You are on page 1of 21

Aristoteles Öncesi

A.W. Moore

Anaksimendros: Sayfa 17-19: Aperion dikkate değer bir şekilde ilk defa
Anaksimendros tarafından kullanılmıştır. Anaksimendros aperion'u her şeyin
kendisinden geldiği ve kendisine döneceği öz olarak tasarlamaktaydı. Moore'a göre bu
özün maddi mi aşkın mı olduğu net değil. Aynı zamanda Moore'n daha önce yaptığı
matematiksel ya da metafizik sonsuz ayrımı kapsamında değerlendirilmeye de uygun
değil. Anaksimendros ayrıca sonsuz kavramıyla bilimsel felsefi ama aynı zamanda
ahlaki olarak da ilgilenmekteydi. Çünkü ona göre evrende cereyan eden her şey zıtların
birbirine galebe çalmasıyla mümkündür. Dolayısıyla bu galebelerin hesabının galebe
çalmanın mümkün olmadığı yani sınırların (peras) olmadığı bir yerde görülmesi
gerekmektedir. “The principle and origin of existing things is to apeiron. And into that
from which existing things come to be they also pass away according to necessity; for
they suffer punishment and make amends to one another for their injustice, in
accordance with the ordinance of time.”19
Pisagor: Sayfa 19 ve 22: Pisagor'a göre yıldızların döngüsü, doğada sürekli kendini
yenileyen örüntüler ritim ve akla işaret etmektedir ki bunlar da makul ve iyidir diğer bir
deyişle sınırlara (peras) sahiptir. Bunların aksi olan apeiron çirkin, tiksinti verici bir
şeydir. Apeiron Pisagor tarafından uzaysal bir şey olarak da algılanmıştır. Ona göre
görünür gökyüzünün ötesinde karanlık, sınırsız boş yerdir. Aynı zamanda limit
açısından sonu olmadığı için amaç ya da kader (telos) bakımından da sonu yoktur. Peras
ve Aperion iki zıt ilke ya da baştır. Dünya bunlardan ilkinin yani Peras'ın ikincisine
hükmetmesinin, perasın tohumlarını apeironun boşluğuna ekmesinin sonucudur. Dünya,
apeirona boyun eğdirmekte, onu inşa etmekte düzenlemekte ve ona belirli bir sınır
vermektedir. Pisagorcuların matematik sonsuzluğu kabul edip etmediği açık olmadığı
için apeironu matematiksel olarak sonsuz görüp görmedikleri de açık değildir.
Elalılar
Sayfa 23: Parmenides, Pisagor'un boşluktaki dünya görüşü nedeniyle ona karşı
çıkmıştır. Parmenides'in gerçekliğin metafizik olarak sonsuz olması gerektiğini
düşünmektedir. Yazara göre bu sonsuzun tarihinde takdire şayan bir noktadır. Çünkü ilk
defa metafizik olarak kavramlar görünmüştür ama yine de açık bir şekilde sonsuzla
ilişkilendirilmemiştir. Parmendes'e göre gerçeklik herhangi bir değişime maruz kalmaz
çünkü değişim olandan olmayana doğrudur ama olmayana yönelik herhangi bir çekim
olamaz. “Gerçeklik Parmenides'e göre bölünmez, homojen ve sonsuzdur (zaman
açısından sonsuz çünkü değişim yoksa zaman da olamaz).”
Sayfa 24: Parmenides'in gerçeklik hakkındaki görüşleri muhtemel olarak metafizik
sonsuzluğun en açık ifadesidir ve Anaksimender'in görüşlerine birçok açıdan yakındır.
Ancak, Parmenides hiçbir zaman gerçeklikten apeiron olarak bahsetmemiştir. Aksine
gerçekliği sonlu bir küreye bağlamıştır.
Elealı okuldan Melissus sonunda sonsuzluğun metafizik bir anlayışına ve Bir'i sonsuz
olarak ilan etmeye girişmiştir (O bunun matematiksel sonsuzluk olduğunu
düşünmemiştir. Örneğin parçaları olması için uzamlı olduğunu açıkça inkar etmiştir.
Yazara gömre Melissus böyle diyerek Parmenides'le görüş ayrılığına düşmemektedir.
Elalı Zenon: The paradox of the runner: “Suppose that Achilles wants to run straight
from A to B. First he must run to the mid point between them. Then he must run to the
threequarter point. And so on ad infinitum. It seems that Achilles can never arrive at B,
which is absurd.”25
The paradox of the arrow: Whatever occupies its own space throughout a period of time
is at rest throughout that period. So at any instant an arrow (say) must be at rest. But this
is tantamount to saying that the arrow cannot move, which is absurd.”
The final paradox is less clear. It concerned three bodies A, B, and C the last two of
which were moving in opposite directions at the same speed relative to the first. It may
have been directed against a discrete conception of space and time, for it related to the
fact that B was moving twice as fast relative to C as to A: on a discrete conception, it is
possible to convince oneself that all motion (even relative motion) must be to the next
point at the next moment and therefore at the same speed.”25
Zenon'un paradokslarının kapsamlı mesajı herhangi bir manada değişim mümkün
değildir. Aynı zamanda bu paradokslar matematiksel olarak sonsuzluğun hiçbir
anlamının olamayacağı hakkında şüpheyi güçlendirmek içindir.25, 26
Platon: Platon, Anaksimender'le uyum içinde sorunu zıtların çekişmesi olarak gördü.
Çözümü Pisagorcuydu ve ortaya çıkan metafizik birçok açıdan Elacıydı.
Platon'un diyaloglarında sezilen sisteme göre Anaksimender zıtlara odaklanmakta
haklıydı ama zıtların apeirondan geldiği ve telafi için geri ona gittiğini söylemekte
haksızdı. Zıtlar aslında aperionu oluşturan şeylerdi. Platon'un kavramı Anaksimender ve
Pisagorcularından oldukça fazla soyuttu. “Apeiron ona göre dereceleri kabul eden ve
kendi çeşitliliğinde zıtları içerendir.” 27 Bunun iyi bir örneği derecedir çünkü o kendi
çeşitliliğinde (range) sıcak ve soğuğu içermektedir. Apeiron belirsizdi.
“Apeiron sanki ihtimalleri belirlemekte peras ise onlardan hangisinin gerçekleşeceğini
ona dayatmaktadır. Peranın apeirona nasıl dayatacağını tespit eden ise gerçek dünyaya
ait olan kozmik bir neden, akıl ilkesidir.”27
İdeaların birliği İyi İdeasının üstünlüğünde içerilmektedir yani gerçeklikte metafizik
olarak sonsuz bir element vardır. Ama Platon bununla Parmenides'ten artık
uzaklaşmıştır.
Platon ideların sonsuz olduğu fikrini benimsemiştir. Ama en azından bu bağlamda o
Parmenides'te olduğu gibi bununla zamansızlığı kastetmektedir. Yoksa Platon dünyayı
mekansal olarak sonsuz tutmamıştır. Ama içerisindeki çeşitliliği sonsuz tanımlamıştır
(bu da dünya ve idelar arasında yani bir ve çok arasındaki ilişki hakkında bazı
problemler oluşturmaktadır).28
Eduard Zeller

Thales: Her şeyin ilkesi olarak su görüşünü geliştirmiştir. Bölümde sonsuzlukla alakalı
herhangi bir değerlendirme yok.
Anaksimandros: Kaybolmuş eserinden günümüze kadar ulaşan cümleleri: “Varolanın
temeli, ilkesi (arkhe) to apeiron’dur (sınırsız) fakat meydana gelen, değil mi ki ortaya
çıkmıştır, zorunlu olarak oluştuğu unsurlara geri dönecektir, zira şeyler birbirilerine,
zamanın düzenine göre kararlaştırıldığı şekilde haksızlıklarının tazminini ve kefaretini
öderler.”56, 57
“[…] apeiron’u o mekânsal olarak sınırlanmamış (infinitum) bir şey ve aynı zamanda
belirsiz nitelik (indefinitum, aoriston) olarak düşünüyordu. Bu asli cevherin sınırsızlığı
hakkındaki görüşünü desteklemek için Anaksimandros, eğer durum böyle olmasaydı, bu
cevherin kendisini yaratma süreci içerisinde tükeneceğine dikkat çekmiştir. Asli cevher
olarak “sınırsız” yaratılmış değildir (agennhton) ve yok olamaz; hareketi de benzer
şekilde öncesiz-sonrasızdır. Belirli tözlerin ayrışması (ekkrinestai) bu hareketin bir
neticesidir.”57
“Theophrastos’a kadar götürecebileceğimiz güvenilir bir gelenek Anaksimandros’un
kozmolojisinin postulatlarıyla uyum içerisinde, birbirini biteviye takip eden çevrimsel
bir yaratma ve yok etme münavebesi dolayısıyla, başlangıcı ve sonu olmayan bir
dünyalar silsilesi tasavvur ettiğini göstermektedir. Bundan başka, anlaşılan, sonsuz-
sınırsız uzayda sayısız dünya sistemlerinin eşzamanlı mevcudiyetini düşünmüştür.” 58
Anaksimenes: “Fizik teorisi bakımından Anaksimenes, asli cevherinin sadece tam
tanıma sahip olmayan sınırsız bir şey olmamasıyla değil, Thales’inkiyle müşterek olarak
belirli niteliklere sahip bir cevher olmasıyla da Anaksimandrıs’tan ayrılır, fakat bu
amaçla, Anaksimandros’un asli maddesinin gerçek niteliklerine sahip görünen -yani
sınırsızlık ve sürekli devinim olan- bir cevher seçmesiyle Anaksimandros’la uyuşur. O
kendisini sadece sınırsızca yayıp açmaz, aynı zamanda sürekli bir hareket ve değişim
durumundadır da ve bu sebepten ötürü de canlı varlıklardaki her türlü hayat belirtisi ve
hareketin sebebi (kadım inanca göre ruh, hayat gücüyle özdeşleştirilir) görünür.”58, 59
Havanın hareketi başlangıçsız ve sonsuzdur.59
“Güvenilir bir geleneğe göre Anaksimandros gibi Anaksimenes de, birbirini biteviye
takip eden dünya-yaratılış-yokoluşları münavebesi teorisini savunmuştur.”59

Pisagor: Pisagorculara göre sayı her şeyin ilkesiydi. “[…] onlar için sayı Thales için
suyun, Anaksimandros için Apeiron’un [sınırsız] yahut anaksimenes için havanın ifade
ettiğinden esas itibariyle farklı bir şeydi; onunla yakından ilintili olsa da maddeye zıt ve
ondan farklı olan, onu sınırlayan ve biçimlendiren şeydi. Bu hüviyetiyle maddenin
varlığı Pythagorasçılarca önkoşul olarak düşünülmüş ve anlaşılan onu neredeyse sınırsız
nefes (pneuma) -yani havanın, dünyanın nefsini aldığı kozmosu aşıp sınırsızca
genişlemesi- teorisiyle tanınmış olan Anaksimenes ve Anaksimandros’a benzer şekilde
tasavvur etmişlerdir.”64
Parmenides: “Parmenides’in başlangıç noktası Varolmayan’a karşıt olarak Varolan-
Varlık fikiridir. Varlıktan anladığı saf soyut varlık kavramı değil, başka özelliklerinden
ziyade “dolu”luğu, yer kaplayıcılığıyle kütledir: Varolmayan boş uzaydır.” 80 (Dipnotta
boş uzay apeiron olarak verilmiş. Bu takdirde hem varlık hem de yokluk sonsuz mu
olmaktadır? Varlık yer açısından değil ama zaman açısından sonsuz olabilir mi? Bu
durumda da yokluk hangi bakımdan sonsuz olacaktır?)
8.fragman 5f’ye atıfla: “Varlığın bir başlangıcı olamayacağı gibi, sonunun gelmesi de
düşünülemez; çünkü o hiçbir surette Varolmayan’dan yaratılmamıştır ya da
Varolmayan’a indirgenemez; o hiçbir surette ve asla olmayacaktır, fakat şimdi vardır
süreklidir ve bölünmemiştir… Her yerde aynı olduğundan dolayı bölünmez ve
bölünebileceği hiçbir şey yoktur. Hareketsizdir ve değişmezdir, her yerde kendisine
özdeştir, merkezle her köşesini eşit uzaklığın buluşturduğu yuvarlak bir küreyle
mukayese edilebilir.”80
Şiirinin ikinci kısmında yani dünyanın sıradan insan tarafından kavranışının anlatıldığı
kısımda: “Haddi zatında var olan tek şey varlıktır: İnsanların görüşü Varolmayanı onun
yanına yerleştirir ve her şeyi, biri Varlığa, diğeri Varolmayana karşılık gelen iki
unsurdan, ışık ve ateş (yunanca kelimeler) ve gece, karanlık, ağır ve soğuk -ki
Parmenides aynı zamanda dünya olarak adlandırır- müteşekkil olarak düşünür.”80

