You are on page 1of 472

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE

EVLİYÂ ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ:


Kütahya, Manisa, İzmir, Antalya, Karaman,
Adana, Halep, Şam, Kudüs, Mekke, Medine

9. Kitap
2. Cilt
Evliya Çelebi'nin
YKY'deki kitapları:
Çeviri yazı:
Evliya Ç elebi Seyahatnam esi: ( ı. K itap), haz.: R. D ankoff - S. A. Kahram an - Y. D ağlı (2006)

Evliyâ Ç elebi Seyahatnam esi: ( 2 . K itap), haz.: Z. Kurşun - S. A. Kahram an - V. D ağlı (1999)

Evliya Ç elebi Seyahatnam esi: ( 3 . K itap), haz.: S. A. Kahram an - Y. D ağlı (1999)

Evliya Ç elebi Seyahatnam esi: ( 4 . K itap), haz.: Y. D ağlı - S. A. Kahram an (2001)

Evliya Ç elebi Seyahatnam esi: (5 . K itap), haz.: Y. Dağlı - S. A. K ahram an - İ. Sezgin (2001)

Evliya Ç elebi Seyahatnam esi: ( 6. K itap), haz.: S. A. K ahram an - Y . D ağlı (2002)

E v liy i Ç elebi Seyahatnam esi: ( 7 . K itap), haz.: Y. D ağlı - S. A. K ahram an - R. D ankoff (2003)

Evliyâ Ç elebi Seyahatnâm esi: ( 8. Kitap), haz.: S. A . Kahram an - Y. D ağlı -R . D ankoff (2003)

Evliya Ç elebi Seyahatnam esi: ( 9. K itap), haz.: Y. D ağlı - S. A. Kahram an - R. D ankoff (2005)

EvliyS Çelebi Seyahatnam esi: ( 10 . K itap), haz.: S. A. Kahram an - Y. D ağlı - R. D ankoff (2007)

G ü nü m ü z T ü rk çe siy le
G iinüm iiz Türkçesiyle E vliyâ Ç elebi Seyahatnâm esi: İstanbul ( 1 . K itap: 2 Cilt)
haz.: S. A. K ahram an - Y. D ağlı (2003)

G ünüm üz Türkçesiyle Evliyâ Ç elebi Seyahatnâm esi:


Bursa-Bolu-Trabzon-Erzurum - A zerbaycan -K afkasya-K m m -G irit ( 2 . K itap: 2 Cilt)
haz.: Y. D ağlı - S. A. Kahram an (2005)

G ünüm üz Türkçesiyle Evliyâ Ç elebi Seyahatnâm esi:


K onya-Kayseri-A ntakya-Şam -U rfa-M araş-Sivas-G azze-Sofya-Edirne (3 . K itap: 2 Cilt)
haz.: S. A. K ahram an - Y. Dağlı (2006)

G ünüm üz Türkçesiylc Evliyâ Ç elebi Seyahatnâm esi:


Bağdad-Basra-B itlis-D iyarbakır-lsfahan-M alatya-M nrriin-M ıısul-Tebriz-V an (4 . Kitap: 2 Cilt)
haz.: S. A . K ahram an - Y. D ağlı (2010)

G ünüm üz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâm esi: A kkirm an-A m asya-Belgrad-G elibolu-
M anashr-özü-Saraybosna-Slcn'cnya-T okat-Ü sküp (5 . K itap: 2 Cilt)
haz.: Seyit A li K ahram an (2Ö10)

G ünüm üz Türkçesiyle Evliyâ Ç elebi Seyahatnâm esi: Podgoriçe, tştib, Vidin, Peçoy,
Budin, Üstürgon [Estergon], Ciğcrdelen, M acaristan, Öziçe, Taşlıca, D obra-Venedik,
M ostar, K anije ( 6 . K itap: 2 Cilt)
haz.: Seyit A li K ahram an (2010)

G ünüm üz Türkçesiyle Evliyâ Çelebi Seyahatnâm esi: Viyana, Eflak-Boğdan, Bükreş, Ukrayna,
Kırım, Bahçesaray, Ç erkezistan, Dağıstan, Kalm ııkistan, Saray, M oskova ( 7 . K itap: 2 Cilt)
haz.: Seyit A li K ahram an (2011)

Günümüz Türkçesiylc Evliyâ Ç elebi Seyahatnâm esi: G üm ülcine, K avala, Selânik, Tırhala, A tina,
M ora, N ararin , G irit A dası, H anya, K andiye, Elbasan, Ohrt, Tekirdağı (S. K itap: 2 Cilt)
haz.: Seyit A li K ahram an (2011)

Günümüz Türkçesiyle Evliyâ Ç elebi Seyahatnâm esi: Kütahya, M an isa, İzmir, A ntalya, K aram an,
A dana, H alep, Şam, Kudüs, M ekke, M edin e ( 9. Kitap: 2 Cilt)
haz.: Seyit A li K ahram an (2011)
e v l i y a ç e le b i

Günümüz Türkçesiyle
Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi:
Kütahya, Manisa, İzmir, Antalya, Karaman,
Adana, Halep, Şam, Kudüs, Mekke, Medine

9. Kitap
2. Cilt

Hazırlayan:
Seyit Ali Kahraman

0130
Yapı Kredi Yayınları
Yapı Kredi Yayınları * 3348
Edebiyat - 973

Günümüz Türkçesiylc Evliyâ Çelebi Seyahatnamesi:


Kütahya, M anisa, İzmir, Antalya, Karaman, Adana, Halep, Şam, Kudüs, M ekke, Medine
Evliyâ Çelebi
9. Kitap - 2. Cilt

Hazırlayan: Seyit Ali Kahraman

Dizin: Ruşen Dçniz


Düzelti: Alev Özgüner

Kapaktaki "K udüs" gravürünün kaynağı:


W. G. Sebald, Les Emigrants, p.163

Kapak tasannu: Nahide Dikel


Ofset hazırlık: Arzu Yaraş

Baskı: Promat Basım Yayım San. ve Tic. A.Ş.


Sanayi M ahallesi, 1673 Sokak, No: 34 Esenyurt / İstanbul

1. baskı: İstanbul, Mayıs 2011


ISBN 978-975-08-2010-6
Takım ISBN 978-975-08-2008-3

© Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş. 2010


Sertifika No: 12334
.s* k ' , Bütün yayın haklan saklıdır.
Kaynak gösterilerek tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında
yayıncının yazılı izni olm aksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş.


Yapı Kredi Kültür Merkezi
İstiklal Caddesi No. 161 Beyoğlu 34433 İstanbul
Telefon: (0 212) 252 47 00 (pbx) Faks: (0 212) 293 07 23
http://www.ykykultur.com.tr
e-posta: ykykultur@ykykultur.com.tr
İnternet satış adresi: http://alisveris.yapikredi.com.tr
İçindekiler

Türabîoğlu kasabasının özellikleri.............................................. 483


Eski Samirî şehri Nablus Kalesi'nin özellikleri.........................486
Nablus ziyaret yerleri................................................................... 488
Eski kale, ilk kıble Beyt-i Mukaddes'in özellikleri...................491
Kudüs-i şerif Kalesi'nin özellikleri.............................................. 494
Çepçevre büyüklüğünü ve kale içinde olan
yapılarını bildirir.......................................................................495
Eski mescit büyük Cami-i Aksâ'nın anlatılm ası..................... 497
Sahratullah Mescidi'nin özellikleri ........................................... 501
Sahratullah'ın özellikleri............................................................. 504
Sahratullah Mağarası m akam ları.............................................. 506
Sahra kafesinin dışındaki makamları b ild irir.........................507
Mescid-i Aksâ ve Sahratullah-* şerif avlusunun anlatılması . 508
Bu avlu içinde olan makamların ziyaretini b ild irir............... 509
Mescid-i Aksâ büyük hareminin anlatılması...............................510
Bu avlunun dört tarafında olan yollardaki kapıları bildirir. . .511
Mescid-i Aksâ avlusundaki ziyaret y erleri..................................513
Sırat Köprüsü Direği'nin ö z e lliğ i................................................. 514
Avlunun kuzeyindeki ziyaretleri bildirir.....................................515
Tûr-ı Zeytâ ibadetgâhı ziyaret yerlerinin anlatılm ası............... 516
Kudüs-i şerif içindeki imaretlerin anlatılması..........................523
Kumame temaşası için rica edip mührünü
bozup seyrettiğimizi bild irir................................................. 526
Hazret-i Ömer M escid i................................................................ 531
Kudüs'ün suyu ve havasını b ild irir...........................................533

V
Halilü'r-rahman'a gittiğimiz menzilleri b ild irir..................... 534
Muradiye Kalesi'nin özellikleri.................................................... 540
Peygamberler yurdu Hazret-i Halilü'r-rahman Kalesi............ 541
Hazret-i İbrahim Halilullah nurlu C am ii..................................541
Bu camiin içindeki ziyaretleri bildirir........................................543
Camiin dışında harem-i şerifin dört tarafındaki
ziyaretleri b ild ir ir ................................................................... 546
Bu şehrin içinde ve dışında olan ziyaretleri bild irir............... 551
Kudüs-i şerife gittiğimiz menzilleri b ild ir ir ............................552
Sidrem Gölü, yani Lût G ö l ü ....................................................... 555
Cebel-i Aclun Kalesi m enzili....................................................... 557
Taberistan şehri harabelerinin anlatılm ası...............................559
Zağzağa şehri harabesinin anlatılm ası.....................................560
Kunaytıra Kalesi'nin ö zellik leri................................................. 565
Sasaa Kalesi'nin özellikleri.......................................................... 567
Cennet kokulu Şam, toprağı ham amber ve
miskli selâm yurdu Dımışk Kalesi'nin anlatılması............ 569
Şam Eyaleti sancaklarını bildirir................................................. 571
Sarı Arslan Kalesi'nin özellikleri................................................. 572
Ümeyye Camii'nin ö zellik leri.................................................... 573
Ümeyye Camii'nin anlatılması ................................................. 577
Selâm yurdu, cennet kokulu Şam'ın vezir
saraylarının anlatılması.......................................................... 591
Bu saraydan sonra mamur ve ibretlik sarayları bildirir . . . . 592
Şam-ı şerifin sanayiinden meşhur olanları b ild ir ir ............... 599
Peygamberler ocağı ve veliler mekânı selâm yurdu
Şam'ın ziyaret yerlerini bildirir.............................................. 599
Şam'a gelip içinde ve dışında olan ziyaretleri bildirir............ 602
Koyun Kapısı tarafındaki ziyaretleri bildirir............................603
İşbu 1081 Şevvalinde [Şubat 1671] cennet kokulu
Şam'dan Kâbe-i şerife gittiğimizi menzilleri bildirir. . . . 612
Sanemeyn [İki Put] K a l e s i .......................................................... 615
Süleyman Han kanunu üzere bu Müzeyrib sahrasında
hacılara yardım edip deve getiren kabile
şeyhlerini bildirir...................................................................... 619
Yiğit Vezir Hüseyin Paşa huzurunda hacıların
danışmalarını b ild irir............................................................. 621

VI
Hazret-i Eyyub ziyaretine gittiğimizi b ild ir ir .........................622
Şirin Birke-i Muazzama Kalesi.................................................... 639
Semûd kavmi şehri yani Ebyâr-ı Sâlih menzili.........................644
Vadi-i Sâlis Hazret-i Sâlih ş e h r i ................................................. 645
Ulâ Kalesi m enzili..........................................................................647
Zümrüt Kuyusu m e n z ili............................................................. 650
Bi'r-i Cedîd, yani Yeni Kuyu menzili...........................................651
Hediye Eşmesi m en z ili................................................................ 653
Fahleteyn Kalesi m en zili............................................................. 653
Eski Vadi'l-kurâ menzili................................................................ 655
İstikbâl Vadisi ve Dâr-ı Vedâ m en zili........................................655
Medine halkının d u ru m ları....................................................... 657
Medine-i münevvere dışında olan ziyaretleri bildirir............ 659
Yesrib şehri Muhammedin aleyhisselâm hürmetine Allah
nurlandırsın yani Medine-i münevvere
Kalesi menzili Allah kıyamete kadar korusun.................. 663
Ravza-i Mutahhara Camii'nin an latılm ası...............................666
Ne kıtada, ne büyüklükte vc ne şekilde olduğunu
gördüğümüz kadarıyla an latalım ........................................669
Ravza-i Mutahhara ve nurlu kubbe,
yani Hazret-i Muhammed Emin'in sallallâhu
aleyhi ve sellem mübarek k a b irle ri........................................674
Kâinatın efendisi, varlıkların övüncünün Ravza-i
Mutahhara'sınm Şehid Nureddin Sultan eliyle yapımına
başlanmasını bildirir................................................................ 680
Hazret-i Risalet-penah'ın Ravza-i Mutahhara'sı ne şekilde, ne
büyüklükte, ne görünüşte ve ziynettedir, âdâb ile
nasıl ziyaret olunur, onu b ild irir...........................................681
Bu mahalde nur dolu kubbenin anlatılması tamam olup
şartlarıyla nasıl ziyaret edilmesini b ild irir.........................682
Hazret-i Server-i Kâinât'ı ziyaret etmenin
şartlarını bildirir...................................................................... 687
Ravza-i Mutahhara Kubbesi içinin özelliği, velinimetimiz
Vezir Hüseyin Paşa hazretleri ile Resulullah Türbesi içine
girdiğimizi bildirir............ .......................................................692
Medine-i Münevvere Kalesi içindeki mamur olan hane ve
imaretleri bildirir...................................................................... 696

VII
Medine-i münevverenin dışında olan ibadetgâh ve
ziyaretgâhları b ild irir............................................................. 702
Sahabe-i kirâmları b ild irir............................................................. 711
Saat saat ziyaret ettiğimiz yerleri rub' daire ile yazdık . . . . 723
Medine'den Mekke'ye gittiğimizi bildirir..................................723
Mekke-i mükerremede Mısır askeri ve
Şam askeri alayının an latılm ası...........................................740
Sonra Şam hacıları ve askerleri de tevriye gününde
"Lebbeyk allâhümme lebbeyk" diyerek büyük bir alay ile, saf
saf, bölük bölük pür-silâh Mahmil-i şerif ile geçerler.
Ama bu Şam askeri ve emirü'l-haccı Mısır askerine rağmen
o kadar pâk silâhlı ve donanımlı alay süsleyip düzenleyerek
geçerler ki anlatılmaz. Bu mahalde eski kanun üzere Mısır,
Şam ve Mekke alaylarının dünya süsleri ile
Arafat'a gitmeleri tamam oldu. Geldik imdi,
Cenâb-ı Bârî'nin kesin fermanıyla farz olan haccı,
imamların üzerinde birleştikleri bütün şartlarıyla
yerine getirmeyi ve 10 fasıl içinde Mekke
özelliklerini b ild irir................................................................ 748
Arafat Dağı'mn farzları, vacipleri ve müstahaplarım bildirir. 764
Hazret-i İbrahim M escidi............................................................. 764
Hazret-i İbrahim Camii'nin ö zellikleri.....................................765
Arafat hatibinin an latılm ası....................................................... 766
Müzdelife menzili, yani Meş'ari'l-Haram Cam ii........................ 769
Mine Pazarı'nda hacılara farz, vacip ve sünnet
olan makamları bild irir.......................................................... 771
Mine Pazarı ziyaretleri................................................................ 775
Hayf Camii, Zayf Camii'nin özellikleri.....................................776
Mine Çarşısı ziyneti, sultan askerlerinin şenliği,
şerifin evlâdının sünnet düğünü ve hacılarla
ziyaretçilerin eğlencesinin anlatılması..................................779
Mine Pazarı'nda İslâm askerinin şenlikleri...............................781
Mine Pazarı'nda Frenklerin buluşu olan fişenk
atma şenlikleri ve eğlenceleri................................................. 782
Fasıl: Sadr Tavafı farzının anlatılması........................................786
Mekke-i mükerreme şehri ş e n lik le ri..........................................788
Mekke hududunu bildirir............................................................. 792

VIII
Mekke-i mükerreme mollasının özellikleri...............................793
Beytullah Harem-i şerifinin şeklini ve büyüklüğünü bildirir 794
Harem-i şerif kapıları................................................................... 796
Bir kapıdan bir kapı arasının ve çepçevre Harem'in kaç adım
olduğunu, her kapının üstünde yazılı olan âyetleri,
tarihleri ve hayır sahiplerini bildirir.....................................797
Kâbe-i şerif Haremi çevresindeki sütunların sayısını bildirir 802
Bu zikrolunan sütunların ne kadarı doğusunda,
batısında, kuzey ve güneyindedir onu bildirir.................. 802
Büyük kubbeleri b ild ir ir ............................................................. 803
Bu kubbelerden başka diğer sütunlar üzerinde tava gibi yassı
yassı küçük kubbecikleri bildirir...........................................803
Harem-i şerif bedenleri................................................................ 804
Beytullah imaretleri...................................................................... 804
Beytullah-ı şerifin Adem'in inmesinden evvel
binasını ve sonra Beyt-i Mamur'un inmesini bildirir . . . 806
Harem-i şerifin h ik â y e si............................................................. 809
Harem-i şerif ihramının anlatılması...........................................810
Fasıl, Beytullâhi'l-haram ve Resullah'm eliyle
Mekke'nin fethinin anlatılması ...........................................811
Kâbe-i şerifin kisvesinin ilk defa ne zaman
yapıldığını b ild irir................................................................... 813
İlâhî taş, Hacerü'l-esved'in boyu ve rengini bildirir.................. 817
Beytullâhi'l-haram'ın isimlerini bildirir......................................819
Beyt-i şerifin dört tarafında Harem-i şerif içinde olan yüce
makamları bildirir................................................................... 819
Cennet pınarı, rahmet suyu Zemzem kuyusunun özellikleri 823
Zemzem suyunun çıkmasının anlatılm ası...............................825
İki dünya efendisi, şefaatçisi, Sakaleyn peygamberi
Hazret-i Resulullah eliyle Mekke'nin f e t h i........................ 830
Mekke şehri hayır yapıları ve Bekke beldesinin
süslü çarşısı................................................................................831
Mekke-i mükerremede dua kabul olan yerleri,
yüksek makamları ve mescitleri sırasıyla b ild irir............ 833
Emine Hatun, yani Hazret-i Resul-i Emin'in annesinin
saadethanesi.............................................................................835
Süslü çarşıları...................................................................................847

IX
Beyt-i şerifin dört tarafındaki dağları b ild ir ir .........................857
Mekke şehrinde Muallâ Vadisi'ndeki ashab-ı kiramın
ve şehit kabirlerini ziyareti.................................................... 858
Mekke şehri içinde hayatta olan duası kabul olunur
ve salih kimseleri ve hukukumuz olan ayan ve
eşrafları bildirir..........................................................................866
Vezir Sarı Hüseyin Paşa hazretlerine gönderdiği
metaları b ild ir ir ...................................................................... 867
Hıdde'de Hazret-i Havvâ Anamızı ziyaret etmeye
gittiğimizi b ild irir................................................................... 868
Eski iskele şehri Cidde Kalesi....................................................... 870
Mekke-i mükerreme...................................................................... 871
Yenbûü'l-ber kasabası m enzili.................................................... 877
Süveyş Denizi yani Kızıldeniz'in özellikleri............................881
Mağrip kavimleri hacılarının durumunu b ild irir...................882
Tûr-ı Sînâ'ya gittiğimizi b ild irir................................................. 901
Acımasız sahra, kum deryası, berzaha benzer
Tîh Vadisi'nin ö zellikleri....................................................... 903
Tîh Sahrası'nm özellikleri............................................................. 905
Kârân şehrini b ild irir................................................................... 906
Süveyş iskelesi şehrinin ö ze llik le ri........................................... 909
Hac yolu menzillerini b ild ir ir ....................................................... 916

X
Türabîoğlu kasabasının özellikleri
Şam-ı şerif Eyaleti'nde Cebel-i Aclun Sancağı'nda ebedî
mirlivadır. Yavuz Sultan Selim Mısır'a giderken bunlar Müs­
lüman gazilere asker öncüsü olduklarında vilâyetleri kendile­
re ebedî olarak bağışlanmıştır. Ellerinde Abbasîlerden beri fer­
manları vardır. Bunların inançlarınca soyları tâ Sâm bin Nuh
aleyhisselâma ulaşır. Şafiî mezhepli bir kavimdir, ama taşlık ve
ormanlık yollarda olmakla Dürzî tabiatlılardır.
Tamamı 20 bin tiifenkli ve küheylân binici askerdir. Bütün
haneleri toprak ve kireç ile örtülü 700 hanedir. Camii, mescidi ve
birkaç küçük dükkânları vardır. Bağ u bahçesi vardır. Suyu ve
havası gayet hoştur.
Orada bir gece konuk olup Şeyhü'l-Emir'in 1 at, 50 guruş ve
1 alaca kereke ihsanını alıp hakire 50 silâhlı atlı yoldaş koşup
kıble tarafına beş saat gidip Cinin Deresi içinde 1 saat daha gi­
dip,
Kanâriye Köyü: Onu geçip,
Arrâbe Köyü: 100 evli Müslümanlardır ve Nablus paşası
hükmünde paşanın hâssıdır. Onu geçip,
Mağara Köyü: Timardır. Bütün mahsulatı zeytindir ve 200
hane Müslümanlardır.
Sitle Köyü: Tamamen Müslümanlar ve timardır.
Kûrfâğ Köyü: Müslümanlardır. Zeytini ve dut ağacı boldur.
Sonra Findikavmiye Köyü, ondan sonra,
Büyük Sabastiye Köyü: Bir bayır üzerinde mamur belde
imiş. Hâlâ içinde Müslüman ve Hıristiyan vardır. Bu bayır üze­
rinde büyük bir kilise var ki binasını gören şaşırır, bir sanatlı ma­
nastırdır, görülmeye değer bir kilisedir. Memun Halife Mısır'dan
Tartus ve Kara Görgüz fethine giderken bu beldeye uğrayıp bu
manastırda ve bu şehirde oturanların hepsini katleder. O yüz­
den bu kilisede papaz yoktur, hemen hâli üzere durur.
Bu kilise civarında Beyt-i Sabastiye, Hazret-i Yahya ha­
nesidir, hâlâ durur. Bu kasaba bu mübarek evin ismiyle anılır.
Hazret-i Yahya aleyhisselâm zamanında bir zorlu melik var idi.
Kendi kızını nikâh ile almak isteyip Hazret-i Yahya'dan fetva is­
tedi. Hazret-i Yahya,
"Dinimizde Allah haram eyledi" diye fetva vermedi.

483
O zalim bu peygamberi Hazret-i Meryem'in babasız oğul
doğurduğunu bahane edip bu Sabastiye Kilisesi'nde Hazret-i
Yahya ibadet ederken şehit ettirip mübarek başlarını Şam'da
(— ) meluna gönderdiler. Rum kavmi mübarek cesedini bu kili­
se içinde mermer bir sanduka içine koyup eski gelenekleri üze­
re defnettiler.
Sonra, Mısır İskender iyesinde oturan Behice ve Hannadî
kabilesi Kalyatır adlı meliklerinden yüz çevirip Akka Kalesi'ne
gelip İspanya himayesinde 200 yıl yaşayıp çoğaldılar. O asır­
da Rum Batâliselerinin ihtilâli sebebiyle bu Behice ve Hannadî
kavmi Arabından Malta keferesi olan kavim Akka Kalesi'ni iş­
gal edip mülkiyet üzere mutasarrıf olup müstakil bey olurlar ve
Arap mezhebini terk edip Mesih milletinden geçinirler.
O asırda her sene yılda bir kere bütün Rum kavmi Hazret-i
Yahya cesedini ziyarete gelip ruhbanlarına adaklar verirler idi.
Akka'daki bu Malta kâfiri gelen adaklara tamah edip ziyaret
yoluyla bu Sabastiye şehrini ansızın basıp Yahya Nebî cesedini
alıp Akka'da cevahir sandukalar içine koyup Sencuvan namıy­
la ziyaretgâh ederler.
Remle'den de Hazret-i İsa'nın eşeğinin kemiklerini bulup
onu da Akka'ya getirirler. Akka'yı bir ziyaretgâh ederler ki bü­
tün Hıristiyan milletler adaklarla gelip her sene nice Mısır hâzi­
nesi mal tahsil ederler. Ta Melik Tahir asrına dek Akka'da bu hâl
üzere otururlar.
(—) tarihinde Melik Tahir de yedi yılda döve döve Akka
Kalesi'ni fethedince Malta kâfirleri derya tarafından Yahya Pey­
gamber cesedi ve İsa Peygamber'in eşeğinin kemikleri ile ka­
çıp Tartus yakınında Kara Görgüz adlı kaleye varıp orada sakin
olurlar. Orada da nice yıllar kalıp dört taraflarını harap ederek
karada ve denizde isyanları her tarafa yayıldı.
Sonunda Zülkadir, Germiyan, Selçuklu, Aydın Bay, Saru-
han Bay, Teke Bay ve Menteşe Bay bütün bu melikler birlikte
Malta küffarmın oturduğu Silifke Sancağı'nda Kara Görgüz'ü
kuşatıp 7 ayda fethedince yine Malta kâfiri Hazret-i Yahya'nın
cesedini ve Hazret-i İsa eşeğinin kemiklerini alıp deryadan altı
pare kadırgaları ile Rodos Adası'na giderler. Orada da 200 yıl sa­
kin olurlar. (—) tarihinde "Fetahtümâ" lafzı tarih düşmüştür, Sü­

484
leyman Han bilek kuvvetiyle Rodos'u fetheder. Daha önceden
Yahya Nebî cesedini Malta'ya göndermişler idi. Kılıç artıkları
Rodos'tan kaçıp Malta'da karar edip İskender Şeddi gibi bir kale
yapmışlardır. İnşaallah onun da sonu yakındır. Zira her hangi
diyarda sakin oldularsa 200 seneyi aşmamıştır. Onlar da bilir­
ler ki bu Malta da yakın zamanda fethedilir, diye korkularından
Yeni Dünya önünde bir yeni Malta daha mamur etmişlerdir, diye
hakir Alman'da iken rahipler naklettiler.
Bütün yedi kralın, yedi banın, kırk herseğin, bir pirinc-
pirimin ve bir çarnanın, kısacası bütün Hıristiyanların bu
Malta'ya itibarları Hazret-i Yahya cesedi ki Sencuvan derler, o
ceset Malta'da olduğu için yardım edip rağbet ederler. Sancak
ve bayraklarında da Hazret-i Yahya'nın bir kolunu çizip taşırlar.
Allah'ın hikmeti ne tarafa 6 adet gemi ile varırlarsa ganimet
malı alırlar. Hâlâ Malta kâfiri Yahya cesedi ile övünürler. Ger­
çekte adı geçen Sabastiye'den çaldıkları Rum tarihleri ve Orhan
Gazi şairlerinden Tevârîh-i Tuhfe sahibi Yahya Çelebi de yazmış­
tır. Ve 47 sene Malta'da esir olan Müezzinzâde,
"Ben kendi gözümle gördüm. Bir mermer dört köşe sandu­
ka ki boyu 4 adımdır, o sanduka üzeri bir kat mermer ile örtü­
lüdür. Mübarek cesetleri o sanduka içindedir ve mübarek dizleri
bükülmüştür, başları yok büyük bir cesettir. Altında saat kumu
döşelidir. Her sene baş hizmetçisi olan papaz sandukanın kapa­
ğını açıp o cesede gayet koyu tuzlu su sürer. Ben o papazın esiri
idim. Hatta tuz sürdüğü altın leğeni ben tutardım.
'Göre Türk! Sizin Muhammed böyle yumuşak mıdır? Yapış'
dedi. Ben teeddüp edip yapışmadım. Ama tuzlu suyu sürdükçe
papazın parmakları mübarek cesetlerine batardı.
Bir kere Hızır-İlyas günü idi, beni götürdü, sanduka içinde
gördüm ki mübarek boynundan kırmızı kan akardı. 'İşte Yahu­
diler bu peygamberi Kudüs yanında bu günde şehit ettiler. Onun
için bu günde kanı akar' deyince, hakir de,
'Sinyora, mübarek başı nerdedir?' dedim.
'Dımışk'â' dedi."
Hakir de bildim ki "Yahya cesedi onlardadır" diye esir
Müezzinzâde Çelebi ağır yeminlerle,
"Gözüm ile gördüm" diye tanıklık etti.

485
Hâlâ hakirin Nablus yanında ziyaret ettiği Sabastiye'de
Hazret-i Yahya Evi ve büyük kilise ki Hazret-i Yahya'yı orada
şehit ettiler, hâlâ o kilisenin sol tarafındaki beyaz taş üzerinde
Yahya Peygamber'in kanı bulaşıp yılda bir kere Hızır gününde
o kana bulanan odalar kana boyanır.
Bu vilâyet halkı ve bazı keramet ehli şeyhler öyle tanıklık
ettiler. Hakir taşlar üzerine bulaşmış kanı gördüm. Ancak Hı­
zır günü olmadığından kan aktığını görmedim, ama insan kanı­
na ve diğer yaratıkların kanma benzerliği yoktur. Açık ve seçik
Yahya Peygamber kanıdır.
Bu Yahya Peygamber kanı olduğu direk karşısında bir top
menzili doğusunda yine bir tepe üzerinde,
Sırabite Köyü: 100 evli bir köydür ve zeamettir.
Bunun karşısında yine bir bayır üzerinde kale gibi Hazret-i
Şeyh Şule Tekkesi: Gündüz tekkesinde ibadet edip gece ka­
ranlığında tüm dervişleri toplanıp meşale ve mum yokken ders
okutmaya başladıklarında sabaha kadar meclisleri aydınlanır-
mış. Onun için Şeyh Şule derler. Ulu sultan ve mamur tekkedir.
Ziyaret edip hayatta olan evlâtlarından Şeyh Sunullah hazretle­
rinin mübarek ellerini öpüp hayır dualarını aldık.
Oradan Nâkûra Köyü, sonra Deyr-i Sırre Köyü, oradan
Betile Köyü, ta Cinin Kalesi'nden bu kadar mamur ve şenlik­
li köyleri 7 saatte geçip,

Eski Sam irî şehri Nablus Kalesi'nin özellikleri


Şam Eyaleti'nde sancaktır. Beyinin padişah tarafından hâss-ı
hümâyûnu 296.450 akçedir. Sancağında 7 zeamet ve 44 timardır.
Bu sancak Şam emir-i haccına ihsan olunup timar sahipleri ce-
belüleri ile her sene Mekke-i Mükerreme'ye gitmeye memurlar­
dır. Sancakbeyi de Kudüs ile hac emiri olur. 500 nefer adam ile
Mekke'ye sefer eşer.
Nablus'tan paşaya senede 17 bin guruş hâsıl olur. 150 akçe
şerif kadılıktır ve nahiyesi 200 köydür. Senede kadıya 6 bin gu­
ruş hâsıl olur. Bu şehre Sâmirî şehri derler.
Kalesi, bir tepe üzerindedir, Benî İsrail kavmi Buhtu'n-nasr
yardım bulmasın diye bina ettiler. Sonra (—) tarihinde Frenk-
ler 70 yıl mutasarrıf olup bu vilâyetleri işgal ettiler. Daha sonra

486
(—) tarihinde Nureddin-i Şehid'in veziri Yusuf Salahaddin gelip
kuşatıp fethetti. Fethinde zorluk çektiğinden kalesini yıktı. Hâlâ
kalıntıları Tûr-ı Aynâ üzerinde görülür.
Kethüdayeri, yeniçeri serdarı, ayanı ve nakibüleşraf kayma­
kamı vardır. Ama müftüsü Kudüs-i şeriftedir.
Şehir iki dağın arasında bir geniş dere içinde doğudan ba­
tıya uzunlamasına süslü bir şehirdir. Hepsi 18 mahalle ve 4.060
kârgir bina saraylar ve diğer evlerdir. Bu şehir içinde asla ağaç
yapı yoktur. Bağlı bahçeli ve âbıhayat sulu kale gibi üstleri kireç
sıvalı süslü mamur evlerdir.
Ve tamamı (—) mihraptır. (—) cumadır. Bunlardan mükellef
kalabalık cemaate malik çarşı içinde Ulu Cami, daha önce kilise
imiş. Yusuf Salahaddin fethedip cami etmiş. Kefere zamanı mih­
rabı olan mahalli hâlâ doğu tarafında kapıdır. Bu kapının iki ta­
rafındaki kapılarında 8 adet ince mermer sütunlar üzerinde kapı
kemerleridir ki büyüleyici mimarlık sanatıdır.
Bu camiin boyu bir yanından bir yanma tam 350 ayaktır ve
eni 100 ayaktır, ensiz yapılmıştır. Biraz da geniş olsa Şam-ı şerifte
Ümeyye Camii büyüklüğünde olurdu. Bunun içinde 55 somaki
ve yer yer dört köşe yapma sütunlar üzerinde toloz kârgir kemer
bina eski camidir. Mihrabı gayet büyüktür, içine 20 adam sığar. Ve
minberi eski tarzdır. Ama camie göre avlusu uygun değildir, ga­
yet küçüktür. Zira dar mahalle düşüp avlu tarafı çarşı ve yoldur.
Avlu kapısı üzerinde kule gibi dört köşe düzgün minaresi vardır.
Cebbâneyle Camii, ziyaretgâhtır.
Camiü'n-nasr daha önce büyük kilise imiş. Bu camiin içinde
olan kırmızı somaki sütunlar bir diyarda yoktur.
Camiü'l-Hadrâ, boyu ve eni 87 ayaktır. Bunlardan başka
mescitlerdir.
7 medrese, 7 zaviye ve 7 sıbyan mektebi vardır. Ve 2 hamamı
var. Sultan çarşısının iki başında kapıları vardır. Her gece kapı­
cıları kapatırlar. Bir kapıdan bir kapıya boyu tam 1.200 adımdır.
İki tarafı sıralı 370 dükkândır. Gerçi bedesteni yoktur, ama tüm
eşya mevcuttur.
Bu çarşının ortasında üstü kârgir kemerler ile yapılı 100
dükkân vardır. Bu dükkânların sol tarafında kale gibi büyük bir
hanı var, tamamı 150 ocak bir yatacak handır. Hanın ortasında

487
bir camii var, kurşun ile örtülü bir camidir. Bu kârgir çarşının ve
bu hayratın hepsi Koca Mustafa Paşa'nın hayratıdır, gerçekten
de ulu hayrattır. Bu şehir içinde bu han camiinden başka kur­
şunlu imaret yoktur.
Bu şehir gerçi iki dağın içine düşüp dünya güzeli gibi ku­
caklamışlar. Ama suyu ve havası gayet hoş olduğundan mahbûb
ve mahbûbesi çoktur. Her birinin soyunu sopunu sorsan birer
peygambere ulaşır.
Halkı gayet garip dostudurlar, ancak fakirlerdir. Alaca abâ
giyerler, şal ve beyaz sarık sararlar. Kadınları beyaz çarşaf bü­
rünürler.
Bu şehrin dört tarafı dağı taşı, bağı bahçesi limon, turunç,
nar, zeytin, incir ve hurma ile bezenmiş bir şehirdir.
Bütün saray ve gayri hanelerinde birer değirmen yürütür
suları akıp havuz, şadırvan ve selsebillerinden çağlamaktadır.
Çarşı pazarlarında su değirmenleri vardır. Ve bu şehirde,

Nablus ziyaret yerleri


Evvelâ Hazret-i Eyyub oğlu Hazret-i Âbid Şemsun: Pey­
gamberlik gelmemiştir, ama İsa dini üzere halkı dine davet
ederdi. Zira Hazret-i Yahya ile Hazret-i İsa arasında Hazret-i
Cercis, Hazret-i Yunus ve Hazret-i Şemsun idiler. Ama Şemsun'a
peygamberlik gelmedi, demişler. Şehrin kuzeyinde bağlar için­
de medfun Âbid Şemsun diye ziyaret ederler. Yine şehrin kuze­
yinde bahçeler kenarında cennet gibi bir yerde,
Hazret-i İshak ve Hazret-i Ays evladı ziyaretleri: Bir dağın
yamacında büyük bir mağara içinde 12 mübarek vücut yatmak­
tadır. Ama gömülü değillerdir, zira toprak yoktur. Kimi oturur,
kimi yatar ve kimi secde eder şeklinde hâlleri üzere durmakta­
dırlar. Tarihçiler, bunlar suhuf inmiş peygamberlerdir, diye yaz­
mışlar. Ama türbedarlar bunların yanına varmayı engelleyip
izin vermezler, zira kefenleri zamanla parça parça olup bazı av­
ret yerleri açık imiş. O yüzden huzurlarına varmayı yasaklayıp
mağara kapısından dua ederler. Hakir de bu öğüdü kabul edip
öyle dua ettik ve şefaatlerini rica eyledik. Bunlardan taşra o İrem
Bağı'nda bir kaya eteğinde bir kubbe içinde,
Hazret-i Ays ibn İshak aleyhime's-selâm ziyareti: Ays'a su-

488
huf indiği sabittir. Ve ömür müddeti (—) Ve Rum kavmi bunun
soyundandır, ama Yahudiler çok ziyaret ederler, zira tarihlerin­
de yazılıdır. Bu Hazret-i İshak oğullarını da ziyaret ederler. Bu
mahalle yakın,
Hazret-i Yûşa M akam ı ve şehrin doğusu tarafında Cennet
Kapısı ziyareti. Muaviye zamanında nice bin askerle bu şehre ge­
lip 3 bin sahabe şehit olup bu mağara içinde yatarlar. Hâlâ kimi
taptaze, kimi iskelet ve bazısı hemen kemik kalmış. Bir kere bir
adamın oğlu babasından kaçıp bu mağara içine girince feryat
ederek kör olup dışarı çıkar. Hâlâ mağaranın kapısı kapalıdır.
Hazret-i Yakub Kuyusu ziyareti: Kör olmazdan evvel (—)
otururlar idi. Mübarek elleri ile bu can besleyen kuyuyu kazımış­
lardır. Hâlâ Zemzem lezzetine benzerliği vardır. Bütün vilâyet
halkı ve çeşitli hastalıklara yakalananlar 40-50 gün içip Allah'ın
emriyle şifa bulurlar. Bu mahalle yakın,
Hazret-i İsa aleyhisselâm Zindanı ziyareti: Yahudi taifesi
hapsedip bu zindan içinde 40 gün mahpus edip su vermediler.
Hazret-i İsa da o mağaranın doğusunda olan kayaya nazar edip
mübarek parmakları ile kayayı delip bir âbıhayat çıkıp zindan
kapısından dışarı çıkınca bütün mahpuslar kaçarlar. Hâkime bil­
dirirler ama sihir ile etmiştir, diye aldırış etmezler. Hâlâ bir ber­
rak ve tatlı sudur. Bazı yürek sıkılmasına yakalananlar içip şifa
bulurlar.
Hâlâ bu İsa Zindanı mahalli büyük bir kilisedir, 70-80 rahip­
leri vardır. Tüm kâfir ülkelerinden adaklar gelir. Bazı kâfirler sa­
ralı veya mecnun olsa bu İsa Zindanı'nda birkaç gün hapseder­
ler, Allah'ın izniyle kurtulur.
Bahçeler içinde Şeyhü'l-gafîr.
Bunun sağındaki bahçeler içinde Hazret-i Süfyan-ı Sevrî:
Sahabe-i güzindendir [büyük velilerdendir].
Şehrin doğusunda yüksek bir tepe üzerinde Şeyh İmaded-
din.
Bu bahçelerden taşra Şeyh Mücahid ve civarında Şeyh Mü-
cireddin.
Şehrin batısındaki yüksek tepe üzerinde Hazret-i Serir-i
Sakatî [Serî es-Sakatî] türbesi: Kutuplar kutbudur. Sırrı aziz ol­
sun. Büyük ziyaretleri var, ama kendileri orada medfun değildir.

489
Cennet yurdu Bağdad'ın karşısında Şattularap aşırı Kuşlar Kale­
si tarafında yatmaktadırlar. Ama bu Nablus'ta kalıp bu tekkeyi
onlar yapmışlardır, büyük tekkedir. Her Cuma gecesinde şeyh­
ler orada toplanıp sabaha dek def ve kudüm ile zikir edip ihya
ederler.
Yine şehrin doğusundaki yüksek dağ üzerinde Şeyh
Gânim-i M akdisî ziyareti.
Şehrin sağındaki yüksek dağ zirvesinde Şeyh Cüneyd-i
Tayyârî ziyareti: Zikir sırasında defalarca uçtukları için
Cüneyd-i Tayyârî dediler.
Bu şehrin mezarlığında çemenzar namazgâh yakınında
Mevlânâ Kadı Şücaeddin. Pek çok ilimde, fıkıh, feraiz ve şer'i
meselelerde Molla Şücaeddin cesur ve söz sahibi bir yiğitmiş.
Şehir kadısı iken vefat etmiş. Molla-yı Rum diye ziyaret ederler.
Bu şehirde nice bin büyük evliyâullahlar vardır. Ama bu
hakirin ziyaret ettiği bunlardır ki yazıldı, Allah hepsine rahmet
eylesin. Burada ümmetin salihlerinden nice duası kabul olunur
kimseler vardır. Onlarla görüşüp hayır dualarıyla hissedar olup
Emirü'l-hac Harmuş Paşa'dan 10 tüfenkli kılavuz alıp bu şehir­
den kıble tarafındaki ovaların iki tarafında olan köylerdir ki zik-
rolunur. Evvelâ,
Harî Köyü, Balâta Köyü, Avorta, Hovâra Köyü ve Beytâ
Köyü, Hazret-i Üzeyr'in mübarek evi burada hâlâ mescittir.
Onun için Beytâ Köyü derler, mamur camidir. Bazı hastalar ora­
da birkaç gün ibadet edip şifa bulurlar.
Akraba Köyü, Yâmûk Köyü ve Sâvî Köyü: Bu köylerin
hepsi bu vadilerde ve tepeler üzerinde 40 adet mamur ve ba­
kımlı, camili, zeytin, incir ve dut bağlı mamur ve şenlikli köyler­
dir. Ama yol üzerinde geçtiğimiz bu köylerdir ki yazıldı. Hepsi
Nablus nahiyesi köyleridir. Bunları 6 saatte geçip,
Akabü'l-han: Bir yüksek tepenin altında büyük bir handır.
Dört tarafında yerleşim yoktur. Onu geçip ensesindeki yüksek
dağa yüz bin sıkıntı ve zorlukla çıktık. Gayet sarp ve taşlık ge­
çittir. Onu geçip Kudüs-i şerif sınırına girip,
Sencil Köyü: 200 evli Müslümanlardır ama asilerdir.
Beyrut Köyü: Müslümanlar ve İbrahim Halil evkafıdır.
Oradan yolumuza aykırı güney tarafında,

490
Şemuyil Köyü: Bir alçak küçük tepe üzerinde 200 evli, bağlı
bahçeli ve 1 camili mamur köydür. Bu köy yapıları ile sanki ka­
ledir ve halkı gayet zengin adamlardır. Orada,
Hazret-i Şemuyil ibn İşmuil aleyhime's-selâm ziyareti var­
dır. Bunlar Hazret-i Musa soyundandır. İkisine de suhuf inmiş
peygamberlerdir. Hazret-i Şemuyil bu köyde camie bitişik bir
türbede medfundur. Bütün halkı ziyaret yeridir. Ama babaları
Hazret-i İşmuil'in hangi türbede yattığı malumum değildir. Bir
gece bu türbede konuk olup çok ikram ettiler. Oradan yine yarım
saatte anayola çıkıp yine kıble tarafına,
Tâhir Baybars Pınarı Köyü: 200 haneli, bağlı bahçeli, mah­
sulatı zeytin olan bir Müslüman köyüdür. Temiz çeşmesi dört
yerden akar bir tatlı sudur. Onu geçip temizlenmiş bir yol ile
Kudüs-i şerif bağları içinde Cüneyn yolunda,
Şeyh Cerrah-ı Resul ziyareti: Sahabe-i kiramdandır. Hatta
Hazret-i Peygamber'in mübarek dişleri Uhud gazasında kırıldı­
ğında bunlar hizmet edip Hazret-i Resul belini bağlayıp cerrah­
lara pîr-i perver olmuştur. Ulu ziyaretgâhtır.
Bir Fâtiha ile mübarek ruhunu yâd edip yine kıbleye bağ ve
bahçeler içinde ta Akabe Hanı'ndan 6 saatte,

Eski kale, ilk kıble Beyt-i Mukaddes'in özellikleri


Yunancada İlya vilâyeti derler. Süryanîler Makdine derler.
İbrî dilinde Hâs derler. Arapçada Beyt-i Mukaddes ve Kudüs
derler. 124 bin peygamberin yuvalarıdır. Tufan'dan önce ve sonra
insanoğlunun kıblesi idi. Sonra Hazret-i Peygamber Mekke'den
Medine-i Münevvere'ye Hak emri ile hicretleri 51 yaşında ve 9
aylık iken gerçekleşmiştir. 10 sene Medine-i Münevvere'de sa­
kin olup ikinci senede Cenâb-ı Bârî'den Cibril-i Emin vasıtasıy­
la Bakara suresinde "Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir"
[Kur'ân, Bakara, 144] âyeti gelip kıble Kudüs'ten Mekke'ye çevril­
di. Bu sırada oruç da farz oldu. Ama eski kıble Kudüs-i şerif idi.
Gerçekten de fakirlerin kıblesi imiş.
Sözün kısası, bütün milletlerin hasret çektiği bu Kudüs-i
şeriftir. Özellikle Hıristiyanların, Hazret-i İsa bu Kudüs-i şe­
rifte anadan doğalı bütün savaşları, cenkleri ve çarpışmala­
rı bu Kudüs-i şerif içindir. Ama bazı Hıristiyanların savaşları

491
Mekke-i Mükerreme için idi. Ashâb-ı Fil, Ebrehe ve Tübba kav­
mi hikâyeleri bilinir.
Bu Kudüs'ün kalesini ilk defa Hazret-i Davud melik iken
Tâlût eliyle inşa kıldı. Zira Câlût Melik Haleb ve Azez tarafla­
rından birkaç kere Kudüs-i şerif üzerine yürüyüp nice kere cenk
ettikleri yazılmıştır.
Hazret-i Davud Kudüs'ü yapıp Melik Tâlût ile Hazret-i Da­
vud Haleb yakınında Merc-i Dâbık adlı yerde büyük cenk olup
Hazret-i Davud sapan taşı ile "Davud da Câîût'u öldürdü. Allah
Davud'a padişahlık, hikmet ve peygamberlik verdi" [Kur'ân, Bakara,
251] âyeti ile Câlût'u öldürdüğü sabittir. Sonra Hazret-i Davud
müstakil padişah olup sağ salim Kudüs'e gelip Câlût Melik'in
ganimet malıyla Hazret-i Davud Kudüs Kalesi'ni daha fazla
mamur etti. Peygamber ve padişah iken yine demircilik edip
cenk için zırh düzerdi. Onun için demircilerin pîri Hazret-i
Davud'dur.
Daha sonra (—) tarihinde Buhtu'n-nasr Nusaybin şehrin­
den Hazret-i Yahya'nın intikamını almak için çıkıp Kudüs-i şeri­
fe gelip kalesini ve bütün yapılarını harap ve halkını kebap edip
nice bin Benî İsrail'i katletti. Ta ki Yahya'nın cesedinden kan ak­
mayınca kılıç vurmaktan vazgeçmedi. Hazret-i Danyal'ı da Sa-
fet şehrinde bulup esir edip Musul'a götürdü.
Sonra yine Kudüs mamur olup Hırkil Rum kayseri iken
Hicret'in 26 tarihinde bizzat Hazret-i Ömer 60 bin askerle ku­
şatınca aman ile Kudüs-i şerifi teslim ettiler. Ama Kumameleri
yine kendilerine, mabetleri olmak üzere şart edip Kudüs'ü tes­
lim ettiler. Hazret-i Ömer de Kumame'ye bitişik bir cami yapıp
kale içine 10 bin asker koydu. Amr ibnü'l-Âs'ı Mısır fethine gön­
derip kendileri Mekke-i Mükerreme'ye gittiler.
Sonra Kudüs-i şerif yine kâfirlerin eline geçti. (—) tarihinde
Yusuf Salahaddin Şam'da Nureddin Şehid'in veziri iken 100 bin
asker ile gelip Kudüs'ü fethedip bir daha kâfir gelip sığınmasın
diye kalesini yıktı. Daha sonra Çerkezlerin elinde iken 922 tari­
hinde bütün ulema ve sulehası Selim Han'ı karşılamaya çıkıp
Mescid-i Aksâ'nm ve Sahratullah'm anahtarlarını teslim ettiler.
Selim Han,
"Elhamdülillah, kıble-i evvel [ilk kıble] sahibi oldum" diye

492
şükür secdesi edip bütün ayanına ihsanlar edip her türlü vergi­
den muaf tuttu. Rum ve Frenk rahiplerinin elinde olan Hazret-i
Ömer'in hatt-ı şeriflerini yüzüne ve gözlerine sürüp onun yaz­
dığına göre bütün rahipler cizye vermeyip yine eskisi gibi Ku-
mameleri kendilere ibadethane ola diye hatt-ı şerif verdi. Yöneti­
mini (—) Paşa'ya ve mollalığını Mevlânâ Ahfeşzâde'ye 500 akçe
mollalıkla bağışlayıp eyalet yazıldı.
Hâlâ eyaleti arpalık olarak vezirlik olmuştur. Padişah tara­
fından hâss-ı hümâyûnu 257.485 akçedir. Zeamet 9 ve timar 106
adettir. Paşası hâlâ 500 asker ile Şam hac emiri olup Şam hacıla­
rına rehber olup götürüp getirmeye memurdur.
Senede paşasına 40 bin guruş hâsıl olur mamur vilâyettir.
Ama eyaletinde olan timar sahipleri bir sefere memur değiller­
dir. Gelen ziyaretçileri bayrakları ile ziyaretlere götürmeye me­
mur 600 adamdır.
Mollasına da paşası kadar mal hâsıl olur, zira nahiye ve 1.060
adet köydür. Hepsine kul naipleri gider şerif mollalıktır. Zira bazı
zaman patrik, kıssis, çelipa, ruhban ve papazların maddeleri zu­
hura gelir. Molla ve paşa o maddelerden 40-50 bin guruş alırlar.
Özellikle kâfirlerin Beyz-i Ahmer, yani Kızıl Yumurta bay­
ramları günü Kumame önüne paşa ve molla varmayınca Kuma-
me kapısı açılmaz. Ve 5-10 bin Hıristiyandan onar on beşer gu-
ruşunu papazlar alıp öşrün paşa ve mollaya verirler, hayli ge­
lirdir.
Selim Han yazımı üzere paşasının eyaletinde olan sancak­
lar bunlardır. Evvelâ İzzetü'l-hâşim Sancağı, Cebel-i Aclun San­
cağı, Leccûn Sancağı ve Nablus Sancağı. Kudüs-i şerif Sancağı
paşa tahtıdır.
5 sancak da çöl beyleri vardır. Onlar vilâyetlerini mülkiyet
üzere tasarruf ederler. Ancak gerektiğinde padişah hizmetinde
bulunurlar. Eyaletinde evkaf köyleri vardır, ama çoğu eşkinci ti­
mar ve zeamet sahibi köyleridir.
Sancağının alaybeyisi ve çeribaşısı vardır. Timar sahiple­
ri, Müslüman hacıları Hazret-i İbrahim Halil'e, Hazret-i İsa'nın
doğduğu Beytüllahm'a ve Hazret-i Musa'ya götürürler, zira yol­
ları Arap eşkıyasından zordur.
Bu Kudüs'ün sipah kethüdayeri, Dergâh-ı Âlî yeniçeri ser­

493
darı ve Şam yeniçerisi serdarı vardır. Dört mezhebin müftüleri,
nakibüleşrafı, ayanı eşrafı, ulema ve sulehası gayet çoktur. Kale
dizdarı ve 200 adet hisar eri vardır.
Mollası kale neferlerini bazı müşkül nahiyelere ve hükmü
altında olan kazalara gönderir ki, kazaları bunlardır: Evvelâ
Kudüs-i şerif kazası, Halilü'r-rahman kazası, Nablus kazası,
Remle kazası, Kerek kazası, Leccûn kazası ve Cinin kazası. Bu
kazalar katılıp mollalık olmuştur. Ama bazı zaman mollanın
istidadına göre kaza katarlar. Ama bazısına yalnız Kudüs ve­
rilir. Sözün kısası, adaletle 40 bin guruş hâsıl olur şerif molla­
lıktır.
Mollanın eli altında mahkeme hizmetine memur padişah
beratı ile 20 ağalık vardır. Evvelâ muhzırbaşı rikâb-ı hümâyûn
tarafından keçeli kapucudur. Rüus-ı hümâyûn ile zapt eder. 2.
Ağa Kudüs-i şerife gelen su nazırı, mükellef ağalıktır. 3. Ağa mi­
marbaşı, 4. mühendisbaşı, 5. mutemetbaşı ve 6. sarraf başı, bütün
âlimlere padişah surresi geldiğinde bunun elinden çıkar. 7. Ağa
veznedarbaşı, 8. subaşı, 9. pazarbaşı, 10. şehir kethüdası ve 11.
bedesten kethüdasıdır.
Sözün özü, bütün esnafın şeyhleri her gün mahkemede ha­
zır olup hizmet ederler. Kudüs-i şerifte 700 evkaf vardır. Hepsi­
nin mütevellîleri birer hediye ile mollaya gelip mahkeme diva­
nında mevcut bulunurlar, büyük hükümet ve mollalıktır.

Kudüs-i şerif Kalesi'nin özellikleri


Bütün tarih kitaplarında bu zemine Arz-ı Filistin derler.
Kur'ân-ı Mecid'inde Cenâb-ı İzzet açıkça ve yücelterek 42 yerde
övmüştür. O yüzden bütün milletler bu Kudüs'e malik olayım,
diye nice yüz kere kuşatmalar göre göre kalesi harap idi. Tâ ki
Selim Han oğlu Sultan Süleyman zamanında 12 sancak ile Lala
Mustafa Paşa yeniden büyük bir kale yapılmasına memur olup
taştan sağlam bir kale yapmıştır ki övgüsünde dil kısa kalır. Eski
zamanda yıkılan kale temellerinden kırkar ellişer Mekke zirai
dıştan yapıp Sahratullah'ı ve Mescid-i Aksâ'yı sur içine alıp dört
köşe Kahkaha gibi büyük bir kale olmuştur ki her bir taşı birer
mengerus fili gövdesi kadar vardır.

494
Çepçevre büyüklüğünü ve kale içinde olan yapıların ı bildirir
Evvelâ Bâb-ı Meğaribe [Mağrip Kapısı] kıbleye açık bir kü­
çük kapıcıktır. Mağripliler bu kapıdan fethettikleri için Bâb-ı
Meğâribe derler. Bu kapının üstünde tarihi böyle yazılıdır:
Emera bi-inşai hâzihi'l-bâbi f î eyyâmi Sultanu'l-a'zam es-
Sultan Süleyman Han bin Selim Han halledallâhu mülkehu, tarih
Muharremü'l-harâm f i seneti seb' ve erba'ın ve tis'a mie. [M.947J
Bütün kapılar, burçlar ve köşe köşe dirseklerde iri yazı ile bu
tarih tescil olunmuştur.
Sonra bu Mağrip Kapısı'mn dışında hendeksiz kale duvarı
kenarınca batıya ta Su Kulesi kemerine kadar 500 germe adım­
dır. Oradan yine batıya baş yukarı ta Hazret-i Davud Kapısı'na
kadar bin adımdır. Bu kapı kıbleye bakmaktadır, 12 arşın yük­
seklikte yeni kapıdır. Oradan yine batıya Yassı Kule köşesine dek
250 adımdır. Bu mahal kalenin bir köşesidir. Bundan kuzeye gi­
dilir.
Bu mahalden hendek kenarınca kuzeye gidip Halilü'r-
rahman Kapısı'na kadar 600 germe adımdır. Bu kapı batıya ba­
kar, boyu 10 zira yükseklikte iki kat demir kapıdır. Yazılan tarih
bunun da üstünde yazılıdır.
Bu Halil Kapısı'ndan yine taşra hendeksiz kale dibinden ge­
çerek batıya Eğri Kule'ye kadar 400 adımdır. Bu mahal dahi ka­
lenin ikinci köşesidir.
Bu mahalden kuzey tarafına yönelip bu Eğri Kule'den doğu­
ya hendek içinde olan bağ ve bostanları seyrederek yokuş aşağı
Bozdoğan Kapısı'na kadar 900 adımdır. Bu kapı kuzeye açılır iki
kat sağlam demir kapıdır. Bu kapı üzerinde bir pehlivan gürzü
asılı olduğundan Bozdoğan Kapısı derler.
Bu kapıdan taşra hendek içinde doğu tarafına gidip 100
adımda hendek içinde kesme kayadan Devler Mağarası. Süley­
man Nebî devleri burada hapsedermiş. İbret verici tılsımlı bir
mağaradır ki görmeye değer.
Bu mahalde Mağara Kulesi önünde yine hendek içinde do­
ğuya 300 adım gidip Zehriyye Kapısı, bir küçük demir kapıdır
ve doğuya nazırdır.
Oradan yine doğuya hendek kenarınca Rüstem Paşa Kulesi
köşesine dek 500 adımdır.

495
Bu mahalden başka kıble tarafına iniş aşağı hendek içinde
Şubat Kapısı, Meryem Ana bu mahalde yatmakta olduğundan
Bâb-ı Meryem [Meryem Kapısı] derler, 500 adımda gelinir. Doğu
tarafında Cebel-i Tûr'a açılır iki kat demir kapıdır.
Bu Meryem Kapısı'ndan hendeksiz kenarca Mescid-i
Aksâ'nm avlusu köşesinde Meryem Ana Makamı köşesine ka­
dar 600 adımdır. Bu mahalde kalenin dördüncü köşesi tamam
oldu ki Kudüs Kalesi dört köşe yapılmıştır.
Meryem Makamı köşesinden batıya hendeksiz uçurum ve
tehlikeli yerler ile Mescid-i Aksâ'nm mihrabı önünden geçerek
yine Mağrip Kapısı'na kadar 800 adımda tamam oldu. Bu hesap
üzere Kudüs Kalesi çepçevre 7.050 adımdır.
57 adet sağlam burçları vardır ve 78 dirsektir, diğer duvar­
lara bakar köşelerdir. Tamamı 4.040 bedendir. Ancak Meryem
Kapısı'ndan Mağrip Kapısı'na ve oradan Davud Kapısı'nı geçip
kuzey köşeye kadar kale dışı sarp ve taşlık olmakla 1.700 adım
yeri hendeksizdir ve lüzumlu da değildir ve hendek yeri de yok­
tur. Diğer taraflardaki hendekleri de derin değildir. Üçer ve iki­
şer adam boyu ancak vardır.
İç kalesi Halil Kapısı'nın iç yüzünde yine bir tarafı ana kale­
ye bitişik bir küçük iç kaledir, büyüklüğü 400 adımdır.
Büyük kalenin içine açılır üç kat demir kapılardır. Evvelki
kapısından içeri ağaç köprü ile geçilir. Bu kapı arası savaş aletle­
ri ile dolu süslü bir divanhanedir.
Bu kale içinde dizdar, kethüda, imam, hatip, müezzinler ve
hisar erleri sakinlerdir. Tamamı 70 adet kireç ile sıvalı haneler­
dir. Gayet küçük odalardır. Dizdarın bahçesi bu iç kale hendeği
içre bir bahçedir.
Bu iç kale kapısının sağ tarafı köşesindeki kule bizzat
Hazret-i Davud'un yaptığı kule ve mübarek evidir. Hâlâ hürme­
ten kimse oturmayıp demir kapılı cebehane ve hazine kulesidir.
Her bir taşı beşer altışar arşın sert taşlardır. Gerçekten de devler
yapısı olduğuna şüphe yoktur.
Bu iç kalenin Halil Kapısı'nın dışında olan hendeğin 40 ar­
şın derinliği vardır ve 50 Mekke zirai eni vardır. Bu iç kale üç kat
sağlam yapıdır. Her taşı fil gövdesi kadar vardır. İçinde Hazret-i
Davud Camii, kıblesi kuzeye şehir içinde Mescid-i Aksâ'ya dö­

496
nükmüş. Sonra Hazret-i Muhammed aleyhisselâma "Artık yüzünü
Mescid-i Haram tarafına çevir" [Kur'ân, Bakara, 144] âyeti inip kıb­
leler Mekke'ye çevrildiğinde Eyyubîlerden Sultan İsa'nın bu Da­
vud Mescidi'ni cami etmesiyle mihrabın sol tarafında bir parça
beyaz mermer üzere bu tarih yazılmıştır.
"Bismillâhirrahmânirrahîm, Lâilâhe illallâh Muhammedün-
Resûlullâh. Efemen essese bünyânehu ale't-takvâ minallâhi ve rıdvân/
Binasını AUah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlı­
dır? [Yoksa...]'' [Kur'ân, Tevbe, 109]
Ve dahi “Nasrun minallâhi ve fethun karîb [Kur'ân, Saf, 13]
âyeti ve,
Amelü hâze'l-burci'l-mübâreki min Mevlânâ el-Melikü'l-
mu'azzam şerefü'd-diinyâ ve’d-dîn İsa bin Melikü'l-âdil bin Seyfüddîn
bin Ebî Bekr bin Muhammed bin Eyyûbiyân bin Şâdî halledallâhu dev-
letehu ve tevellâ imâratehu İzzeddîn ve ammera imaretehu arza Filistin,
f î şuhûri sene aşer ve sitti mi'e ve ilallâhi rabbul-âlemin. [6ıo] yazıl­
mıştır.
Bu Kudüs-i şerif Kalesi'nden taşra dört tarafında Davud
Kapısı'ndan taşra Hazret-i Davud varoşundan başka imaret yok­
tur. Tamamı 40 hanedir. Baştan başa bağ, bahçe ve gül-i gülis­
tandır.
Ondan başka imaretleri kale içindedir. Tamamı (—) adet
Müslüman mahallesidir ve bin adet kale gibi saraylar ve diğer
haneleri vardır.
Bu şehir içinde yapıların hepsi kârgirdir, asla ahşaptan bi­
nalar yoktur. Sadece kapıları levhadandır. Bütün hanelerin üstü
kireç ile kaplıdır. Tamamı (—) adet mihraptır, ikisi cumadır.
Biri iç kale camii ve biri "Eksiklikten uzaktır O (Allah) ki gecenin
bir vaktinde kulunu, âyetlerimizden bir bölümünü kendisine gösterme­
miz için, Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksâ'ya yürüttü...'' [Kur'ân,
İsrâ, 1] âyetinin indiği Mescid-i Aksâ'dır ki Cenâb-ı Bârî Kur'ân-ı
aziminde yâd eylemiştir. Bu ikisinden başka cami yoktur, geri­
si mescitlerdir.

Eski mescit büyük Cami-i Aksâ'nm anlatılm ası


İlk yapıcısı Hazret-i Davud aleyhisselâmdır.
Mescid-i Aksâ'nm yapılma sebebi: Hazret-i Davud za-

497
manmda Benî İsrail'e veba olup Davud Nebî duasıyla veba yok
olunca o dua makamına Mescid-i Aksâ yapıldı. Tamam olma­
dan Davud vefat edince Süleyman Nebî tamamladı. Bir adam
boyu temeli yükselip Hazret-i Davud Câlût savaşından sonra
Rahman'm rahmetine yürüyüp padişahlık Hazret-i Süleyman'a
geçti. Bütün yaratıklara padişah olunca devlere emredip bu
Mescid-i Aksâ'yı yaptı. Camiin tamam olması çok uzun sürdü.
Hazret-i Süleyman asâsma dayanıp camiin tamamlanmasına
çalışırken meğer "Rabbine dön” [Kur'ân, Fecr, 28] emri gelip asâya
yaslanıp mübarek ruhları Illiyyîn cennetine çıkmış. Bu hâlden
hiçbir mahlûkun haberi olmayıp Mescid-i Aksâ'yı temizlerler-
ken Süleyman hekimleri ve Âsâf-ı Berhayâ duruma vâkıf olup
akşamdan önce bütün cin ve perilere iş tamam oldu, diye izin
verirler. Akıllı vezirlerin görüşleriyle Bâb-ı Amûd'dan taşra hen­
dek içinde olan eski hapishanelerine bütün devleri hapsedip bu
tılsımı icra ederler. Zamanla hepsi ölür, hâlâ o mağara içinde ke­
mikleri bellidir. Ama bir muzlim yerdir, insan bakmaya cüret
edemez.
Sonra Hazret-i Süleyman'ın asâsı içindeki bir kurt asayı yi­
yip Hazret-i Süleyman düşer. Bütün âlimler Hazret-i Süleyman'ı
babalan Hazret-i Davud yanma defneder. Nice güvenilir kitap­
larda yazılıdır.
Daha sonra Mescid-i Aksâ'nın kıble olması Allah'ın emri
olunca nice melikler gelip her biri Mescid-i Aksâ'ya birer eser
ilave ederek cennet-i a'lâ olmuştur. Ta Hazret-i Peygamber hic­
retten sonra Medine-i münevverede oturur iken ''Artık yüzünü
Mescid-i Haram tarafına çevir." [Kur'ân, Bakara, 144] âyeti inip kıb­
le Kudüs'ten Mekke'ye çevrildi. Ama yine Kudüs-i şerif hakkın­
da "Eski evi (Kabe) tavaf etsinler" [Kur'ân, Hâc, 29] âyeti inmiştir.
Hâlâ fukaraların kâbesidir, nur dolu büyük bir camidir.
Kıble kapısından mihraba kadar boyu tam 300 ayaktır ve
eni doğu tarafında Hazret-i Ömer mihrabından Malikî mihrabı
köşesine kadar 400 ayaktır. İçinde küçük büyük somaki ve baş­
ka renkli uzun direkler ve yapma ayakların tamamı 70 adet sü­
tundur. Her biri birer cevahirdir ki birer Mısır hâzinesi değer.
Bu camiin iki tarafı sonradan yapılıp yapma sütunlar üze­
rinde toloz kemer kubbelerdir. Ama ortasındaki eski binası kat

498
kat bu kudret eli sütunları üzere kemerlerdir. Daha yukarısında
tavanı harpüşte tahta tavandır. 20 adet servi ağacından kirişler
üzerinde bukalemun nakışlı ibretlik tavandır. Döşemeden kub­
beye boyu 40 arşın yüksekliktedir. İki tarafındaki yeni binaların
boyu yirmişer arşındır.
Cami içinde küçük büyük toplam 120 kemer vardır. Mihrap
üzerinde bulunan kubbe, bunlardan yüksek aydınlık bir kubbe­
dir ki yeryüzünde benzeri yoktur. Boyu 50 arşın yüksektir ve
diğer kubbelere dayanmıştır. Sanki diğer kubbelerin tacdarıdır.
Başka kubbeler gibi yuvarlak değildir, sürahidir. İçi baştan başa
altın yaldızlı çeşit çeşit sırça bukalemun akışları ile Tûbâ Ağacı
ve türlü türlü çiçeklerle süslenmiş nur üstüne nur bir kubbedir
ki kubbenin etrafında "Allah göklerin ve yerin nûrudur" [Kur'ân,
Nûr, 35] yazılmıştır.
Süleyman Han tamirinde mihrap ve minberinin övgüsünde
dil kısa kalır, anlatmaya ve övmeye ihtiyacı yoktur. Gerçi minbe­
ri ahşaptandır, ama üstad bütün marifetini göstermek için bir sa­
natlı minber yapmış ki sanki açık sihirdir.
Mihrap ise zer-ender-zer sanki mücevher mina yapıdır. Yer­
yüzünde ne kadar maden cinsi değerli taş var ise, büyük usta o
taşları kuşgözü gibi küçük doğrayıp mihrap içine süsleyip mü­
cevher gibi bir mihrap olmuştur ve övgüsünde dil âcizdir.
Bu mihrap ve minberin ve nurlu kubbenin sanatına göre Sü­
leyman Han muallimlerinden camcı Sarhoş İbro adlı usta cam
inşa etmek sanatında usta olduğundan cam-ı Cem'den cem ayi­
nini görüp bu cami-i şerifin mihrabı üzere 12 çeşit cam ve küçük
bukalemun nakışları yapmış ki ateş saçan güneş bulut içinden
çıkıp ışığı yerleri aydınlatıp bu camlara ışığı yansıdığında cami
nur iken nur üstüne nur olur, bütün cemaatin gözleri aydınlanıp
huşu ile ibadet ederler. Bu anlatılan 12 camlardan başka necef,
billur ve moran, cihan nakşı 105 camı vardır.
Bu camiin mihrap tarafındaki duvarı üç adam boyu biçme
levha çeşit çeşit Tanrı eseri bukalemun nakışlı dalgalı mermerler
kaplıdır. Her birine dikkatle bakılsa nice Tanrı eseri görülür. Ga­
yet parlak ve cilâlı dalgalı ham mermerlerdir.
Bu duvarda mihrabın sağında ve solunda sahraya bakan 7
pencere vardır. Minber önünde müezzinler mahfili 12 düzgün

499
ve ince nazik sütunlar üzerinde köşk gibi bir mahfildir ve Süley­
man kürsüsü gibi bir vaiz kürsüsü var. Hint ustası ona bir keser
ve keski vurmuş ki sanki Fahrî oymasıdır. Her mutahhılında bi­
rer şirin sanatı var.
Bu cami içinde büyüleyici ibrişim halılar vardır. Her biri
Rum, Arap ve Acem yadigârları ki başka camilerde benzeri yok­
tu r Bu cami içinde nice bin kıymetli sanatlı avizelerden başka 7
bin küçük kandil vardır. Her gece bin kadar büyük kandil ya­
nıp diğerleri mübarek gecelerde yanar, cami içi nur iken nur üs­
tüne nur olur.
Bu camide 10 kapı vardır. Yedisi kıbleye açıktır. Bu 7 kapı­
nın ortasındaki bir yüksek kapı ki boyu tam 15 arşındır. Eski
kalemkâri bir pirinç mina kapıdır. Bu kapının sağında solunda
bundan alçak 3 kapı vardır. Onlar da görmeye değer birer kâmil
usta işidir. Sol taraftaki Hazret-i Hızır Kapısı, sağ tarafta Malikî
Kapısı, minber dibinde Medrese Kapısı ve kıble kapılarından
taşra 6 yapma sütunlar üzerinde kubbelerdir. Bu kapıların dışı
sanki dehlizdir.
Cami-i Aksâ ziyareti: Evvelâ doğu tarafı köşesinde Hazret-i
Ömer mihrabı, bizzat kendilerinin fetihten sonra bir hafta iba­
det ettikleri mihraptır. Ona yakın Hazret-i Davud mihrabı, ilk
defa temel vurduklarında bu mahalde ibadet ettikleri mihraptır.
Bu mihrabın solunda Hazret-i Osman hattı ile olan Kelâm-ı İz­
zet kûfî hat ile yazılmış ki sanki Kudret eli ile yazılmış bir kür­
sü üzerinde hazır olmuş Kelâm-ı Kadim'dir.
Minberin sağında Hazret-i İsa Makamı, bir sanatlı demir
kafes içinde bir ibadetgâhtır. Başka kapısı vardır. Camiin sol ta­
rafındaki kapıda Hazret-i Hızır Makamı.
Hamd olsun bunları ziyaret edip her birinde iki rekât ibadet
edip şefaatlerini rica eyledik.
Bu Mescid-i Aksâ'nm tam 800 murtezikası yani hizmetçile­
ri vardır. Dört mezhep imamı ve 4 hatibi vardır. Cuma gününde
hatipleri minbere kılıç ile çıkarlar. O keskin kılıç Hazret-i Ömer
kılıcıdır. Her hatip birer hafta hizmet ederler. 50 müezzin, mü-
sebbih, muarrif, na'than, devirhan, eczahan ve kayyım hizmet­
çileri vardır. Bütün maaşları padişah hazinesindendir. Her sene
surre emini gelip surre ve atıyyeleri verilir.

500
Bu Mescid-i Aksâ kubbeleri baştan başa mavi kurşun ile
kaplıdır. Bütün kubbeleri üzerinde birer adam boyu altın alem­
ler vardır ki parıltısından gözler kamaşır, vesselam.

Sahratullah M escidi'nin özellikleri


Mescid-i Aksâ'dan kuzey tarafında yeşillik üzerinde Süley­
man Han'ın yapısı beyaz ham mermer üzere tam 200 adım gidi­
lir, oradan Süleyman Han rüyasında görüp sabahleyin kendi ta­
limleri ile inşa olunan tek parça büyük mermer yuvarlak bir ha­
vuz vardır ki yeryüzünde benzeri yoktur. Bu büyük avlunun or­
tasında bulunan ibretlik güzel bir havuzdur, onu geçip yine ku­
zeye 12 adım gidip Sahra-i şerifin haremi merdivenine kadem
kadem ikdam sahibi olup basılır, 22 ayak beyaz mermer merdi­
vendir. Ve 20 arşın geniştir. Bir yerden bin adam çıksa kalabalık
olmaz. Onu çıkınca Sahra-i şerif gözükür. Bir beyaz parlak mer­
mer döşeli büyük havuzun tam ortasında bir yüksek köşk gibi
parlar görünce bu duayı okuyalar. Dua:
“Allâhümme'c'al f î kalbı nûran vefî senı'î nûran vefî basarı nûran
ve'c'alnî nûran bi-rahmetike yâ erhame'r-râhimîn" denir. Cami-i Aksâ
tarafından gelindiğinde bu avlu kapısı dibinde bir küçücük min­
ber vardır, orada ziyaretçiler ayakkabılarını eline alıp yalınayak
bu beyaz mermer döşeli harem üzere tam 100 adım gidip,
Mescid-i Sahratullah: Mübarek kapısına varınca ayakkabı­
larını kapıcılara verip ziyarete başlaya.
Bu Sahra-i şerifi 85 tarihinde Abdülmelik bin Mervân yaptı.
Sonra nice sultanlar da eski kıble olduğundan nice acayip eser­
ler eklemişlerdir. (—) tarihinde Sultan Süleyman tahta çıktığında
Belgrad Kalesi'ni, ardından Rodos Adası'nı Malta elinden fethe­
dip Kârun malına malik olup müstakil padişah olunca mübarek
bir gecede rüyasında Hazret-i Peygamber'i görüp,
"Ey Süleyman, 48 sene yaşarsın ve çok gazalar edersin, kıya­
mete kadar soyun kesilmez ve sen şefaatimi hak ettin. Ancak şu
gaza malından Mekke ve Medine'ye harcayıp Kudüs-i şerife bir
kale inşa et ki evlâtların zamanında kâfirler istila etmeye. Avlu­
suna bir havuz ve Sahratullah'ı süsleyip Kudüs fakirlerine sur-
re ve atiyyeler ihsan edip Kudüs'ü mamur eyle" diye Resulul-
lah emreder. Süleyman Han derhâl uykudan uyanıp gaza ma­

501
lından bin kese Mekke'ye, bin kese Medine'ye ve bin kese bu
Kudüs'e diğer mühimmatlarla Koca Mimar'ı Kudüs'e gönderir.
Lala Mustafa Paşa'yı Mısır'dan azledip Şam'ı verip Kudüs ima­
retine memur olunca Mısır'da, Şam'da ve Haleb'de ne kadar usta
mühendis, mermer ustası Mânî ve Bihzad nakkaş ustalar var ise
toplayıp Kudüs'ü ve Sahra'yı öyle süslemişler ki Sahra-i şerifin
cennet kapısı üzere "Hâzihi cennâtü adnin" "... fedhulûhâ hâlidîn/
artık ebedî kalmak üzere girin..." [Kur'ân, Zümer, 73] âyeti yazılmış­
tır. Gerçekten de cennet gibi bir kasırdır.
Bu hakir 38 sene 17 padişahlık yer gezdim, seyrettiğim bi­
nalarda böyle yedi cennet benzerini görmedim. İçine insan gi­
rince dehşete kapılıp hayran olarak o an parmağını ağzına gö­
türür. Bir beyaz mermer döşeli sahranın ortasında bir Havernak
Köşkü gibi nur dolu bir camidir. Taşrasından avlusu çepçevre
300 adımdır. Sekiz köşelidir ve taşrası üç adam boyu ebrî, soma­
ki ve yeşim harakanî mermerler kaplıdır. Her bir parça mermer­
lerde nice bin Tanrı eseri gözükür. Bu mermerlerden yukarısı ta
kubbe saçağına kadar nakışlı ve sanatlı çini ile öyle bir süslen­
miştir ki herkesi hayran bırakır.
Bu çini üzerinde Ahmed el-Karahisarî hattıyla çepçevre
Yâsin-i şerif yazılmıştır. Her bir köşesinde iri yazı ile Yâsin su­
resinden: "Selâmun kavlen min Rabbi'r-rahîm/Onlara. merhamet­
li Rabb'in söylediği selâm vardır" [Kur'ân, Yâsin, 58] ve “ Ve mâ
tevfîkî illâ billâh/Muvaffak olmam yardımı iledir." [Kur'ân, Hûd,
88] âyetleri yazılmıştır.
Bu çiniler üzerinde olan hatlardan yukarı yağmur suyunun
akması için bakırdan kalaylı yağmur olukları vardır. Bundan
yukarı kurşunla kaplı çepçevre kubbe saçaklarıdır. Bu kurşun­
lu saçaklardan yukarı 10 arşın yüksek Çin kalemi ile nakışlı Çin
kâŞiti [çini] kaplıdır ve büyüleyici derecede bir sanattır.
Ondan yukarı göklere yükselmiş nurlu kubbedir, ancak di­
ğer kubbeler gibi yuvarlak değildir, Konya'da Celâleddin-i Rumî
türbesinin kubbesi gibi sürahidir, ta ki semaya yükselmiştir.
Alem-i şerifi 12 arşındır, derler. Saf altınla kaplanmış ki bir mer­
hale yerden parıltısı o diyarı aydınlatır. Ve Sahratullah bu yük­
sek kubbenin altındadır.
Bu âsitanenin dört kapısı vardır. Kıbleye bakan (—) Kapı­

502
sı, doğuya nazır (—) Kapısı, kuzeye açılan Cennet Kapısı ve batı­
ya bakan (—) Kapısı. Bu kapılar ikişer kat altın gibi sarı pirinçten
yapılmış kapılardır ki bu asırda bir törpüsünü vurur usta yok­
tur. Her birinin boyu onar arşın yüksekliktedir.
Her kapıda ikişer kat nakışlı çuka perdeler var, zira bu
Kudüs'ün kışı çok sert olur. Her kapının ve perdelerinin birer çe­
şit nakşı vardır.
Bu kapılardan içeri tâ Sahratullah'a kadar dört kat binadır.
İlk katı yazılandır ki bunun da iç yüzü baştan başa dışı gibi ye­
şim, harakanî, sarı yerekanî, somaki ve beyaz mermer ile ve çeşit
çeşit Tanrı eseri dalgalı ve bulutlu mermerler ile duvar kaplıdır.
Her bir mermeri mermer ustası birer sanat ile biçmiş ki iki yap­
rağı yan yana gelince türlü türlü kitabeler, acayip ve garip şekil­
ler gözükür. Hatta (—) Kapısı'nm dışında Sahra-i şerife yönelince
bu kapının sağ tarafında duvara kaplı mermerde iki horoz resmi
birbirine karşı gaga gagaya kanatlarını açmış dururlar. Allah'ın
emriyle biçme ebrî renkli taşlarda böyle ibretlik çoktur. Dikkatle
bakıldığında türlü türlü şekiller ve çiçekler ortaya çıkar.
Bu ilk kat duvarda dış avluya bakan (—) adet pencere var­
dır. Bu pencereler üzerinde büyüleyici bukalemun nakşı çeşit çe­
şit camlar vardır. Her birinde,
"Lâ iîâhe illallah Muhammedürı resûlullâh" ve ''Allâhu nûru's-
semâvâti ve'l-arz/Al\ah göklerin ve yerin nurudur." [Kur'ân, Nûr,
35] âyeti ve Çâryâr isimleri yazılmış (—) adet camlardır.
Bu evvelki kat duvarın iç yüzünde bir kat daha vardır, duvar
değildir. Toplam 24 uzun sütun üzerine oturmuş kemerlerdir ki
zikri geçen yüksek kubbeye ulaşır. Bu 24 sütunun on altısı Tanrı
hakkı için Kudret Eli ile yaratılmış nur gibi ebrî yüksek somaki
sütunlardır ki övgüsünde dil kısa kalır. Sekizi el yapısı dört köşe
direklerdir ki dört rükünden nişan verir. Ama üstad Ferhad bu
yapma sütunları öyle altınlı tellerle bukalemun nakşı etmiş ki
sanki saat minası gibi Mânî nakşıdır. Bütün camların parıltısı bu
direklere yansıyınca garip insanın gözleri kamaşır.
Bu 24 sütunlar ki yazıldı, onlar ile evvelki duvarın arası deve
gönü üzere mücellit işi gibi ibretlik tavandır. Kıl kalemini Bih-
zad, Mânî, Şah Kulu, Veli Can ve Ağa Rıza gibi nakkaşlar bile
çekmede âcizdirler.

503
Bu tavan sekiz terk üzere tarh olunup her bir terki birer çeşit
nakış olmak üzere tarh olunmuştur. Bu kat sütunlarının kemer­
lerinin altı çepçevre insan gezip kandil yakacak katlardır.
Bu kat direklerin önündeki evvelki duvarda Hanefî mih­
rabı vardır. Kalabalık cemaatle beş vakit namaz kılınır, imamı
ve müezzinleri var. Sahra mağarası kapısı üzerinde müezzinler
mahfili vardır, ama minberi yoktur. Bu mahal değerli ipekli ha­
lılar ile döşelidir.
İkinci kattan içeri bir kat sütunlar daha vardır, çepçevre 12
adet çeşit çeşit somaki direklerdir. Her biri Rum haracı değer la'l
parçası direklerdir. Bu Tanrı nuru kubbe bu sütunlar üzerinde
olmakla yuvarlak yapılmıştır.
İkinci kat sütunları ile bu üçüncü kat sütunları arası yine
deve derisinden nakışlı tavandır. Bu tavan 16 terk üzere taksim
olunup her biri birer büyük ustanın arz-ı marifetidir ki büyüle­
yicidir.
Bu üçüncü sütunların araları tamamen demir kafes ile inşa
olunmuş ki sanki demir ustası Hazret-i Davud işidir. Bu demir
kafeslerin Sahra-i şerife girecek dört yerden kapıları vardır, on­
lar da demir kafestir. Doğuya ve batıya, kuzeye ve güneye açılır
sanatlı kapılardır.
Bu kafeslerden içeri bir kat dahi servi ağacından küçük
sadefkâri doğramacı işi parmaklıklar Sahra-i şerifi çepçevre ku­
şatmıştır. Bunun kapısı bacası yoktur. Bundan içeri bir kimsenin
girmeye gücü yetmez. Ancak soylu (—) oğullarından biri yılda
bir kere girip süpürge ile süpürüp tozu temizler. Bütün ziyaret­
çiler dışarıdan tavaf ederler.

Sahratullah'ın özellikleri
Gezgin ve ziyaretçi kardeşlere gizli olmaya ki Sahratullah
dedikleri bu parmaklık içinde hâlen bir beyaz taştır. Büyüklü­
ğü parmaklık kenarmca tam 100 adımdır. Parmaklıktan gözü­
ken bir yassı taştır, ona Sahratullah derler.
Bazı müfessirler "Göklerin ve yerin anahtarları (mutlak hüküm­
ranlığı) O'nundur" [Kur'ân, Zümer, 63] âyet-i şerifinin tefsirinde
"Habibim Muhammedim! Yeryüzünü yarattım, daha sonra ki­
litlerle kilitledim, yani dağlar ile sağlamlaştırdım" buyururlar.

504
Bazı tefsirciler, birinci kilit Arafat Dağı'dır, sonra Sahratul-
lah'tır ki ona kudret nazarı taalluk edip cân vc cin kavimlerine
Kudüs-i şerif secdegâh idi. O zamanda da Sahratullah ziyaretgâh
idi. Benî âdemin de kıblegâhı idi. Nitekim yukarıda zikri geç­
miştir.
Daha sonra Hazret-i Peygamber'e Mekke-i Mükerreme'de 40
yaşında peygamberlik gelip 13 sene Mekke'de kalıp 51 yaşını 9 ay
geçtiğinde Cenâb-ı Hak'tan Hazret-i Cibril-i Emin gelip,
"Ey Muhammed! Cenâb-ı İzzet sana selâm eyledi. Tayy-i
mekân ile Kudüsümü ziyaret eylesin" deyip Hazret-i Habib-i
Hak tayy-i mekân etti, Cibril-i Emin bile idi. Bazı sarhoşlar,
"Yok, Mekke'den Kudüs'e Burak ile geldi" diye ihtilaf var­
dır. Sonunda Hazret-i Resul, Kudüs-i şerife gelip bütün peygam­
berlerin ruhları,
"Hoş geldin ey Muhammed" dediler. Hazret-i Peygamber
Sahratullah altındaki mağarada namaz kılıp el yüze sürünce
derhâl Cibril-i Emin Cenâb-ı Hak tarafından yine gelip,
"Ey Muhammed! Allah sana selâm eyledi ve Firdevs uçma­
ğından bir uçkun Burak gönderdi. Binip gelsin, benim arş ve
kürsümü, levh u kalemimi ve sekiz cennetimi görsün. Ve vası­
tasız benim cemâlimi müşahede etsin, diye emir eyledi" deyin­
ce Hazret-i Risâlet Hak emrine uyarak Sahra-i şerif mağarasın­
dan çıkıp Sahratullah üzere iki rekât namaz kıldı. Hâlâ mübarek
başlarının secdeye geldiği yer ve mübarek dizleri Sahra'ya tesir
ettiği yerler bellidir, derler ama ziyaret etmeye komazlar. Haz­
ret namaz kıldıktan sonra Bismillâhirrahmânirrahim diye Burak-ı
Refref'e binince "Nuh dedi ki: 'Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi
de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan,
pek esirgeyendir'" [Kur'ân, Hûd, 41] deyip tevhid kamçısını Burak'a
urup göklere biraz- yükselince arkalarından bir gürültü duyup
saadetle geriye bakınca gördüler ki Sahratullah yerinden kopup,
"Ey Muhammed! Hak huzuruna beni dahi ilet" diye dile ge­
lip feryat etti.
Derhâl Hazret-i Peygamber hitap edip,
"Yâ sahratellâh! K ıf mu'allekun bi-emrillâh" diye hitap edince,
Sahra yerden ne kadar havaya yükseldi ise Allah'ın izniyle hâlâ
o miktar asılı durur ki bir yere bitişik değildir. Hâlâ yerle gök

505
arasında asılı durduğu için Muallâk Taş derler, ama Sahratullah
odur. Tarihçilere göre ikinci yaratılan kilit Sahra budur, derler.
Doğrusunu Allah bilir.
Tevârîh-i Tulıfe'ye göre: Cennet-i ATâ'dan çıkan 2 Sahra'dır.
Biri Hacerü'l-esved ki kırmızı idi, Nuh Tufam'nda zulemat su­
yunda kalıp ve asilerin yüzleri süründüğünden rengi değişip
Hacerü'l-esved [Kara Taş] oldu. Biri de bu Sahra-i şeriftir, derler.
Doğrusunu Allah bilir.
Bu Sahra üzerine Sultan Ahmed merhum altınlara belen­
miş bir gölgelik cibinlik etmişler ki altın ve cevahirine paha er­
mez bir çadırdır.
Etrafında olan sütunlara ibrişim iplerle bağlayıp Sahra üzeri­
ne gölgelik olmuş. Bu gölgelikten ta bu kubbenin zirvesine kadar
40-50 arşın yüksektir. Kubbesinin içi tamamen altın levhalı mina
oturtma taştır ve dört tarafını süsleyen Şah Kulu adlı nakkaştır.
Sahra-i şerif Hazret-i Peygamber'in ardı sıra havaya yükse­
lince Peygamber emri ile asılı kalıp altı bir büyük mağara kal­
mış, 200 adam alır bir âsitanedir. Hanefî mihrabının ardında
müezzinler mahfilinin altında (—) ayak taş merdiven ile inilir
bir demir kafesli kapısı var. Ondan aşağı bir geniş meydandır.
Ziyaretçilerin ibadet ettiği mekândır. Bu Sahra-i şerifin asılı dur­
duğunu ziyarete gelenler görüp korkup ürkmesinler ve nice ha­
mile kadınlar bu mağaraya girip Sahra-i şerifi asılı görünce ah
deyip korkusundan nice kere doğurmuş kadınlar vardır, o yüz­
den eski halifelerin biri Sahra altına bir ince duvar çekmişler ki
halk korkmadan kalp huzuru ile ibadet edeler. Ama ne müm­
kün yine duvar ile Sahra arasında parmak girer ve bazı yerine
el girer aralıktır.

Sahratullah Mağarası makamları


Evvelâ merdiveni inerken mağaranın sağında Hazret-i Cib­
ril Makamı ve mihrabı, sol tarafında Hazret-i Davud makamı ve
Hazret-i Peygamber ibadet ederken Sahra-i şerife mübarek sa­
rıkları dokunup tesir ettiği çukura, ziyaret eden kimse elini o
mahalle sürüp sonra yüzüne sürüp dua:
"Allâhiimme beyyız vechî bi-bereketi tacı mi'râcı Muhammed
aleyhisselâm" diye.

506
Hazret-i Hızır Sofası makamı Hazret-i Süleyman hücresi.
Hazret-i Risalet'e Cibril-i Emin gelince Sahra Mağarası'nın
yanından çıkmayıp mağaranın üstündeki Sahra yarılıp dışarı
çıktıkları delikte büyük bir kandil var, Miraç Gecesi'nden beri
sönmemiştir. Hizmetçileri daima yağım koyup fitilini yenilerler,
bu hizmete memurlardır. Bu mağaranın içi onunla aydınlıktır.
Bu kandilin altında iki rekât namaz kılan Hak hakkına mahrum
kalmaz, vesselam.
Sonra bu mağaradan dışarı çıkarken mağaranın kapısı ya­
nında bir ince düzgün mermer sütunu, sanki Sahra sallanırsa o
sütuncuk yardımcı olup halkın gönlü rahat olsun diye kapı ya­
nından Sahra-i şerife dayamışlar.
Bu mağaranın kapısı kıbleye açıktır. Bu yapılar tamamen
Sahratullah kubbesinin içinde yapılmış büyük bir sürahi kubbe­
dir ki sanki felekler tacıdır. Hazret-i Adem'in yeryüzüne inme­
sinden beri benzeri yapılmamıştır ve yeryüzünü gezen seyyah­
lar görmemiştir.

Sahra kafesinin dışındaki m akam ları bild irir


Evvelâ gümüş kafesli dolap içinde Hazret-i Resul'ün müba­
rek sağ kadem-i şerifi, gece gündüz gülsuyu ile doludur, ziyaret­
çiler yüzlerine sürerler.
Bu kadem-i şerifin karşısında bir bucakta Hazret-i Hamza
kalkanı. Bazılar âyine-i İskender derler. Zira bir tuhaf macun-ı
ekber tılsımlı bir aynadır ki sanki kâinatın aynasıdır. Bir anda
bin insan baksa tek tek belli olur. Bir acayip ibretliktir. Âyine-i İs­
kender olduğuna tanıklık eden bu hakirdir.
Sahratullah parmaklığı üzere Hazret-i Davud'un demirden
nar ağaçları meyveleri, öyle yapmış ki sanki Resûl-i Hudâ muci­
zesi ve Davud Nebî aleyhisselâm sanatıdır.
Bu Sahra'nın dört yanında Çâryâr-ı Güzin makamı. Doğu
Kapısı'nda Hazret-i Ali Makamı, kıblede Hazret-i Ebubekir, ba­
tıda Hazret-i Ömer, Cennet Kapısı'nda Hazret-i Osman-ı Zinnu-
reyn makamı vardır.
Bu Sahra kubbesinde asılı Fânûs-ı Nûr derler tam bin kan­
dildir, altında iki rekât ibadet edenin elbette hayır istekleri hâsıl
olur. Bundan gayri bu âsitane içinde toplam 3 bin kandil vardır

507
ve çeşit çeşit kıymetli avizeler asılıdır ki her biri birer büyük us­
tanın eseridir, her biri çok değerli yadigârlar vardır ki nice Mısır
haracı değer hediyelerdir.
Bu mescit içinde olan halı bir ibadetgâhta ve bir melik sara­
yında yoktur. Hâlâ yeryüzünde Osmanoğlu'ndan muhteşem ve
muazzam yeryüzü padişahı yok iken böyle bir cennet gibi türlü
nakışlarla süslenmiş, Bihzad nakşı ile Çin gelin evi nakşı olduğu
bütün melikler arasında meşhur olmuştur. Bu dünyada gönülle­
ri fetheden ve eşi benzeri olmayan büyük bir hayrat beytullaha
ancak Âl-i Osman padişahı maliktir.
Hamd olsun 1082 Ramazan'ınm on gün on gecesinde taraf
taraf ziyaretlerini edip Kadir Gecesi'nde Mescid-i Aksâ içinde
bir hatm-i şerifi tamam edip sevabını Kudüs-i şerifte yatmak­
ta olup azıcık da olsa iman ile göçenlerin ruhlarına bağışladım,
vesselam.

M escid-i Aksâ ve Sahratullah-ı şerif avlusunun anlatılm ası


Evvelâ Sahra-i şerifin avlusu bir beyaz mermer döşeli bir
alandır. Yedi yerde ikişer kemerli kapılardır, ama kapıların ka­
natları yoktur. Doğu tarafında bir kemerli kapıdır, 18 ayak taş
merdiven ile Sahra-i şerif avlusuna çıkılır.
Kuzey tarafında üç yerden çıkılır kapılardır. Üçünün de
kapı kanatları yoktur. Yirmişer ayak taş merdiven ile Sahra av­
lusuna çıkılır. Kıble tarafında da üç yerde kemer kapılardır. Bu­
nun da kapakları yoktur. Bu kapılardan da yirmişer kademe taş
merdiven ile Sahra avlusuna çıkılır.
Bu avlunun dört tarafından böyle merdivenler ile çıkınca
bu avlu, zeminden 7 Mekke arşını yüksektedir. Sanki Sahratul­
lah Mescidi avlusunun ortasında bir yüksek köşk gibi bir beyaz
vadi ortasında Sahratullah'tır.
Altı baştan başa mağara mağara yeraltıdır. Hazret-i Süley­
man devleri burada hapsedermiş. Hâlâ ip ve zincir yerleri belli­
dir. Cüret edenler girip temaşa ederler, zira bir karanlık ve kor­
kunç yerdir. Hâlâ ecinne yatağı olmuştur.
İçi baştan başa kum döşelidir. Kaplı olan kapıları araların­
dan bazı yerleri bellidir, ağzına kadar kemik doludur.
Bu mağaraların üstü Sahratullah avlusudur. Beyaz ham

508
mermer döşeli olduğu için Akyayla derler. Her kim mahzun ve
üzüntülü bu avlu içinde dolaşırsa Allah'ın emriyle neşeli ve se­
vinçli olur, gam giderici avludur.
Büyüklüğünü çepçevre tam olarak ölçtüm, doğu tarafından
batıya eni 200 adımdır. Ve 200 adım da Sahra'nın batı tarafıdır.
Kıble ve kuzey tarafı da 300 adımdır. Bu hesap üzere Sahratul­
lah avlusu çepçevre bin adımdır. Sahra bu bin adım meydanın
ortasında göklere doğru yükselmiş nurlu bir kubbedir, vesselam.

Bu avlu içinde olan makamların ziyaretini bildirir


Sahratullah avlusu ziyareti: Evvelâ Sahra'nın batı kapısı ile
kuzeye bakan Cennet Kapısı arasında Sahra duvarına yakın Kı­
zıl Mihrap Makamı, dört ince mermer sütun üzerinde bir küçü­
cük kubbeciktir. Mihrabı bir kırmızı Kudret taşından alçacık kü­
çük bir mihraptır. Eski zamanda bu mihrap kızıl yakuttan imiş.
Nuh Tufanı'nda azap suyu tesirinden rengi değişmiş, böyle kı­
zıl kalmış.
Bu mihrabın sağ tarafında Hazret-i Risalet-penah'ın Miraç
Kubbesi, sekiz köşeli hoş bir kubbedir. Her köşesinde ikişer ince
mermer sütuncuklar bitişiktir. Usta mühendis öyle inşa etmiş,
baştan başa mermer kaplıdır. Sanatlı kubbesi kurşunla örtülü
ve altın alemlidir. Kuzeye bakan bir kapısı var, daima kapalıdır.
Kubbe içinde ne olduğu malumum değildir. Dört tarafında pen­
ceresi yoktur. İçine girmek edebe aykırı olduğundan kapalıdır.
Kapısı üzerinde bu tarih ile bu âyet yazılıdır ve bir beyaz kitabe
üzerinde celî hattır.
"Bistnillâhirrahmânirrahîm, ve sallallâku alâ seyyidinâ Mu-
hammedin nebiyyihi ve âlihî ve sellim." "... ve mâ tef'alû min hayrirı
ya'lemhullâh" [Kur'ân, Bakara, 197] "Femen ya'mel miskâle zerretin
hayren yerah." [Kur'ân, Zelzele, 7]
"Ka'betü'n-nebiyyi sallallâhu aleyhi ve alâ âlihî ve sellem. ilâ zik-
rihi ehlü't-tarih f i kütübihim kavlî ızhârehâ ba'de ademiha ve imâratehâ
ba'de demârihâ(?) bi-nefsihi ve malihi, el-fakîrü ilâ rahmeti Rabbihi el-
emîrü'l-ehallü'l-isfehsâr el-kebîr Emîrü'l-mü'minîn Ebî Ömer bin Os­
man bin Azîz bin Abdullâh ve zâlike f î şuhûrı sene seb' ve seb'în ve
hamse mi'e" I577] yazılmıştır.
Cennet Kapısı önünde Canlar Kapısı. Bu avluya yağan yağ­

509
mur bu Canlar Kapısı'na akıp Temmuz'da içen canların canına
can verdiği için Canlar Kapısı derler, büyük bir sarnıç imiş.
Bu avlunun kıblesinde Hutbe Kapısı, Miraç Gecesi'nde
Hazret-i Peygamber bu minbere çıkıp bütün peygamber ruhla­
rına nasihat etmiştir. Bir küçük minberdir. Bazı zaman yağmur
duası için vilâyet halkı orada toplanıp dua ederler.
Bu mahalle yakın Kubbetü'l-Ervâh ve buna yakın Mizan
Kapısı. Bu mahalde mizan ve terazi şekli yapılmıştır.
Sahra'nın doğu kapısı önünde 7 adım uzakta Sahra ile saçak
saçağa bitişik Hazret-i Davud Nebî aleyhisselâm Mahkemesi. Tek
kat ve sanatlı bir köşktür. Tamamen sütunlar üzere oturmuştur,
duvardan eser yoktur.
Taşra kat sütunları 9 kıymetli sütundur. İç katı 6 değerli sü­
tun üzerinde yüksek kubbedir. Bu kubbenin içi dışı tamamen la­
civert çinidir.
Kubbesi öyle sanatlı kurşun örtülüdür ki misli meğer
İstanbul'da Süleymaniye Camii kubbesi ola. Bu kasrın sütunlar­
dan taşra büyüklüğü çepçevre 50 adımdır.
Baştan başa ham mermer ile döşelidir. Bir mihrabı vardır.
Orada da dua ve sena edip bu mahalde Sahra avlusunun ziya­
retleri tamam oldu. Yine Sahra haremi içre Mizan Kapısı'na va­
rınca büyük bir taş üzerinde Fisagores-i Tevhidî'nin büyüleyi­
ci güneş mîkâtı yeryüzünde benzeri yoktur. Sahra ve Mescid-i
Aksâ müezzinleri buna uyup medreseler minarelerinde ezân-ı
Muhammedîler okunur. Mescid-i Sahra'da minare yoktur.
Bu Sahra-i şerif avlusunun dört tarafında 40 medrese hücre­
leri vardır. Her birinde mazınne hâl ehli kimseler vardır. Bazı­
sı haftada bir iftar eder. Bazısı 40-50 seneden beri canlı eti yeme­
mişlerdir. Böyle sülük sahibi canlar vardır. Her biri ledün ilmi­
ne malik padişahlardır.
Bu mahalde Sahratullah avlusunun anlatılması tamam
oldu, vesselam. Bu avlunun dört tarafında,

Mescid-i Aksâ büyük harem inin anlatılm ası


Sahra-i şerifin avlusunu kuşatmış bir geniş alandır ki bir ta­
raftan bir tarafa oradakilerin kadın veya erkek idiği anlaşılmaz
bir yeşillik vadidir. Kıble tarafında Mescid-i Aksâ sırasında 400

510
adımdır. Kuzey tarafında Bâb-ı Hıtta [Hıtta Kapısı] sırası ile de
400 adımdır. Doğu tarafında kale duvarı sırası ile de 600 adımdır.
Batı tarafında Mahkeme Kapısı sırası ile de 600 adımdır. Bu he­
sap üzere bu avlu 2 bin adım gül gülistan, sümbül, reyhan ve şa­
kıyan bülbül yuvalı ağaçlıktır ki güzel ağaç çeşitlerinden, Me'va
Cenneti ağaçlarından çınar, kavak, salkımsöğüt, nice bin zeytin,
incir ve uzun boylu ibretlik servilerle süslenmiş bir dinlenme ve
gezinti yeridir. Ulu ağaçların gölgelerinde 83 yerde ibadetgâh so-
facıkları var. Her birinin birer mihrabı var ki her biri birer büyük
velinin tekkesidir.

Bu avlunun dört tarafında olan yollardaki kapıları bildirir


Evvelâ kuzeye bakan Meryem Kapısı, onun sofalarında
Hintliler kalırlar. Yine o sıra ile Hıtta Kapısı: "'Hıtta!' (Yâ Rabbi
bizi affet) deyin ki, sizin hatalarınızı bağışlayalım" [Kur'ân, Bakara,
58] âyeti inmiştir.
Yine o sırada Küçük Hıtta Kapısı ve Paşa Sarayı dibinde Na­
zar Kapısı. Bu 5 kapı kuzey tarafına açılır ve ağaç kapılardır. Son­
ra Gavrânî Kapısı ve Demirkapı. Demir hakkında bu âyet-i şe­
rif gelmiştir: "Biz demiri de indirdik" [Kur'ân, Hadîd, 25] âyeti in­
miştir.
Kattânîn Kapısı, Mutavazzeyn Kapısı ve Silsilî Kapısı. Bu
kapı iki kat yan yana pirinç kanatlı kapılardır. Bu kapıya Mahke­
me Kapısı da derler, gayet kalabalık kapıdır.
Sonra Mağrib Kapısı, bir küçük kapıdır ve demirli kanadı
vardır. Paşa Sarayı dibinden buraya gelinceye kadar 6 kapıdır ve
batıya bakarlar. Mescid-i Aksâ sırasında ve doğu tarafınca kale
duvarları olup uçurum yer olmak ile bu iki yerde kapılar yoktur.
Ancak bu yazılan 10 kapı ulu avlu kapısıdır.
Bu avlunun kıble, batı ve kuzey taraflarında 360 yapma sü­
tunlar üzerinde kubbeler ve kemerler vardır. Bütün kemerlerde
her gece kandiller yanıp aydınlık gün gibi olup bu sofalarda ko­
nuk olan Hintli, Bindli, Belhli, Acem, Kürt, Tatar, Moğol ve Ana­
dolu fukaraları çıraya muhtaç olmayıp Kur'ân okuyup zikredip
hayır sahibine hayır dua ederler.
Bu sofaların adaları yazılan kapıların yollarıdır ki iki yanla­
rı duvardır ve birer mihrap vardır. Bu avlunun doğu tarafı kale

511
duvarı olmak ile o tarafta yan sofalar yoktur. Ama bazı burçlar­
da tekkeler vardır.
Bu zikrolunan kapılardan Sahratullah'a veya Mescid-i
Aksâ'ya geçmek için bu çimenlik avlu içinde beşer onar arşın
enli beyaz ham mermer kaldırım vardır. İnsanların ayakkabısı­
na zerre kadar toz toprak bulaşmaz.
Bu büyük avlunun üç tarafında ve Sahratullah avlusunun
altında avluyu kuşatmış 200 adet medrese odaları vardır. Şehir
içinde olan medreselerin küçüğü büyüğü ile toplam 360 medre­
se ve zaviye vardır.
Bunlardan mükellef ve mükemmel Hıtta Kapısı Medresesi
ve minaresi var.
Sonra Nasriyye Kapısı Medresesi, Paşa Sarayı dibinde, köşe­
dedir ve bir nazik minaresi vardır.
Gavrânî Kapısı'nda Gavriyye Medresesi. Bu medrese mina­
resizdir.
Mutavazzeyn Kapısı'nda Sultaniye Medresesi. Bunlardan
büyük ve mükellef mamur medresedir. Bir düzgün minaresi
var, 3 kat ve 130 basamak yüksek minaredir. Hakir bu minareye
çıkıp şehri baştan başa seyrettim.
Bu avlu etrafında, bu üç minareden başka minare yoktur.
Mescid-i Aksâ'nm ve Sahra-i şerifin de minareleri yoktur. Ezân-ı
Muhammedi bu üç minarede okunur ki şehre yakındır. Ama
Aksâ ve Sahra bir sahrada bulunup minareler inşa etmemişler
ki şehre uzaktır.
Bu büyük avlunun Mağrip Kapısı dibinde Maliki Camii,
kârgir toloz bina hoş bir mescittir. Kıble kapısından mihraba ka­
dar boyu 200 ayaktır ve eni 70 ayaktır. Ancak minaresi yoktur.
Sabah namazından sonra bu mescitte bir tevhid ve tezkîr sürü­
lür. Bütün âşıklar mest ü medhuş olurlar. Kurşun ile örtülü ma­
mur bir mescittir.
Silsilî Kapısı üzerinde şeriat-i Muhammedi mahkemesi de
büyük avluya bakar. Ona yakın Sultan Sarayı 4 kat yüksek bi­
nadır, hâlâ medresedir. Bunda olan büyüleyici altın, süs ve sa­
natlar meğer Sahra-i şerifte ola. Bu medresenin dört tarafı du­
varları yeşim, yerekanî ve çeşit çeşit somaki mermerler ile kap­
lıdır.

512
Bu avlunun dört tarafındaki binaları öğrenebildiğimiz ka­
darıyla anlatsak büyük bir kitap olur. Ancak büyük avluda olan
ziyaretleri ve makamları yazalım, sevaptan hâlî değildir.

Mescid-i Aksâ avlusundaki ziyaret yerleri


Evvelâ Mağrip Kapısı dibinde Maliki Mescidi, Mescid-i
Aksâ, Hazret-i Hızır Makamı ve Aksâ doğusunda I Iazret-i Da­
vud Nebî kubbesi.
Bu avlunun doğu köşesinde Hanbelî Mescidi 12 yap­
ma sütunlar üzerinde kurulmuş kubbelerdir. Bu mescidin altı
ta Mescid-i Aksâ'ya kadar baştan başa mağaradır. Burada da
Hazret-i Süleyman devleri hapsedermiş. Bazı yerleri 70 adet yap­
ma sütun üzere mağaralardır.
Bu mağaraların doğu tarafı köşesinde 20 basamak taş merdi­
ven ile inilir bir mağara vardır, Meryem Ana Makamı'dır. Halkın
sataşma ve hakaretlerinden rahatsız olup bu mağarada kalırlar­
dı. Bir küçük mihrabı vardır. Mihrabı doğuya bakmaktadır. Bu­
rada Hazret-i İsa beşiği tekne gibi bir cilâlı ve parlaktır. Bu ma­
kam içinde Hazret-i İsa'nın 12 halifeleri ki onlara havariler der­
ler, orada Havariler Makamı vardır
Yine burada Hazret-i Cibril Makamı, bu yazılan beş makam
bu mağaradadır. Allah'ın hikmeti bu mağaraya 20 basamak taş
merdiven ile inilir. Bir yerden zerre kadar ışık girecek yeri yok­
tur. Bir karanlık yer olması gerekirdi, ama Cenâb-ı Bârî Hazret-i
İsa beşikte gün aydınlığında rahat olsun diye kudret nazarıyla
nazar etmiştir, Cenâb-ı Bârî'nin nazarı değdiğinde sanki bir ay­
dınlık mağaradır. Ne ateş, ne kandil, ne çıra ve ne güneş ışığı var­
dır, böyle bir Tanrı nazargâhıdır.
Bu mağaranın sağında bir küçük mağara deliği vardır, on­
dan içeri bazı canlardan can baş terk edenler girip seyreder­
ler. Ama o kadar karanlık mahal değildir, insan insanı seçer. Tâ
Mescid-i Aksâ altına dek büyük mağaradır. Meğer Süleyman
devlerinin hapishaneleri imiş bir karanlık köşedir. Dev ve peri
kemikleri doludur. Bir incik kemiği yedi karış geldi ve bazı kafa­
lar Rum kilesi kadar idi.
Bu mağara içinde yarasa kuşları var ki güvercin gibi ka­
nat çırpıp insanın yüzüne vurur. Bu mağara içi baştan başa saat

513
kumu gibi ince kum döşelidir. Eski zamanda devler bu kumlar
üzerinde kumlara belenip yatarlar.
Bazı kaya deliklerinde hurma lifi ipleri bağlıdır. Bize kıla­
vuz olan hizmetçiler "Hazret-i Süleyman devleri bu iplerle bağ­
larmış" dediler.
"Ama akla aykırı. Tutalım, mucize ile devleri o iplerle bağ­
lamış. Ama Süleyman Nebî zamanından Muhammed bin İshak
Tarihi'ne göre Hazret-i Peygamber'in dünyayı şereflendirmesine
kadar 1.600 sene oldu. O hesap üzere Hazret-i Peygamber'in do­
ğumundan beri bu Kudüs'ü ziyaret ettiğimiz zamana gelinceye
kadar 2.043 sene oldu, zira biz Kudüs'ü bu ziyaret ettiğimizde
tarih 1081 [1670] idi. Ve 63 sene Hazret-i Risalet-penah yaşadı. Bu
hesap üzere Hazret-i Süleyman Nebî zamanından 1081 tarihine
kadar 3.640 yıldan beri devler bağlanan hurma ipleri çürümedi
mi?" dedim. Kudüs ulemâsı böyle buyurdular ki,
"Hazret-i Süleyman insanların, cinlerin, kuşların ve vah­
şilerin halifesi idi. Böyle iken hurma yaprağından sepet doku­
yup geçimini sağlardı ve devleri bağlamak için hurma lifinden
mübarek elleriyle sağlam ipler örüp devleri bağlardı. O ipler eli
emeği olduğundan bozulmamıştır" diye hakire cevap verdiler,
ben de itimat ettim.
Sözün kısası bu mağara içinde olan kum üzerinde hayvan
izleri belli oldu ki bir mahlûkun ayak izine benzerliği yoktur.
Hemen rehberimiz dönüp beri mağara kapısına gelirken bazı zi­
yaretçiler bu kum üzerinde taşları beşer onar birbiri üzere yığar-
larmış, onları geçip mağaranın deliğinden taşra çıkıp Meryem
Ana mağarasından dışarı çıkıp hamd ü sena ettik.

Sırat Köprüsü D ireği'nin özelliği


Oradan kuzeye hisar duvarı üzere Sırat Köprüsü makamı
gibi kale bedeninden dışarı uzanmış bir yuvarlak ve cilâlı so­
maki parlak sütundur ki üstüne hüma kuşu kanatlanıp kona­
maz ve bir uçan kuş konup duramaz. Aşağısı ise bin arşın derin
derk-i esfelden, hümeze gayyâsından ve cehennem kuyusundan
nişan verir bir cehennem deresidir. Gerçekte de Cehennem De­
resi ismiyle bilinir, zira o dere içi bütün Yahudilerin mezarıdır
ve o dinsizlerin maşatlığıdır.

514
Süleyman I lan zamanından evvel bu Sırat Köprüsü mili sü­
tun yine bu mahalde bir kaya üzerinde yatık dururmuş. Bir suç­
lu adamı bu sütun üzerinde yürütüp sütunun sonuna kadar va­
rırsa serbest bırakırlarmış, eğer düşerse cehennemlik diye naa-
şına bakmayıp bu dere içinde çürür gidermiş. O cehalet zaman­
dan beri o sütun o hâlde kalıp (—) tarihinde Süleyman Han za­
manında kaleyi inşa ederken kalenin temeli bu sütun üzere ge­
lip bu sütunu yerinden söküp kale duvarı üzere kaleden hariç
uzunlamasına korlar. Evvelkiden daha yüksek olmuş, onun için
Sırat Köprüsü'dür.
Onu geçip büyük avlu içinde kale duvarına bitişik Birler,
Pîrler, Üçler, Yediler ve Kırklar makamları yeşillik yerde sofalar
üzere mihraplardır.
Yine bu sırada kale duvarına bitişik Tövbe Kapısı Makamı
ve Rahmet Kapısı Makamı. Benî İsrail bu kapıda tövbe edip Rah­
met Kapısı'ndan çıktılar, azaptan kurtuldular. Bu Rahmet Kapısı
üzerinde Bayezid-i Bestâmî Tekkesi fukarası ile her cuma gecesi
acep tevhîd-i sultanî olur.
Yine bu sırada kale duvarına bitişik Hazret-i Süleyman Kür­
süsü, iki yüksek kubbe ve yedi penceredir. Süleyman Kürsüsü
bundadır. Bu makamlar Meryem Ana mağarasından beri zikro-
lundu. Bu avlunun doğu tarafındadır. Sonra,

Avlunun kuzeyindeki ziyaretleri bild irir


Hıtta Kapısı'nda (—) oğlu Hazret-i Kaffâh Nebî Makamı.
Buna yakın Kubbetü'r-rûh Makamı. 8 ince sütun üzerinde
bir küçük kubbedir.
Süleyman Nebî Kubbesi, mahkeme kapısı önünde İmam
Şâfiî havuzu kenarında Hazret-i Musa Kubbesi, İmam-ı A'zam
Sebili ve İmam Ali Sebili, Danyal Paşa yapıp İmam Ali ruhuna
hibe eylemiş.
Hazret-i Üzeyir Nebî Makamı, Ricalü'l-gayb Makamı,
Ümenâ, Evtâd, Nukabâ, Nücebâ ve (—) Büdelâ Makamı. Bunla­
rın hepsi birer yeşillik sofacıklardır. Bu yazılanlar Mescid-i Aksâ
avlusundadır. Sahra avlusunda makamlar, kubbeler, medre­
se ve zaviyeler var ise hepsi kurşun örtülüdür. Tûr-ı Zeytâ'dan
Kudüs-i şerif şehri gömgök kurşunlu büyük yapılardır. Kudüs-i
şerifin doğusunda dere aşırı,

515
Tûr-ı Zeytâ ibadetgâhı ziyaret yerlerinin anlatılması
Tefsirciler "[İncire,] zeytine, [... yemin ederim ki]" [Kur'ân, Tîn,
1] âyetini Kudüs ile ve bu Tûr-ı Zeytâ ile yorumlamışlardır ki Al­
lah indinde makbul bir Tûr-ı Zeytâ'dır ki 124 bin peygamberin
münâcât ettikleri şanlı nebilerin mabetgâhları idi. Hâlâ yine bü­
tün insanların ziyaret yeridir.
Evvelâ Kudüs-i şerif kalesinin Meryem Kapısı'ndan çıkın­
ca kale kapısı doğuya açılır. Kapının iki tarafında üç adam boyu
yüksekte siyah taşlardan dört arslan tasviri var. İki arslan kale ka­
pısının sağında ve iki arslan kapının solundadır. Ama usta bu sert
taşlara öyle keski vurmuş ki sanki bu arslanlar canlıdır. Bunları
seyredip doğu tarafına dere aşağı 500 adım gidip yine o derede,
Cesîmâniyye, yani Meryem Ana radıyallâhu anhâ Kabri zi­
yareti: Haremine 13 basamak taş merdiven ile inilir. Bu haremin
kuzeyinde kabr-i şerifi kapısına 30 ayak taş merdiven ile inilir.
Kıbleye bakan bir büyük kapıdır, ama santa ağacındandır. Tür­
besi yüksek bir kubbedir. Ancak harem-i muhterem olmak ile
kapısı kapalıdır, içine girip yatmak yasaktır. Bu kubbenin çatısı
kireç ile örtülüdür.
Bu türbe hareminin sol tarafında büyük bir mağara vardır.
O mağaranın yine kendisinden kesme üç sütun vardır. Hazret-i
İsa inkârcılarm belasından bu mağaraya çekilip ibadet ederken
Cibril-i Emin gelip mübarek kanadıyla kayayı yarıp İncil indi­
ği mağaradır. Hâlâ Cibril'in girdiği kaya yarığı parlak ve şaşaalı
yeri bellidir, acayip İlâhî hikmettir.
Bu ziyaretten yine doğuya baş yukarı 600 adım gidip Cebs-i
Zeytun Dağı'nda,
M elik Gâdir ziyareti: Bu kabir odur ki Benî İsrail'den bir
âdil ve mutedil padişah idi, dünyadan göçeli 300 sene olmuştu.
Kudüs inkarcıları Hazret-i İsa'dan mucize isteyip,
"Şu âdil padişahımızı ölü iken dirilt, sana iman getirelim"
diye söz verdiler. Hazret-i İsa da,
"Allah'ın izniyle kalk" deyince yerden kalkıp derhâl,
"Lâ ilahe illallâh İsa rûhullâh" deyip imana geldi.
İnkârcılarm bazısı bu mucizeyi görüp imana geldiler. Son­
ra bu padişah 70 sene yaşayıp padişah oldu. Daha sonra Hazret-i
İsa bunun zamanında Hak emri ile hicret edip seyyah oldu.

516
Bu ziyarete yakın eski bir kilise vardır. Hâlâ içinde rahiple­
ri vardır. Bu kilisenin güneyinde temeli dibinden bir pınar çıkar,
biraz tuzlucadır. Ama bütün hekimler muğlab içeceklere bun­
dan karıştırırlar. 7-8 kere amel eder ama insan bedeninden bü­
tün ahlâtı sürer, mutedil hayat pınarıdır. Bu da Hazret-i İsa'nın
açık mucizesidir, derler.
Bu pınarın ayağı yeraltından akıp Ayn-ı Selvân ayağına va­
rıp ikisi bir yerden Sidrem Körfezi'ne karışırlar. Bundan yukarı
yine Tür Dağı'na giderken 100 adım daha gidip,
Hazret-i Musa Asâsı M akam ı: Bu mahalde bir mamur tek­
kede yüksek bir kubbe içinde korunan bir uzun dolapta kırmı­
zı keçeden kese içinde bir çeşit asâdır. Boyu altı ziradır ve göv­
desi pazu kalınlığı vardır. Rengi maviye çalar boğum boğum bir
asadır. Ama gayet serttir ve bir ucu çataldır. Bu dünya ağaçlarına
benzemez. Bazı tarihçiler Cennet ağaçlarındandır, derler. Hele
hakkında "O, benim asâmdır, dedi. Ona dayanırım, onunla davarla­
rıma yaprak silkelerim." [Kur'ân, Tâhâ, 18] ve Cenâb-ı Bârî Hazret-i
Musa'ya hitap edip: “Asan ile denize vur! diye vahyettik. (Vurunca
deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi oldu"
[Kur'ân, Şu'arâ, 63] âyetleri indi. Bu âyet-i şerifin iniş sebebi odur
ki Hazret-i Musa Tîh Vadisi'nde yedi yıl, kırk yıl gezdiğinde ih­
tilaf vardır. Ama doğru haber yedi sene başıboş gezdiklerinde
ümmetleri su istediler.
Hemen Cenâb-ı İzzet'ten bu Tevrat âyeti, -Kur'ân'da da var­
dır- gelip Musa Kelîmullah Hak emri ile elindeki asayı bir kü­
çük taşa vurunca Allah'ın emriyle o taştan yedi yerden pınar­
lar akıp bütün ümmetleri ve hayvanları kana kana su içip yine
o taşı torbaya koyup yanlarında gezdirirlerdi. İhtiyaç duyuldu­
ğunda yine asasıyla o taşa vururlardı, âbıhayat su çıkardı. Hâlâ
o sarı taş Şam-ı şerifte Hazret-i İsa minaresinde Hazret-i İsa
Makamı'nda duvar içinde durmaktadır. Bütün ziyaretçiler bu
taşa Cenâb-ı Bârî'nin nazarı değmiştir, diye ellerini sürüp yüzle­
rine sürerler. Hemen inanmak lâzımdır.
Bu Kudüs'teki asâyı da ziyaret ettik. Cennet asasıdır ve
Hazret-i Musa'nın yed-i beyzâları yapışmıştır, diye inanan zi­
yaretçiler eline alıp yüzlerin sürerler. Acayip İlâhî sanattır ki
Hazret-i Musa mucizesi ile iki başlı ejder olup Firavun kavmi-

517
nin bütün sihirbazlarını ve sihirle yaptıklarını yutardı. "Allah
her şeye kadirdir." [Kur'ân, Bakara, 20]
Oradan yine kıbleye baş yukarı Tûr-ı Zeytâ'ya kadar baş­
tan başa bağ ve bahçelerdir ki Tûr-ı Zeytâ bir sürahi yeşil ser­
vi gibi görünür.
Bu bağları geçip Tûr Köyü'nde 21 basamak taş merdiven ile
inilir,
Râbia-i Adeviyye Mağarası: Bir karanlık mağara içinde
medfundurlar. Genellikle kadınlar çok ziyaret ederler. Harem-i
muhterem olmak ile mağarasından içeri girmeyip dışarıda zavi­
ye olan mağarada dua edip dönerler.
Bu mağaranın zirvesi Hazret-i Musa Mescidi'dir. İki yüksek
kubbedir ve kireç ile örtülü şirin kubbelerdir. Kıble kapısı üze­
rinde beyaz mermer üzerine celî hüsn-i hat ile bu tarih yazılıdır:
Elhamdülillâhi'l-lezî arş istevâhu şâmihî
Ve ale'l-hahîbi Muhammedin min dînihi lâ yüfsehâ

Kâle'bnii Es'ad sa'dun ve müverrihun


F î Tûri Zeytâ mescidün ebnâhu Es'adâ.
Sene (—)
Bu mescidin avlusu kapısı dibindeki küçük kapıdan içeri 20
ayak merdiven ile inilir, Şeyh M uhammedü'l-ilmî ziyareti:
Rufaî şeyhlerinden kutupluğa kadem basmış bir ulu sultandır.
Bu nurlu mağaranın içinde 40 yıl oruçlu olarak gece ibadet et­
miş, vefat edince buraya defnedilmiştir. Mübarek ayakları ucun­
da ailesi medfundur.
Bu Tûr-ı Zeytâ'nın ta zirvesinde Tûr Kalesi. Batıya açılır bir
kapısı var. İçinde Hazret-i İsa ayağı kubbesi. İki ayağının sert
taşa tesir etmiş izleridir. Bu kale içinde bu kubbeden başka yapı
yoktur. Kale de gayet küçüktür, büyüklüğü 150 adımdır. Bu ka­
lenin doğusunda mezarlık içinde,
Hazret-i Selmân-ı Fârisî ziyareti: Bir nurlu kubbe içinde
medfundur. Hazret-i Resûl'ün hizmetkârı idi ve çok yaşlı idi.
Peygamberimiz onun hakkında, “ Selmân Ehl-i beyttendir. Önce­
kilerin ve sonrakilerin ilmini idrâk etmiştir, cennet her gündüz ve gece
beş defa Selmân'a doğru koşuşturur" buyurmuşlardır. 130 yaşında
vefat edip buraya defnedilmiştir. Bazıları Medâyin'de yatmak­

518
tadır derler, ama Sahabe-i kiramdan olan Selmân-ı Fârisî budur.
Bağdad'da Selmân-ı Pâk'tır, berberlerin pîridir. Ama bu Selmân-ı
Fârisî'nin belini, Hazret-i Risalet huzurunda Hazret-i Ali keme­
rini bağlayıp hizmetçilere pîr olmuştur. Nur dolu kabri bütün in­
sanların ziyaret yeridir.
Bu Selmân, Hazret-i Ali'nin seccadesi üzere oturup edip
Resûlullah izni ile 54 kimsenin bellerini bağlayıp Resûl-i mübîn
fütüvveti üzere bütün pîrlere, hizmetçilere ve ehl-i hirefe pîr ü
pîşvâ olmuşlardır. Bu Selmân, Enes'ten evvel Hazret-i Resûl'e
hizmetçi olmuştur.
Buna yakın (—) ziyareti ve ona yakın Hazret-i Hârûn zi­
yareti. Hazret-i Musa'nın küçük [büyükj kardeşi ve veziri idi.
Hazret-i Musa'dan evvel vefat etmiştir. Mübarek kabri bu mahal­
de bir alçak nur dolu kubbe içinde yatmaktadırlar.
Rabika Hatun ziyareti: Bu da bu mağarada medfundur.
Likâ Hatun Türbesi, Hazret-i Yunus Makamı, Hazret-i İs-
hak Makamı, Hazret-i Davud Makamı, Hazret-i Yakub Makamı,
Hazret-i Musa Makamı, Hazret-i Üzeyr Makamı, Hazret-i Adem
Kademi, Hazret-i İmam Malik Mescidi, Hazret-i Çoban Dede
Türbesi, ITazret-i Râhil Ana Türbesi ve Şühedâlar Kubbesi.
Bu mahalde Tûr-ı Zeytâ'nın ziyaretleri tamam olup her bir
türbede ve makamda birer Fâtiha-i şerif okuyup sevabını ma­
kam sahiplerinin mübarek ruhlarına hibe eyledik. Bu Tûr-ı
Zeytâ'nın doğusunda bir tepe üzerinde (—) adlı bir mahaldir,
bütün peygamberler bu mahalde Cenâb-ı Bârî'ye yalvarıp dua
ederlermiş. Hazret-i Musa aracısız, "Ve Allah Musa ile gerçekten
konuştu" [Kur'ân, Nisâ, 164] âyeti üzere Cenâb-ı Bârî ile konuşur­
muş. Hakir de edepsizce o yere varıp iki rekât hacet namazı kı­
lıp dünyada emniyet ve son nefeste iman isteyip bu asi yüzümü
toprağa sürüp ağladım.
Bu mahalden doğu tarafında Şam'ın Kâbe yolları, ta Zer-
ka ve Barka'ya kadar yolları ve belleri bellidir. Böyle yüksek
bir Tûr-ı Zeytâ'dır. İbrî dilinde Tûr kelimesi dağ demektir. Ama
Ayn-ı Tüccar dibinde Tûr-ı Hirâven ve bu Tûr-ı Zeytâ ve Mısır'a
yakın Tûr-ı Sînâ, bu üç dağa Tûr alem olmuştur.
Sözün kısası bu mahalde bu Tûr-ı Zeytâ'dan yüksek dağ
yoktur. Dört tarafında beşer altışar merhale yerler bellidir.

519
Hak katında da mertebesi yüksek olduğundan Kudüs'ün
ayanı kibarı öldüğünde Cebbâne-i Kübrâ'ya [Büyük Mezarlık]
defnederler.
Hatta dedemiz Ahmed Bey'in kardeşi Salim Bey'in meza­
rını babamızdan duyduğumuz üzere mezar taşı tarihi ile bulup
ruhu için Yâsin-i şerif okuyup kabrinin bazı yerlerini temizle­
dim.
Bu diyarda vefat etmelerine sebep Mısır fatihi I. Selim Han
Maraş Padişahı Alâüddevle'yi Göksün Yaylağı'nda katledip ba­
şını ve 12 boy beylerini de bağlayıp Mısır'da Sultan Gavrî'ye
gönderir. O sırada akrabamız Sâlim Bey boy beyi imiş. Bağlı ola­
rak Gavrî'ye vardıklarında hepsini serbest bırakır. Bu akraba­
mız Sâlim Bey de dünya devletinden vazgeçip bu Tûr-ı Zeytâ'da
bir köşeye çekilip vefat edince vasiyetleri üzere bu mezarlıkta
defnederler.
Mazanne halis ayarlı tanınan bilinen kimse imiş. Ve Sâlimî
mahlası ile tasavvufane güzel şiirleri vardır, Germiyan topra-
ğındandır.
M evlânâ Karaca Ahmed Efendi ziyareti: Kudüs-i şerif
mollası iken vefat edip bu Zeytâ mezarlığında bir sofa üzerin­
de medfundur. Hamidli olduklarından güzel ahlâk sahibi kim­
se imiş. Yine bu mahalde,
M uidzâde Mehmed Efendi, Bektutîzâde ziyareti: Maraşlı-
dır. Mollalığına tarih:
Hayrii'l-enâm’dır.
Sene 933
Ana tarafından dedesi Abdurrahman Efendi'nin ölümüne Kara
Çelebi tarih demiştir.
Hayf Bektute.
Sene 931
Yine Atâyî Çelebi sözleriyle tarih,
Biri kalkup dedi ol dem tarih
Fevtine hayfibn-i Bektute.
Sene 983
Âl-i Bektutiyân'dan büyük kişilerdir.
Bu mahalde Tûr-ı Zeytâ'nın mezarlık ziyaretleri de tamam

520
olup Tûr'dan aşağı bin adımda Cehennem Deresi adlı yere inip
bu dere içre yekpare kayalardan dört köşe köşk gibi çeşitli kub­
beler var ki her birinin mimarlığına insan hayran olur.
Evvelâ Firavun Kubbesi, Kârûn Kubbesi ve Bel'am ibn Bâur
Kubbesi, Şeddad Kubbesi ve Buhtu'n-nasır Kubbesi, bu kubbe­
lerin hepsi tek parça beyaz taştan oyulmuş ibretlik kubbelerdir.
Ama içinde bir şey yoktur, derler. Bu eserlerin tamamı Cehen­
nem Deresi içindedir. Dört tarafları kâfir ve Yahudi mezarlıkla­
rı olduğundan Cehennem Deresi derler. Gerçekten de cehennem
çukuruna benzer bir basık deredir. Bütün şehrin pis ve kullanıl­
mış suları bu dere içine akar.
Yukarıda yazılan sütun Sırat Köprüsü taşı bu dereden gökle­
re doğru yükselmiş kale duvarı üzerinde gözükür.
Bu dereden aşağı bin adım gidip,
Selvan Zemzemi Kuyusu ziyareti: Bu Selvân önünde kub­
besiz bir yeşillik sofa üzerinde bir namazgâh vardır. Mihrabı
üzere bir beyaz mermerde iri kalemle böyle yazılmıştır. Tarih:
Hazret-i Maksûd Paşa hâfız-ı izz ü Mısır
Hak Te'âlâ eyleye devletle ömrini füzûn
Fikr edenler dediler tarih-i itmamın anın
Lütfile sahib sa'âdet yapdı Selvân'ı bugün.
Sene 1052 (?)
Selvân Suyu bu namazgâh dibinde 30 basamak taş merdiven ile
inilir bir mağaradan çıkar, Zemzem suyu lezzetinde bir hayat
suyudur. Hazmı kolay, içimi yumuşak, besleyici, açlığı giderici
olup içen yemek yemiş gibi doyar.
Allah'ın hikmeti 6 saat yükselir ve 6 saat çekilir bir hayat pı­
narıdır. Gerçi tadı biraz acıdır, ama içenin dimağını misk ve ham
amber kokusu kaplar. Bütün dünyadan çeşitli milletler gelip bu
rahmet suyunda yedi gün veya kırk gün yıkanıp bütün hasta­
lıklardan kurtulup bir daha hekim yanma varmaz. Ancak Lem-
yezel Hakîm kapısına varır. Bu pınar artınca yeraltından Sidrem
Körfezi'ne karışır. Hakir teberrüken bu temiz su ile yıkanıp töv­
be edip temizlendim. Bu hayat pınarına yakın 500 adım aşağı,
Hazret-i Yunus Kuyusu: Bir zaman bu mahalde mağaralar­
da Hazret-i Yunus kalıp inkârcılar böyle bir mucize istemişler ki,

521
"Bu mahalde bir kuyu kazalım, sabah vakti suyu âbıhayat
ola, öğle vakti ekşi ola, akşam vakti de acı ola. Bizim yangmlı-
ğımıza derman ola. Böyle mucize gösterirsen sana iman geti­
relim" derler. Yunus Nebî, Tûr-ı Zeytâ'ya münâcâta varıp dua­
sı kabul olur. Bu kuyuyu ilk defa kendileri kazmaya başlayınca
Allah'ın emriyle yerden bir su kaynayarak kuyu hacminde top­
rak dışarı fırlar, hâlâ 7 arşın bir su kuyusudur.
Sabah vakti âbıhayatı içenin canı hayat bulur, sanki bir
kuzu yemiş olur. Öğle vakti ekşidir, sirke yerine kullanırlar. Ak­
şam vakti sanki bir acı sudur. Beras, behak, cüzam, temreği ve
cereb gibi çeşitli hastalıklara Allah'ın izniyle sürünce faydalıdır.
Bu büyük mucizeyi gördüklerinde hepsi iman ile şereflenirler.
Hâlâ o kuyu öyle kullanılır.
Bu kuyularla Ayn-ı Selvân'm doğu tarafında dere aşırı,
Yunus Nebî Köyü: 40-50 haneli köydür. Bunlar o inançtadır­
lar ki Hazret-i Yunus'tan bu kuyu mucizesini isteyen ümmetleri­
nin neslindeniz, derler. Fukaralardır. Gerçekte bu Arabistan'da,
özellikle Arz-ı Mukaddes'te asalete itibar edip denklerini göze­
tirler. Rum diyarı gibi Nedelko, Dimço ve Yuvan adlı köleleri­
ne kız verip kız almazlar. Her biri ataları kime ulaşır, bilirler. Bu
Ayn-ı Selvân'm güney tarafında bir tepe üzerinde,
Hayhun K ilisesi adlı bir manastır vardır. Hâlâ içinde ruh­
banları vardır. Hazret-i İsa'nın ibadet ettiği eski bir kilisedir.
Sofra Hazret-i İsa'ya burada inip 12 havarileri ile yerlermiş. Hâlâ
bu kilisenin mağaralarından o sofradan rahipler uğur ve saygı
için tunç sandıklar içinde saklarlar. Sofra ile inen örtü ve sofra
ondadır muhakkak. Zira bu Rum kavmi I lazret-i İsa'nın bütün
eşyasını saklayıp diğer mucizelerini yazmışlardır. Ve yine Ayn-ı
Selvân'm doğusunda,
Batûs K ilisesi: Bunda da Hazret-i İsa kalmıştır. Hâlâ için­
de patrikleri vardır.
Buna yakın Gureba M ahallesi derler, taştan oyulmuş nice
yüz büyük mağaralar vardır. Hâlâ her birinde nice yüz mümin
ü muvahhid adamlar kapanıp yalnızlık köşelerinde ibadet eder­
ler. Hesapsız ehl-i hâl cazibe sahibi ay yüzlü vardır. Bu Ayn-ı
Selvân yakınında,
Arabî ibnü'n-Nebbâş ziyareti: Sahabedir. Hazret-i Risalet

522
huzurunda Selmân-ı Fâris Hazret-i Ali'nin seccadesinde oturup
bu Arabî ibnü'n-Nebbâş'ın belini bağlayıp bakkal ve pazarcıla­
rın piridir. 120 yaşında vefat etti. Hazret-i Ömer'le Kudüs fethin­
de kaldı.
Her sene bakkal ve pazarcılar bu mahalle yiyecek ve içecek­
leriyle gelip bu pirlerini ziyaret edip bol bol nefis yiyecekler ve
hoş meyveler dağıtırlar. Onların sebebiyle nice bin adam topla­
nıp gezip dinlenirler.
Sonra bu Selvân'dan yokuş yukarı batıya bin adım zorlukla
çıkıp Kudüs-i şerifin Davud Kapısı önüne varılır. Kaleden taşra,
Davud Köyü: 100 haneli bağlı bahçeli Müslümanlardır. Ve
bir mamur cami-i şerifi var. Bu camiin sol tarafında,
Hazret-i Davud ve Hazret-i Süleyman aleyhime's-selâm Tür­
besi: Hazret-i Davud'dan Hazret-i Peygamber'in doğumuna
kadar 1.600 sene geçmiştir. İki nebinin sanatı, Hazret-i Davud
cenk aleti için demirden zırh yapardı. Hazret-i Davud 10. ata­
da Hazret-i Yakub'a ulaşır. Ve Hazret-i Süleyman sepet yapar­
dı. Hazret-i Süleyman (—) sene ve Hazret-i Davud 102 sene ya­
şamışlardır.
Bu iki peygamber bu mahalde yüksek bir kubbe içinde yat­
maktadır. Sandukaları dîbâ, zîbâ, şîb, zerbâf, kâmhâ ve nakışlı
atlas ile örtülüdür. Etraflarında kafesler vardır, ama ahşaptandır
ve gayet sanatlıdır. Mübarek kabirlerinin dört tarafında Yâkût-ı
Musta'sımî hattı, Karahisarî hattı ve başka çeşitli güzel hatlarla
20 adet Kelâm-ı İzzet vardır.
"Avlusunun çevresinde 20 medrese odası vardır. Her kim o
medresede kalıp ilimle meşgul olur, bütün ilimleri öğrenip za­
manın seçkini olur. Ve elbette Hazret-i Davud gibi güzel sese sa­
hip olur.
Bu Kudüs-i şerifi ziyaret eylediğimiz peygamberlerin hepsi­
ni yazsak bir ciltli kitap olup seyahatime mâni olur, bu yüzden
bu kadar anlatmakla yetindik. Meşhur peygamberler bunlardır
ki yazıldı. Hepsinin şefaatlerini rica edip birer Yâsin-i şerif oku­
yup âşinalık kazandık. Ruhları için el-Fâtiha.

Kudüs-i şerif içindeki imaretlerin anlatılması


Dünya görmüş âşıklara malum ola ki bu Kudüs-i şerif küçük

523
şehir görünür, ama toplam 240 mihrap sayılır. Mescid-i Aksâ ve
iç kale camiinden gayri hepsi medrese ve zaviye mescitlerdir.
7 dârülhadis, 10 dârülkurrâ, 40 sıbyan mektebi ve 70 tarika­
tın birer tekkeleri vardır. Bunlardan Abdülkâdir-i Gîlânî, Sey-
yid Ahmed el-Bedevî, Sa'dî, Rufâî ve Bâb-ı Amûd'un iç yüzün­
de Mevlevi Tekkesi mamur ve mesiregâh yerdir. Bu yazılan tek­
kelerin dervişleri mevcut olup her mübarek gecelerde âyin-i
Muhammedi olur, sağlam vakıfları vardır.
6 adet büyük hanı var, Gavriye Hanı, Hasekiye Hanı, İmaret
Hanı ve Sûk Hanı, meşhur kale gibi hanları bunlardır.
6 hamamı var. Bunlardan suyu ve havası hoş Meryem Ana
Hamamı, Sultan Hamamı ve Şifa Hamamı eski hamam olmak­
la bir hasta girse Allah'ın emriyle temizlenip o hastalıktan kur­
tulur.
Ayn Hamamı, Sahra Hamamı ve Patrik Hamamı. Bu hama­
ma genellikle Hıristiyanlar girdiğinden Patrik Hamamı derler
ve onların semtine yakındır.
Ve 3 imareti var, gelen gidenlere nimetleri boldur. Hâsekiye
İmareti sağlam vakıftır.
Ve toplam 18 çeşmedir, hepsi Süleyman Han'ındır ve bütün
çeşmeleri üzerinde tarihleri "Sene seb' ve erba'în ve tis'a mie" [947]
yazılmıştır.
Bu çeşmelerden başka şehir içinde 70 yerde havuz, fıskiye
ve şadırvanlarda akan suları, Süleyman Han Halilü'r-rahman
tarafında dört saatlik taşlık ve ağaçlık yerlerdir, bir Mısır hâzine­
si mal harcayıp Kudüs-i şerifi suya kandırdı. Acayip büyük hay­
rat idi. Daha önce Kudüs şehrinde sarnıçlar varmış. Hatta Mer­
yem Kapısı ile Hıtta Kapısı arasında Benî İsrail Birkesi derler 50
zira derinliği, 100 adım boyu ve 80 adım genişliği olan büyük
bir sarnıçtır. Hâlâ içinde suyu yoktur. Bazı sarnıçlar da Amûd
Kapısı'nın dışında hendek içindedir. Meryem Kapısı'nın dışın­
da yine hendek içinde işlemez birkeler vardır. Mescid-i Aksâ ha­
reminde ve Sahra hareminde sarnıçlar var imiş, bu şehir onlara
muhtaç imiş. Süleyman Han bu halkı bu ihtiyaçtan kurtarıp bü­
yük bir nehir akıtıp suyundan içenler ruhlarına Fâtiha okurlar.
Allah rahmet eylesin.
Bu şehrin bütün çarşısı muhtesib ağa defteriyle 2.045

524
dükkândır, ancak yolları dardır. Genellikle çarşısı Haleb yapısı
gibi kârgir kemer binalardır. Han-ı Sûk'un dört tarafı sipah pa­
zarıdır. Bütün kıymetli eşya orada mevcuttur. Sûk-ı Tavil [Uzun
Çarşı], Kuyumcular, Hallaçlar ve Gazzazlar Çarşısı hep kârgir
kemer toloz yapılardır, asla çamur olmaz. Sahra yakınında (—)
Kapısı içinde Kavaflar Çarşısı kârgir yapıdır.
Bu şehrin bütün sokakları tamamen beyaz cilâlı taş ile kal­
dırımdır. Gaile Pazarı'ndan ta Kumame duvarına bitişik Hazret-i
Ömer Mescidi kapısına kadar kilim büyüklüğünde iri taşlarla
döşenmiş bir yoldur. Hazret-i Süleyman devleri yaptı, derler.
Ve kırk yerde sebilhaneler vardır. Ama bu şehirde demir ka­
pılı başka bedesten yoktur. Ancak dünyanın diğer yerlerinden
gelen değerli eşyalar bu şehirde mevcuttur, zira bir bender ma­
mur şehir ve insan deryasıdır.
Bu şehir içinde 7 kilise [mabedi] vardır. İkisi Yahudilerin,
ikisi Ermenilerin, üçü Rumların. Bunlardan Rumların Kuma­
me kiliseleri Yanko ibn Madyan Yunanlı İskender'den (—) yap­
mıştır. Yunanca ile kapı üzere yapılış tarihi yazılmıştır. Hazret-i
İsa asrında Hıristiyanların kâbeleri idi. Hâlâ her sene keferenin
Beyza-i Ahmer günleri yani Kızıl Yumurta bayramlarında 5-10
bin kâfir toplanır. Yedi iklimden Rum, Ermeni ve 18 krallıktan
Frenkler de toplandığı günler paşa, molla, şeyhülislâm, vilâyet
ileri gelenleri ve bütün sultan askerleri silâhlı bu Kumame ma­
hallinde hazır olurlar ki "5-10 bin kâfir ziyaret yoluyla toplanır
istila etmeyeler" diye Kumame önünde hazır dururlar. Kuma­
me mütevellisi İslâm padişahına hayır dua ve kâfirlere beddua
edip Kumame kapısının mührünü paşa ve molla bozup kapısını
açarlar. Zira bir seneden bir seneye mühürlü durur. Ama içinde
Frenk, Rum, Ermeni, Kıptî ve diğer Hıristiyan milletlerden 300
kadar kıssis, patrik, çelipa, ruhban, papaz, rahip, keşiş ve kisdo-
fa vardır, mahpus gibi orada dururlar.
Yiyecek ve içecekleri dışarıdaki kiliselerinde imaretlerin-
dedir. Oradan mûğpîçeler getirip bu kapının deliğinden yiye­
cek verirler. Daima böyle kapanıp perhiz ile birer sene kilisede
itikâfa çekilip riyazî ilimlerle meşgul olurlar.
O günkü paşa ve molla huzurunda kapısı açılıp içeri gi­
ren girer, dışarı çıkan çıkar. Bu mahalde içeri ziyarete giren

525
kâfirlerden onar altın alıp kapıdan içeri korlar. Bu altınlardan
paşa ve molla pay alırlar.
O gün kâfirlerin çok büyük âyinleri olup ta akşama dek top­
lantı olup paşa kapıyı kapatıp giderler. Ama asker taifesinden
pür-silâh muhafız korlar, şehri ve kaleyi koruyup kollarlar, zira
bazı zaman 20 bin kâfir toplanır.
Üç gün bu hâl üzere üç kere kapıyı açarlar. Daha sonra ka­
patıp toplanan paradan âlim ve şeyhlere de hisse verirler. Zira
bu Kudüs halkının bu Kumame Kilisesi mahsulü sanki zeamet
mahsulüdür. Ayin günleri tamam olup tellâllar çağırıp bütün
kâfirler dağılıp diğer ziyaretlerine giderler.
Sözün kısası bu yeryüzünde böyle bir görmeye değer ibret­
lik bir büyük kilise yoktur. Meğer Alman diyarında Beç şehri
içinde İstifan Manastırı ola. Ama bu ondan sanatlı ve süslü, na­
kışlı kilisedir. Bütün duvarları öyle ibretlik nakışlarla süslenmiş­
tir ki zamanımızda sanatın bütün inceliklerini bilir olgun usta­
lar vardır ama bu kilisenin kapısı pencereleri kemerlerinde olan
mermercilik sanatı bir binada yoktur. Sanki hıtâyî kâğıdı ma­
kasla Fahrî oyması gibi beyaz mermeri oymuşlar. İnsanın aklı
perişan olur.
Kapısının iki yanında üçer ince ham mermer sütunlar
var. Bu kapının solunda 17 basamak taş merdiven ile çıkılır
Kostantin'in bir sanatlı yüksek kubbeli köşkü var. Bu da ibret­
lik köşktür ki meğer Kisra Köşkü ola. Kapısı önünde avlusu be­
yaz mermer döşelidir.
Hakir bu Kudüs-i şerifi nice kere ziyaret eyledim ama 1058
[1648] tarihinde IV. Mehmed Han cülusunda Zileli Çavuşzâde
Mehmed Paşa Kudüs-i şerif Eyaleti'ne mutasarrıf iken bu,

Kumame temaşası için rica edip mührünü


bozup seyrettiğim izi bildirir
İbretlik bukalemun nakışlı Kumame'nin anlatılm ası: İlk
kapısı Muhammedi kıbleye açıktır. Ondan içeri e'ûzü billâh ile gi­
rip küçük büyük yedi kubbe vardır. Ortası harpüşte kubbe ta­
vandır. Ama büyük kubbe 4 yapma ayaklar üzerinde bir kubbe­
dir. İçi zer-ender-zer altınlı sırça mina ile büyüleyici Rum nak­
şıdır.

526
Bir düzgün kubbe de 4 somaki kırmızı sütun üzere yapıl­
mıştır ki her direk birer Rum haracı değer. Bu sütunlar öyle par­
laktır ki insanın yüz rengi belli olur. Kıblesi doğu tarafına olup
bir yarım altınla süslü kubbedir.
Bu ortadaki kubbenin batı tarafına bitişik yüksek bir kubbe
daha vardır, sanki Selânik şehrindeki Ayasofya kubbesidir, ama
bunun ortası açıktır, tbn Abbas Tarihi'ne göre Büyük İskender'in
vefatı tarihinden Hazret-i Peygamber'in doğumuna kadar 882
senedir. Yunan tarihine göre Hazret-i İsa zamanından Hâtemü'l-
enbiyâ'ya kadar 600 sene, Rebiülevvel ayının 12. gece İsneyn [Pa­
zartesi] gecesi saadetle dünyaya gelip Kisra Takı, Havarnak Köş­
kü, Ayasofya kubbesi ve bu Kumâme kubbesi o gece yıkılıp nice
kralların yardımıyla tamir edilip asla temel tutmayıp örtüsü
hâlâ açık telden kafes edip kuşlardan emin olmuşlar.
Sonra bir kralın malı ile bu açık kubbenin altına bir küçük
kubbe dahi inşa etmişler. Bu da ibretlik hoş bir eserdir. Bu kub­
benin kıble tarafında Rum Hıristiyanlar! sakinlerdir. Büyük ka­
pıdan tarafa Frenkler sakindir. Kuzeyden tarafa Ermeniler olur­
lar. Köşe köşe çeşitli milletlerle doludur ama hüküm Rumla-
rındır. Zira Hazret-i Ömer radıyallâhu anh Rum kayser elinden
fethedip ruhbanlarının ellerinde olan Hazret-i Peygamber'in
ahidnâmeleri üzere Hazret-i Ömer de ahidnâme yenileyip bu
Kumame'yi Rum eline verip bütün ruhbanlarını haraçtan muaf
edip ellerine afnâmeler verdi.
Sonra Yavuz Sultan Selim Han fethinde tüm rahipler
Hazret-i Peygamber'in, Hazret-i Ömer'in ve diğer Mısır melikle­
rinin ahidnâmelerini gösterip Selim Han da yeniden ahidnâme
verdi. Hâlâ her Osmanlı padişahın tahta çıkışında beratları yeni­
lenir, o yüzden hüküm Rum elindedir.
Bu kilisenin altı baştan başa zir-i zeminlerdir. Yedi iklim
krallarından ve bütün Hıristiyan milletlerinden gelen adaklar
bu büyük kilise içinde dolu olarak durur ki bu kadar bin yıldan
beri hesabını Cenâb-ı Bârî bilir.
Bunda olan sanatlı, altınlı avizeler ve çeşit çeşit mücevher
kandiller bir kilisede yoktur. O kadar putlar, heykeller ve tim­
saller var ki her biri Vüdd, Suvâ, Yeğûs ve Yeûk gibi putlardır ki
anlatılmaz.

527
Bu kiliseye hayrat ve hasenat edip adak gönderen kralların
suretleri var ki sanki Âzer işidir, gören hayran olur. Mihrapla­
rı tarafında bir mahfil üzere bilâ-teşbih Hazret-i İsa timsali var,
sanki münâcât eder gibi iki ellerini kaldırıp dua eder. Sordum,
Rûhullah'dır, diye cevap verdiler. Sanki canlıdır, her ne tarafa
baksan o da o tarafa bakar, sağına ve soluna varsan sana bakar.
Gülsen o da gülümser. Ağlaşan o da ağlar gibi olur. Tanrı hak­
kı kalemini çekmede Mânî, Bihzâd, Erjenk, Velican âcizlerdir.
Beyt:
Güzel tasvir edersin hâl [u] hatt-ı dilberi amma
Füsûn-ı işveye geldikde ey Bihzâd neylersin
mazmununca bu eski kilisede büyüleyici resimler çoktur.
Bu İsa resminin önünde bir büyük billur kandil büyük kub­
benin ortasında asılıdır.
Nur kandilinin özelliği: Yanlış inançlarınca "Kudretten
yanar" derler, ama hakir dikkatle inceleyip sırrını öğrendim. Bu
kandil mücevher ve sanatlı kıymetli bir necef veya moran yahut
billur bir kandildir. Bu kubbenin ortasından bir acayip mücev­
her zincirle asılıdır. Kızıl Yumurta yortularında yanmasının se­
bebi odur ki bu kubbenin ta zirvesinde kurşun içine gizlenmiş
bir çinko küp vardır, o küp içinde zeytinyağı ve biraz da neft
yağı ile karıştırılmış yağ vardır. O yortu günlerinde sıcağın şid­
detinden küpteki yağ kandilin o zincir içinden akıp bir kefere
haberdar olmadan kandil dolmada.
Sonra usta mühendis doğu tarafında kıbleleri olan mihrabı
üstünde billur, necef ve moran ibretlik camlarla bu duvarı süs­
lemiştir. Kızıl Yumurta günleri ise yakıcı güneşin şiddetli sıca­
ğının değdiği yerdir. Öğle vakti elbette güneşin etkisi o necef ve
billur camlara gelir, camlar da ateş parçası olunca camların şid­
detli sıcağı büyük kandile tesir edip o an tutuşur. Eğer bu Kı­
zıl Yumurta gününde havada yoğunluk olup güneşte tesir yok­
sa akıllı rahibin biri gizliden kubbe üzerine çıkıp zincirin ucu­
na ateş gösterdiği gibi neftle karışmış yağ zincirden aşağı ateş
insanların önünde iner. Bütün kâfirler gökten nur iniyor düşün­
cesiyle başlarını açıp "Kiryeleys, Kiryeleys" diyerek dua ederler.
Bu üslup üzere kandile ateş inip alev alev Nemrud ateşi ma­

528
nastırın içini aydınlatınca ruhbanlar o kandilden nice bin küffa-
rın elinde olan balmumlarını yakıp iklim iklim kâfirler balmum-
larını bu kandilden yakıp iklim iklim kâfirler kâfûrî mumlan
götürüp Hıristiyanlara dağıtırlar.
Bundan da bol gelir hâsıl olur. Ama gerçekten de acayip
kandil sanatıdır. Bu sırrı o kilise içinde ömrünü tüketmiş rahip­
ler bile öğrenememiştir. Ancak bu kandile hizmet eden bilir. O
ölmeyince biri daha hizmet edemez. Aralarında bir sırdır.
Bu kubbenin ortasında bir gölgelik vardır. Dört tarafında­
ki direklere iplerle bağlı bir nakışlı ve kıymetli altınlı cibinliktir.
Bu kilise halılarla kaplı değildir. Zemini kuş gözü Hint
püsûs-kârîsi gibi küçük kıymetli taşlı döşemedir.
Bu kilisenin dört tarafı nice yüz kıymet sandalyelerdir ki her
biri birer kralın ve birer büyük kâfirin yadigârıdır. Doğu tara­
fında bir kemer altında Meryem Ana timsali var, sanki Hazret-i
İsa'yı bebekliğinde kucaklamış. Bu da sanki canlı olup Rûhullah
annesidir. Gerdanında olan iri inci, la'l, yakut ve elmas beş Mı­
sır hâzinesi mal eder. Ve çeşit çeşit heykeller var ki her biri birer
kâfirelerin hediyesidir.
Bu kilise içinde Hazret-i İsa'nın nalını, siyah hırkası, hurma
lifi kuşağı, siyah başlığı ve bir sahih İncil'i bir mücevher sanduka­
dadır. Ve bir mücevher sanduka içinde de Hazret-i Resûl'ün "Lâ
ilahe illallah" mührüyle mühürlü ahidnâmesi ve bu ana dek gelen
meliklerin ahid ve şartnâmeleri hep bu kilise içinde saklıdır.
Burada kalan rahiplerin perhizlerine aşk olsun, ama biz ona
bakmayız. Zira bizim mezhebimizde ""İslâmda ruhbanlık yok­
tur" Hikmet bu ki bu kadar süs ve ziynet ile ruhaniyet yoktur.
Sanki bir seyirliktir.
Hakir bunu seyrettikten sonra bir köşede iki rekât hacet na­
mazı kılıp Müslüman mabedi olması için dua edip dışarı çıktım.
Hakir ile içeri girip gezdiren papaza dışarıda sordum. Keferenin
mülhidi şeklinde bir fecere idi.
"Bre melunlar! Bu yaptığınız putlara ne taparsız ve ne selâm
edip mabut edinip tazim edersiz?" dedim. O da cevap verdi ki,
"Vallahi biz onlara ne secde ve ne ibadet ederiz. Ancak bi­
zim Rum taifesi bir alay ahmak inanan adamlardır. Vaaz ve
öğütlerde rahiplerimiz anlatamadıklarından resimlerini göste­

529
rir ve her kim manastırımıza bir adak gönderse yahut bir yerini
imaret eylese onun resmini yapıp filân hayrat sahibidir diye ma­
nastırda defnederiz. Nice yüz bin altın malını alıp onu görenler
itibar edip zeametimiz olup bütün mallarını bu yolla alıp paşa­
lara, size ve bize mal toplarız, yoksa secde ve ibadet Allah'adır"
diye güzel yorumladı.
Sonra bu kiliseden 7 adım yol ile kıble tarafında yine bu kili­
se duvarına bitişik bir çanlığı var. Tam 20 kat göklere doğru yük­
selmiş çanlıktır ama çanı çalınmaz. Tepesini Hazret-i Ömer yık­
mıştır. Ama bu mahalde yine kiliseye bitişik bir erganun-hane
vardır. Yortu günlerinde erganunla rehavî makamında Hazret-i
Davud mizmarlarmı icra ederler ki mest olup insanın aklı gider.
Buradan merdiven ile çıkıp bir kapıdan içeri girdik, meğer
bu kilisenin imareti imiş. 200 kadar pis, kirli, idraksiz ve sinesi
açık aşçıları var. Bütün yemekleri perhize yönelik yemeklerdir,
canlı kısmı mutfakta pişmez, dediler.
Bu kilisenin bütün yapıları kalın kurşun örtülüdür. Kur­
şunun her bir parçasının boyu ve eni dörder karıştır. İstanbul
kurşunu gibi 3 zirâ değildir. Bazı kuyumcular bu kurşunda al­
tın çoktur, derler ve altın olan yerde kurşun dahi olur derler. Bu
mutfağın kapısından yola çıkıp,
Kumame K ilisesi'nin yapıcısının anlatılm ası: Yunan ta­
rihçilerine göre, İstanbul'u kuran Kostantin'in annesi Hellane
Mayfirav kadın Ruha şehirli bir melik kızı idi, Hazret-i İsa'nın
doğumundan 328 sene sonra Kostantin'den 40 milyon mal ile
Kudüs'e geldi. Hazret-i İsa'nın bazı eserlerini bulup hayratlar
yaparken Kudüs'te Magaryos adında çok yaşlı bir papaz buldu.
Meğer Yahudi kavmi Hazret-i İsa'yı bu papaz üzere asmışlar ve
asılan ağacı bu papaz bilirdi. Sonunda Magaryos papaz Hella­
ne kadına İsa'nın asıldığı ağacın yerini gösterdi. Hellane emriyle
dibini kazıp içinden bir kabir ile salipler şeklinde, yani haç gibi
üç parça ağaçlar çıktı. Hıristiyanlar inancına göre o ağaçlan bir
bir o kabir içindeki ölü üzerine bıraktılar. O an o ölü hayat bu­
lup dirildi. O gün ki, Eylül'ün 14. günü idi, hâlâ Hıristiyanların o
gün suya haç atmaları ve kefere haçlarına tazimleri bundan kal­
mıştır. Ölü üzerine o haçları bırakıp dirildiği Kıptî ve Yunan ta­
rihlerinde yazılıdır.

530
Sonra bu Hellane kadın bu haçları bir altınlı mücevher san­
dıkta sakladı ve yedi yılda bu Kumame Kilisesi'ni yaptı ki Hıris­
tiyanlar "Hayat bulan ölü üzerindedir. Ve o ölü ise hâşâ sümme
hâşâ Hazret-i İsa olup daha sonra göklere yükseldi" derler. Bir
fırkası "Yok hayat bulup halkını yine davet edip vefat etti" der­
ler. Ama bir zümresi "Rûhullahtır" der, bunlar Mesih kavmidir.
Hâlâ göklerde İdris Nebî ile İsa Nebî sağdır. Aralarına şek şüphe
düşmüş bir alay yanlış inançlı Hıristiyanlardır.
Bu Hellane, Kumame Kilisesi'ni ve Mescid-i Aksâ'yı tamir
edip Sahratullah'ı süsledi ve Beytüllahm'ı yeniden yapıp her
birine birer cennet bahçesi imaretler yapıp Rum diyarına yola
çıktı. Nice kere yüz bin Yahudileri kıra kıra Kostantin'e gelir­
ken büyük bir alay ile Makedonye [İstanbul] şehrine girip al­
tın sandık ile İsa kabrinden çıkan haçları İsa'nın yadigârıdır
ve Allah'ın ismidir, diye Kostantin'e hediye verdi. O da haçla­
ra yüzünü sürüp sakladı. İşte Kudüs'te Kumâme Kilisesi böy­
le yapılmıştır.

Hazret-i Ömer Mescidi


20 basamak taş merdiven ile çıkılır küçük bir mescittir. Boyu
60 ve eni 40 ayaktır. Etrafında talebe odaları var ve her Cuma ge­
cesinde âyin-i Muhammedi olur. Rufaî dervişleri kalırlar.
Doğu tarafında olan odaların duvarları bu Kumâme
Kilisesi'nin üzerine yaslanmıştır. Bu mescidin doğusundaki du­
var Kumâme duvarıdır. Bu mescitte beş vakit namaz kılınırken
Kumâme içinde keferelerin de İncil okudukları ve erganun çal­
dıkları duyulur. Fetih sırasında Hazret-i Ömer Kumâme'de böy­
le mescit yapmıştır ki bütün kâfirlere gönül yarası olmuştur, ga­
rip temâşâdır. Bu mescit içinde,
Hazret-i Ömer Makamı'nda iki rekât namaz kılıp yine şehir
içinde 700 adım gidip Davud Kapısı'nın iç yüzünde,
Ermeni keferelerinin m anastırı: Bu da ibretlik bir hoş kili­
sedir ve bir yüksek kubbedir. Dört tarafında yan kubbeleri bulu­
nan bir şirin ve sanatlı yapıdır. Ama orta kubbesi yan kubbelerin­
den 40 arşın yüksektir. Ve tamamen altınlarla bezenmiştir. Çeşit
çeşit resim, timsal ve kandillerde süslenmiştir. Bu Kumâme Kili­
sesi gibi mühürlü değildir, gece gündüz açıktır. Ancak Kumâme

531
kadar büyük değildir ama Kumâme'den aydınlıktır. Zira dört
tarafı necef ve billur camlar ile süslüdür.
Selim Han, Ermenilere hatt-ı şerif verip o asırda tamir etmek
bahanesiyle bütün kâfirlerin yardımıyla bir kilise yapmışlar ki
sanki bir selâtin camiidir. Cenâb-ı Bârî Müslüman ibadetgâhı ol­
masını nasip ede.
Henüz usta mühendis elinden çıkmış bir beyaz inci gibi
açık kilisedir. Diğer kiliseler gibi döşemesi taş değildir. Baştan
başa Uşşak, Safet ve Acem'in ibrişim altınlı halıları ile döşeli­
dir ve gayet temizdir. Dış yan sofaları renk renk Mısır hasırla­
rı ile döşelidir.
Avlusunun dört tarafında misafirhaneleri var, kervansaray
gibi yolcular gelip üç gün konuk olup Keykavus mutfağından
nimeti bolca verilir. İster Müslüman ister başka milletten olsun
herkese o kadar izzet ikram ederler ki yiyecck ve içeceklerden
kuş sütü istesen hemen temin edip getirirler. İnsanlar konuk ol­
duğunda mihmandarlık edip dîbâ, şîb ve zerbâf gecelikler geti­
rip gülsuyu, ûd ve ambere kadar getirip misafirin dimağını ko­
kulandırırlar. Hizmete yatkın ve hevesli akıllı ve olgun çocuklar
saçlarını dağıtıp hizmet ederler ve bu çeşit hizmeti Rum kefere­
lerine rağmen ederler.
Kumâme'den fazla o kadar süslemişlerdir ki Anadolu, Arap,
Acem, Hint ve Sind'den bütün Ermeni zenginleri mücevher kan­
diller, mücevher haçlar, alemler ve değerli buhurdanlarda gece
gündüz ûd, amber, aselbend, sandal, sümbül-i hıtayî, günlük ve
kâfûr yakarlar ki insanın beyni kokulanır.
Bu kilisenin yanında yaşlı kapıcı kefereler vardır, onlara pa­
buçları teslim edip girilir. Haremine bile pabuç ile basmaya koy­
mazlar, gayet pâktır. Bu avlunun kapısı üzere kemer altında bir
parça beyaz mermer kitâbe üzere bu tarih:
Emera hâze'd-deyra milleti'l-ermeni'l-mesîhiyye müsellemün bi-
tekâlîfi'l-'örfiyye f î marifeti Selim Şah ibn Bayezid Harı, diye yazıl­
mıştır.
Bu yazıdan aşağı ellerinde olan ahidnâme gereğince
lanetnâmeleri yazılmış ki bunlara ahidnâmeye aykırı davranıl-
maya, diye yazılmıştır. Alhah Müslüman mihrabı etmeyi nasip
ede, âmin.

