You are on page 1of 16

U YA N I S.

İnsan neyin peşindeyse odur

MARK NEPO
Uyanış / The Book of Awakening

@2000, Mark Nepo

Red Wheel/Weiser LL.C. & Conari Press, Newburyport, MA 01950-4600,


USA ve Nurcihan Kesim Telif Hakları Ajansı aracılığı ile Türkiye’de yayın hakkı
@2013, İnkılâp Kitabevi

Yayıncı ve Matbaa Sertifika No: 10614

Bu kitabın her türlü yayın hakları Fikir ve Sanat Eserleri Yasası


gereğince İnkılâp Kitabevi’ne aittir. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için
yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının izni alınmaksızın, hiçbir
şekilde kopyalanamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

Genel Yayın Yönetmeni Senem Davis


Editör Gökhan Fırat
Yayıma hazırlayan Burcu Bilir - Elçin Çavuş
Kapak tasarım Zühal Üçüncü
Sayfa tasarım Eren Onur

ISBN: 978-975-10-3334-5

13 14 15 16 17 9 8 7 6 5 4 3 2 1
İstanbul, 2013

Baskı ve Cilt
İnkılâp Kitabevi Yayın Sanayi ve Ticaret AŞ.
Çobançeşme Mah. Sanayi Cad. Altay Sk. No. 8
34196 Yenibosna – İstanbul
Tel : (0212) 496 11 11 (Pbx)

A
Çobançeşme Mah. Sanayi Cad. Altay Sk. No. 8
34196 Yenibosna – İstanbul
Tel : (0212) 496 11 11 (Pbx)
Faks : (0212) 496 11 12
posta@inkilap.com
www.inkilap.com
U YA N I S.
İnsan neyin peşindeyse odur

MARK NEPO

İngilizceden çeviren

Mehmet Gürsel

A
Mark Nepo
Şair ve öğretmen olan yazar, kanseri yenmesinin ardından insanın ma-
nevi gelişimine öncülük eden çalışmalar yapmaya başlamıştır. Bugü-
ne dek yayımlanmış on bir kitabı ve üç CD’si olan Nepo’nun kitapları
Fransızca, Portekizce, Japonca ve Dancaya çevrilmiştir.

Mehmet Gürsel
1963 yılında İstanbul’da doğan Gürsel, Şişli Terakki Lisesi ve Marmara
Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunudur ve bir kız babasıdır. Caz ta-
rihi ile ilgili araştırmalar yapmakta olan çevirmenin pek çok kitap ve
film çevirisi yayımlanmıştır.
Bilgelik canlı bir nehirdir, müzede
muhafaza edilen bir heykel değil. Ya-
şamımızda bilgeliğin kaynağını bula-
bilirsek, işte o zaman sonraki nesillere
taşınmasını sağlayabiliriz.
THICH NHAT HANH
DAVET

Bu kitap okuyucuya bir faydası olsun, ona rehberlik ve ruh


arkadaşlığı etsin diye yazılmıştır. Bu birçok alanda uyanışın ki-
tabıdır. Bu kitabı yazabilmem için önce anlattıklarımı yaşamam
gerekti. Bu sayede hayatım boyunca tanıdığım hocaların öğretile-
rini bir araya getirme ve onları paylaşma şansı buldum. Kitaptaki
her güne özel başlıkları ortaya çıkarma ve şekillendirme süreci,
maddi ve manevi hayatımı birbirine daha da yaklaştırmama, kal-
bimi tanımama ve ona göre hareket etmeme yardımcı oldu. Bir
bütün olmamı sağladı. Umarım kitabım, sizin için de benzer bir
işlev görür.
Bu kitabın içyüzünü kavramak, tıpkı patikada parıldayan bir
taş parçası bulmak gibiydi. Taşlara rastladığım zamanlarda dur-
dum, istedim ki onlar hakkında derinlemesine düşüneyim, onlar-
dan bir şey öğreneyim, sonra da biriktirip yola devam edeyim…
İki yılın ardından, neler bulduğumu görmek için kırık taşlarla dolu
torbamı boşalttığımda karşılaştığım manzara beni hayrete düşür-
dü. Yol boyunca parıldayan o taş parçaları, işte bu kitabı meydana
getirdi.
Aslında hepsi de, maneviyat ve dostluktan, ne kadar büyük
zorluklarla karşılaşırsak karşılaşalım, sağlıklı kalmanın ve bu ha-

