin üretimidir. Sönmüş kireçten inşaat rı ç ı k a n e r i m i ş l a v l a r ı n s o ğ u y u p k a t ı l a ş m a s ı y l a
sanayisinde sıva, çimento ve badana yapımın o l u ş a n v o l k a n i k b i r k a y a ç t ü r ü d ü r (bak. L a v ) .
ZEFA
Kuzey İrlanda'daki
Devler Yolu'nun
altı köşeli bazalt
sütunları lavların
yavaş yavaş
soğumasıyla
oluşm uştur.
106 BEBEK
Bazaltların rengi kurşuni ya da siyah, yo borçludur. Bebeğin yaşamı da babasının üret
ğunluğu da öbür volkanik kayaçların çoğun tiği bir sperma hücresinin annesinin ürettiği
dan daha fazladır. Yeryüzünde çok yaygın bir yumurta hücresini döllemesiyle başlar.
olan volkanik kayaçlara, örneğin riyolite oran Döllenmiş yum urta, annenin karın boşluğun
la silis içeriği daha düşük, demir ve magnez da yer alan özel bir organın duvarına tutuna
yum oranı ise oldukça yüksektir. Yapısındaki rak yerleşir. Dölyatağı ya da rahim denen bu
başlıca mineraller feldispat, piroksen, olivin ve organ, doğum anma kadar bebeği barındıra
demir oksitleridir. Bazalt kayaçlannın hemen cak olan korunaklı bir yuvadır. Döllenmiş yu
hepsi kristalli yapıdadır; yalnız lavların hızla so m urta hücresi burada sürekli bölünerek hızla
ğumasıyla oluşan bazaltlar camsı bir görünüm çoğalır (bak. HÜCRE); böylece beyin, kalp, ba
kazanır. (Ayrıca bak. Kayaç.) ğırsaklar, akciğerler, kol ve bacak gibi organ
Okyanus sırtlarındaki ve okyanus tabanın lar gelişmeye başlar.
daki yanardağ patlamaları bazalt oluşumuna Döllenm eden sonraki ilk yedi hafta içinde
yol açar. Örneğin İzlanda Adası okyanus sır bebeğin tıp dilindeki adı embriyon'd u r. Geliş
tındaki, Hawaii Adaları ise okyanus tabanın mesinin ilk aşamasında pirinç tanesinden da
daki yanardağlardan püsküren lavların katı ha küçük olan embriyon tıpkı bir kurbağa
laşmasıyla oluşmuş bazaltlı adalardır. Ja yavrusunu andırır. Vücut hücreleri çoğalarak
ponya ve A B D ’de okyanus kıyısındaki yanar farklılaştıkça, bebek de giderek minicik bir
dağların lavları silisçe daha zengin olduğu insana benzemeye başlar. Yaklaşık 12 hafta
için, buralarda bileşimi granite benzeyen riyo sonra kollan, bacakları, elleri ve ayakları
lit gibi kayaçlar daha yaygındır (bak. YA oluşmuş, iskelet kemikleri gelişmiştir. 16. haf
NARDAĞ). tada el ve ayak tırnaklarına kadar vücudunun
Erimiş lav akıntılarının çok geniş alanları bütün bölümleri biçimlenmiş, boyu 160 mili
kaplamasıyla yeryüzünde sınırsız bazalt böl metreyi bulmuştur. Döllenm eden sonraki se
geleri oluşmuştur. Örneğin A B D ’nin kuzey kizinci hafta ile doğum arasındaki dönemde
batısında, Hindistan ve Brezilya’da binlerce bebeğe dölüt ya da fetüs adı verilir.
kilometre genişliğinde bazalt platoları vardır. Dölyatağındaki bebek, vücudunu yumuşak
Çok akışkan olan bazalt lavları yavaş yavaş bir yatak gibi sarıp koruyan bir sıvının içinde
soğurken, katılaşan lav kütlesi büzülüp çatla yüzer. Ama kendi kendine ne beslenebilir, ne
yarak çok köşeli sütunlar oluşturur. Bazalt sü de soluk alabilir. Bu yüzden bebeğe gerekli
tunlarının en çarpıcı örnekleri, İskoçya açık olan besini ve oksijeni sağlamak için, gebelik
larındaki Staffa Adası’nda bulunan Fingal sırasında dölyatağının duvarında etene ya da
mağarasında ve Kuzey İrlanda’nın Antrim plasenta denen özel bir organ gelişir. Annenin
bölgesindeki Devler Yolu’ndadır. Ayrıca kanında erimiş durumda olan besin maddeleri
A B D ’de Hudson Irmağı boyundaki Palisa- ile oksijen eteneye geçer ve göbek kordonu
des’de ve California’nın Yosemite Ulusal Par denen ince bir bağ aracılığıyla bebeğin kanma
kı yakınlarındaki Şeytan K azıklarinda da bu aktarılır.
tür oluşumlar bulunur. Bebeğin dölyatağına yerleşmesinden başla
yarak doğum una, yani annesinin vücudundan
BEBEK. Anne karnındaki gelişme dönem in ayrılıp dünyaya gelmesine kadar geçen süre
den başlayarak 12 ya da 18 aylık oluncaya ka ortalam a 40 haftadır. Am a, kabaca dokuz ay
dar insan yavrusuna genellikle “bebek” ya da 10 gün olarak hesaplanan bu süreyi tam am la
“süt çocuğu” , bu dönemden sonra yalnızca yıp beklenen günde doğan bebeklerin oranı
“çocuk” denir. Bebek sözcüğü büyük olasılık yalnızca yüzde 5’tir. Yaklaşık yüzde 85’i, bek
la süt çocuklarının çıkardığı “be-be” ya da lenen günden önceki ya da sonraki iki haf
“ba-ba” gibi tek heceli seslerden kaynaklan ta içinde herhangi bir günde doğabilir (bak.
mıştır. D oğum ).
Bir bebek ne kadar erken doğarsa o kadar
Anne Karnındaki Bebek küçük ve az gelişmiş olacağından, dış dünya
H er canlı, dünyaya gelişini başka bir canlıya da birdenbire karşılaşacağı değişik koşullara o
BEBEK 107
kadar zor uyum sağlar. 38. haftadan önce do Bu bebekler annelerinden süt emebilecek ve
ğan bebeklerde solunum ve beslenme güçlük m ikroplara direnç gösterebilecek duruma ge
leri görülebilir; 28 haftalık olmadan önce do linceye kadar “kuvöz” denen özel bir aygıt
ğanların ise yaşama şansı çok azdır. Zam anın içinde bakıma alınır.
dan önce doğan bebeklere erken doğan [pre Yeni doğmuş bir bebek göründüğü kadar
matüre), 40. haftadan sonra doğanlara da geç güçsüz ve çaresiz değildir. Anne memesini ağ
doğan (postmatüre) bebek denir. zıyla sıkıca kavrayarak süt emebilir; açlığını
İnsanlarda her gebelikte genellikle tek bir ve rahatsızlığını belli etm ek için var gücüyle
bebek doğar; ikiz doğum oranı az, üçüz ya da ağlayıp bağırabilir. Gürültü ve ani hareketler
dördüz doğum oldukça seyrektir. Çok ender karşısında kollarını, bacaklarını oynatarak ve
görülen beşiz ya da bunun üstündeki doğum bir şeyi yakalamak istermiş gibi parmaklarını
larda ise bebekler o kadar küçüktür ki yaşama bükerek ürktüğünü gösterir. Annesinin kar
olasılıkları yok denecek kadar azdır. nında aylarca karanlıkta kaldıktan sonra, bu
yeni karşılaştığı dünyanın parlak renklerine,
Yeni Doğmuş Bebek nesnelerine ve gürültülerine henüz yabancı
Bebeğin dünyaya geldiği anda attığı ilk çığlık dır. Am a her şeyi çok iyi görür ve işitir. Özel
la akciğerleri açılır ve solunum başlar. Zam a likle annesinin sesini daha doğmadan önce de
nında doğan sağlıklı bir bebeğin ağırlığı genel duyabildiği için iyi tanır.
likle 2 ile 4 kg arasında değişir. Erken doğan Bütün bunlara karşın, yaşamını kendi başı
bebekler ise ortalam a 900 gr ağırlığındadır. na sürdüremez. Beslenmek, ısınmak, güven
ve rahat içinde yaşayabilmek için bir insana,
ZEFA
özellikle annesine bağımlıdır. H er şeyden ön
ce, kendisine en yararlı besin olan anne sütüy
le beslenmesi gerekir. Ama bazen sağlık so
runları nedeniyle anne bebeğine süt veremez
ya da bebek annesinin memesini ememez. O
zaman, kaynatılarak m ikroplardan arındırılan
inek sütü bebeğe biberonla içirilebilir.
Temizlik ve Bakım
Bebeğin sağlıklı ve huzurlu olabilmesi için te
mizlik çok önemlidir. Kendi kendine yıkana-
maz, çişini ve kakasını tutamaz. Terlediğinde
ve altı ıslak kaldığında, çok kolay örselenen
derisinde “pişik” denen yaralar açılır. Bu ne
denle, olanaklar elverdiğince bebeği her gün
üşütmeden yıkamalı, altı ıslandığında ya da
kirlendiğinde bezlerini hemen değiştirmelidir.
Bebeklerin çoğu 18-24 aylık olduğunda kaka
Bir bebeğin ilk ilişki kurduğu kişiler, kendisini seven,
sını, bundan birkaç ay sonra da çişini tutmayı gereksinim lerini karşılayan, temel bilgi ve becerileri
öğrenir. edinm esini sağlayan ana babasıdır.
BEBEK 109
Solda: B irbirinin içine girerek beş kuşağı sim geleyen, boyanm ış tahtadan yapılm ış Rus
M atriyoşka bebekleri; Ortada: Kumaş ve boncuklardan yapılm ış, Güney Afrika Zulu
bebeği; Sağda: 19. yüzyılda Am erika'da m ısır başağı yapraklarından yapılm ış bir bebek. The Brooklyn Children’s Museum
Bebek Koleksiyonculuğu
Bebek koleksiyonculuğu yaygın bir uğraştır.
Okullar ve müzeler de eğitim amacıyla bebek
toplar. Çocuklar değişik ülkelerin ve çağların
bebeklerini inceleyerek farklı kültürlerin ve
insanların giyimlerine ilişkin bilgi edinirler.
Barbi bebekleri en sevilen bebek türleri arasındadır.
Becquerel, adını bilim tarihine yazdıran en yeni elem entlerin, ardından yapay radyoaktif
önemli çalışmasına, Röntgen'in 1895 sonla liğin bulunmasına ortam hazırlayarak nükleer
rında bulduğu X ışınlarını incelemek amacıyla fiziğin başlangıcı oldu (bak. RADYOAKTİFLİK).
başlamıştı. Bazı maddelerin, üzerine ışık düşü
rülerek uyarıldığında ışıldamaya başladığını BEÇTAVUĞU. Tüyleri genellikle boz ya da
biliyordu. Bu flüorışıl maddelerin X ışınları siyah üstüne benekli olan beçtavuklarının
yayıp yaymayacağını anlamak için bir deney çoğu, A frika’nın savanlarında ve M adagaskar
yapmaya karar verdi. Eskiden fotoğraf filmi Adası’nda bugün bile yabani olarak yaşar.
yerine kullanılan ışığa duyarlı bir cam levhayı Am a 16. yüzyılda A frika’ya giden Avrupalı
ışık geçirmeyen kalın, siyah kâğıtlara sardı. gezginler Gine kıyılarında gördükleri bu ya
Bu kâğıdın üstüne de flüorışıma özelliği gös bani tavukları ülkelerine götürerek evcilleştir
teren bir uranyum tuzu yerleştirerek ışıkla mişlerdir. Sekiz türü olan bu kuşlardan bazısı
uyarılması için güneşe bıraktı. Birkaç gün bugün birçok ülkede eti ve yumurtası için
sonra siyah kâğıtları açtı ve güneş ışığı alması çiftliklerde beslenir. Üstelik en küçük bir
olanaksız olan fotoğraf camını banyo ettiğin tehlike sezdiğinde çok yüksek sesle gıdakladı
de üzerindeki duyarlı katmanın kararmış ol ğından iyi bir bekçi sayılır.
duğunu gördü. Demek ki uranyum tuzu güneş Uzunlukları 43-75 cm arasında değişen
ışığıyla uyarılmış ve kâğıttan geçerek fotoğraf beçtavuklarının dişisi ile erkeği birbirine çok
camını etkileyen bir ışın yaymıştı. Birkaç benzer. Büyük ölçüde evcilleştirilmiş olan
hafta sonra bu kez hem duyarlı camı, hem de bayağı beçtavuğu (Num ida meleagris) yakla
uranyum tuzunu ışık geçirmez kâğıtlara sara şık 50 cm uzunluğundadır. Çıplak olan baş ve
rak karanlıkta ne olacağını incelemeyi tasarla boyun derisi kıpkırmızı, tüyleri koyu boz
dı. Sonuç çok şaşırtıcıydı; çünkü uranyum üstüne beyaz beneklidir. Tepesinde kemiksi
tuzu güneş ışığıyla uyarılmadığı halde duyarlı bir ibik bulunur ve gagasının altından hindi-
katman eskisinden daha çok kararmıştı. Aynı ninki gibi kırmızı ve mavi renkli deri parçaları
deneyi öbür uranyum tuzlarıyla ve element sarkar. Doğu A frika'da yaşayan tepeli beçta-
halindeki uranyumla deneyerek daha çarpıcı vuğunun (Guttera cristaîa) tüyleri kara üstüne
sonuçlar alan Becquerel, maddeye girim gücü mavi benekli, boynu mavi, gırtlağı kırmızıdır
X ışınlarınınkinden daha yüksek olan yeni bir
R.I.M. CampbelVBruce Coleman
ışıma kaynağı bulduğunu bilim dünyasına
açıkladı.
Bir süre sonra Curie’ler, radyoaktiflik adım
verdikleri bu ışımayı toryum elem entinde de
saptadılar ve radyum, polonyum gibi uran-
yumötesi radyoaktif elem entlerin varlığını
buldular. Atom ların hiçbir dış etkiyle uyarıl-
maksızın kendiliğinden ışınlar yayması, fizik
te ve çağdaş dünyada çığır açacak kadar
önemli bir olaydı. Becquerel’.in bulduğu doğal
radyoaktiflik, o güne kadar bilinen bütün
enerji kaynaklarından daha güçlü, yeni bir
enerji kaynağı olan nükleer enerjinin doğuşuy
du. Üstelik gene Becquerel’in çalışmalarıyla
saptadığı gibi, radyoaktifliğini yitiren bir ele
ment bir süre sonra bu özelliğini yeniden
kazanabiliyordu. Radyoaktif dönüşüm denen
bu süreçle, bilinen elem ent başka bir radyo
aktif elem ente kendiliğinden dönüştüğü için
tükenm ez bir enerji kaynağı söz konusuydu. Akbaba beçtavuğu, akbabanınkini andıran çıplak
Radyoaktif ışıma ve radyoaktif dönüşüm önce başı ve boynu nedeniyle bu adı almıştır.
114 BEDEN EĞİTİMİ
ve başında uzun, kara bir ibik vardır. Beçta- ayrı ele alındı. 18. yüzyılda Fransız düşünürle
vuklarının en iri ve en renkli türü olan akbaba rinden Jean-Jacques Rousseau Emil (Emile
beçtavuğunun (Acryllium vulturinum) başı ve ou, de Veducatiorı\ 1762) adlı yapıtında beden
uzun boynu akbabanınki gibi çıplaktır. eğitiminin okul dersleri arasına alınması ge
Yabani beçtavukları çoğu zaman sürüler rektiği görüşünü öne sürdü. Danim arka,
halinde yaşar ve yerde böcek arayarak dola 1814’te okullarda beden eğitimi derslerini
şırken gürültülü, kaba ötüşleriyle birbirlerine uygulamaya koyan ilk ülke oldu. Bunu başka
seslenirler. Ü rkütüldüklerinde bütün sürü bir ülkeler izledi. Bugün, ilk ve ortaöğretim in
ağızdan çığlıklar atar ve iri gövdelerini yerden zorunlu olduğu birçok ülkede beden eğitimi
güçlükle kaldırarak ağır ağır havalanıp yakın dersleri de zorunludur.
daki bir ağacın dallarında yeniden bir araya Çok küçük çocuklar için, beden eğitiminde
toplanır. Geceleri genellikle ağaçların üzerin öncelikle koşmak, tırm anm ak, zıplamak ve
de tüneyerek geçirirler. Dişiler yuva yapmak oynamak gibi doğal hareketleri geliştirmek ve
için fazla uğraşmadan toprağın üstüne 20 bu yönde onları cesaretlendirmek amacı gü
kadar yumurta bırakır. Tavuk yumurtasından dülür. Daha büyük çocuklar içinse, temel
daha küçük ve sarıları daha koyu renkte olan beden eğitimi dersleri ve yarışmaya yönelik
yumurtaları oldukça lezzetlidir. spor etkinlikleri özel eğitim görmüş öğret
menlerce yönlendirilir. Çok çeşitli olan bu et
BEDEN EĞİTİMİ, insanlara bedenlerini sağ kinlikler okulların olanaklarına göre değişebi
lıklı ve dinç tutabilmenin yollarını öğretir. lir. Örneğin, yüzme, cimnastik, atletizm ve
Eksiksiz bir eğitim için zihinsel eğitim kadar tüm takım oyunları bunlar arasında sayılabilir.
beden eğitiminin de gerekli olduğu düşüncesi Öğrenciler, beden eğitimi deslerinde yal
eskiçağlara dayanmaktadır. Eski Y unan’da nızca bedenlerini geliştirmeyi ve formda kal
beden eğitimine büyük önem verilirdi. Büyük mayı öğrenmezler; aynı zamanda başkalarıyla
Yunanlı filozof Platon, “Gerçek müzisyen ve işbirliği yapmayı, kendi güçlü ve zayıf yönleri
sanatçı, müzikle cimnastiği en doğru oranlar ni tanımayı da öğrenirler. Öğrencilik yıllarını
da birleştirebilen kişidir” , demiştir. geride bırakan yetişkinler bile, okuldayken
Ne var ki, bu görüşe yüzyılarca değer öğrendikleri spor etkinliklerine katılmaktan
verilmedi; beden ve zihin eğitimi birbirinden ya da bunları izlemekten hoşlanırlar. (Ayrıca
bak. ATLETİZM; ÇOCUK OYUNLARI.)
Sally ve Richard GreenhiU
Yaşamı
Beethoven, Ren Irmağı kıyısında, bugün A l
manya Federal C um huriyetinin başkenti olan
B onn’da dünyaya geldi. 17 Aralık 1770’te
vaftiz edildi. Sert ve aylak bir adam olan
babası Köln prensinin korosunda şarkıcıydı.
Çok küçük yaşta piyano çalmaya başlayan
Beethoven’in müzik yeteneğini gören baba
sı, onu Mozart gibi bir harika çocuk olarak
yetiştirip zengin olma hevesine kapıldı.
Dört yaşındaki Ludvvig’i gözyaşlarına aldır
madan bir odaya kapatır, saatlerce klavsen ve
keman çalmaya zorlardı. Ludvvig sekiz yaşına
geldiğinde artık org da çalabiliyordu. 11
yaşındayken, saray orgçusu Christian G ottlob
Neefe’nin yardımcılığına atandı ve ilk kez
ondan sistemli müzik dersleri almaya başladı.
Bir sonraki yıl ise, saray tiyatrosunun orkes
trasında klavsen çalıyordu. Deneyimi artan
Beethoven artık besteler de yapmaya başla
mıştı.
1787’deki Viyana gezisinin B eethoven’in
yaşamında önemli bir yeri vardır. Viyana’da
M ozart’la tanıştı. B eethoven’in müziğini din Mansell Collection
leyen M ozart, “Bu gence dikkat edin, bir gün Ludvvig van Beethoven'in J. K. Steiler tarafından
gelecek dünya ondan söz edecek” dedi. yapılan portresi.
Annesinin ölümü üzerine çok geçmeden
Bonn’a dönmek zofunda kalan Beethoven, re, bir kez daha Viyana’ya gitti. Bilgi ve
orada yeni bir çevre edindi. Kendisine bir yeteneğine aşırı ölçüde güvenen genç sanatçı
piyano armağan eden müziksever Kont Wald- ile kendi müziğiyle dolu olan H aydn’ın çalış
stein ve von Breuning ailesi, bestecinin ilk maları pek verimli olmadı. 1794’te Haydn’ın
gerçek dostları oldu. İngiltere’ye gitmesi üzerine Beethoven, St.
Babasının alkolik oluşu yüzünden kardeşle Stephan Katedrali orgçusu Johann Georg
rinin geçimini üstlenmek zorunda kalan sa A lbrechtsberger’den ders almaya başladı.
natçı, henüz 18 yaşındayken büyük bir sorum V iyana’ya yerleşerek piyanist ve besteci
luluk altına girdi. Beethoven tıknaz, dış görü olarak yaşamını kazanmaya çalışan sanatçı,
nüşe aldırmayan, derbeder bir insandı. İnatçı, bir yandan da dostları Kont W aldstein, Prens
çabuk öfkelenen ve geçimsiz kişiliğine karşın, ve Prenses Lichnovvsky’nin desteğine güveni
olağanüstü müzik yeteneği, özellikle de piya yordu. 1790’ların sonuna doğru başlayan sa
no çalmadaki ustalığı yüzünden, her zaman ğırlığının etkisiyle eskisine göre daha hırçın-
çevresindekilerden ilgi ve saygı gördü. Saray laşmıştı. Dostlarından hizmetçilerine kadar
orkestrasındaki görevinden ve öğretm enlik herkesle kavga ediyor, hemen hemen her
ten artakalan zam anlar, kırlarda uzun yürü konuda sorun yaratıyordu.
yüşlere çıkar ve o sırada aklına gelen melodile 1802’de hastalığı iyice ilerleyen besteci,
ri yanında taşıdığı küçük deftere not ederdi. umutsuzluğa kapılarak kendini öldürmeyi bile
Bu alışkanlığını yaşamının sonuna kadar sür düşündü. “Heiligenstadt Vasiyetnamesi” ola
dürdü. Sonat ve senfonilerini yazarken bu rak bilinen m ektubunda, bu niyetini tüm
küçük notlardan yararlanırdı. ayrıntısıyla anlattı. Dostlarının ilgi ve desteği
Beethoven 1792’de büyük besteci Joseph ne karşın, müzikten başka bir avuntusu kal
H aydn’dan kompozisyon dersleri almak üze- mayan besteci kabuğuna çekildi. Hiçbir za
116 BEGONYA
altında tutuluyor, izlenip denetleniyorlardı. kanlı bir biçimde bastırılan Babai Ayaklan-
Buna karşın yazmayı sürdüren Behrengi öy ması'nın, yoksulluğun ve inanç çatışmalarının
külerinde sık sık simge, alegori, teşhis (kişi etkisiyle tam bir karmaşa içindeydi (bak.
leştirme) ve çağrışımlardan yararlanarak ülke A n a d o lu Selçuklu D e v l e t î. B a b a İ A y a k l a n m a-
gerçeklerini anlattı. Bu yazış biçimi masala Sl). Hacı Bektaş Veli, bugün Nevşehir’e bağlı
uygun olduğu için bu alanda da başarılı Hacıbektaş ilçesi olan Sulucakarahöyük kö
örnekler verdi ve masal türüne yenilik getirdi. yüne yerleşerek orada bir tekke kurdu. Önder
Çocuklara yönelik bu çalışmalar ele aldığı leri ve ileri gelenleri öldürülen Babailer’den
konuların özellikleri nedeniyle aynı zamanda bir bölümü kaçarak ya da gizlenerek yaşamla
büyüklerin de ilgisini çekmiştir. Genellikle rını sürdürdüler. Bunlar Baba İshak halifele
coşkulu ve duygulu bir anlatımın ağır bastığı rinden Hacı Bektaş’ın çevresinde toplandılar.
Behrengi’nin yapıtlarında büyüklerin dünya Hacı Bektaş o yıllarda Kalenderi, Haydari,
sı küçükler aracılığıyla anlatılırken, toplum Edhemi, Câmi, Şemsi dervişlerini de kendisi
sal sorunlarla ilgili eleştiriler içeren bir yakla ne bağlayarak Anadolu'da yeni bir dinsel
şım da sergilenir. örgütlenmenin temellerini attı. Düşünceleri
Behrengi, 1968’de Aras Irm ağinın Tebriz önce çevre köylerde, daha sonra Anadolu’
vilayeti sınırları içinde kalan kıyısında ölü nun her yerinde ve daha sonraki yüzyıllarda
olarak bulunmuş ve ölüm nedeni anlaşılama Osmanlı Devleti’nin genişlemesiyle Balkan-
mıştır. lar’da, Mısır’da yandaş buldu ve hızla yayıldı.
Behrengi’nin yapıtları arasında en ünlü Bir tarikat olarak kuruluşu ve yaygınlık ka
olanı, İtalya ve Çekoslovakya’da ödüller ka zanması Balım Sultan zamanına rastlar. Bek-
zanmış olan Küçük Kara Balık (1975) adlı taşiler, Balım Sultan’ı Hacı Bektaş Veli’den
öykü kitabıdır. Bihruz Dihkânî ile birlikte sonra tarikatın kuruluşuna önderlik eden
hazırladığı “Azerbaycan Masalları” adında “ikinci pir” olarak kabul ederler.
büyük bir derlemesi de bulunan Behrengi’nin Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarından
öykü ve masallarının çoğu Türkçe’ye çevril başlayarak Yeniçeri Ocağı ile Bektaşiler ara
miş ve bazıları Bir Şeftali Bin Şeftali (1975), sında bir yakınlık olmuştur. Bu nedenle yeni
Kel Güvercinci (1975), Kargalar (1976), K o çerilere “Taife-i Bektaşiyan” (Bektaşi bölü
nuşan Bebek (1976), Pancarcı Çocuk (1977), ğü) ya da “Hacı Bektaş Ocağı” da denirdi.
İnatçı Kediler (1979), Bir G ünlük Düş ve Padişah II. Mahmud 1826’da Yeniçeri Ocağı’
Gerçek (1980) ve Altın Civciv (1980) adların m kaldırırken aradaki yakın ilişkiyi düşüne
daki kitaplarda toplanmıştır. rek Bektaşilik’i yasakladı. Birçok Bektaşi
babası ya öldürüldü ya da sürgüne yollandı.
BEİJİNG bak. PEKİN Baskılara karşın varlığını koruyan Bektaşilik,
Padişah Abdülaziz döneminde yeniden ser
BEKTAŞİLİK, adını 13. yüzyılın ilk yarısında best bırakıldı. 1925’te tekke ve zaviyelerin
Anadolu’ya gelip yerleştiği sanılan Hacı Bek- kapatılmasıyla varlığı resmen son bulmuş
taş Veli’den alan bir tarikattır. Kurucusu Hacı oldu.
Bektaş Veli olmakla birlikte tarikatı biçimlen Bektaşilik, Ali’ye ve onun soyundan gelen
diren ve tam anlamıyla bir tarikat niteliği lere bağlılığıyla Alevilik’e benzer (bak. ALEVİ
kazanmasını sağlayan Balım Sultan’dır. A na LİK). Ama, Alevilik doğduğu ortama, Arap
dolu toprağında doğan bu tarikat sunduğu kültürüne daha çok bağlıdır. Bektaşilik ise,
yeni yaşama tarzıyla, Türkçe’yi en yalın biçi tümüyle Anadolu’nun gelenek ve görenekle
miyle kullanan, canlı kalmasını ve yaygınlaş rine bağlı ve kendine özgü yanları olan bir
masını sağlayan halk şairleriyle, dini bağnazca inanç sistemidir. Bektaşilik inançları içinde,
benimseyenleri eleştirerek alaya alan fıkrala eski Türk inançları (toprağın, yağmurun ve
rıyla, değişik ve çarpıcı müziğiyle toplum kimi hayvanların kutsallığı gibi); Anado
yaşamında kendine özgü bir yer edinmiştir. lu’nun eski uygarlıklarından kaynaklanan
Hacı Bektaş Veli, Horasan’dan Anadolu’ya inançlar (ekinin, şarabın kutsallığı gibi) ile
geldiğinde Anadolu, Moğol saldırılarının, Doğu dünyasının birçok inancı kaynaşmıştır.
BEKTAŞİÜZÜMÜ 119
Kentler ve Halk
Belçika sanayileşmiş bir ülke olmasına karşın,
ortaçağdan kalma mimari güzelliklerin çoğu
nu koruyabilmiştir. Başkent Brüksel, bir li
Belgıan Embassy. Londra man kenti olan Anvers, Gand, Louvain,
Belçikanın ö n e m li sa n ayilerinde n biri olan m etal Malines, Bruges, Ypres ve Tournai kentleri
san ayisinin ü rü n le ri öteki ülkelere de satılır. 13.-16. yüzyıllar arasında kurulmuştur. Eski
evler sivri çatılı kiremit damları, tuğla duvarlı
Sambre-Meuse Vadisi’ncle güneye doğru ve oymalı cepheleriyle, iki yanı ağaçlı cadde
uzanan kömür yatakları, uzun yıllardan beri leri süsler. Ortaçağdan kalma kaleler, yüksek
Belçika’nın başlıca gelir kaynağı olmuştur. çan kuleleri ile etkileyici Gotik belediye
Gene bu bölgede demir, çinko, kurşun ve sarayları, çanlarının çıkardığı hoş ezgilerle
bakır bulunur. Belçika Avrupa’daki coğrafi ünlü katedraller, bu katedralleri süsleyen
konumu ve zengin hammadde kaynaklarıyla Flaman resim ustaları Hubert ve Jan van
makine, kimya, çelik ve cam sanayilerinde Eyck, Peter Paul Rubens ve Anthony van
büyük bir gelişme sağlamıştır. Bunların yanı Dyck'in resimleri Belçika’yı çekici kılar.
Belgian Embassy. Londra
duyduğu değişik nitelikli hizmetlerin tümünü yaygın olduğu Beyoğlu ve Galata’da, Paris
hükümetin yerine getirmesi olanaksızdır. Bu Belediyesi örnek alınarak 1857’de Altıncı
nedenle hangi işlev ve hizmetin hükümetçe, Daire-i Belediye kuruldu. Sonraki yıllarda
hangisinin belediyece yerine getirileceği yasay
kentin öteki semtlerinde de belediye örgütleri
la belirlenmiştir. Besin maddelerinin ve bun oluşturuldu. Daha sonra “şehremaneti” adıy
ların hazırlandığı yerlerin sağlığa uygunluğu la bütün ülkede yaygınlaştırılan bu kurumla-
nun denetlenmesi; çöplerin düzenli toplanma rın yöneticilerine de “şehremini” dendi.
sı; belde içindeki yolların yapılması, onarıl Osmanlı Devleti’nde günümüze uzanan
ması, sokak ve alanların düzenlenmesi ve çağdaş belediyeciliğin temeli 1877’de I. Meş
aydınlatılması; belediye sınırları içinde çalışan
rutiyet döneminde çıkarılan yasayla atılmıştır.
otobüs, minibüs, dolmuş gibi kamuya hizmet Cumhuriyet ilan edildiğinde Türkiye’de 389
veren araçların taşıma ücretlerinin belirlen yerleşim yerinde belediye örgütü vardı. Baş
mesi; kanalizasyonların yapılması, itfaiye hizkent oluşundan sonra 1924’te kurulan Ankara
meti, işyeri açma ve inşaat ruhsatı verilme belediye örgütü Cumhuriyet Türkiye’sinin
si; park ve oyun bahçeleri kurulması; yeşil belediyeciliğine örnek oldu.
alanların korunması ve yenilerinin oluşturul Türkiye’de belediye örgütleri 1930-35 ara
ması; hastane, stadyum, tiyatro gibi sağlık, sında çıkarılan yasalarla çağdaş bir anlayışa
spor ve kültürel tesislerin yapılması belediye göre düzenlendi. Bu yasalar uyarınca 1984’e
hizmetleri içine girer. Belediyeler ayrıca belkadar belediye başkanı ve belediye meclisi
denin elektrik, havagazı ve su gereksiniminin üyeleri dört yıl için seçilirlerdi. Bu yıldan
karşılanması; halkın zorunlu gereksinmesi başlayarak belediye seçimleri beş yılda bir
olan çeşitli yiyecek ve yakacak maddelerinin yapılmaya başlandı. 1981’de belediye gelirle
satış fiyatlarının saptanması; yoksulların ce rini düzenleyen yasa ve 1984’te de il merkez
nazelerinin kaldırılması ve asker ailelerine lerinde birden çok ilçe bulunan kentlerde
yardım edilmesi; esnafın denetlenmesi gibi büyük şehir belediyelerinin kurulmasını sağ
görevleri yerine getirir. Yasada belirtilen layan yasa gücünde kararname çıkarılmıştır.
belediye görevlerinin bir bölümü zorunlu, bir Ankara, İstanbul ve İzmir il merkezlerinde
bölümü ise bütçeleri elverirse yerine getire büyükşehir belediyeleri kurulmuştur. Büyük
cekleri görevlerdir. Yiyecek ve içeceklerin, şehir belediyelerinde kentin adını taşıyan
halka açık yerlerin sağlık koşullarına uygunlu“anakent belediyesi” ile her ilçenin kendi
ğunun denetimini yapmak her belediyenin belediyeleri bulunur. Anakent belediyesi ilçe
zorunlu görevidir. Oysa hastane, stadyum belediyeleri arasında eşgüdümü sağlar ve
gibi büyük yatırım gerektiren yapılar için bütçelerinin yetersiz kaldığı durumlarda yar
belediyenin gelir kaynaklarının yeterli olması dım ederek büyük yatırımları gerçekleştirir.
gerekir. Gelir kaynakları yetersiz olan beledi Belediye örgütünün organları belediye baş
yeler bu tür görevler üstlenemezler. kanı, belediye meclisi ve belediye encümeni
dir. Belediye tüzel kişiliğinin temsilcisi ve
Türkiye'de Belediye Örgütünün Gelişimi yürütme organı olan belediye başkanı beş yıl
Osmanlı Devleti döneminde belediye başkanı için doğrudan ve çoğunluk sistemine göre
ve meclis üyeleri çoğunlukla seçimle değil seçilir. Belediye başkanmın temel görevi be
atama yoluyla saptanırdı. Osmanlı Devleti’ lediye meclisi ve encümeninin kararları doğ
nin ilk döneminde belediye hizmetleri kentle rultusunda belediye hizmetlerinin yürütülme
rin çarşı ve pazarlarında fiyatların, ölçü ve sini sağlamaktır. Başkan yaptığı işlerden dola
tartıların denetlenmesini kapsardı. Bu deneti yı belediye meclisine karşı sorumludur. Bele
mi kadı ve ihtisap ağaları (bir çeşit belediye diye başkanı, yeterli sayıda başkan yardımcısı
sorumlusu) yürütürdü. Hile yapan esnaf ge ve belediye hizmet birimlerinin yöneticileriyle
rektiğinde falaka ya da hapisle cezalandırı çalışarak görevini yerine getirir. Büyük şehir
lırdı. belediyelerinin anakent belediyesinde ise baş
Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstan kan yardımcılığı yerine bir genel sekreter ve
bul’da yabancı uyrukluların yoğun ve ticaretin en çok dört genel sekreter yardımcısı bulu
BELFAST 125
nur. Genel sekreter, belediye başkanının dür. Meclisin kararma sunulacak bütçe ve
önerisi ve içişleri bakanının onayı ile atanır. hesapları incelemek, yeni yollar ve parklar
Belediye meclisi, belediye örgütünün en üst açmak için yapılması gerekli kamulaştırmalar
karar organıdır. Meclisin üye sayısı belediye la ilgili tasarıları hazırlamak, belediye hizmet
örgütünün bulunduğu yerleşim yerinin nüfu leri karşılığında alınacak ücretleri saptamak,
suna göre 9-55 üye arasında değişir. Belediye belediye cezalarını belirlemek gibi konular
meclisinin üyeleri belde halkı tarafından beş encümenin başlıca görevleridir.
yıl için doğrudan ve nispi temsil sistemiyle Belediyelerin geliri 1981 tarihli Belediye
seçilir. Meclis ekim, şubat ve haziran ayların Gelirleri Kanunu gereğince sağlanır. Bunlar
da yılda üç kez olağan toplantı yapar. Bütçe, belediyenin, bulunduğu beldede devletin top
çalışma programı, belediyenin gelirlerini oluş ladığı genel vergilerden aldığı pay ile doğru
turan vergi, harç tarifelerinin saptanması gibi dan kendisinin topladığı vergi ve harç gelirle
konuları görüşür, karara bağlar. Meclis, rinden oluşur.
önemli ve ivedi işler için olağanüstü toplantı 1985’te Türkiye'de 1.701 belediye vardı.
da yapabilir. Günümüzde kentlerin gelişmesiyle belediye
Belediye encümeni karma nitelikli bir or hizmetlerinin önemi de büyük ölçüde art
gandır. Üyelerinin bir bölümü belediye hiz mıştır.
met birimlerinin yöneticileri olan imar, hu
kuk, fen, personel, hesap ve yazı işleri dairesi BELFAST, Kuzey İrlanda’nın başkenti ve
başkanlarından; bir bölümü de belediye mec İngiltere’nin bir eyaletidir. Lagan Irmağı’nın
lisinin kendi içinden bir yıl için seçtiği üyeler Belfast Halici’ne döküldüğü yerde 17. yüzyıl
den oluşur. Encümen, belediye başkanının da kurulmuş olan Belfast, büyük bir liman
başkanlığında toplanan sürekli bir organdır. kenti ve aynı zamanda Kuzey İrlanda’nın en
Meclisin toplantıda bulunmadığı zamanlarda önemli sanayi merkezidir.
onun görevlerini yerine getirmekle yükümlü 1648’de, İngiliz İç Savaşı sırasında, George
Crovvn C o p y rig h t
-yffniri '
\ £ w
tm m m ü *
y ı t i
B elfast'ta 1906'da yapılan bü yük belediye binası, Lo nd ra'da 17. yüzyılda yapılan St. Paul K a te drali'ne
benzer.
126 BELGRAD
BELGRAD. Yugoslavya’nın ve Sırbistan Fe
Monk’un emrindeki Cromwell birliklerince deral Cumhuriyeti'nin başkenti olan Belgrad
kuşatılan kent, 18. yüzyılın sonlarına kadar ülkenin kuzeydoğusunda yer alır. Yugoslav
sıradan küçük bir ilçe görünümündeydi. 17. ya’nın en büyük kentidir.
yüzyıl sonlarında başlayan keten bezi doku Sırbistan tepelerinin kuzeydeki ovalara
macılığının hızla gelişmesi sonucunda dünya doğru uzanan ucunda, Sava Irmağı’nın Tu-
nın sayılı keten bezi üreticileri arasına girdi. na’yla birleştiği yerde kurulmuş olan kent
Yapay dokuma sanayisi dalında da kentin önemli ticaret yollarının kesiştiği bir nokta
önemli bir yeri vardır. dadır.
Belfast’ta dokumacılığın yanı sıra gemi Balkanlar'dan Avrupa’ya giden yol üzerin
yapım sanayisi de gelişmiştir. 18. yüzyılın de olduğu için çağlar boyunca çeşitli ordular
küçük tersaneleri. 1847’de Lagan Irmağı’nın Belgrad’a sahip olmak amacıyla kıyasıya sa
taranarak derinleştirilmesinden sonra, büyük vaşmıştır. İÖ 3. yüzyılda Keltler'in kurduğu
ölçekli gemi yapım işletmelerine dönüştü. kenti sırasıyla Romalılar, Yunanlılar, Hunlar.
1858’de kurulan Harland ve Wolff şirketi Bulgarlar, Macarlar, Türkler ve Sırplar ele
kısa zamanda dünyanın en büyük tersanesi geçirdi.
durumuna geldi. (Ünlü “Titanic” yolcu gemi Kentin Sırpça'daki adı, “Beyaz Kale” anla
sinin yapımcısı da Harland ve Wolff’du.) mına gelen Beograd’dır. Bugün sadece yıkın
Günümüzde Belfast’taki tersanelerde savaş tıları kalan eski kale, 60 metre yüksekliğinde
ve yük gemileri yapılmaktadır. bir kayalıkla son bulan bir tepenin en uç
Belfast, mühendislik ve kimya sanayisinin noktasındadır. Kalenin çevresi düzenlenerek
yanı sıra, uçak, giyim, halat, demir döküm, park yapılmıştır. Buradan bakıldığında her iki
madensuyu ve alkolsüz içkilerin üretildiği ırmağın ve kuzeye doğru uzanan ovanın
önemli bir sanayi bölgesidir. Özgün bir içki olağanüstü güzel bir görünümüyle karşılaşılır.
olan soda, zencefil esansı ve glikozdan oluşan Parkın arkasında, tepenin üzerinde eski kral
zencefilli gazoz burada yapılır. İçi hava dolu lık sarayının, dükkânların ve başlıca otellerin
otomobil lastiği İskoçyalı mucit John Boyd bulunduğu eski kent yer alır. Tepenin dik
Dunlop tarafından 1888'de Belfast’ta yapıl yamaçlarından ırmak kıyısındaki kalabalık
mıştır (bak. T aş it L a s t İGİ). sanayi ve ticaret bölgelerine inilir. Sava üze
Kuzey İrlanda’nın başlıca ticaret ve ulaşım rindeki köprüler ile Tuna üzerindeki demir-
merkezi olan Belfast limanının, kanallar ve Yugoslav Tourisı Office
havzalarla birlikte 16 km uzunluğunda kıyısı
vardır. Düzenli gemi seferleri Belfast’ı İngil
tere’nin ve dünyanın öbür liman kentlerine
bağlar. Belfast’ın 20 km batısında yer alan
Aldergrove, İngiltere’nin en işlek havaliman
larından biridir.
1968’de Kuzey İrlanda'da, Protestanlar ile
Katolik azınlık arasında çıkan anlaşmazlıklar
bombalı saldırılara ve silahlı çatışmalara dö
nüşerek, Belfast’ta yaşamı önemli ölçüde
etkiledi. Bombalama olaylarının ve silahlı
sokak çatışmalarının önü alınamadı. İngiliz
birlikleri kentteki güvenlik önlemlerini artır
dı. Kentin doğusunda bulunan Stormont’da
bir Kuzey İrlanda parlamentosu kuruldu.
1972’de bu parlamentonun çalışmaları İngiliz
hükümetince geçici olarak durduruldu. Ne
var ki, şiddet eylemleri 1980’lere kadar sürdü B elgrad hem b ir sanayi kenti, hem de hü kü m e t
(bak. K u z e y İ r l a n d a ). m erkezidir.
Belfast’ın nüfusu 322.600’dür (1983).
BELİZE 127
lardan biri alıcı, öbürü verici olarak kullanılıve çocukların görsel imgelerin kullanımında
yor ve elektromıknatısın sargıları (bobinleri) olağanüstü bir yetisi vardır. Bu kişiler gör
verici ile alıcı arasındaki iletken tellere bağla
dükleri bir resmi, resim ortadan kalktıktan
nıyordu. Konuşurken çıkan ses dalgaları sonra da gözlerinin önünde canlandırabilirler.
diyaframı titreştiriyor ve her titreşimde bo Bu görsel imgeler, zihinde neredeyse bir
binden geçen elektrik akımının şiddeti değişi fotoğraf gibi tüm ayrıntılarıyla birkaç dakika
yordu. Bu akım alıcının bobinine ulaştığında, kalır. Psikologlar bu tür belleği eidetik imge
buradaki diyaframın vericideki diyaframla (silimsiz imge) olarak adlandırırlar. Böyle bir
aynı şiddette titreşmesine yol açıyor ve böyle belleğe sahip çocukların çoğu, yaşlan ilerle
ce alıcının almış olduğu sesler vericiden işitile-
dikçe bu yetilerini yitirir.
biliyordu. 10 Mart 1876’da bu aygıt aracılığıy Psikologların bellek konusunda üzerinde
la yardımcısı Thomas Watson ile ilk telefon durdukları iki önemli soru vardır: Öğrendiği
konuşmasını yapan Bell, 1877’de işitme özür miz bir şeyi nasıl anımsarız? Neden unuturuz?
lü öğrencilerinden Mabel Hubbard ile ev İlk sorunun içinde aslında iki soru yer alır.
lendi. Birincisi, kısa bir süre için gerekli olan bir
Seslerin bir ışık demeti aracılığıyla kısa bilgiyi nasıl aklımızda tuttuğumuzdur. G ün
mesafelere iletilmesini sağlayan fotofon ve lük yaşamda sık sık bu türden anımsamalara
bildiğimiz gramofon ya da pikapların öncüsü gerek duyarız. Örneğin, bir şey satın alırken,
olan grafofon da Bell’in buluşudur. 1883’te satıcıya malın fiyatından daha fazla para
yaptığı bu aygıt, balmumundan plaklara kay verdiğimizde, paranın üstünü eksiksiz alabil
dedilmiş sesleri okuyarak yeniden üretebi mek için, fiyatı belirli bir süre akılda tutm a
liyordu. Bell sonraki yıllarda, Glenn Curtiss mız, anımsamamız gerekir. Günlük yaşamı
adlı bir Amerikalı ile birlikte uçak yapımı mızın uyanık geçen saatlerinde gerek duydu
üzerinde çalıştı. Ardından, Kanadalı Casey ğumuz bu kısa süreli bellek, bilgileri kısa bir
Baldwin ile birlikte, gövdesinin altındaki kı süre için depolar, kullandıktan sonra da, artık
zaklarla su yüzeyinde kayarak yol alan ve işine yaramayacağı için saklamaz.
suda hız rekoru kıran bir hidrofoil yaptı (bak. Öteki soru ise şudur: Geleceğe yönelik,
HİDROFOİL). başka bir deyişle uzun süre akılda tutmamız
gereken şeyleri nasıl anımsarız? “Kedi”nin
BELLEK, geçmiş bir olayı ya da bir bilgiyi, İngilizce karşılığını öğrendiğinizde, bu sözcük
zihinde tutma ve anımsama yetisidir. Sözgeli belleğinize işlenir ve kalıcı bir kullanım için
mi, okuldaki ilk gününüzü anımsarken, geç depolanır. Bu da bilgilerin uzun bir süre
mişte yaşadığınız bir olayı bilinç düzeyine saklandığı bir belleğimizin olduğunu gösterir.
çıkarmış olursunuz. Belleğiniz olmasaydı ne Günümüzde psikologlar, insanlarda her iki
kimseyi tanıyabilir, ne düşünebilir ne de kim bellek sisteminin de var olduğu ve öğrenilen
olduğunuzu bilebilirdiniz. bilgilerin ilk olarak kısa süreli belleğe, daha
Anımsama, bütün düşünme biçimlerinin sonra da kalıcı bir biçimde saklanmak üzere
temelini oluşturur. Aşağıdaki soruların ve uzun süreli belleğe aktarıldığı görüşünde
yanıtların ne türden bir zihin çalışması gerek dirler.
tirdiğini karşılaştıralım: “Evinizde kaç pence Bir insan kısa süreli bellekten uzun süreli
re var?” ; “Kedi sözcüğünün İngilizce’si ne belleğe bilgi aktarma yetisini yitirebilir. Ö rne
dir?” “Evimde 11 pencere var” demeden ön ğin, H. M. adında bir ABD yurttaşının, bey
ce bu sorunun yanıtını bilmiyordunuz. Zih ninde elektriksel kasılmalara neden olan
ninizde evinizin bir resmini canlandırdıktan ağır bir sara hastalığı (epilepsi) vardı. Saradan
sonra, oda oda dolaşarak pencereleri saydı kurtulmak için geçirdiği ameliyat sırasında
nız. Oysa, “kedi”nin İngilizce’si sorulur sorul istenmeden beyni zarar gören H. M., ameli
maz, görsel bir imgeye gerek kalmadan, “cat” yat öncesine kadar geçen her şeyi anımsıyordu.
sözcüğü aklınıza geliverdi. Bu uzun süreli belleğinin iyi durumda olduğu
İnsanlar anımsama sırasında imgeleri deği nun bir göstergesiydi. Ayrıca telefon numara
şik biçimlerde kullanırlar. Bazı yetişkinlerin larını ve insanların yüzünü kısa bir süre için
130 BELLİNİ
aklında tutabiliyordu. Bu da kısa süreli belle bu olayları yeniden anımsatıp, rahatsız edici
ğinin hâlâ çalıştığını gösteriyordu. Ne var ki, sorunlarla yüz yüze gelmelerini sağlayarak çö
H. M. ameliyattan bu yana geçen 35 yıla züm aramalarında yardımcı olmaktı (bak.
ilişkin hiçbir şey anımsamıyor. Ameliyattan F r e u d , Sİ g m u n d ).
sonra tanıştığı hiç kimse belleğinde yer etme Ara sıra gazetelerde “belleğini yitirmiş”
diği gibi, kendinin de nasıl bir kişiliğe sahip birine ilişkin bir haber okuruz. Kim olduğu
olduğuna ilişkin değerlendirmesi ameliyat ön nu, nerede yaşadığını ve bir ailesi olup olma
cesiyle sınırlı. H. M .’nin sorunu, kısa süreli dığını bilmeyen bu kişiler her zaman değilse
bellekten uzun süreli belleğe bilgi aktarma de çoğunlukla kısa bir süre sonra yeniden
yetisini yitirmiş olmasından kaynaklanıyor. belleğine kavuşur. Bellek yitimine yol açan,
Neden unutuyoruz? Psikologlar uzun süreli ciddi, duygusal sarsıntılar geçirmiş bu tür
belleği, beyne yerleştirilmiş bir kitaplığa ben insanlara sık sık rastlanır. Bellek yitimi psiko
zetirler. Kitaplıktaki kitaplar “bilim", “ro lojide amnezi olarak adlandırılır (bak. ZİHİN
man" gibi.başlıklar altında sıralanır. Adını ya SEL SÜREÇLER).
da yazarını bildiğiniz bir kitabı kart katalogu
na ya da bilgisayara başvurarak kolayca bula BELLİNİ, Giovanni (yaklaşık 1430-1516).
bilirsiniz. İnsan belleği de kitaplık gibi, bilgi “Venedik O kulu”nun en büyük ressamların
nin düzenli bir biçimde depolandığı yerdir. dan Giovanni Bellini'nin babası Jacopo (yak
“Kedi” sözcüğünün İngilizce karşılığını öğ laşık 1400-70) ve kardeşi Gentile de (yaklaşık
rendiğimizde, bu bilgi beyindeki ilgili bölüm
Trusıees o f the National Gallery. Londra
de depolanır. Kedinin İngilizce’sini anımsa
mak istediğimizde, “kedi” sözcüğü bellekten
“cat”in aranıp bulunmasına (anımsama) yar
dımcı olur.
Psikologların, unutmanın nedenlerine iliş
kin değişik görüşleri vardır. Bazıları, beyin
hücrelerinin bozulmasından ya da beynin
yeterince kullanamamasından dolayı, önce
den bilinen şeylerin bellekten silinerek, bey
nin eskisi gibi çalışmamasının unutmaya yol
açtığını savunur. Sözgelimi bazı yaşlı insanla
rın geçmişlerine ilişkin çok az şey anımsama
sı, beyin hücrelerinin bozulmasına bağlanır
(bak. YAŞLILIK). Bazı psikologlar da, bilginin
bellekten hiçbir zaman silinmediği, unutma
nın, bilginin anımsanması sırasındaki bir ak
samadan kaynaklandığı görüşündedir. Bel
lekte depolanmış olan bir sözcüğün “dilin
ucuna” gelmesi, onu anımsamakta geçici ola
rak güçlük çektiğimiz anlamına gelir. Bir
kişiyi tanır, adını da bilir, ama nedense “bir
türlü çıkaramayız” . Gene de sonunda birden
anımsayıp, söyleyebiliriz. Ünlü psikanaliz uz
manı Freud da, unutmanın, bellekteki olayla
rın geri çağrılmasında ortaya çıkan bir aksak B e llin i'n in 1501'de yaptığı Dük Leonardo Loredan
lıktan kaynaklandığı görüşündeydi. Freud, po rtre si.
I. Dünya Savaşı’nın başlangıcından kısa bir 1949'da İsra il'in ilk başbakanı olan David Ben-
G urio n, 1963'e kadar bu görevde kaldı.
süre sonra, Siyonist çalışmalarından dolayı
Osmanlı yönetimince Filistin’den sürülen
Ben-Gurion A B D ’ye giderek, siyasal çalışma başlayan Yahudi kıyımı, Filistin’e göçü hız
larını orada sürdürdü. Daha sonra İngiliz landırdı. Savaşın sonunda Birleşmiş Milletler,
ordusunda Yahudi Lejyonu'nun örgütlenme Filistin topraklarının bölünerek bir Arap, bir
sine yardım etti. Savaş süresince de, Yakındo de Yahudi devleti kurulması kararı aldı.
ğu’daki lejyonda görev yaptı. Uzun yıllar bağımsız bir Yahudi devletinin
Ben-Gurion savaştan sonra, İngiliz manda kurulması için uğraş veren Ben-Gurion, 14
sı altına girmiş olan Filistin’e döndü ve Mayıs 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Ku
Yahudi devleti kurma çalışmalarına katıldı. rulu kararı uyarınca kurulan İsrail Devleti’nin
Yahudi İşçi Partisi’ni (Mapay) ve Genel İşçi bağımsızlık bildirgesini okudu. Başbakanlığa
Federasyonu’nu (Histadrut) kurdu. İşçi Parti ve savunma bakanlığına getirilen Ben-Gurion
si daha sonra İsrail’deki en etkili siyasal güç İsrail ordusunun kuruluşuna öncülük etti. İlk
haline geldi. Arap-İsrail Savaşı’nda İsrail ordusunu yönet
Ben-Gurion 1935’te, Yahudi topluluğunun ti. Savaş 1949’da Araplar’ın yenilgisiyle so
Filistin’e göçü, yerleşimi ve kök salması konu nuçlandı. 1953-55 arasındaki kısa bir süre
sunda çalışmalar yapan, dünya Siyonizm’inin dışında, 1963’e kadar başbakanlık görevini
en üst yönetim organı olan Yahudi Ajansı’nm sürdürdü. Başbakanlığı süresince Araplar’a
başkanlığına seçildi. karşı sert ve saldırgan bir siyaset izledi.
1936’da Filistin’de yaşayan Araplar, Yahu- 1963’te kişisel nedenlerle başbakanlıktan ay
diler’in sistemli bir plan uyarınca Filistin rıldı.
topraklarına yerleşmelerine ve İngiliz manda
sına başkaldırdılar. Ben-Gurion Filistin’de BENİN. 1975’e kadar adı Dahomey olan
yaşayan Yahudi topluluğunu, Yahudiler ile Benin Halk Cumhuriyeti, Batı Afrika’nın
Araplar arasında bir denge kurmaya çalışan Gine Körfezi’nde yer alır. Doğuda Nijerya,
İngilizler’e karşı mücadeleye çağırdı. kuzeydoğuda Nijer, kuzeybatıda Burkina Fa-
II. Dünya Savaşı’yla birlikte Avrupa’da so (1984’e kadar Yukarı Volta) ve batıda
BENZEN 133
Togo ile çevrilidir. Kıyısında sığ, tuzlu su sürdüren Dahomey Krallığı, 1899’da Fransız-
gölleri olan lagünler; daha içeride bir bataklık lar’a yenilince Fransız Batı Afrikası’na katıl
şeridiyle yağmur ormanı vardır. Gene iç dı. 1959’da özerkliğini, 1960’ta bağımsızlığını
bölgelerde kuzeye doğru yükselerek Atakora ilan etti. 1960-70 arasında ikisi yasal olmak
Dağları’na kadar uzanan otlaklarla örtülü üzere 11 hükümet değişikliği oldu. 1975’te
yaylalar yer alır. En uzun ırmağı Oueme, yeni bir düzenlemeyle, Benin Halk Cumhuri
Porto-Novo’da denize dökülür. Grand Popo’ yeti adını aldı. Resmi dili Fransızca olan bu
da denize dökülen Mono Irmağı, Togo sınırı ülkenin, Fransa ile güçlü bağları vardır. Çal
nı oluşturur. Benin’de sıcak, nemli ve bol kantılı bir siyasal yapısı olan Benin dış
yağışlı bir iklim egemendir. yardıma bağımlı yoksul bir ülkedir.
yisinin yan ürünleriydi. Çelik fırınlarında mos’tan alır. Pergamos, Teuthrania kralını
kullanılacak kokkömürünün üretimi sırasında öldürdükten sonra ele geçirdiği kente kendi
açığa çıkan kömür katranı ve gazlar toplanır, adını vermiştir. Başka bir söylenceye göre de
bunlardan damıtma yoluyla benzen elde edi Teuthrania Kralı Grynos komşularıyla girişti
lirdi. Bu yöntem bugün de uygulanmakla bir ği savaşta Pergamos’tan yardım istemiş, zafer
likte, sanayinin son yıllarda giderek artan den sonra iki kent kurdurarak birine dostu
benzen gereksinimini karşılayabilmek için nun onuruna Pergamon, ötekine de Gryneion
petrolden benzen üretimine de başlanmıştır. adını vermiştir.
Benzenden elde edilen en önemli sanayi Yazılı belgeler ilk kez İÖ 4. yüzyılın başla
ürünleri stiren ile fenoldür (karbolik asit). rında Bergama’dan söz eder. Kent daha sonra
Büyük İskender’in ardından kurulan Berga
H ma Krallığı’nın başkenti ve Helen kültürünün
ı önemli bir merkezi oldu. Bu dönemde saray,
tapınak, tiyatro gibi yapılarla süslenerek, kule
ve surlarla çevrildi. Bergama kenti, krallığın
I II R om a’ya bağlanmasından sonra da Batı A na
c . c . dolu’nun sayılı kentlerinden biri olmayı sür
dürdü.
Bergama’da ilk araştırma ve kazı çalışmala
H rı 1878’de başladı. Kazılar ve onarım çalışma
Benzen m o le kü lü , her b irin e b ir h id ro je n ato m u ları günümüzde de sürdürülmektedir. Birkaç
bağlanan altı karbon a to m u n d a n o lu şm u ş b ir halka gelişim evresi geçiren kentin tarihini bu evre
b iç im in d e d ir. Bu halkalı altıg en yapıyı, A lm a n
kim yacı F riedrich A u g u st K eku le 'n in g ö rd ü ğ ü b ir lere göre ele almak gerekir.
rüyadan esinlenerek b u ld u ğ u söylen ir.
Bergama Akropolü
Eskiçağlarda kentler, savunmaya elverişli ol
Stiren, plastiklerin ve yapay kauçuğun üreti duğu için çoğunlukla bir tepenin üzerinde
minde yaygın olarak kullanılır. Fenol ise çok kurulur, kent zamanla genişleyip, tepenin
kullanılan bir dezenfektandır (mikrop öldürü eteklerine doğru yayıldığı zaman tepenin üs
cü). Benzen ayrıca motor yakıtlarına katılır; tünde kalan ilk yerleşim yerine “kentin yukarı
çeşitli katı ve sıvı yağların, reçine ve kauçu bölümü” anlamında “Akropol” denirdi. A n
ğun çözücüsü olarak kullanılır. Anilin boyalar tik Bergama kentinin Akropol’ü de Bakır-
ve D D T gibi böcek öldürücü ilaçlar da ben çayı’nın suladığı ovaya egemen olan, 275
zenden yapılır. Ama, sanayide çok kullanılan metre yükseklikte bir tepenin üzerinde yer
bu uçucu bileşik zehirlidir ve buharlarının alır. Kurulduğu alana göre düzenlenmiş kent
uzun süre solunması lösemiye (kan kanserine) lerin en iyi örneklerinden biridir. Yapıların
yol açar. bulunduğu yamaçlar dik olduğu için düzleşti
rilerek oluşturulan teraslar tek ya da iki katlı
BENZEŞME bak. K o r u y u c u R e n k le n m e . sundurmalarla güçlendirilmiştir.
Yukarı kente çıkılırken büyük kale kapısı
BENZİN bak. P e tro l. na varmadan solda Heroon'un kalıntıları bu
lunur. Heroon Eski Yunan’da bir kahraman
BERGAMA. Günümüzde İzmir iline bağlı bir ya da yarı tanrı adına yapılmış kutsal yer ya da
ilçe olan Bergama’nın kuruluş öyküsü Ege yapıdır. Heroon 18x21 metre boyutlarında
uygarlığının ilk dönemlerine kadar uzanır. çevresi sütunlu galeriyle çevrili bir yapıdır.
Eskiçağda Pergamon olarak adlandırılan Ber Dinsel törenin yapıldığı oda (kült odası) ge
gama, Dikili kıyılarından yaklaşık 30 km niş bir ön galerinin arkasındadır. H eroon’
içeride Anadolu’nun Misya diye adlandırılan un kuzeyinde Helenistik dönemden kalma
bölgesindedir. Kent Pergamon ya da Perga- bir dizi dükkândan oluşan uzun bir yapı yer
mos adını bir söylence kahramanı olan Perga- alır.
BERGAMA 135
B ergam a eskiçağın
ö n e m li b ir k ü ltü r ve sanat
m erkeziydi. Değişik
d ö n e m le rd e yap ılm ış
olan tiy a tro la r, kente
bü yük b ir canlılık katardı.
Athena Tapınağı, kentin koruyucusu sayı Sarayların kuzeyinde yöneticilere ait oldu
lan akıl ve savaş tanrıçası Athena için Akro- ğu sanılan evlerin kalıntıları vardır. Bunlar
pol’ün en seçkin yerinde yaptırılmıştır. Tiyat dan sonra kentin kışla yapıları ve komuta
ro terasının üzerinde bulunan tapınak ön ve kulesi bulunur. Akropol’ün kuzey ucunda, bir
arkada altı, yanlarda 10 sütunla çevrili Dor dü birine paralel beş yapıdan oluşan depolar yer
zeninde bir yapıdır. Kazılar sırasında bulu alır. Tahıl ve çeşitli yiyeceklerin saklandığı de
nan birçok parçası Berlin’e götürülerek aslına polarda askerlerin silahlan da korunmaktaydı.
uygun biçimde yeniden kurulan tapınağın Depolann dizilişleri aynı zamanda bir savunma
günümüzde yalnızca temelleri Bergama’da duvan da oluşturuyordu.
kalmıştır. Yaklaşık 10 bin izleyiciyi alabilecek büyük
Bergama kentinde Helenistik dönemin en lükteki tiyatro Athena Tapınağı’nın batısındaki
büyük kitaplıklarından biri bulunmaktaydı. dik yamaca yaslanmıştır. Helenistik dönem mi
Athena Tapınağı’nın kuzeyinde bulunan kü marisini yansıtan yapının uçuruma bakan ön
tüphanenin dört salonu vardı. Bugün ancak tarafına setler yapılmıştır. 80 sıradan oluşan
alt salonları korunabilmiş olan yapının ahşap oturma yeri olan tiyatronun ahşaptan yapılmış
damlı okuma salonu, duvarların üst bölümün bir sahnesi vardı ve bu sahne sökülüp takılabi-
deki pencerelerden ışık alıyordu. Kütüphane lecek biçimdeydi. Akropol’ün öteki yapılannın
de “Bergama derisi” anlamına gelen ve hay tiyatronun çevresinde yelpazeyi andınr bir bi
van derisinden yapılma parşömen üstüne ya çimde düzenlenişi tiyatronun görkemini daha
zılmış 200 bin yapıt bulunuyordu. Bu kitaplar da artınr.
günümüzdeki kitaplar gibi değildi; üzerine Dionysos Tapınağı, tiyatro terasının kuze
yazı yazılmış deriler tomar ya da rulo dediği yinde bütün gezi yerine egemen olacak biçimde
miz bir biçimde saklanıyordu. Eski belgelere yapılmıştır. 25 basamakla çıkılan bir pod
göre İÖ 41’de Antonius kitapların tümünü yum üzerinde bulunan tapınağın yalnız ön yü
Mısır Kraliçesi Kleopatra’ya armağan et zünde sütunlar vardır. Bu tür yapılar “prostil”
miştir. adını alır.
Bugün yalnızca döşeme ve temelleri kalan Zeus Sunağı, Athena Tapmağı alanının
Bergama krallarının sarayları Akropol’ün en güneyinde, ondan 25 metre kadar alçaktaki
yüksek yerindedir. Oldukça yalın olan bu bir terasta bulunur. Dış düşmanlara karşı
yapılarda odalar sütunlu bir avlu çevresine kazanılan zaferlerin anısını sonsuzlaştırmak
sıralanmıştı. ve bu zaferlerin kazanılmasına yardım eden
136 BERGAMA
tanrı ve tanrıçalara şükran borcunu ödemek Buradan beş basamakla çıkılan iki sütunlu
üzere yapılmıştır. Helenistik dönem mimarisi anıtsal girişe (propylaia) ulaşılır. Girişten
nin en güzel örneği olan sunağın günümüze kutsal alana 10 basamakla inilir. Tapınak
kadar yalnızca temelleri kalmıştır. Zeus Suna alanın solunda, sunak ise tam ortasındadır.
ğı da Berlin’e götürülerek onarılmış ve oradaki Sağ yanda ise Demeter ve Kore dinsel tören
Bergama Müzesi’ne (Pergamon Museum) kon lerinin izlenmesi için 600 kişilik 10 sıra vardır.
muştur. Kutsal alanın güneyini iki geçit biçiminde
Zeus Sunağı mimarlık ve heykel sanatları sütunlu bir galeri kaplar. Güneyinde ise
nın uyum içinde kaynaştığı bir anıttır. Tanrı tapmak yer alır.
ların devlerle savaşını anlatan kabartmalar Gençler Gymnasionu’nun hemen kuzeyin
dikkat çekicidir. de birbirini izleyen iki teras üzerinde tanrıça
Zeus Sunağı’nın güneyinde bulunan Yukarı Hera Basileia Kutsal Alanı bulunur. Gymna-
Agora"nin güney ve kuzeydoğusu Dor düze sionlar’a egemen bir şekilde konumlanmış olan
ninde sütunlu galerilerle çevrilidir. Halkın si kutsal alanın üst terasında tapmak, alttakinde
yaset ve ticaretle ilgili konulan yönetimle gö ise sunak vardı. Tapmağa iki yanı korkuluklu
rüşüp konuşmak için toplandığı alan olan Ago- ve 10 basamaklı merdivenle çıkılır.
ra’nın kuzeybatısında Agora Tapınağı bulunur. Çeşitli spor dallarında çalışma ve yarışma
ların yapıldığı Gymnasion kentin en büyük
Orta Kent - yapı bileşimidir. Yukarıya doğru genişleyen
Akropol (yukarı kent) daha çok kral ailesi ile üç teras üzerine kurulu olan Gymnasion’un
yöneticilerin, aydınların ve komutanların üst terası yetişkinlere, orta terası gençlere, alt
oturduğu, gezdiği ve toplandığı merkezdi. Bu terası ise çocuklara ayrılmıştı.
nedenle de resmi bir niteliği vardı. Orta Yukarı Gymnasion batı galerisinin arkasın
kentte ise doğrudan devlet yönetimiyle ilgili da, yarım daire şeklinde yıkanma yeri olan,
olmayan yapılar, halkın rahatlıkla girip çıktığı sütunlu avlu çevresindeki yapılardan olu
toplantı yerleri, gençlerin spor alanları, halk şuyordu.
kesiminin tapınakları bulunuyordu. Orta bölümünde galerilerle çevrili alanda
Demeter Kutsal A lanı, 100 x 50 metre bo- güreş, disk atma, uzun atlama gibi spor
yutlannda dikdörtgen bir platforma kuruludur. çalışmaları yapılırdı. Kuzeydeki galerinin ar
Yukarı Gymnasion’dan gelindiğinde bir çeş ka bölümündeki salonlarda çeşitli dersler
me ile kurban çukuru bulunan alana girilir. verilirdi. Bunlardan en solda olanı yaklaşık
BERGMAN 137
1.000 kişi alabilecek büyüklükteydi ve burada Çayı arasında Roma dönemi yerleşmesi bulu
konuşma yarışmaları yapılırdı. Güney galeri nur. Burada 50 bin kişilik amfitiyatro ile 30
sinin altında bulunan üstü kapalı koşu yolu bin kişilik tiyatro vardı. Günümüzde Viran
212 metre uzunluğundaydı. Kapı denilen kalıntılar tiyatronun ayakta ka
Orta Gymnasion’un batısında gençlerin lan kemeridir.
eğitim gördüğü yapılar bulunuyordu. Uzun Bergama, yapılan düzenli kazılarla büyük
koşu yolu doğuda Herakles ve Hermes’e bölümü ortaya çıkarılmış bir ilkçağ kentidir.
adanmış tapmağa açılmaktaydı. Tapınağın Burada kurulan Bergama Müzesi Türkiye’nin
duvarlarına yarışmalarda başarılı olan gençle ilk arkeoloji müzesidir. Yapılan kazılarda
rin adları yazılırdı. Küçük çocukların eğitimi çıkarılan birçok yapıt burada sergilenmek
ne ayrılan Aşağı Gymnasion 80 metre uzunlu tedir.
ğunda bir terasa kurulmuş yapılardan oluş
maktaydı. BERGAMOT bak. T u r u n çg il l e r.
Bugün sadece temelleri kalan Asklepios
Tapınağı, Yukarı Gymnasion’un batısında yer BERGMAN, Ingmar (doğumu 1918). İsveçli
alır. Hekimlik tanrısı Asklepios adına yapılan sinema yönetmeni Ingmar Bergman insanın
tapmak dinsel özelliklerinin yanı sıra tıp ala yalnızlığını, çeşitli nedenlerle çektiği ruhsal
nında araştırma ve deneylerin gerçekleştirildi A B C Ajansı
ği, ünlü hekimlerin yetiştiği bir okuldu. Has
talar, bitkilerden elde edilen ilaçlar, ameliyat,
su ve çamur banyolarının yanı sıra, spor, mü
zik, eğlence ve telkin yoluyla da iyileştirilirdi.
Kutsal alanı eski Bergama kentinin güneyba
tısında olan tapmak İÖ 4. yüzyılda kurulmuş,
Roma döneminde 1 kilometrelik bir yolla
kente bağlanmıştı. İlk kuruluşundan sonra sü
rekli eklerle genişletilmiştir. Tapınağın çevre
sinde yer alan, çoğu Roma döneminden kal
ma yapıların başlıcaları Roma Tiyatrosu, İm
parator Odası, tedavinin yürütüldüğü kür evi
ya da Telephos Tapmağı ile çeşme ve havuz
lardır.
Aşağı Kent
Kentin aşağı bölümünde etrafı iki sütunlu
galerilerle çevrili Aşağı Agora ile heykel
okulu ve evler bulunurdu. Evler içinde, sütun
lu galerileri olan iki katlı Attalos Evi en
dikkat çekenidir. Güneydoğuya açılan odanın
kışın bile güneşle ısınması sağlanmıştır. İÖ 2.
yüzyılda surlarla çevrilen kente güneydeki
Eumenes Kapısı yapılmıştır. Kente girmek İsveçli sin em a .yö netm e ni Ing m a r Bergm an insanın
için kapıdan geçenler karşılarında ince yapılı yalnızlığı ve çektiği acıları işle d iğ i film le riy le ün
kazanmıştır.
bir sütun sırası ile karşılaşırlar. Mısır tanrısı
Serapis’e adanmış tapmak eski Bergama’nın
en büyük yapısıdır. Kırmızı tuğladan yapıldığı acıları, cinsel sorunlarından kaynaklanan bu
için Kızıl Avlu olarak da adlandırılır. nalımlarını konu alan, hemen hemen benzer
anlatımlar taşıyan filmleriyle tanınır. İlk iki
Rom a Kenti filmi dışında öteki filmlerinde Tanrı, şeytan,
Bergama kentinin kuzeybatısı ile Bergama cinsel ve duygusal dünyasıyla kadın, cinsel
138 BERİNG DENİZİ
sorunlar, ölüm, evlilik konuları ağır basar. Bering Denizi’ni, Büyük Okyanus’tan Aleut
Bir papazın oğlu olarak Uppsala’da doğan Adaları ayırır. Bering Denizi’ndeki başlıca
Bergman dindar bir çevrede yetişti. Düşünce adalar, kuzey ve doğuda St. Lawrence, Nuni-
ve ahlak anlayışının biçimlenmesinde çevre vak ve Pribilof Adaları ile batıdaki Komandor
sinin büyük etkisi oldu. Çocukluğunda kilise Adaları’dır.
de gördüğü dinsel resimler onu büyülüyordu. Bering Denizi dünyanın dördüncü büyük de
Bergman’ın duygu ve düşüncelerini görüntüy nizidir. 2.293.000 km2’lik bir alanı kaplar ve
le anlatma eğiliminin doğmasında bu resimle ortalama derinliği 1.500 metredir. Eıı derin ye
rin önemli payı vardır. ri 4.773 metredir ve güneybatı havzasındadır.