532
Bu kilisenin yakınında Davud Nebî Kapısı'nın iç yüzünde,
Ermeni avratlarının manastırı: Bu da görmeye değer yapı­
dır ki o kadar güneş parçası meralî ve sürmeli ceylân gözlü ve şi­
rin sözlü güzel kızları var ki her biri Meryem ve Züleyha sure­
tinden nişan verir. Toplam 300 adet Mığdisiyye rahibeleri vardır.
Bazıları yüze çıkmış yazı yüze ulaşmış yaşlanmış bâkireler var,
bu kilisede ömürlerini tüketmişlerdir. Bunların her biri birer di­
yardan gelmiştir ki çocukluklarında hasta olup babaları,
"Eğer kızım bu dertten kurtulursa, Hazret-i İsa'ya bağışla­
dım. Ahirette nikâh ile alsın" diye adakta bulunduğunda eğer o
kız sıhhat bulursa babası ahde vefa edip bu kiliseye yiyecek ve
içecekleriyle gönderir, burada ölünceye kadar bir et parçacığı ye­
meye hasret olup ölürler. Bir seyirlik kilisedir ama diğer kilise­
ler gibi mükellef değildir. Hizmetçileri yine yaşlanmış kadınlar­
dır. Kefereleri içeri kiliseye komazlar ama bazı Müslümanları o
kiliseye korlar.
Bu Kudüs şehrinin ibretlik temaşagâhı gayet çoktur ama ya­
zımı sıkıntı verir, bununla yetinip,

Kudüs'ün suyu ve havasını bildirir


Havası gayet hoştur, suyu Süleyman Han hayratı içimi hoş
sudur. Suyunun hoşluğundan mahbûb ve mahbûbesi gayet çok­
tur. Ayanı, eşrafı, ulemâsı ve 17 saçaklı 500 akçe mevleviyet
pâyesiyle fazıl mollaları vardır. Kadı taifesinden 700 kadısı var­
dır. 50 tüccarı ve "(El emeğiyle) kazanan, Allah'ın sevdiği kullardan
olur" hadisinin muhatabı esnafı çoktur.
Çavuşzâde Mehmed Paşa yazımında 46 bin adam yazılmış­
tır. 8 bin eli beratlı maaşlısı var ve bin adamı padişah tarafından
surre eminleri geldiğinde (—) altın bu bin adama dağıtılıp padi­
şaha hayır dua ederler.
Havasının hoşluğundan halkının yüz renkleri kırmızıdır.
Gayet garip dostu, zevk ehli, tarikat ve hâl ehli adamları var. Fu­
karası alaca abâ, çuka ferace ve beyaz sof giyerler. Zengini sa­
mur, elvan çuka ve helâlî sof giyerler. Kadınları gayet edeplidir­
ler, altın ve gümüş takke giyip üstlerine beyaz car bürünürler ve
ayaklarına hep çizme giyip gezerler.
Bağı bahçesi gayet çoktur. Yiyecekleri, içecekleri ve sanayi­

533
inin beğenilenleri bunlardır: Evvelâ hâs ve beyaz çakıl ekmeği,
çeşit çeşit üzümü, kokulu sabunu ve ıtriyat cinsi buhuru. Pirinç­
ten buhurdanı ve gülâbdanı vilâyet vilâyet hediye götürürler.
Taşlık yerdir, ama üzümü gayet lezzetlidir. Dağı ve taşı zeytin­
dir. Hatta müfessirler, "İncire, zeytine, [... yemin ederim ki]" [Kuran,
Tin, 1] âyet-i şerifindeki zeytinden kasıt Kudüs-i şerif ve Tûr-ı
Zeytâ'dır derler.
Gayet yayla yerdir, dağlarına kar yağar. Mahsulleri bol bü­
yük bir memlekettir ve hesapsız çeşitte insanlarla dolu büyük
bir şehirdir. Allah seni belâlardan korusun.
Ziyaretten sonra sancakbeyinden 26 kılavuz alıp,

Halilü'r-rahman'a gittiğim iz menzilleri bildirir


Evvelâ Kudüs'ün Halil Kapısı'ndan dışarı çıkıp kıble tara­
fında,
Buk'a Sahrası: Hâlâ 43 bin bağdır, ama ancak 1.500 bağda
bağ kuleleri vardır. Geri kalan kulesi haraptır, ama yine bağla­
rı mamurdur. Herkes ailesiyle, çoluk çocuğuyla iki üç ay bağla­
rında yiyip içerler. Bu bağistan olan Buk'a Sahrası'nı geçip 1 saat
gidiP/
M ühr-i İlyas Kilisesi: Bir İrem Bağı içinde bir küçük kili­
sedir. Hâlâ mamur ve ruhbanları var. Bunda Hazret-i İlyas ma­
kamı vardır. İbadet ettiği yerde mübarek kafaları ve mübarek
dizlerinin tesir ettiği yer kaya üzerinde bellidir. Kemik üzerin­
de el yazıları vardır. Ve demirden mühürleri burada olduğu için
Mühr-i İlyas derler. Onun yakınında yol üzerinde,
Hazret-i Sâre Ana ziyareti: Hazret-i (—) [İshak'm] şefkat­
li annesidir. 4 yapma sütun üzerine yapılmış nur dolu bir tür­
bede yatmaktadır. Halı ve kilim ile döşeli değildir. Türbedarı
yoktur, ancak kubbenin ortasında bir kireçli sanduka içinde yat­
maktadır. Ve nice yüz Sahabe bu mahalde medfundur. Buraya
100 adım yakın,
Cân bin Cân ziyareti: Bir uzun kabir vardır. Bu mahalle ya­
kın,
Beytüllahm 'ın özellikleri: Kudüs toprağında 200 haneli
bağlı bahçeli Müslüman ve kefere köyüdür. Bu köy içinde Bey-
tüllahm ibretliktir. Hazret-i Davud Câlût'u katledip tüm askeri­

534
ni kılıçtan geçirip gaza malıyla bu Beytüllahm'i yapmıştır, ama
ilk ismi İlyâ'dır.
Sonra Hazret-i İsa bu manastırda doğduğu için bu kiliseye
Beytüllahm dediler. Hazret-i İsa'nın doğumu Hazret-i Risalet-
penah'm hicretinden 600 yıl evveldir. Babası yoktur, Ruhullah'tır.
Hazret-i Cibril-i Emin Hazret-i Meryem'in gömleği yenine üfle­
yip hamile kalmıştır. İsa Nebî ana rahminde iken vaaz u nasi­
hat edip tüm Yahudiler duyarlardı. Anası karnında iken 12 adam
iman getirip İsevî oldular, onlara havari derler, 12 halifedir.
Hazret-i İsa'nın annesi Meryem Ana'dır. Ve İmrân kızıdır.
İmrân'ın babası Mâsân ibn Feylekos'tur. Beşinci atada Hazret-i
Süleyman'a ulaşır. Hazret-i İsa ûlü'l-azm peygamberdir. Cenâb-ı
İzzet ona İncil kitabını gönderip Yahudileri dine davet etti. (—)
yıl yeryüzünde halkı dine davet eyleyip nice bin ölüyü diriltti.
Sonunda Yahudiler dinini kabul etmeyip öldürmeye niyetlenip
Nablus'ta bir mağara içinde hapsettiler. Hâlâ o mağaraya Sicn-i
İsa derler.
Hazret-i İsa, Hazret-i Cibril vasıtasıyla çıkıp açıktan göğe
yükseldi. Daha sonra yolda sarışın, garip, miskin bir adamı Ya­
hudiler tutup "İşte İsa budur" diye fakir herifi haça gerip göbe­
ğinden, iki eli ve ayaklarından çivilerle çivileyip havarilere gös­
terdiler.
"İşte İsa'yı bu hâle koduk. Ağlasanız ya" dediler. Havariler de,
"Bizim peygamberimiz Ruhullah idi yine göklere çıktı. Bu
fakire böyle ne işkence edersiniz" dediler. Derhâl Yahudiler,
"Hay İsa olmasa ne işkence edersiz, deyip kurtulmasını iste­
mezlerdi" düşüncesiyle 40 gün çarmıhta o fakir durdu. Bir gece
İsa ümmeti Yahudilere rağmen o çarmıhtaki naaşı çalıp sakladı­
lar. Allah'ın hikmeti o da kaybolup Hıristiyanlar inançtadırlar ki
haça gerilen Hazret-i İsa ola, hâşâ sümme hâşâ. O Rûhullâh idi
yine semaya çıkıp Hazret-i İdris ile oturmaktadır.
Âhir zamanda Hazret-i Muhammed şeriatı üzere gök­
ten inip Şam'da Ümeyye Camii'nin minaresinde bulunacaktır.
Hazret-i İsa babasız yaratıldı, Hazret-i Âdem topraktan yaratıldı,
tefsirciler ikisi de bir surette idi diye bu âyet-i şerifi delil göste­
rirler. "AUah nezdinde İsa'nın sureti, Âdem'in sureti gibidir. Allah onu
topraktan yarattı." [Kur'ân, Âl-i İmrân, 59]

535
Gerçekten öyle bir ulu ûlü'l-azm padişah imiş ki anadan
doğduğu yer mezkûr Beytüllahm'daki mağaradır. İnsan o ma­
ğaraya girince bütün vücudu titrer, bir heybetli mağaradır.
Beytüllahm Kilisesi'nin boyu 200 ve eni 100 ayaktır. Kilise
içinde 60 adet ibretli uzun direk vardır. Otuzu üçer adam kucak­
lar kalın ve uzun sütunlardır. Hepsinin boyu tam otuzar zira
taşlardır. Her biri birer hikmet ile yoğrulmuş türlü türlü düzgün
sütunlardır ki 41 senede müşkülüm halloldu.
Somaki taşı meğer macun imiş, zira bu sütunların benze­
ri Heyhat Sahrası ki, ona bazı tarihçiler Deşt-i Kıpçak derler, bu
ovanın doğusunda Alatır Vilâyeti derler büyük bir şehir var ki
yerinde özellikleri yazılmıştır. Bu şehre yakın Rüstem, Sam, Ne­
riman, Zâl u Köstehem mezarlarının başları ve ayakları ucun­
da mezar taşları olan ve her biri göklere baş uzatmış yüksek di­
reklerdir ki hendese üzere 70-80 arşın yüksek direklerdir, onlara
insan parmağıyla yazılmış adı geçen pehlivanların ismiyle res­
miyle ve yaşlarıyla ile bir çeşit yazı vardır.
Hakir o zamandan beri “Somaki taşı elle mi yapılmadır,
yoksa maden midir?" diye şüphede kalıp müşkülüm idi. Hamd
olsun bu Beytüllahm'de müşkülüm hallolup bu direklerde mü­
şahede ettim ki somaki taşı devlerin sanatı ile yapılmış alçı gibi
dökmedir ve istedikleri irilikte ve boyda yaparlarmış. Zira bu sü­
tunlarda da taze iken Hazret-i Davud'un el yazısıyla Zebûr'daki
Allah isimleri yazılmış, mucizesinde mübarek parmakları ha­
mura girer gibi girip "Yâ Dâ'im ve yâ Kâ'im ve yâ Bâkî" gibi es­
malar yazılmış ve bazısında dev pençe alâmeti var, ibretliktir.
Bu 30 sütundan başkası küçük sütunlardır.
Bu kilisenin zemini beyaz ham mermer döşelidir. İçinde
o kadar avizeler yoktur, ama kandilleri gayet çoktur. Duvarla­
rı baştan başa ebrî kağıt gibi çeşit çeşit taşlarla kaplıdır. Her bir
parçası birer kilim büyüklüğündedir ki bütün kandiller onda
gözükür.
Kubbeleri ve kemerleri baştan başa sırça mînâ ile nakış­
lı harpüşte tavandır, tamamı hoş kokulu servi ağaçlarıdır. Za­
manla biraz harap olmaya yüz tuttuğundan Sultan IV. Mehmed
Han'dan tamir ve bakımı için ferman gelip bütün kâfirlerin yar­

536
dımıyla öyle mamur ettiler ki sanki İrem köşkü olup bütün kur­
şunlarını da yenilediler.
Ve dört tarafında misafirhaneler yaptılar. Bu ise yasaktı, hâli
üzere kalmak gerektir, tâ ki harap ola, yeni bina olmaya. Bunun
da bilâ-teşbih kıblesi doğuya dönüktür ve yarım kubbededir.
Dört tarafında camları yoktur. Ama kıblesinin sağında 12 basa­
mak taş merdiven ile inilir bir mağara vardır, Beytüllahm dedik­
leri mağara budur. Üç köşe bir mağaradır. İçine 500 adam sığar,
hayli geniştir. Merdiveni dibinde,
Hazret-i İsa M akamı: Bebekliğinde mübarek vücudunun
konduğu bir beyaz ham mermerdir. Mübarek arkası üzere yattı­
ğı gibi vücutları gömülüp mübarek başları, mübarek omuzları ve
mübarek ayakları taşa tesir etmiştir ki hâlâ bellidir. Boyu haki­
rin karışıyla 5 karıştır. Zira daha beşik çağında iken bu beyaz taş
üzerine koymuşlar. Hâlâ mübarek başlarının çukuruna 2 okka
gülsuyu doldurup bütün ziyaretçiler yüzlerine sürerler. Bu çu­
kurun etrafı altınlarla süslenmiştir. Bu mahalde 12 kandil var ki
her biri birer Rum haracı değer.
Bu mahalde küçük bir kemer altı gibi bir küçük mağara var­
dır. Zer-ender-zer dîbâ, şîb, zerbâf, dârâyî ve kâmhâ ile süslen­
miştir. Daima gece gündüz mumlarla aydmlanmaktadır. Hiz­
metçileri yaşlı rahiplerdir. Bizzat Hazret-i İsa bunda doğmuştur,
muhakkak. Zira insan girince hayran olur. Altın ve mücevher ile
gayet süslüdür. Bu mağaranın karşısında 4 adım yakın bir küçük
kemercik altında,
Hazret-i İsa Beşiği: Bir kırmızı taştır ve tekne gibi oyulmuş-
tur. Gayet parlak bir taştır. Hatta Hazret-i Cibril-i Emin bu be­
şik içinde Hazret-i İsa'yı salladığı vakit ellerinin yerleri beşik
taşta bellidir. Bu mahalde de 12 kandil var, her biri birer kralın
yadigârıdır ki birer Mısır hâzinesi değer.
Bu beşiğin önünde Miraç Gecesi'nde Hazret-i Server-i
Kâinât ve M efhar-i Mevcûdât makamıdır ki bunda iki rekât na­
maz kılıp dua etmiştir. O sırada burada bulunan rahiplerin hep­
si imana gelmişlerdir. Onun için kâfirler Hazret-i Risalet'i inkâr
edemezler, zira bu mahalle gelip göklere yükseldiğini görmüş­
lerdir. Ama "Arap kavmine gönderildi, biz İsevîyiz" derler.
Bu mağarada Hazret-i Resul-i Kibriyâ burada ibadet ederken

537
mübarek başları ve mübarek dizlerinin sert taşa tesir ettiği yer
hayli çukurdur. Ağzına kadar gülsuyu doludur. Bütün ziyaretçi­
ler yüzlerine sürüp yüzleri nurlanır. Kâfirler de "Muhammed-i
Arabî'nin secdegâhıdır" diye mübarek başlarının geldiği çuku­
run dört tarafım öyle süslemişler ki sanki murassa gerdanlık­
tır. Ama bu ne hâlettir? Bizim evkaflarımızda bir mücevher taş
değil, bir değersiz taş koşan yerler, elbette kaybederler. Ama bu
ruhbanlar, bu kadar bin yıldan beri saklarlar. Acayip inanç ve
garip doğruluktur.
Bu Hazret-i Peygamber'in secdegâhmda da 12 kandil var.
Bunlardan Mısır sultanlarından Sultan Kaytbay'ın ve Sultan Tu-
manbay'm kandilleri gayet kıymetlidir. Sonra Yavuz Sultan Selim
Mısır'ı fethedip gaza malından bir mücevher altın kandil etmiş,
bunlardan büyük ve sanatlıdır, bir Mısır hâzinesi değer, derler.
Bu Hazret-i Risalet'in secdegâhı mahallinde bir köşede cilâlı
kayalar vardır. Onda bir acayip ve garip İlâhî sanat var ki diller­
le anlatılıp kalemlerle yazılmaz. Hazret-i İsa beşiği olan taşın ya­
nında mağaranın yalçın kayası öyle parlaktır ki insanın yüz ren­
gi onda belli olur. O kayada Kudret eliyle nakşedilmiş yaşlı bir
rahip resmi var ki sanki canlıdır. İki ellerini dizine koymuş gü­
lümseyip durur. Hazret-i İsa beşikte yatarken bu yaşlı zata baka­
rak avunup ağlamazmış. Daha sonra Hazret-i İsa olgun yaşların­
da havarilerine buyururlarmış ki,
"Bu taş içindeki sureti Cenâb-ı İzzet bana akraba olan
Hazret-i Yahya görünüşünde yarattı, onu gördüğümde teselli
olurdum. Bu suretten bana ses gelip benimle konuşurdu" buyur­
muşlar. Gerçekten de Kudret kalemiyle yapılmış bir surettir. Yan-
van Tarihi vardır. Bu Beytüllahm özellikleri onda ayrıntılı olarak
anlatılmıştır.
Bu yukarıda yazılan mağaraların hepsi büyük mağaranın et­
rafında bulunan makamlardır. Bunların hepsini ziyaret edip bu
Beytüllahm mağarasının doğu tarafındaki 7 basamak taş merdi­
venden yukarı çıkılır, büyük mağara,
Havariler M akamı: Bir kubbe gibi büyük mağaranın dört
tarafında 12 adet küçük mağaradır. Her birinde birer havari ka­
lırmış, ama bunlardan geniş ve süslüsü Şem'ûn-ı Safâ Makamı,
hâlâ döşelidir.

538
Burada kalan rahipler anlattılar. "Genellikle bu mağarada
İncil sesi duyulur" diye naklettiler. Her bir mağarada hangi ha­
vari kalırdı, onların isimleri mağaraların kapıları üzerinde Yu­
nanca yazılmıştır.
Bütün mağaralar zer-ender-zer ile döşelidir. Ama onların
zamanında kum üzere otururlar imiş. Bu büyük mağaranın da
dört tarafı kıymetli cibinlik ile döşelidir. Mağaranın kubbe yeri
bir süslü otağ ile gölgelik gibi kuruludur. Altında ince kum dö­
şelidir. Bazı köşeleri ebri taşlardır. Üstünde perhiz yapan keşiş­
ler otururlar. Haftada bir kere yemek yer rahipler vardır. O ka­
dar zayıf ve nahif olmuşlardır ki sanki Ahlat şehri iskeletleri­
dir. Ama her biri aklî, felsefî ve riyazî ilimlerde Aristo gibilerdir.
Ama yine bu yanlış yol tekkesinin sakinleri ve dervişleridir. "Al­
lah kime hidâyet verirse, işte doğru yolu bulan odur" [Kur'ân, İsrâ, 971
âyeti onların hakkındadır.
Bu makamların temaşasından sonra dışarı çıkıp Lahm
Kilisesi'nin dört tarafındaki odaları seyredip her bir odada kalan
Rum ve Frenk rahipleri karşılayıp saygı gösterdiler. Ama bun­
lar perhizkâr değillerdir. Bunlarda mûğpîçe, güneş parçası par­
layan mahbûb oğlanlar var ki görenin aklı perişan olur. Bunla­
rı da cemâl seyri edip bu kiliseden dışarı 200 adım uzaklıkta bir
zeytinlik içinde,
Hazret-i Süleyman oğlu Hazret-i M elik Rac'îm ziyareti:
Rum kavmine 17 sene padişah olup bu mahalde bir büyük ma­
ğara içinde yatmaktadır. Ama hâlâ hurma lifi kefeniyle taptaze
durur. Bu mağara içine Hazret-i İsa bir hurma dikmiş. O an "...
olgun hurma..." [Kur'ân, Meryem, 25] vermiş, ama yakın zaman­
larda kurumuş. Zira mağara içinde hava almaz. Kısa boylu iri bir
hurmadır. Hâlâ kökü ile vücudu kalmış.
Bu mağara içinde Hazret-i Yahya Makamı ve Hazret-i İsa
Makamı. Beytüllahm mağarasının havariler makamında bir bu­
cakta Hazret-i İsa'nın diktiği hurma kökü vardı. Zira kendileri
taze hurmayı severler imiş. Daha sonra Melik Rac'îm mağarasın­
da olan rahipler,
"Bu Melik Rac'îm bizim padişahımız olup bütün devler ona
büyülenmişti ve gayet âdil idi" diye anlattılar. Onu geçip doğu
tarafında yine bir mağara içinde,

539
Ebû Tâlib M akamı: Hazret-i Ali'nin babasıdır. Burayı da
geçip (—) tarafında bir bayır dibinde,
Beyt-i Hâle Köyü: Bağlı bahçeli ve 300 haneli kefere köyü­
dür. Oradan 2 saat,
Hızır-İlyas Köyü: Yola yakın 100 evli, bağlı bahçeli, mamur
köydür. Onu geçip,

Muradiye Kalesi'nin özellikleri


(—) tarihinde Bağdad fatihi Sultan IV. Murad bu mahal­
de yapmıştır ki Kudüs-i şerife giden Sultan Süleyman suyu­
nun pınarları üzerine yapılmıştır. Bazı zaman Arap eşkıyası
bu kaynakların yolunu bozup Kudüs halkı zorluk çekerlerdi, 1
okka su 1 guruşa bulunmazdı. Onun için bu kale pınarlar üze­
rine inşa olunup Arap eşkıyasından su yolları ve diğer yollar
emin oldu.
Bir sağlam kaledir. Pınarlar üzerinde bir çukur yerde dört
köşe taş yapı Sultan Murad kalesidir. Çepçevre büyüklüğü 600
adımdır. Ve dört köşesinde 4 kule vardır ve batıya bakar 1 kapı­
sı vardır.
Dizdarı ve 40 nefer hisar eri vardır. Topları ve cebehanesi
mükemmeldir. Kale içinde 1 cami ve 50 kadar küçük evler var­
dır. Kaleden taşra asla bina yoktur. Urban korkusundan neferle­
ri dışarı çıkmazlar, daima su yollarını gözetirler.
Bu pınarlar kale duvarı dibinde doğan büyük bir kaynaktır.
Ondan aşağı 3 adet büyük birkeler var ki her birinin boyu ve eni
ikişer yüz adımdır. Bu birkeler ağzına kadar dolu olup sonra ke­
merlerle ve yer altından Kudüs-i şerife akar büyük hayrattır. Bu
kaleyi geçip yine kıble tarafına,
Kûfîn Köyü: Zeytin bağlı, 200 evli azgın Müslümanlardır
ve zeamettir. Bu mahal öyle taşlıktır ki Allah bilir at ayak basa­
cak yer bulmayıp düşe kalka ve hakir piyade olup kıbleye 1 saat,
Aynü'd-dervî Köyü: Yolun sol tarafında 80 evli Müslüman­
lar ve zeamettir. Halilü'r-rahman sınırıdır. Oradan,
Saîr Köyü: Müslümanlardır. 1 camii var. Oradan,
Ayn-ı Şeyyâre Köyü: 300 evli, mamur bağlı bahçeli ve 1 ca­
mili köydür. Hazret-i Ahnuh kızı Şeyyâre burada bir türbede
yatar. Burada saf sulu bir kaynak vardır, büyük nehir gibi akar.

540
Şeyyâre kayayı kazıp çıkardığı için bu suya Ayn-ı Şeyyâre derler.
Bu köyde o isimle bilinir. Oradan,
Halhûl Köyü: Yoldan 500 adım uzaktır. 300 evli Müslüman
köyüdür. 1 camii var. Orada Hazret-i Yunus Nebî aleyhisselâm
makamı var, ama kabri Sayda yakınında deniz kıyısmdadır. Ba­
zıları Musul karşısındadır, derler. Ama bu Halhûl'daki makamı­
dır. Onu geçip yarım saat daha gidip Kudüs-i şeriften 7 saatte,

Peygamberler yurdu Hazret-i Halilü'r-rahman Kalesi


Bazılar Dâr-ı EbuT-enbiyâ Kalesi derler. Kudüs-i şerif San­
cağı toprağında paşa hâssıdır ve subaşılıktır. Üç bayrak asker ile
mutasarrıftır. 150 akçe kazadır, molla nahiyesi olmuştur. Nahiye
köyleri 75 asi beldeleridir. Kethüdayeri ve yeniçeri serdarı yok­
tur, ama dizdarı ve kale neferleri vardır. Ayanı eşrafı gayet çok­
tur. Hepsi ehl-i huzurdur. Hazret-i Halil himayesinde sultan sur-
resi ile geçinir bir alay senâ-hân yaşlı ve gençlerdir.
Kalesi bir kayalı bayır dibinde dört köşe eski bir yapıdır ki
her sert taşının özellikleri dillerle anlatılmaz. Bazıları Cân bin
Cân yapısıdır derler. Bir Kahkaha binasıdır. Çepçevre büyüklü­
ğü tam bin adımdır. Kıbleye bakar bir kapısı var ve içinde 200
adet kireç ile örtülmüş haneleri var. Ama çarşı pazarı, hanı ha­
mamı yoktur. Ancak bir mescidi var.
Bütün yapıları mamur taşra varoşundadır. Bu varoş kaleye
bitişik güney ve batı tarafında tamamen kârgir bina, bağlı bah­
çeli, akarsulu, kireç ve toprak ile örtülü 600 adet mamur haneler­
dir. Tamamı (—) mihraptır. Bunlardan kalabalık cemaate malik
selâtin camii, fukaralar kâbesi,

Hazret-i İbrahim H alilullah nurlu Camii


Bu cami bir kat kale içindedir, sanki iç kaledir. Bu camie
aşağı kaleden gelen üç yerden kapısı vardır, onlardan girerler.
Evvelâ, kale kapısı dibindeki batıya nazır Harem kapısından içe­
ri yokuş yukarı 40 adım gidip sonra 30 ayak ham mermer merdi­
ven ile çıkılır bir geniş harem sokağıdır. Cami haremine girme­
den İbrahim Halil mihrabı derler, bir mahaldir, ondan aşağı yine
30 ayak taş merdiven ile inilir. Bir yol da budur, cami-i şerife çı­
kar. Bu yolda Halil Çeşmesi derler bir saf su vardır. O mahalde

541
bir küçük mahalle kapısı vardır. Bu da bir yol ham mermer dö­
şeli Halil imareti önünden haremin dış kapısına biraz yokuş ile
varılır bir demir kafesli kapıdır. Kapının üstünde kemerde bir
uzunlamasına ham mermer üzere bu tarih yazılmıştır. Tarih;
Bîke siyâ (?) f î eyyâmi Mevlânâ es-Sultan el-Melik en-nâsırü'd-
dünyâ ve'd-dîn Muhammed halledallâhu mülkehu ibrı Mevlânâ
es-Sultan es-sa'ıd eş-şehit el-melikü'l-mansûr Kalâvân es-Sâlihî
teğammedehullâhu bi-rahmetihi bi-nasrı el-fakîr ilallâhi ta'âlâ sene
ışrîn ve seb'a mie. f720]
Bu kapıdan içeri 7 adım iç harem-i şerif kapısı üzerinde iri
yazı ile,
"Lâilâhe illallâh Muhammedün Resûlullâh İbrahimü Halîlullâh"
yazılmıştır.
Bu kapıdan içeri asla ayakkabıyla girilmez. Kapıcı fukara­
ları bekçilik edip korurlar. Gayet parlak beyaz ham mermer dö­
şeli bir temiz avludur. Dört tarafı kale gibi 40 arşın yüksek du­
vardır. Avlu içinde her taş cüssesi hamam kubbesi kadar oldu­
ğu bellidir.
Bu avludan nurlu cami içine üç kapıdan girilir. Sağ taraf­
ta Yusuf Kapısı, ortada İbrahim Kapısı ve solda Sâre Kapısı. Bu
kapılardan girip ta mihraba kadar camii boyu ve eni ikişer yüz
ayaktır. Ortadaki yüksek kubbe 4 adet yapma sütunlar üzerin­
de göklere baş çekmiş bir mavi kubbedir. Bu kubbenin dört tara­
fı toloz kemer kubbelerdir. Camiin çevresi baştan başa üç adam
boyu yükseklikte safi somaki, yeşim ve yerekanî dalgalı parlak
taşlarla kaplıdır.
Bu mermerlerden yukarı Hazret-i İbrahim hakkında Cenâb-ı
Bârî'den gelen âyet-i şerifler güzel hatlarla yazılmıştır. Meselâ:
"E y İbrahim, dediler, bundan vazgeç" [Kur'ân, Hud, 76], "İbrahim'in
makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın)" [Kur'ân, Ba­
kara, 125] ve " Biz de: 'Ey ateş, İbrahim'e [serin ve esenlik ol!' dedik]".
[Kur'ân, Enbiyâ, 69]
Bunun benzeri nice yüz âyet-i şerifeler yazılmıştır. Camiin
sağ tarafındaki duvarlarda Hazret-i Yakub, Yusuf ve İshak hak­
kında inen âyetler yazılmıştır. Mesela: "Biz ona İshak ve (İshak'ın
oğlu) Yakub'u da armağan ettik" [Kur'ân, En'âm, 84] âyeti gibi
âyetlerdir.

542
Bunlardan yukarı cami içi fırdolayı tezhipli hatla başından
sonuna kadar Yâsin-i şerif yazılmıştır.
Bu camiin minberi gerçi ahşaptır, ama parmak ısıracak ka­
dar sanatlı minberdir. Mihrabı da küçük elvan taş ile murassa
gibi süslüdür.

Bu camiin içindeki ziyaretleri bildirir


Evvela camiin orta kapısından içeri girerken sağ tarafta bir
nur dolu türbe içinde bizzat,
Hazret-i İbrahim Halilullah aleyhisselâm Kabri: İbn Abbas'a
göre Urfa şehrinde dünyaya geldi. Babası Azer'dir, put yapardı.
Anası (—) dır. Melun Nemrud ateşe attı. Cenâb-ı Bârî ateşe hitap
edip ateşi gül bahçesi eyledi: "E y ateş! İbrahim için serinlik ve esen­
lik ol, dedik." [Kuran, Enbiyâ, 69] emriyle ateş ram oldu. Hâlâ man­
cınık ve Nemrud ateşgedesi Urfa'da, yani Ruha şehrinde bellidir.
Oradan yine gelip bir zaman orada makam edinip ardın­
dan Hak emri ile Mekke'yi yaptı. Ondan sonra Kudüs-i şerifte
oturdular. Zamanlarından Muhammed ibn İshak'a göre Hazret-i
Muhammed Mustafa'nın doğumuna kadar 3.070 senedir. Aziz
ömür müddetleri 200 senedir.
İşi ve kazançları dihkânî yani ekinci idi. Ekin ekip misafir­
lerini toylardı. Haleb şehrinde kalırken bir beyaz ineği var idi,
onun sütüyle bütün halka ziyafet çekip ikram ederdi. Peynir ve
kaymak yapmak bunlardan kaldı. O beyaz inek Haleb'de ölüp
İnce Kma'da defnetmişlerdir. Onun için Haleb'e Halebü'ş-şehbâ
derler, yani beyaz inek yeri demek olur.
Daha sonra "Rabbine dön" [Kur'ân, Fecr, 28] emrine uyarak
Cenâb-ı Bârî tarafına dönüp nazlı vücutları bu cami içinde yat­
maktadır. Sandukası sırmalı yeşil atlas ile örtülüdür. Açıkça in­
san görünce sara tutar.
Nice bin peygamberlerin mübarek kabirlerinde ihtilaf var­
dır. Ama sahih hadis ile bu İbrahim Halil kabri kesindir. Mi­
raç Gecesi'nde Hazret-i Risalet-penah gelip ziyaret eyleyip bura­
da yatmakta olan nice bin peygamber ruhu ile görüşüp göklere
yükseldiği sabittir.
Bu türbenin içi sırmalı halılarla döşelidir. Kubbe içinde baş­
tan başa lâl, yakut, zümrüt ve elmas ile süslü kandiller var ki her

543
biri birer Rum haracı değer, birer padişahın hediyesidir. Altm
şamdan, çerağdan, buhurdan ve gülabdanlar var ki bunlar da
birer vezirlerin hayratıdır. Bütün ziyaretçiler içeri girdiğinde ko­
kulardan dimağları kokulanır.
Türbesinin üst ve alt katı tamamen saf gümüştendir. Kapı
kanatları da baştan başa gümüş ile kaplıdır. Mübarek başları
önündeki pencerenin de kafesleri tamamen saf gümüştür. Kısa­
cası övgüsünde dil kısa kalır nur dolu bir türbedir.
Hakir burada bir hatm-i şerif okuyup sevabını ruhlarına
hibe eyleyip şefaatlerini rica eyledim.
Sonra bu türbenin solunda yine cami içinde ve camie girer­
ken sol tarafta,
Hazret-i Sâre Ana ziyareti: Bir küçük nurlu türbe içinde
yatmaktadır. Ama peygamber haremi olmakla kapısı kapalıdır.
Altınlarla karışık murassa bir kapıdır ki kuyumcu usta ona çe­
kiç vurmuş ki övgüsünde dil susar.
Bir mücevher kilidi var ki saf altın üzere elmas, lâl ve ya­
kut ile murassa bir enbiya hâzinesidir ve Züleyha hayratıdır.
Mısır'dan gönderip yine bir Mısır hâzinesi vardır.
Bu zikrolunan iki türbenin arasında cami içinde bir tevhid-i
sultanî olur ki bütün düşkün âşıklar mest olurlar. Minberin sağ
tarafında dört köşe bir alçacık kubbecik içre,
Hazret-i (-—) [İbrahim] oğlu Hazret-i İshak ziyareti: Safet
şehrinde sakinler idi. Hâlâ Yahudiler hanelerini ziyaret ederler.
Aralarında meşhurdur ve tarihlerinde yazılıdır. Çoban idi. Son­
ra Kudüs'e göçüp vefat edince mübarek naaşlarını bu türbede
defnettiler. 160 sene yaşadı. Türbesine yüz süren mesrur ve şen
olup sıkıntıdan kurtulur, acayip İlâhî sırdır. Kubbesinin iki pen­
ceresi var, camiin kıble kapısına nazırlardır. Ama bu kubbe o ka­
dar süslü değildir. Ruhları için bir Yâsin-i şerif okuyup şefaatle­
rini rica eyledik.
Bu Hazret-i İshak'ın sol tarafında 40 ayak uzak İshak Nebî
türbesine benzer bir dört köşe ve alçacık kubbe içinde,
Rabika Hatun ziyareti: Hazret-i İshak Nebî'nin zevcesidir.
Peygamber haremi olmak ile kapısı kapalıdır. Bu camiin sol ta­
rafında,
Hazret-i Havva Ana M akamı: Bu mahalde bir dört köşe

544
taşta İbrî diliyle bir acayip yazı var ki bir yazıya benzerliği yok­
tur. Hazret-i İbrahim'in türbesi önünde cami içinde,
Serdâb-ı şerif ziyareti: Bu camiin altı tamamen mağaradır.
Hazret-i Risalet-penah'ın sahih hadisi üzere bu şehrin ulema­
ları nakliyle bütün nebiler ve resullerin türbeleri bu mağarada­
dır. Kıptî ve Yunan tarihleriyle Arap tarihçilerine göre bu Serdâb
mağarasında 3 bin peygamber medfundur.
İbn Abbas'a göre bu mağaranın kapısına Bâb-ı Serdâb der­
ler. Taşra avlu altından yolu vardır, ama kârgir bina ile kapalı­
dır. Ahmak Buhtu'n-nasr Hazret-i İbrahim ve diğer peygamber­
lerin mübarek cesetlerini çıkarmaya kalkıştığında nice bin işçi­
leri helâk olduğundan vazgeçmiştir. Ama cami içinde Halil Tür­
besi dibinde bir menfez yeri vardır. Sarıkla bir adam kellesi sı­
ğar bir mevzidir. Üstünde iki ince mermer üzerinde bir küçücük
kubbeciği vardır. Ve iki ince mermer sütun da duvara bitişiktir.
Bu dört sütun üzerine oturmuş kubbe içine ancak Serdâb türbe-
darı sığar ve ondan başka bir kişi oturmaya kâdir değildir. Zira
bu aziz soyludur. Bunların soyuna mahsus bir hizmettir. Bu tür-
bedarın başı ucunda 3 adet murassa ve mücevher kandil asılıdır.
Serdâb deliğinden aşağı da 7 kandil asılıdır. Gece gündüz
yanmaktadır. Bu kandillerin ışığından Serdâb'ın içi dolunay gibi
aydınlık olup beyaz kireç ile sıvanıp cennet gibi olduğu bellidir.
Ama aşağı Enbiyâlar Serdâbı içine bakmayı men ederler. Hatta
bir kere bir güvercin bu delikten aşağı düşüp ölmüş. Kokusun­
dan yatmakta olan peygamberler rahatsız olmasın diye baliğ ol­
mamış temiz bir çocuğu sağlam bir iple bu Serdâb deliğinden
aşağı indirip çocuk güvercinin ölüsünü alıp mağaranın içinde
yatmakta olan peygamberleri ve ailelerini seyredip "Çekin beni"
derken çocuk feryada başlayıp dışarı kör olarak çıkar. O zaman­
dan beri bu delikten aşağı bakmayı doğru görmeyip men ederler.
Bu mahalde cami-i şerifin içindeki ziyaretler tamam olup
edeple biz de Hazret-i İbrahim Halil veda ziyareti edelim diye
içeriye girince,
"Bismillâhi Lâ ilahe illallah İbrahim Halîlullâh" deyip ziyaret
meydanında susuzluğu gidermek için üç kere salavat parmağı­
nı emip üç kere,
"Siibhanallah" diye sünnet-i Halil'e uyulmuş olur. Zira bizzat

545
kendileri mübarek parmağını emip tatlı su içerlerdi. Ta çocuk­
luklarından beri âdetleri öyle idi. Zira anadan doğduğunda an­
neleri melun Nemrud korkusundan Hazret-i İbrahim'i varıp bir
mağarada bırakıp,
"Yâ Rab! Sana emanet verdim" diye gitti. Ardından Cibril-i
Emin gelip Hazret-i İbrahim'in mübarek parmağını ağzına ko­
yunca emmeye başlayıp annesi sütünden fazla safâ etti. Annesi
de ara sıra gelip süt verirdi ve görüp giderdi. Hâlâ masumların
parmağını emmek Hazret-i Halil'den kalmıştır.
Gerçekten de her masumun parmağını emdiği görülmüş­
tür. Ona dayanarak veda ziyaretinde üç kere parmağını emmek
Halil sünnetidir.
Sonra bu duayı okuya:
"Allâhümme zidnî ilmen vegınâen ve vakâren" diye.
Elbette Cenâb-ı İzzet o adama ilim, hilim ve Halil berekâtı
verip akranları arasında vakar sahibi olur. Zira ilk defa insanoğ-
lunda sakal ağarmak Hazret-i İbrahim'de meydana gelince şa­
şırıp,
"Ya Rabbî! Bu nedir?" dedi.
Cenâb-ı Hak'tan hitap gelip "Halil'im yani sevdiğim, vakar­
dır" dedi. Hemen İbrahim Halil de,
"Allâhümme zidnî vekâran" diye dua edince baştan başa kıl
uçları bile ağarıp sırf nur oldu. İmdi burada öyle dua eden vakar
sahibi olur. Hemen inanmak lâzımdır.
Oradan geri geri "Es-selâmü aleyke yâ Halîlallâh" deyip,

Camiin dışında harem-i şerifin dört tarafındaki


ziyaretleri bildirir
Evvelâ bu avlu dört köşe beyaz mermer ile döşeli bir mey­
dandır. Boyu ve eni ikişer yüz adımdır. Evvelâ avlunun kuzey
tarafında,
Hazret-i Yakub a ley h isselâ m ibn Hazret-i İshak ziyare­
ti: Safet'te otururlar idi. Yusuf hasreti ile ağlamak ve üzüntü­
den kör oldu. Evlâtları kendini Mısır diyarında Feyyum şehrin­
de Hazret-i Yusuf'un peygamberliği sırasında varıp buluşunca
Allah'ın emriyle gözleri açılıp baba oğul birbirlerini bağrına ba­
sıp nice sene Feyyum'da oturdu ve orada vefat etti. Ömür müd­

546
detleri (—) sene olup mübarek naaşlarmı Hazret-i Yusuf Ebü'l-
enbiyâ olan Halilü'r-rahman'a gönderdi, hâlâ bu mahalde yat­
maktadır. Sanatından bir şey malum değildir, ancak Yakub hüz­
nü ile şöhret bulmuştu. Ûlü'l-azm peygamberdir. Bir nurlu tür­
be içindedir, mübarek sandukası yeşil atlas ile örtülüdür. Çevre­
sinde güzel hatlı Kelâm-ı İzzetler vardır. Birkaç sanatlı kandil­
ler ve avizeler vardır. Burada bir Yâsin-i şerif okuyup şefaatleri­
ni rica ettik. Allah kabul ede. Bu türbeye yakın 7 adım gidip yine
bir örtü altında başka bir türbe kubbe içinde,
Hazret-i Lika Hatun ziyareti: Hazret-i Yakub'un zevcesidir.
Ama Hazret-i Yusuf ile Hazret-i İbn Yâmen başka anadandır. Bu
türbe peygamber haremi olduğundan kapalıdır. Hazret-i Yakub
ile Likâ Hatun arasındaki mahal Hanefî mescididir ama mihrabı
yoktur. Hamd olsun yedi gece teravih namazını burada eda ey­
ledik. Avlunun batısında, yan sofası altında,
Hazret-i Yusuf es-Sıddik ibn Hazret-i Yakub aleyhimesselâm
ziyareti: Yusuf Nebî hikâyesi bütün tarih kitaplarında yazılıdır,
yazmaya ihtiyaç yoktur. Hazret-i Yusuf babası Hazret-i Yakub
Nebî'nin vefatından sonra 20 sene yaşadı. Halifelikleri zama­
nında Feyyum'da yalan dünyadan göçüp mübarek cesedini bir
tunç sandık içine koyup Nil Nehri'nc bıraktılar. Zira vasiyetleri
öyle idi. Daha sonra bir yaşlı kadın sözüyle Süleyman Nebî asrın­
da Nil'den çıkarıp sandukasıyla bu mahalde defnolundu. Ömür
müddetleri 102 senedir.
Hâlâ bu harem-i şerifte başka bir türbede medfundur. San­
dukası yeşil atlas ile örtülüdür. Dört tarafında 20 adet Kelâm-ı
kadimler var ki her biri birer İslâm diyarı hattatlarının hüsn-i
hatlarıdır. Hikmet bu ki bu Hazret-i Yusuf türbesine kederli gi­
ren mesut çıkar. Ama diğer peygamberlerde insana bir dehşet
hâsıl olur. Mübarek başları tarafındaki Kelâm-ı İzzet'in birini fal
için açınca " Mısır'da onu satın alan adam, karısına dedi ki: 'Ona değer
ver ve güzel bak!"' [Kur'ân, Yusuf, 21] âyeti geldi.
Hakire ilham olup bildim, "Mısır seyahati bu zayıfa nasip
olur" deyip içim tanıklık etti. O saat bir Yâsin-i şerif okuyup mü­
barek ruhlarına hibe edip şefaatlerini rica ettim ve Mısır seyaha­
ti kısmet olursa bir hatm-i şerif okumaya söz verdim.
Bu mahalde harem-i şerifte olan ziyaretler tamam oldu.

547
Ama kutlu dostlara malum ola ki bu türbede ne kadar peygam­
ber yatmakta ise mübarek ayakları hâlâ doğrudur. Mübarek baş­
ları Kudüs'e yöneliktir. Zira onların zamanlarında Kudüs-i şe­
rif kıble idi. Hâlâ Kudüs ise kıblemizin kuzeyinde bulunmuştur.
Onun için mübarek başları Kudüs'e dönüktür. Zamanımızın in­
sanları gömüldüğünde başları batıya, ayakları doğuyadır. Bun­
lar kıbleye yöneldikleri gibi değildir. Bu avlu içinde asla ağaç
cinsi bir şey olmayıp avlunun doğusunda büyük bir beyaz taş
vardır, onun altında,
Hazret-i İbrahim oğlu Hazret-i İsmail aleyhisselâm ziyare­
ti: Burada yatmaktadır. Ama bu taş mübarek kabri üzerinde bu­
günkü ölülerimiz gibi kıbleye doğrudur. Allah bilir. Bu mahalde
de bir Yâsin-i şerif okuyup şefaatlerini rica eyledik. Sonra bu av­
lunun doğu tarafında olan kapıdan çıkıp yol aşırı 5 adım,
Cavliyye Camii: Allah bilir Mısır padişahlarından Yusuf
Salahaddin yapısıdır. Hazret-i Halil Camii'nde cemaat çok oldu­
ğunda bu camide namaz kılarlar. Gerçi arasında yol vardır, ama
yine pâk avlu yoludur, orada da namaz kılınır. Bu camiin cema­
ati Halil Camii cemaatini görürler, namazın sahih olması için bu
camiin sol tarafı direklerdir, araları demir ve tunç kafeslerdir.
Bu cami boyu ve enine yüz ellişer ayaktır. Altı sütun üzere
yapılmış toloz kemer binalardır, kubbeler değildir ve ortası açık­
tır. Camiin içinin dört tarafı duvarları birer adam boyu yüksek­
likte çeşit çeşit dalgalı ebrî mermerler kaplıdır. Bu camiin karşı­
sında Halil Camii kapısına bakar bir kapısı var, o da şebekedir.
Kemeri üzere bu tarih yazılmıştır. Tarih:
Hâzâ camii Cavliyye.
Sene 875
Bu camiin mihrabı önünde Hazret-i İbrahim Halilullah
Mutfağı, sabah akşam Allah'ın fukara kullarına ve gelen geçen
yolculara nimeti dağıtılmak için Halil davulu kütür kütür dö­
vülüp şehir halkına duyurulduğunda aman Allah o kadar insan
toplanıp herkes tasını Halil çorbası ile doldurup çoluk çocuğuy­
la karınlarını doyururlar. Hakir de teberrüken o fukaralar bölü­
ğünden olup bir sahan buğday çorbası aldım. Allah bilir bir ve­
zirin ve bir âlimin yemeğinde o lezzeti görmedim.

548
Bu kalabalık topluluk gidip ardı sıra değişik adamlar ve
bazısının hizmetçileri bakır sahanlar ile gelip bunların hepsi­
ne pilâv, yahni, zerde ve çorba verilir. Zira bunlar, imam, hatip,
şeyh ve mürtezikadırlar. Aşçıbaşı ifadesiyle "Her gün 7 bin sa­
han dağıtılır. İşte hepsi bu 7 kazandır" dedi. Allah bilir, bin ka­
zan yemek o taşman sahanlara yetişmez ama Cenâb-ı Bârî Ha­
lil berekâtı vermiş. Acayip bir hikmettir. Bu yemeklerden başka
Cuma gecesi sütlü aş ve Halil dibsi [pekmez] peltesi bolca çıkıp
bütün şehir ayanına dağıtılır. Ayrıca birer beyaz ekmek de verir­
ler ama diğer günlerde 20 bin kara ekmek verirler.
Bu Cuma gecesinde akşam vaktine dek mehterhane, davul,
nakkare, kös, nefir ve kudüme tarralar vurulunca dağlar taşlar
gök gürültüsü gibi gürler. Sözün kısası bu şehir halkının zengi­
ni ve fakirinin evlerinde ateş yanıp yemek pişmez. Meğer cenaze
yıkamak için ateş yakalar, yahut misafirleri gelip birkaç çeşit ye­
mek pişirmek için ateş yakalar. Ondan belli olur ki filân kişinin
hanesinde ateş yanar. "Acaba aslı ne ola? Ölüsü ola, yahut misafi­
ri ola?" diye o hane sahibinin hâlini bu şekilde sorarlar.
Bu sözün manası odur ki Hazret-i İbrahim Halilullah'm ni­
metiyle komşular ve misafirler Halil Mutfağı'ndan geçinirler. Bu
mutfakta Hazret-i İbrahim zamanından beri ateş sönmemiştir.
Kıyamete kadar devam ede. Âmin yâ Muîn.
Yukarıda yazılan bütün yapıları şehrin kuzeyinde bir yük­
sek yerde şehre havale yüksek yapılardır. Tüm yapıları kurşunlu
değildir. Safi parlak kireç ile örtülü beyaz inci gibi bellidir. Şanı
yüce Allah mamur eyleye.
Bu cami halı ile kaplıdır. Kule gibi bir minaresi vardır, gayet
yüksektir. Bu camie bitişik şehrin ayanı eşrafının havadar hane­
leri vardır, kat kat kârgir yapılardır. Bütün evlerinin pencereleri
aşağı şehre, güneye ve batı yönüne bakmaktadır. Ve bu aşağı şeh­
rin ortasında bir ulu çay akmaktadır. Bazı zaman kesilir ve orada
büyük bir birke vardır.
Bu varoş (—) mahalle ve (—) adet hanedir. Hepsi bağlı bah­
çeli ve kârgir kale gibi kuleli hanelerdir.
Bu şehrin dört tarafı baştan başa sarp taşlıktır. Bütün evle­
ri beyaz kireç sıvalıdır. Halilü'r-rahman'dan başka selâtin camii
yoktur. Şehrin kuzeyinde Hazret-i Osman Camii var, ama şehir

549
dışında kalmış, cemaati yoktur. Bir eski tarz düzgün minaresi
var, bunun da yüzü kireçlidir.
Bu semtte tamamen Yahudiler oturmaktadır. Onun için
Hazret-i Osman Camii'nin cemaati yoktur. Ama imamları, ha­
tipleri, müezzinleri ve mürtezikası vardır. Cuma gününde bü­
yük cemaat toplanıp namaz kılarlar. Bundan başka yedi adet
mescit vardır.
2 tekke ve 3 hamamı var. Halilullah Hamamı acayip ve ga­
rip tarzlı peygamber binasıdır ki mucize ile yapılmıştır. Hasta
girse Allah'ın emriyle şifa bulur. Suyu ve havası hoş ve aydınlık
iç açıcı hamamdır.
Üç hanı var. Koca Mustafa Paşa Hanı kale gibi büyük bir
handır. Paşa tarafından voyvoda bunda beş bayrak asker ile yö­
netir. Tamamı 200 odadır ve 2 bin at alır büyük bir meydanı var.
Dört tarafında, odaların altı baştan başa at ahırıdır ama suyu
birkedendir. Başka hanlarda kuyular vardır.
Bu varoşun dört tarafında kale yoktur ama Halilü'r-rahman
türbesi iki kat kaledir. Dizdarı ve neferleri (—) (—). Zira o türbe­
de olan hazine meğer Medine-i münevverede ola.
Bu şehir gayetle serhattır ve Arabistan çölleridir. Doğusu ve
kıblesi taşlık ve çöldür, ta Bağdad'a varıncaya kadar uçsuz bu­
caksız çöldür. O türbeler içinde nice türlü milletten çöl Arabi, eş­
kıya ve soyguncu kavim vardır, onlardan korkulup bu Halilü'r-
rahman'ı koruyup kale içine almışlardır. Ama bu türbeye kötü
gözle bakanlar defalarca helak olmuşlardır.
Hâlâ bu şehir halkı Allah'ın korumasmdadırlar. Zira bütün
koyunları ve sığırları otlaklarında çobansız gezerler, asla kurttan
korkmazlar. Bazı insanlar evlerinin kapılarını kapatmazlar. Ama
bazısı "Ehl-i beyte harami gelir" diye kapılarını kapatırlar. Zira
suyu ve havasının hoşluğundan mahbûb ve mahbûbesi çoktur.
Bütün halkı Araptır ve gayet inatçı ve kavgacılardır. Genel­
likle alaca abâ giyerler. Ve beyaz sarık giyerler. Ayanı çuka ve
sof cellâyî kırmızı sof giyerler. Kadınları altm ve saf gümüş üze­
re beyaz çarşaf bürünürler.
Reayasının çoğu Yahudi, Karayî, Yakubî ve Dürzîlerdir.
Ama Ermeni ve Urum asla gelip yerleşemez. Ticarete gelen bile
üç günden fazla duramaz, hemen ölür.

550
Ve 200 dükkânı var. Bedesten virandır. Bazı evler altın­
da sebilhaneleri vardır. Bağı bahçesi Kudüs-i şerif yolu üzere
dağı taşı tutup 7 saatlik yer baştan başa bağ bahçedir. Her sene
Cenâb-ı Bârî öyle Halil berekâtı verir ki Mekke ve Medine'den,
Mısır ve Irak'tan nice kere yüz bin deve gelip Halil üzümü diye
bezirgânlar kuru üzüm yükletip vilâyet vilâyet götürürler. İnci­
ri, narı, çeşit çeşit sulu üzümü, elması, ayvası, Halil dibsi, yani
pekmezi ve zeytini meşhurdur.
Bütün halkı bağbandır, zira ziraat yeri azdır. Bir tür bir çekir­
dekli üzümü olur, İzmir, Kuşadası, Kara Bağlar'da, İstanköy'de
ve Acem Hoy Menendi'nde olmaz. Kırmızı Yemen akiği gibi bir
üzümdür. Ama İlâhî hikmet şarap yapsalar sirke olur, Hazret-i
Halil mucizesidir. Ama zeytini ve zeytinyağı o kadar çok olur ki
Mühr-i İlyas İskelesi'nden her sene gemilere üzüm, incir, zeytin
ve zeytinyağını doldurup dip Frengistan'a gider.
Taşlık yer olmakla sıcak çok şiddetlidir. Yer yer halkının yüz
renkleri kırmızıdır. Ama birbirleriyle iyi geçinmezler ve gece
gündüz kavgaları çoktur, gayet inatçı ve kavgacı kavimdirler.
Dağlarında 5-10 bin tüfenkli adamları vardır. Hâkime itaat et­
mezler. Gayet zengin ve cömert kavimdirler. Cenâb-ı Bârî malla­
rına ve bağlarına Halil berekâtı vermiş. Yemeklerini yalnız baş­
larına yemeyip elbette misafirle yerler. Hak Taalâ bereket ver­
miş kavimdir.

Bu şehrin içinde ve dışında olan ziyaretleri bildirir


Evvelâ şehrin kuzeyinde mezarlık içindeki Kırklar Makamı,
(—) Camii yakınında Şeyh Kehen'ûş, şehrin kuzey ucunda bir
kubbe içinde Şeyh Ali ed-Dekâvî ve bu mahalde nice bin seyyid,
nice bin sahabe ve nice bin büyük veliler bu Halilü'r-rahman se­
bebiyle medfunlardır.
Şehir içinde Şeyh Abdurrahman Hazret-i Ebubekir es-Sıddîk
tariki ki Nakşibendiyye tarikatıdır, onların halifelerinden kutbi-
yete kadem basmış bir ulu sultandır.
Bunların civarında Şeyh Reyhan, Sahabe-i kiramdandır.
Hazret-i Risalet'e her an reyhan hediye götürürler imiş, ulu sul­
tandır. Bunların kardeşi Şam-ı şerifte Paşa Sarayı'nın iç hamamı­
nın kapısı dibinde medfundur.

551
Yine bu Halil şehri içinde Hazret-i Şeyh Yusuf Neccâr,
Hazret-i Risalet huzurunda bunların belini Selmân-ı Pâk bağ­
layıp marangozlara pîr oldu. Bunların vefatından sonra yine
Selmân-ı Pâk Hazret-i Ali huzurunda Ebü'l-Kasım Abdülvâhid
Neccârî'nin belini bağladı. Bu da neccarlara pîr oldu. Kabri
Bakî'dedir, İmam Cafer Fütüvvetnâme'sme göre.
Yine Halil şehri içinde Mahkeme Medresesi sahibi Şeyh
MuhyiT-mücerred bir şanlı hayrat ve hasenat sahibi ulu sul­
tandır. Tabakât-ı Şa'râvî'de hikâyeleri yazılıdır. Kuddi.se sırruhul-
azîz ve enbiyâi'l-kirâm alâ nebiyyitıâ ve aleyhim efdalii's-salavâtı
ve eşrefü's-selâm, satara suhufa'l-vesîkati mine'l-enbiyâi'l-kirâm
ve makâmâtihim. Zârehum el-fakîrul-hakîr el-hâc hâfızul-Kur'ân
Evliyâ-i Gülşenî ricana minhümü't-tevessülü li-mağfireti Zul-C elâli
ve'l-ikrâm. Yes'elullâhe lenâ ve lehu hüsne'l-hitâm ve's-selâm.
Hamd olsun bu şehirde bir hafta bağ ve bahçede zevk ü
safalar edip evliyâ ve enbiyâları ziyaret edip nice ermiş kimse­
lerin sohbetiyle şereflenip hayır dualarını aldık. 40 adet zeamet
sahibi ile yine,

Kudüs-i şerife gittiğim iz m enzilleri bildirir


Halil şehrinden doğu tarafına bağlı ve dağlı yol ile 1 saat,
Saîr Köyü: 70-80 evli bir Arap köyüdür. Bazı zaman Şam
toprağında yerleşik Âl-i Umûr Urbanı bunları soyup mallarını
ve yiyeceklerini yağmalarlarmış. Bu köyde bir cami vardır, ca­
mie bitişik bir beyaz türbe vardır. Onda,
Hazret-i Seryâ ibn Hazret-i Ays ibn Hazret-i İshak ziya­
reti: Ancak köy halkı bizzat Hazret-i Ays da burada medfundur
derler, doğrusunu Allah bilir. Ama bu Hazret-i Seryâ türbesinde
bir şeyh var. Daima Davud orucu tutar bir mazmne kimsedir.
Hakirin içinden geçti ki bu Hazret-i Seryâ ruhuna bir Yâsin-i şe­
rif okuyayım, diye hatırda iken hemen şeyh,
"Yâsin-i şerifi okuyun" buyurup keşfettiler. Hakir de ma-
kamsız yüksek sesle okuyup sevabını Hazret-i Seryâ'nm müba­
rek ruhlarına hibe eyledim. Şeyhin elini öpüp hayır dualarını
aldık.
Bu (—) adlı yerde Urban fakirleri içinde olmakla o kadar
süslü değildir. Ancak sandukası yeşil atlas ile örtülüdür. Cami

552
avlusunda yağmur suyuyla dolu bir sarnıcı var, bütün halk on­
dan kullanırlar. Bu köyden bize şeyh hazretleri 50 tüfenkli Ur­
ban şahbaz yoldaş verdi. Zira Gazze paşası Şeyh Beşir'i katlet­
miş. O yüzden bütün Urban dağı taşı kaplamışlar ki Gazze'yi ba­
sıp şeyhlerinin intikamını alalar. Biz de Nablus yoluna gitmeyip
Rabbü'l-Belhî adlı taşlık ve ağaçlık yerlerden şiddetli sıcak çeke­
rek o tehlikeli yolları geçip Hazret-i Musa yoluna gittik. 12 saat,
Nuaym Köyü: İbrahim Halil evkafıdır. 200 evli, bağlı, zey­
tin, incir ve dut ağaçlı mamur köydür. Hanı, hamamı, bir hoş ma­
mur camii, minaresi ve avlusu altında bir abıhayat sarnıcı vardır.
Camiin sağında,
Hazret-i Lût aîeyhisselâm ziyareti: Bir nurlu türbedir ki dört
tarafı İrem bağları gibi bağ bostan, gül gülistan ve hurmalık için­
de yüksek bir türbe içinde yatmaktadır. Süslü değildir, ancak
sandukaları yeşil sof ile örtülüdür. Ömür müddetleri 200 sene
oldu. Hazret-i İbrahim amcasıdır. Sâmirî kavmindendir. Müte-
fikat şehri ki Safet şehrine yakındır, onun halkını dine davet et­
meye memur oldular. Kırk yılda üç kişi imana geldi. Hak Taalâ
Cibril-i Emin'e emredip o şehri tüm halkıyla havaya kaldırıp yer­
yüzüne vurup yere geçirdi. Hazret-i Lût da Kudüs'te yerleşmiş­
ken bu Nuaym Köyü'nde vefat etti, hâlâ bu camide medfundur.
Bu Nuaym Köyü büyük ve eski bir şehir imiş. Hâlâ yapı ka­
lıntıları bellidir. Bu türbeye bütün saralı ve sıtmalılar gelip ziya­
ret edip şifa bulurlar. Hakir bir Yâsin-i şerif okuyup şefaatlerini
rica eyledik. Bir gece burada konuk olup şeyhin bize koştuğu 40
adama 5 guruş verip döndüler. Sonra bu köyden 20 tüfenkli kıla­
vuz alıp yine doğuya doğru 3 saat tamamen taşlık içinde geçip,
Veşle Köyü: 100 evli, kale gibi bir mamur köydür. Burada bi­
raz istirahat edip ve kahvaltı edip bütün kılavuzlarımızın ve ha­
kirin atlarına ikişer at yemi alıp toplam 94 yem alıp 3 guruş ver­
dik. Bu Musa bereketi deyip birkaç adam silâhlarıyla bize kıla­
vuz oldular, zira bu mahaller gayet korku çekecek ve ürkülecek
yerlerdir. Oradan yine göz göz olmuş sarp ve taşlık yerler için­
de 6 saat,
Hazret-i Musa ibn K am İmrân aîeyhisselâm ziyareti: Anne­
leri Yuhana'dır. Menûçehr İran ve Turan padişahı idi. Velid bin
Masun, yani Firavun Mısır padişahı idi. Sonra şeytan yanılması

553
ile hâşâ tanrılık davasına kalkışıp: " Ben sizin en yüce Rabbinizim"
[Kur'ân, Nâziât, 24] dedi.
Bunların zamanında Hazret-i Musa Said-i İbrim'e yakın
(—) (—) dünyaya gelip anası Yuhana Hazret-i Musa'yı bir san­
duka içine koyup Firavun korkusundan Nil'e attı. İlâhî hikmet
Hazret-i Musa o sandukayla Firavun'un haremi önünden geçer­
ken Firavun'un hatunu sandukayı Nil'den çıkarıp gizlice büyüt­
tü. Günlerin geçmesiyle Musa bir yiğit olup seyahat âleminde
Mısır toprağında Kızıldeniz kıyısında Tûr-ı Sînâ'da münacat
ederken kendilerine kırk yaşında peygamberlik verilip Firavun'ı
dine davet etmeye memur oldu. Sonra yine Süveyş Denizi ke­
narında Hazret-i Musa Firavun ile cenk etti. Hazret-i Musa'ya
askeriyle Süveyş Denizi'ne girmesi Allah tarafından emredilip
"(Vurunca deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir
dağ gibi oldu." [Kur'ân, Şu'arâ, 63] âyeti uyarınca Hazret-i Musa
askeriyle deryaya girip kurtuldu Firavun bu hâli görüp,
"Ayâ bu ne hâldir?" derken derhâl Hazret-i Cibril bir kısrak
ile Firavun'm aygır atı önüne düşüp deryaya girdi. Firavun'ın
aygır atı da kısrağı görüp ardına düştü. Firavun o kadar yula­
rını çektiyse de zapt edemeyip denize dalıp Musa Nebî askerini
kova gitti. Firavun adamları bu hâli görüp,
"Bre tanrımız gitti, biz ne tehir ederiz" diye hepsi denize gi­
rip bölük bölük gitmede. Tâ ki arkalarında bir Firavunlı kalma­
yıp Allah'ın emriyle hepsi Süveyş Denizi'nde Kolundur Boğazı
adlı yerde boğuldular. Sonra Cenâb-ı Hak o boğulan Firavunlı-
ların etini yiyen balıklardan kılıç balığını yarattı, melun balıktır.
Mahallinde özellikleri yazılır.
Sonra Hazret-i Musa Kızıldeniz'in Habeş tarafına gelip Fun-
cistan, Berberistan, İsne ve İsvan memleketinin halkını dine da­
vet ederek Said'de asıl vatanı olan Ermen-i İsfun beldesine gelip
oradan Eski Mısır ki Fustat şehridir, orada halkı dine davet etti.
Kutlu zamanlarından Hazret-i Muhammed'in doğumuna kadar
3.300 senedir. Ömrü (—) sene ve geçim yolu Hazret-i Şuayb'm
çobanı idi. Ve Kelîmullah idi, yani aracısız Cenâb-ı Hak ile konu­
şurdu. Âyet: "Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu." [Kur'ân, Nisâ,
164] Bütün güvenilir tarih kitaplarında hikâyesi yazılıdır. Bu
mahal Kudüs-i şerifin doğusunda 7 saat uzakta,

554
Sidrem Gölü, yani Lût Gölü
Zehir gibi suyu vardır. Sahilinde bir nurlu türbede yatmak­
tadır. Çöl, kırlık, yaban, ıssız yerler ve bir tarafı taşlık olmakla
dört tarafında şenlik yoktur. Türbesine bitişik bir camii var ki
inci tanesi gibi beyaz münevverdir. Yer yer etrafında odaları var­
dır. Avlusunda yağmur suyu ile dolu bir âbıhayat soğuk su ku­
yusu var. Düzgün bir minaresi var ki benzeri meğer Mısır'da
Gavriye Minaresi ola. Avlunun dışında yine yağmur suyu dolu
büyük bir birkesi var.
Mübarek sandukası Kudüs'te Hazret-i Davud sandukası gibi
altın sırmalı yeşil atlas ile örtülüdür. Türbesi kıymetli halılarla dö­
şelidir, ama mücevher ve murassa cinsi kıymetli kandil, çerağ, bu­
hurdan ve gülâbdan yoktur. Ancak 100 kadar kandillerdir. Camii
de gösterişli ve donanımlı değildir, zira insandan hâlî yerdedir.
Bu türbenin kıblesi tarafında 200 evli bir köy vardır. Müs­
lüman, Yakubî ve Yahudiler vardır. Hacılar ve ziyaretçiler her
zaman bu türbeye geldiklerinde bu köyün halkı gelip ziyaretçi­
lere yiyecek ve içeceklerini getirip hizmet ederler. Türbedar da
bu köydendir. Ama bu türbede Hintliden gayri kimse yoktur.
Her sene ziyaret eden Yahudi çoktur, zira onlar Musevîdirler.
Kudüs'ten 500-600'ü bir yere gelip alaybeyi bayrağıyla asker alıp
gelip ziyaret ederler.
Bu türbe ve cami sanki yapı ustası elinden henüz çıkmıştır.
Nur dolu mezarının kandil ve halıları daima hâli üzere durup
türbedarları kapısını kapatmazlar, daima açıktır. Bir kere Arap
ve Dürzîler bazı eşyaların çalmışlar, hepsi ölmüşler.
Bir celâl sahibi ûlü'l-azm peygamberdir ki insan nurlu tür­
besi içine girince vücuduna titreme gelip hayran olur. Hakir var­
dığımda türbesini öpüp bütün yoldaşlarımızla,
"es-Selâmü aleyke ya Kelîmallah, destûr ya Kelîmallah" de­
yip girdik.
Mübarek ayakları tarafında huzurlarına varıp hepimiz adab
üzere oturup hakirin Nebe suresinde kalmış bir hatm-i şerifi ta­
mam edip sevabını mübarek ruhlarına hibe eyleyip şefaatlerini
rica eyleyip taşra camie varıp ibadet ettik. O gece orada konuk
olduk, köy halkı 50 tavuk, 1 koyun ve 5 eşek yükü mavi taşlar ge­
tirdiler. Hakir tavukların ve koyunun parasını verip,

555
"Bu taşlar nedir?" dedim.
"Ya sultanım! Bu taşlar ağaç gibidir" dediler.
Hakir güvenmedim. Sonra kav yakıp tencereleri diğer taş­
lar üzere koyup bazı çer çöple alev çıkınca bu taşları tencere al­
tına koyduğumuzda alev alev olup neft ve katran gibi yanardı.
Allah'ın hikmeti meğer o dağların bütün taşlan böyle yanar­
mış. Acayip ve garip hikmettir. "Allah her şeye kadirdir." [Kur'ân,
Bakara, 20]
Sonra bu taşlardan yükümüze birkaç parça koyup veda zi­
yareti edip bütün yoldaşlarımızla bu Sidrem Gölü ve Lût Gölü
derler, kenarınca taşlıklar içinde gidip Al-i Umûr kabileleri ça­
dırları içinde biraz dinlenip bu Sidrem Gölü'nden hoş kırmızı
balıklar yakalayıp hemen pişirdiler, yiyip karnımızı doyurduk,
ama lezzetli balıkları olur.
Bu gölün çepçevre büyüklüğü 9 mildir. Çeşit çeşit balıkla­
rı olur. Ama biraz acıdır, hayvan içerler, kış günlerinde yağmur
sellerinden lezzetli olur. Bu gölün batı tarafında Kelîmullah'ın
kabrine yakın,
Zeyt-i Hâr Dağı derler bir küçük dağdır, onda büyük bir
mağara vardır. Hazret-i Lût Nebî bu mağara içinde ümmetleri­
nin ailelerini Lûtîler korkusundan saklamış. Hâlâ bu mağara­
dan her gece bir ışık çıkıp çevreye ışık saçıp ayın on dördü gibi
dört taraf aydınlanır. Hikmet bu ki gündüz o mağara içine per­
vasızca girip gezersen ne çıra, ne kandil, ne fitil, ne ateş ve ne
ocak var, ancak İlâhî sanat bir gece çırası belli olur ki akıl peri­
şan olur.
Hazret-i Meryem Yahudi kavmi sataşmalarından Kudüs'ten
kaçıp bu Sidrem Gölü ve bazıları Meryem Gölü derler, bura­
da kapanıp Hazret-i İsa ile burada kalırmış. Cenâb-ı Bârî onla­
ra Cibril-i Emin ile "... olgun hurma..." [Kur'ân, Meryem, 25] ik­
ram edip karanlık gecede ışık ihsan ederdi. O yüzden hâlâ bu
mağaradan ateş çıkar. Hatta hakir o gece bu ışığı görüp yakın­
dan ne olduğunu anlamak için Al-i Umûr çadırlarında konuk ol­
dum. Hayli ikram ettiler, akşamdan sonra az bir ateş belli ola­
rak akşam vaktinde cihan aydınlandı. Ta Şafiî vaktine kadar du­
rup sonra kayboldu."Allah dilediğine hükmeder." [Kur'ân, Mâide, 1]
Bunları seyredip bu muhalden kuzey tarafına 5 saat gidip,

556
Tekrar Kudüs-i şerif m enzili: Hakiki iklimde 3. iklimde­
dir. Uzun günü (—), uzun gecesi (—) ve binası talihi (—). Burada
bütün dostlarla vedalaşıp Mısır'da İbrahim Paşa'ya gidip oradan
hacc-ı şerife gitmek sadedinde iken Kudüs-i şerif Paşası Harmuş
Paşa'ya emr-i şerifler gelip,
"Diğer senelerden 10 gün önce Şam hacılarını Hüseyin Paşa
ile birlikte Şam'dan çıkarıp Mekke-i mükerremeye gidesiz ve Mı­
sır emirü'l-haccma da fermanım öyle sadır olmuştur" diye hatt-ı
şerif gelince hakir hesap ettim ki Kudüs'ten Mısır 20 konak yer­
dir. Bu hesap üzere hacıların çıkmasına 20 gün kaldı. Dönüp
mecburen Mısır yoluna gitmekten vazgeçip 1082 Ramazan'ının
bayram namazını Mescid-i Aksâ'da kılıp duadan sonra bütün
dostlarla musafaha ve veda edip Şam tarafına gidip Kudüs'ten
kuzey tarafa 9 saat tamamen zeytin ve İncirli bağ ve bahçeli köy­
ler içinden geçerek,
Selima Köyü m enzili: Bir bayır üzerinde 200 Arap evli ve
âbıhayat sulu bir mamur köy ve zeamettir. Oradan yine kuzeye
mahsullü sahralar içinde 8 saat,
Nâşifoğlu Köyü m enzili, zeametidir. 100 haneli beldedir.
Oradan yine kuzeye şenlikli ovalar içinde 6 saat gidip sıcağın
şiddetinden dermansız kalıp,

Cebel-i Aclun Kalesi menzili


Filistin'de (—) tarihinde Busrâ şehri sahibi Melik Busrâm ya­
pısıdır. Hicretten sonra 60 tarihinde Muaviye Şam'da emir iken
tamir etti. Sonra 922 tarihinde kale anahtarını Çerkezler Selim
Şah'a teslim edip Şam Eyaleti'nde sancakbeyi tahtı oldu.
Hâlâ beyinin padişah tarafından hâss-ı hümâyûnu 26 bin
yük akçedir. Zeamet 4 ve timar 51. Paşası, zeamet ve timar sahip­
leri padişah kanunu üzere cebelüleri ile 1.200 temiz asker olup
her sene Şam hacıları Mekke'den avdet döndükleri sırada hacı­
ları asi Hurma'da karşılayıp asilerden kurtarmaya memurlardır,
başka sefere gitmezler.
Paşasına 40 kese hâsıl olup sancağı 150 akçe şerif kazadır. Ve
140 pare nahiye köyleridir. Ama Arap atının ayaklan altında ezi­
len ve eğilen köylerdir. Kadıya senede 6 bin guruş olur. Kethüda-
yeri, Şam serdarları, ayanı, dizdarı ve 150 silâhlı hisar eri vardır.

557
Kalesi bir tepe üzerinde dört köşe ve sanatlı taş ile yapılmış
bir şirin kaledir. Çepçevre büyüklüğü (—)dür ve (—) bakar bir de­
mir kapısı vardır. İçinde 1 cami ve 70-80 kadar toprak ile örtülü
hanecikler vardır. Beyi kalede oturur. Hanı hamamı ve bedesten
yoktur. Ve aşağıda varoşu,
............. (1 satır boş)..................
Suyu ve havasının hoşluğundan bağı bahçesi boldur. Üzü­
mü Halilü'r-rahman üzümüne benzer. Şehrinin yıldız tarafı iki
konak yere ta Ayn-ı Tüccar'a, Kakun ve Leccun'a kadar Heyhât
gibi çemenzar lâle ve erguvan bahar ile mahsuldar bir diyardır ki
her sene 40-50 bin Türkmen otlaklarında konuk olurlar. Bu şehrin
doğu tarafında 2 saat,
Zağr Gölü: Çepçevre 6 mildir, âbıhayat sudur. Türlü türlü ba­
lıkları avlanır. Dört tarafına Vahîdat ve Al-i Umûr ve Benî Zühd
kabileleri konup dinlenirler. Bu göl Minye Gölü ile Cebel-i Aclûn
arasındadır. Bu Zağr kıyısının batı tarafında nurlu beyaz bir tür­
be vardır, onda,
Hazret-i Lût aleyhisselâm kızı Zağr ziyareti: Orada medfun-
dur ama türbedar, kandil ve halıdan yoksundur, zira yerleşim­
den bir belirti yoktur. Her tarafı Urban kabileleridir. Bu türbenin
yanında bir pınar vardır. Bu kızın ismiyle anılıp Ayn-ı Zağr der­
ler. Urban kabileleri âlimleri arasında böyle yayılmıştır ki bu pı­
nar kıyamete yakın yani eşrât-i saatte coşup taşıp bu sahra ve şe­
hirleri suya batıra, derler. Gerçekten de eğer taşsa ta Şam'a kadar
önüne engel yoktur.
Bunu da ziyaret edip yine Aclun Kalesi'ne gelip o gece konuk
olduk. Sonra Aclûn'un bağlarından taşra kıble tarafına ana yolun
geçtiği Katran Kalesi yolu üzerinde,
Hazret-i Eyyub oğlu Hazret-i Beşîr aleyhimesselâm ziyareti:
Yeşillik yerde nurlu beyaz bir türbede medfundur. Türbedarı ve
komşusu yoktur. O yüzden donanımlı değildir. Ama bütün hal­
kın ziyaretgâhıdır. Bazı zaman Benî Reşid kabilesi bu mahalle ge­
lip Vadi-i Beşir diye konup ziyaret ederler. Suhuf nâzil olmuş pey­
gamberdir. Hakir Hamd olsun ziyaret edip bir Yâsin-i şerif oku­
yup şefaatlerini rica eyledik. Ömürleri (—) senedir. Bağban imişler.
Oradan yine Cebel-i Aclûn'a gelip bazı dostlarla vedalaşıp
yine kuzey tarafa 9 saat gidip,

558
Tekrar Ayn-t Tüccar Kalesi: Daha önce özellikleri yazılmış­
tır. Onu geçip 4 saat topraklı sahra içinde gidip Safet şehri sı­
nırında Minye Gölü kenarınca sarp ve taşlık yerleri geçip Vadi
Nehri'nin Minye Gölü'ne karıştığı yeri atlar ile geçip ona yakın,
Aynü't-tîn ve Ayn-ı Leymûn: Bu iki suyun Minye Gölü'ne
karıştığı yerden atlarla geçip,

Taberistan şehri harabelerinin anlatılması


Tufan'dan sonra mamur olan beldelerdendir. Bu Taberistan'ı
sık ormanlar ile katettikleri için Tibristan'dan Taberistan derler.
Batı tarafı Safet şehrine, güneyi Kahkaha Kalesi, doğu tarafı Ta­
beristan Gölü'nün yarısına varmış büyük şehir imiş. Hazret-i
İsa'nın doğumundan 76 yıl sonra Buhtu'n-nasr harap edip yine
mamur olmuş, bu şehirde 70 peygamber bir asırda toplanmışlar­
dır. Yahudi taifesi bu nebilerin çoğunu katlederler.
Hâlâ bazı ziyaretler var ki "peygamberlerdir" diye ziyaret
ettik. Ama isimleri malumumuz değildir. Sonra, 792 tarihinde
Timur Kudüs'e giderken bu şehir kavmini katledip şehrini harap
eder. Hâlâ haraptır ama bunda olan eski yapılar ve büyük eserler
meğer Ayasluk'ta ve Mısır'ın Doğu Ahmimi'nde ola.
Bu şehri geçip yine Minye Gölü kenarınca gidip ta Ayn-ı
Tüccar'dan 6 saat,
Minye hankâhı ve Taberistan Gölü'nün özellikleri: Halk
arasında Minye Gölü derler. Bu gölün batı tarafında bir kayalı
alçacık dağ eteğinde, göl kenarında bir küçük handır, ama ga­
yet amansızdır. Zira dört tarafı Dürzî ve Urban'dır ve tamamen
imansız üryan [çıplak] insandır. Gelen gidenleri kendileri gibi
üryan edip [soyup] katlederler.
(—) tarihinde Şam ve Kudüs arası güvenli yol olsun diye
Lala Mustafa Paşa yapmıştır. Safet hükümetinde gayet yerinde
yapılmıştır. Kıblesi tarafı Minye Gölü kenarıdır. Baştan başa ılgın
ağacı ormanıdır. Bu ormanların toprağında Safet keçesi boyaya­
cak renk renk kök boyalar çıkar. Ta Frengistan'a nice bin yük gö­
türürler, Safet hâkimi öşrünü alır.
Bu Minye Gölü kıbleden yıldız tarafına uzunlamasınadır.
Boyu iki konaktır ve eni Müzeyrib Kalesi yakınından ta Tabe­
ristan tarafına kadar 50 mildir, ancak gayet tatlı suyu vardır.

559
Kudüs-i şerif yolu üzerinde göl kıyısında mamur ve şenlikli
köyleri vardır. Doğu tarafı ve kıblesi Şam'ın Kâbe yolları ve Ur­
ban yatakları olmakla mamur değildir. O taraf çöl olmakla göl
kıyısı ağaçlık ve ormanlıktır.
Her cins yaratık olduğundan başka Benî İsrail koyunları
vardır ki yeni doğmuş kuzu kadardır. Ama gayet semiz ve boy­
nuzları yine diğer koyun boynuzu gibi kıvrılmıştır. Ve kuyruğu
tavşan poçığı gibidir.
Bu gölde arslan da olur, derler ama hakir görmedim. Ama
Merzifon şehri eşeği kadar domuzları olur ki anlatılmaz. Avla­
nacak yerdir, ancak 5-10 kişi varsa yol kesiciler insanı avlarlar.
Bu göle büyük nehirler karışır. Evvelâ batı tarafında Şıkıf ve
Zübdaniye dağlarından ve Baalebek sahrasından doğan Küçük
Tennur Nehri ve Büyük Halhûl Nehri, ikisi bir yere gelip Yakub
Köprüsü altından geçip bu Minye Gölü'ne karışır.
Doğusunda Hiireyyân Nehri, Müzeyrib Kalesi altından
akıp buna karışır. Kuzey tarafından Kisve Nehri ve Sanemeyn
beldesi tarafından Sanemeyn Nehri de bu Minye Gölü'ne karışır.
Şam'ın Kâbe yolunda Ayn-ı Zerka da buna katılır. Abıhayat
bir göldür. Vilâyet halkı 70 çeşit lezzetli balığı olur, derler ve eski
hekimler 70 özelliğini yazmışlar.
Bu gölün dört tarafında olan dünyanın acayipliklerinden
nice yüz ibretlikler vardır. Bunlardan biri bu gölün (—) tarafın­
da bir harap şehir vardır.

Zağzağa şehri harabesinin anlatılması


Hazret-i Lût'un şehridir. Filistin iklimindendir. Bunu da
Buhtu'n-nasr harap etmiştir. Hâlâ bu gölün kenarında dağı taşı
tutmuş bir harap diyardır. Harabeleri bir günde dolaşılamaz.
Bunda olan binalar Kisra Kemeri'nden nişan verir. Yüksek sü­
tunlar ve tılsımlı eski eserleri var ki insan hayran olur. Ama et­
rafı mamur beldeler ile çevrilmiştir ve mahsullü vadileri var. Bu
harabeler içinde Vahîdât kabileleri, Rubâh oymakları ve Reşid
kabilelerinin koyunları kışlar, büyük mağaralar ve saraylar var­
dır. Burada bir,
Zağzağa Germâbı: Farsçada germâb, Arapçada ayn-ı hâr,
Türkçede ılıca ve kaplıca, Moğolcada (—), Yunancada (—) nero

560
ve Latincede bana derler ve Kürtçe'de ise çermik derler. Hekimle­
re göre akarsuyu kükürt madenine uğrayıp ısısının şiddetinden
o su ateş parçası olup bir yerden kaynar. İnsana o kadar fayda­
lıdır ki özelliklerini bir şekilde anlatmak mümkün değildir. Bu
Zağzağa ılıcasının özelliklerinden biri, bir cüzamlı 40 gün içse
inci tanesi gibi olur. İkinci özelliği, cereb, behak ve frengi hasta­
lıklarını Frenk kılıcı gibi keser. Yakın uzak diyarlardan bu kud­
ret hamamına girip şifa bulurlar. Yine bu gölün kuzey tarafında,
Demâmîr Hamamı derler, bu da kudret hamamıdır. Ama
bu dünyanın acayipliklerinden güvenilmeyecek bir yerdir. Ana­
yola yakındır, bütün dostlarla gidip gördük. Maanoğlu girip nik-
ris hastalığından kurtulup faydasını gördüğü için bu ılıca üzeri­
ne yüksek binalar yapmış. Çevre köylerden bölge halkı gelip yı­
kanırlar. Dışarı çıkınca soğuktan sakınmak lazımdır, o zaman
faydası olur. Ancak canlı hayvan cinsinden bu ılıcaya düşse tüyü
dökülür.
Büyük acayiplik: Bir mendil içinde üç veya beş yahut yedi,
kısacası tek yumurta koysan su içinde pişip dışarı çıkarsan biri
kaybolup yumurtalar çift kalır. Ama çift yumurta koşan pişip
yine çift yumurta çıkar. Mendilde bir yırtık olmadığı hâlde böy­
le olur, acayip hikmettir. Bazıları,
"Bir cinler müvekkili vardır. İdris Nebî kâhinlerinden bir
kâhinin tılsımlı suyudur. Ne zaman tek yumurtayı bu suya ko­
yup pişirseler biri o cine gıda olur. Eğer çift koşalar yine dürüst
çift yumurta çıkar, böyle tılsımlıdır" diye anlattılar. Bu ılıcaya
genellikle Kudüs ve Safet Yahudileri çok girerler.
Bu Minye Gölii'nde bir adacık vardır, Kudüs yolundan gözü­
kür, ona Ceziretü'n-neml [Karınca Adası] derler, bir küçük ada­
cıktır. Hazret-i Süleyman'a "Ey Süleyman! Sencileyin yedi Süley­
man gördüm" diyen zayıf karınca bu adada bulunur, derler ama
görmedim.
Bu mahalde Minye Gölü'nün anlatılması tamam olup
Minye'den yine kuzeye Ak Taşlık Beli'ni geçip 3 saat sıkıntılar
çekip Allah saklasın canımızdan usanıp yaya olarak dert bela
çekerek sonunda atlara binip 3 saat daha topraklı yerlerle gidip,
Yusuf aîeyhisselâm Kuyusu ziyareti: Şam'a giderken yolun
sağ tarafında bir ziyaretgâh kuyudur ki Hazret-i Yusuf'u kar­

561
deşleri bu kuyuya atınca Cenâb-ı Bârî "Yetiş ey Cebrail" diye
emredince Cibril-i Emin de yıldırım gibi yetişip kanadı üzerine
Hazret-i Yusuf'u alıp kuyunun bir köşesinde bir taş üzerine ko-
yup gitti.
Bu kuyuya Cenâb-ı İzzet'in nazarı değip kuyu iken Hazret-i
Yusuf'a kemân oldu. Bu kuyunun hakkında nice yerde, Yusuf
suresinde "... Onu kuyunun dibine atın" [Kur'ân, Yusuf, 10] gibi
âyetler vardır.
Sonra Mısır kervanı geçerken bu kuyudan su çekerken "O
da kovasını saldı, (Yusuf'u görünce) 'Müjde! İşte bir oğlan!' dedi. Onu
bir ticaret malı olarak sakladılar” [Kur'ân, Yusuf, 19] âyeti de kıssa
yoluyla Hazret-i Peygamber'e indirilmiştir. Hikâyesi bütün tef­
sir ve güvenilir kitaplarda yazılıdır.
Daha sonra tüccar Hazret-i Yusuf'u kuyudan çıkarıp
Mısır'da Mısır azizine sattılar. Zaman geçince kendine 40 ya­
şında peygamberlik gelip Mısır'a halife olup bu kuyuyu mamur
etti. Hâlâ bu kuyu üzerinde 4 adet ince mermer sütun üzere bir
alçacık kubbecik vardır, insanın başı değer. Bu kubbenin içinde
gelen geçenlerin çeşit çeşit yazıları vardır. Kuyunun derinliği 1
gönder boyu yani 5 arşın ancak vardır.
Hatta hakir 1057 [1647] tarihinde Silâhdar Murtaza Paşa ile
Kudüs'ten gelirken ziyaret edip hakirin bir sırma matarası ve
miftah gulamın bir gümüşlü kaması düşünce hakir hemen iki
çember kolanını bir yere bağlayıp Yusuf gibi indim, ama suyu
gayet az idi.
Bu kuyunun suyu aslî değildir. Yağmur suyundan toplanır,
kesme kayalı sarnıçtır. Hazret-i Yusuf'un oturduğu kayada mü­
barek dizlerinin yeri bellidir. Ve bir yerli kayacıktır.
Bu mahalle Yusuf ve Hazret-i Cibril'in indiği hatırıma ge­
lip kuyu içinde hakiri bir ağlama tutup dualar ettim. Cenâb-ı
Hak'tan beden sıhhati, tam seyahat ve son nefeste iman dileyip
bütün susamışların kovalarını ve mataraların doldurup suya
kanmalarına sebep oldum. Hakirde mataramızı doldurup ve
mezkûr gümüşlü kamasını dışarı çektirdim. Su kalmayıp ça­
murlu bulanık su kalıp yine çember kolanlarıyla hakir dışarı
çıktım. Bazı adamlar daha inip su bulamayıp dışarı çıktılar.
Bu mübarek kuyuya bitişik kıblesi tarafına 3 adım yakın bir

562
büyük han vardır. Bunda bir mescidin kapısı üzerinde iri yazı ile
tarihleri var. Ama zamanla yağmur ve kardan yazısı bozuldu­
ğundan yazmak mümkün olmadı.
Bu mescidin sol tarafı duvarına bitişik kale gibi büyük bir
handır ve 100 ocaktır. Avlusu bin at alır. Kuzeye bakan bir kapısı
vardır. Burada bu han ve mescitten başka yapı yoktur.
Bu hanın doğu tarafında hana bitişik bir tepe vardır. O tepe
üzerinden Minye Gölü'nün büyüklüğünün ne kadar olduğu bel­
lidir. Zira bu Yusuf Kuyusu mahalli gayet yüksek yerlerdir. Bu
tepe üzerinde Hazret-i Yusuf kardeşlerinden Hazret-i Yahuda'nın
makamı var. Hazret-i Yusuf'u kardeşleri kuyuya atmak istedik­
lerinde Yahuda razı olmayıp kızgınlığından tepe üzerinde olan
taşları tırnağıyla kazmıştır. Bu taşlara mübarek pençelerinin tesir
ettiği yerler bellidir. Kurt, Yusuf'u yedi diye kardeşleri Hazret-i
Yakub'a yalan söylediklerinde bu Yahuda birlikte değil idi, zira
peygamber olmuştur. Peygamberlerden yalan çıkmamıştır. Yu­
suf Kuyusu'nun güneyinde yol aşırı,
Şeyh Muhammed el-Arabî ziyareti: Bir alçacık kubbe için­
de yatmaktadır. Nur dolu türbesi yakınında birkaç ağaççık var­
dır.
Bunları ziyaret edip 3 saat yıldız tarafına yılma aşağı, sonra
yine düz yeşillik sahra ile 3 saatte,
Hazret-i Sa'd-ı Vakkas ziyareti: Bir taşlık yerde yüksek bir
türbe içinde medfundur. Bir yüksek tekkesi var, türbedarları ve
dervişleri vardır. Sahabe-i güzindendir. Hazret-i Risalet-penah'ın
huzurunda Selmân-ı Pâk Hazret-i Ali'nin seccadesi üzere oturup
45. pîr bu Sa'd-ı Vakkas olup belini bağladı ve icazet verdi. Bütün
yayaların ve ok atıcıların silsilesi bunlara çıkar. Allah'm emriyle
öyle ok atarlardı ki yanmış çıranın fitilini vurup söndürürlerdi.
Hatta Hazret-i Peygamber'e kayserden elçi gelip,
"Ey Muhammed, siz cenkte ok atarmışsınız, ne şekildedir?
Görelim" deyince Hazret-i Peygamber Sa'd-ı Vakkas'a hitap edip,
"Ey Sa'd! Bu karanlık gecede bir çıngırak asıp o çıngırağa ok
at" buyurduklarında Hazret-i Sa'd o karanlık gecede o asılı çın­
gırağa 40 ok atıp 40 oku da isabet edince elçi hayretler içinde ka­
lıp derhâl,
"Ey Muhammed! Senin mucizendir" deyip imana gelir. Hâlâ

563
İstanbul'da ve başka diyarlarda ok talimi yapılan dükkânlarda
asılı çıngıraklar vardır, ok vurdukça cmgir çıngır ses verir. O
Sa'd-ı Vakkas'tan kalmıştır.
Bu zat Aşere-i Mübeşşere'dendir ki bunlara "Cennet ehli­
siniz" diye Hazret-i Seyyidü'l-kevneyn müjdeleyip hadis-i şe­
rif buyurmuşlardır. Hâlâ tekkesinde olan ok ve yayın hesabını
Cenâb-ı Hak bilir, zira gelen gidenden ne kadar tirkeş sahibi var
ise bu dergâha gelip sadağını kabrin sandukası altında koyup
sonra tekbir ile şeyh o kimsenin kemerine bağlayıp okluktan üç
ok bırakıp bu tekkeden teberrüken bir ok alıp sadağına kor. Ok­
çular kanunu böyledir.
Sa'd hazretlerinin yay ve okları asılıdır. Her hünerli pehliva­
nın, insanın gücü yetmeyecek maharetlerinden birer alâmetleri
var. Bazısı ok ile saban demiri delmiş. Kimi taşa, kimi tunca vu­
rup geçirmiş, ibretlik eşyalar vardır.
Hatta hakir bu ziyaret ettiğimde tîrkeşimi tekbirletip üç ok
bırakıp Mısır fatihi Selim Han'ın bir elmas ok temrenin teberrü­
ken alıp tîrkeşime koyup dua ve sena ile kuşandım. Yüce Rab-
bimden seyahat ettiğimiz gazalarda kullanmayı nasip etmesini
dileyip ruhlarına bir Yâsin-i şerif okuduk.
Bu ziyaret yerinin güney tarafında dağda Safet şehri var­
dır ve Beytü'l-hazen hıyâbânınm ağaçları gözükür. Bu ziyaretin
dört tarafındaki kayalıklar baştan başa göz göz delik delik sün­
ger gibi olmuştur. Hazret-i Yakub'un gözü yaşından parça par­
ça delik delik olduğu bellidir. At ve insan basmakta zorluk çe­
ker. Bu vadilere Kenaneli derler. Bu ziyareti edip yine kuzey ta­
rafına 1 saat gidip,
Vadi'z-Zi'b [Kurt Vadisi] M akamı: Bir yeşillik yerde bir so-
facıktır. Hazret-i Yakub burada 12 oğluna "Hani Yusufum" diye
sorunca birden "Ne yazık ki onu kurt yemiş" [Kurarı, Yusuf, 17] de­
diklerinde derhâl Hazret-i Yakub bütün bölgede bulunan kurt­
ları çağırıp,
"Benim Yusufumu hanginiz yedi?" diye sordular. Ama
Yusuf'un başına ne geldiğini bilirlerdi. Derhâl bütün kurtlar,
"Hâşâ ve kellâ ki biz peygamberzâde ve âdemoğlu yeme­
yiz" diye yemin ettiler. Ve,
"Ey Yakub, Allah ile bundan sonra ahdedelim. Sen de şahit

564
ol. Bir daha canlı kısmından hayvan eti yemeyelim. Hâşâ ki biz
senin Yusufunu yemiş olalım" diye bu Kenaneli'nin kurtlan ye­
min ettiler. Hâlâ yine o vadinin kurtlarını görmüşüz, ot otlarlar
ve insandan o kadar kaçmazlar, bir yumuşak başlı kurtlardır ki
kurt ile koyun bir arada olup Yakub mucizesi ile geçinirler.
Yeryüzünde bir diyara mahsus değildir. Bir padişahı öv-
seler, zaman-ı devletinde kurt ile koyun yürür dedikleri bu
Kenaneli'dir ki Osmanlı'nın hükmündedir. Bu mahalle Vadi-i
Zi'b [Kurt Vadisi] derler.
Onu geçip ta Minye tarafından 9 saatte Halhûl Nehri'ni Ya­
kub Köprüsü'nden geçip köprüden 100 adım uzakta,
Yakub Köprüsü Hanı m enzili: Bu nehrin öte tarafı Ke-
naneli ve Safet toprağıdır, beri tarafı Şam sınırıdır. Daha önce
bu han (—) (—) yapısıdır. Zamanla haraba yüz tutup 1082 ta­
rihinde Sultan IV. Mehmed Han, ki Girit fatihidir, zamanında,
Canpoladzâde Hüseyin Paşa yeniden yapmıştır. Önceki temelin­
den boyu ve enine 20'şer arşın ilave ederek genişletip büyük bir
han olmuştur ki sanki bir kaledir.
Bir mescidi ve havlısında bir büyük havuzu var, dört tara­
fında mazgal delikleri var ve bir demir kapısı var ki kale kapıla­
rından sağlamdır. Gerçekten de çok lüzumlu, yerinde büyük bir
hayrattır, Allah sonunu hayreyleye.
Oradan yine kuzeye bu handan bir bayır yukarı 6 arşın enli
siyah taş kaldırım üzere 5 saat gittik. Bu hayrat da Canpoladzâde
Hüseyin Paşa'nmdır. Kış günlerinde yol üzerinde eskiden nice
yüz at boğulup insan helâk olurdu.
Oradan geçip bir meşelik gölgelik içinde ve bazı taşlık yerle­
ri geçerek 5 saatte,

Kunaytıra Kalesi'nin özellikleri


(—) tarihinde Süleyman Han vezirlerinden Lala Mustafa
Paşa yapısıdır. Daha önce bir sarp, tehlikeli, harami ve yolkesici
sığınağı yer imiş. Gerçekten de yerinde yapılıp büyük hayrat ol­
muştur. Şam vezirinin hâssıdır. 300 asker ile bir paşa ağası hü­
kümet eder. 150 akçe kazadır ve nahiyesi (—) köydür. Kethüda-
yeri yoktur, ama Şam yeniçerisi serdarı, dizdarı ve (—) nefer hi­
sar eri vardır.

565
Kalesi bir düz yeşillik sahrada dört köşe, kara taştan bir kü­
çük kaledir. Çepçevre büyüklüğü 800 adımdır. Kuzeye bakar bir
demir kapısı var, 70-80 kadar toprak ile örtülü nefer evleri ve 1
mescidi var.
Bu kaleye bitişik bir kale daha var. Fırdolayı 2.700 adımdır.
İçinde 170 ocak büyük bir hanı var ki diller ile anlatılmaz. Ahı­
rına 3 bin at sığar.
Benzersiz bir camii var ki vezir camilerinde ona benzeyen
yoktur. 22 adet Kelâm-ı şerifleri ile mihrabın iki tarafı süslenmiş
ki her bir Kelâm-ı şerif biner altın değer. Yâkût, Şeyh, Karahisarî
ve Abdullah-ı Kırımı gibi hattatların güzel hatlarıdır. Çevresin­
de olan pencerelerin üstünde çini üzerine âyet-i şerifler yazıl­
mıştır, değerli halılar döşenmiştir, tezhipli şamdanlar ve çerağ-
danlar ile süslenmiştir. Anadolu tarzı bir minaresi vardır. Ve
kıbleye bakar bir kapısı vardır, üzerinde tarihi budur:
............. (1 satır boş)..................
Bu tarih mermer üzerinde, zemini lacivert zamanı müzeh­
hep bir hüsn-i hattır, ama büyüleyicidir, benzeri yoktur. Avlusu,
bir mesiregâh açık bir avludur ki sanki gölgeli ağaçlarla bezen­
miştir. 10'a 10 temiz bir havuzu var, içinde balıklar yüzer.
Bu avlunun kuzey tarafında 20 kubbe imareti, kileri ve mah­
zenleri var. Sabah akşam handa hazır olan konuklara bir bakır
sini çorba, adam başına bir ekmek ve her ocak başına birer mum
verilir, nimeti boldur, ayrıca her at başına birer yem verirler.
Bu şehirde ne kadar adam var ise Keykavus mutfağından
tayınları vardır. Büyük vakıftır, gün başına birer beldesi vardır.
Mütevellisi 200 adam ile mal tahsil eder bir eyalet yerdir.
Bu camiin harem kapısı önünde bir çarşı vardır. Tamamı 150
kârgir toloz kemer bina dükkânlardır, her esnaftan bulunur. Bu
hayrat ve hasenatın hepsi Lala Mustafa Paşa'nmdır. Bütün yapı­
ları kurşunla örtülü büyük bir hayrattır.
Bu hayratın dört tarafındaki yeşillik ekili ovalar tamamen
bunun evkafıdır. Yaz kış çayır ve çimeni eksik değildir. Bütün
Şamlının, hacca giden Müslümanların ve paşanın bütün hay­
vanları burada otlar bir mahsuldar ovadır. Havası ılımandır,
kışı sert olmaz. Şam'ın bütün odunu ve kömürü bu Kunaytı-
ra dağlarından gelir, büyük ormanlıktır. Bu ormanlıkların için­

566
den yoldaşlarımızla meşelik içinde Kunaytıra'dan kıbleye doğ­
ru 5 saatte,
Hazret-i Ukkâşe ziyareti radıyallâhu anh ki Sahabe-i gü-
zinin seçkini olduğundan başka Hazret'e aşırı sevgisinden
Resullulah'm sırtında olan nübüvvet mührünü öpmüştür. Bütün
siyer kitaplarında hangi yolla nübüvvet mührünü öptüğü yazılı­
dır. Bu Ukkâşe türbesi bir acayip yeşillik orman içindedir, bir be­
yaz kubbe içinde medfundur ki binası Abdülmelik bin Mervan
tarafından yaptırılmıştır. Nice dervişleri nurlu türbesine hizmet
ederler.
Bu türbe Kunaytıra ile Hazret-i Eyyub ziyareti arasında bu­
lunmaktadır. Bu hakir 1059 tarihinde Anadolu'da Maraş'a uğra­
dığımızda Maraş'a yakın kıblesi tarafına Sof Dağı'nın nihayetin­
de Hazret-i Ukkâşe kabri var ve bir âbıhayat kuyusu var. Ondan
içen hafakan hastalığından kurtulur, büyük ziyaretgâhtır. Belki
o Maraş'taki makamı olup bu Kunaytıra yakınındaki nurlu tür­
besi ola. Sırrı aziz okun.
Bundan kalkıp 4 saat bir iki yerlerde mamur ve şenlikli Şam
köylerinden,
Turunciye Köyü: 200 evli zeamettir. Turunciye Nehri derler
bir tatlı ırmağı vardır. Bazı tabiat sahibi olan vezirlere bu tatlı su­
dan götürürler. İnsana yeniden hayat verir.
Onu geçip bu yolun yarısından bir taşlık yola düştük ki ne
at basacak yer var, ne insanın yaya gitmesine imkân var, sanki
cehennem yoludur. Ta Sasaa'ya kadar böyle taşlıktır ki nice bin
adam at ile yuvarlanıp ayakları kırılmıştır. Allah rahmet eyleye,
Tatar Han Kapıkethüdası Tatar Süleyman Ağa 2 saat yerini te­
mizlemiş. Dua ederek onu geçip 8 saatte,

Sasaa Kalesi'nin özellikleri


(—) tarihinde Yemen fatihi Sinan Paşa yapısıdır. Şam nahi­
yelerinden 150 akçe kaza niyabettir. Dört köşe bir taş kaledir, bü­
yüklüğü 600 adımdır. Batıya bakar geniş ve yüksek bir demir ka­
pısı var. Dizdarı ve hisar eri mevcut olup nefer evlerinden gay­
ri bir şey yoktur. Bu kaleye bitişik yine kale gibi büyük bir hanı
var ki övgüsünde dil kısa kalır. Tamamı 120 ocaktır ve ahırı 2 bin
hayvan alır.

567
Burada sanatlı, mükellef ve süslü aydınlık bir cami var ki
anlatılmaz. Mihrabı ve minberi hayal-pesend bir yüksek min­
berdir. Mihrabın iki tarafında 20 adet Kur'ân-ı kerimler var ki
her biri birer seçkin hattatların yadigârlarıdır. Çeşit çeşit ne-
cef ve billur camlar, sanatlı avizeler ve değerli halılar ile döşe­
nip süslenmiş nurlu bir camidir. Düzgün bir miranesi var, gayet
yüksek ve sanatlıdır.
Avlusunda bir Şâfiî havuzu var, tatlı su ile doludur. Bu av­
lunun dışında geniş bir avlu daha var, misafirler çok geldiğinde
hayvanlarını bağlamak için yerde nice yüz demir halkalar var­
dır.
Bu mahalle yakın sekiz yüksek kubbe imareti, somuncu
kubbesi ve kilarları var. Gece gündüz gelen gidene hazır kahval­
tıdan başka sabah akşam yolculara ve komşulara birer tas çorba,
birer ekmek ve her odaya birer kandil verirler. Seçkin kimselere
birer demir sini ile üç çeşit yemek verirler. Ama bütün insanla­
rın hayvanlarına birer at yemi vakıftan verilir.
Han ile cami arasında 20 dükkânı ve 1 hamamı var. Tüm
bu büyük yapılar kurşunludur. Bu hanın doğu tarafında 100 ka­
dar evkaf reayalarının kamıştan kulübeleri var. Bu hanın dışın­
da, kuzey tarafında 100 adım uzakta bir bayırcık üzerinde bü­
yük bir han daha yapılmıştır, (—) Paşa'mn hayratıdır. Asker ve
konuklar çok olduğunda burada da konaklarlar. Ancak çarşı pa­
zar ve şenlik yoktur. Burada,
Şeyh Verdi (—) Ebü'n-Nidâ ziyareti: Sahabe-i kiramdandır.
Hazret-i Selmân-ı Pâk belini bağladı ve icazet verdi. Tellâlların
silsilesi ona ulaşır.
Bu Sasaa Ovası'nda asla boş arazi yoktur. Tüm Şam ayanı­
nın çiftlikleri ile süslü bir mahsuldar, baştan başa ekilir kırlardır
ve köylerdir. Bu mamur vadi içinde kuzeye 2 saat,
Daruye Köyü: Şam beyliklerinden Atabeylerden Nûreddin
eş-Şehit ibn Ak Sunkur el-Bersakî hazretlerinin evkafından 600
bağlı, bahçeli, cami, mescit ve hamamlı, küçük çarşılı mamur ve
süslü beldedir. Bunun bağ ve bostanlarına bitişik Şam bağları­
dır. 2 saatte,

568
Cennet kokulu Şam, toprağı ham amber ve
m iskli selâm yurdu D ım ışk Kalesi'nin anlatılm ası
Daha önce 1058 tarihinde bu kutlu şehre iki defa gelmek
nasip oldu, ama kalamayıp ziyaret edemedim ve bazı hâllerini
öğrenemeden ikisinde de Murtaza Paşa'mn emriyle ulaklık ile
İstanbul'a gidip gelmeden özellikleri yazılamadı.
Hamd olsun bu 1082 Şevval'inin 5. günü bu Dârüsselâm'a
sağlık ve esenlikle gelip merhum Siyavuş Paşa'mn kardeşi Vezir
Hüseyin Paşa'ya gelip sarayında bir oda döşeyip 8 nefer adamla­
rımın ve atlarımın yiyecek ve içecekleriyle birer kat değerli giysi­
ler bağışlayıp zaman-ı devletinde Şam'ın özelliklerinin yazılma­
sına cüret olundu.
Evvelâ akıl sahibi dostlara gizli olmaya ki, İbn Abbas'a göre
yeryüzünde Tufan'dan sonra Nuh aleyhisselâm ilk defa Musul ya­
kınında Cûdi Dağı eteğinde Cûde şehrini yaptı, ondan sonra ikin­
ci kurulan şehir Haleb'dir. Sonra iiçüncüsü bu Şam'dır. İlk yapı­
cısı Sâm bin Nuh'tur. Sâm'dan bozma Şam derler. Bu şehir insa­
noğlu ile öyle mamur oldu ki cennet-meşâm olup Hazret-i Nuh
da gelip yerleşti. Ta Hazret-i Risalet-penah'm kutlu zamanlarına
kadar nice bin melik ve devlet sahip olup sonunda Hırkil Kayser
adlı bir kralın eline geçti.
Daha sonra Hicret'in 13. yılında Hazret-i Halid 80 bin as­
ker ile Şam üzere gelip Hırkil Kayser'in elinden zorla fethedip
mutasarrıf oldu. Sonra Hazret-i Ebû Bekir halife iken vefat edip
Hazret-i Ömer halife olunca Hazret-i Halid'i Şam'dan azledip
Şam'ı Ubeyde bin Cerrah'a verdi. Sonra Hazret-i Ali'nin halife­
liği yıllarında Emevîlerden Muaviye sikke ve hutbe sahibi melik
olup Hazret-i Ali ile ve Âyişe Sıddıka ile Sıffîn cenklerini etmiş­
tir ki iki taraftan nice bin sahabe şehit olduğu güvenilir tarihler­
de yazılıdır.
Bundan sonra Şam'a nice melik daha sahip olup Hicret'in
500 tarihinde Sayda, Beyrut ve Trablusşam'ı Frenk kâfirleri işgal
edip orada Dürzi, Teymanî, Yezidî, Mervanî ve Nusayrî melun­
larının yardımlarıyla Şam'ı da işgal ettiler ve Şam ile Kudüs'ü 80
sene zapt ettiler. Allah'ın hikmeti o sırada Fâtımîlerden Hâfız Li-
dinillah oğlu Zâfir Billah Mısır halifesi idi. Bir gün Mısır kulu

569
ayaklanıp Zâfir Billah'ı katledip yerine Hâfız Li-dinillah oğlu
EbüT-Kasım İsa'yı halife ettiler.
Bu uğursuz olayın haberi Bağdad'da Abbasîlerden
Elmüttekî Billah'a ulaşınca derhâl beylerinden Mahmud Nu-
reddin Zengî'yi ve Esedüddin Şirkûh'u Mısır üzere serdar edip
aman ile Mısır'ı fethedip sikke ve hutbeyi Elmüttekî Billah adına
okuttular. Sonra bütün asker Şam'da olan Frenkler üzerine git­
ti. 40 bin askerle de Elmüttekî Billah tarafından Sultan Nureddin
Şehit ve amca oğullarından Yusuf ibn Salahaddin de bir koldan
saldırıp Şam, Kudüs, Akka ve Remle'yi tamamen kurtarıp Nu­
reddin Şehit Şam'a müstakil padişah oldu.
Sonra kâfirler Reşid'e, Dimyat'a ve Mansure'ye bin pare
gemi ile çıkınca Nureddin Şehit'in emriyle Yusuf Salahaddin
derya gibi askerle varıp bu yazılan şehirleri fethedip Mısır'a ha­
life oldu. Sikke ve hutbeyi kendi ismine etti ve Şam'da velinimeti
olan Nureddin Şehit ismine okutmayıp Bağdad Abbasî halifeleri
ismine hutbe okutturdu. Abbasîler de Yusuf Salahaddin'e men­
şurlar gönderip müstakil Mısır padişahı oldu.
Ama beri tarafta Nureddin Şehit bu hâli duyup Salahaddin'i
Şam'a davet etti. Salahaddin de davete uyar gibi davranıp
Mısır'dan Bilbeys'e gelip bir bahane ile yine Mısır'a döndü. Nu­
reddin Şehit korkusundan Mısır'da Mukattam Dağı üzerinde
(—) tarihinde hâlâ Paşa Sarayı ve Yeniçeri Odaları olan kaleyi
yeniden bina edip eski Mısır harap oldu. Ona eski zamanlarda
Mısır-ı Fustat derlerdi.
Allah'ın hikmeti Salahaddin kaleyi inşa ederken bu Şam'da
Nureddin Şehit ölünce Salahaddin Mısır'da müstakil padişah
olup Şam'a da malik oldu. Ta Çerakise Devleti'ne geldi.
913 tarihinde Çerakise padişahlarından Sultan Gavrî Mısır
padişahı iken 3. veziri Melik Senyal Şam hâkimi idi.
921 tarihinde de Çerakise elinden Yavuz Sultan Selim Mı­
sır fethine giderken Melik Senyal padişahın haşmetine takat ge-
tiremeyip Hayre Bay vasıtasıyla Şam'ı Selim Han'a teslim etti.
Şam'ın bütün ileri gelenleri "Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir
kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur)" [Kur'ân, eş-Şu'arâ, 89] diye
atının ayaklarına yüzler sürdüler. Selim Han o kışı Şam'da geçi­
rip Şam'ı (—) Paşa'ya ve mollalığını (—) Efendi'ye bağışlayıp eya­

570
letini yazdı. Ve 20 bin asker koyup bir iç kale inşa olunmasını fer­
man edip gitti, Mısır fethine doğru yola çıktı. Hamd olsun hâlen
vezirlik bir eyalettir.
Paşasının padişah tarafından hâss-ı hümâyûnu 10 kere 100
bin akçedir. Şam hazine defterdarı hâssı 140.335, Şam defter ket­
hüdası zeameti 130 bin ve Şam timar defterdarı zeameti 740 bin
akçedir. Şam sancağında toplam kılıç zeamet 128 ve kılıç timar
868 adettir.
Şam Eyaleti 13 sancaktır. Yedisi hâs ile zapt olunur. Üçü
sâlyâne ile zapt olunanda timar ve zeamet yoktur. Ve 40 bin
de çöllerde aşiret ve kabile beyleri vardır. Her vezirden sancak
yenileyip hediyelerini verip hil'at giyerler. Ama bunların da
vilâyetlerinde timar ve zeamet yoktur. Ancak Müslüman hacı­
lara hizmet etmeleri karşılığında Selim Han kanununa göre 70
kese surreleri ve birer destar hil'atleri olur.

Şam Eyaleti sancaklarını bildirir


Evvelâ Kudüs-i şerif Sancağı, Gazze Sancağı, Safet Sancağı,
Nablus Sancağı, Cebel-i Aclûn Sancağı, Leccun Sancağı ve Şam
Sancağı, paşa sancağıdır ve tahtıdır. Sâlyâne ile zapt olunan bun­
lardır: Evvelâ Tüdmir Sancağı, Sayda Sancağı, Beyrut Sancağı ve
Kereknuh Sancağı. Tüm sancakları bunlardır.
Şam'ın hazine defterdarı, defter kethüdası, timar defterda­
rı, çavuşlar kethüdası, defter emini, alaybeyi, çeribaşısı, yerli ye­
niçeri ağası, kethüdası, başçavuşu, orta çavuşu ve küçük çavu­
şu vardır.
1.500 silâhlı ve tertipli yerli yeniçerisi vardır. Ama 10 bin seç­
kin askeri olur. Gayet zengin kuldur, her sene emir-i hac ile 500
yiğit Müslüman hacıları hacca götürüp getirirler. Bu taifenin yi­
yecek ve içecekleri için kilar emini ve habbü'r-rümmân çavuşu
tayin olunup hacca varıp gelinceye kadar 44 bin guruş Şam hâzi­
nesinden masrafları olur. Ve her adama mîrîden birer kısrak ve­
rirler. Bazısına heccan ve mahfe verirler.
Şam Eyaleti'nin tamamı 996 kılıçtır, 128'i zeamettir ve 868'i
timardır. Bu askerin padişah kanunu üzere cebelüleri ile 9.065
kılıç ve namlı asker olur. Vezirlerinin dahi hâss-ı hümâyûnuna
göre 2 bin askeri ile ve eyaleti askeri ile sefer eşerler. Acayip ve

571
garip süslü askerdir. Hâlâ Köprülü Mehmed Paşa'nm emriyle
Şam'ın iç kalesine Âsitane-i Saadet'ten 3 oda yeniçeri koydular.
Ama yamakları ile 2 bin asker olup iç kaleyi zapt ettiler. Zira
Şam kulu vezirlere baskın çıkmışlardı. Onların güçlerini kırmak
için kapukulu tayin olundu.
Şam Eyaleti'nden paşasına adaletle 80 bin guruş olur. Eğer
cüret sahibi ise daima çöl tarafında isyan edip hacıları ve gayri
tüccarı yağmalayanları paşa da yağmalarsa 100 bin guruş hâsıl
olur bir yüksek vezirliktir, zira büyük eyalettir.
Doğu tarafında ta Fırat Nehri'ne kadar Bağdad ile komşu­
dur. Güney tarafında ta Ariş'e varıncaya kadar Mısır ile komşu­
dur. Kuzeyinde Maarra'ya varıncaya kadar Haleb ile sınırdaştır
ve batı tarafında Gülbin dağlarına kadar Trablusşam ile komşu­
dur. Sözün kısası eyaleti çepçevre 5 aylık yoldur.
Şam Eyaleti 50 akçe şerif mevleviyettir. Adaletle 40 bin gu­
ruş hâsıl olur. (—) nahiye niyabetidir.
Sancağında (—) adet köy vardır. Eyaleti toplam (—) kadı­
lık yerdir. Yukarıda yazılan sancakların her biri birer kadılıktır.
Âsitane tarafından molla hizmetinde rüus-ı hümâyûn ile
Dergâh-ı âlî kapucularından zerdûz keçeli muhzırbaşısı ve ye­
niçeri çukadan vardır. Dört mezhepten müftüsü vardır, ama
İmam-ı Azam mezhebinin müftüsü 500 akçe molladır. Nakibü-
leşrafı yine saçaklı abâyî ile molladır. Ve bu asırda 70 molla var
idi. Bayram gününde paşaya saçaklı abâyî ve yirmişer otuzar ta­
bileri ile gelirler. 2 bin kadı taifesi ve gayri ayam eşrafı haddin­
den fazladır. Kale dizdarı, (—) nefer hisar eri vardır. Hepsi iç
kale içinde sakinlerdir.

Sarı Arslan Kalesi'nin özellikleri


922 tarihinde Selim Han Mısır'ı fethedip gelinceye kadar bu
kale 9 ayda tamamlanıp Selim Han görünce safâsından "Benim
Sarı Arslanım" diye buyurmuşlar. Gerçekten de sarı taştan ben­
zeri yok sağlam bir kaledir. Boyu 40 arşın yüksektir ve her taş
dört köşe fil gövdesi gibi sarı taşlardır.
Dört köşedir ve çepçevre büyüklüğü (—) adımdır. Doğu ta­
rafında Ümeyye Camii tarafına açılır 3 kat demir kapıları var­
dır. Dış kapının etrafı duvarında çeşit çeşit gürzler ve alâmetler

572
vardır. Kapı önündeki hendek üzerinden ağaç köprü ile geçilir.
Fırdolayı hendektir ve içi baştan başa gül gülistan, bağ ve bos­
tandır.
Bu kale içinde Selim Han Camii, 70 neferat hanesi, cebeha-
ne, ambarlar, 1 küçük hamam, darphane, yeniçeri ağası ve diz­
dar hanesi vardır. Kuzey tarafı köşesinde, bedenler mahallinde
bir yüksek köşk var ki cihannümadır. 1029 tarihinde Sultan Os­
man için yapılmış bir Havernak köşküdür. Bu köşkten Paşa Sara­
yı bir taş menzili yerdir. Saraya gayet havaledir.
Bu kale dış kalenin batı tarafı ortasında yapılmıştır. Dış kale
bu iç kalenin doğusu ve kıblesi tarafında bir şeddadi taş yapıdır.
İç açıcı bir kaledir, insan dolaşıp gezerken rahatlayıp sevindiğin­
den bazı tarihçiler Ferah-âbâd Kalesi demişler, bazıları Dımışk
Kalesi demişler. Böyle bir geniş ve düzlük yerde dört köşe sa­
natlı bir kaledir. (—) tarihinde (—) yapısıdır. Çepçevre büyüklü­
ğü (—) adımdır. Dört tarafında hendeği vardır, ama o kadar de­
rin değildir, zira alçak yer olmakla suyu çıkar. Onun için hende­
ği derin değildir.
Bu kalenin kıble ve kuzey tarafı çöl çölistan ve kırlardır.
Ama sahil ovaları tamamen Urbandır. Batı ve güney tarafı dağ­
lık ve taşlıktır.
Bu büyüklükte olan kale içinde (—) mahalle, 10 bin saray
ve başka evler vardır. Baştan başa haneleri kârgir eski melikle­
rin ibretlik saraylarıdır ki hepsi beyaz kireç ile örtülülerdir, di­
ğer memleketler gibi toprak ile örtülü değildir. Her birinde cen­
net bahçesi gül gülistan, sümbül reyhanlı bahçeler var ki sanki
her bir hane Rıdvan Cenneti bahçesine benzer.
Bu Şam İremi içinde toplam (—) adet mihraptır, (—) hutbe­
dir. Gerisi mescitlerdir. Bunlardan eski selâtin mabedi ve büyük
cami,

Ümeyye Cam ii'nin özellikleri


Tarihçilere göre ilk yapıcısı Nuh Tufan'mdan sonra Sâm bin
Nuh'tur. Nice bin meliklerin ellerine girip ibadethaneden baş­
ka bir şey olmamıştır. 84 tarihinde Velid ibn Abdülmelik geniş­
leterek tamir edip o kadar süsledi ki onda bir vakit ibadet eden,
"Ya Rabbî! Beni şu cennetten çıkarma" diye dua ederdi. Ger­

573
çekten de yine yeryüzünde benzeri yoktur. Tarihçiler "Bu parla­
yan nur camiin yapılmasına 400 sandık altın harcanmıştır" diye
yazmışlardır. Timur, Şamlıların tamamen Yezidî mezhebinde ol­
duklarını duyup Şam'a gelip önce "Hazret-i Yezid (—) (—) be­
nim gizlice Rabbim" deyip secde etti. Ve kendiye ne kadar pa­
dişahlar tabi oldularsa onların hediye yoluyla verdikleri değer­
li eşyaları avize edip mücevher çerağ ve kandiller ile süsleyip
2 bin kese hâzinesini oraya koydu. Bir kerpici altın ve bir ker­
pici gümüş edip Yezid'in mezarını İrem Bağı gibi yapmak için
mühendisler getirtip işe başlattı. Ve Şam, Haleb, Trablus, Beyrut,
Sayda ve Kudüs Eyaleti'nde tellâllar,
"Her kim Yezid'i severse adaklarından ve zekât sadakasın­
dan malını getirip hâşâ gizlice tanrı yoluna dağıtsın" diye haber
çevreye yayılınca bütün Yezidîler, Dürzî, Teymanî ve Mervanîler
taze can bulup,
"Bre medet! Timur Sultan bizim Hazret-i Yezid'i severmiş.
Şam-ı cennet-meşam içinde bir cennet daha yaparmış ve bizim
Hazret-i Yezid'i orada secdegâh edermiş" diye tüm Yezidîler or­
taya çıkıp bir senede o kadar mal geldi ki hesabını Cenâb-ı Bârî
bilir.
Tuhfe'ye göre, 6 kere 100 bin altın kerpiç ve 6 kere 100 bin
gümüş kerpiç kesildi. Her kerpici onar okka ki 8'i bir at yükü
16'sı bir deve yükü olmak üzere kerpiç kesmiş. Ve "Kubbesini,
mihrap ve minberini safi murassa ve mücevher ederim" deyin­
ce Şam Eyaleti'nde cevahir kalmayıp Yezid'in yapısına çok yaşlı
kadınlar da sahip oldukları cevahirlerini getirirlerdi. Böylece o
kadar cevahir cinsi de toplandı ki haddi sınırı yok idi. Sonra Ti­
mur, Yezid'in imareti mahallinden Ümeyye Camii'ne gelip bü­
tün Yezidîlerin ileri gelenlerini çağırdı ve toplandı,
"Ey Yezidî âlimleri, sizlerden isteğim odur ki beni evere­
siniz, zira ben bu Şam'ı taht merkezi edinirim. Bana bir güneş
pençesi, açmamış bir bakire olsun ki felekte misli olmaya" de­
yince Yezidî şeyhi,
"Padişahım! Eğer cariyeliğe kabul edersen benim kızımı ya­
tağınız hizmetine kabul edin" deyince Timur,
"Kabul ettik" deyip 40 gün 40 gece düğün olup o kadar he­
diye mal topladı ki Gök Meydanı'nda çadır kuracak yer kalmadı.

574
Yine kırk birinci gün bütün âlimleri Ümeyye Camii içine
toplayıp "48 bin adam toplandı" derler.
Timur, Ümeyye Camii içinde, Hazret-i Yahya kabri yakının­
da, insanların gözü önünde, nikâhlısı olan Yezidî müftüsünün
kızının ırzına geçmek isteyince bütün Yezidîler razı olmayıp,
"Yezidî şeyhimizin namusuna halel gelir. Bu kadar halk
içinde o açmamış Züleyha'nın avret yerini nasıl açarız" dediler.
Hemen pür-nur Timur hitap edip buyurdular ki,
"Ya bre melunlar! 'Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi
tertemiz yapmak istiyor' [Kur'ân, Ahzâb, 33] âyet-i şerifi Hazret-i
Risalet-penah'ın evlâdı için nâzil ola da siz Yezidîler Kerbelâ
Çölü'nde İmam Hüseyin'i şehit edip mübarek başlarını mızra­
ğa dikip vilâyet vilâyet gezdirip muhterem evlâdını susuzluktan
helâk edip nice bin Sahabe-i kirâmı aileleri ile katlettiniz. İmam
Hüseyin'in ehl-i beytini soyup avret yerlerini açarak deve üze­
rine bindirip âleme teşhir ederken Cenâb-ı İzzet develerin sırtı­
nı ikiye ayırıp avret yerlerini örtmüşken yine develerden o ehl-i
beytleri indirip piyade yürütüp çıplak olarak bu kadar pis Yezidî
askerleri içinde gezdirip rezil ettiniz. Hazret-i Risalet-penah'ın
ve bütün imamların mübarek ırzlarına leke gelmez miydi ki şim­
di bir sizcileyin Yezidî melunun bir kızını nikâh ile alıp şunda
bir köşede gizlice halledeyim demekle 'Yezidî şeyhimizin ırzı­
na leke gelir' diyesiniz. Bre melunlar, sizin ırzınız nedir? Sizi
nasıl katledeyim?" deyip Ümeyye Camii'nden dışarı çıkıp dört
tarafındaki kapılarını kapatıp Tatar askerine emredip Ümeyye
Camii'nin dört tarafına dağlar gibi çalı çırpı ve odunları yığıp
ateşe verip tüm Yezidîler Nemrud ateşi içinde kaldılar.
Ardından Yezid'in kabrine gelip bütün ustalar ki Yezidîler
can başla çalışırlardı, hepsini kılıçtan geçirip Yezid'in kabrini
açıp Allah'ın hikmeti Yezid'in naaşım taze buldu.
"Sahabe-i kiramdandır. Sultanım affeyle" diye rica eden 13
askerini bile Yezid'in cesediyle daha ateşe yakıp külünü göğe sa­
vurdu.
Kabri içine, ferman edip bütün Tatar'a işettirdi. Hâlâ o
Yezid'in maşadı olduğu yer Koyunkapısı'nın iç yüzünde yolcu­
lar geçtikçe "Yezid mezarıdır" diye işerler.
Hâlâ bazı Yezidîler o mahalden geçtikçe ya istilâm eder veya

575
atılmış bir taşından veya eteğiyle üzerindeki pislikleri kaldırır­
lar, inançlarınca Yezid'in azabını hafifletirler.
Bu hâli bazı paşalılar, inananları görüp pusuda hazır bek­
leyip Yezidîler o Yezid mezarından azabının azalması için taşı
veya pisliği kaldırdığı gibi paşalılar saklandığı yerden fırlayıp o
Yezidîyi tutup cezalandırır, haddine göre 5-10 guruşunu alırlar.
Sözün kısası Timur Şah bu yolla Şam ülkesinde olan
Yezidîleri köşe köşe kıra kıra mallarını alıp yağmalaya o kadar
çok mal toplandı ki hesabını Allah bilir. Sonra vezirler, vekiller
ve âlimlerden (—) (—) hazretleri buyurdular ki,
"Padişahım, bu melun Yezidîler in sebebiyle Ümeyye Ca­
mii içinde Hazret-i Yahya bile yandı. Aman padişahım şu ateşi
söndürelim. Aman çığı" deyince derya gibi Tatar askeri Ümey­
ye Camii içini Yezid'in pis leşinden temizleyip nice bin şişe gül-
suları saçıp misk, ûd ve ham amber yaktılar. Hazret-i Yahya'nın
mübarek kabrini açıp 17 basamak taş merdiven ile yeraltına inip
nur dolu bir kubbe içinde bir adam boyu somaki sütun üzerinde
bir mücevher altın tepsi içinde Hazret-i Yahya'nın mübarek baş­
ları durur ve karşılarında yanan bir mücevher kandil var, bunla­
rı görünce Timur Şah yüzünü yere sürüp ibadet eder.
Sonra dışarı çıkıp yeraltım yapı ile kapatıp Ümeyye
Camii'nin tamirine başlayarak bu mertebede tamir etmiştir.
Sonra Timur Han, Kudüs-i şerif ziyaretine gider. Mısır pa­
dişahı Sultan (—) Timur'a hediye göndermeyip itaat etmediğin­
den Timur Han Mısır üzere 70 bin adet seçkin baskıncı ve yağ­
macı Tatar askeri gönderir. Meğer Mısır sultanı Salihiye şehrin­
de hurmalıklar içinde pusuda hazır imişler.
Tatar askeri Ümmü'l-hasen adlı çölü aç susuz, yorgun argın,
atları durgun Salihiye şehrine gelince Mısır askeri pusudan çı­
kıp "Allah Allah" diye Tatar askerine öyle Mısır kılıcı vururlar
ki 70 bin Tatar'dan 70 adam kurtulur.
Timur, Kudüs'te bu bozgunu duyup dönüş kösünü çalarak
yine Şam'a gelir. Timur Şah, Şam'dan bu kadar bin katar katır
yükü cevahir, gümüş ve saf altınla Hindistan'a gidip (—) (—) ve­
fat etti. Onun için Hindistan'da mal çoktur, derler.
Sözün kısası, Ümeyye Camii'nin Timur tamirinden sonra
Mısır sultanlarından Sultan Gavrî veziri Emir Senyal mamur

576
etti. Onun elinden Sultan I. Selim fethetti. Salihiye'de Muhyid-
din el-Arabî ve iç kale olan Sarı Arslan Kalesi yazılır.

Ümeyye Cam ii'nin anlatılm ası


Evvelâ Şam Kalesi'nin tam ortasında bir geniş düz yerde
benzersiz bir camidir. Kıble kapısından mihraba kadar 160 ayak­
tır. Ve camiin doğu tarafında (—) (—) Umrânî Kapısı'na kadar
boyu 600 ayaktır. Cami içinde 40 adet çeşit çeşit somaki uzun sü­
tunlar var ki her biri birer kayser haracı değer. Gövdelerini ikişer
adam kucaklayıp her birinin boyları kırkar arşındır. Öyle parlak
ve cilâlıdır ki her birinde insanın yüz rengi belli olur.
Mihrap üzerinde olan mücevher mavi kubbe 4 yapma ayak
üzerine oturmuş olduğundan başka kıble kapılarının iki tarafın­
da olan yapma sütunlar da 24 ayaktır.
Bu camiin içinde ve dışında 24 kapı vardır. 12'si kıbleye açı­
lır. Sol tarafta İsa Minaresi Kapısı, sağ tarafta kıble duvarında
(—) Kapısı, sahaflar ve ciltçiler çarşısına bakar. Gayet sanatlı ku­
yumcu işi pirinçten yapılma kapılardır.
Cami içinde 280 kemer vardır ve 280 çeşitli camdır ki her
biri İlâhî nur ışığıdır. Bu camlar üzerinde 280 pencere vardır, i ler
birinde birer kafesler var ki büyüleyicidir. Bu kafesler kuşların
cami içine girmesine engel olup pâk durur.
Bu kemerler üzerinde 4 adet kubbe vardır. Her biri hakkak
elinden bin kez geçmiş mermerlerle süslenmiştir.
Mavi kubbenin bütün duvarları tezhipli, yaldızlı ve çeşit­
li renklerde değerli küçük taşlar ile süslenmiş, çiçekler ve tuba
ağaçlan resimleri ile nakşedilmiştir. Her bir taşı kuş gözüne ben­
zer taşlarla bukalemun nakşı olmuştur.
Bu kubbelerin iki tarafı baştan başa nakışlı ve tezhipli tahta
tavandır, kemer kubbeler değildir. Tamamı 150 ahşap kirişlerdir.
Bu nakışlı kirişlerde nice bin kıymetli avizeler var, her biri birer
kâmil ustanın işi avizelerdir ki insanın gözleri kamaşır. Toplam
10 bin kandil ile süslenmiştir ki her gece bu kadar kandil cami
içine ışık verip bütün cemaat ve itikafa çekilmişler çıraya muh­
taç olmazlar.
Bu camii üstad üç sıra sütunları sıralı olarak öyle süslemiş ki
bir direk diğer bir direkten kıl ucu kadar ayrı değildir. Bu hesap

577
üzere cami için üç sıra boydan boya yoldur, tamamen ham mer­
mer üzere çeşit çeşit nakışlı halılar ile süslenmiştir. Tamamı 70
saftır. Cami içinde bir köşk, müezzinler maksuresi var, gayet sa­
natlıdır. Hanefî mihrabının büyüleyici sanatı sanki Kudüs-i şe­
rifte Sahratullah'ta ola.
Bu mihrabın iki tarafında küçük sütunlar var ki yeryüzün­
de benzerleri yoktur. Yemen'de Sabâ şehrinde Belkıs'ın tahtın­
dan alınmadır, derler. Gerçekten de İlâhî sanattır.
Bu cami içinde yakın sütunların 12'si öyle kırmızı sütunlar­
dır ki sanki Bedahşah la'lidir. Benzeri bir diyarda yoktur, ancak
İstanbul'da Süleymaniye Camii'nde 4 adet kırmızı sütun vardır,
gerçekten de bu sütunlara denk olsa yeridir.
Minberi gerçi ahşaptandır ama servi, sandal, palasanta, sin-
diyan, çimşir ve ceviz ağaçları ahşabından oyma ustası Fahrî oy­
masına denk buna bir keski ve keser vurmuş ki sanki büyüleyi­
ci şekilde oymuştur. Kısacası, Sinop şehrindeki minberden sa­
natlıdır. Diğer camiler gibi mihrap duvarında pencereler yoktur.
Bu camie nice bin kere girsen bir kere daha girdiğinde nice
görmediğin sanatları ve ibretlikleri görürsün. Kısacası şiir:
Ra'eynâ camia'd-dünyâ cemî'an
Velâkin mâ ra'eynâ misle hâzâ
[Dünyadaki bütün camileri gördük
Ancak bunun benzerini görmedik]
Bu camiin dış avlusu beyaz ham mermer döşeli bir sahradır.
Eni kıble kapısından Hanefî Kıblesi'ne kadar 250 ayaktır. Boyu
doğudan batıya 600 ayaktır.
Bu avlunun dört tarafı 42 somaki ve beyaz mermer sütun­
lardır. Ve 24'ü dört köşe yapma sütunlardır. Bu sütunların arala­
rı çepeçevre yan sofalardır. Bu sofa sütunlarının kemerleri üze­
rinde birer kat daha ince ve küçük sütuncuklar vardır. Kimi so­
maki, kimi tutya, bazısı beyaz şeşhane mermer ve yerekanî zıh­
lı sütuncuklardır ki her birinde birer çeşit burma ve nakışlı sa­
natlar vardır. Bu sütuncuklar üzerinde de 32 küçük kemercikler
vardır ki usta mimar bina ağır olmasın diye 32 sütun ve 32 ke­
mer etmiştir. Bu hesap üzere avlunun dört tarafının altında üs­
tünde, küçük büyük 150 sütun ve küçük büyük 150 kemer var­

578
dır ve bu kemerler üstü tavandır. Gayet nakışlıdır ki sanki Bih-
zad ve Mânî kalemidir.
Bu avlunun üç tarafında 3 kapı vardır. Batısında (—) Kapısı,
bu kapı dışında misk, amber, ûd, gülsuyu, safran, müşk, kâfûr ve
zebât satılır. Kuzeye bakan Kellâsiye Kapısı.
Doğusunda Ceyrun Kapısı: Bir Şâfiî havuzu var, ortasında
bir şadırvanı var, adam beli kalınlığı fışkırır. Ceyrun Nehri der­
ler tatlı bir sudur. Bu nehir ismiyle bilindiğinden Ceyrun Kapısı
derler. Kapıdan bu havuza (—) ayak merdiven ile inilir.
Bu kapıdan avluya girecek mahalde sağ tarafta, duvarda
böyle yazılmıştır. Tarih:
"Cüddide hâze't-terhîmü f î eyyâmi Mevlânâ es-Sultan el-Melikii'l-
eşref Şah Ermen Ebi'l-Veth Musa bin Ebû Bekir bin Eyyûb azze nasru-
hu şuhûri sene selâse ve selâsîn ve sitte mi'e" [633] diye yazılıdır.
Bu camiin üç minaresi vardır. Batısında kapı üzerinde (—)
minaresi dört tabaka bir sanatlı düzgün minaredir. Büyük veli­
lerden Kuloğlu gündüz oruçlu, gece ayakta bu minarede ibadet
eder. Ümmetin salihlerinden aziz kimsedir. Hak Taâlâ bu azize
bir Davudî ses vermiş ki gece yarısında "yâ Mevlâ" deyince sesi­
ni duyan uykudan uyanıp ibadete meşgul olurlar. Allah'ın emri
öyle tesirli sesi vardır. Hakir bu minareye çıkıp ellerini öpmek­
le şereflenip hayır dualarını aldık. Yaşı kırka ulaşmış değil idi.
Asla bir kimse ile görüşür değillerdir. Anneciği birer ekmek ve
bir parça buğday çorbası getirip iftar eder. Her sene elbette bi­
rer taş koyup o taş üzerine oturur. Müşerref olduğumuz sırada
22 taş olmuştu, 22 seneye işaret idi ki bu çille-i merdânı çekerdi.
Kellâsiye Kapısı üzerinde yüksek bir minare daha vardır, bu
da dört tabakadır. Kule gibi yüksektir. Muvakkit sallî sesine yol
verince ilk başta Şam içinde bu minareden ezân-ı Muhammedi
yayılır. Her vakitte onar müezzin gülbâng-ı Muhammedi'yi
okurlar. Bu iki minare avlunun etrafındadır.
Ümeyye Camii'nin Ak M inaresi'nin özelliği: Cami içinde
doğu tarafında Hazret-i İsa minaresi: Hadis-i sahih ile sabittir ki
âhir zamanda Hazret-i İsa Ümeyye Camii'nin doğu tarafına ine­
cektir. Bütün Şam hadis bilginleri İsa'nın ineceği minarenin bu
olduğunda birleşmişlerdir. Hâlâ bütün insanların ziyaretgâhıdır.
213 basamaktır. Her basamağı ikişer karıştır ve 3 karış bir Mek-

579
ke zirâidir. Bu hesap üzere İsa minaresi ta en tepesine kadar
(—) arşındır ve (—) tabakadır. Her tabakada büyük veli hücrele­
ri vardır ki orada erbain çıkarırlardı. Hâlâ 70-80 kadar inzivaya
çekilmiş kimseler vardır.
Kule gibi dört köşe göklere doğru uzanmış yüksek bir mi­
naredir. Şam-ı şerifin bu minareden ne büyüklükte olduğu bel­
lidir ki uçsuz bucaksız bir ovanın içinde nice kere yüz bin bağı,
bahçesi, gülistanı, bostanı ve meyve ağaçları var, ağaçlıklar için­
de gözüken cihan meşhuru bir şehirdir ki Emevî meliklerinin
taht merkezidir. İnsanların beğendiği ve ziyaret ettiği yerdir.
Bu minare fazılların toplantı yeri ve insanların işinin görül­
düğü mekândır. Bu minarenin özellikleri çoktur, ama hakir kı­
saltarak yazdım.
Birinci katta Üçler Makamı, ikinci katta Yediler Maka­
mı, üçüncü katta Kırklar Makamı ve dördüncü kata çıkarken
Hazret-i Musa Taşı Makamı vardır. Bu taş o taştır ki,
Hikâye: Hazret-i Musa mübarek cesedini halka gösterme­
diğinden kavmi "Musa'nın gövdesi ayıplıdır" derlerdi.
Bir gün Musa Peygamber Nil kenarında yıkanırken hırka­
sını bir taş üzerine kor, yıkanıp dışarı çıkarken bu taş hırka üs­
tünde olduğu hâlde Mısır'a doğru yürür. Musa da taşın ardına
çıplak düşüp Mısır'a girer. Bütün halk Hazret-i Musa'yı gördü­
ler, öyle bir vücut ki yed-i beyzâsı gibi mübarek vücudu da in­
ciye benzer.
Bütün halk kötü zanda bulunduklarına pişman oldular.
Hazret-i Musa o taşa erip üstünden hırkasını alıp mübarek te­
nine giyip elindeki asa ile o taşa 12 kere vurup 12 delik oldu.
Derhâl o taş Allah'ın emriyle dile gelip,
"Ey Musa! Ben Rabbimin izni ile yürüdüm. Senin vücudu­
nun pâklığma tanıklık eyledim" deyince Hazret-i Musa,
"Ey taş! Bilmedim, sana vurdum. Hele dervişe dervişân"
deyip özür diledi. Hâlâ fukaralar arasında dervişe dervişân
diye özür dilemek ondan kaldı. O taş,
"Ey Musa! Beni yanına al sakla. Bir gün ola ki bir mühim
işine yarayım" deyince Hazret-i Musa o taşı deliğinden ip ile
bağlayıp mübarek boynuna astı. Hâlâ abdâlların boyunlarına
astıkları sekel taş Hazret-i Musa sünnetidir, ondan kaldı.

580
Bir zaman sonra Hazret-i Musa Tîh Sahrası'nda 300 bin
adamla 40 sene, bir rivayette 40 gün sağa sola gezerken Cenâb-ı
İzzet'ten menn, selvâ ve sofra inip bütün askeri karınlarını do­
yururdu. Bu yedikleri sofrada incir, üzüm, hurma, sirke ve tere
var idi ki her zaman Cenâb-ı Hak'tan inerdi. Ama susuzluklarını
gidermek için ümmetleri Hazret-i Musa'dan su istediler. Derhâl
bu yazılan taş,
"Ey Musa! Bana asa ile vur" deyip söyledi.
Hemen Hazret-i Musa yine o taşa bir asa vurdu. Allah'ın em­
riyle o taşın 12 yerinden 12 kaynak fışkırıp bütün Musa askerleri
ve tüm hayvanlan bu sudan içerlerdi. Hazret-i Musa o taşa işa­
ret edip dikerdi. Böylece Hazret-i Musa çöllerde gezerdi. Bu taş
hakkında Kur'ân-ı azîm'de Cenâb-ı Bârî Resul'üne hikâye yoluy­
la şu âyeti indirmiştir. "Değneğinle taşa vur, demiştik. Derhâl (taş­
tan) on iki kaynak fışkırdı. Her bölük, içeceği kaynağı bildi." [Kur'ân,
Bakara, 60]
Sonra bu değerli taş devletten devlete geçip Emevîlerden Ve-
lid ibn Abdülmelik eline girdi. Bu İsa Minaresi ki Ak Minare
derler, oraya koyup bütün ziyaretçiler yüzlerini süre süre cilâlı
ve parlak olmuştur.
Bu minarede iki rekât namaz kılıp dua edenin her ne ihtiya­
cı varsa giderilir, vesselâm.
Oradan inip avluda 2 adet yüksek sütunlar var, biri doğu
ve biri batı tarafındadır. Araları (—) ayaktır. Bu iki direk arası
Hazret-i Âdem aîeyhisselâm adımıdır, derler. Hâlâ bu direkler
üzerinde micmereler vardır. Mübarek gecelerde içinde ûd, am­
ber ve kâfûr yakarlar.
Bu avlunun batı tarafında 5 adet ibretlik mermer sütunlar
üzerinde bir yuvarlak sanatlı kubbe vardır, sanki bir köşktür
ama çıkması mümkün değildir. Kıbleye bakan bir kapısı var, de­
mirdendir, ama gayet sanatlıdır ve kilitlidir. Bazı ihtiyarlar bu
camiin vakıflarının şer'î hüccetleri ve hudutnâmeleri vardır, der­
ler. Sorumluluk söyleyene aittir.
Bu camiin imam, hatip ve şeyhlerinden başka 800 adet hiz­
metçileri vardır. Ve baştan başa mavi kurşunla örtülüdür. Kub­
belerinin dört tarafı bir çeşit sanatlarla beden beden yapılmıştır.
Bu cami içinde Cuma gününde 40 yerde Halvetî, Celvetî,

581
Ruşenî, Gülşenî, Sa'dî, Kâdirî, Bedevî, Râî, Rufâî, Dessakî ve
Edhemî gibi tarikatların şeyhleri cavk cavk şevkle heyecanla
tevhid ve zikir çekerler ki duyanlar mest olurlar.
İsa Minaresi kapısına yakın bir kuyu vardır. Cami üzerine
inen yağmurdan toplanıp Temmuz'da bütün cemaat içip susuz­
luklarını giderirler.
Bu Ümeyye Camii'nden sonra Bekşımat Camii, büyük cami­
dir. (—) yapısıdır ama eski tarzdır. Bu cami kalenin dışında va­
roşta yapılmıştır.
Ve Haşr Camii.
Dervişiye Camii, kalabalık cemaate sahip, Anadolu tarzı ge­
niş bir camidir.
Kanavat Mahallesi'nde Addasiye Camii.
Sinaniye Camii, aydınlık, ferahlık veren, gönül açıcı süslü
bir camidir. Bir yeşil düzgün minaresi var.
Gök Meydam'nda Süleymaniye Camii, Anadolu tarzı Sultan
Süleyman Han tarafından yaptırılmıştır. İki minareli ve birer şe-
refeli düzgün minarelerdir. Mimar Sinan yapısıdır.
Bu selâtin camilerinden başka mescitlerdir. Toplam 2.100 za­
viye ve mescit vardır. Onlarda da birer mihrap ve kalabalık ce­
maat vardır.
70 tarikat şeyhlerinin tekkeleri vardır. Bunlardan Şeyh Ars-
lan Tekkesi, ulu tekkedir.
Sonra Abdülkadir el-Cîlânî Tekkesi, Bağdad yakınında
Cîlân adlı bir beldeden çıkmıştır. Acem'deki Gîlân şehrinden de­
ğillerdir. Şam'a gelip büyük tekkeleri vardır.
Sonra Bedevî, Sa'dî, Râî, Rufâî, Halvetî, Celvetî, Ruşenî,
Gülşenî, Bektaşî ve Mevlevî tekkeleri var ki her biri birer eski pa­
dişahların ve büyük vezirlerin hayratlarıdır. Ama Mencik Köş­
kü yolu üzerinde bir mevlevîhanesi var ki anlatılmaz. Sanki bir
İrem Bağı içinde bir yüksek köşk, Celâleddin-i Rumî Tekkesi'dir.
Bizzat Hazret-i Mevlânâ Şems-i Tebrizî hazretleriyle buraya ge­
lip bu bağ içinde bir kulübede kalıp can sohbeti ederler. Daha
sonra teberrüken bu tekkeyi buraya inşa ederler. 40-50 derviş
odası, semâ ve safâhanesi, mutfak ve misafirhanesiyle bir cennet
bağı makamdır. İçinden (—) Nehri akıp gezintiye gelen âşıklar
selsebil gibi çağlayıp aktığından gam ve sıkıntılarını giderirler.

582
Çeşit çeşit salkımsöğütlerin gölgesinde yiyip içip dem bu dem
sohbeti edip köşe köşe has sohbetler ederler.
Bu nehir üzerinde küçük dolaplar döner. Bazı gezintiye ge­
lenler koyunlarının ve kuzularının şişlerini bu dolaplara geçirip
ateş yakıp dolaplar akarsu ile dönerek çok hoş ve lezzetli kebap­
lar olur ki yiyen âşıklar ve dostlara beden kuvveti olur.
Bu tekkede nice yalınayak başı kabak ârif-i billâh Mesnevîhân
fenâ fillâh canlar vardır. Sözün kısası Şam içinde tekke çoktur,
ama gelen gidenlere böyle nazargâh yoktur.
Ve (—) adet medresedir. Bunlardan Süleymaniye Medrese­
si Anadolu tarzı vakfı sağlam bir şeriat medresesi ve ilim öğre­
nilecek mekândır.
40 adet dâriilkurrânın her birinde İbn Kesîr, Seb'a, Aşere ve
Takrîb Kıraati okunur. Kur'ân hafızı dersiamları vardır. (—)
700 sıbyan mektebi, ebced okuyan çocuk mektepleri vardır.
Her sene başında bütün çocuklara bayramlık giyecekler, çanta
ve hediyeler verilir.
7 yerde imareti var. Sultan Süleyman İmareti'nin nimeti bü­
tün fakir, zengin, genç yaşlı herkese teklifsiz yiyecekleri boldur
ki mutfağın kapısı üzerinde "Onlar, kendi canlan çekmesine rağmen
yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler" [Kur'ân, İnsan, 8] diye ya­
zılmıştır.
Nureddin Şehit İmareti: Bunun da ay ve yıl, sabah ak­
şam yoksullara, komşulara ve gelen gidenlere nimeti boldur ki
Cenâb-ı Bârî'nin yemeğidir. Beyt:
Râzık-ı bî-ta'b Hudâ-yı Kerîm
Hâlık-ı cennet na'îm ü mukîm
Ümeyye Camii İmareti: Büyük vakıf olduğundan gece gün­
düz bütün cami hizmetçilerine lâkişe yemeği ve Havran buğday
çorbası dağıtılır. Ama her cuma gecesi pilâv, yahni ve zerde pişi­
rilip nice tas ve sahan yemek dağıtılır.
3 bîmâristanı ve dârüşşifası vardır. Bunlardan iç kale ya­
kınındaki Nureddin Şehit hazretlerinin hastahanesi gayet sağ­
lam yapıdır ve vakfı kuvvetlidir. Gece gündüz 100-200 hastası
ve kendinden geçmiş delisi eksik değildir. Şam mecnunları ga­
yet çoktur, zira ki esmâ, evrad, zikir ve efkâr yeridir. Ama tarikat

583
ehlini inkâr yeri değildir. Bazıları esmâullahın tesirinden silsile-
keş olup timarhanede karar eder. Hekimler ve tabipler onlara sa­
kinleştirici macunlar verip "Ya Hayy ya Kayyûm" diyerek hayat
bulup "Ya TabîbeT-kulûb" diyerek kurtulurlar.
Bu dârüşşifada senede 10 bin guruşluk macun ve içecek har­
canıp bütün hastalara sırmalı kumaşlar, dîbâ, şîb, zerbâf kadife,
sereng ve çeşit çeşit Frenk işi değerli kumaşlardan yorgan ve dö­
şekler verirler ki bir ayan sarayında yoktur.
70 adet hizmetçileri vardır. Deli biraderlere ve iyileşmesi
mümkün olanların üzüntülerinin giderilmesi için 3 vakitte gü­
zel sesli usta hânende [okuyucular] ve zühreye denk sazende
[çalıcılar] gelip fasıl ettikçe deli biraderlerimizin kimisi susar,
bazısı savaş eder.
Sultan Nureddin Şehit asrından beri Hıristiyanlardan
Yakubî kavminden Hedaye adıyla bilinen bir hekimbaşısı var,
sanki Eflâtun, Bokrat, Calinus ve Sokrat'tır, çeşitli ilimlerde söz
sahibidir. Ve gayet güzel yazısı var. Hatta 1058 tarihinde Şam'a
vardığımız esnada Devâ-yı Rûh adıyla tıp ilmine dair bir kitap
yazıp ta'lik güzel yazısı ile yazardı ki zamanımızda değme fa­
zılların telifine güçleri yetmeyip hattatlar yazmaya kâdir değil­
lerdi. Kitabın girişinde Rabbü'l-âlemin'in zatından, sıfatından,
birliğinden, dünyanın ve âlemlerin kürı sözü ile yaratılışından
başlayıp usulüne uygun âlimce bir kitap yazmıştır ki gerçekten
de ruh devası [ilacı] deseler yeridir.
Bu Şam içinde (—) adet hamam vardır. Ve 2 bin saray ve bü­
yük hanedan hamamı vardır. Vezirlerin çadır mehterbaşısının
bu hamamlardan geliri vardır. Ve üzerlerine hâkim nasb olun­
muştur. (—) (—)
Sinaniye Hamamı, suyu, havası ve sanatlı yapısı bir tarz
üzere tarh olunmuştur ki görülmeye değer aydınlık temiz bir
hamamdır.
Ümeyye Camii yakınında Küçük Defterdar Hamamı gayet
geniş ve iç açıcı bir aydınlık hamamdır. Dış camekânının dört
tarafı çinidir ve tellâkları ay yüzlü dilberlerdir. Bunun da suyu,
havası ve yapısı gayet güzeldir.
Melik Tâhir [Zahir] kabri yakınında Küçük Hamam, övgü­
ye ihtiyacı olmayan temiz bir hamamdır. Bütün hizmetçileri dil-

584
herlerdir. Hayır sahibi böyle vasiyet edip koymuş. Ve köşe köşe
halvetleri tamamen kapılıdır. O halvetlerde, " Eğer cünüp oldunuz
ise, boy abdesti alın" [Kur'ân , Mâide, 6] emrine uyarlar. "Yüzlerinizi,
dirseklerinize kadar ellerinizi, ... yıkayın" [Kur'ân, İnşân, 81 âyetinin
emrine uygun olarak yıkanıp tövbe etmiş, temizlenmiş ve pâk
olmuş şekilde dışarı çıktıklarında vakfedicinin şartına göre ha­
mamcı yıkanana bir fincan kahve ve bir soyulmuş elma verir.
Zira, hekimlere göre bir adam hamamdan sonra elma yese gör­
me kuvveti artıp vücuda sağlamlık verir.
Saraçhane içinde Defterdar Hamamı: Bu Şam içinde bundan
ferah ve bundan düzgün yapı bir hamam yoktur ve hepsinden
geniştir. Akarsuları ve hizmetçileri tamamen mahbûb köle ve
oğlanlardır. Pek çok halvetleri vardır. Döşemesi baştan başa par­
lak ve cilâlı mermerdir ki büyüleyicidir. Kubbeleri baştan başa
camlar ile süslenmiştir ki âlemi aydınlatan güneşin ışığından
güneş parçaları dolunay gibi görünür. Her gece çıra ve kandiller
ile aydınlatılıp halk yine halvette sıcak su ile yıkanırlar.
Bu hamamın tam ortasında 10'a 10 büyük bir havuzu var, er­
guvan mevsiminde ve güllerin açılma vaktinde birkaç sele gül
yaprağını havuz suyuna atarlar. Havuz içinde manalar denizi­
nin balığı gibi yüzen mahbûb civan âşıkların gümüş gibi beden­
lerine kırmızı gül yaprakları yapışıp sanki Kevser Havuzu'ndan
bir peri çıkar, bütün âşıklar Sübhânü'l-Hallâk diye hayran ve pe­
rişan olurlar. Bu havuz içinde balık gibi yüzen yaşlı genç vasıta­
sız kuc kucağ olup göğüs göğse olup kâm alırlar. Ve her an ûd ve
amber kokusundan yıkananların dimağı kokulanır.
İlk defa Şam'a vardığımız esnada yeniçeri ağası tarafından
iki eli asalı yeniçeri bu hamamın camekânında mekân tutmuş­
lar idi. Zira berber dükkânı, kahvehane ve minnetsiz hamam­
dır. Her cinsten adamlar gelip havuz içinde cibilliyeti bozuk
adamlar gençlere çirkin hareketlerde bulunup diğer âşıkların
nazargâhına mani olup hamamın kapanmasına sebep olmasın
diye nöbet ile ikişer yeniçeri gözcülük ederdi.
Sözün kısası cennet kokulu Şam'da böyle bir hamam yoktur.
Erbabına göre ibrişim zer-ender-zer futalar ve kuskusî havlular
var ki bir diyarda yoktur.
Bu Şam içinde toplam 240 han vardır, vekâle derler. (—) (—)

585
(—) (—) Ama herkesçe bilinen ve kale gibi olan sağlam yapılı
hanlar bunlardır.
Evvelâ Atpazarı'nda Koca Lala Mustafa Paşa Hanı: 170
ocaklı ve avlusunda 1 mescidi ve 2 bin at alır ahırı var demir
kapılı handır. Kapısı önünde 100 dükkânlı küçük çarşısı vardır.
Dervişiye Hanı ve Sinaniye Hanı.
Mîzân-ı harîr [İpek] Hanı: Bu da 70 ocaklı ve demir kapılı
handır. Mîzân-ı harîr emini burada oturur. Bu vilâyette ne ka­
dar ipek alınıp satılırsa, burada tartılıp satılır. Sonra emin şer'î
zekâtını alır, 70 kese iltizamdır.
Muhtesib Hanı: Bütün yiyecek ve içecekler burada kantara
vurulup narh verirler. Sonra satılır. Bundan başka yerde satılsa
muhtesib ağası bulup metama el kor. Zira muhtesib ağası paşa­
ya 7 kese küşûfiye verir. Muhtesib ağası ve muhtesib kadısı dai­
ma burada otururlar.
Şahbender Hanı: Bu da büyük handır. Şahbender bütün tüc­
carların başıdır. Rumeli, Arap ve Acem'den, Hint ü Yemen'den
bir meta gele, bunun malumu olmayınca olmaz. Zira tüm vezir­
ler ve ileri gelenler şahbender eliyle değerli eşyalar alırlar.
Gümrük Emini Hanı: Bütün diyarın metaı bu hana gelip
gümrük alınır. 40-50 yük akçe iltizamdır.
Gök Meydanı'nda Süleymaniye Hanı: (—) tarihinde Süley­
man Han Camii inşa ettirdiğinde bu büyük hanı yaptırmıştır.
Ahırı bin küheylân atlar alır. Devlet erbabının çoluk çocuğuyla
kalacak tevhanesi [hastahanesi] vardır. Acayip büyük hayrattır.
Şehir içindeki gibi oda oda han değildir. Hemen dinlenecek ve
konuk olacak yerdir. Tamamen mavi kurşunla örtülüdür. Şam
içinde meşhur hanlar bunlardır.
Küçük büyük Şam vezirlerinin şâtırbaşılarınm defterinde
217 kahvehane vardır kim şâtırbaşı bunlardan kahve avâyidi
alır. Meşhur kahveler bunlardır:
Çadırcılar Kahvesi, Harrâtîn Kahvesi, Fahhâmîn Kahvesi,
Türkmeniye Kahvesi, Sipahi Kahvesi, Addâsiye Kahvesi, Mah­
keme Kahvesi, Sükkerî Kahvesi, Muklî Kahvesi, Nâşif kahvesi
ve,
Sinaniye Kahvesi: Ariflerin ve dostların toplandığı seyyah­
lar kahvesidir. Tüm maarif erbabı orada toplanır. Dört maksure

586
üzerinde hanendeler, çalıcılar, meddahlar ve şebbazların mahfil­
leri vardır. Udî A'ma Şeyh Mansur namıyla bilinen bir üstad var­
dır ki mizmar ve udunu ele alıp bir ferdaş lakort] verip hicaz ma­
kamında taksime başlayınca âşıkları bî-nevâ edip boylarını râst-ı
dütâr ederdi.
Mansıb Kahvesi: Şam'ın tam ortasından akan Kanâtü'l-mîze
kıyısında bir büyük kahvehanedir. 10 bin adam alıp tam 300 ta­
bisi vardır. Ama diğer kahveler gibi kârgir yapı kahve değildir.
Yüksek ağaçların ve salkımsoğütlerin gölgesinde serilmiş yap­
raklar üzerinde kurulmuş kahvedir. Dört yerde kahve pişiri­
lip her birinin tabileri başkadır, zira insanların çokluğundan bir
ocak, iki ocak kahve yetmeyip hacılar Şam'a gelince yevmiye bi­
rer deve yükü kahve sürülür. Ama altı ay işler, kış vakti işlemez.
7 yerde mutrıplar ve meddahlar nağme ederler. Her tür­
lü mahlukat burada mevcuttur. Suçlu ve asi bu kahveye girse
hâkim alamayıp kurtulur. Akan nehir içinde kimisi ağ ile balık
avlar, kimisi yıkanıp yüzer. Bir hay haydur ki mısra:
Görenin aklı gider, özge temâşâdır bu
Bu mısra anlamınca acayip seyirlik, uyuşukluk ve tembellik ye­
ridir. Akan nehre fincanları koyup mutfak yanında kevgire fin­
canlar gelir, kahveci oradan alır, bir seyirdir.
İğneciler Kahvesi: Bu da kârgir yapı güzel bir kahvedir ki
gece gündüz ayanı kibar burada sohbet ederler. Fellahlar ve hiz­
metçiler bu kahveye giremez. Burada pişirilen miskli ve amber-
li kahve, çay, bâdyan, salep, eşribe, halis süt, kışır ve palude bir
kahvede pişmez. Hakir ömrümde kahve içmediğimden bun­
da çay ve süt içip bazı maarif erbabı ile müşerref olurduk. Fıs­
kiye, havuz ve şadırvanları akıp üç tarafındaki gülistan içinde
bülbüllerinin nağmelerinden ve selsebillerin akmasından ruha
gıda hâsıl ederdik. Böyle bir can bağışlayan İğneciler Kahvesi'dir.
Yanında İğneciler Çarşısı olduğundan İğneciler Kahvesi derler,
vesselam.
Bu Şam Kalesi'nin kıblesinde, güneyinde, batısında ve ku­
zeyinde olan büyük varoşta toplam 10 bin adet büyük saraylar
ve diğer büyük haneler vardır ki her birinde birer bahçe ve birer
akarsu bulunur. Hepsi taş yapı ve sağlam hanelerdir. Bütün ça­

587
tıları beyaz kireç ile örtülüdür. Kale içindeki gibi kat kat dar ve
küçük hane değildir. Her birinin birer bahçesi vardır. Paşa Sara­
yı da bu varoşta yapılmıştır. Ama sur içinde değildir ve müm­
kün de değildir. Zira bu varoş boyuna ve enine ikişer buçuk sa­
atlik yerdir.
Bu Şam Kalesi ve taşra varoşta muhtesib ağa defteriyle top­
lam 70 esnaf, 6.300 dükkândır. Eğer her esnafı tek tek yazsak bir
cilt kitap olup seyahatimize engel olur. Ancak bunlardan mamur
ve şenlikli Sinaniye Çarşısı ki Yemen fatihi Sinan Paşa'nındır. Bir
cadde üzerinde iki tarafında iki kanat gibi dükkânların kepenk­
leri açılıp tavus kuşu kanadı gibi gözükür. Bütün dükkânlar
kârgirdir ki cadde üzeri ahşap ile örtülüdür. Camii, hamamı ve
kahvesi bu çarşı içinde bir dinlenme yeri olup tozsuz topraksız
insanların gezinti yeri bir çarşıdır. Beyt:
Çarşı-yı hüsnü seyr edem serâser hacim
Bir vefa pazarı yoktur hep cefâ pazarıdır
deyip gelenleri, geçenleri, alışveriş edenleri seyredecek yoldur.
Saraçhanesi bir diyarda yoktur. Bu da bir yol üzerinde hepsi
kârgir yapı pâk çarşıdır ki bütün yol üzerine serilmiştir.
Çakmak Pazarı, Sipah Pazarı, Koca Mustafa Paşa Pazarı,
Zarbun Pazarı, At Pazarı, Attar Pazarı, Nebat-ı Hamevî Pazarı,
Ümmeyye Camii kapısında Itriyat Pazarı, Nisvan [Kadınlar] Pa­
zarı, Fahhâmin [Kömürcüler] Pazarı, Hallâçlar Pazarı, Hayyâtin
[Terziler] Pazarı ve Hakkâklar Pazarı (—) (—) (—).
Bu Şam'ın subaşısı, paşa ağalarından bir yüksek hükümet­
tir. 7 kese hâsıl olup 200 kavas ve levent ile gece gündüz Şam'ın
içinde ve dışında olan 75 caddede ve 3.800 sokakta kol dola­
şıp nice avlar basıp haklarından gelip şehrin güvenliğini sağ­
lar. Zira bu Şam içinde her milletten ve her cinsten insan var­
dır. Onun için her köşe bucak başında birer tedribe kapıları var­
dır, birer kapıcı ve ikişer bekçisi vardır ki toplam 9 bin olur. Hep­
si subaşınm eli altındadır. Bir mahallede bir han veya bir hane
yağma olsa subaşıdan sorulur, o da kapıcılar ve bekçilerden so­
rup onlara ceza verir. Şam bu tertip üzere zapt edilmiştir, yoksa
başka bir şekilde zaptı mümkün değildir. Bu kapıcı ve bekçilere
mahalle halkı evkaflarından maaş verirler.

588
Bu Şam şehri Melik Tahir [Zahir] yazımı üzere (—) avarız
hanesine kayıtlıdır. Hâlâ beddua edip nâ-tâhir [pis] derler. Ger­
çekten de ümmet-i Muhammed'e büyük şebeke olmuştur.
Bu şehir içinde akarsular çok olduğundan caddelere hane
ve dükkân sahipleri suları serperler, çöplerini çöpçüler sepetler­
le taşıyıp hamamlar külhanlarında yakarlar. Gayette pâk temiz
şehirdir.
Bu Şam içinde 8 adet büyük nehir akar. Onların hepsi Şam'ın
batı tarafında Kaysun Dağı ilerisinde Kahya pınarlarından do­
ğup Mîze Boğazı'ndan aşağı şimşek gibi gürleyerek aşağı şehre
yakın bahçeler içine gelince 8 kol olup Şam'a yayılır.
isimleri bunlardır: Evvelâ Berdâ Nehri, Berîdâ Nehri, Tûrâ
Nehri, Kanâtü'l-Mîze Nehri, Banyas Nehri, Kasta Nehri, Yeşkûr
Nehri ve Adiye Nehri.
Bu nehirler çer çöp ile akıp kullanılmış olduğundan içilme-
yip nice bin bağ bahçeye, hanelere, çarşı pazara ve yollara uğra­
yıp şehir içinde nice köprüler altından geçer. Özellikle Haffaflar
Çarşısı içinde köprü yanındaki un değirmenlerine ve nice yüz
dinglere uğrayıp Şam'ın doğu tarafında da nice bin bahçelere uğ­
rayıp efendimiz Melek Ahmed Paşa'nın çiftliği yakınında büyük
bir göl olup girdap gibi orada kaybolur.
Doğu tarafı çöldür ama içilen tatlı suları bunlardır. Gayet
lezzetli berrak sudur ama zalim suyolcular bazı künklerin kırık
yerleri kapanması için at fışkısı döküp menfez yerleri kapanıp su
bir hoş akar. O yüzden suyu beğenilmez, yoksa aslında böyle bir
âbıhayat su meğer Maarra'da ola. O sular bunlardır:
Bunlardan biri Mencik Köşkü önünden akıp Mevlevihane'ye
uğrayan nehirdir. Sonra Kanavât Suyu, Baybarsiye Suyu, Ayn-ı
Sinaniye Suyu ve Ceyruniye Suyu ki Ümeyye Camii'nin doğu­
sunda Ceyrun Kapısı önündeki havuza gelen berrak sudur. Bu
sular nice hanelere, camilere, hamamlara ve saraylara taksim
olup Şam cennet kokulu olur. Ama Mîze Boğazı'ndan Kaysun
Dağı eteğiyle Salihiye şehrine akan nehre Kûta Nehri derler. Bu
da 5 kol olup Salihiye kasabasını sular. Bu büyük hayrat Yavuz
Sultan Selim'indir.
Salihiye kasabasının özellikleri: Şam-ı şerifin batı tarafın­
da Kaysun Dağı eteğinde bir havadar mamur beldedir. Şam'dan

589
yarım saat safi İrem bağları içinden geçip Salihiye'ye girilir. Şam
vezirinin hâssı ve subaşılıktır. 6 kese muhasebesi vardır, 100
adam ile zapt eder. Şam mollasının niyabetidir. Tamamı 11 ma­
halle ve 3 bin bağlı bostanlı hanelerdir. Ve (—) mihraptır ve (—)
hutbedir. Bunlardan mamur ve süslü,
Sultan I. Selim Han Camii: Mısır'a giderken Selim Han
Muhyiddin el-Arabî'nin bir risalesinde "İzâ câe's-sînü dehale'ş-
şînü ezhara bi-merkadi'l-mîm" inci gibi sözlerini görüp şm'dan mu­
rat Selim Şah, dehale'ş-şîrı'den murat Şam, bi-merkadi'l-mîm'den
murat Muhyiddin olduğunu Kemal Paşazâde, Sultan Selim'e
söyleyip o gece Selim Şah Şeyh'in ruhaniyetinden yardım iste­
yip uykuya varınca rüyasında Hazret-i Muhyiddin'i görürler,
"Ey Selim, senin gelmeni bekler idim. Safâ geldin. Mısır
gazan nasip oldu. Sana müjdeledim. Sabah ahırında bir siyah
ata bin, o at seni bana getirip bulur. Beni çöplükten kaldırıp bu
Salihiye'yi imaret eyle. Ve bana bir türbe, cami, medrese, ima­
ret, hamam ve mahkeme yap. Yürü, işin rast olup Mısır fethi na­
sip ola."
Hemen Selim Han uykudan uyanıp,
"Tez bir siyah at getirin, bineyim" buyurduklarında,
"Siyah attan iz yoktur" dediler.
Sonra bir siyah saka beygiri buldular, timar edip Selim Han
huzuruna yetirdiler.
Hemen Selim Han binip yularını eyer hanesine bırakıp at
kişneyerek haykırarak Salihiye'ye varıp bir çöplük yığınına va­
rıp eşinmeye başladı. O derece eşindi ki Selim Han mecburen
inip bir yerde durdu. Ta ki o çöplük altından bir büyük taş belli
oldu, at da eşinmeyi kesip Selim Han'ın yanma gelip hâl dili ile,
"İşte hizmeti eda ettim" deyince o taşa baktılar, gördüler ki
bir iri kûfî yazı ile "Hazâ kabrü M uhyiddîn/Bu Muhyiddin'in kab­
ridir" yazılmış. Meğer inkârcılar şeyhin bazı tasavvufla ilgili ki­
taplarının manasını ve ne yazdığını anlamayıp küfürle itham et­
mişler ve mübarek kabri üzerine çöp ve pislik yığmışlar.
Derhâl Selim Şah bizzat mübarek eteğiyle o mezbeleden çöp
taşıyınca göz açıp kapayıncaya kadar bütün Müslüman gaziler
pislikleri kaldırdılar. Bu sebeple Selim Şah Şam'da kışlayıp bir
türbe, bir cami, han, hamam, imaret, hastane, medrese, sıbyan

590
mektebi ve mahkeme yapmıştır ki övgüsünde dil kısa kalır. Ve
bir kârgir yapı küçük çarşısı vardır. Tüm bunlar kurşunla örtü­
lü büyük bir hayrattır.
Şeyhin mübarek kabrine (—) basamak taş merdiven ile inilir
bir mağara gibi nurlu bir mezardır. Sandukası altın işlemeli yeşil
atlastır. Hamd olsun hakire bu türbeye üç kere yüz sürmek na­
sip olup ruhlarından yardım isteyip bir Yâsin-i şerif okuduk. Bü­
tün halkın ziyaret yeridir.
(—) tarihinde rahmete kavuştular. Doğum yerleri
Endülüs'tür. Ömürleri (—) sene olup gün başına birer cilt kitap
telifleri vardır ki Fusûs, Fütûhât ve bunun gibi nice yüz muteber
kitap ve nice bin risale tasnifleri vardır.
Bu Salihiye'den yine bahçeler içinde (—) adımda Paşa
Sarayı'na gelip sarayın içini ve dışını gezip gördük.

Selâm yurdu, cennet kokulu Şam'ın vezir


saraylarının anlatılm ası
Önce cadde üzerinde doğuya bakar saray kapısı üzere kethü­
danın odaları ve ondan içeri hapishane, ondan içeri saray meyda­
nı bir geniş alandır. Bazı zaman iç ağaları cirit oynarlar. Dört ta­
rafı karakullukçu odalarıdır. Ondan içeri bir meydan daha var­
dır, Istabl [Ahır] Meydanı'dır. Bunun da etrafı bin at alır ahırdır.
Yine etrafı mirahur, yedekçiler ve saraçlar odalarıdır. Bir tarafı
Keykavus mutfağıdır, bir tarafı çalıcı mehterleri ve bir tarafı çadır
mehterleri odalarıdır. O sıra ile divanhanedir ki iki tarafından taş
merdiven ile çıkılır, bin adam alır nakışlı yüksek divanhanedir.
Ve (—) sütun üzere yapılmış altınlı yaldızlı, nakışlı tavandır.
Ondan içeri paşanın arz odası, saray meydanına bakar, nakışlı
billur, necef ve moran renkli camlar ile bezenmiş bir maksuredir.
Ondan içeri paşanın iskemle ağasının şahane, işlemeli ve duvar­
ları çini ile süslü bir odadır. İki tarafı bahçeye bakar. Bülbüllerin
feryadından insan taze can bulur. Bahçe tarafında bir küçük ha­
vuz ve bir şadırvan var ve ona bitişik bir kâşî oda var.
Bu iskemle odasından içeri bir kubbe vardır, iç ağaları bu
meydanda yemek yerler. Dört tarafı çini ile döşenmiş silâhdar,
çukadar, nişancı ve mühürdar odaları vardır. Kısacası, tamamı
70 odadır.

591
İç ağalan ve paşa için hoş bir hamamı var ki acayip ge­
niş ve iç açıcı hamamdır. Kapısı önünde Şeyh Reyhan hazret­
leri medfundur. Daha önce harem odaları olan eski binaları
Köprülüzâde Ahmed Paşa (—) tarihinde yeniden bir teiniz tarh
ve zarif bir tarzla divanhane, havuz, şadırvanlar, pek çok çini
odalar ve çeşit çeşit işlemeli maksureler yapmış ki sanki Şam Sa­
rayı henüz cennet gibi olmuş. 1058 [1648] tarihinde hakirin kal­
dığı odayı kütüphane etmiş. Bu odamızda 300 hatm-i şerif oku­
muştuk. Hamd olsun yine varıp duvarında yazımızı görmek na­
sip oldu.

Bu saraydan sonra mamur ve ibretlik sarayları bildirir


Evvelâ Sipah Pazarı'nın iç yüzünde Kasım Ağa Sarayı,
Nâşifoğlu Sarayı, Türkmenoğlu, Emir-i Hac Sinan Paşa, Rahtu-
van, Geyvanoğlu ve Kadıasker Sarayı, Mencik Sarayı, Nureddin
Sarayı, Başçavuş Sarayı, Receb Ağa ve Abdüsselâm Ağa Sarayı.
Nice yüz ayan sarayı vardır. Bu sarayların hepsi geçmişin sul­
tanlarının ibretlik saraylarıdır. Her birinde birer akarsu, gülis­
tan, bostan, sayısız meyve ağaçları vardır. Böyle bir büyük ve
süslü şehirdir.
Yeryüzünde seyahatimiz sırasında gördüğümüz 12 büyük
belde vardır. Dördü kâfiristanda, altısı Osmanlı ülkesindedir.
Kâfiristan'da olan Nemse çasarı hükmünde Alman şehri
ve Beç Kalesi ki hâlâ imparator tahtıdır. Biri de Prag şehridir.
Biri de süslü Kaşa şehridir. Hakir Alman'da iken Fransa'da Paris
şehrini överlerdi, ama görmedim.
Osmanlı'da olan altı şehir: Önce yeryüzünde dengi ve ben­
zeri olmayan belde-i tayyibe yani İstanbul şehridir. Biri ikinci
taht merkezi Edirne, biri ilk taht Bursa ve Mekke ve Medine ka­
pısı Mısır Allah korusun. Ve Halep Kalesi, hilafet merkezi cennet
yurdu Bağdad ve âlemin övdüğü bu cennet kokulu Şam. Böy­
le bir büyük şehirdir ki Arz-ı Mukaddes şehirleri içinde dâr-ı
enbiyâ [peygamberler yurdu] diye bütün güvenilir tarih kitapla­
rında anlatılmıştır. Bazı tefsirciler, "Tîn'e andolsun ..."dan [Kur'ân,
Tîn, 1] murat Şam'dır, derler,
Âyet: "(Meryem oğlunu ve annesini de kudretimize bir alâmet kıl­
dık) onları yerleşime elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik"

592
[Kur'ân, Mü'minûn, 50] ve âyet: "Direkleri (yüksek binaları) olan,
ülkelerde benzeri yaratılmamış İrem şehrine” [Kuran, Fecr, 7-8] ki
Şeddad'ın İrem Bağı bu Şam'da idi, derler. Bazıları Şam'a yakın
Busrâ şehrinde idi, bazıları Erze ve Berze arasında idi, derler. "Bir
tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer.” [Kur'ân, Bakara, 265]
Bu âyet-i şerif de Şam hakkındadır, derler. Hattâ Hazret-i
Risalet-penah peygamberlikten önce Hadice-i Kübrâ'nın ma­
lıyla ticaret edip Mekke'den Busrâ şehrine gelip ticaret eder­
di. Hadis; "(El emeğiyle) kazanan, Allah'ın sevdiği kullardan olur.”
Busrâ'dan Şam'a bir merhale yerdir. Şam'a gelip Kaysûn Dağı'nda
Kademü'n-nebî olan taş üzerine basıp alâmet etmişlerdir. Hâlâ
ziyarettir. Oradan Şam'ı seyredip yol arkadaşları,
"Ey Muhammed, Şam'a girelim" dediklerinde,
"Ben İremezâtü'l-imâd olan dünya cennetine girmem" bu­
yurmuşlardır. Gerçekten de dünya cenneti, peygamberler yur­
du, fazıllar toplantı yeri ve insanoğlunun işlerini görüldüğü yer
İslâm memleketi, selâm yurdum Şam'dır.
Bu şehir içinde olan ulemâ, şeyh, seyyid, mazmne, İlâhî sır­
lar hâzinesi kimseler vardır ki benzeri meğer Yemen ve Aden'de
ola. Ama bu Şam'da büdalâ ve melâmîlerden 1058 [1648] tarihin­
de efkârsız çıplak Hazret-i Şeyh Bekkâr, var idi.
Hikâyesi: Kara Murtaza Paşa ile Şam'da iken iç ağalarından
1 0 adet şahbaz genç yiğitler,
"Evliyâ Çelebi lütfeyle, hazinedardan bize izin alıver. Türk­
men mahallesinde akrabalarımıza gidelim" dediler. Hakir bun­
lara rıza vermedim.
"Belki paşa biniş ede, mevcut bulunmazsınız. Sorulduğun­
da 'Dışarı gittiler' derlerse hâliniz neye varır?" deyip hazineda­
ra rica etmedim.
Bunlar miftah gulâm aracılığıyla izin alıp hakirin odasına
gelip,
"Sensiz bize dirlik yoktur. Elbette bu topluluğumuzu da­
ğıtma, bilece olun" diye rica ettiler. Mecburen 11 zarif dostlar­
la yaya yürüyerek Sinaniye Çarşısı kalabalığı içine vardığımız­
da bu adı geçen Hazret-i Şeyh Bekkâr iki ellerini omuzlarına ko­
yup çıplak olarak hürde ve yumurtalarını sallayarak dalyarak
olup gelir.

