You are on page 1of 6

FELSEFE TERİMLERİ (VİKİPEDİ)

Apeiron Anaksimandros'un fragmanlarından da


bilindiği kadarıyla her şeyin kendisinden
Adiaphora
doğduğu ve kendisinde yok olduğu "burada
Adiaphora, ahlaki yönden değerli olup olmayan" tanımlanamaz, belirlenemez, sınırsız
olmadığına karar verilemeyen ya da ahlaki yönü olandır.
üzerinde durulmayan şeyleri ifade eden
Yunanca kavram. İlk olarak, ahlakın merkezine
erdemi yerleştiren Stoacı felsefede yer bulan bu Arkhe
terim, Stoacılar'a göre "erdemli olmak" dışında
Arkhe (ἀρχή) (Yunanca'da "başlangıç," "ilk"),
insana ait tüm diğer nitelikler için geçerlidir.
Batı felsefesinin ve Sokrates öncesi Eski Yunan
Felsefesinin en önemli kavramlarından biri.
Felsefenin ana disiplini sayılan metafiziğin ve
Apeiron
genellikle Bilimin, özellikle de fizik biliminin
Apeiron (ἄπειρον), Antik Yunancada "sınırlı gelişmesinde önemli rolü olmuştur.
olmayan" anlamına gelir. Sözcüğün başındaki
Sözcük, felsefe geleneği içinde, "fizikçiler" de
"a" eki olumsuzluk ekidir. Etimolojik olarak
denen, Batı Anadolu kıyılarındaki kentlerde
"sınırlı olmayan" anlamına gelse de, apeiron
yaşamış Sokrates öncesi filozofların
ifadesi sadece niceliksel bir anlam taşımaz; aynı
kullanımlarıyla, "ilke", "temel", "ana madde"
zamanda "belirlenemez olan" anlamında da
anlamlarını kazanmıştır.
anlaşılmalıdır.
Bilinen tarih içinde sözcüğü felsefi anlamda ilk
Apeiron Anaksimandros'un arkhesidir.
kullanan, Batılı anlamda ilk filozof sayılan
Anaksimandros tarafından bir arke olarak ortaya
Thales'tir. "Her şeyin arkhe'si su'dur"
atılma nedeni, Anaksimandros'un çağdaşı olan
düşüncesini dile getirmesiyle felsefenin
Thales'in "su" arkesini yetersiz bulmasıdır.
kurucusu sayılan Thales, sözcüğü, her şeyin "ana
Anaksimandros'a göre, "adalet"in
madde"si, "dayandığı ilk", "çıktığı kaynak" gibi
sağlanabilmesi için toprak, ateş, hava ve su
anlamlarda kullanıp, doğayı ve doğadaki
arasında sürekli birbirlerinin var oluşuna ve yok
gelişmeleri kendi içlerinde bulunan, doğaötesi
oluşuna sebep olan bir denge olması gerekir.
açıklamalar gerektirmeyen bir kaynağa geri
Arkenin toprak, ateş, hava ya da su
götürme çabasıyla, aynı zamanda bilimsel
elementlerinden birisi olması halinde, arke
düşüncenin de öncüsü sayılır. Felsefe geleneği
olarak belirlenen element dengeyi kendinden