Bergman, Stockholm Üniversitesi’nde sa Burada ortalama derinlik 3.660 metreden faz
nat, tarih ve edebiyat dersleri okudu. Öğren ladır.
cilik yıllarında tiyatroyla ilgilendi, oyunlar Gemiler açısından geçişi en zorlu denizler
yazdı ve yönetti. Senaryosunu yazdığı Hets den biri olan Bering Denizi'nin suyu çok
(1944; “Cinnet”) filmi büyük ilgi gördü. Bu soğuktur ve yılın büyük bölümünde buzlarla
başarının verdiği güvenle ilk filmi Kris’i kaplıdır. Yıllık ortalama sıcaklığı —4°C’dir.
(1945; “Kriz”) çekti. Daha sonraki birkaç Kış boyunca su akıntıları ve rüzgârlar buzları
filminde de gençliğin, değişen topluma uyum, sıkıştırarak, büyük buz kütleleri oluşturur.
aşk ve askerlik gibi sorunlarını işledi. Berg- Yaz gelince, güneybatı rüzgârları buzları ku
m an’ın sonraki filmlerinde üzerinde çok zeye doğru sürerek gemilerin yolundan uzak
duracağı kötülük konusunu işlediği ilk filmi laştırır. Bering Denizi kıyılarında ve adaların
Fangelse (1949; “Zindan”) oldu. Kötünün her da çok az bitki yetişir. Bununla birlikte,
zaman iyiyi gölgede bıraktığı düşüncesini ele Komandor ve Aleut Adaları gibi bazı adalar
alan film, dünyayı şeytanın yönettiğine ina da otlaklar toprağı hah gibi örter. Denizi
nan bir yönetmeni anlatıyordu. çevreleyen karalarda kuş ve fokların yanı sıra
Bergman filmlerinde gösterişten uzak yalın geyik ve kurt gibi hayvanlar da yaşar.
bir anlatım kullanır. İnsanların birbirlerini Bering Denizi çevresinde Aleutlar, Eski-
anlayamamalarındaki çelişkileri çözümleme molar, Koryaklar ve Çukçiler yaşar. Eskimo-
ye çalışır. Bergman’ın filmlerinin bir özelliği lar, Alaska kıyılarında ve denizin ortalarında
de, çoğunlukla değişmeyen oyuncu kadrosu ki adalarda, Eskimolar’a benzeyen Aleutlar,
dur. Bunlar Harriet Andersson, Ingrid Thu- Aleut Adaları’nda yaşarlar. Çukçi ve Koryak
lin, Liv Ullmann, Bibi Andersson, Max von lar, Asya’nın Kamçatka Yarımadası’nda yaşa
Sydow gibi İsveç sinemasının önde gelen yan Sibiryalılar’dır.
oyuncularıdır. Rusya, Bering Denizi’ni keşfe çıkan ilk
Bergman, Kvinnors Vantan (1952; “Bekle ülkelerden biriydi. 1724’te Rus Çarı I. Petro,
yen Kadınlar”) gibi güldürü filmleri ve Som-
maren med Morıika (1953; “Monika’yla G e
çen Yaz”) gibi gençlik aşkını anlattığı iyimser
filmler de .yaptı. Ama onun sanatını ve
tartışmak istediği sorunları en iyi yansıtan,
Yedinci M ühür (Det sjunde inseglet', 1956),
Yaban Çilekleri {Smultronstöllet\ 1957), Ses
sizlik ( Tystnaden\ 1963), Temas (Beröringen\
1970), Viskingar och rop (1972; “Çığlıklar ve
Fısıltılar”), Y üz Yüze (Ansikte m ot ansikte\
1975) gibi filmleridir.
DanimarkalI kaptan Vitus Bering’i, Asya ve cek konuma geldi. Wilhelm, dinsel inançları
Amerika arasında kara bağlantısı olup olma yüzünden baskı gördükleri Fransa’dan kaçan
dığını araştırmakla görevlendirdi. Bering bir grup Fransız Protestan’ına kentte yer
1728’de, sonradan kendi adını alan ve dar bir verdi. Girişimci ve çalışkan insanlar olan bu
geçit olan Bering Boğazı’ndan geçti. Denizin Fransızlar daha sonra Berlin’in gelişmesinde
iki kıtayı ayırdığını kesinlikle saptadıktan oldukça önemli bir rol oynayacak bazı ticaret
sonra 1730’da yurduna döndü. 11 yıl sonra, ve sanayi kuruluşlarının öncüsü oldular. Wil-
yeniden Bering Denizi’ne açılan Bering, bu helm’in yerine geçen I. Friedrich, dönemin en
kez Alaska kıyısına ulaştı. Dönüş yolculuğun güçlü Alman devleti Prusya’nın ilk kralı oldu
da, bugün adını taşıyan adada öldü. ve Berlin’i başkent yaptı (bak. P r u s y a ).
1871’de Almanya, Prusya’nın egemenliği
Bering Boğazı altına girdi; Bismarck’ın önderliğinde birleşe-
Bering Boğazı, Asya kıtasının kuzeydoğu rek tek bir devlet oldu. Berlin yeni Alman
ucunu, Kuzey Amerika kıtasının kuzeybatı İmparatorluğu’nda da başkent olarak kaldı.
ucundan ayırır. Yalnızca 90 km genişliğinde Kent artık Avrupa’nın önemli bir siyaset,
olan boğaz, Bering Denizi’nin en dar yeridir. ticaret ve sanayi merkezi durumuna gelmişti.
Alaska, 1867’de ABD tarafından satın alının Çok geçmeden her yöne uzanan kanal yolları
caya kadar Rus İmparatorluğu sınırları için nın ve Avrupa demiryolu ağının odağı oldu.
deydi. Bugün ABD ile SSCB arasındaki sınır, Bir yanıyla da, mavnaların Polonya ve Rusya’
Bering Boğazı’ndaki Diomede Adaları’nın dan buğday, çavdar ve kereste taşıdığı, trenle
ortasından geçer. rin Orta Avrupa’dan sığır ve yün getirdiği bir
pazar yeriydi. Sualtında beton dökümü tekni
BERLİN, 1871-1945 arasında Almanya’nın ğinin ilk kez uygulandığı Mittelland Kanalı
başkentiydi. Havel ve Spree ırmaklarının 1930’larda tamamlandı ve Berlin’i Elbe Irma
suladığı bir ova üzerinde kurulmuştur. II. ğı ile Kuzey Denizi’ne bağladı.
Dünya Savaşı sonrasında ülkenin Alman D e Kent içinde çeşitli sanayi kolları da gelişi
mokratik Cumhuriyeti ve Almanya Federal yordu. Üretilenler arasında lokomotifler ve
Cumhuriyeti olarak ikiye bölünmesiyle Berlin demiryolu araçları, silahlar, dikiş makineleri,
kenti de Doğu ve Batı olmak üzere ikiye bisikletler, kalemler sayılabilir. 1900’lerin
ayrıldı. Batı Berlin siyasal olarak Almanya başlarında Berlin, Avrupa’nın üçüncü büyük
Federal Cumhuriyeti’nin bir parçasıdır. Coğ kenti durumuna gelmişti. Ayrıca kültür, eği
rafi konumu bakımından ise Federal Al tim ve bilim alanında da önemli bir merkez
manya sınırından 180 km uzakta, Alman sayılıyordu. İşçi hareketinin kuramcısı ve
Demokratik Cumhuriyeti sınırları içinde yer önderlerinden Kari Marx ile filozof Hegel
alır. Berlin’de yaşamış ünlü kişiler arasındadır.
Bir balıkçı yerleşim yeri olarak kurulan Büyük ve görkemli birçok yapı 17. ve 18.
Berlin, 13. yüzyıla kadar bayındır bir kent yüzyılın tanınmış mimarlarınca tasarlanmıştır.
görünümünde değildi. 15. yüzyılda, Alman Son Alman İmparatoru II. Wilhelm’in konutu
ya’da henüz küçük bağımsız devletler ege olan İmparatorluk Sarayı’nın 600’den fazla
menliklerini sürdürürken, Hohenzollern aile odası vardır. Bir başka görkemli yapı da 19.
si kendisini Brandenburg Devleti’nin hüküm yüzyılda yapılmış olan katedraldir. Berlin
darı ilan etti ve Berlin’i de başkent yaptı. Filarmoni Orkestrası 1882’de kurulmuş ve
Friedrich Wilhelm 1640’ta Brandenburg Alman tiyatro adamı Bertolt Brecht yazarlık
Devleti’nin başına geçtiğinde Otuz Yıl Savaş yaşamına bu kentte başlamıştır.
ları (1618-48) sonucu yerle bir olmuş bir Çeşitli müzeler ve sanat galerilerinin bulun
kentle karşılaştı. Wilhelm, Berlin’i canlandır duğu Berlin’de dünyanın en büyük hayvanat
mak ve güzelleştirmek için kapsamlı bir yeni bahçelerinden biri vardır. Kentin merkezinde
den yapım işine girişti. Spree ve Oder ırmak yer alan parkın içinden büyük bir bulvar
larını birleştiren bir kanal açtı ve böylece geçer. Bu bulvarda, çevresinde I. Dünya
Berlin, Baltık Denizi yoluyla ticaret yapabile Savaşı’na kadar Almanya’yı yönetmiş olan
140 BERLİN
Barnaby’s
yapıldı. Siteye, tasarımını yapmış olan Berlin de, Almanya Başbakanı Otto von Bismarck
doğumlu, dünyaca ünlü mimar Walter Grop- başkanlığında 13 Haziran 1878’de bir kongre
ius’un adı verildi. Berlin’de gösterişli mimari toplandı. Berlin Kongresi’ne Avusturya,
proje uygulamaları bugün de sürmektedir. Fransa, İngiltere, İtalya, Almanya, Rusya ve
Batı Berlin gelişen, çağdaş bir sanayi kenti Osmanlı Devleti katıldı. Bir ay süren görüş
dir. En önemli sanayi kolu makine, özellikle melerin sonunda 13 Temmuz 1878’de taraflar
de elektrikli ve elektronik makine sanayisidir. Ayastefanos Antlaşması’nın yerine geçmek
Öbür ürünleri arasında giysi, besi ve kimyasal üzere Berlin Antlaşması’m imzaladılar.
maddeleri sayabiliriz. Kömür, çelik, ham Bu antlaşma hükümlerine göre Ayastefa
madde ve besin dış ülkelerden satın alman nos Antlaşması ile kurulan büyük Bulgaristan
başlıca ürünlerdir. Berlin’in Federal Almanya üçe bölündü. Makedonya, reformlar yapmak
ile bağlantısını Hamburg, Hannover ve koşuluyla Osmanlılar’a bırakıldı. Özerklik
Frankfurt am Main’e ulaşan üç hava korido verilen Doğu Rumeli Osmanlı egemenliğin
ru, üç demiryolu ve üç karayolu sağlar. Mal de kalacak, ama atanacak vali Hıristiyan
ve eşya taşımada yararlanılan başlıca ulaşım olacaktı. Sınırları kuzeyde Tuna, güneyde
yolları Hannover’e giden demiryolu ile Mit- Balkan Dağları olmak üzere daraltılan Bulga
telland Kanalı’dır. ristan kendi hükümeti ve milisi olan, Osmanlı
Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin orta İmparatorluğu’na vergi ödeyen özerk bir
sında yalıtılmış durumdaki Batı Berlin’in, prenslik durumuna getirildi. Antlaşmanın
bölünmeden önceki önemine bir daha kolay öteki hükümlerinde ise Romanya, Sırbistan
kolay kavuşamayacağı söylenebilir. Ne var ki, ve Karadağ tam bağımsız devletler olarak
Batı Berlin her yıl Federal hükümetten olduk tanındılar. Osmanlı Devleti’nin sınırları için
ça büyük miktarda para yardımı alır. Bunun de sayılan Bosna-Hersek’in yönetimi geçici
sonucu olarak da Doğu Berlin’e göre daha olarak Avusturya’ya verildi. Kars, Ardahan,
hareketli ve gösterişlidir. Ana alışveriş m er Batum Rusya’da kaldı. Doğubeyazıt ve Eleş
kezi olan Kurfürstendamm, Avrupa’nın en kirt Osmanlı Devleti’ne geri verildi. Ayrıca
lüks ve büyük caddelerinden biridir. Berlin’in Osmanlı Devleti Rusya’ya taksitle 60 milyon
en yüksek binası ise Doğu Berlin’deki tele lira savaş tazminatı ödemeyi üstlendi.
vizyon kulesidir. 365 metre yüksekliğindeki Berlin Antlaşması Rusya’nın Balkanlar’da
kuleden tüm kenti görmek mümkündür. Ayastefanos Antlaşması ile sağladığı üstünlü
Her iki kesimde de kentin görünümünü ve ğü en aza indirdi. Ama Avrupa’daki bü
3 milyon Berlinli’nin yaşamını değiştirecek yük devletlerin birbirleriyle çatışan çıkarla
yaygınlıkta yeni yapılar yapılmaktadır. rını uzlaştıran bu antlaşma, etkilerini 20.
yüzyılın başlarına kadar sürdürecek bir den
BERLİN ANTLAŞMASI. 1877-78 Osmanlı- gesizlik de yarattı (bak. B a l k a n S a v a ş l a r i ).
Rus Savaşı sonunda yapılan Ayastefanos A nt Berlin Kongresi İngiltere’nin Osmanlılar’a
laşması Rusya açısından son derece olumlu karşı tutumunda köklü değişiklikler yarattı. O
koşullar içeriyordu. Ruslar Balkanlar’da ve tarihe kadar Osmanlı Devleti’nin Rus Çarlı-
doğuda Osmanlılar’dan kopardıkları toprak ğı’nca yıkılmasını önlemeye çalışan İngiltere,
lar ile güç kazanmışlar, yeni Balkan devletleri Osmanlılar’ın yıkılmasının kaçınılmazlığı yar
üzerinde belirgin bir üstünlük sağlamışlardı. gısına vararak bu yaklaşımını değiştirdi. Buna
Ama bu yeni durum Ortadoğu’daki konumu bağlı olarak da ya Osmanlı topraklannı kendisi
açısından İngiltere’yi ve Balkanlar’da gözü ele geçirmek ya da bu topraklar üzerinde ken
olan Avusturya’yı rahatsız ediyordu. Alman disine yakın küçük devletler kurdurmak ama
ya’yı da yanlarına çeken bu iki devlet Ayaste cıyla girişimlere başladı. Amacı Rusya’nın
fanos Antlaşması’na karşı çıkarak bir uluslar Akdeniz’e inmesini engellemekti. Bu durum
arası konferans toplanmasını istediler. Yeni Osmanlı Devleti’nin dış politikasında İngilte
bir savaşı göze alamayan Rusya bu öneriyi re’nin boşalttığı yeri Almanya’nın almasına
kabul etmek zorunda kaldı. Böylece Ayaste yol açtı. Böylece Almanya ile başlayan
fanos Antlaşması’m değiştirmek üzere Berlin’ yoğun ilişkiler, Osmanlı Devleti’nin Alman
142 BERLIOZ
ma yollarla birbirine bağlanmıştır. Ana Ada Adalarda A B D ’nin deniz ve hava üsleri
(Main Island) ya da Büyük Bermuda denen vardır. Üslerin bulunduğu topraklar II.
en büyük adanın merkezinde, doğal bir limanı Dünya Savaşı’nın başlarında ABD hükümeti
olan 1.676 nüfuslu başkent Hamilton yer alır. ne 99 yıllığına kiralanmış ya da devredilmiştir.
Takımadaların 53 k n r ’lik toplam yüzölçümü Bu üsler için deniz doldurulmuş ve böylece
nün üçte ikisini bu ada oluşturur. Öbür büyük toprak kazanılmıştır.
adalar Somerset, Ireland, St. George ve St. Halkın temel geçim kaynağı turizmdir.
David’dir. Öbür önemli uğraşlar sebzecilik ve balıkçılık,
özellikle de ıstakoz avcılığı ve zambak üreti
midir. Bermuda’nın zambak soğanları ve çi
BERM UDA'YA İLİŞKİN BİLGİLER
çeklerinin başlıca alıcısı A B D ’dir. Bermuda"
YÜZÖLÇÜMÜ: 53 km2. da Paskalya zamanları zambak tarlalarının
NÜFUS: 57.800 (1987). görünümü çok güzeldir. Ayrıca küçük fabri
YÖNETİM: içişlerinde bağımsız İngiliz kolonisi. kalarda hazırlanan bazı ilaçlar ve parfüm
BAŞKENT: Hamilton. esansları dış ülkelere satılmaktadır.
COĞRAFİ ÖZELLİKLER: 20'sinde insan bulunm ayan 300 Daha 1511’de “La Bermuda” olarak harita
kadar küçük ve alçak mercanadadan oluşan adalar
zinciri. larda gösterilen Bermuda Adaları’nı, 16.
BAŞLICA GEÇİM KAYNAKLARI: Turizm, sebzecilik, ba yüzyıl başlarında, İspanyol Juan Bermüdez’in
lıkçılık, gemi onarımı, zambak üretim i. keşfettiği söylenir. Ama, İspanyollar burada
EĞİTİM: Çocukların 5-16 yaşları arasında okula gitm ele
ri zorunludur.
kalıp yerleşmediler. 1609’da Virginia’da yeni
kurulan yerleşim bölgelerine giden küçük bir
filonun komutanı Sir George Somers’in ami
Çoğu zaman, Bermuda’nın Batı Hint A da ral gemisi rotadan çıkıp, adalarda kazaya
ları kuşağına bağlı olduğu düşünülürse de, en uğradığında, Bermuda Adaları’nda hiç kimse
yakın Batı Hint adası 1.300 km uzaklıktadır yaşamıyordu. Amiral ve adamları Virginia’
ve Bermudalılar kendilerini hiç de Batı Hintli ya ulaşmak için sandallar yaptılar ve gittikleri
olarak görmezler. Adalardaki toplam nüfu yerde adaları çok övmeleri yüzünden 1612’de
sun yarıdan çoğunu, 17. ve 18. yüzyıllarda bir vali eşliğinde 60 göçmen yerleşmek üzere
Afrika’dan getirilmiş Siyah kölelerin torunları Bermuda’ya geldi. Adalara, amiralin anısına
oluşturur. bir ara Somers Adaları da dendi.
BERNHARDT 145
Bermuda’da 1968’de yeni bir anayasa hazır ayılar vardır. Ayı, Bern’in hanedanlık arması
landı. Yerel hükümetin yetkileri artırıldı. ve simgesidir. Her yerde, hatta pastaların
Şiddetlenen ırk çatışmaları, 1977’de devletin üzerinde bile bu sevimli simge göze çarpar.
ırk ayrımına son veren bir tutum almasına yol Nydegg Köprüsü’nün yakınında da 1480’den
açtı. Ne var ki, daha sonra başlayan bağımsız beri ayıların beslendiği ve korunduğu çukurca
lık görüşmelerinden sonuç alınamadı. Bugün bir yer vardır.
de savunma ve dışişleri İngiliz hükümetinin Bern, tarihi üniversitesi ve çeşitli konularla
sorumluluğundadır. ilgili çok sayıda müzesi ile kültür birikimi
zengin bir kenttir. Kentte yaşayan 144 bin
BERN (Berne olarak da yazılır), İsviçre’nin kişinin çeşitli uğraşları arasında çikolatacılık
başkentidir. İsviçre Alpleri’nin batı eteklerin ve motor yapımı yer alır. Bern, Birleşmiş
de yer alır. Zürich, Basel ve Cenevre’den Milletler’e bağlı Evrensel Posta Birliği’nin
sonra dördüncü büyük kenttir. Aare Irmağı’ merkezidir.
mn hızla akan sularının hemen hemen tümüy
le kuşattığı kayalık bir sırtta kurulmuş olan bu BERNHARDT, Sarah (1844-1923). Fransız
güzel kentte, ana caddeler boyunca gösterişli tiyatro oyuncusu Sarah Bernhardt’ın annesi
çeşmeler ve mağazaların sıralandığı üstü ka HollandalI, babası Fransız’dı. Gerçek adı
palı çarşılar vardır. 12. yüzyılın sonlarına Henriette Rosine Bernard olan Sarah, Paris’
doğru, Almanca ve Fransızca konuşan halklar te doğdu. Sahne yaşamına ilk kez 18 yaşında,
arasındaki sınırda, askeri bir üs olarak kuru Comedie-Française’de adım attı. Sanatçı
lan Bern, ortaçağın birçok özelliğini koru tiyatrodaki ilk başarısını, 25 yaşında, François
maktadır. Kentin, aynı zamanda, engebeli Coppee’nin Le Passant (“Yoldan Geçen”) ad
kırsal alanda kurulmuş modern bir kesimi lı tek perdelik oyunundaki halk ozanı Zanetto
vardır. Bern’de en göze çarpan iki yapıdan rolüyle kazandı. Ardından 1872’de Victor
biri, kanton adı verilen İsviçre devletlerinden Hugo’nun Ruy Blas adlı manzum oyununda
gelen delegelerin toplanarak ulusal sorunları büyük bir başarıya ulaştı. Sarah Bernhardt,
tartıştığı ulusal parlamento binası (Bundes- Racine’in Phedre (1879) ve Hugo’nun Herna-
haus); öbürü de yüksek ve ince kulesiyle, rıi oyunlarında olağanüstü bir oyunculuk yete
görkemli Münster Katedrali’dir. neği göstererek Fransız sahnelerinin kraliçesi
Kentin saat kulesi de çok ünlüdür. Bu oldu.
kulenin tepesinde 16. yüzyıl yapısı bir saatle, İnce yapılı, siyah, anlamlı gözleriyle çarpıcı
her saat başı ortaya çıkarak dönen kuklalar ve bir güzelliği olan Sarah Bernhardt’ın, pürüz
süz sesi için Victor Hugo “altın ses” derken,
Picturepoint
bir başka eleştirmen, “Sadece altın değil,
şimşek ve gök gürültüsü, cennet ve cehennem
var bu seste” , demişti.
Sarah dramatik oyunculuğuyla olduğu ka
dar, olağandışı kişiliğiyle de ün kazandı.
Sanatçının odasında bir insan iskeleti ve tabut
sakladığına ilişkin söylentiler dolaşıyor ve
alışılmamış davranışlarından söz ediliyordu.
Alabildiğine kararlı ve güçlü bir kişiliği olan
Sarah Bernhardt, heykel ve resimle de uğraş
tı. Bir roman ve oyunculuk konusunda bir
kitap yazdı. “Çalışmak benim yaşamım” di
yen ünlü sanatçı 1870 Paris kuşatmasında bir
hastane kurdu.
İsviçre 'n in başkenti Bern ortaçağa özgü birçok
1879’da Londra’daki gösterilerinin biletleri
öze lliği bu gü n de koru m aktad ır. Katedralin kapışılıyor, halk “Tanrısal Sarah” için deli
çan ku le sin in yükse kliğ i 1.000 m etred ir. oluyordu. 1880’de gezgin bir tiyatro topluluğu
146 BERNINI
Bitkilerin hücre duvarını oluşturan ve yal taşlarım yeniden bir araya getirerek kendi
nız bitkisel besinlerde bulunan selüloz, 3.000 dokularını oluşturan proteinleri yapabilir.
kadar glikoz molekülünün birbirine bağlan Protein açısından zengin olan başlıca hayvan
masıyla oluşmuş karmaşık bir karbonhidrat sal yiyecekler yumurta, et, balık, peynir ve
tır. Ama insanın sindirim sisteminde parçala süt, bitkisel yiyecekler ise ekmek, patates,
nıp dokularca emilemediği için gerçek anlam fındık ve ceviz gibi kabuklu yemişler, bezelye,
da bir besin maddesi sayılmaz. Bununla bir fasulye ve mercimektir.
likte, sindirim artıklarından oluşan dışkıyı
yumuşatıp hacmini artırarak bağırsak hare Yağlar
ketlerini hızlandırmak ve besinlerin emilmesi Yağlar da karbon, hidrojen ve oksijenden
ni kolaylaştırmak gibi önemli bir işlevi vardır. oluşur. Tereyağı, yağlı et, kaymak, peynir ve
Bol selüloz içeren bitkisel liflere beslenmede yumurta gibi yiyeceklerden alman hayvansal
yer verilmesi kabızlığın ve bazı bağırsak yağlar ile mısır, ayçiçeği, aspir, fındık ve ceviz
hastalıklarının önlenmesinde etkili olur. Bi gibi yağlı tohumlardan elde edilen bitkisel
lim adamları, insanın ilk atalarının bol selü yağlar dengeli beslenmede önemli bir yer
lozlu yiyeceklerle beslendiğini ve sindirim tutar. Ama bu temel besinlerin fazla alınması
sisteminin bu tip beslenmeye uyarlanmış ol zararlı olabilir. Bazı yağların kalp hastalıkları
duğunu düşünürler. İnsanlar zamanla birçok olasılığını artırdığına inanan birçok doktor,
yiyeceği doğal haliyle yemeyip, selülozun sağlıklı bir yaşam için özellikle hayvansal
parçalanmasına yol açan karmaşık işlemler yağların fazla yenmemesini salık verir.
den geçirdikleri için, bağırsakları artık selülo
zu sindirme yeteneğini yitirmiştir. Mineraller
Midede şişerek tokluk duygusu veren, do Mineraller vücudun sağlıklı kalabilmesi için
kularca emilmeyen ve besin değeri olmadığı gerekli olan kimyasal elementler ile bu ele
için insanı şişmanlatmayan bitkisel lifler, özel mentlerin inorganik bileşikleridir. Her mine
likle bol selüloz içeren kepekli tahıllar, çiğ ralin, öbür besin maddelerinin etkisini güç
sebze ve meyveler, zayıflamak isteyenler için lendiren tamamlayıcı bir görevi vardır. En
hazırlanan rejim listelerinin temel öğesidir. çok sütte ve süt ürünlerinde bulunan kalsi
Oysa dengeli bir beslenmede bu tür yiyecek yum, kemiklerin ve dişlerin sağlıklı gelişme
lere her zaman yer vermek gerekir. sinde önemli rol oynar. Gene süt ürünlerinde,
yumurta sarısında, baklagillerde ve kuru ye
Proteinler mişlerde bulunan fosfor da kemik ve dişlerin,
Proteinler, aminoasit denen yapıtaşlarından kas ve sinir dokusunun yapıtaşlarındandır.
oluşmuş büyük moleküllü bileşiklerdir (bak. İçme sularında bulunan flüorun da diş çürü
PROTEİN). Aminoasitlerin bileşiminde temel melerini önlediği saptanmıştır (bak. DİŞLER).
olarak karbon, hidrojen, oksijen ve azot Alyuvarların yapımında kullanılan demir
bulunur. Vücut bu elementleri birleştirerek yaşamsal önem taşıyan minerallerden biridir.
bazı aminoasitleri üretebilirse de, gerekli olan Vücuttaki eksikliği kansızlığa yol açan bu
birçok aminoasit vücutta bireşimlenemediği element en çok karaciğerde, yumurtada, mer
için bunların yiyeceklerle, hazır olarak alın cimek, nohut gibi baklagillerde ve ıspanak,
ması gerekir. Et ve balık gibi hayvansal marul gibi yeşil yapraklı sebzelerde bulunur.
yiyecekler en dengeli aminoasit kaynakları Özellikle sodyum klorür bileşimindeki sofra
dır. Am a iyi seçilmiş bitkisel yiyeceklerle de tuzuyla alman sodyum ve hemen hemen
iyi bir protein dengesi sağlanabilir. bütün yiyeceklerde az miktarda bulunan po
Proteinler vücudun gerçek yapıtaşlarıdır; tasyum, vücuttaki sıvı dengesinin korunma
kemikler, kaslar, deri, sinirler, kısacası vücu sında, kasların çalışmasında ve sinir uyarıları
dun büyük bölümü proteinlerden oluşur. Yi nın iletiminde önemli görevler üstlenir. Bun
yeceklerle alınan proteinler sindirim sırasında lardan başka, sinir sisteminin ve kasların
parçalanarak aminoasitlerine ayrışır ve vücut, etkinliğinde rol oynayan magnezyum, demi
bu aminoasit deposundan seçtiği uygun yapı- rin vücutta kullanılmasına yardımcı olan bakır
BESLENME AĞI 151
ve tiroit hormonlarının yapımında görev alan ağır boyutlara ulaştığında, bu eksikliği içecek
iyot da önemli minerallerdir. Ayrıca, az lerle karşılamak artık olanaksızdır ve hastayı
miktarda alınması yeterli olan çinko, manga hemen bir hastaneye yatırarak damardan
nez ve öbür mineraller de vücut kimyasında serum vermek gerekir. Sodyum klorür suyun
belirli görevler üstlendiğinden, dengeli bir dokularda tutulmasında önemli rol oynadığın
diyette minerallerin eksik edilmemesi ge dan, ağır su kaybı olgularına çoğu kez sodyum
rekir. eksikliği de eşlik eder. Bu yüzden, sıcak yaz
günlerinde terle atılan tuz ve su kaybını önle
Vitaminler mek için tuzlu ayran gibi içecekler önerilir.
Sağlıklı yaşamak için son derece gerekli olan
bu maddeler ansiklopedide ayrı bir madde BESLENME AĞI. Bitkiler gibi kendi besinini
olarak, VİTAMİN başlığı altında anlatıl üretme yeteneği olmayan hayvanlar, yaşamla
mıştır. rını sürdürebilmek için başka canlıları yemek
zorundadır. Bu yüzden doğadaki yabani hay
Su vanların yaşamı genellikle başka bir hayvana
Su, bütün canlılar için yaşamın temelidir. yem olarak son bulur. Örneğin ot yiyerek
Vücut ağırlığının üçte ikisini oluşturan suyun beslenen bir tavşan günün birinde bir tilkiye
bir bölümü her gün ter, idrar, dışkı ve solukla yem olur; tilki ölünce de onun leşini bu kez
dışarı atıldığı için, bu su kaybının yiyecek ve sinek kurtçukları ile leşböcekleri yiyip bitirir.
içeceklerle dengelenmesi gerekir. Başta içme Bitkilerden başlayıp çeşitli hayvanların birbi
suyu olmak üzere çay, kahve, süt, meyve rini yemesiyle sürüp giden bu ilişkiyi çevrebi
suyu, limonata, ayran gibi içeceklerin yanı lim (ekoloji) uzmanları beslenme zinciri ola
sıra katı yiyecekler de vücudun su gereksini rak adlandırırlar.
mini karşılayabilir. Örneğin marul ve kıvırcık Doğada tek tür yiyecekle beslenen hayvan
salatanın onda dokuzu sudur. Ayrıca karbon pek azdır. Tavşan yalnız otları değil yabani
hidrat, protein ve yağların enerji açığa çıkar meyveleri, ağaçların yaprak ve filizlerini de
mak üzere vücutta “yakıldığı” kimyasal tepki yiyebilir. Tilki ise tavşandan başka fareleri,
melerde de su oluşur. sıçanları, kümes hayvanlarını ve böcekleri
Yiyeceklerin sindirilmesinde, açığa çıkan yiyerek beslenir. Bu nedenle, çok karmaşık
besin maddelerinin emilerek hücrelere taşın olan bu ilişkiler ağını anlayabilmek için, pek
masında, daha sonra sindirim artıklarının ve çok besin zinciri arasındaki bağlantıyı kurmak
zararlı maddelerin dışarı atılmasında, ayrı gerekir. Çevrebilim uzmanları bu bağlantıyı
ca vücut sıcaklığının denetlenmesinde çok göstermek için, canlıların adlarını ya da re
önemli görevler üstlenen suyun vücuttaki simlerini oklarla birleştirerek ayrıntılı şemalar
eksikliği ölüme kadar varan ağır sonuçlar çizerler. Genellikle bir örümcek ağı kadar
doğurur. İnsanlar her gün normal olarak 1,5-2 karmaşık olan bu şemalara beslenme ağı
litre kadar su kaybederler. Bu kaybı karşıla denir.
mayacak kadar az su içmek ya da alınan Aslında doğa son derece karmaşık olduğu
günlük su miktarından daha çoğunu aşırı için, gerçeğe birebir uyan bir beslenme ağı
terleme ve idrarla dışarı atmak vücudun çizmek çok güçtür. Bu ağa katılacak her yeni
bütün iç dengesini bozar. Kısacası susuzluk da hayvan başka bir canlıyı yediğinden ya da
açlık kadar tehlikelidir. Sıcak ve kurak çöl başka bir canlıya yem olduğundan, ağa ekle
ikliminde yaşayanlarda, bazen günde 10 litre necek okların sonu gelmeyecektir. Çevrebi
yi bulan su kaybı birkaç saat içinde ölümle limciler bu güçlüğü yenmek için genellikle bir
sonuçlanır. Maraton koşucularının da yarışlar hayvanın yalnızca temel yiyeceklerini ya da
sırasında yeterince su içmeye özen gösterme belli bir bitki türünü yiyen bellibaşlı hayvanla
leri gerekir. Yüksek ateş, uzun süreli ishal ve rı göstermekle yetinirler.
kusma da vücutta hızla su kaybına yol açaca
ğından, özellikle bu durumdaki bebeklerin Beslenme Basamakları
susuz kalmamasına dikkat etmelidir. Su kaybı Beslenme ağının çizilmesiyle, doğadaki bu
152 BESLENME AĞI
Bitkisel plankton
BESSEMER, Sir Henry (1813-1898). İngiliz içlerinden biri ölünceye kadar kıyasıya dövü
mucit Bessemer, büyük miktarda ve ucuz çelik şürler. Doğadaki yaşam ortamından alınan
üretimini olanaklı kılan yöntemi bularak de- bir beta ancak bir saat kadar yaşayabildiği
mir-çelik sanayisinin doğuşunu hazırlamıştır. halde, TaylandlIlar yüzlerce yıldır melezledik-
İngiltere’de, Hertfordshire’deki Charlton ka leri betalar arasından 10 saat dövüşebilen
sabasında doğdu. Babasının burada küçük bir şampiyonlar yetiştirmişlerdir. Bu beta dövüş
makine atölyesi vardı. Çocukluğunda zamanı lerinde, tıpkı horoz dövüşlerinde olduğu gibi,
nın çoğunu bu atölyede geçiren ve öğrenebile izleyiciler hangi balığın yeneceği konusunda
ceği her şeyi öğrenen Bessemer, 17 yaşına bahse tutuşurlar.
geldiğinde zengin olma kararıyla Londra’ya Kavgacılıkları dışında çarpıcı renkleri ve
gitti. İlk buluşlarından ikisi baskı teknikleriy güzel görünümleriyle dikkati çeken betalar,
le ilgiliydi: Basınç altında harf dökme tekniği dünyanın hemen her yerinde akvaryum me
ni geliştirdi ve bir dizgi makinesi yaptı. raklılarının en sevdiği balıklardandır. Doğada
1840’ta tunç tozundan “altın yaldız” üretme
nin yolunu bularak, gizli tuttuğu bu yöntemle
çok para kazandı.
Bessemer çelik üretimi konusundaki çalış
malarına Kırım Savaşı (1853-56) sırasında
başladı. Çünkü yeni bir top geliştirmeyi tasar
lıyor, ama yeterince sağlam bir metal bulamı
yordu. O zamanlar kullanılan dökme demir
fazla miktarda karbon içerdiği için çok kırıl
gandı. Bessemer bu sakıncayı gidermek için,
erimiş dökme demire hava üflemeyi tasarladı.
Böylece, havanın oksijeniyle birleşen karbon
eriyikten ayrılıyor ve geriye yumuşak bir çelik
kalıyordu. Bessemer dönüştürücüsünde yapı
lan bu işlemle, gerektiği kadar karbon katıla
rak istenen sertlikte çelik elde edilebiliyordu
(bak. DEMİR v e Ç ELİK ).
Bessemer işlemiyle üretilen çelik, 1864’ten
başlayarak köprü, gemi, demiryolu rayları,
silah ve makine yapımında büyük çapta kulla Çok kavgacı olan erkek beta balığı, hava
nıldı. Bu işlem çelik fiyatını 1860’taki düzeyi kabarcıklarıyla yap tığ ı yu va n ın çevresine h içb ir
nin üçte birine kadar düşürmüş, Bessemer’e balığı yaklaştırm az.
de büyük bir servet ve ün kazandırmıştı. Bu
buluşu için birçok ülkeden ödül ve madalyalar yalnızca kahverengi ya da yeşilimsi renkte
alan Bessemer 1879’da da “sir” unvanıyla olan bu balıkların çaprazlamayla üretilmiş
onurlandırıldı. örneklerinde erkekler mavi, kırmızı, yeşil ve
eflatun renkleriyle göz alır. Yüzgeçleri de
BETA. Canlı renkleriyle akvaryumları süsle doğadaki örneklerinden daha geniş ve göste
yen bu balığın bir adı da kavgacı Siyam rişlidir. Üstelik akvaryum için üretilmiş beta
balığıdır. Bütün öbür hayvanlar gibi balıklar ların erkekleri doğadaki kadar hırçın ve kav
da belirli zamanlarda, özellikle üreme mevsi gacı değildir; gene de iki erkeği aynı akvaryu
minde birbirleriyle dövüşürler. Ama küçük ma koymak gerektiğinde aralarını bir cam
bir balık olan beta (Betta splendens) öylesine bölmeyle ayırmak gerekir. Camdan birbirleri
hırçın ve kavgacıdır ki, anayurdu olan Tay ni gören betalar, yüzgeçlerini gerip bu bölme
land’da (eski Siyam) özel beta dövüşleri nin önünde gidip gelerek dövüşmeye hazırla
düzenlenir. nırlar.
İki erkek beta aynı kaba konduğunda. Bir tatlı su balığı olan betanın doğal yaşama
154 BETON
alanı gölcükler, akaçlama kanalları ve akarsu Yaklaşık yarım saat sonra beton donarak
ların durgun kesimleridir. Anofel denen sıtma katılaşmaya başlar ve birkaç saat içinde iyice
sivrisineği de bu durgun sularda ürediği için, sertleşir. Ama kalıbı sökmek için genellikle
sivrisineğin larvalarıyla beslenen beta, sıtma birkaç gün beklenir; bu arada beton kendi
savaşının doğal yardımcılarından sayılır. Be ağırlığını taşıyabilecek ve dış etkenlerle biçim
tanın yaşadığı durgun sularda hem oksijen az değiştirmeyecek kadar sağlam ve dayanıklı
olduğundan, hem de solungaçları öbür balık bir taş kütlesine dönüşmüş olur.
larınki gibi sudan oksijeni almaya pek elveriş Yapıların duvar, döşeme, kiriş ya da kolon
li olmadığından, hayvanın solungaçlarının üs gibi bölümleri, köprülerin taşıyıcı ayak ve
tünde özel bir solunum organı vardır. Bu kirişleri, barajlar, yollar, havaalanı pistleri ya
yüzden betalar ara sıra su yüzeyine çıkar ve da istenen herhangi bir biçimdeki taş bloklar
ağızlarını havayla doldurarak, bu organ aracı betondan yapılabilir.
lığıyla havanın oksijenini solurlar. Beton yapımında kullanılan bütün gereçle
Betaların üreme davranışı da çok ilginçtir. rin miktarını titizlikle ölçerek, karışımdaki
Yumurtaların ve yumurtadan çıkan yavrula oranlarını iyi ayarlamak gerekir. Genellikle
rın bakımını, öbür balıklardaki gibi dişi değil bir birim çimento, iki birim kum ve dört birim
erkek üstlenir. Üreme mevsimi geldiğinde, çakıl ya da kırma taş kullanılır (1:2:4 oranı).
erkek beta su yüzeyine hava üfleyerek kabar Betonun daha sağlam olması isteniyorsa, ka
cıklar oluşturur. Sonra vücudundan sümüksü rışım oranı 1:1:2 olmalıdır. Ama dayanıklılı
bir sıvı salgılayarak kabarcıkları bu maddeyle ğın çok önemli olmadığı durumlarda, 1:3:6
kaplar. Böylece birbirine sıkıca yapışan ka oranındaki az çimentolu karışım çok daha
barcıklar su üzerinde sal gibi yüzen bir küme ekonomiktir; çünkü beton yapımında kullanı
oluşturur. Dişi balık yumurtalarını bu kabar lan gereçlerin en pahalısı çimentodur.
cıkların arasına bırakır ve erkek beta, küme
den ayrılıp düşen yumurtaları ağzıyla yakala
Çemeni and Concrete Association
yıp yeniden yerine yerleştirir. Yavrular yu
murtadan çıkıncaya kadar bu köpükten yuva
yı özenle korur, gerektiğinde onarır ve başka
balıkları, hatta dişisini bile yumurtalara yak
laştırmaz. Yumurtadan çıkan yavruları, ken
dilerine bakabilecek duruma gelinceye kadar
koruyup gözetmek gene erkeğin görevidir.
Beton kö p rü le rin kiriş ve g e rg ile ri yüke daha dire n çli olm ası için ö n g e rilim li be tond an yap ılır. İskoçya'nın
Glasgovv ken tind eki K in gston K öprüsü de g e rilm iş çelik kab lo larla d e s te k le n m iş tir ve 10 şe rit üzerinden
akan b ir tra fiğ in yü kü n ü taşır.
ılık havadır. Çok soğuk havalarda, yeni dö içindeki taşlar açığa çıktığı için mozaik görü
külmüş betonun üstünü örterek soğuktan nümünde bir yüzey elde edilir. Kıvrımlı ince
korumak, çok sıcak havalarda da nemli tut katmanlar halinde dökülen beton da, spor
mak için zaman zaman sulamak gerekir. salonları, uçak hangarları gibi geniş m ekân
Beton basınca (sıkıştırmaya) çok dayanıklı larda çatı örtüsü olarak kullanılabilir.
bir gereçtir; ama bükülme ve gerilime karşı
aynı direnci gösteremez. Bu nedenle, germe BEYATLI, Yahya Kemal (1884-1958). Çağ
ve çekme kuvvetlerinin etkisinde kalacak daş Türk şiirinin oluşum evresinde kendisin
olan yapı kirişlerinin yapımına çok uygun den en çok söz edilen şairlerden biridir. Asıl
değildir. Bu sakıncayı gidermek için, karışı adı Ahmed Agâh olan şair Üsküp’te doğdu.
mın içine demir ya da çelik çubuklar yerleşti Çocukluğu ailesinin çiftliğinde doğayla iç
rilerek betonarme denen donanımlı betonlar içe geçti. Varlıklı olan ailesi bir Osmanlı
yapılır. İlk kez 1849’da Joseph L. Lambot adlı sancakbeyinin soyundan geliyordu. Annesi
bir Fransız’ın yaptığı betonarme, eskiden geleneklere bağlı, duygulu bir kadın, babası,
kullanılan çelik kirişlere oranla daha ucuz ve bir ara Üsküp belediye başkanlığı da yapan
yangına daha dayanıklı bir gereçtir. ileri görüşlü bir adamdı. Yahya Kemal önce
Betonarme yapmak için, kalıbın içine çelik mahalle mektebine gönderildi; okulun dayak
çubuklar yerleştirildikten sonra çevresine be çı hocasından çok korkar ve onu sevmezdi.
ton dökülür. Beton katılaşırken büzülür ve Üç yıl süren başarısız bir öğrencilik dönemin
çubuklara sıkıca yapışır. Böylece, direnci çok den sonra, babası onu çağdaş eğitim veren bir
yüksek olan çelik çubuklar, betonarme üzeri okula yazdırınca okumayı sevmeye başladı.
ne uygulanan germe kuvvetlerine kolayca 12 yaşındayken ailesi Selanik’e yerleşti. Bir
karşı koyabilir. Günümüzde hemen hemen yıl sonra annesini yitirmesi Yahya Kemal’de
bütün yapılarda betonarme kullanılır. şiirlerine de yansıyan derin bir acı yarattı.
İnşaat sanayisinde çok kullanılan gereçler Babası gittiği arkadaş toplantılarına onu da
den biri de öngerilimli beton'dur. Bu üretim götürürdü. Bu toplantılardaki tartışmalar
tekniğinde, çelik çubuklar kalıba yerleştiril onun siyaset ve edebiyata genç yaşlarda ilgi
meden önce gerilerek uzatılır ve çevresine duymasına yol açtı. O yıllarda Muallim Naci’
dökülen beton sertleşinceye kadar kancalarla nin, Tevfik Fikret’in şiirlerine öykünen şiirler
gerilerek kalıba tutturulur. Beton sertleşmeye yazıyor, sevdiği bir kıza duyduğu ilgiyi şiirler
başlayınca kancalar açılır ve serbest kalan le dile getiriyordu.
çubuklar eski boyutlarına dönebilmek için 1902’de okumak için geldiği İstanbul’da,
betonu sıkıştırarak direncini artırır. Bazen de evine sanatçıların gidip geldiği bir akrabasının
beton bloklar kalıba dökülürken içlerinde bir yanında kalan Yahya Kemal, eğitimini Ro-
delik bırakılır. Sonra bu bloklar yan yana bert Kolej’de sürdürmeye hazırlanıyordu. Bu
dizilir ve deliklerinden geçirilen çelik bir tel dönemde Türk müziğinin ünlü bestecisi Hacı
iyice gerilerek iki uçtaki takozlara bağlanır. Arif Bey’in yönettiği fasılları ve müzikle ilgili
Beton sertleşmeye başlayınca serbest bırakı söyleşileri dinleyerek derin bir müzik duyarlı
lan tel, tıpkı öngerilimli betonda olduğu gibi ğı kazandı.
blokları sıkıştırarak direncini artırır. 1903’te Yahya Kemal, o yıllarda tanıdığı
Beton yapımında çeşitli teknikler geliştiril Jön Türkler’in de etkisiyle izinsiz olarak
miştir. Örneğin karışıma kömür cürufu kata yurtdışına çıkıp Paris’e gitti. Şairin Paris’te
rak ya da hava üfleyerek hafif beton yapılabi ki yaşamı, siyasal inançlarının oluşmasın
lir; içine boya karıştırarak renkli beton üreti da, batı edebiyatını da tanıyarak kendine
lebilir ya da sertleştikten sonra yüzeyi özel bir özgü bir edebiyat beğenisinin doğmasında çok
boyayla boyanabilir. Hatta betonun yüzeyine etkili oldu. Siyasal Bilgiler Okulu’na giren
özel bir desen ya da kabartma yapmak isteni Yahya Kemal, tarih dersinde Osmanlılar’dan
yorsa, kalıbın betona değen iç yüzeylerine bu çok az söz edilmesinden etkilenerek Osmanlı
desen işlenebilir. Bazen de beton donduktan tarihinin, özellikle yükseliş dönemine büyük
sonra yüzeydeki çimento örtüsü kazınır ve bir merakla eğildi. Ne var ki, 1912’de yurda
BEYAZIT KULESİ 157
II. Dünya Savaşı’nda, Haziran 1941’de SSCB’nin orta bölgelerinde olduğu gibi aşırı
Almanlar’ın SSCB’yi işgali üzerine, Beyaz değişiklik göstermez.
Rusya toprakları savaş alanına dönüştü. Baş Toprağın verimsiz olmasına karşın halk
ta Yahudiler olmak üzere, halkın büyük geçimini temel olarak tarımdan sağlar. Hay
bölümü Naziler tarafından öldürüldü; birçok vancılık ve mandıracılığın yanı sıra, keten,
kent ve kırsal yerleşme yeri yıkıldı. Günü kenevir ve patates yetiştirilir. Tahıl, şeker
müzde Beyaz Rusya, SSCB’nin 15 cumhuriye pancarı ve meyve üretimi de önemlidir. Top
tinden biridir. Dört yılda bir seçilen Yüksek raklarının dörtte birinden fazlası ormanlarla
Sovyet tarafından yönetilir. kaplı olan Beyaz Rusya’da kerestecilik en
Beyaz Rusya’nın kuzeyindeki topraklar önemli uğraş alanlarından biridir. Temel sa
düzlükler, tepeler, göl ve ırmaklarla parçalan nayi kolları arasında makine, metal işleme,
mıştır. Güneydeki alanın büyük bölümünü dokuma, orman ve tarım ürünlerinin işlenme
Polezya denen düz bataklık bir ova kaplar. si sayılabilir. Büyük sanayi merkezleri Minsk,
Her yıl ilkbaharda ırmaklar eriyip setlerini Gomel, Vitebsk ve Mohilev’dir. Ülkenin baş
aşarak taşınca, bölge bir göl görünümü alır. kenti ve en büyük kenti olan Minsk’te tarım
Ovanın büyük bölümü Pripet Bataklıklan’yla makineleri, traktör ve yük kamyonları üreti
kaplıdır. Yazlar serin, kışlar ılıktır. Sıcaklık lir. Kimya sanayisi de gelişmektedir.
160 BEYAZ SARAY
ve özel olarak dokunmuş halılarla döşen dilindeki adı tümbeyin ya da ansefaldir. Ama
miştir. genellikle ayrım yapmaksızın hem tümbeyne,
Beyaz Saray’ı çevreleyen bahçeler yaklaşık hem de tümbeynin en küçük ve en gelişmiş
6,4 hektar büyüklüğündedir; çimenlikler, çi bölümü olan asıl beyne kısaca beyin denir.
çek bahçeleri ve korulardan oluşur. Güney
girişi önündeki çimenlik, başkanın ve ailesi Asıl Beyin
nin özel kullanımı içinse de, Paskalya’da İnsan beyninin en önemli bölümü olarak
halka açılır. duygularımızı ve kişiliğimizi yönlendiren asıl
beyin, beyin yarımküreleri denen iki parça
BEYİN. Eskiden düşünce ve duyguların m er dan oluşur. Yüzeyi, yani beyin kabuğu insan
kezinin kalp olduğu sanılırdı. Oysa bugün da öylesine kıvrımlıdır ki, bu görünümüyle iri
bilincin, içgüdülerin ve deneyimle kazanılan bir cevizi andırır ve kıvrımları açılıp yayılacak
bilgilerin beyinde oluşup biçimlendiğini bi olsa bir yastık yüzü kadar geniş bir alanı
liyoruz. Sinir sisteminin en önemli parçası kaplar. Beyin kabuğunda milyonlarca sinir
olan beyin, vücudun bütün hareketlerini ve hücresinin gövdeleri bir araya toplanmıştır;
tepkilerini yönettiği gibi duyguların, belleğin hücreler böyle toplu haldeyken kirli beyaz
ve kişiliğin de merkezidir (bak. BELLEK; DUY renkte gözüktüğü için bu dokuya bozmadde
GU; SİNİRLER VE SİNİR SİSTEMİ). Basit yapılı hay denir. Bozmaddenin altında, beyin kabuğun
vanların beyni, kalınlaşarak kordon biçimini dan vücudun her yanma ve beynin öbür
almış tek bir sinir lifinden oluşur. Genel kural bölümlerine uzanan sinir lifleri, yani aksonlar
olarak, gelişmiş hayvanların beyni basit yapılı kümelenmiştir. Bu liflerin dışı beyaz bir kılıfla
hayvanlarınkinden, iri yapılı hayvanların bey sarılı olduğu için bozmaddeden daha açık
ni de küçük hayvanlarınkinden daha büyük ve renkte gözüken bu dokuya da akmadde denir.
karmaşıktır. Ama beyin büyüklüğünün zekây Beynin içinde, tam ortasına rastlayan bölü
la hiçbir bağlantısı yoktur. İnsanlarda yetiş münde karıncık denen boşluklar vardır. Bir-
kinlerin beyninin çocuklarınkinden, erkekle birleriyle bağlantılı olan bu boşlukların içi
rin beyninin kadınlarınkinden biraz daha bü beyin-omurilik sıvısıyla doludur. Su gibi duru
yük olması yalnızca yaş, vücut ağırlığı ve cin ve renksiz olan beyin-omurilik sıvısı beyin
siyet farkından kaynaklanır. karıncıklarında üretilir ve beyin yarımkürele
Bütün sinir sistemi gibi beyin de, nöron rinin çevresini kuşatıp, omuriliğin iç kanalın
denen milyonlarca sinir hücresinden oluşur. da akarak beyni ve omuriliği darbelere, sür
Biçimi ve boyutları bulunduğu yere göre tünmelere karşı koruyan bir tampon işlevi
değişirse de, tipik bir sinir hücresinin çekir görür.
dekli bir gövdesi, dendrit denen kısa ve ağaç Beyin, duyu organları aracılığıyla bütün
gibi dallanmış ipliksi uzantıları ve akson ya da vücuttan bilgi alır; yani iç ve dış ortamdaki
sinir lifi denen, çok daha uzun, genellikle değişiklikleri duyular aracılığıyla algılar. Bu
dallanmayan tek bir ana uzantısı vardır. sürece duyumsama denir. Deri, kaslar, göz
Dendritler dışarıdan, örneğin başka bir sinir ler, kulaklar, burun ve öbür duyu organların
hücresinden gelen uyarıları nöronun hücre dan gelen bilgiler duyu sinirleri aracılığıyla
gövdesine taşır; akson ise hücre gövdesinden sürekli olarak beyne iletilir. Beyin de aldığı
aldığı uyarıları dışarıya, sözgelimi komşu nö bu bilgileri değerlendirerek, hareket sinirleri
ronların dendritlerine iletir. Beyindeki sinir aracılığıyla kaslara gerekli emirleri gönderir
hücrelerinin gövdeleri çok küçük, aksonları (bak. DUYULAR; KAS).
da kısadır. Oysa merkez sinir sistemi ile Beyin kabuğunda, vücudun değişik bölüm
vücudun çeşitli bölümleri arasındaki bağlantı lerindeki hareket ve duyu sinirlerini denetle
yı sağlayan bir sinir hücresinin aksonu omur yen ayrı ayrı alanlar vardır. Örneğin ellerin
ilikten ayağın başparmağına kadar uzanabilir. hareketi ve duyusal algılaması beyin kabu
Kafatasının içine yerleşmiş beyaz bir kütle ğundaki ayrı bir alandan, bacaklarınki başka
olan beyin üç bölümden oluşur: Asıl beyin, bir alandan denetlenir. İşitme ve görme alan
beyincik ve beyin sapı. Bütün bu yapının tıp ları da ayrıdır. Bu alanların büyüklüğü, dene
162 BEYİN
kıvrım
bozmadde
akmadde artkafa
lopu
ortabeyin
beyincik
(denge)
soğanilik
beyincik asıl beyin (iç organlar)
(istem li hareketler)
o m urilik
B eynin yu m u şa k dokusu kolayca ö rse le neb ile ceğ i için, içte beyin zarları, dışta da kafatası g ib i sağlam
kem ikten b iry a p ıy la koru nu r. Beyin ya rım kü re le ri, be yin cik ve s o ğ a n ilik bu yapının içinde dir.
BEYİN 163
lar), hem de görme, işitme ve koklama dan bu hayvanların beynindeki koku lopu
duyularından beyne giden kafatası sinirleri de insanınkinden daha fazla gelişmiştir.
beyin sapından geçer. Kişilik ve zekâyı yaratan düşünce ve duygu
Bir yazıyı okurken gözlerimiz sözcüklerin ların merkezi olan beyin, aynı zamanda büyü
üzerinde odaklanır ve beynimiz ne gördüğü meyi ve hücrelerdeki kimyasal tepkimelerden
müzü algılar. Göz kaslarımız sözcük sözcük, çoğunu düzenleyen hormonların yapımını da
satır satır bütün sayfayı tarayacak biçimde yönetir. Bu hormonların bir bölümü, beyin
gözlerimizi hareket ettirir. Daha önce gördü tabanına bir bezelye tanesi gibi asılı duran
ğümüz her sözcüğü tanırız ve belleğimiz o hipofiz bezince salgılanır ve gene beyin taba
sözcüğün ne anlama geldiğini bize söyler. nındaki hipotalamus bölgesince denetlenir
Sözcükleri tanıyan, beynin konuşma merkezi (bak. HORMONLAR). Hipotalamus ayrıca kalp,
dir. Sözcükleri yüksek sesle okuyacak olur akciğerler, bağırsak ve böbrek sinirlerini de
sak, konuşma merkezi her sözcüğün nasıl yöneten önemli bir merkezdir.
seslendirileceğini gırtlak ve dil kaslarımıza
bildirir. Sözcükleri yazmak istediğimizde de Beyin Hastalıkları
beynimiz her harfi yazmak için el kaslarının Beyin çok karmaşık bir organdır; ama duyu
nasıl kasılması gerektiğini söyler. Bütün bun sinirleri olmadığı için “ağrımaz” . Baş ağrısı
lar biz farkına varmadan gerçekleşir; çünkü dediğimiz ağrı duyumu genellikle beyin zarla
beyin bunları otomatik olarak yapmayı öğren rından, öbür dokulardan, kafatası damarla
miştir. rından ya da baş, boyun ve yüz kaslarının
Hayvanlar da koşar, sıçrar ve yüzerken fazla gerilmesinden ileri gelir. Örneğin genel
hareketlerini büyük bir ustalıkla denetleyebi likle başın yalnızca bir yanında duyulan ve
lirler. Ama bir tavşanın ya da köpeğin beyni çok şiddetli bir baş ağrısı olan migrenin
kaynağı kafatası damarlarıdır. Beyni ve om u
riliği saran zarların iltihaplanması demek olan
menenjit de şiddetli baş ağrısı yapabilir (bak.
M e n e n j it ).
Bütün öbür organlar gibi beynin yaşaması
da kanın taşıdığı oksijene ve öbür besin
maddelerine bağlıdır. Beyne giden kan akımı
birkaç dakika için bile kesilse, beynin bazı
bölümleri ölebilir. Bu durumda, o bölümün
yönettiği duyu ve hareketler aksar ya da
tümüyle durur. Buna felç denir. Beyin doku
sunda doğuştan ya da sonradan olan herhangi
bir bozukluk da vücudun bazı bölümlerinin
hareket edememesiyle, yani felçle sonuçlana
bilir (bak. F e l ç ).
Beyin ile hareket ve duyu sinirleri arasında
ki iletişim, nörondan nörona atlayan elektrik
İnsanın ve hayvan ların beyni bü yüklük, yüzey
kıvrım ları ve koku lopu g ib i bazı özel b ö lg e le rin darbeleriyle gerçekleşir. Bu iletideki herhangi
ge lişm e si açısından farklıdır. bir bozukluktan kaynaklanan başlıca hastalık
lar sara ve Parkinson hastalığıdır. Sarada,
nöronlar arasındaki sinir iletisi kesildiği anda
insan beyninden oldukça farklıdır. Bu hay hastada genellikle şiddetli kasılmalarla birlik
vanlarda da asıl beyin, beyincik ve soğanilik te bilinç yitimi görülür (bak. S a r a ). İleri
vardır; yalnız tavşanın beyin kabuğu hiç yaşlarda görülen Parkinson hastalığının nede
kıvrımsız, köpeğinki ise insanınkinden daha ni ise, nöronlar arasındaki sinir iletisine yar
az kıvrımlıdır. Buna karşılık, tavşanlarda ve dımcı olan kimyasal maddelerden dopamin
köpeklerde koku duyusu çok önemli olduğun salgısının' eksikliğidir. Bu hastaların başı ve
164 BEYLERBEYİ SARAYI
elleri istemdışı olarak sürekli titrer; hastalık Rönesans ve Barok karışımı bir mimarlık
ilerledikçe yürümeleri ve konuşmaları da anlayışıyla yapılmış olan iki katlı asıl saray
güçleşir. (Yazlık Saray) deniz kıyısında yer alır ve
Duygu ve düşünceler beyinde “barındığı” önünde rıhtımı vardır. Yapımında mermer ve
için, şizofreni ya da ağır ruhsal çöküntü (dep kefeki taşı kullanılmıştır. Özellikle Boğaz’a
resyon) gibi bazı ruh hastalıklarının nedeni bakan yanı olağanüstü süslü üslubu ile dikkati
beynin çok karmaşık olan kimyasal yapısına çeker. Saraya haremden, selamlıktan ve kol
bağlanabilir. Am a beynin nasıl çalıştığı ve iş tuk kapılarından (önünde nöbetçi duran kapı)
lev bozukluklarının nasıl ortaya çıktığı bütün olmak üzere ayrı ayrı üç mermer merdivenle
ayrıntılarıyla anlaşılıncaya kadar, bu konuda çıkılır. Sarayın zemin katının ortasında üstü
öne sürülen her görüş bir varsayım olarak ka camekânlı ve 16 mermer sütunun çevrelediği
lacaktır. bir havuz bulunur. Deniz hamamı olarak
BEYOĞLU, bir zamanlar sinemaları, tiyatro oğlu caddeleri dar ve bakımsız, sokakları eğri
ları, çeşitli eğlence yerleri ve büyük, gösterişli büğrüydü. Elçilik binaları ile bazı yabancıla
mağazalarıyla yalnız İstanbul’un değil bütün rın evleri dışta tutulacak olursa, tüm evler
Türkiye’nin en gözde eğlence ve alışveriş ahşaptı. Müslüman ve Hıristiyan mahalleleri
merkeziydi. ise hâlâ birbirinden ayrıydı. Nüfusun çoğunlu
20. yüzyılın ilk yarısında en görkemli çağını ğunu Rumlar oluşturuyordu.
yaşamış olan bu semt Bizanslılar döneminde Zamanla canlanıp hareketlenmeye başla
her yanı ağaçlıklarla ve çayırlarla kaplı, yer yan Beyoğlu’nda 1850’den sonra kahvehane
yer bağların bulunduğu yemyeşil bir alandı. ler hızla çoğaldı. Bugünkülere hiç benzeme
Bizanslılar buraya “karşı yakanın bağları” yen bu kahvehanelerin içinde çok ünlü olanla
anlamına gelen “Peran Bağları” ya da Pera rı vardı. Gene bu yıllarda Naum adındaki Ha-
adını vermişlerdi. İstanbul’un fethinden sonra lepli bir Hıristiyan’ın kurduğu tiyatro, oynadı
Galata surlarının dışında da yerleşim alanları ğı Fransızca ve İtalyanca oyunlarla Beyoğlu
kuruldu. Ama Beyoğlu’nun bu kırsal görünü yaşamına değişiklik getirdi, canlılık kattı. Bey
mü ve ıssızlığı 1700’lerin sonlarına kadar oğlu gün geçtikçe elçiliklerde yaşayanların,
sürdü. II. Bayezid döneminde yapılan Asma- İstanbul’a gelen yabancıların ve İstanbul’da
lımescit, birkaç cami ile Hıristiyanların otur Müslüman olmayan halktan zengin kesimin
duğu Dörtyol, Tomtom, Polonya gibi semtle kümelendiği bir yer haline geldi. Batıdakilere
rin bulunmasına karşılık Beyoğlu tenha bir benzer eğlence yerleri açıldı. 19. yüzyılın son
yerdi. larına doğru sayıları artan müzikli gazinoları
Galata’da art arda çıkan yangınlardan son ve kahveleriyle, tiyatrolarıyla, yabancı yayın
ra daha güvenceli olur düşüncesiyle Beyoğ- satan gazeteci ve kitabevleriyle Beyoğlu artık
lu’na taşınan yabancı elçilik binaları yavaş İstanbul’un batıya açılan penceresi ve eğlence
yavaş bu ıssız görünümü bozmaya başladı. yeri olmuştu.
1780’lerde ise Beyoğlu’nun sınırları Taksim’e İstanbul’un surlar içinde kalan ve Eminönü
kadar genişlemişti. Daha ileride Aya Dimitri yakası denen kesiminde yaşayan Müslüman
tepelerinde ise Tatavla (bugünkü Kurtuluş) halk ise Beyoğlu’na pek iyi gözle bakmazdı.
köyü yer alıyordu. O yıllarda Beyoğlu’na ancak Avrupalı olmaya
19. yüzyıla gelindiğinde Beyoğlu sınırları özenen kimseler giderdi. Ayrıca, bu semti
nın genişlediği, Tophane ile Kasımpaşa ya çoğunlukla gençler yeğler, tatil günlerinde
maçlarını evlerin kapladığı görülmektedir. özenle giyinip ana cadde (İstiklal Caddesi)
1873’te ise Galata ile Beyoğlu’nu birleştiren boyunca bir aşağı bir yukarı gezinerek “piya
tünel yapılmıştır. 19. yüzyılın başlarında Bey- sa” yaparlardı. Gelenek ve göreneklerine
bağlı olanların yadırgadığı bu gençler o döne
min birçok edebi yapıtına konu olmuştur.
Nezih Başgelen Arşivi
Ahmed Midhat Efendi’nin Felâtun Bey ile
Râkım Efendi adlı romanında Felâtun Bey,
Recaizade Mahmud E krem ’in Araba Sevdası
adlı romanında Bihruz Bey bu tür kimseleri
canlandırırlar.
Beyoğlu ilki 1831, İkincisi 1870’te olmak
üzere iki büyük yangın geçirdi. 1870’teki yan
gın büyük kayıplara yol açtı. Resmi rakamla
ra göre 3.000 kadar ev, dükkân, bina yandı. O
zamana kadar dar bir cadde olan bugünkü İs
tiklal Caddesi, genişletilerek yeniden yapıldı
ve “Cadde-i Kebir” (Büyük Cadde) adını
aldı.
B e yo ğ lu 'n d a ki g ü n ü m ü zü n İstiklal C a dd esi'nin 19. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başların
yüzyıldaki g ö rü n ü m ü . da Cadde-i Kebir bir Avrupa kenti caddesini
166 BEYRUT
Jill Brovvn/MEPA
Karşıt g ü çle r arasındaki am ansız savaşlar sonucu yıkım a uğrayan gü n ü m ü z B e yru t'u n d a n tip ik b ir g ö rü n tü .
ra karşın halk olağan bir kent yaşamı sürdür adı geçen bu kentin Hz. İsa’nın ve Davud
meye çalışmaktadır. peygamberin doğum yeri olduğuna inan
Kent, Müslüman gerillaların denetimindeki maktadır (bak. DavuD; İSA. Hz.).
Batı Beyrut ve Hıristiyan Milisler’in deneti Beytlehem, Hz. İsa’nın doğum yeri olması
mindeki Doğu Beyrut olarak, kesin bir biçim nedeniyle, Nâsıra (Nazareth) ve Kudüs gibi,
de ikiye bölünmüştür. Beyrut’ta ayrıca büyük Katolik, Protestan ve Rum Ortodokslar’ca
bir Filistinli göçmen topluluğu da vardır. hac kenti olarak kabul edilmiştir. R om anın
Bir zamanlar çok hareketli olan Beyrut ilk Hıristiyan İmparatoru I. Constantinus’un
Havaalanı neredeyse kapalı gibidir. Bu hava annesi, Hz. İsa’nın doğduğu sanılan kent
alanı birkaç uçak kaçırma eylemine de sahne yakınlarındaki mağaranın üzerine bir kilise
olmuştur. yaptırmıştır.
Kudüs Krallığı’nı kuran ilk Haçlı Seferi’nin
BEYTLEHEM. Şeria Irmağı’nın batı yakasın önderi I. Baudouin 1100’de bu kilisede taç
daki yamaçlarda, Kudüs’ün 8 km güneyinde giydi. Kent, 1187’de Kudüs Krallığı’nın düş
eski Beytlehem kenti yer alır. Beytlehem, mesinden sonra Araplar’ın ve Türkler’in yö
kireç badanalı kerpiç ya da taş evleriyle, netimine geçtiyse de, Hıristiyan dünyası için
Doğu Akdeniz ülkelerinin belirgin yapı özel önemini her zaman korudu. Beytlehem, I.
liklerini taşımaktadır. Dünya Savaşı sırasında Türkler’den geri alı
Kentin çevresinde tahıl, incir, zeytin ve nınca, Filistin topraklarıyla birlikte İngilte
üzüm yetiştirilir; yamaçlarda koyun ve keçi re’nin koruması altına verildi, ama 1948’
beslenir. de yeniden Ürdün topraklarına katıldı.
Hıristiyanlar, Kutsal Kitap’ta (Tevrat-İncil) 1967’deki Arap-İsrail Savaşı’nın sonunda İs
168 BEYZBOL
rail, Ü rdün’ün Batı Şeria bölgesi ile birlikte beyzbol alanında iç alan, dış alan ve ceza alanı
Beytlehem kentini de ele geçirdi. bulunur. İç alan, kenarları 27’şer metre olan
bir karedir. Karenin kale adı verilen dört
BEYZBOL, genellikle A B D ’nin ulusal oyunu köşesinden biri sayı kalesi'dir. Kaleler sağdan
olarak kabul edilen bir takım sporudur. At sola doğru birinci, ikinci ve üçüncü kale
derisiyle kaplı küçük bir top, bir tahta sopa ve olarak adlandırılır. İç alanın ortasında, sayı
deri eldivenlerle oynanır. Dokuzar oyuncu kalesinden 18 metre uzakta fırlatıcı tümseği
dan oluşan iki takım arasında oynanan oyu vardır.
nun amacı, rakip takımdan daha fazla sayı Sayı kalesinde beyaz plastikten beş yüzlü
turu yapmaktır. bir plaka, öbür kalelerde küçük branda yas
tıklar bulunur. İç alanın sayı kalesinde kesi
Oyun Alanı şen iki kenarı ve bunların uzantısı, ceza çizgisi
Üç metre yüksekliğinde bir çitle çevrili olan adını alır. Bu iki ceza çizgisi arasında kalan
k
ORTA DIŞ ALAN OYUNCUSU
Oyunun Tarihi
Kökeni kesin olarak bilinmeyen beyzbolun
18. yüzyılda oynanan rounders adlı bir İngi
liz oyunundan kaynaklandığı sanılmaktadır.
Beyzbolun ilk gelişimi ile kriket oyunu arasın
Fırlatm a b içim in e bağlı olarak to p u tu tu ş b iç im le ri
da bağ kuran görüşler de vardır.
de de ğişir, (a) Eğri çizercesine atışta, bilek dışa ve 1846'da New Jersey’de yapılan beyzbol
aşağı d o ğ ru silkile rek pa rm akla rla topa b ir dönüş maçı, örgütlü beyzbolun ilk maçı kabul edilir.
v e rilir, (b) Hızlı b ir fırla tm a için, başparm ak ve ö b ür
pa rm akla rın ucuyla sıkıca kavranan to p b ir bilek
Beyzbolun yaygınlaşması sonucu zamanla
hareketi ile atılır, (c) Y um uşak b ir fırla tm a için, profesyonellik ortaya çıktı ve 1871'de Ulusal
gevşek tu tu la n to p parm ak uçlarından kayarcasına Profesyonel Beyzbol Oyuncuları Birliği ku
atılır.
ruldu. Bu birlik 1876’da yerini Profesyonel
Beyzbol Kulüpleri Ulusal Ligi'ne bıraktı.
lamakta usta olmaları gerekir. Tüm oyuncula 1901'de de Amerikan Ligi kuruldu. Bu iki
rın ise güçlü kollara gereksinimi vardır. ligin şampiyonları ilk kez 1903'te karşılaştı.
İyi bir fırlatıcı, topu ender olarak “ortaya” 1905’ten bu yana her yıl iki ligin şampiyonları
atar; hemen her zaman vuruş alanının köşele nın Dünya Serileri maçında karşılaşmasıyla
rine göndermeye çalışır. Her fırlatmayı aynı beyzbol sezonu sona erer.
hareketle yapmak büyük önem taşır. Fırlatıcı
topu olabildiğince omzu ve bedeniyle fırlat- BEZELYE. Baklagillerden olan bezelye (Pi-
malıdır. Tüm yükü kollarına yüklememelidir. sum sativum), gerek besin değeri, gerek
Yakalayıcının güçlü kollara sahip olması, toprağı azotça zenginleştirmesi açısından çok
topu ustalıkla yakalayabilmesi gerekir. Yaka- yararlı bir bitkidir (bak. AZOT; BAKLAGİLLER).
layıcının önemli bir görevi de, rakip takımın Avrupa’nın güneyi ile Asya’nın güneybatısın
vurucusunu inceleyerek, onun zayıf yanlarını dan bütün dünyaya yayıldığı sanılan bezelye
keşfetmektir. nin yüzlerce yıldır tarla ve bahçe ürünü olarak
Çeşitli düzeylerdeki beyzbol liglerinde genç pek çok çeşidi geliştirilmiştir. Bunların çoğu
lere usta eğiticiler denetiminde oyunu öğrenme sebze olarak yenir, bir bölümü de yem bitkisi
ve yeteneklerini geliştirme olanağı verilir. Bir olarak değerlendirilir.
çok ünlü beyzbol oyuncusu, oyunculuk yaşam Çeşidine göre boyu 30 santimetreden 2
larına küçük yaşta bu liglerde başlamıştır. metreye kadar değişen bezelye otsu ve sarılıcı
bir bitkidir. Gövdesi dik duramayacak kadar gunlaştığından kışın sonlarına doğru ekilir.
güçsüz olduğundan, bileşik yapraklarının Buruşuk taneli sırık bezelyesinin meyve veri
ucundaki sülüklerle çevresinde bulabildiği mi daha yüksek, tohumları daha büyük ve
desteklere sarılarak tırmanır. Sebze olarak lezzetlidir. Sığır, koyun ve at yemi olarak
yetiştirilen bahçe bezelyelerinin çiçeği beyaz, yetiştirilen yem bezelyeleri bahçe bezelyele
tarla ürünü olan yem bezelyelerininki kırmı rinden daha sert badıçlı, tohumları da genel
zımsı mordur. Yaprakların koltuğundan çıkan likle kahverengi ya da beneklidir.