Zenon: Paradoksları: a) Şeylerin çokluğuna ve b) Hareketin varlığına şeklinde iki kısım


altında incelenebilir.
Samoslu Melissos, “Parmenides’inkiyle aynı argümanlarla varlığın başsız ve
sonsuzluğunu, yokolmazlığını ispatlamaya çalışmış, fakat ondan ayrılarak, aynı
zamanda mekânsal olarak da başlangıçsız ya da sonsuz, bir başka ifadeyle sınırsız
olması gerektiği şeklinde, kabulü mümkün olmayan bir sonuca ulaşmıştır. Boş mekânı
yadsıyarak görüşünü daha da pekiştirmeye çalışmıştır.”84
Platon: “Platon görünür dünyayı, doğayı ancak çok daha sonraları ve oldukça gönülsüz
biçimde düşünce alanına dahil etmiştir: Timaios’ta ihtiyat kaydıyla da olsa fiziğinden
bir kesit sunar: burada gerçek bilgiyle değil fakat sadece ihtimalle (yunanca kelime)
uğraşırız.”200
“[…] başsız sonsuz değişebilirliğiyle bu Herakleitosçu meydana gelme ve yok olma
dünyasının bir bilgi objesi olması mümkün değildir.”201
“Bir karenin biçimi sözgelimi, birçok tekil biçim örnekleri varolabilirse de, sonsuza dek
sabittir, değişmez.”201
“İdealar kendi başına var olan, ezeli-ebedi, değişmez bir dünyayı oluşturur ve ancak
düşünceyle kavranabilir.”202 (Phaidros 247 Cff.’ye atıf var)
Platon felsefesinin son aşamasında “[…] Pythagorasçıların ana dogmasını, yani şeylerin
mahiyetinin sayılardan ibaret olduğu öğretisini kendi idealar teorisiyle bağdaştırmaya
çalışmaktadır. Pythagorasçı karşıtların, Sınırlı ve Sınırsız, Bir ve Çok’un daha önce
ortaya çıktığı Philebos Platonik metafiziğin bu nihai formuna geçişi teşkil eder. Platon
şimdi ideaları sayılar gibi tanımlamaktadır. Varlığı sayıların bir taklidi olarak görmeleri
nedeniyle Pythgorasçılardan ayrılmakla birlikte Platon meteksis (Yunanca olarak
yazıyor) ilişkisini kullanmıştır. Şimdi ideaların kökenini araştırmakta ve onu çoğaltma
ve bölme çift fonksiyonuyla, ikileyici ve ikiye ayırıcı Dyad’ın zıddını teşkil ettiği arkhe
(Yunanca olarak yazıyor) olarak bir’de bulmaktadır. Sayı sınır (peras (Yunanca olarak
yazıyor)), çokluk sınırsızlıktır (apeiron (Yunanca olarak yazıyor)); aynı zamanda alt ve
üst sınırı olmadığından büyük ve küçük denilir. Burada Bir, bölümü görünmez olanda,
atmeton eidos (Yunanca olarak yazıyor) sona eren bütün kozmos olarak görünür.”205,205
“Yeni anlayış en kuşatıcı ve en etraflı serimlemesini Phaidon’da bulur. Bu dönemden
itibaren Platon sadece ölümsüzlük teorisinde değil, kendi başına mantıksal olarak doğrı
olan ruhun ezeliliği ve ebediliğine de bağlı kalır. Ruh hem [bu dünyadaki] varoluştan
önce hem de sonra vardır.”206
Platonu hayatının ilerleyen dönemlerinde Timaios’ta fizikle ilgilenmeye iten iki neden:
a) Eserine ismini verdiği Pythagorasçı. Pisagorasçılar sayesinde matematik ve astronomi
hakkında bilgi edinmişti. Bu iki bilim idealar ile şeyler dünyası arasında bağ kurmasına
yardımcı oldu. b) Atomculuk: “Tıpkı bir zamanlar Parmenides’in duyumların
dünyasıyla çelişen kendi “hakikat”ini, başkalarının anlama girişimlerine dayalı görünüş
dünyasının bir açıklamasıyla takip etmesi gibi, görünür dünya ile idealar dünyası
arasındaki ilişki hususunda fikirlerini anlatmayı denemek için, aynı ölçüde ilgi
göstermeye değer, hekimlik dahil zamanının bilimsel bilgisiyle kendini donatmak, şimdi
Platon için zorunluydu.”218
“[…] Timaios’taki tartışmalarda onun düşündüğü anlamda gerçek bilgiyle değil,
görünüşte bilgi izlenimi veren bir şeyle, birbirini takip eden mantıki çıkarımlarla değil,
güvenilmez sonuçlarla (Yunanca olarak yazıyor) elde edilen muhtemel yargılarla
(Yunanca olarak yazıyor) ilgilendiğimiz hususunda en küçük şüpheye yer
bırakmamıştır. Gerçekte bu “bir oyun ve eğlenceden” başka bir şey değildir. Dolayısıyla
Platon’un fiziğinin doğru bir şekilde anlaşılması için onun düalist dünya anlayışından ya
da bu iki dünya teorisinden bir adım bile uzaklaşmadığını akıldan çıkarmamak
gerekir.”218
İdeanın aksine ona iştirak eden şeyler sayıca belirsiz, geçici, sürekli bir değişme
halinde, saf bir biçimde ve bütünüyle ne ise o olmayan, varlık ve yokluk arasında
biteviye gidip gelen şeylerdir.218,219
“Duyumsal varoluşun bu kusurlu durumu ancak, onun kısmen ideadan oluşması, diğer
parçasının ise farklı bir ilkeden kaynaklanmasıyla açıklanabilir. İdea kendi başına
gerçek ve mükemmel olan her şeyin kaynağıdır. İkinci ilkenin mahiyeti duyumcul
fenomeni idealden ayıran şeyde aranmalıdır. Bu sınırsız, sürekli değişen, varolmayan ve
bilinemeyen bir şey olarak tasavvur edilir ancak. Bu ikinci ilke, Platon’un -
Aristoteles’ten sonra yaygınlaşmaya başlayacak olan- tabirini kullanmadığı maddedir.
Platon onu sanatkârın üzerinde çalıştığı “material’e benzetir. Tikelin kökenini
açıklamak için idea ve duyum dünyasının tikelleri ile birlikte postüla-kaziye olarak
ortaya koymamız gereken bu üçüncü şeydir (Yunanca olarak yazıyor). Ve biçimsiz
(Yunanca olarak yazıyor), görünmez (Yunanca olarak yazıyor), her şeyi kabul eden
(Yunanca olarak yazıyor) olarak, olmuş olanın anası, sığınağı (Yunanca olarak yazıyor)
ve besleyicisi (Yunanca olarak yazıyor) olarak, bütün doğanın temelini teşkil eden ve
ona dahil olan her şeyle biçimlenen ve hareketlenen plastik yığın (Yunanca olarak
yazıyor) olarak tasvir edilir. Nihayet “bir tür mekân” (Yunanca olarak yazıyor) oluşun
meydana geldiği şey (Yunanca olarak yazıyor) olarak betimlenir. Fakat bu Platon’un
madde anlayışıyla mutlak mekânı kastettiği anlamına gelmez. Tersine, mekânı dolduran,
neredeyse bütünüyle biçimsiz ve niteliklerden yoksun olan yaratılmış cevherdir. Onu
her türlü varlık (Yunanca olarak yazıyor) formundan yoksun bırakır, fakat mevcudiyeti
hakkında aynı tavrı takınmadığı gibi, onu boş bir mekân gibi bir hiçlik olarak
betimlemez.”219
“[…] Demokritos’ta doğa yasası (Yunanca olarak yazıyor) yegâne müteharrik güçtür,
Platon ise bunu sadece yaratıcı tanrısal aklın bir enstrümanı yapar.”220
“İdealar dünyası ile madde arasındaki ilişkiyi belirlemek ve onun kaotik taşmasından
düzenli bir dünya, kozmos, oluşturmak için madde akıl tarafından biçimlendirilmelidir.
Bu düşünceyi daha anlaşılır kılmak için Platon mitik yaratıcı (Yunanca olarak yazıyor)
formundan faydalanır. Bu Grek düşüncesi için bütünüyle kabul edilmez olan bir ex
nihilio yaratmayı gerektirmez, fakat ilksel kaos durumunun düzenli ve planlanmış bir
kozmosa dönüştürülmesini ihtiva eder. Platon’a göre ruh dışarıdan hareket ettiriciye
gereksinim duymayan vasfıyla her türlü hareketin başlangıcı ve organizmadaki hayatın
ilkesidir. Şimdi bu düşünceyi evrene uygulamaktadır. Bu nedenle Demiourgos’un ilk
meselesi bir evren ruhunun yaratılmasıdır.”220
“Demiourgos idealar dünyasının kalıplarına (Yunanca olarak yazıyor) göre bu
maddeden bütün dünyanın yapısını çatar.”220
“Görünür dünyanın asli mahiyeti onun “formlar ve sayılar” vasıtasıyla teşekkül
etmesine dayanır.”221

Ahmet Arslan

Anaksimandros: Anaksimandros, her şeyin altında yatan ilkenin (arkhe) sınırsız-


belirsiz olan olduğunu söylemiştir. Ancak bununla niteliksel belirsiz mi yoksa niceliksel
sınırsızı mı kastettiği belli değildir. Çünkü kelime hem sınırsız hem de sonsuz anlamına
gelmektedir. Anaksimandros’un bununla niceliksel sonsuzu kastettiğini düşünenler –ki
Aristoteles de bu grupta gibidir– karşıtların birbirine tüketmesinin sonsuz bir kaynağı
gerektirdiğini aksi takdirde oluşun mümkün olmayacağını göz önüne almaktadır.
Anaksimandros’un niteliksel belirsizi kastettiğini düşünenler onun akıl yürütmesinin
Thales’in düştüğü hataya düşmemek üzerine kurulu olduğunu düşünmektedirler. Buna
göre eğer evrenin arkesi su ya da ateş gibi bir unsur olursa bunun karşıtı olan nitelik onu
yok edecektir ve oluş söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla bu arkhe bu unsur ya da
niteliklerin kendisinden çıkıp yine kendisine dönebilecekleri bir şey olmalıdır. “Bu
ancak kendisi belirli hiçbir nitelik veya özellik taşımayan bir şey, belirsiz olan şey
olabilirdi.”101
“Aristoteles'e göre Anaksimandros diğer Milet filozoflarıyla birlikte arkheyi gerçekten
varolan bir madde ve şeylerin bir unsuru olarak düşündüğü için soyut bir varlık olarak
tasarlamış olamaz. Sonuç olarak Aristoteles o görüştedir ki, Anaksimandros apeiron'unu
somut bir cisim olarak, yani bilfiil varolan bir şey olarak tasarlamış olmak zorundadır.
Yine Aristoteles'e göre, Anaksimandros'un sözkonusu arkhesini varolan herhangi bir
duyusal maddeye özdeş kılmış olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır.”103

Anaksimenes: Anaksimandros’un tözü Thales’ten farklı olarak belirsiz görmesi


onun tözden farklı varlıkların varlığa gelişini açıklama çabasıydı. Ancak
Anaksimenes tözü hava olarak koyduğu için bu sorun ortadan kalkmaktadır.
Çünkü havanın yoğunlaşması ve seyrelmeyle su, toprak, ateş, taş, ve kaya
benzeri şeyler oluşabilir yani hava suyun aksine böylesi dönüşümlere imkân
verecek bir niteliktedir.119