7
yatı sevmenin öneminden söz ediyordu. Birçok gelenekten, birçok
tecrübeden, birçok harikulade ve saf sesten doğan şarkılar, bu nok-
tada acıyı, mucizeleri ve aşkın gizemini seslendiriyorlardı.
Biçim olarak kitabın bu halinden çok hoşnudum, çünkü bir
şair olarak doğru bir ifade biçiminin özlemini duyuyordum; kan-
seri yenmiş biri olarak günlük, hatıra defteri tarzında kitapların
manevi gıda açığını kapattığına inanıyorum. Aslında, geride ka-
lan yirmi beş yılda bu tarz kitaplar ortak ihtiyaca cevap vermeye
başlamış ve insan hayatında nelerin önem taşıdığına dair içerdiği
minik ama sağlam bilgilerle çağımızın şiirleri haline gelmiştir.
Bu çalışmamdan tek beklentim, okyanus dalgalarının ortada
bir yerde sıkışmış bir taşın üstünü kaplamasına benzer biçimde
sizi sarıp sarmalaması, şaşırtması ve canlandırması, sizi ve beni
pırıl pırıl parlatıp aslında olduğumuz gibi tertemiz bırakması,
yaşadığımız o anı yumuşatıp daha net, daha anlaşılabilir hale ge-
tirmesidir.
Bu sayfalardaki bir şeylerin sizi şaşırtmasına, içinizde bir kıvıl-
cım yaratmasına, yaşamanıza ve sevmenize, mutluluğa giden yolu
bulmanıza yardımcı olması en büyük beklentimdir.
Mark

8
ÖNSÖZ

Hayatımın en güzel anlarından biri, Mark Nepo’yu şiirini


okurken dinlediğim andır. O an havadaki macera hissini somut bir
biçimde duyumsamak mümkündü. Mark’ın gizli hazineleri ortaya
çıkarması, o anı dikkatle gözler önüne sermesi ve en olağanüstü
mucizeleri bulup ortaya koyması beni daima şaşırtmıştır. O din-
leyicilere şiirini okurken, derin ve gerçek, bilinen ama unutulmuş
veya gözden kaçırılmış bir şeyi keşfeden insanların nefesini tuttu-
ğunu gözlemlersiniz. Oysa Mark bunları zaten görmekte ve bunla-
rın ne olduklarını hatırlatarak bize geri verir. Sonunda insanlarda,
gerçekten değerli bir şeyle ilgili yeniden farkındalık kazandırılmış
olmasından dolayı duyulan minnettarlık hissi hâkim olur.
Hayatımız günlerden ibarettir. Bu günlerin bazılarında huzur,
neşe ve şifa buluruz. Günlerimizi nitelikli kılan binlerce minik mu-
cize vardır ve Mark Nepo da mucizenin talebesidir. Sıradanlığın
simyacısı olarak, bizi görmeye, tat almaya, dokunmaya, dans et-
meye ve hayatın kalbine giden yolu hissetmeye davet eder.
Hayatın günlerden oluşması gibi, günler de anlardan oluşur.
Doya doya yaşanmış bir hayatta o anlar, bereketli toprağa sebat-

9
la ekilmiştir. Mark Nepo bu toprağın bahçıvanıdır; o, yalnız sevgi,
alaka ve özen toprağında yetişebilen erdem tohumlarını eker. Bizler
hayatın en önemli nimetlerini işte böylesi anlara âşık olduğumuzda
görürüz ve Mark bize coşkuyla âşık olmanın yolunu gösteriyor.
Mark kansere yakalanmıştı ve bu sayede silkinip uyanmayı
bildi. Hastalığın pençesine düşmesi, onda şaşırtıcı bir farkında-
lık duygusu yarattı. Kendisi şimdi bizi, hayatımızın ne denli canlı
olabileceğini görmemiz ve hissetmemiz için, gözlerini ve kalbini
kullanmaya davet ediyor. Kanserden kurtulmuş biri olarak hayata,
ölümün eşiğinden dönen ve sadece nefes alabildiği için minnettar-
lık duyan bir insanın gözüyle bakmamızı sağlıyor. Ancak Mark
bize minnettarlıktan daha fazlasını, bilgeliği, berraklığı, teveccühü
ve yaşadığımız anın tadını sonuna kadar çıkarabilme tutkusunu
aşılıyor.
Eğer siz de bu şekilde yaşamak için yanıp tutuşuyorsanız, bu
yolda en iyi rehberiniz Mark olacaktır.
Mark kanserden kurtulmasını sağlayan kemoterapi seansları-
nın sonuna geldiğinde, bir sabah erken kalkmış, kendine taze por-
takal sıkıp meyve suyuyla dolu bardağı önüne, masanın üstüne
koymuştu. Sonra, güneş penceresinin dışında ağaçların üstünde
doğana dek günün neler vaat ettiğini düşünerek beklemişti. İşte o
anda Mark bana, güneş ışığının “meyve suyunun içine billur bir
ışık gibi işlediğinde” bardağı ağzına götürdüğünü söyledi.
Dini ayinlerin birçoğunun özelliği, nefes kesici şekilde sade ol-
malarıdır; tek bir dua, şaraptan alınan bir yudum, ekmekten ko-
parılan bir parça, meditasyon esnasında alınan nefes, alna serpilen
birkaç damla su, sevgi dolu bir sözcük, bir hayır duası… Bunlar-
dan herhangi birinin bir farkındalık anında uygulanması, manevi-
yat algımızın kapılarını açarak ruhani anlamda beslenmemizi ve
bundan keyif almamızı sağlayabilir.