Bilardo
yaz başlarında soluk mavi çiçekleriyle donan Bilardoda masa delikli ya da deliksiz olabilir.
dığında, kıyılar hafif sis basmış ya da çiy İngiliz bilardosu da denen delikli masa bilar
düşmüş gibi buğulu bir görünüm alır. dosu, daha çok İngiltere’de ve geçmişte bu
Biberiyenin yapraklarından elde edilen hoş ülkeye bağlı ülkelerde yaygındır. Fransız bi
kokulu uçucu yağ yüzyıllarca koku maddesi lardosu deliksiz masada ve Kara Avrupası’n-
olarak kullanılmıştır. Ayrıca yapraklarından da oynanır.
demlenen çayın baş ağrılarına iyi geldiğine, İngiliz bilardosu ikisi beyaz, biri kırmızı üç
biberiye yağının da belleği canlandırıp güçlen topla oynanır. Beyazlardan birinin üzerinde
dirdiğine inanılırdı. Bu yüzden anı ve bağlılık iki siyah nokta vardır. Oyunculardan biri
simgesi olarak görülen biberiye birçok ülkede “benekli”yi, öbürü “düz” beyazı vuruş topu
düğün ve cenaze törenlerinin ayrılmaz bir olarak seçer. Masada, üçü uzunlamasına sıra
parçasıdır. Günümüzde daha çok baharat lanmış, öbür üçü de engel çizgisi üstünde yer
olarak kullanılan bitkinin taze ya da kurutul alan toplam altı nokta bulunur. Uzunlaması
muş yaprakları et, balık, sebze yemeklerine na sıralanmış olanlar bilardo noktası, piramit
ve vermutlara katılır. noktası ve orta noktadır. Oyunun başında
kırmızı top bilardo noktasına konur. Oyuncu
BİLARDO. Bir bilardo masasında toplar ve vuruş topunu " D ” içinde istediği yerden
isteka ile çeşitli oyunlar oynanabilir. Bu kullanır. Sayı yaptığı sürece oyunu sürdürür.
oyunların başlıcaları, 600 yıllık bir geçmişi İlk oyuncu sayı yapamadığı ya da hatalı vuruş
olan bilardo, snooker ve delikli bilardo ya da yaptığı zaman oyun el değiştirir. Oyunun
çanaktır. Snooker 20. yüzyılın başında oynan amacı vuruş topunu öbür iki topa vurdurarak
BİLARDO 175
rak karambol yapmak yani sayı kazanmaktır.
Başlangıç vuruşunda, beyaz top önce kırmızı
topa vurdurulmalıdır, oyunun devamında ön
ce öbür beyaz topa da çarptırılabilir. Sayı ka
zanamayan oyuncunun yerine öteki geçer ve
oyun sürer.
Snooker
Çok tutulan İngiliz kökenli bir bilardo oyunu
dur. 22 topla oynanır. Vuruş topu beyazdır ve
her iki oyuncu da aynı topu kullanır. Her biri
1 sayı değerinde 15 kırmızı top vardır. Öteki
toplar, çeşitli renklerdedir ve renklerine göre
sayı değerleri değişir. Sarı top 2, yeşil top 3,
kahverengi top 4, mavi top 5, pembe top 6 ve
siyah top 7 sayı değerindedir.
Oyuncu, sayı kazanmak için vuruş topuyla
David Muscroft Photography
öteki topları deliklere göndermeye çalışır.
Delikli b ila rd o 1 5 to p la ve snooker m asasından daha
Oyunun başında kırmızı toplar masanın üst
küçük b ir masada oynanır. bölümüne yakın bir yerde bir üçgen oluştura
cak biçimde dizilir. Öbür toplar da masa
üzerinde belirli yerlere konur. Oyuncular bir
ya da vuruş topuyla bir topu ya da her ikisini kırmızı, bir başka renkten olmak üzere, kır
deliklere düşürerek sayı elde etmektir. En mızılar bitinceye kadar topları deliklere dü
çok sayısı olan oyunu kazanır. şürmeye çalışırlar. Düşen kırmızı toplar delik
Fransız bilardosu da denen deliksiz masa lerde kalırken, öbürleri alınıp kendi noktala
bilardosu ikisi beyaz, biri kırmızı üç topla rına yeniden yerleştirilir. 15 kırmızı top bittik
oynanır. Burada amaç istekanın yardımıyla ten sonra, renkli toplar sarıdan siyaha doğru
beyaz toplardan birini öbür iki topa vurdura sırasıyla oynanır. Siyah topun deliğe düşürül
Solda: İng iliz b ila rd o su , b ila rd o noktasında duran kırmızı to p la başlar. Sağda: Snookerde m asaya 22 to p
y e rle ş tirilir.
176 BİLECİK
mesiyle oyun sona erer. Bilardoda olduğu gibi Yöredeki varlıklarını hâlâ koruyan yörük-
snookerde de hüner, sayı getiren her vuruştan ler ilin orta kesimindeki yaylalarda hayvanla
sonra, yeni bir sayı daha yapabilmek için, rını otlatırlar. Osmaneli yakınlarında genişle
vuruş topunu uygun bir yerde durdurabil yerek alüvyonlu bir ova oluşturan Sakarya
mektir. vadisinde tarım yapılır. İstanbul’u A nado
lu’ya bağlayan demiryolu, pek çok köprü ve
Delikli Bilardo tünelden geçerek Sakarya ve kollarından biri
ABD ve Kanada’da çok yaygın bir bilardo olan Karasu vadilerini aşar. Sakarya Ir-
çeşididir. Bir başka adı da “çanak”tır. Snoo mağı’na Bilecik ilinde katılan öteki kollar,
kerde olduğu gibi 15 top üçgen biçiminde Bursa ilinden gelen Göksu, Bolu ilinden
toplanır ve her iki oyuncu da aynı vuruş gelen Göynük ve Gölpazarı yöresinden gelen
topunu kullanır. Sekiz topu deliğe düşüren Akçay akarsularıdır. İl sınırları dışında Por
oyuncu oyunu kazanır. Önemli olan, vuruşu suk Çayı’na katılan Sarısu Çayı üzerinde,
yapacak kişinin hangi topu, hangi deliğe taşkınları önleme ve sulama amacıyla Dodur-
düşüreceğini önceden bildirmesidir. Delikli ga Barajı kurulmuştur.
bilardonun, kuralları biraz daha değişik olan
türleri vardır.
BİLECİK İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER
BİLECİK. Karadeniz, İç Anadolu, Ege ve YÜZÖLÇÜMÜ: 4.307 km2.
Marmara bölgelerinin birbiriyle komşu oldu NÜFUS: 160.909 (1985).
ğu bir alanda yer alan Bilecik ilinin toprakla İL TRAFİK NO: 11.
rı, dağlar arasına sıkışmış bir yayla görünü İLÇELER: Bilecik (merkez), Bozüyük, Gölpazarı, Osman
mündedir. Ekonomik yönden çevresindeki eli, Pazaryeri, Söğüt, Yenipazar.
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Osman Gazi Camisi; Orhan Gazi
illere göre olanakları dar ve nüfusu seyrek Camisi ve İmareti; Şeyh Edebali ve Mal Hatun
olan Bilecik’in Türk tarihinde önemli bir yeri türbeleri; Köprülü Mehmed Paşa Camisi; Vezirhan
vardır. Kayı boyundan küçük bir aşiret Ertuğ- olarak da bilinen Köprülü Kervansarayı; Kapılıkaya
mezarları; Kasım Paşa Külliyesi; Rüstem Paşa Cami
rul Gazi önderliğinde Söğüt’e yerleşmiş ve si; Gülalan Köşkü; Yediler ve Ertuğrul Gazi orm an içi
böylece Osmanlı Devleti’nin temelleri bu dinlenm e yerleri.
topraklar üzerinde atılmıştır. Ertuğrul Ga-
zi’nin ölüm yıldönümü olan 10 Eylül’de Sö
ğüt’teki Ertuğrul Gazi Türbesi’nde her yıl Bilecik ilinin iklimi, bir yandan İç Anadolu
anma töreni düzenlenir. Yayla köylerinden Bölgesi ve Ege Bölgesi’nin İçbatı Anadolu
gelen yörüklerin de katıldığı bu anma günün bölümü, bir yandan da Marmara ve Karade
de hava açık da olsa yağmur yağacağına niz bölgeleri iklimleri arasında geçiş özellikle
inanılır. ri gösterir. Karasal ve ılıman iklimin kesiştiği
bir yörede yer alan Bilecik’te kışlar yaylalarda
Doğal Yapı soğuk ve kar yağışlı, vadilerdeki kuytu alan-
İl toprakları Sakarya Irmağı tarafından ikiye
bölünmüş gibidir. Eskişehir ili yönünden do-
ğu-batı doğrultusunda Bilecik ili topraklarına
giren Sakarya önce kuzeybatıya, sonra kuze
ye yönelir ve Osmaneli yakınlarında kuzeydo
ğuya dönerek Sakarya iline geçer. Sakarya
Irmağı’nın bir yay çizerek geçtiği il toprakları
doğuda Sündiken, güneybatıda Domaniç, ku
zeybatıda Katırlı (Avdan), kuzeydoğuda da
Kapıorman dağlarının uzantıları tarafından
kuşatılmıştır. İlin en yüksek noktası Yirce
Dağı’nda 1.906 metre yüksekliğindeki Tav-
şantepe'dir.
BİLECİK 177
Tarih
Bilecik adının nereden geldiği konusunda
çeşitli söylentiler vardır. Bunlardan bir tanesi
ne göre doğudan gelen bir topluluk Bilecik Anadolu Yayıncılık Arşivi
yöresinde kuracakları kentin temellerini kaz B ilecik'in Gölpazarı ilçesinde b u lu nan Kapılıkaya
m ezarları.
maya başlar. Bir gün haberleri olmaksızın,
kullandıkları araç ve gereçlerin başka bir yere
taşınmış olduğunu görürler. Bu olay temel İslam dininin yayıldığı dönemlerde İslam
kazma süresi içinde birkaç kez yinelenir, araç ordularının değişik zamanlarda Bilecik’e gel
ve gereçler hep aynı yere taşınır. Topluluğun dikleri ve Söğüt kasabasını 807’de fethettikle
yaşlı üyelerinden biri bu durum karşısında ri bilinmektedir. Kayı boyundan ayrılan kü
“Bileydik kentin temellerini buraya atardık” çük bir topluluğa önderlik eden Ertuğrul Gazi
der. Söylentiye göre bu “bileydik” sözü za 8. yüzyıl sonlarına doğru Söğüt’e yerleşmişti.
manla değişerek Bilecik olmuştur. Yapılan Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra yerine
araştırmalar İÖ 3000’de Bilecik yöresinde geçen oğlu Osman Gazi, Belokome Kalesi’ni
bazı yerleşme yerlerinin kurulmuş olduğunu 1299’da Bizans tekfurundan aldı. Hemen
göstermektedir. İÖ 1200’lerde Frigler’in ege ardından Anadolu Selçukluları tarafından bir
menliğine giren bölge, daha sonra Persler’e uçbeyliği olarak Osman Gazi’ye verilen Bile
bağlandı. Bitinya ve Roma yönetiminden cik toprakları böylece bir devletin doğuşuna
sonra Bizans sınırları içinde kalan Bilecik’te, sahne oldu (bak. O sm an l i İ m p a r a t o r l u ğ u ).
Belokome Kalesi adıyla bilinen bir kale vardı.
Kentin 4 km güneybatısındaki Agrilion ile 25 Ekonomi
km doğusundaki Belokome kentlerinin kalın Bilecik ilinde yaygın ekonomik etkinlik tarım
tıları günümüzde de görülebilir. dır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler şe
Anadolu Yayıncılık Arşivi kerpancarı, buğday, domates, arpa, karpuz,
üzüm, soğan, kavun ve patlıcandır. Yaylala
rında hayvancılık yapılan Bilecik ili, eskiden
çok önemli bir gelir kaynağı olan ipekböcek-
çiliğinde bugün de ülke çapında Bursa’dan
sonra ikinci sıradadır. Bira üretiminin önemli
hammaddelerinden biri olan şerbetçiotu, Bi
lecik ilinin önde gelen bitkisel ürünlerinden-
dir. İlin en büyük kenti olan Bozüyük
(1985’te nüfusu 25.130), aynı zamanda bir
sanayi merkezidir. Bozüyük’te seramik, am
pul, kâğıt üreten; demir dökümü yapan çeşitli
fabrikalar vardır. Yeraltı kaynakları bakımın
dan oldukça zengin olan il topraklarında
antimon, feldispat, kaolin, sanayi kili, tuğla-
kiremit hammaddesi, magnezit ve bitümlü şist
14. yüzyılın ilk y a rıs ın d a yapılan O rhan Gazi Cam isi. içeren maden yatakları vardır.
178 BİLGE KAĞAN
Büyükya da.küçük, bütün bilgisayarlar tem elde aynı biçimde çalışırlar. Bilgisayarın beyni ana işlem
b irim i'd ir (AİB). G irdi birim i, bilgisayara verileri (rakam ya da sözcükler) yüklemek için kullanılan
bölüm dür. Bu birim çoğunlukla bir klavyedir. Girdi birim i verileri ikili kodlara dönüştürür. Kodlanmış
veriler bilgisayardaki m ikroçiplerce işlenir ve saklanır. Bilgisayarın kendisinin iç belleği vardır.
Bilgisayardaki bellek çipleri iki çeşittir. ROM çipleri değiştirilem eyen, kalıcı program ları içerir. RAM çipleri,
yalnızca belli bir işi yapmak için gerekli program ve verileri stoklar. Bu program ve veriler istendiğinde
hemen d e ğiştirilebilir ve genellikle de bilgisayarın dış belleği'nde (örneğin bir kasette ya da diskte) saklanır.
Çıktı b irim i bilgisayarın ulaştığı sonucu verir. Bu birim resim ya da sözcükleri bir ekranda gösterebileceği
gibi sonucu kâğıda basılı olarak da verebilir.
182 BİLGİSAYAR
ve bilgisayarın çıktı (output) birimi'ne gönde ve hatta çevrelerinde olup biten bazı şeyleri,
rir. Sonuç çıktı biriminde görülür ve kullanı örneğin ısıdaki değişiklikleri algılayabiliyor
ma sunulur. lar. Sonra da elde ettikleri bu verilere göre iş
A İB ’de işlemlerin belli bir biçimde yürütül yapabiliyor; sayı ya da sözcükleri ekranda
mesini sağlayan kom utlar kümesine program gösterebiliyor, kâğıt üzerine yazabiliyor; ek
denir. Bilgisayarın farklı işleri yapabilmesi, randa sesli, hareketli, renkli görüntüler ürete
belleğinin farklı program larla beslenmesine biliyor; kâğıt üzerine şekiller çizebiliyor; elek
bağlıdır. Örneğin bir ev bilgisayarına, hesap tronik olarak üretilmiş bir sesle konuşabiliy
yapmak, bilgisayar oyunları oynamak, kişinin or; makineleri otom atik olarak çalıştırabiliy-
belli bir konudaki bilgisini sınamak, telefon orlar. Bilgisayarların tüm bu işlemleri gerçek
num araları listesini tutm ak gibi işler için farklı leştirme yordamı yapay zeka olarak adlandı
program lar yüklenebilir. Bir ev bilgisayarının rılmaktadır. G erçekten, yakın bir gelecekte
girdi birimi genellikle bir klavye, çıktı birimi kendi başlarına “düşünebilecek” kadar oto
de bir televizyon ekranı ya da bir yazıcıdır. matik çalışan bilgisayarlar bile yapılabilir.
Klavye belli bir program için gerekli verilerin Bütün bu farklı işleri tek bir makine nasıl
bilgisayara girişinde kullanılır. Örneğin, bö başarabiliyor?
lünmesi istenen iki sayı ya da bir sınavdaki
soruya verilen yanıt klavye kullanılarak bilgi Bilgisayar Kodları
sayara girilir. A İB , bellek biriminden aldığı Çeşitli verilerin, komutların ve sonuçların her
ilgili program komutlarını izleyerek istenen biri bilgisayarın içinde bir koda, yani özel bir
bölme işlemini yapar ya da verilen yanıtı simgeye dönüştürülür. Bu bir “ikili kodudur
bellekteki doğru yanıtla karşılaştırır; doğru ve “iki tabanlı sayılar sistemi”ndedir (bak.
mu yanlış mı olduğuna karar verir ve sonucu İKİLİ SAYI SİSTEMİ). O’dan 9'a kadar 10 rakam
ekrana ya da yazıcıya gönderir. dan oluşan onlu sayı sisteminden farklı ola
Günüm üzün bilgisayarları şaşırtıcı çeşitli rak, ikili sayı sisteminde yalnızca 0 ve 1
likte işler başarabiliyorlar. Sayıları ve sözcük rakam ları vardır. En sağdaki basamak l ’ler,
leri kolayca kullanabiliyor, sesleri anlayabili onun solundaki ise 2’ler basamağıdır. Daha
yor, yazılan okuyabiliyor, yüzleri tanıyabiliyor sonraki basam aklar 2’nin 4, 8, 16, 32 gibi
Bilgisayar Terimleri
AİB Ana işlem birim i bilgisayarın beynidir. K Bilgisayarın bellek kapasitesini ya da bir
program ın uzunluğunu göstermek için kullanılan
BASIC Çoğunlukla m ikrobilgisayarlarda ölçü birim i. K, " kilobayt" ın sim gesidir ve 1.024
kullanılan bir bilgisayar dili. "Yeni Başlayanlar bayta eşittir.
İçin Genel Amaçlı Simgesel Komut Kodu"
anlamına gelir. RAM Rasgele erişim li bellek, geçici program ve
verileri gerekli olduğu sürece saklayan bellek
B ayt Sekiz " b it " I i k bir grup. Yalnızca 0 ve 1'leri
birim idir. Programdaki kom utlar ya da veriler bu
kullanarak birbirinden farklı 256 tane sekizli grup
belleğin herhangi bir bölüm ünden anında
oluşturulabileceği için, bir bayt O'dan 255'e kadar
sağlanabilir.
olan ondalık sayılardan herhangi birini temsil
edebilir.
ROM Salt okunur bellek, kullanıcının
B it Bilgisayarda kullanılan ikili sayı sistemine değiştirem ediği kalıcı programları içeren bellek
göre yazılmış ikili kodda 1 (kapalı) ya da 0 (açık). birim idir.
Çevre b irim i Bir bilgisayarın ana işlem birim ine Sayısal bilgisayar Sayısal bir makine rakamları
bağlanabilen ayrı bir girdi, çıktı ya da bellek kullanarak çalışır. Örneğin, sayısal (dijital) bir saat
birim i. zamanı rakamlarla gösterir. Bilgisayarların
çoğunda her şey rakamlardan oluşan kodlar
Donanım Bir bilgisayar sisteminde ana makine biçim inde ele alınır ve bunlara sayısal
ile bilgisayara bağlanan disk sürücü, bant bilgisayarlar denir.
okuyucu gibi ek birim lerin tüm ü.
Yazılım Belli bir görevi yerine getirebilm esi için
Ekran Bilgisayarın sonuçları üzerinde gösterdiği, bilgisayara yüklenen ya da daha önceden içine
televizyona benzer bir görüntülem e birim i. yerleştirilm iş program ların tüm ü.
BİLGİSAYAR 183
kuvvetlerini gösterir. Örneğin, 5 sayısı ikili sis roçipler çok küçük elektronik devrelerdir.
temde 101 olarak yazılır; çünkü 5 içinde bir 4, bir Bunlar bit kodlarının yerine geçen elektronik
de 1 vardır. Bilgisayarlarla ilgili olarak, ikili sinyallerin geçmesine ya da tutulmasına ola
sayı sistemindeki bir sayının her bir basamağı nak veren çok küçük ve ucuz aygıtlardır.
na bit (ikil) adı verilir. Bilgisayara yüklenmiş Bilgisayardaki AİB, bellek ve girdi birimle
tüm bilgiler burada “bit kodlan” biçiminde ri gibi bit kodlarını işleyen ve saklayan bölüm
bulunur, ama bu kodlar, 0 ve l ’lerden oluş ler m ikroçiplerden oluşur. Bilgisayarın için
maz. Bilgisayarlarda kodlar kablolardan ve deki mikroçipler kenarlarına dizi dizi bağlantı
elektronik devre elem anlarından geçen elek iğneleri tutturulm uş olan küçük siyah kutular
trik sinyallerinden oluşur. Bir kod sinyali biçimindedir. G örünüm leri, yan yana dizilmiş
elektrik devresini açar ya da kapar. Burada dikdörtgen biçimindeki kırkayakları andırır.
elektriğin geçtiği yani devrenin “kapalı” oldu Asıl mikroçip kutunun içindedir ve yaklaşık
ğu konum ikili sistemdeki l ’in; elektriğin küçük bir tırnak ucu kadar ufaktır. M ikroçip
geçmediği yani devrenin “açık” olduğu ko ler genellikle silisyum gibi yarıiletken bir
num ise O’ın karşılığıdır. Örneğin ikili sayı malzemenin ince bir diliminden yapılır. Bir
sisteminde 101 olarak gösterilen 5 sayısının mikroçipin içinde, tabakalar halinde üst üste
bilgisayarda “kapalı-açık-kapalı” biçiminde yerleştirilmiş çok küçük binlerce elektronik
kodlanacağı söylenebilir. G erçekte bilgisaya devre elemanı bulunur. Elektronik devre
rın kullandığı kodlar bunlardan çok daha elem anları, transistor, direnç, kapasitör gibi
karmaşıktır. minik elektronik aygıtlardır (bak. E L E K
Bilgisayara sayılar, harfler, sesler, şekiller, TRONİK).
sinyaller biçiminde giren veriler, girdi biri Mikroçipin içindeki devre elemanları bir
minden A İB ’ye aktarılırken bit kodlarına birlerine çok yakın oldukları için elektrik yü
dönüşürler. Program komutları da bit kodla künün bir elem andan ötekine geçmesi çok az
rına dönüştürülerek bellek biriminde elek bir zaman alır. Bir bilgisayann çok hızlı çalış
triksel ya da magnetik olarak depolanır. AİB masının nedeni de budur. Çip çok sayıda ko
makinedeki program lar yardımıyla, 0 ve 1 du da depolayabilir; böylece bilgisayar pek
biçimine dönüşmüş verilerin ne anlama geldi çok bilgi ve program kom utunu belleğinde tu
ğini öğrenir. Bellekten gelen komutları da tek tabilir. Bir mikroçip ne kadar çok elektronik
tek inceler ve bunları izleyerek veriler üzerin devre elem anından oluşmuşsa, gücü de o ka
de gerekli işlemleri yapar. Uygulamada tüm dar büyüktür. A İB ’nin ve bellek biriminin iş
veriler ikili sayı sisteminde kodlandığı için, levlerini üstlenen mikroçipe mikroişlemci de
AİB yaptığı aritmetik işlemleri yine bu sistem nir (bak. MİKROİŞ LEM Cİ). Bilgisayarları daha
içinde yürütür. Bir hesaplama ikili sistemde küçültmek ve güçlendirmek için, mikroçiple-
yapılan çok sayıda toplam adan oluşur. İkili re gittikçe artan sayıda elektronik devre ele
sistem aritmetiği çok basit olduğu için, bilgi manı sıkıştırılmaktadır.
sayar toplamaları olağanüstü bir hızla yapar.
H er bir toplam a işlemi saniyenin milyonda Bilgisayarın Kullanılması
birinden bile daha az bir zaman alır. Elde Bir makineyi denetlem ek gibi tek bir iş yapan
edilen sonuç yine ikili sistemde yazılmış bir bilgisayarlar genellikle, içlerindeki bir çipe
kod olarak çıktı birimine gider ve orada, yerleştirilmiş programı uygularlar ve dışarı
bizim anlayabileceğimiz bir biçime yani onlu dan bir karışma gerekmeksizin görevlerini ye
sayı sistemine, sözcüklere, seslere, resimlere rine getirirler. Ö te yandan, genel amaçlı bilgi
ya da bir makineyi işletecek denetim işlemle sayarların bir işi yapabilmeleri için daha önce
rine dönüşür. programlanmaları zorunludur. Program bir
programcı tarafından yazılarak bilgisayarın
Mikroçip belleğine yüklenmelidir. Bir dizi komut içe
M ikroçipler günümüzde bilgisayarların, güve ren program ilk kez, genellikle klavyeyi kulla
nilirliklerinden hiç bir şey yitirm eden, çok narak makineye yüklenir. Bu komutlar A İB ’
küçültülebilmesine olanak sağlamıştır. Mik nin denetiminde gerekli bit kodlanna çevrilir
184 BİLGİSAYAR
len bir kod bellektekilerden birinin aynıysa, cükler kâğıt üzerine yazılabilir. Buna “yazılı
bilgisayar sözcüğü tanır. Böylece bilgisayar çıktı” denir. Yazıcılar çeşitli biçimlerde çalışır
sözlü komutları anlayarak gereğini yerine ge ve bilgisayardan çok hızlı yazılı çıktı alınması
tirebilir. nı sağlayabilirler. Çizim elde etm ek istendi
Makineleri çalıştıran bilgisayarların, maki ğinde bilgisayar bir çiziciye bağlanabilir. Çi
nenin çevresini gözleyen ya da çalışmasını iz zim yapılabilmesi için, çizicide bir ya da bir
leyen algılayıcıları vardır. Bilgisayar bu algıla kaç kalem kâğıt üzerinde öne ve arkaya doğru
yıcıların gönderdiği sinyaller yardımıyla, m a hareket eder. Bazı çizicilerde ise hareket
kinenin düzgün çalışması için ne yapması ge eden kalem değil kâğıttır.
rektiğini anlar. Bilgisayarlar ses de üretebilir. Kodlar bilgi
Bilgisayardaki bellek çipleri ikiye ayrılır: sayar içindeki ses birimine iletilerek elektrik
ROM (Read Only M emory. Salt O kunur Bel sinyallerine dönüştürülür. Bu sinyaller gene
lek) çipleri daha önceden makineye yerleşti bilgisayarda bulunan bir hoparlöre gönderile
rilmiş kalıcı program lar içerirler ve bunları dı rek müzik ya da ses biçiminde çıktı elde edilir.
şarıdan değiştirmek olanaksızdır. Bilgisayarın Çıktı birimi bir makineyi, örneğin bir robotu
çalışması için gerekli bilgilerle donatılmış olan ya da trafik ışıklarını denetleyen bir birim de
ROM çipleri çeşitli birimlerin işlemlerini de olabilir. Robotun hareketleri ya da trafiğin
netler. RAM (Random Access M em ory: Ras akışı, bilgisayarın çıktı birimince ilgili prog
gele Erişimli Bellek) çipleri ise, belli bir işi ram lara uygun olarak denetlenir.
yapabilmek için gereken program ve verileri Bilgisayarın çeşitli birimlerinin birbirlerine
saklar. Gerektiğinde RAM çiplerindeki bu yakın olmaları zorunlu değildir. Birçok du
program ve veriler hızla silinebilir ve değişik rum da, girdi ve çıktı birimleri (çoğunlukla
bir iş için yeni bir program ve veriler yüklene klavye ve ekran) bulunan term inallerle, bilgi
bilir. Bu yüklemede girdi birimi kullanılabilir, sayarın dünyanın başka bir yerindeki öbür bi
ama çoğunlukla dış bellek birimlerinden ya rimleri arasında telefon ya da telsiz bağlantısı
rarlanılır. Yeni program lar ve veriler, A İB ’ye kurulabilm ektedir. Örneğin, havayollarmda-
ya da iç belleğe yüklenmek üzere, bilgisayara ki yer ayırma sistemi böyle çalışır. Bilgisayar
bağlı olan ya da bağlanabilen dış bellek birim ve term inalleri bir bilgisayar ağı (netvvork)
lerinde hazır tutulur. oluşturur. Bağımsız çalışan bilgisayarlar da,
Onun için bir bilgisayar çoğunlukla, prog aralarında program ve veri alışverişinde bu
ram ve verileri magnetik bant ya da disklere lunmak için, bilgisayar ağı oluşturacak biçim
kaydeden bir dış belleğe bağlıdır. Programlar de birbirlerine bağlanabilirler.
ve veriler bant ya da disk yüzeyine magnetik
olarak, kapalı-açık kodları biçiminde kayde Bilgisayarlardan Yararlanma
dilir. Bant ve diskler istendiği sürece saklana Uygun girdi ve çıktı birimleriyle donatılmış
bilir ve daha sonra bunlar bir bant okuyucu ya bir bilgisayar hemen her görevi yerine getire
da disk sürücü aracılığı ile bilgisayara yeniden bilecek biçimde program lanabilir. Bilgisayar
yüklenebilir. Ev bilgisayarlarında genellikle lar geliştikçe kullanılabilecekleri alanlar da
“kaset” ya da “disket” (küçük esnek diskler) artm aktadır. Burada, bilgisayarların kullanım
kullanılır. D aha büyük m akinelerde özel bil yerlerine ilişkin birkaç örnek verilecektir.
gisayar teypleri ve kullandıkları diskler için Fabrikalarda, üretilen ürünlerin niteliğinin
büyük disk sürücüler vardır. Özel kuruluşlar denetlenm esinde bilgisayarların büyük önemi
ve kamu kurum lan çok büyük m iktarlarda vardır. Sürekli yinelenen sıradan işlerde bu
bilgiyi bilgisayar bant ve disklerinde sakla işleri hatasız ve hiç sıkılmadan yapabilen, bil
m aktadır. gisayar denetimindeki robotların kullanılması
Çıktı birimi bilgisayarın yaptığı işin sonucu gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. Bilgisayarlar
nu verir. Bu çıktı bir televizyon ekranı üzerin yeni makinelerin tasarımında da kullanılmak
de izlenebilen bir resim, çizelge, sayı sütunları tadır. Bilgisayar grafikleri yardımıyla yeni ta
ya da sözcük satırları biçiminde görsel olarak sarlanan bir makinenin farklı koşullarda nasıl
sunulabilir. Kalıcı bir kayıt için sayılar ve söz çalışacağı görülebilir. Ulaştırma alanındaki
186 BİLGİSAYAR
uygulamalar bu konuda iyi bir örnek oluştu timde yardımcı olmaktadır. Bilgisayarlar, öğ
rur. Bilgisayar destekli tasarım ve üretimin retimde de önemli bir rol oynarlar. Eğitime
bilgisayarlarca denetlenm esi, uçaklarda ve yönelik bir bilgisayar programı öğrenciye öğ
otomobillerde yeni gelişmelere yol açmış, gü retmenlik edebilir, bilgisini sınayabilir ve
venilirliklerini artırmış, yakıt tüketimlerini programın ilerleme hızı her öğrenciye göre
azaltmıştır. Bilgisayarlar uçuşun ve hava trafi ayarlanabilir.
ğinin denetiminde de önem taşır. Benzer bi Bilgisayarların en önemli kullanım alanla
çimde, bazı başka motorlu araçların çalışma rından biri de tiptir. İnsan vücudunun herhan
ları da bilgisayarla denetlenebilm ektedir. gi bir yerinde hastalık olup olmadığını anla
Bilgisayarlar bilgileri işleme ve kullanıma mak için kullanılan tarayıcılarda bilgisayar
sokma alanında da büyük katkıda bulunmuş dan yararlanılır. Bilgisayarlar hastalık nedeni
tur. Büyük işyerleri bilgisayarları “bilgiişlem” nin saptanmasında da yardımcı olabilirler.
işinde kullanmakta, yani ücret bordrolarının H astalara, hastalıklarının belirtileri konusun
hesaplanması, faturaların gönderilmesi, öde da sorular yönelten bilgisayar, doktorun yük
melerin denetlenmesi ve genel gidişin izlen lediği verilere bakarak, olasılığı en yüksek
mesi gibi işleri bilgisayarlara gördürm ektedir hastalık nedenini bulabilir. Bilgisayarlar has
ler. Bilgisayar bütün bu konularla ilgili olarak talıklara karşı kullanılacak yeni ilaçların bu
Richard ve Sally Greenhill
lunmasında da doktorlara yardım edebilirler.
Bilgisayar denetimli aygıtlar, fiziksel özürlü
ve sakat kimselere yardımcı olarak daha iyi
bir yaşam sürmelerini sağlayabilirler. Ö rne
ğin, özel bir bilgisayar görme özürlülere kitap
okuyabilmektedir.
Bilgisayarların işlevleri yalnızca günlük ya
şamla sınırlı değildir. Modern savaşlarda kul
lanılan, şaşmadan hedefi bulan çok duyarlı
çeşitli ateşli silahların, savaş gemilerinin,
tankların ve savaş uçaklarının geliştirilmesin
de bilgisayarlardan yararlanılm aktadır. Belki
de, gelecekte çıkabilecek bir savaşın sonucu
hangi tarafın bilgisayarlarının daha iyi oldu
ğuna bağlı olacaktır. Bilgisayarların varlığı
uzayın daha ayrıntılı olarak keşfedilebilmesi-
Günümüzde birçok okulda bilgisayar derslerinin
verildiği sınıflar bulunm aktadır.
ne olanak vermiştir. Bilgisayarlar olmasaydı
uzay araçlarının yörüngelerinin hesabı ve mo
kendisine verilen bilgileri inceler ve işin daha torlarının doğru rotayı izlemelerini sağlaya
etkin olarak nasıl yürütüleceğini gösterebilir. cak biçimde denetimi gerçekleştirilemezdi
Bilgisayarlar, veri ya da bilgi bankası denen (bak. UZAY ARAŞTIRMALARI).
bilgi stoklarını da saklayabilirler. Bilgisayar
kendisine verilen bilgileri sınıflandırabilir ve Bilgisayarların Tarihi
bilgisayarı kullanan kişi istediği bilgiye hızla Bilgisayar, aritmetik işlemlerini dişli çark ve
ulaşabilir. Bazı ülkelerde yerel televizyon ve çubukları döndürerek yapan mekanik hesap
telefon ağlarından yararlanılarak sunulan makinelerinin evrimi sonucu ortaya çıkmıştır.
“bilgisayarla bilgi verme hizm etleri” , bilgisa İlk mekanik hesap makinesi, Fransız mucit
yar ağları aracılığıyla, kişilere ve kurumlara Blaise Pascal tarafından 1642’de yapıldı (bak.
her türlü bilgiyi sağlamaktadır. Bu bilgiler H esap M a k in e s i ; Pa s c a l , B l a is e ). Daha sonraki
güncelliğini sürekli korum akta, dünyanın çe 200 yıl boyunca, Pascal’ın hesap makinesi ge
şitli yerlerindeki veri bankalarından doğrudan liştirildi ve 1833’te İngiliz matematikçi Char
evlere ulaştırılabilmektedir. les Babbage değişik aritmetik işlemlerini ya
Bilginin bu yoldan edinilebilme olanağı eği pacak biçimde “program lanabilen” bir maki
BİLGİSAYAR 187
nenin tasarımını gerçekleştirdi. Komutlarını Colossus özel amaçlı bir bilgisayardı ve yal
delikli kartlardan alan bu hesap makinesine nızca şifre çözmede kullanılabiliyordu. Deği
“çözümleyici m akine” adı verildi. M akinede şik görevleri yerine getirmek için program la
mekanik girdi, işlem, bellek ve çıktı birimleri nabilen elektronik bilgisayarlar, II. Dünya
bulunuyordu. Babbage bilgisayarın çalışma il Savaşı’ndan sonra ABD ve İngiltere’de geliş
kelerini anlamıştı, ama “çözümleyici m akine” tirildi. Bunlardan ilki, A B D ’de 1946’da ta
hiçbir zaman tam amlanam adı. Çünkü, zama- mamlanan E N IA C ’tı. Bu ilk bilgisayarlar ge
niş odaları kaplayan ama güçleri günümüz
N ational Portrait Gallery, Londra
deki cep bilgisayarları kadar bile olmayan
dev makinelerdi. Yapımlarında kullanılan
elektron lambalarının çalışırken ısınması ve
sık sık yanması bilgisayarları güvenilmez kılı
yordu.
Lambalı bilgisayarlar, “birinci kuşak” bilgi
sayarlar olarak bilinir. 1940’lardan bu yana üç
kuşak bilgisayar daha geliştirildi. 1950’lerde
transistörler lambaların yerini aldı (bak.
T r a n s i s t o r ) . 1960’larda ise, birçok transistö-
rün bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş tüm
leşik devreler transistörlerin yerine geçti.
Bunların ardından da, 1970’lerde mikroçip-
lerle birlikte dördüncü kuşak bilgisayarlar or
taya çıktı. Bütün bu gelişmeler bilgisayarları
daha güçlü, daha güvenilir kıldı. Aynı zam an
İngiliz Charles da çok daha küçük ve ucuz bilgisayarlar yapıl
Babbage'in 1830'larda
tasarladığı
maya başlandı. 1980’lerde Am erikan ve Ja
"çözüm leyici pon teknolojilerinin elektronik ve küçültme
makine", insanın alanındaki ürünü olan ev bilgisayarları ortaya
yardımı olmaksızın
aritm etik işlemleri
çıktı.
yapabilen ve G ünüm üzde, 1990’lardan başlayarak bilgi
program lanabilen ilk sayar teknolojisine egemen olması beklenen
makineydi. beşinci kuşak bilgisayarlara doğru bir ilerleme
görülüyor. Çok daha güçlü olacağı düşünülen
IBM
bu bilgisayarlar büyük olasılıkla, bugünkülere
göre çok daha fazla insan beynine benzer bir
mnın teknikleri makinenin parçalarının iste biçimde çalışacaklar (bak. B E Y İN ). Bunun için
nen duyarlıkta yapılmasına olanak verm i de kendi deneyim lerinden öğrenebilmeleri
yordu. gerekecek. Beşinci kuşak bilgisayarlar insan
Yüzyılı aşkın bir süre sonra Babbage’in dü larla konuşabilecek, onları dinleyebilecek ve
şüncesinin doğruluğu kanıtlandı. 1944’te belki de düşüncelerini bile anlayabilecekler.
A B D ’de elektrikle çalışan mekanik bir bilgi Böylece bilgisayarlar yapay zekâlarını daha
sayar yapıldı. Bundan bir yıl önce İngiltere’de da geliştirebilecekler. “D üşünen” bilgisayar
ilk elektronik bilgisayar icat edilmişti. “Colos- ların yardımıyla, robotlar bizim için daha çok
sus” adı verilen bu bilgisayar düşman şifreleri iş yapacak. G örm e, duyma, dokunm a gibi ye
ni çözmede kullanıldı ve II. Dünya Savaşı’nda ni duyular kazanacak ve konuşabilecekler.
Alm anya’nın yenilgiye uğratılmasında önemli Çeşitli alanlardaki uzmanların bilgileri bir
rol oynadı. Colossus, A m erikalılar’ın m eka araya getirilerek “uzman sistem ler” üretilebi
nik bilgisayarından çok daha güçlüydü ve o lecek. Bu tür sistemler, birleştirilmiş uzm an
tarihten sonra yalnızca elektronik bilgisayar lık bilgilerini problemleri çözmek için kulla
lar yapılmaya başlandı. nacaklar. Bütün bu gelişmeler göz önünde
188 BİLHARZİYOZ
İlk Klasikler
1864’te, Jules V erne’in D ünyanın Merkezine
Seyahat (Voyage au centre de la Terre) adlı
yapıtı Fransa’da yayımlandı. Bu roman, bi
limsel buluşlar ve ilerlemelerden esinlenen bir
dizi öykü içinde, dünyada yankı uyandıran
başarılı örneklerdendir. 1865’te, dev bir top
tan fırlatılan bir uzay taşıtının öyküsü, A y ’a
Seyahat (De la Terre â la Lune) yayımlandı.
1870’te yayımlanan Deniz Altında Yirmi Bin
Fersah'tâ (Vingt Mille Lieues sous les mers)
okyanus dibinin olağanüstü görüntüleri, bir
denizaltıdan izleniyormuş gibi anlatılıyordu
(bak. V e r n e , J u l e s ) . Mary Evans Picture Library
Etkisi bugün de süren en önemli bilimkur
gu yazarlarından biri H. G. W ells’dir (bak. Jules Verne'in 1865'te yayımlanan romanı A y'a
W e l l s , H. G . ) . Wells, toplumsal eşitsizliklerin Seyahatte kâşifler Ay yüzeyini inceliyor.
BİLİMKURGU 189
ortadan kalktığı, barış içinde bir dünyadan dergisinin 1938-50 yılları arasında yazı işleri
yanaydı. Bilimkurgu türündeki yapıtlarında müdürlüğünü üstlenen John W. Campbell,
da toplumsal sorunlara ağırlık verdi. Zaman yazıların niteliğini ve öykülerin kurgusunu
Makinesi ( The Time Machine; 1895) zaman iyileştirme konusunda titizlik gösterdi. Ro-
içinde yapılan bir yolculuğun öyküsü olmanın bert A. Heinlein ve Isaac Asimov gibi bugün
ötesinde, toplum da var olan sınıfları ve bu Vav/cett World History. a Fatvcett Crest edition
sınıfların evrimini simgesel bir anlatımla dile
getirir. Dünyalar Savaşı ( The W ar o f the
Worlds; 1898) ise Mars gezegeninden dünya
■saac astmov
mıza gelen istilacıların öyküsüdür. Wells bu
kitabı, im paratorluklar kurmuş A vrupa’nın,
ezici teknolojik donanıma sahip bir düşmanın
I,R O B O T
saldırısı karşısında düşeceği durum u göster
mek için yazmıştı. H. G. Wells yapıtlarında,
bilimkurgunun çok geniş bir alanı kapsayabi
leceğini göstermiştir. D oktor M oro’nun A d a
sı (The Island o f Dr. Moreau; 1896), hayvan
zekâsını neredeyse insan düzeyine çıkartabi-
len bir bilim adamının öyküsüdür. Am a,
hayvan-insanlar bir süre sonra insan nitelik
lerini yitirerek yeniden hayvanlaşırlar. Bunun
üzerine adadan kaçıp uygarlığa geri dönen
doktor, oradaki insanların da hayvanlaştığını
dehşetle görür. Roman Wells’in, insanoğlu
nun doğasındaki hayvansılığa karşı duyduğu
üzüntü ve kaygıyı dile getirdiği bir karabasan
gibidir. Bilimkurguyu güçlü kılan da, bu hem
mantıklı, hem de düşsel olabilme özelliğidir.
20. Yüzyıl
Çek romancı ve oyun yazarı Karel C apek’in Asim ov, robotlara ilişkin öykülerinin yer aldığı Ben,
1920’de yazdığı R .U .R . adlı oyunda, insanlar Robot (/, Robot; 1950) adlı yapıtında, "ro b o tb ilim
kendilerine benzeyen ama çok daha yetkin bir yasaları"ndan söz eder.
makine yaparlar. Zam anla bu m akineler insa
na egemen olur; insanlar yaşamlarına göz hâlâ bu türün önde gelen yazarlarını yürek
diken bu m akinelerden son anda kurtulmayı lendirdi ve dergide öykülerine yer verdi. Bu
başarırlar. Oyunda makine adam olarak kul dönem de, teknoloji ağırlıklı bilimkurgunun
lanılan robot sözcüğü bugün bütün dillere en önemli örnekleri yayımlandı ve bilimkurgu
yerleşmiştir. İngilizce’deki Science (bilim) ve bir edebiyat türü olarak saygınlık kazandı
fiction (kurgu) sözcüklerinden scientifiction (bak. A s i m o v . I s a a c ) .
sözcüğünü uyduran Hugo G ernsback’tır. Bilimkurgu günümüzün verilerinden kalka
Gernsback, 1926’da A B D ’de A m azing Stories rak, geleceğe ilişkin mantığa aykırı gelmeyen
(“Şaşırtıcı Ö yküler”) adıyla ilk bilimkurgu düşsel öngörülerde bulunur. Bu yüzden çoğu
dergisini yayımladı. Çok ucuza satılan bu zaman geleceği değil de içinde bulunduğumuz
dergi, kötü kâğıda basılmış, okurları heyecan durumu zorlayan bir edebiyat türü olarak
landırmayı amaçlayan ve edebiyat değeri ol algılanır ve bizi gezegenimize farklı bir biçim
mayan bir yayındı. Ne var ki, okurların de bakmaya yöneltir. II. Dünya Savaşı’ndan
ilgisini çekerek bilimkurgunun yaygınlaşması sonra irdelenen belli başlı konular arasında,
nı sağladı. Daha sonra yayımlanan As- SSCB ile ABD ve Batı Avrupa ülkeleri
tounding Stories (“Başdöndürücü Ö yküler”) arasındaki soğuk savaş, atom bombası, rek
190 BİLİMKURGU
dizisi, Spielberg’in uzaydan gelen sevecen bir dokularında yaptığı değişiklikleri inceler;
yaratıkla küçük bir çocuğun dostluğunu dile fizyoloji ise insan vücudunda olup biten bütün
getiren E. 7Vsi, dünyanın her yanında milyon fiziksel, kimyasal ve biyolojik süreçleri aydın
larca izleyici buldu. latmaya çalışır. İnsan ruhunu inceleyen psiko
loji de yaşam bilimleri grubunun önemli
BİLİM VE BİLİMSEL YÖNTEMLER. “Bil dallarından biridir.
m ek” sözcüğünden türemiş olan bilim terimi, Bazen yaşam bilimleri ile yer bilimleri
evrene ve evrendeki her şeye ilişkin temel birlikte sınıflandırılarak doğa bilimleri adıyla
bilgilere ulaşmak amacıyla her konuda yürü anılır.
tülen araştırm a etkinliklerini anlatm ak için Fizik bilimleri grubu madde ve enerjiyi
kullanılır. Bu konulardan her biri de ayrı bir inceleyen fiziği; maddelerin özelliklerini ve
bilim dalıdır: Fizik bilimi, kimya bilimi, biyo davranışlarını inceleyen kimyayı; yıldızları,
loji bilimi gibi. Bilim dalları genellikle, konu gezegenleri ve uzayın derinliklerindeki öbür
larının niteliği açısından temel bilimler ve uy gökcisimlerini inceleyen astronomiyi; m etal
gulamalı bilimler olmak üzere iki bölümde leri inceleyen metalürjiyi ve uygulamalı bilim
toplanır. lerim en önemlisi olan mühendisliği kapsar.
Mühendisliğin, hepsi de bilimsel ilkeleri sana
Bilim Dalları yiye uygulamayı amaçlayan pek çok dalı
Bilimin ilgi alanına giren konular sistemli bir vardır.
biçimde sınıflandırılabilir ya da dallara ayrıla Toplum bilimleri, in s a n to p lu m la r ın ı ç e şitli
bilir. Gerçi bazı konular birden çok bilim y ö n le riy le e le a la n b ilim d a lla r ıd ır . T o p lu m la -
dalının ortak ilgi alanıdır; ama sınıflandırma rın y a p ısın ı in c e le y e n s o s y o lo ji; g e ç m iş te k i
da kolaylık sağlamak için her konunun ayrı in sa n to p lu lu k la r ın ı in c e le y e n ta r ih ve a r k e o
bir bilim dalına özgü olduğu düşünülebilir. Bu lo ji; y ö n e tim b iç im le rin i in c e le y e n s iy a s e t
m addede başlıca bilim dallarına ve her dalın b ilim i; d ü n y a m ız ın y ü z e y in i v e in s a n la rın
temel konularına ilişkin genel bilgiler veril y a ş a d ık la r ı b ö lg e le r le o la n ilişk ile rin i in c e le
miştir. Sözü edilen bilim dallarının ve konula y e n c o ğ r a fy a v e b ir to p lu m u n y a d a ü lk e n in
rın çoğunu Temel Britannica'&d ayrı madde d o ğ a l v e p a r a s a l k a y n a k la r ın ı n a s ıl d e ğ e r le n
başlıkları olarak bulabilirsiniz. d ird iğ in i in c e le y e n e k o n o m i b ilim i b u a n a d a l
Yer bilimleri grubu jeoloji, m eteoroloji, iç in d e to p la n ır . A n tr o p o lo ji g e n e l o la r a k in
m ineraloji, okyanusbilim (oşinografi) ve pale s a n ın , o n u n y a ş a m v e d a v r a n ış b iç im le rin in
ontolojiyi kapsar. Jeolojinin konusu, kayaçlar in c e le n m e s id ir . D ilin ö z e llik le r in i v e in s a n la r
ve kayaç oluşumlarıyla birlikte bütün yeryü a r a s ın d a k i ile tiş im i in c e le y e n d ilb ilim ile
zünün yapısını incelemektir. Meteoroloji Dün- in s a n la rın e v r e n i ve o n a ilişk in d e n e y im le
ya’nm atmosferini ve hava koşullarını ince rin i k a v r a m a b iç im le rin i e le a la n fe ls e fe d e
ler. M ineraloji, minerallerin özelliklerini, bi to p lu m b ilim le rin e g ir e r (bak. TOPLUM BİLİM
leşimlerini, yapılarını, yeryüzündeki dağılım LERİ).
larını ve nasıl oluştuklarını araştırır. Okya Birkaç bilim dalının ortak araştırma ve
nusbilim denizlerin ve okyanusların yapısını., yöntemleriyle incelenebilen konular, genel
akıntıları, dalgalan ve gelgit olaylarını ince likle bu işbirliğini vurgulayan bir adla anılır.
leyen bilim dalıdır. Paleontoloji ise fosille Örneğin astrofizik gökcisimlerinin fiziksel
ri inceler ve biyoloji ile yakından bağlantılı davranışlarını inceler; başka bir deyişle astro
dır. fizik, astronominin konularına fiziğin uygu
Yaşam bilimleri biyoloji ile tıp bilimlerini lanmasıdır. Benzer biçimde, biyokimya biyo
içerir. Bütün canlıları konu alan biyolojinin loji ile kimyanın, jeofizik jeoloji ile fiziğin,
iki temel dalı, bitkileri inceleyen botanik ile sosyoekonomi ise sosyoloji ile ekonomi bilim
hayvanları inceleyen zoolojidir. Tıp bilimleri lerinin örtüştüğü alanlar olarak tanım lana
ise anatom i, patoloji ve fizyolojiyi kapsar. bilir.
Anatom inin konusu insan vücudunun yapısı Matematik b ir ç o k k iş in in g ö z ü n d e y a ln ız c a
dır; patoloji hastalıkları ve hastalıkların vücut b ir b ilim d e ğ il, a y n ı z a m a n d a b ir s a n a ttır .
192 BİLMECE
Bilimsel Yöntemler
Eskiçağlardan bugüne kadar bilim adam ları
nın temel uğraşısı evrendeki olguları açıkla
maya çalışmak olmuştur. Doğal süreçlerle
kendiliğinden gelişen bu olgular genellikle,
Yunanca bir sözcükten türetilmiş olan fe n o
men (görüngü) terimiyle adlandırılır. Bilim,
en basit biçimiyle, bu olguların gözlenmesin
den ve nasıl gerçekleştiğini anlayabilmek için
sorulan sorulardan doğmuştur. 17. yüzyıldan
önce bilim adamları bu soruların yanıtlarım,
daha eski bilginlerin o konudaki yazılarına
ZEFA
başvurarak ya da bilgisine güvenilen kimsele Elektron mikroskobu çağdaş araştırma
re danışarak araştırırlardı. Bu tür açıklamalar laboratuvarlarının vazgeçilmez donanım larından
çoğu kez yalnızca tahm inlere dayanıyordu ve biridir.
bilim adamları olup bitenleri anlamak için
deneye başvurmuyorlardı. İÖ 3. yüzyılda ışığında yeniden düzenlenmesi bilimsel yönte
cisimlerin bağıl yoğunluklarına ilişkin ünlü min temel aşamalarıdır. Bilimsel yöntemlerin
ilkeyi bulan Yunanlı matematikçi Arşimet ayrılmaz bir parçası olan duyarlı araştırma
deneye önem veren birkaç eskiçağ bilginin araçlarıyla bunca gözlem ve deneyler yapılıp
den biridir (bak. A R Ş İM E T ). bilimin temel ilkeleri açıklığa kavuşturulma-
İS 1600 dolaylarında yaptığı deneylerle çok saydı, 20. yüzyılın sonlarına doğru uzayın
önemli sonuçlara varan İtalyan astronomi keşfinde, elektrom agnetik dalgalarla haber
bilgini G alileo’nun (bak. G a l i l e i , G a l i l e o ) leşmede, bilişim ve bilgisayar teknolojisinde
açtığı yolda ilerleyen bilim adamları deneyle varılan bu ilerlemelerin hiçbiri gerçekleştirile-
rinin sonuçlarını ve bulgularını yazmaya baş mezdi. Bu gelişimlerin çoğunda laser, mikros
ladılar. Bu deneyler evrendeki bazı olguları kop, parçacık hızlandırıcıları gibi duyarlı ve
açıklığa kavuşturdu ve bilinenler arttıkça bazı karmaşık aygıtların çok büyük payı olmuştur.
olgular arasında ilişki olduğu anlaşıldı. Bunlar Bugün değişik bilim dallarında eğitim görmüş
yasa denen genel ilkeler altında toplandı. Bu uzmanlar, iyi donatılmış araştırma enstitüle
yasaların bütün koşullarda geçerli olup olm a rinde genellikle sıkı bir işbirliği içinde çalışır
dığını sınamak için yeni deneyler yapıldı ve lar. Çünkü bugün için çözüm bekleyen konu
böylece bilimsel bilgi birikimi hızla büyüdü. lar tek bir bilim dalını aşacak kadar karm aşık
Bazen, bir yasayı sınamak için yapılan deney laşmış ve evrendeki her olgunun bütün bilim
ler sırasında karşılaşılan yeni ve beklenm edik dalları için değerli ipuçları taşıdığı anlaşıl
bir olgu, yasanın yeniden gözden geçirilerek mıştır.
değiştirilmesini zorunlu kıldı.
Birbirleriyle ilişkili yasalar birleştirilerek BİLMECE. Yanıtlanması için sorulan şaşırtıcı
bir varsayım (hipotez), birçok varsayımdan ve eğlendirici sorulara bilmece adı verilir.
yola çıkarak da bir kuram (teori) oluşturula Örneğin, “Fillerin orkestrasına ne denir?”
bilir. sorusu “Filarm oni”diye yanıtlanır. Burada
Deney ve gözlem yoluyla edinilen bilgilerin bilmece sözcük oyununa dayandırılmıştır.
derlenip bütünleştirilmesi, bilimsel kuram la Eskiçağlardan beri hemen tüm uygarlıkların
rın deneylerle sınanması ve bu bulguların edebiyat ve folklorunda bilmece vardır.
BİLMECE 193
de Sinbad, bir deniz kazası sonunda düştüğü 2.500 ile 2.900 metre arasında olan dağlarla
adadan, atkısını Züm rüd-ü Anka kuşunun kaplıdır. İlin kuzey kesiminde Karagöl ve
ayağına bağlayarak kurtulur. Kuş denizi aşar Şeytan dağları yer alır. Asıl kütlesi Erzurum
ve onu arkadaşlarına ulaştırır. Bir başka ilinin güneyi ile Muş ilinin kuzeybatısında yer
serüvende Sinbad kendini, bir fili yutacak alan Bingöl D ağları’nın güneybatı uzantısı
kadar büyük bir yılanın mağarasında bulur. olan Şerafettin Dağı ilin doğu kesiminde,
Am a, Sinbad her türlü zor durum dan kurtu A kçakara Dağı güney kesiminde, Akdağ ile
lacak ve kötü yazgısını yenecek kadar bece Karaboğa Dağı da batı kesiminde bulunur.
riklidir. Fırat Irm ağı’nın başlıca iki kolundan biri olan
Binbir Gece Masalları, A rabistan’a, İran M urat Irmağı ilin güneyinde, doğu-batı doğ
yoluyla, H indistan’dan gelmiştir; bazıları İsa’ rultusunda akar. İlin öbür akarsuları, M urat
dan dört yüzyıl öncesine uzanır. M asallar Irm ağı’na Genç ilçesi yakınında karışan Göy
A vrupa’da ilk kez, Antoine G alland’ın çeviri nük Suyu ile il sınırları dışında katılan Peri
siyle 1704’te Fransa’da yayımlandı. İngilizce Suyu'dur. İlde rastlanan düzlük alanlar Karlı
çevirisini ise, 1830-41 yılları arasında Edward ova, Bingöl ve Genç ovalarıdır. İlin dağlık
William Lane yaptı. Binbir Gece Masalları ve yörelerinde çok sayıda küçük göl vardır.
17. yüzyılda John Bünyan’ın yazdığı Hac Söylencelere konu olan bu göller, buzul
Yolunda ( Pilgrim’s Progress; 1678-84) belki aşındırması sonucunda ortaya çıkan çukurluk
de, dünyada kuşaklar boyunca en çok yaygın larda biriken sularla oluşmuş buzul gölleridir.
lık kazanmış masal kitaplarıdır. Bu ikisi, İncil
dışında, en fazla yabancı dile çevrilen kitap
lardır. Binbir Gece Masalları, Türkçe’ye de BİNGÖL İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER
çevrilmiş, en eski çeviri 1429’da yapılmıştır.
YÜZÖLÇÜMÜ: 8.125 km2.
1842’de Cezayirli Ahm et Nazif’in çevirisinden NÜFUS: 241.548.
bu yana da masalların çeşitli çevirileri yayım İL TRAFİK NO: 12.
lanmıştır. İLÇELER: Bingöl (merkez), Adaklı, Genç, Karlıova, Kiğı,
Solhan, Yayladere.
BİNGÖL ili, genellikle dağlık ve engebeli bir İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Mendo ve Soğuksu mesireleri;
Kös Kaplıcası; Kral Kızı (Dara-Hini); Seritarius, Kiğı
yeryüzü yapısı olan Doğu Anadolu Bölge- kaleleri; Ahpik mağaraları; Mürsel Paşa Abidesi.
si’nin orta kesiminde yer alır. Adından da
anlaşılacağı gibi bu ilimizde pek çok göl
vardır. Bingöl D ağları’ndaki bu göllerin olu Eskiden dağlık alanlarda geniş yer tutan
şumuna ilişkin birçok söylence dolaşır. Bun meşe orm anları, filizlerinin hayvanlar tarafın
lardan birine göre Akkoyunlu Hüküm darı dan yenmesi ve odun elde etm ek için düzensiz
Uzun Haşan ordusuyla bu dağlardaki göllerin kesim sonucunda azalmakla birlikte bu ilimiz
yakınında konaklamış. Uşaklarından biri ke orman bakımından Doğu A nadolu’nun en
silmiş bir ördeği temizlemek için gölde yıkar
ken, ördek canlanıvermiş ve uçup gitmiş. Göl
suyunun abıhayat (ölümsüzlük suyu) olduğu
nu anlayan Uzun Haşan o kadar göl arasında
ördeğin yıkandığı gölü bulmak için uğraşmış;
bulamayınca da buraya Bingöl adını vermiş.
Bir söylence de Köroğlu ile ilgilidir. Köroğlu,
bu yöredeki bir gölün suyundan içenin ölüm
süzlüğe kavuşacağını işitir. Babasını da alarak
buraya gelir ama aradığı göl bin parçaya
bölünerek yitip gitmiştir.
Doğal Yapı
Bingöl ili topraklarının yüzde 80’i yüksekliği
196 BİNGÖL
Ekonomi
İl ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanır.
Bingöl D ağlarının yüksek yaylalarındaki su
lak otlaklar hayvancılık için çok elverişlidir;
çok sayıda koyun ve kıl keçisi beslenir.
Hayvancılık canlı hayvan ticaretine yönelik
olduğu için peynir ve tereyağı gibi hayvansal
ürünler yeterince elde edilmez. Arıcılıkla
uğraşılmasına karşılık modern yöntem ler kul
lanılmadığından arıcılık da gelişmemiştir.
Bingöl yaylalarında beslenen hayvanlar ge
nellikle A rap ülkelerine satılmaktadır.
Bitkisel üretime elverişli akarsu vadilerin
deki düzlüklerde tarla ve bahçeler vardır. Bu
alanlarda buğday, şekerpancarı, karpuz ve
domates yetiştirilir. İlin önemli bitkisel ürün
lerinden biri de cevizdir.
Bingöl'ün Kiğı ilçesindeki Mürsel Paşa Abidesi. İl topraklarında demir, fosfat ve linyit
BİNGÖL 197
* g v
«MLfelfcJfc. ggjfee
yatakları vardır. İlin tek sanayi kuruluşu yem yapıldı. D ere kıyısına yakın olan evler su
fabrikasıdır. baskınına uğrayıp, yamaçtaki evlere de yuka
rıdan taş ve kaya blokları düşmeye başlayın
Toplum ve Kültür ca, kentleşmeye başlayan kasabanın buradan
Bingöl ilinde yaşayan halkın toplumsal yapı taşınmasına gerek duyuldu. 1950’lerde dere
sında aşiret ilişkileri etkisini sürdürm ekte, yatağının güneyindeki yüksek düzlüğe yeni
ağalık ve şeyhlik kurum lan gücünü korum ak bir yerleşme kuruldu. Valilik, resmi kuruluş
tadır. Kışı K ahram anm araş, Diyarbakır ve lar, okullar, devlet hastanesi ve işyerleri bu
Şanlıurfa’daki ovalarda geçiren bazı aşiretler, kesimdedir. Kentin eski bölümündeki evlerin
yazın sürülerini Bingöl yaylalarında otlatabil hemen hepsi boştur. 1970’lerde devletçe kent
mek için ağalara yüksek kira bedeli ödemek te deprem e dayanıklı konutlar yaptırılmıştır.
zorunda kalırlar. Göçerlik nedeniyle çocukla
rı okula gidemeyen bu aşiretlerden bazıları Anadolu Yayıncılık Arşivi
İl Merkezi: Bingöl
İlin orta kesiminde yer alan ve iki bölümden
oluşan kent Bingöl Ovası’nın kuzeybatısında
kurulm uştur. Göynük Suyu’nun kollarından
olan ve bugün Bingöl Deresi adıyla anılan Sağ-
yer Deresi kıyısındaki eski Çapakçur, kırsal
nitelikli, gelişemeyen küçük bir yerleşmeydi.
Çapakçur gelişmeye başlayıp nüfusu artınca Bingöl kenti 1950'lerde yüksek bir
dere kıyısına ve yamaçlara inen konutlar düzlükte yeniden kurulm uştur.
198 BİNİCİLİK
— ön kaş
arka kaş —
oturacak yer-
ön kaş-----
yastı k-
binicinin
arka donanım
üzengi kayışı
tepindirik
kolan
üzengi
Bir koşumla batı ve İngiliz türünde iki eyerin başlıca bölüm leri.
BİNİCİLİK 199
doğru
bacak konumu
dizginlerin
tutuluşu
üzengi boyu
da üzengilerden çıkarılmış olması, dikkat üzengi demirine koyabilir. Ayağının tüm ünü
edilecek en önemli noktadır. yerleştirmek deneyimsiz biniciler için daha
fazla güvenlik sağlar, oysa yalnızca ayak
Binicilikte Duruşlar ucunu üzengi demirine koymak biniciye daha
Binici eyerin üstünde, başı ve vücudu dik, iyi bir denetim olanağı verir ve baldırlar ile
yüzü ileriye dönük bir biçimde oturur. Sırtını topukların etkili bir biçimde kullanılabilmesi
kasmaz, hafif öne eğik durur, baş rahattır. ni sağlar. Binici elleri, bacakları, sesi ve
Eyerin önüne doğru ve sıkıca oturur. kamçısıyla atın harekete geçmesini, yönlendi
Üzengilerdeki ayaklar yaklaşık 45° açıyla rilmesini ve denetimini sağlar.
dışarıya dönük olmalı, topuklar ayak ucundan A ta çok çeşitli yürüyüş ve koşu biçimleri
hafifçe aşağıda ve dizler eyere değecek biçim öğretilebilir. En yaygın olanları yürüyüş, tırıs,
de durmalıdır. Binici yukarıdan bakınca diz eşkin ve dörtnaldır. Yürüyüşte atın adımları
kapağı hizasından ileri çıkan ayak ucunu sol arka, sol ön, sağ arka, sağ ön gibi bir
görmelidir. Ayaklar üzengiye yerleştirilme düzen içindedir. H er adım atışta, ayakların
den bacaklar serbest olarak aşağıya sarkıtıldı- ikisi ya da üçü yere basar. Atı yürütm ek için
ğı zaman, üzengi demiri ayak bileklerine dizginler hafifçe tutulur ve bacaklarla usulca
değiyorsa, üzengi kayışlarının boyu doğru bastırılır. A t hareket edince, gidişi bacaklar
demektir. ve dizginlerle denetlenir.
Dizginler sol elde ya da parm aklara sarılmış Tırısta atın çapraz durumdaki iki bacağı
olarak her iki elde tutulur. Yuların gerginliği aynı anda hareket eder. Tırıs yumuşak ve
atın ağzının duyarlığına göre ayarlanmalıdır dengeli bir gidiştir. Binici eyerde rahatça
ve çok gergin olmamalıdır. oturabileceği gibi, ağırlığını üzengiye vererek
Binici ayağını ya da yalnızca ayak ucunu hafifçe eyerden kalkabilir.
200 BİNİCİLİK
Eşkin gidişe tınsın hızlanmasıyla geçilir. Bu gibi boydan boya sıkıca çekilen bir fırçayla
gidiş sallanan bir koltukta oturuyormuş ya da hayvan tım ar edilir. Kaşağı, beden fırçasını
dalgaya tutulmuş izlenimi verir. Binici eyer temizlemek için kullanılır.
de yürüyüşte olduğu gibi oturur. Eşkin gidiş A rka bacaklar tım ar edilirken, kuyruğu
te, bir ön ayakla iki arka ayak aynı anda yukanda tutm akta yarar vardır. Böylece atın
yerden kesilir. Sonra öteki ön ayak ve iki arka kuyruğunu savurması ya da çifte atması ön
ayak ileri atılır; üç sayılı bir ritmi vardır. lenmiş olur.
Binici eşkin gidişte atı bir yöne döndürm ek Bacaklara yapışmış kuru çamuru temizle
isterse bunu dönüş yönündeki ön ayak ileri mek için sert bir fırça kullanılır. Yele, kuyruk
atıldığı sırada yapmalıdır, yoksa atın ayaklan ve gövdenin daha duyarlı bölümleri için ise
birbirine dolaşıp düşebilir. yumuşak bir fırça kullanılmalıdır. D aha son
Eşkin hızlanınca dörtnal gidişe geçilir. ra, pamuklu ya da ketenden bir bezle hayvan
D örtnalda ayakların hareketi eşkinin aynıdır; tepeden tırnağa ovulur. Göz ve burun delikle
binici bütün ağırlığını öne verir. Biniciliğe riyle kuyruk altı iki ayrı süngerle temizlenir.
yeni başlayan bir kişi hiçbir zaman atı yokuş Ayrıca tırnakları törpülenir.
aşağı eşkin ya da tıns sürmemelidir. A tlara ve midillilere, sevecen ve akıllı bir
A t, dizginler hafifçe çekilerek ve baldırlarla ana babanın çocuklarına davrandığı gibi dav-
biraz sıkıştınlarak durdurulabilir. ranılmalıdır. Ahır ya da barınakları kuru,
temiz ve havadar olmalı, iç açıcı, çiçekli ya da
Atların ve Midillilerin Bakımı ağaçlık bir yere bakmalıdır. Hayvanlar çevre
Yulaf, saman ve kepek en yaygın besin den yalıtılmamak, trafiği, insanları ya da
m addeleridir. Bir atın doğal besini ottur, bu başka hayvanları bulundukları yerden izleye
nedenle ilkbaharda ve yazın hayvanları otla bilmelidir. Altlarına konan saman ya da talaş
maya çıkarm akta yarar vardır. A ynca atlar ve her gün değiştirilmelidir (bak. AT; MİDİLLİ).
midilliler haşlanmış arpa, mısır, havuç, elma,
salatalık ve öteki sebzeleri de severler. Türkiye'de Binicilik
Midillilere düzenli aralıklarla günde üç T ürkler’in biniciliğe ilgisi O rta Asya’da göçe
öğün yem verilmelidir. H er zaman içme suyu be olarak yaşadıkları eskiçağlara dayanır.
taze, su kabı temiz olmalıdır. Hayvan terliy Eski Türkler’in çöğen, cirit gibi at sırtında
ken soğuk su verilirse kolayca hastalanabilir. oynanan oyunlarda usta oldukları bilinir.
Serinlemesi için çok az su verilebilir. Yemlik O rta A sya’da İÖ 4. yüzyılda eyer kullanıldığı
te “yalama tuzu” bulunması atın sağlığı için nı gösteren arkeolojik bulgular vardır.
çok gereklidir. Midilliler, ağır iş görmedikçe, Yerleşik yaşama geçildikçe ve Osmanlı
yulafla beslenmemelidir. Çünkü yulaf alkollü dönem inde, özellikle kentlerde binicilik öne
içki gibi başlarına vurur. A tlan ve midillileri mini yitirdi ve askeri amaçlarla sınırlı kaldı.
dikkatle gözlemekle, sağlıklarının yerinde 1913’te Sipahi Ocağı’mn kurulması binicilikte
olup olmadığını anlayabiliriz. Sağlıklı hayvan düzenli bir çalışmaya yönelişi gösterir. Cum
lar verilen yiyecekleri iştahla yer, çevrelerine huriyet döneminde A nkara, İzmir ve A dana’
karşı ilgili, canlı ve atiktirler. Tüyleri ipek gibi da düzenlenen at yanşları sivil biniciliğin
kaygan olur. Çayırda otlatılan atlar sağlıklı gelişmesinde yararlı olmuştur. İlk uluslararası
olurlar. Açık havada hareket olanağı bulmak karşılaşma 1931’de Bulgaristan ile yapıldı.
tan dolayı, davranışları daha uyumlu olur. Türkiye 1932’de Uluslararası Binicilik
A tlar, hava koşullan ne olursa olsun, dışarıda Federasyonu’na üye oldu. İlk altın madalyayı
kalabilirler. ise 1934’te Uluslararası Viyana Konkurhipik-
A tlann tüylerini temizlemek için yapılan leri’nde Cevat Gürkan kazanmıştır. 1937
tım ar başlangıçta zor bir iş gibi gözükebilir, Londra ve 1938 Rom a konkurhipiklerinde de
oysa nasıl yapılacağı bilinirse, pek zor olmadı Türk takımı birincilikler elde etti. II. Dünya
ğı anlaşılır. Tım ara başlarken bacaklar açık ve Savaşı sonrasında, uluslararası karşılaşm alar
dengeli bir durum da attan biraz uzakta duru da birincilikler kazanılan 1954-59 arasındaki
lur. Atın başından kuyruğuna doğru, süpürür başarılı dönemi durgun bir dönem izle
BİRA VE BİRACILIK 201
miştir. D aha sonra 1968 Balkan Binicilik meye başlamıştır. Sonradan bu taneler suda
Şam piyonasında ve Uluslararası Viyana ezilince içlerindeki şeker çözünmüş ve bu
K onkurhipiklerim de yeni birincilikler kaza çözeltiye karışan bir mayanın etkisiyle kendi
nılmıştır {bak. KONKURHİPİK). liğinden alkollü bir içkiye dönüşmüş olabilir.
1974’te Binicilik Federasyonu tarafından Kuşkusuz bu ilk biranın içinde şerbetçiotu
A nkara’da Binicilik Okulu kuruldu. 1976’da yoktu. İnsanlar yüzyıllar boyunca biranın
İstanbul’da yapılan Balkan Binicilik Şampiyo içine çeşitli otlar katarak değişik bir tat
n asın d a takım olarak derece alınamadıysa da aradılar, ama biraya şerbetçiotu katılması
son yıllara göre belli bir hareketlilik sağlan ancak 14. yüzyılda yaygınlaştı. Özellikle ik
mıştır. 1979’da A tina’da yapılan Balkan Bini limleri bağcılığa elverişli olmayan kuzey ülke
cilik Şam piyonasında Türk Takımı Balkan lerinde hızla şarabın yerini alan bira bugün de
İkincisi olurken, Hakan Özcan da Atina A lm anlar’ın, İskandinavlar’ın ve İngilizler’in
Kupası’m kazandı. 1984 Balkan Binicilik geleneksel içkisidir.
Şam piyonasında ise Türk Bayan Milli Takımı
Balkan İkincisi oldu. Günümüzde Bira ve Bira Yapımı
Almanya ve İngiltere’de özel adlarla anılan
BİRA VE BİRACILIK. Bira, çimlenmiş tahıl pek çok bira çeşidi vardır. Alman ve İngiliz
lardan, özellikle arpadan yapılan ve kendine biraları genel olarak mayalama yöntemleri ve
özgü kokusu ile tadını şerbetçiotundan alan malta katılan şerbetçiotu miktarıyla birbirin
alkollü bir içkidir. A rpa önce malt haline den ayrılır. İngiliz biraları üst mayalama
getirilir; sonra bir dizi işlemden geçirilen malt yöntemiyle üretilir, alkol oranı yüzde 4-
mayalanarak biraya dönüştürülür (bak. MALT; 6,5’tur ve içindeki şerbetçiotu m iktan lager
Şe r b e t ç îo t u ). denen Alman biralanndan daha fazladır. Yal
Bira yapımının başlangıcı neredeyse tahıl nız İngiltere’de ale denen ve şerbetçiotu katıl
tarımı kadar eskiye dayanır (bak. TARIM m adan yapılan biralar da vardır. Alt m ayala
TARİHİ). B u içkiyi ilk kez 8.000 yıl kadar önce mayla üretilen Alm an biralarında daha az şer
A kdeniz’in doğu kıyılarındaki halkların yaptı betçiotu vardır ve alkol oranı yüzde 3-5’tir.