Pisagorculuk: “[…] sayıların ne anlamda varlıkların arkhesi oldukları konusunda


Pythagorasçılar arasında iki birbirinden farklı görüşün olduğu anlaşılmaktadır.
Aristoteles'e göre bazı Pythagorasçılar sayıların ilkelerinin her şeyin ilkeleri oldukları
ve bütün dünyanın sayı ve uyum olduğunu ileri sürmektedirler. Böylece onlara göre
sayılar, şeylerin kendisinden çıktıkları ve kendisine döndükleri şey, yani onların içkin
nedeni ve tözleridir (Metafizik, 987 a 1 3- 1 9). Buna karşılık başka bazı Pythagorasçılar
sayıları, şeylerin taklit ettikleri örnekler (paradigmalar) olarak almakta, ancak bu
örneklerin kopyalarından ayrı olmadıklarını düşünmektedirler (Metafizik, 987 b ll).
Şimdi bu ikinci görüşün daha ince olduğunu ve genç Pythagorasçılar tarafından ileri
sürülmüş olduğunu söylemek mümkündür. İleride Platon'dan sözederken kendisine
temas edeceğimiz, onun hayatının son döneminde savunduğu sayıların idealar oldukları
görüşünün kaynağının da bu ikinci görüş olduğu anlaşılmaktadır. Böylece Platon'un
idea-Sayılar öğretisinin temelinde Pythagorasçıların bulundukları görülmektedir.”149,150
“Pythagorasçılara göre, uyumun kendisiyle uyumu meydana getiren unsurlar arasında
bir ayrım yapmak gerekir. Uyum, uyumu meydana getiren unsurlardan farklıdır. Uyumu
meydana getiren unsurlara gelince, onlar zıtlıklardır. Yine Aristoteles'in bildirdiğine
göre, Pythagorasçıların kabul ettikleri temel zıtlıkların sayısı ondur (yine altın sayı). Bu
zıtlıkları iki ayrı sütun içinde gösterirsek bu sütunlarda karşılıklı olarak şu zıtların
yeraldığını görürüz: Sınır ve sınırsız, tek ve çift, bir ve çok, sağ ve sol, erkek ve dişi,
hareketsiz ve hareketli, doğru ve eğri, aydınlık ve karanlık, iyi ve kötü ve nihayet kare
ve dikdörtgen (Metafizik, 986 a 24 vd.). Bu sütunlardan birincisinde yeralan şeylerin
düzen, sınırlama ve mükemmellik ilkeleri oldukları, diğer sütunun içinde bulunan ve
bunlara karşılık olan şeylerin ise tersine düzensizlik, kusurluluk ve sınırsızlık ilkeleri
olarak düşünüldükleri açıktır.”153
Aristoteles’in nedenlerinden biri olan biçimin kökenleri: “[…] Pythagorasçıların ilk
defa Form kavramını sezdiklerinden ve bu anlamda Aristoteles üzerine bir etkide
bulunduklarından sözedebiliriz. MiletIiierin her şeyin kendisinden doğduğu bir ilk, ana
madde fikrini ortaya atıp geliştirdiklerini biliyoruz. Ancak onlar özel şeylerin bu tek
maddeden nasıl çıktıkları konusunda -Aristoteles'in terminolojisiyle söylersek- Formu
dikkate alan herhangi bir açıklama getirmemişlerdir. Pythagorasçılara göre ise sayıları
meydana getiren iki ilke, sınır ve sınırsız alandır.”160
Parmenides: “Parmenides "Varlık vardır" veya "Varlık var değildir" derken bu "varlık"
veya "varolmayan" terimlerini A ve A-olmayan olarak anlamamakta, onları aynı
zamanda ve öncelikle fiziksel veya ontolojik terimler olarak almaktadır. Parmenides
burada mantık değil, metafizik yapmaktadır. Onda "Varlık" terimi dış dünyada varolan
ve belli özellikleri bulunan somut bir şeye işaret etmektedir. Aynı şekilde "var-değil"
veya "var-olmayan" şeklinde tamamen mantıksal olarak ifade ettiğimiz bu terimler de
Parmenides'in düşüncesinde bu şekliyle herhangi bir anlam ifade etmeyecektir. Onun bu
terimlerden anladığı veya kastettiği şey, fiziksel olarak boşluktur.”221,222
) a) Varlık birdir: “[…] varolandan farklı olan, varolmayandır; varolmayanın ise
varolmadığını biliyoruz; o halde sadece varolan vardır. Sonuç: Varolan tektir veya
birdir.”226
b) Varlık zaman dışıdır: “Varlığın veya varolanın bir başka önemli özelliği, varlığa
gelmemiş ve varlıktan asla kesilmeyecek olmasıdır. Başka deyişle varlık ezeli ve
ebedidir. Daha da doğrusu varlık, zaman-dışıdır…”226
İki nedenden ötürü varlık veya varolan varlığa gelmemiştir: i) Varlığın varolmayandan
varlığa geldiğini söylemek imkansızdır çünkü var olmayan var değildir. ii) Varlık eğer
varolmayandan meydana gelirse onun neden daha önce ya da daha sonra değil de o
varlığa geldiği an var olduğunu açıklamak imkansızdır. Çünkü varlığı var değilken var
olmaya iten herhangi bir sebep yoktur.
c) Varolan bölünemez ve süreklidir: “Varlığın veya varolanın kavramsal içeriğinden
hareketle çıkarılan diğer bir sonuç, onun bölünemez ve sürekli olmasının zorunlu
olduğu “sonucudur…”228
d) Hareket yoktur: “Varlığın ne dışında, ne içinde bir varolmayan veya boşluk
olmadığına göre varlığın ne bütünü, ne parçaları bakımından herhangi bir harekette
bulunması düşünülemez. Varlığın dışında bir boşluk olmadığına göre varlık, uzayda yer
değiştirme anlamında hareket edemez. Varlığın içinde boşluk olmadığına göre varlığın
parçalarının varlığın içinde yer değiştirmeleri anlamında bir hareket de sözkonusu
olamaz.”229
e) Varlık sonludur: “[…]varlık veya varolan, zaman bakımından başlangıçsız ve
bitimsiz olmasına karşılık uzay veya uzam bakımından sınırlıdır, sonludur.”229
Normalde Parmenides’ten beklenen varlığın sonsuz olduğunu söylemesidir. Çünkü
varlığı sınırlayan şey ne varolan ne varolmayan olabilir. O, varlığın sonlu olduğunu
düşünmektedir. Çünkü ona göre sonsuz olan muhtaç olandır, tamamlanmamış olandır.
Ayrıca bir başka ihtimal olarak Parmenides sonsuzu, belirsiz olarak da görüyor olabilir.
Bu durumda da belirsizlik bir eksiklik olduğu için varlık sonsuz olamaz.232
f) Varlık küre biçimindedir: “Varlığın küre şeklinde olduğu görüşünü, ayrıca, varlığın
neden dolayı sonsuz olmaması gerektiği görüşüyle de birleştire biliriz: Küre belirli bir
geometrik şekil olduğuna göre böyle bir şekle sahip olan bir cismin sonsuz olamayacağı
açıktır.”233
Varlık için en uygun şekil küredir çünkü yüzeyinin her noktası merkezden eşit
uzaklıktadır dolayısıyla eşitliği, homojenliği, farklılaşmamayı sağlamaktadır.
“O halde varlığın ana niteliklerini şu şekilde sıralayabiliriz veya sayabiliriz: Varlık
birdir, bölünmez, hareketsiz ve sonludur: bir bütündür ve aynı türdendir; ezeli ve
ebedidir veya zaman-dışıdır; süreklidir ve küre şeklindedir.”233
g) Varlık tinsel değil cisimseldir: “Bir defa daha önce de birkaç kez işaret edilmiş
olduğu üzere Yunan düşüncesinde Platon'a gelinceye kadar maddi-olmayan şey
kavramının kesin ve bilinçli bir biçimde ortaya çıkmadığını söylemek doğrudur.”234
“Öte yandan Parmenides'in, varlığını küre şeklinde bir şey olarak tasvir ettiğini gördük.
Şimdi maddi-olmayan bir şeyin nasıl olup da küre şeklinde olabileceğini, daha doğrusu
herhangi bir şekli olabileceğini anlamak herhalde zor olsa gerektir. Sonra yine
Parmenides'in, varlığı uzamsal bir şey olarak anladığını da gördük. Çünkü o açık olarak
varlığın her yöne eşit olarak uzandığını söylemektedir. Şimdi bir şeyin uzamlı olduğunu
söylemek, herhalde onun madde-dışı bir şey olduğunu düşünmek olamaz.”235