593
Hemen hakirin yanıma gelip yüzüme öyle bir deli tokadı
vurdu ki burnumdan kıpkızıl kan yeşil elbisemin üstüne akıp
sersem oldum. Gördüm ki yanımdan bütün yoldaşlar kaçmış.
Derhâl elimden Şeyh Bekkâr yapışıp o kalabalık sokak için­
de esir tellâlı gibi,
"Beyyi'nâ hâze'l-gâfile'l-âsî, vâhid cedîd beyyi'nâ vâhid cedîd"
diye diye hakiri satılığa çıkarıp âleme rüsva edip utancımdan
vücudum pul pul kabardı.
Hakiri gören halk hayretler içinde kaldı. Bazı velet,
"Yâ şeyh kem fızza işterayte?" diye sorarlar.
Hakirse utancımdan tere battım. Beni gezdire gezdire tâ
Şeyh Arslan hazretlerinin türbesine götürüp abdest yenileme­
mi söyledi, abdest aldıktan sonra Şeyh Arslan'ın kabrine girip,
"Ikra' sûrete'l-Mürselât" dedi.
Hakir de yüksek sesle okuyup,
"Ikra' sûrete'n-Nâzi'ât" dedi.
Onu da okuyup bitirdim. O da elini açıp bir çeşit Kalenderi
saçmalıkları gibi mır mır deyip bir türlü dua edip hakire,
"Hâze'd-dua melîhun melîhun” diye hitap edip,
"Kul estağfirullâh" dedi.
Hakir de "Tûbû ilallâh'' dedim.
Derhâl kalkıp alnımdan öpüp,
"Hâze'l-kabru üstâdî ente evlâdî" deyip yine elimden yapışıp
türbeden taşra çıkınca pabuçlarımı öpüp önüme koydu.
Hakir de elini öpüp pabuçlarımı giydim. Ne çare, çıplak di­
vane, her ne hâl ise kurtulmak mümkün değil. Yine elimden ya­
pışıp sürüyerek yine Şam çarşısı içre,
"Yâ nuzzârîn ve yâ nukebâ, hâze'l-veledî'l-mazlûmu'l-mağfuv.
Beyyi'rıî elfe elfe kese" diye bağırarak hakiri âleme rezil rüsva etti.
Ama evvelki gibi üzülmedim.
Bu hâl üzere beni saray meydanına getirip orada da bağıra­
rak divanhaneye çıkarıp elden ele Murtaza Paşa'nın eline haki­
ri verip,
"Hâzâ veledü'l-ma'nevî" deyip yine alnımdan öpüp gitti.
Murtaza Paşa'ya başımdan geçenleri bir bir anlatırken saray
kapısından beri 70-80 Şam yeniçerisi ve şehir subaşısı 3 adet ölü­
yü atlar üzere yükletmişler ve 7-8 yaralıyı da getirmişler

594
"Aman sultanım. Senin iç ağaların Türkmen mahallesinde
bir hanede kötü işler çevirirken bilmeyip bastık. Bu kadar adam­
larımızı öldürüp bu kadar kimseyi de yaraladılar. Hâlâ o hane­
de kapanıp küt küt cenk ederler" deyip leşleri paşanın huzuru­
na bırakıp yer öptüler. Derhâl hemen paşa karakuş gibi yerin­
den fırlayıp,
"Bre hazinedarı çağırın" dedi. Hazinedar gelince aman ver­
meyip birkaç yerinden hançerle yaraladı. Deli ve gönüllü ağala­
rı adamlarıyla atlanıp kavga mahalline varınca büyük bir cenk
oldu. İç ağalarından üçü o arbedede ölüp yedisini akşamdan
sonra getirip iç ağaları içinde yedisini de boğarak katledip Şeyh
Reyhan yanında defnettiler.
Bundan anlaşılan bu hakir onlarla kavga mahalline gider­
mişiz. Cenâb-ı Bârî'nin Kur'ân-ı azimi hafızı olduğumdan Şeyh
Bekkâr hazretlerine İlâhî ilham olup hakiri o ölenlerin içinden
alıp "Bu asi gafil" diyerek bu kadar yerleri gezdirip kurtardı. Sır­
rı aziz olsun. O sultan sebebiyle o vartadan kurtuldum. Elhamdü
ınm.
İşte Şam-ı şerifte böyle canlar vardır. Ve ayanı eşrafı gayet
çoktur. Divan erbabı ve sultan askeri olanlar hil'at-i fâhireler üze­
re samur postin kaplı elvan çuka feraceler, kontuş ve kerekeler
giyerler. Orta hâili olanlar şâde, helâlî ve hâre-i haramî giyerler.
(—) (—) Ve safi kırmızı muhattem sarıp ayaklarına zarbun gi­
yerler.
Suyu ve havasının hoşluğundan mahbûb ve mahbûbesi ga­
yet güzel yüzlü ve endamlı olup bölük bölük ve kıvrım kıvrım
kâküllerini dağıttıklarında âşıkların da akılları dağılıp can iplik­
leri (—) (—) (—) umumen zarafeti, hoşluğu ve mahbûbunun gü­
zelliği gibi olmazdır.
Dile gelseler çok güzel konuşur, düzgün dillidirler. Zira bu
şehrin mahbûb ve mahbûbesinin çoğu Havran diyarından gel­
miştir. Tabiat sahibi olan kimseler Havran'dan kız alırlar. Hav­
ran Hûrân'dan bozmadır ki Hazret-i Âdem Havran sahrasında
ziraat edip orada kalırken çoğalmak için ikiz doğanları birbirin­
den ayırıp diğer kardeşe kız. verir. Hazret-i Şit ana bir kız kardeş­
lerinden biriyle evlenmeyi kabul etmez. Hazret-i Âdem hayretler
içinde kalır. Cenâb-ı Hak'tan ses gelip,

595
"Ey Safiyyüddin! Ne perişansın?" deyince derhâl Âdem
Safî,
"Ya Rabbî! Sana malumdur. Şit kızlarımdan almayıp bir hûri
ister" deyince Cenâb-ı Hak Cibril-i Emin'e emredip Cennet'ten
hülle donuyla bir hûri çıkarıp bir mücevher tabak içinde Cen­
net meyvelerinden üzüm, incir, hurma, zeytin, nar ve pamuk ile
hûriyi Cibril-i Emin Hazret-i Âdem'e getirip,
"Ey Âdem! Rabbin sana selâm eyledi. İşte sana bir hûri gön­
derdi ki oğlun Şit'e versin, dedi" deyince hemen Şit'in kararı kal­
mayıp hûriyi alayım deyince Hazret-i Cibril,
"Bu hûrinin mihrini ver" dedi. Şit,
"Mihri nedir?" dedi. Cibril-i Emin,
"Mihri lâ ilâhe illallah Âdem Safiyyullah" dedi.
Şit de böyle deyip hûriyi alıp ilk defa nikâh Hak emri ile
Cibril-i Emin öğretmesiyle yeryüzünde Hazret-i Şit ile bu Cen­
net hûrisine olmuştur. Ama Cennet-i Me'vâ'da nikâh Hazret-i
Âdem ile Havvâ Ana'ya olmuştur.
Sonra o hûri kızından Hazret-i Şit'in bir oğlanı dünyaya gel­
di. İsmine (—) derlerdi. Ama o asırda Hazret-i Âdem Cennet'ten
yeryüzüne inip zemine ayak basınca kendisinde unutma başla­
yıp Cennet dili olan Arapçayı unutup İbrîce konuşurlardı. Bu
kere hûri Arapça konuşur, Şit İbrîce konuşur. Birbirlerinin dille­
rini anlamada hayli zorluk çektiler.
Bu kere hûriden doğan (—) (—) anasının ve babasının dilini
öğrenip aralarında tercümanlık ederdi. Hâlâ tercümanların pîri
(—) (—) silsileleri ona ulaşır.
Sonra o hûriden nice yüz evlâtlar dünyaya gelip çoğaldılar.
Onlar Hûrân'da oturdukları için Hûrân'dan bozma Havran di­
yarı derler. Maralî ve gazalî Kudret eli ile sürmeli ceylân gözlü
güneş parçaları olur ki gerçekten de hûri yüzlülerdir. Şamlı bun­
lardan kız alıp çoğaldıklarından Şam'ın mahbûb ve mahbûbesi
âlemde meşhurdur.
Bu şehrin benzeri, mamur dünyada yoktur. Geniş vilâyeti
mamur, beldeleri ve ekinlikleri güzeldir. Ovalarında satranç
nakşı gibi ekinlikleri verimli, halkı zengin, nimetleri bol, suları
çağıl çağıl akmaktadır.
Dört tarafı bağ ve bostandır. Her bağda bülbüllerin nağme­

596
leri ve hoş sesli kuşların yanık sesleri insana hayat verip gönlü
huzur dolar. Toprağı o kadar ince ve hoştur ki sanki kalburdan
geçmiştir. Çin fağfuru gibi kâseler ve testiler işlenir. Bağlarında
gökten yağmur inse misk ve ham amber gibi güzel kokusu insa­
nın dimağını kokulandırır.
Muhtesib ağası ve mîrâb ağa defteriyle Şam'ın çevresinde 73
bin bağ ve bahçe öşür verir, derler. Mîrâb ağa bu bağlara nöbet
ile su salar. Eğer hâkim tarafından su nâzın olmasa bir damla su
için kan su gibi akar. Allah saklasın yabancı bir adam bu Şam
bağları içine girse çıkamayıp serseri geze geze kaybolur. İhtimal­
dir ki öldürürler.
Bu bağlar içinde 40 bin İrem köşkü vardır, derler. Her bi­
rinde bülbüllerin ve diğer hoş sesli kuşların ötüşlerinden insan
mest olur.
Anlatırlar ki, Şeyh Muhammed Sadreddinzâde bir kimse­
den 10 keseye bağını almak ister. O bağ sahibi dahi inat edip ba­
ğını vermez.
Kış mevsimi geldiğinde bağı almayı isteyen kimse bütün
adamları ve nice işçiler ile bir gecede herifin bağının duvarı­
nı kaldırıp kendi bağına katar, bütün ağaçlarını da değiştirip
kendi bağını ve çaldığı bağı da baştan başa çapalatıp suları sa­
lıp sular.
Bağ sahibi herif bahar mevsiminde bağı tarafına varıp bağ
yolunda o kadar serseri gezer ki bağının duvarını ve ağaçların­
dan bir belirti bulamayıp,
"Ayâ ben büyülendim mi ki?" diye şehre gelir.
Ertesi günü hizmetkârları ile yine bağa varıp bağdan bağcı­
dan eser yok. Çevresinde olan adamlardan sorarlar, onlar da su­
sup kalırlar. Sonunda mahkemeye varıp dava eder. İspat edeme­
yip eli boş kalıp gider. Şam-ı şerifte bu bağ hikâyesi darb-ı me­
seldir. Hâlâ o bağ meşhurdur ki bütün insanların gezinti ve din­
lenme yeridir.
Şam'ın mesire ve gezinti yerlerini bildirir: Evvelâ Gök
Meydanı, Şam içinden akan Mîze Nehri'nin iki tarafı tozsuz top­
raksız yemyeşil bir ovadır. İkindiden sonra tüm âşıklar oraya ge­
lip akşam vaktine kadar kimi balık seyreder, kimi mehparelerini
avlar bir seyirlik nefes alacak yerdir.

597
Sonra Mencik Köşkü, bu sahraya bakar yüksek bir köşktür,
ama paşalara mahsus bir Havernak Köşkü'dür.
Şam'ın kıblesi tarafında Küçük Ahmed Paşa Köşkü (—) (—)
............. (1 satır boş)..................
Şam'ın yiyecek ve içeceklerinin övgüsüdür: Evvelâ has ve
beyaz Havran tahılından beyaz çakıl ekmeği, Acem çöreği, pey­
nirli böreği ve lahm-ı acînli böreği [lahmacun] ve kahiki yeryü­
zünde benzeri yoktur. Arap ve Acem'e, Hint ve Sind'e Fağfur ve
Çin'e hediye götürürler.
Elvan elvan kaysısı olur, kamerî ve mışmış kaysıları olur,
ama Hamevî kaysısı bu dünyada benzeri yoktur, meğer Cen­
net bağında ola. Bu Hamevî öbür kaysılar gibi kuruyup vilâyet
vilâyet gitmez, zira cirmi yoktur. Bir küçük çekirdeği vardır. 1
saat yere gitmek ihtimali yoktur. O kadar tazedir ki ağza girdi­
ğinde tatlı suyu insana hayat verir, yemesi hoş bir kay sidir. Bir
tarafı beyaz ve bir tarafı kırmızıdır. Ne kadar yense ağırlık ver­
mez ve çok kolay sindirilir.
Elması gayet hoştur ve "Elma gibi faydası boldur" bunun
hakkındadır. Hatta bu elmadan müselles-i şer'iye içine beş on
tanesini soyup birlikte pişirsen bir kâsesini içen yeniden hayat
bulur, hem besleyici ve hem de serinletici hoş bir içecek olur.
Ayvası da meşhurdur. Gerçi Lefke şehri ayvası kadar iri de­
ğildir, ama gayet lezizdir. Göbeğini oyup içine maştaki sakızı
koyup yumuşak kül içinde pişirip kullansan görme gücünü ar­
tırıp vücudu yumuşatır.
Limon ve turuncu, yer yer hurması, reybası, kand-i neba­
tı ve kebbatı meşhurdur. Zeytini cihan süsüdür, Anadolu cevi­
zi kadar olur. On tanesini yesen bir okka koyun eti yemiş kadar
doyarsın, çok beğenilir.
İnciri ve üzümü gayet boldur. Ama zeynî üzümü derler bir
düzgün, sulu, kehribar gibi bir üzümdür ki Allah bilir benzeri
meğer Adn uçmağında ola. "(Sonra toprağı göz göz yardık da ora­
dan ekinler), üzüm bağları, sebzeler, zeytin ve hurma ağaçları, iri ve sık
ağaçlı bahçeler, (... bitirdik)" [Kur'ân, Abese, 28-30] âyeti bu Şam'ın
zeynî üzümü hakkında inmiş ola. Her ne kadar yesen asla hara­
ret vermeyip ağırlığı olmaz. Ve,

598
Şam-ı şerifin sanayiinden meşhur olanları bildirir
Evvelâ atlası, hâresi, dârâyîsi, helâlîsi, çeşit çeşit muhattemi,
kutnisi, abâyisi ve dikdiki, vezirlere mahsus zerdûz dikdikler iş­
lenir ki büyüleyicidir. Ve kadifesi ve bu türlü metamm çeşitle­
ri vardır, ama meşhurlan bunlardır. Gerçekten de Arabistan'ın
cennet köşesidir. Gayet işlek şehirdir. Her sene nice Mısır hâzi­
nesi mal toplanıp harcanır, gayet verimli diyardır.
Gariplik: Şam şehri içinde çarşı pazarda sürü sürü yerli "ke­
çiler gezer. Her birinin emceğinde beşer altışar okka sütü var.
Tulum gibi sarkıp gezer. Sahibi ise "Sarı keçinin sütü" deyip süt
satar, ama sütten nişan yok. İstediğin kadar sütü keçiden külek
içre sağıp sana verir. Fazlasını yine keçinin ağzına döküp gider,
garip seyirliktir. Her keçinin belinde ayakbağı ve kösteği hazır­
dır. Sütleri kalmayınca çayıra götürüp bağlar.
Bu Şam içinde nice ibretlik şeyler vardır ama yazması sıkın­
tı verir. Defterdarzade Mehmed Paşa burada yönetici iken bütün
hanelerin hanesini hane-i avarız dan kaldırıp yeniden yazmak is­
temişti. O düşünce ile Şam içinde ne kadar insan varsa yazmak
isteyip ne kadar koyun yenir, ne kadar oturan ve misafirler var­
sa yazmış ve 600 bin adam bulmuştur. Böyle bir adam deryası­
dır. Ama vefasız halkı vardır. Ama Anadolu ve Rumeli toprağın­
dan olan asker sınıfı garip dostlarıdır.
Suyu ve havasının hükmü odur. Yıldız talihi (—) mensuptur.
Üçüncü iklim içindedir. Uzun günü (—) ve arz-ı beledi (—)dir. Ve
halkın yüz renkleri beyazdır. Burada cennet kokulu Şam'ın de­
nizde damla güneşte zerre özellikleri tamam oldu.

Peygamberler ocağı ve veliler mekânı selâm yurdu


Şam 'ın ziyaret yerlerini bildirir
Evvelâ Şam'ın batı tarafında Sâlihiye adlı kasabaya eğimli
Kaysun Dağı vardır, zirvesine 8 bin adımda çıkılır yassı bir yer­
dir. Orada yüksek bir kubbe içinde Hazret-i Peygamber'in taşa
tesir etmiş mübarek ayaklan izi vardır. Bu mahalden Şam'ı sey­
redip dönmüşlerdir ki “Dünya cennetine girmem" buyurmuşlar.
Bu mahalden Şam ovası ve imaretleri İlâhi ışık gibi parladığı gibi
açık seçik görülür.

599
Bu dağda şehre bakar bir mağara vardır, ona Sâlihîn M aka­
mı derler ve Sâlihiye şehri bu mağaranın ismini almıştır.
Ve Üçler Makamı da bir mağaradır.
Sonra Yediler Makamı, bu da bir mağaradır.
Ve Kırklar M akamı, bu da hoş bir mağaradır. Bu ziyaretle­
rin mihraplarında ibadet edenin duası kabul olunur. Ümmetin
sâlihlerinden hâl ehli kimseler vardır.
Büdelâ Makamı: Rical-i gaybdan bunlar 40 kişi Şam'a me­
murlardır. Bir mağara içinde ziyaretgâhtır, ama türbeden bir
eser yoktur.
M elik  rif oğlu Mevdûd oğlu M elik Cevad Yunus kab­
ri: Kardeşi olan Melik Sâlih İsmail elinden Şam'ı alıp merkum
Melik Cevad Yunus'a verip Şam'a müstakil hâkim oldu. Allah'ın
hikmeti üç ayda Melik Kâmil'in ömrü tamamlanıp emirlik Me­
lik Salih'e nasip oldu. İçindeki düşmanlığı ortaya çıkarıp,
"Kardeşim zamanında sen beni Şam'dan niçin azleyledin"
diye Melik Cevad Yunus'u Şam'da öldürttü. Melik Cevad üze­
rine nur yağdığını duyup Mısır'dan ılgar ile Şam'a gelip Melik
Cevad'm kabrine yüz sürüp üstüne büyük türbeler yaptı. Hâlâ
Şam ile Sâlihiye arasında bütün insanların ziyaret yeridir.
M elikü'l-mücahid Şîrkûh Mahmud oğlu (— ): Humus vali­
si iken deniz kıyısında ve karada çok savaşları vardır. Mısır'a gi­
derken ecel yolkesicisi yolunu kesip Şam'da akşam edip Sâlihiye
yakınında gömülmüştür.
Eyyub oğlu Şehinşah oğlu (— ) [M elik Mansur]: Sultan Sa­
lahaddin Yusuf'un kardeşinin oğludur. Bunlar Şam hâkimi iken
yere gelesi kâfirler Medine'yi yağmalamak için asker toplayıp
çölde giderken bu Melik Mansur kâfir askerinin ardını ve önü­
nü alıp bütün kâfirleri kılıçtan geçirmiştir. Yusuf Salahaddin'in
zamanında bunu da felek elekten geçirip Şam içinde (—) yat­
maktadır.
Bu türbelerin kuzeyinde bir mağara vardır, ona Hâbil Ma­
kamı derler. Onda yuvarlak kızıl bir taş vardır. Kâbil Hâbil'i o
taş ile kafasına vurup şehit eyledi. Onun için bu taş kızıldır, der­
ler.
Buna yakın bir mağara daha vardır. Köşe köşe oyulmuş ka­
ranlık yerleri vardır. Cûan Mağarası derler. Benî İsrail zamanın­

600
da Yahudiler 40 peygamberi bu mağara içinde hapsedip 7 sene
yanık sesleri duyulup 40'ı da açlıktan helâk oldu, derler.
Sonra Sâlihiye içinde nemek-i hân-ı melâhat ve kamer-i âsumân-ı
semahat, yegûsul-vâsılîn, matlûbü't-tâlibîn Hazret-i Şeyh Muhyid-
din el-Arabî: Ömürleri 78 senedir, vefatı 572. Vasıfları yazılmış­
tır. Ama yine Şam'ın batı tarafında yarım merhale yakında med­
fundur. Bütün yapıları Mısır fatihi Selim Han'ındır. Mısır ve Şam
Sultan Melik Sâlih Necmeddin Ebubekir zamanında vefat etmiş­
tir. Molla Hünkâr ile çağdaştır. Muhyiddin el-Arabî Konya'ya va­
rıp şer'î nikâh ile Sadreddin-i Konevî'nin annesini almıştır.
Cebel-i Hayyü's-selc, yani "Diri Kar Dağı" demek olur,
Anadolu'da âb-ı zülâl dedikleri kar kurdudur, “Kün/Ol" emriyle
yeryüzü yaratılalıdan beri nice bin yıllık karı yaz kış mevcuttur.
Bu dağ 3 günlük uzak yoldan beyaz kule gibi gökkubbeye baş
uzatmış yüksek bir dağdır. Her gün Şam'a nice bin deve yükü
soğuk kar gelip Şam'ın suları içine bu kardan karıştırıp ağırlığı­
nı defedip âb-ı zülâl olur. Bu dağda âb-ı zülâl dedikleri kar kur­
du hayvanı çoktur. Karcılar yöneticilere hediye getirirler.
Bu dağda Ebü's-Selc ziyareti: Daima Şam'a kar taşıyıp hal­
ka dağıtırmış. Hazret-i Peygamber ile Şam'a gelmiş, girmeyip bu
dağda kalmıştır. Sahabe-i kiramdandır. Küçük bir türbede med­
fundur.
Buna yakın Hazret-i Ebü's-Selc-i Hindî: İlâhî aşka kapılmış
zayıf, nahif ve perhizli Hintli bir kişi imiş. Şiddetli kışlarda dai­
ma çıplak kar içinde yaşarmış. Selim Şah Mısır'a giderken gelip
hayır dualarını almıştır.
"Mısır fethinden sonra bizim Mısır'da Hintlilerimize bir tek­
ke inşa eyle" diye Mısır'ın fethini müjdelerler. Selim Han Mısır'ı
fethedip geldiğinde vefat etmiş bulup kabirleri üzere bir türbe
yapmak istediklerinde Selim Han'ın rüyasında,
"Ey Selim dünyada ve âhirette çıplak gezmeyi istedim, an­
cak muradım Hakk'm cemalini görmek idi. Elhamdülillah nasip
oldu, lütfeyle, benim naaşım üstüne ağır yük yükleme" diye rica
edince Selim Han da dört tarafına bir sofa yaptı. Gelen geçenlere
dinlenme yeri ve ziyaretgâhtır.
Bu dağdan yine batıya Mîze Boğazı'm geçip yarım saat gi­
dince,

601
Rebve Dağı: Şam'dan bir merhale yerdir. Tefsirciler bu dağ
hakkında, "Onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yer­
leştirdik" [Kur'ân, Mü'minûn, 50] âyeti inmiştir, derler. Ağaçlık
bir dağdır. Zirvesinde Hazret-i İsa havarilerinden Hazret-i (—)
medfundur. Orada Muaviye bir mescit yapmıştır. Temmuz ayın­
da Kerek halkı ve Baalbek ayam ziyaretine varıp hava alıp dinle­
nirler. Dört tarafı gül gülistan, bağ bostan ve kuş yuvası lâlezar
yerdir. Rebve Nehri bu dağın eteğinden doğup Berid Nehri'ne
karışır. İkisi bu dağın altından akarak Kasımiye Kalesi dibinde
Akdeniz'e karışır.
Bu Rebve Dağı'nda büyük bir mağara vardır. Bu nahiyede Şı-
kıf Kalesi ve Zübdaniye Kalesi halkı o inançtadırlar ki "ITazret-i
Meryem Hazret-i İsa'yı bu mağarada doğurmuş ola" diye bu
âyet-i kerimeyi delil gösterirler. "(Resulüm!) Kitapta Meryem’i de
an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti."
[Kur'ân, Meryem, 16] Bu âyetten kasıt bu mahaldir, derler. Ama
doğrusu Kudüs-i şerifin güney tarafında 2 saat Beytüllahm de­
dikleri mağaradır, özellikleri daha yukarıda geçip yazılmıştır.
Hazret-i İsa muhakkak orada dünya gelmiştir ki Rum tarihle­
rinde doğru olarak yazılmıştır, onlar yanlış yazmazlar.
Bu Rebve Dağı eteğinde Hazret-i Yûhâ Nebî ziyareti: Bir
yeşillik yerde yüksek bir türbede yatmaktadır. Ama aslı nasıldır
malumumuz değildir. Oradan yine,

Şam'a gelip içinde ve dışında olan ziyaretleri bildirir


Evvelâ "Ümeyye Camii'nin mihrap duvarı sahasında 12 bin
peygamber medfundur" diye sabittir, zira Ümeyye Camii eski
ibadetgâhtır. Katledilmiş ve vefat etmiş peygamberleri ona def-
nederlermiş.
Yine Ümeyye Camii'nin tam ortasında mazhar-ı envâr-ı nü­
büvvet ve masdar-ı âsâr-ı mürüvvet Hazret-i Yahya yatmaktadır.
Hazret-i Zekeriyya aleyhisselâmın oğlu olup şeceresi Hazret-i Da­
vud aleyhisselâma ulaşır.
Hazret-i Yahya, Hazret-i İsa akrabalarından idi. İsa'nın
göğe yükselmesinden sonra bunlara peygamberlik gelip İsrail'i
İsa dinine davet ederdi ve halkı günahlardan men ederdi. O
asırda Melik (—) filân kendi kızını nikâh ile almak istemiş,

602
Hazret-i Yahya men ettiği için bu melikin karısının kışkırtmasıy­
la Hazret-i Yahya Nablus yakınında Sabastiye Köyü'nde bir kili­
se içinde İncil okurken şehit edilmiştir. Mübarek başlarını Şam'a
getirip bu Ümeyye Camii içinde yeraltında bir sütun üzerinde
bir altın tepsi üzere koydular. Hâlâ bu Ümeyye Camii içinde­
dir. Mübarek cesedini Sabastiye'den Malta kâfirleri çalıp Sen-
covan adıyla kendilerde saklıdır. Ama mübarek başlan Ümey­
ye Camii içinde ahşaptan sanatlı bir parmaklık içinde sanduka­
dadır. Zerdûz yeşil atlas örtülüdür. Şam vezirleri mübarek başla­
rı tarafında çini maksure üzerinde Cuma namazını kılarlar. Bü­
tün insanların ziyaret ettiği bir ulu ziyaretgâhtır. Zamanların­
dan Hazret-i Peygamber'in doğumuna kadar 605 sene geçmiştir.
Meslekleri vaizlik idi.
Ve Ümeyye Camii'nde Hazret-i İsa Makamı. Ona yakın, ca­
miin sol tarafı köşesinde Hazret-i Hızır Makamı.
Sonra kıble duvarında Enbiyalar Kapısı ve dahi (—) [Hazret-i
Osman] Zi'n-nûreyn eliyle Kelâm-ı İzzet, sanki kudret kalemiyle
yazılmış bir Kelâm-ı kadim'dir.
Bu cami içinde Birler, Üçler, Yediler ve Kırklar makamları
vardır.
Ve Ümeyye Camii'nin doğu tarafındaki Ceyrun Kapısı'nda
Ceyrun Havuzu. Ondan abdest tazeleyenlerin 70 türlü hastalık­
larının şifa bulduğu mahaldir.
Avluda Hazret-i Âdem'in adımının milleri vardır. Sonra kıb­
le duvarında Fukara Mihrabı.
Bu arada Ümeyye Camii ziyaretleri ve makamları tamam
oldu.

Koyun Kapısı tarafındaki ziyaretleri bildirir


Evvelâ Emevîlerden Ebû Süfyan oğlu Muaviye. Hicrî vefatı
Receb 60 [Nisan 680], makamını oğlu Yezid'e bıraktı. Babası Ebû
Süfyan İslâm ile şereflenmişlerdi. Hazretten 163 hadis nakletti.
Emevîler zamanında Şam, Mısır, Mağrib, Endülüs, Fars,
Azerbaycan, Deylem, Horasan ve Maveraünnehir ve Hindistan'a
kadar hükmettiler. Nefer adet 14, saltanat süreleri ise 91 senedir.
Mervan-ı Hımar'da son buldular. Bu Şam-ı şerif taht merkezleri
idi. Muaviye, Emevîlerin ilkidir. Yezid'in babası olduğu için küfür

603
etmemek gerektir. Zira Resulullah'ın akrabasıdır. Ölüm sebeple­
ri odur ki Medine halkı Hazret-i Osman'ı katlettikleri için bütün
Medine ayanını katledip Resulullah'ın mübarek cesetlerini ye­
rinden kaldırıp Şam'a götürmeye kalkıştı. O gün Resulullah'ın
minberi sallandı. Muaviye askeri Şam'dan çıktığı gün Ümeyye
Camii minberi yıkılıp güneş de karardı. Bütün Şam halkı ka­
ranlıkta kalıp o saat Muaviye korkusundan lakve [ağız çarpıl­
ması] hastalığına tutulup can verdi. Ve (—) el-Câbiye'de defnet­
tiler. Künyeleri Abdurrahman'dır. Ve mühür yazısı "Li-külli ame­
lin savâb" idi.
Meliklik oğlu Yezid'e intikal eyledi. Muaviye oğlu Yezid
zamanı 60 [680] tarihinde başladı. Ömrü 39 yıl. Hazret-i Hüse­
yin Yezid'i tanımadığı için şehit oldular. İmam Hüseyin evlâdı
İmam Zeynelâbidin, oğlu İmam Muhammed Bâkır ve evlâdı
Hazret-i Cafer-i Sâdık.
............. (1 satır boş)..................
Buna yakın müezzinlerin pîri Hazret-i Bilâl-i Habeşî hak­
kında Hazret-i Peygamber "Ey Bilâl, uzzâl makamında oku" bu­
yurmuşlardır. Hicaz ve uzzâl makamında okuduğu zaman bü­
tün âşıklar mest olurlarmış. Hazret-i Ali Hazret-i Peygamber'in
izniyle Resulullah postu üzere oturup önce Selman-ı Fâris'in,
ikinci Amr bin Zamîrî'nin, üçüncü bu Bilâl-i Habeşî'nin belini
bağladı ve icazet verdi. Müezzinlerin silsilesi ona çıkar.
Buna yakın Hazret-i İkrime, Sahabc-i kiramdandır. Ve İkri-
me hazretlerinin evlâtlarından Hazret-i Hişam ve Hazret-i Amr.
Bu iki göz nuru Hazret-i Halid Rum kayseri olan Hırkil üzere 13
yılında Şam'a gelmişti, iki kardeş Hırkil çenginde şehit oldular.
Bu mahalde medfundurlar.
Yine bu mahalde Koyun Kapısı'nın iç yüzünde Muaviye
oğlu Yezid maşadı, ömrü 39 sene. Hicret'in 64. senesinde bî-
fütuh ruhu bedensiz kalıp kaldı. (—) tarihinde Timur cesedini
ateşe yakıp külünü yele verip maşadma bütün Tatarları işetmiş-
ti. Hâlâ gelen geçenlerin işeme ve ihtiyaç giderme yeridir.
Bu uğursuz Yezid'den sonra hilâfet oğlu Muaviye'ye geçti.
Künyesi Ebû Leylâ idi. Bu da ölüp dedesi Muaviye yanına def­
nedildi. Mervan bin Hakem halife iken ölüp bu mahalde gömül­
dü. 50 adım yakınında oğlu Halife Abdülmelik bin Mervan var­

604
dır. 85 [704] tarihinde ölüp başka bir türbeye gömülmüştür. Bü­
yük cihan padişahı imiş.
Buna yakın Hazret-i Mu'sab, Hazret-i Zübeyr'in küçük kar­
deşidir ve Hazret-i Peygamber'in halasının oğludur. Bu Hazret-i
Mu'sab, Abdülmelik çenginde kaza oku ile şehit oldu.
Buna yakın Velid bin Abdülmelik de karada ve denizde fet­
hetmedik diyar koymamıştır. Hatta İstanbul'a 2 kere serdar gön­
derip üçüncüde bizzat kendiler varıp İstanbul'un yarısını fet­
hedip Ayasofya-i Kebir'de ibadet etmiştir. Oradan sulh ile dö­
nüp bin parça gemi ile Mora'yı, Girit'i ve Kıbrıs adalarını fethe­
dip Şam Trablus'a gelip demir attı. "Velid gazası kısmet ola" diye
halk arasında atasözüdür. Gaza malıyla Ümeyye Camii'ni tamir
edip 96 Cemaziyelâhiresinde vefat edip Bâb-ı Sağîr dışında def­
nedildi.
Yanında Süleyman bin Abdülmelik: Emevîlerin seçkini­
dir. Kardeşi Mesleme'yi 100 bin asker ile İstanbul'a serdar eyle­
yip Galata'yı fethedip sulhtan Şam'a geldiler. Remle'deki cami bu
Süleyman'ındır. 99 [717] tarihinde imtilâdan öldü.
Melik el-Emced Mecdeddin bin Behram Şah bin Melik el-
Mansur İzzeddun Ferahşah Kabri, sene 627. Köleleri şehit etti. Bu
da zamanında şanlı bir melik idi.
Yine buna yakın Eyyub bin Süleyman da âdil padi­
şah imiş. Babası yanında medfundur. Bu halifelerin cümlesi
Emevîlerdendir. Eğer hepsini yazsak büyük bir kitap olur.
Hazret-i Ömer ibn Abdülaziz ziyareti: Bu da Resulullah'ın
halifelerindendir. Ama başka bir kubbe içinde medfundur. Ga­
yet âdil olduğundan bütün insanların ziyaretgâhıdır.
Ona yakın Aşere-i Mübeşşere'den Hazret-i (—) ve ona yakın
Hazret-i Peygamber'in halası.
Molla Mahkemesi yakınında Atabeylerden Sultan Nured-
din Şehid ibn Ak Sunkur el-Bersakî. Hazret-i Peygamber'in mü­
barek kabrine Râfızîler lağım ile varıp el koyacak sırada hemen
Hazret-i Peygamber Nureddin Şehid'in rüyasına girip,
"Şu zalimler beni kabrimden çıkarmak isterler. Senin gel­
men beklenmektedir. Bunda İlâhî sır var, elbette yetiş" deyince
hemen Nureddin uykudan uyanıp bu kadar deve ve küheylân
atlarla 7 gün 7 gecede yıldırım gibi erip bütün Medine'yi ziya­

605
fete çağırıp hepsini şöyle bir süzer. Ancak rüyasında Hazret-i
Peygamber'in, şu zalimler diye gösterdiği adamlar yok. Nured­
din Şehid,
"Ey ümmet-i Muhammed! Elhamdülillah yemek bol, daha
başka yerlerden gelmiş garip kimseler yok mu?" deyince,
"Hayır padişahım halk ve ayan, yaşlı ve genç herkes geldi­
ler. Ama iki garip beze miskin halktan uzak kimseler var, gayet
perhizkâr adamlardır, onlar kaldı. Ama bu yemeği onlar yemez­
ler ve davet etseniz gelmezler. Hâl ehli, tarikat ehli Allah adamı
kimselerdir" diye iyi hâllerine tanıklık ettiler. Nureddin,
"Elbette varıp zorla onları getirin. Bizim Allah rızası için
olan yemeklerimize onların mübarek olmayan elleri dokunsun"
diye hizmetlilerine işaret edip meclise hazır edince koca Nured­
din "Sadakte yâ Resulallah" deyip şükür secdesi etti.
Hemen kaldıkları yeri bastırıp lağım yolunda 7 adam daha
kazma ve kürekleri ile meydana çıkarıp bunları birer birer söyle­
tip dokuzunu da katledip Hazret-i Peygamber'in mübarek kabri­
nin etrafını kazıp dört tarafını üskündürelere alıp altından da la­
ğım gibi kazıp ızgaralar üzere aldı. Hazret-i Peygamber'in o misk
ve amber toprağı sanduka gibi asılı bir şey oldu. Sonra nice bin
kantar has bakır, kurşun ve kalay kaplan, her ne kadar var ise
parasını vererek toplayıp bunların hepsini büyük bir ateşle eritip
akarsu gibi ettirip o çukur içi doldu. Hazret-i Peygamber bir tunç
kale içinde hâlâ yatmaktadır, sanki Nahcivan demiridir. Bu tunç
sandukanın üstünü de parça parça tunçlar ile örttü. Yine dışarı­
dan bir kat daha demir kafesler ki her biri kol kalınlığı demirler­
dir, onlarla çevirttirdi. Mübarek vücutları üzerine bugünkü kub­
beyi yaptırıp Medine-i münevvereyi kale içine aldı. Medine Kale­
si ilk defa Hazret-i Nureddin Şehid tarafından yapılmıştır.
Sonra, zamanın geçmesiyle yer yer yıkılıp (—) tarihinde Sul­
tan Süleyman Hazret-i Peygamber'in emriyle bir kale inşa et­
miştir ki inşaallah yerinde ayrıntılı olarak yazılır.
Sözün kısası, işte bu Hazret-i Nureddin Şehid böyle bir şanı
büyük padişah idi. Bu Şam Mahkemesi yakınında anayol üze­
rinde yüksek bir türbede medfundur. Bir hasta türbesine girip
ziyaret etse Allah'ın emriyle derhâl şifa bulurlar. Allah rahmet ey­
lesin.

606
Şehrin kuzey tarafında bağlar içinde âşık sultanı, zama­
nın kutbu Hazret-i Şeyh Arslan. Bir ulu tekkesi, bolca dervişle­
ri imareti ve camii vardır. Hatta mübarek gecelerde Şam sokak­
ları içinde sarı bir büyük arslan şeklinde gezdiğini nice kimse­
ler görmüştür. Bu tekkede Şeyh Bekkâr ile olan maceramız ki,
yukarıda yazılmıştır, ondan sonra bu Şeyh Arslan ruhları için
bir hatm-i şerif okuyup sevabını ruhlarına hibe eyledim. Sırrı
aziz olsun.
Ümeyye Camii'nin kuzeyinde, yakında Sultan Melik Tahir
Atabeylerdendir. Acayip cesur ve gazi padişah imiş. 653 tarihin­
de Gazze, Remle, Akka, Sayda ve Beyrut'u Frenkler ele geçirin­
ce bu Melik Tahir kurtarmıştır. Ama Şam'a hane-i avârızı bunlar
koyduğu için Şam halkı Melik Tahir'e gücenip ziyaret etmezler.
Türbesinin kapısı örtülüdür ama gayet sanatlı türbedir.
Paşa Sarayı'nın taşra kapısı yanında Şeyh Sâlih ve Hazret-i
Şeyh Halil iki kardeş bir türbede yatarlar. Hazret-i Peygamber'in
Uhud gazasında ve Bedr-i Huneyn gazasında izinleri ile bazı
müşrikleri bunlar katlederlermiş. Cellâtların silsileleri bunlara
çıkar. Hatta paşanın cellâdı Bekir sabahleyin Divanhane'ye gel­
meden bu türbe içine girip kılıcını türbe sandukası içine koyup
yine alıp beline bağlardı. Melek Ahmed Paşa efendimizin bir ci­
ğer köşesi bu türbede gömülüdür.
Her zaman bütün suçluları bu türbe önünde katlederler.
Ama önce siyaset meydanına çökertip cellât suçlunun başı üstü­
ne kendi eteğini örtüp cellât hırkası içinde suçluya bir hâl edip
eteğini kaldırıp garip suçlu nergis gözlerini yumup perişan otu­
rurken beyt:
Cellâd-ı felek boynun urup bir nice şahsın
Gördüm kafesi başka yatur başka kafası
mazmununca herif kelleyi Yâ Vedûd'a [teslim edip] (—) o dem
içinde, o dem cellât "Maktulün ruhuna Fâtiha" deyip pîri olan
şeyhin türbesini öpüp gider. Garip seyirliktir. "Mazlumların bo­
yunlarına kılıç geçmeyip kurtulmuşlardır" diye anlatırlar.
Koyun Kapısı yakınında âriflerin kutbu Şeyh Haşan er-Râî
sırrı aziz olsun.
Muaz bin Cebel Kabri: Sahabe-i kiramdan hadis ravisidir.

607
Hazret-i Ömer hilâfetinde taundan vefat etti. Kabristanda med­
fundur.
Vasile bini'l-Eska: Benî Leys kabilesindcndir ve Ashâb-ı
Soffa'nm seçkinidir. Hazret'ten hadis nakleder. Hazret-i Ömer,
Şam'a gönderir, vefat edince Bilâl-i Habeşî yanma defnedilmiştir.
Abdullah bin (...) el-Mâzinî Kabri: Sahabîdir. 80 tarihinde
yüz yaşında vefat etti. Kabristanda medfundur.
Abdülmelik: Muaviye'nin kız kardeşi Atike adlı kadından
doğmadır. Emir olup 50 (?) tarihinde BâbüT-ebvab, Şirvan ve
Şamakı'ya varıncaya kadar fetheder. Bu esnada Habbabe adlı bir
genç kızı ölünce üzüntüsünden 40 sene iken 50 (?) tarihinde ölür.
Şam dışında Belkâ adlı köyde gömülüdür.
Hişam bin Abdülmelik Kabri: Acem diyarında Hakanı yen­
di. Dağıstan'da Tâbeserân, Kumuk ve Şamakı'yı fethedip bütün
halkını İslâm ile şereflendirdi. Daha sonra 125 tarihinde öldü.
Kınnesrin'de Rusafe adlı yerde medfundur. Ömrü 55 sene ve
hilâfet müddeti 19 sene 8 ay.
Ve Emirü'l-mü'minin kabri (—) (—) (—Mendir. Hişâm bin
Abdülmelik asrında Şam yakınında Belkay nahiyesinde Hami­
me Köyü'nde kalırken vefat edince orada defnedilmiştir.
Melikü'l-muazzam İsa Kabri: Sene 29 (?). Şam valisi (—) (—)
yapısıdır ve Sâlihiye'de yaptığı medresede medfundur.
Melikü'n-Nâsır Davud bin Meliki'l-muazzam İsa. Şam dı­
şında medfundur. Şeyh ibn Hacib bunların ricasıyla Kcrek adlı
kaleyi yapmıştır, orada medfundur. Ama İbn Hacib Mısır'da do­
ğup İskenderiye'de 656 yılında vefat etmiştir. Deniz kıyısında
kubbesiz dört köşe bir duvar içinde medfundur.
Keşan Kapısı'nda, Hazret-i Şeyh Kennas, Şam bahçeleri için­
de Şeyh Sem'un, bağların Katife tarafında Şeyh Sâdât ve Hamam
Kahvesi yakınında Sitti Rukiye (—) (—) hazretlerinin soylu kız­
larıdır.
Hazret-i Resûl'ün saracı Şeyh Ahmed-i Sürucî, Şeyh Arslan
yanında Şeyh İbrahim el-Havranî, ona yakın bir İrem Bağı için­
de Şeyh Elhan ve bu mahalle 40-50 adım yakın bir kabir.
Yine bu türbe yakınında Şeyh Ebû Şa'rî hazretleri. Hamd ol­
sun sohbetleri ile şereflenip ellerini öpmekle nasiplendik. Aziz­
lerden bir ulu sultan idi.

608
Üçüncü defada Şam'a vardığımızda mürşidimiz olan
Hazret-i Şeyh Bekkâr rahmete kavuşmuş olup kabri (—)dedir.
Yerine mana oğlu Şeyh (—) geçmiştir. 10 yaşma gelmiş bir çıplak
güneş parçası temiz bir çocuk idi. Şeyh Bekkâr hazretleri ne ka­
dar sessiz ve suskun idi ise, bu mana oğlu onun aksine, o kadar
çok konuşur ki bir an boş durmayıp gelen geçenlere laf atıp ko­
nuşup nice kerametler göstermekte idi.
Bu kişinin doğum sebebi ki Hazret-i Şeyh Bekkâr insanlar
içinde çıplak gezerdi. Daima avretler hamamına girip kemeri­
ne futa bağlayıp bütün kadınlara kese ve sabun sürüp hizmet
ederdi.
Allah'ın hikmeti (—) Ağa'nın hatunu hamamda bulunup o
hatuna sabun sürüp hizmet ederken Şeyh Bekkâr bir tas içine tü­
kürüp adı geçen kadına “İç" diye emreder.
Hatun da şeyhin tükürüğünü içer, şeyh hatunun karnını sı-
ğayıp "înşaallah mana oğlum doğacak" deyip gider.
Kadın da hanesine gelip birkaç günden sonra nifastan ve ha-
yızdan kesilir. Meğer bu kadın 40 yıldan beri evlâttan kesilmiş
idi. Sonra Şeyh Bekkâr gece gündüz o hanedana varıp o kadına
hediyeler götürür.
O kadından 9 aydan sonra güneş parçası bir oğlan dün­
yaya geldiği saat Şeyh Bekkâr gelip masumun kulağına ezân-ı
Muhammedi okuyup gider. Bu çocuk bir yaşına gelince konuş­
maya başlayıp durmadan hareket eder.
Bir gün Şeyh Bekkâr gelip bu çocuğu kundağından çıkarıp
çıplak olarak bütün istediği yerlerdeki ziyaretlere götürüp gez­
dirir. O gün o çocuk yürümeye başlar. Hakir 1081 [1670] tarihin­
de gördüğümde çok güzel, temiz bir çocuk. Böyle çıplak olarak
kerametini gösterip gezerdi.
Şeyh Bekkâr hazretleri Bağdadlıdır, Hulefa Camii'nde müez­
zin imiş. Bir Kadir gecesi temcid okurken rahmet kapısını açık gö­
rüp "Hay" deyip gözünü kapatıp o yüksek minareden kendini bı­
rakır, gözünü açınca kendini Şam'da çıplak bulur. Ulu sultan idi.
Hatta hakirin fakirhanesine gelip "Oku" diye emredince
segâh makamında bazı besteler okudum. Onlar şallak mallak '
raks ederlerdi. Bazı zaman tefi elimden alıp Acem tarzında bir
tef çalardı ki benzeri yoktu.

609
Sonra Şeyh Fahreddin-i Irakî.
Mencik Köşkü yanında Gazalî Paşa medfundur. Sultan
Gavrî ulemalarından idi. Selim Han Şam'ı fethedip Hayre Bey
tavsiyesiyle Sultan Selim Şam'ı bu Gazalî'ye verdi. Sonra Süley­
man Han asrında Der-i Devlet'e davet olundu, korkusundan git­
meyip isyan etti. Derya gibi askerle üzerine Ferhad Paşa tayin
olundu. Gazalî yenilip Karalar adlı mahalde başına kara belâ ge­
lip katledildi ve kellesi Der-i Devlet'e gönderildi. Gazalî, gazalî
[ceylân] gözünü yumup dünya devletinden el yuyup ruhu Fir-
devs cennetine gitti.
Molla Hürrem Efendi: Sofya şehrinde cami ve medrese sa­
hibi Sofu Mehmed Paşa'nın kölelerinden idi. Gayet zengin ve
dindar hayır sahibi kimse imiş. Mencik Köşkü adlı yer yakının­
da yol üzerinde gömülüdür.
Bu mahalde Kırk Vezir: Birer sofa üzerinde nurlu mezarları
bellidir ve Kırk Vezir hikâyeleri de meşhurdur.
Mevlânâ Şeyhülislâm Taceddin Efendi: Doğum yerleri
Hamid [İsparta] şehridir Şam fetvasına mutasarrıf olduğuna
Allah'a hamd ederek vefat edip Gök Meydan'da Süleymaniye
Camii sahasında defnedilmiştir.
Buna yakın Şeyh Mehmed Reşidî: Bedevî tarikatında bir ulu
âşık imiş.
Mevlânâ Abdullah Belhî: Şam mollası iken vefat edip Men­
cik Kasrı yakınında bir sofa üzere medfundur.
Mevlânâ Ahmed bin Mehmed bin Ramazan Nişancızade:
İki defa Mekke-i mükerreme mollası olup mazulen Şam'a yakın
gelince Müzeyrib adlı kalede ruhu öbür tarafa yürüyüp cena­
zesi tahtırevanla Şam-ı şerife getirilip Sâlihiye'de Şeyh Muhyid-
din el-Arabî yanında defnedildi. Fasih ve beliğ bir zat olup mü­
ellif kimse imiş.
Mevlânâ Abdülhalim bin Ali: Kastamonu toprağındandır. I.
Selim Şah'ın imamı idi. Şam kışlağında iken vefat edip Muhyid-
din el-Arabî civarına defnedildi. Hamele-i Kur'ân, aziz ve ulu
kimse imiş.
Mevlânâ Zeyneddin bin Mehmed bin Mehmed Şah Fenarî:
Sultan I. Selim Han ulemalarmdandır. Şam mollası iken vefat
edip Mencik Köşkü yanında defnedildi.

610
Halîmî Çelebi: Bu da Sultan I. Selim Han ile Çaldıran ve Mı­
sır gazalarında birlikte imiş. Nâzikâne temiz güzel şiirleri var­
dır. Kastamonuludur. Bilâl-i Habeşî yakınında medfundur.
Mevlânâ Acem Halîmî: Bu da Sultan I. Selim Han ulema-
larmdandır. Liigat-i Halîmî bunlarındır, hoş lügattir. Muaviye'yi
sevmezler imiş. Allah'ın hikmeti Muaviye yanında bir sofa üze­
re yatmaktadırlar.
Şam ve Irak şeyhi Şeyh Hazret-i Noktacı Ali Efendi: Midil­
li Adası'ndandır. Sâlihiye'de zaviye ve türbesinde gömülü olan
Hazret-i Şeyh Üveys-i Halvetî hizmetleriyle şereflenip Şeyh
Üveys'ten sonra bu Noktacı Ali Efendi şeyh olup duası kabul olu­
nur zat olmuştur. Sonra bunlar da şeyhi Şeyh Üveys türbesine
defnedilmiştir. Muhyiddin el-Arabî'den sonra bu azizleri ziya­
ret ederler.
Molla Ahmed bin Evvel el-Kazvinî: Şam mollası iken vefat
edip Süleymaniye Camii yakınında defnedilmiştir.
Şeyh Haşan Dede bin Hızır bin Mehmed: Edirnelidir. Mısır'a
hicret edip İbrahim-i Gülşenî hazretlerinden tarikat usulünü ta­
mamlayıp Şam-ı şerife gelip yalnızlık köşesine çekilmişken vaz­
geçerek öbür tarafa göçüp Sâlihiye'de Muhyiddin el-Arabî ile
komşu oldular.
Molla Yahya el-Acemî ziyareti: Şam fetvasına mutasarrıf
iken Şam'da akşama yakın olmakla yokluk yelinden vücut çıra­
sı sönüp rahmete kavuşarak çırası aydınlandı. Gök Meydan'da
Mencik Köşkü'nde makam edindi.
Molla Ahmed bin Haşan Beyzâde Çelebi: İstanbul'un temiz
toprağındandır. Şam mollası iken vefat edip mahkeme yakının­
da Nureddin Şehid yanında yatmaktadır. Bütün ilimlerde usta­
lık sahibi idi. Ancak mantık ilminde sanki Mantıku't-tayr idi. Ve,
Molla Defterdar Ebü'1-fazl Mezarı: Mollalıktan Sultan (—)
zamanında Defterdar Paşa bir gece rüyasında Resul-i Ekrem'i
görüp "Kalk, Şam'a git. Zaman yakındır" derler. Hemen sabahleyin
izin alıp Şam yakınında Kadife adlı kaleye varınca, beyt:
Cennet kohusu gelmeğe başladı meşâma,
Erişdi gibi kafilemiz menzil-i Şam'a.
deyip vefat eder. Muhyiddin el-Arabî yakınında medfundur. Na­

611
hiv ilminde Kitâb-ı Kâfiye metnini yazdı. Gerçekten Nahşivan
leblebisi gibi bir demir leblebidir.
Molla Fevrî Çelebi: Arnavutluk'ta Dıraç Kalesi'ndendir. Bir
gece rüyasında Muhyiddin el-Arabî hazretlerini görüp "Fevrî
bize iman ile gel" buyururlar. Hemen sabahleyin Fevrî fevri­
ce İslâm ile şereflenip Ferhad Paşa hizmetinde yetişip büyük
âlimlerden olur. Sonunda Şam fetvasıyla ahşam eyler. Ölümü­
ne tarih:
Revân oldu bekâ dârına Fevrî
Diğer tarih:
Fevrî be-reft.
sene 9 7 8
Kırk sene mukaddem Muhyiddin el-Arabî İslâm ile bize gel bu­
yurduklarından Fevrî davete uyup Muhyiddin hazretleri çevre­
sinde İslâm ile medfundur.

İşbu 1081 Şevvalinde fŞubat 1671] cennet kokulu Şam'dan


Kâbe-i şerife gittiğim izi m enzilleri bildirir
Şam-ı şerife bu gelişimizde tam 15 gün konaklayıp müm­
kün olduğu kadar özelliklerini yazıp hacca gitme hazırlıklarını
görmeye başladık. Allah kolaylık vere.
Siyavuş Paşa merhumun küçük kardeşi Vezir Hüseyin Paşa
hazretleri Şam Eyaleti'ne mutasarrıf olup bütün Şam hacıları­
nı Kâbe-i şerife götürüp getirmeye memur oldu. Zira Arap eş­
kıyası her sene hacıları yağmalayıp bu kadar zarar verdikleri ve
zulmettikleri Der-i Devlet tarafından haber alındı. Bunun üzeri­
ne Şam Eyaleti sancakları, zeamet ve timar sahipleri, 1.500 Şam
yeniçerisi ve ağaları ile Hüseyin Paşa serdar-ı muazzam olup
Trablusşam'da Kara Mehmed Paşa'dan 40 kese ve Sayda Paşası
Hacı İshak Paşa'dan 40 keseyi Hoca Bekir Ağa tahsil edip Hüse­
yin Paşa'ya teslim etti. Paşa da adamlarına dağıttı.
Evvela 20 kapucubaşıya üçer yüz guruş, beşer deve, birer
akkâm, birer saka ve birer meşaleci verdi. 1 0 adet ileri gelen ağa­
larına ellişer guruş, 1 0 0 adet müteferrikaya kırkar guruş, 1 0 0
deli, 1 0 0 gönüllü ve 2 0 bayrak sekban ve sarıca toplam 2 bin le­
vent atlıya yüzer guruş verdi. Mahfilcilere ellişer guruş, 2 Tatar

612
bayrağı, 200 pür-silâh yiğitlere de yüzer guruş, 50 saraç, 50 aşçı,
50 çaşnigir, 50 kilerci ve 50 çadır mehteri, bu esnaflara da ellişer
guruş verildi. 30 çalıcı mehterlere 5 kese, bin saka, 300 meşaleci,
300 akkâm ve bin katar devenin bin sarbanı, tüm bu esnafa onar
kelbî guruş verildi. Ve 100 nefer iç ağalarına da yüzer guruş ih­
san olundu.
Sözün kısası, büyük küçük toplam 5.120 adama 270 kese ba­
ğışlandı. 300 kese de diğer gereçlere ve masraflara gitti. Şevval
ayının (—) günü Hazret-i Peygamber'in mahmil-i şerifini büyük
alay ile Şam şehrini dolaştırıp diğer hacılar da hazırlıklarını gör­
meye gayret ettiler.
Allah'ın hikmeti o gün Erzurum ve Diyarbakır taraflarından
2 bin nefer Acem hacısı gelip bu kadar ganimet malıyla Şam'a gi­
rip Hüseyin Paşa efendimize kıymetli hediyeler verdiler ki anla­
tılmaz. Üzerlerine paşa ağalarından bir ağa tayin olunup durma
başına yirmişer altın ve adam başına on beşer altın padişah ka­
nunu üzere tahsil olunup hayli yardım oldu.
O gün hakire 200 sikke-i hasene, 5 deve, 1 hecin, 1 kır kısrak,
4 mahfe, 1 çadır, 1 çadır mehteri, 1 saka, 1 akkâm, 1 meşaleci ve
5 köleme onar guruş, her gün ikişer sofra yemek, 3 atıma 4 yem,
her sabah kahvaltı beşer fağfur! hazır yemek, birer balmumu, di­
ğer yiyecek ve içeceklerimi ve bütün ihtiyaçlarımı da tamam gö­
rüp kendi otağının gölgesinde konaklamamı ferman eyledi.
Daha sonra 1081 yılı Şevval'inin 20. [2 Mart 1671] günü bis­
millah ile bu kadar Şam Eyaleti askeri, Emirü'l-hac Hârmûş Paşa
askeri ve 5.120 silâhlı, tertipli ve mükemmel Paşa askeriyle Şam-ı
şeriften büyük bir alay ile çıkılmıştır ki Şam cennet kokulu ola­
lı böyle bir gül kokulu asker görmemiştir. Bu derya gibi asker ile
Şam'dan çıkıp kıble tarafına bağlar içinde 1 saat gidip,
Küçük Ahmed Paşa Kasrı m enzili: Bu büyük alayı gören
Bedevi Arap şeyhlerinin casusları Araplara haber uçurdular ki
"Bu seneyi başka seneye kıyas etmeyesiz. Sübû-ı Asfer yani Sarı
Arslan namıyla bir ileri görüşlü, tedbirli ve yiğit vezir ki kes­
kin kılıcından kan damlayıp isyan eden bir dem aman bulma­
yıp o dem dem-beste olup yokluk yoluna yollanır. Hemen padi­
şah hizmetine gelip bütün ailelerinizle gelip hizmet edesiz" diye
bütün şeyhlere casuslar gidip haber verdi. Birkaçı hemen bu Ah-

613
med Paşa Kasrı'nda birer sâfinâtü'l-ciyâd küheylân atlar ile ge­
lip paşa ile karşılaştıklarında birer hil'at-i fâhire ile nasiplenip
gittiler.
Bu Ahmed Paşa Kasrı geniş bağ ve bahçeler içinde sanatlı
bir köşktür. Bütün vezirlerin dinlenme yeridir. Bağdad senesin­
de I Iille'de şehit olan Küçük Ahmed Paşa'mn yapısıdır.
Bu mahalde padişah divanı olup tüm Şam ayanı, ulema ve
divan erbabı toplanıp paşa huzurunda mahmil-i şerifi 3 kere do­
laşıp paşa kethüdası mahmil-i şerif devesinin yularını paşanın
eline verir, paşa da emirü'l-hacca,
"Al imdi Hazret-i Peygamber'in mahmil-i şerifini" dedi.
Emirü'l-hac da "Aldım" deyip Şam mollası sicille kaydedip eli­
ne hüccet-i şer'iyye aldı.
Dua ve senadan sonra kurbanlar kesilip Şam halkı Şam'a
gittiler. Orada bütün hacılar zeytin bağları içinde konaklayıp
3 gün konacak iken gece yarısı göç boruları çalınıp sabahle­
yin yine büyük alay ile yine kıble tarafına Sultan IV. Mehmed
Han'ın annesinin temizlediği yol ile mamur belde ve çiftlikler
geçerek 4 saat gidip,
Kisve Köyü menzili: Bir kayalı dere kenarında bağlı bahçe­
li ve 200 toprak örtülü Arap haneleridir. (—) evkafıdır. 2 camii, 1
mescidi, 1 hamamı ve 1 ham var. Bütün küçüğü büyüğü ve gü­
neş parçası mahbûbları hac yolu üzere beyaz çörek, börek, piş­
miş tavuk, kuzu, yoğurt, kaymak, arpa ve saman ile hacıları do­
yururlar, gayet mamur köydür ve halkı gayet zengindir. Çoğu
devecidir.
Bu köy içinde akan Kisve Nehri Şam'ın batı tarafında zikri
geçen Cebelü's-selc'den ve Ayn-ı Turuncî'den gelip Şam çölünde
kaybolur berrak sudur. Şam'ın tabiat sahibi olan kimseleri ve ve­
zirleri sakalar ile bu berrak ve tatlı sudan içerler. Şam içinde bir
adam semiz olup şişmanlaşa, "Kisve suyu içmiştir" diye darb-ı
mesel olmuştur.
Bu beldenin suyu ve havasının hoşluğundan mahbûb ve
mahbûbesi gayet meşhurdur. Bu beldenin kıblesinde bir bayır
üzere,
Tarhana Hanı: Yolun iki tarafında 2 handır, ama küçük
hanlardır. Hacılar hacdan dönüp bu mahalle gelip Aşure gü­

614
nünde konarlar. Bu hanların içinde vakıf sahibinin şartı üzere
nice yüz kazan aşure aşı ve tarhana aşı pişip bütün hacılara da­
ğıtırlar ki sahan ve tas gürültüsünden ova çınlar. Onun için bu
hanlara Tarhana Hanı derler. Büyük vakıf ve büyük hayrattır.
Oradan kalkıp kâh iniş kâh yokuş, ama bu yolu da vali­
de sultan temizlettirip taşlarını yolun iki tarafına yığmışlar.
Daha önce bu yolda at, deve ve katır batarmış. Temizlenip bü­
yük bir hayrat olmuş ki hayır sahibini Cenâb-ı Bârî sırat köp­
rüsünü böyle temizleyip selâmetle geçirip Cennet-i âlâyı nasip
ede, âmin.
Bu temiz yol içini 10 saatte geçip,

Sanemeyn [İki Put] Kalesi


Şam toprağında Havran hâkimi hükmünde bir sahrada bir
gölcük kenarında, dört köşe, kara taştan yapılma küçük bir kale­
ciktir. Büyüklüğü 600 adımdır. Dizdarı ve neferleri yoktur, ama
kale içinde yerel vergilerden muaf 50 Arap neferleri ve hanele­
ri var.
Yapısı Cahiliye zamanından kalmış eski bir kaledir. Kuze­
ye bakar bir ağaç kapısı vardır. Kalenin doğusundaki gölün dört
tarafında kara taştan yapılma sağlam bir kaledir. Düzgün mina­
resiyle 1 camii, 2 mescidi, 1 hamamı ve bir büyük hanı var, ama
çarşısı yoktur. Ancak yol üzerinde zengini yoksulu, mahbûb ve
mahbûbesi metalarmı meydana çıkararak satarlar.
Bu kalenin göle bakan kulesi üzere Cahiliye zamanında iki
put var imiş, yılda bir kere 1 0 0 bin adam bu putların karşısına
toplanıp bu putlar birbirlerine soru cevapla,
"Bu sene kıtlık olur, bolluk olur, veba olur, bol yağmur olur
veya bu vilâyeti eşkıyalar işgal eder" diye çeşit çeşit dünya işleri
için birbirleriyle konuşurlarmış. Ve, '
"Muhammed ise bu sene bu diyarı alıp haraca kesip vilâyeti
harap eder" dediği sene Hazret-i Peygamber Hâlid ibn Velid'i
serdar edip 60 bin asker ile gelip önce bu mahalle yakın Busrâ
şehrini fethedip ondan bu Sanemeyn'i fethedip bu yazılan putla­
rı kırıp taşlarını göle atarlar.
Hâlâ biri gölün kıyısında beyaz mermerden ve gözleri ile
adam gözlerine benzer sanatlı bir puttur. Ama biri göl içinde gö­

615
mülmüştür, bellidir. Onun için bu kaleye Sanemeyn derler, İki
Put Kalesi demek olur.
Bu kale çenginde şehit olanlardan Şeyh Ali Abbasî ve Şeyh
Ubeyd-i Taifî. Bunlar meşhur sahabelerdir, birer türbe içinde
yatmaktadırlar.
Bu kalenin kıble tarafında bir alçacık köprü vardır. 19 kü­
çük gözleri vardır, altından Busrâ Nehri akar, batı tarafta Minye
Gölü'ne karışır. Kış sert olduğundan gayetle taşkın idi. Onu ge­
çip Sanemeyn'den bir saat daha kıbleye gidip (—) saatte,
Zera Köyü: 600 haneli, cami ve hanlı mamur köydür ki
Şam-ı şerifte Süleymaniye Camii vakfıdır. Oradan yine kıbleye
(—) saatte,
Küçük Busrâ Köyü: 300 haneli ve camili mamur köydür.
Hazret-i Peygamber'in ticaret ile vardığı Büyük Busrâ'nm kıble­
si tarafına 5 saat uzaktır. Küçük Busrâ'nm kıblesinde (—) saatte,
Hazret-i Elyesa bin Ahtuvan aleyhisselâm ziyareti: İlyas
Nebî'nin arkadaşıdır. İlyas Nebî bu Elyesa Nebî'yi yerine hali­
fe eyleyip kendisi İsrailî üzere serdar olup gitti. (—) sene kırk
yaşında peygamber olup (—) sene yaşayıp vefat edince Küçük
Busrâ yakınında defnedildi. Kârgir yapılı ve 6 adet kubbeli bü­
yük türbedir. Elyesa Nebî'nin boyu tahminen 40 arşın gelir ki
üzerinde beyaz kubbelerdir ve hizmetkârları için 3 (—) vardır.
Türbesinde bir büyük camii vardır. Mihrabının iki tarafı san­
caklar, bayraklar ve iri tespihler ile süslüdür. Camiin sağında ve
solunda 2 adet yüksek minaresi var. Köyü Şam'da Ferruhoğlu
Köyü'dür ki Keçe Dağı'nm kenarındadır. Bu sultandan geri yine
dönüp toplam 1 2 saatte,
Küteybe m enzili: Havran çölü içinde bir sivri tepedir. Daha
önce bir mamur belde imiş, Arap eşkıyası zulmünden harap ol­
muştur. Bu tepe dibinde bir âbıhayat su kaynağı var, çok tatlı su­
dur. Bu hayat pınarı için burada konup bütün hacılar yetecek ka­
dar sularını aldılar. Havran kazası sınırında dört tarafı mamur
ve şenlikli Havran beldesidir. Şam'ın zeamet ve Umarının gayet
mahsullü yerleridir.
Bu Küteybe etrafında olan köylerde o kadar mahbûbe, gü­
neş pençesi, peri yüzlü, ay çehreli bâkire nâzeninler olur ki in­
sanın aklı perişan olup nice hacı neredeyse hacca gitmekten vaz­

616
geçecekti. Zira bu Havran, Hûrân'dan bozmadır. Hazret-i Âdem
burada sakin olup ekinci sanatıyla geçinirken çok çocuk olsun
diye Hak izniyle ikiz doğan çocukları birbirinden ayırıp diğeri­
nin ikiziyle evlendirirdi.
Allah'ın hikmeti Hazret-i Şit ile bir kız dünyaya gelip tam
ergenliğe geldiklerinde Şit'e birlikte doğan kızı verdi, kabul et­
meyip Hazret-i Âdem'den bir hûri istedi. Hazret-i Âdem de
Cenâb-ı Bârî'ye rica edip Cennet'ten Cibril-i Emin ile bir hûri ve­
rip Hazret-i Şît ile evlenip nice çocukları dünyaya geldi ve bu
Havran diyarında çoğaldı. Hâlen bu Havran güzeli Şit Nebî nes­
linden olup o hûriden doğdukları için Hûrândan galat Havran
derler.
Gayet mamur ve mahsullü kazadır. Şam'ı ve Kudüs'ü doyu­
ran bu diyardır. Zira ilk defa Hazret-i Âdem bu güzel arazide
ziraat etmiştir. Hâlâ Âdem Sâfî tarlası derler Küteybe Nehri'nin
doğu tarafında nice bin dönüm bir geniş ovadır. O amber ko­
kulu toprak her kimin tasarrufunda ise 1 müd buğday ekse 1 0 0
müd hâsıl olur. "Her başakta yüz danesi vardır" [Kur'ân, Bakara,
261] mazmununca bir tane buğdaydan 10,15 başak çıkıp her biri­
nin boyu mızrak kalınlığı olur ve her başakta 1 0 0 tane bulunur.
7 çeşit buğdayı hâsıl olur. Bir çeşidinde asla kılçık olmaz ve
samanı gayet hoş olur ve temiz olur. 7 çeşit arpası olur. 5 okka ar­
pasını bir at yese yeter, gayet yağlı arpası vardır. Bu Âdem Sâfî
toprağından başka yerleri bir kilesi 40-50 kile ancak verir.
Bu diyarda yetişen hububat Şam'ı ve Kudüs'ü değil dün­
yayı doyururdu. Ama çöllerden, Basra ve Lahsa'dan, Mekke ve
Medine'den, Musul ve Mardin taraflarında Mevâl Araplarından
nice kere yüz bin deve ile Arap eşkıyası gelip harmanda kendile­
ri dövüp bedavadan vilâyet vilâyet taşırlar. Tek bir kişi bile karşı
durup laf söylemeye kâdir olmazlar. Yoksa bu diyarın mahsulle­
ri böyle yağmalanmayıp Şam'a gelse 1 yem 1 akçeye ve 1 kıyye
ekmek 1 bakıra olurdu. Gerçekten de iri buğdayı vardır ki insa­
nın yüz rengi bellidir. Onun için Şam'ın has ve beyaz ekmeği ve
keki dünyada meşhurdur.
Sonra bu Küteybe'den kalkıp çöller içinde temizlenmiş yol­
lar üzerinde, sağda solda 26 adet han ve camili köyler geçerek 15
saatte,

617
Müzeyrib Kalesi m enzili: Hicretten sonra Hazret-i Ebube-
kir zamanında bu kaleyi Hâtem-i Tay yeniden yapmıştır. O asır­
da Şam üzere serdar olmuştu.
Bu mahalde bu kale çok gerekli olmakla yapmıştır. Sonra
zamanla biraz haraba yüz tutup (—) tarihinde (—) Hatun tamir
etmiştir.
Kalesi bir kara taşlık içinde bir bayır üzere dört köşe bir taş­
tan kara kaledir, ama gayet sağlamdır. Çepçevre büyüklüğü 800
adımdır. Dizdarı ve 80 adet hisar eri vardır. Kuzeye bakar bir
demir kapısı vardır. Cebehanesi ve topları mükemmeldir.
Paşa ağalarından bir ağa Havran hâkimi olup 300 adamıy­
la burada kalır. Ve 150 akçe Havran kadısı da burada sakin olur.
Nahiyesi 270 parça köydür.
Kale içinde 50 adet nefer haneleri, 1 camii ve 1 hamamcığı
var, ama çarşı pazardan iz yoktur. Kale içinde mahzenler var­
dır. Paşaların, emirüT-haccm ve kiler emininin, kısacası bütün
hacca gidecek mîrî mal tahıl ve diğer tüccarın yiyecek ve içe­
cek metaları 5-6 ay önce mahzen mahzen doldurulur. Bütün ha­
cılar, doğu tarafta Busrâ dağlarından gelip batıya akarak Minye
Gölü'ne karışan ve bu kalenin dibinde akan Hürreyân Nehri'ni
köprüden geçti. Karşı tarafta bu nehir kenarında Hüseyin Paşa
hazretleri otağını kurup konup diğer hacılar da kol kol çadırla­
rıyla kondular.
"Zilkade ayının başına kadar 10 gün 10 gece oturaktır. Ey
hacılar bütün ihtiyaçlarınızı görün" diye tellâllar çağırıp herkes
ne ihtiyaçları varsa görmeye koyuldular. Günden güne dört ta­
raftan hacılar gelip öyle toplandılar ki 6.300 çadır ve yük sayıl­
dı. Zira "Haccü'l-ekberdir" diye o kadar hacı geldi ki hesabını
Cenâb-ı Bârî bilir.
Bu ordunun dışında 5 bin çadır ve kulübe ile esnaf çadırla­
rı var idi. Gece gündüz durmadan arttı. Bunlardan 300 ekmekçi
dükkânı, aşçı, somuncu, bezci ve ipekçi dükkânları var idi. Di­
ğer dükkânlar da ona göre kıyas oluna.
I Iakir görmek için yaya yürüyüşle ordunun bir ucundan bir
ucuna tam 8 bin adım idi. Omuz omzu sökmez insan deryası idi.
Can otundan başka bu pazarda dîbâ, şîb, zerbâf, atlas, kâmhâ,
dârâyî, hârâ ve türlü türlü değerli kumaşlar satılır. Zira 40-50

618
bin Şam hacılarının 5-6 Mısır hâzinesi malları bu pazarda sarf
olunup 40-50 bin deve için Arap kabilelerine verip deve alırlar.
Araplar da zengin olup yılda bir kere bu pazarda çoluk çocukla­
rı için çeşit çeşit değerli kumaşlar ve nadir giyecekler almaya ge­
lip insan denizi olur. Evvelâ,

Süleyman Han kanunu üzere bu Müzeyrib sahrasında


hacılara yardım edip deve getiren kabile şeyhlerini bildirir
Evvelâ Âl-i Umûr, Âl-i Reşîd, Âl-i Ribâh, Âl-i Maân, Âl-i
Şehâb, Âl-i Türâbî, İbn Harfûş, İbn Haneş, İbn Said, Benî İbra­
him, Benî Sâlim, Benî Atâ, Benî Atiyye, Benî Safer, Benî Zühd ve
Benî Vahîdât. Ve Nablus şeyhleri, Aclûn şeyhleri, Benî Zeyt şeyh­
leri, Safed şeyhleri, Akka şeyhleri, Remle şeyhleri, Gazze şeyhle­
ri, Kudüs ve Halilü'r-rahman şeyhleri. Kısacası padişah kanunu
üzere Şam hâzinesinden surre ve atiyye alan 77 kavmin şeyhleri
tabileri ile hepsi birlikte bu Müzeyrib Sahrası'na gelip 40-50 bin
deve ile hacılara mallan ile hizmet etmek Süleyman Han kanu­
nudur ki bu sahrada mahlukat cinslerinden geçilmez. Ama her­
kes dairesini gözetmeye dikkat etmelidir, zira sürmeden gözü
çalıp sürme süriilmeyip yerinde kalır.
Paşa hazretleri bu şeyhlerden 3 bin salma deve alıp 2 bin deve
su için ki her bir devede dörder keçi tulumu su ola ve bin deve de
arpa ve bakla ola. Paşanın 200 katar devesi diğer mühimmat için
ve 50 katır da kendi ihtiyaçları için yüklenirdi. Şam'dan Mekke'ye
katır gayet dayanıklıdır. İç ağalarının ve bazı askerin de tüm binit­
leri küheylân kısraklar idi. Ama aygır at zor tahammül eder.
Allah'ın hikm eti: Bu Müzeyrib Sahrası'nda herkes alışve­
rişte hac yoluna hazırlıkta iken Şevval'in 25. günü öğle vakti ha­
vada yoğunluk olup şiddetli kış oldu. Herkes canından bıkma
derecesine varmışken göklerden öyle bir yağmur yağdı ki sanki
bulutlar saçını çözüp ağladı. Çadır ve oba, ağırlık ve yük sahip­
leri ciğerlerini dağladı.
Sözün kısası, o gün o gece öyle yağmur indi ki bir adamın
bir adama varması mümkün olmayıp bütün çadırlar sel suları­
na gömüldüler. Bütün Araplar bu hâli görüp kârdan kispten vaz­
geçip develeri ile ordu dışında bazı dere duldasmda saklandılar.
Bazıları gayret edip kaldılar.

619
Allah'ın hikmeti o gece bir kış soğuğu olup bir tipi boran-
lı serçe başı kar yağdı, soğuktan 200 kadar deve ve 70-80 çıplak
Urban öbür tarafa yollandı. O gece kışın sertliğinden nice bin
at ve katır ayak bağını ve kösteğini sürüyerek bu çöl içinde sert
rüzgâra kıçını verip beldelere gidip sığındılar. Sabah olup gör­
düler ki kiminin atı, kiminin katırı ve bazısının eşeği kaybol­
muş. Hamd olsun biri kaybolmayıp Hüseyin Paşa korkusundan
bütün hayvanları sahiplerine teslim ettiler.
Yine o gün bir yağdı ki saka meşkinden akar, at, katır ve de­
veler dizlerine dek batıp güz yaprağı gibi tir tir titrerler. Bütün
insanlar hayretler içinde kalıp "Yâ Rabbî! Bu ne hâldir" diye her­
kes telâşa vardı.
"Zilkade ayma da 3 gün kaldı ki ayın başını görüp kalkıl-
sa gerek. Bin hazırlıkla bir şey hazır değil, hâl neye varır" diye
herkes dedikoduya daldılar. Sonunda bütün halk çadırları için­
de bütün esvaplarını yığıp herkes esvabı üzere oturdu. Hakir
hemen 3 baş atımı kilim ve keçe ile sarıp tez yerlerini değiştirip
rüzgâra kıçını verirdim ve başlarından torba ile arpa ve samanı­
nı eksik etmezdim. Ama yağmur göz mü açtırır.
Allah'ın hikmeti bu mahalde yeraltında yuva edinen sıçan­
ların sığmakları kalmayıp çadırlardaki esvaplar içine girip tüm
esvapları delik delik kesegenler kesip parça parça eyleyip sıçan­
lar bihuş oldu ama ihtiyaç sahipleri medhuş oldu. Bazı yatan at­
ların yelelerini ve kuyruklarını fare yiyip tam küheylân iken ek­
sik deste kuyruk tay eylediler. Allah bilir biraz uykuya varanın
burnunu kulağını kemirdiler. Bu da bir musibet idi.
Şam'da geri kalan hacılardan Kul Kethüdası Ahmed Ağa ve
veziriazam damadı Kapucular Kethüdası Siyâvuş Ağa bir bö­
lük hacı ile Sanemeyn adlı mahalde bu tipi ve borana yakalan­
mışlardı. Bu kadar mal ve yiyecekten ayrılıp nice hacılar soğuk­
tan helâk olup 70 bin sıkıntı belâ çekerek kuru canlarını kurtarıp
İslâm ordusuna dâhil oldular. Ama bir konacak rahat yer yok.
Sonunda paşa bunları otağına aldı.
Allah'ın hikmeti o gün bir sert rüzgâr esip bütün çadırları
parça parça edip havaya savurdu. Her ipe birer adam yapışmak­
la olmayıp ipler ellerinde kalıp çadırlar yerde kurulurken gök­
te havada asılı dururdu. Kısacası bütün halk can derdine düşüp

620
feryat ederek hep birlikte yalınayak paşanın otağına gelip danış­
tılar.

Yiğit Vezir Hüseyin Paşa huzurunda hacıların


danışm alarını bildirir
"Hacıların gerisi Şam'dan gelemedi ve şiddetli kıştan Arap
şeyhleri de develeri getiremedi. Birkaç çeşit felaket hacılara zarar
verdi. İşte Zilkade ayı geldi. Konaklarımız çoktur. Bir gün geri
kalsak mahmil-i şerif Arafat'a ermeyince zatınızın şanına halel
gelir. Sultanım buna bir çare edelim. Şam'dan gelen hacılarda ba­
tıp maldan candan ayrılıp bu kadar yağma oldu" deyince hemen
paşa hazretleri,
"Hüküm Allah'ındır. Bu sene hacı gidemezse yol güvenliği ol­
mayınca hac farz değildir. Ben hacıları götürmeye memur değilim.
Ancak mahmil-i şerifi ve vakfın 2 Mısır hâzinesi malını Mekke-i
mükerremeye ulaştırmaya memurum. Mısır mahmili Mekke'ye
vara da Şam-ı şerif mahmili varmaya, o zaman OsmanlI'nın ır­
zına leke gelir. Yoksa benim namusuma bundan ne leke gelse ge­
rek? Mahmil-i şerifi bozup sarıp sarmalarım. Ve yarar katırlarım
var, hâzineyi mahmili yükletirim. Salt 3 konağı Allah'ın emriyle 1
ederim. Çekilip Kâbetullah'a giderim" dedi. Ve,
"Her kimin yeteneği var ise böyle ılgar ile gitsin, gücü ol­
mayana farz değildir, dönsün. Zira Cenâb-ı Hak hacc-ı şerifi
Kur'ân-ı aziminde Âl-i İmrân suresinde '... Yoluna gücü yetenle­
rin...' [Kur'ân, Âli İmrân, 97] âyetini buyurmuştur" deyince bü­
tün yaşlı genç herkes makul makul deyip Fâtiha okundu.
Sonra bu minval üzere dellâllar çağırıp 7 tahtırevan sahi­
bi tahtırevanlarını Müzeyrib Kalesi'ne bırakıp at bindiler. 4-5
yüz hacı, nice tüccar ve 600 yaya hastalar hep geri Müzeyrib
Kalesi'ne gittiler.
Yine o gün o gece bir kar yağmur yağdı ki asla ara verme­
yip Nuh Tufanı'na benzer günler oldu. Bu gece tüm hayvanlar
yine boşanıp köy karaltısı gördükleri yerlere dek gittiler. Yine
tüm köy halkları zapt edip kimi çıplak ve kimi yaralı yine sahip­
lerine getirdiler. Hemen o gün Paşa hazretleri tüm iç ağalarına
belâ savmak için bin En'âm-ı şerif okumayı emretti.
Bütün hacıların ileri gelenlerine 200 bin salavât-ı şerife ve

621
1 0 0 bin İhlâs-ı şerif okunmasını defterle alay çavuşlarıyla dağı­
tıp Allah'ın emriyle nasıl okunmaya başlandıysa azap yağmuru
kesilip âlemi aydınlatan güneş felek kulesinden baş gösterip bü­
tün insanlar ve hayvanlar taze can buldular. (—) (—) (—) çamur
deryasından at ve adam boğulur. Deve hâli pes nasıl ola. O gece
Zilkade'nin (—) (—) [hilâlini] görüp top atıp kalkarlar. Ama ne
mümkün, bütün yükler su içinde kaldı. Bütün asker (—) (—) (—)
yine bu mahalden hakir birkaç yoldaşla,

Hazret-i Eyyub ziyaretine gittiğim izi bildirir


Evvelâ Müzeyrib'den kıbleye doğru 3 saatte,
Nevâ Köyü: 300 haneli, camili ve büyük birkeli timar kö­
yüdür.
Şeyh Sa'diyye ziyareti: Bir beyaz kubbe içinde medfundur.
Nurlu mezarı duvarlarında kılıcı, kalkanı, bir büyük ciridi ve
iri tespihi vardır. Bunlar Hazret-i Eyyub'un hizmetkârları imiş.
Ancak Eyyub Nebî asrında değildir nice bin yıl sonra türbesi­
nin hizmetkârı imiş. Hatta Şam padişahlarından (—) (—) olup
Melik Tâhir Akka Kalesi'ni kuşatıp fethinde zorluk çektikleri­
ni bu Şeyh Sa'd duyup türbesindeki ziyaret ettiğimiz mızrağını
"Bismillah niyyetü'l-gazâ” deyip Akka Kalesi tarafına atar. Bütün
asker görürler ki havadan bir mızrak gelip kaleye vurur, o an
kaleyi yıkar. Hâlâ temelleri havaya ve bütün burçları yere geç­
miştir. Sonra Melik Tâhir bu köyü kendilere mülk olarak ver­
miş, ulu sultandır.
Oradan kıbleye doğru yarım saatte,
Hazret-i Eyyub aleyhisselâm Köyü ziyareti: Mübarek vücut­
larını kurtlar yiyip bir kere âh demedi ve ömür süreleri 30 sene
oldu. Hatununa Râhime derlerdi. Hazret-i Yusuf oğlu Efrâyim
Nebî'nin kızıdır. Bu Hazret-i Eyyub'un yattığı amber kokulu
toprağa Çevlân nahiyesi derler. Köyü o kadar mamur değildir.
Ancak içinde bir türbesi var, göklere baş uzatmış beyaz yük­
sek türbedir. Ortasında yeşil bez ile örtülü sanduka içince yat­
maktadır. Kubbesinin kapısı kuzeye bakar, bir adam eğilip geçer
küçük kapıdır. Dış avlusunun kapısı batı tarafına Kuneytıra'ya
bakmaktadır. Kapısının sağında ve solunda sancak ve bayrak­
ları vardır.

622
Özellik: Bir adam tamamen hasta olsa bu Eyyub Nebî tür­
besi yakınındaki Sa'dun Köyü'ndeki Eyyub Nebî suyuna girse
Allah'ın emriyle o adam bütün hastalıklardan kurtulup vücudu
beyaz inci gibi olur.
Sabah olup bütün Arap şeyhleri gelip paşa otağına toplanıp,
"Ey vezir! Bu askere yetecek kadar zahire getir ki burada ka­
lan zahireyi biz size dönüşünüzde Maan, Ulâ veya Medine'ye
dek yetiştiririz. Ulâ ve Maan'da bizim şeyhlerimiz vardır, onlara
sizinle mektup veririz ki bütün ihtiyaçlarınızı onlar size versin.
Siz onlara temessük verin. Biz onlar ile ödeşiriz. Hemen hava
hoş iken bu mahalden hareket edin ki Zilkade'nin 3. günüdür.
Dar zamana kaldınız" dediler. Bu mahalde Ayntab, Maraş ve
Türkmen'den 5-10 zengin kimseler gelip,
"Devletli vezir! Biz bu ordunun dört tarafını hep dolaştık. Şu
yolumuz üzere bir göl kenarında Tarra Köyü derler bir yeşillik
ve bir tarafı kumsal yerler vardır. Hacıları bu çamurdan çıkarıp
oraya nakledin. Yer yerden kutludur. İnşaallah, ola ki hava daha
iyi ola" dediler. Paşa hazretleri derhâl bütün Türkmen beyleri­
ne, boylarına ve Acem hanlarına fermanlar yazıp mübaşir ağa­
lar tayin eyledi. Tüm hacılar içinde ne kadar tavusi, arvana, be-
serek, ner, maya, tülü develer var ise 7 bin kadar deve toplanıp
göç borularına dem vurulup bütün hacılar harekete geçtiler. Pa­
şanın bütün yüklerini kaldırıp nice kere yüz bin dert belâ çeke­
rek, çamura çöküp toza toprağa belenerek 1 saat olan yere 4-5 sa­
atte vardılar. Ama nice develerin çatıları ayrılıp çamur içre kal­
dı. Meğer bu Şam-ı şerifin gök devesi ve beledî devesi çamura
dayanmazmış. Ama tülü Rum'un Türkmen devesi ve Acem'in
tavusi maya develeri çamur deryasını sökerek bütün yükleri
selâmete çıkardı. Paşa bizzat iç ağalan ile menzil mahalline ge­
lip yine tüm develeri geri döndürüp yurt yerinde kalan kimsesiz
hacıların yüklerini ve çadırlarını yükletip yurt yerine gönderdi.
Bu hâl üzere yurt yerinde bir hacı ve bir yük kalmaymca-
ya kadar paşa yerinden hareket etmedi. Hakir de 5 Türkmen de­
vesine yüklerimi yükleyip menzil yerine 2 kere vardım, geldim.
Hamd olsun hava hoş ama çamur deryası dalgalanır.
Sonra Paşa da mehterhanesini çalarak geride düşeni kaldıra­
rak batağı çatağı yararak Zilkade'nin 4. günü,

623
Tara Köyü m enzili: Bir tepe üzerinde 200 Arap haneli ve 1
camili köydür. Bütün hacılar bu mahalde çemenzar yerlere kon­
du. Cenâb-ı Hak bir öyle yakıcı güneş verdi ki bütün esvap ve
ağırlıklar hafif yükler olduğundan başka bütün insanların yüzü
güldü. Bu menzilde tüm kaçak şeyhler develeri ile geldi. Önce
kiler emini olan Demir Paşa oğlu Osman Bey padişah kileri için
bin deve, paşaya 3 bin deve ve Surre Emini Topkapılı Mahmud
Ağa'ya 200 deve, bu tertip üzere bütün hacılara yetecek kadar de­
veler dağıtıldı. Bir gece bu menzilde istirahat edip Tarra Deresi
biraz alçalıp öte tarafta çamura batmaktan kurtulup kalan hacı­
ları da beri tarafa aktarıp bütün hacılar,
"Ayâ halimiz neye varır? Zilkadenin 6 günü geçti. Ayâ
Arafat'a bu sene erebilmez miyiz?" derlerdi. Tarra Köyü'nün ba­
tısında bir bayır üzerinde yüksek bir türbe var. Meğer Hazret-i
Danyal Nebî aleyhisselâm suhuf inmiş bir peygamber imiş. Bü­
tün hacılar oraya varıp dua eyleyip kurbanlar edip fukaralara
dağıtıp,
"Rabbü'l-âlemin bizi bu sene haccü'l-ekberden mahrum
etme ve bizi bu çölde koma. Bize güzel günler ve yumuşak ha­
valar ihsan eyle" diye sayısız sağu sağlayıp dualar edip sızlanıp
el yüze sürdüler.
Allah'ın hikmeti o mahalde kıble tarafından bir sabâ yeli
esip gökyüzünde yoğunluk komayıp çok güzel bir hava oldu ki
mısra:
Âlem hayât-ı nev bulur cârılar bağışlar dembedem
mazmunu üzere bütün hacılara sanki bayram günü oldu.
Hemen o an topçubaşıya ferman olunup 6 parça toplara ateş
verildi ve borular çalındı. Hârmûş Paşa çarkacı olup ileri tayin
olundu. 2 Şam çorbacısı ve 2 paşa ağası 500 yiğit ile geriye art­
çı tayin olunup tüm Şam askeri sol kola ve bütün paşa askeri
sağ kola memur oldu. Bütün hacıları 10 katar ve iki tarafların­
da salma develeri de hacılarla ortaya aldılar. Bir yaylım top ve
bir kat tüfenk şenliklerinden sonra bir gülbâng-ı Muhammedi
çekilip paşa hazretleri bütün hacıların ardınca sekizer kat meh­
terhanesini çalarak Busrâ Ovası gök gürültüsü gibi gürleyerek
40-50 adet mamur ve şenlikli köyler geçtiler. Tüm köy halkı bü­

624
tün mallarını yol üzerine çıkarıp hacılar yiyecek ve içeceklere
doydular. Bu mahalde bir sanatlı beyaz yüksek türbe var.
Hâtemü't-Tay ziyareti: Hazret-i Peygamber asrında Hâlid
bin Velid, Şam üzere serdar olunca bu Hâtem-i Tay da çöl Urba-
nına serdar olup Şam'da Hırkil ile cenk ederken yaralanıp Busrâ
şehrinde kaldı. Orada vefat edip bu yüksek türbe içine defne­
dildi. Busrâ şehri bu mahalle yakındır ki Hazret-i Peygamber
Hadice-i Kübrâ'nın malı ile ticaret edip daima bu Busrâ şehri­
ne gelirdi. Peygamberlikten sonra gelmediler. Büyük şehir imiş,
ama Urban eşkıyâsının zulmünden haraptır. Bu köyleri 12 saat­
te geçip,
M afrak Kalesi m enzili: (—) tarihinde Benî Hilâl padişahı
yapısıdır. Büyük bir ovanın ortasında dört köşe bir kârgir kale­
ciktir. Ama içinde insan cinsinden kimse yoktur. Bazı zaman Ur­
ban içine keçi ve koy unlarını korlar. Gayet yeşillik mahsullü va­
didir ve büyük muğaylân ağaçları vardır. Ve âbıhayat suları da
vardır. Burada biraz istirahat edip yükleri yıkmadan ve çadırla­
rı kurmadan borular çalınıp bu mahalde bütün hacıları katara
dizerler, herkes yerli yerinde giderler. Onu geçerek dağlı ve taşlı
yollar içinde derelerde âbıhayat sular içip yangınlığı giderip hoş
hava ile 13 saatte,
Ayn-ı Zerka Kalesi: (—) tarihinde Nureddin Şehid yapısıdır
derler. Bir sivri kaya üzere dört köşe güzel bir kaledir. Sanki usta
mühendis elinden şimdi çıkmış bir küçük kaledir. Ama içinde
bir fert yoktur. Kudüs-i şerif toprağında Kerek nahiyesindendir.
Bu kale altında bütün hacılar çad irsiz konup deve ve katırların­
dan yüklerini indirmeyip Zerka Nehri kenarında dinlenip deve­
lere yumaklarını verip yemekler yenilip nice bin tulum âbıhayat
sular alınıp göç boruları çalındı.
Bu Ayn-ı Zerka, Zerka Dağı'ndan gelip eski zamanda çöle gi­
dermiş. Sonra Hazret-i Peygamber, Mekke kervanıyla Busrâ şeh­
rine gelirken bu büyük nehre işaret buyurup dağı ve taşı aşa­
rak Hazret-i Peygamber ile ta bu Ayn-ı Zerka Kalesi yanına ge­
lip oradan batı tarafta (—) Gölü'ne karışır can bağışlayan bir
âbıhayattır, zira kaynağı karlı yüksek dağlardır. İki tarafı Bağ-
dad kargısı gibi kamışlıktır ki neylik kamışları kamışlıktan kesip
vilâyet vilâyet hediye götürürler. Gayetle düzgündür.

625
Bu kamışlık içinde Bağdad çölünden gelmiş arslan çoktur
derler, ama görmedim. Gerçekte Bağdad bu mahalle çölden ya­
kındır ve arslan gelse yeri vardır. Gerçekten de arslan yatağı
göklere baş uzatmış yalçın yüksek dağlar vardır. Bunda da yem
kestirip,
"Fırsat ganimettir. Havalar ılık iken şu dağlık yerden çıkıp
çöllere ayak basalım" deyip 1 0 saatte bu taşlı akabe boğaza va­
rıldı. Çok kolay bir şekilde geçtiğimiz gibi bir düz dağ üzerinde,
Tebrike menzili: Bir bayır üzere bir viran hanı var. Bu ma­
halde yine yükleri yıkmayıp ve çadırlar kurmayıp biraz mola
verelim derken yağmur yağmağa başladı. Tüm hacıların aklı
şaştı. Birkaç kere geçen hacılar,
"Ayâ bu geçeceğimiz Balka Sahrası'm nasıl geçeriz? Nice
kere burada hacılar batmıştır. Hatta Melek Ahmed Paşa Şam va­
lisi iken bu sahrada hacılar hacdan dönüş sırasında nice bin at,
adam ve deve boğuldu. Melek Ahmed Paşa asker gönderip bu­
rada yağmalanan esvapları Urbandan araştırıp denizde damla
ancak kurtarıp kurtulan esvapları sahibine verdiler. İşte bu Bal­
ka Sahrası böyle oynak ve batak çamurlu yerlerdir" diye ferya­
da başladılar.
Sonunda bütün hacılar ve gün görmüş iş erleri pPaşa huzu­
runa gelip, "İş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da ar­
tık Allah'a dayanıp güven" [Kur'ân, Âli İmrân, 159] deyip danıştı­
lar. Hemen paşa,
"Hani Şam'ın iş erleri ve delil İbrahim Çelebi? Bu mahal­
den 40 kere geçmiştir. Tez birkaç adam ile salt atlılar ileri varıp
yol baksınlar" diye buyurunca Şiaroğlu, Başçavuş ve Habbu'r-
rumman Çavuş da nice işbilir iş erleri ve askerin pîr ve bece­
riklileri Allah'a tevekkül edip gittiler. 2 saat sonra yine geldiler:
"Sultanım, sahranın sol tarafında bir yol vardır. Kumsallı
yoldur. Ama yolumuza aykırı, 2 gün geri kalır" deyince Paşa,
"Bre adamlar, biz doğru yolumuzla gitsek Arafat'a yetişme­
ziz derken, siz bizi iki menzil geri sevk edersiniz. Padişah başı
için sizi şurada kelle ederim" dedi. Bazı Şamlılar,
"Sultanım, bu Balka Sahrası 3 saat yerdir. İnşaallah daha
yağmur tesir etmemiştir, geçeriz. Hemen fırsat ganimettir, ha­
reket edelim" dediler. 6 adet toplar atılıp borular çalınıp herkes

626
yola yollanıp iniş aşağı gidip hacılar içinden bir Allah Allah ses­
leri kopup tüm adamlar develerinden inip piyade yalınayak de-
veciklerini yederek iniş aşağı giderek düz sahraya indik. Ama
henüz çamur deryasına geldik ve yine yağmur göz açtırmayıp
yağmada. Sonunda bir ayak ileri gitmek mümkün olmayıp 5 sa­
atte,
Balka Boğazı menzili: O gün ta gece yarısına dek öyle yağ­
dı ki bütün çadırlar ve develer derya içinde kaldı. Sabaha 5 saat
kalarak yağmur biraz durup borular çalındı. Hareket olunup
yükler bağlandı. Bütün hacılar ağırlıkları ile hazır iken bir gök
gürültüsü, şimşek ve sert rüzgâr esip bir kar yağdı ki ne meşale
ve ne meşaleci kaldı. Karanlık dünyayı kaplayıp,
Ne reh ne râhber peyda
beyti üzere yükü ile çökmüş devenin nicesi helâk oldu, nice
adam malı ve rızkı ile kayboldu ve nice çadırlar kurulu kaldı.
Sonunda alay çavuşları bağırıp sabaha dek yine bu mahal­
de "Develeriniz ıhırm" diye tembih edildi. Emirü'l-hacca ferman
olundu ki bu karanlık gecede hacıları ileri koyuvermesin diye
tembih olundu ve ta sabaha dek bu hâl üzere develer yüklü ka­
lındı. Sabah olunca ne bakarsın bütün ova derya olup dalgalanır.
Sonunda borular çalınıp paşa hazretleri canı başında olan
yiğitlere kırkar ellişer altın verip yalınayak bu derya içinde de­
veleri çektirdi. Balka Sahrası'nın çamurlu oynak olmayan yerler­
den herkes aklına yatkın yollar ile nice bin insan yaya Allah de­
yip feryat ederek ve develerine "îdek" diyerek sahranın sol tara­
fında eski bir han var, o handa biraz çamur ve su olmayıp tüm
hacılar o tarafa yöneldiler. O hana,
Aynu't-Tayr [Kuşgözül Hanı derler Benî Hilâl halifesinin
yapısıdır. Her taşı kuşgözü gibi küçük taş olduğundan Aynu't-
Tayr Hanı derler. Dört tarafında büyük yapılar vardır. Daha önce
büyük şehir imiş.
Bu mahalden geçerken hacılar içinde Arap geldi, dedikodu
oldu. Bu korkudan hacıların bazısı yine ulu yola sapıp nice yüz
develerin çatıları ayrılıp helâk olunca yükleri meydanda kaldı.
Tüm hacılar bu vadi içinde sağa sola dağılıp her biri bölük bö­
lük adamlarıyla can pazarına düşüp herkes maldan rızıktan ay­

627
rılmada. Tüm at, katır, deve ve eşek batıp olup nice kere yüz bin
guruşluk mallar harar çuval yerlere serilmede.
Ve nice tahtırevan ve mahfilleri, avrat ve oğlanlar yaya
olup aşağısı deniz, yukardan yağar, soğuk ve don ümmet-i
Muhammed'i helâk etti. Sanki mahşerden bir belirti daha oldu.
Ama Türkmen hacıları ve Acem hacıları pervasızca tavusi ve
tülü develerle serpip o batağı selâmetle çıktılar.
Beri tarafta çamura saplanan develerin ayakları altına nice
bin kilim ve keçeleri payanda ederek boş develeri kenara aldı­
lar. Ama kilar-ı âmire ve padişah surresi meydanda kaldı. Paşa
bu batağı geçip ileri geçen Acem hacılarının ve Türkmen hacıla­
rının önlerini aldı. "Tez bu mahalde konaktır" diye paşanın ota­
ğım yüz bin sıkıntı ile göz açıp kapayıncaya kadar kurup halkın
yüzü güldü.
Bütün hacıların yarar develerini, sahipleri ile geri döndü­
rüp insanların sahra içinde yerlere saçılan mallarından bir har­
dal tanesi kalmayıp bütün saçılan garipleri de esenliğe çıkardı.
Balka Sahrası 3 saatlik yer iken 10 saatte bu zikrolunan şiddet­
li sıkıntılar ile,
Balka Ovası menzili: Bu mahal bir çimenlik ve kumsal yer­
lerdir, ama yine yağmur yağmada. Derhâl Hüseyin Paşa atma
binip ordunun dört tarafım dolaşıp dağınık konanı bir yere top­
layıp her hangi hacının devesi bir kere iki kere geride kalan in­
sanların malını getiren deve sahiplerine birer altın verip toplam
1.270 altın verdi. Gerçek Ömer adaleti edip bütün hacılar hayır
dua ettiler. Bu şiddetli kışta 10 kazan çorba pişirip bazı hacılara
dağıttırdı. Ama Müzeyrib'den ne kadar zahire ile salma develeri
var ise Balka başında o yağmuru çektiğimiz gece 3 bin yük malı
Urban bırakıp bazısının devesi ve bazı kendileri kırılıp kaçarlar.
Beri tarafta bütün hacıların yiyecekleri bu hâle uğrayınca o
gece 1 yem 5 altma ve 1 okka peksimet 3 altına oldu. Ve hacıla­
rın çoğu Arafat'a yetişmekten ümitlerini kestiler.
Bu mahalde yine sert bir rüzgâr koptu ki bütün çadır ve
obaları yerinden koparıp parça parça etti. Ne hâl ise, paşaya bir
başka çadır kurdular. Hemen paşa tüm iç ağalarına ve hacıla­
ra En'âm-ı şerif, İhlâs-ı şerif ve salavât-ı şerife okumayı ferman
edip ta akşam vaktine dek okununca hamd olsun yağmur din­

628
di. O gece bir kuru soğuk oldu ki lladam ve 2 0 0 deve, katır, at ve
eşek dondu. Bütün tulumlardaki sular buz oldu. Balka ve Maf-
rak gölleri ve Kâbe çölleri dondu.
Ertesi sabah hizmetkârlar ve hacılar bu hâli gördüler ki bir
zerre çamur kalmamış Allah'a binlerce hamd ü senâ edip boru­
lar çalındı. Allah'ın hikmeti dünkü gün Balka Sahrası çamuru
içinde kalan develer çamur donunca ayakta durup (—) (—) (—)
7-8 yüz kadar deve İslâm ordusu başında otlayıp gezerler. He­
men sahipleri varıp deveciklerini alıp hafif yükceğizler yükleyip
herkes katarında yola koyulup giderken Cenâb-ı İzzet parlak bir
güneş ihsan eyledi ki bütün insan hayvan sevinip çöller ve kum­
luk ovalar içinde garip develer seke seke giderken bir ulu boğa­
za girdik. 14 saatte,
Katran Kalesi: Şam Eyaleti'nde Kudüs-i şerif sancağı topra­
ğında Kerek Kalesi subaşısı hükmündedir. Ama reayası gayet is­
yan üzerelerdir. Hatta bu hakir "200 kadar salt cürd atlı kimse
ile deve ayağıyla gitmek ne belâdır" diye daha önce gidip bu Kat­
ran Kalesi gözükünce 40-50 atlı Urban belli oldu. Ama cüret ede­
mediler, yine o mahalde kaldılar. Onları geçip sağ tarafımızdan
100 atlı kadar var Urban mızraklarını silkip "hov hov" deyip üs­
tümüze at sürdüler.
Hemen şahbazlarımızın yarısı ileri at sıçratıp bunlara bir
yaylım kurşunu, lanet yağmuru gibi yağdırınca derhâl iki melun
attan taklahâ-yı kertem-pereset oldu lyuvarlandı] ve 3 adet de kıs­
rakları ölüp derhâl leşlerini alıp kaçtılar.
Biz selâmetle Katran Kalesi'ne gelip atlarımıza yem astık.
Ama kale kapısı kapalı olup bir kimseye bir hardal tanesi verme­
mek için ellerinde bizim paşadan fermanları var.
Kalesi bir çöl içinde dört köşe taş yapı küçük bir kaleciktir.
Çepçevre 300 adımdır ama hendeği yoktur. Kıbleye bakan bir ka­
pısı, içinde 7 hane, mahzenler ve 1 mescit var. Dizdarı ve 70 nefer
hisar eri vardır. Kerek nahiyesinden zahire getirip burada hacı­
lara satıp büyük kâr ederler.
Bu kalede hamd olsun 1 at yemi 1 guruşa bulundu. Ama
kale bedenlerinden sepetle önce parayı alıp sonra istedikleri za­
man malı verirler. Duvarlarının boyu 20 arşın yüksektir. Kale­
nin doğu tarafı duvarı önünde büyük bir bürke var, boyu ve eni

629
ikişer yüz adımdır. Kış mevsimi olmakla ağzına kadar temiz su
dolu idi. Ve 20 arşın derindi. Hakir bu mahalden kale kulu ile ve
2 0 0 tüfenkli yoldaşlarımızla salt atlı olup batıya doğru dağlar,
taşlar ve taşlık yollar aşarak 2 saatte,
Kerek Kalesi: Kudüs-i şerif Eyaletinde başka sancaktır.
Voyvodalıktır, 200 adamla hükmeder. 150 akçe kadılıktır ve na­
hiyesi 70 parça köydür. (—) tarihinde Abbasîler yapısıdır. 922 ta­
rihinde içinde olan Urban kalenin anahtarını Selim Şah'a teslim
etmişlerdir.
Göklere doğru uzanmış yüksek bir dağın tepesinde taş yapı
usta Ferhad kalesidir. Beş köşe, burçları sağlam ve altı köşe ku­
leleri vardır. Bunlardan güney tarafa bakan Tahir Baybars Kule­
si sanki Kahkaha Kalesi burcudur. İçinde 150 adet toprak örtülü
hanesi, 1 camii, 1 hanı, 1 hamamı ve küçük çarşısı var. Ama bağ
ve bahçesi hesapsızdır.
Daha önce bu kale Mısır padişahlarının hapishanesi idi. Suç­
lu olan kimseleri bunda hapsederlerdi. Hâlâ bu Arabistan'da bun­
dan sarp, sağlam ve dayanıklı kale yoktur. Hatta Abbasîlerden
(—) (—) burada kale dışında gömülüdürler. 7 sene burada hap-
solup ölmüşlerdir.
Şeyh Şücâ ziyareti: Burhanî tarikatından ulu sultandır. Bu
kale öyle yüksektir ki batı tarafında Hazret-i Musa Gölü ve tür­
besi gözükür. Doğu tarafında Katran Kalesi ve çölü bukalemun
nakşı gibi bellidir.
Sözün kısası, bu şehirden yiyecek ve içeceklerimizi alelacele
alıp yine doğuya doğru teper aşağı Katran Kalesi'ni seyrederek
onu gördük: Hacılar çok kalabalık bir şekilde katar katar çekil­
mede. Aklımız başımızdan gidip 2 saatte yine Katran Kalesi'ne
geldik. Bütün hacılar gitmiş, ancak artçı kalmış. Onu görüp ra­
hatlayıp yavaş yavaş ılık havada kâh kumsal, kâh küçük taş için­
de ve yer yer mugaylan ağaçlan içinde 14 saatte,
Tabut menzili: Kudüs-i şerif sınırıdır. Ama bu mahalde
asla köy ve kasabadan bir eser yoktur. Ancak bir bayır üzere bir
menzilgâhtır. Lâkin dört tarafında sakin olan Urbanlar metala-
rın getirip orduyu bolluk eder. Fırsat bulursa hacıları yağmala­
yıp kaçar ve dağlara gider.
Hamd olsun bu mahallerde günden güne havalar yumuşak

630
ve ılık olup kumsal yollar ve sıcak çöller olmaya başladı. Ve bü­
tün develerin ve diğer hayvanların yüzü gözü ışıldadı.
Bu mahalde bir akarsu vardır. Tâ Halilü'r-rahman dağların­
dan beri gelip batı tarafta çöl içinde kaybolur. Bütün hacılar ber­
rak sudan içip akşama yakın bütün hayvanlarını sularken üç ka­
tar deveyi Urban vurup alınca bir gürültü koptu. Paşa derhâl
beş bayrak levent tayin edip artlarından yetişip çarpışa çarpışa 6
kelle ve 3 esir alındı, develer kurtarılıp sahiplerine teslim edildi.
Kelle ve esir getiren gazilere kırkar altın ve diğerlerine 3 altın ve­
rildi. Paşa esirleri söyletip,
"Ey sultan, sabahleyin gafil olman, sizi Arap vurur" diye
haber verdi. Bu dilleri sarıcalar hapsine verip gece yarısı boru­
lar çalınıp yola çıkıldı. İleri giden çarkacı kolundan bir dil daha
tutulup,
"Vallahi sizi Benî Zühd ve Benî Âl-i Umûr vursa gerektir,
gafil olman" diye önceki dillerin diline bu dilin dili de uygun
gelip derhâl paşa cebehaneyi meydana döküp bütün İslâm aske­
ri pür-silâh oldu. 1 2 katar hacıları yan yana koyup tahtırevanlar
iki tarafta, üç kat Türkmen hacılarını ve Acem hacılarını ortaya,
Şam askeri sol tarafa, paşa askeri sağ tarafa iki kanat gibi yerleş­
tirdi. Sekban ileri çarka ile sarıca geride dümdar ile hacılar için­
de salt atlı olan pür-silâh askeri de sağa sola sıralı şekilde hazır
ettiler. Kendileri iç ağaları ile askerin ortasında, üzengi üzengi­
ye gök demire gömülmüş asker bölük bölük, dalga dalga bütün
hacılar kalb huzuru ile gitti. 8 saat Osmanlı mehterhanesi güm
güm ötüp dağlar taşlar gök gürültüsü gibi gürleyerek Aneze adlı
mahalle yakın varıldı. Dağı ve taşı Urbanın sırık ormanı tutmuş.
Bir hayli bulandılar ve çalkandılar. Ama gördüler ki bu geliş di­
ğer hacıların gelişi gibi değil. Bilahare kararları kalmayıp kaç­
maya yüz tutup karınca gibi tarumar oldular. 19 saat daha gidip,
Aneze m enzili: Bu mahalde köy ve kasabadan bir şey yok­
tur. Ancak bir geniş sahradır. Bu mahalde paşa bütün askeri ip
ipe kurup hazır dururken Aneze Urbanı'ndan, Vahîdât'tan ve
Benî Zühd'den adamlar gelip surre istediler. Hüseyin Paşa bu­
yurdular ki:
"Süleyman Han kanununda sizlere surre onun için tayin
olunmuştur ki bütün hacılara mallan ile zahire getiresiz ve ön­

631
lerine düşüp kılavuz olasınız. Bütün hacılara malları ile zahi­
re getirip bürkeleri su ile doldurup gözetesiniz. Bu hizmet kar­
şılığında size surre ve atiyye ihsan olunur. Yoksa dağ başında
5-10 bin Urban ve üryan ile alay göstermekle surre değil, size bir
mangır vermem" deyip,
"Kaldır bu kâfirleri" deyince on ikisini de Katev bölükbaşı
ellerini kafalarına zincir ile bağladı. Nabluslu Küçük Yusuf Çor­
bacı ve Yeğen Bey'i iki bayrak asker ile şeyhlere varıp,
"Buyurun, eğer padişahın doğrusu iseniz padişahın bir (—)
( - ) (— )."
"Vallahi biz dağ âdemisiyiz. Böyle bir yiğit vezir huzuruna
varmaya korkarım. Zira yedi kere Osmanlı (—) (—) (—) gördüm.
(—). Gazze paşası bir hile ile kardeşimin oğlu Beşir'in başını ke­
sip Sultan-ı Rum'a gönderdi. Eğer paşa surremizi ihsan ederse,
geçen seneki gibi 10 bin guruş eder, alıp hayır dua ederiz. Nite­
kim bizim o adamlarımız onda mahpustur. Bu şanı yüce vezir
zamanında ne hacılara, ne gelen geçenlere el uzatmayız ve siz-
leri de hapsetmeziz " diye alçak gönüllüce davrandılar. Yusuf
Ağa da,
"Ey şeyh! Sizin padişah kanunu üzere surreniz 70 guruş ve
1 hil'at-i fâhiredir. Sizlerden hâkime birer kühcylân at hediye ve­
rilir. Paşa sizlere kanundan fazla vermeye memur değildir. O da
hizmet etmeye gelirseniz, hak kazanırsınız" deyince,
"Vallahi, hediyesini gönderirim, kendim varmam" deyip 3
adet küheylân at gönderdi ki her ayakları birer kese değer. Zira
bunlar arasında küheylân atların soy soplarıyla boyunlarında
şecereleri vardır ki çok pahalı sâfinâtü'l-ciyâd atlar olur. Bu at­
lar ile 50 çift kaplan postları ve 20 şemame ham amber gönder­
di. Paşa hediyesini kabul etmeyip,
"Ta kendisi bütün Urban ile hacıların hizmetinde bulun­
mayınca ona bir mangır vermek ihtimalim yoktur. İnşaallah
selâmetle dönünce ben onu denizin dibinde olsa bulurum. Zira
geçen sene onlar hacılara ne işlediler, onu unuttular mı? Tez şu
önce gelen melunlarını pek zapt edin" diye tembih edip boru ça­
lınıp yumuşak hava ile kâh kumsal, kâh taşlık ve mugaylan için­
de 11 saatte,
Maan Kalesi m enzili: (—) tarihinde (—) yapısıdır. Bir ba­

632
yır eteğinde dört köşe hendeksiz küçük bir kaledir. Çepçevre bü­
yüklüğü 300 adımdır. Kıbleye bakar bir demir kapısı var, 5 ayak
merdiven ile çıkılır, içinde 2 0 adet küçük hanecikler ve 1 zaviye
var. Daha önce Şam yeniçerisi hükmünde imiş, sonra Urban için­
de olan muhafızların hepsini bir hile katledip ele geçirmişlerdir.
Hâlâ dizdarı neferi yoktur. Kapısı üzere tarihi var, ama kalaba­
lıktan yazamadık.
Bu kaleden taşra dört tarafında bağ ve bahçeli, âbıhayat sulu,
hesapsız hurma ağaçlı ve 1.500 mükellef ve mükemmel Urban
haneleri vardır. Halkı gayet zengindir. Yılda bir kere her bir Arap
5-6 bin guruş kâr eder. Çoluk çocukları ve kadınları altınlara gö­
mülmüştür. Maralî ve gazalî gözlü, mahbûb ve mabûbeleri var
ki anlatılmaz.
Şam-ı şerif eyaletinde Kudüs-i şerif sancağı toprağında ma­
mur ve şenlikli kasabadır. 3 camii ve 1 hamamı var, ama çarşı­
sı yoktur.
Bu şehrin halkı gayet asilerdir. 5 adamdan vilâyet halkı
şikâyet edip zincire vuruldu. Bir adam bir deve saklamış. Bulu­
nunca suçu sabit olup adamın boynunu paşa vurdu. Bütün bel­
de halkı korkuya kapılıp dağlardan develerini getirip 2 bin ka­
dar deveyi hacılara ucuz kira ile ta Ulâ'ya 10 konak yer götürmek
şartıyla verip hacılara hizmet ettiler.
Paşa otağın birisini bu kalede bırakıp diğer lüzumsuz eşya­
ları da hacılar defterle bırakıp yükleri hafifledi. Şehir ayanı pa­
şaya 2 bin erdep arpa, 50 çuval un ve 50 çuval peksimet yardım
eylediler. Daha önce Müzeyrib'de çamur içinde kalan 2 bin yük
arpa ve ful için şeyhler,
"Maan Kalcsi'ndeki şeyhler versinler" diye üstlenip el yazı­
larıyla paşanın eline senetler vermişlerdi.
Paşa kethüdası o senetleri gösterip bin deve yükü arpa ve ful
verip bin deve yükü de dönüşte vermeyi taahhüt ettiler. Hacılar
bu şehirde öyle ganimete kondular ki Müzeyrib Kalesi'nde çek­
tikleri acı ve sıkıntıları unuttular.
Bu şehrin Şam yolu tarafında nice yüz âbıhayat kuyular var­
dır. O mahalde ibretlik bir beyaz köpek heykeli var, sert taştan­
dır. Ama sanki Allah'ın emriyle canlı sanılır, Resulullah muci­
zesidir.

633
Hikmeti odur ki Hazret-i Resul-i Hudâ Muhâmmedü'l-
Mustafa peygamberlikten önce Busrâ şehrine ticarete giderken
bu mahalde bir münkir fedayi erlik davası ile Hazreti öldürmek
için saldırınca derhâl Resul-i Ekrem "Dur ey köpek, taş gibi" bu­
yurduklarında Allah'ın emriyle taş olur. Bir azgın köpektir ki in­
san görünce korkar.
Bu mahalde güney tarafa bir yol vardır. Halilü'r-rahman
şehrine bu yolla bir konak yerdir. Ve Ayn-ı Zerka'dan ta bura­
ya gelince kadar bu dağların selleri ve ırmakları tüm (—) gölü­
ne karışır.
Bu Maan Kalesi'nden kalkıp çöllerde, kâh kumsal, kâh ağaç­
lık ve kâh taşlık içinde geçerek 16 saatte,
Akabe m enzili: Bir sarp iniştir. İki tarafı göklere baş uzat­
mış yalçın kayalardır. Allah saklasın, nice deve helâk olur. Bu
mahalde hacıların katarı bozulup bütün insanlar yaya olup her­
kes develerini birer birer çekerek inerler. Gayet korkunç ve teh­
likeli yerlerdir. Birkaç kere Urban eşkıyası hacıları bu Akabe'de
yağmalamıştır. Hemen paşa bütün bayraklarını, dere ve tepe­
lerini pusu yerlerine koyup korkusuzca bütün insanlar geçme­
ye başladı. Bir ulu deredir. Bu Akabe'yi aşıp 10 saat daha gidip,
Cuğayman kudret kalesi: Bir ovanın güney tarafı sonunda
bir yüksek dağa yakın İlâhî yapı tek parça bir kaya kaledir. Ama
duvardan belirti yoktur. İçinde insan da yoktur. Bir küçük tepe
üzerinde bulunmaktadır.
Bu mahallin güney tarafında yarım saat yerde, bir sazlı gö­
lün ayağına Süleyman Han kızı İsmehan Sultan bir büyük birke
yapmış. Maan Kalesi'nden su getirmeyen bundan alır. Ama bi­
raz tuzludur, çok içmemek gerek. Ama hayvana zarar etmez. Bu
mahalden sulanıp yine borular çalınıp muğaylânlar içinde gide­
rek onu geçip uçsuz bucaksız bir ova içinde ceylân ve tavşan av­
layarak 1 2 saatte,
Peygamber Eşmesi Kalesi: 56 [676] tarihinde Muaviye ya­
pısıdır. Bir çöllük yerde dört köşe şeddadi taş yapıdır ve çevre­
si 400 adımdır. Batıya bakar bir kapısı vardır. 5 ayak taş merdi­
ven ile çıkılır.
Bu kale içinde Şam yeniçerilerinden bir çorbacıyla 200 nefe­
ri vardır. Topçusu, cebecileri, mükellef topları ve cebehanesi var­

634
dır. Bu kale içinde 200 kadar odaları vardır. Ve 1 mescit ve 1 kü­
çük hamamı var. Hazret-i Peygamber Mekke'den Busrâ şehrine
ticaret ile giderken bizzat mübarek elleri ile eştiği eşme kale için­
de kaynar can bağışlayan bir tatlı sudur. Hacıların ishal hastalı­
ğına yakalananları içse Allah'ın emriyle şifa bulur, Resulullah'ın
mucizesidir. Onun için Peygamber Eşmesi derler. Bu kale o şeref
için yapılmıştır.
Bu eşme kenarında bir mescit var, ancak 5 adam alır, gayet
küçüktür. Bizzat Hazret-i Peygamber onda ibadet edip istirahat
etmişlerdir. (—) (—) niyetine uykuya varan hasta ve dermansız
ise sağlık ve esenlik bulup iyileşir.
Bu kale (—) (—) ile hizmet etseler bir habbe ve cübbeye muh­
taç iken bir senede bütün ihtiyaçlardan kurtulup ganimet malı­
na sahip olur. Bu yüzden bu kaleye nöbetçi yazılmaya can atar­
lar.
Bu kalenin kuzeyinde büyük bir bürke var. Kaleden gizlice
(—) (—) (—) bu bürkeye bakar. Zira çöl Arabi daima gelip suyu
keser.
Bu mahalde 200'den fazla eşmeler var ve herkes gece çadır­
ları önünü eşerse su çıkar ama tuzludur. Hayvana iyidir, insanı
ishal eder. Az içmek gerektir. Her şeyin fazlasında zarar vardır.
Bu kalenin dört tarafı mahsullii köyler olduğundan mamur
köyleri ve geniş ovalan vardır. Nice yüz bin Urban çadır ve oba­
larıyla konup hepsi mallarım getirip alışveriş edip hacıları doyu­
rurlar. Sonra kalkıp yine çöller içinde 7 saatte,
Kâa'l-basît m enzili, yani Kuru Konak derler bir verimsiz
çöl yerdir, suyu da yoktur. Başka zaman hacılar burada konarlar­
mış. Ama bu senede dar mahal olduğundan iki konağı bir edip
gece gündüz durmamakla bunda da yükleri yıkmadan yine göç
davulları çalınıp tehlikeli ve korkulu yerleri geçerek 13 saat daha
gidip,
Asi Hurma Kalesi m enzili: Şam'dan Mekke-i mükerreme-
nin yarı yoludur. Hacılar dönüşte Nablus paşası ve Aclun paşa­
sı sancaklarında olan timar ve zeamet erbabı ile 5-6 bin deve ile
dolu meta, yiyecek ve giyecekleri ile bu mahalle gelip hacıların
ihtiyaçlarını karşılarlar. Hacılar taze can bulup giderler.
Bu da Şam Eyaleti'nde yeni ve hoş bir kaledir. (—) tarihin­

635
de Nureddin Şehid yapısıdır. Zamanla harap olmaya başlayınca
Sultan IV. Mehmed'den ferman çıkıp Nâşifoğlu yapmıştır.
Kalesi bir düz yerde bir yüksek kumsal tepe üzerinde dört
köşe ve dört kuleli tek parça bir kaledir. Büyüklüğü 400 adımdır,
ama hendeği yoktur. Kuzeye bakan bir demir kapısı vardır. Ka­
pısı üzerinde çini içinde bu tarih yazılmıştır:
"Fî eyyamı Mevlânâ es-Sultan Mehmed Han ibn İbrahim Han
medde zıllahu bi-sebebi tamiri Emin-i Defter-ı Dımışk Nâşifzâde Meh­
med el-fakîr sene 1062 ."
Bu kale içinde bir Şam çorbacısı, 200 Şam yeniçerisi, topçu
ve cebecisi, şahane şahi topları ve cebehanesi vardır. Toplam 20
oda, 1 cami, 1 küçük hamam ve 1 âbıhayat su kuyusu vardır.
Kalenin batısında büyük bir bürke var, yerden kaynar, gayet­
le abıhayattır. Resulullah mucizesi ile doğmuştur, zira Hazret-i
Peygamber buradan geçtiğinde halkı ticaret kervanına eziyet
edip yiyecek ve içecekten bir şey vermeyince kervan halkı,
"Ya Muhammed Emin! Bu kavim bize yardım edip hurma
vermezler" diye şikâyet ettiklerinde Hazret de,
"Hurmaları da kendileri gibi asi olup mahsul vermesin" bu­
yurmuşlardır. Onun için Asi Hurma derler. Gerçekten de gökle­
re baş uzatmış hurma ağaçları var ama mahsulleri bir çeşit iri
asi hurmadır. Bir iri hurmadır ve çekirdeğinin içi boştur. Biber­
lik ve tuzluk yaparlar. Yiyen sersem olur. Ağaçlan diğer hurma
ağaçları gibi uzun değildir, çatal çataldır. Yaprakları da başka
çeşit olduğundan belde halkı bildiler ki Muhammed Emin bed­
dua etti. Hemen,
"Ey Muhammed! Biz ettikse sen etme, zira sen âlemlere
rahmetsin. Ailelerimizle geçimimiz kalmadı, suyumuz yoktur.
Bize rahmet duası eyle" diye rica ettiklerinde ricaları kabul olup
derhâl mübarek elleri ile bu kumsal yeri eşip 3 adet tatlı pınar çı­
kar ki hâlâ bütün hacılar ondan su içerler.
Bu temiz suyun ayağında baştan başa bağ, bahçe, limon, tu­
runç ve ağaç kavunu hâsıl olur, her biri ikişer okka gelir lezzetli
inciri olur. Kavunu ve karpuzu gayet sulu ve boldur, hacıları do­
yurdu. Bahçelerden aşağı ovası baştan başa verimli otluklardır.
Kaleden taşra 70-80 mahzen ve birkaç dükkânçeler vardır.
Çeşitli zahirelerle doludur. Bunda da hacılar doyup fazlalıkla­

636
rını bu kalede bırakıp bir saatten sonra borulara demler vuru­
lup yola çıkıldığında yine paşa tarafından alay çavuşları kol kol
"Hazır olun" diye tembih ettiler. Sağ ve sol iki kanat gibi İslâm
askerleri hacıları ortaya alıp o karanlık gecede nice yüz bin me­
şale, fanus ve yel mumları ile aydınlanıp karanlık gecede âlem
mehtap olup yeryüzü aydınlandı. Sonra sabah olup 8 saat,
M ekabir menzili'nde yükle durulup bütün develere yemle­
rini verip 1 saat istirahat olundu. Bu mahalle Mekabir demenin
aslı odur ki eski zamanda büyük bir şehir var imiş, hâlâ harabe­
dir. Bu mahalde,
Âsaf-ı Berhayâ Kabri: Bir büyük kubbe içinde medfundur.
Ama yoldan yarım saat uzaktır. Devler binası olmak gerek, zira
kubbesi tek parça taştandır. Bu binanın benzeri Şam yakınında
Baalbek Kalesi'dir. Âsaf-ı Berhayâ Hazret-i Süleyman'ın veziri idi
ve Belkıs'ı Saba şehrinden ism-i a'zam ile Hazret-i Süleyman'a
getiren Berhayâ'dır.
Bu mahalde Âl-i Berhî derler, 5 bin kadar zayıf üryan Urban
vardır, ama celâl sahibi kavimdirler. İnançlarınca Âsaf-ı Berhayâ
neslinden geçinirler Taî kavimdirler. Bu mahalden yine kalkıp
dağlar tepeler içinde temizlenmiş yollarla 6 saatte,
Akabe m enzili: Bunda yine katarlar bozulup bütün hacılar
yaya olup kolaylıkla geçilip 1 2 saatte,
Haydar Kalesi m enzili: Bu mahalde Haydarî Urbanı sakin­
dir. Onlar Hazret-i Haydar Ali sülâlesinden geçinirler. Onların
dediklerine göre Hicret'in 47. senesinde bu kaleyi Hazret-i Ali
Haydâr-i Kerrâr yaptığından Haydar Kalesi derler. Allah'ın hik­
meti (—) tarihinde Şam Veziri Haydar Paşa yeniden yapmıştır,
derler. Sözün kısası, 3 dere ağzında yüksek bir dağın yamacında
dört köşe sağlam bir kaleciktir. Çevresi tam 400 adımdır. İçinde
bir Şam çorbacısı ve bir oda Şam yeniçerisi muhafızdır.
Kapısı kuzeye bakar bir demir kapıdır. İçinde 40-50 bekâr
Arap odaları, cebecisi, topçusu, 12 adet şahi topları ve 1 mesci­
di vardır. Kapısının sağ tarafında büyük bir bürkesi var. Öyle so­
ğuk su idi ki Allah hakkı sanki "Tertemiz bir içecek" [Kur'ân, İn­
san, 76] idi.
Doğduğu zemin gayet yakındır. Muhafız askerler ondan su
taşıyıp bürkeyi doldururlar.

637
Hamd olsun bu kalede de o kadar zahire bulundu ki 1 yem
2 paraya ve 1 ful yem 3 paraya, diğer zahireler ona göre idi. Gerçi
hacıların bütün zahireleri Müzeyrib Kalesi kışında kaldı. "Şüp­
hesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır" [Kur'ân,
Tûr, 58] ve "Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah'ın
üzerinedir." [Kur'ân, Hûd, 6 ] âyetleri üzere RabbüT-âlemin her
menzilde taptaze nimet ganimetler verdi.
Hakir, Hüseyin Paşa devletinde her menzilde kendi ile nefis
nimetler yedim. “Bu, Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır." [Kur'ân,
Nemi, 40] Bütün hacılar bolluk içinde idiler. Ama bir menzilde
rahat uykusu yok idi. (—) (—) (—) gece ve gündüz yol zahmeti
çekip giderdik, ama kuvvet ve kudret sahibi Allah bütün deve
ve yük hayvanlarına güç verirdi. (—) (—) kalsa ermek ihtima­
li yok idi.
Bu Haydar Kalesi'nin bolluk olmasının aslını sordum. Me­
ğer Mısır (—) (—) Haydar Kalesi'ne bir menzil yer imiş. Arala­
rında bir dağ var imiş. Bütün zahireleri Mısır'dan o iskeleye, ora­
dan Haydar Kalesi'ne develerle gelirmiş, onun için bolluk olur­
muş. Yoksa bu Haydar Kalesi'nin dört tarafında köy ve kasaba­
dan bir imaret yoktur. Doğu tarafı çöldür. Araplar 2 günde he­
cin ile Murat Nehri'ni geçip Bağdad'a gider.
Bu kalede kalan ihtiyarlar anlattılar ki "Birkaç kere biliriz
Murat Nehri taşıp bu sahrayı derya edip ta bu kale dibine gel­
di" diye hikâye eylediler ve doğrudur. Hatta hakir Şam'da iken
Mevâl Urbanım vurmak için 7 bin askerle Ane Kalesi ve Selme
Kalesi üzere dört gün ılgar edip Murat Nehri kenarında Urbanı
basıp yağmaladık. Murat Nehri ise Bağdad'a yakındır. Bu Hay­
dar Kalesi'ne gelmesi doğrudur.
Yine bu kale yaşlıları haber verdiler ki Mısır hacıları geçe­
li 10 gün oldu, dediklerinde Şam hacıları "Âh vaveylâ! Korka­
rız bu sene hacdan kalırız" diye üzüldüler. Derhâl bu Haydar
Kalesi'nden eski kale neferlerini çıkarıp yeni muhafızlar konul­
du. Zira her kalede birer sene neferler nöbet bekleyip gelecek se­
nede hacılarla hacca gidip dönerler. Bunda da yem kestirip Os­
manlı boruları çalınıp çöller, kırlar, çakıl taşlı ovalar içinde gece
gündüz gidip 18 saatte,

638
Şirin Birke-i Muazzama Kalesi
İlk yapıcısı Eyyubîlerden Melik Muazzam Turan Şah bin
Melik Salih Necmeddin Eyyub'dur. Bu Turan Şah, Hasankeyf
Kalesi'nde iken babası Melik Necmeddin Salih Mısır Mansu-
re'sinde Frenk kâfirleriyle savaş ettiği gün şehit olup hatunu
Şecerüddür adlı kadın Mısır halkının elbirliğiyle Mısır'a meli­
ke olmuştur. Kâbe-i şerife siyah örtü bu Şecerüddür Hatun'un
vakfıdır.
Sonra Hasankeyf'te bulunan oğlu Melik Turan Şah'a gizlice
haber gönderir. Turan Şah 3 ayda Mısır'a gelip müstakil padişah
olup 648'de Mansure şehrinde Frenkleri yenip babasının intika­
mını alıp Mısır'a gelince kulları ayaklanıp Turan Şah'ı şehit etti­
ler. Eyyubîler bunda son buldu. Zamanında bu büyük bürkeyi
Melik Muazzam Turan Şah yaptığı için Birke-i Muazzam derler.
Ama gerçekten de büyük bürkedir.
Sonra 983 [1575] tarihinde Sultan III. Murad yapısıdır, Sinan
Paşa eliyle. Gayet yeni ve demir gibi kaledir.
1035 [1626] tarihinde Urban şeytani bir hile ile bir darılı hel­
va yapıp birkaç bâkire kızla kaleye gönderirler. "Ölü helvasıdır"
diye ağlayıp giderler. Neferler de "Can helvasıdır, sevaptır" diye
yiyince hepsi sarhoş olup uyurlar. Araplar da mızraklarını birbi­
rine bağlayıp merdiven yapıp kaleye çıkarak bütün gazileri bo­
ğarak şehit ederler ve bütün ganimet mallarını alıp giderler. Bu
olay 1035 tarihinde, yakın zamanda olmuştur. O zamandan beri
boş ve kapalı bir kaledir.
Bir havaleli yerde dört köşe ve sanatlı dört kulelidir. Çep­
çevre 400 adımdır. Doğuya bakar bir kapısı var. İki tarafında celi
hat ile binasının tarihi var. Kale içinde bütün odaları sağlamdır.
Usta mühendis elinden henüz çıkmıştır. Ancak bir demir kapı
lâzımdır. Başka eksik şeyi yoktur.
Bu kale pek mamur olup kul konulması çok gereklidir, zira
geride Haydar Kalesi'nden gelen bu kalede su bulmazsa gide­
cekleri konak Şakku'l-acûz'dur, onda sudan iz yoktur, hacıların
sıkıntı çekmesi kesindir. Ama bu kale mamur olsa 5-10 bin Ur­
ban 2 0 0 bin hayvan ile gelip su içse tüketmeye güçleri yetmez­
di. Zira bu çölün Urbanının suya ihtiyaçları vardır. Onun için bu
kale kullarını katletmişlerdir. Ama şimdi hâlâ nice bin çıplak Ur­

639
ban her an gelip 40-50 gün konup bir kabilesi gider, bir aşireti
gelir. Bu hâl üzere bürkede su kalmaz. Hatta biz vardığımızda 1
arşın kadar su var idi, güçlükle yetti.
Mısır ve Şam'ın yolunda böyle bir derya gibi büyük bürke
yoktur. Boyu ve genişliği ikişer yüz ellişer germe adımdır ve 10
kulaç derindir. Dört tarafından yollar eylemişler. Yağmur su­
yundan gelen tatlı sularla dolar.
Bizden bir sene önce 1081'de Reşidoğlu adlı melun bu kadar
Haşan Paşa eşkıyası tüfenkli ile bu kaleye kapanıp hacılara kur­
şun vurup bir damla su vermezler. Bütün hacılar ve nice yüz bin
deve ve diğer hayvanlar susuz giderken melun 40-50 bin Urban
ki haklarında "Bedeviler, kâfirlik ve münafıklık bakımından daha be­
terdir” [Kur'ân, Tevbe, 97] âyeti vardır, bu kadar Arap eşkıyası bu
mahalde bir dar yer vardır, hacıların ardını önünü alıp öyle kır­
mıştır ki bizim senemizde ümmet-i Muhammed naaşı çakıl taşı
gibi şiddetli sıcakta iskelet gibi olup yatmakta idiler. Hacıların 10
Mısır hâzinesi malını aldı derler. Müslümanlığa layık değildir ki
bu melunlardan intikam alınmaya. Garazsız kimselerden sorul­
sa onlardan intikam almak çok kolaydır. Ancak bütün hacıların
işi intikam sahibi Allah'a kalmıştır. Bu kötü ve çirkin olay her­
kesçe bilinmektedir.
Sözün kısası bu kalenin mamur olunması farz mesabesi bir
şeydir. Hamd olsun Hüseyin Paşa efendimizin velvelesinden
bütün dinsiz Urban kımıldayamadı. Bu mahalde 1 saat konup
yine yola devam ederek çöl ve mugaylan içinde beyaz kumrula­
rının güzel seslerini dinleyerek, deve kuşlarını kovarak, tavşan
ve ceylânları avlayarak 18 saatte,
Şakku'l-acûz m enzili: Bir çölistan sahradır. Hazret-i Ali bu
mahalde bir cadıyı Zülfikâr ile 2 parça etmiştir. Allah'ın emri pis
leşi yolun batı tarafında siyah bir taştır. Acep Kerrâr kerametidir
ki ibretliktir. Onun için bu mahalle Şakku'l-acûz derler. Türk di­
linde Kazık Geçmez Konağı derler. Gerçekten de bazı Şam tüc­
carı bu mahal için demir çadır kazıkları getirirler.
Bu mübarek senede valide sultan birkaç su kuyusu kazdır­
mış. Her biri âbıhayattan haber verir. Bunda da biraz mola verip
yine borular çalındı. Çakıl taşlı uçsuz bucaksız çöl içinde rey-
bas, amber-baris yiyerek ve mugaylanlar gölgesinde konup be­

640
yaz kumruları ve kızıl Yusuf kumrularının yanık seslerini din­
leyerek gittik. Alay seslerini duymaya başladık ki,
"Bugün öğle vakti Hazret-i Sâlih Kayası adlı dar mahalle va­
rırız. Hazırlıklı olun, zira bıldır [geçen sene] Reşidoğlu adlı me­
lun hacıları bozup nice yüz adam helâk etti. Gerçi hâlâ Reşidoğlu
devletli efendimize gelip itaat etti, ama ihtimaldir diğer Arap ka­
bileleri lezzet almışlardır. Gafil olmayın" deyip derhâl paşa 2 bin
pür-silâh cengâver ve hünerli askeri Hazret-i Sâlih Kayası pusu
yerlerine gönderdi. Beri tarafta da İslâm askerinin cesur ve yiğit­
leri silâhlı hazır olup,
"Gerçektir, Arapların bu kadar günden beri görünmedi­
ğinin aslı bu dar boğazı gözedirler" deyip gönlünde olanlar
emirü'l-hac olan Hârmûş Paşa yanma varıp çarkaya hazır oldu­
lar. Paşa da İslâm askeri içinde kudurmuş sarı arslan gibi askeri
kol kol hazır edip yavaş yavaş geçerken ileri giden askerden bir
hecinli yiğit gelip,
"Müjde sultanım. Birkaç kelle ve dil geliyor. Hayli cenk et­
tik. Arap boğazı almadan biz vardık. Meğer onlar hacıları 2 gün­
den sonra gelir düşüncesiyle bazı derelerde domuz gibi yatarlar­
mış. Bir hayli cenk edip bozguna uğrayıp kaçtılar" deyince o ga­
zilerden 6 kelle ve 3 dil getirdiler. Paşa söyletip hapsetti. Gelen
gazilere yirmişer altın bağışlayıp giderek Nâka Boğazı kumsalı­
na varıldığında,
A kabetü'l-Rim al derler bir kum deryasıdır ve gayet iniş­
tir. Nice yüz develer bağırarak kalıp ağır yükleri başka develere
yüklendi. Yine o mahalde,
(—) (—) özellikleri: Bu yüksek dağa Nâka Kayası demenin
aslı odur ki Hazret-i Sâlih bu mahalde sakin idi. Semûd kavmi-
ne peygamber olarak gönderilmişti. Davetini asla kabul etmedi­
ler. Bir gün inkârcılar bir yere gelip,
"Ey Sâlih, eğer şu yalçın kayadan bize köçeğiyle [yavrusuy­
la] bir. dişi nâka [deve] çıkar, hepimiz sütüyle geçinelim ve sana
iman edelim " dediler.
Hazret-i Sâlih de Cenâb-ı Bârî'den dileyip onların istedikle­
ri gibi deve yavrusuyla çıktı. 30 sene sahrada otlayıp bütün halk
sütünü sağarlardı. Yine bir kimse imana gelmeyip dişi deveyi
katlettiler. Yavrusu Allah'ın emriyle doğduğu kayaya girip gök

641
gürültüsü gibi gürlediğinden Cenâb-ı Hak o yavrudan öyle bir
gürleme çıkardı ki her kim işittiyse o sesten ödleri patladı, canla­
rı cehenneme yollanıp yerleri kara toprak oldu. İşte Nâka Kaya­
sı denmesinin sebebi oldur. Bütün tarih kitaplarında bu hikâye
ayrıntılı olarak anlatılır.
Ancak bu kayadan yine o ses duyulur. Bazı develer o sesi
işitip orada kalırmış dediklerinde bu mahalle gelmeden bütün
toplar ve bütün tüfenkliler o kaya mahalline varıp hazır oldu­
lar. Hakir de o asker ile at sürüp o dar yere birlikte vardım. Ger­
çekten de Kudret eliyle yaratılmış bir yalçın dağlardır ki zir­
vesinde mavi bulutlar içinde iki tarafı şahin ve doğan yuvalı
kırmızı heybetli kayalardır ki gören insanın aklı perişan olup
"Sübhane'l-Hallâku’l-Bâkî” der.
Bu kayaların arası tam 50 adım bir enli yoldur. Eski zaman­
da bu kayalar arasında kapı var imiş, zira Mısır'dan ta Hicaz'a
varır. Bu dağlar kapanmıştır, başka yerden zorlukla geçilir.
Bu kayalar öyle parlaktır ki bir kuş veya bir arının tırnak
iliştirebileceği yer yoktur. Ancak Hazret-i Cibril-i Emin Hak ta­
rafından gelip Medine tarafına o kayadan giderken yolun sol ta­
rafındaki kayaya bir kanat vurur, "Ey dağ, bu Allah'ın nâkasım
sakla" deyince kaya iki parça olup devenin köçeği içeri mağara­
da kalır. Hâlâ mübarek kanadıyla kayayı ikiye böldüğü açık se­
çik bellidir.
Zeminden bir adam boyu yüksektedir. Gerçekten de Kud­
ret ile o kaya bitişik olmuştur ki akıl ermez. Bu kayanın bun­
dan başka parçalı yeri yoktur. Onun için Türkler bu kayaya Kö­
çek Kayası derler.
Hazret-i Sâlih zamanında yine Kâbe farz idi. Buradan bü­
tün geçerken Hazret-i Sâlih'in deve yavrusunun bağırdığını ha­
cıların develeri duyup nice bin deve kalırmış.
Sonra Hazret-i Sâlih'ten sünnet kalmıştır ki hâlâ bu mahal­
den geçen hacılar "Yavru sesini develerimiz duymasınlar" diye
bağrışırlar.
Bizim hacılar da bu mahalle geldiklerinde bütün hacıların
sonu 3 saatte gelirken İslâm askeri içinden bir Allah Allah sesle­
ri koptu ki yer ve gök tir tir titredi. Nice kere yüz bin tüfenk ve
5 yaylım toplar atıldı, sanki dağlar bütün parça parça oldu. Ha­

642
cıların hepsi geçinceye kadar bir hay huy, bağırış, çağırır, haykı­
rış sesleri kesilmedi. Yine böyle hengâme arasında şişman deve­
lerden 70-80 deve kalınca deve sahipleri,
"Kayada köçek deve sesini işitmişlerdir. Artık bu develer­
den bize fayda yoktur" diye hacılar son bulunca, geldiğinde Paşa
uğruna hepsini kurban ettiler ve göz açıp kapayıncaya karar eti­
ni yağma ettiler.
Hüseyin Paşa hazretleri bu kadar kalabalık asker ile ve bu
tantana ile buradan geçince bütün çöl Arapları eşkıyalarına ca­
suslar gidip tüm Bağdad çöllerine ve Taif yollarına dağılıp gitti­
ler.
Ardından Nâka Boğazı'm geçip Mekke ve Medine hududu­
na ayak bastık. Nâka Boğazı'ndaıı kuzeye Şam sınırıdır, burada
tamam oldu. Gerçekten Nâka Kayası sınırdır, zira Şam'dan bu
mahalle gelinceye kadar 19 konak yokuşa meyilli gidilirdi. Ama
Nâka Kayası'ndan kıbleye doğru inişe meyilli gidilir. Gerçekten
Nâka Kayası iyi sınırdır. Geçmişte Mısır padişahları bu mahal­
le bir demir kapı yapıp sınır etmiş. Hâlâ yine Mısır sınırıdır. Zira
Mısır'a hangi padişah mutasarrıf ise Mekke ve Medine de onun
hükmündedir. Zira Mısır'dan Süveyş Denizi ile Mekke iskelesi
Cidde'dir. Medine-i münevvere iskelesi Yenbua bin mil bir kör­
fez Şab deryasıdır ki Mekke ve Medine'ye tahıl Mısır'dan bu der­
ya ile gelir. Eğer Mısır olmasa Hicaz ve Taif kavmi açlıktan helâk
olurlar.
Ama 26 tarihinde Mısır Rum elinde idi, Mekke ve Medine'ye
tahıl gelmezdi, zira Mekke ve Medine'yi Zengîler işgal etmişti.
O zamanda Dârâ Şah Bağdad padişahı idi. 200 bin asker ile Mek­
ke üzere gelip tüm Zengîleri kılıçtan geçirip tüm Hicaz toprak­
larını ele geçirdi. Sonra Bağdad'a varıp Basra, Lahsa, Umman,
Hile, Küfe, Cevâzir ve Musul'dan nice kere yüz bin deve topla­
yıp Mekke ve Medine'ye her sene zahire gönderirdi. Hamd olsun
Mekke ve Medine Cahiliye zamanından beri kâfir eline girme­
miştir ve girmez de. Ama diğer değişik mezhep mensupları elle­
rine girmiştir. Allahu Taâlâ korusun.
Beri taraftan, bu Nâka Kayası sınırından içeri ayak basan ha­
cılar atından ve devesinden inip yaya olup dua:
"Bismillâhirrahmânirrahîm. AUâhümme sebbit kademî alâ tarîkı'l-
Arafât ve a'tınî bi-sılıhati’l-ebdân" deyip gücü yettiği kadar yaya
yürüye. Sonra binip Nâka Kayası'ndan kıbleye 1 saat iniş aşağı
kumsal yer ile geçip ta ŞakkuT-Acûz'dan 18 saatte,

Semûd kavmi şehri yani Ebyâr-ı Sâlih m enzili


Kâbe hudududur. Yeşil bir ovanın dört tarafı birer konak yer
kuşatır. Dağlık ve taşlık yerin tam ortasında 7 büyük şehir var
imiş. Hâlâ yapı kalıntılarını bazıları görünür. Bu 7 şehir birbiri­
ne yakındır ve hâlâ bağ ve bahçeleri mamurdur. Nice bin yerde
su kuyuları vardır. Birer adam boyudur ama çok tatlı sulu ku­
yular olduğundan bu mahalle Ebyâr-ı Sâlih derler ve Hazret-i
Salih'in şehirlerindendir.
Suyu ve havasının hoşluğundan çeşit çeşit otların yetiştiği
yerler vardır. Her sene nice yüz bin Urban bu 7 şehrin viranesin­
de mamur kalan hanelerinde konup bağ ve bahçesinin bakımı­
nı yapıp meyvelerini yedikten sonra çöllere göçerler. Bu mahal­
de viran olan şehirlerin birine,
Vadi'l-atîk derler. Dört tarafı hurma bahçeleridir. Kendi
bitip kendi yeter ama bunda olan yaş hurma meğer Bağdad'm
hastavî hurması ola. Mevsiminde Araplar gelip zevkini sürerler.
Bu mahalle yakm bir şehir daha vardır,
Vadi-i Safrâ derler. Bunda da bağ, bahçe ve bostanlar bol­
dur. Viran hanelerine Arap eşkıyaları gelip konarlar. Bol hur­
ma bahçeleriyle donanmış gönül açan ekinlikleriyle bezenmiş
bir harap şehirdir. Bütün meyvelerini Araplar yerler. Ama baba­
ları ve dedelerinden kalmış miras mülkleri olduğundan başka
Araplar müdahale edemezler. Ancak mahsul zamanı gelip mu­
tasarrıf olurlar. Yine bu mahalle yakın,
Vadi'l-kurâ Kalesi: Bu da Semûd kavmi yapısıdır. İki yük­
sek dağın arasında yüksek ve eski bir kaledir. Bütün haneleri
sert kayalardan oyulmuş sanatlı mağaralardır.
Bu harabe şehirlerin sahrası etrafında İlâhî sanat eseri ibret­
lik kayalar var ki benzeri meğer ne Hakkâri ve Nahcivan'da, ne
Manya ve Alman'da böyle bir garip ibretlik dağlar görmedim.
Görenler Sübhânallah diye parmaklarını ağızlarına götürürler.
Zira bu dağların kimisi servi gibi uzun, kimi göklere baş uzat­
mış, kimi sürahi kabak gibi ve kimi burçlu kale gibi bazısı aşa­

644
ğı eğilmiştir, insan bakmaya korkar ki görenler yanından aceley­
le geçerler. Bazıları ejderha gibi, kimisi arslan gibi, kimi gemi ve
nicesi Btsütun Dağı gibi altı boş asker geçer, ama adamın aklı gi­
der. Sanki havada asılı kayadır. Kimi oda oda ve kimi göz göz
Kisrâ Kemeri'nden nişan verir. Bazısı fil hortumu gibi birbirleri­
ne uzanmış ama aralarında geniş bir boşluk var, altından geçer.
Sözün kısası, bu ibretlik dağlara dikkatle bakarsan âlemin yara­
tıcısının ne idiğini anlardın. Bu dağların zemini tamamen saat
kumudur ve çok incedir.
Allah'ın hikmeti bu kumlar içinde denize ait olan hayvan­
lardan balık kemikleri, yengeç, kerevit, pagurya, ıstakoz, mid­
ye ve istiridye kabukları vardır. Bu yaratıklar ise denizde olur.
Bundan anlaşılan odur ki eski zamanda bu mahaller deniz imiş.
Hatta hakir bir Yunan tarihinde gördüm İskender-i Zülkarneyn
Septe Boğazı'nı açmazdan evvel bu Şam, Mekke ve Medine çöl­
leri tamamen deniz imiş. İskender, Septe Boğazı'nı kesince Akde­
niz, Okyanus'a akıp buralar çöl olmuş. Akla yatkındır ki bu ka­
yalara deniz vura vura toprağı gidip yalçın kayalar kaldığı de­
niz dalgaları belirtisidir.
O denizden ancak Habeş'in, Zeylâ tarafından Yemen'in Ta-
ğar benderi arası 200 mildir. Açık havada Yemen dağlarından
Habeş, Habeş dağlarından Yemen bellidir. Bu boğazdan içeri
Kızıldeniz ta Mısır yakınında Süveyş İskelesi'ne kadar boyu bin
mil acı, yılan zehri gibi bir denizdir, Okyanus'tan bir koldur. Sü­
veyş İskelesi'nden bir adam istese gemiyle ta Hint'e ve Sind'e gi­
der. İşte daha önce Kâbe çölleri derya iken kuruyup ancak bu
Süveyş Denizi kalmıştır. "'Allah her şeye kadirdir." [Kur'ân, Baka­
ra, 2 0 ]
Ebyâr-ı Sâlih adlı mahalde ikindiye dek dinlenip bu seyirle­
ri edip göç davulları çalınıp yola çıktık. Bir adım gidip yine gök­
lere baş çekmiş ibretlik kayalar içinde giderken,

Vadi-i Sâlis Hazret-i Sâlih şehri


Hazret-i Hûd, Hazret-i Sâlih, Hazret-i Semûd ve Hazret-i
Kaffâh burada sakinler idi ve Semûd kavmine gönderilmişlerdi.
Hacıların önünden sonu geçince 70-80 salt atlı kafa dengi ile bu
şehri gezip dolaştık. Aman Allah, bu yüksek dağları delik delik,

645
mağara mağara edip öyle saraylar ve konaklar yapmışlar ki bu
ibretlik yapıları bir diyarda görmedim.
Âd ve Semûd kavmine sert kayalar Allah'ın emriyle sihir-
lenmiş ki kalemtıraş ile peynir keser gibi kesip bu mağaraların
duvarlarına, pencere ve kemerlerine o kadar emek sarf edip ince
işler işlemişler ki sanki hıtâyî kâğıtta Fahrî oyması gibi garip na­
kışlar işlemişlerdir. Allah'ın hikmeti her bir hanenin kayası baş­
ka başka yaratılmış. Herkes birini oyup vatan edinmiş. Ve her
birinin arasından yol geçer kumsal yollardır. Bu yollara bakan
kat kat odalar ve çeşit çeşit köşkler vardır. Divanhane ve zer-
zeminler var ki her birine biner ikişer biner adam sığar. O çöl­
lerin şiddetli sıcağında içine girdiğimizde sanki cennet yurdu
Bağdad'ın serdâblarma girmişe döndük. Ve türlü türlü kapılar
oymuşlar ki kapının dört tarafları kat kat yiv yiv, küçük rumî,
eslimî ve çiçeklerle bezenmiştir. Hâlâ asrımızın mermer ustaları
keski ve keser vurmaya kâdir değillerdir. Meğer Atina şehrinde
Sultan Mehmed Camii'ndeki mermerlerin sanatı ola.
Bu şehrin kapıları üzerinde birer ikişer satır İbrî ve Süryânî
dili üzere tarihleri yazılıdır. Mümkün olduğu mertebe o yazıla­
ra bakıp nakış almışızdır. İnşaallah bu müsveddemiz temize ge­
çince yazılır. Bazı kapıların üstlerinde iki kanatlı kuş heykelleri
veya acayip görünüşlü dev suretleri yapılmış. Kısacası her birin­
de birer ibretlik eserler vardır. Eğer gördüğümüz mertebe yaz­
sak söz uzamış olur.
Hakir bu mağaralar içine girdim, orada nice serdâblar var­
dır, onlarda yığm yığm insan ölüleri, derileri kemiklerine yapış­
mış iskelet kalmışlar. Başları Adana kabağı kadar ve boyları ye­
dişer sekizer arşın naaşlardır. Bazısı çürüyüp ikişer üçer arşın
incik kemikleri var. Kısacası ibretlik şehir imiş.
Bu şehir halkı Hazret-i Sâlih'in dişi devesini katleyleyip bir
adam imana gelmediğinden Cenâb-ı İzzet tarafından bir sayha
[haykırış] çıkıp bu halkın iman edenlerinin dışındakiler o sesten
helâk olurlar. Hazret-i Allah Cibril'e emredip kanadıyla bu şeh­
ri yerden havaya kaldırıp yere öyle vurur ki hâlâ bu yazdığımız
nakışlı ibretlik sarayların nice bini yere serilmiş, toprağa bulan­
mış yatar. Bütün kapılarının alt eşikleri yüksektedir ve bütün
kemerleri ters dönmüş yerdedir. Bazısı asla kırılmayıp altı üs­

646
tüne gelmiştir. Nasıl anlatayım ki Tanrı'nm kahrı isabet etmiş,
yazması mümkün değildir. Ama bazı görüp seyrettiğimiz ma­
mur haneler Hazret-i Salih'e ve başka peygamberlere iman geti­
renlerin haneleridir. Hatta bir uzun kaya içinde bir mamur ma­
ğara sarayın üzerinde,
Hazret-i Semûd ibn (---) ziyareti: Ömrü (—) senedir.
Hazret-i Sâlih'in kardeşidir ki hakkında: "Semûd kavmine de kar­
deşleri Salih'i (gönderdik)." [Kur'ân, A'râf, 73]. Mezarlarının boyu 70
adımdır. Hatta bir kere bal arısı kabri içinde yuva edinip bal yap­
mıştır. Araplar bir tarafını açıp bal almak isteyince hepsi helâk
olurlar. O mahalde gömülüdürler. Bu yerlerin seyrini geçerek bin
adım daha gidip onda,
Dûte'l-Cezle Kalesi: Bir yüksek dağın zirvesinde yine taş­
tan oyulmuş bir hisardır. Ama dar mahal olmak ile yakından
görmedik. Allah bilir içinde insan yoktur. Ama tahtında bir ma­
mur hurma bağlı mamur beldesi var, ona, Cezle Köyü derler. Bu
köyü de geçip ta Ulâ'ya varıncaya kadar böyle yalçın dağlar ve
ibretlik seyirliklerdir. Sonra Ebyâr-ı Sâlih'ten 5 saatte,

Ulâ Kalesi menzili


İlk defa bu şehri Hazret-i Hûd yaptı, Ebyâr-ı Sâlih yanın­
daki şehri adı geçen Nâka Kayası'ndaki köçek sesinden harap
olup bu Ulâ şehrini Hûd Nebî bina etti. Daha sonra 358 tarihin­
de Fâtımîlerden Halife Muizzüddin Mısır hâkimi iken bu kale­
yi yeniden yapıp şehri mamur etti. Hâlâ Mısır Eyaleti hükmün­
de şerifin tasarrufunda Medine-i münevvere mollasının niyabe­
ti hükmündedir.
Kalesi, iki tarafı yalçın kayalı derenin ortasında bir sivri kü­
çük dağ üzerinde dört köşe taş yapı sağlam bir kaleciktir. Kulu
ve neferi Araptır, ulûfeleri yoktur. Cebehanesi, topu ve tüfenk-
leri de yoktur. Kale içinde ancak 10 hanesi var. Ama taşra varo­
şu bir geniş yeşillik dere içinde 700 adet toprak örtülü mamur ve
süslü haneleri hepsi kale gibi duvarı sağlam evlerdir. Halkı ta­
mamen Malikî mezhebinde inatçı kavimdir. Her hanesinde bi­
rer âbıhayatlı bağları vardır. Bu belde içinde olan elif hurması
Mısır'da, Said'de ve Elvâhât'ta olmaz. Gayet hoş hurması olur.
Bu şehir içinde can bağışlayan bir âbıhayat akar ki bütün ha­

647
cılar içip taze can buldular. Bu akarsu şehrin bütün bağ, bahçe
ve gülistanlarını sular. Bunların boyu 1 saatlik yerdir. Adam kel­
lesi kadar ekşi ve leziz limonu, turuncu ve kebbatı olur. Cenâb-ı
Hak öyle bereket vermiş ki 2 ayda bir buğday hâsıl olup mahsul
alırlar. Vilâyet halkı, Hazret-i Hûd'un mucizesidir, derler.
[Çarşısı] yoktur. Ancak bütün belde halkını yaşlısı genci,
güneş parçası gibi maralî ve gazalî Kudret eli ile sürmeli göz­
lü, şirin sözlü ve nurlu yüzlü sittileri muhabbet meydanına çı­
kıp yetmiş bin naz ve eda ile kıymetli metalarmı satıp hacıları
doyururlar. Hepsi siyah çarşaf bürünürler. Bu pazar içinde altın
ve maksus paradan başka bir şey değildir.
Halkı gayet azgın tabiatlı ve asilerdir. Hacılara Karamanî
veya kara imanî ve Hıristiyan evladı diye hakaret ederler. Bel­
de halkından bir Fellah Arap başka zamana kıyas edip bir garibi
"Gel peksimet al" diye hanelerinin içine korlar. Fakir garip daha
belinde kemerinden altınlarını çıkarırken derhâl kapatıp başı­
nı birkaç yerden yararlar. Meğer çevresinde de öyle hacılar var
imiş. Onlar garip adamın sesini duydukları gibi dışarı çıkıp o
haneyi basıp bütün kâtilleri bağlayıp yaralı kimse ile paşa huzu­
runa getirirler. Paşa birini katletti, yedisini de hapsetti. Şeyhü'l-
beled'i ve 1 2 yurtsuz veled-i zinayı ellerini bağlayıp hapsedip,
"Bu şehirde bir gün oturak, duraktır" diye ilan edildi. Ve,
"Herkesin hanesindeki malını hacılar pazarına çıkarmazsa
kellesi yuvarlanıp malı yağmalanır" diye fermanlar çıkınca bü­
tün sokaklarda peksimet ve diğer yiyecekler dağlar gibi yığılıp
ikişer paraya at ve deve yemi ve bir çeyreğe bir koyun oldu.
Çevre nahiyelerden 10 bin salma develer gelip hacıların za­
yıf develerini bırakıp kiraları ile yeni develer tuttular ve birkaç
adamı getirip otağ önünde biner değnek vurdular. Kanun üze­
re emir-i haclara bin at yemi verirler imiş. Onu ödeyip Hüseyin
Paşa'ya da bin erdeb bakla ve arpa verdiler. Ve bin erdeb de Mü­
zeyrib hacılarının temessükleri gereğince bakla ve arpa verdiler.
Paşaya kirasıyla 200 deve verdiler. Akşam vakti olunca alay ça­
vuşları tüm ağalara tembih edip,
"Her kim bu gece çadırından bir şey çaldırırsa bilmiş olsun
esvaptan çıktığından başka dişten tırnaktan çıkar, gâfil olman"
diye uyarıldı.

648
O gece paşa 7 yere bin adam pusuya koydu. İşte tam gece
yarısı oldu, garip hacılar Şam'dan beri rahat uykusu görmemiş
adamlar Ashâb-ı Kehf uykusuna dalınca Arapların kara hırsızları
kol kol derelerden, tepelerden ve kasaba içinden kementleri ile yü­
rüdüler. Hemen orduya girince pusulardaki sekban ve sarıca yi­
ğitleri sarıca arı gibi sarılıp hırsızları kementleri ile bağlayıp paşa
huzuruna getirdiklerince aman vermeyip paramparça kelle paça
ederlerdi. Bir daha bir hırsız ordu içinden bir yük esvap ile dışarı
çıkarken onu da tutup bağladılar. Meğer bir hacmin Şamlı akkâmı
imiş, onu da katledip esvapları çuvalıyla sahibine teslim eylediler.
Sözün kısası, sabaha dek 11 harami katlolunup bazısını paşa
huzuruna getirmeyip garip yiğitler kelepirlerini derelerde kat­
lettiler. Ertesi günü konulup bütün hacılar ve hayvanlar taze can
bulup ve bütün zahirelerini tutup yine o gece bu anlatılan şekil­
de uyarıldı, ama bir şey çıkmadı.
Sonra gece yarısı paşa, Ulâ Boğazı olan dar yerden gider­
ken sağ tarafındaki yalçın kayalara 5 bayrakla 500 yiğit gönderip
pusu yerlerinde hazır oldular. Şâfiî vaktinde borular çalınıp bü­
tün hacılar o dar boğazdan geçerken hemen sağ taraftaki kaya­
lar içinden Ulâ Arabi ve diğer çöl Arabi öyle kurşun vurdular ki
anlatılmaz. Ama hamd olsun bir ata, birkaç hacıya ve birkaç de­
veye isabet edip asla zarar olmadı.
Paşa tarafında olan gaziler de atlarından ve develerinden
inip yaya olup keçi kayaya tırmaşır gibi Arapların ardı sıra kur­
şunlaşarak cenk ederken dağların ötesinden pusuya giden yiğit
gaziler bir ağızdan Allah Allah seslerine yol buldurunca Araplar
dönüp ardına bakıp gördü ki enselerinden dalkılıç asker gelir.
Aşağıdan da bu kadar tüfenkli gelir. Ne çare "Kurtuluş kaçmakta­
dır" deyip kararı firara çevireyim sandılar. Ama Mısra:
Neresi ya neresi cây-ı selâmet neresi
mazmunu üzere iki askerin arasında kalıp köpek cengi ede ede
40 kelle ve 11 dil getirip hepsi boğaz ağzında ateş saçan kılıçtan
kan suyu içtiler.
Ve 300'den fazla o taşlıklar içinde tavusî hecinlerini ve
küheylân atlarını yağmalayıp her bir yiğit yirmişer otuzar gu­
ruş kazandılar.

649
O mahalli de hamd olsun kolaylıkla geçip Osmanlı meh­
terhanesine darplar vurulup Ulâ dağları güm güm şimşek
gibi gürleyip yalçın kayalı dereler, ılgın ve mugaylan içinde ve
levzünnebî yiyerek, yani peygamber bademi, yerde bir karış al­
çacık ağaçlarda hâsıl olur, gayet leziz bademdir, onları yiyerek
16 saatte,

Zümrüt Kuyusu m enzili


Bir kayalı çöl yerde âbıhayat sulu bir konaktır. Ama suyu
az olduğundan kavga olup bir yiğit şehit olup orada defnedildi.
Onu geçip 1 saat daha gidip bir kayalı boğazda namaz arasında
yem kestirip kalkındı ve çavuşlar seslenip,
"Ey ümmet-i Muhammed, gafil olmayın! Bu gece Hayber
Yahudileri içinden geçeriz. Ümmet-i Muhammed'in kanını içer­
ler, uyanık olun. Her kime malı, cam, başı lâzım ise uyanık olup
hazır olsun" diye tembih olunup akşam molası verildi. Sakabaşı-
lar Sultan Murad ve Sultan Mehmed'in annelerinin vakıfları su­
larını ümmet-i Muhammed'e dağıtıp bütün hacılar susuzlukla­
rını giderdiler. Akşam namazı da kılınıp 100 bin meşale ve fanus
ile bütün hacıların arası öyle aydınlandı ki sanki aydınlık gün­
düz oldu. Gece yarısı Hayber sınırına girince Allah korusun her
köşesi kan kokar mugaylan ormanıdır. Ve yer yer feryat kopup
hemen 3 Hayber Yahudisi getirip kelle paça ettiler.
Sonra, hacıların iki tarafını derya gibi silâhlı asker kuşatın­
ca hırsızdan emin olup dere, tepe ve mugaylan ormanını güç­
lükle geçerken kiminin sarığı, kiminin mukaddemi ve kiminin
kalpağını mugaylan dikenleri alıp bazısının yüzünü yarıp çeh­
relerinden kan revan olarak, kimi gülüp kimi ağlayarak bir hay
hu ile o tehlikeli yeri geçer.
Bir serhadli Boşnak adamı at (—) (—) bu adamı bir mugay­
lan ağacı altına götürüp mugaylan da herifin başından sarığını
alıp yüzünü çizince sersemleşir. Kendisini Hayber Yahudisi vu­
rup sarığını aldı sanıp "Bira ha bira" ve türlü türlü Boşnakça ke­
limelerle haykırıp dalkılıç olup kendi arkadaşlarından yaralayıp
kendi de yaralandı. Hamd olsun bu senede bundan başka bir
kişi yaralanmayıp onlar da öldürücü yaralar değildi. (—) ve mis­
vak ağaçları içinde tam 17 saatte gidip,

650
Bi'r-i Cedîd, yani Yeni Kuyu menzili
1081 [1670] tarihinde Sultan IV. Mehmed Han'ın annesi ye­
niden yapmıştır. 40 kulaç derin bir can bağışlayan âbıhayat ku­
yudur. Kuyunun büyüklüğü 100 adımdır. Ama Arap kâfiri içi­
ne mugaylan, yerekan taşı ve diğer çeşitli ağaçlar atıp kuyuyu
doldurmuşlar. Hemen Hüseyin Paşa hazretleri derya gibi askeri
kuyu başına toplayıp yarar iş erlerini kuyunun içine indirip 1 sa­
atte bütün çer çöp ve pislikleri çıkartıp kuyu temizlendi ve tatlı
su ortaya çıktı. Gerçekten de büyük hayrattır.
Bu kuyu yanında bir musalla sofası ve bir mihrabı var. Bu
mahallin dört tarafında sinameki gayet çoktur. Her diyara bu
mahalden gelir sarı sarı çiçekleri olur. Hekimler kullanıp müshil
macunlarına karıştırırlar. Acayip hoş yumuşatıcı ilaç olur. Eğer
bu mahalle bir hayır sahibi bir kuyu daha kazsa 70 bin hac seva­
bı ederdi, zira çok büyük ihtiyaç vardır.
Bu vadiye Şuaybü'n-niam derler. Bir yeşillik, çayırlık ve ot­
luk yerdir ki anlatılmaz. Hazret-i Şuayb'ın koyunlarmı Hazret-i
Musa bu vadide güderdi. Burada büyük bir kabir vardır.
Hazret-i Hûd ibn (—) aleyhisselâm ziyareti: Ad kavmini dine
davet edip asla kabul etmediler. Sonunda Cenâb-ı Bârî bu kavme
acı bir rüzgâr azabı gönderip bu minare gibi kavmi bu sert rüzgâr
birbirlerine çarpa çarpa hepsini helâk etti. Cenâb-ı Bârî Habib'ine
hikâye yoluyla bu âyeti Cibril-i Emin vasıtasıyla indirmiştir. “[Âd
kavmi ise] uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler. Allah
onu, art arda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti." [Kur'ân,
Hâkka, 6-7] Bu âyet o asilerin hakkında inmiştir. Beyt:
Dünyâda ol yel bir kez esipdiirür
 d kavminin kökün kesipdürür
Sonra Hazret-i Hûd bu mahalle gelip aziz ömürlerini ibadetle '
geçirip sonunda "Rabbine dön" [Kur'ân, el-Fecr, 28] emriyle mü­
barek ruhları Illiyyîn'e gidip nâzenin vücutları burada yatmak­
tadır. Ama kubbeleri ve bir imareti yoktur, ancak bir uzun ka­
birdir. Mübarek ruhları için bir Yâsin-i şerif okuyup şefaatlerini
rica eyledik. 105 sene yaşamıştır. Sanatı ticaret idi. "(El emeğiyle)
kazanan, Allah'ın sevdiği kullardan olur" deyip ticaret edip kıt ka­
naat geçinirdi.