ğı sanılmaktadır. Eski Mısırlılar, insanlara Alman biralarından biri olan Pilsener tipi bira
bira yapmayı tarım tanrısı Osiris’in öğrettiği T ürkiye’de de üretilir.
ne inanırlardı. Eski Mısır’dan başka Babil ve Bira yapımında ilk adım arpayı malt haline
U r’da da bira yapıldığı, bağcılık ve şarapçılı dönüştürm ektir. Başka tahıllarla ve nişastalı
ğın yaygınlaşmasından önce A kdeniz’de bira bitkilerle de bira yapılır; ama en çok kullanı
cılığın bilindiği yazılı kaynaklardan anlaşıl lan hamm adde arpadır. A rpa taneleri büyük
m aktadır. beton ya da demir kaplarda suyla ıslatılarak
çimlenmeye bırakılır. Böylece tanelerdeki ni
Biracılığın Başlangıcı şasta şekere dönüşür. Fırınlarda sıcak havayla
Bugün genellikle büyük bira fabrikalarında kavrulup nem oranı düşürülen ve çimlenmesi
binlerce varil dolusu bira üretilir. Am a çağdaş durdurulan bu maltın artık kendine özgü,
üretim tekniği, Eski M ısır’ın m utfaklarında ve bisküviye benzer bir tadı vardır. Bira üretim
ortaçağ A vrupa’sının m anastırlarında uygula birimlerine getirilen malt burada öğütülür ve
nan teknikten pek farklı değildir. Ekmeğin lapa fıçısı denen büyük, silindir biçimindeki
de, biranın da bir rastlantı sonucunda bulun kaplarda sıcak suyla karıştırılır. Bazen bu
muş olması gerekir. Çünkü her ikisi için de aşamada az m iktarda mısır ya da pirinç gibi
maya gereklidir ve bu canlılar çıplak gözle başka tahıllar da katılır; ama bunlar maltlaştı-
görülemeyecek kadar küçüktür (bak. M a y a ). rılmaz.
Bu yüzden, ıslatılarak çimlendirilmiş arpaya Maltlaşma aşamasında başlamış olan deği
maya katıldığında köpüklü bir içkinin elde şiklikler lapa fıçılarında da sürer ve tanelerin
edilebileceğini kimse kestiremezdi. Belki bir yapısındaki m addelerin neredeyse tümü şeke
kaç arpa tanesi ıslanmış ve ılık, nemli bir re dönüşür. Maltoz (malt şekeri) denen bu
ortam da bulunan bütün tohum lar gibi çimlen- şeker bildiğimiz çay şekeriyle aynı yapıda
202 BİRA VE BİRACILIK
Ön Yan
Hammaddeler İşlemler Üretim Ürünler
Maltlaştırma Öğütücü
Tahıl artıkları
Arıtma birimi
u
Şeker
Solda: Biranın yapılışı. Üstte: Fıçılardan
bira çekmeye yarayan el pompaları ve
siyah biralarını yudum layan
/ W t çözücü m üşterileriyle tipik bir İrlanda
Şerbetçiotu birahanesi (pub). Altta: Alm anya'da,
artıkları M ünih Bira Festivali'nde bira fıçıları.
(Gübre)
Bakır
Şerbetçiotu Kurutma fırını ZE FA
Soğutucu
Maya
fazlası
Mayalama tankı (Gıda
Bira
sanayisi)
mayası
Dinlendirme
tankları
Doldurm a hattı
değildir; ama ona çok benzer. Maltozla birlik M ayalanma tamamlandığında taze bira üç-
te bazı m addeler de suda bir m iktar çözünür; dört gün daha dinlenmeye bırakılır; sonra
elde edilen bu çözeltiye mayşe denir. Lapa fıçılara ya da depolam a tanklarına dolduru
fıçılarından alman mayşe süzülür ve malt lur. Fıçıda ya da tankta bekletme süresi
şırası ile küspe denen tortu birbirinden ayrılır. biranın tipine ve şişeyle mi, yoksa fıçı birası
Bakır kazanlarda bir-iki saat şerbetçiotuyla olarak mı satılacağına bağlıdır. Fıçı birasının
birlikte kaynatılan şıra yeniden süzülerek bir adı da çekme biradır; çünkü bu tip biralar
şerbetçiotundan ayrılır ve soğutulur. Bu aşamadan özel bir el pompasının yarattığı basınçla fıçı
sonra şıraya bira mayası katılarak mayalanma baş dan çekilerek doğrudan bardaklara dolduru
latılır. Bu süreç üç-dört gün sürer; bu sırada maya lur. Bazen mahzende bekletilen fıçı biraları
lar üreyerek çoğalır ve şıradaki şekeri alkole dö na, ikinci bir mayalanma sağlamak için fazla
nüştürür {bak. M a y a l a n m a ). Mayalanma sırasın dan şerbetçiotu ve şeker eklenir. Böylece bira
da açığa çıkan karbon dioksit ise kabın üst bölü fıçıda olgunlaştırılır. Birayı durultm ak için de
münde kalın bir köpük tabakası oluşturur. peltemsi bazı m addeler, örneğin balıkların
BİRET 203
yüzme keselerinden elde edilen bir tür jelatin üzerine büyük bir düşüş gösteren üretim ve
katılır. tüketim 1986’da yeniden yükselerek bir yıl
Kullanılan malt karışımına ve üretim sıra sonra 250 bin tona yaklaştı. Bugün Türkiye’
sında uygulanan işlemlere göre biranın rengi, nin toplam bira üretimi içinde özel sektörün
tadı ve kokusu da değişir. Malt yüksek payı yüzde 85’i geçmektedir.
derecelere kadar ısıtılırsa bira koyu renkli,
düşük derecelerde ısıtılırsa açık renkli olur. BİRET, İdil (doğumu 1941). Daha iki buçuk
Sert biralar kavrulmuş malt ya da kavrulmuş yaşındayken müzik yeteneği ile dikkatleri
arpayla yapılır. Küçük fıçılarda ve teneke üzerinde toplayan ve uluslararası düzeyde ün
kutularda satılan biralar, hatta çoğu kez şişe kazanmış bir piyanistimiz olan İdil B iret’in
biraları soğutulur, süzülür ve pastörize edilir. doğum yeri A nkara’dır. İlk müzik bilgilerini
Bunun amacı biranın raf öm rünü uzatm ak, annesinden aldıktan sonra beş yaşındayken
yani daha uzun süre dayanmasını sağlamaktır. M ithat Fenm en’den piyano dersi almaya baş
Bu “ölü” birayı canlandırm ak için, servis ladı. Altı yaşında Cumhurbaşkanlığı Filarm o
sırasında içine basınçlı karbon dioksit vermek ni Orkestrası eşliğinde Bach’ın piyano kon
gerekir. Pastörize biraların köpürmesini sağ çertosunu seslendirmede gösterdiği başarı
lamak için çoğu kez kimyasal katkı maddeleri üzerine “harika çocuk” olarak adlandırıldı.
de kullanılır. İdil Biret yedi yaşına bastığı yıl, müzik
eğitimini sürdürm ek üzere ailesi ile birlikte
Türkiye'de Biracılık Fransa’ya gönderilebilmesi için özel bir yasa
T ürkiye’de ilk bira fabrikası 19. yüzyıl sonla çıkarıldı. Fransa’da Paris Konservatuvarı’nın
rında İstanbul’da, özel sektörce kuruldu. önde gelen hocalarından Jean Doyen ile
Ama bu tarihten önce de Türkiye’de bira Nadia Boulanger’den ders almaya başlayan
biliniyordu. Örneğin 1847 tarihli bazı resmi İdil Biret, yeteneğiyle dikkatleri üzerinde
belgelerden “arpa suyu” adıyla bira üretildiği topladı. Bu sıralarda piyanist Wilhelm
anlaşılmaktadır. İsviçreli Bomonti Kardeş- Kempff’in ilgisini çekerek onunla uzun süre
ler’in Feriköy’de kurdukları ilk bira fabrikası çalıştı. 11 yaşındayken Wilhelm Kempff’le
nı, 1909’da gene özel bir kuruluşun İstanbul’ birlikte Paris’te M ozart’ın İki Piyano İçin
da N ektar adıyla açtığı ikinci bira fabrikası K onçertosünu seslendirdi. 1945’te Boston
izledi. Sonradan bu iki şirket birleşti ve ikinci Lily Boulanger Vakfı Ö dülü’nü kazandı.
fabrika kapatıldı. 1912’de Bom onti-Nektar
şirketi İzm ir’de bir bira fabrikası daha kurdu. Ara Güler
İdil Biret 1957’de Paris Konservatuvarı’nı paratorluğu ile Rusya’nın çatışması da, uzun
birincilikle bitirdikten sonra bestecilik dersle süreden beri A vrupa’nın gündeminde yer
ri almaya başladı. Ama icracılık alanında ba alan uluslararası sorunlardan biriydi. Ayrıca,
şarılı olacağını sezerek yorumculuğa ağırlık Afrika, O rta Asya ve Ortadoğu yeni sömür
verdi ve kısa zamanda dünyanın en iyi piya geler arayan devletlerin çıkar çatışmasına
nistleri arasına girdi. 1968’de Uluslararası sahne olan önemli bölgelerdi.
Olivier Messiaen Y anşm asfna jüri üyesi ola Böylece, birbirleriyle kıyasıya çıkar çatış
rak çağrılan İdil Biret, 1974’te Polonya’da ması içinde olan devletler, güvenliklerine
K ültürel Yararlılık Nişam’nı aldı. yönelebilecek tehlikelere karşı önlem alma
Ülke içi ve dışında sayısız konser ve resital amacıyla aralarında çeşitli savunma antlaşm a
veren İdil Biret, özellikle B eethoven’in yapıt ları yaptılar. İtilaf ve İttifak devletleri diye
larını seslendirmeye ağırlık verdi. Bu büyük anılan iki karşıt cephe işte bu tür antlaşmaların
bestecinin bütün sonatlarını uzun bir çalışma ürünüdür.
sonrasında repertuarına almayı başardı. Ayrı
ca Beethoven’in bütün senfonilerini piyanoy Savaşın Başlaması
la seslendirdi ve bu çalışması plağa da alındı. Avusturya’nın 1908’de işgal etmiş olduğu
Bosna’nın Saraybosna kentinde, 28 Haziran
BİRHÜCRELİ HAYVANLAR bak. T e k h ü c r e 1914’te bir Sırp milliyetçisinin Avusturya veli-
Li H a y v a n l a r . ahtını öldürmesi savaşı başlatan kıvılcım oldu.
Bu olaydan Sırbistan’ı sorumlu tutan Avus
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, 1914 Ağustos turya, 27 Temmuz 1914’te bu ülkeye saldırdı.
undan 1918 Kasım’ına kadar süren ve çok Rusya Sırbistan’ı destekleyince Almanya,
geniş bir bölgeyi içine alan uluslararası bir Avusturya’nın yandaşı olarak, Rusya’ya savaş
savaştır. Savaşın başlangıcında, İngiltere ve açtı; Fransa da 1892’de imzaladığı İkili İttifak
İngiliz Uluslar Topluluğu ülkeleri ile Fransa, çerçevesinde Rusya’ya arka çıktı. Bunun üze
Belçika, Rusya, Sırbistan ve savaşa kısa bir rine Almanya, Fransa’ya da savaş açtı.
süre katılan Japonya İtilaf Devletleri’ni oluş Alman birlikleri Fransa’ya saldırmak için
turdu. Bu devletlere daha sonra A B D , İtalya, Belçika’ya girdiler. Daha 1839’da, herhangi
Rom anya, Yunanistan ve öbür bazı ülkeler de bir saldırı karşısında Belçika’ya yardım etm e
katıldılar. Ö bür yanda ise İttifak Devletleri, ye söz vermiş olan İngiltere, 4 Ağustos
yani Almanya, Avusturya-M acaristan İm pa 1914’te Alm anya’ya savaş açtı. Böylece, I.
ratorluğu, Osmanlı İm paratorluğu ve çok Dünya Savaşı başlamış oldu.
sonra katılan Bulgaristan bulunuyordu. O yıllarda orduların savunma gücü saldırı
gücünden fazlaydı. Başlangıçta güçlü filolara
Savaşın Nedenleri sahip olan İtilaf Devletleri, denizde üstünlüğü
18. yüzyılda Sanayi Devrimi’ni gerçekleştire ele geçirdiler. Ama daha sonra Alman de-
rek gelişen ve zenginleşen İngiltere, dünyanın nizaltıları da ticaret gemilerini batırmaya baş
her yerine yayılmış sömürgeleriyle, büyük bir ladı. Bu savaş aynı zamanda, etkin bir rol
imparatorluk kurmuştu. 19. yüzyılda A l oynamamış olsalar da, uçakların kullanıldığı
manya, Fransa, Japonya, A BD gibi bazı ilk savaştır.
ülkeler de hızla sanayileşmeye başladılar ve
19. yüzyılın sonlarına doğru özellikle Alman Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girmesi
ya, İngiltere’ye ciddi bir rakip oldu. Büyü Osmanlı Devleti 20 Temmuz 1914’te tarafsız
yen ekonomisinin ve artan nüfusunun gereksi lığım ilan etmişken, 2 Ağustos 1914’te Al
nimlerini karşılayacak sömürgeler bulmak manya ile gizli bir anlaşma yaptı. 10 Ağustos’
için dünyaya açılmaya çalışan Almanya, bir ta iki Alman savaş gemisi, Goeben ve Breslau
çok yerde İngiltere ve Fransa ile karşı karşıya İngiliz gemilerinin önünden kaçarken, Ça
gelmeye başladı. nakkale Boğazı’ndan geçip M arm ara’ya girdi.
Balkanlar’da siyasal ve ekonomik etkisini İtilaf Devletleri’nin protestoları karşısında,
artırmaya çalışan Avusturya-M acaristan İm Osmanlı Devleti bu gemileri satın almış gibi
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI 205
göründü; adlarını da Yavuz ve Midilli olarak General Alfred von Schlieffen’ce (1833-1913)
değiştirip kendi donanmasına kattı. A rdın hazırlanmıştı. Amaç Doğu Cephesi’nde asker
dan, içlerinde Yavuz'un da bulunduğu, Os- sayısı düşük tutulurken, Alman ordusunun
manlı donanması Karadeniz’e çıktı ve bazı olanca gücüyle Belçika üzerinden Fransa’ya
Rus limanlarını bombaladı. Bunun üzerine 1 girip, Fransız ordusunu ezmesiydi. Am a
Kasım'da Rusya, 5 Kasım’da da İngiltere ve Fransızlar, Alman saldırısını Paris yakınların
Fransa Osmanlı Devleti'ne savaş açtılar. da yer alan M arne Savaşı’nda durdurunca,
Osmanlılar, I. Dünya Savaşı’nda üç ana Schlieffen’in planı bozuldu ve Almanya savaşı
cephede savaştılar. Bunlar, M arm ara ve Bo kısa bir sürede kazanma şansını yitirdi.
ğazlar, Kafkasya ve O rtadoğu'dur. (Ayrıca Bundan sonra Batı Cephesi’ndeki savaş,
bak. O smanli İ m pa r a t o r l u ğ u .) 1918 yazma kadar siper savaşı biçiminde
sürdü. Belçika kıyısında Ostende dolayların
Batı Cephesi dan İsviçre sınırına kadar uzanan siperler, en
Savaş çıktığında, A vrupa’nın büyük ülkele azından 180 m etre eninde ve dikenli tellerle
rinde tüm sağlıklı erkeklerin iki ya da üç yıl örülmüş bir bölgeyle birbirinden ayrılıyordu.
askerlik yapmalarını zorunlu kılan bir sistem H er iki tarafın da ağır kayıplar verdiği savaşta
uygulanıyordu. Bu nedenle de bu ülkelerin topçu mermilerinin toprakta açtığı çukurlar
birkaç milyonu bulan orduları vardı. İngilte ilerlemeyi zorlaştırıyordu. Genellikle savun
re’de ise gönüllülerden oluşan ordu çok daha mada kalan Alm anlar 1915’te bu cephede ilk
küçüktü ve bu ülkede zorunlu askerlik ancak kez zehirli gaz kullandılar. İtilaf askerleri
1916'da başladı. önce paniğe kapıldılarsa da, daha sonra
Kara savaşlarının geçtiği en önemli iki gaz maskeleriyle kendilerini koruyarak Al
alana, A lm anya’nın batısı ve doğusu anlamın man saldırısını püskürttüler (bak. KİMYASAL
da, Batı Cephesi ve Doğu Cephesi adları Sa va ş ).
verildi. Daha sonra İtilaf Devletleri deniz İngilizler, siper ve engel tanımayan zırhlı
kuvvetlerinin desteğiyle savaşı, özellikle O r bir motorlu taşıt olan tankı ilk kez bu cephede
tadoğu ve Doğu Akdeniz’de, yeni bölgelere kullandılar (bak. T an k ). Ne var ki, 15 Eylül
sıçrattı ve A lm anlar’m sömürgelerini ele ge 1916’da Somme Irmağı yakınlarında az sayıda
çirme olanağı buldu. Bir başka cephe de tankla saldırıya geçmiş olmaları, başarı şans
1915’te İtalya’nın Avusturya-M acaristan İm- larını yitirmelerine yol açtı.
paratorluğu’na saldırmasıyla, bu iki ülke ara Somme Savaşı, Batı Cephesi’ndeki büyük
sındaki Isonzo vadisinde açıldı. çatışmaların tüm özelliklerini taşıyordu. İngi
A lm anlar’m iki cephede birden savaşabil liz komutanı Sir Douglas Haig'in (1861-1928)
mesini sağlayacak bir savaş planı, 1905’te yönettiği saldırı Alman siperlerinin bir hafta
süreyle bom bardıman edilmesiyle başladı. Yi
Imperial War Museum
nelenen saldın ve karşı saldırılarla gelişen
savaş, kasıma kadar sürdü.
Batıdaki önemli çatışmalardan bir başkası
da A lm anlar’m V erdun’deki Fransız tabyala
rına karşı giriştikleri saldırıdır. 1916’daki bu
çatışmada, önce geri püskürtülen Fransızlar,
yıl sonuna kadar G eneral Henri Philippe
Petain (1856-1951) kom utasında, yitirdikleri
toprakların çoğunu geri aldılar.
1917’de de şiddetle süren, büyük can ve
mal kaybına yol açan çatışmalar Batı C ephe
si’nde iki tarafı da zayıflattı. 1917’de Fransız
ordusunda baş gösteren ayaklanmaları önle
mek ve genelde duruma bir çözüm bulmak
İngiliz piyadeleri bir saldırıdan önce süngü takarken. için Sir Douglas Haig, Ypres yakınlarında
206 BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Osmanlı Cepheleri
Kafkasya Cephesi. 1914’te Ruslar Sarıkamış
üzerinden Erzurum ’a doğru ilerlediler. Enver
Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu A rda
han ve Sarıkamış’ta, şiddetli kışın da etkisiy
le, çok büyük kayıplar verdi. 1916’da geniş
Acme çaplı bir saldırı başlatan Çarlık Rusya’sı bir
Alm an askerleri top ateşiyle yıkılmış bir likleri, Trabzon ve Erzincan’ı alarak, Van
Fransız köyünden geçiyorlar. G ölü’ne kadar indiler. Osmanlı ordusunun
başlattığı karşı saldırı Muş ve Bitlis’in geri
alınmasından sonra durduruldu. Bundan son
yeni bir saldırı başlattı. Üç ay süren şiddetli ra bu cephede önemli bir gelişme olmadı.
çatışmalardan sonra bu saldırı da Passchen- Marmara ve Boğazlar Bölgesi. Kafkas Cep-
daele bataklıklarında son buldu. hesi’ndeki Ruslar’a yardım etm ek amacıyla
yeni bir cephe açmaya karar veren İtilaf
Doğu Cephesi Devletleri, 19 Şubat 1915’te Çanakkale Boğa-
Doğu Cephesi’nde savaş, batıya göre daha zı’nda bir saldırı başlattılar. Boğazı geçme
belirsiz bir çizgide sürdü. Saldıran tarafın girişimleri başarısızlığa uğrayınca geri çekilen
gücüne göre zafer kimi zaman bir tarafın,
Imperıal War Museum
kimi zaman öbür tarafın oldu. 1914 Ağus-
tos’unda Doğu Prusya’ya giren Ruslar, Tan-
nenberg Savaşı'nda, daha sonra bütün Alman
ordularının başına geçecek olan Paul von
Hindenburg (1847-1934) ve Erich Ludendorff
(1865-1937) komutasındaki birliklerce büyük
bir yenilgiye uğratıldı.
1915 yazında Alm anlar, Ruslar’ı Doğu
Cephesi’nde geri püskürtünce, bu başarıdan
um utlanan Bulgarlar da İttifak Devletleri’ne
katıldılar. Almanya, Avusturya ve Bulgaristan
birlikleri Sırbistan’ı işgal ettiler. Sırbistan’a
yardım etm ek için Yunanistan’ın Selanik ken AvustralyalI piyadeler 1915'te Gelibolu'daki Türk
tine çıkarma yapan İtilaf Devletleri savaşın siperlerine saldırdı.
sonuna kadar başarı sağlayamadılar.
Ruslar 1916’da silah ve cephane açısından
büyük sıkıntı içindeyken, bugün SSCB’yi İngiliz ve Fransız donanm aları, 25 Nisan’da
Rom anya’dan ayıran dağlık Bukovina bölge Gelibolu’ya çıkarma yaptılar. Mustafa Kemal
sinde, Avusturyalılar’a karşı beklenmedik bir ve Liman von Sanders yönetimindeki Türk
saldırıya giriştiler. Bu saldırının başarıyla birliklerinin kararlı direnişleri sonunda Aralık
sonuçlanmasından yüreklenen Rom anya, İti 1915-Ocak 1916’da tüm İtilaf birlikleri M ar
laf Devletleri’ne katılmak istediyse de, Batı m ara ve Boğazlar bölgesinden çekildi (bak.
Cephesi’nden çektikleri birliklerle Roman- Ç ana kkale Sa v a şla ri ).
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI 207
uyaran sistem oldukça etkiliydi; ama II. mamasına karşın, 11 Kasım 1918 sabahı A l
Dünya Savaşı’nda geliştirilen korunaklar tü man yetkililer yenilgilerini kabul eden bir si
ründe çok az yer vardı. İngiltere’ye yapılan lah bırakm a antlaşmasını imzaladılar. Bu ant
hava saldırılarında 1.300 kişi öldü, 3.000’den laşma Compiegne O rm am ’nda, Foch’un özel
fazla kişi yaralandı. vagonunda imzalandı ve imzadan altı saat
Savaşın sürdüğü cephelerde düşmanın yeri sonra, 11. ayın 11. günü, saat l l ’de yürürlü
ni ve hareketlerini gözlemek ve fotoğraf çek ğe girdi.
mek için de uçaklar kullanıldı. Sonuçta, sık
sık yoğun hava çatışmaları oldu. Uçaklar aynı Antlaşmalar
zamanda demiryolu kavşaklarını, havaalanla Barış antlaşmalarının ilkelerini ABD Başkanı
rını ve levazım depolarını da bombalamak Wilson, İngiltere’de 1916 sonundan beri baş
için kullanıldılar. bakan olan David Lloyd George ve Fransız
Deniz uçaklarının bu savaşta görevleri ol Başbakanı Georges Clemencau saptadı. A nt
dukça sınırlıydı. Bu uçaklar ya tekerlek yeri laşmalarda, W ilson’un dediği gibi, “dünyada
ne konan kızaklarla denize inip kalkabiliyor demokrasiyi güven altına alm ak” amacı güdü
ya da büyük savaş gemilerine eklenen pistler lüyordu. A vrupa’daki sınırların, bir ulusun
den havalanabiliyordu. İlk uçak gemisi olan başka bir ulus egemenliğinde kalmamasını
H M S Argus, uçakların inip kalkabileceği düz sağlayacak bir biçimde düzenlenmesine çalı
üst güvertesiyle ancak 1918 Eylül’ünde hiz şıldı.
mete sokulabildi. İngiltere ve A B D , “Blimp” Alm anya, A lsace-Lorraine’i Fransa’ya, Si-
adı verilen küçük uçakları denizaltıları ara lezya’nın bir bölümünü, yeniden kurulan Po
mak için kullandılar. lonya Devleti’ne verdi ve tüm sömürgelerini
yitirdi. M acaristan’ın bağımsızlığını ilan etm e
Savaşın Sonu sinden sonra Avusturya-M acaristan İm para
Almanlar 3 Ekim 1918’de, ABD Başkanı Wood- torluğu kuzey bölgesindeki toprakları yeni
row W ilson’a ateşkes istemiyle başvurdu Çekoslovakya ve Polonya devletlerine; doğu
lar. Başkan kayıtsız şartsız teslim olmalarını sundaki bazı yerleri Rom anya’ya; güneydeki
istedi. Bu sırada İtilaf Devletleri’nin deniz ab leri, sınırlan genişletilen Sırp devleti Yugoslav
lukası nedeniyle açlıktan kınlan Alman halkı ya’ya bırakırken, batıdaki Fiume (bugün Ri-
4 Kasım 1918’de ayaklandı. jeka) bölgesini İtalya aldı. Baltık kıyısında
Alman ordularının tam bir bozguna uğra- Estonya, Letonya ve Litvanya adında üç yeni
Hulton Picıure Library devlet kuruldu.
Osmanlılar ile yapılan Sevr (Sevres) A nt
laşması ile Osmanlı topraklarının bir bölümü
Yunanistan ve başka bazı devletler arasında
paylaştırıldı (bak. Sevr ANTLAŞMASI). Mustafa
Kemal başkanlığındaki A nkara hükümetinin
tanımadığı bu antlaşma, Kurtuluş Savaşı so
nunda ortadan kalktı (bak. KURTULUŞ Sa v a şi).
O rtadoğu’da o zamana kadar Osmanlı İmpa
ratorluğu egemenliğinde bulunan topraklar
ile Alm anya’nın sömürgeleri, Milletler Cemi
yeti adına yönetilmek üzere, bazı İtilaf Dev
letleri’nin mandası altına girdi. Dünya barışı
nı korumak ve anlaşmazlıkları çözmek için
kurulan M illetler Cemiyeti pek başarılı ola
madı.
Almanya yalnızca gönüllülerden oluşan kı
I. Dünya Savaşı'nda birçok kadın silahlı kuvvetlere
katıldı. İngiliz kadın askerler Kasım 1918'de sıtlı bir kara ve deniz ordusu bulundurabile
savaşın bitişini kutluyor. cek, denizaltı, tank gibi savaş araçlarına sahip
BİRİNCİ VE İKİNCİ MEŞRUTİYET 211
olamayacağı gibi hava kuvvetleri de oluştura B alkanlar’da 19. yüzyılda birçok ayaklanma
mayacaktı. Alman donanmasının büyük bir çıktı. Türk kökenli olmayan halklar bağımsız
bölümü Orkney A d alan ’nda bulunan Scapa lık mücadelesine giriştiler. Birbirleriyle çıkar
Flovv’a götürülerek 21 Haziran 1919’da kendi çatışması içinde olan A vrupa devletleri ile
denizcilerinin eliyle batırıldı. Çarlık Rusya’sı da Balkanlar’da ve Ortadoğu’
28 Haziran 1919’da Almanya ile imzalanan da söz sahibi olmak için bu ayaklanmaları
Versay (Versailles) Antlaşması ile Milletler destekliyor, Osmanlı İm paratorluğu’nun içiş
Cem iyeti’nin kurulmasını öngören yazılı an lerine karışarak bazı reformların yapılması
laşma aynı gün yürürlüğe girdi. Senatosunda için baskı yapıyorlardı.
Milletler Cem iyeti’ne girmesine karşı çıkıldığı 19. yüzyılın ilk yarısında, Tanzimat döne
için A B D , Versay Antlaşm ası’m tanımadı, minde başlayan, Islahat Ferm am ’yla süren,
Almanya ve Avusturya ile 1921 Ekim ’inde ay batılılaşma adı verilen ve Avrupa ülkelerine
rı barış antlaşmaları imzaladı. benzemek için yapılan reformları bazı aydın
Savaşın doğrudan yol açtığı ölümler, yakla larla devlet adamları da destekliyordu (bak.
şık 5 milyonu İtilaf Devletleri’nden olmak I slahat F erm anl T a n zim a t ).
üzere, 8,5 milyona ulaştı. Ayrıca 21 milyon A ralarında Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi
sivil yaralandı. Bunlara ek olarak dünyanın aydınların da yer aldığı Yeni Osmanlılar adı
değişik bölgelerinde, savaş yüzünden çıkan verilen grup, Avrupa ülkelerinin çoğunda be
hastalıklardan ve kıtlıktan 20 milyona yakın nimsenen anayasal krallık ya da meşrutiyet
insan öldü. idaresini Osm anlılar’ın da benimsemesini isti
yordu.
BİRİNCİ VE İKİNCİ M EŞRUTİYET. H ü 1876’ya gelindiğinde Osmanlı Devleti dış
küm darların mutlak yetkilerinin anayasa ve borçlarını ve faizlerini ödeyemeyecek durum
meclisle sınırlandırıldığı yönetim biçimine da olduğunu açıkladı. Bu bunalım sırasında
“m eşrutiyet” denir. Osmanlı Devleti anayasa Midhat Paşa ve arkadaşları 30 Mayıs 1876’da
lı ve meclisli yönetim düzenini 1876’da I. Abdülaziz’i tahttan indirdiler; yerine V. Mu-
M eşrutiyet ve 1908’de II. M eşrutiyet dönem rad’ı geçirdiler. Ne var ki, yeni padişahın şeh
lerinde benimsemiştir. zadeliği dönemindeki kapalı yaşamı ruhsal
dengesini bozmuştu. Abdülaziz’in ölümü
Birinci Meşrutiyet (bak. ABDÜLAZİZ) ve ardından gelişen olaylar
Osmanlı İm paratorluğu 19. yüzyılda büyük yeni padişahın ruhsal bunalımını yoğunlaştır
bir ekonomik ve siyasal bunalıma girmişti. 17. dı. Bunun üzerine anayasayı hazırlayarak
yüzyıldan beri toprak kaybeden im paratorlu meşrutiyeti ilan edeceğine söz veren II. Ab-
ğun gelirleri giderlerini karşılayamıyordu. dülhamid tahta geçirildi.
Avrupa devletleriyle imzaladığı serbest tica Bu sırada Bosna-Hersek isyanları Bulgaris
ret antlaşmalarıyla, A vrupa’dan satın alınan tan ve Sırbistan’a sıçramış, Çarlık Rusya’sı
malların gümrük vergileri son derece azaltıl Osm anlılar’a isteklerinin hemen yerine geti
mıştı. Ülke pazarlarını dolduran A vrupa mal rilmesini isteyen bir ültimatom vermişti. Yeni
ları daha ucuz olduğu için, bu durum yerli bir savaşın çıkmasından endişelenen öbür A v
sanayinin de gerilemesine neden olmuştu. rupa ülkeleri, Balkan sorunlarını tartışmak ve
Osmanlı padişahlarının ve zenginlerin gös gerekli gördükleri yenileşme programını ha
terişli yaşamları için gereken para ile art arda zırlamak üzere İstanbul’da bir konferansta bir
girişilen savaşların yol açtığı harcamalar, an araya geldiler. 23 Aralık 1876’da konferansın
cak yabancı bankalardan ve devletlerden borç toplandığı gün II. Abdülhamid anayasayı
alınarak karşılanabiliyordu. (Kanun-ı Esasi) açıklayarak meşrutiyeti ilan
Bu ekonomik sıkıntıların yanı sıra özellikle etti.
1789 Fransız Devrim i’nden sonra hızla yayı Ne var ki, 1876 Anayasası’nda egemenlik
lan özgürlükçü düşünceler ve ulusçuluk akı hiçbir kısıtlama olmaksızın padişahındı. Yü
mı, bütün çokuluslu devletler gibi Osmanlı- rütme yetkisine tümüyle sahip olan padişah,
lar’ı da sarsmıştı. Çeşitli halkların yaşadığı sadrazam ve vekilleri istediği gibi atayıp, gö
212 BİRİNCİ VE İKİNCİ MEŞRUTİYET
I. M eşrutiyet'te
ilk meclis,
Dolmabahçe
Sarayı'nda
A bdülham id'in
konuşmasıyla
açıldı.
hat Paşa’yı çağırarak önce Suriye, ardından aynı gün II. Meşrutiyet’i ilan etmek zorunda
İzmir valiliklerine atadıktan sonra, Abdülaziz’ kaldı.
in ölümünden sorumlu tutarak kurdurduğu Yapılan seçimlerle oluşan meclis 17 Aralık
özel m ahkem ede ölüme mahkûm ettirdi. 1908’de padişahın nutkuyla açıldı. Ama II.
Midhat Paşa’nın yaşamı yabancı elçiliklerin Meşrutiyet dinci çevrelerle, İttihat ve Terakki
araya girmesiyle kurtulduysa da, daha sonra Cemiyeti karşıtlarının İstanbul’da ayaklanm a
sürüldüğü Mekke yakınlarındaki Taif’te öldü sıyla kesintiye uğradı. 31 M art Olayı olarak
rüldü. anılan bu ayaklanma, Selanik’ten gelen H are
ket O rdusu’nun 24 Nisan 1909’da İstanbul’a
İkinci Meşrutiyet. girmesiyle bastırılabildi. 27 Nisan’da yeniden
II. A bdülham id’in baskıcı yönetimi altında, toplanabilen meclis II. A bdülham id’in tah t
m eşrutiyet yönetiminin kurulmasından yana tan indirilmesine ve yerine V. Mehmed Re-
olanlar ve özellikle yüksekokul öğrencileri, şad’ın geçirilmesine karar verdi. Bundan son
tüm polis baskısına karşın gizli gizli çalışmaya ra meclis yoğun bir yasama çalışmasına gire
başladılar. Jön Türk adı verilen aydınlar yurt- rek II. M eşrutiyet’in siyasal ve hukuksal yapı
dışında çıkardıkları yayınlarda da II. Abdül- sını belirleyen 1876 A nayasasındaki değişik
ham id’e karşı mücadeleye giriştiler {bak. JÖN likleri gerçekleştirdi.
T ü RKLER). 1905 sonrasında Jön Türk hareketi Yapılan değişikliklerin en önemlisi padişa
askeri çevreleri de etkisine aldı. Kurulan İtti hın yürütme yetkisinin sınırlandırılmasıydı.
hat ve Terakki Cemiyeti 1908’de Abdülha- Artık vekiller heyeti (bakanlar kurulu) uygu
m id’i tahttan çekilmeye zorlayarak m eşrutiye lamalarından meclise karşı sorumluydu. Ayrı
ti yeniden kurmak amacıyla eylemlere başladı ca meclis hüküm eti denetleyebilecekti. M ec
(bak. İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ). liste açılan bir soru sonucunda oyçokluğu ile
İlk hareketi Yüzbaşı Resneli Niyazi Bey güvenoyu alamayan vekil düşmekteydi. Eğer
başlattı. Taburu ile M anastır dolaylannda da güvenoyunu vekiller heyetinin başkanı ala
ğa çıkarak II. A bdülham id’in baskıcı yöneti mazsa, o zaman hüküm et düşüyordu.
mine karşı mücadele edeceğini açıkladı. Onu Meclisin yasama gücü de artırılmıştı. Yeni
Binbaşı Enver Bey (Enver Paşa) izledi. A r yasa önermeye artık vekiller heyetinin yanı
dından İttihat ve Terakki önde gelenleri 23 sıra her iki meclis de yetkili kılınmıştı. 1876
Temmuz 1908 sabahı Selanik hüküm et kona Anayasası’na göre meclis başkanını ve iki yar
ğını işgal ettiler. Ayaklanmanın tüm ülkeye dımcısını padişah seçerken, yapılan değişik
yayılacağından çekinen II. Abdülhamid, likle meclis kendi yöneticilerini seçme hakkını
II. M eşrutiyet'in
ilanının ardından
İstanbul'da halk
coşkuyla sokaklara
dökülmüştü.
214 BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ
kendi özgür istemleriyle bir araya gelen ulusları bir araya getirecek merkezi hizmetler
150’den fazla ülkenin oluşturduğu bir örgüt sunmak.
tür. 24 Ekim 1945’te kurulan Birleşmiş Millet Bir ülkenin Birleşmiş M illetler’e üye olabil
ler, dünyada barışı koruma çalışmalarının mesi için, barış isteğini belirtmesi, BM Sözleş-
yanı sıra, dünya halkları arasında dostça mesi'ndeki amaçları kabul etmesi ve bu amaç
ilişkilerin geliştirilmesi, anlaşmazlıkların hak ları yerine getirme konusunda Birleşmiş Mil
ça ve barışçı çözümlere ulaştırılması için de letler’e güven vermesi gerekir. Yeni üyeleri
elinden geleni yapar. İnsan haklarına saygı Güvenlik Konseyi önerir; Genel K urul’un
gösterilmesi ilkesine bağlı olan Birleşmiş Mil onaylamasıyla üyelik kesinleşir. Başlangıçta
letler üyesi devletler, yoksul ya da barınacak Birleşmiş M illetler’in aralarında Türkiye’
yeri olmayan insanların yaşam koşullarının nin de bulunduğu 51 üyesi varken, daha sonra
iyileştirilmesi, hastalıklarla savaşmak ve oku bağımsızlığını yeni kazanan eski sömürgelerin
ma yazma bilmeyen milyonlarca insanı eğit katılmasıyla üye sayısı hızla arttı. Büyük kü
mek için işbirliği yapar. çük bütün Birleşmiş M illetler üyelerinin oy
Genellikle kısaca BM diye bilinen Birleş hakkı eşit olduğu için başlangıçtaki üyelerin
miş Milletler, bu amaçlarla kurulan ne ilk, ne örgütteki ağırlığı eskisine göre azaldı.
de tek örgüttür. Am a, benzer amaçlarla Bunca değişik ülkeden gelerek birlikte çalı
kurulmuş olan ve 1920-46 arasında yaklaşık şan ve konuşmalar yapan ülke temsilcileri
60 ülkenin üyesi bulunduğu Milletler Cemiye- arasında dil sorunlarının ortaya çıkması do
ti’nden çok daha fazla sayıda üyesi vardır. ğaldır. Konuşmacıların sözleri aynı anda,
Birleşmiş M illetler’in amaçlarını ve örgüt İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Rusça,
lenme biçimini ortaya koyan anayasası, BM Arapça ve Çince olmak üzere altı dile çevrile
Sözleşmesi adıyla bilinir. Birleşmiş Millet- rek bu soruna bir ölçüde çözüm bulundu.
ler’in başlıca amaçları şunlardır: Anlaşmazlık O turum lara katılan herkes, altı kanallı özel
ları çözüme bağlayarak ya da saldırıyı durdu kulaklıklar yardımıyla bu çevirileri dinleyebi
racak önlemleri alarak barışı korumak; halk lir. O turum lara ilişkin belgeler de bu altı dilde
ların hak eşitliği ve kendi kaderlerini belirle yayımlanır.
me ilkesi temeline dayalı olarak uluslar Birleşmiş M illetlerin altı temel kuruluşu
arasında dostluğu geliştirmek; dünya sorunla vardır. Bunlar Genel Kurul, Güvenlik Koh-
rının çözümünde uluslararası işbirliğini sağla seyi, Ekonom ik ve Sosyal Konsey, Vesayet
mak; bütün bu amaçlara ulaşma çabasında Meclisi, Uluslararası A dalet Divanı ve Sekre-
Popperfoto
ULUSLARARASI
ASKERİ KURMAY ATOM ENERJİSİ
KOMİTESİ
Güvenlik AJANSI
Konseyi
SİLAHSIZLANMA
KOMİSYONU BM ÖZEL FONU
Uluslararası Vesayet
Adalet Meclisi BM ÇOCUK FONU
BM BARIŞ GÜCÜ Divanı (UNICEF)
GENEL
KURUL BM MÜLTECİLER
BM FİLİSTİN YÜKSEK
MÜLTECİLERİNE KOMİSERLİĞİ
YARDIM İDARESİ
BÖLGESEL
EKONOMİK
GENEL KURUL'A KOMİSYONLAR
Ekonomik
BAĞLI ÖBÜR
YARDIMCI
Sekreterlik ve Sosyal
Konsey UZMANLIK
KURULUŞLAR KOMİSYONLARI
Birleşmiş M illetler Ö rgütü'nün bölüm lerini ve bunların Genel Kurul'a nasıl bağlandıklarını gösteren şema.
terlik’tir. Sekreterlik’in merkezi New York' luğuyla alınır. Mali ya da yeni bir ülkenin
tadır. Ö bür kuruluşların çoğu genellikle, ya üyeliğe kabulü gibi önemli konularda üçte iki
New Y ork’ta ya da İsviçre’nin Cenevre ken çoğunluk gerekir.
tinde çalışır. Uluslararası Adalet Divanı ise
H ollanda’nın Lahey kentinde toplanır. Uyuş Güvenlik Konseyi
turucuların zararları ya da çevre sorunları gibi Uluslararası barış ve güvenlikten sorumlu
uzmanlık konularındaki toplantılar, çoğun olan Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesi vardır.
lukla Birleşmiş Milletler’in Viyana (Avustur Bu üyelerin beşi (İngiltere, Fransa, A BD ,
ya), Nairobi (Kenya) bürolarında ya da öbür SSCB ve Çin) Güvenlik Konseyi’nde her
bölge m erkezlerinde yapılır. zaman yer alır ve daimi üyeler olarak bilinir.
Geri kalan 10 üye ülke, Genel Kurul’ca iki
Genel Kurul yıllık bir süre için seçilir.
Genel Kurul, Birleşmiş M illetler’in temel Güvenlik Konseyi’ne getirilen anlaşmazlık
kuruluşudur; düzenli olarak her yılın sonuna lar genellikle siyasal nitelikte olduğundan, 15
doğru toplanır. Kimi zaman olağanüstü top ülke ortak bir çözüm üzerinde her zaman
lantılar da yapar. Birleşmiş M illetler’in bütün anlaşmaya varamayabilir. Güvenlik Konse
üyeleri Genel K urul’da temsil edilir; her üye yi’nin karar alabilmesi için en az dokuz
ülke en çok beş temsilci bulundurabilir. üyenin “evet” demesi gerekir. Daimi üyeler
Büyük küçük her üyenin yalnız bir oy hakkı den birinin kullanacağı “hayır” oyuna veto adı
vardır. Parlam ento işleyişini andıran Genel verilir. Bir konuda veto oyu kullanılmışsa,
Kurul, çalışmaları sırasında Birleşmiş M illet karar alınamaz. Am a, daimi üyeler olumlu
ler’in çeşitli kuruluşlarının çalışmalarını de oy kullanmayacakları bir konuda Konsey’in
netler. H er türlü uluslararası konuda görüş karar almasına engel olmak istemezlerse,
bildirme, öneri getirme, konferans toplama, oylamada çekimser oy kullanabilirler. Bunun
bazı kuruluşlarının üyelerini belirleme yetkisi la birlikte, Birleşmiş M illetler’in karar alabil
vardır. mesinin başka yolları da vardır. Örneğin,
Önemli olmayan konularda kararlar oyçok- Genel Kurul, bir bunalım baş gösterdiği
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER 217
zaman üyelerini olağanüstü toplantıya çağıra mak için ilgili bölgeleri denetlem ekle görev
bilir. lidir.
Uluslararası bir anlaşmazlık çıkınca, G ü Başlangıçta, Vesayet Meclisi’nin yönetici
venlik Konseyi durum u inceleyerek, taraflara ülkeler aracılığıyla sorumluluğunu üstlendiği
sorunu barışçı yollardan çözmeleri çağrısında 10 bölge vardı ve bu bölgelerde yaşayan
bulunabilir. Bunun gerçekleşmemesi duru insanların toplam nüfusu 19 milyonu buluyor
munda Konsey anlaşmazlığın çözümüne iliş du. Hepsi A frika’da ve Büyük O kyanus’ta
kin çeşitli yollar önerebilir. Eğer anlaşmazlık bulunan bu bölgelerin çoğu sonradan bağım
silahlı çatışmaya dönüşmüşse, Güvenlik Kon sızlığını kazanarak Birleşmiş M illetler’e üye
seyi tarafları ateşkese çağırabilir; ilgili ülke ya oldu. Bugün ABD yönetimi altındaki Pasifik
da ülkelerle bütün ticaret, demiryolu, deniz A daları’ndan başka dünyada vesayet bölgesi
yolu, posta, havayolu ve öbür bağlantıların kalmamıştır.
kesilmesi çağrısında bulunabilir. Birleşmiş
Milletler görevlileri de barış görüşmeleri Uluslararası Adalet Divanı
yapılmasına çalışırlar. Eğer ateşkes sağlan Birleşmiş M illetler’in hukuk mahkemesi olan
mışsa, üye ülkelerin askeri birliklerinden olu Uluslararası A dalet Divanı, çoğu kez, çıkacak
şan BM Barış Gücü sorunlu bölgeye gönde karara uymayı önceden kabul eden ülkelerin
rilebilir. getirdiği davalara bakar. Uluslararası hukuk
la ilgili olarak kendisine getirilen sorunlara
Ekonomik ve Sosyal Konsey ilişkin önerilerde bulunur. Divan, her biri
Birleşmiş Milletler ırk, din, dil gibi konular değişik ülkeden gelen ve dokuz yıl süreyle
da ayrımcılık gözetmeden yoksullara, hastala görev yapan 15 yargıçtan oluşur.
ra ve okuma yazma bilmeyenlere yardım eli Kimi zaman Dünya Mahkemesi diye de
uzatan bir örgüt ağı kurmuştur. Bu yardım adlandırılan bu mahkemeye getirilen bütün
işini. Genel K urul’un üç yıllık bir süre için sorunlar, oturum a katılan yargıçların oyçok-
seçtiği 54 üyeden oluşan Ekonom ik ve Sosyal luğuyla karara bağlanır. Divan en az dokuz
Konsey yürütür. yargıcın katılmasıyla toplanır. Yargıçlar, G e
Konsey’e bağlı olarak çalışan uzmanlık nel Kurul ve Güvenlik Konseyi'nce seçilirler.
komisyonları vardır. Bunlar insan hakları, Divan, Lahey’in dışında başka yerlerde de
kadın-erkek eşitliği, ticaret, nüfus, uyuşturu toplanabilir.
cu m addeler gibi konularla ilgili çalışmalarda
bulunurlar. Bunlardan biri olan İnsan Hakları Sekreterlik
Komisyonu, bütün insanların eşit haklara Birleşmiş M illetler’in yönetim organı olan
sahip olduğunu ilan eden İnsan Hakları Sekreterlik, Birleşmiş M illetler’in kararlarını
Evrensel Bildirisi’ni hazırlamıştır. uygular. BM genel sekreterine bağlı olarak
çalışan Sekreterlik’te, üye ülkelerin hemen
Vesayet Meclisi hepsinden yaklaşık 16 bin kişi çalışır. Hangi
I. Dünya Savaşı (1914-18) sonrasında, Millet ülkeden olursa olsun, Sekreterlik çalışanları
ler Cemiyeti’nin aldığı bir kararla Alm an Birleşmiş M illetler’e bağlılık andı içerler ve
ya’ya bağlı sömürgelerin ve önceden Osmanlı kendi ülkelerinden buyruk almazlar. Çoğu
İm paratorluğu’na bağlı bazı toprakların yöne New Y ork’ta, öbürleri de kendilerine nerede
timi, o bölgelerin halkları kendi kendilerini gerek duyuluyorsa orada çalışırlar.
yönetmeye hazır durum a gelinceye kadar, Uluslararası barış ve güvenliği tehlikeye
başka bazı ülkelere verildi. II. Dünya Sava- sokan ya da bozan herhangi bir sorunu
şı’ndan (1939-45) sonra da bazı ülkelerin nasıl Birleşmiş M illetler’e götürm ek ve her yıl
yönetileceğine ve hangi ülkenin sorumluluğu örgütün çalışmaları üstüne Genel K urul’a bir
na verileceğine ilişkin vesayet arılaşmaları rapor sunmak genel sekreterin görevidir.
hazırlandı. BM Genel Kurulu tarafından 1956’da Süveyş’te ve 1962’de K üba’da sa
üç yıl için seçilen Vesayet Meclisi, bu anlaş vaş tehlikesinin ortadan kaldırılmasında BM
maların gerektiği gibi uygulanmasını sağla genel sekreteri önemli bir rol oynamıştır.
218 BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
uzun bir toprak şeridini içerir. Tenasserim , yılanlar ve sıtma taşıyan sivrisinekler boldur.
güneyde, kalay ve tungsten çıkartılan ve Halkın çoğunluğu ırmak kıyılarında kurul
kauçuk üretilen M alakka Yarım adası’na doğ muş küçük köylerde yaşar. Yabanıl hayvan
ru uzanır. Aşırı yağış alan Aşağı Birmanya, lardan korunmak için bambu ya da ağaçtan
Yukarı Birm anya’dan çok daha nemlidir. kazıklarla çevrelenmiş olan köy evleri de
Gelişen bir liman olan başkent Rangun, yılda bambu ve ağaçtan yapılır.
2.540 mm yağış alır. Kentin kuzeyindeki Nüfusun üçte ikisi O rta Asya’dan yüzyıllar
dağlık A rakan bölgesinin büyük bölümü önce göçmüş olan insanların soyundandır.
5.080 mm yağış alırken, eskiden Yukarı Bir Geniş, yassı yüzleriyle M oğollar’a benzerler;
m anya’nın başkenti olan M andalay, yılda ama tenleri, genellikle Çinliler’inkinden da
yalnızca 838 mm yağış alır. ha koyu renklidir. Geriye kalan nüfus, yerli
kabilelerden, Hindistan ve Çin’den gelmiş
BİRMANYA'YA İLİŞKİN BİLGİLER insanlardan oluşur. Halkın yüzde 70’ten çoğu
Birm an’dır; yüzde 15’ini de K arenler, Şanlar
YÜZÖLÇÜMÜ: 676.577 km2. ve Kaçinler oluşturur. Geri kalanlar, çoğun
NÜFUS: 39.218.000 (1987). lukla doğu sınırında yaşayan, çevreden soyut
YÖNETİM: Tek partili halk cumhuriyeti. lanmış dağ kabileleridir.
COĞRAFİ ÖZELLİKLER: Aşağı Birmanya'da üç büyük ır Konuşulan dil Birmanca’dır, ama çeşitli
mağın; İravadi, Saluen ve Sittang'ın geniş vadileri yer
alır. Yukarı Birmanya'da ise kuru ve açık alanlar yay kabilelerin konuştuğu 100 kadar başka dil de
gındır. Ülkenin doğu bölgesinde yüksek bir yayla vardır. Birm anlar’ın yaklaşık yüzde 85’i Bu-
vardır. dacı’dır; bununla birlikte, kırsal kesimde nat
BAŞLICA ÜRÜNLER: Pirinç, şekerkamışı, sebze, kavun,
karpuz, yerfıstığı, karides, tikağacı, gümüş, kalay ve adı verilen eski orman ve dağ ruhlarına
tungsten. tapanlar da vardır. İngilizce’nin resmi devlet
ÖNEMLİ KENTLER: Rangun (Rangoon), Mandalay, Mul- dili olduğu İngiliz sömürge yönetimi döne
mein, Bassein, Pegu.
mindeki gibi bugün de okullarda İngiliz
EĞİTİM: 6-11 yaş arası çocuklar için zorunludur.
ce öğretilir. Birm anlar’ın ulusal giysisi longyi,
tıpkı Endonezyalılar’ın giydiği sarong gibi,
Aşağı Birmanya’da muson iklimi egem en vücuda sarılan uzun bir kumaştır ve önden
dir. Genellikle, mayıs ortasından kasım orta düğmeli bir ceketle birlikte giyilir.
sına kadar süren muson yağmurlarından son Birmanlar iş hayvanı olarak hörgüçlü, kü-
ra, yılın geri kalan bölümü kuru geçer. Bu
Picturepoirıı
bölgede, değerli tikağacının yetiştiği muson
ormanları vardır. Nüfusun yüzde 75’inin yaşa
dığı İravadi ve Sittang deltalarının zengin top
rakları pirinç tarlalarıyla örtülüdür.
Yukarı Birmanya’nın merkezi çok farklıdır.
D aha düz, çok daha kuru ve açıklık olan bu
bölgede susam, darı, pamuk ve yerfıstığı gibi
ürünler yetişir. Birmanya’nın II. Dünya Sava-
şı’nda büyük zarar gören petrol bölgesi gü
neydedir. Bu bölge Birmanya ekonomisi için
bugün de önem taşır.
Yağmur orm anlarında hâlâ pek çok yabanıl
hayvan yaşar. Orm anlarda gibon denilen bir
tür uzun kollu maymuna rastlanır. Kaplan ve
küçük bir geyik türü olan munçak ise daha az
rastlanan hayvanlardır. Birmanya’da pars ve
yaban mandası da vardır; dağlarda ayılar,
ormanların çoğunda filler yaşar. Köylerde Rangun'daki, 15. yüzyıldan kalma Shve Dagon
sokak köpeklerinden geçilmez. Kırsal alanda Tapınağı kentteki en güzel yapılardan biridir.
BİRMANYA 221
Birmanya'nın eski
başkentinin bulunduğu
geniş Pagan Ovası'nın
hemen her yerinde Buda
tapınakları ve türbeleri
m tg :* 3 y - m , s k i - (m : î - \ü_.- .
görülür.
çük bir tür öküzden yararlanırlar. Geniş dır. 1938’de işgalci Japon ordularının yaptığı,
ırmak vadilerinde, İravadi deltasında ve pi Çin’in güneybatısındaki Kunming’den Birman
rinç yetiştirilen bataklıklarda m andalar iş ya’nın kuzeybatısındaki Laşio’ya uzanan ve bir
görür. Pirinç temel tarımsal üründür ve ana demiryoluyla Mandalay’a bağlanmış olan
besin kaynağıdır. Bir zamanlar öbür Asya Birmanya Karayolu, Çin’le ticareti kolaylaş
ülkelerine, özellikle H indistan’a çok m iktarda tırmıştır. Rangun ile Mandalay arasında bir
pirinç satılırdı, ama II. Dünya Savaşı’ndan bu ana demiryolu hattı vardır. Başka demiryolla
yana pirinç satışı düşmüştür. Ö bür ürünler rı da olmakla birlikte ülkeyi H indistan’a ya da
arasında yağı kullanılan susam, yerfıstığı, öbür komşularına karadan bağlayan karayolu
meyve, pam uk, baklagiller, mısır, şekerkam ı yoktur. Birmanya’ya gelen turistler burada
şı ve ince Birmanya purosunda kullanılan tü bir haftadan fazla kalamazlar ve geliş gidişle
tün sayılabilir. rinde özel uçak kullanamazlar.
Birm anya’nın maden kaynakları zengindir.
Özellikle petrol, tungsten, kurşun, kömür, Tarih
bakır, kalay, altın, gümüş, mika, demir cev Birmanya’da gelişkin bir Buda uygarlığı var
heri ve yeşim taşı vardır. Buna karşın m aden dır. Terk edilmiş bir kent olan Pagan’da bu
cilik az gelişmiştir. Tikağacı sanayisi (bak. uygarlıktan izler görülür. Kentte 9.-13. yüz
T ik a C a c i ) büyük önem taşır. Tikağacı ve öbür yıllar arasında yapılmış binlerce Buda tapına
sert odunlu ağaç türleri Birmanya’nın dış ğı bulunm aktadır.
ülkelere sattığı başlıca ürünlerdir. Kerestelik 11.-19. yüzyıllarda Birmanya prensleri ara
orm anlar devletin denetimi altındadır. O r sında amansız savaşlar oldu. 1820’de büyük
m anlarda, kütüklerin taşınması ve istiflenme Birman Generali M aha Bandula, Hindis
sinde, eğitilmiş filler çalıştırılır. Ülkede kau tan ’ın İmphal (M anipur) ve Assam eyaletleri
çuk da üretilir. ni ele geçirip Bengal’e yönelince, o zaman
Birmanya’da tarım, ormancılık ve m aden H indistan’a egemen olan İngilizler Birm an
cilik gelişmektedir. Çoğu Rangun yakınların ya’ya savaş açtılar. M aha Bandula geri püs
da olmak üzere, çeltik fabrikaları, ağaç ve kürtüldü ve Birmanyalılar yalnızca Assam ve
pamuk işleme kuruluşları, hepsinden önemlisi İmphal üzerindeki isteklerinden vazgeçmekle
de petrol rafinerileri vardır. kalmadılar, aynı zamanda Aşağı Birmanya’
Birm anya’da ulaşıma elverişli karayolu az nın A rakan ve Tenasserim bölgelerini de
222 BİRMİNGHAM
Tarih
Birmingham, 18. yüzyıldan başlayarak İngilte Birm ingham 'daki "B u llrin g ", yuvarlak, kule biçim li
re Sanayi Devrimi’nin merkezinde yer aldı ve o yapısıyla çağdaş bir alışveriş ve iş merkezidir.
BİRÛNÎ 223
sudî adlı en önemli astronomi yapıtında, siz” olduğu düşüncesini savunan İbn Sina’dan
dünya coğrafyası, enlem ve boylam hesapları, ayrılır. B atı’da “A liboron” adıyla bilinen Bi
dünya çapının ölçümü, G üneş, Ay ve geze rûnî’nin yapıtları birçok Batı diline çevril
genlerin devinim cetvelleri gibi araştırm a ve miştir.
çalışmalarını toplayan Birûnî, bilim tarihçile
rine göre K opernik’le başlayan çağdaş astro BİSİKLET pedallarla hareket ettirilen iki
nominin temellerini atmıştır. Batlamyus ve tekerlekli bir taşıt aracıdır. Fransızca’dan
A risto’nun kuram larına karşı çıkarak dünya dilimize geçmiş olan adı da “iki tekerlekli”
nın durağan değil, dönen bir kütle olduğunu anlamına gelir. Bugünün bisikletleri eşit bü
kanıtlamaya çalışmıştır. yüklükteki iki tekerlek ile bu tekerlekleri
Kitâbu l-Camahir fi Marifeti’l-Cevahir birleştiren, çelik borulardan yapılmış bir ana
(■‘Cevherlerin Özellikleri Ü stüne”) adlı yapı çerçeveden oluşur. Binici, kadro denen bu
tında minerallerin ve bazı değerli taşların çerçevenin üzerindeki sele’ye oturur, bisikleti
özelliklerini tanıtmış, 23 katı ve 6 sıvı m adde yönlendiren gidon’u tutar ve ayaklarıyla pe
nin özgül ağırlıklarını bugünkü değerlerine dal' lara basar. Binicinin pedallara uyguladığı
çok yakın olarak saptamıştır. itme kuvveti, pedal kolları, zincir ve iki zincir
Kimi araştırmacılara göre 113, kimi araştır dişlisi aracılığıyla arka tekerleğe iletilir. Peda
macılara göre de 180 yapıtı olduğu ileri la her basışta iki kez dönen arka tekerlek
sürülen Birûnî’nin ancak 27 yapıtı günümüze hareket ettirici, ön tekerlek ise yönlendirici
kalabilmiştir. Bilim ve felsefe alanındaki ça dir. Ön tekerlek bir çatalın arasına yerleştiril
lışma ve araştırm alarında büyük ölçüde İs miş, bu çatal da bir mille kadronun önündeki
lam düşüncesinin etkisi altında kalmış olan dikey boruya yataklanmış olduğu için serbest
Birûnî, evrenin “öncesiz” olmadığını, bir çe sağa sola dönebilir. İki yanında el tutacak
T ann’nın varlığına gereksinimi olduğunu ileri yeri olan gidon da çatalın üzerindeki bu
sürmüştür. Birûnî bu savı ile, evrenin “önce- boruya bağlı olduğundan, binici gidonu istedi-
BİSİKLET 225
ği yöne çevirerek, çatal mili aracılığıyla çatalı büyüklüğü iki katma çıkmış olur; dolayısıyla
ve ön tekerleği yönlendirebilir. Bisikletlerin vücudumuzu, basamakları birer birer çıkar
kadrosu genellikle çeliktendir; ama bazı hafif ken kaldıracağımız yüksekliğin iki katma taşı
modellerin yapımında alüminyum alaşımları mamız gerekir. Böylece yapılan iş iki katına
kullanılır. çıkar; oysa basamaklan birer birer çıktığımızda
Bir bisiklette aranan en önemli özellik tırmanmak için tüketeceğimiz güç azalacağın
“çevik” olmasıdır. Pedalları zor çevrilen ve dan merdiveni daha hızlı çıkabiliriz.
insana kurşundan yapılmış gibi ağır gelen bir Bu ilke gereğince, bisikletin ana zincir
bisiklet hem binicisini yorar, hem de yol dişlisi (ayna dişli) arka tekerlekteki küçük
almaz. Oysa hafif ve “çevik” bir bisiklette pinyon dişli ile aynı büyüklükte olursa, pedal
insan saatlerce yorulmadan pedal çevirebilir. tam bir devir yaptığında arka tekerlek de bir
Bunun için kadronun iki karşıt özelliği bir kez döner. Eğer ayna dişlinin büyüklüğü
arada bulundurması gerekir: Kadro bağlantı pinyon dişlinin iki katı olursa, o zaman pedal
ları hem kolayca yerinden oynamayacak ka bir turu tamamlayıncaya kadar arka tekerlek
dar sert ve bükülmez, hem de hareket ser iki kez dönecektir. Bugünün bisikletlerinde
bestliği sağlayacak kadar esnek olmalıdır. uygulanan dişli çark düzeninin temeli de
Binicinin bütün gücüyle pedalları aşağıya budur.
doğru bastırabilmesi için kadronun sert ve Bir bisikletteki dişli düzeneğinin hareket
esnemez olması çok önemlidir. Eğer pedala aktarm a verimi, ayna dişlideki diş sayısını
her basışta kadro sağa sola yalpalarsa, binici arka tekerleğin çapıyla çarpıp, bulunan sayıyı
yeniden pedala basmadan önce kadroyu doğ pinyon dişlideki diş sayısına bölerek hesap
rultmak zorunda kalacağından enerjisinin bir lanır.
bölümü boşa gider. Bisiklet yarışçılarının Bütün m akineler gibi bisiklet de sürekli
neredeyse bütün ağırlıklarıyla gidon ve pedal bakım ister. En önemli nokta, dişli çarkları,
lara yüklenip, seleye çok az ağırlık bindirm e zinciri ve kadrodaki bağlantı yerlerini zaman
lerinin nedeni budur. Yarışçılar aynca selenin zaman yağlamayı unutm am aktır. Eğer lastik
dar ve sert olmasına özen gösterirler; böylece, lerinizin uzun ömürlü olmasını istiyorsanız,
bacaklarını bir piston gibi aşağı yukarı hare hiçbir zaman iyice şişirmeden bırakmayın.
ket ettirirken, bu hareketin bir bölümünü sele Ama bisikletinizi uzun süre kullanmayacaksa
yaylarına aktararak enerjilerini boşa tüket nız, en iyisi lastiklerin havasını boşaltarak
memiş olurlar. bisikleti bir yere asmaktır. Bunu yapmazsa
Eğer kadro yeterince esnek olmazsa, bu nız, bisikletin bütün ağırlığı sönük lastikler
kez de yoldaki bütün tümsek ve çukurların üzerine biner ve lastikler kısa sürede aşınır.
yaratacağı sarsıntı doğrudan seleye ve gidona
yansıyarak biniciyi rahatsız eder. Bu sakınca Bisikletin Tarihi
yı önlem ek için, kadronun yapıldığı çeliğin Bisiklet bugünkü biçimini alıncaya kadar pek
herhangi bir darbeyle biçim değişikliğine uğ çok değişiklik geçirmiştir. İlk bisikletler, iki
rasa bile hemen eski biçimine dönecek kadar tekerlek üzerinde dengede duran, garip görü
esnek olması gerekir. Bu esneklik, tren teker nümlü araçlardı. Dikiş m akinelerinde ve tor
leklerinin ağırlığı altında “bükülen” demiryo na tezgâhlarında kullanılan pedal düzeneği
lu raylarının, ağırlık kalkar kalkmaz yeniden yüzlerce yıldır biliniyordu, ama bir aracı ayak
eski biçimine dönmesi gibidir. ve pedal kuvvetiyle hareket ettirm e düşüncesi
Bisikletlerde güç ve hareket aktarımını çok geç doğdu. 1645’te Jean Theson adlı bir
sağlayan dişli düzeneği, bacak gücünden en öğretm en, bir krank mili (dirsekli bir kol)
etkili biçimde yararlanm ak üzere tasarım la üzerine uygulanan ayak kuvvetiyle hareket
nır. Bu tasarımın ilkesini en iyi açıklayabile ettirilen, dört tekerlekli “atsız bir gezinti
cek örnek merdiven çıkarken tükettiğimiz arabası” yaptı. Ne var ki, fotoğrafçılığın
güçtür. Eğer basam aklan ikişer ikişer çıkar babası olarak bilinen Fransız Joseph-Nicep-
sak, bacaklarımız ile merdiven arasındaki hore Niepce 1816’da iki tekerlekli bir taşıt
açıklık ya da bisikletteki karşılığıyla dişlinin aracı yaptığında, bu araca bir pedal düzeneği
226 BİSİKLET
1820'lerde, son modaya göre giyinen genç erkekler "züppe atı" denen drezine binerlerdi (üstte solda). Bu
modeli 1869'da velosipet ("kem ik titre te n ") izledi (solda). 1872'de de, hızını artırm ak için ön tekerleği iyice
büyütülm üş olan yüksek bisikletler piyasaya çıktı.
Bugünün bisikletlerinde olduğu gibi, büyük BİSİKLET SPORU, iki tekerlekli bisikletin
dişlideki dönme hareketini bir “sonsuz zincir” gelişmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Bisiklete
aracılığıyla arka tekerleğe ileten hareket ak binmek en basit mekanik ulaşım biçimidir.
tarm a düzeneği 1716’da geliştirildi ve Ritmik hareketler gerektirdiğinden sağlığa
1870’lerde ilk kez üç tekerlekli bisikletlere çok yararlıdır. Rahatlatıcı ve gevşetici etkisi
uygulandı. 1874’te H. J. Lawson’ın gerçekleş vardır. Bisiklete binmek keyifli bir iştir.
tirdiği pedal, zincir ve zincir dişlilerinden Bisikletin yapısını ve tarihteki gelişimini Bİ
oluşan bir hareket düzeneği ile serbest ve SİKLET maddesinde bulabilirsiniz.
yönlendirici bir ön tekerleği olan arkadan Bisiklet alırken, hem bisikletin büyüklü
itmeli bisikletten altı yıl sonra, bisiklet tasarı ğüne hem de sele ile pedal, sele ile gidon, gi
mında en büyük gelişmeler birbirini izlemeye don ile pedal uzaklığının bisikleti kullanacak
başladı. İngiltere’de John Starley, çağdaş kişiye uygun olup olmadığına dikkat etm ek
bisikletlere çok benzeyen, tekerlekleri eşit gerekir. Bisiklete binmeyi öğrenmek zor de
büyüklükte ve arkadan itmeli yeni bir model ğildir; tek başına başarılabilir. Gene de dene
geliştirdi. 1888’de de İngiliz John Boyd Dun- yimli bir kişinin izlemesi ve yardımcı olmasın
lop havayla şişirilen ilk taşıt lastiğini yaparak da yarar vardır. Başlangıçta seleyi alçaltarak,
bisikletteki rahatsız edici sarsıntılara son ver gerektiği zaman ayakların rahatça yere basa
di (bak. T aşit L ast İGİ). bilmesi sağlanmalıdır. İyice öğreninceye ka
Yeni bir taşıt aracı olarak büyük ilgi uyan dar, kalabalık olmayan bir yolda ya da uygun
dıran bisiklet, pahalı olmasına karşın bir oyun alanında çalışmak gerekir.
1890’larda Avrupa ve A B D ’de hızla yayıldı. Binmeden önce her zaman, bisikletin kulla
Tatil günlerinde caddeler, parklar ve köy nıma uygun durum da olup olmadığına bakıl
yolları bisikletçilerle doluyor, öbür günlerde malıdır. Bisiklet temiz tutulmalı, işleyen bö
de insanlar işlerine bisikletle gidip geliyor lümleri yağlanmış, gerektiği gibi ayarlanmış
lardı. ve tüm vidaları sıkıştırılmış olmalıdır. Lastik
Serbest tekerleğin kullanılması, hız değiş ler iyice şişirilmeli ve hepsinden önemlisi
tirme (vites) düzeneği, jant telleri ve şişme frenler denetlenm elidir.
lastiklerle hafifletilmiş tekerlekler, paslanmaz Bisiklet kısa yolculuklarda kullanışlı ve
çelikten yapılmış sağlam ve hafif bir kadro, ekonomiktir. Ayrıca bisikletle yapılan günlük
gelişmiş bir fren ve aydınlatma düzeneği, geziler ve tatil turları da çok eğlencelidir.
binicinin bacak hareketlerini engellemeden Birçok ülkede bisiklet kulüpleri turlarla ilgi
rahatça pedal çevirmesini sağlayan kadro li bilgi sağlar ve toplu bisiklet gezileri düzen
tasarımı ve rahat bir sele, 19. yüzyıldan bu ler.
yana bisiklet yapımında gerçekleştirilen başlı
ca gelişmelerdir. 1962’de İngiliz mühendis Topham
karşı açtığı savaşta Avusturyalılar’ı yanına liğine karşı birleştirmelerine engel oldu ve
almak oldu. Sonuçta, önceleri Danim arka im paratorun egemenliğini sürdürmesini sağla
kralınca yönetilen Schleswig ve Holstein dük dı. Aynı zamanda, bazı yeni kazanımlar
lükleri, Prusya ile Avusturya’nın egemenliği sağlayarak halkın hoşnutsuzluğunu giderm e
altına girdi. 1866’da bir anlaşmazlığı bahane ye çalıştı. Örneğin, işçilere hastalanıp işe
eden Bismarck, Avusturya ile de savaşa gidemediklerinde ödeme yapılmasını öngören
tutuştu. Yedi hafta süren bu savaştan sonra bir sağlık sigortası sistemi başlattı, ama hükü
yenilen Avusturya, Prusya’nın tartışılmaz ön m ette söz sahibi olmalarına asla izin vermedi.
derliğindeki Kuzey Alm an Konfederasyo Alm anya’yı güçlü bir devlet yapma amacında
n u n d a n çıkarıldı. ise başarılı oldu. Alm anya’nın ticareti ve
Bundan sonraki aşama, güneydeki Alman sanayisi gelişti; güçlü bir ordu kuruldu.
devletlerini de Prusya’nın denetimi altına 1890’da yeni İm parator II. Wilhelm, gerek
almaktı. Bunu sağlamak için Bismarck, Fran iç gerek dış siyasette Bismarck’ı çok tedbirli
sa ile bir çatışma nedeni yaratmaya çalıştı. bulduğu için istifa etmeye zorladı ve Bismarck
Böylelikle, Prusya’nın tüm Alman devletleri görevinden ayrıldı.
nin savunucusu ve önderi durum una geleceği
ni umuyordu. Aradığı fırsat 1870’te çıktı. BİT. Bitler insanın ve bazı hayvanların vücu
Fransa Kral W ilhelm’den, Alman kral ailesi dunda asalak yaşayan, kanatsız, yassı gövdeli,
H ohenzollernler’in başı olarak, İspanya tahtı çok küçük böceklerdir. Ayrı bir takım oluştu
üzerindeki haklarından vazgeçmesini istedi. ran bu böceklerin 3.300’den çok türü tanım
Kral Wilhelm buna karşı çıktı; böylece Bis- lanmıştır. Hepsi asalak olan bu türler ağız
m arck’ın istediği olmuş, Fransız ve Alman yapılarına ve beslenme biçimlerine göre emici
hüküm etleri çatışma ortam ına sürüklenmişti. bitler ve ısırıcı bitler adıyla iki büyük gruba
Güney Almanya devletlerinin de Prusya'nın ayrılır. H er iki gruptaki bitlerin yum urtaları
yanında yer aldığı savaşta Fransa yenildi. na sirke, yavrularına yavşak denir.
Topraklarının bir bölümünü yitirdikten sonra Emici bitler, başta insan olmak üzere me
savaş tazminatı ödem ek zorunda kaldı (bak. melilerin dış asalağı olan ve yalnızca kan
F r a n s a -Pr u sy a Sa v a ş i ). em erek beslenen gerçek bitlerdir. Bu grubun
Bismarck’ın, Prusya egemenliğinde güçlü
bir Almanya kurma düşü tümüyle gerçekleşti. Dokuz kez büyütülm üş
insan bitinde, konağa
Prusya Kralı Wilhelm, 1871’de Alman impa tutunabilm esi için
ratoru olarak taç giydi. Bismarck başbakanlı uçlarında kancalar
ğa getirildi ve kendisine prens unvanı verildi. bulunan üç çift bacak
görülebiliyor.