Elalı Zenon: Zenon hareketin ve çokluğun varlığına karşı elimize ulaşan 8 adet
paradoksu vardır.
i) Hareketin varlığına karşı getirdiği paradokslar:
a) Uzay Paradoksu: Uzay varsa ve her şey uzayda ise uzayla ilgili olarak aynı soruyu
sorabiliriz: Uzay nerededir? (Fizik, 210 b 22). Başka deyişle eğer her varlık, her gerçek
nesne uzayda ise ve eğer uzayın kendisi de gerçekse, onun kendisinin de bir ikinci
uzayda, bu ikinci uzayın bir üçüncü uzayda olması ve bunun böylece sonsuza kadar
gitmesi gerekir. O halde ya bu sonuç saçmadır veya uzayın gerçekliğini inkar etmek
gerekir. Bu sonuç saçma olduğuna göre -çünkü sonsuz tüketilemez- uzay, gerçekten var
değildir.”251 “Bu kanıtı uzayda gerçekleşen bir süreç olarak hareketin gerçekliği
varsayımına yapılan bir itiraz olarak almak galiba en doğrusudur.” 251 Hareket uzayda
gerçekleşir. Dolayısıyla uzayın yokluğu kanıtlanırsa hareketin yokluğu da kanıtlanır gibi
bir akıl yürütme var galiba?
b) Akhilleus ve Kaplumbağa Paradoksu: “Yunan dünyasının en hızlı adamı ünlü "tez
ayaklı" Akhilleus'un, yavaşlığı darbı meselleşmiş kaplumbağa ile bir yarışa girdiğini
varsayalım; yalnız Akhilleus kaplumbağaya başlangıçta belli bir avans vermeyi kabul
etmiş olsun. Bu durumda Akhilleus'un kaplumbağayı hiçbir zaman yakalayamayacağını
kabul etmemiz gerekir. Çünkü Akhilleus'un hızının kaplambağanın hızının on misli
olduğunu ve Akhilleus'un ona bir metre avans vermiş olduğunu varsayalım. Şimdi
Akhilleus bu bir metreyi kat edinceye kadar kaplumbağanın onun onda birlik bir
kısmını, yani on santimlik bir mesafeyi katedeceği
açıktır. Akhilleus bu on santimlik mesafeyi geri bırakınca da kaplumbağanın
kendisinden bir santim ilerde olduğunu görecektir. Akhilleus bu bir santimi aşıncaya
kadar kaplumbağa bir milimetre kat etmiş olacaktır ve bu böylece sonsuza kadar
gidecektir. Şüphesiz onlar arasındaki mesafe sürekli olarak azalacak, ama hiçbir zaman
sıfıra inmeyecektir. Dolayısıyla da Akhilleus kaplumbağayı hiçbir zaman
yakalayamayacaktır.”251,252 Burada esas olarak bir büyüklüğün sonsuza kadar bölünebilir
olduğu görüşüne dayanılmaktadır. Buna verilecek cevap: “[…] bir büyüklüğün sonsuza
kadar bölünebilir olması ile sonsuz olmasının başka başka şeyler oldukları noktasına
dayanmak durumundadır. Başka deyişle sonsuz bölünme ile sonsuz büyüklük farklı
şeylerdir. Bir büyüklük sonsuza kadar bölünebilir, ama bundan dolayı sonlu bir
büyüklük olmaktan çıkmaz.”
c) İkiye Bölme Paradoksu: “Herhangi bir mesafeyi veya uzamı nasıl katedebiliriz?
Çünkü hedefimize ulaşmadan önce bu mesafenin yarısını, sonra geri kalan mesafenin
yarısını, yani tüm mesafenin dörtte birini katetmemiz gerekmez mi? Bu akıl yürütmeyi
böylece sürdürürsek, geri kalan mesafenin yarısını, yani tüm mesafenin sekizde birini,
yine geri kalan mesafenin yarısını, yani tüm mesafenin onaltıda birini katetmemiz ve
bunun böylece sonsuza kadar gitmesi gerekmez mi? O halde burada da gitgide küçülen,
ama hiçbir zaman sıfıra gitmesi mümkün olmayan bir büyüklük sözkonusudur. Sonuç
olarak herhangi bir mesafenin katedilmesi imkansızdır.” 253 Bu paradoksa da mesafenin
sonsuza kadar bölünebilir olduğu görüşüne dayanmaktadır. Buna verilecek cevap:
“Sonsuza kadar bölünebilir bir mesafeyi katetmek için yine sonsuza kadar bölünebilir
bir zaman -ne daha fazlası, ne daha azı- gerekli ve yeterlidir.”
d) Duran Ok Paradoksu: “Bir yaydan atılmış ok düşünelim. Bu okun uzunluğu bir metre
olsun ve saniyede on metrelik bir mesafe katetsin. Şimdi bu onun saniyenin her onda
birinde, uzunluğuna eşit olan bir uzay parçasını işgal ettiği anlamına gelmez mi? Ama
onun uzunluğuna eşit olan bir uzay parçasını işgal etmesi de bu uzay parçasında
hareketsiz olması demek değil midir? Peki on tane hareketsiz durum biraraya gelerek
nasıl hareketi meydana getirebilir? Sonuç: Hareket yoktur.” 254 Bu paradoks öncekilerin
aksine uzay ve zamanın sonsuza kadar bölünebilir olmadıkları tezine dayanmaktadır.
Buna verilecek cevap: “Hareket eden bir cisim, tasarlanması mümkün olan en küçük
zaman birimlerinde dahi tek bir uzay parçasını işgal etmez; tersine o daima uzayın bir
parçasından başka bir parçasına geçiş halindedir. Hareket de zaten bu geçiş demektir.”
Gözden kaçan şey zamanın ve hareketin süreklilikler olduğudur.
e) Stadyum Paradoksu: “Üç ayrı hatta bulunan üç ayrı tren katarı olduğunu varsayalım.
Bu katarların vagonlarının sayısı ve uzunlukları aynı olsun. Onlardan birincisi ve
üçüncüsü ters yönlerde hareket ediyor olsunlar, ikincisi ise hareketsiz olsun. Şimdi
birinci trenin ikinci, yani hareketsiz trenin sonuna kadar gelmesi için gerekli olan
sürenin, üçüncü, yani birinci trene ters yönde hareket eden trenin sonuna kadar ulaşması
için gerekli olan sürenin iki katı olacağına şüphe yoktur. Bu durumda birinci trenin
hangi hızla hareketettiği sorulsa, buna çelişik cevaplar vermek zorunda kalırız. Çünkü o
ikinci trene göre başka, üçüncü trene göre ise daha başka bir hızla hareket etmiştir.
Başka deyişle o aynı mesafeyi iki farklı zamanda katetmiştir. Bu sonuç saçma olduğuna
göre hareketin varlığını düşünmek saçmadır.”255 Bu paradoksa ölçmeyi hareketsiz trene
göre yapmamız gerektiği tarzında cevap verilebilir. Ancak bu cevap da hareketin
ölçümün izafiliği problemini ortadan kaldırmamaktadır. Ama Zenon, buradan izafiliğe
değil hareketin imkansızlığına ulaşmaktadır.
ii) Varlığın birliği veya tekliği lehine getirdiği paradokslara dayanan kanıtlar:
a) Mısır Taneleri Paradoksu: “Zenon'un Protagoras'la bir diyalogu şeklinde takdim
edilen bu paradoks şudur: Zenon Protagoras'a sorar: "Söyle bakalım ey Protagoras, bir
tek mısır tanesi veya onun onbinde biri büyüklüğünde bir parçası yere düştüğünde, ses
çıkarır mı?" Protagoras bu soruyu "hayır" diyerek cevaplar. Zenon sormaya devam eder:
"Peki bir ölçek, örneğin bir tas dolusu mısır tanesi yere düştüğünde, bir ses çıkar mı?"
Protagoras bu soruyu ise "evet" diyerek cevaplamak zorundadır. Bunun üzerine Zenon
ona şu, asıl amacını oluşturan soruyu yöneltir: "Peki bir ölçek mısır ile bir tek mısır
tanesi arasında belli bir nisbet yok mudur? O halde onların çıkardıkları sesler arasında
da aynı nisbetin olması gerekmez mi? Bir ölçek mısır tanesi ses çıkarıyorsa, bir tek
mısır tanesi veya onun onbinde biri büyüklüğündeki bir parçasının da ses çıkarması
gerekir" (Simplicius'un anlatımı: DK. A 29).” 256 Çünkü eğer çokluk varsa bir mısır
tanesinin de ses çıkarması gerekir. Burada problem varlıkla duyumu özdeş kılmakta
yatıyor. Yani biz duymuyor ve bir mısır tanesi ses çıkarıyor olabilir. Duymuyor
olmamız onun ses çıkarmadığı anlamına gelmemektedir.
b) Çokluk Paradoksu: “Varlığın birliği lehine getirilen ikinci kanıt, daha incedir: Çokluk
kabul edilirse iki saçma sonuca varılır. Şeyler çok olurlarsa ı) aynı zamanda hem
büyüklüğü olmayan, ıı) hem de sonsuz büyük olan şeyler olurlar. ı) Büyüklüğü olmayan
şeyler olurlar; çünkü onlardan her biri eğer bir birimi temsil etmezlerse çok olmazlar.
Ama bir birim, bölünemez; çünkü her şey ancak eğer içinde bir parça varsa bölünebilir.
Ve eğer o uzamsa, içinde birçok parça olabilir. ıı) Aynı zamanda sonsuz büyük olurlar;
çünkü varlığı olan her şeyin bir büyüklüğü olmak zorundadır. Eğer onun büyüklüğü
varsa, parçaları vardır ve bu parçaların birbirlerinden ayrı olmaları gerekir. Çünkü aksi
takdirde onlar nasıl farklı parçalar olacaklardır? Bu parçalar birbirlerinden ancak
aralarında parçalar varsa ayrılabilirler. Nihayet bu aradaki parçaların da birbirlerinden
başka parçalarla, muayyen bir büyüklüğü olan parçalarla ayrılmaları gerekir ve bu
böylece devam edip gider. O halde her cismin, kendisinde, her biri muayyen bir
büyüklüğe sahip olan sonsuz sayıda parçalar içermesi gerekir. Şimdi sonsuz sayıda ve
muayyen bir büyüklüğü olan parçalardan meydana gelen bir şeyin de sonsuz büyük
olması gerekir. Sonuç: Bir çokluk ya büyüklüğü olmayan veya sonsuz büyüklüğü olan
bir şey olmak zorundadır. Her iki şık da saçma olduğuna göre çokluğun kendisi saçma
bir varsayımdır. O halde varolan, birdir. Zenon'un bu paradoksuna verilebilecek cevap,
şeylerin sonsuza kadar bölünebilmesinin mümkün olmadığı görüşüne dayanacaktır.”257
Şeyler çok olursa büyüklüğü olmayan şey olurlar çünkü her bir şey bir birimdir, birim
bölünemez dolayısıyla büyüklük değildir. Ya da şeyler çok olursa sonsuz büyük olan
şeyler olurlar. Çünkü büyüklüğü olan şeylerin parçaları vardır ve bu parçaların da
parçaları vardır ve bu parçaların büyüklükleri vardır ve bu da sonsuza kadar gider.
Dolayısıyla sonsuz büyüklükte olurlar.

Platon: İdealar kuramı: “Platon'un İdealar Kuramı'nın başlıca üç dönemden geçtiğini