10
Bu kitap dini bir ayindir; Mark’ın bize cömertçe verdiği bir
hediyedir, günleri oluşturan anlardan meydana gelen mucizeler şö-
lenidir, insan hayatının sıradan servetidir. Kitabı hiç acele etmeden,
her bir sayfanın tadını doya doya çıkararak okumanızı, ama hep-
sinden öte, şaşırmaya istekli olmanızı öneririm. Hayat, zaten hayal
edebileceğinizin çok ötesinde mucizelerle dolu.

WAYNE MULLER,
How Then, Shall We Live? kitabının yazarı

11
1 OCAK
Değerli İnsan Varlığı
Var olan her şey için nefes alır, canlanır ve
farkındalığı şarkıya dönüştürürüz.

Budizmin temel ilkelerinden biri, yeryüzünde insan olarak ya-


şamanın ne denli olağanüstü bir şey olduğunun değerini bilmemi-
zi emreder. Burada tüm bilincimizle, su içen, odun kıran bireyler
olarak bulunduğumuz gerçeğini büyük bir minnettarlıkla hissetme
fırsatının sunulması, gerçekten de hayatın güzelliğidir.
Bu öğreti, karıncaya ve ceylana, solucana ve kelebeğe, köpeğe
ve boğaya, şahine ve yalnız vahşi bir kaplana, yüz yıllık bir meşe
ağacına ve yüz yıllık bir okyanusa dikkatle bakmamızı emreder.
Bilinç, başka hiçbir yaşam formunda olmayan, biz insanlara bah-
şedilmiş bir ayrıcalıktır; bu öğreti bunu anlamamızı emreder. Bu

13
öğreti yeryüzünü meydana getiren sonsuz çeşitlilikte bitki, hayvan
ve madenleri tanımamızı, hayatın çok küçük bir parçasının, “insan
olmak” dediğimiz, manevi farkındalığa sahip olduğunu bilmemizi
emreder.
İşte benim, farkındalığın derinliklerinden yükselip bunu size
ifade edebilmem, sizin de tam bu anda beni algılamanız, değerli
varlığımızın bir parçasıdır. Siz bir karınca olabilirdiniz, ben de bir
karıncayiyen… Siz yağmur, ben bir tuz parçası olabilirdim… Ama
şu anda ve içinde bulunduğumuz bu mekânda insanoğlu olmak,
olağanüstü niteliklere sahip olarak yaşamak, bunu çok normal bir
şeymiş gibi kabullensek bile, aslında bu bize bahşedilmiş bir ni-
mettir.
Yani, değerli insan varlığı dediğimiz şey, eşsizdir. Peki, yeryü-
zünde adım atmakta olan en nadir yaşam formlarından biri ol-
duğunuzun bilincinde olarak, bugün ne yapacaksınız? Kendinizi
nasıl taşıyacaksınız? Ellerinizle ne yapacaksınız? Neyi, kimi iste-
yeceksiniz?
Yarın ölebilir ve bir karıncaya dönüşebilirsiniz, gelecekte biri-
leri size kötü sürprizler yapmaya hazırlanıyor olabilir. Ama bugün
kıymetli, ender bulunan ve farkındalığa sahip bir canlısınız. Bu
farkındalık bizi müteşekkir olmaya yönlendirir, tereddüdü fayda-
sız kılar. Müteşekkir ve farkındalığa sahip canlılar olarak kendini-
ze, neyi öğrenmek istediğinizi sorun. Şu an ne hissediyorsanız onu
söyleyin. Şu an neyi seviyorsanız, onu sevin.