Bismarck, artık savaşmak istemiyordu. Var
gücüyle yeni Alm anya’yı güçlendirmeye ve
zenginleştirmeye girişti. Almanya, Avus
turya ve Rusya arasında, Üç İmparator Birliği
diye bilinen anlaşmayla barışı korumaya çalış
tı. Bu girişimin, Fransa’yı Alm anya’dan öç
alma savaşma girmekten caydıracağını ve en bilinen örneği olan insan biti (Pediculus
Avusturya ile Rusya’nın çatışmasını önleyece humanus), temizlik koşullarına özen gösteril
ğini umuyordu. Tüm çabalarına karşın, büyük mediğinde hızla çoğalarak büyük bit salgınla
güçler arasında tartışm alar ve sorunlar sürdü; rına yol açabilen çok tehlikeli bir asalaktır.
yeni bir savaş çıkmadıysa da, Rusya ve İnsanı kaşındırarak ve derisinde yaralar aça
A vrupa’nın öbür ülkeleri gittikçe A lm anya’ya rak rahatsız etmekle kalmaz, çeşitli m ikropla
güvensizlik duymaya başladılar. 1882’de Bis rın taşıyıcısı olduğu için özellikle tifüs, dönüş
marck Prusya’yı, Avusturya ve İtalya ile Üçlü lü humma ve siper humması gibi ağır hastalık
İttifak’ta birleştirdi. lara da yol açabilir. Savaş zamanlarında ya da
Ülke içinde, Bismarck siyasi partileri bir askeri birlikler, hapishaneler, yatılı okullar
birlerine düşürerek, güçlerini kralın egemen gibi çok sayıda insanın bir arada yaşadığı
BİTKİ 231
yerlerde, insandan insana kolayca geçen bit bitler (pam uklubitler) ve üzüm bağlarının en
ler aracılığıyla pek çok tifüs salgını çıkmıştır. amansız düşmanı olan asmabiti (filoksera)
İnsan bitinin, yaşadığı yere göre adlandırı bitlerle hiçbir akrabalığı olmayan eşkanatlı-
lan iki alttürü vardır. Kirli beyaz ya da açık lardır. Ayrıca, gene bitkilerden özsu em erek
sarı renkteki vücut biti (elbise biti), daha çok beslenen şeytantükürüklerinin bir adı da saly-
giysilerin, özellikle iç çamaşırlarının dikiş alıbittir (bak. KABUKLUBİT; Şeyta n t ÜKÜRÜĞÜ;
yerlerine gizlenerek yaşar. Bu yüzden, vücut Y a pr a k b İt İ). B u böceklerin hepsine birden
bitinden ve yum urtalarından kurtulmak için bitkibitleri denir. Fındık içlerini yiyerek bes
bitlenmiş çamaşırları kaynatarak yıkamak ve lenen larvasına fındıkkurdu dediğimiz fındık-
çok sıcak bir ütüyle ütülemek gerekir. Vücut biti, önemli tahıl zararlıları olan buğdaybiti ve
bitinden daha küçük yapılı ve kahverengi ya pirinçbiti gibi kınkanatlılar da gene bitlerle
da siyah gibi koyu renkli olan baş bitiyle akraba olmadıkları halde bit adıyla anılır.
savaşmanın en etkili yolu da, eczanelerde Eşkanatlılar ile kınkanatlılardan ayrı bir ta
satılan özel şampuanlarla saçları yıkayıp sık kım oluşturan odunbitleri (tahtabitleri) ve
dişli bir tarakla taram aktır. Gene insanın kitapbiti gibi küçük böcekler de bit adını
asalağı olan kasık biti (Phthirus pubis) de taşıyan başka bir böcek grubudur (bak. KİTAP
koltuk altları ile kasıklardaki kılların arasında BİTİ).
yaşar, sirkelerini kıllara yapıştırır ve temizliğe
dikkat edilmezse hızla çoğalarak deride kaşın BİTKİ. Canlılar dünyasının en önemli grupla
tılı, iltihaplı yaralar açar. rından biri bitkiler, öbürü hayvanlardır. Foto
Kuşların, kümes hayvanlarının ve bazı m e sentezle kendi besinini kendisi üretebilen,
melilerin vücudunda asalak yaşayan ısırıcı kökü, gövdesi ve yaprakları olan üstün yapılı
bitler, gerçek bitler gibi kan emmez. Ü zerin bitkiler bu özellikleriyle hayvanlardan kolay
de yaşadıkları konağın tüy, kıl ve derisinden ca ayırt edilebilir. Oysa evrimin daha alt
parçalar kopararak beslenirler. Çünkü ağız basam aklarında bitkilerle ya da hayvanlarla
yapıları emmeye değil, ısırarak çiğnemeye ortak özellikler taşıyan, ama gerçek anlamda
elverişlidir. Hem en her memelinin ya da ne bitki, ne de hayvan sayılabilen pek çok
kuşun kendi türüne özgü ayrı bir biti vardır. canlı vardır. Uzm anlar, sınıflandırmada bü
Bu asalaklar, hangi türe özgüyse o türün yük güçlük çıkaran bu ilkel ve basit yapılı
adıyla anılır: Koyun biti, köpek biti, sığır biti, canlıları bugün bitkiler ve hayvanlar âleminin
sıçan biti, tavşan biti, kuş biti, tavuk biti, dışında tutm a eğilimindedir. Ama geleneksel
güvercin biti gibi. Bitler konak türlerini kolay sınıflandırmaya bağlı kalan bazı bilim adam la
kolay değiştirmezler. Örneğin köpek bitinin rı, birçok özelliğiyle bitkilere benzeyen suyo-
koyunlara ya da sığır bitinin insanlara geçme sunları (algler) ile m antarları tallıbitkiler adıy
olasılığı pek azdır. la bugün bile bitkiler âleminden sayarlar.
Uzunlukları 0,3 ile 11 mm arasında değişen Oysa bu canlıların, üstün yapılı bitkilere özgü
bitlerin gövdesi yassı ve genellikle yarı say gövde, yapraklar ve iletim damarları gibi
damdır. Göğüs bölümlerinde üç çift kısa özelleşmiş dokuları yoktur; hücreleri, tal de
bacak, bu bacakların ucunda da konağın nen basit ve özelleşmemiş ipçikler ya da
derisine tutunm alannı sağlayan birer kanca katm anlar halinde bir araya toplanmıştır.
bulunur. Buna benzer temel farklılıkları göz önüne
Bitlerle aynı takımdan olmayan bazı küçük alarak m antarları ve suyosunlarını bitkilerden
böceklere de yalnızca bu benzerlikleri nede ayıran yeni sınıflandırmalarda ise bu canlılar,
niyle bit adı verilmiştir. Gerçek birer bit bitki ve hayvan benzeri bütün tekhücrelileri
olmadıklarını belirtm ek için adlarındaki “bit” içeren Protista âlemi içinde sınıflandırılır;
sözcüğü ile sıfat ya da tanım sözcüğü bitişik hatta m antarlar ayrı bir âlem olarak kabul
yazılan bu böceklerin çoğu eşkanatlılardan- edilir. Canlıların sınıflandırılmasını genel çiz
dır. Örneğin bitki özsuyuyla beslendikleri için gileriyle ansiklopedinin CA N LILA R m adde
çok önemli bitki ve tarım zararlıları olan sinde bulabilirsiniz. (Ayrıca bak. MANTARLAR;
yaprakbitleri, kabuklubitler (koşniller), unlu- Y o su n la r .)
232 BİTKİ
ve kimyasal m addeler gibi uyaranlara karşı me ayırırlar: En ilkel ve basit yapılı bitkileri
duyarlıdır. Bitkinin genellikle uyarı kaynağı içeren karayosunları ile daha üstün yapılı
na doğru dönerek verdiği bütün tepkisel bitkileri içeren damarlı bitkiler. H er iki bö
yanıtlara yönelim (tropizm) denir. Bu tepkile lümdeki bitkiler de aralarındaki yapısal ve
rin en sık karşılaşılan biçimleri ışığa yönelim işlevsel benzerlikler göz önünde bulundurula
(fototropizm ), yerçekimine ya da yere yöne rak kendi içlerinde yeniden gruplandırılır.
lim (jeotropizm ), kimyasal m addelere yöne Karayosunlarının iki büyük grubundan biri
lim (kem otropizm ), suya yönelim (hidrotro- yaprakyosunları, öbürü ciğeryosunlarıdır.
pizm) ve elektriğe yönelimdir (elektrotropizm Damarlı bitkiler bölümü ise atkuyrukları,
ya da galvanotropizm). Örneğin bir bitki baş kibritotları gibi görece ilkel bitkilerin ve
aşağı çevrilse bile, kökleri gene toprağa, eğreltiotları gibi daha gelişmiş bitkilerin yanı
tepesi de güneşe dönük olacak biçimde büyü sıra, yeryüzündeki bitki örtüsünün çok büyük
mesini sürdürür. Küstüm otunun yapraklarına bölümünü oluşturan açıktohumlular ve kapa-
dokunulduğu anda yaprakçıklar birbirinin üs lıtohumlular gibi en üstün yapılı bitkileri
tüne kapanır. Sarmaşık ya da üzüm asması içerir.
gibi sarılıcı ve tırmanıcı bitkilerin sülükleri de Çok nemli yerlerde yetişen yaprakyosunla-
dokunm aya karşı duyarlıdır; bu sülükler ya n , ciğeryosunları, atkuyrukları, kibritotları ve
kındaki bir dala ya da tele değdiğinde bu eğreltiotları sporlu bitkilerdir. Yaprakyosun-
desteğe sarılarak bitkinin yukarıya doğru ları ile ciğeryosunlarının kabaca kök, gövde
tırmanmasını sağlar. Çiçeklerin taçyaprakları ve yaprağı andıran bölümleri, biraz daha
genellikle ışığa duyarlıdır; güneş doğunca gelişmiş olan eğreltiotlannda giderek üstün
açılır, güneş batınca kapanır. Bitkilerin yap yapılı bitkilerin gerçek kök, gövde ve yaprak
rakları da çoğu kez güneş ışığına yönelir. larına dönüşür. Am a, spor denen üreme
Yönelim sırasındaki bu kısıtlı hareketler dı hücreleriyle eşeysiz olarak çoğalan bu bitki
şında bitkilerin hayvanlar gibi yürüyerek, sürü lerden hiçbirinin çiçekleri ve tohumları yok
nerek, yüzerek ya da uçarak yer değiştirme tur (bak. ATKUYRUĞU; EĞRELTİOTU; KİBRİTOTU;
olanağı yoktur. Bütün yaşamlarını bulundukla Y o su n la r ). Oysa açıktohumlular ve kapalıto-
rı yere bağlı olarak sürdürmek zorundadırlar. humlular gibi tohumlu bitkiler hem tohumları
A ralanndaki bu temel ayrılıklara karşılık, aracılığıyla eşeyli olarak ürer, hem de hepsi
canlıların yaşamsal işlevlerinden biri olan nin ayrı ayrı görevleri olan kök, gövde,
üreme olayı üstün yapılı bitki ve hayvanlarda yaprak ve çiçek gibi özelleşmiş organları
hemen hemen aynıdır. Hayvanlarda olduğu vardır. Kökler bir yandan topraktan su ve
gibi tohumlu bitkilerde de erkekorganın üret mineralleri em erken, bir yandan da bitkinin
tiği sperma hücresi dişiorganın ürettiği yu toprağa sıkıca tutunm asına yardımcı olur.
murta hücresini dölleyerek, bu tohumdan Gövdenin görevi yaprakları yukarıya doğru
yeni bir canlının gelişmesini sağlar. Oysa bazı yükselterek güneş ışığını daha çok almalarını
suyosunları ya da amip gibi basit yapılı sağlamaktır; ayrıca su ve besin maddelerinin
canlılar doğrudan hücre bölünmesiyle çoğalır kökler ile yapraklar arasında taşınmasını sağ
(bak. ÜREME). Bitkilerin yeryüzündeki dağılı layan iletimdoku sisteminin temel ekseni de
mı büyük ölçüde tohumlarının bir yerden bir gövdedir. Fotosentez olayının gerçekleştiği
yere taşınmasıyla gerçekleşir. Bu yüzden bazı yapraklar bitkinin besin üretim merkezleridir.
bitkilerin tohumları rüzgârda uçabilecek bi Çiçekler ise tohum üreterek bitkinin çoğalma
çimde kanatlıdır; bazılarında hayvanların sını ve soyunu sürdürmesini sağlar.
postuna tutunm alarını sağlayan kanca ya da Yukarıda da özetlendiği gibi, tohumu üre
dikenler bulunur. Bazı tohum lar da yerde ten çiçek olduğuna göre bütün tohumlu bitki
yuvarlanarak ya da suda yüzerek bir yerden lerin çiçeği vardır. Am a açıktohumlu bitkile
bir yere ulaşabilir. rin çiçekleri bildiğimiz tipik çiçek yapısında
olmadığı için, çiçekli bitkiler terimi özellikle
Basit ve Üstün Yapılı Bitkiler kapalıtohum lular için kullanılır. (Ayrıca bak.
Botanikçiler bitkiler âlemini iki büyük bölü AÇIKTOHUMLULAR.)
234 BİTKİ
Bitkiler yeşil renkli klorofil pigm enti içeren ve fotosentezle kendi besinini kendisi üretebilen canlılardır.
Hayvanlar gibi hareket organları olmadığı için bulundukları yere bağlı olarak yaşarlar. Hücre duvarları
selülozlu, bu nedenle oldukça serttir. Yaklaşık 300 bin kadar türü olan bitkiler, benzer yapısal özelliklerine
göre sınıflandırılır.
CİĞERYOSUNLARI ve YAPRAKYOSUNLARI:
Sporlarla üreyen ve toprak yüzeyinde yastık gibi bir
örtü oluşturan küçük, yeşil, çiçeksiz kara bitkileridir.
Yaprakyosunlarının yaprakları sivri uçlu,
ciğeryosunlarınınki etli ve lopludur (25.000 tür).
Aşağıdaki bütün bitkilerin iletim doku sistem i
Ciğeryosunu Yaprakyosunu vardır; iletim doku, suyu taşıyan odundoku (ksilem)
ile besin m addelerini taşıyan soymukdokudan
(floem) oluşur.
Eğreltiotları
EĞRELTİOTLARI: Genellikle parçalı olan yaprakları
Kozalak büyüdükçe bir yelpaze gibi açılan kara bitkileridir.
Sporlar yaprakların alt yüzündeki sporkeselerince
ü re tilir (10.000 tür).
AÇIKTOHUMLULAR: Meyvenin içinde saklı
olmayan tohum larla üreyen odunsu bitkilerdir.
İğneyapraklılar (kozalaklılar), yalancı sagupalmiyesi
Yalancı Köknar ile Cycadales takımının öbür üyeleri ve mabetağacı
sagupalmiyesi bu gruptandır (700 tür).
Manolya
Kaktüs
ağacı ve
çiçeği
sel yağlar ve dokumacılığın hammaddesi olan ma sistemini ilk kez 18. yüzyılda İsveçli bota
bitkisel lifler gibi çok değerli ürünler elde edi nikçi Carolus Linnaeus geliştirmiştir. 1753’te
lir. Baklagiller gibi bazı bitkiler de toprağı yazdığı Species Plantarum (“Bitki Türleri”)
azotça zenginleştirerek tarımsal üretimin art adlı başyapıtında bitkileri önce Latince “cins”
masına yardımcı olur. adıyla, sonra o türü aynı cinsin öbür türlerin
den ayırt eden değişik bir özelliğiyle adlandır
Bitki Islahı mayı öneren Linnaeus bugünkü bilimsel ad
Bitkiler her zaman insanlar için vazgeçilmez landırma sisteminin öncüsü sayılır.
besin kaynakları olagelmiştir. Çok eskiçağlar Bitkilerin nasıl sınıflandırıldığım ve adlan
da bitkiler doğada kendiliğinden yetişir, in dırıldığını daha iyi anlayabilmek için aşağıda
sanlar da yemeye elverişli bitkileri bulabilmek ki örnek yararlı olabilir. Dutun Latince adı
için durm adan göç ederlerdi. Zam anla bitki Morus"tur. A m a bu bitkinin birçok türü var
yetiştirmeyi öğrenerek yerleşik düzene geçti dır. Bu türleri birbirinden ayırt etm ek için,
ler. Bugün tarımı yapılan bitkilerin hepsi ya meyvelerinin rengini belirten Latince sözcük
bani bitkilerden türem iştir, ama birçoğu ata ler de bitkinin bilimsel adına eklenmiştir. Ö r
larından oldukça farklıdır. Çünkü bilim neğin beyaz dutun bilimsel adı Morus alba,
adamları ve tarım üreticileri, çaprazlama ve kara dutunki Morus nigra, mor dutunki de
melezleme yoluyla daha yararlı, verimli ve üs Morus rubra'dır. Çünkü Latince alba, nigra
tün nitelikli bitkiler elde etmeyi başarm ışlar ve rubra sözcükleri sırasıyla beyaz, kara ve
dır. Örneğin yabani buğdaydan, besin değeri morumsu kırmızı anlamına gelir. Bütün bu
ve verimi daha yüksek olan, daha iri taneli bitkiler M orus cinsinin bireyleri, yani türleri
pek çok buğday çeşidi geliştirilmiştir. Bitkile dir. A ralarında büyük bir benzerlik olduğu
rin çeşitli hastalıklara ve zararlı böceklere da için hepsi aynı cins içinde sınıflandırılmış,
ha dirençli duruma getirilmesini de amaç ama ağacın boyu, yaprakların biçimi, meyve
layan bütün bu çalışmalara “bitki ıslahı” lerin rengi ve tadı değiştiği için ayrı birer tür
denir. olarak kabul edilmişlerdir.
Dünya nüfusunun ve yiyecek gereksinimi Öte yandan dut, incir ve ekmekağacının
nin giderek artmasına karşılık besin kaynakla birçok ortak özelliği olduğu için, hepsi aynı
rının hızla tükenmesi bu çalışmaların önemini ailenin üyeleri sayılarak dutgiller (Moraceae)
ön plana çıkarmıştır. Besin değeri olmayan familyası, yani ailesi içinde toplanmıştır. Böy
birçok bitki de tedavi edici özellikleri ve ilaç lece, birbirine benzer özellikleri olan bütün
yapımında kullanılan hammaddeleriyle tıp akraba cinsler aynı aile içinde sınıflandırılır.
açısından önem taşır. D O Ğ A D A K İ BÜTÜN Örneğin buğdaygiller familyası buğday, arpa,
B İTK İLERİN KO RU NM ASI G E R E K İR . çavdar gibi tahılları ve bazı otsu bitkileri, bak
ÇÜNKÜ H İÇ İLG İN İZİ ÇEKM EYEN SI lagiller familyası da bakla, bezelye, fasulye,
R A D A N BİR OT BİLE İL E R İD E İNSA N nohut, mercimek gibi tohum u yenen sebze
LIĞ A ÇOK Y A R A R LI O LA BİLİR. bitkilerini, yonca, fiğ, burçak gibi yem bitkile
rini ve yerfıstığı, soyafasulyesi gibi yağlı to
Bitkilerin Adlandırılması ve humlu bitkileri içeren çok kalabalık ve değerli
Sınıflandırılması bitki aileleridir.
Bitkilerin her dilde, ilk kez ne zaman kullanıl
dığı bile bilinmeyen özel bir adı vardır. A k BİTLİS. Doğu Anadolu Bölgesi’nin en dağlık
şamsefası, civanperçemi, hanımeli, güveyfe- ve engebeli kesimlerinden birinde yer alan
neri, çarkıfelek, ballıbaba, aslanağzı, bektaşi Bitlis ili Van G ölü’nün batısındadır. Bitlis’in
üzümü, cinsaçı, kadıntuzluğu, çobançantası adına ilişkin söylentilerden birine göre, M a
gibi bu güzel ve anlamlı adlar genellikle bitki kedonya Kralı Büyük İskender, Asya Seferi
nin belli bir özelliğini ve halkın düşgücünü sırasında bu yöreden geçerken kom utanların
yansıtır. Ama her bitki türünün bu yaygın dan Lis’e, burada kendisinin bile alamayacağı
adından başka, iki sözcükten oluşan Latince bir kale yapmasını emretmiş. Dönüşünde
bir adı daha vardır. Bu iki sözcüklü adlandır kaleyi almak için çok uğraşan Büyük İskender
BİTLİS 237
N ezih Başgelen
bunu başaramayıp çok sayıda askerini yitirin metre yüksekliğiyle Türkiye’nin üçüncü yüksek
ce komutanı Lis’e çok kızmış. D aha sonra dağıdır. Van Gölü’nün kuzeyinde yer alan
gelerek kalenin anahtarlarını Büyük İsken bu dağda yaşayan ve soyları tükenm ekte olan
der’e teslim eden kom utan, kendisinin bile çengel boynuzlu dağ keçileri ile yaban keçileri
alamayacağı bir kale yaptırmasını buyurduğu için bir koruma ve üretm e alanı kurulm uştur.
nu krala anımsatınca bağışlanmış. Kom utanı Bitlis ili topraklarındaki bir başka önemli dağ
nı onurlandırm ak isteyen Büyük İskender de ise, Van G ölü’nün batısında 2.828 m etre
kaleye “Bad Lis” adını vermiş. Bu ad zamanla yükseklikteki Nem rut Dağı’dır. H er iki dağ
“Bitlis” biçimine dönüşmüş. Oysa Bitlis’in da birer sönmüş yanardağdır. Süphan Dağı
tarihi çok daha eskiye dayanır. A surlular’ın doruğunun yakınlarında bir buzul, Nem rut
bu yöreye “Liz’in Y urdu” anlamında “Bit Dağı’nda ise 2.247 metre yükseklikte biri
Liz” dedikleri bilinmektedir. küçük, iki göl vardır. Nem rut Dağı'nın krate
rinden hâlâ dum anlar tüter. İlin güneyini
BİTLİS İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER engebelendiren Bitlis D ağlarfndaki başlıca
yükseltiler, Alacabük ile Gözeli dağlarıdır.
YÜZÖLÇÜMÜ: 6.707 km2. Botan ve Garzan çayları ile M urat Irm ağı’
NÜFUS: 300.843.
na M uş’un kuzey kesiminde katılan Karasu
İL TRAFİK NO: 13.
İLÇELER: Bitlis (merkez), Adilcevaz, Ahlat, Güroymak,
Hizan, Mutki, Tatvan.
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Süphan Dağı; Ahlat mezar taşları;
Haşan Padişah, Usta Şagirt, Hüseyin Timur, Bugatay
Aka, Emir Bayındır kümbetleri; Bitlis, Kef ve Ahlat
kaleleri, Şerefiye Külliyesi, İhlasiye ve Hatibiye med
reseleri; Urartu mezarları; Ulucami, Kızıl, Dörtsan-
dık, Adilcevaz Paşa, İskender Paşa camileri; Elaman
(Rahva) Kervansarayı; Alemdar, Hüsrev Paşa, Bayın
dır ve Hatuniye köprüleri; Ahlat Müzesi.
Doğal Yapı
Bitlis ili topraklarının yaklaşık yüzde 70’i dağ
larla kaplıdır. İldeki Süphan Dağı 4.058
238 BİTLİS
Nezih Bajgelen
Ahlat'taki tarihi
Bayındır Köprüsü.
BİTLİS 239
Daha sonra gene Bizanslılar’ın eline geçen lat’ta Selçuklu kültürünün ürünü olan yapı
Bitlis, 10. yüzyılda M ervaniler’in egemenliği kalıntıları bugün de ayaktadır. Osmanlı döne
altına girdi. 11. yüzyılda A nadolu’ya gelen minde de Bitlis, Ahlat ve Adilcevaz’da mi
Selçuklular, Bitlis topraklarında konakladı marlık bakımından değer taşıyan bazı yapılar
lar. Alp A rslan’ın A hlat’a gelerek bir süre yapılmıştır. I. Dünya Savaşı sırasında Çarlık
burada kaldığı bilinmektedir. Bitlis’teki Mer- Rusya’sının saldırısına uğrayan Bitlis, Cum
vani yönetimine son veren Dilmaçoğulları huriyetin ilanından sonra il yapıldı. 1929’da
egemenliğini. A hlatşahlar’ın yönetimi izledi. ilçe olarak M uş’a bağlandı; 1936’da yeniden il
Dilmaçoğulları ve A hlatşahlar’ın yönetimi oldu.
sırasında Ahlat ve Bitlis tarım , zanaat ve
ticaretle zenginleşti. Bu dönemde Ahlat pek Ekonomi
çok cami, medrese, han ve kervansarayla Bitlis halkının başlıca geçim kaynağı hayvan
donatıldı. Eyyubi, Harezmşah ve Moğol sal cılıktır. İl alanının yaklaşık üçte birini kap
dırıları sonunda Bitlis ve Ahlat büyük ölçüde layan m eralarda koyun, kıl keçisi ve sığır
yıkıma uğradı. Şerefhanlar yörede egemenlik beslenir. Yerleşik yaşayanların yanı sıra göçe
kurduktan sonra İlhanlı, Celayirli, Timur, be aşiretlerin de büyük sürüleri vardır. Bitlis
Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safevi işgalleri ilindeki m eraların bir bölümünü yazın, başta
geçiren Bitlis, 1514’te Çaldıran Savaşı sonu Alikan aşireti olmak üzere, göçer de denen
cunda Osmanlı topraklarına katıldı. 13. yüz göçebeler kiralar ve yaylak olarak kullanır.
yıldaki onanm dönemi olarak adlandırılan dö Göçer aşiretler sürülerindeki hayvanlardan
nemin zenginliğine bir daha ulaşamayan Ah- süt, yün, kıl ve deri elde eder, tulum peyniri
üretir, keçilerin kılından çadırlarını dokurlar.
Ara Güler
Göçerler şeker, meyve, süs eşyası, kap kacak
gibi bazı gereksinimlerini yaylaklarda dolaşan
ve bir tür gezgin satıcı olan çerçilerden
sağlarlar. Bu alışveriş göçerlerin ürettikleri
hayvansal ürünler karşılığında değiş tokuş
biçiminde gerçekleşir. M eraların giderek ta
rım alanına dönüşmesi ve yaylak kiralarının
yükselmesi, göçerlerin bir bölümünün yerle
şik yaşama geçmesine yol açmakta, bunun
sonucunda çerçilik de yok olmaktadır.
Hayvansal ürünlerin işlenmesi için ilin çe
şitli yerlerinde et kombinaları ve süt ürünleri
fabrikaları kurulm uştur. Tatvan’daki yem
fabrikası da hayvan besleyenlerin yem gerek
sinimini karşılar. Bitlis ilinin önemli bir
ürünü de baldır. Suları sodalı olan Van
G ölü’ne dökülen akarsu ağızlarıyla, suları
tatlı olan Nazik ve Aygır göllerinde balıkçılık
yapılır.
Yüzey şekillerinin dağlık olması nedeniyle
tarıma elverişli topraklar azdır. Köylü ailele
rinin yaklaşık yüzde 80’inin toprağı yoktur.
Tarım ürünleri arasında içimi sert, niteliği
yüksek, Türkiye’de üretilen tüm tütünler
den farklı olan Bitlis tütünü, Bitlis Sigara
Fabrikası’nda işlenir. Ayrıca buğday, şeker
pancarı, patates, lahana ve ceviz ilin başlıca
Ahlat mezar taşları. bitkisel ürünleridir.
240 BİYOKİMYA
Canlının yapısındaki elem entlerin birbiriy diş, kıl, saç gibi vücut dokularının yapıtaşları
le birleşmesi ya da etkileşmesi bütün kim dır; bunlara yapısal proteinler denir. Enzim
yasal tepkim eler için geçerli olan temel yasa ler de birer proteindir; ama biyokimyasal
lar çerçevesinde gerçekleşir. A m a, canlı tepkim elerde görev aldıkları için işlevsel pro
hücredeki biyokimyasal tepkim eler cansız o r teinlerden sayılır. K arbonhidratlar ve yağlar
tamdaki kimyasal tepkim elerden oldukça canlının temel enerji kaynaklarıdır. DNA
farklıdır. Bu farklılık her şeyden önce enzim (deoksiribonükleik asit) ve RN A (ribonükle-
denen biyokimyasal maddelerin varlığından ik asit) gibi nükleik asitler ise protein sentezi
kaynaklanır (bak. EnzİM). Enzimler tepkim e ni yönlendirerek bütün hücre etkinliklerini
leri hızlandıran doğal katalizörlerdir. Olağan düzenleyen, ne zaman hangi proteinin bire-
koşullarda gerçekleşmesi olanaksız gözüken şimlenmesi gerektiğini enzimler aracılığıyla
birçok tepkim e, enzimler sayesinde canlı hüc hücreye bildiren, ayrıca genlerle kuşaktan
rede gerçekleşebilir. Bütün biyokimyasal sü kuşağa aktarılacak kalıtsal bilgiyi taşıyan çok
reçler enzimlerce denetlendiği için, çok küçük önemli m addelerdir {bak. KALITIM VE GENETİK;
ve basit yapılı bir bitkinin ya da hayvanın bile KARBONHİDRATLAR; PROTEİN; YAG).
yüzlerce enzimi vardır. Canlının boyutları Bir canlının her hücresinde, başta protein
büyüyüp yapısı karmaşıklaştıkça biyokimya ler, karbonhidratlar, yağlar ve nükleik asitler
sal tepkim eler de giderek çeşitlenir ve her biri olmak üzere yüzlerce, hatta binlerce kimyasal
ayrı bir tepkimeye özgü olan enzimlerin sayısı madde vardır. Bu m addeler birbirleriyle etki
binleri bulur. leşime girerek, bileşenlerine ayrılarak ya da
Yukarıda da belirttiğimiz gibi karbon, oksi daha büyük molekülleri oluşturmak üzere
jen, hidrojen ve azot elem entleri yalnızca birleşerek sürekli değişir. Yiyeceklerle alınan
canlılara özgü değildir. Am a bu elem entlerin karbonhidrat ve yağların vücuda enerji sağla
büyük ve karmaşık moleküller halinde birleş mak üzere parçalanm asından, yaşam için
mesiyle, yalnız canlıların yapısında bulunan gerekli karmaşık moleküllerin (özellikle pro
organik bileşikler oluşur. Canlı hücrenin te teinlerin) yapımına kadar, hücre içinde ger
mel bileşenleri olan bu biyokimyasal m adde çekleşen bu kimyasal değişikliklerin tümüne
ler dört temel grupta toplanır: Proteinler, birden metabolizma denir (bak. METABO
karbonhidratlar, yağlar (lipitler) ve nükleik LİZMA).
asitler. Proteinlerin bir bölümü kas, kemik, Biyokimyanın temel görevlerinden biri bu
NHPA/Michael Leach
metabolizma süreçlerinin nasıl işlediğini ve olan biyokimya günlük yaşamın birçok ala
nerede aksadığını araştırm aktır. Bu amaca nında önemli rol oynar. Yiyeceklerdeki katkı
ulaşmak için hem kimya ve fizyolojinin yön m addelerinin, tarım da kullanılacak gübrele
tem lerinden yararlanır, hem de bulgularıyla rin ve içme sularını arıtm ak için katılan
tıp, genetik, tarım ve veteriner hekimlik gibi kimyasal m addelerin önce biyokimya yön
değişik bilim dallarına katkıda bulunur. temleriyle sınanması gerekir.
Radyasyonun canlı dokular üzerindeki et
Biyokimyanın Uygulama Alanları kilerini incelemek için de gene biyokimya
Biyokimyanın temeli laboratuvar çalışmaları tekniklerinden ve aygıtlarından yararlanılır.
na dayanır. Bu nedenle biyokimyacılar çok Böylece, nükleer enerji santrallarından tele
gelişmiş laboratuvar tekniklerinden ve aygıt vizyon ekranlarına kadar çok geniş bir alan
larından yararlanırlar. Örneğin dokulardaki da, radyasyonun insan sağlığını tehlikeye atıp
bütün kimyasal maddeleri saptayıp ayırabilen atmadığı denetlenebilir.
spektrom etre ve krom atograf gibi özel aygıt Ayrıca bak. BİYOLOJİ; BİYOMÜHENDİSLİK; HÜC
lar biyokimyanın temel araçlarıdır. Böylece RE; KİMYA.
vücuttaki horm onlar ya da dokularda tutul
muş zehirli m addeler, başka hiçbir yöntemle BİYOLOJİ, en genel tanımıyla canlıları ince
saptanamayacak kadar az m iktarda bile olsa leyen bir yaşam bilimidir. Ancak çok güçlü
bu aygıtlarla belirlenebilir. Canlı hücrelerin bir m ikroskopla görülebilen virüslerden, 90
özel çözeltilere ya da pelte kıvamındaki özel m etre yüksekliğindeki kıyı sekoyalan gibi dev
besi ortam larına “ekilmesine” dayanan doku ağaçlara ve 150 ton ağırlığındaki mavi balina
kültürü de biyokimyanın en önemli teknikle lara kadar bütün canlılar biyolojinin ilgi
rinden biridir. Hücrenin bileşimi, çoğalma ve alanına girer. Üstelik biyoloji bu canlıların
davranış özellikleri, enzim eksiklikleri, kro yalnız dış yapılarıyla değil, bütün işlevsel ve
mozom bozukluklan, kanser oluşumu, ilaçla biyokimyasal özellikleriyle, beslenmeleri,
ra ya da m ikroplara göstereceği bağışıklık ürem eleri, davranış biçimleri ve yeryüzündeki
tepkileri bu yöntemle anlaşılabilir. Hastalık dağılımlarıyla da ilgilenir.
yapıcı bakteri ve virüslerin özel besi yerlerin Böylesine geniş bir alanı kapsayan bu
de üretilmesine dayanan bakteri ve virüs bilimin neredeyse sayısız denecek kadar çok
kültürleri de m ikroplardan ileri gelen birçok dalı ve uzmanlık alanı vardır. Bitkileri incele
bulaşıcı hastalığın anlaşılmasına, tedavi ve yen botanik; hayvanları inceleyen zooloji;
bağışıklık yollarının bulunmasına yardımcı bakteri, virüs gibi tekhücreli mikroskobik
olmuştur. canlıları inceleyen mikrobiyoloji; fosil canlıla
H astanelerin biyokimya laboratuvarlann- rı inceleyen paleontoloji; canlıların yapısını
da, adli tıp kurum larında, büyük tanm işlet ve organlarını hem genel çizgileriyle, hem de
m elerinde, haralarda ve karantina istasyonla doku ve hücre düzeyinde inceleyen morfoloji;
rında da biyokimyacılara önemli görevler bu organların işleyişini ve canlıların solunum,
düşer. Özellikle hastalardan alınan kan, id beslenme, ürem e gibi yaşamsal etkinliklerini
rar, dışkı ve beyin-omurilik sıvısı gibi örnekle araştıran fizyoloji; canlıları akrabalık ilişkile
rin biyokimya yöntemleriyle incelenmesi has rine göre sınıflandıran taksonom i; virüslerden
talıkların tanısında çok değerli ipuçları sağlar. insana kadar bütün canlıların yapısını ve
Tarlalardaki ürünlerde ya da asma bağlarında yaşam süreçlerini molekül düzeyinde ince
bulaşıcı bir hastalık baş gösterdiğinde bu leyen m oleküler biyoloji; kalıtsal özelliklerin
hastalığın etkenini saptam ak, kriminolojide genlerle kuşaktan kuşağa nasıl aktarıldığını
suçun işlendiği yerdeki bazı izleri, örneğin saç araştıran genetik; canlılar ile cansız doğa
tellerini inceleyerek katilin kimliğini belirle arasındaki karmaşık ilişkileri inceleyen çevre
mek için de gene biyokimya yöntem lerine bilim (ekoloji) ve deniz canlılarının yaşamını
başvurulur. araştıran deniz biyolojisi bu sınırsız bilimin
Yeni ilaçların ve aşıların insan vücudundaki temel dallarıdır. Ayrıca birçok konunun araş
etkilerini araştırarak farmakolojiye yardımcı tırılmasında biyoloji ile öbür bilimlerin sıkı
BİYOLOJİ 243
işbirliğinden yeni bilim dallan doğmuştur. İÖ 4. yüzyılda Eski Yunan bilginleriyle baş
Örneğin canlıların yapısındaki kimyasal m ad lar. D aha eski uygarlıkların tarım ve hayvan
deleri ve bu m addelerin rol oynadığı süreçleri cılık konusundaki bilgileri ve Eski Yunan düşü
inceleyen biyokimya, biyoloji ile kimyanın nürlerinin yeryüzünde yaşamın başlangıcına
örtüşme alanıdır. Biyofizik, canlılardaki çeşit ilişkin görüşleri biyolojinin doğuşunu daha
li süreçleri ve etkinlikleri açıklayabilmek için erken tarihlere götürürse de, ilk büyük biyo
fizik bilimlerinin ilke ve kavram lanndan ya loji bilgini olarak A risto’nun adı anılır. Eski
rarlanır. Bitki ve hayvanlann yeryüzündeki Y unanistan’ın en büyük bilgin ve düşünürle
dağılımını araştıran biyocoğrafya biyoloji ile rinden biri olan Aristo, birçok hayvanı kese
fiziksel coğrafyanın, insanın kökenini ve evri rek yapısını incelemiş ve hayvanları yapılarına
mini araştıran fiziksel antropoloji de biyoloji göre sınıflandırmıştı.
ile antropolojinin ortak dalı sayılır. İS 2. yüzyılda yaşayan Bergamalı Galenos,
Biyoloji bilimlerinin bazı dalları, özellikle insan vücudunun yapısını daha iyi inceleyebil
m orfoloji, fizyoloji, moleküler biyoloji ve mek için maymunlar ve domuzlar üzerinde
genetik, bütün canlılarla ilgilenen genel araş çalışmak zorunda kaldı. Çünkü onun yaşadığı
tırma alanlandır. Oysa ilgisini belirli canlı çağda kadavraları, yani ölü insan vücudunu
gruplanyla sınırlandırmış olan botanik, zoolo kesip parçalamak yasaktı. G ene de bu göz
ji, mikrobiyoloji gibi dallar, kendi içlerinde lem lerden vardığı sonuçlar 1.000 yıldan daha
de altdallara aynlarak iyice özelleşmiştir. uzun bir süre biyoloji bilimlerine egemen
Örneğin zoolojinin bir altdalı olan ornitoloji oldu.
yalnız kuşlan, entomoloji böcekleri inceler. G alenos’tan sonra çok uzun bir süre biyolo
Botaniğin altdallanndan algolojinin konusu ji konusunda hemen hiçbir gelişme olmadı ve
suyosunlan (algler), mikolojininki m antarlar eski bilginlerin görüşleri hiç tartışmasız doğru
dır. Milyonlarca tekhücreli canlıyı konu alan kabul edildi. Ancak 16. yüzyılda Belçikalı
mikrobiyoloji de yalnız bakterileri inceleyen anatomi bilgini A ndreas Vesalius’un kadavra
bakteriyoloji ve virüsleri inceleyen viroloji lar üzerindeki çalışmalan biyolojide yeni bir
gibi altdallara aynlmıştır. dönemin başlangıcı oldu. Vesalius, 1543’te
yayımlanan ve insan vücudunu çizimlerle
Biyolojinin Tarihi ve Gelişmesi anlatan ünlü yapıtında, G alenos’un verdiği
Biyolojinin deneysel bir bilim olarak doğuşu, bilgilerden çoğunun yanlış olduğunu kamtla-
Escherichia coli
bakterisinin bir elektron
mikroskobundan alınmış
görüntüsü. Üzerinde
çeşitli işlemler
uygulandığı için
bakterinin DNA'sı
hücrenin dfşına çıkarak
çevreye yayılmış.
BİYOLOJİ 245
mıştı. Eski bilginlerin bütün görüşlerine körü daha küçük gruplar olan takımları, takımların
körüne inanmayıp, doğru bilgiye deneyle içinde familyaları, fam ilyalann içinde cinsleri
ulaşmak gerektiğini ortaya koyan bu çalış ve nihayet her cinsin türlerini tek tek belirle
ma çağının bilim anlayışını da derinden etki di. Canlıları önce Latince cins adı, sonra
ledi. bütün öbür canlılardan ayıran tür adıyla
16. yüzyılın sonlarında mikroskobun bulun adlandırm a sistemi de Linnaeus’un bulu
ması biyolojide gerçek bir dönüm noktası şudur.
sayılır. İtalya'nın kuzeyindeki üniversitelerde Hayvan ve bitki fosillerinin incelenmesi bir
botanik, zooloji, anatomi ve fizyolojinin ba yandan paleontoloji gibi yeni bir biyoloji
ğımsız birer bilim dalı olarak okutulm aya dalının doğuşuna, bir yandan da başlangıcı
başladığı o dönem , mikroskop sayesinde çok Eski Yunan düşünürlerine kadar uzanan ev
önemli buluşlara tanık oldu. Bitki ve hayvan rim düşüncesinin pekişmesine yol açtı. Bulu
dokuları, böceklerin yapısı m ikroskopla ince nan fosiller, hayvan ve bitkilerin milyonlarca
lendi; bakterilerin varlığı keşfedildi. Canlıla yıldır çeşitli değişiklikler geçirerek bugüne
rın en küçük yapısal ve işlevsel birimini kadar ulaştığını ve aralannda önemli yapısal
tanımlamak için önerilen hücre terimi biyolo farklar olan birçok hayvanın aynı atadan
jinin odak noktası oldu ve 20. yüzyılda türediğini gösteriyordu. 19. yüzyılın başların
m oleküler biyolojinin doğuşuna kadar yaşa da Fransız bilgin Jean-Baptiste de Lam arck,
mın bütün sırları hücre biyolojisiyle açık bu olguyu açıklamak için, çevre koşullanna
landı. uyum sağlamak üzere kazanılan yeni özellik
Bakterilerin bulunmasından yüzlerce yıl lerin kuşaktan kuşağa aktarıldığını öne sürdü.
sonra bile, bilim adamları bu çok küçük Lam arck’tan 50 yıl kadar sonra da İngiliz
canlıların çürüyen m addelerin içinde kendili doğa bilgini Charles Danvin, evrimin bir
ğinden türediğini düşünüyorlardı. 19. yüzyılın “doğal seçme” sürecinin sonucu olduğunu,
ortalarında Louis Pasteur, bakterilerin yalnız ancak doğaya en iyi ayak uydurabilen canlıla
çürüyen m addelerde değil her yerde bulundu rın soyunu sürdürdüğünü açıklayarak evrim
ğunu, üstelik çürümenin sonucu değil nedeni kuramını oluşturdu.
olduğunu kanıtladı. Aynca bazı bakterilerin Lamarck ve Darw in’in çalışmalan, bilim
çeşitli hastalıklara yol açtığını açıklaması adamlarını kalıtım ve çevre etkenlerini incele
biyoloji araştırm alarına yeni bir yön verdi. meye yöneltti. Bir türün bütün ayırt edici
Böylece biyologlar insan, hayvan ve bitkilerin özelliklerinin kuşaktan kuşağa nasıl aktarıldı
yalnız sağlıklı yapılarını değil, hastalıklı bö ğını ilk kez 1866’da AvusturyalI keşiş Gregor
lümlerini de mikroskopla incelemeye başladı Mendel bezelyeler üzerinde yaptığı çalışma
lar. Aynı dönemde kimya ve fizik bilimlerinin larla açıkladı. O zamanlar pek ilgi çekmeyen
gelişmesi de canlıların vücudundaki kimyasal bu çalışma, kalıtımdan sorumlu olduğu sanı
ve fiziksel değişikliklerin incelenmesine yar lan kromozom ların mikroskopla görülmesin
dımcı oldu. den sonra büyük önem kazandı. 20. yüzyılın
Bitki ve hayvan yapılarının m ikroskopla başlannda, kalıtsal bilgiyi yeni döllere akta
incelenmesi, canlıları yapılarına göre sınıflan ran hücre bileşenlerinin kromozom lar değil
dırma düşüncesinin de esin kaynağıdır. 17. genler olduğu kanıtlandı. D aha sonra, hücre
yüzyılda İngiliz doğa bilimci John Ray çiçekli ye bu kalıtsal bilgiyi nasıl değerlendireceğini
bitkileri çeşitli familyalar içinde topladı; hay ve ne zaman, hangi proteini bireşimlemesi
vanları da parm aklan ile dişlerinin yapısına ve gerektiğini bildiren D N A ’nın (deoksiribonük-
düzenine göre sınıflandırdı. 18. yüzyılda İs leik asit) yapısı açıklandı. Bütün bu aşam alar
veçli botanikçi Carolus Linnaeus, dünyanın genetiğin doğuşuydu. Bugün, yaşamın sır-
her yanından topladığı bitki örnekleri arasın lannı adım adım çözen genetik ve m ole
daki akrabalık ilişkilerini tanımlayarak bu küler biyoloji ile doğal kaynaklann tüken
sınıflandırma çalışmalannı bilimsel tem ellere mesini ve çevre kirliliğini önlemeyi amaçla
oturttu. Bitki ve hayvanlan önce sınıf denen yan çevrebilim biyolojinin en ağırlıklı dallan
büyük gruplara ayırdı; sonra her sınıfın içinde dır.
246 BİYOLOJİK IŞILDAMA
ANSİKLO PEDİNİN BİYOLOJİ İLE İLGİLİ ortaya çıkan bu ışığın, bakteri ya da m antarın
ÖBÜR MADDELERİ yaşamında bilinen herhangi bir işlevi yoktur.
Işıklı bakteri ya da m antarları barındıran
ANATOMİ GENETİK MÜHENDİSLİĞİ çürümüş ağaç gövdelerinin ve etlerin gece
BAKTERİ HAYVAN DAVRANIŞI
BİYOKİMYA HÜCRE leyin parıltılar saçması, cinler ve periler üstü
BOTANİK KALITIM VE GENETİK ne çeşitli öykülerin anlatılmasına neden ol
CANLILAR MİKROSKOP
ÇEVREBİLİM UYUM muştur.
EVRİM ÜREME Bakteri ve m antarların bu amaçsız ışılda
FİZYOLOJİ VİRÜSLER VE VİRÜS HASTALIKLARI masına karşılık, hayvanların çoğu yalnızca
FOSİL ZOOLOJİ
ürktüğünde ya da türdeşleriyle haberleşm ek
istediğinde ışık saçar. Örneğin ateşböcekleri-
BİYOLOJİK IŞILDAMA. Bazı canlılar, hüc nin ışığı, çiftleşmeye hazırlanan erkek ve
relerindeki kimyasal m addeleri ışık enerjisine dişinin buluşabilmesi için bir haberleşm e ara
dönüştürerek sürekli parlayan ya da yanıp cıdır. Hayvanların bir bölümü hücrelerindeki
sönen bir ışık yayarlar. Biyolojik ışıldama ya özel kimyasal maddeleri birleştirerek kendi
da biyolüminesans denen bu olaya hayvanla ışığını kendisi üretir; bir bölümü de vücutla
rın pek çoğunda, aynca bazı m antarlarda ve rında barınan ışıklı bakterilerin ürettiği ışık
bakterilerde oldukça sık rastlanır. Am a ger tan yararlanır.
çek bitkilerde, amfibyumlarda, sürüngenler
de, kuşlarda ve memelilerde bugüne kadar Işıldayan Deniz Canlıları
biyolojik ışıldama görülmemiştir. Işık saçan canlıların çoğu denizde yaşar.
Bakteri ve m antarların ışığı belirli zam an “Y akam oz” denen deniz ışıltılarını görmemiş
larda değil, sürekli yanar. Canlının yaşamsal denizci yok gibidir. Bu ışıltı, geceleyin yiye
etkinlikleri sırasında bir “artık ürün” olarak cek aram ak üzere yüzeye çıkan milyonlarca
NHPA/Chaumeıon Bassot
tekhücreli hayvanın deniz yüzeyine yayılma ğın ışığı geceleyin 30 metre ileriden görülecek
sından kaynaklanır. Yakamozu görmenin en kadar parlaktır ve büyük olasılıkla karanlıkta
kolay yolu, gemilerin arkasındaki dalgaları avım görmesini ya da yakına çekmesini sağlar.
(dümen suyunu) ya da bir sandalın suya batıp
çıkan küreklerini gözlemektir. Çünkü bu mi Ateşböcekleri
nik canlılar ile denizanaları, geminin geçişin Kara hayvanlan içinde ışıldayan türlerin sayı
den ve küreklerin suyu dalgalandırmasından sı çok azdır. Bu birkaç örnek arasında en
rahatsız olarak hep birden ışıldamaya baş tanınmışı olan ateşböceklerinin ışığı başın
larlar. arkasındaki iki noktadan ve gövdenin alt
Deniz hayvanlarında bu ışık genellikle dişi bölümünden çıkar. Batı Hint A dalan’ndaki
ile erkeğin çiftleşme çağrısıdır. Işıklı solucan bazı ateşböcekleri öylesine parlak bir ışık
lar yılda bir kez yum urta dökm ek için deniz saçar ki, bu adalardaki Yerliler bu böcekleri
yüzeyine toplandıklarında, Berm uda çevre cam kavanozlara koyup fener olarak kullanır
sindeki deniz ışıl ışıl parlar. Bu küçük solu lar. A m a bu parlak ışık sürekli değildir;
canlar birbirleriyle ışık aracılığıyla haberle birkaç saniye arayla yanıp söner. Türlerin
şirler. çoğunda da ışığının çıkış süresi düzenlidir;
Işıldayan canlıların en bol bulunduğu yer bazen yüzlercesi bir araya gelerek hep birlikte
denizlerin derin kesimleridir. Güneş ışığının ışıklarını yakıp söndürürler.
ulaşamayacağı kadar derin olan bu kapkaran A teşböcekleri, lusiferin ve lusiferaz denen
lık sularda yalnızca bu canlıların ışığı yanıp iki kimyasal m adde üretir. Bu iki m adde,
söner. Bilim adamlarının yeni yeni keşfetm e yüksek enerjili başka bir maddenin eşliğinde
ye başladığı bu dünyada çok ilginç canlılar birleşince ışık oluşur. Bu enerji kullanılıp
vardır. Örneğin ışıldakbalığının gövdesinin iki tüketilinceye kadar ışık parlar, sonra söner.
yanındaki ışık organları, yan yana dizilmiş Ateşböceği, kimyasal enerjinin neredeyse tü
ampuller gibi renk renk ışıklar saçar. Bu münü ışığa dönüştürebilen tek canlıdır. İnsan
balıklardan çoğunun ışığı, fotofor denen kar eliyle üretilmiş enerji dönüştürücülerinde bile
maşık yapılı ışık organlarınca üretilir. H er bu yüksek verime ulaşılamamıştır. Örneğin
fotoforda birçok ışık hücresi, bir yansıtıcı ve elektrik ampulü parlak bir ışık verirken bir
ışığı ince bir demet halinde toplayan bir yandan da ısınır; bu, elektrik enerjisinin bir
mercek bulunur. Işık üretem eyen bazı derin bölümünün ısı enerjisi halinde kaybolması
deniz balıkları ise ışıldayan bakterilerle işbir dem ektir (bak. A T E Ş B Ö C E Ğ İ).
liği yapar. Bu balıkların gövdelerinde bakteri
lerin barındığı küçük kesecikler vardır. Balık BİYOLOJİK SAAT. H ayvanlann çoğunda,
ışık yaymak istemediğinde bu keseciklerin gündüzün geceye, yazın kışa döndüğünü algı-
üstünü zarsı bir kapakla örter. lam alannı sağlayan bir zaman duygusu ve
Derin deniz balıklarında ışık genellikle kavramı vardır. Biyolojik saat denen bu algı
haberleşmeye yarar. Işık organları ağız çevre lama mekanizması, değişmez bir düzen içinde
sinde toplanmış olan bazı türler ise, bu yinelenen gece-gündüz ve mevsim değişiklik
ışıklara aldanıp gelen küçük deniz hayvanla lerine hayvanın kendini hazırlamasına yar
rıyla beslenir. Fenerbalıklarının başının üze dımcı olur.
rinde olta kamışına benzeyen bir uzantı, Bir hayvanın hayatta kalabilmesi için zam a
bunun ucunda da genellikle parlak ışıklı bir nı bilmesi, daha doğrusu zamanın gün ve yıl
kabarcık vardır. Balık bu “ışıklı oltasını” içindeki akışını algılayabilmesi gerekir. Eğer
sağa sola sallayarak ucundaki “yem ”e alda bir güvercin her gün akşam karanlığına doğru
nan avını kolayca yakalar (bak. DERİN DENİZ uyanırsa, bir süre sonra açlıktan ölür. Çünkü
CANLILARI; FENERBALlCl). tohum ve meyveyle beslenen bu kuşlar, hava
Sığ sularda yaşayan bazı balıklar da ışık aydınlık olmadıkça yapraklann arasındaki yi
üretebilir. Bunlann içinde ışığı en parlak yecekleri göremezler. Aynı biçimde, bir ku
olanı çakarbalığıdır (Photoblepharon palpe- şun kışa girerken yuva kurup yumurtlaması
bratus). Mercan resiflerinde yaşayan bu balı da zamansızdır.
248 BİYOLOJİK SAAT
Böylece her iki hayvan da bu uzun uykuya Çeşitli vücut etkinliklerinin bilimsel çözüm
yatm adan önce vücudunda bir m iktar yağ lemesini yapmak da gene biyomühendisliğin
depolar. Hiç beslenm eden, uyuyarak geçire görevidir. Örneğin, karmaşık sanayi süreçle
cekleri bu süre içindeki tek enerji kaynakları rinin işleyişini denetlem ek için geliştirilmiş
bu yağdır (bak. Kış U Y K U S U ). kuram lardan yararlanarak, beyinden vücu
dun öbür bölümlerine sinirler aracılığıyla
BİYOMÜHENDİSLİK, mühendislik yöntem gönderilen m esajlar incelenebilir. Bir fabrika
leri ile tekniklerinin biyoloji ve tıp bilimlerin da belli bir üretim için tüketilen yakıt miktarı
deki çeşitli uygulamalarını kapsayan çok geniş nasıl hesaplanıyorsa, koşma, yürüme, yüzme
bir terimdir. gibi fiziksel etkinlikler için tüketilen enerji
Bu uygulamaların en önemlilerinden biri, miktarı da aynı biçimde hesaplanabilir.
kaza ya da ameliyat sonucunda yitirilen ya da İnsanlar ekm ek, peynir, şarap, bira ve ilaç
görevini yerine getiremeyecek durum da olan yapımında binlerce yıldır biyoloji yöntem le
vücut bölümlerinin yerine yapay organların rinden yararlanıyorlar. Bu mayalanma olayla
takılmasıdır. Takm a kol ve bacaklar, işitme rındaki biyolojik süreçlerin açıklanmasından
aygıtları gibi yapay organların tasarımındaki sonra, mühendisler laboratuvar deneylerinin
gelişmeleri biyomühendislerin çalışmalarına sonuçlarını geniş ölçekli sanayi üretimlerine
borçluyuz (bak. T a k m a Kol v e B a c a k ) . Biyo- uygulayabildiler. Sözgelimi 1928’de Alexan-
mühendisliğin yakın geçmişteki en önemli der Fleming’in, küf m antarlarının salgıladığı
buluşları ise yapay böbrek, kalp pili ve maddenin antibiyotik (mikrop öldürücü) etki
kalp-akciğer makinesidir. İleri derecede böb sini bulması önce penisilinin ticari üretimini,
rek yetmezliği olari, yani her iki böbreği de sonra yarı sentetik birçok antibiyotiğin labo-
çalışmayan bir insan, böbrek nakli yapılma ratuvarlarda bireşim yoluyla elde edilmesini
dıkça ya da haftada birkaç gün yapay böbrek sağlamıştır (bak. ANTİBİYOTİKLER; FLEMING, FLO-
makinesine bağlanmadıkça yaşayamaz. Kanı rey ve C h a in ).
süzerek zehirli atıklardan temizleyen bu m a İnsanın sualtı ve uzay gibi özel ortam larda
kine, böbrek hastalarının yaşamını kurtaran yaşayabilmesi için gerekli sıcaklık, basınç,
bir tür yapay organdır. G ene biyomühendisle oksijen ve yerçekimi koşullarını düzenleyen
rin çalışmalarıyla gerçekleştirilen kalp pilleri özel destek sistemlerinin geliştirilmesi de
binlerce kalp hastasının yaşamını kurtarmış, biyomühendisliğin başarısıdır. A stronotların
açık kalp ameliyatları ve kalp nakli de ancak uzay aracı dışında kullandıkları özel giysiler
kalp-akciğer makinesinin yapımından sonra ve uzun sualtı dalışlarında giyilen dalgıç elbi
gerçekleştirilebilmiştir. seleri bu sistemlerin ilk örnekleridir.
Science Photo Library
Biyomühendisliğin en yeni ve ilginç çalışma
alanlarından biri de genetik mühendisliğidir
(bak. GENETİK MÜHENDİSLİĞİ). G enetik m ühen
disliği, m ikrop, bitki ve hayvanların bazı
kalıtsal özelliklerini değiştirerek bu canlıları
daha yararlı kılmanın yollannı araştırır. Ö r
neğin, gen aktarımı yoluyla yapı ve işlevleri
değiştirilen bakterilerden sanayi atıklarının
yok edilmesinde yararlanılabilir. Genetik ya
pısı değiştirilerek hastalıklara daha dirençli
bitki türlerinin geliştirilmesi, kromozom bo
zuklukları, şeker hastalığı ve kısırlık gibi bazı
hastalıkların tedavisi de genetik m ühendisle
rinin çalışmalarıyla sağlanabilmiştir.
Bir hastanın göğsüne, derinin altına yerleştirilen
kalp pili, çalışması aksayan hasta kalbin görevini BİZANS İMPARATORLUĞU, Doğu Roma
üstlenir. İm paratorluğu olarak da bilinir. İS 330’da
250 BİZANS İMPARATORLUĞU
G erm en kavimleri Batı Rom a İm paratorlu- öbür Slav kavimlerin desteğiyle Avarlar, Bal
ğu’na son verdiler. kanlar’da im paratorluk sınırlannı zorluyor-
Bizans İm paratorluğu ise saldırganlan püs lardı.
kürttü. B alkanlar’dan saldıran Slavlar’ı, do A raplar yeni yayılmaya başlayan İslam
ğudan gelen Sasaniler’i yenilgiye uğratarak dininden aldıkları güçle Bizans’a saldınya
gücünü korumayı başardı. geçtiler; 632’de Suriye ve Filistin’in denetim i
6. yüzyılda Bizans İmparatorluğum un en ni ele geçirdiler. İskenderiye teslim olduktan
güçlü yöneticisi I. Jüstinyen (527-565), uzun sonra, 642’de Mısır da A raplar’ın egemenliği
savaşlar sonucu Kuzey Afrika, İtalya ve Doğu ne girdi.
İspanya’yı yeniden ele geçirdi. Büyük bir 674-678 yılları arasında A raplar birçok kez
haraç ödeyerek, İran kralı ile “Sonsuz B anş” K onstantinopolis’i ele geçirmeye çalıştılarsa
anlaşmasını gerçekleştirdi. Jüstinyen döne da kent direndi. 8. yüzyıl başlannda, H erak
minde, siyasal ve dinsel uyuşmazlıklar 532’de leios soyunun egemenliği son buldu. Bulgar
Nika Ayaklanması adıyla bilinen bir halk lar ve A raplar, Bizans’a yeniden saldırdılar.
ayaklanmasına dönüştü. Komutan Belisarios 717’de İsauria (İsoriya) hanedanının ilk tem
ayaklanmacılan H ipodrom ’da (bugünkü A t silcisi III. Leon (717-741) Arap ve Bulgar
M eydanı) kıstırarak 30 bin kişiyi öldürttü. saldırılannı geri püskürttü. D aha sonra tahta
Jüstinyen bundan sonra eskisine göre daha da çıkan V. Konstantinos Bulgarlar’a karşı dü
güçlendi. zenlediği seferler sonucu düşmanını zayıf
Jüstinyen’in en kalıcı reformlarından biri, düşürmeyi başardı.
Rom a hukukunu derleyip düzenlemesi oldu. Bu savaş yıllan boyunca, Bizans’a özgü bir
H ukuk bilginlerinden kurulu bir komisyonun kültür ve siyasal gelenek oluştu. Bizans İm pa
uzun çalışmalar sonunda oluşturduğu bu der ratorluğum da, Batı (Rom a) kültürü ve Latin
leme Corpus Iuris Civilis (“Medeni Hukuk ce yerine, Yunan dili ve kültürü egemen oldu.
Y asalan”) olarak bilinir ve daha sonra A vru Giderek artan din uyuşmazlıktan sonucunda,
pa hukukunun gelişmesine temel olmuştur. im paratorluğun batısı ile doğusu arasındaki
Jüstinyen, im paratorluğu süresince putpe kopuş iyice kesinlik kazandı.
restliği ortadan kaldırmaya ve Hıristiyanlık İm paratorluk içerdeki din uyuşmazlıkları
dünyasını aynı çatı altında toplamaya çalıştıy ve dışardan gelen saldınlar sonucu güçten
sa da başarılı olamadı. Öldüğünde im para düştü. Zayıf yöneticilerin başta bulunduğu
torluk savaşlardan yıpranmış, din ayrılıklarıy dönem de, Konstantinopolis’in güçlü surlan
la bölünmüş ve barbar kavimlerin saldırısıyla olmasaydı, 811’de Bizans ordusunu bozguna
yüz yüze kalmıştı. uğratan Bulgar kavimlerinin kenti almasını
önlem ek mümkün olmayacaktı.
Müslüman Akınları ve Dinsel
Uyuşmazlıklar (610-867) Güçlenme Dönemi (867-1081)
Bizans İm paratorluğu 7. yüzyılda ve 8. yüzyı Bizans İm paratorluğu yetenekli yöneticiler ve
lın ilk yansında doğuda, Müslüman devletler kom utanlar yetiştiren M akedonya hanedanı
ile Pers ordulannın saldınsına uğradı. Batıda dönem inde, 867-1056 arasında altın çağını
G erm enler ve öbür barbar kavimler Roma yaşadı. Ülke zengin bir uygarlık merkezi
uygarlık merkezlerini ele geçirdiler. Balkan oldu.
lar’da yerleşen Sırplar ve çeşitli Slav kavimleri H anedanın kurucusu I. Basileios (I. Vasil;
ise Konstantinopolis’e sürekli baskıda bulu 867-886) A nadolu’daki topraklan geri almaya
nuyorlardı. başladı. I. Basileios ve VI. Leon (886-912)
610’da, Mısır askeri valisinin oğlu H erak- yönetimleri sırasında, im paratorluk hukuku
leios (Herakleius) Bizans tacına el koydu. yeniden düzenlenerek, hukukçulann daha
Persler’i geri püskürttü; Konstantinopolis’in kolay uygulayabileceği bir durum a getirildi.
savunmasını güçlendirdi. II. Nikephoros Phokas (963-969), Girit ve
H erakleios, Tuna Irmağı ötesinden gelen K ıbns’ı yeniden ele geçirerek Doğu A kdeniz’
saldırgan A varlar’ı da yendi. Bulgarlar ve de Bizans’ın üstünlüğünü sağladı; Suriye ve
252 BİZANS İMPARATORLUĞU
Balkanlar’da önemli topraklar kazandı. Ko Bizans için önemli bir tehlike oluşturmaya
mutanı İoannes Tzimiskes (969-976) Balkan başladılar. Batıdaki yeni tehlike ise Güney
lar’da yaptığı savaşlarda Ruslar’ı geri püs İtalya’ya egemen olan N orm anlar’dı. Komne-
kürttü. nos hanedanından İm parator I. Aleksios (I.
Dönem in en büyük yöneticisi II. Basileios Aleksi; 1081-1118) Konstantinopolis’i ele ge
(II. Vasil; 976-1025), 1001’de A raplar’la bir çirmek isteyen N orm anlar’a karşı Venedikli
anlaşma yaparak, Kuzey Suriye’nin denetim i le rd e n yardım sağladı. 1085’te N orm anlar’ın
ni ele geçirdi. 1018’de Bulgar ordusunu yene önderi Robert Guiscard’ın, bir sonraki yıl da
rek, Bulgar topraklarının Bizans yönetimine Selçuklu sultanının ölmesi bu tehlikeli duru
girmesini sağladı ve A nadolu’da eskiden yiti mu bir süre için geciktirdi.
rilmiş topraklan geri aldı. İtalya’da Napoli ve 1096’da A vrupa’dan ilk Haçlı ordusu gelin
Venedik devletleri Bizans İm paratorluğu’nun ce, I. Aleksios Haçlılar’la, Selçuklular’dan
gücünü tanım ak zorunda kaldılar. alacaklan topraklan Bizans’a geri vermeleri
II. Basileios’tan sonra İtalya’da ve Balkan konusunda anlaştı. Am a Haçlılar Bizans İm-
lar’da ayaklanmalar baş gösterdi. 1055’te paratorluğu’nu desteklem ekten çok, Kutsal
İran’ı ele geçiren Selçuklular, A nadolu’ya T opraklar’ı (Kudüs) ele geçirmek istiyorlardı
doğru ilerlemeye başladılar. 1071’de Malaz {b a k . H a ç li S e f e r le r i) .
girt’te İm parator Rom en Diyojen, Selçuklu Kudüs’e doğru ilerlerken aldıkları yerlerde
kendi krallıklannı kurm ak isteyen Haçlı şö
Sultanı Alp A rslan’a yenilerek tutsak düştü.
Selçuklular bundan sonraki 10 yıl boyunca valyeleri, Bizans İm paratorluğu’na yardım
edecek yerde, yeni sorunlar yarattılar.
A nadolu’ya akm lannı sürdürerek, Konstanti-
nopolis’i tehdit ettiler. Venedikliler’in M ısır’ı ele geçirmek üzere
başlattığı IV. Haçlı Seferi, amacından saptın-
Güçsüz yöneticiler dönem inde, Konstanti-
larak Bizans’ın işgaliyle sonuçlandı. Saldırılar
nopolis’in güçlü patriki ile papa arasındaki
sırasında Konstantinopolis’ten sürülen III.
görüş ayrılıklan sert tartışm alara yol açtı.
Bunun sonucu olarak 1054’te Rom a Katolik Aleksios’un yerine Latin düşmanı V. Aleksi
os tahta çıktı. Konstantinopolis’in 13 Nisan
Kilisesi ile Yunan O rtodoks Kilisesi birbirin
den bağımsızlaştı. 1204’te düşmesinden sonra kenti acımasız bir
biçimde talan eden Haçlılar hâzineyi de
Haçlı Seferleri (1081-1204) yağmaladılar. Ortaçağın bu en büyük kenti
1081’de İznik sınırına dayanan Selçuklular neredeyse yoksullaştı.
Michael Holford.
Ayasofya'dan sonra
kentin ikinci büyük kilisesi
olan Aya İrini 4. yüzyılda
yapılmıştır.
sütun üzerine; İm parator Jüstinyen tarafın kalay, kurşun ve bakır cevherleriyle birlikte
dan yaptırılan Y erebatan Sarayı ise 336 sütun bulunan bizmut, bu cevherler arıtılırken bir
üzerine oturtulm uştur {bak. YEREBATAN SA yan ürün olarak da elde edilir.
RAYI). Bizmut, kalay, kurşun, demir ve kadmiyum
Mozaik resim sanatı ve duvar bezemecili- gibi m etallerle birleşerek, düşük sıcaklıklarda
ğinde yetkin bir düzeye ulaşan Bizans sanatı kolayca eriyen alaşımlar oluşturur. Bu alaşım
nın en güzel örnekleri Ayasofya, Kariye Ca lardan bazılan, örneğin Rose metali ile W ood
misi, Tekfur Sarayı ve Ravenna’daki San Vitale metali otom atik yangın söndürm e araçlarının
Kilisesi’ndedir. Erken Bizans döneminin ve yangına karşı güvenlik sistemlerinin yapı
özelliklerini yansıtan bu yapıtlardaki hayvan m ında kullanılır. Yangın başladığında bizmut
figürleri ve m itolojik sahneler İran-Sasani alaşımı eriyerek ya otom atik püskürtm eli yan
geleneğinin etkilerini yansıtır. Erken Bizans gın söndürm e aygıtını çalıştınr ya da yangının
dönemi sanatındaki gelişme, kilise denetim i yayılmasını önlem ek üzere özel çelik kapıla-
nin güçlendiği, ikonaların yok edildiği dönem n n kapanmasını sağlar. Bizmut bileşikleri ay-
de (717-867) durm uştur {bak. İKONA). Bu dö nca kozmetik sanayisinde oje, dudak boyası
nemde yüzeysel ve simgesel bir anlatımı be ve göz farlarına sedef parlaklığı kazandırmak
nimseyen mozaik resim sanatı, haç ya da ben için, tıpta da sindirim bozukluklarının tedavi
zeri simgelere ağırlık vermiştir. sinde kullanılır.
Geç Bizans döneminde yaşanan ekonomik
güçlükler, yeni yapılar yerine, var olan yapıla BİZON. Sığır, m anda, koyun ve keçilerle
rın onanm ı ya da ek yapılarla yetinilmesini akraba olan bizonlar da bu hayvanlar gibi
zorunlu kılmıştır. Dönem in başlıca yapılan geviş getiren, çifttoynaklı otçul memelilerdir.
Konstantin Lips M anastır Kilisesi güney yapı Bizonların iki türünden biri A m erika’da, öbü
sı (Fenari İsa Camisi), Hagios A ndreas Kilise rü A vrupa’da yaşar. Bir zamanlar Kuzey
si (Koca M ustafa Paşa Camisi) ve Khora Kili- A m erika’daki çayırlıklarda çok kalabalık sü
sesi’dir. Geç Bizans döneminde kilisenin katı rüler halinde dolaşan Am erika bizonu {Bison
öğretilerinden ve denetim inden kurtulan re bison), bu kıtanın birçok yöresinde buffalo
sim sanatı, yeniden Helenistik ve Rom a sana adıyla bilinir. (Buffalo aslında m anda dem ek
tına dönerek, doğalcı ve gerçekçi bir üslubu tir; ama A m erika’ya ilk yerleşenler bu iri
benimsemiştir. hayvanları m anda sanmış ve ayrı bir tür
olduğunu ayırt edememişlerdi.) Ö bür bizon
BİZMUT, hafif kızıla çalan gümüş beyazlığın türü ise bugün yalnızca A vrupa’daki bazı
da, parlak ve oldukça gevrek bir metaldir. korum a bölgelerinde yaşayan Avrupa bizonu
Dövülerek kolayca toz haline getirilebilir. dur {Bison bonasus).
271°C’de eriyen ve 1.560°C’de kaynayan bu Erişkin bir bizon 2 m etre yüksekliğinde,
katı elem entin kimyasal simgesi Bi, atom nu neredeyse 1 ton ağırlığında, iri yapılı ve güçlü
marası 83, atom ağırlığı 208,980’dir. bir hayvandır. Kalın postu ve çenesinin altın
Bizmuttan ilk kez 16. yüzyılda Alm an mi dan bir sakal gibi sarkan kabarık tüyleri, çok
neraloji bilgini Georgius Agricola söz etm iş iri olan başını daha da büyük gösterir. Sırtın
tir. Elem entin adı da “beyaz m adde” anla da belirgin bir hörgücü (kam buru) vardır. Bu
mındaki Eski Alm anca Weissmuth sözcüğün tümsek hayvanın kalçalarına doğru giderek
den türetilmiştir. Çünkü, bizmut triklorür gibi alçalır. Başını, boynunu ve omuzlarını bir
bir bizmut tuzu çözeltisine su eklendiğinde pelerin gibi örten kalın, sık ve uzun tüylü
beyaz bir m adde oluşur. postu da hörgüçten sonra iyice seyrekleşir.
D ünya bizmut üretim inde ön sıralan Peru, Bir zamanlar Kuzey Am erika ovalarında
K anada, Meksika ve bazı Avrupa ülkeleri yaşayan Yerliler yiyeceklerini, giyeceklerini,
alır. Bu elem ent doğada ender olarak serbest barınaklarını, hatta kullandıkları aletlerin he
halde bulunur; en önemli cevherleri bizmut men hepsini bizonlardan sağlıyorlardı. Pek
sülfür yapısındaki bizmutinit ile bizmut oksit çok kabile, yeni otlaklar arayan sürülerin
yapısındaki bizmit m ineralleridir. Çoğu kez ardında ovadan ovaya dolaşır, ok ve yayla
BLAKE 257
bizon avlardı. Yerliler oldukça lezzetli olan yan bu hayvanın soyu 19. yüzyılın sonlarına
bizon etini çiğ ya da güneşte kurutarak yer, doğru büyük ölçüde azaldı. Yalnızca Rusya’
hayvanın derisinden kışlık giysi, çadır, kayık, daki Kafkas D ağlan’nda ve eskiden Rus
semer ve koşum takımları yaparlardı. Am a çarlarının avlağı olan Polonya’daki Bialovvie-
kıtanın kuzeyinde o kadar çok bizon yaşıyor za’da iki küçük sürü kalmıştı. I. Dünya
du ki Y erliler’in ok ve yayla bizonların Savaşı’ndan sonra, bu bizonlardan hayatta
soyunu tüketmesi olanaksızdı. G erçekten de kalmayı başaranlar korum a altına alındı ve
beyazlar tüfekleriyle gelip bizonları sürüler Avrupa otlaklarında bir tek yabani bizon
halinde yok edinceye kadar ne bizonların kalmadı. Bugün Polonya’daki ulusal parklar
sayısı azaldı, ne de Yerliler için açlık tehlikesi da koruma altında yaşayan safkan bizonların
baş gösterdi. sayısı birkaç yüzü bulur.