veya bu dönemlere karşılık olan üç biçimi olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan ilk ikisini
Platon'un yazılı eserlerinde, yani diyaloglarında görmekteyiz. Üçüncü ve sonuncusu
hakkındaki bilgiyi ise başta Aristoteles olmak üzere öğrencilerinin onun okulda verdiği
derslerde ortaya çıktığı biçimiyle yazılı olmayan öğretisi hakkında verdikleri
açıklamalarından öğrenmekteyiz. Platon'un idealar Kuramı'nın ilk biçimi, onun orta
dönem veya olgunluk dönemi dediğimiz dönemine ait Menon, Phaidon, Şölen,
Phaidros ve Devlet diyaloglarında karşımıza çıkmaktadır: Bu diyaloglar içinde de en
fazla bilgi verici olan ve İdealar Kuramı'na ilişkin en çok malzemeyi içlerinde
bulunduranlar Phaidon, Şölen ve Devlet'tir. idealar öğretisinin gelişim tarihi bakımından
dönüm noktasını ise Platon'un Parmenides adlı diyalogu oluşturmaktadır. Platon ilk
defa bu eserde ünlü Elealı filozof Parmenides'in ağzından idealar Kuramı'nın sözünü
ettiğimiz ilk biçimine birtakım ciddi itirazlar yöneltmektedir. Bir kısmını bizzat
kendisinin düşündüğünü, bir kısmının ise başkaları tarafından ortaya atıldığını
söylememiz gereken bu itirazları karşılamak ve onlarla işaret edilen mahzurları ortadan
kaldırmak üzere İdealar Kuramı'nı düzeltmek, iyileştirmek işini ise Platon özellikle
Sofist, Devlet Adamı ve Philebos'ta yapacaktır. Öte yandan yine bu son döneme ait olan
Timaios, Mektuplar ve Kanunlar'da da bu konuyla ilgili bazı unsurlara rastlanmaktadır.
İdealar Kuramı'nın üçüncü ve son şekline ait ipuçlarıyla Platon'un son diyaloglarında,
örneğin Philebos'ta karşılaşılmaktaysa da, Pythagorasçılığın etkisi altında ortaya çıktığı
anlaşılan ve ideaları matematik nesneler veya orantılar olarak tasarlama yönündeki
Platoncu düşünce hakkındaki bilgimizin kaynağı, daha önce değindiğimiz gibi, başta
Aristoteles olmak üzere Platon'un Speusippos, Ksenokrates gibi öğrencileridir.”241,242
İdeaların özellikleri (Şölen diyalogundaki güzel ideasının özelliklerinden yapılan
genellemeyle): hep var olan, doğumsuz, ölümsüz, artmaz, eksilmez, mutlak,
herhangi bir varlıkta ortaya çıkmayacak tinsel, herhangi bir değişikliğe uğramaz,
bir ve basit şeylerdir.255,256
Platoncu idealar herhangi bir yerde olmadığı gibi insan zihninde ya da Tanrı’da da
değildirler. İnsan zihni onları üretmez sadece keşfedebilir. Tanrı da onlara bakarak
evreni yaratandır (Timaios).257
İdealar kuramının üçüncü şekli: Pythagorasçılar sayıları her şeyin ilkesi olarak
düşünmekteydi. Aralarında sayıları şeylerin “taklit ettikleri örnekler” olarak
tasarladıklarını iddia eden bir grup vardı. “Onlar bununla her şeyin temelinde aritmetik
bir yapının bulunduğunu kastediyorlardı.”286 Platon bu gruptan etkilenmiş ve
Aristoteles’in deyimiyle sadece isim değişikliği yaparak “pay alma” demiştir.
Daha büyük daha küçük gibi şeyler sonsuz ve sınırsız olan şeylerdir. Ama belirli bir şey
ifade eden mesela 20 derece gibi şeyler sınırlıdır. Üçüncü bir unsur ise bu ikisinin
karışmasından meydana gelendir. Mesela belirsiz bir şey olan sıcaklığın içine 20
dereceyi soktuğumuzda 20 derecelik bir ısı elde ederiz. Doğadaki şeyler de böyle var
olurlar. Mesela sağlık bedeni meydana getiren unsurların doğru oranda bir karışımından
ibarettir.“[…] duyusal, hatta mutluluk gibi duyusal olmayan şeylerde iki şey vardır:
Sınırsız olan şeyle ona sınır getiren, onu belirli kılan şey. Aynı durumu geometrik
nesneler için de düşünemez miyiz? Onlarda da bir belirsiz, sınırsız veya sonsuz olan
şey, yani uzay veya uzamın var olduğunu, bu uzay veya uzama bir sınırın, yani
geometrik şeklin özünün, tanımının girmek suretiyle onu belirli hale getirdiğini
söyleyemez miyiz? Böylece üçgen, dörtgen, küre gibi geometrik şekiller veya cisimler,
sınırsız, sonsuz uzayın bir parçasının, tanımın veya özün ifade ettiği sınırlamayı alması
suretiyle belirlenmiş olan şeyler olarak ortaya çıkmayacak mıdırlar? Bu sınır ilkesinin,
bu formel ilkenin sayısal bir şey olduğunu, sayısal bir şey olması gerektiğini düşünmek
hiç de zor olmasa gerekir.”288
“Aristoteles'in verdiği bilgilere göre yukarda duyusal ve geometrik şeylerle ilgili
olarak söylediğimize benzer şekilde Platon ideaların da bir maddesi ve bir
formel tözü, yani özü olduğunu ileri sürmüştür. O İdeaların kendilerinin bütün
geri kalan şeylerin nedenleri olduğunu kabul ettiği için onların öğelerinin de her
şeyin öğeleri olduğunu savunmuştur. Böylece o İdeaların öğeleri veya ilkeleri
olarak madde diye Büyük ve Küçük olanı, formel töz olarak ise Bir olanı kabul
etmiştir (Metafizik, 987 b ı8-20).”289
“Philebos'taki sınırsız olanın yerine burada Büyük ve Küçük olan, oradaki
sınırın yerine ise burada Bir olan geçmiştir. Orada karışımlar olarak kabul
edilen sağlık, mevsimler, müzikal sesler yerlerini İdeaların kendilerine
bırakmışlardır. Duyusal şeyler nasıl sınırsız olanın içine sınırın girmesi ile
meydana gelmekte idiyseler burada da İdealar, Büyük ve Küçük olanın içine Bir
olanın girmesi veya onların Bir olandan pay almaları sonucu belirlenmeleriyle
ortaya çıkmaktadırlar.”289
“[…] Platon nasıl ki duyusal dünyanın çokluğundan bir soyutlama yaparak
İdealar Kuramı'nı üretmiş ve birincideki her çokluğa soyut bir tümel tekabül
ettirmişse, burada soyutlamayı daha ileri götürerek her idea içinde de Sınırsız
olan, Büyük ve Küçük olan, Belirsiz İki vb. gibi değişik adlarla andığı bir ilke ile
ona birlik veren, birliğe kavuşturan başka bir ilkenin, Bir olan, Sınır, Eşit olan
vb. gibi yine değişik adlarla andığı formel bir öğenin varlığını kabul etmiştir.” 290
Timaios diyaloğuna göre varlıkta olması gereken üç şey: “(ı) her zaman var olan,
değişmeyen şey, yani İdealar, ikincisi (ıı) sürekli olarak değişen, varlığa gelen ve
varlıktan kesilen şey, yani duyusal dünya veya doğa, sonuncusu ııı) bu duyusal dünyayı
diğer dünyaya, idealar dünyasına bakarak, onun içinde bulunan şeyleri örnek olarak alıp
meydana getiren, oluşturan işçi veya sanatkardır (Demiorgos).”347
- Evrenin temel özellikleri: Evrenin yaratılma sebebi: “[…] Tanrı en yüksek anlamda
iyidir. İyi olduğu için de cömerttir. Öte yandan varlık yokluktan, düzen düzensizlikten
iyidir. İşte bütün bunlardan dolayı Tanrı kendisine benzer bir şey olarak evreni yaratmış,
ona düzen vermiş veya onu düzensizlikten düzene sokmuştur. Şimdi yaratılmış şeyler
içinde en üstün ve mükemmel olan şey, zihin veya akıldır (nous). Akıl ise ancak canlı
bir varlıkta, yani ruh (psykhe) sahibi bir varlıkta bulunabilir. Bundan dolayı Tanrı
evrene akıl ve ruh da vermiştir. Sonuç olarak evren bir bütün olarak akıl sahibi, akıllı bir
canlıdır ve onun bu aklı içinde bulunduran bir ruhu vardır (alem ruhu) (29 d-30 b).”348
- Yaratılmış olan tek bir evren vardır ve bu evren güzeldir. Evren dört unsurdan
meydana getirilmiştir. Evren bu dört unsurun tamamını aldığı için başka bir evrenin
yaratılması mümkün değildir. Evren küre biçimindedir çünkü küre şekillerin en güzeli
ve Tanrı’ya benzeyenidir. Dolayısıyla evren sonludur. Evren canlı olduğu için harekete
sahiptir ve kendi ekseni etrafında döner. Çünkü bu hareket tek biçimli olan tek
harekettir.
Evrenin yaratılmasının zemini: “Platon ilerde Aristoteles'in kuvve veya madde diye
adlandıracağı duyusal dünyadaki değişmelerin üzerinde veya kendisinde gerçekleştiği,
bu değişmelerin öznesi, dayanağı (substratum) olan şeyi değişmenin “kap”ı (epodokhe,
receptacle) veya “yer”i (khora, place) olarak adlandırmaktadır. Söz konusu yerin veya
kabın kendine mahsus hiçbir özelliği veya yapısı yoktur. Kendine mahsus hiçbir özelliği
veya yapısı olmadığı, her şey olabilen bir şey olması gerektiği için de onu duyusal
olarak algılamak ve hakkında şu veya bu şey olduğunu söylemek imkânsızdır. O halde o
ancak düşünce veya akıl yürütme yoluyla kavranabilir.”351,352 Ayrıca hiçbir belirleme
olmadığı için ancak bulanık ve eksik bir düşünce ile kavranabilir.
“Platon'un kafasında bu Zorunluluk, kap veya yerle ilgili olarak, böylece, ikili bir bakış
açısının var olduğu anlaşılmaktadır. O bir yandan Zorunluluk'u veya yeri bir kötülük,
eksiklik veya kusur ilkesi olarak almaktadır. Evrenin tam olarak mükemmel
olmamasının, yani devamlı ve kalıcı olmamasının, oluş ve yok oluş içinde olmasının
nedeni bu Zorunluluktur veya yer, kap veya maddedir. Bununla birlikte o mutlak
anlamda bağımsız, kötü bir ilke de değildir. Çünkü o, Akıl'ın kendisine verdirdiği şekli,
belirlemeyi, düzenliliği kabul edebilmektedir. O halde o mutlak değil de ideanın veya
Akıl'ın kendisine oranla göreli bir kötülük, eksiklik ilkesi olarak kabul edilebilir.
Duyusal dünya, evet, bu ilkeden ötürü mükemmel değildir, ancak mümkün olan en
mükemmel bir varlıktır.”353
Alemin ezeliliği: “[…] Aristoteles'in Platon'un âlemin zamanda meydana gelmiş bir
varlık olduğu görüşünde olduğunu ileri sürmesine karşılık başta Yeni-Platoncular olmak
üzere Platoncuların çoğunluğu karşı görüşü savunmuş ve alemin zamanda bir başlangıcı
olduğuna dair Platoncu tasarımın sırf “sergileme kolaylığı”yla benimsenmiş ve ileri
sürülmüş bir görüş olduğunu ileri sürmüşlerdir.”356

Arda Denkel

Anaksimandros: “[…] bir soyutluk içeriyor olmakla birlikte, Apeiron’u bugünün


<<sonsuzluk>> kavramıyla karışmamak gerekir. İyonyalılar’ın düşüncesinde henüz o
ölçüde soyutluk yoktu.”14
“Aristoteles’in de belirttiği gibi, Anaksimandros Thales’e ve su gibi belirli bir varlık
türünü temele koyan her filozofa karşı, bir uslamla geliştirmiş oluyor. Eğer temel ilke
bu ögelerden yalnızca biri olmuş olsaydı, öbürlerinin varolmasına olanak kalmazdı. İlk
ilke yapılan öge, öbürlerinin ortaya çıkmasına izin vermezdi.”15
“<<Bütün her şey Apeiron’dan gelir>> demekle Anaksimandros şunu kastetmiş oluyor:
Apeiron’dan, önce temel ögeler ayrışmış, sonra bunlar da öbür nesne ve niteklikleri
oluşturmuşlardır.”15 (Simplicius Fizik’2 atıflı)
“Niteliksel anlamda sınırsız ve belirsiz olan bu ilk varlık, onun felsefesinde niteliklerin
ve dolayısıyla varlığın sakınımı işlevini yerine getirir. Apeiron bir nitelikler deposu,
ayrıştırılmamış çeşitliliğin kaynağıdır. Görünürde yok olan nesne veya nitelik gerçekte
yokolmaz; Apeiron’a döner. Görünüşte yoktan varolan nitelik ya da nesne de
Apeiron’dan gelmektedir.”15,16
“Apeiron’a dönüp sonra ondan yeniden ayrışma, karşıtını önce engelleyip sonra ona yol
verme süreci, kendisini sürekli yineleyen bir dönüşüm olarak evrensel bir yasadır,
Anaksimandros’a göre.”16

Anaksimenes: “Simplicius’un anlattığına göre, Anaksimenes de, tıpkı hocası gibi,


nesnelerin temel doğasını tek ve sınırsız bir ilke olarak saptamış. <<Ancak o bu ilkeyi
Anaksimandros’taki gibi belirsiz olarak değerlendirmez. Onu belirleyerek <<hava>>
diye adlandırır.>>”16
Anaksimenes’in Anaksimandros’a “[…] karşı çıktığı tek nokta, nesnelere yüklenen
temel doğanın belirsiz ya da soyut bırakılması.”17
“Apeiron’un açıklayıcı gücünü koruyarak onu somutlaştırmak gerekmişse,
Anaksimenes’in de <<hava>> ile bunu sağlamaya çalışmış olduğu düşünülebilir.”17
“Miletos okulunun canlı-özdekçi (hylozoist) yaklaşımına uyarak, havayı her yere yayıp
giren, sınırsız bir canlılık taşıyan, canlılık veren, varlığı bir arada tutan, görülmeyen
fakat sesi, serinliği ve akışı duyumlanan; somut, fakat pek de belirli olmayan bir ilke
olarak görüyor. Bütün bu yönleriyle, bir somut ilke olarak, Apeiron’un yerine
<<hava>> dan daha uygunu yok gibi.”18

Pisagorcular: “[…] Pythagorasçılık için, nesneler sayılardır ve sayıların bir araya


gelmesinden oluşurlar. Dolayısıyla Pythagorasçı kuramın parçacıkları soyut,
matematiksel varlıklardır. Buna karşılık onlar sayıları, genlik ya da büyüklük taşıyan
şeyler olarak düşünmüşlerdir. Aristoteles, sayıların hem soyut hem de uzaysal boyut
taşıyor olarak görünmelerini, şaşırtıcı ve çelişik bulur.”22
Aristoteles’ten “[…] onlar tüm evreni sayılarla kuruyorlar. Bu sayıları soyut birimlerden
oluşan şeyler olarak değil, uzaysak büyüklüğü olan şeyler diye düşünüyorlar.”23
Aristoteles’te Pisagorcu karşıtlar: “[…] sayıyı hem şeylerin özdeği, hem de bunların
gerek değişimlerini, gerekse durumlarını meydana getiren şey olarak gözönüne aldıkları
açıktır. Onlar ayrıca sayının ögelerinin Çift olan ve Tek olan olduğunu, bunlardan, Tek
olan’ın sınırlı, Çift olan’ın sınırsız, sonsuz olduğunu, Bir’in her ikisinden çıktığını
(çünkü o aynı zamanda hem tek hem de çifttir), sayının ise Bir’den çıktığını ve yukarıda
denildiği gibi tüm evrenin sayılardan oluştuğunu ileri sürerler.”40,41