içinde, Thales'in bu düşünceye, yüksek dağlarda
yana bozacaktır ve mevcudiyeti sağlayan
bulduğu deniz canlısı fosillerinden yola çıkarak,
çatışmalı denge bozulacaktır. Ancak
vardığı söylenir.
mevcudiyetin sürekliliği gözlemlenebilir açık bir
gerçek olduğuna göre arkenin bu dört Geleneği sürdüren Thales'in öğrencisi ve
maddeden biri olması mümkün değildir. Ayrıca izleyicisi Anaksimandros, varlığın arkhe' sini
Anaksimandros'a göre arkenin somut olarak nitelemek için "su" gibi belirgin bir madde
belirlenemez; "dünyada olmayan" olması da yerine, soyut bir kavram kullanır: apeiron.
gereklidir. "Sınırsız", "sonsuz", "belirsiz" gibi anlamlara
gelen bu kavram, Anaksimandros'un kullandığı
tümceler içinde şöyle aktarılmıştır: "Varolan
şeylerin arkhe'si apeiron'dur. Ama doğumları yeni yeni şeyler meydana getirir. Dünya’yı da
nereden gelmişse, ölümleri de zorunlu olarak böyle, biçimlendirerek ve unsurlarını
oraya gider.".Daha sonra Anaksimendros'un düzenleyerek oluşturmuştur. Bu ilah
genç yoldaşı Anaksimenes arkhenin hava sembolünün, özellikle Platoncular ve
olduğunu, kosmosun, düzenli evrenin, havanın Gnostikler’ce kullanılmış olduğu görülmektedir.
sıkışıp genişlemesiyle meydana geldiğini söyler.
Platon'un Timaeus'u Akl-ı Faal'i sınırsızca
Bu düşünceyle bir yandan, bir düzen barındıran hayırsever olarak anlatmaktadır. Bu sebeple Akl-
evrenin (kosmos) süreçlerden oluştuğu ve ı Faal mümkün olduğunca iyi bir dünya var
bunların düzenli bir biçimde yinelenerek sürüp etmek istemektedir, ancak Akl-ı Faal dünyayı
gittiği gibi bilimsel bakışın temel bir varsayımı kaotik ve belirsiz bir olmama halinden
ortaya konmakta, bir yandan da düşünce oluşturduğu için dünya asla mükemmel
tarihine metafizik düşüncenin temel bir bakış olamamaktadır.
biçimi, olup bitenlerin temelinde hangi olumlu
ya da olumsuz niteliklerin bulunduğunu ve
dünyanın bir bütün olarak nasıl bir değer Diegesis
taşıdığını görme çabasını içeren bakış biçimi
katılmaktadır. Öte yandan arkhe'nin yalnızca bir Diegesis, Gerald Prince'ın A Dictionary of
"ilk" kaynak değil, aynı zamanda değişimlerin Narratology çalışmasına göre, "(1) Anlatılan
temelinde yatan bir "ilke" olduğu düşüncesi de durumlar ve olayların gerçekleştiği (kurgusal) bir
ilk kez belirmektedir. dünyadır; (2) Göstermenin, canlandırmanın
karşıtı olarak anlatma, aktarmadır."