18. yüzyılın ortalarına doğru Mississippi
Irm ağı’nın doğusundaki sürüler bütünüyle BLAKE, VVilliam (1757-1827). İngiliz şairle
yok edilmişti, ama bir sonraki yüzyılın ortala rinden William Blake aynı zamanda ressam
rında batıdaki ovalarda hâlâ milyonlarca bi ve oymabaskı ustasıydı. Yaşadığı dönemde
zon yaşıyordu. Kıtayı baştan başa geçen ilk pek tanınmayan Blake, Londralı bir çorapçı
demiryolu ağı döşenirken, hatların yapımında nın üçüncü oğlu olarak dünyaya geldi ve tüm
çalışan binlerce insanı doyurabilmek için bü yaşamını L ondra’da geçirdi.
tün sürüler avlandı. Bu bizon avcılarının en Blake hiç okula gitmedi. Okum a yazmayı
ünlüsü Buffalo Bill’dir (bak. B ü FFALO B il l ). annesinden öğrendi. Resim yapmaya çok
19. yüzyılın sonlarında, büyük bölümü Ka- küçük yaşta başladı. 10 yaşında bir çizim
nada’nın kuzeyinde olmak üzere bütün Kuzey okuluna giden Blake, 14 yaşındayken oyma-
A m erika’da yalnızca 1.000 kadar bizon kal baskı ustası James Basire’in yanma çırak girdi
mıştı. Bunun üzerine, bizonları kurtarm ak (bak. OYMABASKI). Yedi yıllık çıraklık eğiti
için fonlar kuruldu ve avlanmalarını yasakla minden sonra Kraliyet Akademisi Okulla-
yan sert yasalar çıkarıldı. Bugün ABD ve rı’na yazıldı.
K anada’da, birçoğu doğal koruma bölgelerin Blake, çizim ve oymabaskı çalışmalarının
de yaşayan 35-50 bin kadar bizon bulunm ak yanı sıra, var gücüyle okuyor ve şiir yazı
tadır. yordu.
A vrupa bizonu gerek gövde uzunluğu, ge Çıraklık döneminden sonra, oymabaskı ya
rek yerden omuzlarına kadar olan yüksekli parak, kitap resimleyerek geçimini sağladı.
ğiyle A m erika bizonundan biraz daha iridir; 1782’de Catherine Boucher ile evlendi. Bir yıl
buna karşılık öbür tür kadar hantal ve ağır sonra ilk şiirlerini Poetical Sketches (1783;
değildir. Eskiden A vrupa’nın doğusundaki ve “Şiir Taslakları”) adıyla yayımladı.
içlerindeki hemen hemen bütün ormanlık William Blake hiç okum a yazma bilmeyen
bölgelerde ve A sya’nın kuzeybatısında yaşa karısına okum a yazma öğretti; bundan kısa
258 BLERIOT
bir küçük uçak yaptı. Ağırlığı yalnızca 210 kg ettiği başarılarla büyük ün kazandı. 1914’te I.
olan bu uçak üç silindirli, 25 beygir gücünde Dünya Savaşı başlayınca fabrika askeri uçak
bir m otorla donatılmıştı. Bu, pilotun uçağı sa üretimine geçti. Bu uçakların en başarılıların
ğa sola ya da aşağı yukarı yönlendirmeyi tek dan biri, savaşta üstünlük sağlayan Spad avcı
kaldıraçla yapabildiği ilk uçaktı. Bu kaldıraç uçağıydı.
çağdaş uçaklardaki manevra kolunun (levye) Bleriot savaş uçaklarının başarısından çok,
ilk örneğiydi. yolcu taşımacılığının geliştirilmesiyle ilgileni
1909’da Daily Mail gazetesi, Manş D eni yordu. Amacı, çok m otorlu uçaklarla okya
zi’ni uçarak geçecek ilk kişiye 1.000 dolarlık nus ötesi ulaşımı gerçekleştirmekti. Yaşı iler
bir ödül vereceğini açıkladı. Fransız Comte de ledikçe bozulan sağlığı havacılıkta etkin bir
Lam bert, Hubert Latham ve Louis Bleriot rol üstlenmesini engelledi ise de, uçak firma
şanslarını denemeye karar verdiler. De Lam- sıyla ilişkisini 1936’da Paris’te ölünceye ka
bert’in uçağı deneme sırasında parçalandı. dar sürdürdü.
Latham ’ın uçağının motoru M anş’ın ortasında
bozuldu ve denizden bir Fransız savaş gemi- BOA. Bu yılanlar konusunda insanın kanını
since kurtarıldı. donduracak kadar korkunç öyküler anlatılırsa
Bleriot bundan kısa bir süre sonra, 25 Tem- da, boa yılanı ne söylendiği kadar büyük, ne
muz’da gün doğarken, Bleriot X I adlı tek ka de öylesine güçlüdür. Bu abartılı öyküler
natlı uçağıyla çok rüzgârlı bir havada Calais’ büyük olasılıkla boanın anakonda ve piton
den havalandı. Yanında ne haritası, ne gibi çok daha iri akrabalarıyla karıştırılmasın
de pusulası vardı. Uçak denizin ortasında dan doğmuştur (bak. ANAKONDA; PİTON).
yoğun sisle karşılaştı. Bir süre sonra m otor Uzunluğu ender olarak 3,5 metreyi aşan boa
ısınmaya başladı, ama tam o sırada yağan (Constrictor constrictor) , kuzudan daha iri
şiddetli yağmur m otoru soğuttu ve sisi dağıttı. hayvanları öldürüp yutamaz; bu yüzden, yay
Sonunda Dover Kalesi’ni gören Bleriot alça gın inanışın tersine, insanlar için tehlikeli
larak tam önünde yere indi. Şiddetli rüzgâr değildir.
nedeniyle sert bir iniş yaptığı için iniş takım A dına başka bir belirtm e sözcüğü eklenm e
ları ve pervane parçalandı, ama kendisine bir den yalnızca boa dendiğinde bu tür anlaşılırsa
şey olmadı. Böylece Bleriot 39 kilometrelik da, boaların daha çok O rta ve Güney A m eri
bir uzaklığı 37 dakikada uçarak, M anş’ı uçak ka’da yaşayan 60 kadar türü vardır. A nakon
la geçen ilk kişi oldu. da ve pitonlarla birlikte boagiller (Boidae)
1909’un sonlarında, Fransa’nın Reims ken familyasını oluşturan bu yılanların hepsi ze
tinde düzenlenen ilk uluslararası havacılık hirsizdir. Bütün türlerde iyice küçülerek kö
toplantısına katıldı. Sonraki yıllarda bir uçak relmiş arka bacak kalıntıları bulunur. B oala
fabrikası kurdu ve yaptığı tek kanatlı yolcu rın çoğu canlı yavru doğurur; yani yum urtalar
uçağını Reim s’te sergiledi. dişinin içinde çatlayarak açıldığı için, yavrular
Bleriot’nun fabrikası beş yıl boyunca, uçak yum urtadan çıkmış ve gelişmiş olarak doğar.
larının kırdığı rekorlar ve yarışlarda elde Bu yılanların üreme hızı çok yüksektir; Para-
260 BOBSLED
Boccaccio'nun Decamerone adlı yapıtında yer alan öykülerden birinde, Griselda adlı genç bir kadının
sabrını ölçmek için katlandığı zorluklar anlatılır.
BODRUM 261
sözü edilen M aria’dır. G ene onun için başka larında Rodos Şövalyeleri’nin eline geçti.
şiir ve öyküler de yazmıştır. 1522’deki Rodos Seferi sırasında, Kanuni Sul
Boccaccio’nun hümanist şair Petrarca ile tan Süleyman zamanında Osmanlı toprakları
tanışması yazarlık yaşamında bir dönüm nok na katıldı.
tası oldu. H er ikisi de ortaçağın kilise öğretisi B odrum ’daki başlıca yapıtlar M ausolos’un
ne karşı çıktı. Eskiçağa yöneldiler, insanın anıtmezarı, Rom a çağı tiyatrosu ve Bodrum
evrensel değerlerini araştırarak, Rönesans’ın Kalesi’dir. Eskiçağda Dünyanın Yedi H arika
öncüsü oldular. sın d an biri olarak tanımlanan M ausoleion,
Boccaccio’nun en önemli yapıtı Decameron ölen Kral Mausolos için karısı Artem isia
Hikâyeleridir (Decamerone; yaklaşık 1348- tarafından yaptırıldı. Yüksek bir kaide üze
53). Bu yapıt, Floransa’daki veba salgınından rinde duran 36 sütunla çevrili İyon üslubunda
kaçarak, kent dışındaki bir eve sığınan yedi bir çeşit tapm ak bölümü; onun üstüne yapıl
kadın ve üç erkeğin 15 gün boyunca vakit mış 24 basamaklı bir piram it ve en tepede yer
geçirmek için birbirlerine anlattıkları 100 alan, m erm erden yontulmuş dört atlı bir
öyküden oluşur. arabada Mausolos ve A rtem isia’nın m erm er
14. yüzyıl İtalya’sını birçok yönüyle çokheykellerinden oluşan bu görkemli yapıt 42
canlı, yalın ve akıcı bir dille aktaran bu m etre yüksekliğindeydi. Anıtm ezar karşılığı
öyküler halk kültürüne ve klasik öykülere olarak kullanılan “m ozole” sözcüğü Mausole-
dayanır; gerçek yaşamdan kaynaklanan göz ion’dan gelir.
lemleri içerir. O dönem de kullanılan Latince M ausoleion m erm erden yapılma bir duvar
yerine, İtalyanca’yı edebiyat dili olarak geliş la çevriliydi. Bu duvarın birçok bölümü son
tiren Boccaccio, Decamerone ile A vrupa ede yıllarda yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır.
biyatını geniş ölçüde etkileyerek düzyazı anla Duvarın uzunluğu kuzeyde 242 m etre, doğu
tı türünün gelişmesine katkıda bulunmuştur. da ise 105 m etreye yakındır.
M ausoleion’un günümüzde yalnız temelleri
BODRUM, Rodos Şövalyeleri’nden kalma kalmıştır. Büyük İskender’in bile yakılıp yı
görkemli kalesinde Türkiye’nin ilk sualtı ar kılmasına izin vermediği ve yüzyıllar boyunca
keoloji müzesi bulunan ünlü bir turizm kenti ayakta kalan bu görkemli yapı, zaman zaman
dir. Bilinen en eski adı H alikarnas’tır (Hali- deprem lerde yıkılmış ve ortaçağda m erm erle
karnassos). Halikarnas eskiçağlarda, günü ri Rodos Şövalyeleri’nce Bodrum Kalesi’nin
müzdeki Muğla ilinin tümü ile Aydın ilinin bir yapımında kullanılmıştır. 18. yüzyılın ortala
bölümünü kapsayan Karya ülkesinin bir ken rında kale duvarında bulunan ve Amazon-
tiydi. Bu ülkede Hom eros destanlarına göre lar’la yapılan bir çarpışmayı canlandıran ka
Karyalılar ve Lelegler adı ile anılan halklar bartm a ile kazılar sonunda ortaya çıkarılan
yaşardı. Karyalılar 10 yıl süren Truva Sava- kabartm alar ve Mausolos ile karısı A rtem isia’
şı’na Truvalılar’m yanında katıldılar. nin heykelleri, padişahın izniyle İngiltere’ye
Halikarnas doğumlu ünlü tarihçi H erodot’a götürüldü. Bunlar British M useum ’da sergi
göre kent D or göçmenlerince İÖ 7. yüzyılda lenm ektedir. Son yıllarda yapılan kazılarda
yeniden kurulm uştur. A nadolu’yu istila eden bulunan iki kabartm a parça Bodrum Müze-
Persler’in İÖ 546’da Karya yöresine de ege si’ndedir.
men olmaları ile H alikarnas, Persler’e bağlı K entin üst kesiminden geçen karayolunun
yerli prensler tarafından yönetildi. Kral Mau- yanındaki küçük ama güzel Rom a çağı tiyat
solos zamanında Karya’nın başkenti oldu. Bir rosu büyük ölçüde onarılmıştır. Rodos Şö
süre sonra Büyük İskender’in orduları tara valyeleri’nin yaptırdığı ve Anadolu’daki orta
fından ele geçirilerek yakılıp yıkıldı. Sırasıyla çağdan kalma en sağlam yapılardan biri olan
M ısır’ın, R om a’nın, Rodoslu denizcilerin, kalenin yüksek burçlarından denizin ve ken
Pontos Krallığı’nm ve Bizans’ın egemenliği tin benzersiz bir görünümüyle karşılaşılır.
altında kaldıktan sonra 13. yüzyılın ikinci 15. yüzyılın başında yapımına başlanan
yarısında M enteşeoğulları Beyliği’nin ege kalede savunmayı güçlendirmek için değişik
menliğine giren H alikarnas, 15. yüzyılın baş tarihlerde İngiliz Kulesi, Fransız Kulesi, İtal
262 BOER SAVASI
Rodos Ş övalyeleri'nin
■M ı yaptırdığı, ortaçağdan
kalma Bodrum Kalesi'nin
burçlarından, denizin ve
kentin benzersiz bir
görünüm üyle karşılaşılır.
Şemsi Güner
yan Kulesi, Alm an Kulesi, İspanyol Kulesi kanlan tunç külçe ve avadanlıklar sergile
adı verilen yeni kuleler yapılmıştır. Aziz nir.
Petrus adına kurulan kale iki koyun ortasın Maviliklerin gizinden gün ışığına çıkanlan
da, bir zamanlar ada olan, daha sonra kara ile en son hazine ise 935 yıl önce battığı saptanan
arası doldurulan Zephyria kayalığının üzerin bir Fatımi gemisidir. Bu gemiden çok çeşitli
dedir. Kaleye Aziz Petrus’tan ötürü “Petrus’ ve değerli eşya elde edilmiştir. Beş yıldır
un A dası” anlamına gelen Petronium adı ve süren bilimsel sualtı kazıları sonunda gemi de
rilmiş; bu da zamanla değişikliğe uğrayarak çıkanlmıştır. Bodrum Müzesi’ndeki cam
Bodrum ’a dönüşmüştür. eşyalar dünyadaki dört büyük cam koleksiyo
İç içe üç surdan ve beş kuleden oluşan kale nundan biridir. Kalenin girişindeki top koru-
Bodrum ’un her yerinden görülür. Günüm üz ganı sürekli sergilerin açıldığı sanat galerisine
de müze olarak kullanılmaktadır. Müzede dönüştürülm üştür. Bodrum Kalesi ve müzesi,
sualtı buluntularının yanı sıra Bodrum çevre kente tatil için gelenlerin ilgiyle gezdikleri bir
sinde çıkarılan toprakaltı buluntuları da yer tarih hâzinesidir.
alm aktadır. O rtakent’te (Müsgebi) gün ışığı Bodrum 1960 öncesine kadar küçük bir
na çıkarılan, İÖ 14.-12. yüzyıllara tarihlenen balıkçı ve süngerci limanıydı. Halikarnas Ba
Miken çağı vazoları kalenin içindeki Gotik lıkçısının Sabahattin Eyuboğlu ve Azra Erhat
kilisede sergilenir. Bunlar Yunanistan’dakiler gibi sanatçı dostlanyla düzenlediği “Mavi
dışında en değerli Miken yapıtlarıdır. Aynı Yolculuk”larla Bodrum ve yöresi ünlendi ve
bölümde Bodrum yöresindeki G ökçebel’de çok ilgi çeken bir tatil kenti durum una geldi.
(Dirmil) ortaya çıkarılan ve A nadolu’da bili
nen en eski D or yerleşmesine ait İÖ 9. ve 8. BOER SAVAŞI bak. G ü n e y A f r İ k a Savaşi.
yüzyıla tarihlenen vazolar ile İÖ 9. yüzyıldan
kalma ve pişmiş topraktan yapılmış bir lahit BOGOTA. Güney A m erika’nın kuzeybatı
bulunm aktadır. Denizaltından çıkarılan de ucunda yer alan Bogota, Kolombiya Cumhu-
ğerli ve eşsiz yapıtların sergilendiği bölümler riyeti’nin başkenti, aynı zamanda en büyük
müzenin en ilginç yerleridir. Eskiden sünger kentidir {bak. K o lo m b iy a ). And Dağları ara
ciler ve balıkçıların ağlarına takılan amfora sında, ülkenin m erkezine yakın, 2.640 metre
denen testiler, evde sulan serin tutm ak için yükseklikteki bir yaylada kuruludur. Yanı
kullanılır ya da satılırdı. Bodrum Kalesi’ başında Guadalupe ve M onserrate dağlan
nin içinde aynca Sualtı Arkeoloji Müzesi yer yükselir. M agdalena Irm ağı’nın kollarından
alır. Burada Tunç Çağı’na ait bir batıktan çı- biri Bogota’nın 32 km güneyindeki yaylanın
BOĞA GÜREŞİ 263
kenarından 150 m etre aşağıya akar ve çarpıcı Bogota yüzyıllardır yazarlar, sanatçılar,
görüntüsüyle Tequendam a Çavlanları’nı oluş müzisyenler, bilim adamları ve düşünürler
turur. Ekvatora uzak olmamasına karşın, için bir m erkez olmuştur. Dominiken papaz
dağlar arasında ve yüksekte kurulduğu için ları 16. yüzyılda kentte, bugünkü üniversite
Bogota’nın iklimi nemli ve serindir. nin temeli sayılacak bir üniversite kurdular.
Am erika Y erlileri’nin Bacatâ adını verdiği Aynı zamanda yoğun bir sanayi kenti olan
kenti 1538’de bir İspanyol serüvencisi olan Bogota ülkenin lastik, kimya ve eczacılık
Jim enez de Quesada ele geçirdi. Adam larının merkezidir. Kumaş, çim ento, besin, yağ, bira
çoğu İspanya’nın sıcak Endülüs yöresinden ve alkolsüz içecek fabrikalan da vardır. K en
geldikleri için burada, yaşadıkları evlere ben tin çevresindeki düzlükler, koyun ve sığırlar
zer, ortasında bir avlu bulunan evler yaptılar. için elverişli otlaklardır.
İri çivilerle bezeli ağır kapıları, kafesli pence Başkenti ülkenin bazı yerlerine bağlayan
releri ve balkonlarıyla Bogota’nın eski kesi demiryolları varsa da, geçit vermeyen dağlar
minde yer alan bu evlerde bugün de yaşan nedeniyle, B ogota’dan Kolombiya’nın birçok
m aktadır. Bogota, dar sokaklardaki kiremit bölgesine karayoluyla ya da ırm aklarda işle
çatılı, sömürgecilik döneminden kalma yapı yen gemilerle gidilir. Ö te yandan, 3.974.813
larla, geniş bulvarlardaki büyük m odern bina (1985) nüfuslu bu dağ kentinin gereksinimle
ların bir karışımıdır. Kentte Katolik keşiş ve rini karşılamak için havayolundan gittikçe da
rahiplerin yapmış oldukları çok sade, eski ha çok yararlanılm aktadır.
kiliselere de rastlanır. Dış görünümlerinin
yalınlığına karşın, bu kiliselerin içinde zarif BOĞA GÜREŞİ, İspanya’ya ortaçağda Mag-
oymalar, altın süslemeli aziz resimleri, kadife, ripliler tarafından tanıtılmıştır. Boğa güreşin
inci ve züm rütlerle cömertçe bezenmiş kutsal de her hareket geleneklere uygun olarak
heykeller bulunur. yapılır. Soyluların başlattıkları at sırtındaki
Barnaby’s boğa güreşlerinin yerini 1700’lerde, torero
denen, çoğunlukla yaya dövüşen profesyo
nel boğa güreşçilerinin almasıyla, m odern
boğa güreşine doğru bir gelişme başlamıştır.
Boğa güreşi İspanya, M eksika ve bazı Güney
A m erika ülkelerinde yaygındır. Fransa’nın
güneyinde ve Portekiz’de de yapılır; ne var ki,
buralarda boğa öldürülmez. Dövüş için seçi
len boğalar sıradan sığırlar değildir; arena
için özenle yetiştirilirler.
Boğa güreşi arenadaki tören yürüyüşüyle
başlar. Gösteriye katılanlann tüm üne torero
adı verilir. Ö nden, m arşlar çalan bir bando,
onun ardından parlak gösterişli giysileriyle
atlı arena görevlileri gelir. Onların arkasında
boğalarla dövüşecek olan matadorlar yürür.
Pelerinleriyle boğayı kızdıran ve süslü kısa
mızraklarını (banderilla) boğanın ensesine
saplayarak m atadorlara yardım eden bande-
rillero’lar ise m atadorları izler. Sivri uçlu
mızraklarıyla atlı picadorlar en arkadan ge
lir. O nlar da m atadora yardım etm ek üzere
arenada bulunurlar. Tören yürüyüşü beledi
ye başkanı ya da başka bir resmi görevlinin
Bogota'da, Bolivar Alanı'nda yer alan görkem li oturduğu tribünün önünde sona erer ve baş
katedral. m atador güreşi başlatmak için izin ister.
264 BOĞA GÜREŞİ
Başkan boğa ahırlarının anahtannı aşağıya düşerse bacaklarında ağır zırhları olan pica-
atar. M atadorlar kadife pelerinlerini arkadaş dor düşen atının altından kurtulup arenadan
larına verirler; arena ilk m atador ve takımı çıkana kadar, öbür picadorlar pelerinleriyle
dışında tümüyle boşaltılır; ahırın kapısı açılır boğanın dikkatini kendilerine çekerler.
ve boğa var hızıyla arenaya girer. Kural İkinci evrede banderillerolar ve bazen de
olarak bir gösteride altı boğa öldürülür. matadorun kendisi, renkli kâğıtlarla süslenmiş
M atador ve yardımcıları, boğayı dövüşe kısa mızrakları çift çift boğanın omuzlarına
çekmek ve yormak için, pelerinleriyle çalım saplarlar. Banderillero boğanın boynuzların
atarlar. Saldıran boğa pelerinin hareketlerini dan korunarak, yandan, zarif bir hareketle,
izler ve kısa bir süre sonra onun denetimine en fazla dört çift banderillayı boğanın om uzla
girer. M atador ise bütün ustalığıyla boynuzla rına saplar. Gösterinin boğayı kışkırtan ve
ra yaklaşır. Ayaklarını kıpırdatm adan peleri nasıl bir tepki verdiğini m atadora gösteren bu
ni usulca boğadan kaçırır. Bu zarif geçişlerin evresi de yaklaşık beş dakika sürer.
Verorıica ve Mariposa ya da kelebek gibi özel A rtık sıra m atadordadır. Kenarları çıkıntı
adları vardır. lı, siyah şapkasını çıkardıktan sonra, boğanın
G österinin, picadorlarm arenaya girmesiy ölümünü arena başkanına ya da sevdiği bir
le başlayan ilk evresi yaklaşık beş dakika kimseye, bazen de arenadaki izleyicilere arm a
sürer. Boğa atlarına saldırınca, picadorlar ğan eder. Bir elinde kılıç, öbüründe muleta
mızraklarını ya da pica lannı boğanın boynu denen ince bir çubuğa takılı kısa, kırmızı bir
nun hemen aşağısına, omuzlarına saplarlar. pelerin taşır.
Bu, boyundaki güçlü kasları zayıflatarak, M atador bu evrede, kılıcının ucuna taktığı
boğanın kafasını eğmesini sağlamak ve cesa pelerinini kullanarak, boğanın önünde bir dizi
retini ölçmek için yapılır. Eğer atlardan biri tehlikeli ve zarif oyuna girişir. Boğanın uçu-
ZEFA
COCA-COLA S
iç sura göre alçaktır ve moloz taştan örülm üş ğazköy müzelerinde sergilenmektedir. 1986’da
tür. Surun iç ve dış duvarlarında dikdörtgen bulunan tunç bir tablet bugün için dünyadaki
biçimli burçlar bulunur. İç surun kalınlığı, en ilk madeni tablet olma özelliğindedir. Boğaz
geniş yerinde 7 metreyi aşar. Surun her iki köy ve Alacahöyük’ü kapsayan alan 1917’de
yüzü taşla örülm üş duvarlardan oluşur. Böl milli park ilan edilmiştir {bak. A l a c a h ö YÜK).
me duvarlarıyla birbirine bağlanarak sağlam H attuşaş’taki kalıntılar bize Hitit uygarlığı
laştırılan bu iki duvar arasındaki boşluk taş ve nın günümüzden yaklaşık 3.500 yıl önce
toprakla doldurulmuştur. “Sandık duvar” de ulaştığı düzeyi gösterm ektedir. {Ayrıca bak.
nen tarzda yapılmış olan ve üstü kerpiçle HİTİT'LER.)
örülen iç surun yüksekliği 15 m etreye ulaş
m aktadır. Bu surların altında, kenti dışarıya BOĞAZLAR SORUNU denince, dünyada
bağlayan ve bir kuşatma sırasında gizlice birçok boğaz olmasına karşılık akla hemen
girip çıkmayı sağlayan 71 m etre uzunluğunda Çanakkale ve İstanbul boğazları gelir. K ara
bir tünel bulunmaktadır. deniz ile Ege D enizi’ni ve A kdeniz’i birbirine
Boğazköy’ün güney surlarında, orta bölüm bağlayan; ticaret ve askerlik yönünden önem
deki kapıya Yerkapı denir. Y erkapı, iki ya taşıyan bu boğazları ele geçirme ya da dene
nındaki büyük sfenks heykellerinden ötürü tim altında tutm a isteği tarih boyunca çeşitli
Sfenksli Kapı olarak da anılır. Bu kapının devletler arasında savaş nedeni olmuştur.
doğusunda Kral Kapısı, batısında ise Aslanlı A sya’dan A vrupa’ya geçişin en kolay yolla
Kapı vardır. Kral Kapısı’nın üstü Hitit m im ar rından biri olması ve Karadeniz’e kıyısı olan
lığının özelliği olan sivri uçlu kemerle çevrili ülkelerin öbür denizlere ancak bu yolla açıla
dir. Aslanlı K apı’nın üstü ise günümüze ulaşa bilmesi Boğazlar’ın uluslararası önemini gü
mamıştır. Kapının iki yanındaki duvarlarda, nümüze kadar yitirmeden korumasına yol
büyük boyutlu Hitit heykelciliğinin değerli bir açmıştır.
örneği olan iki aslan heykeli bulunur. Ağızları
açık duran bu ürkütücü görünüşlü aslanlar OsmanlIlar Döneminde Boğazlar
eskiçağ inanışına göre kötü ruhlan kente Osmanlılar 1356’da Çanakkale Boğazı’nı ge
sokmamak için kapıya konmuşlardır. çerek ayak bastıkları A vrupa kıtasında, kısa
Güney surlarının içinde dört Hitit tapınak sürede T rakya’yı ve ardından İstanbul’u ele
yapısı daha bulunm aktadır. Am a H ititler’in geçirerek her iki boğaza da egemen oldular.
H attuşaş’taki en ilginç tapmağı, günümüzde 15. yüzyılın sonlarında kıyılarını ele geçirdik
Yazılıkaya diye bilinen açık hava tapınağıdır. leri Karadeniz’i bir içdeniz durum una getirdi
Yazılıkaya H attuşaş’ın 2 km kuzeydoğusunda ler; gerektiğinde Boğazlar’ı kapatarak, bu
yer alır. Bütün Hitit tanrılarını gösteren denize gemilerin giriş çıkışını denetim altında
kabartm aların olduğu kayalık bir alanda bulu tutm aya başladılar.
nan Yazılıkaya’yı bütün ayrıntılarıyla görebil Osmanlılar 16. yüzyılda Fransa, İngiltere,
mek için en iyi zaman öğle saatleridir. Venedik ve H ollanda’ya tanıdıkları bazı hak
Yazılıkaya’daki 63 Hitit tanrı ve tanrıçası larla (kapitülasyonlar) bu devletlerin gemile
nın kabartm alarının bulunduğu ve kayalardan rine serbestçe geçiş ayrıcalığı verdi {bak.
oluşan doğal duvarlarla çevrili Büyük Galeri K a p it ü l a s y o n ) . Am a tanınan bu haklar Bo-
denen bölümü III. Hattuşili dönem inde, İÖ ğazlar’daki Osmanlı egemenliğini hiçbir bi
1275-1250 yılları arasında yapılmıştır. Büyük çimde sınırlamıyordu. Bu durum 18. yüzyılda
G aleri’nin batı duvarında tanrı, doğu duvarın Karadeniz’in kuzey kıyılarını ele geçiren Rus
da tanrıça, Küçük G aleri’de kral kabartm aları ya ile 1774’te yapılan Küçük Kaynarca A nt
vardır. Yazılıkaya açık hava tapınağının önü laşm asına kadar sürdü. Bu antlaşma ile Rus
çeşitli dönem lerde yapılan anıtsal giriş yapıla ticaret gemilerine Boğazlar’dan serbestçe ge
rıyla kapatılmıştır. çiş hakkı tanınınca, yabancı gemilerin Boğaz
H attuşaş’taki tablet, çanak çömlek, küçük lar’dan geçişi uluslararası bir sorun durumuna
heykel buluntuları A nkara’daki Anadolu M e geldi. Çarlık Rusya’sının K aradeniz’den A k
deniyetleri Müzesi ile İstanbul, Çorum ve Bo deniz’e hiçbir sınırlamaya uğramadan geçme
BOHEMYA 267
isteği giderek öteki büyük Avrupa ülkelerinin ların 1920’de imzaladıkları Sevr (Sevres) A nt
de işe karışmalarına yol açtı. Böylece İstanbul laşması Boğazlar’ın yönetimini uluslararası
ve Çanakkale boğazlarından yabancı gemile bir komisyona bırakıyordu. Bu durum 24
rin geçişi konusu 19. yüzyıl içinde Avrupa Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış A nt
devletleri arasında birçok kez siyasal anlaş laşm asına kadar sürdü. Lozan Barış A ntlaş
mazlıklar çıkmasına neden oldu. m asıyla Boğazlar T ürkler’e geri verildi. G e
N apolyon’un Mısır’a saldırısı üzerine Fran çiş serbest olacak; ilgili işlemleri Milletler
sa’ya karşı 1798’de Rusya ile imzalanan işbir Cem iyeti’ne bağlı ve başkanı Türk olan bir
liği antlaşması uyarınca bu ülkenin gemilerine komisyon yürütecekti. Ayrıca Boğazlar’ın iki
Boğazlar’dan geçiş hakkı tanındı. 1805’te yakası da askerden arındırılacaktı.
yenilenen bu antlaşmaya eklenen bir gizli Lozan’la doğan yeni durum Sevr’e göre
madde ile Osmanlılar yabancı ülkelerin savaş daha olumluydu, ama Türkiye’nin gene de
gemilerine Karadeniz’e çıkış izni vermemeyi Boğazlar’dan geçiş üzerinde denetim hakkı
kabul etti. 1807’de çıkan Osmanlı-Rus Sava- yoktu. Türk hükümeti Lozan Barış Antlaşma-
şı’yla bu antlaşma yürürlükten kalktı. Ardın sı’nda yer alan Boğazlar sözleşmesinin T ürki
dan da 1809’da İngiltere ile imzalanan yeni bir ye’nin egemenlik haklarını sınırladığını öne
antlaşma uyarınca Boğazlar tüm yabancı sa sürerek değişiklik önerisinde bulundu.
vaş gemilerine kapatıldı. Rusya ancak Akker- 1936’da M ontrö’de (M ontreux) toplanan
man Antlaşması ile 1826’da Boğazlar’dan uluslararası konferansta Uluslararası Boğaz
ticaret gemilerini geçirme hakkını yeniden lar Komisyon’u kaldırılarak yetkileri Türk
elde edebildi. 1829’da imzalanan Edirne Ant- hüküm etine verildi. Yabancı ticaret gemileri
laşması’yla bu hak geçerliliğini korurken, Bo nin boğazlardan geçişi serbest olacaktı. Savaş
ğazlar Osm anlılar’ın barış içinde bulunduğu gemilerinin geçişine ise sınırlamalar getirildi.
tüm ülkelerin savaş gemilerine açıldı. Böylece Lozan Barış Antlaşması ile askerden arındırıl
Osmanlılar daha önce ikili antlaşmalarla ver mış olan Boğazlar, bundan böyle Türkiye
dikleri Boğazlar’dan geçiş hakkını tüm devlet Cumhuriyeti sınırları içindeki herhangi bir
lere tanıyordu. bölge gibi askeri bakımdan Türk ordusunun
1833’teki Mısır sorununda (bak. K a v a l a l i görev ve sorumluluk alanı içine girdi.
MEHMED ALİ P a ş a ) Rusya’nın Osm anlılar’a Boğazlar Sorunu bundan sonra ve özellikle
yardımcı olmasına karşılık olarak Boğazlar’ II. Dünya Savaşı’nı izleyen günlerde uluslar
dan Rusya dışında hiçbir yabancı ülke savaş arası düzeyde zaman zaman gündeme geldiy
gemisinin geçirilmemesi kararlaştırıldı. Bu se de Türkiye’yi etkileyecek bir gelişme ol
durum öbür Avrupa devletlerini fazlasıyla madı.
tedirgin etmişti. 1841’de İngiltere, Avusturya,
Prusya, Rusya, Fransa ve Osmanlılar arasın BOĞDAN bak. M o ld a v y a .
da imzalanan Londra Antlaşması ile barış
döneminde Boğazlar’ın tüm yabancı devletle BOHEMYA. Eskiden ayrı bir devlet ve güçlü
rin savaş gemilerine kapalı tutulması karara bir krallık olan Bohemya bugün Doğu A vru
bağlandı. Bu tarihe kadar tek yanlı sözleşme pa’da Çekoslovakya Sosyalist Cum huriyeti’
lerle yürütülen Boğazlar’a ilişkin düzenle nin bir parçasıdır. Çekoslovakya, aralarında
meler artık uluslararası toplantılarla karara ülkeye adlarını veren Çekler ve Slovaklar’ın
bağlanmaya başlanıyordu. Bu antlaşma, da bulunduğu değişik halkları barındırır. Bo
1871’deki Londra Konferansı’nda Osmanlı- hemya Çekler’in 1.500 yıllık yurdudur ve
lar’ın dost ülkelerin savaş gemilerine barış bugün Çekoslovakya’nın en verimli ve geliş
zamanında Boğazlar’ı açabileceği konusunda kin bölgesidir. Başkent Prag da bu bölge
bir m adde eklenmesiyle I. Dünya Savaşı dedir.
sonuna kadar geçerliliğini korudu. Bohemya, eşkenar dörtgen biçimindedir;
orm anlarla kaplı yüksek tepeler ve dağlarla
Cumhuriyet Döneminde Boğazlar dört yanından kuşatılmıştır. Bu dağlarda de
I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan O s m a n lI ğerli m adenler vardır. O rtaçağda A vrupa’da-
268 BOHR
SALDIRI
HAREKETLERİ
6,1 metre
BOKS 271
hazırlanırken, boksörlerin birbiriyle yapacağı de buna benzer bir vuruştur, ama ağırlık
antrenm anların yanı sıra, gölge boksu, kum merkezinin kaydırılmasıyla yumruğa bedenin
torbasıyla çalışma, ip atlama ve kondisyon ağırlığı da katılır. A parküt aşağıdan yukarı
için koşu yapılır. doğru genellikle çeneyi hedef alarak atılan bir
Boksörün saldın ve savunma gücü ile hızı yum ruktur. Çengel vuruş, kroşe ya da apar
dengesine ve harekete hazır olmasına bağlı ol küt rakibi nakavt edebilir.
duğu için duruşu çok önemlidir. A yaklann
her hareketinin bir amacı olması gerektiği Boksun Örgütlenmesi
her zaman akılda tutulmalıdır. Boksör, Birçok ülkede yurtiçi şampiyonalan ve her
ancak yumruk atm ak, rakibinin sal düzeyde am atör boks karşılaşmaları düzenle
dırısından kaçınmak, daha iyi bir pozisyon yen ulusal bir kurum bulunur. Başlıca ulus
almak ya da yanıltıcı hareketlerle ne yapaca lararası şampiyonaları Uluslararası A m atör
ğı konusunda rakibini şaşırtmak için hareket Boks Birliği düzenler.
etmelidir. İyi ayak oyunlan, bir boksörün Ayrıca bazı ülkelerde profesyonel boksu
rakibine her zaman yumruk atabilecek kadar yöneten örgütler de vardır. İki ayrı örgütün
yakın, ama attığı yum ruktan sonra geri çekile bulunduğu uluslararası alanda ise durum karı
bilecek ve karşı saldınyı savuşturacak kadar ra şıktır. Dünya Boks Derneği (W BA), A B D ’
kibinden uzak olması anlamına gelir. nin pek çok bölgesinde profesyonel boksu
Bunu başarm ak için boksörün duruşu rahat denetler. Dünya Boks Konseyi (WBC) ise
olmalıdır. Sağa doğru biraz açılan sağ ayak, A vrupa, Latin A m erika ve Doğu ülkelerinde
biraz öndeki sol ayakla bir denge oluşturm alı ki boks örgütlerini kapsayan, daha çok uluslar
dır. H er iki ayağın ucu da hafifçe sağa dönük arası nitelikte bir kuruluştur. Genel olarak
olmalıdır; böylece bedenin yalnızca sol yanı her iki örgüt de yalnızca kendi şampiyonlarını
rakibe gösterilir. Sol kol ileride, hafifçe sıkıl tanır. Ne var ki, birkaç kez iki örgüt de aynı
mış sol yumruk çene hizasında olmalıdır. kişiyi dünya şampiyonu olarak tanımıştır.
Gene yukarı kalkık olan sağ kol ve çene
hizasında çeneden yaklaşık 15 cm önde du Tarih
ran, daha az sıkılı sağ yumruk bedeni korur. Eski Y unan’da ve R om a’da spor olarak bir
H er iki dirsek de bedeni korum ak için içe tür yumruk dövüşü yapılırdı; ama boksun asıl
doğru çekilmiş ve çene sol omza doğru eğik başladığı yer L ondra’dır. 1719’da gezgin bir
olmalıdır. Denge yitirilmeksizin rakibin yum gösterici olan James Fig çıplak yumrukla
ruğundan geriye kaçmayı kolaylaştırmak yapılan basit bir boks türü ortaya attı. Lon
amacıyla beden öne doğru biraz eğik durm alı dra’da, Tottenham C ourt R oad’da bir ring
dır. Bu duruş “İngiliz” ya da “O rtodoks” kurarak ders vermeye başladı; kendisini şam
biçim olarak bilinir. Bunun tam tersi yani sağ piyon ilan etti ve gelen gidene kendisiyle
ayağı ileride duran solak boksörlerin duruşu dövüşmesi için meydan okudu. Ödüllü dövüş
na “ters duruş” denir. olarak adlandırılan bu boksun başlangıçta
Boksta doğru vuruş tem eldir. Boksör yum hiçbir kuralı yoktu; ısırma, tekm elem e, raki
ruk atarken yumruğu eldivenin içinde iyice bi yere atm a gibi hareketler yasak değildi.
sıkılmış olmalıdır. Parm aklar kapalı ve baş Çıplak yumrukla yapılan bu dövüşler çok
parm ak ilk iki ya da üç parmağın kıvrımı acımasız oluyor ve bazen saatlerce sürü
içinde olmalıdır. yordu.
En yaygın vuruşlar, direk vuruş, çengel ve 1795-1825 yılları arasında her sınıftan insa
kroşe vuruş ile aparküt vuruş’tur. Direk vu nın çok sevdiği ödüllü boksun en tanınmış
ruş, sağ ya da sol yumrukla düz olarak hızla öğreticisi 1795’ten 1800’e kadar şampiyonluk
ve genellikle art arda yapılan vuruştur. Bu tür unvanını koruyan “centilmen Jackson” oldu.
yumruk rakibin dengesini ya da zam anlam a A m a, bu yıllardan sonra ödüllü boks giderek
sını bozmak amacını taşır. Çengel vuruş gözden düştü. Bu düşüşün başlıca üç nedeni
kıvnk ve gergin bir durum daki kolla yakın vardı: Birincisi, m açlan izlemeye gelen kana
dan atılan hasar verici bir yum ruktur. Kroşe susamış kalabalıklar; İkincisi, maçlar üzerine
BOKS 273
tar altı birincilik, sekiz ikincilik kazandı. dak çevresi, Toros D ağlan’nın batı kesimi,
1980’lerde Balkan Şam piyonasında birinci Konya’nın Seydişehir ve M uğla’nın Milas ilçe
likler alındı. 1984 Los Angeles Olimpiyatla- lerinde çıkanlır.
n ’nda Eyüp Can ve Turgut Aykaç bronz m a Üzerindeki toprak örtüsü tem izlenerek ya
dalya kazandılar. taktan çıkanlan bu cevherden katışıksız alü-
Boks Federasyonu her yıl Türkiye Boks minayı ayırabilmek için, genellikle sud kostik
Şampiyonası düzenler, burada Türkiye şam (sodyum hidroksit) gibi kimyasal m addelerle
piyonları ve milli takım belirlenir. işlemden geçirilir. D aha sonra alümina da
elektroliz yöntemiyle ayrıştırılır ve böylece 4
BOKSİT. M etallerin elde edildiği kayaç ve ton boksitten genellikle 1 ton alüminyum elde
topraklara cevher denir. 1821’de ilk kez Fran edilir {bak. A l ü m in y u m ; E l e k t r o l iz ).
sa’nın güneyinde, Arles yakınlarındaki Les
Baux kasabasında bulunduğu için adını bu ka BOLIVAR, Simön (1783-1830). Simön Bolı-
sabadan alan boksit, en önemli alümin var, Güney ve O rta A m erika’daki ülkelerin
yum cevheridir. Alüminyum doğada hiçbir bağımsızlık savaşına önderlik etmiş, bu ne
zaman serbest ya da elem ent halinde bulun denle “K urtancı” sanını kazanmıştır. Bolivya,
maz; çünkü oksijenle kolayca birleşerek alü Kolombiya, Ekvador, Panam a, Peru ve Ve-
minyum oksit (alümina) oluşturur. Boksit de nezuela gibi İspanyol boyunduruğundaki ül
saf olmayan alüminadır. keler, Bolıvar’ın öncülüğünde toprakların
Değişik yapıdaki birçok kayaç çağlar bo dan sömürgecileri kovarak İspanyol egem en
yunca yağmurun, rüzgârın ve güneşin etkisiy liğine son verdiler.
le değişime uğrayarak boksite dönüşmüştür. Bolıvar, V enezuela’nın Caracas kentinde
Kaya ve taş parçalan, kil ya da kum biçiminde doğdu. Zengin ve soylu bir İspanyol ailesinin
bulunabilen boksit genellikle kırmızımsı, kah çocuğuydu. Küçükken annesiyle babasını yi
verengimsi sarı, gri ya da beyaz renktedir. tirdi. Özel öğretm enlerce eğitildi, daha sonra
Boksit yatakları genellikle hemen yüzeyde ya öğrenim görmesi için amcası onu Ispanya’nın
da yüzeye yakın katm anlar halinde bulunur M adrid kentine gönderdi. O rada, 18 yaşın
ve dünya üretiminin büyük bölümünü tropik dayken bir İspanyol soylusunun kızıyla evlen-
ülkeler sağlar. İşletilen en geniş ve en zengin diyse de, V enezuela’ya döndükleri yıl eşi
boksit yatakları Surinam, Guyana, Jam aika, ölünce 1804’te yeniden A vrupa’ya gitti. Fran
Batı A frika, SSCB, ABD ve A vustralya’da sız Devrimi ile yaygınlaşan eşitlik ve özgürlük
dır. Türkiye’nin de en önemli cevherlerinden düşüncelerinden çok etkilendi.
biri olan boksit ülkemizde daha çok Zongul- G ene bu sıralarda, küçüklüğünde özel öğ
Geological Museum, Londra retm eni olan Simön Rodriguez’e rastladı.
Rodriguez Bolıvar’a, önde gelen özgürlükçü
düşünürlerden Locke, H obbes, Jean-Jacques
Rousseau ve V oltaire’in yazılarını okumasını
önerdi. O rta ve Güney A m erika’daki gezisin
den yeni dönmüş olan Alm an bilgini Hum-
boldt da Bolıvar’a, gittiği yerlerdeki sömürge
halklarının bağımsızlık mücadelesine hazır
olduğunu söyledi. Tüm bunlardan etkilenen
genç Bolıvar V enezuela’nın bağımsızlığı için
savaşacağına ant içti. İspanya’nın içinde bu
lunduğu karışıklık da sömürgelerdeki bağım
sızlık hareketinin hızlanmasına katkıda bu
lunmuştu.
Boksitin rengi, dokusu ve sertliği, bulunduğu yere
bağlı olarak büyük ölçüde değişir. Bu örnek Batı Özgürlük Savaşı
Afrika'daki Gana'da çıkarılmıştır. 1810’da Venezuelalılar İspanyol valiyi devi
BOLIVAR 275
Mansell Collection
Simön Bolı'var 19. yüzyılın başlarında Güney Amerika'nın büyük bir bölümünü İspanyol
egemenliğinden kurtardı.
rerek Güney A m erika’daki ilk yerel hüküm e 1819’da 2.500 askerle Venezuela’da karaya
ti kurdular. Oysa, yeni hüküm et İspanyol çıktı ve bir dizi çarpışmadan sonra, yağmur
askerlerine karşı koyacak kadar güçlü değildi. altında, bunaltıcı sıcaklıktaki Orinoko havza
Çok geçmeden İspanyollar 1812’de ülkeyi sından geçerek, karla örtülü A nd D ağları’nı
yeniden ele geçirdiler. Bunun üzerine Bolı- aşıp, Yeni G ranada’nın tropik otlaklarına
var, bugün Kolombiya olan Yeni G ranada’ya vardı. Bu, savaş tarihinin en zorlu yürüyüşle
giderek ilk önemli siyasal bildirgesini yayım rinden biridir. Birkaç gün sonra askerlerine
ladı ve bağımsızlık mücadelesinin sürdürüle dinlenmek için zaman verm eden, kendi ordu
ceğini ilan etti. Yeni G ranada’da kurduğu sunun iki katı kadar büyük bir orduyu Boya-
küçük bir orduyla, çarpışa çarpışa V enezuela’ câ’da yendi ve böylece Yeni G ranada İspan
nin başkenti Caracas’a girdi. Burada yapılan yol egemenliğinden kurtulmuş oldu. “K urta
bir törende ona “K urtarıcı” adı verildi. rıcı” , sonradan G ranada’yı Kolombiya Cum
1815’te İspanyollar büyük bir askeri güçle huriyeti adı altında Venezuela ile birleştirdi
sömürge halklarına saldırdılar. Bolıvar, Fran- ve ilk cumhurbaşkanı seçildi.
sızlar’dan bağımsızlığını kazanmış olan Hispa- 1822’de Q uito, yani bugünkü Ekvador kur
niola’dan (H aiti), V enezuela’daki Siyah köle tarıldı ve bir sonraki yıl Bolıvar P eru’ya
leri özgürleştirme sözü karşılığında, yardım geçerek İspanyollar’ı gene kesin bir yenilgiye
istedi. Bu sözü birkaç yıl sonra yerine getirdi. uğrattıktan sonra hem Kolom biya’nın hem
Bolıvar İspanya ile olan bağların artık de P eru’nun yöneticisi oldu. Kralcı güçlerin
koptuğunu, Avrupalı ya da A m erika Yerlisi denetimi altında olan Yukarı Peru da kurtarıl
sayılamayacaklarını, kendilerine özgü bir kül dıktan sonra, buraya Bolıvar’ın onuruna
türleri olduğunu ve eninde sonunda m utlaka Bolivya adı verildi. Bir süre sonra V enezuela’
özgürlüklerini kazanacaklarını savunuyordu. da karışıklık çıktı. Başkanlık sarayına giren
276 BOLİVYA
bir grup 1828’de Bollvar’ı öldürm ek istedi. iklim görülür. Bitki örtüsü de, doğudaki gür
1829’da Venezuela, Kolombiya Cum huriye tropik orm anlardan, yüksek dağların cılız
tin d en ayrıldığını ilan etti. Bolıvar, kurtanlan bitki örtüsüne kadar büyük çeşitlilik gösterir.
ülkelerin ordularını ve donanm alarını birleşti Am a A ltiplano’nun büyük bölümü kuru çalı
rerek bir uluslar birliğine katılmaları için çok larla örtülü bir bozkırdır.
çalıştıysa da aradığı desteği bulamadı.
1830’da Güney A m erika’nın artık yönetile-
meyecek bir durum a geldiğini gören Bolıvar BO LİVYA'YA İLİŞKİN BİLGİLER
siyasetten çekilmeye karar verdi. Başkanlık
YÜZÖLÇÜMÜ: 1.098.581 km2.
görevinden ayrılarak A vrupa’ya geçmek iste
NÜFUS: 6.799.000 (1987).
diyse de yolculuk için yeterli parayı bulamadı. YÖNETİM BİÇİMİ: Bağımsız cumhuriyet.
Bu sırada arkadaşı G eneral Antonio Jose de BAŞKENT: Yasal başkent Sucre'dir, ama Bolivya hükü
Sucre’nin Venezuela’da öldürülmesi ona çok meti çalışmalarını La Paz kentinde sürdürür.
acı verdi. 47 yaşında Kolombiya’da, Santa COĞRAFİ ÖZELLİKLER: Ülkenin büyük bir bölümü And
Dağları'nın Batı ve Doğu Cordillera dağ sıraları
M arta yakınında verem den öldü. arasında yer alır. Kuzeyde, deniz düzeyinden 3.809
metre yükseklikte Titicaca Gölü vardır. Bu göl dün
yanın, üzerinde ulaşım yapılan en yüksek gölüdür.
BOLİVYA, güneydoğusundaki Paraguay ile Ülkenin denize kıyısı yoktur.
birlikte, Güney A m erika’nın denize kıyısı BAŞLICA ÜRÜNLER: Kalay, kurşun, çinko, antimon,
olmayan iki ülkesinden biridir. Kuzeydoğu tungsten, petrol, şekerkamışı, patates, darı, koyun,
komşusu Brezilya’dır. Güneyinde A rjantin keçi, sığır.
ÖNEMLİ KENTLER: Sucre, La Paz, Cochabamba, Oruro,
vardır. Peru ve Şili Bolivya’nın batı sınırını Potosi, Santa Cruz.
oluşturur. EĞİTİM: 6-14 yaşlarındaki çocuklar okula gitmek zorun
Bu kara ülkesinin beşte üçü, Brezilya’nın dadır. Ama bu yasa, kırsal alanda uygulanamamak
tadır. Halkın yaklaşık yüzde 40'ı okuma yazma
kuzeyinde yer alan Amazon ovalarından And bilmez.
D ağlan’na kadar uzanan alçak bölgelerdir.
A nd D ağları’nda Batı Cordillera ve Doğu
Cordillera adlı iki yüksek dağ sırasının arasın Batıdaki orm anlarda pum a, pars, tapir ve
da, Altiplano (yüksek yayla) denen 3.700 birçok maymun türü yaşar. Kuzeydoğudaki
m etre yüksekliğinde bir düzlük vardır. ırm aklarda timsah benzeri kaymanlar vardır.
Tropik kuşakta yer almakla birlikte, Bo Arm adillo, opossum, kokarca ve anakonda
livya’da doğu ovalarının nemli sıcağından, adlı dev yılan da Bolivya’da görülen hayvan
dağlık bölgelerdeki acı soğuğa kadar her çeşit lardandır. Ilık vadi ve ovalardaki orm anlarda
parlak renkli, ama çirkin sesli papağan, ara,
tukan gibi tropik kuşlar yaşar. Bolivya gölle
rinde ördek, kaz, flamingo, batağan ve öteki
su kuşları vardır. K artallar ve kondor adlı dev
L—« akbabalar erişilmez dağların tepelerinde yuva
kurar. Öbür akbaba türlerine ise ülkenin her
BREZİLYA
PERU
yerinde rastlanır.
) Bolivya Altiplanosu insanların yaşadığı en
VTiticaca yüksek bölgelerden biridir. Nüfusun dörtte
Gölü
BOLİVYA üçü bu bölgede yaşar. Bolivyalılar’ın yarısın
I LA P A Z 0 Cochabamba
dan fazlası İnkalar’ın soyundan gelen katışık
S \C o O ru ro Santa Cruz \ sız Y erliler’dir. Nüfusun üçte biri mestizo
O f\P o o p o
---- v ( denen Yerli-beyaz karışımı melezlerden olu
BUYUK
Potosi
s: şur. Beyazlar nüfusun sekizde biridir. Bunlar
OKYANUS
\
şiLi \ y
A __
V
/ —
/ i 16. yüzyılda Bolivya’yı ele geçiren İspanyol
la rın soyundan gelir. İspanyolca hâlâ Boliv
\ PARAGUAY \
i ya’nın resmi dilidir.
ARJANTİN \ \
__ ^ __ Beyaz azınlık hüküm eti ve ekonomiyi de-
BOLİVYA 277
edilen yün daha niteliklidir. Bu üç hayvan Yer Deniz düzeyinden 3.650 m etre yükseklikte
liler için çok değerlidir. Belki de bu hayvanlar ki La Paz ülkenin en büyük ve önemli
yüzünden Yerliler yüksek yaylalara yerleş kentidir. Burada çağdaş ticaret merkezleri;
miştir. bankalar; bira, mum, kibrit, iplik eğirme ve
Bolivya’nın Peru sınırında, Güney A m eri dokum a fabrikaları vardır. Bolivya’daki ya
ka’nın en büyük gölü olan Titicaca Gölü bancıların hem en tüm ü, yarı nüfusu Y erliler’
vardır. Bu göl deniz düzeyinden 3.809 m etre den oluşan bu kentte yaşar.
yüksekte, üzerinde ulaşım yapılabilen en yük La Paz, Titicaca Gölü yakınlarında, And
sek göldür. Suyu buz gibi soğuk olan göl D ağlan’nın en yüksek noktalarından birinin
üzerinde, yolcu ve yük taşımacılığı buharlı eteklerindeki pek derin olmayan, güneşten
gemilerle yapılır. Parçalar halinde dağlardan kavrulan bir vadide kurulm uştur. Bölge tü
taşman bu gemiler göl kıyısında m onte edile müyle kuraktır ve üretilen besin yetersizdir.
rek suya indirilir. Y erliler’in hâlâ kullandıkla Cumartesi günleri, doğudaki A nd vadilerin
rı balsa denen kayıklar İnkalar’ın kullandık den taze sebze ve meyve, yaylalardan da
larının aynıdır. Gövdesi ve yelkenleri kalın patates ve arpa getiren katır ve lama kervan
sazlardan örülmüş olan büyük, yuvarlak ka ları kenti doldurur. Pazar günleri de Yerliler
nolara benzeyen bu kayıklarla yolcu ve yük bu besinleri pazarlarda ya da kaldırımlardaki
taşınır. küçük sergilerde satarlar.
H üküm et, devlet başkanı ve parlam ento La
Kentler ve İlginç Yerler Paz’dadır. A m a, Bolivya’nın resmi başkenti
Titicaca G ölü’nün kıyısında C opacabana’da Yüksek M ahkem e’nin bulunduğu Sucre’dir.
“Işık Bakiresi”nin tapmağı vardır. Bu, Güney 1624’te kurulmuş olan Sucre Üniversitesi
A m erika’da M eryem adına yapılmış en ünlü tüm A m erika kıtasının en eski üniversitelerin-
tapınaktır. Bolivya’da baharın başlangıcı dendir. Bununla birlikte, ülkedeki okul ve
olan ağustosta komşu ülkelerden gelen Yerli yetişkin öğretm en yetersizliği ciddi boyutlar
ler hayvanlarını ve ürünlerini Bakire M er dadır.
yem ’in kutsaması için toplanırlar. La Paz
yakınında Tiahuanaco’da İnkalar zamanından Savaşlar ve Devrimler
çok önce yapılmış garip görünümlü taş anıtlar BolivyalI Pedro Domingo Murillo 1809’da
vardır. Resmi din, İspanyol sömürgecilerin Güney A m erika’nın İspanyol egemenliğinden
ülke halkına benimsettiği Katoliklik’tir. kurtulduğunu ilan etti. Ne var ki, Bolivya’nın
BOLU 279
kurtuluşu 1825’te gerçekleşti. Ülkeye, Güney nedenle bu iki kent arasındaki ulaşımda
ve O rta A m erika’nın bağımsızlık savaşına elverişli bir konaklam a yeridir.
önderlik eden Simön Bolıvar’ın anısına Bo
livya adı verildi (bak. BOLfVAR, SlMÖN). BOLU İLİNE İLİŞKİN BİLGİLER
Kurtuluştan bu yana Bolivya’da siyasal
yaşam sık sık kesintiye uğramış, ülke 180’den YÜZÖLÇÜMÜ: 11.051 km2.
fazla hüküm et darbesi, 80 cumhurbaşkanı ve NÜFUS: 504.778 (1985).
11 değişik anayasa görmüştür. Cum hurbaş İL TRAFİK NO: 14.
kanlarının çoğu yönetimi kan dökerek ele İLÇELER: Bolu (merkez), Akçakoca, Cumaova, Düzce,
Gerede, Gölyaka, Göynük, Kıbrısçık, Mengen, Mu
geçirmiş ve aynı biçimde yitirmiş, altı cum durnu, Seben, Yığılca.
hurbaşkanı görev başında öldürülmüştür. İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Yedigöller Milli Parkı; Abant Gölü;
Bolivya’nın komşularıyla, özellikle Şili ve Kartalkaya, Şifalı Su ve Sünnet Gölü orman içi
dinlenme yerleri; Akçakoca plajları; Bolu Büyük ve
Paraguay’la ilişkileri dengesiz olmuştur. Küçük kaplıcaları; Hisartepe ve Üskübü (Konuralp)
1879’dan 1883’e kadar Bolivya, Peru’yla bir kalıntıları; Seben Çeltikdere kaya evleri; Ceneviz,
Keçi kaleleri; Antinoos Tapınağı, Bolu ve Mu
likte, Şili’ye karşı savaştı. Bu savaş sonunda durnu'daki Yıldırım Bayezid külliyeleri; Göynük'teki
Bolivya daha önce sahip olduğu küçük bir Akşemseddin Türbesi, Gazi Süleyman Paşa Camisi
kıyı şeridini yitirdi. D aha sonra Şili, Bolivya’ ve Süleyman Paşa Hamamı; Bolu ve Konuralp
müzeleri, Konuralp Roma Tiyatrosu (Kırkbasa-
ya Arica limanını kullanma izni verdi. G ene maklar).
bir sınır sorunu yüzünden 1930’da Bolivya
ile Paraguay arasında şiddetli bir savaş çık
tı. Petrol çıkarılan Gran Chaco bataklığın Köroğlu ile Bolu Beyi’nin büyük bir des
da yer aldığı için bu savaşa Chaco Savaşı tansı halk öyküsü niteliğine bürünmüş serü
denir. 1935’te biten savaştan sonra Bolivya venleri Bolu’da geçer. Bu il dağları, orm anla
ile Paraguay arasındaki sınır sorunu çözümlen rı, akarsuları, gölleri ve deniziyle çeşitlilik
di. gösteren doğal yapısının yanında, tarihsel
1952’de gerçekleştirilen Bolivya Ulusal yapı ve kalıntılarıyla da ilgi çeken bir dinlence
Devrimi sonucunda kalay madenciliği kamu- yöresidir.
laştırıldı. Geniş bir toprak reformu başlatıldı
ve genel oy hakkı tanındı. Yerliler zorla Doğal Yapı
çalıştırılmaktan kurtarıldı. Ne var ki, bundan Bolu ili topraklarının yarısından çoğu dağlık
bir süre sonra reform lar askıya alındı ve tır. Güney kesimde 2.000 m etreyi aşan bu
Bolivya’da halkın hoşnutsuzluğu yeniden art dağlar Kuzey Anadolu D ağlan’mn batısında,
maya başladı. 1967’de Ernesto (Che) Gueva- Karadeniz kıyısına paralel biçimde uzanan
ra önderliğindeki, yönetime karşı eylemler ise üç sıradan oluşur. İl topraklarını engebelendi-
başarıya ulaşamadı. 1980’de ordunun yöneti ren bu dağlık alanın yüksekliği doğudan
me el koymasıyla, hüküm et karşıtları tutuk
landı. 1985’te yapılan genel seçimlerden sonra
belli bir iyileşme oldu. Aşırı enflasyon düşü KARADENİZ
AKÇAKOC/ ZONGULDAK
rüldü. Gene de yoksulluk içinde yaşayanların
sayısında bir azalma olmadı. l
) _
J
s ''
YIĞILCA®
Haşarılarmış3 MENGEN® ^ ÇA N KIRI
CUMAOVA I g j Bara/ Gölü
İl Merkezi: Bolu
Bolu Ovası’nda kurulmuş olan kentin kuze
yinden E-5 Karayolu geçer. Özellikle konut
yapılan alanların yayılışıyla kent bu yola
doğru genişlemiştir. 19. yüzyılda önemli bir ti
caret merkezi olan Bolu, ticaretin gerileme
İsa Çelik
siyle giderek eski canlılığını yitirdi. 19. yüzyıl
Bolu'nun kuzeyinden geçen E-5 Karayolu'nun kentin da 20 binden çok olan nüfusu 1950’de ancak
ekonomik yaşamının canlanmasında önem li bir rolü 7.954’tü. E-5 Karayolu’nun yapılmasından
olm uştur. sonra canlanmaya başlayan kentte bazı sanayi
işyerlerinin açılması da nüfus artışına katkıda
bölgesi durum una getirmiştir. İlin çeşitli yer bulundu. K entte iki hastane ile Gazi Üniver-
lerindeki kaplıcalar, Bolu’nun turistik çekici sitesi’ne bağlı İktisadi ve İdari Bilimler Fakül
liğinin bir başka yönüdür. tesi ve Meslek Yüksek Okulu vardır.
Kentin nüfusu 50.288’dir (1985).
Toplum ve Kültür
İlin nüfus bakım ından en büyük ilçesi olan BOMBA, hedefe fırlatıldığında, havadan atıl
D üzce’de halkın bir bölümü eskiden Kafkas dığında ya da uzaktan gönderilen sinyallerle
ya’dan göçmüş Çerkezler ile A bazalar’dan uyarıldığında patlayacak biçimde tasarlanmış
oluşur. Bu topluluklar kendilerine özgü bir bir silahtır. Bunun için bom balar genellikle
yaşamla geleneklerini korum uşlardır. K ara patlayıcı m adde doldurulmuş metal bir kılıf
deniz Bölgesi’nin doğu kesiminden gelenler ile fünye denen bir ateşleme düzeneğinden
ise Akçakoca ilçesinde yoğun olmak üzere ilin oluşur. Top mermisine benzeyen ilk bom ba
çeşitli yerlerine yerleşmişlerdir. lar barut doldurulmuş metal bir küre biçimin
Bolu yöresi halk edebiyatında Köroğlu’nun deydi ve ağır ağır yanan bir fitille ateşlenerek
ayrı bir yeri vardır. Yiğitliği ve başkaldırıyı; patlatılıyordu. Düşman siperlerine elle ya da
aşk serüvenleri ve doğa güzellikleri karşısında havan topuyla atılan bu bom balar ilk kez 16.
duygularını ustalıkla dile getiren halk ozanı yüzyılda kullanıldı.
Köroğlu ile Celali Ayaklanmaları arasında bir El bombası denen küçük bom balar kol
ilişki olup olmadığı kesin olarak bilinmemek gücüyle yaklaşık 30 m etre uzağa fırlatılabilir.
tedir (bak. K ö r o ğ l u ). Ayrıca, özel tüfeklerle çok daha uzağa atılabi
B olu’daki el sanatlarından dokumacılık len tüfek bom balan geliştirilmiştir. II. Dünya
önemini yitirmiştir. Orm anlarla kaplı ilin Savaşı’nda denizaltılara karşı kullanılan su
dağlık kesimlerinde ağaç işlemeciliği ve ağaç bombaları ise gemiden suya atılarak batmaya
eşya yapımı yaygındır. “Ç otora” adıyla bili bırakılıyor ve basınca duyarlı bir fünye bom
nen, ağaçtan yapılma su testileri, ağaçtan bayı istenen derinlikte patlatıyordu. Sualtın-
saksılar, sepet ve çantalar, tahta kaşıklar il daki bu patlam a düşman denizaltısım yara
dışına satılarak gelir sağlandığı gibi il sınırları layacak ya da batıracak kadar güçlüydü. B u
içinde de bir gelir kaynağıdır. gün de hedefe doğru yönlendirilebilen, çok
BOMBA 283
daha geliştirilmiş güdümlü su bom baları kul II. Dünya Savaşı’nda artık her uçak 450-
lanılır. 500 kilogramlık çok sayıda bombayı taşıyabi
Bütün bom balarda patlayıcı m adde bulun lecek kadar gelişmişti. H atta İngiliz yapımı
maz; bazıları gaz, duman ya da zehirli kimya Lancaster bom bardıman uçağı, bu savaşın en
sal m addelerle doludur. Çeşitli amaçlarla ağır bombası olan 10 bin kilogramlık bir
kullanılan bu bom balara, içindeki etkili m ad bombayı taşıyabiliyordu.
denin türüne göre gaz bombası, kimyasal Havanın direncini en aza indirmek için
bom ba, sis bombası ya da göz yaşartıcı bomba bom balara genellikle balık gövdesi gibi aero
denir. Yangın bom balarında ise, ateşlendiği dinamik bir biçim verilir ve düşerken yön
anda çok büyük bir ısı açığa çıkararak çevre değiştirerek hedeften sapmaması için kuyru
sindeki her şeyi yakan term it ve napalm gibi ğuna kanatçıklar eklenir. Ateşlem e düzeneği
son derece yanıcı m addeler kullanılır. nin tasarım ında da bugüne kadar büyük
gelişmeler olmuştur. Örneğin radyo sinyalle
Havadan Bombardıman riyle çalışan ateşleme düzenekleri, bombanın
Bom balarda, top mermisindeki sevk barutu hedefe en çok zarar verebileceği yükseklikte
gibi itici bir m adde bulunmaz (bak. ATEŞLİ patlamasını sağlar. İngiliz mühendis Barnes
SİLAHLAR). Bu nedenle bombaların hedefe Wallis’in A lm anya’daki baraj lan yıkmak üze
ulaşabilmesi için ya fırlatılması, ya havadan re tasarladığı “seken bom balar” da değişik bir
hedef üzerine bırakılması ya da patlayacağı bom ba türüdür. Çok alçaktan uçan bir uçağın
yere önceden yerleştirilmesi gerekir. Bom ba attığı bu bom balar, tıpkı suda sektirilen taşlar
ların uçaktan atılmasına ilk kez I. Dünya gibi baraj gölünün üzerinde sekerek kayıyor
Savaşı yıllarında başlandı. Önceleri bom balar ve barajın gövdesine vurduğu anda patlıyor
herhangi bir savaş uçağına yükleniyor ve du. H edef alman yapının beton duvarım delip
hedefin üzerinden geçerken elle boşluğa bıra içeri girdikten sonra patlayacak biçimde ta
kılıyordu. Sonradan, bombaları kanat altla sarlanmış bom balar ve geceleri çevreyi aydın
rında ya da gövdenin içindeki özel bölmelerde latmak için kullanılan aydınlatma bombaları
taşıyan bom bardıman uçakları geliştirildi. Bu da vardır.
bom balar yere çarptığı anda patlıyor ve metal
gövde parçalanarak geniş bir alana saçılı Uçan Bombalar ve Roketler
yordu. II. Dünya Savaşı’nda A lm anlar’ın kullandığı
I. Dünya Savaşı’nda uçaklar 300 kg ağırlıiki güçlü silah da, geleneksel bom balara
ğındaki bombaları atabiliyordu. Daha ağır benzememekle birlikte, bomba sınıfından sa
bom balar da yapılmıştı, ama bunlar kullanıla yılabilir. Bunlar VI adıyla bilinen pilotsuz jet
madı. Çünkü nişan alma aygıtları hedefi tek uçağı ile V2 roketidir. M üttefik hava kuvvet
bir bombayla vurabilecek kadar gelişmiş de leri bu silahların yapıldığı fabrikaları ve fırlat
ğildi; uçaklar ise o ağırlıktaki bom balardan ma rampalarını bom balayarak A lm anlar’ın
ancak bir tanesini taşıyabiliyordu. bu “gizli silahlan” kullanmasını geciktirme-
Los Alamos Scientific Laboratory Amerikalılar'ın seydi, II. Dünya Savaşı çok daha büyük bir
"Little Boy" (Küçük yıkımla sonuçlanırdı.
Oğlan) dedikleri, V I ya da uçan bom ba, burnunda patlayıcı
71 cm çapındaki
bu atom bombası
yüklü bölmesi olan küçük bir jet uçağıydı.
6 Ağustos 1945'te Ancak hedefe ulaşmaya yetecek kadar yakıt
Hiroşima'da on dolduruluyor ve otom atik pilotla, yani uçağı
binlerce kişiyi
ölüme götürdü.
belirlenmiş rotada tutan otom atik bir aygıtla
"Fat M an" (Şişko)
yönlendiriliyordu. Hedefe varıp yakıtı bitince
adıyla anılan bu de yere çakılarak patlıyordu. Alm anlar bu
152 cm çapındaki savaşta L ondra’ya ve M üttefikler’in elindeki
atom bombası da
Hiroşima'dan üç
öbür Avrupa kentlerine 15 bin kadar VI
gün sonra fırlatmışlardı.
Nagasaki'ye atıldı. V2 roketleri bugünkü uzun menzilli füzele
284 BOMBA
JET MOTORU
YAKIT TANKI
BASINÇLI HAVA
DEPOLARI KUYRUK VE KANAT
KUMANDA DÜZENEĞİ
KALDIRMA K
YAKIT DOLDURMA KAPAĞI
PATLAYICI
BAŞLIK OTOMATİK PİLOT
PRESLENMİŞ ÇELİKTEN
KANAT KABURGASI
LIK LEVHADAN KANAT KAPLAMASI
A lm anlar'ın V1 adıyla bilinen uçan
bombası. Burundaki hız ölçme aygıtı
silahın m enzilini denetliyor, otom atik
ateşleyici ise patlamasını sağlıyordu.
Uçan bombanın gövdesine ayrıca,
OTOMATİK ATEŞLEYİCİ VE hedefe çarptığı anda patlamasını
MENZİL DENETLEME AYGITI sağlayacak ikinci bir fünye eklenmişti.
rin öncüsüdür. Yakıt olarak alkol ve sıvı bom bardıman uçaklarından çok daha büyük
oksijenin kullanıldığı bu roketler 100 kilomet yıkıma yol açabilecek kadar öldürücü silahlar
relik bir yükseltiye çıkabiliyor ve saatte 5.000 dır (bak. G ü d ü m l ü F ü z e l e r ).
kilometrelik hıza erişebiliyordu. Fırlatma
ram pasından hedefe ulaşıncaya kadar bütün Nükleer Bombalar
menzili boyunca yönlendirilebilen güdümlü II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, A B D ’
bom balar ya da füzeler ise çok daha ileri bir de büyük bir gizlilik içinde çalışan değişik
mühendislik ve teknoloji ürünüdür. Japonlar’ uluslardan birçok bilim adamının işbirliğiyle
ın kam ikaze’len ya da intihar uçakları, bir ilk atom bombası yapıldı. Aynı konuda yoğun
bakıma bu tür güdümlü silahların en basit araştırm alar yapan Nazi A lm anya’sının böyle
örnekleri sayılabilir. Kamikaze pilotları, pat bir silahla bütün dünyayı tehdit edeceğini
layıcıyla doldurulmuş olan uçaklarını hedefin düşünen bilim adamları, bu atom bombasının
üzerine doğru yöneltiyor ve hedefe çarparak caydırıcı bir denge öğesi olacağına inanıyor
uçaklarıyla birlikte parçalanıyorlardı. lardı. Oysa bu bom balardan iki tanesi, 16
Bugünün savaş uçakları çok daha öldürücü Temmuz 1945’te New Mexico’nun Alamogor-
bom balarla donatılmıştır. Örneğin laserle gü- do yöresindeki denem eden sonra iki Japon
düm lenen bom balar inanılmayacak kadar şaş kentine atıldı. 6 Ağustos’ta Hiroşim a’ya atı
maz bir duyarlıkla hedefi bulur. M odern lan ilk bomba yaklaşık 75 bin kişinin, 9
uçaklar da çok büyük bir hızla, ama olabildi Ağustos’ta Nagasaki’ye atılan ikinci bomba
ğince alçaktan uçarken bomba atabilecek da yaklaşık 39 bin kişinin ölümüne neden
biçimde tasanm lanm ıştır. Paraşütlü ya da oldu (bak. İKİNCİ D ü n y a S a v a ş i ).
güdümlü bom balar taşıyan bu bom bardıman II. Dünya Savaşı’ndan sonra Büyük Okya-
uçakları iyice alçaktan uçarken bile hiç yara nus’un güneyinde ve Nevada eyaletinde daha
almadan hedefi bombalayabilir; çünkü hedef güçlü atom bombası denemeleri yapan A B D ,
ten kilometrelerce uzaktayken attığı bom ba 1952’de bundan çok daha etkili ve yıkıcı bir
lar daha yere ulaşıp patlam adan önce uçak silah olan hidrojen bombasını geliştirdi.
yükselerek son hızla o bölgeden uzaklaşabilir. Atom bombasının olağanüstü patlama gücü,
Gene de, bir değil birkaç nükleer başlık uranyum ve plütonyum atomlarının bölünm e
taşıyabilen kıtalararası balistik füzeler bütün si sırasında açığa çıkan enerjiden kaynaklanır
BOMBA 285
US Air Force
Büyük Okyanus'taki Bikini Adası'nda yapılan bir deneme patlatması sırasında çekilen bu foto ğ ra f nükleer
bombaların ürkütücü gücünü sergiliyor.