651
Bu mahalden hareket edilecek sırada 70-80 adet küheylân
atlı ve hecin develi Urban gelip paşayla çekinmeden buluştular.
Paşa tercüman ile sorunca,
"Ey şeyh, isteğiniz nedir" deyince,
"Ben Zümrüt Kuyusu ve bu Yeni Kuyu hâkimiyim. Sultan
surresinden hakkımı ver, ey Vezir Hüseyn" dediler.
Tercüman derhâl cevap verince Araplar,
"Surre sultanın sadakasıdır. Altı bin altı yüz guruş", yani
6.600 guruş isteriz dediler. Hemen paşa,
"Bu kâfirler bu kuyuları çer çöple doldurup biz temizlediği­
miz için mi isterler" dedi. Surreleri için deftere bakıldı, 300 gu­
ruş ve 3 alaca Şam abası iken 6.600 guruş isterler. Paşa da,
"Kanun budur, fazla vermem" deyince Araplar:
"Biz geçen sene Reşidoğlu'yla böyle aldık, verirseniz hoş,
vermezseniz görelim Medine'ye varınca kadar ne içersiniz ve
yollardan nice geçersiniz" diye cevap verdi. Tercüme güzel çe­
vireyim derken hemen Paşa yanından çok iyi Arapça bilen
Enderûn-ı Hâssa gılmanlarından biri "Sultanım şöyle dediler"
dedi. Paşa söylenenin doğrusunu ne olduğunu anlayıp,
"Bre kâfirler, Reşidoğlu'yla aldığınızı daha anar mısınız ve
bu kuyuları böyle doldurur musunuz? Yanınıza bu ettikleriniz
kalır mı sanırsınız? Kaldırın şu on iki melunları" deyince yum­
ruk sille tokat yağmur gibi iken onlara lanet gibi yağdı. Sekban
ve sarıca bu şeyhlerin başlarını yararak ve kollarını kırarak, el­
lerini kafalarına bağlayıp boğazlarına lanet zincirini geçirip ya­
lınayak, başları kabak, konak konak yayak yakın ırak ve lâ-yatak
[yataksız] ve lâ-durak [duraksız] yâ Fettâh ve yâ Rezzâk esması­
nı çekerek bunları deveye bağlayıp 15 gece 15 gündüz aç ve su­
suz, şiddetli sıcakta ikisi öldü. Bazı hacılar,
"Bıldır hacıları vurmak nicedir gahbe cırbağı bacaklı Arap­
lar. İşte bugün sizi Reşidoğlu gelsin kurtarsın" diye Etrak lehçe­
si ile bu melunlara hakaret ederlerdi.
Bu Arapların biner guruşluk atlarını ve berranî develerini
hep leventler yağladılar ve zincirle çekip gittiler.
Bu mahalde çöl içinden geçerek ceylân ve tavşan avlayarak
mugaylanlar üzerinde beyaz kumru ve yusufçuk kuşlarının ya­
nık seslerini dinleyerek geçildi. Her gün kuyularda az su bulunu-

652
yordu. Buralarda sudan bir iz olmadığından nice deve ve eşek kal­
dı ve mahpus olan Urbandan biri daha öldü. Geriye 70 Arap kaldı.
Bu menzilde 17 saat gidip,

Hediye Eşmesi m enzili


Bu mahalde imaret yoktur. Ancak ot, çalı, mugaylan ve ıl­
gın ağaçlı bir geniş dereler ve büklü yerlerdir. Bazı dereler için­
de yağmur suyundan toplanmış sular bulunup susuzluk gideril­
di. Ama zemini çorak toprak olduğundan suya tesir edip sular
da tuzlu olmuş.
Bu dereleri bütün hacılar kazıp eşmeler eşip sular çıktı. Ama
çok çok içene 5-6 defa işletti. Gayet ishal edici suyu vardır. Aslı
odur ki bu vadinin her tarafı baştan başa sinamekidir. Hekim­
ler kullanır, ishal edici bir ağaçtır, onun tesirinden sular da is­
hal edicidir.
Allah'ın hikmeti bu mahalde ne derya var ve ne de göl var.
Kapukulu Kethüdası Ahmed Ağa ve Şam Başçavuşu Haşan Ağa,
Paşa'ya birer peştamal küçük ve benekli balıklar getirdiler. Paşa
sordu,
"Bu balıkları bu çölde nerede buldunuz? Bunda dere ve de­
niz yoktur. Bu ne çeşit balıktır?" buyurduklarında,
"Vallahi sultanım! Bu balığa Hediye derler. Cenâb-ı Bârî
Hazret-i Hûd'a sofra indirir imiş. Yiyip kemiklerini kum içine at­
tıkça Allah'ın emriyle bu balık hâsıl olurmuş. Hâlâ suluca kum
içinden bizim hizmetçilerimiz getirdiler" diye söylediler. Hakir
yedim, gayet lezzetli ve besleyici balıktır. Ve öyle gösterişlidir ki
sanki şeb-çerağdır. Ve burnu sivridir. Diğer balıklar denizde na­
sıl yüzerlerse bunlar da yerde, kum içinde öyle yüzerler, Hediye
Sofrası'ndandır. Onun için bu vadilere Hediye Eşmesi derler. Bun--'
da da yükleri yıkmayıp yine yola devam edip tamamen siname­
ki, ılgın mugaylanistan, kâh kumsal ve taşlıklar içinde 18 saatte,

Fahleteyn Kalesi menzili


Bir ismi de Selâm Kayası'dır. Böyle denmesinin sebebi odur
ki Hazret-i Peygamber bu mahalden geçerken,
"Es-selâmü aleyke ey nurlu dağ" buyurduklarında Allah'ın
emriyle bu kayadan,

653
"Ve aleyküm selâm ey Resulallah" sesi duyulur. Onun için
Selâm Kayası derler.
Tarihlerde bu vadilere Anteristan Vilâyeti derler. Bir sivri
kara dağın zirvesinde iki çatal kârgir cihannüma kaledir. İsken­
der tarihinin (—) senesinde Anter yapmıştır. Ama içinde insan
yoktur. Hakir çıkıp görmedi, zira yılan çıyan bolmuş.
Bu kalenin doğusunda 1 saat uzak büyük dağlar yamacın­
da âbıhayat kuyular vardır. Bütün hacılar sularını döküp bu tat­
lı sudan tulumlarını doldurup yola devam edildi. O gece Hay­
ber Yahudileri hacılarla çarpışıp melunlardan üç kelle alındı, bir
Kürt adamı şehit oldu. Ama Hayberistan vilâyeti, bağ bostan ve
gül gülistan (—) (—) (—) dar olmak ile şerif hazretleri üzerleri­
ne varamazlar.
Gayet cesur kavmi vardır. Arap kavmini bulduklarında bo­
ğazlar. Ama Rum hacılarını esir edip bostan ve bahçelerinin ba­
kımını yaptırırlar.
Kitâb-ı Siyer’e göre Hazret-i Peygamber'in bizzat 28 gazala­
rı vardır. Saf cengi olanlara gaza derlerdi. Ama Ashâb-ı kibârın
birini serdar etseler ona Seriyye Seferi derlerdi. Bizzat kendileri
bile hazır oldukları 28 gazanın dokuzu da kâfirler ile kılıç kılıça
yaka yakaya büyük savaşlardır. Bunların 5. bu Hayberistan'da
Fidik Kalesi'dir. Ama şehri Medine'dir ki kale bir yoldan gözü­
kür. Bir yüksek tepenin zirvesinde Anter'in anası Fidik adlı zen­
ci kadının yapısıdır.
"Bu Fidik Kalesi çenginde çok Sahabe-i kirâm Resullulah
uğruna canını feda etti" diye siyerlerde yazılıdır.
6 . gazaları yine bu Hayberistan'ın kıblesi tarafında
Medine'ye bakan Uhud Gazası'dır ki Hayber sınır taşlığı orada
tamam olur.
Bu Hayberistan önünden bütün İslâm askeri hazır geçerek
geniş dereler içinde yine 1 2 katar hacı bölük bölük çekilerek mu-
gaylanlar içinde kâh kumsal ve kâh küçük çakıl taşları üzerinde
giderek şiddetli sıcaktan ve uykusuzluktan 50 kadar deve kal­
dı. Hepsini Hak yolunda kurban edip fakirlere dağıttık. 50 yaya
adam da dermansız kalıp Hüseyin Paşa hazretleri kendi devele­
rine bindirdi. 1 2 saatte,

654
Eski Vadi'l-kurâ menzili
Eski Medine de derler. Bir çöllük yerde âbıhayat su kuyu­
ları vardır ki suyu çok tatlıdır. Bütün hacılara yetti. Bu vadiler­
de olan mamur ve şenlikli köylerin halkı bütün mallarını getirip
hacıları bolluğa kavuşturdular. Öğleden sonra yine borular ça­
lınıp taşlık, mugaylan ağaçları ve küçük taşlar üzerinde dar bo­
ğazları geçip akşamdan sonra yine Hayberistan kâfirleri derdin­
den kanun üzere nice bin meşale ve fanus ile hacıların içi yıldız­
lar gibi süslenince sanki ince hilâl ayın on dördü olup aydınlık
gündüz oldu.
Yine kanun üzere hacıların dört tarafını İslâm askerleri ku­
şatıp korkusuzca selâmetle geçerek ertesi sabahleyin ta ikindi
vaktine dek derya gibi akıp bir yerde durmayıp 17 saatte ikindi
molası olup yükler yıkılmadan,

İstikbâl Vadisi ve Dâr-ı Vedâ m enzili


Dâr-ı Cürf de derler. Dört tarafı yüce çıplak dağlardır.
Daha nice Şam'dan buraya gelinceye kadar bütün dağlar gibi
çıplaklardır, ağaç cinsinden asla bir şey yoktur. Ancak vadile­
rinde mugaylan, hurma, santa ve misvak ağaçları çoktur. Bu
Dâr-ı Vedâ'da bütün hayvanlara arpa ve baklaları verilip ezân-ı
Muhammedîler okundu. Bütün Medine halkı buraya karşıla­
maya çıktıkları için İstikbâl Vadisi derlermiş. Medine ayanı ve
deliller beyaz giysiler giymiş, yüzü nurlu, gözü ışıklı, sözü şi­
rin, yanakları Çin gülberki, alçakgönüllü, yumuşak huylu mü­
barek adamlar hediyeleri ile gelip çadır çadır gezip dostlarını
bulup, dostları olmuşlar da birer ayana intisap edip tanıştılar.
Ve Hüseyin Paşa hazretlerine,
"Sultanım! Bu sene geçen senelerden 7 gün sonra geldiniz
ama inşaallah Mekke'ye selâmetle varıp bir gün daha oturursu­
nuz" diye müjdelediler. Bütün hacılar taze can bulup 2 saat ko­
naklayıp göç davulları çalındı, zira vakit dar olup Zilhicce ayı­
na da bir gün kaldı.
Medine'den Mekke'ye 10 konaktır. Bir gün Medine'de, bir
gün Mekke'de konaklanırsa 12 gün olur. Arafat'ta vakfe ise Zil­
hicce ayının onunda olur.
Bu korkuyu düşünüp Müzeyrib'den bu mahalle gelince ka-

655
dar bir yerde Ulâ ve Maan'dan başka yerde durmayıp 25 saat 30
saat yollar yürüyüp herkes yanından peksimet yiyerek yola gi­
derek develere de giderken yumaklarını vererek su gibi insan
deryası akardı. Bu kadar at, deve, katır ve eşek kalmasının se­
bebi budur.
Ve diğer zaman gibi hacıların konakları üzere konmayıp ge­
rektiği yere konduk, yoksa Şam-ı şeriften Medine-i münevvere-
ye 24 konaktır ve deve ayağıyla 350 saattir. Ama yollar bakım­
lı, şenlikli ve işlek olup yiyecek ve içecekleri bulunsa salt atlı ve
katırlı menzili ile tam 100 saatlik yoldur. Ama yollarda canlılık
ve şenlik olmayıp yol azığını deve ile götürmek gerek, deve de
götürdüğünü yer. Yine insan bir parça ekmek ile açlığını savuş­
turur. Ancak çekilen dert ve sıkıntı, hayvanların azabı fayda­
sız olur. Eğer melikler himmet etse, Şam'dan Mekke'ye gidince­
ye kadar mamur olsa, develer belâ yükü olmayıp salt atlı zevk ü
safâ ederek gidip gelirdi. Allahım kolaylaştır.
Ancak Cenâb-ı Hakk'ın bu develere nazarı değip bütün de­
velere aşırı kuvvet ve dayanıklılık vermiş. Allah bilir, bu kadar
ağır yüklerle bütün develer hem gider hem uyur. Ve Allah şahit­
tir, bazı meşaleciler sanki Nahcivan demiridir, onlar da meşale­
leri omuzlarında, hem gider hem uyur, acayip İlâhî sırdır.
Sözün kısası, bu İstikbâl Vadisi'nden acele ile kalkıp
Medine'den gelen deliller bu mahalden rehberliğe başlayıp,
"Bu dağ filândır, bu dere filândır" diyerek 1 saat gidip bir
yüksek bel başı vardır. Buraya gelince kıble tarafa yönelip ba­
kıldığında Medine'nin bağlan, bahçeleri ve bizzat Hazret-i
Peygamber'in nurlu yüksek türbesi göklere baş uzatmış olarak
görülüp altınlı ve yaldızlı aleminin parıltısından Medine Ovası
içinde nur üstüne nur parlayıp insan gözü kamaşır. Derhâl sâdık
âşık olan Resulullah'ın nurlu türbesini görünce atından ve deve­
sinden inip dua:
"Es-salâtü ve's-selâmü aleyke yâ Resûlallâh, es-salâtü ve's-selâmü
aleyke yâ Habîballâh, es-salâtü ve's-selâmü aleyke yâ Seyyide'l-evvelîne
ve'l-âhirîn ve selâmün ale'l-mürselîn" der, aşka dair bir şeydir.
Eğer beden kuvvetin var ise bu mahalden bazı âşıklar, ta
Medine 5 saat iniş aşağı kumsal hoş yerlerdir, yaya olup gider.
Eğer özür sahibi ihtiyar isen at, deve, katır, eşek ne varsa binip

656
tekrar tekrar salavât-ı şerifi okuyup devam etmek gerektir ki
salavâtın çeşitleri var ama kısa budur.
Salavât: "Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âl-i Muham­
med" diye.
Hemen Medine'ye yakın oldukça Resulullah'm kubbesine
baktıkça,
"Şefaat yâ Resulallah" demekten de geri durmaya.
Ama acep hikmettir, bu bel başına gelinip kubbe-i Resulul-
lah türbesi göründüğünde ümmet-i Muhammed feryada başla­
yınca bütün hayvanlara da bir hâller olup dermansız kalan de­
veler canlanıp gök gürültüsü gibi gürleyerek atlar kişneyerek
katır ve eşekler segah makamında, "Unutma ki, seslerin en çirkini
merkeplerin sesidir" [Kur'ân, Lokman, 19] ile bağırarak başları zapt
olunmayıp Medine'ye doğru süratle gider.
Bu belden Medine görününce Medine halkı delilliği ile bazı
bağrı yanık âşıklar yalınayak başı kabak varıp "Özrümü rica
edem" diye bu mahalde ihrama girerler. Ama Ali Kuyusu'nda
ihrama girmek (—) (—) (—) ve bu duaları okumaz. Hep salavât-ı
şerife getirir. Şer'an mani olunmaz. Aşka [gelip] (—) ihrama gi­
rip asla başını yülütnıese daha iyidir. Keşke garip insan her an
ihramlı olsa ve Hakk'a yönelse daha yönlüce olup değerli metaı
Mizan pazarında ağır gelip fazla paha ederdi.
Onun için bazı âşıklar mısra:
Tâc-ı fenayı terk edip uryân olalım bir zaman
buyurmuşlardır. Öyle olsa ihrama girmek dünyadan el çekmek­
tir. Her şeyden el çekmek büyük padişahlıktır. Mısra:
Bekârlık, gerçekte büyük sultanlık imiş
Gerçekten de büyük sultanlıktır. Onun için Hazret-i Pey­
gamber bu Mekke yolunda ihrama girmeyi buyurdular ki,
"Ümmetim bütün dünya bağlantılarından uzak olup gönülden
Rabb'ine dua edip yalvarsın" diye ihramı tavsiye eylemişlerdir.
Ona dayanarak bazı canlar bu mahalden Resulullah ziyaretine
ihramlı gelir. Beri taraftan,

Medine halkının durumları


Bu mahalden ki Medine gözükünce o sahra insan deryası
olup küçük büyük, genç yaşlı, kadın ve çocuk hacıları karşıla­

657
maya çıktılar. Bazı çocuklar ellerinde hurma sırıkları üzerine bi­
rer küçücük hurma yaprağından sepetler bağlayıp hacılar için­
de çıplak Arap çocukları ve nice bin kızlar ve ergen oğlanlar de­
veler üzerinde mahfelerde hacılara çubuklara bağlı olan sepet­
leri uzatıp,
"Elhamdülillah, selâmetle ey hacılar. Ziyaret kabul mak­
bul" deyip dua ve senâ ederek bağış isterler. Hacılar da,
"Hamd olsun, âlemlere rahmet efendimizin türbesine gel­
dik. Bunlar onların komşularıdır" diye Resulullah aşkı için bun­
ların birini mahrum göndermeyip bağışlarda bulunurlar.
Ta Medine'ye dek bu 5 saatlik yeri birlikte gidip çeşit çeşit
kasideler ve na'tlar okurlar. Hazin sesli ve Davudî yüksek ne­
fesli çocuklar bazı kasideler okurlar ki insanın ödü patlayıp şad
olur. Çoğu kadın ve kızları mevlid-i şerif okurlar. Bu hâl üzere
ta Medine-i münevvereye tahtırevan ve mahfeler yanı sıra gidip
ayrılmazlar.
Serdar Sarı Hüseyin Paşa askerleri: Hüseyin Paşa derya
gibi askerini bu mahalden gök demire gömüp yine emirü'l-hac
ileride çarhacı sonra Şam askeri, daha sonra paşa askeri altınlara
gömülüp bir Muhammedi alay olup Medine-i münevvere şehri­
ne Koca Sarı Arslan Hüseyin Paşa öyle girmiştir ki diller ile an­
latılmaz. Zira Medine-i münevvereye Yemen fatihi Sinan Paşa,
Rıdvan Paşa ve Hadım Süleyman Paşa'dan beri böyle bir süslü,
tertipli ve silâhlı seçkin asker girmemiştir. Bu askerin karşıla­
masına bütün Medine'nin ayanı, eşrafı, ulemâ ve sulehâsı, imam
ve hatipleri, şeyhleri, seyyidleri, yaşlısı genci, zengini yoksulu
herkes karşılamaya çıkıp ana yolun iki tarafına payandalar edip
her esnaf metamı paşanın yoluna hazır edip nice yüz semiz koç­
lar kurban olundu.
Bütün yolun 2 tarafı kat kat insan deryası olup bütün evle­
rin pencerelerinden, çatı ve damları üzerinde şîb ve zerbâfa gö­
mülmüş kadınları paşayı görünce bir ağızdan zılgıt çekip sesle­
ri göklere yükseldi.
Paşa da tuğu bayrağı ve yedekleri ile geçip samur kabaniç-
se üzere tirkeş kuşanıp başlarında selimi sarıkla, şâtırları al­
tınlara gömülmüş olup inci düğme kanturalar, başlarında al­
tın taslar üzere otağalar, mataracı ve tüfenkçiler de kırmızı çu-

658
kalar giymiş olup zerdûz keçeler, ellerinde mücevher tüfenk-
ler, bellerinde murassa kılıçlar ve mataracıbaşı elinde bir çe­
şit mücevher ve murassa matara var idi ki hakir onu bir vezir­
de görmedim.
Ve 100 nefer iç ağaları küheylân Arap atlarla her biri bi­
ner guruş değer küheylân atlar altışar parça altınlı yancık ile
ve bahrî hotaz ile her bir ağalar da gök demire gömülmüş olup
Bağdadî sırıklar ile silâhdar ve çukadar çârkâb okluk ve şalvar,
başlarında zerdûz kızıl keçe ile paşaya kafadarlık ederek geçti­
ler. Ardı sıra sancak ve bayrak ardında sekizer kat mehterhane­
yi güm güm döverek Ravza-i Mutahhara yanında vezirin otağı
kurulup Medine halkı hayretler içinde kaldılar. Zira Medineliler
ömürlerinde böyle bir şatafatlı vezir görmemişler idi.
Paşa hazretleri otağında karar edince Medine-i münevvere
Kalesi'nin burçlarından 70-80 adet topa ateş edip Medine Ova­
sı güm güm öttü. Hüseyin Paşa hazretleri bu alayı tertip ettik­
leri sırada kıble tarafında Medine-i münevvere gözüktü. Kuzey
tarafta Uhud Dağı belli oldu, kızıl, verimsiz yüksek bir dağdır.
Mahallinde anlatılır. Bu mahalden Paşa alay ile Medine'ye gitti.
Sonra hakir alaydan bize daha üstün olan ziyarettir, diye köle ve
delil alıp bineklerimize binip,

M edine-i münevvere dışında olan ziyaretleri bildirir


Evvelâ bu Şam yoluyla Medine'ye giderken yolun sağ tara­
fında,
Hazret-i Osman Bağı: Abıhayat kuyuları, meyve ağaçları ve
diğer mahsulleri bol bir bağdır. Bu mahal yine Medine-i münev-
verenin bağlarına bitişiktir. Hazret-i Osman Bağı yakınında,
Kıbleteyn Camii, bir camide iki mihraptır. Biri hâlâ kıb-^
lemiz olan Mekke-i mükerremeye dönüktür. Biri batı tara­
fına Kudüs-i şerife dönüktür. Eski kıble oldur. Bu Kıbleteyn
Camii'nde Hazret-i Resûl-i Kibriyâ Hicret'in 14. senesinde ibadet
ederken bu Kıbleteyn Camii içinde Hazret-i Cibril-i Emin Allah
tarafından gelip bu âyeti getirdi. "(Ey Muhammed!) Biz senin yü­
zünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden haber beklediği­
ni) görüyoruz. İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye döndürü­
yoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir” [Kur'ân, Bakara,

659
144] âyet-i şerifi indi. Kıble bu cami içinde batı tarafına Kudüs-i
şerife yönelik iken Hazret-i Peygamber o saat yeniden bir kıble
daha yaptırıp kıble Hak emri ile Mekke'ye çevrildi. Hâlen ve kı­
yamete kadar Muhammedi kıble Mekke-i mükerremeyedir. Kıb-
leteyn Camii'nde iki mihrap olmakla Kıbleteyn derler. Hazret-i
Peygamber Muhâcirin ve Ensarlarına daima burada imamlık,
vaaz ve nasihat ederdi.
Her kim bunda iki rekât namaz kılarsa hesapsız ve azap-
sız cennetlik olacağına şüphe yoktur. Zira Aşere-i Mübeşşere ilk
defa kıble çevrilip öğle vakti kılınırken cemaat bulundukların­
dan Aşere-i Mübeşşere'ye cennetliksiniz, diye müjdelediler. Ey
imdi Allah kâdirdir. Bunda da bir kere ibadet edeni mahrum ko-
mayıp, cennetine koya. Âmin. Bi-hakkı Seyyidi'l-mürselm.
Hazret-i Peygamber'in bizzat kendileri 28 gaza etmişler­
dir. Dokuzunda kâfirlerle kendileri yaka yakaya cesurane cenk
ettikleri gazanın üçüncüsü bu Kıbleteyn yakınında Hendek
Gazası'dır. Hâlâ kâfirlerin yapıp mahsur oldukları hendekler
açıkta bellidir.
Bu mahalde dört mescit daha vardır. Hazret-i Peygamber
hicret ettikten sonra 70 bin Sahabe-i kirâmm çoğu bu mahaller-
deki bağ evlerinde konaklayıp mescitler inşa etmişlerdir. O mes­
citlerin biri Selmân-ı Fârisî Mescidi minaresiz ve Hazret-i Os­
man Mescidi minaresizdir ve Hazret-i Ali Mescidi de minare­
siz küçük mescitlerdir. Cemaatleri azdır, zira Medine bağlarının
içinde kalmışlar, o yüzden cemaatleri azdır.
Bu mescitlerin güneyinde bağlar içinde bir nurlu küçük dağ
vardır. Ona (—) Dağı derler. Hazret-i Peygamber o küçük dağ
üzerine çıkıp daima orada ibadet edermiş.
Hazret-i Resul M akam ı: Bir küçük mihraptır. Mübarek
başları (—) (—) tesir etmiştir. Ziyaretçiler o mahalle yüz sürer­
ler. Bu dağ için Hazret-i Peygamber,
"Bu beni sever, ben de onu severim" deyip bu dağ için dua
etmiştir. Gerçektende sırf nur ibretlik bir dağdır. Ona yakın,
Ayr Dağı: Bir küçük kara kayalı dağdır. Ayr Dağı, yani Ce­
hennem Dağı demektir. Doğudan batıya uzunlamasına bir zift
ve katran renginde alçak dağdır. Cahiliye zamanında İbrîlerin
maşatları bunda imiş. Dört tarafında bağ ve bahçeler vardır ama

660
verimsiz çorak zemin olduğundan meyvesi bol olmaz. Hazret bu
dağdan şikâyet edip,
"Bu dağ bana sövüp beni sevmez. Ben de onu sevmem" bu­
yurmuşlardır. Âlimler arasında tevatür ile meşhurdur ancak ha­
kir yerini görmedim. Belki sahih ola, zira bu rivayeti Sükkerîzâde
hazretinden duymuşuzdur. Bu dağ onun için kara, nursuz bir
karanlık dağdır, derler.
Bu mahal bağları içinde nice İrem bağları, bostan ve bahçe­
leri ile âbıhayat büyük kuyuları birer kulaç ve ikişer kulaç ya­
kındır.
Bazı zaman o kadar ağzına kadar dolarmış ki her kuyudan
el ile su alınıp iple çekmeye ihtiyaç olmazmış. Limon, turunç,
kebbât ve diğer çiçekler çok boldur. Güzel kokularından insanın
dimağı kokulanır.
Yine bir dağ daha vardır. Medine-i münevvereye eğimli (—)
Dağı derler, bir alçak kara kayalıca dağdır. Şehrin tüm ırz ehli
asil kadınları hacıları ve askerlerin alayını bu dağdan seyreder­
ler. Medine yolu üzerinde olup bu dağ varoş evleri içinde bulun­
maktadır.
Bu hakir onu da seyredip bu Medine varoşunda doğru (—)
hamamına varıp orada pâk kese ve sabun sürünüp yıkandım.
Sonra çadırıma gelip bütün yol giysilerini çıkarıp bismillah ile
ihrama girip yalınayak başı kabak olup dünya işlerinden sıyrılıp
güzel bir abdâl oldum.
Hemen o an çadırdan dışarı çıkıp Medine-i münevve­
re Kalesi'nin Bâb-ı Mısır'dan içeri girince bu âyet-i şerifi oku-
ya: "Ve kul, rabbi edhılnî miıdhale sıdkın ve ahrıcnî müdhale sıdktn
vec'al l îmin lediinke sultânen nasîrâ/Ve de ki: Rabbinı! Gireceğim
yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çık­
mamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver.""
[Kur'ân, İsrâ, 80] deyip doğru Hazret-i Resulullah Muhammed
Mustafa, o âlemlere rahmetin cami-i şerifinin Bâb-ı Selâm'dan
bu hakir girince diğer âşıkları gibi ayak üzere gitmeyip balık
gibi bu asi yüzümü mübarek toprağına süre süre elsiz ayaksız
sürüne sürüne giderdim.
Hamd olsun yine insanoğlunda merhamet var imiş. Darb-ı
meseldir ki yerde yatan yüze kimse basmaz, derler. Gerçek imiş,

661
40-50 bin hacmin kalabalığı içinde ta Resulullah'ın kafesinde hu­
zuruna varıp türbesini öptüm, sonra diz çöküp ardından ayağa
kalkıp âdâb ve huşu ile,
"Es-selâmü aleyke yâ Resulallah" deyip şefaatlerin rica ey­
leyip hayran, sarhoş, bîhoş olmuşum.
Nice zaman sonra aklım başıma gelip İhlâs-ı şerifte kalmış
bir hatm-i şerifi tamam edip yine geri geri âdâb üzere gittim. İn-
şaallah sırasıyla ne şekilde ziyaret edilir, yeri geldiğinde yazılır.
Oradan yine çadırımıza gelip biraz yemek yiyip alay çavuş­
ları " 2 gün 2 gece oturaktır" diye seslendiler.
Daha sonra vezir divanı olup 8 kat mehterhaneler çalınıp
dağıldıktan sonra tüm vilâyet ayanı gelip paşayla buluştukla­
rında kahve, şerbet, gülsuyu, buhardan sonra yol üzerinde ya­
kalanan yol kesicileri ve Arap haramileri, hepsini zincirle siya­
set meydanına getirip,
"Resulullah'ın kapısında adam katledilmesin. Bunları diz­
dara teslim edelim. Tez dizdarı çağırın" diye buyurup dizdara
haber gitmede.
Sonra vilâyet ayanından ulemâ, sulehâ ve yerleşiklerden
nice muhteşem adam gelip bu suçluları rica ettiler. Paşa da,
"Ben onların nasıl affolunacağını bilirim. Bre şu dizdara
kim gitti?" deyince bu adamların içinden bir muhteşem samur
kürklü yeniçeri kıyafetli bir adam,
"Buyurun sultanım! Dizdar ağa hazretleri biziz" dedi. Paşa
da,
"Hay sultanım, siz misiz?" diye ayağa kalkıp tazim eyledi.
Hemen paşanın yanaklarının kızardığım ve bıyıklarının diken
diken olduğunu gördüm.
"Bre dizdar, sen nesin?"
"Yeniçeriyim" dedi.
"Hele padişah kulu musun?" Herif,
"Evet" dedi.
"Ya bre melun! Benim kapucular kethüdam ve bölükbaşıla-
rım yok mudur ki onlarla buluşup onlar da bana bildireler? Sen
padişah kulu olasın, diğer yerleşiklerden gibi ahbapçasma gelip
pervasızca oturasın. Ben dizdar diye bağırırım, sen bunda dura­
sın. Bu sakalı nerde ağarttın? Kaldır şu kâfiri. Bu Arap kâfirleri

662
ile kuleye vurun" diye dizdarı mataracıbaşıya teslim edip kule­
ye hapsedip kethüdasını dizdar eyledi.
Hakir bu temaşayı edip çadırımdan silâhımı kemerime ku­
şanıp ziyaretten ziyarete gidip tüm şehri ve kaleyi gezip dolaşıp,

Yesrib şehri Muhammedin aleyhisselâm hürmetine Allah


nurlandırsm yani M edine-i münevvere Kalesi menzili Allah
kıyamete kadar korusun
Cahiliye zamanında Yesrib adıyla bir beldecik idi. Hazret-i
Peygamber Mekke-i mükerremede 40 yaşında kâmil olup pey­
gamberlik geldi. Peygamberlikten sonra miraçları Mekke'de ger­
çekleşip 51 yaşında ve 9 aylık iken Mekke inkârcıları ile bilâhare
geçinmek mümkün olmayıp Rabb-i Celâl emri ile Mekke'den
Medine'ye hicret etti. Hâlâ tüm Osmanlı tarihleri ve Arap tarihle­
ri Hicret-i Nebeviyye'den yazarlar. Ama Yunanlılar İskender'den
zapt ederler. Yahuda, İkinci Âdem Nuh'tan yazarlar. Kiptiler
Hazret-i İdris'ten başlatırlar. Bu yazılan milletlerin tarihleri böy­
le yazılmaktadır.
Sözün kısası Hazret-i Peygamber Medine'ye hicret edip
Muhâcirin ve Ensâr ile Medine-i münevvere o kadar mamur ve
şenlikli oldu ki 2 0 0 bin adam var idi, derler.
Daha sonra (—) tarihinde Hazret-i Peygamber'in mübarek
kabirlerine (—) kâfirleri el koyacak sırada Ak Sunkur el-Bersakî
oğlu Nureddin Şehid Şam halifesi iken Şam'dan ılgar ile 9 gün­
de yetişip düşman elinden I Iazret'in mübarek cesedini kurtardı­
ğı yerinde yazılacaktır.
Medine-i münevverenin dört tarafına ilk defa Nureddin Şe­
hid küçük bir kale yaptı. Zamanla harap olunca Hazret-i Pey­
gamber Sultan Süleyman'ın rüyasına girip,
"Ey Süleyman! Belgrad'ı, Rodos'u ve Budin'i fethedip gaza
malıyla Kudüs-i şerife bir kale, Bağdad'da benim ümmetime ışık
olup insanların imamı olan Nurnan ibn Sâbit İmam-ı A'zam'a bir
kale ve benim Yesrib şehrime bir kale bina edip Medinemi ma­
mur edesin" diye rüyasında Süleyman Han görünce bildi ki bu­
yurdukları Belgrad, Rodos ve Bağdad'ın fethedilmesi müjdelendi.
Hamd edip sonra o kaleleri fethettikten sonra Medine-i mü-
nevvereye bir kale yapmıştır ki sanki Kahkaha Seddi'dir.

663
Medine Kalesi'nin şekli: 959 [1552] tarihinde kale (—) (—)
Şerif hükmündedir ve şerif tarafından yine bir şerif sancakbe­
yi pâyesiyle yönetilirdi. [Sultan IV. Mehmed] Han'dan ferman­
lar gelip,
"Her kim şeyhü'l-harem ise Medine'ye o hâkim ola" ve "Şe­
rif hazretlerinin tarafından olan hâkimi kaldırılıp, yılda bir
kere şerif hazretleri gelirse Medine'den dışarı konup Hazret-i
Peygamber'i ziyaret ede, başka şeye karışmaya" diye fermanlar
geldi.
Medine mollalığı eski kanun üzere 500 akçe mollalık idi.
Ama mesafe uzak olup verimsiz olduğundan itibarsız mollalık
idi. Ama yine Sultan IV. Mehmed Han,
"Mekke ve Medine mollası olmayınca İstanbul mollası ol­
maya" diye kanun hâline getirdi. Zira bu Medine gelirsiz, fu­
kara yeridir. Kavga, gürültü, çekişme yoktur, hepsi halim se­
lim adamlardır. Sicille ve hüccete dair bir dava olsa işleri tamam
olup Fâtiha deyip kapıdan dışarı çıkarlar. Hâlâ mollalara ve
şeyhü'l-haremlere padişah suresinden biner altın ve Mısır'dan
ikişer yüz erdep tahıl gelirleri vardır.
Şeyhü'l-harem 500 kadar askerle yönetir. Mollası da 40-50
adamla "Bu Resulullah şeriatıdır" diye davaları halleder. Ve nahi­
yesi (—) mamur köylerdir. Yönetimi altında olan kazaları bun­
lardır:
Evvelâ Yenbûü'l-ber kazası, Yenbûü'l-bahr nahiyesi, Cedide
nahiyesi, Safrâ nahiyesi, Dârülkurrâ nahiyesi, Fidik nahiyesi,
Nısf-ı Hayber nahiyesi ve Ulâ nahiyesi (—) (—) (—). Bu nahiye­
lerde de kadılara hüccet akçesi yerine bir Fâtiha ve üç hurma ve­
rirler.
Bu Medine'de kethüdayeri ve yeniçeri serdarı yoktur ama
dizdarı, 1 0 0 adet hisar eri, topçubaşı, cebecibaşı, mehterbaşı, 80
adet kolomburna ve şahi darbzen şahane mahbûb topları var.
Kalesi çöl içinde kara kayalı ve kara ufak taşlı kayalar ara­
sında beş köşe sağlam ve dayanıklı, kara taş ile yapılmış bir ka­
ledir. Ama bu bina üzere beyaz kireç badana vurup sanki bir
inci gibi parlak, şirin ve aydınlık bir kale olmuştur. Ve (—) adet
kapıdır. Yavaş yürüyüşle elde divit kalem,
Çepçevre büyüklüğünü bildirir: Evvelâ güneye bakan

664
Bâb-ı Mısır, Mekke-i mükerremeye bu kapıdan gider bir büyük
ve yüksek kapıdır. İki kanatları gayet sanatlı demir kapıdır, san­
ki demirci Davud Nebî işidir. Bu kapının iki yanında büyük ku­
leler vardır. Kapı kemerleri ve kule taşları tamamen kırmızı, si­
yah ve beyaz alaca nakışlı taşlardır.
Kapının üst tarafında bir kitabe içinde “İnnehu min Süleymâne
ve innehu bismillâhirrahmânirrahîm" [Kur'ân, Nemi, 30] Ayeti yazıl­
mıştır.
Bu kapıdan kuzey tarafına kale duvarı dibinden 300 adım
gidip,
Bâb-ı Hac, yani Kıble Kapısı. Gerçekten yine kıbleye bakan ulu
demir kapıdır. Kale duvarı dibinden kuzey tarafına ta Emirü'l-hac
Kulesi'ne kadar 200 adım yokuş yukarı gider. Oradan yine yokuşa
meyilli iç kale kulesine dek 100 adımdır. Bu mahal gayet sağlam
ve güçlü duvardır, zira havalesi vardır. Onun için 2 kat iç kale du­
varıdır, her katı beşer arşın enli dayanıklı duvarlardır.
Bu iç kale burnundan doğuya doğru yalçın kaya üzere yo­
kuş aşağı 200 adım yürüyünce Şam Kapısı. Yıldız tarafına bakar
bir sağlam demir kapıdır. Oradan doğuya doğru köşe köşe dola­
şıp ta Şerif Kulesi'ne kadar tam bin adımdır. Bu tarafları tama­
men hurma bağlarıdır.
Bu kule kalenin doğuya bakan bir köşesidir. Bu köşeden kıb­
leye yine kale duvarı dibinden Bakî'e bakan Bakî Kapısı, tam 300
adımdır. Doğuya nazırdır ve büyük demir kapıdır. Bu kapıdan
güneye dek 1 0 0 adım gidince kalenin güney köşesi tamam olur.
Oradan batıya dönülür.
Yine kale duvarı dibinden eğri büğrü, köşe köşe, dirsek dir­
sek cenk hazırlığı için her dirsekte bir sağlam kule inşa olunmuş.
Onları geçip gezip dolaşarak yine Mısır Kapısı'na kadar 1.100^
adımdır. Bu mahalde adım hesabı tamam oldu. Bu hesap üzere
Medine Kalesi çepçevre 3.350 adımdır.
Bu büyüklükteki kale duvarının kalınlığı altışar arşın temeli
dörder arşındır. Çepçevre yirmişer arşın yüksektir ve 50 arşında
bir kule bulunup (—) adet kuledir ve (—) adet bedendir. Ama bu
kalenin çevresinde hendeği yoktur ve lâzım değildir, zira bütün
temelleri sarp kayalar üzerine oturmuştur. Ve gayet şirin, süslü,
sağlam, mamur ve şenlikli kaledir.

665
Bu büyüklükte olan kale içinde küçük büyük dörder be­
şer kat mamur ve süslü haneler vardır. Baştan başa üstleri ki­
reç ile sıvalı 2 bin şenlikli sanatlı evlerdir. Yapılarının çoğu
han, cami, medrese, sebil, imaret, tekke, mektep, dârülhadis ve
dârülkurrâdır, mescit ve başka cami yoktur. Ancak kalenin dı­
şında mescit ve cami vardır. Ve kale içinde dükkân çoktur ve
hamam da vardır.
Her evde bağ, bahçe ve meydan yoktur. Ancak 7 hanede
avlu vardır. Bunlardan başkası kat kat evlerdir.
Bu kale içinde olan haneler 5 mahalledir. Ve (—) mihraptır.
İç kalede de mescit vardır. Bütün kale neferleri onda namaz kı­
larlar, zira Arap eşkıyasından dolayı kaleyi boş koymazlar. Zira
Medine-i münevverenin bu iç kale ruhudur, bütün malları, hâ­
zineleri ve servetleri bu iç kalededir. Şehir içinde doğuya bakar
bir demir kapısı vardır. Ve kapının iç yüzünde büyük bir divan­
hanesi vardır, bütün muhafızlar orada hazırdır.
Bu kalenin bütün duvarları silâhlarla bezenmiştir. Ve bu
mahalde yüksek bir kubbe vardır. Onun ham mermer döşeli
bir geniş meydanı vardır, tam ortasında hoş bir havuzunda bir
şadırvanı var, suyu dolaplar ile çekilir. Bütün bekçiler, yaşlı ve
gençler ondan abdest alıp etrafında otururlar. Dizdar ağanın ve
diğer ayanın daima toplantı yeri bu mahaldir ve bunda divan
olur.
Bu kale içine bir adam komazlar. Meğer hacı ise, koyarlar.
Yoksa Arap tayfasından bir adamın girmesi mümkün değildir,
gayet korunmalıdır.
Bu iç kale içinde çarşı pazar, han, hamam yoktur. Ancak
birkaç ambar, cebehane-i âmire ve 70-80 küçük hane vardır. Ga­
yet sarp ve sağlam iç kaledir.
Mescidi de gayet sanatlıdır, Sultan Süleyman Han yapısı­
dır.
Bundan başka taşra kale içinde mescitler o kadar geniş ve
mükellef değildir. Hutbe okunur ancak Cami-i Kebir'dir.

Ravza-i Mutahhara Cam ii'nin anlatılm ası


Bütün ümmet-i Muhammed'in görmek ve kavuşmak ar­
zusunda olduğu Hazret-i Peygamber'in nur dolu cennet bah­

666
çesi olan kabr-i şerifi bu cami içindedir. Bu Medine Kalesi için­
de bundan başka yerde cuma kılmmadığından kalabalık cema­
ate maliktir. Özellikle hac vaktinde secde edecek yer bulunmaz
bir ulu camidir ki 7 iklimdeki İslâm diyarında böyle bir ruhanî
cami yoktur. Bütün eski padişahlar Hazret-i Peygamber'in hatı­
rı için öyle sanatlı edip süsleyip cevherle donatmışlardır ki san­
ki cennettir.
Gerçekten de yine cennettir. Zira bu cami hakkında hadis
var; "Benim kabrim ve minberim arasında cennet bahçelerinden bir
bahçedir" buyurmuşlardır.
Hazret-i Peygamber Mekke-i mükerremede iken bu cami
yeri Hazret-i Ebû Eyyub-ı Ensarî hazretlerinin evleri idi. Hazret-i
Resul Mekke'den hicret edip Medine-i münevvereye gelince,
"Ayâ hangi haneye varıp konuk olsak?" derken Cenâb-ı Hak
tarafından Hazret-i Cibril gelip,
"Ey Muhammed Rabb'in sana selâm etti. 'Var habibim Mu-
hammedimin devecisi olup benim dostum Eyyub-ı Ensarî'nin
evine habibimi götür' dedi" deyip Cibril-i Emin devenin yula­
rını deveci gibi çekip götürürken Eyyub-ı Ensarî İlâhî ilham ile
Medine'den dışarı Kubâ' Camii'ne dek koşup Resulullah'ın ayak­
larına kapanıp,
"Hoş geldin, ey Resulullah " diyerek Hazret-i Peygamber'in
devesine kılavuz olup Hazret-i Resul'ü evine getirdi. Hazret-i
Cibril-i Emin,
"Mübarek olsun ey Muhammed! İşte makamın budur" diye
işaret buyurup kayboldu. Sonra Sahabe-i kiramın bütün Muha­
cirleri ki Hazret ile birlikte göçenlerdir, onların hepsine birer yer
verildi. Medinelilerden her kimin sünnet üzere dörder nikâhlısı
var ise ikişerini üçerini boşayıp birer kadınla kalıp Hazret-i Re­
sul ile gelen Muhacirlere birer kadınlarını vermişler idi. Zira
Hazret-i Peygamber hicret edince nice bin Sahabe-i kiramın ka­
dınları,
"Siz Muhammedîsiniz. Biz sizinle bile gitmeziz" diye üç
talâk ile boşanmışlardı. Sahabe-i kiram Hazret-i Habibullah ile
Medine'ye geldiklerinde Ebû Eyyub-ı Ensarî böyle yardım edip
her birisini birer kadınla evlendirdi, zira Hazret-i Eyyub Medine
şehrinin ileri gelenlerinden idi.

667
Bu hâl üzere Medine öyle mamur oldu ki sanki cennet
olup bu şehirden ne tarafa yönelirse muzaffer olup sağ salim
Medine'ye ulaşırlardı. Bu durumlar bütün siyer kitaplarında ay­
rıntılarıyla yazılıdır. Ama bizim muradımız cami-i şerifin anla­
tılmasıdır.
Sonra Hazret-i Ebû Eyyub-ı Ensarî Hazret-i Peygamber'e
evini verip Hazret'e hüccet-i şer'iyelerini teslim edip gittiler,
başka hanelerinde kaldılar. Daha sonra Hazret-i Peygamber bu
evin yanında bir güzel mescit inşa edip bütün Sahabe-i kiram ile
orada ibadet ederdi ki hâlâ o mescit Ravza-i Mutahhara olan ca­
midir. Bizzat fânî dünyadan bakî âleme hicret edecek sırada bü­
tün Sahabe-i güzini toplayıp çeşitli vasiyetlerde bulunup,
"Evvelâ beni Hazret-i Ali yıkasın. Amcam Hazret-i Abbas
iki evlâdı Fazl ve Kaysüm ile su döküp gömleğimi teneşir üzeri­
ne döşeyip beni üzerinde yıkasınlar. Ve iki kefen edeler. Hazret-i
(—) namazımı kılıp beni bu beyt-i şerife defnedin" diye tembih
buyururlar.
Sonra mübarek ruhları Yed-i Kudret ile kabzolunup Adn-i
Illiyyîn'de karar etti. Tüm Sahabe-i kiram ve Çâryâr-ı güzin
toplanıp feryat edip Hâteme'l-enbiyâ Mustafa diyerek ağladı,
Hazret-i Ali-i Kerrâr yıkayıp o mübarek hane içine defnettiler.
Sonra Hazret-i Ebû Bekir Resulullah'm halifesi olup tüm
Sahabe-i kiram, Muhacirler, Ensar ve Erbâb-ı Soffa biat edip
müstakil halife oldu. Bütün sahabeleri toplayıp Resulullah'm
hanesini zer-ender-zere gömüp cennet gibi bir köşe etmeyi em­
reder. Hazret-i Ali ve Fâtımatü'z-Zehrâ ve diğer zengin sahabe,
"Bütün malımız mülkümüz Hazret uğuruna feda olsun. Bir
kerpicini altm, bir kerpicine gümüş ve kubbesini tek parça altın­
dan edelim" deyip Fâtiha okundu. Herkes hanesine gidip elin­
de ne varsa meydana koyup Hazret-i Resul ruhu için harcamak
için mallarım hazır ettiler.
Allah'ın hikmeti o gece bütün Ehl-i Beyt'in ve tüm Sahabe-i
kiramın rüyasında Hazret-i Peygamber görünüp,
"Ey ümmetlerim! Benim rızamı dilerseniz bana cevahir, al­
tın ve gümüş kubbe lâzım değildir. Biz Cenâb-ı Bârî'den dünya
devleti istemedik. Anadan doğalıdan beri ümmetim der idim.
Eğer benim rızamı isterseniz beni inkarcılardan korumak için

668
6 cihetime kafes edip mescidimi genişletip sünnetim üzere gi­
dip gazalar edip Sahabe-i kiramımı gaza malıyla bir hoş gözete­
siniz" buyururlar.
Sabahleyin bütün Sahabe bu rüyayı birbirlerine anlatıp
Resulullah'ın mübarek mekânını mücevher etmekten vazgeçer­
ler. Resulullah'ın emri üzere önce Hazret-i Osman mescid-i şerifi
cami edip genişletip büyük binalar yapıp önce kıble duvarın inşa
etti. Sonra Hazret-i Ali bina etti.
Daha sonra Emevîlerden Velid bin Abdülmelik, ardın­
dan Mısır sultanlarından Sultan Kayıtbay, Sultan Gavrî ve
Osmanlı'dan Sultan Süleyman Han, Sultan III. Murad ve Sultan
Ahmed. Bu adı geçenlerin hepsi Hazret-i Peygamber'in şefaatle­
rini rica edip her biri birer büyük eser inşa ederek bu cami-i şe­
rif cennet gibi olmuştur.

Ne kıtada, ne büyüklükte ve ne şekilde olduğunu


gördüğümüz kadarıyla anlatalım
Evvelâ harem ile cami çepçevre dışarıdan 800 adımdır. Ama
mihrap tarafı duvarı önü bahçe ve mahalle içi olmakla Bâb-ı
Selâm'dan içeri girip ta Resulullah önünden edeplice geçip ca­
miin Ömerü'l-Faruk köşesine dek 200 adımdır. Bu hesap üzere
camiin çevresi bin adımdır.
Oradan yine cami içinden adımlayıp Hazret-i Peygamber'in
mübarek ayakları ucundan, Bâb-ı Cibril'den, Şeyhülharemler
Sofası'ndan Bâb-ı Şifâ'yı geçip yine haremin iç yüzünden ta yağ
mahzenleri önüne kadar 170 adımdır.
Yağ mahzeni köşesinden yine haremin iç yüzünden ima­
ret küplerinin durduğu bucağa kadar 150 adımdır. Bu mahalden
yine iç yüzünden Bâb-ı Rahmet'e, onu geçip Bâb-ı Selâm'a gelin­
ceye kadar 170 adımdır. Bu hesap üzere bu cami-i şerif iç yüzün­
den 690 adımdır, dışarıdan bin adımdır.
Harem-i şerifi baştan başa küçük çakıl taşı döşelidir. Çepçev­
re 600 adım bir haremdir. Bu haremin tam ortasında bir yüksek
kubbe vardır. Bütün kandillerin zeytin yağı Mağrip Sûse'sinden
Mısır'a gelir, oradan Yenbûa, oradan Medine-i münevvereye ge­
lip bu kubbede saklanır.
Bu yağ kubbesi önünde dört köşe bir sofacık vardır. Dört

669
tarafı parmaklıktır. İçinde bir uzun hurma ağacı vardır. Bizzat
Hazret-i Peygamber mübarek elleri ile dikmişlerdir. Hâlâ ya­
nında Allah'ın emriyle bir hurma fidanı daha büyümektedir.
Bu hurma mahalli Hazret-i Eyyub'un evinin avlusu idi. Şimdi
Harem-i şerif olmuştur.
Bu Harem-i şerifin dört tarafı sofalardır. Sıralı olarak dizil­
miş çeşit çeşit kıymetli beyaz mermer, somaki ve zenburî 52 adet
yüksek direklerdir ki benzerleri Sahratullah'tadır.
Harem etrafında 52 adet sanatlı kemer vardır. Kemerlerin
aralarında Karahisarî hattı tarzı celî hat ile Allah'ın isimleri ya­
zılmıştır.
Bu Harem-i şerifin dört tarafında 3 adet yüksek minare var­
dır ki her biri göklere boy uzatmış üçer tabaka sanatlı ve düzgün
minarelerdir. Bir minare Hazret-i Ömer köşesinde gayet mühen­
dis işi yüksek bir mildir. Biri Bâb-ı Rahmet dışında Sultan Ka-
yıtbay Medresesi kapısı üzerindedir. Bu da ibretlik bir Bilâl Ma­
kamı, uzzal makamının icra edildiği minaredir. Biri de Harem-i
şerifin kuzey tarafı köşesinde eski tarz büyük bir minaredir.
Ama onlar kadar sanatlı değildir.
Bu camiin içinde haremiyle toplam küçük büyük 300 adet
yuvarlak sütun vardır. Hepsi yirmişer (—) (—) (—) sütunlar üze­
re yine 300 adet kemer vardır ki her biri gökkuşağına benzer.
Bu kemerlerin üzeri bukalemun nakışlı tavanlardır ki Mânî,
Bihzâd ve Erjenk kalemini çekmede kemeri acizlerdir. Böyle bü­
yüleyici bir kalemdir ki bu kadar yüz yıldan beri henüz altın,
levha ve lacivert silusu nilgun gibi parıldar ibret verici bir bu­
kalemun nakışlı tavandır. Ama Hazret-i Peygamber'in hizası
önü üzeri kârgir yapı 6 adet küçük kubbedir. Bunların da içle­
ri öyle işlemelidir ki sanki Çin gelinevi nakışlarıdır. Bu kubbele­
rin dört tarafındaki renkli camla ateş saçan güneş ışık vurdukça
Hazret-i Peygamber'in kubbesi içi nur üstüne nur olur.
Hazret-i Peygamber'in ilk başta inşa ettiği bu camiin içi ve
Hazret-i Osman'ın ona kattığı camiin içindeki sütunları tâ Bâb-ı
Selâm'a kadar birer adam boyu kadar yeşil çini ile kaplıdır. Ama
Harem etrafında olan sofa sütunları tamamen sade cilâlı sütun­
lardır. Hazret-i Osman'ın kattığı bina ile Hazret-i Peygamber'in
eski camii arası, ta Bâb-ı Selâm'a kadar sütunlar arası çeşit çeşit

670
sanatlı kafeslerdir. Kimi servi, kimi ceviz ve kimi santa ahşapla­
rından nakışlı kafeslerdir.
Hazret-i Osman'ın yaptığı duvarda bir sanatlı mihrap vardır.
Kimse o mihrapta ibadet etmez, zira eski cami geride Hazret-i
Risalet'indir ve minber de ondadır. Ancak Hazret-i Osman'ın bi­
nası Hazret-i Risalet'in camiine harem olmuştur. Bazılar teber-
rüken iki rekât namaz kılarlar, dua kabul olunur.
Asla hasır döşeli değildir. Sanki Bâb-ı Selâm'dan bir yol ha­
remdir. Usta, bu hareme öyle küçük ve değerli sanatlı taşlar dö-
şemişlerdir ki sanki Hind püsûs-kârîsidir. Baştan başa ham mer­
mer, yeşim arakanî, sarı yerekanî, balgamî ve somaki çeşit çeşit
taşlar ve mermerlerle süslenmiştir, insan hayran olur.
Hazret-i Peygamber Camii zer-ender-zer her biri birer padi­
şah ve vezirin hayratı nakışlı halılarla bezenmiş, döşenmiş, süs­
lenmiş nurlu camidir. Allah hakkı eğer ki dünya işlerine gömül­
müş olup seyahate düşkün olmasam bu cami içinden bir adım
dışarı çıkmazdım.
Nice bin adam bu cami içinde Resulullah'ın huzurunda iba­
det edip mücavir olmuşlar, dünya işlerinden el etek çekmişlerdir.
Ve müezzinler mahfili beyaz ham mermerden küçük 8 adet
ince sütun üzerinde, dört tarafı yine mermerci sanatı ile nakışlı
ibretlik bir maksuredir.
Hazret-i Peygamber ravzasına yakın İmam Hanefî mihra­
bı bir alçacık mihraptır. Ama bu da kuşgözü küçük taş ile öyle
nakışlıdır ki gördüğümüz mihrapların en güzellerinden biri de
bu mihraptır. Ama bu mihrabın iki yanında adam boyu yüksek
altın şamdanlar üzerinde sekizer arşın boyunda beyaz mumlar
var ki her biri direk gibidir. Her birini birer adam kucaklar iri
mumlardır. İşıkları sanki ilâhî nurdur. Mısır'dan gelir.
Bu mihrabın sağ tarafında Sultan III. Murad bir minber
yaptırmış ki Tanrı hakkı için bütün İslâm memleketlerinin
ibadetgâhlarmda böyle bir sanatlı ve yüksek mermer minber
görmedim. Sanki bu camiin ruh parçasıdır. Büyük ruhu Ravza-i
Mutahhara'dır.
Bu minberin kapısı üzerinde bu beyt yazılmıştır. Beyt:
Erşedü's-sultan Murad ibnü Selim,
Hayru minber zâdehu beyne'l-mi'âd

671
Kâle Sa'd emme'l-hesap tarihuhu,
Minberün ammerehu Sultan Murad.
Sene 1002
Bu mihrabın sağında İmam Şâfiî mihrabı vardır. Ve İmam
Maliki mihrabı ve İmam Hanbelî mihrabı vardır. Bunlar da sa­
natlı mihraplardır.
Beş vakit namazı önce Şâfiî, sonra Hanefî, sonra Malikî ve
daha sonra Hanbelîler kılarlar. Ama müezzinler mahfilinden
kalkmayıp namaz kıldıktan sonra üç mezhep kuud üzere mü­
ezzinlik ederler.
Bâb-ı Selâm'ın iç yüzündeki kemer altında tarih:
Emera bi-inşai hâze'l-binai'l-mübâreketi Mevlânâ es-Sultan
Kaytbây azze nasruhu sene f î (—) (—) (—) yazılmıştır.
Gayet sanatlı kuyumcu işi pirinç cilâlı kapıdır. Onu gören
altın sanır.
Bâb-ı Rahme, Bâb-ı Şifa ve Bâb-ı Cebrâil, bu camiin dört ka­
pısı baştan başa sanatlı pirinç kehribar gibi parlak ve cilâlı kapı­
lardır. Bâb-ı Selâm'dan içeriye girince kapının içeri sol tarafı kö­
şesinde bir adam boyu yüksekte bir mavi kâğıtlı levha üzere bu
beytler celî talik hat ile yazılmış bir kitâbedir. Kıta:
Budur âyîn-i Arab bir kavmin olsa seyyidi
Az olur kim kabri üzre bende âzâd olmaya
Sen ki Fahrü'l-âlemin ü Seyyidü'l-kevneynsin
Haşelillâh kabrine yüz süren âzâd olmaya
Ama burada münasip Hassan ustalığını göstermiş. Binlerce
bârekellah.
Yine bu Bâb-ı Selâm'dan içeri girince sağ köşede bir adam
boyu yüksekte,
E'üzü billâhi mine’ş-şeytâni'r-racîm, "Efemen essese biinyânehu
ale't-takvâ minallâhi ve rıdvânin'' [Kur'ân, Tevbe, 109], "Yübeşşirü-
hüm rabbühüm bi-rahmetin minhü ve R ıdvân ..." [Kur'ân, Tevbe, 21]
âyeti yazılıdır. Yine o sıra ile, “ İnnemâ ya'mürü mesâcidallâhi men
âmene billâhi ve'l-yevmi'l-âhireti" [Kur'ân, Tevbe, 18] âyetleri ta
Hazret-i Osman mihrabına kadar tezhipli celî hat ile yazılmıştır.
Bu hatlardan aşağı döşemeye kadar Hazret-i Osman'ın yap­
tığı duvar tamamen çeşit çeşit dalgalı somaki, yeşim ve yerekanî,

672
ebrî ibretlik taşlarla kaplıdır. Bu sanatlı taşlar üzerinde bir kat
daha tezhipli celî hat ile ta Bâb-ı Selâm'dan Bâb-ı Cibril'e kadar
Fetih suresi yazılmıştır. Ama Allah bilir Yâkût-ı Mustasımî hattı­
dır, zira eski hattır. Ve kaidesi de ona yakındır.
Bu Hazret-i Osman duvarının tamir ve bakımına, Şâfiî kö­
şesinde dört köşe beyaz bir mermer üzerinde tarih böyle yazıl­
mıştır.
Şâfiî dîvân haşr ü mehbıt-ı rûhu'l-emin
Sadr-ı cem'-i enbiı/â tâc-ı rü'ûsii'l-ârifîn

Feyz-i Hak'dan düşdü tarihi dua-i hayr ile


Dîn [üj dünyâsın mııammer ede Rabbul-âlemin.
Sene 1042?
Bu Hazret-i Osman'ın yaptığı duvarda asla pencere yoktur, an­
cak Hazret-i Peygamber'in hizasında yarım adam boyu bir pi­
rinç kafesli pencere vardır. Taşrası gül gülistan ve sümbül rey­
hanlı bir İrem Bağı'dır.
Bir pencere de Hazret-i Peygamber'in mübarek ayakları şe­
bekesi önündedir, yola bakmaktadır. Bu da pirinç kafesli pence­
redir. Bu camide bu iki pencereden başka yoktur. Sanki dört ta­
rafı bir korunmalı kaledir. Gerçekten de kale içinde kaleden sağ­
lam bir cevher yüzük kaledir.
Yine bu cami içinde Şeyhülharemler Köşkü önünde Erbâb-ı
Soffa sofası da başka bir ibadetgâhtır ki Resulullah şebekesi için­
de Hazret-i Fâtımatü'z-Zehrâ'ya nazır bir sofadır. Bu taraftaki de­
mir şebekeler üzere nice bin maarif erbabının levha üzere birer
hüsn-i hat eserleri var. Hamd olsun hakir gösterişsiz Evliyâ'nın
da bir levha üzere celî hat ile:
Seyyâh-ı âlem Evliyâ rûhiyçün el-Fâtiha. "
diye yazıp eserimiz kalmıştır.
Bir eserimiz de Resulullah'ın mukâbelesindeki çiçek bahçe­
sine iri kalemle duvar yüzüne,
Şefâ'at yâ Muhammed Evliyâ'ya.
Sene 1082
diye yazmışımdır. (—) (—) (—) İnsan sarığı kadar billur kandil­
ler içinde birer kandil daha vardır. Mısır'da inşa olunur. Tama­

673
mı 7 bin kandildir. Her gece hizmetkârlar yakıp sabaha dek ay­
dınlık gündüz gibi olup bütün insanlar Kur'ân okur ve dinî soh­
betler ederler. Eğer bu camiin özelliklerini bildiğimiz kadarıyla
yazsak ciltli bir kitap olur.
İlk başta kalenin özelliklerini yazmanın sebebi, bu Resulul-
lah Camii'nin, kalenin tam ortasında olduğunu belirtmek için­
dir. Hazret-i Peygamber'in de bu camiin ne tarafında olduğu bi­
line.

Ravza-i Mutahhara ve nurlu kubbe,


yani Hazret-i Muhammed Em in'in sallallâhu
aleyhi ve sellem mübarek kabirleri
"(Resulüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
[Kur'ân, Enbiyâ, 107] Evvelâ bu İlâhî sırlar mahzeni dergâhının
yapılış sebebini elimizden geldiğince anlatalım. Hicret-i Ne-
beviyye'nin 14 tarihinde Çâryâr-ı güzin Allah hepsinden razı ol­
sun ve Ehl-i Beyt-i tâhirîn onlardır ki Hazret-i Ali ve İmam-ı
hümâm Haşan ve İmam Hüseyn ve Fâtımatü'z-Zehrâ. Bunlar
Ehl-i Beyt'tirler, "Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi terte­
miz yapmak istiyor." [Kur'ân, Ahzâb, 33] âyet-i şerifi mübarek zat­
ları için gelmiştir. Bu sultanların hepsi bir yere toplanıp danışıp
Hazret-i Peygamber'in mübarek cesetlerini bir hâl ile saklamaya
çalışıp buyurdular ki:
"İhtimaldir zamanla devlet bir halden bir hâle varıp
inkârcılar Resulullah'm cesedine zarar vermeye kalkalar. Gelin
bir hâl edelim" diye sözbirliğiyle mübarek cesedin dört tarafına
hendekler kazıp kârgir binalar üzere eski tarz bir kubbe inşa et­
tiler.
Daha sonra Abbasîlerden Harun Reşid ve oğlu Me'mun Ha­
life ve nice melikler de yapılar ekleyerek büyük bir mekân ol­
muştur. Bir miktar zaman geçtikten sonra, Atabeğlerden Nured­
din Şehid Şam halifesi iken din düşmanı olan İspanya'da Papa
adlı dinsiz melun bütün kıssis, patrik ve rahiplerle fesat toplan­
tısı yapıp,
"Gelin sizinle Muhammed'in din ve devletine zarar vere­
lim. Savaşla ile onlara mukavemet etmek olmaz. Onlar karada
ve denizde zafer kazanıp bu kadar seneden beri Hıristiyanlar!

674
perişan eylediler. İmdi yapılacak odur ki pınarı başından alalım
[tutalım]. Birkaç yarar adamlarımıza çok mal vadedelim. Burada
ailelerine hesapsız şeyler verelim ve bütün ihtiyaçlarını görelim,
Medine'ye gönderelim. Oraya varıp Harem etrafında bir odada
konuk olup odalarından lağım ile Muhammed'i kabrinden çalıp
bizim İspanya şehirlerinden Roma'ya getirsinler. Olmaya illâ ha­
yır" diye canını başını Papa adlı melunun uğruna feda edenler­
den 2 0 adet adam bulup bunlara hayli mal mülk ve bu kadar ki­
tap verirler. Bu melunların her biri Aristo akıllı veled-i zina me­
lunlar ki bütün dilleri çok güzel konuşurlardı. Papa melun bun­
lara istediklerini öğretip
"Eğer şu Muhammed'in cesedini bu şehre getirirseniz kılı­
cınız arşa asılıp Hazret-i İsa ile haşrolursunuz ve bütün Hıristi­
yanlar içinde tarihlere yazılırsınız" diye bunları Medine tarafı­
na gönderir.
Bu melunlar Mısır'a gelip hazırlıklarını görüp birer eşeğe bi­
nip yol alarak hacılarla Medine-i münevvereye gelirler. 10 tane­
si ulemâ kıyafeti ile şeyhülharemle buluşup hediyelerini verirler.
Hemen şeyhülharem "Safâ geldiniz" deyip Harem-i şerifin
bir köşesinde bunlara bir oda gösterirler. Onlar da ilimle meşgul
olup beş vakit namazlarını Resulullah'ın huzurunda kılıp kimse
ile görüşmeyip odalarına giderler.
Bu melunların 10 tanesi de şehir içinde ikişer üçer dağılıp
birkaçı .eşeklerle çöpçü olurlar, yani şehrin çöplerini süpürüp ha­
mamlarda yakarlar. Bazısı taş ve ağaç cinsini taşıyıp şehrin bazı
çukurlarını düzeltirler, bazı pislikleri şehir dışına taşıyıp Hak ta­
rafından görünürler.
Beri tarafta melunlar tam 3 yıl odalarında kalıp yavaş yavaş
lağım yollarından amber kokulu toprağı bu eşeklerle ve bazen
de kendileri torbalarla taşırlar. Resulullah'ın kabrine 6 arşın ka­
lana kadar kazırlar. Ama o Hazret-i Sabûr Allah'ın hikmeti var.
Onlar bu işe başladıkları gibi helâk etse, olur, ama hikmeti var.
İhmal etmez, imhâl eder [süre verir]. Sözün manası, hemen o sı­
rada bir gece bizzat Hazret-i Peygamber Şam-ı şerifte Nureddin
Şehid padişah iken Nureddin'in rüyasına girip,
"Ey Nureddin! Bu melunlar benim kabrimi kazıp beni çalıp
cesedimi kâfiristana götürmeye niyetlenip kabrime yakın gel-

675
mişlerdir. İşte şu melunlardır" diye şekilleri ile birer birer bun­
ları gösterip,
"Yetiş ey Nureddin! Senin gelmene bırakılmıştır. Bu kut­
lu hizmet sana nasip olmuştur. Benim her tarafımı demir, tunç
ve horasani kârgir binalar ile kapat ve nice mal masraf eyle. Se­
nin gelmende İlâhî sır vardır. Hizmetin karşılığında sana şehit­
lik nasip olup benim sancağımın dibinde haşrolup, sana şefaat
ederim" deyince hemen Nureddin hazretleri uykudan uyanır.
Görür ki Nureddin hanesi nur üstüne nur ve kendisi de pür-nur
olmuş. Hemen yeni abdest alıp gece yarısından sabaha kadar 12
hecin ve küheylân at toplayıp 6 bin adamla hecinlere yol azık­
larını yükler. Allah'a tevekkül ettim, deyip Şam'dan kıble yönü­
ne yönelip âlem dışarıdan habersiz iken yolları kat ederek Ane-
ze adlı mahalde inip biraz dinlenirken,
"Ayâ bu yöne yola çıktık. Ama Sayda ve Beyrut kaleleri ta­
raflarından kâfirler Şam'ı işgal etmeyeler" düşüncesiyle uykuya
dalınca derhâl Hazret-i Peygamber,
"Ey Nureddin! Elem çekme, Mekke, Medine ve Şam benim
himayemdedir. Kıyamete kadar onlara bir zarar gelmez. Ama
böyle bazı ihtilâl olursa da dünya işi böyledir, ondan zarar yok­
tur. Gam yeme" buyururlar. Hemen yine Nureddin kalkıp gece
gündüz şimşek gibi giderek Şam'dan Medine'ye 25 konak yeri,
atlı ayağıyla 100 saat yeri 3 gün 3 gecede alıp Medine-i münev-
vereye girip büyük bir ziyafet tertip eyler. Yaşlı genç, zengin fa­
kir bütün herkesi çağırır, sadaka ve adakları bütün Medinelilere
dağıtır. Yemek başladığında birkaç bölük adam yemek yiyip gi­
derler. Ama rüyasında Hazret-i Peygamber'in gösterdiği melun­
lardan kimse görünmez. Hemen Nureddin,
"Ey Medineliler! Elhamdülillah, yemek bol, hayır ve bereket
de bol. Daha fukaradan kimse yok mudur, o garipler de gelip ni­
metimizden tatsınlar " dedi. Medineliler:
"Vallahi sultanım! Şu Bâb-ı Şifâ'nm Medresesi odasında
10 adet kimse vardır, yalnızlığa çekilmiş adamlardır. Gündüz
oruçlu, gece ibadetinde, beş vakit namazlarını cami-i şerifte kı­
larlar. Ehl-i sünnet ve'l-cemaat tarikat sahibi adamlardır ve kim­
senin yemeğini yemezler. Bir perhizkâr ve dindar adamlardır.
Üç senedir burada kalıp yatağa düşüp ölüm raddesine varmış­

676
lardır. Ancak birkaç hizmetkârları (—) (—) (—) eylediler." He­
men Nureddin,
"Tez onları huzuruma ölüm hâlinde ise getirin. Sadaka ve
ihsanlarımızı alsınlar, yemeklerimizi yesinler ve esvaplarımızı
giysinler" diye 3 kere adam vardı, gelmediler.
Derhâl Nureddin hizmetkârlarına işaret edip zorla üçünü
de kilime sarıp getirdiler. Gerisi kendi ayaklarıyla Nureddin'in
huzuruna gelince Nureddin,
"Sadakte ya Resıdallah" deyip Hazret-i Peygamber'in rüyasın­
da gösterdiği gibi görüp şükür secdesi ettiler.
Ardından odalarını bastırıp bu kadar şeytan mühimmatla­
rı ve bu kadar melun levazımatlar ile bu kadar mal da getirip bu
kadar kazma, kürek, çapa, külünk, küskü ve kezzap gibi zehirli
sular ki sert taş geldiğinde bu kezzapları taş üzerine döküp par­
ça parça ede.
Bu hâli Medineliler görünce "Neuzübillah" deyip bu melun­
ların iyi hâllerine tanıklık ettiklerinden utanıp gittiler. Nured­
din,
"Öyle olur, utanmasınlar. Mümin iyi niyetli düşünür. Onlar
görünüşlerine tanıklık eylediler" deyip yine bütün ileri gelenleri
huzuruna çağırıp bu melunlara ceza verme sırası geldiğinde ya­
talak olan melunun biri ukkab gibi yerinden sıçrayıp Nureddin
üzerine dal-meç olup hücum eyledi.
Biri de yerinden sıçrayıp Nureddin üzerine bir tüfenk attı.
Hamd olsun biri de isabet etmeyip bunları felek cellâdı ele alıp
vücutlarını elek elek edip bir bir söyletirler.
"Vallahi bizim taşrada 10 adet yoldaşlarımız vardır. Bu şehir
içinde çöpçü görünümünde eşeklerle hizmet eder şeklinde haf­
tada bir iki kere bize gelip toprak taşırlardı. Ve bazı zaman torba­
lar ile biz de taşırdık" deyince hemen o 1 0 adet çöpçüyü de eşek­
leri ile getirip onlara da işkence edip bülbül gibi bir bir niyetleri­
ni söylediler. Ama odaları içindeki lağım yollarını bulamadılar.
Sonunda melunun biri,
"Ateş yakıp yemek pişirdiğimiz taşın altındadır. O taş tunç
tekerlekler üzeredir. O taşı beri çekin, lağım yolu belli olur" diye
söyleyince gerçekten ocakta ateşleri yanıp tencerelerde yemekle­
ri pişmede.

677
Derhâl bütün Medine halkı huzurunda ocak taşını meyda­
na çekince birmağara yolu gibi bir lağım lağım yolu ortaya çı­
kar. Mumlar yakarak bizzât Nureddin Şehid ağlayarak bu lağı­
ma girip "yâ ResulaUah" diyerek tam 100 adım kabr-i şerife doğ­
ru giderler. Resulullah'm vücuduna ancak bir adım yer kalmış.
Bu hâli görüp hepsi dışarı çıkarlar ve melunlan işkenceye çekip
söyletirler. Başlarında olan melun,:
"Vallahi biz İspanya rahiplerindeniz. Hepimizin Muham­
med dini geleliden beri huzuru gidip Mesih milleti pâymal
oldu. Özellikle bu Emevîlerden Velid bin Abdülmelik zamanın­
da tüm adalarımız, karada ve denizde vilâyetlerimiz, hele eski
mabedimiz olan Kudüs-i şerif, Mısır, İstanbul, Mağrip ülkesi,
Tunus, Trablus, Fas ve Merankeş, Tilimsan ve Endülüs, tamamen
Araplar elinde kaldı. Bunlardan nasıl intikam alsak, diye konuş­
tuk. Sonunda dinimizin ulusu Papa melunun görüşüyle,
'Gelin, Arap kavmi bir ahmak kavimdir. Medine'den Mu-
hammedlerini uğurlayalım [çalalım]. İspanya'ya götürüp eski
papalarımızın yanında defnedelim. Daha sonra ellerinde olan
Mısır'ı. Şam'ı, Irak'ı kısacası daha önceden beri mülkümüz olan
büyük şehirleri, beldeleri ve deniz kıyısında olan iskelelerimi­
zi isteyelim. Özellikle meliklerin hasreti olan Kudüs-i şerifi ala­
lım, dört tarafına tamamen tunç ve demirden bir hisar edelim.
Sonra bütün Hıristiyanlar oraya göçelim. Arap yine çölde kal­
sın. İşte tedbir budur, yoksa biz Arap ile başa çıkamazız. Hemen
Muhammedlerini çalalım' dediler.
Arasından birkaç ruhban, 'Muhammed o Muhammed'dir
ki anadan doğunca tüm kıblelerimiz yıkıldı, ateşgedeler sön­
dü, Kisra Kemeri, Ayasofya ve bu İspanya Kilisesi yıkıldı. İşte
başınızın ucundadır, bin kere yaptık, mümkün olup bina tut­
madı. Geçmiş ruhbanlarımızdan tarihimizde yazılı olan Papa
Mikail, Papa Angeli, Papa Mihail ve Papa Aya Yorgi, 12 rahip,
12 de Dobra Venedik'in Latin ruhbanlarından Mekke'ye varıp
Muhammed'le buluştular, elini öpüp görüştüler ve ruhbanların
haracının affedilmesi için ahidnâmeler alıp barıştılar. O zaman
Muhammed'in çocukluk zamanı imiş, vücudunun gölgesi yere
düşmezmiş ve ne tarafa gitse vücudu üzerinde bir parça bulut
bile gezermiş, diye eski papalarımız Muhammed'i görüp böyle

678
yazmışlar. Ey imdi bu özelliklere sahip olan Muhammed'in kab­
rinin koruyucusu Allah'tır. Ve Arabm kitabında yazar ki gerçek
Muhammedi olan çürümez, cesedi taze durur, derler. Ey imdi
ümmeti çürümeyen Muhammed'in kendi vücudu çürür mü'
diye birkaç papazlarımız bu bizim bu Medine'ye gelmemizi men
etmek istediler. Ancak bütün papazlarımız bu engellemek iste­
yen 1 2 papaza,
'Besbelli siz Muhammedîlersiniz ve sizin bu sözlerinizden
anlaşılan odur ki mezhebinizde Arap kokusu vardır' diye on iki­
sini de katlettiler. Ve o gece onların üzerlerine nur yağdı. Bütün
İspanya kavmi bu Allah'ın nurunu açıkça gördüler ama yanlış
görüşlerinde ısrar edip bize bu kadar para verip Papa melunun
bedduasıyla başımızı torbaya koyup 3 yıldır bu işle meşgul iken
bir ay önce Papa'mn bir mektupları geldi.
'Gâfil olman. Üzerinize bir asker varır. Ama zarar etmeyip
işinize bakasmız. Ne şekilde olursa olsun eğer Muhammed'in
cesedini İspanya'ya getirirseniz defnedip İspanya'yı Kâbe ederiz
ve her sene 70-80 bin Arap ve Türk gelirse yüzer altın haraç alıp
ziyaret ettiririz. Ve sizleri türbedar edip Arap başına onar altın
alıveririz' diye bu mektuplar geldi" diye kâğıtları Nureddin Şe­
hid huzurunda gösterdi.
"Ve ondan sonra biz daha fazla dikkat etmeye çalışıp koy-
numuzda cüzdanlarla toprak taşımaya başladık. Sonra, Papa'mn
mektuplarında o tarafa bir asker varır, diye yazması üzerine bir
remil ettik. Bize korku ve tehlike menzili göründü ve bizi sabah
vakti yakaladınız. Merih hükmüdür, Merih'in hükmü kandır. Bu
mahalleri def etmek için yatalak olduk. Sonra huzuruna pijama
ile gelip onda da kurtulamayıp zatınıza suikast ettik, yine kur­
tulamadık. Eğer İslâm dinine girersem beni azat edin" diye rica
eyleyip bütün macerasını bir bir anlatır. Memen koca Nureddin,
"Hazret-i Allah senin dine gelmene mi muhtaçtır? Ancak
sizi ne şiddetli ceza ile öldüreyim ki âleme ibret ola?" Bazıları,
"Sultanım! Bu melunları ateşte yakın" derler. Nureddin,
"Yok. Ateş ile azap Cenâb-ı Bârî'ye mahsustur."
En ağır işkence ile her gün birini katledip âleme ibret eder.
Pis leşlerini, zikri geçen Cebelü'l-Ayr yani Cehennem Dağı'dır,
Hicret'ten sonra bu Medine-i münevvereye kâfir ayağı basma­

679
mıştır. Hamd olsun Resulullah'm mucizesi ile yakalarını ele ve­
rip katlolundular. Hâlen Mekke ve Medine'de Hıristiyan ve Ya­
hudi yoktur. Hatta hakir Şam'da iken bir ahbabımız İstanbul'dan
bir mûğpîçe hizmetçi ile Şam'a gelip hacca gitti. Medine-i mü-
nevvereye vardığı saat oğlanı bilip parça parça ettiler, o kimseyi
de kaybettiler. Bu da Resulullah'm mucizesidir, yakın zamanda
olduğundan malumumuzdur.
Hâlâ Mekkelilerin elinde "Bütün tüccarın metaını açıp
bakalar. Ve birbirine kefil adamlar koyalar" diye Nureddin
lanetnâmesi ve tembihnâmesi vardır.

Kâinatın efendisi, varlıkların övüncünün Ravza-i


Mutahhara'smm Şehid Nureddin Sultan eliyle yapımına
başlanmasını bildirir
Hazret-i Nureddin Şehid Şam'dan getirdiği yapı ustala­
rı ile Mekke-i mükerremeden bütün işçileri toplar, Mekke ve
Medine'den, Şam ve Haleb'den nice bin kantar bakır, kalay ve
kurşun getirir. Ve nice bin kantar demir ve diğer mühimmatı
getirtir. Daha önce Çâryâr-ı Güzin'in inşa ettiği türbeyi yıkıp
düz bir zemin kalınca bizzat Hazret-i Peygamber'in defnedildi­
ği amber kokulu toprağın boyu ve enine yirmişer Mekke arşını
alıkoyup dört tarafından hendekler kazmaya başlar. Zira bu 20
arşın kalın pâk toprak içinde Hazret-i Ebubekir, Hazret-i Ömer
ve Hazret-i Fâtıma da medfundur.
Ondan başkasına usta kazıcılar gece gündüz bir hendek
kazdılar ki ta yeraltına inip tatlı su kaynayıp yalçın kayalar çıktı.
Sözün kısası, 20 Mekke zirâi derin ve 10 zirâ genişliğinde
büyük bir hendek oldu. Sonra bütün usta mühendisler ile görü­
şüp,
"İhtimaldir, düşman bu amber toprağın altından delip kab­
rin altından gireler, ona bir çare" deyip bu çukur içinde Hazret'in
defnolunduğu dört köşe kalın toprağı üskündürelere ve payan­
dalara alıp dört tarafını ızgaralara aldı. Bu mübarek toprağını
ta suya kadar kazıp bütün toprağını dışarı attı, altına destekler
koya koya lağım yerini temizledi. Hazret-i Peygamber'in defne­
dildiği o ham amber kokulu temiz toprak sanduka gibi bir ası­
lı şey oldu.

680
Sonra tüm ustalar toplanıp önce su içine rıhtım ızgaralar ko­
yup horasan kireç ile büyük bir havuz yaptılar. Daha sonra o ha­
vuz içine nice bin kantar bakır, kalay ve kurşunu ateşle eritip
bu havuz içine tuncu akıtıp yüzeye çıkınca o havuz.tek parça
tunç ile doldu. Hazret-i Peygamber'in arkadaşları sanki bir tunç
kale içinde kaldı. Onun için hâlâ bazı Araplar arasında Hazret-i
Risâlet'e sahibe'n-nühâs ve bazıları mevla'n-nühâs derler. Hâlâ bu
tek parça Nahcivan demiri içinde Allah'ın Habibi yatmaktadır.
Üzerlerini de parça parça kilim büyüklüğünde tunçlarla örtüp
daha üstüne kurşun akıttı.
Sözün özü, Hazret-i Peygamber'in 6 ciheti de tunç olup dış­
tan bir sanduka içinde yatmaktadır.
Bundan başka ta Hazret-i Osman'ın yaptığı duvar dibinden
ta Erbâb-ı Soffa sofasına, oradan Bâb-ı Cibril'den taşra, ondan
cami içinde bu zikrolunan mahallerden ihtiyaten birer kat hen­
dek daha kazıp nice kere yüz bin kantar adam beli kalınlığı de­
mir kafesler ve kârgir sağlam binalar ile inşa etti. Kat kat İsken­
der Şeddi oldu. Kabr-i şerifleri üzerine de tekrar demir kafesler
inşa olunup türbelerini yapmışlardır ki yeri geldiğinde özellik­
lerini yazarız. Ve Şehit Nureddin Sultan bu büyük yapıyı yapıp
Medine şehrini ilk defa kale içine onların aldığını Arap tarihle­
ri ayrıntılı olarak yazmışlardır. Ancak bizim muradımız, mera­
mımız olan,

Hazret-i Risalet-penah'm Ravza-i Mutahhara'sı ne şekilde,


ne büyüklükte, ne görünüşte ve ziynettedir, âdâb ile nasıl
ziyaret olunur, onu bildirir
Evvelâ Şehid Nureddin asrında Hazret-i Peygamber'in mü­
barek vücuduna kasdedenlerin bazı tarihlerde Râfızîler olduğu
yazılıdır, ama yanlıştır, İspanya keferesi işidir, zira din düşman­
larıdır. Hatta bu hakir Şam'da iken padişah emri ile Nureddin
Şehid evkafının mütevellisi olunca 7 adet ciltli Nureddin vakıf
senedinde aslı ile yazılıdır. Ve ne kadar bina ve ne kadar mühim­
mat gidip kale ve bu kubbenin tam 7 senede tamamlandığı da
yazılıdır.
Evvelâ Hazret-i Peygamber'in nur dolu kubbesinin cami-i
şerifinin doğu tarafında Bâb-ı Cibril duvarı ile nurlu kabrinin şe­

681
bekesi arası ancak iki adam eninde bir yoldur. Ama yine cami
içidir, vesselam.
Hazret-i Seyyidü'l-kevneyn Türbesi: Bu nur dolu kub­
benin içi ve dışında 19 yapma büyük pâyeler üzerinde gökle­
re doğru yükselmiş mavi kubbedir ki boyu 50 arşındır. Ve gayet
sanatlı kurşun örtülüdür. İki adam boyu altın alemi Sultan Sü­
leyman Han'ın hayratıdır ki bir fersah yerden bellidir. Parıltısın­
dan insanın gözleri kamaşır, zira nur üstüne nurdur.
Bu kubbe-i şerifin dört tarafındaki 19 kemerin arası çepçev­
re insan parmağı sığmaz sanatlı demir kafes şebekeleridir. De­
mirci ustası öyle sanat sarf etmiş ki sanki Hazret-i Davud işidir.
Her tarafında küçük demirden lâle, sümbül, reyhan, gül ve er­
guvan yapmıştır. Ancak kokusunu verememiştir. Ancak bunda
olan güzel koku Resulullah kokusudur ki koklayan âşıkların di­
mağı kokulanır.
Hazret-i Risalet-penah'ın mübarek başlan tarafındaki şebe­
kede gümüş kilitli yine şebeke kapı üzerine küçük demirle de­
mirci ustası Karahisarî hattı tarzı bir celî hat ile,
"Lâ ilahe illallah Muhammediin Resulullah" yazmıştır, sanki
Hazret-i Osman hattıdır. Ve,
“Ammera hâze'ş-şebeke eyyamı Mevlânâ es-Sultan Kaytbay" ya­
zılmıştır. Bu da yine küçük demirle yazılıdır.
Bu şebekeler 5 adam boyu yüksektir, ondan yukarı kuşlar
Resulullah'm sandukasına girmesin diye ta kemerlere kadar ka­
lın tel kafestir.
Hazret-i Fâtıma Türbesi de Hazret-i Peygamber kafesleri­
nin kuzeyine bitişik yine böyle kafeslerdir. Ama yine Hazret-i
Risalet'in kubbesi saçağı altındadır.
Bu şebekeler halılarla döşeli değildir. Tamamen kuşgözü
ufak kıymetli taşlarla Hint püsûs-kârîsi gibi döşelidir, vesselâm.

Bu mahalde nur dolu kubbenin anlatılm ası tamam olup


şartlarıyla nasıl ziyaret edilm esini bildirir
Ravza-i Mutahhara, yani Seyyidü'l-kevneyn ve Resûlü's-
sakaleyn ve Nebiyyü'l-Haremeyn ve Îmamü'l-Kıbleteyn ve Ceddü's-
Sıbteyn ve Şefî'u men fi'd-dâreyn ziyaretini bildirir: O pâk zatın
na't-ı şerifidir ki şânında Cenâb-ı Bârî hadis-i kudsî ile "Sen ol­

682
masaydın, eğer sen olmasaydın felekleri yaratmazdım." inmiştir ki
bir tâlibân-ı tarîk-ı îkân ve şâribân-ı rahîk-ı irfan yeubii'l-vâsılîn ve
matlûbu l-kâmilîn hurşîd-i sipihr-i İmamet, Süleyman-ı serîr-i keramet,
vâkıf-ı mi'râc-ı lâhût, ârif-i bedayi'-i nâsût, menbı'-ı uyûn-ı Şahi­
de, mecma'-ı fünûn-ı mücâhede, mazhar-ı envâr-ı fütüvvet, masdar-ı
âsâr-ı mürüvvet, Fâtiha-i kitâb-ı velayet, hâtime-i mushaf-ı vesayet,
unvân-ı sahtfe-i inayet, dibâce-i risâle-i hidâyet, merkez-i dâ'ire-i si­
yaset, kutb-ı felek ve çemen-i sabâhat, nemek-han-ı melâhat, kamer-i
âsumân-ı semâhat, kâdî-i mahkeme-i kaza ve kader, sahib-i (— ) (— )
(— ) esma ve sıfât-ı İlâhî, lâyık-ı mertebe-i hilâfet il şahî, mansûsu bi-
nassı Hadis; "Ben kimin mevlâsı isem A li de onun mevlâsıdır" (— )
âhiru enbiyâ, hâternu asfiyâ, sahib-i aksâm-ı menâkıb, nâsıb-ı a'lâm-ı
menâsıb, makbûl-i bülegâ-yı Maşrık ve Magrib ki bu evsâf-ı zât ve
sıfat vasıfları ile vasıflı olan o Resûl-i Mekkî, Medenî, Hâşimî,
Kureyşî'dir. Mübarek isimleri Muhammed övülmüş ismi kendi­
lere alem olmuştur. Muhammed ismi onlardan evvel duyulma­
mıştı. Cahiliye zamanında mübarek lakapları Emin idi. Diğer ço­
cuklar ile oyun oynamazdı. Kureyş kabilesinin ileri gelenleri gü­
venip emin derlerdi. Bazıları Muhammed Emin derlerdi.
Daha sonra yaşı kırka ulaştığında Cenâb-ı Hak peygam­
berlik hil'ati teşrifine onları ıstıfâ eyleyince mübarek lakapla­
rı Mustafa oldu. Peygamberlikleri zamanında velvele-ârâ olup
cihanı süsleyince Muhammed'e el-Mustafa dediler. Ahmed'dir
ve (—) Mahmud (—) bu dört ism-i şerif kendilere mahsustur ki
özel isimleri Muhammed bin Abdullah bin Abdülmuttalib bin
Hâşim bin Abdi Menâf bin Kusay bin Külâb bin Murre bin Ka'b
bin Lüey bin Gâlib bin Fihr bin Malik bin en-Nadr'dır. Bunların
hepsi Kureyş kabilesindendir ki 28. atada Hazret-i İsmail'e çıkar,
29. atada Hazret-i İbrahim ibn Âzer'e ulaşır.
Hazret-i Peygamber'in babası Abdullah'tır. Dedesi
Abdülmuttalib'dir. Abdülmuttalib'in 5 oğlu var idi. Biri Hazret-i
Hamza, biri Hazret-i Abbas, biri Ebû Tâlib, biri Hazret-i Hâşim,
biri Hazret-i Abdullah'tır ki Hazret-i Peygamber'in babasıdır.
Hamza, Abbas, Ebû Tâlib ve Hâşim Hazret'in amcaları olmuş
olur. Hazret-i Ali amcasının oğlu olmuş olur.
Muhammed bin İshak'a göre Hazret-i Peygamber'in doğum­
larına kadar Hazret-i İsa zamanından 600 sene, İskender zama-

683
nmdan 882 sene geçmiştir. Mekke-i mükerremede Rebiülevvel
ayının 12. ve Nisan'm 27. Pazartesi günü âlemi aydınlattı. Ama
bütün kâfiristanda kıyamet kopup Kisra Kemerleri yıkıldı, bü­
tün ateşgedeler sönüp tüm putlar yerlere serildi.
Bazı tarihçiler öyle yazmışlar ki Allah'ın Sevgilisi dünya­
ya geldiğinde babası Abdullah vefat etmişti. Onun için insanlar
Muhammed-i Yetîm derlerdi. Ama dedesi Abdülmuttalib hayat­
ta idi. Mübarek isimlerini o Muhammed koydu ki "isimler gökten
inerler" Dedesi çok sevip kundağıyla kucağına alıp gezdirirken,
"Oğlumun oğlu iki dünya saadeti sahibi Muhammedim"
diye bağrına basıp bir an onsuz olmazmış. Hamza, Abbas, Tâlib
ve Hâşim'den fazla severmiş. Bu dört evlâdına,
"Siz de Muhammed'i sevin" diye birbirlerine öpüştürüp ku­
caklatıp Muhammed'e,
"Yardım edin. İhanet etmeyin" buyururlar imiş. Ta ki
Hazret-i Peygamber 40 yaşma ulaşıp peygamberlik geldiği sı­
rada Abdülmuttalib vefat etmişti, Mekke kâfirleri fırsat bulup
Resûl-i Kibriyâ ile mücadeleye başladılar.
Hazret'in annesi Vehb kızı Emine Hatun'dur. Dadısı Benî
Sa'd kabilesinden Halime Hatun'dur. Kendileri dünyaya geldik­
lerinde Bağdad Meliki Enûşirvan ateşe tapar idi, ama adaleti ci­
hanı tutmuştu.
Peygamberlik hil'ati ile 13 sene Mekke kavmini dine davet
edip miracı Mekke'de gerçekleştiğinde 51 yaşında ve 9 aylık idi.
Sonra Mekke kâfirleri ile geçinmek mümkün olmayıp Rabbü'l-
âlemin emri ile Mekke'den Medine'ye Sahabe-i kirâm ile hicret
edip 10 yıl kaldılar. 2. yılında oruç farz olup Kudüs'ten Mekke'ye
âyet: "Artıkyüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir" [Kuran, Bakara,
144] âyeti ile kıble Mekke'ye çevrildi.
Peygamberlik mührüne malik oldu. Cenâb-ı İzzet peygam­
berlik mührünü sırtına kudret eliyle yazmıştır. Allah yolun­
da gaza ile memur olup enbiyâ askerinin mansur ve muzaffer
şahı ve mamur risâlet memleketinin padişahı, enbiyânın efdali
ve asfiyânın ekmelidir. Gerçi bütün peygamberlerden sonradır
ama Allah indinde onlardan önce geldi. Hadis; "Âdem su ile topak
arasında iken ben nebî idim." buyururlar.
Binlerce defa bin salavât ve selâm onun âl ve evlâdı, zevcele­

684
ri ve ashabı üzerine olsun ki onun zât-ı şerifi yeryüzüne rahmet
gelip Muhammedi din gelip ümmeti doğuda ve batıda cihangir
oldu. Kıyamete kadar ebedî ola.
Dört erkek evlâtları oldu, Kasım, İbrahim, Tayyib ve
Tâhir'dir. Ve dört kızı oldu, Fâtımatü'z-Zehrâ, Ümmü Külsûm,
Rukıyye ve Zeyneb.
Pâk soylarının tamamı Hazret'ten önce vefat ettiler. Ancak
Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Ali'nin nikâhında kaldı. Hazret-i Mu­
hammed evlâdının kaynağıdır.
Evsaf-ı şerifleri böyledir: Hâşimiyyen, Kureyşiyyen, Ebta-
hıyyen, Kerrûbiyyen, Rûhiyyen, Rûhaniyyen, Takıyyen, Nakıy-
yen, Nebiyyen, Kevkeben dürriyyen, Şemsen mudî'en, Kame-
riyyen nûriyyen nûrâniyyen, Beşîren, Nezîren, Sirâcen kameren
bedren, Nezîren müzîren, Münziren, bu vasıfların hepsi Pey­
gamberlerin Sonuncusu hakkındadır.
Ve Cenâb-ı Bârî hakkında "Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzere­
sin." [Kur'ân, Kalem, 4] diye âyet inmiştir. Herkes ile hüsn-i ülfet
ederlerdi.
Cenâb-ı İzzet her peygambere nice bin mucize ile geçimleri­
ni temin etmeleri için birer sanat emreylemişlerdi.
Evvelâ Hazret-i Âdem Safî aleyhisselâm ekinci idi.
Hazret-i İdris yazıcı idi.
Hazret-i Nuh marangoz idi.
Hazret-i Hûd tüccar idi.
Hazret-i Sâlih de tüccar idi.
Hazret-i İbrahim de ekinci idi.
Hazret-i İsmail kannâs idi, yani avcı idi.
Hazret-i İshak çoban idi.
Hazret-i Yusuf melik idi.
Hazret-i Eyyub tüccar idi.
Hazret-i Şuayb âmâ, âbid idi.
Hazret-i Musa da çoban idi.
Hazret-i Harun vezir idi.
Hazret-i İlyas dokuyucu, yani cüllâh idi.
Hazret-i Davud zerrâh, yani cenk aleti için cebe yapardı.
Hazret-i Süleyman sepet örücü idi.
Hazret-i Zekeriyyâ zâhid idi.

685
Hazret-i Yahya şeyh idi.
Hazret-i Danyal remmal idi.
Hazret-i İsa âlem seyyahı idi.
Peygamberlerin Sonuncusu Muhammed Mustafa, Allah
yolunda cihad eden idi. "Allah uğrunda, hakkını vererek cihad
edin” [Kur'ân, Hac, 781 emrine uyarak gaza ederdi. Peygamber­
lik müddetleri 23 sene olmuştur. Bu müddet içinde,
Hazret'in bütün gazalarını yazalım: Bizzat kendileri 28
gazaya gitmişlerdir. Dokuzunda bizzat kendileri cenge girmiş­
lerdir. Bu 9 cenge "Gaza/Gazve" derlerdi. Evvelâ Bedir Gazası,
Uhud Gazası, Hendek Gazası, Benû Kureyza Gazası, Benî Mus-
talık Gazası, Hayber Gazası, Mekke Fethi Gazası, Bedr-i Hu-
neyn Gazası ve Tâif Gazası. Bu zıkrolunan 9 gazada Mefhar-i
Alem bile idiler. Ama Ashâbmdan birini serdar eyleseler ona
seriyye seferi derlerdi. Bazılar cenk olmadan sulhla itaat ettiler.
(—) adet seriyye seferi vardır. Evvelâ Veddân Gazası, Sevîk
Gazası, Atfân Gazası, Bahran Gazası, Benî Kaynukâ Gazası,
er-Rukâ Gazası, Bedrü'l-âhir Gazası, Cevka'l-hanzal Gazası ve
Benî Lihyân Gazası. B\ı gazalar seriyye gazalardır. Bazı siyerde
bu gazalar 39 kere olmuştur, peygamberlik günlerinde 30 bin
açık mucizeleri var diye yazılıdır. Ve Hazret-i Cibril-i Emin Hak
izni ile yere 30 bin kere inmiştir. 3 bin kere diğer peygamberlere
inip 27 bin kere Hazret-i Risâlet'e inmiştir. Allah bilir.
Siyere göre peygamberlik müddetleri 23 sene ve aziz ömür­
leri 63 sene olup Rebiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi dünya­
yı şereflendirdiler. Cenâb-ı Bârî'ye vasıtasız rûh-ı pürfütûhunu
teslim edip geçici dünyadan kalıcı dünyaya gerçek göç ettiler,
rûh-ı şerifi firdevs-i cennetinde Rabbü'l-âlemin huzurunda ka­
rar etti. Zira bu dünya geçici yurttur, kalıcı yurt değildir. " Yer­
yüzünde bulunan her canlı yok olacak. Ancak azamet ve ikram sahibi
Rabb'inin zâtı baki kalacak" [Kur'ân, Rahmân, 26] ve "Her canlı ölü­
mü tadacaktır." [Kur'ân, Âl-i İmrân, 185] Beyt:
"Eğer dünya ebedî olsa idi, Muhammed Mustafa ebedî olurdu
Güzelliği bâkî olsaydı eğer, Ken'anlı Yusuf ölmezdi."
Gerçekten dünya yurdu bir kervansaraydır. Elbette konan
göçer. Hazret-i Peygamber'e de baki kalmayıp mübarek vücut­

686
larım bu yazılan nurlu kubbede defnettiler. İmdi safâlı kardeş­
lere şöyle malum ola ki,

Hazret-i Server-i Kâinât'ı ziyaret etmenin şartlarını bildirir


Hazret-i Peygamber'i ziyaret etmenin âdâbı: Evvelâ ha­
mama gidip tertemiz yıkanıp mümkün olduğu kadar temiz el­
biseler giymeli, güzel kokulu ıtriyat cinsi şeyler sürünmeli, ûd,
amber ve başka buhurlar yakıp âdâb üzere temiz kalb ile gö­
nülden dua ederek varmalıdır. Ama edepsizlik etmeye. Dünya­
da padişahlar huzuruna nasıl varırsan, buna yüz bin kat fazla
edeplicc varmak gerek, zira onlar ölmemişlerdir, ancak dünya­
lar değiştirmişlerdir. Nice bin kere mübarek kabirlerinden ses
gelmiştir. Hatta Bursa'da Emir Sultan'a "Yâ veledî/Ey oğul" sesi
zahir olmuştur ki menkıbelerinde yazılıdır. Ey imdi onları da
hayatta bilip Bâb-ı Selâm'a varıp Resulullah Camii içine ayak
basıp Resulullah şebekesi belli olunca,
"Bismillâhirrahmânirrahîm, Rabb, iidhulnt medhale sıdk, ve
uhrucnî mahrece sıdk, ve ec'alnî min ledünke sultanen nasîrâ” deyip
yavaş yavaş delil ile gitmek gerek, zira delilsiz olmaz. Mısra:
Canını terk etmeyen canana olmaz âşinâ
Bî-vesîle her kişi sultana olmaz âşinâ
mazmununca delil lâzımdır.
Orada delil okursa, okuyarak huşu içinde âdâb ile iki el­
lerini göğsüne koyup vara. Zira âlem senedi ve insanoğlunun
övüncü huzuruna varırsın ki şefaat dilesen gerek. Hemen ki ka­
fese yakın varınca "/nnallâhe ve melâiketihi yusallûne ale'n-nebiyyi
yâ eyyühe’l-lezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ" [Kur'ân,
Ahzâb, 56] deyip Resulullah huzuruna varınca,
"Es-selâmii aleyke yâ Resûlallâh" deyip boynunu bükerek göz­
lerinden yaşlar dökerek adım adım ileri vararak Resulullah'ın
huzuruna varıp şebekeye yapışıp feryat etmeye. Ol mahalde
okunacak dua bunlardır:
Resûl-iKibriyâziyareti duası: "Es-selâmüaleykeyâResûlallâh.
Es-selâmü aleyke yâ Nebiyvallâh, Es-selâmü aleyke yâ hayra halkıllâh,
Es-selâmü aleyke yâ Habîballâh, Es-selâmü aleyke yâ Safuetallâh,
ve yâ seyyide'l-enbiyâi ve'l-mürselîn ve yâ hâteme'n-nebiyyîn ve
yâ hayra'l-halâyıkı râhimîn ve yâ kâ'ide'l-gurri'l-muhaccelîn ve yâ

687
imâme'l-müttakîn ve alâ ehli beytike’t-tâhirîn ve alâ ezvâcike't-tâhirâtı
ümmehâti'l-muminîn ve alâ âlike ve ashâbike'l-ecma'în ve alâ sâ'iri'l-
enbiyâi ve'l-mürselîn ve alâ sâ'iri-ibâdillâhi's-sâlihîn. Es-selâmü aleyke
yâ eyyiihe'n-nebiyyü ve rahmetüllâhi ve berekâtuhu, cezâkallâhu annâ
yâ Resûlallâh, efdalu mâ cezâe seyyi'en an kavmihi ve resûlen an üm­
met ihi, sallallâhu aleyke küllemâ zekereke'z-zâkirûn ve küllemâ gafele
an zikrike'l-gâfilûn. Ve sallallâhu aleyke fi'l-evvelîne ve'l-âhırîn, efda-
lü ve ekmelü ve atyabu mâ salle alâ ahadin min halkihi ecma'în. Kemâ
istenkadenâ bike mine'd-dalâleti ve bassarnâ bike mine'l-amâyeti ve
hedânâ bike mine'l-cehâleti ve eşhedü en lâ ilâhe illallah vahdehu lâ
şerîke leh ve eşhedü enneke abduhu ve resûlüh ve eminnüh ve hayre-
tüh min halkihi ve eşhedü yâ Resûlallâh enneke bellağte'r-Risalete ve
eddeyte'l-emânete ve nasahte'l-ümmete ve keşefte'l-gammete. Ve kad
ci'nâ bike yâ Resûlallâh zalimine bi-enfüsinâ, miistağfirîne li-zünûbina
ve eşfa' lenâ yâ Resûlallâh. Ülâike refikan yâ Resûlallâh, eş-şefâ'atü'ş-
şâfi'atü yâ Resûlallâh" deyip elini yüzüne süre.
Sonra Hazret-i Resul'ün huzurundan doğu tarafına yine bu
kafes sırası ile 2 adım gidip,
Hazret-i Ebubekir es-Sıddîk ziyareti: Bunlar da Hazret-i
Risalet-penah ile bir kubbede medfundurlar. Huzurlarına varın­
ca yine âdâb üzere,
"Es-selâmü aleyke yâ seyyidinâ Ebâ Bekns-Sıddîk ve yâ evve­
le gârır-refîk Es-selâmü aleyke yâ halife-i Resulullâh, ve safvetehu ve
sâniye fi'l-gâr, cezâkallâhu ta'âlâ an ümmeti Mulıammedin hayran ve
lekâke fi'l-kıyâmeti berren ve emnen ve emânen" deyip şefaatlerini
rica edip mübarek ruhlarına bir Fâtiha-i şerif okuyup sevabını
ruhlarına hibe eyleye.
Hazret-i Ebubekir es-Sıddîk m enkıbesi: Bunlar Hazret-i
Risalet-penah'ın vasiyeti ile halife olup adaletle İslâm beldele­
ri güvenli oldu ve din-i Muhammedi nizam ve intizam buldu.
Beyt:
Şeriat ra nühüstîn kurretü'l-'ayn
Refîk-ı Mustafa sâniye'l-isneyn
"Dinin ilk göz nuru olan, Mustafa'nın arkadaşı, iki kişiden biri
(Ebû Bekir'dir)."
Daha önce isimleri Abdüi-Ka'b idi. Sonra Hazret-i Resul

688
Abdullah buyurdular. İbn Ebî Kuhâfe, Amr bin Âmir ve hüve
Temîm bin Mürre bin Ka'b'dır. Yine Hazret-i Risalet-penah atala­
rından Ka'b'a ulaşırlar. Bu zat I Iazret-i Resul'e peygamberlik ge­
lince ilk tasdik edenlerden olduğu için Sıddîk buyurdular.
Ve Atîk dediler, zira bunlar hakkında Peygamberimiz "Sen
cehennemden kıırtulmuşsundur" diye müjde etmişlerdir. Künyeleri
Ebubekir diye meşhur olmuştur. Beyt:
Sadâkatde odur Sıddîk-ı ekber
Velî-ahd eyledi anı Peygamber
Bu zat Hicret'in 11. vılınm Rebiülevvel'inde halife oldular. Hali-

fclik süreleri 2 sene 3 ay 9 gündür. Abbas İrem Bağı'nda dünyaya


gelmişlerdir. Vefatları H. 13, Cuma gecesidir, o mübarek gecede
Ravza-i Mutahhara'da ta sabaha dek Hazret-i Risalet-penah'ın,
"Gel, ilk arkadaşım, yanm a gel" sesi gelip bütün Medineliler
bu sesi duyup sabahleyin hazır ederler. Hazret-i Ömer lahde in­
dirirken hazretin mübarek eli nur gibi mübarek mezarlarından
çıkıp yanlarında yer ederler. Hazret-i Ömer'in de mübarek topu­
ğundan çeker, işaretini eder. Hazret-i Ömer ondan anlar ki ken­
dileri de orada defnoluna.
Bu mahalde siyerciler öyle yazmışlar ki Hazret-i Risalet'in
mübarek kabri fıskiye ola. Sözün kısası Hazret-i Ebubekir'i ora­
da defnederler. Ölüm sebebini bazı tarihçiler böyle yazarlar:
Hazret-i Ebubekir Hayber'e gidip orada bir Hayber Yahudisinin
zehirli yemeğinden yiyip bir seneden sonra zehir vücutlarına te­
sir edip Hazret-i Peygamber ile dünya mağarasında arkadaş iken
mezar mağarasında da arkadaş oldu.
(— ) (— ) (— ) sânî isneyn.
"Hani onlar mağaradaydı" [Kur'ân, Tevbe, 40]
Bu son mısra âyettendir. Bundan başka Hazret-i (—) (—) (—).
Bunların huzurundan yine doğuya 2 adım gidip, (—) (—) (—)
onlar da Resûl-i Ekrem ile bir yerde yatmaktadırlar. Bunların da
hizasına varıldığında yine âdâb üzere,
"Es-selâmü aleyke yâ Ömere’l-Fârûk, Es-selâmü aleyke yâ halife-i
Resûlullâh, yâ Ömer bin el-Hattâb ellezî e'azzallâhıı bike'l-islâm fe-
cezâkallâhu ta'âlâ ani'l-islâm ve an ümmeti Muhammedin sallallâhu
aleyhi ve sellem hayri's-selâm aleykiimâ yâ dacî’â ve yâ vezîr resûlillâh

689
el-mu'âvineyn lehıı fi'd-dîn, ve nahnu netevesselü bikümâ ilâ resûlillâh
li-yeşfa'a lenâ, yâ halife-i Resûlullâh" deyip mübarek ruhları için
Fâtiha-i şerif okuna.
Sonra Hazret-i Risalet'in şebekesi köşesinden kuzeye 7 adım
gidip Hazret-i Risalet'in mübarek ayakları ucunda,
Hazret-i Cibril Makamı: Bu da Hazret-i Habib'in şebekesi
içindedir. Bunda da âdâb üzre bu duayı okuya:
" Es-selâmü aleyke yâ Cibrîle eminallâh, Es-selâmü aleyke yâ
mûnise Resûlillâh li-yeşfa'a lenâ, yâ kerrûballâh" deyip dünyevî ve
uhrevî hayır isteklerini rica ede.
Oradan yine o Resulullah şebekesi sırası ile 7 adım kuzeye
gidip, burada
Hazret-i Fâtımatü'z-Zehrâ binti Hazret-i Risalet-penah
ziyareti: Bunlar da Hazret-i Risalet-penah'ın kubbesi saha­
sı dâhilinde başka şebeke içindedir. Şebekelerinin kıble tarafı
Resululah'm şebekesine bitişiktir. Ama kendileri Hazret-i Resul
gibi cibinlik içinde değildir. Yaldızlarla kaplanmış sandukaları
ile açıktadır. Bu mahalle de âdâb ile gelip bu duayı okuya,
" Es-selâmü aleyki yâ Fâtımate'z-Zehrâ, Es-selâmü aleyki yâ bin-
te Resûlillâh, Es-selâmü aleyki yâ zevcete Aliyyi'r-Rızâ, Es-selâmü
aleyki yâ ümme Iiasan ve'l-Hüseyn, istevda'tüki'ş-şehâdeteyn, yâ bin-
te Resûlillâh'' deyip şefaatlerini rica edip mübarek ruhları için
Fâtiha-i şerif okunur.
Bu Medine şehri içinde bir kız dünyaya gelse bu Fâtıma me­
zarına getirip bir saat kadar dururlar. Hazret-i Fâtıma hicretten
(—) önce Mekke'de dünyaya gelmişlerdir. Ömür müddetleri (—)
sene. Bütün seyyidlerin silsileleri bunlara ulaşır.
Hazret-i Ömer menkıbesi: Bunlar Hazret-i Ebubekir'den
sonra hicretin 23. senesinde halife oldular. Beyt:
Emîr-i hıtta şer'-i îbn-i Iiattâb,
Çerağ-behişt-i huld-i şem'-i ashâb.
Hazret-i Ömer'in nesepleri bunlar: Hazret-i Ömer ibnü'l-Hattâb
bin Lefîde bin Abdüluzzâ ibn Reyyâh bin Abdülfart bin Zerrâh
bin Adî bin Kâ'b bin Lü'ey bin Hûced bin Gâlib'dir.
Annelerinin ismi Cesîme bint el-Hâşim bin el-Mugîre'dir ki
melun Ebû Cehil'in kız kardeşidir. Ebû Cehil, Hazret-i Ömer'in

690
dayısı olur ve Ebû Cehil'in ismi de Ömer'dir. Lakabı Ebû
Cehil'dir. Hazret-i Ömer'e Hazret-i Resul, Ömerü'l-Fârûk dedi­
ler. Hakkı batıldan ayırt ettikleri için bunlara Fârûk buyurdu­
lar. Halifelik müddetleri 10 sene 2 ay 4 gündür. Hazret-i Resul
tüm Sahabe-i kirâmlarına bir künye yani lakap korlar idi. Bun­
lara Hafz künye kodular. Ve asil kızları Hafza'dır. Gayetle zeki
ve Kur'ân'ı ezberlemiş idi. Hatta Hazret-i Osman Kur'ân-ı azimi
toplarken bu Ömer kızı Hafza'dan dinleyip toplardı. Onun için
hâlâ tüm kurrâ şeyhleri arasında Hafz Kıraati dedikleri Hazret-i
Ömer kızı Hafza'dan kalmıştır. Ve hayli uzun yaşamıştır. Ama
Hazret-i Ömer Hicretten 23 sene sonra vefat etmişlerdir.
Vefat sebeplerini bildirir: Muğîre bin Şube'nin Ebâ Lu'lû-yı
Fîrûz adlı bir kölesi şehit etti. Rahnıetullâhi aleyh. Bunların hali­
felik zamanlarında olan fetihler, Hazret zamanında olmamıştır.
Önce Haleb, Şam, Kudüs-i şerif, Mısır, Bağdad, Basra, Lahsa, Ye­
men, Aden ve Acem'de Nihâvend. Bütün Rafızîleri Acem'de kı­
lıçtan geçirdiler. Onun için Rafızîler Hazret-i Ömer'i sevmezler,
vesselam.
Bunların da menkıbesi ve ziyareti özellikleri tamam olup
beyt:
Ömer Fârûk olupdur yâr-ı sânî
Cihana doldu adi ile emânı
Olupdur sâniyen Mekke'de vâlî
Hazret-i Fâtıma'nın şebekesi köşesini 3 adımda dolaşıp,
Erbâb-ı Soffa Makamı: Sofasına varıp kıble yönüne yönelip
orada iki rekât namaz kılıp ana baba hakkını yâd edip dünyevî
ve uhrevî hayır isteklerinin olması için hayır dua edip tüm
Erbâb-ı Soffa ruhlar için Fâtiha-i şerife tilâvet edip bu mahalde
sakin olan fakirlere gizlice sadaka verile. Ama sadakayı açıktan
vermeye. Eğer açıktan kese çıkarıp altın ve gümüş para göster-
sen 1 0 0 kese mal yetmez. İnsanın giysilerini parça parça ederler.
Irza dair uygunsuz şeyler olup Resulullah'm huzurunda vavey­
la kopar. Hemen incelik odur ki bu türbe içinde bir şey vermeyip
dışarıda erbabını gözetip gizliden sadaka vermek gerek ve sevap
da ondadır. Bazı müstahak fukaralar vardır, onlara birer ikişer
altın verip hatm-i şerifler okutturula.

691
Sözün özü, her ne versen gizlice vermek gerektir. Zira
Hazret-i Risalet-penah'ın 700 hadım kara çehreli hizmetçileri
her biri muhteşem samur kürklere gömülmüş, giysili zengin la­
lalar vardır. Hepsine hâkim şeyhüT-haremdir, bu da hadımdır.
Hazret-i Risalet-penah'm 300 altm ve gümüş anahtarları bunla­
rın elindedir. Bunlardan başka cami hizmetçilerinden bin adam
da bu mahalde hazırdır. Hemen ki adak cinsinden halkın için­
de bir şey versen malı değil insanı bile parça parça ederler. Zira
fukara ve zengini yılda bir kere Müslüman hacıların gelmesi­
ni beklemektedirler. Ne kadar verilse yeri vardır. Ama gizliden
vermek gerek.

Ravza-i Mutahhara Kubbesi içinin özelliği, velinimetimiz


Vezir Hüseyin Paşa hazretleri ile Resulullah Türbesi içine
girdiğim izi bildirir
Evvelâ pâk helâl elbiseler giyip girmek gerek ve daima
salavât-ı şerife okumak gerek. Şeyhülharem hazretleri 12 kara
çehreli hadım halifeleri ile kemerlerine beyaz pembe futalar ku­
şanırlar. Bu halifelerin her biri birer kutbu'l-aktâb [kutuplar kut­
lu] mertebesinde ulu kimselerdir ki Hazret-i Resul'ün yoluna ca­
nını ve varlığını verip kırkar ellişer yıl hizmeti geçmiş kara lala­
lardır. Her birinin elinde amberdan, gülâbdan, buhurdan, mü­
cevher micmerlerle Resulullah şebekesinin mübarek kapısı önü­
ne gelip önce şeyhülharem paşa hazretlerinin kemerine bir be­
yaz futa kuşatıp paşanın eline bir cârûb, yani süpürge verir.
Sözün kısası, hakir ile 7 adam olup türbe tarafında, vezirler,
vekiller, âlimler ve ileri gelenlerin ferraşları vardır. Onların kay­
makamları bu Medine'de hazırlardır. Bizzat Osmanlı padişahı­
nın feraşeti vekili şeyhülharemdir. O da eline bir minşefe, yani
süpürge alıp dua ve senâ ile Hazret-i Fâtıma tarafından Resulul­
lah şebekesinin mübarek kapısı açıp 1 2 hadım ve yukarıda ya­
zılan kaymakam ferraşları içeri girdikten sonra kapıyı kapatır­
lar. Ravza-i Mutahhara içine bir adam bile koymak ihtimalle­
ri yoktur.
Bütün ferraşlar çok güvenilir adamlardır, onları da kara
ağalar yılda bir kere Ravza-i Mutahhara'ya korlar. Başka zaman
taşra camii süpürürler. Kâbe örtüsünü öperler. Şefaatlerini rica

692
edip ruhları için Fâtiha-i şerif okuyup "Yâ binte Resûlillâh" di­
yerek dahi içeri giderler.
Bütün micmerede ûdu, amberi, kâfûru, sümbül-i hıtâyı ve
ûd-i mülebbesi yakarlar, Allah diye ağlayarak mübarek başlan
hizasına varıldığında şemâme şemâme ham amberler yakarlar.
Hicret'in ikinci yılında Hazret-i Ali ile Hazret-i Fâtımatü'z-
Zehrâ'nın evlenmesi. O sırada Fâtımatü'z-Zehrâ 18 yaşma ulaş­
mıştı. Hazret-i Aliyy-i Velî 20 yaşma gelmiş cesur bir yiğit idi
ki evlendiğinin ertesi günü sabahleyin pehlivan çenginde me­
lun Ebû Cehil 70 adet kâfiri ile katledildi. Hazret-i Peygamber'in
amcası Abbas ve amcasının oğlu Ukayl ibn Ebî Tâlib ile 70 adet
inkârcılar Ali eliyle esir olup nicesi îslâm ile şereflenip Sahabe-i
kiram oldular.
Hasaneyn annesi Fâtımatü'z-Zehrâ vefat edince bu kafes­
ler içinde Fahr-i Kâinât efendimizin mübarek ayakları tarafında
defnedilmiştir. Ravza-i Mutahhara'nın dışında bütün ziyaretçile­
rin dimağları kokulanıp "Şefaat ya Resulallah" diye feryat eder­
ler.
Paşa hazretleri ve hakir yer öpüp şefaatlerini rica eyleyip dö­
şemelerini süpürmeye başladık. Diğer kara ağalar ile paşa 7 kan­
dil yakıp hizmet etti. Diğer kaymakam ferraşlar birer ikişer kere
süpürüp dışarı çıkardılar. Biz 15 adamla Ravza-i Mutahhara için­
de kaldık. Ama hakirde kalmaya can kalmadı. Aşkımdan sarhoş
oldum. Sonra mübarek ruhlarından yardım talep edip aklım ba­
şıma gelip hakir de 3 kandil yaktım.
Bu yüksek kubbenin tam ortasında asılı bir cibinlik vardır.
Nice Mısır hâzinesi değerinde zerdûz murassa bir süslü perdedir
ki cihan padişahları ona malik olmamışlardır. Bu cibinlikten içe­
ri bir tek kimse giremez. Zira bizzat Allah'ın Habibi burada yeşil
dokuma Kâbe örtüsü sanduka içinde yatmaktadırlar.
Bu Resulullah otağı içinde o kadar kıymetli mücevher şam­
dan, kandil, buhurdan ve gülâbdan vardır ki Resulullah'm
âhirete intikalinden bu 1082 tarihine kadar nice selef padişah­
ları, vezirler, devlet adamları ve ayanlar Hazret'e muhabbetten
gönderdikleri cevahirler tüm bu perde içinde birbiri üzere yı­
ğın yığın hazırdır ama asılı değildir. Hesabını Cenâb-ı Bârî bilir.
Onun için bu perdeden içeri bir fert koymazlar. Hazret'e mahsus

693
yerdir. Ama yılda bir kere hadım hizmetçilerin salihlerinden gi­
rip toz toprağını temizleyip dışarı çıkarlar.
Hazret-i Ebubekir de o cibinliğin içinde Hazret'in müba­
rek uylukları sağında o beraberlikte siyah Kâbe örtüsü ile örtülü
sandukada yatmakta imiş. Yine bu cibinlik içinde Hazret'in mü­
barek ayaklarının sağında bir yeşil Kâbe örtüsü ile örtülü san­
duka içinde Hazret-i Ömer ibnü'l-Hattâb yatmaktadır. Bu kub­
bede bunlardan başka kimse medfun değildir. Hazret-i Fâtıma
bu kubbenin dışında, sahasında medfundur.
Bu cibinlik ile taşra demir şebeke arası 3 adım geniş bir yer­
dir, örtünün dört tarafı dolaşılır bir yerdir. Döşemesi tamamen
akik-i yemeni, pîrûze, zeberced, billur, necef, moran, ayn-ı se-
mek, aynü'l-hir, aynü'l-mâr, Seylân, sebîl-i alâm, sedef, Kıbrıs el­
ması ve Alman elması gibi kıymetli taşlarla yeri öyle döşenmiş­
tir ki görenin aklı şaşar. Onun için burasına halı döşenmemiştir.
Bu mahalde kubbe içinde avizeler vardır, her biri birer pa­
dişahın yadigârıdır ki her birinin kıymetini Allah bilir. Nice bin
murassa kandil, kafesli altın toplar, mühr-i Süleymanlar, sürahi
mücevher kandiller ile süslenmiştir ki gören insanlar şaşırıp ka­
lırlar. Bu kubbe içinde bu avizelere yer kalmayıp bu süsleri 70-80
yere yine cevahir zincirleri ile kubbenin bazı köşelerine küme
küme asmışlar. Ondan sonra gelen sanat eserleriyle süslemişler.
Yine bu mahalde adam boyu altın şamdanlar var ki her biri
Rum haracı değer. Her gece hizmetçileri gelip yedişer sekizer
zirâ balmumu kâfûrîlerini yakıp aydınlatırlar.
Bu şamdanların yanında adam boyu sanatlı ve mücevher
çerâğdanlar, buhurdan ve gülâbdanlarm parıltısından insanın
gözleri kamaşır. 7 yerde 7 adet adam boyu çerağdanlar vardır.
Biri Nureddin-i Şehid'indir, biri Sultan Kayıtbay'ındır, biri de
Sultan Gavrî'nindir, biri Mısır fatihi Selim Şah'ındır, biri Süley­
man Han'ındır, biri Hint padişahı Celâleddin Ekber'indir, biri
Sultan Ahmed'indir. Bu hepsinden süslü, sanatlı ve mücevher
çerâğdandır kim her biri onar Mısır hâzinesi değer, derler.
Resulullah'ın hizasında cibinlik üzerinde dikili 2 adet elmas
vardır. Biri yetmiş kırattır. Biri çocuk eli ayası kadar vardır.
Allah hakkı gece ile dikkatle baktım, parıltısından kubbe
nur iken nur üstüne nur olurdu. Aşikâre elmaslardır. Gerçek­

694
te şeb-çerağ deseler yeridir. Bazı talebeler bu elmasların ışığında
ders çalışırlar. Bu şeb-çerağ elması olan perde tam yüksek kub­
benin ortasında kol kalınlığı ibrişim iplerle asılıdır.
Bu perdenin dört tarafının ipleri de yüksek kubbenin çevre­
sinde olan direklere ve şebekelere bağlıdır. Sanki bu kubbe için­
de bir süslü çadır Hazret-i Risalet üzere örtülmüştür. Hazret-i
Resul içinde hazırdır, etekleri zeminle birdir, asla kapısı ve ba­
cası yoktur.
Bu kubbe 50 arşın yüksektir. İçi zer-ender-zer tezhipli mina-
dır ve silu ve lacivert ile nakışlıdır.
Bu nurlu kubbenin etrafında "Allâhu nûru's-semâvâti ve'l-
arz, meselü nûrihi ke-mişkâti?ı fîhâ misbâh, el-misbâhu fi'z-zücâce..."
[Kur'ân, Nûr, 35] âyeti yazılmıştır.
Hamd olsun bu tertip üzre ziyaret edip âdâb üzere dönüp
hakir dışarı çıkıp yine Resulullah'm huzuruna geldim. Bu ma­
halde Resulullah'm şebekesi üzerine altın ile yazılmış celî hüsn-i
hatlar var ki anlatılmaz. Evvelâ:
Bismillâhirrahmânirrahîm,
Yâ seyyidî yâ Rasûlallâhi huz bi-yedî
M alî sivâke velâ elvî ilâ ehadî

Ente nûru'l-hüdâ li-külli kâ'inetî


Ve ente sırru'n-nidâ yâ hayra mu'temedî
Bu levhanın altında yine bir altınlı levha üzere: " Ellezîne
yettebi'ûner-r'resûle'n-nebiyyi'l-ümmiyyellezî yecidûnehu mektûben
indehüm fi't-Tevrâti ve'l-incîl" [Kur'ân, A'râf, 157] âyeti yazılıdır.
Yine bu mahalde levha üzere tezhipli celî hat ile "Ve kefâ
billâhi şehîdâ, Muhanımedün Resûlullâh" [Kur'ân, Fetih, 28-9] âyeti
vazılıdır.

Bu hatların ortasında bir büyük gümüş tahta üzere Karahisarî


tarzı celî hat ile “Nebbi' ibâdî ennî ene'l-gafûru'r-rahîm" [Kur'ân, Hicr,
49] ve “ Ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn" [Kur'ân, Enbiyâ, 107]
âyetleri altında Al-i Osman neslinden Mehmed Han oğlu Sultan
Ahmed ... Osman Gazi'ye kadar yazılmıştır. Öyle bir kalem işidir
ki şimdiki üstadlar yapmaya kâdir değillerdir.
Bu mahalde Hazret-i Ebubekir ve Hazret-i Ömer hizasında­
ki kitâbeler içinde onların vasıfları yazılmıştır.

695
Hazret-i Peygamber'in mübarek başları tarafı şebekesi kö­
şesindeki pâyende üzerinde bu hadis-i şerif bir beyaz mermer
üzerine celî hat ile yazılmıştır: "Allah'ın Resulü sallallâhu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu: Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız
doğruyu bulursunuz."
Bu hadisin (—) (—) (—) kırmızı ile işlenmiş. Hadis-i şerif:
Kâle'n-Nebiyyü sallallâhu aleyhi ve sellem: (—) (—) (—) yazılmıştır.
Sözün özü, muhabbetimin aşkımın fazlalığından ilmimiz
yettiği kadar yazıldı. Bu arada 40 kere bu cennet bahçesini ziya­
ret edip Resulullah'ın huzurunda şefaatlerini rica eyledim.
Hatta 1050 11640] senesinde gençliğimizde (—) (—) (—) edip
hakir müezzinlik edip namazdan sonra mübarek ellerini öpüp,
"Şefaat yâ Resulallah" dedim.
Hemen mübarek kelâmlarıyla buyurdular ki,
"Şefaat, ziyaret ve seyahat, el-Fatiha" dediler.
Hamd olsun mübarek sözleri bu kutlu senede gerçekleşip
bu tertip üzere ziyaret ettik. Şam-ı şeriften Müzeyrib Kalesi'ne
gelip şiddetli kıştan çadırımızdan dışarı çıkamayıp 17 günde 7
hatim okuyup birini Ve'd-duhâ suresinde, birini Yâsin suresinde
ve birkaçını Ihlâs suresinde alıkoyup hamd olsun hazrete lâyık
bu hatm-i şerifleri hediye getirip mübarek ayak tozlarına yüz
sürüp şefaatlerini rica eyleyip dünyada seyahat ile emniyet, son
nefeste iman diledik. Hak kabul eyleye.
Hattâ İhlâs-ı şerifte kalmış hatm-i şerifin birini öğle nama­
zı kılındıktan sonra hakir müezzinler mahfilinde tamam edip
bahr-i tavîl gibi bir dua ettim ki bütün hacılar hayran kaldılar.
Hamd olsun o dua hürmetinde nice aziz kimselerin hayır dua­
larını aldık. Hak kabul eyleye, vesselâm.
Bu mahalde bütün ziyaretlerimiz tamam olup,

Medine-i Münevvere Kalesi içindeki mamur olan hane ve


imaretleri bildirir
Medreseleri: Bâb-ı Rahmet'in dışında Seyfeddin Sultan
Medresesi'nin kapısı üzere olan çiçek ve bahariyesi içinde celî
hat ile, "Ve men erâde'l-âhirete ve se'â lehâ ve hüve mü'minün feülâike
sa’yiihüm meşkûrâ" [Kur'ân, İsrâ, 19] âyeti yazılmıştır.
Bu yazının alt yanında:

69 6
"Emera bi-imâreti hâze'l-medreseti’l-mübâreketi el-emîrü’l-kebîr
el-muhtâc ilâ afüvvi'r-Rahmân malikü'l-ümerâ Seyfeddîtı Hûbân ve'l-
lıâtûn el-mu'azzama. Seneerba ve ışrîtı veseb'a mie" I724] yazılmıştır.
Bu medreseye bitişik Mısır halifelerinden Sultan Kayıtbay
Medresesi'nin tüm odalarının pencereleri Hazret-i Risalet'e na­
zırlardır.
Bâb-ı Cibril'den dışarı Sokollu Mehmed Paşa Medresesi,
Bâb-ı Selâm yakınında Sultan III. Mehmed imaret yapıp Hazret-i
Risalet'e hibe ettiği için İmaret-i Muhammediyye derler, büyük
vakıftır. Kısacası kalenin içinde ve dışında toplam 118 medrese­
dir. Bazısını âlim ve mücavirlere ve meşrûta hane etmişlerdir.
Bu kalede 2 hamam var. Biri Sokollu Mehmed Paşa'nındır.
Suyu, havası ve yapısı gayet hoş hamamdır. (—) (—) (—) gayet sa­
natlı aydınlık hamamdır.
Kale içindeki hanların en donanımlısı Mısır Kapısı'nın iç yü­
zünde kaleye girerken sağ tarafta (—) Hanı, 120 ocak sanatlı han­
dır. Karşısında (—) Hanı, 50 ocaktır. (—) (—) (—). Meşhur hanlar
bunlardır.
Bu kalenin içi, çarşı pazarının yolları baştan başa beyaz kal­
dırım döşelidir ve gayet temizdir. Daima sakalar bu caddelere
su serperler.
20 adet sıbyan mektebi vardır. 7 yerde dârülkurrâ vardır ki
her birinde Hafz Kıraati, İbn Kesîr, Seb'a, Aşere ve Takrîb kıraat­
leri okunur. 7 yerde dârülhadis vardır.
Ve 70 sebilhane vardır. Bazı sebillerin vakıfları sağlam oldu­
ğundan hacılar geldiğinde bal şerbeti ve şeker şerbeti ile susa­
yanları sularlar.
Bu kale içinde 3 yerde yirmişer otuzar basamak taş merdi­
venlerle inilir ikişer lüleli can bağışlayan âbıhayat çeşme var- ^
dır. Hazret-i Risalet'in açık mucizesiyle bu şehre gelen Ayn-ı
Zerka'dandır ve Sultan Süleyman hayratıdır. Bu Ayn-ı Zerka ga­
yet derinden gelir, ama yine gayet sıcaktır. Ancak birazcık testi­
de durup havalansa buz parçası olur. Gayet âbıhayat, sindirimi
kolay ve yumuşak temiz sudur.
Bazı sebiller üzerinde, “ Ve sakâhüm rabbühüm şarâben tahûrâ."
[Kur'ân, İnşân, 21]
Bazısında "İnnâ a'taynâke'l-kevser." [Kur'ân, Kevser, 1]

697
Bazısında "Ve külûhu henîen merîâ" [Kur'ân, Nisâ, 4], “Aynen
fîhâ tüsemnıâ Selsebîlâ" [Kur'ân, İnşân, 18], “ Ve ce'alnâ mine'l-mâi
külli şey'in hcıyy" [Kur'ân, Enbiyâ, 30], " İnne'l-ebrâra yeşrebûne min
ke'sin kâne mizâcuhâ kâfûrâ" [Kur'ân, İnşân, 5] âyet-i şerifleri celî
hat ile yazılmıştır.
Gerçekten de bu Medine-i münevverede sudan aziz hayrat
yoktur. Resulullah Camii'ne de bir hayır sahibi dolaplar ile su ge­
tirip Şâfiî ve Hanefî havuzları inşa eylese bin haccü'l-ekber seva­
bı bulurdu. Bu kadar melikler gelip birine bu hayrat nasip olma­
mıştır. Büyük ihtiyaçtır, hatta hacılar vardığında garip adamlar,
"Bre medet, abdest alıp Hazret-i Resul'ü ziyaret edem" diye
çalışır. Sonunda bazı fukaralardan birer ibrik suyu birer ikişer
paraya alıp abdest alır, hayli sıkıntı çekilir.
Bu şehir içinde 700 süslü çarşı vardır. Gerçi kârgir yapı be­
desten yoktur, ama Hind, Sind, Arap, Acem, Belh, Buhara, Çin,
Maçin, Hıtâ ve Hoten miski ve Habeş zebâdı, kısacası yedi ikli­
min değerli eşyaları burada bulunur. 70 bin hacı ve tüccar mal­
larını getirip burada yük çözüp yük bağlayıp giderler, işlek bü­
yük nurlu şehirdir. Halkının çoğu, "Çalışıp kazanan, Allah'ın sev­
gilisidir" [hadis] deyip ticaret ederler. Gayet pâk, temiz, zarif ve
garip dostu halkı vardır.
Bu Medine şehri Receb, Şaban ve Ramazan'da gece gündüz
açık olup nice yüz bin kandiller ile aydınlanıp Medine iken mü­
nevver olur. Ama bayramları hacıların geldiği gündür. Zira o
günde surre ve atiyeleri gelip sevinirler, temiz elbiseler giyip
hacıları evlerine davet edip ziyafet ederler. İhsan ve inam alıp
sevinip geceleri Kadir, gündüzleri Kurban bayramı olur. Hep­
si hacılarla güzel geçinip ziyaretlerde rehberlik edip kâr eder­
ler, vesselâm.
Medine-i münevvere varoşunun özellikleri: Bu kalenin
kıble, güney, batı ve kuzey tarafı baştan başa bağlı bahçeli, ma­
mur ve şenlikli hanedanlardır ki 7 mahalle ve 2 bin kârgir yapı
ikişer kat geniş evlerdir. Kale haneleri gibi dar haneler değil­
dir. Hepsi beyaz kireç ile sıvalı süslü ve sanatlı evlerdir, keres­
te ve ahşapları hurma ağacındandır. Yer yer Rum ahşapları da
Mısır'dan Süveyş'e, oradan gemi ile Yenbû'a oradan develer ile
Medine'ye gelip haneler yaparlar.

698
Bu süslü varoş sur içinde değildir. Ama Allah'ın hikmeti bu
şehrin dört tarafı hendek gibi bir kuru kara deredir. Doğu tarafı
geniş bir ovadır. Ta kale duvarında son bulur.
Bu varoşta toplam (—) mihrap vardır. Evvelâ büyük cami
(—) (—) (—) (—) cami-i şeriftir. Bu Medine-i münevverede bun­
dan başka ve kale içinde Ravza-i Mutahhara (—) (—) (—) (—) bu
camiin kıble kapısından mihraba kadar 80 ayaktır, iki tarafı 1 0 0
ayaktır. (—) (—) (—) yüksek değildir ama gayet sanatlı eski tarz
inci tanesi gibi beyaz aydınlık camidir. İnsanların yöneldikle­
ri mihrap da sadedir. Mihrap üzerinde, "Küllemâ dahale aleyhâ
Zekeriyya'l-mihrab" [Kur'ân, Âl-i İmrân, 37] âyeti yazılıdır.
Minaresi alçaktır. Haremi [avlusu] yoktur, ancak taşra sofası
vardır. Cami içi mermer ve gayri taşlarla döşeli değildir, hemen
Ravza-i şerif haremi gibi küçük kara çakıl taşı ile döşelidir. İn­
san yalınayak üzerine bassa huzur ile basamaz. Şöyle dökülüp
yapılmıştır. Diğer camiler gibi süslü değildir, sade güzelidir. Bir
kez ibadet edenin duası kabul olunur. Zira Hazret-i Risalet öyle
dua eylemiştir.
Bu camiin batı tarafı karşısında Hazret-i Ebubekir Mesci­
di, bir küçük kubbeli ve alçak minareli mescittir. Hazret-i Resul
Camii'nin kıblesi tarafına 100 adım yakın bir düz yerde,
Hazret-i (—) (—) Mescidi: Bu da mükellef binalı bir küçük
kubbeli ve bir alçak minareli mescittir. Bu varoş içinde ibadet et­
tiğimiz mescitler bunlardır.
46 medresenin bazıları ev olmuştur. 6 dârülkurrâ, 11
dârülhadis ve 20 sıbyan mektebi vardır. Hepsinin senelik çan­
taları, giyecekleri ve paraları verilir. Bu Medine-i münevverede
olan hayrat ve hasenat bir diyarda yoktur.
Bu varoşta bir hamam vardır. Hazret-i Risalet Camii'nin ya-
kınında, yol aşırı karşı tarafta Davud Paşa Hamamı, gayet hoş ve
temiz hamamdır. Suyu ve havası hoş, hizmetçileri sevimli sanat­
lı hamamdır, ama her zaman açık değildir.
Bu hamam yakınında Hasekiye Medresesi, kârgir, kale gibi
sağlam yapıdır. Odalarında hacılar konaklarlar.
Hazret-i Ali'nin kuyusu tatlı sudur, bu varoştadır, hacılar
ondan içerler.
Bu varoşta 4 büyük imaret vardır. Bunlardan Süleyman

699
Han'ın ve HI. Murad Han'ınki hamam yakınındadır. Haseki
Sultan'm üçer kazan çorbaları gece gündüz pişirilip iki öğün ha­
cılara, garip gurebaya ve diğer miskinlere teklifsiz sofrası ile bi­
rer ekmek ve birer tas buğday çorbaları dağıtılır. "Şüphesiz rızık
veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır." [Kur'ân, Zâriyât, 58]
Mübarek gecelerde ve Cuma gecesinde yine bu Keykavus
mutfağında koyun eti, pilâv, zerde ve aşure pişip yoksul zengin
herkese yeteri kadar dağıtılır. Bu imaretler kale içindeki imaret­
lerden meşhurdur. Onlar hizmetçi, görevli ve mücavirlere dağı­
tırlar. Ama bu imaretlerde halka, seçkinlere, zengin ve fakirlere
dağıtılır ki büyük hayrattır.
Bu varoşta 40 sebilhane vardır. Bunlardan donanımlısı Emi-
rülhaclar sofası üzerinde Teftişçi Mehmed Paşa Sebili, meydan­
da başka bir büyük yapılı yüksek sebildir. Kapısı üzerinde tari­
hi var, ama aceleden yazılmadı. Gümüş yaldızlı bakır üzere ka­
laylı sakalar ile âbıhayatmı içerler.
Mısır Kapısı dışında Ağa Sebili, bu da büyük hayrattır. Pen­
ceresi üzerinde "Ve ce'alnâ mine'l-mâi külli şey'in hayy" [Kur'ân,
Enbiyâ, 30] yazılmıştır.
Haseki Sultan Köprüsü başında Dârüssaade Ağası Sebili.
Bütün han, cami, medrese ve bazı haneler altında birer sebil var­
dır. Hepsini Ayn-ı Zerka'dan taşırlar.
Bu varoşta toplam 7 bürke [göl] vardır. Hepsi Ayn-ı
Zerka'dandır. Ve Ayn-ı Zerka'nın geçtiği yerlerde bazı kuyular
vardır.
Bu varoşta Hazret-i Peygamber Camii'nden ta Mısır
Kapısı'na kadar 600 adımdır. İki tarafında 200 dükkân vardır,
derme çatma kulübelerdir, kârgir yapı değildir. Çoğu kahve­
hane, mahafeci, kasap, aşçı, ot, arpa ve saman satıcısı ile guruş
sarrafları dükkânlarıdır ki omuz omzu sökmez, öyle kalabalık­
tır. Özellikle hacılar geldiğinde insan deryası olup gayet bolluk
olur. Ama hacılar olmadığı sırada küçük büyük, zengin fakir
mahkeme defteri ile toplam 14 bin insan yazılmıştır.
Bu halkın cümle yiyecek ve içecekleri Mısır Fatihi Selim
Han, Süleyman Han, Sultan III. Murad ve Sultan Ahmed hayrat­
larından Mısır'da Deşîşe-i Kübrâ, Deşîşe-i Suğrâ, Muradiye, Mu-
hammediye ve Hâsekiye dedikleri vakıflardan 14 bin kere 100

700
bin erdep tahıl tahsil olup Mısır'dan Süveyş'e, oradan gemiler ile
Yenbûü'l-bahr'e, oradan develer ile Medine-i münevvereye gelip
herkes elinde olan padişah beratlarına göre yiyecekleri alıp pa­
dişaha hayır dua ederler.
Şam hacıları ile surre emini geldiğinde Mısır'dan tayin
olunan 62 bin mümessek şerifîleri [altın] surre emini getirir.
Haremeyn'den ve nice bin vakıftan ve fethedilen ülkelerin Mek­
ke ve Medine vakıfları tahsilinden iki Mısır hâzinesi de bu Me­
dine halkına gelip surre emini gece gündüz meşalelerle emirül-
hac ve Medine mollası, şeyhülharem huzurunda padişah defte­
riyle herkese surresini verip boş olanları Asitane'ye arz ederler.
Surresini alanlar padişaha dua ederler. Kısacası huzur ehli bir
kavimdir. Zira Resulullah'ın komşusudurlar.
Bu şehir gerçi taşlık ve çöllük yere kurulmakla gayet şiddet­
li sıcak olur. Ama insanlara ve diğer hayvanlara etki etmediğin­
den başka suyu ve havası gayet hoş olup mahbûb ve mahbûbesi
gayet güzel yüzlü ve endamlı olup konuşmaları çok düzgündür.
Beyt:
Iieftâra gelse rûh-ı musavver revân olur
Güftâra gelse mu'cize İsa beyân olur
Bu güzel beyt bu Ravza-i Mutahhara'nm nûr-ı musavverleri hak­
kındadır ki maralî ve gazalî ceylân gözlü, şirin sözlü ve nur yüz­
lü can pareleri vardır. Tüm kadınları mavi iç edik ve mavi pa­
buç giyip siyah çarşaf örtünürler. Başlarına sarı, kırmızı ve ye­
şil dârâyî ipek dutuk örterler. Bu nikâbdan sürmeli gözlerinden
gayri endamları örtülü gayet edepli kadınları vardır
Bütün ayanı renkli helâlî dalgalı soflar ve çeşit çeşit boğa­
sı, hıtâyî, hümaşahî, zağî, mollayî, mirzayî, Ahmed-âbâdî ve
Mahmud-âbâdî gibi makbul bezler ile temiz elbiseler giyer­
ler. Başlarına türlü türlü Şam alacası külâh ve kavuklar üzeri­
ne keşmirî şallar ve köse sarıklar ile imameler sarınıp taylesân-ı
Muhammedîlerin sarkıtıp Resulullah sünneti üzere nergis göz­
lerini sürmelerler. Bir sınıfı âbid, bir sınıfı zâhid, bir sınıfı tüccar
ve bir sınıfı ehl-i dükkândır.
Genellikle halkı Anadolu ve Rumeli insanlarıdır. Urban sa­
kin olamaz. Halkı gayet yumuşak huylu adamlardır, herkesle ül­

701
fet ederler. Çarşı pazarda olan ıtriyat misk, ham amber ve zebat
kokusundan insanın dimağı kokulanır. Bu şehrin binde birini
yazmak imkânsızdır. Hemen Cenâb-ı Bârî kıyamete kadar ma­
mur ve şenlikli eyleye. (—) (—) (—) bağ u bahçedir. Bunlardan
süslüsü Sokollu Mehmed Paşa Bağı, Şeyhülharem Bahçesi ve Şe­
rif Had ( - ) ( - ) ( - ) ( - ) .
Sulu meyvelerini bildirir: Evvelâ 7 çeşit hurması olur. Tür­
lü türlü elmaları vardır ki "Elma gibi faydası boldur" sözü bu Me­
dine elması hakkındadır. Çeşit çeşit sulu üzümü olur. Dilber
yanağı gibi et şeftalisi olur. Kaysısı, zerdalisi ve diğer erikleri
boldur. Adam kadar limonu, turuncu, kebbatı ve ağaç kavunu
olur. Zeytini, inciri ve narı çok boldur. Ancak Anadolu'da yeti­
şen meyvelerden muşmula, üvez, vişne, kiraz, kızılcık ve kesta­
ne olmaz. Diğer can besleyen meyveleri sayısızdır. Taşlık yerler
olduğundan ekinlikleri azdır. Bütün tahılları Mısır'dan, Taif ve
Abbas-ı Hicaz'dan gelir.
Bağ ve bahçesinde Resulullah kanından yetişmiş 7 çeşit
gülü var ki sanki rengi silu bedahşan la'li kızıldır. Gül suyunun
yanında ıtr-ı şahî ve mâ-i kâdî sanki yalancı sudur.
Zambak, karanfil, ful, yasemin, nergis, zerrin, müşk-i rumî,
menekşe ve diğer çiçekleri bol olup insanın dimağını kokulan­
dırır. Özellikle limon turunç baharı mevsiminde onun çiçekleri­
nin kokusu insana hayat verir.
Sözün kısası bu Medine'nin dört tarafı hurmalık, gül bah­
çesi, ekinlik, bağ ve bostan olduğundan hurması son derece tat­
lı, diğer sulu meyveleri çok hoş olup diğer yerlerin hurmasın­
dan bu Medine hurması daha iyi ve daha tatlıdır. Bol hurma ile
bezenmiş, gönül açan bahçelerle süslenmiş cennet gibi bir yer­
dir. Bu mahalde de Medine-i münevvere özellikleri tamam oldu.

Medine-i münevverenin dışında olan ibadetgâh ve


ziyaretgâhları bildirir
Evvelâ Medine Kalesi'nin doğu tarafında Bakî ziyaretgâhı
vardır. Âdâb odur ki önce pâk abdest alıp kalenin Bakî
Kapısı'ndan dışarı çıkınca bu duayı okuya. Bakî duası:
“ Es-selâmü aleykiim yâ dâra kavmi mü'minîn, ve innâ inşaallâhu
biküm lâhikûn, Allâhümme ağfir li-ehli'l-Bakî'i'l-garafeti, Allâhümme

702
ağfir lenâ ve leküm ecma'în" deyip Tekâsür suresini okuyarak
doğu tarafa doğru bu büyük mezarlık içinde 2 0 0 adım gidip ön­
ceki gibi âdâb üzere önce,
Hazret-i Osman ziyareti: "Es-selâmü aleyke yâ halife-i
Resûlallâh, Es-selâmü aleyke yâ seyyidenâ yâ Osmam zi'n-nûreyn, Es-
selâmü aleyke yâ Osman ibn el-Affân, cezâkallâhu ta'âlâ an ümmeti
Muhammedin hayran ve lekâkefi'l-kıyâmeti birren ve emânen, li-yeşfa'
lenâ yâ sahibe'l-hayâi ve'l-îmân, eş-şehîdüfî hâleti tilâveti'l-Kur'ân ve
f i şehri Ramazan, yâ camia l-Kur'ân, Es-selâmü aleyküm yâ vezîren yâ
Resûlallâh." deyip ruhları için Fâtiha-i şerif okuya.
Hazret-i Osman m enkıbesi: Hicret'in 24. yılıMuharrem'inde
halife oldu. Beyt:
Üçüncü yâr Osman ibn Affân
Ki oldur menba'-ıfazl ile irfân
Nesepleri bunlardır: Hazret-i Osman ibn Affân ibn Ebü'l-As bin
Ümeyye bin Abdi Şems bin Abdi Menâf bin Kusay bin Kilâb
bin Murre bin Ka'b'dır. Ta Resulullah'm atasına ulaşır. Künye­
leri Ebû Ömer'dir ve bir görüşte Ebû Abdullah'tır. Doğumları
Mekke'de, vefatları Medine'dedir. Bunlara Hazret-i Peygamber
iki kızını nikâhlamakla Zi'n-nûreyn derler. Beyt:
Zıll-ı Rahtnân sahibii'n-nûreyn
İbn [ü] hilmiyle mecma'ü'l-bahreyn

Mecma'-ı fazl-ı cami-i Kur'ân


Sadef-i dürr-i marifet Osman
Halifelik müddetleri 11 sene oldu. Hazret-i Ömer vefatından 3
gün sonra biat ettiler. Başa geçtiğinde 69 yaşında idiler. 11 sene
halifelikten sonra Ramazan ayında Kur'ân okurken 35 tarihinde
şehit olup rahmete yürüdü. Hatta Bakara suresinde "Onlara karşl
Allah sana yeter" [K ur’ân, Bakara, 137] âyet-i şerifini okurken Os­
man kanı bu âyet-i şerife üzerine dökülmüştür. O Kelâm-ı İzzet
hâlâ Humus'ta İçkale Camii'ndedir.
Zamanlarında Horasan, Azerbaycan, Taberistan, Kirman,
Semerkand, Afrika ve bunun gibi nice vilâyetler fethedilmiştir.
Kabirleri Bakî'nin doğusu tarafı sonunda bir hurma bahçesi
kenarında bir türbededir. Vefatı sırasında,

703
"Ey müminlerin emiri! Sizi Hazret-i Resul'ün yanında def­
nedelim" diye izin isterler.
"Hayır hayır, davet olunmadık. Haddimiz değildir" diye
izin vermemişler.
Hazret-i Osman'ın şehit edilm esinin sebebi: (—) tarihinde
Hazret-i Osman Mısır'ı Hazret-i Ebubekir'in evlâdı Muhammed
Ekber'e verdi. Ama Hazret-i Osman'ın kâtibi olan Mervan'ın iste­
ği Mısır'ı başkasına vermekti. İsteği kabul olmayıp Muhammed
Ekber Mısır'a yakın varınca Hazret-i Osman tarafından Mısır'a
bir ferman gerekti. Kâtip Mervan hile edip bu gibi bir emir ya­
zar ki "İzâ câ'e'l-emîr fakbilûhü" sözünü noktasız yazıp Hazret-i
Osman'a mühürletip sonra "Fakbilûhü/kabul ediniz" kelimesinde­
ki "b" harfine iki nokta koyarak "t" harfine çevirip "Faktülûhü/
öldürünüz" eyleyip bir deveci ile bu sahte emri Mısır'a gönderir.
Allah'ın hikmeti o emir Mısır'da Muhammed Ekber hazret­
lerinin eline girip aklı başından gidip bu emri Medine'de bü­
tün Sahabe-i kirâma gönderir. Onlar da ayaklanarak Hazret-i
Osman'a bu sahte yarlığı gösterdiklerinde,
"Hâşâ bu emirden benim haberim yoktur" deyince cümle
Sahabe,
"Ey müminlerin emiri! Bu hile ve şeytanlık Hakem ibn
Mervan'm işidir. Bize onu ver, katlederiz" dediler.
Hazret-i Osman razı olmadı. 40 gün Hazret-i Osman'ın sa­
rayını Medine'de kuşattılar. Hazret-i Ali bu karışıklığı gidermek
için oğlu Hazret-i Hasan'ı ve hizmetçisi Kamber'i gönderdi. As­
ker saldırıp Kamber'in başın yardılar, Hazret-i Hasan'm elbisesi­
ni parça parça ettiler. Sonunda, yukarıda yazıldığı üzere Kinâne
bin Bişrinecî adlı melun Hazret-i Osman'ı Kur'ân-ı azim okur­
ken şehit etti. Namazını ITakîm bin Harâm kılıp bu türbede def­
nedildi. Şehitlik sebepleri böyledir.
Başka bir rivayette şehitlik sebepleri şöyledir. Halifelik za­
manlarında Muaviye Şam valisi idi. Şam halkına açıktan zul­
meder şeklinde olup nice bin adam Şam'dan Medine'ye gelip
Hazret-i Osman'a şikâyet edip Muaviye'nin azlini istediler. Ri­
caları kabul olmayıp ayaklandılar. Kalabalığı dağıtmak için hal­
ka bir mektup içinde " Fakbilûhüm" kelimesini yazarlar, yani yine
hâkiminiz Muaviye'yi kabul edin, diye rica eder.

704
Bu kâğıt Muaviye tarafından gelen şikâyetçi adamların elle­
rine geçince "Fakbilûhüm"ün noktalarım değiştirip "Faktülûhüm”
ederler.
"Hay Bizim Muaviye hazretlerine kastı var imiş" diye baş­
kaldırılar. 40 gün savaşıp sonunda yukarıda yazıldığı üzere
Hazret-i Osman'ı şehit ettiler. Beyt:
Ol hayâ kâm Hazret-i Osman
Ana da kalmadı bu dâr-ı cihan
Hazret-i Osman'ın nikâhlıları Hazret-i Rukıyye ve Hazret-i
Ümmü Külsûm. Bunlar Hazret-i Peygamber'in kızlarıdır.
Hadice-i Kübrâ'dan doğmadırlar. I Iicret'in 2. yılında Bedir Gaza­
sı gününde Hazret-i Osman'ın zevcesi ve Hazret-i Peygamber'in
kızı Sitti Rukkıye vefat etti. Sonra Hazret-i Resul Ümmü
Külsûm'ü Hazret-i Osman'a nikâhladı. Onun için Hazret-i
Osman'a Zinnûreyn dediler.
Bu düğünde Hazret-i Peygamber "Tef çalarak da olsa düğü­
nü ilân ediniz." hadis-i şerifi buyurduklarından çmgıraksız tef
çalındı ve büyük şenlik oldu.
[Hazret-i Peygamber'in kızı Sitti Zeyneb] Rebî bin
Abdüluzzâ'ya verildi. (—) (—) 10. senede (—) Huneyn Gazası gü­
nünde Sitti Zeyneb vefat etti. Resulullah'm bu üç kızı Bakî'dedir,
[Hazret-i Abbas'ın] türbesinin kapısı bunların kubbesine nazır­
dır. Bu Bakî'de Hazret-i Osman Türbesi'nde (—) (—) {—) kızıl
kanlı yeşil atlas ile örtülüdür. Her an bu atlas yenilendiği vakit­
te (—) (—) (—) oldu.
Hamd olsun ziyaret edip mübarek ruhları bir Yâsin-i şerif
okuyup şefaatlerini rica eyledim.
Yine bu mahalde Ümmü Seleme binti Ebî Ümeyye. Ashâb-ı
kiramdan Ebû Seleme Abdullah el-Mahzûmî'nin hatunu idi.
Ebû Seleme vefat edince Ümmü Seleme'yi Hazret 44 yaşında
iken nikâhına alıp müminlerin annesi oldu. 62 yılında vefat edip
bu Bakî'de defnedildi.
Hakem ibnü'l-Âs Mekke fethinde Ebû Süfyan ile İslâma gel­
mişlerdi. Peygamberimizin sırlarını ifşa ederdi. Ashâb-ı kirâm
arasında bunlara Tarîd-i Resûl [Resulullah tarafından kovulan]
denilirdi. 33 yılında ölüp Hazret-i Osman civarına gömüldü.

705
Ebû Said el-Hudrî. Lakabı Sa'd bin Malik Sinan'dır. Medine-
li ve Ensâr'dandır. 94 sene yaşadı. Abdülmelik bin Mervan za­
manında 74 yılında vefat edip Hazret-i Abbas yanında defnedil­
di.
Câbir bin Abdillah Ensâr'dandır. Hazret ile 19 gazada bir­
likte idi. Gayet fakih, âlim ve fazıl idi. Ömrü 94 senedir, 71'de ve­
fat edip Hazret-i Âyişe yanında defnedildi.
Abdullah bin Cafer bin Ebî Tâlib, Hazret-i Ali'nin kardeşi­
nin oğludur. Bedir Gazası'nda Hazret ile birlikte idi. Ömrü 85
senedir. Abdülmelik bin Mervan devrinde vefat edip Bakî'de di­
ğer akrabaları yakınında defnedildi. Allah rahmet eylesin.
Hazret-i İmam Zeynelâbidîn Ali bin Hüseyin bin Ali. 12
İmam'm dördüncüsüdür. Ömürleri 44 senedir. Velîd bin Abdül­
melik zamanında 94 yılında vefat edip büyük amcaları İmam
Haşan Türbesi'nde defnedildi.
Hazret-i İmam Haşan ibn Ilazret-i Ali radıyallâhu anhümâ.
Hazret-i sıbt-ı âzam, Seyyid-i mu'cem, zi'l-izzü'l-celî, Hazret-i
İmam Haşan ibn Ali. Kutlu doğumları hicretten evveldir,
Mekke'de doğdular, sene 3. Halifelikleri ancak 6 ay olup Haşan
kendi rızaları ile feragat ettiler. Aziz ömürleri 46 senedir. Kendi
hatunları zehir verdi, şehit olduğu tarih Hicrî 43. Medine'den 20
defa yaya olarak Mekke-i mükerremeye varıp haccetmiştir. Beyt:
Haşan ile Hüseyn'dir iki hümâ
Radıyallâhü ta'âlâ anhümâ
Yine bu kubbe içinde Hazret-i Abbas ibn Abdülmuttalib,
Resulullah'ın amcasıdır. Cahiliye zamanında Bedir Gazası'nda
bu Abbas ve Ukayl bin Ebî Tâlib 70 nefer kimseler ile Ka'b bin
Amru'l-ensârî elinde esir olup Hazret-i Resul huzuruna geldik­
lerinde Hazret-i Abbas ve Hazret-i Ukayl Müslüman oldular.
Ömür müddetleri 87 senedir. Hazret-i Osman zamanında vefat
etti. Bunlar Hazret-i Risalet'in vasiyeti üzere Hazret vefat edince
Hazret-i Ali yıkayıp bu Hazret-i Abbas'm iki evlâdı ki biri Fazl
biri Kuşem ile hizmet edip Hazret-i Resul üzere temiz su ser-
perlerdi. Ama mübarek gömleklerini çıkarmadan yıkayıp son­
ra iki kat kefen daha sarıp defnettiler. Bu zat, o Resulullah am­
cası Abbas'tır.

706
Yine bu kubbe içinde Hazret-i İmam Muhammed Bâkır bin
İmâm Zeynelâbidin, ömür müddeti 52 senedir. Hişam zamanın­
da vefat etti. Ve yine bu kubbe içinde Hazret-i İmam Cafer Sâdık
ibn İmam Muhammed Bâkır, ömür müddeti 65 senedir. 6 . imam­
dır. Cafer-i Mansar zamanında vefat etti.
Bu kubbe içinde Hazret-i Abbas, İmam Haşan, İmam Mu­
hammed Bâkır, İmam Cafer Sâdık, bu dördü Bakî içinde 8 köşe
bir kubbe içinde yatmaktadırlar. Sandukaları yeşil nakışlı zer-
ender-zer atlas ile örtülü bir süslü kubbedir. Ve isimleri sandu­
kaları üzerinde örtülü atlaslarda yazılıdır. Ve gayet nurlu kubbe­
dir. 4 ayak taş merdiven ile inilir bir kubbedir. Hepsinin mübarek
ruhları için bir Yâsin-i şerif okuyup şefaatlerini rica eyledik. Al­
lah onlardan razı olsun.
Bu türbenin karşısında Hazret-i Ali Mescidi, minaresiz bir
küçük mescittir. Bakî Kapısı'nm dışında Resulullah'm halası
Hazret-i (—) bir küçük kubbede yatmaktadır.
Yine bu mahalde küçük bir kubbe içinde Hazret-i Ukayl ibn
Ebî Tâlib, Hazret-i Ali'nin kardeşidir.
Bu mahalde İmam Malik kubbesi içinde Kıraat sahibi İmam
Nâfi yatmaktadır.
Buna yakın küçük bir kubbede Hazret-i Ali'nin şefkatli anne­
si Fâtıma binti Asiye.
Bunlara yakın mezhep sahibi Hazret-i İmam Malik bin Enes
bin Amir-i Himyerî, Tabiinin büyüklerindendir. 84 sene yaşayıp
179 yılında Harun Reşid zamanında vefat etmiştir, bir türbede
yatmaktadır. Bazı Malikî fukaraları türbedarları vardır.
Buna yakın Abbasîlerden el-Vâsık Billah Harun ibn Mu'tasım
Billah Muhammed pazusu kuvvetli güçlü bir adam imiş ve gayet
kerem sahibi Allah adamı imiş. Halifelik müddetleri 5 sene olup,.
232 Zilhicce'sinde 32 yaşında vefat edip Ümmü Safiyye yanında
defnedilmiştir.
Medine Kalesi'nin Bakî Kapısı'nın önünde sokak aşırı yüksek
bir kubbe içinde Hayke kızı Hazret-i Safiyye ve Sitti Atike. Bunlar
müminlerin annesi ve Resulullah'm zevceleridir. Bunlardan baş­
ka Hazret-i Peygamber 13 hatun nikâhlanışlardır ve kendilerden
sonra kalmışlardır.
Evvelâ peygamberliğin 10. yılında Hazret-i Ebubekir kızı
*v

707
Hazret-i Âyişe-i Sıddîka. Âyişe, Rumâne adlı hatundan doğma
idi. 67 sene yaşamıştır. Hicret'in 58. yılında Muaviye zamanın­
da vefat etti.
Zem'a kızı Sûde'yi nikâh ettiler. Hazret-i Ömer kızı Hafza
ve Cahş kızı Sitti Zeyneb ki Yezid bin Hâris'ten boşanmış iken
almışlardır. el-Hâris kızı Cüveyre, Ebû Süfyan kızı Ümmü Ha-
bibe ve Ümeyye kızı Ümmü Seleme, 44 yaşında iken nikâh etti­
ler. Ve Mâriye de Hazret'ten sonra bu yazılanlarla hayatta kal­
dılar. Allah hepsinden razı olsun.
Bu Resulullah ailesinin hepsi Bakî'de bir türbe içinde yat­
maktadırlar. Hepsinin sandukaları yeşil işlemeli atlas ile ör­
tülüdür. Peygamberimizin zevceleri Hazret-i Âyişe-i Sıddîka
ve Ümmü Habibe 44 sene yaşadı, Muaviye'nin kız kardeşidir.
Resulullah'ın bazı cariyeleri Âyişe-i Sıddîka'nın yanında yat­
maktadırlar. Zer-ender-zer bukalemun nakışlı yeşil atlas ile ör­
tülüdür. Türbedarlar ûd-i maverdî yakarlar ki bütün ziyaretçi­
lerin dimağı kokulanır. Hakir ruhları için bir Yâsin-i şerif oku­
yup validemize annelerimizin şefaatlerini rica eyledik.
Bu Âyişe-i Sıddîka'nın kapısı üzerinde bu tarih yazılmıştır.
“ Emera bi-tecdîdi hâze'l-merkadi'l-mübâreketi Hazret-i Âyişe-i
Sıddîka radıyallâhu ta'âlâ anhâ es-Sultan Süleyman Han ibn Selim
Şah ibn Bayezid Han bin Mehmed Han halledallâhu mülkehu, sene
hamsîne ve tis’a mie." [950]
Buna yakın yine bir küçük kubbede Resulullah kızlarından
Hazret-i Ümmü Külsûm ve Sitti Rukıyye. Bu iki asil ve temiz
kızları Hazret-i Osman'a verdi. Sitti Rukıyye 2. yılda Bedir Ga­
zası günü merhume oldular.
Yine bu kubbe içinde Resulullah kızı Sitti Zeyneb. Ebü'l-Âs
bin Rebî bin Abdüluzzâ ile evli idi. Hazret-i Fâtımatü'z-Zehrâ'yı
Hicret'in 2. senesinde Hazret-i Ali'ye verdiğinde Hazret-i
Fâtıma 18 yaşında idi. Hazret-i Ali yirmiye ermiş idi. Bu dört
Resulullah kızının hepsi Hadice-i Kübrâ'dan doğmadırlar. Hu-
zeyme kızı (—) [Zeyneb'i] Uhud Gazası dönüşünde Hazret-i Re­
sul nikâhlarına aldılar.
Bu kubbede yine Resulullah'ın Ehl-i Beyti'nden İbrahim an­
nesi cariye Mâriye, Kıptî Mukavkıs Mısır hâkimi iken Hazret-i
Risalet'e sevgisinden hediyeleri ile Medine'ye gelince bu (—)

708
[Mâriye] ve Düldül adlı bir katır getirdi. Hazret-i Ali, "Hediyeler
paylaşılır" deyip katırı aldı. Ve Düldül-i Ali dedikleri o katırdır.
Mukavkıs, Yağfûr adlı bir eşeği ve diğer hediyeleri getirip İslâm
ile şereflenip yine Mısır'a gitti.
Bir rivayette Mukavkıs tarafından hediyelerle elçi gelen
hakîm Zünnûn-ı Mısrî'dir. Hazretin mübarek cemalini görüp
İslâm ile şereflenip Hazret-i Ömer zamanında Amr ibnü'l-As ile
Mısır gazasına geldi. O savaşta şehit olup Şeyh Ukbe-i Cüheynî
civarında medfundur.
Amr ibnü'l-Âs Mısır'ı fethedince bu Mukavkıs İslâm ordu­
suna çok zahire verip yardım etmişti. Zira yine Mısır'da boy beyi
mesabesinde hâkim idi. Ama büyük hükümet Kudüs ve Antak­
ya Kralı Hırkil'in idi. Bu Rum kâfirine rağmen Mukavkıs yar­
dım edip Mısır'ı Amr'a verdi. Mâriye adlı cariyeyi Hazret'e bun­
lar verdi. Bu Mâriye müminlerin annesi Sitti Zeyneb binti Cahş
ile bir evde sakin idi.
Bu Sitti Zeyneb daha önce Zeyd bin Hâris'in hatunu idi.
Hâris ölünce Hicret'in 5. yılında, "Zeyd, o kadından ilişiğini kesin­
ce biz onu sana nikâhladık." [Kur'ân, Ahzâb, 37] âyeti nazil olup Sit­
ti Zeyneb'i Hazröt-i Resul nikâhladı. Adı geçen hatun,
"Hakkımda benim böyle âyet-i şerif inip Resulullah'm döşe­
ğine lâyık oldum" diye Hazret-i İbrahim'i elden bırakmayıp övü-
nürdü. Ama Hazret-i Resul'den sonra kalan 15 kadından ilk bu
vefat etti. Türbeleri yazılmıştır.
Bu mahalde müminlerin annesi Hazret-i Ümmühanî türbe­
si. İsmi şerifi Fâhite binti Ebî Tâlib'dir ki Hazret-i Ali'nin büyük
kız kardeşidir. Hazret-i Resul'ün nikâhlısı idi. Hatta Miraç gece­
sinde Hazret bunların hanesinde iken Mirac-ı berîn gerçekleş­
miştir. Yanında Resulullah'm 3 cariyesi de zer-ender-zere gömül­
müş yatmaktadırlar.
Bunların yakınında bir küçük kubbede Sitti Halime binti Ebî
Züveybi's-Sa'diyye. Hazret-i Risalet'in süt analarıdır. Benî Sa'd
kabilesinden zengin, büyük bir hatun idi. Hazret-i Peygamber
ile Hazret-i Hamza, Hazret-i Ebû Seleme ve Abdullah bin Cahş
el-Esedî henüz yeni doğmuşlardı. Bunları da Halime Hatun em­
zirip Hazret ile bunlar süt karındaş olmuşlardır. Süt kardeşleri
Selma kız ile hemşire olmuşlardır.

709
Bu süt ana Halime kubbesi içinde Hazret'in süt kız karde­
şi Selma Hatun ve hazretin babasından intikal eden cariye Bere-
ke Hazret'in beşiği hizmetinde idi. Namına Ümmü Eymen derler.
Halime Hatun yanında bir kubbe içinde medfunlardır. Her sabah
ziyaret edip Hazret onlara dua edermiş. Bu hususta güvenilir si-
yerciler öyle yazmışlar ki Hazret-i Resul'ün babası ticaret ile Şam-ı
şerife gidip ticaretten sonra Şam'dan dönüp yol zorluğundan has­
ta olup Medine'ye (—) merhale yer kalınca Dâru't-tâbığa adlı ma­
halde vefat edip orada defnettiler. Ömür müddetleri 25 sene.
Üç kere Hazret Busrâ şehrine giderken ziyaret edip İslâm tel­
kin eylemişlerdir, zira Cahiliye zamanında vefat etmişlerdir. Re­
sulullah doğduktan 6 sene sonra Hazret'in anneleri Emine Ha­
tun, Hazret'in babası Abdullah'ın Medine'de kalan mirasını iste­
mek için Hazret'i yanma alıp Medine'ye gidip kalan muhallefat-
larım alıp bir ay Medine'de sakin oldu.
Allah'ın hikmeti Hazret'in annesi Emine Hatun hasta olup
"Medet, Mekke'ye gidem" diye Medine'den iki menzil uzak­
ta Ebû Enâm adlı bir köyde vefat edip Kureyş kabilesinden kim
varsa Emine Hatun'u orada defnettiler. Hazret o esnada 6 yaşın­
da idi. Hazret'i alıp Mekke'de amcası Ebû Tâlib'e götürdüler.
Bazı tarihçiler Resulullah'ın annesinin naşını mahafe ile
deve üzerinde Mekke'ye götürdüler, derler. Ama güvenilir si-
yerciler, Hicret'in 6. senesinde Hazret-i Resul annesinin cesedi­
ni Ebû Enâm adlı köyden çıkarıp taptaze buldular. Medine-i mü­
nevvereye getirip bu süt annesi kubbesinde defnettiler. Onun
için Medineliler bu kubbeye Kubbe-i Ümmeyn [İki Anne Kubbe­
si] derler. Bu haber sağlamdır.
Bu görüş üzere Resulullah'ın annesi Emine Hatun, Halime
Hatun ile yeşil atlas ile örtülü bir dört köşe sanduka içinde yat­
maktadırlar. Mübarek ruhları için Nisâ suresini okuyup şefaat­
lerini rica ettik.
Yine bu mahalde bir beyaz kubbe içinde Resulullah'ın muhte­
rem evlatları vardır. Evvelâ Hazret-i İbrahim, ömrü 4 ay. Hicret'in
9. yılında İbrahim vefat etti, annesi Mâriye'dir. Hazret-i Kasım,
Hazret-i Tayyib ve Hazret-i Tâhir. Bunlar Hadice-i Kübrâ'dandır.
Kasım peygamberlikten sonra (—) de Mekke'de dünyaya geldi.
Ve Hazret-i İsmail (—) (—).