Diegesiste anlatıcı öyküyü anlatır. Anlatıcı


Ataraksiya dinleyiciye ya da örtük bir okura karakterlerin
eylemlerini (ve belki de) düşüncelerini sunar
Ataraksiya, kişide tepki yokluğu, bu nedenle
(zorunlu olmamakla birlikte, karakterlerin
oluşan durgunluk durumu, hiçbir etkiyle
imgelemlerinde, fantezilerinde ve düşlerinde
uyarılamayan ruh dinginliği, acıya ve sevince
bulunan her şey de buna dahil olabilir).
ilgisizlik halidir.

Doxa
Demiurgos
Doxa kavramının kaynağı, Sokrates öncesi ilk
Akl-ı Faal ya da Demiurgos, birçok kültürde
felsefe metinleridir. Yunanca "kanaat" anlamına
görülen Dünya’yı oluşturan ilaha eski Yunan
gelen doxa, Parmenides'in felsefesinde
geleneğinde verilen addır. Bu ad, “insanlar”
gerçekliğin bir bölümüne veya genel olarak
anlamındaki “demos” sözcüğü ile “iş”
varlığa dair çarpık ve yanlış kanaat demektir. Bu
anlamındaki “ergon” sözcüğünden türetilmiş
anlamda yine Yunanca "bilgi" anlamına gelen
olup, “insanlar için imal eden, şekil veren,
episteme kavramıyla zıt bir diyalektik içinde
mimar” anlamına gelmektedir. Fakat bu ilahın
düşünülür. Gerçekliğe dair yanlış tanıma, yanlış
Yaratıcı olmadığı da belirtilir. Akl-ı Faal’in en
tasavvur ve tahayyül anlamlarını kendinde
belirgin özelliği bir şeyi yoktan var etmemesidir;
toplar. Kişilere, topluma veya bütünüyle varlığa
yaratmaz, yoktan bir şey var etmez, fakat
dair basmakalıp düşünceler, yaygın stereotipler
yaratılmış olana biçim vererek bir şeyler
ve klişeler doxa'ya dahildir.
meydana getirir, yaratılmış olanı düzenleyerek
Modern felsefede, özellikle Marksist çizgide Hilomorfizm
"ideoloji" kavramı doxa'ya yakın bir anlamda
kullanılır: Althusser, ideolojiyi "bireyin içinde
bulunduğu gerçek varoluş koşullarıyla hayali Hilomorfizm (Yunanca υλο- hylo-, "madde" +
ilişkisi" olarak tanımlar. -morfizm < Yunanca -μορφη, morf, "form"),
kökeni Aristoteles'e dayanan bir kimlik
anlayışıdır. Hilomorfizm temelli ruh anlayışı
Episteme Katolik Kilisesi'nin bugün hâlâ benimsemeye
devam ettiği bir ruh anlayışıdır ve Thomas
Episteme, felsefe tarihindeki genel kullanımıyla,
Aquinas tarafından, var olan hilomorfik ruh
bilgi anlamına gelmektedir. Felsefenin alt
anlayışının Katolik dogmalarına adaptasyonu ile
disiplerinden biri olan epistemoloji'de episteme
geliştirilmiştir. Hilomorfik anlayışta, cismin özü
kavramından gelir. Episteme ve logos
formudur. Hilomorfik bir ruh anlayışında ruh,
terimlerinin birleşiminden ortaya çıkar
insanı rasyonal olarak düzenleyen prensiptir.
epistemoloji.
Hilomorfik ruh anlayışı materyalistik bir yön
içerir ve bu sebeple aslında çeşitli dinî
dogmalarla garip çelişkiler ve sonuçlar
Ethos yaratabilir.
Ethos (Yunanca: ἔθος yahut ἦθος "Alışkanlık,
gelenek, örf, adet, karakter")[1] bir toplum ya
da bir kişinin geleneksel anlamdaki eğilimi ve Hilozoizm
duruşu. Ahlaki değerlerin bilinciyle şekillenen
Hilozoizm veya aynı anlama gelen canlı
tutum. Burada toplum ile kastedilen belirli
özdekçilik, felsefi olarak (tüm evren bir bütün
meslek dalları gibi vs. daha küçük grupları da
olarak) maddenin canlı olduğunu savunan
sembolize edebilir.[2] Kavram tanımlanırken
hayata bakış açısıdır. Kavram, Sokrates
anlamsal olarak ahlak, sorumluluk bilinci,
öncesinde Milet Okuluna dayanmakla birlikte
gelenek, etik gibi kavramlarla büyük örtüşme
Ralph Cudworth tarafından 1678 yılında
gözlemlenebilir.
tanıtılmıştır.
Felsefe'de Ethos, bireylerin geçmişe ait olan ve
onların dünya görüşünü belirleyen hayati
alışkanlıklar olarak tanımlanır. Felsefe'nin bir İdea
dalı olan etik, böylesi bir ethosu ele alıp
İdealar Kuramı, felsefede önemli bir prensip
sebeplerini araştırmaktadır. Ethos, yalnızca
olarak Platon tarafından ortaya atılmış ve
bireylerin davranışını değil, aynı zamanda içinde
episteme anlayışından doğmuştur. Gerçek
yaşadığı sosyal kurumun ahlaki davranışlarının
bilginin temelinin ancak idealar dünyâsında
yapısını nesnel anlamda bir gelenek, öznel
bulunabileceği temeline dayanır.
anlamda bir karakter olarak da temsil eder.
Ethos, belirli bir sosyal topluluğun birliğini inşa Platon bunu mağara örneğiyle açıklar: Bir
eder, onun sınırlarını netleştirerek diğer mağaranın girişinde durup arkası güneşe dönük
topluluklardan ayırır. olan kişi, güneşi hiç görmemiştir. Yalnızca
önündeki mağara duvarına yansıyan kendi
gölgesini görmektedir. Bu kişi duvardaki gölge
ve ışığı gerçekliğin kendisi zanneder. Oysa değişiklilik logos için düzenlenmiştir. Logos
gerçek, Güneş ve kendi bedenidir. yasasına göre olup örtmektedir.