(bak. NÜKLEER E n e r j i ). H idrojen bombasının sını 1957’de patlattı. İlk atom bombasını
ürkütücü boyutlardaki patlama gücü ise, hid 1960’ta patlatan Fransa’yı 1964’te Çin izledi.
rojen atomlarının birleşerek helyum atom ları Bugün bom bardıman uçaklarıyla da nükle
na dönüştüğü term onükleer tepkim eden do er bom ba atılabiliyor. A m a, yeraltından ya da
ğar. Kısacası, atom bombasının patlaması bir denizaltılardan fırlatılan nükleer başlıklı gü
çekirdek bölünmesi (fisyon), hidrojen bom- dümlü füzeler, özellikle ayrı hedeflere yönel-
basınınki ise bir çekirdek kaynaşması ya da tilebilen çok sayıda hidrojen bombası taşıdı
birleşmesi (füzyon) olayıdır. ğında çağımızın en korkunç silahlarıdır.
SSCB ilk atom bombasını 1949’da, ilk Bir tek nükleer patlam adan doğan patlam a
hidrojen bombasını 1953’te yaptı. İngiltere ilk dalgaları ve açığa çıkan ısı bütün bir kenti yok
atom bombasını 1952’de, ilk hidrojen bom ba edebilir. D aha da kötüsü, çevreye yayılan
başkentidir. Bombay limanı ülkenin batı kıyı Hindistan Kapısı işlek liman bölgesinde, etkileyici bir
yapıdır.
sındaki en büyük ve korunaklı limandır.
Bombay, 9. yüzyıldan 1348’de Gucerat Sul-
tanlığı’na bağlanıncaya kadar H indular’ca yö ne büyük katkıları oldu. 1838’de Bombay ile
netildi. Sultan, kenti 1534’te Portekizliler’e İngiltere arasında düzenli gemi seferleri baş
bıraktı. 1661’de Portekiz kralının kız kardeşi ladı, 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılması ile
Bragançalı Catherine İngiltere Kralı II. Char yolculuk 15 gün kısaldı.
les ile evlenince, Portekizliler kenti çeyizin bir Gene Parsiler, 19. yüzyılda kente bolluk ve
parçası olarak İngiltere’ye verdiler. 1668’de zenginlik getiren pamuklu bez fabrikaları
Bombay, İngiliz Doğu Hindistan Kum pan kurdular. A m erikan İç Savaşı (1861-65) sıra
y asın a kiralandı. Şirketin genel merkezi sında, A vrupa’ya Güney eyaletlerinden pa
1672’de Bom bay’a taşındı. muk satışı durunca, bu büyük pazarı Bombay
A nakaradan ve birbirinden küçük derelerle ele geçirdi. Kentte hızlı bir gelişme baş
ayrılan yedi adadan oluşan Bombay kentine gösterdi. Kıyıların büyük bölümü ev ve işyer-
uzunca bir süre Bombay Adası denildi. A da leriyle doldu. A nakaraya köprülerle bağlanan
larda hindistancevizi yetişir; dereler, sular demiryolları, Bom bay’ı Batı H indistan’ın ge
çekildiği zaman sağlığa aykırı bataklıklara micilik ve ticaret merkezi durum una getirdi.
dönüşürdü. Çağdaş Bom bay’ın gerçek kuru Bom bay’ın doğal limanı yaklaşık 180 km2’lik
cusunun, 17. yüzyılda bataklıkları kurutan, bir alanı kaplam aktadır.
burada bir hastane yaptıran, mahkemeler A da, kent ve körfez en güzel M alabar
kurduran, kenti askeri açıdan güçlendiren T epesi’nden görülür. Sahil yolu boyunca dizi
Gerald Aungier olduğu söylenir. Ayrıca her dizi parlak ışıklar kenti gerdanlık gibi süsler.
kesin istediği dini benimsemesi konusundaki Limanı çevreleyen bölgedeki yapılar değişik
hoşgörü, ticareti iyi bilen Erm eniler’i, Parsi- dönemlerin mimarisini yansıtır. Tarihi kale
ler’i ve Baniyalar’ı buraya çekmiştir. Parsi- ler, Victoria çağından kalma gotik yapılar,
ler, dinsel baskılar yüzünden İran ’dan Hindis m odern çok katlı oteller ilginç bir karışımı
tan’a göç eden İranlı Z erdüştler’e verilen sergiler. Bombay bugün de pam uk ve doku
addır. Baniyalar ise Hintli bir kastın üyeleri ma sanayilerinin merkezi ve H indistan’a ge
dir. Bunların çoğu tüccar ve tefeciydi (bak. len malların indirildiği başlıca limandır. Ö bür
K a s t ; Z e r d ü ş t ) . Rıhtımları genişleten ve ilk önemli sanayi dalları deri, yün, kimya, petrol
tersaneyi kuran Parsiler’in kentin gelişmesi- ile mühendislik hizmetleridir. Nükleer araş
BONCUK 287
tırm alar, büyük bir atom santralının bulundu dualarının sayısını şaşırmamak için tespih
ğu Trom bay banliyösünde yürütülür. Kent ve kullanırlar. Birçok O rtadoğu ve A rap ülke
ona bağlı birimler 480 km2’lik bir alanda sinde eşyaya, çocuklara ya da hayvanlara,
kuruludur. 8.243.405 (1981) kişinin yaşadığı uğursuzluklara karşı güvence olduğuna inanı
kent, dünyanın en yoğun nüfuslu yerlerinden lan mavi boncuk takılır.
biridir. Bombay insan kalabalığı, kirliliği, Boncuklar en çok süslemede kullanılır.
gecekondu bölgeleri, sıcak ve nemli iklimi ile Giysiler boncuklarla bezendiği gibi, çeşitli
yaşamın pek de kolay olmadığı bir kenttir. takıların yapımında da boncuk kullanılır.
Konuşulan 50’den fazla dil içinde halkın Kulakta, burun kanatlarında ya da dudaklar
hemen yarısı M arata dilini kullanır. Bombay da açılan ufacık deliklere de boncuk takılabi
ya da öbür adıyla Santa Cruz havalimanı, lir. Kumaş üzerine ise, dikiş iğnesiyle çeşitli
önemli uluslararası hava trafik m erkezlerin şekiller oluşturacak biçimde inci, boncuk,
den biridir. mercan işlenir. Boncuk işi Kraliçe I. Eliza
Bom bay’ın ünlü “Bombay Ö rdeği” , sanıldı beth döneminde İngiltere’de ve 17. yüzyılda
ğı gibi ördek değil, küçük bir balıktır. Tuzla İtalya’da bir sanat olarak gelişti. Bu dönem
nıp kurutularak köri baharatının katıldığı de hemen tüm giysilerde boncuk işi süsleme
yemeklerle yenir. ler vardı. Boncuk işi A frika’nın pek çok
yöresinde, Am erika Yerlileri arasında ve
BONCUK, cam, tahta, m aden, denizkabuğu, Güney A m erika’da hâlâ yaygındır. Am erika
sert yemiş kabuğu, kemik, plastik ya da başka Yerlileri’nin boncuk işleri zevkli, çarpıcı de
maddelerden yapılan küçük bir nesnedir. senleriyle göz alıcıdır. Bu tür boncuk desenle
Boncukların ipe dizilebilmesi için ortalarında rine Yerli çadırlarında, giysilerde ve hatta
genellikle bir delik bulunur. atların koşum takım larında bile rastlanır. Bu
Eskiden, ipe dizilmiş boncuklar insanlann desenlerin en iyi örnekleri A psaroka, Siu ve
dualarını yinelemelerine yarardı. Dünyanın Karaayak Yerlileri arasında görülür. A fri
pek çok yerinde boncuklar bugün de dua ya ka’da boncuklar başlıkları ve tozlukları, su
da büyü amacıyla kullanılm aktadır. Hıristi- kaplarını, önlükleri ve gerdanlıkları bezem ek
yanlar, Budacılar, Hindular ve M üslümanlar te kullanılır. Bunlardan bazılarının anlam lan
Michael Holford
Fenikeliler, cam boncuk yapma sanatını yapımı boncukların çoğu, yapım sırasında
geliştirdiler ve ilk kez parlak renkli boncuklar üzerlerine püskürtülen renkli macun parça
yapmayı başardılar. Ayrıca boncuktan, ko cıklarıyla yaldızlanarak süslenir. Cam bon
mik insan ve hayvan yüzleri yaptılar. cukların yapımında, bazı değerli taşlara ben
İÖ 1100 dolayında Ege yöresinde çeşitli zetmek için beyaz, siyah ya da renkli cam
m adenleri, özellikle de altın ve fildişini özenle kullanılır. Cam, 30 metreyi bulan bir boruya
işleyen ustalar yetişti. G irit’te fildişi ve kehri üflenerek sokulur ve sonra borudan çıkarılır.
bardan çiçek biçiminde yivli boncuklar yapılı Böylece oluşan cam çubuk 30 cm uzunluğun
yordu. Fosilleşmiş ağaç reçinesinden elde da parçalara bölünür ve ısıtılır. Bundan
edilen bir m adde olan kehribar, Eski Y unan küçük parçalar kesilir ve soğutulur. Bu işlem
lılar arasında yaygın olarak kullanılırdı. camı sertleştirir ve renkleri sabitleştirir. Kaba
Kehribar boncuklar, Rom alılar’dan önce, boncuklar, mangal kömürü ve alçı ya da külle
Fransa’nın kuzeyinde, günümüzde Bretanya birlikte bir silindirin içine konur, silindir bir
olarak tanınan bölgede de yapılıyordu. fırının üzerine oturtulur. Silindir ekseni etra
fında dönerken içindeki boncuklar birbirine
Boncuk Yapımı sürtünerek yuvarlaklaşır ve cilalanır. Bu ara
Günümüzde ticari boncuk üretiminde önde da alçı ya da kül bunların birbirine yapışmala
gelen ülkelerden biri Çekoslovakya’dır. Bu rını önler. Sonunda boncuklar, pisliklerin
ülkede boncuk sanayisi selüloitten, mercana temizlenmesi ve ortalarındaki deliklerin açıl
benzeyen boncuk yapımıyla başladı; sonra ması için yıkanır. Boncuklar bu deliklerden
tahta, boynuz, kaplumbağa kabuğu ve cam iplik ya da tel geçirilerek dizilir.
dan boncuk yapımı gelişti.
İtalya’nın Venedik kenti güzel cam bon BONN, Almanya Federal Cum huriyeti’nin
cuklarıyla ünlüdür. Bu kentte boncukçuluğun başkentidir. Kuzey Ren-W estfalya eyaletin
geçmişi 13. yüzyıla kadar uzanır. Venedik de, Ren Irmağı kıyısında, Köln'ün 24 km
Barnaby 's
ıl r II
i moıiıı*
! T 'T T
ij J k ı
Kent merkezi
Bundesbildstelle'n\n
parke taşlı caddelerinde
kurulan pazar. Bonn
başkent olmasına karşın,
bir sanayi kenti olmadığı
için küçük kent havası
taşır.
290 BOR
kadar güneyinde yer alır. II. Dünya Savaşı’n- yem arar. Buna karşılık türlerden çoğunun
da bom balardan çok zarar görmüş olmasına bacakları kısa ve güçsüz olduğu için karada
karşın, ülkenin her yanından ulaşılması kolay yalpalayarak, beceriksizce yürürler.
olduğu için, 1949’da B onn’un başkent olması Denizin üstünde kilometrelerce uçan bo-
na karar verildi. Çok gelişkin demiryolu ve rankuşları karaya yalnızca ürem ek amacıyla
karayolu bağlantılarının yanı sıra, Ren Irmağı çıkar ve kalabalık koloniler halinde yuvalanır.
boyunca işleyen buharlı gemi seferleri ile Yuvalarına geceleri girip çıktıkları için varlık
buradan ülkenin birçok önemli kentine ulaş ları kolay kolay fark edilmeyen bu kuşlar
ma olanağı vardır. aslında geceleri son derece gürültücüdür. Dişi
Bundestag (Federal Meclis) toplantılarının borankuşu kaya yarıklarına ya da kıyıdaki
yer aldığı modern bir yapı olan Bundeshaus, yumuşak topraklarda kazdıkları oyuklara be
devlet başkanlığı ve başbakanlık konutları yaz, tek bir yum urta bırakır. Türlerin en
Ren Irmağı kıyısındadır. Kent nüfusunun ço tanınmışı olan bayağı borankuşu (Hydrobates
ğu resmi görevlerde çalışmaktadır. B onn’da pelagicus) Avrupa kıyılarındaki adalarda ve
birçok yabancı ülkenin elçilikleri de bulun kayalıklarda ürer.
m aktadır. Ayrı bir familyanın üyesi olan dalıcı boran-
Savaştan önce Bonn önde gelen bir üniver kuşları, tombul gövdeleri ve kısa kanatlarıyla
site kentiydi. Önemli tarihsel yapıları arasın bu en yakın akrabalarına hemen hiç benzem e
da, bugün Friedrich Wilhelm Ren Üniversite yen, siyah-beyaz renkli küçük deniz kuşları
si olan eski Elektörler Sarayı ile Poppelsdorf dır. Üstelik borankuşları gibi suyun üstünde
Şatosu sayılabilir. (Elektörler 13.-18. yüzyıl sekerek ya da dolaşarak değil dalarak yiyecek
lar arasında Alman krallarını seçerlerdi.) ararlar.
Köln başpiskoposunca 1786’da kurulan üni
versitenin botanik bahçesi, gözlemevi ve zoo BORATAV, Pertev Naili (doğumu 1907).
loji müzesi vardır. Büyük besteci Ludvvig van Pertev Naili Boratav, Türk halk edebiyatı ve
B eethoven’in doğduğu kent olan B onn’daki folkloru üzerine değerli araştırmalar yapmış,
evi ise müzeye dönüştürülm üştür. Nüfusu Köroğlu destanını incelemiş, çok sayıda halk
292.600’dür (1987). öyküsü ve masal derlemiş bir bilim adamıdır.
Bulgaristan’ın Darıdere (Zlatograd) kasaba
BOR bak. B o r v e B o r a k s . sında doğan Boratav, “Bana masal dünyası
nın sihirli perdelerini aralayan kişi” dediği
BORANKUŞU. Albatros ve yelkovankuşla- annesinin anlattığı masallarla büyüdü. Çocuk
rıyla akraba olan bu deniz kuşlarının, dünya luğu, kaymakam olan babasının görevli ola
nın hemen her yanma dağılmış 20 kadar türü rak bulunduğu Arapsun (bugünkü Gülşehir),
vardır. Ayrı bir familya oluşturan bu türler Develi ve M udurnu’da geçti.
den hepsinin sırt tüyleri koyu boz ya da 1924’te İstanbul’da Kumkapı Fransız Kole-
kahverengi, göğüsleri daha açık renktedir. ji’nde başladığı ortaöğrenimini 1927’de İstan
A lbatros kadar olmasa bile, rüzgârlı havalar bul Erkek Lisesi’nde tamamladı. Boratav,
da dengelerini yitirmeden uçmalarını sağla lisenin son sınıfındayken M udurnu halk tür
yan oldukça uzun ve güçlü kanatları vardır. külerini derleyerek yaşamı boyunca sürdüre
Borankuşu ya da fırtınakuşu adı da bu özellik ceği folklor çalışmalarına başlamış oldu.
lerinden kaynaklanır. A lbatroslar ve yelko- 1927-30 arasında öğrenim gördüğü İstanbul
vankuşları gibi bu kuşların da burun delikleri, Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni “Köroğlu
gaganın üstünde birleşen genişçe bir boru D estanı” adlı teziyle bitirdi. B oratav’ın bu
biçimindedir. çalışmasıyla, geniş bir alanda yüzyıllardır anla-
Borankuşları denizin üstünde dolaşarak av tılagelen Köroğlu destanı üzerine ülkemizde
lanan perde ayaklı kuşlardır. Kuzey yarıküre ilk kez bilimsel çalışma yapılmış oluyordu.
de yaşayan türler suyun üstünde kısa ve hızlı Boratav, aynı üniversiteye bağlı Türkiyat
adımlarla yürür gibi dolaşırken, güney yarıkü Enstitüsü’nde 1932’ye kadar hocası Fuad
redeki türler suyun üstünde sıçraya sıçraya K öprülü’nün asistanlığını yaptı. Konya Lise-
BORAZAN 291
yer alır. Bordeaux’da, eski bir Roma açık Geri kalanı tersanelerde ve demiryolu dona
hava tiyatrosu, 13. yüzyıldan kalma St. Andre nım fabrikalarında çalışır. Bordeaux açıkla
Katedrali, 1441’de kurulan üniversite, St. rında morina avcılığı yapılır. Ö bür önemli
Michel Kilisesi’nin yüksekliği 109 metreyi sanayileri şeker, dokum a, çömlek ve sabun
bulan çan kulesi kentin ilgi çekici eski yapıla- yapımıdır. Bordeaux Fransa’nın sekizinci bü
rındandır. yük kentidir.
Rom alılar B ordeaux’yu bir ticaret kenti ve Kentin nüfusu 201.965’tir (1982).
Akitanya ilinin merkezi yapmadan önce, bu
rada Keltler yaşıyordu. Kent hâlâ Gironde BORGES, Jorge Luis (1899-1986). A rjan
bölgesinin merkezidir. İngiltere Kralı II. tinli şair, öykü ve denem e yazarı Jorge Luis
Henry 1154’te Akitanyalı Eleanor ile evlenin Borges, İngiliz kökenli seçkin bir ailenin
ce, Bordeaux İngiliz egemenliğine geçti. çocuğu olarak Buenos A ires’te doğdu. B aba
Fransızlar’ca 1453’te geri alınıncaya kadar sının bir İngiliz okulunda öğretm en olmasının
J R Karrach
ve aile ortam ının etkisiyle küçük yaşta İngiliz
ce öğrendi ve çeviriler yaptı. Çocukluğundan
beri kitap okumaya aşırı meraklı olan Borges,
özellikle düşsel yapıtlara düşkündü. Bu düş
künlük yaratma ve yazma biçimini derinden
etkilemiştir.
1914’te I. Dünya Savaşı başladığı sırada
Borges ailesi ile birlikte C enevre’deydi.
1919’a kadar C enevre’de kaldı, öğrenimini
tamamladı; Fransızca ve Almanca öğrendi.
1919’da gittiği İspanya’dan 1921’de A rjan
tin'e döndü. Bu arada İspanyol edebiyatında
Sembolist Akım olarak bilinen “U ltraist”
hareketine katıldı (bak. Se m b o l iz m ). 1923’te
Bordeaux'da 18. yüzyılın siyasal gruplarından yayımladığı ilk şiir kitabı Fervor de Buenos
Jirondenler'in anısına dikilen görkem li anıt. Aires'te (“Buenos Aires T utkusu”) tangola
rı, çocukluk döneminin afacanlıklarını, kav
İngiltere’ye bağlı kaldı. 18. yüzyılda bir liman gaları ve özgünlüğüyle kenar mahalle yaşamı
kenti olarak büyüyen ve zenginleşen Bor- nı konu aldı. 1929’a kadar yazdığı öbür
deaux bir “ticaret üçgeni”nde yer aldı. şiirlerinde de konular aynıdır.
A frika’dan köle taşıyan gemiler Batı Hint 1930’dan sonra Borges edebiyat alanında
A d alan ’na giderken bu limanda mola verir; yeni bir denemeye girişti. Şiir, eleştiri, dene
Batı Hint A daları’ndan kahve ve şeker yükle me ve öykü türlerinin karışımından oluşan
dikten sonra, Bordeaux üzerinden geçerken kısa yazılar yazmaya başladı. Bu özgün çalış
A frika’ya götürm ek üzere şarap alırlardı. manın ilk ürünü Historia universal de la
Daha sonra kent, Fransız Devrim i’nin ana infamia'dır (1935; "Rezilliğin Evrensel T a
partisi olan Jirondenler’in karargâhı oldu. rihi”).
1870’te Fransa-Prusya Savaşı sonunda A l 1938 Borges için acılı bir yıl oldu. Babası
manlar, Paris’i ele geçirince, başkent geçici nın ölümü ve başındaki bir yaranın iltihaplan
olarak Bordeaux’ya taşındı. 1914’te I. Dünya ması sonucu geçirdiği ağır hastalık
Savaşı’nın başlarında Alman orduları Paris’i tan sonra bir süre konuşma yetisini yitirmesi
yeniden tehdit edince, Fransız hükümeti bir bu yıla rastlar. Aynı yıl Buenos A ires’teki
süre için çalışmalarını B ordeaux’da sürdürdü. Ulusal Kitaplık’ta çalışmaya başladı. 1946’da
II. Dünya Savaşı sırasında, 1940 H aziran’ında kitaplıktaki görevinden alındı. 1955’e kadar
Paris düşünce çok sayıda Fransız Bor- yayıncılık yaptı. 1955’te kitaplıktaki görevine
deaux’ya sığınmak zorunda kaldı. yeniden atanan Borges, aynı yıl, soyaçekim-
Halkın büyük bölümü şarapçılıkla uğraşır. den kaynaklanan bir hastalıkla görme yetisini
294 BORGIA AİLESİ
avcılığı yapan D ayaklar’ın yanı sıra, Cavalı- yakın ve komşu köyler arasında görülen mal
lar, Selebes A dası’ndan Bugiler ve Hintliler değişimi zamanla uzak kentler ve ülkeleri de
gibi değişik ırklardan insanlar yaşar. kapsadı; değişimde aracılık eden tüccarların
İngilizler ve HollandalIlar 17. yüzyıl başla rolü gittikçe arttı.
rında ticaret amacıyla adaya geldiler. Ticaret Bu basit başlangıçtan, günümüzde her türlü
limanları ve m erkezleri kuruldu, ticaret için mal ve hizmetin dünya çapında değişimini
sürekli bir engel oluşturan korsanlara karşı gerçekleştiren karmaşık ticaret ilişkileri orta
önlem ler alındı. Adanın güneydeki üçte ikilik ya çıktı. Bugünün uygar insanı gereksinimle
bölümü Endonezya’nın egemenliğindedir. rini karşılamak için dünyanın her yerinden ge
Kuzeyde ise üç küçük devlet bulunur. Bunlar, len çeşitli mal ve hizmetleri kullanır.
1963’te Malezya Federasyonu’na bağlanan
Sabah ve Saravak ile 1981’de bağımsızlığına Para ve Bankacılık
kavuşan Brunei’dir (bak. BRUNEI; ENDONEZYA; Zam anla tüccarlar mal değişimini ortak bir
M a l e z y a ). değer ölçüsü kullanarak çok daha kolay yapa
bileceklerini keşfettiler. Bu ortak değer ölçü
BORSA VE KAMBİYO. M adenler, tarımsal sü, bütün malların değerinin ölçüldüğü para
ürünler gibi malların ve hisse senedi, tahvil oldu (bak. P a r a ). Başlangıçta değişimde bü
gibi değerli kâğıtların alınıp satıldığı, fiyatları yük kolaylık sağlayan para, günümüzdeki
nın belirlendiği piyasalara borsa denir. Ulusal büyük ticari işlemlerde doğrudan kullanıma
paraların alınıp satıldığı, yani kambiyo ya da çok elverişli değildir. Günüm üzde para ço
döviz kuru denen belirli bir orana göre ğunlukla perakende alımlarda kullanılır. Mal
birbirleriyle değiştirildiği piyasalara da döviz alım satımının çok büyük bir bölümü ise kâğıt
borsası ya da kambiyo adı verilir. Borsada ve madeni paralar yerine banka çekleri ya da
alınıp satılan bir malın o anda orada bulunm a kredi kartı kullanılarak gerçekleştirilir. Bir
sı gerekli değildir; fiyat o malın ülke ya da mal ya da hizmet satın alan kişi liraları, m ark
dünya çapındaki arz ve talebine bağlı olarak ları, dolarları saymak yerine bir çek yazarak
oluşur. satıcıya verir. İşlemin geri kalan bölümü alıcı
ve satıcının bankaları arasında tamamlanır.
Malların Değişimi (Ayrıca bak. B a n k a l a r v e B a n k a c il ik .)
Bir mal ya da hizmetin eşdeğerde başka bir
şey karşılığında verilmesine “değişim” denir. Döviz Kuru
Uygarlık tarihi boyunca malların değişimi her İki ülke arasındaki ticaret işlemlerinde farklı
zaman önemli olmuştur. Çok eski zam anlar ulusal paralar söz konusu olduğu için, bunlar
dan bu yana insanlar, gereksinimlerinden faz arasında bir değer ilişkisi kurmak gereklidir.
lasına sahip oldukları ürünlerin bir bölümünü Başka bir ülkeden mal ya da hizmet satın al
gereksinim duydukları ve kendilerinde olm a mak için ödemeyi o ülkedeki satıcının kabul
yan başka ürünlerle değiştirmişlerdir. edeceği bir para türüyle yapmak gerekir. Bu
Elinde iki geyik derisi olan ama hiç ok bu da, ya o ülkenin parası ya da uluslararası alış
lunmayan bir m ağara insanı, geyik derilerin verişlerde genel kabul gören bir para olacak
den birini, hiç geyik derisi olmayan ama çok tır. Bu nedenle dış ülkelerden mal satın almak
sayıda oku olan bir başkasının oklarıyla değiş isteyen bir tüccar önce, ödeme için kullanaca
tirmek isteyecektir. Takas olarak adlandırılan ğı parayı (döviz) satın alır. Bunu kaça alacağı
bu değiş tokuş işlemi bugünkü her tür değişi nı, yani bir paranın başka bir para karşısında
min temeli olarak görülebilir. (Ayrıca bak. ki değerini döviz kuru belirler.
ALIŞVERİŞ; EKONOMİ.) Döviz kurları çeşitli ulusal paraların arz ve
Uygarlık ilerledikçe, insanlar mal değişimi talebine, yani insanların bu paraları almak ya
için buluşacakları belirli bir yer ve gün sapta da satmak için gösterdikleri istekliliğe bağlı
mayı uygun buldular. Belirli günlerde yerel olarak değişir. Bu isteklilik, insanların çeşitli
pazarlar kurulması geleneği dünyanın pek çok ülkelerde üretilen mal ve hizmetlerden ne ka
yerinde hâlâ sürm ektedir. Önceleri birbirine dar satın almak istediklerine ve bir para türü-
BORSA VE KAMBİYO 297
York kentindedir. Bu borsanın başlangıcı, New York Menkul Kıymetler Borsası, kentin ünlü iş
banka ve devlet tahvili ticareti yapan bir düzi- merkezi Wall Street'tedir.
Mary Evans Picture Library
Londra'da 1569'da
kurulan İngiltere'nin ilk
Krallık Borsası'nı
gösteren bir gravür.
300 BORSA VE KAMBİYO
ne tüccarın 1792’de, Wall Street’te bir ağacın gerekeni yapar. Fiyatları borsa değil, alıcı ve
altında toplanmalarına kadar uzanır. 1817’de satıcılar belirler. Belli bir şirketin hisseleri pi
bu kişiler dernek kurarak bir binaya taşındı yasada alıcı bulamıyorsa, doğal olarak fiyatı
lar. Bu kuruluş büyüyerek, bugün 1.000’den düşer. Öte yandan, çok aranan, alıcısı çok
fazla üyesi olan New York Menkul Kıy olan hisse senetlerinin fiyatı yükselir.
metler Borsası’na dönüştü. Buradaki kârlı ti Borsa üyeleri, üye olmayanlar adına alım
carete katılmak olanağı veren borsa üyeliği satım yaparlar ve bu hizmetlerinin karşılığı
oldukça pahalıdır. Üye olabilmek, borsanın olarak bir ücret alırlar. Üyeler borsadaki bütün
uygun bulmasına bağlıdır. Dürüst olmayan ya işlemleri bürolarındaki bilgisayar ekranların
da kuralları çiğneyen bir üye borsadan çıka dan anında izleyebilirler.
rılır.
New York Menkul Kıymetler Borsası’nda Türkiye'de Borsalar
çok çeşitli mal ve hizmet üreten 1.000’den faz 16. ve 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’n-
la şirketin hisse senetleri ve tahvilleri işlem daki lonca örgütleri {bak. L o n c a ) bir tür borsa
görür. Bu şirketler borsaya mali durumlarını sayılabilirse de, “ticaret borsası” olarak ad
gösteren raporlar vermek zorundadır. Borsa landırılan ilk mal borsaları 1886’da Umum
bu şirketlerin mali durumunu büyük bir dik Borsalar Nizamnamesi’nin yayımlanmasından
katle soruşturur. Ama, borsa işlem gören his sonra kurulmaya başladı. 1892’de İzmir Ti
se senetlerinin ve tahvillerin değerinden so caret ve Sanayi Borsası, 1913’te Adana,
rumlu değildir; yalnızca işlemlerin dürüstçe 1925’te İstanbul, 1927’de Ankara borsaları
yapılması ve kamu yararının korunması için kuruldu ve borsa sayısı hızla arttı; 1950’de ti
Camera Press. Londra caret borsaları yeniden düzenlendi.
Ticaret bakanlığı gerekli gördüğü yerlerde
ticaret borsası kurar ve denetler. Borsaya ka
yıtlı malların ticaretiyle uğraşanlar borsaya
üye olmak zorundadırlar. Bu malların üretici
leri borsaya üye olmayabilirler. Ticaret borsa-
sında meslek komiteleri, borsa meclisi ve yö
netim kurulu bulunur. Ticaret bakanlığının
atadığı borsa komiseri borsayı denetler.
İlk menkul kıymetler borsası Osmanlı dö
neminde 1873’te, Dersaadet Tahvilat Borsası
adıyla İstanbul’da kuruldu; 1906’da adı Es
ham ve Tahvilat Borsası olarak değiştirildi.
Bu borsa 1929’da Menkul Kıymetler ve
Kambiyo Borsası adıyla yeniden düzenlendi,
ama son yıllara kadar önemli bir etkinliği ol
madı.
Hisse senedi ve tahvil piyasasını geliştirmek
ve denetlemek amacıyla 1981 ’de Sermaye Pi
yasası Kurulu kuruldu. 1985’te kurulan İstan
bul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) ise
1986 başında piyasa işlemlerine başladı. Tüzel
kişiliğe sahip, özerk bir meslek kuruluşu olan
İMKB, Sermaye Piyasası Kurulu’nun gözetim
ve denetimi altında çalışır. Başlıca organları
genel kurul ile yönetim ve denetim kurulları
dır. Hükümetçe atanan borsa başkanı yöne
New York Menkul Kıymetler Borsası'nda her gün tim kurulunun da başkamdir.
milyonlarca hisse senedi ve tahvil el değiştirir. İM KB’de işlemler üye bankalar, borsa ban-
BORUHATTI 301
Novostt
S ibirya'nın uçsuz bucaksız orm anlarını ve tundralarını aşan bu boruhattını döşemek için aylarca dondurucu
soğukta çalışan insanlar gerçek bir dayanıklılık sınavı verdiler. Kar altında çalışmak ne kadar güçse, karlar
eridiğinde araziyi kaplayan sular altında çalışmak da o kadar güçtü.
gazdan başka sulama ve içme suyu taşıyan ya yatakları ile Kütahya’nın Emet ilçesindeki
da kanalizasyon ağını oluşturan birçok boru- kolemanit yatakları dünyanın en büyük bor
hattı döşenmiştir. 1955’te Ohio’da yapılan 172 yataklarıdır ve dünyadaki bilinen bor rezervi
km uzunluğundaki bir boruhattı ise, sıvı ya da nin yaklaşık yüzde 75’i Türkiye’de bulunur.
gaz halindeki ürünleri taşıyan bu hatlardan Buna karşılık dünya boraks üretiminin en
farklı olarak kömür taşır. Öğütülüp suyla büyük bölümünü A B D ’nin California eyaleti
karıştırılarak bulamaç haline getirilen kömür karşılar. Aynca Hollanda, Japonya, Avust
boruhattına pompalanır. Bu bulamacın hattın ralya, Çin ve Federal Almanya’da da önemli
öbür ucunda kurutulmasıyla elde edilen kö boraks yatakları vardır.
mür blokları uygun büyüklüklerde kesilerek Boraks renksiz kristaller halinde bulunan
tüketim merkezlerine gönderilir. katı bir bileşiktir. Yüksek sıcaklıklara kadar
ısıtıldığında kabararak beyaz köpüklü bir
BOR VE BORAKS. Kimyada B simgesiyle kütleye, soğuyunca da renksiz, camsı bir
gösterilen bor elementinin atom numarası 5, katiya dönüşür. Tuzlardaki bazı metallerin
atom ağırlığı 10,81 l ’dir. Bir ametal olan, yani varlığını belirlemek için laboratuvarlarda
metal özellikleri taşımayan bu element doğa “boraks incisi” deneyi yapılır. Bu deneyde,
da hiçbir zaman serbest halde bulunmaz. çözümlenecek olan tuz öğütülmüş boraksla
Genellikle göllerin ya da içdenizlerin kuru karıştırılır; platin telden yapılmış bir halka bu
muş yataklarında rastlanan tinkal (boraks), karışıma daldırılarak aleve tutulduğunda, hal
kernit ve kolemanit gibi borat minerallerinin kanın içinde inci tanesi gibi camlaşmış, küçük
bileşiminde, ayrıca bazı sıcak su kaynakların bir boraks boncuğu oluşur. Bu boncuğun
da borik asit halinde bulunur. Bor bileşikleri rengi tuzda hangi metalin bulunduğunu göste
çok kararlı olduğundan, elementi katışıksız rir. Örneğin kobalt tuzları boraks incisini
olarak elde etmek çok güçtür. Cevherlerinde koyu maviye, krom tuzları ise yeşile boyar.
ki öbür elementlerin ayrılması ve bor bileşik Boraks eritildiği zaman metal oksitleriyle
lerinin indirgenmesiyle elde edilen bor, yakla birleştiği için, kaynak ya da lehim yapılacak
şık 2.000°C’de eriyen çok sert, koyu kahve metallerin yüzeyindeki oksit katmanını temiz
rengi bir toz görünümündedir. lemek amacıyla da kullanılır (bak. K a y n a k ).
Bor, bitkilerin sağlıklı gelişmesi için gerekli Boraks ayrıca, hızlı sıcaklık değişikliklerine
olan temel elementlerden biridir. Topraktaki dayanıklı oldukları için laboratuvar ve mutfak
bor bileşikleriyle alınan ve bitki dokularında kaplarının yapımında kullanılan borosilikat
çok az miktarda bulunması yeterli olan bu camlarının, örneğin payreks adıyla bilinen
elementin eksikliği çeşitli bitki hastalıklarına ateşe dayanıklı camların temel hammaddele
ve verim düşüklüğüne yol açar. Bor ve bor rinden biridir. Sıcaklıktan etkilenmeyen, ko
bileşiklerinin sanayide de önemli bir yeri layca çizilmeyen ve leke tutmayan yüzeyler
vardır. Örneğin çeliğin bileşimine katılan bor elde etmek için de banyo küvetlerinin, daya
ürünün sertliğini büyük ölçüde artırır. Üstelik nıklı ev aletlerinin, duvar ve yer karolarının
bor atomları kolayca nötron soğurduğu için, camsı emaye kaplamalannda sırlama maddesi
bor çelikleri nükleer enerji santrallarındaki olarak gene borakstan yararlanılır. Bunlardan
kontrol çubuklarının yapımında da kullanılır başka dokuma, dericilik ve kâğıt sanayilerinde,
(bak. NÖTRON; NÜKLEER E n e r j i ) . Ayrıca roket sabun yapımında ve kullanma sularının sertliği
yakıtı olarak da bor bileşiklerinden yararla nin giderilmesinde de boraks kullanılır.
nılır. Borakstan sonra en önemli bor bileşiklerin
Ticari açıdan en önemli bor bileşiği sod den biri olan borik asit, boraks çözeltisine
yum tetraborat yapısındaki borakstır. Bu sülfürik asit ya da hidroklorik asit eklenme
bileşik doğada tinkal cevheri halinde oldukça siyle elde edilen çok zayıf bir asittir. Toz
bol bulunur. Sanayide kullanılan boraks ise halindeki borik asit ya da ticaretteki adıyla
tinkal ya da kernit minerallerinin sıcak suda asit borik tıpta antiseptik (mikrop öldürücü)
çözündürülüp kristalleştirilmesiyle elde edilir. olarak, sudaki çözeltisi ise göz damlalarının
Eskişehir’in Seyitgazi ilçesindeki Kırka tinkal ve banyolarının hazırlanmasında kullanılır.
304 BOSTAN SİNEĞİ
BOSTAN SİNEĞİ. Dere kıyıları, bostanlar, Bostan sinekleri daha çok yaz sonunda,
sebze bahçeleri gibi sık bitki örtüsüyle kaplı özellikle nemli çayırlarda ve su kenarlarında
sulak yerlerde yaşadıkları için bostan sineği ki bitkilerin arasında görülür. Bacakları çok
ya da dere sineği adıyla anılan bu sinekler uzun ve incecik olduğundan kolayca kopabi
sivrisineklere çok benzer. Gövdeleri ve ba lir. Gene de dişi bostan sineği yumurtalarını
cakları sivrisineklerinki gibi ince ve uzundur; bırakmak için gövdesini toprağa sokarken bu
türlerden çoğunda da gene sivrisineklerinkini narin bacaklarına güvenir. Pek iyi uçamayan
andıran bir çift uzun ve saydam kanat bulu bu sinekler genellikle geceleri ortaya çıkarlar.
nur. Oysa bütün benzerliklerine karşın bostan Yalnız bazı türlerin erkekleri akşamüstleri
sinekleri ile sivrisinekler arasında yakın bir gruplar halinde toplanıp tatarcıklar gibi aşağı
akrabalık ilişkisi yoktur; yaklaşık 5.000 türü yukarı uçarak dans eder. Bostan sineklerinin
olan bu sinekler, karasinek, sivrisinek gibi çok ilginç davranış özellikleri vardır. Gündüz
bütün gerçek sinekleri içeren çiftkanatlılar leri gizlenmek için özel bir çaba göstermedik
(Diptera) takımı içinde sivrisineklerden ayrı leri gibi, günün büyük bölümünü de bir sinek
bir familya oluşturur. için en tehlikeli yer olan örümcek ağlarında
Bostan sinekleri sivrisinekler gibi hastalık geçirirler.
taşımaz; bununla birlikte türlerden birçoğu Bostan sineklerinin bazı türleri kanatsızdır;
oldukça zararlı sineklerdir. Çünkü bu türlerin bu türler kanatların gereksiz, hatta zararlı
dişisi yumurtalarını bitkilerin arasına bırakır olabileceği yerlerde yaşar. Örneğin rüzgârlı
ve yumurtadan çıkan larvalar toprağın içine bir adada yaşayan bostan sineklerinin kanat
yerleşerek bitki kökleriyle beslenir. Böylece sız olması, rüzgârla denize doğru sürüklene
bostanlara, sebze bahçelerine, hatta bazen rek boğulmalarını önler. Kuzey yarıküredeki
ekinlere büyük zarar verirler. Tarım zararlısı kanatsız türlerden biri de kışın dağların do
olan türlerin çoğu, kanat açıklıkları 2 santi ruklarında yaşar ve karların üzerinde yavaş
metreyi bulan iri sineklerdir. Larvalarının yavaş sürünerek yol alır.
üzeri de meşin görünümünde kalın ve kahve
rengi bir deriyle kaplıdır. BOSTON, ABD' nin Massachusetts eyaleti
nin hem başkenti, hem de en büyük kentidir.
120 k n r ’lik bir alanı kaplayan Boston, ülkenin
kuzeydoğu köşesinde 1630’da Massachusetts
Koyu’nda kurulmuştur.
“Özgürlüğün Beşiği” olarak da anılan bu
kent ABD ulusunun ve kültürünün oluşu
munda önemli bir rol oynamıştır. Amerikan
Bağımsızlık Savaşina yol açan pek çok olay
ve savaş Boston’da geçmiş, John F. Ken-
nedy gibi birçok önemli devlet adamı bu kent
te yetişmiştir.
Kentin çevresinde, bazıları denizden 75
metreye kadar yükselen, hafif eğimli alçak
tepeler ve buzul birikintileri vardır. 60 katlı
John Hancock Binası’mn tepesinden bakıldı
ğında, limana uzanan ince uzun yarımadaları,
tepeleri, ırmakları, adaları, köprüleri, kimi
kıvrımlı, kimi dümdüz caddeleri, yüksek mo
dern yapıları, dizi dizi eski tuğla evleri ve yeşil
parklarıyla Boston, çok renkli ve karmaşık bir
görüntü sergiler.
Bostan sineklerine özellikle yaz sonunda, sık bitki Bostonlular’ın Bağımsızlık Bildirgesi’ni ilk
örtüsüyle kaplı sulak yerlerde rastlanır. kez dinledikleri eski eyalet yönetim yeri;
BOŞANMA 305
durumu kabullenmeleri daha kolay olur. verirken, ötekiler boşanmak için belirli koşul
Evlilik kadar eski olan boşanma, toplumla- ların varlığını gerekli görür.
rın tarihsel gelişimine göre değişen özellikler Türkiye’de, Medeni Kanun’da sayılan bo
gösterir. Günümüzde hâlâ ilkel bir yaşam şanma nedenlerinden birinin varlığı duru
süren Pueblo Yerli kabilelerinde kadın koca munda, mahkemeler boşanma kararı verebi
sının ayakkabılarını evin eşiğine bıraktığında lir. Günümüzde boşanmayı kolaylaştırma yö
boşanmış sayılır. Birçok eski toplumda evli nündeki bir eğilim güçlenmektedir. Eşlerin
lik erkek çocuk doğarsa kalıcılaşır, kadının kı karşılıklı isteği durumunda, yargıçlar kolayca
sırlığı erkek için haklı bir boşanma nedeni boşanma kararı verebilir.
oluştururdu. Son yıllarda boşanma eskiye göre çok
Eskiçağın Asur, Babil gibi Mezopotamya fazladır ve her geçen yıl artmaktadır. Örneğin
toplumlarında boşanma kurallarla düzenle A B D ’de her iki evlilikten biri boşanmayla
nirdi. Asur toplumunda, kocanın karısına sonuçlanır. Boşanmanın giderek yaygınlaş
karşı görevlerini yerine getirmemesi duru masında geleneksel toplumların çözülmesinin
munda kadının boşanma hakkı vardı. Boşa yanı sıra, toplumsal yaşamın değişen koşulları
nan kadın, koca evine getirdiği çeyiz denilen etkili olmaktadır. Ekonomik özgürlüğünü ka
eşyayı geri alabilir ve boşandığı eşinin mirası zanan, kendi kazancıyla geçinebilen çağdaş
üstündeki hakları da sürerdi. Tutsak düşmüş kadının mutsuz bir evliliği sürdürmek için
bir savaşçının karısı iki yıl bekledikten sonra artık bir nedeni yoktur. Boşananların çoğu
boşanmış sayılır ve yeniden evlenebilirdi. nun yeniden evlenmesi, günümüz insanının
İslam hukukunun geçerli olduğu Osmanlı evlilikten çok şey beklediğinin göstergesi ola
Devleti’nde, boşanma hakkı ilke olarak koca rak kabul edilmektedir.
ya tanınmıştı. Koca karısını tek yanlı olarak
boşayabilir, üç kez yinelenen “boş ol” sözle BOŞ İNANÇLAR. Zaman zaman alışkanlık
riyle boşanma kesinlik kazanırdı. Erkek yö la, nedenini bilmediğimiz davranışlarda bulu
nünden bu kolaylığa karşın, Osmanlı toplu nur ya da sözler söyleriz. Örneğin, yolculuğa
munda boşanma yaygın değildi. Boşanma, ge çıkan birisinin arkasından yere su dökmek,
lenekçi bir toplum olan Osmanlılar’da hoş merdiven altından geçmemek, aksıran birisi
karşılanmazdı. ne “Çok yaşa!” demek boş inançların sık
Hıristiyan dünyasında ise Katolik Kilisesi rastlanan örnekleridir.
boşanmaya izin vermez. Bazı Katolik ülkeler B o ş i n a n ç l a r l a ilgili a r a ş t ı r m a l a r a g ö r e ,
de boşanma bugün bile olanaksızdır. Re- b u n la rın k ö k e n in i, te k ta n rılı d in lerin d o ğ u
form’dan sonra Protestan Kilisesi boşanma ş u n d a n ç o k ö n c e y a ş a m ış in s a n la r ın bağ lı
nın hukuk mahkemelerinin ilgi alanına giren o l d u k l a r ı e s k i d i n l e r d e a r a m a k g e r e k i r (bak.
“dünyasal bir şey” olduğu görüşünü benimse İLKEL DİNLER). B u a l ı ş k a n l ı k l a r g ü n ü m ü z e
di ve boşanmaya karşı çıkmadı. k a d a r g e lm iş, o y sa b ir z a m a n la r b u n la rı a n
Günümüzde, Katolik ilkelere sıkıca bağlı la m l ı k ı l a n i n a n ç l a r ç o k t a n u n u t u l u p g i t m i ş t i r .
olan ve yasaları boşanmaya izin vermeyen Boş inançların büyük bir bölümü efsanelere
İrlanda Cumhuriyeti gibi az sayıda ülke dışın dayanır. Ayrıca, inançların birtakım töre,
da, boşanma yasalarla düzenlenmiştir. Bu tören ve büyüsel işlemlerle de yakın ilişkisi
konuda iki ana eğilim vardır. Kimi ülkeler vardır. Evrenin yaratılışı, Ay, Güneş, yıldız
evlilik birliğinin bozulduğunu ortaya koyan ve lar, saat, doğa olayları, doğaüstü güçler ve
yasalarda belirtilen belirli durumlarda boşan çeşitli sayıların uğurlu ya da uğursuz sayılması
maya izin verir. Boşanma konusunda daha boş inançlarla ilgisi olan konulardır.
hoşgörülü davranan öteki ülkeler tarafların Bazıları çok eski tarihlere dayanan boş
isteği ile boşanmaya olanak tanır. Birçok inançların kökenlerine ilişkin olarak yalnızca
Avrupa ülkesi ve sosyalist ülke böyle bir varsayımlarda bulunabiliriz. Eskiçağlarda,
görüşü benimsemiştir. A B D ’de boşanma her topraktan çıkarılan demir cevherinden demir
eyaletin kendi yasalarıyla düzenlenir. Bunla eşya üretme sanatının büyücülük olduğuna
rın bir bölümü kolayca boşanmaya olanak inanılması ya da eski Avrupa toplulukların
BOTANİK 307
dan olan Keltler’in atın kutsallığına inanmala Boş inançların çoğu çok eskilere dayan
rı, at nalının uğurlu sayılmasının nedeni ola makla birlikte, yenileri de vardır. Örneğin,
bilir. aynı kibritle art arda üç sigara yakmanın
Günümüzde Ay’ın, gezegenimiz Dünya’nın uğursuzluk getireceği inancının, 1899-1902
uydusu olduğu bilinmektedir. Oysa bundan yılları arasında İngilizler’in Güney Afrika’da
binlerce yıl önce yaşamış insanlar A y’ın zen yaşayan Afrikanerler ile yaptığı Güney Afri
ginlik ve uğur getiren bir tanrıça olduğuna ka Savaşı’ndan kaynaklandığı söylenmekte
inanıyorlardı. Bugün de geçerliğini koruyan, dir. Söylenceye göre, usta Afrikaner nişancı
yeni ay çıktığı zaman altın tutmak ya da ları üç İngiliz askerinin tek bir kibritle
sevdiği kişinin yüzüne bakmak türünden dav sigaralarını yakmaları sırasında, onların yerini
ranışlar o dönemlerden kalmış olabilir. Aksı saptayıp yanık kibriti elinde tutan askeri
ran bir kimseye “Çok yaşa!” denmesinin, öldürmüş. Böylece, yeni bir boş inancın daha
aksırma sırasında ruhun geçici olarak beden doğduğu söylenir.
den ayrıldığına ilişkin eski inançlardan doğ Ayrıca bak. B ÜYÜ VE BÜY ÜCÜL ÜK.
muş olduğu düşünülebilir. Aksıran kimseyi
bu sözlerle sevindirmek, belki de ruhun esen BOTANİK ya da bitkibilim, biyolojinin bitki
likle geri dönmesine yardımcı olma amacım leri inceleyen dalıdır. Bilim adamlarının bitki
taşır. tanımında henüz tam bir görüş birliğine vara
Aralarında renkler ve sayıların da yer aldığı mamış olmalarına karşın, yalnız gerçek bitki
bir dizi şeyin uğurlu ya da uğursuz sayıldığı ler değil, uzmanların bitki olarak kabul etm e
boş inançlar da vardır. Örneğin, bazı insanlar dikleri bütün bitkisel canlılar da bu bilim
yeşil rengin uğursuz olduğuna inanıp o renkte dalının kapsamına girer. Örneğin suyosunları
bir giyim eşyası kullanmaktan kaçınır. ile mantarlar çağdaş sınıflandırmada bitki
13 rakamının uğursuz olduğu boş inancının sayılmadığı halde, suyosunlarım, yani algleri
ise, eski İskandinavlar’ın dinlerindeki bir inceleyen algoloji ile mantarları inceleyen
öyküye dayandığı sanılmaktadır. Bu öyküye mikoloji hiç tartışmasız botaniğin uzmanlık
göre, düzenbaz tanrı Loki öbür 12 tanrının dalları sayılır. Bu bilimin, gerçek bitkiler
katıldığı bir şölene 13. olarak gidip eğlence arasından da yalnızca belirli bir grubu, sözge
yi bozmuştur. Bu olay, İskandinavlar’ın en limi eğreltiotlarını konu alan pteridoloji, yap-
gözde tanrısı Balder’in ölümüyle sonuçlanan rakyosunları ile ciğeryosunlarının oluşturdu
kavgaya yol açmıştır. Bu boş inanç hâlâ ğu karayosunları grubunu konu alan briyoloji
öylesine güçliidür ki, bazı kimseler 13 kişiyi ve yalnızca fosil bitkileri inceleyen paleobota-
aynı masaya oturtmaktan kaçınır; hatta ünlü nik gibi başka uzmanlık dalları da vardır.
otellerin bazılarında 13 rakamı taşıyan oda ve Oysa botaniğin ana bölümleri böyle bir ayrım
kat yoktur. yapmaksızın bütün bitkileri ele alır; ama her
A nadolu’da halk arasında yaygın olan boş biri bitkileri değişik bir açıdan inceler. Bu
inançların birçoğu günlük yaşama girmiştir. dört ana bölüm ile kapsadıkları başlıca altbö-
Örneğin sabahleyin evden çıkarken eşikten lümler aşağıda kısaca tanımlanmıştır:
sağ ayağını önce atarak çıkmak, ilk rastlanılan 1. Bitki morfolojisi bitkilerin kök, gövde,
kişinin toplumsal durumu ve halk arasındaki yaprak, çiçek gibi bölümlerinin bütün yapısal
itibarına göre işlerin rast gidip gitmeyeceği ve biçimsel özelliklerini inceler. Bu geniş
konusunda yorumlar yapmak, esnafın siftah kapsamlı bölümün daha ince ayrıntılar üzerin
parasını yere atması ya da yüzüne sürmesi, de yoğunlaşmış birçok altbölümü vardır. Ö r
birine kesici alet verirken üzerine tükürmek, neğin yapısal morfoloji bitkilerin bütün bö
akşam tırnak kesmemek, Ay ve Güneş tutul lümlerini dış yapıları ve görünümleriyle bi
malarında silah atıp, teneke çalarak önlerini çimsel açıdan ele alırken, bitki anatomisi iç
kapatan cin-peri topluluğunu kaçırmak gibi yapılarını doku ve hücre düzeyinde inceler.
boş inançlar ve davranışlar Anadolu halkının Bu inceleme de dokuların yapılanma özellik
bir kesiminin davranışlarında belirleyici rol lerini araştıran bitki histolojisi ya da dokubili-
oynar. mi ile hücrelerin biçim, boyut, duvar kalınlığı
308 BOTANİK BAHÇELERİ
Picıurepoint
derleyip özel bakım altında iklime uyum la seralar düzenlenir. Örneğin seralarda yarı
sağlamalarını amaçlayan zengin bir bitki ko gölgeli tropik yağmur ormanları ya da rüzgârlı
leksiyonudur. Bahçenin görünümünü güzel yüksek dağ etekleri gibi özel çevre koşulları
leştirmek için bazen aralarına ağaç ve çalılar yaratılabilir.
dikilse de, bitkilerin yerleşme düzeninde mut Botanik bahçelerinin yalnız ağaç, çalı ve
laka bilimsel sınıflandırma gözetilir; yani aynı odunsu bitki örneklerini içeren bölümüne
familya, cins ve türden bitkilerin bir arada arboretum, kurutulmuş otsu bitki koleksiyon
bulunmasına özen gösterilir. Böylece hem larına da herbaryum denir.
aranan bitki kolayca bulunabilir, hem de
türler arasındaki yapısal benzerlikler ön plana Öğrenim Merkezleri
çıkar. Her bitki örneğinin yanına ya da üstüne İlk botanik bahçeleri bütün ilaçların bitkiler
de anayurdu, halk arasında bilinen adı ve den elde edildiği çağlarda kurulmuştur. Bir
Latince adı yazılır. zamanlar Avrupa’daki manastırlarda hasta
Botanik bahçelerindeki bitki örnekleri ço lıkların tedavisinde kullanmak için şifalı bitki
ğu kez coğrafya bölgelerine ya da doğal ler yetiştirilirdi. Bu bilgi ve deneyimlerin
ortamlarına göre de gruplandırılır. Örneğin ortaçağdaki öğrenim kurumlarına aktarılma
tropik bitkiler ya da su bitkileri için genellikle sı, üniversitelerde botanik bahçeleri kurma
ayrı bölümler vardır. Açık havada yetiştirilen düşüncesine esin kaynağı oldu. Böylece ilk
bitki türleri, botanik bahçesinin bulunduğu botanik bahçesi 1545’te İtalya’nın Padova
bölgenin iklim koşullarıyla sınırlıdır. Bu ne kentinde, üniversitenin çalışmalarına yardım
denle, o iklimde yaşamayan bitkiler için cı olmak amacıyla kuruldu. Bunu Hollanda ve
gerekli sıcaklık, ışık ve nem koşullarını sağla Almanya’nın Leiden, Leipzig ve Heidelberg
yarak bahçedeki tür sayısını artırmak amacıy üniversitelerindeki botanik bahçeleri izledi.
310 BOTHA
her iki Boer cumhuriyeti İngiliz sömürgesi kuzeybatısındaki Okawango bataklık bölgesi
oldu. Ne var ki, bu sömürgelere Botha’nın nin varlığıdır. Okavvango Irmağı yeraltına
çabasıyla İngiliz hükümetince özyönetim hak girip kaybolmadan önce çok büyük bir iç
kı tanındı. 1907’de Transvaal’e özyönetim delta oluşturur. Delta yabanıl yaşam açısın
hakkı verilmesi üzerine, Botha başbakan se dan oldukça zengindir. Bunlar arasında, özel
çildi. Daha sonra, 1910’da kurulan Güney likle çeşitli kuş türlerini, su yüzündeki bitki
Afrika Birliği’ne de Ulusal Meclis tarafından lerle beslenerek her yıl deltanın bir ucundan
başbakan seçildi ve ölümüne kadar bu görev öbürüne göçen suaygırı sürülerini sayabiliriz.
de kaldı (bak. GÜNEY AFRİKA). I. Dünya Okavvango bölgesi papirüs sazlıklarıyla da
Savaşı'nda Botha ve hükümeti, İngiltere’yi ünlüdür. Öbür önemli ırmaklar, Limpopo ve
desteklediler. Botha, Boer milliyetçilerinin sürekli toprak üstünden akan tek ırmak olan
başlattıkları ayaklanmayı bastırdı. Alman- Chobe’dir.
lar’a karşı savaşı sürdürerek 1915’te Alman
Güneybatı Afrikası’nı ele geçiren Botha, Hayvanlar ve İklim
1919’da Versailles (Versay) Barış Konferan- Botsvana’nın kuru ve sıcak bir iklimi vardır.
sı’na katıldı. Ülkesine döndükten kısa bir süre Sıcaklık 27°C-38°C arasında değişir. Geceler
sonra öldü. ve kış günleri, oldukça soğuk geçer. Yağmur,
çoğunlukla aralık ve nisan ayları arasında
BOTSVANA, Afrika ‘nın güneyinde, dört ya yağar. Güneyde yıllık yağış 150 milimetredir;
nı kara olan bir ülkedir. Kuzeyden güneye ve doğuda ise bunun iki ya da üç katma çıkar.
doğudan batıya uzunluğu nerdeyse eşit olup, Botsvana’da, yabanıl hayvan türleri bakı
yaklaşık 933 kilometredir. Komşuları Zam- mından zengin ulusal parklar ve hayvan koru
bia, Zimbabve, Namibia ve Güney Afrika’ ma alanları vardır. Bunlardan ulaşımı en
dır. Ülkenin Zambia ile sınırı, Zambezi Irma- kolay olanı kuzeydeki Chobe Parkı dır. Bu
ğı’nın o noktadaki genişliği olan 457 metredir. parkta fil, suaygırı, zürafa, manda, zebra,
aslan, pars, antilop, devekuşu, zehirli yılanlar
ve çeşitli kuş türleri vardır.
BOTSVANA'YA İLİŞKİN BİLGİLER
rından olan 10 bin kadar Buşman yaşar. na kavuştu ve adı Botsvana olarak değiştiril
Bunlar avcılık ve toplayıcılıkla geçinen göçe di. Bugün Botsvana ticaret açısından büyük
belerdir. Ayrıca, birkaç bin Avrupalı ve ölçüde Güney Afrika'ya bağlıdır.
Afrikalı karışımı melez ve az sayıda Avrupalı
vardır. AvrupalIların büyük çoğunluğu, ülke BOTTICELLI, Sandro (1445-1510). Erken
ye güneydoğuda Güney Afrika’dan giren ve Rönesans döneminin en ünlü ressamlarından
Zimbabve sınırına ulaşana kadar bütün ülke olan Sandro Botticelli’nin gerçek adı Ales-
yi kat eden demiryolu boyunca yerleşmişler sandro di Mariano Filipepi’ydi. Babası boyacı
dir. Botsvana’nın başkenti Gaborone’dir. olan Sandro’ya, küçük fıçı anlamına gelen
Botsvana topraklarının yalnızca çok küçük “Botticelli” adlı ağabeyinden kalmıştır. Botti
bir bölümü tarıma elverişlidir. Başlıca ürünler celli’nin yaşamıyla ilgili çok az bilgi bulunma
mısır, darı, baklagiller ve kavun-karpuzdur. sına karşın İtalya’da Floransa’da doğduğu, bir
Halkın başlıca uğraşı sığır yetiştiriciliğidir. kuyumcu yanında çalıştığı bilinmektedir.
Madenlerin bulunmasından önce hayvancılık Dönemin en büyük ressamlarından, Kato
Botsvana halkının hemen hemen tek geçim lik rahip Fra Filippo Lippi'ye çıraklık eden
kaynağıydı. Bugün en yoksul insanlar bile en Botticelli, ustasından fresk ve tempera yap
azından birkaç sığıra sahiptir. Bazı çiftlik mayı öğrendi. Fresk, özel bir yöntemle duvar
sahiplerinin ise büyük hayvan sürüleri vardır. ya da tavanlara yapılan resimdir. Tempera
Elmastan sonra en önemli dış ticaret ürünü ve ise tozboya ile yumurta sarısının karışımın
gelir kaynağı ettir. Sığırlar, güney yarıkürenin dan elde edilen aydınlık ve hafif renklerle
en büyük mezbahalarından biri olan, Lobat- yapılan bir çalışmadır.
se’deki et işletmesinde kesilir. Fra Filippo öldüğünde henüz 22 yaşında
Botsvana maden bakımından çok zengin olan Botticelli daha o zamanlar oldukça
olmakla birlikte, bu doğal zenginliğin büyük tanınmıştı. Genç ressam, dönemin en büyük
bir bölümü işlenmemiştir. Bakır, nikel ve sanatçılarına destek sağlayan Floransa’nın
elmas 1960’tan sonra bulundu. Orapa elmas güçlü ve varlıklı ailesi Mediciler'in koruması
madeninde 1971'de çalışılmaya başlandı. Jwa- altında resim çalışmalarını sürdürdü (bak.
neng’deki, değerli taşlar elde edilen ocakta ise MEDICI A İ L E S İ) . Botticelli’nin Mediciler için
1982’de üretime geçildi. Şu anda Botsvana dış yaptığı ve en sevilen resimlerinden biri sayılan
ticaretinde en önemli yeri tutan elmas, dış İlkbahar şiirsel anlatımı ve renklerinin zen
ülkelerden elde edilen gelirin yüzde 65’ini ginliğiyle dikkati çeker. Tablodaki figürler
oluşturmaktadır. Bakır ve nikel Selebi-Pikwe’ uçarcasına hareketlidir.
de çıkarılır. Botsvana Afrika’nın en zengin Botticelli 1481’de, Sistina Şapeli’nin duvar
kömür yataklarından bazılarına da sahiptir. larına freskler yapmak üzere, papa tarafından
bazı ünlü Floransalı ressamlarla birlikte Ro-
Tarih m a’ya çağrıldı. İsa ve Musa’nın yaşamlarını
Bağımsız bir cumhuriyet olan Botsvana Afri canlandıran duvar resimleri yaptı. İki yıl
ka Birliği Örgütü’ne, Birleşmiş Milletler’e ve sonra Floransa’ya dönen sanatçı buradaki
İngiliz Uluslar Topluluğu'na üyedir. 19. yüz birçok kilise ve şapeli resim ve fresklerle
yılda bölge, Kap'tan kuzeye doğru ilerleyen süsledi. Botticelli en büyük yapıtlarını Ro-
Avrupalılar’ın çok ilgisini çekti. İskoçyalı m a’dan döndükten sonraki 10 yıl içinde yarat
misyoner David Livingstone Afrika’daki ilk tı. Mediciler için, mitolojiden esinlenerek
yıllarını, o zamanlar Bechuanaland diye bili yaptığı Venüs’ün Doğuşu ile Mars ve Venüs'te
nen bu ülkede geçirmiştir. kendine özgü bir renk uyumu yaratmakta çok
1885’te İngiltere’nin egemenliği altına giren başarılı olmuş, Rönesans resim sanatının ge
ülke uzun yıllar boyunca Güney Afrika’daki lişmesine öncülük etmiştir.
bir İngiliz komisyonunca yönetildi. O dönem Tablolarından İlkbahar ve Venüs'ün Doğu
de Güney Afrika bu sömürgenin yönetimini şu Floransa’daki Uffizi Galerisi’nde, Mars ve
üstlenmek istediyse de, İngiltere buna izin Venüs Londra’daki Ulusal Galeri’de sergilen
vermedi. 1966’da Bechuanaland bağımsızlığı mektedir.
BOVLING 313
Guilicıno de M edici ve Müneccim Kralların hemen her yerinde oynanan bovling daha
Tapınması adlı iki yapıtı ise Washington’daki çok Kuzey Amerika'da yaygındır. Bovlingin
(D.C.) Ulusal Sanat Galerisi'nde bulunmak atası sayılabilecek oyunlar, koni biçimli kuka
tadır. lar ve onları devirmek için fırlatılan bir
Konularını mitolojiden ya da klasik çağ çomakla oynanırdı. Kukaların çomak yerine
öykülerinden alan resimlerin dışında, Botti topla devrildiği bovling türü ilk kez 14.
celli de dönemin öbür ressamları gibi yapıt yüzyılda Almanya ve Hollanda’da yaygınlaştı.
larının çoğunda İsa’nın öldürülmesi, Meryem HollandalIlar, skittles ya da dokuz kuka adını
Ana ve Çocuk İsa türünden dinsel konuları verdikleri bu oyunu 17. yüzyılda, o zamanki
işledi. Sanatçının ışık, duyarlı renkler ve adı New Amsterdam olan New York kentine
uçucu figürlerle bezediği resimler, izleyiciye getirdiler. O zamanlar Avrupa'da dokuz ku
olağanüstü bir canlılık ve hareketlilik duygusu ka, meyhaneler ve kumarla birlikte anılan,
verir. Botticelli’nin en yetkin yapıtlarından kötü bir oyun sayılmış, bu yüzden oyuna karşı
olan bu resimler, etkilerinden hiçbir şey sert yasalar çıkarılmıştı. A BD'de de dokuz
yitirmeden günümüze kadar ulaşmıştır.
Kilisede reform yapılmasını savunan ve
• •
Medici yönetimine karşı çıkan Savonarola
adında bir din adamının 1498'de idam edilme • • ------------------------------------- »#
OYUNCU
sinin Botticelli'yi çok etkilediği bilinmektedir.
Sanatçının bu olaydan sonra yaptığı resimler
de anlatım ve figürler eski resimlerine göre
daha soyuttur. Mistik Doğum ve Simgesel
Çarmıha Geriliş adlarını taşıyan tablolar derin
bir acıyı ve bunalımı yansıtır.
65 yaşında ölen Botticelli Floransa’daki
Ognissanti Kilisesi’nde gömülüdür. Sanatçı
nın gerçek değeri ölümünden çok sonra,
ancak 19. yüzyılın sonlarında anlaşılmıştır.
BOVLİNG, genellikle 10 tahta kuka ve ağır "Dokuz kuka"da kukalar oyuncudan 6,5 metre
bir topla oynanan bir oyundur. Dünyanın uzağa, baklava biçim inde yerleştirilir.
314 BOYA VE CİLA
Bugün kumaş, deri, kâğıt ve gıda boyalarının üretimi kimya sanayisinin önemli dallarından biridir.
eşyaları ya da ürünleri boyamak için yüzlerce renklendirerek daha çekici kılmak ve benzer
tür boya geliştirilmiştir. Gene de bütün boya lerinden ayıran bir kimlik kazandırmak için
lar maddeyi boyama özelliğine göre iki büyük kullanılır.
grupta toplanabilir: Bir yüzeye uygulandığın Bir yüzeye genellikle fırçayla sürülerek ya
da örtücü bir katman oluşturan boyalar ve da püskürtülerek uygulanan örtücü boyalar
uygulandığı maddenin dokusuna işleyen bo- yüzeyden daha derine işlemediği için kalıcı
yarmaddeler. Boyalar örtücü, boyarmaddeler değildir; bu tip boyalar sıcaklık, nem gibi
gerçek anlamda boyayıcıdır. Bu özelliğini hava koşullarından etkilenir ve uygun bir
vurgulamak için boyarmadde denen bu doku- çözücüyle ya da kazınarak yüzeyden çıkarıla
sal boyalar, doğal maddelerden elde edilen ya bilir. Boyarmaddeler ise uygulandığı m adde
da kimyasal maddelerin bireşimiyle (senteziy nin yalnız yüzeyine değil bütün dokusuna
le) hazırlanan karmaşık yapılı organik bileşik tutunduğu için kalıcıdır; bu tür boyalar çok
lerdir. nitelikli değilse zamanla solabilir, ama boya
Mobilyaları, kapı ve pencere doğramalarını sökücü özel maddelerle işlemden geçirilme
boyamak için kullanılan yağlıboyalar ile tekne dikçe dokudan ayrılmaz. Kumaş ve deri
ve otomobil boyaları gibi örtücü boyalar boyaları genellikle boyanacak ürünü boya
eşyaya yalnızca renk ve parlaklık kazandır çözeltisine batırarak uygulanır ve boyama iyi
makla kalmaz, sıcaklık değişiklikleri, nem, yapılırsa bütün dokudaki renk tonu aynı olur.
hava kirliliği gibi dış etkenlere karşı da Plastik, gıda, ilaç ve kâğıt boyaları ise çoğu
koruyucu bir katman oluşturur. Genellikle kez sıvı ya da hamur halindeki ürünün içine
renksiz olan cilalar da uygulandıkları yüzeyi katılır.
hem parlatır, hem korur. Oysa kumaş, deri,
plastik, gıda, ilaç ve kâğıt boyaları gibi Yağlıboyalar
boyarmaddelerin böyle koruyucu bir işlevi Yağlıboyaların bileşiminde renk verici bir
yoktur; bu boyalar bir ürünü ya da eşyayı pigment ile bu pigmenti taşıyan, genellikle
316 BOYA VE CİLA
bitkisel kökenli bir yağ bulunur. Pigmenti cak boyaların, kapalı yerlerde kullanılacak
yüzeye bağladığı için bağlayıcı denen bu yağ boyalardan daha uzun ömürlü ve dayanıklı
sıvı, pigment ise çoğu kez ince toz halinde olması gerekir. Nitekim yapıların dış cephe
öğütülmüş bir katıdır. Boya yapmak için, bu boyalarında kuruyucu yağ bol, terebentin
ince toz halindeki pigment özel makinelerde esansı azdır; bu da boyanın yavaş kurumasını,
bağlayıcı sıvıyla iyice karıştırılır. ama sonradan parlak ve uzun ömürlü bir
Yağlıboyaya, sürüldüğü yüzeyi bir renk yüzey oluşturmasını sağlar. İçeride kullanıla
katıyla “örtme özelliği” kazandıran ana pig cak boyaların bu kadar parlak ve dayanıklı
mentler metal cevherlerinin, yani bir metalin olmasına gerek olmadığı için yağı az, tereben
elde edildiği toprak ya da kayaçların kavrul tini çoktur. Yapıların içinde, özellikle tavan
masıyla hazırlanır. Çinko oksit, çinko sülfür, ve duvarları boyamak için suyla karıştırılarak
titan dioksit, üstübeç (bazik kurşun karbonat) kullanılan plastik ya da lateks boyalar yağlı
en önemli beyaz pigmentlerdir. Demir ve boya değildir; çünkü bunların bağlayıcıların
bakır oksitler kırmızı, kromatlar sarı ve tu da bitkisel ya da mineral yağlar bulunmaz.
runcu, element halindeki karbon ise çok Radyatör boyaları, çabuk kuruyan bir vernik
kullanılan siyah pigmentlerdir. Boyaya kıvam ya da lakaya metal tozlarının karıştırılmasıyla
vermek için bağlayıcının içine ayrıca tebeşir, hazırlanır. Ayrıca banyo küvetleri, lavabolar,
kireçtaşı ve kil gibi ucuz maddeler de katılır. buzdolapları, fırınlar ve soba boruları için
Bağlayıcı sıvının en önemli bileşeni yağlı özel emaye boyalar üretilir.
tohumlardan, fındık ve ceviz içinden, bazı Dış cephelerdeki taş duvarların boyanma
bitki ve balıklardan elde edilen kuruyucu sında, pigment olarak ince kum ya da öğütül
yağlardır. Bu yağlar havanın oksijeniyle bir müş kayaç, bağlayıcı olarak da tong yağı
leştiğinde katılaşarak ince ve esnek bir kat içeren yağlıboyalar kullanılabilir. Gemilerin
man oluşturur. Kuruyucu yağların en bilinen su kesimi altındaki bölümleri, yosun ve midye
örneği, keten bitkisinin tohumlarından elde bağlamasını önlemek için, zehirli kimyasal
edilen beziryağıdır (bak. KETEN). Çin’de yeti maddeler içeren özel boyalarla boyanır. Bun
şen tong ağacının tohumlarından elde edilen ların dışında, ısıya ve aleve dayanıklı özel
tong yağı, soyafasulyesinden elde edilen soya boyalar, sera ve mandıra gibi yerlerde man
yağı ile petrolden elde edilen çeşitli mineral tarların üremesini önleyen boyalar, karanlık
yağlar da çok kullanılır. ta da görülebilecek biçimde parıldayan fosfor
Bağlayıcıların bileşiminde kuruyucu yağlar lu boyalar vardır.
dan başka reçineler, inceltici (sulandırıcı) ve
kurutucu maddeler de bulunur. Reçineler Cila ve Lakalar
yağlıboyanın içindeki çeşitli maddelerin birbi Daha çok ahşap (tahta) ve deri eşyayı bozucu
rine bağlanmasını sağlar ve fırçayla sürülmesi etkilere karşı koruyup parlatmak için kullanı
ni kolaylaştırır. Bunun için bazı ağaçlardan lan cilalar pigmenti olmayan renksiz boyalar
elde edilen doğal reçineler ya da kimyasal dır. Deri eşyaları cilalamak için genellikle bir
maddelerden üretilen yapay (sentetik) reçine çözücüde çözünmüş hayvansal ya da bitkisel
ler kullanılır. İncelticiler ya da İngilizce'den mumlar, örneğin balmumu kullanılır. Ayak
dilimize geçen adıyla tinerler, boyayı daha kabı ve muşamba cilaları çoğunlukla bu tür
akışkan hale getirerek sürülmesini kolaylaştı mumlu cilalardır. En çok kullanılan mobilya
ran terebentin esansı ve gazyağı gibi çözücü cilaları ise, doğal ya da yapay reçinelerin
maddelerdir. Kurutucu olarak kullanılan ko kuruyucu yağlardaki çözeltisi olan vernikler
balt, manganez ya da kurşun gibi metaller ise, dir. Eskiden vernik yapmak için ağaçlardan
yüzeye ince bir kat halinde sürülen boyanın sızan doğal reçineler eritilir, içine beziryağı
daha çabuk kurumasına yardımcı olur. katılır ve istenen kıvama gelinceye kadar
Yağlıboyaların yapımında dikkat edilecek pişirildikten sonra terebentinle sulandırılırdı.
noktalardan biri de boyanın nerede kullanıla Tropik bölgelerdeki bazı ağaçların üzerinde
cağıdır. Havanın aşındırıcı ve bozucu etkisiyle yaşayan ve lak böceği denen bir kabuklubitin
karşı karşıya kalan dış yüzeylerde kullanıla ürettiği gomalak da vernik yapımında çok
BOYA VE CİLA 317
pamuklu kumaşları birbirinden güzel renklere renkte boyarmadde veren yeni bir kabuklubit
boyarlardı. Çinliler de İÖ 3000 yıllarında iplik türü bulundu. Meksika’dan Avrupa’ya götü
ve dokumaları boyamak için bitkilerden elde rülen bu boyarmadde kısa sürede yayıldı ve
ettikleri boyarmaddeleri kullanmaya başladı bu iki tür kırmız böceği yakın zamanlara ka
lar. Doğal boyarmadde tarifleri binlerce yıl dar kırmızı boyarmadde kaynağı olarak öne
boyunca kuşaktan kuşağa aktarıldı. Ama bu mini korudu.
tarifler ancak son yüzyıllarda yazıya geçirildi Bitkisel Boyarmaddeler. Bitkilerden elde
ği için, eski toplumların bildiği birçok formül edilen boyarmaddelerin belki de en değerlisi
bugün unutulup gitmiştir. ve en çok kullanılanı koyu mavi renkli çivittir.