710
Bu yazılan 10 nefer mübarek evlâdının 9'u Hazret-i Risâlet'in
intikalinden evvel âhirete intikal eylediler. Ancak Fâtımatü'z-
Zehrâ Hazret-i Ali'nin nikâhı altında kalıp onlar da 6 aydan son­
ra geçici yurttan kalıcı yurda geçtiler. Adı geçen şehzâdeler de
tertip üzere yatmakta olup sandukaları yeşil atlas ile örtülüdür.
Allah hepsine rahmet eylesin. Beyt:
Ana âline çok selâm olsun
Yerleri ravza-i cinân olsun
Resulullah zevceleri ve evlâtları burada tamam oldu.
Sahabe-i kirâm ları bildirir
Yine Bakî içre küçük bir kubbede Hazret-i Said el-Hudrî:
Sahabe-i kirâmdan hadis ravisidir.
Bu kubbe içinde Hazret-i Ömer bin Amr Beriberi: Sahabe-i
kirâmdandır. Hazret-i Ali huzurunda Hazret-i Selmân-ı Pâk be­
lini bağladı ve destur verdi. Ekmekçilerin silsilesi ona ulaşır. 87
sene ömür sürdü. Hazret'in her gazasında hazır olup gazilere ek­
mek pişirirdi.
Hazret-i Ebubekir zevcesi Sitti Rumân Türbesi: Ilazret-i
Âyişe-i Sıddîka'nm annesidir. Hicret'in 9. senesinde vefat etti. Bu
günde Hazret-i Osman zevcesi ve Resûl-i Ekrem kızı Sitti Rukıy-
ye de vefat edip Mescid-i Nebevî'de Hazret cenazeleri namazı­
nı kılıp Bakî'ye birlikte gittiler. Ve 10. senede Resulullah'm oğlu
Hazret-i İbrahim 1 sene 4 aylık iken vefat etti, bunların da nama­
zım Hazret-i Resul kıldı.
Hazret-i Süheyb-i Rumî. Sahabe-i kiramın ulularındandır.
Hazret-i Risâlet'in izni ile Hazret-i Ali 17 kimsenin belini bağladı
ve pîr etti. Altmcısı bu Suheyb-i Rumî'nin belini bağladı ve ica­
zet verdi ki Hazret-i Resul'ün meddahıdır. Hazret-i Resul bu Sü-
heyb hakkında buyurur Firdevsü'l-Ahbâr'da yazılıdır. Hadis "İn ­
nehu kâle evvelü men yuskâ havzî Suheybü'r-Rumî", yani "Kıyamet
gününde benim Kevser Suyu havuzumdan evvel Süheyb-i Rumî
içer" buyurmuşlardır. Ahilerin silsilesi ona ulaşır. 110 yaşında
vefat etti. Hicret'in 38. senesi idi. Ama Hazret-i Ömer yaralan­
dığında o karışıklık esnasında bu Süheyb-i Rumî Hazret-i Ömer
vasiyeti ile 3 gün imamlık etmiştir. Ulu sultandır. Ama (—) (—)

711
bir yüksek dağ üzerinde bir Suheyb-i Rumî ziyaret ettim. Büyük
türbesi var ve dervişleri (—) (—) (—). Yine Bakî'de,
Hazret-i Hadîka bin Câbir-i Yemeni: Ensârdandır. Ve
Resulullah'ın alemdarıdır. Hazret-i Osman'dan 40 gün sonra ve­
fat edip yine Osman civarında yatmaktadır.
Hazret-i (—) (—) (—) geldiler. Sahabe-i kirâmm ulularından-
dır. Aşere-i Mübeşşere'dendir, yani bunlar cennetle müjdelen-
mişlerdir. Ona yakın,
Hazret-i Sa'd bin Ebî Vakkas: Peygamberimizden 22
sene sonra Mekke'de doğmuştur. Hazret-i Osman vakasını
görüp ok ve yayını ele alıp hayli savaş eyledi. Gördü ki hepsi
Sahabe-i kirâm, kime ok ve yayını çeksin. Ardından ok ve ya­
yıyla Medine'den çıkıp memleketi terk edip gazadan gazaya Al­
lah yolunda cihat edip Hicret'in 55. senesinde Medine yakının­
da Akîk adlı yerde hasta olup 80 yaşında orada vefat etti. Naaşı-
nı buraya getirdiler. Bunlar da Aşere-i Mübeşşere'dendir. Hadis
ravisidir ve cennet ehli olduklarına sahih hadis vardır.
Hakir, bunların bir türbesini daha ziyaret ettim. Şam ile Ku­
düs arasında Cisr-i Yakub yakınında bir ziyaretgâhtır. Tekkesi,
şeyhi ve dervişleri vardır. Sayısız ok ve yay ile doludur. Kabrin­
de sandukaları var, ama Allah bilir seyahatte iken makamları
ola.
Bir makamı da Mısır İskenderiyesi Kalesi'nin deniz kıyısın­
daki Bâb-ı Ahdar'ı içeri girince sağ tarafta büyük bir kule içinde
Sa'd ibn Ebî Vakkas ziyaretgâhı var, orada da nice pehlivanla­
rın gürzleri, nice okçuların darpları ve ibretlik işleri vardır. Zi­
yaretçilerin uğradığı yerlerdendir. Bu da makamları ola.
Yine Medine'de Sa'd ibn Ebî Vakkas'ın kubbesi içinde
Hazret-i Sa'd bin Zeyd bin Ömer Hicret'in 51. senesinde vefat
etti. Bunlar da Aşere-i Mübeşşere'dendir.
Sözün kısası Çâryâr-ı giizinden başka Aşere-i Mübeşşere'nin
çoğu bu Sa'd ibn Ebî Vakkas kubbesinde gömülü oldukları için
Kubbe-i Aşere derler. Ashâb-ı Aşere bunlardır: Evvelâ Çâryâr,
Talha bin Ubeydullah, Hazret-i Zübeyr bin Avâm, Hazret-i
Abdurrahman ibn Avf, Hazret-i Sa'd ibn Ebî Vakkas, Hazret-i
Sa'd bin Zeyd ve Hazret-i Ubeyde bin Cerrah Şam'da halife idi,
yine Şam yakınında Erzen Köyii'nde medfundur. Çâryâr ile

712
bu 10 kişi cennetle müjdelenmiştir. Bunlardan başka Hazret-i
Peygamber'in sahabelerinin haddi yoktur. Lâkin güvenilir ha-
disçilere göre 114 bin nefer Ashâb-ı güzindir, demişler. Beyt:
Dânem ez Hakk selâm-ı rıdvâneş
Bi-eser ehl-i beyt-i yârâneş
Yine Bakî'de Hazret-i Zeyd bin Sâbit el-Ensârî: Benî Seleme ka­
bilesi ndend ir. Muaviye zamanında Hicret'in 45'inde vefat etti.
Bunlara yakın,
Hazret-i Abdullah bin Selâm el-Ensârî: İsrail oğulların­
dan Hazret-i Yusuf neslinden idi. Hicret'in 43. yılında vefat etti.
Sahabe-i kirâmın ulularından idi. Ve bunlara yakın,
Hazret-i Ka'b bin Amr el-Ensârî: Bedr Gazası'nda Abbas
bin Abdülmuttalib'i ve oğullarını bunlar ile Hazret-i Ali-i Velî
esir edip Abbas'ı bağlayarak Hazret'in huzuruna getirdi. Abbas
İslâm ile şereflendi. Abbas odur ki Resulullah'ın amcasıdır. Ve
Hazret âhirete intikal ettiğinde Hazret-i Ali yıkayıp bu Abbas su
koymuşladır. Sonra adı geçen Ka'b bin Ömer Hicret'in 55. yılın­
da Muaviye zamanında vefat etti. Yine bu mahalde,
Hazret-i Übeyy bin Ka'b. Ensâr'dandır. Sahabe-i güzinin
büyüklerindendir. Allah rahmet eylesin. Vahiy kâtibi olmuştur.
Hicret'in 19. yılında vefat ettiler. Ve yine Bakî'de,
Kubbe-i Şürefâ: Medine hâkimleri olan bütün şerifler bu
kubbede medfunlardır.
Medine Kalesi'nin Mısır Kapısı dâhilinde Hazret-i (—) (—)
kubbesi Resulullah'ın alemdarıdır.
Yine Bakî'de Ulemâ-yı Ervâm mezarlığı başka bir köşede.
Bütün Anadolu ve Rumeli âlimleri orada yatmaktadır. Evvelâ,
Celeb M uslihiddin Efendi: İsimleri Mustafa'dır. Osman­
lı kanununda 5-10 senede bir Rumeli'den devşirme tabir ederler4
nice bin çocuğu toplayıp Asitane'ye geldiklerinde her birini bi­
rer ayana ve birer ocağa koyup terbiye ederler. Bu Muslihiddin
o çocuklardan olup Harem-i Hâss'a düşüp orada yetişerek halife
olup Hasoda'ya geçmiş, oradan şeyhülharem olup 1025 [1616] ta­
rihinde vefat edip Bakî'de Ervâm Mezarlığı'nda yatmaktadır. Bu
hakirin babasına, peder derler idi. Birkaç kere ihsanlarıyla nasip­
lendik. İlim ve salâh ile meşhur pâk inançlı, güzel ahlâklı ve der-

713
viş huylu kimse idi. İlmî eserlerinden fıkıhta Eşbâh ve Nazâir'i
onlar şerh etmişlerdir.
Hazret-i Şeyh İbrahim -i Medenî: Kastamonuludur.
Medine-i münevverede nazlı ömrü mücaveret ile geçtiğinden
Medenî derlerdi. 1011 tarihinde vefat edip Hazret-i Abbas civa­
rında defnedilmiştir.
Rum Mollası Münşî Mehmed Efendi: Anadolu'da Akhisar
toprağındandır. Medine mollası iken pâk vücut hâzinesi bu Bakî
pâk toprağında toprağa karışıp burada defnedilmiştir. Farsça,
Arapça ve Türkçe fasih ve beliğ telifleri vardır. Temiz şiirleri her­
kesçe beğenilir.
Na'şu'l-vusûl Kabri derler bir Rum tarzı kabirdir. İçinde
Mevlânâ Sinan-ı Nehcî hazretleri yatar. Bunları Medine-i mü­
nevvere mollası etmişler. Azledilip gemi ile Mısır yakınında
Süveyş'e yakın olduklarında buyururlar ki,
"Hazret-i Risalet bize yine Medine mansıbını bağışladılar.
İnşaallah yine biz Medine'ye yöneliriz. Lüfteylen, eğer ölürsek
bizi yine Medine-i münevvereye götüresiz" diye vasiyet eder­
ler. Allah'ın hikmeti gece gemide vefat edince başka bir gemi ile
cesedini vasiyeti üzere Medine'ye götürüp Bakî'de defnederler.
Rum tarzı mezarı bilinir. Onun için Na'şu'l-vusûl Kabri derler.
Allah rahmet eylesin.
Yine bu mahalde bir sofa üzerinde fazıl âlim Mevlâ Musta­
fa bin Kara Davud: Mekke-i mükerreme mollası iken ecel yol
kesicisi yolunu kesip Bakî toprağına defnedilmiştir.
Yine bu mahalle yakın bir kârgir yapı mastaba üzerinde
Şeyh Hayreddin Hızır ibn İmam Ahmed el-Amasî, meşhur
İcadî Efendi: Tefsirci, hadisçi ve zamanın fazıllarından büyük
kimse idi. Hazret-i Abbas civarında ziyaretgâhtır.
Mevlânâ Mehmed, meşhur Arap Hoca: Rumeli'nden gelip
Harem-i Hâs'da yetişip nice medrese ve yüksek mansıplara nail
olur. Medine mollası iken Bakî Mezarlığı mollası olup hüküm­
den kesildi. Daha önce hayatta iken de halktan ilgisini kesmiş,
yalnızlık köşesine çekilmiş, afif ve hâl ehli kimse idi.
Hazret-i Abbas yakınında Şeyh Mehmed ibn Arrâf: Baba­
sı Mısır beylerinden idi. Kendileri de bir büyük bey idi. Dünya
pisliğini terk edip ümmetin salihlerinden oldu. Sonra Medine'ye

714
gidip vefat etti. Arabistan'ın şiddetli sıcağında ayda bir kere su
içerdi.
Bu mahalde Bakî'in ziyaretleri tamam olup Medine-i mü-
nevverenin dışındaki ziyaretlerdir.
Medine-i münevvere dışındaki ziyaretgâhları bildirir:
Medine-i münevverenin kıblesi tarafında 3 bin adım uzak bağ ve
bahçeler içinden geçerek iki tarafı hurmalık, güllük, bağ ve bos­
tan içinde gidip bülbüllerin ve hoş sesli kuşların seslerini dinle­
yerek,
Kubbetü'l-islâm Köyü'nde Mescid-i Kubâ: 200 mamur ha­
neli İrem Bağı gibi bir geniş ve ferah köydür. Bütün Medinelinin
dinlenme ve mesire yeri gönül açıcı bir köydür. Orada Kubâ Ca­
mii Hazret-i Resul'ündür. Gaza malıyla yapılmıştır. Beyaz inci
gibi nurlu bir camidir. Gerçekten de sırf nurdur. Batı tarafa açılır
bir kapısı var, 7 basamak taş merdiven ile çıkılıp hareme [avluya]
dâhil olunur, ancak bir kapıdır.
Harem içinde Hazret-i Risâlet'in mübârek elleriyle diktikle­
ri hurma ağaçları ve bir nabıka ağacı var, gayet büyüktür. Bu na-
bıka ağacı dibinde bir âbıhayat kuyu vardır. Zemzem suyundan
nişan verir, gayet lezizdir. Hazret-i Risalet-penah bütün Sahabe-i
kirâmlara kazdırmışlardır. Bu haremden camie girip Hazret-i
Resûl mihrabında iki rekât hacet namazı kılıp dua ede, bütün
hayır dilekleri hâsıl olur. Böyle bir dua kabul olacak eski camidir.
Daha önce Hazret-i Risalet-penah Mekke'den Medine'ye hic­
ret ettiğinde ilk defa bu cami mahalline gelip 3 gün burada ka­
lıp küçük bir mescit yaptılar. Daha sonra Tebük, Uhud ve Hu-
neyn Gazası'nın ganimet mallarından büyük cami inşa etmişler­
dir. Doğudan batıya boyu tam 120 ayaktır ve eni mihraba kadar
60 ayaktır. Avlusu da boyuna ve enine yüzer ayaktır.
Bu cami içinde 40 adet sütun vardır ve bunların üzerinde to-
loz kubbe vardır, asla ağaç yapı yoktur. Mihrabı eski tarz bir sa­
natlı yapıdır. Üstünde bu âyet-i şerif yazılmıştır. "Kad nerâ tekal-
lübe vechike fi's-semâi, fele-nüvelliyenneke kıbleten terdâhâ, fevelli vec-
heke şatra'l-Mescidi'l-harâm" [Kur'ân, Bakara, 144] âyeti yazılıdır.
Resulullah sünneti üzere bir alçak minberi üzerinde:
“înnallâhe ye’m ürii bi'l-adli ve'l-ihsân.. [Kur'ân, Nahl, 90] âyeti ya­
zılmıştır.

715
Bu mihrap üzerinde yine "Kâlcıllâhu Ta'âlâ: Men tetahhera f î
beytihi sümme etâ mescide Kubâ ve salla fîh i sâlaten kâne tâce öm rihi/
Kim evinde temizlenip Kubâ Mescidi'ne gelip orada namaz kı­
larsa, bu onun ömrünün tâcı olur."
Yine bu mihrap üzerinde "... le-mescide üssise ale't-takvâ..."
[Kur'ân, Tevbe, 108] âyeti yazılmıştır.
Bu hatlar yazılan iki mihrap alçak mihraplardır, ancak bi­
rer adam boyudur.
Bu camiin sol tarafı köşesinde bir küçük mihrap vardır, ora­
da Hazret-i Resul daima ibadet edip Kur'ân okurlarmış. Ona
Mihrab-ı Mekşuf derler. Bu mihrapta bir küçük pencere gibi bir
delik vardır, Mekke tarafına bakar. Hazret bu delikten daima
Mekke tarafına bakıp asıl vatanı olan Mekke arzusunu giderir­
miş. Bu mihrapta iki rekât namaz kılan elbette ve elbette sağ sa­
lim vatanına ulaşır. Bu camiin kıblesi tarafına kırk adım yakın
yol kenarında,
Hazret-i Ali keremallâhu veçhe Mescidi: Haremi [avlusu] ve
minaresi yoktur. Bir ufak tefek, 50 adam alır bir mescittir. Bu
mescitten 50 adım kıble tarafına o yolla gidip,
Hazret-i Âyişe Mescidi: Bu da haremsiz ve minaresiz
bir küçük mescittir. Ama İrem Bağı içindedir. Bu köyde Kubâ
Camii'nden başka cami yoktur. Ve minare de yoktur. Bütün halk
Cuma namazını burada kılarlar.
Âyişe Mescidi karşısında sokak aşırı bir İrem Bağı içinde,
Erîş Kuyusu: Bizzat Hazrct-i Risalet-penah mübarek elle­
riyle kazmaya başlayıp bütün sahabelerin yardımıyla bir su ku­
yusu olmuştur ki sanki Zemzem suyudur. Her kimin bir hasta­
lığı olsa bu tatlı sulu kuyudan 40 gün içse Allah'ın emriyle beyaz
inci gibi olup o hastalıktan kurtulur. Hamd olsun girmek nasip
oldu. Erdel savaşında kâfir bizi bozup yaya kaçarken terleyip so­
ğuk su içmiş ve hafakan [yürek oynaması] hastalığına tutulmuş­
tum. Hamd olsun birkaç gün bu sudan içip birkaç kere yıkanıp
o dertten kurtuldum.
Bu kuyunun vakıf sığırları vardır. Gece gündüz bu derin
kuyudan su çekip tulumlarla büyük havuzlara dökerler, oradan
bahçelere dağıtılıp tüm bahçeleri sularlar. Bütün hacılar bu bü­
yük havuzlarda yüzüp yıkanırlar ve her bağda guy guy sohbet

716
edip ibadet ederler. Limon, turunç çiçekleri kokusundan insanın
dimağı kokulanır.
Bu kuyuya Hazret-i Osman halife iken gezmeye gelip abdest
alırken Hazret-i Resâlet-penah'ın Nübüvvet Mührü'nü bu kuyu
içine düşürmüştür. Ne kadar uğraştıysa da bulamayıp vazgeçti­
ği halkın arasında yayıldı ki,
"Hazret-i Osman'ın bahtı döndü. Nebî Mührü elinden gitti,
hayır değildir" diye söylendiler. Kırkıncı gün Hazret-i Osman'ı
şehit ettiler. Yukarıda yazılmıştır. Sonra Hazret-i Ali halife oldu­
ğunda nice yüz adama ihsanlar edip bu kuyu içinde o mührü
aradılar, bulamayıp vazgeçtiler.
Sokollu Bahçesi: Görülmeye değer Sekiz Cennet bahçesi
gibi işlemeli köşkleri, büyüleyici sedirler var ki buraya gelip ge­
zenin gönlü açılır. Bütün suyu Hazret'in adı geçen su kuyusun-
dandır. Bunda da 10'a 10 bir Şafiî havuzları var, dört tarafında
ful, nesrin ve kırmızı gülle süslenmiş Havarnak köşkleri vardır.
Bu mahalde nice ziyaretler ve nice ibretlik eserler var, ama
bu kadarla yetindik.
Nahleteyn ziyareti: Hazret-i Peygamber'in mübarek elleriy­
le diktiği hurma ağaçlarıdır. İkisi de göklere doğru baş uzatmış
uzun hurma ağaçlarıdır. Altında iki rekât namaz kılıp dua etmek
gerek. Yine bu Medine bağları içinde,
Urve bin Zübeyr Kuyusu derler, bir su kuyusu vardır. Lez­
zette Zemzem suyu gibidir. Özellikleri gayet çoktur. İçen adamı
şişmanlatır. Ama devamlı içerse semizliğinden hareket etmeye
mecâli kalmaz. Yine buna yakın,
Kazaa Kuyusu: Hazret-i İbrahim kazmış derler bir âbıhayat
kuyudur. Hazret-i Peygamber bu kuyu suyu ile abdest alıp artan
suyu yine kuyuya dökmüşlerdir. Bu kuyu içine "şifa niyetine" de- ^
yip mübârek ağzı yarlarını atmışlardır. Hâlâ bu berrak ve saf (—)
(—) (—) hâtır olan içse Allah'ın izniyle şifa bulur. Ve her diyara
testilerle hediye götürürler.
(— ) (— ) Kuyusu: Cahiliye zamanından kalmış eski bir ku­
yudur. Lebîd bin el-Azam el-Yahudi adlı melun (—) (—) (—) gün­
den güne hasta olup çare mümkün olmadı. Sonunda meleklerin
öğretmesiyle (—) (—) (—) bulup bu mahalde Cenâb-ı Bârî tarafın­
dan Muavvazeteyn suresi inip Hazret (—) (—) (—). Medineliler

717
hâlâ bu kuyudan su içmezler ve faydası da yoktur. Ancak bos-
tanları sularlar.
(— ) (— ) Kuyusu: Hazret-i Peygamber'in hurma bağı için­
de bir safâ bahşeden hayat suyudur. Kadınlar varıp berrak su­
yundan içerler, 70 adet özelliği vardır. Hepsi kadınlara dair özel­
liklerdir. Bunlardan biri bir hatun doğum sırasında zorluk çek­
se bu su kuyusundan içse Allah'ın izniyle masdar mahalli açılıp
çocuk zorluk çekmeden doğar.
Hayızı hâlinde içse kesilip nifastan temizlenip münasebet
helâl olur. Bakire kızları ve bütün kadınları bu İrem Bağı'nm ha­
vuzunda yıkanırlar. Onun için Hazret-i Peygamber'in bu bağı­
na Kadınlar Bağı derler. Kadınlar rahat etsin diye kadın kısmı­
na bu bağı vakfetmiştir. Erkek cinsi bu mahalle gelmezler. Eğer
hacılardan gelirse bağcılardan izin olursa girip ziyaret edip iba­
det ederler.
Oradan 100 adım sonra Kıbleteyn Camii'dir. Yukarıda ya­
zılmıştır. Hazret-i Peygamber'in 3. yaptığı mescittir. Haremsiz
ve minaresiz bir mescittir. Bundan 150 adım uzakta taş merdi­
ven ile çıkılır,
Selm ân-ı Farisî Mescidi: Bu da avlusuz ve minaresiz, yük­
sek köşk gibi bir küçük mescittir. Buna 100 adım yakın,
Hazret-i Osman Mescidi: Bu da taş merdiven ile çıkılır av­
lusuz ve minaresiz ufak tefek bir mescittir. Yine buna yakın,
Hazret-i Ali Mescidi: Bu da öyle sade bir avlusuz ve mina­
resiz mescittir. Hacılar geldiğinde cemaatleri çok olur. Bu mes­
citlere iki kere gelip ibadet edip Medine-i münevverenin kuzey
tarafında,
Hazret-i Hamza ziyaretlerini bildirir: Evvelâ çadırlarımız­
da tam 150 atlı ile pür-silâh olup Hazret-i Hamza ziyaretine yö­
neldik. Zira hayli uzak mesafededir ve az adamla gitmek doğru
değildir, zira Lhud Gazası olan yerdir. Kuzey tarafı taşlık, ağaç­
lık ve Hayber dağlarıdır. Hayber Yahudileri pusu yerlerinden
fırsat bulursa çıkıp insanı helâk eder. Daima fırsat gözetir. Ha­
kir silâhlı askerle Medine bağları içinde gezindik, acayip ve ga­
rip şeyler var ki anlatılmaz. Bunlardan biri bu bağlar içinde olan
hurmaların boyu adam boyu kadar ancak var. Bütün hurma sal­
kımları yerde toprak üzerinde salkım salkım olup akîk-i Yemeni

718
gibi yerde yatar. İlâhî âdet bunun üstüne yürür ki hurma ağacı
göklere doğru boy uzatmış ola. Ama bu Resulullah mucizesidir
ki Ayntab bağı gibi üzüm teyekleri gibi yerde yatır. Bunları sey­
rederek önce bin adım gidip,
Hazret-i Resul Mastabası: Hazret-i Peygamber buraya ge­
lip Uhud Gazası'na giderken burada mübarek bedenine Davudî
zırhını giyip mübarek beline kılıcım bağlayıp bizzat kendileri
Çâryâr-ı Güzin'e kılıç kuşattı ve gülbâng-ı Muhammedi çekildi.
Hazret-i Hamza'yı kılıç kuşatmaya arayıp bulamadılar. Bu ma­
halden gücü yeten ta Hazret-i Hamza'ya kadar yaya giderse ci-
had sevabı eder. Hakir etek toplayıp atımı köleme verip o şiddet­
li sıcakta yaya olup Tekâsür suresini okuyarak bir saatte,
Vadi-i Hayyâme-i Resul yani Resulullah Ordusu yeri, bu
mahalde bir küçük sofa vardır. Hazret-i Peygamber'in ihramdan
çadırı bu sofa üzerinde imiş. Burada da iki rekât namaz kılmak
gerek, sünnettir. Bu mahalde Hazret-i Peygamber gazileri cenge
hazırlayıp saf saf asker tertip eyledi. Önce 7 bin yiğit namlı as­
habı ile Hazret-i Hamza'yı talî'a-i asker edip çarhaya memur etti.
Hâlid ibn Velid sağda 7 bin askerle hazır oldu. Hazret-i Ömer ve
Amr ibnü'l-As piyade Arap askerine serdar olup bu büyük sah­
ra içinde yürüdüler. Hakir de bütün yoldaşlarımıza tembih edip
bu sofada ikişer rekât namaz kılıp "Gaza niyetine" deyip kılıçla­
rımızı kemerlerimize bağlayıp yine kuzey tarafa 500 adım gidip,
Aşura Sofası: Şam hacıları hacdan sonra bu mahalde Muhar­
rem ayında aşura pişirip fukaraya dağıtırlar. Bir sofa dahi Surre
Emini Sofası, bir sofa da Molla Sofası ve bir sofa dahi Şeyhülha­
rem Sofası. Bu 4 sofa Çâryâr-ı Güzin'indir. Her sene Hazret-i Pey­
gamber ile buraya gelip Hazret-i Hamza'yı ziyaret edip aşura pi­
şirirlermiş. Hâlâ sünnettir. Şam hacıları gelince 40-50 bin adam
toplanıp bin kazan aşura pişer, Medine kavmi kendileri bile aşır
aşına dönerler. Bu sahrada nice bin ocak yerleri, çadır sofaları,
40-50 yerde kahvehane sofaları ve su kuyuları vardır. Buradan
yine kuzeye 100 adım gidip,
Hazret-i Hamza Türbesi ziyareti Radıyallâhu anlı: Medi­
ne'den burası 1 saat yerdir. Bir büyük cami gibi yüksek türbe­
dir. Kıbleye bakan bir kapısı var, 6 basamak taş merdiven ile çıkı­
lır. Sonra bu türbenin haremine [avlusuna] girilir. Bir beyaz cilâlı

719
taşla döşeli nakışlı bir avludur. Bu avlunun kıblesi tarafı kubbe­
si altında, mihrap önünde yüksek kubbenin ortasında dört köşe
bir parmaklık içinde yeşil sof ile örtülü dört köşe sanduka için­
de yatmaktadırlar. Burada bir Yâsin-i şerif okuyup sevabını mü­
barek ruhlarına hibe eyledik. Her kim kılıç taşırsa teberrüken
kılıcını Hazret-i Hamza'nın sandukası içine koyup bir zaman­
dan sonra çıkarıp türbedarlar tekbir ederek kemerine kuşana-
lar, gaza sevabını bulur.
Hazret-i Hamza'nın başları ucunda yine soyundan, Şerif
Sâlih sırrı aziz olsun ulu sultandır. Çok kerametleri görülmüştür.
Bunlarla bir sanduka içre yatmaktadır.
Hazret-i Hamza'nın nesepleri; Resulullah'm amcasıdır
ki babası Abdullah'ın ana baba bir kardeşleridir. Hamza ibn
Abdülmuttatib'dir, Âl-i Hâşimî'dir. Hazret-i Resul ile süt kar­
deşlerdir. Peygamberliğin 2. senesinde Hazret-i Ömer'le bera­
ber İslâm ile şereflendiler. Allah yolunda mücahit, güçlü, pehli­
van, cesur ve savaşçı idi. Nice gazalara serdar olmuştur. Sonun­
da bu Uhud Gazası'nda Hazret-i Peygamber'in mübarek dişle­
ri şehit olduğu sırada Hazret-i Hamza da Hayber kâfirleri için­
de kalıp cenk ede ede nice yüz kâfiri kılıçtan geçirdi, kendisi de
Ebû Süfyan'm karısı Hind'in kölesi Vahşi tarafından şehit edildi.
Askeri münhezim edip Medine'ye 1 saatlik yerde Allah'ın
izniyle yine gazilerle Hazret-i Ali ve Fuzayl bin Ebû Tâlib yetişip
kâfirin yüzünü döndürdüler. (—) (—) (—) varıp bu kadar gani­
met malı aldılar ve nice bin kâfiri katlettiler. Hazret-i Hamza'nın
mübarek cesedini alıp bu mahalde defnettiler. Ömür müddetle­
ri (—) senedir. Allah rahmet eylesin. Hazret-i Hamza'nın avlusun­
da bir âbıhayat kuyu vardır. Ve bu türbenin dışında sokak aşırı,
Şeyhülharem Mescidi: Bir küçük (—) (—) (—) olması için
bir müsafirhane ve bazı maksurecikler vardır. Büyük bir havuz
vardır. (—) (—) (—) bağ ve bahçeli çiftlikler var. Oradan kuzeye
300 adım gidip,
Uhud Gazası cengi: (—) (—) (—) taş merdiven ile çıkılır bir
sofadır. Hazret-i Peygamber'in mübarek dişlerini gömmüşlerdir.
(—) (—) (—) sin derler namazgâh gibi bir küçük mihrabı var­
dır. Bunda da iki rekât namaz kılıp gökten ve yerden gelecek
âfetlerden korunmak için dua etmek gerek.

720
Allah'ın hikmeti bu sahranın toprağı beyazdır. Bu mahallin
toprağı Hazret-i Peygamber'in mübarek dişi kanı döküldüğün­
den kızıldır. Bu topraktan bir adam parmağıyla dişine sürse diş
ağrısından ve inmeden emin ola, denenmiştir. Bu sofadan yine
kuzey tarafa 500 adım gidip,
Uhud Dağı: Göklere doğru baş uzatmış kara kızıl kaya­
lı çıplak heybetli dağlardır ve büyük mağaralar vardır. Bu ma­
halde bir dere vardır, ona Maktel-i Hamza derler bir karanlık ve
korkunç yerdir. Buradaki pusu yeri mağaralardan kâfirler çıkıp
Hazret-i Hamza'yı burada şehit eylemişlerdir. Hâlâ o mahallin
kayaları kırmızı kan gibidir. Başka yerleri beyaz ve kara kayalar­
dır. Bu mahalde de iki rekât namaz kılıp acele ile döndük, zira
tehlikeli yerdir.
Bu mahalde at binip kılıç kuşanan at biniciler ve yaya olan
yiğitler, at sahibi olan bismillah ile eline kılıcını alıp gaza niyeti­
ne deyip Allah Allah diyerek at bırakıp yahut yaya cenkte hare­
ket eder gibi yiğitçe dolaşmak bu arsada Resulullah sünnetidir
ki gaza sevabıdır. Oradan geri gidip 200 adımda,
Şehitler Harmanı ziyareti: Bu mahalde binden fazla
Sahabe-i kirâm şehit olup sıralı olarak defnedilmişlerdir. Ama
üzerlerinde kubbeleri yoktur. Bazı bilinen ashabın, Muhacirin,
Ensar'ın ve hadis ravîsi olan büyüklerin kabirleri mezar taşla­
rı ve birer sofa ile bellidir. Bunlardan başkası bir sahrayı süsle­
miştir.
Allah'ın hikmeti yakın zamanda çok şiddetli yağmurlar ya­
ğıp büyük bir sel olur ki bu şehitlerden yetmişinin kabirlerinin
topraklarını sel götürüp mübarek cesetleri taptaze kimi uyur
gibi yatar, kimi oturur, kiminin kanı akar, kimi elsiz, kimi ayak­
sız, kimi yaralı, kimi kellesiz, kimi rahat uykusunda yatarlar.
Bu perişan hâlin haberi Medine'ye ulaşınca bütün âlimler,
şeyhler, seyyidler, bütün halk kazma ve kürekleri ile buraya ge­
lirler. Görürler ki tüm şehitlerin vücutları taptaze dururlar, can u
gönülden yüce dinin uğruna şehit olmanın faydasına tanık olun­
ca tüm insanlar Allah yolunda mücahit olmak isterler.
Daha sonra tevhid, tehlil ve tekbir ile her şehidi durdukla­
rı şekilde bırakıp üzerlerine o amber kokulu topraktan yığıp ka­
birlerini belli ederler.

721
Sonra şeyhülharem olan hayır sahibi sevabına niyetlenip ih­
timaldir bir daha sel taşıp yine şehitler eziyet çekmesin diye bu
/ şehitlerin dere tarafına 400 adım uzunluğunda bir kârgir yapı
duvar yapıp bütün şehitler su baskınından kurtulmuşlardır. A l­
lah hepsinden razı olsun.
Bu mahalli ziyaret etmede bir âdâb vardır. Seher vaktinde
hava serin iken yalınayak başı kabak Tekâsür suresini okuyarak
bu şehitliği ziyaret edip ruhlarından yardım talep edesin. Ama
öğle vakti yalınayak gezilmez, zira zemin ateş gibi yanar. Eski
pabuç giyip ziyaret etmek gerekir. Öyle olsa edepsizlik olmuş
olur. Seherde ziyaret etmek gerektir. Bazı kimseler bu bina olu­
nan duvar üzerinde pabucuyla yürüyüp ziyaret eder, gam de­
ğildir.
Bu duvarın bir ucu ta Uhud Dağı eteğinde Hazret-i
Hamza'nın şehit olduğu mahalle varır. Bir ucu yine Hazret-i
Hamza Türbesi'ne yakın varır. Bu sahra baştan başa sahabe kanı
ile bulanmıştır. İhtiyaç gidermekten sakınıp âdâb üzere ziyaret
etmek gerektir, vesselam. Zira bu ovaya Şühedâ Tarlası derler.
Nice bin can ve baş oynamış tarladır. Mahsulü dua harmanında
derilir ki "İşlerinizde kararsız kalırsanız kabir ehlinden yardım isteyi­
niz." [Keşful-Hafa, C. I, s. 85, Hadis nu. 213]
Bazı salih kimseler Hazret-i Peygamber'e muhabbetinden
uğruna can feda edip şehit olanlar içinde bulunayım, diye bu
mahalde defnedilmesi için vasiyet eder. Her sene Muharrem
ve Safer ayında bu Hazret-i Hamza Türbesi'nde mevlid-i şerif
olup 7-8 bin adam toplanıp mevlid-i şerif okunurken elbette aşk-ı
İlâhî ile coşmuş bir adam ölmüş bulunur. Acayip İlâhî sırdır. O
adamı yıkayıp Şühedâ Tarlası'na defnederler.
Bu arada da Medine dışındaki ziyaretler tamam olup yine
bağ ve bahçeler içinde Medine'ye varıp,
Veda ziyaretinin anlatılm ası: Ziyaretçi ve seyyah kardeş­
lere malum ola ki Medine-i münevverenin bu tertip üzere ziya­
retleri tamam olunca şart odur ki başta, öncesi gibi temizce yı­
kanıp temiz elbiseler giymelidir. Eğer ihramlı varırsan nur üs­
tüne nurdur. Âdâb üzere kale kapısından içeri girip ta Hazret-i
Resul'ün cami-i şerifine kadar salâvat-ı şerifeye devam ederek
vara. Ama evvelki gibi Bâb-ı Selâm'dan girmeye. Âdâb odur ki

722
bu veda ziyaretinde Hazret-i Peygamber'in mübarek ayaklan ta­
rafında Bâb-ı Cibril'den girince bu duayı okuya:
"Esselâmü aleyke yâ Resûlallâh nes'elüke en tes'elallâhe en lâ yakta'a
âsârenâ min zürriyyetike ve haremike bien yu'îdenâ sâlimîn gânimîn ilâ
evtâninâ ve en yübârike lenâ fîm â vehebe lenâ mine'l-veledi ve havele
mine'n-ni'ami ve yerzukana'ş-şukra alâ zâlik. Allâhümme lâ tec'al hâzâ
âhara min ziyareti kabri nebiyyike fein teveffeytenî kable zâlike feinnî
eşhedii f î memâtî mâ eşhedtühü f î hayâtî en lâ ilahe illallâhu vahdehu
lâ şerîke leh ve enne Muhammeden abdııhu ve resûluh. Rabbena âtinâ
fi'd-diinyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe'n-nâr. Süb-
hane Rabbeke rabbe'l-izzeti ama yasıfûn ve selâmün ale’l-mürselîn ve'l-
hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemin" deyip,
"Elveda yâ Resulullah! Elveda" deyip geri geri gide, vesselâm.
Elhamdülillah bu tertip üzere 40 yıl arzu ettiğim efendim
Hazret-i Risalet-penah'ı ziyaret edip bu üslup üzere elimden gel­
diği kadarıyla özelliklerini yazdık. Bu da Rabbimin fazlıdır.

Saat saat ziyaret ettiğim iz yerleri rub' daire ile yazdık


Evvelâ, bu Medine 2. iklimdedir. 2. iklim, hakimlerce öyle
bulunmuştur ki arzı başlangıcı 20 derece ve 27 dakika ola. Uzun
günü 13 saat ve 15 dakika ola. Bu 2. iklimin ortası o makamdır ki
arzı 24 derece ve 40 dakika ola. Uzun günü 13 saat ola. Âlem di­
linde 2. iklimde (—) (—) [gece] ve gündüz beraber ola. Hayır, bu
söz yanlıştır. Mekke'de bile gece gündüz beraber değildir. Müd­
deti (—) (—) (—) gece ve gündüz beraber değildir. Mekke'den
güney tarafa 12 saat deniz kıyısında Cidde limanmdadır. (—)
(—) (—) Yelemlem adlı mahalde gece gündüz eşittir. Ama bu
Medine'de uzun gün 13 saat, (—) (—) (—).

Medine'den Mekke'ye gittiğim izi bildirir


Evvelâ Hüseyin Paşa efendimiz tarafından toplar atılıp bü­
tün hacılar veda ziyareti edip (—) (—) (—) gün Medine'den gü­
ney tarafa anayol ile giderek şehrin iki tarafında sarayları seyre­
derek, temizlenmiş kara taşlıklı yollar ile 2 saatte,
Hazret-i A li Kuyusu [Bi'r-i Ali] menzili: (—) (—) (—) Yük­
lerini yıkmayıp konarlar. Tabileri çok olan çadırlarını kurar. Düz
bir yerde bayırlar yakınında Hazret-i Ali bostan kuyusu gibi ge­

723
niş bir kuyu kazmış. Dört tarafından sığırlar ile dolaplarından
âbıhayatı çekilir, 10'a 10 büyük havuzları vardır. Onlara Bürke-i
Ali derler. Bu âbıhayat o bürkeye doldurulup bu kadar bin yan­
gın, yorgun ve susuz hacılar yıkanıp dışarı çıkıp ihramlarını ku­
şanırlar, bu Ali Kuyusu'ndan içerler. Gayet leziz sudur ve kuyu­
su alçaktır. Hurma bahçeliği içinde bir dinlenecek yerdir. Dört
tarafında Medine halkının bağları ve çiftlikleri vardır.
Bu mahalde Medinelilerin bütün ayanı, hacıları ve esnafı
gelip bir büyük ordu pazar kurulup alışveriş olur. Medine hal­
kından nice bin fukara gelip hacıların bilmeyenlerine ihrama
girmenin şartlarını öğretirler.
Evvelâ Hanefî mezhebinde ihramdan önce gusül sünnettir.
Sonra ihrama girmek gerektir. İhrama girmenin 3 şartı vardır.
Evvelâ biri hacdır, İkincisi umredir, üçüncüsü kırandır. Bu diğer­
lerinden daha üstündür. Ama ümmî adama gayet zordur. Zira
farzları, vacipleri, sünnetleri ve müstehaplarımn bütün şartları­
nı hakkıyla yerine getirmek çok zordur. Değme âlim şartlarıyla
icra edemez. Ama hakir zayıf terkib-i fakir olmakla umre kolay
olup umreye niyet eyledim.
Umre duası: "Allâhiimme innî ürîdiıl-um rete fe-yessir hâlî ve
takabbelhâ minnî ve bâreklî fîhâ neveytü'l-umrete ve ahremtii lillâhi
ta'âlâ" diye ihram kuşanıp yalınayak ve başı kabak olup üryan
abdâl olunca bu duayı okuya ve yüksek sesle bağırarak okuya.
Telbiye duası: "Allâhümme lebbeyk lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk
inne'l-hamde ve'n-ni'mete leke ve'l-mülke lâ şerîke lek” diye ihram ile
dervişler gibi yürüyerek telbiye duasını okuya.
Elde bir arka kaşıyacak şart ve sünnettir. Zira ta Arafat'tan
dönüp Mine Pazarı'nda kurbanlar kesilip esvap giyinceye kadar
tırnakla kaşınmak yoktur. Eğer kaşınırsan bir cinâye kurbanı
lâzımdır. Onun için bütün hacıların elinde birer arka kaşıyaca­
ğı vardır. Bir çıplak derviş olup dünya işlerinden uzak olursun.
İhrama girmek odur ki Ali Kuyusu'nda yıkandıktan sonra
pamuk bezinden bir peştamal belde ve biri de sırtında bürünür­
sün, vesselâm.
İpek haramdır ve üzerinde dikişli esvap olmaya. Ama silâh
kuşanmak serbesttir. Ama İmam (—) görüşüne göre bu âyet-i şe­
rife hükmünce silâh ve para kesesi taşımak caiz değildir. "Hac,

724
bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyer­
se), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönel­
mek, kavga etmek yoktur." [Kur'ân, Bakara, 197] emrine uyarak sa­
vaşmak caiz değildir.
Ama İmam (—) Arap eşkıyasının hâlini bildiğinden silâh
kuşanmaya izin verip, caizdir, demiş. Allah rahmet eylesin.
Bu İmam (—) görüşü üzere, zayıf olup umreye niyet eden
birkaç vakit namaz ihram ile kılıp yine eskisi gibi elbiselerini
bir yerden giymeye izin verip Kâbe'ye yakın Umre adlı mahal­
de yine ihrama girip ta Mine'de kurbanlar kesilinceye kadar ih­
ram ile dura.
Elbisesini bir yerden giydiği için bir cinâye kurban ede. Ve
eğer her gün birer esvabını başka başka giyerse her esvap için bi­
rer kurban lâzım gelir. Tırnağıyla kaşınsa yine cinâye kurbanı
lâzım gelir. Eğer yalnız hacca niyet ederim dersen duası ve niye­
ti böyle okunur.
Hac ihramı niyetinin duası: "Allâhümme inn î iirîdü'l-haccafe-
yessir lî ve tekabbelhu minnî ve bâreklîfîhi neveytü'l-hacca ve ahrem-
tii lillâhi ta'âlâ” diye.
Bu niyette de tırnağıyla kaşınmayıp bit pire öldürmeyip kav­
ga etmemek gerek. Üçüncü niyet kırân niyetidir.
Kıran ihramı niyetinin duası: "Allâhümme innî ürîdü'l-
umrete ve'l-hacca fe-yessirhümâ lî ve tekabbelhümâ minnî neveytül'l-
umrete ve'l-hacca ve ahremtü bihimâ lillâhi ta'âlâ" deyip telbiye edip,
Telbiye duası: "Lebbeyk Allâhümme lebbeyk lâ şerîke leke leb­
beyk inne'i-hamde ve'n-ni'mete leke ve’l-mülke lâ şerîke lek" diye.
Bu niyette tırnağıyla kaşınmayıp pire ve kehle öldürmeyip
kavga etmeyin emrine uyup kimseyi dövmeyip sövmeyip cenk
eylememek gerek, zira cinâye kurban etmek gerek.
Eğer bunlara tahammül edemem, kehle ve pire öldürürüm,
tırnakla kaşınırım, sinirli kimseyim, çekişirim ve dövüşürüm
dersen umreye niyet etmekten iyisi yoktur. Zira üç vakit namaz
kılıncaya kadar ihramla dururum. Bütün elbiselerimi giyerim ve
cinâye bir kurban ile cinâyeyi savuştururum, dersen, umre niye­
tinden kolay niyet yoktur.
Bu Ali Kuyusu'nda üç şekil üzere niyet edip ihrama girdikten
sonra bu Ali Kuyusu'nda bir I lazret-i Ali Mescidi vardır. Bir hur­

725
ma bahçesi içinde 12 kubbe kârgir bina minaresiz mescittir. Bü­
tün hacılar orada ikişer rekât ihram sünneti kılıp ana-baba hakkı
için dua etmek gerektir. Bu mescidin ne mahfili, ne minberi ve ne
döşemesi vardır, tamamen kum döşeli nurlu bir mescittir.
Bu Ali Kuyusu'nda bütün hacılar beyaz kefenlerini boğazla­
rına geçirip başı kabak yalınayak adamların "Lebbeyk Allâhümme
lebbeyk" sesleri göklere yükselip öyle Allah Allah sesleri kopar
ki sanki mahşer gününden bir belirti olur. Dağ taş beyaz kefenli
adamlarla dolu olup herkes dünya işlerinden el çekerler.
Sonra Ali Kuyusu'nda akşam namazını kılıp borular çalı­
nıp Ali Kuyusu'ndan bütün tulumları doldurmak gerek, zira ile­
ri Şühedâ Kabirleri'nde su yoktur. Sonra meşaleler yakılıp kıble
tarafına temizlenmiş yolların iki tarafında Medine köyleri için­
de geçerek Ali Kuyusu'ndan öte Mekke şerifi hükmündedir. Ga­
yet güvenli yerdir. Yağı, isyancı ve harami çıplak Urban korku­
su yoktur. Ama ordu içindeki akkâm meşaleciler, kavas, saka ve
deveci haşeratları hırsızlarından gayet sakınmak lâzımdır. Ali
Kuyusu'ndan güneye yine taşlı ve bayırlı pâk yerlerdir. Orada o
kadar korkulmaz. Belki içeri giderek,
(—) Köyü (---) (—),
(—) Köyü, (—) (—) hükmünde bağlı, bahçeli, cami ve ha­
mamlı mamur köylerdir. Bunları geçerek yer yer muğayiân or­
manı (—) (—), yavaş yavaş giderek 12 saatte,
Şühedâ Kabirleri menzili: Bayırlı, taşlı ve muğaylânlı bir (—
-) (—) (—)•Melek Ahmed Paşa efendimiz Şam veziri iken o sene
giden hacılardan bu mahalde bin (—) (—) (—).
Hazret-i Peygamber asrında Mekke münkirleri ile bu ma­
halde büyük cenk olup binden fazla Sahabe-i kirâm (—) [şe­
hit olmuştur]. Hâlâ mübarek kabirleri bellidir. Bu menzilde
muğaylânlar içinde konaklayıp Urban yiyecek ve içeceklerle
âbıhayat sular getirdiler.
Hamd olsun gece durup seher vaktinde borular çalınıp ora­
dan yine güneye dereler, tepeler ve göklere baş uzatmış kaya­
lı dağlar içinde merhum Ali Bey'in temizlediği muğaylânlı yol­
lar ile,
Hazret-i İbn Mesud Bürkesi: Bir büyük bürkedir, ama suyu
yoktur. Buna yakın Şeyhülharem Bürkesi ve Sebili var, onu ge­

726
çip bir büyük sarp dereler içinde kâh doğuya ve kâh batıya eğri
büğrü yalçın taşlı dere ve tepeli yerler ile geçerek,
Gazal [Ceylân] Mastabası: Anayolun sol tarafında bir yal­
çın kaya eteğinde bir küçük sofadır. Hazret-i Risalet-penah bu
mahalde avcılara rast gelip görseler ki bu avcılar bir ceylânı av­
lamışlar. Hemen ceylân Hazret-i Risalet'i görünce Allah'ın izniy­
le dile gelip,
"Ey Muhammed! Beni bunlar avlayıp yeseler gerek. Benim
iki körpe kuzucuğum var, onlar beni beklemektedirler. Hâlâ aç
kalmışlardır. Aman ey Allahım kurtar, varıp yavrularımı doyu­
rup yine geleyim. Sonra beni boğazlayıp yesinler" diye ceylân
ağlayıp yalvarıp ricalar etti. Derhâl kerem sahibi keremkârlık
edip avcılara buyurdular ki,
"Bu ceylânı koyverin, varıp kuzularına süt verip yine gelsin.
O gelince kadar ben kefilim. Beni burada ceylânın yerine boğa­
zımdan bağlayın" buyururlar. İnkarcı avcılar da, görelim bu işin
sonu neye varır, deyip Hazret-i Peygamber'i ceylânın yerine bağ­
layıp ceylânı bırakırlar. Derhâl ceylân kuzularına varıp süt ve­
rip oğullarına,
"İki cihan serveri Muhammed benim için hapistir. Onu ke­
fillikten kurtarıp sözümü yemiş olmayayım. Beni avcılar yese
gerek" diye başından geçenleri anlatıp kuzuları ile vedalaşıp
ceylân, ceylân gibi sekerek derhâl Resulullah huzuruna gelince
inkârcı avcılar bu hâli görüp derhâl 12'si de imana gelip Sahabe-i
güzinden olup ceylânı serbest bıraktılar. Onun için bu sofaya Ga­
zal Mastabası derler.
Bu sofa üzerinde Hazret-i Peygamber'in şükür secdesi ettiği
mihrap vardır. Gelen gidenler için dinlenecek ve ibadet edecek
bir yerdir. Burada da teberrüken iki rekât namaz kılmak sevaptır.
Bu mahalli geçip yine dere, tepe ve sarp dağlar içinde temizlen­
miş yollarla ve ara sıra kumsal içinde ta Şühedâ Kabirleri'nden
13 saatte,
Cüdeyde Köyü m enzili: Şerif hazretlerinin hükmünde, ge­
niş bir dere içinde iki tarafı taşlık kızıl dağlar içinde bağlı, bah­
çeli ve hurmalı 600 evli mamur ve şenlikli kasabadır. Tamirine
sebep Mısır Emirü'l-haccı merhum Rıdvan Bey'dir. Bu dere için­
de 100 bin hurma ağacı vardır. 7 çeşit nazik hurması, gülü gülis­

727
tanı, çok mahsulü, bol otu ve âbıhayat sulu olup bütün hanele­
ri kârgir bina ve cibis ile örtülü Urban haneleridir. Halkı gayet
zengindir.
Rıdvan Bey'in kârgir yapı bir camii, bir alçak minaresi, bir
hamamı ve küçük çarşısı vardır. Camiin mihrabı önünde bir
âbıhayat suyu var, Ayn-ı Zerka derler. Bundan başka bu şehir
içinde nice bin su kuyuları vardır. Ama gayet sıcaktır, biraz hava
alsa buz parçası olur. Gerçi bu kasabada 60 dükkândır, ama bü­
tün hacıları doyurdular.
Bu şehrin Arap sittileri arz-ı cemal ederek bütün metalarım
getirip alışveriş ederler. Gayet güzel kadınları vardır. Misli me­
ğer Şam Havranmda ola. Bu şehrin doğusunda kayalar dibinde,
Şeyh Sadeddin-i Rumî ziyareti: Sahabe-i kirâmdandır. Kü­
çük bir türbe içinde medfundur.
Bu şehrin deresi içinde baş aşağı bin adım yine bu Cüdeyde
halkından 40-50 hane, bir mescidi ve büyük bir bürkesi, Sultan
IV. Murad'ın annesinindir. Suyu yine Ayn-ı Zerka'dandır, ama
dükkânları yoktur. Bu mahalde hurmalık içinde,
Şeyh Sâlih-i Rumî ziyareti: Ufak tefek bir kubbecikte med­
fundur.
Bu mahallere, ta Bedr-i Huneyn'e kadar Hazret-i Peygam­
ber Nahl-i Huneyn Vadisi buyurmuşlardır. Bu Cüdeyde'de
öğle vakti göç davulları çalınıp safi hurmalı bağ, bahçe ve de­
reli şenlikli köyler geçtik. Bazı yeri yalçın kayalı göklere doğru
baş uzatmış heybetli Bîsütun dağlan içinde, bazı yeri kumsal ve
bazı yeri muğaylân ağaçlı dağlar içinde olmakla kâh doğuya ve
kâh batıya eğri büğrü yollar üzere gidip Bedr-i Huneyn'e yakın
yolun doğusunda,
Sacnan Dağı: Göklere doğru yükselmiş bir çıplak kızıl
dağdır. Hazret-i Peygamber, Hicret'in (—) tarihinde Hudey-
biye Gazası'na giderken bu mahalde İslâm ordusu konaklayıp
Hazret-i Resul bu dağ üzerine çıkıp İslâm askerine nazar edip
dua etmiştir. Bu dağda zümrüt madeni vardır. Bu Hudeybiye fet­
hedilince insanoğlunun efendisi ve âlemin övüncü yedi iklimde
olan yerlerdeki krallara ve Acem Şahı Perviz Şah'a fetihnâmeler
ile elçiler gönderip İslâma davet kıldılar. Bu Sacnan Dağı'mn batı
tarafında,

728
Arec Dağı derler bir dağ vardır, o kadar yüksek değildir.
Hazret-i Peygamber'in Bedr-i Huneyn Gazası'ndan ganimet
olan koyun ve keçileri buradaki mağaralar içinde yatıp otlarlar­
dı. O koyunların soyundan beyaz hörgüçlü koyunları ve nakış­
lı keçileri vardır. Bu dağlan hayli uzak mesafeden seyredip yine
o dereler içinde,
(—) (—) Köyü, (—) (—) Köyü, (—) (—) Köyü (—) (—) (—)
Bütün bu köyler mamur, şenlikli, bağlı, bahçeli, güllük ve
hurmalıktır. Ve abıhayat Ayn-ı Zerka bu köylerin içinden akar,
Peygamber'in mucizesidir. Bu Ayn-ı Zerka, Hazret-i Peygamber
ne tarafa gittilerse yeraltından akıp Hazret'in istedikleri yerde
ortaya çıkardı. Onun için bu Ayn-ı Zerka Mekke ve Medine ara­
sında gidip Medine'nin batı tarafında kaybolur.
Yukarıda yazılan köylerin küçüğü büyüğü, mahbûb ve
mahûbeleri has ve beyaz ekmeklerini, katmerli kâhiklerini, süt
ve kaymaklarını, çeşit çeşit hurma ve kavunlarını, arpa ve yu­
laflarım yol üzerine çıkarıp bütün hacıları doyururlar. Sonra,
(— ) Köyü: Bu da 300 haneli, bağlı bahçeli, bir cami ve ha­
mamlı, Ayn-ı Zerka sulu bir mamur köydür. Şerif tarafından bu­
rada bir şerif hâkimdir. Burada da bütün sittiler metalarını mey­
dana çıkarıp satarlar. Bu köy halkının develeri olduğundan ha­
cıların kalmış develeri yerine kira ile hayli deve verdiler. Ve bu­
rada bütün hacılara deve yeterli olup,
“İnşâallâh bi's-selâme yâ hııccâc. Hacc mebrûr kabûl inşaallâh"
diye çocukları karşılamaya çıkarlar, develer üzerinde (—) (—)
(- ). VeV
"Yâ huccâc hâzâ hâs beyaz ayş" diye yağlı ve ballı gözlemele­
rin âhû gözlü (—) (—) (—). Burayı da geçip ta Cüdeyde'den 18 sa­
atte, •<
Bedr-i Huneyn Kalesi'nin anlatılm ası: Hicret'in 2. yılın­
da bizzat Hazret-i Peygamber'in fethidir. (—) (—) (—) müşrik­
lerden melun Ebû Cehil 70 nefer cehennemlik kâfir ile katle­
dildiler. Abbas bin Abdülmuttalib'i 70 nefer kimse ile Ka'b bin
Amr el-Ensârî esir edip Hazret-i Peygamber huzuruna eli aya­
ğı bağlı getirdi. Hepsi İslâm ile şereflenip Hazret-i Abbas'ın ba­
şına Hazret-i Peygamber kendi siyah sarığını giydirip bütün sa­
habe "Mübarek ola ey Abbas" dediler.

729
Sözün kısası bu savaşta müşriklerin reisi Ebû Cehil adlı me­
lun pehlivan 70 adet kâfir ile katledildi. 7 bin müşrik öldü. Bin
neferi İslâm ile şereflendi ve 600 Sahabe-i kirâm şehit oldu.
Bu cenkte kâfirlerin bozgununu Mekke'de melun Ebû Le-
heb işitip derdinden hasta oldu. O hâlde hanesine odun ge­
tirirken soluklanmak için bir taş üzerine odunu koymak iste­
di. Odun arkasından taşın ardına devrilip oduna bağlı olan ip
boğazında kalıp Ebû Leheb boğulup öldü. Hakkında âyet indi,
"Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip ol­
duğu halde (karısı da ateşe girecek)" [Kur'ân, Tebbet, 4-5] âyeti onun
hakkındadır
Fethinde hayli zorluk çekildiğinden bütün Sahabe-i kiram
Hazret-i Peygamber'den rica edip kalesini yıktılar. Hâlâ yer yer
yapı kalıntıları bellidir. Kuşatma sırasında Hazret-i Peygamber'e
attıkları taşlar Allah'ın emriyle kum gibi olup şehrin güneyi ta­
rafında kumlu küçük bir dağdır.
Yine bu şehrin güneyinde Peygamberimizin ordusunun ko­
nakladığı yerde Hazret-i Peygamber'in mübarek çadırları kuru­
lan mahal bir alçak sofacıktır. Mihrabında ibadet ederler. Bütün
insanların ziyaret yeridir. Bu şehre havale kıble tarafında şehir­
den 500 adım bir alçacık kayalı dağ üzerinde,
Gâr-ı Nebî: Hazret-i Resûl bu mağara içinde ibadet
edip Sahabe-i kiramın zafer bulması için dua ederdi. Bu da
ziyaretgâhtır. Bu Bedr-i Huneyn Gazası'nda ne kadar Sahabc-i
kirâm şehit oldularsa bu mahalde medfunlardır. Allah hepsine
rahmet eylesin.
Bu Bedir'de olan büyük gaza meğer Uhud Gazası'nda ol­
muş ola. Hazret-i Peygamber bizzat 28 gaza etmişler, 9 gazada
kâfirlerle kendileri bile yaka yıka cenk etmişlerdir. Ama bu Be­
dir Gazası ve Uhud Gazası bunlardan büyük gazalardır.
Bu Bedr-i Huneyn'in güney tarafında işlemez susuz bir
kuyu vardır. Bu dağda ölen kâfirlerin pis leşlerini Hazret-i
Peygamber'in emriyle cehennem kuyusuna atıp yerleri cehen­
nem çukuru iken dünyada da cehennem kuyusu oldu. Ebû Ce­
hil melun da bu işlemez kuyuda kaldı. Ama kokularından bu
kuyuya yakın varılmaz. Daima bir feryat, ağıt, bağırış çağırış
sesleri duyulur, derler. Ama hakir ta bu cehennem kuyusunun

730
yanından geçtim, seslerini duymadım ancak çirkin kokuların­
dan güçlükle geçtim.
Bedr-i Huneyn'in özelliği: Bu şehrin dört tarafı yalçın kızıl
kayalardır. Beldesi bir geniş ovaya kurulmuş hurma ağaçlı bir
kasabadır. Kızıldeniz kıyısına 5 saat yakm hacıların geçiş yerin-
dedir. Şerif hazretleri tarafından bir şerif kaymakam hükümeti­
dir ve Mekke mollası niyabetidir.
Bir kumsal ova içinde 400 toprak örtülü Arap evleridir. Bir
kârgir yapı camii var. 6 yuvarlak kubbedir. Mihrabı ve minberi
eski tarzdır, ama minaresi yoktur. Avlusundan Ayn-ı Zerka akıp
camiin sol tarafında bir büyük bürke vardır, oraya akıp doldu­
rur. Bu bürkenin kıblesinde bir kubbeli mescidi daha vardır.
Bir hamamı var, ama hanı yoktur. Ve 200 kadar ufak tefek
dükkânları vardır. Mısır'ın hac yolu da bu şehirde Şam yoluna
bitişir. Mısır hacıları bu Bedr-i Huneyn'e gelip 2 gün 2 gece ko­
nup hesapsız kandil ve sayısız meşalelerle hacı ordusunu aydın­
latıp karanlık geceleri aydınlık gündüz olur. Ve nice bin tüfenk,
top ve fişenkler atılıp Hazret'in Bedr-i Huneyn Gazası şenlikle­
rini ederler, seyirliktir.
Bu şehir deniz kıyısına yakın olduğundan Mısır'dan bütün
eşya bu şehre gelip bolluk olur. Hatta bütün hacılar burada zahi­
relerini bol bol alıp develerine ikişer alik verdiler. Burada bütün
tulumları su ile doldurup yola çıktılar. Öğleden sonra bu şehir­
den kalkıp kâh doğuya, kâh kıbleye ve kâh batıya geçerek üçün­
cü saatte Kızıldeniz belli olup Süveyş'ten gemilerle giden hacı­
lar ve zahire gemileri bizimle beraber hoş hava ile giderlerdi. Biz
de geçerek,
Meymun Ovası: Bir çöl, bir çölistan ve bir yaban, uçsuz bu­
caksız sahradır ki bir adam katardan ayrılıp kaybolsa geze geze
maymuna döndüğü için Meymun Ovası derler. Sanki Heyhat
Ovası gibi güneş çölde doğar ve çölde batar. Ama Heyhat Ovası
yeşillik, havadar ve lâlezardır. Bu Meymun Ovası gibi kuru, ve­
rimsiz ve şiddetli sıcak değildir. Burada adam tepesinden pişer.
İhramda olan hacılar kebap olayazdılar. [hadis] "İhramh olan kişi
Allah'ın güvencesindedir.”
Bu çölün doğu tarafı ta Bağdad ve Basra'ya ulaşır. Benî
Mevâl, Benî Haşan ve Benî Can kabileleri, kısacası 70 çeşit Ur­

731
ban kalibesi bu Meymun Ovası etrafında ve içinde yerleşmişler­
dir. Bu çöl içinde bütün hacıların develeri Allah'ın emriyle yedi
başlı ejderha olup kükreyerek ceylân gibi sekerek acele ile gide­
rek 19 saatte,
Meymûne bintü'l-H âris Sebili: Müminlerin annesi,
Hazret-i Resulullah'm ehl-i beytidir. Bu Meymun Ovası o Mey-
mune Han'ın miras mülkü olduğundan Meymun Ovası derler.
Hâlâ mamur sebildir. Her kim şerif ise nazın onlardır. Bu ma­
halde çadırsız biraz konup develere yiyeceklerini verdik. Derhâl
borular çalınıp yine kıble tarafına Meymun Ovası içinde acele
ile gidilip nice develer kaldı, zira çöl, kumluk ve amansız yer­
lerdir. İmaretten bir belirti yoktur. Ama çöl Urbanına Şerif Sa'd
hazretleri tembih etmiş ki,
"Eğer bu çölde hacıların bir şeyi kaybolursa sizden tazmin
olunup derinizi yüzerim" demiş. Hamd olsun emniyet üzere ge­
çip hacıların kalan develerinin yerine dinç develer verip bütün
çoluk çocukları yol üzerine çıkıp mallarını satarak hacıları do­
yurdular.
Bu çölün sağ tarafında yine Kızıldeniz gözüktü. Zahire ve
hacı gemileri pupa eyyam ile giderlerdi. Biz de bu çölde 7 saat
gidip,
(— ) Köyü: 200 haneli, hurma bağlı ve Ayn-ı Zerka sulu bir
mamur köydür. Bunun halkı da yol üzerinde metalarını satar­
lar. Kavunu, karpuzu ve hurması boldur. Burada bir küçük tür­
be içinde,
Şeyh (— ) Ziyareti, yanında bir camii var ve bir âbıhayat ku­
yusu var. Bunda durmayıp yine çöl içinde devekuşları, tavşan ve
ceylânlar hacıların içine girip avlayarak bir hay huyla geçip yine
devekuşu yumurtaları bularak ve levzünnebî yiyerek çölün so­
nunda sol tarafımızda zorlukla görünen,
Tayyibe Dağı: Sultan (—) (—) (—) asil kızı bu yüksek dağda
yaylalanırmış. Suyu ve havası, ovaları ve mahsulatı boldur. (—)
(—) (—) saat uzaktır. Bu sahrada 2 gün acele ile gittik, yine o Tay­
yibe Dağı gözükür idi. Bu çölde (—) (—) (—) ava gelir.
Bu menzilde de çok deve kaldı ve nice adamlar şiddetli sı­
caktan mecalsiz kalıp yaya kalmış 70 adet zayıf adamları deve­
lere bindirdiler. Hamd olsun Şam askeri esenlikle,

732
(— ) Köyü'ne dâhil oldu. 200 evli, bağlı bahçeli, cami ve ha­
mamlı köydür. (—) (—) (—) durup dört taraf köylerinde nice
bin Urban toplanmış idi. Bütün hacılar ihtiyaçlarını görüp ge­
çerek,
(—) Köyü: Bu da 200 haneli, İrem Bağlı, 1 cami ve hamamlı,
Ayn-ı Zerka sulu, mamur köydür. Onu da geçip yine çöller için­
de gidip ta Meymune Sebili'nden 18 saatte,
Râbia Eşmesi kasabası m enzili: Şerif hazretleri hükmünde
yine şeriflerden biri hâkimdir. Mekke mollası niyabetidir. Şeh­
ri Süveyş Denizi sahiline bin adım yakın Meymun Ovası'nm so­
nunda geniş bir ova içinde bağlı, bahçeli ve türlü hurmalı bir ma­
mur kasabadır.
1 camii, 1 hanı ve 200'den fazla ufak tefek Urban evi ve 50
dükkânlı küçük çarşısı vardır. Dört tarafında şenlikli köyle­
ri vardır. Bütün halkı metalarını getirip satarlar. 200'den fazla
su kuyuları var, ama deniz kıyısına yakın olmakla suları acıdır.
Ayn-ı Zerka bu mahalde kayıptır.
Büyük bir bürkesi var. Mısır hacıları burada bir gün kalıp
bütün ihrama girerler. Onlara ihrama girmek bu mahalde (—)
olmuştur.
Mısır hacıları bizim Şam hacılarından üç gün önce geçmiş­
ler. Hemen yine buradan göç davulları çalınıp yine çöller için­
de devekuşları, tavşan ve ceylânları avlayarak, muğaylân ağaç­
ları üzerinde hakkuran ve yusufçuk kumrularının seslerini din­
leyerek,
(— ) Akabesi: O kadar sarp değildir. Ama bir yerde dinlen­
memekten ve uykusuzluktan develer mecalsiz dermansız kalıp
70 deve ve 10 at kaldı. Yaya kalan adamları yine paşa boş devele­
re bindirip (—) saat gidip bu kum deryası içinde,
Şükür Akabesi: Allah yardımcımız olsun tüm hayvanlar
kumlara gömülüp ter içinde kalarak tam bin adım yokuş yukarı
ve bin adım iniş aşağı kum deryası ki bütün ayan, yaşlı ve genç­
ler yaya oldular. İki yerden gayret kuşağını kemerlerine bağla­
yıp tahtırevanları el üzerinde aşırıp bütün insanlar Allah Allah
diyerek bağırıp çağırarak akabeyi [sarp geçit] aştılar. Ama 70-80
kadar hayvan kaldı. Bu kalan develeri o an geride bulunan Ur­
ban alırlar. Kim kime bakar mahşerden bir gündür. Zira Arafat'a

733
yetişmeye dört gün kaldı ve beş konağımız daha var. A llah rah­
met eyleye.
M ısır Emirihaccı Rıdvan Bey bu akabenin kumunu temiz­
lemek için bin guruş vakfeylemiş. Her sene kumunu temizler­
ler, ama yine sarp akabedir ki bütün hayvanların akabesidir ve
ölüm mezbahasıdır.
Bu akabe başında, yolun sağında dört köşe bir duvar üzerin­
de beyaz mermerde celî hat ile tarih:
"Emera bi-tecdîdi hâze'l-akabeti fâ eyyamı Mevlânâ es-Sultan
Murad Han ibn es-Sultan Ahmed Han azze nasruhu. Sene 1048”
Bu işaretten 100 adım yokuş aşağı yine 1 m il üzere tarih:
" Emera bi-tecdîdi hâze'l-akabeti fâ eyyâmı Mevlânâ es-Sultan İb ­
rahim Han ibn es-Sultan Ahmed Han azze nasruhu ve ebbede saltana-
tahu. Sene 1056 [1646]"
Bu akabenin ik i tarafına adı geçen padişahlar 2 saat yer kara
taştan sağlam set duvar çekm işlerdir ki bu yolu kum kapatma­
ya. Ama yine kumdan kurtulm ayıp her sene nice yüz develer
kalır. Bu duvarın da tarihi:
"Emera bi-hükmi Sultan İbrahim Han be-dest-i Emîrü'l-hac
Rıdvân Paşa. Sene 1056 [1646]"
Bu mahalli de geçip ta Râbia Eşmesi'nden 19 saatte,
Güzelce Bürke K alesi'nin özellikleri: Bu mahalde konak­
ladık. Kalesi doğu tarafa doğru yarım saat uzaklıkta bir yalçın
kaya üzerinde dört köşe taş yapı, eski bir kaledir. İskender tari­
hinin 871 yılında Benî H ilâl padişahı yapısıdır. Anter oğulların­
dan M elik Sumhan bu kale için büyük cenk ettiği Anter-nâme 'de
yazılıdır. Sonra bu kaleye Hâşim îler mutasarrıf olup Muham­
med Mustafa hazretlerine peygamberlik gelişinin 13. yılında
Hazret-i A li fethidir. Hâlâ haraptır, zira Urban taifesi ovada ko­
naklarlar, kaleye düşkün değillerdir.
Bu kalenin batısında büyük bir bürke vardır ki içinde ka­
dırga gezse yerim dar demez, öyle bir geniş bürkedir. Çepçev­
re büyüklüğü 600 adımdır. Hac yolunda böyle bir büyük bürke
yoktur. Güzelce Bürke ismiyle bilinen, göl gibi bir bürkedir. D i­
ğer bürkeler gibi suyu dolaplar ile veya yağmur suyu ile değil­
dir. Kale tarafında hurm alık içinden beri Ayn-ı Zerka gelip bür­
ke kenarındaki mescidin duvarı dibinden büyük biirkeye dâhil

734
olup derya olur. Oradan taşıp bürkenin batı tarafındaki bostan-
lara yayılıp sular.
Bu bürkenin tam ortasında dört yapma mil bina olunmuş­
tur. Zamanında bu miller üzerinde bir köşk var imiş. Bürkenin
kıblesi tarafı kenarında dört yapma sütun üzerinde bir alçak
kubbeli mescidi vardır. Mihrabı üzerindeki tarihi,
"Bismillâhirrahmânirrahîm, Emera bi-inşai hâze'l-bilketi'l-
mübâreketi'l-huccâc Mevlânâ es-Sultan Murad Han ibn Ahmed Han.
Sene 1048. Allâh rızâsıyçün fâtiha" diye yazılıdır.
Bu bürkeye yakın bir mamur köy vardır. Çevre köylerden de
tüm Araplar zahirelerini getirip satıp hacıları doyururlar.
Bu mahalde de tüm hayvanlara yemlerini verip göç borula­
rı çalınıp kâh kumsal ve kâh ılgın ağaçlığı ormanları içinde kıble
tarafına gidip 7 saatte Asfân adlı mahalle vardık, konaklanma-
yıp geçildi. Başka zaman Şam hacıları bu menzilde konaklarmış.
Dört tarafı mamur köylü yerdir. Onu geçip acele ile ılgar ederek
ta Güzelce Bürke'den 21 saatte,
Vadi-i Fâtıma kasabası m enzili: Bir bayır yamacında 200
toprak örtülü kârgir yapı mamur Arap evleridir. Toplam 80 ka­
dar dükkânları vardır. Bazı hurma yaprağıyla örtülmüş kulübe
gibi dükkânlar da vardır. Bir alçak bayır yamacında kârgir yapı
bir camii vardır. Ve bir alçak minaresi var. Bu camiin dört tarafı
yüksek ağaçlarla süslenmiştir.
Âbıhayat Ayn-ı Zerka bu camiin avlusundan akıp bu ma­
halde kaybolur. Haremeyn arasında bütün menzillerde içilen
Ayn-ı Zerka'dır ki Hazret-i Peygamber'in daveti ile yeraltından
Medine'ye kadar akmıştır. Bir rivayette Hazret-i Peygamber ti­
caret ile Şam'a giderken bu Ayn-ı Zerka birlikte gitmiştir. Bazı
menzillerde ortaya çıkan âbıhayatlar bu Ayn-ı Zerka'dır, derler.
Gerçekten de ayrı bir tadda ve çeşitte bir âbıhayattır. Haremeyn
arası gayet sıcaktır, testi ve tulumlarda biraz hava alsa buz par­
çası olur. Gayet kolay sindirilir saf sudur. Gerçekten de büyük
mucizedir ki nice bin dağları taşları ve ıssız çölleri aşıp Hazret-i
Risalet'in istekleri üzere gelmiştir.
Vadi-i Fâtıma kasabası ismiyle anılmasının sebebi odur ki,
Hazret-i Peygamber Hicret'in 2. senesinde Hazret-i Fâtımatü'z-
Zehrâ'yı Hazret-i Ali'ye nikâh eylediğinde bu ovayı Hazret-i

735
Fâtıma'ya çeyiz olarak vermişlerdir. Onun için Vadi-i Fâtıma de­
diler.
Hazret-i Fâtıma hayratlarına ve hizmetçilerinin maaşla­
rına sarf olunur, bir deşt-i mahsule (—) (—) (—) yoktur. Zira
Mekke-i mükerremede, yedi iklimde tüm İslâm memleketlerin­
de ümmet-i Muhammed (—) (—) (—) Allah bilir, 3 kere 100 bin
hacı toplanır.
Bu kadar hacının (—) (—) (—) Mekke-i mükerremede 30 gün
30 gece konuk olduklarında hepsi taze can bulurlar. Ve çöl yol­
larında çektikleri sıkıntıları unutup 20-30 gün ederler. Tirfil ve
ayrık gibi bir yulafı vardır. Bir hayvan 10 gün yese semiz olur.
Mekke şehri içinde nice bir deve yükü kıvrım kıvrım bükülmüş
otları gelip satılır. Yine bu ovanın otları eksilmez. Allah'ın em­
riyle böyle verimli bir ovadır. Bu vadinin kıble tarafında Mekke
yolu üzerinde,
Halas Sofası: Bir taş bina sofacıktır. İki basamak taş mer­
diven ile çıkılır bir alçak mihraplı sofadır. Hazret-i Peygamber
Mekke müşrikleri derdinden kâh Yemen'e, kâh Tâif ve Abbas-ı
Aden'e giderdi. Bir gün yine arkadaşları ile Şam'a gitmek için
yola çıktıklarında Ebû Leheb ve Ebû Cehil melunlar Sürâka bin
Melik adlı meluna biraz mal ve bir hayli menal verdiler. Hazret-i
Risâlet'in ardınca yetişip Hazret'i şehit etmeye söz verip zırhı­
nı giyip keskin kılıcını kuşanıp küheylân atma binip mızrağını
sallayarak yola çıktı. Hazret-i Peygamber'i bu Vâdî-i Fâtıma ya­
kınında görse ki Hazret-i Peygamber arkadaşları ile yaya ola­
rak Allah'ı zikrederek gitmede. Hemen bu kez Sürâka at bırakıp
mızrağım sallayıp Hazret'e yakın geldi. Mızrağıyla Hazret'e vu­
rayım derken hemen Hazret,
"Emsik yâ arz" diye söylediklerinde yer Allah'ın emriyle
Sürâka'yı atıyla donuyla tutup yere gömmekte. Bu perişan hâli
Sürâka görüp,
"Ey Muhammed, âlemlere rahmetsin, bilmedim. Düşman­
ların kışkırtmasına uydum. Estağfurullah, beni bundan kurtar,
Mekke'ye varıp senin düşmanlarına kılıç vurayım" deyince o
mürüvvet kânı merhamet edip,
"Hullî yâ arz" deyip derhâl Sürâka atıyla kurtuldu. O an
Kelime-i Şahâdet getirip İslâm şerefi ile şereflenip Resulullah'm

73 6
izniyle Mekke'ye gelince bütün inkârcılar görseler ki Sürâka'nm
başında beyaz Muhammedi alâmet var.
"Ey Sürâka! Bu ne hâldir? Hani Muhammed'in başı?" diye
sorarken Sürâka,
"İşte melunlar! Muhammed'in başı başım üzeredir. Sizin bir­
kaçınızı baş etmeye geldim" diye dalkılıç olup birkaç inkârcınm
başını kesip belli başlı melunlardan 7 baş ile Hazret-i Risalet hu­
zuruna bu Vadi-i Fâtıma'da geldi, Hazret-i Peygamber'den bir an
ayrılmayıp Muhacirin'den oldu. Sonra bu sofa yerinde Sürâka,
"İslâm ile şereflendiğim mahaldir ve Allah'ın gazabından
kurtulduğum yerdir" diye bu sofayı Sürâka inşa etmiştir. Onun
için Halas Sofası derler.
Bu sofa yanında atıyla gömüldüğü kayalı bir yerdir ki hâlâ
bellidir. Hacıların seyir yeridir.
Bu Vadi-i Fâtıma'dan salt atlı, katır ve develi olan hacılar asla
geçmeyip ve asla dinlenmeyip Mekke-i mükerremeye giderler.
Hemen hakir de Hüseyin Paşa efendimizden izin alıp deve­
ler ile hizmetçimi bırakıp 2 kölemle atlara binip kâh kumsal ve
kâh temizlenmiş küçük taşlı, iki tarafı kayalı alçak dağlı yerler­
den geçerek ve dağları seyrederek 16 saatte,
Umre Makamı m enzili: Bu mahalle bütün hacılar gelip
yüklerini yıkmadan konarlar. Bir derenin içinde yapılmış 10 ka­
dar fukara hanesi ve 10 kadar dükkânları vardır. Bütün Mekke
halkı bu mahalle dek hacıları karşılamaya çıkarlar ve ihramın
şartlarına göre rehberlik ederler.
Öncelikle burada Resulullah'm sünnetine uyarak mutlaka
gusletmek [yıkanmak] gerekir.
1073 tarihinde Mısır Valisi Ömer Paşa hazretleri "Bütün ha­
cılar yıkansın" diye büyük bir bürke yapmış ki içinde gemiler *
gezse mümkündür ve ayanı kibar için pek çok kubbe kubbe gu-
sülhaneler, abdesthaneler ve bir mükellef kubbeli sebilhane ve
dinlenme yerleri yapmıştır. Vakıfları tarafından sığır dolapları
ile sular çekilip derya gibi havuzu su dolar, büyük hayrattır. Al­
lah sonunu hayır eyleye.
Bu mahalle gelince birinci şart: Önce Medine-i münevvere
yakınında Ali Kuyusu'nda ihram giyip "özürlüyüm" diye üç va­
kit namazdan sonra bütün elbiselerini giyip cinâye kurbanı .ede-

737
rim diyen kimse bu mahalde elbette yıkanmalı, daha sonra bu
bürke kenarında Hazret-i Ali Musallâsı'nda iki rekât namaz kıl­
malı, sünnettir. Bundan sonra pire ve kehle öldürmeyip tırna­
ğıyla kaşınmamak sünnettir. Dedikodu, kavga ve adam öldür­
mek haramdır ki, "... Günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga et­
mek yoktur" [Kur'ân, Bakara, 197] âyeti inmiştir.
Eğer gusletmezse [yıkanmazsa], abdest almak da farzdır.
Medine'de Ali Kuyusu'nda üç türlü niyet etmeli, burada tekrar
yıkamp ihrama girince "Neveytü'l-umrete ve ahrenıtü lillâh" diye.
Eğer yalnız hacca niyet ederse "Neveytü'l-hacce ve ahremtü
lillâhi ta'âlâ" diye.
Eğer kırâna niyet ettiyse yine burada "Neveytü'l-umrete ve'l-
hacce ve ahremtü bihimâ lillâhi ta'âlâ" diye.
Sonra seğirte seğirte bir saatte Kâbe-i şerife gide. Birinci farz
olan tavâf-ı kudûma gide, zira yaşlıya, gence ve zengin kadınla­
ra tavâf-ı kudüm farzdır. Mekke'den gücü yettiği kadar bu um­
reye gelip gitmek (—) kaç kere gelirse o kadar hac sevabı bulup
hac tamam olur, zira bu umre hakkında Cenâb-ı Bârî Kur'ân-ı
aziminde, "Allah için haccı ve umreyi tamamlayın" [Kur'ân, Bakara,
196] buyurmuştur.
İster yaya ve ister atlı birkaç kere umre etmek (—) (—) şartı
ihram giymektir ve rüknü tavâf-ı kudüm etmektir. Ama vacibi
Safâ ve Merve arasında sa'y eylemektir. Başını yülütmek ve sa­
çını kısaltmak vaciptir. Arafat'tan dönüp Mine'de kurban kesip
son tavafta tıraş olup saçını kısaltmak o zaman vaciptir. Eğer tı­
raş olmam saçlı olurum, dersen o da sünnettir.
Bu Umre'de yolun iki tarafında 2 adet büyük mil vardır. Her
milin üzerinde 3 adet küçük kubbeler vardır. Tarihi kûfî hat ile:
"Benâ Hazret-i Ebâ Bekri's-sıddîk" diye yazılmış kırık hattır. Ama
acele ile geçildiğinden bu tarih ve Ömer Paşa'nm bürkesi tari­
hi yazılmadı. Bu millerden içeri giren, Mekke-i mükerreme ha­
remine girmiş olur. Bu millerden içeri bir adam ölse Kâbe'de öl­
müş gibi olur. O Hazret-i Ebubekir milleri Mekke sınırı işareti­
dir.
Daha sonra bu mahalde bütün hacılar Mekke'ye gidip Hü­
seyin Paşa hazretleri büyük alay ile Mekke mollası (—) Efendi
ile atbaşı beraber dalga dalga, bölük bölük önce Şam Emirü'l-

738
haccı Hârmûş Paşa ve Şam askeri, daha sonra paşa askeri eski ka­
nun üzere düzenli geçer. Paşa (—) (—) (—) dokuz kat mehterhane­
sini çalarak yarım saatte kâh taşlık ve kâh kum üzerinde 2 saatte,
Vadi-i Fah [Fah Vadisi] m enzili: Hüseyin Paşa çadırında ka­
rar edip (—) (—) (—) (—) âbıhayat kuyular vardır. Ve bazı zaviye,
türbe ve sebiller vardır. (—) (—) (—) Kâbe-i şerife bir gün evvel
can atıp gittiler. Paşa hazretleri otağında (—).(—) (—) (—) 8. gün,
arefe gününden 2 gün önce Mekke-i mükerremeye girdiğinden
(—) (—) (—) (—) bu mahalde konaklanıp 40 koyun ve 7 deve daha
kurban etti. Zira bütün hacılar bu sene hacca yetişmekten ümit­
lerini kesmişlerdi. Hamd olsun Hüseyin Paşa'mn gayret ve him­
metleriyle 2 gün önce ulaşıldı
Bu mahalde bütün âlimler, şeyhler ve şeriflerin hepsi bölük
bölük gelip Paşayla buluştuklarında herkese mertebelerine göre
izzet ikram edildi.
Sonra Mısır Emirü'l-haccı Özbek Bey, Cidde Beyi Baklacı Meh­
med Bey, Mısır'ın yedi bölük ağaları, kethüdaları, çavuşları, çorba­
cıları, odabaşıları ve söz sahibi olan pek çok dayıları fırka fırka Pa­
şaya gelip buluşup şerbet ve buhurdan sonra onlar da gittiler.
Sonra Şerif Sa'd hazretlerinin kethüdası iki baş küheylân kıs­
rak, 6 adet Habeşli sevimli köle, kıymetli cevahir cinsi eşya, diğer
değerli kumaşlar, ûd, amber, hıtâyî çiçekli kâse ve fincanlar ve 50
deve yükü yiyecek içecek cinsi hediyeler ile şerif kethüdası gelip
vezirin elini öpüp ayak üzerinde durunca Paşa hazretleri "Otur"
diye yer gösterdiler. Onlar oturup Paşa hazretleri,
"Şerif hazretleri gelmedi. Nedir hâl-i şerifleri?" diye sordu­
lar. Onlar da,
"Hayır duanız hizmetindedir" dediler. Paşa,
"Ne hoş gelmediler" dedi. ^
Onlar da "manileri vardır" diye özürler diledi. Paşa da,
"Dağ yürümezse abdal yürür" deyip hediyelerini kabul edip,
"Bizden selâm eyle" diye şerif kethüdasını savdı.
"Tez iç ağaları ve taşra ağaları pür-silâh olup yaya ve atlı sek­
ban ve sarıca hazır olsun" diye tembih buyurdular.
Derhâl bütün asker hazır olup Kâbe-i şerifi tavâf-ı kudüm et­
meye yönelip ihrâm ile Beytullah-ı şerifin haremine varıp ağla­
yarak Beytullah'ı 7 şavt tavâf-ı kudüm edip ve Makam-ı İbrahim'i

739
ziyaret edip 7 kere Safâ ve Merve'de sa'y edip tavâf-ı kudûmu ta­
mam etti.
Sonra ansızın Şerif Sa'd'in hanesine varınca Şerif Sa'd haz­
retlerinin aklı başından gidip hayretler içinde kaldı.
Hemen paşa hakimane hareket edip Şerif Sa'd hazretlerine,
"Sabahleyin otağımıza teşrif buyurun. Saadetli padişahımı­
zın size hil'at-i fâhire, samur kürkü, ibkâ ve mukarrer hatt-ı şe­
rifleri vardır. Ve alay-ı Muhammedi ile birlikte Mekke-i müker-
remeye girip Arafât'a birlikte çıkalım" diye gönül alacak sözler
edince Şerif Sa'd'ın aklı başına gelip kahve, şerbet, gülsuyu ve
buhardan sonra 10 şemâme amber, 3 inci tespih, 1 kutu kıymet­
li ufak cevahir, 10 bohça esvap ve 3 Habeşli köle hediye verdi.
Paşa da kemerinden bir mücevher hançerini çıkarıp Şerif
Sa'd'm beline taktı. Sa'd hazretleri orta boylu, esmer tenli, üst
dudağı tavşan dudağı gibi yaratılmış bir Hâtem-i Tay, kerem sa­
hibi kimsedir.
Paşa vedalaşıp yine çadırında kalıp tüm alay çavuşları alay
tembih edip o gece bütün asker, Paşa alaya hazır oldular.

M ekke-i mükerremede M ısır askeri ve


Şam askeri alayının anlatılm ası
Evvelâ Mısır Valisi Kethüda İbrahim Paşa tarafından 3 bin
Mısır askeri ile bu Mekke üzere tayin olunmuş idi. Şam'dan da
3 bin asker ve Hüseyin Paşa efendimizden de 2 bin askeri, top­
lam 8 bin asker ile böyle şanlı bir vezirin tayin olunmasının
aslı odur ki, 1081 [1671] tarihinde, bundan bir sene önce Anke-
but Ahmed Paşa Kethüdası Haşan Paşa'ya Cidde paşalığı verilip
Haremeyn-i şerifeynin tamir ve bakımına, bütün şeriflerin ve
mücâvirlerin cerâye, surre ve masraflarının tahsiline, Mekke ve
Medine'nin nizam ve intizamına idi.
Allah'ın hikmeti şeriflerin tavır ve davranışlarına taham­
mül edemeyip araları iyi olmamakla o sene hacılar tavaf eder­
ken bir karışıklık çıkıp bütün hacılar Harem-i şerifin kapıları­
nı kapatıp çıplak ihramda iken bu kadar insan Harem-i şerifte
mahsur olur.
Derhâl Bâb-ı Ömer'den içeri Haşan Paşa'nın 10 bayrak
silâhlı yiğitleri girip Harem çatısı üzerine çıkıp kendileri muha­

740
fazada iken şerif çelebileri tarafından nice bin eşkıya Ebî Kubeys
Dağı üzerine ve Mekke-i mükerremenin 7 minaresinin 18 şere­
fesi içinde bu kadar tüfenkli ile Şerif Sa'd çıktılar. Taraf taraf mi­
narelerden ve Harem etrafında olan medreselerden Müslüman
hacılara öyle kurşun vurdular ki 700 ihramlı ümmet-i Muham­
med yaralanıp Beytullah'ın dört tarafında 200 kadar insan da şe­
hit olurlar.
Hazret-i Zübeyr ile Haccac-ı Zalim Yusuf asrında bu Harem
içinde böylesi olmamıştır.
Bir gün bir gece bu hâl üzere çarpışma, vuruşma, çatışma ve
kıtal olup, "Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet eder­
se (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan
davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur " [Kur'ân, Bakara, 197]
âyetinin kesin emri nerede kaldı? Harem-i şerif hacıların naaş­
ları ile doldu.
Böyle cenk ederken Allah'ın hikmeti Haşan Paşa'yı kurşun
ile vurup savaş kesilip bütün hacıların ve Haşan Paşa askerinin
bütün eşyalarını yağmalarlar.
O sene hacılar huzur ile hac edemeyip Mısır askeri Mısır'a
giderken Nâr Vadisi mahallinde Hamûde adlı şerif askerin ar­
dından erip bütün Mısırlıları kılıçtan ve mızraktan geçirip ansı­
zın baskınla bu kadar Allah'ın kulunu şehit ederler.
Bu çirkin durum Asitane-i saadette padişah tarafından du­
yulunca Mısır ve Şam'dan 8 bin asker ile Şam Veziri Hüseyin
Paşa'yı serdar tayin eylediler. Ama bu sırra tek bir kimse vâkıf
değiller idi.
Ertesi sabah 3 bin Mısır askeri Hüseyin Paşa hazretlerini
karşılamaya çıktılar. Ama tabi ve adamlarıyla 8 bin adet pâk ve
seçkin asker çıktı ki azametullah cebe ve cevşen, zırh, zıreh külâh,
tuğulka ve serpenâha gömülmüş askerlerdi. Yaya dalyan tüfenk
ile 40 yerde Mısır kösleri çalınıp bir velvele ve debdebe ile karşı­
lamaya çıktılar ki diller ile anlatılıp kalemlerle yazılmaz.
Bunlar bu tertip üzere alem, sancak ve bayrakları dibinde
hazır dururken beri taraftan da Şam askeri dalga dalga, bölük
bölük yürüdüler.
Önce Şam'ın timarlıları iki kanatlı olarak gök demire gömül­
müş olup küheylân ve sâfinâtü'l-ciyâd neslinden Munek, Cifle,

741
Tureyfî, Seylâvî, Musafaha, Cilfidân ve Mahmudî atları üzerin­
de zer-ender-zere gömülü 6 pare yancık, bahrî hotaz, zerdüz
dikdik ve abâyîli küheylân atlar üzerinde ellerinde on yedişer
boğum kantar kargı sırıklar ile bölük bölük geçtiler. Artları sıra
1.500 tüfenkli Şam yeniçerileri de her ayağı biner guruş eder
Arap atları üzerine binip geçtiler.
Dahi ardı sıra Emirülhac Hârmûş Paşa 500 pür-silâh çarha
askeri ile mehterhanesini çalarak geçtiler. Önce (—) bayrak Tatar
askeri küheylân atlar üzere başlarında şırpırtma, Nogay ve Kı­
rım hacıları şıdak, kamçı ve tâziyaneler ile atbaşı beraber geçer­
ler. Ardından iki bayrak deli ve gönüllü askeri geçtiler. (—) (—)
[Hasanî] ve Hüseynî Tuna geçti kınalı atlar üzere kaplan postlu,
bebr postlu ve samur taçlı (—) (—) yeli heybetli askerler ki her bi­
rinin başında çeşit çeşit çelenkler ve çığa teller ile süslü, her biri
küheylân atlar üzerinde silâhlarla donanmış, enselerinde çifte
küçük kafadarları ile atbaşı beraber geçerler.
Bunlardan sonra yüksek rütbeli ağalar pâk ve pâkize elbise­
ler giymiş yine küheylân atlar üzere beşer onar kafadar köçek­
leri ile geçerler.
Bu kalabalıktan sonra kapucubaşılar herkes yeteneğine göre
çifte çifte cebe ve cevşene gömülmüş, kimisi samur postin kaplı
giysilerle peşlerinde küheylân yedekler, enselerinde onar, on be­
şer köçekler ile geçerler.
Bundan sonra arslan heybetli paşa çadırından çıkıp Rüstem
gibi seyrana saba hızındaki atma binip samur kabaniçse üzere
kemerinde çarkâb tirkeş ve kılıç ile başında Selimîsini eğip en­
sesinde 200 gök demire gömülmüş küheylân atlı iç ağaları ki her
birinin atları altışar pare yancığa gömülmüş soylu atlar üzerin­
de ellerinde kargı sırıklar ile geçerler.
Paşanın ardı sıra silâhdar ve çukadar zerdüz kırmızı üsküf­
ler ile ve paşanın iki tarafında kırmızı dolama ve zerdüz keçe­
ler, ellerinde mücevher kıymetli tüfenkler ile, mataracıbaşı elin­
de sâfî cevahirli matara ile, sekiz şatır ki her birinin elvân dîbâ
kontura ve bellerinde gümüş kemerler, ellerinde Nahcivan de­
miri baltalar ve başlarında altın taslar üzerinde beyaz ablaklar
ki taslarının parıltısından insanın gözleri görmez olur.
Şatırların peşinde 8 baş küheylân yedekler ki her biri altın-

742
lara gark olmuş cevahir koşumlu ve inci düğme abâyîli atlardır.
Yanakları ve bahrî hotasları da birer soylu at parası eder.
Bu yedeklerden ileri yüğrük sancak ve bayrak dibinde mira-
hur, kapucular kethüdası, kapucular bölükbaşısı, imam ve müez­
zinler de atbaşı beraber geçerler.
Bu sancak ve bayraktan ta paşaya gelince kadar bütün sek­
ban ve sarıca bayrakları ile kat kat pür-silâh ve çatal fitil elde,
keskin kılıç belde, gülbâng-ı Muhammedî dilde, hepsi yaya
olup ansızın gelen kara belâ misali amansız zorba iki kanat gibi
kâmkâr paşayı ortaya alıp bölükbaşıları paşanın rikabında yü­
rürlerdi. Paşa da içerden zıreh kerevke giymiş idi.
Bu minval üzere Paşa iki tarafına selâm vererek geçti. Ardı
sıra silâhdar ve çukadar, dahi ardı sıra 200 adet silâhlı ve süslü iç
ağalan, ardından kethüda, hazinedar ve kethüda iç ağaları seki­
zer kat mehterhane faslını dinleyerek geçerlerdi. Ama mehterha­
ne sesinden Mekke ve Ebtah dağlan güm güm gümlerdi.
Daha ardı sıra çaşnigirbaşı bayrağıyla atbaşı beraber, dahi
ardı sıra bayrağıyla ahur kethüdası ve saraçlar da pür-silâh at-
başı beraber, ardından sakalar, akkâm ve meşaleciler bu askerin
arasında 12 nefer şakacı alay çavuşları küheylân atlarını yanak­
lar ile bahrî hotaslar, zil ve bem ile süsleyip kendileri de kadife ve
atlas şalvarlar ile başlarında serbend ve hartâvî sarıklar üzerinde
Zâl, Sâm ve Nerîmân gibi tellerini ve türlü türlü otağalarını başla­
rına süs yapıp ellerinde gümüş çevganları ile asker içinde "Aş-a,
dur-a, sür-e" diyerek davullara turralar vurarak ve çeşit çeşit şa­
kalar ederek kâh ileri ve kâh geri gidip alay düzerek geçilir.
Bu askerin ardında paşanın ağırlığı, hâzinesi, miftah gulâm,
hazine kâtibi, vekilharç, taşra kilarcılar ve çavuşlar da pür-silâh
büyük bir alay ile cümle çadırları, çergeleri, yük ve ağırlıklarıy-^
la geçtiler.
Daha sonra yukarıda zikri geçen Mısır ve Şam askeri birbir­
lerine karışıp iki derya gibi askerin Allah seslerinden Mekke dağ­
ları şimşek gibi gür gür gürlerdi. Mısır askeri bunlardan önce as­
ker öncüsü olup semender gibi ateş saçarlar, çirkin renkli tüfenk-
lerin seslerinden bütün Mekke halkı korku ve dehşete kapılırdı.
Bu asker ile alay alay, bölük bölük İslâm askeri üzengi üzen­
giye geçerek (—) (—) adlı mahal bir alçak geçittir, ama yolu te-

743
mizlenmemiştir, onu geçince Mekke ayanı, bütün şerifler ve biz­
zat Şerif Sa'd alayları ile belli oldu. Ama sanki derinti askeridir,
yalınayak, başı kabak, yaya hizmetçileri ile yolun sağ tarafında
selâma âmâde durup sırayla dizildiler.
Bütün Mekke ayanı küheylân kısraklar üzere ellerinde kar­
gıları ile hepsi beyaz sadeler ve sûzenî elbiseler giymiş bir alay
çelebileri, ama başlarında yeşil sarıkları yoktur. Meğer Sultan
Kayıtbay'ın laneti imiş. Asıl sebebi odur ki, Sultan Kayıtbay Mı­
sır sultanı iken kız kardeşi Kâbe-i şerife geldiğinde Mekke şeri­
fi 3 bin altınını almayınca ziyaret ve tavaf etmeye izin vermezler.
O zamanda bütün hacılardan yüzer altın alıp tavafa izin
vermişler. Sultan Kayıtbay'ın kız kardeşi Mısır'a gelince padişah
karşılamaya çıkar ancak kız kardeşi padişahla buluşmaz. Padi­
şah aslını sorar,
"Vallahi padişahım, Mekke'de şerifler isyan edip başkaldır­
malar. Bütün hacılardan yüzer altın almayınca tavaf ettirmedi­
ler. Ve 'Sultan Kayıtbay'dan korkmaz mısınız ki böyle zulmeder­
siniz' dediğimizde,
'Sultan Kayıtbay kâdirse 10 bin atlı ile Mekke'ye gelip sizden
haraç namıyla aldığımız altınları alsın' diye kız kardeşinizden 3
bin altın alıp tavafa bıraktılar.
O da 'Allah ile ahdim olsun, kardeşim onlardan intikam
alıncaya kadar dünya kelâmı etmeyem' diye yemin etti. Onun
için kız kardeşiniz padişahımla buluşmadı" dediklerinde o gece
sabaha dek Sultan Kayıtbay bütün ordusu içinden 12 bin alaca­
lı atlı asker toplayıp Hicaz'a deyip 10 gün 10 gecede Mekke-i mü-
kerremeye varıp dört tarafını kuşatır, bütün şerifleri bağlayıp
hacılardan aldıkları malları ellerinden geri alıp Mısır'a gönderip
sahiplerine verir.
Ve 700 adet şerifi elleri kafalarına bağlı Mısır'a gönderir,
Mekke içinde ancak üç şerif alıkor. Biri şerif-i kebîr [büyük şerif],
biri şerif-i yemin [sağ şerif], biri şerif-i yesâr [sol şerif].
Bu üçünden başka Mekke içre şerif olmaya, diye bunlar ile
anlaşır. Ergenlik yaşma gelince Kudüs-i şerife göndereler, asla ye­
şil sarık sarmayalar, kuyruksuz ata bineler ve teğeltiyi ters vura-
lar, ipten üzengiye yalınayak bineler, çizme ve çerkezî giymeyeler.
Bu anlaşmaya göre bunları ıslah edip yine Mısır'a gelip bü­

744
tün şerifleri İskenderiye'ye sürer. Birkaçını Kudüs-i şerif yakı­
nında Kerek Kalesi'nde ve birkaçını Markab Kalesi'nde hapseder.
Daha sonra şeriflerden aldığı malların hepsini sahiplerine dağı­
tır. İşte böyle adalet etmişler.
Hakir de bu alay mahallinde bütün şerifleri beyaz sarık ile
ve ipten üzengiye yalınayak ve teğeltiye ters binerler gördüm.
Şeriften başkası kuyruklu ata binerler, ama şerif olan hâlâ kuy­
ruksuz ata binip bunların alayım bu üslup üzere seyrettim. Bir
alay Zeydî mezhepli çelebilerdir. Ama beyaz sarıklarında tayle-
san (—) (—). Tabilerinin çoğu tavusî hecinlere binerler.
Şerif, 200 kadar Urban askere maliktir. Bu miktar asker ile
selâma durup Hüseyin Paşa gözükünce (—) ve tuba davulları­
nı çalmaya başladı.
Paşa o mahalle gelince (—) (—) (—) hil'at giymeden kendi as­
keriyle yan verip Ebû Cehil Deresi adlı yere gitti. (—) (—) ise ya­
vaş yavaş Ebtah Vadisi ve Muallâ adlı mahalli geçti. Bir alçacık
taşlı akabeciktir, Anadolu insanı Muallâ Akabesi derler. Burası
geçilince yolun iki tarafına alay-ı Muhammedi seyri için Mekke
ve Medine'den, Habeş ve Yemen'den, San'a ve Aden'den, Basra ve
Lahsa'dan kısacası Arap, Acem, Hint, Sind, Belh, Buhara, Kırım,
Anadolu ve Rumeli'den nice yüz bin insan ve hacılar kat kat top­
landılar. Paşa gelince her biri kendi dilleriyle paşaya hayır dua
edip "Allah seni korusun ey vezir" deyip selâm alırlardı.
Bazıları "Allah sultanı askerine yardım etsin" derlerdi. Kadın­
lar ise Urban tarzı hicaz makamında zılgıt narası vururlardı [zıl­
gıt çekerlerdi].
Bu Muallâ Akabesi'ni geçince büyük Mekke-i mükerreme
şehri şerrefehallâhu ta'âlâ belli olur.
O mübarek mahalde Mekke-i mükerremeyi görünce bu du­
ayı okuya, dua: (—) (—) (—) (—) (—)
Oradan Muallâ Kabristanı içinden geçerken Tekâsür suresi
okunarak geçile. Zira bu mezarlık içinde nice bin sahabe-i kiram
ve nice bin seyyidler, şerifler medfundur. Bu mahalde Mekke-i
mükerremenin minareleri gözükünce bütün İslâm askeri atın­
dan, deve ve hecinlerinden inip edep ve tazim için yaya yürü­
yüp "Lebbeyk allâhümme lebbeyk" diye telbiye etmek müstehaptır.
Geniş bir deredeki Muallâ Kabristanı'na inildiğinde yine in­

745
san deryası içinden büyük alay ile geçildi. Hamd olsun sağlık ve
esenlikle 1082 Zilhicce ayının 9. [7 Nisan 1672] Perşembe günü
kuşluk vaktinde,
Muallâ Vadisi adlı yerde paşa hazretleri Âsaf-ı Berhayâ
otağında konup bütün İslâm askerlerince 3 kere gülbâng-ı
Muhammedi çekilip Allah Allah sesleri göklere yükseldi. Ve 3
yaylım tüfenk ve 3 yaylım toplar atılıp Ebtah ve Muallâ dereleri
ve meraları felek kubbesi gibi güm güm ses verip paşanın otağı
önünde 100 koyun kurban olunup fakirlere dağıtıldı.
Sonra Mısır gazilerinin alaya çıktıkları için 7 bölüğüne 7 kese
bağışlanıp padişah divanı kurulup bütün divan erbabı, eşraf ve
ayan hazır oldular. Ancak Şerif Sa'd gelmedi. Bütün divan erbabı­
na hil'at-i fâhire ihsan olunup herkes kollu kollarınca kondu. Paşa
Muallâ Mevlevîhanesi'nde tabileriyle konaklayıp Şam askerine ve
kendi askerine hazır olalar diye alay çavuşları tembih ettiler.
Daha sonra dört mezhepten "İslâm askerinden olan ih­
rama girmesin. Ancak dış elbisesini tersine giymek caizdir ve
silâhlarıyla gezmek Resulullah'ın sünnetidir" diye fetvalar ge­
lince İslâm askerleri ihramdan çıkıp cinâye kurbanlarını kesip
esvaplarını giyip tavâf-ı kudüm, Safâ ve Merve, Umre etmeye
gayret eylediler.
Sonra bütün divan erbabı paşa huzurunda "İş hakkında on­
lara danış" [Kur'ân, Âli İmrân, 159] kesin emrine uyarak danışıp
her kafadan bir ses geldi. Sözün özü,
"Şerif Sa'd'ın ve Mekke halkının beyinlerinde isyan kokula­
rı vardır. Elbette sultanım, bir şanlı vezirsin, şerifi azledip Şerif
Ahmed'e ihsan edip sonra Arafat'a çıkıp vakfeye duralım" de­
diklerinde taraf taraf, makul dediler. Hemen paşa,
"Bak-a beyler, bak-a ağalar! Bu iş için size saadetli padişahı­
mızdan bir hatt-ı şerif geldi mi ve gelse de bu iki kere yüz bin
hacı bu Haccü'l-Ekber mahallinde toplanıp başıkabak yalınayak
kefenleri boğazlarında çıplak bir alay ibâdullah hac ibadetlerini
yerine getirmeden bir ayaklanma ve karışıklık olursa, bu kadar
çıplak ibâdullah Urban atları ayakları altında mı kalsınlar? Gi­
derin şöyle kelâmları, söylemen" diye cevap verince bütün Şam
ve Mısır ayanı hayretler içinde kalıp,
"Emir sultanımmdır" deyip derhâl bir hil'at-i fâhire ve bir

746
samur kürk ile nâme ve hatt-ı şerifi alıp 70-80 kadar asker ile Şe­
rif Sa'd'ın hanesine gittiler. Bütün şerifleri davet edip hepsinin
huzurunda padişah namesi ve vezirin mektubu okununca Şerif
Sa'd nâmeyi öptü. Hüseyin Paşa kendi eliyle bir samur kürk ve
üzerine sırmalı hil'at-i fâhire giydirip önce paşa biat etti.
Daha sonra sırasıyla bütün şerifler ve Mekke ayanı biat etti­
ler. Hemen paşa, Şerif Sa'd'a hitap edip,
"Allah mübarek eyleye. Bu günden hacıların hizmetine mu­
kayyet olup Mine Pazarı'na gidin" dedi. Paşanın sözünü tercü­
man şerife tebliğ edince şerif derhâl,
"Başımın gözümün üstüne" deyip bütün askeriyle gitmek
için hareket etti.
Paşaya kahve, şerbet, gülsuyu buhurdan sonra nice kıymet­
li pahalı mücevher cinsi, iki küheylân ve bir katar tavusî hecinler
üzerinde birer Habeşli köle ihsan edip paşa otağına gitti.
Şerif derhâl kös davullarını dövüp Mine ve Arafat'a yola çı­
kıp büyük debdebe ve gürültü ile büyük hevdec, mahfiller ve
çeşit çeşit tahtırevanlarla def, kudüm, zil, davul, kös, nakkare
ve Yemen deblekleri çalınarak türlü türlü şenlikler ederek gitti­
ler. Bütün şerifler Şerif Sa'd'a mukarrer olduğundan bir şenlikle
Mekke'den Arafat'a çıkmışlardır ki tüm Mekke mücavirleri,
"Biz böyle bir süslü Şerifler Alayı görmedik" dediler.
Gerçekten de bütün hevdecleri, yani develer üzerindeki
mahfeleri diğer mahfe gibi değildir. Anadolu ve Rumeli'deki dü­
ğün nakılları gibi bir sivri nakildir. Üçer dörder kattır. En tepe­
sinde bir küçük cariye, ondan aşağı şeriflerin aileleri altınlara
sırmalara gömülmüş olup giderler.
Bütün sahip olduğu kıymetli mücevher eşyalarını hevdecler
içinde sergilerler. Bütün deve ve katırlarını dîbâ, şîb ve zerbâf ile
öyle süslerler ki hemen (—) (—) (—) görünür. Baştan başa altın ve
süslere gömülmüştür.
Bu tevriye gününde Mekke halkının kurban bayramları olur.
Güzel elbiselerini giyip şenlikler ederek def ve kudüm sesleri
göklere yükselir. Bütün şerifler bir gün önce bu düzenle Arafat'a
çıkıp şerif hazretleri Arafat'ın dört tarafında olan Urban şeyhle­
rine (—) (—) (—). (—) sahrasının dört tarafını her cinsten Arap eş­
kıyası tutup bir aylık yoldan nice kere yüz bin Urban mallarını
getirip Arafat Dağı'nda ve Mine'de satarlar. (—) (—) Beyt:
İşitmek nasıl görmek gibi olabilir?
Bu Arafat Dağı'na Yemen (—) (—) Urban koyunlarmı getirme­
seler uyuz hastalığına yakalanır. Onun için bütün hayvanlan
Arafat'a getirirler. Dağı taşı hayvan kaplayıp onlar da haccedip
Arafat'a giderler.
Bu Urban, şerif hazretlerine gelince hiçbiri eli boş gelmeyip
bir hediye ile gelirler.
Bütün şerifler de Arafat'ta zevk ü şevk ederler. Bu şerifler
kavminin hevâ ehli kimselerden, havadan geçimlikleri gelip
İslâm ülkelerinin adakları ile geçindiklerinden o kadar savruk
ve müsriftirler ki anlatılmaz. Mekke'den Arafat'a kadar 2 saat
yerdir, bu arada her şerif gücüne göre ikişer, üçer, dörder, hat­
ta beşer bin altın harcarlar. Zira bu çelebilere altından başka bir
surre ve atiye gelmez.
Bu Mekke'de altın ve guruştan başka harçlık olmaz. Mısır
parasının muhallakası derler bir maksus yani kırkılmış parası
vardır, bazı ufak tefek şeylere o muhallaka para geçer, vesselam.
Sözün kısası bütün şerifler Mekke'den bu tertip ve bu şerif
töreni üzere Kâbe'den Arafat'a çıktıktan sonra Mekke'den Mısır
hacıları ve askerî taifesi yukarıda anlatıldığı üzere bir hay huy
ile tevriye gününde "Lebbeyk allâhümme lebbeyk" diyerek büyük
bir alay ile Arafat'a giderler.

Sonra Şam hacıları ve askerleri de tevriye gününde "Lebbeyk


allâhümme lebbeyk" diyerek büyük bir alay ile, saf saf,
bölük bölük pür-silâh Mahmil-i şerif ile geçerler. Ama bu
Şam askeri ve emirü'l-haccı M ısır askerine rağmen o kadar
pâk silâhlı ve donanımlı alay süsleyip düzenleyerek geçerler
ki anlatılmaz. Bu mahalde eski kanun üzere Mısır, Şam ve
Mekke alaylarının dünya süsleri ile Arafat'a gitmeleri tamam
oldu. Geldik imdi,Cenâb-ı Bârî'nin kesin fermanıyla farz
olan haccı, imamların üzerinde birleştikleri bütün şartlarıyla
yerine getirmeyi ve 10 fasıl içinde Mekke özelliklerini bildirir
Birinci fasıl: Hazret-i Risalet-penah sallallâhu aleyhi ve se­
lem, Çâryâr-ı güzine, Ashâb-ı kirâma ve evlâd-ı zevi'l-ihtirâma
Cenâb-ı Hak tarafından gelip Cibril-i Emin öğretmesiyle ümme­
tine bildirdiği hac şartları böyle ferman olunmuştur ki hakkında

748
âyet-i şerif gelmiştir. Bütün tefsirciler Mekke-i mükerreme şanın­
da 77 âyet-i şerife inmiştir buyururlar. Evvelâ, Bakara suresinde:
"Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramım g i­
yerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yö­
nelmek, kavga etmek yoktur." [Kur'ân, Bakara, 197],
Ve "(Resulüm!) Kur'ân'ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı)
sana farz kılan Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir."
[Kur'ân, Kasas, 85]
İbn Abbas hazretleri "me'âd"dan murat Mekke'dir demişler.
Daha nice âyet-i şerifler yeri geldiğinde yazılacaktır.
İmdi bu âyet-i şeriflerin fermanına uyarak farzı yerine getir­
mek şu şekilde tamam olur. Önce Umre yeri mahalle gelip pâk
yıkanıp yine ihramlarını giyip 1. şart bir delil tutmaktır, delilsiz
olmaz. Alim dahi olup hacca ait kitapları okuyup sa'y ve tavaf
eylesen elbette yine delil lâzımdır. Mısra':
Bî-vesîle her kişi sultâna olmaz âşinâ
mazmunu üzere her şeyde delil lâzımdır.
Ardından telbiye ederek Muallâ ziyaretleri içinden Tekâsür
suresini okuyarak Ebtah adlı mahalden geçmelidir. Bu Ebtah
Mekke'nin kuzey tarafında geniş büyük bir deredir. Bütün Mek-
kelilerin mezarlıkları, bağ ve bostanları bu Ebtah'tadır.
Bu mahalden ta Mekke'ye kadar 2 bin adımdır. Acele ile bu
mahalleri "Allâhümme lebbeyk" diye feryat ederek, Şam ve Mek­
ke bürkelerini geçerek Mekke sokakları içine girilir, (—) adlı bir
mahaldir, çarşı içinde yolun iki tarafında duvar köşelerine bitişik
iki inil vardır. Her gece işâre kandilleri ile aydınlatılır. Bu mahal­
den önce Mekke-i mükerremenin minareleri gözükür. Bu mahal­
de el açıp Mekke'ye yönelip bu duayı okuya, o dua budur:
"Allâhümme inne hâze'l-belede'l-Harâmı ve'r-rükbi ve'l-makâmı
iftah lî ebvâbe rahmetike vedhulnîfîhâ" diye.
Orayı geçip Safâ ve Merve Çarşısı kalabalığından geçtikten
sonra Bâb-ı Selâm'm dış harem kapısından içeri,
"Bisnıillâhirrahmânirrahîm" deyip pabuç ile gire. Zira bu ma­
halde 200 kadar ıtriyat dükkânı vardır. Çeşit çeşit misk ve ham
amber satılır ki bu mahalden geçen hacıların dimağı kokulanır.
Bu birinci kapı doğuya bakan bir kapıdır. Bu çarşıdan içe­
ri Bâb-ı Selâm-ı Kebîr [Büyük Selâm Kapısı]. Bu da doğuya açılır

749
büyük bir kapıdır ve eşiği bir neftî taştır. Halk arasında "(—) (—)
adlı melunun vücudunu Cenâb-ı Bârî taş edip Hazret-i Ömer o
taşı bu kapıya koydu" derler. Ama hakir bir siyerde yerini gör­
medim. Ancak bu taşı gördüm ki gerçekten eski zamanda canlı
idiği müşahede olunur. Karın tarafı toprağa bulanmıştır.
Bu kapıdan içeri girerken sol ayağıyla bu eşiğe tahkiren ba­
sıp 12 adım gidip Beytullah Haremi Bâb-ı Selâm'ına varınca bü­
yük bu sahra, geniş bir avludur, ortasında kara donlu Kâbetullah
görünür.
Bu Bâb-ı Selâm yan yana üç kapıdır. Bunlar da doğuya açılır.
Derhâl orta kapıdan içeri sağ ayağını koyup "Bis-
millâhirrahmânirrahîm" deyip süratle o harem içinde "Lebbeyk
Allâhümme lebbeyk" diyerek 200 adım gider. Zira "Lebbeyk" de­
menin manası İbrahim Halil Kâbe'yi yapınca Cenâb-ı Bârî em­
retti ki,
"Ey İbrahim! Benim kullarıma seslen. Kıyamet gününe dek
beni bir bilenler, benim beytime gelsinler. Ben ana rahminde
olanlara ve kıyamet gününe dek geleceklere benim sesimi işitti­
ririm" buyurmuştur.
Sonra Hazret-i İbrahim seslenip Cenâb-ı İzzet Kâbe nasip
olacak insanlara ve diğer canlılara işittirdi ve "Lebbeyk" dediler.
Ey imdi, Cenâb-ı Bârî seni davet eylemiş ve isminle yâd ey­
leyip haccı nasip etmiş. Gerektir ki "Lebbeyk" sesini dil virdi
edesin. Çalışıp gayret eyle ki ziyan etmeyesin, zira davet olun­
muş Tanrı misafirisin. Beyt:
Her kime Kâbe nasîb olsa Hudâ rahmet eder
Sevdiği kişiyi Hak hanesine da'vet eder
Bâb-ı Selâm'dan 200 adımda (—) (—) gelince önce eşiğini öpe, ar­
dından bu duayı okuya:
"Allâhümme zid beyteke hâza teşrîfen ve tekrîmen ve ta'zîmen ve
mehâbeten lâ ilâhe illallâh" diye. Sonra,
"Allâhu ekber Allâhu ekber lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber" diye­
rek doğru HacerüT-esved'e varıp iki ellerini tazim ile HacerüT-
esved üzerine koyup öpe ve yüzünü süre.
Bir kere öpmek gerek, (—) öpmek nur üstüne nurdur, ama
kalabalıktan her an öpmek zordur.

750
Uzaktan (—) evvelde Hacerü'l-esved'e varınca bu duayı okuya:
"Lâ ilâhe illaJlâhu vahdehu lâ şerîke leh, lehü'l-miilkü ve lehü'l-
hamdii vehüve alâ külli şey’in kadîr."
Hacerü'l-esved'in önüne varıp iki ellerini kaldırıp Allâhu ek-
ber diye. Ve ellerinin arasını öpüp ellerini yüzüne sürüp tavafa ni­
yet edip,
"Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed" diye.
Sonra yine âdâb üzere Hacerü'l-esved'e vara. İki ellerini na­
maza kaldırır gibi kaldırıp tekbir getirip Hacerü'l-esved'i sessizce
öpüp bu duayı okuya,
"Allâhümme îmânen bike ve tasdîkan bikitabike ve vefâerı bi'ahdike
vettibâ'an li-sünneti nebiyyike Muhammedin aleyhisselâm" deyip tava­
fa başlayıp önce Kâbe kapısı önünden (—) (—) güçsüz, kuvvetsiz
ve cahil bir adamım, bu kadar duayı okumaya bilgim ve gücüm
yoktur dersen her mekânda bu duayı okuya,
" Sübrıânallâhi ve'l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber
ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'l-azîm” deyip tavaf ede.
Ama daha üstünü salih ve âlim kimseler bu âyet-i şerifeyi
okuyarak tavaf ederler: "Rabbenâ âtinâ fi'd-dünyâ haserıeten ve f i ’l-
âhireti haseneten ve kına azâbe'n-nâr" [Kur'ân, Bakara, 201] demek ko­
laydır.
Elbette bu dualardan biri okunmaya muhtaçtır. Daha kolayı
delil ile el ele olup Beyt-i şerifin dört tarafında gezinerek delilin ne
okursa sen de onu okuyarak şavt şavt zevk ü şevk ile Safâ ve Mer-
ve tavafı edip safâ ile haccın tamam olur.
Geldik imdi, Hacerü'l-esved'den sonra Kâbe kapısına doğru
gide.
Kâbe kapısıyla Hacerü'l-esved arası 3 adımdır. Kâmiller ona
Mültezem derler. O mahalle vardığında bu duayı okuya:
"Allâhümme inne leke aleyye hukûkan fe-tesaddak bihâ aleyhe"
diye.
Sonra Kâbe'yi tavafa niyet edince bu duayı okuya:
"Allâhümme innî ürîdü tavâfe beytike'l-harâm fe-yessir lî ve tekab-
belhu m innî" diye.
Sonra Beyt-i şerifi yedi kere tavaf eylesin. Buna tavâf-ı kudüm
derler. Dışarıdan gelenler için Resulullah sünnetidir, ama Mekke
halkına sünnet değildir.

751
Tavaf ederken sarığının ucunu bir zirâ sarkıtıp sağ koltu­
ğunun altına sarkıtsın. Bir ucunu sağ omzunun üzerine koyup
yedi kere tavaf etsin. Bu yedi tavafın önceki üçünü sürat ile yü­
rüsün. Ve pehlivanlar gibi iki omuzlarını ve kollarını silke sil­
ke ve salına salına yürüsün. Kâbe kapısına vardığında bu dua
okuna:
"Allâhümme inne hâze'l-beyte beytüke ve'l-hareme haremüke ve'l-
emne emnüke ve’l-abde abdiike ve hâza makâmu'l-âiz bike mine'n-nâr
ve hanim luhûmenâ ve beşşirnâ ale'n-nâri bi-rahmetike yâ erhame'r-
râhimîn" diye.
Sonra Kâbe kapısının solunda dört köşe bir çukurcuk var­
dır, ona Ma'cene derler, yani Hazret-i İbrahim Halil Kâbe'yi ya­
parken bu çukurda Kâbe için çamur karıştırdığı mahaldir.
Onu geçip 7 adımda Rükn-i Irakî'dir ki doğusunda Bağ-
dad tarafında olduğu için Rükn-i Irak [Irak Köşesi] derler. Rükn
Arapçada köşeye derler. Bu Rükn-i Irak'a gelince bu duayı oku­
ya:
"Allâhümme innî e'ûzü bike mine'ş-şekki ve'ş-şirki ve'n-nifâkı
ve'ş-şikâk ve sûi'l-ahlâkı ve sûi'l-münkalibi ve'l-manzar fi'l-eh li ve'l-
mali ve'l-veled" diye.
Altun Oluk altına varınca bu duayı okuya:
Allâhümme innî es'elüke îmânen lâ yezûlü ve yakînen sâdıkan
lâ yenfezü ve mürâfakate nebiyyike Muhammedin sallallâhu aleyhi ve
sellem. Allâhümme ezılnî tahte zûlı arşike yevme lâ zdia illâ zilli arşi-
ke ve eskınî bi-ke'si nebiyyike Muhammedin sallallâhu aleyhi ve sellem
henîen merîen şerbete lâ ezmâe ba'dehâ ebedâ" diye.
Ama tavafı Rükn-i Irakî'den içeri Hatîm'e girip Altun Oluk
altından geçip tavaf etmeye, Hatîm'in dışından dolaşa. Zira bu
Hatîm de sağlam rivayetler ile Kâbe-i şeriftendir, mahallinde ya­
zılacaktır. Onun için dışarıdan dolaşalar ki tavaf sahih ola. An­
dan Rükn-i Şamî'ye [Şam Köşesi] varınca bu duayı okuya:
"Allâhümme ec'alhu haccen mebrûren ve sa'yen meşkûren ve zen-
ben mağfûren ve amelen makbûlen ve ticâreten len tebûr, yâ A zîz yâ
Gafûr" diye.
Rükn-i Yemanî'de, güney yönünde Yemen tarafında olduğu
için Rükn-i Yemanî [Yemen Köşesi] derler, o mahalle gelince bu
duayı okuya:

752
"Allâhümme innî es’elüke'l-afve ve'l-âfiyete fi'd-dîni ve'd-dünyâ
ve'l-âhire." "Rabbenâ âtinâ fi'd-diinyâ haseneten ve fi'l-âhireti hasene-
ten ve kınâ azâbe'n-nâr” [Kur'ân, Bakara, 201] diye.
Rükn-i Yemanî'den Hacerü'l-esved'e gelince yine "Rabbenâ
âtinâ fi'd-diinyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe'n-
nâr" [Kur'ân, Bakara, 201] âyetini okuya.
Kâbe'nin her köşesine geldiğinde sağ elini köşelere dokun­
durup elini yüzüne sürmek sünnettir. Dördüncü rüknünde
Hacerü'l-esved'dir. Onu öpe veya eliyle temas ede.
Bu anlatıldığı şekilde 7 kere Kâbe'yi tavaf ede. İnşaallah hac-
cı sahih olur. Bu minval üzere 7 kere Mekke tavafı tamam olun­
ca Kâbe'den 20 adım doğu tarafa,
İbrahim H alilullah M akam ı ziyareti: Bu makama gelince
eğer mümkün ise içeri girip sandukayı öpüp mübarek ayakları
çukurundaki gülsuyu ile yüzünü yıkaya ve eğer girmek müm­
kün değil ise bu kubbenin etrafında şebekelerin bir tarafında
Kâbe-i şerife yönelip iki rekât kaza veya nafile namaz kılıp bu
duayı okuya:
"Allâhümme ene abdüke vebnü abdike eteytüke bi-ziinûbin
kesîretin ve a'malin seyyietin ve hâza makâmu'l-âiz bike mine'n-nâr
vağfirlî inneke ente'l-gafûru'r-rahîm. Allâhümmağfir li'l-mü'minîne
ve'l-mü'minât vağfirlî zünûbî ve metti'nî bimâ razaktenî ve bâreklîfîmâ
a'taytenî vahlefalâ külli gâibetin lî bi-hayrin" diye.
Sonra Zemzem Kuyusu'na vara. İçeri girip âbıhayatı içerken
bu âbıhayat zemzem suyu duasını okuya:
"Allâhümme in n îe s’elüke ilmen nâfıan ve rızkan vâsi'an ve şifâen
min külli dâin vağsil kalbî ve'mla'hu ve min haşyetik." deyip kana
kana içip ihramına döke.
Sonra yine âdâb üzere geri dönüp Benî Mahrum kapısından
dışarı çıka. Bu kapıya Bâb-ı Safâ da derler.
Safâ Sa'yi: Bâb-ı Safâ'dan çıkıp yine Safâ'ya varınca güney
ile batı arasında imbat rüzgârı üzere 300 adım gidip birazca yük­
sek yere 6 basamak taş merdiven ile çıkıp Kâbe-i şerife yönelip
bu duayı okuya:
"Allâhu ekber Allâhu ekber Allâhu ekber ve lillâhi'l-hamd. Allâhu
ekber alâ mâ hedânâ ve'l-hamdii lillâhi alâ mâ evlânâ lâ ilâhe illalâhu
vahdehu lâ şerîke leh, lehü'l-mülkii ve lehü'l-hamdü vehiive alâ külli
şey'in kadîr lâ ilâhe illalâh ve lâ na'büdü illâ iyyâh muhlisine lehü'd-
dîne ve lev kerihe'l-kâfirûn"
deyip oradan seğirte seğirte o kalabalık çarşı içinde Mileyn-i
Ahdareyn [Yeşil Direkler] derler, yolun iki tarafında yeşil direk­
ler olduğundan Mileyn-i Ahdareyn derler. Yolun sol tarafındaki
Kâbe'nin harem duvarına bitişiktir. Karşı tarafındaki sokak aşı­
rı Sakabaşı hanesi köşesinde yeşil direktir ve kandiller ile bu di­
rekler süslenmiştir. Safâ'dan bu mahalle gelinceye kadar seğirte
seğirte gelmek sünnettir.
Bu mahalle gelince bu duayı okuya:
"Allâhümmağfir verham ve tecâviz ama ta'lem inneke ta'lem mâ lâ
na'lem inneke ente'l-a'azzü ve'l-ekrem ve neccinâ mine’n-nârı sâlimîn
vedhulna'l-cennete âminîn. - Rabbenâ âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve
fi'l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe'n-nâr" [Kur'ân, Bakara, 201] diye.
Oradan yine kuzey tarafa o kalabalık çarşı içinde Merve'ye
kadar tam 500 adımdır. Bu arada giderken bu âyet-i şerifeyi
okuya. Zira Safâ ve Merve hakkında inmiştir. "İnne's-Safâ ve'l-
Mervete min şe'âirillâh" [Kur'ân, Bakara, 158] “El-Haccu eşhüriin
ma'lûmât, femen faraza fîhinne'l-hacce felâ refese velâ füsûka velâ
cidâle fi'l-hacc, ve mâ tef'alû min hayrin ya'lemhullâhve tezevvedû
feinne hayre'z-zâdi't-takvâ, ve't-tekûni yâ uli'l-elbâb" [Kur'ân, Ba­
kara, 197] diye. Birkaç kere bu âyet-i şerifi okuyarak Merve'ye
vardıkta Safâ'da nasıl ettiyse orada da öylece ede. Oradan yine
Safâ tarafına durup tekbir ve tehlil eyleye. Sonra yine “İnne’s-
Safâ ve'l-Mervete min şe'âirillâh" [Kur'ân, Bakara, 158] âyet-i şe­
rifini okuyarak bu minval üzere 7 kere bu 500 adım yere va­
rıp gele.
7 kere sa'y tamam olunca (—) (—) niyet ettiyse tekrar Kâbe'ye
varsın. Evvelki gibi 7 kere daha tavaf eylesin ve yine 7 (—) (—)
olmuş olur. Kırâna niyet de bu şekildedir, vesselâm.
Eğer Arafat'a çıkınca (—) [Safâ ve] Merve ederse o kadar hac
sevabı etmiş olur.
Safâ ve Merve arasında acele ile sa'y eylemeye (—) (—) der­
ler. Cehalet zamanında bu Safâ ve Merve kemerleri üzerinde be­
şer put var idi. " Tanrılarınızı , Vedd'i, Süvâ'ı, Yağûs'ı, Yauk ve Nesir'i
bırakmayın dediler'' [Kur'ân, Nuh, 23] âyet-i şerifi üzere bu putlar
Hazret-i Peygamber dünyaya geldiğinde hepsi devrildiler. Son­

754
ra Kureyş cahillerinden Ebû Cehil ve Ebû Leheb yine o putları
yerlerine kodular.
Daha sonra Hazret-i Peygamber bu mahalden geçerken
putlara bakışım değmesin diye seğirte seğirte geçerlerdi. Hâlâ
ümmetine de sünnet olup o mahalden acele ile geçmeye (—)
(—) derler.
Bu mahal için nice sözler yazmışlardır, ama doğrusu budur.
Hatta Hazret-i Risâlet'e kırk yaşında peygamberlik gelip hacc-ı
şerif farz olup yine Safâ ve Merve arasında bütün sahabelerle
sa'y ederken Hazret-i Ömer,
"Ya Resulallah, Cahiliye zamanında burada putlara iba­
det edip sa'y ederdik. Şimdi İslâm ile şereflendiğimizde yine mi
sa'y edelim? Cahiliyede ettiğimiz hatıra gelmez mi? Özelikle di­
nimiz âşikâre oldu. Şimdi Kureyş azgınları demez mi ki yine
Muhammedîler bizim putlarımız yerinde ibadet ederler. Me­
ğer bizim putlarımız hak imiş, derler. Hele ya Muhammed, ben
bu mahalde Safâ sa'yı etmem" diye Hazret-i Ömer karşı çıkın­
ca Hazret-i Peygamber gayet üzülüp düşünceye varınca derhâl
bir bulut çıkıp Hazret-i Cibril-i Emin gıjlayarak belli olduğunu
Hazret-i Ömer ve diğer sahabeler yakından müşahede ettiler ki
"Cibril-i Emin indi" dediler.
O sırada Hazret-i Peygamber'in mübarek nurlu yüzleri pem­
beleşip terlemeye başladılar. O anda Hazret-i Cibril-i Emin,
"Ya Muhammed! Âlemlerin Rabbi Allah sana selâm edip bu
âyet-i şerifi gönderdi deyip "Şiiphe yok ki, Safâ ile Merve Allah'ın
koyduğu nişanlardandır" [Kur'ân, Bakara, 158] âyetini getirip oku­
duğunu sahabeler duyup hep birlikte o mahalde Safâ ve Merve
sa'yi ettiler.
Bu âyet-i şerif Mekke'de inmiş, iniş sebebi Hazret-i Ömer ol­
muştur. Hazret-i Ömer, Hicret'in sene (—) tarihinde halife oldu­
ğunda bu âyet-i şerifi Safâ kemerleri üzere celî hat ile yazdırmış­
lardır. Hâlâ okunur bir hüsn-i hattır.
Bu Safâ sofası olduğu yer iki direk üzerine yapılmış kemer­
lerdir. Baştan başa kandillerle süslüdür. Bazı hacılar sa'y etmeye
ara verince Safâ ve Merve sofalarında istirahat edecek maksure
gibi bir dinlenme yeridir.
Safâ Dağı'm n özellikleri: Ebî Kubeys Dağı eteğinde bir kü­
çük dağdır, ama üstünde kat kat şeriflerin evleri vardır. Tarihçi­
lere göre Eşrât-ı saatte ortaya çıkacak DâbbetüT-arz orada mah­
pustur, derler. Hatta Peygamberimiz bu dağa mübarek ellerin­
deki asa ile vurup bu vurma sesini burada saklı olan DâbbetüT-
arz duydu, buyururlarmış, vesselam.
Bu mahalde de Safâ ve Merve'nin anlatılması tamam oldu.
İkinci fasıl, Arafat D ağı'nın anlatılm ası: Evvelâ hacı olan
kimseye çok gerekli ve farz-ı ayn olan odur ki vakfe gününde
Arafat sahrasında millerden içeride bulunup haccı tamam ola.
İmdi Zilhicce'nin 8. gününe Terviyeteyn günleri derler, 2 gün­
dür. İlk Terviye yahut Son Terviye ki Arefe'den bir gün öncedir,
0 mübarek günde Mekke-i mükerremeden çıkıp doğuya doğru
1 saat giderken bu duayı okuya:
"Allâhümme inne hâza mennen kad eteytehâ ve ene abdüke ve ibn
abdike es'elüke en yümenne aleyye bimâ menente bih alâ evliyâike ve
ehli tâatike allâhümme innî e'ûzü bike mine'l-hurumât ve'l-keybeti f î
d înî yâ erhame'r-râhimîn erhamnâ" diyerek Mine Pazarı şehrine
vara.
M ine Pazarı şehri m enzili: İlk Terviye'de bu mahalle gel­
diyse, bir gece misafir olup bütün ziyaretleri ve yüce makamla­
rı ziyaret edip İlâhî sanatları seyrederek Hakk'a ibadet edip bu
duayı okuya:
"Allâhümme innî e'ûzü bike mine'l-hurumât ve'l-heybetifî dînî yâ
erhame'r-râhimîn" diye.
Eğer Mine Pazarı'nda yatmazsa Terviye gününde Mine'den
kalkıp iki tarafı yalçın kızıl kayalı dağlar arasında kumsal vadi­
ler içinden geçerek,
Cebel-i Kuzah'ta M üzdelife Mescidi yani Meş'ari'l-
Haram: Hakkında âyet-i şerif inmiştir. "Arafat'tan ayrılıp akın et­
tiğinizde Meş'ari'l-Haram'da Allah'ı zikredin." [Kur'ân, Bakara, 198]
Bir vadide eski yapı ve kârgir büyük bir camidir. Boyuna ve
enine 180 ayaktır. Amelî pâyeler üzere baştan başa kârgir yapı­
dır, ama başka camiler gibi süslü ve döşeli değildir. Cemaati hac
mevsiminde olur, başka zaman kapalıdır.
(—) tarihinde (—) (—) yapısıdır. Hareminin kuzeyi tarafın­
da göl gibi büyük bir bürkesi vardır, Arafat'tan gelir. Bu da bir
büyük hayrattır. Bunda iki rekât namaz kılıp geçerek Arafat sı-

756
nırmda millere kadar, Mekke'den ta bu mahalle dek 4 saat yerdir
ve bu iki milin arası 200 adımdır.
Bu miller üzerinde vakfe gecesi, yani Arefe gecesinde kan­
diller yakıp aydınlatırlar. Bu millerin dibinde Mekke esnafından
bazı bakkal, aşçı ve ekmekçi dükkânları ve çadırları vardır. Bu
millerden içeride bulunan kimsenin haccı sahih olur. Bu mahal­
den Arafat Dağı gözükünce bu duayı okuya:
"Allâhümme innî ileyke teveccehtü ve vecheke eredtü ve aleyke te­
vekkelt ii en tubârikelîfî rızkî ve takdiye hâcetî ve tağfire zünûbî" diye.
Sonra bu millerden yine doğuya doğru bu Arafat sahrası
içinde 3 bin adım gidip Arafat Dağı'nın dibinde, o uçsuz bucak­
sız sahra içinde konaklanılır. Bölük bölük hacılar da gelip çadır­
ları, çergeleri, ağırlıkları ve yüklükleri ile konarlar. Bazı kimseler
Arefe günü sabahleyin gelirler. Ama Terviye gününde gelip bir
gece Arafat ovasında yatıp ibadet etmek efdaldir.
Arafat Dağı: O İlâhî kudret dağı, Bathâ ve Mekke'nin doğu
tarafında 4 saat uzaklıkta büyük bir ovanın yine doğu tarafı so­
nunda bir alçak kara kayalı dağdır, ama o kadar büyük değil­
dir. Hakir bir gün önce varmakla yakından tanımak için Arafat
Dağı'nın dört tarafını dolaştım. Çepçevre 5 bin adım bir küçük
dağdır. Ama Cenâb-ı Bârî'ııin nazarı taalluk etmiş bir ulu dağdır
ki "Göklerin ve yerin anahtarları (mutlak hükümranlığı) O 'nundur"
[Kur’ân, Zümer, 63] âyet-i şerifi tefsirinde İbn Abbas buyururlar
ki kiin lafzı ile yer ve gökler yoktan yaratıldığında bütün dağlar­
dan önce Arafat Dağı iman ettiğinden Cenâb-ı Hak,
"Ey dağ! Seni kullarım ile süsleyip seni ziyaret edeler. Seni
bütün dağlardan şerefte üstün edeyim ve seni ziyaret edenlere
kıyamet gününde şahitlik edip şefaat edesin" buyururlar.
Bu dağ kendini bilip Rabbini bilip iman getirdiği için Arefe
Dağı derler. Başka bir yorum da Arafat Dağı denmesinin sebebi
odur ki, Hazret-i Âdem Safî ile Hazret-i Havva cennetten çıktık­
tan sonra [Hazret-i Âdem] Serendib'e Hazret-i Havvâ Cidde'ye
indi. Aralarında nice sene ayrılık olup daha sonra birbirleriyle
bu Arafat Dağı'nda görüşüp biliştikleri için Arefe Dağı derler. Bir
başka yorum da vardır. Nice türlü yorumlar yapmışlardır.
Meramın sonu, Cenâb-ı Bârî'nin nazarı taalluk etmiş bir nur
dağıdır, cennet nurudur. Doğu tarafında bu Arafat'tan yüksek

757
dağlar vardır ki göklere doğru baş uzatmış kara heybetli dağlar­
dır. Kıblesi, doğusu, güneyi ve batısı altışar saatlik yer tamamen
kum deryası geniş çöllerdir. Ama,
Mehib Dağı bunlardan yüksektir. Bu dağ üzerinde Hazret-i
Âdem ve Hazret-i Cibril Makamı vardır. Ama en tepesine çıkma­
dım. Asi Araplar ve Yemen Zeydîleri o dağda ve eteğinde vakfe­
ye dururlar. Gerçekten de heybetli dağdır ve Arafat Dağı'nın ku­
zeyine bitişiktir.
Arafat Dağı, Mehib Dağı'nın güneyinde bulunan gök el­
van bir alçak sivri dağdır. Kayaları hamam kubbesi kadar par­
ça parça birbiri üzere yığılı dağcağızdır. Siyercilere göre bu Ara-
fa Dağı'nın parça parça olmasının sebebi, Cenâb-ı Hakk'ın "Ey
Arafat Dağı" diye seslenip "Cemâlin tecellîsine" takat getireme­
mesidir. Ancak her parça birer gizli şeylere işarettir ve her par­
çası başka çeşit ibretlik kayalardır. Arafat Dağı'na her ne taraf­
tan baksan acayip ve garip başka başka şekiller görünür. Ve ne
kadar dikkatle bakarsan o kadar insana huzur ve sevinç gelir.
Vakfe gününde bu dağ üzerinde nice bin ağlayan, sızlayan,
yanıp yakılan, Bedevî, Hintli ve Yemenli adamlar ile ta zirvesine
kadar kat kat insandan bir dağ olup o kavim orada vakfe ederler
ama Anadolu, Rumeli ve diğer İslâm kavimleri yukarısına çıkıp
ziyaret edip yine inerler.
Arafat Dağı Makamı ziyareti: Evvelâ Arafat Dağı'nın gü­
ney tarafında 77 basamak düzgün kaldırım döşeli taş merdi­
ven ile çıkılır bir yalçın kaya üzere Resulullah Sofası Makamı.
Hazret-i Peygamber bu sofa üzerinde bütün hacılara hitabet
edermiş. Hâlâ Mekke mollaları da bu sofa üzerinde hitabet eder.
Ama minberi yoktur, beyaz deveyi kırmızı kınaya boyayıp deve
üzerinde hitabet eder.
Bu hatip sofasından yokuş yukarı ta Arafat Dağı'nın sonuna
kadar 170 ayak taş merdiven ile çıkılır. Bu mahal Arafat Dağı'nın
ta en tepesidir ki orada Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havvâ Maka­
mı, yani Arefe kubbesi vardır, Âdem ve Havvâ bu kubbede bu­
luşmuşlardır. 4 adet yapma direkler üzerinde yüksek nurlu bir
kubbedir ve dört kemer üzerine oturmuştur. Dört tarafı kırmı­
zı horasani kireç ile sıvalıdır. Kapısı ve minaresi yoktur. Dört ta­
rafından girilir bir nurlu kubbedir. Batı tarafına yönelik kıblesi

758
vardır, zira Arafat Dağı Kâbe'nin doğu tarafmdadır. Onun için
bu Arafat'ın kıblesi batıya doğrudur.
Burada Hazret-i Âdem mihrabında iki rekât namaz kılıp se­
vabını babası ruhuna bağışlaya. Hamd olsun Kâbe-i şerifin doğu
tarafına geçip batı tarafına secde etmek nasip oldu. Mora diya­
rında ve Mağrip vilâyetinde doğuya doğru secde ettik. Tebriz
ve Nahşivan'da güney tarafına secde ettik. Sözün kısası Mekke-i
mükerremenin dört tarafında olan yedi iklimde seyahatte hisse­
miz olup doğuya, batıya, kuzeye ve güneye secde ettik, yine mu­
rat ve maksut Kâbe-i şeriftir.
Bu zikri geçen diyarlar Kâbe-i şerifin dört tarafına düşmüş­
tür. Gerçekten de Kâbe dünyanın ortasında bulunmuştur. Eğer
sorulursa,
"Nasıl dünyanın ortasındadır, Cidde şehri 12 saat deniz kı-
yısmdadır"
Ona cevap odur ki bu dünya adası, Bahr-i Muhit kuşatmış
bir deryadır. "Allah'tan başka kimse gaybı bilmez" [K u r’ân, Nemi,
65J. Sonuna nice bin yıldan beri bir tek kimsenin varması müm­
kün olmayıp nice bin dedikodu, kavga ve çekişme olmuştur. O
Bahr-i Muhit'e girmiş bir Süveyş Denizi'dir ki ona Kızıldeniz
derler. Cidde onun kıyısındadır. Onun 200 mil vc bazı yeri 100
mil güneye Habeş memleketidir. 1. iklim ve 2. iklim oradadır ve
ekvator da oradadır. İklime bölünmemiş nice mamur ve şenlik­
li köyleri, beldeleri ve şehirleri var, ona Arap Ceziresi derler. 18
sikke ve hutbe sahibi İslâm padişahları vardır. Ve 70 adet de sa­
pık milletlerin kralları vardır.
Evvelâ İslâm padişahları Mısır, Funcistan, Donkala, Ha­
beş, İsvan, Sudan, Trablus, Tunus ve Cezayir'dir. Bunlar da ha­
lifeliktir. Ve Fas, Merankuş, Tilimsen, May Bornu, Af Nurnu ve
nice bunun benzeri padişahlık yerler vardır. Bu mezkur diyarlar
Mekke'nin güneyinde ve batısında bulunmaktadır. O hesap üze­
re yine Kâbe bu dünya adasının ortasında bulunur. Onun için
gece gündüz beraber olmaya yakındır.
Yine konuya dönelim. Bu Arafat Dağı üstündeki kıblenin
mihrabında iki rekât namaz kılıp bu âyeti okuya: "(Âdem ile eşi
dediler ki): Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz
ve bize acımazsan, mutlaka ziyan edenlerden oluruz" [Kur'ân, A'râf,
'N

759
23] deyip yalvarıp yakara. Zira bu duayı Hazret-i Âdem okuma­
yınca yarlıganmadı.
Bu yüksek kubbenin dışı çepçevre bir çeşit neftî taş kaldırım
döşelidir, sanki bu kubbenin dört tarafı bir dehliz sofadır. Bu ma­
halde de batıya yönelik bir mihrap vardır ki ona Hazret-i Havvâ
Mihrabı derler, bir küçük mihraptır. Bunda da iki rekât namaz kı­
lıp şefkatli annesi ruhuna bağışlayıp Yâsin-i şerif okuyup,
"Es-selâmü aleyke yâ cebele'l-Arafat eşhedü ziyareteküm ve
tavâfeküm” diye ve dua ede.
Her ne haceti var ise, isteye. Allah'ın emriyle dünya ve ahi-
rete dair bütün hayırlı istekleri hasıl olur.
Arefe gecesinde bu nurlu kubbenin dört tarafını binler­
ce kandil ile süsleyip nur iken nur üstüne nur olup sanki fanus
kubbe olur. O gece nice bin Kur'ân hâfızları orada hatm-i şerif
okurlar. Bazı fukaralara sadaka verip ana-baba hakkı hukuku
için hatm-i şerif okutmak gerek.
Gerçi bu Arafat Dağı alçak görünür, ama zirvesinden bü­
tün dağlar ayak altında görünüp Arafat Ovası'nda ne kadar in­
san deryası olduğu ondan bellidir beyaz kefenli âdemoğlu deni­
zi gibi dalgalanır.
Bu Arafat Dağı üzerindeki küçük taşları toplayıp "Filân
kimseyi davet ettim yâ Rab, kabul eyle" diye o taşlardan veya
topraktan bir küçücük yığıncık yığıp her yığın yığdıkça akra­
ba ve taallukatlarından veya velinimetlerinden bir dostunu
ayak üzere kalkıp Kâbe'ye doğru ismi resmiyle çağırasın, "Te'âlû
te'âlû yâ fülân" diyesin. Allah'ın emriyle o davet ettiğin kimsenin
Kâbe-i şerife gelmesi elbette mukarrerdir.
Bu Arafat Dağı'nın dört tarafında konaklamış 70 bin hacı
vardır, derler, gerçektir. Hemen Osmanlı tarafından gelen 70 bin
hacı ola. Ama 70 kere 100 bin hacı değil, 100 kere 100 bin hacı
can vardır. Arafat Ovası'nın boyu ve eni beşer altışar saatlik Tîh
Sahrası'dır. İp ipe, çadır çadıra, oba ve gölgelikler birbirine biti­
şik kurulup benîâdem doldu.
Kudüm sesleri göklere yükselip bütün insanlar (—) (—) (—
-) herkes kendi ibadetinde olup vakfe gününü beklerler. Ve bu
günde deve, at, eşek, sığır ve koyun bağırışları da dağı taşı vel­
veleye verirler.

760
Arafat Meydanı, Arasat Meydanı'na benzeyip bin ayak bir
ayak üzere olup sanki mahşer günü gibi olur, kız anaya bakma­
dığı mahşer gününden bir nişan da bu Arafat Meydanı'dır. (—)
(—) (—) iie Arafat Meydanı beyaz papatya gibi süslenip güneş
parıltısından yeryüzü beyaz insanla aydınlanıp âlemi aydınla­
tan güneş nurlanıp at kişnemesi ve deve bağırışından yer ve gök­
ler gök gürültüsü gibi gürleyip sesleri semaya yükselir.
Kısacası hayvana da muştuluk olup güçsüz dermansız ka­
lan hayvanlar yedi başlı ejderhaya dönüp taze can bulur. Hacılar
ise kimi ibadette, kimi ziyarette olup genellikle Arefe gününden
bir gün önce Terviye gününde herkes çadırında ibadet eder. Bazı
kimseler Arafat Dağı'na çıkıp ibadet eder.
Oradan aşağı inip Arafat Dağı'nın güney tarafında,
Hazret-i Âdem aîeyhisselâm Mutfağı Mescidi: Cerîr-i
Taberî'ye göre Muharrem'in 12. günü Âdem ile Havvâ bu
Arafat'ta birbirleriyle buluştuklarında karınları acıktı. Bu vadide
rastgele gezdiler. Derhâl Cenâb-ı Hak tarafından Cibril-i Emin
bir tabak buğday başaklan getirip bu mescit mahallinde bir tes­
ti içinde pişirip Âdem Havvâ'ya öğretti, onlar da yiyip karınları­
nı doyurarak Rabbü'l-âlemin'e hamd ettiler. Tuhfe yazarına göre
Hazret-i Âdem ilk defa yeryüzünde hâsıl olduğu için Âdem de­
diler ve yine yeryüzüne inip ot otlardı. Havvâ ile buluştuğun­
da Hazret-i Cibril'in öğretmesiyle ilk defa çorba yediler. Hâlâ bir
adam bir adamı hanesine davet eylese halk arasında,
"Baba aşı çorbası yiyelim" der. Âdem çorbayı pişirip soğu­
masını bekleyemeyip sıcak içtiğinden hâlâ bütün insanlar sıcak
yemeği severler. Ama Nogay Tatarı kavmi soğuk lahşa çorbası
yerler, onun için sağlıklıdırlar.
Ey imdi malum oldu ki en eski nimet çorbadır, ondan başka-^
smı daha sonra hekimler icat etmiştir.
İlk defa yeryüzünde ateş yanıp yemek pişen bu Arafat'ta
Hazret-i Âdem Mutfağı'dır. Eskinin padişahları teberrüken mes­
cit yapmışlar. Minaresi yoktur, 200 adam alır bir küçük mescittir.
Bu mescidin mihrabında iki rekât namaz kılıp bu duayı okuya:
''Allâhümme zid et'ımenâ ve sekânâ ve c'alnâ mine'l-müslimîrı"
diye.
Eğer mümkün ise bu mahalde nimeti fazla olması için fuka­

761
raya ekmek ve çorba dağıta. Bazıları bu mescide gelip teberrii-
ken yemek pişirip yerler.
Arafat Dağı'nın dibinde büyük havuzlar var ki her biri bi­
rer deryadır. Sularını ilk defa Harun Reşid'in zevcesi Zübeyde
Hatun ta iki konak yer Abbas dağlarını Ferhad gibi dağ delici­
lere kestirip bu Arafat'a getirip bir bürke yapmış ve fazlasını ta
Kâbe-i şerif şehrine götürmüş. Zamanla harap olduğu için 931
tarihinde Süleyman Han yollarını tamir edip temizletip 3 bü­
yük bürke yapmış ki sanki bir göldür. Bütün hacılar burada yü­
züp yıkanıp tertemiz olup hayır sahiplerine hayır dualar ederler.
Bu Arafat Dağı'nın doğusunda çok büyük bir pazar ku­
rulur ki diller ile anlatılmaz. Allah âlim ve bilendir, her türlü
mahlûkatı göreyim diyen insanlar bu pazara gelip derinti aske­
ri gibi bu Tanrı mahlûkunu temaşa etsin.
O şiddetli sıcakta çıplak, yanmış, yakılmış, avret yerlerini
ceylân derisinden bir parça deri ile örtüp vücudunun geri kalanı
çıplak adamlar San'a ve Aden şehrinden, Zebide ve Yemen'den,
Arman Vilâyeti'nden siyah yüzlü ve kırmızı gözlü adamlar arık,
uruk, kuru ve iskelet gibi adamlardır. Ama ceylân gibi seker, at
ve hecinlerin o çöller içinde onlara yetişmesi imkânsızdır.
Demmare şehri ve Habbe Kalesi adamlarından kıpkırmı­
zı adamlar, ama gözleri sarı. Bunlar da zayıf, kuru ve bir deri
kemik kalmış adamlardır. Bazıları Allah hakkı için maymu­
na benzerler. Ancak kuyrukları ve tüyleri yok, yoksa çehreleri
maymun gibidir. Ama ne gülünç kavimdir. Bu adamlar Yemen
vilâyetlerinden badem, Yemen akiği ve bileği taşı getirirler. Bu­
nun gibi nice mahlûkat cinsleri var ki anlatılması mümkün de­
ğildir.
Bu Kâbe-i şerifin dört tarafında ihrama girecek yerleri var.
Evvelâ Medineli Ali Kuyusu'nda ihrama girilir. Mısır hacıları
Râbia Eşmesi'nde girer. Habeş'ten ve Mısır'dan gemilerle gelen,
Cidde ile Mekke arasında Hıdde adlı mahalde ihrama girer. Bağ­
dad, Basra ve Lahsa'dan gelen (—) adlı mahalde ihrama girerler.
Ama bu Yemen hacıları Şirin şehrinde Yelemlem adlı yerde ih­
rama girdiklerinde yukarıda zikri geçen Urban kırmızı adam­
lar ihrama girme mukabelesinde edepten avret yerlerini ihrama
korlar, yoksa avretlerini ihrama koymazdan önce her yerde deli

762
çıplak gezerler. "Allah bakana da gösterene de lanet etsin" hadisine
uymayıp çıplak gezerler.
Bunun benzeri bu Arafat'ta nice kere yüz bin behayim [hay­
van] cinsi âdemler gelip alışveriş edip Mine ve Mekke'yi tavaf et­
meden giderler. Onların mezhebinde Kâbe Arafat'tır.
Bu Arafat Dağı'nın dört tarafında Arafat sınırı vardır, Ye­
men tarafında, Bağdad tarafında ve Mekke tarafında miller var­
dır. Terviye gecesi ve Arefe gecesi o miller üzeri evkaf tarafın­
dan kandiller ile aydınlatılır. 41 tarihinde Hazret-i Zübeyr ibnü'l-
Avvam'ın hayratıdır.
Arafat Dağı'ndan bu dört taraf millerine kadar dörder bin
adımdır. Bu miller içinde Arefe gününde vakfe mahallinde bu­
lunsa farzı yerine getirip doğru haccetmiş olur. Ta o vakte dek ki
Arefe günü hatip Arafat Dağı'ndan inip akşam namazı sırasında,
gurub oldu olmadı diye mekruh vakitte iken bir adam dört taraf­
taki Arafat hududu milleri içinde bulunsa dürüst haccetmiş olur.
Eğer vakfeye dahi durmasa haccı tamam olur. Ama gurubdan
[güneş battıktan] sonra varsa farz eksik olup haccı tamam olmaz.
Gelecek seneye mücavir kalıp haccetmek gerektir, vesselam.
İmdi Terviye günü Mekke şerifleri ile Arafat'ta kalıp Arefe
gecesi Arafat sahrasında yatıp o gece Mısır, Şam ve Irak askeri,
bütün çıplak ihramlı hacıların dört tarafın pür-silâh asker derya
gibi ümmet-i Muhammed'! kuşatırlar.
Bu askerler ihrama girmezler ve başka yere girmezler. He­
men at, katır, hecin ve eşeğe binip kol kol, taraf taraf hacıları sa­
baha dek koruyup 70-80 yerden Mısır davullarına tokmaklar vu­
rulur. Bizim Şam veziri tarafından, Şam emirülhaccı tarafından,
Mısır emirülhaccı tarafından, Cidde beyi tarafından ve şerif haz­
retleri tarafından, bu beş koldan mehterhaneler ile ceng-i harbîler
çalınıp bütün askerin ellerinde çatal fitil, bellerinde kılıç ile pür-
silâh hazır olup ta sabaha dek Müslüman hacıların dört tarafını
kuşatırlar. Zira bütün Bedeviler, özellikle Yemen Bedevileri ha­
cıların can düşmanıdır. Zira bu hacılarda bulunan mal bin Mı­
sır hâzinesi kadar vardır ve herkesin malı yanındadır. Mekke'de
emanet koymayıp [yanlarında taşırlar]. O yüzden bütün askerler
silâhlı olup hacıları korurlar. Arefe günü taraf taraf İlâhîler, tem-
cid, tevhid ve zikirlerle sabaha dek Kadir gecesi olur. Öyle tek­

763
bir çekerler ki dağlar ve taşlar inil inil inler. Sabahleyin ki, Arefe
günüdür, bölük bölük derya gibi Mekke-i mükerremeden birlik­
te gelip (—) (—) (—) (—) konup öğle vakti yaklaştığında tellâllar,
"Ey hacılar! İhticac [delil] vaktidir" diye bağırırlar. Bu mahalde
Arafat Meydanı özellikleri tamam oldu.

Arafat Dağı'nın farzları, vacipleri ve müstahaplarını bildirir


Evvelâ bazı hakikat yolunda ilerleyen kimseler Arafat
Dağı'ndaki bürkelerde pâk yıkanıp hizmetçilerini çadır ve yük­
lüklerinde bırakıp atlarına ve hecinlerine binip Arafat Dağı'ndan
güney tarafına 2.500 adım binili veya yaya gidip,

Hazret-i İbrahim Mescidi


Bütün hacılar Arefe günü bu cami-i kebire toplanıp öğle na­
mazını beklemeye başlarlar. Hemen ki ezân-ı Muhammedi oku­
nup dört rekât öğle sünnetini kıldıktan sonra öğle farzını ve iki
rekât son sünneti kılarlar. Duadan hemen sonra bir kâmet daha
olup ikindi namazı kılınınca bütün hacılar bir ağızdan Arefe
tekbirleri getirirler. Tekbir sesleri göklere yükselip İbrahim Ca­
mii nur olur. Sonra Âyetü'l-kürsî okunup dua sırasında yalına­
yak başıkabak ümmet-i Muhammed'den bir feryat yükselir ki
bütün hacılar hayran kalır. Ve içten, candan ve gönülden öyle
dua ederler ki inşaallah hepsinin duası kabul ve makbuldür. Bu
dua harmanında hazır bulunan hacıların da duası kabul olunur.
Bu camide bir ezân, iki kâmet ile iki vakit bir yerde kılın­
dığı için bu namaza kasr-ı cem derler. İki yerde caizdir, biri bu
İbrahim Camii'nde, biri Meş'ariİ-Haram Camii'ndedir. İnşal­
lah onu da yerinde yazarız. Bu hakirin İbrahim Camii'nde kasr-ı
cem ettiği iki namazın biri Cuma namazı idi. Zira o mübarek
sene haccü'l-ekber idi. Haccü'l-ekber odur ki Arefe günü Cuma
günü olup bu İbrahim Camii'nde cuma hutbesi okuna ve ardın­
dan ikindi namazı, ona haccü'l-ekber derler. Sonra akşam vak­
tinde Arafat Dağı'nda hatip bir daha hutbeye çıka. Kurban bay­
ramının Arefe günü Cuma günü olup iki kere hutbe okunduğu
için haccü'l-ekber derler. Bütün imam ve hatiplerin görüşü böy-
ledir, vesselam.

764
Hazret-i İbrahim Cam ii'nin özellikleri
Nice melikler de tamir ve bakımı için emek harcayıp masraf
ederek bu Arafat sahrasının güney tarafında dört köşe kale gibi
güzel yapı kârgir bir camidir. Çepçevre büyüklüğü 608 adım­
dır. Baştan başa kale bedenleri gibi bedenleri vardır. Kıbleye ba­
kan 3 kapısı vardır. Ama minareleri yoktur. Mihrap tarafında 14
adet yüksek kubbesi vardır. Ve (—) yapma pâyeler üzerine otur­
muştur. Bu kubbeler tarafının genişliği 170 adımdır. Baştan başa
saat kumu gibi ince kum döşelidir. Başka camiler gibi ipek halı
ve avizeler ile süslü değildir.
Minberi sünnet üzere 8 basamak taş merdiven ile çıkılır. İki
tarafında kafesleri ve minber külâhı yoktur. Ancak bir vaaz ve
nasihat için 8 basamak minberdir.
Bu minberin sol tarafında eski tarz bir mihrabı vardır. Ve
mihrap ve minber arasmdakfduvarda dört köşe bir beyaz ham
mermer üzere celî hat ile bu tarih yazılıdır:
"Emera bi-tamiri hâze'l-mescidi'l-müsemmâ Mescide İbrahim
salavâtullâhi alâ nebiyyinâ ve aleyhi bi-hükmi Mevlânâ es-Sultan ibn
es-Sultan Ahmed Han ibn es-Sultan Mehmed Han medde zılluhu.
Sene hamse ve ışrîn ve elf, ba'de Hicreti'n-Nebeviyye." [1025] yazıl­
mıştır.
Müezzin mahfili tek katlı bir sofadır. Ve sahra gibi büyük bir
avlusu var, eni ve boyu tam 170 adımdır ve baştan başa küçük ça­
kıl taşı döşelidir.
Bu haremin sol tarafında Makam-ı İbrahim: Bazı kimseler
cemaat iİe kasr-ı cem'e yetişmezlerse bu Makam-ı İbrahim'de eda
etsin veya çadırında eda etsin. Ama kasr-ı cem etmeye, başlı ba­
şına vakti ile kıla. Kasr-ı cem etmek bu İbrahim Camii'nde cema­
at ile caizdir, yoksa her yerde kılınmaz. Bu camide öğle ve ikin- ■*,
di namazı bir yerde kılınıp kasr-ı cem olduktan sonra herkes se­
ğirte seğirte yani acele ile çadırlarına varıp tüm yüklerini bağla­
yıp hazır dura.
Şam Veziri Hüseyin Paşa tarafından göç borusu çalınınca
derhâl bütün yükler yüklenir. İkinci boruda Şam hacıları Ara­
fat Dağı altına varırlar. Üçüncü boruda paşa mehterhanesini ça­
larak Mahmil-i şerifin yularını eline alıp Hazret-i Peygamber'in
devecisi olarak gelip Arafat Dağı'nın güneyi tarafında hatiç se-

765
tinin dibinde geniş bir set vardır, o set üzerinde Mahmil-i şerifi
deve üzerinde tutarlar.
Sonra Mısır hacıları üç nöbet göç borularını çalıp o da der­
ya gibi hacı ve askerlerle Mahmil-i şerifi getirip bu sofa üzerin­
de Şam mahmili ile yan yana tutarlar. Dört tarafta olan hacılar
yükleri ile gelip vakfeye duruncaya kadar dururlar ve bin bir
ayak bir ayak üzere kat kat bütün hacılar, at, deve ve insanlar bir
yere toplanıp Arafat Dağı'nı ortaya alırlar. Bu hacıları da Şam,
Mısır, Irak ve Hicaz askerleri korurlar. Hepsi silâhlı olup 5 yer­
den mehterhaneler ve 70 yerden köslere tokmaklar vurulup bir
yerden tekbir sesleri göklere yükselir. Bütün Müslüman hacılar
at, deve, katır ve eşekler üzerinde veya yaya olarak hazır olup
Arafat Dağı'nın güneyinde, batısında ve doğusunda insan der­
yası olup dururlar. Ama Arafat'ın batı tarafında durmak daha
iyidir. Zira hatip batı tarafta Kâbe'ye yönelip hutbe okur, yakın
isen nasihat ettiği duyulur. Eğer uzak isen eliyle işaret ettiği ve
infidad mahallinde makrama saldığı görünür.
Bütün Anadolu ve Rumeli hacıları batı taraftadır. Habeş, Ye­
men, Irak, Taif, Hicaz, Abbas ve diğer hacılar doğuda, güneyde
ve kuzeyde vakfeye dururlar. Arafat Dağı da insanlarla süslenip
omuz omzu sökmez, insandan Arafat Dağı da görünmez. Ta da­
ğın tepesine kadar insandan Arafat nakili olup bütün hacılar­
dan lebbeyk sesleri göklere çıkar.

Arafat hatibinin anlatılm ası


Hacılara şöyle malum ola ki Arefe gününde zeval vakti ola
yani iki namaz arası olup âlemi aydınlatan güneş ufka indiğin­
de Mekke mollası örf-i izafetiyle bir beyaz kınalı ve süslü dişi
deve üzerine binip kethüdası yularını çekerek bütün hizmetçile­
riyle Hazret-i Adem Mutfağı'ndan çıkıp gözüktüğünde boğazın­
da ridasıyla ve örfünde bir arşın taylesan-ı Muhammedi sarkı­
tıp o sürmeli gözlerle bütün Mekke ulemâsı tazim, tevkir ve ih­
tiramla Arafat Dağı'na çıkarırken bütün davullar susup vaaz ve
hutbeyi beklerler. Molla da yavaş yavaş ulemâ alayıyla bu kadar
yüz bin hacıların içinde iki yanma selâm vererek,
"Ey hacılar, dua günüdür, dua edin" diyerek iki mahmilin
ortasından geçip devesi ile Arafat'ın ortasındaki hatip sofasına

7 66
çıkıp devenin yüzünü Mekke-i mükerremeye çevirir, boğazında­
ki örtüsünü eline alıp 12 kere yüksek sesle "Elhamdülillah" diye
başlayıp hacılara rida salar.
Allah'ın azameti (—) (—) (—) zahir olur ki göklerde de me­
lekler "Sümme elhamdülillâh" derler. Bu ses tam iki derece uzar gi­
der.
"Allâhu ekber, Allâhu ekber, lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber" diye
yine hacılar üzerine ridasım salar. Yine bütün hacılardan "Leb­
beyk" sesleri göklere yükselip insan vücuduna bir titreme gelir.
Sonra 40 kere daha "Lebbeyk allâhümme lebbeyk lâ şerîke leke
lebbeyk inne'l-hamde ve'n-ni'mete leke ve'l-miilke lâ şerîke lek" diye
rida salınca bütün hacılar can u gönülden Cenâb-ı Bârî'ye "Leb­
beyk allâhümme lebbeyk" diye telbiye ettiklerinde bütün hayvanla­
ra da malum olup onlar da hâl dilleriyle coşup develer esirip at­
lar kişnediklerinde yer ve gökler arasında uçan kuşlar yeryüzü­
ne inip kanat çırpmaya kâdir olamaz.
Bu lebbeyk sesi tam 1 saat olup ikindi vakti olur ama ikin­
di namazı bu Arafat töreni için kılınmayıp Mescid-i İbrahim'de
kasr-ı cem ile kılınmasının sebebi budur.
Sonra hatip ikindi vakti geçince İmam-ı A'zam'a göre Kur­
ban bayramı hutbesini okuya. Ve arada yine tekbir ve tehliller
olup bütün hacılar telbiye ederler. Hatip hutbede haccın şartla­
rını, kurban kesimini, haccın âdâbını, Meş'ari'l-Haram'ı ve cem­
releri anlatır.
Allah'ın hikmeti akşama yakın doğu tarafta Basra milleri
mahallinde bir tüfenk duyulunca Arafat Dağı üzerindeki insan­
lar o tarafa bakıp "Savaş savaş" diye bağırıştılar.
Derhâl şerif hazretleri tarafından asker seçilip cenk mahal­
line vardıklarında meğer Basra hacıları ile Taif Arapları cenk
ederek bu mahalle gelirler. Yardım varınca Araplar kaçıp akşam
vakti Basra hacıları da 12 şehitleri, 45 yaralıları ve 26 kelleleri ile
Irak milleri içinde "bulunup vakfeye şehitlerini de getirip dur­
dular. Hamd olsun hacları tamam oldu. Eğer bir derece sonra
gelseler hacları tamam olmazdı. Yine bütün hacılar ağlayıp fer­
yat ederek "Allâhümme lebbeyk" diyerek mekruh vakti olup in-
fidad mahalli olunca derhâl Şam emir-i haccı bütün tabileriyle
Mısır'ın Mahmil-i şerifinin yularını eline alıp zapt eder. Mısır
emir-i haccı da Şam Mahmil-i şerifinin yularını eline alıp zapt
ederler. Eski kanun böyledir.
1029 tarihinde 2 mahmil-i şerif daha var imiş. Biri Yemen
mahmili ve biri Bağdad mahmili. Onlar da mahmilleri değişir­
lermiş. Onlar Yemen ve Irak taraflarına giderlermiş. 1035 [1626]
tarihinden beri Yemen imam elinde olduğundan oradan mah-
mil gelmez, ama hacılar gelir. Bağdad'dan yine hacılar gelir ama
yol güvenliği olmadığından mahmil-i şerif gelmez. Hamd olsun
Mısır ve Şam'dan gelir.
Mahmilleri birbiriyle değiştirmelerinin aslı odur ki hacıla­
rın dönüşünde iki mahmil birbirlerini geçmeye ve acele ile git­
meye. Zira dönüşte mahşerden bir belirti olup Allah saklasın
nice insanlar, atlar ve develer ayaklar altında kalıp helâk olur.
Ve gece karanlığı olmakla Arap'tan da korkulur.
Onun için bu iki mahmili atbaşı beraber tutarlar. Ta ki dö­
nüşte bütün hacılar yavaş yavaş, yaya ve binili ileri gidip ayak
altında kalmayalar. Ve nice kere yüz bin meşaleler, fanuslar ve
yel mumları ile aydınlatılıp hazır dururlar. Güneş battığı gibi ha­
tip hutbeyi tamam edip tekbir ile boğazındaki ridasım bir kere
bayrak gibi hacılara salladığında, işte bu mahalde arif olan beyt:
Be-derya der menâfi' bî-şumâr est
Eger hâhî selâmet der kenar est
[Denizde birçok faydalar vardır.
Selâmet istersen sen, kenardadır]
beyti üzere kenarda bulunmak akıllıca harekettir. Eğer bir at yı­
kılsa artık kurtulması mümkün değildir. Garip adam haydi hay­
di helâk olur gider.
Bu dönüş sırasında deve atı, at katırı, katır eşeği, yaya adam­
lar tozu toprağı çiğneyerek o karanlık gecede kara toz bulutları
göklere yükselip felek kubbesinde son bulur. Taraf taraf mehter­
haneler çalınarak nice bin tüfenk şenlikleri ederek İslâm asker­
leri Arap hacılarının dört tarafını çevirerek adı geçen Salih Mil­
leri mahalline varıp bu duayı okuya:
"El-vedâ' yâ cebelallâh el-vedâ' yâ rahmetallâh el-vedâ' yâ
matlûbe'l-huccâcı ve'l-müsâfirîn"
deyip millerden dışarı çıkınca artık hacıların haccı tamam olur.

768
Ama bu millerden dışarı çıktıktan sonra Arafat'tan tarafa
geri bakmaya. Zira bütün muteber kitaplara göre Hazret-i Pey­
gamber:
"Benim ümmetimin günahları Arafat Meydanında kalıp
kendileri anadan yeni doğmuş gibi günahsız ve temiz olurlar.
Arafat Meydanında hepsinin günahları domuz, köpek ve may­
mun şeklinde olup güruh güruh dağlara gidip mahvolur" bu­
yurmuşlardır.
Bazı tefsir ve hadis bilginleri buyurmuşlar ki Arafat'tan gece
dönülmesinin aslı, günah haşaratını bazı kimseler görüp kör ol­
muşlardır. Ve o gece cin ve perinin müminleri sabaha dek tavaf
eder. Bu hâle insanoğlunun vakıf olmaması için Arafat'tan ak­
şamdan sonra dönülür, geri bakmak caiz değildir.
Bu Sâlih Mili'nden dışarı 2 bin adım daha gidip Hazret-i
Zübeyr'in yeşil millerine gelir. Birbirine karşılık 2 mildir. Arala­
rı 2 0 0 adımdır.
İbn Abbas'a göre Arafat'ın hududu budur, derler. Bundan
içeri bulunanın haccı tamam olur, derler. Ama Allah esirgesin
Arefe gününde akşamdan önce bu 2 mil içinde bulunmayan ada­
mın haccı hac olmaz, mücavir kalıp gelecek senede yine tekrar
Arafat'a çıka. Zira haccın büyük farzı Arafat'ta vakfeye durmak­
tır veya bu 2 mil içinde bulunmak büyük şarttır, vesselam. Bu
milleri geçip 2 saatte,

Müzdelife m enzili, yani Meş'ari'l-Haram Camii


Hakkında "Meş'ari'l-Haram'da Allah'ı zikredin" [Kur'ân, Baka­
ra, 198] âyeti inmiştir. Burada bütün hacılar Ferah Dağı eteğin­
de çadırları ile konduklarında akşam vakti olup Meş'ari'l-Haram
Camii'nde ezân-ı Muhammedîler okunup bütün hacılar o cami­
de toplanıp önce kâmet olup akşam namazını kılarlar. Ardından
bir kâmet daha olup yatsı namazını kılarlar.
Bunda da büyük bir dua olup herkes isteğine, bazı salih
kimseler i'tikaf niyetine camiden çıkmayıp ta sabaha dek Kur'ân
okurlar. O gece bu cami nice bin kandiller ile aydınlanıp kalaba­
lık cemaatle dolup burada da akşam namazı ile yatsı namazı bir
ezân ve iki kâmet ile kılınır. Bundan başka yerde caiz değildir.
Eğer bunda da cemaat ile kasr-ı cemde bulunmadı ise yatsı na­

769
mazını kılıp akşam namazına kaza niyet edip yalnız başına kıl­
malıdır. Sabaha dek kendi köşesinde bu kurban bayramı gece­
sinde ibadet ede, istek ve yalvarma geceleridir. Zira Arafat'tan
henüz gelindiği sıradır. İnsan o sırada günahsız ve temizdir. Her
ne hayırlı isteği varsa, kabul olunur.
Bu mübarek gecelerde bütün çadırları kandillerle süslerler.
Cemre taşları ki Mine Pazarı'nda şeytanın recm taşları için bu
Müzdelife'de 63 taş toplaya, her biri bakla ve fındık kadar ola.
(—) (—) (—) arasında kumsal yerde bir ulu kârgir eski ve
büyük camidir. Mihrap tarafı (—) büyük kubbelerdir. (—) sütun
üzere (—) kemerler üzere kuruludur. Cami içi boyuna ve enine
(—) ayaktır. Avlusunun boyu ve eni (—) adımdır.
Bu camiin kuzeyinde derya gibi büyük bir bürkesi var, Ara­
fat suyundan doludur.
Bu mahalde yer yer bostan kuyuları vardır. Ve cami hizmet­
çilerinin birkaç haneleri vardır. Cemaati azdır, ancak hac mev­
siminde ve bu Arafat dönüşünde Kurban bayramı Şâfiî vaktin­
de Mine Pazarı'nda olan hacılar da bu camie toplanırlar. Zira
bayram namazı yerine bu camide sabah namazından sonra vak­
feye durmak vaciptir. Durmayıp gitseler haccı eksik olup dem
fidyesi lâzım olur. Bütün hacılar Hak emri üzere sabah nama­
zını kılıp ta sabah yeri sararıp gün doğacağı zamana kadar bu
Meş'ari'l-Haram Camii'nde vakfeye duralar. Arafat'ta bunda
bayram namazı yoktur. Kurban bayramı dedikleri Arefe günü­
dür ki Arafat'a çıkılıp Mescid-i İbrahim'de kasr-ı cem namazı kı­
lınır ve Arafat Dağı'nda hutbe okunur, bayram namazı kılınmaz,
vesselam.
Ancak bu Meş'ari'l-Haram'da durulan vakfe bayram nama­
zı yerine geçer. Ama İmam (—) görüşüne göre (—) (—) hatta bazı
tefsircilere göre insanların hukuku burada bağışlanır, demişler.
Bazılar bu görüşe katılmamışlardır, ta ki hukuk sahibi razı ol­
mayınca affolunmaz, demişler ve hep birlikte bu sağlam görüşe
imza atmışlar. Müzdelife duası:
‘'Allâhümme inne hazâ Müzdelifetü ceme'tefîhâ kulüben mü'ellefe
fe'ellif beynî ve beyne cemî'i'l-müslimine ve'l-müslimât vec'alnî mim-
men de'âke fe'ecebtenâhu ve tevekkele aleyke fekeffeytehu ve'emine bike
fehedeyteh" diye.