Parmenides: Simplicius Fizik’ten: “Üzerinde konuşulacak bir tek yol var, o da varolan:
Bu yol üzerinde ise, varolanın varlığa gelmediğini (yaratılmadığını, doğmadığını) ve
yok olmayacağını (ortadan kalmayacağını), gösteren pek çok veri var; çünkü o hem
bütün, hem devindirilmez, hem de tamamlanmıştır.”36
Simplicius Fizik’ten: “Ulu bağların sınırları içinde kımıldamaz (durağan devinimsiz),
başlangıç ve sonsuzdur o, çünkü doğru inancın uzaklaştırdığı varlığa geliş ve yok oluş,
çok ötelere sürülmüştür. Özdeş kalarak, aynı yerde kendi kendine durur: böylece de
olduğu yerde sıkı sıkıya kalıcıdır. Güçlü zorunluluk, onu her yandan kapatan sınırın
bağları içinde sıkıca tutar; çünkü varolan için tamamlanmamış (sınırsız) olmak yasa
dışıdır. Onun hiçbir gereksinimi yoktur. Çünkü bir gereksinimi olsa her şeye
gereksinimi olurdu.”40
Simplicius Fizik’ten: “Bir son sınır bulması gerektiğine göre, iyi yuvarlanmış bir küre
gibi, o her yandan tamamlanmıştır.”40
Zenon: Bir mesafeyi katetmenin onun yarısını yarısını katmenin de yarısını katetmeyi
gerektirdiği şeklinde harekete yönelik paradoksu “uzay ve zamanda herhangi bir
çizgisel yayılımın sonsuz ölçüde küçük birimlerin art arda gelmesinden oluştuğu” 46
öncülüne dayanır.
Varlığın çokluğuna dair paradoks: “<<Eğer çokluk olsaydı, nesneler aynı zamanda hem
büyük hem de küçük olurlardı. Hem cüssece sonsuz büyüklükte, hem de hiç boyutsuz
olacak kadar küçük olurlardı.>> Bu, varlığın bir çokluk olduğu savını çelişkiye
sürüklüyor: Çokluğu oluşturan her bir tikel nesnenin bölümleri, parçaları olacaktır. Bu
parçaları da bölmeyi sürdürerek, sonunda, nesneyi bölebildiğimiz en küçük noktalara
ulaştığımızı düşünelim. Burada ortaya çıkacak soru, böylece ulaşılan noktaların ne
olacağıdır. Zenon olguya geometri açısından bakıyor. Herhangi bir çizgi, biçim ya da
prizma sonsuz sayıda noktadan oluştuğuna göre, nesneler de sonsuz sayıda noktadan
oluşurlar, diyor. Ancak eğer bu noktaların küçük de olsa bir boyutu varsa, nesne sonsuz
bir büyüklükte olacaktır. Öte yandan, eğer noktaların boyutu yoksa, nesne de boyutsuz,
yani sonsuz ölçüde küçük olacaktır. İşte çokçuluğun paradoksu!”62
Melissos: “Ana öğretide hocası Parmenides’i izleyen Melissos, var olan ya da Bir’in
sınırlı ve küresel değil sınırsız, sonsuz olması gerektiğini öne sürer. Sonraları
Aristoteles onu bu savı dolayısıyla aşağılayıcı bir dille eleştirmiştir.”48
“Varlığa gelmiş olmadığına göre, başlangıcı ve sonu olmadan, sonsuz olarak, şimdi var,
hep vardı ve hep var olacak.”48
“Tıpkı önsüz sonsuz varolduğu gibi, büyüklük (genlik) olarak da hep sonsuz olmak
zorundadır.”
“Eğer sonsuz olsaydı bir olurdu; çünkü iki olması durumunda, her biri öbürünü
sınırlayacağından hiçbiri sonsuz olamazdı.”48 Bir başka deyişle eğer sonsuz olmasaydı
onu sınırlayacak bir şey var olurdu. Bir’den başka bir varlık olmadığına göre onu
sınırlayacak bir varlık yoktur. Dolayısıyla sonsuzdur. Ya da Aristoteles’in yorumuna
göre eğer sonsuz olmasaydı onun sınırı onu boşlukla sınırlardı. 49 (Aristoteles Varlığa
Geliş ve Yok Oluş’a atıf var). Ama boşluk yoktur dolayısıyla sınır yoktur.

Anaksagoras: “Anaksagoras’ta çözümleyici temel ilkelerin sayısı sınırsızdır.” 51 Ne


kadar nesne varsa o kadar çözümleyici ilke (arkhe) vardır.
“Anaksagoras’ı düşünce tarihinde ünlü kılan, şu üç savıdır: varlık sonsuza değin
bölünebilir; her şeyde her şeyden bir parça vardır ve nesneleri oluşturan değişik ögeler
(veya ilkeler) sayıca sonsuzdur.”55
Anaksagoras’ın savları: “1. Varolan her bir (değişik) şey, baştan beri (her zaman) vardı
ve yokolamaz (önsüz ve sonsuzdur). 2. Her cisimde her şeyden bir <<parça>> vardır. 3.
Cisimlerin görünümü onlarda çoğunlukta olan <<parça>>larınkine benzer.”59
“<<Her şey bir aradaydı; hem sayıca hem de küçüklükçe sonsuzdular. Çünkü küçüklük
de sonsuzdur. Her şey bir arada olduğundan da, küçüklük nedeniyle hiçbir şey ayırt
edilebilir gibi değildi, her şeyi yine her biri sonsuz olan hava ve aether kaplıyordu;
çünkü bunlar her şeyin karışımında, hem sayıca hem de büyüklükçe en çok
bulunanlardır.>>”59 Başta her şey bir arada ve tam bir eşitlikte dağılmıştı. Sonra ögeler
değişik oranlarda karışarak nesneleri oluşturdu.
“<<Büyüğün ve küçüğün parçaları sayıca eşit olduğuna göre, her şeyde her şey
bulunmalıdır. Bunların ayrı olarak varolmaları olanaksız olduğuna göre, her şeyde her
şeyden bir parça vardır. En küçük parçanın varolması söz konusu olmayacağına göre,
hiç bir şey tek başına yalıtılamaz ve kendiliğinden varlığa gelemez. Şeyler en baştan
beri bir arada varolduklarına göre, şimdi de bir arada olmalıdırlar. Her şeyde bir çok şey
vardır: Ayrışan küçük nesnelerde de, büyük nesnelerde de, sayıca eşittirler.>>” 60
Simplicius Fizik’ten alıntılı. (Bu paragrafın anlamı muhtemelen içlerinde parça sayısı
çeşitlilik bakımından eşittir.)
“Her şeyde her şeyden bir parça varsa ve bir parçayı yalnız olarak ayırmak
(bireyleştirmek), onu öbür bütün şeylerden yalıtarak yalın bir biçimde elde etmek
olanağı yoksa, bunun kaçınılmaz bir sonucu, her şeyin sonsuza değin bölünebilir
olduğudur. Bunu tersinin olanaksızlığını göstererek kanıtlayabiliriz. Eğer
bölünebilirliğin bir sınırı olsaydı, bu sınıra gelen bir varlık parçasının yalın olması
gerekirdi.”61
“Küçüklüğü ne olursa olsun, her şey sonsuz sayıda parçadan oluşur, çünkü her şeyde
her şey vardır. Öte yandan, nesne ne kadar büyük olursa olsun, onu oluşturan noktalar
yine de sonsuz ölçüde küçüktür.”63

Atomcular: Parmenides ve Ksenophanes karşısında Leukippos “[…] bütünü bir,


devinimsiz, yaratılmamış ve sınırlı olarak görür ve varolmayanın araştırılmasını
yasaklarken, o, sürekli devinim içinde olan sayısız öge – atom varsaydı. Bunların
sonsuz sayıda değişik biçimler taşıdıklarını, çünkü bir atomun bu ya da şu biçimi
taşımasının bir gerekçesi olamayacağını öne sürdü. Evrende varlığa geliş ve değişimin
duraksamadan sürdüğünü gözlemledi. Ayrıca varolamayanın da tıpkı varolan gibi
gerçek olduğunu ve nesnelerin varlığa gelmesine bu ikisinin birden neden olduklarını
ortaya attı. Atomların doğasını sıkı sıkıya dolu olarak saptadı: Bunların varolanlar
olarak boşluk içinde devindiklerini ve varolmayan diye nitelediği boşluğun varolandan
daha az gerçek olmadığını öne sürdü.”67,68
Melissos boşluk oluşmaması için Bir’i sonsuz olarak nitelemişti. Leukippos, boş yerin
kendisinin bir varlık (doluluk) olmamasına karşın var olacağını gerçek olacağını
düşünmüştür.
Leukippos’un atomculukla ilgili muhtemel önermeleri: “1. Varlık boşluğu dışlar. 2.
Boşluk olmadan devimim de olamaz. 3. Devinim vardır. 4. Varlık yanısıra, varlığın
içinde devindiği bir boşluk da vardır. 5. Varlığın içinde devinim olanaksızdır.”69
Sonsuz sayıdaki atom boşlukta devinir ve bir araya gelmeleriyle nesneler oluşur,
ayrılmalarıyla da nesneler yok olur.
“Atomlar da Bir gibi önsüz ve sonsuzdur, varlığa gelmemişlerdir, yok edilemezler.
Atomların içinde de devinim sözkonusu olamaz. Atomların bölünmez, kesilmez
olmaları, içlerinde hiç bir boşluk bulunmuyor olmasındandır.”70
“Demokritos, uzaya ‘boşluk’, ‘varolmayan’ ve ‘sonsuz’ gibi adlar verir. Tözlerin
(atomların) her birine ise <<şey>>, <<sıkıca dolu olan>> ve <<varolan>> adlarını
verir.”71 (Simplicius, Aristoteles’in kayıp bir eserinden alıntı yapıyor.)
“Leukippos ve çalışma ortağı olan Demokritos, ögelerin doluluk ve boşluk olduğunu
öne sürmüşlerdir: Bunları <<varlık>> ve <<varolmayan>> diye adlandırırlar. Varlık
dolu ve katıyken (girilmezken) yokluk boş ve seyrektir. Boşluk, cismin varlığından daha
az gerçek olmadığına göre, varolmayan da en az varlık kadar vardır.”72
Boşluk sonsuzdur: “[…] Bu atomlar sonsuz boşlukta deviniyor; bunlar birbirlerinden
ayrı olmak yanısıra biçim, büyüklük, konum ile düzence de farklılar. Birbirlerinin
yanından geçerken çarpışıyor ve kimileri böylece belirsiz yönlere savurulurken,
başkaları da, biçimlerinin, büyüklük, konum ve düzenlerinin uyumuna göre, karşılıklı
kenetlenip bir arada kalarak bileşik cisimlerin varlığa gelişine neden oluyorlar.” 76
(Simplicius De Caelo’dan alıntı.)

Platon: “Nesne ve nitelik kavramlarını hem birbirlerinden, hem de genel anlamdaki


varlık kavramından ayrı olarak düşünmeye başlayabilen Atomculuk’a göre Aristoteles
felsefesinin attığı çok önemli bir ileri adım, felsefi anlamdaki özdek kavramını (hyle)
belirleyip, bu yukarıkilerden ayırt etmiş oluşudur. Yer ve uzay kavramları da, boşluk
(ya da yokluk) kavramından ilk kez Platon ile Aristoteles dizgelerinde ayırt edilir.” 103
Yani Platon öncesi felsefede yer ve uzay kavramları ile boşluk ya da yokluk arasında
ayrım yapılmamıştır.
Platon, Timaios öncesi metinlerde varlıkla ilgili ikili bir ayrımla (idea ve tikel)
yetinirken, Timaios’ta üçüncü bir ilke arayışına girişmiştir. “[…] yer ya da <<kap>>,
kendiliğinde hiçbir biçim taşıyamaz; kabın kendiliğinde hiçbir niteliği de olamaz. Eğer
olsaydı, onun içinde varolan nesnelerin biçimini ve niteliklerini aldığında karşıtlıklar,
çelişkiler doğardı.”107 “Bu, görülmez ve niteliksiz (biçimi olmayan) bir doğadır: Her
şeyi edilgen olarak alır ve anlaşılır olandan (idealardan) belli olmayan bir şekilde pay
alır. Bu doğa, kavranması son derece güç bir şeydir.”107 “Bu üçüncü doğa uzaydır ve
<<önsüz sonsuz olduğundan yokolmaz. Varlığa gelen her şey için bir konum
oluşturur.”108
“Platon, varoluş ve varlığa gelişe ilişkin üç ulam belirlemiş bulunuyor: <<… şu
aşamada üç şeyi kavramak durumundayız: Varlığa gelen şey, onun içinde varlığa
geldiği şey ve doğal olarak varlığa gelenin kendisine benzediği model. Bunlardan içine
– alıcı (kapsayıcı) ilkeyi anaya, modeli babaya ve aralarında meydana getirdikleri
doğayı da çocuğa benzetebiliriz.>> İşte bu üçlü, Aristoteles felsefesinin kalbindeki tikel
nesne, özdek ve form üçlüsünün düşünsel kökenidir.”108
Apeiron-madde-kap ilişkisi: “Arkhe, özellikle Anaksimandros’un Apeiron’undan
esinlenen yorumlarda (ki buna Anaksagoras’ın çevrinti öncesi durumu betimleyişini de
katabiliriz) bir niteliksel belirsizlik, düzen ve biçim yoksunluğunu simgeler. Ancak
varlıksal veri olarak, düzenli olana (düzen kazanacak olana) malzeme sağlar. Eğer
varlığa geliş gerçekleşecekse, biçimin ya da düzenin üzerinde gerçekleşeceği, kendisine
yükleneceği bir şey olmalıdır. Bu şeyse, kendiliğinde, belirgin bir düzen, biçim ve
nitelikten yoksun olmalıdır. İşte bu genel yönleriyle kimi Arkhe kavramlarında,
Platon’un <<kap>>ı ile Aristoteles’in <<özdek>>inin kökenlerini bulabiliyoruz.
Aristoteles’te, sıradan herhangi bir özdek parçası nitelenmiştir; niteliksizliği,
kendisinden oluşan, varlığa gelen nesneye göreceli olan bir niteliksizliktir. Ancak en uç
anlamındaki <<salt ya da ilk özdek>>, hiçbir nitelik taşımaz. Bu açıdan Platon’un
<<kap>>ıyla tam bir uyum içindedir. Hem <<kap>> hem de özdek, formun
uygulandığı, form ile birleşerek (pay alarak), onunla ortaklaşa olarak, tikelin varlığa
getirildiği ilkelerdir. Bu açıdan Aristoteles formu erkek, özdeği dişi, tikeli de yavru
olarak belirlerken, Platon’un <<kap>>ı anaya, ideayı (modeli) babaya, tikeli de yavruya
benzettiği şemayı, hemen hemen olduğu gibi benimsemiş oluyor.”110
“[…] <<Kap>> nesnenin içinde varolduğu bir ilkeyken özdek nesnenin <<kendisinden
geldiği>> bir ilke.”111
“<<Kap>> içi boş bir ilkeyken, özdek dolu bir ilke: varlığa gelen nesnenin malzemesini
oluşturuyor.”111
Aristoteles’e göre Platon Timaios’ta özdek ile uzayı özdeşleştirmiştir.114,115
“Platon somut cisimler olarak onayladığı dört ögeyi çözümlerken birden soyut ilkeler
yani matematiksel kavramlar kullanmaya başlıyor.”120
“[…] Platon’daki parçacıkcı açıklama tıpkı Pthagorasçılıkta olduğu gibi soyut bir
parçacıkçılık. Hesaba katmadığı yön ise Aristoteles’in özdek diye adlandırdığı ve
cisimlerin doluluk ilkesi..”120