Platon'a göre bilgi, logosta temelleri idealar


hem düşünceler hem de bu düşüncelerin ilkesiz
Kosmos
sonsuz nesneleridir. Düşünce ile nesne
Cosmos veya Kosmos (Yunanca: κόσμος), evren arasındaki özdeşlik bu yüzdendir, yani düşünce
için kullanılan bir sistemdir. Kaos'un içidir. nesnesinde her ikisi de idealarda temellendiği
Pisagor "kosmos" kelimesinin evren için için uygundur.
kullanmıştır. Fen ve Teknoloji ve Gökbilimde
Aristotales'e göre logos, akıl, iletişim ve eylemin
kullanılan "kozmik" terimi buradan gelmektedir.
toplamıdır. Aklın açığa çıkarılması bu üçü
sayesinde olur. Bunlar bir insanda yoksa onda
akıl da yoktur. Şeylerin nasıl ve neden oldukları
Logos gibi oluştuğunu, şeylerin nasıl ve neden
Logos, Yunancada duyguları kavrama oldukları gibi kalmadıkları soruları Aristotales
anlamındaki pathos sözcüğünün karşıt anlamı için önemlidir ve bu soruların cevapları
olan us ile kavrama anlamındadır. aklımızda vardır. Aklımızın olmasını da Logos
sağlar. Aklı logos yardımıyla açığa çıkarırız.
Herakleitos'un varlık anlayışının temelinde yer
alan ve başka bir dile çevrilemeyen logos Logos, eski Yunancadaki legein sözcüğünden
sözcüğü söz, düşünme, akıl, oran, ölçü gibi çok türetilmiştir. Sözcüğü Grekçede felsefi bir
anlamlı bir sözcüktür. kavramı belirtmek üzere ilk kez kullanan Efesli
filozof Herakleitos, terimi, her şeyi yöneten
MÖ 5. yüzyılda Herakleitos logosu evreni değişmez yasa (logos) ya da yasalar (logoi),
düzenli bir bütün olarak kuran ve hareket evreni düzenli bir bütün olarak kuran ve hareket
ettiren ussal ilke biçiminde tanımlamıştır. Buna ettiren, evrenin düzenini sağlayan evrensel
göre logos, hem oluşumların altında yatan ve yasalar, evrenin temeli olan evrensel zorunluluk
onları biçimlendiren düzen ilkesi hem de olarak ifade eder.
evrenin böyle bir düzen olarak kavranmasında
belirleyici olan bilgi ilkesiydi; evrenin
kavranması belirli orantılara yani karşılıklı ilişki Mimesis
içindeki yas niteliğinde bağlantılara göre
gerçekleşiyordu. Bu anlamıyla logos özellikle Mimesis, doğa ve insan davranışının sanatta ve
rastlantı ve gelişigüzelliğin karşıtıdır. edebiyatta taklide dayanan temsilidir.
Aristoteles tarafından sanatın rolünün “doğanın
taklidi” olduğunu ileri sürerken kullanılmıştır.
Herakleitos'un verdiği anlam Anaksagoras'ın baş Yunanca taklit anlamına gelir. Aslında Platon
kavramı olan “nous”dan farklıdır. Nous bir (M.Ö. 427-347)’nun eserlerinde ve felsefesinde
düzenleyici olarak evrenden önce de vardır ve de, her şeyin aslının idealar dünyasında
evrene dışarıdan gelir, logos ise evrenle bulunduğu, bu dünyadakilerin hepsinin onun iyi
birliktedir ve evrensel oluşun içindedir. ve kötü taklitleri olduğu şeklinde bir görüş
vardır. Aristoteles ise insanda bir taklit
(mimesis) yeteneği ve hazzının bulunduğunu,
Herakleitos her şey çıkar geçer der; evrende sanatçının olayların ve varlıkların özündeki
kalıcı olan hiçbir şey yoktur. Bu sürekli evrensel ideali, fikri taklit ettiğini söyler. Sanatçı, adeta
tabiatın eksik bıraktığı şeyleri tamamlar. Estetiği sonra monaddan temel parçacık olarak söz eden
bağımsız bir bilim haline getiren Alman filozof Gottfried Wilhelm Leibniz gibi diğer filozoflar
Alexander Gottlieb Baumgarten’e göre de tarafından da benimsendi. Aynı insan grupları
evrende madde ve ruh öylesine ahenkli bir tarafından eş zamanlı olarak tartışılan ve
şekilde birleşmiş ve kaynaşmıştır ki, sanatın ve tartışılan geometrik bir karşılığı vardı.
sanatçının amacı tabiatı taklit olmalıdır.
Maddeci estetikçilerden H. Koch’a göre ise,