770
Bu camide dua ve sena edip bütün hacılar göçüp 2 saat batı
tarafa ki bu mahalde kıble tarafıdır, geniş dereler ve kumsal ova­
lar içinde,
Mine Pazarı m enzilinin özellikleri: Bu Mine Pazarı'na bü­
tün hacılar gelip çadır ve ağırlıklarıyla konduklarında kol kol
alay çavuşları 3 gün 3 gece bu kurban bayramında oturaktır,
diye tellâllar seslenip herkes cemeratlarına, kurban ve tavafla­
rına başlarlar.

Mine Pazarı'nda hacılara farz, vacip ve sünnet olan


makamları bildirir
Meş'ari'l-Haram'dan Mine Pazarı'na gelip yaya Mine Paza­
rı içine varıp Mescid-i Hayf'tan tarafa olan 1 . cemrede düşma­
na hiddet ile taş atar gibi bu cemrede 7 taş atıp bu duayı okuya:
"Bismillâhi Allâhu ekber rağmen li'ş-şeytâni ve hızbihi" diye.
Ama bu mahallerde tekbir ve telbiye caiz değildir, zira lanet­
li şeytana rağmen taş atmak mahallidir.
Sonra orta cemreyi ata.
Sonra üçüncü cemreyi ata ve yine yazılan duayı okuya.
Kurban bayramının 2. günü cemreyi binili olarak ata, yani
bir ata, katıra, deveye ve eşeğe binip ata. Kurban bayramının 3.
günü yine piyade atarsa gam değildir. Eğer özürlüyüm derse
hep binili olarak 3 günde üçer yerde yedişer taş atıp toplam 63
taşı 3 günde atıp tamam ede. Kurban bayramının 1. günü atılan
7 taş Hazret-i İsmail'in sünnetidir ki Cenâb-ı Hak'tan Hazret-i
İbrahim'e emir olup,
"Ey İbrahim! Bu kurban bayramıdır. Oğlun İsmail'i be­
nim yoluma kurban eyle" diye emredince, Hazret-i İbrahim gö­
nülden emre uyup İsmail'in elini tutup Mine Pazarı'nda Sebir •*,
Dağı'nda İsmail'i kurban etmeye götürürken melun şeytan al­
datmaya kalkışıp:
"Ey İsmail! Baban seni boğazlamaya götürür, sakın razı
olma" deyince Hazret-i İsmail,
"Emir, Cenâb-ı Rabbü'l-İzzet'indir" deyip Müzdelife adlı
mahalden taş alıp şeytanı taşlayarak bu Mine mahalline gelip
şeytana taşları atar. Allah'ın hikmeti taşın biri melun şeytanın
gözüne değince gözü çıkar, melun o zaman kör oldu.

771
Bu ilk recm Hazret-i İsmail'den kaldı. Bayramın 2. günün­
deki recm Hazret-i İbrahim'den kaldı. Bayramın 3. günü recm
Hazret-i İshak'tan kaldı. Bazı tefsirciler böyle yazmışlardır.
Recm yerlerini bildirir: Bu recm atılan yer Mine Paza­
rı içinde yol üzerinde biraz alçak bina millerdir. Ama üçüncü
recm yeri bir kârgir eski yapı duvardır. Ama ey vefalı dostlar,
bunda bir acayip ve garip hikmet vardır. Nice kere yüz bin hacı
bu mahalle gelip her hacı 3 gün üçer kere yedişer taş atıp toplam
63 taş olur. 1.080 yıldan beri bu recmlere her sene recm taşları
atılır. Bu Mine Pazarı'nda Elburz Dağı kadar taş yığılması gere­
kirdi. Hacılar gittiğinde bir bakla kadar taş kalmayıp kaybolur.
Herkesin malumu bir ibretlik İlâhî sırdır.
Bazı tarihçilere göre bütün şeytanlar o taşlan taşıyıp kırlara
atar, derler. Sorumluluk söyleyene. Hele acayip hikmettir. İlk gün
cemreyi atıp acelece çadırına gelip ne kadar cinâye kurban ve
kendi nefsi bedeli kurbanı var ise kurban etmeye başladığında
gayet keskin bıçakla kesmelidir ve ayaklarını bir hoş bağlayıp
koçun yüzünü kıbleye çevirip bu duayı okuya:
"Bismillâhirrahmânirrahîm. Allâhümme hâzâ minke ve leke ve
tekabbel minnâ kemâ tekabbelte an İbrahim Halîlike ve Muhammed
Habîbike ve Habîbina salavâtullâhi alâ cemî'il-enbiyâi ve'l-mürselîn"
deyip, "Bismillâhi Allâhu ekber" deyip kurban ede.
Sonra etini fakirlere dağıta, zenginlere vermeye. Ama bazı
kimseler hizmetçileri ile kurbanlarını alıp Mine Pazan'nın ku­
zeyinde bin adım uzaklıkta,
Sebir Dağı derler ve Cebelü'l-Kepş de derler, bir kırmı­
zı nurlu dağdır; Hazret-i İbrahim, Hazret-i İsmail'in ellerini
ve ayaklarını bağlayıp 3 kere İsmail'in boğazına bıçak vurur.
Allah'ın emriyle bıçak kesmez. Derhâl Cibril-i Emin Hak tara­
fından İsmail'e bedel bir elâ gözlü kara kurban getirip,
"Ey İbrahim! Rabbin sana selâm eyledi. 'Emrime itaat edip
sevgili oğlunu kurbana götürdü. İsmail'e bedel bu koçu kurban
eylesin'" deyince derhâl Hazret-i İbrahim bu dağ eteğinde kur­
ban ettiği Menhar namıyla meşhur bir kurban mekânıdır. Hakir
hamd olsun 7 kurbanımı orada edip fukaraya dağıttım.
Bu dağdan Cibril-i Emin ile gelen kurbanın çıktığı kaya
iki parça olmuştur. Allah'ın emriyle öyle parlak ve cilâlıdır ki

772
sanki hakkak eli parlatmıştır. Bu mahalde Makam-ı İbrahim ve
Makam-ı İsmail ve Makam-ı İshak vardır.
Bu makamlarda ikişer rekât namaz kılıp ana-baba huku­
ku için dua sevaptır. Ve tefsircilerin bir görüşüne göre Hazret-i
İbrahim'e Allah'ın emri ile kurban edilmeye memur olunan İs­
hak aleyhissselâmdvc, demişler, ama doğru görüş İsmail ola, zira
hakkında, "... sabreden bir kul..." [Kur'ân, Sâd, 44] âyeti nazil ol­
muştur. Bütün peygamberler arasında İsmail-i Sâbır denmek ile
meşhur olup geçimi için avcılık ederdi. Kudüs'e yakın pederleri
Halilü'r-rahman hareminde medfundur.
Bu Mine Pazarı'ndaki yere Menhar derler, bir çukur kayalı
yerdir. Hazret-i İbrahim kurbanı keserken elinin geldiği yer yük­
sek kaya üzerinde açıkça bellidir. Bu dağa Ganem ve Kepş Dağı
ve Sebir Dağı derler.
Bu Menhar mahallinde Hazret-i İbrahim'in bıçağı İsmail'i
kesmeyip nasıl kayaya vurursa Allah'ın emriyle o sert kaya iki
parça olur.
Bu Mine Pazarı'nda dağı, taşı, dere ve tepeleri beyaz koyun
süsleyip kırkar ellişer muhallaka paraya kurban verirler. O ka­
dar çok gelir ki hesabını ancak Allah bilir.
Bütün Araplar koyunların bu Mine Pazarı'na getirmeseler
tüm koyunları uyuz olur. 70 bin hacı derler, ama 5 kere 100 bin
hacı olur, her adam birer kurban eylese 5 kere 100 bin kurban
olur. Ama 20,30,40,50 ve 100 kurban eder ayan vardır.
Bu Mine Vadisi'nde kurban kanı Hak yoluna sel gibi akıp her­
kes çadır önüne kurbanlarını bırakıp Taif, Hicaz, Abbas ve Mek­
ke fukaraları bütün kurbanları alırlar, postunu yüzüp her koyu­
nu karnından ikişer parça edip o şiddetli sıcakta kayalar üzerine
korlar, 2 saatte güneşte pişip bütün etleri herkes hanesine götürür.
Bu mahalde bir İlâhî hikmet vardır. Hesapsız nice kere yüz
bin kurbanın artıkları ve bu kadar hacının kazuratı bu vadi için­
de kalır. Hacılar Mekke'ye yöneldikleri gün veya 2-3 gün sonra
yağmur yağıp bu vadiyi öyle temizler ki çer çöpten ve o pislikler­
den bir şey kalmayıp vadi tertemiz olur.
Bu Mine Pazarı'nda kurbanlar tamam olunca temiz tıraş ola-
lar, tırnaklarını keseler ve temiz elbiseler giyeler. Tıraş olurken
bu duayı okuya:
"Allâhümme hâzihi nâsıyetî bi-yedike fec'al lî bi-külli şi'retin
nûran yevme'l-kıyâmeti Allâhümme bârik l î f î nefsîfağfir lî zünûbî ve
tekabbel minnî amelî bi-rahmetike yâ Erhame’r-râhimîn" diye.
Tıraş tamam oluncaya kadar "Allâhu ekber Allâhu ekber" de­
mekten geri durmaya.
Bütün tıraş kıllarını yere dökmeyip bir yerde saklayıp
Muallâ Mezarlığı'nda göme. Zira ihram, umre, Arafat tavafı,
Müzdelife, Mine ve kurbanda bulunmuş kıllardır. Ayak altında
kalmaması için bazı yol erbabı gömerler. Bazı kimseler de yara­
lanıp çıkan dişlerini, vücudumuzdan birer uzuv bulunsun diye
bu amber gibi topraklara gömerler. Tıraş kıllarını da gömmek
salihlerin âdâbındandır. Tıraş tamam olunca bu duayı okuya:
"Allâhu ekber elhamdü lillâhi'l-lezî e’ânenâ alâ kazai niisükinâ,
allâhümme zid îmânen ve yakînen ve tevfikan ve avnen vağfir lenâ ve
li-âbâinâ ve li-ümmehâtinâ ve lil-müslimine ve'l-müslimât" diye.
Bu duaları bütün Mekke berberleri bilirler. Tıraş ettikleri
kimseye öğretip okurlar.
Kardeşlerimize kapalı olmaya ki tıraş olup ihramdan çıkıp
temiz elbiselerini bu kurban bayramının 1 . günü giydikten son­
ra bütün hacılara olan şeyler helâl olur, yani pire ve kehle öldür­
mek gibi, tırnakla kaşınıp avlanmak gibi, ehli ile birlikte olmak
gibi şeyler tamamen haram iken helâl olur.
Tıraştan sonra ihramdan çıkıp pâk giysilerini giyip aceleyle
Mekke'ye varıp ziyaret tavafı edeler. Bu tavaf da hemen tavaf-j
kudüm gibidir. Ama süratle tavaf etmeyeler. İşte Arafat vakfe­
sinde durmak ile bu ziyaret tavafıdır farz olan. Mine kurbanın­
dan sonra bu tavafa pek dikkat etmek gerektir. Tavaf etmezse
farzın biri eksik olur.
Bu ziyaret tavafının vakti kurban kesimi gününde veya bu
günden önceki gün etseler daha üstündür. Ama kurban kesim
gününden sonra etseler mekruhtur. Yeni dem lâzım olur.
Safâ ve Merve sa'y edip 7 kere önceki gibi sa'y ede. Ama bu
mahalde ve Mine'den ta Kâbe'ye göçmeyince Umre'ye varıp gel­
meye. Fakihler haramdır demişler. Bu ziyaret tavafım, Safâ ve
Merve'yi tamam edip yine Mine Pazarı'na gelip bu duayı okuya:
"Allâhümme inne hâzâ minel kad eteytehâ ve ene abdüke ve ibn
abdike es'elüke en yümenne aleyye bimâ menente bih alâ evliyâike

774
allâhümme innî e'ûzü bike mine'l-hurumât ve’l-heybeti f î dînî yâ
erhame'r-râhimîn" diye bu duayı Arafat'a giderken, Mine'ye gi­
derken, Arafat'tan gelince ve ziyaret tavafından gelince okuya,
vesselâm.

M ine Pazarı ziyaretleri


Burada kurban bayramının üç gününde konaklanılır. Evvelâ
Mine şehri, geniş bir vadi içinde iki tarafı yalçın kayalı yerde
doğudan batıya uzunlamasına, Arafat yolu üzerinde boyu 2 bin
adım büyük bir şehirdir. Şerif hazretleri hükmündedir ve bir şe­
rif yine kaymakamdır. Doğudan batıya dört yoldur. Bu yolların
iki tarafı kat kat saraylardır ve hepsi kârgir binalardır. Üstleri ki­
reç ile örtülü küçük büyük 2 bin mamur hanelerdir.
Anayola bakan her hanede birer ikişer şahnişinler vardır.
Cümle saraylara hacılar konup 3 gün 3 gece zevk ü safâ ederler.
Her hanede birer âbıhayat su kuyusu bulunur. Gerçi Arafat suyu
bu şehirden geçip Mekke'ye gider, ama hayır sahipleri ilgilenme­
mişler, birkaç yerde çeşme yapmamışlar. O yüzden bütün sula­
rı kuyulardır. Her hane altında birer sebilhane vardır. Her hane­
de hurma ağaçları bulunur. Yer yer bahçelerinde limon ve turunç
ağaçları ve gülistanları vardır.
Havası Mekke'den hoştur, zira Mekke'den Mine'ye gelince­
ye kadar 2 saat yukarı gidilir. Zemini hayli yüksektir ve karanlık
yerde değildir. Gayet açık mahalle kurulmuştur. Mekkeliler tam
8 ay burada kalıp hava alırlar, daha sonra Abbas şehrine giderler.
Bu Mine şehrinde 800 kadar kârgir dükkân vardır. Ve bin
kadar da çadırlar, kulübeler ile küçük çarşılar vardır. Genellikle
dükkânlar adı geçen şerif saraylarının altında yapılmıştır.
Tamamı 45 handır. Bunlardan Şerif Zeyd hazretlerinin hanj
mükelleftir. Şerif İzzeddin Hanı, Şerif Ahmed Hanı ve Şerif
Hamûde Hanı, bunlar da hacı ve tüccar ile dolar.
Bir küçük hamamı vardır ve 40 kahvehanesi vardır. Hac
mevsiminde insan deryası olur. Bu mevsimde de bütün şerifler
ve aileleri gelip hacıların ayanına kurban bayramının üç günün­
de büyük ziyafetler çekip hüsn-i ülfet ederler, hacılar da onlara
ikram ederler. Ama hacılardan sonra her handa birer ikişer bağ­
cı ve diğer Arap fakirleri kalırlar. Bazı zaman birkaç şerif bir yere

775
gelip at ve develerine binip bu Mine'de zevk ü safâ edip yine
Mekke'ye giderler. Sözün kısası bu Mine, Mekkelinin yaylağıdır.
Bu şehirde 70 mihrap vardır. Bunlardan mükellef kale gibi
büyük yapı,

H ayf C am ii, Zayf C a m ii'n in ö ze llik le ri


Birbiri içinde iki kat camidir. İlk yapıcısı Hazret-i Peygam-
ber'dir ki peygamberliğin 12. senesinde yapmışlardır. Gaza ma­
lıyla yapılıp tamamlandıktan sonra bütün sahabelere bu cami
içinde bir tencere meyve ile ziyafet etmişlerdir. Onun için Zayf
Camii derler. Daha sonra Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali geniş­
letmişlerdir.
1025 [1616] tarihinde Sultan Ahmed genişletip yeniletip bir
kale gibi cami etmiştir. 40 kârgir kemer üzerine 54 yüksek kub­
bedir. 4 mezhep için 4 mihrabı vardır. (—) ayak taş merdiven ile
Resulullah sünneti üzere bir alçacık minberi vardır. Ama iki ta­
rafında kurşun (—) (—) ayak bir minberdir.
Bu minber duvarında dört köşe bir beyaz mermer üzere celî
hat ile tarih:
"(— ) (— ) (— ) en-nebiyyü Fustât sallallâhu aleyhi ve sellem.
Sultanul-berreyn ve hâkânul-bahreyn hâdimü'l-Haremeyni'ş-şerifeyn
Sultan Ahmed Han bin Sultan Mehmed Han hailede hılâfetehu ilâ
âhiri'z-zaman ve nihâyeti'd-devrân tarih hams ve ışrîn ve elf" [1025]
yazılmıştır.
Bu tarihin üstünde bir yuvarlak ham mermer üzerinde celî
hat ile bu tarih:
"Mevlânâ es-Sultan Melikü't-Tâhir azze nasruhu" yazılmıştır.
Bu camide kandillerden başka avize ve sanatlı askılardan
bir şey yoktur. Halı ve hasır dahi serili değildir. Tamamen saat
kumu döşelidir. Avlusu da yine ince kum döşelidir. Avlunun bo­
yuna ve enine büyüklüğü ikişer yüz germe adımdır ki sanki bir
sahradır.
Bu avlunun dört tarafı kale duvarı gibi İskender Şeddi sağ­
lam duvardır. Çepçevre kale bedenleri gibi beden beden yapılıp
ziynet vermiş.
Bir kıble kapısı ve iki yan kapısı var. Sağ tarafındaki yan
kapı üzerinde imam ve hatiplerin haneleri vardır. Yine bu kapı

776
üzerinde iki şerefeli düzgün bir minaresi vardır. Kurban bayra­
mı gecesinde yanık seslerle müezzinler hicaz makamında Hicaz
ağzı ile Şâfiî vaktine dek temcidler okurlar.
Bu sahra gibi avlunun tam ortasında bir cami daha vardır,
o Resulullah Camii'dir. 8 yüksek direk üzerinde semaya doğru
baş uzatmış yüksek köşk gibi bir kubbedir. Öyle mina kubbe ve
inci tanesi gibi kâse, nurlu bir kubbedir ki benzeri yoktur. Baş­
tan başa beyaz kireç sıvalıdır. Eski tarz bir sanatlı mihrabı var­
dır, ama minberi yoktur. Kubbesinin içinde tam ortasında bir yu­
varlak içinde eski hat ile "Kul, küllü ya'meliı alâ şâkiletih" [Kur'ân,
İsrâ, 84] âyeti yazılmıştır ki hâlâ ol hatta kûfî hattı derler. Gayet
sanatlı hattır.
Yine bu kubbenin daha aşağı etrafında Feth-i şerif suresi ya­
zılmıştır. Bu kubbeye bitişik bir sofa ve bir sanatlı minaresi var.
Kısacası görmeye değer iç açıcı bir camidir. Bunda da ibadet et­
mek sevaptır.
Bu camiin yanında Hazret-i Ali Makamı, Mine Pazarı'na
gelince burada konaklayıp Düldülünü bağladığı yer bellidir.
Kurban bayramının 3 gün 3 gecesinde nice yüz bin hacı bu Hayf
Camii'nde beş vakit namazım kılarlar. İki yüzden fazla, imam,
hatip, şeyh ve müezzinleri vardır, vesselâm. Bu camiin avlusunun
sol tarafı köşesinde dağa 1 0 adım yakın,
Mürselât Dağı: Bir küçük dağdır, ama sanki açık nurdur.
Orada bir mağara vardır, Resulullah Mağarası derler. Hazret-i
Peygamber, Mine Pazarı'na gelince saadetle bu mağarada kalır­
larmış. Cenâb-ı Hak tarafından Cibril-i Emin vasıtasıyla Mürselât
suresi indiğinde bu mağaranın doğu tarafı ikiye yarılıp Hazret-i
Cibril'in geldiği mahal bir parlak kayadır, hâlâ bellidir. Bunda
yine kayadan bir mihrap vardır. Hazret-i Peygamber o mihrapta
ibadet edermiş. Kıyamları hâlinde mübarek başlarının mağara­
nın tepesine tesir ettiği yeri bellidir. Bütün ziyaretçiler o kayaya
ellerini sürüp sağ ellerini yüzlerine sürerler. Mürselât suresi bu
mağarada indiği için Mürselât Kayası derler. Bu mağarada ibadet
edip Mürselât suresini okuyup ana-baba ruhlarına hibe eylemek
sevaptır. Sebir Dağı'nda,
Kepş Mescidi: Bir küçük mescittir. Bunda ibadet oluna. Ve
ona yakın yine dağın yamacında,

777
Nahir Mescidi: Bunda da iki rekât nafile veya kaza namaz
kılınıp âkıbet hayırlığı için dua oluna.
Ebü'n-nidâ ziyareti: Bunlar Hazret-i Peygamber'in tellâlı
idi. Onun için Ebü'n-nidâ derler. Sahabe-i kirâmdandır. Bir kü­
çük kubbede medfundur. Mekke'ye giderken Mine şehrinin so­
nunda yol üzerinde,
Hazret-i (—) (—) ziyareti: Sahabe-i kirâmdandır. Bir mağa­
ra içinde medfundur. Hâlâ mübarek cesedi açıkta beyaz pamuk
gibi taze durur. Hurma lifinden kefeni parça parça olmuş, o ma­
ğara içinde yatmaktadır. Yine bu mahalde Akabe kayaları dibin­
de Akabe Dağı eteğinde bir sofa üzerinde,
Biat Mescidi ziyareti: Bir küçük mescittir, ama halkın
ziyaretgâhıdır. Biat Mescidi denmesinin aslı Hazret-i Peygam-
ber'e 40 yaşında peygamberlik gelip Cibril-i Emin vasıtasıyla Hak
emri getirip "Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı ataktan yarat­
tı" [Kur'ân, Alak, 1-2] fermanı gelince Peygamber Efendimiz bu
mahalde Hazret-i Cibril'den biat etti. Cibril de Cenâb-ı Rabb-ı
İzzet'in Yed-i Kudret'inden biat etti. Onun için bu mescide Biat
Mescidi derler.
Bu mescitte abdestin ve namazın şartları ile iki rekât namaz
farz olunup Cibril-i Emin öğretip yine Cibril imam olup öğle na­
mazını eda ettiler. Hazret-i Risâlet peygamberler imamı olmaya
da biat verdi.
Bu mahalde Hadice-i Kübrâ, Mine Pazarı'ndan gelirken gör­
se ki bu mescit nur olmuş.
"Meğer Muhammed bunda ola" deyip mescide girip,
"Risâlet mübarek olsun, ya Muhammed" deyip ilk defa ima­
na gelen Hadice-i Kübrâ'dır. Sonra Hazret-i Ebubekir, Hazret-i Ali,
Zeyd ibn Hârise, Abdullah ibn Mesud, Hazret-i Osman, Abdur-
rahman ibn Avf, Sa'd ibn Ebî Vakkas, Zübeyr bini'l-Avvâm, Bilâl-i
Habeşî ve Suheyb-i Rumî, bunların hepsi bu mescitte biat ettiler.
Bedir gazasında melun Ebû Cehil 70 nefer adamlarının öldü­
rülüp nice bin müşriklerin kılıçtan geçtiği bu savaşta Peygambe­
rimizin amcası Abbas ile 70 kişi de esir olup Resulullah'ın huzu­
runda İslâm ile şereflendiklerinde onlar da bu Biat Mescidi'nde
biat etmişlerdi ve ismi Hazret-i Abbas olmuştu. Onun için bu
mescide Biat Mescidi derler. Nice bin Sahabe-i kirâmm İslâm ile

778
şereflendiği mahaldir ve dua kabul olunur. Bu Mine Pazarı'nda
nice ziyaretler ettik, ama yazılması sözü uzatacağından bunun­
la yetindik.

M ine Ç a rşısı ziyneti, sultan a skerlerin in şe n liğ i, şe rifin


evlâ d ın ın sünnet düğünü ve h acılarla ziyaretçilerin
eğlencesinin anlatılm ası
Âşık seyyahlara şöyle malum ola ki Müzdelife'den bu Mine
Pazarı'na gelip derya gibi hacılarla konaklanınca bütün çavuşlar
ve tellâllar kol kol seslenip,
"Emanullah Âl-i Osman emanıdır. Herkes metamı meyda­
na çıkarıp alışveriş eylesin" deyince bütün şerifler hane ve han­
larını bütün ehl-i hiref dükkân ve kahvehanelerini, bütün hacı­
lar çadır ve gölgeliklerini kandillerle süsleyip tüm kara ve deniz
tüccarları dükkânlarını yapraklarla, güllerle ve çiçeklerle süsle­
yip Mine Pazarı sanki direkli İrem bağlan olur ki sanki kocaka­
rı dünya taze gelin olup beyt:
Nev-arûs-ı hüsnünün gördüm bugün dîvânı var
H er taraftan güller açılmış gül-i handânı var
sözü üzere herkes metaın meydana çıkarıp bir alma ve bir verme
olur, insanların kalabalığından (—) (—) (—). Az veya çok alışve­
riş edip leventçe, kibirlice ve büyüklenerek dolaşmak ve konuş­
mak gayet çirkin şeydir.
Bu şehirde olan ibretlik ve seyirler bir diyarda olmaz. Mı­
sır ve Şam'ın, Lahsa ve Basra'nın, Irakeyn ve Rum'un, Hint ve
Sind'in, Çin ve Maçin'in, Hıtâ ve Hoten'in, Belh ve Buhara'mn,
Dağıstan ve Horasan'ın, Mağrip ülkesi ve Sudan'ın Habeş ve
Funcistan'm, kısacası bütün İslâm ülkelerinin tüccarları ve ziya­
retçileri, herkes metaını bu Mine Pazarı'na çıkarıp çarşıyı süsle­
diklerinde bütün dükkânlar ve çadırlar dîbâ, şîb, zerbâf, atlas,
kemhâ, hârâ, dârâyî, serenk, kadife ve nice kere yüz bin yük he­
diyelik ve değerli kumaşları güzellik pazarına sererler.
İnci, la'l, yakut, zümrüt, elmas, mercan, kehribar, firuze,
Seylân, akik, aynü'l-hur ve ayn-ı semek cinsi pahalı ve kıymetli
cevahir her dükkânda yığın yığın satılmada. Ve inciler, mercan
ve kehribar tespihleri balık ağı gibi dükkânların yüzüne döşeyip
lü'lü ve mercanı küme küme asıp süslerler.
Her dükkânda ûd, amber, şemame, kâfûrî, sümbül-i hıtâyî,
misk, zebat, kalyemisk, safran, zaymuran, aselbend, cavri,
buhur-ı Meryem, gülsuyu, narencsuyu, ıtr-ı şahî, mâ-i kâdî ve
nice bu ıtriyat cinsi satılır. Herkesin dükkânında ûd-i mâverdî
ve ûd-i mülebbes yakıp sultan çarşısında gezen ziyaretçilerin di­
mağı kokulanır.
Her dükkâna bir adam vardığında elbette dükkân sahibi o
dostun yüzüne gülsuyu ıtr-ı şahî saçıp buhur yakar. Ve ülfet et­
mek için dükkân sahibi misafirine elbette bir şey ikram eder. Hac
şükranesine bütün insanlarda bir muhabbet, sevinç ve şenlik var­
dır ki insanoğlu kalabalığından omuz omuza halk dip dibe olup
her yol insan denizi gibi dalgalanıp bir insanın diğer bir insana
gücenmek ihtimali yoktur. Herkeste gönül hoşluğu vardır.
Öyle güvenli yerdir ki herkes para kesesini meydana koyup
bir alışveriş pazarı olur ki anlatılması mümkün değildir. Beyt:
M ine Pazarını seyr ettim serâpâ hocayım
Bir cefâ dükkânı yoktur hep vefâ pazarıdır
mazmununca bu muhabbet pazarında taraf taraf Keykavus mut­
faklarında nefis nimetler, çeşit çeşit yiyecek ve içecekler yenilip
içilip hatır hoş olarak ve her kahvehanede gavâzîler ve Habeşî
cariyeler def ve kudüm çalarak zevk ü safâ olunur. Onun da er­
babı bulunur.
Kısacası Allahü Rabbü'l-âlemin'i bir bilip emrine uyup
Müslüman memleketlerden gelen derya gibi hacılar ve ziyaret­
çiler ne kadar kıymetli eşyaları varsa meydana çıkarıp satarlar.
Bacsız ve gümrüksüz nice bin yüz kıymetli cevahir cinsi alınıp
satılır ve değerli kumaşlar denk bağlanır bir Hicaz pazarıdır.
Kurban bayramı dedikleri bu Mine Pazarı hakkındadır.
Gündüzleri bayram günü, geceleri Kadir gecesi olup bütün
dükkânları, şeriflerin saraylarının dam ve çatıları, kapıları, du­
varları, şahnişinleri, pencereleri sayısız nice kere yüz bin kandil­
ler, meşaleler cennet bağı fanusları, kâfûrî mumlar ve yel mum­
ları ile Mine Pazarı'nı aydınlatırlar. Karanlık geceleri aydınlık
gündüz gibi olup Mine şehri semender kuşu gibi Nemrud ateşi
içinde kalır. Taraf taraf bir hay, bir huy, bir sevinç, bir şenlik olur
ki sanki I Iüseyin Baykara meclisidir.

780
Bu mahalde şerifler töreni olur ki her kimin küçük çocuğu
varsa, bu hac mevsiminde Mekke halkı bu Mine Pazarı'na gelip
sünnet düğünü ederler. Bunlar da bir çeşit zevk, şevk, sevinç ve
safâ ederler ki bu safâ Merve ve Safâ'da olmaz. Zira bunların çe­
şit çeşit saz, söz, hanende ve sazende gavâziye Habeşî cariyele-
ri var ki zer-ender-zere gömülmüş olup yanık seslerle Hicaz şeh­
rinde hicaz makamına başladıklarında duyan âşıklar da uşşak
makamına bağlayıp âşıkane hazin seslerle bûselikte büzürg ma­
kamı ederek rast karar ederler. Elbette Mekkelinin sünnet dü­
ğünleri her sene bu Mine Pazarı'nda olması mukarrerdir. Bütün
hacılara ziyafetleri de boldur, vesselam.

Mine Pazarı'nda İslâm askerinin şenlikleri


Evvelâ Mine Pazarı'nın bir tarafına Şam askeri ve hacıları
konar, bir tarafına Mısır askeri ve hacıları konar ve bir tarafı­
na Irak-ı Acem hacıları konup bu Mine Vadisi çadır, oba, yüklük
ve gölgeliklerle dolar. Bayramın birinci gününde serdarın em­
riyle herkes gücüne göre çeşit çeşit filandıra ve bayraklar ile ve
rengârenk sancaklar ile herkes çadırını süsler.
Bütün develeri ve hecinleri pür nacak, tuğ teller, ardala ve
ziller, zil ü bemler ile ve hatap u havutları üzere bayraklar ile
süsleyip develere nafakalarını bol bol verirler.
Beş vakit namaz kılındıkça 70-80 yerde hakanî kösler ve
Osmanlı davullarına tokmaklar vurulup kütür kütür ceng-i
harbîler çalınır.
İki kere yemek yenilip yemekten sonra gülbâng-ı Muham­
medi çekilip herkes ziyaret ve ticaretinde olur. Ama akşamdan
sonra Muhammedi sofralar çekilip Halilullah nimeti yenip sofra
kaldırılınca gülbâng-ı Muhammedi serdar otağından yükselince
4 nöbet Allah Allah sesleri göklere yükselir. Göklerde melekler
de bu sese hayret edip onlar da el-azametullah diye teşbih ederler.
Bu giilbângtan sonra bütün askerler ve hacılar 2-3 yüz bin
dalyan ve kol tüfenklerine bir anda ateş edince el-azametullah yer
ve gök tir tir titrer, Mine Vadisi ve Mürselât Dağı güm güm gür­
leyip Arafat Vadisi'ni siyah barutun dumanı kara bulut gibi gök­
lere yükselip kaplar.
Bu tüfenklerin sesleri dinmeden önce Şam Veziri Hüseyin

781
Paşa kolundan 12 pare top ve Mısır kolundan 6 pare toplara ateş
verilip felek kubbesi çın çın ses verir. Bu hâl üzere ta sabaha dek
12 yaylım toplar ve nice kere yüz bin tüfenkler atılır. Zira her
şahbaz yiğit kahramanın ikişer ve üçer kol tüfengi vardır. Bu
sesler arasında yine kol kol mehterhaneler durmayıp sabaha dek
Osmanlı davulu ve Hâşimî davulu çalınmadadır.

Mine Pazarı'nda Frenklerin buluşu olan fişenk atma


şenlikleri ve eğlenceleri
Bu mahalde nice 100 bin fişenk ile Şam ustaları ateş edip
Mısır hacılarının çadır ve yüklükleri üzerine fişenk ateşi atınca
karşı taraftan da Mısır ateşçileri Firavun ağaçlarından şeytan­
lıklar icat ederek o kadar ateş ettiler ki Nemrud ateşi gökten la­
net yağmuru gibi yere indi. Bazı atların ve katırların kuyrukları
ve bazı uzun sakallı yaşlı adamların sakallan yanıp deste kuy­
ruk tay oldu.
Beri taraftan da Şam ateşçileri çatal (—) (—) (—) Mısır hacdan
üzerine atınca tarakı ve delice fişekler Mısır'ın şerranî atları içine
düşüp adam adama girip bir hay, bir huy, bir gülüşme ve bir şen­
lik oldu ki diller ile anlatılmaz. (—) (—) (—) hevâyî, kestane, tara-
kı, kelebek, ra'dî, bahrî fişenk, koç, kale, at, eşek, köpek, papaz, Ya­
hudi, dev ve deve suretlerinde, acayip ve garip şekillerde çeşit çe­
şit fişekler ve nice hileli ateşlerle ateş edip bu İslâm ordusu için­
de bir hengâme ve bir şenlik olmuştur ki Mekke halkı değil belki
Adem'in yeryüzüne inmesinden beri böyle bir seyirlik olmamış­
tır. Bütün Mekkeliler "Lehhe'ât yâ Osmaniyân" derlerdi.
Ama ateşbazlıkta Mısırlılar gerçekten de ustalardır. Zira
Mısır'da Nil kesiminde, muhtesib gecesinde ve bazı düğünler­
de her an fişenk atarlar, onun için iyi ustalardır. Ama şekil fi­
şeğinde Şamlılar ustadır. Hatta bir çeşit havai fişekler atarlar ki
inerken yere zemine bir adam boyu kadar kalınca hemen yine
semaya yükselip tekrar baş aşağı olurken ondan iki fişek daha
çıkar, biri doğuya ve biri batıya kaza oku gibi gider, her birin­
den nice yüz kandiller inerdi. Gerçekte bu sanatı Alman'da ve
Frengistan'da görmedim.
Bütün hacılar çadırlarında nice bin kandil ve işareler eder­
ler. Bazı işare kandilden servi, hurma ağacı, mihrap, minber, sü­

782
rahi kabak, mühr-i Süleyman ve şemse şekilli acayip ve garip şe­
killer ile her çadırı süsleyip gecenin üzerinden karanlık kalkıp
Mine Vadisi âlemi aydınlatan güneş gibi aydınlanırdı.
Sözün kısası bu tertip üzere iki gün iki gece şenlik ve çıra-
ğan olup dünyalar kadar eğlenilip bayramın 2. günü Hüseyin
Paşa Şam ve Mısır askerinden 500 tüfenkli ve bin atlı yiğidi Ara­
fat Dağı'na gönderip suyun başını zapt ettiler. Ve yedi bayrak
askere de Mekke ile Mine Pazarı geçidinin iki yanında kayalar
içinde pusuya girmek ferman eyledi.
Bunlar varıp memur olduğu yerleri tuttukları haberi gelin­
ce derhâl Hüseyin Paşa kol kol bütün İslâm askeri serdarlarına,
emir-i haccma, Cidde beyine ve şerif hazretlerine haber gönderip,
"Bütün hacılar Mekke'ye hareket etsinler ve askerî taifesi
silâhlı kalsınlar" diye fermanlar gelince hepsi,
"Duyduk ve itaat ettik" deyip göç boruları çalınıp göç top­
ları atılıp bütün hacılar güruh güruh, bölük bölük, alay alay
Mekke'ye yollandılar. Bütün hacılar gidip pür-silâh askerler kal­
dılar.
Sonra tüm divan erbabı, ayan, askerler ve şerifler, hepsi gön­
lü aydınlık yiğit Vezir Hüseyin Paşa hazretlerinin otağına top­
lanıp kat kat olup Şerif Sa'd hazretlerinin gelmesini bekler iken
paşa ağalarından şerifi davete giden Haşan Ağa çıkageldi:
"Sultanım Şerif Sa'd akşamdan evvel top ve tüfenk şenlikle­
ri sırasında bütün askeriyle kaçıp tacı, tahtı, rahtı, bahtı terk edip
Hicaz Vilâyetine perende atmış" deyince hemen paşa,
~ "Tez varın bu Mine'de ve Mekke'de sarayım mühürleyip
zapt eylen" diye ikişer bayrak asker gönderip zapt ettiler.
Beri tarafta Şerif Sa'd hanesinden çıkıp doğru Arafat'a varıp
Mekke'nin suyunu kesmeye varınca ne görse, bu kadar asker su­
yun başını zapt eylemişler. Bir çare edem derken bunlara bizim
asker bir yaylım kurşun vurduklarında bir anda 45 adamı yara­
landı ve nice atları ölüp sonunda "Kurtuluş kaçmaktadır" dediği
üzere ağzının payım alıp Taif'e doğru taifesiyle gerçekten kaçar.
Derhâl bu müjde paşaya gelir, hamd olsun eyleyip müjde ge­
tiren şahbaza 20 altın ihsan eyledi. Bütün orada hazır olanlar pa­
şanın tedbirini beğendiler ve övgüler yağdırdılar. Paşa,
"Ey beyler, ağalar, hatırınızda mı, biz Muallâ'ya alay ile gel­
diğimizde şerif divana gelmeyip hil'at-i padişahî giymediğin­
den sizler buyurdunuz ki 'Şerifi azledip sonra Arafat'a çıkalım'
dediğinizde ben razı olmayıp tavşan uykusu verip müdara ede­
rek hanesine varıp hil'at giydirdim. Ama 'B ir şiirin gerçek anla­
mı, şairin içinde saklıdır' mazmunu içimde dolaşır idi. Bu iş orta­
ya çıkmadan geceden Arafat'ta çeşme başını zapt edip Mine ge­
çidine asker döktüm.
Sonra hacıları kaldırdım. İşte Resulullah sünneti üzere
Cenâb-ı Bârî âyet-i şerifinde "... İş hususunda onlarla müşavere et..."
[Kur'ân, Âl-i İmrân, 37] buyurmuştur. Ne dersiniz" buyurdular.
Hepsi "Şerif Ahmed'i şerif edelim" diye Mısır Emir-i Hac-
cı Özbek Bey ve Cidde Beyi Baklacı Mehmed Bey, Mısır Vezi­
ri Kethüda İbrahim Paşa tarafından emirler ibraz ettiler. Hüse­
yin Paşa,
"Şerif Ahmed, Şerif Sa'd tarafındandır. O şerif olursa yine
Mekke içinde ayaklanma eksik olmayıp Haşan Paşa'yı şehit et­
tikleri gibi nice fesatlıklar olur. İşte ben onların tam zıddı, na­
muslu Şerif Berekât hazretlerini şerif ederim" deyince herkes
güzel, makul deyip hemen Hüseyin Paşa hazretleri bir hatt-ı şe­
rif çıkarıp vezir divanında hatt-ı şerif okunup Şerif Berekat haz­
retleri şerif tayin edilip makamına oturdu. Hüseyin Paşa kendi
eliyle padişah tarafından bir samur kürk ve bir hil'at-i fâhire Şe­
rif Berekât'a giydirip Hüseyin Paşa'nm iskemlesi üstüne oturup
önce Hüseyin Paşa biat eyleyince elden ele biat olunup, "Muhak­
kak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah’ın eli on­
ların ellerinin üzerindedir" [Kur'ân, Fetih, 10] âyeti okunup Fâtiha-i
şerif okundu.
Ardı sıra eski Şeyhülislâm Bursavî Esirî Mehmed Efen­
di, kardeşleri Mekke Mollası (—) Efendi, Anadolu mollalığın­
dan mazul Hâfız Efendi, Medine Mollası (—) Efendi, sonra Şam
Emir-i haccı Hârmûş Paşa, sonra andan Mısır-ı Kâhire Emir-i
haccı Özbek Bey ibn Ebû Şevârib, Cidde Beyi Baklacı Mehmed
Bey ve Kulkethüdası Burunsuz Ahmed Ağa, Surre Emini Mah-
mud Ağa, Acemzâde, Siyavuş Ağa, Kethüda İbrahim Paşa, Koca
Baykuşzâde Haşan Kethüda ve diğer 7 bölük ağaları, ardından
bütün şerifler,
"Mübârek mübârek yâ Şerif Berekât" deyip küçük büyük,

784
yaşlı genç, zengin fakir orada bulunan herkes el öpünce taşra
İslâm askerinden bir gülbâng-ı Muhammedi koptu, bir yaylım
tüfenk ve bir yaylım top atılıp göç davulları çalınıp paşa, şerif
ve bazı divan erbabı otağdan dışarı çıkıp derhâl otağları bozup
Mekke'ye götürdüler.
Sonra paşa ve bütün asker, eskisi gibi alay ile yine ileri,
Hârmûş Paşa ile Mısır Emir-i Haccı Özbek Bey çarha askerini di­
zip alay alay, Şam askeri kol kol, Mısır askeri dalga dalga, Paşa-
lı askeri bölük bölük, Şerif Berekât taifesi ileri gitti. Paşa ve Şe­
rif Berekât at başı beraber Mine Pazarı içinden geçti. Hani o ka­
labalık pazar, bir dükkân ve çadır kalmayıp Mekke'ye gitmişler.
Hepsi sanki bir gölge, bir rüya imiş. O baykuş ve karakarga yu­
valarından geçerek (—) (—) sünnettir. Ama at ve deve üzerinde
binili olarak atmak daha iyidir.
Bu mahalde de (—) (—) (—) tüfenkliler birer yaylım kurşun
atıp şenlik ettiler.
Bu sırlara (—) (—) paşanın yanında yaya yola devam edip
dar boğazı geçtik. (—) (—) bunları Arafat Dağı'na su başına tayin
eyleyip Şam askeri (—) (—). Burada paşa, şerif ve diğer ileri ge­
lenler bu mescide girip ikişer rekât namaz kılıp tekrar teberrü-
ken şerifle biat yenilediler. Zira Hazret-i Peygamber İslâm ile şe­
reflenen kişilere burada biat verirler imiş ve her sahabeyi mesle­
ğine göre o esnafa pîr edip posta oturturmuş.
Oradan yine atlara binip iki tarafı yalçın kayalı, heybetli yal­
çın kızıl kayalı ve ateş gibi kumsal yollar ile giderken sağ tarafta
yarım saatlik bir vadi içinde,
Cebel-i Nur [Nur Dağı]: Göklere yükselmiş bir sivri yal­
çın kızıl kayadır. Ve bir tarafı karadır. Zirvesinde bir nur kubbe
var. Nur Dağı üzere nur üstüne nur aydınlık bir kubbedir, zira
Hazret-i Resulullah'm makamıdır.
Bu kubbeyi Hazret-i Ebubekir yapmıştır. Hazret-i
Peygamber'e Biat Mescidi'nde 40 yaşında peygamberlik geldiği
gün Hazret-i Cibril Peygamberimizi bu Nur Dağı'na çıkarıp mü­
barek göğüslerini yarıp çıkan şeyleri bu dağda gömüp mübarek
göğüslerini peygamberlik nuru sırlarıyla doldurup sırf İlâhî nur
olduğu için bu dağa Nur Dağı derler. Büyük ziyaret yeridir, ama
yolu gayet sarptır. Yaya adam güçlükle çıkar. Çıplak Arap eşkı­
yasından yolu gayet tehlikelidir. Hayli kalabalık olup gitmek ge­
rekir. Ama Hintli, Sindli, Mağripli ve Araplar bî-pâk ve çekin­
meden gidip ziyaret ederler.
Sonra Hüseyin Paşa ve Şerif Berekât bu mahalle yakın geçip
büyük alay ile Paşa kethüdası Heykelzâde (—) Ağa'yı şerif haz­
retlerine koştu. Onlar büyük alay ile Şerif Berekât'ı Mekke-i mü-
kerremede hanesine götürüp bir yaylım top ve tüfenk şenlikleri
olup derhâl Şerif Beyt-i Şerif'e varıp ziyaret tavafı eyledi.
Paşa da kendi alayı ile Muallâ'da Mevlevihane'de konağı­
na indi, derhâl paşa hazretleri 70-80 adam ile Kâbe-i şerife gitti.

Fasıl: Sadr Tavafı fa rzın ın an latılm ası


Allah'ın emrettiği hac farzlarından birisi budur. Buna "Veda
Tavafı" da derler. Bu tavaf da yukarıda yazılan Kudüm Tavafı ve
Ziyaret Tavafı gibidir. Yukarıda yazılmış olan Safâ ve Merve du­
aları okuna, başka duaları yoktur.
Ama Mine Pazarı'nda kurban edip tıraş olup esvabını giy­
dikten sonra gelip Ziyaret Tavafı edince umreye varmak caiz
değil idi. Ama bu Ziyaret Tavafı'nda Kâbe'de ne kadar oturursa
o kadar umre ede ki hiç ara verip durmaya. Eğer isteği hac se­
vabı etmekse gücü yettiği kadar umre etsin, dilerse hiç etmesin.
Bu Sadr Tavafı'ndan sonra bütün fıkıhçıların görüşü bu şe­
kildedir ki bu Sadr Tavafı'nda yani Veda Tavafı'nda hac tamam
olur. Ama kuvvet ve kudretim var, muradım da hac sevabı ka­
zanmaktır, dersen hemen durma, ister binili, ister yaya umre
eyle.
Umreye varıp gelmek bir hac sevabıdır. Ve 7 kere Safâ ve
Merve'ye varıp sa'y eylemek bir hac sevabıdır. Ve 7 kere Kâbe'yi
tavaf eylemek bir hac sevabıdır. Hemen çalış gayret eyle ki nice
Kâbe sevapları kâr edesin.
Bazısının sevabını ana-baba, üstadlar ve hukukunu kazan­
dığı yakınlarının ruhuna bağışlayasm. Eğer ana-baba, üstad­
lar ve dostlarım için ikişer üçer altına bedel tutup hac ettiririm
dersen hemen altınlar boşa gider. Senden başka 5-10 adamın da
altınlarını alıp bedel olmuştur. Meğer ta hac tamam olmayın­
ca bir an yanından ayrılmayıp umre, tavaf, Safâ ve Merve, Ara­
fat, Mine kurbanı, Ziyaret Tavafı, bütün recmler ve yine Sadr

786
Tavafı'na kadar birlikte gezip haccı eda ederse o şart ile sözleşip
bedel tutasın, yoksa ısmarlamak ile hac kabul olmaz, dedikleri
bu husus içindir, vesselâm.
Hacılara malum ola ki Mine Pazarı'ndan dönüp bu Sadr
Tavafı'nı edip Medine'ye, Cidde'ye, Yenbû ve Mısır'a giderim
dersen Veda Tavafı olmuş olur. Eğer 40-50 gün oturup Sadr Ta­
vafı ederim ve nice gün daha tavaf edip giderim dersen Sadr Ta­
vafı olmuş olur. Ama bu tavafta önceki tavaflar gibi sürat etme­
ye. Yavaş yavaş yürüyerek tavaf ede. Safâ ve Merve'de de öyle sü­
rat ile sa'y etmeye.
Bu Sadr Tavafı uzaktan gelenlere vaciptir, Mekkelilere lâzım
değildir. Tavaf ederse sevaptır. Ne kadar zemzem suyu içebi­
lirse içip esvabı üstüne, saçı ve sakalına dökmek, yüzünü yıka­
mak ve şifa niyetine yıkanmak da caizdir. Ama odasında ve baş­
ka yerde zemzem suyu ile temizlik caiz değildir. Ondan son­
ra Kâbe eşiğini öpeler. Beytullah içine girmek mümkün ise gi-
reler, ama bazı fıkıhçılar "Girmemek daha üstündür, Kâbe içi­
ne ayak basan dünyada daha nereye basa?" demişler, girmeyi
uygun görmemişler. Ama Hatîm içine girip Altınoluk altında
Hazret-i Peygamber'in imamlık edip secde ettiği yeşil mihrap
taşta iki rekât namaz kılsa Kâbe içine girip namaz kılmış olur.
Zira o Hatîm duvarı Kâbe-i şeriftendir. Râvîleri ile açık 11 hadis-i
şerif vardır ki Hatîm Beyt-i şerif dâhilindedir.
Mültezim duvarı Mekke Kapısı ile Hacerü'l-esved arasında
olan duvardır. Yüzlerini ve göğüslerini süreler. Hacerü'l-esved'i
mümkün ise her an öpeler. Kâbe örtüsüne yapışıp 42 pirinç hal­
kalar vardır, örtünün eteklerini bu halkaya bağlarlar, o halkala­
ra yapışıp çevireler. Gerçi Kâbe eşiğini öpmek, örtüye yapışmak,
halkalara yapışmak ve Mültezim duvarını öpmek farz, vacip,
müstehab ü sünnet değildir, ama Beytullah'a muhabbeten hiz­
mette bulunmaktır, sevaptan hâlî değildir. Ama Hacerü'l-esved
öpmek Resulullah sünnetidir. Hatta rivayettir, Hazret-i Ömer,
"Ey taş, Hazret-i Peygamber'in seni öptüğünü görmesem,
ben seni öpmezdim" buyurmuşlardır. Bu Sadr Tavafı tamam
oldu. Bundan sonra nice bin tavaf ederse, etsin, vesselâm.
Sadr Tavafı, yani Veda Tavafı duası: "Allâhümme lâ tec'alhii
âhire'l-ahdi min beytike'l-Harâm ve in ce'altehu fe'avviznî anhii'l-
*s

787
cennete yâ erhame'r-râhimîn" diye. Sonra Kâbe'de her ne kadar
oturursa umre, ziyaret ve tavaflar ede, vesselâm.
Hamd olsun bu hakir Evliyâ bu üslup üzere hacc-ı tavaf et­
tik. Cenâb-ı İzzet kabul etmiş ola. Böylece haccedenin inşaallah
haccı sahihtir, vesselâm.
Ama kadınların (—) (—) (—) ve Arafatları yukarıda yazıl­
dığı üzeredir. Lâkin ihrama (—) (—) (—) öpmeyeler, uzaktan el­
lerini vuralar. Kalabalıkta (—) (—) ve kaftanlarını, ediklerin ve
gömleklerin çıkarmayıp (—) (—) (—) ferace giyip haram ipek
giymesinler ve kurbana vekil tutsunlar. Ve eğer bu mevsimde
hayız gördü ise tavaf etmek ıskat olur [düşer], tavaf etmeyeler,
ama diğer şartları düşürmez.
Ve Mine Pazarı'nda kurban kesilip ihramdan çıkıp Mekke'ye
varıp Ziyaret Tavafı'ndan sonra tekrar Mekke'ye gelinceye ka­
dar ehli ile birlikte olmaya.
Sözün kısası mirasta ve hacda nakıslardır. Zamanımızda
kadınlara Kâbe, doğup büyüdüğü kapısı eşiğinin iç yüzüdür, dı­
şarı çıkmaya. Eğer ölürse oradan o zaman çıka. Eğer mümkün
ise hanesinin bir köşesinde defnedeler. Zira bu Kâbe yoluna çı­
kan namuslu kimseler bu kadınların çektiği sıkıntı ve acıyı bilir­
ler. Zira nice bin namahrem haşarat içinde inip binmede, konup
göçmede büyük bir belâdır. Allah bizi affetsin.
Özellikle emn-i tarîk [yol güvenliği] olmadığından (—) tari­
hinde Konakçı Ali Paşa senesinde Reşidoğlu adlı Arap Müslüman
hacıları vurup yağmaladığında 2 0 tahtırevan kadın ve nice yüz
mahafelerle cariye ve kadınlan soyup soyundurup o çöllerde ya­
lınayak başı kabak obalarına götürüp çeşit çeşit eziyet ve hakaret­
ler ederek o nazik kadınlara hizmet ettirirlerdi. Nicesi açlıktan ve
nicesi şiddetli sıcaktan öldüler, nicesi paralarını verip kurtuldular
ve nicesi orada kalıp evlât sahibi oldular. Allah korusun.
Hakirin bu yazdıkları farza aykırıdır ama içim acıdığından
yazmaya cüret ettim. Zira o baskında hakir hazır idim. Gözüm­
le gördüğüm ve başımdan geçen bir olaydır ki yazıldı, vesselâm.

M ekke-i mükerreme şehri şenlikleri


Şerif Berekât hazretleri şerif olunca büyük alay ile Mekke-i
mükerremeye girdikten sonra Harem-i şerife varıp Resulullah

788
minberinin üç basamak aşağısında oturup bütün şerifler, şeyh­
ler, imamlar, hatipler, ileri gelenler ve bütün büyük küçük in­
sanlar Harem-i şerife gelip Şerif Berekât'a biat edip Mekke şehri
içinde tellâllar seslenip,
"Emanullah ve eman-ı Al-i Osman'dır. Bütün insanlar rahat
olsunlar. 3 gün 3 gece şenliktir. Herkes hanesini ve dükkânlarını
süslesinler" deyince hemen Mekke'nin önce yollarını temizleyip
herkes güçlerine göre evlerini süsleyip kapılarını açıp hacılara ve
birbirlerine ziyafet etmeye başladılar.
Herkes kapısını dîbâ, şîb, zerbâf ile süsleyip türlü türlü kan­
diller ve avizelerle şehri donattılar.
Bütün çarşılar da nice kere yüz bin kandil, meşale, fanus ve
mumlarla her gece aydınlanıp karanlık gece gidip aydınlık gün
gibi olup ta sabaha dek Kadir gecesi sohbetleri olurdu. Mekke
şehri nur iken nur üstüne nur oldu.
Bütün ehl-i hıref dükkânlarını tertemiz döşeyip herkes dost­
ları ile zevk ü safâ ve çene çalarak çay, bâdyan, kaşîr, salep, mah­
lep, kahve, şerbet ve saf süt içerek her dükkân önünde ve bazı
hanede sazende, hanende ve gavâzî genç kızlar yanık seslerle
mevâl, uzzâl, kasideleri seslendirip rakkaslar raks ederek bir hay
huy, bir kütürtii ve bir hengâme olurdu ki anlatılmaz.
Bütün tüccarlar mallarını meydana serip Lahsa Çarşısı'nda
Lü'lü [İnci] Çarşısı derler bir cadde vardır, iki yanı uzun çarşı­
dır, bütün dükkânları çeşit çeşit inci, iri Hürmüz ve dürr-i yetim
ile dükkânlarının yüzü balık ağları gibi inciden ağlar örüp cad­
de üzerini inci askılarla süslerler. Ve diğer çarşılar da dîbâ, şîb,
zerbâf, atlas, kemhâ, dârâyî, sereng, kadife, güçerât ve diğer de­
ğerli kumaşlarla süslerler.
Bazı cevahir dükkânlarında elmas, la'l, yakut, zümrüt, pi-
ruze, akik u Yemenî, Seylân cebellokum, aynü'l-hur, aynü'l-hir,
aynti's-semek, zeberced ve şebçerağ cinsi değerli ve pahalı ce­
vahirleri dükkânlarının önüne çıkarıp mal sergilerler. Ateş sa­
çan güneş Mekke şehrini aydınlatıp güneş bu yazılan cevahirle­
re vurdukça parıltısından insanın nergis gözleri kamaşırdı.
Aktarlar çarşısından insan geçtiğinde ûd-ı mâverd, ham am­
ber, ûd-ı mülebbes, kâfûrî, Hıtâ müşkü, Hoten nâfesi, Hint süm­
bülü ve Hıtâ sümbülü kokusundan insanın dimağı kokulanır.
Çiçekçiler çarşısında gül, sümbül, fûl, pûl, sandal, gülsuyu,
ıtr-ı şahî, yesemin, menekşe, kına çiçeği ve aselbend kokusun­
dan insan yeniden hayat bulur. Beyt:
Âlem hayât-ı nev bulur canlar bağışlar dem-be-dem
Enfâs-ı rûhullâhdır gûyâ nesîm-i subh-dem
şiiri uyarınca bütün hacılar Safâ ve Merve ve tavaftan kurtu­
lup bu dükkânların birinde oturup dükkân sahibi "Safâ geldi­
niz, hoş geldiniz" diye hürmet edip üzerine gülsuyu, ıtr-ı şahî,
kâdî ve mâ-i buhur saçıp elbette bir hayli buhur veya amber ya­
kıp ağırlar.
Gelen geçenlere de elbette gülsuyu saçarlar. Zira Mekkeli-
nin geçimi hacılardandır. Ve saygı gösterilmesi için şerif hazret­
leri tarafından tembih olunduğundan bütün Mekkeliler hacıla­
rın gönüllerinin hoş tutulmasına dikkat ederler. Zira geçmiş se­
nelerde Harem-i şerif içinde çok hacı katlolunup bazı tüccar yağ-
malamrlardı.
Bu şehir içinde herkes yiyecek ve içeceklerini meydana çıka­
rıp öyle bolluk oldu ki bir yem iki mahlakaya satıldı.
Çeşit çeşit tatlılar, şerbetler, hamevî katrınebatlar ile türlü
türlü nefis yemeklerle Halil mutfağında nimetler pişirilip garip­
ler ve kimsesizler yiyip karınlarını doyururlardı.
içecekler kısmından gül, limon, reybâs, amber-bâris, vişne,
menekşe, nilüfer, hummas, sandal, dut ve amber şerbetleri her
handa ve her dükkânda bol içilirdi. Ama aşk olsun Mekke şeh­
rinde tüketilen dinar şurubuna. Gerçekten de dinar şurubunun
yokluğu ve çokluğu insanı mest eder.
Bu lacivert kubbenin altında Islâm ülkelerinden gelen nice
bin hacının hay huyundan Mekke şehri gulgule ve velvele ile
nur olup Beytullâh-ı mükerreme nur üstüne nur ki ne firdevs
cenneti oldu.
Hamd o Yüce Yaratıcı'ya olsun ki gücümüzün yettiği kadar,
" Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi (Allah'ın insanlar üzerinde
bir hakkıdır )" [Kur'ân, Âl-i İmrân, 97] emriyle haccı, tavafı ve ziya­
reti tamamladık, vesselâm.
İlk defa şerif hazretleri Osmanlı vekili olup Resulllah'm sec­
cadesine oturdu. Dört halifeden, Emevîlerden, Abbasîlerden ve

790
her halifeden ellerinde hatt-ı şerifleri var ki Hazret-i Peygam­
ber'in temiz soyundan her hangi şerif yaşlı ise o vaktin hâkimi
ola, diye fermanlar gösterip hudutnâmeleri okundu. Mısır fatihi
Selim Şah da 923 [1517] tarihinde ahidnâme verip Mısır Eyaleti
olmak üzere Selim Şah ahidnâmesi okundu.
Selim ve Süleyman Han kanunu üzere de ister Hasanî ve is­
ter Hüseynî soyundan soylu yaşlı kimseler hâkim ola. Ama o
şart ile hâkim olalar ki Osmanlı'dan izin alalar.
Selim Şah 922 [1516] tarihinde Mısır'ı fethettiği sırada Şerif
(—) Mekke hâkimi imiş. Mekke-i mükerremenin anahtarları ile
şerif Mısır'a gelip Sultan Selim'e anahtarları teslim ettiler. O za­
man Ebu's-suud-ı Cârihî ve Mezrûk-ı Kifâfî hazretleri hayatta
idiler.
"Ey Selim, sen Haremeyni'ş-şerifeyn hâdimisin" buyurdu­
lar. •V
O gün Cuma günü idi. Kemal Paşazade Mısır'da hutbe oku­
yup "Hâdimii'l-Haremeyni'ş-şerifeyn mevlânâ mülûkü'l-Arab ve'l-
Acem" dediler.
Sonra Selim Şah şerife, hükümetini elinde bırakıp bütün
vergilerden muaf olmak üzere hükümet verdi.
Ama 1. şart, biri vefat edincc hükümet büyükten büyüğe ge­
çecek ve o isyan etmesi hâlinde azledilmeleri ve tayinleri Os­
manlı elinde ola. Ve oğul oğula olmaya. En düzgünü hangisi ise
o şerif ola. Her sene berat yenileyeler. Ve daima Mısır vezirleri
ile iyi geçinip hacılara hizmet edeler. Bu 40 şart üzere şerif olup
Mekke'ye gider. Hâlâ bütün İslâm padişahlarının çelebileridir.
Hâkim şerif olanın padişah tarafından hâss-ı hümâyûnu
(—) bin altındır. Mısır emir-i haccı getirir. Ve Yenbûü'l-berr'in,
Yenbûü'l-bahr'in ve Cidde gümrüğünün yarı gümrükleri şerif­
lerindir. Onlar tarafından birer adam zapt eder. Yemen fatihi
Sinan Paşa arzı ile hatt-ı şerif gelip hâlâ mutasarrıflardır. Sene­
de 200 kese olur. Hint, Yemen, Arap, Acem ve Mağrip'ten kısa­
cası bütün İslâm ülkelerinden beşer Mısır hâzinesi altın adak­
lar gelip 3 bin kadar Arap ve Osmanlı askerine verip hükümet
eder.
Nice kere yüz bin çıplak Arap kulları vardır. Ama ulûfeleri
yoktur. Bütün Araplar "Allah Hâşimî şerif sultana yardım etsin" der-
"N.

791
ler. Mahkemeye varıp bir yemin gerekse "Şerif hakkı için" diye
yemin ederler.
12 bayrak Osmanlı tüfenkli kulları vardır. Osmanlı askerini
severler, zira yiğit ve cesur kavimdir.
Şeriflerin tuğ ve sancağı yoktur. Ama Resulullah sanca­
ğı gibi sancakları, davul ve kösleri ile makrafeleri vardır. He­
men bir şeyh pâyesinde hâkimdir. O kadar ruhsat vermemişler­
dir, zira geçmişte hayli isyan edip Mısır Sultanı Kayıtbay hakla­
rından gelip hâlâ kuyruksuz ata binerler. Yukarıda ayrıntılı ola­
rak yazılmıştır.
Hâlâ bütün şeriflerin 62 altm surreleri vardır. Mısır emir-i
haccı ve surre emini Mısır'dan bu kadar altını getirip hepsine
dağıtır.
Mısır'dan (—) erdeb tahıl cerayeleri vardır. Süveyş'ten gemi­
lerle Cidde'ye gelip herkes cerayesini alırlar. Bu cerayeler toplam
10.060 kadın ve erkeğe bu kadar surre, atiyye, ceraye ve hil'at-i
fâhire padişah tarafından gelip ihsan olunur. Mekke halkına
böyle ihsanı Emevî, Abbasî, Fâtımî, Ekrad, Türkmen ve Çezkez-
ler etmemiştir. Ama Selim Han'dan ve Süleyman Han'dan beri
şeriflerin kadınlarına ve cariyelerine surre verilmiştir.
Bu Mekke ve Medine halkının surre ve cerayeleri Mısır'dan
gelmekle Mısır kimde ise Mekke ehli ona tabilerdir. Zira eyaleti
çöl olmakla Taif, Hicaz ve Abbas'tan gelen tahıl yetmez ve geniş
eyaleti kupkuru bir arazidir.

Mekke hududunu bildirir


Kuzey tarafında 16 menzil Nâka Dağı'na varır. Ondan öte
kuzeye Şam toprağıdır. Batısı 18 konak Müveylah'a varır. On­
dan öte Mısır toprağıdır. Güney tarafında 12 saat deniz kıyısın­
da Cidde'dir. Ve güney ile doğu arasında Şirin şehri dört gün­
lük yoldur, Yemen ile komşudur. Yemen hacıları orada Yelem-
lem adlı mahalde ihrama girerler. Doğuda 10 merhale yer Dicle
Irmağı'na kadar Lahsa ve Basra ile hemhuduttur.
Doğu tarafında kuzeyine meyilli Bağdad Halifesi Harun
Reşid'in ehli Zübeyde Hatun duvarına kadar 6 veya 7 konak­
tır, Bağdad ile komşudur. Abbas şehrinden kuzey tarafa ge­
niş topraklar, çöl ve bomboş arazilerdir. Ta Fırat Nehri'ne, Ane

792
Kalesi'ne, Semle Kalesi'ne, Hile ve Kufe'ye kadar uçsuz bucak­
sız çöldür.
Bu yazılan hudutlar içinde köy, kale belde ve kasabalar haz­
retlerinin tasarruflarındadır, kendi taraflarından birer hâkim ta­
yin etmişlerdir. Dışarıdan bir kimsenin karışmaya ve el uzatma­
ya gücü yetmez. Her sene kendileri bütün askeriyle Hicaz, Taif
ve Abbas Vadi'l-Kurâ taraflarına devre çıkarlar.
Eli altında olan topraklarda asla timar, zeamet, emanet ve
mukataa yoktur. Ancak Cidde ve Yenbûü'l-bahr'de vardır. On­
lardan kendilerine ve Cidde kuluna payları vardır. Ama Cidde
hükümetinde ilgileri yoktur. Mısır veziri tarafından bir Mısır
beyi hâkimdir. 500 adam ile Cidde'yi zapt eder, vesselâm.

Mekke-i mükerreme m ollasının özellikleri


Mısır fatihi Selim Han kanunundan beri 500 akçe mollalık­
tır. Şerif hazretlerinin hükmü ne kadar köy ve kasabalara geçer­
se molla hazretlerinin de hükmü geçerlidir. Ancak Medine-i mü­
nevvere başka mollalıktır. Ondan başkasına müraselâtları geçer­
lidir. Ama sicil ve hüccet akçesi yerine gelirleri bir Fatiha'dır. Baş­
ka bir hardal tanesi vermezler. Ancak mollaya padişah tarafın­
dan Mısır surresi ile (—) altın verilmiştir.
Külfesi için 200 erdeb tahıl sadaka olunmuştur. Hasbî molla­
dır ancak gelirsiz ve uzak mollalık olduğundan Sultan IV. Meh­
med Han kanun etti ki Arafat hutbesini okuyup 70-80 tabiiyle
mazulen İstanbul'a gelip İstanbul mollası ola. Hâlâ kanun olup
Mekke mollalığına Mısır mollalığından pâye edip fermanlar çı­
kınca Mekke mollalığına itibar etmeye başladılar.
Kazaları, Yenbû kazası, Bedr-i Huneyn kazası ve Abbas ka­
zası (—) (—) (—). Cidde hâkimi (—) (—) (—) ve Cidde ağalan M ı-*
sır kullarıdır. Cidde Paşası Haşan Paşa ile (—) (—) (—) Mekke
içinde büyük cenk olup nice bin insanın malı yağmalandı, nicesi
şehit oldu. Hamûd adlı şerif Yenbûü'l-ber yakınında Mısır aske­
rini ve nice yüz hacıyı mızrak ve kılıçtan geçirip bu kadar kötü
ve çirkin işler yaptığı Mısır Veziri Kethüda İbrahim Paşa'ya ula­
şınca o da Der-i Devlet'e bildirir. Padişah tarafından fermanla
bir kapucubaşı Mısır'a gelip 3 bin Mısır askeri ve 3 bin Şam aske­
ri bu senemizde toplanıp hacılara ve Osmanlı beylerbeyine ha-

793
inlik eden şeriflerden intikam alınır, Şerif Sa'd kaçar, yerine Şe­
rif Berekât şerif olup Mekke şehri huzura kavuşup bütün hacı­
lar ve yerli halk rahat ettiler.
Bu yazılan Mısır'ın 3 bin askerinin yarısı Cidde'de ve yarısı
Mekke-i mükerremede yiyecek ve içecekleri ile, 6 adet şah i top­
ları, mükellef ve mükemmel cebehaneleri ile muhafazacı kalıp
Beytullah'm Harem-i şerifinin dört tarafında imaret ve medre­
selerde konaklayıp harem duvarlarında, bütün gaziler her be­
den başında birer ikişer adam Mekke-i mükerremeyi muhafa­
za ederlerdi.
Kale gibi bir Harem-i şeriftir, sanki Mekke şehrinin tam
ortasında büyük bir kaledir. Eğer topları olsa tam bir müstah­
kem kaledir. Daha önce Harem-i şerif gayet küçük imiş. Geçmi­
şin padişahları birer hayır eserleri ile Harem-i şerifi genişletmiş­
lerdir. Ancak 959 tarihinde Sultan Süleyman bir gece rüyasında
Hazret-i Peygamber'i görüp,
"Ey Süleyman! Belgrad'ı ve Rodos'u ve 1.740 adet küçük bü­
yük kaleleri fethedip Osmanlı devletini güçlendirip gaza malıy­
la Kudüs-i şerife sağlam bir kale, benim Medine-i münevvcre-
me bir kale ve Kâbe-i BeytüT-haram'm dört tarafına dayanıklı
bir hisar yapıp güzelce genişlet " diye Süleyman Han'a söylerler.
Derhâl Süleyman Han uykudan uyanıp o kalelerin fethine
çıkıp Allah'ın emriyle kolaylıkla fethedip gaza malıyla Kudüs'e
ve Medine'ye birer kale yapıp sonra bu Mekke-i mükerremeye
10 Mısır hâzinesi mal harcayıp Harem'in çevresini kale gibi yap­
tığının tarihleri mümkün olduğu kadar yazılır.

Beytullah Harem-i şerifinin şeklini ve büyüklüğünü bildirir


Akıl sahibi dostlara şöyle malum ola ki Mekke-i mükerre-
me ve Beytullâhi'l-harem, Bekke adlı dar bir dere içine kuru­
lup daima 7 dereden akan yağmur suyunun selleri Harem'i ba­
sarmış. Geçmişin padişahları buna bir çare bulamayıp nice kere
Harem-i şerif yağmur suyu ile derya gibi olup hacılar yağmur
suyu içinde yüzerek tavaf edip farzı yerine getirmişlerdir. Zira
insan ve cinlerin tavafından hâlî olmadığından başka Kâbe üze­
rinde melekler de tavaf ederler. O yüzden Süleyman Han Kâbe-i
şerifi sel baskınından korumak için Mimar Sinan'ı ve Kara Mah-

794
mud Paşa'yı mutemet tayin edip 7 senede Harem-i şerifi yeni­
den genişletmiştir. Dört tarafında olan 39 adet büyük kapıların
eşiklerini yükseltip beşer altışar basamak taş merdiven ile çıkılıp
onar ve on ikişer basamak taş merdiven ile inilir kapı olmuştur.
Hamd olsun o zamandan beri sel, kirli sular, çer çöple
Harem-i şerif dolmaktan kurtuldu. Ama Bâb-ı Selâm'ın iç kat ka­
pıları merdivensizdir, ama dış katında olan Bâb-ı Selâm 6 basa­
mak taş merdiven ile yüksektir. Çepçevre bütün kapıları böyle
merdivenlidir.
Beyt-i şerif bir çukur sahra içinde bulunup dört tarafı kale
gibi benzersiz bir avludur. Hatta Hazret-i Peygamber asrında
bazı müneccimler,
"Ya Muhammed, üçüncü günde bir büyük sel olup Beyt-i şe­
rifi sel basar" dediklerinde,
"Allah bilir" buyururlar.
Allah'ın hikmeti müneccimlerin dedikleri vakit saat gelince
bir büyük yağmur yağıp Beytullah'ı basmıştır. Hatta Beytullah'm
içi sel sularıyla dolup bizzat Hazret-i Resulullah etek toplayıp
mübarek elleri ile çanaklarla dışarı avluya döküp "Bütün münec­
cimler yalancıdır" buyururlar ve yine suyu bütün sahabeler ile
dökerlerdi.
Sonra Hazret-i Zübeyr ibn Avvâm zamanında sel derdin­
den Beyt-i şerifin eşiklerini uzun bir adam boyu yüksek yaptı­
lar. Böyle iken yine birkaç kere sel girmiştir. Ta ki merhum Koca
Süleyman Han bu yazılan şekilde yapıncaya kadar Harem-i şerif
selden kurtulmadı. Allah rahmet eylesin.
Bu Harem-i şerife ne kadar padişahlar hayrat ettilerse inşa-
allah mahallerinde yazılır.
Bâb-ı Selâm odur ki bütün hacıların ilk defa Harem-i şerife ^
bu kapıdan girmesi şarttır. Doğuya açılır yan yana sıralı üç kat
yüksek kapıdır. Kapı üzerinde bu tarih Karahisarî Ahmed Çele­
bi hattı ile beyaz mermer üzere tezhipli hatt-ı muarreb tarihtir:
"Emera bi-tamiri Mevlânâ es-Sultan ibn es-Sultan Süleyman Han
ibn es-Sultan Selim Han ebbede zılluhu. Sene 9 5 9 " yazılmıştır.
Bu da o yüksek binaya tarihtir:
Ammerallâhu kabletenâ
Harem-i şerif kapıları
Halk dilinde her kapı bir isim ile anılır. Bu kale gibi Harem-i
şerifin dört tarafında, toplam 19 yerde kapı vardır. Ama bazı ka­
pıların üçü birer yerde, bazısı ikisi ve beşi bir yerde kapılardır.
Hepsi ne kadar kapıdır, isim ve şekilleriyle bildirilir:
Evvelâ bu harem dört köşedir. Doğu tarafında dört yerde kapı
vardır.
Birinci kapı Bâb-ı Selâm'dır. Yan yana sıra ile üç kapıdır. Ve
kanatları pirinç kaplı sanatlı kapılardır.
Ve İkincisi Bâb-ı Benî Şeybe'dir ki hâlâ Beyt-i şerif anahta­
rı onların temiz soyunun elindedir. Bu da üç kapı yan yanadır.
Yine bu doğu tarafta iki kapı daha vardır. Biri Bâbü'n-Nebî
Hazret-i Peygamber'in mübarek evleri idi. Harem-i şerif geniş-
letildiğinde bu Beyt-i şerifi harem dâhiline alıp yerine bu kapıyı
yaptılar. Onun için Bâb-ı Nebî derler.
Yine buna yakın Bâbü'l-Cenâyiz derler iki kapı yan yana­
dır. Ve gayet sanatlı kemerleri vardır.
Üçüncü kapıya Bâbü'l-Abbas derler. Hazret-i Abbas'm ha­
nesi idi. Süleyman Han zamanında hareme eklenip kapı bina
olundu. Üç aydınlık kapı, güzel hoş kapılardır.
Dördüncü kapıya Bâb-ı A li derler ve Bâb-ı Benî Hâşim de
derler. Bu doğu tarafı kapıları tamam oldu.
Güney tarafında 7 kapı vardır. Evvelkisi Bâb-ı Esvâk der­
ler, iki kapıdır.
İkinci kapı (—) (—) (—)
Üçüncü kapıya Bâb-ı Safâ ve Bâb-ı Benî Mahzûm da derler.
Safâ'ya bundan gitdiği için Bâb-ı Safâ derler.
Dördüncü kapıya Bâb-ı Ciyâd derler, iki kapıdır.
Beşinci kapıya Bâb-ı Mücâhidiyye derler.
Altıncı kapıya Bâbü'l-Aclân derler.
Yedinci kapıya Bâb-ı Ümmühanî derler. Gayetle (—) (—) (—
-) iki süslü kapı yan yanadır.
Batı tarafa üç kapı vardır: Birincisi Bâb-ı (— ) (—) (—) İbra­
him derler. Üçüncü kapıya Bâb-ı Umre derler bir alçak küçük
kapıdır. [Bâb-ı] Sidre derler bir kemer kapıdır.
İkinci kapıya Bâb-ı Atîk derler bir kemer kapıdır. Batıya
meyilli düşmüş bir kemer kapıdır.

796
Dördüncü büyük kapıya Bâb-ı Ziyâd derler, yan yana üç bü­
yük kapıdır.
Beşinci kapıya Bâbü'd-Dürriyye derler. Bâb-ı Selâm Minare­
si yakınındadır. İşte bu Harem-i şerifin dört tarafında olan kapı­
lar bu hesap üzere toplam 39 kapıdır.

Bir kapıdan bir kapı arasının ve çepçevre Harem'in kaç adım


olduğunu, her kapının üstünde yazılı olan âyetleri, tarihleri
ve hayır sahiplerini bildirir
Harem-i şerifin kapılarının aralarını kaç adım olduğu­
nu bildirir: Evvelâ Bâb-ı Selâm sıra ile üç kapıdır. Oradan gi­
rip bu kere Harem-i şerifin yan sofaları üzere kubbeler altından
ve yüksek direkler içinden batıya doğru giderek Bâb-ı Selâm'dan
50. adımda Bâbü'd-Dürriyye, Şecerü'd-dürre adlı kadının büyük
medresesi yanıdır ve kuzeye bakar bir küçük kapıdır.
Oradan yine batıya doğru gidip kubbeler altından geçerek
yine 50, adımda Bâb-ı Ziyâd kuzeye açıktır ve hareme 13 basa­
mak taş merdiven ile inilir. Çarşı tarafına yine öylece 13 ayak
taş merdiven ile çıkılır, gayet yüksek kapıdır. Zira bu taraftan
sel çok akar. Bu kapı yan yana üç kapıdır. Orta kapı kemeri üze­
re Karahisarî hattı ile tezhipli mermer üzerinde, "Üdhulûhâ bi-
selâmin âminin.” [Kur’ân, Hicr, 46] âyeti yazılıdır. Bu kapıdan içeri
girince dört tarafı düzgün sütunlarla bezenmiş bir küçük harem
daha vardır. Yine büyük hareme bitişiktir.
Bu Bâb-ı Ziyâd'dan yine batıya doğru kubbeler altından ge­
çerek 20 adımda Bâb-ı Ziyâde-i Dârü'n-Nedve, bazıları Bâb-ı
Yahûd derler. Cahiliye zamanında burada bir Yahudi mabedi var
imiş. Hazret-i Peygamber'e nübüvvet gelince yıkmıştır. Bir ka­
ranlık köşede küçük bir kapıdır. Hareme 12 ayak taş merdiven *
ile inilir. Taşradan yine öyle çıkılır.
Oradan yine batıya doğru Harem kubbeleri altından geçerek
100 adım gidip Bâb-ı Bâsıtıyye kuzeye bakar bir kapıdır. Oradan
Harem'e 12 ayak taş merdiven ile inilir ama öte tarafı dolmadır,
merdiveni yoktur. Bu kapının üstünde tezhipli celî yazı ile ham
mermer üzere, "Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlük­
le girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana
hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver" [Kur'ân, İsrâ, 80] âyeti yazılıdır.

797
Oradan yine batıya doğru kubbeler altından geçerek 50
adım gidip Bâb-ı Atîk kuzeye açılır bir kapıdır. Harem'e 10 ba­
samak taş merdiven ile inilir ve ardı düzdür, merdiven yoktur.
Bu kapının kemeri üzerinde altın levha ile "Lâ ilâhe illallâh M u-
hammedün Resûlallâh" yazılmıştır.
Bu kapıdan yine kubbeler altından güneye giderek 20. adım­
da Bâb-ı Umre batıya açılır bir kapıdır ve Harem'e 10 ayak taş
merdiven ile inilir. Ardı dolmadır, merdiven yoktur. Bu kapının
kemerinde celî Karahisarî hattı ile tezhipli “Haccı ve umreyi Allah
için tam yapıtı. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurba­
nı gönderin" [Kur'ân, Bakara, 196] âyeti yazılmıştır.
Oradan yine kubbeler altından doğuya doğru 20 adım gidip
Bâb-ı Davud bir küçük medrese kapısıdır, batıya nazırdır. An­
cak medrese halkı girer çıkar, yol değildir. Harem'le beraber bir
alçak kapıdır. Diğer kapılar gibi merdiveni yoktur.
Oradan kubbeler altından yine doğuya doğru 50 adım gi­
dip Bâb-ı İbrahim güneye bakar büyük bir kapıdır. Bu kapıdan
Harem'e inerken iki tarafından beşer ayak merdiven ile inilir.
Bu merdivenlerden inince dört tarafı sütunlu ve yüksek kubbe­
li bir küçük avludur, ama yine büyük Harem'e bitişiktir. Bu ka­
pının iki tarafında eski hat ile Melik Kayıtbay tarihleri var, ama
yazılmadı.
Yine bu kapıdan doğuya doğru kubbeler altından 20 adım
gidip Bâb-ı Hazûr yan yana iki kapıdır ve gayet sanatlı, Mısır
işi pirinç kapıdır. Öyle kalem işi nakışlıdır ki zamanımız üstad-
ları kalemin vurmada âcizlerdir. Güney tarafına açılır bir sa­
natlı kapıdır ve 7 ayak taş merdiven ile hareme inilir, zira Bâb-ı
İbrahim'den beri Harem'in dışı yol ve sokak uğrağı mahal oldu­
ğundan bu kapıların hepsinden merdiven ile inilir ve çıkılır. Bu
kapı üzere kûfi hat ile:
“Bismillâhirrahmânirrahîm Yâ M iib d i ' yâ M u'îd / (Resûlüm!
Kur'ân’ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan
Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir." [Kur'ân,
Kasas, 85] âyeti yazılmıştır. Ve celî hat ile, "înnernâ ya'mürü
mesâcidallâhe men âmene billâhi ve'l-yevmi'l-âhir" [Kur'ân, Tevbe,
18] âyetinden sonra bu tarih:
“Emera bi-imareti hâze'l-bâbı'ş-şeriffî eyyâmı Mevlânâ es-Sultan

798
el-Melikü'n-nâsıru’d-dünyâ ve'd-dîn es-Sultan Barkûk ibn Sa'îd. Sene
erba'a ve semâne mie." [804] yazılmıştır.
Oradan yine kubbeler altından doğu güney arası ki ona ge­
miciler imbat yeli derler, o tarafa 50 adım gidip Bâb-ı Ümmühanî
doğuya bakan iki kapı yan yanadır. Bu kapı Harem-i şerifin bir
köşesindedir ve 7 ayak taş merdiven ile Harem'e inilir hoş kapı­
dır. Bu kapı arası hacıların dinlenme ve serinleme yeridir. Zira
nesim ve saba rüzgârı bu kapıda eser, insan yeniden can bulur.
Zira bu kapı yeri Hazret-i Peygamber'in hatunu müminlerin an­
nesi Sitti Ummühanî'nin nurlu hanesi idi.
Hazret-i Peygamber'e Cibril-i Emin nübüvvetin (—) tarihin­
de bu haneye inip Hazret-i Peygamber'i Miraç yerine davet edip
bu haneden Kudüs-i şerife Burak ile varıp oradan evc-i İlliyyîn'e
yükselip aracısız Cenâb-ı Hak ile konuşup arş ve kürsi, levh ü
kalemi, cennet ve cehennemi seyran edip yine bu Ümmühanî
hanesine gelip yatağını sıcak buldu. Bütün siyer kitaplarında ya­
zılıdır. Bu haneyi Zübeyr hazretleri Harem-i şerife ekledi. Onun
için bu Bâb-ı Ümmühanî'de nesim rüzgârı eksik değildir. Bu
Bâb-ı Ümmühanî'nin kapısı üzerinde tezhipli celî hat ile beyaz
ham mermer üzere "İnnâ fetahnâ leke fethatı mübînâ" [Kur'ân, Fe­
tih, 1 -2 ] âyeti yazılıdır.
Bu kapıdan artık kuzey tarafa yine kubbeler altından geçe­
rek 30 adım gidip Şerif Aclân Medresesi Bâbı [Kapısı]: Doğu­
ya nazır bir kapıdır ve 1 2 ayak ile hareme inilir. Üzerinde yine
celî hat ile beyaz mermer üzerinde, "Allah'ın rahmetinin eserleri­
ne bir bak. A rzı ölümünden sonra nasıl diriltiyor!" [Kur'ân, Rum, 50]
âyeti yazılmıştır.
(—) (—) (—) adım gidip Bâb-ı Ciyâd ve Mücâhidiyye ve
Bâb-ı Rahme de derler. Doğuya nazır 2 kapı yan yana (—) (—) (—*
-) kemeri üzerinde tezhipli celî Karahisarî hattı ile "Allah, malları
ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıl­
dı." [Kur'ân, Nisâ, 95] âyeti ve 984 tarihi yazılmıştır.
Oradan kuzeye 30 adım gidip (—) (—) (—) kapı yan yana ve
10 ayak taş merdiven ile Harem'e inilir. Ve kapı kemerleri üze­
rinde "Biz Davud'a Süleyman'ı verdik. Süleyman ne güzel bir kuldu.
Doğrusu o, daima Allah'a yönelirdi" [Kur'ân, Sâd, 30] âyeti yazılmış­
tır.

799
Oradan yine (—) (—) (—) Bâb-ı Safâ'dır. Doğuya açılır yan
yana 5 kapıdır. Orta kapısı bunlardan yüksektir. Sanki Mısır'da
Sultan Haşan Camii'nin kapısıdır. Ama bu kapının iki tarafın­
da ikişer kapı diğer kapılar gibidir. Bu 5 kapıdan Harem'e bir
uzun ve geniş taş merdiven ile inilir. 10 merdivendir. Ortadaki
büyük kapının kemeri üzere Karahisarî'nin büyüleyici hattı ile,
"İnne's-Safâ ve'l-Mervete min şe'âirillâh" [Kur'ân, Bakara, 158] âyeti
ve ikinci kapının üzerinde bu âyetin devamı var. Bir kapıda da
"Va sâriû ilâ mağfiretin min rabbiküm... " [Kur'ân, Âl-i İmrân, 133]
Dördüncü ve beşinci kapıda yukarıdaki âyet-i şerifelerin de­
vamları yazılıdır. Bu Safâ kapılarından Safâ kemerlerine yol aşı­
rı 50 adımdır. Mahalleler içindedir.
Yine bu Safâ kapısından içeri yine kubbeler altından kuzeye
doğru 20 adım gidip Bâb-ı Bağle doğuya açılır yan yana iki ka­
pıdır. Hareme onar basamak ile inilir. Bu kapılar üzerinde yazı
yoktur.
Oradan yine kuzeye doğru kubbeler altından 20 adım gidip
Bâb-ı Benî Şeybe kuzey doğuya açıktır, 2 kapıdır ve Hareme
10 basamak ile inilir. Kemerleri üzere celî hat ile beyaz mermer
üzerine tezhipli olarak, "(Bu,) Allah'ın has kullarının içtikleri ve
akıttıkça akıttıkları bir pınardır." [Kur'ân, İnşân, 6 ] âyeti yazılmıştır.
Oradan yine kubbeler altından tarafına 30 adım gidip Bâb-ı
Hazret-i A li doğuya açılır yan yana üç kapıdır ve 10 basamak
merdiven ile hareme inilir. Kapı üzerinde yazı yoktur.
Oradan yine Harem kubbeleri altından 30 adım kuzeye gi­
dip Bâb-ı Hazret-i Abbas doğuya bakar yan yana sanatlı 3 ka­
pıdır ve 8 basamak merdiven ile Harem'e inilir. Kemeri üzerin­
de kapının iç yüzünden Bâb-ı Şeybe'yi geçip tâ Bâb-ı Bağle'ye ka­
dar bu 3 kapı arası 80 adım boyunda ve Karahisarî tarzı tezhipli
celî yazı ile bir Arapça kaside yazılmıştır ki sanki apaçık nurdur.
Alem seyyahları içinde meşhur bir tezhipli yazıdır. Bir kitâbe
içinde de bu tarih:
"Emera bi-tamiri Sultan Murad bin Selim Han azze nasruhu."
Bu mahallin duvarında Kızılbaşlara rağmen Allah ve Resu­
lullah ismiyle dört halifenin isimleri tamamen saf altın ile yazıl­
mıştır. Bu taraflar zamanla biraz harabe olmuş ve Sultan III. Mu­
rad o uzun yazıyı yazdırıp tamir etmiştir, tarih:

800
"Hayrun mescidallâh"
tarih düşmüştür. Bazılar bu böyle tarih demişler.
"Ceddede'l-Mescide'l-harâm Murad dâme sultarıuh ve tâle evânuh.
Sene 908 ." yazılmıştır.
Oradan yine harem kubbeleri altından kuzeye 20 adım gidip
Bâbü'n-Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem doğuya bakar iki kapıdır.
Hareme 6 ayak merdiven ile inilir. Bu iki kapı arasında, "İnnemâ
ya'mürü mesâcidallâhe men âmene billâhi ve'l-yevmi'l-âhir" [Kur'ân,
Tevbe, 18] âyeti yazılıdır. Bu âyetten sonra bu tarih:
"Emera bi-tecdîdi Bâbu'n-Nebiyyi eyyâmu Mevlânâ es-Sultanu'l-
melikii'l-a'zam es-Sultan Melikü’l-eşref. Sene 9 3 5 " yazılmıştır.
Oradan yine kuzeye kubbeler altından 30 adım gidip Bâb-ı
Medrese, Mısır emir-i haccı burada kalır. Büyük medresedir,
ama kapısı gayet küçüktür, herkes bilmez. Ama öte tarafı Safâ ve
Merve sokağına çıkar bir küçük kapıdır ama yol değildir. İçeri 25
ayak merdiven ile çıkılır.
Oradan yine kuzeye 20 adım gidip Bâb-ı Selâm.
Bu mahalden hesaba başlayıp yine bu kapıda tamam oldu.
Bâb-ı İbrahim'den bu Bâb-ı Selâm'a gelince kadar zikri geçen ka­
pıların hepsinden Harem'e nasıl merdivenlerle inilirse, Ilarem
dışındaki yollardan da merdivenler ile öyle çıkılır.
Her kapının dışında sütunlar üzere kemerler vardır. Her
kapı önü çeşit çeşit sofalardır. Harem-i şerifin dışından bu sofa­
lar kuşatmıştır. Bazı garipler Harem etrafında bu sofalarda sa­
kin olurlar.
Bu doğu kapıları baştan başa sel giren kapılar olduğundan
iki taraflarından merdivenlerle inilir ve çıkılır.
Bu Bâb-ı Selâm, Harem-i şerifin bir köşesidir, doğu tara­
fıdır. Bir köşesi Bâb-ı Umre'dir, batı tarafıdır. Bir köşesi Bâb-ı
Ummühanî'dir, doğu tarafıdır. Bir köşesi Bâb-ı Bağle'dir. Bu da
doğuya bakmaktadır, vesselâm.
Bu yukarıda yazılana göre bütün kapılar küçük büyük 2
medrese kapıları ile toplam 41 kapıdır. Bütün kapılar arasında
doğuya, batıya, kuzeye ve güneye köşe köşe, eğri büğrü adımla­
dığımız hesap üzere Harem-i şerifin iç yüzünden çepçevre Kâbe
haremi 800 adımdır.

801
Harem-i şerifin içinde ve dışında bu hesabımız üzere top­
lam 252 basamak taş merdivendir. Ama Harem-i şerif için­
de köşe köşe sapmayıp hemen doğru doğruya Bâb-ı Selâm'dan
Bâb-ı Umre köşesine kadar 350 adımdır.

Kâbe-i şerif Haremi çevresindeki sütunların sayısını bildirir


Toplam 80 adet yapma dört köşe sütunlardır ve 185 adet be­
yaz mermer sütunlardır.
Bâb-ı Umre'den doğru doğruya Bâb-ı Ümmühanî'ye kadar
250 adımdır, 25 amelî altı köşe sütunlardır ve 185 beyaz ve baş­
ka kıymetli sütunlardır.
Bâb-ı Ümmühanî'den Bâb-ı Bağle köşesinde altın hat ile ya­
zılı Çâryâr isimleri olan köşeye kadar 320 adımdır. Ama kapı kö­
şelerine sapmadan sayılmıştır. Ve 24 altı köşe amelî sütunlardır.
Geri kalanı 158 beyaz mermer ve başka sütunlardır.
Bâb-ı Bağle'den doğru Bâb-ı Selâm'a kadar 200 adımdır. Bu
taraf eğri yapıldığından ensizdir. Ve 6 adet yapma altı köşe sü­
tunlardır. Geri kalanı 150 beyaz ham mermer ve başka sütunlar­
dır. Ama bu sütunlar dört tarafta olan duvarlara bitişik pâyeler
ile hesap olunmuştur. Bu hesap üzere amelî pâye sütunlar top­
lam 135'tir.
Yüksek sütunların küçüğü büyüğü 678 adettir. Ama Sü­
leyman Han'ın yaptığı Harem-i şerifin iç yüzünden bir köşeye
sapmadan doğru doğruya Kâbe Haremi etrafı tam 1.120 germe
adımdır, vesselâm.

Bu zikrolunan sütunların ne kadarı doğusunda, batısında,


kuzey ve güneyindedir onu bildirir
Evvelâ yukarıda yazıldığı üzere toplam 311 sütunun 62'si
doğu tarafındadır ki Beytullah Kapısı'na karşı gelir.
Ve 81 adedi Şam cihetidir ki ona kuzey tarafı derler.
Ve 64 adet sütun batısmdadır ki Bâb-ı Umre'ye karşıdır. Bu
direklerin altısı savan taşmdandır. Onlardan başkası ham mer­
merdir.
Güney tarafında Yemen Köşesi'ne karşı gelen yönüdür ki
orada 33 adet direk vardır, ll'i amelî savan taşıdır. Gerisi beyaz
ham mermerdir.

802
Bâb-ı İbrahim (—) (—) (—) 15 direktir. Hemen birisi savan ta­
şıdır.
Bâb-ı İbrahim de küçük bir kapıdır. (—) (—) (—) şemsî direk­
ler sarı taştan sütunlardır.
Tamamı 240 (—) (—) (—) taştandır. Kimisi altı köşe ve bazısı
sekiz köşedir. Aşağıdan üçer arşın boyu vardır. (—) (—) (—) Bo­
yunca yonma sarı taştandır ki ona güneş taşı derler.
Bu zikrettiğimiz direklerden başkası (—) (—) (—)lerdir.
Mescid-i Haram'ın doğu tarafında 30 adet direklerdir.
Batısında 76 adet direk vardır. Mescid-i şerif köşelerinde 4
direk vardır.
Dârü'n-Nedve Kapısı'nda 36 direk ve Ziyâde-i Bâb-ı İbra­
him'de 18 direk vardır, vesselâm.
Bu Harem-i şerifin dört tarafında olan sütunlar üzere sat­
ranç nakşı tamamı (—) Kisrâ kemerleridir ki her biri gökkuşa­
ğı ve Samanyolu gibi göklere doğru baş uzatmıştır. Büyük usta
Koca Mimar Sinan Allah rahmet eylesin, bu kemerlere var gücünü
sarf edip marifetini göstermek için uzak yerlerden çeşit çeşit kıy­
metli taşlar getirtip öyle kemerler yapmış ki her birine dikkatle
bakıldığında insanın gözleri kamaşır. Tarih mısraı:
Aceb makâm-ı latîf ü zehî bina-yı metîn.
Sene 975
diye seyreden parmağını ısırır. Bu kemerler üzerinde,

Büyük kubbeleri bildirir


Doğu tarafta 24 büyük kubbedir, Şam tarafında 36 kubbedir,
batı tarafta 24 kubbedir ve güney tarafta 36 kubbedir. Bir kubbe
de Hazûre Minaresi tarafında Rükn-i Haram derler. 16 kubbe de
Ziyâde-i Dârü'n-Nedve tarafında vardır. 15 kubbe Ziyâde-i Bâb-n
İbrahim'de vardır. Bu sayılan yüksek kubbeler felek tası gibi bü­
yük kubbelerdir. Tamamı 150 adet sanatlı kubbelerdir.

Bu kubbelerden başka diğer sütunlar üzerinde tava gibi yassı


yassı küçük kubbecikleri bildirir
Doğu tarafında 38 kubbeciktir. Şam tarafında 59 kubbe­
dir. Batı tarafta 43 kubbedir ve güney tarafta 64 kubbedir. Bâb-ı
Selâm altında 2 kubbedir. Mescid-i şerif köşesinde 1 kubbedir.

803
Bâb-ı Umro'de 1 tava kubbedir. Bâb-ı Ziyâde-i Dârü'n-Nedve'de
24 tava kubbedir. Bu hesap üzere küçük yassı tava kubbecikler
toplam 232 ve musallebat adedi toplam 56'dır.
Bu kale gibi olan Harem-i şerif'in çepçevre kale bedenleri
şekilli olan mihrap mihrap sanatlı işlerini bildirir ki bu Harem-i
şerif'e süs ve güzellik vermiş gayetle sanatlı bedenlerdir.

Harem-i şerif bedenleri


Bu Harem'in doğu tarafında 162 şerefelerdir. Ama 27'si be­
yaz mermer ile yapılmadır. Bunların ortasında biri hepsinden
yüksektir. 135 adedi güneş taşındandır. Kuzey tarafta 341 adet
şerefe vardır. 78 şerefesi beyaz mermerdendir, 3'ü bunlardan
yüksektir. Diğer şerefeleri güneş taşındandır. Batıda 104 adet şe­
refedir, 2 2 'si mermerdir geri kalanı güneş taşıdır.
Bâb-ı Ziyâde-i Dârü'n-Nedve tarafından 191 bedendir. Ve
Bâb-ı İbrahim'de 146 adet süslü bedendir. Bunların hepsi güneş
taşındandır. Bu hesap üzere tüm bedenler 380 adet şerefelerdir.
Allah saklasın, kuşatma sırasında 5-6 bin tüfenkli Harem'in
duvarına çıkıp savaşmaya elverişli bir yerdir. Ama Ebî Kubeys
Dağı gayet eğimlidir. Harem içinde el taşı ile adam gezdirmez.
Hatta Haşan Paşa çenginde bu Ebî Kubeys Dağı'ndan kurşun ile
çok adam helâk oldu.
Bu büyüklükte olan Harem-i şerifin dört tarafında eski pa­
dişahlar kat kat kârgir bina medreseler yapmışlar ki diller ile an­
latılmaz. Ama inşaallah yerinde yazarız. Bu medreselerin tüm
pencereleri Harem-i şerife bakar. Burada kalan hacılar oturduk­
ları yerden Kâbe'yi gözetleyip imama uyarlar.
Bu mahalde İmam Züfer bir sağlam görüş buyururlar. Bü­
tün vakitte ibadet ederken secde yerine bakmak (—). Ama
Mekke'de Kâbe-i şerife baka baka kılmak (—) buyurmuşlardır.
Sözün özü bu âsitaneye yüz sürmek büyük mutluluktur.

Beytullah imaretleri
Bağrı yanık ahbaplara malum ola ki yukarıda özellikleri an­
latılan Harem-i şerifin dört tarafında 7 minare vardır. Beş vakit­
te sabah akşam Muhammedi okunur.
Tüm minarelerden eski Bâb-ı Umre minaresidir. Eski za­

804
manda ezana önce bundan başlanırdı. Ama hâlâ Zemzem kuyu­
su üzerinde olan maksurede Bilâl-i Habeşî evlâdı Şeyh (—) mü­
ezzinler serçeşmesi başlayıp sonra 7 minarenin her şerefesinde
yedişer müezzin Hicaz evinde hicaz makamına başladıklarında
tam 1 saat Davud gibi yanık seslerle namaz vaktini ilan eder­
ler. Allah bilir bütün müezzinler bir anda "Allâhu ekber Allâhu ek­
ber" seslerine yol verdiklerinde bütün hacılar şaşırıp hayran olup
köşe köşe namaz kılarlar.
Birinci temcid Bâb-ı Selâm minaresinde okunur, ikinci tem-
cid yine bu Bâb-ı Umre minaresinde okunur. Tam 3 saat her mi­
narenin tabakalarında müezzinler birbirine karşılık yüksek ses­
le sûzinâk ile "Es-salâtü vesselâmü aleyke yâ Resûlallâh" diye çeşit
çeşit tarzıyye ve tasliye ederler kim bir tarziyye-i Resûl'ü eden
müezzin ve gayri müezzin bir daha o tarz üzere evsâf-ı Resûl
etmeyip başka tekrar Resûl medhi ederler. Ta sabaha dek usul­
leri budur. Zira Mekke'nin fasih ve beliğleri meşhurdur. Onun
için minarelerde çeşit çeşit "Es-salâtü vesselâmü aleyke yâ Rahmeten
li'l-âlenıin ve yâ Şefî'a'l-müznibîn" diye bunun gibi nice bin övgüler
ederler. Dinleyen Muhammedi sâdık âşıklar zevk ü safâ ederler.
Bunlardan güzel sesli müezzinler bu Bâb-ı Umre'deki eski
minaredir. Zira hayır sahibi tarafından kanun üzere surre ve
atiyeleri fazladır. Bu minareyi Abbasîlerin 2. halifesi Ebû Cafer
Mansur Devânıkî yaptı diye yazılmıştır.
Bâb-ı Selâm minaresi 2. minaredir. Yeniden Süleyman
Han'ındır.
3. minare Bâb-ı Ali'dir. İlk yapan Abbasîlerden Mehdi
Abbas'tır. Sonra zamanla yıkıldığından Süleyman Han sarı taş­
tan iki tabakalı yeni yapı düzgün bir minare yapmıştır ki sanki
gülistan servisidir.
Ve 4. minare Bâb-ı Hazûre'dedir, iki şerifelidir. Bu da Mehdi
Abbas Halife yapısıdır. Bu da zamanla yıkılmaya başlayıp sonra
Musul hâkimi (—) (—) (—) [yapmıştır],
5. minare dahi Bâb-ı Ziyâde'dedir. 2 şerefelidir. Mısır sultan­
larından Melik Eşref-i Baybars yapısıdır.
[6 . minare] (—) (—) (—). 2 şerefelidir. Gayetle sanatlı yüksek
minaredir.
7 minare yine (—) (—) (—) ve bütün minarelerden yüksek

805
yapılmış benzersiz bir minaredir. Usta mühendis bunlara bütün
sanatını harcayıp birbirinden sanatlı ibret verici minare olmuş­
lardır. Gözle görmeyince bilinmez.
Bu 7 minarenin 7 şerefesinde ezân okurlar. 14'ünde de mü­
ezzinler çıkmayıp mübarek gecelerde kandiller yakarlar. Bu 21
şerefeden başka minarenin en tepesinde altın ile yaldızlı alemler
etrafında beşer altışar çatal ağaçlara da kandiller yakıp her mi­
nare beşer tabaka kandiller ile aydınlanır. Sanki her minare kan­
dillerle servi gibi olur.
Hacılar gidince bir ay bu minval üzere minareler ve yukarı­
da yazılan kubbelerin ortasında ve her kemerin ortasında birer
kandil ile minareler ve Harem-i şerif etrafı 8 bin kandille aydın­
lanıp sanki aydınlık gündüz olur.
Burada Harem-i şerifin çepçevre büyüklüğü, bütün kapı­
ları, sütunları, kemerleri, küçük büyük kubbeleri, bedenleri ve
tüm minarelerinin özellikleri mümkün olduğu kadarıyla yazıl­
dı.
Zikri geçen Harem-i şerifin tam ortasında olan bütün
ümmet-i Muhammed'in maksut ve meramı olan bizzat,

Beytullah-ı şerifin Âdem'in inmesinden evvel binasını ve


sonra Beyt-i Mamur'un inm esini bildirir
Fasıl, iclâl ve ikrama mahsus olan Beytullahi'l-harâm 'ın
bütün hallerini bildirir: Evvelâ bu hakir gösterişsiz Evliyâ
gençliğimde, ömrümün boşa gittiği yıllarda ve beden gücüm
yerinde iken can u gönülden seyahati isteyip kuvvetli gözle her
ne tarafa baksam o bakış okum atılıp o an hedefini bulup mekân
değiştirir ve istediğim ülkeye ayak basardım. Yedi iklimde yedi
gezegen gibi burç burç gezerek menzilleri kat edip merhaleleri
geçerek saba yeli gibi hızlı atımla ülkeleri gezerek cevher saçan
kalemimi söze getirip kâh beldelerin özelliklerini yazdım, kâh
peygamberleri övdüm, kâh Kur'ân okudum ve kâh seyrettiği­
miz büyük şehirleri, eski kaleleri, büyük nehir ve dağları yük­
seklikleriyle hey'et ilmi üzere Papamımta, Atlas ve Coğrafiye ki­
tapları gibi tüm gezdiğimiz ülkeleri surete getirip muharrir gibi
bütün eserleri ile yazmaya gayret sarf etmiştim ki "himmetin yü­
celiği imandan"dır.

80 6
Allah'ın hikmeti 1082 [1671] senesinde hacc-ı şerif nasip olun­
ca Beytullah tavafı edip malumumuz olduğu mertebe ve bazı
muteber kitaplardan Mekke-i mükerremenin özelliklerini yaz­
mayı üzerime iş edinip yazmaya kalkıştık.
Evvelâ o Yüce Yaratıcı yeri ve gökleri yoktan yaratıp, "(Şüp­
hesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri) altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva
eden, ..." [Kur'ân, A'râf, 54] tamam edip zemini sığır üzere, sığı­
rı taş üzere, taşı balık üzere, balığı deniz üzere, denizi el-ilmü
indallâh üzere yarattı.
Gökleri dumandan yarattı. Cenâb-ı Hak yeryüzüne 148 bü­
yük dağ yaratıp yeryüzü kaim oldu. Bu dağlar hakkında Rabbü'l-
İzzet Kur'ân-ı azîminde, "Göklerin ve yerin anahtarları (mutlak hü­
kümranlığı) O'nundur” [Kur'ân, Zümer, 63] buyurmuşlar.
Bütün tefsirlerde mekâlîdi kilit manasıyla tefsir etmişlerdir.
Yani bu anılan 148 büyük dağ yeryüzüne kilit olmuşlardır. Ve
bir âyet-i şerifte de, "Dağları da birer kazık yapmadık m ı?" [Kur'ân,
Nebe', 7] bu manayı vermektedir.
Bu dağlardan başka nice kere yüz bin dağlar vardır. Ama
148'i bunlardan yüksektir ve bütün suların kaynağıdır. Bu anı­
lan dağların yedisinden Cenâb-ı Bârî'nin izni ile Cibril-i Emin
kabzasıyla toprak alınıp Hazret-i İbrahim 7 dağın toprağından
Kâbe'yi tartıp bina etti. Yerinde o dağlar yazılır. Ama Cevheri
hazretleri,
"Beytullahi'l-haram'a Kâbe denmesinin aslı dört köşe oldu­
ğu içindir " demiş. Ve Kurrâ hazretleri,
"Yüksek binası dört köşe şekilli yapıldığı içindir" buyur­
muşlar. Harem ile mevsuf olduğu Cenâb-ı Bârî tazim ve hürmet
ettiği için Kâbe demişler. Hatta Hazret-i Ebî Hüreyre'den Ahmed
bin I lanbel rivayet eder, "Resulallah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu: Kâbe, dibinden bir su pınarı bulunan yüksekçe bir yer idi. Bu
tepede iki tane melek vardı, yeryüzü yaratılmadan iki bin yıl önce gece
gündüz Allah'ı anarlardı." buyurmuşlardır.
Ka'bü'l-Ahbâr'dan rivayet edilir ki Cürhüm zamanında
Makam-ı İbrahim'in altı yanında bir taş bulundu, der. Üstünde
İbrî hattı ile böyle yazılmıştır,
"Gerçek Bekke sahibi Allahım ki gökler ve yeri yarattığım
günden beri bu Bekke'ye tazim ettim. Kim ki beni hak bilip bir-

807
ligime inanıp ziyaret için bu beyte gele, onun cesedini ateşe ha­
ram ederim" yazılmış, bir taştır. Hâlâ Makam-ı İbrahim'de san­
duka altında gömülüdür.
Bu Beyt-i şerifin ilk yapılışıyla ilgili nice çeşit sözler et­
mişler. Ama doğrusu odur ki Cenâb-ı Hak dünyayı yaratmaz­
dan 2 bin yıl evvel Yed-i Kudret ile kızıl yakuttan bir köşk ya­
ratıp Cennet'te dururdu. Âdem'in inmesinden sonra Âdem'e
ibadetgâh olması için yeryüzüne köşkü indirdi, bu Kâbe-i şerif
yerine konuldu. Cenâb-ı Bârî ismine Beyt-i Mamur dediler.
Âdem ve Havvâ tavaf ederken bütün melekler de Cenâb-ı
Hak'tan izinli olup Âdem ile birlikte tavaf ettiklerinden bütün
melekler bu Beyt-i Mamur'a Arşu'l-arz dediler. Nuh Tufam'na
kadar insanların ziyaretgâhı olup her sene tavaf etmeleri farzdı.
Sonra Tufan'da Hak emri ile yine göklere çıkarıldı, "H er şey
aslına döner"dir. Bu Beyt-i Mamur'u göğe çıkarırken ondan bir
parça kızıl yakuttan bir taş kaldı. Bir rivayette beyaz inci gibi bir
taş idi, derler.
Tufan'dan sonra o taşı Hazret-i Cibril-i Emin Ebî Kubeys
Dağı'nda gömdü. Allah Tufan'dan sonra Beyt-i Mamur yerine
Hazret-i İbrahim'e emredip Cibril-i Emin yardımıyla Kâbe-i şe­
rifi 7 dağın taşı ve çakılından yaptı. Ve Hazret-i İbrahim'in oğul­
ları İsmail 3 yaşında idi, işçilik edip hafif taşları taşırdı. Hazret-i
İshak 2 yaşında idi. Hazret-i İbrahim Mekke'yi yaparken 100 ya­
şında idi.
Bu mahalde Hazret-i Cibril, Tufan'dan sonra Hacerü'l-
esved'i Ebî Kubeys Dağı'nda gömdüğü yerden çıkarıp Mekke'nin
Rükn-i Yemânî'si köşesinde koydular. Şeyh Tirmizî hazretlerin­
den rivayet edilir ki İbn Abbas hazretlerinden hadis, "Resulullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular: Harecü'l-esved cennetten
indi. O sütten daha beyazdı. İnsanoğullarının yanlışları onu kararttı."
Eğer sorulursa Ebî Kubeys Dağı, Cerâv Dağı, Arafat Dağı ve
Müsennâ Dağı gibi yakın dağlar var iken uzak dağlardan Kâbe-i
şerifi yapmasının sebebi nedir. Bunun birkaç sebebi vardır. Bi­
rincisi, o uzak dağlardan Kâbe-i şerife Cibril kabzası ile (—) (—)
(—) sebebi ile o dağlar şerefte yüksek olalar. Bir sebep de bu-
dur ki, (—) (—) (—) diye o uzak dağlardan Kâbe yapıldı. Nite­
kim Hacerü'l-esved'i ve Hazret-i İbrahim Mekke'yi bina edip ta-

808
mam ettiğinde bu duayı okudu. Bu Hazret-i Peygamber'e hikâye
yoluyla indirilmiştir.
Sözün kısası yeryüzünde Beytullâhi'l-harâm'dır ki ilk ya­
pılışına kesin delil olarak bu âyet vardır. "Şüphesiz, âlemlere be­
reket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mabet),
Mekke'deki (Kâbe)'dir. Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim'in ma­
kamı vardır. Oraya giren emniyette olur." [Kur'ân, Âl-i İmrân, 96-7]
Nice âyetler daha Beyt-i şerif hakkında inmiştir ki yeri gel­
diğinde yazılır.

Harem-i şerifin hikâyesi


Hazret-i İbrahim'den sonra Hazret-i Peygamber'in atası
Kusay bin Kilâb yeniledi, ta Hazret-i Resulullah'ın gelişine de­
ğin kaldı. Sonra Kureyş kavmi isyan edip Mekke'nin bazı yer­
lerini yıktılar. Yine Cenâb-ı Hak'tan korkup Kureyş kavmi top­
lanıp tamir ettiler. Zira Mekke-i mükerremeyi yıktıkları için
Cenâb-ı Hak bunlara büyük bir kıtlık verdi ki köpek leşi yedi­
ler. Zemzem kuyusu da kuraklıktan dolayı kurudu. Kureyşliler
bildiler ki bunlara azap indi. Derhâl Abdülmuttalib'e vardılar,
Muhammed! isteyip Ebî Kubeys Dağı'nda yağmur yağması için
duaya başladılar.
"Ey Muhammed! Sen de dua eyle" dediler. Hazret-i Peygam­
ber,
"Siz Kâbe-i şerifi yine yapmayınca Rabb-i Alîm size rahmet
etmez" buyurduklarında hepsi yemin edip,
"Ey Mu hammed! Hemen bu mahalde Allah bize bir yağ­
mur verip bolluk olsun, Allah ile ahdimiz ola, Mekke'yi tamir
edelim" diye söz verdiklerinde hemen Abdülmuttalib Hazret-i
Peygamber'in mübarek başlarındaki sarığını çıkarıp,
"Görün ey Kureyş kavmi, yağmur nasıl olur" deyince öyle *
bir yağmur indi ki dağlar vadiler yağmur suyuyla dolup otlar
bitkiler bol oldu. Tüm Kureyş kabilesi [Hazret-i] Muhammed'e
muhabbet edip Kâbe'yi yeniden yapmaya çalıştılar.
Bu mahalde Abdülmuttalib 120 yaşında Hazret'in dedesidir.
Hazret henüz 40 yaşma ulaşıp nübüvvet geldiği sıra idi. Hazret
Mekke'nin tamirine başlayıp atası Kusay'm yaptığından büyük
bina oldu. Bu sırada Abdülmuttalib vefat edip Muallâ yakınında
defnettiler. Kureyş'in reisi idi.

809
Hazret-i Peygamber'den sonra Kâbe-i şerifi Müminle­
rin emiri Hazret-i Ebubekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman,
Hazret-i Ali, Hazret-i Zübeyr ibnü'l-Avvâm, Muaviye bin Ebi-
süfyan, Haccac-ı Zalim Yusuf, Abbasîlerden Ebû Cafer Mansur
Devânıkî, Mehdi Abbas, Musul Meliki Eşref Şaban, Melik Eşref
Baybars, Nureddin Şehid, Yusuf Salahaddin, Sultan Barkuk, Sul­
tan Ferec, Sultan Kayıtbay ve Osmalılardan Sultan Selim, Süley­
man Han, Sultan III. Murad, Sultan Ahmed, Bağdad fatihi Sul­
tan IV. Murad ve Sultan İbrahim. Bu yazılan sultanların hep­
si ve nice bin melik ve devlet adamları Mekke-i mükerremeyi
genişletip tamir ettiler, yukarıda anlattığımız üzere yapıp san­
ki Firdevs cenneti oldu. Hâlâ tamir olunup günden güne şeh­
ri ve Harem-i şerifi mamur olmadadır. Allah kıyamete kadar ma­
mur etsin.
Hâlâ Kâbe hudutları içinde avlanmak haramdır. Hâlâ otla­
rı biçilmez ve taşlan yakılıp kireç olmaz. Ağaçlan da kesilmez.
Güvercinleri Resulullah'm vakfıdır, rahatsız edilmez, sürü sürü
hacı kalabalığında kimseden korkmayıp hacıların kimi başına
ve kimi arkasına konarlar. Ama acayip hikmettir, nice kere yüz
bin güvercin vardır, bir tanesi Mekke damına çıkıp konmaz­
lar. Ama çaylak dedikleri Firavun doğanı Mekke damlarına ge­
lip konar. Başka kuşlar Mekke üzerinde bile uçmayıp dönerler.
Acayip İlâhî sırdır ki Kâbe-i şerifin şerefini kuşlar da bilirler. Bu
Harem'de asla kavga olmaz, haramdır. Kavga eden yaşamaz.
Bu Harem-i şerifin birkaç çeşit özelliği vardır. Evvelâ kâfir
girse Müslüman olur, yahut belli olup katlederler, Yahudi de
öyle. Kurt ceylânı Harem'de görse saldırmaz. Harem-i şerif sayı­
lan hemen Beyt-i şerif haremi değildir.

Harem-i şerif ihram ının anlatılm ası


Kuzeyinde Fâtıma Vadisi'nden beri Umre adlı mahal
Mekke'den dört mildir, Harem-i şerife dâhildir. Cidde yolu üzere
10 mildir, ta Cidde'ye ulaşır. Taif yolu üzere 11 mildir. Yemen yolu
üzere Yelemlem adlı yere kadar 40 mildir, Yemen hacıları orada
ihrama girerler. Irak yolu üzere (—) adlı yere kadar 6 mildir.
Her yolun sınırlarında yapılmış minare mili gibi işaretleri
vardır ki Harem-i şerif sınırı uzaktan belli olur. Bu işaretleri Ad-

810
nan yapmıştır. Abbasîlerden Harun Reşid ve oğlu Me'mun Hali­
fe de Harem-i şerife çok yapılar ilave etti.
Emevîlerden Velid bin Abdülmelik zamanında bin par­
ça gemi ile Mağrip ülkesinde Endülüs'te Tulaytula şehrini fet­
hedince Hazret-i Süleyman'ın hâzinesini buldu. Altın mandalar
içinde sayısız kıyassız lâ'l, yakut, elmas ve zümrüt bulup ve nice
bin husrevânî küpleri mümessek saf altın ile dolu bulup Şam-ı
şerifte Ümeyye Camii ve bu Mekke-i mükerremeyi o kadar süs­
ledi ki sanki Adn Cenneti oldu. Ve 7 kantar saf altından ilk defa
yağmur oluğunu bunlar inşa ettirdi. Ama çok ağır olmak ile her
an o ağır oluk düşerdi.
Daha sonra (—) tarihinde Sultan Ahmed merhum, bu haki­
rin babası Derviş Mehmed Zıllî Dergâh-ı âlî kuyumcubaşısı iken
yağmur oluğunu babamız yeniden yapmış ve o sene surre emini
olup yağmur oluğunu Kâbe'nin damına koymuşlardır. Hatta bu
hakir dürbün ile oluğa bakıp babamız merhumun kalemkârlık
ile kendi el yazılarını gördüm. Ama Velid bin Abdülmelik yaptı­
ğı kadar değildir, daha sanatlıdır.
Ve Abdülmelik Harem-i şerifi genişlettiğinde Mescidü'l-
harâm boyu 370 Mekke zirâidir ve eni 315 zirâdır. Ancak hakir
zirâ hesabıyla saymayıp adım hesabıyla saydığımız yukarıda ya­
zılıdır. Mekke zirâi hesabı bir adımdan azdır. O hesap üzere ha­
kirin hesabı ile eşit olur.

Fasıl, B eytullâhi'l-h aram ve R e su lla h 'ın eliyle M ekke'nin


fe th in in an latılm ası
Yukarıda zikri geçen sahra gibi Harem-i şerifin tam orta­
sında dört köşe sarıya meyilli zeytunî renkte savan taşından ya­
pılma sağlam bir binadır. Her taşı dört köşe sandık büyüklü- ^
ğünde boz elvana meyilli cilâlı taşlardır. Zeminden Mekke'nin
[Kâbe'nin] boyu 24 Mekke zirâidir. Ve eni 21 zirâ ve bir parmak­
tır. Duvarlarının yüksekliği 27 zirâdır.
Taşın devri 15 zirâdır. Bu taşa Hatîm derler. Kâbe-i şerifin
kuzey tarafında Altın Oluk tarafında bulunmaktadır ki oluk­
tan akan yağmur suyu (—) (—) dır. Hatîm duvarının boyu bir
adam boyu kadar bir alçacık siyah ve beyaz cilâlı taşlardır. Ve
tavaf ederken Hatîm'i bile dolaşıp toplam 170 adımdır. Mekke

811
zirâi hesabı da bu adım (—) (—). Irak köşesinden girip Şam kö­
şesine Altın Oluk altından yol geçer. Ama Hatîm (—) (—) (—)
(—) Peygamberimizden duyup ve Fâtımatü'z-Zehrâ ve Ayişe-i
Sıddika'dan (—) (—) (—).
Zübeyr ibn Avvâm [Abdullah bin Zübeyr] hazretleri
hilâfetleri zamanında bu Hatîm'i söküp yeniden yapıp Beyt-i şe­
rife katıp Mekke [Kâbe] damı ile beraber etti. Dört tarafına pen­
cereler, billur, necef ve çeşit çeşit moran camlar inşa etti. Beyt-i
şerifin Yemen köşesinde kapalı olan kapısını açıp Beyt-i şeri­
fi yine eskisi gibi iki kapılı eyledi. Pek çok hazineler harcayıp
Beyt-i şerifin içini ve dışını öyle süsledi ki görenler "Bu Adn cen­
netleridir. Onda ebedî kalınız" deyip seyreden bir kapıdan girip
bir kapıdan çıkacak iken çıkmayıp ebedî kalmaya can atarlardı.
Beyt-i şerifi 7 kere tavaf eden bir kapıdan girip bir kapıdan çı­
karlardı. Nice zaman [İbn] Zübeyr hazretlerinin hilâfetinde bu
şekilde tavaf olunurdu.
Sonra Şam halifesi olan Mervan-ı Hımar idi, [İbn] Zübeyr
hazretlerinin Mekke ve Medine'ye halife olup Kâbe-i şerifi yıkıp
kendi muradı üzere yeni bir Beyt yaptığını duyunca Hicret'in 43.
yılında 80 bin Şam askeri ile Zalim Haccac-ı Yusuf'u Mekke'ye
[İbn] Zübeyr hazretleri üzerine serdar etti. Haccac-ı Zalim
Mekke'ye gelip kalabalık askerle Mekke-i mükerremeyi kuşa­
tıp Ebî Kubeys Dağı üzerine mancınıklar koyup Harem-i şeri­
fi ve Beyt-i şerifi döve döve nice yerleri yıktı. Sonunda [İbn] Zü­
beyr hazretleri cenkten vazgeçip aman ile Mekke'nin anahtarı­
nı Haccac'a teslim edince Zalim Haccac amana bakmayıp [İbn]
Zübeyr hazretlerini Bâb-ı Selâm'da asıp mübarek ruhları rahme­
te gitti. (—) zaman asılı durdu. Haccac istemişti ki bir kimse rica
edip [İbn] Zübeyr'in naşı asılı olduğu yerden indirip defnedeler.
Asla bir kimse rica etmedi.
Hatta Zübeyr hazretlerinin annesi Abdülmuttalib kızı idi
ki Hazret-i Peygamber'in halasıdır. Ve [İbn] Zübeyr'in dede­
si Hazret-i Ebubekir'dir. Netice Hazret-i Zübeyr'in annesi de
hayatta idi. [İbn] Zübeyr hazretlerin annesi de rica etmeyip
[İbn] Zübeyr bu kadar zaman asılı durdu. Bir gün annesi [İbn]
Zübeyr'in naaşı yanından geçerken oğluna bakıp,
"Daha bu Şeyh Zübeyr minberden inmedi mi? Ne çok vaaz

812
ve nasihat etti" deyip geçer. Bu sözleri Haccac-ı Zalim'e bildir­
diklerinde "Bu sözden anlanan rica etmektir. Tez [İbn] Zübeyr'i
indirin" deyip indirirler. Ve yıkayıp Harem-i şerifte yine Haccac
cenaze namazında hazır olup mübarek tabutunun bir tarafına
Haccac girip 7 kere cenazeyi tavaf ettirip Muallâ'ya defnederler.
Sonra Haccac-ı Zalim hutbeyi Mekke'de Mervan-ı Hımar
adına okutturdu. Haccac-ı Zalim Yusuf Mekke, Medine, Küfe ve
Irak'a melik olup [İbn] Zübeyr hazretlerinin Hatîm'i Beyt-i şerife
kattığı yeri söküp Resûl-i Kibriyâ'nın zamanlarındaki gibi hâlâ
belli olan yuvarlak Hatîm duvarını yapıp Mekke arasında yol
eyledi. Hatîm duvarı üzere hüsn-i hat ile " F î büyûtin ezinallâhu
en türfe'a ve yüzkere fîhesmühü yüsebbihu lehu fîhâ bi'l-guduvvi ve'l-
âsâl" [Kur'ân, Nûr, 36] âyeti Karahisarî celî hattı ile beyaz mermer
üzere bir adam boyu yazılmıştır. Dikkatle bakınca bellidir, yok­
sa herkes göremez. "■
Hatîm duvarının bir ucu Irak köşesinde ve bir ucu Şam kö-
şesindedir. Besmele de bu köşededir.
Kâbe'nin bir duvarını da Haccac yeniden yaptı. Üç duva­
rını İbnü'z-Ziyâd yaptı. Haccac-ı Zalim, Zübeyr'in açtığı Bâb-ı
Yemanî'yi yine kapatıp hâlâ doğuya bakan kapıyı bıraktı. Bu
Kâbe Kapısı tam bir âdem boyu yüksektir. Kısa boylu adam
Beyt-i şerifin eşiğini öpmekte zorluk çeker. Bu Bâb-ı şerifin boyu
6 Mekke zirâi ve 11 parmaktır ve eni 3 zirâ ve 12 parmaktır.

Kâbe-i şe rifin k isv e sin in ilk defa ne zaman y a p ıld ığ ın ı


b ild irir
Bu kapıyı Haccac tamam edip Kâbe-i şerife ilk defa kisve
giydirdiler. Eski zamanda Yemen padişahları bir çeşit sanatlı ha­
sır ile Kâbe'ye kisve ederlermiş. Harun Reşid ve oğlu Me'mun A
Halife dahi dîbâcdan Mekke'ye kisve ederlermiş. Zamanla va­
kıfları harap olduğundan Mısır sultanlarından Eyyubî Melik
Sâlih Necmeddin'in hatunu Şecerüddürre adlı kadın altın işle­
meli siyah kisve ile örttüğünden beri Karadonlu Beytullah der­
ler. Büyük hayrattır, bir sultana nasip olmayıp bu Şecerüddürre
adlı kadına nasip olmuştur.
Hakir, Mostarlı İbrahim Paşa zamanında Mısır'da kisve na­
zırı olduğumuzdan malumumuzdur. (—) adlı mahalde (—) parça

813
mamur ve şenlikli köyleri vardır, büyük vakıftır. Senede 170 Mı­
sır kesesi geliri vardır. Emini ve nazırı 20 kantar ipek alıp siyaha
boyatırlar. Ve 20 okka saf sim [gümüş] ve 2 bin Frenk dinarı ile
sırma edip Mısır'da Yusuf Köşkü'nde 150 adet usta zerbâflar ge­
lip Mevlid'in birinci günü işliklerini kurup sırmaları büküp do­
kumaya başlarlar. Tam 8 ay işleyip Şevval'in (—) günü dokuduk­
larının örneğini Mısır veziri huzuruna iletip ustalıklarını sergi­
lerler. Çok iyi, benzersiz ise Mısır valisi ihsanlar edip ustabaşla-
rına hil'at-i fâhireler ihsan olunup daha dikkatlice işlerler. Ama
alimallah bu ustaların işliklerini görmeyen yeryüzünde bir şey
görmüş değildir ki övgülü sözlerle anlatılmaz, zira mısra,
işitmek nasıl görmek gibi olabilir?
mazmunu üzere görmeye muhtaçtır.
Bütün işlemesi "Lâilâhe illallah Muhammediin Resulullah”tır.
Kâbe-i şerifin haremi özelliklerini yazdığımız üzere bu kisve-i
şerif de o kadardır. Bu kisveyi Beyt-i şerife Mısır emir-i haccı
giydirir. Kisvenin eteklerini, Beyt-i şerifin duvarı dibinde çep­
çevre 42 pirinç halkalar vardır, her biri kol kalınlığı halkalardır,
sanki saf altındandır, bu kisve-i şerifi sert rüzgâr yırtmasın diye
12 kantar beyaz pamuk sağlam iplerle bu halkaları bağlayıp Ka-
radonlu Beytullah olup Kâbe-i şerif uzak mesafeden gözüktü­
ğünde insan hayran olur.
Hatta 70 bin hacı yüzlerini sürerek ve kisveyi çekiştirerek
yıpranmasın diye Kâbe'nin damındaki makaralara takılı bu ip­
lerle bir adam boyu dört tarafından kisve-i şerifi yukarı kal­
dırırlar. Bu kisve-i şerifin ortasında Beyt-i şerifi kuşatmış zer-
ender-zer bir kuşak vardır, Kâbe'yi çepçevre sarmıştır. Üç arşın
enli sırmalı kemerdir. Som sırma ile bu kuşak üzere " F î büyûtin
ezinallâhu en türfe'a ve yüzkere fîhesmühü yüsebbihu lehu fîhâ bi'l-
guduvvi ve'l-âsâl" [Kur'ân, Nûr, 36] âyeti yazılmıştır. Acayip bü­
yük hayrattır.
Her sene Mısır'dan yenisi gelip eski kisveyi şerif hazretleri
parça parça edip bütün İslâm padişahlarına hediye gönderir, on­
lar da şerife surre ve atiyye gönderirler. Her diyarda parça par­
ça vardır, teberrüken cenaze üzerine koyup cenazeyi mezarlığa
götürürler. Süleyman Han kanunudur ki haccü'l-ekber olunca

814
veya ferman çıkınca kisveyi, kuşağı ve Bâb-ı şerif perdesini Âl-i
Osman padişahına gönderirler. Ama Bâb-ı şerifin perdesini Os­
manlı padişahına (—) (—) (—). Bâb-ı şerifin boyu ne kadarsa bu
Bâb-ı şerif perdesi de o kadardır. Bukalemun gibi rengârenktir
ve tamamen ipektir. Ama zerre kadar belli değildir. Baştan başa
sırmalıdır.
Bâb-ı şerifin kanatları da saf altındandır. Bu kapı da pederi­
miz merhumun işidir. Bir kitâbe içinde ketebelerini gördüm.
Bu Bâb-ı şerifin yüzü safi kalemkârî çökürme münakkaş
kapıdır. Doğuya açılır olduğundan güneşin parıltısından insa­
nın gözleri kamaşır. Bâb-ı şerifin iki kanatlarında altın kitâbeleri
içinde bu tarih:
"Mimmâ bi-hayn mevlânâ es-Sultanu'l-berreyn ve hâkânu'l-
bahreyn Sultan Ahmed Han azze nasruhu. Sene ışrîne ve elf." [1020]
yazılıdır.
Tezhipli gümüş kitâbeler içine siyah savat ile yazılmış hatlar
var. Ama kalabalıktan bakmak mümkün olmayıp bu tarih ile ye­
tindik. Gerçekten de yüksek kapıdır. Mücevher büyük bir kilidi
var, daima kapalı durur. Anahtarı Hazret-i Peygamber asrından
beri İbn Şeybe elindedir. Hâlâ onlar mutasarrıftır. Bir siyah çeh­
re güzel yüzlü kimsedir.
Hazret-i Peygamber bunlara ve Bilâl-i Habeşî'ye "Kıyamete
kadar soyları kesilmeye" diye dua etmişlerdir. Hâlâ oğul oğula
o kadar çoğalmışlardır ki Mekke'de Bilâl oğulları ve Şeybe oğul­
larından geçilmez.
Bazı zaman büyük kimseler gelip Beyt-i şerif içine girmek is­
tediklerinde şerif hazretlerine rica ederler. Onlar da İbn Şeybe'ye
ferman edip hac günlerinde 3 kere açılır. Zemzem kuyusunun
sağ tarafında, duvarına bitişik Beyt-i şerif kapısının merdiveni
vardır, 10 ayak kalın tahta merdivendir, 3 arşın enlidir ve altında
tunç tekerlekleri vardır, Bâb-ı şerif açılınca kütür kütür çekerek
Bâb-ı şerifin eşiğine bitişik koyup bazı hacılar oradan çıkar. Bazı
çabuk ve atik adamlar merdivene bakmayıp bir adam boyu eşi­
ğe sıçrayıp girerler. Ama yavaş ve hantal olan kimseler bu merdi­
venden çıkıp Beyt-i şerife girerler. Ama nice insanlar helâk olur,
Allah saklasın, 70 bin hacı birbirini çiğnerler.
Hele hakir korkumdan bu sene Beyt-i şerifin içine girmek
kısmet olmadı, zira bazı fakihler izin vermemişlerdir. "Fazilet
dışarıdan tavaf etmektir" demişler ve yine,
"Öyledir, o Beyt-i şerifin içine ayak basan, yeryüzünde ne­
reye bassın?" demişler, zira Beyt-i şerife girmek şart değildir.
Eğer komşu olursan Receb ve Şaban'da her an açık olduğunda
girmek caizdir. Ama hakir Bâb-ı şerifinden içeri âşıkane bakıp
aşkım daha artıp Beyt-i şerif içine baktım.
Beyt-i şerif çatısına çıkacak kuzey köşesi tarafında dört köşe
kepenk gibi bir kapaktır. Onu açıp çatıya çıkıp tamir edip temiz­
lerler. Beyt-i şerif içinde yine Kâbe örtüsü gibi "Lâilâhe illallah
Muhammedün Resulullah" ile dokunmuş kırmızı ipek perdeler
vardır, ancak siyah değildir.
Ve (—) adet (—) sütunlar vardır. Biri Hannân ve biri Mennân
(— ) (— ) (— ) . y e y e r y e r avizeler gözükür. Ama diğer camiler ve

mescitler gibi süslü değildir. Şerefiyeti Beytullâh olması cihetiy-


ledir, yoksa süs ve ziyneti için değildir.
Daha sonra hacıların ayanı kibarının bazısı girip nice bini
eşiğini öperler. Öyle eşiktir ki sanki beyaz sütten yaratılmıştır.
Sonra o merdiveni çekip yine Zemzem kuyusu yanma kor­
lar. Daima orada durur. Beyt-i şerifin üzeri (—) ile örtülü bütün
yağmur sularını Altın Oluk'a akıp o oluktan Hatîm içine aktığı
yer, Hazret-i Peygamber'in imamlık edip secde ettikleri yerdir.
Mübarek başları nişan etmiş seccade gibi dört köşe yeşil somaki
döşeli taş mihrap üzere oluktan dökülen yağmur suları bu sec­
de taşı üzerine dökülür. Dört tarafı Hatîm duvarıdır. 500 adam
alır yuvarlak bir duvardır.
İmâm-ı A'zam mezhebinin imamı bu Hatîm içinde Hazret-i
Peygamber'in secde ettikleri yeşil taş üzerinde imamlık edip
secde eder. Altın Oluk altında bulunmaktadır. Bu secdegâh olan
yeşil taşın iki tarafında birer adam boyu altın yaldızlı gümüş
şamdanlar üzerinde ikişer adam boyu ve insan bedeni gibi be­
yaz mumlar yakılır, her gece 2 0 0 fanus içinde mumlarla aydın­
latılıp bütün ibadet ederler.
Bu Hatîm içi çeşit çeşit ham mermer döşelidir. Beyt-i şerifin
döşemesine beraber temelinden çepçevre 170 adımdır. Zemin­
den 1 arşın yüksek yeri Kâbe duvarına beyaz mermer kaplıdır
ki Beyt-i şerifin duvarı yağmurdan koruna.

816
Bu mermerlerde Beyt-i şerifin kisve-i şerifinin eteklerini pa­
muk iplerle bağlayacak 42 pirinç halkalar mıhlıdır. Gerçi pirinç
halkalar, ama öyle parlak ve cilâlıdır kj görenler onu saf altın sa­
nır. Her biri birer adam boynu kadar yuvarlak sarı halkalardır.
Kâbe-i şerif dört köşedir. Doğu tarafta Hacerü'l-esved Köşe­
si, yine doğu ile kuzey arası Irak Köşesi, kuzeyde Şam Köşesi ve
güney tarafta Yemen Köşesi.

İlâhî taş, Hacerü'l-esved'in boyu ve rengini bildirir


Hacerü'l-esved zeminden iki zirâ yüksek siyaha meyilli bir
Kâbe taşıdır. Nice bin tarihçiler anlatmışlardır. Siyahtan açık
neftiye çalar görünür bir Mekke beni taşıdır. Beyt:
Kâbe kıblem senin cemâlindir
Hacerü'l-esved anda hâlindir
diye bazı şairler gerçek sevgilinin benine benzetmişlerdir. Ger­
çekten de Kâbe-i şerifin bütün duvarları beyaz ve yeşil taşlarla
yapılmıştır. Ama bu Hacerü'l-esved doğu tarafında Mekke'ye şe­
ref vermiş bir bendir. Ama parça parça ve gayet parlak ve cilâlı
yumru taştır. Parçalanmasının sebebi odur ki "Rabbin f il sahip­
lerine neler etti, görmedin mi?" [Kur'ân, Fîl 1] âyet-i şerifi şahittir,
Ashâb-ı Fil ile Ebrehe adlı melunlar gelip Beyt-i şerifi yıkıp bü­
tün taşlarını Cidde Denizi'ne döktüğü bütün hadis, tefsir ve si­
yer kitaplarında yazılıdır.
Hacerü'l-esved'i de böyle yaralayıp yerinden söktü. Sonra
Cenâb-ı Hak onlara ebâbil kuşu ile cehennemden birer ateşli taş­
lar gönderip havadan bu Ashâb-ı Fil üzerine o taşları atınca her
birinin devletsiz kellelerine ateş parçası taşlar isabet edince hep­
si helâk oldular.
Sonra yine Kâbe-i şerif tamir edilip Hacerü'l-esved de yeri-A
ne konuldu.
Sonra (—) (—) asrında Karamıta melun gelip Kâbe-i şerifi yı­
kıp Hacerü'l-esved'i topuz ile kırıp yerinden söküp (—) (—) gö­
türdü. (—) sene hac yapılamadı.
Daha sonra Hâşimîler (—) (—) (—) hatırını hoş edip Beyt-i
şerifi yeniden yaptılar. Hacerü'l-esved'i de satın alıp (—) (—) (—
). Ama Karamıta melunlar Hacerü'l-esved'i götürürken 70 deve
helâk oldu. Yerine korken kırılan yerlerine saf gümüş akıttılar.
Hâlâ gümüş ile kaplı mahallini öperler. İnsan kellesinden büyü­
cek Hacerü'l-esved'dir. Bütün tarih kitaplarında böyle yazılmış­
tır. Yine biz konumuza dönelim.
Hazret-i Peygamber öpüp bu beyt (—) (—) Hacerü'l-esved
biri Ma'cene mahalli, biri Hatîm içinde imamet edip secde ye­
rindeki (—) (—) (—) sonra "Ümm-i enbiyâ Hacer Ana ruhu için
el-Fâtiha" deyip o yeşil mihrap taşın sağ tarafına işaret buyurup
dua ederlermiş.
Hadice-i Kübrâ ve Âyişe-i Sıddika'dan rivayet edilir, onlar
Hazret-i Peygamber'den sorup,
"Yâ Resulullah ümm-i enbiyâ [peygamberler anası] buyu­
rup dua mahallinde bu secdegâhlar olan yeşil taşa işaret edersi­
niz" diye sorduklarında Hazret-i Peygamber,
"Hacer Ana bu makamda medfundur" buyurmuşlardır, ha­
dis ile sabittir. Ve bütün Mekkeliler de kitaplarda görüp öyle ta­
nıklık ederler.
Hazret-i Resulullah'ın Mekke taşlarında itibar ettiklerinin
biri de Hacerü'l-esved ile Beyt-i şerifin kapısı arasına Mültezem
derler, 1 kulaç kadar yerdir. İsim sebebi, dua iltizam olunduğu
içindir. Cahiliye zamanında kadı ve hâkim yok iken davacı ve
davalı bu mahalle gelip bu Mültezem taşına el vururlardı. Zalim
ise cüret edip el vurmazdı. Gayret edip el vursa helâk olurdu.
Mazlum olan el vurup kurtulurdu. Bu mahalde beddua ve hayır
dua etseler, kabul olurdu. Yalancı el vurup yemin eden derhâl
cezasını bulurdu. Mültezem demesinin aslı budur.
Hazret-i Şefî'ül-müznibîn'in itibar ettikleri bir de Beyt-i şe­
rif kapısının sağ tarafında Irak Köşesi'ne yakın temel dibinde
bir çukurcuk vardır, ona Ma'cene derler ve Makâm-ı Cibril de
derler. Orada Hazret-i İbrahim Beyt-i şerifi yaparken mübarek
ayakları ile amber kokulu toprağı çamur ederler bu mahalde ka­
rıştığı için Ma'cene derler. Orada iki rekât namaz kılmak sünnet­
tir. Dört köşe bir çukurcuktur. Bu Ma'cene Makamı içinde Beyt-i
şerifin temeli taşında iki zirâ yüksek bir mavi taş üzerinde celî
hat ile bu tarih:
"Ammem bi-tecdîdi eyyamı Mevlânâ es-Sultan Kayıtbay med­
de zılluhu." yazılmıştır. Bu mahalde Mekke [Kâbe] şekli tamam
oldu.

818
Beytullâhi'l-haram 'm isim lerini bildirir
Bütün tarihlerde, güvenilir kitaplarda ve nice siyerlerde
Kâbe-i şerifin isimleri vardır, zira fasih ve beliğler ocağıdır. Ma­
lumumuz olduğu mertebe mübarek isimlerini bildirir.
Evvelâ eski ismi Beytullah'tır. Mekke-i mükerreme, Beyt-i
şerif ve Kâbe-i şerif, Beytullâhi'l-harâm, Bekke-i şerif, el-Beled,
el-Kurâ, Ümmü'l-kurâ, Arûz, Mukattaşa, Fârân, Mukaddese,
Kâvus, Karyetü'n-neml, Cebâbize, Hatîm, el-Vâdî, el-Harem, el-
Arş, Bere, Salâh, Katâm, Zence, Tayyibe, Nâsse, Nâşşe ve Beyt-i
Me'âd.
İbn Abbas hazretleri tefsir-i şerifinde Me'âd'dan murad
Mekke'dir diye tefsir etmiştir ki bu âyet-i şerifi delil gösterip
Beyt-i şerif için indi buyururlar: "(Resulüm!) Kur'ân'ı (okumayı,
tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (yine)
dönülecek yere döndürecektir." [Kur'ân, Kasas, 85] Mekke'dir de­
mişler.
Bu isimlerden başka Fîrûzâbâdî rahmetullah Mekke-i müker­
reme isimleri için bir risale yazıp 370 Mekke ismi toplayıp yaz­
mıştır. Ama Hazret-i Peygamber'in mübarek ağızlarından de­
vamlı Mescidü'l-harâm diye çıkmıştır. Hatta bu hadis-i şerif ile
sabittir: "Benim bu mescidimde kılınan bir namaz, Mescidul-haram
hariç diğer yerlerde kılınan bir namazdan bin kat daha üstündür." de­
mişlerdir.
Bu sahih hadisten başka Müslim ve Buhârî'de râvîleri ile nice
yüz hadis-i şerif vardır. Ve tasrihen ve tenzîhen nice yüz âyet-i
şerifler vardır. "(Şüphesiz, âlemlere bereket ve) hidayet kaynağı olarak
(insanlar için kurulan) ilk ev (mâbet) Mekke'deki (Kâbe)dir." [Kur’ân,
Âl-i İmrân, 96] gibi âyetler vardır ki her biri muhkem âyetlerdir.

Beyt-i şerifin dört tarafında Harem-i şerif içinde olan yüce


makamları bildirir
Beyt-i şerifi hacılar tavaf ettikleri hareme Vâdî-i Ebyaz [Be­
yaz Vadi] derler. Beyaz ham mermer döşeli bir parlak sahradır.
Büyük Harem-i şeriftendir, ama bu mahal beyaz ham mermer
döşelidir. Bu sahranın dört tarafında Beyt-i şerifi ve Hatîm-i şe­
rifi kuşatmış çepçevre 43 tunç direklerdir, ama 2 sanatlı mermer
sütunlardır.
Bu tunç direkler de Süleyman Han'ın yapısıdır. Her biri 3
adam boyu tunç ve parlak sütunlardır. Süleyman Han'ın Si-
getvar altında rikabdarı olan Kuzu Ali Ağa'dan duymuşuzdur,
Süleyman Han bu 41 adet tunç direkler, Yemen gazasına götür­
mek için Mısır'da Tavaşî Süleyman Paşa'ya inşa ettirdiği toplar
idi. Sonra Süleyman Han, Ungurus seferlerinden Yemen gaza­
sına gidememiştir. Süleyman Paşa 200 parça gemi ile Süveyş
Denizi'nden varıp tam 6 ay savaşarak Yemen'i, Hindistan'da
Dîvâbâd'ı, Ahmedâbâd'ı, Bender'i ve Suratâbâd adlı iskeleleri
Portekiz keferesi elinden Osmanlı pazu kuvveti ile alıp 9 bin
adet Portekiz kâfirini esir edip 41 parça balkarmata gemileri
de fetheder. Bu yazılan kalelere Osmanlı askerinden cengâver
yiğitler koymuştur. Süleyman Paşa, Süleyman Han'a haberci­
lerle bu sevinçli fetihleri arz edince Süleyman Han'dan ferman
gelip,
"Sen ki Süleyman Paşa lalamsın. Fethettiğin kalelerde be­
nim için birer cami yapıp her bir kalede Süleyman namıma sik­
kemi kesip Hindistan'da hissiye ve hutbem olup o kesilmiş ak­
çelerden Der-i Devlet'ime hazine gönderip fethettiğin kaleleri
Hindistan hakanı karındaşıma teslim edip muhabbetnâmeler
ile Der-i Devlet'ime gelesin" diye haber gelince Süleyman Paşa,
"Emriniz baş üstüne" diye sikke ve hutbe okutturup anı­
lan kaleleri Hint padişahına hibe eder. Bu kadar bol malla
Hindistan'dan zaferle dönüp Yemen'de de 7 adet iskeleleri fethe­
der. Oradan donanma-i hümâyûn ile alınan kâfir gemileri ile ve
sayısız kıyassız çok malla Cidde'ye gelir. Oradan Mekke-i mü-
kerremeye gelip hacceder. Yukarıda zikri geçen 41 parça topla­
rı hazır cebehane bulunması için Beyt-i şerifin dört tarafına süs
için sıralı olarak dizmişlerdir. Yoksa onlar bir şey için dizilmiş
direkler değildir. Kuzu Ali Ağa merhum öyle buyurmuşlardı.
Hamd olsun 40 yıldan sonra görmek nasip oldu. Gerçekten
hepsi şahi tunç toplardır. Üzerlerinde bina yoktur. Dipleri birer
mermer kürsü üzere ağızları yukarıda ama falya ve ağızları ka­
palı olduğundan bir tek fert bile top olduğunu bilmezler.
Bu tunç direkler birbirine kol kalınlığı demir kollar ile biti­
şiktir. Bu tunç sütunların araları beşer adımdır. Her direk üze­
rinde birer altın yaldızlı sanatlı alemler vardır. Ve sütundan sü-

820
tuna kol kalınlığı demir kemerler vardır, baştan başa kandiller
ile süslenmiştir.
Bu tunç direklerin Minber-i Resûl dibinden ta Şâfiî Maka­
mı önünden geçip Zemzem kuyusu köşesine kadar Kâbe-i şerifi
kuşatmıştır, Kâbe-i şerif bu direklerin ortasında kalmıştır. Bütün
hacılar bu tunç direkler içinde tavaf ederler, tavaf hudududur. Bu
direklerden taşra tavaf olunmaz, zira Hazret-i Peygamber bu di­
reklerin olduğu yerden tavaf ettikleri mahalde mübarek ayakla­
rının izi üzerine bu direkler dikilmiştir.
Bu tunç direkler ile Kâbe-i şerif arasından başka büyük
Harem-i şerifte ham mermer döşeli değildir, baştan başa küçük
kara taş dökülüdiir. Kaldırım döşeli değildir, hemen dereler için­
de çakıl taşı nasıl serili ise büyük Harem içi öyle dökülmüştür.
İnsan, üstüne huzur ile basamaz.
Bu dökülmüş küçük taşlar, Hazret-i İbrahim Beyt-i şerifi
yaptığında ondan artakalmış küçük moloz taşcağızlardır. Teber-
rüken temizleyip kaldırmazlar. Ve bir faydası da odur ki eğer
Harem-i şerife baştan başa tavaf mahalli gibi beyaz mermerler
döşeli olsa, döşenmiş taşların şiddetli sıcağından tavaf edip ayak
basılmaz, güneşin hararetini alıp huzurla tavaf olunur.
Bu Büyük Harem'in (—) (—) Beyt-i şeriften ta Bâb-ı Safâ'ya
kadar üç zirâ enli ham mermer döşelidir.
Biri de Bâb-ı Bâsıtıyye'ye, biri de Bâb-ı Ziyâde'ye ve biri de
Bâb-ı Selâm'a kadardır, ondan başkası küçük taş döküliidür.
Bu Harem-i şerif içre olan binalardan biri,
Hanefî M akam ı: Arası 50 adımdır. (—) adet yapma sütunlar
üzerinde (—) ayak taş merdiven ile çıkılır köşk gibi bir mahfildir.
Dört tarafında beyaz ham mermerden kafes gibi oyulmuş kena-
releri vardır. Dört tarafı zıhlı ve mebrum beyaz mermer direkler
üzerinde küçük kemerlerdir. Bukalemun nakışlı tezhipli halkârî A
Bih/.âd ve Mânî kalemidir.
Bu tavan üzeri kurşun örtülü harpüşte kubbelidir. 20 nefer
Hanefî müezzini bunda müezzinlik ederler, bir havadar yük­
sek köşktür. Hakir bir hatm-i şerifi bu maksurede tamamlayıp
bahr-i tavîl gibi uzun bir dua ettim ki nice bin hacı bu dua har­
manında hazır olup âmin âmin sesleri göklere yükseldi. Birden
bine binden yüz bine varıncaya kadar ihsan ve nimetlerini gö-
rüp hukuk kazandığımız velinimetlerimizin ruhlarını yâd ettik.
Ana-baba hukuku için, üstadlarımızın hukuku için, merhum
Melek Ahmed Paşa efendimiz ruhu için, Defterdarzade Meh­
med Paşa, Seydî Ahmed Paşa, Sührab Paşa, Tabanıyassı Meh­
med Paşa, Canpoladzade Mustafa Paşa, Kapudan Haşan Paşa,
Mevlevi Mehmed Paşa, Derviş Mehmed Paşa, Siyavuş Paşa, Faz­
lı Paşa ve Serdar Ali Paşa, kısacası bütün vezirlerle tanışıp ga­
zalarda birlikte hazır olduğumuz efendilerimizin ruhlarını yâd
edip okuduğumuz hatm-i şerifin sevabı ile her birinin ruhlarını
hissedar eyledik. Bütün hacılar âmin dediklerinde sesleri gökle­
re yükselirdi.
Bu Hanefî Makamı'nın minber-i şerife bakan köşesinde bu
tarih:
Dâver-i Cem-azamet Han Mehmed ya'nî
A di [u] dâdile uyandırdı miilûk-i seyfi
Dedi tarihin anın ehl-i Medine göricek
Katı a'lâ güzel oldu bu makâm-ı Hanefî.
Sene 1063
yazılmıştır. Bu Hanefî Makamı'nın sağ tarafında,
İmam M alik Makamı: Yemen Köşesi karşısında tek kat bir
alçacık köşktür. (—) sütun üzere nakışlı tavandır. Çatısı mavi
kurşunla örtülüdür. Malikî mezhebi müezzinleri bunda ikamet
ederler. İmamları Yemen Köşesi ile Şam Köşesi arasında imamet
ederler. Onun sağında Hacerü'l-esved karşısında,
İmam Hanbel M akamı: Bu da tek katlı alçak maksuredir.
Bütün mezhep (—) müezzinleri bunda ikamet edip imamları
Hacerü'l-esved dibinde imamet eder. Cemaatleri de kara çehre­
li insanlardır.
Bu müezzinler m ahfilleri de (—) sütun üzere nakışlı tavan­
dır. Kubbesi harpüşte kurşun ile örtülüdür. Bu mahfil içinde da­
ima Beyt-i şerif hizmetkârları hadım ağalar kalırlar. 200'den faz­
la siyah çehre hadım ağalardır ki her biri otuzar kırkar sene Os-
manlıda yaşayıp Beyt-i şerif hizmetiyle nasiplenip azat olurlar.
Bu İmam Hanbel Makamı'nın da sağ tarafında 3 adım ya­
kın Zemzem kuyusu üstünde yüksek bir bina yapı İmam Şâfiî
Makamı'dır. Zemzem kuyusu üstündedir, bunlardan yüksek

822
yapı Resulullah Mahfili'dir. Hazret-i Peygamber daima bu ay­
dınlık köşkün yerinde ibadet edip Makâm-ı İbrahim'e yönelir­
lermiş. (—) ayak merdiven ile çıkılır şirin bir köşktür. Dört tara­
fı 1 2 sütun üzerine harpüşte nakışlı, tezhipli, silu ve lacivert ile
süslenmiş bir ibadetgâhtır. Bütün Şâfiî müezzinleri bunda ika­
met ederler.
Şâfiî imamı Beyt-i şerifin sağında zikri geçen Ma'cene adlı
mahalde imamet eder. İlk defa bu mahfilden Bilâl-i Habeşî evlâdı
ezana başlayınca önce İmam Şâfiî mezhebindekiler namaz kı­
lar. Ardından İmam Hanefî, sonra İmam Malikî, sonra İmam
Ahmed-i Hanbel mezhebindekiler kılarlar.
Bu Şâfiî Makamı'nın altı Zemzem kuyusu olmakla bu köşk­
te bir delik vardır. O mahalde daima bir kova hazır durur. Her
kim Zemzem suyu içmek isterse o kovayı o delikten iple sarkıtıp
Zemzem kuyusundan su çekip içer. Bu köşkte olan cemaate da­
ğıtır. Bir garip şekilde yapılmış mahfildir.

Cennet pınarı, rahmet suyu Zemzem kuyusunun özellikleri


Bu zikrolunan Şâfiî Makamı'nın altında dört köşe bir bina
içinde bulunmaktadır. Dört tarafında 4 adet pencereleri vardır.
İkisi Beytullah'a bakar ve ikisi minber-i şerife bakar. Bir kapı­
sı var, Büyük Harem içinde doğuya bakar iki kanatlı küçük ka­
pıdır. Bu kapının kemeri üzerinde altın levhalı hat ile bu tarih:
"Sultanü'l-berreyn ve hakânü'l-bahreyn kültü tarihahu bi-lafzı
kad benâ'z-Zemzem Mehmed Han, sene 1082" yazılmıştır.
Meğer bu kapıyı Sultan IV. Mehmed yenileyip bu tarihi yaz­
mışlar.
Zemzem kuyusu bu yüksek binanın ortasmdadır, kuyu ağ­
zında bir beyaz mermer ağızlık vardır. Boyu bir adam göğsü hi^
zasınca bir büyük kuyu ağızlığıdır. Çepçevre 12 adam kuşatır
kuyu ağzıdır. Bu kuyu ağızlığı çepçevre demir bileziktir. Zira bu
Zemzem suyu yaratılalıdan beri gece gündüz nice kere yüz bin
kova su çekilir. Böyle demir bilezik olmasa kuyu ağzı parça par­
ça olur. O yüzden Zemzem kuyusunun ağzına demir ağızlık et­
mişlerdir.
Bu ağızlık üzerine dört adam çıkıp demir kafeslere dayanıp
dört yerden demir makaralar ile gece gündüz çatal kovalar ile

823
Zemzem suyu çekip hacıları sularlar. Hacılar da Zemzem suyu­
nu içip bu duayı okurlar:
''Allâhümme innî es'elüke ilmen nâfi'an ve rızkan vâsi'an ve şifâe
min külli dâin ve min haşyetik" diye gönül hoşluğu ile içip yangın-
lığını giderirken üzerine döker, bazısı başından aşağı döker, an­
cak şiddetli sıcaktan hemen giysileri kurur.
Sabah akşam nice kere yüz bin kırba, bardak, testi, tulum ve
kova doldurmadadırlar. Bu Zemzem suyu çekenler 40 nefer el­
leri ve ayakları kınalı iri Araplardır. Her vakit dörder dörder ge­
lip Zemzem suyu çekerler. Her an dört adam tahammül edemez,
gece ve gündüz nöbet ile çekerler.
Allah'ın hikmeti bu kadar kere yüz bin kova su çekilir, bir
damla eksilmez. Acep âb-ı zülâl hayat suyudur. Nice bin derde
devadır. Ancak dünya suları lezzetinde değildir, biraz tuzludur,
ama içenin dimağı ham amber ile kokulanır. Bir adam 10 okka
içse asla zarar vermez.
Bu dünya sularının hepsinde koku yoktur. Ama bu Zem­
zem suyunda sabah vaktinde öğle vaktine kadar gül kokusu alı­
nır. ikindi vaktine kadar menekşe koklanır, akşama dek ise ya­
semin kokusu alınır. Yatsı vaktine dek kâdî kokusu vardır. On­
dan sonra saf süt kokusu alınır.
Hatta bu hakir, âlem dışardan habersiz iken Şâfiî vaktinde
varırdım. Sanki kuyu bulamaç gibi kaymağı gelmiş süt lezzetin­
de içip dimağım kokulanırdı.
Ve testilere doldurup bütün İslâm ülkelerine teberrüken he­
diye götürürler. Ve nice kere yüz bin testi vilâyet vilâyet götü­
rürler.
Bu temiz suyun tabiatı balgamîdir. Safravî adama mutedil­
dir. Bazı tabiata azar verip yetecek kadar içse faydasını görür.
Ama her şeyin çok içilip yenmesinde her zaman fayda yoktur.
Her ne niyete içsen Allah'ın izniyle faydasını görürsün.
Sözün kısası bütün hastalıklara devadır. Hatta beliğ şairler­
den birisi Kâbe-i şerife hasta varıp Zemzem suyundan içip şifa
bulunca şu kıtayı söyler:
Yekûlûne Leylî bi'l-ırâkı marîzatün,
Fe yâ leytenî küntü tabîben müdâviyâ,

824
Aleyye izâ lâkaytü Leylî bi-halvetin,
Ziyaretii Beytillâhi riclâye hâfiyâ
[Mecnun'un meşhur bir şiiri:
Diyorlar ki "Leyla Irak'ta hasta."
Keşke ben tedavi eden doktor olsaydım!
Leyla ile bir halvet yerde buluşsaydım
Yalınayak Beytullah ziyaretini bir borç bilirdim.]
Gerçekten de bir adam doğru inançla içse elbette şufa bulur,
zira Hazret-i İsmail mucizesidir. Hakkında nice bin sözler yazıl­
mıştır. Ama doğru söz odur ki,

Zemzem suyunun çıkm a sın ın anlatılm ası


Hazret-i İbrahim'in oğlu İsmail'i beşikte iken annesi Hacer
Ana İsmail'i yere bırakıp kendi işine meşgul olduğunda Hazret-i
İsmail ağlayıp gözyaşları yere düşer. Yerden ırmak gibi iki pınar
kaynar. Benî Cürhüm İbrî dilinde bu pınarlara Zemzem dediler.
Sağlam görüş odur ki Hazret-i İsmail bebekliğinde toprak üze­
rinde uyur, uyandığında debelenerek mübârek ayaklarının ök­
çesiyle yere vurunca Allah'ın emriyle iki pınar kaynayıp İsmail'i
boğacak hâle gelince İsmail ağlamaya'başlar. Derhâl Hacer Ana
İsmail'in ağlamasını duyunca Safâ ve Merve arasında sa'y ede­
rek gelip görse ki İsmail suya batıyor. Bre medet canımın parçası
sana n'oldu, deyip İsmail'i kucaklar, Zemzem suyunun kaynadı­
ğına bin bin hamd eder. İlk Hacer Ana içip elhamdülillah yerine
İbrîce Zemzem deyip dua edince,
Hazret-i İbrahim zevcesi ve Hazret-i İsmail annesi Hacer
Ana'nın Zemzem suyu hakkında İbrî diliyle duası
Haban hu ja bij jemjem
A llah'ım bu Zem zem 'den

Julu bnha jum bidij


avratlara güzellik ver

Jujajlm jkjtja
Rahmet ile yarlığa
Jidej dersan flavarja
cennetine nice zaman ko yıllar ile

Huj rivajı Jbaş ndaj


Nuh ile nübüvvet tacı ile iman ver

Tuj mja jlm jlm jida yz küm jba


dağ kadar bol bol cennet rahmeti ver

Büraj fir flajriba flajriba


dertlerinden kurtar kurtar

İbrî dilinin çevirisi: İlâhî bundan içen kadınları mahbûbe


eyle ve güzel ahlâk ver. Ve rahmetinle yarlığa ki âcizelerdir. Ve
evlâtlarımdan içenlere nübüvvet tacı ver ve bol bol rahmet ey­
leyip tüm dertlerine çare ver, diye dua eder. Gerçekten de Zem­
zem suyu kadınlara gayet faydalıdır ve gayet mahbûbe olurlar.
Bütün kadınları güzel ahlâk ile tanınmışlardır.
Her kim içerse yemek yemiş gibi doyup sağlıklı olur. Bu
Zemzem suyunun dört tarafını Hacer Ana toprakla çevirip bir
göl eder. Eğer çevirmese büyük nehir olurdu, derler.
Hazret-i İbrahim ziraattan kulübesine gelip görse ki bir tatlı
su çıkmış, içip hamd ü senâ edip İsmail'e hayır dua eder.
Âlem tarihçilerine göre: Mekke-i mükerreme yapılmazdan
evvel Cenâb-ı Bârî Zemzem suyunu çıkardı ki toprağı çamur
etmeye su lâzımdır. İşçilerin de suya ihtiyacı vardır. "Her can­
lı şeyi sudan yarattık." [Kur’ân, Enbiyâ, 30] Onun için Cenâb-ı İz­
zet o Zemzem suyunu yarattı, derler. "Sorumluluk rivayet edene
aittir." Nice sözler vardır, ama Resul-i Kerîm aleyhisselâm, "A l­
lah İsmail'in annesine rahmet etsin. Zemzem'i bıraksaydı, ırmak
olurdu" buyurmuşlardır, vesselâm.
Zemzem suyunun sağ tarafında taşrada duvarına bitişik
Beyt-i şerifin tunç tekerlekli merdiveni durur. Beyt-i şerif açıl­
dıkça Bâb-ı şerif önüne koyup bütün hacılar ondan çıkıp Beyt-i
şerife girerler. Bu merdivenin sağ tarafında,
Eski Bâb-ı Selâm: Daha önce Harem-i şerif genişletilme­
den Harem-i şerifin Bâb-ı Selâm'ı bu imiş ve Harem çevresi zik­

826
ri geçen tunç direkler imiş. Hâlâ bu Bâb-ı Selâm bir eyvan keme­
ri gibi yüksek bir kemerdir. Bir tarafa Zemzem suyu köşküdür.
Bir tarafı Resulullah Minberi'dir ki Eski Bâb-ı Selâm'm sağ tara­
fında asla bir yere bitişik değildir. Hemen büyük Harem'in tam
ortasında beyaz ham mermerden bir sanatlı minberdir ki misli
İslâm ülkelerinde yoktur. Bir sürahi hoş minberdir ki anlatmak­
ta dil kısa kalır.
Bu minberin yukarısında 4 düzgün sütun üzerinde bir yük­
sek sivri külâhı var. Ta zirvesinde bir adam boyu bir alemi var.
Minberin kubbe külâhı ve alemi öyle cilâlı ve parlak altındır ki
hacıların gözleri kamaşıp Sübhanallah derler. Gerçekten benzer­
siz bir minberdir.
Her Cuma günü hatip makamının iki yanını yeşil sancaklar
ile süslerler. Ve 2 kere 7 adet minarelerde salâlar verildikten sonra
bütün Beytullah hizmetkârları tevhid-i sultanî ile hatip hazretle­
rini Kademü'n-Nebî Kubbesi'nden çıkarıp örf-i izâfetiyle vakarıy­
la boğazında ridâ-yı Muhammedi ile ve elinde kılıç ile yürüyerek,
önünde Resulullah sancağı ile tevhid ederek bütün hulefaları ge­
tirip minber dibinde seccadesinde oturunca ezân-ı Muhammedi
okunup Zemzem suyu köşkünden bütün müezzinler,
"Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin aleyhi
ve sellim" deyip seslendiklerinde Resulullah sünneti eda olunup
Hazret-i Bilâl-i Habeşî evlâdı Şeyh (—) yüksek sesle tasliyeye yol
buldurup hatip hazretleri elindeki keskin kılıcı ile minbere çıkıp
hutbeyi tamam edip,
Evvelâ Cenâb-ı Bârî'ye hamd ü senâ, ikinci olarak Hazret-i
Risalet'e salât ü selâm, üçüncü olarak Çâryâr-ı Güzin'e tarziye,
dördüncü olarak Osmanoğlu'na dua ve senâ ederek,
"Hâdimü'l-Haremeyni'ş-şerifeyn mevlânâ mülûkü'l-Arab
ve'l-Acem es-sultan ibnü's-sultan es-sultan Gazi Mehmed Han-ı
Râbi Fâtih-i bilâdi'l-Erdel edna'l-arzı'l-erzel ve fâtih-i Yanova ve
fâtih-i Varat ve fâtih-i Uyvar ve fâtih-i Keçkıvar ve fâtih-i cezîre-i
Ikrît" deyip ta Mısır Fatihi Sultan Selim'e kadar her padişahı
sıfatlarıyla öyle sıralar ki bu sıfatları duyan kimse Osmanoğlu
devletinin ne idiğini bilir.
Mahmil-i şerifler ile 70 bin hacı Arafat'a toplandığında
Osmanlı'nm şan ve büyüklüğünün ne idiği belli olur.
Bu minberden hatip inip iki rekât Cuma namazı kılındık­
tan sonra minber dibinde tevhid olur, bazı hacılar tavafa baş­
larlar.
Mekke şehrinde bu Harem-i şeriften başka yerde Cuma na­
mazı kılınmaz. Bütün kullar bu Harem-i şerife dolup Beyt-i şe­
rifi ortaya alıp yüz yüze ibadet caiz değil iken bu Harem-i şerife
karşı karşıya secde ederler. Ama yöneldikleri secdegâhları Beyt-i
şeriftir. Bir acep seyirlik ibadetgâh yerdir.
Bu minber ile Beyt-i şerifin arası 20 adını uzaktır. Minber ile
Zemzem suyu arasından ilerice,
Hazret-i İbrahim M akam ı yani Hazret-i İbrahim evi:
Kâbe-i şerifi yapmazdan evvel Benî Cürhüm kabilesi içinde sa­
kin olup bu makamı yer edinmişler idi. Onun için Makam-ı İb­
rahim derler. Bir alçak dört köşe, tunç kafesli, sanatlı, köşk gibi
kurşun örtülü bir makamdır. Doğuya bakar yine tunç kafesten
görmeye değer bir kapısı var.
Bu kapı önünde bir dehlizi (—) nazik sütun üzerine yapıl­
mıştır. Kubbesi levha tavandır. Bukalemun nakışlı yaldızlı, ibret
verici halkârî, silu, lacivert, lâ'lî ve mina elvan çeşit çeşit boya­
lar ile öyle işlemelidir ki Veli Can, Bihzad ve Ağa Rıza kalemini
çekmede âcizlerdir.
Makâm-ı İbrahim olmakla Sultan İbrahim Han yeniden ta­
mir edip böyle büyüleyici nakışlar yaptırmış. Tamirine tarihi
var ama yazmaya vaktimiz olmadığından yazılmadı.
Bu Makam-ı İbrahim'in içinde bir de dört köşe bir yaldız­
lı sanduka vardır, öyle nakışlıdır ki sanki Çin nakşıdır. Bu da
Mısır'da Yusuf Köşkü'nden emir-i hac getirip bu Makâm-ı İbra­
him sandukasını örter.
Bu Sultan Ahmed Han'ın hayratıdır. 7 okka tezhipli sırma, 7
okka saf gümüş ve 2 kantar ipek ile yaldızlı dokunup çeşit çeşit
çiçek nakışları ile süslenmiştir. Bir tarafında,
"Lâ ilâhe illallah İbrahim Halîlullâh" yazılmıştır.
Bir kitâbe içinde de "Min makamı İbrâhîm.../İbrahim'in ma­
kamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın)" [Kur'ân,
Bakara, 125] âyeti yazılmıştır.
Bu tezhipli yazıların hepsi siyah ipek üzerine sırma ile işlen­
miştir. Bir sanduka içinde Hazret-i İbrahim'in mübarek ayak iz-

828
Ieri vardır. İçi gülsuyu ile doludur. Ziyaretçiler bu kubbeye girip
o gülsuyundan yüzlerine sürerler.
Ziyaret edilince duası yukarıda yazılıdır. Bu zikrolunan ya­
pılar Beyt-i şerifin dört tarafında bulunmaktadır.
Zemzem kuyusunun kapısı önünde doğu tarafta 8 adım
uzaklıkta,
(— ) M akamı, yani Kademü'n-Nebî: Dört köşe bir duvar
üzerinde beyaz yüksek bir kubbedir. Kurşun ile örtülü değildir,
beyaz kireç ile örtülüdür. Bu kubbe içinde küçük bir mihrap var­
dır. Onun sol tarafında bir dolap içinde dört köşe bir sandukada
Hazret-i Peygamber'in mübarek ayakları bir kara taşa tesir edip
ayak izleri çıkmıştır. Bu izlerin çukuru gül suyu doludur. Bütün
hacılar yüzlerine sürüp yüzleri nurlanır.
Bu kubbe içinde nice yüz hayır sahibinin tezhipli ve yaldızlı
çerağdan, şamdan, buhurdan ve gülâbdanları var ki yığın yığın
hazırdır. Ve mücevher şamdan, kandil ve gümüş kapları var ki
hesabını Allah bilir. Çeşit çeşit fanuslar var ki her biri birer mem­
leketten hediye gelmiştir. Her gece Harem-i şerif hizmetkârları
mumları yakıp Harem-i şerifi süslerler.
Bu Kademü'n-Nebî kubbenin kapısı Harem-i şerif içine ku­
zeye açıktır. Bu kubbenin 10 adım kuzeyinde,
(— ) Kubbesi: Bir alçak kubbedir ve kireç ile sıvalıdır. Zey­
tinyağı mahzeni olmakla daima kapalıdır. Bu Harem-i şerifte ve
şehir içinde ne kadar yüz bin kandiller var ise, hepsine zeytinya­
ğı bu kubbeden verilip Harem-i şerifi aydınlatırlar.
Bu kubbenin dört tarafında nice bin Zemzem suyu bardak­
ları vardır, sürahi testilerdir. Onlara Zevrak-ı Safâ derler. Zemzem
suyu ile doldurup rüzgâra karşı durup hava alınca buz parça­
sı olur. Nice bin sürahi boğazlı bardaklardır. Her biri birer hayır,
sahibinin hayrıdır. Üzerlerine kırmızı hat ile hayır sahiplerinin
ismi yazılmıştır. Kırılan bardak yerine biri daha alınır. Bunların
sahipleri her diyardan surre ve atiyyeleri gelip vekil olan kim­
se bardakları doldurup hacılara dağıtırlar, acayip gizli hayrattır.
Safalı kardeşlere malum ola ki yukarıda yazdığımızla bu
kubbelerden başka bu Harem-i şerif içinde yapı yoktur. Hepsi
sırasıyla yazıldı. Ancak bu Harem-i şerifin dört tarafında nice
yüz medrese vardır. Hepsinin pencereleri Beyt-i şerife bakmak-

829
tadır. Herkes hanesinden dört mezhep imamlarına uyarlar, kat
kat hane ve medreselerdir. Bâb-ı Davud'dan Bâb-ı Selâm'a va­
rınca kadar Harem duvarının dışı yoldur. Bâb-ı Safâ'dan taşrası
Safâ ve Merve arası çarşıdır. O taraftan hane ve Mısır Emir-i hac-
cı Medresesi'nden başka medrese yoktur.