Adam Drozdek

Anaksimandros: "Filozoflar, populer antromorfik ilavelerden arındırmak ve epik


şiirlerin Tanrıların sahip olmasına izin verdikleri davranışlardan kurtarmak üzere kutsal
olanın doğası hakkında düşünmeye başladıklarında felsefe kutsal olanı inşa eden bir
sıfat haline geldi. Böylece, Yunan felsefi düşüncesinin doğuşunda sonsuzluk var olan
şeylerin ilkesi ve başlangıcı olan bir arke oldu demek uygundur. Hakikaten başlangıçta
Aperion vardı."9
"Apeiron her şeyin kaynağı ve sonu, her şeyi idare eden evren ilkesidir. Ayrıca kutsaldır
çünkü ölümsüz ve yok edilemezdir."9
"Apeironun doğasıyla alakalı antikitede dört farklı görüş:
a) Belirsiz bir şey: Anaksimandros, Anaksagoras'ın apeironu özü ve büyüklüğü
bakımından belirsiz tek doğa olması şartıyla alınırsa o da bu grubu dahil edilebilir.
b) Aracı bir töz (aracının anlamı hava ve su ya da başka iki töz arasında aracı olan bir
töz):
c) Karışım
d) İmkan"9
Theophrastus'a göre Anaksagoras'ın karışımı "tek doğa, özü ve büyüklüğü bakımından
belirsiz" olarak değerlendirilirse, Anaksogaras'ın maddi ilkesi tıpkı Anaksimender'in
Apeiron'u gibi olur. Özü bakımından belirsiz olması bizim onun ne olduğunu tam olarak
belirtemememiz anlamına gelmektedir. Çünkü, örneğin, ilkesi belirli olan yani hava
olan Anaksimenes'in aksine onun özelliklerini belirleyemeyiz. Ayrıca, Apeiron uzayda
sınırsızca yayılır ve onun limitleri, bilinmez ya da bulanık olduğu için değil hiçbir limiti
olmadığı için belirlenemez.10
"Aristoteles'e göre ikinci gruptan bazıları (apeironu aracı töz olarak görenler) suyu,
bazıları havayı, bazıları ateşi bazıları ise sudan daha ince havadan daha yoğun ve sonsuz
olan bir şeyin töz olduğunu iddia etmişlerdir. Sonuncunun kim olduğu net değil ya
Aristoteles bilmediğimiz bir filozofa atıf yapıyor ya da Apeiron'u belirsiz bir töz olarak
görmeyip Anaksimandros'u işaret ediyor." Ama Aristoteles'in nihai kararı
"Anaksimandros'un aracı bir töze hatta hiçbir töze inanmadığı yönündedir."
"Ayrıca Anaksimandros eğer Anaksimenes'ten sonra gelseydi bu daha anlamlı olurdu ki
onun ilkesi Tales'in suyu ve Anaksimenes'in havası arasında bir şey olabilsin."
Dolayısıyla geriye kalan ihtimal Aristoteles'in bilmediğimiz bir filozofa atıf yapıyor
olması.10
Aristoteles'in tözün ne olduğuyla ilgili filozofları taksimi:
a) Cisim-alt maddesini bir yapanlar: ya ateş, su üçlüsünden birini seçenler ya da ateşten
yoğun sudan ince bir şeyi seçenler
b) Anaksimandros gibi zıtlar birde içerilir ve ondan ayrılmayla ortaya çıkarlar
diyenler.10
Dörtlü taksimin üçüncü yorumu: Karışım eğer potansiyel olarak alınırsa
Anaksimandros'un karışımı da dahil edilir. Empodekles'in karışımı ise bilfiil
karışımdır.11
Apeiron'un dördüncü yorumu bu ilkede potansiyelliğin, maddenin mukabilini görür.11
"Aristoteles'in sisteminde sonlu olan sonsuzda bir tutuşa sahiptir."
Bu Anaksimandros'un düşüncesiyle bağdaşmaz. Çünkü ona göre roller tersine dönüktür
yani sonsuz birincil, sonlu ise ikincildir ve sonlu, Apeiron üzerindeki yönetici yeti
tarafından belirlenirken önceki sonrakinin yapısında belirlenir.12
"Aristoteles tarafından anlaşıldığı şekliyle madde belirsiz, yaratılmamıştır ve yok
edilemez tıpkı Apeiron gibi. Ama, made ayrık var olmaz ve bu itibarla töz değildir.
Ayrıca madde pasivdir. Apeiron ise aktif olan ayrık bir töz olarak var olur, bizzat
kendisi diğer her şeyin ilk nedenidir."12
(Muhtemelen Apeiron olarak görülmesi bakımından) "İlk yorum en ikna edici olarak
görünüyor. Apeiron sonsuz ve ebedi tözdür yani o uzaysal ve zamansal bakımdan
sonsuz, yok edilemez, her varlığın nihai kaynağı ve özü belirsiz olandır. Sonraki
belirleme bir gerilim yaratmaktadır: eğer apeiron belirsizse, biz nasıl o sonsuz ve yok
edilmez diyebiliriz? Bu iki sıfat, olumsuzdur ve bir şekilde belirlenemezlikle
uyumludur. Ama Apeiron başlangıç ve sonu olmamasıyla ebedi olmaktadır ve ebediyet
olumsuz bir sıfat değildir. Dahası, Apeiron her şeyi idare edendir ki bu ancak o rasyonel
bir entite olarak tasavvur edildiğinde anlamlıca yapılabilir. Ama belki ebedilik ve
rasyonellik Apeironun belirsiz tözünü inşa edememesine rağmen, Apeironun
tecillilerine atfedilebilir. "12
Simplicius'a göre Anaksimandros, Apeironu oluşumda kullanan ilk düşünürdür. Ayrıca
Anaksimandros, ebatça sonsuz Apeirondan sayıca sonsuz dünya oluşturmuştur. Sonsuz
sayıdaki dünyanın aynı anda mı yoksa birinin yok olmasıyla diğerinin varlığa gelmesi
şeklinde mi sonsuz olduğu sorusuna antikitede iki türlü cevap da vardır.13

Anaksimenes: "Anaksimenes için arkhe belirli bir töz havaydı ve Anaksimandros için
arkhe, belirsiz olan Apeiron'du."
"Önemli olan, Apeiron da hava da mekan ve zaman bakımından sonsuzdur." 20
(Anaksimandros’un aperionu ve Anaksimenes’in havası)
Pisagorcular: "Sayılarla ifade edildiği şekliyle sayının, oranın ve uyumun önemi
görünüşe göre sonsuzla tam bağdaşamaz. Bu, Pisagorcular tarafından, karşıtlar tablosu
denilen sonsuzluğun kötüyle sonluluğunda iyiyle eşleştirildiği tabloda ifade
edilmiştir."22
"Pisagorculara göre, bildiğimiz üzere evren bir başlangıca sahiptir.”22
Aristoteles Metafizik 1091a15-18’den: “"[...]onlar açıkça ister yüzeylerden, ister
düzlemlerden, ister meniden, ister ne olduğunu belirtmekte zorluk çektikleri öğelerden
hareketle Bir olan meydana gelir gelmez, hemen arkasından Sınırsız olan’ın en yakın
kısmının Sınır tarafından sürüklenmeye ve sınırlanmaya başladığını söylemektedirler." 22
Pisagorculara göre evrenin yaratılış düzeni: önce bir apeiron ve limitten yaratılır sonra
sayılar birden yaratılır, sonra dünya sayılardan yaratılır.
Buna göre apeiron ve limit her zaman vardır çünkü bu ikisi Pisagarcular tarafından
dünyanın yaratılması için gereken iki ilke olarak saptanmıştır.
Apeiron her zaman sonsuz olarak kalır. "Çünkü şeyler yaratılırken apeironun sadece en
yakın kısmı kullanılmıştır yani kalan kısım hala apeirondur ve muhtemelen göklerin
dışındaki sonsuz uzayı doldurmaktadır. Böylece, Pisagorcular "evrenin dışında olan şey
sonsuzdur" ilkesini benimseyebilir."22
Pisagorcular için aslında üç ilke vardır: sınırlı olan, sınırsız olan ve uyum. İlk ikisi evren
için madde sağlarken, sonuncusu rasyonalite merkezidir ve ilk iki ilkeyi anlamlı iyi
ayarlanmış bir kozmosa yerleştirmiştir.23
Boşluk, dünyadaki ayrı bireysel entiteleri birbirinden ayıran, sınırlanmamışlardan
biridir.23

Parmenides: “[...] genellikle farzedildiği üzere, onlar (Parmenides ve Melissos)


arasında kökten bir fark vardır. Parmenides için varlık sınırlarda tutunmuş ve bir küreye
benzediği için sonlu iken; Melissos, varlığı sonsuz olarak telakki etti."40
Parmenides için varlık birdi ve sınırlıydı ama onun sınırlı olması, birden fazla olması
ihtimaline kapı aralıyor gibiydi. Bu nedenle birin birliğini daha da vurgulamak için
Melissos varlığı sınırsız kıldı.40
Önemli olan Parmenides, perasa bir sıfat olarak atıfta bulunsa da bu metaforik bir
ifadedir. "Varlık mükemmeldir ve mükemmel olarak peirasın zincirleri içindedir bunun
anlamı zaman-mekansal bir sınırla çevrelenmemiştir ama belirlenmiş ve sınırlanmıştır."
Peiras cisimsel bir sınır değildir. Eğer fiziksel olsaydı sınırın dışında bir başka varlık
olabilirdi.41
Parmenides'in sınır dediğinin metaforik olması gibi varlık için kullandığı küre de bir
benzetmedir. Benzetmenin noktası ise yorumların birçoğunda ortak olan
mükemmelliktir. Merkezden her noktaya eşit uzaklıkta olmak, mükemmel denge,
mükemmel tekbiçimlilik vb.42
Platon'un Demirge'su da ilk maddeyi kürsel dünyaya şekillendirmiştir. Aristoteles'in
evreni de eş merkezli 55 küreyle doludur.42
"Anaksimandros gerçekliğin mükemmelliğini sonsuzun yapısında göz önüne almış
olabilir. Parmenides ise sonsuzluğu mükemmeliğin yapısında göz önüne almıştır."45
"Pisagorcular gibi Parmenides de aperionun rolüne olan vurguyu hafifletmiştir ama
apeironun varlığını teorisinden kaldırmamıştır. Pisagorculara göre, dünyanın
başlangıcından önce apeiron ve peras vardır. Parmenides'in varlığını önceleyen hiçbir
şey yoktur, bu nedenle apeiron sıfatı varlıkla bütünleştirilmiştir ve apeiron varlığın
mükemmelliğinin altını oymayan niteliğidir. Çünkü varlık belirlenmiş olmak anlamında
sınırlara sahiptir. O, Pisagorcu perasın apeirondan ayrı olması gibi, kendisinden ayrı
herhangi bir belirlemeye gereksinmemektedir. Aksine sonsuz varlık onun kendi
belirlenimidir. Sonsuzluk, diğer sıfatı tam belirlenmiş olmak olan varlığın bir sıfatıdır.
Dolayısıyla, Melissus açıkca apeiron sıfatını tartıştığında, Eleacı ontolojide herhangi bir
yenilik yapmamaktadır. Aksine o Parmenides'te öteden beri gizli olan şeyi açığa
çıkarmaktadır."45
Son paragrafta yazar Melissos'un apeironunu fiziksel olmaktan çıkarıyor. Ayrıca bunun
Parmenides'te örtük olarak var olduğunu iddia ediyor.47