sanat, özel bir gerçekliği yansıtma biçimidir. Nous
Ancak bu yansıtma biçimini toplumsal değerler
belirler. Belki bazı sanat dallarında, mesela Nous, Latincede intelectus olarak kullanılan
resimde, heykelde, tiyatroda taklidin daha fazla Yunancada genel anlamda akıl ya da tin
yer aldığını, ama mimari, edebi sanatlar gibi anlamına gelen kelime. İlk olarak Anaksagoras
alanlarda hayal gücünün taklidi aştığını tarafından kullanılmıştır ve maddi olmayan
söylemek daha gerçekçi olur. Zaten eski Yunan ancak evreni düzenleyen ilke anlamında bir
düşünürlerinden Philostratus taklidi ikinci plana içerikle belirtilmiştir. Ayrıca us anlamında
atarak hayal gücü ve yaratma ilkesini insanın en yüksek yeteği olarak da kabul
savunmuştur. Hayal gücü taklitten daha edilmektedir. Platon özellikle idealara yönelmiş
kuvvetlidir. Eski Yunan Tanrılarının heykellerini düşünme girişimlerini nous olarak adlandırır.
yapanlar onları görerek yapmamışlardır. Alman Aristoteles ise kısmen farklı bir yönde hem
filozofu G.W.Fr. Hegel (1770-1831) de tabiat soyut hem de somut düşünme yetisini bu
güzelliğini reddederek sanat güzelliğini tabiat şekilde adlandırır. Daha özel bir anlamda ise
güzelliğinden üstün tutar. Fr.W.-J. Shelling düşüncenin ilkesi ya da geçici olmayan özü
(1775-1854) de sanatı tabiatın taklidi sayanlara olarak belirtilebilir. Bu tanımda Platoncu
karşıdır. Sanatçı, yaratıcı Tanrının ruhunu Plotinus'ta görülür. Buna göre akıl ile kavranan
bilinçsizce izler; onun yaptıklarını taklit etmez, dünyanın ya da gerçekliğin, yani idealar
tabiatı canlandıran Tanrısal ruh gibi o da dünyasının ilkesidir nous.
yeniden, orijinal olarak yaratır, kullandığı eşyaya
can verir. Taklit; resim, heykel gibi bazı
sanatların vasıtası olabilir ama birçok sanatlarda Pathos
vasıta bile olamaz. Kaldı ki, birçok fotoğrafta, Pathos (Yunanca: πάθος páthos, "tecrübe,
plastik ve balmumundan yapılmış gerçeği aynen tutku") retorikte konuşmayı inanılır kılan duygu
taklit eden eserlerde bir sanatçı ruhu, bir estetik yüklü bir konuşma biçimidir. Böylesi bir
heyecan duyulmuyor. konuşma genelde dinleyicinin duygularına hitap
ederek onu etkilemeye çalışır. Bu özelliğiyle
pathos, tiyatral bir biçimde sergilenen ve bazı
Monad durumlarda da belirli cümlelerin abartılı bir
Monad (Yunanca μονάς Monas, μόνος monos, telaffuz ile iletildiği bir konuşma biçimidir.
"tek başına" dan sırayla "tekillik") [1], atıfta
kozmogonisine için, Yüce Varlık, ilahiyat veya
her şeyin bütünü. Kavramın Pisagorcular Varlık
tarafından tasarlandığı bildirildi ve çeşitli Varlık, felsefenin temel kavramlarından birisidir.
şekillerde tek başına hareket eden tek bir Var olan ya da var olduğu söylenen şey, varlık
kaynağa veya bölünmez bir kökene veya her kavramının içeriğini oluşturur. İlk olarak Elea
ikisine birden atıfta bulunabilir. Kavram daha
okulu'nun öncüsü Parmanides tarafından
kullanıldığı sanılmaktadır. Farklı felsefe
okullarında ya da akımlarında farklı anlam
katmanların ele alınmakta ve tanımlanmaktadır.
Öznel ve nesnel varlık tanımları söz konusudur
ve bu varlık kavramı özellikle varlık teorisinde
(ontoloji de) temel bir rol oynar. Var olanın
varoluşu durumu, ancak var olan şeylerle varlık
arasında bir ayrım söz konusudur. Varlık
varolanların her birinde mevcut olan niteliktir
bir anlamda. Aristoteles varlığı varolanların
içerisindeki özdeş olan nitelikler olarak belirtir.
Bütün olanların genel kavramı. Gerçek varlık ve
düşünsel varlık olarak iki ayrı şekilde belirtilir.
Gerçek varlık varoluş olarak belirtilirken,
düşünsel varlık öz olarak belirtilir.

You might also like