İk i dünya efendisi, şefaatçisi, Sakaleyn peygamberi


Hazret-i Resulullah eliyle M ekke'nin fethi
Bu özelliklerini yazdığımız Beyt-i şerif için Âdem'in yere in­
mesinden beri eski mabet olmakla nice bin melik buna malik ol­
duklarında nice bin savaşlar olduğu tarih kitaplarında açıkça ya­
zılıdır. Peygamberimizin hicretinin 10. senesinde bizzat Hazret-i
Peygamber Medine'den 74 bin Sahabe-i kiram, Muhacirin ve
Ensar ile gelip Mekke'yi kuşatıp zorla, kılıç vurarak Kureyş
inkârcıları elinden fethedince bütün malı erzakı ganimet oldu.
Bu fetihte İslâm ile şereflenenleri bildirir: Ebû Süfyan bin
Zacr bin Harb, Halim bin Cerâm, Bedîl bin Vertâ, İkrime bin Ebû
Cehil, Abdullâh bin Sa'd bin Ebî Serh, Hazret-i Ebubekir'in ba­
bası Ebî Kuhâfe kör iken Resulullah'm huzuruna Hazret-i Ebu­
bekir getirip İslâm ile şereflendi.
Bu Mekke-i mükerreme fethedildiği gün Halid ibn Velid
hazretleri Rum'a serdar olmak için Resulullah hil'ati giyip Re­
sulullah sancağını eline alıp 40 bin namlı sahabe ile Rum kayse­
ri üzere gidip Şam-i şerifi fethetti. Bütün Rum keferesini kılıç­
tan geçirip nice bin deve yükü ganimet malıyla Medine'ye gel­
di. İlk Rum gazası budur. Onun için Halid hazretlerine sıyrılmış
Allah'ın kılıcı dediler.
Tarihçiler Kâbe-i şerifin bu mertebe mamur olmasını şöyle
yazarlar: Hazret-i Âdem indikten sonra yeryüzünde Mekke ye­
rinde yerleşti. Allah Hazret-i Âdem'e ibadetgâh için kızıl yakut­
tan bir Beyt-i Mamur gönderdi. Hazret-i Âdem onda ibadet edip
dua etti ki "Allâhümme'c'al lehu amâren min zürriyyetî" diye dua
etti. Hazret-i Âdem'in duası kabul olup Kâbe yeri günden güne
mamur oldu.
Daha sonra Nuh Tufanı'nda Beyt-i Mamur'u Cenâb-ı Al­
lah yine Me'vâ Cenneti'ne kaldırdı. Tufan'dan sonra Hazret-i İb­
rahim zamanında yine Hazret-i Âdem'in daha önce ettiği dua­

830
sı bereketiyle Hazret-i İbrahim İlâhî emirle yeniden yaptığında
Cenâb-ı Bârî'den ses gelip emretti, "Ey İbrahim! 'İnsanlar arasın­
da haccı ilân etti ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen
yorgun argın develer üzerinde,..... sana (Kabe’ye) gelsinler'" [Kur'ân,
Hac, 27] dedi. Hazret-i İbrahim,
"Yâ Rabbî! Benim sesimi kim işitir?" dedi. Cenâb-ı Hak:
"Minke'l-ezân ve aleyye'l-belâğ/Ezan senden, belağ benim üs­
tümde" buyurdu.
Derhâl Halilullah Ebî Kubeys Dağı'nın zirvesine çıkıp doğu,
batı, kuzey ve güney taraflarına seslendi ki,
"Rabbiniz bir beyt yaptı. Gelin yâ ricalallah, hac tavaf ey­
len" dedi.
Allahü Taâlâ İbrahim Nebî'nin sesini gökle yer arasında
olan yaratılmışlara, ana rahminde cenin olanlara duyurdu. Bü­
tün yaratılmışlar 1 kere, 5-10,ve 50 kere "Lebbeyk allâhümme leb­
beyk" diye telbiye ettiler. Her ne kadar telbiye ettilerse, o kadar
hac nasip olur.
Bu sesi duymayan hacdan mahrumdur. Ama, "Vekâleten
kısmet olur ve haccı yapmış olur" diye bazı tefsirciler yazmış­
lardır.
İşte Hazret-i Adem duası sebebiyle Kâbe-i şerif mamur ol­
mada. Ve Hazret-i İbrahim sesiyle her sene nice kere yüz bin
hacı gelmede. Kıyamete kadar mamur ola ve hacılarla şenlikli
ola, âmin yâ Mu'în. Beyt:
Her kime Kâbe nasîb olsa Hudâ rahmet eder
Sevdiği kişiyi Hak hanesine da'vet eder

Mekke şehri hayır yapılan ve Bekke beldesinin süslü çarşısı


Safalı kardeşlere ve vefalı dostlara şöyle malum ola ki Mek-
ke şehri 7 yüksek dağın arasında 7 adet dere ve tepe üzerine ku­
rulmuş, kuzeyden güneye uzunlamasına büyük bir şehirdir.
Ancak yapılarının çoğu 7 dereye yapılmıştır.
Bu dere içinde 3 yolu vardır, gayet ulu yollardır. Kuzey tara­
fında Bâb-ı Muallâ'ya kadar büyük yoldur. Birinin ucu da Ham-
mede tarafında Şebîke dedikleri mahalle varır. Güney tarafta Ye­
men yolu üzerinde Hazret-i Hamza'nın doğduğu mekâna ula­
şır. Bu büyük şehrin eni Cezzel Dağı dedikleri dağın yüzünde ve

831
Cebel-i Ebî Kubeys'in yarısından fazlası mamurdur. Bu iki dağın
üstü ve arası da mamurdur ki şehrin genişliğini belli eder. An­
cak bir ok menzili yerdir. Bu Ebî Kubeys Dağı ile Cezzel Dağı'na
Ahşebân derler.
Bu Mekke şehrinin boyu Bâb-ı Muallâ'dan Bâb-ı Mâcin'e ka­
dar tam 4.200 adımdır. Ondan öte şehrin sonuna dek 3 bin adım
daha vardır.
Yine Bâb-ı Muallâ'dan Bâb-ı Şebîke'ye kadar, mera yolundan
Sevîka'ya, oradan yine Bâb-ı Şebîke'ye varınca kadar 1.170 Mek­
ke zirâidir.
Bu yollardan başka 12 yol ve 700 sokak daha vardır. Hep­
si mahalleler içindedir. Aşağı çarşıda olanlar düz yerde bulun­
makla kumsaldır, asla kaldırım döşeli değildir. Dağlar üzerinde
olan mahalle sokakları iniş yokuş kayalı yollardır. Ve gayet te­
miz yollardır.
Bu Mekke şehri içinde küçük büyük toplam 740 mihraptır.
Bütün mescit, medrese, tekke, zaviye, Dört Halife ve sahabe ha­
nelerinde olan mihraplar sayılıp 740 mihrap olmuştur. Ancak
Cuma namazı kılman Harem-i şeriftir. Ondan başka yerde bu
şehir içinde Cuma namazı kılınmaz.
Mekke şehri mescitleri: Evvelâ (—) Mescidi ve Hazret-i
Resul'ün Bi'r-i Cübeyr'i yakınında Mescid-i Nebî derler
ziyaretgâhtır. Nûbâ Dağı üzerinde Ömer ibnü'l-Hattâb Mesci­
di, Bâbü'l-Acle yakınında Cafer bin Ebî Tâlib doğduğu mcscit.
Zukâk-ı Mirfak'da Hazret-i Ebubekir'in evi, mescidi ve dükkânı
da bu mahaldedir.
Hazret-i Abbas hanesi mescittir. Kaykaân Dağı yanında, Cü-
neyd ve İbrahim-i Edhem Mabedi. Bu iki sultan bu mescitte ka­
lırlar imiş.
Mekke içinde Haccûn Dağı'nın karşısında Mescidii'l-Hak
ve Zâyet Mescidi. Bir alçak minaresi vardır. Müddea'da Eymen
Mili yakınında Müddea Mescidi. Şehirden aşağı Rükûb Mescidi,
Hazret-i Peygamber Medine'ye hicret edince bu mescitten binip
Medine yoluna çıktıkları için Rükûb Mescidi derler.
Tenîm adlı mahalden kıbleye gelirken Hazret-i Âyişe-i Sıd-
dika Mescidi, bir küçük mescittir. Harem- i şerif milleri yolun­
da bir ziyaretgâhtır.

832
Hâsekiyye İmareti yakınında Seyyid Ahmed el-Bedevî Ma­
kamı Mescidi, bir alçak minareli kalabalık cemaate malik aydın­
lık mescittir.

Mekke-i mükerremede dua kabul olan yerleri, yüksek ma­


kamları ve mescitleri sırasıyla bildirir
Evvelâ Metâf-ı Şerif, Mültezem, Mizâb-ı Rahmet altı,
Beytullâh içi, Zemzem, Hacerü'l-esved, Halilullah Makamı,
Kademü'n-Nebî, Resulullah Minberi dibi, Safâ ve Merve, Mesâ,
Arafat, Müzdelife, Mescid-i İbrahim, Mine, Cemreler, Sebîr
Dağı'nda Mescid-i Kepş, Mescid-i Hayf, Mescid-i Nahir, Mescid-i
Meş'ari'l-harâm, Mürselât suresinin indiği yer ve müminle­
rin annesi Hadice-i Kübrâ evi. Peygamber Efendimiz 25 yaşın­
da iken Hadice'nin malıyla ve Müyesser adlı kölesiyle hazret
yoldaş olup Şam yakınında .Busrâ şehrine ticarete gidip bol ka­
zançla Mekke'ye döner. Hadice-i Kübrâ 40 yaşında iken hazretin
nikâhlısı olup bu Beyt-i şerifte idiler.
Bir makam da Dâr-ı Hayzürân. Kubbe-i Muhtefî, Hazret-i
Peygamber "Kâfirleri gözüm görmesin" diye burada gizlenirdi,
onun için Kubbe-i Muhtefî derler, bir mübarek mekândır. Ebî Ku­
beys Dağı, Nûr Dağı, Sebir Dağı ve Hirâ Dağı, Biat Mescidi, Mine
Pazarı'na giderken sol kolda Akabe'ye bir ok menzili yakındır,
orada Abbas ile 70 kimse biat ettikleri için Biat Mescidi derler,
yukarıda yazılıdır.
Hazret-i Ebubekir'in dükkânı yakınında bir duvarda Hacer-i
Selâm derler, bir boz taştır, bütün hacılar o taşa el sürüp ziyaret
ederler. Bir parlak ve nurlu taştır.
Bu taşı ziyaret etmenin sebebi odur ki Hazret-i Peygamber
bu mahalden geçerken karşı taraftan bir alay Mekke müşrikle­
ri Resulullah'm karşısına geldiklerinde hemen Hazret-i Peygam- a
ber bu taşa,
"Selâmün aleykiim ey Allah'ın taşı" deyince Allah'ın emriyle
taş dile gelip,
"Ve aleyke's-selâm ey Allah'ın Resulü" deyip Resul-i Ekrem'in
selâmını alınca bütün inkârcılar bu taştan selâm alma sesi­
ni işitince hepsi İslâm ile şereflenip genel yoldan has yola girip
Muhammedi yolla Cennet-i âlâya yollandılar. Hâlâ bütün insan­
ların nazargâhı gül renkli bir taştır.

833
Bu mahalle yakın bu taşın karşısında yine duvarda yapılmış
bir boz taş vardır. Bütün hacılar ona da el sürerler. Fût Taşı derler,
bir çukur taştır. Hazret bu taşa dayanıp mübarek dirseği hamura
girer gibi girmiştir. Bu mahalden hazret geçmeye tereddüt edin­
ce bu taştan Allah'ın emriyle "Fût yâ Resûlallâh" sadâsı gelir, yani
"Geç ey Resulallah" demiştir. Sonra Hazret-i Peygamber müşrik­
ler içinden rahatlıkla geçer. Onun için bu taşa Fût Taşı derler. Bu
iki taşın hakkında Saî Fâşî rivayetiyle sahih hadis vardır.
Hazret-i Abbas evi. Bu da ziyaretgâhtır.
Sebir Dağı'nın sol tarafında Mağaretü'l-feth derler bir mağa­
ra vardır. Hazret-i Âyişe-i Sıddika bu mağarada itikafa girmiş­
tir. Bazı salih kimseler teberrüken girip ibadet ederler. Ona hâlâ
Sahra-i Âyişe derler bir ibadetgâh yerdir.
Ebî Kubeys Dağı ötesinde Handeme Dağı derler, bir nurlu
küçük dağdır. Bütün siyer yazarları ve Mekkeliler orada 70 adet
peygamber medfundur, derler. 20 nefer kimse olup ziyaretine
vardık, ama yapıya benzer bir şey görmedik. Ancak birkaç bü­
yük mağara var, kapıları kapalıdır. Bir Yâsin-i şerif okuyup yine
Mekke'ye geldik.
Mine Pazarı yakınında Mescidü'l-İcâbe: Bu da dua kabul
mahallidir. Sonra Makam-ı Safâ'nm ensesinde yokuş yukarı
sanki Cihangir yokuşudur, ta Ebî Kubeys Dağı'nın zirvesine ka­
dar 800 adımdır ve kat kat birbiri üzere Beyt-i şerife nazır evler­
dir. Bir hanenin damı, üstündeki hanenin avlusudur. Ama Ebî
Kubeys Dağı'nın üstünde evden ve yapıdan bir eser yoktur. Bir
kayalı meydan yerdir. Bu mahalde,
Hazret-i Enbiyâ Secdegâhı: Hazret-i Peygamber çocuk­
ken Mekke'de büyük kıtlık olup bütün Kureyş kavmi bu mahal­
le yağmur duasına çıkıp Abdülmuttalib Hazret'in mübarek baş­
larını açıp,
"Yâ Rabbî! Bu yetim Muhammed Emin yüzü suyuna bize
su ver" der, Hazret secdeye mübarek başlarını koyunca Allah'ın
emriyle mübarek başları taşa tesir etmiştir, hâlâ bellidir. Dört ta­
rafını mihrap gibi duvar etmişler. Ziyaretgâhtır ve iki rekât na­
maz kılmak lâzımdır.
Bu secdegâh mahalde bir kaya içinde bir âdem boyu çukur
vardır. O çukur kayanın batı tarafında burca bölünmüş kertik

834
nişanlar vardır. Her ayın birinci hilâli elbette bu merkezlerden
belli olup asla şaşmaz, acayip mucizedir. Havada bulut olursa
Mekke muvakkitleri vardır, o çukur içine girip baktıklarında el­
bette belli olur.
Bu mahal tüm Mekkelinin dinlenme ve gezinti yeridir. Bü­
tün büyük Mekke şehri 7 dere içinde ne kadar imaret, hayrat ve
evler varsa tek tek bellidir ve ne kadar geniş ve büyük şehir ol­
duğu buradan bellidir.
Bu mahalde harap bir mabet vardır. Ama hâlâ sarnıcı ma­
murdur. Ebî Kubeys Dağı'nın zirvesinden inen yağmur suları bu
mabedin sarnıcına dolar.
Bu dağın kuzeyine 100 adım yokuş aşağı gidip bir tepe üze­
rinde Şeyh İsmail Tekkesi vardır, büyük bir tekkedir. 70-80 nefer
fukarası vardır. İki kubbe yan yana inşa olunmuş, bir kubbe için­
de kendileri medfundur, Sahabedir. Batıya bakan bir kapısı dı­
şında misafirhane odaları var. Bazı hacılar ve Mekkeliler bu tek­
keye gelip şehri seyrederler, zira bu da bir yüksek tepe üzerinde­
dir. Bütün şehir ayak altında bellidir.
Bu tekkeden kuzeye 500 adım Emine Hatun Deresi'ne inip,

Emine Hatun, yani Hazret-i Resul-i Em in'in annesinin


saadethanesi
Hazret-i Peygamber, İskender-i Zülkarneyn vefatı tarihin­
den sonra 882 yılında saadetle dünyaya gelip nazenin vücudu
dünyaya ayak bastığı dem Nisan'm 20'si, Rebiülevvel'in 12. gece
Salı gecesi dünyaya gelip âlemi nurlandırıp yeryüzünde bütün
putlar yıkıldılar.
Bütün ateşgedeler sönüp Kisrâ Kemeri, Ayasofya kubbe­
si, Kızıl Elma kubbesi ve bütün dünya kiliseleri bir diyarda kal- ^
mayıp yıkıldı. Bu mübarek hane üzerine bir yeşil bulut gölge­
lik oldu. Ta uzun müddet, 63 sene nazenin ömürlerinde o bu­
lut Hazret-i Peygamber üzerinde gölgelik idi. Her ne tarafa yö-
nelse o yeşil bulut birlikte giderdi ve Hazret'in gölgesi zemine
düşmezdi. Ancak yağmur yağsa Hazret-i Peygamber'in emriy­
le o bulut bir tarafa durup Hazret-i Resul rahmet yağmuruna
gark olup yine emirleri ile o bulut Peygamberimizin başı üzerin­
de dururdu.
Şeyh Muhammed ibn İshak'a göre Hazret-i Âdem Nebî'den
Peygamberimizin doğumuna kadar 6.750 sene olmuştur.
Nuh Nebî'den mevlide kadar 4.490 sene olmuştur.
Ve Hazret-i İbrahim'den mevlide kadar 3.070 sene.
Hazret-i Musa'dan bu ana 2.300 (?) sene oldu.
Hazret-i Davud'dan itibaren 1.200 sene olmuştur.
İskender'den itibaren 882 sene olmuştur.
Ve Hazret-i İsa'dan itibaren ise 600 sene olmuştur.
Doğru görüştür. Eski Kabâbıta tarihinde, Yunan tarihinde
ve Yanvan Tarihi'nde böyle yazılmıştır ki güvenilir tarihlerdir.
Bu mübarek hane Hazret'in annesinin miras mülkü idi. An­
neleri Vehb kızı Emine'dir. Hazretin süt annesi Benî Sa'd kabile­
sinden Halime Hatun'dur. Hazret-i Peygamber, Hazret-i Ham­
za, Ebû Seleme bin Abdullah el-Mahzûmî ve Abdullah bin Cahş
el-Esedî, bunların hepsi Hazret ile Halime Hatun'dan süt emiş
sütkardeş olmuşlardır.
Hazret-i Risalet-penah'ın aziz babası Abdullah ibn Abdül-
muttalib'dir [bin Hâşim bin Abdi Menâf bin Kusay bin Kilâb
bin Mürre bin Kâ'b bin Lü'ey bin Gâlib bin Fihr bin Malik bin
En-Nadr]. Bunlar hep Kureyş kabilesinin emirleri idi. 28. ata­
da Hazret-i İsmail'e, 29. atada I lazret-i İbrahim bin Âzer'e ula­
şır. Hazret-i Peygamber doğmadan babası Abdullah bin Abdül­
muttalib Şam'a ticarete gidip gelirken Medine yakınında Dârü't-
tabi'a adlı mahalde vefat etti, 25 yaşında idi.
Anneleri Emine Hatun ehlinden miras kalan malı istemek
için Mekke'den Hazret-i Peygamber ile Medine'ye gelince Haz­
ret 6 yaşında idi. Babasının mirasını alıp annesi ile Mekke'ye ge­
lirken İbn Yemam adlı yerde annesi Emine Hatun da vefat etti.
Anadan da yetim kalıp annesinin akrabaları Emine Hatun'un
naaşım Mekke'ye götürdüler. Bir rivayette orada defnettiler.
Hazret-i Peygamber Hicret'ten sonra Ebû Enâm adlı mahalden
annesinin naaşım çıkarıp Bakî'de defnetti, derler.
Sonra, annesinin akrabaları Hazret'i Mekke'ye malıyla gö­
türüp Hazret'in dedesi Abdülmuttalib'e teslim ederler. Sonra 40
yaşında Hazret-i Risalet'e peygamberlik gelince annesinden ka­
lan hane ki Hazret'in dünyaya geldiği bu haneyi Ukayl bin Ebî
Tâlib'e hibe edip kendileri Hadice-i Kübrâ'nm hanesine geçtiler.

836
Bir zaman geçince Ukayl hazretlerinin varisleri bu güzel evi Za­
lim Haccac Yusuf'a satarlar.
(—) (—) annesi Hayzurân Hatun hacca gelince bu haneyi
Haccac varislerinden satın alır. el-Melikü'l-muzaffer Şemseddin
Yusuf merhum, Resulullah'a muhabbetinden daha genişletir. Zi­
yaret edenler hayır dua ederler
Resul-i Kerim hanesinin şekli: Emine Deresi içinde kurşun
örtülü bir yüksek kubbedir. Kuzeye bakan bir kapısı var, 10 ayak
taş merdiven ile inilir bir çukur yerde nurlu bir kubbedir. Bu ka­
pıdan aşağı bir küçük dört köşe avlusu vardır, o da kubbe altın­
dadır. Ondan içeri bir kapı da âsitane-i saadet kapısıdır. Bu kapı
doğu tarafına açılır. Ondan içeri baştan başa değerli ibrişim ha­
lılar döşelidir.
Bir meydandır ki 500 adam alır, hayli geniş güzel mescittir.
Kubbesi göklere yükselmiş yaldızlı, bukalemun nakışlı kubbe­
dir. Bu muhabbet meydanında tam kubbenin ortasında minber
külâhı gibi bir alçak sivri nurlu kubbe vardır, dört tarafı dîbâ, şîb
ve zerbâf ile örtülü kubbeciktir.
Bir küçük kapısı var, baştan başa yaldızlı, murassa ve sanat­
lıdır. Kilidi de eski padişahların hayratından bir mücevher kilit­
tir. Bu kapının dibinde ibrişim seccade üzere bir muhteşem Re­
sulullah Hanesi hizmetkârı oturup hacılar ve ziyaretçiler vardı­
ğında cevahir anahtarla kapıyı açıp ziyaretçiler bu duayı okurlar.
Hazret-i Peygamber doğduğu sırada bir sarı çukur taş içine koy­
muşlar. Mübarek vücutları o sarı taşa tesir etmiştir. Bir hayli çu­
kurdur, içine bir adam rahatlıkla oturabilir.
Bu mübarek taşm çukurunda gülsuyu, kâfûrî ve mâ-i kâdi
doludur. Tüm ziyaretçiler gelip bu gülsuyunu yüzlerine sürer­
ler. Bütün hizmetkârlar saf altından ve beyaz gümüşten mücev-^
her buhurdanlar ile hacıları ûd ve ambere boğup bu nurlu kub­
benin içinde bütün ziyaretçilerin dimağı kokulanır. Hatta Hüse­
yin Paşa efendimiz tam bir saat alev alev ham amber yakıp kub­
be içi güzel koku ile doldu. Bu Peygamber Beşiği taşı öpmeyi mu-
habbeten caiz görmüşlerdir.
Bu kubbe içinde türlü türlü sanatlı ve mücevher avizeler ve
değerli kandiller vardır. Her gece yakılıp nur üstüne nur olur.
Bu makamın sağındaki köşede duvara bitişik ahşap levha­

837
dan bir küçücük sanatlı minber vardır. Ama gayet küçüktür. Bir
çocuk çıksa ancak durur.
Bu kubbenin solundaki bucakta bir yeşil taşlı küçük mihrap
vardır. Herkes bu mihrapta iki rekât namaz kılıp ana-baba hak­
kı için dua eylemelidir.
Bu kubbenin dört tarafında duvarlarda her kâmil hatta­
tın ve her âşığın çeşit çeşit kıtaları, kasideleri ve "Lâ ilâhe illallâh
Muhammedün Resûlullâh” resimleri ile süslenmiştir. Hakirin de
Karahisarî tarzı bir Muhammed aleyhisselâm ismi yazı eserimiz
vardır.
Bu kubbenin kuzeyinde iki adam boyu yüksekte tunç pen­
cereler vardır. Bazı adamlar yoldan geçerken bu pencerelerden
aşağı âsitane içine bakıp hayır dua ile geçerler. Zira bu âsitane
yol üzerinde bulunmaktadır.
Bu mescidin bir şerefeli eski yapı minaresi vardır. Bayağı ca­
midir, ama cuma kılındığı malumum değildir, zira minberi ga­
yet küçüktür. Bu şehirde Harem-i şeriften başka cuma kılmma-
dığı malumumdur, vesselâm. Oradan kuzeye Kuyumcular Çar­
şısı içinde,
Hazret-i Fâtımatü'z-Zehrâ hanesi ziyareti: Hazret-i Risalet
annesinden kalan doğduğu evi Ukayl'e hibe eyleyince Hadice-i
Kübrâ ile burada kalırlardı.
Hazret-i Fâtıma, Hadice-i Kübrâ'dan bu hanede doğup
Hicret'in 2. senesinde, Hazret-i Ali ile evlendi: Hazret-i Ali 20 ya­
şında idi. Hazret-i Fâtıma 18 yaşında idi. Düğünleri Medine'de
yapılmıştır. Mekke fethinden sonra bu haneyi Hazret-i Risalet
Hazret-i Fâtıma'ya hibe edip Hazret-i Ali ile burada otururlar­
dı. Bu Beyt-i şerif de yol üzerindedir. Uç adet yüksek kubbedir.
Doğuya açılır bir kapısı vardır. Bu kapıdan içeri 12 basamak taş
merdiven ile inilir. Kubbeleri beyaz kireç ile örtülüdür, saf bakır
yeşil alemleri var. Ve bir küçük avlusu var.
Bu avlunu kıblesinde bir sofa üzere mescidi var, eski yapı
mihrabı var. Bu mescit de kireç ile örtülüdür, minaresi yoktur.
Yüksek kubbenin birinde İmâm Haşan ve İmâm Hüseyin'in
okudukları Kur'ân-ı kerimleri bir tür rahle üzerinde hâlâ hazır­
dır, Rahleler de o zamandan beri olan rahledir, derler. Bu kubbe
türlü türlü ibrişim halılarla döşenmiştir.

838
Bu kubbeye bitişik Hazret-i Fâtıma hanesi yüksek sanatlı bir
kubbedir ve bunlardan geniş kubbedir. Bu da Kaya Sultan mer­
humenin hayratı ki kıymetli ibrişim halı ile döşenmiştir. Lâkin
çukur yerde olmakla dört tarafında pencereleri yoktur, ama du­
varlarının dört tarafı kâşî çinidir. Dolaplarında cüzler ve Kelâm-ı
kadim doludur. Bu dolapların üstü çeşit çeşit billur, necef ve mo­
ran nakışlı camlardır.
Bu yüksek kubbenin tam ortasında minber kubbesi gibi bir
sivri kubbecik vardır. Tamamen dîbâ ve zerbâf ile örtülüdür.
Hazret-i Fâtıma bu kubbede doğmuştur.
Bu kubbeler içi çeşit çeşit kandiller, şamdanlar, askılar ile süs­
lenmiştir. Her Cuma gecesinde Mekke'nin tarikat ehli olan şeyh­
leri gelip tevhid ve tezkir ederler. Her sene Fâtıma mevlidi eder­
ler. Sözün kısası, herkesin ziyaretgâhıdır. Hazret-i Peygamber'in
annesinin hanesine yakın,
Hazret-i Ali ibn Ebî Tâlib hanesi: İki kubbeli bir küçük
mescittir. Bir küçük avlusunda büyük bir nabıka ağacı vardır.
Bunun da Beyt-i Fâtıma gibi minaresi yoktur. Sağ taraftaki kub­
be içinde yine minber külâhı gibi nakışlı levha bir sivri kubbe­
cik vardır. Bu da baştan başa zerbâf ile örtülüdür. Onun içinde
Hazret-i Ali ibn Ebî Tâlib dünyaya geldi. 36 tarihinde Muâviye
bin Ebî Süfyan ile halifelik hususunda büyük savaşları olduğun­
dan Medine'den Kûfe'ye göçüp orada kaldılar. Irak'ta isimleri­
ne "Esedullâhi'l-Gâlib Ali ibn Ebî Tâlib kerremallahu vecheh" de­
diler. Mesnevî:
Evc-i ihsân ü mekremet bedr
Vâlî-i dîn ü âlî-kadr

Yâr-ı râbi'dir Aliyy-i Velî


Müşkil-i dîn bununla oldu celî

Sened-i mesned-i uhuvvet oldur


Vâzı'-ı sofra vüfütüvvet oldur
Hicri 35'te müminlerin emiri oldu. Halifelik müddetleri 5 sene ve
9 aydır. Şehit olmaları tarihi 40, ömürleri 63 senedir. Abdurrah-
man ibn Mülcem adlı hain Küfe Camii'nde ibadet ederken an­
sızın gelip şehit etti. Allah rahmet eylesin. Ulu âsitanedir. Acem
hacıları bu hoş haneyi ziyaret etmeseler, hacları eksik olur. Bu
hanenin hizmetkârlarına Acemler çok ihsan ettiklerinden gayet
süslü ve pâk mescittir. Bu mescidin kuzeyinde 300 adım uzakta,
Hazret-i Ebubekir es-Sıddîk hanesi: Hazret-i Resul'ün do­
ğumundan 2 sene sonra bu eski evde Hazret-i Ebubekir dünya­
ya geldi. Bir küçük kubbedir. İçinde Sıddîk soyundan bir hatun
kalmaktadır. Avlusunda bir nabıka vardır. Mekke şehrinin gü­
neyinde Ömer Dağı yakınında,
Hazret-i Ömer ibnü'l-Hattâb hanesi: Gayet küçük hanedir.
Hazret-i Ömer burada Hazret-i Resul'ün doğumundan 23 sene
sonra dünyaya geldi. Bu haneyi sonra mübarek elleriyle çamur
yoğurup yapmışlardır. Hâlâ mamurdur, içinde insanlar kal­
maktadır. Mescid-i Ömer bir aydınlık camidir, (—) (—) üzeredir,
ama cemaati yoktur. Bu dağdan da Mekke şehri rahat seyredilir.
Hazret-i Osman ibn Affân hanesi: (—) tarihinde Hazret-i
Osman dünyaya geldi. Hâlâ mamurdur. İçinde insanlar kalır.
Bu hanede Hafza binti Hazret-i Ömer ve Zeyneb binti Huzeyme
hazretleri kalırlardı. Hafza binti Hazret-i Ömer Kur'ân hâfızası
idi. Kur'ân'ı bir araya getiren Hazret-i Osman bu Hafza'dan
Kur'ân-ı azimi topladı, Kırâat-i Hafz denmesinin aslı oldur. Bâb-ı
Abbas'da,
' Hazret-i Abbas hanesi: 1lâlâ harem duvarıdır. Bâb-ı Nebî'de,
Hazret-i Ayişe-i Sıddîka hanesi: Müminlerin annesidir.
Hazret-i Ebubekir çeyiz yoluyla Hazret-i Âyişe'ye verip Hazret-i
Peygamber ile bu hanede kalırlardı.
Bâb-ı Şeybe'de Kâbe kapıcısı Şeybe Evi vardı. Süleyman
Han asrında Harem-i şerife katıldı, Bâb-ı Şeybe derler.
Bâb-ı Ümmühanî de Resulullah'm evidir. Bu hanede
Hazret-i Ümmühanî ile kalırdı. Miraca bu haneden gittikleri
muhakkaktır. Süleyman Han zamanında bu da kapı olup hâlâ
Bâb-ı Ümmühanî derler.
Ebû Süfyan hanesi: Oğlu Muaviye bu hanede doğdu. Muaz
ibn Cebel de Muaviye ile bu hanede aynı günde doğdu. Nebî Ha­
mamı yakınında,
Enes ibn M alik hanesi: Bir küçük kubbesiz hanedir. İçinde
Mekke hizmetkârları kalırlar.
Abdi M enâf hanesi: Hazret-i Peygamber'in büyük atasıdır.

840
Dedesi Abdülmuttalib de burada kalırlarmış. Ama mescit gibi
mihrabı yoktur. Buna yakın,
Hazret-i Zübeyr hanesi: Bir köşesinde sebilhane vardır.
Hazret-i İsmail aîeyhisselâm hanesi: Bu haneye de Ebû Süfyan
malik oldu. Bu hanede Hazret-i İsmail Mekke kavminden bir kız
alıp çoluk çocuk sahibi oldu. O asırda Mekke kavmine Benî Cür-
hüm derlerdi. Önceden Yemen'den gelip Mekke'de yerleşmiş bir
kabile idiler. Hazret-i İsmail bunlardan aldığı kızdan bir çocuk sa­
hibi olup zürriyetine Mütearribe dediler. İlk Arap dilini Hazret-i
İsmail evlâdı (—) (—) duyulup şöhret buldu. Hazret-i İsmail ve ba­
bası Hazret-i İbrahim İbrî dili konuşurlardı. Hatta Cenâb-ı Bârî
tarafından Hazret-i İbrahim'e inen suhuflar tamamen İbrî diliyle
inerdi ki Hak dilidir. Bazı kelimeleri Fârisî inmiştir. Bazı tefsirci-
ler Fârisî, Parsî ve Gazi İbrî dilidir derler. Hatta
Tefsirü'd-Deylemî: [Resûlullah Mikâil aleyhisselâmdan sordu;
"Allahu Taâlâ Farsça bir şey söylemiş midir?" "Evet, ey Muham­
med" dedi. "İbrahim aîeyhisselâm suhufunda Allah 'Şu bir avuç
topraktan yaratılan zalim insanoğluna haber yollamaktan gayri ne
yapayım?' Resulullah sallallahu aleyhi ve selllem "I lareket-i Gazi'ye
(Gazi lisanına) küfreden Allah'ı inkar etmiş olur" buyurdu.
Bazı tefsirciler Fârisî dili cennet ehli dilidir demişler. Hatta
Müftiyyü's-sakaleyn Kemal Paşazâde Ahmed Efendi, "Hazret-i
Peygamber şöyle buyurdu: "Cennet ehlinin dili Arapça ve fasih
Farsçadır" buyurmuşlar.
Hazret-i Peygamber Parsî dili konuşmuşlardır. Fârisî, Parsî
ve Gazi de derler. Zarif, hoş ve temiz dildir. İbrî diliyle müşterek
olduğundan eski dildir ama Arapça gibi fesahatli ve belagatli çok
kelimeleri yoktur, zira Tanrı Kelâmı olan 29 adet harften Fârisî
dilinde 8 adet harf yoktur. Onun için Fârisî dili Arapça gibi çok
kelimeli değildir. Fârisîde kullanılmayan harfler bunlardır. Beyt:

Yok sekiz harfehl-i Fürsün dillerinde bî-hilâf


S â ü h â ü sâd ü dâd ü t â ü z â u ayn u kâf

Ama Fârisî dilinde 4 harf fazladır. Evvelâ pâ, jâ, çâ, gâ. Gerçi Fârisî
dili zarif ve şirin dildir ama Arapça hakkında, "Apaçık Arapça bir
dille" [Kur'ân, Bakara, 197] âyeti inmiştir.
V

841
Fesahat u belagat Mekkeli ve Yemenlilere mahsustur. Ama
hâlâ İbrî dili Berber is ta n'da, Funcistan'da, Kırmanıka'da ve Ba-
ğaneski vilâyetlerinde kullanılır. Bu zikrolunan beldeler Mı­
sır bölgesinde ekvatorda bulunmaktadır. Hazret-i İdris'in ve
Hazret-i Kaffâh'm sakin olduğu belde İsvan'dır. Bütün halkı çıp­
lak ve siyah çehre kavimdir. Hepsi İbrî dili konuşurlar. Hatta
Hazret-i Kaffâh onlara gönderildiğinde bu şiir onların inci gibi
sözlerindendir.
Hazret-i Kaffâh aleyhisselâmm şiiri:
Jaji beriji jeriji,
sen bu cihana gelmeden,
Julu bnuha jum jibji,
mâder-i rahme girmeden,
Habajijem şem jibji,
arş u kürs olunmadan,
Şat jisem jet jibji,
oldu nasîb yazdı kalem,
Ham judij huj dujiba,
Hâm babası Nuh'a Tufan,
Beşat şuzab jid jujiba,
oldu azâb buldu emân,
Huj rivaji zibes nidâ,
Nuh'a belî deyen lisân?
Felajriba felajriba,
kurtuldular kurtuldular
Bu gibi tumturaklı sözler Berberistan vilâyetinde, Donkala şeh­
rinde, Sennâr ve Kâkân şehrinde ve Rümeyletü'l-cemal şehrin­
de gayet fazla kullanılır. Mekke-i mükerreme gavâzîleri de zi­
faf gecesinde ve sünnet düğününde def ve kudüm ile raks edip
müfte'ilün vezni üzere beyit ve şiirleri güzel sesle okurlar.
Hakir sorduğumda İbrî dilidir dediler. Ama halk arasında
konuşulmaz. Ancak Hazret-i İsmail evlâdı ile Arapça yeryüzü­
ne yayılmıştır. Onun için Mekkeliler fasih ve beliğ olarak Arap­

842
ça konuşurlar. Bütün Arap ve Urban içinde Mekkelilere Mütear-
ribe ve Benî Cürhüm derler. Ve Hazret-i Peygamber bu Mekke­
lilere dua edip bol mala sahip oldular. Ama kanaat sahipleridir.
Kâbü'l-Ahbâr hazretleri Hicazlılar hakkında, hadis "Allah tealâ
zenginliği Hicaz'da yarattı. Kanaat ona, ben de seninle beraberim, dedi"
demişlerdir. Gerçekten de kanaatleri son haddindedir.
Zenginlikleri ticaret ile ve padişah tarafından surre ve atiy­
ye iledir. Mekke ve Mine şehri içinde kat kat saraylar yapmışlar
ki benzeri bir büyük şehirde yoktur. Ama seyrettiğimiz ve ziya­
ret ettiğimiz bu yukarıda özellikleri yazılan hanelerdir. Toplam
146 haneye varıp ziyaret edip bazısında ikişer rekât namaz kıl­
dık, geçmişte oturan sahabelerin ruhları için birer Fâtiha oku­
yup sevaplarını ruhlarına bağışlayıp âşinalık kazandık. Cenâb-ı
Hak kabul ede.
Mekke şehri içinde bu haneler ve saraylardan başka zen­
gin, fakir ve zayıfların haneleri hep kârgir bina ve damları ki­
reç ile örtülüdür. Bunlardan başka büyük Mekke şehri içinde ve
Harem-i şerifin dört tarafında toplam 176 medrese vardır.
Mekke şehri medreseleri: Bunlardan yüksek yapılı Harem-i
şerifin dört tarafında olan 40 medresedir ki yazılır.
Bâb-ı Selâm Medresesi, Sultan Kayıtbay Medresesi, Süley­
man Han yapısı dört medrese, Selimiye Medresesi, Muradi­
ye Medresesi, Muhammediye Medresesi, Hasekiye Medresesi,
Berkûkiye Medresesi, Fereciye Medresesi, Gavriyye Medresesi,
Bâb-ı Ziyâd Medresesi, Davudiye Medresesi, İbrahimiyye Med­
resesi, Bâsıtıyye Medresesi, Ömeriyye Medresesi, Ümmühaniy-
ye Medresesi, Emir-i Hac Medresesi, Sakabaşı Medresesi, Sur­
re Emini Medresesi, Şeyhü'l-harem Medresesi, Sokollu Mehmed
Paşa Medresesi ve Sinan Paşa Medresesi. Bu medreselerin çoğu
Süleyman Han zamanında Mimar Sinan Ağa yapısıdır.
[Vakıfları sağlam olmakla] her gün dersiamlarına, talebeleri­
ne ve kapıcılarına maaşları tayin olunmuştur. Hacılar Mekke'ye
geldiklerinde bu medreselere gelip kalırlar. Her gün tayınları,
mumları ve diğer ihtiyaçları düzenli olarak verilir.
Kâbe şehri içinde 78 adet tekke vardır. Hepsi gelenlerle ve
yolcularla doludur. Bunlardan Muallâ'da Hazret-i Mevlânâ
Tekkesi, İrem Bağı gibi geniş bir mevlevîhanedir ki semâ ve
safâhanesi, pek çok derviş odaları, yer yer gülistan içinde mak­
sureler, fıskiye, havuz ve selsebille bezenmiş bir gezinti ve din­
lenme yeri tekkedir. Bütün Mekke zarifleri ve maarif erbabı bu­
rada toplanıp zevk ü safâ edip Mevlânâ âyini ederler. Bu tek­
keyi Derviş Muhammed Hindî-i Lahorî kendi malıyla yapıp
Konya'da Mevlânâzâde Çelebi Efendiler izniyle şeyh olmuştu.
Seyahatimiz zamanında vaiz ve nasihatçisi Gemici Ali Ağazâde
Ferhad Çelebi post-nişin şeyh idi. Kur'ân'ın özü olan Mesnevî'de
tekmil etmiş tasavvuf ilmi dalgıcı, maarif denizi bir zat idi. Ser­
darımız olan velinimetimiz Hüseyin Paşa derya gibi İslâm aske­
ri ile Mekke'ye geldiklerinde Paşa hazretlerini Mevlevihane'ye
davet etmişler, Paşa da tüm iç hizmetçileri ile orada konmuştur.
Tekkenin dışında çadırlar ip ipe kurulup diğer hacılar ve asker­
ler de çadır ve yüklükleri ile Ebtah Vadisi dışında 20 gün 20 gece
konaklayıp şeyh ile has sohbetler edilmiştir. Gayetle mamur ve
bakımlı Mevlânâ âşığı tekkesi, ârifler toplantı yeri ve gönül ra­
hatlayan yerdir.
Mısır Çarşısı başında Hasekiye İmareti civarında Şeyh
Abdülkâdir el-Cîlânî Tekkesi, kârgir sağlam yapı büyük bir tek­
kedir. Gelen gidenlere nimeti boldur.
Şam Çarşısı yakınında Şeyh Ali Tekkesi, Baba Horasanî Tek­
kesi, Hint padişahlarından Celâleddin-i Ekber Tekkesi Kâdirî ta­
rikatında mamur ve şenlikli tekkedir. Tüm Hint fukaraları ora­
da kalırlar.
Haşan er-Râ'î Tekkesi, Seyyid Ahmed el-Bedevî Tekkesi,
Nakşibend Bahaüddin Tekkesi, İbrahim Desukî Tekkesi, Hacı
Bektaş-ı Velî Tekkesi. Ebî Kubeys Dağı'nın zirvesinde, kuzey ta­
rafında Şeyh İsmail-i Halvetî Tekkesi yukarıda özellikleri yazıl­
mış ibretlik, cihannüma, gönül açıcı bir tekkedir.
Abdullah-ı Celvetî Tekkesi, eski zamanda İmam Haşan haz­
retlerinin hane-i şerifi imiş. Hâlâ hayatta olup sohbeti ile şeref­
lenip hayır duasını aldığımız Şeyh Abdurrahman-ı Mağribî haz­
retleri kendi hanelerini tekke yapıp Malikî mezhebinde keramet
sahibi kâmil, âlim bir mürşit kimsedir.
Bu Mekke şehri içinde toplam 53 han vardır. Her biri kale
gibi kat kat hanlardır. Vekâle derler, her birinde yüzer, ikişer yü­
zer odalar var. Yedi iklimin hacıları ve tüccarları bu vekâlelerde

844
konuk olup tüm değerli cevahir çeşitleri bulunup bolca alınıp sa­
tılır. Bunlardan Şam Vekâlesi, Haleb Vekâlesi, Irak Vekâlesi, Hint
Vekâlesi, Yemen Vekâlesi, Habeş Vekâlesi, Mısır Vekâlesi ve Cid­
de Vekâlesi. Bu hanlardan başka nice bin haneler vardır ki hac
zamanında sahipleri kira ile verip hacılarla dolar.
Mekke-i mükerreme imaretleri:
............... (1 satır boş).................
Me'âd yani Mekke şehri çeşmeleri
............... (1.5 satır boş).................
Vefalı kardeşlere gizli olmaya ki Mekke şehri 7 taşlık ve
kayalık dağın arasında kuru bir yerde kurulduğundan Mekke
yerleşmeye müsait olmadığından haccı eda edip herkes vata­
nına giderlerdi. Hatta Hazret-i Ömer zamanında hacdan son­
ra tellâllar seslenip yerleşmek isteyen kimseleri Mekke'den sü­
rerlerdi. Nice melikler zamanında bu hâl üzere hac edip bir fert
yerleşmezdi.
Abbasî halifelerinden Harun Reşid'in zevcesi Zübeyde Ha­
tun hac emrini yerine getirdikten sonra derya gibi askerle bir
yıl Mekke'de kaldı. Abbas ile Ebtah arasında bir dağ vardır,
Arafat'ın doğusu ile kuzeyi arasındadır, Mehib Dağı derler, ora­
da bir akarsu vardır. O akarsuyu Zübeyde Hatun nice bin dağ
delicilerle yüksek dağı, dere ve tepeyi delerek nice kaynaklar or­
taya çıktı, onları bir araya toplayıp yollar açarak, külünklerle la­
ğımlar açarak ve bazı yerlerini horasani kârgir yapılar yaparak
Arafat Dağı'na getirdi. Orada iki büyük bürke yaptılar.
Oradan akarak Meş'ari'l-haram Camii'ne ve orada büyük bir
bürke yapıp oradan Mine Pazarı içinden akıttı, Biat Mescidi adlı
mahalden geçerek Ebtah'ta 2 büyük bürke daha yapıp onlar da
doldu. Bunlardan başka Mekke şehri içinde 2 büyük bürke daha
yaptı, onlar da doldu ve Mekke şehri içinde açıktan akıp Mekke-
liler su ihtiyaçlarını karşılar oldular. Bol akarsu sebebiyle Mekke
öyle şenlendi ki hâlen devam etmektedir.
Eğer sorulursa "Mekke şehri içinde Zemzem suyu var iken
Mekkeliler suya ihtiyaç mı duyarlar?" denilse,
"Evet öyledir." Bir kere Zemzem suyunu içen susuzluk­
tan kurtulduktan başka 24 saat acıkmaz da. Ama diğer ihtiyaç­
lara, hamam ve temizliğe kullanmak yasaktır. Zira şifa niyeti­

845
ne kullanılır. Onunla temizlik caiz değildir. Hatta Karaman
Vilâyeti'nden bir tıraşsız Karamanî Zemzemle taharet ettiği için
hâlâ Mekkeliler Karamanlılara, "Yâ Karamanî yâ kara îmânî"
diye ağır sözlerle hakaret ederler. Etrak taifesi Mekkeliler yanın­
da gayet mezmum [sevimsiz] kavimdir.
Bu Mekke şehri içinde akan nehre (—) derler. Sonra Zübey-
de Hatun Mekke ile Cidde arasında Hıdde adlı bir köy vardır,
orada büyük bir nehri kerhiz ve lağımlarla Cidde'ye götürüp
Cidde şehrini suya doyurdu. Cidde İskelesi de mamur ve şenlik­
li oldu. Daha sonra Cidde ve Mekke ırmaklarının yolları harap
olup nice melikler devleti geçti. En sonunda Sultan Selim Han
hazretleri bir Mısır hâzinesi mal harcayıp tamir etti ki hâlen ma­
mur ve bakımlıdır. Hacılar su ihtiyaçlarım karşılayıp hayır sahi­
bini hayır dua ile yâd ederler.
Nice bin hanelerin ve sarayların altında birer sebilhane bu­
lunur. Bütün sebilhanelerden mükellef Lahza Pazarı başında
Kızlarağası Sebili gayet süslü ve yüksek kubbeli kârgir binadır.
Dört tarafı ve çatısı baştan başa acayip ve garip nakışlarla Çin
gelinevi gibi işlenmiş bir süslü sebilhanedir. Celî hat ile tezhipli
tarihi var, ama kalabalıktan okunup yazılamadı.
Bu sebile bitişik sıralı 20 göz çeşme vardır ki her biri birer
âbıhayattan nişan verir. Hepsi Arafat Nehri'nden akar. Çarşı
içinde bir köşeye yapılmıştır.
Bu şehrin bütün han, cami, mescit, hamam, sebil, çeşme
ve bürkelerine gelen akarsular Süleyman Han hayratıdır ki
Arafat'tan bir menzil uzak yerden gelir. Sokollu Mehmed Paşa,
Sinan Paşa, Haseki Sultan ve diğer eski padişahların çeşmeleri
hep bu Arafat Nehri'ndendir.
Ömer Dağı yakınında Süleyman Han Çeşmesi 30 ayak taş
merdiven ile inilir bir hayat çeşmedir. Tarihi zamanla harap ol­
muş.
Ve 70 yerde saraylarda bu kaynaktan sarnıç kuyuları var­
dır. O şiddetli sıcaklarda buz parçası gibi tatlı sulardır. 70 ha­
nede de abıhayat kuyular vardır, zira Mekke şehri bir dere için­
de olduğundan suyu çoktur. Ama hepsi başka lezzettedir. Bu şe­
hir içinde olmakla hepsi Zemzem suyu lezzetinde olmalı idi.
Ama Allah'ın hikmeti her biri birer değişik tattadır. Zira Cenâb-ı

846
Hakk'm Zemzem'e nazarı değip Hazret-i İsmail mucizesi ile or­
taya çıkmış bir sudur.
Mekke şehri içinde 2 büyük bürke vardır, her biri birer göl­
dür. Her gün Mekke halkı, 70 bin hacı ve 100 binlerce hayvan var­
dır, kovalarla suları çekip bütün canlılar o bürkelerden âbıhayatı
içtiklerinde deryada damla gibi eksilmeyip yine dopdolu durur.
Mısır Bürkesi çepçevre 800 adımdır ve 20 kulaç derindir.
Şam Bürkesi etrafı 500 adımdır ve 22 zirâ derinliği vardır. Kuzey
tarafı kenarında Tûbâ ağacı gibi yüksek bir ağaç, kârgir bina içre
yetişip baş aşağı bürke içine dallarını salıp gölge salmış bir gör­
meye değer ağaçtır ki hiçbir ağaca benzerliği yoktur.
Bu Mısır ve Şam bürkeleri arasında 40 adet kahvehane var
ki her biri her cins mahlûkattan biner ikişer bin Fellah haşaratla­
rı ile doludur. Bu kahvehaneler kârgir yapı değildir. Hepsi kulü­
be gibi ahşaptan yapılmış olup hurma hasırı ile örtülüdür. Bun­
lardan başka Mekke şehri içinde donanımlı ve süslü 70 adet ma­
mur kahvehane vardır, ile r biri kıssahan, meddah, şair, mutrıp,
hânende, taklitçi, esmer kulağı küpeli kavâzî Habeşe câriyeler ile
doludur. Çay, bâdyan, kahve, kışır, salep, mahlep, süt ve baharlı
miskli içecekler pişip fağfûrî ve hıtâyî fincanlar ile satılır. Kahve­
haneleri âriflerin toplantı yeridir.

Süslü çarşıları
Bu Mekke şehri içinde 1.300 dükkân vardır. Ama yukarıda
Şerif Berekât'm şerifliği sırasında donanma olup bütün çarşı süs­
lenip anlatılmıştır. Hâlâ 2 bedesten vardır. Biri Bâb-ı Selâm ya­
kınında iki yanında kapılı, kârgir binalı, 50 dükkânlı hoş bedes­
tendir. Bütün dünyanın değerli kumaşları, nadir cevahirleri ve
incileri burada mevcuttur. Diğeri Şam Çarşısı yakınında bir çık­
maz sokak içinde 40 adet dükkândır. Bir başında kapısı vardır.
Bunda da zengin tüccarlar değerli mallarını meydana serip alış­
veriş ederler.
Bu şehir içinde tüccar arasında bir garip seyirlik vardır ki
anlatılmaz. Bir bezirgân bir tüccardan bir meta almak istese, de­
ğerli kumaşına bakıp almak istediğinde iki kişi birbirleriyle es­
vaplarının yenleri içinde el ele verip birbirlerinin ellerini birkaç
kere sıkıp istedikleri gibi pazar eder, tek bir kimse bile sırlarını

847
anlamaz. İşrâkîler pazarı gibi alışveriş yük yük nice yüz bin gu-
ruşluk pazar edip asla tekellüf etmezler ve birbirlerinin yüzüne
bile bakmazlar. Garip alışveriş seyirliğidir.
Bu çarşı içinde dükkânların çoğu aktar ve bezzaz
dükkânlarıdır. Bütün hububat, tahıl şehir içinde meydanlarda
ve bazı dükkânlarda satılır.
Bu dükkânlardan başka her hanenin kapısından içeri bir so­
fası vardır. Herkes metamı o sofalar üzere kat kat yığıp nice yüz
bin guruş pazar ederler. Herkese kahve, kokulu içecekler, gülsu­
yu ve buhur ile gönül alıp saygı gösterirler. Bir tür dükkânlar da
bu zengin bezirgânlarm kapıları arasıdır. Bunlar da dükkân sa­
yılsa 6 binden fazla dükkân olur.
Bu han dükkânlarından başka her hanede kıymetli ceva­
hir cinsi, değerli kumaşlar, dîbâ, şîb, zerbâf, la'l, yakut, elmas,
zümrüt, dürr-i yetîm, lü'lü'-i şehvâr, hürmüz-i dürdâne, müşk,
ham amber, abîr-i gül-fâm, zebâd, ıtr-ı şahî, kâdî, mâhî, kâfûrî,
ve sümbül-i hıtâyî, kısacası bütün dünya malı satılıp yük bağla­
nıp yük çözülür işlek büyük bir şehirdir.
Ama yiyecek ve içecek kısmından kıt ve yoksul şehridir. Bü­
tün Mekkeliler Mısır'a muhtaçlardır. Mısır'dan Süveyş'e, ora­
dan gemilerle Cidde'ye gelir, Cidde'den bir günde Mekke'ye
gelip bolluk olur. Eğer gemiler Mısır'dan gelmese insan insa­
nı yer. Zira bütün Mekkeliler misafir, göçmen, zayıf ve güçsüz
dermansız adamlardır. Hepsi Horasan tembelleri gibi bağışlar
ve padişah suresi ile geçinirler. Asla çift çubuk edip ziraat et­
mek onların katında muteber değildir. Kıtlık olup ekmek tuz
kıymetli olur. Gerçi Abbas, Taif, Hicaz ve Habeş taraflarından,
Harkova'dan, Musova'dan, Sevâkin, Dehlek ve Zeylâ'dan ve Ye­
men taraflarından çok hububat gelir, ama mevsimiyle gelmez
ve gelse de yetmez etmez. Mekke şehri insan deryası büyük şe­
hirdir.
Bütün sokakları temiz ve yemekleri iyidir. Bütün yiyecek
ve içeceklerinin beğenileni, Emine Hatun hanesi ki Hazret-i
Peygamber'in annesi hanesidir, ona yakın bir dükkân vardır,
herise pişirirler. Hazret-i Peygamber heriseyi sevdiklerinden bu
dükkânda herise yiyip dua etmişlerdir. Hâlâ o dükkân içinde o
herisecinin soyundan olan kimseler herise pişirirler. Ama heri-

848
se değil lokum gibi bir nur macundur. Hakir dükkân sahibin­
den sordum,
"Kazanımız, kevgir kepçemiz ve sahanlarımız da Hazret-i
Peygamber'in yediği kazandır" diye tanıklık etti. Mekkeliden
nice kimseler de "Evet öyledir" diye tasdik ettiler.
Bu Peygamber mucizesi de hâlâ açık seçiktir. Bazı hacılar
bundan haberdar olup bu dükkânda teberrüken herise yerler.
Bütün yemeklerin efendisi herisedir. Hakkında nice hadisler var­
dır. "Herîseyi sevmek imandandır. Mu az (r.a.) şöyle der: Resulullah'a,
Miraç gecesi kendisine cennete girerken bir yiyecek sunuldu mu? de­
dim, 'Evet, Herîse' dedi. 40 gün yemeklerinde şifa niyetine yedim. Hu-
zeyfe bin el-Yemanî (r.a.) şöyle dedi: Hz. Peygamber buyurdu ki: Ceb­
rail bana herîseyi yedirdi. Ben gece ibadetlerimde onunla güç bulurum.
Yine Hz. Peygamberden şöyle nakledilir: Dünya ve ahirette yemekle­
rin şahı herisedir." ^
Besleyici ve sindirimi kolaydır, ama içinde biraz razyane
ve kimyon ola, gayet lezzetli olur. Yeniçeri odalarında ve bos­
tancı odalarında pişirilen herise dünyada yoktur. Meğer yine
İstanbul'da Zeyrek Yokuşu'nda (—) (—) (—)'de ola. Pîr Yâr-ı Velî
onlara serçeşmedir ki Ilazret-i Peygamber huzurunda Hazret-i
Ali kuşak bağlayıp güreşçilere pîr ü perver olmuştur. İstanbul'da
adı geçen tekkelerinde 200 kadar dev gibi zırtıl ve iri pehlivan­
ları var ki Keykavus mutfaklarında heriseye her pehlivan biner
kere salık tokmak vurdukları zaman,
"Heriseyi gendüm döversin, er ise" deyip döve döve herise
ederler. Ama macun olur. Buğdayları Tekirdağı yakınında evkâf
köylerinden devedişi dedikleri buğdaydır ve Karadeniz sahilin­
de Karahırmen yakınında Beştepe buğdayıdır. Nur iken nur üs­
tüne nur olup onu yiyen her bir pehlivan adam ejderhasına dö­
ner ve ejderhaya varır.
Hatta Uhud gazasında Sahabe-i kiram,
"Ya Resulallah! Kötü işli kâfirler şarap içip cesurca üzerimi­
ze hamle ederler. Ona biz nasıl mukavemet edelim" dediklerin­
de Hazret-i Peygamber,
"Herise ve buğday çorbası yiyin, Allah Allah sesleri ile
kâfirlerin üzerine saldırın, muzaffer olursunuz" buyurmuşlar­
dır. Sonra bütün sahabe herise yemeye başladılar.
V

849
Onun için Mekke-i mükerremenin herisesi meşhurdur, zira
Hazret-i Peygamber herise ve kavunu severdi. Hadis: "Hz. Pey­
gamber (a.s.) şöyle buyurdu: Kavun yiyiniz. Çünkü suyu rahmettir,
cennet tatlılarındandır. Kim ki kavundan bir lokma yerse, altmış bin
iyilik yazılır, altmış günahı silinir, yetmiş bin derece yükseltilir. O cen­
netten çıkma bir meyvedir."
Bu hadis-i şerif üzerine Mekke'nin kavunu ve karpuzu da
sulu ve meşhurdur. Bütün meyvesi Şam gibi olan Abbas şehrin­
den 2 günde gelir. Sulu üzümü, şeftalisi, kısacası bütün meyve­
leri Abbas'tan gelir. Mekke şehri dar ve taşlık yerde olmakla bağ
ve bahçesi bol değildir. Ancak şehir içinde 15 yerde bostanlar
vardır. Ay ve yıl, yaz ve kış sebzesi eksik değildir.
Şehir içinde 70 yerde hurma bahçeleri vardır. Muallâ'da ve
Ebtah'ta da 70-80 bahçe vardır. Genellikle şerifler bu bağlarda
sohbet ederler. Mahsulatları hurma, limon, turunç, kebbât, nar,
şeftali ve yer yer sulu üzümü de olur. Ama gayet mamur bah­
çelerdir. Bunlardan Şerif Zeyd hazretlerinin bağı pek çok oda­
lar, köşkler ve çeşit çeşit maksureler ile inşa olunmuş bir İrem
Bağı'dır.
Muallâ'da Mevlevihane de bir mesiregâh bağdır. Ve yer yer
servi ağaçları vardır. Ama Rum ağaçlarından çınar, kavak, sa-
navber, ceviz, kestane, üvez, muşmula, kiraz, vişne ve armut,
bu gibi meyve ağaçları olmaz. Ancak bir senede dört kere mah­
sul verir nabıka derler bir meyve olur. Bazı hanelerde boldur.
Rum'da Kocaeli diyarında hâsıl olur. 6 çekirdekli alıç gibi bir
meyvedir. Ve lezzette de öyledir. Ama çekirdeği birdir. Gül, nes­
rin, menekşe, reyhanı ve kâdîsi çoktur. Kâdî suyu, gülsuyu, bu-
hursuyu, ıtr-ı şahî suyu yeryüzünde yoktur. Hatta hamamdan
çıkınca hizmetçiler herkese gülsuyu ve kâdî suyu döktüklerin­
de insanın dimağı kokulanır.
Mekke hamamları: Bu şehir içinde herkes için (—) adet ha­
mam vardır. (—) mahallesinde Sokollu Mehmed Paşa hamamı
gayetle hoş yapılı ve güzel havalı zevk veren hamamdır. Baştan
başa ham mermer ile döşenmiş tertemiz aydınlık bir hamamdır.
Bir hoş hamam da Yemen fatihi Sinan Paşa'nındır. Bu da 8
kurnalı pâk ve aydınlık hamamdır. Bu iki hamamdan başka 145
saray hamamları vardır. Her biri birer hanedan sahibi şeriflerin

850
binalarıdır. Mahalle halkından esirgenmeyip herkes çoluk çocu­
ğuyla girip yıkanırlar.
Bu hamamların sıcak suları odun ile değildir. Külhancılar
şehrin çer çöp atıklarını süpürüp şehrin yollarını temizleyip ha­
mamların külhanlarında yakarlar. Bu hamamların çokluğu sebe­
biyle bütün Mekkeliler öyle temizdirler ki sanki insan cinsinden
değillerdir. Gerçekte Resulullah soyundan melek yüzlülerdir.
Mekke halkı ve Bekke şehri seyyidlerin anlatılm ası: Akıl
sahiplerine gizli olmaya ki, Ak Şemseddinzâde Hamdi Çele­
bi Kıyâfetnâme'sinde yazdığı üzere Mekke halkının şekilleri, si­
yah yüzlü, bazıları kızıl ve esmer yüzlü merâlî ve gazalî Hoten
ceylânı gözlü, şirin sözlü, nurlu yüzlü sırları içinde gizli Hâşimî
soyundan bir alay soylu, atadan dededen çelebilerdir. Mekke
şehrinin suyu ve havası çok sıcak olduğundan halkı gayet zayıf
ve incedir. O kadar sanat ehli kavim değillerdir. Ağır iş işlemeye
güçleri olmadıklarından genellikle Mekkeliler tüccardır. Bir sı­
nıfı da sultan sadakası ile geçinirler.
Genellikle Mekke halkı sevdayî tabiat olduklarından halk
ile güzel geçinemeyip alışverişlerinde ve konuşmalarında kaba
ve sert konuşurlar.
Bir kimse onlardan bir meta almak istediğinde elbette meta-
ın fiyatını sormak âdettir. Mekkeliler de fiyatını sorduğun metaı
mesela 10 guruş der. Sen de pazar-ı Muhammedi'dir diye 8 gu­
ruş desen derhâl öfkelenip o şeye 15 guruş der. Sen 9 guruş de­
sen o 20 deyip inat eder. Böyle inatçı kavimdirler. Ama birbirleri
arasında yenleri içinde el ele yapışıp ellerini sıkarak özel işaret­
leriyle İşrâkîler gibi dilsiz pazar ederler. Hemen ilk dediği parayı
vermek gerek, zira onlarda hilaf pazarı yoktur ve haramdan sa­
kınırlar. Ama gayetle temiz çelebilerdir. Hepsi temiz ırktan sey- „
yidlerdir.
Mısır Sultanı Kayıtbay asrında biraz isyanları sebebi ile Me­
lik Kayıtbay Mısır'dan 12 bin alacalı atlı asker ile ansızın Mekke'yi
basıp bütün şerifleri bağlayıp nicesini sürmüş, Mekke şehri için­
de 7 adet seyyid bırakıp şerifler ile anlaştı ki bir daha yeşil sa­
rık sarmayalar, beyaz sarık saralar. Şerif olanlar kuyruksuz ata
bineler. Teğeltilerinin önünü ardına vuralar. Yalınayak ata bine­
ler. Hâlâ bu ahitleri üzeredirler. Ama zamanla yine Mekke'ye ge-

851
lip Mekke şehri şeriflerle dolmuştur. Asla yeşil sarık sarınmaz­
lar. Ancak diğer esvapları gayet ihtişamlı Hint kâlâlarından kıy­
metli kumaşlardan yapılma elbiseler giyip beyaz sûzenî sadeler,
zâğî, mollayî, bâfteler, germsûd, hümâşahî ve sof feracelerin her
çeşidini giyip salma salma gezerler.
Beyaz köse sarıklarının önünde ve ardında birer Mekke
zirâi taylesân-ı Muhammedi sarkıtıp bazıları türlü türlü kıymet­
li Keşmirî ve Lâhorî şal sarınırlar. Zira Hint padişahından ve
Hindistan ayanından bütün şeriflere Osmanlı'dan fazla surre,
atiyye ve tefaruk cinsi hediyeler gelir. Ama Osmanlı'dan tahıl
çok gelir.
Mekkeliler asla çakşır giymezler. Hep serâvil ve beddâvî
gömlek giyerler. Ayaklarına çerkezî, cimcime ve paşmak giyer­
ler. Boyunlarında birer Keşmirî şal ridâ bulunur. Peygamberin
sünnetine uyarak gözlerine sürme çekerler. Elleri, ayakları ve
sakalları kınalıdır.
Daima yağlı yemek yemezler. Daima kahve, kışır ile kek,
bakla, zeytin, hurma, helva, hoşaf, pilâv ve çorba yerler. Devamlı
perhiz üzerelerdir. Genellikle yemeği fazla yeseler sindiremez­
ler. Zira şiddetli sıcak adamı kebap eder. Böyle perhizli yaşadık­
larından gayet sağlıklı kavimdir. O yüzden Mekke şehri içinde
hekim yoktur. Gelse de kazanç olmadığından durmayıp bir baş­
ka diyara açılır.
Bu Mekkeliler şiddetli sıcakta birleşmekten de 6 ay perhiz
ederler. Vadi-i Abbas adlı yaylağa bir günde varıp (—) (—) ateş
yakmazlar. Meğer tüccar ve şerif ola.
Hepsi Şâfiî mezhcbindedirler. Bazıları [mut'a nikâhı yap­
tıklarından] Zeydî mezheplidir, derler. Mut'a nikâhı odur ki
bir adam seferi olsa bir aya dek bir guruşa if'al bâbına çekme­
ye sözleşip bir aylık ücretini verip o herif başka diyara gider.
Eğer kalırsa 1 guruşa, 5 guruşa o avratla bir sözleşme daha eder
veya başka bir kadını alıp istekleri üzere geçinirler. Buna mut'a
nikâhı derler. Bu Mekke şehrinde eski zamanda olurmuş. O yüz­
den Mekkeliler yerilirler. Ama zamanımızda hakir bu duruma
rastlamadık, onlara iftiradır, temiz mezhepli çelebilerdir.
Çocukları gayet mahbûb, yetkin ve akıllı olur ki, beyt:

852
Reftâra gelse rûh-ı musavver revân olur
Güftâra gelse mu'cize İsa beyân olur
beyti onların hakkındadır.
Halkı soylu soplu, şanlı, kadri yüksek kimselerdir. Ama
Ervâm [Anadolu ve Rumeli] kavminden yerleşenlere rağbet et­
mezler. Ehl-i Rum Medine'de safâ ederler. Zira tüm Ervâm
Medine'de sakinlerdir. O kadar şerifler Medine'ye müdahale
edemezler.
Mekke toprağı o kadar ince hoştur ki amber kokulu topra­
ğından çeşit çeşit testiler ve bardaklar yapılıp onlardan Zemzem
suyu içilip safâ olunur, bir halis kimya topraktır.
M ekke kadınları: Bu şehrin kadınlan hoş görünüşlü, en­
damlı, güzel yüzlü, peri görünüşlü, melek manzaralı, ay yüzleri
dolunay gibi hüsn-i cemal sahipleri, cennet bağı tavusu gibi yü­
rüyen, keklik gibi seken, açılmamış gonca bakire yıldız gibi ka­
dınları var k i "... Beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer,
üçer, dörder alın" [Kur'ân, Nisâ, 3] âyeti onların hakkında inmiş.
Çeşit çeşit değerli kumaşlar ile altınlara gömülüp baştan başa ce­
vahire boğulmuşlardır. Başlarında saf altından ve gümüşten tak­
ke ile ve bazılar zerdüz ve zerbâf takkeler üzere siyah ipek çar­
şaf bürünüp yüzlerinde örtü, dutuk ve saravuşu elvan renk ipek
ile nurlu yüzü örtülü olup sürmeli ceylân gözlerinden başka bir
yerleri görünmez, gayetle örtülü kadınlardır.
Habeşe cariyeleri var ki her biri ham amber gibi esmer
gavâzîleri var ki diller perişan olur. Bazıları kahvehanelerde in­
sanların arasında raks ederler. Arabistan'ın şanındandır, ayıp de­
ğildir. Hepsi gök iç edik ve mavi pabuç giyerler. Bir kadın bir er­
keğin yanından geçse ıtriyat, müşk, abîr, amber, zebât kokusun­
dan insanın dimağı kokulanır.
Bir gün hakir Süfyan-ı Sevrî hanesine ziyarete giderken bir
bölük hatuna rast geldim. Meğer evlilik düğünü imiş. Bir açıl­
mamış goncayı altınlara gömmüşler. 10 adım uzak güzel kokula­
rından dimağını kokulandı. 500'den fazla çocuk düğünün peşine
düşüp âmin âmin diyerek muradı mahalline götürdüler.
Mekke şehrinde sıbyan mektebi: Toplam 150 sıbyan mekte­
bi vardır. Geçmiş padişahların her biri birer mektep inşa etmiş­
ler. Bu mekteplerin vakıfları sağlam olduğundan hocalara, yar-
dımcılarma ve tüm çocuklara her sene çanta ve paralarıyla birer
kat elbiseleri verilir.
Kur'ân-ı Azim dârülkurrâları: 40 yerde dârrülkurrâ var­
dır. Hafz, Ebû Amr Kırâatı, İbn Kesîr Kıraati, Seb'a Kıraati, Aşe-
re Kıraati ve Takrîb Kıraati okunup şeyh-i kurrâlarına ve talebe­
lerine maaşları, ceraye ve et bahaları verilir.
Dârülhadisleri: Mekke şehrinde 40 yerde dârülhadis var­
dır. Dersiamları ve talebeleri maaşlarını alırlar. Ama Mekke hal­
kı sevdayî bir alay tembel kimseler olduklarından ilimle meşgul
değillerdir, hepsi tüccardırlar. Hıfz ve hadis ilmi Mısır'a mah­
sustur. Meğer Mekke'de Anadolu'dan bazı yerleşikler ola ki ilim­
le meşgul olalar. Yoksa Mekkelilerde ilim ehli duyulmamıştır. ^
Diğer bölgelerin büyük şeyhleri gibi tarikat ve tevhid ehli
mazınne kimse çıkmamıştır. Zira sevdâzede kavim olduğun­
dan heva ve hevese ve binaya meraklılardır. Mekke şehri içinde
olan kat kat yüksek yapılar Haleb, Şam ve Irak'ta yoktur. Meğer
ümm-i dünya olan Mısır'da ola.
Mekke halkı gayetle zendost Ikadın düşkünü] oldukların­
dan hatunlarına mağluplardır. Kadınları ne emreyleseler, emir
erleridirler. O yüzden onlar kadınların kölesidir. Bütün zaman­
da Mekkeliden cüret zahir olmamıştır. Ancak ala ala esvapları
giyip, eli, ayağı ve sakalı kınalı olup kahveden kahveye gidip bir
ibrik kahve ve bir kek ile hanesine gelip kahveyi içip keki yiyip
döşekte uykuya dalarlar.
Bütün yiyecek ve içecekleri için çarşı pazara muhtaçlardır.
Kadınlarına mağlup olduklarından hanelerinde bir şey pişmez,
gayet tembel avratları vardır. Asla iş işlemezler, esvap yıkamaz­
lar, iplik eğirmezler ve hanelerini süpürmezler. Bütün ihtiyaç­
larını pazardan görürler. Bir alay müsrif ve müsrife kavimdir-
ler. Ama Kârûn malına malik olmaları dolayısıyla çok mal har­
cayıp gösterişli elbiseler giyerler. Babadan atadan böyle görmüş­
ler, böyle giderler.
Murat ve maksadımız onları yermek, karalamak değildir,
hâşâ ve kellâ. Ancak gerçek hâldir ki yazıldı.
Ama ayan ve eşrafının Mine Pazarı'nda sünnet düğünü et­
tiklerinde hacılara ve diğer tüccar ve ziyaretçilere ziyafetlerine
ve ikramlarına aşk olsun.

854
Mekke şehrinin suyu ve havası çok sıcaktır, ama Zemzem
suyu ve havası kadınlarına yaramıştır. Hayvanları gayet zayıf­
tır. Özellikle fakir eşekleri Fâtıma Vadisi otunu bulamayıp ha­
cıların yediği hurma çekirdeklerini küçük büyük yollardan top­
layıp bir gece suda ıslatıp eşeklerine hurma çekirdeği verdikle­
rinde zavallı eşek segâh makamında anırarak hurma çekirdeği­
ni fasıl edip hora geçirir.
Mekke şehrinin özellikleri: Gerçek ikinci iklimdendir. Yer
kürenin tam ortasındadır ki insanlar Mekke dünyanın ortasın-
dadır, derler. Gerçekte yine öyledir ki Ekvator'a yakındır. Onun
için uzun günü gece ve gündüz beraberliğinden çeyrek saat
uzundur. Arz-ı beledi (—) (—) ve karanlık gecesi 11 saat 3 çey­
rektir. Yıldız talihi (—) (—) olmakla tüm halkı zevk ü safâya, eğ­
lenceye, hay huy ve saza söze düşkünlerdir.
Bir adam bu Mekke şehri içinde üzüntü ve ıstırap içinde
olsa, hemen Harem-i şerife girip Karadonlu Beytullah'ı görünce
içinde olan üzüntüsü gidip neşelenir. Onun için Mekke halkı da­
ima sevinçli ve neşelidir.
Hatta Şerif Berekât hazretlerini Hüseyin Paşa efendimiz şe­
rif tayin edince tellâllar çağırıp "3 gün 3 gece şenlik olsun" diye
emredince Mekke şehri içinde bir velvele ve bir gulgule olup
öyle şenlik ve eğlenceler oldu ki sanki Sultan III. Mehmed Hân'ın
sûru [düğünü] olup Mekke şehri nur iken nice kere yüz bin kan­
dil ve meşalelerle aydınlanıp nur üstüne nur oldu. Ve taraf taraf
Hüseyin Baykara meclisleri olduğu yukarıda yerinde yazılmış­
tır. Kısacası, Mekkelilerin ölüsü ve dirisi bile şenlik ve eğlence­
dedirler.
Mekke halkının ölülerini bildirir: Firuzâbâdî adlı bir ya­
zar Mekke-i mükerreme isimlerini toplamış. O isimlerden biri,^
Mekke'ye Karyetü'n-neml [Karınca Köyü] derler. Yaşlı veya genç
biri ölse o an öyle karınca üşüşür ki camapur ordusu gibi çıkıp
karınca ordusu da taraf taraf yürüyüş ederler. Derhâl ölü cema­
ati o öleni evinden dışarı avluya çıkarıp teneşir üzere hazır edip
gece yarısı da olsa kefenini ve sıcak suyunu hazır ederler.
Evvelâ Mekke kaidesi budur ki bütün ölü yıkayıcılar haber
alıp def ve kudümleri ile gelip bir hay bir hu ile Hicaz makamın­
da su salâları verirken ölü yıkayıcılar evvela ölünün tırnaklarını
•v

855
kesip sakalım tarakla tarayıp önce başka su ile taharet verip aşa­
ğı menfez yerini pamuk ile kalafat ederler.
Ardından Zemzem suyu ile abdest alır gibi önce 2 elleri­
ni, ağza ve burna su verip 3 kere yüzünü, 3 kere sağ kol ve sol
kolunu dirseklerine kadar yıkadıktan sonra "... başlarınızı mesh
ediniz" [Kur'ân, Mâide, 6] emrince başın dörtte biri üzere verip
ayaklarını yıkar.
Ardından her tarafını yıkar, öyle olur ki sanki o ölü taze can
bulup tebessüm eder. Dört tarafında buhurdanlar ile kâfûrî ve
amberler yanarak ve Kur'ân okuyarak gasledip yakasız gömle­
ğini ve miskâlî kefenini Zemzem ile ıslatıp giydirir.
Sonra gülsuyu, misk, ham amber ve kâdî suyu saçarak dört
tarafını pamuk ile sarıp safran ile gülsuyu saçıp kefeni üzere
safran ile, "Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyi­
lik ver. Bizi cehennem azabından koru\" [Kur'ân, Bakara, 201] âyetini
yazıp tabuta indirirler.
Tabutları dört ayaklı, dört tarafı parmaklı uzunlaması­
na merdiven gibi bir tabuttur. Üstüne siyah Kâbe örtüsü örtüp
bütün cemaat ile ölünün önüne düşüp çıngıraksız def çalarak
Abbasî alemlerin açarak "Lâ ilâhe illallâh" seslerini yükselterek
Kâbe-i şerif haremine girince bütün ölü sahipleri "Allâhümme
lebbeyk" deyip telbiye ederek ölüyü Altın Oluk altına korlar.
Müezzinler "Cenaze namazına" diye seslenince gece yarısı ise
de Kâbe-i şerif tavaf edenlerden hâlî değildir, üstünde melek­
ler bile tavaftadır, tüm cemaat hazır olup cenaze namazını kı­
larlar. Ölünün vefalı dostları tabutu omuzlarına alıp bir hac se­
vabı olmak üzere telbiye ederek Kâbe-i şerifi 7 kere tavaf etti­
rip Cenaze Kapısı'ndan veya Bâb-ı Safâ'dan çıkarıp Safâ ve Mer­
ve sa'yi yolundan geçirip def ve kudüm ile bütün halk "Lâ ilâhe
illallâh" diyerek şenlik ve şadumanlık ederek şehitler mezarlığı
olan Muallâ Mezarlığı'nda defnederler. İmam telkin edip herkes
hanesine gider.
Elbette Mekke halkının ayanı avamı, yaşlısı genci, kadı­
nı kızı her Salı gecesinde ve Cuma gecesinde insan deryası
Muallâ'ya varıp fakirlere az çok sadaka verirler, ekmek ve Zem­
zem dağıtıp Kur'ân-ı Kerim okurlar. Kabrin başı ucunda kuşlar
için sular ve buğdaylar koyup gül reyhan korlar.

856
Bu hâl üzere haftada iki kere ölüyü ziyaret edip öyle riayet
ederler ki sanki ölü değildir bir diri adam ziyaretine varmışlar­
dır.
Sözün kısası, ölüye bu saygı bir diyar halkına mahsus değil­
dir. Müjde o cana ki Mekke'de ölüp öldükten sonra bütün dostla­
rıyla Beytullah ziyareti edip birlikte tavaf eden dostları tavaf et­
tikleri hac sevabını o ölüye hibe edeler. Şüphesiz cennet ehlidir.
Hakir bu hâle vâkıf olup o pazarda muhayyer pazar ölece­
ğim geldi. Buna bile imrenip ham isteklere daldım.
Bazı hâl ehli olan kimseler Hakk'a yakınlaşmak için Mekke-i
mükerremenin dört tarafında olan yüksek dağlarda gömülmesi­
ni vasiyet eder.

Beyt-i şerifin dört tarafındaki dağları bildirir


Evvelâ yukarıda yazılmıştır ama Mine Pazarı'nın doğusu
ve kuzeyi arasında küçük bir dağ vardır, ona Sebir Dağı der­
ler. İshak'a göre, Hazret-i İsmail evlâtları onda medfundur. Ve
İsmail'e inen kurban bu dağdan çıkıp bu dağ eteğinde kur­
ban olmuştur. Hâlâ Menhar adlı bir mahalli vardır. Bazı hacı­
lar Mine kurbanını bu dağ yamacında Menhar'da ederler. Hâlâ
ziyaretgâhtır. Beyt-i şerifin doğu tarafında Beyt-i şerife eğimli,
Ebî Kubeys Dağı: Yukarıda ayrıntılı olarak yazılmıştır. Nice
bin Sahabe-i kirâmın nazargâhı, Hazret-i Peygamber'in Şakku'l-
kamer'i orada gerçekleşmiştir. Kureyş kabilesi arasında bu dağa
Emin Dağı derler. Hâlâ dinlenme ve ziyaret yeridir.
Ahmer Dağı ve Ahşeb Dağı: Bu iki yüksek dağ Mekke'ye
gölgeliktir. Bu iki dağ hakkında hadis-i şerif vardır. "Allah'ın
Resûlü sallalâhü aleyhi ve sellem buyurdu: Ahşeb'i kaybolmadıkça
Mekke yok olmaz" buyurmuşlardır. Ancak Ahşeb, Ahmer'den ulu
dağdır.
Nur Dağı: Mekke'nin kuzeyinde bir saat yerdir. İnkârcı-
lardan Hazret-i Peygamber'in gizlendiği yerdir. Mağarası hâlâ
ziyaretgâhtır. Mine Pazarı yakınında,
Muhsab Dağı: Muteber yüksek dağdır. Yine Mine Pazarı'nda
Hayf Camii yakınında,
Mürselât Dağı: Hazret'e Mürselât suresi bu mağarada indi,
ziyaretgâhtır.

857
Hira Dağı: Bu dağda büyük bir mağara vardır. Hazret-i Pey­
gamber onda gizlice ibadet ederdi. Hâlâ ziyaretgâhtır.
Cezzel Dağı: Bir nurlu küçük dağdır. Lâkin mertebede yük­
sektir.
La'la Dağı: Mekke'ye havalelidir.
Safâ Dağı: Mekke'nin doğu tarafında, şehir içinde Safâ ma­
hallinde bir alçak dağdır. Hadis-i şerif ile sabittir ki eşrât-ı saat­
te ortaya çıkacak Dâbbetü'l-arz bu dağda hapistir, buyurmuş­
lardır. Hatta Hazret-i Peygamber bu mahalde Safâ sa'yi eder­
ken mübarek elindeki asa ile Safâ Dağı'na vurup asanın sesini
Dâbbe duydu, buyururlar imiş.

Mekke şehrinde Muallâ Vadisi'ndeki ashab-ı kiram ın ve


şehit kabirlerini ziyareti
Ziyaretçilere gizli olmaya ki Muallâ Mezarlığı'nda 75 tür­
be vardır. Bunlarda eski padişahlar, makam sahibi olmuş şerif­
ler, diğer şerifler ve Mekke ileri gelenleri gömülüdür. Bunlar­
dan yeni yapı ve gösterişli bina, 1008 [1600] tarihinde vefat eden
Şerif Zeyd hazretlerinin türbesidir ki Direkli İrem yapıları gibi
bir sanatlı türbe içinde medfundur. Bütün Mekke halkı tanık­
lık ederler ki 30 sene kutub oldu diye kerametlerini anlatıp ha­
yır dua ederler.
Buna yakın Şerif Abdullah Türbesi bir büyük türbedir.
Ona yakın Hazret-i Peygamber'in dedesi Abdülmuttalib,
120 yaşında iken Hazret-i Resûl 7 yaşma gelmişti. Abdülmutta­
lib, Fahr-i Kâinat'ı oğullarına vasiyet edip,
"Size Allah emaneti verdim. Göreyim sizi, gönlünü hoş tu­
tun" deyince Hâşimîler vasiyete uyup gönlünü hoş tuttular.
Hazret'in dedesi Abdülmuttalib vefat edip buraya defnedildi.
Ona yakın Server-i Kâinat'ın amcası Ebû Tâlib, Peygambe­
rimizin babası Abdullah'ın kardeşidir ve Hazret-i Ali'nin baba­
sıdır. Hazret-i Ali, Peygamberimizin amcasının oğludur. (—) (—)
(—) Hazret ile Hazret-i Ali bir yerde büyüdüler. Sonra Hazret-i
Risalet'e 40 yaşında peygamberlik gelip 10. senede Ebî Kubeys
Dağı üzerinde müşrikler Hazret'ten,
"Dolunay olan parlak ayı iki parça eyle, ikisi de koynuna gi­
rip biri bir yeninden biri bir tarafından çıkıp yine gökte tek par­

858
ça olsun, sana iman edelim" deyip mucize istediler. Hazret-i Pey­
gamber Cenâb-ı Hakk'a yalvarıp secde etti. Derhâl inkârcılarm
istediği üzere sağ eli parmağıyla dolunaya işaret edince ay iki
parça olup inip mübarek koynuna girip mübarek yenlerinden çı­
kıp yine göklere çıkarak tek parça oldu. Bazı inkârcılar İslâm ile
şereflendi. Bazıları,
"Gerçekten ey Muhammed, iyi büyücüsün" deyip sapıklık­
ta kaldılar.
Allah'ın hikmeti bu Şakku'l-kamer gecesi Hazret'in amca­
sı Ebî Tâlib vefat etti ki nübüvvetin 10. senesi idi. Hazret-i Pey­
gamber cenazelerine hazır olup cehalette kaldı diye Hazret-i Ali
namazını kılmaya razı olmayıp Muallâ'da defnettiler. Hâlâ bir
kubbe-i âlî içinde medfundur. Ama diğerleri gibi süslü değildir
ve hizmetkârları yoktur. Avlusunda gül ve birkaç hurma var.
Gayet leziz iri hurması olur. Genellikle Acem hacıları Hazret-i
Ali'nin babasıdır diye ziyaret ederler, Ebû Tâlib hizmetkârıyım
deyip bir şey isteyene bağışta bulunurlar ve ziyaret edip giderler.
Yukarı kuzey tarafına kayalar dibinde,
Hadice-i Kübrâ Türbesi: Bu Hadice malıyla Hazret-i Risa­
let peygamberlikten önce Şam'a yakın Busrâ şehrine ticarete gi­
dip çok para kazanıp Mekke'ye döndüklerinde Hazret 25 yaşın­
da idi. Hadice Ana 40 yaşında dul iken Hazret'in nikâhlısı oldu.
Hadice-i Kübrâ'dan 4 erkek evlâdı oldu. Evvelâ Kasım, Tay-
yib, Tâhir ve Abdullah Mekke'de doğdu.
Ve 4 kızları da Hadice-i Kübrâ'dandır. Evvelâ Sitti Rukiyye ve
Sitti Ümmü Külsûme. Bu ikisi Hazret-i Osman'ın zevcesi olduğun­
dan Osman-ı Zü'n-nûreyn dediler. Hazret-i Fâtıma da Hadice'den-
dir. Hazret-i Ali'ye verdi. Ve Sitti Zeyneb de Hadice Ana'dandır.
Hazret onu da Ebü'l-Âs bin Rebî bin Abdüluzzâ'yla evlendirdi.
Peygamberimizin oğlu Hazret-i İbrahim Mısır meliki
Mukavkıs'm Peygamberimize gönderdiği cariyedendir. Mukav-
kıs Hazret-i Risalet'e hediye olarak bir kılıç, bir katır ve iki cariye
gönderir. Hazret-i Peygamber Zülfikâr diye kılıcı ve Düldül diye
katırı Hazret-i Ali'ye verdi. Bir cariyeyi şair Hassan'a bağışladı.
Ve cariye Mâriye'yi kendileri alıp Hazret-i İbrahim ondan oldu.
Ama 8 evladı Hadice-i Kübrâ'dan doğdular. Sonra Hadice Ana 65
yaşında Mekke'de vefat edip bu Muallâ'da defnedildi.
Hazret-i Risâlet'e peygamberlik geldiğinde kadınlardan ilk
defa imana gelen Hadice-i Kübrâ'dır. Erkeklerden ilk imana ge­
len Ebubekir'dir. Bazı siyerciler Ebubekir'den önce imana gelen
Hadice'dir, derler ki müminlerin anasıdır, Allah rahmet eylesin.
Bazı siyerciler "Hazret-i Peygamber'in annesi Emine Ha­
tun da bu kubbede medfundur" derler. Bazıları "Yok, Hazret-i
Peygamber'in babası Şam'dan ticaret ile gelirken Medine ya­
kınında Dârü't-Tabia adlı yerde vefat edip orada defnedildi
ve bütün malını Medineliler sakladılar. Sonra Hazret'in an­
nesi Emine Hatun Hazret ile birlikte Medine'ye gidip baba­
sından intikal eden malları aldı. O zaman Hazret 6 yaşında
idi. Hazret ile birlikte Mekke'ye dönerken Ebû Enâm adlı yer­
de Hazret'in annesi Emine Hatun vefat edip Ebû Enâm'da def­
nedildi ve Hazret'i akrabaları Mekke'ye getirdiler. Sonra Haz­
ret Mekke'den Medine'ye hicret edince annesinin naaşım Ebû
Enâm adlı yerden çıkarıp Medine-i münevvere Bakî'inde süt
annesi Halime Hatun kubbesinde defnetti" derler. Sorumluluk
anlatana. Ama Mekkeliler,
"Evet, Medine'den gelirken Ebû Enâm adlı yerde vefat edip
naaşım Mekke'ye getirdiler" derler. Mekkelilerle Medineliler
arasında bir çekişmedir, vesselâm.
Sonra 959 [1552] tarihinde Sultan Süleyman Hadice-i Kübrâ
üstüne bir türbe yapıp bir türbedar tayin etti. Nur dolu bir tür­
bedir. Kutlu kapısı doğuya açılır ve türbe beyaz kireç ile örtü­
lüdür. Bizzat kendileri kağan arslan gibi kubbenin tam ortasın­
da dîbâ, şîb ve zerbâf ile örtülü zer-ender-zer bir sanduka için­
de yatmaktadırlar.
Bu türbeyi genellikle kadınlar ziyaret edip Hadice Ana'nın
sandukasını çeşit çeşit çiçeklerle süslerler. Ve ûd, amber ve kâfûr
yakıp kokusundan ziyaretçilerin dimağı kokulanır. Bu kubbe­
nin iç yüzü kenarlarında celî tezhipli hatla, "İnnellezîne sehekat
lehüm minne'l-hüsnâ ülâike anhâ müb'adûn" [Kur'ân, Enbiyâ, 101]
âyeti yazılmıştır.
Yine bu kubbe içinde dört köşe bir kafes şebeke içinde Şe­
rif Mesud hazretleri yatar. Sandukasının örtüsü olan yeşil atlas
üzere Hayâm işi ile,
"Mevlânâ es-Seyyid eş-Şerif Mes'ûd ibn İdrîs ibn Hüseyin ibn

860
Ebû Yemin ibn Berekât ibn Muhammed ibn Berekât ibn Haşan ibn
Aclân ibn Fâtımatü'z-Zehrâ" yazılmıştır.
Bu kubbenin kıblesi tarafında bir küçük kubbede Hazret-i
Abdullah Zübeyr ibn Avvam ibn Huveylid ibn Abdüluzzâ
ibn Kusay'dir. Annesi Abdülmuttalib kızıdır ki Hazret-i
Peygamber'in halasıdır. Hazret'in yakın akrabalarındandır. Pey­
gamberimizin doğumunun 24. senesinde Zübeyr ibn Avvâm
ve Talha bin Abdullah bir günde doğdu. Zübeyr, Hazret ile
Yemen'e ticarete gittiler. Hazret'e peygamberlik gelince Hazret-i
Ebubekir'den sonra Zübeyr hazretleri iman etti. "Ehl-i cennet­
tir" deyip Hazret müjdeleyip Aşere-i Mübeşşere'den oldular.
43 tarihinde Mervan-ı Hımar Şam halifesiyken Hazret-i
Zübeyr Mekke, Medine, Yemen ve Irak padişahı idi. Hazret-i
Risalet'e yakınlığı sebebiyle Hazret'ten ve Âyişe-i Sıddîka ri­
vayetiyle birkaç hadis duymuşlardı, Hatîm Kâbe-i mükerreme
dahilindedir, diye duymuşlardır. Ona dayanarak Hazret-i Zü­
beyr hilâfetleri zamanında Hatîm'i kaldırıp Kâbe-i şerife ekle­
yip bir çatı altında Beyt-i şerifi genişletti. Batısında bir kapı daha
yapıp ziyaretçiler bölük bölük bir kapıdan girip bir kapıdan çı­
karlardı.
Sonra Emevîlerden Mervan-ı Hımar, Zübeyr'in (—) (—) (—)
duyup Zübeyr hazretleri üzerine Zalim Haccac Yusuf'u seras­
ker tayin eyleyip 70 bin askerle Haccac Mekke'yi kuşatıp mancı­
nık taşıyla yer yer yıktı. Sonunda Hazret-i Zübeyr "Hac esnasında
(kadına yaklaşmak), günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek
yoktur." [Kur'ân, Bakara, 197] âyeti hükmünce cenkten vazgeçtiği
saat Hazret-i Zübeyr'i tutup Haccac-ı Zalim zulmedip Hazret-i
Zübeyr'i Bâb-ı Selâm'da astı.
............... (1 satır boş)................. *•
Altın Oluk duvarını yeniden yaptı. Batı kapısını kapatıp hâlâ
şimdiki tarzı yaptı. Kâbe içini toprak ve taş parçaları ile doldur­
du. ( - ) ( - ) ( - )
Sonra Hazret-i Zübeyr'in [Abdullah'ın] annesi Bâb-ı
Selâm'dan geçerken Hazret-i Zübeyr'i asılı görünce,
"Daha bu hatip minberden inip vaaz ve nasihatini tamam
etmedi mi?" deyip geçince Haccac'a Zübeyr'in annesi şöyle dedi
diye söylerler.

861
Haccac da laftan anlardı, bildi ki Zübeyr'in annesi neza­
ketle Zübeyr'in darağacmdan inmesini rica eder. Derhâl indi­
rip kefenini hazırlayıp Zübeyr'i kendi eliyle gasledip cenaze na­
mazını kılıp Zübeyr'in naaşım 7 kere Beyt-i şerifi tavaf ettirip ta
Muallâ'ya kadar tabutu Haccac sırtında götürüp Muallâ'da def­
neder. Bir günde mübarek ruhu için Haccac bir hatm-i şerifi ta­
mam etmeyince hareket etmedi. Zira Haccac-ı Zalim gayetle seri
hâfız idi. I Iattâ Kur'ân-ı azimin bütün cüzleri, hizibleri, aşırları ve
secâvendleri var ise hepsi Haccac'ın belirlemesidir. Ve bütün ölü­
lere cenaze namazı kılındıktan sonra Beyt-i şerifi tavaf ettirmek
Haccac'dan kalmıştır. Zübeyr hazretleri üzerine kubbeyi onlar
inşa etti. Zübeyr'den sonra Mekke, Medine, Yemen ve Irak'a Hac­
cac emir olup yönetti. Daha sonra hakkında "aslahu'z-zaleme"
dediler. Ama Haccac zalimliğiyle meşhur bir âlim, kâtil kimse idi.
[Abdullah Zübeyr olarak baba-oğul birleştirilmiş. Hazret-i
Peygamber'in halasının oğlu ve Cennetle müjdelenen zat Zü­
beyr ibn Avvam'dır. Abdullah bin Zübeyr bu zatın oğlu ve aynı
zamanda Hazret-i Ebubekir'in kızı Esmâ'dan olma torunudur.
Mekke emiri olup Haccac tarafından idam edilen zat Abdullah
bin Zübeyr'dir. Haccac'a direnen anne de Hazret-i Esmâ'dır],
Hazret-i Ebû Bekir kızı kabri ve Hazret-i Osman kızı
kabri: Bunlar birer küçük kubbeler içinde yatmaktadır. Bunla­
ra yakın,
Şeyh Osman Herâvün ve Şeyh Kennâs ziyareti ve ona ya­
kın,
Hazret-i Sa'd ibn Ebî Vakkas ziyareti: Peygamberimizin
doğumunun 24. senesinde dünyaya geldi. Hazret-i Peygamber'e
nübüvvet geldiği gün İslâm ile şereflendi. Ama bu hakir yedi
yerde ziyaret etmişimdir. Ve ona yakın,
Hazret-i Ma'dî-Kereb: Sahabe-i kirâmdandır. Hazret-i
Hamza'nın kafadarı ve can dostudur.
Abdullah ibn Abbas ziyareti: Bütün tefsir ve hadis bilgin­
lerinin piridir. Hazret-i Peygamber'den mezundur.
Hazret-i Fuzayl [Fazl] ibn Abbas Kabri: Bu da Sahabe-i
kirâmdandır. Müfessir ve muhaddistir. Ve,
İmam Abdülkerim bin Havâzin, müşiridir. İkisi bir mev­
zide medfunlardır.

862
Süfyan ibn Uyeyne Kabri: Bir kimsenin sığırı hasta olsa
bu kabrin toprağından o sığırın boynuna bir çanta ile bağlasa-
lar Allah'ın emri ile iyileşir. Onun için Süfyan-ı Sevrî kabri der­
ler. Hazret'in kaymbabasıdır. Habibe adlı kızını Hazret'e vermiş­
tir ki Muaviye'nin kız kardeşidir.
Ebî Haşan el-Şevvelî Kabri ve Semâserti'l-hibr Mezarlı­
ğında nice bin Sahabe-i kirâmlar yatmaktadır. Bunda da dua
kabul olunur. Delâsûr Mezarlığı'nda da Mekke gazasında şehit
olan Sahabe-i kirâmlar ve nice bin ayan ve kibarlar medfundur.
Bu da ziyaretgâhtır.
Şeyh Alâeddin-i Nakşibendî hazretleri: Çok eserlere malik
sultandır. Muallâ'da medfundur. Ve ona yakın,
Musa Eş'arî Kabri: Adı Abdullah bin Kays idi. Hicret'in 44.
senesinde vefat edip Muallâ'da defnedildi.
Emevîlerden Mansur-ı D evânıkî Şam halifesi iken Beyt-i
şerife gelip Harem-i şerife bir minare inşa edip nice hayrat ve
hasenetlar ederken "Rabbine dön" emrine itaat edip ahirete göç­
tü. Sene 581. Ömrü 62 senedir. Malatya Kalesi'ni yaptı. Muallâ'da
ziyaretgâhtır. Ama gayet hesapçı olup bir dankı hesap ettiği için
Mansur-ı Devânıkî dediler.
M üminlerin annesi Meymûne bintü'l-H âris Kabri: Ab­
dullah bin Abbas'ın teyzesidir, yani annesinin kız kardeşi­
dir. Hicret'in 8. senesinde Sitti Meymûne nefsini Hazret-i
Peygamber'e hibe edip Resulullah'ın hanesine girince, "Bir de
(Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde) kendisini peygambe­
re hibe eden mümin kadım ,... (helâl kıldık)" [Kur'ân, Ahzâb, 50] âyeti
inmiştir. Daha sonra 61 tarihinde vefat edip Muallâ'da defnedil­
miştir. Buna yakın,
Abdullâh ibn Ömer ibnü'l-Hattâb Kabri: Hazret-i Ömeç
peygamberliğin 2. yılında İslâm ile şereflendiklerinde bu oğlu
Abdullah 5 yaşında idi. Babasıyla birlikte Müslüman oldular.
Hazret-i Peygamber'in hatunu Hafza binti Ömer ana-baba bir
bu Abdullah'ın kız kardeşidir. Hazret'ten 2.630 otuz hadis-i şerif
nakleder. Gayet zengin kimse olduğundan bin kul azat edip 83
yaşında Abdülmelik bin Mervan zamanında 84 (?) tarihinde ve­
fat edip Muallâ'da defnedildi.
İmam Abdurrahman bin Şuayb bin Ali bin Mecr bin Si­

863
nan en-Nesâî Kabri: Kitâbü's-Sünen müellifidir. Muktedir Billah
zamanında vefat edip Safâ ve Merve arasında haneler arasında
medfundur.
Molla Seyrekzâde Şemseddin Ahmed Efendi Kabri: Sü­
leyman Han şehzadelerinin hocası iken Beyt-i şerife gelip tavaf­
tan sonra vefat edip Muallâ'da defnedilmiştir. Mezar taşında ta­
rihi yazılıdır.
Mehmed Şah bin H ızır Şah bin Mehmed bin el-Hacı Ha­
şan Kabri: Medine'den Mekke mollalığına nakledip iki sene
mutasarrıf olup sonunda yeri Bâb-ı Muallâ oldu. Bunlardan ev­
vel Medine'den Mekke mollası olmadığından bunlar hakkın­
da Mekke ulemâsı Haremeyn Kadısı dediler. Cenazesine 70 bin
hacı hazır olup o gece kabr-i şerifi üzerine 7 kere nur indiğini
bütün Mekkeliler görmüştür. Araplarca Rum velisi diye bilnir,
ziyaretgâhtır. Mezar taşında tarihi vardır.
Molla Şemseddin Ahmed el-Hüseynî: Bağdadîzâde de­
mek ile meşhur imiş. Mekke mollası iken merhum olup Ebû
Tâlib civarında defnedilmiştir. Bir yüksek sofa üzerinde muh­
teşem mezarı vardır.
Şeyh Abdurrahman Karabaş Mezarı: Muallim-i Sultan
olan Ömer Efendi'nin küçük kardeşidir. Amasyalıdır. Mekke-i
mükerreme pâyesiyle emekli iken (—) tarihinde vefat edip
Muallâ'da Mevlevihane haziresinde gömülmüştür. Yanma
adamları bir sebil inşa etmişler. Bu zat düzgün konuşmak ve gü­
zel yazmakla meşhur olmuş bir şeyhti.
Molla Mahmud Efendi ziyareti: Manastır şehrindendir.
Mekke mollası iken vefat edip Muallâ'da Şeyh Cinan Efendi haz­
retleri yanma gömülmüştür. Mezar taşına bir âşık celî kalem ile
Sene 1026 yazmış.
Molla Perviz Efendi Mezarı: Sultan (—) asrında Nişancı
Paşa Abdi Bey'in hizmetinde yetişip bazı medreselere mutasar­
rıf olarak bilgili olmakla kendine Mekke mollalığı sadaka olu­
nup orada vefat edince Hadice-i Kübrâ civarında defnedildi. Pek
çok mezarı vardır.
Molla Hüsam Efendi ziyareti: Hamid şehrindendir. Mek­
ke mollası iken "Fülân gün merhum oluruz, bizi hayır duadan
unutmayın" diye vasiyet eder. Allah'ın hikmeti söyledikleri saat

864
vefat eder. Zübeyr hazretleri yakınında yatmaktadır. Rum fazılı
diye Mekkeliler ziyaret ederler.
Molla Muhammed bin Alâeddin el-M ekkî en-Nehrevânî
el-Kâdirî: Cennet kokulu Mekke toprağındandır. Rum'a iki defa
gelip bütün âlimlerle ilmi tartışmalar yapmış, hepsine cevap ver­
miştir. Kendine Mekke-i mükerreme fetvasıyla Mekke'de Süley-
maniye Medresesi verilmiştir. Ömrü sona erince Muallâ'da Şerif
Mesud yanma defnettiler. Ama asrında sanki 2. İmam Gazalî idi.
Çok gezerek ilim öğrenip büyük âlim olmuşlardı.
Hazret-i Kutb-ı M ekkî Kabri: Ziyaretgâhtır. Buna bitişik,
Molla Hüseyin el-M alikî: Zamanın fazıllarından bir kimse
idi. Münzevî olmak için III. Murad Han'dan Mekke'de Süleyma-
niye Medresesi'nu rica etmiş, nice sene sonra orada vefat edince
Kutb-ı Mekkî hazretleri yanında defnedilmiştir.
Molla Mirza Mahdum Kabri: Arafat gününde bütün in­
sanlar lebbeyk allâhümme lebbeyk diye seslendiklerinde bu molla
bir kere lebbeyk deyip ruh teslim edip Meş'ari'l-haram'da bir sofa
üzere mezar taşı tarihiyle yazılı bilinen kabirdir.
Vankulu Mehmed Efendi Kabri: Mekke mollası iken lakve
hastalığından ölüp Ebû Tâlib yakınında defnedildi. Mezar taşı­
nın tarihi vardır.
Şeyh Gubârî Efendi ziyareti: Akşehir şehrindendir. Mek­
ke mollası iken vefat edip Muallâ'nın Ebtah adlı mahalline ya­
kın defnedilmiştir.
Molla Ömer bin Mehmed Mezarı: Sultan II. Osman'ın ho­
cası iken Mekke mollası olup 1030 senesinde İstanbul'da deniz
donduğu gün ölüm haberi gelip hayli ağladık. Zira babamızın
gayet sadık dostu idi. Hamd olsun 52 seneden sonra ziyaret na­
sip olup ruhları için bir Yâsin-i şerif okuyup sevabını ruhuna
hibe eyledik. Muallâ'da Kutb-ı Mekkî civarında bir kârgir bina
sofa üzere muhteşemce yatar. Mezar taşında,
Hâce-i Osman Han garîb Ömer bin Mehmed.
Sene 1031
yazılmıştır. Merhum gayet zühd ve takvada vera sahibi idi ve
Davud orucu tutardı.
Molla Abdülvâsi bin H ızır Kabri: I. Selim Han
ulemâsındandır. Mekke mollası iken 945'te vefat edip Muallâ'da

865
Şerif Sa'd civarında defnedildi. Vâsi Kabri demekle tanınmıştır.
Molla Raşenîzâde Kabri: Muallâ kabristanında Zübeyr
hazretleri civarında medfundur.
............... (6 satır boş)....... .........
Hamd olsun bu yukarıda yazılan sultanların hepsini ziya­
ret edip Allah rızası için kimine Yâsin-i şerif, kimine Tebâreke
suresi, bazısına Tekâsür suresi, bazısına Fâtiha suresi okuyup
sevaplarını ruhlarına hibe ettik. Şefaatlerini rica edip ruhaniyet-
lerinden yardım isteyip hepsiyle âşinalık kazandık.

Mekke şehri içinde hayatta olan duası kabul olunur


ve salih kim seleri ve hukukumuz olan ayan ve
eşrafları bildirir
Evvelâ din ulemasının serçeşmesi, öncekilerin ve sonrakile­
rin ilimlerinin vârisi, beyt:
Ser-firâz-ı ulemâ-yı a'lâm
Rükn-i dîn hazret-i şeyhülislâm

Vâris-i vâhid-i ilm-i nebevî


Bâ'is-i zindegî-i şer'-i kavî
Vâ'ız-ı tnilk-i melik nâsır-ı dîn
Müftî-i devr-i zemân rûy-i zemin

Gördü müsevvedi aldı hâme


Yazdı ismine seyâhatnâme

Hamdü lillâh ki tamâm oldu kitâb


Kilk-i sehvim ola yâ Rabbi savâb
Bu zikrolunan velinimet efendilerimizin sohbetleri ve hayır du­
aları ile şereflenip hepsinden himmet rica edip hüsn-i nazarla­
rıyla hisse sahibi olduk. Beyt:
Minnet Hudâ'ya ermişim ol serv kamete
Şükrüm budur ki kalmadı hasret kıyamete.
Bu günlerde bütün şartlarıyla elimizden geldiğince farzı yeri­
ne getirip Mısır'a gitmeye bel bağladığımız sırada Şerif Berekât
hazretlerinin şerifliğe tayini töreninde bulunmamız sebebi ile
harcırah 300 sikke-i hasene, 1 Habeşli köle, 1 hecin gulâm, 1 kı-

866
zil at ve 1 bohça esvap ile 1 şemame ham amber bağışlayıp hakir
ile serdarımız olan,

Vezir Sarı Hüseyin Paşa hazretlerine gönderdiği


metaları bildirir
Evvelâ 12 baş sâfinâtu'l-ciyâd neslinden saba rüzgârı gidiş-
li küheylân atların boyunlarında şecereleri ile güzel atlar ki her
biri birer kula Arap atları idi ki raks edince Venüs gibi dönerdi.
Bunlardan biri Mısır havvâresinden kır Arap atı, biri bedevi rak­
kas bâzî, biri musâfaha soylu kır at, biri cifle soylu muteber at,
biri Saîdî, biri Necdî, biri Tureyfî, biri manek-i zarîfî, biri kübîşe-i
Bağdadî, biri Mahmudî, biri Seylâvî ve biri Al-i Yemenî.
Bu zikrolunan saba gidişli atlar üzerinde 12 hadım Habeş-
li şirin sözlüler ki siibhanallah her biri merâlî ve gazalî Hoten
ceylânı gözlü esmer tenli pak elbiseler giyimli ay ve güneş par­
çası idi.
12 kısrakların yularları 12 Habeşli siyah çehre cariyelerin
elinde ve 12 tavusî hecinler üzere birer Funcistan zencili köleler
ile hediyeler geldi.
Daha ardı sıra bohça bohça çeşit çeşit değerli kumaşlar,
kandeharî ve hezârî köse sarıklar, Hindistan işi benzersiz otu­
raklar, püsûs-kârî büyüleyici çekmeceler, çeşit çeşit bölmeli mü­
cevher sandukalar ki, her bir bölmeleri içi la'l, yakut, elmas, züm­
rüt, seylân, pîrûze, ayn-ı semek, aynü'l-hir, akîk-i Yemenî, inci ve
mercan ile dolu idi.
Hint işlerinden renk renk sûzenî makadlar, nakışlı mendil­
ler ve peşkirler, Gücerât, mollayî, zâğî ve sûsîler, hıtâyîler, dîbâ,
şîb, zerbâf ve bâfteler, Lâristan, Moltan ve Keşmirî şallarının her
çeşidi, bir torba amber, bir torba müşk-i hıtâyî, bir torba yılaı\
panzerhi, gâvî ve gazalî panzehirler ki her biri biner derde de­
vadır.
1 hecin hurcu ûd-i Mâverdî, ıtr-ı şahî, zebât-ı padişahî ve kal-
ye misk-i hayvanî, 2 deve yükü Lahsa ve Basra kargısı uzun gön­
derler gönderdi. Paşa hazretleri bunların birine iltifat etmeyip
Şerif Berekât'ın kethüdasına buyurdular ki,
"Biz bu metalara hayran değiliz. Ancak şerif hazretlerin­
den doğrulukla hizmet isteriz. Eğer doğru hareket ederlerse,

867
biz onlara kerem ve ihsanlar edelim. Eğer padişahın doğrusu
ise bu saat padişahımızın mutlak vekiliyim, bana Ka'be-i şerifin
anahtarlarını göndersin. Yoksa bizim bu çeşit çer çöpe ihtiyacı­
mız yoktur" deyince şerif kethüdası hemen Şerif Berekât'a varıp
olanları anlatınca şerif hazretleri,
"Emirleri emirdir" deyip büyük alay ile Beyt-i şerifin anah­
tarını cevahir zarf içine koyup paşa hazretlerine teslim etti. Şerif
kethüdasına ve 7 bölük Mısır serdarına hil'at-i fâhireler giydirip
şerif hazretlerine bir samur postin kürk ihsan edip şerifin gön­
derdiği hediyeleri kabul edip neccâblar ile şerifin tahta çıkması­
nı ve Mekke anahtarının ulaştığını İstanbul'a bildirdi. Kendileri
de Medine tarafına hareket etmeye hazırlandılar.
Hakire o mahalde gelen hediyeden bir hayli eşya verdi. Bü­
tün şeriflerden aldığımız eşyaları Cidde'ye götürüp,

Hıdde'de Hazret-i Havvâ Anamızı ziyaret etmeye


gittiğim izi bildirir
Hıdde Kalesi m enzili: Evvelâ şerif hazretlerinin ihsan et­
tiği hecin develere 4 kölemizle binip Mekke şehrinin dışında
Ciddâvî'de mahmilesinde,
Şeyh Mahmud ziyareti: Bir alçak kubbe içinde yatmakta­
dır. Mekke şehrinin güney tarafı sonundadır. 200 kadar fukara
haneleri, hurma ağaçları ve birkaç mescitleri vardır. Onu geçip
güney tarafına gidip yolun iki tarafında dinlenmek için kahve­
haneler vardır. Her birinde mutrıp ve gavâzî Habeşli kızlar var­
dır, onlarda biraz nefes alıp dinlenerek 6. saatte,
Hıdde Vadisi: Eski zamanda mamur şehir imiş, ama hâlâ
birkaç kahvehane ve birkaç (—) (—) (—) vardır. Orada yolun sağ
tarafında,
Hazret-i Âdem zevcesi ve insanoğlunun annesi Hazret-i
Havvâ ziyaretgâhı: Asıl vatanımız olan mübarek batınları [ka­
rınları] üzerinde bir küçük kubbe vardır. Çöl ve çölistan yerde
olmakla o kadar süslü değildir. Ama yeşil atlas ile örtülü san­
duka içinde yatmaktadır. Kubbeden dışarıda mübarek başlan
ve ayakları üzerinde çakıl makıl cinsi taşlar yığılıdır ki o he­
sap üzere boyları 70 adımdır. Melek Ahmed Paşa hatunu mer­
hume Kaya Sultan bu Havvâ Ana üzere 7 kubbe inşa etmek için

868
malından 50 kese ayırıp bu Hıdde'de olan tatlı suyu Hıdde'ye
ve Cidde'ye akıtmayı üstlenmişti. Ancak doğum sırasında vefat
edince böyle büyük bir hayır nasip olmadı.
Bazıları Hazret-i Âdem de bunda medfundur, derler ve bazı­
ları Hindistan'da Serendib'dedir, derler. Ama bunlar zayıf görüş­
lerdir. Evet, Âdem Peygamber Serendib'e inip gözyaşından zen­
cefil ve karanfil hâsıl olurdu. Sonra kırlangıç kuşunun aracılı­
ğıyla Âdem ve Havvâ Arafat Dağı'nda buluştukları için ve orada
buluşup biliştikleri için Arefe Dağı derler, zira Hazret-i Havvâ
Cidde'ye inmişti.
Âdem ve Havvâ, Mekke Deresinde nice zaman sakin oldular.
Cenâb-ı Bârî onlara tavaf ziyareti için cennetten Beyt-i Mamur'u
yeryüzüne indirdi. Her an onda ibadet ederlerdi. Mekke taşlık
yer olmakla Cenâb-ı Bârî Hazret-i Âdem'i ziraat için Şam yakı­
nında Havran sahralarına gönderip orada ziraat edip çoğaldılar.
Ve her sene Beyt-i Mamur'a gelip tavaf edip Arafat'a çıkarlardı.
Tarihçi İshak'a göre Hazret-i Âdem (—) yıl yaşayıp Arafat
Dağı'nda vefat edip Matbah-ı Âdem olan mahalde defnolundu.
Yoksa Serendib'e gitmedi, diye tasdik eder.
Hazret-i Havvâ Âdem'den sonra (—) sene yaşayıp bu Cidde
yakınında Hâbil, Kâbil ve Şit Nebî Havvâ Ana'yı defnetti, derler.
"Allah'tan başka kimse gaybı bilmez." [Kur'ân, Nemi, 65]
Bir rivayette Hazret-i Nuh Tufan'dan bir yıl önce Hazret-i
Âdem'in Arafat'tan ve Hazret-i Havva'nın Cidde'den cesetlerini
çıkarıp taptaze vücutlarını tuzlayıp kızaklar ile çekerek Kudüs-i
şerifte defnetti, derler, sorumluluk râviye aittir.
Dünya tarihçilerine göre Hazret-i Âdem'in ikişer evlâdı do­
ğardı. Toplam 40 bin evlâdı oldu, derler. Ve İlâhî âdet bunun üze­
rine yürürdü ki bir oğlan ve bir kız doğardı. O kızı diğer seferde
doğan oğlana verirdi. Bu dava için Kâbil Hâbil'i katletti. Ve yer­
yüzünde ilk defa kan akıtıp isyan eden Kabil'dir ki Hak emrine
itaat etmedi. Âdem'in yeryüzüne inmesinden beri 7.030 sene ol­
muştur. Allah hepsine rahmet eylesin.
Havvâ Ana'yı ziyaret edip yine güney tarafa gidip iki tarafta
mamur dinlenecek kahvehaneleri seyrederek 6 saatte,
•v

869
Eski iskele şehri Cidde Kalesi
(—) tarihinde Mısır padişahlarından Sultan Gavrî'nin yapı­
sıdır. Hint, Yemen, Aden, Basra, Lahsa, Habeş ve Süveyş iskelesi­
dir. Senede bin parça celebe, potla, karaka ve kalyon gemiler ge­
lip gümrük alınır bir iskeledir.
Deniz kıyısında gümrüğüne hürde derler. Paşa tarafından
bir ağa, şerif hazretleri tarafından bir şerif gümrük malını be­
raber tahsil edip yarısını Cidde beyi ve yarısını şerif hazretle­
ri alır. Yemen fatihi Sinan Paşa'dan beri şeriflerin iskeleye karış­
maları kanun olmuştur. Senede adaletle 1.500 kese hâsıl olur bü­
yük iskeledir.
Kalesi, Kızıldeniz kıyısında çepçevre 2 bin adım şeddadi
gibi taş yapı sağlam binadır. Bu kalenin güneyi ucunda yine Kı-
zıldeniz kenarında iç kalesi vardır. Yine büyük kale köşesine bi­
tişiktir. Çepçevre 600 adımdır. Bu da taş binadır. Cidde paşa­
sı tüm askeriyle bu iç kalede oturur. Kapısı Yemen Kalesi tara­
fına açıktır, doğuya bakar bir kapıdır. Dış büyük kalenin 2 tah­
ta kanatlı kapıları vardır, biri Mekke tarafına, biri deniz kıyısı­
na bakar.
Paşası Mısır beylerinden bir tuğlu veya iki tuğlu beydir. 300
adamla hükümet eder. 150 akçe kadılıktır. Kadıya senede 2 bin
guruş hâsıl olur. Ama Mekke mollalarına arpalık olarak verilir.
Mahkemesi kalenin ortasmdadır.
Tamamı 300 adet küçük büyük dükkânlardır. Ama bedes­
ten yoktur. Deniz kıyısında kale gibi büyük bir hanı vardır. Bak­
lacı Mehmed Bey yapısıdır. Kaleye hayli yardımı olup kale sağ­
lamlaştı. Altında mahzenler ve dükkânlar vardır. Ve bundan
başka 7 hanı daha var. Tamamen kıymetli eşya ile doludur. Ama
hamam, imaret ve medreseleri yoktur. Herkes denize girip yı­
kanırlar ki hamam suyundan ılıktır. Tüm suları yağmur suyun­
dan sarnıçlardır.
Kalabalık cemaate malik 2 camileri var. Biri gümrüğe yakın
deniz kıyısında (—) Camii, bir minareli eski tarz camidir. İmam
ve hatiplerinin maaşları gümrüktendir. Biri kalenin dışında (—)
Camii, bu da ufak tefek camidir. Bunlardan başka mescitlerdir.
Bu şehrin suyu daha önce akarmış. O zaman mamur şen­
likli ve İrem Bağı imiş. Rumlu yerleşip hâkim olmasın diye şe­

870
rifler suyollarım harap etmişler. Hıdde adlı mahalde 3 değirme­
ne yeter tatlı sudur, çöle akıp kaybolur. Hâlâ yol üzerinde suyol­
ları bellidir. Az bir şeyle yine Cidde'ye akıttırmak mümkündür.
Öyle olsa Cidde bir canlı iskele olurdu.
Hadis-i şerif senediyle rivayet eder ki, "İbn Cüreyh şöyle der:
Cidde'de nöbet tutanların diğer nöbet yerlerinde nöbet tutanlardan
daha üstün olduğunu umarım” Yine hadis, "Cidde'de kılınan namaz
ve verilen bir dirhem, diğer yerlerdekinden on bin kat daha fazladır. Göz
açıp kapayıncaya kadar bizi bağışlar."
Ve bu Cidde'yi gezip dolaşıp Mekke'den getirdiğimiz meta-
larımızı Fincancı Reis'in gemisine koyup ve 10 ferde kahve Kara
Haşan Reis'in firkatesine, 10 ferde kahve Hint gemisine, 5 ferde
Naib gemisine 2 hadım ile ve 1 kölemizle gemilere koyup Allah'a
tevekkül edip süt kardeşim (—) (—) Çelebi ile ve Cidde Hâkimi
Baklacı Mehmed Bey ile vedalaşıp 3 kölemizle Mekke-i müker-
remeye dönüp gelirken yine Hazret-i Havvâ anamıza bir Yâsin-i
şerif okuyup 8 saatte yine,

M ekke-i mükerreme
O gün Medine hacıları Medine'ye yöneldiler. Hakir de Mı­
sır hacıları ile Mısır tarafına gitmek için Hüseyin Paşa efendi­
mizden izin aldım. 100 filori ve 7 deve bağışlayıp Mısır Veziri
Kethüda İbrahim Paşa'ya mektuplar verip Mısır emirü'l-haccı
olan Özbek Bey'e, Yeniçeri Serdarı Kayserili İbrahim Ağa'ya, Şe­
rif Çavuş'a ve Âsitane Kulkethüdası Burunsuz Ahmed Ağa'ya
hakiri ve adamlarımızı selâmetle Mısır valisi olan Kethüda İbra­
him Paşa'ya ulaştırmaları için tembih ettiler. Biz de ellerini öpüp
hayır dualarıyla şereflenip veda ederek ayrıldık.
Tekrar yine varıp bütün şartlarıyla veda tavafı edince bu du­
ayı okuya:
"Allâhümme lâ tec'alhü âhire'l-ahdi min beytike ve in ce'altehu
fe'avviznî anhü'l-cennete yâ erhame'r-râhimîn."
deyip 7 şavtı tamam edip Makam-ı İbrahim'i yukarıda yazıldığı
üzere ziyaret edip veda Zemzem'i içip geri geri "Elveda yâ Bey-
tallah elveda" diyerek ağlayıp Bâb-ı Safâ'dan dışarı çıkıp yine
Safâ ve Merve arasında 7 kere, yukarıda yazıldığı üzere veda
sa'yi ettik. Hamd olsun bu tertip üzere garip, zayıf ve çaresiz

871
seyyah-ı âlem Evliyâ 1082 [1671] tarihinde hac farizasını yerine
getirip ziyaret tavafını tamamladık.
Âlimâne nice bin şartlan kayıtları vardır. Ama bu hakir
âşıkâne ve sâdıkâne etek toplayıp var kuvveti pazuya getirip
tam ihtimamla iki yerden gayret kemerin kuşanıp böyle ziyaret
tavafı ettik. Allah kabul edip 7 kere kısmet eyleye.
Daha fazla şartlarını kayıtlarını yazsak bir cilt kitap olur. An­
cak hakir ümmi adamlara gerekli olduğu kadarını yazdık. Hac
farzları, vacipleri, sünnetleri ve müstahaplarından bir şart eksik
olmamıştır. Böylece hac edenin haccı sahihtir, inşaallahü taâlâ,
vesselâm. Okuyanlar ve duyan canlar ruhu için, pirlerimiz, üs-
tadlarımız ve ana babalarımız ruhu için, Allah rızası için Fâtiha.
Hamd olsun Mekke-i mükerremede İbrahim Peygamber'in
yapmasından beri böyle hacc-ı şerif olduğunu ve böyle şenlikle
haccü'l-ekber olduğunu bir tarihçi yazmamıştır. Hakir şevkim­
den her gün 12 kere tavaf ve Safâ sa'yı ederdim. Ve günde 3 kere
umre ederdim. Ve her gece 3 kere tavaf ederdim, her tavafı yedi­
şer şavt olmak üzere ve her gece yine hizmetçilerimle birer kere
umre ederdim. Rabbimin bir ikramıdır, vesselâm.
1082 Zilhiccesinin 26. günü [24 Nisan 1672] Mısır'dan ge­
len 3 bin askerin bini Mekke'de muhafazacı kaldı. Ardından
Mağrip hacıları Medine'ye yollandılar. 27. gün 40 bin Mısır ha­
cısı ile Mekke'den Medine'ye yönelip yine umreye niyet edip
silâhımızla Arap atlarımıza binip bazı dostlarla veda ederek,
Muallâ ziyaretgâhları içinde Tekâsür suresini okuyarak 1 saatte,
Umre Vadisi ziyareti: Orada 2 rekât veda namazı sünnettir,
herkes kılmaz. Namaz kılıp ana baba hakkı için dua edip ora­
dan 6 saatte,
Vadi-i Fâtıma kasabası m enzili: Bir ovada hurmalı, kar­
puzlu, otlu çayırlı ve âbıhayatlı yerdir. Oradan yine batıya doğ­
ru 5 saatte,
Afsan Kuyusu m enzili: Abıhayat suyu bulunur. Oradan
yine batıya çöl içinde 12 saatte,
Kudeyde m enzili: Çöldedir. Suyu yoktur. Oradan yine ku­
zeye çöl içinde 17 saat,
Râbia Eşmesi menzili: Abıhayat sulu bir kasabacıktır. Bun­
da 1083 Muharrem'inin hilâlini gördük. Oradan 14 saat çölde,

872
Müstahsen Sebili m enzili: Suyu yoktur. Oradan 15 saatte
yine çölde,
Bedr-i Huneyn kasabası m enzili: Abıhayat sulu mamur ka­
sabadır.
Macera: Allah'ın hikmeti bir devemiz kalıp yükünü baş­
ka deveye yükleyip hacılarla hizmetçilerimiz ileri gidince ha­
kir 2 kölemle bu tembel deve kalkar düşüncesinde olup "dah leş
misin" derken sabah yıldızı henüz belli olduğunda bir beddavî
gömlekli ve eli sopalı Arap genci gelip "Kalk tembel deve" deyip
deveye bir iki sopa vurunca fakir deve canı acısından ayağa kal­
kıp bir hayli gitti.
Hakir sevinip "İnşaallah Bedr-i Huneyn'e yetiştirir" endişe-
sindeyiz. Ama hacılar uzadığından haberimiz yok. Hemen o an
deve V deyip düştü.
Derhâl Arap sopasıyla deveye birkaç kez vurdu. Ama sopayı
devede savurdukça benim kısrağımın başını gözetir.
Hemen hakire Rabbânî ilham olup kölelerimle atbaşı bera­
ber geri durduk. Fellah kâh deve yanma kâh bize yakın gelip,
"Ya sultanım, bu deve etli butlu, bu deve güzel" deyip yakın ge­
lir. Asla buna aldırmayıp yine devenin yanma vardık. Hemen
Arap,
"Ya Sâlih ve ya Abdülhak" dedi.
Hemen 2 ses işitip derhâl 3 Arap yanımıza gelmeye kalkış­
tılar.
Hakir bildim ki Kerbelâ günüdür. Hemen okluğa el edip ok­
luktan birkaç ok çizme koncuna sokup eyer hanesinde iki taban­
calı tüfenkler kurup belimde hazır ettim, yine kölelerime tembih
edip onlar da hazır durdular.
Hemen 3 Fellah sopalarına tükürüp bizden tarafa saldırın­
ca arkamızdan 2 ses daha duyuldu. Araplar bizi bırakıp o sese
doğru gittiler.
Hemen bir Özbek adamı feryadı oldu, bize,
"Hay atlı karındaşlar" diye bağırdılar.
Hemen hakir üzerlerine at bırakıp varınca bir yaya adam
dalkılıç kılıç sallayarak Araplardan kurtulup bize karşı gelip,
"Hay benim yoldaşım ve karındaşım" diye Özbekçe feryat
edip ileri at sürüp,
"Bre vurun kahpeleri" diye bir kurşun hakir, iki kurşun kö­
lelerim attı. Hamd olsun Rüstem'in kurşunu Arabın birine isa­
bet edip melun düşüp öldü. Rüstem kölem başını kesti. Ama
öbür garip Özbek cenk ederken başına sopayla sert vurup şe­
hit eylemişler.
İki melun Arap kaçtı. Ölen melunun uğursuz başını köleler
aldı. Merhum Özbek'in kardeşi esvaplarını bir kemer ile malını
alıp sabah yakın olunca merhumu kum ile gömdük. Yine deve­
mizin yanma gelip gördük ki o deveden bize fayda yok. Orada
bırakıp fakir Özbek'i önümüze yaya katıp Şâfiî vakti olunca ge­
riden 1 atlı ve 4 yaya Arap ellerinde mızraklarıyla öyle koşarak
gelmede. Hemen o an Özbek,
"Aman şu gulâmm biri bana sadağını versin. Men yahşi tir-
endâzem. Onların birinin canın aparabilemiz, ey Perverdigâr"
deyip Behram kölenin sadağını ona verip beline bağlayıp yola
yöneldi.
Biz de cenge hazır olup giderken bu melunlar yakın geldik­
lerinde Rüstem köle elinden başı bırakıp 5 dirhem 5 karış avcı
boyu tüfenginden bir kurşun atınca atına isabet etti. At iki ayak
üzere kalkıp Arap tepesi üzere yıkıldı. Yaya Özbek üzerlerine
koşup ileri varıp melunun mızrağını alıp bizden tarafa geldi, on­
lar geri kaldılar. Yarım saatte yine yolumuza indiler, ta Hanefî
vaktine dek yürüdük. Sonra yine 5 kere geldiler.
Hamd olsun bize bir zarar gelmeyip köpek cengi ede ede,
onlardan bir kelle ve bir mızrak alıp Bedr-i Huneyn'e selâmetle
vardık. Ama İslâm ordusu içinde bir yaygara olmuş ki "Evliyâ
Çelebi geride devesiyle kaldı, tüfenkler atılırdı, cenkte şehit oldu
gibi, ordu da yoktur" diye taraf taraf sorulurmuş. Bir dedikodu
ki asla anlatılmaz.
Hamd olsun selâmetle hacılara kavuşup çarpışmamız des­
tan oldu. Allah hatadan saklasın. Kulkethüdası Ahmed Ağa bü­
yük nasihatler edip,
"Be efendi! Siz bu Arabistan'ı Rum seyahati gibi mi sanır­
sın? Bir deve için geri kalırsın, canından korkmaz mısın?" diye
azarlayıp bir deve ihsan eyledi. Bizim kalan deve bir deve idi ki
anlatılmaz, on beşine değer Şam beledîsi bir erkek deve idi ki
sanki Dâbbetü'l-arz idi.

874
Sonra Bedr-i Huneyn'den 13 saat otlu, dere, tepe ve kayalı
yollar ile,
Cüdeyde kasabası m enzili: Abıhayat suları vardır. Oradan
yine kuzeye dereli, tepeli ve kayalı yollar ile 12 saatte,
Şehit Kabirleri m enzili: Kasabası yoktur ve suyu azdır.
Oradan yine dereli ve tepeli yerler ile 19 saatte Ali Kuyusu'nu
geçip,
Medine-i Münevvere Kalesi m enzili: Daha önce yazılmış­
tır. Ama bu gelişte 2 gün konup Ravza-i Mutahhara Camii'nde
bir mevlid olmuştur ki diller anlatılması mümkün değildir. Eğer
ayrıntılı olarak yazsak sözü uzatmış oluruz.
1083 Muharrem'inin 7. gecesi Medine'nin tüm ulemâ, sulehâ,
imamlar, hatipler, şeyhler ve ayanı Harem-i şerife toplanıp 12 bin
kandillerle cami içi ve minareler süslenip bin yerde balmumla-
rı ve fanuslarla aydınlandı. Hazret-i Peygamber nurlar içinde sırf
nur idi, hemen nur üstüne nur oldu. Saf saf ve esnaf esnaf mec­
lise gelenler yerli yerlerinde oturup harem meydanına bir kürsü
götürüp mevlithan çıkıp hicaz makamına başlayıp öyle bir mev­
lit okudu ki, "Minberim ve kabrim arasındaki yer cennet bahçelerin­
den bir bahçedir" hadis-i şerifi mazmununca bütün yanık âşıklar
sanki Cennet-i Me'vâ'ya girip güzel sesten ruh gıdası bulup taze
can buldular. Tam 3 saat bu tertip üzere can sohbeti ettiler.
Resulullah'ın dünyaya geliş faslı okunduğu sırada bütün ce­
maat ayağa kalktılar.
O sırada Resulullah'ın hizmetkârları olan hadımlar 70-80
yerde micmerelerle ûd, amber, gülsuyu ve ıtr-ı şahî saçıp camide
olan cemaatin dimağları kokulandı. Sonra nice yüz tabla koku­
lu şekerler ve türlü türlü şerbetler sadık âşıklarına dağıtarak ik­
ram ettiler. Bu hâl üzere 7 saat has sohbet olup hayır dua ile ta­
mam ettiler.
Sabahleyin mümkün olduğu mertebe ziyaretler edip yine
Hazret-i Hamza'ya varıp orada Şeyhü'l-harem Davud Ağa ziya­
fetini Emirü'l-hac Özbek Bey ile yiyip yine Medine'ye geldik.
Sabahleyin borular çalınıp göç için hazırlanmaya başladılar.
Garip Mısır hacıları Medine'de 2 gün ancak oturup zevk ede­
mezler. Zira 3 konak yine Bedr-i Huneyn'e yakın geri dönerler. O
dar yollarda Şam hacılarına rast gelmemek için Medine'de kala-
-s
875
mazlar. Ama Mekke'de Şamlıdan evvel varıp çok otururlar. Bir
kere Şam hacıları ile 2 asker Cüdeyde Deresi'nde rast gelip bir
büyük kıtal olalıdan beri Mısırlı Medine'de 2 gün konaklayıp
hareket ederler.
Hakir hemen 3. boruda yine Hazret-i Risâlet Efendime va­
rıp mübarek şebekesine bu asi yüzümü sürüp veda ziyareti edip
bu duayı okudum:
"Es-selâmü aleyke yâ Resûlallâh nes'elüke en tes’elallâh en lâ
yakta'a âsârenâ min zürriyyâtike ve haremike bien yu'îdenâ sâlimîn ü
gânimîn ilâ evtâninâ ve en yübârike lenâfîmâ veh’ebe lenâ mine'l-veledi
ve havvele mine'n-ni'ami ve yerzakana'ş-şükre alâ zâlik. Allâhümme lâ
tec'al hâzâ âhire ziyareti kabri nebiyyike fein teveffeytenî kable zâlike
feinnî eşhedüfî memâtî mâ eşhedtühufî hayâtî, en lâ ilâhe illallâhu vah-
dehu lâ şerîke leh ve enne Muhammeden abduhu ve resûlüh. Rabbenâ
âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe'n-nâr.
Sübhane rabbike rebbi'l-izzeti ama yasıfûn ve selâmün ale'l-mürselîn
ve'l-hamdii lillâhi Rabbi'l-âlemin" deyip "Elveda ya Resulallah, el­
veda" deyip geri geri gide, vesselâm.
Rabbime binlerce şükür yine ziyaret nasip olup mübarek
türbesini öpüp melül melül Bâb-ı Selâm'dan selâmetle çadırı­
ma geldim. Yola çıkma hazırlıkları görmeye başlarken Medine
Kalesi'nin Şam Kapısı'nın dışında,
Bûzâa ziyareti: Bir mescittir ve bir havuzu vardır. Hazret'in
mesiregâhıdır. Orada da ibadet edip sağ salim doğum yeri­
miz olan İstanbul'a ulaşmamızı diledik. Sonra yola koyulup
Medine'den kıbleye 2 saatte,
Ali Kuyusu menzilinde Mısır hacılarının gerisinin gelmesi
için durduk. Oradan kalkıp yine,
Şehitler Kabristanı m enzili, oradan,
Cüdeyde m enzili, oradan 5 saat gidip Bedr-i Huneyn yolu
solumuzda kalıp Mısır yoluna bir dere içine saptığımız sırada
Şam hacılarının delil bayrakları gözükünce acele ile Mısır yolu­
na devam ettik. Derbbeyn Akabesi derler bir korkulu ve tehli­
keli sarp kayalı yer imiş. Mısır Emirü'l-haccı Rıdvan Bey mer­
hum temizletmiş. Şam ile Mısır yolu bu mahalde ayrıldığı için
Derbbeyn Akabesi derler. Bu akabeyi geçip mugaylanlı ve kaya­
lı yollar ile geçerek 8 saatte,

876
Sakîfe m enzili: Suyu yoktur. Ancak Rıdvan Paşa bir kaya
dibinde bir biirke inşa eylemiş. Su dolapları var, suyu bürkeye
doldurup hayvanlar içerler. Bu menzilden başka Mısır'a batı ta­
rafına doğru gidilir. Mugaylanlı geniş dereler içinde bazı kum­
sal yollar ile 14 saatte,

Yenbûü'l-ber kasabası m enzili


Bir çöl ve kumluk yerde sarı kayalı alçak dağlar yamacında
300 kârgir bina Urban evli, 70-80 dükkânlı, âbıhayat akar sulu
ve su kuyulu mamur kasabadır. Bir küçük camii var, eski tarz
minaresi var ama han, imaret, medrese ve hamamı yoktur. Hur­
ma bağları gayet çoktur ve gayet lezzetli taze hurması olur.
Şerif hazretleri hükmünde sancak pâyesi ile bir şerif 500
adamla yönetir. Genellikle halkı devecilerdir. Medinelilerin ta­
hılını taşırlar. Develeri çok, zengin kavimdir.
150 akçe pâyesiyle kadılıktır. Osmanlı tarafından Medine-i
münevvere mollasına arpalık pâyesiyle verilir.
Suyu ve havası hoştur. Yer yer mahbûbe kızları vardır.
Bu Yenbûü'l-berr'in kuzeyinde bir dağ vardır, ona Resûy
Dağı derler, ürünsüz ve verimsiz bir ulu dağdır. Bütün tarih­
çi ve tefsircilere göre âhir zamanda çıkacak Muhammed Mehdî
el-Hanefî, arkadaşlarıyla bu dağdaki mağaraya girmişlerdir.
Allah'ın emriyle o mağara kapatılıp Allah tarafından bütün as­
habıyla rızkları verilir. Bazı zaman hakikat yolcusu olan kimse­
ler onların tevhid seslerini duyarlarmış, diye Mekke ve Medine
halkının dilinde bu söylenti yaygındır.
Hatta bu Yenbû'da 2 gün konak ferman olunup ziyaretleri­
ne gittiğimizde yasakladılar. Daha sonra,
Yenbûü'l-bahr'e gittiğim izi bildirir: Yenbûü'l-ber'den gü­
ney tarafa (—) saat kâh taşlık ve kâh kumluk yollar ile gidip,
Yenbûü'l-bahr Kalesi'nin özellikleri: Şerif hazretleri hük­
münde mirliva pâyesiyle bir şerif kaymakamdır. 500 asker ile
yönetir. Cidde beyi tarafından da bir kaymakam gümrüğü zapt
edip yarısını şerif hazretleri, yarısını Cidde hâkimi alıp görevli­
lere maaş verir.
Osmanlı tarafından 300 pâyesiyle şerif kadılıktır. Ama hâlâ
Medine mollasına arpalık olarak bağışlanmıştır. Gümrüğünden

877
bir Mısır hâzinesi mal hâsıl olur. Mekke'nin iskelesi Cidde'dir.
Medine-i münevverenin iskelesi bu Yenbû'dur Medine'ye 4
menzil yerdir. İsteyen iki günde varır. Deniz kıyısında küçük
şehirdir, büyük şehir değildir. Toplam (—) yüz kârgir bina ma­
mur evleri vardır.
Ve toplam (—) mihraptır. Ama (—) cuma kılınır hutbedir.
(—) (—) Camii. (—) (—) Bunlardan gerisi mescitlerdir.
Gümrüğü Kızıldeniz kenarında bulunmaktadır. Her sene 7
iklimden gemilerle metalar gelip kanun üzere tüccarın zekâtları
alınır. Burada (—) adet dükkân vardır. Bedesten ve çarşısı yok­
tur. Ama hanları, deniz kıyısında mahzenleri ve kahvehaneleri
vardır. Cümle halkı tüccardır.
Suyu ve havası hoştur ve suyu lezizdir. Hurması da temiz
ve lezzetlidir. Denizinde mercan balığı ve misk balığı vardır,
gerçekten benzeri yoktur. Limanına senede küçük büyük 500
parça gemi gelir.
Celebe gemisi, yani Yemen gem isinin anlatılm ası: Bir tür
hasırdan gemiler vardır. O korkulu ve tehlikeli denizde derya
dalgaları karşı Habeş'e ve beri tarafta Yemen'e varır gelir bir aca­
yip ve garip tarzda gemilerdir.
Celebenin şekli: Bu üslup üzere ilk yapıldığında baş kıç bo-
dostaması dedikleri ağaçlara taban omurgası ederler. Onun iki
tarafına kartal kanadı eğeğiler [kaburga] koyup sonra tahtalar
mıhlarlar. Ama bunda tahta yerine o kaburgalar Yemen ve Ha­
beş hasırı olur. Onu lif iplerle sık örüp o kaburgalara hasırları
bağlayıp zift, katran ve balık yağını bir yerde kaynatıp geminin
içinden ve dışından mala ile sürüp bir sağlam gemi olur. Böyle
tehlikeli Şap Denizi'nde yüzüp nice bin erdep tahıl ve nice yüz
insan binip Habeş'e ve Yemen'e gidip gelir.
Yelkenleri hasırdandır. Çarmıh aletleri baştan başa hurma
lifindendir. Bu gemilerin çivileri olmamasının aslı bu Kızıldeniz
demiri eritip gemiyi parça parça eder. Ama başka Hindistan ge­
mileri, Yemen, Habeş ve Süveyş gemileri vardır.
7 parça Süveyş firkateleri vardır, hepsi tahta gemilerdir. Ve
Muradiye ve Muhammediye ve Haseki Sultan gemileri vardır.
Toplam 12 parça Mekke Medine gemileridir. Mîrî tahıl taşırlar.
Bunlar da hep tahta gemilerdir. Ama tahtaları Hint'in say ağa-

878
çından, ayıt ve santa ağaeındandır. Şap Denizi içinde olan yerle­
ri hep ağaç çivilerdir, yoksa demir çivi değildir. Denizden yuka­
rı karaçavı demir çividir, o zarar etmez.
Bu gemilerin yelkenleri celebe gemileri gibi hasır yelken
değildir. Hepsi İskenderiye pamuk bezi nakışlı yelkenlerdir.
Her biri 100 bin erdep tahıl alıp 2 bin, 3 bin hacı ve tüccar ıskar­
ça olup Süveyş Denizi'ne gidip gelirler. Her birinde biner bin
beşer yüz küp su vardır. Sahipleri doldurup anahtarını gemi
reisi alıp zapt edip sahibine kırat ile su verir. Malimdir, daha
fazla ver, desen, esenliğe çıkınca malındır, diye bir damla su
fazla vermez.
Zira bu Süveyş deryası girdap denizdir. Bir senede 2 rüzgâr
eser. Biri Süveyş'ten Cidde'ye Yemen'e ulaşır, zorlu batı rüzgârı
lâzımdır. Biri Yemen ve Cidde'den gelmeye doğu rüzgârı
lâzımdır. Eğer o uygun rüzgârlar esmeyip başkası eserse o gir­
dapta bir sene kalmak kesindir. Güney tarafında Habeş, kuzey
tarafında Mekke toprakları, yabana, kırlara, çöllere, kara kara
kayalı taşlıklara ve amansız yerlere düşme korkusundan reis ve
gemiciler suları zapt edip ihtiyaten azar azar su verirler.
Allah saklasın ters bir şey olup gemi yaralanırsa bir canın bile
kurtulması mümkün değildir. Bu derya suyu bir saatte insanın
etini yiyip delik deşik eder. Ve kırıç [köpek?] balığı derler, bir
melun balık vardır, adamı lop inciri gibi yutar. Arap tarihçileri­
ne göre bu balık bu derya içine Hazret-i Musa asrında Kolundur
Boğazı'nda Firavun boğulduğunda hâsıl oldu, derler. Bir heybet­
li ve iri balıktır. Eğer bu balık vartasından kurtulup bu denizin
iki tarafına çıksan Arap çıplak, Urban Hıristiyan diye aman ver­
meyip adamı katleder. Eğer Araba rast gelmesen çıplak şiddetli
sıcaktan kebap olursun, bundan kurtulsan, şenlik olmadığından
açlıktan ölürsün. Allah bizi korusun. Mısra:
Neresi, yâ neresi, cây-ı selâmet neresi
mazmununca bu Kızıldeniz'de bir vecihle esenlik yoktur.
Ama Cenâb-ı Bârî uygun hava verirse Hindistan gemileri
Süveyş İskelesi'nden engine salıp 10 gün 10 gecede Cidde'ye va­
rır. 5 günde de varmış gemiler çoktur. Genellikle meltem hava­
ları ile Receb hacıları bu derya ile 5-10 günde Cidde'ye varıp 5 ay

879
oturup Ramazan-ı şerifi Mekke'de eder. Zira enginde şap yok­
tur, ama kıyılarda şap çoktur.
Küçük gemiler, celebeler ve firkateler deniz kıyısından gi­
derler. Bu gemilerin gemici Fellahlarına rübbân derler. Gemile­
rin başında birer uzun ağaç vardır veya kadırga kayalığı üzere
rübbânlar oturup gemiler yelken ile giderken o rübbânlar dai­
ma deryayı göz hapsine alıp gözetmededir. Eğer geminin uğu­
runa bir şap gelse geminin dümeninde olana sağın veya solun
deyince derhâl reis dümeni ya sağa veya sola çevirip gemi şap­
tan kurtulur. Eğer reis dümeni aksine hareket ettirirse gemi
şapa uğrayıp parça parça olup bir can bile kurtulmaz. Meğer
Allah'ın ihsanı ola. Eğer bir hoş geçerse menzile ulaşıp o gün
ikindi vaktinde bir limanda yatarlar. Gece gitmek ihtimali yok­
tur. Eğer menzile varmayıp rüzgâr ters olursa dünkü menzile
gelip demir atar. Sözün kısası konak konak gidip gece yatarlar.
Ama Hint gemileri enginde gece ve gündüz pervasızca giderler.
Şapın şeklini anlatır: Cenâb-ı Bârî "kün/ol" hitabı ile yerle­
ri, gökleri ve 7 deryayı yoktan var ettiğinde bu Kızıldeniz için­
de bu şap yok idi. Sonra düşmanlar Mekke-i mükerremeye sal­
dırıp nice kere Mekke'yi işgal ettiler. Özellikle Ashâb-ı Fil, Eb-
rehe ve (—) (—) hikâyeleri bütün güvenilir kitaplarda yazılıdır.
Hazret-i Peygamber'e 40 yaşında nübüvvet gelince Mekke ve
Medine'nin kıyamete kadar düşmanlardan korunması için dua
ettiğinde Cenâb-ı Bârî bu Kızıldeniz'in Yemen taraflarında ve
Habeş taraflarında ta Süveyş Iskelesi'ne varıncaya kadar emre­
dip şap hâsıl oldu. Bundan Portekiz kâfirleri haberdar olmayıp
300 parça gemi ile Mekke niyetine Cidde'ye geldiler, hepsi şap­
tan parça parça olup helâk oldular. Hâlen kâfirler Mekke üzere
gelmeye tövbe etmiştir.
(—) tarihinde Mısır padişahlarından Tâhir Baybars asrın­
da İspanya kâfiri Kudüs-i şerifi istilâ edip 78 sene elinde iken
Dürzî, Teymanî ve Mervânîlerin yardımıyla 200 bin kâfir top­
lanıp Mekke'yi yıkıp Hazret-i Peygamber'in mübarek cesedini
Kudüs'e getirme niyetiyle Kudüs'ten bu kadar yüz bin kâfir as­
keri Cugaymân adlı mahalle vardıklarında 124 bin peygambe­
rin ruhları ve 77 bin kutb-ı aktâbın ve bütün ricalullahın ruha-
niyetleri kâfirlere yetişti, Mevâl Urbanı, Benî Zühd kabilesi, Âl-i

880
Umûr evlâdı bu yere gelesi kâfirlerin 4 tarafını alıp Cugaymân
adlı yerden aç döndürüp Araplar hepsini soyup keskin kılıçtan
geçirdiler. Kâfirlerin bütün ganimet mallarıyla Urban zengin ol­
dular.
Hamd olsun karada ve denizde kâfirler bozguna uğrayıp
Mekke'ye gelmeye tövbe ettiler. Diğer ülkelerin kâfirlerine ibret
olup hâlâ şap korkusundan Mekke üzere kâfir gelmez, büyük
mucizedir. Ama bu Kızıldeniz içinde şap şekli (—) (—) (—).
Sinop şehri dağlarında büyük çınarlar olur. Derya içi
Allah'ın emriyle ağaç deryası gibi bir sık ormanlıktır ki anlatıl­
maz. Deniz içinde mercan ağacı gibi bu şap da öyledir. Ama bu
büyük çınarlara benzer taştan ağaçlardır. Deniz yüzüne çıkın­
ca şiddetli sıcaktan kırılır. Bu Kızıldeniz o kadar berrak sudur ki
50-60 kulaç derinliği olan yerin ta dibinde bir iğne olsa çok ra­
hat görülür. Bütün ağaçlar dallarıyla, çeşit çeşit balıklar ve deniz
mahlûkları bellidir
Bazı Hint karakaları vardır muhalif rüzgâr ile uğrayıp dalı
ve budaklarını kıra kıra bir selâmete çıkar. Ama gemi zayıf olsa
şaptan helâk olur. Allah'ın hikmeti böyle taştan ağaçlardır. "Allah
her şeye kâdirdir." [Kur'ân, Bakara, 20]
Bu deniz içinde bir iki Süveyş gemisi batsa, Allah esirgesin
Mekke ve Medine'de kıtlık olur. 1082 tarihinde Kethüda İbrahim
Paşa Mısır veziri iken Muhammediye, Muradiye ve 2 gemi daha
600 bin erdep tahılla battı ve 2 bin kadar hacı ve tüccar da kay­
bolup Mekke ve Medine'de büyük yokluk ve kıtlık oldu. Zira bu
Süveyş Denizi amansız denizdir.

Süveyş Denizi yani K ızıldeniz'in özellikleri


Bu dünya adasını kuşatan Bahr-i Muhit'in doğusunda Ye­
men ile Habeş arasında Zeylâ adlı boğazdan bir dil gibi girmiş
bir körfezdir. Rübbân gemicilere göre ta Süveyş'e kadar bu der­
yanın boyu 1.400 mildir. İlk ucundan kuzeye doğru gidip Yemen
iskelelerinden batı tarafta Mekke toprağında Cidde İskelesi'ne
ve Yenbûü'l-bahr İskelesi'ne ve Tehame toprağından geçip Kâbe
yolu üzere Elzem, Müveylah, Kefâfî ve Kolundur Boğazı, Ha­
mam Boğazı, Tûr Kalesi ve Süveyş İskelesi'nde son bulur ki bü­
yük iskeledir.
Güney tarafı Yukarı Said beldesi, Kuseyre Kalesi iskelesi ki
Nil kenarında Kına şehrinden bir günde bu Kuseyre İskelesine
gelip gemi ile bir iki gecede Yenbû'a gelir, o iskeleden Funcistan
toprağında Etle İskelesi, oradan yine bu deniz kenarında Habeş
Vilâyeti toprağında Aclûle Dağı, Dunkılab İskelesi, At İskelesi,
Habeş paşası tahtı Sevakin Adası, Kif şehri, Dehlek şehri, Muso-
va ve Harkova Adası, Zule İskelesi, Hindiye Kalesi, Tuzla İskele­
si, Behlûle İskelesi ve Zeylâ İskelesi. Bu iskeleler hep Habeş top­
rağında Kızıldeniz kenarındadır.
Karşı kuzey tarafı Yemen sahilleridir. Zeylâ İskelesi'nden
karşı Yemen tarafları açık havada gözükür. Bazı yeri 200 mil ve
300 mildir. Böyle bir amansız denizdir. Ama kâfirlerden emni­
yettedir, vesselâm.
Beri taraftan, bu Yenbûü'l-bahr İskelesi'ni gezip gördük. Li­
manı açık yerdir, gemiler şaplık arasında yatarlar. Bu limanın
kenarında,
Yenbû Kalesi: (—) tarihinde Mısır halifelerinden Sultan (—
-) yapısıdır. Dört köşe bir küçük şeddadi yapıdır. Çepçevre (—)
adımdır. Ve (—) kapısı vardır. Dizdarı ve hisar erleri vardır. Ma­
aşları gümrük mahsulündendir. 12 şahi toplan ve diğer cebeha-
neleri mükemmeldir. Kale içinde eski bir cami vardır. Bu iskele­
yi de gezip görüp yine kuzeye 2 saatte Yenbüü'l-berr'e geldik. O
sırada Mısır Emirü'l-haccı Özbek Bey Mağrip hacılarına ileri git­
mek emredip yola koyulduklarında,

Mağrip kavimleri hacılarının durumunu bildirir


10 binden fazla Mağrip hacılarının başka serdarları Abbasî
alemlerini kaldırıp pür-silâh ateş ederek Mısır'a doğru yola ko­
yuldular. Gariplik budur ki o şiddetli sıcakta ta akşam vaktine
dek yol alırlar, akşam olduğunda tüm çadır ve obalarını kurup
mallarını ortada bir yere yığarlar. Çevresine çocuklarını ve ka­
dınlarını yerleştirip bütün katırlarım, atlarını ve develerini de
çökertirler. Bütün hayvanlarının yemlerini verip küçük büyük
tüm Mağripli hacılar mallarının ve yiyeceklerinin etrafını ku­
şatıp el ele kol kola pür-ateş ta sabaha dek uykusuz kalıp nö­
bet beklerler. Serdarları 300 tüfenkli ile ordularım dolaşır. Bir

882
Mağripli rahat uykusuna daldıysa onun keskin kılıçla başında
canını kesip "Uyku ölümün kardeşidir"e ulaştırır.
Bu Mekke yolunda böyle dikkatli hareket ederler. Zira tüm
Araplar "Mağriplide çok külçe altın ve sayısız mal vardır" diye
yollarını beklerler. Her sene Mağripli Arapları boza gelmişlerdir.
Bu hâl üzere sabah olup yola devam ederler. Ama gayet cimri ve
aşağılık kavimdir. Her birinin birer ikişer, beşer onar deve yükü
kıymetli eşyaları vardır. Yine çadır çadır "Allah için bir şey" deyip
yaya konaktan konağa taban tepip Mısır'a gelirler. Oradan dört
ayda yine çöllerde Cezayir'e, Fas'a, Merankeş'e ve Tilimsan'a va­
rırlar.
Sözün kısası, Mağrip hacıları, Budin hacıları, Belh ve Buha­
ra hacıları bir senede varıp bir senede gelirler. Zira çok uzak di­
yarlardır.
Sonra Yenbûü'l-ber'den tüm Mısır hacıları sularını develere
yüklerler. Zira ileride iki menzilde su yoktur.
Sonra borular çalınıp batıya doğru düz kumsal yerlerle
mugaylân ağaçları ve bazı taşlı dar boğazlar geçerken (—) adlı
mahalde sene 1081 [1670] tarihinde Şerif Hamûde Mısır hacılarını
ansızın basıp büyük cenk etmiş, Arapların yardımı gelip hacılar
perişan olmuştur. Mısır askerinden 600 adam Arapların kılıcıy­
la kumlara bulanıp şehit olurlar. Hacılardan ve hizmetkârlardan
da binden fazla şehit olup askerleri defnederler, diğer şehitler
kelle ve paça olup Ahlat mumyası gibi kalmışlar. Hatta bizim
senemizde bütün şehitleri kumdan dışarı çıkıp şiddetli sıcaktan
kara çakıl taşı gibi kuma bulanıp yatarlardı. Onları ziyaret edip
ruhlarına bir Fâtiha-i şerif okuyarak 12 saatte,
Nâr Vadisi m enzili: Bu menzile Hazareteyn Vadisi de derler
yani İki Korkacak yer demektir. Bir Arap'tan, bir sam yelinden^
korkarlar. Gerçekten de nâr [ateş] vadisidir. Her sene nice yüz
adam elbette sam yelinden helâk olur. Hatta bizim haccımız se­
nesinde kış mevsimi iken 17 adam sam yelinden helâk oldu. Bir
muhalif dereli ve iki yanı kara kayalı bir Nâr Vadisi'dir. İnsan te­
pesinden kebap olur.
Bu mahalde yapıdan ve sudan eser bir şey yoktur. Ama mec­
buren konup develere yem verecek yerdir. Bu mahalde sarım­
sak yiyip burnuna ve kulaklarına sarımsak sürmek gerek. Siyah

883
ipek poşu veya kalın pamuk bezi ile ağzını ve burnunu sarıp tah­
tırevandan ve mahafeden çıkmamak gerek.
Hamd olsun bizim zamanımızda lodos rüzgârı esip hava
yumuşak oldu. Ama yine 17 âdem helâk olup nicesi de çalın­
dı. Allah'ın hikmeti Rum'da lodos havasından insan sersem
olur, poyraz esse adam taze can bulur. Ama bu Hicaz'da poy­
raz rüzgârı esse Hicaz halkı iki büklüm olur. Zira poyraz Hicaz'a
çöllerden esip gelip halkı helâk eder. Sam yeli bu mahallerde
eser. Ama lodos esse Arabistan kavmi taze can bulurlar. Zira bu
lodos rüzgârı Bahr-i Muhit tarafından beri taze gelir, poyraz gibi
çölden gelmez.
Allah'ın hikmeti sam yeli esse tulumlardaki bütün sular buz
parçası olur. Ama o mahalde su içmekten sakınmak lâzımdır. O
mahalde gayret edip su içmeyip ağzına kurşun alalar, susuzlu­
ğu keser. Bir kötülüğü var, kurşun dişlere dokunsa dişleri helâk
eder. Ama temr-i hindî [demirhindi] ekşice harareti keser ve tabi­
atı yumuşatır. Temr-i hindî hakkında hadis-i şerif vardır ki,
"Bütün ekşiler kabız edicidir, temr-i hindî hariçtir" buyurmuş­
lardır. Yollarda bulunan suları çok içmekten kaçınmak lâzımdır,
zira insanın içini gevşetir. Yağlı yiyecek kısmından az yiyince su
çokluk içilmez. Çok içilse ishal eder. İshalin neticesi zahirdir, Al­
lah saklasın, sonu ölümdür. Sözün kısası bu Kâbe yolunda yağlı
yemek yemeyip az su içmek gerektir, vesselâm.
Nâr Vadisi adlı menzilden kalkıp ikindi vakti insan tepesin­
den pişerek ulu kayalı, dereli, tepeli ve mugaylan ağaçlı kumsal
yerler geçerek 17 saatte,
Nabt menzili: Bir dağlı ve kara kayalı derelerde bir hâli yer­
dir, suyu dahi yoktur. Şerif Hamûde Mısır askerin bunda da
basmıştır. Ama Mısır askeri hazır bulunup Mısırlıdan 50 adam,
Arap'tan 550 adam helâk olmuştur. İki taraftan düşen adamlar
yerlerde toprağa bulanıp iskelet olup kum içinde yatarlar. Onları
da ziyaret edip Nabt'tan yine batıya doğru hoş yollar ile mugaylân
ağaçları üzerinde beyaz kumruları seyrederek 13 saatte,
Hûra Vadisi m enzili: Bu mahalle Hûra demenin sebe­
bi odur ki Şam yakınında Havran adlı vilâyetten Hazret-i Şit
evlâtlarından Benî Hûra adlı kabile bu vadilerde yerleşip büyük
bir şehir kurarlar. Hâlâ yapıdan bir eser yoktur. Onun için Hûra

884
Vadisi derler. Suyu da bir kayalı ve mugaylanlı bir geniş deredir.
Bu da şerif hazretleri hükmünde emniyetli bir yerdir. Bunda öğle
vakti borular çalınıp Beyne'l-kurâ adlı yeri de geçtik. Tamamen
mugaylânlı ve taşlı yolları seyrederek 12 saatte,
Haneki'l-kurâ menzili: Arapçada (—) demektir. Bu da
kuru ve pis faydasız konaktır. Bir geniş dağlı öz içinde bulunan
mugaylânlı otsuz ve susuz bir konaktır. Havası o kadar iyi de­
ğildir. Bu da şerif hükmündedir ve gayet güvenli yerdir. Oradan
kalkıp yine batıya doğru geniş bir öz içinde 16 saat gidip,
Ekre m enzili: Ulu dağlar arasında bir vadidir. Dört tarafın­
daki dağların ardında mamur köyler vardır. Oradan Arapların
kadın ve çocukları mallarını getirip hacılara satarlar. Bu Ekre'nin
suyu acı olduğundan Araplar develerle âbıhayat sular getirirler.
Bu Ekre'nin yakınında bir şehir vardır. Bir tarafı Kızıldeniz
kenarındadır. Hâlâ haraptır. Ama öyle büyük bir şehir imiş ki o
zamanda Mısır bu şehrin yanında bir belde imiş. Feridun şehirle­
rinden bir şehir imiş, hâlâ yapı kalıntıları deniz kıyısında mina­
releri, yüksek sütunları ve boş kubbeleri hâli üzere durur. Harap
olmuş, berbat edilmiş bir diyardır.
Feridun, Hazret-i Nuh'a iman getirip Tufan'da gemiye bile bi­
nip Tufan'dan sonra bu şehri yapmıştır. 500 sene yaşayıp Hazret-i
Hûd'a da iman etmiştir. Bazı zaman Hazret-i Hûd'un şehri
Şam'ın Kâbe yolunda Nâka-i Sâlih Kayası yakınında şehri var idi.
Allah'ın emriyle yere geçti, gören hacılara saklı değildir. Orada
bir minare mili vardır, hâlâ açıktır, ona Feridun Sütunu derler. Fe­
ridun o milden dağlar ve beller içre bir duvar çekip ta bu yazdı­
ğımız Ekre adlı menzilden geçip Kızıldeniz'e kadar bir duvardır.
Hâlâ yapılar bellidir.
Hûd Nebî'nin yere geçen şehrinde Feridun'un inşa ettiği mil
üzerinde bir çeşit hatlar var ki hâlâ bu cihanda misli görünme-
miştir. Çeşit çeşit garip ve acayip şekiller var ki benzeri Rum'da
Atina şehrinde ola.
Bu Feridun uzun yaşadığından 11 oğlu oldu. Biri Tûr'dur, onun
oğlu Râdîm, onun oğlu Peşeng, onun oğlu Efrâsiyâb'dır. Feridun'un
bir oğlu da îrec'dir. Onun oğlu Gûşeng, onun oğlu Menûçehr'dir.
Menûçehr, Hazret-i Musa'ya iman getirmiştir ve Hazret-i Musa ile
Tîh Sahrası'nda birlikte gezmiştir. 120 sene padişah olup hükmiin-

885
de olan şehirlerin ve kalelerin etrafına hendekler kazmak bundan
kalmıştır. Hatta Elburz Dağı eteğinde Irak-ı Dâdyân derler, büyük
bir viran şehir vardır, bu Menûçehr'in yapısıdır. Dört tarafına bir
hendek kazmıştır ki sanki cehennem çukurudur.
Feridun'un bir oğlu da Selm'dir. Ve onun oğlu Gâv-ı
İsfahanî'dir, onun oğlu Kârb-ı Pehlivanî'dir. Bunlar hep oğul oğu-
la ve torunlardır. Kimi Irak-ı Dâdyân'da yatar, kimi Gazan şeh­
rinde yatar. Dört oğlu Menûçehr'den kaçıp Nemse vilâyetlerine
varıp Eğri Kalesi'nin kuzeyinde hâlâ Türk Oru derler, topraktan
yığılı bir kale yapıp orada sakin olurlar.
Bunlara Nemse kavmi "Siz kimsiz?" diye sorduklarında
Nemse dilini bilmeyip Fars diliyle "Men çârız" derler yani "Biz
dört kişiyiz" derler.
Nemse de "Bunlar Men çârmış, Men çârmış" diyerek Men
çâr'dan Mâçâr, Macar kaldı. Hâlâ Macar, Menûçehr neslinden-
dir. Onun için Macar dilinde bazı kelimeler Farsçadır. Zira bun­
lar Acem diyarında hâsıl olmuşlardı. Feridun Menûçehr'in bir­
kaç evlâdı bu Mısır'ın Kâbe yolunda yazdığımız Ekre yakının­
daki şehirde yatarlar. Hakire o harap şehri görmek kısmet ol­
muştur. Sonra Ekre'den yine batıya doğru dere tepe ve sarp yol­
lar ile geçerek 4 saatte,
Vüş Kalesi m enzili: Bir ismi de Vech-i İbrahim Paşa'dır,
zira onlar yapmış. Yüksek bir yerde, dört köşe taş yapı bir kale­
dir. Çepçevre büyüklüğü 300 adımdır. Bir kapısı var, kuzeye ba­
kar. İçinde birkaç Arap haneleri var. Bir mescidi var, yakınında
bir su kuyusu var ki suyu âbıhayattır. Su dolaplarıyla sığırlar çe­
kip kalenin dışındaki büyük bürkeye doldurup bütün hacılar ve
hayvanlar içerler.
Bunda kale dizdarı ve hisar eri vardır. Ve bunda Mısır'ın Ez-
lem karşıcıları kâr için iki menzil ileri bu mahalle gelip hacıla­
rı ganimet ederler. Teberrüken Mısır'dan bu mahalle 17 konak
Nil suyu getirirler. Bu mahal de şerif hükmündedir, güvenlidir.
Oradan yine batıya doğru mugaylanlı, dere ve tepeli yer­
ler içinde misvak ağaçlan kesip deniz kıyısında El-vecih İskele­
si adında bir iskeledir. Dağlar içinde yerleşik Araplar metalarını
bu iskeleye getirip Tûr Dağı'na veya Süveyş'e götürürler. Bu is­
keleyi geçip 14 saatte,

886
Istabl-ı Anter m enzili: Bir geniş dere içinde mugaylânlı ve
misvak ağaçlı bir mahaldir. Eski zamanda Melik Anter'in atla­
rına ahır yeri imiş. O yüzden Istabl-ı Anter [Anter Ahırı] derler.
Eski zamanda büyük şehir imiş. Hâlâ kalıntılarından çok kârgir
binalar gözükür. 3 âbıhayat kuyusu var. Ve dört tarafı gayet ma­
mur olduğundan Arapları yiyecek ve içeceklerini getirip alışve­
riş ederler. Bu da şerif hükmündedir.
Bu mahalden doğuya doğru dağlar içinden Medine-i mü-
nevvereye bir gün bir gecede gelinir, bir yol vardır, ama deve, ka­
tar ve tahtırevan gitmez imiş. Istabl-ı Anter'den yine batıya doğ­
ru inişli ve yokuşlu Emirülhac Rıdvan Bey'in temizlediği yollar
ile mugaylan, nabık, pelesenk ve misvak ağaçları ormanı içinde
geçerek 15 saatte Hanefî vaktinde,
Ezlem Kalesi menzili: Arapça ezlem (—) demektir. (—) ta­
rihinde bu kaleyi Mısır padişahlarından (—) yapmıştır. Bir geniş
vadi içinde kayalı yerde dört köşe sağlam bir kaledir. Çepçevre
büyüklüğü 400 adımdır. Güneye açılır bir kapısı vardır. Ve her
köşesinde birer kulesi vardır.
Kalenin Mısır müteferrikalarından dizdarı, 70 neferi, 7 bö­
lükten mustahfızı, 20 adet şahi topları ve mükemmel cebehane-
si vardır. Demir kapısından içeri bir camii var. Ve 50 kadar ufak
tefek hanesi var. Ve kale içre bir âbıhayat kuyusu vardır. Dolap­
lar ile suyunu sığırlar çekip kale dışında kuzey tarafında Şâfiî ha­
vuzları vardır, oraya doldurup bütün insanlar içip taze can bu­
lurlar.
Bü kale Mısır ile Mekke'nin arasında bulunur. Bütün aske­
ri 2 gün önce gelip konup bir büyük ordu pazar olur. Ve asker
Ezlem ağaları ile hacılara karşı çıkıp büyük alay ile hacıları Ez­
lem Kalesi'ne getirirken Ezlem Kalesi'nden bir yaylım tüfenk ve
bir yaylım toplar atılıp büyük şenlikler olup konulur. Ezlem beyi
de ordusundaki askeri ile bir yaylım tüfenk ve bir yaylım 6 pare
toplarını atıp şenlikler ederler.
Emirülhac da bütün askeri ile bir yaylım tüfenk ve 6 pare
top şenliği edip Ezlem Vadisi siyah barut dumanından karan­
lık gün olur. Kol kol tellâllar çağırıp 2 gün oturak ferman olunur.
Orada Ezlem askeriyle gelen 10 bin deve yükü yiyecek ve içe­
cek metalarmı ve çevre köylerde olan Araplar da mallarını mey­
dana çıkarırlar. Hacılar öyle bolluğa kavuşur ki 1 yem 1 para­
ya ve 1 okka peksimet 2 paraya olup çöllerden, kırlardan ve ya­
bandan gelmiş aç susuz ve devesi kalmış hacılar taze can bulur­
lar. Ve öyle pazar olur ki sanki Şam'ın Müzeyrib Kalesi pazarı­
dır ki anlatılmaz.
Hacıların atı, devesi, katırı ve eşeği kalanlar hepsi yeniden
hayvan alıp yola hazırlık görürler. Mısır'dan dostlarından bü­
tün hacılara o kadar yiyecekler, içecekler ve tatlılar gelir ki El­
zem Ovası helva vadisi olup deveciler ve katırcılar helva deli­
si olurlar. Bazı kimselere bohça bohça hediye esvaplar getirirler.
Sonra 2. gün öğle vakti borular çalınıp yine batıya doğru
mugaylanlı, nabık ağaçlı ve misvak ağaçlı kumsal yerler içinde
geçerek 12 saatte,
Kastal menzili: Arapçada (—) (—) demektir. Semle sahili
ve Kifâfî menzili de derler. Mekke yakınında Râbia Eşmesi'nden
beri Süveyş Denizi kayıp idi, bu menzilde belli oldu. Merzûk-ı
Kifâfî hazretleri deniz kıyısına nazır bir kaya üzere inşa olun­
muş bir kubbe içinde yatmaktadır. Merzûk-ı Kifâfî o zattır ki
Sultan I. Selim İstanbul'da iken bunlar Ebussuud-ı Cârihî ile
Mısır'dan,
"Yâ Selim! Yâ Selim! Gel, Mısır'a otur" diye seslenendir. Sultan
I. Selim sesleri duyup bildi ki kutbü'l-aktâb sesidir, derhâl atının
yularını Mısır üzere çekti. İnşaallah mahallinde yazılır.
Bu Kastal menzili, deniz kıyısında bir kumsal yerde yaban
hurmalı ve suyu zehir gibi kumlu yerdir. Bu kuyu sularından
her kim hayvanına su verirse ciğerini dışarı çıkarıp fanus gibi
yapar. Gayet müshildir. Ama ârif olan bu mahalde su vermezse
akıllıca hareket eder. Mekke yolunda deve ve katır 2 gün su iç­
mese dert değildir.
Bu mahalde bütün hacılar deniz kıyısında çadır ve obalarını
kurup denizde yüzerler, ancak çok durmamak gerektir. Zira de­
niz suyu insanın avret yerlerine zarar verir. Ama gözü parlatıp
görme gücünü artırır. Gayet tuzlu denizdir. Bunda olan balıklar
başka bir denizde olmaz, gayet lezzetli balıkları vardır. Bütün
hacılar ağlarla ve oltalar ile avlayıp "Balığı kafasıyla birlikte yedim"
dediler ve balığı dibine dek yediler.
Bu yerin üç tarafında şenlikli Arap köyleri vardır. Bütün

888
mallarını ve tatlı sularını develer ile getirip hacıları ve hayvan­
larını sularlar. O kabilenin bütün develeri ve koyunları bu der­
ya kenarına gelip bu derya suyu ile yıkarlar. Hayvanda olan sa-
kırka, yani kene zehir gibi suyun etkisinden düşüp deniz kıyısı­
na konan hacılara üşüşürler. Kurtulmak mümkün değildir, ama
deniz kıyısına biraz açıkta konaklanırsa hoş olur.
Deniz kıyısında konaklamanın bir kötülüğü de odur ki etraf
Arap haramileri ve ordu hırsızları denizden yüzerek gelip çadı­
ra girip bir şey çalarlar, sakınmak lazımdır. Haberdar olunca ha­
rami kendini denize atıp kurtulur. Mısır'dan Ezlem askeriyle o
kadar dinç hırsızlar gelir ki gece gündüz yorgun argın, güçsüz
mecalsiz hacılar içine hırsızlar girip sabah akşam feryat kopar.
Sürmeden gözü çalıp sürme yerinde sürüne kalır. Gayet dikkat
etmek lâzımdır, zira bütün hırsızlar, hâkimler ile ortaktırlar. O
yüzden deveyi havuduyla loru kuşu gibi yutarlar.
Bu mahalde de borular çalınıp yine batıya deniz kıyısı ile
yola devam edilince Ezlem beyi tüm askeriyle geride artçı kaldı.
Hasta ve dermansızları mîrî mahafelere bindirip sol tarafı derya
ve sağ tarafı çöl içinde 14 saat gidip,
Kuveylân, yani Müveylah Kalesi: (—) tarihinde Sultan Sü­
leyman zamanda, Hadım Süleyman Paşa eliyle yapılmıştır. De­
niz kıyısından uzak bir düz kumsal yerde dört köşe şeddadi taş
yapı sağlam bir kaledir. Ve Mısır'dan Mekke'ye kadar böyle bü­
yük bir kale yoktur. Çepçevre büyüklüğü 600 germe adımdır. 8
kulesi vardır. Kuzeye bakar bir demirli sağlam kapısı vardır. Ke­
meri üstünde celî hat ile Süleyman Han tarihi vardır. Bu kalenin
de hendeği yoktur.
Mısır müteferrikalarından dizdarı, 70 adet hisar eri ve 7 bö­
lükten mustahfızları vardır. Kale içinde 80 Arap evi, 1 camii ve 1 '
hamamı vardır. 20 kadar dükkânı vardır. Ve kale kapısı önünde
bir nabıka ağacı vardır, gayet büyük ağaçtır.
Kale içinde âbıhayat su kuyusu vardır. Su dolapları ile sığır­
lar çekip kale dışında olan bürkeler dolup tüm hacılar ve hay­
vanlar içerler. Kalenin dört tarafında olan hurma bağlan içinde
nice âbıhayat su kuyuları vardır.
Hacılar bu kaleye gelince bir yaylım hoş geldin tüfenkleri
ve toplar atılıp şenlikler oldu. 2 gün burada da oturulup o gece

889
Bedr-i Huneyn'deki gibi fanus ve meşale şenliği oldu ki karanlık
gece aydınlık gündüz gibi oldu.
Bunda da ordu pazar kurulup dört taraf köylerinin seçkin ve
müstesna zamane güzeli kadınları yiyecek ve içeceklerini paza­
ra getirip satarlar. Öyle bolluk olur ki anlatılmaz, 1 yem 1 para­
ya, 2 koyun 1 altına ve 6 bağ ot 1 paraya olur. Ezlem'den bu ma­
halle kadar Mısır sınırıdır, şerif hükmünde değildir. Mısır şeyhle­
rinden Şeyh (—) direğindedir. Ve bir şey kaybolsa şeyhe ödetirler.
Bu Müveylah Kalesi'nden başka deniz kıyısında eski Mü-
veylah vardır. Kalesi biraz haraptır ve hem küçüktür. Viran ol­
masının sebebi, bir gönlü yaralı derviş Kabe'den buraya gelin­
ce hasta olup yatarken çok altını vardır, düşüncesiyle öldürmek
için yaralarlar ve esvabını ararlar, ancak cebinde ancak bir pek­
simet bulurlar. Öldürdüklerine pişman olup bir köşeye bırakır­
lar. Allah'ın hikmeti o yaradan derviş ölmeyip kurtulunca,
"İlâhî! Şehriniz viran olsun, evlâdınız yaşamasın ve benci­
leyin hastalıktan kurtulmayasınız" deyip beddua eder. Halkı
günden güne çeşitli hastalıklara helâk olarak kale de viran kal­
dı. Bu kalenin kapısı üzere,
"Ammere hâze'l-kalete'l-metîn Sultan Barkûk azze nasruhu" ya­
zılmıştır.
Bu Müveylah önündeki Süveyş Denizi içinde olan balık ve
haşarat cinsleri bir denizde ve bir gölde yoktur. Özellikle 40-50
zirâ kırıç balığı var ki denizdeki bütün hayvanlar ondan korkar­
lar. Bazısı engindeki gemilerle sanki cenk eder. Eğer deryada bir
adam bulursa yer. Sonunda gemiler ateş yakarlar, ışığından kor­
kup kaçar.
Hatta hakir gördüm. Habeş Adası'nda bir inci dalgıcını bu
kırıç balığı yutar. Meğer yiğit dalgıç eli çabuk imiş. Derhâl elin­
deki bıçakla balığın karnını yarıp çıkıp kurtulur. Habeş diyarın­
da dalgıçlar ve gemiciler arasında meşhurdur. Eğer o balıktan
dalgıçlar korkmasalar 1 inci tespih 1 guruşa olurdu.
Bu Müveylah önünde türlü türlü deniz böcekleri kabuğu,
sedefler, mühreler, yılancık taşları ve su tasları gayet çoktur.
Abdâllar keşkülü gibi sedef kabuklan, Bektaşî nefiri gibi böcek
kabuğu nefirler ve cevahir cinsi minkale taşları olur ki bir diyar­
da olmaz.