* Mümkünse dışarıda bir yere ya da bir pencere kenarına oturup


çevrenizde bulunan diğer yaşam formlarını dikkatle gözlemleyin.
* Yavaşça nefes alıp karıncayı, yaprağı, mavi alakargayı ve bu
yaşam formlarının sizin yapamadığınız neleri yapabildiklerini dü-
şünün.
* Çakıl taşını, bir parça ağaç kabuğunu ve taş bankı düşünüp,
nefes alış verişinize odaklanıp, onların yapamadığı neleri yapabil-
diğinizi düşünün.

14
* Yavaşça ayağa kalkıp insan olmanın güzelliğini hissedin ve
güne, ancak bir insanın yapabileceği bir şeyi yapma niyeti ve bi-
linciyle başlayın.
* Zamanı geldiğinde, bunu derin bir hürmet ve müteşekkir
olma duygusuyla yapın.

2 OCAK
Her Şey Devrilirken
Hayali olandan gerçek olana yönelmemiz için
bize yol göster.
HİNDU DUASI

Karlı bir akşamdı ve Robert’ın aklına, aylar önce odasını bo-


yamaya karar verdiği o gün gelmişti. Robert sabah erken kalkmış,
evden çıkıp nalbura gitmiş ve birkaç kutu kırmızı boya, karıştırma
çubuğu, oda boyanırken mobilyaların zarar görmemesi için, üst-
lerine serilen muşamba ve neye batırırsanız batırın, mutlaka taş
kesecek tek kullanımlık fırçalar satın almıştı.
Boyayı evin dışında karıştırmış, ağzında fırça, koltuk altında
muşamba ile iki elinde de iki kutu olduğu halde sallana sallana ka-
pıya kadar gelmişti. Robert sonrasında neler olduğunu anlatırken
gülmekten kendini alamıyordu: “Kapıya geldiğimde birkaç dakika
kararsız kaldım, elimdekileri yere bırakmadan kapıyı açmaya ça-
lışıyordum. Çok inatçıydım. Biraz uğraştıktan sonra kapıyı nere-
deyse açmıştım ki, geriye doğru sendeleyip sırtüstü yere düştüm.
Her yerim kırmızı boya olmuştu.”
Birlikte yağan karı sessizce izlerken, Robert tam o anda her
zaman olduğu gibi kendine gülmeye başladı. Evime dönerken yol
boyunca onun anlattığı bu küçük hikâyeyi düşündüm. Çok şaşır-
tıcı ama elimizde ister boya kutuları, ister marketten aldığımız pa-

15
ketler, ister başkalarıyla paylaşmaya kararlı olduğumuz hikâyeler
olsun, bunu hepimiz yapıyoruz aslında. Bunu sevgimizle, gerçeklik
hissiyatımızla, hatta acı duyarak yapıyoruz. Aslında çok basit bir
şey, ama egomuzun bir anlık baskısıyla kapıyı açmak üzere eli-
mizdekileri yere bırakmayı reddediyoruz. Ve karşımıza birçok kez
şunu gerçekten öğrenme fırsatı çıkıyor: Elimizdeki eşyalarla içeriye
giremeyiz. Taşıdıklarımızı yere bırakmalı, kapıyı açmalı ve sadece
ihtiyaç duyduğumuz şeyi içeriye almalıyız.
Bu, insana özgü çok basit bir sıralama: Bir araya getirmek, ha-
zırlamak, yere bırakmak ve içeriye girmek… Ama bunda başarı-
sızlığa uğramışsak daima ikinci bir şansımız oluyor: Nasıl düşece-
ğimizi öğrenmek, ayağa kalkmak ve gülmek…

* Hayatınızda geçmekte zorlandığınız bir kapı eşiğini düşünün.


Bu işle, evinizle, ilişkinizle ya da iç huzurunuzu bulmakla alakalı
bir eşik olabilir.
* Düzenli nefes alıp, elinizde kapıyı açamayacağınız kadar çok
şey taşıyıp taşımadığınızı anlamak için kendinize bakın.
* Yavaşça nefes alıp, her nefes verişinizde taşıdığınız şeyleri
yere bırakın.
* Şimdi rahatça nefes alıp kapıyı açın.

3 OCAK
Tanrı’ya Dönmeyi Unutmak
Bilince varma yeni bir şeyin keşfi değildir, her
zaman için olagelmiş bir şeye uzun ve acı dolu
bir geri dönüştür.
HELEN LUKE

Her insan sınırlamalardan uzak, beklenti ve pişmanlıktan, hırs ve


utançtan, korku ve endişeden muaf bir benekle doğar. Bu, Tanrı’nın

16

You might also like