Hayvansal Boyarmaddeler. Eskiçağlarda Bugüne kadar önemini koruyan çivit, renk
kullanılan en göz alıcı boyarmadde, hayvansal tutturmak çok zor olduğu için her zaman de
kökenli doğal bir boya olan Sur firfiriydi. Bir ğerli sayılan mavi boyarmaddeler grubunun
dikenli salyangozdan (Murex brandaris) elde en tanınmış üyesidir. Günümüzde bireşim yo
edilen erguvan rengindeki bu boyarmaddenin luyla üretilen bu madde eskiden yalnız çivit-
adı, Fenike uygarlığının en büyük kentlerin otu ile çivitağacından elde edilirdi (bak. Çİ VİT).
den biri olan Sur’dan gelir. Firfir de “erguvan Çivitotu (Isatis tinctorid) Avrupa ve Asya’da
rengi” anlamındaki Eski Yunanca bir sözcü yetişen, sarı çiçekli, ikiyıllık bir bitkidir. Çivit
ğün bozulmuş biçimidir. Bir efsaneye göre, elde etmek için açık yeşil renkli taze yaprakla
Fenike tanrısı Melkart’ın köpeği kumsalda rı toplanır, kurutularak toz haline getirilir ve
dolaşırken bu deniz salyangozlarını ezmiş, böy suya bastırılarak mayalanmaya bırakılırdı.
lece bu boyarmaddenin sırrını öğrenmiş. Bu Baklagillerin Indigofera cinsinden olan çi-
salyangozun ezilmesiyle çıkan sarımsı sıvı gü vitağaçları da en az 5.000 yıl boyunca boyar
neşte bırakıldığında gökkuşağının bütün madde kaynağı olarak kullanılmıştır. Eski Mı
renklerinden geçerek sonunda parlak erguvan sır’daki Teb kentinin kumaş boyacıları hem
rengine dönüşür. Etkili bir sabunla yıkandı giysilik kumaşları, hem de mumyaları sarmak
ğında da kimyasal bir değişiklik geçirerek, gü için kullanılan bezleri çivitağacından elde et
neşte solmayan ve yıkanınca rengini atmayan tikleri çivitle boyarlardı (bak. M u m y a ) .
parlak, koyu kırmızı bir renk alır. İÖ 1500 Çivit bugün bile sanayide ve evlerde çok
yıllarında boyarmadde yapım yerleri Sur ve kullanılan bir boyarmaddedir. Çivitle boya
Sayda’dan bütün Akdeniz kıyılarına yayılmış nan kumaş yıkandığında solarak açık mavi bir
tı. Ama Fenikeliler biraz boyarmadde elde renk alır; ama güzel görünümünü yitirmez.
edebilmek için o kadar çok salyangoz ezmek Örneğin yıkandıkça ağaran blucin kumaşları
zorundaydılar ki, bu güzel renge sahip olmaya çivitle boyanır.
ancak zenginlerin gücü yetiyordu. Bu yüzden Çivit suda çözünmediği için boyamadan ön
Sur firfiri yalnızca imparatorların, kralların ve ce soda ve başka kimyasal maddelerle işlem
rahiplerin giysilerini renklendirirdi. den geçirilmesi gerekir. Çivit banyosuna dal
Eskiçağlarda çok değer verilen boyarmad- dırılan kumaş sarımsı bir renk alır; banyodan
delerden biri de bir böcekten elde edilen canlı çıkarıldığında rengi önce yeşilimsi sarıya, son
kırmızı renkte bir boyaydı. Kırmızı savaş ren ra havanın etkisiyle maviye döner. Kumaştaki
gi sayıldığı için, Eski Mısırlılar’dan başlayarak bu renk değişimlerini izlemek bir sihirbazlık
askerler hep bu renkte üniformalar giydiler. gösterisini izlemek kadar zevklidir.
Bu boyarmadde kırmız meşesi ya da çoban- Kırmızı boyalar öbür renklerden çok daha
püskülü gibi bitkilerin üzerinde yaşayan bir çabuk solar. Eski halıları incelerseniz mavi,
tür kabuklubitin dişisinden elde edilirdi. Kır sarı ve kahverengi desenlerin genellikle kır
mız böceği (Kermes ilicis) denen bu kabuklu- mızılardan daha canlı olduğunu görürsünüz.
bitler tanyeri ağarmadan fener ışığında yap Bu aranan rengin başlıca kaynağı Avrupa’da
rakların üzerinden toplanır, sonra kurutula “Türk kırmızısı” ya da “Edirne kırmızısı” adıy
rak öğütülürdü. Rönesans çağında kırmız üre la bilinen kökboyasıydı. Kökboyası bitkisi
timinin en önemli merkezi Venedik’ti. A m e nin (Rubia tinctorum) kurutulmuş köklerin
rika’nın keşfinden sonra bu kıtada da aynı den elde edilen bu boyarmadde Eski Mısırlı
BOYA VE CİLA 319
BOYLAM bak. E n le m ve B o y la m .
Zürafa
Alageyık
Zürafanın boynuzları ince tüylü, kadifemsi bir deriyle kaplıdır. Geyiklerin çatallı boynuzları kemiktendir
ve her yıl yenilenir. Boğa, koç ve antilobun boynuzlarında içi oyuk kemikten bir çatıyı boynuzsu
maddeden bir dış katman örter. Gergedanın boynuzu ise birbirine iyice kaynaşmış boynuzsu liflerden
oluşm uştur.
kıl ve tırnakları da aynı boynuzsu maddeden Asya'nın birçok yöresinde gergedan boynuzu
yapılmadır; çünkü bu oluşumların hepsi iist- nun cinsel gücü artırdığına inanılır. Bu boy
deriden türemiştir ve temel bileşenleri keratin nuzlardan öğütülmüş tozların yüzyıllar bo
denen lifsi bir proteindir. Bütün hayvanlar yunca çok yüksek fiyatlarla satılması, tüm
içinde yalnızca gergedanların boynuzları tü yasaklamalara karşın Asya gergedanlarının
müyle boynuzsu maddeden oluşur. Buna kar aşırı avlanmasına ve soylarının neredeyse
şılık zürafa ve geyiklerin boynuzlarında hiç tükenmesine yol açmıştır.
boynuzsu madde bulunmaz. Tümüyle kemik İnsanlar tarih boyunca hayvan boynuzlarını
ten olan bu boynuzların üstü ilkbaharda çok değişik amaçlarla kullandılar. Örneğin içi
kadife gibi yumuşak ve ince tüylü bir deriyle oyuk olan koyun ve sığır boynuzlarından içki
kaplanır; boynuzların büyümesi durunca bu kadehi ve üflemeli çalgı yaptılar. Bir zaman
örtü de yok olur. Rengeyiği dışındaki bütün lar değerli sofra takımlarının kaşık ve bıçak
geyik türlerinin yalnız erkekleri boynuzludur. sapları, sigara tabakaları boynuzdan yapılır,
Her yıl yenilenen bu boynuzların büyüklüğü hatta sokak lambalarında cam yerine boynuz
ve çatal sayısı hayvanın yaşını gösterir. dan incecik levhalar kullanılırdı. Bugün boy
Gergedanların boynuzu, üstderiden kay nuz tozu genellikle gübrelere katılır; ayrıca
naklanan keratin liflerinin birbirine iyice kay buharla ısıtılıp yumuşatıldıktan sonra presle
naşmasıyla oluşmuş, koni biçiminde sert ve biçim verilen boynuzdan düğme, tarak, kutu
boynuzsu bir yapıdır. Hindistan gergedanının ve süs eşyası yapılır.
burnunun üstünde 30 cm uzunluğunda tek bir
boynuz, öbür türlerde ise gene burnun üstün BOYNUZGAGA. Asya’nın tropik kesimle
de art arda yerleşmiş iki boynuz vardır. rinde ve Afrika’da boynuzgaga adıyla tanınan
BOZKIR 323
ilgi çekici kuşlar yaşar. Bu kuşların en çarpıcı yılan yemeyi sever. Bu kuşlar meyve ya da
özelliği gagalarıdır. Genişçe bir kemer yapa tohumları gagasının ucuyla koparır ve genel
rak aşağıya doğru kıvrılan gagaları hem çok likle havaya atarak düşerken yakalayıp yutar.
iridir, hem de ilk bakışta dikkati çekecek Tüyleri daha çok siyah-beyaz ya da kahveren-
kadar canlı renklerdedir. Üstelik bazı türler gi-beyaz karışımıdır. Oldukça uzun kuyruklu
de bu iri gaganın üstünde büyük bir çıkıntı olan boynuzgagalar geniş kanatlarını büyük
bulunur. Boynuz ya da kasket siperi gibi bir gürültüyle çırpar ve vıraklamayı andıran
hayvanın başından ileriye doğru uzanan bu sesler çıkarırlar.
çıkıntı, gagayla aynı boynuzsu maddeden Boynuzgagaların çoğu yuvasını ağaç kovuk
yapılmıştır. Afrika'da yaşayan türlerden iki larında yapar. Dişi kuş iri, beyaz yumurtaları
sinde bu boynuzsu çıkıntının içi oyuktur. nın üstünde kuluçkaya yatmaya hazırlanır
Malezya, Endonezya ve Borneo’da yaşayan ken, erkek kuş gagasıyla taşıdığı çamurlarla
bir başka türde de bu çıkıntının biçimi, 30 cm yuvanın girişini örterek dişiyi bu kovuğa
uzunluğundaki gaganın üstünde ters çevrilmiş hapseder. Yalnız yuvanın ağzında küçük bir
ikinci bir gagayı andırır. Bu az rastlanan türe, delik bırakır ve dişisi kuluçkada yattığı sürece
gergedan boynuzunu anımsatan gaga çıkıntısı bu delikten uzattığı yiyeceklerle onu besler.
nedeniyle gergedan boynuzgaga (Buceros rhi- Yavrular yumurtadan çıkınca kurumuş çamu
noceros) denir. ru kırarak dişinin dışarı çıkmasına yardımcı
Boynuzgagalar genellikle ağaçların arasın olur. Ama yavrular biraz büyüyünceye kadar
da, bazen de açıklık yerlerde sürüler halinde yuvada kalır.
yaşarlar. Meyve, tohum ve bulabildikleri he
men her şeyi yiyen hareketli kuşlardır. Küçük BOZKIR, ilkbaharda yağmur ve sel sularıyla
yapılı olan türler en çok böcek, iri olanlar da yeşerir; toprak kısa bir süre içinde çeşit çeşit
çiçeklerle renkli bir görünüm kazanır. Hava
lar ısınıp da topraktaki nem azalınca, otlar
çabucak sararır ve kırlar boz bir görünüm alır.
Bozkırlara kışları soğuk, yazları sıcak ve
kurak geçen yörelerde rastlanır. SSCB'nin
güneyindeki açık, ağaçsız, otlarla kaplı geniş
bozkırlara, Rusça'da “düzlük” anlamına ge
len step adı verilir. Bozkır toprakları batıda
Macaristan’dan başlayarak Ukrayna ve Orta
Asya üzerinden doğuda Mançurya’ya kadar,
yaklaşık 8.000 km uzunluğunda bir alanı
kaplar. Avrasya bozkırı olarak bilinen bu
bölge iki ana bölüme ayrılır: Batı bozkırı
Tuna'nın ağzındaki ovalardan başlayıp Kara
deniz’in kuzeyinden Altay D ağlan’na varır.
Batı bozkırında yazlar sıcak, kışlar soğuktur.
Yağışlar düzensizdir. Ulaşım tarih boyunca
atlarla ve kızaklarla yapılmıştır. Ağır akışlı
ırmaklarında yazın tekneler, kışın kızaklarla
seyahat edilir. Doğu bozkırı Altay Dağları’n-
dan Büyük Hingan Dağları’na kadar uzanır.
Moğolistan bu bölgenin içinde kalır. Bu yöre
batıdan daha yüksektir. İklimi soğuk ve ku
raktır. İnsanların yaşamasına elverişli değil
dir. Sulak yerlere yerleşmiş topluluklar tarım
Gergedan boynuzgaganın erkeği, yavrular
gelişinceye kadar dişi kuşu yuvaya hapsederek bir la uğraşır. Bozkırın güney bölümü giderek
delikten besler. çölle birleşir.
324 BÖBREK
damarlardan geçerek yaklaşık beş dakika gibi ya da siyek (üretra) denen başka bir boruyla
kısa bir sürede temizlenmesini sağlar. idrar vücuttan dışarı atılır. Böbrekler, idrar
Kan böbreklerden geçerken suyunun bir boruları, idrar kesesi ve işeme kanallarından
bölümünü burada bırakır. Çözünmüş durum oluşan bütün bu sisteme boşaltım sistemi
daki atık ve zararlı maddeleri taşıyan bu su denir.
kılcal damarların duvarlarından geçip Bow-
man kapsülüne girer. Bu kapsülden çıkan Böbrek Hastalıkları
ince, uzun ve kıvrımlı bir borucuk suyu önce Mikrobik bir hastalık ya da herhangi bir
böbreğin öz bölümüne, sonra U biçiminde bir örselenme söz konusu olsa bile böbrekler bir
kıvrım yaparak yeniden böbrek kabuğuna süre normal çalışmasını sürdürebilir. Ama
taşır. Bu taşıma sırasında süzme işlemi bir hemen gerekli önlemler alınmazsa böbrekler
ölçüde tamamlanmış, drar oluşmaya başla artık görev yapamayacak duruma gelir ve
mıştır. Kılcal damar yumakçığı, Bowman hasta birkaç gün içinde ölebilir.
kapsülü, taşıyıcı borucuklar ve çevresindeki Böbreklerin çalışmasını aksatan koşullar
kılcal damar ağıyla birlikte başlı başına küçük dan biri böbrek taşlarıdır. Başta kalsiyum
bir böbrek sayılan bu süzme birimlerine nef- olmak üzere çeşitli minerallerin çökelip sert
ron denir. leşmesiyle oluşan bu taşlar böbrek borucukla-
Kandan ayrılan su mikroskobik borucukla- rım ya da kanallarını tıkayabilir. Özellikle
rın içinde yavaş yavaş akarken, böbrek bu idrar borularına kadar inerek orada sıkışıp
sudaki yararlı tuzları ve glikoz gibi kimyasal kalan taşlar çok şiddetli ağrı yapar. Belin iki
maddeleri emerek yeniden kan dolaşımına yanında ve sırtta nöbet halinde duyulan bu
verir. Böbreğin bir ödevi de bazı hormonların dayanılmaz ağrıya böbrek koliği denir. Böb
denetimi altında vücuttaki su miktarını dü rek taşlarının ilaçlarla eritilmesi, sesüstü
zenlemektir. Eğer uzun bir süre su içilmezse, (ültrason) dalgalarıyla parçalanması ya da
böbrekler idrar olarak dışarı atılmak üzere ameliyatla alınması gibi çeşitli tedavi yolları
borucuk ve kanallarda dolaşan suyun bir vardır. Ama idrar yollarında sürüklenerek
bölümünü geri emer; bu yüzden idrar miktarı ilerleyebilecek kadar küçük ve düzgün yüzeyli
azalır. Eğer çok su içilirse, böbrek suyun bir bir taşsa, genellikle kendiliğinden idrarla dı
bölümünü geri almaya gerek duymayacağı şarı atılması beklenir.
için idrar miktarı artar. Çeşitli mikroplardan ileri gelen bütün ilti
Her gün yaklaşık 170 litre su yumakçıklar- haplı böbrek hastalıklarına genel olarak nef
dan süzülerek borucuklara geçer. Kuşkusuz rit, yani böbrek iltihabı denir. Nefritin belirti-
bunun hepsi idrar olmaz. Suyun büyük bölü
Russ KinnelScience Photo Library
mü geri emildiğinden, yetişkin ve sağlıklı bir
insan günde 1,5 litre kadar idrar boşaltır.
Suyu böbrek özüne taşıyan uzun borucuk-
lardan her biri yeniden böbrek kabuğuna
döndüğünde, daha geniş olan toplayıcı kanal
larla birleşir. Bu kanallar da kendi aralarında
birleşerek en sonunda idrar borusunu oluştu
rur. Yetişkin bir insanda idrar borusu yakla
şık 30 cm uzunluğundadır ve böbrekten idrar
kesesine kadar uzanır.
Karnın en alt bölümüne yerleşmiş olan
idrar kesesi, duvarları kas ve lifsi dokudan
oluştuğu için daralıp genişleyebilen esnek bir
torbadır. Her iki böbrekten gelen idrar bu
kesede biriktikçe genişler ve ortalama yarım
Hemodiyaliz tedavisi uygulanan bir böbrek hastası
litre idrarı taşıyabilir. İdrar kesesi dolduğun her hafta yaklaşık 20 saatini yapay böbrek
da, beyinden gelen bir emirle ve işeme kanalı makinesine bağlı olarak geçirmek zorundadır.
326 BÖCEK
leri böbreğin hangi bölümünün hastalandığı rur. Bu omurgasız hayvanlar Kuzey K utbu’n-
na bağlıdır; ama genel olarak ateş, baş ağrısı dan Antarktika’ya, dağ doruklarından çölle
ve idrarın rengi ile miktarında değişme görü re, ormanlardan akarsu ve göllere kadar her
lür. Dışarı atılamayan fazla su dokularda bi yere dağılmıştır. Buna karşılık içlerinden pek
riktiği için, deride ödem denen yumuşak şiş azının deniz yaşamına uyum sağlamayı başa
kinlikler oluşur. Hafif nefritler antibiyotikler rabilmiş olması şaşırtıcıdır.
le tedavi edilebilir. Ayrıca idrar söktürücü Bilinen böcek türlerinin sayısı 1 milyonu
ilaçlar da böbreklerin vücuttaki fazla su ve bulur; bu sayı dünyadaki bütün öbür hayvan
tuzları dışarı atmasına yardımcı olur. türlerinin en azından üç katıdır. Bu canlıların
Daha ağır iltihaplar, böbreklerin işlevlerini üstelik hızla ürediği düşünülürse, toplam bi
yerine getiremez duruma geldiği böbrek yet rey sayısı olağanüstü boyutlara ulaşır. Hatta
m ezliğiyle sonuçlanır. Ağır böbrek yetmezli bazı araştırmacılar, böceklerin öbür hayvan
ğinde hasta bilincini yitirir ve tedavi edilmez lardan çok daha küçük oldukları halde yeryü-
se ölebilir. İltihaplanma dışında başka neden zündeki toplam ağırlıklarının bütün öbür hay
lerden de ileri gelebilen böbrek yetmezliği vanları geride bıraktığını öne sürerler. Ama
için başlıca iki tedavi yöntemi vardır. Biri denizlerdeki balıklarla birlikte bütün hayvan
diyaliz, öbürü böbrek naklidir. Bir çözeltide lar hesaba katıldığında herhalde bu sav doğru
ki maddelerin yarı geçirgen zarlardan geçirile olamaz.
rek ayrılmasına dayanan diyaliz yöntemi de İnsanlar genellikle örümcek, akrep, tespih-
iki ayrı yoldan yapılabilir. Hemodiyalizde, böceği, kırkayak gibi bütün eklembacaklı
yani “kan diyalizinde hastanın kanı bir bağ hayvanlara böcek derler. Oysa böcekler ko
lantı aracılığıyla yapay böbrek denen bir nusunda uzmanlaşmış bir doğa bilimci (ento-
diyaliz makinesine gönderilir. Bu makine molog) için böcek sözcüğünün anlamı daha
tıpkı böbrekler gibi kanı süzer, atıkları ve dar ve belirlidir. Bu uzmanların yaptığı sınıf
zehirli maddeleri ayırarak temizlenmiş kanı landırmada örümcek ve akrepler ayrı, böcek
yeniden hastanın damarlarına aktarır. Ne var ler ayrı bir sınıftır. Tespihböceği de gerçek
ki, hemodiyaliz makineleri hem pahalıdır, böceklerle değil ıstakoz, karides, yengeç gibi
hem de her hastanede bulunmaz. Üstelik kabuklu deniz hayvanlarıyla aynı sınıftandır.
hastanın haftada en az 20 saat makineye bağlı Kırkayaklar da öbürlerinden ayrı bir sınıf
kalması gerekir. oluşturur. Kısacası böcekler ile bütün bu
İkinci bir diyaliz yöntemi olan karınzan hayvanların tek ortak noktası hepsinin eklem
(periton) diyalizinde, hastanın karın boşluğu bacaklı olmasıdır.
na atıkları soğurabilen özel bir sıvı şırınga Kelebek, güve, karınca, sinek, çekirge, arı
edilir. Kanda birikmiş olan atıklar ve zararlı ya da bit gibi değişik gruplar oluştursalar da,
maddeler karınzarından geçerek bu sıvıya bütün böceklerin bazı ortak özellikleri vardır.
karışır. Yaklaşık yarım saat sonra gene özel Bunlardan en önemlisi de bacak sayısının
bir boru ya da sondayla sıvı dışarı akıtılır. Bu hiçbir zaman altıyı geçmemesidir. Bu özellik
yöntemde hastanın hemodiyalizde olduğu gibi böcekleri bütün öbür eklembacaklılardan ayı
bir makineye bağlanması gerekmez. ran temel farklardan biridir. Gerçekten de
Uzun süren (kronik) böbrek yetmezlikle erişkin bir böceğin dört bacağı olabilir; hatta
rinde diyaliz tedavisi hastanın özel yaşamını bazılarının hiç bacağı olmayabilir. Ama larva
büyük ölçüde kısıtladığı için, böbrek nakli evresindeki geçici bacakları, örneğin kelebek
daha iyi bir seçenektir. Bu ameliyatlar genel tırtıllarının sonradan kaybolan ek bacaklarını
likle başarıyla sonuçlanır ve hastaların çoğu saymazsak, erişkin bir böceğin en çok altı (üç
normal yaşantılarına dönebilirler. Ama bu çift) bacağı olabilir. Oysa eklembacaklıların
yöntemin de uygun böbrek bulma güçlüğü öbür sınıflarında bacak sayısı en az sekizdir.
gibi bir sakıncası vardır.
Böceğin Gövdesi
BÖCEK. Yeryüzünde yaşayan bütün hayvan Gelişmesini tamamlamış bir böceğin gövdesi
lar içinde en kalabalık grubu böcekler oluştu baş, göğüs ve karın olmak üzere üç bölümden
BÖCEK 327
basit göz
ön kanat
gogus _
kanat
karın - bacak
oluşur. Bacaklar göğüs bölümünden çıkar; tır. Örneğin ağustosböcekleri bitki özsularını,
kalp, mide gibi iç organlar ise karın bölümün sivrisinekler ise insan ve hayvanların kanını
dedir. Arı ya da kelebekte bu üç bölüm emerek beslenir. Hatta bazı böcekler larva
birbirinden kolayca ayırt edilebilir. Ama bö evresinden sonra hiçbir şey yemeden yaşadık
ceklerin çoğunda göğüs ile karın tek bir parça ları için, bunların erişkinlerinde ağız bile
gibi görünür ve gövdenin altını çevirip bak yoktur. Örneğin karıncaaslanı larva evresin-
madıkça bu iki bölüm arasındaki sınırı belirle deyken bol bol beslenir, ama gelişmesini
mek güçtür. tamamladıktan sonra bilindiği kadarıyla hiç
Böceğin başının yapısı oldukça karmaşıktır; bir şey yemez.
bu yüzden başın önemli bölümlerini inceleye Erişkin bir böceğin hareketlerini denetle
bilmek için bir büyüteçle bakmak gerekir. İri yen bütün organlar göğsünde toplanmıştır.
bir çekirgede ya da sinekte anten gibi uzanan Göğüs bölümü birbirine eklemlenmiş üç bö-
bir çift duyargayı ve her biri çok sayıda küçük lütten oluşur; ama bütün böceklerde bu bö-
gözden oluşmuş iri bileşik gözleri görebilirsi lütlü yapıyı görmek pek kolay değildir. Göğüs
niz. Petekgöz denen bu bileşik gözlerden bölütlerinin her birinde bir çift bacak bulu
başka böceklerin üç basit ya da yalın gözü nur. Kanatlar ise hiçbir zaman ön bölüte
daha vardır. Hafifçe parıldayan bu küçük değil, mutlaka orta ve arka bölütlere bağlan
gözler birbirinden uzakta yer alır. Hayvan mıştır. Göğsün içinde bacakları ve kanatları
petekgözlerinin her peteğiyle, baktığı alanın hareket ettiren güçlü kaslar geniş bir yer
küçük bir bölümünü görür ve bu görüntülerin kaplar. Böceklerde omurgalılarınki gibi bir iç
birleşmesiyle mozaik gibi bir görüntü oluşur. iskelet olmadığı için, bu kaslar gövdeyi örten
Bu görüntü insandaki gibi ters değil düzdür. dış kabuğun iç yüzeyine bağlanır. Kütikül adı
Üstelik böcekler renkleri, hatta insan gözü verilen bu gövde örtüsü kitin denen sert bir
nün algılayamadığı morötesi (ültraviyole) maddeden yapılmıştır ve hem iç organları
ışınları da algılayabilirler. korur, hem de gövdeye biçimini veren bir dış
Gözlerin altında çene ve dudaklarla birlikte iskelet ödevi görür.
ağız parçaları yer alır. Böceklerin alt ve Böceğin gövdesinin içinde bir uçtan öbür
üstçeneleri bizimki gibi aşağı-yukarı değil, iki uca uzanan iki sinir kordonu hayvanın bütün
yana doğru hareket eder. Ama bütün böcek hareketlerini denetler ve baş bölümünde bir-
lerin çene ve ağız yapısı yiyeceklerini çiğne leşerek küçük bir beyin oluşturur. Kuşkusuz
meye değil, çoğununki emmeye uyarlanmış böceklerin de dokunma, görme, işitme, koku
328 BÖCEK
E. S. Ross
E S. Ross
ve tat alma duyuları vardır; ama daha gelişmiş ca bir çift kanat bulunur. Çoğu kez bunun
canlılar gibi ağrı duyup duymadıkları yanıt nedeni, kınkanatlılarda olduğu gibi, ön kanat
lanması güç bir sorudur. çiftinin sertleşerek arka kanatları koruyan bir
Böceğin kalbi sırtında, bütün karın bölgesi kına dönüşmesidir.
boyunca uzanan bir boru biçimindedir. Kanı
arkadan öne doğru pompalayan bu borunun Böceklerde Başkalaşma
üzerinde kanın geri dönmesini engelleyen Bütün böcekler larva evresinden erişkin duru
kapakçıklar bulunur. Aynı boru göğüs ve baş ma gelinceye kadar birkaç kez deri değiştirir.
bölümünde de devam eder; ama burada kan Çünkü önceleri çok yumuşak olan ve larvanın
pompalanmadan aktığı için adı artık kalp büyümesini engellemeyen kitinli kabuk sert
değil aorttur. Böceklerde, kalp ve aorttan leştikten sonra böceğe dar gelmeye başlar.
oluşan bu uzun boru ya da sırt damarı dışında Böceğin büyüyebilmesi için, gövdesini bir zırh
başka hiç damar bulunmadığı için açık kan gibi saran bu sert ve dar kabuğu atıp kendisine
dolaşımı görülür. Renksiz bir sıvı olan kan, yeni ve daha geniş bir kabuk yapması gerekir.
sırt damarının açık ucundan akarak bütün iç Böceklerin bir bölümü yumurtadan çıktığı
organların çevresinde serbestçe dolaşır. Deri anda nasılsa, son derisini değiştirdiğinde de
si ince ve yumuşak olan tırtılın kalp atışlarını aynıdır. Oysa birçoğunda, atılan her kabuğun
çıplak gözle bile görebilirsiniz. altından tanınmayacak kadar değişik bir bö
Böceklerin gövdesinin içinde dallanarak cek çıkar. Yalnız böceklere özgü olmayan,
bütün dokulara ulaşan incecik soluk boruları amfibyumlar, derisidikenliler, kabuklular ve
vardır. Trake denen bu borular gövdenin yumuşakçalar gibi başka hayvan gruplarında
yanlarında dışarıya açılan ve hayvanın soluk da görülen bu köklü değişiklik sürecine baş
alıp vermesini sağlayan soluk deliklerine bağ kalaşma (metamorfoz) denir.
lanır. Böceklerin geçirdiği başkalaşmanın derece
Hemen hemen bütün böceklerde eşeyli si sınıflandırmanın da temel dayanak noktala
üreme görülür. Yani dişiler bir erkekle çiftleş rından biridir. Nitekim bilim adamları, bü
medikçe, yavruların çıkacağı döllenmiş yu yüme sırasında geçirdikleri değişikliklere da
murtaları yumurtlayamaz. Yalnız balarıları, yanarak böcekleri üç büyük gruba ayırırlar:
yaprakbitleri ve yaprakarıları gibi bazı böcek Başkalaşmasız, yarıbaşkalaşmalı ve tümbaş-
ler erkeğin katkısı olmadan da döllenmiş kalaşmalı böcekler.
yumurta yumurtlayabilir. Hatta bazı türlerde Başkalaşmasız böcekler az sayıda örneği
tekeşeylilik görülür; bu böcekler de döllen kapsayan en küçük ve en ilkel gruptur. Bunla
meden üreyebildikleri için, o türün bütün rın larvaları yumurtadan çıktığı anda erişkinin
bireyleri dişidir ve aralarında hiç erkek bu küçük bir kopyası gibidir; ana-babasının bü
lunmaz. tün yapısal özelliklerini taşır, aynı beslenme
Böcek henüz larva evresindeyken kanatları ve davranış özelliklerini gösterir. Deri değişti
da ancak mikroskopla görülebilecek kadar rirken de bu özelliklerini koruduğu için, cin
küçük, katlanmış birer torbacık biçimindedir. sel olgunluğa eriştiğinde, yani üreyebilecek
Çekirgelerde olduğu gibi dıştan ya da tırtıllar duruma geldiğinde yapısında hemen hiçbir
daki gibi içten göğüs duvarına yapışık olan değişiklik olmamış, yalnızca boyutları büyü
kanat torbacıkları her deri değişiminde biraz müştür. Gümüşçün ve yaykuyruk gibi ilkel,
daha büyür. Ama bu torbaların açılarak geliş kanatsız böcekler bu gruptandır.
miş kanatların ortaya çıkması için böceğin en Daha kalabalık bir grup olan yarıbaşkalaş-
son deriyi değiştirmesi, örneğin kelebeklerin malı böceklerim yavruları da yumurtadan çık
kozadan çıkması gerekir. Kanatlar zar gibi in tığında ana-babasına benzer, yalnız kanatlan
cecik iki katmandan oluşur; bu katmanların yoktur. Ama bir süre sonra deri değiştirerek
arasında da yoğun bir damar ağı vardır. n em f evresine girdiğinde sırtında küçük kanat
Böceklerin bir bölümü tümüyle kanatsızdır torbacıkları belirir ve her deri değişikliğinde
ya da kanatlar körelmiş, yalnızca kalıntıları biraz daha gelişerek, son derisini attığı anda
kalmıştır. Bazılarında da iki çift yerine yalnız uçabilen tam bir erişkin görünümünü alır.
BÖCEK 331
EVCIKLİ BÖCEK
(Erişkin)
TOMBUL
GÜVE (Erişkin)
Gerçek
boyut
TOMBUL
GÜVE (Tırtıl)
X 1%
ERİŞKİN SIĞIRSİNEĞİ
X2'A
TERMİT
(Kanatlı erişkin)
x 3 Vî
GÜMÜŞÇÜN
KULAĞAKAÇAN
x i '/2
TERMİT (Kraliçe)
P~'
A tf - > TERMİT (İşçi)
X3'/2
Bu sayfada başkalaşmasız, yarıbaşkalaşmalı ve tüm başkalaşmalı böceklerden örnekler verilm iştir. İlk
grupta yer alan gümüşçün büyürken hiç değişmez, ikinci gruptaki kulağakaçanın geçirdiği tek değişiklik
kanatlarının çıkmasıdır. Öbür böcekler ise yavruların ana-babaya hiç benzemediği üçüncü grubu oluşturur.
Yanlarındaki çarpı işareti ve sayılar, çizimlerin gerçek boyutlardan kaç kez büyük olduğunu gösteriyor.
332 BÖCEK
basit göz
yum urta
borusu
duyarga
Erkeği ile dişisi birbirine çok
benzeyen böceklerde, dişinin
yum urta borusu tanınm asını
kolaylaştırır.
Her iki takımın bütün üyelerinde ısırıcı ağız labalık takımları içerir. Örneğin kınkanatlılar
parçaları, bitkilerden özsu emmeye yarayan (Coleoptera) yaklaşık 250 bin türüyle en kala
bir hortuma ya da gagaya dönüşmüştür. Nite balık böcek takımıdır. Uğurböceği, ateşböce
kim ağustosböcekleri, şeytantükürükleri (sal- ği, bokböceği ve karafatma birer kınkanatlı
yalıbitler), yaprakbitleri ve kabuklubitler dır. Bu büyük takımı, karıncaları, arıları ve
yalnızca bitki özsularıyla beslenen birer eşka- yabanarılarını içeren zarkanatlılar (H ym e-
natlıdır. Dolayısıyla, “bit” adını taşıyan üye noptera) ile güveleri, ipekböceklerini ve kele
lerinin de gerçek bitlerle bir akrabalığı yok bekleri içeren pulkanatlılar (Lepidoptera) iz
tur. Eşkanatlılar bitki sağlığı açısından büyük ler. Bu böceklerin iki çift kanadı genellikle
önem taşır. Çünkü bu böceklerin çoğu yalnız çok güzel renkli, incecik yassı pullarla süslü
ca bitki özsularını emerek ürüne zarar ver dür. Karasinek, sığırsineği, atsineği, tatarcık
mekle kalmaz, daha ağır sonuçlar doğuran ve sivrisinek gibi iki kanatlı böceklerin çoğu
birçok bitki hastalığını da taşır. Yarımkanatlı- çiftkanatlılar (Diptera) takımını, pireler de
lar da bitki özsuları ve kan emerek beslendik Siphonaptera takımını oluşturur.
leri için bitki, hayvan ve insan sağlığına çok Bugün yaşayan böceklerin çoğu küçük hay
zararlı olan hortumlu böcekleri içerir. Ö rne vanlardır. Oysa bundan milyonlarca yıl önce
ğin yatak tahtakuruları insan kanı emerek, sü yaşayan bazı kızböcekleri kanatlarını açtıkla
ne ve kımıl gibi ağaç tahtakuruları ise tarım rında genişliği bir uçtan öbür uca 76 santimet
bitkilerinin özsuyunu emerek beslenir. Bu ta reyi buluyordu. Fosillerinden anlaşıldığına
kımda, karada yaşayan tarım zararlılarının göre bu böcekler bugün yaşayan herhangi bir
yanı sıra, suda yüzen çok ilginç böcekler de türün en az üç katı büyüklüğündeydi. Bugün
vardır. Su tahtakuruları denen bu grubun bazı kü hamamböcekleri, kelebekler, güveler, ka
üyeleri, uzun arka bacaklarıyla “kürek çeke rıncalar, yabanarıları ve sinekler de ataları
rek” suların derinliklerinde sırtüstü ya da ka- kadar iri değildir. Ama Afrika’da 12 cm uzun
rınüstü yüzerler. Hatta tuzlu suda yaşamaya luğunda, yani küçük bir fareden biraz daha
uyarlanmış tek böcek cinsi de bu takımda yer büyük dev kınkanatlılar yaşar.
alır. Bu maddede adı geçen böceklerden çoğunu
Kanatlı böceklerin tümbaşkalaşmalı grubu ansiklopedide ayrı bir madde olarak bulabilir
en yakından tanıdığımız böcekleri ve çok ka siniz.
John M arkham
Kullanım amacı: İ: İçme suyu; S: Sulama; T: Taşkın önleme; E: Enerji üretimi. Türü:K: Kaya dolgu; T: Toprak dolgu.
3.2 BARBADOS
enerji üretimi amaçlı barajın göl alanı 817 BARTIN. Eskiden Zonguldak ilinin bir ilçesi
km2, su toplama kapasitesi ise 48,7 milyar olan Bartın Ağustos 1991'de, Amasra, Kuru-
metreküptür. Yapımı süren hidroelektrik san caşile ve Ulus ilçeleriyle birleştirilerek il ya
tralın kurulu gücü 2.400 megavat olacaktır. pılmıştır. Bartın ili doğuda Kastamonu, güney
Santralın iki ünitesi Temmuz 1992’de devreye ve batıda Zonguldak illeri, kuzeyde de K ara
girmiştir. Baraj gölünde toplanan suları H ar deniz ile çevrilidir.
ran Ovası’na akıtmak amacıyla yapılan, her
biri 26 km uzunluğundaki iki tünelden birinin Doğal Yapı
yapımı Temmuz 1991'de tamamlanmıştır. Genellikle dalgalı düzlüklerden oluşan il top
İkinci tünelin yapımı ise sürmektedir. raklarını Küre (İsfendiyar) D ağlan’mn batı
uzantıları engebelendirir. Ulus ilçesindeki Sa-
BARBADOS rıçiçek Tepesi (1.726 metre) ilin en yüksek
noktasıdır. İldeki başlıca düzlük ve tarım ala
RESMİ ADI: Barbados. nı, Bartın Çayı’nın taşıdığı alüvyonların yığıl
YÖNETİM BİÇİMİ: İngiliz Uluslar Topluluğu üyesi parla
menter devlet. masıyla oluşan ve ortalama yüksekliği 50 met
YÜZÖLÇÜMÜ: 430 km2. re dolayında olan Bartın Ovası’dır. Güneyba-
NÜFUS (1991): 258.000. tı-kuzeydoğu doğrultusunda uzanan kıyı şeri
BAŞKENT: Bridgetovvn. di boyunca birçok doğal kumsal bulunur.
BAŞLICA KENT VE NÜFUSU (1985): Bridgetovvn (7.466; Bunlardan turizm açısından en tanınmış olan
metropoliten alan, 102.000).
lar Çakraz, İnkumu, Güzelcehisar ve Büyük-
kızılkum'dur.
Genelde ulusal geliri nüfusundan daha hızlı İl topraklarından kaynaklanan suların tümü
artan bu zengin küçük devlet de uluslar Karadeniz’e dökülür. İlin en önemli akarsuyu
arası ekonomik koşullardaki olumsuzluklar olan Bartın Çayı’nı, başta Ulus Çayı ile Koca-
dan etkilendi. Son yıllarda ekonominin sürek naz ve Kozlu dereleri olmak üzere çeşitli kol
li kötüye gitmesi, Barbados yönetimini Ulus lar besler. Orta boy tekneler Bartın Çayı'nı
lararası Para Fonu’ndan (IMF) yardım iste kullanarak 10 km içerideki Bartın kentine ka
mek zorunda bıraktı. 1991’de şeker üretimi dar gidebilmektedir.
ile turizm ve inşaat sektörleri gerilerken, ulu Bartın ili Karadeniz kıyısında görülen ılı
sal gelir de azaldı. man ve nemli iklimin etkisi altındadır. Bu ne
Demokratik İşçi Partisi (DLP) 199İ de ya denle doğal bitki örtüsü oldukça zengindir.
pılan seçimleri kazanarak iktidarda kalmayı Dağlık alanların hemen tümü ormanlarla kap
başardı. 1976-86 arasında iktidarda olan Bar lıdır.
bados İşçi Partisi (BLP) ise seçimlerden ana
muhalefet partisi olarak çıktı. Tarih
İlkçağda Parthenios adıyla anılan Bartın Ça-
BARIŞ HAREKETLERİ. 1977’de kurulan yı'nm çevresindeki topraklar Paflagonya’nın
Türkiye Barış Derneği’nin çalışmaları 12 Ey kıyı kesiminde yer alıyordu. Yörenin varlığı
lül 1980’de yasaklanmış, ardından yöneticileri
ve kurucuları tutuklanıp haklarında dava açıl
YÜZÖLÇÜMÜ: 2.140 km2.
mıştı. Sanıkların Türk Ceza K anununun NÜFUSU (1990): 205.834.
(TCK) 141. ve 142. maddelerine göre ceza İL TRAFİK NO: 74.
landırılmaları isteniyordu. Mahkemenin 1983 İL MERKEZİ: Bartın.
ve 1984’te verdiği kararlar Askeri Yargıtay ta İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (133.942),
rafından bozuldu. 1986’da açılan ikinci dava Amasra (19.857), Kurucaşile (11.435), Ulus (40.600).
BAŞLICA KENT VE NÜFUSU (1990): Bartın (30.142).
da tutuklu sanıkların serbest bırakılmasına
BAŞLICA YÜKSELTİLER: Sarıçiçek Tepesi (1.726 m).
karar verildi. 1991’de çıkarılan Terörle Müca
İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Çakraz, inkumu, Güzelcehisar, Bü-
dele K anunu’nun TC K ’nın 141. ve 142. mad yükkızılkum plajları; Amastris kenti kalıntıları;
delerini kaldırması nedeniyle, ikinci dava Amasra kalesi.
düştü.
BARTIN 3.3
BATI SAMOA
RESMİ ADI: Batı Samoa Bağımsız Devleti.
YÖNETİM BİÇİMİ: Tek meclisli meşruti krallık.
YÜZÖLÇÜMÜ: 2.831 km2.
NÜFUS (1991): 166.000.
BAŞKENT: Apia.
BAŞLICA KENT VE NÜFUSU (1981): Apia (33.170).
Doğal Yapı
Yalnız seçilmiş aile reisleri olarak törensel un
Genellikle kuzeyden güneye doğru alçalan il
vanlar taşıyanların oy hakkına sahip olduğu
topraklarının büyük bölümü akarsu vadileriy
Batı Samoa’da 1990’da yapılan halkoylama-
le parçalanmış dalgalı düzlüklerden oluşur.
sıyla bütün yetişkinlere oy hakkı tanındı. Böy
Bu düzlükleri kuzeyde Güneydoğu Toroslar,
lece seçmen kitlesi 20 binden 56 bine yüksel
güneyde de Mardin-Midyat Eşiği sınırlar. İlin
di. 1991’de yapılan, genel oy hakkının ilk kez
kuzey kesimini Zupser (Subaşı) Dağı ve Sa
kullanıldığı seçimlerde İnsan Haklarını Koru
son Dağları engebelendirir. Güney kesimin
ma Partisi önderi Tofilau Eti Alesana küçük
deki başlıca yükselti Raman Dağı’dır (1.260
bir oy farkıyla başbakanlık koltuğunu koru
metre). İlin en yüksek noktası Sason Dağla
du. Batı Samoa’nın ilk başbakanının kızı Fia-
rındaki Malato Tepesi’dir.
me Naomi'nin Eğitim ve Çalışma Bakanlığı’
na atanmasıyla ülkede ilk kez bir kadın bakan
oldu. YÜZÖLÇÜMÜ: 4.694 km2.
Batı Samoa, 1990’da “O fa” tayfununun yol NÜFUSU (1990): 344.669.
İL TRAFİK NO: 72.
açtığı zarara karşın, ülke dışında çalışan Batı
İL MERKEZİ: Batman.
Samoalılar’ın gönderdikleri dövizler sayesin İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (168.779),
de ekonomik büyümesini sürdürdü. Ama Beşiri (34.358), Gercüş (33.002), Hasankeyf (11.690),
1991’deki “Val” tayfununun “O fa”dan daha Kozluk (64.427), Sason (32.413).
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Batman
büyük bir zarara yol açtığı tahmin ediliyordu. (147.347), Kozluk (22.499).
BAŞLICA YÜKSELTİLER: Malato Tepesi (2.973 metre),
BATMAN. Türkiye’nin en yeni illerinden Zupser Dağı (2.721 metre).
olan Batman, Mayıs 1990’da, Mardin’e bağlı SICAKLIK: Batman kentinde en düşük -19,4°C
(23.1.1968), en yüksek 44,1CC (18.7.1965), ortalama
Gercüş ve Hasankeyf ile Siirt’e bağlı Batman, 15,8°C.
Beşiri, Kozluk ve Sason ilçelerinin bir araya YAĞIŞ MİKTARI: Batman kentinde yıllık ortalama 552,2
getirilmesiyle kurulmuştur. Batman toprakla mm.
rının küçük bir bölümü Doğu Anadolu Bölge İLGİ ÇEKİCİ YERLER: Camiü'r Rızk; Hasankeyf Köprüsü;
Hasankeyf Ulucamisi; Hızır Bey Camisi; İmam Ab
si, daha büyük bölümü de Güneydoğu A na dullah Zaviyesi.
dolu Bölgesi sınırları içinde kalır.
BATMAN 3.5
Şemsi Cüner
çeşitli kesimlerinde ayı, dağ keçisi, tavşan, til Erzurum'u Trabzon limanına bağlayan yolun aştığı
Kop Geçidi.
ki, yaban domuzu gibi memeliler ile bıldırcın,
keklik, ördek, toy, turna ve üveyik gibi kuşla 11. yüzyıl ortalarında girdiler. Aynı yüzyılın
ra rastlanır. ikinci yarısında Saltuklu egemenliğine giren
yöre onu izleyen Danişmendli döneminde Bi
Tarih zans saldırısına uğradıysa da geri alındı. 13.
Bayburt yöresindeki ilk yerleşmelerin günü yüzyıl başında Anadolu Selçuklularının yö
müzden 5.500 yıl önce başlayan Tunç Çağı’n- netiminde bulunan yöreye daha sonra Moğol-
da kurulduğu tahmin edilmektedir. Hititler’in lar’dan kaçan Türkmen aşiretleri yerleşti. D a
Azzi-Hayaşa Ülkesi dediği bölge içinde kalan ha çok yağmacılıkla geçinen bu göçer aşiretle
yöre bir süre Urartular’ın denetiminde kal ri İlhanlılar döneminde başka bölgelere göçe
dıktan sonra Kimmerler’in saldırısına uğradı. zorlandılar. 13. yüzyıl sonlarında yöreden ge
Bunu izleyen Med ve Pers yönetimlerinin ar çen ünlü İtalyan gezgin Marko Polo’nun kita
dından İÖ 2. yüzyılda Pontus Krallığı’na, İÖ bında burada gümüş üretimi yapıldığı anla
64’te R om a’ya bağlandı. Bizans döneminde tılır.
Khaldia Theması’nm sınırları içine alındı. Bu İlhanlılar’dan sonra sırasıyla Eretna Beyli
dönemde Sasaniler’in saldırısına uğrayan yö ği, Karakoyunlular ve Akkoyunlular tarafın
re, bir süre de Ermeniler’in eline geçti. dan yönetilen yöre, 16. yüzyıl başında Safevi-
İS 7. yüzyılda Araplar’ın denetimine giren ler’in eline geçti; 1514’te Osmanlı toprakları
Bayburt, Uzakdoğu’dan gelerek Trabzon’da na katıldı. Osmanlı yönetimi halkının büyük
Karadeniz kıyısına ulaşan kervan yolu üzerin bölümü Ermeniler’le Rumlar’dan oluşan yö
de bulunduğundan büyük önem taşıyordu. reyi 17. yüzyılda Erzurum Eyaleti’nin bir san
Bir süre Araplar, Gürcüler, Hazarlar ve Bi cağı yaptı. 19. yüzyılda iki kez Ruslar tarafın
zanslIlar arasında el değiştirdi. Doğudan A na dan işgal edilen Bayburt, I. Dünya Savaşı sı
dolu’ya akın düzenleyen Türkmenler yöreye rasında da Rus saldırısına hedef oldu. 1916’da
3.8 BAYBURT
Saltukoğulları'ndan Mengüç
Gazi'nin yaptırdığı Şehit Osman
Türbeleri.
yöreye giren Ruslar 1917 Ekim Devrimi üze van yolu üzerinde bulunmasından dolayı stra
rine geri çekildiler. Yerlerini Ermeni birlikle tejik bir öneme sahipti.
ri aldı. Bölge 1918’de işgalden kurtuldu. Şeyh Kentin çeşitli dönemlerde onarımdan geçen
E şrefin 1919’da çıkarttığı Hart Ayaklanması surlarının dışına doğru büyümesi Anadolu
kısa sürede bastırıldı. Selçukluları ve İlhanlılar dönemlerinde başla
dı. 16. yüzyılın ilk yarısından kalma Osmanlı
Ekonomi kayıtlarında 2 km uzunluğunda bir surla çevri
Ekonomik olanakları kısıtlı olan ilde halkın li olan Bayburt Kalesi’nin dışında 10 mahalle
yüzde 69’u kasaba ve köylerde yaşar. Bayburt olduğu belirtilir. Aynı kaynaklara göre birçok
yöresi 1985’ten bu yana nüfus yitirmektedir. boyahane ve şaraphanenin bulunduğu kentte
İl halkının geçim kaynağı büyük ölçüde tarım ki konutlardan 312’si Hıristiyanlar’a, 130’u
ve hayvancılığa dayalıdır. Sanayi il ekonomi Müslümanlar’a aitti. Bayburt’un kilim, halı ve
sine çok az katkıda bulunur. seccadeleriyle ünlü olduğunu, halkın bir bölü
Yaylacılık yönteminin geçerli olduğu ilde münün silah üretimi ve kuyumculukta uzman
çok sayıda sığır, koyun ve kıl keçisi yetiştirilir. laştığını belirten kaynaklar vardır.
Başlıca hayvansal ürün süttür ve süt ürünleri 18. yüzyıla gelindiğinde kent hemen hemen
ni işleyen bir fabrika kurulmuştur. Koyunlar- bütünüyle kale dışına taşınmış durumdaydı.
dan kırkılan yünler halı ve kilim dokumacılı 1828’de Bayburt'u ele geçiren Rus ordusu ka
ğında kullanılır. Ekime elverişli alanlarda le burçlarını, bazı camileri ve mahalleleri tah
başlıca ürünler buğday, şekerpancarı, arpa ve rip etti. Bayburt 1878’de Çıldır Sancağı’nın
patatestir. Yem bitkileri ekimi de ağırlıklı bir merkezi oldu; 1888’de yeniden kaza merkezi
yer tutar. Geleneksel uğraşların başında deri olarak Erzurum ’a bağlandı ve bu durum
cilik, hah ve kilim dokumacılığı gelirken, süt, 1927’ye kadar sürdü. 19. yüzyıl sonlarında
deri, un, makarna, irmik, yem. tuğla ve kire yaklaşık 8.000 olan kent nüfusu 1950’de
mit küçük işletmelerin başlıca üretim ve tica 9.843’e, 1965’te 15.184’e, 1985’te 28.068’e
ret konularını oluşturur. Bayburt’ta bir de kü ulaştı, 1990’da ise 30 bini aştı.
çük sanayi sitesi kurulmuştur. Çoruh Vadisi tabanı ile yamaçlarında ku
rulmuş olan kent, ilin orta kesimlerinde yer
İl Merkezi: Bayburt alır. Aşkale’de E-23 Karayolu’na bağlanan
Kuruluşuna ilişkin yeterli bilgiye rastlanma E-390 Karayolu kentten geçer. Kentteki baş
yan Bayburt kenti İÖ 8. yüzyıla kadar Doma- lıca sağlık kurumu Bayburt Devlet Hastane
na adıyla anılıyordu. İskitler döneminde sidir.
Gymnias denen kentin adı, Bizans dönemin Bayburt tarihsel yapılar açısından oldukça
de Baiberdon, Ermeniler’de Payberd, Arap zengindir. Bayburt Kalesi, Taşhan (Bedes
kaynaklarında ise Bâbirt olarak geçer. Eski ten), Bayburt Ulucamisi, Şehit Osman Türbe
den çevresindeki gümüş yataklarının işletil leri, Paşaoğulları ve Ali Şingâh hamamları
mesinden ve Tebriz’i Trabzon’a bağlayan ker- bunların başlıcalarıdır.
BAYRAK 3.9
BAYRAK. 1988’den bu yana değişiklik geçiren ülke bayraklarıyla yeni kurulan bazı devletlerin
bayrakları aşağıda gösterilmiştir.
Kırgızistan Kolombiya
Kongo Lesotho
Letonya
Türkmenistan
Ukrayna Yemen
BECKETT, Samuel. Nobel Edebiyat Ödülü kanlıklarının hizmetleriyle bazı özel yetkilerin
sahibi yazar, eleştirmen ve oyun yazarı Bec bölgelere devredilmesi öngörülüyordu. Ayrı
kett, 22 Aralık 1989’da, uzun süredir yaşa ca Hakemlik Mahkemesi’nin yetkileri de ge
makta olduğu Paris’te öldü. İrlanda asıllı Bec nişletildi. Ama, federalleştirme programının
kett’in Türkçe’de yayımlanmış yapıtlarına, üçüncü evresiyle ilgili görüş ayrılıkları bir çö
son yıllarda İmge (1989) ve Eşlik (1990) ek züme ulaştırılamadı. Bu evre iki meclisli par
lendi. lamenter sistemin değiştirilmesi, bölge ve top
luluk meclislerine doğrudan seçim yapılması,
BELÇİKA bölge ve topluluklara uluslararası antlaşmala
rı imzalama yetkisinin tanınması konularını
RESMİ ADI: Belçika Krallığı. kapsıyordu.
YÖNETİM BİÇİMİ: İki meclisli meşruti krallık. Telefon sisteminin modernleştirilmesiyle il
YÜZÖLÇÜMÜ: 30.518 km2. gili sözleşme nedeniyle çıkan anlaşmazlık so
NÜFUS (1991): 9.978.000. nucunda Başbakan Martens istifa etti. Kasım
BAŞKENT: Brüksel.
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1989): Brüksel
1991’de yapılan seçimlerden aşırı sağ ve sol
(137.966; metropoliten alan, 970.501), Anvers partiler kazançlı çıkarken, geleneksel partiler
(473.082), Gand (230.822), Charleroi (208.021), Liege oy yitirdiler. Mültecilere karşı kampanya yü
(199.020).
rüten neofaşist Vlaams Blok sandalye sayısını
ikiden 12’ye çıkardı. Hükümeti kurma görevi
1980’lerin sonlarında devlet yapısının yeniden Sosyal Hıristiyan Parti önderine verildi.
düzenlenmesine ilişkin tartışmalar gündem Son yıllarda özellikle Polonya ile Afrika ül
deki en önemli konuyu oluşturdu. Federalleş kelerinden gelen göçmenler siyasal gündem
tirme programının 1989’da uygulamaya ko deki önemli konulardan birini oluşturdu.
nan ikinci evresinde eğitim ve bayındırlık ba 1991’de çıkarılan yeni bir yasayla üçüncü ku
3.12 BELİZE
şak göçmenlere doğrudan Belçika uyruğuna ye geçiş sürecine girdi. Seçimlerde Başkan
geçme hakkı tanınırken, ikinci kuşak için Mathieu Kerekeu, Nicephore Soglo karşısın
yurttaşlık hakkı kolaylaştırıldı. da yenilgiye uğrayarak, Afrika’da seçimle gö
revden uzaklaştırılan ilk devlet başkanı oldu.
BELİZE Benin’in çözüm bekleyen sorunlarının başın
da, son yıllarda giderek artan ekonomik ve
RESMİ ADI: Belize.
toplumsal sıkıntılar geliyordu.
YÖNETİM BİÇİMİ: İngiliz Uluslar Topluluğu üyesi parla
menter devlet.
YÜZÖLÇÜMÜ: 22.965 km2. BERLİN. 1989’da Alman Demokratik Cum-
NÜFUS (1991): 192.000. huriyeti’nde komünist yönetime karşı gösteri
BAŞKENT: Belmopan. ler yoğunluk kazandı. Halkın taleplerinden
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Belize kenti birisi de iki Almanya’nın birleşmesiydi. 9 Ka
(43.621), Orange Walk (10.410), San Ignacio/Santa
Elena (7.989), Corozal (7.268), Belmopan (5.256).
sım 1989’da göstericiler Berlin’i ikiye bölen
duvarı aşarak kentin bölünmüşlüğüne fiilen
son verdiler. 22 Aralık 1989’da da Branden-
Eskiden İngiliz Hondurası olarak bilinen Be
burg Kapısı açıldı. 1990 ortalarında Berlin
lize 1981’de İngiltere'den bağımsızlığını elde
Duvarı’nın önemli bir bölümü ortadan kalk
etmişti. Öteden beri Belize toprakları üzerin mıştı. 1 Ocak 1991’de de Berlin yeniden tek
de hak iddia eden Guatemala, bağımsızlıktan
yönetim altında birleşti ve Almanya'nın resmi
sonra da baskılarını sürdürdü. Ama 1991’de başkenti oldu. Merkezi devlet kuruluşlarının
Guatemala hak iddialarından barışçı yoldan 12 yıl içinde Almanya Federal Cumhuriyeti’
vazgeçti ve Belize’nin tam egemenliğini tanı
nin eski başkenti Bonn’dan Berlin'e taşınma
dı. Belize aynı yıl Amerika Devletleri Örgütü’ sına karar verildi. Nüfus (1990) 3.409.700.
ne (OAS) üye oldu. 1991 Belize’nin İngiltere’
den bağımsızlığını kazanmasının 10., Belmo- BERMUDA
pan’ın başkent oluşunun 21. yıldönümüydü.
Siyasal bakımdan olumlu gelişmelerin yaşan RESMİ ADI: Bermuda.
dığı son yıllarda Belize’de ekonomi de olumlu YÖNETİM BİÇİMİ: İçişlerinde bağımsız İngiliz kolonisi.
YÜZÖLÇÜMÜ: 54 km2.
yönde gelişti. Turizm alanındaki büyümenin
NÜFUS (1991): 59.800.
yanı sıra, şeker ve muz üretimiyle ihracatın BAŞKENT: Hamilton.
daki artış ekonomiyi güçlendirdi. BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI: Hamilton (1989;
2.000), St. George (1.707).
BENİN
RESMİ ADI: Benin Cumhuriyeti. 1989’da yapılan Temsilciler Meclisi seçimle
YÖNETİM BİÇİMİ: Tek meclisli, çok partili cumhuriyet. rinde, iktidardaki Birleşik Bermuda Partisi
YÜZÖLÇÜMÜ: 112.600 km2. (UBP) sekiz sandalye yitirmekle birlikte par
NÜFUS (1991): 4.776.000. lamentoda çoğunluğu korudu. U B P’nin 1985’
BAŞKENT: Porto-Novo (resmi); Cotonou (fiili). te yüzde 62 olan oy oranı da yüzde 50’ye düş
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1982): Cotonou tü. Bağımsızlık yanlısı İlerici İşçi Partisi’nin
(487.000), Porto-Novo (208.000), Parakou (66.000),
Abomey (54.000), Kandi (53.000). sandalye sayısı ise 15’e yükseldi.
Bermuda’da son yıllarda vergilerde önemli
artışlar görüldü. Ayrıca, adalara gelen turist
1975’te Benin Halk Cumhuriyeti adını alan ve
lerin sayısı da artış gösterdi. Özellikle A B D ’
sosyalist bir düzenin kurulmasına çalışılan Be-
den gelen baskılar karşısında, kıyı bankacılığı
nin’de son yıllarda önemli gelişmeler görüldü.
konusundaki denetimlerin sıklaştırılacağı
SSCB ile Doğu Avrupa’daki köklü değişiklik
lerden sonra Benin’de de Marksizm-Leninizm açıklandı.
reddedildi ve ülkenin adı Benin Cumhuriyeti
olarak değiştirildi. BEYAZ RUSYA______________________
Otuz yıldır ilk kez serbest seçimlerin yapıl RESMİ ADI: Beyaz Rusya Cumhuriyeti.
masıyla Benin 1991’de çok partili demokrasi YÖNETİM BİÇİMİ: Çok partili parlamenter devlet.
BHUTAN 3.13
BİLECİK
YÜZÖLÇÜMÜ: 4.307 km2.
NÜFUSU (1990): 175.526.
İL MERKEZİ: Bilecik.
İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (43.548),
Bozüyük (48.193), Gölpazarı (15.033), inhisar (8.140),
Osmaneli (18.118), Pazaryeri (16.112), Söğüt
(20.142), Yenipazar (5.970).
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Bozüyük
(33.162), Bilecik (23.273).
RESMİ ADI: Birleşik Arap Emirlikleri.
YÖNETİM BİÇİMİ: Her biri kendi emirince yönetilen yedi
devletten oluşan federal birlik.
YÜZÖLÇÜMÜ: 77.700 km2.
NÜFUS (1991): 1.945.000.
BAŞKENT: Abu Dabi.
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1980): Dubai
(266.000), Abu Dabi (1988; 722.143), Şarca (125.000),
el-Ayn (102.000), Resü'l-Hayme (42.000).
bir biçimde katıldığı gibi, Cebel Ali’deki tesis BİRLEŞMİŞ MİLLETLER. Dünyanın kök
lerini de Müttefik donanmasına açtı. H ükü lü ve hızlı bir değişim yaşadığı son yıllarda
met, savaşa katkılarından dolayı İngiltere’ye Birleşmiş Milletler’in (BM) işlevi geçmişte
500 milyon AB D Doları, A B D ’ye ise 2,8 görülmediği kadar önem kazandı. Dünya
milyar ABD Doları ödedi. ekonomisinin gittikçe bütünleşmesi, insani
Hisselerinin yüzde 74’ü Abu Dabi hüküme sorunların küresel niteliği, Soğuk Savaş’ın so
tinin denetiminde olan Bank of Credit and na ermesinin ardından Doğu Avrupa’daki de
Commerce International’ın (BCCI) 1991’de mokratik devrimler ve SSCB’nın dağılmasıyla
iflas etmesi B A E ’nin uluslararası piyasalarda ortaya çıkan yeni sorunlar B M ’nin sorumlulu
ki saygınlığına gölge düşürdü. Bu bunalım ğunu ve rolünü artırdı. Ayrıca, sürmekte olan
BA E hükümeti ile İngiltere Merkez Bankası iç savaşlar, etnik kökenli çatışmalar ve Körfez
arasında da gerginliğe neden oldu. Savaşı nedeniyle, başta Güvenlik Konseyi ol-
1945 ABD, Arjantin, Avustralya, Belçika, Beyaz Rusya, Birleşik Krallık, Bolivya, Brezilya, Çekoslovakya,
Çin, Danimarka, Dominik Cum huriyeti, Ekvador, El Salvador, Etiyopya, Filipinler, Fransa,
Guatemala, Güney Afrika, Haiti, Hindistan, Hollanda, Honduras, Irak, İran, Kanada, Kolombiya,
Kosta Rika, Küba, Liberya, Lübnan, Lüksemburg, Meksika, Mısır, Nikaragua, Norveç, Panama,
Paraguay, Peru, Polonya, SSCB (bugün Rusya Federasyonu), Suriye, Suudi Arabistan, Şili,
Türkiye, Ukrayna, Uruguay, Venezuela, Yeni Zelanda, Yugoslavya, Yunanistan
1946 Afganistan, İsveç, İzlanda, Tayland
1947 Pakistan, Yemen Arap Cum huriyeti (1990'da Yemen Dem. Halk Cumh. ile birleşti)
1948 Birmanya (bugün Myanmar)
1949 İsrail
1950 Endonezya
1955 Arnavutluk, Avusturya, Bulgaristan, Finlandiya, İrlanda, İspanya, İtalya, Kamboçya, Laos, Libya,
Macaristan, Nepal, Portekiz, Romanya, Sri Lanka (Seylan), Ürdün
1956 Japonya, Fas, Sudan, Tunus
1957 Gana, Malezya
1958 Gine
1960 Benin (Dahomey), Burkina Faso (Yukarı Volta), Çad, Fildişi Kıyısı, Gabon, Kamerun, Kıbrıs, Kongo,
Madagaskar, Mali, Nijer, Nijerya, Senegal, Somali, Togo, Zaire (Kongo)
1961 M oritanya, M oğolistan, Sierra Leone, Tanzanya (Tanganika; 1963'te BM'ye üye olan Zengibar'la
1964'te birleşti)
1962 Burundi, Cezayir, Jamaika, Ruanda, Trinidad ve Tobago, Uganda
1963 Kenya, Kuveyt
1964 Malavi, Malta, Zambia
1965 Gambia, Maldivler, Singapur
1966 Barbados, Botsvana, Guyana, Lesotho
1967 Yemen Dem. Halk Cumh. (Güney Yemen) (1990'da Yemen Arap C um huriyeti'yle birleşti)
1968 Ekvator Ginesi, Mauritius, Svaziland
1970 Fiji
1971 Bahreyn, Bhutan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar
1973 ADC (1990'da AFC'ye katıldı), AFC, Bahamalar
1974 Bangladeş, Gine-Bissau, Grenada
1975 Cabo Verde, Kom orolar, Mozambik, Papua Yeni Gine, Sâo Tome ve Principe, Surinam
1976 Angola, Batı Samoa, Seyşeller
1977 Cibuti, Vietnam
1978 Solomon Adaları
1979 Dominika, St. Lucia
1980 St. Vincent ve Grenadinler, Zim babve
1981 Antigua ve Barbuda, Belize, Vanuatu
1983 St. Christopher ve Nevis
1984 Brunei
1990 Liechtenstein, Namibia
1991 Estonya, Güney Kore, Kuzey Kore, Letonya, Litvanya, Marshall Adaları, Mikronezya
1992 Azerbaycan, Bosna-Hersek, Ermenistan, Hırvatistan, Kırgızistan, Moldova, Özbekistan, San
Marino, Slovenya, Tacikistan, Türkmenistan
3.16 BİRMANYA
mak üzere BM ve bağlı örgütleri sorunların BM insan hakları konusunda önemli bir
çözümünde etkili olmaya çalıştılar. adım daha atarak, BM Çocuk Hakları Bildir-
1 Ocak 1992’de Mısır Başbakan Yardımcısı gesi’nin ilanının 30. yıldönümünde, 20 Kasım
Butros Butros Gali, BM'nin altıncı genel sek 1989’da Çocuk Hakları Sözleşmesi'ni kabul
reteri olarak göreve başladı. Gali BM ’nin ilk etti. Dünyanın geleceğini gitgide daha fazla
Arap ve ilk Afrikalı genel sekreteri oldu. tehdit eden çevre sorunlarıyla ilgili BM Çevre
1992’de BM ’ye 11 yeni üye kabul edilme ve Gelişme Konferansı “Yeryüzü Zirvesi”
siyle üye devlet sayısı 177’ye yükseldi. 1992’de Brezilya’nın başkenti Rio de Janei-
1991’de dağılan SSCB’nin BM ’deki ve G ü ro’da toplandı.
venlik Konseyi’ndeki yerini Rusya Federas
yonu aldı. BİRMANYA. Mayıs 1989’da askeri yönetim
BM Barış Gücü çatışma ve savaşların sona ülkenin Birmanya Halk Cumhuriyeti olan
erdirilmesinde ve ateşkes anlaşmalarının sü adını Myanmar Birliği olarak değiştirdi. Deği
rekliliğini sağlamada etkin rol oynadı. Nobel şikliğin amacı, ülke halkının yalnızca Birman-
Barış Ödülü 1988’de BM Barış Gücü'ne veril lar’dan oluşmadığını ve farklı etnik topluluk
di. Daha önce de, 1954’te Barış Gücü gene ları kapsadığını belirtmekti. Başkent Ran-
aynı ödülü almıştı. gun'un adı da Yangon olarak değiştirildi. A y
Angola, Kamboçya ve El Salvador’da sü rıca bak. Myanmar.
ren iç savaşlar B M ’nin katkılarıyla sona erdi
rildi. Yugoslavya’daki iç savaşı durdurmak BİTLİS
için de BM büyük çaba harcıyordu. Ama Yu
YÜZÖLÇÜMÜ: 6.707 km2.
goslavya’ya karşı uygulanan ekonomik am
NÜFUSU (1990): 330.115.
bargo beklendiği ölçüde başarılı olmadı. İL MERKEZİ: Bitlis.
Tam Soğuk Savaş’ın bitmesi sevinci yaşa İLÇELER VE NÜFUSLARI (1990): Merkez ilçe (68.132),
nırken, Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i iş Adilcevaz (26.950), Ahlat (34.217), Güroymak
galiyle başlayan Körfez Bunalımı sırasında (37.030), Hizan (43.790), Mutki (38.004), Tatvan
(81.992).
BM eşi görülmemiş bir uluslararası işbirliği BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1990): Tatvan
dönemi başlattı. Irak’a hemen ve koşulsuz ge (54.071), Bitlis (38.130).
ri çekilme çağrısında bulunduktan sonra bir BAŞLICA YÜKSELTİLER: Süphan Dağı (4.058 metre),
Avaberhan Tepesi (3.103 metre), Ziyarettepe (3.002
dizi yaptırım kararı aldı. Üye ülkeleri, işgalin metre).
sona erdirilmesi için, kuvvet kullanımı dahil SICAKLIK: Bitlis kentinde en düşük -20,2°C (12.2.1975),
her türlü önlemi almakta serbest bıraktı. en yüksek 36,8°C (16.7.1965), ortalama 9,3°C.
Irak’ın, Kuveyt’ten çekilmesi için Güvenlik YAĞIŞ MİKTARI: Bitlis kentinde yıllık ortalama 981,8
mm.
Konseyi’nin tanıdığı süreye uymaması üzerine
16 Ocak’ta, 28 ülkeden oluşan koalisyona
bağlı kuvvetler Irak’a karşı yoğun bir hava
saldırısı başlattı. 26-27 Şubat’taki kara hare
kâtı sonunda Irak kuvvetleri Kuveyt’ten çıka
rıldı. Irak, 28 Şubat’ta Güvenlik Konseyi ka
rarlarına uymayı kabul etti. 2 M art’ta topla
nan Güvenlik Konseyi de ateşkes antlaşması
nı onayladı; 3 Nisan’da da Körfez Savaşı’nı
resmen sona erdirdi. Ekim 1991’de Irak’ın as
keri ve bilimsel amaçlı tesislerini bir BM ko
misyonunun denetlemesini öngören bir karar
alındı. Bu görevle Irak’ta bulunan ve Irak’ın
nükleer planlarıyla ilgili belgeleri ele geçiren
44 BM gözlemcisi dört gün boyunca bir oto
parkta gözaltında tutuldular. Bu nedenle
büyük bir gerginlik yaşandı.
BORUHATTI 3.17
BOLİVYA
RESMİ ADI: Bolivya Cumhuriyeti.
YÖNETİM BİÇİMİ: İki meclisli, çok partili cumhuriyet.
YÜZÖLÇÜMÜ: 1.098.581 km2.
NÜFUS (1991): 7.528.000.
BAŞKENT: La Paz (yönetim); Sucre (yargı).
BAŞLICA KENTLER VE NÜFUSLARI (1989): La Paz
(669.400), Santa Cruz (529.200), Cochabamba
(403.600), El Alto (307.400), Oruro (176.700), Potosi
(110.700).