890
Bahr-i Muhit'ten giren balina balığı olur ki her biri birer mi­
nareye benzer. Burnundan havaya şadırvan gibi suyu püskürdü-
ğü zaman göklere çıkar. Ve İlâhî âdet bunun üstüne yürür ki de­
niz sığırından başka balıkta boynuz olmaz. Ama bu Kızıldeniz'de
boynuzlu balıklar var ki bir deryada olmaz. Eğer bu Müveylah
Boğazı'ndaki balıkları olduğu gibi yazsak pek fazla faydası ol­
maz, gördüğümüz çok bilinmeyen nesnelerin anlatılması sıkıntı
verir. Ayrıca diğer anlatacaklarımıza da engel olur.
Bu Müveylah'tan yine batıya doğru deniz kıyısı ile kumsal
yerler ve yer yer denizden uzak taşlı yerler ile mugaylanlı, mis­
vak ağaçlı, baytaran ve zımran çiçekli yollarda insanın dimağı
kokulanarak 14 saatte,
Uyûnü'l-kasab m enzili: Arapçada Şekerkamışı Irmağı de­
mektir veya Şeker Kuyusu demektir. Abıhayat kuyuları vardır.
Sâlih Nebî kabilesi şeyhleri hükmündedir. Bir şey kaybolsa onla­
ra yüklenir. Bunda 1 saat konup develere yemlerini verip boru­
lar çalınıp öğle vakti yola çıkıldı.
Allah'ın hikmeti, kısmetimiz bu hacda Şam yoluyla gidi­
şimiz acele ile oldu. Haccı edip dönüşümüzde de Mısır yoluy­
la yine aceleye düştü. Meğer gerçekte Şam'ın gidişi her zaman
acele imiş, dönüşü yavaş yavaş imiş. Şamlıya 20 gün Mekke'de,
12 gün Medine'de oturmak ne lütuf tur. Diğer yollarda da kona
dura Mevlud [Rebibülevvel] ayında Şam'a girerler. Ama Mısır­
lı Kabe'ye gidişte sekizer, onar, on beşer saat yol yürüyüp ya­
vaş yavaş gidip Mekke'de 25 gün kalıp zevk ü safâ ederler. Ama
dönüşte on beşer, on yedişer saat giderek Medine'de 2 gün otu­
rup acele ile iki konağı bazı mahalde bir ederek Mısır'a düşerler.
Onun için hacılar arasında meşhurdur ki "Mısır ile gidesin. Şam­
lı ile dönesin" derler. Gerçekten de öyle gerek.
Bu hakir Şam'dan acele ile gidip Mısır'a acele ile geldik ama
hamd olsun zevk ü safâ ile gidip geldik. Mısır hacılarının bir iyi
hâli vardır. Beş vakitte delillerin ellerinde saatleri vardır. Hemen
namaz vakti olunca ister dere ve ister tepe olsun, her nere ise
inip tüm develeri çökerirler, ona rada [molal derler. Bütün hacılar
namazı kılıp develerine ve atlarına yemlerini ve otlarını verir­
ler, kendileri de yemeklerini yiyip tam bir saat dinlenirler. Tan­
tanalı kahveler içip nice bin hacılar istirahat ederler. Ama her

891
gece akşam namazı molası yatsıya dek yükler ile develeri çöke-
rirler. Öyle uyurlar ki, sanki "Allah'ın emrine ölün" cinsinden
olup Ashâb-ı Kehf gibi suskunlar vadisine varırlar. Tek bir fert­
ten ve hayvanlardan bir canlı kalmayıp kumlar içinde yerlere
serilip naz uykusuna yatarlar. Zira bu Mısır yolu gayet emindir.
Daha sonra en ileride deliller bayrağını çekip köslerini çalıp
hareket edince ta geride artçı askerine kadar bir saatte haber va­
rıp onlar da hareket eder. Zira Mısır'ın yolları dar boğazlar ol­
makla iki katar yan yana olduğundan hacıların başından sonu­
na kadar bu senemizde boyu 87 derece idi. Zira haccü'l-ekber se­
nesi olmak ile hacılar çok idi.
Bu rada dediğimiz dinlenmeler Şam'ın gidişinde olmaz.
Zira daima Şam yolu güvenli değildir. Arap eşkıyası boldur.
Ama Şam yolu geniş yayla ve sahralı yollardır. 4 katar tahtı­
revanlar 2 tarafında dörder katar mahafeler ve 3 katar sağın­
da 3 katar solunda salma develeri gidip bu Şam hacılarının sa­
ğını emir-i hac Kudüs ve Nablus askeriyle kuşatır, sol tarafını
Şam askeri kuşatıp gece ve gündüz giderler. Zira konakları ga­
yet uzaktır. Hemen namazlarını kılıp yine giderler. Ama suları
lezzetlidir ve yolları sahralardır. Ama dönüşte onlar da dinlene
dinlene giderlermiş.
Mısır yollan kayalı, dereli, tepeli ve acı sulu yollardır, ama
güvenlik vardır. Mısır hacılarını 7 bölük askeri kuşatıp emir-i hac
kethüdası ve Çerkez askeri sağda, emir-i hac askeri ile artçı, sipa­
hi ve gönüllü solda, müstahfız, azep ve topçular hazine ve top­
lar ile hepsi pür-silâh mîrî hecin ve kısrak develer üzere giderler.
Ezlem Beyi 6 top ile asker ardında artçı olarak gelirler. Mı­
sır hacılarında Ezlem askeri gelmeyince geride artçıları yoktur.
Ama Şam'ın artçıları mükelleftir.
Mısır askerinin bolluğundan bir güzel hâlleri vardır. Beş
vakitte mola verdiklerinde bütün meşaleleri yakıp gece yarısı
gelen geçenlere kahve teklif edip halka helvalar, şeker ve börek­
ler, fındık, fıstık ve cevizler, hurma, leblebi ve kekler, akide ve
nebatları öyle dağıtırlar ki Allah bilir halkın çoğu cebine şeker
ve fındık doldurup yola çıktıklarında eğlence olur. Ve menzil ya­
kın ise bir saat yer kalınca Bedevî Araplanndan İbn Halvan der­
ler, kırmızı şallı 40 adam vardır, bir yüksek yere çıkıp,

892
"Ey hacılar! Elhamdülillah mübarek menzilimiz yakındır" diye
bağırırlar.
Allah'ın hikmeti bu seslenen Bedevilerin seslerini bütün ha­
cılar duyup "Menzil yakın imiş" diye şâd olurlar.
Ama hikmet bundadır ki bu sesleri develer işittiğinde der­
mansız mecalsiz iken derhâl 7 başlı ejderha olup öyle giderler ki
insan yaya kalsa artlarından yetişmek imkânsızdır. Bu tellâlların
seslenmesinden önce, birkaç kere vâkıf olmuşum, bazı develer
katarında ağır yükle giderken muş muş uyuklayarak yol alırlar.
Meşalecilerden de arkasında 15-20 okka odunla ve omzunda çı­
rayla hem gider hem uyur, acayip hikmettir.
Deveciler görürler ki develer pek uyur, bir taşlık sarp yere
gelince "îdek îdek" diye develere seslenirler. Derhâl develer uy­
kudan uyanıp o sarp yeri geçerler. Böyle sarp yerlerde bütün
akâm, saka ve meşaleciler def ve kudümlerini çalarak Allah sul­
tana yardım etsin deyip el çarparak türlü türlü şakalar ederek her
gece böyle yol alırlar.
Eğer sabah vakti yakın ise o karanlık gecede konağa varıp
konmazlar. Zira gece karanlığında konarken asker içinde bir gü­
rültü kopup kollu kolunu bulmakta ve ileri geri kalanlar katarın
bulmakta zorluk çekilmesi kesin olduğundan sabaha yakın bü­
tün develeri yükleriyle çöktürüp mola verirler.
Gece menzil yerine varmadan bir şeyden de korkarlar. Ger­
çi Mısır'ın yollarında celâlîsi, cemalîsi ve gece baskın yapan ha­
ramisi yoktur. Ama hacılar içinde olan deveciler ve akâm, kavas,
saka, mehteren ve meşaleci hırsızları derdinden, özellikle Ezlem
askeri ile gelen yankesici, hırsız ve yaralayıcı haramileri öyledir
ki her gece develeri yüküyle ve üzerinde uyuyan adamıyla deve­
yi katarından çıkarıp deve sahibini uykudan uyarıp soyup deve- '
yi yüküyle yutar. Genellikle gece karanlıklarında nice nice za­
rarlar verip yükleri soyarlar ve feryatlar bağırışlar, çağırışlar gü­
rültüler kopar. Mısır yolunda bu ev hırsızlarından başka korku
yoktur. Gayet sakınmak lâzımdır, Allah korusun. Onun için Mı­
sırlı gece konağa varmazlar. Sabah namazından sonra menzilde
kuşluk vaktinde konarlar. Eğer ileride menzil uzaksa öğle vakti
borular çalınıp yola devam ederler. Eğer menzil yakın ise ikindi
vakti göç boruları çalınır. Bu şekilde yol alarak Mısır'a varırlar.

893
Sözün kısası, Uyûnü'l-kasab menzilinden ikindi vakti kal­
kılıp yine batıya doğru Kızıldeniz kıyısında giderek derya için­
de türlü türlü adaları seyrederek kâh kumsal, kâh toprak ve kâh
taşlık yollar ile 14 saat gidip,
Hazret-i Şuayb Nebî aîeyhisselâm Köyü menzili: Bir dereli
ve tepeli geniş bir öz içinde hurmalı, bağ ve bahçeli vadide hacı­
lar konarlar. Bu mahalden doğu tarafına 3 bin adım uzakta İrem
Bağı bir mamur kasabadır. Bir camii ve bir küçük hamamı var­
dır. Etrafında mamur köyler de sayısızdır. Ama bunlardan bu
Hazret-i Şuayb Köyü mamurdur. Ve bütün halkı Hazret-i Şuayb
soyundan geçinirler.
Bu nahiye Mısır toprağında Benî Şahin evlâdı sınırında on­
ların direğidir. Yollarda bir şey kaybolsa onlardan sorulur. Bu­
rada Hazret-i Şuayb'm hanesi ve hurma bağları içinde maka­
mı bir mağaradır. Elleri ile kazdığı kuyuları hâlâ bellidir. Hat­
ta Ilazret-i Şuayb'ın kızları koyun güderlerken bir kuyuya ge­
lip koyunlarma su vermek isterler. Ama kuyunun bir büyük taş
kapağı var, kaldırmaya güçleri olmayıp o kızlar hayretler için­
de kalırlar. Allah'ın hikmeti Hazret-i Musa gezerek bu mahal­
le gelip ol bâkireleri bu hayrette görüp derhâl kuyunun üzerin­
den taşı kaldırıp Hazret-i Şuayb'ın bütün koyunlarını sular. Kız­
lar da hanelerine varıp olanları babalarına anlatırlar. Hazret-i
Şuayb bildi ki o taşı kaldırmak mucize kuvveti ile olur. Hazret-i
Musa'yı bağrına basıp o kızının birini Hazret-i Musa'ya nikâh ile
verir. Hazret-i Musa nice zaman Hazret-i Şuayb'm damadı olup
Hazret-i Şuayb'm koyunlarma çobanlık ederdi. Zira Hazret-i
Şuayb'm nice bin koyunları var idi. Ve gayet zengin peygamber
idi. Ama anadan doğma kör idi. Bundan başka kör peygamber
gelmemiştir.
Hazret-i Yakub da kör idi. Ama Yusuf aleyhisselâmm ayrılı­
ğından üzülerek kör olup 17 seneden sonra ailesiyle Mısır şehir­
lerinden Feyyûm'a varıp Hazret-i Yusuf'u bağrına basınca göz­
leri görmez iken aydınlanıp göz nuru ciğer köşesini gördü. Ama
Şuayb Nebî anadan doğma kör idi ve öylece gitti.
Hâlâ bu köyde hacılara getirdikleri bir çeşit küçük koyun-
lardır ki bir diyarın koyununa benzerliği yoktur. Rum'un kıvır­
cık koyunu lezzetinde bir tadı vardır ki sanki misk kokusu var­

894
dır. Bir adam bir koyun yese asla ağırlık vermez, sindirimi gayet
kolaydır. Bu köy halkı o zan üzeredirler ki bu koyunlar Hazret-i
Musa'nın çobanlık ettiği koyunların dölünden ola. Ve bu köyde,
Hazret-i Şuayb kızları ziyareti: Hazret-i Şuayb'ın 3 kızı
bunda bir mağarada yatmaktadır. Hacıların ziyaretgâhıdır. Bu
köyün güney tarafında Kızıldeniz kenarında Medyen şehri der­
ler büyük bir şehir vardır ki eski zamanlarda Mısır'dan büyük
mamur bir şehir imiş. Hakir özellikle seyrettim. Kisrâ Kemeri
gibi kemerleri, kubbeleri ve köşklerinin hâlâ kalıntıları ve nice
bin devrilmiş, ayakta sütunları gözükür.
Bu şehir kavmine Hazret-i Şuayb gönderilip Hazret-i Şuayb'a
iman etmediklerinden Cenâb-ı Hak kavmini helâk edip şehirle­
rini harap etti. Hazret-i Şuayb'm kardeşi Medyen bu şehri kurdu­
ğu için Meyden şehri derler. "Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gön­
derdik)." [Kur'ân, A'râf, 85] âyetinden kasıt Meyden şehridir. Bu
şehir harap olunca Hazret-i Şuayb kardeşi Medyen ile bu şehre
azap indi deyip Tevârîh-i Âzeryâ ibn Sâm'a göre:
"Hazret-i Şuayb Beyt-i Mukaddes'e gelip hac edip oradan Ta-
beristan şehri yakınında Minye Gölü'nün güney tarafında Hat-
tin Köyü'nde sakin oldu. Vefatında yine orada bir kaya içinde bü­
yük bir kabre defnedildi." Bu Şuaybü'n-nNiam Köyü'nde kızları
medfundur. Peygamber haremi olmakla edepten mağaranın içi­
ne girmeyip dışarıdan ziyaret ederler.
Bu mahalde herkes çadırı önünde kuyular kazıp âbıhayat
sular çıkar. Daha başka yerlerde de akarsular var. Ama çadırlar
önünde ikişer üçer karış kazınca turnagözü pınarlar çıkar.
Çevre köylerden bütün fakirler mallarını ve bu köyden yi­
yeceklerini, içeceklerini ve sulu lezzetli üzümlerini getirip hacı­
lara satarlar. Bu Mısır yolunda bu sudan leziz su yoktur. Meğer
Zaferâniye Suyu ola, ama yoldan uzaktır. Zaferâniye Suyu der­
ler, Hazret-i Musa koyun güderken mübârek elleri ile kazmış-
tır, derler.
Bu Şuaybü'n-niam'm suyu ve havasının hoşluğundan
mahbûb ve mahbûbesi o kadar hoştur ki ince kalem parmakla­
rında ilikleri görülür. Bu mahalde hacılar tulumlarını doldurup
ikindi vakti göç davulları çalınıp yine batıya doğru kâh sahra,
kâh kumsal, misvak ağaçları içinde güzel yollarla 14 saat gidip,
Şeref-i Benî Atiyye menzili: Hûd Nebî kızlarından Atiyye
adlı nur yüzlü kızın sülâlesinden dünyaya gelmiş kimseler otur­
duğundan Benî Atiyye kabilesi derler. 10 binden fazla küheylân
atlı Araplardır. Ta Şam nahiyelerine dek yayılmışlardır. Bu ma­
haller de onların direğidir. Padişah tarafından Benî Atiyye'nin
atiyyesi vardır. Bir muğaylânlı, misvaklı ve baytaran çiçekli bir
vadidir. Bu mahalde de Mısır'dan bazı karşıcılar hediyeler geti­
rip hacıları doyururlar ve âbıhayat sular getirirler. Zira bu men­
zilin suyu (—) (—) (—). Bu menzilden de kalkıp o gece deniz kı­
yısı ile ve kâhîce denizden uzak çölle 9 saat gidip,
Zahrü'l-hım ar menzili: Arapçada Eşek Sırtı demektir. Ger­
çekten bir kumsal sırt üzerinde nice bin hurma ağaçlan için­
de 40-50 haneli bir Arap köyüdür. Ve kuyuları acıdır, ama yine
hayvana faydalıdır. Mısırlı Kâbe'ye giderken burada konarlar­
mış. Bu mahalde biraz dinlenip yükler çözülmeden kalkıp gi­
derken deniz kıyısına gelip mutadımız her gün batıya gitmek
idi. Bu kere deniz engel olup bir körfez kıyısıyla doğuya doğru
gitmek gerekti. Deniz kıyısı ile sarp taşlık yalçın kayalar dibiy­
le kâh bütün hayvanlar deniz içinde yürüyerek tüm hayvanlar
ve insanlar canlarından usandılar ve iki konak yer olduğundan
dermansız kaldılar.
Doğuya doğru tam bir menzil acele ile gidip öğle molası
oldu. İki günden sonra varacağımız yollar bu körfezin karşı ta­
rafında dağlan görünürdü. Ama Mısır'ın eski padişahlarından
Sultan Ferec ve Sultan Berkuk bu körfez boğazında yedişer seki­
zer sene çalışıp denizi doldurmuşlar ki Mısır hacıları bu körfe­
zi 6 konak dolaşmada acı ve sıkıntı çekmesinler diye var kuvve­
ti pazıya getirip himmet etmişler. Ama o zamanda işin kolayı­
nı bilmezlermiş ve nazenin ömürleri yetmeyip atıl kalmış. Boğa­
zın 2 tarafından biner arşın kadar sığ kumsal yerleri doldurmuş­
lar. Ortada 100 arşın boyunda ve 10 zirâ derinlikte yer kalmıştır.
Eğer Osmanlı sultanları Mısır vezirlerinden birine ferman
edip hakir mübaşir olup bol mühimmatlar ile varsam bu bo­
ğazın 2 tarafında olan yalçın kayalara Kandiye Kalesi lağımla­
rı gibi üçer dörder hazineli lağımlar eyler, deryadan tarafını ga­
yet sağlam bağlayıp kara taraflarını zayıf edip ateş edince bü­
tün dağı ve taşı 2 taraftan denize döker idim. Asla develerle dert

896
çekerek taş taşımaya hacet yoktu. Ama geçmişte bu lağım ilmi­
ni iyi bilmezlerdi. Bu ustalık Osmanlı ile Venedik'e mahsus bir
ilimdir.
Eğer bu körfezin boğazı Zahrü'l-hımar Burnu'na kadar dol-
sa gelişte ve gidişte Mısır hacıları altışar konak yakm olup meş­
hur olan belâlı Akabe geçidine uğramayıp ve Akabe Kalesi'ne
de uğramazlar. Doğru Zahrü'l-hımar Burnu'na gelirler. Ora­
da da konulmayıp dokuz saatte Şeref-i Benî Atiyye'de konulur­
du. Bu minval üzere 13 konak Mekke yolu Mısırlıya yakm olup
Medine-i münevverede 2 gün oturmaktan 12 gün Şamlı gibi
oturmak mümkün idi ve Akabe konağı yakıcı azabından kurtul­
mak mümkün olurdu. Allahü Taâlâ bu büyük hayrı Osmanlı'ya
nasip ede, âmin yâ Muîn.
Sonra Zahrü'l-hımar'dan kalkıp öğle vakti mola verdiği­
miz yerlerde de doğu tarafa doğru bu körfez sahiliyle giderken
karşı taraftan bir büyük silâhlı ve süslü asker gözüktü. Meğer
Mısır'dan gelen karşıcı Akabe askeri imiş, onlarla tüm hacılar
görüşüp Zahrü'l-hımar'dan 9 saatte,
Akabe Kalesi menzili: (—) tarihinde Süleyman Han yapı­
sıdır. Bu kaleye girince kaleden bir yaylım top ve bir yaylım tü-
fenkler atıldı. Akabe askerinden de bir yaylım tüfenk ve toplar
atılıp büyük şenlikler olup iki gün oturak ferman olundu.
Sonra kalenin tamir ve bakımına başlanıp cebehane ve mü­
himmatları görüldü. Süleyman Han Veziri Makbul ve Maktul
İbrahim Paşa Mısır'ın iç kalesinde 7 kule yapıp yeniçeri koyunca
bu kaleyi de o sene yaptı.
Deniz kıyısına yakm bir alçak düz kumlu boşlukta taş yapı
sağlam bir kaledir. Dört köşe olup çepçevre 400 adımdır. 8 kulesi
ve batıya bakan bir demir kapısı üzere Süleyman Han tarihi va*r.
Kale içinde 1 camii, 1 küçük hamamı, 1 at değirmeni ve 50 nefer
haneleri vardır.
Mısır müteferrikalarından dizdarı ve 60 adet hisar eri var­
dır. Bu kalenin de hendeği yoktur. Dört tarafı hurma bağlarıdır.
Bütün çadırları önünde su kuyuları kazıp birer arşında tatlı su­
lar çıktı. Kalenin kıblesinde bir büyük kuyusu ve bürkesi vardır,
gayet berrak sudur, havası da hoştur.
Kalenin doğusunda bir büyük ordu pazar durur ki sanki

897
Dolyan pazarıdır. Dört tarafı, Benî Şahinli kabilesi sakin oldu­
ğundan gayet şenliklidir. Bütün Araplar, çoluk çocuk, kadınlar
mallarını getirip alışveriş edip o kadar bolluk olur ki anlatılmaz.
Kudüs-i şeriften, Halilü'r-rahman, Nablus, Aclûn, Kâkûn, Rem­
le, Gazze ve Mısır'dan yiyecek, içecek ve nice bin deve getirirler
ki tarif edilmez.
Bütün hacıların arık develerini değiştirip Akabe'yi aşmaya
dinç develer tutup tatlı sular ve zahireler yükletip ikinci gün di­
rek şeyhleri rehber olup göç davuluna tokmaklar vurulup önce
toplar gider. Ardından akabe başı çarkacı olup artçı ile ileri gi­
dip yeniçeri, azep ve diğer asker ile önce Akabe'ye varıp Divdar
Beli'nde çadırlar kurup tüm askeriyle silâhlı hazır dururlar. İhti­
maldir Akabe boğazını bir düşman ala veya o dar ve ıssız yerde
hacılar askeri ile cenk ola. Onların arasını düzeltmek için önce
Akabe askeri gider. Ardından emirü'l-haccm yükleri geçer.
Evvelâ Akabe Kalesi'nden kuzeye deniz kıyısı ile 1 saat kum­
sal yerler ile gidip sonra yine 1 saat Küçük Akabe boğazı, yol üs­
tünde büyük kayalar var ki her biri göklere baş çekmiştir, onla­
rı geçip yine develere binip yarım saatte bu dereleri de geçtikten
sonra Büyük Akabe'ye çıkılmaya başlanınca mahşerden bir be­
lirti olup yaşlı genç, erkek kadın, büyük küçük, herkes yaya olup
ol nâzenin kadınlar yokuş yukarı bir ulu yolla 770 adımda Div­
dar Beli adlı yere çıkarken bu 770 adım ulu yol ile giden adamla­
rı seyretsen sanki bir adam oluğu göklere doğru çıkıp çekilme­
de. Bütün mal, katar, yular sahipleri bu Divdar Beli'nde kayalar
üzere adam naklolup mallarının gelmesini beklerler.
Bu mahal ise bir deve boynu gibi eğri ve dar yokuş bo­
ğazdır. Doğu tarafı gayyâ deresi gibi uçurumdur. Bu mahalle
Mekke'den beri yorgun argın develer gelince bitkin düşerler. Ge­
çemeyecek develeri derhâl ikişer yerden boğazlayıp o uçuruma
atarlar. Bazısının sahibi,
"Bre, benim devem sağdır, bu dağı aşar" diye feryat eder­
ken geriden "Bre yolu kapama" diye bağırıp zavallı deve çıkmak
gayretinde iken onu da boğazlarlar, daha canı çıkmadan aşağı
atarlar, kuş gibi uçarak zavallı deve parça parça olarak uçuru­
mun dibine iner. Bazısı yüküyle kalabalıktan aşağı uçup sahi­
bi hayrette kalır. Bazı deve kurtulurken yükünü yıkıp onu da

898
ya boğazlarlar veya dip diri aşağı atarlar. Ama bu yokuşta bir
kere ûû deyip kalan devenin binde biri kurtulup Akabe'yi aş­
maz. Kâbe-i şerif farz olalıdan beri at, katır, deve ve eşek kemik­
leri bu Akabe'nin dere ve tepelerini doldurmuştur.
Bu Akabe'nin en zor yeri, bu Divdar çadır kurduğu yer­
dir ki deveboynu gibi eğri, yokuş ve dar boğazdır. Tamamı 300
adımdır. Selim Han ve Sultan Gavrî de temizledikleri tarihleri
bir kaya üzere dört köşe bir beyaz mermerde yazılmıştır. Eski
padişahlardan başka Sultan IV. Murad zamanında Rıdvan Bey
emirü'l-hac iken nice paralar harcayıp denizde damla güneşte
zerre temizleyememişlerdir. Ama buna da lağım atsalar ulu yol
olurdu.
Sözün kısası hakir âlem seyyahı Evliyâ 33 senedir 7 iklimde
18 padişahlık yeri gezip dolaşırım, böyle sarp tehlikeli geçit yer
görmedim. Allah korusun. Bu yoldan deve ile gitmek nasip et­
meye. Zira ettiğin hayır ürküttüğün kurbağaya değmez. Zira kul
hakkı zor derttir. Meğer Allah'ın ihsanı ola. Ama at ile ve katır
ile gitmek iyidir.
Bu Divdar Beli'nden yukarı Akabe düzlüğüne kadar dik
yukarı 2 saat yokuştur. Ama merhum Rıdvan Bey temizlemiş
ki insanın yapacağı şey değildir. AUah rahmet eylesin. Kolay yo­
kuştur, ama gökyüzünde bazı zaman meleklerin sesleri duyu­
lup Hazret-i İdris ve Hazret-i İsa ile merhabaya âhiret zirâıyla bir
ramak yer kalır. Öğle vaktine dek hacıların serleri bulutlar için­
de kalır. Abartmanın sebebi ta bu kadar gökyüzüne çıkmış yük­
sek Akabe olmasıdır. Hint, Sind ve Yemen seyyahları ve tüccar­
ları arasında Mısır'ın Akabesi meşhurdur. Mısır'dan Kâbe'ye gi­
derken bütün Akabeler kolaydır. Daha kolayı yukarıda yazıldı­
ğı üzere Zahrü'l-hımar adlı körfezin boğazı dolsa bu Akabe'yi
uğrayıp sıkıntı çekilmez, 6 konak gidişte, altı konak gelişte fayda
eder ve her gün biner altın masraf elde. Bu kısmet olmazsa, mısra:
Bekârlık, gerçekte büyük sultanlıktır
mazmununca yükü hafif at ile gidip diğer hecinliler ile ileri gi­
dip 7-8 saat uykuda yatmak cana safâ ve rahattır.
Akabe Kalesi'nden Akabe'yi yüz bin sıkıntı ile salt ve yayan
yapıldak 3 saatte çıkıp, ^

899
Akabe düzlüğü m enzili: Yaylanın ta zirvesidir. Orada 1
gün 1 gece durulur. Zira bazı hacılar kalabalıktan ertesi gün ge­
çip bu tepede toplanırlar. Akabe Dağı'nın en sonunda geniş bir
sahradır, asla suyu yoktur. Etrafındaki Araplardan ve Akabe
Kalesi'nden gelmeye muhtaçtır. Bazı zaman kısmet varsa yağ­
murdan göller oluşur. Ancak bu dağda konaklandığında şiddet­
li sıcaktan gelmiş adam kendini sert kıştan korumalıdır. Zira so­
ğuğu gayet etkilidir, insanı helâk eder. Orada tüm hacılar top­
lanıp borular çalınıp göç davullarına tokmaklar vurulup batıya
doğru yokuş aşağı o temizlenmiş yollar ile baytaran ve zımran
çiçekleri toplayarak Nahl-i Atik'i bu mahallerde geçip 14 saat gi­
dip,
Ebyâr-ı Alâiye m enzili: Bir muğaylânlı öz içine bulunan
geniş yerde âbıhayat kuyuları olduğundan Ebyâr-ı Alâiye der­
ler. Ebyâr bi'rin çoğuludur, bi'r kuyudur. Ama nice kuyuları za­
manın geçmesiyle kumla dolmuştur. Bu mahal de Benî Şahin di­
reğidir. Selim Şah'a itaat etmişlerdir. Bunda da Mısır'dan karşıcı­
lar gelir, Akabe'yi aşmaktan sakınıp burada kalırlar. Dört tarafı
mamur olmakla çevreden yiyecek içecek cinsi eşyalar gelip ha­
cılar bolluk içinde kalır.
Kudüs ve Gazze hacıları bu mahalden ayrılıp Kudüs'e bü­
yük kafile olup giderler. Bu mahalden Mısır'a müjdeciler gider­
ler. Mısır vezirine varıp giyecekler ve para alırlar.
Ebyâr-ı Alâiye'den yine batıya doğru taşlı yollar ile ve
mugaylân, misvak, nabık ve harnup ağaçlı yollar ile o gece saba­
ha dek yürüyüp 15 saatte,
Nahil Kalesi m enzili: (—) tarihinde yapısıdır. Dört köşe bir
taş bina yeni yapılmış bir kaledir. Çepçevre 350 adımdır. Mısır
müteferrikalarından dizdarı, 7 bölükten neferi, cebehanesi ve 6
parça topları vardır. Kalenin bir kapısı var. Ve 1 camii ve 20 ka­
dar nefer haneleri var. Kale içinde bir suyu var, lâkin biraz acı­
dır, hayvanlar içerler.
Bu kale bir öz içine yapılmıştır. Bütün hacılar bayırlara ve
kumsal derelere konup istirahat ederler. Bu mahalle Tûr-ı Sînâ
yakın olmakla o taraftan halk yiyecek, içecek ve hoş meyveler
getirip askeri doyururlar. Hakir direk şeyhlerinden 5-10 adam
alıp 2 kölemle 8 kişi olup,

900
Tûr-ı Sînâ'ya gittiğim izi bildirir
Evvelâ Nahil Kalesi'nden güney tarafa bir sarp taşlık dere
içinde harnup ağaçlan seyrederek 5 saatte,
Tûr-ı Sînâ Dağı'nın özellikleri: (—) dilinde bütün dağ­
lara tûr derler. Ama Ayn-ı Tüccar yakınında [Tûr-ı Hirâven],
Kudüs-i şerifte Tûr-ı Zeytâ ve bu Tûr-ı Sînâ'ya Tûr kelimesi alem
olmuştur. Göklere baş çekmiş bir yüksek dağdır. Ta zirvesinde
Hazret-i Şuayb'ın Medyen şehri harabesindeki minare bellidir.
Akabe Dağı bu dağın altında gözükür. Kızıldeniz'in de dalgalan­
dığı seyredilir. Ancak denizden kuzey tarafa dağlar içine 3 saat­
lik yerdir.
Bu dağ üzerinde Hazret-i Musa ve Hazret-i İsa Cenâb-ı Bârî
ile aracısız konuştuklarından dolayı İskender Batlimus bu dağın
yüksek yerinde, ta zirvesinde büyük bir kilise yapmış ki felek­
te benzeri yoktur. Hâlâ eyle süslüdür ki Kudüs-i şerifte Kuma­
me ve Beytüllahm bunun süsü ve gösterişi yanında güneşte zer­
redir. Binden fazla 26 kavim Hıristiyanların rahipleri, patrikleri,
kıssis ve kâzibleri vardır. Orada riyazet ve mücadehe ile Ahlat ka­
didi gibi sırf iskelet olup haftada bir hurma, zeytin, badem ve bir
fincan süt ile geçinirler. Onlara tüm Kâfiristan'dan adaklar gelir.
Bu kilise içinde genç, ergen, mûğpîçe mahbûb olanlar vardır.
Bütün gelen geçenlere gece gündüz hizmet ederler.
Bu kilisenin Keykavus mutfağında yüzden fazla aşçıları var­
dır. Ne çeşit yemek istesen o an hazır ederler. Kilerinde kuş sütü
ve can suyu da bulunur. Gerçi ruhbanları çoktur, ama Yavuz Se­
lim asrından beri Rum kefereleri hükmündedir. Gece gündüz
bir kandil ile aydınlanmış bir kubbe vardır. İnatçı adamlara rica
edip seyredelim, dedik, komadılar.
S
Dünki gün kilsaya vardım konıadı ruhban beni
Ahdim olsun kollayanı mahşerde İsa'ya seni
deyince, Hazret-i İsa korkusundan mavi kubbenin kapısını açıp
içeri girdik.
Hazret-i Musa Makamı, Hazret-i İsa Makamı ve Meryem
Ana Makamı: Bu makamların doğu tarafında Havariler M aka­
mı: 12 makamdır. Bu bütün makamları öyle süslemişler ki diller
ile anlatılıp kalemlerle yazılmaz.

901
Suları tamamen sarnıçlardandır. Eşeklerle aşağıdan da su
taşırlar. Bu dağ Musa'ya tecellîde Rabbü'l-İzzet'in sesinden par­
ça parça olmuştur. Bütün ağaçları, otları ve bitkileri yanmış­
tır. "Iiabbi o dağa tecellî edince onu paramparça etti. Musa da bay­
gın düştü." [Kur'ân, A'râf, 143] ve "Tûr-ı Sînâ'da da yetişen bir ağaç
daha meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ hem de yiyenlerin ekme­
ğine katık edecekleri (zeytin) verir" [Kur'ân, Mü'minûn, 20] âyeti
onun hakkında inmiştir. Tecellî sırasında bu dağ üzerine bulut
inermiş. Hâlâ bazı zamanda o eserler zahirdir. Kısacası acayip
ziyaretgâhtır.
Kefere elinde kalmıştır ama İslâm elinde olsa berbat olur­
du. Kâfirler imar edip Mısır paşasına, 7 bölük ayanına, Süveyş
ağasına ve Arap şeyhlerine hediyeler verip iyi geçinip vakıfları­
na çalışırlar. Hatta hakire bir tütün telâtin derisi verdiler ki ham
amber gibi kokardı. Frenk patriği bir saat bağışlayıp bir papinta
kâğıtları verdiler ki,
"Seyyah-ı âlemdir. Gelip Tûr-ı Sînâ'yı ziyaret etmiştir. Yedi
kral diyarında kimse mani olmaya" diye 7 patrikten papintalar
alıp Tûr Kalesi'ne gidip oradan Süveyş'e gitmek istediğimizde,
"Sarp yolları vardır ve hacılara eremezsiniz. Hemen geri
dönün" dediler.
Hakir gördüm ki Tûr Kalesi deniz kıyısında bir küçük kale­
ciktir. "Onun gezip görülmesi ne ola?" diye Tûr-ı Sînâ'dan aşa­
ğı bazı ruhbanlar ile indik. Bir geniş dere içinde gül ü gülis­
tan ve bağlı bostanlı İrem bahçeleri gibi Acem hıyâbânı bir bağ­
ları bahçeleri var ki sanki Konya'nın Meram'ı ve Malatya'nın
Aspuzu'sudur. Hoş elması, armudu, narı, ayvası ve üzümü olur
ki sanki Acem'in Hoy meyveleridir. Tûr gemileri ile meyvesi
Süveyş'e gelip oradan Mısır'a gelip Mısır'da meyve bolluğu olur.
Bu bağlar içinde nice yerden nehirler akarak Tûr Kalesi di­
binde Kzıldeniz'e karışırmış. Bütün Süveyş gemileri bu Tûr
Kalesi'ne gelip sulanırlar. Süveyş'e giden her gemi bu pınardan
Süveyş'e su götürürler. Zira Süveyş'te 1 tulum su 10 parayadır.
Hakire bu bağlarda bolca meyveler verip acele ile yola ko­
yulup hacılara Nahil Kalesi'nden kalkıp yarım yolda gece yarısı
mehtapta rast gelip kavuştuk. Ve sabaha yakın rada edip [mola
verip] safalı dostlarla safâ nazar Tûr meyveleri dağıttık, bütün

902
dostlar beğendiler. Şâfiî vaktinde yine batıya doğru dağlı, taşlı,
mugaylân, harnup ve misvak ağaçlı dereler içinde 9 saat gidip,
Reis-i Tuğrâ m enzili: Arapçada (—) demektir. Suyu yok bir
kuru, tatsız konak olmakla biraz dinlendik. Öğle vakti borular
çalınıp yine batıya doğru yalçın kayalı dere ve tepeli yollar ile 8
saat gidip,
Nevatır m enzili: Arapçada (—) demektir. Bu da bir dereli,
tepeli ve kara kayalı susuz konaktır. Orada da öğle vaktine dek
dinlenip bütün develere yemlerini verip öğle vaktinde o şiddetli
sıcakta borular çalınıp tellâllar çağırdı ki,
"Ey hacılar! Bu gece Tîh Sahrası'na girersiniz. Vaveylâ gece­
sidir. Birbirinizi gözetip geri kalmayın, kaybolursunuz. Bu gece
baba oğula oğul babaya bakmaz. Esvaplarınızı ve develerinizi
bir hoşça koruyasınız. Derya gibi kum içinden Arap çıkıp canı­
nıza kasteder ve malınızı menalinizi yağmalar. Ve bu o kum der­
yasıdır ki Hazret-i Musa bu Tîh Sahrası'nda 40 yıl başıboş gez­
miştir" dediler. Hacılar bu sesi işitip gözleri dört olup yola ko­
yuldular. Herkes testilerinde, mataralarında ve kırbalarında su­
larını ve esvaplarını korumaya dikkat edip yol alarak Harnup
Deresi adlı yeşil ağaçlı ve koyu gölgeli bir dere içinde giderken,

Acımasız sahra, kum deryası, berzaha benzer


Tîh Vadisi'nin özellikleri
Hemen ki bu kum deryasına ayak bastık amanallah at, katır,
eşek ve develer tamamen dizlerine dek kuma gömülüp hacılar
ve hizmetçiler içinden bir Allah Allah sesleri duyulup tüm deve­
lere destek verirler idi. Ama ne fayda.
Karadan alat onarmak gibidir, gen yakadan
fehvasınca tüm hayvanların gözleri kan çanağına döndü. %
Akşam vakti olunca mola olup akşam namazından sonra
nice meşale, fanus ve yel mumları ile hacılar içinde çerağan olup
karanlık gece aydınlık gündüz oldu.
Bu tertip üzere yol alınmada. Ama bu Tîh Sahrası öyle bir
uçsuz bucaksız vadidir ki insan kendi arkadaşlarını kaybetse 100
sene ömrü olursa da bu kum deryasından kurtulması mümkün
değildir. Mısra:
Ne geldiğin kapı zahir ne gitdiğin memer peyda

903
mazmununca insan kaybolup ukkab kuşları, korkunç canavar­
lar, engerek ve yılanlar insanı helâk ederler.
Hatta hakir bir kumdan bayır üzerinde bir kara dağ parçası
gibi bir şey gördüm, "Ayâ bu ne ola" diye üzerine at sürüp yakın
vardığımda harekete başlayıp uçunca kanatlarından çıkan gü­
rültüden altımda kısrağım ürküp hakir geriye döndüm. Hemen
hacılar bu vahşi kuşu görünce hacılar içinden bir gürültü ve fer­
yat yükselip ukkab kuşu göklere yükselip gözden kayboldu. Bu­
nun benzeri nice canlı canavarlar vardır. Özellikle devekuşları
sürü sürü küçük yavrularıyla gayet çoktur.
Bir ukkab da bir çöl sığırını avlayıp birkaç atlı üzerine var­
dık. O sığırın gözlerini oyup yerdi. Bir kurşun attık, isabet et­
meyince kuş havalandı gitti. Sonunda hakirin hizmetçileri sığı­
rı boğazlayıp bütün hacı hizmetçileri birer parça etini aldı, bir
anda kemikleri kaldı.
Bu Tîh Sahrası'nda ve başka yollarda da kalan develeri böy­
le boğazlayıp bir anda yağmalarlar. Bir deve kalsa rahmet kalır.
Ancak boğazlaması zahmet olur.
Bu çölde bir kuş koyası, yani kuş pisliği gördüm, fil kellesi
kadar var idi. Bu Tîh'de böyle büyük ve iri kuşlar ve yırtıcı ca­
navarlar olur. Zira yılda 2 kere hacılardan başka insan cinsinden
kimse varmaz. Gulyabanî ve cinler yurdudur, derler.
Kısacası acımasız yerdir. Hatta bütün tarih kitapların­
da Hazret-i Musa bu Tîh Sahrası'nda 40 yıl konup göçtüğünü
yazmışlardır. Sebebi odur ki Hazret-i Musa Medyen diyarında
Semûd kavmi üzere giderken o diyar halkı Bel'am ibn Bâûr'a
rica ettiler ki Hazret-i Musa şehrimize gelmesin, dediler. Bel'am
ibn Bâûr ricalarını kabul etmeyip,
"Bir büyük peygamberdir, safâ geldi ve hoş geldi" diye bu
kavmi reddeyledi.
Sonunda bu hileci kavim bir hile düzenledi. Bel'am ibn
Bâûr'un bir hilebaz kadını var idi, Bel'am onu gayet severdi, bu
kavim o kadına sığındılar. O hileci kadın Bel'am ibn Bâûr'un ka­
nına girip türlü türlü şeytanlıklarla ricası kabul gördü. Derhâl
Bel'am gibi peygamber derecesinde kimse avrat sözüne uyup
dua etti ki Hazret-i Musa şaşırıp bu Medyen şehrine varmaya.
O an Cenâb-ı Hak Bel'am'ın duasını kabul edip Cenâb-ı Allah

904
Hazret-i Musa'nın askerinin dört tarafında bu Tîh Sahrası'nı ya­
rattı. Hazret-i Musa bütün askeriyle yola çıkınca gördüler ki bir
uçsuz bucaksız çöl yaratılmış. Daha önce öyle kum deryası yok
idi. Hazret-i Musa askeriyle bu çölün bir tarafına kondu. Gördü­
ler ki sabahleyin kalktıkları yere konmuşlar.
Sözün kısası, Tevârîh-i Taberî'ye göre Hazret-i Musa bu Tîh
Sahrası içinde 40 yıl ve bir rivayette 40 gün konup göçerdi ve
göçtükleri yere konup serseri şaşkın gezerlerdi. 40 gün diyen ha­
ber doğru ola. Zira Hazret-i Musa o kadar yaşamadı ki 40 yıl
ömrü Tîh'de boşa geçe. Ne zaman Firavun ile cenkleri olmuş
olur. Hemen 40 gün 40 gece şaşkın gezip Cenâb-ı Bârî Musa kav-
mine gökten mâide [sofra] indirip yerlerdi.
Sofra, menn ve selvâ odur ki incir, üzüm, hurma, sirke, tuz
ve tere inerdi. Selvâ odur ki hâlâ Kudüs-i şerif yakınında Hazret-i
Musa'nın kabr-i şerifi olan dağlarda bir kuştur ki ona Selvâ der­
ler. Hazret-i Musa kavmine bu kuş gökten pişmiş olarak inerdi.
Bütün Musa yiyip karınlarını doyururlardı. Ama bu çölde susuz
helâk olma mertebesine varırlardı.

Tîh Sahrası'm n özellikleri


Mısır'dan Mekke'ye giderken yedinci konakta Tîh Sahrası'nm
bitiminde Kızıldeniz'e varır. Bir tarafı batı tarafa ta Katıyye ve
Ümmü'l-Hasan Çölü denen mahalle çekilmiş. Ve bir ucu ta Nûbe
Vilâyeti'ne varır bir Tîh Çölü'dür. Mısır tarihçileri o kum deryası­
na Remi Gurâbî derler. Bu kum deryası içinde şiddetli rüzgârdan
ulu dağlar olur ki insan üstüne çıkamaz. Allah'ın hikmeti böy­
le büyük kum dağı şiddetli rüzgârdan kaybolup başka bir taraf­
ta ne büyük dağlar meydana getirir.
Hikmet bu ki bu dağların hepsi bir kumdan hâsıl olmuşken
her ne tarafından baksan çeşit çeşit renkte görülür. Acayip hik­
mettir ki Âd kavminin binalarındaki büyük taşlardan Cenâb-ı
Kibriyâ gazap edip böyle kum hâsıl eylemiştir. Buna şüphe eden
günahkâr olur. Zira bu İlâhî sır hakkında "Âd kavminde de (ibret­
ler vardır). Onlara kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik. Üzerinden geç­
tiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu" [Kur'ân, Zâriyât,
41-2] âyeti vardır.
■N
905
Kârân şehrini bildirir
Tîh Sahrası'na bir konak yakın ve Kızıldeniz'e gayet yakın
büyük bir şehir harabelerinde nice yüz bin mağaralar var ki her
bir mağaranın içinde nice kere yüz bin insan kemikleri yığılmış­
tır. Firavun'un Kızıldeniz'de boğulmayıp (—) (—) edenlerin ke­
mikleridir. Her bir kemikleri kara kara üçer, dörder ve beşer ar­
şın incik ve kol kemikleri, kazan kadar, Adana kabağı kadar ve
Van şehri lahanası kadar adam kelleleri var. Gerçekten de Fi­
ravun zorbaların en büyüklerindendir. Zira Firavun'un boğul­
duğu Kızıldeniz kenarında Kolundur Boğazı burnuna yakındır.
Ama Tîh Sahrası bu Kârân şehrinden batı tarafa 2 konaktır. Ama
Kârân şehri haraptır. Ahir zamana yakın İsne şehri, İsvân şehri
ve bu Kârân şehri mamur ola, diye hadis vardır.
Hikâye: Meğer Hazret-i Musa Mısır'da iken yed-i beyzâsını
ve tecellî görmüş nurlu bedenini daima örtüp halktan gizli ge­
zerdi. Tüm Mısır halkı Musa'nın ismet üzere gezdiğinden sata­
şıp "Musa'nın vücudu cüzamdır" derlerdi.
Bir gün Musa aleyhisselâm Nil kıyısında soyunup elbisele­
rini bir küçük taş üzere koyup Nil'e girip yıkanır, dışarı çıkıp
esvabını taş üstünden alayım derken Allah'ın emriyle o taş ye­
rinden kopup Musa'nın esvabıyla Mısır içine gider. Musa çıp­
lak kalmamak için taşın ardına düşüp ta Mısır içine çıplak girip
tüm Mısır halkı Hazret-i Musa'nın beyaz inci gibi vücudunu ve
yed-i beyzâsını görüp ettikleri iftiraya pişman olurlar. Hazret-i
Musa taşa erişip üstündeki hırkasını giyip elindeki asâ ile o taşa
12 kere vurup 12 delik olur. Derhâl o delikli taş Allah'ın emriy­
le dile gelip,
"Ey Musa! Ben Allah'ın izni ile senin esvabını alıp şehre gö­
türdüm. Ve senin vücudunun pâklığma inandırdım" deyince
Hazret-i Musa,
"Ey taş! Bilmedim, sana vurdum. Hele dervîşe dervîşân"
deyip özür diledi. Hâlâ dervişler arasında "Dervîşe dervîşân"
diye özür dilemek ondan kaldı. Pes o taş,
"Ey Musa! Beni bile al sakla. Bir gün ola ki ben senin bir mü­
him işinde bulunayım" İlâhî ilham ile o taşı alıp deliğinden bir
iple boynuna bağladı. Bir rivayette beline bağladı, derler. Hâlâ
dervişlerin boynundaki sekil taş Hazret-i Musa'dan kaldı.

906
Sonra zamanın geçmesiyle Hazret-i Musa bu Tîh Sahrası'nda
bu olaya uğrayıp başıboş gezerken bütün kavmi ayaklanıp,
"Ey Musa! Sana iman getirdik. Bize mucize ile bu çölde su
ver" diye feryat ettiklerinde hemen Hazret-i Musa'nın boynun­
daki sekil taş dile gelip,
"Ey Musa! Beni yere koyup bismillah, deyip asâ ile vur" dedi.
Hazret-i Musa da boynundan o taşı yere koyup asâ ile 12 kere
vurunca Allah'ın emriyle o taştan 12 pınar çıktı. Birinden bü­
tün asker, birinden tüm kadınlar, birinden develer, birinden at­
lar, birinden katırlar, birinden eşekler, birinden sığırlar, birinden
koyunlar, birinden keçiler, kısacası 12 pınardan 12 mahlûkat o
âbıhayattan içip susuzluklarını giderirlerdi.
Hazret-i Musa taşa işaret edip suyu kesilip yine boynuna
bağlardı.
Bu minval üzere Hazret-i Musa çölde 40 gün gezerdi. Bu taş
hakkında Cenâb-ı Hak Resul'üne hikâye yoluyla bu âyet-i şeri­
fi indirmiştir: "Değneğinle taşa vur, demiştik. Derhâl (taştan) on iki
kaynak fışkırdı. Her bölük içeceği kaynağı bildi." [Kur'ân, Bakara, 60]
Bu büyük hikâyedir, ama biz kısa yazdık. A'râf suresi tefsirin­
de ayrıntılıdır.
Sonra o taş devletten devlete düşüp Emevîlerden Velid
bin Abdülmelik eline geçip Ümeyye Camii'nin doğu tarafında
Hazret-i İsa'nın âhir zamanda ineceği Ak Minare'ye koymuştur.
Hâlâ bütün ziyaretçiler yüzlerini sürüp ziyaret ederler.
Sonra Hazret-i Musa bu Tîh Vadisi'nde üzüntüsünden,
"Ya Rab! Bu ne hâldir? Ben bu ümmetimle 40 gündür başı­
boş perişan hâlde gezerim. Bu ne hâldir?" diye hâlini arz edince
Cenâb-ı Bârî'den nida geldi ki,
"Ey Musa! Benim bir sevgili dostum dua etti ki Musa benim
şehrime gelmeye, dedi. Ricasını kabul edip seni bu Tîh'de peri­
şan eyledim" deyince Hazret-i Musa,
"Ya Rab! Onun ricasını kabul ettin. Benim de ricamı kabul
eder misin?" dedi. Cenâb-ı Hak,
"Evet ey Musa, kabul ederim" deyince hemen Hazret-i
Musa bir öfkeli padişah idi, el kaldırıp,
"İlâhî sen Yaratıcı'dan dilerim ki bizi bu çölde böyle başı­
boş gezmeye sebep olanı son nefesinde imansız gönder" de­
yince derhâl o an Bel'am ibn Bâûr'un dili lâl olup Tevrat ve
Zebûr'u unuttu. Bildi ki avrat sözüne uyduğundan Hak'tan
ırak olup imansız gitmeye sebep oldu. Hazret-i Musa'ya gelip
rica etmeye de utanıp üzüntüsünden ülkesini terk edip Erzu­
rum Vilâyeti'nde Erzurum Kalesi'nin güney tarafında Eğerli
Dağı'nda gömülüdür. Mezarında pis kokulu katran kaynar. 1056
[1646] seyahatinde ayrıntılarıyla yazılmıştır.
Ama Bel'am ibn Bâûr'un bir oğlu Hazret-i Musa'ya gelip
ayaklarına yüzler sürdü. Hazret-i Musa ona hayır dua edip ağzı
yarından ağzına tükürdü ve yed-i beyzâsım yüzüne sürüp son
nefeste imanla gitti. Gör imdi avrat hilesiyle Bel'am gibi sultan
imansız gitti, oğlu iman ile öldü.
Bu Tîh Sahrası'nm Acrut tarafında deniz kıyısında,
Bel'am ibn Bâûr oğlu Hûden ziyareti: Kızıldeniz kıyısında
Firavun'un boğulduğu Kolundur Boğazı adlı mahalde bir tepe
üzerinde yüksek bir türbe içinde gömülüdür. Bütün Süveyş ge­
micileri ziyaret edip ruhaniyetinden yardım isterler. Hatta hakir
ziyaret ettiğimde gördüm ki binası eski, hizmetkârlarından sor­
duğumda "Hazret-i İsa zamanında Mısır meliklerinden Mutav-
tıs Kıptî yaptı" dediler. Duvarında Kıptî diliyle tarihi yazılı idi.
Sonra Hazret-i Musa bu Tîh'den kurtulup dua etti ki,
"İlâhî! Doğu Araplarının şer ve belâlarından Mısır'ı koru.
Hainlik için Mısır'a gelenleri bu Tîh Sahrası'nda helâk eyle" diye
dua etti. Hâlâ o dua tesiridir ki Mısır o taraftan emindir. Zira
Cenâb-ı Hak bu Tîh Çölü'nü Arap eşkıyası önüne bir set etmiştir
ki gayet amansız yerdir.
Gerçi bu hakir çok amansız yer gördüm, ama böyle acıma­
sız yer görmedim. Hatta Moskov diyarında Balu Han, Kazan,
Heşdek, Alatır, Saray, Irak-ı Dâdyân, Azak Kalesi, Borgosan Ka­
lesi ve Moskov'un Terek Kalesi ve diğer kale ve şehirler arasın­
da Heyhat Sahrası'nı görmek nasip oldu. Hazar Denizi kenarı ki
ona Gîlân Denizi derler, o deniz bu ovanın doğu tarafındadır.
Batısında Karadeniz'den ayrılma Azak Denizi'ne kadar bu Hey­
hat Sahrası'nm doğudan batıya boyu 5 aylık yoldur. Ve güneyde
Kuban şehri suyu ki Çerkezistan'dır, oradan kuzey tarafında Ten
Nehri ki Moskov'dan gelir. Güneyden kuzeye bu Heyhat'ın ge­
nişliği 2 aylık, bazı yeri 1 aylık yoldur. Ama otları, bitkileri, nice

908
kere yüz bin yabani hayvanları, nice kere yüz konar göçer No-
gay Tatarlarının her türlüsü, 10 kere 100 bin Kalmık kâfirleri ko­
nup göçüp yiyip içip gezerler. Böyle uçsuz bucaksız bir sahradır.
Ama Tîh Sahrası gibi amansız değildir. Böyle amansız yaratıl­
masının hikmeti vardır. "[Allah] yaptığından sorumlu tutulamaz."
[Kur'ân, Enbiyâ 23]
Bu Tîh Sahrası'nm bir tarafı batıda Ümm-i Haşan Çölü'nde
Tine Gölü'nde son bulur. Bir ucu kıblede Süveyş İskelesi'nde sona
erer. Bir tarafı bu konduğumuz Nevatır'a varır. Güney tarafı Kı-
zıldeniz kıyısına varır. Tamamı çepçevre bir aylık çöldür. Ama
Allah'ın hikmeti Hazret-i Musa bu çölde 40 yıl, bir rivayette 40
gün perişan olup gezmişler. Boyu ve eni sekizer konaktır, ama
Mısır hacıları ile bir köşesinden 2 gün 2 gecede geçtik. Ama in­
san deryası sel suyu gibi akıp geçerdi.
Bu çöl içinde Tîh'in yolu üzere selef padişahları minare gibi
miller inşa edip hacılar geçerken o miller üzere kandiller yakıp
aydınlatırlar. Deliller milden mile gidip yollan bulurlar. Yoksa
70 bin hacı Musa kavmi gibi Tîh Çölü'nde kalırlardı. Acayip bü­
yük hayrattır. Hamd olsun tüm hacılar ile esenlikle geçip tam 24
saatte,
Acrud Kalesi m enzili: (—) tarihinde (—) yapısıdır, (—) Paşa
eliyle. Tîh Sahrası'nm batı tarafı sonunda bir bayır üzere dört
köşe taş yapı güzel bir kaledir. Fırdolayı 300 adımdır. Mısır mü­
teferrikalarından bir dizdarı ve hisar eri vardır. Ve kıbleye ba­
kar bir kapısı var. İçinde ancak 4 azep hanesi, 1 camii ve 1 kuyu­
su var. Suyu o kadar lezzetli değildir. Ama mecbur kalınca içilir,
ancak hayvanlara yararlıdır.
Kalenin dışında, sol tarafa bürkesi var, büyük Şâfiî havuzu­
dur. Bağı bahçesi ve hurma ağaçları yoktur. Bu Acrut'un güne-,,
yinde 1 saat uzakta Süveyş İskelesi'nden Süveyş ağası hediyeleri
ile ve âbıhayat Tûr suları ile hacılara gelip buluşup dönünce ha­
kir birlikte Süveyş İskelesi'ne 2 saatte vardık.

Süveyş iskelesi şehrinin özellikleri


Bahr-i Muhit'teıı girmiş 1.500 mil boyunda büyük bir kör­
fezdir. Tarihçiler buna Bahr-i Kulzüm IKızıldeniz] derler. Doğu­
da Habeş'in Zeylâ Boğazı'ndan batıya Süveyş İskelesi'ne uzun-
•N
909
lamasına bir denizdir. Güney tarafı Said Vilâyeti ve Habeş
Vilâyeti'dir. Ta Zeylâ şehrine kadar varınca kadar 170 adet iske­
lesi vardır. Kuzey tarafı Mekke toprağından ta Yemen nahiyele­
rine kadar 200 adet iskelesi vardır. Zira Mekke ve Yemen taraf­
ları mamurdur. Bu denizin özelliği yukarıda, Yenbû Kalesi özel­
liklerinde yazılmıştır.
Bu Süveyş bu denizin batı tarafı sonunda bir kumsal sahra­
da bulunan iskeledir. Hint, Yemen, Mekke, Medine ve Habeş'in
iskelesidir. Mısır Eyaleti'nde paşa ağalarından bir ağa hâkimidir.
24 ağalığın biri de bu Süveyş iskelesidir.
Senede 100 parça gemi Hint, Yemen, Mekke, Medine
ve Habeş'ten gelip kanun üzere tüm tüccardan mallarının
zekâtlarını alıp paşaya her sene muhasebe verir. Zira bu iske­
lenin gümrüğü Mısır paşası üzere (—) keseye iltizamdır, fazlası
paşanındır. Eksik olursa paşa yanından tamamlayıp Mısır kulu­
na aylıklarını verir. I loş eminliktir.
Gümrüğünde hamalları, devecileri, sarraf ve kâtipleri ile
200 hizmetkârı vardır. Başkâtip senede paşaya 2 kese ve kantar­
cı 5 Mısır kesesi verir. Eğer hainlik ederse tahiyyata oturunca
cezalandırılır. Ama gayet tedbirli, güvenilir ve uyanık adam ye­
ridir. Efendisine sadık ve hayırlı ağa yeridir. Zira paşanın yüzü
suyu bu Süveyş İskelesi, Dimyat İskelesi, Reşid İskelesi, İskende­
riye İskelesi ve Bulak İskelesi'dir. Ama Süveyş bunlardan iyidir.
Zira her gün ağanın Süveyş gümrüğünden beşer guruş ulüfesi
vardır. Zengin olan ağa ticaret ederse nur üstüne nur olur.
300 pâyesiyle şerif kadılıktır. Nahiyesi ve köyleri yoktur,
ama senede 5 Mısır kesesi hâsıl olur. Şehri o kadar mamur değil­
dir. Toplam (—) adet hanedir. Hepsi şeddadi yapı ve üstleri ki­
reç ile sıvalıdır.
Toplam (—) camidir. Evvelâ (—) (—) (—) Camii, (—) (—) (—)
gerisi mescitlerdir.
2 sıbyan mektebi vardır, medrese, tekke ve hamamları yok­
tur. Ama kale gibi hanları vardır. Evvelâ Sokollu Mehmed Paşa
Hanı ve Kulkıran Öküz Mehmed Paşa Hanı (—) (—). Suyu yok­
tur. Karşı kuzey tarafında deniz kıyısında Nâbe Suyu derler,
bir âbıhayat var, Süveyş'e 3 saat yerdir. Bir hayır sahibi o suyu
Süveyş'e getirse şehir mamur olurdu.

910
Ve 100 kadar dükkânları vardır. Lâkin bedesteni yoktur. Bü­
tün hanlarında Hint, Sind, Semerkand, Buhara ve Kandehar me-
taları mevcuttur.
Bu Süveyş İskelesi Mısır'a iki konak yerdir. Hazret-i İbra­
him asrında Mısır firavunlarından Tavtis Melik, gerçi Kıptî pa­
dişahlarından idi, ama Hazret-i İbrahim'e gayet muhabbet edip
Mısır'dan daima Süveyş deryasıyla tahıl ve gayri hediyeler gön­
derirdi.
Bir kere pek bol hediyelerle Hâcer adlı bir seçkin cariye gön­
derir. Hazret-i İbrahim hoşlanır, Hazret-i İsmail ondan doğdu.
İsmine Hâcer Cariye derlerdi. Melik Tavtis yetiştirdiği Hâcer'den
Hazret-i İsmail'in doğduğunu duyunca Hazret-i İbrahim'e mu­
habbeti daha artıp Mekke şehrini Mısır'ın hububatıyla doyurdu.
Mısır'dan Süveyş'e tahıl ve diğer zahireler karadan gitmek
çok zor bir iş olduğundan.Mısır mühendislerini toplayıp Nil'in
yükseklikle ne taraftan Süveyş Denizi'ne akmasını araştırtıp
hendese ilmi üzere Benî Seyf taraflarından kolay bulup Melik
Tavtis'e müjde ederler. Melik de emrinde ne kadar melikler var
ise adam gönderip 700 bin adam olup Benî Seyf karşısında çu­
kurlar kazıp cehennem çukuru gibi hendekler açarlar. Ve 7 yıl­
da tamam olup mübarek Nil, Süveyş Denizi'ne akar. Melik Tav­
tis, Said-i Âlî'den her sene Hazret-i İbrahim'e ve Mekke halkı­
na 100 gemi zahire gönderir. Nil Nehri 200 sene Süveyş'e aktı. Ta
Hazret-i Peygamber zamanına dek bu hâl üzere Nil Nehri, Sü­
veyş Denizi'ne akardı.
Sonra Kıptî firavunlarından Melik Recil, Hazret-i Peygam­
ber'in ortaya çıkışını duyup,
"Bu Muhammedîler sonunda bu Mısır'a malik olurlar" diye
korkusundan Nil'in yolunu kapattı. Zamanın geçmesiyle de kum
ve toprakla dolup işlemez oldu. *
Sonra Mısır padişahlarından Muhammed Ekrad hazretleri
İmam Şâfiî talimatıyla nice kere yüz bin insanla Süveyş'ten Ab-
basiye içinde Bilbeys yakınından Tine Gölü'ne kadar kesip Sü­
veyş Denizi'ni Akdeniz'e akıtıp 70 sene bu hâl üzere aktı, Mısır,
Funcistan, Fes, Merankeş ve Sudan vilâyetleri ada oldu. Zaman­
la bu da dolup işlemez oldu oldu.
Ama Osmanlı bir Mısır hâzinesinden feragat etse eskisi gibi
açıp Süveyş'ten gemiler Akdeniz'e Akdeniz'den Süveyş'e gelmek
mümkün idi. Ama hayırlısı Melik Tavtis'in Nil'i Süveyş'e aktır­
dığı kanal açılsa, Mekke ve Medine bolluk olup büyük donanma
ile Yemen de fethedilip bin parça gemi ile ele geçirmek mümkün
olurdu. Hâlâ Mısır hacıları Mekke'ye gidip gelirken Süveyş ile
Mesâni arasında bu kanalların içinden geçerler.
Nil'in Süveyş'e aktığı yerler açık bellidir. Hâlâ büyük hen­
deklerdir. Bazı yeri bir minare boyu derindir. Az şey ile temiz­
lenmesi mümkündür. Zamanımızda Kethüda İbrahim Paşa Mı­
sır veziri iken saadetli padişaha arz edip Benî Seyf karşısından
Nil'i eski zamandaki gibi akıtmaya gayret etmiştir. Ama kendi­
ne Yemen fethi ferman olunup Süveyş İskelesi'nde 40-50 parça
kadırga yapılmaya başlanıp 10 adet kadırga ve 10 parça kalyon
inşa olunup deryada hazır olmuşlar idi.
Sonra Mısır akıllıları ve iş görmüş ihtiyarları Mısır divanına
gelip paşa huzurunda danışıp yaşlı genç herkes,
"Vezirim, Allah sana ömürler versin. İşittik ki Kıptî padi­
şahlarının Benî Seyf önünden Nil'i akıttığı yeri açmak istemiş­
siniz. Allah kolaylık versin. Ama bütün Nil, Süveyş Denizi'ne
akıp Benî Seyf'ten ta Dimyat ve Reşid'e kadar Nil'in iki yanın­
da olan 170 adet şehir ve belde ve 2.160 adet mîrî köyleri kuru­
da kalıp nice sulanır? Ve bu kadar bin kese padişah malı nere­
den hâsıl olur? Nil kalmadıktan sonra Dimyat ve Reşid iskeleleri
senin iltizamındadır, gemiler gelmeyip gümrüğü kapandıktan
sonra toplam 21 bin Mısır kuluna ulûfeyi nereden verirsin? Bu
kanalı açmanın 5-10 kötülüğü ve zararı vardır. Bâkî ferman sul-
tanımındır" dediklerinde paşanın aklı başından gidip Nil'i Sü­
veyş Denizi'ne akıtmaktan vazgeçti. Ama Mısırlının bu yüzden
müşavere edip hak tarafında göründüklerinden kasıtları "(Bir
şiirin) gerçek anlamı, şairin içinde saklıdır" idi. Ama hakir ha­
berdar oldum ki,
"Eğer Yemen'e bu suyolunun açılması sebebi ile sefer olursa,
20 yıla dek savaş kesilmeyip hepimiz çoluk çocuğumuzdan ayrı
düşüp mal ve candan ayrılırız" deyip paşaya bu gibi suret-i hak­
tan öğütleyici cevaplar verip paşayı vazgeçirdiler. Yoksa eğer
Nil'in bir kolu Süveyş'e aksa bütün hacılar deryadan gidip deve
katır yağır etmeden kurtulup Mekke ve Medine bolluk olurdu.

912
Mısır halkı sonunda İbrahim Paşa'yı Yemen savaşından vaz-
geçirip azil sırasında bütün gemileri ve Bulak'ta bütün ahşap­
ları satıp Yemen fethinden kurtulup murat meramlarına erdi­
ler. Ama eğer bu Nil, Benî Seyf karşısından Melik Tavtis'in açtı­
ğı yerden açılıp Nil kabarmasında bir ay hemen tedarikle tahıl,
mühimmat ve levazımat Mekke ve Medine'ye karadan götürü­
lür, tahıl Deşîşe Arapları haramilerinden kurtulur, Mekke'ye ve
Medine'ye temiz gidilirdi. Su, deve, at, katır ve bütün mühimma­
tın kiraları 200 kese cepte kalırdı, vesselâm.
Hakir Süveyş'i de gezip dolaştıktan sonra dönüp yine batı
tarafa hacılar ile çöl ve kumluklar içinde 15 saatte,
Mesâni m enzili: Hazret-i Musa ile Firavun bu mahalde
cenk edip Musa'nın asası Firavun'un adamlarını, büyü ile yap­
tığı eşyalarını yiyip ortadan kaldırarak Hazret-i Musa'nın muci­
zesinin gösterildiği yer olmakla Mesâni derler, yani (—) demek­
tir. Bir ismi de Dâr-ı Hamrâ'dır. Bütün toprağı ve kumu kırmızı­
dır. Tarihçilerin yazdığına göre Firavun'un askerleri Musa elin­
de katledildiklerinde onların kan izleridir ki yer kırmızı olmuş­
tur. Onun için Dâr-ı Hamrâ derler.
Bir çöl yerde otsuz susuz, sıcak ve kuru yerdir. Şenlikten bir
eser yoktur. Mısır'dan buraya nice bin deve yükü Nil suyu hedi­
ye gelir. Ve bazı karşıcılar da gelirler. Bazı hacılar burada kon-
mayıp bir baş Mısır'a giderler, ama salt atlı ve hecinliler gider­
ler. Bu mahaller de Benî Şahin direğidir. Bu mahalde de boru­
lar çalınıp ikindi vaktinde Mısır'a doğru yola çıkarak çöller için­
de gece yarısında,
Küpler adlı yerde mola verirler. Bu mahal Mısır vezirinin
haraç ağası 40-50 adet çadırlarıyla konup emirü'l-hacca ve hacı­
ların ileri gelenlerine ziyafet eder. Ve paşa kesesinden bin don,
bin gömlek, 100 kapama, 20 deve yükü ekmek tüm acıkmış fa­
kirlere ve hizmetkârlara dağıtılıp nice bin fakir yeni elbiseler gi­
yerler.
Kanundur ki Mısır'da nice bin ayanın eşrafın su çeken ne ka­
dar develeri var ise her sene hacılar Mısır'a girerken bu Küpler
adlı mahalde nice yüz iri küpler, taş tekneler ve büyük havuz­
lar var ise hepsi Mısır ayanı develeri ile birer nöbet su getirip bu
küpleri doldururlar. Bütün hacılar, ihtiyaç sahipleri ve tüm su­
samış hayvanlar bu sulardan içip susuzluktan kurtuldukların­
da hayır sahibine hayır dua ederler. Zira bu mahalle gelinceye
kadar 4 konak yerlerde sular acıdır. Sonra hacılar bu Kiipler'den
kalkıp yola koyulurlar. Genellikle Mısırlının bazısı hacılara kar­
şılamaya çıktığında ta bu Küpler mahalline gelip herkes dostları
ile buluşurlar. Sonra Şafiî vaktinde 3 saatte,
İbrahim Ağa Mastabası: Bir sahrada kârgir yapı, güzel bir
sofa, hoş musallâdır. Bütün hacılar burayı geçip kimi bürkede ko­
nar, kimi ta Mısır'a gider. Ama emirü'l-hac bu mastabaya Şafiî
vaktinde gelip çadırını kurup konaklar. Bütün askerleri alay alet­
leriyle hazır olup Mahmil-i şerifi de süslerler. Sabah ezanı okunup
namaz kılındıktan sonra emirü'l-haccı karşılamaya Mısır tarafın­
dan bir kalabalık asker ile çavuşlar kethüdası, müteferrikabaşı kı­
sacası 7 bölük ağaları ve diğer divan erbabının ileri gelenleri ge­
lir. Paşa kethüdası emir-i hacca bir gümüş eyerli, gümüş üzengi­
li, murassa topuzlu, altınlı, yaldızlı ve sanatlı rahtlı bir at hediye
çekti. Divan efendisi ile birlikte emirü'l-hacla bu mastaba üzerin­
de buluşup tüm Mısır ayanıyla görüştü, kahvaltılar yenilip yolcu­
luk surlarına demler vuruldu. Sonra emirü'l-hac, kethüda hediye­
si olan küheylâna binip büyük alay ile mehterhanesini çalarak ha­
cıların gerisini alarak paşa kethüdasıyla ve diğer Mısır beyleri ile
at başı beraber olup Dâr-ı Hamrâ adlı konaktan 6 saatte,
Bürketü'l-hac Köyü m enzili: Nil taştıkça bu mahalle ge­
lip derya gibi bir göl olur. Onun kıyısında 100 haneli, 1 cami­
li, bağ ve hurmalı bir beldedir. Bunda Mısır ayanının, 7 bölük
ocak ağalarının, çavuşlar kethüdası ve müteferrikabaşının, tercü­
man ağanın, paşa kethüdasının, divan efendisinin çadır ve oba­
ları, yüklük ve ağırlıkları bu mahalde kuruldu. Paşa kethüdası
emirü'l-haccı çadırına indirip güzel bir ziyafet çekti. Daha sonra
emirü'l-hac kendi otağına, Paşa kethüdası ve bütün Mısır ayanı
Mısır'a gitti. Emirü'l-hac o gece Bürke'de kalıp büyük top, tüfenk
ve fişenk şenlikleri oldu.
Oradan sabahleyin büyük alay ile Mısır'ın Bâb-ı Nâsır'ı di­
binde Canpolâdiye Camii'ne girerken Mısır vezirleri salt bir hay­
li hayyâlleri ile Mahmil-i şerifi karşılamaya çıkıp Mahmil-i şerif
eteğini öpüp Mahmil devesinin yularını ele alıp Resulullah de­
vecisi olup hizmetinde olur.

914
Sonra emirü'l-hacca "Hoş geldin" deyip Mısır veziri bir
samur lipâçe-i fâhire giydirip Paşa bir teferrücgâha yöneldi.
Emirü'l-hac bu Canpolâdiye Camii'nde konup cami kapısı önü­
ne Mahfil-i şerifi koydu. İnsanlar gelip Mahmil'in eteğini öpüp
o gece Mısır'ın bütün ulemâ, sulehâ, imam, hatip ve şeyhleri bu
camie toplanıp Mahmil-i şerifi bekleyip ta sabaha dek mevlid-i
şerif olup ihya ederler.
Hakir o gün efendimiz İbrahim Paşa ile Adiliye Köşkü'nde
müşerref olup o saat hakire bir Mısır kesesi hamam akçesi ba­
ğışladı. 1083 Safer ayının 6. günü M ısır şehri, Ümm-i Dünya'ya
dâhil olduk.
Bu hakiri İbrahim Paşa efendimiz ağaları zümresine katıp
kendilerine yakın bir cihannüma haneyi bütün levazımatı, araç
gereç, kap kaçağıyla döşeyip bin guruş masraf etti. Bir samur
kürk, bir kat mükellef esvap've bir hadım köle ihsan edip akran­
larım arasında hakiri baş tacı ettiler. Diğer yiyecek ve içecekleri­
mizi bol bol tayin eyleyip hayır dualarına devam ettik, gece gün­
düz sohbetleri şerefiyle şereflenip has nedimleri sınıfından ol­
duk.
O gün bir alaca nakışlı saba süratli cilfidan at ihsan edip ka­
dife mebrum sırmalı eyeri, tezhipli üzengisi, gümüş koşumu,
yaldızlı gaddâresi ve mükellef sırımlı dikdiği ile mezkur atı ih­
san edip günden güne kadrimiz yükseldi.
Sonra ertesi sabah Safer'in 7. günü emirü'l-hac büyük alay
ile 7 bölük ağaları ile, tüm çavuşlar mücevvezeleriyle ve 7 bölük­
ten hac serdarları ile Bâb-ı Nâsır'dan içeri alay ile girip bu ter­
tip üzere Mısır'ın içinden insan deryası içinde Mahmil-i şerifi
emirü'l-hac önüne alıp şehir içinden geçer.
Bu alayda yeniçeri ve azep askerinin alayları yoktur. Ama
ulemâ, sulehâ ve fukara çoktur. Mahmil kadısı ve Mahmil ça­
vuşu öne düşüp emirü'l-hac bütün askeriyle mehterhanesi­
ni çalarak sancakdar Hazret'in alem-i şerifini açarak Rume­
li Meydanı'ndan geçip Kara Meydan'da emirü'l-hac paşaya
Mahmil-i şerifi teslim eder. Paşa yine Mahmil'i devesinin yula­
rıyla eline alır, paşa da kethüdasına teslim eder. Bütün orada ha­
zır olanların önünde kadıasker Mahmil'in paşaya teslim edildi­
ğini sicille kaydeder, emirü'l-hac da eline hüccet-i şer'iyye alır.

915
Paşadan emirü'l-hac, kethüdası, divdarı, Hazret-i Resul'ün san-
cakdarı, Mahmil sürücüleri, çavuşları, Mahmil nâzın, kadısı, 7
bölük serdarları, kethüdaları ve çavuşları, kısacası bütün ocak­
lı, 176 adet hil'at-i padişahî bu Mahmil teslimi günü giyilir. Yine
alay ile emirü'l-hac paşa askeriyle kendi hanesine gider. Paşa
ağalarına bir kese ihsan eder. Paşa kethüdası da Mahmil-i şerifi
Kara Meydan'dan Bâb-ı Vezir'e getirip orada bir Mahmil devesi­
ni çökürüp Mahmil-i şerifi o mahalde bozarlar. Zira kale kapısı
küçüktür. Deve ile Mahmil içeri giremez. Daha sonra Mahmil'i
şeyyâller Yusuf Köşkü'ne götürüp kisve nâzırına paşa kethüda­
sı teslim edip gelecek sene için Mevlid [Rebiülevvel] ayında iki
kisve dokumaya başlarlar, vesselâm.

Hac yolu m enzillerini bildirir


M ısır ülkesinden M ekke ve Medine'ye kadar her konağın
saat ve derecelerini bildirir: Evvelâ Mısır-ı Kahire'den doğuya
doğru Bürke menzili, 4 saat ve Dârü'l-hamrâ menzili ile Bürke
konağı 70 derecedir.
Masâni 220 derecedir.
Acrûd 200 derecedir.
Sebha (?) 100 derecedir.
Acrûd Kalesi'nden Re's-i Neva tir 200 derecedir.
Re's-i Nevatir 100 derecedir.
Vadi-i Tîh [Tîh Sahrası] 231 derecedir.
Nahl-i Hurma 203 derecedir.
Adviyye 231 derecedir.
Hârân 202 derecedir.
Akabe 104 derecedir.
Zahrü'l-hımar 100 derecedir.
Hazret-i Şuayb Köyü 203 derecedir.
Şeref-i Benî Atiyye 202 derecedir.
(—) (—) 202 derecedir.
Uyûnü'l-kasab 202 derecedir.
Muveylah 202 derecedir.
Şeyh Merzûk-ı Kifâfî 108 derecedir.
Ezlem 161 121 derecedir.
Istabl-ı Anter 231 derecedir.

916
Vüş Kalesi 221 derecedir.
Ekre 251 derecedir.
Hanekî 221 derecedir.
Harrâ 203 derecedir.
(—) (—) derecedir.
Nâr Vadisi 221 derecedir.
Yenbû İskelesi 221 derecedir.
Sakîfc 200 derecedir.
Bedr-i Huneyn 70 derecedir.
Kâ 131 derecedir.
Râbığ 231 derecedir.
Târık-ı Kadide 200 derecedir.
Asfân 200 derecedir.
Fâtıma Ana Vadisi 200 derecedir. (—) (—)(—)
Mekke-i mükerreme 48 derecedir, (—) (—) kadar 60 derece­
dir, vesselâm.
Bedr-i Huneyn'den Medine-i münevvere, Bedr-i Huneyn'den
Cüdeyde kasabası arası 181 derecedir.
Cüdeyde'den Kubûr-ı Şühedâ menzili 221 derecedir.
Sonra Ali Kuyusu'nu geçip Medine 220 derecedir, ama
Cidde'ye sapılıp ta Yenbûü'l-ber şehrine kadar 250 derecedir.
Nakb-ı Ali menzili 220 derecedir.
Derecelerin toplamı 7350. Ama saat hesabıyla 490'dır,
vesselâm.
Hamd olsun yine Mısır'a gelinceye kadar bütün saat ve de­
receler böyledir.
Sonra bu hakir Ümm-i Dünya [Dünyanın Anası] olan
Mısır'ın gücü yettiği kadar durumuna vâkıf olup bazı tarihler
okuyarak ve eserlerini görerek elde ettiğimiz bilgileri yazmaya
cüret olunup Allah'a hamd olşun bu arada seyahatnâmemizin 9. *
cildi tamam oldu, elhamdiı lillâh.

- Dokuzuncu Kitabın Sonu -

917
Dizin

A Âdem Sâfî tarlası: 617


Abbas bin Abdülmuttalib: 706,713,729 Aden: 870
Abbasî halifeleri: 570 Adiliye Köşkü (Mısır): 915
Abbasîler: 630 Âdiye Nehri: 589
Abbasiye: 911 Adnan: 811
Abbas şehri: 775 Âd ve Semûd kavmi: 646,651
Abdi Menâf hanesi: 840 Adviyye: 916
Abdü'l-Ka'b: 688 Afrika: 703
Abdülkâdir-i Gîlânî: 524,582 Afsan Kuyusu: 872
Abdullah bin Cafer bin Ebî Tâlib: 706 Ahilerin silsilesi: 711
Abdullah bin Cahş el-Ksedî: 836 Ahmedâbâd: 820
Abdullah bin (...) el-Mâzinî Kabri: 608 Ahmed Ağa, Burunsuz (Kulkethüda-
Abdullah bin Kays: 863 sı): 620,653,784,871,874
Abdullah bin Sa'd bin Ebî Serh: 830 Ahmed bin Hanbel: 807
Abdullah ibn Abbas ziyareti: 862 Ahmer Dağı: 857
Abdullah ibn Abdülmuttalib: 836 Ahşeb Dağı: 857
Abdullâh ibn Ömer ibnü'l-Hattâb Kab­ Akabe: 916
ri: 863 Akabe düzlüğü: 900
Abdullâh-ı Celvetî Tekkesi (Mekke): Akabe Kalesi: 897,898
844 Akabe menzili: 634,637
Abdülmelik: Akabetü'l-Rimal: 641
Abdülmelik bin Mervan: 501, 567, 604, Akdeniz: 645
608 Akka Kalesi: 484,570,622
Abdülmuttalib: 809,834,858 Akka şeyhleri: 619
Abdurrahman ibn Avf: 712 Ak Minare: 581,907
Abdurrahman ibn Mülcem: 839 Ak Taşlık Beli: 561 %
Âbid Şemsûn: 488 Akyayla: 509
Acem hacıları: 613, 628,631 Alatır Vilâyeti: 536
Acem hanları: 623 Alâüddevle: 520
Acemzâde: 784 alaybeyi: 493,571
Aclûle Dağı: 882 Âl-i Bektutiyân: 520
Aclûn Kalesi: 558,635 Âl-i Berhî: 637
Aclûn şeyhleri: 619 Ali Kuyusu: 657, 724, 725, 726, 737, 738,
Acrud Kalesi: 909,916 762,875,876,917
Addasiye Camii: 582 Âl-i Maân: 619
Âdem Nebî: 836 Ali Paşa, Konakçı: 788
-v

919
Âl-i Reşîd: 619 Ayn-ı Sinaniye Suyu: 589
Âl-i Ribâh: 619 Ayn-ı Tüccar: 519,558,559,901
Âl-i Şehâb: 619 Ayn-ı Turuncî: 614
Âl-i Türâbî: 619 Ayn-ı Zağr: 558
Âl-i Umûr: 552,556,558,619 Ayn-ı Zerka: 560,625,634,697,700,728,
Altun Oluk: 752 729, 731,732,733, 734,735
Amr ibnü'l-Âs: 492, 709,719 Aynu't-Tayr [Kuşgözü] Hanı: 627
Anadolu ve Rumeli hacıları: 766 Aynü't-tîn: 559
Ane Kalesi: 638 Ayr Dağı yani Cehennem Dağı: 660
Aneze: 631, 676 Azerbaycan: 703
Anteristan Vilâyeti: 654 Az ez: 492
Anter-nâme: 734
Arabî ibnü'n-Nebbâş ziyareti: 522 B
Arafat Dağı: 505, 621, 747, 756, 757, 758, Baalbek ayanı: 602
759, 760, 761, 762, 763, 764, 766, 785, Baalbek Kalesi: 637
833,869 Baba Horasanı Tekkesi (Mekke): 844
Arafat Nehri: 846 Bâb-ı Ali (Harem-i şerif): 796,805
Arap Ceziresi: 759 Bâb-ı Amûd: 524
Arap tarihçileri: 545, 681 Bâb-ı Atîk (Harem-i şerif): 796,798
Arec Dağı: 729 Bâb-ı Bağle (Harem-i şerif): 800,801
Arefe gecesi: 763 Bâb-ı Bâsıtıyye (Harem-i şerif): 797
Arrâbe Köyü: 483 Bâb-ı Benî Hâşim (Harem-i şerif): 796
Arşu'l-arz: 808 Bâb-ı Benî Mahzûm (Harem-i şerif):
Arz-ı Filistin: 494 796
Arz-ı Mukaddes: 592 Bâb-ı Benî Şeybe (Harem-i şerif): 796,
Âsâf-ı Berhayâ: 498,637 800
Aşere-i Mübeşşere: 564, 605, 660, 712, Bâb-ı Cebrâil: 672
861 Bâb-ı Cibril: 673,681,723
Asfân: 735,917 Bâb-ı Ciyâd (Harem-i şerif): 796, 799
Ashâb-ı Fil: 492, 817 Bâb-ı Davud (Harem-i şerif): 798
Asi Hurma: 636 Bâb-ı Ksvâk (Harem-i şerif): 796
Asi Hurma Kalesi: 635 Bâb-ı Hac yani Kıble Kapısı (Medine
Aşura Sofası: 719 Kalesi): 665
At İskelesi: 882 Bâb-ı Hazret-i Abbâs (Harem-i şerif):
Atiyye (Hûd Nebî kızlarından): 896 800
At Pazarı (Şam): 588 Bâb-ı Hazret-i Ali (Harem-i şerif): 800
Attar Pazarı (Şam): 588 Bâb-ı Hazûre: 805
Ayasofya-i Kebir: 605 Bâb-ı Hazûr (Harem-i şerif): 798
Aydın Bay: 484 Bâb-ı İbrahim (Harem-i şerif): 798
Âyine-ı İskender: 507 Bâb-ı Mâcin: 832
Âyişe-i Sıddîka: 708, 711 Bâb-ı Medrese (Harem-i şerif): 801
Âyişe Mescidi: 716 Bâb-ı Mısır (Medine Kalesi): 665
Ayn Hamamı (Kudüs): 524 Bâb-ı Muallâ: 832
Ayn-ı Leymûn: 559 Bâb-ı Mücâhidiyye (Harem-i şerif):
Ayn-ı Selvân: 517,522 796,799
Ayn-ı Şeyyâre: 540,541 Bâb-ı Ömer: 740

920
Bâb-ı Rahme: 672 Basra: 870
Bâb-ı Rahme (Harem-i şerif): 799 Basra hacıları: 767
Bâb-ı Safâ: 753 Baybarsiye Suyu: 589
Bâb-ı Safâ (Harem-i şerif): 796,800 Bayezid-i Bestâmî Tekkesi: 515
Bâb-ı Selâm: 672,673,722,750,795,826, Beç Kalesi: 592
861 Bedevî: 582,763
Bâb-ı Selâm (Harem-i şerif): 796, 797, Bedîl bin Vertâ: 830
801 Bedr-i Huneyn: 729, 730, 731, 873, 874,
Bâb-ı Selâm minaresi: 805 875,876,917
Bâb-ı Serdâb: 545 behak: 522,561
Bâb-ı şerif: 815,826 Behice kabilesi: 484
Bâb-ı Şeybe: 840 Behlûle İskelesi: 882
Bâb-ı Şifa: 672, 676 Bekke: 794
Bâb-ı Ümmühanî (Harem-i şerif): 796, Bekke beldesinin süslü çarşısı: 831
799,801,840 Bekke şehri seyyidleri: 851
Bâb-ı Umre (Harem-i şerif): 796, 798, Bektaşî: 582
801 Bektutîzâde ziyareti: 520
Bâb-ı Umre minaresi: 804,805 Bel'am ibn Bâûr: 521,904,908
Bâb-ı Yahûd (Harem-i şerif): 797 Belgrad: 663
Bâb-ı Yemânî: 813 Belh ve Buhârâ hacıları: 883
Bâb-ı Ziyâde: 805 Bender: 820
Bâb-ı Ziyâde-i Dârü'n-Nedve (Harem-i Benî Âl-i Umûr: 631
şerif): 797 Benî Atâ: 619
Bâbü'd-Dürriyye (Harem-i şerif): 797 Benî Atiyye: 619,896
Bâbü'l-Abbas (Harem-i şerif): 796 Benî Can: 731
Bâbü'l-Aclân (Harem-i şerif): 796 Benî Cürhüm: 825,828,841,843
Bâbü'l-Acle (Mekke): 832 Benî Haşan: 731
Bâbü'l-Cenâyiz (Harem-i şerif): 796 Berû Hilâl padişahı: 625,627,734
Bâbü'n-Nebî (Harem-i şerif): 796,801 Benî Hûra: 884
Bağdad: 592,663 Benî İbrahim: 619
Bağdadîzâde: 864 Benî İsrail: 486,492,498,515,516
Bağdad mahmili: 768 Benî İsrail Birkesi: 524
Bahr-i Kulzüm [Kızıldeniz]: 909 Benî İsrail koyunları: 560
Bahr-i Muhit: 891 Benî Leys kabilesi: 608
Bakî Kapısı (Medine Kalesi): 665 Benî Mevâl: 731
Bakî ziyaretgâhı: 702 Benî Reşid kabilesi: 558
Baklacı Mehmed Bey: 870 Benî Sa'd kabilesi: 709
Baklacı Mehmed Bey (Cidde Hâkimi): Benî Safer: 619
871 Benî Şahin: 894,898,900
Balâta Köyü: 490 Benî Sâlim: 619
Balka Boğazı: 627 Benî Seleme kabilesi: 713
Balka Gölü: 629 Benî Seyf: 911,912,913
balkarmata gemileri: 820 Benî Vahîdât: 619
Balka Sahrası: 626,628,629 Benî Zeyt şeyhleri: 619
Banyas Nehri: 589 Benî Zühd: 558, 619,631
Barka: 519 Berdâ Nehri: 589
•>*
921
Beyrut: 607 C
Beyrut Köyü: 490 Câbir bin Abdillah: 706
Beyrut Sancağı: 571 Câlût Melik: 492,534
Beyt-i mamur: 869 Câlût savaşı: 498
Beyt-i Mamur: 806,808,830 Cami-i Aksâ: 497,500,501
Beyt-i Mukaddes: 491,895 Cami-i İbrahim: 764
Beyt-i Sabastiye: 483 Cami-i Kebir (Medine): 666
Beyt-i şerif: 751, 786, 812, 814, 817, 821, Camiü'l-Hadrâ (Nablus): 487
826,829,830,857,861 Cân bin Cân: 534,541
Beyt-i şerifin anahtarı: 868 Canpolâdiye Camii (Mısır): 914,915
Beytü'l-hazen hıyâbânı: 564 Cebbâne-i Kübrâ: 520
Beytullah: 739,806,833 Cebel-i Aclûn: 493,557,558,571
Beytullah Haremi: 750,794,811,819 Cebel-i Hayyü's-selc yani Diri Kar
Beytullah imaretleri: 804 Dağı: 601,614
Beytü'l-lahm: 493, 531, 534, 535, 536, Cebel-i Kuzah: 756
537,538,602 Cebel-i Nur [Nur Dağı]: 785
Beytü'l-lahm mağarası: 538,539 Cebelü'l-Ayr yani Cehennem Dağı: 679
Beyz-i Ahmer yani Kızıl Yumurta bay­ Cebelü'l-Kepş: 772
ramları günü: 493,525 Cebs-i Zeytun Dağı: 516
Biat Mescidi: 778,785,833,845 Celâleddin Ekber: 694
Bilâl-i Habeşî: 815 Celâleddin-i Kkber Tekkesi (Mekke):
Bi'r-i Cedîd yani Yeni Kuyu: 651 844
Birke-i Muazzam: 639 Celâleddin-i Rumî Tekkesi: 502,582
Birler, Pirler, Üçler, Yediler ve Kırklar Celeb Muslihiddin Efendi: 713
makamları: 515 Celebe gemisi yani Yemen gemisi: 878
boynuzlu balıklar: 891 Celvetî: 581,582
Büdelâ Makamı (Şam): 600 Cerîr-i Taberî: 761
Budin: 663 Cesîmâniyye yani Meryem A ra Kabri
Budin hacıları: 883 ziyareti: 516
Buhârî: 819 Ceyruniye Suyu: 579,589
Buhtu'n-nasr: 486,492,521,545,559,560 Ceziretü'n-neml [Karınca Adası]: 561
Buk'a Sahrası: 534 Cezzel Dağı: 832, 858
Bulak İskelesi: 910 Cibril-i Emin: 491, 505, 507, 516, 546,
Burak-ı refref: 505 553, 556, 562,596,617, 659, 667, 686,
Bürke-i Ali: 724 755, 761, 772,777, 778, 799,807,808
Bürke-i Muazzama Kalesi: 639 Cidde beyi: 763, 783,870,877
Bürke konağı: 916 Cidde Denizi: 817
Bürketü'l-Hac Köyü: 914 Cidde gümrüğü: 791
Bursa: 592 Cidde İskelesi: 881
Busrâ: 615,624, 625 Cidde Kalesi: 870
Busrâ dağları: 618 Cidde: 643,723,759,793,846,871
Busrâ Nehri: 616 Cinin Deresi: 483
Büyük Akabe: 898 Cinin Kalesi: 486
Büyük Halhûl Nehri: 560 Cinin Kazası: 494
Büyük İskender: 527 Cisr-i Yakub: 712
Büyük Sabastiye Köyü: 483 Cûan Mağarası (Şam): 600

922
Cûde şehri: 569 Dervişiye Camii: 582
Cûdi Dağı: 569 Dervişiye Hanı (Şam): 586
Cuğayman kudret kalesi: 634,880 Derviş Mehmed Zıllî: 811
Cüdeyde Deresi: 876 Derviş Muhammed Hindî-i Lahorî:
Cüdeyde kasabası: 875,917 844
Cüdeyde: 876 Deşîşe Arapları: 913
Cüneyd ve İbrahim-i Edhem Mabedi Deşîşe-i Kübrâ: 700
(Mekke): 832 Deşîşe-i Suğrâ: 700
Cüneyd-i Tayyârî: 490 Dessakî: 582
Cürhüm: 807 Deşt-i Kıpçak: 536
Cüveyre, el-Hâris kızı: 708 Devâ-yı Rûh: 584
Devler Mağarası: 495
ç Deyr-i Sırre Köyü: 486
çakıl ekmeği: 534,598 Dimyat: 570
Çâryâr-ı Güzîn makamı (Sahratullah): Dimyat İskelesi: 910,912
507 Dîvâbâd:820
Çâryâr-ı Güzin: 674,680, 712, 719 Divdar Beli: 898,899
Çerakise Devleti: 570 Dımışk Kalesi: 569, 573
Çerkez askeri: 892 Düldül: 859
Çerkezler: 492,557 Dunkılab İskelesi: 882
Çevlân nahiyesi: 622 Dürzî: 550, 569,574
Dûte'l-Cezle Kalesi: 647
D
Dâbbetü'l-arz: 756 E
Danyal Nebî: 624 Ebî Haşan el-Şevvelı: 863
Danyal Paşa: 515 Ebi Kubeys Dağı: 741,755,804,808,812,
Dârâ Şah: 643 832,833,834,857
dârâyî: 599,701 Ebî Kuhâfe: 830
Dâr-ı Cürf: 655 Ebrehe: 492,817
Dâr-ı Ebu'l-enbiyâ Kalesi: 541 Ebtah Vadisi ve Muallâ: 745, 749
Dâr-ı Hamrâ: 913,914 Ebubekir es-Sıddîk ziyareti: 688
Dâr-ı Hayzürân: 833 Ebû Cafer Mansur Devânıkî: 805,810
Dâr-ı Vedâ menzili: 655 Ebû Cehil: 690,729,736,755
dârülhadis: 524,697,699,854 Ebû Cehil Deresi: 745
Dârü'l-hamrâ: 916 Ebû Eyyub-ı Ensarî: 667,668
Dârü'l-kurâ nahiyesi: 664 Ebü'l-Âs bin Rebî bin Abdüluzzâ: 708,
dârülkurrâ: 524,583,699,854 859
Davud Ağa (Şeyhü'l-harem): 875 Ebû Leheb: 730,736,755
Davud Köyü: 523 Ebü'l-Kasım Abdülvâhid Neccârî: 552
Davud Mescidi (Kudüs): 497 Ebü'l-Kasım, Hâfız Li-dinillah oğlu
Defterdar Paşa: 611 (Fâtımîlerden): 570
Dehlek şehri: 882 Ebü'n-nidâ ziyareti: 778
Delâsûr Mezarlığı: 863 Ebû Said el-Hudrî: 706
Demâmîr Hamamı: 561 Ebû Seleme bin Abdullah el-Mahzûmî:
Demmare şehri adamları: 762 705,836
Derbbeyn Akabesi: 876 Ebü's-Selc ziyareti (Şam): 601

923
Ebussuud-ı Cârihî: 791,888 Eyyub bin Süleyman: 605
Ebû Süfyan bin Zacr bin Ilarb: 830,840 Eyyubîler: 639
Ebû Tâlib: 540,858 Eyyub Nebî: 622
Ebyâr-ı Alâiye menzili: 900 Eyyub Nebî suyu: 623
Ebyâr-ı Sâlih: 644,645,647 Eyyub oğlu Şehinşah oğlu (—) [Melik
Edhemî: 582 Mansur]: 600
Edirne: 592 Ezlem askeri: 889,893
Eğerli Dağı: 908 Ezlem Beyi: 892
Ehl-i Beyt: 668,674 Ezlem Kalesi: 887,916
Ehl-i Rum: 853
Ekre menzili: 885,917 F
elif hurması: 647 Fahhâmin [Kömürcüler] Pazarı (Şam):
Elmüttekî Billah: 570 588
Elmüttekî Billah (Abbasîlerden): 570 Fâhite binti Ebî Tâlib: 709
el-Vâsık Billah Harun ibn Mu'tasım Fahleteyn Kalesi: 653
Billah Muhammed: 707 Fânûs-ı Nûr: 507
El-vecih İskelesi: 886 Fâtıma Ana Vadisi: 917
Elyesa Nebî: 616 Fâtıma bint Asiye: 707
Emevîler: 603,605 Fâtımatü'z-Zehrâ: 668,693,708, 690
Emin Dağı: 857 Ferah-âbâd Kalesi: 573
Emine Hatun, Hazret-i Resûl-i Ferah Dağı: 769
Emin'in: 710,835 Ferhad Çelebi, Gemici Ali Ağazâde:
Emine Hatun Deresi: 835,837 844
emir-i hac: 614, 627, 648, 658, 701, 783, Ferhad Paşa: 610,612
828,887,892,914,915 Feridun: 885,886
Emir-i hac Hârmûş Paşa askeri: 613 Feridun Sütunu: 885
Emir Senyal (Sultan Gavrî veziri): 576 Feyyum: 546
Emir Sultan: 687 Fidik (Anter'in anası): 654
Enbiyâlar Serdâbı: 545 Fidik Kalesi: 654,664
Enes ibn Malik hanesi: 840 Filistin: 557
Enûşirvan: 684 Firavn: 554,906,913
Erbâb-ı Soffa: 668,673,681,691 Firavun Kubbesi: 521
Erîş Kuyusu: 716 Firdevsü'l-Ahbâr: 711
Ermeni: 525,527,532 Fîrûzâbâdî: 819
Ermeni avratlarının manastırı: 533 fişenk atma şenlikleri ve eğlenceleri:
Ermen-i İsfun beldesi: 554 782
Ermeni manastırı: 531 frengi: 561
Ervâm: 853 Frengistan: 551,559
Ervâm Mezarlığı: 713 Frenkler: 486,525,527,569,570,607
Eşbâh ve Nazâir: 714 Fukara Mihrabı (Ümeyye Camii): 603
Esedüddin Şirkûh: 570 Fustat: 554
Eski Bâb-ı Selâm: 826,827 Fusûs: 591
Eski Mısır: 554 Fütûhât: 591
Eşref Baybars: 810 Fütüvvetnâme (İmam Cafer): 552
Eşref Şaban (Musul Meliki): 810 Fuzayl bin Ebû Tâlib: 720
Etle İskelesi: 882

924
G Hakem ibnü'l-Âs: 705
Galata: 605 Hakîm bin Harâm: 704
Gaile Pazarı (Kudüs): 525 Hakkâkler Pazarı (Şam): 588
Ganem ve Kepş Dağı: 773 Halas Sofası: 736,737
Gâr-ı Nebî: 730 Haleb: 492,543,569,592
gavâzîler: 780 Haleb Vekâlesi (Mekke): 845
Gavriye Medresesi (Sahratullah): 512 Halhûl Köyü: 541
Gazal [Ceylân] Mastabası: 727 Halhûl Nehri: 565
Gazalî Paşa: 610 Halid ibn Velid: 515, 719,830
Gazze: 607,619 Halife Muizzüddin: 647
Gazze paşası: 553,632 Halil Çeşmesi: 541
Gazze Sancağı: 571 Halil dibsi [pekmez] peltesi: 549, 551
Germiyan: 484 Halil Mutfağı: 549
gök deve: 623 Halil şehri: 552
Gök Meydanı: 597 Halil Türbesi: 545
Göksün Yaylağı: 520 Halilullâh: 831
Gülbin dağları: 572 Halilullah Makamı: 833
Gülşenî: 582 ^ Halilü'r-rahman: 494
Gümrük Emini Hanı (Şam): 586 Halilü'r-rahman Türbesi: 550
güneş mîkâtı: 510 Halilü'r-rahman üzümü: 551,558
Güzelce Bürke: 734,735 Halîm bin Cerâm: 830
Halime Hatun: 710,836
H Halîmî Çelebi: 611
Habbe Kalesi: 762 Halvetî: 581,582
Habeş: 645,870 Hamdi Çelebi, Ak Şemseddînzâde: 851
Hâbil: 869 Hamevî kaysı: 598
Hâbil M akamı (Şam): 600 Hamûde, Şerif: 741, 793
Haccâc-ı Zalim Yusuf: 741,810,813,862 Hanbelî Mescidi: 513
Hacer Ana: 825 Handeme Dağı: 834
Hacer-i Selâm: 833 Hanefî Makamı (Harem-i şerif): 821,
Hacerü'l-esved[Kara taş): 506, 750, 751, 822
753,787, 808,817,822,833 HanekiT-Kurâ menzili: 917,885
Hac ihramı niyetinin duası: 725 Hannadî kabilesi: 484
Hacı Bektaş-ı Velî Tekkesi (Mekke): 844 Hârân: 916
hac şartları: 748 Haremeyn: 701
Hadice-i Kübrâ: 710, 778,833,859, 860 Haremeyn-i şerifeyn: 740
Hadice-i Kübrâ evi: 833 Harem-i şerif: 670, 788, 790, 796, 803,
Hadice-i Kübrâ Türbesi: 859 804,809,810,812,829
Hadîka bin Câbir-i Yemenî: 712 Harem-i şerif içinde olan yüce makam­
Hadım Süleyman Paşa: 658,889 lar: 819
Haffaflar Çarşısı (Şam): 589 Harmuş Paşa (Emir-i Hac): 490, 557,
Hafız Efendi (Anadolu mollalığından 624,641,739,742,784, 785
mazul): 784 Harun Reşid: 674,811,813
Hafza, Hazret-i Ömer kızı: 691,708 Haşan Ağa (Şam Başçavuşu): 653
Hafz Kıraati: 691 Haşan er-Râ'î Tekkesi (Mekke): 844
Hakem ibn Mervan: 704 Haşan Kethüda, Koca Baykuşzâde: 784

925
Hasankeyf Kalesi: 639 Hazret-i Âdem Makamı: 758
Haşan Paşa (Ankebut Ahmed Paşa Hazret-i Âdem Mutfağı Mescidi: 761
Kethüdası): 740,741,793 Hazret-i Âdem Safî: 581, 595, 596, 617,
Haşan Paşa eşkıyası: 640 685,757,869
Hâs (=Beyt-i Mukaddes): 491 Hazret-i Ali ibn Ebî Tâlib: 637,640,668,
Haseki Sultan: 700,846 669, 693, 704, 708, 709, 711, 713, 717,
Haseki Sultan gemileri: 878 720, 734,735, 777,810,839,859
Haseki Sultan Köprüsü (Medine): 700 Hazret-i Ali Kuyusu [Bi'r-i Ali): 699,
Hâsekiye İmareti: 700 723
Hasekiye Hanı (Kudüs): 524 Hazret-i Ali makamı (Sahratullah):
Hasekiye İmareti (Mekke): 844 507
Hasekiye Medresesi (Medine): 699 Hazret-i Ali Mescidi: 660, 707, 716, 718,
Hâsekiyye İmareti (Mekke): 833 725
Hâşimîler: 734,817 Hazret-i Ali Musallası: 738
Haşr Camii: 582 Hazret-i Âyişe-i Sıddika: 708, 834
hastavî hurması: 644 Hazret-i Âyişe-i Sıddika Mescidi
Hâtem-i Tay: 618,625 (Mekke): 716, 832
Hatîm: 752,812,813,861 Hazret-i Âyişe-i Sıddika hanesi: 840
Hatîm taşı: 811 Hazret-i Ays: 552
Hattin Köyü: 895 Hazret-i Ays ibn İshak ziyareti: 488
hatt-ı şerif: 493,532,784,791 Hazret-i Bilâl-i Habeşî: 604
havai fişek: 782 Hazret-i Cercis: 488
Havariler makamı (Beytü'l-lahm): 513, Hazret-i Cibril-i Emin: 535, 537, 554,
538,901 642,667, 761,785
Havran: 595,596,617 Hazret-i Cibril Makamı: 506, 513, 690,
Havran buğday çorbası: 583 758
Havran güzeli: 617 Hazret-i Çoban Dede Türbesi: 519
Havran hâkimi: 615,618 Hazret-i Danyal: 492,686
Hayberistan: 654 Hazret-i Davud: 492, 497, 498, 507, 523,
Hayber Yahudileri: 650,654,689,718 534,685,836
Haydarî Urbanı: 637 Hazret-i Davud Camii (Kudüs): 496
Haydar Kalesi: 637,638,639 Hazret-i Davud makamı (Sahratullah
Haydar Paşa (Şam Veziri): 637 Mağarası): 506,519
Hayf Camii: 776,777 Hazret-i Davud mihrabı (Câmi-i
Hayhun Kilisesi: 522 Aksâ): 500
Hayke kızı Hazret-i Safiyye: 707 Hazret-i Davud Nebî kubbesi: 513
Hayre Bay: 570,610 Hazret-i Davud Nebî Mahkemesi: 510
Hazareteyn Vadisi: 883 Hazret-i Davud ve Hazret-i Süleyman
Hazret-i Şeyh Kennas: 608 Türbesi: 523
Hazret-i Abbas: 668, 778 Hazret-i Ebî Hüreyre: 807
Hazret-i Abbas hanesi: 832,834,840 Hazret-i Ebubekir: 569, 668, 680, 689,
Hazret-i Abdullah bin Selâm el-Ensârî: 690,694,695,785,810,832,840
713 Hazret-i Ebubekir makamı (Sahratul­
Hazret-i Abdullah Zübeyr ibn Avvam: lah): 507
861 Hazret-i Ebubekir Mescidi (Medine):
Hazret-i Adem Kademi: 519 699

926
Hazret-i Ebubekir milleri: 738 711, 717, 750, 752, 764, 765, 771, 772,
Hazret-i Ebû Eyyub-ı Ensarî: 667 773, 807, 808, 809, 818, 821, 825, 826,
Hazret-i Ebü's-Selc-i Hind!: 601 828,830, 831, 836,841,911
Hazret-i Elyesa bin Ahtuvan ziyare­ Hazret-i İbrahim Makamı yani
ti: 616 Hazret-i İbrahim evi: 828
Hazret-i Enbiyâ Secdegâhı: 834 Hazret-i İbrahim (Resulullah'm çocu­
Hazret-i Eyyub: 667,685 ğu): 710
Hazret-i Eyyub Köyü ziyareti: 622 Hazret-i İdris: 535,663,685,842
Hazret-i Eyyub oğlu Hazret-i Abid Hazret-i İkrime: 604
Şemsun: 488 Hazret-i İlyas: 685
Hazret-i Eyyub oğlu Hazret-i Beşir zi­ Hazret-i İlyas makamı: 534
yareti: 558 Hazret-i İmam Malik Mescidi: 519
Hazret-i Eyyub ziyareti: 622, 567 Hazret-i İsa: 489, 516, 517, 522, 527, 530,
Hazret-i Fâtımatü'z-Zehrâ: 680, 685, 535, 537,538,539, 556,579, 602,686,
690,691,693,694, 735,736,859 836
Hazret-i Fâtımatü'z-Zehrâ hanesi: 838, Hazret-i İsa ayağı kubbesi: 518
839 Hazret-i İsa beşiği: 513, 537
Hazret-i Fâtımatü'z-Zehrâ Türbesi: 682 Hazret-i İsa Makamı: 517,901
Hazret-i Fuzayl [Fazl] ibn Abbas Kab­ Hazret-i İsa Makamı (Beytü'l-lahm):
ri: 862 537,539
Hazret-i Halid: 569,604 Hazret-i İsa Makamı (Câmi-i Aksâ):
Hazrel-i Halil Camii: 548 500
Hazret-i Halil mucizesi: 551 Hazret-i İsa Makamı (Şam): 603
Hazret-i Halilü'r-rahman Kalesi: 541 Hazret-i İsa minaresi: 517, 579
Hazret-i Hamza: 719, 720,836,875 Hazret-i İsa'nın eşeği: 484
Hazret-i Hamza kalkanı: 507 Hazret-i İsa'nın nalını, siyah hırkası,
Hazret-i Hamza Türbesi: 718,719,722 hurma lifi kuşağı, siyah başlığı: 529
Hazret-i Harun: 519,685 Hazret-i İsa timsali: 528
Hazret-i Havvâ: 757,868,869 Hazret-i İsa Zindanı ziyareti: 489
Hazret-i Havvâ Ana Makamı: 544 Hazret-i İshak Makamı: 519
Hazret-i Havvâ Mihrabı: 760 Hazret-i İshak Nebî: 544,685,772,808
Hazret-i Hişam: 604 Hazret-i İshak oğulları: 489
Hazret-i Hızır makamı: 513 Hazret-i İshak ziyareti: 488,544
Hazret-i Hızır Makamı (Câmi-i Aksâ): Hazret-i İsmail: 685, 771, 772, 825, 841,
500 911
Hazret-i Hızır Makamı (Şam): 603 Hazret-i İsmail hanesi (Mekke): 841 *
Hazret-i Hızır Sofası makamı (Sahra­ Hazret-i İsmail ziyareti: 548
tullah Mağarası): 507 Hazret-i İşmuil: 491
Hazret-i Hûd: 645, 647, 648, 651, 653, Hazret-i Kaffâh: 645,842
685,885 Hazret-i Kaffâh Nebî Makamı: 515
Hazret-i Hûd ziyareti: 651 Hazret-i Kasım (Resulullah'm oğlu):
Hazret-i Hüseyin: 604 710
Hazret-i İbn Mesud Bürkesi: 726 Hazret-i Kutb-ı Mekkî Kabri: 865
Hazret-i İbn Yâmen: 547 Hazret-i Likâ Hatun ziyareti: 547
Hazret-i İbrahim: 493, 541, 542, 543, Hazret-i Lût: 553,560
545,546,548,549,553,683, 685, 709, Hazret-i Lût kızı Zağr ziyareti: 5Ş8

927
Hazret-i Ma'dî-Kereb: 862 614, 615, 616, 625, 635, 636,653, 654,
Hazret-i M elik Rac'îm ziyareti: 539 656, 657,660,663,664, 666,667,668,
Hazret-i Meryem: 535,556 669, 670, 671, 673, 674, 675, 676, 677,
Hazret-i Mevlânâ: 582 680,681,682,683,684, 686,687,689,
Hazret-i Mevlânâ Tekkesi (Mekke): 843 693,696, 700, 703, 705, 707, 709, 713,
Hazret-i Musa: 493, 517, 553, 554, 580, 717, 718, 719, 720, 721, 722, 723, 726,
581,651,685,836,894,904,905,906, 727, 728, 729, 730, 735, 736, 737,754,
907,913 755, 758, 765, 769, 776, 777, 778, 785,
Hazret-i Musa Asası Makamı: 517 787, 791, 794, 795, 796, 797, 799, 809,
Hazret-i Mu'sab: 605 810, 812, 815, 816, 818, 819, 821, 823,
Hazret-i Musa Gölü ve türbesi: 630 829,830,832,833,834,835,836,837,
Hazret-i Musa Kubbesi: 515 840,841,843,848,849,850,857,858,
Hazret-i Musa Makamı: 519,901 859,860,862,863,875, 880,911
Hazret-i Musa Mescidi: 518 Hazret-i Peygamber Camii: 671,700
Hazret-i Musa Taşı M akamı (Ümeyye Hazret-i Peygamber'in ahidnâmeleri:
Camii): 580 527
Iîazret-i Nuh: 569,685,869,885 Hazret-i Peygamber'i ziyaret etmenin
Hazret-i Ömer bin Amr Beriberi: 711 âdâbı: 687
Hazret-i Ömer ibn Abdülaziz ziyare­ Hazret-i Râhil Ana Türbesi: 519
ti: 605 Hazret-i Resûl-i Kibriyâ: 505, 659, 688,
Hazret-i Ömer ibnü'l-Ilattâb: 492, 527, 716
530, 680,689,690,691,694,695, 703, Hazret-i Resul Mastabası: 719
719,755,810 Hazret-i Resulullah: 818
1 Iazret-i Ömer'in hatt-ı şerifleri: 493 Hazret-i Resulullah eliyle Mekke'nin
Hazret-i Ömer kılıcı: 500 fethi: 830
Hazret-i Ömer Makamı: 531 Hazret-i Resûl'ün ahidnâmesi: 529
Hazret-i Ömer makamı (Sahratullah): I Iazret-i Resûl'ün meddahı: 711
507 Hazret-i Risalet: 681
Hazret-i Ömer menkıbesi: 690 Hazret-i Risâlet: 507,690,708, 727,737
Hazret-i Ömer Mescidi: 531 Hazret-i Risâlet Camii: 699
1lazret-i Ömer Mescidi (Kudüs): 525 Hazret-i Risâlet-penâh: 689,692,715
Hazret-i Ömer mihrabı (Câmi-i Aksâ): Hazret-i Rukıyye: 705
500 Hazret-i Sa'd ibn Ebî Vakkas ziyareti:
Hazret-i Osman: 604, 669,670,671,681, 563,862
703,704,705, 708, 717,810 Hazret-i Saîd el-Hudrî: 711
Hazret-i Osman Bağı: 659 Hazret-i Sâlih: 641,642,644, 645,685
Hazret-i Osman Camii: 549,550 Hazret-i Sâlih Kayası: 641
Hazret-i Osman ibn Affân hanesi: 840 Hazret-i Sâre Ana ziyareti: 534,544
Hazret-i Osman'ın şehit edilmesi: 704 Hazret-i Selmân-ı Fârisî ziyareti: 518
Hazret-i Osman-ı Zinnureyn makamı Hazret-i Selmân-ı Pâk: 568
(Sahratullah): 507 Hazret-i Semûd: 645,647
Hazret-i Osman kızı kabri: 862 Hazret-i Şemuyil ibn İşmuil ziyare­
Hazret-i Osman Mescidi: 660, 672, 718 ti: 491
Hazret-i Peygamber: 491, 498, 501, 505, Hazret-i Serir-i Sakatî [Serî es-Sakatî]
506, 510,514,523, 527, 538, 562, 563, türbesi: 489
599,601, 603,604, 605,606, 607,613, Hazret-i Seryâ ibn Hazret-i Ays ibn

928
Hazret-i İshak ziyareti: 552 Hazret-i Yusuf es-Sıddik ibn Hazret-i
Hazret-i Şeyh Arslan: 607 Yakub ziyareti: 547
Hazret-i Şeyh Bekkâr: 593 Hazret-i Zekeriyyâ: 685
Hazret-i Şeyh Şule Tekkesi: 486 Hazret-i Zübeyr: 741,810,841,861
Hazret-i Şeyh Üveys-i Halveti: 611 Hazret-i Zübeyr'in yeşil milleri: 769
Hazret-i Şeyh Yusuf Neccâr: 552 Hazûre Minaresi: 803
Hazret-i Şit: 595,596,617 Hedaye (Hekimbaşı, Yakubî kavmin-
Hazret-i Şuayb: 554, 651, 685, 894, 895, den): 584
916 Hediye Eşmesi menzili: 653
Hazret-i Şuayb kızları ziyareti: 895 Hediye Sofrası: 653
Hazret-i Süfyan-ı Sevrî: 489 Hellane Mayfirav: 530,531
Hazret-i Süheyb-i Rumî: 711 Hendek Gazası: 660
Hazret-i Süleyman: 498, 508, 514, 523, herise: 848,849,850
535,685 Heyhat Sahrası: 908
Hazret-i Süleyman hücresi (Sahratul­ Heykelzâde Ağa: 786
lah Mağarası): 507 Hicazlılar: 843
Hazret-i Süleyman'ın hâzinesi: 811 Hindistan gemileri: 879
Hazret-i Süleyman Kürsüsü: 515 Hindiye Kalesi: 882
Hazret-i Tâhir (Resulullah'm oğlu): 710 Hint: 870
Hazret-i Tayyib (Resulullah'm oğlu): Hint fukaraları: 844
710 Hint gemileri: 880
Hazret-i Ukayl ibn Ebî Tâlib: 707 Hint karakaları: 881
Hazret-i Ukkâşe kabri: 567 Hintliler: 511
Hazret-i Ukkâşe ziyareti: 567 I lint Vekâlesi (Mekke): 845
Hazret-i Ümmühanî türbesi: 709 Hira Dağı: 833,858
Hazret-i Ümmü Külsûm: 705,708 Hişam bin Abdülmelik Kabri: 608
Hazret-i Üzeyir Nebî Makamı: 490,515, Hıdde Kalesi: 762,868,871
519 Hırkil Kayser: 492, 569, 604,625, 709 -
Hazret-i Yahuda: 563 Hızır-İlyas Köyü: 540
Hazret-i Yahya: 483, 492, 538, 576, 602, Hoca Bekir Ağa: 612
686 Horasan: 703
1 Iazret-i Yahya cesedi: 484,485 Hudeybiye Gazası: 728
Hazret-i Yahya Evi: 486 Hûd Nebî: 647,885
Hazret-i Yahya M akamı (Beytü'l- Hûra Vadisi: 884
lahm): 539 Hüreyyân Nehri: 560
Hazret-i Yakub ibn Hazret-i İshak ziya­ Hürreyân Nehri: 618
reti: 546,564,894 Hüseyin Paşa: 565, 613, 618, 621, 628,
Hazret-i Yakub Kuyusu ziyareti: 489 631, 638,643, 648,651, 654,655,659,
Hazret-i Yakub Makamı: 519 692, 723, 737, 738, 739, 740, 747, 783,
Hazret-i Yakub'un zevcesi: 547 784, 786,837,844,855
Hazret-i Yûhâ Nebî ziyareti (Şam): 602 Hüseyin Paşa, Canpoladzâde: 565
Hazret-i Yunus: 488, 521 Hüseyin Paşa (Şam Veziri): 569, 612,
Hazret-i Yunus Kuyusu: 521 741,765,867
Hazret-i Yunus Nebî makamı: 519,541 Hutbe Kapısı (Sahratullah): 510
Hazret-i Yûşa Makamı (Nablus): 489
Hazret-i Yusuf: 561,562,685

929
I İmam Cafer Sâdık ibn Muhammed
ılgın ağacı: 559 Bâkır: 707
Irak-ı Acem hacıları: 781 İmam Hanbel Makamı (Harem-i şe­
Irak-ı Dâdyân: 886 rif): 822
Istabl-ı Anter menzili: 887 İmam Hanbelî mihrabı: 672
Istabl-ı Anter: 916 İmam Hanefî mihrabı: 671
Itriyat Pazarı (Şam): 588 İmam Haşan ibn Hazret-i Ali: 706,844
İmam Hüseyin: 575
İ İmam Malik bin Enes bin Âmir-i
İğneciler Çarşısı (Şam): 587 Himyerî: 707
İbn Abbas Tarihi: 527 İmam Mâlik Makamı (Harem-i şerif):
İbn Abbas: 543, 545, 569, 749, 757, 769, 822
808,819 İmam Malik mihrabı: 672
İbn Hacib: 608 İmam Muhammed Bâkır bin Zey-
İbn Haneş: 619 nelâbidin: 707
İbn Harfûş: 619 İmam Nâfi: 707
İbn Said: 619 İmam Şâfiî M akamı (Harem-i şerif):
İbn Şeybe: 815 822
İbn Yemam: 836 İmam Şâfiî mihrabı: 672
İbn Zübeyr: 812 İmam Zeynelâbidîn Ali bin Hüseyin
İbnü'z-Ziyâd: 813 bin Ali: 706
İbrahim Ağa Mastabası: 914 İmam Züfer: 804
İbrahim Ağa, Kayserili (Yeniçeri Ser­ İmâm-ı A'zam imamı: 816
darı): 871 İmam-ı A'zam Sebili: 515
İbrahim Dessukî Tekkesi (Mekke): 844 İmâret-i Muhammediyye (Medine):
İbrahim Halil evkafı: 490,553 697
İbrahim Halil: 543,872 İncil: 529,535
İbrahim Halilullah Makamı ziyare­ incir: 551,598,636
ti: 753 İsa Minaresi: 581
İbrahim Nebî: 831 İsa Zindanı: 489
İbrahim Paşa (Mısır Veziri, Kethüda): İshak (Tarihçi): 869
740,784,793,871,881,912,913,915 İshak Nebî türbesi: 544
İbrahim Paşa, Mostarh: 813 İshak Paşa, Hacı (Sayda Paşası): 612
İbrahim-i Gülşenî: 611 İskender Batlimus: 901
İbrî dili: 596,841,842 İskender-i Zülkarneyn: 645
İcadî Efendi: 714 İskender: 525,836
İçkale Camii (Humus): 703 İskenderiye İskelesi: 910
İdris Nebî kahinleri: 561 İsmehan Sultan: 634
İkinci Âdem, Nuh: 663 İsne şehri: 906
İkrime bin Ebû Cehil: 830 İspanya: 484,679, 681,880
İlyâ vilâyeti: 491,535 İstanbul: 592, 793
İlyas Nebî: 616 İstifan Manastırı: 526
İmam Abdurrahman bin Sinan en- İstikbâl Vadisi: 655,656
Nesâî Kabri: 864 İsvan şehri: 842,906
İmam Abdülkerim bin Havâzin: 862 İzzetü'l-hâşim Sancağı: 493
İmam Ali Sebili: 515

930
K Kemal Paşazâde Ahmed Efendi: 841,
Kâa'l-basît menzili, yani Kuru Konak: 590,791
635 Kenaneli: 564,565
Kabâbıta tarihi: 836 Kepş Mescidi: 777
Ka'b bin Amr el-Ensârî: 706, 713,729 Kerbelâ Çölü: 575
Ka'b bin Ömer: 713 Kerek Kalesi: 494,602,608,629,630,745
Kâbe: 738,807,808,817 Kereknuh Sancağı: 571
Kâbe haremi: 801,802 keşmirî şal: 701,852
Kâbe-i Şerif sütunları: 802 Kifâfî menzili: 888
Kâbe-i şerifin kisvesi: 813 K if şehri: 882
Kâbil: 869 Kinâne bin Bişrinecî: 704
kabr-i Emîrü'l-mü'minîn: 608 Kirman: 703
Ka'bü'l-Ahbâr: 807,843 Kisve Nehri: 560,614
kadem-i şerif: 507 Kitâb-ı Kâfiye: 612
Kademü'n-nebî: 593,829,833 Kitâb-ı Siyer: 654
Kadife Kale: 611 Kitâbü's-Sünen: 864
Kâdirî tarikatı: 844 Kıbleteyn Camii: 659,660,718
kahvehane: 586,847 Kıptîler: 663
Kakun: 558 Kıpti tarihleri: 530,545
Kalmık kâfirleri: 909 Kırâat-i Hafz: 840
Kalyatır: 484 Kıran ihramı niyetinin duası: 725
Kamame: 492 Kırklar Makamı: 551,580,600
Kanâtü'l-mîze: 587 Kırk Vezir (Şam): 610
Kanâtü'l-M îze Nehri: 589 Kıyâfetnâme: 851
Karadonlu Beytullah: 813 Kızıldeniz: 759,878,879,880
Kara Görgüz: 484 Kızıl Mihrap makamı (Sahratullah):
Kara Mahmud Paşa: 795 509
Kara Mehmed Paşa: 612 Kızıl Yumurta yortuları: 528
Karamıta: 817 Kızlarağası Sebili (Mekke): 846
Kara Murtaza Paşa: 593 Koca Mimar: 502
Kârân şehri: 906 Koca Mustafa Paşa: 488,550,588
Karayî: 550 Köçek Kayası: 642
Kârûn Kubbesi: 521 kolomburna: 664
Karyetü'n-neml [Karınca Köyü]: 855 Kolundur Boğazı: 554,879
Kaşa şehri: 592 Köprülü Mehmed Paşa: 572
Kastal menzili: 888. Köprülüzâde Ahmed Paşa: 592
Kastâ Nehri: 589 Kostantin: 530 *
Katıyye: 905 Kubâ Camii: 667, 715,716
Katran Kalesi: 558,629,630 Kubbe-i Muhtefî: 833
Kavaflar Çarşısı (Kudüs): 525 Kubbe-i Şürefâ: 713
Kaya Sultan: 839,868 Kubbe-i Ümmeyn: 710
Kayıtbay: 792,851 Kubbetü'l-Ervâh (Sahratullah): 510
Kaysun Dağı: 589,593,599 Kubbetü'l-islâm Köyü: 715
Kazaa Kuyusu: 717 Kubbetü'r-rûh Makamı: 515
Kazık Geçmez Konağı: 640 Kubûr-ı Şühedâ: 917
Keçe Dağı: 616 Küçük Ahmed Paşa: 598, 613,614
■■v

931
Küçük Akabe: 898 Lügat-i Halîmî: 611
Küçük Bursâ Köyü: 616 Lût Gölü: 556
Küçük Defterdar Hamamı (Şam): 584 Lût Nebî: 556
Küçük Hamam (Şam): 584
Küçük Tennur Nehri: 560 M
Kudeyde: 872 Maan Kalesi: 632,634
Kudüs: 490, 491, 492, 494, 496, 498,514, Maanoğlu: 561
523,533,534,540,548,552,557,559, Macar: 886
569,570,663,880,905 Ma'cene: 752,818,823
Kudüs-i Şerif Sancağı: 493,571 Mafrak Gölü: 629
Kudüs ve Halilü'r-rahman şeyhleri: Mafrak Kalesi: 625
619 Mağaretü'l-feth: 834
Küfe Camii: 839 Magaryos papaz: 530
Kulkıran Öküz Mehmed Paşa Hanı Mağrip hacıları: 872,882,883
(Süveyş): 910 Mahkeme Medresesi (Halil şehri): 552
Kumame Kilisesi: 525,526,527,530,531 mahmil-i şerif: 614, 621, 765, 768, 827,
Kumuk: 608 914,915,916
Kunaytıra: 565,566,567 Mahmud Ağa, Topkapılı (Surre Emi­
Küpler (Yer adı): 913 ni): 624, 784
Kureyş kabilesi: 809 Mahmud Nureddin Zengî: 570
Kusay bin Kilâb: 809 Makâm-ı Cibril: 818
Kuşlar Kalesi: 490 Makam-ı İbrahim: 739, 765, 773, 807,
Kûta Nehri: 589 871
Kutb-ı Mekkî: 865 Makam-ı İshak: 773
Küteybe: 616,617 Makam-ı İsmail: 773
Küteybe Nehri: 617 Makbul ve M aktul İbrahim Paşa: 897
Kuveylân yani Müveylah Kalesi: 889 Makdine (=Beyt-i Mukaddes): 491
Kuyumcular Çarşısı: (Mekke): 838 Makedonye [İstanbul]: 531
Kuyumcular, Hallaçlar ve Gazzazlar Maktel-i Hamza: 721
Çarşısı (Kudüs): 525 Malatya Kalesi: 863
Kuzu Ali Ağa: 820 M alikî Camii (Sahratullah): 512,513
Malta: 485
L Malta kâfirleri: 484,603
lahm-ı acînli börek: 598 Mansure: 570
Lahm Kilisesi: 539 Mansûr-ı Devânıkî: 863
Lahsa: 870 Mâriye: 708
lahşa çorbası: 761 Markab Kalesi: 745
lakve hastalığı: 865 Masâni: 916
La'la Dağı: 858 maştaki sakızı: 598
Lala Mustafa Paşa: 494, 502, 559, 565, Matbah-ı Âdem: 869
566,586 Medine: 643,663,681,690,692,698,702,
Lebîd bin el-Azam el-Yahudi: 717 916,917
Leccun Sancağı: 493,494,558,571 Medine elması: 702
levzünnebî: 650,732 Medine halkı: 657,792
Lika Hâtûn Türbesi: 519 Medine hurması: 702
Limon: 598 Medine-i münevvere: 698

932
Medine-i münevvere dışındaki ziya- M elik el-Emced Mecdeddin bin Ferah-
retgâhlar: 715 şah Kabri: 605
Medine-i Münevvere Kalesi: 659, 661, M elik Eşref-i Baybars: 805
663,696,875 Melik Gâdir ziyareti: 516
Medine-i münevvere mollası: 647,877 Melik Mansur: 600
Medine Kalesi: 606,664,665,876 Melik Necmeddin Salih: 639
Medineliler: 717 Melik Rac'îm mağarası: 539
Medine mollası: 664,701,784,877 Melik Recil: 911
Medine Ovası: 656 Melik Sâlih İsmail: 600
Medyen: 895,904 Melik Sâlih Necmeddin F.bubekir: 601
Mehdi Abbas: 805,810 M elik Senyal: 570
Mehib Dağı: 758,845 Melik Sumhan: 734
Mehmed Bey, Baklacı (Cidde Beyi): 739, Melik Tahir: 484,607,622
784 Melik Tâhir [Zahir] yazımı: 589
Mehmed Efendi, Esirî (Şeyhülislâm Melik Tâlût: 492
Bursavî): 784 M elik Tavtis: 911,912
Mehmed Paşa, Defterdarzade: 599 Melik Turan Şah: 639
Mehmed Paşa, Zileli Çavuşzâde: 526, Melikü'n-Nâsır Davud bin MelikiT-
533 muazzam İsa: 608
Mehmed Şah bin Hızır Şah bin Meh­ Memun Halife: 483,674, 811,813
med bin el-Hacı Haşan Kabri: 864 Mencik Köşkü (Şam): 582,589,598,610,
Mekabir menzili: 637 611
Mekke: 621, 643, 723, 738, 739, 747, 792, Menhar: 772,773,857
832,833,871,916,917 Menteşe Bay: 484
Mekke-i mükereme şehri şenlikleri: Menûçehr: 553,885, 886
788 mercan balığı: 878
Mekke-i mükerreme imaretleri: 845 Merc-i Dâbık: 492
Mekke-i mükerreme isimleri: 819 Mervan bin Hakem: 604
Mekke kadınları: 853 Mervanî: 569,: 574
Mekkeliler: 680,843,848,851,852 Mervan-ı Hımar: 603,812,813,861
Mekke Medine gemileri: 878 Merve: 754
Mekke mollası: 731, 733, 738, 766, 784, Meryem Ana: 496,535
793,870 Meryem Ana Hamamı (Kudüs): 524
Mekke'nin fethi: 811 Meryem Ana mağarası: 515
Mekke'nin kavunu ve karpuzu: 850 Meryem Ana Makamı: 496,513,901
Mekke özellikleri: 748,855 Meryem Gölü: 556
Mekke şehri çeşmeleri: 845 Merzûk-ı Kifâfî: 888
Mekke şehri medreseleri: 843 Mesâni menzili: 913
Mekke şehri mescitleri: 832 Meş'ari'l-Haram: 770,771,865
Mekke şerifi: 726, 744, 763 Meş'ari'l-Haram Camii: 764, 769, 770,
Mekke ve Medine mollası: 664 833,845
Mekke ve Medine vakıfları: 701 Mescid-i Aksâ: 492, 494, 496, 497, 498,
Melek Ahmed Paşa: 607,626,726 500, 501, 508, 510, 512, 513, 515, 524,
Melik Anter: 887 531,557
Melik Busrâm: 557 Mescid-i Hayf (Mekke): 771,833
Melik Cevad Yunus kabri: 600 Mescid-i İbrahim: 767,770,833
Mescid-i Kepş (Mekke): 833 misk balığı: 878
Mescid-i Kubâ: 715 misvak ağaçları: 650
Mescid-i Nahir (Mekke): 833 Mizâb-ı Rahmet: 833
Mescid-i Nebevî: 711 Mîzân-ı harîr [İpek] Hanı (Şam): 586
Mescid-i Nebî (Mekke): 832 Mizan Kapısı (Sahratullah): 510
Mescid-i Ömer (Mekke): 840 Mîze Boğazı: 589,601
Mescid-i Sahra: 510 M îze Nehri: 597
Mescid-i Sahratullah: 501 Mısır: 592,709,848,915,916,917
Mescidü'l-Hak (Mekke): 832 Mısır askeri: 741,781,785,793
Mescidü'l-İcâbe: 834 Mısır askeri ve Şam askeri alayı: 740
Metâf-ı Şerif: 833 Mısır ateşçileri: 782
Mevâl Arapları: 617,638 Mısır beyi: 793
Mevlâ Mustafa bin Kara Davud: 714 M ısır Bürkesi: 847
Mevlânâ Abdülhalim bin Ali: 610 Mısır emir-i haccı: 557, 768, 791, 792,
Mevlânâ Abdullah Belhî: 610 801,814
Mevlânâ Acem Halîmî: 611 Mısır Emir-i Haccı Medresesi: 830
Mevlânâ Ahfeşzâde: 493 Mısır Eyaleti: 910
Mevlânâ Ahmed bin Mehmed bin Ra­ Mısır hacıları: 638, 731, 733, 762, 766,
mazan Nişancızade: 610 782,872,883,891,892
Mevlânâ Kadı Şücaeddin: 490 Mısır İskenderiyesi Kalesi: 712
Mevlânâ Karaca Ahmed Efendi ziya­ Mısır-ı Fustat: 570
reti: 520 M ısır'ın Mahmil-i şerifi: 621,767
Mevlânâ Mehmed, meşhur Arap Hoca: Mısırlılar: 782
714 Mısır mollalığı: 793
Mevlânâ Şeyhülislâm Taceddin Efen­ Mısır padişahı: 576
di: 610 Mısır paşası: 910
Mevlânâ Sinan-ı Nehcî: 714 Mısır surresi: 793
Mevlânâ Zeyneddin bin Mehmed bin Mısır valisi: 814
Mehmed Şah Fenarî: 610 Mısır veziri: 793,912, 913,915
Mevlevî Tekkesi: 524,582 Mısır yolları: 892
Meymûne bintü'l-Hâris Kabri: 863 Molla Abdülvâsi bin Hızır Kabri: 865
Meymûne bintü'l-Hâris Sebili: 732,733 Molla Ahmed bin Haşan Beyzâde Çe­
Meymun Ovası: 731, 732 lebi: 611
Mezrûk-ı Kifâfî: 791 Molla Defterdar Ebü'1-fazl Mezarı: 611
Mihrab-ı Mekşûf: 716 Molla Fevrî Çelebi: 612
Mîleyn-i Ahdareyn [Yeşil Direkler): 754 Molla Hurrem Efendi: 610
Mimar Sinan Ağa: 582, 794,803,843 Molla Hüsam Efendi ziyareti: 864
Minber-i Resûl: 821 Molla Hüseyin el-Malikî: 865
Mine Pazarı: 756,771,773,778,779,780, Molla Mahrnud Efendi ziyareti: 864
781,782,833 Molla Mirza Mahdum Kabri: 865
Mine Pazarı ziyaretleri: 775 Molla Muhammed bin Alâeddin el-
Mine şehri: 775 M ekkî el-Kâdirî: 865
Minye Gölü: 558,559,560,561,563,616, Molla Ömer bin Mehmed Mezarı: 865
618 Molla Perviz Efendi Mezarı: 864
Minye hankâhı: 559 Molla Seyrekzâde Şemseddin Ahmed
Miraç Kubbesi (Sahratullah): 509 Efendi Kabri: 864

934
Molla Yahya el-Acemî ziyareti: 611 Müzdelife duası: 770
Muallâ Kabristanı: 745,774,783,858 Müzdelife menzili: 769
Muallâk Taş: 506 Müzdelife Mescidi yani Meş'ari'l-
Muallâ Vadisi: 746, 858 Haram: 756
Muaviye b Ebisüfyan: 489,557,569,602, Müzeyrib hacıları: 648
603,604,611,634,704,810,839 Müzeyrib Kalesi: 559,560,610, 618,621,
Muaviye, Yezid'in oğlu: 604 622,633,638,696,888
Muaz bin Cebel Kabri: 607 Müzeyrib Sahrası: 619
Muazzam Turan Şah bin M elik Salih
Necmeddin Eyyub: 639 N
Müezzinzâde Çelebi: 485 Nablus Kalesi: 486,488,493,494,571
Muhammed bin İshâk Tarihi: 514,683 Nabulus paşası: 483,635
Muhammed Ekber: 704 Nablus şeyhleri: 619
Muhammed Ekrad: 911 Nahil Kalesi: 900,902
Muhammediye gemileri: 878 Nahleteyn ziyareti: 717
Muhammed Mehdî el-Hanefî: 877 Nahl-i Atik: 900
Mühr-i İlyas: 534,551 Nahl-i Huneyn Vadisi: 728
Muhsab Dağı: 857 Nâka Boğazı: 641,643
Muhtesib ağa: 586,597 Nâka Kayası: 641,642,643,647,885
Muhyiddin el-Arabî: 577, 590, 601, 610, Nakb-ı Ali: 917
611,612 Nakşibend Bahaüddin Tekkesi (Mek­
Muidzâde Mehmed Efendi: 520 ke): 844
Mukattam Dağı: 570 Nakşibendiyye tarikatı: 551
Mukavkıs: 708 Nâkûra Köyü: 486
Muklî Kahvesi (Şam): 586 Nar Vadisi: 741,883,884,917
Mültezem: 751, 818, 833 Nâşif kahvesi (Şam): 586
Mültezem taşı: 818 Nâşifoğlu: 557,636
Münşî Mehmed Efendi (Rum Molla­ Nasriyye Kapısı Medresesi (Sahratul­
sı): 714 lah): 512
Muradiye: 700 Nebât-ı Hamevî Pazarı (Şam): 588
Muradiye gemileri: 878 Nebî Mührü: 717
Muradiye Kalesi: 540 Nevâtir menzili: 903
Murat Nehri: 638 neylik kamış: 625
Mürselât Dağı: 777,857 Nil: 912,914
Murtaza Paşa: 569 Nisvan [Kadınlar) Pazarı (Şam): 588
Murtaza Paşa, Silahdar: 562 Nısf-ı Hayber nahiyesi: 664
Musa Eş'arî Kabri: 863 Nogay Tatarı kavmi: 761,909
Musevî: 555 Nûbe Vilâyeti: 905
Müslim: 819 Nuh Nebî: 836
Musova ve Harkova Adası: 882 Nuh Tufanı: 808
Müstahsen Sebili menzili: 873 Numan ibn Sâbit, İmam-ı A'zam: 663
Mut'a nikâhı: 852 Nur Dağı: 785,833,857
Mütearribe: 841,843 Nûreddin Şehit ibn Ak Sunkur el-
Mütefikat şehri: 553 Bersakî: 492, 568, 570, 584, 606, 611,
Müveylah Kalesi: 890,916 625,636, 663,674, 675,678, 679, 680,
Müzdelife: 770,833 681,694,810

935
Nureddin Şehid evkafı: 681 Reşid: 570
Nureddin Şehit İmareti (Şam): 583 Reşid İskelesi: 910,912
Nusayrî: 569 Reşid kabileleri: 560
Reşidoğlu: 640, 641, 652, 788
O Re's-i Nevâtır: 916
Okçular kanunu: 564 Resul-i Ekrem: 611,826,837
Okyanus: 645 Resûl-i Kibriyâ ziyareti duası: 687
Osman Bey, Demir Paşa oğlu: 624 Resulullah ailesi: 708
Osman-ı Zü'n-nûreyn: 859 Resulullah Camii: 674,687,777
Resulullah Cam ii (Medine): 698
Ö Resulullah Mağarası: 777
Ömer Dağı: 846 Resulullah Mahfili (Harem-i şerif): 823
Ömer ibnü'l-Hattâb Mescidi (Mekke): Resulullah Minberi: 827,833
832 Resulullah Sofası Makamı: 758
Ömer Paşa (Mısır Valisi): 737 Resulullah Türbesi: 692
Özbek Bey ibn Ebû Şevârib (Mısır-ı Resûy Dağı: 877
Kâhire Emir-i haccı): 739, 784,785, Ricalü'l-gayb Makamı: 515
871,875,882 Rıdvan Bey (Mısır Emir-i haccı): 727,
734, 876,887,899
P Rıdvan Paşa: 658,877
Papa: 674 Rodos Adası: 484,501,663
Paris: 592 Rubâh oymakları: 560
Patrik Hamamı (Kudüs): 524 Rufâî: 518,524,582
Perviz Şah: 728 Rufaî dervişleri: 531
peygamber bademi: 650 Rükn-i Harâm: 803
Peygamber Beşiği: 837 Rükn-i Irak [Irak Köşesi]: 752
Peygamber Eşmesi: 635,634 Rükn-i Şamî: 752
Portekiz kâfirleri: 820,880 Rükn-i Yemanî: 752
Prag şehri: 592 Rükûb Mescidi (Mekke): 832
Rum: 525
R Rum ahşapları: 698
Râbia Eşmesi: 733,734,762,872 Rum Batâliseleri: 484
Râbia-i Adeviyye Mağarası: 518 Rum hacıları: 654
Rabika Hatun ziyareti: 519,544 Rum Hıristiyanlar!: 527
Râbığ: 917 Rum kavmi: 484,489,522,539
Râfızîler: 605,681,691 Rum kayseri: 830
Râhimc (Hazret-i Eyyub'un hatunu): Rum tarihleri: 602
622 Rusafe: 608
Rahmet Kapısı Makamı: 515 Ruşenî: 582
Ravza-i Mutahhara: 666, 674, 680, 681,
682,692,699,701,875 S
Rebî bin Abdüluzzâ: 705 Sa'd bin Ebî Vakkas: 564, 712
Rebve Dağı: 602 Sa'd bin Malik Sinan: 706
Reîs-i Tuğrâ menzili: 903 Sa'd bin Zeyd bin Ömer: 712
Remle: 494,570,607,619 Sa'dî: 524,582
Remi Gurâbî: 905 Sabastiye Kilisesi: 484

936
Sabastiye: 486,603 Selim Han: 492, 520, 532, 557, 564, 570,
Sacnan Dağı: 728 572, 577, 590, 601, 610, 611, 630, 694,
Sadr Tavafı yani Veda Tavafı: 786, 787 700,888,899
Sadreddin-i Konevî: 601 Selim Şah ahidnamesi: 791
Safâ Dağı: 755,858 Selima Köyü: 557
Safâ sa'yi: 753 selimî sarık: 658
Safâ ve Merve: 833 Selmân-ı Fârisî: 519, 660, 718
Safet keçesi: 559 Selmân-ı Pâk: 519,711
Safet: 544,546,559,571,619 Selme Kalesi: 638
Safra nahiyesi: 664 Selvâ: 905
Sahra Hamamı (Kudüs): 524 Selvân Zemzemi Kuyusu: 521
Sahra-i Âyişe: 834 Semâserti'l-hibr Mezarlığı: 863
Sahra-i şerif / Sahratullah: 492, 494, Semerkand: 703
501,502,503,504,505, 506,507, 508, Semle sahili: 888
509,510,512,531 Semûd kavmi: 641,644, 645,904
Saî Fâşî: 834 Sencuvan: 484,485,603
Said-i âlî: 911 Septe Boğazı: 645
Said-i İbrim: 554 Serdâb-ı şerif ziyareti: 545
Sakîfe: 877,917 Sevakin Adası: 882
Sâlih Nebî kabilesi: 891 Seyfeddin Sultan Medresesi (Medine):
Sâlih Necmeddin (Eyyubî Melik): 813 696
Sâlihîn Makamı (Şam): 600 Seyyid Ahmed el-Bedevî: 524,833,844
Salihiye: 576,589,590,591,599 sıbyan mektebi: 487, 524, 583, 697, 699,
Sâm bin Nuh: 483, 569,573 853,910
Sâm irî kavmi: 553 Sıffîn cenkleri: 569
Sâm irî şehri: 486 Sırabite Köyü: 486
samur kabaniçse: 658, 784 Sırat Köprüsü Direği'nin özelliği: 514
Sanemeyn [İki Put] Kalesi: 560,615,616, Sicn-i İsa: 535
620 Sidrem Gölü yani Lût Gölü: 555,556
Sanemeyn Nehri: 560 Sidrem Körfezi: 517,521
Sarhoş İbro (Camcı): 499 Sinan Paşa: 567, 588, 639, 658, 791, 846,
Sarı Arslan Hüseyin Paşa: 658 850,870
Sarı Arslan Kalesi: 572,577 Sinaniye Camii: 582
Saruhan Bay: 484 Sinaniye Çarşısı (Şam): 588,593
Sasaa Kalesi: 567 Sinaniye Hanı (Şam): 586
Sasaa Ovası: 568 Sipah Pazarı (Şam): 588
Sâvî Köyü: 490 Sipahi Kahvesi (Şam): 586
Sayda Sancağı: 571 Sitti Âtike: 707
Sayda: 607 Sitti Halime binti Ebî Züveybi's-
Sebir Dağı: 771, 772, 773, 777,833,857 Sa'diyye: 709
Selâm Kayası: 653 Sitti Rukiye: 608,708, 711,859
Selçuklu: 484 Sitti Rumân Türbesi: 711
Selim Han Camii (Sarı Arslan Kalesi): Sitti Ummiihanî: 799
573 Sitti Ümmü Külsûme: 859
Selim Han kanunu: 571,791,793 Sitti Zeyneb, Cahş kızı: 708, 709
Selim Han yazımı: 493 Sitti Zeyneb: 705, 708,859

937
Siyâvuş Ağa (Kapucular Kethüdası): surre emini: 500,701,792
620 Süse (Mağrib): 669
Siyavuş Ağa: 784 suya haç atma: 530
Sof Dağı: 567 Süfyân ibn Uyeyne Kabri: 863
Sofu Mehmed Paşa: 610 Süfyan-ı Sevrî kabri: 863
Sokollu Bahçesi: 717 Sükkerî Kahvesi (Şam): 586
Sokollu Mehmed Paşa Bağı (Medine): Sükkerîzâde: 661
702 Süleyman Ağa, Tatar (Tatar Han Kapı-
Sokollu Mehmed Paşa hamamı (Mek­ kethüdası): 567
ke): 850 Süleyman bin Abdülmelik: 605
Sokollu Mehmed Paşa Hanı (Süveyş): Süleyman Han Çeşmesi (Mekke): 846
910 Süleyman Han kanunu: 619, 631, 791,
Sokollu Mehmed Paşa Medresesi (Me­ 814
dine): 697 Süleyman Han: 485, 499, 515, 524, 533,
Sokollu Mehmed Paşa: 697,846 582,694, 700, 762, 794, 795,805,810,
Sûde, Zem'a kızı: 708 820,846,897
Suheyb-i Rumî: 711,712 Süleyman Nebî Kubbesi: 515
Sultan Ahmed Han: 506, 669, 694, 700, Süleyman Nebî: 495
776,810,828 Süleyman Paşa: 820
Sultan Berkuk: 810,896 Süleymaniye Camii (Şam): 610
Sultan Ferec: 810,896 Süleymaniye Camii vakfı: 616
Sultan Gavrî: 520,570,669,694,870,899 Süleymaniye Camii: 582,611
Sultan III. Mehmed Han: 855 Süleymaniye Hanı (Şam): 586
Sultan III. Murad: 639, 669, 671, 700, Süleymaniye Medresesi (Mekke): 865
800,810 Süleymaniye Medresesi (Şam): 583
Sultan IV. Mehmed Han: 536,565,636, Süveyş Denizi, yani Kızıldeniz: 554,
664, 793,823 645,759,870,881,890,911,912
Sultan IV. Mehmed Han'ın annesi: 651 Süveyş firkateleri: 878
Sultan IV. Murad: 540,810 Süveyş gemicileri: 908
Sultan IV. Murad'ın annesi: 728 Süveyş İskelesi: 645,909,910,911, 912
Sultan İbrahim Han: 810,828
Sultan İsa (Eyyubîlerden): 497 ş
Sultan Kayıtbay Medresesi: 670,697 Şâfiî M akamı (Harem-i şerif): 821,823
Sultan Kayıtbay: 538,669,694,744,810 Şâfiî mezhebi: 852
Sultan Mehmed Camii (Atina): 646 Şâfiî müezzinleri: 823
Sultan Nureddin Şehid ibn Ak Sunkur Şah Kulu: 506
el-Bersakî: 570,605 Şahbender Hanı (Şam): 586
Sultan Osman: 573 şahi darbzen: 664
Sultan Selim Han: 810,846 şahi top: 636, 820
Sultan Süleyman Han: 501, 606, 663, Şakku'l-acûz: 639,640,644
666,669,697,794,860 Şakku'l-kamer: 857,859
Sultan Süleyman İmareti (Şam): 583 Şam askeri: 624, 631, 658, 732, 739, 741,
Sultan Tumanbay: 538 746,781,785, 793, 892
Sultaniye Medresesi (Sahratullah): 512 Şam Bürkesi: 847
Suratâbâd: 820 Şam Çarşısı (Mekke): 844,847
Surre Emini Sofası: 719 Şam emir-i haccı: 486,493,767

938
Şam Eyaleti: 557,571,572 Şerif Sâlih: 720
Şam hacıları: 557,612,638,701,719,733, Şerif Zeyd: 775,858
876,892 Şerif: 744,747,870
Şam halifesi: 663 Şerifler Alayı: 747
Şam Kalesi: 577,587,588 Şeybe Evi: 840
Şam Kapısı (Medine Kalesi): 665 Şeyh Abdurrahman Karabaş Mezarı:
Şam mahmili: 766,768 864
Şam mollası: 590,611,614 Şeyh Abdurrahman: 551
Şam mollasının niyabeti: Şeyh Abdurrahman-ı Mağribî: 844
Şam serdarları: 557 Şeyh Abdülkâdir el-Cîlânî Tekkesi
Şam Trablus: 605 (Mekke): 844
Şam veziri: 763 Şeyh Ahmed-i Sürucî: 608
Şam vezirinin hâssı: 565,590 Şeyh Alâeddin-i Nakşibendî: 863
Şam yeniçerileri: 634,742 Şeyh Ali Abbasî: 616
Şam yeniçerisi: 494,636 Şeyh Ali ed-Dekâvî: 551
Şam yolu: 892 Şeyh Arslan: 582,594,607,608
Şam: 517,559,569,570,588,589,591,592, Şeyh Bekkâr: 595,607,609
593,597,599,603,612,613621, Şeyh Beşir: 553
Şam'ın yiyecck ve içecekleri: 598 Şeyh Cerrah-ı Resul: 491
Şamakı: 608 Şeyh Cinan Efendi: 864
Şamlılar: 782 Şeyh Cüneyd-i Tayyârî ziyareti: 490
Şecerüddür Hatun: 639,813 Şeyh Ebû Şa'rî: 608
Şeddad Kubbesi: 521 Şeyh Elhan: 608
Şehit Kabirleri menzili: 875,876 Şeyh Fahreddin-i Irakî: 610
Şehitler Harmanı ziyareti: 721 Şeyh Gânim-i Makdisî ziyareti: 490
Şeker Kuyusu: 891 Şeyh Gubârî Efendi ziyareti: 865
Şekerkamışı Irmağı: 891 Şeyh Halil: 607
Şem'ûn-ı Safâ makamı (Beytü'l-lahm): Şeyh Haşan Dede bin Hızır bin Mph-
538 med: 611
Şemseddin Yusuf: 837 Şeyh Haşan er-Râî: 607
Şems-i Tebrizî: 582 Şeyh Hayreddin Hızır ibn İmam Ah­
Şemuyil Köyü: 491 med el-Amasî: 714
Şeref-i Benî Atiyye: 896,897,916 Şeyh Hazret-i Noktacı Ali Efendi: 611
Şerif Abdullah Türbesi: 858 Şeyh İbrahim el-Havranî: 608
Şerif Aclân Medresesi Bâbı [Kapısı]: Şeyh İbrahim-i Medenî: 714
799 Şeyh İmadeddin: 489
Şerif Ahmed Hanı: 775 Şeyh İsmail-i Halvetî Tekkesi (Mekkef:
Şerif Ahmed: 746,784 835,844
Şerif Berekât: 784, 785, 786, 788, 789, Şeyh Kehen'ûş: 551
794,855,866 Şeyh Kennâs ziyareti: 862
Şerif Hamûde: 883,884 Şeyh Mahmud ziyareti: 868
Şerif İzzeddin Hanı: 775 Şeyh Mehmed ibn Arrâf: 714
Şerif kethüdası: 739,868 Şeyh Mehmed Reşidî: 610
Şerif Mesud: 860 Şeyh Merzûk-ı Kifâfî: 916
Şerif Sa'd: 739,740,741,746,747,744,783, Şeyh Muhammed el-Arabî ziyareti: 563
794 Şeyh Muhammed ibn İshak: 836
Şeyh Muhammed Sadreddinzâde: 597 Talha bin Ubeydullah: 712
Şeyh Muhammedü'l-ilmî ziyareti: 518 Tâlût: 492
Şeyh Muhyi'l-mücerred: 552 Tarhana Hanı: 614,615
Şeyh Mücahid: 489 Târık-ı Kadîde: 917
Şeyh Mücireddin: 489 Tarîd-i Resûl: 705
Şeyh Osman Herâvün: 862 Tarih-i Âzeryâ ibn Sâm: 895
Şeyh Reyhan: 551,592,595 Tarih-i Taberî: 905
Şeyh Sad: 622 Tarih-i Tuhfe: 485,506
Şeyh Sâdât: 608 Tarra Deresi: 623,624
Şeyh Sadeddin-i Rumî ziyareti: 728 Tatar askeri: 576,742
Şeyh Sadiyye ziyareti: 622 tavâf-ı kudüm: 738,739,751
Şeyh Sâlih: 607 Tavaşî Süleyman Paşa: 820
Şeyh Sâlih-i Rumî ziyareti: 728 Tavtis Melik: 911,913
Şeyh Sem'un: 608 tavusi maya develeri: 623
Şeyh Sunullah: 486 Tayyibe Dağı: 732
Şeyh Şule: 486 Tebrike menzili: 626
Şeyh Şücâ ziyareti: 630 Tefsirü'd-Deylemî: 841
Şeyh Ubeyd-i Taifî: 616 Teftişçi Mehmed Paşa Sebili (Medi­
Şeyh Ukbe-i Cüheynî: 709 ne): 700
Şeyh Verdi (—) Ebü'n-Nidâ ziyareti: Tehame: 881
568 Teke Bay: 484
Şeyhülharem Bahçesi (Medine): 702 Telbiye duası: 724, 725
Şeyhülharem Bürkesi ve Sebili: 726 Terviye gecesi: 763
Şeyhülharem Mescidi: 720 Terviye günü: 756, 763
Şeyhülharem Sofası: 719 Teymanî: 569,574
şeyhülharem: 664,673,692,701,713,722 Tibristan: 559
Şeyyâre, Hazret-i Ahnuh kızı: 540 Tîh Sahrası: 517, 581, 903, 904, 905, 907,
Şıkıf Kalesi: 602 908,909
Şîrkûh Mahmud oğlu: 600 Timur Han: 559,574,575,576,604
Şît Nebî: 617 Tine Gölü: 909,911
Şuaybü'n-niam: 651895 Tirmizî: 808
Şühedâ Kabirleri: 726 Tövbe Kapısı Makamı: 515
Şühedâ Tarlası: 722 Trablusşam: 612
Şühedâlar Kubbesi: 519 Tuhfe: 574,761
Şükür Akabesi: 733 Tulaytula şehri: 811
Tür Dağı: 517
T Tûr Kalesi: 518,902
Tabakât-ı Şa'râvî: 552 Tûr Köyü: 518
Taberistan Gölü: 559 Tûrâ Nehri: 589
Taberistan: 559, 703 Turan Şah: 639
Tâbeserân: 608 Tûr-ı Aynâ: 487
Tabut menzili: 630 Tûr-ı Hirâven: 519,901
Tâhir Baybars Pınarı Köyü: 491 Tûr-ı Sînâ Dağı'nın özellikleri: 901
Tâhir Baybars: 880 Tûr-ı Sînâ: 519,554,901
Taî kavim: 637 Tûr-ı Zeytâ: 515, 516, 518, 519, 520, 534,
Taif Arapları: 767 901

940
Turunciye Nehri: 567 v
Tuzla İskelesi: 882 Vadi-i Beşir: 558
Tübba kavmi: 492 Vâdî-i Ebyaz [Beyaz Vadi]: 819
Tüdmir Sancağı: 571 Vâdî-i Fah [Fah Vadisi] menzili: 739
Türabîoğlu kasabası: 483 Vâdî-i Fâtıma: 735,736, 737,872
Türk Oru: 886 Vâdî-i Hayyâme-i Resul yani Resulul­
Türkmen beyleri: 623 lah Ordusu yeri: 719
Türkmen hacıları: 628,631 Vâdî-i Safrâ: 644
Türkmeniye Kahvesi (Şam): 586 Vâdî-i Sâlis: 645
Vâdî-i Tîh [Tîh Sahrası]: 916
U Vâdî-i Zi'b [Kurt Vadisi]: 564,565
Ubeyde bin Cerrah: 569,712 Vâdi'l-atîk: 644
Udi A'ma Şeyh Mansur: 587 Vâdi'l-kurâ Kalesi: 644,655
Uhud Dağı: 721 Vâdî Nehri: 559
Uhud Gazası: 720, 730 Vahîdât: 631
Ukayl bin Ebî Tâlib: 706,836 Vahîdat kabilesi: 558,560
Ulâ Boğazı: 649 Vankulu Mehmed Efendi Kabri: 865
Ulâ Kalesi: 647,664 Vâsi Kabri: 866
»’OV,
Ulemâ-yı Ervâm mezarlığı: 713 Vasile bini'l-Eska: 608
Ulu Cami (Nablus): 487 Veda Tavafı: 786, 787
Umre duası: 724 Velid bin Abdülmelik: 573, 581, 605,
Umre Makamı menzili: 737 669,678,811,907
Umre Vadisi ziyareti: 872 Velid bin Masun yani Firavun: 553
Ungurus seferleri: 820 Vüş Kalesi: 886, 917
Urban eşkıyası: 634
Urban: 733 Y
Urve bin Zübeyr Kuyusu: 717 yağmur oluğu: 811
Uyûnü'l-kasab menzili: 891,894,916 Yahuda: 663
Yahudi: 485, 489, 521, 525,530, 535, 544,
Ü 550,555,556,559,601,680
Übeyy bin Ka'b: 713 Yahya Nebî cesedi: 484
Üçler Makamı (Ümeyye Camii): 580, Yahya Peygamber: 486
600 Yakubî: 550,555
Ümenâ, Evtâd, Nukabâ, Nücebâ ve Yakub Köprüsü: 560,565
Büdelâ Makamı: 515 Yanko ibn Madyan: 525
Ümeyye Camii İmareti (Şam): 583 Yanvan Tarihi: 538,836
Ümeyye Camii: 487, 535, 573, 574, 575, Yavuz Sultan Selim Han: 483, 527, 538,
576, 577, 579, 589, 602, 603, 604, 605, 570,589
607,811,907 Yediler M akamı (Ümeyye Camii): 580,
Ümm-i Dünyâ: 915 600
Ümm-i Haşan Çölü: 909 Yelemlem: 723,762,792
Ümmü Eymen: 710 Yemen: 645,820,870
Ümmü Habibe, Ebû Süfyan kızı: 708 Yemen Bedevîleri: 763
Ümmü Seleme, Ümeyye kızı: 705, 708 Yemen hacıları: 762, 792
Ümmü'l-Hasan Çölü: 576,905 Yemen mahmili: 768
üzüm: 534,551,558,598 Yemen Vekâlesi (Mekke): 845

941
Yenbû İskelesi: 917 Zeylâ İskelesi: 882
Yenbû Kalesi: 643,882 Zeytâ mezarlığı: 520
Yenbûü'l-bahr İskelesi: 791,881,882 Zeyt-i Hâr Dağı: 556
Yerıbûü'l-bahr Kalesi: 877 Zeytinyağı mahzeni: 829
Yenbûü'l-bahr nahiyesi: 664 Ziyâde-i Bâb-ı İbrahim: 803
Yenbûü'l-ber: 664,791,877,883,917 Ziyâde-i Dârü'n-Nedve: 803
Yeşkûr Nehri: 589 Zübdaniye Kalesi: 602
Yesrib şehri: 663 Zübeyde Hatun (Harun Reşid'in zev­
Yezid: 604 cesi): 762,792,845,846
Yezidîler: 569,574,575,576 Zübeyr bin Avvâm: 712,795, 799
Yezid maşadı: 604 Zübeyr ibn Avvâm (Abdullah bin Zü­
Yunanlılar: 663 beyr]: 812
Yunan tarihçileri: 530 Zukâk-ı Mirfak: 832
Yunan tarihleri: 530, 545, 645,836 Zule İskelesi: 882
Yunus Nebî Köyü: 522 Zülfikâr: 859
Yusuf Köşkü (Mısır): 814,828 Zülkadir: 484
Yusuf Kuyusu: 561,563 Zümrüt Kuyusu: 650
Yusuf Nebî: 547 Zünnûn-ı Mısrî: 709
Yusuf Salahaddin: 487, 492, 548, 570,
600,810

Z
Zaferâniye Suyu: 895
Zâfir Billah, Hâfız Li-dinillah oğlu
(Fâtımîlerden): 569
Zağr Gölü: 558
Zağzağa ılıcası: 560,561
Zağzağa şehri harabesi: 560
Zahrü'l-hımar: 896,897,916
Zalim Haccac-ı Yusuf: 812,837,861
Zarbun Pazarı (Şam): 588
Zâyet Mescidi (Mekke): 832
Zayf Camii: 776
Zemzem: 833
Zemzem kuyusu: 753,823
Zemzem suyu: 845
Zemzem suyu hakkında İbrî diliyle
dua: 825
Zengiler: 643
Zerka: 519
Zerka Nehri: 625
Zevrak-ı Safâ: 829
Zeyd bin Hâris: 709
Zeyd bin Sâbit el-Ensârî: 713
Zeydî mezhep: 852
Zeylâ Boğazı: 909

942

You might also like