Zenon: Zenon'un paradoksları harekete ve varlığın çokluğuna karşı olmak üzere iki
tiptir. "İki tip tartışmanın da ortak kabulü zamanın ve mekanın sonsuz bölünebilirliğidir
yani zaman ve mekan paradoksları sonsuz paradokslarının kalbindedir."48
Hareket paradoksunun iki versiyonu:
a) "A noktasından B noktasına ulaşmak için öncelikli olarak ikisinin ortasındaki C
noktasına ulaşmamız gerekir. C noktasına ulaşmak için A ve C noktalarının arasındaki
D noktasına ulaşmamız gerekir. Bu şekilde aradaki sonsuz nokta sonlu zamanda kat
edilemez. Ayrıca birinin A'dan hareket edeceği sonraki bir nokta yoktur. Dolayısıyla
hareket yoktur."
b) Aristoteles'e göre ikinci bir versiyon (progresif) da mümkündür: "A'dan B'ye ulaşmak
için biz orta nokta olan C'ye ulaşmalıyız. Daha sonra C ve B arasın orta nokta olan D'ye
ulaşmalıyız. Bu şekilde A C D ... B şeklinde B'ye ulaşmadan önce katedilmesi gereken
sonsuz nokta vardır. Bu, sonlu bir zamanda yapılamaz. Dolayısıyla sonuç olarak biz
sürekli amaca ulaşma imkanı olmayan bir hareket içindeyiz."48
Arisoteles tarafından doğru bir şekilde gözlemlendiği üzere dikatomi (progresif
versiyon) ve Achilles arasında çok az bir kavramsal farklılık vardır. Achilles
dikatominin progresif versiyonuna indirgenebilir.50
"Üçüncü argüman uçan ok hareketsizdir, ki bu zamanın anlardan/şimdilerden oluştuğu
varsayımından kaynaklanmaktadır; eğer bu varsayım kabul edilmezse, sonuç
çıkmayacak."50 (Fizikten alıntılı)
Stadyum Paradoksu: “A'lar sabit ve B'ler ile C'ler eşit hızda belirtilen doğrultularda
hareket ediyorlar. Orjinal pozisyonları diyagramda belirtildiği şekildeyken, en sağdaki
B en sağdaki A ile aynı hizaya gelince, bu B iki tane A geçmiş olur. Aynı zamanda, bu
B en sağdaki C ile aynı hizaya gelecek şekilde dört tane C geçer.”52
"Öyle görünüyor ki sonsuzluğun Elacı felsefede bir yeri yoktur. Ama, iddialar
sonsuzluğu her tezahüründe reddetmiyor, yalnızca bölmeyle sonsuzluğu reddediyor.
Eklemeyle sonsuzluk, Elacı ontolojide önemli bir yere sahip. Önceki bölümde
gösterildiği üzere, varlık zamandışı sonsuz bir süreklilikle ya da sonsuz bir şimdiki
zamanla karakterize edilmektedir. Onun bir başlangıcı olmadığı gibi varlığının da bir
sonu yoktur."55

Anaksagoras: Anaksagoras'ın sistemin dayandığı varsayımlar:


1)"Birinci varsayım belirtmektedir ki doğadaki hareket Elaların iddia ettiği gibi bir
görünüm değildir. Duyular bu konuda güvenilirdir ve biz onların tanıklığını
reddetmemeliyiz."
2) "İkinci varsayım da duyulara dayanmaktadır ve karşılıklı olarak birbirine
indirgenemez tözlerin sonsuzluğu hakkındadır."
3) "Üçüncü varsayım var olanın yoktan yaratılmadığını ve asla yok edilmeyeceğini
söylemektedir."61
"[...] kozmosun hangi kısmı incelenirse incelensin bütün tözler burada bulunabilir."62
"Dördüncü varsayım, üçüncüyle ilişkilidir, her şeyin sonsuzca bölünebilir olması
ilkesidir: "küçükler içinde en küçük yoktur"; "en küçük olamaz".62
"Beşinci varsayım oranların farklığı ilkesidir: belirli bir şeyin hususiyeti kendisinde
baskın olan şeye bağlıdır."62
"Başlangıçta iki şey vardı: her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen Zihin ve ezeli karışım.
Her şey birlikte bu karışımdaydı."
"Zihin dünyadaki bütün değişimler üzerinde kontrol sahibidir; geçmişte, şimdi ya da
gelecekte olacak olan. Zihin hiçbir şeyle karışmamıştır ve bu kontrolü dışarıdan yerine
gerçekleştirmektedir."63
“"Anaksagoras'ın fiziği yalnızca bölme ile sonsuzluğu değil ayrıca ekleme ile
sonsuzluğu da onaylar. Başlangıçta, her şeyin karışımı olarak madde sonsuzdu."
"Belirli bir noktata, Zihin, sudaki halkalar gibi gittikçe daha da genişleyen bir bölgesel
dönüşle düzenleme sürecini başlatmıştır. Madde nicelikte sonsuz olduğu için bu
dönüşün kapsama alanın genişleme süreci asla sona ermeyecektir."74
"Elacı bakış en büyük seviyeden en küçük seviyeye kadar yansıtılmıştır: Eleacılar için
yalnızca bir değişmez Varlık vardı, atomcular için algılanamaz küçük değişmez (hareket
edebir olmasına rağmen) atomlar ve değilmez bir boşluk vardır. En büyük seviye sanki
boşaltılmış ve bu seviyede yalnızca boşluk korunmuş. Diğer taraftan, en küçük seviye
sayımın ötesinde atomlarla doldurulmuştur."76
"Atomcuların evreninde apeiron, yokluk ve boşluk olarak isimlendirilen uzamda sonsuz
bir boşluk vardır. Ayrıca, bölünemez sonsuz sayıda atom vardır ve onların sonsuz
sayıda şekli ve büyüklüğü vardır."76

Platon: "Platon'a gelince, onun sistemi sonsuz üzerine kuruludur. Sonsuzluk onun
sisteminin temelidir, ayrı bir kavram olarak değil ama zorunlu bir dayanak ve bu
sistemin doğasında olan bir bakış açısı olarak."85
"[...] evren ezeli bir varlık olan Demiurge tarafından ezeli varlık olan ilk maddeden ezeli
varlık olan uzayda ezeli paradigmaları model olarak kullanarak oluşuturulmuştur."85
"Platon demiştir ki Demiurge mümkün olduğu kadar, ateş olan havaya, hava olan suya
olacak şekilde birini diğerine orantısal olarak dört bileşeni yapmıştır. Eğer ateşin,
havanın ve suyun miktarı belirsizse, orantısallıktan bahsetmek anlamsız olurdu.
Yalnızca sonlu olanlar oranların bileşeni olabilir yani oranın."85
"[...] Demiurge sonlu evreni bütün ateş, su, hava ve topraktan inşa etmiştir öyle ki
onlardan herhangi birinin hiçbir parçası ya da gücü dışarıda kalmamıştır." Bunun anlamı
yaratma başlamadan önce bu bileşenlerin miktarlarının belli olması gerekir.
Ancak bu bileşenler ilk maddeden yapılmıştır. Peki ateş, su, hava ve toprağın
oluşturulması sürecinde bu ilk madde tüketilmiş midir? Platon bu konuda açık değil." 85
Platon'un evreni sınırlıdır bu nedenle ilk madde de sıınırlıdır. İlk yığının sınırlı olması
nedeniyle sonsuz bir alana ihtiyaç yoktur dolayısıyla uzay da sonludur.86
"İlk kütle sonlu olmasına rağmen, Platon'da ilk maddeyi atomlara şekillendirmek için
kullanılan üçgenlerin sayısı sonsuz görünmektedir."86
"Evrenin yaratılması, ateşin, suyun, toprağın ve havanın belirli izlerini içeren sonlu ilk
maddeye bir düzenin dayatılması anlamına gelmektedir."
"Bu, üçgen şekilleri kullanarak dört elementin biçimlendirilmesiyle yapıldı. Daha önce
zikrediliği üzere, Platon bu üçgenlerin sınırsız çeşitliliği olduğunu varsaymıştır. " 87
Platon'da matematik entiteler ve idealar sonsuzdur. Bunları düşünmek kavramak sonsuz
bir zihin gerektirdiğinden Demiurge'nin kavrama gücü de sonsuzdur.91
"Apeiron bir varlık sınıfı oluşturur çünkü apeiron bir birliktir şöyle ki o aynı tür
varlıkları içeririr ve bu sınıfın sınırları çok ya da azın tabiatıyla çizilir. Çok ve az
olabilen ya da çok fazla olabilen her şey sınırsız olanın türüdür. Apeironun unsurları
akıcılıkla, dereceleri kabulle, sınırsız olmakla ıralanır." (Philebus'a atıfla) Mesela bu
grupta sıcaklık, uzunluk, renk gibi şeyler vardır. Platon ayrıca açık bir biçimde haz ve
acıyı da apeiron sınıfının unsurlarından saymıştır. Böylece Apeiron az ya da çoku kabul
eden anlamına geliyor. Bir durumda az olup bir başka durumda çok olabilen gibi bir
anlama sahip.91
"Apeiron sınıfının unsurları, örneğin haz, ne bir başlangıca ne bir ortaya ne de bir sona
sahiptir."92
"Eşit, çok ya da herhangi bir şeyle tanımlanabilen her şey "yani rakam rakama ya da
ölçü ölçüye ilişkili olan" peras kategorisine aittir."92
"Peras sınıfı orantılı ve uyumlu olandan müteşekkildir çünkü belirli sayılar onlara
yüklenmiştir. Örneğin, soğuk ve sıcakta limit onların ölçüsüzlüğü ve sınırsızlığını alır
ve uyumla birlikte ılımlılık yaratır. Öyle görünüyor ki soğuk ve sıcak eğer ölçüsüzlükle
nitelenirse aperion, düzenlilikle göz önüne alınırsa peras olur. Sıcak ve soğuk
derecelerdir, derecenin karşıt taraflarıdır. Dolayısıyla derece bir durumda aperion diğer
durumda peras olarak nitelenebilir."93
"Var olan şeyler apeiron ve perasın karışımından oluşmuştur."94
"Apeiron, kulllanılacak olan niteliklerin sonsuz dizilimi formunda, sonsuzun pasif bir
varlığını işaret eder. Peras ve karışım, neden tarafından harekete getirilen bilgi
formunda sonsuzun aktif bir varlığını işaret eder. Neden, Philebus'ta gerçekliğin
unsurları için uygun kanunları kuran ve bu unsurları uygun bir şekilde birleştiren,
gerçekliğin dördüncü türüdür."95
Philebus'taki apeiron, peras, karışım ve neden ile Timaeus'taki Demiurge, varlık, boşluk
ve olmak arasında eşleştirme yapılmaya çalışılmıştır ama hiçbiri başaralı olamamıştır.
Tek eşleşme Demiurge ile nedenin birbirine eşlenmesidir.95
"[...] bir ve çoku içerdiği söylenen ne varsa, doğalarında sınır ve sınırsızlık vardır"
cümlesindeki 'söylenen ne varsa' ifadesi ezeli bir şeye gönderme olamaz çünkü apeiron
ve peras ezeli değildir, üretilmişlerdir."95
" 'Söylenen ne varsa' ifadesi her şeyin doğasında apeiron ve pras bulunan bizim
evrenimiz olan yaratılmış dünyaya göndermedir çünkü bu dünyadaki her şey iki türün
bir karışımıdır."96
"Boşluk Philebus'ta hiç kullanılmamıştır."96
Platon'da bu dünya düzenli hale gelmeden önce her ne kadar bazı olaylar bir silsileye
konulabilse bile bu silsile zamandışı bir doğa olması nedeniyle düzenli bir yasayla
yönetilmediği için zaman yoktur çünkü zaman düzenli hareketin sonucudur. Dolayısıyla
evrenin zamanda bir başlangıcı vardır. İlk madde ise ezelidir.
"Zaman, Demiurge tarafından dünyanın, ayın, güneşini gezegenlerin sabir yıldızların ve
onların hareketlerinin oluşturulmasıyla başlar."97

You might also like